You are on page 1of 68

Aylı lt r a at er

Sayı 365 - Aralık 2020


Salgın (Kov d-19 v rüs) neden yle derg m z d j tal ortam ç n hazırlanmıştır.

İnsancıl
Aylık Kültür Sanat
Derg s
A A A E İ İ
Sayı: 365

Aralık 2020

SSN 1300-4158
SSN 1300-4158 Y L: 31 Aralık 2020 15 TL (KDV DAHİL)

Sah b ve Yazı
İşler Sorumlusu
Berr n TA

enel Yayın
Yönetmen
Ceng z ÜND DU

Tekn k Hazırlık
Tasarım
Hüray K L Ç

Düzelt
Özden Ö ÜTEMİ
Ahmet Cev zc

İlet ş m

(0212) 249 80 19
A 5
e-posta
el e e r e : el e e Z CE İ e
nsanc lderg s hotma l.com E m ayı ı ell
ar h : A tr p t l ma 54
a a cı Be h
a clc m elece te Et t r E tet C mh r yet em
l ler E t m e Ahla e Et
Kumrulu Yokuşu Sk.
Yıldırımakın Apt. No:8 ep l a la İ ta l
Da.:11 C hang r-Beyoğlu m r el
İstanbul ayat er e (2)
a t e
E C mh r yet Bayramı B l r B e e r a ı la
İnsancıl ere l
hakeml b r derg d r. ep l a
İÇİNDEKİLER Aralık 2020 /365

Ceng z Gündoğdu Dayak (Öykü) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe Tar h : Antropontoloj k Okuma 54 3

Hasan Uğur TAŞÇI Adem Elması Can (Ş r) 7

S. ÖZBUDUN-T. DEMİRER Gelecektek et kt r estet k 8

İbrah m İSPİR Ayak Ses (Ş r) 13

Berr n TAŞ Hep Yolda 14

Hasan AKARSU Yaşamak (Ş r) 19

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Özsözler Günlüğü (12) 20

Asım ÖZTÜRK Gerçekç l ğ n estet k boyutlarda yen den yaratılmasıdır ş r 22

Mehmet GÖKSU Dönen n Ş r (Ş r) 25

H. Haluk ERDEM Hayat Üzer ne (2) 26

PEN Cumhur yet Bayramı b ld r s 30

Mustafa GÜNAY Yapay Zekaya Aykırı Ş rler k tabı üstüne 31

Nurbanu KABLAN Ölel m (Ş r) 33

Dursun YİĞİT Ozan ve Gölges 34

Al KAYA Dua (Ş r) 38

N lüfer UÇAR Fak r Baykurt’a mektup (Şa r me mektuplar 11) 39

Müslüm KABADAYI İşaret koymak ha! (Öykü) 44

Hasan AKARSU Uçkun ve D ls z Ayna üzer ne 48

Hakan GÜGERCİNOĞLU F rar (Öykü) 50

Müyesser KARAİBRAHİM Anılardan 1991 52

İnsancıl’a Mektup 53

Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 54


KAPAK KONUSU

Ahmet CEVİZCİ (1959 - 2014)


1959 yılında Bursa'da dünyaya geld . İlkokul, ortaokul ve l se öğren m n Bursa'da
yapan Cev zc , Ankara Ün vers tes DTCF'n n Felsefe Bölümüne g rd . 1982 yılında
mezun olduktan sonra, yüksek l sans tez nde Sokrates düşünces n , Platon'un
d yaloglarından yola çıkarak nceled . 1989-1991 yılları arasında, Fransız hükümet n n
bursuyla, Par s'tek Sorbonne Ün vers tes nde doktora düzey nde araştırmalar yaptı.
Doktora dereces n 1991 yılında “Platon'un B lg Kuramı” adlı tez yle aldı. 1996 yılında
doçent, 2002 yılında da profesör oldu.
1 Aralık 2014 tar h nde, erken sayılab lecek yaşta y t rd ğ m z Ahmet Cev zc , Bursa
Uludağ Ün vers tes Fen-Edeb yat Fakültes n n Felsefe Bölümü başkanlığını
yürütmekteyd .
Cev zc , gerek çev r ler gerekse tel f yapıtları le ülkem z felsefe yazınına öneml
katkıda bulunmuş çalışkan b r felsefec -yazar olarak tanınmaktadır. Özell kle felsefe
tar h üzer ne k tapları, felsefeye lg duyan okurlara olsun, akadem syenlere olsun,
büyük yarar sağlamıştır. Felsefe tar h n n, felsefey öğrenme ve felsefe yapmadak
büyük önem n şöyle vurgulamıştır:
“Felsefe tar h n önemsemek gerekt ğ n düşünüyorum. Felsefe tar h aslında her
şey değ ld r, hatta çok şey b le değ ld r. Esas öneml olan felsefede b r yere geleb lmek;
nak l düzey n aşıp, özgün felsefi düşünceler yaratab lmekt r. Bununla b rl kte, felsefe
tar h olmadan; felsefi düşünüşü dünyada yaratan ve gel şt renler n nasıl
düşündükler n , hang koşullar altında ney kend ler ne problem ed nd kler n b lmeden
de, b r ülkede felsefen n, en azından kurumsal olarak gel şmes , doğrusu bana pek
mümkün gözükmüyor. Ülkem zde felsefe kültürünün gel şmes yolunda, sıkı felsefe
tar hler n n b ze epey b r katkı sağlayacağı nancındayım.”

Başlıca yapıtları:
Platon'un İdealar Kuramı Üzer ne Araştırmalar, 1989
Platon'un B lg Kuramı, F. M. Cornford, 1990 (Çev rmen)
Pha don, Platon, 1990 (Çev rmen)
Metafiz ğe G r ş, 2001
Kıta Avrupası Felsefes ne G r ş, D. West, 2001 (Çev rmen)
Büyük F lozoflar, B. Magee, 2001 (Çev rmen)
Et ğe G r ş, 2002
Felsefe Ter mler Sözlüğü, 2003
Postmodern zm ve Sosyal B l mler, R. Holl nger, 2005 (Çev rmen)
Parad gma Felsefe Sözlüğü, 2006
Felsefeye G r ş, N. Warburton, 2006 (Çev rmen)
İlkçağ Felsefes Tar h , 2007
On Yed nc Yüzyıl Felsefes Tar h , 2007
Felsefe: Temel Kavramlar ve Kuramlar, K. Ajduk ew cz, 2007 (Çev rmen)
Sokrat k Hüman zm, L. Verseny , 2007 (Çev rmen)
Menon, Platon, 2007 (Yorumlu Çev r )
Ortaçağ Felsefes Tar h , 2008
Aydınlanma Felsefes , 2008
Felsefe Ans kloped s , 2004-2008, 6 c lt (Ed tör)
Öykü

Dayak

Cengiz GÜNDOĞDU

Derneğimizde bu yıl felsefe derslerini Hoca önce sapsarı oldu... Ben kendi adı-
Doç. Dr. Nesrin Hanım veriyor. Nesrin Ha- ma hocanın bu duruma düşmesine utandım.
nım, o güzel bir kadın ki, biz hepimiz bu ka- Ama hoca kendini toparladı. Alaycı bir
dına aşık olduk. sesle,
Biz felsefe semineri katılımcıları hemen - Siz mi devrim yapacaksınız dedi.
dedikoduya başladık. İnancımıza göre Nes- - Evet dedi arkadaşımız, bizim derinliği-
rin Hanım, felsefede pek bilgili değildi. An- mizi bilmiyorsunuz.
cak çok güzel bir kadındı... Güzelliğiyle pro- Fazla konuşturmadılar arkadaşımızı...
fesörleri büyülemiş, öyle doçent olmuştu. olay bastırıldı.
Nesrin Hanım gerçi felsefede yetkin, an- Ertesi hafta hoca seminere şöyle başladı.
laşılır bir dille seminer veriyordu. Bizim kimi- - Bugün sizlere bir komünist ayaklanma-
leyin saçma sorularımızı bile sabırla yanıtlı- yı anlatacağım. Yıl 1916-1919. Spartakist
yordu. ayaklanması kanla bastırıldı. Liebknecht ile
Doğrusunu söylemek gerekirse bu durum Rosa Luxemburg olmak üzere binlerce kişi
kimi arkadaşları kızdırmıştı. Nesrin Hanım’a katledildi. Alman Komünist Partisi hesap-
kızanlardan biri de bendim. laşmaya girişmedi. Şöyle düşünüyorlardı.
Nesrin Hanım derslerini sürdürürken ba- Partimiz Alman işçi sınıfının gerçek yığın
partisidir. Her yerde düşmana saldırmalıdır.
kın neler oldu.
Buna Saldırı Teorisi denir.
O gün Nesrin hoca, bugün Platon’a baş-
Hepimiz sessizce hocayı dinliyorduk.
lıyorum deyince, Nesrin hocaya kızan bir ar-
Nesrin Hoca daha sonra şunları söyledi.
kadaşımız söz istedi. Nesrin hoca,
Fritz Heckert Alman Komünist Partisi adına
- Buyrun sizi dinliyorum, dedi.
Lenin’le görüştü.*
Arkadaşımız,
Heckert tam güveniyordu kendine, Le-
- Nesrin artık senli benli olduk. Sizden
nin’den övgü bekliyordu. Lenin alaycı bir
saklayacak değiliz ya, biz felsefe doçenti ol-
sesle,
mak için burda değiliz . Bize Platon anlatma,
- Haydi yoldaş Heckert dedi, sonra şöyle
bize devrimden söz et. Silahtan söz et.
konuştu.

Aralık / 2020 1
- Orta Almanya’daki kahramanca mace- - Geçen hafta derinlikten söz eden. O
ranızı anlattın bize. derinlikte işçi sınıfı, köylü, ordu yoksa iyi bir
Lenin daha sonra şunları söyledi. dayak yersin.
- Bu işe nasıl kalkıştınız şaşırıyorum. Siz Hepimiz donmuş gibiydik.
provakasyona geldiniz. Esaslı bir dayak atıl- Nesrin Hoca çantasını topladı gitti, gidiş
dı size. o gidiş bir daha gelmedi. Gitmeden önce
Hoca burda durdu. şunları söyledi.
- Bakın Lenin ne diyor arkadaşlar dedi. - 12 Eylül faşizmini unutmayın.
“Bolşevikler Rusya’da kazanmış ve iktida-
rı ele geçirmişlerdi. Çünkü onlar yalnız işçi
sınıfının çoğunluğuna değil orduyu da hatta
köylünün ezici çoğunluğunu da yanına çek-
meyi başarmışlardı.”
Hoca burda durdu. Sınıftan çıt çıkmıyor- * Çağdaşlarının Gözüyle Lenin, Çeviren: Güneş
du. Sinek uçsa duyulurdu. Hoca şöyle ko- Şahiner, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2005.
nuştu,

2 Aralık / 2020
Felsefenin Gör Dediği:

Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma 54

Betül ÇOTUKSÖKEN*

Nermi Uygur kendisiyle ve kendisi olma- herkesi ortak eden Nermi Uygur’un sunduk-
yanlara ilişkin tüm karşılaşmalarının sonucu larıyla dünyaya artık bir başka gözle bak-
olarak ortaya çıkan karşılamalarında dene- maya başlayan okur, kimi zaman bir ağaç-
menin söylemini yeğler. Öteden beri biliyoruz la, kimi zaman bir meyveyle, kimi zaman,
ki onun bilme kaynakları kendisi, başkaları, zamanaşırı kimliklerle, bir doğa parçasıyla
kitaplar, hatta mekânlardır; özellikle kentler- buluşur. Nermi Uygur’un son kitaplarında
dir. Nermi Uygur kendi deyimiyle “Dünyanın denemeci kimliği iyice öne çıkar; karşılaştık-
Gidişi”ne yine kendi deyişiyle bir “Sinoplugil” ları arasında sürekli olarak karşılaştırmalar
olarak yönelir; bu belirlemeler iki salkım gi- yapar. Yine insan bağlamında biriciklikler-
bidir; nasıl ki bir salkımda çok sayıda öge den taşan ortak fenomenlere yönelir; çünkü
asılıdır; tıpkı bunun gibi, bu başlıklar altın- düşünce kazılarında, derinlerde onu en çok
da düşünceler birbirini peş peşe izler. Birin- uğraştıran, has bir felsefi tutum olarak, bir
ci salkımda “Sinoplugil” duruşu yer alırken, şeyi kendisi yapanın ya da yapanların peşi-
ikinci salkımda “Dünyanın Gidişi” bir durum- ne düşmektir. Bu ‘Sinoplugil’ için de böyledir
lar toplamı olarak gözler önüne serilir. Neler elbette; ‘Bir ‘Sinoplugil’i kendisi yapan ne-
yoktur ki bu salkımda? İnsan dünyasında ne dir? Kuşkusuz burada ilk örnek, arketip et-
varsa kendine yer bulur burada; o denli bü- kileyici olacaktır; çıkış kaynağının özellikleri,
yük, zengin, verimli bir salkımdır bu… özgül ayrımları belirleyici olacak ve bu özgül
Kendisiyle ve kendisi olmayanla karşı- ayrımlar giderek taşınır, paylaşılır olacaktır.
laşmalarının odağında öncelikli olarak bu Yeni bir yakınlık, akrabalık türü doğacaktır:
kez Sinoplu Diogenes yer alır. Daha önce düşünce akrabalığı, kültür akrabalığı, yakın-
kaleme aldığım “Önsöz Yerine: Okur-Yazar- lığı. ‘Ben kimlerdenim?’ sorusunu soran her-
lık Serüveninde ‘Çözümleyici Felsefe’den kes, bu tür bir düşünme kazısı yapan herkes
‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi Uygur”1 başlıklı kendisini daha iyi konumlandırmış olacaktır.
yazıda dile getirildiği gibi, “Salkımlar’da2 bir Her türlü gerçeklik durumuyla sürekli bir bi-
‘Sinoplugil’ olarak dünyaya uzanan Nermi çimde hesaplaşma içinde olan filozof, kendi
Uygur, insanın varolan karşısındaki duruşu- gerçekliğini, öznel dünyasını da sık sık göz-
nu çokanlamlılığı gözeterek, tüm ayrıntıla- den geçiren, ‘kim olduğu’ sorusunu sık sık
rıyla ortaya koymayı, açık kılmayı dener; her dile getiren kişidir. Çünkü filozof, kendisine
şey onun düşünsel, söylemsel dokunuşuyla yönelik bilinciyle her türlü gerçeklik durumu-
biricikleşir. Okur-yazarlığına, yaşantılarına na bakar.’3

Aralık / 2020 3
Sinoplugil kimdir, ne yapar? ’Bir Sinop- Salkımlar’da 20. yüzyıldan 21. yüzyıla
lugil olarak Diogenes’i işte o yapan ya da geçişe de yoğunlaşan Nermi Uygur, ken-
kendisi yapan nedir?’ Nermi Uygur iki başlık di beniyle yüzyılı arasındaki ilişkiyi mercek
altında topluyor bunu: ‘Bağımsız karşı’, ‘Et- altına alır; âdeta yüzyılıyla hesaplaşır; bu
kileme ustası’. ‘Bağımsız karşı’da kendisine onun yüzyılına mesafe alışıdır. Mesafe alış
yönelen filozof, etkileme ustası olarak baş- da yine antropontolojinin öne çıkardığı bir
kalarına yönelir.’4 Sinoplugil olmanın ortak yönelme türüdür. Yönelmenin bir türü olarak
paydalarını Nermi Uygur şu belirlemelerde mesafe alışta, sanki zehir-panzehir ilişkisi
gözler önüne serer: Bireye, doğaya, bu dün- ortaya çıkar. Nermi Uygur bu bağlamda yüz-
yaya, bağımsızlığa, özgürlüğe önem verme; yılının en olumsuz yanlarını sergiler: “Soy-
bağımlılığı, özellikle maddesel olana bağım- kırımlar, toplu öldürmeler (…)”7 Ama aynı
lılığı reddetme, dil kullanımına özen göster- yüzyılda insan hakları yönünden neredeyse
me, kuram-eylem birlikteliğini yaşama dün- olağanüstü çabaları da görmek mümkün.8
yasında ilke edinme, hümanist
bir tutumu benimseme, yapıcı
eleştiriden yana olma, yalnız
kalabilme erdemini gösterme,
aporia’lara dolanma, özgül ni-
telikli olma.5 Benzer ilkeleri edi-
nerek ‘Sinoplugil’ olarak dünya-
ya, dünyanın gidişine yönelen,
uzanan Nermi Uygur’un dünya-
yı, kentleri, kültürleri, insanları,
farklı zaman dilimlerini betimle-
yişi, yazarları okuma serüveni-
nin incelikleri Salkımlar’da he-
pimizi sarıp sarmalar.”6
Nermi Uygur antropontolo-
jinin en temel tezi olan “arada
olma”yı, çağlar arasında, kent-
ler, köyler arasında, kısaca
mekânlar arasında olmayla ör-
neklendirir; somut olarak gözler
önüne serer. Onun tekil-tümel
geriliminde özetlenebilecek
olan keskin gözlemleri geç-
miş-gelecek ekseninde hepimiz
için öğreticidir. O hep insanı
anlatır; insanı betimler, öyle ki
insan-insan, insan-eğitim, in-
san-devlet ilişkisini sürekli ola-
rak gündeminde tutar.

4 Aralık / 2020
Bir başka olumsuzluk ona göre, doğayla eğitim, öğretim. İnsan-yetişimi olmayan bir
olan ilişkilerde kendini gösteriyor.9 20. yüz- eğitim-öğretim tasarlayıp uygulamak, yanlış
yıl, savaşların yüzyılı neredeyse; ama öte bir şey yapmak demektir.”14 Örgün, yaygın,
yandan da insan yaşamını sağaltmaya yö- ne türlü olursa olsun, tüm eğitim onun ilgi
nelik başarılar var aynı zamanda: “Varlık- alanındadır ve her insan sürekli bir öğren-
ça, değerce kaypak, çelişik, ikilemli bir çağ me öznesidir; okul ya da okul dışı hepimiz
yüzyılımız. Milyarlarca insan paylaşıyor bu sürekli olarak öğreniriz. İnsanı insan yapan
yazgıyı. Deyim yerindeyse, hem talihli hem tümüyle eğitimdir, hepimizin de deneyimle-
talihsiz bir konumdayız yüzyılımızın konu- diği gibi.
muyla.”10 Geçiş çağında olmanın, bir yüz- Bildiğimiz gibi, “bunalım” Nermi Uygur
yıldan ötekine geçişin verdiği esinle, “(…) antropontolojisinin eksen kavramıdır. Ancak
neler götüreceksin Yirmi’den Yirmibir’e?”11 bunalımdan, yine onun deyimiyle, bir yaşa-
sorusunu da sormadan edemez. Tam da bu ma kültürü oluşturmak, insan başarısıdır.
noktada iyimserlik onu sarıp sarmalayacak- İşte bu başarı da eğitimle elde edilebilecek
tır. Özbilinci olan bir varlık olarak insan, yüz- bir sonuçtur aynı zamanda. İnsanı bunalım-
yılına ilişkin olmak üzere, bir “Yüzyıl ufku” dan kurtaracak olan da eğitimden başkası
kavrayışını ortaya koyacaktır: “(…) özel değildir. “Pek çok şeyin, öğrenmemize açık
yaşama süreci boyunca kendini gerçekleş- olduğu bir evrende yaşıyoruz. Söz geli-
tiren insan varlığının, kendine, çevresine, mi güvenle düşünmek, uygunu uygunsuzu
kendinden ötelere bakmada vazgeçilmez gözlemlemek, gerekeni gerektiği gibi düzelt-
bir uzay-zaman gerçekliğidir. Kişisel olduğu mek, önemleri sağduyuyla ölçüp biçmek,
kadar nesnel, özel olduğu kadar tarihsel bir dertte sevinçte dayanıklı olmak, birlikte ya-
oylumdur yüzyıl.”12 Her yüzyıl öncekileri de şamada başkalarını en az özümüz kadar
tortu olarak içinde barındırdığına göre, çe- kollamak, kültürün tekniğin yanetkileri altın-
şitlilik alabildiğine belirgin ve bir o kadar da da ezilmemek, ~uzun uzun sayıp dökmeye
etkileyicidir 21. yüzyılda. Ayrıca bir “yüzyıl ne gerek var, pekçok şey öğrenmeye açık.
duygusu”nun da13 insanı sarıp sarmaladığı- Hattâ, zaman zaman, başta özümüz, kimse-
nı dile getiren Nermi Uygur bu son iki yüzyılı yi kandırmadan öğrenmemize açık olmayan
süreklilik içinde karşılaştırır. Her zaman dile hiçbirşey yokmuş gibi davranmayı öğren-
getirdiğimiz karşılaşma-karşılama-karşı- memiz gerekir.”15 Burada en çok dikkatimizi
laştırma edimini sürekli kılar, o denli geniş çeken insansal duruş ise dayanıklı olmada
varlık ilgisi bu edimlerin eşliğinde varolanı özetlenebilir. Son zamanlarda sıklıkla dile
nesneleştirir; aynı zamanda kavramlaştırır. getirilen “resilience” terimini/kavramını tam
Nermi Uygur, daha önceki yapıtlarında da burada anımsayabiliriz. Bu terim/kavram
gündeme aldıklarını yeniden yeniden iş- insanın birey ve kişi olarak olup bitenler kar-
ler; örneğin eğitim-öğretim-yetişim konuları şısındaki bir tür duruşudur; güçlü olmasıdır,
bunlardan biridir. Yine insanı öne çıkararak, direngen olmasıdır, dayanıklılığını edimle-
insan etkisinin ne denli önemli olduğunu rinde bizzat göstermesidir.
hesaba katarak sözünü/söylemini sürdürür. Genel olarak karşılaştığı her durumu ya
“Bilgi ve teknik işi olmaktan çok, insan işi- da her insanlık durumunu ve duruşunu ya-
dir eğitim. İlle de ‘iş’ deyimini kullanacaksak şantılama yoluyla öne çıkarmayı deneyen,
insan-olma işinde insanın insana yardımıdır öznel dünyasının ögesi kılan, her insanlık

Aralık / 2020 5
duruşuna bilgece bir tutum içinde, sanki bir 2- Nermi Uygur, Salkımlar, İstanbul: Yapı
felsefi danışman gibi yaklaşan Nermi Uygur, Kredi Yayınları, 1998: Nermi Uygur, Bütün
mekânla olan ilişkisini özellikle kent üzerin- Eserleri II, 2. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayın-
den kurar. Kent-insan birlikteliğini sürekli ları, 2017, ss. 1931-2250.
olarak öne çıkarır: “Dilediğin yerde, gönlün- 3- Betül Çotuksöken, “Sinoplugiller ve Ner-
ce güzel yönleriyle kent olsa; sen dileme- mi Uygur”, Felsefe: Özne-Söylem, İstanbul:
yince kent olmasa, ne güzel olurdu! Ancak Notos Kitap Yayınevi, 2013, s. 99.
kısa süreden beri büyük kentlerde otursa 4- Betül Çotuksöken, “Sinoplugiller ve Ner-
da, binlerce yıldan beri insan, kent’i köy’üyle mi Uygur”, Felsefe: Özne-Söylem, İstanbul:
kent-insanı. İşte bu anlamda, çoğun kendi- Notos Kitap Yayınevi, 2013, s. 102.
ni kent-dışında tasarlayamıyor bile. Kent’i 5- Betül Çotuksöken, “Sinoplugiller ve Ner-
ne denli sorgulasak yeridir öyleyse. Ne ki, mi Uygur”, Felsefe: Özne-Söylem, İstanbul:
kent’i sorgulayan insan kendini biliyor mu ki. Notos Kitap Yayınevi, 2013, ss. 107-110.
Özde: “Kent nedir?” sorusu ile “İnsan nedir?” Ayrıca bkz. Betül Çotuksöken, “Sinoplu Di-
sorusu ayrılmazca birbirine yapışık sorular. ogenes ve Nermi Uygur”, Anadolu’da Felse-
İnsan, kent’i sorgulamakla kendisini, özyaz- feye Yolculuk II. Sinoplu Filozof Diogenes,
gısını sorgulamış oluyor.”16 Buradaki belirle- Yayıma Hazırlayanlar: Harun Tepe-Betül
me de antropontolojik olanı öne çıkarmanın Çotuksöken, Ankara: Türkiye Felsefe Kuru-
bir başka göstergesi olarak görülebilir. mu Yayınları, 2015, ss. 109-117.
Nermi Uygur tüm yaşam alanlarına bel- 6- Betül Çotuksöken, “Önsöz Yerine:
li bir hiyerarşiyi gözetmeden olabildiğince Okur-Yazarlık Serüveninde ‘Çözümleyici
yansız bir şekilde bakar; tüm yerleşimlerin Felsefe’den ‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi
kendine özgü erdemleri vardır. Bu duruşta Uygur” Nermi Uygur, Bütün Eserleri II, 1.
Nermi Uygur’un kendisinin yaptığı bir nite- Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, ss.
lemeyle “daha iyici” (meliorist) olduğunu so- 20-21.
mut olarak görebiliriz. 7- Nermi Uygur, Agy., s. 2019.
8- Nermi Uygur, Agy., s. 2020.
9- Nermi Uygur, Agy., s. 2020.
* Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üni- 10- Nermi Uygur, Agy., s. 2022.
versitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi 11- Nermi Uygur, Agy., s. 2028.
Felsefe Bölümü. 12- Nermi Uygur, Agy., s. 2029.
13- Nermi Uygur, Agy., s. 2042.
Dipnotlar 14- Nermi Uygur, Agy, s. 2237.
1- Betül Çotuksöken, “Önsöz Yerine: 15- Nermi Uygur, Agy, s. 2238.
Okur-Yazarlık Serüveninde ‘Çözümleyici 16- Nermi Uygur, Agy., ss. 2151-2152.
Felsefe’den ‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi
Uygur” Nermi Uygur, Bütün Eserleri II, 1.
Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, ss.
1-25.

6 Aralık / 2020
Adem Elması Can

ben hangi kasırgalardan düşmüşüm


deli gibi su veren çavlanlardan
gelecek ağrısına sızlana sızlana
örtüsü etimdeki düşten de öte

zamana ayarlı kırıla döküle


her sese hüzün kesen elleri sabır
direniş günlerine örgülenen ömür
masallarına inandığımız zeytin dalı

ten nerde, nefes nerde, sen neredesin


yok hükmünde öpüştüğüm dünyamla
ateştim aslında. yaşamın iki ucunda
cemresi tüten topraktım ileriye döllenmiş

ayetler okunup adım dualarla konan


kütüğüne çivi çakılan şah damarımla
büyümeye öykünen adem elması bu can
har ağacına yaslanıp konuşurken tanrıyla

gidenler gitti, indiler amansız yalnızlığa


bıraktım sesimi esrik bir yaprağa
şimdi külüm ıssız denizlere bırakılan
rutubetli ruhlar çarpıyor yüzüme...

