You are on page 1of 68

Kurtuluş Hareketi

SEÇİM BİLDİRGESİ
BU SEÇİM, asker seçimidir.
BU SEÇİM, oligark seçimidir.
BU SEÇİM, utanç seçimidir
BU SEÇİM, halka karşı seçimdir.
HİÇBİR yeni seçilmiş iktidar partisi başkanı ve başbakan bu kadar erken bir zamanda bir seçi­
me gitmez: Seçim komutanlar tarafından emredilmiştir. Komutanlar, koalisyon istemektedir. İk­
tidar partisinin başkanı bu nedenle koalisyonu gündeme getirmiştir.
KOMUTANLAR, Kürt Devrimcileri, PKK gerillaları üzerine, yeni ve daha büyük operasyon­
lar istemektedirler. Daha büyük operasyon, daha büyük koalisyon demektir.
OLİGARKLAR, erken seçim istemekte ve ancak koalisyon istememektedir. Parti liderleri, bu
nedenle, oligarklarm organı TÜSlAD'a giderek görücüye çıkmış kızlar gibi kendilerini beğen­
dirmek istemektedirler. Parti liderleri, oligarklara, aralarında fark olmadığını kanıtlamak için
çalışmaktadırlar.
PARTİLER, seçimi, oligarklar önünde, 12 Mart Darbesi’nin destekçisi ve çocuğu TÜSİAD kür­
süsünde vermektedirler.
HİÇBİR seçimde halk, işçiler ve köylüler, bu ölçüde sürü gözüyle görülmemiştir.
PARTİLER, hem seçimlerini reklam firmalarına vermekte ve hem de seçimi bir reklam yarışı
saymaktadırlar. Partiler, reklamlardaki sabunlar örneği, hem birbirine benzemeye çalışmakta ve
hem de ambalajı ve reklamcısıyla birbirinden ayrılmaktadırlar.
TÜRKİYE, tekelli bürokratik düzenin yüzsüzlüğü ve iki yüzlülüğü içine sokulmaktadır. Şim­
diye kadar ülkede zenginler, kuklaları aracılığıyla, ülkeyi yönetmeye çalışırlarken, artık doğru­
dan seçimlere girmeye ve başbakan olmaya cüret edebilmektedirler. Devlet basınının her gün
resimlerini basarak aranır hale getirmek istedikleri muhteris tekelliler halk temsilcilerine ait ol­
ması gereken parlamentoya girmek için sıraya girebilmektedirler.
BU SEÇİM, başlamadan bitmiştir.
BU SEÇİM, geniş yığınlar açısından karanlık bulutlarla yüklü bir oyundur.
BU SEÇİM, çaresizliğin ahtapot kolları arasına düşmüş, Türkiye tekelli düzeninin sonu olma­
yan bir oyunudur.
BU SEÇİM, seçime giren partilerin, daha girmeden ülkeyi kaybettikleri bir seçimdir.
ARTIK GÖRÜLMÜŞTÜR: ANAP'm doğal lideri Turgut Özal'ın Misakı Millici Cumhuriyet'in
mezarcısı olduğu artık görülmüştür.
ARTIK GÖRÜLMÜŞTÜR: ANAP'm şimdiki lideri, zenginlerin çocuğu, tekelli bürokrat Me­
sut Yılmaz’m, ANAP'm mezarcısı olduğu görülmüştür.
Devamı sf:6 5 'te --------------»

T o pl u m sa l K u r t u lu ş
aylık teorik-pratik sosyalist dergi
Beşinci Yıl, Sayı: 48 Ekim 1991

Sahibi: Şevki Ömeroğlu Genel Koordinatör: Çelik Bilgin


Genel YayınYönetmeni: Nejdet Kanbir (Türkiye) Mustafa Silar (Avrupa) Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Nejdet Kanbir
Yazı İşleri Müdürü: Kadir Güven Yayın Kurulu: Hasip Akgül, Candan Baysan, Murat Ceran, Bilgesu Erenus, Alper Yalman
Merkez: Büyük Reşit Paşa Cad. 40/4 Beyazıt / İstanbul Telefon: 513 84 29 - 528 43 72
Ankara Bürosu: Konur Sokak 73/9 Ankara Telefon: 125 93 78
BU SAYIMIZ

Bu sayımızın makalelerinin dışında, gündeme ilişkin iki konusu var. Bunlardan bi­
risi seçimler, diğeri, öteden beri dillendirdiğimiz, ancak Sovyet'lerdeki gelişmeler
üzerine birkez daha gündeme getirdiğimiz, bu topraklardaki sosyalizm pratiği dü­
şüncesinin bizdeki ifadesi olan Bölge Devrimi ve ileri Sosyalizm.

ilginç bir seçim sürecine girildi. Herşeyden önce böylesi beklenmedik bir anda se­
çime gidişin, doğrusu burjuva partilerini bile yeterince sevindirdiği söylenemez.
Toplumsal Kurtuluş'un sayfalarında, iktidarın parlamento dışında olduğu yazıldı.
Oysa parlamento seçim karan verdi. Bu kimseyi aldatmamalıdır. Bu karar, iktidar
partisinin, ne örgütlerinde tartışılmış, ne parti meclisinde tartışılmış, ne de kabinede
tartışılmıştır. Oysa iktidar partisi, kısa süre önce kongre de yapmıştı, seçim, hiç gün­
demleri olmamıştı. Burjuva muhalefetin seçim feveranları ise, ancak, bu karann hü­
kümetin ağzından okunmasıda karşı malzeme olabilmiştir. Birçok alanda çözüm­
süzlükle yüz yüze gelen düzen, özellikle son dönemde devrimci Kürt hareketi karşı­
sındaki çözümsüzlüğüyle, devam edebilmek için başvurmak zorunda olduğu şidde­
tini en azından sürdürmek ve öyle anlaşılıyorki artırarak sürdürmek zorunda kalı­
yor. Bunun içinse görüntünün istikrara kavuşması gerekiyor ve seçim böyle geli­
yor. . ,

Seçimlere ilişkin tavrımızı Bildirge'de bulacaksınız. Kurtuluşçular'ı, bu sayıda bir


görev bekliyor; Seçim Bildirgesi'ni dağıtılmak üzere ayrıca bastık. Ancak size ulaş­
mamış olabilir. Böyle bir durumda derginizin kapak içlerinde yer alan Bildirge'yi,
fotokopi ile çoğaltıp dağıtmalısınız. Öz olarak tav- ^
rımız Bildirgede bulunuyor, ayrıntılarsa
sayfalarımızda. Lenin canımın içi
Canım kadar dolu
Bölge Devrimi; Baş Yazımız'ın konusu Bölge Bilemezdin ki
Devrimi. Konu hakkında çeşitli dergi ve kişilerin insanoğlu ne kadar küçük
görüşlerini sorduk, bize ulaşanları sunuyoruz.
Ne kadar ulu
Sayfalarımızda, ayrıca yoğun makaleler bulacak­
sınız.
Seni yıktılar sanarak
îlyas Salman dostumuzun, paylaştığımız duygu­ Heykellerini yıktılar
larının ifadesi olan dizelerini buraya alıyorum.
Üzülme
Mali sorunlar açısından bu sayımızdan itibaren,
dergilerimizin ve yayınevlerimizin ortak sahipliği­ Bak bir oğlun var
ne geçiyoruz. Şevki Omeroğlu sahipliği üstleniyor. Anadolulu.
îlyas Salman
Geçen sayımıza da, iki ayrı mahkemede dava
açıldı.
Gelecek sayıda buluşmak dileğiyle... Dostlukla.
Nejdet Kanbir
T o plum sal K urtuluş
İÇİNDEKİLER
aylık teorik-pratik sosyalist dergi
3- Yorumlarıyla Olaylar:
Beşinci Yıl, Sayı: 48 Utanç Seçiminden Manzaralar
Ekim 1991
15- Güvenin Kaynağı Eylem
DÖNEM & AKIŞ YAYINLARI Adına Yalçın Küçük
Sahibi: Şevki Ömeroğlu
Genel Koordinatör Çelik Bilgin 20- Sosyalist İnsan ve Devrim
Genel Yayın Yönetmeni: Nejdet Kanbir (Türkiye) Serpil Koksal
Mustafa Silar (Avrupa)
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Nejdet Kanbir 21- Kopan
Yazı işleri Müdürü: Kadir Güven Nurettin Oğuz
Yayın Kurulu: Hasip Akgül
Candan Baysan 22- Mülkiyet Üzerine
Murat Ceran Bir Ön Çalışma
Bilgesu Eren us
Alper Yalman N. Oğuz - M. Göksoy
23- Yanılsama ve Yabancılaşma
Merkez: Büyük Reşit Paşa Cad. 4 0 /4 Beyazıt / İstanbul
Telefon: 513 84 29 - 528 43 72 Funda Hakan
Ankara Bürosu: Konur Sokak 7 3 /9 Ankara 26- "Sürgün Dönüşü"nden İzlenimler
Telefon: 125 93 78
Avrupa Temsilciliği: Frankfurt Ufuk Yılmaz
Schichau Str. 7-9 6 Frankfurt İ Almanya 27- Onu Anlat İşte
Telefon: 069 / 495743
Danimarka Temsilcisi: Fadıl Ölmez Hüsnü Öndül
Bellingevej 128/B 5250 Odense SVTel: 65/961562 28- Bu Partinin Neresi Sosyalist?
Shıttgart Temsilcisi: A. Kanber Resuloğlu
Postfach 40 02 617000 Stuttgart 40 Almanya Hasip Akgül
Paris Temsilcisi: A.Yalman 30- HEP: SHP’nin Vitrini mi?
Poste Restante Paris Bonne Nouvelle
75010 Paris, France İlhan Akalm
Bonn Temsilcisi: İmam Zeynel Aslan 31- HEP Sancılı
İsviçre Temsilcisi: Baran Fırat
Postfach 87 4123 Allschwil 2 İ. A.
Mönchengladbach Temsilcisi: İlhan Pasin 33- Seçimler ve Oyunlar
luisental 34 4050 Mönchengladbach 3 Almanya
Strasbourg Temsilcisi: t.Çam ur S. K.
5 Rue Des Lys 67100 Strasbourg Fransa 36-Ecevit: "Ben Değiştim"
Abone Koşullan: Yurtiçi Yıllık: 100 bin TL
Posta Çeki Numarası: 324663 Nejdet Kanbir İstanbul Metin Ortakçı
Banka Hesap Numarası: 157 502 Ahmet Zengin 38- Utanmalısın!
İş Bankası Cağaloğlu / İstanbul
Yurtdışı: Yıllık 80 DM Halil Temurşah
Yurtdışı aylık: Almanya: 10 DM 41- Revolüsyon - Restorasyon
İsviçre: 10 SF
Fransa: 28.5 FF Y .K .
Danimarka: 40 DK.Kr 48- Bölge Devrimi ve Görüşler
Döviz Tevdiat Hesap Numarası: 30100-2401
Ahmet Zengin İş Bankası Cağaloğlu / İstanbul Sorun-Emek-Özgür Halk-Teori-Orhan İyiler
63- ABD'nin Küba Politikası
Kapak Resmi:
Basıldığı Yer: Granma

T O P L U M S A L K U R T U L U Ş 1U N B E Ş Y I L I
Sahibi: Genel Müdür: Genel Koordinatör: Genel Yavm Yönetmeni: Yazı İslerie Müdürü:
Bilgesu Erenus Haşan Akgüç M. Emin Sert Erhan Tezgör Servet Ulusoy
Yalçın Küçük Şevki Ömeroğlu Abdullah Keskin İlhan Akalın Orhan Gökdemir
Ahmet Zengin Çelik Bilgin Onur Erk Felemez Ak
Şevki Ömeroğlu Candan Baysan İlhan Akalm
Nejdet Kanbir H. Kaya Eker
Metin Ağaçgözgü
Sedat Yılmaz •
Haşan Kara
Nejdet Kanbir
Kadir Güven
UTANÇ SEÇİMİNDEN MANZARALAR
i
ÜSTÜ
AÇILMAYAN
ASKERİ SEÇİM KARARI GERÇEKLER

Seçim, yüksek komutanların emridir. Kurmay subayların ve gene­


Koalisyon, yüksek komutanların isteğidir. rallerin bir durumun üstünü ört­
mesi mümkün değildir: PKK, Al­
Yüksek Komutanlar, ANAP: DYP Koalisyonu buyurdular. man turistleri günlerce dağda
Oligarklar, ANAP-Ecevit koalisyonu rica ettiler. gezdirebilmekte ve istediği yer
SHP, kendi kendisinin taklitini yaparak herkesi güldürüyor. ve saatte serbest bırakabilmekte­
dir. PKK, Türk Silahlı Kuvvetle­
Seçimden sonra "Büyük PKK Operasyonu" isteniyor. rimden bir grup askeri esir ala­
bilmekte ve başka bir toprakta
Hiç bir parti lideri, parti lider­ kanununu daha da "anti­ bunlara esir muamelesi yapmak­
liğine gelir gelmez bir erken se­ demokratik" yaparak, bir erken tadır. PKK, şimdiye kadar yap­
çim kararı almaz.. .seçim süprizi ile karşılaştılar. madığı bir biçimde Amerikan tu­
Hiç bir başbakan, koltuğunda .Seçimi Kürt gerillaları sağladı. rist ya da araştırmacılarını da
ısınmadan bir seçime gitmez. Kürt gerillaları aynı zamanda kaçırabilmektedir. PKK, karakol­
Seçim emredilmiştir. Olağanüstü Vali'nin de görevden ları tarayabilmektedir.
Hiç bir parti lideri, seçim alınmasını gerçekleştirdiler. Hay- Kürdistan dağlıktır ve dağla­
kampanyasını açarken, bir koalis­ ri Kozakçıoğlu, artık hiç bir gücü ra karakol, gerekmektedir. Hükü­
yondan söz etmez: Koalisyon, olmayan sadece protokol işleriyle metin her karakola bir tabur ya
yüksek komutanlann isteğidir. ilgili olan valiliklerin en protokol- da bir bölük asker yığması müm­
Mesut Yılmaz, üstelik koalis­ lusuna atandı; artık kent yöne­ kün değildir. Fakat bir kaç man­
yon ortağını da açıklıyor ve DYP timleri, belediye başkanlan ile ga asker ise bugünkü PKK bas­
ile koalisyon yapacağını ileri sü­ emniyet müdürlerinin elindedir. kınları karşısında . kendisini
rüyor; bu da askerlerin isteğidir. Kozakçıoğlu, kızağa alınamaz ve­ koruyamamaktadır. Bunlar, aske­
Askerler, "sınır dışı operasyon­ ya daha başka bir valiliğe verile­ ri gerçeklerdir. Basın, politikacı­
lar" konusunda parazitli sesler çı­ mezdi; bu, izlenen politikanın ba­ lar bu gerçekleri görmeseler bile
karan Demirel'i hükümetin içine şarısızlığını kabul etmek kurmayların ve komutanların
alarak parazitten kurtulmak isti­ anlamına geliyordu. bunları gördüğü muhakkaktır.
yorlar.
Oligarklar, önce koalisyon is­
temediler. Sonra partileri önlerin­
Toplumsal Kurtuluş,Mayıs 1991, Sayı.43 Sf:6 ' dan
den geçirdiler. TÜSlAD salonla­
rında parti liderlerinin yapmış
olduğu defile sonunda bunların
birbirinden farklı olmadığı kara­
rını verdiler.
KÜRTLER:
UFUKTA
ERKEN SEÇİMİ ZORLADILAR
KOALİSYON VAR
Politikanın bir güç işi olduğu
ortaya çıktı. 1989 Yılından beri, Türkiye 'deki iktidarın dayanakları parti rekabetini aşmıştır.
Demirel ve İnönü, sürekli olarak Türkiye 'de egemenler koalisyondan korkmayan bir konu­
erken seçim istediler. Hükümet ma gelmek üzeredir. Çünkü partilerin ve meclisin çok öte­
üzerinde etkili olamadılar. Ancak sinde bir iktidar yapısı ortaya çıkmaktadır.
hiç beklemedikleri bir zamanda
iktidar partisinin, üstelik seçim

3
] YORUMLARIYLA OLAYLAR l

B ir ayda 4 'üncü karakol


baskını... 7 M ehm etçik şehit 9 9
• Dün sabaha karşı 05.30 sıralarında yürekle­
rimize bir acı daha saplandı. Hakkâri’nin
Yüksekova İlçesi'ne bağlı Çobanpınan Jan­
darm a Karakolu’n a saldıran PKK militan­
lan, 7 erimizi şehit etti. Son 1 ayda, 4
karakol baskınında 22 erim iz şehit düştü...
• İran'ın Urmiye Kenti yakınlarındaki itelerinden top­
raklarımıza tızan 40 kadar terörist, karakolumuza
otomatik makineli tüfekler, roketatar ve al bomba­
ları He sakkrdı. Çatışm ada 3 ar da yaralandı.^
• İranlI Devrim Muhafızları ndan destek gören katiller,
tekrar İran'a kaçtı... PKK militanlan, önceki g e ce
saldırdıkları iki karakolda da 5 erimizi yaraladılar.
• 19. sayfada

Suriye’ye
OPERASYON ve
DAHA BÜYÜK OPERASYON
PKK uyarısı
P K K ’nm eylemlerini tırmandırması, askeri yetkililer
Komutanlar ise, muhalefet bu
arasında rahatsızlık yaratıyor. Yeni bir sınır ötesi işe* ortak edilmedikçe operasyo­
operasyon beklentisi söz konuşu. Böyle bir
Çözüm, sınır dışında aran­ operasyonun, bu kez Suriye topraklarındaki Bekaa nun çok büyük politik gerginlik­
Vadisi'ne yönelmesi değerlendiriliyor.
maktadır. Ancak şimdiye kadar ler yaratacağına inanıyorlar. Şu
yapılan sınır dışı hareketler, ilk anda da muhalefet olarak sadece
önce propaganda malzemesi ol­ Demirel'in Doğru Yol Partisi’ni
nin kuzeyi yol geçen hanına dön­ düşünüyorlar. Bu nedenle erken
makla birlikte, bir süre sonra ha­
müştür ve hem de Talabani- seçim istediler ve bu nedenle
yal kırıklığına yol açmaktadır.
Barzani Türkiye ile çok sıkı bir ANAP Başkanı koalisyondan ve
Hükümet, bu durumda çaresiz
ilişkiye girdiler. üstelik de DYP ile koalisyondan
kalırken, komutanlar, daha kök­
tenci hareketler üzerinde dur­ söz. ederek seçime karar verdi.
SURİYE Mİ, İRAN MI Seçimden sonra beklenecek
maktadırlar.
Bekaa Vadisi'ne bir operasyo­ olan bir "büyük operasyon" ol­
Hükümetin bu duruma daha maktadır. Ancak nereye? Türk
nun, Suriye’nin tepkisini çekme­
fazla kayıtsız kalması mümkün askerleri Suriye'ye mi, İran’a mı?
mesi mümkün değildir. Ayrıca
görünmemektedir.
Genelkurmayın Bekaa hakkında
bilgisi olmalıdır; bu vadide Filis­ m m m m m m m sm m m m
tinliler de bulunmaktadır. Bunun
da ötesi, Bekaa Vadisi bir gerilla
II
deposu değil eğitim yeridir. En ANAP: MİSAKI MILLICI
çok iki yüz kadar gerilla adayı
eğitim görmektedirler. Dolayısıy­ CUMHURİYETİN SONU
la yapılacak operasyonun astarı­
nın yüzünden daha pahalı olma­ ANAP, Türkiye'de hiç bir yapıcılığın adı değildir.
sı mümkündür. Misakı Millici Cumhuriyet'in sonudur.
Darbe ile geldiler: Utanç verici bir seçimle gitmeye hazırlanıyorlar.
BİR DE İRAN Mesut Yılmaz, bugün tckelli bürokratik yönetimin başbakanıdır.
Yılmaz ile Özal arasındaki rekabet, Almanya ile
Bütün bunlar tartışılırken bir ABD arasındaki yarışa benziyor.
de İran ortaya çıkmıştır; İstihba­ Son anda bütün gözlerin Özal’dan vazgeçmeye başladığı görülüyor.
rat örgütleri, son karakol baskını­ Özal Ailesi'nin propagandası
nı yapanların İran'dan hareket et­ Kurtuluş okuyucularının yakın­
için kurulan Sabah birdenbire
tikleri düşüncesindedirler. dan tanıdığı Strausz-Hupe'ye
Turgut Özal'a karşı muhalefete
Basma, bu yolda bilgi verilmiş ve yazdığı şükran mektubunu açık­
başladı. Önce, Özal'ın gayrimen-
basın da bunun üzerine Iran ladı. Dünyanın hiç bir yerinde hiç
kullerinin vergiye esas olan değe­
aleyhinde yayınlara başlamıştır. kimse efendisine teşekkürü bu
rini çok küçük gösterdiğini açık­
Kürt gerillâları, Türkiye'nin, kadar ölçüsüz yapmaz; Özal, ta­
ladı. Bunu ve Özal'ın 1983
Suriye, Irak ve İran'la sorunlu ol­ yinleri de VVashington'u memnun
seçiminde başbakanlığı kazan­
masına yol açıyorlar. Irak şu an­ edecek şekilde yapacağını Ameri­
ması üzerine, o zamanki Ameri­
da hesaba katılmıyor; hem ülke- kan büyükelçisine taahhüt etti.
kan Büyükelçisi ve Toplumsal
4
\YORUMLARIYLA OLAYLAR I

WASHİNGTON henüz kesin cevap vermek müm­ ve geçen zaman içinde demagoji­
ÖZAL'I kün değildir. sinin sınırlarını aşmıştır.
BIRAKIYOR MU? Bütün partiler, kendilerini
ALAMANCI YILMAZ reklam şirketine verdiler. Bu da
Sabah Gazetesi'nin sahipleri GİDECEK VE "MORRÎSSON" yetmiyor; seçimi tam bir reklam
Amerikan sermayesi ile içli dışlı­ SÜLEYMAN GELECEK olarak anladılar. Bayağı basın bu
dır. Ancak bu mektup, eğer anlayışı hemen kavradı ve seçimi
ANAP Genel Merkezi tarafından VVashington ün, bir -almana bir "vitrin" yarışı olarak gördü.
sızdırılmamışsa, ya Amerikalılar vezirin gelmesini önleyemediği Sinema sanatçıları, tiyatrocular,
ya da Özal tarafından verilmiş için de Özal'a kızmış olması basının her gün resmini basa ba­
olmalıdır. Özal'm verdiğini tah­ mümkündür. Şimdi VVashington sa "yakışıklı" yaptığı iş adamlan,
min etmek güçtür; mektubun intikam.iril alıyor? Üstelik böyle seçimlerin yıldızı haline geldiler.
Amerika tarafından sızdırıl­ Utanç verici bir seçime
dığı ihtimali yüksek görün­ 'gidiliyor. Toplumda hiç bir
mektedir. değer bırakılmıyor. Birbiri­
Acaba Özal'dan vazgeçil­ ne küfredenler, birbirine
di mi? Demirci, Özal'ı indi­ yalancı diyenler, birbirine
receğini ilan etti ve buna hırsız diyenler, bir günde
İnönü de katıldı. ANAP Ge­ kucaklaşıyorlar.
nel Başkanı Yılmaz ise Hiç bir ciddi tartışma
Özal'm susmasını istedi. yoktur. Hiç bir heyecan
Özal, Çankaya’da, Demi­ yoktur. Hiç bir umüt yok­
rci'm hücumları karşısında tur. Hiç bir ciddiyet yok­
sessiz kalacaktı. Acaba Özal gitti bir intikam son derece kazançlı tur. Solu olmayan, bu seçimde,
mi? olacaktır: Çünkü Alamana Mesut "sol" da, sağ da büyük bir utan­
Yılmaz'ın yerine Amerika'nın sa- mazlık sergiliyorlar.
ANAP-DYP ■dik politikaası Demirel’in başba­ Bu Misakı Millici Cumhuri-
KOALİSYONU kanlığı söz konusu olmaktadır. yet'ln yıkılışıdır. Artık Türkiye
İÇİN Demirel kuşkusuz Amerikan­ hem emperyalist ağın bir parçası­
ÖZAL'IN SONU cı olmakla birlikte Amerika •iki dır ve hem de emperyalist heves­
kez Demirci'm düşmesine göz ler peşindedir. Misakı Millici
Askerler, ANAP-DYP koalis­ yummuştur. Bu, söz konusu du­ Cumhuriyet'in bütün ahlaki de­
yonu istiyorlar. Özal Çankaya'da rumlarda, daha Amerikancı yö­ ğerleri ayaklar altına alınmıştır.
oldukça bu mümkün değildir. netimlere ihtiyaç duymasmdan- Halk egemenliğinin bittiği res­
Yılmaz, tekelli bürokratik yöneti­ dır. Demirel'in buna üzüldüğü men ilan edilmektedir: Yüzde 26
me uygun bir yüzle askerlerin sö­ muhakkaktır; ancak Demirel'in il­ ile hükümet olunacağı resmen
zünü dinlemektedir: Özal Çanka­ kesiz bir politikacı olduğu da ke­ açıklanmaktadır. Topluma hük­
ya'da olduğu sürece böyle bir sindir. VVashington'un, Özal'a in­ medebilmek sermayesi hisselere
koalisyonun mümkün olamaya­ direceği bir iki darbe, Demirel'in bölünmüş şirketlere hükmedebil­
cağını görecek durumdadır. gönlünü almaya yetecektir. meye indirgenmiştir. Yüzde 26
Tekel sahiplerinde de Özal'm ile hükümet olunduğu bir za­
düşüşüne doğru bir eğilim orta­ MİSAKIMİLLÎCÎ manda, toplumda, isyanlar çık­
ya çıkıyor. Tekel sahipleri de ar­ CUMHURİYETİ YIKTI ması gerekmektedir. Kütle edil­
tık koalisyondan korkmuyorlar. ve GİDİYOR gin bir sürü olarak kabul ediliyor
Ancak "değiştim" diyen Ecevit ile Eğer yeniden başbakan olursa ve bu nedenle seçimleri reklamcı­
bir koalisyonu tercih ediyorlar. Demirel'in ülkeyi yeni bir darbe­ ya vermekten ve seçimleri bir
Acaba komutanların, oligark- nin eşiğine getireceğine muhak­ reklam savaşı olarak anlamaktan
îann düşürmek istedikleri, kak gözüyle bakılmalıdır. ANAP kaçınılmıyor.
ANAP'm tarafsız kaldığı sözcüleri, bir yerde haklıdırlar: Özal'm Misakı Millici Cum­
Özal'dan Amerika da koptu mu? Demirci'yi bugünkü Türkiye’yi huriyet'in mezarcısı olduğu açık­
Bu yüzden batan gemiye terke- anlaması mümkün değildir. Artık lıkla görülüyor.
den fareler örneği Washington tam bir tekelli bürokratik ülke ol­ Bu seçimde galiba Misakı Mil­
da, terketmek yerine Özal'a bir duğunu kavraması mümkün de­ lici Cumhuriyet'in hem kendisi
darbe mi indiriyor? Bu sorulara ğildir. Demirel geride kalmıştım ve hem de mezarcısı gömülüyor

5
YORUMLARIYLA OLAYLAR

ZAVALLI TÜRKİYE
DÜNYANIN HİÇ BİR YERİNDE BÖYLESİNE DERİN BİR AŞAĞILIK DUYGUSU OLAMAZ!
TÜRKİYE'DE BAŞBAKANLIK VE DEVLET BAŞKANLIĞI KOLTUĞUNA OTURAN BİR KİMSE,
BU KOLTUK İÇİN HALKINA VEYA TANRISINA DEĞİL AMERİKASI'NA ŞÜKRAN İFADE EDİYOR!
NE DEMELİ? DÜNYANIN HİÇ BİR YERİNDE BU OLAMAZ!
KOLTUĞA OTURACAĞINI SÖYLEYEN KİMSE BÜTÜN TAYİNLERİ DE EFENDİSİNİ MEMNUN
EDECEK ŞEKİLDE YAPACAĞINI TAAHHÜT EDİYOR.
İŞTE TÜRKİYE! İŞTE PARTİLER! İŞTE SEÇİMLER! İŞTE ADAMLAR!
TURGUT ÖZAL UYDURMA DEDİ. FRENKLERİN BİR SÖZÜ V A R ," UYDURMA OLABİLİR AMA
BAZEN GERÇEKTEN DAHA İYİ UYDURULMUŞTUR"
BU DA ONA.BENZİYOR!

SABAH. Ozal’ın 83 seçimlerini kazanın


Anka«if0lfflŞI9MlUDe’ye yazdığı şu

Y ■

p f . ’l Ç . ■ </:: .-A

. -m
İ t '
r - 'i „ -- . î-VjAAr '

*,<

Büyükelçi Robert Strausz-Hupe


: r \ : - ? m
Birleşik Devletler
V.
’V
d >7- i
Büyükelçiliği
Atatürk Bulvan 110
M k ir a

Ekselans,
B u mektup bir şüketn ifadesidir. Şahsım v*e
*VıjvembaA 74,
arkadaşlanm hala seçimlerdeki muazzam zaferin
tesiri altındayız. Yakm bir dostun desteği olm ak­
AmbaAtado* îlabent St-ıOu-sş-Hupa sızın böyle muazzam bir sevinç ve tatminin
OnbdAzy o t 47te UruJed S zdttA
A ta tü rk ÛuivaAi, T10 mümkün olamayacağının idraki içindeyiz. B u
inhana sebeple size ve zaferimize katkılarda bulunan
dostlarımıza saygı v e minnetlerimizi ifadeden
Voua '.onay, kendimi alamadım. B u haleti ruhiye içinde, te­
TKİa la a n o ta o t app-xtcj.ati.on.. 7 cne «y a^AOCİate itu ıa a İ lJJ. ^
ünden tha inpıtAALOn o t th a ovanıvhaJnuny atactûon vLCjoıuy. ü'a a n t iuimy
davim sırasında ülkenizde şahsım a gösterilen
amasıe th a t th e enovnuyA £o$ı one 4atİA (actLon woudd handiy hava oaen yakınlığın önem ini özellikle vurgulamak isterim.
poiAİb'ia u jith o u t th e halpinç. hand o t a yuod ttia n d . t o-i th in *w a on Amerika'da b a n a sağlanan yüksek düzey tem as
7 rnnnot ta tn a in La om enonzAALna oua noAotct and onaİLtuca to you and to

Ahmet b it othan tn ie r d * mho nave co n tn ih u ta tt to oua \LCtoay. 7a i n t t anotiÂna*.


no-ı\ent j uu.'dı to a Zazaa t â * ım portance o t th e co o p eıatioa 7 ma* o tta n td
un uoua countay du-ûny ny tn a a tn e n t. Tht eAtcbiisshed h iy h -ia y a i contactA
ve toplantılar, partimizin uygun bir y a p y a k a - '
vusturulmasmda ve etkin bir seçim kampanyası
açılmasında yararlı olmuştur.
VARDAR cne iha m eetinyA 7 had th en e hava been u o etü t to< th e pcopen Atnuctu-Jny o t
i h t panty and t h t iaunchıny o t a n 'e tte c tiv a atectLun campoiyn.
T ht naaJuA tic azAZAyıent* o t -tâ e compİLCaitd Autuatuon in th t* '
Ülkemizdeki karmaşık durumun gerçekçi gö­
rüşle değerlendirilmesi, Türk seçm eninin düşün­
tatilden cou ntny. th e yood hnuuıiedya o t t h t m tntaAtlA .it and t - e a.sp*,ıatLOfiA o t ta *
lu n h u h vatan a, a * w * t i an t h t p n tA v U -d a y teonomie p-.obi.tmA tacuny th a t
' OAOvtd tu* b e o t o pa,zamjunt ump u n t e n e t to z th a to v o n a b la outcuma o t ce yapısı ve ödemlerinin, karşı k arşy a bulundu­
ğu ekonom ik sıkıntıların yakından bülnm si de
t h t ■ıL-.uyyta.

döndü Aiony u/uth. (.hat. t te ' çaÂA to th t v.ıtenA Icvnoıad on t i e av t o t -ti*


tJ.atJ.uon to vota to n t h t panty th a t uAJJ. b î ahla to anane,ıva Aha Atctu.) tfito
seçimlerin lehimize sonuçlanm asında önemli bi­
rer etken olmuştur.
B Yıllık iznini kullandı­ iA .thuA c o untzy h a t had c -iooauny a 'ta t. t on t ' .* haı-.to n t.
ğı için yazılarına bir A * â p a -.ty t- . a t h a * ~on th e conU dcnca o t th e n a tcu n u * e a a iija nov Bunun yaraşıra, seçim arefesinde seçm enlere
süre ara veren Ah­ d i e a t oua n a * p o n .* tb u liJ ja i aza and ho v d u t t i c u t t u t la t u -cnanya t i c tteapiy
i t i con-ıanvatuve na.vn* and v a y t t h a t i İ lAA hava a -ıtnuny unpact on
ülkemizde m evcut statükoyu koruyabilecek bir
met VARDAR, oan Aocuaty. partiye oy vermeleri çağrısı yapılması d a, karar­
ilgiyle okuduğunuz 7 uiA h to üin u n a you th a t i n İh a appointnent o l t i e z u to ry te m and ız durumdaki seçm enler üzerinde u y a n a etki
“ALO SABAH” kö­ i n oua cu upaxa.ti.aa ıuuth th a highJjy-neApacted h tn d o t z ta te we zha .it ba
şesindeki yazılarına ' y ıu d a d by oun common hdaaİA. yapmıştır.
bugünden itibaren £ k paaAAİny onca oydun o u ı deep yza tu tu d a ton evvıythL ny dona in oua Milletin güvenini kazanmış bir parti olarak, so­
tavo* 7 vLAh to a**une you th a t 7 an ioohtny totuuOAd to zea m y you ooon.
başladı, rumluluklarımızın n e derece büyük olduğunun
A cczp t. tx.calier.cy. "the çAiunancak o t ny K cyhezt co n tudenatu».
■ Yazısı 6.sayfada ve toplumumuzu h ala büyük çapta etkileyen fcjr
tucu usul ve altşkeuılıklan değiştirmenin n e ka­
dar zor olduğunun idrakindeyiz. . I

SABAH Yönetim kadrosunun tayininde v e pekljM yn


Devlet Başkanı İle işbirliğimizde mÛşttMk k l â i «
DUN terimiz doğrultusunda hareket ed eö efljm to l-
nanm anıztöterim.
İstanbul:.,,.427.508
Ankara: ..İ...187.940 Bizim için yapılm a olan
m m tekraren arz, pek y e Ja ..,,
ipn ir:.........124.840
m u bey an ve en derin saygılarımın ]
Adana:......72.546 ca ederim, Ekselans.
(Elazığ:........ 35.695 Mektubun orijinali ve Türkçesi
1bplam:.....848.529 Turgut Özal’ın Amerikan Büyükelçisi Hupe ye yazdığı ve imzasını taşı­
adet basılmıştır yan mektup İngilizce yazılmış. Bağımsız gazetecilik konusunda engel ta­
nımayan SABAH, bu mektubu yayınlayarak tarihi bir olaya ışık tutuyor
[ ] YORUMLARIYLA OLAYLAR [

bu ikisiyle görüşmeler yaptıktan


sonra, yerini Bülent Ecevit'e bıra­
III kabileceğini söyleyerek Ecevit'e
tekrar davetiye çıkardı. Bu sosyal
demokrasinin tipik halidir: Her-
zaman tekellerin sahiplerinin
İN ÖNÜ-ECE VİT: gönlünü yapmaya bakıyor.
CHP-SHP IRMAĞI BİTTİ SHP yönetimi bu seçime gi­
rerken kendisini bir alay konusu
Ecevit, Truva Atı kimliğini oynayarak CHP-SHP suyunu bitirdi. haline getirdi. Seçimlere taraf
olamadığını gösterdi. Seçimlerin
İnönü, kendi kendisinin komiği rolüne çıktı. DYP ile ANAP arasında geçmesi
Bu seçimle Ecevit'in büyük sermayenin adamı olduğu kesinlikle imkanını hazırladı. Her an Ecevit
belirlendi. ile birleşme planı içinde Ecevit'in
Bu seçimde ne askerlerin ne tekellerin ne de halkın SHP'yi hiç ciddiye şamarlarını sinesine çekti. Bu
yüzden de Mesut Yılmaz'm, "İnö­
almadığı görüldü. nü'yü Ecevit'e havale ettim" söz­
lerini hak etti
düşünen politikacıları severler.
Partiler, bir fiziksel boşluğu
Ecevit, Kürt sorunu'nda sürekli ŞU DEMOKRASİYE BAKIN
doldurdukları sürece yaşıyorlar.
olarak bir istihbarat görevlisi gibi
CHP-SHP için artık bu top­
davranarak yüksek komutanların SHP sözcüleri, anneanneleri
lumda bir yer kalmadı ve İnönü,
gözüne girmiştir. pek memnun edecek "güller aça­
liderliğindeki SHP, kendisini
Ancak Ecevit, oligarklarm gö­ cak" sloganından sonra bir de "en
boşlukta hissetti.
zünde şüphelidir. Eski devletçi­ demokratik" parti olduklarını
Cumhuriyet'i kuran, iktidar­
dir, köy-kent türünden fantazile- keşfettiler. Geçim sıkıntısından,
da veya muhalefette belli çizgi­
rin sahibidir,
nin sürdürülmesini sağlayan
hayalperesttir, TÜSlAD'a
CHP ve bunun ardılı SHP artık
karşıdır; bu nedenle Ece-
tarih olmuştur. Bir siyasal ölü­
vit'e kuşkuyla bakılıyor.
dür. Bu seçimde cenazesi kaldırı­
Fakat Generallerin yeni
lıyor.
gözdesi Ecevit bu kuşkula­
Bülent Ecevit ve Erdal İnönü,
rı yenmesini biliyor; TÜSl­
CHP-SHP kimliğinin mezarcısı
AD'a giderek "ben değiş- I
oldular.
tim" diyor. Kendisine
küfredenlere, küfürlerinizi
TRUVA ATI ECEVİT
saygıyla karşılıyorum di­
ve
yor ve bunun arkasından
YERİNİ VEREN İNÖNÜ
devlet basını, Ecevit'in oli-
garklarm gözüne girdiğini
Bülent Ecevit, yüksek komu­
yazıyorlar. Ecevit üstelik
tanlara yaranma politikasını sür­
SHP'li oligarklarm da gö­
dürüyor. Yüksek komutanlara
züne giriyor.
yaranmak için solculardan ve ay­
dınlardan uzak kalmak gereki­
İNÖNÜ:
yor. Bunu yapıyor. Yüksek ko­
ALATON
mutanlar "sorumlu" politikacıları
ve
severler. Seçilmiş cumhurbaşka­
KAVALA
nım fazla zorlamamak, komutan­
ların gözünde sorumluluk örne­
Alarko'nun sahibi Is-
ğidir. Ecevit, sadece Demirel ve
hak Alatpn ile Kavala’nm
İnönü'ye kızdığı için değil yük­
sahibi Osman Kavala, oli-
sek komutanlara yaranmak için
garklar arasında sosyal de­
de Özal'a yağ yakıyor. Yüksek
mokrattırlar. Erdal İnönü,
komutanlar ülke çıkarlarını hep

7
] YORUMLARIYLA OLAYLAR [ ------ ==----------I .... .........ZZZZZII " ZİZZJ

polis baskısından, zulümden yı­ birisi olarak tanınıyordu. SHP ile lattı. Yakında Hürriyet Gazete-
lan kütlelere gül edebiyatı ile de­ DYP arasında fark olmadığına si'nin başına geçerek kariyerini
mokrasi edebiyatından başka su­ karar verdi ve transferini yaptı. sürdürmesi bekleniyor.
nacakları olmadığını'gösterdiler. Aktuna, transferini yaparken, SHP, bu kadar komik olur­
Tam bir iki yüzlülüktür: Çok "beni il delegesi, kurutlay delege­ ken, üniversitelerin komiği Emre
ve en demokrat SHP içinde önde si yapmadılar" diyordu; Yıldırım Kongar'ı unutamazdı. Hacettepe
gelen yöneticiler profesörler, Aktuna, SHP'nin en başarılı bele­ Üniversitesi’nden ayrıldıktan
Meclis Grup Başkan vekili Profe­ diye başkanlarmdan biriydi ama sonra Hürriyet Holding tarafın­
sör Onur Kumbaracıbaşı, kurucu Bakırköy SHP Örgütü Aktuna'yı dan kapılan Emre Kongar,
genel başkan Profesör Aydın Gü­ il delgesi bile yapmıyordu. Demi­ SHP'nin büyük transferlerinden
ven Gürkan, Profesör Türkan rci, bakan yapmayı önerince, git­ birisi oldu.
Akyol, Genel Sekreter Hikmet ti.
Çetin, ve pek çokları-, bu "en de­ Şemsi Denizer adında işçi CHP-SHP SUYU KAYNADI
mokratik" partide, demokratik haklarının satıcısı bir sendikacı
ön seçime girerek şanslarını de­ da bir süre şaşı oldu; DYP tarafın­ Hiç bir kavgaları olmayan ve
nemekten çekindiler. Çünkü bu dan kendisine önerilen teklifin hiç bir mücadeleye aday olma­
"en demokratik" SHP içinde, eğer ciddi olup olmadığını düşündü. yan bir parti haline gelmiştir. Ge­
ön seçime girseler, milletvekili Bu Zonguldak Grevi'nin satıcısı, nel başkan her gün güller açtıra­
adayı olamayacaklarını biliyor­ DYP'ye girmek isterken, SHP ta­ rak insanların yüzünü
lardı. Bu nedenle merkezden rafından marke edildi ve tam bir güldürürken, Genel Sekreter yar­
aday gösterilmeyi istediler. futbolcu transferi gibi kaçırılarak dımcı Ertuğrul Günay, yeni baş­
Parti'ye hizmet etmiş kimsele­ SHP'ye yazıldı. SHP yönetimi De­ lamış bir öğrenci derneğinde pek
rin seçilemeyeceği bir ön seçimi nizer için Zonguldak'taki "en de­ çok kez dinlenen sözlere benzer
"en demokratik" yol olarak gös­ mokratik" ön seçimden vazgeçme açıklamaları ve sözleriyle senkro-
termek SHP'ye mahsustur. Kütle­ kararı aldı. Çünkü Şemsi de bu nize edilemeyen mimiklerle bu
lerle alay etmektir. Aslında kendi "en demokratik" ön seçimde ka­ neşeli havaya neşe katıyor.
kendisiyle alay etmek olduğunu zanamayacağını biliyordu. SHP, Bütün bunlardan CHP-SHP
anlamaları gerekiyor; çünkü, bu bu büyük transferlerinin adaylı­ suyunun artık kaynadığı görülü­
seçimlerin en alaylı konusu SHP ğını sağlayamayacak bir ön seçi­ yor. SHP, bu seçimler de ihanet
olmuştur. mi "en demokratik" yaparak her­ kapısı önünde tereddütlü bir
kesi güldürüyordu. kimlik sergiliyor: ihanet edeyim
ŞARLATANLAR BUYANA SHP, Şemsi'yi yakaladı. An­ mi, etmemeyim mi, diye tered­
cak Cumhuriyet Gazetesi'ni' bir düt ediyor. Sırtını tümüyle sola
Yıldırim Aktuna, SHP'nin en TÜSÎAD gazetesi haline sokan, çevirmiştir; gözü tekelleri teskin
başarılı belediye başkanlarmdan SODEP kurulduğunda SODEP etmeye dönüktür. Tek sözü var:
yöneticilerinin "Ben daha iyi uzlaşma sağlarım"
ANAP'ı tuttu­ SHP sorun çözmeye değil, sorun­
ğu için protes­ lardan çıkan sert mücadeleyi uz­
to etme kararı laştırmaya adaydır. Bu ihanete
almayı düşün­ aday olmak demektir. Ayrıca
dükleri bir Türkiye'nin bu tür uzlaştırma
Cumhuriyet olanaklarım tümden tükettiği bir
Gazetesi -yara- zamanda talebi olmayan bir
. tan Haşan Ce- arz'da bulunmaktadır.
mal'i kaybetti. Artık sorunlar, kişiliksiz, ağır­
Haşan Çemal, lıksız, mücadelesiz, gülcü ve en
kendisine yapı­ demokratik SHP'yi aşmıştır.
lan milletvekil­ Ecevit-Inönü, CHP-SHP kişili­
liği önerisine ğinin mezarcısı oldular.
teşekkür etti. Mezarlığa göndermede dev­
Basındaki kari­ rimcilerin de katkıları olacaktır.
yerine devam
an­

8
A ZÎZ N ESİN 'D EN
"A ZİZ N ESİN 'LİK " O LM A YA N BİR K O N U ŞM A

A ZİZ N ESİN , YA ŞA N ILA N G Ü N LERİ "A H LA K SIZ LIK " O LA R A K N İTELİYO R .


"Y U T M U Y O R U Z " D İYO R.
A ZİZ N E S İN İN TEPK İSİN E K A TILIYO R U Z.
BU A H LA K SIZ LIK LA R I YA PA N LA R A Y U T T U R M A Y A K A RA RLIYIZ!

