You are on page 1of 68

yl ül ü

Sayı 362 - ylül 2020


Salgın (Kov d-19 v rüs) neden yle derg m z d j tal ortam ç n hazırlanmıştır.

İnsancıl
Aylık Kültür Sanat
Derg s
E
Sayı: 362

ylül 2020

ISSN 1300-4158 ISSN 1300-4158 YI : 30 ylül 2020 15 T (KD DAHİ )

Sah b ve Yazı
İşler Sorumlusu
Berr n TAŞ

Genel Yayın
Yönetmen
Ceng z G NDO D

Tekn k Hazırlık
Tasarım
Hüray KI I

Düzelt
Özden Ö T Mİ

İlet ş m

(0212) 249 80 19
362
e-posta
l l E
nsanc lderg s hotma l.com l y y y
ü ü l
l ü ü ü
l l
l l y
Kumrulu Yokuşu Sk. ü
l ü ü ü
Yıldırımakın Apt. No:8 l l
Da.:11 C hang r-Beyoğlu l l y
İstanbul l ü lü ü y y
l
İnsancıl
hakeml b r derg d r.
KAPAK KONUSU

Asım BEZİRCİ (1927 - 1993)


Asım Bez rc 1927 yılında Erz ncan'da doğar. 1950 yılında İstanbul Ün vers tes Edeb yat
Fakültes Türk D l ve Edeb yatı bölümünden mezun olur.
1960 yılında yazın yaşamına katılır. Ayrıca emekl oluncaya değ n muhasebec l k yapar.
Asım Bez rc ç n her şa r ya da yazar ç n dosya tutar, kart açar derler. Kıyıda köşede ne kadar
derg varsa heps ne ulaşır. Heps n okur. Kayıt altına alır. Bundan ötürü edeb yatın kayıt
defter d r. Asım Bez rc muhasebec l ğ n edeb yata yansımasıdır. Mesleğ ç n şöyle der;
“N tek m, yazar olarak b r çok yararı dokundu bana. Örneğ n; ölçülü davranmayı, yanlıştan
korkmayı, belgeye dayanmayı, aklını kullanmayı, duyguculuğa kapılmamayı ve gerçekç ,
düzenl , dengel , tutarlı olmayı muhasebe öğrett bana. Savunduğum ve uygulamaya
uğraştığım nesnel, b l msel eleşt r anlayışımın güçlenmes ne yardım ett . Az şey m bu?”
Ölçülü davranmak, yanlıştan kaçınma, belgeye dayanma, gerçekç , düzenl … Nesnel,
b l msel eleşt r anlayışı… Asım Bez rc bütün yaşamını mesleğ yle anlatır. Savunduğu,
uyguladığı yöntem n altını ç zmekte yarar var. Nesnel, b l msel eleşt r … Yapıtlarını,
savunduğu yöntemle yazan b r eleşt rmen.
K m yazarlar ç n boyu kadar yapıtları var derler. Asım Bez rc boyu kadar yapıtları olan
yazarlardandır. Nazım H kmet'ten İk nc Yen 'ye, Orhan Vel 'den P r Sultan Abdal'a değ n b r
çok şa re, yazara l şk n nesnel b l msel eleşt r yle edeb yata öneml katkılar sunmuştur.
Yapıtlarını tek tek yazmaya kalkarsak bu sayfa dolar taşar. Bu anlamıyla edeb yatın üretken
emekç ler ndend r. Yılmadan, bıkmadan, doğrudan şaşmadan yazan, üreten b r emekç
yazar.
Asım Bez rc 'n n İk nc Yen 'ye l şk n yapıtı başlı başına değerlend r lmes gereken b r
ISSN 3004158
yapıttır. İk nc Yen 'n n “popüler” olduğu son dönemler de göz önüne alırsak yen den
rdelenmel . Yen den okunmalı. İk nc Yen 'ye karşı duruşu, “popüler sanata”, “popüler
sanatçıya” karşı nasıl durulması gerekt ğ n gösteren güzel b r çalışmadır.
Asım Bez rc , darbeler, kırımlar, savaşlar gören b r kuşaktan gel r. Bundan ötürü “barış”
kavramının değer n b len, çselleşt ren b r kuşaktan gel r. Yapıtları, Halkımızın D l yle Barış
Ş rler , Şa rler m z n D l yle Barış çalışmaları yalnız bu topraklara değ l, nsanlığa büyük b r
anımsatmadır. Barış. Hem halkın, hem sanatın d l barıştır. Barış olmalıdır.
Barışı d l nden düşürmeyen bu güzel nsan 2 Temmuz 1993 kırımıyla katled l r. Barışı
düşlemek… barışı düşlerken kırıma uğramak… Bu toprakların yazgısı olsa gerek. Asım
Bez rc bu toprakların çocuğu, bu toprakların yazgısıyla yaşadı. Bu toprakların yazgısıyla
aramızdan ayrıldı. Son soluğuna değ n savaşım veren kavga nsanı…
Asım Bez rc b ze b r yöntem m ras olarak bırakır. Ceng z Gündoğdu bu m rası şöyle
aktarır;
“Bez rc yöntem konusunda şöyle der; ‘Ülkem zde nesnel eleşt r anlayışının
yerleşmes ne çalışmak yararlıydı ya yeterl değ ld r.’ Bu anlayışın b l msel b r dünya
görüşüyle de b rleşmes gerekl yd . Onun bende lk n nesnel anlayışın kurulup yayılmasına
ve öznel anlayışın yıkılmasına g r şt m. Ardından nesnel anlayışı sosyal st görüşle
kaynaştırmaya yöneld m.”
Asım Bez rc , öznel eleşt r ye karşı, nsan ç n nsan b r dünya ç n savaşım veren b r
yazardır. Nesnel, b l msel, sosyal st eleşt r n n önünü açan b r eleşt rmend r.
Ceng z Gündoğdu'nun dey m yle “Asım Bez rc kartaldır”. Edeb yatımızın kartalıdır.
İÇİNDEKİLER Eylül 2020/362

Berr n TAŞ Korona ah... korona (Ş r) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe Tar h : Antropontoloj k Okuma 51 2

Günova SEPİN Bu 7ar h . m n? (Ş r) 6

Mustafa GÜNAY Düşünce 'efter mden )ragmanlar (4) 7

Sevda TOPALOĞLU Kadınım ben, nsanım ben (Ş r) 10

Temel DEMİRER Anın yazarı; Adalet Ağaoğlu 11

Müslüm KABADAYI Ömrün Altmışında (Ş r) 18

Gülsüm CENGİZ Azerbaycan’ın öneml şa rler nden Nureng z Gün’ün ş r ne yolculuk 21

Hasan Sal h KAYMAZ Şapkasını Alıp G demeyen İshak (Ş r) 25

Berr n TAŞ Hep Yolda 26

Ner man ÇELİK İstanbul Sözleşmes 31

Hızır İrfan ÖNDER Ben % r + ç m (Ş r) 36

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Özsözler Günlüğü (9) Haz ran 2020 37

Osman AKYOL Korona Mevs m 39

Hasan AKARSU Bu Salı ve Her Salı Ş şl 40

Mürş de UYSAL Ben . m nle .onuşuyorum (Ş ir) 42

A. D dem USLU 2018-2019 T yatro Vezonundan seçme oyunlar (5) 43

Mustafa ÖZMEN Barışın şa r ... Cah t Irgat - Şa r me Mektuplar (7) 48

Ergün ÖZÜTEMİZ A. Kad r - Şa r me Mektuplar (8) 50

İnsancıl’a Mektup 51

Sad fe İLEN Sess zl ğ n Ses (Öykü) 55

Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 60


Korona ah... korona...

Hiç durmadan geçtiğim sokaklar soluk alırken bin kez düşünmeli


bomboş şimdi ellerini değdirme sağa sola
insansız kaldı caddeler yaklaşma insan kardeşlerine
çocuk parkları sarılma ona buna
otobüsler tramvaylar sarılma ağaca kuşa
çarşılar pazarlar insansız kaldı çiçeğe böceğe
balıkçılar köfteciler insansız şuna buna sarılma
geçerken el ettiğim komşu kızı sarılma kardeşim
perdelerin ardına çekilmiş
insansız kaldı dünya korona senden güçlü
korona yaşamak istiyor
korku kıvrandırıyor sen unuttun insan olduğunu
insan kardeşlerimi unuttun insanın kendini doğurduğunu
hiç durmadan geçtiğim sokaklar kavganın içinde çoğalttığını ellerini
bomboş şimdi korona sana kendini anımsatıyor
haydi önünde eğilelim
kolonya çamaşır suyu bize zavallılığımızı bildiriyor
temizler mi bu korkuyu bilemem korona korona korona
bildiğim tek şey haydi gel
her sabah uyandığımda birlikte yaşamayı öğrenelim
kuş seslerini duyuyorum
cıvıl cıvıl doğanın neşesi
koşaradım geçtiğim sokaklar
bomboş şimdi
Berrin TAŞ

Ağustos / 2020 1
Felsefenin Gör Dediği:

Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma 51

Betül ÇOTUKSÖKEN*

Karşılaştığımız her olay, her olup biten Olup bitenle, durumla karşılaşmanın çer-
ya da her durum, onları nasıl karşıladığımız- çevesini çizenler de açık-seçik bir biçimde
la yakından ilgilidir. Antropontolojinin temel farkına vardığımız ya da varamadığımız
kavramlarının da “durum”-“duruş”, “karşılaş- kavramlarımız; bizde kalan bilgi ve deneyim
ma”-“karşılama”-“karşılaştırma” olduğunu birikimleri ama en önemlisi de yaşantıladık-
biliyoruz. Yaşamımızın seyri, yaşama dün- larımız; yaşantı olarak biriktirdiklerimiz. Üs-
yasının akışı, varolanların hepsi bir bakıma telik bunlara capcanlı duyu ve algı tortuları
bir durum içinde, bir çerçeve içinde yer alıyor da eşlik ediyor. Bu arada hepsi bellekte belli
ve biz özneler bu çerçevelerin içindeki varo- bir zaman-mekân algısı, ses, koku, dokun-
lanları anlamaya çalışıyoruz. Sürekli olarak ma duyumu-algısı eşliğinde salt bize “bana”
karşılaşmalarımızın ve karşılamalarımızın özgü olarak varlığını sürdürüyor. Zaman
hesabını veriyoruz. Bu hesap verme çabası
zaman aldığımız tepkilerle yeni yaşantıla-
çoğun filozofunki gibi değil elbette; ancak za-
ma adımlarında bunların hepsi koro halinde
man zaman herkes filozoflaşıyor; olup biten
sanki hep birden harekete geçiyor. Her biri-
üzerinde düşünüyor; bir uyanış anında, ken-
miz bu kalıplar altında olup bitenle karşılaşı-
di varlığında, varoluşunda kendi kendisinin
yor, onu yaşıyor, onda yaşıyor ve sonra onu
hem öznesi hem nesnesi oluyor. Filozofların
ya da onları kendimizde, bende yaşatıyoruz.
yaptığı işin en farklı yanı, bu hesaplaşmayı
Hatta kimi zaman bunların biri ya da birkaçı
yaşamboyu iş edinmeleri; aslında başka bir
şey değil… Bu iş edinişi ilkin düşünme, son- yeniden diriliyor; yeniden kendimi, beni et-
ra da sözlü ya da yazılı dil oluklarına dökme kisi altına alıyor; yeni yaşantılamaların ze-
filozofların varlık nedeni. Herkes herhangi minini oluşturuyor. Yaşantıların biçimi, formu
bir durumla tekil olarak karşılaşıyor; onu te- ortak olabilir; ancak içerik, tıpkı bir yemeğin
kil olarak yaşıyor; bu durumu istediği kadar ağzınızda bıraktığı tadın tekilliği, biricikliği
başkalarıyla paylaşsa da, onu yine de tekil hatta anlatılamazlığı gibidir; siz o yemeği
olarak algılıyor; üzerinde düşünüyor; kısa ya kendinizce yalnızca tadar, tadını alır, siz onu
da uzun erimli olmak üzere, tekil olarak tepki yaşarsınız, ama o tadı bir türlü anlatamazsı-
veriyor ve sonrasında da bunları, bilincinin nız; olsa olsa anlatmayı denersiniz.
berraklığı, belleğinin gücü oranında “yaşan- O zaman da dünyayı, yaşama dünyasının
tı” olarak saklıyor. Bunların hepsi insanların bu dünyanın sizinle ancak anlaşılabilir olan
özne olarak yaptıkları davranışlar, eylemler ögelerini karşılaşma edimine ağırlık vererek
dizisi olarak kendini gösteriyor. belirgin ya da anlaşılır kılmaya çabaladığı-

