Professional Documents
Culture Documents
ISBN 975-358-026-6
3 Dizgi:Yayınevi Yayıncılık (
Baskı:Özener Matbaası
Cilt: - Umut Mücellithanesi
fatima mernissi
• •• •
PEÇENiN OTESI
(İslam Toplumunda Kadın-Erkek Dinamikleri)
Çeviren:
Mine Küpçü
İçindekiler
Müslüman Kadınlar ve Köktencilik 7
Batılı Okuyucunun Dikkatine 31
Giriş: Yeni Toplumsal Durumun Kökleri 35
7
dinsel ve tarihsel yazınını okuyup, öğle sonlarını atlantik dalgaları ara
sında yüzerek geçirmenin, geleneksel olduğu iddia edilen toplumlar
üzerindeki zaman aşındırması etkisini çok yoğun bir şekilde hissetme
mi sağlamasından dolayı değil yalnızca... Kağıt oynayanların ve ağır
başlı çay tiryakilerinin ortasında, mayoları içinde kendilerini gösteren
yeni kentleşmiş her yaştan yüzlerce müslüman aile arasından kumsala
yürümek insana, değişim sözkonusu olunca, gerçekler ile gerçekler
üzerine yapılan tartışmaları birbirinden ayırma zorunluluğunu hatırla
tıyor. Birkaç hafta önce Tamara ahalisi (Atlantik kıyısında, Rabat'a on
km. mesafede gelişmekte olan bir kasaba) ve yakınlardaki dermeçatma
kentin yeni kır kökenli göçmenleri, kutsal Ramazan ayının uzun gün
lerini sakin sakin çalışarak geçirmekteydiler. Üstlerinde orucun verdiği
sinirlilik ve uyuşukluk vardı. Sıcak Ramazan ayının sona ermesini kut
layan dini bayram iki mutlu olayla daha çakıştı: Okulların yaz tatiline
girmesi ve Fas futbol takımının Meksika'daki başarısı. Dini adetlerin
yanısıra, eşek arabaları, kiralık Hondalar ile veya yaya olarak kumsala
üşüşmek, toplu sevincin bir ifadesidir. Bu daha çok eklektik bir sevinç
tir. Yüzyılların dini bayramının getirdiği mutluluk, televizyonda göste
rilen futbol maçının verdiği tutkulu ulusal gururla yarışma halindedir.
İşte günümüz Müslüman gerçekliği! .. Burada 'batılılaşmış seçkin
lerden sözetmiyoruz. Kenar mahalle sakinlerini ve onların boşzaman
etkinliklerini anlatmaktayız.
Müslüman dünyanın dinamiklerini incelemeye kalkan kişi, iki ay
rı boyutu gözönüne almalıdır: İnsanların gerçekte ne yaptıkları, aldık
ları kararlar, tüketim modelleri aracılığıyla dışavurdukları gizli yöne
limler ile, kendileri hakkında geliştirdikleri söylemler veya daha da be
lirleyiCiolarak, siyasi savlarını dile getirmek için geliştirdikleri düşün
cele�. İlk- boyut gerçekliğin kendisini, omm zarnana bağlı katı kuralları
nı ve insanların, nasıl acımasızca hızlı değişime ayak uydurduklarını
_ k�psar; ik�e öz-sunu ve kimlik inşasına ilişkindir. Bildiğiniz gibi,
- insanne zaman kendi kimliğini başkalarına tanımlamak zorunda kal
sa, kendi önyargılarının kaypak zemininde durmaktadır. Örneğin;
müslümanların geleneksel oldukları, kadınlarının toplumsal değişim
8
ve zamanın erozyonundan mucizevi şekilde etkilenmedikleri yolunda
ki iddiaya şiddetle sanlmalan, aslında onların kendilerini temsil ede
cek bir kimlik aramalarındandır ve bu arayış, gündelik davranışların
da ifade bulacağına, karmaşık ve değişken bir gerçeklikte küçük de ol
sa bir kimlik duyumunu elde bulundurmaya yönelen psikolojik bir ge
reksinim olarak görünür. ·
9
lam yükleriz? Çünkü güç oradadır. Kimlik duyumu, kişinin kendi ya
şamında anlam bulması, ne denli kırılgan olursa olsun kendi sınırlı
çevresini etkilediğini bilmesi anlamına gelir. Kökten dincilik, bir kimlik
arayışı!'dan başka bir şey değildir. Kökten dincilerin kadınlara yaptık
ları peçe çağrısının altında, hüzünlü olduğu ölçüde gerekli ve müthiş
bir yeniden kimlik derlemesi yatar ki, bu da, şu karışık ama büyüleyici
dönemde müslümanların gereksindikleri bir şeydir.
Müslüman bireyin günlük yaşamda süregiden denetimsiz hızlı
değişim karşısında aldığı tavır ile küçücük bir kimlik duyumu adına
yaşadığı ruhsal zorlanmaların yanıbaşında duran değişmez İslami ge
lenek söylemi arasındaki kopukluk, kanımca 70'li ve 80'li yıllarda etki
sini gösteren İslami yaşam dinamiklerinin kilit noktasıdır.
Birey ya da toplum üyesi olarak kendi hakkımızda beslediğimiz
fikirler, yararcı davranışlarımızla bir tutulmamalıdır. Davranışlarımız
eylem durumundaki gerçekliğimizi, fikirlerimizse bizim düşünen var
lıklar olduğumuzu ifade eder. Hepimiz yaptıklarımızla, başkalarına -
bazen kendimize bile- söylediklerimiz arasındaki derin uçurumu bili
riz. Gerçeklik ve gerçekliğin sunumu birbirinden çok uzaktır. Fakat bir
toplum bunalıma girdiği zaman, bu ikisi arasındaki mesafe, bireylerin
kendi kendilerine eylemlerini açıklayacak söylemleri henüz oluşma
dan kapanıverir.
7 HerkE'._s değişiklikten korkar; ne var ki güce dair fantezileri tehlike
ye düşen müslümanların korkusu daha büyük olmaktadır. Ve bütün
dünya kadınları, insanın kendisini güçlü hissetmesinde güç fantezileri
nin ne kadar önemli yeri olduğunu pek iyi bilirler. Günümüzde İslami
yet'in dirilip yayılmasının altında yatan giz, erkeğe doğuştan getirdiği
bir hak gibi sunduğu dünyaya egemen olması düşüdür. Kuşkusuz, bu
na birçok kısıtlamalar ve hiyerarşiler eşlik etmektedir. Fakat İslamiyet,
klasik dini edebiyat yoluyla evreni, üyelerinin gözünde bir oyun alanı
gibi canlandırma başarısını gösterir.
Kökten dincilik, ilk imamın cami kavramını tanımlamasıyla karşı
laşıldığında birdenbire anlaşılır oluverir. Hz. Muhammed tüm dünya
yı bir camiyle özdeşleştiren tek peygamber olmuştur: "Benim için bütün
10
dünya bir camidir. Ümmetimden her kim nerede ibadet etmek istese cami
onıın bulunduğu yerdedir."(1) Mekke'ye yöneldiğiniz sürece, istediğiniz
her yerde ibadet edebilirsiniz. Endonezyalılar yüzlerini batıya çevirir
ken; bizler Fas'ta, doğuya döneriz.
İslamiyet, birçok şeyin yanısıra, insanın dilini ya da kültürünü bil
mediği çevrelerde bile kendisini rahat hissetmesini sağlayan, dünyanın
her köşesini evi gibi görmesi için yeterli olan, psikolojik olarak benliği
gliÇ.lendiren bir araçlar dizisidir. İslamiyet'in 7. yüzyıldaki şaşılacak
ilerleyişi, onun bu evrensel özelliğini dikkate almadan değerlendirile
mez.
Bugün İ_?_lamiyet misyonerler olmadan yayılıyor. Kökleştirici bir
yöntem ve dünyaya hükmetme yolu olan müslümanlık, gitgide geniş
leyen evren ufukları için bir pusula, göksel uzayın keşfi için bir kıla
vuz ve bilinmedik topraklara hazırlayan bir rehberdir. Ancak bunu an
larsak milyonlarca gencin İslam'ı çıkış noktası alarak, çok daha farklı
güç fantezilerinde kendisine ayna tutan kadına İslami kuralları dayat- -
masını anlayabiliriz.
Kökten dincilerin peçeye dönüş çağrısı, kadının peçeyi atmasın
dan sonra olmuştur. Burada, kökten dinci erkekleri ve onların karşısın
da yer alan yenilikçi kadınları çıkar çatışması içinde görüyoruz. O hal
de, hem kökten dinci erkeği, hem de onunla çatışan peçe karşıtı kadı
nı tanımlamalıyız. Sınıf çatışması, kimi zaman ifadesini keskin cinsiyet
ayrımında bulur. Çağdaş İslam buna iyi bir örnektir; çünkü güçlü din
sel saplantının ötesinde kalan maddi zevkler, müslüman dünyanın iki
şiddetli kavgasının da kaynağıdır: Siyasi güç kullanımı ve tüketicilik.
Kö}<ten dinciler ve peçesiz kadınlar, sömürge sonrası dönemde,
kesin sav ve esinlerle ortaya çıkan iki ayrı gruptur. Heı:_ikisi de gençtir.
ve aynı eğitim ayrıcalıklarından yararlanmışlardır: Tek fark, dinin can
landırılması yoluyla güç arayan erkeklerin, yeni kentleşmiş alt ve brta
nın altı sınıflardan gelmelerine karşın, açık kadınların orta ve üst kentli_
sınıflara ait olmalarıdır.
Ne var ki, daha adil bir güç ve refah bölüşümü için verilen siyasi
kavganın içinde kendi savaşımlarını da sürdüren yenilikçi kadınlar ve
11
kökten dinciliğin erlerinin belirgin özelliklerini sıralamadan önce, eği
timsiz Haşime Teyze'nin iddialı sözlerinden bir kısmını sizlerle paylaş
mak istiyorum. Bu kitabın zamana kafa tutan tazeleyici niteliğini, cahil
seslere borçlu olduğunu düşünüyorum.
12
ğım için:
13
şünmüyorum. Zira asıl önemli olan, müslüman kadının politizasyonu
ve kendi sorunlarına yeni bir anlayışla yaklaşmasıdır.
Cahil olsun, eğitimli olsun, artık müslüman kadınlar sorunlarını
teşhis edip dile getiriyorlar. Önceleri duygusallık damgası vurulan bu
sorunlar, aslında siyasidir. Kocasının boşadığı kadının üzüntü ve öfke
si, onun eşini tatmin etmekte yetersiz kalışı ya da kocanın fettan bir ka
dın tarafından baştan çıkarılışı olarak yorumlanmıyor artık. Kadınlar
hukuku sorgulamaya başladılar: "Kocamla kente gelmek için kendimi yan
larında bir tür güvencede hissettiğim ailemi ve köyümü terkettim" diyor yir
miüç yaşındaki bir gecekondu kadını. (Kadınlarının Ağzından Fas)(2)
"Fakat kocam benden bıkarsa benim ne gibi bir güvencem olabilir? Hatam
olmadan onun beni boşama hakkı nereden geliyor? Artık ailem bana bakmaz ;
devlet hiç bakmaz. Elimdeki tek güvence kocam ve çocuklarım. Çocuklar bü
yüyünce çekip gidecekler. Kocamsa beni boşayıp yeniden evlenebilir. Niçin?
Bu Allah kanunu mu? Asla. Allah bu kadar adaletsiz olamaz."
Bence bu sözler, İslam dünyasındaki devrimci sürecin özüdür.
Medyanın gözalıcı bulmadığı bu süreç hakkında pek söz edilmiyor.
Üstelik bizim romantik devrim imgelerimizi besleyen teatral bir tarafı
da yok. Oysa devrim ses getirir; bu da görkemli gösteriler, bayraklar,
kan, polis baskınları, ulusal ve uluslarası medyanın hiç eksik olmayan
mikrofonları, kameraları, vs., demektir.
Bu girişte okuyucuları tarihi ve siyasi olaylarla bunaltıp etkilemek
istemiyorum.(3) Medya bunu yapıyor. Bense zihnimde yavaş yavaş ol
gunlaşan düşünce ve izlenimleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu top
lumda yaşam coşkusunun ve tadının bir tiryakisi olarak yaşayan tut
kulu bir partizan, bir gözlemci ve katılımcıyım. Benim için açık olan
tek şey var: Müslüman dünyayla ilgileniyorsanız dikkatli olmalı, belir
tiyi yani olayı, güçler birliği, eğilimler, uzlaşı ve bağdaşıklıkların ürü
nü olan teşhisle karıştırmamalısınız.
Bir belirti olarak peçe çağrısının bize bir mesajı var. Bir diğer me
saj ise, bu çağrıyı yapan belirli bir güçler konjonktürünün, yani tutucu
hareket ve güçlerin arayışları, kendilerini ulusal ve uluslararası top-
14
lumsal hareketler içerisinde nereye yerleştirdikleridir.
Bir kadın ve kimi zaman da bir toplumbilimci olarak, sözü edil
meyen güçlere, dışavurulmayan isteklere, bastırılmış düşlere ve dile
getirilmemiş savlara büyük önem veririm. Sıradan gündelik ilişkileri
me dayanarak söyleyebilirim ki, sessizlik onay ya da teslimiyet anla
mına gelmez. Edimlerimizin bizi ve arzularımızı tümüyle yansıtmadı
ğını biliyorum. Gündelik etkinliklerimiz bir zorunlu uzlaşım, baskı ve
sınırlamalar ağı içinde sıkışıp kalmıştır. Tüm bu engellere rağmen biz
kendimizi gerçekleştirmek, güçlü olmak yolundaki içsel isteklerimizi
sürdürürüz.
Kadınlarla doğrudan bağlantılı her eylem, her olay ve özellikle
başkalarının, en çok da politikacıların bunlara gösterdiği tepkinin şif
resi çözülmeli ve iki ayrı düzeyde anlaşılmalıdır: Görünüşte ne anlama .
geliyor ve saklı bırakılmak istenen nedir? Bu yüzden kökten dinci yak
laşımı da aynı biçimde incelemeliyiz: Açık ve üstü örtülü anlamları
açısından. Şimdi yeniden 'Peçenin Ötesi' ne dönelim ve kitabın ana fik
rine, yani mekanın cinsellikte belirleyici unsur olmaklığını zamanla
nasıl yitirdiğine bakalım.
15
dahil tüm basit dünya zevklerine köprü olan Müslümanlığın ilahilikle
pek de ilgisi bulunmamaktadır. Kanımca, Peçenin Ötesi nin aynı konu
'
16
sıridaki bağımsızlık sınırlarımız nereye dek uzanıyor? İşte tüm bunlar
kesin sınıf çizgilerinin ayırdığı İslam dünyasını parçalayan bunalımın
ana sebepleridir.
Çalışkan ve saf bir öğrenciden bekleneceği gibi, yetmişli yılların
başlarında uçveren kadın haklan iddialarının sadece geçmişi tehdit et
tikleri için değil, gelecekteki çatışmaların habercisi oldukfan için İslam
ülkelerini huzursuz ettiğini bilemezdim: Yeni siyasi, ekonomik, kültü
rel ve cinsel sınırlar saptamanın kaçınılmazlığı... Düşman ulusların
toprak işgalleri (Afganistan ve Lübnan'ın işgali); 'Dallas' ve 'Hanedan'
gibi dizilerin ulusal TV'leri ele geçirmesi; çocukların Coca Cola ve belli
marka spor ayakkabı, vb., tercihlerinde beliren tüketim işgalleri, .!lı.ı
gün İslam dünyasının y�zyüze geldiği siy<;lsi ve kültürel sınırlardır.
Bununla birlikte, toplumların değişimi yadsıması rastlantısal de
ğildir. Müslüman toplumlar motor, elektrik, telefon gibi teknolojik ye
nilikleri sindirebiliyor. Buna rağmen, özgürce yarışan peçesiz kadınlar
ve siyasi partiler, özgür iradeyle seçilmiş parlamentolar ve %99'luk oy
oraııını tutturamasalar da özgürce seçilmiş devlet başkanları gibi yetke
eşiklerine ilişkin değişiklikleri sindirmekte zorlanıyorlar. Katılımcıların
özgür seçimine dayanan bir yenilik sözkonusu olduğunda, toplumsal
fabrika gözyaşlarına boğulmaktadır. Kadının peçeden kurtulması da
bu türden bir yeniliktir. Son yüzyıldır, kadınlar ne zaman peçeyi çıkar
mayı denedilerse, bazı erkekler çıkıp kutsallığı bahane ettiler ve mas
kesi düşen toplumsal fabrikanın dağılacağını ve bunun katlanılmaz bir
şey olduğunu haykırdılar. Öyleyse peçenin yeniden gündeme getiril
mesini isteyenlerin çok iyi bir nedeni var. Niçin İslam toplumu bunca
kötü bir maskenin ardına gizlenme gereksinimi duyuyor?
17
bir yansısı olacaktır: Vicdansız, cahil, kültürsüz, ilkel, kana susamış,
kadın-düşmanı, ekonomik yoksunluk içinde, siyasi olarak bastırılmış
(Müslüman olduğuna göre bu kaçınılmaz), terörist, bomba ve silah de
posu gibi bir adam ... Üstelik bu canavarın gözleri tek bir düşmana çev
rilmiştir: Amerika'ya ve onun barışsever, demokratik, bilimsel, yüksek
ahlaklı, talihli vatandaşlarına ...
Oysa bu hayali ankete katılan Amerikalılar, bir kökten dincinin en
az dört özelliğinde yanılgıya düşmüş olurlardı: Bu adam gerçekte ne
cahil, ne de vicdansızdır; herşeyden önce bir Amerikan-karşıtı veya
azılı bir kadın-düşmanı olması da gerekmez. Hızlı kentleşme ve devlet
destekli kitle eğitimi gibi iki modem olgunun ürünü olduğu için ilkel
olması hiç mümkün değildir.
Kökten dinci ne cahil, ne de kültürsüzdür. Mısıı' da yapılan yeni
bir araştırmada, Hamid N. Ansari 280 militanın bir dökümünü yapar:
343 öğrenci, 312,5 meslek sahibi, 314,6 işçi, 310,7 işsiz ve 32,2 çift
çi.(4) İran' da Şah' a karşı savaşta ölen seksen kişilik bir mücahit toplu
luğunda çoğunluğu üniversite öğrencileri oluşturmaktadır. Onların ar
dından yirmidört kişilik bir mühendis, meslek sahibi ve büro elemanı
grubu gelir.(5)
Fakat İslami Hücum Erleri arasındaki başarı ve eğitim düzeyi hak
kında en aydınlatıcı araştırma, otuzdört Mısırlı militanın babalan ile
kendilerinin eğitim ve meslek açılarından karşılaştırmasını yapan Saad
Eddin İbrahim' in aile geçmişi ve toplumsal devingenlik incelemesidir.
18
şin hiyerarşik Müslüman dünyasının önemli değ,işinılere sahne olduğu
açıkça görülüyor: Bir nesilden diğerine yüksek bir toplumsal devin
genlik oranı ortaya çıkıyor. İbrahim'in araştırmasının gösterd\ği kada
rıyla:
19
Bu inceleme, İslamcı militanların iyi çocuklar olduklarını göster
mekle kalmıyor, benim ya da sizin gibi kibar, eğitimli babalara sahip
olduklarını da kanıtlıyor. Bu babalar sistemi yeniden üreten dürüst, iyi
aileler yetiştirmek için çabalayan ortalama adamlardır. Siyasi kişilikleri
Tarzan'ın Çita'sına indirgeyen medya, Bahlılann Müslüman dünyada
olanları anlamasına yardımcı olamaz. Bazı insani nitelikler taşıyan Çita
bile Bah medyasının tanımladığı Müslümanları adam yerine koymaz
dı._ Amerikan ve Avrupa TV'lerinde Müslümanların canavarlaştırılma
sı izleyiciyi etkilemekte ve bu durum Batılı insanların canavar gibi gör
dükleri Müslümanlara yönelik uslamlama yeteneklerini felce uğrata
cak kadar güçlü bir korku geliştirmelerine yol açmaktadır. Bu yüzden
Batılıların Müslüman dünyasıyla ilişkisi, yarı-hayvani saldın ve sa
vunma enerjisiyle sınırlı kalmaktadır. Fakat şimdi biz yine, insanlıkla
rını teslim etmeden asla anlayamayacağımız İslamcı militanlarımıza
dönelim.
Kökten dincinin eğitim düzeyi ve üstün başarısının yanısıra, bir
diğer özelliği de coğrafi geçmişidir. Kırsal kökenlidir ve hızla yayılan
kentsel yerleşimlerle sağlıksız bir bütünleşme içine girer. İran ve Mı
sırda (bu ülkelerde İslami hareketi izlemek çok daha kolaydır) İslamcı
militanların kır ya da kasaba kökenli olduğu görülür. İbrahim şöyle
yazar:
"İslami hareketler, daha çok yeni orta sınıfın, orta ve alt kesimlerinden
çıktı. Bu kesimler, yabancı etkisinin daha çok hissedildiği ve gayrışalısi
güçlerin daha etkin olduğu dev metropol/ere alışmaya çalışan kır kökenli
insanlardan oluşur."(12)
20
ğinin kırılma noktası olan Asyut ve Minya, hareketin en güçlü olduğu iki yer
dir. Bunlar hızlı kentleşmenin etkisi altına giren ilk geleneksel bölgelerdir.
Bağnaz ve siyasi şiddet biçiminde kendini belli eden toplumsal istikrarsızlık
en çok buralarda yaşanmaktadır. Asyut nüfusu, son yirmi yılda ikiye katlan
inıştır."(13)
Mısır ve daha birçok Müslüman ülkede görülen hızlı kentleşme,
göçmen çocuklarının geniş ölçüde yüksek öğrenim yapmasını da bera
berinde getirir. Hızlı kentleşme ile kitlesel eğitim arasında sıkı bir bağ
lantı bulunur. Köylüler çocukları için iyi eğitim olanaklarının arayışı
içinde kentlere göçüyorlar. "Asyut kent nüfusunun yüksek oluşunun bir
açıklaması da Asyut üniversitesine kaydolan öğrenci sayısındaki artıştır. İsta
tistikler,1971-72'de yaklaşık 15000 öğrenci kaydının yapıldığını,1976-77'de
bu rakamın 28000'e fırladığını göstennektedir." diye yazıyor Ansari(14).
Asyut, Mısıı'ın taşra merkezleri arasında, huzursuzluğun ve sonuç
olarak devlet müdahalesinin en yüksek oranda olduğu yerlerden biri
dir. (Başkan Sedat'ın öldürülmesinden iki gün sonra, güvenlik güçle-
·
21
da açık olma•;ıdır.
22
İran nüfusunun %45'ini, Mısır nüfusunun %39'unu onbeş yaşın
altındaki kişiler oluşturmaktadır.(15) Her iki ülkede yıllık nüfus artış
oranı %3 .l'dir.(16) Nüfusun ikiye katlaması için gerekli zaman aralığı
Mısır için yirmiiki, İran için yirmiüç yıldır. İran'da lise eğitimine katı
lım oranı, kadınlarda 335, erkeklerde 354'tür. Mısıı'da lise çağındaki
kadınların %3 9'u, erkeklerinse %64'ü okula gidiyor.(17 ) Diğer Müslü
man ülkelerde de yaklaşık aynı oranlar geçerlidir. Yüzyıllar boyunca
kadının bilgiden dışlanması, birkaç onyıl öncesine dek cehaletle kadın
lığın karıştırılmasına neden oluyordu. Ama herşey çok çabuk değişti
ve bugün biz kadınlar okur yazarız; okullara ve üniversitelere giriyo
ruz. Yine de cehalet öylesine kadının yazgısı olagelmiştir ki, büyükan
nem kadınların eğitiminin ciddi bir devlet girişimi olduğuna bir türlü
inanamadan öldü. Yıllar boyu, beni ve kızkardeşimi şafakta uyandırıp
okula hazırladı. Biz de ona sabah namazından okul zamanı gelinceye
kadar üç saat olduğunu, okula varmanın beş dakika sürdüğünü açık
lardık. Fakat o sabah çayımızı elimize tutuştururken hep aynı şekilde
mırıldanırdı: "Siz en iyisi gidin ve o harika okul kapısı önünde bekleyin. Bu
işin ne kadar süreceğini Allah bilir." En büyük hayali bizim Kuran oku
duğumuzu ve işlem yaptığımızı görmekti. "Kııran'ın her kelimesini oku
manızı ve ben bir ayetin açıklamasını istediğim zaman bana cevap verebilme
nizi istiyorum. Kadıların (müslüman yargıç) gücü buradan geliyor. Ama Ku
ran'ı bilmek bir kadını mutlu etmeye yetmez.Toplama yapmayı da bilmek zo
rundadır. Bu dünyada kazananlar hep matematiği bilenlerden çıkar.", derdi.
Büyükannemizin nesli için eğitimin siyasi boyutu çok açıktı ...
Birkaç onyıl öncesine kadar, kadınların çoğu yirmi yaşından kü
çük evlenirken, bugün bu yaş grubunda evlenme oranı Mısır için %22,
İran için %38 .4'tür.(18) İran toplumunun bekar yetişkinlerden oluşan
bir orduyla uğraşmaktan ne denli rahatsız olduğu hakkında bir fikir
edinmeniz için, İran'da yasal evlenme yaşının kızlarda onüç, erkekler
de onbeş olduğunu hatırlatayım.(19) Ya sadece bir kız çocuk, ya da ev
lilik öncesi onur kırıcı cinselliğinin önlenmesi için bir an önce everil
mesi gereken adet görmeye başlamış bir kadın sayıldığınız Müslüman
dünyası için bekar bir yetişkin kadın fikri alışılmadık birşeydir. Ataer-
23
kil onur kavramı tamamen bekaret fikri etrafında kurulmuştur ki, bu
durum kadının toplumsal rolünü yalnızca onun cinsel boyutuna indir
ger: Erken evlilik içinde doğurganlık. Adet gördüğü halde bekar olan
bir kadın kavramı, Müslüman aile sistemine öylesine yabancıdır ki, ya
hayal bile edilemez ya da fitneyi (toplumsal düzensizlik) çağrıştırır.
Arap ülkeleri, cinsiyet rollerindeki demografik devrimin iyi birer örne
ğidirler.
Ekonomik güvenceden yoksun olan veya istediği işe girebilmek
için gerekli diplomaya sahip olmayan genç erkekler evliliklerini erteli
JO!l�r. Kadınlar ise zengin bir koca hayali kurmaktansa iyi bir eğitim
alıp kendilerine güvenmeyi yeğliyorlar. Arap ülkelerindeki ortalama
evlenme yaşı, her iki cins için de gözle görülür bir biçimde yükselmiş
tir. Cezayir'de bu yaş kadınlarda onsekiz, erkeklerde yirmidört; Fas,
Libya ve Sudan'da yaklaşık ondokuza yirmibeştir. Tutuculuklarıyla ta
nınan petrol ülkelerindeki bekar genç sayısının arttığı gözlenmekte,
buralarda kadınlar yirmi, erkekler ise yirmiyedi yaşlarında evlenmek
tedirler. 1980'de Mısırın metropolitan bölgelerindeki ortalama evlen
me yaşı kadın için 23 .6, erkek için 29.7'dir. Kökten dinci hareketin güç
lü olduğu Yukarı Mısırın kırsal bölgelerinde bu rakamlar 22.8'e karşı
28.3'tür.(20)
Her iki cins için de evlenme yaşının yükselmesi sadece eğitime mi
bağlıdır; yoksa başka etkenlerden sözedebilir miyiz? Dünya Doğurgan
lık Raporu'na şöyle diyor:
"Mısır'da, benzer diğer ülkelerde olduğu gibi, ilk evlilik yaşıyla eğitim dü
zeyi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu ülkede genç kadınlar için eği
tim olanaklarının artması, erken evlenme oranındaki düşüşü beraberinde
getirmiş ve başta kentsel bölgeler olmak üzere evlenme yaşını yukan çek
miştir."(21)
24
Mystique (Kadının Gizemi) adlı çalışması buna iyi bir örnektir. Dolayı
sıyla, Müslüman dünyada görülen fanatik kadın özgürlüğü karşıtlığı
nın bir zaman sorunu olduğunu anlamak durumundayız. Biz eğitimli
kadınların çoğunun annesi okumamıştır. Eğitime �çabulü, kadının ken
dini algılayışı üzerinde, doğurganlığı ve cinsel işlevinde, toplumsal de
vingenlik beklentilerinde inanılmaz ve ani bir etki bırakmıştır. Dünya
Doğurganlık Raporu'nda, Mısır' da okumamış annelerden doğan orta
lama çocuk sayısı 4.4, orta eğitimli annelerden doğan çocuk sayısı 2.1,
yüksek tahsilli annelerden doğan çocuk sayısı ise 1.8 olarak verilmek
tedir.(22) Diğer müslüman ülkelerde de aynı eğilim gözlenmekte
dir.(23)
Doğurganlık ve bekarete şartlanmış Müslüman toplumlarda, dik
kate almamız gereken en önemli şey, eğitimli kadının cinsel kimlik ve
rollerin referans noktalarını yerinden ettiğidir. Bu ülkeler, iki cinsi bir
birinden ayırarak ve erken evlenmeyi kurumlaştırarak evlilik öncesi
cinselliği önlemeye çalışırlar. Erken evlilik kadının yaşamdan beklenti
lerini zengin bir koca bulma ve doğum yapma düşleriyle sınırlamakta
dır. Bu iki düş, batıl inanç ayinlerinin büyülü ve kadınsı isterik orta
mında filizlenir. Koca bulma ve oğlan anası olma isterisi günümüzde
daha da güçlendi; bunun tek açıklaması, erkeklerin geç evlenmesidir.
Zengin koca bulma, evliliği sürdürme ve döl bereketi konusunda orta
ya çıkan bu isteri, Müslüman kentlerinde büyü ve medyumluk işleri
nin son derece yaygınlaşmasıyla kendini göstermektedir.
Medyum ve büyücülerden gittikçe daha fazla kadının medet um
ması, birçok gözlemcinin olayı eskiye dönüş olarak yorumlamasına yol
açıyor. Oysa bu durum, eğitim ve çalışma hayatının getirdiği kendinç
güvenle, geleneksel erken evlenmenin artık mümkün olmaması arasın
da başkalaşan imgeleri karşısında şaşkına dönmüş kadınların kaygı-gi
derici bir refleksi olarak yorumlanabilir. 198 2 Fas nüfus sayımı, bekar
erkek ve kadın sayısında on yıllık dalgalı bir artış olduğunu gösteriyor.
1971 ve 1981 sayımları arasında, onbeş yaşın üstündeki kentli erkekler
de bekarlık oranının 3 38'den 347 . 3'e, kadınlarda ise 323.S 'tan
331.9'a fırladığı görülür. Erken yaşta evlenen bir erkek bulmanın güç-
25
leşmesinin yanısıra, son dönem evliliklerinde süreksizlik sözkonusu
dur: Tüm evliliklerin %16.6'sı boşanmayla sonuçlanmıştır.(24)
Kırsal Fas'ta yaşayan ve yirmi yaşından küçük evlenmiş, az eği
timli kadınların yeni bir evlilik yapma şansı, iyi eğitim almış kentli
hemcinslerine göre daha yüksektir.(25) Dünya Doğurganlık Raporu,
eğitimin kadın doğurganlığını doğrudan etkilediğini ortaya koyuyor.
Okumamış kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı 4.7 iken, bu sayı
orta tahsilli kadınlarda 3 .7'ye, üniversite öğrenimi görmüş kadınlarda
ise 2.3'e düşmektedir. (26)
Birçok yargıç, iyi eğitimli ve çalışan kadının çiftlerde çatışmaya
neden olduğuna ve boşanma riskini arttırdığına dikkat çekmektedir.
Rabat Muhammed Üniversitesi'nden doktora derecesini yeni almış
olan Zineb Maadi, Kazablanka mahkemesinde bakılan altıbin boşanma
dosyasını incelemiş ve kadının ev dışında çalışıp para kazanmasının
temel ayrılık nedeni olduğunu bulgulamıştır.(27)
Kayda değer bir eğitim gören kadınlar, rekabet şanslarının yüksek
olduğu alanlara girmeyi tercih etmektedirler: Serbest meslekler ve ka
mu hizmetleri . Fas istihdam araştırması, kadınların %29.9'unun ser
best mesleklerde ve bilim dallarında çalıştığını, %27.7'sinin ise kamu
çalışanları olduğunu göstermektedir.(28)
Bu 1986 yazında, Fas TV'sinin en çok tutulan programı Nabi! Gu
lam'ın "Evli Ama Birbirine Yabancı" adını taşıyan Mısır dizisidir. Dizi
nin konusu, önemli bir şirket müdürlüğü olan eski görevine karısının
getirilmesini bir türlü hazmedemeyen emekli bir adamda odaklanıyor.
Yazar, kadınların profesyonel hayatta ilerlemesiyle, İslami yasaya göre
çocuklaştırılması arasındaki çelişkiyi sergileyerek seyirciyi kolayca
,güldürüyor. Mağrur ve başarılı bir kadın tipi çizen İkram, şirketi adına
Cenevre'de bir konferansa katılmak üzere havaalanında uçağa biner
ken durduruluyor. Çünkü kocası, yetkililere onun çıkışına izin veril
memesini emretmiştir. Dizi gece dokuzda yayınlanmakta; bütün serin
yaz geceleri boyunca ve ertesi günler de işyerlerinde devam eden he
yecanlı tartışmaların konusu olmaktadır.
İslam dünyasının kadınlara yönelik tutucu yaklaşımı, bir geri dö-
26
nüş eğilimi olmaktan çok, cinsel kimlik ve rollerde gözlenen derin de
ğişimlere karşı geliştirilmiş bir savunma mekanizmasıdır. Erkekler sa
fında tutuculuk, kadınlar safında ise boşinanç ve büyüye sığınma biçi
minde kendini gösteren 'ilkel davranışlar'a dönüşün en doğru yoru
mu, bunların kaygan ve uçucu bir cinsel kimlik zemininde başvurulan
kaygı giderici mekanizmalar olduğudur.
Kökten dinciler geleneksel sınırların, mekan tanımları ve cinsiyet
rollerinin kadının eğitilmesiyle bozulduğunu ileri sürmekte haklılar.
Okula gitme olgusu, kız-erkek ayn eğitim yapan petrol ülkelerinde da
hi geleneksel mekan düzenini yoketmiştir. Çünkü, kızların okullarına
gitmek için sokağa çıkmaları gerekiyor. Oysa sokaklar baştan çıkarıcı
günah yuvalarıdır; hem halka, hem de her iki her iki cinse açıktırlar. İş
te size fitne ve kargaşa! Kökten dinciler kadının aile ahlakı çerçevesin
deki geleneksel işlevini yitirdiği iddiasında da haklılar; evlenme yaşı
nın ertelenmesi, kadının kendini gerçekleştirmek için eğitime yönel
mesi demektir. Eğitim istatistiklerine bakarsanız, yeni kentleşmiş eği
timli gençliğin üniversiteli kadını neden İslamiyet'in ve kadını bilgi
den, karar verme işlevinden dışlayan İslami geleneğin düşmanı gibi
gördüğünü anlarsınız.1981'de Mısır üniversitelerindeki kadın öğretim
görevlilerinin oranı %25'ti. Değişimin ne de kadar hızlı olduğu hakkın
da bir fikir edinmek isterseniz 1980'de aynı oranın Amerikan üniversi
teleri için %24, B. Almanya için %25 olduğunu hatırlamanız yeter.(29)
Tutucu Suudi Arabistan'da bile kadınlar, ayrı ayrı yapılan toplam yük
sek öğrenimin %22'sini işgal etmektedir. Bu oran Fas'ta %18, Irak'ta
%16 ve Katarda %12'dir.(30)
Kökten dincileri korkutan şey, bağımsızlık döneminin tam-erkek
bir yeni sınıf yaratamamış olmasıdır. Kadınlar da toplu davette yerleri
ni alıyorlar. Ve bu durum, hem devletin kadınla olan geleneksel İslami
ilişki kavramında, hem de kadının kurumlaşmış bilgi dağıtımıyla olan
ilişkisinde tartışmasız bir devrimdir.
Üçüncü Dünya kadınlarının marjinalleşmesi, yoksunluğu, mo
dernliğin dışında bırakılması tartışılıyor, yazılıyor. Bu tür bir sol eği
limli, bencil ve çalakalem inceleme ancak 'Cassandra Sendromu' adını
27
alabilir. Devletin aslında kötü bir devlet olduğu ve kadınların nasıl da
yok sayıldığı gibi basit genellemelerin yeralacağı gözüyaşlı satırlar,
Müslüman dünyadaki siyasi oyuncuların neden bu kadar kadına ve
·
NOTLAR
(1) al-Nisa'i, Al Sunan, "The Book of the Mosque (Camii Kitabı)", Cilt 2 (Ka
hire: Al-Matba'a al-Misriya, al-Azhar, trsz.), s.26.
(2) Fatima Memissi, Le Maroc Raconte par ses Femmes (Kadınlarının Ağzın
dan Fas) (Rabat: Societe Marocaine des Editeurs Reunis,1984); İngilizce çeviri
si, Londra: The Women's Press'ten çıkacak.