2. Aydınlar
t; ***** /****%%Jf BURADAN B A K IN C A
Dilekçesi 9
İl •,****••
4J Y a lç ın PEKŞEN
yolda.m ı
Z İZ Nesin, seçimleri protes­

A
ver de diyem em... Bunu söyleme­ durum lara alıştırıldı kİ, artık yadır­
to ediyor...12 Eylül'ün 5 ge­ ye ancak bir siyasi partinin hakkı gam ıyorlar. Alıştılar. İbrahim Tatlı-
neraline verilen ilk “Aydın­ vardır, örneğin Erdal İnönü seçim ses mi? Eh olabilir, norm aldir fa­
lar D ilekçesinden 8 yıl sonra, 2. yasağını kabul etm eyebilirdi. Ama lan diyorlar. Bu kompozisyonla ku­
Aydınlar Dilekçesi de yolda... Aziz sanıyor ki, benim partim birinci rulacak M eclls'ten hayır gelm ez.”
Nesin ve arkadaşları, Ankara'da 3 olacak. Seçmen giderse mecburen “Daha da kötüsü (Nesln'in kötü­
gün süren bir toplantıdan sonra di­ bana oy verecek... Bunlar çok kü­ lük sıralam aları epey fazla...) bir
lekçeyi hazırlamaya başladılar bi­ çük hesaplar...” yabancı bizi bize tanıtacak. Evet
le... Bu dilekçe imzaya açıldıktan bunlar yabancı m alları tan ıtab ilir
sonra, seçim yasaklarının başla­ AHLAKSIZLIKLAR ler... Çünkü o yabancı m alların
masına birkaç gün kala, Meclis mucidi onlar, am a bizim m alların
Başkanlığı'na teslim edilecek ve “Ahlaksızlık” gibi ağır bir suçla­ mucidi bizleriz. özal'ı, Yılmaz'ı bi­
aynı anda kamuoyuna açıklana­ ma getiren Nesin, örnekler veri­ ze bir yabancının tanıtıyor olması,
cak. Dilekçe yazıladursun Aziz yor^ aufr» seçimin nasıl bir m askaralığa dö-.
Nesin'le ikinci büyük protestosunu “Örneğin HEP olayı... Yasalar nüştüğünü açıkça göstermiyor
konuşuyoruz. Dilekçede nasıl ele öylesine antidemokratik ki, ister is­ mu?...”
alınacağını tam olarak bilemediği­ tem ez kötü şeyler yapılıyor... Parti­ Bana kalırsa da gösteriyor,
miz konular, 75 yaşındaki usta ya­ nin kurucusu ve genel başkanı ama Aziz usta bırakmıyor ki, fikri­
zarın ağzından dökülen sözcükler­ kendini kovdurmak istiyor. Parti mi açıklayabileyim. Burnundan so­
de aşağı yukarı şöyle şekilleniyor: genel kurulu kovmuyor. Kendisini luyor: i
kovacak başka bir genel kurul “Otomobil, diş macunu, after r
oluşturup kovdurtuyor. Sonra shave ve regl bezi gibi politikacır
B U KADAR AYAĞA
SHP'ye giriyor. SHP de bu hileyi tanıtacaklar. Böyle şey olm az...”
D Ü ŞM EM İŞTİ____________ kabul ediyor. Bü açıkça ahlaksız­
lıktır. Başka bir adı yoktur...” ... V E EN KÖTÜSÜ
“Düşünüyoruz: Niçin aklı başın­ Bir başkası: “Toprak işleyenin,
da insanlar politika ile uğraşmaz. su kullananın diyen adam (Ecevit) “En kötüsü..” diyor Aziz Nesin,
Neden hep politikayı meslek edin­ vaktiyle kendisini protesto eden “M illetvekili adayı olm ak.için para
miş profesyoneller bu işe kalkışır. TÜSİAD tarafından bugün sağcı’ veriyorlar. Partiler de hem devlet­
Çünkü bir am acı olan, işiyle gü­ ilan ediliyor veya alay.ediliyor. Üs­ ten, hem adaydan para alıyorlar.
cüyle uğraşan, aklı başında bir telik bu adamın partisinin adı hâlâ Üç özel hastanesi olan bir kadın 1
adam bu pisliğe girem iyor. Politika Demokratik Sol Parti... Ve bu adam m ilyar verm iş... Bu kadın M edls'e
hiçbir dönemde bu kadar ayağa şu anda Türkiye'nin en güvenilir girecek... Çünkü en iyi yerden
düşmem işti...” adamı' sayılıyor.” aday gösterilecek ve başım ıza ge­
örnekler veriyor Nesin: Başka bir konu: “Önce halkı bi­ çecek... Bu, siyasi ahlaksızlıktır ve
“Görüyoruz... Bütün partiler 12 çim lendirdiler; arabeskle, futbolla, demokratik olmasının olanağı yok­
Eylül'e karşı... Ama 12 Eylül'ün ge­ yobazlıkla... Sonra halk bunu isti­ tur. Bu durumda Parlamento'ya
tirdiği seçim zorbalığına kimse yor diye halkm istediği kim seleri... girmek, insanı onurlandırmaz, ter­
karşı çıkmadı. Uygulamada 50 bin Sinema oyuncularını, futbolcuları, sine onurunu kırar...”
lira otan ceza, halkın sandığa git­ şarkıcıları, türkücüleri, arabeskçi- “Daha sayayım mı?” diyor Aziz
memek yoluyla seçimi protesto leri M eclise aday gösteriyorlar. Nesin. Bıraksam hangi partiden
hakkını ortadan kaldırıyor.” Ben Tatiıses'i küçümsemiyorum, aday olacağını bilemeyen sendika
“Seçimi protesto etm enin de­ am a taş yerinde ağırdır diyorum. başkanlarını, belediye başkanlarını
mokratik yolu sandığa gitmemek­ Türkücülükte eşi olm ayabilir, ama da işin içine karıştıracak... Ne var
tir. örneğin partilerin hiçbirinden eğer m illetvekilliğine seçilirse iş ki, bu yazının bir sonu olması ge­
değilsin. Yine de mecbursun oy değişir. Diyelim ki, ben de aday ol­ rekiyor. Sözlerini bağlamasını rica
kullanm aya. Belki beyaz oy vere­ dum ve seçildim. Ne olacak? Tatlı- ediyorum. Şöyle bitiriyor:
bilirsin, ama bu senin protesto etti­ ses'le kanun yapacağız... Veya bir
ğini belli etm ez ki... Uygar bir ülke­ hukuk profesörü, bir kadın oyuncu “YUTMUYORUZ”
de böyle bir şey olam az. Ve ceza ve İbrahim Tatlıses yasa yapacak­
olarak belirlenen 50 bin lira asgari lar. Türkiye hiç bu kadar komik ve “Biliyorum bizim vereceğim iz
ücretin onda b iri...” iğrenç bir durum a düşmemişti... dilekçe hiçbir şeyi, değiştirem ez...
“Aslında 50 bin lirayı alam azlar, Tepki göstereceğiz. Türkiye'de ay­ Ama bütün bu ahlaksızlıkları yut­
am a ne zaman? Eğer İstanbul hal­ dınların şunu anlatm aları gereki­ madığım ızı, alışm adığım la, yadır­
kının yansı sandığa gitmezse, ala­ yor: Böyle bir seçimden hayır gel­ gadığım la göstermek için yapaca­
m azlar». 100 kişi, 200 kişi gitm ezse m ez ve böyle demokrasi olm az...” ğız bu protestoyu. Bu İşlerin siyasi
o zam an alırlar. Ben açıkça ilan ahlaka uymadığını göstermek, po­
ediyorum. Bu kadar ahlaksızlık İŞİN KÖTÜSÜ litikacının onurunu korumak için
olan M H M M k sandığa gitmem, yapacağız. Onlar kendi ahiakfannt
50 bin lirayTödR lm . Ama herkese “İşin kötüsü...” diyor Aziz Nesin koruyamadılar. öyleyse biz ahlakı
asğart ücretin onda biri olan parayı ve sürdürüyor: “Halk o kadar ters
] YORUMLARIYLA OLAYLAR t

bu ittifakı son derece basit gös­


IV termeye çalışıyor. Bunların zaten
SHP'li olduğunu ve kesin olarak
döndüklerini ilan ediyor. Bunun
hem televizyonda ve hem de ga­
HEP YÖNETİCİLERİ zetelerde ısrarla tekrarlıyor.
KESİN DÖNÜŞ YAPMIŞLAR... HEP Lideri Fehmi Işıklar’m
bu iddialara Yeni Ülke'de verdiği
cevap tatminkar olmaktan uzak
Erdal İnönü ısrarla, SHP'den ayrılarak HEP'i kuran ve seçim ittifakı için görünüyor. İnönü'nün "kesin dö­
nüş yaptılar" demesine karşılık
tekrar SHP'ye dönen milletvekili ve yöneticilerin kesin dönüş
iki partinin birleşmesine ancak
yaptıklarını söylüyor.
tabanın karar vereceğini söylü­
HEP, lideri bunun tabana bağlı olduğu cevabını veriyor. yor. Bu konuyla pek ilgili olma­
yan bir cevaptır. Çünkü SHP, iki
Tekzip olmuyor. Çünkü genellikle tabanlar, hep birleşme adına daha partinin birleşmesi ile ilgili gö­
çok olana gitmeyi savunurlar. rünmüyor. SHP için eski adamla­
rını geri almak ve bu geri alış ne­
HEP milletvekillerinden bir kısmının kesin dönüş yaptıkları kesin deniyle bu seçimlerde, anti-Kürt
görünüyor. politikalar nedeniyle kaybettiği
oyları toplamak, tek amaçtır. Bu­
nun ötesinde işi tabana bırakmak
Sosyalist' Parti veya Refah vaşa devam istemek ise Lond­
birleşme kapıların kapatmak de­
Partisi ile seçim ittifakı sözleri ya­ ra'nın çıkarma denk geliyordu.
mek olmuyor. Tam tersine önem­
pılırken HEP yönetimi birdenbi-. HEP'in seçime girmesi her halde
li ölçüde açmaktır.
re en imkansızı gerçekleştirdi ve ANAPin istediği bir gelişmedir.
SHP ile bir araya geldi. Bu belki Ancak Milli Güvenlik Kurulu bu­
HEP: YENİDEN YAPILANMA
anlaşılır bulunabilirdi; fakat, bu na izin vermedi. HEP sözcüleri­
beraberlik tam bir ilkesizlikle or­ nin televizyondan Kürt halkının
Bu ilkesiz, programsız bera­
taya kondu. Daha da önemlisi özlemlerini dile getirmelerinden
berlik sanıldığı kadar sakıncalı
milletvekili çıkarma ve rejimin çekindi.
olmayacaktır. HEP kurulduktan
HEP'in seçime girişini önlemek Peki, SHP-HEP ittifakında bu
sonra, Kürt devrimci kazanının
istediğini söylemenin dışında hiç nokta görüşüldü mü? Sadece mil­
buhannda yeni biçim almaya
bir gerekçe ortaya konmadı. letvekilliği konusunda mı anlaş­
başlamıştır. Kuruluştan itibaren
ma oldu? HEP'cilere konuşma
bu kazan daha çok kaynamış ve
"KÜRT1SÖZSÜZ hakkı verilecek mi? Bütün bunlar
önemli adımlar atılmıştır. Atılan
İTTİFAK TOPLANTISI konusunda hiçbir açıklama yapıl­
bu adımlar, HEP'in yeniden yapı­
mıyor. SHP, Ecevit'in "bölücü"
lanmasını gerektirecek ölçü ve
HEP Lideri Fehmi Işıklar ile suçlamalarının durmasını ve
nitelikte görülüyor.
SHP Lideri Erdal İnönü'nün bir­ HEP de, kontenjandaki yerlerin
Seçimden sonra kesin dönüş
likte yaptıkları basın toplantısın­ belirlenmesini bekliyor.
yaptıkları söylenen milletvekille­
da, her iki liderin ağzından bir rinin tamamı ya da bir bölümü
tek kez de olsa "Kürt" sözcüğü İNÖNÜ NE DİYOR?
ister HEP'e geri dönsün isterse
çıkmadı. Erdal İnönü, sanki dönmesin, HEP yeniden gün­
HEP'li milletvekillerini SHP'den MIT'in SHP ile ilgili görüşleri­
demde olacaktır. HEP'in belki de
atan kendisi değilmiş gibi bir ni yansıtan Hürriyet Başyazarı
programının bile yeniden ele
"yanlışlık olmuştu" demekle ye­ Oktay Ekşi, SHP-HEP işbirliğine
alınması için imkanlar ortaya çık­
tindi. Böylece dönüş yapıldı- ve hiç razı olmadı. Önlemeye çalıştı
maktadır. Bu imkanlar iyi değer­
yanlışlık düzeltilmiş oldu. ve önleyemedi. İnönü ise sanki
lendirilecek olursa, bu ilkesiz itti­
Politikanın soğuk mantığı bir samanlar SODEP'te genel baş­
fakın kendisinden daha çok
vardır. Birinci Savaş’ta Lenin, ye­ kan yardımcısı olarak yardımcılı­
sonuçlarının önemli ve olumlu
nikçi görüşü savunurken bunun ğını yapan ve bundan sonra da
olacağını söylemek mümkündür.
Almanya'nın çıkarına uygun sık sık görüşünü aldığı Oktay Ek-
düştüğünü biliyordu.Ancak sa­ şi'yi cevaplandırmak isteyerek,

10
3YORUMLARIYLA OLA YLAR i

nuyor. Genelkurmay, artık DYP


V hükümette olmadıkça PKK'ya
karşı büyük operasyonların dü-
zenlenemeyceği kanısındadır.
Çünkü Demirel, bu hükümetin
DÜZENİN MEZARLIK İMAMI: pek çok kararma karşı çıkıyor­
DEMİREL muş görünerek, yapılan işlerin
hızını kesiyor. Son "sınır ötesi”
Darbeler solu ezer. Ezilen sol körü şehla görmeye başlar. operasyon ile ilgili olarak da "eş­
kıya içerde" diye bağırdı. Bu hü­
Demirci önce ezik sol için "baba" oldu. Önce kapısını ezik solcular kümetin yaptıklarının hiç bir
çaldı. inandırıcılığı olmadığı anlamına
geliyordu.
12 Mart'ta üç fidanın idamcısıdır.
YIKICI
Özal'dan bile geri kalarak Kürtçe üzerinde yasakların devamını DEĞİL
savunacak kadar "demokrat" olmuştur. MEZARLIK
İMAMI
Bir-iki yıl önce Azeri gericiler, Sovyet sistemine ayaklanınca, Türkeş'i
aratmayarak, Azerbeycan'a yürüyüş çığlıkları atan kimsedir. Demirel'in bu düzeni yıkma­
ya ne gücü ne de cüreti var. De­
Şimdi büyük bir demagoji ustası halinde bu düzenin mezarlık mirel, Türkiye'deki politikacılar
imamlığına hazırlanıyor. içinde en tutucu olanıdır. Bu dü­
zene de tutuculukla bağlı ve bu
bağlılıkla hep geriye çekiyor. De­
Bu düzen bitmiştir. mirel, bugün yüksek dozajda bir
Türkiye'deki en ırkçı çizgiyi demagoji ile tekelli bürokratik
Artık gömülüler ve Süleyman
savunmaktadır. idarenin hızını kesiyor.
Demirel, mezarlıkta imam olma­
ANAP'lılar, bu kafayla Türki­ Böylece yıkılışım çabuklaştırı­
ya çalışıyor.
ye'nin yönetilemeyeceğini söylü­ yor.
Türkiye'ye gelmiş en dema­
yorlar. Bozuk bir saatin günde iki Şimdi ise bilinçsiz kütlelerin
gog politikacı görünümündedir.
kez doğruyu göstermesi gibi doğ­ hoşuna giden dualar okuyor. Hiç
"80 Rejimi" ile hiç bir sorunu
ru söylüyorlar. Demirel yönetimi, kuşku yok, bu seçime giren parti­
bulunmuyor. Sürekli olarak "83
yönetimsizlik demektir. ler içinde kütlelerin bekleyişini
Rejimi" ile hesaplaşmak istiyor.
Hiç bir zaman tutamayacağı en yükseğe çıkaran Demirci'dir.
KOMUTANLAR: Demirel, yüksek demagoji ile bu
vaadleri birbiri arkasına diziyor.
ANAP-DYP düzende ne kendisinin hüküme­
TÜSlAD'a giderek "bir daha
KOALİSYONU tinin ne de bir başka hükümetin
dün dündü bugün bugündür"
demeyeceğine yemin ediyor. yerine getiremeyeceği vaadlerle,
Durumu kötüydü. Hep SHP seçim sonrasının da yönetilmez
önde görünüyordu. Ancak tekelli bir hale gelmesine katkıda bulu­
BU
bürokratik Mesut Yılmaz yöneti­ nuyor.
KAFAYLA MI?
mi kurulur kurulmaz, bütün ba­ Mezarlık imamlarının duala­
sın kuruluşları birdenbire Demi­ rına benzer konuşmalar yapıyor.
1982 Anayasası'na karşı çıka­
rci'm önde olduğunu keşfettiler. Mezarlık imamlarının bir şansları
mamıştır.
Bakırköy Belediye Başkam Yıldı­ var; dualarının gerçekleşip ger­
141-142 nci maddelerin kaldı­
rım Aktuna'yı transfer etmesi, çekleşmeyeceğini kimsenin bil­
rılmasına sonuna kadar karşı çık­
üniversitelerden profesör adaylar mesine imkan bulunmuyor. De­
mıştır. .
bulması, bu keşif, için yeterli ol­ mirci'm dualarının ise
Kürtçe üzerinde yasakların
du. gerçekleşmeyeceği bugünden gö­
devamını açıkça savunmuştur.
Aslında bu keşfin arkasında rünüyor. _
Azerbaycan'daki gericilik cep­
MİT-Genelkurmay'm sesi bulu­
hesiyle gönül birliği etmiştir.

11
]YORUMLARIYLA OLAYLAR [

TÜSİAD'IN AYLIK BAŞYAZISI


CUMHURİYETİ TARİHİNİN EN GERİ ÇİZGİSİNE ÇEKEN
CUMHURİYETİ TÜSİAD GAZETESİ YAPAN
AMERİKA'YI EN ÇOK SAVUNAN
HAŞAN CEMAL: SEHER $AHİN'E AĞLAMIYOR
ÖLDÜRÜLEN POLİSLER İÇİN AĞLIYOR
BİR UZLAŞMA İSTİYOR!
BU İBRET DOLU BAŞYAZIYI YAYINLIYORUZ

ı;
: Terör... haşan c em a l 13 eylü l mı
T e rö r, can almayı sürdürüyor. dört terörist bir anda yaylım ateşi açmışlar.
Bakırköy-'l enibosna’da üç polis memuru - Üçü de kanlar içinde oldukları yere yığılırken,
dün sabah uğradıkları silahlı saldırı sonucu donup kalmış herkes...
öldürüldüler. Daha sonra bir yasadışı örgüt adına ga­
Bir vahşettir bu. zetelere telefon edilerek “ intikam ” dan söz
Bakırköy Emniyet Amirliği’nde görevli üç edilmiş...
polis memuru. Üçü de 30 yaşlarında. Evli ve Bu ilkelliği, bu vahşeti daha ne kadar ya­
birer çocuk sahibi hepsi, sabah vakti bir şey­ şayacak ülkemiz?
ler yemek ve çay içmek için uğramışlar fırı­
na. Baskın o sırada olmuş. Bir taksiden inen (Arkası Sa. 17, Sü. l ’de)

(Baştarafı 1. Sayfada) tırm aya göre T ürkiye, “terör riskinin en bü­


Y ılbaşından bu yana terör eylem leri yal­ yük’olduğu ü /ke/er” .sıralam asında dördün­
nız İstanbul’d a 14 polisi kurban alm ış durum ­ cü sıraya yükselm iş. T erö rizm le m ücadele­
da. d e A N A P iktidarının b aşarısızlığını sim gele­
D ile kolay tam 14 polis! yen bir sonuçtur bu.
V e yaprak kım ıldam ıyor ü lked e hâlâ. H iç­ Teröre karşı devletin ve dem okrasinin ken­
bir şey olm am ış gibi devam edebiliyor ya­ dini korum ası doğaldır.
şam . A m a nasıl?
K atiller yakalanam ıyor. Şiddetin bir çıkm az sokak olduğunu, bu­
Hüküm et hesap verm iyor. na b aşvuranlara gösterm enin yolları neler­
Siyasal iktidardan hesap sorulam ıyor. dir?
Sanki bu ülkede hukuk devleti değil de or- G üvenlik güçlerinin etkinliğini artırm ak...
man<kanunları geçerli. Bir devlet polisinin ya­ O nları her açıdan d ah a iyi d on atm ak... Faili
şam ını güvence altın a alam azsa, kendi yurt­ m eçhul cin ayet b ırakm am ak... D evleti dev­
taşlarının can güvenliğini nasıl sağlayabilir let yapm ak...
ki? Yapılm ası gereken işlerin bir bölümü bun­
O ysa, herhangi bir uygar ülkenin en bü­ lardan oluşuyor.
yük kentinde dokuz ay içinde 14 polis öldü­ Bu arad a şiddetin üstüne şiddetle gitm e­
rülm üş olsaydı, yer yerinden oynardı. Kam u­ nin d e b ir çıkmaz sokak olduğunun bilinci­
oyu baskısı, iktidarı silkeler, hüküm eti istifa ne varm ak... Bunun anlam ı, terörist karşısın­
noktasına getireb ilird i. d a h areketsiz kalm ak d eğ ild ir kuşkusuz.
N e yazık ki bizim ülkem izde henüz böyle- A m a devletin hukuk devleti kurallanndan
si bir d uyarlık yok. sapm aksızın g örev yapm ası gereği de hiç­
İlg in ç tir.’ bir zam an gözden kaçırılm am alıdır.
Kim i iktid ar çevreleri ve o nlara endeksli Dem okrasiyi geliştirm ek, hakça bir toplum
kalem ler ise bugün yaşanm akta olan azgın d üzeni için yürüm ek, terörün boy attığı b a­
terörü bir yana b ırakıp , h âlâ 12 Eylül 1980 taklığ ın kurutulm ası açısından olm azsa ol­
öncesinin hesabını sorm akla uğraşabiliyor­ m az koşullardır.
la r. P o litikad a böyle bir aym azlığ a doğrusu Terörün herhangi bir b aşarı şansı olduğu
a z rastlanır. kanısında değiliz. A ncak onu dem okratik hu­
N e yazık ki ülkem iz bugün terörün derin­ kuk devleti kuradalı içinde tüm üyle etkisiz kıl­
leştiği bir ortam da yaşıyor. A m erikan Fortu­ m ak için toplum sal bir u zlaşm aya ihtiyaç ol­
ne dergisinin son sayısında yer alan bir araş­ duğuna inanıyoruz.

12
1YORUMLARIYLA OLAYLAR [

VI

UTANÇ SEÇİMİNDE ŞAKA İLE KARIŞIK....

Bu seçim, Türkiye'de yapılan en utanç verici seçimdin

Yüzde 26 ile iktidarın alınabileceği açıklıkla ilan edilmektedir.

Yine de bu rejime demokrasi demek yüzsüzlüğünden kimse çekinmiyor.

Başta Demirel, seçim tümüyle demagoji üzerine dayanıyor.

Bütün bunların içinde acı ve komik unsurlar iç içe yaşıyorlar.


. ı s
TEKELLİ BÜROKRATİK YÖNETİM

Hiç kimsenin yüzü tekelli bürükratik yönetime Mesut Yılmaz'm yüzü kadar uy­
gun görünmüyor. Bürokraside hiç bulunmamış bu bürokrat donuk bir yüzle ve
cümlelerini önce içinden kendisine söyleyerek konuşuyor. Belki de konuşurken,
kendisine daha önce söylenenleri hatırlamaya çalışıyor.
Tekelli bürokratik yönetim ne demektir? Önemli kararların yüksek bürokratlarla
oligarklarm birlikte aldıkları ve kütlelerin buna uyumlarının sağlandığı bir yöne­
tim biçimidir. Seçim kararı, yüksek komutanlar tarafından alınmıştır.
Bu kadar mı? Yıldırım Akbulut yönetiminde Kültür Bakanlığı MHP'den hapse
girmiş bir politikacıya ve Adalet Bakanlığı da, MHP üyesi ya da sempatizanı bir
başkasına bırakılmıştır. Peki Mesut Yılmaz döneminde ne oldu? Kültür Bakanlığı
MHP avükatma ve Adalet Bakanlığı MHP E Başkanı'na verildi.
Bu ne demektir? MHP yöneticileri her zaman istihbarat örgütleriyle içli dışlı ol­
dular. Genelkurmay ve MİT, aydınlarla ve sanatçılarla ilgili Kültür Bakanlığı ile
hapishaneler ve savcılarla ilgili Adalet Bakanlığı'nı normal bir ANAP'lıya bîle gü­
venemiyor. Mutlaka İstihbarat ile içli dışlı MHP'den buluyor.
k.__________________ ________________ ____________ __________________________ >
- • •— ------ — ---------- '— ;------------------------------------------- r \
SİVİL TOPLUMCULAR MOSKOVA'YA
KOMÜNİSTLER
ANKARA'YA
Türkiye'nin ünlü silah tüccarlarından Kavala’nm memuru Murat Belge, Eylülist darbeden sonra sivil top­
lumculuğu keşfetti ve öne sürdü. Bunun kapitalizm demek olduğu kendisine ve moda düşkünü gençlere pek
anlatılamadı. Şimdi .Rusya kapitalizm batağını seçince Yeltsin sivil toplumcu olduğunu ilan ediverdi.
Artık Sovyetler’de komünist kalmadı. Moskova'da, "komünistler Ankara'ya" diye bağırıyorlarmış. Bura­
larda dâ "Sivil toplumcular Moskova'ya" diye bağrılıyor. Murat Belge'nin bu nedenle Moskova'ya gitmesi
bekleniyor.
Ancak son anda kurtuldu. MHP'den ANAP’ta transfer Mustafa Taşar ile işveren sendikası uzmanlığından
Danışma Meclisi ve Turgut Sunalp yoluyla ANAP'ı bulan imren Hanım da Yetsin'e imrenerek sivil toplumcu
oldular.
Murat Belge'ye şans yağıyor. .
V J
] YORUMLARIYLA OLAYLAR [

DİSK:
VEBA
ya da
KOLERAMI?

Eylülist rejimin devrimci sendikacılığı zorlaştıracak yasalar getirdiği bilini­


yor. Bir sendikadan diğerine geçişlerinin çok zorlandığı da biliniyor. Bunlar
gerçek; ancak öyleyse DİSK açılıyor diye sevinmemek mi gerekiyor?
DlSK'te bir kaşık tuzu olmayan SHP yöneticileri, işverenlerle yaptıkları gö­
rüşmeleri maskeleyebilmek için DİSK'i ziyaret ediyorlar. Abdullah Baştürk,
Sosyal Demokrasinin faziletleri, üzerine bir cevap konuşması yapıyor. Bunun
arkasından Türk-Iş ile birleşme sözleri ortaya atılıyor.
ihanetin sınırındaki bir SHP ile işbirliği ya da Türk-Iş, ile birleşilecekse
DİSK edebiyatı yapmaya ne gerek var?
V_______________________________________________________________________/

r ■ *----------------------------------- ----------- \
KİM GÜVENİR
ERBAKAN
HOCA'YA?
/ ----------------------------------\
Necmettin Erbakan Hoca'yı yeni kuşaklar bilmezler. Bir ara kada­
yıfın altı ve üstü diye tutturmuştu. Erbakan Hoca'nm altını ve üstünü SÖZBAS MAKİNASI
yakalamak mümkün değildir. Bugün çok değişen Ecevit ile 1974 yılın­ İCAT EDİLDİ:
da koalisyon yaptı ve af yasası üzerinde anlaştı. Ancak tam sıra 141 KENDİSİNİ
ve 142 nci maddelerden yatanların affına gelince oy vermedi, ERTUĞRUL ÖZKÖK
Necmettin Erbakan, sözüne güven olmayan hocalardandır. SANIYOR
Özgürlük lafı etti. Hepsi IMF partisidir, dedi. Kürt halkının acıları­
na değindi. Gitti sonra, Türkeş'in partisiyle seçim ittifakı yaptı. Türkler'in büyük icatıdır.
Hadi canım sende... Konuşuyorsunuz. Derhal ya­
zıya çeviriyor ve basıyor.
V_____________________________________ ;________________________ ) Sözlerinizi el değmeden ba­
san makina bir Türk icatıdır.
Şimdilik tek'tir.
ilk makina olduğu için bazı
f -------------------------------------------------------------------------------------------------- N kusurları var.
Şimdilik üç kusuru var. Birin­
TARAFSIZ SUAT BİLGE cisi, sadece Turgut Özal'm sözle­
rini yazıya çeviriyor. İkincisi,
Şu basının haline bakın. Adalet Bakanı yapılan Profesör ve Büyü­ Mesut Yılmaz'm sözlerini de bas­
kelçi Suat Bilge'den her gün bir "insan hakları" atağı tefrika ediyor. Bi­ maya basmışsa da bunu çok iyi
risi çıkıp da bu adam kimdir demiyor. yapamıyor. Üçüncüsü bu sözbas
Toplumsal Kurtuluş, yeni sayısı çıkıncaya kadar önüne gelen basın •makinası kendisini Ertuğrul Öz-
mensubuna Suat Bilge'yi anlattı; 12 Mart’m Adalet Bakanı'dır. De- kök sanıyor.
niz'in, Hüseyin'in, Yusuf'un idamının Adalet Bakanı'dır. Bu idamları
bütün dünyada savunmak için seyahet etmiştir. v__________________ __________ )
.Tarafsızmış, insan Hakları'ymış... Bunları artık sadece devletleşmiş
basın yazar. Belki yazanlar bile inanmaz. Yazarlar. Görevleridir.

J
."Tezler" Dizisi onuncu kitabı buldu. Y. Küçük un Türkiye Üzerine Tezler dizisinin beşinci kitabı tamam-
. landı. Yakında Tekin Yayınevinden okuyucuya ulaşacak olan bu çalışmanın ilk sayfalarını yayınlıyoruz,
flrabaşlıklar bizim.

GÜVENİN KAYNAĞI: EYLEM

Nöroz neden yaygınlaşıyor? nacak; arada bir neden-sonuç ilişkisinden söz edilebi­
Nörotik insan neden çoğalıyor? lir mi?
Tekelli düzen, yirminci yüzyılın son çeyreğinde
ikinci devrimini mi yaptı? KORKU
Nöroz, korkuya dönüşmüş aşırı kaygıdan doğan
bir aşın güvensizlik durumu değilse, peki nedir? Yirminci yüzyıl başta Amerika Birleşik Devletleri
Tekelli düzen, bireyleri güvensizleştirme süreci olmak üzere tüm Batı için sürekli bir korku yaratma
değilse nedir? ve yayma süreci değilse nedir? Birinci savaşın korku­
Bitkilerin kendilerine güvenleri varımdır? su biryana, arkasından Bolşevizm'in yarattığı korku
Korku, çoğaltılmış kaygı mıdır? geliyor. Bunu Büyük Ekonomik Bunalım'ın doğurdu­
Tekelli düzende, fabrikalarda planlayan insanın ğu işsizlik ve fiyat yükselişi humması izliyor. Daha
yerini robotlann almaya başladığı bir zaman kesitin­ sonra Hitler ve Stalin'in yarattıkları titreme geliyor,
de, tarikat ihtiyacı neden artıyor? Pek çeşitli ve gide­ ikinci Dünya Savaşı sona ererken atom bombası pat­
rek tümü minüskül tarikatlar, korkuya karşı savun­ latılıyor ve çekirdeğin parçalanmasından çıkan bu
ma sığmakları şiddetin bir kez daha
mıdırlar? uygulanmamış olması­
Tekelli düzen, aşın Kapitalist aşamada bilim, görüntü ila özün na karşın, Soğuk Savaş
kaygıyla önce atomi- ayrılırına dayanıyorsa, tekelli düzen de bilimi ile başlamak üzere, ne­
ze, sonra paralize ol­ rede ise yüzyılın yansı
görüntü ile özün zıtlığında mı aramak gerekiyor? atom bombası korkusu
muş insanın akim baş­
langıç sınırlarına Tekellerin devletleştiği bir süreçte devletin içinde geçiriliyor..
doğru regresyonu mu­ ekonomik müdahalesinin azaldığı ve devletin ikinci Savaşı izle­
dur? Tekelli düzende küçüldüğünü söylemek bilim dışı ve hatta karşıtı yen Kore Savaşının
insan asosyalizasyon olmuyor mu? atom ve benzeri kütle
sürecini mi yaşıyor? imha silahlarının kulla­
Tekelli düzen, fir- nılması imkanının dar­
malann devleştiği insanların cüceleştiği bir düzen lığını ortaya koymasına karşın Soğuk Savaş dönemi­
midir? nin tüm felsefi ve bilimsel yazınında, iradi olmasa
Cücelerin sosyalizasyonu olabilir mi? bile radar ekranına girebilecek serçe ya da leylek sü­
Tekelli düzen sadece ve yalnızca devletin tekelle­ rüleri nedeniyle "misinformation" yoluyla karşılıklı
rin eline geçirilmesi değil, tekellerin devletleştiği bir olarak bu bombaların patlatılacağı temel ve kesin gö­
düzen değil midir? rüş olarak işleniyor. Mc Carthyismin yaydığı global
Kapitalist aşamada bilim, görüntü ile özün ayrılı­ korku içinde bu kesin görüşü tartışma güvenliliği
ğına dayanıyorsa, tekelli düzen de bilimi görüntü ile gösterilemiyor.
özün zıtlığında mı aramak gerekiyor? Tekellerin dev­ Sonunda atom ve benzeri bombaların kesinlikle
letleştiği bir süreçte devletin ekonomik müdahalesi­ kullanılmayacağı anlaşılıyor; işte tam bu sırada ve
nin azaldığı ve devletin küçüldüğünü söylemek bilim birden bire atmosfer ile ilgili çok büyük bir durum
dışı ve hatta karşıtı olmuyor mu? keşfediliyor ve ozon tabakasının delindiği ilan edili­
Burjuva devrimi aşamasında devlet bir yabancı­ yor. Tekelli düzende yaşayan canlıların korkularını
laşma ise, tekelli düzende, devlet tekeller ile somut­ tükettikleri bir zamanda tekelli düzenin en saygın bi­
laşmıyor mu? lim kuruluşlarının birden bire ozon tabakasının de­
Rekabetçi kapitalizmde devlet, sivil toplum üzeri­ lindiğini keşfetmeleri ve yakın bir zamanda bu delik­
ne Hegelyen bir şal ise, tekelli düzende devletleşmiş ten gelecek şiddetli ısı ile insanlığın eriyeceğini haber
tekeller "asosyalize" olmuş kümeler arasındaki devle­ vermelerini son derece dikkate değer buluyorum.
tin kolonları değil midir? Aynı zamanlarda, kütle imha patlatıcılarının karşılık­
Kolonların şiddetli bir ağ oluşturdukları bir za­ lı olarak kullanılmasının imkansızlığının anlaşıldığı
manda nörotik canlıların yaygınlaşması nasıl açıkla­ bir zamanda canlı doğanın ölmekte olduğunun da ön

15
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

plana çıkarılması ilgi çekicidir; görünür eller, insanlı­ Aydınlanma, çok kısaca şudur: insan doğru bilgi
ğı, korku jenarötörlerinden yoksun bırakmak istemi­ edinebilir. Buna ek olarak, insanın edindiği doğru
yorlar. bilgiye göre davranabileceğine inanılıyor.
Nörotik, tehlikeye karşı aşırı duyarlı olandır. Bu, insanlığın yaşayabileceği en büyük iyimserlik
Kütle iletişim araçları büyük bir şiddetle yirminci ve en büyük güvene açılmış çok büyük'bir kapıdır,
yüz yıl insanına aşırı kaygılar ve giderek büyük kor­ insanın dpğru bilgi edinebileceğini ve buna uygun
kular yüklüyor. hareket edebileceğini varsaymak, insanı her türlü ve­
Bu, yirminci yüz yıl "uygar" dünyası için yeni bir sayet makamından özgürleştirmek anlamına geliyor,
durum oluyor. En yeni ve gelişmiş olan, geçmişi anla­ insanın doğru bilgi edinmeye yatkın olduğunu ve bil­
maya ışık tutuyor. giyi tartarak karar verme yeteneğine sahip bulundu­
Geçmişin ışığı bugünde ve gelecekte yatıyor. ğunu düşünmek, insanı Tanrı’dan ayırmaktır. Tarihte
en çok on sekizinci yüz yılda ateizmin yayılması ' bir
KORKUNUN İLACI rastlantı sayılmamalıdır; kendi kendine doğru bilgi
edinebileceğine ve bunu kullanabileceğine inanan bir
"Uygar" ve gelişmiş insan on dokuzuncu yüz yıl­ insanın Tanrı'ya inanması için bir gereksinimi kalmı­
da çok güvenlidir. , yor. „ ‘
Güven, pratik bir sonuçtur ve entellektüel bir du­
rumu yansıtıyor. GÜVENİN KAYNAĞI
*** Bu kadar değil; güvenlilik durumu, hiç bir zaman
tek başına entellektüel bir sonuç olamıyor.-Güvenin
Sevgilim kaynağı, eylemdir ve pratiktir, Güvenin kaynağında,
başlar önde, gözler alabildiğine açık, imkansız olduğu sanılanı yapmak yatıyor. Güvenlilik
yanan şehirlerin kızıltısı, durumunun tanımı da buradan çıkıyor; manüksal
çiğnenen ekinler ucunda güven duygusu, bütün olumsuzluklar içinde
ve bitmez tükenmez ayak sesleri: bir imkansız işi yapabilme inancı olarak tanımlanabi­
gidiliyor. liyor.
Toplumsal ve tarihsel bir yapısı var: on sekizinci
. Ve insanlar katlediliyor: yüz yıl iki inanılması zor işi gerçekleştiriyor. Iskoç Ja­
ağaçlardan ve danalardan mes YVatt'm, adına "buhar motoru" ya da "buhar rrta-
daha rahat kinası" denilen icatıyla,. Fransızlar'm Büyük İhtilali
daha kolay hemen hemen aynı çeyrek yüz yıl içinde gerçekleşi­
daha çok. yor. ikisinin de bir ortak yanı görülüyor; hem buhar
makinası ve hem de Fransa ihtilali, şiddeti çoğaltma­
Sevgilim, yı, disipline ve belli bir hedefe sevk etmeyi anlatıyor.
bu ayak sesleri bu katliamda Şiddet, zamanı kısaltıyor.
hürriyetimi ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu, Eğer sonsuz şelale, sonsuz seyyar şelale buluna­
fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden bilseydi, buhar makinasana ihtiyaç duyulmazdı; di­
güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan sipline edilmiş şelale, insan zamanının yerini alıyor.
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim / Şiddet, suyun yüksekten bırakılmasıdır; şelale, bu­
hiçbir zaman...* nun doğa'da doğal halde bulunanıdır. Değirmenler,
hep doğal ya da yapay küçük şelalelere dayanıyor
*** hem insan ya da aynı anlama gelmek üzere beygir
gücünün yerini alıyor ve hem de insan ya da beygir
zamanını son derece kıs.altıyor. •_ „
Batı, on dokuzuncu yüz yılda güvenini on sekizin­
Yüksekten bırakma,, bir şiddet biçimidir; suya ısı
ci yüz yıldan devralıyor. Bunu pekiştiriyor.
uygulamak bir diğeri oluyor. Suya ısı uygulandığı za­
Çocuk güvenli değildir;, ancak güvensizliği bilmi­
yor. man buhara dönüşeceği James Watt'dan önce bilini­
yor; Watt, bu ısıyı koruyan, çoğaltan ve disipline et­
Burjuvazinin çocukluk döneminde, on beş - on ye­
tikten sonra bir tekere sevkeden bir makina yaratıyor.
dinci yüz yıllarda Batı, güveni tanımıyor ve güven­
Değirmen, eninde-sonunda, dönen tekerdir; Watt,
sizliği bilmiyor. Bir geçiş dönemidir ye güven ile gü­
Tanrısal'kaynaklı, şelale veya daha sınırlı rüzgardan
vensizlik arasında bir alacakaranlığı yaşıyor.*
ve yine Tanrısal yaratılışa bağlanan insan ve. beygir­
On sekizinci yüz yıl "aydınlanma çağı" olarak ad­
den tümüyle bağımsız bir teker döndürme yolu bul­
landırılıyor; güven, aydınlıkla ilgilidir. Güvensizlik
muş oluyor.
hep karanlıkla birlikte geliyor.
Teker döndürme düzen kurmadır.
Yeni teker döndürme yöntemi, yeni düzen kuru­
*- Nâzım Hikmet, Narodna Provesta, Cilt 2, s.440 luşudur.

16
[ ] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

Buhar makinası çok büyük bir güven kaynağıdır; Ütopya sözcüğünü ortaya koyan Thomas More’un
sadece icat eden ve yalnızca uygulayanlar için değil, ütopyası hem burjuvazinin çocukluk döneminde or­
tüm görenler ve bütün duyanlar için büyük bir güven taya çıkıyor ve hem de çocuksu renkler taşıyor; so­
jeneratörü oluyor. Olmaması mümkün değil, insa­ runsuzdur. Güçlükleri ortadan kaldırarak, bir yeni
noğlu, doğadan ve Tanrı'dari bağımsız olarak kendi düzen kurmaktan daha çok, bir boş alanı yeniden
gücüne sonsuz güç katıyor. Buhar makinasıyla güçle­ planlama özlemini yansıtıyor. On dokuzuncu yüz yı­
nen ve büyüyen insandır; kısalan zamandır. lın başında ortaya çıkan ütopya fırtınası ise bunlar­
Hareket karşısında zaman kısalıyor, insana düşen dan ayrılıyor.
zaman uzuyor. Has ütopyacı-lar, Saint Simon, Owen, Fourier, son
Watt, buluşu olan buhar makinasmı geliştirip her çözümlemede, insana sonsuz büyük güveni dile geti­
iyileştirmesine bir yeni tescil yaptırırken Fransa Dev-' riyorlar; şemaları dört ayaklıdır. Bir: On sekizinci yüz
rimi patlıyor; patlama sözcüğünün devrim sözcüğün­ yılın ortaya çıkardığı üç alanlı gelişmelere hayranlık
den daha uygun olduğunu düşünüyorum. Patlama duyuyorlar. Entellektüel planda, teknolojide ve poli­
olarak ortaya çıkıyor; devrim, toplumsal ve minüskül tik alanda gerçekleştirilen dönüşümler, her insandan
şelalelerin toplanarak bir hedefe yöneltilmesiyle ger­ ve bu arada Saint-Simon, Owen ve Fourier'den, birer
çekleşiyor. Toplama, aritmetik eklemeden daha bü­ küçük dev çıkarıyor; ütopya kuruculuğunun arkasın­
yük bir şiddet yaratıyor ve uygulanması, toplumsal da insanın devleşmesi süreci var. iki: Devlet ülkesin-
zamanı son derece kısaltıyor. •de ortaya çıkan realite, istenebilir olmaktan uzaktır.
Revolüsyon, dönüşüm demektir; Fransız Dönüşü­ Realitenin ötesini bilinçle isteme, on sekizinci yüzyıl­
mü ile, tıpkı bir kazan içinde hapsolmuş buharın ar­ dan on dokuzuncu yüzyıla değerli bir miras olarak
tan ısıyla şiddetini artırması sonucunda kazanı parça­ geliyor. Üç: Değiştirilebilir. Reel durümün istenebilir
laması türünden, daha önce yönetenler yerlere duruma yükseltilmesi mümkündür ve insanlığın uf­
saçılıyor ve daha önce şiddet altında tutulanlar yöne­ kunda ve elindedir. Dört: Bunun için realiteyi hayal
ten konumuna geliyor. Fransa'da daha önce de mavi edilen pilot* projeler olarak göstermek yeterlidir.
kan dökülmüştür; Fransız ihtilali ile, kadın erkek ay­ Çünkü insan aklı, doğru'yu, buna "iyi" ve "güzel" de
rımı yapmadan asiller, bu kez avamın kararıyla idam eklenebilir, gördüğü zaman, bu anlamak demek olu­
ediliyor. yor, bunu uygulamaya koyma yeteneğine sahip bulu­
Yep yeni bir durumdur; insanlar birbirine "avam" nuyor. Ütopyanın çok derininde, insanın, doğru'ya,
ya da "halk" gözüyle bakmıyorlar ve birbirine artık güzel'e, iyi'ye, önlenemez bir eğilimi olduğu değer­
"citoyen", yurttaş, diyorlar. Geriye dönülüp bakıldı­ lendirmesi var. İnsanın insana, sonsuz güvenini anla­
ğında ve Rusya Devrimi ve tarihçinin otopsi masası­ tıyor.
na yatırıldığına göre, bir sonuca vanlabiliyor, Fransız Marx'm ütopyacı kanala borcu, ilk bakışta sanıldı­
ihtilali, belki de yakın zamanların kaydettiği en şid­ ğının çok üstünde görülüyor; ekledikleri, büyük bir
detli patlamadır. En ateisti olduğunda kuşku bulun­ bilim tutkusu, akademik mükemmeliyet ile dönüşü­
muyor; yeni yurttaşlar, pazar tatili ile kiliseye gitme mün iç dinamiğidir. Marx, akl’ı bağımsız ve ekzojen
arasında bir bağlantı kurdukları ve bu yolu kapat­ arbiter rolünden soyuyor ve sınıf çelişkisine içeriyor.
mak istedikleri için haftayı değiştiriyor ve on güne çı­ Böylece yer çekimi, yüksekten düşen veya şiddetle
kartıyorlar. İsevi bir takvimden rahatsızlık duydukla­ ısıtılan su ile birlikte düzenleri dönüştüren yeni bir
rı ve Isa'nın yaşam öyküsüne göre zamanı yıllara güç kaynağı bulunmuş oluyor; çelişkiden doğan şid­
bölmeyi istemedikleri için, Ihtilal'in şiddeti en disip­ det, düzen dönüştüren bir motor halini alıyor.
linli olarak uygulamaya başladıkları bir zaman nokta­
sını başlangıç yaparak, tarihi ve takvimi kendileriyle MARX: SONSUZ İYİMSER, SONSUZ GÜVENLİ
başlatmayı tercih ediyorlar.
Zamanın dökümünü, kutsal insanların İsevi do­ Görünüşe bakılırsa yeni düzeni çizmiyor ve ütop-
ğum ve Muhammedi göç, canlılık göstergelerinden yacıları da afaroz ediyor; ancak etkinliğinin çok bü­
ayırıp insanın kendi kollektif ve şiddetli eylemine ak­ yük ölçüde cenneti dünyaya getirmesinden kaynak­
tarmak, belki de insanı kutsallaştırmaktır; ancak gü­ landığını düşünüyorum. Marx, hiç kuşkusuz,
cünü kabul etmek olduğundan kuşku duymamak ge­ bilimsel ve akademik standartlan son derece yüksek
rekiyor. On sekizinci yüz yılın sonunda insanın olmakla birlikte, dünyevi bir din yaratabilmiştir; kalı­
güveni ileri bir noktaya geliyor. cılığında bunun etkisini görüyorum.
Ütopya, güçlü, insan ve güven işidir. Sonsuz iyimser ve sonsuz güvenlidir; dünyanın
Ütopyanın yokluğu güçsüzlük işareti olarak alına­ en acımasız yoksunluklarımdan ve sadece ve sadece
bilir. Ancak geleceğe güvenini yitirmiş toplumlarda yoksunlukların artışından bir cennetin geleceğini işa­
ütopya yokluğu çekiliyor: Yaşlıların ütopyası olmu­ ret edebilmek için çok iyimser ve çok güvenli olmak
yor. gerekiyor. Ancak aksinin olmasının imkansızlığını da
On dokuzuncu yüz yıl Doğu'nun güvensizleştiril-
mesi dönemidir. Çin'de, Hindistan'da ve Türkiye'de *-Pilot, uçaktan önce var; bilinmeyene yol gösteren
Ütopya bulunmuyor. anlamına geliyor.

17
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

eklemek durumundayım. kaynaklanan güveniyle kapitalizmin, serbest ticaret


Güncelin etkisinde kalmamak son derece zor ol­ kanalıyla aktığı eski uygarlıklarda da, dünyevi cenne­
malıdır; Marx'm bu zorluğu aşıp aşamadığı ayrı bir tin habercisi olduğunu ısrarla savunabiliyor. Halbuki
sorun olarak duruyor. Sorun olmayan, yaşadığı za­ ticaret, Hindistan'a, Japonya'ya ve Çin'e, serbestçe de­
manın dinamizmi ile iyimserliği ve yüksek güvenlilik ğil zorla ve silah zoruyla giriyor. Afyon ithal etmeleri
duygusu arasında kesin bir bağın olduğudur. Şöyle için bir ülkeye savaş açmak, işte bu zamanda tarih
de söylenebilir; sanayi devrimine yol açan teknolojik sahnesine çıkıyor.
buluşlar, önceki yüz yılın son üçte birine düşüyorsa
da, Marx'm formatif döneminde reel dünya gerçekten BATIDA GÜVEN DOĞUDA GÜVENSİZLİK
've o zaman için insanın zor anlayabileceği bir-hızla
değişiyor ve yeni bir teknolojik döşemeye kavuşuyor. Devam etmeden öncç bir tez yazmak gereğini du­
Kim ne derse desin, demirden raylar üzerinde buhar yuyorum: On dokuzuncu yüz yılda bir doğulunun
makinasıyla çekilen arabalar insan için yep yeni bir güvenli olması imkansız değildir; ancak zor ve ayrık
ufuktur, daha da önemlisi, birden bire Ingiltere’nin olmak durumundadır. On dokuzuncu yüz yılda bati-
demir ağlarla örülmesi şaşırtıcı olmalıdır. Demir ağ­ lıda güven ve doğuluda güvensizlik kural olarak or­
lar kadar demir köprüler, nehirlerden önce vadileri taya çıkıyor.
aşan ve uzun bir yamacı diğerine bağlayan demirden Burada güvenin kaynağında pratiğin yattığı görü­
şeritlerin çağdaşlan üzerindeki etkilerini algılamanın, şünü tekrarlamam gerekiyor; pratik, Doğu’ya sadece
bugün için, kolay olmadığını sanıyorum. Daha da ile­ güvensizlik getiriyor. Sömürgeciliğin genel sorunları­
risinde, tahta tekneler yerme demirden gemiler ve na girmek istemiyorum; ancak hep başarısız kalan ve
rüzgar ya da esir gücü yerine buhar makinasıyla ha­ sürekli yenilen halkların kendilerine güven alanının
reket eden vapurlar, "vapur" buhar demektir, çağdaş­ sınırlılığının kolaylıkla kabul edileceğini sanıyorum.
lan açısından, belki de uçak ve hatta insanın aya ayak Burada, çok lasa olarak, değinmek istediğim bir
basmasından daha büyük bir sevinç kaynağıdır. kaç nokta var. Bunlardan ilki, Japonya ve Çin'in ayrı
Bunların hepsi çok kısa denebilecek bir zaman ayrı, en elverişsiz koşullarda, "iki ayrı kamp" görüşü­
aralığında gerçekleşiyor ve hepsi Marx'm formatif nün savunucusu oldukları ortaya çıkıyor. Bu ikisi, en
dönemine denk düşüyor. Marx'ın aşın iyimser ve çok elverişsiz durumlarda bile, kendi uygarlıklarının ge­
güvenli olmaktan baş­ lişmekte olan Bati uy­
ka bir yolunun olduğu­ garlığı karşısında, eşit
nu düşünemiyorum; On dokuzuncu yüz yılda bir doğulunun güvenli ya da üstün olmasa bi­
kötümser olabilirdi, olması imkansız değildir; ancak zor ve ayrık olmak le en azından ayrı ol­
ancak zamanında hiç durumundadır. On dokuzuncu yüz yılda batılıda duğunda diretebiliyor­
bir iz bırakması müm­ güven ve doğuluda güvensizlik lar. Sovyet
kün olamazdı.* Marx, kurar olarak ortaya çıkıyor sosyalizminin, Jda-
bu yeni teknolojik dö­ nov'un hayatıyla öde-
şemenin yarattığı derin . diği kısa ömürlü çıkışı
yoksunluklardan daha büyük bir iyiliğin doğacağım hariç, böyle bir direnci gösteremediğinin anlaşıldığı
yazmak durumundadır; dünyevi misyonu burada ya­ bir zamanda, Japonya ve Çin'in on dokuzuncu yüz
tıyor. yılın ikinci yarısındaki direngenliklerini düşündürü­
Eşitsiz gelişmeyi görüyor; ancak sistemleştirme cü buluyorum.
zamanını bulamıyor. Yer yer "serbest ticarete" büyük ikinci nokta, Osmanlı Türkiyesi'nin böyle bir di­
övgüleri var; bunun Doğu ülkelerindeki tahribatına renme şansına başında sahip olmadığıdır; Osmanlı
tanıklık ediyor. Ancak yeni teknolojik döşemeden devleti, bir Avrupa düzeni olarak doğuyor. Bütün
kuramlarıyla bir Roma ardılı düzen olarak ortaya çı­
kıyor ve islamizasyon, bu Roma devleti Avrupa'daki
*-Marx'tan bir kuşak önce doğup yaşayan Alman fili- yenileşmelere ayak uyduramaymca ve Avrupa'dan
zof Schopenhauer, son derece kötümser bir vaazın sahi­ sökülmeye başlaymca, etkili olmaya başlıyor. Bu açı­
bidir; yaşadığı zaman hiç etkili olamıyor. Ancak ölü­ dan değerlendirildiğinde, Osmanlı devletinin ilk za­
münden sonra, tekellerin belirmeye ve emperyalizmin ferlerinin hepsini Avrupa'ya ilerlerken elde ettiği ve
bir politika olarak uygulanmaya başlandığı zaman keş­
ilk dağıtıcı yenilgisini Doğu’dan, Timur'un elinden al­
fediliyor ve halkın cüceleşmeye başladığını düşünerek
insanın ancak üstün insan biçimde sürebileceğini savu­ dığı, çok zaman gözlerden uzak tutuluyor. Osmanlı
nan Nietzsche'nin etkisiyle itibarını buluyor. On doku­ devletinin bir Doğu gücü olmayı düşünebilmesi, ku­
zuncu yüz yılın sonlarına yaklaşıldığında Batı’da, düşü­ ruluşundan iki yüz yıl sonradır; Sultan Yavuz Selim
nen ve gelişmiş insandan, aydından başlamak üzere zamanında görülüyor.
insanın güvenin yitirmesi ve bunu bir yapay güven ve Çin, "eski" bir felsefe ve uygarlıktır; Hindistan,
hazcılık ile örtmeye çalışması doğal görünüyor. Doğal, kendine özgü bir uygarlığı temsil ediyor. Osmanlı
burada, metaryel tabana sahip olma anlamına geliyor. düzeninin kendine özgü bir uygarlığı yok; Roma ve
Fars uygarlıklarının gelişi güzel bir karışımını yansıtı­
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

yor. Bu nedenle Avrupa'nın nüfuzuna direnmesi ko-Rus Savaşı, İstanbullulara, yalnızca görülmemiş
mümkün görünmüyor; tam tersine büyük bir istek ve tadılmamış yükseklikte utanç dalgalan getiriyor.
sergiliyor. Greko-Roman uygarlığının bu yeni ardılla­ Büyük romancı Halit Ziya Uşaklıgil çocukluğunun
rını kopye etme ile daha koyu bir islamizasyonu, aynı bu utanç günlerini hatırlıyor ve çok cardı tablolara
ölçüde, çare olarak görüyor ve bunlar arasında bir döküyor.
git-gel'i yaşıyor. On dokuzuncu yüz yılda Osmanlı Buraya bir paragraf aktarmaktan kendimi alamı­
hem Avrupa'ya kapıları açmayı ve hem de kapatmayı yorum: "Sonunda İstanbul'un açlık, perişanlık, hasta­
politika biliyor. lık levhalan içinden, kaldırımlara dökülen muhacir
Ancak küçülme ile güven duygusuna sahip olma yığınlarının, kaldırılmaya vakit yetişmiyen ölü küme­
mümkün değildir; büyüme ile güven arasında doğru­ lerinin arasından parlak sırmasıyla, renk renk Rus za­
dan bir ilişki var. James Watt-'m buhar makinası ile bitleri çarşılara, pazarlara doluyorlar; üstünlük çiz­
uğraştığı bir zamanda ve Büyük Fransa Ihtilali'nden mesinin altında inleyen bu zavallı şehirden yadigar
on beş yıl önce imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaş­ toplamak için keselerini boşaltıyorlar, görürdük *
ması, Osmanlı Devleti'ne küçülmeye başladığının ilk Kentte, Roma zamanında İstanbul'a yalnızca "Kent"
dddi işaretini veriyor. On dokuzuncu yüz yıl ise sü­ deniyor ve "İstanbul" sözcüğü Grekçe "Kent nerede?"
rekli bir küçülme sürecidir; on dokuzuncu yüz yılda sorusundan türüyor, bir ara, Ruslar'm İstanbul'a gire­
Osmanlı Devleti, Hemingvvay'ın ünlü balığını hatırla­ cekleri haberleri yayılıyor; utanca bir de korku ekleni­
tıyor. Hep devletleri yutmuş Osmanlı Devleti, on do­ yor.** Zengin ve aydın aileler, İstanbul'u boşaltmaya
kuzuncu yüz yılda hep devlet .doğuruyor. başlıyorlar; ancak bu kez, emperyalist politikasmı
İstanbul'un ilk adı Nova Roma'dır;.Yeni Roma an­ Rusya'yı durdurma olarak çizmiş olan Büyük Britan­
lamına geliyor. Büyük Napolyon, bir dünya devleti­ ya'nın müdahalesiyle Rusya askerleri İstanbul'a gir­
nin kurulması halinde merkezinin İstanbul olması ge­ miyorlar.
rektiğini ileri sürüyor. Bazı tarihçiler, yakın zamanda, Aynntılandırmak için uzatma gereğini duymuyo­
pek çok büyük savaşın İstanbul nedeniyle çıktığım rum; Osmanlı insanının, aydınının ve seçkinin, on do­
ileri sürüyorlar; bu nedenle ve yeni savaşları önlemek kuzuncu yüzyılı yaşadıktan sonra, güven duyması
için, 1919 Paris Banş Görüşmeleri'nde İstanbul'un imkansızdır. Bu genel çizgidir; kural anlamında kul­
"enternasyonalize" edilmesi üzerinde ısrarla durulu­ lanıyorum. Ancak buna karşın, her çağda ve ülkede
yor. Batı, daha önce pek çok kez kuşatılmış olan İs­ olduğu gibi, Osmanlı düzeninde de bu çağda doğup
tanbul'un müslüman Türkler tarafından zaptedilme- büyüyenler arasında güvenli olanların bulunması
sine, günlerce inanamıyor. İstanbul'un Doğu Roma mümkündür; özel koşulları gerektiriyor.
İmparatorluğumdaki özel yeri, olduğu gibi, Osmanlı Aşın kaygı ve bundan kaynaklanan korku, yol aç­
düzenine de aktarılıyor. tığı güvensizlik durumu, eninde-sonunda bir düzen
Bir tür kutsallığı var. Bu kutsallık on dokuzuncu sorunudur; kurtuluş, aşırı kaygı yaratan düzeni red­
yüz yılın başında bozuluyor; Napolyon Fransası'na detmekle başlıyor. Red gereklidir; ancak, mükemmel
karşı Rusya ile ittifak yapan Ingiltere, Türkiye'ye te­ olması veya mantıksal ucunu bulması zorunluluğunu
cavüz halindeki Rusya'ya destek olmak için, 1807 yı­ göremiyorum. Bunun yerine bu red ile tutarlı eylem
lında, birden bire Çanakkale’den İstanbul'a donanma­ gerekliliği var. Güven, pratik zenginliğinin sonucun­
sını sokuyor. Bu, tersinden, denizin üzerinde, da ortaya çıkıyor.
demirden ve buhar makinasıyla çalışan vapurların ilk
kez görülmesi kadar şaşırtıcıdır; birisi büyük güven Red, smırda gezintidir.
ve diğeri büyük güvensizlik kaynağıdır. Osmanlı in­ Sınırdaki pratik zenginliği teoriye yakınlık oluyor.
sanının ve özellikle Istanbullu'nun buna inanması
mümkün görünmüyor; Tarihçe Cevdet, İstan­ Eski, uzaktır. Yeni, yalandır.
bulluların bunu kıyamet işareti saydıklarını yazıyor*
Baruthane önünde Ingiliz donanması görününce sa­ Zor olan yeniyi bulmaktan daha çok eskiden kur­
raylı kadınlar feryadı basıyorlar; kadınlar, güvensizli­ tulmaktır.
ği daha önce de daha yoğun duyuyorlar; Şiddet, yeniyi bulmaktan daha çok eskiden kurtu­
On dokuzuncu yüz yılda İstanbul’un utanca alış­ luşu tamamlamak için gerekli oluyor.
ması mümkün olmuyor; her utanç, öncekinden daha Nörotik durumun, şok uygulamasından başka ka­
çarpıcı geliyor. Tam yetmiş yıl sonra, Mithat Paşa'nm lıcı bir tedavisi görünmüyor.
Kırım'ı tekrarlamak hayalleriyle tahrik ettiği, 93 Tür*
Şok, an'a sığdırılmış şiddettir.
*-"0 gece İstanbul'da sanki kıyamet kopmuştu. Bu
arada bazı kimseler de fal kitaplarına bakıp 'be canım
ahir zaman olduğu şüphesizdir, Beni Aster'in üstünlüğü *- Halit Ziya Uşaklıgil Kırk Yıl, İstanbul,
ve Mehdi'nin çıkışı tamamdır, galiba o zaman geldi' di­ 1969, s. 63-64
yorlar, kimi de bunun kat'i olduğuna inanıyorlardı." **- İstanbul'u boşaltma ve Anadolu'da bir sığınak ya
Tarihi Cevdet, Cilt 8, s. 144 da başkent arama, sadece 1920 sonrasının bir çizgisi de­
ğildir; daha önce bir kaç kez akla geliyor.