Hasan Uğur TAŞÇI

Aralık / 2020 7
Gelecekteki etiktir estetik

Sibel ÖZBUDUN-Temel DEMİRER

“Sanat, çağın duyarlılığı için küre ve coğrafyamızda bu alanda İsmail


bir meydan okumadır.”1 Tunalı’nın ‘Marksist Estetik’i3 yanında Afşar
Timuçin4 ile Murat Belge’nin -tartışmalı- ya-
Cengiz (Gündoğdu) hoca(mız) zamana pıtından5 söz edebiliriz.
da, egemen düşünceye de meydan okuma- Özellikle Gyorgy Lukács6 ile George
ya ısrarla devam ediyor. Yarının, geleceğin Thompson, Terry Eagleton, Raymond
ahlâkı estetik konusunda da hepimize, her- Williams’ın Marksist estetik konusundaki
kese hayat bilgisi dersi vermeyi sürdürüyor. yapıtları da atlanmamalıdır.
Hem de, “estetik” denildiğinde akla ilk gele- Evet, estetik üzerine ne Karl Marx ne de
nin estetik ameliyat olduğu kapitalist kültürel Friedrich Engels doğrudan bir yapıt kaleme
çölün orta yerinde! almamışlardır; ancak Marksist kuramda sa-
Büyük bir öneme haiz ‘Estetik Kategori- natı üretim ilişkileri bağlamına yerleştirmek-
ler-Bilimsel Maddeci Diyalektik Estetiğe Gi- le Marksist estetiğin temel ilkesini ortaya
riş’2 başlıklı yapıt, Berrin Taş’a duygu yüklü koymuşlardır.
estetik bir ithaf ile başlıyor. Yılların can yol- Antik Yunanca’da “aisthetike/duyum”
daşlığına bir minnetin ifadesi. sözcüğünden mülhem estetik, hayat ile sa-
Yapıtın “Estetik Kategorilere Giriş” baş- natın bileşkesidir.
lıklı “Birinci Bölüm”ünde (ss. 11-62), “Bilim- Kökeni Platon’dan Alexander Gottlieb
sel diyalektik maddeci öğretinin, insanlığın Baumgarten’a, Immanuel Kant ile Friedrich
estetik düşünce tarihinin en yüksek aşama- Hegel’e uzanan, güzel üzerine düşünmeye
sı” olduğunun altı çiziliyor. çağıran güzel ile sanatların doğasını incele-
“Maddeci diyalektik estetiğin bilimselliği” yen felsefe dalıdır.
Marksist açıdan, gerekçeleriyle izah edilir- Immanuel Kant’a, “Dünyadaki tek objektif
ken; “Güzel-olan”ın, “İnsandan başla”dığı yargı estetik yargıdır,” dedirtendir.
ve “sanatla sınırlandırılamayacağı” hatırlatı- “Duyusal bilginin mantığıdır,” vurgusuyla
lıyor. Şaşırtıcı zenginlikteki örnekler ile… Alexander Gottlieb Baumgarten’ın, “Estetik,
Yapıtın “Aydınlığı Örenler” başlıklı “İkinci güzel üzerine düşünmedir. Bu hususta te-
Bölüm”ünde (ss. 63-108) pozitif; “Üçüncü Bö- mel belirleyici ‘motiv cognitio sensitivia/ du-
lüm: Karanlığı Örenler”de (ss. 109-154) ne- yusal bilgi’dir” biçiminde ifade ettiğidir.
gatif örnekler ustalıkla, birer birer sıralanıyor. Hegel’in de, ‘Estetik Dersleri’nde, “Este-
“Estetik” konusunda söz edebilecek isim- tik sözcüğü, aslında duyu bilimi; duyma bili-
lerin bir elin parmağı kadar az olduğu yer- mi anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, bu

8 Aralık / 2020
derslerin asıl konusunu yan-
sıtmaktan uzaktır. Estetik
adından hoşnut olmasak da,
bu adı kullanmakta bir sa-
kınca yoktur. Yeter ki Estetik
dediğimiz zaman, güzel sa-
natın felsefesi anlaşılsın,”7
notunu düştüğüdür.
Aristoteles’in dediği gibi
“Ahenk ve uyumdur.” Veya
estetik kaygı insan(lık)ın ol-
ması gereken hâlidir.
“Olmazsa olmaz” bir öğe
olarak estetik, düşünce-
nin bir biçimidir. Alexander
Gottlieb Baumgarten’a göre
de, bir çeşit mantıktır ya da
onun deyişiyle “Mantığın kü-
çük kız kardeşi”dir.
Estetik, bir nesnenin/ du-
rumun, doğuştan gelen veya
deneyimlerle edinilen bilgi-
lerle karşılaştırılma noktası-
dır. Ve en önemlisi de “Es-
tetik kavrayış sanki bir mey-
dan okumayla karşı karşıya,
sanki kaosta boğulmakta”y-
ken;8 ideolojiden ayrılmaz...
Varlığı anlamlandırırken;
güzelliği duyusal bir mantık
platformuna oturtmaya çalı-
lendirme ölçütlerinin oluşturulmasına katkı-
şan bilimdir estetik.
da bulunur.
Estetiğin ya da estetik bilginin varmak
Onun görevi, bulanık ve karmaşık olan
istediği şey, son noktası; hakiki bilgidir. Ta-
duyuya dayalı bilginin mükemmelliğini araş-
savvurla reel varlığın uyuşması hakikattir,
tırmaktır.
gerçek bilgidir.
Peki estetik niye gereklidir, insana ne ka-
Estetik kavramı, güzel olanı aramak ve
zandırır?
duyumsamaktır.
Güzel vasıtasıyla kurulan ilgi ve bu ilginin
O, her şeyden önce sanatın değer yük-
sürekliliği insanın objeler dünyasına bakışını
lemesi için gerekli bir alandır. Sanatın “öz-
değiştirir. Objeler üzerine verdiği hükümleri
gün” dünyasına girerek onun insan zihninde
birer beğeni yargısına dönüşür. Bu ilgiler-
somutlaşmasını sağladığı kadar; kurumsal
le estetikten yola çıkarak, erdemli olma ve
boyutunu da ortaya çıkarmıştır.
yüksek bir ahlâka kavuşma böylece dolaylı
Estetik, sanatsal etkinliğin, çeşitli yollarla
biçimde sağlanır.
‘Dış(a)vurumlarını çözümlemede ve değer-

Aralık / 2020 9
Yani geleceğin ahlâkıdır, olacaktır este- Toplumun uzlaşmaz karşıt sınıflara bö-
tik! lündüğü, çelişkilerin her alanda bir çatışma
Estetiğin sanat ile iç içe geçen bağıntı- biçiminde kendini dışa vurduğu kapitalist
sına gelince: “Sanat, estetiğin bir icadıdır,” düzende, sınıflardan ve onların çıkarların-
yanıtını verir Octavio Paz… dan bağımsız, kendinden menkul bir sanat
Çünkü sanattan ayrılamaz olan (hadi ol- olamaz.
ması gereken diyelim) estetik yaratım, her Ve her çağın egemen fikirleri o çağın
şeyden önce bir toplumsal faaliyettir. egemen sınıfına aitken; V. İ. Lenin hatırlatır:
Tam da bunun için kapitalist üretim tarzı- “Sayın burjuva bireyciler, mutlak özgürlük
nın sanatı durmadan metalaştırıp; de-esteti- üstüne çektiğiniz söylevlerin ikiyüzlülükten
ze ettiği güzergâhta, “Kimin İçin?” sorusunu başka bir şey olmadığını söyleyeceğiz siz-
net biçimde yanıtlayan sanatsal faaliyet, in- lere. Para gücü üzerine kurulmuş bir top-
sani faaliyet(leri) yabancılaşmadan kurtar- lumda, bir avuç zengin insan asalak hâlinde
maktır. yaşarken emekçi yığınların yoksulluk içinde
Bunu yapabilecek de Marksist sanattan, süründükleri bir toplumda gerçek, fiili hiçbir
estetikten başkası değildir. ‘özgürlük’ olamaz… Burjuva yazarın, sanat-
Hatırlansın, Karl Marx’ın, “Kapitalist üre- çının, oyuncunun özgürlüğü, para kesesine,
tim birtakım manevi üretim dallarına örneğin çürümeye, satılık olmaya gizlice (ya da iki-
sanata ve şiire düşmandır,”9 biçimimde ifade yüzlü biçimde gizlice) bağımlılıktan başka
ettiği vahşetin ortasında bir karşı koymadır bir şey değildir.”10
sanat. “Sanatçı,11 nesneleri nasıl görmek istedi-
Kabaca, bir şey ortaya koyma ve yarat- ği gibi değil, onları gerçeklikte nasılsa öyle
ma anlamına gelen sanat, insan duygu, dü- gördüğü için sanatçı”yken;12 içinde yaşadı-
şünce ve güzellik anlayışının belirli bir tasa- ğı nesnel dünyadan kaçıp kurtulamaz, bu
rım içinde ve estetik formda ifade edilmesi- nesnellik üzerinde hareket ederek eserini
dir. Sözünü ettiğimiz yaratma/ yaratıcılık dış ortaya çıkartır. Sanat eserinin içeriğinden,
dünyanın, insanın, toplumun basit biçimde maddi-tarihsel şartlara uyup uymadığından
yansıtılması olamaz. bağımsız olarak sanatçı, yarattığı sanat
Sanat, toplumdaki çelişkileri çarpıcı bir eseri üzerinden hangi tarafta olduğunu or-
biçimde gösterip, estetize ederek sunarken; taya koymuş olur. Her ne şekilde üretilirse
nesneyi dönüştürmekle kalmaz, kendini de üretilsin, içinden çıktığı toplumun lekeleri-
dönüştürür. V. İ. Lenin’in ifadesiyle “İnsan nin, sosyal ilişkilerinin ve sosyal psikoloji-
bilinci nesnel dünyayı yalnızca yansıtmakla sinin damgasını taşımayan bir sanat eseri
kalmaz, ama aynı zamanda onu yaratır da.” olamaz. Çok açık ki, sınıflı bir toplumda,
Verili gerçeklik ile insanın söz konusu politika ya da sanat için tarafsızlık, yalnız-
gerçekliğe müdahale edip, onu dönüştüre- ca egemen sınıfın tarafında olmak anlamına
rek yeniden yaratmasına ilişkin diyalektik, gelir ki, Cengiz Hoca’nın “pozitif” ve “nega-
sanatta doğrudan somutlanır. tif” örneklerinde bu meselenin somutu net
Bu hâliyle sanat, bir toplumsal bilinç bi- biçimde ortaya konuluyor.
çimidir. Yani o biçimi belirleyen insanın top- Bu çerçevede estetik teorilerini gelişti-
lumsal varlık koşullarıdır. Dolayısıyla kapita- rirken Karl Marx ve Friedrich Engels doğal
list toplumda burjuva sanatta ifadesini bulan olarak kendi kazanımlarını seleflerinin kaza-
bilinç, burjuva bilinci/ ideolojisidir. Burjuva nımlarına dayandırıyorlardı.
sanat, egemen ideolojinin geniş kitlelere Onlara göre sanat, toplumsal bilincin bi-
empoze edildiği bir üretim alanıdır. çimlerinden etmenlerden biridir ve bu ne-

10 Aralık / 2020
denle toplumsal bilinçteki değişimin sebep- Aristoteles’in, “Güzel, düzen ve büyüklük
leri insanın toplumsal varlığında aranmalıdır. içinde bulunur”…16
Karl Marx ile Friedrich Engels, sanatın Plotinos’un, “Güzel, İyi’nin ve Doğru’nun
toplumsal doğasını ve tarih içindeki gelişimi- görkemli parlaklığıdır”…17
ni ortaya koydular. Sınıf karşıtlıklarının oldu- Immanuel Kant’ın, “Estetik yargı, Gü-
ğu bir toplumda sınıf çelişkilerinden ve belirli zel’den duyulan hazdan önce gelir ve este-
sınıfların siyaset ve ideolojilerinden etkilen- tik sürecin taşıyıcısıdır… Her türlü çıkardan
diğini gösterdiler. ve yarardan sıyrılmış bir hazzın konusuna
İnsanın sanatsal yeteneklerinin, dünyayı ‘güzel’ deriz”…18
estetik olarak algılama, güzelliğini anlama Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in, “Sa-
ve sanat eserlerini yaratma kapasitesinin, nattaki güzel, sonlu bir şeyde tasarlanan bir
insan toplumunun uzun süren gelişimi sonu- sonsuzluktur”…19
cu ortaya çıktığını ve insan emeğinin ürünü Martin Heidegger’in, “Hakikât, var olanın
olduğuna dikkat çektiler. ‘1844 El Yazmala- gizlilikten kurtulmasıdır. Hakikât, varlığın ha-
rı’nda Karl Marx, emeğin, insanın güzelliği kikâtidir. Güzellik, bu Hakikât’in yanında or-
algılama ve yeniden üretme ve “Güzellik taya çıkmaz, onunla iç içedir. Eğer Hakikât
yasalarına uygun olarak” nesneler oluştur- bir sanat yapıtı içine girerse, o zaman güzel-
ma kapasitesinin geliştirilmesindeki rolünün lik olarak görünür. Görünen şey, Hakikât’in
altını ısrarla çizdi.13 yapıt içindeki bu varlığı olarak güzelliktir,”
***** biçiminde tanımladığı düşüncede, akılda,
Alexander Gottlieb Baumgarten’nun, ruhta, yaşamda bulunur.
“Gerçekleştirmek istediği idea, güzel üstüne Maddi-fiziki dünyada bulunan güzellik ise
düşünme sanatıdır,” notunu düştüğü este- bu “mutlak ruh”un, “akıl”ın bir yansıması, so-
tik konusunda; “En güçlü şeylerden birinin mutudur.
estetik olduğuna inanıyorum,” notunu düşer *****
Kalle Lasn. Terry Eagleton’ın, “İnsanların sömürüye
Gerçekten de “Estetik görü sanatçının karşı mücadelesiyle geçmişin edebiyatı ara-
‘göz olma’ yetkinliğiyle ilgilidir. Sanat yap- sında bağlantı kurmadıkça, günümüzü tam
mak her şeyden önce böylesi bir yetkinliğin olarak anlayamayız ve onu etkin bir biçimde
koşullarını gerektirir. Estetik yönelim gelişi- değiştiremeyiz... Bu zorunluluğu yerine ge-
güzel bir bakışı değil, uyarlanmış bir gözle- tirmezsek bizi daha iyi bir sanat ve daha iyi
mi gerektirir. (…) Estetik algıda içsellik ku- bir topluma götürecek metinleri okumada ve
rucu güç olarak işe katılır. (...) Algılayanın söz konusu sanat biçimlerini üretmede daha
algılanan kadar, algılananın algılayan kadar az ehil olacağız. Marksist eleştiri, yalnızca
belirleyici olduğunu unutmamak gerekir.”14 Kayıp Cennet ya da Middlemarch’ı yorumla-
Kolay mı? Estetik yargılar, soyut akıl yü- mak için alternatif bir teknik değildir. Baskı-
rütmeden ziyade, bildiklerimizi bildiğimiz sü- dan kurtuluşumuzun bir parçasıdır,”20 uyarısı
reci yönlendirip, biçimlendirirken; o, güzellik eşliğinde toparlarsak: Karl Marx’ın, “Güzel-
niteliklerinin bir kombinasyonudur. lik, estetiğin idealinin doğrudan ifadeyi bul-
Tam da burada “Güzel’ kavramı devreye duğu gerçekliğin estetik asimilasyonunun
girer… ana pozitif şeklidir,” çerçevesine oturtulma-
Platon’un, “Şeylere, görünen ya da gö- sı gereken Marksist estetik konusunda ko-
rünmeyen, gerçek güzelliği veren ne ise işte par(t)ılan yaygaraları bir kenara bırakırsak;21
onu tanımlamamız gerekir”…15 estetik, gelecekteki eşitlikçi özgürlük toplu-
munun ahlâkı olacaktır.

Aralık / 2020 11
Dünü, bugünü, yarını anlamaya/ açık- 10- Karl Marx-Friedrich Engels-V. İ. Lenin, Sanat
lamaya ve dünyayı değiştirmeye yarayan ve Edebiyat, çev: Aziz Çalışlar, Evrensel Yay.,
Marksizm ile estetiğin iç içeliği, bir yeniden 1996, s.199-200.
inşa, geleceği kazanıp, biçimlendirme eyle- 11- “Sanat bütün halkı değil de yalnızca varlıklı
mi ile doğrudan ilintilidir. Bir başka deyişle, sınıfların malı olur olmaz bir mesleğe dönüştü.
her şey, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin Mesleğe dönüşür dönüşmez de bu mesleği öğ-
‘Budala’daki,22 “Dünyayı güzellik kurtara- reten yöntemler ve bu yöntemler yoluyla sanat
cak,” deyişi üzeredir. öğretimiyle uğraşan, bu mesleği seçmiş insanlar
Louis Althusser’in işaret ettiği gibi, ahlâ- ve sanat okulları kuruldu… Geleceğin sanatçısı
kın bir çeşit ideoloji olduğunu unutmadan; kendi geçimini kendi sağlayacak, sıradan insan-
Karl Marx’ın estetik bağlamlı ahlâki pers- ların yaşadıkları gibi yaşayacaktır.” (Lev Nikola-
pektifi özgürlük, insan topluluğu ve kendini yeviç Tolstoy, Sanat Nedir?, çev: Mazlum Bey-
gerçekleştirmeyi kapsar ve gelecek toplum han, İş Bankası Kültür Yay., 2012.)
projeksiyonu bu temel üzerine kurulur.23
12- Lev Nikolayeviç Tolstoy, Sanat Nedir?, çev:
O hâlde Cengiz Gündoğdu’nun, “Estetik,
Mazlum Beyhan, İş Bankası Kültür Yay., 2012.
insanın yapıp ettikleriyle uğraşan bir disip-
13- Karl Marx, 1844 El Yazmaları: Ekonomi Poli-
lindir,” (s. 17) uyarısına Karl Marx’ın, “Radi-
tik ve Felsefe, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1993.
kal olmak kökene inmektir ve köken insanın
14- Afşar Timuçin, Estetik, Bulut Yay., 2008 (Bö-
kendisidir,” saptamasını ekleyerek noktala-
lüm 5: Estetikte Öznelci ve Nesnelci Tutumlar)
yalım diyeceklerimizi: Eline, beynine, yüre-
15- Platon, Büyük Hippias Theages, çev: Furkan
ğine sağlık Cengiz Hoca’m(ız)…
Akderin, Say Yay., 2016.
16- Aristoteles, Poetika-Şiir Sanatı Üzerine, çev:
Dipnotlar Samih Rifat, Can Yay., 2018.
1- Theodor Wisegrund Adorno. 17- Plotinos, Enneadlar, çev: Haluk Özden, Ruh
2- Cengiz Gündoğdu, Estetik Kategoriler-Bilim- ve Madde Yay., 2008.
sel Maddeci Diyalektik Estetiğe Giriş, İnsancıl 18- Immanuel Kant, Yargı Yetisinin Eleştirisi,
Yay., 2020, 154 sayfa. çev: Aziz Yardımlı, İdea Yay., 2016.
3- İsmail Tunalı, Marksist Estetik, Kaynak Yay., 19- Georg Wilhelm F. Hegel, Estetik-Güzel Sa-
2003. natlar Üzerine Dersler - Cilt 1, çev: Hakkı Hün-
4- Afşar Timuçin, Estetik, Bulut Yay., 2008. ler-Taylan Altuğ, Payel Yay., 1994.
5- Murat Belge, Marksist Estetik-Christopher Ca- 20- Terry Eagleton, Marksizm ve Edebiyat Eleş-
udwell Üzerine Bir İnceleme, İletişim Yay., 1997. tirisi, çev: Utku Özmakas, İletişim Yay., 2012, s.
6- Gyorgy Lukács, Çağdaş Gerçekçiliğin Anla- 92.
mı, çev: Cevat Çapan, Payel Yay., 1986; Gyorgy 21- Margaret A. Rose, Marx’ın Kayıp Estetiği,
Lukács, Avrupa Gerçekçiliği, çev:Mehmet H. Do- çev: Aydın Çavdar, Ayrıntı Yay., 2014.
ğan, Payel Yay., 1987. 22- Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Budala, çev:
7- Georg Wilhelm F. Hegel, Estetik-Güzel Sa- Nihal Yalaza Taluy, Can Yay., 2019.
natlar Üzerine Dersler - Cilt 1, çev: Hakkı Hün- 23- Rodney G. Peffer, Marksizm, Ahlâk ve Top-
ler-Taylan Altuğ, Payel Yay., 1994. lumsal Adalet, çev: Yavuz Alogan Ayrıntı Yay.,
8- Gilles Deleuze, Kant Üzerine Dört Ders, 2001.
çev: Ulus Baker, Kabalcı Yay., 2007.
9- Karl Marx, Artı-Değer Teorileri, Cilt: 1, çev:-
Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1998.

12 Aralık / 2020
Ayak sesi

Bir yastıktan dinlenmiş kalkınca


Gülüyoruz sabah olmalı
“Elin sofrasında kuş sütü” oturup yiyorsa
Düşünüyoruz kendi soframızı

Ben bunun için


Uykusuz kaldım ömrüm kısa
Bom boş evler yokluk belası terk edilmiş ıssız köy
Yaşamak hiçbir şey anlatmıyor demek ki

Bütün bir ömür acılar paydamız oldu


Boşa değil çabamız perde kapanmadı henüz

Küçüğüm sesin ne güzel böyle büyülü


Akşamlara kadar hiç değilse öyle
Karışmasın ellerimiz ayaklarımıza

Serin bir akşam ses oluyor penceremiz


Geceler hep uzun karanlık geçiyor
Çok karanlık günler el vermiyor eskiyor bakışlarımız

Şimdi gelirler gideriz


Kapanmadan izlerimiz gözlerimiz
Huysuz gecenin yükselen karanlığı
Yolumuz hangi yöne düşer bilmezliğimiz için şok yanılgı

Hafiften esen rüzgâr hasret giderir serinletir


Gel konuşalım sofradaki ekmeğe tuz olalım
Bu karanlığı aydınlatsın emeğinin ışığı
Kulağıma takılan bir ayak sesi gelecek bir dostu bekler gibiyiz

İbrahim İSPİR

Aralık / 2020 13
Hep Yolda

Berrin TAŞ

2 Kasım 2020 manlarda birer kez acile yetişmek zorunda


kaldık. C.G.’nin durumu iyi değildi. Hasta-
İzmir’de deprem… nede yoğun bakıma aldılar. Ben ilaçlarımı
30 Ekim Cuma. İnsancıl’a gittik. Çalışı- aldım. İyi olmaya çalıştım. 2020 yılına C.G.
yoruz. Öğleden sonra kardeşim aradı. An- hastanede girdi. Ben de hastane kapısın-
kara’da oturuyor. Abla nasılsınız, deprem daydım. Sonra C.G. zor günleri atlattı. Eve
İstanbul’da da hissedilmiş diyordu. Biz sar- döndük. Hastanedeki yetersiz tedaviyi ta-
sıntıyı hissetmedik. mamlamak için kendi doktoruna Taner Gö-
Öncelikle 2020 yılı hem nesnel hem de ren’e götürdüm C.G.’yi. Böylece eksik kalan
öznel nedenler açısından iyi başlamadı. tedaviyi tamamladık. Seminerlerimiz başla-
Öznel nedenler 2019 Aralık ayında hastalık- dı yeniden. 14 Mart’a dek kontrollerimizi sür-
larımızla başladı. C.G. de ben de ayrı za- dürerek gelebildik.

14 Aralık / 2020
Sonrası Kovid 19. Bekleyen yazılar bitiriliyor. Bekleyen şiirler
Kovid 19-Korona haberleri gelmeye baş- çalışılıyor. Yığınla sorunun ortasında yaşar-
ladı. Evlere kapandık. Her gün bugün kaç ken dayanma gücünü yaratıcılığın güzelli-
kişi hastalandı. Kaç kişi yaşamını yitirdi diye ğinden alıyorum. Bir de C.G. iyi olsun. Başka
içim titreye titreye izledim haberleri. Yine de bir şey istemiyorum. Aptal parayla hiç uğraş-
bu koşullarda İnsancıl’ı yaşatabilmek için masam çok mutlu olacağım. Ne yazık ki ap-
zorlu bir kavga verildi. Postaneye yalnız git- tal para olmadan yaşanamıyor bu dünyada.
mek zorundaydım. Maskemi taktım gittim. Korona salgını bana bir zamanlar verem-
İnsancıl’ı aksatmadım. Bu süreçte C.G.’nin le boğuşan şairlerimizi anımsattı. Rıfat Ilgaz
ve benim yazılarımızı “WhatsApp” aracı- da verem olmuştu. Rüştü Onur ve Muzaffer
lığıyla arkadaşlarımıza yolladık. Nurşen Tayyip Uslu da verem olmuşlardı. Üstelik te-
Aydoğan, Gülay Yeşilipek, Güler Mirza her davi olabilmek için altı ay beklemeleri gere-
zamanki doğallığında destek oldular. Olu- kiyordu. Hastanede yer bulamıyorlardı. Bir
yorlar. Hüray Kılıç, Özden Özütemiz dergi- de romanlardan okuduğumuz veba hasta-
yi hazırlıyor. Deniz Saraç da yardımcı oldu. lığı kırıp geçirmişti ortalığı. Bize de korona
Hüseyin Şahin’de her zaman destek veri- düştü. Dünyayı etkisi altına alan korona bize
yor... her koşulda yardıma hazır. kapitalizmin kurumlarının yetersiz kaldığını
Evde bilgisayar yoktu. Dergide öyle yo- gösteriyor. Durum giderek yönetilebilir ol-
ğun yaşıyorduk ki evde bir bilgisayara gerek maktan çıkıyor.
duymamıştık. Bu süreçte bir bilgisayarımız Sorunlar yumağı öyle bir çağda yaşıyoruz
oldu. Seminerlerimizi zoom üzerinden sür- ki şimdi buna İzmir depremi de eklendi. Bu
dürüyoruz. Bu daha iyi oldu. Onca yoğun kez depremde ölenlerin her gün artan sayı-
geçen yıllardan sonra eve kapanmak alış- larıyla yatıp kalkıyoruz. İstanbul depremi de
tığımız bir durum değildi. Şimdi son durum gelirse yakın zamanda durum çok kötü olur.
şu. C.G. Tele 1’e kısa yazılar yazıyor. Kısa Deprem, korona, büyük ölçüde eve kapa-
öyküler de yazıyor. Kısa öyküleri dergide ya- tılan yaşantılarımız. Ekonomik sıkıntılarla
yımlayacağız. Ben de yeni yazılar yazdım. siyasetin daraltan ağırlığını sayamıyorum
Şiir de çalışıyorum. “Kara Katran” uzun bir bile. Yaşama sancısı her şeyin önüne geçti.
şiir. Dergide nasıl yayımlayacağız diyordum.
C.G. kışkırttı beni. Yayımla yayımla beklet- 3 Kasım 2020
me dedi. Hüray sayfaları sıkıştırır, sorunu
çözer dedim kendi kendime. Neyse güzel Ayda bebek…
yorumlar alıyorum. Sabah haberlerinde 3 yaşındaki Ayda’nın
Zorlu koşullarda günlük işlerimde hiç yıkıntılar arasından çıkarıldığı dakikalara ta-
azalma olmadı. Yine de şikayetçi değilim. nık olduk. Duygulandıran bir görüntüydü.
Evde olmak kendine dönük yaşamayı ge- Deprem haberlerini izlerken yıkıntıların al-
rektiriyor. Bu durum yaratıcılığı besliyor di- tından insanları kurtarmak için canla başla
yorum. Benim Polyanacı yanım devreye çalışan emekçileri düşündüm. Türkiye’nin
giriyor. C.G. için de iyi oldu. Dinlenebiliyor. farklı kentlerinden koşup gelen itfaiyeciler,
Öykülerini yazabiliyor. Zaman ayırabilmesi kurtarma ekipleri. Bir can kurtarınca sevinç-
iyi oldu. ten ağlayanlar. Toprağın altındaki sesi duy-
Dünya koronayla mücadele ederken biz- mak için herkesin sessizleşmesi… bir soluk
ler de hasta olmadan yaşamaya çalışıyoruz. duyabilmek için gece gündüz çırpınanlar.