(3) Peçenin Ötesi'ndeki özel veriler için 1983 Fransızca baskının istatistikle
rini kullandım; Sexe,Ideologie,Islam (Paris:·Tierce, 1983), ve bunlar bu baskıda
da vardır.
(4) Hamid N. Ansari,"The Islamic Militants in Egyptian Politics (Mısır Politi
kasında İslamcı Militanlar)", lntemational Joumal of Middle East Studies 1 6,
no.1 (1984), ss.123-44.
(5) Ervand Abrahamian, "The Guerilla Movements in Iran (İran'da Gerilla
Hareketleri) 1963-1977", MERIP Ortadoğu Raporu, no.86 (1980), ss.3-15.
(6) Saad Eddin lbrahim, "Anatomy of Egypt's Militant Islamic Groups (Mı
sır'daki İslamcı Grupların Anatomisi)", Int. Jour. of Mid. East Studs 12, no.4
(1980), ss.423-53.
(7) lbid., s.439.
(8) lbid.
(9) lbid.,s.440.
(10) lbid.
(11) lbid.
(12) lbid., s.446.
(13) Ansari, bkz.(4), s.131 .
(14) lbid.
(15) 1953 World Population Data Sheet (1953 Dünya Nüfusu Verileri) Was-
28
hington, D.C. Population Reference Bureau)
(16) lbid.
(17) "People's Wallchart", People's Magazine, cilt 12 (1985)
(18) lbid.
(19) lbid.
(20) World Fertility Survey (Dünya Doğurganlık Raporu-, no.47, "Mısır Ra-
poru", Kasım 1983.)
(21) lbid.
(22) lbid.
(23) Bkz. W. Fert. Surv. Farklı Müslüman toplumlar üzerine raporlar.
(24) W. Fert. Surv., No. 47, "Fas Raporu", Mayıs 1984.
(25) lbid.
(26) lbid.
(27) Zineb Maadi, "Al usra al-Magribiya bain al-kitab al-Şari'a va a/-kitab al
şa'bi" (Şeriat ve Güncel Tartışmalar Ortasındaki Fas Ailesi) (Muhammed
Üniv. Dokt. Tezi, Rabat, 1986).
(28) Resultats de /'enquete sur l'emploi urbain (Kent İstihdamı Araştırma' So
nuçları) (Rabat: İstatistik müdürlüğü,1981)
(29) Anııııaire Statistique (İstatistik Yıllığı) (Paris: UNESCO, 1980)
(30) lbid.
29
Batılı Okuyucunun Dikkatine
31
!ar için timsah gözyaşları akıtıldı. Müslümanlar ise kendilerini, çokeşli
lik gibi modası geçmiş kurumlan savunur durumda buldular. Örne
ğin, erkeğin harem düşlerini kurumlaştırmanın, onu gizli metresler
tutmaya zorlamaktan daha iyi olduğunu ileri sürüyorlardı.
Ne yazık ki bu tartışma, sömürgecilerle sıradan Müslümanlar ara
sında değil, sömürgecilerle geçmişte kadın özgürlüğü taraftarları olan
milliyetçi aydınlar arasında geçiyordu. Bu çelişkinin iki kalıntısı, hala
Müslüman kadının toplumsal konumunu belirlemektedir.
1) Müslüman kadının ataerkil yazgısına sömürgeciler tarafından
el konması, kadının yaşam koşullarında yapılan herhangi bir iyileştir
menin sömürgecilere ayrıcalık tanınması olarak algılanmasına yol açtı.
Batı tarzı giyinmek adına peçenin bir kenara atılması gibi görüntüsel
özgürlük hareketleri, daha çok Batılı kadınların çabaları sonucunda
gerçekleşti ve kadın özgürlüğüyle yabancı etkilere teslimiyet özdeşleş
tirilir oldu.
2) Kadın özgürlüğü sorunu, neredeyse bütünüyle dinsel bir sorun
olarak görülegelmiştir. Başlangıçta milliyetçi hareket dinsel kaynaklıy
dı. Batı'ya karşı verilen kavga ise, çağdaş bir haçlı seferi gibi algılanı
yordu. Milliyetçiler kadın özgürlüğü bayraktarlığını, çağdaş küresel
bir ideoloji adına değil, İslamiyet'in zaferi adına yaptılar. Krallar, Filis
tinliler ve Maocuların "İslam sosyalizmi"ne yüklediği eklektik anlam çe
şitliliği, henüz böyle bir ideolojiden yoksun olduğumuzun en iyi kanı
tıdır.
Bu kitapta benim amacım, Müslüman Doğu' da kadınlara nasıl
davranıldığıyla, Batı'nın kadınlara davranışını karşılaştırmak değil.
Ben, her iki toplumun temelinde de cinsel eşitsizliğin yattığına inanı
yorum. Hangi durumun daha iyi olduğunu aydınlatmak yerine, İslam
dünyasının cinsel dinamiklerini anlamayı hedefledim. İslami sistemin
kendine özgü heteroseksüel ilişkisine ışık tutacağını düşündüğüm za
man, Doğu-Batı karşılaştırmasına başvurdum.
Bu çalışmamda, kadını erkekten ayn bir varlık olarak düşünmek
tense, İslami sistem yapılanmasının ana unsuru saydığım kadın-erkek
ilişkisini keşfetmeye çalışıyorum. Bence İslami sistem, kadından çok
32
heteroseksüel birime karşıdır. Eşlerin beyinsel, duygusal ve cinsel ola
rak karşılıklı tatmine ulaştığı bir kadın-erkek ilişkisinin doğup geliş
mesinden korkulmaktadır. Tüm enerjisi, duygu ve düşünceleri ile ko
şulsuz olarak Allah'a bağlanması istenen erkeğin dinsel sadakati, eşler
arası bu tür bir bütünleşmenin tehdidiyle karşı karşıya kalır.
Yirminci yüzyılda Müslüman toplumun yüzyüze geldiği en yıkıcı
tehlikelerden birisi de, cinsler arası iletişimde gözlenen değişimdir. İs
lamiyet ve kadın ilişkisini konu alan bereketli bir edebiyat, bu ikilemi
gözler önüne sermektedir.(1) Kafir güçlerin bozgununa uğrayan Müs
lüman toplumlar, tek çıkışın kadın-erkek, tüm Müslüman insan gücü
nün üretime dahil edilmesinde olduğu sonucuna varmaktadırlar. Fa
kat bu durum, işçi veya asker olarak gereksinilen kadınlara da erkekle
re özgü ayrıcalıkların tanınması anlamına gelecektir. O zaman da top
lumsal hayatın her alanında cins aynını kalkacak, cinsiyet eşitsizliğini
temsil eden kurumlar dışlanacaktır.
Sanının, öncenin kaç-göç kadınlarının cinsel ve ekonomik olarak
eşit haklara kavuştuğu, ayrımcılığa yer vermeyen bir toplum, olsa olsa
gerçek bir İslam toplumu olurdu.
NOTLAR
33
{
Abbas Mahmud al-Akkad, Women in the Koran (Kuran'da Kadın), Kahire,
trsz;
Abdulkadir al-Mağribi, Muhammed and Womeıı (Muhammed ve Kadınlar),
Beyrut 1929;
Muhammed al-Mehdi al-Hacuvi, Women: Slıari'a and Law (Kadınlar: Şeriat
ve Kanun), Kazablanka 1967;
A. Afifi, Arab Womeıı: Jalıiliya a11d Islam (Arap Kadınları: Cahiliye ve İslam),
Kahire, trsz.
Genel olarak kadının İslamdaki yerini dile getiren bu erkek yazını, erkekle
rin merkezi gördükleri bir başka sorunda odaklaşır:
Muhammed Nasır al-Din al-Albani, Tlıe Seclusion of Muslim Women in tlıe
Book aııd the Swma (Kitap ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Tecriti), Beyrut,
trsz;
Ebu Rıdvan al-Sanusi, Women: Seclusion and De-Seclusion (Kadınlar:Tecrit
ve Tecritten Yoksunluk), Beyrut, trsz;
Ebu'l-Ala al-Mavdudi, Seclusion (Tecrit), Şam, trsz;
Mustafa Naci, Explanation of tlıe Institution of Seclusion (Tecrit Kurumunun
Açıklaması), Beyrut, trsz.
34
Giriş
35
sonuçlar doğurarak karşılanacağı sorgulanmalıdır.
Aslında, bu sorun çözümsüz görünmektedir. Kadın özgürlüğü,
Müslüman toplumları parçalayan siyasi ve ekonomik çatışmalara gö
bekten bağlıdır. İslam uluslarında siyasi olarak atılan her geri adım,
tüm ilerici güçleri yeniden serbestleme zorunluluğunu doğuruyor. Fa
kat paradoksal olarak, kafirler tarafından dayatılan her siyasi geri
adım, bu toplumlardaki geleneksel İslami yapılanışın karşıt bir zorun
luluk biçiminde yeniden kabul görmesini de beraberinde getiriyor. Ye
nilik ve gelenek taraftarları, tek bir dokunuşla zincirlerinden boşalıp,
cinsler arası ilişkiler aleyhine üzücü sonuçlar doğuran bir çatışma içine
giriyorlar.
Siyasi konularda bu çelişkinin, Fas'ta nasıl işlediğine gelin yakın
dan bakalım. Fas, çağdaş Arap ve Müslüman olduğu iddiasındadır. Bu
niteliklerin herbiri, çağdaş Müslüman yaşam biçimine güçlü bir dürtü
ve özgün bir kişilik kazandıran, bütünleyici olmaktan çok çelişik, kar
gaşa halinde bir esin ve gereksinimler düğümünün ifadesidir.
Fas çağdaş bir devlet olarak, Birleşmiş Milletler Topluluğu'na üye
dir ve İnsan Haklan Bildirgesi'ne imza atmıştır. Bildirgenin medeni
hukuku düzenleyen 16. maddesi şöyle der:
"Irk, ulus ya da din farkı gözetmeksizin, erişkinlik çağına ulaşmış tüm er
kek ve kadınlar, evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptirler. Evlilik karşı
sında, evlilikte ve evliliğin sonlanması dımımlarında eşit haklan vardır."
36
ihlal edilir. Bu madde, kadının Müslüman ümmeti dışından bir eş seç
mesini de yasaklamaktadır. Buna karşın, Müslüman bir erkeğin gayrı
:\füslim bir kadınla evlenmesi yasak edilmemiştir. Evlilik hak ve ödev
lerindeki farklılık öylesine aşırıdır ki, iki ayrı fıkrada toplanmışlardır:
Fıkra 35: "Kocası Karşısında Kadının Hakları" ve Fıkra 36: "Karısı Karşı
sında Kocanın Hakları"
Müslüman Fas'ın bugünkü durumu, sağlam kartezyen mantık
çerçevesinden bakan akılcı birine anlamsız görünür. Fakat akim çocuk
ça yönlerini safdışı bırakıp, çevrelerindeki dünyanın şaşırtıcı talepleri
ni karşılama çabasında olan bireylerin içinde bulunduğu kargaşayı ve
bu kargaşanın onların davranışındaki yansısını anlamaya çalıştığımız
da, saçma görünenin kendi koşulları içinde anlaşılır olduğunu farke
deriz.
Bu yaklaşımın, kadın ve erkeğe özgü umut, korku ve beklentilerin
giderek arttığı ve çelişikleştiği çağdaş Fas'ta, kadın-erkek dinamikleri
nin incelenmeşi açısından özel bir önemi vardır. Şimdi, aile yapısı ve
cinsler arası ilişkiler üzerinde doğrudan etki bırakan üç çağdaş İslami
zorunluluğu inceleyeceğiz. · ·
37
erkeklerle tam bir eşitlik içinde olmaları demekti. Salama Musa, Kadın
Erkeğin Oyuncağı Değildir (3) adlı kitabında, Batı tarzı kadın özgürlüğü
nü, yanıltıcı olduğu gerekçesiyle dışlar; çünkü ona göre Batı, kadını di
şi konumundan insan konumuna yükseltmemiştir. Musa, kendi toplu
munun, Çin ve diğer Asya ülkelerinde görülen daha iyi özgürlük mo
dellerini örnek almasını savunuyordu. Fakat benim burada asıl ilgilen
diğim, feminist programın kökeni ve nedenselliği değil, bu programın
özgürlük stratejisinin bir parçası olarak ne gibi bir rol oynadığını ay
dınlatmaktır.
Arap-müslüman toplumunun temel özelliklerinden birisi, Batı ve
onun hegemonyasına yönelik saplantılı tutumdur: "Doğulular ve Batılı
lar birçok konuda birbirlerinden ayrılırlar... Bu farklardan biri, Batılıların Do
ğululara egemen olması, onları kendi pamuk/arından, kauçuk, bakır ve petrol
lerinden yoksun etmeleridir. Doğulu ne zaman ayaklanniaya kalksa Batılı ta
rafından tepelenir."(4)
Feministler, Batı egemenliğinin direklerinden birisinin üretkenlik
olduğunu düşünmektedirler: "Avrupa ve U.S.A.'da hatırı sayılır bir üre
tim varsa, bunun nedeni bu ülkelerde lıem kadının hem de erkeğin üretim sü
recine katılmasıdır."(5) Sonuç olarak, Müslüman dünyanın zayıflık ne
denlerinden biris.i, sadece ulusun yarısının çalışıp üretiyor olmasıdır.
Diğer yarısının üretimde yer alması engellenmektedir:
38
diye ekleyen Amin, kadına aynı fırsatlar tanındığında, aradaki mesafe
nin hemen kapanacağını ileri sürer.
Ne var ki, kadını eğitim ve üretime dahil etmek, cins ayrımının or
tadan kalkması demektir.1985'te birçokları bunun İslam'a ve İslam hu
kukuna aykırı olduğuna inanıyorlardı:
"İslam hukuku deniiz ortada hiçbir yasal sistem yokken, dünyµnı;ı diğer
uluslarında aşağı bir konumda bulıman kadınlara özgiirliik tammış, onla
rı erkeklerle eşit kılmıştır. İslamiyet kadına tüm insan Jıaklarını vermiş;
onu her konuda erkeğine denk dımıma getirmiştir. " (10)
39
evlerinden çıkarıp sınıflara, bürolara ve fabrikalara taşıdı. Her ne ka
dar Fas'ta cinsel ayrımın ortadan kalkması, yalnızca kentli üst-sınıfla
sınırlı ve yavaş seyretse de, İslamın ve İslami kuralların cinsel· konular
da ebedi bir ışık kaynağı olduğu iddialarının yeniden gündeme gelme
sine sebep olacak kadar toplumun cinsel dengesini sarsmışhr.
40
varabilmiştir.(14)
Fakat Lerner'in kargaşa diye bir kenara attığı Arap-Müslüman et
nosantrikliği (budunmerkezcilik), bence modernleşmenin en anlamlı
unsurlanndan birisidir. Arap ve Müslüman olmak, cinsel etkileşimi ol
duğu kadar kurumlan da etkilemektedir.
Arap olma kavramının bir diğer ayırdedici özelliği de, kendilerini
Arap kabul eden ulusların, İkinci Dünya Savaşı'na dek böyle bir iddi
alarının olmamasıdır. Şimdilerde Arap olmak, ırksal olmaktan çok si
yasi bir savdır. Anıivaar Abdül-Melik,1930'lu yıllardan önce Mısırlıla
rın kendilerini eski firavun uygarlığının mirasçısı olarak görmekten
gurur duyduklanna ve Araplarla aralarındaki farkı özellikle vurgula
dıklarına dikkat çeker.(15) Fas nüfusunun Berberi kökeni bir sır değil
dir ve yerli bölünmeleri kızıştırmakta çıkar gören Fransız sömürgeciler
tarafından demagojik amaçlar için kullanılmıştır. Berberilerle Arapla
rın arasını açmak sömürgecilerin işlerine geliyordu.(16) Fakat Mısır ve
Fas gibi birçok ülke, Batı egemenliğiyle başedebilmek için Arap adı al
tında birleşmeleri gerektiği sonucuna vardı. Ve güçlüklerle de olsa
Arap milliyetçiliği bayrağı altında toplandılar.
Arap olmanın siyasi ve kültürel anlamı, Alla! al-Fasi'nin, kırklarda
Fas'ın önündeki seçenekleri incelediği çalışmasında gayet açıktır:
"Fas ayakta kalmak ve gelişmek için bir uluslar bloğıma katılmak zorun
dadır. Önünde iki seçenek bulımııyor: Henüz şeffaflaşmamış olan Fransız
Birliği ve artık günün gerçekliği haline gelm� olan Arap Birliği. Fas'ııı
Fransız Birliği'ne katılması, -geçmiş deneyimlerden anlaşılacağı üzere
çok büyük güçlüklerle karşılaşması demektir, çünkü Fas'la Fransa'nııı çı
karları çatışma halindedir... Fas, bu sömürgeci birlikte mutlu olmak yerine
bir Jıammadde deposu ve Fransa'ya hizmet edecek askerler yetiştiren bir
kuluçka makinesi olmaktan öteye gidemeyeceğini anlamış durumdadır.
Diğer yandan Fas'ııı Arap Birliği'ne ginnesi, yüzyıllar boyu dalıil olduğu
ve elinde olmayan nedenlerden dolayı dışlandığı bir aileye geri dönüşii
diir.. "(1 7)
.
1945'te Fas'ın Arap kimliği açık olmaktan çok uzaktı ve Alla! al
Fasi pek de Arap olmayan Fas'ı dahil edebileceği bir Arap betimleme-
41
sinde bulunarak, Arap Birliği'nin(18) ilk üyelerini ikna etmeye çalış
mıştı.(19)
Tarih, Alla! al-Fasi'yi haklı çıkardı. Partisinin amaçlan, Fas devleti
nin amaçları haline geldi. 1 Ekim 1958'de Fas, bağımsız bir devlet ola
rak, Arap Birliği'ne üye oldu. 1962 anayasasının kaynağı olan Temel
Krallık Yasası'yla Arap kimliğini benimsedi:
"Knpalı ve tutarlı bir sistem olarak öziinde ısrar eden sosyolojik, yasal ve
hatta siyasi bir dünyevi bütünlük ve ideolojik düzene salıip bir ülkü olan
İslar!_I , dünyevi yaşama ilahi bir yaklaşım biçimidir." (20)
42
dönüştürdü. Bu topluluk, ümmet içindeki bireylerin birbirleriyle ve
inaçsızlarla ilişkisini belirleyen özellikleriyle tanımlanır:
43
Allah düzeni için bir tehdit olduğu görüşüyle çelişmektedir. Müslü
man evliliği erkek-egemen bir evliliktir. Cinsel ayrımın ortadan kalk
ması, kadının İslami ideolojideki konumunu sarsar: Kadın baba, erkek
kardeş ya da kocanın yetkesi altında olmalıdır: Allah kadını yıkıcı un
sur olarak kabul ettiğine göre, kadınlar aile dışında kalan konulardan
dışlanmalı ve mekansal olarak sınırlanmalıdır. Kadının ev dışı mekan
lara katılımı erkeğin denetimine verilmiştir.
Yaygın biçimde benimsenen kanının aksine, çelişkili bir biçimde
İslam, kadınların doğuştan getirdiği aşağılıktan sözetmez. Tersine,
cinsler arasındaki potansiyel eşitliği onaylar. Varolan eşitsizliğin kay
nağı, ideolojik veya biyolojik bir kadın aşağılığı kuramı değildir; bu
eşitsizlik kadının gücünü bastırmak için özellikle tasarlanmış kurum
ların, -aile yapısındaki yasal itaat ve ayrımcılık- bir sonucudur. Dahası
bu kurumlar, sistemli ve inandırıcı bir kadın aşağılığı ideolojisi üret
memektedir.
Geleneksel İslam, potansiyel olarak cinsel eşitliği tanıdığına göre,
Müslüman toplumlarda kadının kurtuluşu gereksinimini duyan femi
nist hareketin erkekler tarafından başlatılıp yine onlar tarafından yürü
tülmesi şaşırtıcı ve zor değildir. Cinsiyet, ırk veya konum farkı gözetil
meksizin, insanın yüceltilmesi İslamiyet'in çekirdeğini oluşturur.
Batı kültüründeki cinsel eşitsizlik, kadının biyolojik olarak aşağı
olduğu inancından kaynaklanır. Batı' da kadın özgürlüğü hareketinin
hep kadınlar tarafından götürülmesi, elde edilen başarının genellikle
yüzeyde kalması ve bu kültürün kadın-erkek dinamiklerinde belirgin
bir değişim yaratamaması gibi unsurlar, kadının aşağılığı inancının ne
denli güçlü olduğunun bir göstergesidir. İslamiyet'te böyle bir inanca
rastlanmaz. Aksine, tüm sistem, kadının güçlü ve tehlikeli olduğu var
sayımına dayanır. Bütün cinsel kurumlar (çokeşlilik, boşama, cinsel ay
rım, vb.) kadının gücünü baskı altına alma stratejisi olarak algılanabi
lir.
Kadın iktidarına duyulan bu inanç, Müslüman yerleşimlerindeki
kadın-erkek ilişkisinin, Batınınkinden çok farklı bir evrim geçirmesine
sebep olmuştur. Örneğin, cinsel konum ve ilişkilerde gözlenen her de-
ğişimin, Bah'daki benzerinden daha köklü olduğu ve dolayısıyla daha
fazla gerilime, çatışmaya, saldırganlık ve kaygıya yol açtığı bir gerçek
tir. Batı' daki kadın özgürlüğü hareketi erkeklerle cinsel eşitlik iddiasın
da odaklaşırken, Müslüman ülkelerde, cinsler arası bağlarda odaklaşır;
ve hem kadın hem de erkek tarafından yürütülür. Çünkü erkekler ka
dının baskılanmasının nasıl erkek zararına sonuçlar doğurduğunun
farkındadırlar ve kadın özgürlüğü mücadelesi, cinsel olmaktan çok
kuşaklar arası bir çatışmadan türer. Bu durum, yüzyıl başlarındaki
genç milliyetçilerle yaşlı gelenekçiler arasındaki karşıtlıkta, görücü
usulü evliliğin birbirine düşürdüğü büyüklerle çocuklar arasındaki fi
kir ayrılığında kendini belli eder.
Müslüman toplumda asıl tehlikede olan kadının kurtuluşu (erkek
le eşit olma anlamındaysa) değil, heteroseksüel birimin yazgısıdır. Ka
dın ve erkekler hala birbirlerini düşman gibi benimseyerek toplumsal
laşıyorlar. Ancak toplumsal yaşamda cinsel ayrımın kalkmasıyla, bir
birlerine seksten gayrı sevgi ve dostluk verebileceklerini farketmekte
ler. . Kadın ve erkeği birbirinin düşmanı gibi gören Müslüman ideoloji!.
iki cinsi birbirinden ayn tutmaya çalışarak, erkeğe kadını baskı altına
alan kurumsal araçlar vermiştir. Ne var ki elli yıl öncesine kadar, Müs
lüman ideolojisiyle aile sisteminde ifadesini bulan Müslüman gerçekli
ği arasında gözlenen tutarlılık, şimdi yerini, derin bir karşıtlığa bırak
mıştır. Bu kitap sözünü ettiğimiz karşıtlığın birçok yönünü keşfediyor
ve modernlikle Müslüman geleneğin en çarpıcı karışımlarından birini
sergileyen Fas'taki kadın-erkek dinamiklerinin benzersiz yapısını ta
nımlıyor.
Dini olduğu kadar toplumsal bir grup niteliği taşıyan 'ümmet' için
de, dünyevi güçle ilahi gücün arasındaki ilişkinin sorun çıkarması ka
çınılmazdır. İslam dünyevi yetkeyi tartışmasız bir biçimde ilahi yetke
ye bağımlı kılmış ve dünyevi olandan yasama hakkını alarak bu soru
nu çözmüştür.(25) H. A. R. Gibb şöyle yazar:
45
olııştıırıır. Biricik kamın koyucu Allah olduğuna göre, ne tür bir meclis
veya geçici bir yönetici olarak kim olursa olsun, İslami politik kuramdaki
yasama için, Allah'taıı başka kanım koyııcııya yer yoktur. Kendi hııkııkıı
nu yiiriirliiğe koyan ve bundan dolayı anayasal yapısını belirlemekte bir
tiir özgürlüğe sahip olan bir devlet anlamında bağımsız bir devlete geçit
verilmez. Hem mantıksa/, hem zamansal olarak hukuk deııletten önce gelir
ve devletin yegane varoluş amacı, eldeki yasayı ayakta tutarak, onu hakim
kılmaktır. " (26)
46
başladı. Bu uzmanlar, müminin günlük yaşantısında beliren dünyevi
gereksinimlerini karşılamak için tanrısal ilkeleri yorumlamaya çalıştı
lar.
Sonuç, bazı konuların yavaş yavaş dini hukukun denetiminden
çıkması oldu. Joseph Schacht, İslami Hukuk'un iki tür yasal konusuna
dikkat çekiyor.(30) şeriatın etkisiz kaldığı yasal konulardan ilki, ceza
kanunu, vergi hukuku, anayasa, savaş yasası, anlaşma ve yükümlü
lükler yasası gibi alanları kapsar. İkincisi ise, yüzyıllarca şeriatın tartış
masız denetiminde kalan ve bu tartışma götürmezliği hala belli açılar
dan süren dini görevler, aile yasası, miras hukuku ve dini vakıflar ya
sasını içine alan konudur. Tüm bu konular dinle yakından bağlantılıdır
ve büyük oranda hala şeriat tarafından yönetilirler.
Şeriata dahil olan herhangi bir alana devlet müdahalesi, Batı tarzı
bağımsız dünyevi iktidarın onaylanması anlamına gelir. Schacht şöyle
yazar: "Geleneksel Miisliiman bir yönetici, İslami Kutsal Yasa'nın hizmetin
dedir; oysa arkasındaki modern bağımsız yönetim fikrine dayalı parlamento
nun efendisi de yine kendisidir."(31) Müslüman ümmet, Batı'nın bağımsız
dünyevi iktidar kavramından etkilenmiş olsa da, şeriat yönetiminin
geleneksel taraftarları aracılığıyla, aile yasasına müdahale etmek iste
yen yenilikçi kanun adamlarına şiddetle direndi.
47
Anglo-Muhammedin Hint Yasası ve 1830 Cezayir Müslüman Hukuku
bu sava birer örnektir.
Şeriatın Müslüman kimliği ve ümmet bütünlüğünün simgesi hali
ne gelişi, İslam yasalanna yabancı müdahalesinin psikolojik sonucu
dur. Modern değişimler, İslam'ı yıkmak için düşmanın kullandığı kur
naz oyunlar gibi görülmeye başlandı.
Müslüman devletler bağımsızlıklanna kavuşunca, modern yasalar
kitleler yararına kullanılmadı. Yeni yasalar, geleneksel kanun uygula
yıcıları ve Batılı anlamda kanun adamları olan yenilikçiler arasındaki
çatışmayla yakından ilgilidir.(33) Bu, iki farklı yasa kavrayışı, bir sava
şa yolaçmakla kalmayıp, iki grup meslek mensuplan arasında bir çıkar
çatışmasına dönüştü. Yeni yasalar, geleneksel kanun adamlarını, güçle
rinin ve kazançlarının bir kısmını genç, yenilikçi meslekdaşlanna dev
retmeye zorladı.
Fas milliyetçiliği, bağımsızlık hareketinden bir ulus yaratma hare
ketine geçmeyi asla başaramadı. Yabancıların kovulmasından sonra
milliyetçiler, ellerindeki ideolojiyi ve siyasi araçları, toplumsal dönü
şüm için kullanmakta yetersiz kaldılar. Faslı tarihçi Abdullah Laro
ui'ye göre, yeni fikirlerin üreticisi olan milliyetçi hareketin bu yaratıcı
yönü, bağımsızlıktan uzun yıllar önce ölmüştür. Laroui bu yaratıcılığı
1 930-32 yıllarına gömer.(34) Ellilerin ortasından yetmişlerin ortasına
kadar önemli adımlar atmış olan diğer grupların da hiçbiri, ülke so
runlarına dönük tutarlı bir çözümler dizisi üretemedi.
Bağımsızlık-sonrası politikanın başta gelen özelliği, uzun vadeli
eylem programları çerçevesinde karar almak yerine, kararlan deneme
yanılma yöntemiyle almayı yeğleyen amprisizmdir (deneycilik).(35)
Kanun koyucuları harekete geçiren belirleyici etkenler, bağımsız ulusal
devletlerin acil çıkarlanydı. Taklitçi olmayan bir ideoloji yaratamadık
ları için, bugün tutarsızlık sergileyen aile yasaları, geleneksel ideoloji
lere ve çağdaş rastlantılara bağımlı hale gelmiştir.(36)
Gerçek modern bir ideolojiden yoksunluk, kitleleri ve yöneticileri,
tek tutarlı ideoloji olan İslam'a yöneltti. Bu yüzden, Fas'ın da, diğer ba
ğımsız Müslüman devletler gibi, başka alanlarda Batı esinli yasaları
48
uyguladığı halde, İslam'ı aile ideolojisi olarak benimsemesi şaşırtıcı
değildir.
Bir Müslüman kanunnamesi yazmakla görevlendirilen heyetin ha
zırladığı 1957 Yasası' nda belirtilmiştir ki: "Fas Krallığı'nın bütün alanlar
da , özellikle de yasal konularda derin değişikliklere maruz kaldığı bir dönem
den geçtiği ve Müslüman hukukunun birçok ince yoruma açık hassas bir konu
olduğunu hesaba katarak; bu hukukun kurallarının öğretilmesini ve uygulan
masını kolaylaştırmak amacıyla bir kanunnamede toplama zorunluluğıınu
dikkate alarak. .. Müslüman medeni hukukunun hazırlanmasıyla görevlendire
ceğimiz bir heyet oluşturmaya karar verdik."(37)
Medeni Hukuk (Kişisel Konum Yasası), yasanın yetersiz kaldığı
karışık durumlarda, Malekite Okulu'nun hukuk ilminin rehberliğine
başvurulmasını öneriyor.(38) Malekite Okulu'nun kurucusu, İmam
Malik İbn Anas, sekizinci yüzyılda Medine' de yaşamış bir Arap yar
gıçtır. Muvatta adlı eserinin biri evlilik, diğeriyse boşanma başlıklı iki
bölümünde, aile kurumunun temelini ayrıntılı bir biçimde açıklar. Fas
Medeni Hukuku'yla İmam Malik'in Muvatta'sı arasındaki benzerlik,
basit bir esinlenmeden öteye geçmektedir. Cinselliğin ilahi yasalarla
düzenlenmesi gereken dini bir konu olduğu y9lundaki Malik dönemi
ne özgü yaygın düşünce, modern kanun adamları tarafından da sorgu
lanmayan kavramlardan biri gibi görünüyor.
Modern aile yasalarında ifadesini bulan yedinci yüzyıl cinsellik
kavramı, modernleşmenin ortaya çıkardığı cinsel eşitlik ve yanyanalık
kavramlarıyla dramatik bir çatışma içindedir. Bu kitabın ilk bölümün
de, aile kurumunda sergilenen Müslüman cinsiyet ideolojisini, erken
Müslüman kaynakları karıştırarak keşfetmek istiyorum. İkinci bölüm
de, bugünkü durum hakkında ulaşabildiğim bilgi kaynakları ve kendi
verilerim aracılığıyla kadının eğitim ve çalışma haklarını elde etmesin
de ifadesini bulan yenilikçi eğilimi inceleyeceğim. Modernleşmenin,
aile içi ve aile dışı kadın-erkek etkileşimi üzerindeki etkilerine yakın
dan bakmak istiyorum.
49
NOTLAR
(1) Code dıı Statut Persomıel (Şahsi Durum Yasası), Dahir no.1-57-343, 22 Ka-
sım 1957, Bul/etin Officiel no. 2378, 23 Mayıs 1958
(2) Malik ibn Anas, al-Muvatta, Kahire.
(3) Salama Musa, Woman is not t/ıe Playtlıing of Man, Kahire, 1955.
(4) lbid., p.53.
(5) lbid., p106.
(6) Kasım Amin; Tlıe Liberation of Women, Kahire 1928, p.18.
(7) lbid., p.15.
(8) lbid., p.16
(9) lbid., p.1 o
(10) Ibid., p.9
(11) İbn Murad al-Salah, a/-Hidad a/a'/-mar'at a/-/ıadad, Tunus, trsz., s.6.
(12) Ibid., s.70.
(13) Daniel Lerner, T/ıe Passing of Traditional Society, Moderııizing of tlıe
Middle East (Geleneksel Toplumun Ölümü, Ortadoğu'nun Modernleşmesi),
New York 1958, s.44.
(14) lbid., s.47.
(15) Anuar Abdül-Melik, Egypt: Military Society (Mısır: Askeri Toplum),
New York 1968, s.249.
(16) Paul Coatalen, 'Ethnologie Barbare' / Aımales Marocaines de Sociologie
('Barbar Etnoloji' /Fas'ın Toplumbilimsel Tarihi), 1970, ss.3-1 1 .
(1 7) Alla! al-Fasi, T/ıe Independence Movements in Arab Nortlı Africa (Arap
Kuzey Afrika'sında Bağımsızlık Hareketleri), New York1970, s.381.
(18) Arap Birliği'nin ilk üyeleri, Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Yemen, Suri
ye ve Lübnan'dır.
(19) Alla! al-Fasi, Kuzey Afrika'da Bağımsızlık Hareketleri, s.409.
(20) Wilfred Cantwell-Smith, Tlıe Meaning and End of Religion (Dinin Anla
mı ve Sonu), New York 1944, s.79.
(21) Montgomery Watt, Mu/ıammad at Medina (Muhammed Medine'de),
Oxford 1956, s.239.
(22) H.A.R. Gibb, 'Constitutional Organization'/Origin aııd Development of Is-
50
/amic Lııw ('Yapısal Düzenleme' /Gelişim ve Köken olarak İslam Hukuku) M.
Kaduri ve H.T. Liebesny baskısı, cilt 1, Washington D.C., 1955, s.3.
(23) Gertrude Stem, Marriage in Early Islam (Erken İslam'da Evlilik), Londra
1931, s.71.
(24) Joseph Schacht, An Introduction to Islamic Law (İslam Hukuku'na Bir
Giriş), Londra 1964, s.161.
(25) Arapça'dan Franz Rosenthal'in çevirdiği The Muqaddımalı, An ·1ntroduc
tio11 to History (Mukaddime, Tarihe bir Giriş), Princeton, N.J. 1969. Kuzey Afri
kalı tarihçi İbn Haldun (1332-1406), bu kitapla müslüman toplum düzeni ör
neğinin bir taslağını çizmiştir. Birkaç yy. öncesine dek Akdeniz'de rakipsiz,
dimdik durari ve sonradan dağılan Müslüman dünyada neler olduğunu ince
lemek istedi. İbn Haldun öncelikle uygarlığın gelişmesi ve sona ermesi gibi ta
mamen farklı bir sorunla ilgilenmekle birlikte, yapıtında müslümanlann bun
ca uzun süren başarısının nedenlerini ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Onun kuramına göre, insan topluluklarının yaşaması, bir dizi toplumsal
yasayla bireysel iradenin teslim alınmasına bağlıdır. İki tür toplumsal yasadan
sözeder: Aklı temel alan insani yasa ve dini temel alan doğaüstü yasa.
Din temelli siyasi kurum, aklı temel alan siyasi kurumdan- üstündür; bu
nun nedeni ikincinin mekanizmasındaki herhangi bir eksiklik değil, alanının
dar olmasıdır. Akıl yalnızca bu dünyanın çıkarlarını yönetir; dini kurumlar ise
her iki dünyaya da hitap ederler.
Siyasi yasalar dünyevi çıkarları dikkate alır. Öte yandan kanun koyucu,
insan neslinin öbür dünyadaki rahatıyla da ilgilenmektedir. O halde, dini
yasanın gerektirdiği üzere, kitle bütün işlerinde her iki dünyaya uzanan
dini yasaya uyum sağlamak zorundadır. (Tlıe Muqaddimalı, s.155)
51
(26) H. A. R. Gibb, 'Constitutiona/ Organisation' ('Yapısal Düzenleme'), s.3.
(27) S. G. Vesey-Fitzgerald, 'Nature and Source of Shari'a'/Origin and Develop
ment of Islamic Law ('Şeriatın Kaynağı ve Doğası' /İslam Hukukunun Kökeni
ve Gelişimi), s.109.
(28) Ibid., s.104.
(29) Ibid., s.85.
(30) J. Schacht, Introduction ta Islamic Law (İslami Hukuka. Giriş), s.76.
(31) Ibid., s.101.
(32) Ibid., ss.210-214.
(33) Ibid., s.100.
(34) Abdullah Laroui, L'Histoire du Mag/freb, Un Essai de Syntlıese (Mağrip'in
Tarihi, Bir Sentez Denemesi), Paris1970, s.346.