19
SOSYALİST İNSAN ve DEVRİM
Serpil Koksal

İnsan yaşamının her anı kendini ve taşıdığı inana de devrimi gerçekleştirebilen insandır, ikili ilişkisin­
belirleyen bir süreçtir. den tüm toplumsal ilişkilerine kadar yeniyi, güzeli ve
Devrimci insanı belirleyen nedir? Ve bunun bir ti- doğruyu koyabilen insandır. Yalnızca politikada dev­
polojisi var mıdır? Ya da bir başka deyişle böyle bir rimci olmak bir gösterge olmaktan çoktan çıkmıştır.
standart tipoloji var mıdır? Devrimciyim demek, dev­ Gösterge tüm ilişkilerindeki tavır ve davranışlarla or­
rimci olmak mıdır? Somlar çoğaltılabilir. Devrimci taya çıkar. İnsanın insana güveni ve inancı ancak ikili
olmak önce düzenle inatlaşmak, reddetmek ve değiş­ ilişkilerde kendini gösterebilir.-Bu anlamda eksik
tirmeye çalışmak diye kabaca tanımlanabilir. Kuşku­ devrimci olmak, kendi özünü devrimdleştirememek,
suz bu tanım yeterli değildir. Sınıf bilincini yakalaya­ zaman içinde güvensizliği ve birbirine inancı yok
mamış bir insana devrimci demek mümkün müdür? eder.
insanın devrimcileşme sürecinin başlangıa kendi­ Kuşkusuz devrim ani insanı devrimcileştiren ve
ni aşmaya başladığı noktada ortaya çıkmaktadır. yeni insanı ortaya çıkaran bir durumdur. Ancak sos­
Devrimci değiştiren ve iyiyi, güzeli getiren insandır. yalist insan kendi değişimini ve gelişimini devrim
insanın kendinde güzeli ve doğruyu yakalayama­ anma bırakmayan insandır. Sosyalist insan her an
dığı durumlarda, bir sistemi, bir düzeni değiştirmesi kendini aşan, geliştiren ve bunu kendi yaşamına da
mümkün değildir. uygulayan insandır. Bu anlamda sosyalist insan ken­
1980 Eylül darbesi ile cezaevlerine giren ve yıllar­ di içinde şiddeti de taşıyan insandır. Şiddet hem ken­
ca cezaevlerinde kalan dev­ dine ve hem de dışa dönük­
rimcilerin bazıları, birdenbire tür. Eleştiri, kendine dönük
daha önce önemsenmeyen ve
Yaşam sürekli bir eylem ve kendini
şiddetin bir durumudur, insa­
aldırılmayan ve bir anlamda yenilemedir. Devrimci insanın tüm nın kendine objektif olması
da devrimciliğin keskinliğinin bunları hesap ederek yola çıkması mümkün olmasa da, eleştiri
bir ifadesi olarak gözden yerekir. Sahip olduklarını bir savunma mekanizması de­
uzak tutulan duygusallığı, ğil, farkedileni düzeltme ol­
doğayı ve insan ilişkilerini
kaybetmekten korkmak, malıdır.
farkettiler. Pekçok devrimci, geriye dönüşün ilk adımıdır. Politik gelişme ancak ken­
çiçeği, anneyi, sevgiliyi cezae­ dini geliştirebildiğin, düzenle
vinde özledi. Bunün sonucu olarak yine birçoğu çıkar bağlarını koparabildiğin, ve yeniyi tümüyle sindire-
çıkmaz öncelikle kendini yaşama, yapamadıklarını ve bildiğin oranda ikna edid olabilir. Kendini kanıtla­
yaşamadıkları süreci kapatma telaşına düştü. Tekelci mak, bir yerlerde düşünmek ve önemsenmek kuşku­
sistemin sürüleştirme politikası buna yardım etti. Gi­ suz her in saran özlemidir. Ancak, salt bu nedenle bir.
derek sistemle bütünleşen, kendine sosyalist demek­ çizgiye, bir ideolojiye yaklaşmak, yeni bir alan bulun­
ten kaçman ve "demokrat" sözcüğünü sanki bir belir­ duğunda diğerinden vazgeçmek demektir. Sosyalist
leyici imiş gibi kendisine yakıştıran insanlar ortaya insan olmak, düzeni karşısına almak demektir. Bu da
çıktı. sürekli bir kavga, inat ve direnci gerektirir. Tekelli
Sosyalist sistemin hızla çöküşü bir başka mazereti düzenin baskısı, medya ve satmalma gücü, pekçok
daha oluşturdu. Sovyetler'deki gelişmeleri beklemek insanın zaman içinde onurundan, inancından vazgeç­
üzere inançlarına ara verenler, bu kez çözülüşle iyi­ mesine neden olmaktadır.
den iyiye bu işin olmayacağına kendilerini ikna etti­ Yaşam sürekli bir eylem ve kendini yenilemedir.
ler. Devrimci insanın tüm bunları hesap ederek yola çık­
Bunun yanı sıra devrimci olmayı, yalnızca keskin­ ması gerekir. Sahip olduklarını kaybetmekten kork­
likle ya da eylemde anlayanlar da yaşanılan sürecin mak, geriye dönüşün ilk adımıdır.
baskısı, yaşların büyümesi ve bir anlamda- korkunun Devrimci insan her alanda yeniyi, çürümüşlüğün
ortaya çıkmasıyla da kendilerini başka türlü ifade et­ karşısına koyabilen insandır. Bugünden, kurulacak
meye başladılar. yeni dünyanın tüm alanlarında doğrunun nasıl ola­
Keskin tavır ve sözcükler, ancak düzenle sıkı sıkı­ bileceğini, olması gerektiğini, kuran, geliştiren ve dü­
ya bağlı bir ahlak ve anlayış artık yeni devrimci insan şünen insandır. Devrimin kendi yaşamının sınırları
için ikna edici.olmamalıdır. Devrimcilik yaşamın bü­ içinde başlayacağını düşleyemiyen, inanamayan insan­
tün alanlarında, yeni ahlakı ve anlayışı yerleştirmeye ilin kendini adaması mümkün değildir.
çalışmakla başlamalıdır. Devrimci insan önce kendin­

20
KOPAN

Bir ağacın altında dört kişiydik


Dört sıcak somun gibi taze sevgimiz,
Ellerimizle yoğurduğumuz dostluğumuz vardı.
Yüreklerimizle yamamıştık karanlıklan
İçimizdeydik birbirimizin
Ve dışımızdaydı tüm kötülükler.
Eşi yok diyorduk bu paylaşımın
Yaşam bir biiyiik umut,
Gelecek bizimdi.
Biliyorduk güzelin nasıl doğacağını,
Biz onu kendimizde yaşıyorduk.

Ama bölündü bu güzel türkü ortasından ikiye


Girdi aramıza o pis ayrık otu
Kötülüklerin kökü
Mülkiyet denen ibret
Kopardı aldı birimizi içimizden.
En zayıfımızdı o,
Tutamadık
Kaydı ellerimizden.

Ama hayır bitmedik biz


Büyüdü inadımız,
Arttı direncimiz
Ve öğlendik ki acıyla doğuyor güzel.

Bir dalımız eksik şimdi


Fakat büyüyor çiçeğimiz
Bir ağacın altında üç kişiyiz.

m ıııııııiffiıııııtıifiııııııifiıifm ıııııııııiüiıııııııınıifiısııııııınm ııiinııııifiım ıiffiıııım fiıııııııııııııııııifiııııifiııııııııııım ııım ıııı


MÜLKİYET ÜZERİNE BİR ÖN ÇALIŞMA
N. Oğuz - M. Göksoy

"Malın mülkün kişisel bir hak olduğu, herşeyin lerinin zamanla inşam yabancılaştıran öğeleri, kişi
parayla ölçüldüğü bir yerde toplumsal adalet ve ra­ ilişkilerinde de herhangi bir özelliğe indirgenen insa­
hatlık hiçbir zaman gerçekleşmez. Mülkiyet hakkı nın, içtenlik, sevgi, saygı, dürüstlük, cesaret, güven
toplumsal yapının temeli oldukça en kalabalık ve en ve onur gibi kişi değerelerine ve dolayısıyla kendi
işe yarar sınıf yoksulluk, açlık ve umutsuzluk içinde kendine sırt çevirdiği görülecektir.
yaşayacaktır." Thomas Moore,, Utopia adlı eserinde Mülkiyetin sınıf ilişkilerini biçimlendirid, bir sını­
mülkiyeti böyle bir netlikle ortaya koyuyor. Bu bir- fın iktidarına dayanan özelliğinden dolayı, toplumsal
bakıştır ve çağlar boyu süregelen insanlık dramının mülkiyette de belli bir zor ilişkisi kendini dayatacak­
temelindeki çelişkiyi vurguluyor. tır. Para tüm insan ilişkilerine sinen, başlıbaşma bir
İnsanlar, sınıflar ve uluslar arasındaki adaletsizli- sömürü aracıdır. Paranın öncelikle insan ilişkilerin­
ğin; 4*şitsizliğin kaynağı mülkiyettir. Mülkiyeti genel den çıkarılması ve daha sonra süreç içinde ortadan
bir soyutlama düzeyinde üçe ayırabiliriz: Özel mülki­ kaldırılması gerekir, insanlar mülksüzlüğün erdem
yet, toplumsal mülkiyet ve sayıldığı bir ortak bilince
ulusal mülkiyet. Mülkiyet ulaştıklarında, mülkiyetin tu­
özel de, toplumsal da, ulusal Emek gücü meta olmaktan çıkarılmadığı tunacak bir dalı kalmayacak,
da olsa mülkiyettir. İlkel in­ şûraca, emeğin ekonomik özgürlüğü yok olup gidecektir, insanlık
sanlarda mülkiyet gelişitikçe gerçekleşm ez, ülülkiget de gergüzünden ancak mülkiyeti bütün biçim­
hırsızlık ve yalan da başlar. silinmediği sürece, emeğin sömürüsügle leriyle sildiği zaman, sınıf
Samirrıiyetsizlik,.» uygarlıkla birlikte bar türlü sömürünün ortadan egemenliği de bir zorunluluk
gelişmiştir. Uygarlıktaki her olmaktan çıkacak, insanın
kalkması da mümkün olmagacaktır
yeni ilerleme aynı zamanda gerçek özgürlüğü ve diğer
adaletsizlikte ve eşitsizlikte de yeni bir ilerlemedir. anlamda gerçek egemenliği en ileri boyutuyla ger­
Toplumsal mülkiyet, adalet ve eşitlik isteminin çekleşecektir.
bir sonucudur. Ancak, insanlar arasında gerçek ada­ Karşılıksız çalışmanın erdem sayılması bir felsefe­
let ve eşitliğin kurulması, mülkiyetin yeryüzünden dir. Yaşama geçirilmesi halinde insandaki en büyük
silinmesi ile mümkündür. Mülk sahiplerinin oluştur­ devrim oluyor. Belli ürünlerden pay almak ama ayla
dukları sınıf, diğer.sınıf veya sınıflar karşısında belli değil, belli bir görev bilinciyle toplumun çıkan için
bir güce dayanmak borundadır. Kendi egemenliğini karşılıksız ydpılan iş bambaşka bir davranış ve çalış­
ve iktidarını sürdürebilmek için örgütlü bir baskı gü­ ma biçimi, bunun da ötesinde en büyük onur ve ah­
cüne ihtiyacı vardır. Devlet bu güce tekabül eder. laktır.
Mülkiyet her türlü sömürünün kaynağıdır. Pazar­ Yeni insan olmaya özenen sosyalistler, mülkiyet
da meta sahipleri birbirleriyle yalnızca değişim yo­ ilişkilerine bir bakış geliştirmek durumundalar. Sos­
luyla ilişkiye geçerler. Onların ilişkileri böylece ya­ yalist yaşam tarzı her türlü para ilişkilerinden korun­
bancılaşır ve şeyleşir; salt şeyler arasındaki ilişkiler madıkça, yoldaş ilişkilerinde paraya bakış ve paranın
halini, alır ve bu dile bile yansır. Emek gücü meta ol­ işleyiş 'mekanizmasını değiştirmedikçe, ileri sosyaliz­
maktan çıkarılmadığı sürece, emeğin ekonomik öz­ min kurulması yönünde dddi adımlar atılamayacak­
gürlüğü gerçekleşmez. Mülkiyet de yeryüzünden si­ tır. Yeni insanın mihenk taşı burada yatıyor. Karşılık^
linmediği sürece, emeğin sömürüsüyle birlikte her sız çalışmanın bir erdem, eşit, adil ve ortakçı
türlü sömürünün ortadan kalkması da mümkün ol­ paylaşımın onur olduğunu özümleyebilmiş insanlar­
mayacaktır. dan ancak devrimci çıkabiliyor.
"Mülkiyet kapitalist bakımından başkasının eme­ Yeni insan, kötülüklerin kökü/mülkiyet denen ib­
ğini, karşılığını ödemeden temellük etme hakkı, işçi retin ahtapot kollan arasında yok olmayan, direnen,
bakımından da kendi öz ürününü temellük olanak­ inatla mücadele eden onurlu insandır.
sızlığı olarak görünür." Burjuva hukukunda mülki­ Marx'm şu sözlerini yüreğinin ve bilincinin derin­
yet, bir şey üzerindeki mutlak ve kesin iktidarı ifade liklerine işleyebüen her sosyalist, yeni insanının do­
eder. İnsanlar ve şeyler arşındaki bir ilişki gibi görü­ ğuşunu müjdeleyen, yarma açan birer gül olacaktır.
nen mülkiyet bu anlamda, sosyal bir ilişkiyi, sınıflar "Ne kadar azsan, yaşamım ne kadar az görkemli kur­
arasndaki bir ilişkiyi maskeleyen bir yapı arzeder. muşsan, o kadar çoksun demektir ve görkemsiz yaşa­
Mülkiyet özgürlüğü, insan özgürlüğünün düşma­ mın o denli büyüktür."
nıdır. Mülkiyetin gasbettiği yaşam da gasbedilmiştir; Kaynaklan
bunun da sonuçlan, sosyo-ekonomik, siyasal ve sa- 1- Thomas Moore, Utopia
natsal-kültürel yabancılaşmadır, insanın varlık yapı­ 2- Marx, Kapital cilt 1
sının bütünlüğü dikkate alındığında, mülkiyet ilişki- 3- Marx, Kutsal Aile

22
YANILSAMA ve YABANCILAŞMA
Funda Hakan

Özgür, bilinçli, kişilikli bireylerin kuracağı gele­ özgürlüğü ile ilgili tasarımlar değişebilir. Mantıksal
cekteki toplum, insansal varoluşu koşullandıran, sü- düşün gücü yerine irade, ahlaksal bilinç yerine dinsel
reklileştiren ve yeniden üreten dinamiklerin ve taşıyı­ bilinç, estetik yaratıcılık yerine yaşam arzusu geçebi­
cıların nesnelliğini yaratan kollektif öznenin, lir. Bu tür idealist anlayışlara göre, insanın özü ideal
bireylerin bedensel ve zihinsel yeteneklerini geliştire­ doğaya sahiptir ve özgürlük bu ideal doğanın yaratı­
bilecek her türlü araç ve olanağı, toplumun her üyesi cı gelişmesinde belirmektedir, idealist filozoflara gö­
tarafından özgürce, düşünsel ve maddi etkinlikleri­ re, ideal özgürlük, idealliğini yitirmeden ve maddi
nin kanalları olarak içselleştiren bir yapıyla biçimlen- özgürlüğe dönüşmeden reel özgürlük olabilirdi. Oy­
melidir. Bu toplumsal sa maddi özgürlük, zo­
formu oluşturan birey­ runluluktan, reel top­
lerin, etkinliklerine ya­ Kapitalizm kendi işle y iş m ekanizm asını lumsal dönüşüme olan
bancılaşmadan, iradi sürdürebilmek için üretim sürecinde v a h şi bir önü alınmaz gereksi­
müdahale alanlarını nimden doğar, "ideal
alabildiğine genişlete­ işbölümü ile, zih in sel v b bedensel anlamda tek özgürlük nitelik bakı­
bilecekleri koşullar va­ yanlı, etkinlik alanı dar ve sınırlı, mından, insanın maddi
rolduğu sürece özgür­ yabancılaşm ış insani yaratm ıştır. köleliğinin düşünsel
lük sorunu yansımasından başka
çözümlenmiş olacaktır. bir şey değildir" (3)
"İnsan yaşamında dışsal sınırlamaların ortadan idealistlerin yaraşıra, vulgar marksistler de diyalek­
kalkması, insana reel ve somut bir özgürlük sunmaya tik dışı bir yaklaşımla, özgürlük sorununun ağırlık
yetmez” (1) Çünkü birey, kendi gücünün, iradesinin noktasını, toplumsal insanın sınırlı olma durumuna,
ve isteklerinin bağımlılığına alışmıştır. Böylesi bir öz­ onun dış çevre ile olan'bağımlılığma kaydırmışlardır.
gürlük için dışsal sınırlamaların kalkmasıyla oluşan Bu durumda özgürlük, nesnel bir moment değil, ter­
boşluk insancıl bir içerik yüklenerek doldurulmalı, sine öznel, psikolojik belli bir özgürlük duygusuna
insan olma durumu birey için bir zorunluluk düzeyi­ indirgenmiş olur.
ne çıkarılmalıdır. Eğer insan olma durumunu eylem­ Kapitilazmin, Fransız devriminden sonra açıkladı­
le ortaya koymaya yönelik istek yokolmuşsa özgür­ ğı özgürlük tanımında olduğu gibi "başkalarına zarar
lük içeriksiz kalır, bir yanılsama olur. Gerçek vermeyecek herşeyi yapmaya hakkı olmak veya "biri­
anlamda özgürlük, insan özünün etkin biçimde ken­ nin özgürlüğünün başladığı yerde diğerinin özgürlü­
dini gösterme, kavrama ve yaratıcı olarak serpilme ğünün bitmesi" türünden önermeler gerçekte burjuva
özgürlüğüdür. Başka bir deyişle, insan özünün dışa­ rekabetinin, herkesin herkese karşı savaşının birer an­
rıya yönelik, onu çevreleyen nesnel gerçekliğin içinde latımıdırlar. Tekelci kapitalizm bir yandan, emeğine,
kendi yaratıcı gelişmesiyle olan ilişldsindedir. Özgür­ ürününe, üretim sürecine, ilişkilerine yabancılaşan,
lüğün ölçüsü, yalnızca insana özgü niteliğin yaratıcı iradesi, kişiliği, düşünce ve davranışları belirli bir
etkinlikleriyle, bu niteliğe uyan zorunluluk arasında­ norm altında tutulan bireyleri yaratırken, diğer yan­
ki uyum olabilir. İnsan özgürlüğünün boyutları onun dan yanılsamalı, soyut bir özgürlük kavramını da in­
kendi doğasının, kendi özünün zorunluluklarına bağ­ sanlara empoze etmekten geri kalmamıştır. Kapitaliz­
lıdır. "insanın yaşamla ilgili etkinlikleriyle insan do­ min insanlara sunduğu özgürlük yanılsamalarla dolu
ğasının zorunlulukları arasındaki uyum ancak insa­ olup "raslantısallıklardan yararlanma ve raslantısal
nın hem doğal, hem de toplumsal varlık koşullan ayrıcalıklara sahip olma hakkıdır" (4) Kapitalist top­
üzerindeki egemenliği durumunda sağlanabilir." (2) lumda, adi suçların, ahlaki çöküntünün kaynağı, bi­
Özgürlük sorununun bütün görünümleri insan reylerin özgürlüklerinin kısıtlanmasına-karşı göster­
doğasının nasıl kavranılacağı noktasında yoğunlaş­ dikleri tepkisellikle ilişkilidir.
maktadır. insanın doğası, onun, mantıksal yetisi, es­ Kapitalizm kendi işleyiş mekanizmasını sürdüre­
tetik yaratıcılığı ve ahlaksal bilinci olarak ele alınabi­ bilmek için üretim sürecinde vahşi bir işbölümü ile,
lir. Toplumsal duruma ve sınıf anlayışına göre zihinsel ye bedensel anlamda tek yanlı, etkinlik alanı
insanın niteliğinin kriteri ve buna uygun olarak onun dar ve sınırlı, yabancılaşmış insanı yaratmıştır. Tekel-

23
TOPLUMSAL KURTULUŞ

si düzen, yığınlaştınlmış, kişiliksizleştirilmiş, aklisız­ ilişki doğa ile insan, bireyle yaşam faaliyeti arasında­
laştırılmış, yaratıcılık yeteneği tek yanlılığın anafo­ ki birliği kırdı, işbölümü bireyin özgür üretici faaliye­
runda körelen, burjuva rekabetinin sarmalında eri­ tine sınırlamalar koyarak, özgürlüğünü yok ederken,
yen, özne olamayacak kadar nesneleşen, bir anlamda yabancılaşmanın da kaynağı oldu. Kapi­
biçimlendiremeyecek kadar biçimlenen, güçsüz, insi­ talist üretim tarzı, işi sadece hayatta kalmak için bir
yatifsiz, tek tip birey projesini yaşama geçirmiştir. araç durumuna indirgedi. Bireysel özgürlük alanı ye­
Tek yanlı ve sınırlı gelişen bireyin yerine, bütünsel ve mek, içmek, üremek gibi hayvansal fonksiyonların
insanın gelişmesinin, insanın yücelmesinin sınırsızlı­ dışında bir işleve sahip değildir.tnsan olarak bireyin
ğına inanan bireyi koymak, üretici güçlerin, üretim kendi gücünü ifade ettiği, geliştirdiği, yeteneği ve
ilişkilerinin yeniden inşa edilmesine, bunlar üzerin­ kuvvetiyle hayvansal aktivitelerden ayrıldığı eylem­
deki yığınsal denetimin kollektif özne tarafından ger­ ler sahasında ise bir hayvandan farksızlaşır ve yaban­
çekleştirilmesine, çalışma sürecinin toplumsal kombi­ cılaşan insan emeği, türü, bireye yabancılaştırır.
nasyonlarında sürekli devrim yapılmasına, işçilerin Yabanalaşmaşı insan emeği kapitalist üretimin ol­
özsel varlığına ait olmayan çalışma biçiminin, gide­ mazsa olmazlarından biridir ve tüm yabancılaşmala­
rek kendilerinden başka hiçbir denetleyenin olmadığı rın da temelini oluşturur. Kapitalist üretim, insanla- '
toplumsal çalışma ve rın fiziksel ve ruhsal
edinme biçiminde ye­ durumlarında ve par­
niden şekillendirilme- T ekelsi düzen, y ığ ın la ştın lm ış, çalan oldukları eylem­
sine bağlıdır. Yığınsal k işilik sizle ştir ilm iş, a k lisızla ştırılm ış, lerde yıkıcı etki yapar:
denetimle, işçinin biz­ Üretim sürecinde işbö­
zat üretim süreci üze­ y a ratıcılık yeteneği tek yan lılığın anaforunda lümünün gelişmesi ve
rinde daha düzenleyici körelen, burjuva rekabetinin sarm alında üretimde her aşamanın
davranması, onun işle­ eriyen, özne olam ayacak kadar nesn eleşen , tekrar karakteri ile üre­
vinin akışını ve bütün tici güç, insanın gerçek
biçim lendirem eyecek kadar biçim lenen,
yanlarıyla hareketlili­ gücünün çok gerisinde
ğini sağlar. Toplumsal güçsüz, in siy a tifsiz, tek tip birey projesini kalırken, aynı zamanda
bir ayrıntının basit taşı­ yaşam a geçirm iştir. özgür ve etkin olma­
yıcısı durumundaki yan tek yönlü bireyler
yabancılaşmış bireyi, geliştirir. Üretim ilişki­
gelişmiş, bütünsel bireyle değiştirir. Üretim sürecinin leri tüm sınıfları birbirine bağlayan etken ve üretim
reel planlaması olanaklı duruma geldiğinde, özgür faaliyeti de bunun motoru olduğu için, tüm sınıflar
bireylerin toplumsal üretim tarzı üzerindeki egemen­ farklı şekillerde de olsa yabancılaşmadan nasiplerini
liği güvence altına alınır. Üretici güçlerin gelişimine almıştır, fakat en çok zarar gören doğrudan üretime
toplumun bütün üyelerinin çıkarları açısından, sınır­ katılan prolaterya olmuştur.
sız bir hareket alanı açan yaşam koşulları pratik ola­ Emek, bireyin özgür yaratıcı faaliyetini yansıtma­
rak somutlanabilir. Bu noktada özgürlük sorunu tek­ dığı, yaşamsal fonksiyonlarının devamı için bir zo­
rar gündeme geliyor.' insanın kendisi için değil, runluluk olarak kullanıldığı sürece işçiye yabancıla­
toplum için çalıştığı sosyalist düzende, özgürlük kav­ şır. Üretim faaliyeti içinde işçinin insiyatifinin yok
ramı doğal olarak, bireylerin kendi kişisel yaşamları­ edilmesi, gerek bu faaliyette gerekse sonuçta elde edi­
na ait bir olgu biçiminde anlaşılmamalıdır. Çünkü len üründe hak sahibi olamaması, bunlar üzerinde
herkes özgür olmadığı sürece, toplum kendini özgür" plan yapamaması, onun emeğini tümüyle kendinden
kılmış değildir ve herkesin özgürce gelişmesinin ön­ koparır ve bir yabancı konumuna getirir. Böylece
koşulu, herbir kişinin özgürce gelişmesidir. maddi ve insani anlamda yoksullaşmasını kendisi ya­
Doğa ile insan arasındaki sıkı birlik içerisinde, bi­ ratır. Ürüne kanalize ettiği üretiri potansiyeli bir da­
rey özgün yaratıcı faaliyetini geliştirebildiği müddet­ ha ona geri dönmez ve kendi karşısında yarattığı ya­
çe, yaşamak, hayatta kalmak, üretici etkinliğe katıl­ bancılaşmış dünya o kadar güçlüleşir. Diğer bir yönü
mak için gerekli bîr önkoşul olma niteliğindeydi. de şu ki: işçi hayatını kendine dönmeyen ürüne ka­
İnsan hayvan aleminden ayrılırken,, çalışma, insanlı­ tarken yaşamı da ona ait olmaktan çıkar. Işbölümün-
ğa özgürlüğü sağlayan asıl öge olarak belirirken iş­ deki yeri ve mekanize çalışması, yaratıcılığına izin
birliği insan topluluğunu üretici güce dönüştüren do­ vermeyen beynini ve estetik anlayışını belirli bir ala­
ğal bir işlev olmuştur, İnsanlık doğayı yeniden nın dışına çıkarmayan bu sistemde onu bir makina
üretirken arasındaki güçlü bağı kurup bir tür olarak parçasından farksızlaştırır, işçinin zihin ve bedeninin
özgürlüğünü tümüyle ilan etmiştir. Buradaki işbirliği tahribiyle gelen, yabancılaşmış üretim faaliyetinin so­
tümüyle insan türüne özgürlük sağlamak, onu yarat­ nucu ürüne yabancılaşma olarak ortaya çıkar. Artık,
mak amacında ve birey sadece topluluk üyesi olarak onun için üzerinde hiçbir hak iddia edemediği, ürün,
vardı. Bireyin kendi hareket alanını kazanması onun kendi karşısında güç uygulayan bir nesnedir.
için bireysel özgürlük sorununu yarattı. Görülüyorki prolaterya yabancılaşmış maddi nes­
Kapitalist üretimde ücret-emek-kapital arasındaki neler üreterek hem kendisinin hem de egemen sınıfın

24
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

yabancılaşmasını üretir. Proleterin yabancılaşması devrimci sanatçılardır, Brecht'e göre, bu sanatçıların


kendi aktif-pratik faaliyetinin sonucuyken, kapitalis- amaçladıkları, olayları alışıldık ve bildik olandan so­
tinki böyle bir faaliyeti üretememenin sonucunda, ha­ yutlayıp bireyin karşısına şaşırtıcı ve beklenmedik
zır bir durum olarak karşısına çıkıyor. Kendi kendisi­ olarak çıkartmaktır. Özü gereği politik olan sanat ola­
nin 'yıkımı'nm dinamiklerini kendi eylemiyle yaratan ğan görünen herşeyi bireyi yabana konuma getirip
işçiye kıyasla, "kapitalistin kendi yabancılaşmasında­ sorgulatmayı başarırken, bireyin değişime olan inan­
ki rolü pasif bir roldür". (5) Kapitalist, üretim faaliye­ cını ve gücünü canlandırır.
tine ve ürünün geçmişine olduğu kadar, geleceğine Yaşamda varolan tüm çelişkileri saptama ve bu
de yabanadır. Fakat yabancılaşmanın belirleyicileri­ çelişkileri çözümlemek için çeşitli formülasyonlar ge­
nin başında gelen bir gücün hakimiyetinde olma ko­ liştirme iddiasındaki sosyalist toplumda, çözümler .
şulu" onlar için de geçerli görünüyor. Ürün direkt bireysel değil de toplumsal bir ölçeğe oturduğu oran­
olarak onlar üstünde bir güç uygulamıyorsa da ürü­ da anlamlıdır. Yabancılaşma, ve önün maddi temeli
nün üretildiği, değiştirildiği sosyal koşullar, karşısın­ olan işbölümü -bugünkü anlam ve niteliğiyle işbölü­
da bir güç yaratıyor. Hangi ürünün, nasıl, ne fiyata, mü- toplumsal ölçekte ortadan kaldırıldığında bire­
ne kadar satılacağı gibi sorunlar bir ölçüde kapitalisti yin özgürlüğü reel anlamına kavuşmuş olur. Nesnel
de ürünün kontrolü altına alıyor. Tüketici olarak ba­ koşulların olgunlaşması ve toplumsal muhalefetin
kıldığında ise kapitalist de işçi gibi satın alabildiği öl­ öncü öznenin iradi müdahalesiyle kucaklanması, be­
çüde ihtiyaçlarını doyurur. Fark onun daha çok satın raberinde zorunluluğu, yaşam' tarzındaki dönüşüme
alabilmesidir. Kapitalist toplumda güç "sahip olma olan kaçınılmaz ihtiyacı getirir. Lenin'in dediği gibi
gücü" şeklini alır ki bu "her marksist kendini
da parayı ihtiyacın kaçınılmaz olanı kanıt­
nesnesi yapar. Kapita­ lamaya çalışmakla sı­
listin üretim faaliyetin­
Emek, bireyin özgür y a ra tıcı faaliyetin i nırlar". (?)
de sömürü nesnesi ola­ yansıtm adığı, y a şa m sa l fonksiyonlarının insanın üretici ve
rak işçiye yaptığı devamı için bir zorunluluk olarak kullanıldığı toplumsal gücünün ya­
muamele, işçiler de ol­ sürece işçiy e yabancılaşır. bancılaşması, kapitalist
duğu gibi onlarda da üretimin özgül koşulla­
deformasyon yaratır­ rına bağlı tarihsel bir
ken, kapitaliste r güç fenomendi. Yabancılaş­
olarak bir tek satın alma gücünü bırakır. Bu güce ula­ manın üstesinden gelme yollarını ve araçlarını, ince­
şabilmek için açgözlü, acımasız ve ikiyüzlü olması, iş­ lerken şöyle yazar Marx: "Kişi, soyut yurttaş olmak­
çilerle olduğu kadar, kendi sınıfından olan rakipleriy­ tan çıktığı zaman, kişi olarak, günlük hayatında,
le arasında beliren yabancılaşmayı açıklar. Kapitalist işinde, durumunda insan türünün bir üyesi haline
sınıf, işçi sınıfından farklı olarak göreceli olmanın öte­ geldiği zaman, kendi güçlerini toplumsal güçler ola­
sine geçmeyen avantajlara ve özgürlüğe sahiptir, o rak tanıdığı ve organize ettiği zaman ve kendi top­
kadar. lumsal gücü, siyasal güç olarak kendisinden ayrılma­
Bu yanılsamalı özgürlük alanında, "çağının tanığı" mış hale geldiği zaman, insanoğlu işte ancak o zaman
olan sanatçıların ve sanatın durumu nedir? Kapitalist kurtulabilecektir." (8) Başka bir deyişle insanın kendi
toplumda sanat da meta haline gelmiştir. Metalaşma toplümsal gücünden yabancılaşması ve sonunda ko­
sürecinde çoğu sanatçılar, zorunlu olarak ya da kom- münist toplum koşulları içinde yani bireyin bilinciyle
formizmin güvencesiyle meta üreten sömürülenlere toplumun bilinci arasındaki engeller ortadan kaldırıl­
dönüşürken, kendilerine en çok kazancı getirecek ola­ dığı zaman, yabanalaşmanm zararlı sonuçlarını kapi­
nı üretmeye yönelirler. Toplum için hiçbir değişim talizme karşı.yürütülen siyasal mücadele sırasında
getirmeyen bu sanatsal ürünler, sanatın gerçek işlevi­ üstesinden gelinmesi ile aşılmış olacaktır, "ilerici bi­
ne olduğu kadar topluma da yabancıdır. Devlet eli ve limsel sosyalizm kuramıyla donanmış devrimci bi­
baskısıyla düzenin stepnesi durumuna gelen sanatçı­ linç, yabancılaşma sürecinin kendisine yüklediği ya­
lar, sınırlanmış yaratı alanlarında, yabanalaşmış bi­ nılsamalardan özgürdür." (9)
reyler kadar yanılsamalı bir özgürlüğe sahiptirler ve
bu bireylere sundukları tek şey, yabancılaşmanın ye­ 1- Yüri Davidov, Özgürlük ve Yabancılaşma sf: 15-
niden üretimidir. "Düzeni -sorun yapan sanattan dü­ Bilim ve Sosyalizm Yayınları
zeni sorun yapanları sorun yapan sanata doğru trans­ 2- Marx, Kapital Cilt III
formasyon tamamlanmışa benziyor". (6) 3- Yuri Davidov, agy. sf: 26 1
Bireyleri yaşamın her alanında karşı karşıya ol­ 4- Marx, Engels, Alman'Ideolojisi sf: 76
dukları yabancılaşmış, bilinçsiz ve değişime inançsız 5- Ollman, Alîeanation, sf: 253
konumlarından uyandıracak çığlığı atacak olanlar, 6- Yalçın Küçük, Toplumsal Kurtuluş,
yabancılaşma sürecinin üretiminde etkin rol oynayan Sayı: 43 (Emperyalist transformasyon)
sanatçıların dışında kalmayı başarmış, düzeni sorun 7- Lenin, Toplu eserleri, Cilt 1 sf: 358
8- Marx, Engels Toplu eserleri, Cilt 1 sf: 370
yapan ve hala kendi özgür yaratı alanını koruyabilen
9 - Boris Suçkov, Gerçekçiliğin Tarihi sf: 136.

25
"SÜRGÜN DÖNÜŞÜ"NDEN
İZLENİMLER
Ufuk Yılmaz

14 Eylül akşamı Altmpark'taydık. Sevenleri 14 Ey- lar. Yılmaz Güney ise hep kendi insanlarına kavuş­
lül'de Yılmaz Güney'i bir kez daha bağırlarına bastı. mak için çırpınıyordu. Ama ömrü buna yetmedi.
Fatoş Giiney'in de katıldığı gecede O'nu anlatan şiir­ Ölümünden sonra bile O'na yapılan haksızlıklar Sür­
ler okundu, konuşmalar yapıldı. Yılmaz Güney adı dü , doğduğu topraklara gömülmesine dahi izin ve­
bu mütevazi kalabalığın coşkusuna dönüştü. rilmedi.

Belediyenin 'Yardımı' 'Arkadaş*

Açılış konuşmasında geceyle ilgili bazı aksaklıkla­ Yılmaz Güney'in "Arkadaş" adlı filminde, Melike
ra değinildi, valiliğin çıkardığı sorunlar sergilendi. Demirağ, Kerim Avşar gibi sanatçılar rol almışlar.
Valilik son güne dek izin vermeme 'alışkanlığını' sür- Film 1974 ..yapımı. 1970'li yılların tam bir yansıması.
dürmüş.Ayrıca SHP 'li belediyeden sözü alman üç "Arkadaş", sınıflar arasındaki çelişkiyi, kapitalist top-.,
dört bin kişilik bir mekan yerine çok daha küçük bir lumun bireyi nasıl çürüttüğünü, burjuva sınıfının ko­
yer verilmiş. Bunun nedeni belediyenin söz verdiği kuşmuşluğunu vurguluyor.
alanda yeniden 'inşaat' çalışmaları başlaması (!) Böy- Filmdeki karakterlerde, insanları çürüten kapita­
lece SHP' li belediye de üzerine düşen "görevi" yerine list ilişkilere olan nefreti görüyoruz. Her ne kadar su­
getirmiş oluyordu.Kısa süren bu açış konuşmasından nulan çözümler, yapılan analizler yer yer yüzeysel
sonra sözü İnsan Haklan Demeği Ankara Şubesi adı­ kalsada 1974'te yapılan bu filmin Türkiye solu için bir
na Hüsnü Öndül aldı. Yılmaz Güney'i ilk kez nasıl ta­ belgesel niteliği taşıdığını düşünüyoruz.
nıdığını, ondan nasıl etkilendiğini anlattı. Bir insanın Film arasında ve bitiminde Fatoş Güney, Yılmaz
vatandaşlık hakkının keyfi bir kararla alınamayacağı­ Güney'in posterlerini, resimlerini imzalatmak isteyen
nı vurguladı. Daha sonra şiirler okundu, Yılmaz Gü­ kalabalıkla, sabırla, sevgiyle ilgileniyor. Bu arada pek
ney şiirlerde kucaklaştı bizle. Fatoş Güney'in konuş­ çok küçük çocuğun isminin Yılmaz Güney'den ve
ması bundan sonraya rastlıyordu. Fatoş Güney, bu filmlerinden kaynaklandığını görüyoruz; Yılmazlar,
toprakların yetiştirdiği Kürt kökenli devrimci bir sa­ Umutlar çok sayıda. Yılmaz Güney, gerçekten insan­
natçıya yapılan baskıları, tehditleri, O'na verilen ceza­ ların içinde artık.
ları, sürgünleri anlattı. O'un bunlarla nasıl mücadele Fatoş Güney Film hakkmdaki görüşlerini soruyor
ettiğinden, devrimci bir sanatçı olarak sinemaya ver­ izleyicilere. İnsanlar güzel buluyorlar Filmi. Seyirci­
diği emeklerden bahsetti. Yılmaz Güney'in pek çok lerden birisinin, "balyoz gibi" dediğini duyuyoruz.
kez sebep gösterilmeden ya da sudan sebeplerle ha­ Fatoş Güney'e, "yurtdışmdan Türkiye nasıl görü­
pis cezasına çarptırıldığını, sürgün edildiğini söyledi. nüyor, gelişmeleri izlemek mümkün oluyor muydu"
Tüm bu baskılar, tehditler sürerken Yılmaz Güney, diye soruyoruz. Bazı gazeteleri temin edebildiklerini,
filmlerinin niteliğini yükseltiyor, çök daha güzel eser­ kendisinin, Türkiye'yi sürekli izlemeye çalıştığını
ler veriyordu. Ama. sömürenler, iktidardaki sınıf, söylüyor. Ama genelde yurtdışmda hayat şartlarının
bunlara katlanamazdı ve Yılmaz Güney'in yüzün sanıldığından çok daha zor olduğunu, ekmeğin, asla­
üzerinde filminin negatiflerini yaktırmak gerekliydi. nın ağzında değil, karnında olduğunu vurguluyor.
Daha sonra Fatoş Güney, O'nun çoğu kez elinde im­ Bunun da pek çok insanımız için mücadeleden, ister
kanlar olmasına rağmen hapisten kaçıp, yurtdışma istemez bir uzaklaşmayı getirdiğini düşünüyor. Saat
çıkmadığından sözetti. Yılmaz Güney son ana kadar 23,00 sıralannda artık pek az kişi kalıyor, biz de veda­
Türkiye insanlarıyla birlikte olmak istemişti. Ama bı­ laşıp ayrılıyoruz.
çak kemiğe dayanıyordu, başka yol kalmayınca O,'
buruk bir acıyla ülkeyi terketmek zorunda kalıyordu. 14 Eylül Gecesi Yılmaz Güney, kendi insanlarına
12 Eylül'ün Faşist kafaları, kokuşmuş ilişkilerden nef­ kavuştu. Biz hem Yılmaz Güney'e hem Fatoş Güney'e
ret eden, yepyeni bir dünyayı özleyen bu devrimci tekrardan sıcak bir hoşgeldin diyoruz.
sanatçıya toplam yüz yılı bulan davalar açtılar, buna
hakları olmadığı halde O'nu vatandaşlıktan çıkardı­ Hoş geldiniz.

26
ONU ANLAT İŞTE
Hüsnü Öndül

Bir köylü, kasabalı çocuk için, Yılmaz Güney adı tan çıkarılırlar. Bu hükme dayanarak yurttaşlıktan çı-
neyi anlatır? Bugün için değil soru; 1960-1970'li yıllar kanldı.
için. Sorunun içine, gençleri ve yaşlıları; köylüyü ve insan Haklan Evrensel Bildirgesi'nin 15. maddesi,
esnafı, işçiyi katabilirsiniz. Konuşmamın ilk bölümü, "Herkesin bir uyrukluğu hakkı vardır. Kimse keyfi
bu soruya karşılıktır. : olarak uyrukluğundan yoksun bırakılamaz." hükmü­
Sorunun yanıtı, bence efsane'dit. nü taşır. Yılmaz Güney, bir idari tasarrufla, keyfi bir
Bu efsane, yürümesinden, gülmesine, ata binmesi­ biçimde yurttaşlıktan çıkanlmıştır. 12 Eylülcülerin
ne, silahı doğrultmasına değin uzanır. Efsane, filmle­ tüm tasarrufları gibi hukuk dışıdır.
rini aşar. Filmlerdeki kahraman; hani O, mert, cesur Konuşmanın başlığı, "Onu Anlat îşte"dir. Bu, bir
ve' haklı insan; özel yaşamında da öyledir. O döne­ kitabın başlığıdır. Bugün burada, ÎHD Ankara Şube
min çocukları, gençleri, esnafı ve işçisi için efsanenin Başkanı sıfatıyla Muzaffer Ilhan Erdost konuşma ya­
bu boyutu, (a priori) peşinen kabul edilmiştir. pacaktı. Fakat programlar çakıştı, yerine ben konuşu­
Efsane, bence de böyleydi ve böyle yaşamalıydı. yorum. Onu Anlat işte'de, Erdost'un Güneyle ilgili
Yılmaz Güney'in "hastaları" vardır. Açıkça söyle­ bir yazısı var; "Yılmaz'a Ey Dostum Diyebilmek", baş­
mem gerekir ki, ben de onlardan biriydim. lığını taşıyor. Yazı, Mahmut Tali Öngören'in, aynı
Hani artist olmak için Yeşilçam'a giden gençler başlıklı yazısına atıfta bulunarak başlıyor. Bu konuş­
vardır. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı geçirdiğim mada da ben Erdost'a atıfta bulunuyorum. Yıl 1984'
kasabadan, tatil için gittiğim İstanbul'da (1970) akra­ tür. Ölüm oruçlarında devrimcilerin öldüğü yıllar­
balarımın, Beyoğlu'na yakın bir yerde oturmasından dan. Sessizliği bir onlar bozmaktadır. Öngören, Yıl­
yararlanarak, hergün artistleri görürüm diye, istiklal maz üzerine yazısını yazar. Erdost'a göre, "Ey Sevgili
caddesine "tur" atmaya giderdim. Bir gün Taksim’de, Dostum'dur, esas başlık. Fakat "sevgili" sözcüğü yok­
Yılmaz Güney ile Fatoş Güney'i elele tutuşmuş yü­ tur yazıda. Şöyle anlatır Erdost:
rürken gördüm. Yüreğim ayaklandı. Koşarak gittim Önce usul söyler, sessizce:
ve- merhaba Yılmaz Abi, dedim. "Merhaba canım, "Ey dostum nereye gittin?"
merhaba" dedi. Arkalarından yürüdüm; bir otele git­ Sesini yavaş yavaş salıverir, kendine ve çevresine
mişlerdi. iki saat kadar bekledim. Memlekete arka­ doğru:
daşlarıma yazdığım mektuplarda, selamlaşmadan "Ey dostum nereye gittin?"
söz ediyordum. Çünkü, benim çok yakın arkadaşla­ Çıkar sokaklara. Şimdi yüzbinlerce adım, binlerce
rım da, efsanenin hastalarıydılar. saat uzağında da olsa, toprağın, ceviz ağacının, alü­
O yıl ne yapıp edip, Umut filminin galasına da minyumun ördüğü tabutun içinde de olsa, ve çözül­
gittim, insanlar Yılmaz Güney salona girince, Yılmaz, müş, dağılmış olsa da ses alma hücreleri, bir ince yel
Yılmaz diye tempo tutuyordu. Montumu çıkarıp sal­ gibi, bir akar su gibi, bir gök uğultusu gibi bağırır:
lıyor ve ben de bağırıyordum. "Ey dostum nereye gitin?"
Efsane ile selâmlaştım, gördüm; büyü bozulma­ Ya da sayfaların katratmı taşıran bir dizmen gibi
mıştı. * bağırır:
Benim için efsane yaşıyor. "Ey sevgili dostum nereye gittin?"*
Yılmaz Güney, devrimci bir sanatçıdır. Nereye!