Aralık / 2020 15
Kendi kendime konuştum. İnsan ne tuhaf banca sağa sola ateş edip duruyorlar. Lüks
bir canlı. Bir yandan yalnızca anlaşamadığı evlerde, deniz manzaralı kocaman odaları
için kolaylıkla bir başkasının canına kıyan- olan evlerde çekilen bu filmlerdeki insanlar
lar. Öbür yandan hiç tanımadığı insanların bir türlü huzur bulamıyor. Herkes birbirinin
canını kurtarmak için canla başla didinenler. kuyusunu kazmak için uğraşıp duruyor. Bu
Bir kez daha anladım. İnsan olmak hiç kolay tür filmler insana umutsuzluk verebilir an-
değil. Biçiminin insan olması yetmiyor. cak. Para kazanmak için en sevdiklerini bile
Emekçiler olmasa hiç kimse o toprağı harcamaktan çekinmeyen tipler, haksızken
eşeleyemez. Canını tehlikeye atıp insanları bile kendini her zaman haklı sayan tipler, bir
kurtaramaz. Yaşamın nabzı emeğin kutsal- anlamda kapitalizmin hırpaladığı bozduğu
lığında yatıyor. Emekçilerin değerini bilmek insanı anlatıyor bize. Bu tipler çıkarını insani
gerek. değerlerin üstünde tutuyorlar. Yine de film-
lerde öyle çizilmiş ki karakterler kadın zor
17 Kasım 2020 durumdayken ortaya çıkıp kadını kurtaran
erkek kahramana sempatiyle bakılabilir. Bu
Erkek egemen dil… kabalığın ardında yiğit bir erkek vardır. Yüre-
Saldırgan bir kendini anlatma biçimi var ği çok güzeldir. Zavallı kadına da onu anla-
ülkemiz erkeğinin. Kendini anlattığı dil kaba. mak için çırpınmak kalıyor. Kadını anlamak
Kendinden olmayanı yok sayan cinsiyetçi için uğraşmıyor bu kaba saldırgan tipler.
bir dil. Aşağılamayı kadın üzerinden ger- Filmlerde çizilen erkek egemenliğinin
çekleştiriyor. Kendine uymayan ne varsa kutsandığı bu tiplerle ataerkilliğin sürdürül-
silip süpürüyor. Yok etmek istiyor. Saldıra- mesine katkı sunuluyor. Kin, nefret, öfkeden
rak varlığını geçerli kılmaya çalışıyor. Evde gözleri dönmüş erkekleri normal bulmamız
daha çok zaman geçirdiğimiz bu koronalı isteniyor. Dış görünüşüne bakarsan boylu
günlerimizde ara sıra film izliyoruz. Bu film- poslu kocaman adam. Davranışlarına ba-
lerde ataerkil kültürün onayladığı bir erkek karsan hiç olgunlaşmamış. Ergenlik döne-
portresi çiziliyor. Bu erkekler dediğim dedik, minde kalmış tipler. Bu erkeklerin çoğu soh-
kadına kaba davranan tipler. Kadın oyuncu- bet etmiyor. Bağırıyor. Kadını korkutmayı
lar da öyle oynuyorlar ki bu kaba adamlar ne güç gösterisi yapmayı başarı sayıyor.
yaparsa yapsın onları anlamaya çalışıyorlar. Ülkemizdeki kadın cinayetlerinin arkasın-
Kadına yüklenen role bakar mısınız. Erkek da filmlerde çizilen erkek modelinin de et-
size kaba davranıyorsa, hakaret ediyorsa bir kisi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Burda
nedeni vardır. Acı çekiyordur. Çok üzülmüş- oyunculara da iş düşüyor. Filmlerde neyin
tür. Yarası derindedir denerek bu saldırgan estetize edildiğini gözeterek oyunculukları-
adamlara anlayış gösterilmesi pompalanı- nı sürdürmeliler. Rol yalnızca hoşça zaman
yor. Rol öyle biçilmiş. Aşağılanan, sert dav- geçirmenin bir aracı değil. Ekran karşısına
ranılan kadın sonunda anlıyor ki meğerse geçmiş milyonlar bu filmlerden etkileniyor.
adam ona aşıkmış. Aşkından aşağılıyormuş. Doğrusunu isterseniz ben şiirimizdeki
Bunu anlayan kadın heyecandan, mutluluk- erkek dilinden de bıktım. Soframızdaki yeri
tan titriyor. Kadına hiçleşmenin yöntemleri öküzümüzden sonra gelen denmesinden
öğretiliyor. Erkeğe de saldırganlığın hak- de bunaldım. Anam avradım olsun ki diye
kı olduğu belletiliyor. Bu erkekler sinirlendi yeminle söylenmiş dizelerin güzel bulunma-
mi birilerini dövüyor. Kimileyin ellerinde ta- sından da sıkıldım. Bütün bunlar bana varo-

16 Aralık / 2020
23 Kasım 2020

G. Flaubert, G. Sand,
ve Madam Bovary
Elime bir kitap geç-
ti. İnsancıl’da kütüp-
hanemde duruyordu.
Ne zaman aldım. Hiç
anımsamıyorum. Belli
ki okumamışım. Oku-
maya başladım. Başka
kitaplar okurken ara
sıra ona geri dönüyo-
rum. Okuduğum ki-
tap G. Flaubert’le G.
Sand’ın Mektupları. İki-
si arasındaki dostluğun
sayfalara yansıması
çok hoş. Birbirlerini
eleştiriyorlar. İçlerinden
geldiği gibi konuşuyor-
lar. Önsöz’de Alphonse
Jacobs’un yorumuna
göre “… onlardaki mi-
zaç ve karakter deği-
şikliğine ayrı ayrı ha-
yat anlayışına, estetik
ve politik fikir zıtlığına
hiçbir iki kişide rastlan-
mamıştır. Edebiyat ve
kişisel yaşamda insan-
lar birbirlerinden fazla
ciddi olmayan şeyler-
den dolayı da nefret
ederler...”
lan durumun onaylandığını duyuruyor. Bize Doğru söylüyor
başka bir dil gerek. Sevecen, kibirli olmayan Alphonse Jacobs. Edebiyat yaşamında
bir dil. Bu dil ölümü, öldürtmeyi yüceltmeme- sevgi az bulunur. Derinlikli ilişkilere kolay
li. Bu dil yaşamı yaşamayı, insanlığını derin- rastlanmıyor. Neyse şimdi durduk yere ken-
den duyarak yaşamayı çağıran bir dil olma- di deneylerimden söz etmeyeyim. Ben in-
lı. O dil kendi benliğiyle hesaplaşmış şairin sanı sevmek isteyen biriyim. Kızgınlıkları,
sözcüklerinde saklıdır. Ortaya çıkarmak için anlaşmazlıkları içimde taşıyıp büyütmeyi de
çalışmak gerekir. sevmiyorum. İlişkilerde hemen insani boyu-
ta geçebilmeli.

Aralık / 2020 17
Alphonse Jacobs, bu dostluk ilişkisini an- bir protesto notuyla satırların sorumluluğu-
latırken karakterlerinin zıtlığına karşın onları nu reddeder. Okuyucudan yapıtına bütün
birbirine çeken nedir sorusuna yanıt aramış. olarak değil parça parça bakmasını ister.
Diyor ki, “Georg Sand açısından, onun ya- Yine de geleneklere hakaretten, dine saldır-
şam boyu etrafına saçtığı analık şefkat duy- maktan 6. Ceza Mahkemesi’ne verilecektir.
gusunu, hastabakıcılık, avutucu ve koruyu- Edebiyatçılar arasında hararetli tartışmalar
cu rolünü benimsediğini düşünmek gerekir. başlayacak, okurlar ilgilenecek ve roman
Flaubert açısından ise doymak bilmeyen kitaplaşmadan üne kavuşacaktır. George
güven, bağlılık ve yakınlık ihtiyacı başta ge- Sand da bu dönemde kitabı okuyarak ken-
lir. Onları birbirlerine çeken ancak içlerindeki dince bir yargıya varmak istemiş. George
iyilik, sadelik, açık yürekliliktir.” Sand, Madame Bovary’i sevmiş.
Flaubert 1855’te Georg Sand’dan bir 1857 Nisan ayında basılan romanın-
şeyler okuduğunda “her seferinde bir çeyrek dan ithafla bir nüsha göndermiş. “Madame
saat ona öfkelenip kızıyorum” demektedir. Sand’a tanımadığı bir kişiden saygılarla” di-
“1843’te birinci Gönül Eğitimi adlı ya- yerek.
pıtında Flaubert, romancıyı aşağılayan şu Birkaç gün sonra Odeon Tiyatrosunda
cümleleri gururla belirtmişti. Benim yapıtım Flaubert, Sand’la tanıştırılıyor. 29 Eylül’de
ne George Sand okuyan öğrenciler, ne ter- Courier de Paris’de Madame Bovary roma-
zi kızlar için yazılmıştır; akıl kişileri içindir” nını inceleyen, kitabı savunan birkaç sayfa-
diyor. lık yazısı yayımlanıyor.
Flaubert’in bakışının kökeninde “sanat- 1859’da ilk kez Sand’ın Paris’teki evin-
ta kişisel olmama” fikri yatmaktadır. İçini de, Racine sokağında buluşuyorlar. “Sand
ele vermemek, kendini kaleme almamak, ona yazılarında ne denli budala, espriden
bir şey kanıtlamamak, düşüncesini söyle- yoksun, ağır, uzun ve tumturaklı olduğunu
memek. 16 Kasım 1852’de Louis Calet’ye söylese de Flaubert ‘in Sand’a olan hayran-
öğütledikleri bakışını netlikle yansıtıyor. “İn- lığı yitmeyecektir. Flaubert romancının yazı-
san yeteneğinin doruğunu ancak kendinden larından pek zevk almasa da feth edilmiştir
soyunarak erişebilir. Sanatı içini dökmek için artık.”
değil, bilgi aracı olarak kullanmalıdır. Geor- Bu dostluğun temelinde kendi olmakta
ge Sand’da çiçeklerin renksizliği ortaya çı- direten iki insan görüyorum. İki yazar belki
kıyor, fikirleri sözcükler arasında adalesiz kendini bir başkasında görmenin değişik bir
bacaklar gibi pelteleşiyor.” der. dışlaşmasıdır bu ilişki. Kendi olanın karşı-
George Sand, Flaubert adında birinin sında sen de kendini görürsün. Aynı olanın
varlığından bile habersizdir. Buna karşın 1 içinde kaybolabilir kişi. Oysa kişiler kendi
Ekim 1856 tarihinde Madame Bovary Revue alanlarını koruyabildiğinde bu kültürel ola-
de Paris’de yayımlanmaya başlayınca ilgi- rak da besleyen doyuran bir iletişim biçimi
lenmeye başlayacaktır. Madame Bovary’nin olabilir.
yayımlanmaya başlaması tartışmalara ne-
den oluyor. Derginin müdürleri yapıt üzerin-
de düzeltmeler kırpmalar yapmak istiyorlar. Yararlanılan Kaynak:
Flaubert buna direnir, öfkelenir, tehditler sa- Gustave Flaubert-George Sand, Mektuplar,
vurur. Bu karışıklıklar derginin 15 Aralık sa- Fransızca Aslından Çeviren Bedia Kösemihal,
yısında okura yansıyacağı sırada Flaubert Anahtar Kitaplar Yayınevi.

18 Aralık / 2020
Yaşamak

Kuru gürültülerden uzak


Bir kentin sessizliğe bürünmesidir yaşamak
Seslerin bir kenti kuşatması değil!
Denize dalıp dalıp çıkan
Yunusu görmek için
Her gün kıyıya
Merdivenleri koşarak inmek
Soluk soluğa çıkmaktır

Durup durup
Yeni bir şiire başlamaktır yaşamak
Yaşarken her şeye karşın
Ölüme meydan okumak
Gemiler uzaklarda olsa bile
İçlerinde olabilmektir

Seslerin bir kenti kuşatması değil


Kuru gürültülerden uzak
Bir kentin sessizliğe bürünmesidir yaşamak.

Hasan AKARSU

Aralık / 2020 19
Özsözler Günlüğü (12) Eylül 2020

Yusuf ÇOTUKSÖKEN

1 Eylül 7 Eylül
“Sanat yapıtlarında doğruluk ve/ya da “Dinsel ve ulusal değerler, hemen her ül-
yanlışlık arayanlar, geri dönüp inceleme kede, iktidarlar için kullanışlı ve etkili birer
yöntemlerine bir kez daha bakmalıdır, ka- siyasal araçtır.”
nımca...”
8 Eylül
2 Eylül “Ancak duyarlı insanlar, iyiliklerin ve kötü-
“Umut; başarısızlıkların, yanılmaların, ih- lüklerin ayırdına varabilir, onları kendinde
mallerin, tükenmişliklerin... ilacıdır.” yarattığı bilişsel ve duyuşsal etkilere göre
değerlendirebilir, devinişsel tepkilerini de
3 Eylül buna göre biçimlendirebilir ve gösterir. Çağ-
“Dünya tarihine bir bakın: Hemen bütün daş insan ancak duyarlı tepki göstererek
devrimci girişimler, zaman içinde karşıt/ varlığını sürdürebilir; çevresini koruyabilir.”
egemen sınıflarca sulandırılıp yok edilirken,
ardında iğrenç bir bürokrasi çamuru oluşur. 9 Eylül
İşte çirkin politikaları ve politikacıları yetişti- “Bırakın, aklınız hırslarınızı, vicdanınız da
ren de, bu çamurdur.” kanılarınızı (kanaat-lerinizi) yönetsin!”

4 Eylül 10 Eylül
“Birini önemsememek, aşağılamak, değer- “Siyasetin kullanışlı aracı olan bir din ada-
sizleştirmek, dövmek, yok saymak... çok mı, inancını ve güvenilirliğini kesinlikle yitir-
kolaydır. Zor olan ise, bir kimseyi gerçekten, miştir.”
içten, önyargısız, önkoşulsuz sevebilmektir.
Yürek ve sorumluluk gerektirir bu da.” 11 Eylül
“İnançlar, bilgiye çoğun düşmandır; bilgiy-
5 Eylül se, inançlara hemen hiç düşman olmamış-
“Dilimin sınırları, düşünce ve hayallerimin tır. Çünkü bilgi, doğrunun peşindedir.”
sınırsızlığıdır...”
12 Eylül
6 Eylül “kula kul değil,
“Bilgileri, düşünceleri, düşleri... kekeme insana insan oluruz..”
olanlardan uzak durun!”

20 Aralık / 2020
13 Eylül 21 Eylül
“Bir bilim insanının bilgisizliği, bilmediğini “Sevginiz yoksa, insan da olamazsınız...”
bilmemesi, yanlış bildiklerinde ayak dire-
mesi, hem kendi bilimsel uzmanlığına (kari- 22 Eylül
yerine), hem çalıştığı bilgi alanına, hem de “Hüzün rüzgârları üşütür insanı...”
ulusunun küresel saygınlığına büyük zarar
verir.” 23 Eylül
“Diyorum ki: Bilgililer tam yetkili, yetkililer
14 Eylül de yetkin bilgili olsa, Türkiye’nin sorunları
“Siyasette önemli olan şudur: Siyasetçinin çözülür mü?”
adaletli seçimle işbaşına gelmesi, ülkeyi
adaletle yönetmesi, adaletli yeni seçimi ka- 24 Eylül
zanamayınca da onuruyla gitmeyi bilmesi- “Kimlik, toplumsal kültürün katmanlı olarak
dir. İşte o zaman DEVLET ADAMI kimliğini oluşturduğu kişiliğin aynasıdır.”
hak edecektir, siyasetçi...”
25 Eylül
15 Eylül “Uzun yol yolcusuyuz
“İdam cezası, çok ağır insanlık suçu işlemiş ne ben gidebiliyorum
olanlara verilen bir ödül gibidir, bir bakıma.” ne sen gelebiliyorsun…”

16 Eylül 26 Eylül
“İnsanlık değerleri (adalet, eşitlik, dürüstlük, “Zamanı erteleyebilirsiniz, fakat zaman sizi
hoşgörü, güven, özgürlük, cumhuriyet, vb); ertelemez...”
bizi biz yapan, olmazsa olmaz özellikleri-
mizdendir. Değerleri değersizleştirecek giri- 27 Eylül
şimler, her zaman, her yerde başarısızlığa “Sansür uygulamak, düşüncenin, sanatsal
uğramaya yargılıdır.” yaratmanın önüne engeller koymak; bir
siyasal iktidarın, sonucu seçim sandığında
17 Eylül alınacak olan demokrasi sınavıdır...”
“Her boyaya girdik, kendi boyamızı tuttura-
madık...” 28 Eylül
“En güç, en zorlu günlerinde bile düş kur-
18 Eylül maktan çekinme! Düşlerin de gökyüzünde
“Yaşamda hiçbir şey gizli kalmaz. Ne var ki, yıldızları vardır...”
öğrenme merakı olan, kalmamış...”
29 Eylül
19 Eylül “Yaşam, çelme takanlarla çelme yiyenlerin
“Üç maymunun oynanmadığı bir Dünya savaşımı...Yerimizi bilelim...”
özlemiyle…”
30 Eylül
20 Eylül “Öfkeyi akıl değil, kışkırtılmış duygular yö-
“Mutlu olmak, mutsuzlukla baş etmek kadar netir.”
zor bir iştir...”

Aralık / 2020 21
Gerçekçiliğin estetik boyutlarda yeniden
yaratılmasıdır şiir

Asım ÖZTÜRK

Gerçeklik kavramı çok uzun süreden beri sürdürmeye çalışanların çevresine, insanla-
yazının, sanatın, şiirin gündeminden çıktı. ra, insanlığa ne kadar büyük acılar yaşattı-
Özellikle son yılların ekonomik ve toplum- ğına tanık oluyoruz. Durdurulması gereken
sal yıkım sonrası sorumluluklardan kaçan bu, karşı konulması gereken bu.
düşün ve yazın insanlarının sığındığı ya- Sanatçıya, yazara; şaire bu süreçte dü-
paylıklara bıraktı yerini. Yaşananların ve şen görevin daha da ağırlaştığını, ilk yanan-
güncel olanın dışına kaçmak, yapay yara- ların başında olduklarını bilerek sorumluk
tımların renkli görünümlerini biraz entelektü- almaları, taşıdıkları (şair, sanatçı) sıfatla-
ellikle süsleyerek sunmak belirli çevrelerce rının uzun, çok uzun yıllardır onlara yükle-
beğenilmiş olabilir. Hiç unutulmamalıdır ki diği sorumluluğun kaçınılmaz gereğidir. Bu
gerçeklerin ve yaşananların üstünü örtmek, atılan taştan, bu atılan mermiden, bu atılan
geçici de olsa insanların yaşamanın dışına yoksulluk dayatmalarından payına düşenleri
taşımak başarılı da olsa yazın ve sanat ala- ilk alanlardan olduklarını unutmadan yarala-
nı için yeterli değildir. nan bedenlerini, yaralanan duygu ve düşün-
İçinden geçtiğimiz bu süreç en çok sanat- celerini onarmak için yazmalıdırlar. Karşı
çıları ve şairleri etkileyip yaralarken, bunlar çıkışlarının, karşı duruşlarının içsel coşku-
olmuyormuş gibi aşındırılmış, yalama ya- suyla sözcüklerine yön verirken yaşadıkları
pılmış yapay aşk şiirlerini ters yüz ederek gerçeklikleri hiç unutmadan, onları yok say-
bireyselliklerimize bulaya bulaya sunmak madan, görmemezlikten gelmeden dizeleri-
gerçeklerden kaçışımızın bir başka boyu- ni kurmalıdırlar.
tudur. İçinde yaşadığımız Dünyanın iletişim Acı çeken toplumların bireyleri çığlık-
olanaklarıyla ne kadar küçüldüğünü, çizilmiş larını renge, sese, umuda dönüştürdükçe
olan koruma duvarlarını, sınırları delik de- insan, insanlık kendi kabalıklarını, kendi
şik edercesine, Dünyanın neresinde olursa fazlalıklarını yontarak özlenen eşit ve özgür
olsun hızlı bir biçimde bize ulaştığını yaşı- bireylerden oluşan topluluklara dönüşecek-
yoruz artık. Olanları ve yaşananları duyma- tir. Bunun anlamını ilk kavrayan sanatçılar,
mız, bilmememiz olanaksız artık. Her acı, şairler içinde yaşadıkları her türlü gerçekli-
her ölüm, her haksız, her adaletsiz tutumun ği daha derinden sarsarak yeni bir söylem
yeryüzünde yaşayan herkesi yaraladığını dilini geliştireceklerdir. Bu söylem dili, bu
biliyoruz. Sorumsuzluk duygusuyla yaşayan yazma, aktarma, iletişim dili o güne dek bi-
ve elinde bulundurduğu gücü dayatmalarla riktirdiklerinden de beslenerek daha geliş-

22 Aralık / 2020
miş bir dil olacaktır. Yaşadığı
gerçeklikten hiç kopmadan ya-
şadığı her türlü duygu derinliği-
ni, sevdaya, umuda, direnişe,
karşı koyuşa ilişkin ne varsa
tümünü, yaşanan gerçeklikler
içinde vermelidir. Anlatımsal
bir dille yaklaştığımız ve yas-
landığımız zaman yazılanların
eğitsel, tematik, aktarmacı, ya-
lın ve derinliği olmayan bir dilin
çeperlerinde estetikten yoksun
bir biçimde dolanıp durduğunu
söylememiz kolay olacaktır.
Gerçekliğin yeni bir anla-
yışla, yeni bir söyleyişle, dü-
şüncenin taşıdığı güzelliklerle,
yeni değerlerle donatıldıkça,
geçmiş dönemlerin kaba yak-
laşımlarından uzak en geliş-
miş; bugüne dek oluşturulan
tüm güzellikleri kapsadıklarını
görürüz. Kalıplaşmış, belirli
çerçevelere oturtulmuş (kaba
gerçekçi) yaklaşımların o bi-
çimsel eleştirilerinden de sıy-
rıldığımızı da görürüz. Her açı- boyuta taşınan bu tutuculuğun, bu geri duru-
dan kendi yaklaşımlarına denk düşmeyen şun sorumluluklardan kaçmak olduğunu da
bu türlü değerlendirmelerin güncel yazına görmemiz gerekir. Tutucu her karşı duruşun,
yansımasını istemeyen, bu gerekçelerini de- her kolay yaklaşımın altında yatan bu renkli
ğişik biçimlerde kılıflayarak sunanların kar- bulamacın günü geldikçe, diğer toplumsal
şısına yaşam nerede, yaşanan gerçeklikler dönüşümler içinde nasıl lime lime döküldü-
nerede sorusuyla çıkmamız gerekir. Apaçık ğünü görürüz. Yapay parlatmalarla güncel-
olan bu durumu yazma, şiiri oluşturma sü- liğini korumaya çalıştıkları bu ışıltının, sa-
recinin içine giren bireylerle konuşmak ve natı ve şiiri derinlemesine irdelemeyen ve
aktarma eğilimi içine girdiğiniz zaman kar- düşünmeyen kişilerin; şiirin ve sanatın bir
şınıza çıkanların yine o kalıpsal sanat ve emekli uğraşısı sananlara göre olmadığını
bireyci estetik yaklaşımlarıyla karşı karşıya anlatmamız gerekir. Birilerinin mıncıklaya-
kalırsınız. mayacağı kadar önemli ve ciddi bu durumla,
Hiç unutulmaması gereken şey bu tür bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu bil-
düşünsel süreçlerini tamamlamış yaklaşım- memiz gerekir. Son yıllarda büyük kentlerin
ların yaşamsal bir karşılığı yoktur. Bir başka çeperlerine sığınmış, yeterlilikten uzak ka-

Aralık / 2020 23
lanların derinden anlama ve kavrama yerine yazınımızda yerini alacaktır. İçinde bulundu-
yalnızlık bunalımları içinde gelip sığındıkları ğumuz bu büyük insanlık denizinin her gün
alanların şiirin büyüklüğü ve kapsayıcılı ol- yaşanan gerçekleri dalga dalga bize çarpar-
malıdır. ken duygusal ve düşensel bağlamda bunlar-
Bu bulanıklık içinde önceliklerini yitirmiş dan etkilenmemiz söz konusu olamaz.
bireylerin kolay yapılabilen işlermiş gibi gör- Şiir kendi yetkinliği içinde dilin ırmağına
düklerinin arkasında yatanın ne büyük acılar girip akan suyun, suyun içindeki ufalanan
ve yaşanmışlıklar içerdiğini, büyük emekler kumun bile ayırtına vararak gerçekliğin dı-
taşıdığını görmeleri oldukça zordur. Sana- şına düşmeden yeni bir ses ve renk ola-
tın ve şiirin belirli bileşenlerin bir araya ge- rak sürüp gidecektir. Yadsıyamadıkları bu
tirilmesiyle oluşturulduğunu sananların tam gerçekliğin yeni baştan estetik değerlerini
yanıldığı yer de burasıdır. Hiç kuşkusuz bu oluşturmak, o değerlerin birikimleriyle öre-
gelişim süreci içinde biriktirdiğiniz ne var- rek doğru bir biçimde yaşamı, sanatı ve şiiri
sa onun sayfalara dökülmesi, öğrendiğiniz, dönüştürecektir. Kalıpsal yaklaşımların bu-
belleğinizin bir köşesine okuduklarınızdan lamacı içinde devrimci, özgürlükçü düşün-
daha sonra gerekli olur diye yapıştırdığınız celer çeşni olsun diye gezdirilse bile genel
başkalarının ürettiği imgeler, söz dizimleri yapının olumsuzluğu nedeniyle bu kavram-
olabilir. Bunları kurnazlıkla ya da birilerine lar hep birer yama gibi duracaktır yazılanda
benzemek adına dizelere dökerek ilk elden ve üretilende.
dergilere gönderebilirsiniz. Çoğalmak adına, Bunca kuramsal, bunca eleştirisel birikim-
benzeşerek kalabalık görünmek adına ya- ler elimizin altında dururken yeni şiirimizin
yınlama olanağı bulabilirsiniz. Özgünlüğü- gelip saplandığı bu karışık renkler içindeki
nüzün benzeşmekten geçtiğini unutmadan, çıkmazlarını bir an önce aşmalıyız. Yaşama
yaşamın gerçekliklerini yeni bir estetik yak- ve insanlara tanıklık eden, onların acıların-
laşımla yazanlara hep bir ağızdan güç birliği dan, kendi acırlımıza doğru akan ırmağın
içinde saldırabilirsiniz. Bu sizin haklı olduğu- kollarına katılmalıyız. O zaman büyük deni-
nuzu, yazınsal ve şiir gerçekliği içinde gelip zin, insanlık denizinin içinde bir damla, bir
bir köşelere oturmanıza neden olamaz. renk olarak bulunabiliriz. Bu güne dek üre-
Bu gerekçeyi hiçbir dönemde yazın ve şiir tilenlerin de ötesinde bir dize kurabilmenin
kabullenmemiştir. Görülen çırılçıplak gerçek yolu bu olmalı. Yoksa üretilen sözcükler ve
şudur ki yaşanan gerçeklikten uzaklaşanın imgeler yaşamı ve yaşadığımız gerçeklikleri
ürettiği nasıl bir yazınsal renge bürünürse karşılamaktan oldukça uzakta kalacaktır.
bürünsün o rengin arkasında olumsuz bir Gerçekliğimizin şiiri, yeni estetik değerle-
yanılgıyı gizliyordur. rini oluştururken yaşamdan esinlendiklerini
Yaşadığınız gerçeklik hangi boyutta olur- sanatsal düzlemde dönüştürüp geliştirerek
sa olsun, nerede, ne zaman, nasıl yaşanır- yeniden yaşama katılacaktır. Onun bunca
sa yaşansın yeni algılarla, yeni düşünce bo- kirlenmeye karşın yeni bir soluk ve özgürlük
yutlarıyla kendi estetik gerçekliğini yatarak alanı olduğunun ayırtına varmamızdır. İşte o
sanata ve şiire dönüşecektir. İç dokusal ve gün; yeni, derin, umut dolu yolculuğumuzun
biçimsel özelliklerini yeni baştan düzenle- da başladığı gün olduğunun bilincine erişti-
yen bu yaklaşımla geçmiş yargıların yalın, ğimiz gün olduğunu bilmemizdir.
kaba diye tanımlanan boyutlarını da aşarak

24 Aralık / 2020
Dönenin Şiiri

Kuşların dili güzeldir kuşlara


insan, açılırken insana…

Ama benim kavgam kalp kavgasıdır.


