You are on page 1of 10

JAPONYA

KAYNAK: http://japonkultur.com/tr-anasayfa.html

JAPON ALFABESİ

Japon yazısı üç hece alfabesinden oluşur.

Hiragana: 46 heceden oluşur ve japonca kelimeleri yazmak için kullanılır.

Katakana: 46 heceden oluşur ve yabancı kökenli kelimeleri yazmak için kullanılır.

Kanji: "Jooyoo Kanji" 1945 karakterden oluşur ve çince kökenli kelimeleri yazmak için kullanılır.

Roomaji: Japonca kelimelerin latince transkipsoyonudur.

 Kanji

Japon dilinin temelini teşkil eden Kanji'yi tanımlarken Türkçe'ye hep karakter diye çevirdik. Kanji (Han,
Çin hanlığı), (harf, yazı) anlamına gelen iki karakterden oluşan bir kelimedir. Kanji'yi aynı zamanda
ideogram diye de tanımlayabiliriz. Bu karakter veya ideogramların Kore yoluyla Çin'den Japonya'ya
gelmesinden önce (M.S. 4. yüzyıl) iki bin yıldan fazla bir geçmişi olduğu tarihçiler tarafından söyleniyor.
Bu karakterlerin ortaya çıkışı, Mısır Hiyeroglif'leri (resim yazı) gibi ilkel resimlerin çizilmesinden
kaynaklanır. Çeşitli nesne ve cisimleri ifade eden bu ilkel resim ve şekillerden oluşan ideogramlar,
aradan geçen yüzyıllar içerisinde birçok gelişme göstererek hepsi soyut birer kavram niteliği
kazanmıştır. Japonların M.S. 3. yüzyıla kadar kendi yazıları olmadığından, Kore yoluyla Çin'den
Japonya'ya gelen çince karakterleri, ilk kez bu yüzyılda tanımışlar. Yamato (Japonya'nın eski adı)
imparatorluğu sarayının Koreli öğretmenleri, klasik çince yazılarla birlikte çok kısa bir süre sonra Budist
çince yazıları da Japonya'ya getirmişler. Rivayete göre Japon sarayının ilk öğretmenleri, Paekche (eski
Güneybatı Kore devleti) kökenli göçmen aristokratlar olan Wani ve Achiki' dir. çince kelimelerin tek
heceli olmaları, çok heceli bir Japonca kelimeyi yazarken birçok güçlüklere yol açtığından, Japonlar Kana
"hece alfabesini" geliştirmek zorunda kalmışlar. En sonunda bütün Japonca hecelere karşılık gelen
fonetikler (sesçil), manyooshuu' da (8. yy. en eski şiirler antolojisi) kullanıldığı için Manyoogana diye
adlandırılmış. (Kana-Kari-na, ödünç isim, yani, fonetik olarak bir heceye karşılık gelen ödünç alınmış
çince karakter anlamına gelir.) 9. yüzyılda tam fonetiklerin zor ve karmaşık olmasından ve çok sık
kullanımından dolayı, kısaltılmış italik yazı (Soogana, italik ödünç yazı karakteri) meydana çıktı. Bu yazı
özellikle soylu kadınlar arasındaki yazışmalarda, çince Kanji'ler yerine kullanılmaya başlandı. Bu yazıya
"kadın yazısı" anlamına gelen Onnade; Onnaji veya Onnamoji adı veriliyordu. Bu hece alfabesi Edo-
Devri'nden başlayarak Hiragana (elyazısı) adını aldı. Hiragana hece alfabesinin bulunmasından kısa bir
süre sonra, bilhassa rahipler tarafından Budist vecizeleri tefsir etmek için Katakana (kutu, blok yazı)
1
hece alfabesi oluşturuldu. Hiragana' nın italik yazı şeklinde ve tam fonetiklerden oluşmuş olmasına
karşılık, Katakana, kutu yazısı, çok nadir olarak bir karakterin tümünden, genellikle ise çince bir
karakterin bir parçası alınarak oluşturulmuş. Katakana, Hiragana'dan farklı olarak uzun bir süre erkekler
tarafından kullanılmış. Bugünkü Katakana'nın kullanım sahası 1955 Temmuz'unda Ulusal Dil Kurul
Toplantısında (kokugo shingikai) alınan kararla tespit edilmiş. Katakana, genellikle yabancı özel
isimlerde, yabancı ve yansıma (onomatopoeia) sözcüklerde, telgraf metinlerinde; pratik kullanımda ise
zor ve nadir kullanılan Kanji'lerin yerine, sözcükleri vurgulamada, reklam afişlerinde, Japonca özel
isimlerin yazımında, teleks yazışmalarında, bilgisayar baskılarında kullanılıyor. Japonlar Kore yoluyla
aldıkları çince karakterleri, Japonca metinlerde kullanmaya başladılar. K'ang-hsi-tzu-tien (1716) adlı
Çince Standart- Sözlük'te bir araya toplanan 40.000'den fazla karakterin, en büyük Japonca karakter
sözlüklerinde, ancak yaklaşık dörtte biri bulunuyor. Bu kadar çok karakter olmasına rağmen, Japonlar'ın
bile bütün bu karakteri kullanamadıkları söyleniyor. Ortalama olarak yüksek öğrenim görmüş bir Japon,
takriben 3.000 kadar Kanji'yi kavrayabiliyor. Modern Japon literatüründe yaklaşık 4.000 kadar Kanji
kullanmış olabilir. Yeteri kadar çince karakterin olmasına rağmen Japonlar gecen yazı-tarihi içerisinde
çince Kanji'leri örnek alarak yeni Kanji'ler (kokuji) oluşturmuşlardır. Bu Kanjilerin sadece Kun (Japonca)
okunuşları vardır.