2 Ağustos / 2020
nızda, filozofsunuz demektir
artık… Bu noktadan başlaya-
rak işin zembereği sizin kafa-
nızı kurcalayıp durur. Belli bir
noktaya gelinebilir mi? Elbet-
te gelinir: Tüm bu yazıların
ortak paydasında yer aldığı
gibi, yakaladığınız tam da şu
olur: Tekil-tümel ilişkisidir; hat-
ta çokça da gerilimidir burada
yakalanan. Bu öyle bir karşı-
laşmadır ki, bizim deyimimiz-
le, bu, asal bir karşılaşmadır,
asal bir gerilimdir; bu, karşı-
laşmanın temel formudur; an-
cak içerik zengin mi zengindir,
ucu bucağı yoktur. Söz konu-
su tekil-tümel karşılaşmasının
işleyişi gerçekten çok ilginç-
tir, biriciktir. Şöyle ki; Yapıca,
oluşumca, kısaca varoluşça
bambaşka olanlar nasılsa bir
araya gelmişlerdir; karşılaş-
mışlardır. Bir yanda yine te-
kille-tümelin toplamı olan sen,
siz ya da tekil varlık ben; ama
bu “ben” yine “ben” değilim;
dilimle, kültürümle “sen”ler-
den, “siz”lerden devşirilen bir şılaşma anında bu sıçrama nasıl oluyor der-
“ben”im ve bunlardan oluşuyorum. O zaman seniz, benim buna yanıtım hep şu olmuştur
da beni ben yapan başkaları, başka şeyler, öteden beri: Yaşadıklarına mesafe koyup,
onlarla karşılaşmam sonucunda ben “ben” onu bilinebilir kılma çabası; daha yalın bir
oluyorum, sen de “sen” ya da siz de “siz” anlatımla, yaşadıkları üzerinde düşünme
oluyorsunuz. Bütün bu saptayışları anlamlı ve onları söze dökme istemi. Felsefi düşün-
kılan felsefece deyiş tekil-tümel karşılaşma- menin, bilmenin hatta felsefece yaşamanın
sı ya da gerilimidir. İnsan ben olarak, özne nabzı tam da burada atıyor. O zaman da
olarak bu durumu, bu işleyişi ancak felsefe ister istemez, bu ayıklık, bu bilinçli tutum,
dediğimiz düşünme, bilme ve yaşama etkin- filozofu, başkalarından ayırt ediyor; sıradışı
liğinde en iyi şekilde temellendirebilir. Felse- kılıyor. Hatta öyle ki bu sıradışılık, başkaları
fe tam da bu noktada başlar, yıllardan beri için dayanılmaz olarak da değerlendiriliyor.
dile getirdiğimiz gibi. Ancak filozof, kendisini oluşturan bu duruş-
Herkesin yaşadığı ancak kimi öznelerin tan hiç mi hiç vazgeçmiyor. O her şeyin, her
yaşadıklarını anlamayı dert edindiği bir kar- durumun tekil-tümel bağlamındaki karşı-
laşmasının örtüsünü kaldırırken, o durumu

Ağustos / 2020 3
keşif çabasına girişirken, elbette kendinden bir sorun bağlamı olarak görüyor ve bu çer-
yola çıkıyor; elinde başka ne var ki? Filozo- çevede geliştirdiği antropontolojik bilgi kav-
fun karşılaştığı somut-tekil bir varolan ola- rayışıyla,1 Avrupa’yı Batı’yı yorumlamaya,
bileceği gibi, o hep tekil-tümel dolayımında anlamaya çalışıyor: “Yirminci yüzyılın son
o şeye, o varolana yöneldiğinden, ondaki on yılında durum: Avrupa, yeryüzünü oluş-
tekil-tümel diyalektiğini anlamaya çalışıyor. turan birkaç büyük kara parçasından biri de-
Bunu yaparken de o zamana kadar kendinde ğil artık, -moda bir konu aynı zamanda. 18.
biriktirdiklerinden hareket ediyor; çünkü elin- yüzyıldan beri gittikçe artan bir hızla bu böy-
de başka bir şey yok; yalnızca ve yalnızca le. Asya’dan Amerika’ya, Afrika’dan Avust-
biriktirdikleri var; aslında onlar da tekil-tümel ralya’ya dek gelsin de gelsin Avrupa. Avru-
yumakları, tortuları değil mi? Ama bir şekilde pa’nın öbür adı: Batı, Avrupa’sız Batı yok;
onları içselleştirmiştir, kendisinin kılmıştır. İlk Batı Avrupa’dan, Avrupa’yla. Nicedir Batı’yla
bakışta sanıyor ki hep onlarla birlikte; sanki
esrikleşmiş bir dünya bizimki. Coşkular ha-
hiç onlarsız yaşamamış. Tekil-tümel toplamı
yaller, düşünceler eylemler, korkular özlem-
olarak filozof, üstelik bir de yepyeni tekil-tü-
ler Avrupa’yla dolup taşıyor. Yaşam-kültür
mel toplamlarıyla, onların oluşturduğu kültür
odağına dönüşmüş Avrupa.”2
öbekleriyle karşılaştıysa, kendinden dışarı
Nermi Uygur’un karşılaşmalarında Avru-
çıktıysa ve öteden beri de bunların üzerin-
pa’nın, diğer deyişle Batının yeri çok büyük.
de düşünmeyi tam bir alışkanlık haline ge-
Aldığı eğitim, sıklıkla bulunduğu bir ortam
tirdiyse, yine burada iz sürüyor; karşılaştığı
olarak Avrupa onun yaşadığı tekil-tümel
kültür oylumunu olabildiğince yetesiye önce
kendisi, sonra da başkaları için anlaşılır ve geriliminin ya da daha düz, yansız bir an-
anlamlı kılmaya çalışıyor. latımla tekil-tümel karşılaşmalarının temel
Nermi Uygur neredeyse Dilin Gücü’nde yapıtaşı durumunda. Ancak kendi içinde her
yakaladığı izleğe geri dönüyor; ancak bana karşılaşmanın da tekilliğinin farkında olan
kalırsa bu izlekten hiç ayrılmamıştı; dönüp antropontolojik yaklaşımlı bir yaşama filozo-
dolaşıp hep burada kendisini buluveriyordu. fu olarak, sormadan edemeyecektir yaşamı
Kimi zaman düşünme, kimi zaman dil, kimi boyunca: Avrupa’yı Avrupa yapan nedir? Bu
zaman tarih, ama çokça da kültür oluğun- fenomenolojik ya da antropontolojik3 düşü-
dan insan karşılaşmalarını, kendisinin va- nüş ve dile getiriş, onu sürekli olarak benzer
rolanla karşılaşmalarını, kendisinin bir kül- izleklere taşıyor; daha doğrusu bu izlekler-
tür yapılanışı karşısındaki duruşunu gözler den hiç kopmuyor; bu izlekleri sürekli olarak
önüne sermeye çalışıyor. Bu kez yönelimi deşiyor, didikliyor, “(…) nesnesini, imleneni
kendi yazış biçimiyle “Batı’nın Kültür Dünya- en ince ayrıntılarına değin mercek altına
sı”; ama nasıl bir yönelim bu? Nermi Uygur alan bu düşünme tutumu, aynı zamanda fel-
“İçi Dışıyla” Batıya yöneliyor. Bunu da na- sefi düşünüşün en ayırt edici özelliği olarak
sıl yapacak? Her şeyi yaşantılayan, feno- kendisini gösteriyor. Sıradan kestirip atma-
menolojinin diline döken kendisiyle, kendi ların, sıradan ketleyici genellemelerin her
beniyle, kendine özgü, tıpkı bencileyin gibi, zaman karşısına çıkan Nermi Uygur, işlev-
“kendileyin (BÇ)” kavrayışıyla, yaşantılarıyla sel kıldığı yaşantılarının eşliğinde, felsefi
yapacak bu işi Nermi Uygur. “Batı” burada yönelimiyle Batıyı mercek altına aldığında
aynı zamanda “Avrupa”yı imliyor ve her 20. karşısına ‘birey’, ‘akıl’ ve ‘bu-dünya’ kavram-
yüzyıl filozofu gibi Nermi Uygur da Avrupa’yı ları çıkacaktır.”4

4 Ağustos / 2020
Antropontolojik nitelikli bir felsefe tari- lanmayı ihmal etmemekte, varolan ve ilgi
hi okuması, bize felsefenin kesintisizliğini, odağına giren her şeyi, her varolanı bu yolla
gerçek anlamda bir philosophia perennis’in nesneleştirmekte, her şeyi her yanıyla, içi ve
varolduğunu o kadar iyi gösteriyor ki, artık dışıyla yorumlamaya, anlamaya çalışmakta-
gerçekten dönemlileştirmenin kısır ya da ve- dır. O aynı zamanda felsefenin söylemiyle
rimsiz, önyargılı tuzaklarına düşmüyoruz. O bütünleşen denemenin söylemiyle, bu söy-
zaman da felsefi söylemde “birey”in, “akıl”ın, lem aracılığıyla dışlaştırdığı deyişlerle, Av-
“bu dünya”nın varlığının öteden beri örtük rupa’yı Batı’yı yorumlamayı, anlamayı de-
ve açık öne çıktığını kavrayıveriyoruz. Özel- nemektedir.
likle adına “Avrupa” dediğimiz ve bir anaka-
ra olmanın çok ötesine geçmiş olan bu yer- * Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniver-
yüzü parçasında bu üç öge de hep varlığını sitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe
sürdürmüştür. Ancak bu durumu açık, hatta Bölümü.
apaçık bir biçimde görebilmek için, antro-
pontolojik okumayı elden bırakmamak gere- Dipnotlar
kiyor. O zaman da yaşantılananlar asıl tu-
tamak noktalarını oluşturacaktır. Avrupa’yı, 1- Ayrıntılı bilgi için bkz. Betül Çotuksöken, “Ant-
kendisinin dışındaki kültür dünyasını anla- ropontolojinin Işığında Nermi Uygur’un Felsefi
Söylemi: Antropontolojik Temelli Bilgi Kavrayı-
mak üzere, o dünyanın kendindeki izdüşü-
şı”, Düşünceleriyle Nermi Uygur, Hazırlayanlar:
mü en önemli kaynak olacaktır hem yaşam,
Ayhan Bıçak-Egemen Kuşcu, İstanbul: Dergàh
hem düşünme, hem de bilme bağlamında:
Yayınları, 2019, ss. 27-34.
“Nitekim Batı konusunda yaşantılar: Batı’ya
2- Nermi Uygur; İçi Dışıyla Batı’nın Kültür Dün-
ilişkin türlü türlü algılamalar, sarılışlardır, sal- yası. Bir Deneme. Bir Tutam Deyiş, Bütün Eser-
lantılı vazgeçişlerdir, itici renksiz hayalkırık- leri II, 1. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017,
lıklarıdır, sığı derin sevgiler, önemli önemsiz s. 976.
kararlar, geçici etkin eylemlerdir -kısaca akla 3- Burada artık yeni bir sav ortaya atıyoruz: Şim-
gelebilecek her oylumdaki dünya-yönelişle- diye değin çokça örtük bir biçimde anıştırılan
ridir. Batı’yı yaşar, öğrenir yaşantıda insan. fenomenoloji-antropontoloji ve nsan-ontolojisi
Böylece Batı’yı bilip anlamada, kişiye Batı’yı özdeşliği, burada artık açıkça ilan ediliyor. Bu-
öğretmekten çok, kişiyi Batı’ya ilişkin doğ- nun en iyi örneklerinden birini Nermi Uygur’un
rulara vardıran yollardır yaşantılar. Yaşan- söyleminde görüyoruz. Onun ilk yapıtlarından
tı: özneyi, kendi içine bükülmekten kurtarıp olan Edmund Husserl’de Başkasının Ben’i Soru-
nu’ndan beri üzerinde durduklarının bu çerçeve-
olanca nesnelliğiyle dış-gerçekliği kavrayıp
ye oturduğunu ileri sürebiliriz.
yakalamaya ulaştırır. Yaşantıyı içe kıvrılmak
4- Betül Çotuksöken, “Önsöz Yerine: Okur-Ya-
diye değil, dışa uzanmak diye yorumlayıp
zarlık Serüveninde ‘Çözümleyici Felsefe’den
değerlendirdiğimizde: tüm kültür işlerinde
‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi Uygur”, Nermi Uy-
olduğu gibi Batı konusunda da, yaşantı’nın gur, Bütün Eserleri II, 1. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi
bir ucu kişideyse öbür ucu kişinin doğruları Yayınları, 2017, s. 13.
derlediği dünya nesnelerindedir.”5 5- Nermi Uygur, Bütün Eserleri-II, İstanbul: Yapı
Nermi Uygur antropontolojik temelli yak- Kredi Yayınları, 2017, s. 985.
laşımında özne-nesne diyalektiğine yas-

Ağustos / 2020 5
Bu Tarih Kimin?