Birinin susup
akan bir ırmağa itirazsız bakmasıdır.

Ve zaman ki hep o acı inadını oynuyor.


Tutarak göğsünü
başkasını sana yürütüyor.

Zaman ki sokaktaki gölgene


senden ötede biçimler de veriyor.

Ve elbet keşkeler birer acıdır


namlularını yarınlara saklayan.

Ama benim kavgam kalp kavgasıdır.


Birinin gidip kendisini
bir yoklukta onarmasıdır.

Şimdi bir yokluktan dönüyorum.

Bir de giderken ki
o ayak izlerimi görmesem…

Mehmet GÖKSU

Aralık / 2020 25
Hayat üzerine (2)

H. Haluk ERDEM

Eylül Başları 2018 mar yolu, hastane koridoru. Küçük de olsa


Yeni onkoloğumu gerçekten sevmiştim; umut arayan, ölmeyi bekleyen insanlar. Her
çünkü beni ilk defa elle muayene eden bir sabah vizite gelen doktorlar ve hemşireler.
onkolog gördüm. Diğerleri gibi uzaktan Yürümekten başka yapacak bir şeyin olma-
uzaktan konuşmamıştı. İşinde profesyonel- ması ve aklıma gelmeyen bir sürü şey.
di . Elbette o da diğerleri gibi hemen plan ve Beşinci kürün üçüncü gününde midem
prosedürü kurmuştu ama en azından mua- dayanamadı, kustum. Normalde bu doku-
yene etmişti. Şimdi ise ikinci raund başlaya- zuncu günde olurken altı gün önce olması
caktı ama sorun şuydu ki daha fazla dayak T.I.P. kemoterapisinin gerçekten çok daha
yiyecektim bu raundda. Yeni kemoterapimin zalim yanı. Son iki gün gerçekten de kötüy-
adı T.I.P. kemoterapisi idi ve çok daha sertti. dü. Her an kusma isteği ile yaşardım o gün-
İçindeki ilaçlar farklıydı ve bu kemoterapi- ler. Tek dostum yürüyüş ve taze oksijendi.
yi alırken hastanede yatmam gerekecekti. En son gün kurtuluş günüydü ve bitmesi için
Ama neyse ki sadece beşinci gün sürüyor- sürekli dakika sayardım. Hastaneye cezae-
du. En azından dayanabilirdim bunlara. On- vi derdim. İki haftada bir beşinci gün içerde
koloğum tek bir plan yapmamıştı. Onun B ve yatardım ve şartlı tahliye olurdum. İlk gün-
C planı da vardı. Tümörün yaramaz olduğu- ler neşeli rolünü takınırdım, hemşirelerin ve
nu o da fark etmişti. Benim ise tek istediğim doktorların halini hatırını sorardım. Son bir
olabilecek en az kürle bu işi bitirmekti; çün- iki gün yatakta cenin pozisyonunda ve tuva-
kü alışmıştım böyle yaşamaya… Evden par- lete çok yakın olacak şekilde yatardım. Kür
ka parktan eve bir hayatım oldu. Bir senem biter bitmez gece saatinde kendimi taburcu
çöpe gitti. Ne bir atanma oldu ne de başka ettirdim ve eve gittik. Tek düşüncem bura-
bir olay. 2018 sanırım en kötü senem olacak dan çıkıp uzaklaşmaktı. Hatta yolda bile ar-
hayatımda ama bir olay dışında. kama bakmadan kustum.
T.I.P. kemoterapisinin ilk günkü ilacı tam Eve gidince zar zor uyumuştum; çünkü
24 saat sürüyordu. Sonrası ise günde 10-12 hastanede uyunmuyor. Orada sadece kes-
saat sürecek şekilde 5 güne tamamlanacak- tirirdiniz. Aşırı yorgun olduğum gün eve gitti-
tı ve arkasından eskiden olduğu gibi on gün- ğimde evimi yabancılamıştım. Zor uyudum
lük bir dinlenme oluyordu. Şu an yazarken ve kötü, anlaşılmaz rüyalar gördüm. Bana
bile midem bulanıyor, kramp giriyor; çünkü ait olmayan rüyalar gibiydi. Evet bu kürün
her şey çok kötüydü. Delinen kol, açılan da- farklı olan yan etkisi buydu. Rüyaların kar-

26 Aralık / 2020
man çorman olması. O yüzden iki kez gece Bol Acılı İkinci Kür ( Ekim Ortaları)
uyanırdım. Bu ağır kürde üç dört gün evde İlk kürün (5. Kür) gerçekten de acılı oldu-
yan etkisi sürerdi. Bulantı kusma en sık gö- ğunu anlamıştım. Etkileri eski kür ile aynıydı
rüleniydi. Sanki yemek borunuz kasılıp ye- ama her şeyi daha baskın hissediyordum.
meği geri çıkarmaya çalışırdı. Göğsünüz Mecbur dayanmak zorundaydım. Çünkü
şişerdi resmen. Bu şişliği soda içerek derin yanlış bir karar alıp ameliyatı ertelettirince
nefes alarak geçirmeye çalıştım ama hiçbir kendi sonumu kendim hazırlamıştım. Res-
şekilde düzelmedi. Bu üç kürde durum hep men dört beş aylık bir uzatma dönemine
buydu. Bu olayların nedeni, iliğin kan üre- kendimi sokmuştum. En büyük hatalarım-
tememesi, beyaz kan ve kırmızı kan hüc- dan biri bu oldu; ama bilemezdim. O yüzden
relerinin az olmasıdır. Kusmak en büyük mecbur “Keşke yapmasaydım’’ vs. cümleler
çözümlerden biriydi benim için. Normalde kurmadım desem yalan olur ama gene de
hayatta neredeyse hiç kusmayan ben şim- yanlış bir karardı. İyi haberler de vardı elbet.
di her midem bulandığında kusmak için can AFP değeri 320’den 169’a düşmüştü yani
atar oldum ama kustuktan sonraki rahatlık neredeyse yarı yarıya bir düşüş olmuştu. Bu
çok uzun sürmüyordu. O yüzden bu son üç iyiye işaretti. Heybetli tümörüm cevap veri-
ay içerisinde tuzlu atıştırmalar ve Olips be- yordu. O da benim gibi acı çekiyordu. Daha
nim hatırı sayılır dostum oldular. da acı çekmesi gerektiği için o lanet beş artı
Bu yeni tip kür beni çok üzmüştü; çünkü, yedi güne dayanmak zorundaydım. Eskisi
kür bittikten üç gün sonra kendimi acilde bul- gibi ikinci gün kusma, bunaltılar, gece has-
muştum. Sebebi ise yukarıdaki gibi yapılan tane koridorunda yürümeler, pencereden
aşının vücutta yarattığı yüksek ateşti. Her mahkum gibi kafamı uzatıp dışarıyı seyret-
ne kadar geri dönmek istemesem de mec- mek, bitmesi için günler saymak ve elle tutu-
burdum. Çünkü kanda enfeksiyon olma- lur sonucu görmek için sabretmek.
ması lazımdı. O Acil akşamını unutamıyo- Her zaman başkalarının umut dolu ama
rum maalesef. Sanki ileri derecede madde yalan olan cümlelerine inanırdım. Onlar bu
bağımlısıymışım gibi dört doktor kalabalık son kür olabilir çünkü ölmüş gözüküyor,
acil odasında iki kolumdan da aynı anda Ameliyata çağrılman an meselesi, kurtulma-
damar arayıp orayı deleceklerdi. Zoraki bin na çok az kaldı cümlelerine alışıktım. Çünkü
bir acıyla kanı çektikten sonra beni gözetim gerçekten de elle tutulur bir sonuç göremi-
altına aldılar, ama nereye aldılar? Öyle bir yordum. Tek istediğim kesinlikti ama uzak-
yerdi ki bu gözlem odası. Neredeyse mor larda görünüyordu.
renge dönen teniyle yaşlı bir hasta, şiddet
gören kadınlara kadar buradaydı. Kasvet- 31 Ekim 2018
li bir ortama ailemden uzak olarak geldim. Bugün büyük günlerden biri. İki kürlük zor-
Getirdikleri oda tek odaydı ve yandaki bütün lu etabın meyvesini alacağım günlerden bu-
hastaların arasında perde vardı. Bense izo- gün. Çünkü kan değerleri bugün ölçülecek.
le edilmiş bir deli gibi sadece yatağın olduğu Her ne kadar bu duruma şaşırsam da sevine-
bir yerdeydim. Ortam gerçekten de çok kö- ceğimin aklına gelmeyeceği bir gündü.
tüydü. Doktorların orada hala nasıl sağlam Sabah 9 civarı kanı verdikten sonra Ülkü
durabildiğine şaşırıyorum doğrusu. teyzeme kahvaltıya gittik. Öğlene kadar da
orada kaldık. Hocanın sonlara doğru beni

Aralık / 2020 27
alacağını biliyordum; ama yine de zamanın- ru neyin yanlış olduğunu o an bilemezsin.
da hastanedeydik. Hastaneye geldiğimizde Alınan kararların doğruluğu veya yanlışlığı
çıkan sonuçları görmek için hemen sekre- ileride belli olur şu an bilemezsin.’’ Bu cümle
terliğe gittik; ama ne yazık ki yazıcının ne aylardır sürekli duymaktan bıktığım “Sabret,
kartuşu vardı ne de AFP çıkmıştı. Hasta- şükret bak. Senden daha kötüleri var. Has-
nenin bahçesinde uzun bir süre bekledik- tanede yaşayanlar var. Bu hastalık misafir,
ten sonra tekrar uğradığımızda, sonuçların geçecek, iyisin, iyi gördüm;’’ gibi kalıplaş-
çıkmadığını öğrendik. Sonra ben bahçede mış zavallı cümlelerin yerine duyduğum en
yalnızken teyzem aradı ve ağlayarak ‘‘20 ol- mantıklı cümleydi. Haklılardı ama mutlaka
muş’’ dedi. Bu çok değişik bir duygu. Birisi bir şükretmek için kendinden daha kötüleriyle
sayıyı duyunca ağlamaya başlıyor ve siz de kıyas mı yapmak lazımdı? Bunu bilemiyor-
duyunca ‘’ohhhh sonunda be’’ diye göğsü- dum. Tek gerçek bu savaşın sonunda taraf-
nüzden yayılan mutluluğu hissediyorsunuz. lardan birinin hayata elveda edeceğiydi.
Kanserde sizi mutluluğa uçuran neden tek
basamaklı sayılardır. İki basamaklı sayılar En Acılı Final Kür (20 Kasım 2018)
da sizi mutlu eder ama üç ve üstü sizin için İkinci kürün bitmesinden iki hafta sonra
felakettir. Teyzem ağlayarak ‘‘çabuk hemşi- AFP, Beta HcG değerlerimin kontrolü için
re odasına gel’’ deyince koşmaya başladım. tekrar hastaneye gittik. İlk kürde değer za-
Sevinmek istiyordum ama aklıma eski AFP ten yarı yarıya azalmıştı. Şimdi ise tama-
faciası gelmişti. Sanki sevinince ardından men bitmesini istedim. Ama her şey o ka-
mutlaka bir ceza kesilir gibi hissediyordum, dar da kolay değil! Yine de kan sonuçlarım
o yüzden nötr olmaya çalışıyordum. Annem mükemmeldi. Bizimkilerin gözleri sevinçten
ile teyzem vardığımda ağlıyorlardı. İki ba- dolmuştu. Ben de o haldeydim ama bir ya-
samaklı sayının (20) getirdiği mutluluk göz- nım tedbiri elden bırakma, diyordu. Sonucu
yaşlarıyla ağlıyorlardı. Ben de duyunca çok görmek istiyordum. Bu yüzden tam sevi-
mutlu oldum ama hemen yelkenleri indirmek nemedim. Çünkü ne zaman sevinsem ar-
de istemiyordum. Doktor final kemotera- dından cezalandırılacakmışım gibi bir his
pi verebileceğini ve bunun için benden kök oluşuyordu içimde. O yüzden temkinliydim.
hücre toplatabileceğini söyledi. İçimden bu Ama gene de çok iyiydi sonuçlar. Kan de-
duruma itiraz etmek ve doğrudan ameliyat ğerlerim normale dönmüştü. Yani her şey
prosedürüne geçmek istemiştim, ama itiraz iyi gözüküyordu. Artık ameliyata hazırdım.
etsem ne olacak ki zaten aldığım her bir ka- Ama onkoloğum aynı fikirde değildi ve final
rarın sonu hüsran ya da facia ile sonuçla- kürü vermek istiyordu. Ben ise kabullenmek
nıyordu. O yüzden final kemoterapi verilirse istemiyordum çünkü ortada tamamen dü-
buna hazır olmalıydım. Gerçi ilk bahsettiği zelmiş bir değer vardı. Hatta başka bir üro-
anda midemde bulanma olmuştu hemen. log bile ‘‘tamamdır’’ demişti. Ben bir umuda
Şimdilik durumlar böyle. Pazartesi belli tutunmaya çalışırken doktorum bu kür için
olacak çoğu şey. ön hazırlık yapmıştı. Planı şuydu: Final ke-
Bugünün en iyi cümlesini hemşireden moterapi için GATA’da benden kök hücre
duydum. Sanırım bazı hemşireler psikolog- toplatılacaktı. Bu, B ve C planı için gerek-
lardan da daha psikolog. Temmuz ayındaki liydi. İş şansa bırakılmayacaktı. Bunun için
yaptığım hata için dedi ki: ‘‘Asla neyin doğ- vücuttaki kök hücreleri dolaşıma çıkaracak

28 Aralık / 2020
“Neopogen” adlı kan iğnesi yapıldı. Kök gibi gözükmeye çalıştım ve gene eve din-
hücresi alınması için ameliyata benzer bir lenmeye yollandım. Sanırım bu son eve din-
şey olacaktım. Maalesef doğrudan kan verir lenmeye yollanışım. Çünkü final kemoterapi
gibi verilemiyordu. O yüzden köprücük ke- bitmişti ve kesinlikle ameliyat prosedürüne
miğimin oradan bir damar yolu açıldı yarım geçilecekti. Şimdi ise yeni bir sıkıntı baş
saatlik bir operasyonla ve oradan beş saat- göstermişti: Beyaz kan hücresi olan Lökosit
lik bir süre boyunca çok kompleks bir maki- ve Monosit.
neye bağlı kalarak kanım emildi. Ameliyatın başarılı geçmesi için bu iki
Alet mükemmeldi ve dev gibiydi. Göğ- değerin ve trombositin yükselmesi gere-
sümde dört beş tane farklı kocaman plastik kiyordu, ama bir türlü yükselmiyordu. Her
hortum vardı ve makine bu hortumlar aracı- hafta kan verdim. Sonucu gösterdik, geri
lığı ile kanımı alıyor, kök hücreleri bulup geri döndük, gene kan verdik, gene sonucu gös-
kalanını bana geri yolluyordu. Bildiğiniz sağ terdik derken tam 30 Aralık’a kadar sanki
göğsümün üzerinde iki yönlü musluk vardı. şartlı tahliye olmuş bir suçlu gibi her hafta
Çok kolay bir şekilde buradan kan alınıyor kan verdim. Kemoterapi biteli 1 ay olmuştu
ya da ilaç veriliyordu. En azından eski gün- ve ben eski korkularımla yaşıyordum. Diken
lerdeki gibi sürekli acı duymuyordum. Sade- üstündeydim: Ya AFP yükselip her şey bir
ce uyuşuk halimdeyken bir kere acı çekip daha başa sararsa… Çok şükür öyle bir şey
gerisini halletmiştim. Neyse ki orada iki gün olmadı. AFP düşmeye devam etti ve şu an
kaldıktan sonra rekor bir seviyeyle 9 milyon 2.37 değerinde. Geriye kalan tek şey sab-
kök hücre toplanmıştı benden. Buna sevin- retmek ve diğer kan değerlerinin yükselme-
sem mi üzülsem mi bilemedim; çünkü, ne sini beklemek.
işe yaradığını bile bilmiyordum. Yani benden Günler günleri kovaladı bir zamanlar kısa
kök hücreyle birlikte yarım litre kan gitmişti. kollu tişörtle kemoterapi aldığım günler ye-
Artık daha güçsüzdüm ve işin kötüsü final rini soğuk havaya ve kara bırakmıştı. Ben
kür için vücudum kendini tam toparlayama- hala hastane-ev-park arasında gidip gelen
yacaktı sanki. Zaten ne bir bıyık ne bir sakal bir hayalettim. İçimdekiyle 10 aydır yaşaya
ne de bir saç çıkıyordu. Üstüne üstlük kaş- yaşaya alışmıştım. Çünkü hiç bir fiziksel
larım bile dökülmüştü. Tam bir ceset gibiydi zararını görmemiştim. Artık bir sonuç isti-
yüzüm. yorum. Artık gerçek anlamda ‘‘gözün aydın’’
Finaller 18 Kasım’da başlayıp 24 Ka- cümlesini duymak istiyorum…
sım’da bitecekti. Ama ben hazır değildim. 12 Ocak büyük bir gün olacak; çünkü ger-
Neyse bu finaller de zor ama bir şekilde çek ve 5 aydır beklenen o kader anı o gün
bitmişti. Tek hatırladığım son iki gün sürek- yaşanacak. O gün 10 aydır benimle birlikte
li kusmamdı. Kusmak ve Naneli Olips tek yiyip içen yabancı otunun yolunduğu tarih
dostum gibi geliyordu ama son iki gün kus- olacak. Belki de yeni bir hayatın habercisi
mak bile diğer kusmalara gebeydi. Amacım olacak.
olabildiğince hızlı bir şekilde bitirip hemen Tek istediğim tekrar başa sarmamak.
eve dönmekti. Dünün aynısı bu kürde de az
ama daha sert işledi. İlacı aldım pencereden
hava aldım. Koridorda tur attım. Daha kötü
hastaları uzaktan izledim. Doktorlara sevimli

Aralık / 2020 29
“Ağlayarak değil anlayarak”

PEN Cumhuriyet Bayramı bildirisi*

Türkiye PEN, Cumhuriyetimizin kurucu- “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demişti.


su, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ü Bugün bilimin ve aklın yol göstericiliğinden
82. ölüm yıldönümünde, yönetim kurulu çok uzaktayız... Ama Atatürk’ün Cumhuriye-
üyemiz Haydar Ergülen’in, 10 Kasım 2007 ti emanet ettiği gençler olarak çok çalışacak,
doğumlu kızı, 8. Sınıf öğrencisi Nar Ergü- bilimin ışığında, aklın yolunda, aydınlık bir
len’in yazdığı bildiriyle anıyor. Türkiye’ye ulaşacağız.
“Bugün 10 Kasım, Atatürk’ü anıyoruz. Kadınlara, erkeklerle eşit haklar sağla-
Peki onu anarken yeterince anlıyor muyuz? mıştı, özgürlüklerine çok önem vermişti.
O’nun geride bıraktığı düşüncelerin önemini Bugün eşitlikten ve kadınların özgür-
ne zaman kavrayacağız? 82 yıl önce hayata lüğünden yoksun bir ülkede yaşıyoruz...
veda etmiş olan dünya liderinin çağdaş fikir- Ama haklarının ve özgürlüklerinin bilincinde
lerini benimseyebildik mi? gençler olarak, Ata’mızın bize armağan et-
Bunlara verebileceğimiz yanıt ne yazık tiği özgürlükleri yeniden kazanıp, ülkemize
ki olumlu olmayacak. Her 10 Kasım’da onu de kazandıracağız.
andık ama, galiba anlamayı unuttuk ve bu Eğitim-öğretimde laiklik ve fırsat eşitliği
unutkanlığın sonuçlarını bugün yaşıyoruz. sağlamıştı, bugün ne yazık ki bunun geçerli-
Atatürk her kuşağın yenilikçi fikirler benim- liği kalmadı... Ama şimdi eğitimin bir ülkenin
semesini, demokratik ve laik Cumhuriyet gelişmesindeki en önemli unsur olduğunu
düşüncesinin geleceğe aktarılmasını he- unutmadan çalışacağız.
deflemişti. Ne yazık ki 97 yıl önce kurulan Türkiye; Atatürk’ün önderliğinde bilimde,
Cumhuriyetin ilkeleri tümüyle uygulanama- kültürde, sanatta, sporda, eğitimde başlat-
dı ve toplumsal eşitlik sağlanamadı. Bugün tıklarını sürdürebilseydi, bugün kendi bölge-
çağdaş bir topluma ulaşamadık. sinde ve dünyada en gelişmiş ülkelerden biri
Atatürk’ü anlamak demek, onun ilke ve olurdu. Cumhuriyet ve laikliğin bile tartışılır
devrimlerini bıraktığı yerden devam ettirmek duruma geldiği bu zamanda, onu ağlayarak
ve daha ileri götürmek demektir. O’nun dü- değil anlayarak analım.”
şüncelerinin değerini, devrimlerinden uzak-
laşmaya başlayınca anladık. * Zeynep Aliye bu bildiriyi dergimize iletmiştir.

30 Aralık / 2020
Yapay Zekaya Aykırı Şiirler* kitabı üstüne

Mustafa GÜNAY

Zeki Gümüş’ün yeni şiir kitabı, Yapay Ze- Teknolojinin insan yaşamına ve duygu
kaya Aykırı Şiirler, üç bölümden oluşuyor: ve değerler dünyasına etkilerini sorgulayan
“yapay zeka”, “gezi şiirleri” ve “yaşamdan Gümüş’ün şiirlerinde ironik bir tavırla karşı-
damlalar”. Yapay zekanın hayatımızın he- laşırız. “Pencere” adlı dörtlük: “Hayatımız
men her alanındaki belirleyiciliğinin ve et- pencerelerle dolu / Birini kapatıyor birini açı-
kisinin arttığı bir zamanda, bu durum genel yorsun / Aç kapa aç kapa özgürlüğü / Win-
olarak sanatın ve özelde şiirin de gündemi- dows mu pencere mi belli değil”.
ne girmiştir. Sanal ortamın, dijital etkenlerin yalnız-
Dijital bir sistemin içinde insanın kendi laştırdığı insanın insanla ve evrenle ilişki-
varoluşsal sorumluluğunu ve iradesini ye- leri bağlamında varoluşsal anlam ve değer
niden düşünmesi ve sorgulaması gereken sorunlarını da dile getiren şiirleriyle Gümüş,
bir yaşama ortamında şiirin de kendine yeni poetik bir pencere açarak insancıllığın hava-
yollar ve söylemler araması durumuyla karşı sını getirmektedir.
karşıyayız. İşte bu noktada Zeki Gümüş’ün Gezi Parkı şiirleri, toplumsal bir deneyi-
şiirleri, gözetim ve kontrol altında tutulmaya min izlerini taşırken, ülkenin geleceği adı-
çalışılan insanın özgürlük arayışının ifadesi na umutlu ve dirençli bir yaklaşım sergiler.
olarak ortaya çıkıyor. Özgürlüğün dalgalarından, ağaçların hışır-
İnsanın yalnızca toplumsallığını değil tısından, Haziran’da yükselen isyan sesle-
evren içindeki konumunu da göz önünde rinden söz eden Gümüş’ün Gezi şiirleri, son
bulunduran Gümüş, karanlıklardan gelip yıllarda edebiyattan ve şiirden oldukça eksi-
yine karanlıklara giden insanlığın tarihsel len politik bakışı da belirgin biçimde ortaya
serüveninin geleceğe yönelik olasılık ve koymaktadır. “Kırmızı Karanfiller” şiirinde
tehlikelerinden de söz eder. “Hikaye” adlı özgürlük mücadelesine yönelik bir çağrıyı
şiirinde söyle diyor: “asırlardır aynı hikaye işitiriz: “Haydi durma öyle kuytu gölgelerde
/ kutsal toprak / hangi diyarlardan geldiniz / Kalk ayağa sen de çık maviliklere / Bir o
/ bura vatanımız dersiniz / hangi topraklara yana bir bu yana birleşen ellere / Göğsümü-
göç edersiniz / (…) tanrınız sizin olsun / çe- zü açalım özgürlük türkülerine”.
kin ellerinizi geleceğimizden / karanlıklardan Yaşamdan süzülen, sokaktan beslenen
geldik karanlığa gidiyoruz / güneş de yalnız şiirler, direnen bir umudun ve karartılmış bir
değilmiş bu evrende/milyonlarca yıldız ara- hayatı yeniden inşa etme özleminin şiiri ola-
sında /bir biz mi yaşıyoruz”. rak değerlendirilebilir. Gümüş, “Şiir Sokakta”

Aralık / 2020 31
gerçeklik umut / biz
olma / dayanışma / or-
tak acılar yaşa / egon
geleceğin / geçmiş ol-
sun insanlık / hoş gel-
din yapay zeka”.
Şairin dile getirdi-
ği kaygılar ve ortaya
koyduğu saptamalar,
insanlığın ve dün-
yanın halini, insanın
doğayla ilişkilerini ve
elbette toplumsal,
politik ve ekonomik
ilişkilerini yeniden
düşünmemiz gerek-
tiğine de işaret eder.
Artık bilinen dünya-
nın sonuna geldiğimi-
zi gösteren işaretler/
alametler ve sorunlar
hemen her alanda
karşımıza çıkıyor. Bu
nedenle toplumsal ve
politik mücadele ka-
dar, bu mücadelenin
şiirine, müziğine, sa-
natına duyulan ihtiyaç
da o kadar artıyor. Po-
litikasız poetikaların
da sonu gelecek mi?
Bunu zaman ve şairle-
rin tavrı gösterecektir.
Gümüş’ün yüzü-
şiirinde şöyle der: “bu ülke / sokakların şiiri- nü rüzgarla yıkayan
ni / karanlıkta esir aldı / bir bak yıldızlara / şiirleri, robotlaşan/robotlaştırılan insana bir
umudun dizeleri / seninle yeniden doğacak”. tepki, bir uyarı olarak düşünülebilir.
“Yapay Zeka 2” şiirinde, nelerin bittiği ve
başladığı hakkında bugünden geleceğe yö-
nelik bir durum saptaması ve bakışı dile ge-
tirir: “aşk bitti / merak bitti / özlem bitti / klasik * Zeki Gümüş, Yapay Zekaya Aykırı Şiir-
yorumlar bitti / dünyanın ekseni kaydı / tek ler, Klaros Yayınları, 2020.