COĞRAFYA

 Alan

Asya kıtasının doğu sahilinde 3800 km. uzunluğunda dar bir yay çizerek uzanan Japon Takımadaları,
20/25'-45/33' kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. Dünya kara topraklarının %0,3'ünden daha az
bir kara alanı olan Japonya'nın toplam yüzölçümü 377.815 km2 dir. Bu büyüklüğü ile Türkiye'nin
yaklaşık yarısı kadardır.

Takımadalar, dört büyük ada Honshu, Hokkaido, Kyushu ve Shikoku" adalar zinciri ve yaklaşık 3900 irili
ufaklı adalardan oluşmaktadır. En büyük adası Honshu adasıdır ve yüzölçümü tüm adaların % 60'ı
kadardır.

 Bölgeler

Hokaido : Hokkaido Tohoku : Aomori, Akita, Iwate, Yamagata, Miyagi, Fukushima

Kanto : Ibaraki, Tochigi, Gunma, Saitama, Tokyo, Chiba, Kanagawa

Chubu : Yamanashi, Nagano, Niigata, Toyama, Ishikawa, Fukui, Gifu, Aichi, Shizuoka

Kinki : Mie, Nara, Osaka, Wakayama, Shiga, Kyoto, Hyogo

2
Chugoku : Tattori, Okayama, Hiroshima, Shimane, Yamaguchi

Shikoku : Tokushima, Kagawa, Kochi, Ehime

Kyushu : Fukuoka, Saga, Nagasaki, Oita, Miyazaki, Kumamoto, Kagoshima, Okinawa

 İklim

Japon Adaları, Japonya'dan Kore Yarımadası, Çin ve Güneydoğu Asya boyunca Hindistan'a kadar uzanan
muson bölgesinin kuzeydoğu sınırında ve ılıman bölgede yer almaktadır.

Japonya'da genellikle dört farklı mevsim yaşanır. Haziran ortalarında başlayan yaz sıcak ve rutubetlidir.

Kış, Pasifik tarafında güneşli ve yumuşakken, Japon Denizi tarafında bulutlu geçer. Dağlık iç kısım ise
dünyanın en karlı bölgelerinden biridir. Kuzeydeki Hokkaido adasında kıslar oldukça sert geçer. Baskent
Tokyo, yaklaşık İstanbul ile aynı enlemdedir. Yazları çok sıcak ve nemli havaya rağmen kışları ılıktır.