Düşünceme göre, devrimcilerin milliyetlerine ba­ Aslmda, Erdost, Yılmaz'm nereye gittiğini bilmek­
kılmaz. Ona bakış açısı itibariyle Türk ya da Kürt sa­ tedir.
natçısı diyenler olabilir. Benim için O, yarattığı yapıt­ O komünarların koynundadır.
larıyla ezilen herkesin dostu bir insandı. Efsanenin Fakat, Yılmaz'm filminde olsaydı bu soru, herhal­
bu, ikinci boyutudur. de bir çığlık olurdu.
Biraz da, Yılmaz Güney'in vatandaşlık sorunu
üzerine sözümüz olacak. Soru, şöyle seslendirilirdi;
Türk Vatandaşlığı Kanunu, 1964 yılında kabul
edilmiş. 12 Eylül generalleri 13.2.1981 tarihli, 2383 sa­ NEREYE?
yılı yasayı çıkarmışlar. O yasanın 25. maddesinde va­ Saygılarımla.
tandaşlığın kaybettirilmesini düzenlemişler. Madde­
nin g fıkrasına göre, "Yurt dışında bulunup da
T.C.nin iç ve dış güvenliği ile... aleyhinde faaliyette * -Onu Anlat işte, M uzaffer İlhan Erdost,
bulunanlar..."Bakanlar kurulu karan ile vatandaşlık­ O nur Yayınlan, 1989. _

27
BU PARTİNİN NERESİ SOSYALİST ?

Hasip Akgül

Yöneticileri itibariyle yirmi küsur yıllık bir anlayış "istiklal Marşına Saygısızlık Gösterenlerle Birleşile-
olduğu söylenebilir. Her beş senede bir özeleştiri ve­ mez."
rir; geçmişinin toptan yanlış olduğunu söyler. Sonra (Agy, sayfa 125)
yeni bir sürece girer ve bir o kadar zaman sonra, yap­
tıklarının yine yanlış olduğunu söyler. Bize göre, "Milli Güvenlik Derslerini Destekleyen Tek Parti
"pişkinlik" olan "hâlâ devam etme"sini ise devrimci TlKP Olmuştur."
kararlılık olarak adlandırır. (Agy, sayfa 128)
Kimden bahsedildiği herhalde anlaşılmıştır.
TllKP'ten başlanabilir. Kısa bir dönem. Hemen 12 "TlKP, Milli Savunmayı Güçlendirmeyi 'Merkezi Gö­
Mart'la kesintiye girmiş bir süreç. Bu süreçten çıkar­ rev'Kabul Etmiştir."
ken, solun büyük bir kısmı yaptıkları işe harcadıkları (Agy, sayfa 125)
zamandan daha büyük bir zamanı, geçmişte yapılan
hatalar ve geçmişin değerlendirilmesine harcıyor. Tl- "Sıkıyönetimi Terör Odaklarına Karşı Destekledik"
lKP'tcn geriye kalanlar, Aydınlık dergisinde değer­ (Agy, sayfa 129)
lendiriliyor. Yeterince anti-Sovyetizm yapılmadığı ilk
saptama oluyor. Temel amacı 'sosyal emperyalizme' "NATO'yu Sovyet Tehdidine Karşı Önemli Bir Etken
karşı mücadele olan bir parti kuruluyor. Yeni parti­ Olarak Değerlendirdik."
nin adı TÎKP'tir. Adından 'ihtilal'ciliği atmıştır. ' - . (Agy, sayfa 130)
1978'den 1980'e 70 büyük toplantı ve mitinginden 55'i
'Rusya’ya karşı, 'milli birlik ve beraberlik', 'milli ege­ "Yalnız Türk Silahlı Kuvvetlerinin Değil Batı Avrupa
menlik' ismi ve sloganıyla düzenlenmiştir. Ordusunun da Güçlenmesinden Yanayız."
Bu dönemde böyle bir saldırıya geçmesi tesadüf (Agy, sayfa 130)
değildir. Bu anlayışı hep dış dinamikler belirliyor.
1970'lerin ortasından sonra, dünya sağa kayışın sin­ "Eleştirinin Amacı Orduyu Güçlendirmektir."
yallerini veriyor. Sovyetler, ABD ile belli bir yumuşa­ (Agy, sayfa 132)
maya gitmeye çalışıyorlar. ABD'nin dışarıda Vietnam
yenilgisinin ve genişleyen sosyalist dünyanın, içeri­ "Kontrgerilla Kampanyamız, Orduya Değil Devlet
de, ardarda patlayan skandallarm moral bozukluğu­ içine Yuvalanmış Yasa Dışı Güçleri Hedef Almıştır."
nu üzerinden atmak için, manevralar yaptığı bir dö­ „ (Agy, sayfa 134)
nemdir.ABD özellikle 1970'lerin sonunda girdiği
ekonomik krizi de atlatarak atağa kalkacak ve dünya­ "Parlamentoyu Savunduk ve Sandık Başına Çağrısı
yı sağ bir dalgayla kaplayacaktır, işte bu dönemde Yaptık." .
TlKP, sol içinde gidilebilecek en sağ köşeden dışarı (Agy, sayfa 137)
taşıyor. Başlattıkları anti-Sovyet kampanyayla, sol ol­
maktan çıkıyor. Bu sübjektif, kurgusal bir gözlem fa­ "Partimiz Ayrılıkçılığa ve Bölücülüğe Karşı En Karar­
dan değildir; TlKP o dönemde ne yaptığını kendisi ya­ lı Mücadeleyi Yürütmüştür."
zıyor: (Agy, sayfa 138)

"Devleti Yıkma iddiasına En Açık Cevap 'Yaşasın "Atatürk'ü Türkiye Halkının En Büyük Devrimcisi
Türkiye'Sloganımız." Olarak Gördük, Tutuculuğun Kalkanı Yapmadık."
(TlKP, Iddianeme ve Sorgu, sayfa 124) (Agy, sayfa 163)

"Milli Bayrağımız Bütün Yürüyüşlerin Başında Dal­ Bunların unutulmaması önemlidir. Bazıları unuta­
galandı." bilir. Ancak bugün tabelasında 'sosyalist* yazan bir
(Agy, sayfa 125) parti, özellikle Kürtlere çengel atarak, belirli bir taban
bulmaya çalışmaktadır. Yasal alanda mücadele kanal-

28
3TOPLUMSAL KURTULUŞ [

lan açarak, politikalar üretilmesini 'burjuva legalizmi' yarak geliştirmiş olabilir. Veya Almanyaları birleştir­
olarak değerlendiren; ve buna karşılık hiçbir gizli ça­ me ilhamını, aynı derginin aynı sayı ve sayfasındaki
lışma, mücadele yürütmeyen; örgütlenme yerine bu­ şu slogandan almış olabilir;
nun tartışmasıyla zaman geçiren anlayışların yarattı­
ğı bir zeminde kendine yaşam alanı bulan Sosyalist "Bağımsız, Birleşik Bir Almanya için Mücadele İki
Parti önderliği, TtKP'in devamıdır. Bu partinin, taba­ Süper Devlete Karşı Mücadeleden Ayrılamaz "
nındaki iyi niyetli unsurları dışinda, sosyalizmle ala­
kası yoktur. Bütün bunlar için yanıt­
Özgür Halk Dergisi ları hazırdır: "O dönemde
yazarı Ali Fırat, "TlKP Bu anlayışın başından bu yana hiçbir politikası hatalıydık, biz bunun öze­
kemalizmin uşağıydı" leştirisini verdik." Bu işler
derken, Mücadele Dergi­
devrimci değildir ve hiçbir öngörüsü
bu kadar kolay değil. Bir ta­
si, bunların bulunduğu gerçekleşmemiştir. niDD, Sosyal Emperyalizm, raftan reddettikleri geçmiş­
hiçbir platforma - katıl­ "Brejniyev Hitler'in ayak izinden yürüyor", lerini bir taraftan da savu­
mazken, haklıdırlar. Ha­ mit-îhbarcılık, mahkemelerde Eylülist tavır, nuyorlar. "SB Tartışması
reketler de insanlar gibi ■Hapishanede mücadele kaçkmlığı, Walesa, Bitti" kapaklı sayalarında,
belli bir kişiliği temsil Irak, Romanya'daki karşı-devrime sevinç, 2000'e Doğru dergisi, bir
ederler. Koca bir geçmiş Kürtlere karşı çıkarcı pragmatik politika... tablo yapıyor ve devrimci
v.e kişiliksizlik, bir öze­ hareketlerin Sovyetler Birli­
leştiriyle öyle hemen de- ği için 80 öncesi ve şimdiki
ğişmez. isteyen bunu destekleyecek bir alıntıyı değerlendirmelirini karşılaştırıyor. (Toplumsal Kur­
Mao'nun "Çelişki Üzerine "kitabından bulabilir. tuluş adına verilen açıklama ise sayfalarına girmi­
Doğu Perin çek bu devlete gerçekten karşı mıdır? yor!) Herkes değişmiş,' herkes Sovyetler Birliği'ne ön­
İnsanların kafasında bu şüpheyi taşımasına neden, cesinde ve sonrasında farklı şeyler söylemiş ama
ön yargıları değil Doğu Perinçek'in geçmişidir. Dev­ Halkın Sülalesi ve Aydınlık, bu süreçten iki dönemde
lete gösterilen devrimci kapılarıdır. de aynı şeyi söyleyerek "tutarlı" ve "doğru" çıkmış.
Doğu Perinçek, Kürt kardeşlerimize gerçekten Brejniyef ile Garbaçov arasındaki nitelik farkını gör­
"karşılıksız" mı yardım yapmaktadır? meyen bu anlayışın "tutarlılık" ve "doğruluğu" bozuk
bir saatinkine benziyor; günde, üstelik iki kere doğru
"Devleti, dış tehdide karşı savunma anlayışı, Par­ oluyor.
timizin T.C'nin simgesi olan ayyıldızlı bayrağa karşı Bu anlayışın "hatalarını" say say bitmez. "Hatanın"
tutumuna da yansımıştır. Milli bayrak bütün toplan­ her çeşidi var. Politik, ahlaki, teorik, ideolojik.. Boy
tılarımıza . asılmış, bütün yürüyüşlerimizin başında boy, desen desen, çeşit çeşit hatalar. Walesa her sayı­
dalgalanmış ve bu tutumumuzu eleştirenlere karşı larına kapak, her kitaplarına örnek olarak girmiştir.
açık bir ideolojik mücadele yürütülmüştür." "Biz Tür- Kapitalist restorasyonunun adamı olduğu, emperya­
kiyemizin devlet egemenliğini ve bağımsızlığını sa­ lizmle açık işbirliği görüldükten sonra farkedilmiş ve
vunuyoruz. Biz Kurtuluş savaşımızın mirasına ve hiç ses çıkarılmamıştır. Irak kendi İzmir'ini almıştır.
emekçi halkın elinde dalgalandırdığı milli bayrağa Madem anti-Amerikan bir politika geliştireceksin ba­
sahip çıkıyoruz." (TÎÎKP, Iddianeme ve Sorgu, Sayfa, ri Irak halkı de. Yok Saddam'a açık destek. PKK'nın,
125) "Biz kolera ilâ veba arasında tercih yapmayız" açıkla­
masıyla bir hatayı daha geride bırakmıştır.
Bunları Hayri Kozakçıoğlu söylemiyor, ne zaman Bu anlayışın başından bu yana hiçbir politikası
söylemiş olursa olsun bunları söyleyen Doğu Perin- devrimci değildir ve hiçbir öngörüsü gerçekleşme­
.çektir ve söyleme tarihi öyle çok eski değildir. Bu söz­ miştir. MDD, Sosyal Emperyalizm, "Brejniyev Hit­
ler 1980-81'de söylenmiştir. ler'in ayak izinden yürüyor", Mit-îhbarcılık, Mahke­
Doğu Perinçek gerçekten Garbaçov karşıtı mıdır? melerde Eylülist . tavır, Hapishanede mücadele
Garbaçov'un bugün uyguladığı politikaların çoğunu kaçkmlığı, Walesa, Irak, Romanya'daki karşı-devrime
Aydınlık dergisi koleksiyonlarından geliştirdiği bile sevinç, Kürtlere karşı çıkarcı pragmatik politika...
söylenebilir. Bakınız aydınlık dergisi bir dönem neler Liste kabarık ve yeni günahlar, çoğunlukta. Perin­
yazmış: çek'in özeleştiri periyodu gelişmiştir. Özeleştiri verip
(!) tövbe istiğfar getirip bu işi bırakmalıdır. Eğer hala
"Ortak Pazarın, Batı Avrupa tekellerinin ve onla­ devrimci olduğuna samimiyetle inaniyorsa yeri
rın hükümetlerinin bu birliğinin durumu nedir? Bu 2000'e Doğru dergisinin başıdır. Çünkü yaptığı tek
birlik bir taraftan iktisadi, siyasi ve askeri alanlarda yararlı iş budur. Sosyalist Parti tabanı ise partisi için
Avrupa'nın birliğini geliştirmektedir ve biz buna kar­ karamsar olsa da gelecek için umutlu olmalıdır ve .
şı değiliz." başlangıç olarak seçimlerde bunlarla beraber hareket
(Aydınlık sayı:57,1975, sayfa,51) etmemelidir.
Garbaçov "Ortak Avrupa Evi'ni buradan arakla­

29
Yok Birbirimizden Farkımız Ama Biz T.C Partisiyiz

HEP: SHP'NİN VİTRİNİ Mİ?


İlhan Akalın
Bir süredir, seçim sath-ı mailinde yol alıyoruz. Se­ mek gerekiyor. Türkeş ile Erbakan, bir zamanlar kul­
çimlere kadar çok şeylere tanık olacağız. Devletin bü­ lanılıp şimdilerde bir kenara itilmişliğin burukluğu­
tün imkanlarını ise, iktidar partisinden çok, Özal'm nu yaşıyorlar ve ilk barajı aşabilmek için birlikte seçi­
kullandığı, tanık olacaklarımızın başında gelecek. me girmenin yollarını zorluyorlar. Ecevit, misyonuna
Belki, daha önemlisi de, seçim kararım başka güçlerin "ihbarcılığı"da eklemekte bir sakınca görmüyor,
aldığının gün yüzüne çıkması olacak. SHP'nin bölücülerle işbirliği yaptığını söyleyebiliyor.
"Erken Seçim" kararını veren egemen güçler, Dalan'm partisi ise zorlu geçen pazarlık sonucu De-
HEP'i seçimlere sokmama kararını da birlikte verdi­ mirel'in şapkasının altına girmekte yarar gördü.
ler. Bu karar, HEP'in meclise sokacağı milletvekili sa­ SP de es geçilecek partiler arasında yer alıyor. An­
yısındaki endişesinden kaynaklanmıyor. Hem yöre­ cak, SP, üst yönetim kadrosu dışındaki kitlesi ile
sel, hem de ülke çapında ortaya çıkacak HEP'in oy önem arzediyor, kitledeki diri unsurlar görmezlikten
sayısı, egemen güçlere çok şey anlatacaktı. Başka bir gelinemiyor.”
ifade ile, bu sayı, gerçeklerin saklanamayacağını çok Kıymet-i harbiyesi olan partilerden ANAP ile
açık ortaya koyacaktı. HEP, seçim kararı alındığında, DYP ise aynı kefede görülüyor. Ecevit'in de yer aldığı
toplumsal muhalefetin tek örgütlü gücü durumun­ kefede bütün gerici unsurlar var, dincisinden turana-
daydı. Bugün ve daha önemlisi, 20 Ekim'den sonra, sma kadar. Egemen güçler bir ANAP'a göz kıpıyor,
bana göre, aynı şey söylenemeyecek. bir DYP'ye. ANAP; Ecevit'e göz kırparken, DYP, Ece-
20 Ekim'de "en erken" genel seçim yapılacak, ka­ vit'e sıcak bakmıyor, kendi oylarından ödünç alabile­
rar verildi; yasama organı karar verdi, iki başlı muha­ ceğini sanıyor.
lefet yıllardır erken seçim için çaba harcıyor. "Erken Kıymet-i harbiyesi olan partilerden SHP ise, HEP
Seçim" kararı bu çabanın sonucu mudur? Yoksa, nedeniyle üzerinde durulması gereken bir parti ko­
ANAP'm yeni Genel Başkanı, genç Başbakan Mesut numuna geldi. HEP, oylarıyla SHP'ye kan mı vere­
Yılmaz ekibinin mi? Elbette her ikisinin de değil, bir cek, bilinmiyor ama, SHP, bünyesinden ihraç ettiği
bilinen ama dokunulamayan, çıplak gözle görüleme­ görüşü vitrin olarak kullanmakta beis görmedi.
yen bir güç olduğu biliniyor. Formasyon belirli düzeydir, düzeyde vitrin aran­
20 Ekim'de "en erken" genel seçim yapılacak. Oy maz. Vitrin, pazarlanmak istenilen düzeysiz mallarda
kullanmayanlar ellibin lira ceza verecekler. Seçmen­ önemlidir. Partiler, seçim sath-ı mailinde vitrin dü­
ler, ellibin lira ceza vermemek için oy vermek üzere zenlemekle meşguller. Düzeysiz mallan vitrinleyerek
sandığa gidecekler, başında ANAP, sonunda SHP'nin satmakta pek usta olan bir Fransız reklamcısı da vit­
yer aldığı oy pusulasında tercihlerini belirleyecekler. rin düzenlemeye katılıyor. En büyük vitrincinin De-
Seçim yasası tuzaklarla donatılmış durumda. Tu­ mirel olduğu kesin. Demirel'in vitrinini süsleyen
zakların başında genel ve yöresel barajlar geliyor. ANAP milletvekilleri yanında SHP belediye başkan-
Mühendisler sadece sulara gem vurmak için baraj ları ve Dalan ile iş adamları örgütü mensupları var.
yapmıyorlar, oy'lara gem vurmak için de barajlar ya­ HEP, bir zaman kesitinde, tepki ile bir başka iste­
pıyorlar. Sulara gem vurmak için yapılan barajlarda, min kesişmesinin ürünüdür. Zaman, uygundu: Çan­
toprak, kaya, beton kullanılırken, oylara gem vurmak kaya sinyal vermekteydi; önce annesinin, sonraları
için yapılan barajlarda da eski başbakanlar kullanılı­ babasının Kürt kökenli olabileceğini söylüyordu; ar­
yor. Kaya dolgu baraj olur da, Ecevit dolgu baraj ol­ kasından Kürt’lerin kendi dillerinde konuşabilecekle­
maz mı? Hem de devlet parasıyla ve Özal patentli te­ rinin sinayalleri gelmeye başlamıştı.
levizyonla destekli Ecevit'le. O Ecevit İd, başında Tepki, hem sosyal hem de demokrat olanlara:
Demirel'in bulunduğu Milliyetçi Cephe hükümetini Hem sosyal olacaksınız, hem de demokrat, ama yurt-
devirmek için "kumar borcu olmayan" onbir milletve­ dışmda düzenlenen uluslararası "Kürt" toplantısına
kili bularak hükümet kurmuştu. Şimdilerde ise milli­ katılan millevekillerine hoşgörü ile bakmayacaksınız,
yetçiliğin dik alasını pervasızca yapmaktan çekinmi­ olacak şey değil.
yor. Dahası, Mevlana'ya özenerek, ne olursan ol, ister Bir başka istem, politik örgütlenme düzeyinde,
sağa, ister solcu, bana gel diyor. Gerçek ise, amble­ düzen partilerinden umudun kesildiğidir. Umudu
minde barış-özgürlük ve demokrasiyi temsil eden ak kesenler, zulüm ve işkenceyi yaşayan kitlelerdir, do­
güvercin simgesine ihanet ettiğidir. ğu ve güneydoğuda yaşayanların çoğunluğudur.
Başında ANAP, sonunda SHP'nin yer aldığı seçi­ Şimdi, yeni bir zaman kesitine doğru yol alıyo­
me katılan partiler yelpazesinde, ANAP ve SHP'nin ruz. Yeni zaman kesiti seçim sonrası olacaktır. Tepki,
arasında yer alan DYP dışındakilerin kıymet-i harbi- yerini sağduyuya bırakacaktır, istemler ise berraklaş­
yeleri yok. Gerekçeleri farklı da'olsa hepsini "es" geç­ mış olarak yeni ürününü ortaya çıkaracaktır.

3C
HEP, erken genel seçim kararını takip eden günlerde iç tartışmaları yoğun olarak
yaşadı. Aşağıdaki yazı, bu tartışmaları, çeşitli boyutlarıyla birarada sergileyen,
belgesel nitelikli yazışmalardan yola çıktı. Bu çerçevede ayrıca yorum katmaya ihtiyaç
duyulmadı. Yorum ve değerlendirmeleri sayfalarımızda ayrıca bulacaksınız.
İlhan Akalın'ın yaptığı çalışmayı sunuyoruz.

'HEP' SANGILI
Egemen güçler, erken seçim kararı ile birlikte ğiniliyor. Devamla, seçim ittifakı yapılabilecek muh­
HEP'in seçime girmesini engelleyen karan da aldılar. temel partiler olarak SHP-RP-SP ayrı ayrı irdelenerek
İlk şaşkınlıkta ANAP, HEP'in seçimlere katılabilece­ seçimlere katılabilmenin ikinci yolu aydınlatılıyor. Bu
ğini söyledi, temenni etti. Bu görüntü çabuk kaybol­ aydınlıkta sonuç şöyle anlatılıyor: "HEP, Türkiye'de
du. Seçimlere fenersiz yakalanan HEP, demokraside demokrasinin umududur. HEP, erken genel seçimler­
tükenmeyen çareleri aramaya başladı. Seçimlere gir­ de bu umudu tüketecek ittifaklara girmemelidir."
menin iki yolu vardı. Birincisi, bağımsız ■adaylar çı­ Yeni Ülke'nin aynı sayısında, birinci sayfadan ve­
karmak, İkincisi de seçime girme hakkını kazanmış rilen haberin başlığı ise "PARTİ MECLİSİ ARAYIŞ­
bir parti ile seçim ittifakı yapmak. TA, HALKIN ÖFKESİ DORUKTA". Haberde, "seçim­
Yeni Ülke, 1-7 Eylül 1991 tarihli 45. sayısında, lerde uygulanacak yol ve yöntemleri değerlendirmek
"HEP ne yapmalıdır?" sorusunu sorarak şöyle yazdı: ve partinin seçimlere yönelik tavrını belirlemek için
"HEP'in seçimlere girmesinin en onurlu yolu, bağım­ hafta boyunca toplantı halinde olan'HEP Parti Mecli-
sız aday göstermek, kendisini bağımsız adaylarla se­ si'nde RP ile birleşmek, SP ile cephe oluşturmak ve
çimde temsil ettirmesidir." SHP listelerinden seçime katılma önerileri tartışıldı.
Değerlendirme "Ama,.." diyerek devam ediyor, Parti tabanındaki eğilim de geçersiz oy vererek se­
bağımsız adaylarla seçime girmenin risklerine de de çimleri protesto etmek şeklinde netleşti" denildikten
sonra, öneriler irdelenerek olumsuzluklar öne çıkarı­
lıyor ve Genel Başkan Fehmi Işıklâr'a tam yetki veril­
mm
diği belitiliyor.
U L K E - n n u Yeni Ülke'nin 8-14 Eylül tarihli ve 46. sayısında ise
1 -7 Eylül 1991; "8HP-HEP SEÇİM İTTİFAKI" haberi dikkati çekiyor.
Haberde, "Seçimlere girmenin engellenmesi üzerine
Genel seçimler ve HEP
arayış içine giren HEP, sonuçta seçimlerde SHP ile
iirkiye genel seçim platformuna girmiş bulu:
nuyor. ANAP'ın hazırlayıp parlamentodaki birlikte hareket etme kararı aldı" denilerek, yasa gere­
El diğer düzen partilerinin oylarıyla destekle-
■----- — ■dikleri "g a y ri a d il" seçim yasasıyla seçimle­
re giriyor Türkiye halkı. Yüksek Seçim Kurulu’nun 26
ği HEP'ten ihraç edilen partilililerin SHP’ye katıldığı
haberi yer aldı. Haberin sonunda ise ilk etapta millet­
Ağustos 1991 tarihli açıklamasına göre, parlamentoda
milletvekili bulunmayan altı parti seçimlere girerken, vekillikleri kesinleşen 8 HEPTİ ile Yeni Ülke'nin imti­
parlamentoda milletvekili olan HEP ve S B P , seçim dı­
şı kalmış bulunuyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun bu ka­
yaz sahibinin isimleri yer aldı.
rarı, Türkiye’nin ne kadar "demokratik’’ bir ülke oldu­ Aynı sayıdaki yorum yazısında ise şu görüşlere
ğunun aynasıdır.
Halkın Emek Partisi, neden seçime iştirak ettirilme­
di? HEP'in kuruluşu ile birlikte gündeme gelen en ö-
nemli sorun, ülkede gelişen ulusal, demokratik muha­ PoopU Labo ur P a rty
lefetin dizginlenmesi ve Kürt muhalefetinin reformist
Nrcatiboy Cad, No: 10
bir kimliğe büründürOlmeşivdi. ANAP iktidarının ve 0 9 4 4 0 ANKARA
M G K’nin ve üst düzey yetkililerinin H EFden beklen-
. tileri bunlardır. Ancak bu beklentiler gerçekleşmedi T eh 2 3 i 7 8 8 0 - B l - 62
Bşnna aksettiği biçimiyle seçim ittifakı ^ öte yandan Sosyalist Parti'nin HEPe s Fax: 231 78 93
yapılabilecek partiler SHP ve Refah Parti- Çhn ittifakı önermesinin zamanlaması ve ş<
si’dir. SHFnin durumu ortadır. SHP düzen — & 5°^ ilginçtir. SFnin, HEFin seçime giı -2y.a/j«aı
partisidir,
k u u m u i , devlet paıtisidir. ı^aynagmı ye kö-
panısıair, Kaynağını girmeyeceği belli
UW U olmadan,
UU U OU OII, giremeyeceği V
künfl İD İh ll VA T p rolrlri'ıl««ı aalmaktadır.
vc Terakki'den l m n U . J . . Üste­
t 1’ . 7M1T1P
zerine npolitika
n li lil r t flrp lin ataH
üretip atağaa rgeçmesini
,
sadec
lik SHP, Ktht sorunu konusunda 7 0 yıldan politik bir uzak görüşlülük olarak değerler
bu yana sabıkalı olan bir partidir. SH P Genel dirmek yalnış olacaktır. SP'nin önerdiği «
Başkanı Erdal İnönü'nün "b u partide 7 de- çim ittifakının "solun birliği"ni sağlamay t',ı=A=z kurulu e&şıWiiSır«A
Ü5» 57 ü başkanın] da değiştiririm " sözü yönelik olmaması ise ilginçtir. SP ile HEI
hala kulaklarımızdadır. Üstelik Paris Kürt seçim ittifakı, bu partilerin dışındaki solu n
Konferansına katıklı diye parlamenterlerimi­ kadar kucaklar. Bunu kestirmek oldukça zoı P a r tim iz in Gen=l 3 = ş < s n lıŞ in c 3 n i s t i f a ecen Su rsa M i l l e t v e k i l i A.^ehmi IŞIKLAR*,,
zi partiden ihraç eden zihniyet şu ana kadar, dur. D iy a r b a k ır M i l l e t v e k i l i S a li h SÜMER,Ma^in M ill e ti ' e k i l i Annet Tj RK, Ankara M i l l e t v e k i l i .
remû olarak Özeleştirisini yapmamıştır.
A r if SAB.M arcİn M i l l e t v e k i l i Adnan EKM EN,İstanbul A l i E R£\ ,ve
M alaty a K i l l e t v e * İ İ İ İb r a h in P K â S V la i l g i l i Ma: V > 'i*T g - KrT L İu n L n k a r a r ı U i ş i k t S -
tuıvnamsktsdır. SHP’nis sıkıntılı, secim itli.
M a için yeşil ışık yakmesmm temel nedeni
de bodur. Seçimlerde Türkiye genelinde yüı- - İ l e s c r j j t a a l ı n a r a k 'k a r a r ı n G enel S e k r e t e r liğ e b i l d i r İ İ T e s i ^ i r i c a e d a r in .
de 20oy slss debi, SHFbm pm iım enloysso- H EF in seçim hakkının gasp edilmesi, TC
kecıgı milletvekili seyisi 60-701 geemeye- iriye'nin ne kadar demokratik olduğunu gö
« k d r -A » b ir m iüetvsUl seçtoem*msn- tomiştir. HEP yöneticilerinin unutmamı
<>i> HEPm nam dCnemli mücadele hedefle- gereken bir şey vardır: Politika uzun solu]
raw ters düşecektir. Üstelik bugüne ksdsr' hıdur. K ısa vadeli kazanım lar H E F in ı Saygılarımla,
»TO'de kebnnyt yelleyen, ta poliükuı ile iu n vadedeki hedeflerini im ha eder. HE]
HB^iü Meclis te grop kurmemssme neden o- Tü rkiye'de dem okrasinin umududu
leslm yeniden MecUs'e tasunık HEP'in gü­ HEP, erk en genel seçimlerde bu umud
reşi olmonibdır. Avrupe Konseyi'nde "T İr - tüketecek ittifaklara sirm em eikiir.
S f c '* K ir t jo ktn r" diyenleri
HEP ntm de iurobur gibi taşunsmalıdır. Hel-

31
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

KAMUOYUNA

yor veriliyor:
HE P ; k e n d i s i n i , m e v c u t d ü z e n p a r t i l e r i n d e i f a d e
"Bu arada HEP, SHP ile seçim ittifakında anlaştı.- •Jemok r a t i k h a k v e Hzg ü z l ü k l e r i n d a l e m i n i ç e k e n , K ü r t s o r u n u n u n

Varılan anlaşmada Özal-ANAP ye Demirel-DYP gibi 3 t.'« .i r v.v ,1 a m o k r a c i k b i r


« .• « i *
t a r t ı ş m a o r t a m ın d a çözüm ünü i s t e y e n
V IR » u l u r » n‘ p a r t i « i o la r a k o r t a y a . ç ı k t ı . H a r i s K imi t e r a n s ı y l a
Türkiye'de egemen olan sağ iktidarlara karşı rI ur ki ye h ız la n a n s ü r a ç ; ih r a ç
«•iç t e r i n i n , d e v l e t t e n
ve
ve
i s t i f a l a r la , K ü rt h a lk ın ın v e d em o k ra si
o n u n id e o l o j i a i n e s ı k ı s ı k ı y a b a ğ l ı
çapında devrimci-demokrat ve sol güçlerden oluşan p .»r t i l ••r .1 «* .t b i r kopuş • « r e c i n e dü n « * t ü .

genel bir sol blok oluşturmak hedeflendi.' Özal ve Kür t h a lk ı ve d em ok rasi g ü ç le ri, a r tık , k e n d in in e yaşam a

ANAP'a dayalı özel savaş politikası ve ırkçı-şoven h a k k ı t ı n ı m ayan d e v l e t e v e d ü z en p a r t i l e r i n e t e p k i s i n i , y e n i


v e d e m o k r a t i k o l u ş u m l a r l a o r t a y a k o y m a k i s t e d i . Bu ati r e ç , d e m o k r a .

sağ iktidarlar bir sol blokla dengelenmeye ve engel­ müc i d v l r a i n .l r y e p y e n i v e f a r k t ı b i r s a y f a d .- m .- k t i . Bıı s a y f a n ı n


a d ı: H E P 't ı .
lenmeye çalışılıyor" denildikten sonra şöyle sürüyor:
"Genelde oluşan bu devrimci demokrat sol ittifak ve
blokla- Türk ve Kürt emekçi halkına uygun zemin ve A S T I K H E P ' L t OLMAK; DEM OKRASİ M Ü C A D E L E SİN İN P O L l T t K A&ACI

ortam hazırlayarak Kürt ve Türk halkının özgürlük OLAN H E P 'E S A H IP Ç IK M A K , H E P 'I YOKETME G l R t ş Î M L E R l N E A C İ L E »
K A R ŞI BURMAK D E M E K T İR . Bu ayni zam anda b ir d em o k ra si g ö r e v id ir.
Tun p a r t ı l ı l a r a , 0 ‘ n a güç v e k an v e r e n g e n i* y ığ ın la r a ,
eüm d e m o k r a s i g ü ç l e r i n e ç a ğ r ı d a b u l u n u y o r u z :
C E L tN tZ , A s P 't HEP OLARAK Y A Ş A T A L IM .

3 EYLÜ L I99p
w w ^
PA RTİ M E C L İS İ Ü Y ELERt i

Ü l k e 'd e n TÜLAY C E Y lK

H A L İS TEKER

--------------------------- ^ -1 4 EyKU 1991 FEH M l DEM t R '

Dünyave ülkemiz
L A T tF E PÖ E D E M tR

FATMA KARACA

N U R E TTİN B A SU T ^ / f f l ' S .,

lkemizde ve dünyada hızlı bir süreç yaşan-


' /M illi,
I I maktadır. Sovyetler Birliği'ndeki son geliş­
melerle birlikte, kapitalist dünya ile "Sosya­
list dünya" birbirine karıştı. Emperyalist-
Kapitalist devletler daha önce sosyalist'her sofunu ve
çatırdamayı alkışlarken, şimdi "Sosyalist Blok’ taki bu ve demokrasi mücadelesine önemli yararlar sağlama­
alt-üst oluşun kendi bünyesinde saracağı korkusu ile sı hedefleniyor."
daha temkinli ve tedbirli davranıyor, Avrupa kapita­ HEP-SHP ittifakına ilişkin genel yargı ise şöyle
lizmi Yugoslavya’daki çatırdamayı uzaktan kontrol et­
ifade ediliyor: "Kürt ve Türk emekçi halkının genel çı­
meye ve yavaş yavaş Letonya, Litvanya, Estonya'yı a-
dım adım koparıp yutmaya çalışıyor. TC Kafkasya ve karları düşünülerek 'milletvekilliği' gibi küçük hesap­
Ortaasya'daki Türk varlığına Atilla ve Osmanlı hayal­ ların üzerinde durulmadığı gözleniyor." Bir diğer
leriyle göz dikmiş, ama içinde bulunduğu ekenomik; yargı da şöyle: "Kendilerini dünyanın merkezine ko­
askeri ve siyasi yetmezlik nedeniyle uzaktan uzağa bir yarak genel sol ittifakı reddeden, grup ve şahsi çıkar­
sıcak duygu teması ile yetiniyor.
larını genel çıkarların üstüne çıkaran anlayış ve dav­
Bu arada HEP (Halkın Emek Partisi) SHP
ile seçim ittifakında anlaştı. Vanlan anlaşma­ ranışlara itibar edilmediği ortaya çıkmıştır." Ortaya
da Özal-ANAP ve Demirel-DYP gibi Türki­ çıktığı söylenen anlayış ve davranışlar hakkında ise
ye’de egemen olan sağ iktidarlara karşı TOr- bir ipucu verilmemiş.
kiye çapulda devrimci-demokrat ve sol göç­
lerden oluşan genel bir sol blok oluşturmak Gelişmeleri bir de, günlük basın haberlerinden ak­
hedeflendi, özal ve ANAP'a dayalı özal s* tarmakta yarar görülebilir. Ardından ise, elimize ula­
yaş politikası ve fftoioven sajjktidariarTttr şan belgelere, yine yorumsuz olarak yer vereceğiz.
sol blokla dengelenmeye ve engellenmeye
çalışılıyor. SHP ile HEP arasında gerçekle­ 31 Ağustos-14 Eylül tarihleri arasındaki Cumhuriyet
şen seçim ittifakında Kürt halkına karşı sür­ ve Güneş gazetelerinden derlenen haberler şöyle:
dürülen baskı, işkence ve her türlü özel savaş * 31 Ağustos tarihli Güneş- "Halkın Emek Parti-
yöntemine karşı çıkılması, özel Tim ve koru­
culuk sisteminin kaldırılması temelinde anla­ si'niri ani bir manevrayla Refah Partisi'yle temasa
şılarak HEPın Milletvekili adayları SHP lis­ geçmesi SHP'yi hareketlendirdi" üst başlığının altın­
telerinden adgy gösterilecek. Ç da “HEP iki arada, bir derede kaldı” başlığı altında
' ' :vel
: ve Kürt emekçi! Hikmet Çetin-Fehmi Işıklar ve î. Hakkı Önal görüş­
ortam hazırlayarak 1 meleri aktarılıyor ve görşmelerin süreceği bildirili­
____________________KÖR- ve-
yor.
Türfc emekçi naBrınm genel çıkarları d0|8ntt- * 31 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesi ise, "SHP
leg^'n^kııeOroJkia^ ’^bâ^ldaffOfc heeapUnn 0 - ile HEP birleşmesi suya düştü" başlığı altında, bir sü­
re SHP'den kopan, ama tekrar yuvaya dönen Diyar­
KenSlerini dünyama merkezine koyarak
genel sat intfcfcı reddeden, grup ve |ZM et- bakır Milletvekili Mehmet Kahraman ile İçel Millet­
karlıruu genel çakarlım üstüne çıkaran i l a vekili Etem Cankurtaranın birlikte, kendileri ile
yış vc davranışlara itibar edi}medi|i onaya ilişkiye girdiklerini anlatıyor. Çerçeve haberde, L
Hakkı Ünal'ın ise, bağımsız, adaylık, ya da seçimlere
boykot üzerinde durulduğu aktarılıyor.
ı HHjeet olaçağı bikfcrihadctedk,
* 1 Eylül tarihli Güneş, "SHP, 23 milletvekilliğini

32
] TOPLUMSAL KURTULUŞ l l

HEP'e ayırdı" başlığı altında, HEP il başkanlarmın, kasma öfkeli" başlığı yer alıyor. Haberde ise Fehmi
öneriyi kabul edilemez buldukları belirtiliyor. Aynı Işıklar'a gönderme yapılarak, Aksoy’un şu sözleri ye-
tarihli Cumhuriyet ise "Înönü-Işıklar görüşmesi so­ ralıyor: "Eski genel başkan Fehmi Işıklar, her fırsatta
nuçsuz" başlığı altında, SBP Genel Başkan Yardımcısı bunlar resmi ideolojinin temsilcileridir diyordu. 10
Şerif Felekoğlu'nun üçlü görüşmelere ilişkin bilgileri Eylül tarihli Güneş Gazeti'ne baktığımızda, Hikmet
yer alıyor. Çetin'in, Ecevit'e verdiği yanıtta SHP-HEP birleşmesi­
* 3 Eylül tarihli Güneş, HEP liderinin seçim çevre­ nin ulusal birliği sağladığını, HEP'in seçime girme­
lerini dar bulduğu belirtilirken, Cumhuriyet, HEP'in mesi halinde kutuplaşmanın artacağını söylüyor. Ve
birleşme için karar aşamasında olduğunu kaydetmiş. ekliyor: Türkiye'de yaşayan etnik gruplar arasındaki
* 6 Eylül tarihli Cumhuriyet, SHP ile HEP'in an­ kutuplaşmalara yol açacak olayları desteklemek veya
laştığını, sıranın SBP'de olduğunu bildiriyor. İnönü göz yummak tehlikelidir. Acaba dün resmi ideoloji­
ve Işıkların birlikteki fotoğraflarıyla süslü haberin ya­ nin temsilcisi olarak nitelediği SHP'nin bu açıklama­
nında bir başka haberde ise, HEP'li milletvekilerinin sına sayın Işıklar katılıyor mu?"
SHP'den aday olabilmeleri için HEP'ten ihraçlarına,
HEP merkez disiplin kurulu üyelerinin karşı çıktığı­ BELGELER
nı, HEP genel sekreteri ise milletvekilliği pazarlığı ya­
pıldığı gerekçesiyle milletvekillerinin ihracını engel­ Hk belge, HEP Genel Sekreteri İsmail Hakkı
leyen kurul üyelerinin partiden ihracının istendiği Önal'ın, Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığına gön­
yer alıyor. Aynı tarihli Güneş ise, "HEP’liler yuvaya derdiği 2.9.1991 tarihli ve 1373 sayılı yazı. Yazının
döndü" başlığını kullanmış. Koyduğu fotoğrafta ise, ekinde Yürütme Kurulu kararı yer alıyor. Yürütme
İnönü ile Işıklar el sıkışıyorlar. Kurulu kararma 'Karar sıra no' ve 'Toplantı Tarihi'
* 7 Eylül tarihli Cumhureyet, Perinçek'in SHP- bölümleri yazılmamış, (a) bendinde Genel Başkan
HEP ittifakına, "Devlet Operasyonu", Güneş ise Fehmi İşıklattın istifasının kabulü, (b) bendinde ise,
"HEP'liler kışlaya döndü" başlıklarıyla yansıtıyor. Fehmi Işıklar dahil, Salih Sümer, Ahmet Türk, Mah­
* 9 Eylül tarihli Cumhuriyetle "SHP listesinde mut Almak, Adnan Ekmen, M. Ali Eren, Arif Sağ ve
HEP'li adaylara yer aranıyor" başlığı var. İbrahim Aksoy'un, başka bir siyasi partiden milletve­
* 10 Eylül tarihli Güneş'tesi "HEP'teki SHP kavga­ kili adayı olmak istemelerinin, Parti tüzüğünün ilgili
sı sürüyor" başlığı altında, HEP'teki huzursuzluk an­ maddelerine göre suç sayılması nedeniyle, partiden
latılıyor. kesin ihraç edilmeleri talep ediliyor.
* 11 Eylül tarihli Güneş'te ise, HEP Malatya Millet­ "Geliniz, Hep'i HEP olarak yaşatalım" sloganı ile
vekili İbrahim Aksoy'un, 'SHP resmi ideolojinin uy­ biten, 3 Eylül 1991 tarihli "kamuoyuna" bildirisinde,
gulayıcısı' üst başlığında "HEP, SHP'nin Kürt politi- Parti Meclisi Üyeleri Tülay Geyik, Halis Teker, Fehmi

SEÇİMLER ve OYUNLAR
Erken seçimlerin gündeme gelmesiyle birlikte kızışan burjuva politikası inanılmaz oyunlarını gözler önüne
seriyor. Kapalı kapılar arkasında yapılan anlaşmalar, hesaplar ne kadar kapalı kapılar arkasında olduğu sanı­
lırsa sanılsın kendini saklayamıyor, gözler önüne seriliyor. Seçimlerin sonucunda tek partinin hükümet olamı-
yacağı görülünce, burjuva partileri oylarını artırabilmek için kendini inkar ederek, yeni ortaklıklar yaratmaya
çalışıyor. Her türlü ilkesizlik, iddia ve inkar ve bayağılık halkın gözü önünde açıkça yapılıyor.
Bu aşamada kimin kime yeşil ışık yaktığı belirsiz. Özellikle Güney Doğu'da hiçbir şey yapamayacaklarına
inanan bu partiler gözlerini HEP'e dikiyorlar.
RP’mi, SP'mi, SHP'mi derken HEP Parti Meclisi bağımsız adaylarla seçime girme koşullarının araştırılacağını
ancak, SHP ile görüşüleceğini karara bağladı. Taban'm bağımsız adaylarla seçime girme kararlılığına rağmen
tayin edilen komisyon HEP'in seçime SHP ile işbirliği yaparak gireceklerini açıkladı. Ancak HEP komisyonu
bu işbirliğinin niteliğini açıklamaktan İsrarla kaçındı. Tabanın yoğunlaşan tepkileri ve birbiri ardına verilen iti­
raz dilekçelerine rağmen Genel Merkez bir açıklama yapmaktan kaçındı.
Î1 ve ilçe yönetimlerinin ve bunların tabanlarının tepkilerine rağmen HEP'te oynanan oyunlar ve hesaplar sü­
rüyor. Gelinen noktada, birçok kuşku, ve soru işaretleri taşmıyor.
Bir yanda SHP lideri İnönü HEP'ten, önce elinden kaçırdığını düşündüğü eski milletvekillerini yeniden ve
kürt halkının gözünü boyayabileceğine inanarak partisine katmaya çalışıyor ve bunu da açıklıkla ifade ediyor.
Bu milletvekillerinin artık geri dönmeyeceğini söylüyor ve geçen süreci adeta yok sayarak olayı hafifleştiriyor.
Diğer yandan HEP milletvekilleri yuvarlak laflarla tabanı uyutmaya çalışıyor. Kendi milletvekilliklerinin ga­
rantilenmesi dışında da yapılan anlaşmanın HEP için ne anlama geldiğini açıklamamakta ısrar ediyorlar.
Ancak, HEP yeni bir döneme giriyor. Seçim sonrası parti tabanının kararalılığı ve ağırlığıyla yeni bir HEP'in
ortaya çıkması büyük bir olasılıktır. HEP kendi içindeki ayrışmayı yaşıyor ve bu ayrışma kuşku yok ki bir sıç­
ramayla daha radikal, kitlesel ve kendini ifade edebilme gücünü taşıyan bir partiye dönüşecektir.
_____________________________ S.K J

33
TOPLUMSAL KURTULUŞ

P+opl» Labour Party

Halkın Emek Partisi Neeetlbey Cad. Ket 40 bul Ü Başkanı Osman Özçelik imzasını taşıyor ve
0 0 4 4 0 ANKARA

T*fc 331 7* 9 0 - BJ >82


HEP Genel Sekreterliğine hitaben yazılmış. Yazıda,
Faxı 231 7 İ 0 3 devlet ve düzen partilerinin ortak kararıyla HEP'in
S«JJ : I3T4 4^1/10.9i seçim dışı bırakıldığı kaydedilerek, SHP ile ittifak ko­
Kcnu :
nusunda ilkeler hatırlatılmaktadır. İlkeler arasında,
M ukaz O lu ip iin Kurulu B a ş k a n lığ ın a seçim bildirgesinin SHP ile birlikte hazırlanması,
adayların HEP'in kararıyla belirlenmesi, bağımsız
P a r t i G enel B aşkan ı va Ganal S e k r e t e r in in d e f a la r c a y a p ıla n s ö z lü v e y a z ı l ı ç a ğ r ı l a r ı n *
propaganda koşüllannın hazırlanması ve SHP listele­
rağman to p la m a y a n u r k a r a r alam ayan Merkez D is ip l in Kurulumuzun öu i ş l a v a i z l l ğ i n a ' rinden seçilecek HEP üyelerinin seçim sonrasında
düşmüş o lm a la rın a neden o la n Merkez D is ip l in K u r u lu 'Ü y e le r i C e la l G ü l, Kazım Gürbüz,
Abdullah Beyaz va Ziya Ç ı n a r 'ın p a r t in in g e n e l p o l i t i k a s ı n ı n yürüttîmüna e n g e l o ld u k la r ı HEP'e geri dönmeleri konusunda yaptırım güçlü ya­
'y a | » m îa n ~ s ıc a k gü nlerde p a r t i tü z e l k i ş i l i ğ i n i İşlem ez h a le g e tirm e y e ç a l ı ş t ı k l a r ı zılı beyanname alınması yer alıyor.
Tüzüğün em red ici hüküm lerine rağmen p a r t i suçu İ ş le y e n ü y e le rim iz hakkınd a k a r a r vermek
le ta m a d lk le r i a n la ş ıld ığ ın d a n a d ı g e ç e n le r in t e d b i r l i o la r a k Merkez D is i p l i n Kuruluna
5 Eylül tarihli ve Malatya milletvekili İbrahim Ak-
k s a l r T i h r a ç T a l a h lv la aeuk ed i l m e le r in e i l i ş k i n Merkez Yürütm e K urulu k a r a r ı İ l i ş i k t e d i r . soy'un imzasını taşıyan belgede ise, "SHP ile birlikte
T e d b i r l i o la r a k Kurulunuza sevk e d il e n Merkez D is ip l in Kurulu Ü y e le r i y e r in e yedek­
l e r i n i n ç a ğ r ı l d ı ğ ı n ı . ç a ğ r ı l ı y e d e k l e r le b i r l i k t e D ia iD İİn Kurulu üye s a y ı l ı n ı n ü ç te
seçime girmeyi partime ve halkıma karşı ihanet ve
İ k i n i n e l t i n e düçmeai h a lin d e Merkez Yürütme Kurulumuzca Tüzüğün 6 1 , m addesinin eon onursuzluk telakki ediyorum" denildikten sonra ba­
f ı k r a s ı u y a rın ca atan a y a p ıla c a ğ ın a İ l i ş k i n kH rörım ızın İn c e le n e re k sonucunun Genel
ğımsız aday olabilmek için HEP’ten istifa ettiğini kay­
S e k r e t e r liğ im iz * b i l d i r i l m e s i n i r i c a ed e rim .
dediyor. Belgede ayrıca, HEP'in SHP'ye iltihak ettiri­
S a y g ıla r ım la ,
leceği yolundaki ciddi endişe de yer alıyor,
"HEP'in bağımsız sesini bu seçimlerde, kitlelere
ulaştırmak için el ele verelim" sözleriyle son bulan ve
Parti Meclisi üyeleri Tülay Geyik, Nurettin Basut, L.
Epözdemir, F. Karaca, F. Demir ve Halis Teker'ih im­
zalarını taşıyan kamuoyuna bildiride HEP'in, SHP ile
Demir, Latif Edözdemir, Fatma Karaca ve Nuretin birleşmek ve SHP'ye koltuk değneği olmak karşılığın­
Basut imzaları yer alıyor. Bildiri ekinde, Parti Meclisi da, 14 milletvekilliğinin satın alındığı vurgulandıktan
Kararı’na karşı yazılan karşı oy yazısı var. Bildiride, sonra, HEP'liler olarak partiye sahip çıkacakları belir­
karşı oy yazısında yer verilen görüşler doğrultusun­ tiliyor.
da, HEP'in sokulmadığı bir seçimden başarıyla çık­
manın ölçüsünün, düzen partileriyle, kapalı kapılar
ardında pazarlıklar yapmak yoluyla milletvekili çı­
kartmak olmadığı vurgulanarak, HEP için başarının
biricik ölçüsünün "Demokrasi güçlerinin ve kitlelerin
desteğine ve gücüne güvenerek, partimizin politika­ G3nSL SSX K 3T 3R L İÖ t,

larım seçim meydanlarına ve parlamentoya taşıyacak ü erk az D is ip lin K u r u lu ü y e s i o ıa a o iz le r ;ü a r k e z Y U r ü tm s K u r u lu * .


BAĞIMSIZ ADAYLAR'la seçime girmek, böylece ye­ t a r a f ın d a n ,b u g î în ,k 9 3 i a ih r a ç is te m iy le M erk ez D is ip lin ü u r u ıu 'n a 33v-

ni ve sarsılmaz demokratik mevziler elde etmek" ol­ k e d i ld lğ ım iz i h a r ic e n


S iy a s ı o ir
ö ğ r e n m iş B u lu n u y o r u z .
s k a n a a i- b u n o k ta y a n a s ı l g e l i n d i ğ i n i n ,o n o e i i l t i a
duğu belirtiliyor. p a r t i kam uoyum uz îa r a ıin d a n a ç ık ç a o ilin a e s i g e r e k m e k te d ir , .

4.9.1991 tarih ve 1374 sayılı Genel Sekreter I. Hak­ HUKUKSAL İÇIDAlî t


1- U y a s t o ld u ğ u m u z M e r k e z « ls ip iin K u r u i u [ 2 .y .l9 9 1 t a r ih li va
kı Önal imzalı bir diğer belge, yine Merkez Disiplin 1373 s a y ı l ı u en el s e k r e t e r lik y a z ıs ı ve e k l i M erk ez. Y ü rü tm e K u r u lu
kararm an b e l i r t i l e n ' ‘• ■ ü i l l e t v e k i i l a r i m i z i n p a r tid e n k e s in ih r a o ı" is ­
Kurulu Başkanlığı'na hitaben kaleme alınmış. Yazıda, t e m in i g ö rü şm ek ü z e re to p la n m ış tır .