(35) Bu oportünizm, bağımsızlık yılları boyunca Fas devleti tarafından
uyarlanan ekonomik seçeneklerde tanımlanmıştır. Bu seçeneklerin aydınlatıcı
bir incelemesini Samir Amin'in Le Maghreb Modern (Modern Mağrip) Pa
ris1970, 6. BÖLÜM: Le Maroc, Hesitations et Contradictions (Kararsızlık ve Çeliş
kileriyle Fas) adlı eserinde bulabilirsiniz. Ayrıca bkz., A. Bela!, L'Orientation
des Investissements et /es Imperatifs du Development Nationa/ (Yatırımların Yön
lendirilmesi ve Ulusal Kalkınmanın Koşulları), BESM XXVIII, s.100; ve T. Ben
Cheikh Planification et Politique Agricole (T<ı.rım Siyaseti ve Planlama, Bölüm 1,
BESM XXXI, no.112-1 13 (Ocak-Haz.1969), ss.191,199 ve Bölüm 2, BESM XXXI,
no.114 (Tem.-Eylül !969), ss.75-83.
(36) Salama Musa, Kadın Erkeğin Oyuncağı Değildir, 'Our Philosop!ıy on Wo
men (Kadın Felsefemiz)' başlıklı bölüm.
(37) Dahir, .ıı.o .1-57-190,19 Ağ. 1957, Resmi Bülten no.2341, 6 Eylül 1 957,
s.1163.
(38) Sünni (yani, 'geleneksel') Müslümanlar dört meşru hukuk okulu tanır
lar:
Hanefi: Ebu Hanefi (699-769) tarafından kuruldu. Dört halifenin kararlarını
karşılaştırarak örneklemeler yaptı. Orta Asya, Kuzey Hindistan, Türkiye başta
olmak üzere Pakistan, Çin ve Japonya'da yandaşları vardır.
Şafi: Aşağı Mısır, G.Hindistan ve Malezya 'da görülen bu okulun kurucusu
Abdullah Muhammed al-Şafi'dir (770-819).
52
Meliki: Melik İbn Anas (705-795) tarafından kurulan bu okulun öğretisi ha
dislere dayanır. Başyapıtı al-Muvatta, 'yol' anlamına gelir. Kuzey Afrika ve
Yukarı Mısır bu okuldandır.
Hanbeli: Ebu Hanbal'm (780-855) kurduğu okuldur. Güçlü sofu eğilimle
riyle tanınır.
Bu dört okul da temel dogmalarda anlaşırken, Kuran'ın yorum ve uygu
lanmasında birbirlerinden ayrılırlar.
53
Bölüm l
Geleneksel İslamın Kadına ve Toplumsal
Düzendeki Yerine Bakışı
•
İçgüdülerin İşlevi
Trajik bir iki kutupluluğa (iyi ve kötü, et ve ruh, içgüdü ve akıl)
sahip olan Hıristiyanlık'ın birey kavramı, İslami birey kavramından
çok farklıdır. İslam' daki içgüdüler kuramı daha ayrıntılıdır ve Fre
ud'un libido kavramına daha yakındır. İslam temel içgüdülere enerji
55
olarak bakar. İçgüdülerin enerjisi iyi ve kötü kavramlarını anıştırmaya
cak denli yalındır. Birey toplumsal bir düzen içinde yeralmadığı müd
detçe yaşayamaz. Her tür toplumsal düzen bir dizi yasa içerir. Bu ya
salar dizisi, içgüdülerin dışavururnlarından hangilerinin kötü ya da iyi
olduğuna karar verir. Yani toplum düzenine zararlı veya yararlı olan
içgüdülerin kendileri değil, onların dışavurum tarzlarıdır. Öyleyse İs
lami düzende, bireyin kendi içgüdülerini yoketmesi ya da benliğini
denetlemek adına onları denetlemesi gerekmez; ama içgüdülerini dini
kuralların istediği doğrultuda dışavurmak zorundadır.
56
İmam Gazali (1050-1111), İlıya Ulum al-Diıı(4) adlı yapıtında, İs
lam'ın cinsel içgüdüyü nasıl toplum düzeninin bir parçası haline geti
rip, Allah'ın hizmetine sunduğunun ayrıntılı bir tanımını yapar. Önce
likle cinsel istek ve toplum düzeni arasındaki karşıtlığı vurgular: "Etin
arzuları bireyi kuşatır ve Allah korkusuyla dizginlenmezse , bireyi yıkıcılığa
siiriikler.'(5) Fakat Allah iradesine uygun olarak karşılanan beden iste
ği, hem Allah'ın hem her iki dünyada insanın çıkarlarına hizmet eder.
Allah düşüncesinin bir parçası da, insan türünün sürekliliğini güvence
altına almaktır ki, cinsel isteğin temelinde bu sebep yatar.
57
İlalıi aklın bir tecellisi olan cinsel isteğin belirgin işlevinden bağımsız bir
diğer işlevi dalıa vardır: Kişi kendini cinselliğe teslim edip ondan yarar
lanmayı sürdürdüğü zaman, benzersiz olan bir zevk alır. Bu, cennette in
san için saklanan lıazların bir ön tadımıdır; çünkü insanlara tatmadıkları
zevkleri vadetmek sonuç vermezdi ... Ansal olduğu için eksik kalan bıı
dünyevi haz insam kıısıırsıız, dipsiz hazza ulaşmaya özendiren güçlü bir
güdüdür ve bu şekilde insaııı Al/alı'a ibadet ederek cennete kavuşmaya teş
vik eder.(8)
58
bit gözetim gibi dış önlemlerle evlilik öncesi iffeti korıımaya çalışır
lar. "(10)
59
mada araştırmasını noktalayan Amin, 'Erkeğin korunmaya muhtaç zayıf
cins olduğunu zıarsayarsak, örtünmesi gereken de erkek olmalıdır' gibi espri
li bir çıkarsama yapar.
İslam niçin fitneden korkar? Niçin İslam kadınsı cazibenin erkek
üzerindeki gücünden ürküye kapılır? Yoksa müslümanlık eril cinsin
denetlenmeyen dişiyle cinsel olarak başa çıkamayacağını mı varsay
maktadır? Kadındaki cinsel potansiyelin, erkeğinkinden daha yüksek
olduğunu mu düşünmektedir?
Müslüman toplum en iyi tanımını, 'Kapalı' ve 'Açık' kuramlar
arasındaki çelişkide bulur. Açık kurama göre, kadın-erkek ilişkisinde
erkek saldırgan, kadın ise edilgendir. Kapalı kuram ise, İslamın bilinç
dışında ötelere uzanan İmam Gazali'nin çalışmasında özetlenir.(13)
Gazali için uygarlık, kadının yıkıcı, herşeyi emen gücünü baskılamak .
amacıyla verilen mücadeledir. Erkeği toplumsal ve dini görevlerinden
alıkoymaması için kadının denetlenmesi bir zorunluluktur. Toplum
ancak cinsel ayrım ve çokeşliliğin ürünü olan eril egemenliği özendiri
ci kurumlar yaratarak ayakta kalabilir.
Cinsler arası ilişkiyi karşıt maşizmo görüşüyle betimleyen açık
kuram, Abbas Mahmud-Akkad tarafından özetlenir.(14) Kuran'da Ka
dın adlı çalışmasında, dişil-eril dinamikleri kutsal kitapta ele alındığı
gibi tanımlar.
Kitabına, erkek üstünlüğünü savunan Kuran'dan bir alıntıyla giriş
yapar 'Erkekler onlardan (kadınlardan) bir derece üstündür.' ve ekler:
"Erkeği kadına üstün tutan bu Kuran tebliği, insanlık tarihinin, Ademoğul
larının uygarlık öncesi ve sonrasındaki tarihinin en açık tebliğidir."(15)
Akkad, Kuran' da ve insan uygarlığında, cinsler arası karşıtlığa
dayanan bir tamamlayıcılık ilkesi bulur. Erkek güç ve fetih iradesine
sahiptir. Kadında ise gücü olumsuzlayan bir irade bulunur. Kadın tüm
enerjisini fethedilmeyi umarak, boyun eğdirilip yenik düşmeyi isteye
rek tüketir. Bu nedenle, 'Kadın kendini sunar ve erkek onu arzulayıp araya
na dek bekler.'(16)
Ne derinlikte, ne de parlaklıkta Freud'un sistemli tümdengelimci
yaklaşımına erişemese de Akkad'ın kadın-erkek dinamiğine ilişkin
60
düşünceleri, cinselliği 'orman kanunu'na benzeten Freud' çu anlayışı
anımsatır. Akkad'a göre, cinsler arası tamamlayıcılık irade, istek ve
esinlerdeki karşıtlıktan kaynaklanır.
Freud gibi Akkad da, kadının acıya eğilimli olduğunu iddia eder.
Kadın teslimiyetten zevk alır. Bundan da ötesi Akkad, kadınların er
kekler tarafından yenilgiye uğratılmak ve zaptedilmekten hoşlandık
larını ileri sürer. Kökeni bakımından mazoşistçe olan bu acı iştahı ka
dınlığın özünü oluşturur. 'Kadınsı lıazzın en güçlü kaynağı, kadının erkeğe
teslim olmasıdır.'(19) Maşizmo kuramında erkek avcı, kadınsa onun
avıdır. Bu bakış açısı, her iki cinsin kendilerini algılayış biçiminde yay
gın olarak paylaşılır ve neredeyse kemikleşmiştir.
İmam Gazali'nin Kuran yorumunda rastladığımız 'Kapalı' kura
mın avcısı ise kadın, avı da edilgen erkektir. Kadınlardaki keyd (Er
kekleri kurnazlık ve entrikayla aldatıp dize getirme) gücü, her iki ku
ramın da çatısını oluşturur. Gelgelelim Akkad, kadındaki bu gücü
onun zayıf yapısına ve ilahi hüküm sonucu ortaya çıkan aşağı yaradı
lışına bağlarken, İmam Gazali için bu güç, şeytanilikle kadınsılığın an
lamdaş sayıldığı İslami toplum düzenindeki en yıkıcı unsurdur.
Toplumsal etkileşim ve mekan gruplaşması açısından İslami dü
zene bakıldığında, bu bütünün kadına özgü olan 'keyd' gücü terimle
riyle anlaşıldığını farkederiz. O zaman toplum düzeni kadının gücünü
baskı altına almak ve onun yıkıcı etkilerini yoketmek durumundadır.
Akkad'la İmam Gazali'yi karşı karşıya getirmek mümkün olsaydı,
'açık' ve 'kapalı' kuramlar arasındaki zıtlık belirginleşecekti. Yine de,
Gazali Evlilik Kurumu adlı sistematik çalışmasında 'kapalı' kuramı ze
kice ortaya koymuşsa da, 'açık' kuramın savunucusu Akkad'ın eseri
tarih, din, antropoloji ve kendi dalı olan biyolojinin acemice yapılmış
bir karmasıdır. Bu sebeple Gazali'nin cinsel dinamikler kavrayışım
61
Akkad'ınkiyle değil ama, önsavlarını kurarken sistematik maşizmo
kuramını elde bulundurma keyfiyetine sahip olan fakat müslüman ol
mayan bir diğer kuramcının, Sigmund Freud'un kavrayışıyla karşılaş
tıracağım.
62
kültürel bir çevrede özyaşamsal olarak belirlenmiş bir konum içinde
yer alır ve bu konum sadece onun zaman-uzay boyutundaki fiziksel
durumunu ya da toplumsal sistem içindeki konum ve rolünü değil,
aynı zamanda ahlaki ve düşünsel çerçevesini de çizer.(22) O halde Fre
ud kuramının cinsellik bölümünü genel açıdan, kadın cinselliği bölü
münü ise kendi toplumunun inançlarını yansıtan özel bir açıdan ele
almalıyız. Freud ve İmam Gazali'yi karşılaştırırken, kadının edilgen
sayıldığı bir modele dayanan Freud'çu cinsellik kavramıyla, Gazali
modeli etkin kadın cinselliği kavrayışının belirlediği iki farklı kültürü
karşılaştırmış olacağız. Bu karşılaştırmanın amacı, İslami kuramda ye
ralan kadın-erkek dinamiklerinin kendine özgülüğünü günışığına çı
karmaktır. Yahudi-Hıristiyan Batı ve Müslüman Doğu' daki kadınların
koşullarını karşılaştırmıyoruz. Çağdaş Batı kültürüne Freud'un getir
diği yenilik, onun uygarlığın temelini cinselliğin onayında.görmesidir.
Uygar yaratıcılık kaynağı olarak gördüğü cinselliğin yeniden eski işle
vine kavuşturulması fikri, onu cinsler arası farklılıkları yeni baştan in
celemeye itti. Bu farklılıkların ve son çözümde cinslerin toplumsal dü
zene olan katkılarının yeniden değerlendirilmesi, Freud'un kuramın
daki kadın cinselliği kavramını yarattı.
Freud, cinsel farklılıkları incelerken, benzerliklerden çok farklılıkla
rı ortaya koymaya çalışan birinin aklını karıştıracak çarpıcı bir olguyla
karşılaştı: Çiftcinsellik.
63
göstermektedir. Freud şöyle bir çıkarsama yapar:
64
İmam Gazali'ye göre erkek ve dişi hücreleri birbirinin eşidir.
Sperm sözcüğü (ma: su damlası) hem erkek, hem kadın hücresi için
kullanılır. Gazali, İslamiyet öncesi dönemde geleneksel bir doğum
kontrol yöntemi olarak kullanılan dışa boşalma (azl veya coitus interrup
tııs) yöntemine İslami yaklaşımı aydınlatırken, cinsler arası anatomik
farklara göndermeler yapmıştır. İmam Gazali 'az!' karşısında peygam
berin takındığı tutumu açıklamaya çalışırken, İslam dünyasınca algıla
nan boşalma süreci kuramını ve buna cinslerin ayrı ayrı katkısını ve
karşılıklı rollerini anlatır.
65
Burada zevk yuvalarından çok savaş alanlarını andıran Akkad ve
Freud'un yatakodası sahnelerinden oldukça uzağız. İmam Gazali için
ne saldırgan vardır ne de onun kurbanı... Birbirlerine zevk vermek için
ortak davranan iki kişi sözkonusudur sadece...
Kadın cinselliğine etkinlik taninması, akla gelebilecek en uzak
imalarıyla, bir bütün olan toplumsal düzen yapısı için çarpıcı bir ka
buldür. Buna karşın kadın erkek cinselliklerindeki denkliği yadsımak
da o denli çarpıcı ve keskin bir seçimdir. Örneğin, Freud klitorisin ba
riz bir fallik eklenti olduğunu ve sonuçta kadının erkekt�n daha fazla
çiftcinsel sayılacağını olumlar.
Freud iki cinse ait özellikleri işleyip tümleyen bir kuram geliştir
mek yerine, temeli eksikliğe dayanan bir kadın cinselliği kuramı geliş
tirir: Dişideki fallik özelliklerin hadım edilmesi...
Bebekliğinde biseksüel olan kız çocuk, olgun bir kadına dönüşme
yi, fallik eki klitoristen vazgeçerek başarır ancak: 'Klitoral cinselliğin or
tadan kalkması kadınlığın gelişimi için gerekli bir ön koşuldur.'(31) Ergenlik
teki gelişim süreci erkeğin fallik yeterliliğini arttırırken, kadın bedenini
güçsüzleştirerek, insanların cinsel potansiyelinde cinslere bağlı bir kar
şıtlık yaratır:
"Erkek çocuğa büyük bir libido gelişimi sağlayan ergenlik, kız çocuğunda
özellikle klitora/ cinselliği içeren yeni bir baskı dalgası yaratarak başkala
şır. Ergenlik baskısı yüzünden kadında oluşan engelleme/erin de itkisiyle
erkek libidosu uyarılır ve kendi yeterliğini arttırmaya wrlanır; öte yandan
libidonun yükselmesi cinselliğe fazla ·değer yüklenmesini doğurur ki, bu
durum kadın kendi cinselliğini reddettiği veya yadsıdığında en uç noktası
na ulaşmıştır. "(32)
.66
Kız çocuk, klitorisini 'büyük odunları tutuşturmaya yarayan bir
çıra gibi' kullanmaya başladığında kadın olur.(33) Freud, genç kadının
uyuşukluk(34) haline büründüğü bu gelişmenin belli bir zaman aldığı
nı ekler. Klitoris uyarılmayı reddederse bu uyuşukluk süreklilik arze
debilir. Freud'un bakış açısına göre, bu durumdaki kadııi fallik eşiyle
karşılaştığında.cinsel soğukluk eğilimi taşıyacaktır.
"Bir kadının iffetini korumak için onun ihtiyaç duyduğu cinsel ilişki yeri
ne getirilemiyorsa, nedeni, bunu yerine getirmenin çok zor olması
dır. "(37)
67
bir tekrarlanması gerektiğini söyler. Bu sıklık onun önerdiği sınırdır ve
azalhldığı takdirde kadının cinsel istekleri karşılanmamış olur.
"Sadece dört karılı erkeklerin dört gecede bir cinsel ilişkide bulımmaları
gerekir. Doğru olan, erkeğin kendisini kadının isteğine göre ayarlaması
dır. "(38)
68
Kadın Cinselliğinden Duyulan Korku
Kadınsı saldırganlığın algılanış biçimi, kadın cinselliği kuramın
dan doğrudan doğruya etkilenir. Freud'a göre,.kadının cinsel edilgen
liğine koşut giden kadınsı saldırganlık içe dönüktür. Kadın mazoşist
eğilimler taşır.
Toplumun kadınlara dayattığı ve yapısal olarak onlar için öngördüğü ka
dınsı saldırganlık, g"iiçlü mazoşist güdülerin ortaya çıkmasına neden olur
ki; bildiğimiz gibi bu güdüler, yıkıcı erotik eğilimlerin içe yönelmesinden
kaynaklanır. Bu yüzden mazoşizm dişil karakterlidir. Fakat sıkça görüldü
ğü üzere, erkeklerde rastlanan mazoşizm, bu erkeklerin belirgin ·kadınsı
çizgiler taşımalarıııdan ileri gelir.(43)
" ... Allalı'ın erkek rulıwıa aşıladığı karşı durıılmaz dişil çekicilikten, bü
yüden sözetmekte ve erkeğin kadına bakarken tattığı zevke ve kadınla ya
şanan tüm lıazlara göndenne yapmaktadır Kııdın, birey üstünde dayanıl-
69
maz bir etki bırakan şeytana benzer�(45)
70
Mahvolmaya mahkumdur teknedeki yolcular.
Veya,
Ve son olarak,
71
guncu gücüydü. İslami kuramın temel içgüdüyü, Allah rızası ve top
lum yararına kullanılması gereken bir enerji gibi düşündüğünü gör
müştük. Bu tür bir cinselliğin olumlu, dirimsel işlevleri vardır. Mümin
lerin dünyadaki varlıklarını sürdürmelerini sağlar ki, toplumsal düzen
için zorunlu koşul herşeyden önce varolmaktır. Cinsellik, cennette er
kekleri bekleyen hazların bir öntadımıdır.(53) Bu şekilde, erkekleri cen
nete girmek için çaba göstermeye ve dünyada da Allah'a itaate özendi
rir. Ayrıca, zihni çalışma için cinsel doyum şarttır.
İslami yüceltme kuramı, Freud'un psikanaliz kuramınca temsil
edilen Batı-Hıristiyan geleneğinden tümüyle farklıdır. Freud , uygarlı
ğı cinselliğe karşı verilen savaşım: olarak gördü.(54) Uygarlık, 'cinsel he
definden yüz çevirip, cinsel olmayan toplumca değerli hedeflere sapmış olan
cinsel enerjidir.'(55) İslami kuram içinse uygarlık, doyumlu cinsel enerji
nin bir ürünüdür. Çalışma cinsel bastırılmışlığın değil, mutlu ve
uyumlu bir cinselliğin ardından gelir.
72
şünce ve dua şekillerinde yalnızca Allah'a yönelmelidir.
Gazali, bireyin dünyadaki görevini İslami tebliğ uyarınca aydın
lanmak olarak görür. İnsanlık sadece erkeklerden oluşmuştur ve kadın
güzelliğine rağmen insanlık dışıdır; üstelik insanlık için tehdit oluştu
rur. İslamda cinsel çeşitlilik, cins ayrımı ve bu ayrımın yan ürünleri bi
çiminde ifade bulur: Görücü usulü evlenme, oğlunun yaşamında an
nenin rolü ve evlilik bağının kırılganlığı. . . Bütün İslami toplum yapıs�
bozguncu kadın cinselliğine bir karşı saldırı ve özsavunma gelgitine
dayanmaktadır.
NOTLAR
73
Kocaların onlar (kadınlar) üzerinde hakları olduğu gibi, onlar da kocaları
üzerinde aynı haklara sahiptir; ve erkekler onlardan bir derece üsttedir/er.
İkinci bölümün hiyerarşik içeriğini ortaya çıkarmak için cümlenin ilk bölü
münde basit bir üslup oyununa sapıldığı kanısındayım.
(16) lbid., s.24.
(17) lbid., s.25. Akkad'ın geniş genellemelerinin ardındaki biyolojik varsa-
yım, belirgin bir biçimde hatalıdır.
(18) lbid., s.18.
(19) lbid., s.26.
(20) A. Schultz, The Problem of Social Reality/Collected Papers (Toplumsal Ger
çeklik Sorunu/Toplu Yazılar), cilt 1, Lahey, trsz., s.101.
(21 ) Ralph Linton, The Study of Man (Erkeğin İncelenmesi), Londra 1 936,
s.11 6.
(22) A. Schultz, Toplu Yazılar, s.9.
(23) S. Freud, New Introductory Lectures on Psychoanalysis (Psikanalize Giriş
Dersleri), College edition, New York 1965, s.114.
(24) İbid.
(25) S. Freud, Three Contributions to the Theory of Sex (Cinsler Kuramına Üç
Katkı), 2.Baskı., New York1909, s.77.
(26) S. Freud, Psikolojiye Giriş Dersleri., s.114.
(27) Gazali, Dini Bil.imlerin İhyası, s.51 .
(28) Una Stannard, 'Adam's Rib or Woman Within ' (Adem'in Kaburgası ya
da Onun İçindeki Kadın), Transaction, Kasım-Aralık1970, cilt 8, Special Issue on
American Women (Amerikalı Kadınlar Üzerine Özel Sayı), ss.24-36.
(29) Al-Gazali, Revivication, s.50. Kadına sadece normal boşalma değil, gece
boşalması da ihsan edilmiştir ve erkeğin uykuda gördüğünü kadın da görür.
(İbn Saad, Kitab al-Tabakat a/-Kubra, Beyrut 1 958, cilt 8, On Women-Kadmlar
Hakkında-, s.858)
(30) S. Freud, Sexuality and Psychology of Love (Cinsellik ve Aşkın Psikoloji
si), New York 1963, s.196-197.
(31) İbid., s.190.
74
(32) S. Freud, Three Contributions., s.78.
(33) Ibid.
(34) lbid.
(35) S. Freud, New Introductory Lectures, s.132.
(36) Al-Gazali, Revivification, s.50.
(37) Ibid.
(38) lbid.
(39) S. Freud, Three Contributions, s.14.
(40) Ibid., s.15.
(41) Al-Gazali, Revivification, s.50.
(42) Ibid.
(43) S. Freud, New Introductory Lectures, s.1 16.
(44) Ebu Issa al-Tarmidi, Sunan al-Tannidi, Medine, trsz., cilt il, s.413, B:9,
H:1167.
(45) Ebu al-Hasan Müslim, al-Cami' al-Sahih, Beynıt, trsz., cilt III, Book of
Marriage (Evlilik Kitabı), s.130.
(46) Al-Tarmidi, Sunan al-Tarmidi, s.419, B:16, H:ll81 . Bkz. al-Buhari, Kitab
al-Cami' al-Sahih, Leyden, Hollanda 1868, cilt III, K:67, B:ll .
(47) Al-Tarmidi, Sunan al-Tannidi, s.419, B:l7, H:ll72.
(48) Edward Westermark, The Belief in Spirits in Morocco (Fas'ta Ruhlara
İnanç), Abo, Finlandiya, 1920.
(49) Edward Westermark, Wit and Wisdom in Monıcco: A Study of Native Pro
verbs (Fas'ta Zeka ve Akıl: Yerli Atasözlerinin Bir İncelemesi), Londra1926,
s.330.
(50) Sidi Abdurrahman al-Macdub, Les Quatrains du Majdoub le Sarcastique,
Poete Mahrebin du XVIieme Siecle (Alaycı Macdub'un Dörtlükleri, XVI. yy.'ın
Mağripli Ozanı), derleyen ve çeviren: J. Scelles-Millie ve B. Helifa, Paris 1966,
s.161 .
(51) Ibid�, s.160.
(52) Al-Buhari, Kitab al-Cami al-Sahih, Leyden, Hollanda, 1868, s.419, K:67,
B:l8.
(53) Al-Gazali, Revivification, s.28.
(54) S.Freud, Civilization and Its Discontents (Uygarlık ve Rahatsızlıklan),
75
New York, 1962.
(55) S.Freud, A General Introduction to Psyc/ıoanalysis (Psikanalize Genel Gi
riş), New York, 1952, s.27.
(56) Al-Gazali, Revivification, s.32.
76
2- Müslüman Toplumunda Kadın Cinselliğinin
Düzenlenmesi
77
boyutlardan biri de insan cinselliğidir.(2) Cahiliye dönemindeki cinsel
lik karışık, gevşek ve denetimsizken İslamiyet' e geçildiğinde kurallara
bağımlı kılınmıştır. İslam'ın tek ve özel hukuku, suç ilan ettiği zinayı
kanun dışı bırakmıştır. Fakat uygar bir cinsellik olarak müslüman cin
selliğindeki özgün yön, onun temel çelişik yapısıdır: Eğer karışıklık ve
gevşeklik barbarlığın imleriyse, o zaman İslam yalnızca kadın cinselli
ğini uygarlaştırtlı; erkek cinselliği ise çokeşlilik nedeniyle karışıklığını,
boşama nedeniyle de gevşekliğini sürdürdü.(3) Bu çelişki hem yedinci
yüzyıl medeni hukukunda hem de çağdaş Fas yasalarında belirgindir.
Çokeşlilik
1957 Ağustos'unda, 2-57-1040 no'lu karar uyarınca, on erkekten olu
şan bir heyet Müslüman Fas Kanunnamesi'ni, yani Muduvana veya
Şahsi Durum Yasası'nı hazırlamakla görevlendirildi. Bu on erkek, teme
lini Kuran' daki ünlü bir ayetten alan çokeşliliği yeniden medeni kanun
kapsamına aldı.
78
keşliliğin temelinde içgüdüler vardır. Gazali'nin öne sürdüğü neden,
İslami cinsellik kuramındaki çatlağı açıkça ortaya koyar ve bir İslam
toplumu olan çağdaş Fas'ın çözmek zorunda olduğu bir soruna en et
kili açıklamalardan birini getirir. Erkek, çokeşlilik sayesinde, yalnızca
cinsel arzularını tatmin etmekle kalmaz; kadının gereksinimlerini dik
kate almaksızın, onu işlemin bir aracısı olarak görüp aşın bir doygun
luğa ulaşır.
79
kadını cinsel nesne olarak aşağılamasının yolu çokeşlilikten geçer. Ço
keşliliğin kadını aşağılamakta kullanılan bir araç olma işlevini Fas halk
kültüründe açık olarak görürüz: 'Kadının bıırnıınu sürtmek istiyorsanız
eve bir diğerini getirin.'5
Çokeşliliği onaylayan Kuran ayeti, aynı zamanda erkeğe 'sağ eli
nin aldığı kadar' cariye edinme hakkı verir. Fakat çağdaş müminin pa
rasal sıkıntılarını dikkate alan Fas kanunkoyucuları, yirminci yüzyıl
başlarında yokolan kadın köleliğine değinmediler. (Büyükannem Şa
uya ovasından kaçırılıp Fez'de satılmış ve annemi daha sonra siyasi ve
finansal olarak güçlenen toprak sahibi kentli burjuvazinin bir üyesine
cariye olarak vermiş.) 1912 Fransız işgalinden sonra başlıca dişi köle
talepleri bu gruptan gelirdi.
Boşama
Kuran'da çokeşlilikten bir kez sözedildiği halde boşama, uzun ve
ayrıntılı ayetlere konu olmuştur. En çok bakılan ayetler ikinci surede
dir.
229. Ayet: Boşama iki kere telaffuz edilmelidir ve sonra bir kadın
ya onuruyla alıkonulmalı ya da güzellikle serbest bırakılmalıdır.
80
onayı olmaksızın erkeğe evlilik akdini koşulsuz bozma hakkını veren
İslami sözlü boşama kurumunun anahtar unsurlarıdır. Yedinci yüzyıl
dan kalma bir kuruma yeniden işlerlik kazandıran Fas hukuku, yargı
cın görevini kocanın kararını kayda geçirmekle sınırlar.
"Hasan İbn Ali'nin bir evlilik müptelası olduğu rivayet olunur. 200 ka
dmla evlenmiştir. Bazen dört kadmı birden boşayıp yenilerini aldığı ol
muştur. Muhammed Hasan'a "Sen bedenen ve ahlak olarak bana benzi
yorsun" derdi. Bu evlenme eğilimi, Hasan'/a Alla/ı elçisi arasındaki ben
zerliklerden sadece birisidir. "(7)
81
öncesi evlilik biçimlerinin çok daha çeşitlilik arzettiğini ve daha zayıf
bir hukuksal yapıya sahip olduğunu ortaya koyar. Örneğin, kimi evli
liklerde kadın eşini seçme ya da bırakma kararını verebiliyordu. Ger
çekten de, muzaffer bir askeri lider ve başarılı bir devlet adamı olan
Peygamber bile, bu özelliklerine rağmen kadınların özgür kararlarıyla
karşılaşmıştır. Birçok kadından evlenme teklifi aldığı gibi birçoklarınca
reddedilmiştir.
İslamiyet için Peygamberin yaşamı basit bir tarihi belgeden öte
bir şeydir. Allah kelamı olan Kuran'a göre, müminin yaşamını yönlen
diren başlıca kaynak, onun düşünce ve eylemlerinin ayrıntılı öyküsü
olmalıdır. Bir müslüman, kendi günlük sorunlarıyla uğraşıp onlarla
başetmeye çalışırken onun hayatını örnek almalıdır. O, İslami ülkü
doğrultusunda engellerin aşılmasına kılavuzluk eden bir ışıktır.
82
Kendilerini ona sunan kadınlar arasında teklifi reddedilen Umm
Şarik ve Peygamber kabul ettiği halde kabilesi tarafından kararından
caydırılan Leyla bin al-Katim vardır. Leyla'nın kabilesi, onun gururuna
düşkün yapısının çokeşlilik törelerine uyum sağlayamayacağı konu
sunda Leyfa'yı ikna etmiştir.
Bir kadının böyle bir girişimde bulunmasının hiçbir tören gerektir
mediği, peygamber ile Leyla arasında geçen bir konuşmada canlandı
rılmıştır.
Peygamber başka bir adamla konuşurken Leyla geldi. Elini onun
omuzuna koyana dek Peygamber onu farketmemişti.
'Kimsin?' diye sordu Muhammed.
'Ben Leyla Bin al-Katim. Kendimi sana sunmaya geldim. Benimle evle
nir misin?' diye yanıtladı onu Leyla.
Peygamberin cevabı 'evet' oldu.(11)
O zamanlar bir kadının, babasına ya da erkek akrabalarına danış
madan cinsel bir ilişkiyi başlatması sıradan bir hareketti. Her ne kadar
Leyla'nın yakınları onu evlenmekten vazgeçirmişlerse de, bunu buyu
rarak değil, onun iyiliğiı;i düşünen dostane bir yaklaşımda bulunarak
yapmışlardır. Leyla mecbur kaldığı için değil, Peygamberin karılarıyla
başedemeyeceğine ikna olduğu için evlenmemeye karar verdi.
Hibe (kadının kendini bir erkeğe vennesi) töresi, Peygamberin ölü
münden sonra yürürlükten kaldırıldı.(12) Eğer Peygamber kadınlar ta
rafında�-��g_ürce seçilen son Arap erkeğiyse, onların reddettiği son er
kek de odur.
Peygamberle sonradan biten evlilikler yapmış birçok kadın ol
du.(13) Üç evlilik de kadınların Peygamberi boşamasıyla sona erdi.
Bazı kaynaklar bu evliliklerin kadının üç kere reddetmesiyle bittiğini
yazar. (Ki bu İslamiyetin erkeğin ayrıcalığı olarak kurumlaştırdığı bo
şama töresinin bir benzeridir; erkek 'Boş ol' sözlerini üç kez tekrarlarsa
evlilik kesin biçimde sonlanır; bir veya iki kez söylediğinde ise yeni
den başlatma hakkı erkekte olmak üzere askıda kalır.)
Kadın kendisini boşadığında yüzünü yeniyle örten Peygamber,
ona derhal kabilesine dönmesini söyler ve odayı terkederdi. Görünen
83
o ki, hibe gibi boşama da törensiz yaygın bir davranış biçimiydi.
"Esma bin al-Numan odaya girince, Peygamber kapıyı örtüp perdeleri ka
padı ve elini Esma'ya uzattı. Esma ona 'Senden Allah'a sığınmm' deyin
ce, Muhammed hemen yeniyle yüzünü gizledi ve üç kez 'Al/alı seni koru
sun', dedi. Sonra odayı terketti ve etrafına anım kabilesine dönmesi için
emir verdi.(14)
Müleyke bin Ka'ab ve Fatima bin al-Dahhak'la da benzer olaylar yaşa
dı. "(15)
84
bunun kanıtıdır.
Eğer kadın kocasını reddedebiliyor idiyse, bu kadının kendi yaz
gısında söz sahibi olduğunu gösterir. İslami toplum düzeni bu duruma
şiddetle karşı çıkmış ve yalnızca erkeklerin eşlerini boşayabileceklerini
ilan etmiştir.
Kadının kendi kaderini tayininden duyulan korku, Müslüman dü
zenin temelini oluşturur ve fitne ile yakından ilişkilidir. Eğer kadınlar
baskı altına alınmazsa, erkekler onların dayanılmaz cinsel çekimine
kapılarak zinaya sürüklenecekler ve sonuçta kaçınılmaz olan fitne or
taya çıkacaktır. Kadınlara ve cinselliğe yönelik İslami bakışın kökenin
de, kadın cinselliğinin bizzat Peygambeı:'in de tecrübe ettiği kemirgen
cazibesi yatar. Kadın cinsinin baştan çıkarıcılığından korkulması, İslam
toplumunun kadına karşı geliştirdiği birçok savunma tepkisini berabe
rinde getirmiştir.
)
'Kadın di11i, serveti veya güzelliği için nikah edilir. Dini biitiin kadınlarla
evlenin. '(20)
85
arayışından kaynaklanmaz. Zira o dönemde Yahudiler, Peygamberin
yenilgiye uğrattığı düşmanlarıydı. Ayrıca, halkının yenilmesiyle esir
alınan Safiye'nin yağma payı olarak Muhammed'e düştüğü kesin de
ğıldir; çünkü Arap akınlarının töreleri uyarınca, yağma eşit olarak bö
lüşülürdü. Kayıtlar, Safiye'nin Dahya adında bir askere ayrıldığını, fa
kat kadının 'su götürmez' güzelliğini işiten Peygamberin, Dahya'ya
adam gönderip bedelini ödeyerek Safiye'yi özgür kıldığını ve ardın
dan onunla evlendiğini yazar.(21)
Başka bir Yahudi hatun, Reyhana bin Zeyd'le evliliği de ittifak
kurma niyetiyle yapılmadı. Safiye gibi o da halkının yenilgisinden son
ra esir düşmüş güzel bir kadındır.(22) Ama Safiye'nin tersine, Peygam
berin onunla evlenip evlenmediği açık değildir; bazı kaynaklara göre
cariye olarak alıkonmuş ve asla peygamber karısı olmamıştır.
Ünlü bir güzel olan Kıpti Marya, Mısırdan Peygambere armağan
verilmiştir.(23) Peygamber onunla cariye olarak ilişki kurmuş, ondan
küçük yaşta ölen İbrahim adında bir oğlu olmuştur. Peygamber Mar
ya'ya karşı öylesine güçlü bir arzu duyar. ki, adalet ilkesini çiğnemekte
sakınca görmez. Karılarından Hafsa, onu Safiye'nin odasında ve Safi
ye'nin gününde Marya'yla sevişirken yakalar. 'Ey Allah'ın elçisi, benim
günümde, �em de benim odamda', diye haykırır Safiye. Diğer karılarının,
özellikle gözdesi f\.n�:nin §fkesinden çekinen Muhammed, bu olayı
gizli tutarsa bir daha Marya'ya dokunmayacağına dair Hafsa'ya söz
verir.(24) Fakat Hafsa konuşur ve sözünü geri alması için Allah'tan
Peygambere emir gelir. Muhammed böylece Marya'yla ilişkisini sür
dürür.J25) Marya'nın Peygamber üzerindeki etkisini en iyi Ayşe'nin şu
sözleri tanımlamaktadır:
86
Peygamberin güzelliği için evlendiği bir başka kadın -burada ittifak
arayışı da bir nedendir- Cuvariya bin al-Harit'tir. Ayşe'nin ifadesine
göre 'öyle güzeldi ki, onu bir kez gören aşık olurdu'(27) Ayşe, bu evliliğin
asıl nedeninin bedensel çekim olduğunu söyler.