 Topoğrafya

Japonya'nın toplam yüzölçümünün %71'i dağlık arazidir. Bu dağların 532'den fazlası 2000 metreden
daha yüksektir. Japonya'nın en yüksek dağı Fuji 3776 metredir.1707'den bu yana patlamamış olmasına
rağmen Fuji dağı 77 aktif volkandan biridir.

 Nüfus

Nüfus artışı

1987 tarihinde Japonya'nın nüfusu 121.4 milyonken, bügun 125 milyon civarındadır. Diğer sanayileşmiş
ülkelerde olduğu gibi, Japonya'da nüfus artısı ölüm oranlarının azalmasına rağmen yavaşlamıştır.

1974'de % 1.27 olan nüfus artışı 1987'de % 0,54'e düşmüştür. Bu azalmaya doğum oranlarında
meydana gelen azalma gösterilebilir.

Nüfus yoğunluğu

1987 senesinde Japonya'da nüfus yoğunluğu 321 kişi/km2 dir. Günümüzde, bütün nüfusun % 45'i 3
büyük metropol olan Tokyo, Osaka ve Nagoya'da yaşamaktadır.

Nüfus yapısı

1989 senesinde Japonya'nın toplam nüfusunun % 10.9'u 65 yaş ve üstündedir. Japonya'da ortalama
yaşam süresinin dünyada en uzun olan ülke olması nedeniyle (kadınlar için 81, erkekler için 75 yaş
civarında) yaşlı nüfus oranı belirgin bir şekilde artmaktadır. 2020 yılında bu oranın % 23.6'ya ulaşması
beklenmektedir.
3
EDEBİYAT

Çağdaş Japon Edebiyatı, Japonya'da diğer konular gibi, gücünü, kaynakların zengin çeşidinden, eski Çin
klasik etkilerinden, Batı düşüncesinin farklılığından ve kendi geleneklerinin devamlılığından almaktadır.

Japonya'da var olan en eski iki edebi eserin derin etkileri günümüze kadar sürmüştür. Bunlardan biri
Kojiki (tarihi olayların kaydı) dır. Bir düz yazı çalışması olup, M.S. 712'de tamamlandığı sanılmaktadır.
Diğeri de Manyoshu'dur. 770'lerde derlenmiş 20 ciltlik bir şiir antolojisidir. Bu eser her kesimden, genç
ve yaşlı -İmparator ve İmparatoriçelerden sinir askerlerine ve köylü ve adsızlara kadar- çok sayıda kadın
ve erkek şairin 4.500 kadar şiirinin kapsamaktadır. Çeşitli konuları kapsayan bu şiirlerin çoğu canlı bir
usluba ve cesur bir sadeliğe sahiptir. 9. yüzyıl, Japonya ve Çin arasında doğrudan ilişkide bulunulan bir
dönemdi ve Çin klasikleri o zamanın edebiyatı üzerinde biçimsel etkilerde bulunmaktaydı. İlişkiler
birden kesildi ve yabancı eserlerin etkileri sindirilmeye ve Japon yazarlar kendilerine ait bir edebiyat
geliştirmeye başladılar.

811'de yazılmış olan Taketori Monogatari Japonya'nın ilk romanı olarak kabul edilir. Bunu 1010 yılında
Murasaki Shikibu tarafından yazılmış olan Genji Monagatari gibi başka eserler izlemiştir. Bu 54 ciltlik
bir romandır ve soylu beylerin ve soylu hanımların aşkları ve kederleri anlatılmaktadır. Bu, okuyucuya
10. ve 11. yüzyılda Japonya'nın aristokrat kesiminin yaşantısını ve aynı zamanda Heian döneminin zarif
kültürünü, özellikle nazlı ve melankoli ile karışık estetiğini zevkli bir biçimde anlatır.