Merkez Disiplin Kurulu üyeleri Celal Gül, Kazım 2- J U i c a k <t.9 ^ 1 y 9 ı v e 3 . 9 .1 9 9 1 t a r i h le r i n d e ,ç o ğ u n l u ğ u n o lu ş m a m a s ı


naaenl ile gündem g ö r ü ş ü l e n e m e m i ş t i r .T o p l a n t ı m ı z ,4 . 9 . 1 9 9 İ t a r i h i n e
Gürbüz, Abdullah Beyaz ve Ziya Çınar’ın 'partisinin e r te le n m iş tir .

genel politikasının yürütümüne engel' oldukları ge­ 3- 4 . 9 .1 9 9 1 t a r i h i n a a .5 ku ru l Üyesinin k a tılım ı iıe toplantıya
Başlanmışt ı r . M erkez lü r U ta e K u r u lu n u n k e s i n ih r a ç is t e m i g ö r ü ş ü lm ü ş ,
rekçesiyle, kesin ihraç talebiyle tedbirli olarak Mer­ ü y e l e r u e n d e l a l G ü l ,K a z ı m uütdü » ve S iy a Ç ı n a r 'i n ,r e d o ju ile " k e s in

kez Desiplin Kurulu'na sevk edilmeleri isteniyor. ih r a ç *


m in u y g u n
g e r ç e k le ş m e m iş t ir .D i ğ e r k u r u l ü y e s i A b d u lla h B e y a z
o l m a d ı ğ ı n ı ş i f a h e n , M YK ü y e l e r i n e
d a ,b u is te ­
i l e t m i ş t i r .T ü z ü ğ ü m ü z ü n 8 0 ,
Merkez Yürütme Kurulu kararı ekinde, şevklerine m a d d e s in e g ö re "k e a in ih r a ç " c e z a s ın ın k arara b a ğ la n a b ilm e s i i ç i n en

ilişkin yazıda, ayrıca, Merkez Disiplin Kurulu'nun a z 5 ü y e n in


d iğ e r b ir
o lu m lu b y u g e r e k m e k t e d i r .B u y e t e r
d e y iş le sad eoe i k i k u r u l Ü y e s i ,o lu m l u
« a y ı o lu ş m a d ığ ı i ç i n ,
oy k u lla n d ığ ı i ç in ,
nasıl teşekkül edeceği de belirleniyor. fit ille t v e k ille r in in p a r tid e n ih r a o ı g e r ç e k le ş m e m iş tir .
4- 0 1a yandan [ b ild iğ im iz k a d a r ı y l a , p a r t i K e o İ l l i , 3 0 .8 .1 9 9 1 ta r i­
Merkez Disiplin Kurulu üyeleri Celal Gül ve Ka­ h in d e ,s e ç i m i t t i f a k l a r ı n ı d a g ö r ü ş m e k ü z e r e ,G e n e l b a ş k a n * a y e t k i v e r i l ­

zım Gürbüz, ihraç taleplerini haricen öğrendiklerini, m e s in e o y ç o k lu ğ u i l e k a r a r v e r m i ş t i r .Y i n e b i l d i ğ i m i * k a d a r ı y l a ,k i m i


p a r t i l i m i l l e t v e k i l l e r i , G e n e l ■ B a ş k a n ın v e r d i ğ i g ö r e v l e , S H P ile görü şm e­
savunma vermelerinin onursuzluk olacağını ve bu le r d e b u lu n m u ş la r d ır .'S e ç im ittifa k la r ın ın p a r t i o r g a n la r ın d a g ö r ü ş ü l­

tür kararların HEP'in meşruiyetini ayaklar altına al- düğü r e t a r t ış ıld ığ ı b ir d ö n e m d e ,p a r t ili m i l l e t v e k i l l e r i n i n b u d o ğ r u l­
tu d a g ö r ü ş m e le r y a p m a s ı,p a r t i s u ç u o lu ş tu r m a » . .--f'
.mak olduğunu belirterek protesto ediyorlar. Genel ^ M .r iM D l s i p .l u u ,.- , V .n .l D i M p i l a » U T U İU u y s a l
Sekreterliğe gönderilen bu yazıda olaylar özetleniyor u.ı.ı atlı " ayroüy
ve SHP'den milletvekili adayı olabilmek için HEP'ten
ihracı istenilen ve kendilerinin bu ihraca karşı çıktık­
ları olayın kanuna karşı hile olduğu belirtiliyor. r s o ııg a ıa n :
4 Eylül 1991 tarihli bir diğer belge de HEP İstan­

34
ITOPLUMSAL KURTULUŞ [

kOJUıBrkoa Ueneı aeçim ve p a ı - t i m i z i o T a v r ı- TARİHı 4-09-19*1

HSP O SSİL S2XT2RLIĞ IH 3 lı2±1221


ANKARA
a s ia r a
434
- P ile it t ir a lc ıc o n u a u n d » y ö n e t i m k u r u lu m u z d a i k i görü ş o r ta y a ç ıle o ış t ır . KAMUOYUNA
^ 2 i 5 î S 2 i - S 2 r i 2 i SH * p e r tio iz ın ş i d d e t l e « .a r ş ı o ld u ğ u a u z e a p a r t i l e r i n d e n b ir
P a r t i M e c lis i U y e a i a la n b is İ9 r } p a r tim iz in 3 e ç im p o litik a s ı-
d iıv z b jr ie o ir p a rti iıe ittifa k » ı k r u ı a a t .B a P ile ittifa k » p a r tin iz in v a r lık
n e d e n in i i n a a r ı a n la m ın ı t a ş ı m a k t a d ı r . b u it t ifa k a r a y ış ın d a n k e - in lih le vaz a ın jp a r tia iz ln ve h a lk ım ız ın o n a n ın a y a k ı ş ı r ,d e m o k r a s i m ü c a d e le m iz d e

g e ç ilm e e i ve oaa u u ı s a d a y ıa r ıa » e ğ im e g t r i ı n e a i gerekm ekk t e d l r .a u görü ş y e n i m e v z ile r s a ğ la y a c a k "3 A İIM S IZ AD AYLAR" p o lit ik a s ı o lm a s ı g e r e k t i­

1 Ç S ^ t k - jd ltîia Ş S k R u t , 3 3 L IM U K Ç U O u L U .Z B K l A H T A Ş ftiA T i C g DB L t C B ? lg U A b ğ in i b e lir t t ik .D ü z s n t p a r t i l e r i y l e y a p ıla c a k har tü r lü i ': t i f a k ı n ," o £ ve

X u IW E L f » ö n T A P A A S J 6 A S ,t a r a r ı n d a n a a » u n u lm u ş tu r l m ille t v e k ili p a z a r la m a ğ ı" o la c a ğ ıa ıjb u a u n ia e ii3 P * i y o k e ta e k a n la m ın a

I2 İ2 2 A -S Ö 3 2 S 1 - ^ s r tin in iç in d e b u lu n d u ğ u z o r k o ş u l l a r v e p a r le m a n t o d a te m - s e le d e ğ ia i ia r a r la b e lir ttik .


a ile l b u lu n d u r m a n ın y a r a r l a r ı d a h esab a k a tıla r a r k k SH P i l e a ş a ğ ıd a b e lir ti­ B ir başka d e y iş le jk a p a lı -k a p ıla r a r d ı n d a ,m e ş r u ve d e m o k r a tik
le n k o ş u lla r d a .g e ç i o i .b i r s e ç im i t t i f a k ı k u r u la b ilir . y ö n te m le r tık a n a r a k y a p ıla n g ö r ü ş m e l e r l e ,p a r t i m i z i n ,d ü z e n p a r tile r in e
a ) P a r le m e a to d a g ru p k u rm a m ız ı s a ğ la y a c a k sa y ı ve y itk in b ir m u h a le fe t p a z a r l a n d ı ğ ı y o lu n d a k u ş k u v e k a y g ıla r ım ız v a r d ı ,'
iç in y e t î r l i s a y ıd a üye k a z a n ılm a s ı. # /*
N i t e k i m ,4 . 9 . 1 9 9 1 'd e bu p a z a r lığ ın t a r a f l a r ı n c a ,b a s m a a ç ık la n a n
*•’ b ) A d a y l a r ı m ı z ı n , SH P l l a t e l e r l n d e a " b a ğ ım a ız * H B P a d a k l a r ı ' ’ o l a r a k y e r a lm a -
■ o ilg ile r } b iz ls r in kuşku ve k a y g ıla r ın ı h a k lı ç ık a r d ı,
31 T* **u o a u y g u n z k a v a k b a ğ ı m a ı z prop agan da k o ş u lla r ın ın - y a r a t ılm a s ı,
H ü P .d t L ? ile - b ir le ş m e k ve S H P 'y e k o ltu k d e ğ n e ğ i o lm a k k a r ş ılığ ın ­
o ) S e ç ia _ b ils ir d e « in ia o r t a k h a z ır la n m a s ı.
d a , 14 m i l l e t v e k i l l i ğ i s a t ın a l d ı .P a r t i M e c lis i Ü y e si o la n b iz le r ;p a r tl”
1 •> -ii ıd)HBP t a r a f ı n d a n g ö s t e r i l e c e k a d a y la r ın s a p ta n m a s ın d a ö r g ü t g ö r ü ş l e r i n i n .
n iz in kadar! k o n u s u n d a ,h a s ı n d a ç ık a n b a h a r la r a m ahkum e d i l d i k , M i l l e t ­
esae a lın m a s ı. ~
v e k ili p a z a r lığ ı so nu cun u» ya m a n a n la ş m a ,p a r t i m i z i n y e t k i li k u r u lla ­
, e ) S H P * n in a l a c a ğ ı h ş z in e y a r d ım ın d a n b e l l i o r a n d a y m y p a y a l ı n m a s ı ,H S P
r ın ın b ilg is in e s u n u lm a d ı.
a d a y la r ın d a n a lın a o a k , aday h a r s la r ın ın H SP s a y m a n lığ ın a y a t ı r ı l m a s ı . Ö te y a n ia n jp a z a r lığ a hukuksal k ı l ı f u yd u rm ak i ç i n , m i l l e t v e k i l ­
f) S H P lis te le r in d e n s e ç ile c e k H 3P ü y e l e r i n i n s e ç im s o n r a s ın d a H^P’ e l e r i ,M e r k e z D is ip lin K u r u lu * n a ih r a ç is te m i ila s a v k e d i l d i .M e r k e z D iz ip ”
ie ü d ö n m o le r i k o n uğu nd a y a p t ır ım g ü ç l ü y a z ı l ı b e y a n n a m / _ a lın m a â â ^ K ls a c a lin K u r u lu 'n u n d ö rt ü yesi ( K a z ım G ü r b ü z ,C e l a l G ü l ,A b d u l l a h B e y a z v e
ilk e li b ir s e ç im i ş b i r l i ğ i k o ş u lla r ın ın v a r l ı ğ ı h a lin d e ,b u ittifa k a k a tılm a k * Z iy a ç ı n a r ) bu p a z a r lığ a k arşı ç ık a r a k , ih r a ç is t e m in i r e d d e t t i.B u k es,
a k s i h a ld e b iğ ım s ız a d a y la r la s e ç im e k a t ı l ı n m a » i .B u g ö r ü ş jO S M A N Ö 3 Ç 3 L İ X ,C A 3 3 A İ s iy a s e t t a r ih in d e ğ e n z e r i g ö r ü lm e m iş b i r b iç i m d e ,M D K 'n u n b u d ö r t ü y e s i
Ü 2 Î C I ,İ B R A H İ M G U R aflî/M A H M U T Ö Z Ü R ta r a fın d a n s a v u n u lm u ş t u r . ih r a ç e d ile r e k ( p a z a r lığ ın ön ü n d ek i »on e n g e l d e k a ld ır ılm a k is te n d i.
B ilg ile r in iz » arz e d e r in .S a y g ı la r ı n la . A r t ık ,b u d u r u m d a ,b a ş t a G e n e l B a ş k a n P . I ş ı k l a r o lm a k ü z e r e ,b u
b ir le ş m e y e k a r a r v e r e n le r (H a p * i te a a il edem ez d u ru n a d ü ş m ü ş le r d ir .
.OSM
ANOZOdLİK
H3P lo îA . B 'J t IL BAŞKANI
Ş i m d i ,b i z H B P * l i l e r o l a r a k ,p a r t i m iz e s a h ip ç ık a o a ğ u a ız ı b i r kez
t d a h a v u r g u l u y o r u z ,B ü t ü n i l ve ilç e ö r g ü tle r im iz le .y u r t a e v r h a lk ım ız vs
de m o k r a s i g ü ç l e r i İ l e b i r l i k t '» ,H B P »i a y a k ta tu tm a k v e ç ir k in p a z a r lık ­
la r a a le t e tm e m e k k o n u s u n d a k a r a r l ı o l d u ğ u m u z u ,k a m u o y u n a b i r k e t daha
Ankara 11 ve Üçe başkanlannın imzalarını taşıyan , d u yu ru y oru z* . İj" '

ve HEP Genel Sekreterliği’ne gönderilen belgede ise, H SBŞSY3 RAĞMBf HSP YAŞAYACAK VB YAŞATILACAKTIR,

HEP'in kazanından anlablarak, Parti Meclisi'nde red­ 3LBLBVHHHLİHa


H 3P'İH "B A Ö D 13IZ ”3 3 3 t i r t b u • • s l a l . r d » , k l t l « l « r . u l . g t ı n u ı k lg lu

dedilmesine rağmen, SHP ile ittifak şeklinde gelişen


yetkinin, amacı aştığı ve Ankara örgütü olarak ittifa­
kın desteklenmediği belirtiliyor.
PM üyesi ve Malatya Melletvekili İbrahim Aksoy,
8/9/1991 günü birçok il ve ilçe yöneticileriyle top­ sız adaylarla seçime girmektir,
lantı yapmak üzere Genel Merkez binasındaki salo­ -SHP listelerinden milletvekili adayı oldukları
nun açılmasını istiyor, ama salon, açılmıyor. Bu du­ açıklanan kimi milletvekili ve yönetici arkadaşlar, ta­
rum bir tutanakla tesbit edildikten sonra toplantı rihsel sorumluluk ve siyasal zan alfanda kalmamak
Ankara 11 Merkezi'nde yapılıyor. Toplantıdan sonra için geri dönmelidir.
yayınlanan bildiride, SHP'den aday olanların toplan­ Bildiri, "HEP sesini, seçim meydanlarında bağım­
tıyı engellemek için merkez binadaki salonu kitledik- sız adaylarla duyulmalıdır" sözleriyle bitiriyor. 93
leri kaydedilerek şu görüşler duyuruluyor; yönetici ve üye bildiriye katıldıklarını isimleriyle bi­
-SHP ile yapılan ilkeli seçim ittifakı değil, bir dü­ tirtmişler.
zen partisi olan SHP'ye iltihaktır, Bir başka belgede ise, Faruk Yalınkılıç, HEP Genel
-Parti örgütüne kabul ettirilmeye çalışılan bu ka­ Sekreterliğime gönderdiği yazıda şöyle söylüyor;
rar, parti kararı değildir, "birçok riski gözeterek HEP'e üye olmuş, bununla da
-HEP'i yaşatacak ve demokrasi mücadelesine iv­ kalmayarak Merkez Disiplin Kurulu'nda görev almış
meler kazandıracak olan tek seçim politikası bağım- dört arkadaşımın partiden ihraç edilmesi nedenine
katılmadığımdan, böyle bir kararın gelecek dönem­
lerde karara iştirak eden aynı oranda saygın arkadaş­
3.9.1991 larım için de birgün önümüze konabileceği gerekçesi
ile yürütme kurulunda daha fazla görev yapamaya­
HALKİÜsaat ?AHTÎ3t 3333L 33®BTa<LMt'n., cağımı bildirir, saygılar sunarım." ^ >
ANKARA

P r o g r a m ın a , i l k e l e r i n e , m ü o a d e 1 » a n l a y ı ş ı n a in a n d ı ğ ı m v »
k a r a r l ı l ı k l a b a ğ l ı old u ğum p a r t i m i z i n , k i n d i Jo ğ z * u ltü V ıİa t T â A ~ * a p tı- Ü tjr Halkın Emek Partisi
Basm Bülteni
r ı l a r a k SH? 1 1 » » » ç im i t t i f a k ı y a p ı l d ı ğ ı n ı Ö ğ re n m iş b u lu n u y o r u m .
SHT'y. U-.lhsi s t t lr l l M . jl yolfinda oiddl aadl*. s e u fc e t
l » r t a ş ıy o r u m . .
SHP i l » b i r l l k t » s e ç im » g ir m e y i p a r t im » v e b a lk ı m a k a r ş . •. s'ırv V rtsk'ı f^ u M V « £ f - -f -H .
i b a n » t v » o n u r s u z lu k t » i a k k i » d iy o r u m ; fcvrıi-ttlvh: TOrAat
Bu n e d e n l e r l e , p a r t i m H SP»» b a ğ l ı l ı ğ ı m v a b a r k o ş u ld a 0 ' : (lwi d9i+ firtİM İUı
bşyU . U r
- » a b | p çık m a k a r a r l ı l ı ğ ı m ı v u r g u lu y o r a n cak y a s a l z o r u n lu lu k la r d ı
d a n d o l a y ı "B A 3 i U3 IZ ADAY** o la b i l m e k iç in p a r tid a n ia tifa e ttiğ im •Ütüm ‘•»«A
b i l g i n i z » a u a u y o ru a ? I orjnd -a.
5w . V**7»*> in da.
a^v r ‘u^''h â -CrİTta. .tyOalbır.
İb r a h im AKSOY ci»k< f ”" v r - ' T * ...
M a la ty a a U l a t v a k i l i

m ,. .

35
ECEVİT: "BEN DEĞİŞTİM"
M etin Ortakçı

Ecevit'in Türk Solculuğundaki yeri, 1970’lerde rede olduğu düşünülebilir. Bugün 'laik' tarikatçılara
verdiği anti-faşist ve anti-şovenist mücadelesiyle be­ açık davetiye çıkaran DSP'de bu konuda kesinlikle
lirmiştir. Dürüst lider imajı, insan haklan savunucu­ CHP'nin mirasçısıdır.
luğu, soygunculara, sömürücülere karşı hesap sorucu M.C. iktidarları döneminde etkisiz politikalarıyla,
görünmesi sayesinde 'Halkçı Ecevit' tiplemesini ka­ hızla sistemlileşen faşist teröre karşı ses getiren bir
bul ettirebilmiştir. 'Halkçı Ecevit' 65'lerde gücünü art­ muhalefet yapamayan Ecevit'in ve CHP'nin bu dö­
tıran HP'e ve birlikte hareket eden sağ partilere karşı nemde tek amacı egemen sınıfın gözüne girmeye ça­
İnönü tarafından seslendirilen 'Ortanın Solu' sloganı­ lışmak oldu. Bunun sonucunda 1977'lerin başında ar­
na sahip çıkmış, onu programatik temellere oturtma­ tık CHP iktidarı sınıf mücadelesini yumuşatma
ya çalışmıştı. Bununla misyonuyla egemen
beraber Ecevit'in solcu­ Ecevit'in solculuğu çoğunlukla söylevlerden blokta beklenir hale
luğu çoğunlukla söy­ öte geçem em iştir. Gerek iktidara geldiği kısa geldi. Bu şartla kazanı­
levlerden öte geçeme­ dönem gerekse m uhalefette kaldığı süre lan iktidar ise ancak
miştir. Gerek iktidara boğunca hep sm ıflarüstü kalm ağa . IMF reçetelerine harfi­
geldiği kısa dönem ge­ çabalam ıştır. Bugünlere baktığım ızda ise yen uyulduğu ve TÜSl-
rekse mühalefette kal­ solculuk adına Amerikancı, koyu m illiy etçi ve AD'la iyi geçinildiği
dığı süre boyunca hep serbest piyasa savunucusu olan Ecevit'in sürece ayakta kalabildi.
smıflarüstü kalmaya durumu gerçekten trajik görünüyor. Ecevit'in sol politikala­
çabalamıştır. Bugünle­ rı ve solculuğu her za­
re baktığımızda ise solculuk adına Amerikancı, koyu man sözde ve görünüşte kaldı. Bunalım dönemlerin­
.milliyetçi ve serbest piyasa savunucusu olan Ecevit'in de ortamı yumuşatmaya yarayan bir kukladan öte bir
durumu gerçekten trajik görünüyor. işlevi olmadı. 'Demokratik Sol' demogojisi altında bu­
Demokratik Sol Hareketi Devletçilik, Halkçılık ve gün sergilenen de bundan farklı değildir. Bugünün
Sosyal Adaletçilik'in ön plana alınmasıyla oluşturul­ farkı, herşeyin gözler önünde ve utanmazca yapılma­
du. Esas olarak CHP mirası reddedilmemiş daha po­ sıdır. Ecevit artık gerçek kimliğini gizlemeye dahi ge­
pülist bir karaktere büründürülmüştü. Devrimci sola rek duymamaktadır. Aldığımız mesaj oldukça açık
bakışsa netti: "Gençleri birbirine kırdırtan demokrasi­ bir şekilde verilmiştir: Ecevit bugün ABD'nin ve ege­
mize 'cici demokrasi' diyen aydınlarla" birlikte hare­ men sınıfın sol maskesi altındaki ajanıdır. Irak sava­
ket edilemiyeceğini söylüyordu, Ecevit. "Bilimsellik şındaki tutumundan, Özal'a açıktan verdiği destek­
adına dogmatizme düşmedik" derken 70'lerde tek ge­ ten ve TÜSlAD'da yaptığı konuşmalardan bunu
çerli devrimci partinin CHP olduğunu ilan ediyordu. rahatça çıkarabiliriz. Ecevit'in safı belli olmuştur bun­
'Devrimci' ve 'demokrat' Ecevit'in kendi dışındaki so­ dan böyle sendikal mücadele kahramanı olarak rant
la karşı tavrı her zaman düşmanca tecrit edici oldu. yemeye hakkı yoktur.
1973 seçimlerine 'hakça bir düzen' sloganıyla gi­ Bugün Ecevit, ayağının altındaki toprakla birlikte
ren 'devrimci' CHP 'taktik' bir adım atıyor ve Erba- sağa kayıyor gibi görünmektedir, ama onun duygu­
kan'm ümmetçi MSP'si ile koalisyona gidiyordu. Bu sal kişiliğinden kaynaklanan birtakım çıkışlar dışında
büyük ilkesizliğin CHP'ye oy veren kitlede yarattığı solla pek fazla ilgisi yoktur. "Çarkları durdurmayı de­
hayal kırıklığını Kıbrıs çıkarması ve haşhaş sorunun­ ğil onlar dönerken tamir etmeyi" düşünen düzen ada­
da takınılan anti-amerikan tavırla hafifletmek müm­ mı Ecevit artık sermayenin koruyucusu durumuna
kün olmuştu. Fakat yine bu dönemde Ecevit'in kul­ gelmiştir, işadamları gönül rahatlığıyla DSP'den mil­
landığı katı milliyetçi dil, devrimci çevrelerin letvekili adayı olabilmektedirler. Ecevit patronlar sı­
eleştirilerine uğruyordu. Ecevit’m bugün takındığı nıfına mavi boncuk dağıtma yarışında sağ partileri
Özalvari emperyalist söylemin nüvelerini, Kıbrıs çı­ dahi geride bırakmış durumdadır, alacağı her oyun
karması döneminde aramak yanlış olmaz. 7 aylık kısa doğrudan sermayenin cebine gideceği kesindir.
iktidar döneminde dinsel kurumlaşmaya verdiği ta­ Olası bir DSP iktidarının uygulamaya çalışacağı
vizleri, ki en büyük taviz bu hükümetin kurulması­ program sağ bir programdır. Görünüşte smıflarüstü
dır, din ve inanç özgürlüğüne sahip çıkma maskesi bir iktidar yapısı hedeflenmektedir. Fakat yönelişin
altında sunan CHP'nin ve Ecevit’in solculuğunun ne­ özü sağa doğrudur. Ecevit'in hayallerini süsleyen
3TOPLUMSAL KURTULUŞ [

SEÇİMLERDEKİ PRATİK İŞLEVİ

Ecevit’in ayrı bir partiyle seçime girmesinin


Özal'ın ve ANAP'm işine yarayacağının herkes bili­
yor. Özal ve ANAP, Ecevit ne kadar çok oy alırsa
SHP'nin oylarının bölüneceğini hesabedip, bunun
kendilerine yarayacağım biliyorlar. Bû sebeple Ece-
vit'e çok önem veriyorlar. Özal'ın oğlunun televizyo­
nu olan Star-l'in haberlerinde Ecevit'i birinci haber
olarak veriyor, yani Ecevit propagandası yapıyor. Bu
durumda ANAP hafifliyor. Bunu, ANAP'm ve Hükü­
metin başının ağzından da duyuyoruz; SHP'ye hiç
söz söylemedikleri sorulunca, onları "Ecevit'e havale
ettik’lerini söylüyor. 'Sosyal.Demokrat' partilerin bir­
birlerini yemesini izliyor ve SHP muhalefetini DSP'ye
bırakıyor. DSP bu durumda Truva Atma benziyor.
'Sosyal Demokrat' bir partiye muhalefet dışarıdan,
yani sağ bir parti yerine isminde 'sol' kelimesi olan
H er Kasketliyi H alkçı Sanmayın, B azıları Ecevit'tir!
bir partiden geliyor. Bir anlamda 'Sosyal Demok-
'Ulusal Koalisyon’ kavramı aslında partisinin kişilik­ rat'lan içten çökertme oluyor. Böylece ANAP,
siz ve silik yapısından kaynaklanmaktadır. Bu koalis­ SHP'yle büyük ölçüde uğraşmaktan kurtuluyor ve
yonun temel şartı Kürt hareketine karşı olmaktır. Bir­ yoğunluğunu DYP'ye kaydırıyor.
likte hareket edecek olanların en başta 'ulusal Ecevit'in bu politikasının yeni değil, 1985'te bu işe
duyarlılığa' sahip olmaları gerekmektedir. Sağdan, başlamıştı bile: "Devlet başkanı Evren ve Bakanlar
soldan her kesime doğuda, Özal döneminde gerçek­ . Kurulu Başkanı Turgut Özal, şu anda, en çok birleşik
leştirilen devlet terörü de yeterli görülmeyerek, zor­ halk partisiyle aydın hareketinden rahatsız oluyor.
baca davranacak bir yönetime katılmaları için çağri Bülent Bey, tüm eylemlerini birleşik halk partisini ön­
çıkarmaktadır. Kürt halkının düzen içi temsiline bile lemeye ve tüm ideolojik hücumlarını, Türk aydınını
tahammül edilememektedir. Takınılan tavır son dere­ sorumlarından uzaklaştırmaya yöneltiyor." Bunlar
ce düşmancadır. * 85' Ağustos'unun ortalarında, Hürgün Gazetesinin
Sınıf karakteri olarak bir burjuva politikacısı olan Ecevit'in görüşlerini aktarması üzerine yapılan bir de­
Ecevit'in pek yakında politik arenadan partisiyle bir­ ğerlendirmedir. Bugünkü yaptığı politikaları anlama­
likte yok olması beklenebilir. Çünkü onun işini yapan mıza kolaylık sağlıyor. Bir zamanlar halkın umudu
v,e bunun adını da koyan partiler zaten vardır. Sol diye ortaya çıkan Ecevit, şimdi ise ANAP’m seçenler­
adına olmadık demogojilerle sağ seçmenden oy top­ de en büyük umudü haline geliyor. Bundan sonra
lamaya çalışarak artık iyice kişiliksizleşmiştir. Ecevit'e kolay gelsin demekten başka birşey kalıyor,
hain Ecevit'in kolayını zorlaştırmak!

14 Eylül 1991 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde, 'Modern Küfür' köşesinin sevimsiz yazan, Hadi Uluengin, Küba
ye 68 Kuşağı hakkında bir yazı yazmış. Küba'da bulunan Sovyet askerlerinin çekilmesiyle, Castro'nun ne kadaf
zor duruma düşeceğini, sonunun nasıl da yaklaştığını, ballandıra ballandıra anlatıyor. Garbaçov'la Boris Yelt-
sin'in Sosyalizmle ilgili değerleri satmakta yanşta olduklan şu günlerde Hadi Uluengin pek sevinçli.
Yalnız sevincinden bazen ne yazdığım şaşırıyor: Fidel Castro'nun ucuz don kişot elbiseleri giydiğini söyle­
dikten sonra atıp tutuyor ve Castro için şöyle diyor. "Köhne Macar otobüslerinin yerine Shanghay'da üretilmiş
hantal bisikletlerin kulanılmasını isteyecektir.
"Bozuk traktörlerin önüne inek koşulduğu yetmiyormuş gibi, bundan böyle, ineklerin önüne de insan koşul­
masını emredecektir.
"Günde 80 grama indirdiği ekmek nafakasını, şimdi 50 grama indirecektir."
Hadi Uluengin ait olduğu kuşaktan sözediyor ama ait olduğu sınıftan hiç sözetmiyor. Küfrederken sınır tanı­
mıyor. Yalnız Uzay'da değil de Türkiye'de yaşadığını unutuyor olmalı, öyleya pek belediye otobüslerine binme­
diği için, örnek olsun, Ankara'da en kullanılır durumda olan otobüslerin, Macar (birzamanlar kapitalist olma-
yan!) ’îkarus' marka otobüsler olduğunu bilmiyor. Eğer bu otobüsler, söylediği gibi gerçekten köhne ise
| devrimden sonra da sık sık arıza yapacaklardır. Böyle durumlarda otobüsleri çekmek için kendisinden yararlan­
mayı düşünüyoruz, ayrıca ekmeğinin gramajını da düşürmeyip artıracağız, ne de olsa buğdayımız bol, haberi ol-
II sun! .
J
37
UTANMALISIN!
Halil Temurşah
11 Eylül 1991 tarihli Hürriyet Gazetesi PKK'run R A U F T A M E R 'İ N A C IS I
bir gün önce yaptığı bir eylem üzerine ilk sayfasını
ayırıyor. Üçüncü sayfada ise kalemine "siyanür" koy­ Hürriyet'in acısı Tamere de saplanmış. "Daha kaç
muş bir yazar dikkamizi çekiyor: Rauf Tamer. köy basılmalı, daha kaç baskın yapılmalı kaç erimiz
Epeydir biriktiryorduk sözlerimizi. Fakat kesip öldürülmek" şeklinde birtakım sorular soruyor.
kesip üs,t üste koyduğumuz, sütunlar kabardı. 11 Ey­ Çaresizliğini ve şaşkınlığını anlamak mümkün.
lül günü yazdığı yazıya bir cevap gereğini duyduk. Ancak cehaletini, görmezliğini anlamak, bu da
Bu yazıya geçmeden önce Rauf Tamer'in diğer yazıla­ mümkün, çünkü O bir taraftır, zalimliğin, sömürü­
rına da bir gözatalım. nün tarafmdadır, cahil ve görmez görünecektir.
Seçimler konusunda ilginç görüşlere sahip. Seçim­ O insanlar, yaklaşık 4.bin yıl önce bugünkü Kürt
lerle kargaşanın bitmeyeceğini sorunlara herhangi bir topraklarına yerleşmişlerdi. Ve yaklaşık 550 bin kilo­
partinin çözümcül yaklaşmadığının bilincinde- ve bu metrekarelik bu alan, Kürdistan resmiyetini hiç ka­
partilerin düzeysizliğini anlayabiliyor ve kendi deyi­ zanmadı. Herhangi bir ulustan ayrı etnik kökene, ay­
miyle "kurtuluş"u sandıkta görmüyor. Bunlar 'artıla­ rı dil ve lehçelere sahip ve hepsinden önemlisi
rı'. Ortadoğu'da 30 milyonu aşkına nüfusa sahip bir halk
"B İ Z Y İN E D Ö N E L İ M D E M O K R A S İ Y E ..." var.
O insanlar tarihleri boyunca sömürüldüler; Cen-
Bundan öte demokrasiyi çok mühim görmesi ken­ gizler, Moğollar, Timurlar...
disinin diğer bir özelliği. 5 Eylül 1991 tarihli "çare tü­ O insanlar tarihler boyunca sürüldüler; Sultan Se-
kenmez" başlıklı yazısından aktanyoruz. km, Hamid, M. Kemal..
"Biz yine dönelim demokrasiye... Çünkü en mühi­ Ve sürekli bölündüler; Ingikzler, Fransızlar, Arap-
mi... Çocuktan, ihtiyardan, kadından, hastadan, okul­ lar, Türkler, ABD...
dan, çamurdan, çukurdan, açıkçası, insandan da mü­ Ve egemenler poktikalannı, soykırımcı tarihinin
himi o.." . mirasıyla halen sürdürüyorlar. Hem de olanca iğ­
O'na göre "solgun ve yorgun yüzler, ümitsiz ba­ rençliğiyle.
kışlar" o kadar mühim değil. Hatta insan da mühim Bu da bizim gücümüze gidiyor Rauf Bey...
değil. Unutmayın ki; Türkler'in emperyalist devletlere
Bizlerse insanın doğasına aykırı olan herşeye kar­ karşı giriştiği savaşlarda Kürtler de çarpışmıştır. M.
şıyız. Hani O’nun "insandan daha önemli" bulduğu. Kemal, Kürt şeyhlerini de Kurtuluş Mücadalesine
ve anlamını henüz kendisinin de bir türlü netleştire- katmıştır. Erzurum (Kürtlerin ve Ermenilerin yoğun
mediği "demokrasi". O da bizim işimiz değil... olduğu il) pekçok siyasi toplantıya ve kongreye sah­
Çünkü diktatörlük ve demokrasi sınıflı toplumlar- ne oluyor, ittihat ve Terakki Partisinin kurucuların­
da devlet mekanizmasına sıkı sıkıya bağlı olan kollar­ dan biri olan Ishak Sukuti, Kürt'tür. Ve önemli bir
dır. Tekelci bürokrasinin ve sınıf çatışmasının bariz nokta Sevr Antlaşması kendilerine ayrılma hakkı ta­
bir şekilde göründüğü Türkiye'de demokrasi, bir nıdığı halde Kürtler bu Antlaşmayı tasvip etmemiş­
devlet şeklidir. Sömürülen ve ezilen sınıflara uygula­ tir. (Yalçın Küçük, Kürtler üzerine Tezler)
nan diktatörlüktür. Bugün ise Kürt toplumu kimliğini bulma yolunda
işte aşık olduğunuz demokrasinin dayandığı ilke­ epey yol katetti, artık kendi kimliğiyle, daha insanca
ler bunlar.
Ancak ezilen sınıfların, "seçme-seçilme" gibi bur­
juva sınırlar içindeki sahtekarlıkların, aldatmacaların
yanında, sınıf temelinde gerçek politik örgütlenme
ve iktidar mücadelesinin, düzen sınırlarının dışında
gelişmesine "demokrasi" engel olamıyor. Burjuvazi­
nin demokrasidlik oyunlarından birisi daha 20 Ekim
de oynanacak. Engel olunamayanın olgunlaştığında
ise bu oyunlar da bitecek!
1-0 Eylül sabahı PKK gerillaları, Jandarma karako­
lunu basıyor, yedi er öldürüyor. Ardından bir kara­
kol baskını üç er yaralanıyor. Hürriyetin haberi "Yü­
reklerimize bir acı daha saplandı." Kürt köylülerinin,
gençlerin öldürülmelerinin, karakollarda "intihar" et­
melerinin, okullarından "atlamaları"nm ise yürekleri­
ne sevinç getirdiğini biliyoruz.
Bu m an za ra L ice'd en d ir. Y o ru m g erek tirm iy o r.!

38
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

11 Eylül 1991 Çarşam ba


bir toplumsal düzen kurma mücadelesi veriyor.
Bir halkın çürütülmeye çalışılması bizlerin gücüne
gidiyor. Ancak Kürt halkının kadınıyla, çocuğuyla,
Rauf TAMER il
yaşlısıyla ve gerillalarıyla verdiği bağımsızlık müca-
dalesi, bu çürütmeye, arük izin vermeyeceğine olan
inancımızı güçlendiriyor.
__ U ta n m a lıy ız !
Hiç gücünüze gitmesin beyler! "Bölücü, terörist,
D a h a kaç baskın yapılmalı?
eşkiya" vs. vs. nitelemeleriniz artık, siz ve sizin gibi
Daha kaç er öldürülmek acaba?
olanların dışında bu toplumda kimseyi inandırmıyor.
50, 100, 500?... Hayır, yetmez... Bin,
Ancak tekellerin megafonu basın ve TV ayrıca,
ırkçılığı içeren paneller, Gap Şenlikleri, Pomo vs vs
beş bin, on bin? Kaç er sahi? Kaç er öldürül­
kültür emperyalizminde kullanılan araçlar birçok bi­ mek?
rimlere kadar inmiş, ama nafile. Daha kaç köy basılmak?
Şurası açıktır ki TC. tüm birimleriyle, ideolojik, K aç çocuk, kaç kadın kurşunlanmalı?
politik, kültürel, ekonomik, ve askeri eylemlerden ha­ 700, 800? Hayır, yetmez... 7 bin, 8 bin? Eh,
reketle bu bölgeyi ve Kürt halkını sindirmeye çalışı­ belki...
yor. Ve sizler de devletin, MIT'in "itibarsız yardımcı­ Devletin gücüne değil, artık eşkıyanın in­
sı" olarak tüm bunlara alkış tutuyorsunuz. safına kalmış.
Bir de sizin cephenize bakalım yazınızdan aktarı- ★
yorum:"Neyjniz eksik? istihbarat mı yok?, Silah mı
V eter.
Yok? Uzman mı yok? Taktik mi yok? Ruh mu yok.
(Bu sonuncusu tartışılabilir)
Gücümüze gidiyor.
Bizde, hiçbir meslek erbabı “yurt savun­
"Peki, eşkiyanm ayak seslerini size önceden bildi­
masını üstlenenler” kadar mesleğinde ba-
recek hiç mi cihazınız yok" Bu da yeterince komik
ABD'nin o muazzam jesti üzerinde ise durmaya ge­
şansız olmadı.
rek yok.
N eyiniz eksik?
Şu son sınır ötesi "harekat, temizleme, kazıma, yo- İstihbarat mı yok?
ketme, terörist avı, tampon bölge" vs. vs. operasyonu­
Silah mı yok?
nun fiyaskosu da. üzüntülerini artırmış olmalı.
Tesisat mı yok?
TC'nin yayılmacı politikasını, tüm dünya tepkiyle
Uzman rm yok?
karşıladı. Siz alkış tuttunuz.
Taktik mi yok?
T.C, bu Iç Savaş ortamından insanları soğutmak
Ruh mu yok?
için sandığa koştu. Siz de yuttunuz. Oysa seçimler­
Hangisi? Doğrusöyleyin.
den umdukları sonucu alabilirlerse, Iç Savaş'm daha
Bugün, dağ başında aralpa çalmaya kalksa- 1
bir boyutlanacağı kesin.
Ne yazık...
nız, daha elinizi değdirir değdirmez sirenler I
Bakanın dediği gibi "halen kendini basın sananlar ötmeye başlar. 1
var" . Peki, eşkıyanın ayak seslerini size ön- |
Efendim, "zoruna gidiyor"muş, "yüzü kızarı-
ceden bildirecek hiç mi cihazınız yok? |
yor"muş, "içi sızlıyor"muş... Neydi aldığınız son teknoloji? |
Orada insanlar, insanı küçülten bu düzenden kur­ Nerede kaldı o müthiş Savunma Sana- |
tuluş mücadalesi veriyorlar. Kitleler halinde sürülü­ yii? • 1
yorlar. Bahçelerine, tarlalarına mayınlar döşeniyor, Hani ABD'nin o muazzam jesti?... |
insansızlaştırma politikaları sürüyor. Ve özel tim biz­
zat kendisi gerilla kılığına girip köye baskın yapıyor, S e r i tarafta, siyasetçiler. |
sonrada "bölücü eşkiyanm katliamı" diyor. Çocuklar
Türkiye yansa umurlarında değil... |
süngüleniyor insanlar .bok çukuruna atılıyor. Asker­ Devlet uykuda. I
ler evlere girip köylünün ekmeğini, ununu, buğdayı­ Hükümet tatilde. i
nı talan ediyor. Bakanlar, müsteşarlar, bürokratlar hep
Bu düşmanlığın, sindirme politikasının gösterge­ adaylık peşinde...
sidir. - Muhalefet dahil, kimsenin kafasını çevirip
Yaşananlar, soykırımın ve iç savaşın göstergesi­ o tarafa baktığı yok. K aç kişi ölmeli acaba?
dir. Şu an içi sızlıyor mu? yüzü kızarıyor mu? Bu ırk­ Daha kaç kişi?
çı sömürgeci politikalar zoruna gidiyor mu? 1 milyon, 2 milyon? Hayır yetmez.
Hiç sanmıyorum. Yazısının başlığında "UTAN­ Eşkıya, orada maden bulmuştur.
MALIYIZ" demiş! Düpedüz m aden...
Yok yok. Zannetmem... “Yıldıranlar
Gerçekten, UTANMALISIN! yaratan bbr trion ahfiack” dedikleri, zannetmem
İd “bu” olsun.
Ada..
TOPLUMSAL
KURTULUŞ
* ^TEORİK-PRATİK SOSYALİST DERGİ

ŞENLİKLERİ

Yalçın Küçük İlyas Salman Bilgesu Erenus

Ali Erenus Metin-Kemal Kahraman

Fadıl Ölmez-Zozan (Stuttgart) - C. Tirîj

STUTGART
13 EKİM 1991, SAAT 14°°
TSV-Halle Brückenbach Str. 37
7250 Leonberg-Eltiengen

LYON
19 EKİM 1991, SAAT 14°°
Le C.C.O. 39, rue G. Courteline
69100 VILLEURBANNE

PARİS
20 EKİM 1991, SAAT 14°°
Theâtre du Gymnase. 38, bd Bonne-Nouvelle
75010 (M° Bonne-Nouvelle)
40
Yalçın Küçük'ün Sovyetler Birliği'nde Sosyalizmin Çözülüşü çalışmasında yer alan
aşağıdaki yazıyı, tarihsel çözümleme ve bilgi içeriği açısından, okurlarımızın İlgisini
çekecektir. Arabaşlık ve düzenlemeler bize ait.

REVOLÜSYON-RESTORASYON
"Revolüsyon" sözcüğü dönüşüm anlamına geli­ inancı, insanlığın çok yeni bir keşfidir. Herhalde bü­
yor; bugünkü anlamını, Fransız Devrimi'ne borçlu­ yük coğrafi keşiflerden ve Newton'un evrenin yasala­
dur. Sözcüğün ilk ve en ünlü kullanımı Copernicus rını çözmesinden sonraki bir zamana denk düşüyor.
tarafmdan yapılıyor; "De revolutionibus orbium coelesti- Bu nedenle çağdaş devrimi erin ilki olan Ingiliz Devri­
um", Copernicus'un astronomide olduğu kadar insan mi, kendisi için "revolüsyon" değil, "restorasyon" söz­
düşüncesinde gerçek bir revolüsyon olan kitabının cüğünü kullanıyor. Ingiliz revolüsyonunu yapanlar,
adıdır. Dünyanın döndüğünü, sürekli döndüğünü ve kendilerinin bir restorasyon'u gerçekleştirdiklerine
dönerek aynı yere geldiğini ileri sürüyor; "revolüs­ inanıyorlar; yönetim, mührüne, "freedom by God's
yon" sözcüğünde temel olarak bu anlam var. blessing restored" ifadesini koyuyor (2). Aynı biçim­
Ayaklanma ,"revolt", ve isyan, "rebellion" sözcük­ de Fransa'da Bastille alındıktan sonra Kral Lui ile de­
leri daha önce ve Orta’ Çağ'm sonlarına doğru bugün­ ğil asillerle savaşın gerekli olduğuna inanan üçüncü
küne yakın anlamlarda kullanılıyor.(1) Ancak " revo­ düzen, Lui için, "Fransız Özgürlüğünün Restoratörü"
lüsyon" sözcüğünün, bugünkü anlamı kazanabilmesi nitelemesini uygun buluyor ve bunu son derece övü­
için, önce böyle bir anlamı insan aklına yansıtan pra­ cü sayıyor. . •
tiklerin ortaya çıkması gerekiyor. Bu pratikler, top- Terslik bu kadar değil; feodal düzenin restore
lumlann yaşamında, iyilik düzenine, bir daha geri edildiği görülmüyor, ancak, krallıklar yeniden kuru­
dönmemek üzere, sıçrama yapabilmekle ilgilidir; re­ labiliyor. Ingiltere'de Cromvvell diktatoryasmdan
volüsyon, bir iyilik düzenine, ani ye ebedi geçiş olu­ sonra krallık restore ediliyor; buna, zamanında ve ha­
yor. la tarihte, "Şanlı Dev­
Bu, geçmişten ko- rim", Glorious Revolu-
püş'tur; bu nedenle, GerçekleşBn ravolüsyonun, birbirinin içindan tion, adı veriliyor.
her gerçek devrim, bi­ Bugün için şaşırtıcı-gö­
çıkan v b pak çok damarla birbirinB bağlı iki
risi "eski rejim" ve di­ rülebilir; ancak sözcü­
ğeri yeni olmak üzere düzBni birbirindsn ayırm asının yanında, ğün doğuşuna ve iyili­
iki düzen tanımlıyor. ravolüsyon anında yaşayanları da iki ayrı ğin yeriyle ilgili eski
Devrim iki düzenin ça­ kampa bölüyor. Bir yana umut v b inanç yığıyor inançlara bakıldığında
tışmasından doğuyor; anlamsız gelmiyor.
v b diğar yana korku v b kızgınlık yüklüyor.
devrim'den önce bu ça­ "Revolüsyon", dönüşü
tışma var. Çatışma ve eski duruma iade
devrimden sonra da devam ediyor; ancak devrim, edilmeyi anlatıyor; cumhuriyetten sonra krallığın ye­
daha ileri ve daha iyi bir düzenin egemen kılınması­ niden kurulması şanlı revolüsyon olabiliyor.
nın önündeki engellerden en önemlilerini ortadan Fransız Devrimi, pratik olarak, bu karışıklığa son
kaldırıyor. Geriye kalanlar, geçmişin kolonları, yeni veriyor; Lui, Bastille'in zaptedildiğini haber veren
düzende de varlıklarını sürdürme ve egemen olma Dük de La Rochefoucauld-liancourt'a, Kral Lui "c'est
mücadelelerini veriyorlar. une revolte" diye haykırarak soruyor.Dük ,"Non ,Sire
iyilik düzenine ani ve bir daha dönmemek üzere c'est une revolution" cevabını veriyor (3). On Altıncı
geçiş düşüncesi insanlık için yenidir; nitekim, hü­ Lui, Bastille'in düşmesini bir "isyan" olarak görmek
kümranlık üzerine ilk bilimsel çalışmayı yapan Co­ istiyor; isyan her zaman bastırılabilir ve eski durum
pernicus'un çağdaşı Machiavelli, kavram ve sözcük elde edilebilir. Dük, büyük bir sezgiyle, artık dönüşü
olarak revolüsyon'a yaklaşamıyor. Hükümet değişik­ olmayan bir durum olduğunu görüyor ve
liği ve yönetimin zorla devrilmesi için bile Cicero'nun "revolution", dönüşüm, sözcüğünü bu anlamda kulla­
kullandığı mutatio rerum veya kendi icatı mutazioni nıyor.
del stato nitelemeleriyle yetiniyor. Bunun anlaşılır ne­ Revolüsyon, çok yanlı bir. ayrışma'dır; sözcüğün
denleri olduğunu sanıyorum. kazandığı bu yeni anlam ayrışma tonunu da içeriyor.
Nedenlerin başında iyilik ve aynı anlama gelmek Gerçekleşen revolüsyon ün, birbirinin içinden çıkan
üzere özgürlük düzeninin hep geçmişte kaldığına ve pek çok damarla birbirine bağlı iki düzeni birbirin­
inanılması geliyor; iyilik düzeninin ilerde olduğu den ayırmasının yanında, revolüsyon anında yaşa-

•41
t .... ..... I TOPLUMSAL KURTULUŞ [

yanlan da iki ayrı kampa bölüyor. Bir yana umut ve sonucudur. Bu, bugünlerde pek çok kimseyi yoldan
inanç yığıyor ve diğer yana korku ve kızgınlık yüklü­ çıkarıyor; çünkü neredeyse evrensel bir duygu haline
yor. gelmiştir" (5). Onsekizind yüzyıl sonu ve özellikle
Revolüsyon'un kendine özgü bir mantığı ve dina­ .ondokuzuncu yüzyılın başında insanoğlu kendi sınır­
miği var; aynşma ile yol alıyor ve daha çok ayrıştırı­ larım sürekli aşan bir yaratığa dönüşüyor.
yor. Bu nokta üzerinde durmak imkanım olacak; an­ "Haddini bilmezlik, herkesi kendi inançlarının
cak, belki de daha önemlisi, bir değiştirme dinamiği rehberi, kendisini yönetmek veya kendisini ve kom­
taşımasıdır. Var olan ve daha da zoru, yaşanan bir şularım birisine yönettireceği -yasaların seçicisi yapı­
düzeni, eski ve yeni olarak ikiye ayırması, büyük bir yor; kısacası, kendi inancının, kendi eylemlerinin, bu
değiştirme işlevi sayılmalıdır; değiştirerek aymyor ve eylemleri yöneten ilkelerin tek yargıa'durumuna ge­
ayırarak değiştiriyor. tiriyor". Bu pasajları son derece ilginç buluyorum;
Değiştirire, öncelikle bir bölüm aktörü değiştirici Metternich'in bu keşfinin tarihine bakılacak olursa,
durumuna getirmekle başlıyor. Şöyle de söylenebilir; bütün Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma hare­
revolüsyon, en çok ve öncelikle, yapanlarını değiştiri­ ketine karşın insamn ortaya çıkışında Fransız Devri­
yor. Bunu, bir adım daha atarak ve paradoksal görü­ mi ve devrimler eri belirgin rolü oynuyor. Çünkü
nen bir biçim içinde, Mettemich’in şer ola­
şu şekilde anlatabili­ rak gördüğü çizgiler
rim; Fransız Devri- TocquBvüle, Revolüsyon'u, bir canavara insamn, hiç olmazsa
mi'nden önce Fransız benzBtiyor v b Davrim, ksndi sürBcinda yol bir süre içtenlikle ve
devrimcisi görünmü­
yor. Devrimci, devrim­
alırksn, öncs canavarın başının v s daha sonra daha sonra tekelsi dö­
nemde ikiyüzlülükle,
ci durumda ortaya çı­ tekil v s m üthiş vücudun ortaya çıktığını ilsri temel özellikleri olarak
kıyor. sürüyor. kabul ediliyor.
Lenin de, herhalde Metternich yöneten
sürpriz değil, bu nok­ ve bastıran bir konum­
tayı gözlemiş bulunuyor ve devrim süreci içinde sıra­ dan bakıyor ve insanın çıkışım, bir "manevi gangren"
dan yurttaşın değişim sürecine işaret ediyor. Ekim olarak adlandırıyor. Bu kadar değil, haddini bilmez­
Devrimi’nden hemen önce Nisan 1917 tarihinde şun­ leri bir parti olarak sayıyor. Mettemich'e göre devrim
ları yazıyor: "Bilim ve pratik politika açısından tüm • partisi haddini bilmezler partisidir.
gerçek devrimlerin başlıca özelliklerinden birisi, poli­ Son olarak şunları aktarıyorum: "Bu manevi gang­
tik yaşama ve devletin örgütlenmesine aktif, bağım­ ren en çok orta sınıflan etkiliyor ve bu parti'nin ger­
sız ve etkin olarak katılmaya başlayan 'sıradan yurt­ çek başları da yalnızca bunlar arasından çıkıyor".
taş' sayısındaki olağanüstü hızlı, ani ve dik artıştır" Kullandığı ve seçtiği sözcükler ayrı; Mettemich'in ta­
(4). Rusya burjuva devriminde de, geniş yığınlar bir­ nışma katılmak gerekiyor.
denbire politize oluyorlar, kendilerini aşıyorlar ve ye­ Tocqueville'e geçmek istiyorum; Prens Metter-
ni bir kimlik kazanıyorlar; değişenlerin başında kü­ nich'in misyonunun devrimleri bastırmak ve insanın
çük burjuvalar geliyor. doğuşunu önlemek olmasına karşın, kendisi de asil
Lenin bir yanda; Metternich, Fransız Devri- kökenli olan Tocqueville, devrimlerin kaçınılmaz ol­
mi'nden sonra otuz yıl, tüm Avrupa'da muhtemel duğunu görüyor ve kendi misyonunu, kaçınılmaz
devrimleri önlemekten ötede devrim virüsünü yok olanı ılımlılaştırmakta buluyor.
etmeyi sorumluluk biliyor. Devrim virüsünü arıyor Ancak geçerken kaydetmem gereken tezler var ve
ve önce teşhis ediyor. Uzun aktarma yapmak duru­ bir: Orta sınıflan, burjuvazi demek oluyor, asiller bi­
mundayım; çünkü devrimci durumun ortaya çıkardı­ linçlendiriyor. Orta sınıflara bilinç dışardan veriliyor
ğı devrimci kimliğini belki de en iyi bir biçimde anla­ ve ilk verenler, asillerdir. Bu ilk aşılanmayı, orta ta­
tıyor. Bütün devrimlerin karşısında Avusturya bakalar kütlesinin kağıda dökülmüş yakınmaları ve
Şansölyesi Metternich, Çar Birinci Aleksandr'a gizli pratikleri »tamamlıyor. İki: işçi sınıfına ilk bilinç ver­
bir memorandum göndererek 1820 yılında, "şer" ola­ me işi de burjuvaziden geliyor.
rak gördüğü virüsü yazıyor.
Metternich şunları yazıyor: "Şimdi, bugünkü top­ DEVRİM: YIKIŞ SÜRECİ
lum durumuna yol açan nedenlere hızlıca bakıldığın­
da, toplumu, bir darbe ile, hakiki nimetlerinden, ha­ Kuşkusuz, burjuvaziye bilinç veren asiller de, işçi
kiki uygarlığın meyvalarından yoksun bırakma sınıfına bilinç götüren burjuvalar da hem kendi sınıf­
tehlikesiyle karşı karşıya getiren, toplumu tam bun­ larının alt basamaklarındandır ve hem de kopma
lardan yararlandığı sırada rahatsız etmekten geri kal­ özellikleri gösteriyor. De Tocqueville de kendi sınıfı­
mayan şer'ri, çok açık bir biçimde, ortaya koymak zo­ na, asillere, pek fazla yaranamıyor.
runlu olmaktadır. Şer, bir tek sözcükle tanımlanabilir: Tocqueville, "L'Anden Regime" başlığıyla yayınla­
Haddini bilmezlik. Bu, insan aklının pek çok şeyi mü­ dığı çalışmasında, Revolüsyon öncesindeki Eski Re-
kemmelleştirme yönündeki hızlı ilerleyişinin doğal jim'i ve hiç kuşkusuz Fransız Devrimi'ni yazıyor. Bir