87
nı görünce çok şaşırır. Olayı kocasına aktarınca, Zeyd babalığına gide
rek �ğeı: kaf!şryla evlenmek niyetindeyse onu boşamaya hazır olduğu- ,
nu SQy!g_r. Peygamber, AlJ<!h ona Zeyneb'le evlenmesini vahyedene
pek bu teklifi geri çevirmiştir.
" ... Sen ki Allah'ın günışığına çıkardığını aklında saklarsın ve _sen Al
la/ı'tan korkman gerekirken insanoğlundan korkarsın. Öyleyse Z,eyd ıısu
liince Zeyneb'i boşadığında onu sana helal kılarız; Müminler için evlatlık
ları karılarını boşadığı zaman bıı kadınlarla evlemnelerinae vebal yoktur.
ı
Al/alı' ııı buyruğu elbette ki yerine getirilecektir. "(31)
88
Peygamber karılarına karşı adil olmaya çabalar, dönüşümlü siste
me uymaya özen gösterirdi. Ne var ki, sık sık onun şunları söylediği
duyulurdu: 'Allalıım ne kadar mey/etmemeye çalışırsam çalışayım, senin
olan gönliime hakim olamıyorum.' En çok Ayşe'yi severdi ve diğer karıla
rı da bunu bilirlerdi.(32)
İslami evlilik yasalarının çoğu, kadının erkek üstündeki gücü esas
alınarak konulmuştur. Erkeklerin karılarıyla doyuma ulaşma hakları
vardır ki, başka kadınların çekimine kapılmasınlar. Kadınlar doyumlu
olmalıdır ki, diğer erkekleri baştan çıkarmasınlar.
89
lah'tan onları bağışlamasını dile. " (35)
Madde 123. Evlilik birliğini terkeden veya kocasıyla cinsel ilişkiye girmeyi
reddeden kadın hamile değilse nafakasını almaya devam eder; ama. eve
dönmesini ya da evlilik yatağına girmesini emreden yargıcın sözünü yeri
ne getirmeyen kadının nafaka hakkı askıya alınır.
90
mekten kaçındığı takdirde kocanın kansına yaklaşmasına izin verilme
sinin altında erkeği koruma kaygısı bulunur. Gazali, kocanın adet gö
ren karısından, göbekle diz arasını örtüp kendisini eliyle boşaltmasını
isteyebileceğini söyler.(40)
Erkeğin kadının kaprislerine veya biyolojik durumuna karşı ko
runmasına paralel olarak, kadının doyumunu güvence altına alan bir
çok yasa konulmuştur. Her ne kadar, kadının boşanmak amacıyla yar
gıca sunabileceği nedenler sınırlıysa da, cinsellik bunlardan biridir. Ko
casının iktidarsız olduğunu kanıtlayan kadın boşanma başvurusunda
bulunabilir. Bu gipi durumlarda, Malik kadının bir yıl beklemesini şart
koşarken(41), modern Fas yasaları, kocanın iktidarsızlığı hallerinde ka-
·
91
şuyorum' cümlesi burada, 'Seni, senin rızanla boşuyorum' biçimini alır.
İmam Malik bu usulün mantığını şöyle açıklamaktadır: 'Eğer bir
adam karısına, kaderini tayin hakkı tanımışsa (mallakaha amraha), kadının
her tiir kararı, yasal olarak bağlayıcıdır.'(44) Kadın onu terketmeye karar
verdiyse kocanın yapacağı bir şey yoktur. Malik, karısına verdiği hak
kın kadın tarafından kullanılışını elemli bir hayretle izleyen Müslüman
bir kocayla kadı arasında geçen bir konuşmayı hikaye eder.
92
tarafından zulmedildiğinin tespiti halinde, yargıcın kocayı tazmin et
meden 'kadını serbest bırakabileceğini belirtir.(49) Fas kanunnamesinin
58. ve 61. maddeleri Kııhl usulünü kurumlaştırır. 63. maddede ise, ka
dının hiçbir baskı ya da zorlama olmaksızın boşanma talebinde bulun
ması hallerinde kocanın tazmin edileceğini vurgular.
Tamlik ve Kıılıl İslamiyet öncesi kadının cinsel yazgısında söz sa
hipliğinden arta kalan yöntemlerdir. Oysa Müslümanlık öncesine ait
birçok cinsel uygulama, İslami evlilik kurallan tarafından çiğnenmiştir.
Örneğin, cahiliye kadınlarının boşanır boşanmaz evlenmelerinde bir
sakınca görülmezdi. Birincj kocadan hamileyse, doğan çocuk ikinci ko
casının sayılırdı.(50) Biyolojik babalığın bir önemi yoktu. İslam içinse
aslolan biyolojik babadır ve kadın eski kocasından hamile olmadığı ke
sinleşene dek, yani boşanmanın üzerinden birkaç ay geçmeden yeni
bir evlilik yapamaz.
93
balığı sağlama alır.(53) Dullar için dört ay on gün, boşanmışlar için
dört ay bekleme süresi öngörülmüştür.(54)
İdda, Kuran'da geçtiği ve Malik tarafından uyarlandığı biçimiyle
Fas kanunlarında yer alır. Madde 72, hamile kadının doğurmadan ev
lenmesini yasaklar. Madde 73 ise boşanmış kadının, boşanmayı izleyen
üç adeti beklemesini şart koşar. Babalık sistemindeki açıkları kapatmak
amacıyla özel durumlar için konmuş özel ölçüler de bulunmaktadır.
Adetten kesilen kadınlar bile yeni bir koca aramadan önce üç ay
beklemek durumundadırlar (Madde 73). Müslüman toplumunun ha-
, vai eğilimlere sahip evlilik pazarını ve bu pazarın rekabetçi ortamını
(keyfi boşanmanın bir sonucu olarak, nüfus rakamlarının belirttiğin
den çok daha fazla sayıda zevce adayı bulunur) gözönüne alırsak,
gençliğin böylesine ödüllendirildiği bir toplumda yaşayan menapozlu
orta yaştan kadınlar için idda yönteminin nasıl katı bir yaptırım oldu
ğunu daha iyi anlarız.
Düzensiz adet gören ya da hiç aybaşı olmayan kadınlar bakımın
dan idda'nın yaptırımcı yönü daha bir belirginleşir. Burada Kuran'la
Malik okulu arasındaki önemli bir fark ortaya çıkmaktadır. Kuran,
adetten kesilmiş(55) ya da düzensizlik çeken kadınlar için üç ay bekle
me süresi koymuşken, İmam Malik, bu iki grubu oniki ay beklemeye
mahkum eder.(56) Fas Kanunnamesinin 73. maddesi aynen şöyledir:
'Adeti geciken veya düzensiz olan kadınlar, ya da bir adetini onu izleyen diğe
rinden ayıramayanlar, oniki aylık idda süresini beklemek durumundadırlar.'
İslamiyet öncesi Arabistan'ının ahlaki değerlerinde devrim yapan
yeni İslami toplum düzeni, erkek-egemen bir yapıdadır. Çokeşlilik, bo
şanma, zina yasağı ve babalık teminatı, bir yere kadar kadın iradesine
bağlı olan bir aile yapısından, tümden erkek denetimindeki bir aileye
geçmek amacıyla tasarlanmıştır. Peygamber, İslamiyet'in oturması için,
erkek-egemen bir aile yapısı kurmanın yaşamsal önem taşıdığını gör
dü. Kadın ve erkeğin evlilik içindeki benzer gevşek ve değişken cinsel
eylemlerine karşı şiddetli bir mücadele başlattı.
94
NOTLAR
95
(24) Ibid., s.213.
(25) Kuran, sure 66, 3.
(26) Ibn Saad, al-Tabakat, s.212.
(27) Ibid., s.117.
(28) Ibid.
(29) Ibid., s.153.
(30) Ibid., s.101 .
(31) Kuran, sure 33, 37.
(32) Sıınan al-Tarmidi, s.404, B:40, H:1149. Ayrıca bkz. al-Gazali, Rev., s.48.
Peygamberin en genç karısı Ayşe ile ilişkisi üzerine, bkz. Nabia Abbot, Aislıah,
tlıe Beloved of Mohammed (Muhammed'in Gözdesi Ayşe), Chicago,1942.
(33) J. Schacht, İslam Hukukuna Giriş, s.125; Ayrıca bkz. Malik,al-Mııwatta,
s.1 1 .
Muhammed döneminde hapis cezası uygulanırdı:
Yeni İslami yasa ise 24. surenin, 2 ile 10. ayetlerinde vahyolunur. Hapis ce
zası kırbaç cezasına çevrilmiştir:
96
Peygamber: Çocuklarım öldürmeyeceksin (kız çocuklarııı bebekken öldürülmesini
kasteder), değil mi? '
'Hind: Ya Muhammed, sen bizim çocuklarımızııı luıyatıııı korudun mu? Hepsini
Bedir'de katleden sensin. ' (Müslümanların Muhammed'in kendi kabilesine saldırdık
/an Bedir Savaşı'ndan sözediyor.)
(İbn Saad, al-Tabakat, s.9.)
97
(49) Malik, al-Muvatta, s.23.
(50) M. Watt, Mulıammed Medine'de, ss.27�-274.
(51) Al-Tarmidi, Sunan a/-Tarmidi, s.339; B:33, H:l 140.
(52) Kuran, sure 65:4.
(53) Kuran, sure 2:226, 228, 234.
(54) İslamiyet öncesi Arabistan'ında boşanmış kadınlar için idda yoktu; sa
dece dul kadınlar yeniden evlenmeden önce bir yıl beklemek zorundaydı.
Bkz. Al-Bağdadi, al-Mulıabbar, s.338.
Yazar, ikinci kocanın evinde doğmuş tüm çocukları onun kabul etmesi için
yeterli süre olmadığını, ilk kocaya ait çocukların da ikinciye maledildiğini söy
ler.
(55) Kuran, sure 65:4.
(56) Malik, al-Muvatta, s.30.
98
3- İslamiyet Öncesi Evlilik ve Cinsellik
99
man ailenin nereye kadar, İslam-öncesi ailenin bir uzanhsı olduğudur.
Acaba eski aileye özgü ilke ve uygulamalarda köklü bir kopuştan sö
zedilebilir rri?
Yazdıkları döneme bağlı olarak, çeşitli tarihçilerin bu konudaki fi
kir aynlıkları ilginçtir. İslam'ın ilk birkaç yüzyılının tarihçileri, çağdaş
meslektaşlarına göre, çok daha açık ve esnek bir yaklaşım içindedirler.
Buhari (Sahih), İbn Habib al-Bağdadi (Kitab al-Muhabbar), İbn Saad (Ki
tab al-Tabakat) gibi erken İslam tarihçileri için Müslüman aile, önceki
uygulamalardan kesin bir kopuşun sonucudur. İslam'ın desteklediği
ataerkil evlilik, açıkça ataerkillik karşıtı olan birçok birleşme biçimle
riyle karşılaştırılır: Çocuğun biyolojik babaya ait olmadığı birleşmeler
(kadının birden çok cinsel eşe sahip olduğu çokeşli evlilikler de dahil
olmak üzere) ve kadının artık kocasını içeri almak istemediği çadırının
örtüsünü indirmek gibi basit bir hareketle evlilik bağını kopardığı ve
isterse k0r��ını gönderme hakkına sahip olduğu birleşmeler, bu biçim
lerden sadece ikisidir. Fakat tüm bu uygulamalar, etraflıca belgelendik
leri halde, sonradan İslamiyet tarafından yasaklanmıştır.
Çağdaş Arap tarihçilerinin kendi katılıkları nedeniyle, salt incele
me düzeyinde bile olsun, kabul etmekten kaçındıkları, kadına kendi
yazgısında söz sahipliği hakkını tanıyan törelerin bir zamanlar varol-'
ması gerçekten büyüleyicidir. Bu konudaki en uç isim, Salah Ahmed
al-Ali' dir. Kadının cinsel yazgısında belirleyici olduğunun, kesin ve .;u
götürmez oldu�nu kanıtlayan İslamiyet öncesi cinsel töreler hakkın
da sayısız kanıt toplamasına karşın (Oryantalistlerin ortaya çıkardığı
çalışmalar, dokümanlar ve Arap belgeleri üzerindeki engin bilgisi de
dahil) Salah Ahmed, bedevi toplumunda erkeğin, kadın, ergin olma
yan çocuklar ve ev halkı üzerinde güç ve yetke sahibi olduğu ataerkil
bir düzenin hüküm sürdüğü konusunda ısrarlıdır.(1) Onun savına gö
re, mııt'a ve mubada'a evlilikleri, İslam öncesi dönemin sapkın uygula
malarıdır (Bkz., bu bölümün ileri sayfalarında, İslam-öncesi evlilikler hak
kındaki Buhari yorumları).(2)
Aynı kaynaklan okuduğum halde, İslam-öncesi bu uygulamaların
istatistik sıklığına dair veya İslamiyet öncesi toplumun bu evliliklere
1 00
olan ahlaki yaklaşımı hakkında açık bir bilgi bulamadım. Erken tarih
çiler İslam'ın, temelde ataerkil olan dini ilkelerle çelişen tüm evlenme
törelerini kınadığını belirtiyorlar. Öyleyse, kısaca bu töre ve uygulama
ların neler olduğuna bir göz atalım. İslam tam olarak neleri yasakladı?
Oku�uğum tarihsel kanıtlara göre, İslamiyet kadına cinsel kaderini ta
yin hakkı veren tüm uygulamaları yasaklamıştır.
İslami evlilik, mutlak erkek egemenliğine kutsal onay mührünü
vurmuştur. Erken İslam evliliği üzerine bir veri kaynağı da İbn Saad'ın
Kitab al-Tabakat al-Kubra adlı eserinin sekizinci cildidir.(3) Kitap bir bü
tün olarak, erken Müslüman toplumunu sınıflar. Kadınlar Üzerine adını
taşıyan sekizinci cilt, Peygamberin çevresine katılan ilk kadınlar hak
kında özyaşamsal bir derlemedir. Kitabın ilk bölümü, Peygamberle
kan ya da evlilik bağı olan kadınları anlatır: Peygamberin kuzinleri,
teyzeleri, kızlan ve kanlan. İkinci bölüm ise din değiştiren 574 kadının
yaşam öykülerinden oluşur.
1939' da Gertrude Stem, erken İslam toplumundaki evliliği değer
lendirmek amacıyla, İbn Saad'ın kitabını sistematik olarak inceleme gi
rişiminde bulundu.(4) Bulgularını yorumlamak ya da özel bir kurama
uydurmak çabasında değildi. Çalışması daha çok, evlilik usullerinin
tam bir betimlemesine dayanır: Nişan, izin, vasilik, çeyiz, zina ve evli
lik bağının kopması. Durağan bir evlilik kurumuna rastlamadı. 'Çarpıcı
özelliği genelde gevşek evlilik b�ğları ve düzenleyici bir sistemden yoksunluk'
olan bir cinsel ilişkiler çeşitliliğinden bahsetmektedir.(5)
1 01
bilir. Bunun hem sabit bir evlilik kurumu bulunmadığı gibi
bir anlamı vardır; hem de. Stem'in sağlam olduğunu düşün
düğü evlilik modellerinin benzeri bir evlilik kurumuna rast
lamadığı anlamına gelebilir. Aradaki anlam farkı çok büyük
tür. Onun tanımından anlaşıldığına göre, İslami evliliğin kar
maşık yasal yöntemlerini andıran, titizlikle düşünülmüş ve
kurallara bağlanmış sabit bir kurum yoktur.
İbn Saad'ın yaşam öyküsel verilerine göre, Bizans'a kadar uzanan
ticari ilişkilerin kentsel merkezi olan Mekke'de olsun, Peygamberin
hicret ettiği Medine'de olsun, çokeşliliğe rastlanmaz. Stern şöyle yazar:
"İslamiyet döneminde anlaşıldığı gibi, bir erkeğin bir sürü kadınla evlenip
onları aynı çatı altında ya da ayrı ayrı evlerde oturtması anlamında bir ço
keşliliğin İslam öncesi Medine'sinde uygulandığına dair güvenilir bir ka
nıt yoktur. Üstelik, soykütüklerinden derlediğim kadarıyla, çerçevesi çizil
miş bir çokeşli/ik sisteminin izine de rastlanmaz. "(7)
1 02
tık bir ergin olan çocuğu almak için Medine'ye gitti. Amca ve Salama
arasında üç gün süren görüşmelerin ardından, çocuğun kaderini belir
leyecek olan amca, çocuğa ancak annesi izin verirse onunla gelebilece
ğini söyler. Salama şöyle anlatılır:
1 03
!arda mümkündü. Bu bağımsızlık, Muhammed döneminde gitgide ya
yılan ataerkil eğilimlere karşın varlığını sürdürdü. O dönemde kölelik
ya da satın alma yoluyla yapılan evlilikler yavaş yavaş yerleşmektey
di.(15)
Kölelik veya satın alma yoluyla gerçekleşen evlilikler erkeğe özgü
bir çokeşlilik yapısına işaret eder. Bu, Peygamber döneminde ortaya çı
kan yeni bir fikirdi ve alışılmadık bir uygulama olduğu için, bu konu
da -Peygamberin yaklaşımları bile oldukça tutarsızdır. Kendisi onüç
kadın aldığı halde, damadı Ali ikinci bir kadın almak istediğinde ..(Pey
gamberin kızı Fatma ünlü bir güzelliğe sahip değildi), ona şiddetle
karşı çıkmıştır.
1 04
ğunu itiraf eder. Ona, kendisi bu kadar neşeli olduğu halde kızkardeşi
Fatma'nın niye böyle asık suratlı olduğu sorulduğunda gülerek şöyle
demişti: 'Çünkü o -Fatinıa, Peygamberin kızı- Müslüman büyiikannesinin
adını taşıyor; bense İslam gelmeden önce ölen dinsiz biiyiik-büyükannenıin
adını taşıyorıım'(20).
Bu fikir bazı şiddetli ve kanlı olaylar tarafından, örneğin ünlü
Hadramut Fahişeleri olayı ya da erken Müslüman kadınların, cinsel
ilişkileri başlatma ve bitirmede hareket serbestisi kazanmak için daha
barışcıl direniş eylemlerinde bulunduğu olaylar tarafından da doğru
lanır.
Peygamber'in 632 Haziranı'nda ölümünün ardından, Arabistan
yarımadasını yaygın bir din karşıtlığı hareketi sardı ve aşiretler, ilk ha
life Ebu Bekire vergi ödemeyi reddettiler.(21) Hareket sert önlemlerle
bastırıldı; İslam ile karşıtları arasında bir yıl süren çatışmalar, sonunda
İslam'ın zaferiyle noktalandı. Bu dinsizlik hareketlerinden biri de Pey
gamber' in ölümünü eğlenti düzenleyerek kutlayan bir grup kadın ta
rafından başlatılmıştır. Olay, İbn Habib al-Bağdadi'nin Kitab al-Mıılıab
bar'ında şöyle anlatılmaktadır:(22)
1 05
nin ölümünü dilediklerini ve bunlara Hadramut'lıı fahişelerin ve Kinda'lı
şarkıcı kızların katıldığını, ellerine kına yakıp eğlendiklerini, tef çaldıkları
m, böylece Alla/ı'a ve omm elçisine karşı geldiklerini bildirdiler. Mektıı
bum sana ulaştığıııda, atların ve adamlarıııla birlikte bu kadınların üstüne
yiirii ve hepsinin bileklerini kes. Eğer onları korumaya veya seninle onlar
arasıııa ginneye kalkan olursa, o kişiye çok büyük bir günah işlemekte ol
duğıınıı söyle; eğer pişmanlık duyarsa, pişmanlığım kabul et; eğer pişman
olmazsa onunla görüşmeyi kes ve saldırıya geç. Allah hainleri korumaz.
Bımımla beraber samyorıım ve lıatta eminim ki, hiçbir erkek bıı kadınların
kötü davranışım savunmayacak ve bu kadınları tıpkı sineğin kanatlarını
yolar gibi, Mulıammed'in dininden söküp atma görevinden seni alıkoyma
yacaktır. "(24)
1 06
dı. İki; bu kadınlarla İslamiyet arasındaki çalışma, cinsel temelliydi.
"Halifenin kendi muhaliflerini fahişe di-ye nitelemesi, kendileri ne olur
sa olsun, yaptıklarının orospuluk olarak kabul edilmesi, İslamiyet'in
öncenin uygulamalarını kınadığının bir göstergesidir. Hadramut Fahi
şeleri olayı, İslam'ın, cahiliye dönemi Arabistan'ında varolan cinsel uy
gulamalara karşı duruşudur.
1 07
olarak işlevsiz. kadının iffeti
ön koşuldur.
Sadıka evliliği, (sadık: dost, sadıka: kadın dost) doğan çocuğun kadının
aşiretinde kaldığı bir birleşmedir. Kadınla erkeğin anlaşarak başlattığı
bu birliktelik, kadının evinde gerçekleşir ve kadının kocasını bırakma
hakkı saklıdır. Ba'al türü birliktelikte, çocuk babanındır. Koca hem ba
badır, hem de kadının ba'al'i, yani sahibidir.
"Bu tür evlilikte kocasını izleyen kadın, onun kanından olan çocuklar do
ğurur; kendini yönetme hakkını yitirir. Kocası onun üzerinde mutlak ha
kimdir ve boşama hakkı yalnızca kocaya aittir.(31)
"Elbette bir istisna olmayan Mekke'de de Arap usulü ba'al evliliği, köle et
me ya da satın alma yoluyla gerçekleşirdi. Kocanın evlilik hakları, ona ka
rısı üstünde mutlak egemenlik kurdururken, kadının elden çıkarılması ka
rarı efendisinin keyfiyetindeydi. Tüm bunlar, İslamiyet için de geçerli
olup; şeriat kuramına göre evlilik, kocanın babaya ödediği bedel karşılığın
da, kadının sahipliğini satııı aldığı ve koca haklarının devredilemez olduğu -
. bir alışveriştir. Ve böylece İslamiyet, eski yasanın en gaddar özelliklerini
yumuşatmış görünse de, temelinde eski hakimiyet il�kisi yatan bir evlilik
sistemini kalıba dökerek, dişi cinse kalıcı bir itaat damgası vurmuş
tur. "(32)
1 08
Sadıka evliliği, kadının evine, yani kocasını ağırladığı çadıra kesin
egemen oluşuyla simgelenen cinsel bakımdan özgür bir birlikteliktir.
İbn Şihab, İbn Zübeyr'in Peygamber karısı Ayşe'den alıp kendisine aktar
dığı bilgiye dayanarak, Ayşe'nin ca�iliye dönemi ev/iliklerini dört bölüm-
·
de topladığını söyler:
1. Erkeğin, vasisi olduğu kadını veya kızını, başka bir erkeğe, mehir parası
karşılığında nişanlayıp evlendirmesi ki, bugün olan budur.
2. Bir diğer evlilik türünde, koca adetten temizlenen karısını herhangi bir
erkeğe gönderip onunla sevişmesini ister ve o erkekten hamile kaldığı an/a
şılana dek karısına el sürmez. Kadının hamile olduğu ortaya çıkınca, ister
se onunla ilişkide bulunabilir. Böyle davranmasının nedeni erkeğin çocuk
sahibi olmayı istemesidir. Bu tür evlilikler Nikah al-İstibda adıyla anılır.
3. Aynı kadınla, on erkekten azının cinsel ilişkide bulunduğu evlilik türü
dür. Eğer kadın hamile kalır da doğurduğu çocuğu bu erkeklerden birine
gönderirse, hiçbiri çocuğu geri çeviremezdi. Kadın onları biraraya topla
yıp: 'Sizler yaptıklarınızın sonucunu bilirsiniz. Ben bir çocuk doğurdum
ve (içlerinden birine dönerek) o senin çocuğundur', derdi. Çocuğun kendi
1 09
isterse buyur ederlerdi. Kadın hamile kalıp doğurursa, topluca bir fizyono
miste gidip çocuğun en çok benzediği adamı saptar ve onu baba ilan eder
lerdi. Bu duruma itiraz etmek mümkün olmazdı. Doğruyu vazeden Mu
hammed, bugün görülen evlilik dışında, tüm bu cahiliye dönemi evlilikle
rini yürürlükten kaldırdı.(35)
Başka bir gelenekçi ola.n İmam Müslim, mut'anın hedefini şöyle ta
nımlar.
"Mut'a geçici bir evlilikti. Adlım kadına, 'Belli bir para karşılığı, bir süre
için seninle kalacağım' derdi. Buna mut'a (zevk) adı verilirdi. Çünkü, bu
rada üreme ve diğer evlilik beklentilerinden değil, cinsel zevkten hareket
edilirdi. Kitap ve sünnet mut'ayı kanun dışı bıraktı. "(38)
1 10
Geleneksel Müslüman evliliğiyle karşılaştırıldığında mut'a, İslami
yet' in cinsellik ülküsündeki iki temel kuralı çiğnemektedir. Öncelikle
mut'a'nın geçici ve kişisel yapısı, evliliğin başlatılması ve sona erdiril
mesinde kadına erkeğin sahip olduğu özgürlüğü aynen tanır. İslami
evlilik, bu hakları erkeğe saklamış, kiidının rızasını vasisine tabi kıl
mıştır. Dahası bu uygulama, biyolojik döl sahibinin toplumsal baba ol
ma gerekliliğini dayatan temel İslami babalık yasasıyla çelişmektedir.
Robertson Smith için,
"Mut'a kısaca, anadan hısımlık yasasma uyan evlilik türünün son kalıntı
sıdır ve İslamiyet, 'orospuluğun kızkardeşi' ilan ettiği mut'ayı yasaklar.
Yasağın nedeni, erkeğe yasal haklardan (örn., miras hakkı) yararlanan bir
çocuk edinme şansını vermemesidir. "(40)
111
İslami Evliliğin Cahiliye Toplumu Üzerindeki Et
kileri
Eğer evliliği, 'toplumsal yapının yeniden düzenlenişi' ve toplumsal ya
pıyı da, 'bireylerin kurumsal iliş�ilerle denetlenmesi' gibi düşünürsek, o
zaman evlilik sistemine getirilen herhangi bir değişikliğin eşliğinde ge
niş boyutlu sosyo-ekonomik değişimlerin de geleceği çok açıktır. Akra
balık ilişkilerindeki bir değişim, eski sosyo-ekonomik yapıların yerin- .
den olması ve yeni birimler üstünde yükselen yeni şebekelerin belir
mesi demektir.
Montgomery Watt, altı ve yedinci yüzyıllar boyunca süren geçiş
aşamasının sosyo-ekonomik temellerini inceler. İslam'ın aşiretler ara
sındaki yaygın başarısını (Muhammed 613 yılında vazetmeye başla
mış, 632'de öldüğü zaman birçok aşiret İslam' a dönmüştü) aşiret siste
minin dağınık yapısından kaynaklanan huzursuzluğa bağlar. Aşiretle
rin geleneksel ortak paylaşımcılığını aşındırmaya başlayan yaygın tica
ret ekonomisinin yükselişinden ötürü güvensizlik ve hoşnutsuzluk git
gide artmaktaydı. Yeni ticari ittifaklar tarafından kışkırtılan tüccarlar,
geleneksel aşiret üyeleriyle çatışma halindeydiler(49) Mekke gibi, bü
yümekte olan kentsel yerleşim bölgelerinde gözlenen eski-yeni çatış
ması oldukça şiddetliydi. Geleneksel ittifaklara yönelik saldırılar, aşire
tin en zayıf üyelerine ekonomik güvencesizlik getiriyor, onları içe ka
panmaya zorluyordu. Topluluk mallarının mülkiyetini yönetmesi bek
lenen sorumlu üyeler ise bireysel çıkarlarının peşine düşmüşler, zayıfı
kollamayı adeta unutmuşlardı.(50) Eski dayanışma ağının dağılmasın
dan en çok etkilenenler, miras yoluyla (51) kurumsal olarak mal sahibi
olamayan kadın ve çocuklar oldu. Miras, çarpışmalara katılıp yağma
dan pay alan sağlıklı, yetişkin erkeklerin ayrıcalığıydı.
Fakat kadınların miras hakkı olmaması, kimi Müslüman yazarla
rın sandığı gibi mal edinememeleri anlamına gelmezdi.(52) _Kadınların
korunması ve refahı, bir aşiretin saygınlığının özü ve onurunun simge
s_iydi.(53) Birçok İslami kurumun, aşiret komünalizminin dağılmasıyla
su yüzüne çıkan yeni gereksinmelere cevap verdiği, böylesi bir dağı-
1 12
nıklıktan kaynaklanan güvensizliği yokettiği ileri sürülegelir. Örneğin,
çokeşlilik bu kurumlardan birisi olarak gösterilir.(54) Boşanmış, dul ya
da evlenmemiş yetim kadınların kaderiyle ilgilenen Peygamber, kim
sesiz kadının erkek akrabası tarafından değil, kocası tarafından koru
maya alındığı bir tür sorumluluk sistemi yaratmayı düşündü. Ç9k�li
liğin, birçok Müslüman erkeğin ölümüne yol açan Uhud bozgunundan
sonra kurumlaştınlması, bu kuramı doğrulamaktadır.(55)
Dahası Peygamber aşiret dayanışmasının yıkılmasının ardından
çaresiz kalan kadınları yeni dayanışma birimlerinde toplayarak, onla
rın, İslamca zina olan geçici Linsel ilişkilere sığınmasını önlemiş ola
cakh. İşte İslamiyet' in dehası burada saklıdır. Aslında birbiriyle çelişen
dayanışmacı ve kendine yeter eğilimleri birleştirerek, bunları Arabis
tan'da o zamana dek bilinen en bağlı toplum düzeninde eritme başarı
sını gösteren İslami kurumlar takdire değer bulunmalıdır. Komünal
eğilim, Pax İslamica (İslami kurtuluş) savaşımına kaydırılmış, kendine
yeter eğilimler ise yeni ittifaklara ve mülkiyetin el değiştirmesiyle ka
dının cinsel özgürlüğünün sıkı denetim altına alınmasını sağlayan yeni
usullerin yuvası 'aile kurumunda' ifadesini bulmuştur.
Watt, ümmet'in birçok önermesiyle aşirete benzediğini öne sürer.
Ümmet içindeki sorumluluk sistemi, kısas kanunu ve kan davası gibi
aşiret ilkelerinin çok benzeridir. ' Ümmetin askeri saygınlığı adına, bir
Müslüman öcünü almadan asla ölmenıelidir.'(56)
Tek farkla ki ümmet, aşiretler arası husumetten kaynaklanan kabile
kavgacılığını yeni bir amaca, kutsal savaşa yöneltti.(57) Eski aşiret itti
fakı yerini, ondan hem biçim hem içerik bakımından tümüyle farklı
olan bir ittifaka bıraktı. Bu yeni biçimin adı iimmet'ti ve burada temel
birim olan kabilenin yerini birey doldurdu. Artık bireyler arasındaki
bağ akrabalık değil; çok daha soyut bir kavram olan dini inanç birli
ğiydi.
Bi!Jçaç onyıldan daha kısa bir sürede, büyümekte olan Arap ticaret
yolları ve merkezleri için engel oluşturan putperest e_ğilimli göçer kabi
leler, Allah iradesine koşulsuz teslimiyeti gerektiren ümmet' e boyun
eğdirilmişlerdi. Sonuç olarak, kabilelerin yağma arayışı, iç saldırılar-
113
dan ortak düşmana çevrilmiş, kutsal savaş için yönlendirilmişti. Zen
gin Bizans ve Pers İmparatorlukları henüz İslam'ın ismini bile duyma
mışken, Arapların eline geçtiler. (İran hicretten yirmi yıl sonra, 642'de
fethedildi; Konstantinopol ise ilk kez 670'te kuşatıldı.)
Aşiret döğüşkenliğinin Müslüman toplumu hizmetinde kullanıl
masına koşut olarak, kendine-yeter eğilimler de, aynı şekilde aile yapı
sı içinde eritiliyordu. Bu yönlendirici mekanizmalardan birisi, mümin
lerin bencilliğinin dışavurulmasma izin veren babalık ve meşruiyet
kavramlarıdır.
1 14
Kadınları hedef alan kesin buyruklara rağmen, bekleme süresiyle
Allah'ın kadınları denetleme kararı vermesi, onlardan ilahi emre uy
malarını ummadığını gösterir. Kadınların zora koşulmadan işbirliği
yapmayacakları beklentisi, Allah'ın niçin erkeklere kadını denetleme
görevini verdiğini açıklar. Erkek kadının cinsel ve ekonomik ihtiyaçla
rını karşılamakla kalmaz; Müslüman düzenin polisi olarak, kadın ak
rabalarının terbiye ve gözetiminden de sorumludur.
Watt, toplumdan ayrı bir polis gücünün-Araplarca tanınmadığına
dikkat çeker.(59) Birey, katı bir onur yasasının itkisiyle, komünal hede
fe yönelik toplumsal ölçülerle içiçe geçmiş edimlerde bulunur. İslami
yet'te işlemekte olan mekanizma aynıdır; şu farkla ki, erkeğin yükü
daha ağırdır. Ümmet ona efendisi, dolayısıyla da sorumlusu olacağı ki
şisel bir alan bahşeder: 'Erkek ailesinin koruyucusu ve mesulüdür. . '(60)
.
Sonuç
Peygamberin yarattığı toplumsal düzen, yani tektanrılı erkek ege
men devlet, ancak aşiretlerin ve aşiret ittifaklarının ümmet' e dönüşme
siyle varolabilirdi. Peygamber, kabileden çok daha uygun bir toplum
sallaştırma birimi olan aile kurumunu keşfetti. Ümmet'in ortaya çıkma
sı için sıkı denetlenen ataerkil ailenin gerekli olduğunu gördü.
Peygamberin dinsel bakış açısı, kişisel deneyimleri, karşı çıktığı
toplum yapısı, İslami toplum biçiminin yerleşmesine katkıda bulundu.
Müslüman toplum yapısının ardındaki varsayımlar -erkek egemenliği,
fitne korkusu, cinsel tatmin gereksinimi, erkeğin Allah sevgisi- ondört
yüzyıldır Müslüman ülkelerde kadın-erkek ilişkilerini belirleyen özel
yasaları meydana getirdi.
Bugün, herşeye rağmen çağdaşlaşmayla birlikte, sadece ekonomik
yapılarda değil, toplumsal ilişkilerde de temel değişimler olmaktadır
ve bu değişimler toplumsal bir düzen olan İslamiyet'in özsel ilkelerine
meydan okumaktalar.
Diğer yönlerinin yanısıra, çağdaşlaşmanın sarıp sarmalayan yönü-
1 15
nü dikkate alırsak, Arap-Müslüman ülke ekonomilerinin dünya paza
rıyla bütünleşme sürecine eşlik edecek olan dağınıklık, ayaklanmalar,
çatışma ve çelişkilere karşın, bu bütünleşmeden en fazla etkilenecek
alanlardan birisinin ev yaşamı, aile içi ilişkiler ve özellikle de cinsler
arası ilişkiler dinamiği olduğunu söyleyebiliriz.
Arap-Müslüman ekonomileri dünya pazarıyla bütünleşmede ol
dukça uz;.ın yol katettiler. Samir Amin, Günümüz Arap Ekonomisi adlı
eserinde, Arap dünyasının Üçüncü Dünya'da çok özel bir yer işgal et
tiğini ve çağdaş dünya sistemine en iyi uyum sağlamış bir üçüncü
dünya bölgesi olduğunu göstermektedir.(61) Bu ekonomik bütünleş
meye düşünsel bütünleşmenin de eşlik etmekte olduğu kanısı, yaygın
olmasa da kabul görmektedir. Bir Arap erkeği, Fransa, İsveç ya da
Amerikan fabrikalarında üretilen bir araba satın alıyor ve parasını öde
diği bu arabayı özel malı olarak görüyor. Aynı adamın, simgesel ser
mayenin ithaline yaklaşımı çok daha belirsizdir. Bugün Arap dünya
sındaki çatışmalar, Batı'nm simgesel sermayesine dönük bu tutumla;
özellikle siyasi, toplumsal veya ekonomik olsun tüm güncel tartışma
ları biçimleyen otantiklik kavgasıyla ilgilidir.
Batı simgesel sermayesinin ithal edildiği en belirgin alanlardan bi
ri, toplumsal ilişkiler alanıdır. İnsan hakları, medeni kanun ve ilişki
modellerinin yapısı gibi liberal kavramlar bu alana girerler. Siyasi par
ti, ticaret birliği, parlamento gibi kavramlarsa, öncenin sömürgeci Av
rupa ülkelerinin bir zamanlar sömürgeleri olan Arap toplumlarına ih
raç ettikleri ideolojik mallardır. Aslında Arap milliyetçi hareketi, şid
detli bir Batı-karşıtlığı düşüncesinde ithal fikirlerin yer aldığı, yabancı
korkusu kaynaklı bir mücadele ortamında tuhaf bir Truva atını andırır.
NOTLAR
1 16
(3) Ibn Saad, al-Tabakat, Beyrut 1958, cilt 8.
.
(4) G. Stern, Marriage in Early Islam, Londra, 1939.
(5) İbid., s.73.
(7) Ibid., s.62.
(8) Ibid., s.66.