Her bunalımlı dönemde


Yalvaçlar, müjdeciler yaratmışız
Dev adamlar beklemişiz
Sınırboylarında ve her doğumda
Soluklarımız
Bir büyük üfürüğü geçirmiş başa
Öl demiş, ölmüşüz
Öldür demiş, öldürmüşüz.
Düşmanlar çok
Toprak kıt
Ömrümüz kısa

Taşı yonttuk, demiri dövdük


Korkularımızın kemiğinden yarattık
Tanrıları.
Öfkeliydi hepsi;
Kap-kacak kadar
Ok ucu kadar öfkeliydi

Silahlarımız kralın soluğu


Aklımız ruhbanların söylediğidir.
Üstünde işaretler olan
Bir mabet taşı
Bizimle yer değiştirirdi

Nedir
Kendimiz için yaptığımız
Derme-çatma evlerin
Tarihteki yeri?
Ve taşlarını taşıdığımız senato sarayının
Rahip evinin
Mozaiklediğimiz tüccar evinin
Yeri nedir bizim tarihimizde?
İmparatorların, yalvaçların
Tarihi midir bizim tarihimiz?
Kemikten bakıra
Eşikten çatıya
Kırmızı kök boyasına
Uranyuma, fiberoptik kablolara...
Yani uygarlık dediğimiz;
Kölelikten daha az köleliğe...
Bu tarih kimin?

Günova SEPİN

6 Ağustos / 2020
Düşünce Defterimden Fragmanlar (4)

Mustafa GÜNAY

Dünden Bugüne Etkilendiğimiz Dü- ca aktarma-çevirme durumunda kalmak, so-


şünce Akımları ve Görmezden Geldiği- run burada ortaya çıkıyor. Buna bağlı olarak
miz/Okumadığımız Düşünce İnsanlarımız kendi düşünürlerimizin çoğunlukla gözardı
edilmesi durumu da söz konusudur.
Özellikle Tanzimat döneminden beri Nermi Uygur’u, İoanna Kuçuradi’yi, Afşar
ülkemizde Batılı düşünce akımlarının etkili Timuçin’i, Uluğ Nutku’yu, Doğan Özlem’i
olduğu açıktır. Bu bağlamda bir dönem (ve daha nice isim) okumayan bilmeyen ve
Fransız felsefesinin etkisi belirgin iken dahası okuma gereği duymayan felsefeciler
başka bir dönemde Alman düşüncesinin var. Acaba başka alanlarda olduğu gibi dü-
daha ön planda yer aldığı görülebilir. Peki şünce alanında da bir yabancı hayranlığın-
günümüzde durum nedir? Bu soruya bir dan mı söz etmek gerek?
cevap verebilmek için çevirilere, hazırlanan
tezlere, kaleme alınan makalelere kadar Mutluluk ve Hüzün Arasında
birçok kaynağa bakmak gerekir. Son Mutluysak, yaşadığımız anın toprağında
yıllarda Fransız felsefe kitaplarının diğer hayat yeşerir ve çiçeklenir. Kaygılı ve hü-
dillerden yapılan çevirilere göre artması zünlüysek, yaşadığımız anda bir eksikliğin,
dikkat çekmektedir. Bu noktada karşımıza bir boşluğun gölgesi ağırlaşır içimizde. İnsan
çıkan isimlerden bazıları: Deleuze, Badiou, kalbinin yaralarından sızan kanla yeşerir ve
Ranciere, Nancy vb… 90’lı yıllarda ise bir çiçeklenir aslında herşey. Çölleşmekten bizi
Rorty rüzgarı esip geçmişti. Hakkında pek koruyan ve kurtaran kalbimizdir. İnsanlık dışı
çalışma yapılmadı sanırım. Kalıcı bir etkisi olayların giderek yoğunlaştığı bir zamanda
ve takipçisi olmadı. insan olarak varoluşumuzu sürdürebilmek,
Elbette felsefe alanında eserler ortaya başlı başına bir sevinç olarak anlaşılabilir.
koyan ve belli bir değeri olan kişileri oku- Ama her insanın hayatında sevinçler ve hü-
mak, öğrenmek, gerekiyorsa çevirmek, di- zünler birlikte ve iç içedir. İçselliğimizin rengi
limize ve kültürümüze aktarmak durumun- duygularımızdan ve değerlerimizden gelir.
dayız. Aktarma ve çevirme çabaları ve buna En belirgin rengi de aşktandır.
duyulan ihtiyaç hep sürecektir. Ama yalnız-

Ağustos / 2020 7
Aşk, Felsefi Olarak Açıklanabilir mi? olsa da, onun bu yaşamda ortaya koydukla-
Sinemada, müzikte ve edebiyattaki ka- rının anlamı ve değeri sonsuz değil midir?
dar olmasa da, aşk, felsefenin de bir sorusu Erken gidenlerin gelenlere ve gelecek olan-
olarak karşımıza çıkar. Çok eski zamanlar- lara bıraktıkları tinsel mirasın değeri, bizim
dan bu güne birçok filozofun aşk hakkında varoluşumuza katmaya çalıştığımız anlam-
düşünceleri olduğunu biliyoruz. Badiou, ların içinde yer alır. Yaşayanlar, biraz da ar-
Beckett hakkındaki bir kitabında şöyle der: tık yaşamayanların bıraktıkları tinsel havayı
“Aşk, gökyüzüne sahip olduğumuzu, gök- da solumazlar mı?
yüzününse hiçbir şeyi olmadığını söyle-
yebileceğimiz andır.” Andre Gorz ise, aşk Kerem Güney’in Şarkıları
konusunda Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’te yaz- Sabahattin Ali’nin unutulmaz dizeleri “Al-
dıklarını anlamakta zorlandığını söyler ve bu dırma Gönül” adıyla bestelendiği günden
durumu şöyle açıklar: “çünkü insanın neden beri çalınıp söyleniyor. Ama bu şiirin bes-
sevdiğini ve neden herkes bir yana, sade- tecisi Kerem Güney’in sesinden yorumu bir
ce o belirli kişi tarafından sevilmek istediğini başkadır. Kerem Güney’in başka Sabahat-
felsefi olarak açıklamak imkansız.” Gorz, bu tin Ali şiirlerini şarkı olarak yorumlayışı da
noktada yorumunu ve tutumu şöyle açıklar: güzel. Attila İlhan şiirlerini yorumlayışı da.
“Mesele şu: Aşk tutkusu, ötekiyle ve yalnız Birkaç yıl önce kaybettiğimiz değerli sanat-
onunla, ruh ve beden olarak yankılaşıma çı Güney’i şarkılarıyla anmak-dinlemek onu
girmenin bir biçimidir. Felsefenin berisinde yaşatmaktır diye düşünüyorum. Bizde ne
ve ötesindeyiz.” yazık ki Güney yalnızca bir örnek; unutulan,
Kavramlaştırılması zor ve belki de müm- gölgede kalan sanatçılar arasında.
kün olmayan bir duygu/değer aşk. Anlama- Popüler kültürün sahnesinde yıldız (star)
ya çalışabilir insan, ama ne kadar anlasa olmayı istemeyenler, böyle bir çemberin dı-
da anlaşılmazlığını, gizini sürdüren bir yanı şında kalmak isteyenler, belki de bu tutum-
olacak gibi görünüyor hep. Bir kalbin sakla- larının/anlayışlarının bedelini yalnızlıkla ve
dıkları, belki de en çok şiirde dile gelir. Daha unutulmakla ödemek durumunda kalıyorlar.
çok da dile getirilmeyip hissedilen ve yaşa- Ama bir insan bile hatırlıyorsa ve yaşatıyor-
nan şiirde, hayatın içinde… sa o sanatçıyı, ölümden ve unutulmaktan
söz edilebilir mi? En önemlisi de sanırım
Erken Gidenler düşünürlerimize, sanatçılarımıza, bilim ve
Füruğ 33 yaşında ölmüş, Orhan Veli 36 kültür insanlarımıza yaşarken değer verdiği-
yaşında… Felsefeden de örnekler verilebilir. mizi göstermek ve ortaya koymak.
Kısa sürmüş ama dopdolu hayatlar ve etki-
leri/izleri başka insanların yaşamında da sü- Bazı Şarkılar Gölgede Kalır
ren hayatlara, kısa denebilir mi? Bir insanın Çağımızın büyük ozanlarından biridir
yaratıcılıklarla örülmüş yaşamı kısa sürmüş Aşık Mahzuni Şerif. Onun müziği/şiiri, halk

8 Ağustos / 2020
şiirinin/kültürünün politik
özbilinci en yüksek örnek-
leri durumundadır. Türkü-
lerini hem kendisinin hem
de başka yorumcuların
sesinden dinliyoruz. Bu
noktada farkettiğim bir şey
var; her sanatçının bazı
eserleri daha bilinir ve
paylaşılır durumdayken,
en az onlar kadar önem-
li ve değerli bazı eserleri
ise gölgede kalabiliyor,
unutulabiliyor. Kendi adı-
ma Onun bazı türküleriy-
le yeni tanıştım. Bunlar
arasında özellikle şunları
sayabilirim: “Tek Tek”, “Bir
Yandan” vb. (…) “Yaklaştı
ömrüme benim / Güz bir
yandan kış bir yandan”.
Edward Said’in Kış Ru-
hu’nu yeniden okumalı.
Üstelik yaz kapıyı çalar-
ken…

40 Yıl Sonra 12 Eylül ziğin, sinemanın ve diğer sanatların bu sü-


reçte sanatsal/estetik sorumluluklarını üst-
12 Eylül 1980, hiç şüphesiz bu ülkenin lendiği söylenebilir. Felsefede durum nedir?
tarihinde yer alan dönüm noktalarından bi- 12 Eylül’ün toplumu/kültürü/insanı solduran
ridir. 12 Eylül dönemi belli bir ölçüde sanat felsefesine karşı bir bahar felsefesi, bir Rö-
ve edebiyatta ve şiirimizde yansımasını bul- nesans poetikası oluşturabildik mi? Bu soru-
muştur. Döneme tanıklık eden pek çok ese- lar da ayrı bir araştırma konusu olabilir.
rin kaleme alındığını görürüz.
12 Eylül darbesinin kesintiye uğrattığı, öz-
gürlük, eşitlik, adalet, insan hakları talepleri
ve mücadelesi sürüyor yine. Edebiyatın, mü-

Ağustos / 2020 9
Kadınım Ben, İnsanım Ben*

Babamı ben seçmedim.


Kocamı ben seçmedim.
Mezarımı ben seçmedim.
Kadınım ben, insanım ben.

Çocuktum, gelin oldum.


Çocuktum, anne oldum.
Çocuktum ben enkaz oldum.
Kadınım ben, insanım ben.
Anayım ben, cennetim ben!
Ruhum vardı, görülmedi. Yokluklarda varlığım ben!
Sesim vardı, duyulmadı. Yokluğumda bir hiçsin sen!
Hayallerim yok sayıldı. Kadınım ben, insanım ben.
Kadınım ben, insanım ben. Yokluğumda bir hiçsin sen.
Kadınım ben, insanım ben.
Beden benim, evren benim!
Yürek benim, sevgi benim! *Gözlerimizi, vicdanımızı, benliğimizi kana-
Şiddeti ben hak etmedim. tan toplumsal yaralarımızdan kendini yüre-
Tecavüzü meşru kılma. ğimde yaratmış bir şarkıdır.
Ölmeyi ben hak etmedim
Caniliğini meşru kılma. -Çığlığın çığlığımız!
Acın acımız!
Hayat benim, yarın benim! Haykırışın haykırışımız!
Çığlık benim, isyan benim! İsyanın isyanımız!
Şiddeti ben hak etmedim. Kadınız biz, insanız biz!
Tecavüzü meşru kılma. Birlikte güçlüğüz biz!
Ölmeyi ben hak etmedim
Caniliğini meşru kılma.