11. yüzyıl değişirken soyluların günlük yaşantılarının gene canlı bir biçimde anlatıldığı Makura no Soshi,
bir başka yetenekli saray hanımının, Sei Shonagon'un düzyazı tarzındakı şiirlerine benzeyen bir biçimde
yazdığı yazıların parlak bir derlemesidir. Fakat bu kitapta anlatılan gözlemler daha gerçekçi ve mizahidir.
Makura no Soshi, nüktesinin keskinliği ile eşi bulunmaz bir eserdir.

Bu dönemde, saraylı hanımlar, soylular ve rahipler arasında, Tanka -5-7-5-7-7'lik ölçülü 31 hece şiirleri-
begenilmeye başlanmıştır. 1905'te Kokinshu (Eski ve Yeni Şiirler Antolojisi) imparatorluk emriyle
derlenen ilk şiir antolojisi olarak hazırlanmıştır. Yerel savaşçı soyluların yönetici sınıf olarak yükselmeleri
ile 12. yüzyılın sonundan itibaren 150 yıllık yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde savaş hikayeleri
popüler hale gelmiş beğenilmeye başlamıştır. Bu hikayelerde başkahraman cesur samurai olmuştur.
Eserlerden ikisi, Heike Monagatari (Heike'nin Hikayesi) (1223) ve Taiheki (Büyük Barışın Hikayesi)
(1300'lerin ortaları) dır.

Ortaçağ Japonya'sının önemli bir şiir kolleksiyonu olan Shin Kokinshu'dur. Bu eser, (Eski ve Yeni Şiirler
Derlemesi) güzel duyguların ve ruh hallerinin sembolik anlatımı ile dikkat çeken bir İmparatorluk
antolojisidir.

4
1935'lerde inzivaya çekilmiş Budist bir rahip tarafından yazılmış olan Tsurezuregusaa yazılarının 2 ciltlik
kollesiyonu düşüsel bir yapıya sahip ve düşünceli bir tondadır.

14. ve 15 yüzyılın Noh oyunlarında nostaljik yönler bulunur. Bu oyunlarda her oyuncu, genellikle
yüzyıllar önce ölmüş kahramanları anımsatır. Bu oyunlar, sadece süzme bir sembolizmin dramatik
kuvveti değil aynı zamanda mükemmel siirsel ifadesiyle de dikkat çeker.

16. yüzyıl, derebeyler arasında bir savaş dönemidir ve edebiyat alanında hiçbirşey üretilmemiştir. Fakat
edebiyat alanında büyük bir canlanma 17. yüzyılın sonlarına tekabul eden barış ve yeni halk kültürü
dönemi olan Edo döneminin başlarında başlamıştır. Ihara Saikaku hikayeleri (1642-1693), canlı
gerçekciliği ve taşlama biçimiyle ve Chikamatsu Mozaemon (1653-1724), dramatik kompozisyonu
ünlüdür ve yeni yeni gelişen tüccar sınıfı da içine alan daha geniş bir izleyici kitlesi için yazılmıştır. Aynı
zamanda çok yüksek bir edebi değere sahiptir.

Bu sıralarda "Haiku", 5-7 ve 5 hecelik 3 mısralı bir şiir biçimi olarak ortaya çıkmıştır. En ünlü
yorumlayıcısı Matsuo Basho'dur (1644-1694). Basho, modern haiku şairleri tarafından aranan ideal bir
biçim olmayı sürdüren bir sadelik geliştirmiş ve şiirin içeriğine derin bir hiciv katmıştır. Roman, tiyatro
ve şiirdeki bu önemli gelişmeler, Japonya'nın dünyadan adeta kopuk yaşadığı 18. yüzyıl ve 19. yüzyılın
başlarına kadar sürmüştür. Batı edebiyatı, Japonya'ya 19. yüzyılda bir dalga gibi gelmiş, zaman zaman
uyarıcı zaman zaman da kafa karıştırıcı olmuştur.

Japon yazarlar batı tarzı romanlara yönelmişler ve batıdan türetilen değişik yönelimler ve düşünce
akımları yan yana ilerlemiştir. Mori Ogai ve Natsume Soseki gibi önemli yazarlar yüzyıl değişirken
eserler vermişlerdir.