32 Aralık / 2020
Ölelim

Gel ölelim dedin en uzun kolunda gecenin


sarsın yalnızlığımızın üşüyen gövdesini
gel en güzel masalı anlatalım suya
yüzümüzün hürmetine kusur olmasın saygıda
dönelim dedin hu çekip Tuna’nın etrafında

Bir kuğunun boynuydu ruhum süzüldü


kıyısında nehrin beyaz kış hüznüyle
ayağını uzatmıştı suya pus, gri dualarla
ellerimi açtım, avuçlarıma döküldü yüzünün yırtıkları
Macar bıçağı ile kesildi kuğunun boynu

Geceden sökülmüş dişleri ihtirasların


günahkar hayallerin yırtılmış elbiseleri
terzisi yağmurdu bulutla yamadı
makasla kesti ince kumaşını gülüşümün
sabah çiy damlasının yalnızlığı ile doğdu

Öl-elim artık, şiir intihar etti


kalemin ihaneti sehpası parmaklarımın
tutamam bir daha yağmurun ellerinden
git dedim ölelim, Serenade’ında Schubert’in
ah ne ölümcül kapıydı yüzüme çarptı
bilmezdim kavuşmanın ayrılık olduğunu…

Nurbanu KABLAN

Aralık / 2020 33
Ozan ve Gölgesi*

Dursun YİĞİT

Giriş cesinden farklı anlayıştaki sanatsal bakışları


Çevirisini Özdemir İnce’nin yaptığı Paul da eleştirel olarak yazmıştır. Bunların söz-
Eluard’ın Ozan ve Gölgesi adlı kitabı, şairin cük öbeklerinin arasında nesnel, anlamsal
çeşitli konuşmalarından oluşan bir eserdir. bütünselliğin olması gerektiğini açıklamıştır.
Kitap şiire, sanata gerçekçi tutumla bak- Anlamsız söz dizinlerinin şiir diye sunulan
mak, şiiri yaşamdan, toplumsal kökeninden eserlerin gerçeklikten uzak olduğunu söy-
koparmadan oluşturabilmek için bir bakış lerken, sanatın hele şiirin çıkara, yalana bü-
sağlamak ereğiyle hazırlanmıştır. Eluard’ın rünmesini insanlığın yitimi olarak değerlen-
sanat konusunda çeşitli konuşmaları vardır. dirmiştir.
Bu anlamda özellikle şiir sanatı yalnızca söz Şair insanlığın varsıllığını anlatırken,
dizinleri değildir. ezilenlerin, yoksulların yanındadır, savaş
Şair yaşamdan gerçek örnekler vererek karşısında barışsever konum almıştır. İn-
sanın tüm yıkımlara, yoksunluklara karşın
düşüncesini desteklemiş, canlı bir anlatım
yaşamı, tarihi yeniden ürettiğini belirterek,
sağlamıştır. Çeşitli toplumcu gerçekçi sa-
toplumsal yaşamın, insanlığın geleceğine
natçılar ile eserleri örnek gösterilmiştir. Şiir
umutla bakmıştır.
üzerinden doğa, insan, toplumsal sorunlar
Yaşam şiirin kaynağıdır. Şiirin imgeleri
anlatılmıştır. Sömürülen insanların yaşadığı
yaşamın içindedir, canlıdır. Şairin temel dü-
acılar, farklı düşünen insanların ötekileştiril-
şünsel ereği, insanlığın şiir ile sanat ile sö-
mesi gibi konular işlenmiştir.
mürüsüz, barış içinde yaşayan bir topluma
İnsanlığın mutluluğu için barış, kardeş-
ulaşmasıdır. Şiir buna öncülük edecek, in-
lik, toplumsal dayanışma, kültürel gelişim
sanlığa umut verecektir.
çözümleri vardır. Şair yaşadıklarını anlatır- Özdemir İnce, şairin insanı, yaşamı ku-
ken savaşların doğal yıkımlardan daha çok caklayan, toplumsal gerçeklikle bağlarını
insan ölmesine neden olduğunu da açıklar. koparmayan eserler ürettiğini açıklar. Tüm
Ayrıca bazı bölümleri karşılıklı konuşmalar insanlara örnek bir duruş sergileyen, tarih-
biçiminde yazmıştır. Şiirin yanı sıra evrensel sel süreçle dünyayı anlamaya çalışan, in-
konular, sanatın farklı alanlarından sanat- sanı değiştirme ereğiyle davranan bir kişilik
çıların estetik anlayışı, sanat eserlerinden olarak değerlendirmektedir. Kitapta dil akıcı-
örneklerle anlatılmıştır. Eluard kendi düşün- dır, öztürkçe sözcükler kullanılmıştır.

34 Aralık / 2020
şair bu anlamda yirmin-
ci yüzyılda şiir, sanat dü-
şüncesine örnek sayılan
bir kişiliktir.

Kitaba Genel Bakış


Eluard “Guernica”
yazısını Picasso’nun
aynı adlı resminden
esinlenerek yazmıştır.
Dingin yaşayan Guerni-
ca halkının İkinci Payla-
şım Savaşı’nda birden-
bire bombalanmasıyla
yaşanan insanlık dra-
mı anlatılmaktadır. İn-
sanların kendi türleri-
ne yaptığı kıyım doğa
olaylarının yol açtığı
kıyımdan daha kötü so-
nuçlara neden olmakta-
dır. Kitabın sonundaki
“Picasso” için yazısında
1936 yılında yaşanan
kıyımda ulusun traje-
disini açıklar. Resimde
tüm figürlerin yüzlerin-
de acı vardır. Haksızlı-
ğın, kıyımın verdiği acı-
lar resmedilmiştir.
2 “Yunan ve Oğulları”
Konuşmalarda kullanılan öğeler, insan- yazısında Yunan halkına seslenir Eluard.
lık durumları gerçekçi bir bakışla yazılmış- Yazıda iç savaşın savaşların en kötüsü ol-
tır. Nesnel gerçeklikle dünyaya bakılmıştır. duğu, kardeş kavgasına son verilerek, ba-
Şair estetik anlayışıyla insanlık adına daha rışın sağlanmasını ister. Bu halkın yenilmez
güzel yaşanabilir bir dünya oluşturmak için bir birlik oluşturduğu vurgulanır. Dünyada
çabalamaktadır. Şairin sömürüye, savaşa düzeltilmesi gereken birçok sorun yaşan-
karşı barışsever düşüncesi vardır. İnsanlık maktadır. Ulusun birleşmesi, emperyalist
için yeni bir dünya, yaşamı bir sanat gibi kışkırtmalara karşı çıkmaları gerektiğini söy-
algılayan özellikle şiiri, sanatı seven kişiler ler. “Amerika’nın Anlaması Gereken” adlı ko-
için örnek olacak bir eserdir. Ünlü Fransız nuşmasında Amerikan halkına seslenmek-

Aralık / 2020 35
tedir. Bu halkın Fransız halkı gibi barışsever Başka şiirlere öykünme yapılmamalıdır.
olduğu, Fransa’nın varsıl olan bir tarihi oldu- Dünyadaki tüm nesneler bir esin kaynağıdır.
ğunu açıklar. Sanayicilerin, tröstlerin, silah Şair kendi bakışıyla bir düşünce oluş-
satıcılarının kirli çıkarlarına uyulmaması ge- turduğundan imge özneldir. Bir düşüncenin
rektiğini vurgular. Tüm insanlar farklılıklarına nesnelliği, toplumsal gerçeklikle tutarlı ol-
karşın kardeştir. Barış içinde yaşayabilecek- malıdır. Bireyselliğin toplumsallıkla bağı ol-
lerini, barışın geleceğini söyler. malıdır. İmgeler yalın olarak anlatılmalıdır.
“Durum Şiiri” konferansında şiirin gerçek Ayrıca şairlerin sözcük, kavram bilgisi de
dünyayı anlatması gerekliliği vurgulanmıştır. varsıl olmalıdır.
Şiirin kalıcılığı, imgelem gücü için gerçekçi Eluard herkesin türkü söyleyebileceğin-
tutum gereklidir. “Şiir Bulaşıcıdır’’ konuşma- den söz eder. Şiirlerin türkü olduğunu vurgu-
sında, şiirin yaşamın içinde, nesnel bir ya-
lar. Söylenen her türkü insanın duygusunun,
şam bilgisi olduğunu söyler. Zira “Charles
aklının canlılığını göstermektedir. Bu sözle-
Baudelaire” için hazırlanan radyo konuş-
ri yaşadığı dönemde insanların toplumsal
masında, bu şairin eserlerinde yaşlılardan,
gerçekliği, acıları, yoksunlukları yazmak
kadınlardan, yoksullardan, doğadan öyle
istemelerine karşın korkmaları, çekinmeleri
ki nesnel gerçeklikte olan tüm varlıklardan
üzerine açıklar.
imge oluşturduğunu açıklar.
Korkaklık nedeniyle yüzeysel, anlamsız
şiirler yaygınlaşmıştır. Bu nedenle şiirde
3
insanların sonsuz düşüncesi, yaratıcılığı
Kitapta Bazı Önemli Noktalar
kısırlaşmıştır. “Gömleğin Türküsü” adlı halk
Şair sözcüklerin kendi başına bir anla-
mı olmadığını, insanların sözcüklerle kendi türküsünü öznel şiire örnek verir. İmgelem
kültür dünyasını üretmektedir. Sözcüklerle gerçek nesnelerden, gerçeklikten oluşturul-
dünyayı, düşüncelerini anlatır. Ama yan- malıdır. Şairlerin seçtikleri sözcükler de ger-
lış kullanıldığını da vurgular. Yapılan eser- çekliği yansıtmalıdır. Yalancı imgelem oluş-
ler söz oyunlarına dönmüştür, bu tür şiirler turulmamalıdır. Çünkü gerçeklikten uzak
yaygınlaşmıştır. Şairler anlatımlarını yalın, şairlerin tanıklık etmediği olayları, bilmeden,
az sözle yapmalı, sözcük, kavram bilgileri kavramadan yaptıkları çalışmalar vardır.
de çok olmalıdır. Dil insanlığın ortak varsıl- Şiirin biçimsel yapılması sonucunda imge
lığıdır. Bir nesneyi anlatmanın birçok biçimi oluşmaz. Şiirde de öykünme yapılmaktadır.
vardır. Bireysel anlatım biçiminde söz söy- Bu şiirler gerçekliğin gizlenmesine, çelişkile-
leyenler yadırganabilir. Ancak kişisel olarak rin yumuşatılmasına yarar.
dünyaya bakışlarının gerçekçi olabildiği de Eluard şair C. Baudelaire’nin sanatında
vardır. toplumdan yana olduğunu açıklar. C. Bau-
Şiir insanlara yeni düşünsel, duygusal delaire imgelerini yaşamdan alır, yoksullar,
ufuklar açar. Bunun nedeni de şairin birey- yaşlılar, kadınlar, çocuklar, dışlanan insanlar
sel yaratıcılığının kaynağı olan yaşanan top- şiirlerinin konusudur. C. Baudelaire insanla-
lumsal gerçekliktir. Şair bu gerçekliği kendi ra sevgiyle bakarak kadınları üretken, gele-
iç dünyasında yeniden kurgular, yapılandı- ceğin yaratıcısı olarak görür.
rır. Bu nedenle imge bireyseldir, özgündür.

36 Aralık / 2020
4 Şair kendisi gibi gerçekçi diğer sanatçıla-
Eluard radyo konuşmasında kadınları rın tek ereklerinin insanın mutluluğu olduğu-
konu alır. Kadınların toplumsal yaşamı üret- nu açıklar. Bu nedenle yaşamın tüm alanları
mesine, erkeklerle birlikte kavga vermesine ile ilgilenirler. Kendi çıkarları için yaşayan
karşın, köle konumunda yaşadığını söyler. insanlara karşı savaşım verirler. Bu sanat-
Kadınlar kölelikten, yok sayılmaktan kurtu- çılar yoksulların, ezilenlerin yanında yer alır-
lunca toplumsal yaşam gelişir. Böylelikle lar. Bireyin kendisini tanıması, geliştirmesi,
erkeklerin de esin kaynağının gelişeceğini ancak toplumdan yana kavga ile olanaklıdır.
söyler. Picasso her eserinde yeni bir dünya ku-
Toplumun bilgi, bilinç düzeyleri artınca rar. Yaşamdan kopmaz, tutkuyla bağlıdır.
topluma öznel imgeler yetmeyecektir. Tutkusu Picasso’ya dinçlik verir. Toplumun
Yabancılaşma, kuşatılmışlık kalkacaktır. olumsuz düşüncelerini, kendisini dışlaması-
Tüm insanlar kimliğini, insanı üretkenliğini nı umursamaz. İnsanı seven kişiliği ile gör-
bulacaktır. düklerini resimlerine cesurca yansıtır.
Eluard’a göre sanatçı ile toplumun uyum- Geçmişte yaşayan gerçekçi şairler, gü-
lu olup olmamasının sanat bunalımına ne- nümüzde de insanlığa ışık tutmaktadır.
den olmaz. Sanatın gerçek bunalımının, Yaşamdaki çoğulculuk, çok renklilik, bir-
sanatın, insan üretkenliğinin çıkar, para vb. liktelikler insana umut, güven verir.
farklı beklentilere göre yapılması sonucun- Kadınların yaratıcılığı gibi gerçekçi şair-
da olduğunu açıklar. lerde eserlerinin gücünü yaşamdaki canlılık-
Yaşamın gerçekleri açık, acımasız, yok- tan alır. Gerçekçi şairlerin okuyucuya kendi
sunluklardan oluşur. Sanatçıların gerçekliğe yaşamlarından söz ederek, önderlik yap-
gözlerini kapatmaları gerçeklikten kopmala- tığını açıklar. Eluard şiirin canlı olmasının
rına neden olur. Nitelikli sanat yaşamın için- gerektiğini açıklar. İmgelem bireysel değil,
dedir, yaşamı anlatır. insanlarla iç içe olmalıdır. Tüm insanların
Akıl hastalarının da kendilerine göre ya- mutlu olması insanlığın sanatsal, düşünsel
ratıcılıkları vardır. İç dünyalarında yaşadık- gelişimini sağlar.
ları için toplumdan bir beklentileri yoktur.
Eluard akıl hastalarının eserlerindeki özgür-
ce tutuma dikkat çeker. Hastane dışında ya-
şayan insanları çeşitli kuşatılmışlıklar içinde
olduklarından tutukevi benzetmesi yapar.
Toplumu farklı düşünenleri, farklılıkları onay-
lamaya çağırır. Tüm güçlüklere karşın insani * Paul Eluard, Ozan ve Gölgesi, Adam Yayıncı-
erdemle yaşanabileceğini açıklar. lık, İstanbul, Şubat 1984.

Aralık / 2020 37
Dua

Her dinden dualar yükseldi


Gökyüzüne Sokakta oynayan çocuk
Bendi yıkılmış sel gibiydi Gazinoda Endülüs’te raks
Geçmişe şükretmek Kahvehanede sohbet
Ve geleceğe kaygı için Mayıs dallarında çiçek
Ve en güzel gülen Ve nefesin
Nisan olsun diye Sımsıcak

Öyle yoksunduk ki güneşten Çok şey mi istiyorduk


Düşüncemiz doğada Sanki altın tepside hayat
Ayaklar prangada bu senenin modası
Duvarlarla yüzleştik atın gümüş tasması
Ve yaşlı başlı halimizle Mahallenin yosması
Aynaya Ağaların ağası
En çok bu aylar da baktık
Bunları unuttuk biz
Dualar birden bire aynı dilde birleşti Oyunsa bunun adı eğer
Latin Urartu katalan Masayı yeniden kurduk
Ve avesta
Ve binlercesi Ve düşündük
Tüm insanlık olarak
Sonra hep Çekelim bayrağımızı
aynı falda birleştik fincandan çıkacak Rengi beyaz olsun dedik
Bir yalana bağlandı umut Düşsün yakamızdan artık
Bu Allah’ın belası

Ali KAYA

38 Aralık / 2020
Şairime mektuplar (11)

Fakir Baykurt’a mektup

Nilüfer UÇAR

Yıllar sonra size mektup yazacağımı hiç gittiğiniz yerde. Hasan Ali Yücel, Tonguç,
düşünemezdim. Nerede çıktı demenizi du- Şerif Tekben, Yaşar Kemal, Eğitim Enstitü-
yar gibiyim. Yaktığınız meşale, bıraktığınız sü öğretmenleri, yazarlar, sanatçılar ve nice
pek çok eserinizle yaşamımızın içinde hiç güzel insanlar…. Bugün 11 Ekim. Sabah.
eksilmediniz ki…. Bu benim için geçerli olan Hava kışa gitmemek için ayak diretiyor. Gü-
bir durum değil elbette. Şükrü Erbaş bir di- neş, yaşanılan kargaşalara pek aldırmadan
zesinde der ki, “Ölüm her şeyi bitirir bir gün, ışığını esirgemeden yansıtıyor evrenin uy-
ardınızda güzel anılar koyun…” Ne çok anı, kulu yüzüne. Herkes çayını yudumlarken
eser, ışık olacak söz ekranlarda Fakir
bıraktınız… Çok az Baykurt… O ölüm-
kişi bunu başarabil- süz Fakir… Serhan
me yetisine sahip. Asker’in hazırla-
Kolay da değil. Ya- yıp sunduğu prog-
şanılan ömrü mü- ramda, kızınız Işık
cadele için adamak. Baykurt, FOX TV.
Zorluklara göğüs den İsmail Küçük-
germek, kültürel bi- kaya ve Kadıköy
rikim için okumak, Belediye Başkanı
okuduğunu eserle- Şerdil Dara Oda-
rine aktarabilmek, başı uzun uzun sizi
rehber olmak, ışığı- anlattılar. Sevdiği-
nızla aydınlattığınız niz türküleri Soner
bir dönemi gelecek Olgun o tok sesini
kuşağa varsıllık ola- sazın tellerine ula-
rak bırakmak… İşte yarak söyledi. Se-
tüm bunlar içindir ki, venlerin ekrana ki-
ölümsüzlük meşa- litlendi adeta. Tabii
lenizi taşımak, sizden sonraki kuşaklar için en merak edilen Işık’ın anlattıkları oldu. Bir
onur olarak yıllarca varlığını sürdürecektir. ömrün adandığı uğraşılar, eserler, mücade-
Bugün aramızda ayrılışınızın yirmi birinci le ve sürgün yılları saatlere sığmaz. Zaten
yılı. Yaşar Kemal’in dediği gibi “O iyi insan- sığdıramadılar….
lar, o güzel atlarına binip, çekip gittiler…” O Bizim çağın çocukları babalarının arka-
güzel insanlar kervanına katılmanız elbette daşlarına amca diye hitap ederdi. O nedenle
bizi üzdü. Düşünüyorum da ne çok oldunuz siz de benim Fakir amcamdınız. Orta okul

Aralık / 2020 39
yıllarında kitaplarınızın çoğunu okudum. mize göstermiş olduğunuz ilgiyi unutmak ne
Irazcanın Dirliği, Yılanların Öcü, Onuncu mümkün. Varlığınız hepimize huzur verirdi,
Köy, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı… Okur- mutlu ederdiniz.
ken çoğunlukla hüzünlendim, haksızlıkla- Önce anneme yönelir;
ra öfkelendim, dirence sevindim… Bir gün, - Güllü Bacı nasılsın? Gelişim sizi yoru-
akşam okuduğum kitapların yazarı Fakir yor mu? derdiniz o yumuşak ve sevgi dolu
Baykurt bizdeydi…. Bu nasıl bir heyecansa sesinizle.
şaşkınlığımı hâlâ yüreğimde saklarım. Nasıl - Fakir kardeş o nasıl söz… Her zaman
ki, Mustafa Kemal Atatürk yurdu kurtarmak kapımız size açık… dediğinde annemin el-
için Anadolu’yu başlangıç noktası olarak be- lerini ellerinizin arasına alır, sıcacık teşek-
lirleyip, orada işe başladıysa, Fakir Baykurt kürünüzü sunardınız.
da Anadolu’da başladı eğitim seferberliğine. Belki farkında olmadığımız bir davranışla
Eğitim ve öğretmen sorunlarını çözebilme- biz altı kardeş sobanın etrafında toplanırdık.
nin önemini bildiği için örgütleme çalışma- Bu sizin dikkatinizi çekmiş olmalıydı ki;
larını yurdun en ücra köşelerine yaymaya - Çok mu üşüyorsunuz dediğinizde, hepi-
çalışıyordun o yıllar. Türkiye Öğretmenler miz utanarak kenara çekilmiştik o gün. Ne
Sendikasını kurmak için yoğun bir çaba zaman sobadan söz açılsa hep o anı anım-
içindeydiniz. Hiçbir zaman huzurlu ve rahat sarım. Sonra düşündüğümde bu bir alışkan-
çalışılacak bir dönem olmadı. Nedense ol- lığın sonucuydu.
muyor, olmuyordu… İşte bu örgütleme için İki oda bir salon olan evimizin bir odası
Malatya’ya da sık sık gelme durumunuz olu- misafir odasıydı, ama yatılı misafirlerimiz
yordu. Malatya sendika başkanı olan babam için özel bir oda yoktu. Bu nedenle yer ya-
H. Nedim Şahhüseyinoğlu da birçok Köy tağı yapardı annem. İpek kaplamalı yorga-
Enstitüsü öğretmen gibi sizin yanınızda bu nı size özel konurdu. Çok itina gösterilirdi
mücadelenin içinde yerini aldı. Her biri gö- size. İstenirdi ki yorgunluğunuzu atıp rahat
nüllü eğitim ordusunun fedakar kahraman- bir uyku uyuyasınız. Hep yollarda ve top-
larıydı. Toplantılar yapıyor, örgüt çalışmala- lantılarda olmanın sizi fazlasıyla yorduğunu
rına işlevlik kazandırmaya çalışıyordunuz. bilirlerdi. Belki de ertesi gün yapacaklarınızı
Korkunun, baskının eksilmediği düşünülür- planlarken çok az da uyumuş olabilirsiniz
se hiç de kolay değildi işiniz. İşte o çalış- Ama mutlulukla sabaha ve bize günaydın
malar için sık sık geliyordunuz Malatya’ya. derdiniz. Ayrılırken hepimizi tek tek okşar,
Sanırım sizi korumak için otellerde kalmanız nasıl da mutlu ederdiniz bizi. Bir insanın
güvenliğiniz için uygun görülmüyordu. O dö- yüreği ne kadar büyük olabilir… Onca sev-
nem bizim ev misafirhane gibiydi. Dışarıda giyi barındırmak için yürek ne kadar büyük
gelenleri ağırlıyorduk. Yani çok misafirimiz olmalıydı. Bu mümkün müydü? Evet müm-
oluyordu. kündü. Çünkü Fakir Baykurt’un sevgi dolu
Elbette misafirlerimize gereken ilgi, hiz- yüreği çok büyüktü, siz çok büyüktünüz, in-
met elden geldiğince gösteriliyordu. Fakat sandınız.
onlardan ayrı bir yeriniz vardı. Belki bu özel Daha sonralarıydı. Bir gün babam;
konumunuzu hissetmiştiniz. “Nilom hazırlan yarın Fakir Baykurt’u zi-
Annem geleceğinizi öğrendiğinde en iyi yarete gideceğiz’’ dediğinde yüreğim göğüs
yöresel yemeklerini yapardı. İyi bir eğitimci, kafesime sığmamıştı. Annem itiraz etti. “Gi-
iyi bir örgüt insanıydınız. Buna kuşku yoktu diyorsunuz, kalacak yeri var mı bakalım?”
elbette. Ama en önemli yanınız insan sevgi- dediğinde, babam ‘haber verdim, sıkıntı ol-
sini barındıran sevgi dolu yüreğinizdi. İçeri maz’ dedi. Nasıl haberleştiğinizi bilmiyorum.
girer girmez sanırdık ki evin bir ferdi gelmiş. Babam almış olduğu kitabı benim adıma ya-
Gülen yüzünüz, içten sıcaklığınız, her biri- zıp imzaladık. Sabırsızlıkla sabahı bekledim.