Sevda TOPALOĞLU

10 Ağustos / 2020
Anın Yazarı: Adalet Ağaoğlu

Temel DEMİRER

“Kişi, sorabilmek çoktan beri birer Judas mıyız? ‘Peygamber’


için okumalıdır.”1 inkârcıları mı? İhanet kolcuları mı yoksa?”4
paradoksu ile dillendirdiği bu muydu yoksa?
Önceleri, “Allah’a inanmıyorum, cenaze Veya Can Yücel’in, Adalet Ağaoğlu için,
istemem. Beni yakın, küllerim savrulsun,” di- “Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın,” demiş
yen Adalet Ağaoğlu, “Yaşamaktan çok sıkıl- olması “tesadüf” müydü?
mıştı, uzun yaşamı boyunca çektiklerinden, *****
gördüklerinden de son röportajında ‘Keşke 23 Ekim 1929’da Nallıhan’da dünyaya
dünyanın bu hâlini görmeseydim,’ diyecek geldi. Babası Mustafa Sümer, çok sonraları
kadar”…2 açıkladığı üzere Hafız’dı. (Bunu niye sakla-
Tedavi gördüğü hastanede, çoklu organ mıştı ki?)
yetmezliğinden hayatını kaybetti. Cenazesi, İlköğrenimi sonrasında 1938’de ailesi ile
vasiyeti üzerine Boğaziçi Üniversitesinden birlikte Ankara’ya taşındı. Ortaöğrenimini
uğurlanıp, 15 Temmuz Ankara Kız Lisesinde
2020’de Ankara’da Ko- tamamlayıp, 1950’de
catepe Camisinde öğle Ankara Üniversitesi
namazı sonrası kılınan DTCF’nin Fransız Dili
namaz ardından Ce- ve Edebiyatı bölümün-
beci Asri Mezarlığında den mezun oldu.
toprağa verildi. Edebiyata ilgisi
“Ölmeye yatıyo- lise yaşamında şiir-
rum, eğer bir sonsuz- lerle başladı. Daha
luk varsa; sonsuzluk sonra oyun yazarlığı-
olmak istiyorum. İsmi na yöneldi. Yazarlığa
anılmayan, gözleri gör- 1946’da Ulus gazete-
meyen, yaşamayan bir sinde tiyatro eleştiri-
sonsuzluk,”3 deyişiyle leriyle başladı.5 1948-
ile son yolculuğu ara- 1950 kesitinde Kay-
sındaki fark yaşamının nak dergisinde şiirleri
özeti gibiydi. yayımlandı.
Kolay mı? Çok ön- 1951-1970 döne-
celeri, “Birer Judas mı minde TRT’de çalıştı.
olmak istiyoruz, yoksa İlk radyo oyunu “Aşk

Ağustos / 2020 11
Şarkısı”nı Ankara Radyosunda göreve baş- öyküleriyle bize bizi anlattı. Düşünceyi ve
ladığı yıl yazdı. Radyoda çalışırken tiyatro söyleyeceği sözü edebiyatın gücüyle ve bü-
oyuncusu ve yönetmen dört arkadaşı ile yüsüyle bize sundu”8 ya da “O hiç kimseye
birlikte ‘Meydan Sahnesi’ni kurup, Meydan özenmeden yazmış, kendini özgür irade-
Sahne dergisini çıkardı. siyle var ederek aramızdan ayrılıp sonsuz-
1953’de tiyatro konusunda uzmanlaşmak luğa ermiştir,”9 türünde şeyler söylense de,
için Paris’e gitti. yazdıklarında William Faulkner etkileri ile
1954’de Halim Ağaoğlu ile evlenip, ya- Fyodor Dostoyevski esini taşır.
zarlığını sürdürdü. Ayrıca da ‘Bir Düğün Gecesi’10 ile Aldous
TRT’nin özerkliğinin ihlâl edilmesine karşı Huxley’in ‘Ses Sese Karşı’11 romanı tesadüf
TRT’den 1970’te istifa edip, o günden sonra ol(a)mayacak kadar benzerlik taşımaktadır;
yazarlıktan başka bir işle uğraşmadı. Ede- Burhan Günel’in, Şubat 1981 tarihli Yazko
biyat yaşamında ‘Remüs Telada’ ve ‘Parker Edebiyat dergisinde ifşa ettiği üzere!
Quinck’ gibi takma adlar kullanmıştı. Bir de politik şeceresi vardır ki, en yakın-
İlk romanı ‘Ölmeye Yatmak’, 1973’te ları bile durumu şöyle idare etmeye çalışırlar:
yayımlandı. ‘Ölmeye Yatmak’, daha sonra “Adalet Ağaoğlu’nu yitirdik. Ülkemizin
yazdığı ‘Bir Düğün Gecesi’ (1979) ve ‘Hayır’ Cumhuriyet döneminde yetişen öncü kadın
(1989) adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu aydınların en önemlilerindendi… 1969’da
ve birçok ödül kazandı. ‘Bir Düğün Gecesi’ Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen
ve ‘Hayır’ romanları yayımlanır yayımlan- ‘Tombala’ oyununu tanıtırken şöyle yazmış-
maz, ikinci romanı olan ‘Fikrimin İnce Gülü’, tı: ‘Arada bir dönüp de günlük yaşayışınızı
dördüncü basımında toplatıldı. ‘Fikrimin bir yabancı gözüyle seyrettiğiniz olur mu?
İnce Gülü’ romanı hakkında, “Askeri kuvvet- Ben bunu sık sık yaparım. Her seferinde de
leri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)” suçla- sonuç hiç de iç açıcı değildir.’ ‘Özeleştiri’sini
masıyla hakkında 1981’de dava açıldı ve iki açık yüreklilikle dile getiren yazar bu aşama-
yıl süren davanın ardından aklandı. ‘Düğün da henüz 40 yaşındadır.”12
Gecesi’ ise soruşturma aşamasında kaldı. Yani ‘Tombala’daki satırlarıyla, sonraki
14 Temmuz 2020’de hayatını kaybetti. vahim yanılgılarını daha 40 yaşında “affedi-
***** livermiş”tir!
“Kelimelerin Zarif Efendisi” diye betim- *****
lenen ya da Çetin Altan’ın, “Ve bendenizin Romanları, öyküleri ve oyunlarıyla coğ-
en sevip saydığım adalet de, Adalet Ağa- rafyamızın belirli toplumsal-politik dönemle-
oğlu’dur,” dediği yazarı -yine ona ait- “Ruh rinin nabzını tutma gayretindeki Adalet Ağa-
Üşümesi”6 tamlaması anlatır kanımca… oğlu’nun romanlarını yakın tarihi anlamak
“Samimiyetten yoksun, yapmacık bir ya- açısından önemseyenler de vardır.
zar” eleştirilerinden; 24-25 Ekim 2014’de Boğaziçi Üniversitesince fahri doktora ile
İstanbul Bilgi Üniversitesindeki 85. doğum taltif edilen Onu, “Türkiye’yi anlatan duygu-
günü kutlamalarında “Türkiye’nin Dert Din- sal/romantik yazar” olarak tanımlayanların
leme Uzmanı” güzellemesine uzanan geniş unuttuğu; belki romancı olsa da, asla öngö-
yelpazede nereye yerleştirileceği bir hayli rülü kanaat önderi olmadığıydı.
tartışmalı olan Adalet Ağaoğlu için Yalçın Hakkında “İyi romancıydı ama kötü ay-
Küçük de, “… ‘Ölmeye Yatmak’ı acaba ger- dındı” veya “Yazar olmak ayrı, aydın olmak
çekten Adalet mi yazdı; bilemiyorum? Çün- ayrı” dedirten Onun için yazabilmeyi üç alt
kü Adalet’le hiç âlâkası yok!”7 der… başlıklı toplamak gerekir: i) Tiyatroya katkı-
Tartışmalı bir kişilik ve kalem olarak sı, ii) edebiyata etkileri ve iii) siyasi düşün-
“Adalet Ağaoğlu, oyunlarıyla, romanlarıyla, celeri…

12 Ağustos / 2020
Ve elbette en netameli alan “iii” başlık- sürecinde gerçekleşmektedir. Zaman geriye
ken; bu da yazdıklarını -dönemsel olarak- dönüşlerle genişletilmiş ve ülkenin o günler-
doğrudan etkiler. deki ekonomik ve politik sorunlarını ortaya
Kitaplarında kullandığı dilin ahengi ve çıkarabilmiştir.
o kitaplardaki kadın kahramanları yanında Onun yazıncılığı konusunda en önemli
muhalif duruşu ile toplumsal olayların insan tespitlerden birisini, “Anın romanını yazan
psikolojisi, sosyal ilişkiler üzerindeki izdü- kadın”17 betimlemesiyle Ece Karaağaç yap-
şümlerini anlatan yazar; ‘Hayır’da13 sıradan mıştır.
çıkar ilişkilerine karşı yalnızlık/ ölüm paha- *****
sına direnebilmeyi, ‘Ölmeye Yatmak’,14 ‘Fik- Tiyatro, roman, hikâye, deneme, hatıra
rimin İnce Gülü’,15 ‘Bir Düğün Gecesi’nde16 ve mektup gibi edebiyatın hemen hemen
sol cenahın yaşamını, özeleştiri ihtiyacını alanında eser verip, “çok yönlü bir yazar”
anlattı. olarak betimlenen Adalet Ağaoğlu, da daha
Aslı sorulursa Adalet Ağaoğlu’nun ro- çok romanlarıyla öne çıkmıştı.
manlarında genellikle geçmişle bir hesap- Onun için yazma eylemi, “Yazmak nedir
laşma vardır. Bu sorgulama kimi zaman peki? Başka bir yer, başka bir hayat ‘icat
geçmişte yaşanan siyasi olayların üzerin- etmek’ değil mi? Sıkan bir gömleği yırtıp
den, kimi zaman ise roman kahramanlarının atmak gibi, sınırların dışına atlamak değil
kimliği üzerinden yapılmaktadır. mi?”18 biçiminde anlattığı gibi başka dünya
O romanlarında, roman kahramanlarının icat etmekti.
belli bir zaman dilimi üzerindeki olaylarına Yapıtlarında psikolojik ve toplumsal ku-
yoğunlaşmayı önemsemiş ve kurgusu buna rumların baskısına maruz kalan insanların
göre biçimlendirmiştir. yaşadıklarını, dayatılan değer(sizlik)lere
Örneğin ilk kitabı ‘Ölmeye Yatmak’, Cum- boyun eğmek zorunda bırakılışlarını, aile-bi-
huriyet’in ilk yıllarında bir Anadolu kasaba- rey ilişkisini sergiler. Korku, ölüm, barış, ka-
sında ilkokula başlayan bir gurup çocuğun dın-erkek ilişkisi, özveri aşk, yaşlılık, gençlik,
öyküsüdür. Romanın anlatıcısı ve başkah- başkaldırı, özgürlük, vb. gibi temalar, yaza-
ramanı ‘Doçent Aysel’ bu çocuklardan en rın güncel kaygılarıyla, dünyaya bakışıyla,
önemlisidir. İntihar etmeye karar vermiştir. toplumsal gelişmelerle iç içe ele alınır.19
Romanda geriye gidip gelmelerle kesit kesit Doğan Hızlan’ın “Yeniliğin ve her yenilik-
çocukların hikâyeleri anlatılmaktadır. Cum- çinin başaramadığı mükemmeliyetçiliğin de
huriyetin 30 yıllık dönemi intihar için yatakta temsilcisidir,” diye formüle ettiği tarzıyla Ona
geçen kısa bir zaman dilimi içinde irdelen- göre, önemli olan en kısa sürenin anlatımını
mektedir. (Ağaoğlu bu kısa süreyi “an” olarak görür.)
İkinci romanı ise ‘Fikrimin İnce Gülü’dür. gerçekleştirmektir. “Roman, hiçbir edebiyat
Bu romanda işçi olarak Almanya’ya çalışma- türünde olmadığı kadar hayata bağlıdır, onu
ya giden bir insan konu edilmiştir. Yapıtların- anlatır,” anlayışıyla hareket eden yazar fark-
da zaman olarak geriye dönüşler yoğundur. lı tekniklerle okurunun karşısına çıkar.
Netice olarak insanların yaşadıkları hayal Bu doğrultuda ‘Yaz Sonu’20 (1980) ro-
kırıklıklarını anlatmaktadır. manında, öncekilerden farklı olarak post-
‘Bir Düğün Gecesi’ ve ‘Hayır’ başlıklı ya- modern tekniklere yönelir. Zaman, anlatıcı,
pıtları ilk yazdığı romanın devamı niteliğin- mekân unsurlarında değişiklikler yaparak,
deydi. Yazar bu üç romanına ‘Dar Zamanlar üstkurmacaya yönelmiştir. Tüm bunlar ya-
Üçlemesi’ adını vermiştir. Bu üç roman ülke- zarın teknik açıdan yeniliğe gittiğini göster-
mizdeki uzun bir zaman süreci içinde geçse mekle birlikte eseri de özgün kılan postmo-
de ana temaları çok kısa ve dar bir zaman dern özellikler olarak değerlendirilmiştir.21