Savaştan sonra artan sayıda Japon eseri yabancı ülkelerde tanınmaya başlandı. İngilizce ve diğer
dillerde yaygın olarak okunan çağdaş eserler; Osaragi Jiro'nun Kikyo (Eve Dönüş) eseri, Mishima
Yukio'nun Kinkakuji (Altın Tapınak) eseri ve diğer eserleri, Tanizaki Junichiro'nun Tade Kuu Mushi
(Bazıları ısırganları tercih eder) eseri ve diğer Japon klasikleridir.

1968'de Kawabata Yasunari (1899-1972) edebiyat alanında Nobel ödülü alan ilk Japon oldu. Kawabata,
dünyada yabancı dillere çevrilmiş eserleri ile geniş çapta tanınmaktadır. Bu eserler arasında Yukiguni
(Karlar Ülkesi) Senbazuru (Bin Turna Kusu) ve Kyoto'dur. Daha yakın yıllarda, Abe Kobo, Endo Shusaku
ve Inoe Yasushi'nin eserleri yabancı dillere tercüme edilmiş yazarlardır.

MATSURI

Japonların günlük hayatında hemen hemen her hafta, bazen haftada birkaç kez gözlemlenen bir olaydır,
O-matsuri: Batılılar Matsuri'yi katoliklerin Karnaval'larına, Almanların Fasching'lerine, Meksikalıların

5
Fiesta'larına benzeterek 'festival' (bayram, şölen, tören) demişler. Kuşkusuz, Matsuri'nin bütün
dünyadaki türlü bayram ve şölenlere benzeyen evrensel nitelikleri vardır ama yalnızca kendine
benzeyen özellikleri de pek çoktur. Bu yüzden Matsuri'yi, başka bir olaya benzetmektense 'Matsuri'
olarak anıp anlatmak belki daha doğru olur.

Matsuri, anlam ve deyim olarak "tanrı çağırmak" tanrının önünde, hizmetinde bulunmaktır.

Yeni Yıl

Japonlar, eski yılın bitişi ve yeni yılın gelişini büyük bir coşkuyla kutlarlar. Kutlama dönemine "O-
shogatsu" denir ve en geniş anlamıyla yılın ilk ayını içine alır. 1 Ocak'ta aileler biraraya gelerek uzun bir
yaşam vereceğine inanılan özel sake, içinde pirinç kekleri bulunan özel bir çorba içerler ve genellikle
önceki yıldan kalan acı hatıraları silip atarlar.

İnsanlar evlerinin girişlerini cam dalları ile hasır bezeklerle süslerler. Bunun anlamı, sembolik olarak saf
olmayan şeylerin (kotülüklerin) eve girmesini engellemektir. İnsanlar tapınakları ziyaret ederler ve
gelecek yılda iyi şans için dua ederler. Akrabalarının ve arkadaşlarının evlerini ziyaret ederek yeni yıl
kutlamalarında bulunurlar.

Yeni yılda bütün kuruluşlar ve devlet daireleri yılın üç gününde tatil edilir.

Setsubun

Geçmişte 'Setsubun' kelimesi, eski takvimdeki birçok mevsim değişikliklerine atfe kullanılırdı. Şimdi ise
baharın geleneksel başlangıcı olan 3 ve 4 Şubat günlerini belirtmektedir. Eski takvimde baharın ilk günü
yeni yılın başlangıcını göstermekteydi ve bir önceki gün, yani Setsubun da geçmiş yılın son gününü
temsil etmekteydi. Bugünün kutlamalarının geleneksel biçimi, kötü ruhları savmak için evin etrafına
fasulye serpmektir.

Bebek Festivali

Bebek Festivaki, ya da Hina Matsuri. 3 Mart'ta düzenlenir. Kız çocuğu olan aileler bu festivale özgü
bebek setini sergilerler. Bu set eski İmparatorluk sarayını temsil eder. Bu festivali özel bir tatlı beyaz
sake içerek kutlarlar.