(9) Al-Bağdadi, al-Muhabbar, Beyrut, ss.310. Arap erkekleri erkek egemenli
ğine karşı gibi görünüyorlardı.
(10) İbn Hişam baskısı, Sira t al-Nabi, yazar: İbn İshak, Kahire 1963, cilt I,
s.89. Bkz., İbn Saad, al-Tabakat, cilt 1, s.89.
(11) İbn Hişam, Sirat, s.89.
(12) Al-Bağdadi, al-Muhabbar, s.398.
(13) İbn Saad, al-Tabakat, cilt 8, s.85.
(14) Ibid., s.100-118.
(15) Peygamberin torunu Sakine Bin al-Hüseyin birçok kez evlenip, hoşuna
gitmeyen kocalarını boşadı. Bkz., Al-Bağdadi, al-Muhabbar, s.438.
(16) Al-Buhari, al-Sahih, s.453, K:67, B:109.
(17) Ibn Saad, al-Tabakat, s.337.
(18) Ibid., s.130.
(19) Ebu al-Farac-al-İsfahani, Kitab al-Aghani, Beyrut 1909, cilt XVI, s.102.
(20) Ibid., s. 93.
(21) Sir John Glubb, A Short History of the Arab Peoples (Arap Halklannın
Kısa Tarihi), New York 1970, s.43.
(22) Al-Bağdadi, Haydarabad1942.
(23) A. F. L. Beeston'ın kendi makalesi 'The So-Called Harlots of Hadramaut
(Şu Hadramut Orospulan)'nda yaptığı çeviri, Oriens V, 1952, s.16.
(24) Ibid., s.18.
(25) Ibid., s.20.
(26) Ibid.
(27) W. Robertson Smith, Kinship and Marriage in Early Arabia (Erken
Arabistan'da Akrabalık ve Evlenme), Boston 1903, s.94 .
(28) Ibid., s.92.
(29) Ibid., s.156.
(30) Ibid., s.172.
1 17
(31) lbid., s.92.
(32) Ibid:, s.121.
(33) Al-İsfahani, al-Aglıani, 27'de geçen yapıtın yazarının çevirisi, s.80.
(34) Al-İsfahani, al-Aghani, cilt16, s.80.
(35) Al-Buhari, al-Sahih, s.428, K:67, B:36. M. Watt çevirisi, s. 378-9.
(36) Ibid., s.423, K:67, B:31.
(37) Al-Tarmidi, Sunan a/-Tarmidi, s.395, B:27, H:l 130.
(38) Müslim, a/-Cami'a/-Sahih, ss.130-1 .
(39) Müslüman dünyası iki kampa bölünmüştür: Sünniler ve Şiiler. Sünni
ler Kuran'a ek kabul edilen ve neredeyse Kuran kadar yetkin olan gelenekleri,
yani sünneti izlerler. Şiiler ise Muhammed'in müridi, kuzeni ve damadı olan
Ali'nin taraftarıdırlar. Sünnetin yetkinliğini reddeder ve ümmetin liderliğinin
Ali'ye ve oğullarına (Peygamberin kızı Fatma'nın oğulları) geçtiğine inanırlar.
İlk üç halifeyi zorba kabul ederler. Hindistan ve İran'da çoğunluktadırlar. Fa�
kat müslüman dünyasının diğer bölgelerinde de etkileri hissedilmektedir.
(40) W. R. Smith, Kinship in Early Arabia, s.85.
(41) Ibid., s.94.
(42) Temel aile biriminin ne olduğuyla ilgili (Ana-baba-çocuk üçlüsü mü,
ana-çocuk ikilisi mi) çekişme için R. Briffault ve B. Malinowski arasındaki ko
nuşmaya bakınız: Marriage, Past and Present (Geçmişte ve Günümüzde Evli
lik), Boston 1956.
Bölüm III: 'What is a Family? (Aile Nedir?)' Bu çekişmenin alaycı bir derle
mesi de Robin Fox'un Kinship and Marriage (Akrabalık ve Evlilik) adlı eseridir.
New York 1967, bölüm 1 : Kinship, Family and Descent (Akrabalık, Aile ve Soy).
(43) W. R. Smith, Kinship in Early Arabia, s.177.
(44) İbid., s.38.
(45) Salama Musa, Kad. Erk. Oy. Değ., s.20.
(46) W. R. Smith, Kin. in Earl. Ar., II, IV ve V. bölümler.
(47) A. R. Radcliffe-Brown and Daryll Forde, African Systems of Kinship and
Marriage (Afrika Evlilik ve Akrabalık Sistemi), Londra 1950, s.43.
(48) M. Watt, Muhammad at Medina; and Muhammad at Mecca, Londra 1953.
(49) M. Watt, Muhammad at Medina, s.290.
(50) Ibid., s.261.
1 18
(51) Ibid., s.290 ve s.388.
(52) Bu sav hem gelenekçiler, hem de yenilikçiler tarafından kullanılan bir
klişedir. Kasım Amin, İslamın kadınları yerleştirdiği konumu savunurken bu
sava yüklenir. Bu klişe, Al-Mehdi al-Hacavi'nin kitabı, a/-Mar'a bayna al-Şaria
val-Kanun'unda belirgin bir biçimde kullanılır. Kazablanka, trsz.
(53) Edouard Fares, L'ho1111e11r chez /es arabes avaııt l'Islam: Etude de Sociologie
(İslam öncesi Arapların onur kavramı: Sosyolojik İnceleme), Paris 1932, s.79.
(54) M. Watt, M. at Medina, s.276.
(55) M. M. Pickthall, Tlıe Meaning of tlıe Glorious Koran, giriş, s.79.
(56) M. Watt, M. at Medina, s.265.
(57) Ibid., s.145.
(58) Ibid., s. 273.
(59) Ibid., s. 271.
(60) Al-Buhari, al-Sahih, s.440, K�67, B:81; ayrıca s.447, K:67, B:90.
(61) Samir Amin, L'Economie arabe contemporaine (Çağdaş Arap Ekonomisi),
Paris 1980, s.16.
1 19
Bölüm II
Modernliği.n Kadın Erkek Dinamikleri Üzerindeki
Anomik Etkileri
1 21
dm-erkek dinamiklerine yön veren eğilimleri saptamak için, topladı
ğım verilerden çıkarsanan Fas gerçekliğiyle Gazali'nin ideal ailesini kı
yaslayacağım.
Fas verilerimi 1971 yazında topladım. Başta gelen hedefim kadın
erkek ilişkilerinde oluşan değişiklikleri keşfetmenin yolunu bulmakh.
Rastgele elli kişiye, (yaklaşık yarısı erkek, yansı kadındı) 'Son onyıllar
da, aile ve kadının durumunda meydana gelen en belirgin değişiklik sizce ne
dir?' diye sordum.
Görüştüğüm hemen herkes, şu veya bu şekilde, cinsel ayrımcılığın
ortadan kalktığı noktasında birleşti. "Kadınlar korunur/ardı", "Kadınlar
her yere gitmezdi", "Kadınlar evde otururlardı", "Eskiden daha fazla düzen
vardı", "Kadınlar sıkı denetim altındaydılar" gibi farklı ifadelerle karşılaş
tım. Fakat dipte yatan düşünce hep aynıydı. Bu yüzden dikkatimi, ka
dın-erkek dinamiklerinin en çarpıcı boyutuna, cinslerin mekan kullanı
mına yönelttim.
Bir kısmı geleneksel ve modem aile yaşamını (kadının ev dışında
bir işe sahip olup dış dünyaya özgürce katıldığı aile yaşamı), diğer kıs
mı ise cinsel etkileşime bağlı olarak günümüz Fas toplumunun geri
limlerini tanımlayan iki ayn veri tabanı kullandım. İlk kısım verileri
toplamak için kadınlarla uzun görüşmeler yaptım. İkinci kısım veriler
içinse, hergün Fas TV'sinin dini danışma servisine dertli vatandaşlar
dan gelen yüzlerce mektuptan ödünç alabildiğim 402 tanesini kullan
dım.
Araştırmamın kuramsal niteliği ve araştırdığım konunun alanın
dan ötürü (cinsel ayrımın ortadan kalkması), gözlem sahamı elden gel
diğince daraltmaya özen gösterdim. Fas nüfusunun sayıca az bir bölü
münü oluşturan kentli küçük burjuvazi ile ilgili verileri seçtim. Oranı
nın düşüklüğüne karşın, diğer Arap-Müslüman toplumlarda önemli
bir siyasi güce sahip olan bu grubun aynı gücü Fas'ta da sergileyeceği
ni düşünüyorum.
Araştırmama uygun düşen farklı kategorilerden kadınlarla (gele
neksel ve modern), herbiri yirmi-otuz dakika süren görüşmeler yap
tım. Daha sonra bu kadınların bir kısmıxla,1 971 yazı boyunca, herbiri
1 22
iki-altı saat arası süren ve duruma göre (gürültü düzeyi, ruhsal durum,
küçük çocukların bakımı, vb.) iki ila altı seanslık söyleşiler gerçekleş
tirdim. Modern ya da geleneksel diye ikiye ayırdığımız kategoriler yaş,
eğitım, meslek gibi konulardaki farklılıkları kapsamaktadır. Aşağıda
yer alan 1 ve 2 no'lu tablolarda, söyleşi yaptığım ondört kadının mede
ni durumu ve yaşları gözönüne alınarak geleneksel ve modern kadın
lar arasındaki farklar sıralanmış; geleneksel kadınların bakımını üstle
nen erkeklerin ve modern kadınların işleri aynca belirtilmiştir.
Modernleşme eğilimlerini daha yakından incelemek için, gelenek
sel anneleri modern kızlarıyla birlikte görüşmeye aldım. Fakat bu tür
bir kombinasyonu ancak dört kez gerçekleştirebildim. Bu kadınlar, tab
lolarda aynı büyük son harflerle belirtilmiştir. Söyleşiler, bir 'dediko
du' alışverişi havasında, dolaysız olarak yapıldı.
Okuyucunun tanımladığımız bireylere aşinalığını arttırmak için
birkaç görüşmeden alıntılar yaptım. Her bölümde bu söyleşilerden
edindiğim izlenimleri mümkün olduğunca aktarmaya çalıştım. Örne
ğin, sohbetine doyum olmayan Fatiha F. ile yaptığım söyleşi, onun du
rumunda en özgün biçimine ulaşan ana-oğul-gelin ilişkisindeki çelişki
leri sergilemesi bakımından Kaynana Bölümü'nün ana kaynağı olmuş
tur.
Bu görüşmeler, modem ve geleneksel kadınların yaşamları arasın
daki iki temel farkı günışığına çıkartıyor. Geleneksel kadınlar, hayatları
boyunca çok katı cinsel ayrımcılığa maruz kalmışlar;. modem kadınlar
ise bu ayrımcılığı sadece namus kavramı çerçevesi içinde ergenlik dö
neminde yaşamışlar. Şu anda ise bunun etkisini çok fazla hissetmiyor-
·
lar.
Bir diğer temel fark ise, gündelik yaşantılarında en yoğun ilişkide
bulundukları kişinin geleneksel kadınlar için kayınvalideleri, modem
kadınlar için kocalan olmasıdır.
Bu farklılıklardan anlaşılacağı üzere, cinsel ayrımcılık kurumu ile
geleneksel ailenin kocanın annesini yerleştirdiği konum arasında sıkı
bir bağ vardır. Fakat danışma servisine gelen mektupların içerik anali
zini yapana dek bu bağlantının doğası hakkında hiçbir fikrim yoktu.
1 23
Danışma Mektupları
İncelediğim dörtyüz mektup, devletin kurup işlettiği danışma ser
visine gönderilen binlercesine örnek oluşturmaktadır. Eğlence prog
ramlarının yanısıra topluma dönük birçok konuyu ele alan bu yayın
da, örneğin, terketme gerekçesiyle boşanma ilamı verilen davalar rad
yodan duyurulmakta ve böylece eğitimsiz olan Faslılar bu bilgilere
ulaşabilmekteler.
TABLO I
TABLO il
GELENEKSEL KADINLAR
1 24
Hayat H. Evli 40 Koca-Devlet Memuru
Fatiha F. Evli 45 Koca-Devlet Memuru
Kenza Evli 50 Koca-Emekli Devlet Memuru
Tamu T. Dul 48 Kardeş- Öğretmen
Kata Evli 48 Koca-Elektrik Şirketinde
Çalışıyor.
Salama Dul 60 Oğul-Zirai Jekniker
Marya M. Boşanmış 55 Oğul-Subay
MODERN KADINLAR
1 25
yanıt vermeye çalışıyor.
Arap mektuplan genellikle, 'Falan şehrinden bay veya bayan fi
lanca' diye başladığı için, mektubu gönderenlerin cinsiyetini ve otur
duğu yeri belirlemek mümkündür. Ayrıca mektupların çoğunda me
deni hal ve yaş da belirtilmektedir. Tablo 3'te mektup sahiplerinin bir
analizini bulabilirsiniz. Elyazısının okunamadığı veya eksik bilgi veren
mektuplar, içerik analizinin dışında bırakıldılar.
Konularına göre sınıflandırılan mektupların çoğu ailevi sorunlarla
ilgiliydi. 'Evlilik Ö ncesi Gerilimleri' başlığı altında sıraladığım bazı de
ğişken örnekler aracılığıyla içeriklerine göre mektupları sınıfladım.
1 26
lara göre, anababalar çocuklarının eşlerini seçme hakkını kendilerinde
görürken, gençler bunun tersini düşünüyor. Evliliğe dair geleneksel İs
lami fikirler, genç kuşakların arzu ve esinleriyle çelişiyor.
Verilerden çıkan ve benim katıldığım sonuç ise, İslami kadın cin
selliği kavramı ve İslam'a göre kadının toplum içindeki konumu, hala
Müslüman ailesinin temel unsurlarını belirlemektedir. Cinsel ayrımın
rolü, görücü usulü evlilik, annenin oğlunun yaşamındaki belirleyiciliği
gibi olgular, evlilik birimi çerçevesinde dahi heteroseksüel çifti dışla
yan sistemin birer parçasıdırlar.
Öte yandan modernleşme, cinsleri birbirine yakınlaştırıyor. Eş seç
me bağımsızlığı ve çekirdek ailenin devingenliği, modernliğin dayattı
ğı kavramlardır. İdeolojiler arasındaki bu kutuplaşma, hem danışma
mektuplarında, hem de kadınlarla yaptığım görüşmelerde gözlenen
kargaşa ve sıkıntıyı doğurmaktadır.
Benim bu araştırmadaki alçak gönüllü hedefim, modem Fas top
lumunda su yüzüne çıkan yeni kadın-erkek dinamiğine dair gerçeği
tüm çıplaklığıyla ortaya dökerek okuyucuyu rahatsız etmek değil. Çıp
lak gerçeği kesinlik peşinde olanlara bırakıyorum. Kanımca, kuşkunun
peşine düşenler daha hızlı ilerler ve daha iyi yaşarlar. Eğer okuyucuyu
cinsler arası ilişkiler hakkındaki önyargı ve klişelerinden kuşkulanma
ya teşvik edebiliyorsam, umulanın ötesinde başarı göstermiş olacağım.
Niteliksel analizin amacı, Rabat'taki nüfus sayım dairelerinde herkesin
ulaşabileceği istatistiksel doğrularla okuyucuyu boğmak değildir. Ter
sine bu tür bir analiz sizi kesinliklerden kurtarmalıdır. Pek çok yaşa
yan ölü, elbette ki buna pek de hoş gözle bakmayacaktır.
TABLO III
SAYI YÜZDE
KADIN 160 43
1 27
ERKEK 209 57
SAYI YÜZDE
BEKAR 46
DUL 4
EVLİ 48
AYRI YAŞAYAN 2
Dahası, kuramsal alanda olsun veya özel bir konuda olsun, bir araş
tırmacı olarak hata yapma hakkım olduğunu iddia ediyorum. Okuyu
cu bana katılmayabilir; farklı sonuçlara varabilir. Önemli olan karşı
cinse nasıl yaklaştığımızı ve bu yaklaşımın siyasi sonuçlarını tartış
maktır. 'Siyasi' demekle demokratik altyapıyı (parlamentolar, partiler,
sendikalar, vb.) kastetmiyorum; söylemek istediğim, bize en yakın
olan, en çok şey paylaştığımız insanlarla kurduğumuz ilişkiler; diğer
1 28
bir deyişle, evimizi paylaştığımız kişilerle olan ilişkilerimiz... Demok
ratik olmayan bir aile yaşamı sürdüren kişinin, demokrasiyi parti örgü
tünde ve meclis salonlarında araması boşunadır.
Demokratik kadın-erkek ilişkilerini aydınlatmak zorunludur. Bu
temel sorun hepimizi ilgilendiriyor; Müslüman toplumunda yaşamak
ta olan benim gibi bir kadın içinse yaşamsal bir önemi var...
1 29
•
1 31
'amlutrik' töreni tekrar sahneye konarak farklı cinslerin karşılaşmasını
engelleyen tabu yerine getirilmiş olur.
Yakın zamana dek türbe ziyareti, hamamlar ve doğum, ölüm ve
evlenme nedeniyle akraba gezmeleri gibi vesilelerle sınırlanmış olan
kadının erkek mekanlarına girmesi de aynı törenlere tabidir. Peçe, er
keğe özgü üstün mekanlar olan sokaklarda kadın görünmezliğinin bir
simgesidir.
Görüşmelerimden çıkarsadığım sonuç şu ki, ellilerindeki kadınlar
cinsel ayrımı hayahn bir parçası olarak görürken, otuzlarındaki kadın
lar için bu bir tercihten öte bir anlam taşımıyor. İster kanunlar düze
yinde olsun, ister ideolojik temel olarak bakılsın, kadının erkek mekan
larına girme hakkı kurumlaşmış, hatta kabul görmüştür.
Kuralsızlık, ideoloji ile kadının erkek mekanlarını gittikçe daha faz
la kullanması, peçesiz dolaşması ve kendi hayahnı belirlemesi gerçek
liği arasındaki uçurumdan kaynaklanıyor. İdeoloji, inanç. ve uygulama
arasındaki çatlakların ortaya çıkardığı kuralsızlık, danışma servisine
gelen şu mektupta açıkça kendini gösteriyor.
1 32
Tam, 13 mart 1971 Mektup 46
Din Bilgini Mulay Mustafa'ya
Efendim,
Genç bir adama aşıktım. Beni öpüp okşamak istedi. İsteğine karşı çık
madım. Bunu bir kız arkadaşımın teşvikiyle yaptım, ama cinsel ilişkide
bulunmadık. Bir süre sonra benimle ciddi olmadığını farkedip ondan ayrıl
dım. Ve kendime bir daluı böyle günah işlemeyeceğime söz verdim. Benim
yaptıklarım İslamca yasak mı, değil mi? Bu günahı silmek için ne yapabi
lirim ? Sağolun! Çok sağolım!
1 33
lerince sapıklık olarak nitelendirilen cinsel davranışlarda bulunmakta
dırlar. Bir anket sonuçlarına göreı
Oniki yaşından b.üyiik bir kızla köyü terketmeye kalkarsanız, otuzdan faz
la insan peşinize düşer. Sizi taşlamaya ve bağırıp çağirmaya başlarlar.
Şehre benzemez; çok dikkatli olmanız gerekir.(6)
1 34
hayvanlardan ya da diğer erkeklerden daha uygun bir araçtır.
lar bile geneleve gitmek için bir şey çalmakta tereddüt etmem.(7)
Köyde bir gençkıza aşık oldum ve o da bunu biliyordu ... Kentten bir subay
gelip sevdiğim kızı götiirdii. O zaman ben de, ne saklayayım, hayvanlara
geri döndüm.(1 1 )
Size yalan söylemiş! Evlendiği zaman çok yaşlıydı. Ailesinin başına dert
1 35
olmuştu. Çirkin olduğımu farketmediniı mi?
Sizce kaç yaşıııda evlendi?)
Vallahi en azıııdan yirmisindeıjdi! .. Siz anımla göriişiirkeıı orada olmak
isterdim. Kendini övmeye cesaret edemezdi. Ya siz bıma nasıl inandıııız?
• Kimse ona güzel demezdi; yaşlı olduğımu söylemeyin bana! Gençliğinde
de böyle çirkindi.
Beıı onbeş yaşında bir lise öğrencisiyim. Lütfen bana akıl verin. Benim
sorımum şıı: Bizim evde çalışan bir lıizmetçi var. Çocuk doğuramıyor; kı
sır bir kadın. Sık sık onunla beraber oluyor, evine gidiyordum. Sanımda
ommla yatmaya başladım. Yani ommla zina yapıyorum. Bımu birçok kez
·yaptım. Lütfen bana bir akıl verin. Kendimi kurtarmam için ne yapmam
lazım?
1 36
Yirmibir yaşmda bir erkeğim. Çözemediğim bir sarımla karşı karşıya
yıın. Yakmımızda 35 ya�mda çocııklu bir dul oturuyor. Ona yakınlaştım
ve olanlar oldu: Allalı affetsin. Sonra ondan ayrıldım. İlişkimizin üzerin
den iki sene geçti. Şimdi ona amıem ya da kızkardeşim gözüyle bakıyo
rımı. İlişkimiz saygılı, kardeşçe bir /ıavaya biiriindii.
Şimdi konuya giriyorum. Bu kadmm şimdiye dek biiyükannesiyle ya
şayan onyedi yaşmda bir kızı var. Amıesinin yanında kalmaya başladı.
Önceleri ona lıiç dikkat etmeıniştim, ama sonra anım bana olan ilgisini
farkettim. Bir gün bana beni sevdiğini itiraf etti; ben de ona karşılık ver
diın.
Ne var ki annesiyle aramda geçenleri ımutamıyorıım. Ona olan sev
gimle, ondan kaçma arzusımım arasıııda ikilemdeyim. Onu çok seviyo
rımı. Tam bana göre bir kız. Bir keresinde benden evlenme sözü aldı.(14)
Dalıası amıem de onu çok beğeniyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Bu evlilik
dinen uygun mudur?(15)
Efendim,
Ben yirmiiiç yaşmdayım. Ondokuz yaşında bir kızla karşılaştım. Ona
aşık olup ailesinden istedim. Yeterli param olmadığı için evlenmeden önce
bir süre beklemek durumımda kaldık.
Fakat bir giin cinsel arzumuza yenik diiştiik ve ben anım namusunu
kirlettim. Tiim bunlar nikalıtan sonra oldu. Anabasıııa söyleyemiyoruz;
çiinkii Jıeniiz diiğiiniimiiz olmadı. Bizim yaptığımız dinen yasak mı? Ge
lin de en az benim kadar sıkmtılı; çiinkü düğüne kadar ailesiyle kalmak
zarımda.
Ne yazık ki, bütün genç erkekler onun kadar talihli değil. Kendi
1 37
seçtikleri kızla evlenme arzuları aileleri tarafından anlayışla karşılan
mıyor. Kısacası, kent merkezlerindeki cinsellik, çocuğun büyükleriyle
çekişme içinde olduğu bir cinselliktir. 402 mektubun 320'si bu konuda
yazılmıştır. Gençliğin eğilimlerini, anababalarının tutumunu ve çelişki
nin nasıl çözümlendiğini bu mektuplarda bulabilirsiniz. Bu konuların
ve yaş, cinsiyet ve kentin boyutu gibi değişkenlerin incelenmesi, çeliş
kinin genel biçimini çizmektedir.
1 38
sının nzasını almadat{ evlenen benim yaşımdaki bir insan için din ne der?
A/lalı ne der? Babamı benim evliliğime karşı çıkmaya teşvik eden üvey an
nemdir.
Fez, 8 Haziran 1971 Mektup 6
Bir şirkette memur olarak çalışıyorum. Köyde benden uzakta yaşayan
bir babam var. Bir kızla karşılaştım ve birbirimize evlenme sözü verdik.
Haberi babama bildirmek için mektup yazdım. Onun da benim kadar sevi
neceğini düşünüyordum; ama öyle olmadı. O beni köyden biriyle evlendir
mek istiyor. Bımu yapamam; çünkü onsuz bir hayat düşünemiyorum ve
ondan ayrılırsam bu sadece benim açımdan değil, Müslüman ümmet ve
Müslüman dini açısından da sakıncalar doğuracaktır.
Bizim ve dinimiz için en uygun olanın ne olduğunu lütfen söyler misi
niz?
Mektup 7
Onbeş yaşındayım. Bir adam gelip beni ailemden istedi. Kötü huyları
ve kaba davranışları var. Sigara içmek, esrar kullanmak gibi kötü alışkan
lıklara salıip. (Batılı turistlerin düşündüğünün aksine, esrar içmek Fas' ta
utanç verici görülür.)
Anam babam beni ona verdiler. Ben kabul etmedim ve bu adama var
mayacağım. Ama işin kötüsü evlilik anlaşması yapılmak üzere olduğu hal
de, benim bilmemi istemiyorlar. (Anlaşmayı vasinin yaptığını hatırlayın)
Başka bir kızı yerime geçirip salıte bir anlaşma yapmaya niyetliler. Böylece
ben kurban olacağım. Eğer anlaşmayı yaparlarsa kendimi öldürmeye ka
rarlıyım. Bu zalim insanlardan kurtulmak için canıma kıyacağım. Din, kı
zını zorla, sa/ıte anlaşmalarla veren aileler /ıakkında ne diyor? Ne derse
desin, evlenmektense ölmeyi yeğlerim.
1 39
Bununla beraber, erkeklerin %80'i sevdikleriyle evlenmekte ısrar
ederken, kızların sadece 3 20'si bunu dile getirme cesaretini gösteri
yor. Bunun nedeni, ne kadar modern olsalar da Faslı gençkızların bü
yükanneleri gibi evlenme teklifinin erkekten gelmesi gerektiğine inan
malarıdır. Fas yasasına göre, bir kadını evliliğe teslim eden kişinin
kendisi değil de, bir erkek vasinin olması gerçeğini gözönüne alırsak,
bu beklentinin akıllıca ve gerçekçi olduğunu anlarız.
Kızların evlenme teklifinde bulunmamalarını, erke�lere nazaran
aileleriyle daha az çatışmaya girmelerine bağlayabiliriz. Anababa, ço
cuk arasındaki çatışmanın bunalıma dönüştüğü ondört vakanın on ta
nesi erkek çocuklu ailelerde görülmüştür.
Anababanın çocuklarına karşı kullandıkları en büyük silah beddu
adır. Allah onlara çocuklarını kutsama ve onlara beddua etme hakkını
tanımıştır.(16) Anababa lanetinin yıkıcılığı üzerine birçok atasözü ve
deyiş vardır:
1 40
Kırsal nüfus araştırmalarından ve benim kent insanı hakkında
topladığım verilerden çıkan cinsel davranış örnekleri, ana çekişme
noktasının heteroseksüel ilişki olduğunu göstermektedir. Toplum siste
matik olarak cinsler arası aşka karşıdır. Kırsal alanda gençler zaten bu
na imkan bulamamakta, kentlerde ise aşklarını sürekli kılamamakta
dırlar.
Köylerde genç erkeklerin kızlara yaklaşması çok sıkı ve görünen o
ki, etkili denetim altındadır.(17) Kentte ise iki cinsin yakınlaşması daha
az kısıtlamaya tabidir. Gençler birbirlerini sevme fırsatını bulup evlen
meyi istiyorlar. Bu aynı zamanda kentlerde cinsel ayrımın kalktığı biçi
minde yorumlanabilir mi?
İslam'ın temel direklerinden birisi, cinselliğin toplumca denetimi
demek olan cinsel ayrım çatırdıyor. Bana kalırsa, cinsel ayrımın yıkıl
masıyla birlikte, İslami düzenin uygarlık düşmanı ilan ettiği genel an
lamda kadınla erkek, özel anlamda ise kan-koca arasındaki sevgi orta
ya çıkacaktır.
NOTLAR
(1 ) P. Pascon ve M. Bentahar, 'Ce que disent 269 Jeun Ruraux', BESM, Ocak-
Haz.1969, XXI, ss.112-3.
(2) lbid., s.75.
(3) Population Legale (Yasal Nüfus), İstatistik Bürosu, Rahat, s.XI
(4) Recensement General de la Population et de l'habitat (Genel Nüfus Sayımı
ve Yerleşim),1 971, ciltl, s.5.
(5) Pascon and Bentahar, '269 Jeunes Ruraux', s.63.
(6) lbid., s.76.
(7) 1bid.
(8) A. Agouram ve A.Belal, Bilan de l'economie marocaine depuis l'lndependen
ce (Bağımsızlıktan bu yana Fas ekonomisinin bilançosu), BESM 33, no.116,
s.1 1 .
(9) Yeni nüfus sayımı seksenlerin başında yapılmıştır.
1 41
(10) Genel Sayım, 1971, ciltl, s.9.
(1 1) Pason ve Bentahar, '269 Jeunes Ruraux', s.75.
(12) Malika Belghiti, Les Relations feminins et le Statut de la Femme dans la fa
mille rurale. (Kadınsı İlişkiler ve Kırsal Ailede Kadının konumu), BESM Derle
mesi, Rabat1970, s. 24.
(13) Enquete d'opinion sur la planification familiale en milieu urbaiıı (Kentsel or
tamda aile planlaması üzerine anket),
Sağlık Bakanlığı, Rabat1966, s.12.
(14) Ahd bağlayıcı bir sözsel vaaddir. E.Westermark, Ritual anJi Belief in Mo
rocco (Fas'ın Töre ve İnançları) adlı kitabında ahd mekanizmasının tanımını
yapar, Londra 1926, cilt I, s. 564.
(15) Kuran damat ile kaynanası arasındaki cinselliği ensest kabul eder. Sure
4:23.
(16) Anababa bedduasının temel tanımı E. Westermark tarafından yapıl
mıştır; Wit and Wisdom.
(17) Bu araştırma yapıldıktan dokuz yıl sonra, kırsal toplumun dağılması
daha da ilerlemiş görünüyor. Fahişelik dramatik bir biçimde yaygınlaştı. Ken
disini müslüman olarak tanımlayan bir toplumda bu toplumsal çelişkinin kes
kinliğinin bir işaretidir. Fahişelik, insan hayatının iki temel öğesini, ekonomik
ve cinsel öğeleri çakıştıran anahtar bir olgudur.
1 42
6- Karıkoca
1 43
al kadını bir mucizeden öte olamaz.
Çatışmalı Evlilik
Görüşme yapılan bütün kadınlar, karıkoca anlaşmasının tüm engel
leri ortadan kaldıran mucizevi bir olgu olduğundan bahsettiler.
'Biz hiç kavga etmedik. Kocam bana hep bir konuğa davranır gibi say
gıyla davrandı; ben söylemeden gerekenleri yapar. Örneğin, ben o giin evi
temizlemeye karar vermişsem, kendi kendime koltukları kaldırıp yerleri si
leceksem, hemen dışarı koşup bana bir veya iki yardımcı tutar. Saygı oldu
ğu zaman evlilik Allah'ın bir armağanıdır. ' Hayat H.
1 44
5. Kocanın anababasına ve yakın akrabalarına hürmet.
'Bazı ruhlar bir kadma dııydukları tutkulu aşka esir düşerler. Bu çılgm
lıktır. Bıı çiftleşmenin neden yaratıldığım bilmemektir. Egemenlik ve efen
dilik yokoldııkça hayvanlık düzeyine düşüş başlar. Tııtkııyla seven bir er
kek, isteklerin en çirkini olan(4) ve utamlması gereken çiftleşme isteğini
duymaz olur ya da bu isteğin sadece özel bir nesneyle (özel bir kadm) do
yurıılacağma inamr. Bir hayvan nerede olsa cinsel arzıısımıı tatmin eder
keıı, bu tiir bir adam (seven adam), cinsel iştahmı ancak sevgilisiyle doyu
rıır. Böylece rezalet üzerine rezalet biner, esaret esareti kovalar. Akıl yö
netmek ve bayım eğdinnek için yaratılmışken, o kendi ak/1111 iştalı111111 eın
rine verir. '(5)
1 45
Kocanın karısına hükmetmesi kuralı Fas halk kültüründeki, bazıları
Peygamber ve müritlerine atfedilen sayısız deyiş ve atasözünde dile
gelmiştir.
1 46
!erden anladığım kadarıyla, genellikle kocayla aynı mekanı paylaşma
mak (koca girer girmez odayı terketmek) ya da onunla resmi havada
konuşmak bu tür davranışlara birer örnektir. Kadının karha olması, il
gili aileler ve kişilerce felaket olarak nitelendirilir. Kadının, evliliğin
doğası gereği kocasına bağlanmaktansa onu reddetmesi, evlilik bağı
nın kopmasıyla sonuçlanır. Onüç yaşında evlenen bir kadının tecrübe
sine dayanarak söyleyebilirim ki, kızlarını görücü usulüyle evlendiren
aileler, düşünülenin aksine, evliliğin yürümemesi durumunda, kızları
nın yazgısıyla yakından ilgilenmektedirler. Karhayı tecrübe etmiş olan
kadınlar yeniden evlenirler ve yaşadıklarını unutmaya çalışırlar. Bir
görüşmemde bu tür bir olaya tanık oldum.
İmam Gazali evliliğin kadın için kölelik olduğunu teslim eder; çün-
1 47
kü kadın, 'Allah'ın emirlerini çiğneyen çok iğrenç bir şey istemedikçe, istis
nasız kocasının her buyruğuna bayım eğmek zorundadır.' (1)
Niçin Fas toplumu kocayı bir sevgiliden çok bir efendi rolüne so
yunmaya özendirir? Yoksa kadınla erkek arasındaki sevgi Müslüman
qüzen için yaşamsal önemde olan bir şeyi mi tehdit etmektedir? Cinsel
doyumun bir müminin ahlaklı olması için önkoşul olarak görüldüğü
nü biliyoruz. Uyum içinde dışavurulduğu ve bastırılmadığı müddetçe,
cinsellikle İslamiyet arasında bir çelişki, uyuşmazlık yoktur. İslam
olumsuz ve toplum-karşıh olarak kadını ve onun fitne yaratma gücü
nü görür. Cinslerin kaynaşması ve karıkoca arasındaki gerçek sevgi üs
tesinden gelinmesi gereken tehlikelerdir.
Samimiyetin Engellenmesi
Cinsel edim pis kabul edilir. Eşler arasında duygusal uzaklık ya
ratma amacını güden birçok tören ve büyülü sözlerle çevrilmiştir. Böy
lece iki insanın kucaklaşması en temel işlevine, yani üremeye indirgen
miş olur. Birleşme sırasında erkek, kargaşa ve akılsızlığın simgesini,
doğanın din karşıtı gücünü ve şeytanın müridini, kısacası kadını sar
maktadır. Sertleşme sırasında duyulan korku, Gazali'ye göre tam bir
özdenetim yitimidir(13) ve 113. surenin 3. ayetinde karanlığa benzeti
lir:
1 48
ile kadın arasındaki husumetin bir simgesidir. Mekke Allah'ın yönü
dür. Birleşme sırasında erkek kutsal bölgede olmadığını hatırlamak
için dualar okumalıdır.
"Kocaya Al/ah'ın adını zikredip, yüksek sesle 'Allah tektir' demesi, 'En
büyük olan Allah'tır' ve 'Allah'tan başka tanrı yoktur' diye tekbir ve tahlil
getirerek, 'Al/ah'ın adıyla, yüce ve kudretli Allah'ım, eğer benden bir ço
cuk yaratacaksan, onun iyi bir döl olmasını ihsan et' diye dua etmesi öne
rilir. (15)
"
Ya da:
1 49
bedeninde iki kalp yaratmadı.(20)
bir tanrıydı o kadar. İslamiyet, Allah'ın tekelini tehdit eden öteki Arap
tanrılarını tasviye etmek zorunda kaldı. Müslüman inancının açılış
cümlesi şöyledir: "Allah'tan başka tann yoktur." (Bu konuda bkz., İbn
Hişam'ın Sira'sı ve İbn al-K'hali'nin Kitab al-Asnam'ı, ve İslamiyet önce
si Arabistan' da görülen dinler üzerine yapılmış diğer araştırmalar.)
Müslüman Tanrı kıskançlığıyla bilinir. Mümin'in kendisine duydu
ğu bağlılığı engelleyen ne olursa olsun, kıskanır.(21)
Evlilik birimi gerçek bir tehlike olduğu için, iki yasal yolla zayıflahl
mıştır: Çokeşlilik ve boşama. Bu iki kurumun da temelinde çiftin psi
kolojik yapısını hayret verici biçimde tanıyan önermeler yatar.
Halk kurnazlığı, çokeşliliğin erkeğin değerini arttıran bir araç ol
duğunu gayet iyi bilir. Erkek bunu, kendisinde herhangi bir iyileştir
meye gitmeden, birçok kadını rekabete sokarak başarır.
1 50
Üstelik bu dıırıım, her iki taraf için de geçerlidir. Kadın kocasına yapacağı
duygusal yatırımın çoğunu diğer ilişkilerine yöneltir. "(23)
151
kullanmasını engelleyen karışık bir kurumsal ayrıntı bulunur.
1 52
Allalı'a Şükürler Olsun.
Biiyiikİslam Alimi Mu/ay Mustafa 'ya,
Başıma gelen bir felaket konusunda size akıl daıııştığım için çok mutlu
yum. Öyle bir derdim var ki, çözemiyonım. Çok öfkeli olduğum bir anda
karımı boşadım. Yalvarırım bana kan mı geri almanın bir yolunu gösterin.