42
] TOPLUMSAL KURTULUŞ t

yerde, Tocqueville, Revolüsyon'u, bir canavara ben­ ekonomik gelişme, aydınlanma çizgileri ve bunların
zetiyor ve Devrim, kendi sürecinde yol alırken, Önce hazırlayıcı rolü hiç bir zaman gözardı edilmemelidir;
canavarın başının ve daha sonra tekil ve müthiş vü­ ancak, bu sınırlamalar içinde, devrim anının değiştiri­
cudun ortaya çıktığım ileri sürüyor. Canavar Devrim, ci etkisi üzerinde durmayı sürdürmek istiyorum. El­
önce ülke içindeki bütün kurumlan yıkıyor. Tanrı'yı de bazı kayıtlar var; Kerenskiy, Rusya'da Şubat 1917
bile yerinden etmeye yöneliyor. Sonra sınırlarını taşı­ Devrimi'nden, bir diğer takvime göre Mart 1917, he­
yor, imparatorluklan yıkıyor, kralları indiriyor ve men önceki havayı hatırlatarak incelemesini daha
halkları ezerek önünden sürüyor. Tocqueville, sınırla­ sonraki araştırmacılara bırakıyor. Özetlemek yerine,
rı taşarak hareket eden devrim ordularını, öldürücü Rusya burjuva devriminden hemen önceki gündeki
sloganlar içeren, "silahlanmış düşünce", opinions ar- işçi öncülerinin güven envanterini, Kerenskiy'in söz­
mees, olarak görüyor. Bu kadar değil; daha önemlisi, leriyle aktarmanın daha zenginleştirici olacağım dü­
çağdaşlarından bir yazarın, Fransız Devrimi'nin şey­ şünüyorum. Şunları hatırlıyor ve bırakıyor: "Mart'm
tani bir karakter taşıdığını, "La revolution française a onbirinci, patlamadan bir gün önce, Sol Partiler En­
un cara etere satanique", ileri sürdüğünü kaydeden formasyon Bürosu (yani, Sosyal-Revolüsyonerler,
Tocqueville, Devrim orduları önünde ezilen halkların Sosyal Demokratlar, Bolşevikler, Popülist Sosyalistler
devrim safına geçtiğini |ıı|i|in|.....^ ,, ve Emek Partisi) saat
ifade ediyor. Paradok­ öğleden sonra altı ile
sal görünebilir; ancak Devrim nerede ise, insanın, Tanrı yerine kendi güç yedi arasında benim
gerçeği yansıttığından * ve değerine tapındığı bir durumu yaratıyor. apartmanımda normal
kuşku duyulmaması toplantısını yaptı. Bu
gerekiyor. IMnlllilııgg8nllllnllUninnoninil O
lıini[lBlMBBBaSMK3^^^^ toplantıda, birkaç gün
Devrim, öncelikle bir yıkış sürecidir; ancak Tocqu- sonra en ödün vermez devrimci kesilenler, altım çize
eville, bu kadar çok şey yıkılırken bakış açısının da çize devrimci hareketin güç kaybettiğinden, işçilerin
değiştiğini ileri sürüyor (6). Yıkıntının, ister devrimle askerlerin gösterileri karşısında pasif kaldıklarından,
isterse ekonomik bunalımla gelsin, insanın bakış açı­ bu gösterilerin örgütsüz ve amaçsız olduğundan, ya­
şım değiştirmedeki önemli etkisine parmak basmış lan bir zamanda herhangi bir revolüsyon beklemenin
oluyor; ekonomik bunalımla gelen yıkıntıdan farklı imkânsızlığından ve bu anda daha ilerde ciddi bir
olarak devrimin yıkıntılarından insanın gücüne bü­ devrimci hareket için şimdilik sadece propaganda ça­
yük bir inanç çıkıyor. lışmalarında yoğunlaşmak gerektiğinden söz ettiler.
Belki de hiç bir devrim, Fransız Devrimi kadar Devrimin patlamasından sadece bir gün öncesinde en
din karşıtı bir felsefeye dayanmadı; Fransız devrimci­ müfrit devrimci unsurların tutum ve düşünceleri
leri pazar ayinlerini kaldırabilmek için haftayı yedi böyleydi"(8). Bu hatırlamaların gerçeği yansıttığın­
günden on güne çıkardılar. Bu, din karşıtlığının en dan kuşku duyulmaması gerekiyor; Şubat Devri­
sembolik göstergelerinden birisidir; Fransız Devri­ mi'nden hemen önceki günlerde İsviçre'de konuşan
mi'nde, sosyalist devrimde aranan üç karşıtlıktan, ai­ Lenin'in kendi kuşağının devrimi görmesinin zor ol­
le, din ve mülkiyet karşıtlıklarından, birisi, dinsizlik duğunu, ancak hitap ettiği gençlerin mutlaka görece­
son derece yoğun bir biçimde yer alıyor. Mülkiyet ğini söylediği biliniyor.
karşıtlığı, asillerin ve ruhban sınıfının büyük müLki-
yetinedir; küçük ve orta mülkiyet Fransız Devri- D E V R İM : İK İ D Ü Z E N İ N Ç A T I Ş M A S I
mi'nde büyük bir kutsallık kazanıyor. Napolyon,
mülkiyete dayalı bir rejimi din olmadan uzun süre Burada kaydetmem gereken üç nokta var. Bunlar­
sürdürmenin güçlüğünü görerek, Fransız Devri­ dan birincisi, revolüsyon süreci ile ilgili olarak Le­
mi'nin din karşıtlığını hızla törpülüyor. nin'in yazdıklarıyla ilgilidir. Lenin, devrimci durumu
Tocqueville, Fransız Devrimi'nin din karşıtı çıkışı­ teşhis ederken üç kriter üzerinde duruyor; bunlar,
nı net bir biçimde gözlüyor; devrimle birlikte bir yöneticilerin yönetemez olduklarım görmeye başla­
inanç boşalması var. Ancak boşluk kalıa olmuyor ve maları, yönetilenlerin aynı türden yönetilmeye razı
derhal dolduruluyor. Bunu Tocqueville'den aktarıyo­ olmayacaklarının işaretini vermeleri ve kütle hareket­
rum; okuması öğretici oluyor. Şunları yazıyor: "Fran­ liliği oluyor. Lenin'in bu görüşleri çok zaman, bir re­
sız Devrimi'ni yapanlar, din konusunda, bize göre volüsyon teorisi olarak alınıyor; ilgisini göremiyo­
daha kuşkulu olmakla birlikte, onlarda, bizde olma­ rum. Bunlar, bir teori olmaktan ve devrim sürecini
yan, ve en azından hayranlık uyandıran bir inanç bu­ açıklamaktan daha çok, devrimci durumun gösterge­
luyordu: Kendilerine inanıyorlardı. İnsanın geliştiri­ leridirler; bunların varlığı, devrimci duruma işaret
lebilme yeteneğinden, perfeetibilite ve gücünden hiç ediyor. Gösterge, hiç bir zaman teori yerine geçmi­
kuşku duymuyorlardı; bunun gerçekleşmesine ve in­ yor.
sanın faziletine sonsuz bir tutkuyla bağlıydılar" (7). ikinci nokta ise, göstergelerin çok zaman, expost
Devrim nerede ise, insanın, Tanrı yerine kendi güç ve olarak okunmasıdır; daha çok daha sonraki yorumcu­
değerine tapındığı bir durumu yaratıyor. lar ve tarihçiler tarafından okunabiliyor, insanların
Her devrimden önceki birikim, reform hareketleri, yaşadıkları zamanı anlamaları her zaman zordur;

43
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

devrim türünden sanat yanı çok güçlü bir eylemlilik­ kaynağını açıklamıyor.
te bu daha da zor oluyor. Lenin için de zor oluyor, Bir soruya cevap bulabilmek için, boğulmamak
belki de kendisini .önceleyen Blanqui ölçüsünde, bü­ için çırpman insanı hatırlamakta yarar var; denizde
tün duyularını devrimin nabzına bağlamış bir başka hiç kimse intihar etmek için çabalamıyor. Kurtulmak
tarih aktörünü bilmiyorum ve Şubat Devrimi'nde Le- için çabalama, çok zaman boğulmayla sonuçlanıyor.
nin'in duyulan, Rusya'nın hızla artmaya başlayan Bu neden ve düşünceyle olabilir, Tocqueville bir baş­
nabzını okuyamıyor. Ekim tarihine yaklaşınca, özel­ ka yerde, "kötü bir hükümet için en tehlikeli an ken­
likle Nisan 1917 tarihinden sonra ve yine özellikle disini reforma başladığı zamandır" diyor. Reform dü­
menşevikler tarafından Lenin, marksist değil Blanqist zeni kurtarmak için ciddi bir budama ve yeniden
olmakla eleştiriliyor (9). Lenin'in çok daha az elverişli düzenleme çabasıdır; sanıldığının aksine büyük dev-
koşullarda bile böyle bir fırsatı kaçırmayacağını dü­ rimleri önlemiyor ve başlatıyor.
şünüyorum. Bir sistemi kim kurtarmak ister? Bu sorunun bir
Üçüncü noktaya gelmeden önce, Lenin'in saydığı son derece totolojik cevabı bulunuyor; düzeni kurtar­
devrimci durum göstergelerinin bir devrim teorisini mak isteyenler düzene en çok bağlı, düzenle çıkarı et
oluşturmadığını tekrarlayarak, devrim teorisinin, iki ve kemik türünden birbirine yapışmış olanlardır. Her
düzenin çatışmasından totolojik cevapta bulu­
çıktığını eklemek isti­ nan itici mantıklılık bu­
yorum. Madde ve top­ Reform düzeni kurtarmak için ciddi bir rada da görülüyor; re­
lum, zaman içinde ge­ budama ve yeniden düzenleme çabasıdır: formun birinci derece
lişiyor ve gelişirken yöneten sınıfların işi ol­
değişiyor; aynı anda
sanıldığının aksine büyük devrimleri
duğu ortaya çıkıyor.
birbiri yle uzlaşmaları önlemiyor ve başlatıyor. Düzeni kurtarmak
zor öğelere dönüşüyor. için reforma başlamak
Gelişme ile bir tek sistem, birisi, varolan, eski, otur­ başka, reformda, yönetimin bütün ortaklarıyla anlaş­
muş, önemli ölçüde tanımlanmış, diğeri ise, açık, ye­ mak bambaşkadır; reform tasarıları çok zaman "anlaş­
ni, tümüyle gelişmemiş ve anlamlı ölçüde tanımlan­ mazlık kaynağı da oluyor. Pek çok devrim kroniği,
mış olmaktan uzak iki ayrı sisteme ayrılma eşiğine düzeni kurtarma taşanlarında, yönetici ortaklann an­
geliyor. laşamamasıyla başlıyor.
Üçüncü noktayı şöyle formüle edebiliyorum; re- Başkalan da kaydediyor, fakat, Ingiliz tarihçi
volüsyon için biri net, İkincisi bulanık iki ayn siste­ Hill'in paragrafı son derece kısadır. Buraya aktarıyo­
min olması yetmiyor. Yeni sistemin taraftarlarının ve rum: "Ingiliz revolüsyonu, kendisinden seksen yıl ön­
hatta örgütlülüğünün bulunması da yeterli olmaktan ceki Hollanda ve yüz elli yıl sonraki Fransız devrim-
uzak görünüyor; yeni düzen yanlılarının kendi dü­ leri türünden asillerin isyanı ile başladı. Yönetici
zenlerini gerçekleştirebileceklerine inanmaları gereki­ sınıfları bile Birinci Charles'in ülkeyi yönetme biçi­
yor. minden rahatsızdılar. 1640 yılma gelirken yönetimi
Bu güven nereden ve nasıl gelebiliyor; tarihin bu çoktan dağılmıştı" (10). Ingilizler'in büyük devrimi,
soruya vereceği net cevaplar var. Avrupa'da chartist yöneten sıhıflar arasındaki kavga ile başlıyor.
gösterilerle sarsılan Britanya ve Doğu'da Rusya hariç, Fransız Devrimi'nin bir asiller revolüsyonu ile
1848 Devrimleri'nin etkilemediği ülke kalmadı;çok kı­ başladığı konusunda bir yargı birliği görülüyor. Lui,
sa bir zaman içinde bütün tahtlar sallandı ve pek çok başında olduğu monarşi yerine kişisel hazlannm tat­
kral ve bu arada Şansölye Prens Mettemich, sonunda minine tutkuyla bağlı olduğu, düzenle ilgili bir inanç­
kısa bir süre için de olsa, kaçarak yaşamlarını kurta­ sızlığı temsil ettiği için, Turgot veya Necker türünden
rabildiler. 1905 Rusya burjuva devrimi, Türkiye, İran, fizyokrat bakanlarının reform önerilerine razı olabili­
Çin ve Meksika'da on yıl kadar kısa bir zaman aralı­ yor. Asiller ise kendi düzen ve hakları konusunda
ğında, benzer devrimler dönemini açtı. 1989 yılında, çok daha inançlıdırlar; ayrıca inançlı olmak zorunda­
Doğu Avrupa'daki "komünist" rejimler, çok kıSa: bir lar.
zaman içinde, güçlü bir nefes ile karşılaşan iskambil Böyle bir durumun daha aşağı tabakalar, Fransız
kağıtları türünden, birbiri arkasından yıkıldılar. Bü­ Devrimi'nde orta sınıflar için uyarıcı ve güven verici
tün bu yıkılışlarda iç dinamiğin ve dıştan kurcalama­ olduğunun kolaylıkla kabul edileceğini sanıyorum.
ların etkisini reddecek durumda değilim; ancak bir En üstte yönetenler arasında kavga, büyük bir su hac­
yerde bir eski düzenin yıkıldığının bilincine ulaşılma­ mini tutan bendlerin yıkılmasına benziyor. Bendler
sı, diğer yerlerde de benzer düzenlerin yıkılabileceği hiç bir zaman birdenbire ve toptan yıkılmıyor; önce
inanç ve güvenin doğmasına yol açıyor. sızıntılar, sonra akıntılar ve arkasından sel geliyor.
Fakat yeterli değil; bir düzenin yıkılıp yerine yeni­
sinin kurulabileceği güvenine ulaşmayı yalnızca baş­ R E V O L Ü S Y O N : B İR A Y R I Ş M A
ka örneklerin bilincine varma ile açıklamanın yeterli
olamayacağını sanıyorum. Ayrıca başka ülke örneği, Revolüsyonun bir ayrışma olduğunu ileri sür­
ilk ve çok zaman temsili ülkede gerçekleşen güvenin düm; hem yöneten sınıflar ayrışıyor ve hem de bu sı-

44
] TOPLUMSAL KURTULUŞ l

nıfların kendi içinde ayrışmalar görünüyor. Devrimin bulunuyor. Engels, Anti EKihring'de kısa bir parag­
başlangıcı, toplumdaki bütün dengelerin, söz uygun­ rafta, bunun kalıcı bir özetini veriyor; Reformasyon
sa matrikslerin yerinden oynamasıyla eş zamanlıdır; ve alman köylü savaşlarında, Anapabtistler ve Toh-
yönetenlerin ayrışık parçalan, tümüyle, daha aşağı sı­ mas Münzer, Büyük Ingiliz Devrimi'nde, düzleyid-
nıfları kendi yanlarına alma yanşma giriyorlar. ler, Levellers ve Büyük Fransız Devrimi'nde Babeuf
Devrimci durum devrimcileri yarattığı kadar (11) yaşanan devrimleri kendi mantıklarının dışında
declasse türünü de çoğaltıyor. Fransız Devrimi'nde anlıyor ve götürmeye çalışıyorlar. Anapabtistler, top­
burjuva ideolojisini yaratanların büyük bir çoğunlu­ rağı sürmeye ve küçük sanayiye dayalı bir.komüniz­
ğu asil kökenlidir. mi savunuyorlar (12); Ingiliz devriminde kazıcılar,
Burada ve bu noktada her devrimde ortaya çıkan diggers, ortak mülkiyete yönelirken bütün burjuvazi­
ikili bir süreci açıklamak istiyorum; en üst yöneticile­ nin de krallığı korumak istedikleri bir zamanda düz-
rin ihtilafından ve bunların daha aşağı sınıfları ka­ leyidler, monarşinin sona ermesi için çalışıyorlar. Bir
zanma motifinden başlayan devrimci süreçte, yöne­ Rousseau hayranlığıyla, demokrat görüşle ve pasifist
tim bir .süre, sürekli olarak daha alt tabakalara yaklaşımla Büyük Fransız Devrimi'ne giren JBabeuf,
geçiyor ve aynı anlama gelmek üzere radikalleşiyor. hızla demokrat ve barışçı bakıştan kopuyor ve özel
Bu devrimin derinleş­ mülkiyeti reddederek,
mesi sürecidir; bunun­ sans-culottes'larla yakın,
la birlikte devrimi asıl Devrim, kendi süreci içindB birden fazla güç bir çizgiyi koruyarak
başlatan üst sınıflar, bu . merkezi yaratıyor, sanki bir devrim içinde devrimci sosyalizmin
kez, yolunu açtıkları ilk savunucuları arasına
birden fazla devrim yaşanıyor ve son devrime
sürecin aktığı kanallar­ giriyor (13). Alman Re-
dan ürkerek durdur­ kadar, her devrimde temel rengin dışında uç formasyonu, Ingiliz ve
maya ve geri çekmeye renklere varmak isteyen akım lar görülüyor. Fransız Devrimleri, ken­
başlıyorlar. Iç savaş, di süreçleri içinde, Tho-
bu nedenle, eski rejimi mas Münzer'le, düzleyi-
devirmekten daha çok, devrimci süreçteki bu iki ters dlerle, Babeuf ve örgütüyle de mücadele etmek
akımın çarpışmasından doğuyor. zorunda kalıyor.
Bir parantez açmak istiyorum; Marx'm pek çok ge­ Toplanırsa şöyle bir durum ortaya çıkıyor; Dev­
nelleme ve çabalarının çok sınırlı pratiğe dayandığını rim, kendi süred içinde birden fazla güç merkezi ya-
belirtmek durumundayım. Ancak bu pratiklerin bazı­ raüyor, sanki bir devrim içinde birden fazla devrim
ları, teorik bir güç kazanabilecek zenginliği içinde ta­ yaşanıyor ve son devrime kadar, her devrimde temel
şıyor; Fransız Devrimi, bunların başında yer alıyor. rengin dışında uç renklere varmak isteyen akımlar
Marx, en büyük ölçüde Seksen Dokuz Fransız Devri­ görülüyor. Bütün bunlar birleştirildiğinde, her dev­
mi bilgisine dayanarak ve Kırk Sekiz Devrimi'nin ba­ rim, belli bir aşamada,,kendi merkez gücünün koru­
şarısızlığının hemen sonrasinda, devrimin sürekliliği yabileceğinden daha uç noktalara kadar uzanmak
düşüncesine ulaşıyor. Bu düşüncenin özü, başlayan durumuyla karşı karşıya geliyor. Bu fiziksel bir du­
devrimin, basamak basamak derinleşmesi ve daha ra­ rumdur; amaçsal bir yorumu da yapılabilir. Tıpkı sa­
dikal sınıf ve programların yönetimine girmesidir. vaşlarda tutulacak toprakları sağlama almak için za­
Bu kadar değil; devrimin kendi sınıf çizgisinde man zaman daha ileri mevzilere akınlar
basamak basamak daha radikalleşmesi, somutta ve düzenlenmesi türühden devrimlerde de sonradan ge­
politik durumda, ikili iktidar olgusunun ortaya çık­ ri çekilmek üzere kendi mantığın uçlarının açıldığı
masına yol açıyor. Ekim Devrimi'nde bu çok nettir ve görülüyor. . -
, en çok biliniyor. 1640 İngiliz Devrimi ile ilgili olarak Geriye çekilmek ve asıl toprakları tahkim etmek
yine Hill, "ülkede şimdi iki iktidar merkezi vardı" di­ kaçınılmaz oluyor; bu "restorasyon" üzerinde düşün­
ye yazıyor. Ekim Devrimin'de sovyetler ve hükümet meyi gerektiriyor. Üzerinde az çalışılmışür ve üstelik,
olarak ortaya çıkan ikili iktidar yapısı, Fransız Devri­ sürecin kendisi hem çağdaşları ve hem de tarihçiler
mi'nde meclis hükümetleri ve Jaköben klüpler biçi­ için yanıltıcı tuzaklar taşıyor. Bu durum, üzerinde da-
minde kendisini gösteriyor. ha özenle durulmasını zorunlu kılıyor.
Geçerkcn ikili iktidar yapısı ile ilgili olarak söylen- Çok ilginçtir, Marx'm karşı-devrim'in de devrimci
cek olan şudur: Hiçbir devlet ikili iktidara tahammül olduğunu yazmasına benzer bir biçimde, Roma tarihi
edemez. Devlet olmak, iktidann tek merkezde top­ tarihçisi Mommsen de "restorasyon her zaman revo-
lanmasıyla mümkündür, iki iktidar merkezi, ya iç sa­ lüsyon'dur", "restoration is alvvays revolution" diye
vaş demektir, ya da iç savaşa çağrı oluyor. 'yazıyor (14). Gracchi (15) kardeşlerin devriminden
Geriye bir nokta kalıyor. Her devrim, ne kadar- sonra eski yönetimin değil eski yöneticinin iade edil­
parçalı ve kendi içinde kavgalı olursa olsun bir sınıfın mesi olgusu üzerinde duruyor. Hill de, Büyük Ingiliz
rengini taşıyor. Ancak son devrim hariç, daha önceki Devrimi'nden sonraki restorasyonda, buna Şanlı Dev­
bütün devrimlerde, egemen durumda olmasa da, rim dendiğine işaret etmiştim, 1660 yılında, "eski
devrimin sahibi sınıfların dışında daha ileri uçlar da devlet değil sadece süs donanımı restore edildi" diyor

45
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

(16). Dar ve has anlamda restorasyon, yapılan devri­


mi pekiştirme işidir; bu nedenle devrim platformun­ S O S Y A L İZ M , K O M Ü N İZ M D E N
da kalıyor. A Y R I B İR D Ü Z E N D E Ğ İ L D İ R
Restorasyon süreçleri genellikle, devrim başlan­
gıçlarını aratmayan bir kanlılıkla, başlıyor; aynı za­ Bu noktayı şöyle açabilirim; sosyalizm, komü­
manda, özgürlüklerin restorasyonu izlenimini de ve­ nizm'den ayrı bir düzen değildir. Bunlann ayrı ayrı
riyor. Fransız Devrimi'nde Thermidor Darbesi, kullanılması, çeşitli pratik zorunluluklarla ve bu ara­
devrimin geriye doğru çekilmesinin başlangıcı sayıla­ da Marx'ın, önemli bir şanssızlıkla, Gotha Progra­
bilir; çağdaşlan hiç de öyle algılamıyorlar. Sans- mının Eleştiri'sinde, en azından kapitalizmin belirli
cülottes'lar, Babeuf, bu darbe ile hapisten çıkıyorlar; aşamalarında geçerli bir ilkeyi, emek sürecindeki kat­
Jakobenler, kendi düşüşlerini ve Thermidor’u, bilinç­ kıya göre ödüllendirilmeyi, sosyalizmde dondurma­
sizlikle, hazırlama süreci içinde kendi solunu hapse sıyla (17) ilgilidir. Reel sosyalizmin emek-değer yasa­
atıyor ve Thermidor, önce hapishaneleri boşaltıyor. sına kıskançlıkla bağlı kalması ve zaman içinde bu
Robespierre ve arkadaşlannm giyotine gönderilmesi, yasanın işleyişine daha büyük bir güç kazandırması
hapishanelerin kapılarının açılmasının yanında, en da, sosyalizmin hem komünizmden katı çizgilerle ay­
azından, çağdaşları rılmasına ve hem de ne­
için ikinci planda kalı­ rede ise bağımsız bir
yor. Tarih ise, restoras­ Ileden feodal restorasyon değil de kapitalist aşama olarak ele. alın­
yon sürecini gördüğü restorasyon ortaya çıkıyor;üzerindB çok durulması masına yol açıyor.
için, Babeuf ve arka­ Halbuki sosyalist
daşlannm özgürlüğe
gereken bir sorudur. Bu soruya burada, ancak bazı
mücadele tarihine bakıl­
kavuşmalannı ya unu­ tezlerle karşılık verebiliyorum. dığında, sosyalizm ile
tuyor ya da ikinci pla­ komünizm arasında bir
na atıyor; Robespierre teorik ayrılık olmaması
ve arkadaşlarının idam edilmeleriyle devrimin asıl bir yana, devrimcilerin,çeşitli adlara, demokrat, sos­
mecralanna doğru çekilmesini ön plana çıkarıyor. yalist, sosyal-demokrat ve komünist adlarından bili­
Retrospektif değerlendirenler, Fransız burjuva şme yönelmeleri, daha çok isimlerle mücadele dozajı­
devriminde devrimle özdeş tuttukları Robespier- nı birleştirmelerinden kaynaklanıyor.
re’nin öldürülmesini veya Türkiye'de burjuva Jön- Marx,sosyalizm adı biliniyor ve yaygın olarak kulla-
Türk devriminin devamı olan kemalist devrimin sim­ nılıyorken, bu âdı temsil eden ütopyacılar, mücadele­
gesi olan Kemal Paşa'nm heykellerinin kmlmasmı, den çok sosyalist projeler geliştirdilderi için, ve henüz
bir karşı-devrim olarak görebiliyor; kesinlikle yanılı­ komünist adına karar kılmadan önce "demokrat" söz­
yorlar. Robespierre'in kendisinin veya Kemal Pa­ cüğünü tercih ediyor. Diğer bir uçta, komünist adı
şa’nm heykellerinin parçalanmasıyla iktidarın sınıfsal denendikten ve Paris Komünü ile büyük bir başarı­
ve toplumsal niteliğirtde bir önemli değişiklik gerçek­ sızlığı yaşadıktan sonra, itibarını ve mücadele gücü­
leştirilmiyor; Türkiye'de mülkiyet esasına dayalı bur­ nü yitirince, sosyal-demokrat adına geçiliyor. Bugün
juva rejiminin sağlamlaşması için din öğesinin açıkça sosyal-demokrat adı bir devrimci mücadele çağrışımı
kullanılması ve uluslararası gericilikte bir dayanak yapmıyor; fakat, Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına
aranması dönemine giriliyor. Savaş dönemiyle çakış­ doğru Almanya'da ve tam sonunda Rusya'da, komü­
tığı için ismet Paşa'nm devlet başkanlığının birinci nizm için mücadele etmek isteyenler, komünist adını
döneminde pek açıklık kazanamayan restorasyon sü­ değil, sosyal-demokrat etiketini tercih ediyorlar.
reci, hem dine ve hem de uluslararası sermayeye da­ Reel sosyalist deneyimler, başta Sovyetler Birliği,
yanma açısından, ikinci Dünya Savaşı'ndan hemen sosyalizmin kuruluşundan sonra komünist aşamaya
sonrave ismet Paşa yönetiminin ikinci döneminde geçişi en büyük hedef olarak koyuyorlar; ancak, sos­
başlıyor. yalist aşamada ısrar sürelerinin uzunluğu ve kapita­
Bütün bu kısa çözümleme restorasyon'un dar ve lizm kalmalarıyla mücadelede isteksizlikleri, sosya­
has anlamıyla ilgilidir. Şu kesindir; burjuva düzeni lizme, de facto bağımsız bir aşama niteliği ekliyor. Bu
kurulduktan sonra feodal rejimin restorasyonuna pek süreç içinde komünist aşamaya geçiş, bir süre lafola
rastlanmıyor. Bunun üzerinde durulmalıdır ve yine bir iddia ve övünme düzeyine iniyor ve bir süre son­
de çok kısa olarak durmak istiyorum. Ancak bundan ra da resmiyetten kaldırılıyor.
önce, buradaki restorasyon sözcüğünün birincisiyle Reel sosyalizmde sosyalizmin restorasyonu resmi
çakışmadığım ve farklı bir anlam taşıdığını ifade et­ ve egemen politika haline geliyor. Ancak bu kadar
mek zorundayım. Bu nedenle, sosyalizm deneyimle­ değil; sosyalizm deneyimleri, burjuva devrimlerinin
rinden sonra kapitalizmin yeniden kuruluşuna, "ka­ yaşamadığı bir yazıyla da karşılaşıyorlar; feodal res­
pitalist restorasyon" ve eğer gerçekleşirse torasyon pek bilinmezken, kapitalist restorasyonlar,
kapitalizmden sonra feodaliteye dönüşe de "feodal Yirminci yüz yılın sonlarında birer gerçekliğe dönü­
restorasyon" demenin daha doğru olacağını düşünü­ şüyorlar. Yirminci yüz yılın sonlarında, reel sosya­
yorum. lizm deneyimlerinde, kapitalist ve sosyalist restoras-

46
[ TOPLUMSAL KURTULUŞ [

yon düzenlerinin çar­ Üç: Sosyalist dev­


pışmasına tanıklık edi­ rimler çağında, kapita­
liyor. Komünizm ile sosyalizm arasında bir tBorik list restorasyon partisi,
Neden feodal resto­ ayrılık olmadığı için konüminst aşamadan her zaman güçlü, dene­
rasyon değil de kapita­ donmak, kapitalizan ilkelere bağlanmakla yimli ve sabırlı bir ulus­
list restorasyon ortaya mümkündür. Kapitalizan ilkelere ve lararası destek bulabili­
çıkıyor;üzerinde çok yor.
durulması gereken bir en tem asyon alist burjuva değerlere bağlı Dört': Böyle bir or­
sorudur. Bu soruya bu­ kalınarak sürdürülen bir so sy a list tamda reel sosyalist ül­
rada, ancak bazı tezler­ restorasyon arayışı kapitalist restorasyonla keler, hızlı bir biçimde
le karşılık verebiliyo­ sosyalizmi derinleştir­
* sonuçlanır.
rum. . mek yerine, giderek, ka­
Bir : Her devrim, lan İcapitalizan kurum
eğer bir yeni düzeni getiriyorsa, aynı zamanda enter- ve yasalarla entemasyonalist burjuva değerlere daha
nasyonal'dir. Kesin zaferi ve güveni de entemasyonel sıkı bağlanmayı tercih ediyorlar. Derinleşmek yerine
platformdadır. sığlaşmak bir politika oluyor.
İki : En büyük siyasal devrimini Fransa'da yaşa­ Bir nokta daha var; düşünsel alanda bir trajediden
makla birlikte kapitalizm, uzun bir sömürge dönemi­ söz edilebilir. Şöyle özetleyebiliyorum; komünizm ile
nin üzerine binerek, senkronize bir evrenselliğe ulaş­ sosyalizm arasında bir teorik ayrılık olmadığı için ko-
mıştır; burjuva devrimler çağında feodal nüminst aşamadan dönmek, kapitalizan ilkelere bağ­
yönetimlerin hepsi, Rusya hariç, güçsüzdür. Feodal lanmakla mümkündür. Kapitalizan ilkelere ve enter-
restorasyon partisi, hızlı bir biçimde, uluslararası des­ nasyonalist burjuva değerlere bağlı kalınarak
teğinde yoksun kalıyor. sürdürülen bir sosyalist restorasyon arayışı kapitalist
restorasyonla sonuçlanır. Başka yollar kapalı görünü­
yor.
(1) Hannah Arendt, on Revolution, N.Y. 1965, S. 32
(10) Christopher Hill, Reformation to Industrial
(2) İbid., s. 36.
Revolution, Vol. 2,Pelikan, 1969, s. 127.
"Tanrı'nm kutsamasıyla özgürlük restore edil­
(11) F. Engels, Anti-Dühring, s.27
miştir", anlamına geliyor.
(12) "Dinsel isyan tarlalarım sürenlere , Alman­
(3) Bazı kaynaklar, Lui'nin, yine isyan anlamına
ya'nın artan refahından daha geniş bir pay isstemek
gelen "emeute" sözcüğüyle, "est-ce doc une
için etkili biir ideoloji sağladı."
emeute?" dediğini yazıyorlar.
"Hut ve taraftarları Austerlitz'de bir komünist
A. Soboul, Civilisation Et La Revolution Française,
merkez kurdular ve sanki Napolyon'u önceden gör­
Paris, 1988. s.7
müşler gibi ,her türlü askerlik hizmetlerini reddetti­
(4) V.I. Lenin, Collected Works, vol. 24, s. 61
ler ve savaşı takbih ettiler. Kendilerini tarlalar ve kü­
(5) Mettemich's Secret Memorandum for Alexan-
çük zanaatlarla sınırlayarak, kurdukları
der I, Dec. 15,1820.
komünizmlerini bir asır sürdürdüler."
John c. Caims, (ed). The Ninettenth Century
Will Durant, The Story of Civilization, Vol., IV,
1815-1914, N.Y., 1965s. s.40
The Reformation, N.Y., 1957, s. 382 ve 398.
(6) Tocqueville'in bu kitabını okuyuncaya-kadar
(13) Claude Mazauric, Babeuf, Paris, 1988, s. 26
çeviri yolsuzluklarının sadece bize ve benzeri top-
ve 46.
lumlara özgü olduğunu düşünüyordum. Nedense bu
(14) Mommsen, History of Rome, Vol. 3, s.131, ak­
kitabın hem aslını ve hem de İngilizce çevirisini bul­
taran, Robert A. Kann, The Problems of Restoration ,
dum; İngilizce çevirisi bir yüz karasıdır. Çevirmemiş­
University of Califomia Press, 1968, s. 160.
ler, uydurmuşlar.
(15) Devrimcilerin hepsinin, ne yazık, bir modelle­
Aktarmaları Fransızca aslından yapıyorum.
ri var. Jakobenler daha sonraki pek çok devrime ve
De Tocqueville, L'Anden Regime, Oxford 1904-
devrim yazarına modellik yapıyor. Fransız Devrimci­
1969.s s. 13
leri, genellikle Roma'yı örnek allıyorlar. Babeuf,
Alexis de Tocqueville, The Old Regime and the
Gracçhi kardeşlerin adını., Gracchus, kendisine uy­
French Revolution, N.Y., 1955.
gun görüyor. Fransız Devrimcilerinin, Roma'yı ve
, (7) De Tocqueville, L'Ancien Regime, op. cit., s 162
Antiqite'yi örnek almalarında, dine karşı tutumları­
(8) A.F. Kerensky, The Catastophe, N. Y., 1927, s.
nın rolü var.
6-7
(16) C. Hill, Reformation to Industrial Revolution,
(9) Blanquist olmak, revolüsyon sözcükleri kulla­
op. cit., sk. 135.
nıldığında, devrimci duruma ya da toplumun nabzı­
(17) Kırk Sekiz Fransız Devrimi'nde sosyalist
na bakmaksızın, tümüyle politik mücadele ve örgüte
akımlar bu ilkeyi sloganlaştırıyorlar.Marx, katkıya
güvenerek devrim yapmaya çalışmak anlamına geli­
yor. göre ödeme ilkesini kendi dışından alıyor.

47
Dergimizin, İleri Sosyalizm ve Bölge Devrimi vurgusu bilinm ektedir. Bu çerçeved e bazı dergilerin ve
sosyalistlerin görüşlerini sorduk. Bu sayının hazırlık sürecinde bize ulaşan görüşleri yayınlıyoruz.
Önümüzdeki sayıda, beklediğim iz birkaç görüşe ve bir değerlendirm eye yer verm eyi düşünüyoruz.

BÖLGE DEVRİMİ ve GÖRÜŞLER

Sorular
1- Avrupa Marksizmi m antığının sınırlarına geldi ve neredeyse sosyal
demokratlaştı. Rus M arksizm inin de hızlı bir şek ild e. yıprandığı ve
çözülmeye başladığı gözleniyor.
Marksizmin, daha net, daha canlı ve daha ileri bir sosyalizm pratiği
yaşayacağı söylenebilir mi?

2- Yaşadığımız Bölge'de devrimi, 'Bölge Devrimi'ni nasıl


değerlendiriyorsunuz?

3- Emperyalist hegemonyanın had safhaya ulaştığı günümüzde,


bölgede devrimci kalkışm anın karşılaşacağı sorunlar nelerdir?

SORUN
BİRLİKTE SOSYALİST DERGİ
1) "Avrupa Marksizmi", "Rus Marksizmi" litera­ Bilimsel Sosyalizm zaten net, canlı ve ileridir.
türü yerine, sosyalizmin anılan ülkelerdeki yoru­ Uygulamadaki yanlışlıklar, sosyalizmin teorik
mu ve uygulanması olarak ele almak bizce daha olumsuzluğunu kanıtlamaz. İnsanlığın geleceğine
doğrudur. ilişkin bilimsel öngörü ve çözümlemeleri gene sos­
Marx-Engelş-Lenin'in Bilimsel Sosyalizm öğre­ yalistler üretecektir. Kapitalizmin sosyalizmden
tisi ve yöntemine ilişkin "eleştiri"ler, Avrupa ve daha ileri bir düşünce ve değerler sistemi üretmesi
SSCB KP'lerininin teori-pratikte ortaya çıkan so­ tarihsel ve sosyal olarak mümkün değildir.
runlarından sonra ortaya çıktı. Oysa ne öğreti ne Sosyalizmin yorum ve deney birikiminden bü­
de onun yöntemi yanlıştı. Yanlış ve hatalı olan, Bi­ yük dersler çıkararak, ve de insanlığın katettiği'
limsel Sosyalizmin hatalı uygulanmasıydı. Bu de­ bunca ilerleyişten sonra, daha yetkin, daha dona­
neylerden sonra kimi KP'lerin "sosyaldemokrat", nımlı bir sosyalizm pratiğinin yaşanacağı elbette
kimilerinin de öğretiye ve onun yöntemine daha söylenebilir.
bilimsel yaklaşan çizgilere evrildiği Çevrileceği) gö­ 2) Dünya kapitalizmi, Sovyetlerdeki çürüme­
rülmektedir. den sonra, tarihsel ve sosyal "haklılığını" kanıtla-

48
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

mak için her yönteme baş vuruyor. Bu, boşuna bir barbarlığın, öte yandan yerli iç gerici rejimlerin çif­
çabadır. Dünya kapitalizmi en bunalımlı dönemle­ te boyunduruğunu kırma mücadelesi veriyor.
rinden birini yaşamaktadır. Dünyamızı "Kuzey" ve Devrimlerin yasallıkları vardır. "Bölge Devri­
"Güney" diye tanımlayan (bölen) onlar; insanlığı mi" gibi bir literatürü kullanmayı da yanlış bulu­
bugünkü bunalımlı ve yabancılaşmış duruma geti­ yoruz. Yakın Doğuda ya da dünyamızın öteki böl­
ren onlar; yaşadığımız bölge, Yakın Doğu (yani gelerinde ki DEVRİM, daha önce gerçekleştirilen
"Güney"), "Kuzeydi barbarların (şu aşamada) ko­ devrimlerden sonra, bu zenginlikleri de yanma
layca at oynattığı, "yeni" düzenlemelerin yapılmak alarak, kapitalist-emperyalist barbarlığa karşı ger­
istendiği kritik bir bölge durumunda. Bölge halkla­ çekleştirilecektir. DEVRIM'in yasallığmm koşullan
rı, bir yandan ABD emperyalizminin -"Kuzeydi oluşuyorken, bunu gerçekleştirecek ÖZNE'nin ha­
yatın içinden üretilmesi ve ezilen-sömürülen sınıf

YA LÇIN KÜ ÇÜ K

Dostlarım,

Her beraberlik bir reddi içeriyor. Her ortaklık bir dışlamayı anlatıyor. Her toplama aynı zamanda bir çıkarmadır. Şimdi,
bu ortaklık tartışmasından çıkardıklarımı özetliyorum: Türkiye'nin gelecek siyasal haritasını Batı-da değil, Doğu'da arıyo­
rum. Ortak Pazar ile ortaklık yerine, komşularımızla ortaklık öneriyorum.
Önerim son derece açıktır: Suriye'den başlayan, Irak, İran ve Afganistan'ı içine alan Doğu Ortak Topluluğu'nu düşün­
mek zorundayız. Bu topluluk içinde özgür Filistin'e mutlak yer olmalıdır. Ayrıca Helenler'in Türkiye'yi Ortak Pazar kapı­
sında tutmayı amaçlayan çabalarına hayıflanmak yerine, Helenleri de Doğu Ortak Topluluğu içinde görmeliyiz.yanlışlıkla
Yunan olarak adlandırdığımız Helenler’e kuru bir dostluk değil ortaklık önermemiz gerektiğine inanıyorum. Helenler ile geç­
mişimizde çok büyük ortaklıklar var, geleceğimiz de ortak olmalıdır.
Konuşmamı sürdürüyorum. İnsanın nitelikleri üzerinde durmak istiyorum.
Sadakat, cömertlik, yüreklilik, topluma hizmet isteği; eğer bütün bunlar insanı insan yapan nitelikler değilse, başka ne
var? Başkaca, bir de ortaklık duygusunu eklemek gereğini duyuyuorum. ilkel insanda var olgn ortaklık güdüsü, kapitalizmle
birlikte ortadan kaybolmaya yüz tuttu; ancak, gelecek insanı belirleyecek en net duygulardan birisi olarak karşımıza çıkıyor.
Üstelik Türkiye'nin zengin somutunda paradoksal olarak çıkıyor; acılı ve şaşırtıcı bir biçimde gelişiyor. Uzun baskı döne­
minin kütlesel hapislik uygulamaları, en çok, toplumdaki ortaklık ülküsünü bastırmak için gerekli görülüyor. Ancak ne bü­
yük ve şaşırtıcı paradokstur; hapislikte insanlar, çoğu gençliklerinde, kütlesel olarak komün deneyiminden geçiyorlar, ortak
yaşamayı öğreniyorlar, ortaklık güdü ve duygusu, kişiliklerinin belirginleşen çizgilerinden birisi olmak üzere, zorla kakılıyor.
Hapislikte komün yaşamını, büyük bir olumsuzluğun büyük bir olumluluk doğurması olarak algılıyorum. Bunu, fabrika­
lardaki ortak emek süreci ile birlikte, geleceğin kuruluş zorluklarını azaltıcı bir birikim olarak görüyorum.
Geleceğimizin ortak olduğuna inanıyorum.
■ Ancak, bir de geçmişinde ortaklık olmayanların geleceğinde ortaklık olamaycağına inanıyorum.
Bu nedenle, Sizleri, bugünde, bu beyinlerin özgürleştiği, hülyaların büyüdüğü, ufukların genişlediği böyle bir günde, ön­
ce, geçmişimizde ortaklığa çağırıyorum.
Önce ölülerimizde ortaklığa çağırıyorum.
■Çağırıyorum. Eskilerden Mustafa Suphi, bizim ölümiizdür. Yakınlardan Mahir Çayan da bizim ölümüzdür. Şefik Hüsnü
bizim ölümüzdür, Doktor Hikmet Kıvılcımlı bizim ölümüzdür.
Yol tartışması canlılar içindir, ölülerimizi sahiplenirken yalnızca ülkülerine ve yüreklerine bakmamızı öneriyorum. Ülkür
leri ortak ve yürekleri bizim olan ölülerimizi, paylaşmaya ve paylaştırmaya, kimsenin niyet ve cüret etmernesini diliyorum.
Ölülerimizde özel mülkiyet eğilimleriyle sonuna kadar mücadele edeceğimizi açılclama-gereğini duyuyorum.
Bütün hapishaneler bizimdir.
Bizimki bir büyük zenginliktir.
Bizimki büy ük bir zenginliktir. Gelecek bizimdir. Coşkulu ve .akılcı gelecek hem bizimdir ve hem de isteyebileceğimiz ölçü­
de yakındır. Geleceğimiz üzerimize geliyor; geleceğimizin gelişini görüyorum.
Onlar, bir bayram gününde mezarlarından sesizce kalkıp bizim şenliğimize katılacaklar; yalnızca yüzleri biraz solgun,
buna inanıyorum. Bunun için sürdürüyorum; Nazım Hikmet bizim ölümüzdür, Deniz-Yusuf-Hüseyin de bizimdir. Necdet
de bizimdir, Mustafa da bizimdir, dirençli genç Erdal da bizimdir. Hepsi bizimdir.
Başka işarete gerek var mı? Ölülerimizin zenginliği, hapishanelerimizin artan sayısı ile genişleyen nüfusu, yalnızca ve
yalnızca güzel geleceğimizin yakınlığına işaret ediyor. Bugünde, hülyamızın bütün karanlıkları yırttığı böyle bir günde, top-
lumumuzun bir minyatürü olması gereken beyinlerimizi, özgürleştirdiğimiz bu günde, ufkumuzun bir ok gibi cepheye fırlat-
tığımız l Mayıs 'tâ, 1987 tarihinde, Sizlerden, güzel geleceğimizin üzerimize yürdüğünü görmenizi diliyorum-.
------ >

49
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

-ve emekçi halkların kurtuluşunu sağlaması, dün­ mücadalesi, halkların bütünlüklü mücadelesini ge­
yadaki güçler dengesinde kendisini hissettiren an­ rekli kılıyor. Ardından enternasyonal çerçevede,
lamlı bir süreçtir. sımfsal/ulusal kurtuluşu gerçekleştirecek ÖZ-
3) Dünya kapitalizrrü, bir yandan hegemonyası­ NE'nin her türden donanımı ve PROGRAM'ının
nı pekiştirmek istiyor, öte yandan bir hegemonya . üretilmesi sorunu gündeme geliyor.
krizi dönemini yaşıyor. Kapitalist sistemin bölge­ Türkiye özelinde ise sorun: İşçi hareketiyle sos­
mizde çıkardığı kendi iç boğuşması niteliğindeki yalist hareketimizin bütünleşerek İŞÇİ SINIFI
zaten bölgede varolan özgürlük taleplerini daha PARTİSİ (İSP)'ni oluşturması acil sorunu ile ulusal­
da etkili kılmış ve çelişkileri derinleştirmiştir. Böl­ lık ve sınıfsallık temelinde yükselen devrimci dina­
ge halklarının kapitalizme-emperyalizme karşı miklerin birlikte yürüyebilmesi sorunu olarak öne
çıkıyor. ■

Yeniden birlikteyiz. Birlikte olmak sevinç'tir

Yeniden bir yürüyüşün başındayız. Umutluyuz. ■

Umudumuz, damarlarımızdaki kandır. Kanımızı kurutamıyorlar. Bizleri, Sizleri, bir süre suyun dibine itiyor­
lar; suyun dibine itilmiş ağaç gövdeleri türünden, bir süre sonra ileriye fırlıyoruz. Büyük Yürüyüş'e devam etmek
üzere elete tutuşuyoruz.

Ne Mutlu Büyük Yürüyüş için el ele tutuşanlara!

Ne Mutlu Sizlere! Ne Mutlu, bugün aramızda olamayan, ancak yürekleri bizimle olanlara!
Ne Mutlu, yürekleri bir büyiik umutla çarpanlara!

"Merhaba 1 Mayıs 1987 Toplantısı"nda yaptığı konuşmadan.


* Merhaba! Mayıs, Dönem Yayınevi, si. 28-30

Soru: Kürt Sorunu nasıl bir sorun, boyutları nedir? Kürt Sorunu neler düşündürüyor?
Cevap: Uluslaşma aşamasına geç girmiş bir halkın, dört duvar arasında kimlik arayışıdır. Bu sorunun çözümünün böl­
gedeki diğer önemli siyasal sorunların çözümüne olumlu yönde katkıda bulunacağını düşünüyorum.
Soru: Dört ülkeyi, hatta Sovyetler Birliği de düşünüldüğünde beş ülkeyi ilgilendiren Kürt Sorunu'nun çözüm yolu sizce
nedir? .
Cevap: 1 Mayıs 1987 Toplantısı'nda ortaya attığım Doğu Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, çözümdür. Bu programı, o sı­
rada, Kürt Sorunu'nu düşünerek de ortaya atmıştım. , '
Sovyetler Birlîği'ndeki Kürtler söz konusu edilecek olursa söyleyeceğim şudur: Ermenistan, Doğu Sosyalist Cumhuriyet­
ler Birliği içinde yer almalıdır.
Benim Programıma göre önerdiğim "Birlik" Kürtler'in yaşadığı bütün ülkeleri içine alıyor.
Soru: Türk ve Kürt sol örgütlerinin ortak örgütlenmesi mümkün mü? Yararlı olur mu?
Cevap: Hiç kuşkusuz yararlı olur. Amaç edinilmelidir.
Ancak acele edilmemelidir. Karşılıklı güvensizliklerin ortadan kalkması için başarılı eylemler ve aynı zamanda iç telkin
mekanizmalarını çalıştırma gerekiyor.
Soru: Sosyalizm pratiği ile milli meseleyi çözemediği görüşü hakim, bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Cevap: Teori ve pratik bütünlüğü, her eylem kümesinin oturduğu bir teorik desenin varlığı anlamına gelmektedir. Pratik­
te saçılmıştık, teoride ekseri olma özelliği yar. Sosyalizmde ve sosyalizm için mücadelede, her pratik, eksenden ayrılsa da ekse­
ni görmek durumundadır. Bu olmazsa, olmaz.
Ancak Sovyet sosyalizminde ulusal pratiklerin hiç bir teorik özü olmamıştır. Lenin dahil bütün yöneticiler, ulusal soruna
hep pratik ve pmgmatik açıdan bakmak durumunda kaldılar. Başarısızlık teorinin iyice geliştirilmemiş ve pratiğin de teoriye
bağlanmamış olmasından kaynaklanıyor. Bu, sosyalizmin eksikliği değildir.
Sosyalizmin ulusal sorunu çözemeyeceğini kabul edemiyorum.
Bu bölgede kurulacak sosyalizm, ulusal sorunu çözmek bir yana yok edecek biçimde gelişecektir.