Çocuklar Günü

Eski tarihlerden beri çin'de ve Japonya'da beşinci ayın beşinci günü olarak kutlanırdı, Japonya'da 5
Mayıs, 1948'de ulusal bayram ilan edildi. Bugüne çocuklar Günü adı verildi. Bu festival aslında yalnızca
erkek çocuklar içindir. Erkek çocugu olan aileler evlerin dışına güç sembolu olan sazan balığı şeklinde
6
kağıt şeritler asarlar, evin içinde samurai bebekleri ve armalar sergilerler ve özel pirinç kekleri yiyerek
kutlamalar yaparlar.

Tanabata Festivali

Genel olarak 7 Temmuz'da, bazı yerlerde de 7 Ağustos'ta kutlanan Tanabata Festivali köklerini bir çin
halk destanından alır. Bu destan iki yıldızın Samanyolunda yılda bir defa gerçekleşen romantik
buluşmaları üzerinedir. Bu yıldızlar Altair ve Vega'dır. Bu festivalde insanlar renkli kağıt şeritlere
dileklerini yazarlar ve bunları banbu dallarına asarlar.

Bon Festivali

Bon festivali geleneksel olarak ay takviminde 15 Temmuz'dan itibaren birkaç gün sürer. Bu günlerde
ölülerin ruhlarının kendi evlerine döndüklerine inanılır. Son zamanlarda bu festival 15 Ağustos'ta
kutlanmaya başlanmıştır. Yılın bu günlerinde çok sayıda Japon, akrabalarının mezarlarını ziyaret etmek
için doğdukları yerlere giderler. Bu festivalde insanlar, ölülerinin ruhlarına yol göstermek için evlerine
giden yollara fenerler asarlar, onlara yiyecek sunarlar, ve bon -odari denilen özel bir dans yapılır.
Fenerler çoğu zaman nehirlerde yüzdürülür.

SANAT

 SAHNE SANATLARI

Japonya'da sahne sanatlarının tarihi dans, drama ve müziğin birleşmesi ile ayırt edilmektedir. Bugün
kültürün bu dalının önemli özelliği birçok sanatsal formun geçmişte degişik dönemlerdeki kökleri ile
varlığını sürdürmesidir. Tiyatro alanı, örneğin tarihsel anlamda Bugaku (saray dansı ve müziği), Noh ve
Kyogen (bir tur komik drama), Bunraku (kukla tiyatrosu), Kabuki (geleneksel Japon tiyatrosu), Singeki
(yeni tiyatro) ve müzikalleri içine alir.

Kagura

Dini törenlerdeki samanca oyunların atası. Maskeli ve özel giysili, türkülü, şiirli pandomimler. 'Her yer
ve şeyde tanrı var' teması işleniyor, çoğunlukla.

Gagaku

Budizmle birlikte Asya'dan Japonya'ya ulaşan 200 kadar kutsal metin, müzik eşliğinde, sözsüz oyun
biçiminde sunuluyor. Maskeler Japonlarca yapılmış.

Bugaku

7
Danslı bir Asya oyunu. Bin yıllık bir geçmişi var. Kore, çin, Hint ve Manchu etkileri görülüyor. Maske ve
oyun giysileri, söylenceleri simgeliyor.

Klasik Tiyatro

Japonya'da klasik tiyatro, genel olarak Noh ve Kyogen, Bungaku ve Kabuki'den oluşmaktadır. Bugaku
halen bazı tapınaklarda icra edilmektedir. Fakat günümüzde dramadan daha ziyade dansla birleşmiştir.

 NOH ve KYOGEN

Noh adı verilen popüler dramatik formun kökleri Sarugaku (maymun müziği)'ya uzanır. Sarugaku 14.
yy.'da dansın tarım, akrobasi ve diğer gösterilerle birleşmesi ile gelişmiştir. Sarugaku, 14.yy.'da Noh'ya
dönüşmüştür. Noh'un bugün bilinen biçimiyle mükelleştirmiştir: sanatçıların genellikle maske taktığı,
kuralları olan müzikal bir dans-drama formudur. Sarugaku'nun mizahi yönü, özgür bir sanat olarak
varlığını korumuştur ve sonunda Kyogen adını almıştır. Kyogen geleneksel olarak Noh oyunu aralarında
sahnelenir. Nogakudo adı verilen özel tiyatrolarda sahnelenen Noh ve Kyogen oyunlarında yalnız erkek
aktörler rol alır.