Ağustos / 2020 13
Özetle ‘Yaz Sonu’ ile modernist çizgiden yonel, değiştirici, birikim ve gerilim sağlayıcı
postmodern çizgiye kayan Adalet Ağaoğlu, bir işten uzak duruyor, elden kaysa kırılacak
sürekli bir arayış içerisinde olmuştur. “Ağa- güzel süs eşyaları yapıyorduk,” satırlarında-
oğlu romanlarında olduğu gibi hikâyelerinde ki abartılı “hüküm”ler benzeri!
de aksiyonu olabildiğince azaltmış olan bir Burada durup Albert Einstein’ın, “Yazar,
yazardır. Dört hikâye kitabının ilk ikisinde sanatını büyük yapan şu iki görevi yüklen-
gerçekçi çizgi egemen iken üçüncüsünün melidir; gerçeği ve özgürlüğü,” saptaması-
geçiş, dördüncüsünün ise modernist yer nın altını çizerek anımsatalım: Gerçekliğin
yer postmodernist ögelerle bezeli olduğunu edebiyat yapıtında temsili, tasviri, yeniden
söylemek mümkündür.”22 sunumu edebiyat incelemelerinin temel ko-
***** nusu olmuştur. Aristoteles ve Platon’dan bu
Yazdığı romanlarda “psikanalitik bir ba- yana sanat/ edebiyat/ gerçeklik ilişkisi tar-
kış”tan söz edilebilirken; kimilerine göre, “En tışılmışken;24 Füsun Akatlı’nın “Latife Tekin
iyi iki romanı ‘Yaz Sonu’23 ile ‘Hayır’dır”; baş- üzerine: Henüz farkında olmadığı iki mese-
kaları da “Dar Zamanlar Üçlemesi (‘Ölmeye lesi daha var sırada: Bir; roman yazmak bir
Yatmak’, ‘Bir Düğün Gecesi’, ‘Hayır’)” derler. terapi yöntemi değildir, onu yayımlamak hiç.
‘Ölmeye Yatmak’, ‘Bir Düğün Gecesi’ ve İki; yazar olma sorumluluğu diye bir şey var-
‘Hayır’... Bu üçleme, Türkiye’yi, bireysel ve dır. Bu ‘şey’ yumurta küfesi değildir,”25 sa-
toplumsal alanda irdeler... Cumhuriyet ku- tırları; yer yer Adalet Ağaoğlu içinde geçerli
olabilir mi?
şağının aydınları... Bilinçlenmeleri, sorgu-
*****
lamaları, birbirlerini etkilemeleri... Kadının
“Yazar, kendi çaresizliğini yazamaz. Baş-
özgürleşme çabası... Kadın olmakla aydın
olmak; Batı değerleriyle geleneksel ideolo- kalarını yazması da bundandır,” itirafıyla Ay-
ji çelişkisi... Toplum baskısı... Çok katmanlı sel’e, “İntihar etmeyeceksek içelim bari!”26
kültürel karmaşa... Ve aydının kendiyle he- dedirtmesi yanında; “Bu kaçıncı sonbahar,
saplaşması... kimsenin kimseyi ısıtmadığı,”27 vurgulu yal-
‘Dar Zamanlar’ üçlemesi ile Cumhuriyet nızlığıyla ekliyordu Adalet Ağaoğlu:
sonrasından 1980’lere kadar uzanan süre- “Ama şuramda bir bulantı. Gitmiyor, geç-
ci, tarihsel ve sosyolojik saptamalar eşliğin- miyor. İnsanlar arasında durmadan mikrop
de ‘Aysel Dereli’ kimliği üzerinden anlatır- gibi yayılan bir hastalığın bulantısı bu. Kuşku
ken; romanlarında Berna Moran’ın “bağım- ve güvensizlik. Bunları böyle düşünmek zo-
sız iç konuşma” olarak tanımladığı olayları runda kalışım. Yoklaya yoklaya yaklaşmak
dışarıdan anlatan, üçüncü tekil şahsı devre herkese. Şu anlamda ya da bu anlamda...”
dışı bırakıp, iç monologlara yönelen bir tek- “Hiçbirimiz bu kan ve çürümüşlük koku-
nik benimsemiştir. sunun yatak odalarımıza kadar dağıldığının,
Ancak bunları ne kadar abartısız yapa- sevişmelerimizin içine sızdığının, o seviş-
bildiği şaibelidir. Örneğin ‘Bir Düğün Gece- meleri doğrayıp pörsüttüğünün bilincinde
si’nde Tezel’in resim sergisini basıp, yaptık- değildik…”28
larının “sosyalist sanat” olmadığı için de re- Tüm bunlar “Kitaplarla aramda daha sa-
simlerine hakaretler ederek, ressam Tezel’e hici bir kan dolaşımı bulunduğunu hissedi-
şamar atan “devrimci”ler zorlaması gibi! yorum. Diri bir doğa benim için ölüyken, bir
Ya da “Çoğumuz, çağımızın bilincinde nesne, işte şu sayfalar, birbirini izleyen ke-
olarak, devrimci sanat yapmak istiyor, fa- limeler, şu kitap capcanlı. Sanki soluk alıp
kat onu ya sloganlaştırıyor, böylece estetik verişim kitap sayfalarını çevirip durmama,
düzeyi ihmal ediyorduk, ya da, salt estetiğe okumama bağlı,” satırlarının sahibi Onun bir
yaslanmak, toplumun, daha da önemlisi ça- tür itirafı mıydı yoksa?
ğın bizden beklediği, dolaylı da olsa, fonksi- “Kendimi dinliyorum. Ne öfke ne sevda.

14 Ağustos / 2020
Hiçbir şey yok. Karışık bir yürek. Ortada evet demiştim. Başbakan millete bir söz ver-
neler olup bittiğini ayırt edemiyorum,” diyen mişti. O sözün yalan olduğunu düşünmedim.
Adalet Ağaoğlu doğru söylemiş: “Parçalan- Meğer yalanmış. Anayasa sözünü de meğer
mış değerler karşısında hayatla uyum sağ- lider olmak için vermiş,” yanıtını vermişti.
lamak ikiyüzlülüktür.” “Yürümeyenin pabuç- Bakmayın siz Onun , “12 Eylül referandu-
ları da paçası da temiz kalır.” munda evet dediğim için pişmanım, enayilik
İyi de Janus’luğunu veya yürümediğini etmişim,”32 demesine veya “Yeni başbakan
fark etmeyen, yani “Yitirilen inançların yeri- gelmiş ‘1982 anayasası değişecek’ diyor.
ne, durum zorluyor diye, acilen yarım yırtık Ben ilk defa bir başbakandan böyle bir laf
yeni inançlar koyuveriyorsan, utanmamak duymuşum. ‘Millet yapacak yeni anayasayı’
için, salt utanmamak için yeni inançlar edin- diyor. Öyle de karizmatik bir hâli var ki inan-
mişsin gibi dört dönüyorsan ortalıkta, daha dırıyor insanı. TİP’i nasıl desteklediysem
çok utançlar yaşarsın,” satırlarının sahibi bunu da öyle destekledim. Anayasa top-
Adalet Ağaoğlu’nun “Yetmez ama evet”çili- lantılarına gittim, çalışma grubuna kendim
ğine ne demeli? müracaat ettim. Katıldım toplantılara, bir de
Bu çerçevede “Devrimcilik, toplumculuk, yumurta yedim. Fakat yavaş yavaş umudum
sanat, sanatçılar… Hepsinin bu derece yoz- kesildi. Demokrasi, açılım diyor. İki adım gi-
laşmış olabileceğine inanamıyorum. İnsanlı- diyor sonra tekrar vesayetin dümenine giri-
ğını zaten yitirmiş tutuculardan, tek hedefleri yor. Kopamıyorlar bir türlü,” türünden ucuz
çıkarları olan sağcılardan söz etmiyorum,” “gerekçe”sine!
palavrasına sarılan Onun, “Yeni bir yanlı- Ağaoğlu’nun böyle bir lüksü ol(a)mazdı;
şa katlanabilirim, ama eskisine hayır,” sap- hele “Evet” dediklerinin sekiz yıllık icraatı da
taması bir bakıma politik yalpalamalarının ortadayken!
“bahanesi”dir. Kaldı ki aydınların görevi her şart ve du-
***** rumda haksızlık ve hukuksuzluklara karşı
Geldik “politik” bağlama… çıkmak; öncelikli olarak insanı insan yapan
Öncelikle Ömer Madra’nın “Ömür boyu değerleri savunmak ve desteklemek değil
devrimci bir hezarfendi Adalet Ağaoğlu”29 mi?
saptamasının -en hafif deyişle- asılsız oldu- Hâlâ, “Hata yaptığını söyleme erdemine
ğunu belirterek başlayalım. sahip bir kişi” mi dediniz? Unutmayın günah
“Yetmez ama evetçi değil, direkt evet- çıkarmak da yetmiyor bazen!
çiydim,” diyerek düşüncesini tanımlayan Ayrıca “Beş yaşındaydım. Bostanda,
ve sonraki yıllarda pişmanlığını dile getiren otlar arasında korkunç güzellikte bir çiçek
Ağaoğlu, (iptida Kemalist ahirde ise) bir li- gördüm. Hiç görmediğim belki de hiç gör-
beraldir. mediğim için bana göre güzel olan bir çiçek.
“Kendime gülüyorum da, geçip gidemiyo- Dokunmak istedim. Değmek. Cennet bah-
rum,”30 diyen O; solun dünya ve insanlık için çelerinin o hiç görülmemiş çiçeğine elimi
verdiği mücadeleyi küçümser ve Suriye’ye sürmek. Uzattım elimi. Bir acıyla haykırdım
emperyalist müdahaleye Orhan Pamuk ile sonra. Çiçek değilmiş. Zehirli bir hayvanmış.
-dolaylı da olsa!- omuz verir.31 Parmağımı yardılar. Kanımı akıttılar. Bek-
Balçiçek İlter ile 2012’deki söyleşisinde, lenmedik hiç umulmadık bir acı. Zehirli bir
“Başbakan’a yeni anayasa sözünü tutmadı- hayvanın sokmasından binlerce milyonlarca
ğı için kızgın olduğunu belirten Adalet Ağa- kat dayanılmazlıkta. Hayvanın sokmasına
oğlu, “O zamana dönseydiniz yine “evet” ağladığımı, bu can acısından haykırdığımı
oyu verir miydiniz?” sorusuna, “Şimdi başka sanıyorlar. Yanılmış olmanın acısını anlamı-
şeyler biliyorum. O zaman bunları bilmeden yorlar. Hiç umulmadık bir anda yanılmış ol-