Onu çok derinden ve yoğun olarak sevdiğimi itiraf ediyorum.
Saygılar.
Kazablanka, Mektup 2
Kocamla kavga ettik ve o beni boşadı. Ona geri döndüm, ama kocam yeni
den birleşmemiz için gerekli işlemleri yapmadı. Onunla kalmaya devam
etmeli miyim, yoksa ailemin yanına mı döneyim?
Üç çocuğum var ve kocam sürekli yemin ederek beni boşuyor. Sonra da
evliliğimizin yasallaşması için gerekeni yapmıyor. Onunla çok genç evlen
diğimi eklemeliyim. Bu duruma son verip ailemin yanına mı döneyim?
Boşama hem kadın hem erkek açısından bir tuzak olduğu gibi, bo
şamaya tanık olan ailenin diğer üyelerini de bağlar. Eğer erkek yeni
den evlenmenin koşullarını yerine getirmemişse, kendilerini zina ya
panlarla birlikte yaşıyormuş gibi algılarlar.
1 53
Bir adam karısına üç kez üstüste onu boşadığını söylüyor. Bu sıradan bir
yanlış anlama. Karısından çocukları var. Kadın hala onun evinde kalıyor.
Adam onunla yatmıyor veya yanına gelip konuşmuyor. Ama bir baba ola
rak bütün sorıımluluklarmı yerine getiriyor: Kadın ve çocukların gerek
sindiği parayı veriyor.
Bu adamın cahil olduğu, dini konularda hiçbir şey bilmediği dikkate alı
nırsa, karısını geri almasının dinen bir yolu bulunur mu?, diye babası si
_
ze soruyor.
NOTLAR
1 54
(7) Kuran, sure 4:34. Bkz. Gazali, Rev., dövme üzerine, s.49; J.Schacht, İsi.
Huk. Gir., s.166; ve Y. Linant de Bellefonds, Traite de Droit Musulman Compare
(Karşılaştırmalı Müslüman Hukuku), Lahey ve Paris 1965, s. 294.
(8) Al-Buhari, al-Sahilı, s.448, K:67, B:93; Tarmidi, Suııa; al-tarmidi, s.415,
B:l l, H:1 173.
(9) Madde 56, Code du Statut Personnel.
(10) Dahşuşa, çok kalabalık evlerde evli çiftlerin mahremiyetini vurgula-
mak için gerdek odasına kurulan çuhadan simgesel bir çadırdır.
(11) Gazali, Rev., s.56.
(12) Kuran, sure 4:43.
(13) Gazali, Rev., s.28.
(14) Ibid., s.50.
(15) Ibid., s.49.
(16) Sandor Frenczi, Thalassa, A Theory of Genitality (Dalassa, Bir Üreme Ku
ramı), New York1968, s.17.
(17) Gazali, Rev., s.50. Kuran, sure 25:54. Birleşme esnasında bir müslüma
nın söylemesi beklenen sözleri, Buhari'nin al-Sahih isimli eserinde bulabilirsi
niz; s.439, K:67, B:66; ve Tarmidi, Sunan al-Tarmidi, s.277, B:8, H:1098.
(18) Max Weber, Religious Rejections of the World and Their Directions, From
Max Weber, çeviri: H. Gerth ve C. W. Milis, New York1958, s.347.
(19) Kuran, sure 2:165.
(20) Kuran, sure 3:4.
(21 ) Tann'nm Kıskançlığı Üzerine, bkz., Buhari, al-Sahih, s.451, K:67, B:107,
106, ve Tarmidi, Sunan al-Tarmidi, s.417, B:14, H:l 1 78.
(22) E. Westermark, Wit .md Wisdom, s.329.
(23) W. Stephens, The Oedipus Complex, Cross Cultural Evidence, New
york1962, s. 6.
(24) Bir cariyenin efendisi ya onu ev işleriyle sınırlar ya da sevgilisi konu
muna yükselterek, ondan doğacak çocukların meşruiyetini ve miras hakkım
tanır.
(25) Hıcar: Eğer bir adam cariyesini artık çekici bulmuyorsa, onunla olan
sözsel ilişkisini dahi kesebilir ve onun kovulması, çocuklarının harem içindeki
durumuna da yansır. Hıcar olan dişi nesne, gözde ve sevgili olarak konumu-
1 55
nu yitirir; diğer kadınlar ve cariyelerce aşağı görülür. Ona genellikle kötü göz
le ve bahtsızlık alameti olarak bakılır.
(26) Fas'ın 1952'deki oranı henüz çok düşüktü -% 6,6. O zamandan bu yana
daha da düşmesi olasıdır. Bkz. W. Goode, World Revolution and Family Pat
terns, New York 1963, s.103; ayrıca R. Pata!, Society, Culture and Change in the
Middle East, Philedelphia 1962, s. 92-3.
(27) Gazali, Rev., s.48.
(28) İbn Saad, al-Tabakat, cilt 8, s.192; ayrıca bkz. Buhari, al-Sahih, s.412,
K:67, B:4.
(29) D. J. L. Roland, Developpement dela Personalite et Incidences de l'Environ
ııement au Maroc (Fas'ta Kişilik Gelişimi ve Çevrenin Etkileri), Maroc Medical,
Aralık 1964, s. 269-272.
(30) M. Achour, Vue Particuliere du Probleme de l'Environnement en Fonction
du Milieu Scolaire Marocain (Fas Okul Ortamı İçinde Çevre Sorununa Özel Bir
Bakış), Maroc Medical, Aralık 1964, s.329.
1 56
7- Kayınvalide
1 57
Toplumlar, ana-oğul ve karıkoca ilişkilerini vurgulama tercihleri bakımın
dan iki kutup arasında seyrederler. Her toplum kendini sürdürme devrini
özgün modeller aracılığıyla gerçekleştirir. (2)
1 58
'Yiııe bir güıı avluda oturuyorduk ki, kapı vuruldu. Soııradaıı kayııaııam
olacak olaıı babamın kuzeııi bir teyzem gelmişti.
Tetuaıı'dan buraya oğlu için kız bakmaya gelmişti... Oııiiç yaşındaydım.
Beni gördü; babamla konuşup beni istedi ve gitti.
İki ay sonra geri geldi ve benim evlilik anlaşmam imzalaııdı. '
'Kocanı tammış mıydııı? '
'Hayır. Onunla lıiç konuşmamıştım . '
1 59
yaşlı bir kadın gelerek gelin adayının çok zayıf ve solgun göründüğü
nü, dolayısıyla verem olmasından kuşkulandığını söylemiş. Evliliği bu
yüzden yedi yıl ertelenen Marya, yedi yıl sonra da olsa kocasıyla ev
lenmelerini babalarının yakın arkadaşlığına bağlıyor.
Veya:
1 60
İlerlemeden .önce şunu belirtmeliyim ki, her ne kadar anne Fas
toplumunca kayırılıyor gibi görünse de, sistemin yıkıcı unsuru olma
yazgısından kaçamaz. Yaşlı kadınlar da gençler gibi olumsuz bakıştan
paylarına düşeni alırlar. Tek fark, genç kadındaki yıkıcılığın onun cin
sel çekiciliğinden, yaşlı kadındaki yıkıcılığın ise artık cinsellik yaşama
masından ileri gelmesidir. Menapoza giren kadın, kendisini aseksüel
bir nesne gibi görmek ve cinsellikten mümkün olduğunca erken vaz
geçmek yönünde baskı altına alınır. Kocasının daha genç kadınlara yö
nelmesi beklenirken, adet görmeyen kadın cinsel haklarını savunmaya
kalkarsa, hem erkekler hem de kadınlar tarafından kuşkuyla karşılanır.
Fas erkekleri arasında oldukça yaygın bir espri dolaşır:
'Niçin hükünıet eldrn düşme araba pazarı gibi kadınlar için de bir pazar
kurmaz ki! Eskisini götürüp üstüne biraz para koyarak yeni kadın alırdık. '
1 6l
Aşağıdaki alıntıda bir kaynana-gelin ilişkisi örneği bulacaksınız.
1 62
'Hma'nla mı yaşıyordun ? '
'Hma'mla yaşıyordum. Bana kendi çocuğu gibi davranırdı. Sıkılmanıam
için komşu kızlarını getirirdi; onlarla oynar, çene çalardık.' Kenza
Mulay Mustafa'ya,
Efendim,
Üç çocuk babasıyım. Çocuklarımı kocasını kaybeden annem emzirdi. Bunu
yapmasının nedeni sütünün olmasıydı.
Dinin bu tür bir emzinneye bakışı nedir?
1 63
İlk hamileliklerin tuhaf bir olgu gibi algılanmasına düşükler de kat
kıda bulunur.
1 64
na hürmet göstermesi'ni şart koşan Modern Yasa ile de doğrulanmıştır.
Fas evlerinde genellikle erkekten eser yoktur ve kadın sürekli kayna
nasıyla karşı karşıyadır. Bu itaat iki adette kendini gösterir: El öpme ve
gelinin kaynanasına Lalla (Hanımefendi) diye hitap etmesi.
' ... Hepsinden önemli olanı, el öpme törenini anlatmadım. Biz (oğlunun
karıları), bir sabah ve bir de güneş battıktan sonra anım elini öpmek zo
rundaydık. Hem avucunu, hem de elinin üstünü öpüyordunıız. Ona La/la
diye Jıitabetmek zorımdaydık. El öpmeyi ımuttıığum zamanlar, dünya ter
sine dönerdi. Tam bir gösteri yapardı. Bana doğrudan tek kelime etmez,
görevlerimi hatırlatmazdı. 0/ı hayır! Bu anım için çok çiğ olurdu; kurnaz- ,
ca değildi. Kocam eve gelince ona saldırır:
"Biliyor mıısım, senin şu karnı gitgide küstalılaşıyor. Küstahlığına sessiz
ce katlanıyorwn, çünkü seni seviyorum ve sorun yaratmak istemiyorum",
derdi. Kocam 'Ne yaptı?' diye sorımca, 'Akşam elimi öpmeyi ımuttu. Her
gı1n bira:. dalıa fazla kuralları çiğniyor", yanıtını verirdi. ' Fatiha F.
1 65
keni sıralar. Bunlardan biri, bu' kurumlan yönetenlerin, idareleri altın
daki insanları sigara, bir fincan kahve gibi günlük ihtiyaçlar için onlar
dan ricacı yapmalarıdır.(12) Fas evinde, yiyecek için dilenmenin yanı
sıra, kadın hamam izni ve parasını kaynanasından istemek durumun
dadır. (Hamam, yarı-kamu kuruluşudur ve ortalama fiyah yirmi senti
geçmez.) Kaynana, bu kavga ve şantaj fırsatını kaçırmak istemeyebilir.
'Hma'm, aksi bir veznedar gibi davranırdı. Bazen ona gider ve /ıamama
gitme niyetimi bildirirdim. Kocamm hamam için ona para bıraktığmdan
emin olmadan ondan para istemezdim. Ben herşeyi hazırlayana (maskele
riıı, ev yapımı şampııanlarm hazırlanması ıızıın zammı alıyordıı.) kadar
beklerdi. Bense cel/ebamı giyer, peçemi takıp karşısma geçerdim. O fikrini
değiştirmiş o/ıır ve bana, 'Gerçekten gitmek zarımda mısın? Bıırada sıcak
sıı ve banyo yok mıı?' diye sorardı. Soyımııp peçemi çıkarır, tek söz etme
den otımırdıım. İtiraz edemezsin. İtiraz etmen için birinin desteğine ihti
yacııı vardır; mıababanızm sizi desteklemesi lazımdır. Benim böyle bir
desteğim yoktıı. Allah'a şükreder ve çenemi kapardım. ' Fatiha F.
'Kocam bana hediye veremezdi. Diyelim bana bir eşarp almaya kalktı ve
'Fatiha seni kırmızı bir eşarp bağlarken gönnek istiyorum, yüzüne çok gi
der.' dedi. Ben de çok sevineceğimi say/edim. İşte o zaman kocam mağaza
ya gider, dört eşarp alırdı-bir tane annesi için, iki tanesi boşanmış kızkar
deşleri için ve bir tane de bana. Kınnızı alam doğnıdan bana veremezdi.
Annesi ve kızkardeşleri seçtikten sonra kalan son eşarp, artık yeşil mi olur
siyah mı, o benim olıırdıı. ' Fatiha F.
1 66
senin ak/mı almış. Delinin biri gibi davramyorsım. (Sadece karma aldığı
na göre) Bir yerlerde bir şey mi içirdiler sana? (Kad111111 kocasma sevgi
biiyiisii yaptırdığım kastediyor.) Çorba mı içtin? Yoksa gizlice çöreğine
mi koydular?"
'Kimi zammı, gecenin ileri saatlerinde çok uykıım gelmesine rağmen ortak
odayı terkedip kendiminkine gidemezdim. İkimiz de yorgımluktan ölsek bi
le, ne kocam ne de ben odamıza giderdik. O yatağma gitmeye karar verene
kadar ommla oturmak zorundaydık. O gitmeden odama çekilemezdim.
Odamızm kapısmı onun suratma kapatamazdık.'
Ya kocan yntağa gitmeye kalktığmda ne olurdu? '
'İmkansız, gidemez. Kavga çıkarmasıııı m ı istiyorsunuz? İşten sonra eve
erken gelmeye başlasa, hemen kocama döner: "Niçin eve bu kadar erken
geldin? Sokakta eğlenceli bir şey kalmadı mı? Sokakta kadm yok mu? Si
nemalar, eğlence yerleri ne giine duruyor? Neden bu kadar erken gelirsin
ki? Erkeklerin hep karılarınııı yaııında olmaması lazımdır. Bu çok kötii bir
alışkanlık. " derdi.
Biz yatmaya gittiğimiz zaman onun gezindiğini, eğer o gün olanları anla
tıyorsam, bizi dinlemeye çalıştığmı duyardım. Oııım gizlice bizi dinlediği
ni bildiğim için, çok önemli sırları söylemezdim. Deli miyim ? Bir giin
1 67
peııcereı;i tam kapatamamışım. O da yaslanınca, ağırlığından açıldı."
' 'Seninle birlikte yatmak istedi mi?
Kendi evimizde değilse de, konuk olduğumuz evlerde geceyi aynı odada
geçirirdik. ' Fatiha F.
1 68
yaııdaıı seviııiyordum. Hiç seviııçle korkııyıı birarada yaşadığmız oldıı
11111? İki giiıı ağzıma lokma koymadım; içimde sakladığım sır yiizüııdeıı
yemek yiyemiyordum. Artık ııasıl davrmıacağımı,ııasıl yiiriiyeceğimi ve
ııe koııuşacağımı bilemez olmııştum. Evi terkedip beııi yalmz bırakmıştı.,
Toparlaıımak yeriııe köşede yuvarlaıımış olarak dııraıı /ıalıyı açtım. Değer
li kıımaşlarmıı çıkarıp kapıya astım. O gece kocam eve geldiği zamim ne
oldıığımu a11la111adı. Halıya ve kapıdaki kıımaşlara bakarak,
"Fatilıa, seıı akl1111 mı kaçırd111? Biitiiıı bıııılar ııe a11la111a geliyor? Saııa
toparlaıımam söylemiştim", diye ftsıldadı.
"Bımlarm anlamı, beııim seııiıı karar111da11 haberim olmadığımdır. Beııim
işiıı içiııde olmadığı111ı gösterir", yaıııtım verdim. Aımesiııiıı pla111111ızı
keşfetmesiııdeıı korkuyordımı . Elbette oıııı düş kırıklığma ıığratmayacak
t1111. A111a, mümküıı olaıı tek maııtıklı yol bııydıı. "Hiçbir şeydeıı /1aberi111
yok, ta111a111 111ı?" diye oııa te111bilı ediyordum. Zavallı m111esi11i11 karşısma
yalmz çıkmak zoruııdaydı.
Ertesi giiıı eve gelip bana bağır111aya başladı. Öyle yüksek sesle lıaykırıyor
du ki, sesiııi camideıı dııyabilirdiııiz. ' "Fati/ıa, lıemeıı toparla111na11 la
zmı. Hiikümetteki köpekler, gece Fedala'da olmamı emrettiler. İtiraz hak
kım yok. Derlıa/! Beııi dııydım, değil mi?"
Ama", diye odasmdaıı sesleııdi aııııesi, "geceyi ııerede geçireceksiıı? Aileıı
var. Saııa böyle davra11a111azlar. Sokakta yatacak /ıaliııiz yok." "Aııııe," de
di koca111, "oıılar lıerşeyi öııceden diişiimniişler. Tayiıı kararım daluı fazla
ertelememe111 içiıı bir ev ve eşyaları taşıyacak bir kamyoıı ayarlaıımış.
Kamyoıı bir saat içiııde bıırada olur."
1 69
seksüel ilişkiyi güvensizliğe, şiddet ve yalana mahkum eden, yasal,
ideolojik ve fiziksel sınırların oluşturduğu Müslüman paketinin koz
kartıdır. Aşk-evliliği yapmak isteyen gençler sadece büyükleriyle de
ğil, eylilikleri içinde de çatışma yaşıyorlar.
Kadın düşmanı bir toplumda yetişen bir genç adam, köklü bir
kültürel devrim geçirecek şansı elde etmediği müddetçe, kendi seçtiği
karısını ne kadar sevmek istese de, onunla ilişkisinde ondan duyduğu
korkuyu gösterecektir. Müslüman toplumların maddi dünyası drama
tik bir biçimde değiştiği halde, kültürel ayaklanma gerçekleşmiyor. Ge
leneksel ideolojinin ciddi çatlaklarından ne zaman söz açmaya kalkıl
sa, ya da aileyle ilgili geleneksel kültür modellerini bırakma girişimin
de bulunulsa, bu girişimler tanrıtanımaz sapkınlıklar gibi (Mııduvana,
şeriatın bir uzantısı ve yeniden dirilişi olarak dini bir yapıya sahiptir)
algılanıyorlar, bida (olumsuz çağrışımları olan 'yenilikler) veya asala'ya
(otantiklik) ihanet olarak tanıtılıyorlar.
Böylece, modern ailenin dayattığı zorunluluklarla, bu kurum içi
ilişkileri biçimleyen modeller arasındaki uçurum derinleşiyor. Her ne
kadar, geleneksel ailenin ekonomik ve mekansal dayanakları, Fas'ın
dünya pazarıyla bütünleşmesi sonucu derin sarsıntılar geçirmişse de,
geleneksel üstyapıları dondurup aile ilişkilerini yöneten geleneksel
kavram ve modelleri koruma yönünde ancak nevrotik girişimlerde bu
lunmayı umabiliriz. Sonuç ise çatışma, gerilim ve genç çiftlerin ayrılı
ğıdır. Çünkü geleneğin ülküleştirdiği tıkanan cinsel ilişkilerden farklı
bir şey kurmayı deniyorlar.
Beklentiler yükseldikçe, psikolojik maliyet artar. Meydana gelen
değişimleri inceleyerek, kaygan altyapıyla katı ideolojik üstyapı ara
sındaki boşluktan kaynaklanan günümüz kadın-erkek çatışmaların
dan bazılarını saptayabiliriz.
NOTLAR
(1) Çocuğun annesiyle olan deneyimi ve karşı cinsten bir kişiyle ilişki kur-
1 70
ma yeterliliği Freud'çu ödip kompleksi kavramının püf noktasıdır.
(2) P. Slater, Tlıe Glory ofHera (Hera'nın Zaferi), Boston 1968, s. 414.
(3) Kuran, sure 46:15.
(4) Kuran, sure 4:1, sure 31:14, sure 6:152, sure 17:23, sure 29:8.
(5) S. Freud,T/ıe Most Prevaleııt Fonn of Degmdation of Erotic Life (Aşk Haya
tını En Yaygın Aşağılama Biçimi), Sexııality aııd Psyclıology of Love, New York
1970.
(6) Dorothy Blisten, Tlıe World of tlıe Family (Aile Dünyası), New York 1963,
s. 204-5.
(7) Sidi Abdurrahman Al-Macdub, Les Quats.du M. le Sarc., s.180.
(8) E. Westermark, Wit and Wisdom, s.326.
(9) Al-Macdub, bkz. Les Qııats. Dıı M. le Sarc., s.180.
(10) P. Slater, Bkz. (2), s.30.
(1 1) Madde 36, Code dıı Statııt Pers. E. Goffman, otoriter ilişkilerde itaat ku
rallarının taktik önemine işaret eder. Asylıwıs, New York 1961, s.1 15.
(12) E. Goffman, Asylııms, s.41.
1 71
8- Mekansal Sınırların Anlamı
1 73
yaşıyor, doğaçlamadan davranıyorlar. Taklit olasıysa, yaratmak güçle
şir. Sınırlar sebepsiz yere konulmamıştır. Toplumsal evreni kısımlara
ayırmak, toplumun zevk için yaptığı bir şey değildir.
Toplumu kısımlara ayıran sınırların varlığı, bir kısmın diğeri zara
rına olan gücünün tanınmasının bir ifadesidir.(2) Sınır ihlalleri toplum
düzeni adına bir tehlike oluşturur; çünkü varolan güçler dengesine sal
dırmaktadır.
1 74
ÜYELER ARASI İLİŞKİLERİ DÜZENLEYİCİ İLKELER
ÜMMET AİLE
Eşitlik Eşitsizlik
Karşılıklık Karşılıksızlık
Birliktelik Ayrılık
Birlik, Cemaat Kopukluk, Bölünme
Kardeşliği, Sevgi İtaat, Yetke
Güven Güvensizlik
Cemaat İlişkisi
'Toplumsal bir ilişkinin 'cemaat' ilişkisi olarak tanımlanabilmesi için, top
lumsal eylemlerin yönü tarafların duygusal veya geleneksel olsun öznel
hislerine dönük olmalıdır ki, birbirlerini tamamlasııılar. '(6)
Çatışma İlişkisi
'Toplumsa/ bir ilişkinin bir 'çatışma' ilişkisi olarak adlandırılabilmesi için,
bir tarafın iradesini diğer taraf ya da tarafların hilafına dayatarak eylemle
rini bile bile gerçekleştirmesidir. '(7)
1 75
dini ve siyasi alanlarda onu söz sahibi yapan ikinci bir uyruğa tabi,
ümmet üyesi erkeğe bağımlı olanlardır kadınlar...) Öncelikle evcil evre
nin üyeleri olarak tanımlanan kadınlar, hapsedildikleri evrende dahi,
erkten yoksundurlar; çünkü burada bile yetke erkeğe aittir. Müslüman
kadına düşen görev, (Muduvana'.da ve Malik' in Muvatta adlı kitabında
açıkça ifade edildiği gibi), itaat etmektir. İki grubun birbirinden ayrıl
ması, birini diğerine boyun eğdiren hiyerarşi, cinsler arası iletişimi
onaylamayan, hatta yasaklayan kurumlarda bulur ifadesini. Toplumun
varlığını sürdürebilmesi demek olan üreme, kadın ve erkeğin işbirliği
yapması beklenen tek görevdir.
İşin aslı, kan-koca ilişkisi gibi, kadın-erkek işbirliğinin kaçınılmaz
olduğu durumlarda, eşler arasındaki yakınlığın aşırıya kaçmasını önle
yecek bir dizi mekanizma devreye girer. Böylece cinsel ayrım, kadınla
erkeğin uzak tutulması beklenen çatışmaları arttırırken, kendisi de bu
çatışmalardan beslenir. Diğer bir deyişle, cinsel ayrımın ortadan kaldı
racağı varsayılan insan ilişkilerinin cinselleşmesi yoğunlaşmış olur.
1 76
rak baştan çıkarmanın yaşandığı bir toplumdur.
Baştan çıkarma, kendinizden çok şey verdiğiniz ve bundan büyük
haz aldığınız izlenimini veren, fakat aslında hiçbir şeyin alınıp veril
mediği bir çatışma stratejisidir. Vaad edip herşeye çekimser kalma sa
natıdır. Bu, yaşamsal bir kendini koruma gereksinimi içinde olan çocu
ğun başvurduğu çocukça bir sanatken, yetişkinler söz konusu oldu
ğunda denetlenemez bir duygusal cimriliğin ifadesine dönüşür. Yılla
rını baştan çıkarma sanatını öğrenmekle geçirmiş birinin, sonunda sev
mek için seçtiği insana açılıp tüm duygusallığıyla kendini sunduğu
durumlara çok az rastlanır.
Heteroseksüel ilişkilere cephe alınan bir toplumda, duygusal bü
tünlük yasaklanmıştır. Karşı cinsten korkmaya ve ona güvenmemeye
koşullandırıldığımız için, karşı cinsten bireyleri baştan çıkarma, dala
vere ve hükümranlık ile ilişkilendirip, olgun erkek ve kadınlar olarak
kurduğumuz ilişkilerde, baştan çıkarma hilelerini sürdüren kuklalara
dönüşüyoruz.
Fas'ta, bedensel güzelliğin hedonistçe vurgulanması, İslam'ın de
netlemekte yetersiz kaldığı bir Akdenizlilik özelliğidir. Bedenin koz
metik ve mücevherlerle güzelleştirilmesi, toplumsallaşmanın vazgeçil
mez bir parçasını oluşturur. Şimdi altmışlarında olan neslin erkekleri
bile, dini bayram ve törenlerde gözkapaklarını (khol) ve dudaklarını
(svak) koyulaştırmak için kozmetik malzemesi kullanırlardı. İslam, be
denin süslenmesine, özellikle kadınlar söz konusuysa kesinlikle olum
suz yaklaşır.(9) Dindar kadının mütevazi görünümde olmasını, dikkat
çekici güzelliğini ve bütün takılarını peçenin ardına saklamasını şart
koşar.
1 77
gösterir gibi ayaklarını yere vurmasııılar. Ve lıepiııiz Allalı'a dö
ııiiıı, ey iııaııaıılar, aııcak o zaıııaıı muvaffak olursuııuz.(10)
'Başlaısımıı /aırısma bakmak giiııalı olan bir davranıştır. B(lkış gözün zi
nası demektir; ama bu bakışla cinsel organ harekete geçmiyorsa (eğer erkek
cinsel ilişkide bulımnıaya kalkmıyorsa), bıı da/ıa affa sığar bir davramş
olur. '(1 1)
1 78
şanlı bir tecrit, ciddi ekonomik yatırımları zorunlu kılar; çünkü tecrit
edilenin hizmetleri evde görülür. Alışverişe ya da hamama gitmek zo
rundcr kalan diğer kadınlar, ev dışındayken birçok kısıtlamalar altına
girerler.
1 79
Edward Hail, Saklı Boyut adlı kitabında, Ortadoğu'nun Arap-Müs
lüman ülkelerindeki mekan kullanımı hakkında iki algısal tespit ya
par.İlk olarak, 'Halkın içine zorla girmek diye bir şey olamaz. Halk halk
tır.'(18) Birey, halk mekanında kendine özel bir bölge yaratma iddiasın
da bulunamaz. Bu Fas için doğru bir saptamadır ve kadının sokaktaki
varlığına dair özel çağrışımlar yapar.
İkinci olarak, mekanın toplumsal niteliği, fiziksel niteliğine bas
kındır. İhlal kavramı, fiziksel sınırlardan çok ihlali yapan kişinin kim
liğiyle ilintilidir.(20) Örneğin, bir dost için ihlal asla sözkonusu değil
ken, bir düşman için bu kavram her koşulda geçerlidir.
Bir kadın herzaman erkek mekanının bir ihlalcisidir; çünkü o, ta
nım gereği erkeklerin düşmanıdır. �ir kadının erkek mekanlarını kul
lanmaya hakkı olamaz. Onun bu mekanlara girmesi, erkeksi düzenin
altüst olması ve erkeğin huzurunun bozulması anlamına gelir. Aslında
bulunmaması gereken yerde olduğu için, erkeğe karşı bir saldırı eyle
mi gerçekleştirmektedir. Geleneksel bir erkek mekanında bulunan ka
dın, erkekleri zina'ya kışkırtarak, Allah'ın düzenini bozar. Bu karşılaş
mada erkek çok şey yitirir: İç huzuru, özgür irade, Allah'a bağlılık ve
toplumsal saygınlık.
Kadın örtülü değilse, durum daha da kötüleşir. Fas' ta örtünmeyen
kadın için aryana (çıplak) deyişi kullanılır ve okula giden, iş sahibi
olan kadınların çoğu örtünmezler. Bu iki unsur da (ihlal ve üstelik 'çıp
lak'ın ihlali) açık bir teşhircilik eylemi oluşturur.
1 80
Yürürlükte olan ideolojiye göre, erkeğin kadının varlığına göster
diği tepki, teşhirci saldırganlığa gösterilen mantıklı bir karşılıktır. Bu
tepki, kadını saatler boyu takip edip, fırsat düşünce çimdiklemek ve
imkan dahilinde lafla sarkıntılık etmek gibi, hepsi kadının teşhirci öne
risini üstü örtük hedefine taşıma konusunda kadını ikna etme umu
duyla yapılan davranışlarla dile gelir.
Cezayir devriminde kadınlar silah ve haber taşımak için kullanıl
dılar. Devrimci hareketin sorunlarından biri de, bu kadınların devrimci
'kardeşleri' tarafından fahişe gibi görülerek rahatsız edilmeleri ve ulu
sal görevlerinden alıkonulmalarıydı.(22) Benzer bir olay, Lübnan ya
kınlarındaki bir mülteci kampında da yaşanmış.
Bir Filistinli kadın militan, nöbetçi olarak görevini yerine getiri
yormuş. Lübnanlı bir sivil ona yaklaşıp uygunsuz teklifini yaptığı sıra
da� omuzunda makinalı tüfeği, kampın birkaç yüz metre uzağına dü
şen ıssız bir yerde nöbet tutmaktaymış. Kadın onun bu davranışına öf
keli söz ve hareketlerle karşılık verince, adam da kızmış ve ona şöyle
demiş, "Bütün gece yapayalnız sokakta kalan bir kadının namuslu olduğuna
inanmamı nasıl istersin?" Bunun üzerine militan kadın silahını ona çevi
rerek, "Ben burada senin namusunu korumak için kendi namusuma söz söy
letiyorum; çünkü sen bunu yapmaktan acizsin"', diye cevap vermiş.(23)
Devrimci kurgusuna rağmen bu hikaye, kadın militanın, sokakta yal
nız oluşunu namussuzluk olarak gören adamla aynı fikirde olduğunu
gösteriyor. Kadının tepkisi, erkek mekanındaki varlığını savunmak yö
nündedir; orada olma hakkına sahip olduğunu iddia etmez.
181
Bağımsızlığın ardından, kamu yönetimi, hem ofis ve görevler bağ
lamında, hem de yuttuğu kamu kaynaklarının oranı bağlamında ge
nişlemiştir. Bugün devlet ülke çapında en önemli işverendir. Çok sayı
da okumuş kadın, hükümet of.islerinde çalışıyor. Çoğu lise bitirmemiş
bu kadınlar, sekreter ya da katiptirler ve genellikle erkek meslektaşları
nın altında bir konumda bulunurlar.
Çalışan kadınların ofisteki konumu, onların evde ve sokaktaki
durumunu andırır. Bu çelişkili imgeler, erkeklerin çelişkili davranış bi
çimlerini uyarır. Bir patronun sekreteri, karısı ya da kızkardeşi gibi
ikincil bir konumdadıi- ve patronun ona emretme hakkı vardır. Kansı
ya da kızkardeşi gibi, sekreter de ona ekonomik olarak bağımlıdır; ona
verdiği hizmetler karşılığında maaşını belirler. Sekreterin terfisi ve
işinde ilerlemesi patronun takdirine kalmıştır. Bürokratın, birçok erke
ğin kolayca athğı adımı atıp sekreterini, ekonomik olarak üstün oldu
ğu ve kurumsal yetkesi bulunduğu için hükmettiği kadınla, yani karı
sıyla karıştırmasında şaşırtıcı bir yan yoktur. Bürokratla sekreteri ara
sındaki ilişkilerin akışındaki her olay, bir erkek olarak sahip olduğu
ayrıcalıklarla, bir bürokratın hak ve ayrıcalıklarını karıştırmasından
doğar ki, bunlar onun cinsel davranışıyla sınırlı değildir. Max Weber
bu karışıklığı, bürokratik sistemin sorunlarından biri olarak tanımlar.
Karışıklık her bürokratik yapıya içkindir; ama, bürokratikleşme
nin göreceli olarak yeni olduğu Üçüncü Dünya toplumlarındaki kadar
abartılı bir karakter sergilemez. Elbette ki Fas'ta merkezi devlet hep
vardı; ama bu kurum yapılarından, kaynaklarından, ekipman ve per
sonelinden yoksundu . Devlet memuru kadın taciz ediliyor; çünkü o
erkek alanının en uç noktasında ise, devlet işleri yönetiminin sınırları
nı aşmaktadır. Devlet yönetiminde çalışan kadınların yaşadığı çatışma
ve gerilim, onların erkek erkinin mabetlerine zorla girme küstahlıkla
rıyla orantılıdır.
Kadınların geleneksel erkek mekanlarına yönelik gittikçe artan
saldırısı, kentsel merkezler başta olmak üzere, kadın ve erkek arasın
daki her tür ilişkinin cinsel yanını ön plana çıkarıyor. Ne denli plan dı
şı ya da istenmeyen bir süreç olsa da, kadının üretim sisteminin mo-
1 82
dem devreleriyle bütünleşme süreci günümüzde oldukça ilerlemiştir.
Her geçen gün, artan sayıda eğitimli ve cahil kadın, emek pazarını ve
modern çalışma alanlarını istila ediyor. Hadma mezyana (iyi ücreti olan
iş) hırsı, hem okumamış kadınlar, hem de onların eğitim ve para sahi
bi olan daha ayrıcalıklı kızkardeşlerini kaplamış durumda ...
Çalışan kadınlar, ümmet evrenini ihlal etmekle kalmıyor, eski efen
dileri olan erkeklerle kıt iş olanakları içinde kıyasıya rekabet ediyorlar.
Modern sektörde iş arayan ve böylece geleneksel olarak erkeklere ay
rılmış role talep gösteren kadınların yarattığı endişe, iş kıtlığı ve erkek
ler arasındaki yüksek işsizlik oranı nedeniyle ortaya çıkan çatışma ve
gerilimi arttırmaktadır.
NOTLAR
Hall'a göre, belirli bir bedensel etkileşimin hissi boyutuna bağlı olarak, bi
reylerin bir ortamda birbirlerine bilinçsizce gönderip aldıkları belirsiz imler
sözkonusu olduğunda tehlike büyüktür.
(2) Purity and Danger (Saflık ve Tehlike) adlı eserinde -Baltimor 1970- M.
1 83
Douglas, sınırlar, tehlike ve güç kavramları arasında, toplumsal yapıda varo
lan bağlantıyı vurgular.
(3) Ibid., s.14.
(4) Fas halk kültürü için kadınlar şeytani güçlerin barınağıdırlar: Edrnud
Doutte, Magie et Religion dans l'Afrique du Nord (Kuzey Afrika'da Din ve Bü
yü), Algiers1908, s.33; ayrıca E.Westerrnark,The Belief in Spirits in Morocco
(Fas'ta Ruh İnancı), s.22. Faslı psikolog Abelvanad Radi,'Processus de Socializa
tion de l'Enfant Marocain (Faslı Çocuğun Toplumsallaşma Süreçleri)', Etudes
Philosophiques et Litteraires, no.4, Nisan 1969.' adlı makalesinde, çocuğun dün
yasına akıldışılığı, ruhları sokanın kadınlar olduğunu söyler.
(5) Buradaki 'evren' terimi, P. L. Berger ve T. Luckrnan'ın The Social Const
ruction of Reality (Gerçekliğin Toplumsal Yapılanışı)'nda kullandıkları anlam
da kullanılmıştır. New York, 1967.
(6) Max Weber, The Theory of Social and Economic Organization, New York
1964, s.136.
(7) Ibid., s.132.
(8) 'Hornososyal' ilişkilerin teşviki, bir toplumun bireylerinin mutlaka Filis
tinli bir toplurnbilirncinin adlandırdığı 'hornososyallik' sergileyecekleri anla
mına gelmez. Bu terim bir kişinin çoğu zamanını hemcinsleriyle geçirme eğili
mini taşıması dernektir. Karşı cinsten korku duymanın bir ifadesi olabilir. Bu
durum sadece Arap toplumuna özgü olamaz. Üstelik, kadın bedenini aşağıla
yan herhangi bir kurum ya da uygulama hornososyal sayılabilir ve bu anlam
da kapitalist ülkeler pornografi endüstrileriyle başı çekmektedirler.
(9) Yedinci yüzyılın arap kadınları arasında oldukça yaygın olan peruk ya
saklandı. (Buhari, al-Sahih, s.447, K:67). İslarn'ın yasakladığı döğrne de halen
Fas'ta uygulanır ve bazı döğrneler tartışmasız erotik anlama sahiptir. U. Her
ber,'Tatouage du Pubis au Maroc', Revue d'Etlıme, cilt 3, 1 922)
(10) Kuran, sure 24.
(11 ) Gazali, Rev., s.35.
(12) Ibid., s.28.