 BUNRAKU (kukla tiyatrosu)

Bugün bilinen şekliyle kukla tiyatrosu 16.yy.'ın sonlarında gelişmiştir. Bu sıralarda Okinawa'dan
Shamisen (üç telli bir tur saz) gelmiş, kuklacılık ve Jorurı (hikaye anlatan şarkılar) ile birleşmiştir. ünlü
şarkıcı Takemoto Gidayu (1651-1714) Joruri'yi bir sanat olarak mükelleştirmiş ve oyun yazarı
Chikamatsu Monzaemon (1653-1724) ile işbirliği yapmış ve bugün de zevkle izlenen başyapıtlar
üretmişlerdir. 19. yy.'da Uemura Bunrakuken isimli bir tiyatrocunun eserleri herkes tarafından çok
begenilince kukla tiyatrosuna "Bunraku" adı verilmiştir. Noh ve Kyogen gibi Bunraku'da da yalnız
erkekler rol alır.

 KABUKI

Kabuki sözcük olarak üç öğeden oluşuyor Kabuki: Ka (müzik-saz), Bu (dans-oyun), Ki (beceri, ustalık,
yaratıçılık) vb. gibi. Kabuki'nin ilk gösterileri bir kadın grup tarafından sahnelenmiştir. Fakat 1629'da
Tokugawa Shogunlugu, toplumun ahlaki için endişelenerek, tüm kadınların sahne icraatlarını
yasaklayan bir bildiri yayınlamıştır. O zamandan sonra Meiji dönemine kadar Japonya resmi olarak
hemen hemen hiçbir kadın oyuncuya sahip olmamıştır. Kabuki'de kadın rollerinin erkekler tarafından
oynanması gerektiğinden 'onnagata' (kadın taklitçisi) adlandırılan bir aktör sınıfı ortaya çıkmıştır. Yavaş
yavaş en önemli yönü olarak dans yerini dramaya bırakmıştır; ve profesyonel oyun yazarları ortaya
çıkmaya başlamıştır. Bunların en başta geleni Chikamatsu Monzaemon'dur. 18. yy.'da "Kanadeyon
Chushingura" gibi kukla tiyatrosu oyunları Kabuki'ye uyarlanmış ve özel olarak Kabuki için tasarlanmış

8
tiyatrolar görülmüştür. Japonya'da sahne sanatlarının özgün karakteristiklerinden biri de her türün
kendi özel tiyatrosu ile övünmesidir.

 SHINGEKI

Shingeki, 20.yy.'in başlarında modern batı romanlarının etkisiyle doğmuş, az sayıda benzer
düşüncedeki insanlardan kurulu yaklaşık 50 grup tarafından bugüne kadar getirilmiştir. Her zaman esas
olarak gerçekcilik ile uğraşan shigeki, önemli unsurun dans ve müzik olduğu klasik Japon tiyatrosunun
tersine, oyunun senaryosuna önem verir. Bir yazar ve yönetmen olan Osanai Kaoru (1881-1928)
tarafından oluşturulan Tsukiji Shogekijo Tiyatrosu ve grubu, Shingeki'nin gelişmesinde önemli rol
oynamıştır.

 RAKUGO (meddah tiyatrosu)

Geleneksel Japon tarzı mizahi bir monolog olan Rakugo, Yose eğlence türünü en iyi şekilde temsil
etmektedir. Rakugoko olarak adlandırılan oyuncu, geleneksel bir Kimono giyer, kare şeklindeki bir
minderin üzerine oturur ve yalnız yelpaze kullanır. Monolog, 'makura' olarak adlandırılan bir önsözle
başlar ve hikaye için sahneyi belirler; monolog 'ochi' olarak bilinen noktalı çizgi ile bitirilir. Birçok
Rakugo mologu Edo (1608-1868) ve Meiji (1868-1912) Dönemlerinde ortaya çıkmıştır. Bu form bu
devirlerde gelişmiş ve zirveye ulaşmıştır. çoğunun içeriği bugünkü izleyicilerin bildigi yaşam tarzından
bütünüyle farklı bir yaşam tarzını yansıtır; ve sonuç olarak geleneksel Rakugo bir zamanlar topladığı
geniş ilgiyi kaybetmiştir. Buna karşılık, birçok oyuncu kendini çağdaş yaşamla uyumlu yeni hikayeler
üretmeye vermiştir.