Ağustos / 2020 15
manın acısını… Bundaki dayanılmazlığı...”33 katliamının ertesinde Adalet Hanım’ın gös-
‘Ölmeye Yatmak’ta böyle anlatmıştı Adalet terdiği ürpertici duyarsızlık, hâlâ kalbime
Ağaoğlu; Erdoğan yanılgısını çok önceden saplanmış bir bıçak gibi beni yaralıyor ve
ifade edercesine… kaybından duyduğum acıyı büsbütün derin-
Özetle “Adalet Ağaoğlu, her mikrofon tu- leştiriyor,”35 dedirtti…
tana Erdoğan rejiminin kendilerini nasıl al- *****
dattığını anlatıyor birkaç zamandır. Günah Son röportajında, “Bu kadar uzun yaşa-
çıkarmaktan hoşlanıyor. Kolay kandırıldığı- mak istemezdim, kendimden sıkıldım,”36
nın dışında anlatacak bir hikâyesi kalmadığı diyen Adalet Ağaoğlu’nun ölümü egemen
anlaşılıyor. Yazık. medyada 15 saniyelik bir haber olabildi…
Soralım: Sosyalistlerimiz ve komünistle- Onun ayrılığına dair yine de Cemal Sü-
rimiz de mi Adalet Hanım’ı aldatmıştı? Yani reya’vari, “Her ölüm erken ölümdür,” de-
Adalet Ağaoğlu, belki ömrünün en temiz memek ya da kendisi tutamamış olsa da,
döneminde, Behice Boran gibi -sonu nasıl biz(ler)e yadigar bıraktığı satırları unutmak
biterse bitsin- dirençli bir komünistin öncü- mümkün mü?
lüğünde, Kemal Özer ve Ruhi Su gibi tescilli “Sanatçının görevi, gerçeği nesnelliği ile
komünistlerle ve tabii Yalçın Küçük’ün des- ortaya koyarken kurtuluşu sezdirmek, var
teğiyle, TİP’in “alternatif plan” çalışmalarına olan düzenin sürekliliğinden insanları kuş-
katılmamış mıydı? 70’lerin ikinci yarısında kuya düşürmektir.”
partinin kültür bürosu toplantılarında yer al- “Ortak yol: Baskıya, zulme, şiddete kar-
mamış mıydı? Yok muydu? O zaman kim şı elinin emeği alnının teriyle daha temiz bir
kimi kandırmıştı?”34 yarının yolu.”
Kaldı ki tarihi yanılgılarla bezeli yazar, “Her durumda özgür kimliğimizi koruya-
2005’de İnsan Hakları Derneğinden, “Bölü- bilmek ancak edimle söylenebilecek şu tek
cü olmak suçlaması”yla ayrılırken, kurumu ve son söze bağlı: Hayır...”37
“Kürtlerin bir oluşumu” olmakla itham etmiş-
ti. Dipnotlar
Bu arada dönemin Cumhurbaşkanı Ab-
dullah Gül’ün edebiyatçılara verdiği Çanka- 1- Franz Kafka.
ya Sofrası Yemeğine Hilmi Yavuz, Elif Şafak, 2- Yazgülü Aldoğan, “Çok Sevdik, Çok Kırıldık
Selim İleri, Doğan Hızlan ve Rasim Özdenö- Ama Hiç Vazgeçmedik”, Cumhuriyet, 15 Tem-
ren ile birlikte katılmıştı ve İleri’yle küslüğü- muz 2020, s. 14.
nü Gül’ün verdiği yemekle sonlandırmıştı! 3- Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak, Everest
Gül’ün yemeğine katıldığı için eleştirilen Yay., 2014.
Adalet Ağaoğlu, “Seçilmiş cumhurbaşka- 4- Adalet Ağaoğlu, Damla Damla Günler, Alkım
nı’nın yemeğine gitmeseydim, nüfus kâğı- Yay., 2004, s.127.
dımı yırtardım,” derken; İslâm’ın Cumhuri- 5- Yüksel Topaloğlu, Adalet Ağaoğlu’nun İlk Ro-
yet’ten beri küçümsendiğini belirtip, Star’dan manları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Erdinç Akkoyunlu’ya “Babasının hafız oldu- Edirne: Trakya Üniversitesi, 1999, s. 51.
ğunu söylemeye utandığı” dönemleri anlatıp 6- Adalet Ağaoğlu, Ruh Üşümesi, Everest Yay.,
ekledi: “1960’ta da ‘ordu millet el ele’ diyen- 2015.
lerdendim...” 7- Yalçın Küçük, Tenkit (Materyalist Gözlerimle
Sonra banka reklamlarında da boy gös- Yazarlarımız), Yayına Haz: B. Sadık Albayrak-O-
terdi; 12 Haziran 2011 seçimlerinde AKP’yi kan İrtem, Tekin Yayınevi, 2016.
destekledi. 8- Zeynep Oral, “Adaletsiz Ülkenin Adalet’i...”,
Ve Erendiz Atasü’ye, “1993 Sivas aydın Cumhuriyet, 16 Temmuz 2020, s. 14.

16 Ağustos / 2020
9- Adnan Binyazar, “Adalet Ağaoğlu”, Cumhuri- 29- Ayşegül Özbek, “… ‘Ömür Boyu Devrimci’,
yet, 17 Temmuz 2020, s. 13. Adalet Ağaoğlu”, 14 Temmuz 2020… http://bia-
10- Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, Everest net.org/bianet/yasam/227410-omur-boyu-dev-
Yay., 2014. rimci-adalet-agaoglu
11- Aldous Huxley, Ses Sese Karşı, çev: Mina 30- Adalet Ağaoğlu, Radikal Kitap, 19 Şubat
Urgan, İletişim Yay., 2015. 2016.
12- Ayşegül Yüksel, “Adalet Ağaoğlu’nun Ardın- 31- Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un da ara-
dan”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 2020, s.14. larında bulunduğu altı yazar ve aydının Suriye
13- Adalet Ağaoğlu, Hayır, Everest Yay., 2014. lideri Beşar Esad’a mektup göndererek, “İstifa
14- Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak, Everest et, yoksa sonun Saddam ve Kaddafi gibi olacak,”
Yay., 2014. sözleri tartışılırken; Adalet Ağaoğlu da, “Orhan
15- Adalet Ağaoğlu, Fikrimin İnce Gülü, Everest Pamuk’un da imzası olan mektubun tam metnini
Yay., 2014. okudum ve yazılanlara aynen katılıyorum. İmza
16- Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, Everest atmam gerekseydi aynen imzamı atardım. Pa-
Yay., 2014. muk’un imzası üzerinden yapılan tartışmalara
17- https://listelist.com/adalet-agaoglu-kimdir/ katılmıyorum. Beni ilgilendirmez. Fakat mektup-
18- Feridun Andaç, Adalet Ağaoğlu Kitabı-”Sen ta yazılanlara, taleplere katılıyorum,” (Sevda Ay-
Türkiye’nin En Güzel Kazasısın”, İş Bankası Kül- dın, “Sanatçı İşgalin Yanında Olur mu?”, Evren-
tür Yay., 2005, s.121. sel, 11 Aralık 2012… https://www.evrensel.net/
19- Murat Yalçın (Ed.), “Ağaoğlu, Adalet”. Tanzi- haber/43399/sanatci-isgalin-yaninda-olur-mu)
mat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Cilt: dedi.
1, Yapı Kredi Yay., 2010, s. 19. 32- “Adalet Ağaoğlu: 12 Eylül Referandumunda
20- Adalet Ağaoğlu, Yaz Sonu, Everest Yay., Evet Dediğim İçin Pişmanım, Enayilik Etmişim,
2014. Osman Can’a Kandık!”, 29 Şubat 2016… https://
21- Dilek Doltaş, Postmodernizm Tartışmalar ve t24.com.tr/haber/adalet-agaoglu-12-eylul-refe-
Uygulamalar, Telos Yay., 1999 ve Yıldız Ecevit, randumunda-evet-dedigim-icin-pismanim-enayi-
Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İleti- lik-etmisim-osman-cana-kandik,330050
şim Yay., 2002. 33- Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak, Everest
22- Seyit Battal Uğurlu, Adalet Ağaoğlu’nun Ha- Yay., 2014.
yatı, Roman ve Hikâyeleri Üzerine Bir Araştırma, 34- Osman Çutsay, “Bir İtirafçının Anatomisi:
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Van: Yüzüncü Yıl Adalet Ağaoğlu”, 1 Mart 2016… https://odatv4.
Üniversitesi, 2003, s. 698. com/bir-itirafcinin-anatomisi-adalet-agaog-
23- Adalet Ağaoğlu, Yaz Sonu, Everest Yay., lu--0103161200.html
2014. 35- Erendiz Atasü, “Adalet Ağaoğlu İçin...”, Cum-
24- Erich Auerbach, Mimesis, Batı Edebiyatında huriyet, 17 Temmuz 2020, s.2.
Gerçekliğin Tasviri, çev: Herdem Belen-Hüseyin 36- Tuba Kaçlık, “Adalet Ağaoğlu: Bu Kadar Uzun
Ertürk, İthaki Yay., 2020. Yaşamak İstemezdim Kendimden Sıkıldım”,
25- Füsun Akatlı, Edebiyat Defteri, Füsun Akatlı, 19 Ağustos 2019… https://www.sabah.com.tr/
Edebiyat Defteri, Afa Yay., 1987, s.88. yazarlar/gunaydin/tuba-kalcik/2019/08/19/ada-
26- Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, Everest let-agaoglu-bu-kadar-uzun-yasamak-istemez-
Yay., 2014. dim-kendimden-sikildim
27- Adalet Ağaoğlu, Ruh Üşümesi, Everest Yay., 37- Adalet Ağaoğlu, Hayır, Everest Yay., 2014.
2015.
28- Adalet Ağaoğlu, Yaz Sonu, Everest Yay.,
2014.

Ağustos / 2020 17
ÖMRÜN ALTMIŞINDA

1960 restorasyonunda doğduğumda Kışlak Aylinkaya’da


Köyümüz yurtsever kafalarla koşuyormuş aydınlığa
O dönemde bırakmış babam ocak söndüren kumarı
Anam derdi, senin gözlerin verdirdi ona bu kararı
Elimde kitapla çobanlık yapardım, Keldağlıydı suyum
Bir kamyonla Amanoslar’ı aştığımda altıydı yaşım
Ve Çukurova’da çalışırken, pamuk çalısı kadardı boyum
On birimde Düldül Dağı’ndan sızan kanımdı Sabunçayı
Burhan Öğretmenim sayesinde Düziçi’nde bilgi çiçeklerim sulandı

On altımda okulca öğretmenlik hakkımız için çıktık boykota


MC’nin sürgün okuyla fırlatıldım Çanakkale Boğazı’na
O yaz Menekşe ablamla kurduk, Kışlak-Malatya köprüsünü
Çatal yürekli anamla düğünlerde tutturduk, Ah Şebeler türküsünü
Büyük kavga sularında yüzdüm, dar boğazlardan süzüldüm
On sekizimde Zeynel’le Ankara’da DTCF’ye yazıldım
Yirmi ikimde “Mamak Üniversitesi” zindanına atıldım
Kaybettiğimizde elli yedisindeydi ayağı kesik babam
İğnenin deliğinden Hindistan’ı görürdü, şekere yenildi tamam
Elim iş, aklım güç tuttuğundan beri yüklerim hep ağırlaştı
12 Eylül zulmüyle ülkem kararırken, vicdanlar sağırlaştı

Gölbaşı’nda yirmi beşimde çalışmaya başladım, işim çizim ölçüm


Yirmi altımda “Yoğunluk Sanat Kitabı”nda yer aldı ilk öyküm
Yirmi yedi yaşımda atandım çok istediğim öğretmenliğe
Üç ay sonra gbt’yle atıldım, ilk işim teknik ressamlık mesleğime
Acılar ve zordan süzüldü balım, özümü bağladım hilesiz alın
terime
Ülkemde ilk kez gbt’yi çöpe attırdım, mahkemede bir yaz tatilinde
Trabzon’da tiyatroya gidip şeytanın bacağını kırdık Yavuzköylü
öğrencilerimle
O yıl sevdalandım bir Laz kızına, kar teptim saatlerce ona kavuşmak için
Meydanlarda keskinleştirdim sınıf bilincimi, karanlıkla savaşmak için

18 Ağustos / 2020
Polatlı Tahtaköprü’de, yeni evli küçük kardeşimizi toprakladı elektrik
Gök ekinimiz biçildiğinde harlanan acımızla hepimiz şekere kesildik
Sürgün yediğimde Maçka deresine, kentli ve dağlı dostlar kazandım
Kuzeyhaber, Hamsi ve Kıyı’da kalemi yüreğime batırıp yazandım
Hayatın uzun sokaklarında yürüdüm, mücadele estetiğinden aldım haz
Otuz ikimde baba oldum, kucağıma verildiğinde çonamız İlkyaz
Esmer bakışlı gözünün ışığında, hiç sönmeyecek gibi duruyordu faz
Otuz üçümde yerleştik, Asi’nin meltemiyle nefeslenen Antakya’ya
Burada savaş açtık dostlarla, sendika başkanlığımla olağanüstü kuşatmaya