(13) Malika Belghiti, 'Les Rel. Fem. et le Stat.de la Femme dans la Fam. Rurale',
BESM Derlemesi, Rahat 1970, s.57.
(14) Fransız antropolog Gerrnaine Tillion (The Republic of Cousins, Al-Saqi
1 84
Books, Londra 1983) kasabaya yeni inen köylü kadının peçe takmaya kolayca
uyum sağladığına dikkat çeker. Tillion, daha önce peçe takmayan kadının bu
istekli uyumunu tuhaf bulur. Bence bu olgu, kırsal kökenli kadının peçeyi sı
nıf atlama simgesi olarak gördüğü biçiminde açıklanabilir. Bu onun yeni kent
li konumunun ifadesidir.
(15) M. Belghiti, 'Les Re!. Fem.', s.58.
(16) Kadınlar doğal hakları olması gereken bir mekandan, yani camiden
yoksun edilmişlerdir. Fas'ta kadınlar caminin erkeklere ait bölümünün arka
sında, genellikle dar, karanlık, özel bir bölümde dururlar. Her ne kadar pey
gamber kadınların camiye gitmelerine izin vermişse de, ondört yüzyıllık İsla
miyet boyunca kadının camide bulunması kuşkuyla karşılanmış ve kocanın
iznine tabi kılınmıştır. (Al-Buhari, al-Cami' al-Salıilı, s.453, K:67, B:l 15.)
(17) P.Pascon ve M. Bentahar, '269 /eunes ruraux', s.63.
(18) Kendi deneyimime dayanarak söyleyebilirim ki, kadınlar yürüdükleri
alanın sosyo-ekonomik özelliklerine bağlı olmak üzere az ya da çok rahatsız
edilirler. Sarkıntılık, küçük veya orta ölçüde şehirlerde büyük kentlere oranla
daha çok görülür. Rabat ve Kazablanka'nın kenar mahalleleri, aynı kentlerin
orta sınıfa ait bölgelerine göre daha yoğun sarkıntılığa rastlanan yerlerdir. Ra
hatsız edilmeniz aynı zamanda sokakta bulunmanızın yasallığına da bağlıdır:
Örneğin postane kuyruğundaysanız, dondurma yerken ya da kenar mahalle
kahvelerinden birinde cipsinizi atıştırırken olduğunuzdan daha rahat olursu
nuz. Sadece azınlıkları ilgilendiren durumlar da vardır. Bu durumların meka
nizmasını çözmek çok daha güçtür; örneğin, araba kullanan kadınlara yapılan
sarkıntılık tümüyle farklı çıkış noktalarına sahip olabilir. Eski, küçük bir ara
bayı sürmekteyseniz, büyük parıltılı bir araba sürücüsü iken uğrayacağınız
sarkıntılıktan yüksek bir olasılıkla kaçınmış olursunuz.
(19) E. Hail, Tlıe Hidden Dimension, s.156.
(20) Ibid., s.163.
(21) Erving Coliman, Belıaviour in Public Places (Toplu Yerlerdeki davranış
lar), New York 1966, s.143.
(22) Frantz Fanon, A Dying Colonialism (Ölmekte Olan Sömürgecilik), New
Yorkl967, s.53. Fanon'un devrimci insan haklarının kabulüyle yapılmakta
olan ırkçılık ve işgal karşısında gösterdiği duyarlılığa sahip bir adamın olayla-
1 85
rı gülünç bulması en azından düşündürücüdür.
(23) Yazarla kişisel iletişim.
(24) Şerifa Alaoui el-Mdaghri,'Le Travail Femiııiıı: Cas de la Fonctioıı Pııblique
aıı Maroc eıı 1980', Ecole d'Adnıiııistratioıı Pııbliq ııe, Rabat, eyde superior, no.1 1,
promotion 1980-81.
1 86
9- Fas'taki Cinsel Kuralsızlığın Ekonomik
Temelleri
1 87
115 no'lu maddesi şöyle der:
Kocaları tarafından bakılan kadınlar hariç, her insan kendi geçimini temin
etmekle yükümlüdür.
1 88
sel sistem gözünde herşeyden önce birer cinsel kimlik olarak algılan
mamızdır. Namus sistemi, kadın ve erkeğin saygınlığını onların cinsel
organlarına bağımlı kılar. Saygıdeğer bir adam, yalnızca ekonomik ola
rak belli bir düzeye ulaşmış biri değil, aynı zamanda karısı, kızkardeş
leri ve kızlarının cinsel davranışlarını denetleyen bir adamdır. Bu da
ancak onların hareketlerini denetleyerek, devingenliklerini sınırlayıp,
aile namusunu lekeleyecek yabancı erkeklerle temasını engelleyerek
yapılabilir. İşte yine, hem kadın hem de erkek açısından, para ve cinsi
yetin kimlik tanımıyla ne denli ilintili olduğunu görüyoruz. Ekonomik
ve m�kansal ayaklanmaların yaşandığı bu onyıllarda, insanlara kıla
vuzluk edecek yeni ideolojik sistemler (yasalar, edebiyatın biçimlediği
kültürel kalıplar, eğitim, radyo ve televizyon) ve yeni kimlik modelleri
ortaya çıkmıştır.
Eğer erkeklerin onur ve saygınlığı, karılarını tavuklar ve incilerle
birlikte bir yere kapatıp onları denetimlerine bağımlı kılmak yerine,
elektronik ya da güneş enerjisi üzerindeki bilgisiyle ölçülseydi, Fas'ta
insanlar çok daha mutlu olurlardı. Aynı şekilde, kadının namus ve say
gınlığı, onun mekansal devinimsizliği ve edilgen tüketici rolüyle ilişki
lendirilmekten çıkıp güneş enerjisi ve elektronik bilgisine bağlı olsay
dı, Faslılar bugün çok daha mutlu olurlardı.
Şu anda yaşanmakta olan en temel değişimlerden birisi, yüzyıllar
dır gelenek tarafından sürdürülüp, ayrıntılı olarak şekillenen cinsiyet
rollerinin gözden kaybolmasıdır. Mekan ayrımının ortadan kalkması
çoktan başladı ve bu durum beraberinde, ekonomik cinsel tarafsızlığı;
genel ve özel mekanlar arasındaki, sosyal kimlik için yaşamsal önem
de olan sınırların artık kullanılmamasını getiriyor. Kadının sevdiği er
kekle yaşadığı en büyük çatışma ve yanlış anlamalar, özel ve genel ara
sındaki bu çatlaktan kaynaklanıyor.
1 89
vb...
Fakat şimdi çıkış noktasına dönelim: Gerçek yaşam ve onun bir
ifadesi olması beklenen düşünceler, kalıplar arasındaki uyum yokluğu.
Bu uyumsuzluk, 'asil' bir terimle, Ano111ie (kuralsızlık ya da normsuz
luk) sözcüğüyle adlandırılır. Durkheim'a göre anomi, normsuzluktan
çok norm karmaşasını ifade eder.
Bağımsız Çin'in yaptığı ilk işlerden biri, 1 Mayıs 1950'de, Çin Halk
Cumhuriyeti'nin Evlilik Yasası'nı yürürlüğe koymak olmuştur. Bu ya-
1 90
sanın ilk maddesinde şu yazılıdır:
1 91
kocanın iznine tabidir; bu şekilde kadına çalışmanın bir hak değil, bir
ayrıcalık olduğu hatırlatılmaktadır. Dahası koca, karısını ve onun ka
zancını kendine maleder; çünkü kadın onun izniyle o kazancı elde et
miştir. (Aslında,1957 yasasının mülkiyet ayrımı ve kadının mallarını
yönetme hakkı lehine olan uzlaşmasız tutumu ile erkeğin kansının ka
zancı üzerinde hak iddia etmesi arasındaki karşıtlık, Fas mahkemele
rinde tartışılan konuların başında gelir.(8))
Ona karısının hareketlerini denetleme hakkı veren yasayla, karısı
nı çalışmaya zorlayan ekonomik zorunluluk arasında kapana kısılan
kocanın yaşadığı baskı ve kırgınlığı bir düşünün. Kanunlarda yansı
masını bulan cinsel ideoloji ile çoğu insanın yaşama biçimi arasındaki
uçurum, gerçekten modern bir ahlak sisteminden yoksunluğun tipik
bir göstergesidir.
Kadının durumundaki değişiklikleri başlatan ve destekleyen ulus
çu hareket, bağımsızlık sonrası sosyo-ekonomik yeniden yapılanışı
gerçekleştirmekte yetersiz kaldı. Sebepler ne olursa olsun, milliyetçi
hareketin kötü talihi, cinsel ayrımın ortadan kalkması ve ideoloji-ger
çeklik tutarlılığı olan bir yapı içindeki olası kadın özgürlüğü aleyhine
uğursuz sonuçlar doğurdu. Şimdiki durumu sokak, okul ve ofis gibi
erkek mekanlarına girme hakkını yeni elde eden özgür kadın imgesiy
le, bunu ihlal olarak algılayan geleneksel ideoloji arasındaki çarpıcı ko
pukluk olarak tanımlayabiliriz.
Kadınların Eğitimi
Kadınların eğitilmesi, cinsel ayrımın ortadan kalkmasındaki başlıca
etkendir. Batılılaşmayla birlikte anılırsa da, bunu yalnızca Fransız etki
sine bağlamak yanlış olur.(9) Modernleştirici bir Fransız gücü ideali,
bir sömürgeci fantezisinden öteye gidemedi. Fransız mandası, gele
nekleri şaşırtıcı bir biçimde sağlamlaştırmakla kalmayıp, yeni yaşamı
varolan hiyerarşi ve eşitsizlikler üzerine kurdu. Aşağıda, Andre Reve
rand'ın General Lyautey üzerine yazdığı, generalin Fas kültürüne yak-
1 92
laşımlarını anlatan kitaptan bir alıntı bulacaksınız. Generali en çok
hayrete düşüren şey, Fas toplumunun 'aristokratik' boyutu olmuş.
1 93
kadının okula alınması, milliyetçiler tarafından bir zorunluluk olarak
sunuldu. Aile yapısına müdahale de dahil olmak üzere, bedeli ne olur
sa olsun, Fransız'ı bozguna uğratmak istedirer.
Bu koşullar altında, Faslı kızlar sınıflara sokulup, erkek öğretmen
lere emanet edildiler ve günde dört kez sokakta yürümelerine izin ve
rildi. Bütün bu olaylar alışılmadıktı; ama 1942 yılı Fas için gerçekten de
olağanüstülüklerle doluydu.
a) Devlet doğum, annelik, çocuk bakımı, vb. konularda ücretsiz bir asgari
temel sağlamalıdır.
1 94
1 947'de ilkokula devam eden 1 5.080(13) kız sayısı, 1 957'de
186.330'a, 1971'de ise 423.005'e(14) yükseldi. Kadınlann eğitimi hare
keti çığ gibi büyüdü, çünkü 1954'te okula başlayan kızlar milliyetçile
rin düşündüğü gibi onüçlerinde okumayı bırakmadılar; orta dereceli
okullara kabul edildiler. Bugün, 14-19 yaşlan arasındaki kızlann yüzde
yedisi, aynı yaştaki erkeklerin yüzde ondördü orta öğretimde bulunu
yor(15). Hükümet rakamlanna göre,1971'de 92.006 kız liselere kaydol
muş, ancak bunların çok azı üniversiteye devam etmiştir.(16) Halen,
kentlerde ilkokul diploması olan kadınlann sayısı erkeklerden yüksek
tir. 'Kent İstihdamı araştırması Sonuçları'na göre, (Rahat İstatistik Büro
su,1971), on yaşından büyükler arasında, kadınlann %69'u, erkeklerin
se %63'ü ilkokul diplomasına sahiptir. Lise diplomasına gelince, erken
evlenmeleri yönünde baskı görmeierine rağmen, yaklaşık üçte biri lise
diplomasıalmıştır (kızlarda %29, erkeklerde %33). Sonuç olarak, kent
nüfusunun yüksek eğitim gören yüzde dördünün yanya yakınını ka
dınlar oluşturuyor.
Faslı kadınlann eğitime katılma konusundaki ısran, erkeklerden
daha yüksek notlar almalan, evlilik ve çocuklara rağmen eğitimlerini
sürdürme iradesini göstermelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Yalnızca
on yıl öncesine kadar, evlilik bir genç kızın okuma hırslanna nokta ko
yan bir edimdi. Fakat şimdilerde, özellikle genç nesilden olan kadınlar
evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra okula dönüyorlar. Anlaşılan
Fas'ın mutluluğu güzel ve makyajlı bir yüzden fazlasını gerektiriyor.
Sağlam bir eğitim, güzellik kadar saygıdeğer bulunuyor. Özellikle orta
kesimde kadının eğitim ve iş dünyasına girmesi, çağdaş Fas'taki sosyal
dinamiğin en önemli görünümlerinden birisidir.(17)
Her ne kadar kızlann okula gitmesi, ani bir yükselişten sonra sa
bitleşmiş ve kırsal bölgelerde, daha yoksul tabakalarda hala engelleni
yor olsa da, kadının sınıfa, ofise ve sonuçta sokağa sızması, geleneksel
sistemde açılan geniş ve köklü bir deliği ifade eder.
Batılı ölçülere göre okuldaki kadın oranının gülünç derecede dü
şük olmasına karşın, bu oranı önemsiz diye küçümsemek hata olur.
1 95
Mademki cinsel ayrım kadının mekansal hapsinin bir simgesidir, öy
leyse birkaç kadının acele etmeksizin sokaklarda yürümesi toplumun
ruhsal dengesini sarsmaya yetecektir.
Kadınların Meslekleri
Faslı kanun koyucu ve ideologlar, kanlarını egzotik meyvelere ve
değerli mücevherlere boğan şişkin cüzdanlı erkek mitiyle kitleyi uyu
tadursunlar; kadınların iş sahibi olması, katkılarının ücretle ödüllendi
rildiği bir konum edinmesi bir devrin ve sistemin sona erdiğinin en
çarpıcı göstergesidir. Yeni ve farklı sonuçlara gebe olan, kadının çalış
ması gerçeği değil (yoksul sınıftan Faslı kadınlar hep · çalışmışlar
dır.(18)), ücretli çalışmasıdır. Geleneksel Fas toplumunda, sadece zen
gin sınıfa dahil olan kadınlar boş bir yaşam sürdüler. Diğerleri ise ge
nellikle karşılığını almadan, eviçi hizmetlerde de olsa, ya el sanatların
da ya da tarım işçisi olarak, kapitalizm öncesi ekonomi için hiç de kü
çümsenemeyecek ekonomik alanlarda çok çalıştılar. Rabat-Sale kadın
lan, ihracata dönük bir elsanatları endüstrisi kurmuşlardır. Rif, Dukka
la ovası ve Garb kadınları evde ve ev dışında çalışmayı bıraksalar, bu
bölgeıerdeki hayat ciddi biçimde duraklar. Ne yazık ki, bu kadınların
gündelik emeğinin karşılığı genellikle verilmiyor. Birincil sektörün en
yaygın ifadesi'aile yardımı'dır ki, bu ücretsiz işçi demektir. (1 9)
Burada bizi asıl ilgilendiren kadının çalışrr.ası değildir; zira dar
görüşlülerin çoğu Faslı kadının 1956' da, bağımsızlık yılında çalışmaya
başladıkları iddiasındalar. Mantıklı olanlar ise, kadın işgücünü, tarih
sel bağlamında ele alır. lmra lhaddama (çalışan kadın) sözü, evi dışında
ekonomik bir mekanda çalışıp para alan kadın için kullanılır. Aileye
tümüyle yabc1ncı bir işveren için ev dışında kadın işgücünün sarfedil
mesi ve bunun karşılığında bir ücret ödenmesi özel bir olgudur ve bir
yenilik olmasının ötesinde, toplumdaki cinsel işbölümüne meydan
okur. Yine de, Faslı çalışan kadının esinlerinden kaynaklanan çatışma
1 96
eğilimlerini kavramadan önce,1971 genel nüfus sayımında göründüğü
üzere, kadın istihdamının genel koşullarını incdemeliyiz.(20)
Resmi rakamlara göre, erkek istihdam oram neredeyse durgun bir
seyir izlerken, kadın istihdam oranı muazzam bir artış göstermiştir.
1960 ve1971 arasındaki oran artışı %75'tir. Kadın işgücünün daha ko
lay değerlendirildiği kentlerde, çalışan kadınların sayısı ikiye katlan-
mıştır.
·
1 97
Resmi belgeler, ekonomik olarak etkinliği, işi olan ve iş arayan in
sanlara atfettiği için, kadın işsizliğine bir göz atmadan· kadın istihda
mının eksiksiz bir taslağını çıkaramayız. Resmi verilere göre, 1960'tan
bu yana işi olan insan sayısında artış olmamış, ne var ki, cinsiyete göre
işsizlik gözle görülür bir değişim geçirmiş. İşsiz erkek sayısı aynı kalır
ken, iş arayan kadın sayısı onbir yılda ona katlamış. 1960'ta kadın iş
sizler oranı, genel işsizler oranının % 2' sini oluştururken; 1971 'de bu
oran %21'e ulaşmış. Kurumsal bir çalışma hakkından yoksunluk, kadı
nın işsizliğe erkek meslektaşlarına nazaran, daha kolay kurban edilme
sini getirmektedir.(22)
1 971 nüfus sayımı, evkadınlarını edilgen olarak tanımlıyor.
2.800.000 Faslı evkadının topluma hiçbir şey katmadığı varsayılmakta
dır. Nüfus sayımcılarının da kabul ettiği gibi, 'kırsal alanda kadının eko
nomik faaliyetlere katılımı, evişiyle karıştırılmakta ve kocanın karısını etkin
olarak tanımlamakta çekimser davrandığı gözlenmektedir.'(23) 1960'ta kayıt
dışı emek sarfeden kadınların sayısının 1.200.000 olduğu tahmin edil
mektedir. Daha doğru bir sayım, kadın tarım işçilerini ekleyerek, işsiz
lerin sayısında muazzam bir artış gösterdi.
Şimdi yine, kadının işgücü piyasasına girişinin ideolojik aıı1�mla
rına dönelim. Geleneksel kadınlık tanımı bazı bakımlardan güven veri
ci olabilir. Örneğin, kadın işsizliği erkeğinkinden daha önemsizdir;
çünkü ne de olsa kadının yeri evidir ve kocası onun nafakasını teminle
sorumludur. Mademki kadının dışarda çalışma hakkı hala belirsiz ve
mademki Muduvana'nın hükümleri bu kadar açık, o halde devlet sade
ce erkeklere iş yaratmak zorundadır. Kadınlara iş sağlamak, bir zorun
luluktan çok bir hayır işidir: Kadını evinde, kocasının denetiminde tut
mak, ekonomisi derin bir bunalım geçiren, bağımlı bir Üçüncü Dünya
ülkesinin hem ekonomik hem de psikolojik gereksinimlerini karşılar.
Eğer Müslüman aile o kendine özgü bölgesel cinselliğiyle varolmasay
dı, yaratılırdı. O halde, kadınlara büyükannelerinin ocağına dönmeleri
öğüdünü veren tutucu iddiaların yararlılığını anlamak zor olmasa ge
rektir.
1 98
Dar Bir Ekonomide Cinsel Baskının
İşlevleri
Kadının baskılanmasının, erkeğin düşkırıklığı ve saldırganlığı için
bir boşalım yolu olması gibi psikolojik bir işlevi vardır ki, bu ekono
mik görünüş kadar açık olmasa da ondan daha zararlıdır. Wilhelm Re
ich, ekonomik sıkıntı içindeki toplumlarda, ataerkil ailenin işlevlerine
dikkat çeker. "Ekonomik özgürlük eski kurumların, özellikle de 'hakim cinsel
politikalar'ın ifiasıyla elele gider" diye yazar.(24) Cinsel olarak engellen
miş bireyin ekonomik sömürüye isyan etmesi daha zordur.
1 99
'Namus' ve 'safiyet', Müslüman Kuzey Afrika toplumunda, erkeğin
saygınlığını, adeta yazgısal olarak, yükümlülüğü altındaki kadınların
cinsel davranışlarına bağlı kılan iki hassas duygusal kavramdır.(27)
Çalışan ya da okula giden bir kızkardeşe veya eşe sahipse, o adamın
namusunun kirlenme şansı çok daha fazladır. Kadınlarından biri, okul
dan çıktıktan sonra veya çalışma saatlerinde komşunun oğluyla sokak
ta gezerken görülmüşse, erkeğin saygınlığı tam bir yıkıma uğrar. Eğer
kadının mekanı avluyla ve ziyaretleri de türbe ya da hamamla sınırlıy
sa, erkeğin namusunun kadınların cinsel davranışlarında ifadesini bul
ması çok daha emin bir sistemdir. Bir adamın toplumsal konumu üze
rinde böylesine yıkıcı güce sahip olan kadının, onun saldırganlık ve
düş kırıklığı hedefi haline gelmesi kaçınılmazdır.
Erkeğin düş kırıklığı, kadın ve erkeğin cinsel dürtülerini doyurma
yönünde farklı toplumsallaşmalar sergilemesinden dolayı daha da bü
yür. Erkekler cinsel arzularının tam doyumunu sağlamak ve erkek
kimliklerini bu doyumla içiçe algılamak yönünde teşvik edilirler. Ka
dınlarsa, çok küçük yaşlarda cinsel dürtülerini engellemeyi öğrenirler.
Küçük kızlara vajina, uterus ve penisin kadın bedenine ait bu iki bö
lüm üzerindeki yıkıcı etkileri hakkında ayrıntılı açıklamalar yapılır.
Çocuklar ve yetişkinlerin beraber yıkandığı hamamlar, insan anatomisi
üzerine soru sormak ve cevap vermek için en uygun yerlerdir. Bir er
kek kardeşin beş yaşında yaşadığı sünnet, küçük kızlar için tam bir so
ru sorma fırsatı demektir. Dahası, genellikle yetişkinler çocuk sorana
kadar beklemez, çocuğa dahil olduğu grubun namus ve saygınlığı
hakkında gönüllü olarak bilgi verirler. (Çocukken, cinsel davranışları
mın anlamı konusunda sık sık uyarılırdım -ve ilk adet görüşümü an
nem ve büyük teyzem bana verecekleri konferans için bir fırsat bildi
ler. Evimle Bab al-Hadid Lisesi arasındaki yolda bir kuzenler ordusu,
benim her hareketimi gözlemekle görevliydiler.)
Erkek çocuğun cinsellikle tanışması farklıdır. Penisi, htevta (kü
çük penis)� onu yetiştiren kadınlar için gerçek bir tapınma nesnesidir.
Küçük kızkardeşler, teyzeler, hizmetçi ve anneler küçük çocuğun dik
katini sık sık htevta'sına çeker ve gırtlaktan çıkarılması zor olan h sesiy-
200
le başlayan bu sözcüğü ona söyletmeye çalışırlar. Yetişkin kadınların
erkek çocukla oynadıkları en yaygın oyun, onun sidi (efendi) ile htevta
arasındaki· ilişkiyi anlamasını sağlamaktır. Kadınlar çocuğun penisini
işaret ederek, Htevta hada sidhum (Penis onların efendisidir) derler ve
çocuğa da kendi penisini göstererek aynı sözü tekrarlatmaya çalışırlar.
Doğumundan beri onu görmeyen bir kadın akrabanın çocuğun penisi- .
ni öpmesi olağan bir davranıştır. Bir yandan da, Tbarkallah ala-r-Ra
jal (Allah erkeği korusun) diye mırıldanabilir. Yaşamının ilk yıllarında
itibaren çocuğun fallik gururu perçinlenir. Çocuk büyüdükçe, çokeşli
lik ve boşama gibi, ona çeşitli cinsel eşler edinme ve bunları keyfince
değiştirme izni veren ayrıcalıklarının farkına varır ve toplumun onun
cinsel arzularını doyurmak için düzenlendiği izlenimine kapılır.
Genç bir erkek olunca da sistematik olarak düzenlenen, cinsel
yoksunluk anlamına gelen, yetişkinliğin katı gerçlt:liğiyle karşılaşır.
Yirmi yaşlarının ortalarına dek, o da talihi varsa, bulamayacağı bir
miktar olan başlık parasını ödemedikçe bir kadına sahip olamayacağı
nı anlar. Cinsel gereksinimini karşılamak istiyorsa, kanunu çiğneyip
gayrımeşru ilişkiye girmek durumundadır. Daha önce bahsedilmeyen
cinsel kısıtlamalardan dolayı öfkelidir. Aslında, kadına özgü sanılan
cinsel trajedi, her iki cins için de geçerlidir. Fas edebiyatının ve sahne
oyunu kahramanlarının cinsel mutsuzluğu inanılmaz derecelerdedir.
Toplumun genç erkeğinin cinsel arzularına dayattığı beklenmedik
düş kırıklığının dışa vurulmasına izin verilmez. Fas ekonomisinin yö
neticilerine karşı saldırganlık göstermek şiddetle yasaklanmış ve dene
tim altına alınmıştır. Topluma duyulan öfke, aileye ve karşılanmayan
arzu nesnelerine; yani kadınlara yönelir.(28) Cinsel ve siyasi yönden
baskılanmış Fas erkeği için aile, düş kırıklığını gidereceği doğal bir
tahliye kanalıdır.
201
Hem ekonomik, hem de cinsel bakımdan bastırılmış bir erkek, öf
ke ve kırgınlığım patronu yerine ailesine yöneltmeyi daha az yaralayıcı
bulmaktadır. Toplum da onu bu yönde teşvik eder. Namusunun kadın
ve çocuklarını demirden bir kıskaç gibi sıkmasına bağımlı olduğu ko
nusunda erkeği inandırır. Reich'ın dediği gibi, 'cinsel yasak, ekonomik
olarak engellenmiş kişinin yapısını, kendi çıkarlarına karşıt duygu ve düşün
celer besleyip, aykırı eylemlerde bulunacak biçimde değiştirir.'(30) Bir kadını
sevmek isteyen Fas gencinin trajedisi, onun kendi istekleriyle taban ta
bana zıt eylemlerde bulunmasında yatmaktadır. Toplum şartlandırma
sı, annesiyle olan ilişkisinden(31) başlayıp, 'gerçek bir erkek' olması
yolunda ona yapılan baskılara ve karısının kendisine itaatini yasal ola
rak talep etme hakkına dek uzanan, sevgiden çok nefret tepkeleri üret
mektedir.
Şeriatın modern aile yasası olarak yürürlüğe konması sonucu güç
lenen geleneksel düzen, kadın ve erkeği birbirinin düşmanı olarak gö
rür ve evlilik birimini çatışmaya mahkum eder. Fas Hukuku, gelenek
sel ekonomik yapıların çöktüğü dikkate alındığında, erkeğin kadınlar
üzerinde artık sürdüremediği egemenliğini onaylayarak onu, cinsel
ayrımın kalkmasının hadım edici etkilerine maruz bırakan, geleneksel
erkek rolünü oynamakta güçlük çektiği aşağılayıcı bir konuma yerleş
tirir. Örneğin, Fas'taki işsizlik oranı, erkeğin ailesinin geçimini sağlama
görevini zorlaştırıyor. Aynı zamanda, karısının başka erkeklerin göze
timinde çalışmasına izin verdiği için, kendini pezevenk (kavvad) ya da
boynuzlu (karran) biri gibi algılıyor.
Kadın-erkek dinamikleri iki tür baskı altındadır:
202
nefret kutupları arasında sıkışıp kalmıştır. Modernleşme ve ekonomik
zorunluluk, geleneksel İslami çözüm olan tecriti çökertti. Cinsel birara
dalık, yeni gerilimleri ve sıkıntıları beraberinde getirdi. Cinsler arası
mekansal sınırlar ve yetke düzeni bulanıklaştı; bu da gerek kadının,
gerekse erkeğin yepyeni ve çoğunlukla acılı davranışlar geliştirmeleri
ni gerektiriyor. Ne var ki, kadın ve erkek tarafından deneyimlenen tüm
bu güçlüklere, gerilimli ve acılı savaşımlara karşın, yeni bir süreç başlı
yor: Bir kadın ve bir erkekten oluşan evlilik birimi (kaynanasız). Bu bi
rim gitgide yasallaşmaktadır. 1971'de görüşme yaptığım kadınlar (sos
yal sınıf, eğitim düzeyi ve faaliyet dikkate alınmaksızın) dayanışma te
melli, eşitlikçi bir çiftten yanalardı. Zira, sağlıklı bir ailenin kurulması
ve gerek duygusal, gerekse zihinsel açılardan daha başarılı bireylerden
oluşan kuşaklar yetiştirilmesinin tek yolu budur.
NOTLAR
203
!umu: Aile ve Köy), Cambridge, Mass.1965, Bölüm l, The Chinese Family in the
Communist revolution (Komünist Devrimde Çin Ailesi)
(6)1950 Marriage Law of the People's Republic of China (Çin J:Ialk Cumhuriye
ti'nin Evlenme Yasası), Madde 9.
(7) Code du Stat. Pers., Madde 35.
(8) Kadı ve avukatlarla kişisel görüşmelerin yanısıra, Rabat'ın Sadad adli
yesinde,1974 şubah boyunca yaptığım gözlemler.
(9) John Halstead, Rebirtlı ofa Nation: The Origin and the Rise of Moroccan Na
tionalism (Bir Ulusun Yeniden Doğuşu: Fas Milliyetçiliğinin Kökeni ve Yükse
lişi), Cambridge, Mass. 1 969, ss.98-1 14.
(10) Andre Reverand, Un Lyantey inconnu, Paris 1980.
(1 1 ) Fatima Hassar,'Tlıe Special Problems of Young Women and Motlıers wit/ı
Regard ta Tlıeir Families and Profession al Careers' (Aileleri ve Meslekleri açısın
dan Genç Kadınlara ve Annelere Özgü sorunlar)' Bkz. Intemational Conferen
ce of Parents Ass., 22-28 temmuz 1962. Eğitim Bak.Yay., Rabat.
(12) Al-Fasi, The İndependence Movements in Arab North Africa, s.413.
(13) F. Hassar, bkz. (11), s.86.
(14) Le Maroc en Chiffres (Rakkamlarla Fas), 2.Baskı, Rabat 1971, s.25.
(15) M. Lahbabi, Les Annees 80 de Notre Jeunesse (Gençliğimizin 80'li Yılları),
Kazablanka 1970, s.55.
(16) Bkz. (14), s.25.
(17) Gittikçe artan sayıda genç araştırmacı, kadının eğitime, çalışmaya, aile
ilişkilerine girmesinin etkilerini araştırmayı seçiyor. Rabat hukuk okulundan
otuz kişilik özel bir grup kendilerine şu adı takmışlar: 'Faslı Aile, Kadın ve Ço
cuk Üzerine Bilimsel Araştırma Grubu'
(18) Fatima Mernissi, 'Historical Insiglıts far New Population Strategies: Wo
men in Precolonial Morocco (Yeni Nüfus Stratejileri için Tarihsel Bakış: Sömürge
Öncesi Fas kadınları)', Unesco, Paris 1 978; ayrıca Memissi, 'Developpement Ca
pitaliste et Perceptions des Femmes dans la Societe Musulmane:les Paysannes du
G/ıarb'. Uluslararası çalışma Ofisi, WEP 10-4-04-90, Cenevre, Mayıs 1981 .
(19) Faslı ekonomist ve istatikçiler, Avrupalı ve Latin meslektaşları gibi,
günde ondört saat çalışan kır kadınını 'ev kadını' olarak sınıflamaktadırlar.
�eyse ki bu ekonomist ve istatikçilerin çoğunu açık fikirli gençler oluştum-
204
yor.
Şimdilerde genel olarak emek kategorilerini, özelde ise kadın emeğini yeni
den gözden geçiriyorlar. Bkz. C. Abdelinalek'in kitabı, Toplumsal Göstergeler'
'
205
tiklerinde, kocalarının onları kayınvalidelerinin yanında yatmaya zorladığını
anlattı. Birçok Fas erkeği cüzdanında annesinin resmini taşır ve ciddi oldukla
rı kadınlara, hayatlarında en çok sevdikleri kadının anneleri olduğunu ısrarla
yinelerler.1982 yazında, Kazablanka' da avukatlık yapan otuz yaşındaki bir ka
dın, otuzdört yaşındaki bir meslektaşından evlenme teklifi alır. Ona neden
kendisini seçtiğini sorar. Erkek Şöyle cevap verir: "Seni mahkemede gördüğüm
ilk gün beğendim; çünkü anneme çok benziyorsun. Adeta onun kopyasısın - aynı göz
ler, aynı boy ... " Genç kadın kibarca teklifi reddeder ve erkek niçin reddeı:l.ildi
ğini asla anlayamaz. Fas mahkemelerine gelen birçok boşanma davası kayın
valideler yüzünden açılmaktadır. Bu olgunun sistematik bir incelemesi ilginç
olurdu.
(32) 'An� karran daba' (Artık ben boynuzlu bir erkeğim). Bu sözler karısını
alışıldık saatte evde bulamayan sıkıntılı bir kocanın sözleridir.
206
Sonuç:
207
· gür kılmaya kararlı bir toplum, onlara sadece iş sağlamakla değil, ço
cuk bakımı ve tüm çalışanlara ekmek sağlamak gibi soruml,ulukları
üstlenmek durumundadır. Çocuk bahçeleri ve yuvaları sistemi, kadını
geleneksel evcil zincirlerinden kurtarmak için kaçınılmaz bir yatırım
dır.
Kadın özgürlüğüne yatırım yapma kapasitesi, bir toplumun zen
ginliğinin göstergesi olmaktan çok, hedef ve amaçlarının göstergesidir.
Nihai amacı kar olan bir toplum, çocuk bakım merkezlerinin devlet
eliyle kurulmasında gönülsüz davranacaktır. Mariaroso Della Costa
modern insan kaynak ve hizmetleri ortasında, çocuk bakımı ve ev hiz
metlerini ücretsiz yerine getiren kapitalizm öncesi çalışanlar ordusunu,
yani evkadınlarını, kapitalizmin nasıl elde bulundurduğunu açıklar.
Asıl çelişki buradadır: Dünyanın en zengin devleti olan ABD, kadını
insanlaştırmak için ücretsiz çocuk yuvaları sistemini karşılayacak ka
dar bol kaynağa sahip olduğu halde, bunu yapmıyor.
Arap toplumlarının bu konudaki tutumu nedir? Şimdiye dek, et
kin bir sistemi haiz, tutarlı bir programları yoktu. Bu tür programların
olmayışı ve Arap-müslüman devletlerde, kadın özgürlüğü eğilimlerini
yargılamak için henüz çok erken olması nedeniyle, kadının Arap dün
yasındaki olası geleceği hakkında birkaç kurgusal saptamayla yetine
ceğim. İlerlemeden önce, Arap-İslam dünyası için sadece iki elverişli
'kadın özgürlüğü' modeli bulunmasının yetersizliğine dikkat çekmek is
tiyorum.
Etkin 'özgür kadın' modellerinin azlığı, müslümanların kadın öz
gürlüğüne bu denli güçlü tepki göstermelerine bir neden olabilir. (Et
kin modelden kastım, insanları heyecanlandırmaya yetecek imgeler
yaratan modellerdir.) Bu modellerden birisi Arap kökenli olup, İslami
yet öncesi cinsel davranışları temel alır; diğeriyse, dış kaynaklı Batı
modelidir. Sosyalist cinsellik ve aile modelleri, kültürel olarak ihmal
edilmiş, analizi yapılamayacak kadar kayıt dışı kalmışlardır. Gerek ca
hiliye ve gerekse Batı modelleri, farklı nedenlerle de olsa, yaralayıcı
imgeler uyandırıyorlar.
Arap yazınında, İslam öncesine ait cinsellik kaotik, her şeyi kapsa-
208
yan, kendi başına buyruk kadının cinsel eş ya da eşlerini seçme ve ter
ketme özgürlüğüne sahip olduğu, biyolojik babaya ve yasal babalığa
hiç önem verilmeyen, gemi azıya almış bir kargaşa olarak betimlenir.
'Kadın özgürlüğü' terimi, kadının kendi cinsel yazgısını belirlemesi
karşısında erkeğin tüm ayrıcalıklarını yitirip özdenetim ve insiyatiften
yoksun kaldığı mitik cahiliye kadınının uyandırdığı korkuyu hortlatı
yor. 'Özgür kadın'ı kazanmanın yolu, onun hoşuna gidip kendini ona
sevdirmekten, onu zorlayıp tehdit etmeksizin sevmekten geçer. Oysa
Müslüman toplum erkeği, kadını severek toplumsallaşamıyor; Müslü
man erkekler özgür kadının karşısında çok donanımsızlar. Kaçınılmaz
sonuç, kadın özgürlüğüne karşı geliştirilen korku ve nefrettir.