 MANZAI

Yose eğlencesinin yanında yer alan bir diğer popüler tür ise 'Manzai'dir. Bu mizahi diyalog formu
geleneksel yeni yıl gösterilerinden gelişmiştir. Bunlar kutlamalarda şarkı söyleyip dans ederek ve sonra
nükteli hazır cevaplarla eğlendirirlerdi. Manzai, 1930'lardan sonra batılı tarzda giyinmiş mizahi
ikilileriyle ve çağdaş günlük yaşamdan alınmış konuları zekice işlemesiyle geniş kitlelerin ilgisini
toplamıştır.

DİN

Japon toplumunda en etkili olan, kökeni Hindistan'da bulunan Budizm'dir. Bu din 6.yy.'ın ortalarında
Çin ve Kore üzerinden Japonya'ya gelmişti. Budizm, ilk önce Japonya'nın en eski ve yerli dini olan
Şintoizm'le çatışır gibi olmuşsa da, bir süre sonra Şintoizm ile Budizm yanyana yaşamaya, hatta
birbirleriyle kaynaşmaya başlamıştı. ote yandan 4. yy.'ın sonuyla 5.yy.'ın başında, resim yazısını temel
9
alan Çin yazısının (Kanji) kabulü üzerine, bu vasıtayla Japonya'ya Konfuçyunizm girmişti. Bunların
yanısıra 7. yy.'ın başlarından 9. yy.'ın sonuna kadar Çin'den yeni bilgileri almak için sürekli olarak Çin'e
Japon öğrencileri ve Budist din adamları gönderilmiştir. 894 yılında ise artık onların gönderilmesi
durdurulmuş ve bundan sonra Japonlar kendilerine özgü niteliklerini arayarak o zaman kadar ülkeye
aktarılmış olan yabancı kültürlerle Japon geleneklerini bir anlamda sentezleştirmeye başlamışlardı.

Japonya'nın Batı'yla ilk teması ancak 16 yy'da, Portekizler tarafından ateşli silahların (1543) ve İspanyol
Jesuit misyoneri Aziz Françis Xavier tarafından Hiristiyanlığın getirilmeleri (1549) ile, başlamıştır. Bu
dönemde İsponyol ve Portekizlerle kurulan ticari ilişkilerden yararlanmak isteyen Japon tüccarları
Hiristiyanlık dinini benimsemişlerdi. Öte yandan Hiristiyanlık iç savaşların devam ettiği bu dönemin
huzursuz ortamın da etkisiyle ilk başta Japon halkı arasında hızla yayılmıştır. Bu durum karşısında
Hiristiyanlığın, uygulanmakta olan feodal rejimi bozma olasılığını düşünen yöneticiler, bu dini katı bir
biçimde yasaklamışlardır.

Budizm gerçeğin ta kendisinin kabul edilmesi gerektiğini öğreten bir dindir. Konfuçyunizm dinden çok
ahlak kuralları toplamı olarak gelişmişti. Şintoizm'de Saray'da yapılan törenler başta olmak üzere, Şinto
tapınaklarında (jinja), ailece çeşitli törenler yapılmaktaydı. Yani halkın, kendi içinde yaşamış bazı
kahramanları tanrılaştırıp, bunlara ve aile atalarının ruhlarına tapmış olduğu Şintoizm, dinden çok milli
gelenek ve göreneklerle alakalıydı.

KAYNAK: http://japonkultur.com/tr-anasayfa.html

10

You might also like