Otuz beşimde Antakya İnsancıl Dergisi Temsilciliğiyle şahlandırdık sanatı


Cuma’lar ve Leyla’larla yoldaşça buluştuk, bozuldu paranın saltanatı
Akrepler, ekmek teknemde kuyruk salladılar durmadan
Yüreğim daralsa da aştım engelleri, beynimi burmadan
Hiç yüksünmedim, eskiyeni yıkıp ileri olanı kurmaktan
Otuz sekizimde Subaşılı öğrencilerin cıvıltısına karıştı sesim
Kırkımda eşimden vurdular yüreğime, sandım kesildi nefesim
Kırılsam da sardım yaralarımı, kopmadım hiç kızımdan
Ne geldiyse başıma, sınıfa sınıf savaşımındaki hızımdan

Gazeteci Solak’la iki binde gördük emperyalizmin çöplüğünü New York’ta


Yedi can yürek yüreğe verdik, uygarlıklar beşiği Antakya’yı çoğaltmakta
Anamızı verdiğimizde toprağa kırk birimdeydim, bahar yeli esiyordu
Doğa dışımızda yeşerirken, anasızlık testere olup içimizi kesiyordu
Damar damar işleyip toprağımızı, dişe diş dirençle çevirdim çarkımı
“Hatay Bibliyografyası”na ekledim “Amik’ten Amanos’a Alkım”ı
Kardeşleştik “Karadeniz Karşılaştırmalı Sözlük Denemesi”yle dil salkımı
Amik dergisinde dostlarla harmanladık, yerelle evrenselin biderini
Düşünmedik hiçbir zaman, halkamızı çoğaltan emeğin giderini

Kırk ikimde komşu halkla sınırları kaldırdım, Şam’a giderek


Ortak damarları buldum her adımda, Arvad Adası buna bir örnek
Palmira’da onurlandım, Zenobya kafa tutarken Roma’ya
Ugarit’te selam durdum, kadim dost Cebel-i Akra’ya
Kırk bin yıllık aşka kavuştum, Aşkdeniz’den çıktığımda Üçağızlı Mağara’ya
Bir kurda zengin Arap dilinin eşiğini adımladım, Üstez Besime’yle
Beyrut ve Amman ışıklandırdı Adonis’i, yanımdaki çok dilli çevirmenle
Kırk üçümde ikinci kez sevdalandım, Divriğili bir kıza
Bir ömür sığdırdık, sönük Ankara’da koşarken bir yaza

Ağustos / 2020 19
Kırk altımda “Yoğunluk”ta dirilttim yirmi yıl önceki sanat kitabını
Kırk yedimde “Suriye Günlüğü”yle sordum düşmanlıkların hesabını
Kırk dokuzumda “Hataylı İki Aşık”ta verdim ozanların imgelerinden
Sevdanın harını, ayrılık ve ölümün soğukluğunu dilin belinden
Her dönemin devinimi, ivme kattı yürek ve beynime
Yıllar sonra onun için döndüm öğrencilik kentime
Pişmanlık hiçbir zaman uğramadı gergefli semtime
Harlamayı sürdürdüm partide, sendika ve dergilerde üretkenlik ateşimi
İlkyaz’ımızla Avrupa’dan döndüğümüzde, ayrılıkta buldum ikinci eşimi

En verimli elli yaşımda, Adana’da sevdalım oldu bir Kürt kızı


Çatışmalı ve fışkırmalı diyalektik, Beyrut’ta nakışladı bilincimdeki hızı
Her daim yanımdaydı sıcacık yürekleri ve nefesleri Muammer abimin
Candostlarım Mehmet’ler, Ali’ler, Ramazan’lar, amcamoğlu Mücahittin’in
Ve de Bedran, Ayşe, Sadık’lar, Yusuf’lar gibi bilendim hayatı yeniden kurmaya
Ozan gibi marifet yüklendik yürekten, başladı Bağlaç dergimiz filize durmaya
Hata ve yanlıştan arınmak için başvururum kendimi sorgulamaya
Aşkar abimi, Mustafa canımı, Sabahat ablamı, Tersakanımız Gündüzalp’i aldı ölüm
Elli üçümde “Salkım Saçak Keldağ”la fışkırdı, Aşkdeniz sularından sekiz öyküm
Art arda sökün etti kitaplı öykülerim “Közlü Yürekler”, “Dirilten Duyunçlar”
“Çölüngelini”nde küllerinden doğdu Zenobya, “Kaplan Ali”yi sevdi dağlılar

Elli üçümde Taksim’de Gezi Kitaplığına bağışladık kitaplarımızı


Haziran direnişinde embriyolanan Diren’imiz, doldurdu kucaklarımızı
Evin’imiz ikiledi kardeşliği, Devrim Stadyumu’nda katıldı İlkyaz’ın mezuniyetine
Kuşakların atardamarlarını, ben’lerinde imgeleştirsinler dilerim genişleyen evrene
Sevdim, sezdim, gezdim, eyledim ve yazdım, mutluyum yaptıklarımdan
Altmışımda kronikliğimle koronaya yakalanmadım, umutluyum yarından
Sevda’yla yarattık “Avrupa’nın Yüzleri”ni, memnunum candostlarımdan
Ömür bu, çizik-yazık-keşkeyle değil, insanlar yeniden (t)üreterek paylaşsın
Bir gün toprağa düştüğümüzde, ışıklı çocuklarımız meşalemizi taşısın…

Müslüm KABADAYI

20 Ağustos / 2020
Dilimiz de kardeş, dizelerimiz de...
Azerbaycan’ın önemli şairlerinden
Nurengiz Gün’ün şiirine yolculuk
Gülsüm CENGİZ

“Şöhret arayan biri değilim,


bıktım, yoruldum şöhret gürültü-
sünden.
Zorla almadım hiçbir ödülü,
böyleyim ben, işte böyle biriyim;
ne alkış isterim ne de övgü.
İstemem bir parçacık şöhret pa-
yım olsa da.
İstemem! Uzak olsun zafer kut-
lamaları benden.
İsterim bir tek şiirlerim okunsun,
budur benim dileğim.
Dokunsun kötüye kötü, iyiye iyi;
bu bana yeterlidir, daha başka
ne isterim.”
Şiirde kadın sesinin tarihi, bin yıl-
lar öncesine dayanmaktadır. Dün-
yanın pek çok bölgesinde halkların
yarattıkları halk edebiyatı ürünleri-
ne baktığımızda bunu somut olarak
görebiliriz. Yazılı kültüre geçişten
önce üretilip günümüze dek ağız-
dan ağıza aktarılarak gelen ve özel-
likle kadınların ürünleri olan ninni,
ağıt, yakım, türkü ve maniler kadın
yaşamlarına, kadınların duyguları-
na, özlemlerine ve sorunlarına dair önemli Yazılı kültüre geçtikten sonra, sözü yazı-
tanıklıklardır. Kadınlar bu ninni, ağıt ve tür- ya döken, yaşadıklarını duyumsadıklarını,
külerde acılarını, umutlarını, sevinçlerini dile yaşama dair tanıklıklarını şiirle ifade eden
getirirken kendi koşullarında yaşayan başka şair kadınların verimlerinde de yaşadıkları
kadınların da yaşamlarına tanıklık etmiş, dönemde kendi toplumlarında yaşayan ka-
duygularına ses olmuşlardır. Şiirde kadın dınların yaşamlarından izler buluruz. Hangi
sesi işte bu yüzden çok önemlidir. toplumdan ya da ülkeden olursa olsun...

Ağustos / 2020 21
Azerbaycan şiirinde kadının sesi, çok onursuz, sahte öpüşlerden
eski dönemlerden beri duyulmaktadır. Çağ- çıkar güden
daş Azerbaycan Edebiyatı’nda da kendine söz öğüten
özgü bir şiir dili oluşturan şair kadın sayısı görüşlerden kaçarım.
hiç de az değildir. 20. yüzyılın ikinci yarısı- Eli baltalı kollardan,
na ait Azerbaycan edebiyatının en güçlü ve dolambaçlı yollardan
kendine özgü şairlerinden Nurengiz Gün boş seslerden,
bunlardan biridir. “Bir tek şiirlerim okunsun,” hilelerden kaçarım.
diyen şairin yaşam öyküsüne baktığımızda, Mutluluğuma sarılıp
yaşamının nasıl yoğun bir emekle ve çalış- başka birine hediye eden,
mayla geçtiğini görebiliriz. Yazınsal çalış- sürükleyen
malarının yanı sıra, uzun süre Azerbaycan “Rüzgarlardan” kaçarım!
Televizyon ve Radyo Programları Komite-
si’nde spiker olarak çalışmış, Devlet Güzel Nurengiz Gün’ün şiir dünyasına yolculuk
Sanatlar Üniversitesinde sahne konuşma- yaparken; şiirlerini okudukça onun şair kim-
sı ve konuşma kültürü bölümünde öğretim liğinin yanı sıra insan, kadın, anne ve aydın
üyesi olarak görev yapmıştır. kimliği de çıktı karşıma. Şiirlerinde kadın ol-
Nurengiz Gün’ün şiir serüveninde, dili- manın verdiği güçlükleri, kendi yaşanmışlık-
mizin usta şairi Nâzım Hikmet’in çok önemli lardan yansıyan dizelerle ve Yitirdim adlı şii-
bir yeri vardır. Şiire çıktığı ilk yıllardan baş- rindeki gibi annesinin kimliğinde ifade eder.
layarak, içerikte ve biçimde Nâzım Hikmet’in
çizgisini benimsemiş; insana, yaşama, top- Bir ışık yitirdim
luma dair şiirler yazmıştır. Nâzım Hikmet’e anamın gözlerinde.
olan hayranlığı dizelerine de yansımıştır: Yitirdim bir bayatı
Yol Boyu Arzular şiirinde “Nolaydı / sokakla- anamın sözlerinde.
rın adı Lale, Nergiz, Menekşe, / Vatan, Sev- Bir masalı yitirdim
da, Sevgiler; Od ve Ateş olaydı... / Bazısının anamın dudaklarında.
da adı Nâzım Hikmet, Hakikat, Şah Hatayi, Yitirdim bir çerağı
Settarhan, / Aras, Tebriz- Nisgiller, Güç ve anamı aradığımda.
Güneş olaydı...” derken; Bir Akşam -Nâzım Bir beşik yitirdim
Hikmet’in mezarının başında- şiirinde, sev- anamın kollarında.
giyle saygıyla bağlandığı şairin baş ucunda Bir ömür yitirdim
olmanın hüznünü, sevincini, coşkun duygu- anamın yollarında...
larını ifade etmiştir.
Yalın bir dille yazdığı şiirlerinde yaşamın Kadın olarak bir yandan toplumsal ya-
türlü halleri çıkar karşımıza; insanlara, top- şamda yer alıp var olma mücadelesi ve-
lumsal yaşama dair gözlemler, eleştiriler yer rirken bir yandan da anne olmanın, bir ço-
alır. Kaçıp gitmek ister iki yüzlü insanlardan, cuğu büyütmenin güçlüğünü ve güzelliğini
çıkarcı ilişkilerden, sahte sevgilerden; Kaça- duyumsarız dizelerinde. Kızına yazdığı Ja-
rım şiirinde ifade ettiği gibi: lem’e adlı şiir bir güzelleme niteliğindedir.
Şiirlerinde yaşama sevincinin yanı sıra,
Boş haykırışlardan dizeler arasında kızını yalnız büyüten bir ka-
bağırtılardan, dının hüznünü de duyumsarız; onu düş kı-
gösterişli odalardan rıklığına uğratan hayata serzenişlerini de...
saraylardan kaçarım. Tıpkı şair, gazeteci Sevinç Mürvetkızı’nın şu
Yersiz gülüşlerden değerlendirmede ifade ettiği gibi: “Nurengiz