40 Aralık / 2020
Fevzipaşa Orta Okuluna sürgün edilmiştiniz “uzun bir yol” şiirinizi dinlerken özür dilediği-
o yıl (1967). Trenle Fevzipaşa’ya geldiği- mi bilmenizi isterim.
mizde Fakir Amca bizi bekliyordu. Okulu ve Yıl 1969… Aylardan Temmuz… Bu defa
çevreyi gezdirdikten sonra eve geldik. Ev iki babamla Ankara’ya geldik. Kayseri’de ya-
katlı köy evi, kerpiç yapıydı. Alt kat hayvan pılacak Türkiye Öğretmenler Sendikasının
barınağı, üst kat oturmak içindi. Evin ikinci kongresine katılmak için… Sanırım ön ha-
katına dışarıdaki taş merdivenle çıkılıyordu. zırlık için Ankara’ya gelinmişti. Ankara’da
Bir odaya sığdırmaya çalışmışlardı kabına toplanan öğretmenlerin bir çoğu ailesiyle
sığamayan değerli eğitimci, yazar, sendika- gelmişti. Çocuklar, eşler… Ertesi gün tren-
cı Fakir Baykurt’u. Hiç yüksünmeden bulun- le Kayseri’ye gelindi. Yurdun çeşitli illerinde
duğu ortama uyum sağlamayı kendisine yük yaklaşık sekiz yüz kadar öğretmen gelmişti.
görmemiş koca yürekli adam. Otellere yerleştirildik. Herkes gergin ve te-
Bir yazarın, eğitimcinin eşyası ne olabilir dirgindi. Kuşkusuz başkan olarak en büyük
ki kitaptan başka. Tertemiz ve düzenli odası sorumluluğu taşıyan Fakir Baykurt’tu. Kolay
bir eğitim yuvasının sıcaklığını yüklenmiş, ta- olmadığını bilen öğretmenler Fakir Bay-
şıdığı sorumluluğun gururunu yansıtıyordu… kurt’un yaktığı o ışığın etrafında kanat çırpan
Belki babamın ziyareti sevindirmişti sizi, eğitim kelebekleriydi her biri. Yaşanılan her
ama benim gelmem sizi nasıl da mutlu et- olay belleklerde güncelliğini hep koruyordu.
mişti. Söz konusu Köy Enstitüsü öğretmenleriyse
Bunu kaç defa dile getirdiniz. Kitabı ver- bu bilinç daha da derin olur elbette. Tarih
diğimde “Şimdi bunu kabul ediyorum. Ama sen ki; hep ayaktasın. Çünkü ayak seslerin
ileride kendi kitabını imzalayıp vermeni is- hiç kesintiye uğramadan tıkırtısını duyuru-
tiyorum. Bana söz ver.” dediniz. Ah Fakir yor… Eh yine o tekin olmayan ayak sesleri
Amca ne yazık ki çok geç kaldım. Yeni çıktı yankılanıyordu Kayseri sokak ve caddele-
kitabım, hem de şiir kitabı. Yıllar sonra bir rinde…. 7 Temmuz 1969 pırıl pırıl bir gün
şair olduğunuzu öğrenince mahcubiyetimi diye uyandı herkes. Ama havanın bozacağı
nasıl anlatabilirim ki… İşte bu mektubumu, akşamdan belli olmuştu. Çünkü tekin olma-
o yüzden, şair Fakir Baykurt’a yazıyorum. yan o ayaklar çoktan hareketlenmişti. Hem
Sabah kahvaltıdan sonra merdiven ba- de sesi yankılanırcasına. Alemdar Sinema
şında ev sahibi teyzeyle koyu bir sohbete Salonunda biraz coşku çokça huzursuzluk
daldınız. Bir ara şakalaşırken sıkışan tey- yaşanıyordu. Ah Fakir Amca kim bilir nelerin
ze o kıvrak zekasıyla hiç duruşunu bozma- hesabını yapıyordun o an. Sahnede konuş-
dan, gayet sakin bir sesle “Al sana bir kaya, macılar yerlerini aldı. Çok değildi geçen za-
nereye dayarsan daya” dedi. Bu söz Fakir man. Çünkü dışarıdakiler atak yapmak için
Baykurt’un çok hoşuna gitti. “Bir daha söyler sabırsızlardı. Cama değen ilk darbe ateşin
misin?” diye tekrar ettirdi. Defterine not aldı. yanan fitiliydi. “Biz geldik” diye haber ver-
“Bunu bir kitabımda kullanırım” dediniz. di. Sonra mı? Hasadı bitirmek için hazırlıklı
Anahtarı teyzeye verdikten sonra Gazi- dolu gibi taş yağmuruna tutuldu salon. Köy
antep’teki Öğretmenler Sendikası toplan- Enstitüsü öğretmeni olmak öyle kolay değil
tısına gitmek üzere otobüse bindik. Sizinle demiştim. Zora göğüs gerebilen sağlam
yana yana oturmanım mutluluğunu, gururu- kişilik sahibiydiler. Öyle eğitilmiş, öyle ya-
nu şimdi yaşıyorum. Ne denli şanslı olduğu- şamla mücadele ediyorlardı çünkü. Birlikte
mun bilincini taşıyarak. hem gelen atakları bertaraf etmek için ça-
Yine roman ve öykülerinizi okuyorum. Bir balıyor, hem de çözüm yolları tartışıyorlardı
ayıbımı utanarak yazmak zorundayım. Hâlâ nefes nefese. Fakir Amca o ne soğuk kanlı
şiir kitabınızı edinip okuyamadım. Sesinizde bir duruştu. Hayran olmamak mümkün mü?

Aralık / 2020 41
O sakin ve mütevazı duruşuyla salondaki- kurt salona girdi. Bir anda ortalık duruldu.
lerin panik yapmalarını önüne geçerek bü- Gerekli bilgilendirmeyi yaptınız. Evet yan-
yüklüğünü bir kez daha gösteriyordun. Bir maktan kurtulmuştu eğitim ordusu…
taraftan içeridekilere moral veriyordunuz, bir Ah Fakir Amca değişen bir şey yok as-
taraftan da saldırılara çözüm yolları yakın lında. İnsanlar yakılıyor, orman yakılıyor,
arkadaşlarınızla fikir alışverişi yapma gayre- medeniyet / kültür, geçmişin belleği yakılıyor
tindeydiniz. hâlâ… Bugün o beyaz ata binişinizin yirmi
Nasıl olduğunu kimse ya görmedi ya da o birinci yılı, Hatay’da orman yanıyor, orman
hengameden görenler algılayamadı. Ceketi- canlıları cayır cayır yanıyor. Yangın hep var
niz sırtta boydan boya yırtılmıştı. ve sürüyor Fakir Amca!..
Mücadelesini sürdüren Fakir Baykurt tüm Öğlenden sonra askeri araçlara bindiril-
soğukkanlılığıyla durumu idare etmeye çalı- dik. Şehri terk eden eğitim ordusu değil de
şıyordu, fakat ateş gelmişti, hem de yakmak sanki savaşta esir kampına götürülen asker-
niyetiyle...Ve tutuşan perdeler. Artık işin bo- ler gibiydik. Ne çok içimi incitmişti halkın ba-
yutu değişmişti. O ara değerli eşi Muzaffer kışları. Kim bilir ne düşünüyorlardı… Acaba
Abla ceketi alıp sırttaki yırtığı dikti. oh olsun mu demişlerdi, yoksa bu yapılan-
Babam bir ara yanıma gelerek; “Kızım ları kınamışlar mıydı? Bilemem ki… Anka-
sen ablanla bir taksiye binip, otele gidin. ra’ya gece geç bir vakitte ulaştık… Toplantı
Orada beni bekleyiniz” dedi. Bir babanın ço- ertesi gün Ankara Siyasal Bilgiler Fakülte-
cuğunu koruma iç güdüsüydü bu… (Bilecik sinde devam etti. O ne koca bir yürekti ki,
temsilcisi Osman Amca’nın eşiydi bu abla.) soğukkanlılıkla olanları değerlendirip, çalış-
Fakir Baykurt; eğitim için; dağ bayır de- maları aksatmadan devam ettirdiniz. Hem
meden yurdun her köşesini karış karış do- de sıfırlanan moralleri yükselterek.
laşıp, örgütlenmeyi amaç edinip, enerjisini Sizin için her yıl düzenlenen yarışmalar-
Anadolu topraklarına filizlensin diye akıt- dan bu yıl roman yarışmasını Turan Ali Çağ-
maya çalışıyordu. İşte şimdi o aydınlanma lar ‘Amasanga’ eseriyle alırken, onur ödülü
ışığınızın karşısına ateş kondu. Bugünü iki Köy Enstitülü öğretmen/yazara verildi.
sorma…. Sorsan da anlatamam ki, isteme Mustafa Gazalcı ve Osman Şahin
benden… Sıkılırım, üzülürüm, yanıt vermek Dünyayı pençesine alan covit 19 sal-
için dönmez dilim… gınıyla uğraşıyor insanlık. Öyle bir tokat-
Sinemanın çıkış kapısına geldiğimizde la sarstı ki yaşamı, rayında çıkmış gibiyiz.
zaten ortalık çok karışmıştı. Kapılar kapatıl- İşte bundan dolayı toplu etkinlik yapılama-
mış, içeridekiler kitli sandıkta bilinmezdeydi. dı. Anma etkinlikleri ve ödül törenleri ancak
Tekrar içeri girdim. O sırada hamamda fay- sosyal medya yoluyla gerçekleştiriliyor.
tonla eve dönen kadınları öğretmen sanıp Eğitimci, romancı, öykücü, örgüt yanınızı
çırılçıplak soymuşlar. Bu haberi duyan ba- herkes biliyor. Belki de birçok kimsenin bil-
bam ‘Eyvah bunlar bizimkilerdir’ diye kahrol- mediği şair yönünüz. Fakir Baykurt şair den-
muş. Beni görünce rahatladı. diği zaman şaşıracaklar çoğunlukta.. Ben
Ama içeride can pazarı yaşanıyordu. Ma- de şair yönünüzü çok geç öğrenenlerdenim.
salalar, sandalyeler pencereye yığınak ya- Bilirim ki o engin hoş görünüz beni bağışla-
pılıyor, gelen ateş parçaları yere düşmeden yacaktır.
söndürmeye çalışılıyor. Bunlar yaşanırken Ali Özenç Çağlar’la Almanya Hom-
Fakir Baykurt yetkililerle görüşmeye gitmişti berg’de yaptığınız söyleşide; “Eskiler ‘Asıl
sessizce. Yokluğunun hissedilmesin isteme- edebiyat nesirdir’ demişlerse de, asıl ede-
miştir kesin. Çünkü onun varlığı büyük güçtü biyat şiirdir bence. ‘Başlangıçta söz vardır’
bu can pazarı yaşanılan yerde. Fakir Bay- sözü de ‘Başlangıçta şiir vardı.’ Anlamına

42 Aralık / 2020
gelir sanırım. Söz özlü, candan, ciğerden, “Dostluğa Akan Şiirler” ikinci şiir kitabı.
beyinden süzülüp gelen olağanüstü bir de-
UMUTCUK
ğerdir. Şiiri olmayana nasıl söz denebilir? Sevenler, defterine geçirir diye
Şiiri şiir olmayan toplumun nesiri nesir, sözü İçlerine canımı koydum
söz olur mu?’’ diyerek şiirin yazında ve top- Canım ölür şiirlerim kalır
lum gerçeğindeki yerini belirleyerek şiire ışık Ayrılık acılara merhem olur
vermişsiniz. Ve şöyle devam etmişsiniz; “En Yarın da okuyan bulunur şiirlerimi
az çeyrek yüzyıldır halkın dilini Türkçenin Çok gezip dolaştı, insan yüzlerinde
kurallarına göre yazıyorum. Benim dilim- İyi havalarda, karda kışta, yağışta
deki varsıllık sözcük varsıllığı değil, başka Çiçekler açarken Anadolu düzlerinde
bir varsıllıktır, tümcenin bütün kullanışından Avrupa’da Amerika’da Sovyetler Birliği’nde
gelen varsıllıktır. Büyük şairlerde rastlarız, Bizim Akçaköy’de
iki sözcüğü öyle yan yana getirirler, okuruz Duisburg’da kuşkuya düştüğüm günler de
kıvılcımlar çakar.” oldu arada
Fakir Baykurt bir alanla yetinmeyecek bü- Gerçekten sevdi mi, beni sevenler?
yük bir değer. Bunu da en iyi şekilde yaşadı, Kitaplarımı okumadan övgüleri gördüm
yaşattı ve bize ışığını, varsıllığını miras ola- Sevmeden sevenler gördüm birbirini
rak bıraktı. O koca yüreğinle en güzel ata bi- En çok da buna üzüldüm yaşamda
nerek değerli insanların yanına giderken… Gene de mini minna bir umutçuk
Bir seven bulur
“Bir Uzun Yol” bir yaşam şiiri. Beni de
Ceyhun Atıf Kansu (1959); “yazınsal ça-
lışmalara şiirle başlayan Fakir Baykurt der- YORULDUM
gilerde, gazetelerde on yıl göründükten son- Yoruldum, çok yoruldum
ra imzasını romanlara, öykülere attı. Biraz değil çok yoruldum Mamak’ta
Şiir, insanın o güzeller güzeli ilk sevgilisi Tutukevinde demir parmaklıklar ardında
gibidir. Kimileri bir türlü kopamaz. Baykurt Yaz kış ranzalarda yatmakta
da kopamadı. Ama yayımlamayı kesti. Ev
aramalarında götürülenlerden kalanlarla, Ama yorulmadım hiçbir zaman
elinde üç kitaplık şiiri var. O yoksul sevgili gibi dağ başlarında
Karda kalmış, darda kalmış yolcular için
Sanatta ‘doyum’ denilen, hem de pek az
Yazmaktan…
kavuşulan duyguya düzyazılarda bile ere-
(1988)
meyen bir yazarın şiirde ermesi kolay mı?
Bu yüzden Baykurt şiir kitabı yayımlamak NEDEN SAVAŞ
için 60’ına kadar bekledi. Gene de ‘Bir Uzun En uzun tüfekle yoksul eve bir banyo
Yol’ 45 yılı aşan yazınsal uğraşmaların so- Bir topla oyun yeri mahalle çocuklarına
nunda sınırlı sayıda basıldı. Bir tankla on derslik on okul
1950 yıllarında Fakir Baykurt’un ‘Demok- Bir uçakla yedi köye bir hastane
rasi’ adlı şiirini okumuştum. Ozan dille, dü- İki denizaltıyla üç ırmak çöle ulaşır
şünceyle ve şiirle bir dağı kaldırıyordu terin-
den’’ Bu şiir karşısında duyduğum saygıyı, Tüm yönleriniz çokça bilinir de yakasını
pek az oyun şiiri karşısında duymuşumdur. bırakmadığınız şairlik ve şiir tutkunuz bilin-
miyor. Ne dersin Fakir Amcam?
Ozan dilli, düşünceyle ve şiirle bir dağı kal-
Yazınlarınızla çok ödül aldınız… Bizim
dırıyordu yerinde.”
ödülümüzse sizsiniz…
Fakir Baykurt’un şiir yolculuğu uzun bir
Umudun güvercini Sevgili Fakir Bay-
yolculuk. Hem de yılların yaşanmışlığını
kurt… Yaktığın ışık bizim meşalemiz…
içinde barındıran bir yolculuk.

Aralık / 2020 43
Öykü

İşaret koymak ha!

Müslüm KABADAYI

Kamptan Göteborg’a geleli sekiz ay ol- - Kaybolmadan gelirsen oradan, ben


muştu. Angered’deki hastanede işe başla- mutlu olurum.
masının üzerinden bir ay geçmişti ki Murat’a - Masallarda gittikleri yola mısır döken
Göçmen İdaresinden bir zarf geldi. Günlük çocuklar gibi ben de, duvarlara işaret koya-
ihtiyaçlarını görecek, işini halledecek kadar rım. Korkma, seni hastalarla baş başa uzun
İsveççe öğrenmişti ama yazı dilini henüz sö- süre bırakmam.
kemiyordu. Onun için akşamları dil kursuna - Modern masal kahramanı olmak istiyor-
gitmeye karar vermişti. Bir aydır yaşlılara sun ha! Bak, sana şu tahta kalemimi vere-
bakım işini birlikte yaptıkları Ella, böyle du- yim de, mısırı tavukların yemesi gibi işaretini
rumlarda can simidi oluyordu. Hemen ona birileri silmesin.
gitti. - Çok düşüncelisin Ella. Şimdi bir sürprizi
- Sevgili Ella, şu mektup benden ne isti- daha hak ettin.
yor, açıklar mısın? O gün işyerinden iki günlük iznini alıp göz-
- Gönderen kuruma bakınca oturum işle- leri parlayarak, göçmenlerin kaldığı tek odalı
miyle olduğu anlaşılıyor Murat. Bir de metne evlerden oluşan siteye geldi Murat. Kendine
bakalım. bir keyif kahvesi yapıp balkona çıktı. Göğe
Yazıya gömülürcesine eğilip okuyunca yükselen ağaçların arasından görünen göle
iş arkadaşı, önce korku sardı içini Murat’ın. bakıp kahveyi höpürdeterek yudumlama-
Birkaç dakika sonra başını kaldırıp sert bir ya başladı. Bisikletleriyle göl etrafında tur
bakış fırlatan Ella, meslektaşının içinde-
atanları izlerken, “Keşke eşim ve kızlarım,
ki korkuyu daha da büyüttü. Klasik müzik-
şimdi yanımda olsalardı. Onlarla yemyeşil
te gerilimi yükselten davul ve zil sesinin
ağaçların gölgesinde, masmavi sulara ba-
birden susması gibi sessizliğe gömülen Ella,
karak kahvemizi içerdik. Birlikte eğlenerek,
aniden gülümseyerek:
kendimizden geçerdik. Burnumda tütüyorlar
- Gözün aydın. İki gün sonra Sto-
her an. Burnumun direğinin daha fazla sız-
ckholm’de oturum için mahkemen var. Bunu
lamaması için dosyamdaki gerekçemi çok
müdüre vererek, iki gün izinli sayılacağını
iyi ifade etmeliyim ki, ilk mahkemede oturum
da not düşmüşler, dedi.
alayım,” diye geçirdi aklından ve düşünme-
- Çok teşekkür ederim arkadaşım. Şim-
ye devam etti: “İsveç’te devlet, kentlerde be-
di ne istersin başkentten? Çekinme, söyle
lediyeler tercümanın parasını veriyor nasıl
lütfen!

44 Aralık / 2020
olsa. Önce onun aklına yatırmalıyım, tercü- ladı. Anadilinin Arapça olduğunu, mülteci
manı gerekçeme inandırmalıyım ki, o mah- olarak İsveç’e geldiğini, Stockholm’e niçin
kemeyi etkileyen bir çeviri yapsın.” gittiğini anlattı ona. Kadın da savaştan canı-
Ertesi sabah erkenden kalktı. İsveç’te nı kurtarıp gelen ilk Şamlılardan olduğunu,
resmi kurumlarda her iş dakikalık yürüyor- anaokulunda çalıştığını dile getirdi. Suriye
du. Verilen randevuya zamanında gidilme- Elçiliğinde bir randevusu olduğunu söyledi.
diğinde, yeni randevu gününü beklemek Konu konuyu açıp sohbete dalınca, üç sa-
gerekiyordu. Öyle yalvarıp yakarmayla da atlik yolculuğun nasıl geçtiğini anlayamayan
kimse ikna edilemiyordu burada. Eşine ve Murat, çevreyi izleyemediğine hayıflanmadı.
çocuklarına duyduğu özlemin burnunun di- Uzun süredir aynı lehçeyle Arapçayı konu-
reğini daha fazla sızlatmasına tahammülü şamamaktan kaynaklanan dilinin şişkinliği-
yoktu. Zamanında mahkemeye yetişmek nin inmesine sevinmişti. Suriye’de yürütülen
için X2000 teknolojisiyle çalışan hızlı trene işgal politikasının doğaya ve topluma verdiği
bindi. Kahvaltıya zaman bulamamış, yanına büyük zararın farklı boyutlarını kadından öğ-
trende yiyebileceği kumanya almıştı. İlk kez renmişti. Göçün ne büyük bir travma olduğu-
Stockholm’e gidiyordu. Bir yandan çevreyi nu, kendi beynindeki çalkantılardan biliyor-
izleyip belleğine kaydetmek, diğer yandan du ama her göç hikayesinin aynı zamanda
da kumanyasından yemek istiyordu. Çanta- yeni bir umuda, başka toplumlarla tanışma-
sından çıkardığı iki dilimden birini yanında- ya, hatta daha ileri bir melezlenmeye nasıl
kine uzattı. Aldı yanındaki sarışın, zayıf ve kapı araladığını öğreniyordu.
gözlüklü genç. Teşekkür edip yemeye başla- Hızlı trenden Stockholm Merkez İstas-
dı. Murat şaşırdı. İsveçliler tanımadıklarıyla yonunda indiler, Murat’la Ferize Öğretmen.
böyle ortamlarda diyaloga girmezlerdi. Hele Suriyeli kadın, elçiliğe daha önce gittiğinden,
yiyecek içecek alış verişi hiç yapmazlardı. kaygısız ve rahat davranıyordu. Yol arkada-
Şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışıp çev- şının tedirgin olduğunu anlayınca, danışma-
reyi izleyerek, peynirli dilimini yedi. ya giderek şehrin gezi rehberinden aldı. Gö-
Murat, orta boylu, beyaz tenli ve gözlük- revliye oturum mahkemesinin yerini sordu
lüydü. İsveçlilere ten rengi ve maviş gözüyle ve harita üzerinde işaretletti. Kültür akraba-
benziyordu. Karşısında esmer tenli, dalgalı lığının sıcaklığından çok memnuniyet duyan
siyah saçlı ve kalıplı biri oturuyordu. Kendisi iki Akdenizli olarak, yürüyen merdivenlerle
gibi orta yaşlı görünüyordu. Ona da üçüncü Sergel Meydanına çıktılar. Murat, sağ tarafa
dilimi ikram etti. Kadın, İsveççe teşekkür etti baktığında camlı kocaman binanın ön cep-
ama aksanı Arapçayı çağrıştırıyordu. Akde- hesinde Kulturhuset yazısını görünce yüzün-
niz sıcaklığıyla dayanamadı, sordu: de çiçekler açtı. Gazetecilik yaptığı günler,
- Min eyne ente? edebiyat dergisi çıkarma serüvenleri geldi
- Ene Suri. aklına. Anılara yolculuk yapacağı sırada Fe-
Kadının Suriyeli bir eğitimci, adının da Fe- rize Öğretmen:
rize olduğunu öğrenince çok sevindi. Ancak, - Murat Bey, tanıştığımıza çok mutlu ol-
kadının yüzünde bir şaşkınlık olduğunu fark dum. Telefon numaralarımızı kaydettik. Gö-
ettiğinde bir anlam veremedi. Ayrıntıya da- teborg’da mutlaka görüşelim, dedi.
lınca, bu ten ve göz renginde bir Arap’ı ilk - Ben de çok sevindim. Arayacağım sizi.
kez görmenin şaşkınlığını yaşadığını an- Görüşmek üzere, diyen Murat’la vedalaştılar.

Aralık / 2020 45
Önce Sergel Meydanını her yönüyle keş- niçin işkillenmiş olabileceklerini çözmeye
fetmek vardı ama ülkesindeki mahkemelerin çalışıyordu Murat. Mahkemeyi kaçıracağı-
soğuk duvarı geldi aklına. Burada da her şe- na mı yansın, bu ızbandutlardan göreceği
yin zamana bağlanmasının paslı zinciri can- baskıyı mı düşünsün, M’nin polis ya da is-
landı gözünde. Eşinin ve çocukların özle- tihbarat için ne anlama gelmiş olabileceğine
miyle daha fazla yüreğinin sızlamaması için mi kafa yorsun, aklı şaşmıştı. Araçtayken ne
yola koyulmaktan başka çare yoktu. Hemen sordu, ne söylediyse ızbandutlar ve amir-
Kulturhuset’in bitimindeki ilk sokaktan sağa den çıt çıkmadı. Onlar ketum davrandıkça
dönüp Ferize’nin tarif ettiği yöne doğru yürü- Murat’ın kaygısı korkuya, giderek kâbusa
meye başladı. Çöp kutularından su şişeleri- dönüştü. Çantadan mahkeme davet yazısı-
ni toplayanları görünce, hemen çantasından nı çıkarıp göstermek istedi, izin vermediler.
şişesini çıkarıp başına dikti. Boşunu atmadı, Araç birkaç dakika sonra eski taş bir bina-
iadesini alacaktı. Ella’nın hediye ettiği tahta nın garajında durdu. Kapılar açılır açılmaz
kalemini çıkardı çantadan. Döndüğü ara so- koluna giren ızbandutlar, Murat’ı uçururca-
kağın başındaki duvara M yazdı. sına içerideki projektör yanan bir odaya gö-
Tahminen her elli metrede bir M yazarak türdüler. Uzun bir masanın ucunda oturan
beş yüz metre kadar gitmişti ki, birden önü- uzun saçlı ve kirli sakallı görevli:
nün kesildiğini gördü. Araçtan inen ızbandut - Söyle bakalım kralı ne zaman öldüre-
gibi üç kişi etrafını çevirip kimlik sordular. Di- cektin? diye sert ve gür sesle sordu.
linin döndüğünce onların sorularını kaygıyla - Efendim ne kralı, ne öldürmesi! Belgem
yanıtlamaya çalışırken, ne olduğunu da an- çantamda, çıkarıp bakın lütfen. Benim bir
lamaya çalışıyordu. İsveç’te insan kaçırma- saat sonra oturum duruşmam var. Mahke-
larının, böyle çevirmelerin nadir görüldüğü- mede olmam lazım.
nü kamptakilerden duymuştu. Göteborg’da - Böyle evrakların binlercesini gördük,
da hiç tanık olmamıştı. “Bu işte bir bit yeniği böyle senaryoları da çok dinledik biz. Evet,
var ama ne olabilir?” sorusu kafasında fır itiraf et bakalım kralımızı nasıl öldürecektin?
dönüyordu. Izbandutların çıktıkları araçta - Üzerimde tırnak makası bile yok! Siz
oturan, polis merkezine götürüleceğini söy- neden söz ediyorsunuz?
ledi amir olduğu anlaşılan şık giyimli biri. - Silahı nerede, kimden ve nasıl alacak-
Vakit kaybetmeden kendisini aracın arka tın? Çözül bakalım!
koltuğuna sürüklediklerinde Murat: - Bakın, Göteborg Angered Hastanesin-
- Benim oturum mahkemem var! Yetişe- de çalışıyorum. Arayıp sorun efendim!
mezsem oturum hakkım yanacak! Ben bir Murat’ın çantasındaki belgeleri inceleyen
suç işlemedim! Bırakın beni! diyerek tepki- amir, geçirdiği şoktan dili damağına yapışan
sini ve isteğini dile getirdi. konuklarına su vermelerini söyledi ızban-
- Önce bu işaretlerin hesabını verecek- dutlara. Amirin yüz ifadesinden, hal ve ha-
sin! reketlerinden niyetini çözmeye çalışan Mu-
- Merkezdekiler sana haklarını söyleye- rat, hastane müdürüyle görüşmek istediğini
cekler. Sonra da hakkımızı alacağız! söylüyordu ısrarla. Amir, çevik bir hareketle
İte kaka arka koltuğa iki ızbandudun ara- sandalyeden kalkıp onun yanına geldi. Om-
sında sıkışırken, duvarlara yazdığı M’den zuna elini koyarak:

46 Aralık / 2020
- Peki söyleyin bakalım, duvarlara M işa- Amirin yüz ifadesi yumuşadı. Duruşmaya
retini niçin yazıyordunuz? davet belgesine bir kez daha baktı. Ellerini
- Haa! Ben ilk kez Stockholm’e geliyorum. havada çırptıktan sonra ızbandutlara:
Aracım yok, taksi tutacak param da yok. O - Konuğumuzu araçla mahkemeye kadar
elinizdeki şehir haritasında gideceğim yeri götürün! dedi.
tarif ettiler ama Merkez İstasyonuna döner- Eşeğini önce kaybettirip sonra bulduran-
ken yolu şaşırmayayım diye adımın baş har- lar gibi davranan amire teşekkür eden Mu-
fini yazıyordum. rat:
- Yani şimdi sen, mord demek istemiyor - Efendim, benim de hayatta düsturum
muydun? şu: Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yeni-
- Efendim, ben hayat kurtarılan yerde ça- lirsin.
lışıyorum. Öldürmekle ne işim olabilir? - Duvarlara işaret koymaktan vazgeçin
- Sen şimdi Kraliyet Sarayının az ileride ama…
olduğunu bilmediğini de söylersin, değil mi? Kaygının korkuya, korkunun kâbusa dö-
- Benimle alay etmeyin efendim! Daha nüştüğü işaret koyma eylemine gülerek, Po-
fazla gecikirsem, eşimle çocuklarıma lis Merkezinden çıktı Murat.
kavuşmam da gecikecek! Beni duruşmaya
yetiştirin lütfen!

Aralık / 2020 47
Uçkun* ve Dilsiz Ayna** üzerine

Hasan AKARSU

Ozan, yazar Asım Öztürk, 1950 Mani-


sa-Selendi doğumlu olup Türkçe öğretmen-
liği yapar. Şiirleri ve yazıları çeşitli dergilerde
yayınlanır. “Şiirin Diliyle” ozanların ufkunu
açan yazar, şiirsel bir dille yazdığı “Yeryüzü
Çocukluğum” yapıtıyla da yeryüzünde ya-
şananlara tanıklık ederken Uçkun ve Dilsiz
Ayna şiir yapıtlarıyla otuz iki kitaba ulaşır.