Yeni Ülke‘den Metin Sever'in sorularına cevaplardan


22 Ağustos 1991, Yayınlanmamış ncihr

50
] TOPLUMSAL KURTULUŞ l

1- Öncelikle bir noktayı belirtme gereği duyu­ sındayız. En olumlusu ortayolculuk olabilir; ve bu
yoruz: Marksizmin, "Avrupa Marksizmi", "Rus çeşitli şekillerde karşımıza çıkabiliyor. Ulusalcılık,
Marksizmi" vs. şeklinde çoğullaştırılmasını doğru bağımsızcılık bunlardan biri.
bulmuyoruz. Marksizm, diyalektik materyalist ta­
rih anlayışına dayanan bir toplum bilimidir. Bu ba­ Evet; marksizm bugün daha net, daha canlı, da­
kımdan marksizm, bir icatlar toplamı değil, top- ha ileri bir sosyalizm pratiğine kavuşmak zorunda.
lumların hiç bir iradeye bağlı olmayan nesnel Şartlar ve birikim bunu zorluyor.
gelişim yasalarının kavranması/bilince çıkarılması
ve bu sayede gelişimin/değişimin bilinçli eyleme 2- Bölgemiz devrimci bir dinamiğe sahip. An­
dönüştürülmesidir. Nasıl ki Avrupa'da başka, Rus­ cak, mücadeleyi sürekli kılacak sınıfsal dinamiğe
ya'da başka fizik kanunları yoksa, "Avrupa Mark­ henüz oturmuş değildir. Türkiye'yi bir ölçüde,
sizmi", Rus Marksizmi" diye bir şey de olamaz. ama bir ölçüde, dışarda bırakırsak, bölge düzeyin­
Marksizm evrenseldir; tektir; kendisidir. Mark­ de ulusallık hakim.
sizm yorumları marksizmin yerine konulamaz. Bu
saptırma olur. ' Bu sınırlı bir olumluluktur. Eğer olması gereke­
ne ulaşamazsa, sistem içinde erimeye, mahkum­
İkinci olarak: Marksizm, tarihin dondurulmuş dur. "Bölge Devrimi" diyebilmek için bile, bu ulu­
bir kesitine ait değildir. Gelişimin/değişimin ken­ sallığın aşılarak enternasyonalist karakter
disiyle birlikte ortaya çıkardığı olgularla beraber kazanması gerekir mücadelenin. Bu da ancak pro­
marksizm de gelişir, zenginleşir. Leninizm, mark- letarya enternasyonalizmiyle mümkündür. Türki­
. sizmin böylesi bir gelişmesinin, zenginleşmesinin ye proletaryası bu enternasyonalist karakteri böl­
ifadesidir. Bu nedenle teorinin bütünlüklü ifadesi geye yayabilecek mi? Türkiye proletaryası bu
marksizm-leninizmdir. şansa sahip. Göreceğiz.

Üçüncü olarak: "Çözülme" olgusu markzim- 3- Dvin'e göre sınırlanmamış bir emperyalist
leninizme ait değil, O'nun yorumlanışlarına aittir. saldırganlığın olması, bölgedeki devrimci kalkış­
"Çözülmeyi" marksizm-leninizmin çözülmesi ola­ mayı "yeni sorunlarla" karşıkarşıya getirmeyecek­
rak görmek, mantıksal olarak marksizm- tir. Var olan sorunları daha da ağırlaştıracaktır;
leninizmin reddine yol açar; açmak zorundadır. ağırlaştırmaktadır. Bu sorunların en başında da
"Yeni marksizmler" peşinde koşmak, icat etmek, yukarıda belirtmeye çalıştığımız enternasyonalist
kimliksizliğin dışavurumudur. Marksizm- birliğin sağlanmamış olması gelmektedir. Ancak
leninizmin dışında bir kimlik arayışı da diyebiliriz böyle bir birlik devrimci kalkışmanın başarılı ol­
buna. Emperyalist kapitalizmin bir dünya sistemi masını sağlayarak süreklileştirebilir. Proletarya en­
haline geldiği günümüz koşullarında böylesine bir ternasyonalizminin bölgede ve dünyada sağlan­
kimlik arayışının fazla seçeneğinin olmadığı kanı­ ması temel sorundur bugün, m

51
3TOPLUMSAL KURTULUŞ [

Özgür Halk
Yıl: 2 Sayı: 9 15 Temmuz 1991
•■ «ça.
Aylık siyasi-kültürel dergi
- - - »-Jfrf. . & rt--
5000 TL (KDV dahil)

1. Kesinlikle evet. Toplumsal yasalar bu so­ dir. Filistinlilerin durumu ortada. İranda hem Fars
nucu mutlaka yaratacaktır. Hatta daha şu andan halkının hem de diğer ezilen halkların önemli
bunun işaretlen görülüyor. Biz sosyalizmi, sadece problem ve çelişkileri vardır. Türkiye, İsrail, Afga­
ekonomik düzensizliklerin ve sınıf eşitsizliğinin nistan gibi ülkelerin yaşadıkları koşullar da sözko-
giderildiği bir yaşam tarzı olarak ele alıp daraltmı­ nusudur. Ortadoğuda büyük bir nüfusu temsil
yoruz. Sovyetlerde ve D. Avrupa da gerçekleşen eden Arap aleminin kendi içlerindeki parçalanış
sosyalizm olaya biraz da böyle yaklaştığı için bu­ hali ve farklı koşullara sahip oluşu da bölge gerçe­
günlere geldi. Sosyalizm, üretim araçları üzerinde­ ğini oldukça karmaşıklaştırıyor.
ki özel mülkiyete son verip toplumsal Mülkiyet te­ Kısaca, Ortadoğu, yaşadıkları sorunlar, sahip
melinde her türlü maddi eşitsizlikleri ortadan olduğu farklı siyasal, sosyal, ulusal şekillenme tar­
kaldırdığı gibi, toplumsal ilerlemenin vazgeçilmez zı ile genelde bir karmaşıklığı, çok ayrıntılı incele­
temel unsurları olan bütün sosyal, siyasal , kültü­ meleri gerektiren koşulları yaşayan bir bölge niteli-'
rel zenginliği de en geniş bir biçimde geliştirir ve ğindedir Pekçok farklı özellikleri olmakla birlikte,
insanı yüceltici bir rol oynar. Sosyalizm de sosya­ ortak sorunlarının olduğunu da görüyoruz. Özel­
list kişilik ve sosyalist insan tipleri yaratmak her likle Arap alemi içinde benzer bir kültürel ve ulu­
şeyin temelini oluşturur. Sosyalizmi sosyalist in­ sal özellikler sözkonusudur. Yine, emperyalizmin
sanlar yaratır, geliştirir ve korur.Yoksa, tepeden in­ baskısı ve hegemonyası hem Arap alemi hem de
me bir biçimde birtakım ekonomik düzenlemeler diğer halklar üzerinde giderek ağırlaşan bir biçim­
bulunup insanlara "sosyalizm işte budur, bunu ko­ de gelişmeye başladı. Sosyo-ekonomik yakınlıklar­
ruyup, yaşatın" demekle sosyalizm inşa edilemez, dan da -tam anlamıyla olmasa da- bahsedilebilir.
ya da bazı tarihsel kofullar nedeniyle böyle bir Bu koşullarda "Bölge Devrimi"nden bahsedip
inşa gerçekleşse bile , bu temel mantıktan hare­ bu doğrultuda bir strateji ve çaba geliştirmek söz
k e tle gerçekleşen sosyalizm korunup yaşatılamaz. konusu olabilir mi?
Bu bakımdan insan unsuru herşeydir diyoruz. Ve Bölge çapında tüm anti-emperyalist, anti-faşişt
bugüne kadar ihmal edilen insan unsurunun bu­ güçlerle bir ittifaktan, birleşik bir cepheden bahse­
gün Marksizm adına tahrip edildiğini söylüyoruz. dilebilir. Fîatta bu doğrultuda önemli çabalar geliş­
Bugün, bu temel anlayış temelinde, gerçekleşen tirilebilir. Ancak, sanırız bir "Bölge Devrimi"nden
sosyalizmin zaafı, eksik ve yanlış uygulamaların­ bahsetmek, bugünkü koşullarda gerçekçi değildir.
dan büyük dersler çıkararak, insanı esas alan bir Böyle bir devrimin objektif koşullarından bahsedi­
. sosyalizm pratiğini henüz toplumsal bir yaşam tar­ lebilirse bile, sübjektif planda bunu olanaklı kıl­
zı olarak örgütlemese de çizgi düzeyinde, kişilikte mak imkansız gibidir. Zira, bugün, Ortadoğu ça‘-
ve birçok önemli yaşam alanında temsil eden bir pında anti-empiryalist, anti-sömürgeci ve anti-
güç, fazla uzaklarda değil, hemen yanıbaşımızda, kapitalist mücadelede halklara öncülük yapabile­
Kürt halkının mücadelesinin içinde vardır ve bu cek güçler son derece farklı bir güç dengesini tem­
kendisini hergün ifade etmektedir. Diğer halkların sil etmekte, bu konuda farklılıklar derinlemesine
vö öncü güçlerinin de Marksizmi günümüze uyar­ yaşamakta, dağınıklık, farklı zeminlerde değişik
layarak ve resmi sosyalizmin uygulamalarından çizgiler temelinde mevzilenme çok karmaşık ve
dersler çıkararak çok da canlı, ileri ve ruhuna uy­ boyutlu olarak yaşanmaktadır. Bu bakımdan teo­
gun bir sosyalizmi er ya da geç inşa edeceklerine- rik olarak bir "Bölge Devrimi” üzerinde düşünceler
inanıyoruz. üretilmeye çalışılsa bile, bunun maddi yaşam için­
2. Ortadoğu, farklı ulusal şekillenmelerin oldu­ de hayat bulması olanaksızdır diye düşünüyoruz.
ğu bir bölge. Yaşadıkları sorunlar da çok derin ve
farklılıklar arzediyor. Örneğin kürt sorunu çok 3- Emperyalist hegemonyanın giderek tırman­
çok parçalı bir sorun olarak varlığını sürdürmekte­ ması karşısında halkların bundan büyük rahatsız­
lık duyacaklar, hem emperyalizme ve hem de

52
□ TOPLUMSAL KURTULUŞ i

onunla işbirliğine giren egemen güçlere karşı mu­ gerçekleşmesi muazzam çaba gerektiren daha bir
halefetlerini yükseltecekleri tartışılmaz bir gerçek­ dizi sorunlar olacaktır. Yine, Ortadoğu halkları,
tir. Nitekim gelişmeler bunun işaretlerini taşıyor. kendi içlerinde muazzam bir kişilik sorunu yaşı­
Fakat, emperyalist egemenliğin ağırlaşması kar­ yor. Halkların bu alanda yaşadıkları ağır sorunlar
şısında bölgede devirmci patlamaların kaşılaşacağı vardır. Bütün bu problemleri sağlıklı çözümlere
sorunları tartışmaktan ya da bugün için henüz pra­ kavuşturmak ve büyük devrimsel çıkışlar gerçek­
tik bir olgu haline gelmeyen bu konuyu irdelemek­ leştirmek, gerçekten de kolay-değildir. Fakat, bu­
ten çok, mevcut durum nedir, halkların ve öncü ol­ gün için sorun bu değildir. Sorun, bölge halkları-
ması gereken güçlerin ne düzeyde bir etkinlik mn_ ve öncü güçlerin bugün içinde buludukları
içinde olduğu sorunları tartışılmalıdır. Elbette Böl- gerilik ve bu geri durumu aşma sorunudur. Anti-
ge'de devrimci kalkışmanın karşılaşacağı ciddi so­ emperyalist mücadelede öncü gücün durumu be­
runlar olacaktır. En azından emperyalizm ve işbir­ lirleyici olmaktadır. Bu alanda yaşanan nedir? Ya­
likçilerinin müthiş karşı koyuşuyla yüz yüze şanan büyük eksiklik nasıl giderilir? Bu ve benzeri
kalacak ve bölge halkları arasında dayanışma, itti­ konular üzerinde yoğunlaşarak, bu konuda pers­
fak, cepheleşme, örgütlenme ve mücadele’ tarzları pektif sunucu sağlıklı çözümlere ulaşmaya çalış­
gibi son derece önemli, önemli olduğu kadar da mak, kanımızca cn doğru olanıdır. gg|

BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ VE EZİLEN ULU8LAR BİRLEŞİN Q

TEORİ
1) Bugün ortada iki tez kaldı. Biri Mao Ze-
dung'un geliştirdiği geri dönüş teorisidir. Diğeri
ise Marksizmin öldüğü tezidir. Mao'nun "proletar-
Halkların ortak bir düşmanı var. İkincisi Körfez
savaşıyla alevlenen gelişmeler, dört parçaya bö-
lünmüş Kürt halkının ulusal-demokratik mücade-
ya iktidarı altında devrimi sürdürme" teorisini be- leşini bölgenin odağına oturttu. Bu iki noktadan
nimseyen Marksistler, hem SB’deki gelişmeleri tah- şu sonuçlar çıkar: Bölge ülkeleri arasında sınırlar
lil edebildiler ve şaşkınlığa düşmediler hem de yıkılıyor, ülke devrimleri arasındaki bağlar güçle-
geleceğin yeni sosyalizm dalgaları için köprü oldu- niyor ve halkların ortak mücadelelesinin zemini
lar. Bu teroriye karşı Çıkanlar ise, Sovyetlerin çıp- oluşuyor. Buna rağmen gelecekte yaşadığımız coğ-
lak kapitalizm yoluna girmesiyle birlikte Batı em- rafyada tek bir bölge devriminden değil, bir dizi
peryalizmine teslim oldular ve burjuvazinin devrimden bahsedebiliriz. Zayıf halka teorisi ge-
"Marksizmin öldüğü" tezine ulaştılar. Görüldüğü çerliliğini koruyor. Devrimci gelişmenin eksenin-
gibi artık Marksizm ile kapitalist ideoloji direkt de Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesi te-
olarak karşı karşıyadır. Revizyonizm aradan çekil- melinde Türkiye Devrimi bulunuyor.
di, ekarte oldu. Bu geleceği belirleyecek ve daha 3) Türkiye'de devrimci dinamikler, işçi ve Kürt
net sosyalizm pratiklerini getirecek bir berraklaş- hareketleri tarihte görülmedik düzeyde ayaktadır,
madır. < Ayaklanan bu iç faktörlerin üzerine ABD em per-'
İkinci olarak,'kapitalizm-emperyalizm insanlık yalizmi kapanmış durumda. Önümüzdeki yıllar
açısından en yıkıcı dönemine girmiştir. Buna karşı- bu çelişmenin çözümüne sahne olacaktır.
■lık insanlık, kapitalizmin dayattığı üre ti m-tü ketim, Milliyetçilik devrimci gelişmenin önündeki en
sanayileşme modellerini, sözümona mutluluk ve büyük engeldir. Emperyalizm de milliyetçiliği
refah kalıplarını sorgulayacağı bir dönemin, em- halkların ortak cephesini bölmek için kullanıyor,
peryalist sistemin vahşetine vereceği cevabın eşi- Devrimci dinamiklerin ortaklığı, bölge halklarının
ğindedir. Bu cevabın adı 150 yıldır sosyalizm, bay- anti-emperyalist birliği ve enternasyonalizmin ga-
rağı da Marksizmdir. Kapitalizmden kurtuluş lebe çalması önümüzdeki en önemli görevdir,
insanlık için bir varlık yokluk sorunu haline, gel- . Bölgede İslami ideoloji de olumsuz bir rol oy-
miştir. Çelişkilerin bu derinliği, daha ileri ve daha nuyor. Dinci gericilik halkların ortak mücadelesini
net çözücüleri de davet ediyor. Daha canlı ve güç- bölüyor ve Suudi kanalıyla ABD'ye bağlanıyor,
lü sosyalizm pratiklerinin, kapıda olduğunu bu açı- Amerikan, Alman, Japon ve Rus emperyalistle-
dan da söyleyebiliriz. rinin arasındaki hegemonya mücadelesi de dev-
2) Birincisi bölgemizde ABD işgali yürürlükte. rimci mücadelenin yararınadır, m

53
] TOPLUMSAL KURTULUŞ C

O R H A N İY İL E R

TEK KURŞUNSUZ BÜYÜK BOZGUN


Yenildiler; çünkü halklarının
düş görmesine neden oldular.
Yendiler; çünkü düşlerini
halklaştırmasını bildiler.
Rene CHAR
(Ispanya iç savaşma
katılmış Fransız Ozanı)

Dostlarım: da değil... Teorik zenginliklerini ve kendi Perestav-


Son derece önemli sorularınızın yanıtını teorik ka'lannı (yeniden bilinçlenme) süreçlerini hızla
açıklamalar içinde vermekten kaçınarak, özellikle gündeme getirmeye yönelmişlerdir. Hemen şunu
19 Ağustos Moskova darbesinden sonra, başka bir söylemek istiyorum dostlarım: Sovyetlerde sosya­
deyişle 19 Ağustos Büyük Provakasyonundan son­ lizm ilkelerinin tekneden hamurun kazınması gibi
ra tüm dünyamızın içinde yaşadığı olayların' so­ kanırfa kanırta kazmışı karşısında asıl büyük tela­
mut gelişmeleri, somut yaşananları içinde vermek şa, asıl büyük bunalıma düşen Avrupa Sosyal-
istiyorum. Şimdi öylesi bir dönem yaşıyoruz ki be­ Demokrat partileridir.
nim gözümde, tüm iletişim araçlarının başköşeye Belkıde birçoğumuz için şaşırtıcıdır bu gerçek.
oturttukları flaş gelişmelerden çok, kıyıda köşecik- Avrupa Marksizminin Sosyal-Demokratlar'la olan
te kalmış haberler çok daha büyük bir önem taşı­ tarihşel ilişkisi gözününde bulundurulduğunda,
yor. Aynntılar,da hızla yoğunlaşan köşe bucak tra­ azgın bir ideolojik saldırıp eline geçirmiş olan ve
jedilerinin, yarmı yeniden belirlemede en etkin de pazar ekonomisiyle bu saldırıp taçlandıran Av­
işlevi üstleneceğini gözden uzak tutmamak gerek­ rupa sağ demokrat partilerinin tam bir koalisyon
tiğine inanıyorum. O nedenle örneğin, Roman­ içinde sosyal demokratlara öncelikle yüklenmeleri­
ya'da demokratik muhalefetin içinde yer almış nin kendi gerçekleri ve politik oluşumları bakımın­
olan işçi Laurent Gilcor'un, kaçak işçi olarak gün­ dan anlamı tümüyle ortaya çıkar. Avrupa sosyal-
lerce aç susuz gezdikten sonra Calais kentinde ken­ demokrasisi gerçekten de sağ partilerin bu saldırısı
dini asması ve de cesedini bulan Fransız dok işçile­ karşısında ne yapacağını bilemez duruma gelmiş­
rinin neler düşündüğünü dehşetli merak tir. Dehşetli yeni stratejiler .ve taktikler arama pe­
ediyorum. Böyle ayrıntılardaki olaylarla sorularını­ şindeler şu son günlerde. Fransız Sosyalist Par-
zı karşılamaya çabalayışım herşeyi insan yaşamın­ ti'since yeni doktrinler' oluşturmakla
dan soyutlayıp teorik açıklamalar içinde sunma görevlendirilmiş düşünürleri Michel Charzat soru­
alışkanlığı edinmiş birçok kişinin hiç kuşkusuz be­ nu apaçık ortaya koyuyor: "Fransa'da sosyalizm
ğenisini kazanmıyacaktır. yaşanan son olayların derin etkisinde artık soluğu­
nun sonuna gelmiş bulunuyor." Haziran apnda
-I- Actuel Marks çevresinin düzenlediği collogue'da
Fransız sosyalistleri kendilerini sağın bu acımasız
Dediğiniz gibi: "Avrupa Marksizmi mantığının saldırısı karşısında yenilemek dürtüsüyle şu soru­
sınırlarına geldi ve neredeyse sosyal demokratlaş­ ya yanıt aramayı hızla sürdürüyorlar: "Sosyalizm
tı..." mı? düşüncesinin gerçekten bir geleceği kaldı mı?" Plü-
Biz olabildiğince marksizm sözcüğüyle mantık ralizm ile marksizme yeni katkılarda bulunmak
sözcüğünü yan yana düşürmemeye bakmalıyız. iseteyen Avrupa sosyal-demokrat marksistlerinin
Ama marksizm sözcüğüyle dialektik sözcüğü her şimdilik kendilerini savunabilmek için üç teorisye-
zaman yan yana düşebilir. Özellikle 19 Ağustos ne büyük umud bağladıkları görülüyor. Fransız
Moskova provokasyonundan sonra Sovyetler Birli­ Edgar Morin, (Karmaşıklık teorisi) ile, Amerikalı
ğinin hızla çözülmesi, komünist partilerinin yasak­ John Rawis (Adalet teorisi) ile, ve de Alman Jürgen
lanması, giderek komünist partiye kendi anayur­ Habermas (iletişim etkenlik teorisi) ile, sağ karşı­
dunda cadı kazanlarının kaynatılmaya başlanması sında iyice köşeye sıkıştırılmış bulunan sosyal-
karşısında belki de tarihlerinde ilk kez Avrupa ko­ demokratlara yeni görüş açılan sunmafya çalışıyor,
münist partileri kendi kimliklerini hızla ve kararlı pazar ekonomisinin azgın bir dalga gibi kendileri­
bir biçimde savunmaya geçmişlerdir. Yalnızca bu ni de silip süpürmesini önlemenin yeni umutlannı

54
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

yaratmaya çalışıyorlar. nı vermeye de başlamıştır. Saint-Nazaire bölgesin­


Yoldaşlarım, öyle sanıyorum çok kısa bir süre de 15 Eylül'de yapılan seçimlerde, Sosyalist Parti
sonra kendilerini Marksist-sol olarak nitelendiren %20.gibi bir öy yitirip, %29'lara takılırken, komü­
sol demokratlarımızın yayın organı, Emest nistler, oylarını %16.08'e çıkarmışlardır.
Mach'ın subjektivist ve idealist düşünce yöntemin­ Direnenler yalnızca Fransız komünistleri değil.
den bile daha geriye düşmüş bu teorileri, uğranı­ 19 Ağustos Moskova Provakasyonundan sonra
lan yenilgi karşısında doğru dürüst açıklamalar tüm solu, hemen ilk önce kendi önündeki sol-
bekleyen insanlarımızın beyinlerine bir rutubet gi­ demokrasiyi iteliyerek, onun da komünist partileri
bi sindirme çabasına geçeceklerdir. Ve yepyeni bir iterek politika sahnesinden yuvarlanıp gitmelerini
teorik karmaşanın yaşanmasına neden olacaklar­ büyük bir hevesle eline geçirmiş olan SAĞ'm bu
dır. Neki yukarıdaki teorisyenlerin hiçbiri gerçekte taktiğine Avrupa marksistleri şaşüası bir kimlik sa­
Avrupa sosyal-demokrasisinin içine düştüğü ideo­ vunusuyla ve bütünüyle direnmektedirler. Verece­
lojik bunalımdan ne çıkma gücü getirebilmekte, ne ğim örnekler, bu direnişin boyutlarını ve yarınki
de o ülkelerde yaşanan gerçek dramları aşabilme gelişiminin ipuçlarını taşımaktadır. İşte yeni Ingiliz
boyutu sunabilmektedir. Komünist Partisi’nin yayın organı Moming
Avrupa liberal, ekonominin kazandığı büyük Star'daki şu açıklama: "Şu anda anti-komünist cadı
zaferle emperyalist sağ kendi içindeki demokratik kazam sağın radikalleriyle, ayrılıkçıların konumla­
sol partilere alabildiğine yüklenirken, -örneğin, İs­ rını alabildiğine sağlamlaştırmayı amaçlıyor."
veç sosyal-demokrat parti, 50 yıldan bu yana ilk Komünist partinin çekirdeğinde oluşturulmuş
kez % 37,9 oyla iktidardan düştü- demokratik sol Ispanyol Sol Koalisyonu eşgüdüm yöneticisi Julio
partiler de kendilerinin solundaki komünist parti-’ Anquita kendisinden beklenmiyecek bir karşı sal­
lere daha da katlanmış bir baskıyla alabildiğine dırıyla, Avrupa Sağ’ımn Olympos tanrılarına ben­
yüklenmekte, onları küçülterek kendi tabanlarım zettiği Boris Yeltsin'e doğrudan saldırarak, onu ne
genişletmek çabası vermektedirler. Avrupa Mark- demorkat, he sol ama "Batı’nm en sağcı lideri" ola­
sizminin içinde bulunduğu durumu, hem sınıfsal rak tanımlıyor: "Gerisinde de en rekaSiyoner, en
boyutları, hem ideolojik yapılanmasıyla doğru karşı-devrimci güçleri toplamış bulunuyor." Porte­
kavrayabilmemiz için aşağıdaki örnekleri veriyo­ kiz Komünist Partisi lideri Alvora Cunhal, Yeltsin'i
rum: Fransız Komünist Partisinin yayın organı yalnızca karşı-devrimci olarak nitelemiyor: "Sov-
L'Hümanite'nin yöneticisi Roland Leroy, bakınız yetler Birliği içinde yaratılmış anti-demokratik sü­
durumu ne denli açık koyuyor: "Onay alan bu recin en karanlık eğilimleri olan adamı” tanımını
. (sağ) saldırılar kaşısmda, bazı sosyalist yöneticiler, yapıyor. Yunanistan Komünist Partisi (KKE) genel
kendi partilerinin çeşitli eğilimleri içinde komü­ sekreteri bayan Aleka Papariga "Karşı-devrimci,
nistlerin yer alması önerisini, yalnızca böyle bir anti-sosyalist güçlerin yabancı kapitalist güçlerle
öneri getirmeleri belki şaşkınlıkla karşılanabilir, bu tam bir işbirliği içinde, kendilerine tek karşı koya­
komünist partilenin politika sahnesinden çekilme­ bilecek gücü olan Sovyetler Birliği Komünist Parti-
sini istemektir. Yakında Jean-Jaures avenüsünün si'ni ortadan kaldırdıklarını" vurguluyor. Çin'in
adını bile değiştirmeye, anti-sosyal bir politika için "Halkın Günlüğü" gazetesi: "Bazıları Marksizmin
daha geniş boyutlu, daha tehlikeli, daha da yıkıcı artık çürüdüğünü söylüyor diye yazıyor... Bütü­
saldırılara geçmeye hazırlanan sağın bu saldırıla­ nüyle yalandır bu. Marksizm-leninizm ve Mao Ze-
rından esinlenerek en iyi yöntemin şiddetle karşı dung düşüncesi, ülkemizde devrimin zaferinin ve
koymak olduğu düşüncemizi bir kez daha apaçık de sosyalizmin inşasının tek güvencesidir." İsrail
yineleyelim. Komünistler bakımından böylesi ku­ komünist Partisi'nden "sosyalizmin kazanımlannı
durgan bir saldın, onlan bir köşeye büzülmek, koruduğu gerekçesiyle 19 Ağustos darbesini des­
kendilerine çekilmek, kendilerini savunmak için teklemiş olmaktan ötürü" 70 yaşındaki Arap yazar-
eylemsiz kalmak anlamına gelmez. Böylesi azgın üyesi Emile Habib istifa ediyor ama öte yandan
bir saldın, tam karşıtı, komünistleri kendi kendileri başka bir sanatçı, Fransa’da Gennevilliers Tiyatro­
olmaya daha çok götürür, yani; demokrat, açık, sal- su direktörü Bernard Sobel, herşeye karşın, "Neden
dıragan ve birleştirici (...) Pazularım daha da şişir­ Komünist Kalmayı Sürdürdüğünü", azgın bir anti-
me peşindeki sağ karşısmda kedi gibi kamburunu komünist dalgayı sayfalarına yansıtan Le Mon-
çıkararak bir köşeye sinmiş değiliz. Çok iyi görü­ de'de bağıra çağıra söylemeyi başarıyor. Amerikan
yoruz ki bugün Fransa'da sürdürülmekte olan poli­ Komünist Partisi, Sovyetler Birliği Komünist Parti-
tika kapital güçlerine hizmet etmekte, halkın bü­ si'nin hemen, hiç. zaman yitirmeden "yeraltına çe­
yük çoğunluğunu , ve ülkeyi cezalandırarak kilmesini ve savaşımını öyle Marksist-Leninist ilke­
vurmaktadır." (L'Humanite, 2 Eylül 1991, / Le Mon­ ler temelinde sürdürmesini" öneriyor.
de, 3 Eylül 1991) Avrupa-komünistlerinin, 2. Paylaşım savaşında
Bu komünist kimlikte direniş şaşırtıcı sonuçları­ gösterdikleri bu direnişe benzeyen bu karşı çıkışla-

55
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

rmın nedenlerine kısaca değinmeden önce, kadro­ ABD gibi %6,5'lara çıkartmamak için ne gibi ön­
larımıza ve de okuyucularımıza "henüz dünyanın lemler, alabileceğini düşünmektedir. Anımsatmaya,
düşmediğini" gösterebilmek için öteki direnişlere bazı nedenlerle gereksinim duyuyorum: Dünyanın
d e ' kısaca değinmek isityorum: Vietnam'da 19 en dış borçlu ülkesi olan ABD bütçesi her yıl da
Ağustos Provakasyonundan umuda düşen yüzbin- kronikleşmiş bir biçimde 300 milyar dolar açık ver­
lerce kişi darbecileri "sosyalizmden geri dönüş mektedir. Para istemek için çalman kapının yanlış­
yok" diy.e coşkuyla desteklediler.^Kuzey Kore'nin lığını görüyor musunuz? ABD'nin Sovyetlerin bu­
yeni yöneticisi Kim Jong-il "Bizim sosyalizmimiz günkü durumuna bir bakıma ellerini
hiçbir zaman böylesine diz çekmeyecektir" diye uzatamamalarının bir nedeni de yalnızca, ikide bir
açıklamada bulunmaktan çekinmedi. "Çoğulcu de­ ardına sığındıkları "Daha liberalizim, daha refor-
mokrasi oyunu karşı-devrimci burjuvaların bir ka­ mizm, daha pazar ekonomisi" istemleri değildir,
muflajından başka birşey değildir." Daha önce de asıl gerçek; kendilerinin sefalet içinde, açık içinde
Kuzey Kore Komünist Partisi yayın organı Gorbat- oluşlarıdır. Bugün New-York'da geceleri 80 bin kişi
çov'u apaçık bir dille, 27 Nisan’da "Batıkların bir­ sokaklarda yatmaktadır. Fransa'nın içinde bulun­
kaç, doları için komünizmi satmakla" suçlamıştı. duğu durumu ise şu sayısal değerlendirme en çar­
Çin'nin yöneticisi Deng kendi sloganı olan: "Bir ke­ pıcı bir biçimde açıklamaya yeter: Fransa 1991 büt­
dinin kara ya da ak olması önemli değildir. Önemli çesine aldığı 5,5 milyar Franklık işsizlik
olan fareleri yakalamasıdır" sözüne şimdi bir de " sigortasının bu yılın sonuna değin yetmeyeceğini
Önümüzdeki aylarda başka küçük kızıl kedilerin dehşetle görmüş tür-ve de işsizlik sigortasını sigor­
uluslararası arenaya çıkacaklarını hep birlikte göre­ ta edebilmek için bütçesinin neresinden ne koparıp
ceğiz" inancını ekliyor. Moğolistan sosyalizm ilke­ da nereye yamayacağını bilememektedir. İngilte­
lerinden ve kazanımlarmdan hiç de caymak niye­ re'de 140 bin kişi evsiz barksız sokaklardadır. Eylül
tinde olmadığını apaçık söylüyor. Ve Küba'da yaşlı ayı başında İngiltere'nin üç büyük kentindeki, Ox-
bir kadın, şimdi traktörlerin yerini öküzlerin aldığı ford, Cardiff ve Birmingham'daki dehşet verici
tarlada çalışırken batılı gazeteciye "Evet biliyoruz başkaldırılar İngiliz aristokrat-burjuvazisininin yü­
diyor, Küda'da hiçbir şey çok iyi değil... Ama be­ reğini -gerçekten, abarttığımı sanmayınız- tıpkı
nim iki torunum da komünist rejimde, Castro dö­ 1848'de Engels'in yazdığı gibi, yüreğini ağzına ge­
neminde eğitim olanağı buldular... İkisi de mühen­ tiriliştir. Bir türlü çalkantıların durmadığı, duvar­
dis' şimdi. Castro'yu savunmak için çok geçerli larından bir türlü "Katil polisler" yazılarının kazı-
nedenlerimiz var..." (bkz: ,Le Monde: 19-22-23-25- namadığı en olaylı kentlerden biri olan Meadow
27-28 Ağustos) VVell'de çalışan nüfusun %86'smın işsiz olduğunu
Majestelerinin kendi görevlileri, kendi ağızları ile
*** açıklıyor...(bkz: Le Monde, 12 Eylül 1991)
Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu bunalı­
AVRUPA MARKSİZM! yeniden kendini mark- mı çok geniş boyutlarıyla hazırlamaya çalıştığım
sisit-leninist ilkeler ve sınıfsal eylem birliği içinde "Ulussuzlaşma Aşamasındaki Emperyalizm" ince­
belirlemek durumundadır. Avrupa marksizmi so­ lememde göstermeye çalışacağım. Yukarıdaki kısa­
nuna gelmiş değildir, sosyal demokratlaşma tehli­ cık değinmeler size Marx'm: "Var olan üretim biçi­
kesinin bundan önceki sürecinden hızla çıkmakta­ mi artık yetmemeye başladığında ihtilalci teoriler
dır. Aslına bakarsanız Yoldaşlarım, Avrupa gündeme" gelir sözcüğünü, dialektik keşfini anım­
Marksitlerin'nin kendilerini böylesi bir yenilemeye satmıyor mu? Kim marksizmin metodolojisinden
ve kendi Perestevkalarını yaratmaktan başka çıkar daha açık seçik dünyamızın içinde bulunduğu kar­
yolları da kalmamıştı. Gittikçe artan işsizlik, yok­ maşayı doğru açıklayabilir..? İşte Yoldaşlarım, Av­
sulluk sınırlarındaki insanların metropollerde yı- rupa Marksizmi dünyanın bu-yeni dialektik oluşu­
ğmlaşfnası, _ırkçılık, bidonville’lerdeki korkunç munun ivmesinde hızla kendini toparlamaya,
kaynaşma ve gittikçe açık veren bütçeler... O pek sosyal-demokratlaşmaya değil,’ kendini kendisi
övülen Japon ekonomisi bile ilk kez geçen yıl tüm yapmaya hızla başlamıştır. Ve metropollerdeki bu
uzmanları dehşete düşüren bir düşüş gösterdi. Her gelişimin üçüncü-dünya ülkelerinin devrimci, ihti­
yıl 50-60 milyar dolar fazlalık veren bu kapitalist lalci kaçınılmaz yükselişleriyle kesin bir yazgı birli­
yönetim ilk kez 1990 yılında fazlalığı müthiş bir ği oluşturacağı kısa dönemde daha net, daha açık
düşüşle.25-30 milyar dolaylarında zorla durdura­ kavranır duruma gelecektir.
bildi. Son derece dengeli, inceliklerin olduğu sana­ Peki 'Yoldaşlarım, bizim marksitlerimizin ne
yi toplumlarında bir kez düşüşe geçildimi önleme­ yaptığını sorgulamaktan neden kaçınalım? Onları
nin ne denli güç olduğunu ABD ekonomisinin 680 sonsuz görevlerin beklediği bir dönemde, teorik-
milyar dolar dışa borçlanmış yapısı çok iyi göster- vurgulamaların virgüllerinde oyalanıp kalmalarını
mektedir.Japonya şu sıralarda %4,2 olan işsizliği nasıl bağışlayabiliriz? Oysa Türkiye devrimci ku­

56
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

şak bölgesindedir de üstelik... Ingiltere'de 14 ton altını hemen kendilerine teslim


edilmiştir. ABD kendisinde bulunan altın rezervle­
*** rinin ne olduğunu açıklama makla birlikte hemen
teslim edeceğini duyurmuştur. Anımsatmakta yine
BATI'da ve Üçüncü-EHinya ülkelerinde komü­ yarar umuyorum: Batı metropollerindeki Iran hal­
nistler kendi Perestevkalanna ivme kazandırıp, ye­ kına ait 200 milyar doların bir cent'ciği bile Iran hü­
niden yükselişlerinin eşiğine geldikleri bir dönem­ kümetine teslim edilmedi bugüne değin. Çünkü
de EKİM DEVRİMİ ÇÖKERTİLMİŞTiR. Ve bu Iran, herşeye karşın henüz düşmüş değildir.
çöküşü biz hiç kuşkusuz "Rus marksizminin de Bölüşümde Moldavya Fransa'ya düşmüştür.
hızlı bir şekilde yıprandığı ve çözülmeye başladığı" Fransa şimdiden kendisinin ağırlıklı olduğu Avru­
tümcesinin ve yaklaşamınm bağışlatın ya da başka pa Bankası'nda gerekli düzenlemeleri yapmaya
bir dille söylemeye çalışırsam, yumuşak yaklaşımı başlamıştır. Bu düzenlemelerde söz konusu olan
içinde doğru dürüst kavrayıp çıkaramayız. Bu çö­ politika Romanya ile birlikte Moldavya'nın kendi
zülme reel sosyalizmin 70 yıllık sürecindeki olu­ içine çekilmesi politikalarıdır. Almanya’nın payı
şumlarda bir bir cımbızla yakalanır gibi bulup çı­ şimdi Doğu Almanya Cumhuriyetinden sonra, bel­
kartılmalı ve öğretisi sürekli gündemimizde li ölçüde Baltık Cumhuriyetleriyle birlikte Ukrayna
bulunmalıdır. Cumhuriyetidir. Alman sömürgeci ekononüstleri
Dostlarım, artık bir gerçeği bütünüyle kabul et­ şimdiden Doğu Almanya'nın kendisine getirdiği
mek zorundayız: Ekim Devrimi, tıpkı Paris Komü­ yükü hafifletebilmek için Sovyetler Birliğinden ba­
nü gibi dünya burjuvazisi tarafından yenilerek, 19 ğımsızlığını ilan ederek aynlan Ukrayna Cumhuri­
Ağustos Moskova Provokasyonu ile teslim alındı. yetinin zenginlikleriyle işbirliği düzenlemeleri
Paris Komünü 71 gün yaşadı. Dünyanın ikinci İşçi yapmaktadırlar. Ve ABD'nin hesabına İngiliz pet­
Devleti, Pleblerin kurduğu devlet bu kez Paris Ko­ rol şirketleriyle birlikte -ama daha çok kendisinin
mününün 1 gününe 1 yıl verilerek, ama işin çok ağırlıklı olduğu- tüm Sovyet topraklarında petrol
önemli bir yanı; dünya burjuvazisi bu kez tek kur­ rezervlerini işletmek, çıkarmak, satmak hakkı düş­
şun atmadan işçi Devleti'ni bozguna uğratarak tes­ müştür. Bu alabildiğine önemli bir bölüşüm paya­
lim almıştır. Lenin, NEP uygulamasını yürürlüğe dır. Unutmayalım: Sovyetler bugün, günde 12 mil­
koyduğunda: "Şimdi diyordu, düşmana artık doğ­ yon ton varil petrol üretimiyle halâ petrol
rudan saldırıdan cayıyoruz. Şimdi geri çekilme ve üretiminde dünya birincisi... (Bu konuda, geniş bil­
düşmanı kuşatma dönemi başlamıştır. Ne kadar gi için: Orhan iyiler, Körfezin Kutsal Adakları, "insa­
geri, çekileceğiz? Şimdiden kestirmek güç. Ama şu­ noğlu Tarihinin En ikiyüzlü Sayfası” bölümü oku­
nu söyleyebilirim: Yeniden saldırıya geçecek kadar nabilir. Sf. 105-115)
güçleninceye dek geri çekileceğiz... Önemli olan so­
nunda kimin kazanacağıdır. Biz mi yoksa kapita­ BİR DEVLET YENİLDİMİ
listler mi? Yaşayan görecek...?" ORDULARI DAĞITILIR
Yaşayanlar acı gerçeği görüyorlar: Acı gerçek,
kuşatmanın dağıtılarak bozguna uğratılması ve Varşova Paktı’nm Doğu Avrupa bölümü tüm si­
Moskova'da 19 Ağustos provokasyonu ile işçi dev­ lahlı güçleri ve olanaklarıyla birlikte teslim alın­
letinin yaşamına son verilmesidir. mıştır. Orada kalan Sovyet askerlerinin de bir an
önce çekilmesi için Kuzeyli emperyalistler baskıla­
BİR DEVLET YENİLDİM! rım arttırmaktadırlar. Zavallı Sovyetler parampar­
DÜŞMANLARI TARAFINDAN PARÇALANIR ça olmuş askeri güçlerini kendi topraklarında nasıl
barındırabileceklerini bile bilemiyorlar. Şimdi adı­
Sovyetler Birliği parçalanmıştır. Bakmayın siz nı birden ammsıyamadığım bir Sovyet generali
halâ Gobatçov'un başında bulunduğu bir Birlik gö­ bundan 1,5 yıl önce Sovyet'te yaptığı konuşmada
rüntüsüne... O işin parçalanmayı örgütleyebilme aynen şunları söylemişti: "Nasyonal sosyalizmi ye­
düzenlemesidir. Tüm imparatorluklar parçalandık­ nen ordularımız şimdi bulundukları topaklardan
tan sonra başlarında yine de bir otorite bulunduru­ kovulmaktadırlar. Bunun adı güç indirimi değildir.
lur. Teslim alınmış bir otorite... Osmanlı Devletinin Teslim alınmaktır." Ve de eklemişti: "Yoldaşlar ger­
topraklan yağma edildiği zaman da başında Padi­ çeği söylememe izin veriniz: Biz Amerikalıların ve
şah hazretleri bulunuyordu. Baltık Cumhuriyetleri, Batılılann imzaladığımız güç indirimi andla şmala-
zavallı Gorbatçov'un "Yapmayın etmeyin, henüz nnı denetliyemiyoruz bile... Ama onlar bizim her-
erken" demesine karşılık bağımsızlıklarını elde et­ şeyimizi bütünüyle denetliyorlar..." Generalin söy­
mişlerdir. Ve Baltık Cumhuriyetleri İskandinav ül­ ledikleri yaşanan gerçeklerle doğrulandı. Yalnızca
kelerinin denetimine geçmiştir. Bu Cumhuriyetle­ Sovyet orduları dağıtılmak, kovulmakla da kalma­
rin Batı Avrupa bankalarındaki, Fransa'da 3,2 ton, dı. Çekildiği yerlerdeki tüm birlikler karşı tarafa

57
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

geçti. Doğu Almanya Nato'ya geçmiştir. Çekler'le beceremez. Amerikalılar olmazsa ortaya çıkacak
Macar Birliklerinin Nato içine alınması Nato uz­ boşluğun doldurulması olanaksız... Çünkü halâ di­
manlarınca gündemin ilk maddesini oluşturmakta­ renen güçler var ve bu güçlerin elinde de önemli
dır. Dostlarım yalnızca bu da değil... Bir ordu ye­ silahlar..." (Le Monde, 5 Eylül 1991)
nildi mi yalnızca dışarda yenilmez, iç'de de
denetimden çıkar ve dağılır. Bağımsızlığını ilan ***
eden Cumhuriyetler artık kendi içlerinde Sovyet
askerlerini istememektedirler. Ve de kendi erlerini "Avusturya-Macaristan, imparatorluğunda doğ­
ve görevlilerini Sovyet ordularından hızla çekmek­ dum ben. Çocukluğum 1. Çekoslovak Cumhuriye-
tedirler. ti'nde geçti. Macaristan'da evlenip ev bark sahibi
YENİK DEVLETİN tüm yönetim makanizması oldum. Ve de Sovyetler'de yaşlandım... Ama ben
felce uğratılmış, ya da parçalanmıştır. Bugün Mos­ doğduğumdan beri köyümden dışarı da tek bir
kova'da Sovyet administration'u parçalanmıştır. adım atmadım." (Le Monde Diplomatique, Şubat
Kimin hükümet olduğunu bilen yok. Mikhail Gor- 1990)
batçov mu, Rusya Federasyonu'nun başkanı Boris Yaşlı bir M acann'bu sözleri . 1. ve 2. Dünya sa­
Yeltsin mi, yoksa yeni oluşturulmuş bulunan Dev­ vaşımları arasında yaşamış. Avrupa'nın nasıl etnik
let Konseyi ya da Halk Yetkilileri Konseyi mi? Bo­ çarpışmalar içinde bu dönemi yaşadığını en özgün
ris Yeltsin Japon yetkililerine kendisine 8-15 milyar bir biçimde açıklıyor. Komünizmin yıkılmasıyla
dolar verilirse Kuril adalarını teslim edebileceğini açılan Pandora’nın kutusundan yayılan, hortlaya­
söylüyor. Darmadağınıklığm en tipik örneği... rak fırlayan ırkçılık ve etnik çarpışmalar yalnızca
SAVAŞDA YENİK DÜŞEN DEVLETİN içinde Sovyetler'i değil, Avrupa'yı da yavaş yavaş sar­
tam bir karmaşa bir iç savaş yaşanır. Ermenilerle maktadır. Yaşanan Yugoslavya olayları bir süre
Azeriler, Tacikler'le Özbekler, Tatarlarla Dağıstan­ sonra Pandora’nm kutusunu kapamak için Avru­
lılar, Kırgızlarla Türkmenler, Gagauz Türkleri’yle palIların nasıl büyük zorluklarla karşılaşacağını ve
MoldavyalIlar tam bir etnik çarpışma içindedirler... kendi içlerindeki etnik oluşumları önlemek için na­
Bugüne değin binlerce insanın kanı bu yenik düş­ sıl başa çıkılması güç sorunlarla karşı karşıya kalı­
müş Birliğin içinde etnik çarpışmalarda akmış bu­ nacağını çok belirgin bir biçimde gösteriyor. Ka­
lunuyor. Şimdilik durulmuşa benziyor iç. savaş. zandıkları zaferin nasıl bir Pyrrhus zaferi
Ama Le Monde'un Orta Asya ülkeleri uzman yaza­ olduğunu göreceklerdir.
rı 29 Ağustos tarihli yazısında durumu " fırtına ön­
cesi durgunluğa " benzetiyor. Etnik çarpışmaların ***
önünü şimdilik, Orta Asya'da İslamcı akımların ön­
lediğini belirtiyor. Ve bölgenin komünist yönetici­ Neki "komünizmin yenilmesiyle" Pandora'nın
lerinin mollalaşarak etnik çarpışmaların önünü ke- kutusundan yalnızca fırlayan hortlaklar: Etnik çar­
sebildiklerini söylüyor. Yüz mumluk ampulünüz pışmalar, bölüşüm kavgaları, ırkçılık ve sömürü
birdenbire sönerse, yani sizi aydınlatan enerjiniz değil... Büyük haçı ile Papa Hazretleri de fırlıyor
birdenbire kesilirse, siz karanlıklarda kalmamak Pandora'nın kötülükler kutusundan... Ve gotik giy­
için yüzyıllarca geriye, yani mum ışığına dönersi­ sileri içinde tüm Avrupa'yı dolaşıyor Haç'ını taşıya
niz... taşıya... Tüm hortlamışları kutsuyor: "Sevgili Hır-
Batılılar iç savaşı çok yakından izliyorlar: Fran­ vatlar, sevgili oğullarım, kızlarım diyor... Tüm ya­
sa'nın eski içişleri bakanlanndan Jean François- sal haklarınızın yanındayım.” Sonra Macaristan'a
Poncet durumun değerlendirmesini tüm batıklara geçiyor. Ekümenik Konsey'inin hemen yanı başın­
özgün bir biçimde gerçekleştiriyor: "Komünizmin da, Timisiora olaylarında başlıca örgütlenmeyi üst­
ölümüyle ortaya çıkan boşluğa nasyonalizm kuru­ lenmiş olan komünizmin en azgın düşmanı Pisko­
luyor, diyor... Liberalizm, pazar ekonomisi kav­ pos Laszlo Tokes’i yüzbinlerce* kişinin önünde
ramları Rus geleneğine son derece soyut kaçan kutsuyor. Ve sonra Haç’ının önünde diz çözmüş,
kavramlar..." Ve sevinçle ellerini oğuşturarak ekli­ milyonlarca Doğu Avrupalı’ya sesleniyor: "Avru­
yor: "Başarısız hükümet darbesi yeni bir dönemin pa'yı Hıristiyanlık temelleri üzerinde yeniden inşa
başlangıcını oluşturuyor: Bu komünizmin likidas­ etmeliyiz yavrularım, diyor... Biz hırıstiyanların
yonu dönemidir." Sonra yapılacak işleri anlatıyor: şimdi sunabileceğim en iyi hizmet ortak Hıristiyan
Polanya'nm, Macaristan ve Çekoslavakya'nm, ar­ değerlerimize yeniden dönmek, Macaristanı ve
dından Arnavutluk'la Bulgaristan’ın nasıl kademeli Avrupa'yı bu değerlerle yeniden inşa etmektir..."
bir düzenlemeyle kendi içlerine çekileceği ve de Macaristan ve Romanya sınırında küçük'bir ka-
yutulacağı... Ve bunun için: "Nato'nun yeni bir ta­ sabacık olan Mariapocs'da her iki ülkeden kendisi­
rihsel görev üstlendiğini, söylüyor. Yalnızca Batı ni dinlemek ve kutsanmak için gelmiş milyonlarca
Avrupa Birliği’ni oluşturan Silahlı Kuvvetler bu işi kişi gözyaşları içinde Bakire Meryem duasından