Özgür kadınla kaotik, kuralsız, hayvansı cinselliğin birbirine ka
rıştırılması, aile yapılarında şiddetli değişimler yaşamış Müslüman
toplumlara özgü değildir. Bu karıştırma, aile sistemleri kadının köleli
ğine dayanan her toplum için geçerlidir. Marx ve Engels, her ailede ka
dının uysal bir köle olması gerekmediği yolundaki fikirlerini çarpıtan
burjuva yazarlarına tekrar tekrar saldırmak zorunda kaldılar.(2) Cinsel
0
eşitlik temelli, burjuva olmayan bir cinselliğin ille de kargaşa yaratma
yacağını ve burjuva aile modelinin toplumun yarısını insanlıktan çı
kardığını defalarca yazdılar. Müslüman toplumlarda da sürüp giden
tartışma budur. Müslüman evliliği, toplumsa,l düzenin ancak sevgisiz
bir kocanın, karısının yanısıra cinsel gereksinimini doyurmaya yara
yan başka kadınlara -cariyeler, kl}malar ve fahişeler- aynı aşağılayıcı
koşullar altında egemen olması durumunda, kadının yıkıcı potansiye
linin bastırılabileceği önermesine dayanır.(3) Yeni bir cinsel düzen, ge
leneksel Müslüman ailenin yıkımı demektir. Bu açıdan bakıldığında,
ailedeki ve kadının koşullarındaki değişikliklerden duyulan korku
yersiz değildir. Yüzyıllardır kadının baskılanması kültürüne yerleşmiş
bu korkular, Batı cinselliğinin benzer aşağılayıcı ve canlı imgeleri tara
fından beslenir ve her ithal malı televizyonda izlenebilecek dağılmış
aile modellerinde yansısını bulur.
Müslüman baba ve kocaların, kendi ailelerinin ve cinsel davranış-
209
!arının Batı modeline dönüşmesi fikrinden kapıldıkları korku anlaşıla
bilir bir korkudur. Batı tarzı cinselliğin en çarpıcı yanı, kadını sonsuza
dek fotoğrafladıkları birkaç inçlik bir çıplak et parçasına indirgeyerek,
kar amacı dışında başka bir amaç taşımayan bir gölge ve biçimler silsi
lesi haline getirdikleri kadın bütünselliğinin bozulmasıdır. Müslüman
sömürüsü kadını örtü ve duvarlar ardına gizlerken, Batı sömürüsü
onun çıplaklığını aşırı bir biçimde sergilemektedir.
Müslüman baba ve kocaların korkusu temelsiz sayılamaz; filizlen
meye başlayan Müslüman kadının özgürlüğü, Batılı kadının yaşam bi
çiminin birçok özelliğini ş_imdiden almıştır. 'Özgür Arap kadının yap
tığı ilk hareket, kırklı ve ellili yıllarda Batılı kadının bir temsilcisi olan
sömürgeci karısının giysilerini giyip peçeyi atmak olmuştur. Genellikle
orta ve üst sınıflardan olan ilk 'özgür kadınlar, peçeyi atmalarının ya
nısıra, onun bir sonucu gibi gözüken bir yabancı dili konuşurlardı. İşte
burada, Müslüman toplumların kadın özgürlüğünü benimsemelerine
engel olan bir güçlükle daha karşılaşıyoruz. İlk 'özgür kadının batılı
laŞması, Arap-Müslüman yönetici sınıflarının batılılaşmasının bir par
çasıydı ve halen de öyledir. Kadınların batılılaşmasından duyulan kor
ku, erkeklerin Batı Uygarlığı'nın iyi ve kötü unsurlarını kadınlardan
daha başarılı bir biçimde ayırdedebilecekleri yönündeki Müslüman
Toplum inancının bir başka göstergesidir. Bu durum, kadının iyi ve kö
tü yargılarının gelişmemiş olduğunu savunan İslami inançla uyum
içindedir.
Erkekleri şimdilerde olan değişikliklerden ürküten bir başka yön
de, kadının batılılaşmasının onun baştan çıkarıcı gücünü arttırması
olasılığıdır. Müslüman ahlakının kadının süslenip güzelliğini sergile
mesine karşı olduğunu görmüştük; peçe ve duvarlar bu baştan çıkarı
cılığı önlemek için düşünülmüş araçlardı. Batılılaşma, süslü ve baştan
çıkarıcı giysilere bürünmüş kadın bedenlerinin sokakta görünmesine
izin verdi. Batılı kadın özgürlüğü hareketleri, porno kitle medyasında
ki bedeni tanımazken, Müslüman kadınlar bedenlerini özgürlüklerinin
bir ,parçası olarak algılama eğilimindeler. Önceleri, bir kadının bedeni
21 0
ona sahip olan erkeğe aitti. Fas kentlerinde mantar gibi biten güzellik
salonları ve hazır giyim mağazaları, kadınların kendi bedenleri üstün
deki, doğum kontrolü ve çocuk aldırma gibi daha köktenci isteklere
dek uzanabilecek iddialarının öncüleri olarak yorumlanabilirler.
Elde bulunan modelleri ve bunlara takınılan olumsuz tutumu
böylece tanımladıktan sonra, Müslüman toplumlardaki kadın özgürlü
ğü hareketinin geleceği üzerine, günümüzü temel alarak birkaç spekü
lasyon yapmama izin verin.
Müslüman kadının koşullarında önemli değişimler olduğu su gö
türmez. Kadınlar önceden onlara tanınmayan eğitim, seçme ve seçil
me, ev dışı mekanları kullanma haklarını kazandılar. Fakat bu tomur
cuk 'özgürlük' ün en önemli özelliği, titiz bir planlama ve ulus çapında
bir gelişme ürünü olmamasıdır. Dahası, örgütlü kadın hareketleriyle
atbaşı giden bir kitlesel çalışan kadın katılımının ürünü de değildir.
Arap-Müslüman ülkelerdeki kadınların böhik pörçük hak arayışları,
daha çok geleneksel sistemin içten v.e dıştan gelen baskılara dayana
mayıp dağılmasına bağlı olan sistemsiz, planlanmamış, rastlantısal bir
süreçtir. O zaman, Müslüman kadının özgürlük hareketinin, olmazsa
olmaz bir yol izlediğini söyleyebiliriz.
Umutsuzca durağan geleneğe sarılan katı tutucuların kaygılarını
doğrularcasına, değişim, Müslüman dünyanın temellerini sarsıyor. De
ğişim, özellikle onu yadsıyanlar için çok boyutlu ve denetlemesi güç
bir süreçtir. İster kabul edilsin, ister edilmesin, değişim toplumsal ha
yatın karmaşık mekanizmalarını sürekli aşındırır ve ne kadar engelle
nirse o kadar derin ve şaşırtıcı sonuçlar doğurur. Müslüman yönetici
ler, heteroseksüel birimin, ulusal kalkınma için can alıı.cı olduğunu he
nüz resmi olarak kabul etmediler. Kalkınma planlarında yüzlerce sayfa
tarımın makinalaşmasına, madencilik ve bankacılığa ayrılırken, aile ve
kadının koşullarından ancak birkaç sayfada sözedilir. Bir yandan müs
lüman toplumdaki geniş kapsamlı ve derin değişimleri vurgularken
öte yandan Üçüncü Dünya ekonomilerinin kalkınma planlarında, ka
dın ve ailenin önemli rolü üzerinde ısrarla durmak istiyorum.
21 1
Aile ve Kadın
Daha önce de belirtildiği gibi, Müslüman cinselliğinin ayırdedici
özelliklerinden biri de kendine özgü işbölümü, toplum ve erk kavra
yışlarına yansıyan bölgeselliğidir. Müslüman cinselliğinin bu özelliği
sınıf, görev ve yetke modellerini beraberinde getirir. Mekansal hapse
maruz kalan kadınlar, cinsellik ve üreme hizmetleri karşılığında, ait ol
dukları erkekler tarafından bakılırlar. Bütün sistem, diğer şeyler yanın
da nüfusun yarısına sahip olan erkek vatandaşlardan kurulu bir top
lum olarak Müslüman ümmeti yaratmak amacını taşır. George Tarabis
hi, Kadınlar ve Sosyalizm adlı kitabının girişinde, genellikle insanların
yüz milyon Arap'tan sözettiğini, fakat aslında bu rakamın elli milyon
olduğunu, toplumsal sorumluluklardan el çektirilen kadınların nüfusa
dahil edilemeyeceğini söyler.(4) Müslüman erkeklerin hak ve ayrıcalık
ları, kadınlarını öldürme hakkı dahil olmak üzere, daima Müslüman
kadınlardan fazla oldu. (Fas ceza kanunu, zina yapan karısını öldüren
erkeğe hafifletici sebeplerden ötürü ceza indirimini öngören 418. mad
desiyle bu gücün izini taşır.)(5) Erkekler gerek ruhsal, gerekse fiziksel
açılardan kadınlara çok dar bir yaşama alanı bıraktılar.
Bu bölgesellik, yani kadının hapsi, modernleşmenin başlattığı ve
hiçbir grubun denetleyemediği sosyo-ekonomik değişim tarafından
yerle bir edilme sürecine girmiştir. Philip Slater, cinsel karşıtlık top
lumları üzerine yaptığı çalışmalarda, bu tür sistemlerin, ancak 'güçlü
bağlar ve yerleşik durgunluk koşulları altında'(6) varlıklarını sürdürebil
dikleri sonucuna varıyor. Fas aile yapısı ve yerleşik durgunluk gelene
ği, bireysel gelirlerin artışı ve toplu aile sisteminin çöküşüyle, özellikle
kent orta sınıfınJa bütünselliğini yitirmektedir. Görüşme yapılan gele
neksel kadınların çoğu, ilk evlilik yıllarını kocalarının ailesiyle geçir
mişler. Sonra, 'hiçbir neden yokken', yani görünürde hiçbir düşmanlık
bulunmaksızın, geniş aile dağılmış. İki tanesindeki dağılmaya amca,
oğul kavgası neden olmuş. Oysa, bir yüzyıl önce hiçbir kavga Faslı ai
leyi dağıtamazdı. Daha akla yakın neden, oğlanın babası ve amcasın
dan bağımsız olan yeterli bir kazanç elde etmesidir. Kendi geçimini
21 2
sağladığı için evden ayrılabilir. En önemli işveren olan devletin me
murlarını belli bir hareketliliğe zorlaması, eski aile yapısının dağılma
sında önemli bir etkendir. Günümüzdeki gereksiz karmaşa ve sıkıntı,
ekonomik plan ve programlarında bambaşka bir gerçeklik kurmayı he
defleyen hükümetin, geleneksel ideolojiyj destekleyip onu yasalaştır
masından doğuyor. Yeni gerçeklik, geleneksel yapıyı sarsıyor; rol kar
gaşası ve çatışmasını arttırırken, bütün bunları yaşayan bireylere, cins
ayrımı yapmaksızın büyük acılar çektiriyor.
Geleneksel aile yapısının çöküşüyle beliren sonuçlardan biri de,
modern Fas tarihinde ilk kez, kocanın karısıyla doğrudan ilişki kurma
sıdır. Karı-koca, daha önce hiç olmadığı kadar birbirlerine yakınlar ve
etkileşim içindeler. Bunun nedeni, kayınvalidenin müdahalesi ve cin
sel ayrımcılık gibi heteroseksüellik karşıfı etkenlerin güçten düşmesi
dir. Kadın ve erkek arasındaki bu dolaysız iletişim, geleneksel düşman
cinsellik ideolojisiyle yetişmiş her iki tarafa da artı yükler ve korkular
getirmektedir.
Kadın-erkek dinamiklerinin geleceği, modern devletlerin cinsel
hakları yeniden tanıma ve cinsel konumu yeniden değerlendirme ko
nularında alacakları tutuma bağlıdır. Fas Yasama Kurulu, geleneksel
evlilik kavramını alıkoydu. Cinsiyete göre işbölümü üzerinde temelle
nen tarihi cinsel konum tanımları, aile hukukuna esas alınarak yeniden
yürürlüğe konuldu: 35. madde, erkeği, ailenin geçiminden tek sorumlu
kişi olarak tanımlar. Erkek sadece kendi geçiminden değil, katılımı cin
sel hizmetler, üreme ve ev işiyle sınırlandırılmış, ekonomik olarak ba
ğımlı bir birey olarak tanımlanan sağlıklı karısının geçiminden de so
rumludur.
Erkekliği kazanç sağlama yeterliğiyle tanımlamak, işsizlikten bu
nalan erkekleri, ekonomik sorunlarla iğdiş edilmeyi özdeş olarak algı
lamaya iter. Dahası, kanuna göre kazanç sağlamak erkeğe özgü bir rol
olduğu için, geçimini kazanan kadın, bir erkek ya da bir hadım gibi al
gılanacaktır. Eğer kadın, erkek ayrıcalıklarına daha kolay erişebilir du
ruma gelirse, bu kez de erkekler kadınlaşıyor gibi görüneceklerdir.
213
Fas Yasası, erkeklikle ekonomik başarı arasındaki bağı vurgulaya
rak, erkek saygınlığının onun zenginliğine bağlı olduğu geleneksel öz
saygı modellerini, hem de böylesine ekonomik sıkıntı içinde olunan bir
dönemde, yeniden hayata geçirmiştir. Geleneksel olarak ailesinin geçi
mini sağlama başarısında ifadesini bulan erkek yetkesi, erkeğin şimdi
içinde bulunduğu durum yüzünden tehlikeye düşmüştür. Faslı erkek
ler için geleneksel erkeklik onayına ulaşmak oldukça güç görünüyor:
214
Geleneksel Erkek Egemenliği İçin Bir
Tehdit Oluşturan Devlet
Her ne kadar geleneksel erkek haklarına destek veriyorsa da dev
let, koca ve baba olan erkek için bir tehdittir ve onun güçlü bir rakibi
dir. Devlet, aile reisi olan erkeğin eğitim ve ekonomik güvence sağla
mak gibi geleneksel işlevlerini onun elinden almaktadır. Ulus çapında
bir devlet okulları sistemi kuran ve çalışan evli kadınlar, kızlar ve
oğullar için kişisel bir gelir sağlayan devlet, baba yetkesinin iki daya
nağını yıktı. Devletin gittikçe etkinleşen seçkin rolü, geleneksel ailenin
erk sahibi reisini ayrıcalıklarından soyarak onu devlet karşısında, kadı
nın geleneksel aile içindeki konumundan pek de farklı olmayan ikincil
bir konuma yerleştirdi. Aile reisi, tıpkı geleneksel kadının kocasına ba
ğımlı olması gibi, geçimini sağlamak için devlete bağımlıdır. Ekono
mik destek itaat karşılığında verilir ve bu durum, devlete karşı oluşan
bir kadın-erkek dayanışmasını getirmektedir.
'Sexist' sözcüğü, erkeğin kadın aleyhine kayınlması anlamında
kullanılır. Benim kanımca, tüm görünümlerine karşın, İslami sistem er
keği kayırmaz; erkeğin kendini gerçekleştirmesi en az kadınınki kadar
zayıf ve sınırlı tutulmuştur. Her ne kadar bu baskı eşitliği, erkeğin
meşhur 'ayncalıklan'yla dünyanın gözünden saklanmışsa da, ben ço
keşlilik ve boşama gibi usüllerin her iki cins için de birer baskılama
aracı olduğunu göstermeye çalışıyorum. İslami cinsellik kuramı, kadı
nı can alıcı çekiciliği olan bir haz kaynağı gibi görür. Bu hazlara ulaş
mak yönünde erkeğe getirilen her tür kısıtlama, sadece kadına yönelik
gibi görünse bile, aslında erkeğin cinsel doyum potansiyeline dönük
bir saldırıdır. İslami sistemde, erkeklerin cinsel doyumları için kadın
lardan daha ağır bir psikolojik bedel ödedikleri ileri sürülebilir, çünkü
kadınlar cinsel kısıtlamaları 'doğal' olarak kabul etmeye koşullandırıl
mışken, erkeklerden tam bir cinsel tatmin sağlamaları beklenir. Kadın
ve erkek, cinsel engellenmişliklerinin üstesinden farklı yollarla gelerek
toplumsallaşırlar. Bireyin beklentileri arttıkça, hoşnutsuzluğunun da
arttığını biliyoruz. Fas toplumunda yaşayan bir kadın, dört yaşından
215
itibaren veya daha da erken, karşılaşacağı cinsel kısıtlamalardan ha
berdar edilir. Cinsel engellemelerle uğraşan Fas erkeğinin yaşadıkları,
etkin savunmalar geliştiremeyecek kadar erken yaralanmış Fas kadı
nınca �ilinmez. İslami düzen bu anlamda da 'sexist' değildir.
Olası Eğilimler
Aile reisinin azalan erki, kısa vadede, aile içinde gerilimlere neden
olur ki, bunlar kırgın erkeğin karısı ve çocuklarını baskılayarak avun
mak istemesinin sonuçlarıdır. Fakat uzun vadede, günlük yaşantıların
daki benzerliği farkeden kadın ve erkeğin yakınlaşmasını doğurur. Üs
telik daha genç çiftlerde görüldüğü gibi, sistemin eksiklikleri karşısın
da daha büyük bir kan-koca işbirliğine ve evlilik biriminin güçlenme
sine neden olabilir.
Müslüman bir toplumda tek uygun evlilik modelinin, kadınla er
kek arasındaki ilişkiyi nasıl belirlediğini görmüştük. Geleneksel ailede
ki ilişki, sevginin erkek tarafından zayıflık olarak dışlandığı bir efendi
köle ilişkisidir. Cinsellik ve sevgi ayrılığı üzerine kurulan bir başka ka
dın-erkek ilintisi modeli daha vardır ki, bu kez kurumlardan değil,
edebiyattan çıkar: Udra Aşkı Modeli.(8) Udrite Aşkı, Arap edebiyatında
çok önemli bir yer tutan bir romantik aşklar çeşitlemesidir. Ünlü Arap
şarkıcıları tarafından söylenen şarkılar sayesinde bu edebiyatın şiirleri
sonsuzca yinelenen bir üne sahiptir. Udrite aşığı sevgilisiyle asla cinsel
ilişkiye girmez ve Arap-Müslüman toplumunda evlilik kutlu cinsellik
le eşanlamlı olduğu için, Udra aşıkları hiçbir zaman evlenmezler. İçer
den ve dışardan sayısız engeller onları birbirinden uzak tutarken, be
denleri 'ilahi' bir alevle tutuşmaktadır. Yüzyıllardır, bu ruhun bedene
karşı zafer kazandığı, hayvansılığm üstesinden gelerek kişilerin arındı
ğı ve bilgeleştiği (ruhaniyet, arınma ve bilgelik, cinselliğin olmamasıy
la ilintilidir) bu durum, aşkın en yüksek biçimi olarak tanımlanagelir.
Şimdi ise Udra aşkı, bir kadını sevmenin hastalıklı yolu olarak saldırı
ya uğramaktadır. Udrite aşkına karşı en şiddetli saldırıların erkek ya-
216
zarlardan gelmesi oldukça anlamlıdır. Sadık Celal al-Azm(9) ve Tahar
Lebib Cedidi(lO), ilki psikolojik, ikincisi dilbilimsel yaklaşımda bulu
narak benzer sonuçlara ulaşırlar. Tahar Cedidi, Udra aşkının ekonomik
ve siyasi yönden zayıf bir topluluğu temsil ettğini ve Banu Udra'nın,
merkezi Müslüman İmparatorluğu'nun büyümesiyle geleneksel aşiret
ayrıcalıklarından yoksun kaldığını ileri sürer.(11) Celal al-Azm'a göre,
bir erkeğin ancak cinsel ilişkide bulunmadığı bir kadını sevebileceğini
ima eden Udra aşkı, cinsel olarak bastırılmış bir toplumun çarpık sevgi
anlayışıdır. Udra aşkı, yalnızca evlilik biriminin dışında varolabilir; ev
li kadın asla bu tür sevginin nesnesi olamaz.
Yakın geçmişin bu Udra aşkı analizleri, geleneksel ailenin kadını
insanlığından yoksun ederek onu bozduğu gerçeğinin modern Müslü
man toplumlarınca anlaşılması gerektiğini ortaya çıkaran geleneksel
evlenme modelleri incelememden hareketle vardığım sonucu destekli
yor. Modern Müslüman toplumların uğrunda mücadele etmesi gere
ken şey, kadının parçalara ayrılmamış bütünlüğü üzerinde temellenen
bir ailedir. Bütünlüğü bozulmamış bir kadınla yaşanan cinsellik, aşağı
layıcı ve kirleten bir edim olmanın aksine harika bir edimdir. Parçalan
mamış bir kadına duyulan bağlılık ve ilgi, erkeği toplumsal görevlerin
den alıkoymaz; çünkü kadın kenarda kalmış bir birey, bir tabu değil,
yaşam ve düzenin üreticisi, kaynağı ve merkezidir.
İslam'ın cinselliğe yönelik temel olumlu tutumu, toplumsal hayat
la uyum içinde, sağlıklı bir cinsellik yolunda, Batı'nın cinselliğe yöne
lik temel olumsuz tutumundan daha yararlıdır. Batı ülkelerindeki ka
dın-erkek dinamiği şartlanmasında olabilecek ciddi değişimler, top
lumda devrimci değişimlerin olması demektir ki, bu reformist ülkeler
he pahasına olursa olsun böylesi bir değişimden kaçınacaklardır. Müs
lüman ülkeler reformizmi karşılayacak güçte değiller; geçici önlemlere
başvuracak kadar kaynakları yok. Sistemin yüzeysel bir yeniden sıvan
ması onlar için uygun bir çözüm olamaz.
Resmi politika ve yasalardan daha derinlerde, Müslüman toplum
düzeni kadını, engellenmediği takdirde sosyal düzeni yıkabilecek bir
gücü haiz, saldırgan bir birey olarak görür. Böylesi bir bakış açısı, uzun
217
vadede, kadınların karar alma ve erk ağlarıyla bütünleşmesini kolay
laştırır. Batı kadınlarının uğraştığı başlıca engellerden birisi de, top
lumlarındaki kadının aşağılığı görüşüdür. Amerika ve Avrupa' da üni
versite eğitimli kadınların ciddi sorumluluk gerektiren görevlere geti
rilmemesinin altında bu görüş yatar. Kadını bir güç kaynağı yapan
Müslüman imgesi, kadınların önüne, eşitlikten daha geniş ve yüksek
hedefler koyar. Kadın ve erkek esinleri üzerine yapılan araştırmaların
vardığı sonuç hep aynıdır: Kadınlar, erkeklerin sahip olduğu şeylerin
sahip olunmaya değmediğini gördüler. Kadınların hedefi, yerleşik cin
sel davranışların, yani engellenmiş erkek ve aşağı kadın kavramlarının
toptan reddiyle özetlenebilir. Bu da ekonomik yapıdan başlayarak dil
bilgisine dek uzanan bir dizi devrimci yeniden yapılanma anlamına
gelir. Celal Azın, her iki cins için de geçerli bulguları topladığı kitabı
boyunca, eril adılı kullandığı için özür diler.(12) Azın, bir bilimadamı
olarak, cinsiyet ayrımı yapan bir dilbilgisine mahkum olduğu için
üzüntü duyuyor.(13) Fakat, ekonomik sıkıntının mutsuzlaştırdığı bir
çok Arap erkeği, cinsiyet bakışlı bir dilbilgisini kullanmaktan hiç de
huzursuz olmuyor.
Siyasi makyajları nasıl olursa olsun, Arap ülkelerindeki erk sahip
leri değişimi kurumlaştırmaya mahkumlar; ve modernlik yolunda ne
denli 'saygıdeğer geçmiş' şakşakçılığı yapıyor da olsalar, bu durumun
gayet iyi farkındalar. Tarihçiler, tartışmasız ve derin değişimlerin teh
diti altındaki yönetici sınıfların, geleneksel söylemi bir tür döngüsellik
içinde canlandırmasını, değişime karşı bir tepke olarak yorumluyor
lar.(14) Arap toplumların karşılaştığı sorun, değişip değişmeme soru
nu değil, değişimin ne hızda olması gerektiğidir. Kadın özgürlüğüyle
ekonomik kalkınma arasındaki bağlantı, Üçüncü Dünya' da her iki cin
sin benzer koşullar altında olmasından bellidir; iki cins de sömürü ve
yoksulluğun acısını çekiyor. Erkekler, sözde refah toplumlarında oldu
ğu gibi, kadınlar üstünde göz alıcı avantajlara sahip değildir. Cehalet
ve işsizlikten erkek de, kadın kadar nasibini alıyor. Eşit olarak sömürü
len ve yoksullaştırılan bireyler olarak kadın ve erkekler arasındaki
benzerlik, Üçüncü Dünya aile yapısındaki olası evrim için çok büyük
21 8
önem taşıyor.
George Tarabishi, erkeklerin işsizlikten bunaldığı Arap toplumların
da kadının çalışmaya özendirilmemesi gerektiği yolundaki savın saç
malığına dikkat çeker.(15) Tabarishi'ye göre, toplum insan kaynakları
nı işsizlikle savurmak yerine, üretkenliğe yöneltmelidir. İnsan kaynak
larının kadın yarısının kullanılması, Arap geleceği için hoş karşılama
sorununun ötesine geçen bir zorunluluktur.
Kadın özgürlüğünün Arap ülkeleri bağlamında, Batı ülkelerinde
kinden daha hızlı olduğu ve daha köktenci bir yol izlediği düşünülebi
lir. Batılı liberal demokrasilerde yaşayan kadınlar, haklarını savunmak
için örgütleniyorlar; fakat onları baskılayanlar güçlü, zengin ve re
formcu rejimlerdir. Diyalog, burjuva demokrasilerinin reformist çerçe
vesinin dışına taşamıyor. Bu koşullarda, ciddi değişimlerin gerçekleş
mesi çok zaman alır. Amerikalı kadın kürtaj hakkını elde edebilir ama,
kadın bedeninin bir pazarlama ürünü gibi sömürülmesini engellemek
için çok zamana gereksinimi vardır. Buna karşın Müslüman kadın,
başlıca görevi yoksulluk ve sömürünün bulunmadığı bir gelecek tasar
lamak ve ekonomik büyümeyi güvence altına almak olan zayıf yöneti
ci sınıfla diyalog halindedir. Arap yönetici sınıfları, tüm doğal ve insan
kaynaklarının bütün nüfus yararına yeterli ve yerleşik bir biçimde kul
lanıldığı mükemmel bir gelecek kurmakla yükümlü olduklarının ayır
dına varmaktalar. Arap kadını bir hakim geleceğin merkezi unsuru
dur. Bu gerçeği farketmeyenler, ancak kendilerini ve ülkelerini kandı
rırlar.
NOTLAR
(1) Mariarosa Della Costa, Women and Sııbversion of the Commımity (Kadın
lar ve Topluluğun Yıkımı), Bristol 1972.
(2) David Riazanov'un makalesi 'Commımism in marriııge (Evlilikteki Komü-
219
nizm) Moskova 1926, George Tarabishi çevirisiyle al-Mar'a va al-İstirakiya ya
yınlanmıştır; Beyrut 1974. (2. bask.), ss.33-70.
(3) Dr. Salva Khammash, al-Mar'a al-Arabiya wa'l-Muctama al-Taklidiya
(Arap Kadınları ve Geleneksel Toplum), Beyrut 1973, bölÜm V (Cinslerarası
İlişkiler) ve bölüm VII (Kadının Durumu)
(4) G.Tarabishi, Women and Socialism (Kadınlar ve Sosyalizm), giriş, s. p.
(5) Madde şöyle der: 'Öldürme, yaralama ve dövme, koca tarafından zina halin-
de yakaladığı karısına ve/veya sııç ortağına karşı yapılırsa affedilir.'
(6) Philip Slater, Tlıe Glory of Hera, s.73.
(7) Al-Macdou, s.144.
(8) Dr. Sadık Calal al-Azın, Fi'l-Hubb va'l-Hubb al- Udri, 2. baskı, Beyrut
'
1974, ss.92.
(9) lbid.
(10) Tahar Lebib Cedidi, 'La Poesie Amoureuse des Arabes (Arap Aşk Şiirle-
·
220
Sonsöz Yayıncının ...
22 1
"okuma" yetersizliği, onun çaresizliğini düşünce sistemleri,
bilim dalları, hukuk, ekonomi gibi üst dillerle karşılaşhğında
bir kara mizah durumuna sokuyor.- Böylece giderek hız kaza
nan toplumsal dönüşüm süreçleri içinde, ''Gerekirse zor kul
lanarak iktidara geliriz" diyenlere zor kullaıuldığı, ve sonra
aynı işlemin o odaktan bu odağa yöneldiği başdöndürücü bir
kıyım mekanizması işletiliyor.
Bu gidişle bunun sonu gelmeyecektir; ta ki insanlar insan
olduklarını, gerçekte korkunç bir özgürlük içinde yapayalıuz
olduklarım, bu dünyanın dağlarından, ormanlarından olduğu
kadar açbkları kapının mandalından bile sorumlu olduklarım,
"ötekiler"i yokederek bpabplaşmamn bir yeryüzü hortlakha
nesinden başka bir şeye yolaçınayacağını anlayıncaya, birey
olabilmenin sancılı doğumunu kendi başlarına yaşayıncaya
dek. Siz hiç herkesin yalıuzca sahip olmak, daha fazla kazan
mak,_ daha fazla yiyip içmek, daha çok eğleıunek, başkalarım
da daha fazla becermek için her yolu ınübah gördüğü ve ken
di cesedini emniyetle sürüklemenin dışında başka hiçbir ölçüt
tanımadığı bir düzenin güzelliğini düşleyebiliyor musunuz?
Dün-bugün alıakuşlar gibi çatı kirişlerine sinip gözlerine kes
tirdiklerini av belleyenlerin, kendi değerlerinin cumhuriyeti
kurulsa ortalığı kaplayacak karanlığın derecesini tahmin ede
biliyor musunuz?
Giderek hayatlarımıza sızan bu kör terör, bir siyasi tanım
kullaıularak kınandıkça bir başka siyasi savla kendine meşru
iyet kazandıran piromanik, nekrofilik ve eksplosif bir hoşgö
rüsüzlük putu haline geliyor. Bu nedenle kendisiyle birlikte
amlan düşünce sistemlerini de onulmaz bir biçimde karalı
yor. . .
***
222
.)
223
Atatürk Türkiye' si kadım bazı eşitlikçi vatandaşlık hakla
rıyla donatırken, üretimi ve insan niteliğini artırıcı bu üst ya
pısal çözümlemenin Cumhuriyet hükümetleri tarafından
uzun vadeli politikalarla topluma sindirilmesi ve kadına taıu
nan bu haklara işlerlik kazandıracak sosyal güvenlik sistemle
rinin oluşhırulınası konusuna, siyasi yaldız olmaıun ötesinde,
neredeyse hiç önem verilınediği bir gerçek. Öyle ki, bir yerel
yönetim zamanında kurulan ve ancak 3 .5 kadının çocuğuyla
birlikte aile içi terörden korunabildiği kadın sığııuna evlerini,
bir başka siyasi parti yerel yönetimi devralır almaz sanki uğ
raşılması gereken en önemli konuyınuşçasına kapattırma ça
basına girişmekte . . .
Bugün ülkemizde, örneğin serbest meslek sahibi kadınlar,
çalışabilmek için kocalarından izin belgesi almaya ve gelir
vergilerini bile •: aile reisi" sıfatı nedeniyle kocalarııun adına
hükümete ödemeye zorlanınaktadırlar. Çalışan ana ile çocu
ğun sağlık ve sosyal yardım gereksinimlerine hiçbir gerçekçi
yanıt verilmediği için mesleğinde başarılı birçok kadın, çocu
ğunun sağlıklı gelişimini temin amaayla mesleğini terkedip
işsizleşmekte, ya da gelir stand;rdı açısından küme düşmek
te; bu arada " yuvaya geri döndüğü" için birikmiş kinlerin
odağı haline gelebilınektedir. Bunun yanısıra, şaşırtıcı biçim
de, çocuk da en az kadın kadar olası medeni haklarından
mahrum bırakılmıştır. Örneğin, kanunlarımıza göre haciz yo
luyla el değiştirmesi mümkün bir meta olarak algılanınaktadır
(Bkz., İcra ve İflas Kanunu, madde 25. -Bu konuda yürütülen
bir dava Kadıköy 2. İcra Ceza Mahkeınesi'nde görülınekte .
Dosya No: 94/1857) .
Arada fena halde ezilen yine kadındır . Çünkü ataerkil dü
zenin insanoğlu-meta, efendi-köle, patron-sekreter, er
kek-kadın ilişki kalıpları sadece bir takıın eşit hukuki haklar
kazanmakla değişmiyor. Meslek sahibi olmak ve maddi ba-
224
ğımsızlığın sağlanması, birçok kadının yaşarken farkettiği gi
bi, kadın özgürlüğünün ve bireyleşmenin temel ve sadece ilk
adımım oluşturuyor. Bundan sonra da, yine, mekansal sınır
lamalar ve fiziksel şiddetten, toplumsal ilişkilerin ayrılmaz
parçası haline gelıniş sözlü ve yazılı şiddetin her türüne ma
ruz kalarak yaşama söz konusudur. Günlük yaşamda karşıla
şılan bu şiddet ve engellemne silsilesiyle bireysel olarak başa
çıkmak da imkansız denecek kadar zordur.
Anlaşılan o ki, kazandıkları haklara layık olına çabasıyla
işleri ve evleri arasında kendilerini parçalayan, ama bu arada
daha ileri sosyal kazaıumları konusunda etkinlik göstermeyi
gözden kaçıran laik büyükannelerine bakarak örtüıuneyi yeğ
leyen eğitimli ve kentli genç nesil kadınlar, bu yıprabcı den
gesizliğe tepkisel bir eleştiri yöneltiyorlar. Onlar, eğitimli bü
yükannelere okutulan çeviri "Daphnis ve CJ.oe" öykülerine
rağınen bir türlü gerçekleşemeyen kadın-erkek bütünleşmesi
ni, giderek yozlaşan bir cinsellik pazarında değil de tutucu
müslüman toplum düzeninin koruyucu(!) kanatları altında
arıyorlar. Bu dunun, zaman zaman mizah ustası kadınların
yokluğu nedeniyle kadının "eksikliğini" vurgulayan bazı er
kek dergisi yazarlarına ülkemiz kadınlarııun verebileceği en
topyekun ironik yamt olsa gerektir.
Ama korkarım ki bu toplu yamt, siyasi bir tepki aracı ol
maktan çıkıp genel geçerlik kazandığında çok şiddetli hayal
kırıklıklarına yol açacaktır. Bu konuda kesin bir duyarlık
edinmek için tek tek her kadının çarpıa deneyimler yaşaması
da gerekıniyor. İnsamn kendini aşağılayarak varolabilınesi
mümkün olmayacağı gibi, bu yolla iktidar olma hiçbir top
lumsal düzen için de kalıa çözüm değildir. Siyasi bir araç
olarak görülen ve oy potansiyelinin yarısııu elinde bulundu
ran kadının, kendi varoluşu adına cahil ama sağduyulu Haşi
me Teyze'ye bir kez kulak vermesi gerekiyor. Yani, mesele-
225
nin altını, üstünü karıştırması; birilerini dinlemektense "aslım
okuması" , kendini nerel�re sürükleyeceğini bilmediği siyaset
lerin slogan taşıyıası olmadan önce, aynada kendine iyice ba
kıp kendi gözlerindeki sansürsüzlüğü yakalaması gerekiyor.
Çünkü bağlamından koparılmış, ufak eklemeler ve çıkarına
larla sömürü silahları haline getirilmiş metinlerin tarihidir
gerçekte dünya tarihi. İktidar fantezilerine uyarlaıunış teva
türlerin, ınaşist entrikanın tarihidir gerçekte; kaba kuvvetin
ve orduların değil . (Hele bunu bir düşün Fatma! ...)
_
Yukarıdaki alıntı bir " dini otorite " nin fütursuzca gösterdiği
bir vuzufsuzluk örneğini oluştururken, asıl ilginç olan, inanıl
maz bir sükunetle bu tutarsız söylemi dinleyip sorular soran
kadınların tepkisizliğidir. Eğer bu durum, "Eti111 senin, kemi
ğim de zaten senindi " bir bilgi edinme açlığına işaretse, bu ki-
226
tabı da okuyacaklarım düşünerek bu hanımlara İslam bilginle
rinden birkaç alınh da ben armağan ehnek istiyorum .
"Kuran 'ı okumak demek, alıp eline sadece satırları okumak de
mek .değildir. . . . Kuran böyle diyor ben de öyle yapayım, demekle
oluşmaz Kuran 'ın ahlakıyla ah/aklanmak. . . . Kendini ne derece ke
male erdirebilirsen, işte o derecede ilahi kitabı okumak durumuna
gelirsin. "
22 7
binlerce insan ayağa kalkıp protesto gösterilerinde bulunu
yor . . . (Ya sen neredesin, Fatına? . . )
Hemen her tanım grubundan erkeğin, kadınların çocuk
doğurma dışında herhangi bir işi erkekler kadar iyi yapama
yacaklarını, dahası aksi pekala geçerliyken belli bir üretim
alaıunda kadınların varlığının söz konusu bile olamayacağım ·
228
Sen i bitirmeye.
Yolu m u n sonımdasın.
Engellerin t ii m iisii n .
Al seslerim var
Bağlıyım lıerşeye.
Ben i ne de sen i.
En gerçek ana m ız .
229
Tekrar o ıssız eve, surlarla çevrili kente,
peçeye, ul usal gururun müh ürlediği düş
ürünü sınırlara mı dön üyoruz?
Peki , neden? . .
PEÇENİN ÖTESİ