Uçkun*
Uçkun sözcüğü Türkçe Sözlük’te “ateşten
fırlayan kıvılcım” olarak açıklanır. Ozan’ın
bu yapıtındaki şiirleri de ateşten fırlayan
kıvılcımlar gibidir. Çocukluğunu yaşayan
rüzgârla tutunduğu sözcükler rüzgâr seren-
leridir. Çiçeğin dilini okurken özgür günlerin
kıyısına yürür. Doğayı seven, doğayla bü-
tünleşen ozan ağaçlarla, kuşlarla, güneşle,
yağmurla içli dışlıdır. Kentlerde yaşananlara
tanıktır, yaşanmışlıkları, yaşanacakları bilir,
yalnızlığı öğrenir. “Soluksuz bir yaşam iste-
ğiyle” doludur. “Halk Denizi”nde yüzenlerle
birliktedir, gidenlere üzülür: “… Öyle bir avuç gibi yalnızlığına” sığınır, karanlık günlerin
/ Halkının toprağında çiçektiler / Kış esmer- içinden geçerken, “mutlu kentleri” unuttuğu-
liğini sevdalarına giydiremeden / Tenlerinin nu söyler. Çocukluğunun acılarını anımsar,
çıplaklığıyla seslendiler / Işığın aynasına…” acıtılmış teninde yaşamaktan yorulur. Mev-
(s. 24). Onlar ki “En hızlı koşanın yelesiy- simleri duyumsayıp yaşarken güzlere, yaz-
le / Tutundular yaşanan günlere /… Dağlar lara tanıklık eder. Özgürlükle büyüdüğünü
özgürlüğüydü halkımın / Tutundular ufkun belirtirken genç ölenlere üzülür. Zamansız-
çiçek kokulu dallarına…” (s. 26). lıktan yakınır, umutsuzluğa düşer kimi kez:
Ozan, kömür ocaklarını “Ölümün ağzı” “… Her şeyin kirlendiği günlerden geçiyoruz
gibi görürken yoksul, kimsesiz, işsiz insan- / Sözcükler, renkler, evler, sokaklar / Neye
ların acılarını yansıtır dizelerinde. “Kıvılcım baksak, yüzümüzdeki gülüşler yorulmuş…”

48 Aralık / 2020
(s. 58). Ozanın dili “Bir arı kovanıdır sözcük- menleri, kıyıda sürüklenen ölüleri unutmaz.
lerinin balıyla”. Ona göre sevda bir türküden “Işığı yeniden sevmek” ister, genç bir ölüye
de ötelerdedir. Saçları gurbet kokan ozan, üzülür, ansızın gelen ölüm haberlerine. Ya-
her şiirinde uçkunlar uçurur gökyüzüne ve rım bırakılmış yaşamlar en büyük acıdır bu
sevmenin sınırsızlığında gezinir, uykunun zamanda.
patikaları yorulsa da. “Uçkun” şiirleri zengin Ozan, tüm olumsuzluklara karşın yaşa-
imgeleriyle okurunu bekler. ma sevincini yitirmez. Sürekli olarak seslen-
diği birileri vardır şiirlerinde. Sevdiğine ses-
Dilsiz Ayna** lenir, kendisiyle konuşur, çarşılardan yorgun
Asım Öztürk, Dilsiz Ayna kitabındaki şi- dönenleri gözler. Gecenin saçlarını çözer,
irlerinde de doğayı her şeyiyle çok iyi göz- leylağın dilini öper. Şiirlerini doğayla yoğu-
lemler. Çocukluğunu, çocukluk anılarını, rur: “Narın çiçeğini öptüm / Gelinciği kaçır-
yalnızlıklarını yansıtır. Yağmur, karanlık, dım dağlara / O yüzden rüzgârım isyandadır
gece, güneş, bulutlar, yıldızlar, çiçeklerin / Uyurum o uzun geceleri yıldızlarımla…” (s.
her çeşidi girer şiirlerine. “Yağmur yağdıkça/ 45)… “Mimozalar geçer / Leylağın hatırı ka-
Karanlıkta sözcüksüz” kalan ozan, aydınlığı lır gecelerde / Mor bir düştür uzaklarda sev-
giyindiğini, her mevsimin mavisini dinlediği- danın dağlara vuran sesi / Yaz geçer…” (s.
ni belirtir. “… Mevsim kördü, bulutlar sağır 49) Asım Öztürk, yağmurun dilini öğrenen,
/ Savrulmalar geçiyordu yaşadıklarımızdan” gecenin çığlığını giyinen ozandır ve “ışığın
derken, çevresinde olup bitenleri yansıtır. kanadı olur” çoğu zaman. Şiirini nerede ya-
Sözcükleri yorulur bu yüzden. Zaman akıp zarsa oranın adını belirtir. Sözgelimi; Burgaz
gider, yağmurları giyinirken. Düş çarşıların- Adası’ndadır ve Sait Faik’i anar: “… Adanın
da dolaşır yüzündeki göçebe rüzgârlarla. öteki yüzünü görmedik, eski balıkçılar yok, /
Yaralarına kül serper, “alevini giyinmiş” göç- Sait Faik’ten anlatmıyorlar kalan günleri…”
(s. 57) “… Sait Faik’i kime sorsam köpük kö-
avuçlarımda (s. 58).
pük deniz / Yağmurları avuçlarımda”
Ozan, barış için toplananların “Büyük Patla-
ma” ile kıyımlarına üzülür, “ölüm kalabalıktı”
der üzülerek.
Asım Öztürk, “Dilsiz Ayna”daki şiirleriyle
yakın zamanda yaşananlara tanıklık eder-
ken, çocukluğundan, gençliğinden, yaşadı-
ğı yerlerden duygulanmalarını etkili bir dille
yansıtır. “Çığlığı yaralı günler”, “Kirli ölüm”,
yaşadığı sevdalar, acıları, “sömürünün at-
ları” vb. şeyleri anlatır. “Taş yontuyorum
gibi (s. 91) deyişi
/ Dilsiz bir aynayı sever gibi”
anlamlıdır. Sözün bittiği yerden, acılarından
havalanan bir ozandır Asım Öztürk, sevgi-
lerin, sevdaların içinden gelen bir ozandır.
“Dilsiz Ayna” şiirleri de okurlarını bekler sa-
bırla.

* Asım Öztürk, Uçkun, Şiir, Klaros Yayınevi, Tem-


muz 2020, 122 s.
** Asım Öztürk, Dilsiz Ayna, Şiir, İzan Yayıncılık,
2020, 152 s.

Aralık / 2020 49
Öykü

Firar

Hakan GÜGERCİNOĞLU

Karaköy rıhtımında bekliyorum. Filipin- Ben de onunla beraber her şeyi sil baş-
ler’de otuz yıl hüküm giymiş, çocukluk ar- tan alacağım. Galata Kulesi’nin yüksekliği-
kadaşım Nedim, bir ada hapishanesinde ne, taş duvarlara rüyalı lekeler bırakan ru-
geçirdiği yirmi yılın sonunda, cam taşı gibi tubete, çimene, martıya, simidin halkasına,
kararmış duvarları küçücük bir kaşık ve suyun aynasına şaşarak bakacağım.
devasa bir sabırla aşıp kendini Hint Okya- Vapur düdüğü!
nusuna bırakmış. Sonra, kim bilir, nerden Gemi Karaköy rıhtımına yanaştı, yolcular
bulduğu parayla bir kaçakçı teknesine atla- bu kurşuni kış sabahında yüzleri atkıların,
mış. Birazdan saklandığı gemi ambarından berelerin arasında, paltolu, gocuklu, kaban-
gizlice çıkıp iskeleye adım atacak, gözlerini lı; gemiye atılan tahta köprüyü gıcırdata-
açmadan derin bir nefes alacak. Onu gören- rak kıyıya çıkıyor. Elimdeki evrak çantasını
ler iyot ve yosun kokusunu karanfil gibi içine koltuğumun altına alıyorum, karşıdan esen
çeken bu perişan, çelimsiz adamın haline karayel yanaklarımı ısırıyor. Turnikeyi geçi-
şaşacak, ellerinde olmadan burunlarından yorum. Arkamdan biri sesleniyor:
kesik kesik soluyacaklar, çürümüş balık, ka- - Bayan, kartınız…
zılmış lağım ve közde tavukdöner kokusu Dönüp bakıyorum. Kısa boylu, sıska bir
burunlarını dağlayacak. Ona bakınca kalbim adam, bir eliyle gözlüğünü düzeltirken yaka
şakağımda atacak, o karanfile eğilirken dü- kartımı uzatıyor. Birkaç kere teşekkür ede-
şümde sardunyalar açacak. Onca yılın so- rek kartı alıyorum, adam turnikenin diğer ta-
luk gölgesinde gözlerimiz, şaşmaz ölçülerle rafından, bir süre yüzüme bakıyor. Ben de
tanıyacak birbirini. Koşup sarılınca kemikleri belki tanıdıktır diye onu süzüyorum. Yüzü
göğsüme batacak. Yanımda getirdiğim ce- otuzlu yaşlarda gösteriyor ama saçında tek
keti sırtına atıp pantolonu apar topar ayağı- siyah tel kalmamış, ya da saçı her ne renk-
na geçirirken: se. Vapur düdüğü ikinci kez çalarken kartımı
- Semra, sen misin, bura İstanbul mu, di- çantama atıyorum, adamı başımla selam-
yecek. İki gözü iki çeşme, beni de ağlatacak. layıp, bir yandan çımacılara el sallayarak
Gözümüzün yaşını sile sile bir meyhanenin gemiye koşuyorum. Babalara sarılı halatlar
kapısında bulacağız kendimizi. Nedim gelen gıcırdıyor, ara sıra şiddetle çatırdıyor. Gaze-
her mezeye sanki hayatında ilk kez karşı- tede bu halatların koparak birini yaraladığını
laşmış gibi önce dehşetle bakacak, burnuna okumuştum. Parmak ucumda, adeta uçarak
götürecek sonra silip süpürecek. çımacıların arasından geçiyorum. Üst katta,

50 Aralık / 2020
masalı bölümde yer bulursam çok iyi olacak. - Gördüğünüz gibi bir limon sıkmak iki da-
Ben kitabımı okurken, boğazın ışıltısı gemi- kikamızı alıyor. Şimdi bir de bu mucize alete
nin ahşap tavanında dolaşacak. Dostum Ne- bakın. Tırtıllı tarafını çevirerek limona batırı-
dim, çocuk merakıyla geçen gemileri seyre yoruz, sonra limonumuzu hafifçe sıkıyoruz.
dalacak. Arada bir okumamı kesip, benden, Gördüğünüz gibi bir dakikadan kısa zaman-
bir gecemizi dalgakıranlarda geçirmek, sa- da işimiz halloldu. Günde bir dakikadan iki
bahında balığa çıkmak, caddeler boyu yürü- ayda bir saat, dört yılda bir gün eder…
mek için sözler alacak. Sonrasını dinlemiyorum… İş bilindik za-
- Nedim, senin bu dediklerini yapmak için man safsatasına varıyor. Evim zaman ka-
benim işi gücü bırakmam lazım, diyeceğim. zandıran aletlerle dolu. Sade evim mi…
O şaşkın şaşkın yüzüme bakacak. sokaklar, caddeler, fabrikalar, denizler, göl-
- İnsanın işi nedir, diyecek. ler, dağlar, tarlalar, her yer bu aletlerle dolu
Nezleli bir sesle: ama ben Nedim’siz sönmüş bir yıldız kadar
- İşte bu alet, diyor işportacı. Elinde baş ölüyüm.
parmağım kalınlığında sarı bir silindir var. Vapur düdüğü!
Omzunda tıka basa dolu, bir bez çanta. Ça- Birazdan, dalgalarla çalkanan gemi, iske-
lak yürüyüşüyle salonun ortasına kadar ge- leye bağlanmış lastiklere sürünerek sakinle-
liyor. şecek, çımacılar Güliver’i zapt eden cüceler
- Ablalarım, teyzelerim, abilerim, kardeş- gibi asılacak halatlara. Ben firari dostumu
lerim size sunacağım bu alet, ömrünüzü bir daha görüşmeyecek gibi sıkıca kucakla-
uzatacak. Yanlış duymadınız, bu aleti kulla- yacağım. Omzunun üzerinden bakınca de-
nan en az on gün fazla yaşayacak. niz menevişlenecek, karabataklar havalanıp
Bu etkili girişle salondaki herkesin ilgisini beyaz martılara karışacak. Onun baktığı
çekmeyi başarıyor. Şimdi bu tombul yanak- yönde Kurtalan treni istasyona girecek. Ne-
ları tıraşlı adamı dikkatle dinliyoruz. Çanta- dim, birlikte trende olmayı düşleyecek, ben-
sından koca bir limon çıkarıyor, sonra saa- se akşam vapurunda onu bulmayı...
tini kurup limonu bardağa sıkmaya başlıyor.
Sıkma işlemi bitince saati havaya kaldırarak
yarım tur dönüyor:

Aralık / 2020 51
Anılardan 1991*

Müyesser KARAİBRAHİM

Merhaba! Şahinde Bozbağ,* Sevgiyi ne güzel duyurmuşsun şiirlerin-


de:
“Bana bıraksalar şu dünyayı
İmkansız ama “Kalbimi huzurla dolduran şeyin
Temizlerdim pis şeylerden Bir tek sana olan sevgim olduğunu sanma
İnsanlar eskisi gibi değil İnsanlara içten duyduğum gerçek sevgim
Büyükler anlatırlar ya bizler tanımayız var
Kendini değil sıcaklığını bile Berrak bir gök ve denizi
Hissedemeyeceğimiz dostlukları, insanları Tekrar hissedebilmek için
Bulup çıkarmak için uğraşırdım Çok çok uğraşıyorum ama imkansız
Ama imkansız Yağan yağmuru
Çılgınlık işte.” Isıtan güneşi
Vücudumda korkmadan hissedebilmek için
Yıllardır tanıdığım küçük Feyhan’ın, Şa- Uğraşırım ama imkansız’’
hinde adı ile dizelerde yeni bir yönü ile kar-
şılaşıyorum. İnsan ve doğa sevgisi ile dolu dizeleri-
Şiir yazmaya ne zaman başladın bilmiyo- ni okumanın hazzı içinde ‘devam’ diyorum
rum; ama ne iyi yaptın da bu güzel dizeleri sevgili ŞAHİNDE…
ortaya çıkardın. Elbet saklıda kalmamalıydı
bu şiirler.
Sanıyorum, en içten okuyucularından bi-
risi de ben olacağım.
Biliyor musun, kişinin okuyucu kazan- * Bu yazım 11 Şubat 1991 tarihli
ması yazana büyük mutluluk veriyor. Ben Sonhaber gazetesinde (Giresun) yayımlandı.
bu mutluluğu tadanlardan biri oldum artık. ** Şahinde Feyhan Bozbağ, 1999 yılında henüz
Yalnızca bir selamlaşma dışında yakınlığı- 33 yaşındayken homo sapiens noktasında kalan
mız olmayan dost diyebileceğim kişilerden bizlere veda etti…
“devam edin” sözünü duymak ayrı bir haz
veriyor kişiye. Yazılarda dostluk kurmak, di-
zelerde dostluk kurmak benim de en büyük
tutkumdur.

52 Aralık / 2020
İnsancıl’a Mektup

Merhaba Yolarkadaşlarım,

İnsancıl’ımızın 364. sayısını aldım, teşekkür ederim. Emeğinize ve yüreğinize sağlık


diliyorum.
Dergimiz 30. yılını geride bırakırken, Hatay’ın plakasıyla yeni yılımızı selamlıyorum.
Emeği geçen tüm İnsancıl Emekçilerini kutluyorum. 31. yıl için kullanılan afiş tasarımını
1996’da Antakya İnsancıl Temsilciliğinin takvimi olarak kullanmıştık.
Üretken ve mutlu olduğumuz 3 yılı, derin belleğimden kapitalizmin çürüttüğü hiçbir
güç, kimse silemeyecek.

Geleceğe umutla ve mücadeleyle yürümeye devam...

Selam ve sevgimle...

Müslüm Kabadayı

Nice yıllara İnsancıl...


Evimin giriş duvarı...
Altı yıldır pencerem...
Soluk alıyorum...
Sürdürümcü..
(Müyesser Karaibrahim)

Aralık / 2020 53
Yıldız Güncesi

Cengiz GÜNDOĞDU

25 Ekim Pazar organı Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan


Hegel, Felsefe Tarihi’nde Aristoteles’ten 1920’de kurulmuş, Cumhuriyet Türkiye’sinin
söz ederken, Metafizik’ten örnekler verir… hukuki temelleri bu tarihte atılmıştı. Cumhu-
bunları yorumlar. Bu durumda bir kez daha riyetle birlikte monarşik ve teokratik bir devlet
Aristoteles’in Metafizik adlı yapıtına çalış- yapısı tarihe karışıyor, tam bağımsızlığı ilke
mak zorunlu oldu. edinen ulusal egemenlik benimseniyordu.
Aslında Aristoteles’in Metafizik adlı bir Cumhuriyet rejimi üniter bir devlet anlayışı-
yapıtı yoktur. Yıllar sonra yapıtları sıralanır- na odaklanacaktı. Osmanlı’nın küllerinden
ken, Fizik kitabından sonra gelen anlamında doğacak olan Türkiye Cumhuriyeti ayırım
Metafizik denmiştir. gözetmeksizin eşitçi bir açılımla anayasal
İlk felsefe için şöyle der Aristoteles, “(…) vatandaşlık ilkesini benimseyecek, yaptığı
Fizik biliminin durumu da Matematik bilimi- reformlarla demokrasiye yönelik siyasal ya-
nin durumunun aynıdır. Çünkü fizik, varlık- pılanmanın yörüngesini oluşturacaktı. Tüm
ların ilinek ve ilkelerini, hareketli olmaları bu gelişmeler yeni bir ulusun inşa süreciydi.
bakımından ele alır, varlıklar olmaları bakı- Bunu Atatürk her fırsatta Meclis kürsüsün-
mından ele almaz. Oysa İlk Felsefe daha den dile getirmişti.” (y. 374)
önce değindiğimiz gibi şeyler yalnızca da- “Rönesanstan beri gelişen doğa bilimleri
yanakları (substrat) varlıklar olmaları bakı- insanı doğada egemen kılma yolunu göster-
mından ele alır, başka şeyler olmaları bakı- mişti. Gündemde Cumhuriyet’in toplumsal
mından almaz.” (Aristoteles, Metafizik, Çev. dokusunu aklın ve bunun üzerine bilimin
Prof. Dr. Ahmet Arslan, Sosyal Yayınlar, İs- eleştirisinden geçirerek laik bir insanlık kül-
tanbul 1996-1061-b-25) türünü inşa etmek vardı. 1920-1938 arası
Aristoteles okumak büyük bir zevk. ülke bu doğrultuda Batı normlarında çağdaş
bir görünüm kazandı. / Bu yapılanmanın mi-
27 Ekim Salı marı Atatürk’tü.” (y. 382)
Ekim ayı, güzel ay. Ekim ayının güzelliği
şurda. Cumhuriyet’in duyurulduğu ay. 97 ya- 28 Ekim Çarşamba
şında Cumhuriyetimiz. Yanık sesli Kazancı Bedih’i dinlerken,
Zafer Toprak, Atatürk adlı yapıtının So- birçok şeye geç kaldığımı, içim ezilerek
nuç bölümünde şöyle der, “Atatürk’ün ön- anlıyorum. Koskoca 78 yılda güzellikler ya-
derliğinde ulusal kurtuluş hareketinin siyasal şamadım değil, yaşadım. Ama şimdi düşü-

54 Aralık / 2020
nüyorum da bunlarda bir yan eksikti. Tan
anlamıyla bütünlüklü bir yaşamım olmadı.
Başkaları gibi kendimi kandırabilir, mutlu
sayardım. Ama bu kendimi aldatma olurdu.
Peki, neydi eksikliğim… birçok şey. Söz-
gelimi orkestra şefi olabilirdim, klasik yapıt-
ları yorumlardım. Örneğin Rossini’nin Willi-
am Tell adlı yapıtı…
Hepsinden öte sağlıklı bir insan olabi-
lirdim. Nice ölümcül durumlarda kaldım da
ateşler içinde günlerce yattım. Sonunda gö-
zümün birini yitirdim. Tek gözlü bir adamım
şimdi.
Berrin Taş olmasaydı çöplükte yaşar-
dım… her yanım kırılmış…
Herkesin bana “Dünya tatlısı” demelerini
Kazancı Bedih
beklerdim. Ama ben hep doğruları söyledi-
ğim için birçok kişinin canını sıktım. “Belalı”
birine çıktı adım. Bundan dolayı beni seven tünde durulmuyor. Belki duruldu, ya da du-
kişi çok azdır. Belki onlar bile sevmiyordur ruluyor da ben göremedim.
da, eh işte seviyor görünüyorlardır. Konu şu. Ben babasız büyüdüm. Ben
Başım sıkıştığında başvuracağım bir Cumhuriyet ebesi, dul Fatma Fitnat’ın oğ-
amcam, bir dayım olsun isterdim. Yaşam- luyum. Dul Fatma Fitnat, dört kişiye baktı.
da karşıma çıkan sorunları hep tek başı- Oğlu ben, teyzem, teyzemin oğlu, annean-
ma çözmek zorunda kaldım. Kimi sorunları nem…
çözemedim. İskender’in kılıcı gibi düğümü Yoksul bir aileydi. Hele zeytini bile katık
kestim. etmeden ye bakalım, kıyamet kopardı.
Hep yanlış yapa yapa yaşadım. Hiç doğ- Peki, yoksul bir aileden iki çocuk nasıl
ru yapmadım mı, yaptım. Yazarlığımda, ger- okudu. Hem beni, hem teyze oğlunu Cum-
çekçiliği savundum… huriyet okuttu…
Eşitsizliğe, adaletsizliğe, sömürüye karşı Cumhuriyet, çocuklarını tek kuruş alma-
çıktım. Bu konularda milim ödün vermedim. dan okuttu. Kimi benim gibi liseye kadar
Her türlü saldırıya direndim. okudu. Kimi ileri gitti prof. oldu…
Eksiklikler yaşadım ama toplumda boş Söylemek istediğim şu. Cumhuriyet, tek
yaşamadım. kuruş almadan hiç ayırmadan çocuklarını
Ama Kazancı Bedih… ne zaman dinle- okuttu.
sem içimi acıtıyor. Sızım sızım içimi sızla- Ortaokuldayken, köyde ilkokulu bitirmiş
tıyor. köy çocukları gelirdi. Konuşmasını bilmez-
lerdi. Öğretmen kırmadan, doğrusunu öğre-
29 Ekim Perşembe tirdi.
Cumhuriyet dendikte, bilim… akılcılık… O bizim beğenmediğimiz köy çocukları,
aydınlanma… çağdaşlaşma. Hepsine evet, kısa bir sürede okula uyum sağlar, ateş gibi
ama Cumhuriyetimizin bir yanı var, pek üs- ders çalışırlardı.

Aralık / 2020 55
Cumhuriyet olmasaydı, başta ben binler- 30 Ekim Cuma
ce yoksul çocuk okula gidemezdi… Mustafa Günay’ın Eğitimde Ahlak ve Etik
Cumhuriyet ebesi dul Fatma Fitnat’ın adlı yapıtı. (Çizgi Kitabevi, Konya 2020)
oğlu Cengiz Gündoğdu, bugün yazar oldu, Ahlak kavramıyla etik kavramını ayırıyor
ya Kemal Bekir, Adnan Özyalçıner, Kemal Mustafa Günay. Şöyle diyor, “Etik kavramı-
Özer, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip nın yaygın bir şekilde ahlakla karıştırılması
Apaydın. söz konusudur. Ahlak kavramı bir toplumun
Bizler Cumhuriyet’in okuttuğu çocuklarız. töreleşmiş, gelenekselleşmiş yaşama biçi-
mini, o toplumun kuşaktan kuşağa aktarılan
Saat 19.40 normların, değer ve amaçlarını ifade ettiğini
Bir dergi çıkmış. Gazetede haberini gör- saptayabiliriz. Etik ise bir pratiğin kuramına
düm. Yazarlarına baktıkta şunu gördüm. verilen addır. Etik, doğru ve yanlış davranış-
ların kuramıyken, ahlak bu kuramın/teorinin
Devrimci-ilerici bildiğimiz yazarlar da var, li-
uygulanmasını ve pratiğini ifade eder.”
beral, karşı devrimci yazarlar da var.
Mustafa Günay’ın bu yapıtına insanın
Nasıl oluyor bu, şaşıyorum doğrusu.
kendi için olması amacıyla yazılmış diyo-
Sözgelimi, ben bunu yapamam. Bir der-
rum. Bunu şunun için söylüyorum. Ahlakını
gide karşı devrimciyle olmayı “demokrat”
nasıl temellendiriyorsun.
saymam.
1- Kosmolojik temellendirme
Böylelerini gördükte yalnızlaştığımı du-
2- Teolojik temellendirme
yumsuyorum. Kendi kendime “Seni seven
3- Antropolojik temellendirme
birkaç kişi var, onlar da gidecek bir gün” di- Savruk… başı boş yaşamamak için bun-
yorum. İyice yalnızlaşacağım. ların bilinmesi gerekir. Mustafa Günay bir
Benim yalnızlığım öznel, pısırık yalnızlık anlamda insanı uyarıyor.
değil. Mustafa Günay için şunu da söylemeli-
Tarihsel süreçten, kültürel birikiminden yim. Dil, yalın, akıcı, anlaşılır bir dil.
güç alan bir yalnızlık benim yalnızlığım… Yapıtta ayrıca Uluğ Nutku’nun, İoanna
Ne demiş Tevfik Fikret, “Hak bildiğin yol- Kuçuradi’nin, Haluk Erdem’in, Gözde Dede-
da yalnız gideceksin.” oğlu’nun etikle ilgili yazıları var.
Zeynep Halvaşi’yi dinliyorum. “Pence-
reden bir taş geldi / Ben sandım ki Memoş Saat 19.30
geldi / Uyan Memoş uyan / Başımıza ne iş Ruhi Su’yu dinliyorum yağmurlu gece-
geldi” (Harput Senfoni Orkestrası eşliğinde.) de… “Ayın altında kağnılar gidiyordu / Akşe-
Fatma Fitnat’ın ölümünü kimbilir. Aylığıy- hir üstünden Afyon’a doğru”
la kitaplığın parasını ödeyemeden öldü… Kuvayı Milliye Destanı…
neler geldi başıma o borçtan dolayı… bir Yüzyıl öncesini düşünüyorum. Kurtuluş
anlatsam, kim dinler… en iyisi her şeyi içime Savaşı’nı… Nice yoksunluklar içinde kaza-
gömmek… nıldı o savaş…
Kalk Fitnat kalk, başıma ne iş geldi de- Uzun yıllar sürdü yoksunluğumuz. Zo-
miştim o tarihte. runlu gereksinmeler için harcama yapılırdı.
Akşamın alacasında Zeynep Halvaşi’nin Zevk için, gösteriş için harcama yoktu.
sesi… dalga dalga yükseliyor. Hiç kimseyi kıskanmadan… kıskandır-
madan yaşadık uzun süre…