58
i I TOPLUMSAL KURTULUŞ [

sonra döndüklerinde... örneğin Macaristan'ın K ak­ lara gerçekten "adaletli bir dünya düze-
sa kasabasına dönenler, duygularının en göklere ni"sunabilecekler midir? Solidarita’nın Gdansk’da
tırmandığı bir zamanda birdenbire neye uğradıkla­ Lenin tersaneleri önünde, Lenin anıtına işçilerin
rını şaşırıyorlar: Kendilerini karşılayan kasabanın sırtını döndürterek Papa Jean-Paul Hazretlerinin
Belediye başkanı, komünist düşmanı, özgür- önünde diz çökerten bir zamanların işçi tulumlu
demokratlar üyesi Güsztav Török ağlamaklı ağla­ başkanı, şimdi, Batılılar’ca getirildiği Cumhurbaş-
maklı, kilisenin, kasabanın anacaddesindeki 45 bi­ kanlığı'nda bakınız ne diyor:
nayı geri istediğini duyuruyor hemşehrilerine... Pis "Elektrikçiyken başka türlü giyiniyordum. Şim­
ve aşağılık komünistler Macaristan'da siyasal erki di kravat takıyorum gördüğünüz gibi... Ama Avru­
ele geçirince kiliseye ait olan bu tarihsel-görkemli palIlar beni aldattılar. Batı herşeyi kapitalist bakış
yapıların on tanesini ilkokul, kimilerini kültür mer­ açısından değerlendiriyor. Bize dediniz ki: Fabrika­
kezi, kimilerini kentin müzesi ve arşiv müzesi, en larınızı kapatınız, insanlarınızı işsiz bırakınız. Ge­
görkemlisini de güzel, leziz Macar Şaraplarının mi yapımına öncelik tanıyınız. Ve yine siz bize
içildiği ve de yabançı turistlerin pek rağbet edip şunları söylediniz: Yoo, gemi yapımı da kâr getirici
kasabaya hayli para bıraktıkları bir otel, öteki ka­ değil... öyleyse gemi yapımını da bırakınız. Size
lanları da sosyal lojman yapmışlar... Sörler şimdi­ göre herşeyi başıboş bırakmalıyız. Makinelerimizi
den iki ilkokula gelip gitmeye başlamışlar bile... Ve başka şey yapmak için kullanmalıyız. Polanya'daki
de kendilerine göre düzenlemeye geçmişler. Öğret­ reformlarımızda bir büyük yanılgıda bulunduk: Si­
menler derin bir şaşkınlık içinde ne yapacaklarmı ze yetişebilmek için alabildiğine hızlı gittik. Sonuç­
bilemiyorlar. Ama büyük bir kaygıya kapılan Kalc- ta: Bugün korkunç sorunlarla karşı karşıyayız. Fab­
sa'lıîarı kasabanm papazı yatıştırmayı(?) biliyor: rikalarımız durdu. Ve biz şimdi müthiş bir
"Bizim mallarımıza 24 saat içinde bir kararnameyle işsizlikle başbaşayız..." (11 Eylül 1991, Le Monde)
el konmuştu, diyor... Bizim acelemiz yok.. Önce, Ama Gorbatçov öyle düşünmüyor. Eylül ayı orta­
yani bu yol içinde şu gördüğünüz beş büyük bina­ sındaki Moskova’da gerçekleştirilen AGİK toplan­
yı alacağız. Sıra sonra ötekilerine gelecek..." (Le tısında James Baker'ın önünde, 19 Ağustos Mosko­
Monde 20 Ağustos 1991) va Provokasyonunu anımsatarak:
Hiç kuşkusuz Jean Paul-H'nin Hıristiyan ilkeler "Yanlışlıklarımızın üzerinden sesizce geçmek ola­
înşaasmda tatsız olaylar da olmuyor değil... Örne­ naksız, diyor... Hiç kuşkusuz önceki yapıları daha
ğin tüm örtbaslara kaşın Macaristan'daki 150 bin ivedi bir biçimde parçalayıp atmamız gerekiyor­
Yahudi topluluğunun Rabbin’i Peter Kardos, Papa du..." Oysa Vaclac Havel’in hemen az ötesindeki
Hazretlerinin pırlantalarla süslü Haçı çevresinde sesini duyabilir. Tutukluluk hücresinden Cumhur­
toplanmış milyonlarca insana, basın ve televizyon başkanlığına sıçrayan Çek yazar da tıpkı Solidari-
gibi iletişim araçlarına bir bildiri dağıtmayı becere­ ta'nm eski başkanı gibi şaşkınlık ve bunalım içinde.
biliyor: "Macaristan'daki Kilise şefleri 2. Dünya sa­ Hazırladığı ekonomik plan Avrupa Topluluğu'nca
vaşında, Macaristan'da yaşayan yüzbinlerce Yahu­ red edildi. Buna göre: Pazar ekonomisini Komekon
di'nin Toplama Kamplan'na götürülmesi ülkelerinde canlandırabilmek için Sovyetlere Batık­
karşısında en küçük bir biçimde seslerini çıkarma­ ların yapacağı yardımla sanayii dönmeye başlıya-
dılar. Ve bu jenosid'de 600 bin Yahudi öldürül­ cak olan Sovyetlerden yine önceki gibi enerji, pet­
dü..." rol ve öteki tecimsel ürünleri alabilmek olasılığı
Ve böylece Papa hazretlerinin milyonların üze­ doğacaktı. Ama Avrupa Topluluğu başkanı Jacque
rinde dalgalanan Haç'ma gamalar düşüyor. Ve Delor için böyle yazarlara özgün romantik reçete­
onun görüntüsünün dalgalanmalannda da Kilise­ ler hiç de geçerli değil... Ve şimdi devletleri teslim
nin gittikçe artan mal varlığı... biribiriyle bütünleşi­ alınmış Moskova'dakiler tıpkı Prag'dakiler ya da
yor. Ve ben birden Marx'm "Fransa’da tç Savaş" ya­ Varşova'dakiler gibi önlerindeki kışı nasıl geçire­
pıtındaki bazı tümceleri y'apıta hiç bakmadan ceklerini bilemiyorlar. Çünkü Varşova'nın, örneğin
anımsıyorum: "Komünarlara karşı dövüşen küçük son bir girişimle Avrupa Topluluğu'na et satmak
burjuvalar, barikatlar gerisinde işçileri öldürdük­ konusundaki girişimi de Fransa'nın sosyalist Baş­
ten sonra küçük dükkancıklarına döndüklerinde, kanı Miterrand tarafından, kendi et üreticilerini ko­
dükkanlarının kapatıldığını, icraya verildiklerini rumak adına red edildi.
ve de kimileri de hiç ödeyemeyecekleri kadar yük­ Tek kurşun atılmadan bozguna uğratılmış dev­
sek kira bedelleri ile karşılaştıklarını gördüler. letlerin halkları gerçekten aç ve sefil... Valeri Sou-
Çünkü aslında ne içlerindeki mal ne de dükkan rov geçen yıl yayınlanmış "Bekleme Salonu” adlı
kendilerinindi...” Çağımızın karmaşasını, geriye çe­ romanında durumu iyi özetliyor. Maksim Gor-
kilmiş yenilgisini marksizmin metedolojisinden ki'nin "Ayak Takımı" (1902) romanından daha mar­
başka hangi metodoloji daha doğru açıklayabilir? jinal insanların, serserilerin, fahişelerin, yersiz
Ve Batkılar komünizmden teslim aldıkları halk­ yurtsuzların, işsizlerin, alkoliklerin doluştuğu bir

59
] TOPLUMSAL KURTULUŞ i ]

Salon..." "Tüm ülkemiz bir Bekleme Salonu gibi, di­ boğulmuş, yenilgiye uğratılmıştır" deklerasyonunu
yor yazar Sourov... İnsanların kimisi ayakta, kimi­ hazırlayan, imzalayan adam.
leri oturmuş, kimileri bekleme salonunun sıraları­ Ah, dostlarım... "çözülmeye başladığının..." ne­
na ya da yerlere kıvrılmış, sessizce, hiçbirşeycikler relerde, kaç yıllardan beri sürüp geldiğini görme­
demeden bekliyorlar..." miz gerektiğini belki de bu örnek kadar hiçbir şey
Prag'ın, Varşova'nın, Moskova'nın Bekleme sa­ kanıtlıyamaz. Bu baylar menşeviklerden bile geri­
lonlarının kaloriferleri artık yanmıyor... Ve Mosko­ dir... Ve nasıl menşevikleşmenin bile gerisine düş­
va'ya, Varşova’ya, Prag'a yağmaya başlayacak kar tüklerini görüp çıkarmamız gerekmektedir.
kimilerine: "45 yıldır hiç böyle kış görmedik..." öte­ ÖRNEK 2: Sözümona bazı çevrelerce marksist-
kilerine de "yetmiş yıldır hiç böylesine kar yağma­ leninist diye nitelendirilen Soyuz grubu sözcüsü­
mıştı ve hiç böylesine üşümemiştik" dedirtecek... nün son Halk Meclisi toplantısında yaptığı konuş­
Ama batıkların acıması tükenmemiş olanlan da ma. Bu toplantıda artık tümüyle Sovyet sistemine
var. Örneğin Amerikan Temsilciler Meclisi Silahlı son verildiğini herkes biliyor. Bakınız bu sisteme
Kuvvetler Komisyon Başkanı Les Aspin bunlardan son verilişin eleştirisi Soyuz grubunun sözcüsü Al­
biri. Salondakilere bakıp acıdıktan sonra: "Komü­ bay Alksinis nasıl açıklıyor: "(Gorbatçov'un bu) Ye­
nizmin yetmiş yılından sonra özgürlüğün bu ilk kı­ ni önerileriyle ortadan kaldırılmak istenen Sovyet
şının Sovyet halkları için bir yıkım olmasını istemi­ sistemi, tıpkı bir zamanlar, 1918'de Bolşevikler'in
yoruz hiç kuşkusuz" diyor. (Le Monde 30 Ağustos Kurucu Meclis'i kaldırmaları yöntemleriyle gerçek­
1991) leştirilmek istenmektedir." Tanrım, ne duruma ge­
lindiği görülüyor mu? Batı burjuvazisinin yıllardır
*** hiç dillerinden düşürmedikleri Kurucu Meclis'in
kaldırılması olayını, Soyuz’un ilerici marksist alba­
TEK KURŞUNSUZ BOZGUN nasıl sağlandı pe- , yı, onlardan da geri bir dille ve de "vahşi bolşevik"
ki..? Burda anlatılması gereken bu değil. Ama ya­ imajını yineleyerek yapmaktadır. Kendi tarihine
şanan gerçeklerin ayrıntısındaki sonuca varmış üç bunca yabancılaşma nasıl açıklanabilir? Hiç kuşku­
çarpıcı örneTde, "Rus Marksizminin çözülmeye baş­ suz açıklanır. Ama şimdilik değinmekle, ayrıntıla­
ladığı" saptamasının yeterli olup olmadığını öğren­ rın bu gerçeğini sergilemekle yetinmek isityorum.
mek istiyorum. Bu bize işimizin ne denli özen gös­ Gerçekten batıklardan bile geri diyorum, çünkü
terecek bir çabayı gerektirdiği, ne denli de doğru Batılı yazarların insafı tükenmemiş tarafsız incele­
çözümlemelerin dünyayı kavramamızı kolaylaştı­ yicileri Kurucu Meclisi Bolşevikler’in kapamadığı­
racağını gösterir. nı yazarlar. Sosyalist Devrimcilerin büyük çoğun­
ÖRNEK 1 :4 Eylül'de AGİK toplantısında Rusya luğu oluşturduğu kurucu Kurucu Meclis aslında
Federasyonu başkanı Boris Yeltsin, Fransa'nın sağ­ kendi kendini feshetmiştir. Büyük, toprak ağaların­
cı partilerinin en önde gelenlerinden Jacques Chi- dan, Çar'cı küçük burjuvalar ve bürokratlarla ku­
rac'ı Kremlin'deki karşılamasında şöyle konuştu: laklardan oluşan Kurucu Meclis’in başında büyük
"Rusya Cumhuriyeti Başkanı olarak sizi Krem­ toprak ağası ve en gerici politikaların sözcüsü Vic-
lin'de kabul etmekten son derece mutluyum. Bu tor Çernof bulunuyordu. 18 Ocak 1918'de toplanan
anı biz 74 yıldır bekledik. Ama işte sonunda ba­ Kurucu Meclis'in çalışması için aslında bolşevikler
şardık." 74 yıl bu anı beklemiş olanların nerelerden ellerinden geleni de yapmışlardır. 175 sandalyeli
geçerek buraya geldiklerini bulmamız gerekiyor. Bolşevik grup, Meclise, ihtilalle kurulmuş olan
74 yıldır Kremlin'de beklenen liderin kimliğini mi Sovyet rejimini tanıma önergesi verdiğinde, Çernof
öğrenmek ister okuyucu: 74 yıldır beklenen bu li­ bu öneriyi red ederek Cumhuriyet ilanına kalkış­
der bir ay önce Fransa'daki yabancı işçiler için "Pis mıştır. Yasal olarak buna hakkı olmadığını olayla­
kokulu herifler, azgınca gürültü edip azgınca çoğa­ rın gelişimini izleyen tarihçiler apaçık söylerler. Ve
lıyorlar" tanımlarını kullanan liderdir. 74 Yıldır Sovyet, Kerenski'nin bile kendisine yapamadığını.
Kremlin'de beklenen bu liderin partisi 1992'de ya­ Kurucu Meclis yapmaya kalkınca Meclis'in çalış­
pılacak seçimlerde Avrupa'nın en parlak ırkçısı Le malarını durdurmuştur. Lenin, İ. Sovyet'in bu ka­
Pen ile işbirliği yapabileceğini açıklayan bir parti. rarını yalnızca ve yalnızca savunmuştur: "ihtilalin
74 yıldır Kremlin'de Orak-Çekiç'i indirmek için çıkarlarının Kurucu Meclis'in biçimsel haklarından
beklenen bu adam eski Cumhurbaşkanlanndan çok daha önemli olması doğaldır" demiştir. (Lenin,
Pompidöu zamanında ilerici ve sınıf sendikacılığı Tüm Yapıtlan C. 26. sf. 268-269)
savaşımı veren CGT Konfederasyonu ile toplu gö­ ÖRNEK 3: 19 Ağustos Moskova Provokasyo­
rüşmelerde masaya tabancasiyla gelip oturan nundan sonra savunma bakanlığına getirilen Mare­
adam... Ve bu adam Moskova'dan ayağının tozuy­ şal (nasıl 49 yaşında mareşal olunuyorsa...) Şapoş-
la dönüşünde, Paris'te konuk ettiği Avrupa sağ nikov Rus gazeteci Karaulov'un sorulanna verdiği
partiler toplantısında: "Komünizm doğduğu yerde yanıtlarla darbenin ayrıntılannı anlatıyor:
3TOPLUMSAL KURTULUŞ [

Karaulov: - Tüm generallerin bürolarında si­ 250 bin insanın ölümüne neden olmuşlardır. İran
lik, eski Lenin portreleri var. Onları asılı ol­ Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin açıklamalarına gö­
dukları yerlerden kaldıracak mısınız...? re bu savaş İran'a tam tamına 1 tirilyon dolara pat­
Mareşal Papoşnikov: - Açık yüreklilikle söy­ lamıştır. İran'ın 1980-1988 yıllan arasında 15 büyük
lüyorum. Bugüne değin, Lenin'i ne devlet kenti ile 1200 köyü bütünüyle haritadan silinmiştir.
adamı olarak, ne de salt bir insan olarak an- (Geniş bilgi için bkz: "Körfezin Kutsal Adakları - Ak-
lıyabilmiş değilim. Birgün anlarsam elbette, yüz Yayınları, 'Emperyalizme Yenilen Bir Tanrı' sf.
bundan çıkaracağım sonuçlar olacak. Ama 59-84) Bugün Iran halkı Şah döneminin koşulların­
şimdi Lenin’in portresi yerine Puşkin’inkini dan daha da yoksul koşullardadır. O dönemde kişi
yerleştireceğim. Daha da iyisi Lermen- başına düşen 650 dolarlık petrol geliri şimdilerde
tov’unkL. ne de olsa bir subaydı." (Le 120 dolara düşmüştür. Ve de bütçesi %45 açık ver­
Mond, 13 Ağustos 1991) mektedir. Irak'a gelince... ABD yönetiminin Körfez
Dostlarım, sorularınıza teorik içerikli yanıtlar Savaşma ilişkin Ramsey Clark Komisyonu'na sun­
vermediğim için yoksa bana kızıyor muşunuz? duğum rapordan şu kısa alıntıyı almakla yetinece­
Ama ustalar değil mi öğretinin altını "Devrimi in­ ğim: "Körfez Savaşma İlişkin Suçları Araştırma Ko­
sanlar yapar" diye çizen... Ben şimdi gözümü dört misyonunun Hazırlık Raporu'nun da belirttiği gibi
açmış, dünyanın bu korkunç değişiminde insanla­ büyük bir tuzakla gerçekleştirilen Körfez Savaşı
rı gözlüyorum... Ve belki de Valeri Surov’un roma­ Irak halklarına yüzbinlerce ölülerinin yanında 500
nının kahramanı yanıtın anahtarını bize veriyor: milyar dolarlık bir büyük yıkım da getirmiştir. Irak
Stalin döneminde yan aç yan tok geçen çocukluk Birleşmiş Uluslar Güvenlik Konseyine ve Genel
günlerinden sonra Kruçof döneminin tam sorum­ Sekreterine 5 Mayıs 1991'de gönderdiği bir mek­
suzluk içinde yetişme çağı ve, Brejnef döneminin tupla savaş öncesi durumuna gelebilmek için 214
boşanmalarla, içki alemleriyle, sarhoşlukla gççen milyar dolara gereksinimi olduğunu belirterek
umarsız, hiçbir yaşam perspektifi olmayan yılları... kendisine fatura edilen savaş ödentilerini bu tarih­
Ve insanlar haykırıyor: PARTİ NEREDEYDİN? ten 5 yıl sonra ödemeye izin verilmesini istemiştir.
Hiç kuşkusuz Birgün Bile Yaşamak adlı, Bolşevik Gelirlerinin %98'ini petrol dışsatımından elde eden
devrimi anlatan romanımda bu sorunun tarihsel bu ülke halkları için bu beş .yıl içinde hiç savaş
süreçlerdeki evreleri kuşkusuz var. ödentisi yapılmasa bile ancak 65 milyar dolarlık bir
Biz şimdi olayı "Rus Marksizminin de hızlı bir döviz girdisi elde edebilmektedir. 149 milyar do­
biçimde yıprandığı ve çözülmeye başladığı" görü­ larlık bir açık Irak halklarının geleceğine, acımasız,
şünden çıkararak, tarihsel süreçlere, 1917’lere, tuzaklı bir savaşla nasıl ipotek konduğunun kesin
1871’lere ve 1848'lere götürmek yükümlülüğü ile kanıtı olarak Komisyon üyelerince üzerinde durul­
karşı karşıyayız. malıdır. Bu, bir ülkeyi, halklarıyla birlikte, Truva
Ve Promethee gibi yeniden dikilmek zorunda­ savaşından bu yana, XIX. yüzyıl sömürgeciliği ve
yız büyük tiran Zeus'un yıldırımlarına... Çünkü kolonializmi dahil, şimdiye değin görülmedik bir
Promethee ölümsüzlüğünün pratiğini daha ileri biçimde sömürgeleştirme'dir. Ve de Birleşmiş
pratiklere götürme gücünü doğasallığıyla kendin­ Uluslar Yasası sömürgeciliğe hem maddeleriyle,
de taşır. hem de ruhuyla karşıdır. Komisyon, Irak’m bu
borçlarını ödememesi gerektiği konusunda bir yar­
gı maddesi oluşturmalıdır. (...) Bölgemizde 11-12
-ıı- yıl içinde koskoca iki ülke, tüm halklarıyla birlikte,
tuzaklarla çökertilip, dünya petrol rezervlerinin
Ve ölüm büyüdü öylesine %20'sine sahip zenginlikler üzerinde aç ve sefil bı­
Sığmadı kendi mezarına... rakılmışlardır. (...) Körfez Savaşma ilişkin Suçlan
Şevki Âbdülâmir Araşürma Komisyonu üyeleri Kürt halkına oyna­
nan oyunun gerekçelerini de bulup çıkarmak zo­
Yukarıdaki dizeler Paris’te politik sığınmacı ola­ rundadırlar. (...) 100 bin Kürt'ün öldürüldüğü,
rak yaşayan 1949 doğumlu Irak'lı bir ozanın - Ölü- Irak'da ezdirilen kışkırtılmış kitlelerin trajedisi,
münmezarma sığmadığı Ortadoğu'da devrimi de­ ABD'nin:
ğerlendirebilmek için şu tabloyu bir iyice a) Bölgede tek egemen güç olarak kendisinin
görmemiz gerekiyor: varlığının tüm direnen halklarca kabul edilmesi
Ortadoğu, bölgemiz, emperyalizmin bir dizi ci­ b) Bu kanlı zeminde "Pax Americana'nm oluştu­
nayetiyle XXI. yüzyıla girerken bir harabeler böl­ rulması gibi iki büyük emperyalist olgu yatmakta­
gesi durumuna gelmiştir. Daha önce Irak'ı tüm si­ dır.” ■
lahlarıyla donatıp İran üzerine saldırtanlar
bölgemizde 9 yıl süren savaş süresinde 1 milyon ***

61
r I TOPLUMSAL KURTULUŞ E

de nasü birleştirici, barış içinde yaşanabüeceğini,


Dostlarım, bölgemizdeki tablo kaba çizgileriyle emperyalizmden kurtulmanın tüm prespektiflerini
bu. Ortadoğu, tıpkı Batı’da komünizmin yeniden çok iyi anlaşılır bir biçimde sunmak göreviyle kar­
kendini derleyip toplama aşamasına girmesi gibi, şı karşıyadırlar. Hiç kuşkusuz yalnızca bu da de­
batan Sovyetler Birliği yanında, devrimci ve ihtilal­ ğil: Bölge halklarının ve sınıfsal yapılarının içinde,
ci teorilerin bir kasırga gibi esmeye başladığı bir üretimde yer alarak... Dünyamızda yaşanan son
bölge niteliğindedir. Ük kez Arap halkları Filistin- olaylar gerçekten de komünistlerden başka hiçbir
îsrail karşıtlığının yanılsamasından kendilerini siyasi ideolojinin dünyamızı, ırkçılıktan, sömürü­
kurtararak asıl çelişkinin kendileriyle Basra Körfe­ den ve Hıristiyanlığın engizisyon, îslâmm fetvacı
zi Arap İşbirliği Konseyi'ni oluşturan 6 küçük pet- baskılarından kurtaramıyacağım apaçık göstermiş­
ro/dolar monarşi arasında, yani: Suudi Arabistan, tir. O nedenle biz Türkiye'liler elimizi çabuk tut­
Bahreyn, Birleşik Arap Emerlikleri, Kuweyt, Um­ malıyız. Bir türlü oluşturamadığımız devrimci po­
man ve Katar şeyhlikleri arasında yoğunlaştığını tansiyelin örgütselliğine belki de ilk basamak
Köfez Savaşı ile birlikte görüp çok net bir biçmde oluşturacağı umuduyla, olanak bulduğum her yer­
kavramışlardır. Bu ahlaksız-petro/dolar şeyhleri­ de şü öneriyi yenileyip duruyorum: ULUSLARA­
nin asıl Arap halklarına ait olması gereken zengin­ RASI ANTÎ-EMPERYALÎST DAYANIŞMA KON-
liklerin üzerine kurularak bugüne değin 670 mil­ SEYl'nin Türkiye birimini kurmakta artık
yar dolarlık bir geliri kendilerine düşman ve İsrail'i gecikmeyelim. Bunun için kadrolarımız yeterince
besleyen Batılı emperyalist metropollere aktardık­ vardır. Ve dünyamızdaki komünizmin kendini ye­
larını hiçbir zaman belleklerinden çıkarmayacak nileme aşamasına girdiği şu dönemde tüm ilişkiler
yoğunlukta kendilerinde, biliçlendirmişlerdir. Yal­ ağımyakalayıp kendi ilmiklerimizi hızla atabiliriz.
nızca Sudan ve Somali'de her yıl artık kronikleşmiş Öyle bir durumdayız ki dostlanm, İsmet Inö-,
bir biçimde açlıktan 250 bin çocuk ölürken, örneğin nü'nün dediği gibi, "Ya bu deveyi güderiz ya bu
"Çöl Kalkanı Operasyon"nun Suudi topraklarına deveyi güderiz..."
yığıldığı günlerde Prens Faysal'm danışmanların­
dan Şeyh Eynanî'nin> Fransız Rivierası'nın Carlton -III-
kumar salonlarında, yine kendisine ait olan "ku­
marda para yitirme şampiyonluğunu" bu kez 4 "Ve ol yoldan çıkmışlara deki:
milyar 880 milyon liraya çıkartıp kırarken masa­ Sizi cehennem ateşleri
dan hiç vicdanı titemeden kalkışını, her zaman beklemektedir..."
anımsıyacaklardır. Kûr'an
Yoldaşlar, yarını belirleyecek bu ayrıntılarda
yatan gerçek şudur: Bölge bütünüyle Filistinleşme "Emperyalist hegemonyanın had safhaya ulaştı­
aşamasına gelmiştir. Ve ihtilalci radikal örgütlen­ ğı günümüzde, bölgede devrimci kalkışmanın..."
meler hızla Arap, Kürt ve Filistin hajklan arasında eğen
büyüyerek yoğunlaşmaktadır. Örneğin 9-10 Ey- a) Örgütsel birliğimizi sağlayamamış,
lül'de Irak Kürdistanı'ndaki olaylar Celâl Talabani b) Bu örgütsel birliğin sınıfsal temellerini
ile Mesut Berzani arasındaki görüş ayrılıklarının su oluşturamamış,
yüzüne çıktığını gösterdi. Bu bölgedeki Kürt halk­ c) Uluslararası ilişkileri ve dayanışma birliği­
ları için, kendi trajedilerine çözüm getirecek proje­ ni gerçekleştirememiş ve de bölgedeki tüm anti-
leri hemen kendi içlerindeki devrimci Kürt örgütle­ emperyalist radikal oluşumlarla dengeli ve onları
rinin sunmaya başladığını ve de kitlelerce bu aşacak bağlantılar kuramamışsak,
projelerin ve savaşım yöntemlerinin daha iyi kav­ işte o zaman, bölgede devrimci kalkışmaya gi­
ranır olduğunu göstermektedir. Bölgedeki İslamcı rişmek emperyalizmin cehennem ateşleriyle yüz-
radikal akımların karşısında komünistler İran Tu- yüze gelmektir. O nedenle, belki de öykünmekte
deht partisinin düştüğü o bağışlanmaz yanılgıya sının aştığımı bile bile adetâ şöyle bağırmak istiyo­
düşmeden işbirliği olanaklarını kesinlikle bulma rum: "EY DÜNYANIN TÜM KOMÜNİSTLERİ
eğilimindedirler. Artık Tudeht'in düştüğü yanılgı­ BİRLEŞİNİZ. YİTİRECEĞİNİZ TÜM GEZEGENİ­
ya düşme olanağı da kalmadı. Çünkü kendilerini MİZDİR! "
yönlendiren bir Moskova yok artık! Ve de yine ünlü ozanımıza öykünerek anımsat­
Dostlarım, bir kez daha altını çizerek yineleme­ mak işitiyorum: "Bu cennet, bu cehennem bizim...”
me izin vermenizi diliyorum*: Ortadoğu bölgesin­ Halklar bir kez doğruyu, ideolojinin en yoğun ışı­
de, bu devrimci kuşak bölgesinde, Komünistler, ör­ ğında kavradıklarında kendi tepesine yağdmlan
gütlü yapılarını son derece ivedi bir biçimde cehennemi bombalan göklerde bir bir yakalayıp
pekiştirerek, bölge halklarının yüzyıllardan beri geldikleri yere göndermesini bilirler çünkü!...
süren kanlı savaşlara nasü son verebileceklerini ve

62
Graam a International, 2 Haziran 1991, Başyazı

ABD'NİN KÜBA POLİTİKASINDA


KİNİZM, DEMAGOJİ VE SIRADANLIK
Başkan BusH'un ve Dış İşleri Bakanlığı Inter- küstahlık ve aşağılama havasını açığa vuruyordu. Bir
American Meseleleri sorumlusu Bernard Aranson'un nokta sabittir: ABD'nin müttefikleri yok, çıkarları var­
son konuşmalarından ABD'nin Küba'ya karşı politi­ dır ve dosta değil, izleyicilere ihtiyacı vardır.
kasını değerlendirmek için yeni ipuçları bulmaya çalı­ ABD Başkanı, Küba'nın ABD ile ilişkilerin düzel­
şan gösteriş meraklısı analistler zamanlarını boşa har­ mesi lütfuna erişebilmesi için yerine getirmesi gere­
cıyorlar. ken koşullan saydığı zaman yeni bir düzenin çarpık
Küba için uğursuz bir gün olan 20 Mayıs'ı anma görüntüsü kuşkuya yer bırakmayacak biçimde gözö-
törenleri vesilesiyle kürsüye gelen Bush ve Aranson nüne serildi. ■ .s
1959'dan beri Amerikan yönetimlerinin Küba'ya em­ Bush'a göre, Kübalılar, örneğin onun serbest ve
poze etmeye çalıştıkları aynı dogmayı tekrarladılar. adil saydığı, elbette Amerikan modeline uygun ve üs­
Bu kez roller nereye gitmek istediği belli olmayan telik uluslararası gözetim altında yapılacak seçimleri
dünyada hüküm süren karışıklık ikliminden yarar­ kabul etmek zorunda kalacaklardı. Küba geçmişte ye­
lanmak üzere önceden düşünülmüştü. ni sömürgeci egemenliği meşrulaştıran siyasal parti­
Bu gösteri bayatlamış bir polis taktiğinden, bağı­ ler karnavalına geri dönmek zorunda kalacaktı ve do­
rıp çağıran ve tehdit eden kaba bir sorgucunun yerine ğal olarak uluslararası kuruluşlar Küba'nın varsayılan
sorgulanan kişiye nazik davranan, onu tatlı vaatlerle insan haklan ihlallerini araştıracaktı. Bush ya yanlış
şaşırtmaya çalışan, ondan vermediği bir şeyi alıp gö­ ülkeyi seçti ya da zafer sarhoşluğu onu hezeyana sü­
türdüğünü gizlemeye çalışan başka birini koyma tak­ rükledi. Böyle bir platform kabul edilemezdi ve Enda-
tiğinden pek farklı değil. ra'yı bile kızdırdı.
ABD hûkümeti-gerçekten Küba halkına bir mesaj Konuşmayı yazanlar konuşmanın uzlaşmaz bir çe­
vermek istiyorsa daha az tatsız bir gün ve yeri seçe­ lişkiyi içerdiğini fark etmediler. Taraflardan biri böy-
rek başlayabilirdi. lesine kabaca, böyle koşullar dikte ederken normal bir
Ülkesinin tarihi hakkında birşeyler bilen ve kendi­ iklimin istendiği nasıl varsayılabilir?
ne saygısı olan her yurtsever Küba'lı için 20 Mayıs ha­ Eski CIA başkanı çabalannm görmeye değer ironi­
yal kırıklığı anlamına gelir. sini fark etmeksizin taleplerine siyasal hükümlülere,
Bu tarihte, ayakta durmasını ve kendi ayakları yani karşı devrimci suçlardan dolayı hapse atılanlara
üzerinde yürümesini engelleyen bir yükün altında özgürlük dediği şeyi de ekledi.
ezilen sakatlanmış bir ulus dünyaya geldi. 20 Mayıs Bu duygulandırıcı ve seçici talep oldukça anlamlı
tarihi hatırlanmalıdır, fakat yalnızca yeni sömürgecili­ çünkü yürürlükteki anlaşmalara karşın ABD'ye göç
ğin kökenlerini açıklamak ve Küba'yı ABD'nin arka etmek isteyen yaklaşık 30.000 Kübalıya, tüm yasal
bahçesi haline getiren yolu aydınlatmak için. prosedürleri tamamlanmış ve göç etme izni almış in­
20 Mayıs tarihi bize Platt Amendment'i, egerhenli- sanlara vize vermeyen Bush yönetiminin kendisidir.
ğimizin ihlal edilmesini, Guantanamo Deniz Üs- Gitmesine izin verilenler arasında yurtdışmda yaşa­
sü'nün karşımıza dikilmesini hatırlatıyor ve o zaman­ yan akrabalarının yanına gitmek isteyenlerin yanı sıra
dan beri büyükelçi olarak değerlendirilen Amerikan bazıları da geçmişte karşı devrimci faaliyetlere katıl­
genel valilerini çağrıştırıyor. mışlar ya da ülkeden yasadışı yollarla çıkmaya çalış­
Miami (karşı-devrimin geleneksel yatağı, Küba'ya mışlardı ve bu nedenlerle hapis yatmışlardı. Birleşik
karşı sabotaj ve yıkma girişimlerinin merkezi, palav­ Devletler kapıyı onların yüzüne kapayarak kirli işleri­
racıları saymazsak uşakların, vatan hainlerinin ve ni yapmış olanlan aşağılarken, bir şekilde masum in­
suçluların sığınağı) hiçbir zaman yapıcı açıklamaların sanların. hayatını tehlikeye atarak bile olsa- ülkemizin
yeri olamazdı. göç yasalarını delmeyi başarmış olanları kahraman
Gerçek şu ki ne Bush ne de onun yardımcısı hiçbir gibi karşıladı.
gerçekçi öneri, hatta anti-Küba politikalarının bir ye­ Bush'un savunduğu Küba ,için "özgürlük ve de­
niden değerlendirmesini ima eden herhangi bir şey mokrasi" kavramı ve , Kübalılara olan derin sevgisi
bile ileri sürmek istemedi. onun portresini pek güzel çiziyor. ABD başkanının
Gerçekten yaptıkları şey törenin formalitelerini ye­ entellektüel ve siyasal parlaklık eksiğini sürekli de­
rine getirmek ve bir kez daha ülkemizin koşulsuz tes­ magoji yapma yeteneği telafi ediyor.
lim olmasını talep eden tehditlerini gerçekten sıkıcı Doğruyu söylemek gerekirse, bu bazı insanların-
bir tekdüzelikle tekrarlamak idi. günümüzün terslikleri ve zorlukları karşısındaki ta­
Bush'un teybe kaydedilen mesajı, uzak ve resmi rihsel kültür eksikleri ve şaşkınlıkları hedeflendiği za­
bir tonda olsa da başka halkların seçimlerine karşı

63
] TOPLUMSAL KURTULUŞ [

man çoğunlukla etkili oluyor. la uyuşmaması olarak göstermeye çalışan yönetim ve


Amerikan ideologları ve hükümet yetkililerinin ona karşıt olarak kendi yarattığımız siyasal sistemimi­
göz açıp kapayıncaya kadar ortaya çıkan onlarca hat­ zi geliştirmek, korumak ve savunmak: Bizim sapkınlı­
ta yüzlerce partinin kapitalizmi restore etmek isteyen ğımız budur. Yığınların; ve bireyin bilinçli rolüne ve
gerici güçlerin hegemonyası için ideal bir ortam ha­ kendilerini ilgilendiren her konuda katıldıkları demo
zırladığı toplumları ve ulusları parçalayan ve bölen kratik diyolağa katkılarından dolayı bu sistemle gu-
çok partili cümbüşü izlerken duydukları kinizmi tah­ rur duyuyoruz. Aynı zamanda toplumsal mülkiyet,
min etmek zor değildir. toplumsal ve ekonomik gelişme ve toplumun tüm ya­
Hikayenizi daha saf başka insanlara anlatın, Mr. şamında karar alma süreçlerinde görülmemiş bir de­
Bush. Siyasal iktidar yapısı, kapitalist toplumsal reji­ mokratikleşmeye olanak veren tam bağımsızlık ve
min korunması ve sürekli sağlamlaştırılması husu­ egemenliğin uygulanmasından dolayı ondan gurur
sunda aynı olan yalnızca iki partinin içindeki birkaç duyuyoruz.
nüans sergileyen grup ve eğilimlerin birbirinin yerini George Bush’un kaba şantaj denemesinin ardın­
almasını kurumlaştırmış olan Amerikan hükümet sis­ dan sahneye Bernard Aranson çıktı ve bu İkincisi na-
teminden öğrenecek hiçbir şeyimiz yoktur. ifliği sayesinde teselli -ödülünü kazanabilirdi. Mia-
ABD başkanına Küba ile ilişkiler için koşulları be­ mi'de özerklik yanlısı caudillolara utanmasını
lirleme iznini veren, hangi garip ilahi güçtür? Hangi unutturacak ve kuşkusuz Küba topluluğunun tüm
seçkin insanlar topluluğu onu Kübalılara ne yapacak­ ilerici unsurlarını dışlayan bir dinleyici topluluğu
larını söyleyebileceğine inandırıyor? önünde konuşan dışişleri yardımcısı, ABD'nin Kü­
Acaba George Bush Küba'nın ABD ile bu türden ba'ya karşı saldırgan niyetler beslemediğini, Küba
ilişkilere ilgi duyup duymadığını merak etmiş midir? için bir planının bulunmadığını ve bu ülkenin işlerine
Küba'nın da kendi görüşü olduğunu düşünmeyi bı­ karışma hakkı olduğunu iddia etmediğini belirtti.
rakmış mıdır? Tüm devletlere eşit egemenlik veren ve Tepeden bakan ve gülünç bir konumda olan Aran­
Küba'ya da karşılıklı olarak kendi koşullarını öne sür­ son hükümetinin Küba'nın barışçıl yollarla demokra­
me hakkını tanıyan evrensel kabul gören ilkeyi gözar- tikleşmesini istediğini çünkü hiç kimsenin Küba hal­
dı mı ediyor? kının şiddet, yaralar ve acıya maruz kalmasını
Küba'da pekala ABD'nin, şanslı bir adayın oyların istemediğini söyledi. Aranson’u dinleyen biri, ekono­
yüzde 30'uyla seçilebildiği seçim kavgalarına ve söz­ mik,abluka, Domuzlar Körfezi saldırısı, Füzeler Krizi
de başkanlık seçimleri komedisine bir son vermesini, ve Amerikan senatosunun soruşturduğu ve resmi ola­
Kaliforniya ve Massachusetts'teki seçmenlerin sözde rak eleştirdiği Küba liderine yönelik suikast girişimle­
uluslar topluluğunun (Gommonwealth) üyesi olan rinin sanki başka bir gezegende- geçen olaylarmış gibi
Puerto Rico'dakilerden çok daha büyük bir seçme ve düşünürdü.
seçilme hakkına sahip olduğu karmaşık ve son derece Aranson alışılmış tarzdaki konuşmasında pek cü­
dolaylı olan seçim sistemini modernize etmesini talep retliydi: ABD'nin Küba'yı işgal tehdidi Kübalıların
edebilirdi. icat ettiği bir hileydi, ABD Küba'yı tehdit etmiyordu.
Küba, ABD'nin siyah nüfusta beyazların iki kah Bu ifadelerin hiçbirini ciddiye almak mümkün de­
oranında bir çocuk ölümleri, oranının görülmesine yol ğildir, çünkü bunlar Bush'un övünme ve şantajlarını
açan ve kızılderililerin evlerinin yüzde 50'sinde tuva­ tamamlamaktadır ancak.
let olmadığı anlamına gelen toplumsal eşitsizlik ve Şurası çok açık, Küba ABD'ye bir tehdit değildir.
ayrımcılıktan vazgeçmesini de talep edebilirdi. Hatta, Tehdit edemez çünkü sağduyu bunun için ne niyeti
ABD'nin ceza sistemini de gözden geçirmesini ve bu ne de ekonomik ve askeri gücü olmadığını söyler.
konuda reform yapmasını da talep edebilirdi, çünkü Çünkü Küba'nın askeri stratejisi savunmaya yönelik­
bu ülkedeki hapis oranı Güney Afrika'nınkini geç­ tir. Fakat bu mantık ABD için geçersizdir.
mektedir. ABD, Küba'yı tehdit etmiyorsa ve devrime karşı
Koşullar listesi sonsuza dek ve gerçekçi olmaya­ şiddet kullanmak istemiyorsa, neden ablukaya alıyor
cak bir tarzda sürebilirdi. Küba .örneğin, ABD ile iliş­ ve niçin Guantanamo'daki üsse ihtiyaç duyuyor, niçin
kilerin normalleşmesi için bir koşul olarak, tek bir bu üssü hemen şimdi kaldırmıyor? Güney'de Küba'ya
Amerikan yurttaşının bile evsiz ve işsiz bırakılmaya­ çevrilmiş uçaklar ve füzelerle dolu olan üslerini tut­
cağı güvencesini talep edebilirdi. Bugünkü dünyada masının anlamı nedir? Uygun bir anda bir hava saldı­
bütün hükümetler başkalannın da aynı biçimde ör­ rısı düzenleme niyetleri yoksa neden Karayip'lerde
gütlenmelerini talep etseydi uygar birarada yaşama tehlikeli askeri manevralar, Küba'ya karşı yoğun bir
mümkün olmazdı. hava saldırısının provası yapılıyor?
Tam da zorluklarımız artarken, yönetiminin eko­ Gerçekler daha önce başkanın yaptığı övünmelere
nomimizi boğmak ve ablukayı sıklaştırmak istediği yaklaşan Aranson'un görünüşteki samimi sözleriyle
bir sırada ABD başkanmm dürüstlüğüne ve Kübalıla­ çelişiyor. Hiçbir siyaset bilimi, ne denli derin olursa
rın iyiliğini.istediğine kim inanabilir? * olsun ABD'nin söyledikleri ile yaptıkları arasındaki
Kübalılarla ilgili iyi niyeti hakkında böylesine tik­ uyuşmazlığı gideremez. Siyasal terimlerle söylersek,
sindirici bir biçimde övünen ve iki taraf arasındaki ça­ kinizm, demagoji ve bayağılıktan hiçbir ciddi ya da
tışmayı Küba'nın sisteminin yarıkürenin geri kalanıy­ onurlu sonuç çıkmaz.

64
ARTIK GÖRÜLMÜŞTÜR: Truva atı kimlikli Bülent Ecevit'in, CHP-SHP kimliğinin mezarcısı
olduğu görülmüştür.
ARTIK GÖRÜLMÜŞTÜR: Yıllanmış demagog Süleyman Demirel'in, bu düzenin mezarlık
imamı olduğu görülmüştür.
ORTAYA ÇIKMIŞTIR: SHP'nin ihanet kapısının önünde ter döktüğü ortaya çıkmıştır. SHP,
kaybettirdikleri ve futbolcu transferi örneği peşinden koştukları ile DYP'den farksız olduğunu
göstermiştir. Sosyal demokrasinin şaşılığının, ihanet kapısı önünde tereddüte dönüştüğü artık
ortaya çıkmıştır.
HEP lider ve milletvekilleri asıllarma dönmüşlerdir. Kaynayan Kürt kazanının buharıyla yük­
selen bu hareketin yöneticilerinin, hiç bir protokol ya da sözleşme yapmadan, kendilerini atan,
çok yakında Kürtler’e karşı sınır ötesi operasyonunu "elinizi çabuk" tutun diyerek utangaç bir
biçimde destekleyen SHP ile yapmış olduğu milletvekilliği ittifakı hiç bir şekilde onaylanamaz
bir nitelik almıştır.
SP Liderliği, eylülist darbe öncesinin sorumluluklarından kurtulmak için ciddi bir çaba gös­
termemek bir yana, en önemli konularda bir uçtan diğer uca fırlayarak varolan güvensizliği ar­
tırmaktadırlar.
AKTİF BOYKOT: Seçimde tek devrimci yol aktif boykottur.
BİR: ANAP, DYP, DSP karşı parti kabul edilmelidir. Bu seçimlerde, karşı partileri zaman için­
de eritecek uzun dönemli ve inatçı bir politika ve propaganda başlatılmalıdır.
İKİ: Sosyalist ve Kürt Devrimcisi adaylar desteklenmelidir.
AKTİF BOYKOT, budur. Bu, ilkedir. Ancak bu seçimin bazı pratik zorluklan görülmektedir.
Seçime girme hakkını elde eden SP'nin liderliği bir yana, tabanında, bu partinin sosyalist oldu­
ğunu düşünen iyi niyetli sosyalistler bulunabilecektir. SHP-HEP milletvekili ittifakı nedeniyle
Kürt halkının devrimci mücadelesini duyan devrimci Kürtler'in bu listede bulunmaları müm­
kündür. Bu durumlar bağımsız aday sayılabilirler; titizlikle incelenmeli ve böyle değerlendirme
yapıldığı takdirde mutlaka işaretlenmelidir.
SEÇİM, dünya sosyalist sisteminin yıkıldığı ve arkasından tiksindirici bir kapitalizmin çıktığı
bir zamanda yapılmaktadır. Bu yıkıntıya bakarak, çok yakındaki yıkıntıyı gözlerden kaçırma­
mak gerekmektedir: Türkiye düzeni de yıkılmaktadır. Bu yıkıntının üzerine, iki yüzlü, obur, bü­
rokrat, çürümüş ve kokuşan bir tekelli-emperyalist düzen oturtulmak istenmektedir. Düzen, bu
oturtma işlemi için bir iç savaş hazırlığı içindedir.
SORUN, artık sadece direnmek değil bu savaşı kazanma sorunudur.
ŞİMDİYE KADAR, Türkiye'nin devrimcileri hep kazandıklarını korumaya çalıştılar. Bunun
için hep yenildiler.
ÇÖZÜM, savunma değil hücumdur.
ÇÖZÜM, korumak değil sıçrayarak ilerlemektir.
SEÇİM çözüm değildir.
ÇÖZÜM, sosyalizm için ve sosyalizmde hiç durmamaktır.

TOPLUMSAL KURTULUŞUN BES YILI


Sahibi: Genel Müdür: Genel Koordinatör: Genel Yayın Yönetmeni: Yazı İşlerie Müdürü:
Bilgesu Erenus Haşan Akgüç M. Emin Sert Erhan Tezgör Servet Ulusoy
Yalçın Küçük Şevki Ömeroğlu Abdullah Keskin İlhan Akalın Orhan Gökdemir
Ahmet Zengin Çelik Bilgin Onur Erk Felemez Ak
Şevki Ömeroğlu Candan Baysan İlhan Akalın
Nejdet Kanbir H. Kaya Eker
Metin Ağaçgözgü
Sedat Yılmaz
Haşan Kara
Nejdet Kanbir
Kadir Güven
BÖLGE DEVRİMİ
EKİM DEVRİM İ, dünya sosyalizminin kalesinde, Almanya'da, eridiği bir zamanda gerçekleşti. Dev­
rim, beklenmedik bir yerde ve egemen bilgiçlerinin bilmedikleri bir kadro tarafından gerçekleştirildi. Sos­
yalizmin yıkıldığının düşünüldüğü bir zamanda, umulmadık bir yerde beklenmedik önderlerle gerçek­
leştirilmesi Ekim Devrimi'nin özellikleridir.
BUGÜN, çökmüştür.
STALÎN sisteminden çok uzaklaşmanın kapitalizm olduğunu göstererek tarihe mal olmuştur.
ÇÖKÜŞTEN hemen çıkarılacak iki ders görülmektedir. Bunlardan birincisi Trotskiy ve Mao'nun tarihin
kaydettiği önemli ve yiğit devrimciler olmasıyla ilgilidir. Yaşamlarını, anladıkları sosyalizmi kurmaya ve
bunun için sınıflı toplumu devirmeye ayırdılar. Gerilerinde trotskistleri ve maocuları bıraktılar.
TRO TSK İY VE MAO'nun ardılları, sovyet sisteminde gördükleri eksiklikleri, bir sosyalizm düşmanlı­
ğına çevirmekten kendilerini alamadılar. Yayınları ve eylemleri ile, dünya tekellerinin, istihbarat ve pro­
paganda örgütlerinin araçları haline geldiler. Küçümsedikleri varolan, reel sosyalizmin yıkımında payları
vardır. Bu pay onları, bundan sonraki devrimci sosyalizmden uzak tutacaktır.
CAHİLLEŞME Yİ temsil ettiler. Eğer reel sosyalizm, otuzlu yıllarda veya altmışlı yıllarda, sosyalizm ol­
maktan çıktıysa, şimdi olan nedir; kafasının içinde köy imamı örneği yanar-döner fırıldaklar yoksa, her
halde, Lenin'in heykellerinin çöp arabalarında taşınmasından sevinç duymamalıdırlar. Bunlar, Vietnam
halkının mücadelesine, Kastro'nun devrimine, Angola'ya destek olanlarla, Lenin'in heykellerini sürükle­
yenleri, Honecker'i düşman ellere teslim edenleri aynı yönetimin iki kliği sayacak kadar köy imamı kafa­
lıdırlar.
SOSYALİZM, bir dünya sistemidir ve bu çöküşe karşın hiç bir zaman unutulmaması gereken ikinci
derstir. Ekim Devrimi, bir bölge devrimi olarak doğmuş, ancak dünya devrimini gerçekleştirecek dina­
mizmden yoksun çıkmıştır. Başka ülkelerde devrimi kolaylaştırmak yerine, olan devrimlere destek ver­
miştir. Fakat sonuçta, geride kalan sınıflı sistemleri yıkmak iradesinden yoksun kalan, bu-nedenle kapita­
lizm ile barış içinde bir arada yaşamayı kabul eden sosyalizm, bir dünya savaşını ve bir soğuk savaşı
atlattıktan sonra, ikinci soğuk savaşta, barış içinde yaşamayı planladığı sistem tarafından çökertilmiştir.
FRANSIZ halkı, ilk burjuva devrimini gerçekleştirmiştir. Bunun onurunu taşımaktadır; daha sonra bir
kaç kez reddetmesine karşın onur, Fransız halkımndır.
RUSYA halkı, ilk sosyalist devrimini gerçekleştirmiştir. Büyük bir söz olmuş, büyük bir türkü olarak
dünyanın her yanında yankı bulmuştur. Rusya halkı şimdi devrimini reddetmiş, gelecek kuşakları, Rusya
halkına olan borçlarından kurtarmıştır.
BÖLGE devrimi gündemdedir. Eşitsiz gelişme yasası, Sovyet sosyalizmini aşacak bir devrimin onur ve
sorumluluğunu bu bölgenin halklarına vermektedir. Bu bölgenin halkları, Kürtler, Araplar, Ermeniler,
Helenler, Bulgarlar ve hiç kuşkusuz Türkler'dir.
BÖLGENİN sorunlarının çözümü ancak devrimledir,
SORUNLAR, bölgeyi devrime zorlamaktadır.
AKDENİZ'in bütün dillerde adı, Karalar Arası Deniz'dir. Karalar Arası Deniz, bölge halkını birleştir­
mek durumundadır.
KARADENİZ'in eski adı İyi Komşuluk Dcnizi'dir. Bölge halkı iyi komşuluk denizini aşarak birbirini
geliştirmek zorundadırlar. Dostluk ve karşılıklı sevgi, ancak birbirini geliştirmekle mümkündür.
"TEK BA ŞIM A kendimi ne kadar geliştiririm": Bu kapitalizmin öz ilkesidir.
"BİRLİKTE yoldaşımı nasıl geliştiririm": Bu ortakçılığın ilkesidir. Bölge devrimi, başından itibaren or­
takçılığın bu temel ilkesine göre örgütlenmek ve iktidarı almak durumundadır.
BÖLGE D EVRİM CİSİ, kendi halkının fev rim i ile bölge devrimini özdeşleştirebilendir. Bölgenin her
yöresindeki devrimi kendi devrimi kadâf öncelikli göremeyen bölge devrimcisi olmamalıdır: Bölge dev­
rimi bölgede kalmamak zorundadır.

"EKİM devrimi ölmüştür." Devrimci, 'Yaşasın Bölge Devrimi" diyebilendir.

DEVRİM Cİ, yıkıntıda devrimi görebilen ve dünya devrimini planlayandır.

You might also like