56 Aralık / 2020
Bol kepçe harcama 1980’den sonra iklim krizi 100 yıl sonra büyük felaketlere
başladı. Hiç kimse borçlu yaşayamazdı… neden olabilir. Rapora göre uluslararası yar-
şimdi öyle mi… herkes borç içinde… borçla dıma ihtiyaç duyan kişi sayısı 2030 yılına
yaşıyor. kadar yüzde 50 artabilir.”
Kuvayı Milliye döneminde… Kuvayı Milli- Ayrıca ek bilgi de var, şöyle “Sivrisinek İs-
ye’de yaşamak isterdim. tilası Kapıda / İklim kriziyle bağlantılı salgın
Yakup Kadri’yle Ankara romanını konuş- hastalıklar da insanlığı tehdit ediyor. Yeni bir
mak isterdim. araştırmaya göre sera gazı emisyonları art-
Ruhi Su’dan Kuvayı Milliye’yi dinlemek maya devam ederse 2080 yılı itibarıyla 400
çeşitli yankılar uyandırdı bende. milyonu Avrupa’da olmak üzere yaklaşık 1
milyar insan sivrisinek türleri yoluyla viral
1 Kasım Pazar hastalıklara maruz kalabilir.”
Birgün’de Dr. Çağrı Mert Bakırcı’nın yazı- Habere göre sivrisinekler Türkiye için de
sı. Türkiye’de Tusinami Olur mu? (1 Kasım) tehlikeli duruma gelmiş.
yazı şöyle bitiyor, “İster felaket tellalı deyin Şöyle denebilir. Gündoğdu ömrünün so-
ister başka bir şey… Size söyleyeyim. Biz nundasın. Bu kışı çıkarabilecek misin ba-
doğayı harap etmemizden kaynaklı veya kalım. Ölümün eşiğindesin, yüzyıl sonrasını
tamamen doğal süreçler ve döngülerden düşünmek sana mı kaldı.
kaynaklı bu felaketlerden ders almayı be- Doğrusu ilk elde ben de böyle düşün-
ceremezsek bilime kulak vererek olası do- düm. Sonra yazıkladım gelecek insana…
ğal felaketlere karşı doğru düzgün önlemler onlar da… yüz yıl… ikiyüz yıl sonra yaşaya-
almayı öğrenemezsek, en düşük seviyeli cak olsalar bile insan kardeşlerim değil mi.
konular yüzünden bile ayrışıp ortak bir bi- İnsan kendini yitirdi. Dünyayı çok yanlış
linçle hareket etmeyi başaramazsak 2021, kullandı, yanlış kullanmayı da sürdürüyor.
2020’den daha kötü olacak. Ve bu böyle de- Yalnız bugün için değil, gelecek için de
vam edecek. Biz de suçu, “şaka yollu” ola- insanı kendine getirmek…. “Kendine gel in-
rak hiçbir anlamı olmayan basit bir sayıya san” demek gerekiyor.
yüklemeye devam edeceğiz.”
4 Kasım Çarşamba
İzmir’deki yer sarsıntısından dolayı bun-
Adnan Özyalçıner’in Yok Olan İstanbul
ları söylüyor Dr. Bakırcı…
adlı yapıtı. Sennur Sezer’le birlikte yazılmış.
İzmir’de bağlık-bahçelik yerler imara açı-
(Kor Kitap, İstanbul 2020)
lıyor… bu toprakların üstüne beton binalar
Şöyle deniyor yapıt için “Bugün tarihi ve
yapılıyor. O betonlara çekiçle vurdun mu
coğrafyasıyla İstanbul’un bu eşsiz güzelli-
hepsi toz olup dağılıyor.
ği yer yer yara almakta, tarihi doku, yaşam
Peki biz İzmir’den sonra ders alacak mı-
biçimi, kültürel yaşamı, doğası, kentin yok-
yız. Böyle bir karakterimiz yok bizim. Yeni
sullaşması pahasına ekonomik, endüstriyel
bir yer sarsıntısı olana kadar sürdüreceğiz
ve toplumsal konumu hiçe sayılarak ‘kent-
yaşamımızı.
sel dönüşümlerle’ plansız yapılanmalarla
yok edilmektedir.” Sennur Sezer / Adnan
3 Kasım Salı
Özyalçıner.
Birgün’den aktarıyorum. “Dünyayı bekle-
İstanbul tarihsel süreç içinde ele alınmış.
yen felaket. / Dünya Meteoroloji Örgütü’nün
Sözgelimi Sennur Sezer Harcanan Dünya
hazırladığı rapora göre önlem alınmazsa
Mirasları’nı anlatıyor.

Aralık / 2020 57
nun-name-i Ehli Hiref)
mumcularla ilgili özel
maddeler vardır. İstan-
bul Galata’da Mumha-
ne Caddesi’nde taş bir
binada mum yapımı
üzerine olduğu, cami,
kilise gibi büyük me-
kanları aydınlatmak için
büyük boyda mumlar
yapıldığı bilinir.” Adnan
Özyalçıner Halk Bahçe-
leri’ni anlatıyor.
Bomonti Bira Fabri-
kasının bahçesi Meci-
diyeköy kırsal sayılıyor.
Dutluktu orası. Tepeba-
şı Gazinosu.
Ya üzüm bağlarına
ne demeli, “Bayrampa-
şa düzlüğünün yüksel-
diği yerdeydi Maltepe.
Bugün betondan bir
tepe olmaktan başka
görünümü olmayan
Maltepe, o zamanlar
üzüm bağlarıyla be-
zeliydi. Bu bağlar da o
günlerin bahçeleri, ge-
zinti yerleriydi.”
Beyoğlu Belediye binasına 6. Daire de- Adnan Özyalçıner
nir. Buraya neden 6. Daire dendiğini Adnan Ada Yolları’nı anlatıyor. Yapıt boyunca dal-
Özyalçıner’in yazısından öğrendim, şöyle ga dalga kabaran özlem Ada yollarında üst
“1855 yılında yapılan bir düzenlemeyle kent noktaya çıkar… “Bisikletin bizdeki geçmişi
ondört bölgeye ayrılmıştı. Bunlardan altıncı- yüz yıllıktır” der Adnan Özyalçıner. “Gençler
sı Beyoğlu-Galata bölgesiydi.” arasında yaygınlaşması, motorlu araçların
Sennur Sezer, mum için şöyle diyor, bugünkü gibi her gün bir misli artmadığı yıl-
“Bir zamanlar, mum, aydınlanmada önemli larda rahatça taşıma aracı olarak kullanımı
bir araçmış. Bugün keyif için kullanılıyorsa artık ötelerde kaldı.”
da, zamanında cinsi bile önemliymiş. Mu- Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner bir tek
mun kokusu yapıldığı hammaddeye bağlı okumakla geçmez… yapıtın dil güzelliği…
olduğundan Zanaatkarla Kanunu’nda (Ka- anlatım güzelliği bunu gösteriyor.

58 Aralık / 2020
Saat 19.30 Hegel bu saptamadan sonra şöyle diyor,
Yağmurlu… soğuk bir gün… İnsancıl’da- “Felsefi bilimlerin çoğu hem tanımlanışları
yım. Masamda… yağmur damlacıkları cam- hem başlatılmaları konusunda ona şükran-
ları dövüyor. larını sunmak zorundadır.’’ (y. 104)
İnsancıl’a Berrin Taş’la geldik. Kasım Sa-
yısı. 31. yılına girdi İnsancıl. Saat 19.40
Hem Berrin Taş hem ben gönençliyiz… Kış göründü… yağmur… yel… soğuk.
kıvançlıyız. İnsancıl’da kaloriferler yandı.
Salgın nedeniyle dostlarla toplantı yapa- Bugün Sibel Özbudun’la Temel Demirer
mıyoruz. geldiler. Özlem giderdik.
Ortak bir sevinçte buluşabilseydik… Biliyorsunuz Temel Demirer, gözaltına
Hepimiz tehlikedeyiz. Kim kalır, kim gi- alınmıştı. Onu konuştuk. Aklanmış Temel
der, belli değil. Demirer, bir de aklanma belgesi vermişler.
İlişkilerimi yumuşattım… karşı karşıya Temel Demirer’i… Sibel Özbudun’u…
gelme olanağı yok. düşünüyorum.
Selda Bağcan’ı dinliyorum. Serenad Temel Demirer, Paris’ten yazılar gön-
Bağcan’ın halasıymış Selda Bağcan. Yeni derdi İnsancıl’a. Türkiye’ye geldikte tanıştık
öğrendim. ama nasıl tanıştığımızı anımsamıyorum.
Selda Bağcan, Serenad Bağcan güçlü iki Sağlam bir dostluk kurduk.
sanatçı. Müziği ayağa düşürmediler hiçbir Sibel Özbudun’a geldikte… Kırk yılı geç-
zaman. İkisiyle de söyleşi yapsalardı güzel miştir.
olurdu. Bir yayınevinde sorumluydu Sibel Özbu-
Selda Bağcan söylüyor “Bir Pazar saba- dun. Orda tanıştık. İlk yapıtım Eleştiri’yi Si-
hıydı / Ankara kar altında / Zemheri ayazıydı bel Özbudun bastı.
/ Yaz güneşi koynunda / … / Uğurlar olsun Sibel Özbudun’la da kalıcıdır dostluğu-
/ Uğurlar olsun / Hüzünlü bulutlar yoldaşın muz.
olsun.”
6 Kasım Cuma
5 Kasım Perşembe Sabah… Berrin Taş’la dergiye giderken…
Hegel, Aristoteles için şöyle der, “… şim- göz gözü görmez bir yağmur… yel… soğuk.
diye dek ortaya çıkmış olan tüm bilimsel dâ- Kendimi düşündüm. Kavgamız İnsancıl için,
hilerden en zengin ve derin olanı Aristote- iyice iyileşmeden koşturmaları düşünüyo-
les’tir. Sonraki hiçbir çağ onun gibi bir insanı rum yolda… Etliye sütlüye karışmadan bir
üretebilmiş değildir. (…) Yazılarının genel köşede sessizce otursaydım, daha iyi mi
karakteri bakımından Aristoteles’in ilgisini olurdu.
insan kavrayışlarının tüm çevresine genişle- Böyle bir yaşamı düşünmedim değil. Bü-
tilmiş, edimsel evrenselin tüm alanlarına nü- tün yazı olanaklarım sıfırlanmıştı. Bende
fuz etmiş ve bunların hem zenginliğini, hem gitmeyi, bir köyde yaşamayı düşledim. En
de türlülüğünü kuramın buyruğu altına getir- azından bir dağ yamacında bir köy. Zorlu
miş olduğunu söylemek mümkündür.” (He- kışları bekleyen bir köy… bir de köpeğim
gel, Felsefe Tarihi, Çev. Doğan Barış Kılınç, olacaktı. Adı Duman… Duman’la gezine-
Notabene Yayınları, İstanbul 2019, y. 104) cektim.

Aralık / 2020 59
Köy yaşamını düşündükçe seviniyordum. Kim yok etti İstanbul’u. Kim olacak, este-
Hiç kimse bilmeyecekti nerde yaşadığı- tikten yoksun bizim kapitalistlerimiz. Zeytin-
mı… Aslında kimse arayıp sormadı beni. burnu kıyı yolunu apartmanlarla doldurdular.
Sevenim yoktu. Unutulup gidecektim o köy- 1960’lı yıllarda denize girdiğim Ataköy
de… düşlerle yaşayacaktım. Plajı, Alış Veriş Merkezi oldu… Deniz halka
Sennur Sezer öğrendi köy düşümü. kapatıldı. Kıyıda bir sarsıntıda hemen yıkıla-
-Sen, dedi. Köyde uslu durmazsın. Kısa cak yapılar kurdular.
sürede kavgaya başlar, Muhtar olursun. Bir yazar adayı, roman yazmış. Benim
Ordan Belediye Başkanı olursun. Orda da okumamı istedi ille de…
durmaz, bakarsın Başbakan olmuşsun. O Karışık bir durum var. Yazın dünyası çok-
zaman senle baş edilmez. Karşıtlarını yerle tandır tırıl estetiğin etkisinde. Bana geldik-
bir edersin. İyisi mi İstanbul’da kal, yazarlığı te ben tırıl estetiğe karşıyım. Kökten. Alay
ediyorum onlarla. Bu tırıl yazarlar ödül ka-
sürdür.
zanıyor. Bu tırıl yazarlarla söyleşi yapıyorlar.
Öyle oldu.
Söyleşide bir kasılma, bir üstten alma.
Sanırsın… sanıyorlar, kendilerinden ön-
Saat 19.45
ce bu ülkede öykü… roman yazılmadı.
Edip Akbayram’dan Bekle Bizi İstanbul.
Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, İstan-
7 Kasım Cumartesi
bul’un nasıl yok edildiğini yazdılar. Yok Olan
Sabah gazetelerde gördüm. Timur Sel-
İstanbul.
çuk ölmüş…

60 Aralık / 2020
Ölüm… hiç aklımıza gelmiyor ama ölüve- Birgün gazetesinde Ben Burgis şöyle di-
riyoruz. yor, “Trump döneminin son bulması güzel bir
Timur Selçuk için şunu söyleyeceğim. şey. Hatta bir arkadaşım ve aynı zamanda
Piyasa koşullarından, gerçekçi müziğe yö- yoldaşım David Griscom’un ifadesiyle “Bu,
neliş… Bir yanda İspanyol Meyhanesi… ikinci sezonunu görmek istemediğiniz bir
piyasa müziği… bir yanda Güneşi İçenlerin dizi” gibi dedi.” (Çev. Özde Çelikbilek)
Türküsü… gerçekçi müzik. Yazara göre, Biden’dan da fazla bir şey
Timur Selçuk, babası Nurettin Selçuk’un beklememek gerekir. Biden Ocak 1973’te
bestelediği Dönülmez Akşamın Ufkunda- senatör olmuş. Buna göre, “Biden’ın kim
yız… şarkısını da orkestra eşliğinde ye- olduğunu ve neyi temsil ettiğini görmek için
niledi. Bodrum Oda Orkestrasında Altuğ kırk yedi yıllık kanıtımız olduğu anlamına
Dilmaç’la seslendirildi bu şarkı. “Dönülmez geliyor.”
akşamın ufkundayız / Vakit çok geç / Bu son Biden’dan sermaye sınıfını karşısına ala-
fasıllar ey ömrüm / Nasıl geçersen geç”. cak bir hareket beklenmemeli…
Bir de Dönek türküsü “Sağcıyla / Sağcı / Trump, bir dünya savaşına yol açabilir-
Solcuyla / Solcu / Çevir kazı yanmasın”. di. Tehlikeli, ne yapacağı bilinmeyen biriydi.
İşçi sınıfı, sanatçısı Timur Selçuk’u unut- Gittiği iyi oldu.
mayacak.
10 Kasım Salı
9 Kasım Pazartesi Gazi’nin ölüm yıl dönümü…
ABD seçiminin sonucu ne olursa olsun, Gazi, Türkiye’yi, emperyalizmin azılı diş-
özellikle dış politikada köklü bir değişiklik lerini kıra kıra kurtardı. Sonra devrimlere
beklemedim. Buna karşın, Trump kazanma- başladı. Halifeliği, padişahlığı kaldırdı. Daha
sın, bunu bekledim. Sonuçta Trump başkan- sonra kültürel devrimlere başladı. Bence en
lık seçimini kazanamadı. önemlisi, görkemli harf devrimidir. Bu süreç-

Timur Selçuk

Aralık / 2020 61
te bilime dayalı bilimi temel alan aydınlanma Biden’a umut bağlayan Kürtler ise bu kafay-
hareketi… bence en büyük devrim. Ama bu la giderlerse daha çok bekleyecek. Bir Rus
büyük devrim, devrimlerin en zorlusu aydın- atasözü derki, “Kendi kendine yardım etme-
lanma Türkiye’de yürümedi. yene Allah bile yardım etmez.” Türkiye’ye
Neden. gelince; anlaşma hazırlıkları başladı bile.
Avrupa’ya baktıkta şunu görmek gerekir. Tabii ki zor olacak ama “maalesef “ anlaşıl-
Avrupa aydınlanmasını burjuva sınıfının ay- mak zorunda kalınacak.”
dınları başlatmışlardır. Bu süreçte dayandı-
15 Kasım Pazar
ğı sınıf burjuva sınıfıdır.
Birgün’ün Pazar ekinde Güray Öz’ün
Gazi’nin döneminde Türkiye’de böyle bir
yazısı. Öz, sosyalizmin özgürlükçülüğü ko-
durum yoktu. Burjuva sınıfı olsaydı bile bu
nusunda şöyle diyor, “ … her şeyden önce
sınıfla aydınlanma yürütülemezdi. Çünkü
egemenlerin özgürlükçü; solun, sosyalistle-
burjuva sınıfı karakter değiştirmiş, gerici ol-
rin özgürlükçü olmadıklarına dair yalanı ya-
muştu. Bu durumda Türkiye’de aydınlanma
lancıların yüzüne vurmanın tam zamanıdır.
ancak işçi sınıfı ideolojisini benimsemiş sol
Bu konuda liberal- burjuvazinin sahtecilikle
aydınlarla yürütülebilirdi. Gazi, buna olanak
bezenmiş propagandası ne yazık ki etkili
tanımadı. Solu engelledi... Gazi’nin yanlışlı-
oldu; solun sosyalist ülkeler deneyiminin ek-
ğı… eksikliği bu noktadır.
siği, fazlası, hatası, zorlukları doğru dürüst
Bugün üniversitelerde, bilimi boğmak için
anlatılamamıştır.”
dinsel toplantılar düzenleniyor.
Bundan sonra “anti-komünist histeriye”
Bugün Türkiye’de Fetö, dal budak duru-
yanıt vermek gerekiyor. Bunun yanısıra sol
munda. Bunun temel nedeni, Gazi’nin yan-
örgütlenmelidir. Şöyle diyor Güray Öz, “Za-
lışındadır.
manında randevuya yetişebilmek gerekir,
Gazi’yi çok severim. Ama nesnel olmak,
yoksa bunalımın altında ezilmiş, çaresizce
yanlışını göstermek zorundayım.
gidişe teslim olmuş, canı yanmış insanlar
13 Kasım Cuma “biz geldik ama siz yoktunuz” diyeceklerdir.”
Birgün’de Özde Çelikbilek, liberal dünya- Güray Öz’ün saptadığı bu nokta son de-
nın ‘yeni patronu’ ne getirecek, bunu araş- rece acı verici, trajik bir nokta. Gerçekten
tırıyor. de solun örgütsüzlüğü… gevezeliği kitleyi
Doğru bir araştırma. ABD, dünyanın en “biz geldik ama siz yoktunuz” noktasına gö-
büyük devleti. Ekonomisiyle, dış politikasıy- türecek.
la birçok ülkeyi etkiliyor. Bu nokta kanlı faşizmdir.
İkbal Dürre’nin saptaması şöyle, “Bazıları Böyle bir durumda bunun sorumlusu ör-
Biden’ın Washington’daki en deneyimli poli- gütlenmeyen sol olacaktır.
tikacı ve “sistemin adamı” olduğu gerçeği- Güray Öz uyarıyor. Aklını başına al…
ni unutuyor. Yeni bir “soğuk savaş” dönemi kendine gel diyor.
başlıyor. Soğuk savaş dönemleri turnusol
16 Kasım Pazartesi
kâğıdı gibidir. Saflar netleşir. Herkesin işine
Ruhi Su’yu dinliyorum. “Kabem insandır.”
gelmez. (…) Çin ve İsrail dışında belirsizlik-
Ruhi Su insandan yana çok eziyet çekti.
lerle dolu dış politikanın yerini “tatlı sert ve
Buna karşın “Kabem insandır” diyebilmesi,
olabildiğince de “net” bir çizgi alacak. (…)
onun üstün erdemini gösterir.

62 Aralık / 2020
İnsan tümel bir kavram. Bundan ötürü yok. Olmadığı için bu dergiler tanıtılmaz.
şunu bilmeli… her insan Kabe olamaz. Bir Şu kesin… Cumhuriyet’te, Sözcü’de, Bir-
insanın Kabe olabilmesi için şaşmaz bir bi- gün’de yok. Bu gazetelerde hiçbir yazar, hiç-
çimde emekten yana tavır alması zorunludur. bir gün oturup şu dergileri tanıtmadı. Berfin
Kendini postmodern akıma kaptırıp, in- Bahar, İnsancıl, Yeni E, Üvercinka, Şehir,
san beynini dumura uğratan eylemler-giri- Yeliz.
şimler de Kabe olma hislerini yitirmiştir. “ sol elim / acemi elim / zavallı elim”
İnsanın insanlaşma kavgasının dışında
duranlardan da kabe olmaz. 19 Kasım Perşembe
Faşizm, insana karşıt bir öğretidir. Dola- Karşı binanın bacasından duman çıkıyor.
yısıyla faşistler de kabe olamazlar. Hitler… Bu duman beni yıllar öncesi Esenköy’e gö-
Franco, Kenan Evren insanlığa yıkım getir- türdü… Sonbaharda ısıtanın yanında rakı
diler. Bu kişiler, insana kabe olamaz. Bu kişi- içmiştik. Şakalar… kahkahalar geçip gitti
leri kabe sayanlar, bunların ardından giden- işte…
ler de kabe olma karakterini yitirmişlerdir. Bugün iki insan geldi İnsancıl’a. Oturup
Etliye sütlüye karışmayan… ılık yatakla- konuşuruz sandım. Oturmadılar. Neriman’ın
rında mışıl mışıl uyuyanlar da kabe olamaz- kitaplarını alıp gittiler…
lar insana. Sonra kimse gelmedi.
İnsana kabe olmak zordur. Hele son yasaklardan sonra kimse gel-
mez. İnsansız bir yaşam…
18 Kasım Çarşamba “Seni seviyorum hocam” diyenlerin biri
Doğan Hızlan, burjuva sınıfının yazınsal bile yok ortada.
sözcüsü… Kimse yok, kimse gelmedi ya, ben de
Bu açıdan bakıldıkta, Doğan Hızlan’a karşıki dumanla avunuyorum.
hakkını veriyorum. Burjuva sınıfının yazın- İnsancıl’da insan yok ama orda var. Bo-
sal sözcülüğünü hakkıyla yaptığı için Doğan şuna duman çıkmıyor bacadan. Duman
Hızlan’ı beğeniyorum. çıkıyorsa bir yerden orda insan vardır. Diz
On yıl önce, nasıl olduysa oldu, İnsancıl’ı dize oturmuş konuşuyorlardır… Bilinmez,
övdü Doğan Hızlan. Bu övgü ona acı biber belki biri uzaklardan çıktı geldi… derin bir
gibi geldi, ondan sonra İnsancıl adını kullan- özlemle sarsıldılar. Duman iyice yoğunlaştı.
madı. Belli seviniyorlar.
Bundan dolayı Doğan Hızlan’a kızma- Sevinin insanlar… bakmayın bana.
dım. O, Burjuva sınıfının yazınsal sözcüsü-
dür çünkü. Saat 20.00
Doğan Hızlan, Salı günü bakın, Dergi- Gün akıp gitti.
ler Arasında diye şu dergileri tanıttı. Virüs, Çamlıca’da ışıklar yandı. Birçok yerde
Hece Öykü, Dergah, Hürriyet Gösteri. akşam yemeği yenmiş ya da yeniyordur.
Doğan Hızlan’a göre İnsancıl, Berfin Ba- Koştura koştura eve gidenler de vardır.
har, Yeni E, dergiler arasında değil… Biz de eve gideceğiz. Böylece akşamı bi-
Ben, Doğan Hızlan’ı okudukta şunu dü- tireceğiz.
şündüm. Türkiye’de sol dünya görüşünün Dünkü yazımda bize de bir Doğan Hızlan
Doğan Hızlan benzeri bir yazınsal sözcüsü gerekli dedim… Bir beklentim mi var, yok.

Aralık / 2020 63
Bir beklentim yok. Solun savurganlığını, Raif 24 yaşındadır. Babası, sabun işini
kavrayışsızlığını saptadım. öğrensin diye Almanya’ya yollamıştır. Raif,
Bunu inadına yapıyorum. Bilerek yapıyo- bir sergide bir kadın resmi görür. Çok etki-
rum. Tek yazıda kalmayacak bu. Bu konu- lenir.
nun üstünde duracağım. Raif, kadınlara karşı çekingendir. Hoşuna
giden bir kadın görürse kaçar. O kadınla ilgi-
23 Kasım Pazartesi li düşler kurar. Oysa resimdeki kadınla ilgili
Sözcü’de Murat Muratoğlu bakın ne diyor, düş kuramaz. Buna karşılık o resme her gün
“Dünyada halkının birbirine hiç güvenmediği bakmaktan kendini alamaz. O kadın… Kürk
3 toplum… Arnavutluk, Lübnan, Türkiye… Mantolu Madonna’dır.
Ortak özellikleri ne? Fakirlik… Ekonomik Raif, Madonna’yla tanışır. Madonna, ar-
eşitsizlik.” kadaşlıktan ileri bir ilişki istemez.
Daha sonra şöyle diyor Murat Muratoğlu, Madonna’yla tanışana kadar güzel giden
“ … Türkiye gibi bir ülkede kolay kolay kim- yapıt, bu noktadan sonra bozulur. Romanı
seye güvenip arkanı dönemiyorsun!” iki nokta bozar.
Murat Muratoğlu yine de iyi niyetli. Hep Raif ile Madonna arasında bir çatışma
arkandan vurulduğunu, arkandan ihanete yoktur. Çatışma olmadığı için kıvılcım da
uğradığını söylüyor. çıkmaz.
O eskidendi, kalleşler insanın arkasını Madonna’nın arkadaşlık, kadın-erkek iliş-
dönmesini beklerdi. kisi üstüne söyledikleri yinelemedir. Yinele-
Şimdi öyle değil, arkanı dönmeni bekle- me, sıkıcıdır.
miyor. Arkamı dönünce kalleşlerin saldırısı- Arkadaşlıktan öte bir ilişki istemeyen Ma-
na uğrarım diye bir sorun yok. Kalleş, arkanı donna bir gece Raif’le yatar.
dönmeden de yapacağını yapıyor… yapar. Sabahattin Ali karakteri bu ilişkiye zorlar.
Yoksulluk… ekonomik eşitsizlik kalleşli- Kürk mantolu Madonna Raif’in mektup-
ğin nedeni midir, değilse karakter bozukluğu larını saklamaz. Yıllar sonra Raif’in tanıdığı
mudur kalleşlik. Almanla Ankara’da karşılaşırlar. Bu Alman
Despotik toplumlarda kalleşlik daha çok Madonna’nın akrabasıdır. Ondan öğreniriz.
görülüyor. Böylesi toplumlarda kalleşlik ka- Madonna bir kız çocuk doğurduktan sonra
rakter bozukluğuna yol açıyor. ölmüştür. Akrabanın yanındaki kız, aslında
Yarışmacı yaşam da kalleşliğin neden- Raif’in çocuğudur.
lerinden biri. Öne geçme, ünlenme tutkusu
kalleşliğe yol açıyor.

24 Kasım Salı
Öykü olması gereken bir yapıt. Roma-
na dönüştürülürse, Kürk Mantolu Madonna
olur. (Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madon-
na, Kor Kitap, İstanbul 2019)

64 Aralık / 2020
ye ni

ayı larımı a laşa l r


SSN 1300-4158

www. de .com

9 771300 41 500 9 01

You might also like