22 Ağustos / 2020
Gün’ün karakterinde olduğu gibi şiirlerinde Biçimsel açıdan, iç ve dış uyakların kul-
de iyimserlikle kötümserlik, nefretle sevgi, lanıldığı, kısa dizelerden oluşan kısa şiir-
başlangıçla son, ezeli ile ebedi bir birine öyle lerle söyler diyeceklerini. Şiirinin en önem-
iç içe geçmiştir ki, onların nerede başlayıp li özelliklerinden biri yalınlığı, doğallığı ve
nerede bittiğini anlamakta zorlanıyorsunuz; içten anlatımıdır. Günlük konuşma dilinde
ama sonunda mutlaka hakikati bulup çıkarı- var olan sözcükler, yerinde kullanılan ben-
yor...”
zetme, çağrışım ve imge şiirinin özelliğini
Gazeteci Adile Gocayeva onun için:
oluşturur. Azerbaycanlı ünlü halk yazarı Mir-
“Nurengiz Gün, doğru sözü cesaretle söy-
za İbrahimov onun şiirinin özelliklerini şöyle
lemeyi, zamanın talebini halka duyurmayı,
toplumun çirkinliklerini zamanında görüp tanımlar: “Nurengiz hanımın eserinde ya-
kamçılamayı beceren bir yazardır.” değer- zar için çok önemli olan özelliklerden birine
lendirmesini yapmıştır. -samimiyete- söz söylenemez. Bu güzel ve
1992’de Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ zorunlu özelliği sayesinde, şiirlerini okurken
bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan okura, yazarla yüz yüze oturup sohbet edi-
kıyım, yüreği insan ve yurt sevgisiyle dolu yor duygusunu veriyor. Sanki o, yaşamda,
şairi derinden etkiler. Bir ağıt niteliğindeki insanların arasında gördüklerini, işittiklerini,
uzun şiiri Hocalı Senfonisi’ni yazar ve ses- yaşadıklarını sana anlatıyor, hatta içini dö-
lendirir. küyor...”
Yaşamın getirdiği güçlükler, sorunlar ve Azerbaycanlı ünlü halk şairi Sabir Rüs-
sevda acıları kadar, insanların iki yüzlülükle- temhanlı da şu değerlendirmeyi yapmıştır:
ri, sahtelikler, sevgisizlikler incitir şairi; dize-
“Bir şey demeliyim ki bu da Nurengiz ha-
lere yansır düş kırıklıkları.
nımın söz varlığıdır. Uzak hatıraları, unu-
tulmuş yurtları, eski sevgileri anımsadıkca
“Gerçek bildim yalanı,
Güzel bildim çalımlı bir ‘yılanı’... onların renklerini de akla getiriyor; onun şi-
Ne taş attım, ne tahta, irinde unutulmuş, arkaikleşmiş gibi görünen
Sürdü üstüme koca sabanı. sözcüklerle karşılaşıyorsunuz. Söz halısına
Bahtıma bak, bahtıma!” vurulan bu kadim, doğal renklər, pası silin-
miş sözcükler onun ifade biçimini ayıran
Nurengiz Gün, yalnız acıları ya da sorun- özelliklerdendir.”
ları yazmaz; toplumdaki çelişkileri, insanlara Şiirin yanı sıra, öykü ve makale yazan
ilişkin gözlemlerini yazarken daha güzel bir Nurengiz Gün’ün yayınlanan ilk kitabı, “Tan-
yaşama olan özlemini de ifade eder şiirlerin- rı” (1980) adlı uzun öyküsü kitabıdır. Sonra-
de. Yol Boyu Arzular şiirindeki şu dizelerde sında şiir, öykü, makale vb. türlerde yapıtlar
olduğu gibi: verir. Özellikle şiirleri çağdaşı şair, eleştir-
men ve bilim insanları tarafından incelenmiş
“Nolaydı
ve değerlendirilmiştir. Çağdaş Azerbaycan
/.../
şiirinin önde şairlerinden olan ve Türkiye’de
Kapılar
sonuna kadar açık, .çevrede öyle yalnız şiir kitabı yayınlanan Salim Babullaoğlu şöy-
kara kuşlar, ak kuşlar le seslenir şaire: “Kesinlikle abartmadan di-
kanat salmış, yuva kurmuş olaydı, yorum ki; siz de Nurengiz hanım, ‘Yoldayım’
ne kötü göz, ne kem bakış, şiirinden başka bir şey yazmasaydınız, bu
ne aşsız ocak... şiir, dilimiz var oldukça hatırlanmanız için
ne kötü komşu olaydı,” yeterlidir.”

Ağustos / 2020 23
Dil Bilimleri doktoru Dr. Teymur Kerimli, Onun şiirlerine doğru çıktığım yolculuk sıra-
2005 yılında, onun şiirleri için şu değerlen- sında sürekli çalışıp üreterek, soluk soluğa
dirmeyi yapar: “Nurengiz Gün çağdaş şii- geçen yaşam yolculuğunu, yorgunluklarını
rimizde kendi özgün üslubu, deyiş biçimi, ve kırgınlıklarını derinden duyumsadım; onu
şiirsel figürlerin zenginliği, tematik renkliliği, yaşama bağlayan bağları da... Yolda olma
şiir dilinin akıcılığı, verdiği ip uçlarının anla- halini, yol olma imgesini ve kararlılığını du-
şılırlığıyla seçilen şairelerdendir.” yumsatan bir şiiriyle bitirelim bu yazıyı...
Şair, “ne alkış isterim ne de övgü. / İs-
temem bir parçacık şöhret payım olsa da.” YOL GİDERİM
dizelerini yazmış olsa da, yoğun emekle
ürettiği çalışmaları pek çok ödüle değer bu- Dudaklarımda gülümseme.
lundu: Yugoslavya’daki Novo-Makedonya Gözbebeklerimde umut ve gurur,
Yayınevi tarafından basılan Sesler adlı Dün- İçimde ağlama ihtiyacı...
ya şiiri antolojisindeki dokuz şiiri nedeniyle Yol giderim, yoruluncaya kadar.
aldığı Yeşil Çeşme Ödülü-1987 bunlardan
biridir. Hocalı Senfonisi adlı şiir kitabıyla al- Avuçlarımda gizem,
dığı Mahmud Kaşgari Fonu Ödülü-2009 şiiri- kabarmış parmaklarım,
ne verilen bir başka ödüldür. Bunun dışında Yüreğimdir... yoğum varım...
yazıları, makaleleri, kültürel çalışmaları ne- Yol giderim, tutamağım kırılıncaya kadar.
deniyle içlerinde Uluslararası Humay-2005,
Vicdanlı Kalem, Cesaretli Kalem-2009 gibi Saçlarımda rüzgârım,
pek çok ödül verilmiştir kendisine. ruhumda annemin ninnileri,
Azerbaycan’da ve ülkesinin dışında ede- Başımda mağlup aşkım,
biyat ve kültür konulu pek çok toplantıya Yol giderim, soluksuz kalıncaya kadar.
katıldı. Yunus Emre Kongresi- Eskişehir-
1990,Türkdilli Halkların 6. Kurultayı- Bur- Önümde sıra dağlar,
sa-1998, Dünya Azerbaycanlılar Kongre- Sert kayalar, soğuk deniz
si-İsveç-2005 bunlardan bazılarıdır. Garip canla, bu tek cana, gurup zamanı
21 Eylül 1938’de başlayan yaşam yolcu- Yol giderim, solup sararıncaya kadar...
luğu 20 Aralık 2014’de sona erdiğinde ardın-
da pek çok yapıt bıraktı. Kitaplarından ba- Arkamda sarp inişler,
zıları şunlardır: Tanrı İnsan Evladıdır (uzun Sırtımda batan güneşin ışıkları,
öykü) -1984, Ak Kanatlar (şiir)-1986, Güne- Kucağımda Jalem ve titreyişim...
şe Dua (şiir)-1990, Yoldayım (şiir)-2004, Ho- Yol gideceğim, yol oluncaya kadar...
calı Senfonisi (şiir)-2006, Uzun Öyküler ve
Hikayeler-2006.
Son söz: Bu yazıyı hazırlamak için şiir-
lerini çevirirken bir kez daha ayrımsadım * Şiir çevirileri: Makbule Muharremova Sabziye-
va - Gülsüm Cengiz
ki dillerimiz de kardeş dizelerimiz de. Be-
nim şiirlerimde yer verdiğim benzer tema
ve dizelerle karşılaştım onun şiirlerinde de.
Şaşırmadım. Çünkü kadınların, şairlerin, in-
sanım diyen insanın dili, düşüncesi ortaktır.

24 Ağustos / 2020
Şapkasını Alıp Gidemeyen İshak

ölüler sana toprağı konduramaz


ve her yaşayan senden alacaklı kalır
çünkü besbelli yaşamak en çok sana yaraşır
en çok senin payına düşer yolu yürümek
ve düşlemek eğer varsa yaşamakla ilgisi

boynun umuda açılan bir köprü gibi kocaman


umutla beklenen her şey gibi kocaman
varlığın bir armağan tanrıdan babana
ama annenin sandığı kadar mutlu değilsin
babil’de bir evin olsa bir de araban
fena mı olurdu, ama daha farklı dertlerin
doğdun, büyüdün ve kesildin memeden
örttü annen göğüslerini, kalmadı bir annen
işte tüm çıplaklığınlasın
tüm çıplaklığınla işte bir başınasın
oysa yokluğun değil miydi bir kavmi kahreden?
umutla beklenen her şey biraz sen değil miydin?

ömrün ki şuracıkta direnmiş bir yaz serinliği


bir ikindi üstü, geç gelmiş erken giden ikindi üstü
üç gün geçti, dört gün geçti bir dağın başındasın
ölüm gelir, ansızın gelen her şey gibi
ve hep her şeye apansız yakalanır insan
ölmek güç de ölmemek güç değil mi?
sen hep öldükten sonraki güzelliğindesin
sen hep o ölmediğin zamandaki sensin

yürek imlerken kurtarılmış olmayı


her yaşayan senden alacaklı kalır, çünkü
kardeşini kıskanan kabil’dir biraz her insan

herkesin odunlarını istiflediği


bir ishak var bu hayatta
her ömrün geçtiği bir sınav
ve her gidişin bıraktığı bir acı
çünkü kalmak yüktür kimi zaman
ve kimi zaman direnir ayrılık
zağlanmış bir bıçağın ucunda direnir
ölüm, ansızın gelen her şey gibi gelir

Hasan Salih KAYMAZ

Ağustos / 2020 25
Hep Yolda

Berrin TAŞ

6 Ağustos 2020 Yılmaz Uçar onurlu yaşamanın kavgasını


vermiş bir insandı.
Yılmaz Uçar gitmiş…

Dün cep telefonumdan beni bir arayan


olmuş. Sonradan gördüm. Çoğunlukla bil-
mediğim numaraları merak edip aramıyo-
rum. Bu kez aramak istedim. Aradım. Kötü
haberi aldım. Yeğeni söyledi. Yılmaz Uçar’ı
kaybetmişiz.
Yılmaz Uçar edebiyat yazıları ve öykü-
leriyle varoluş kavgası veriyordu. Yeğenine
haber vermesi gereken kişilerin telefon nu-
maralarını bırakmış. Yeğeni beni de aramış.
Bir yıl önce beni aramıştı. Nerden öğren-
di bilmiyorum. Sizin babanız da doktormuş
deyip benden doktor önerisi istemişti. Ben
de babamın ben daha bir buçuk yaşımday-
ken öldüğünü söyledim. Günümüzde doğ-
Yılmaz Uçar
ru doktora ulaşabilmek için biz de deneye
yanıla yol alıyoruz dedim. Cengiz hocanın
sağlığıyla sizin ilgilendiğinizi duyuyorum da
14 Ağustos 2020
bu nedenle sormak istedim dedi. Annesinin
sağlığıyla ilgili sorunları vardı. Bülent Ecevit’in şiirlerini okuduk…
Yılmaz Uçar şiir kitaplarım üstüne benim-
le söyleşti. Soruları hazırlayıp göndermişti. Dün akşam yine internetle bağlandık.
Her zaman kendine yeni arayışlar ediniyor- Elimdeki kitap Şubat 2005’ te yayımlanmış.
du. Edebiyat yazıları, söyleşiler, öyküler. Sık Doğan Kitap basmış.
sık karşılaşmasak da bir Yılmaz Uçar vardı. Bülent Ecevit’in şiirlerini daha önce de
Yazmayı sürdürüyordu. Birdenbire gidince severek okumuştum. Dün akşam okumadan
üzüldüm. Bir süre önce kalp krizi geçirmiş. önce kitaba yeniden göz gezdirdim. Şiirler-
Altı ay olmuş. Birkaç gün önce de soluk ala- de yakaladığı ince noktaları gördükçe keşke
mıyorum demiş. İki gün hastanede yatmış. şair Bülent Ecevit olarak kalsaymış dedim
Sonrası yok. Gitmiş. kendi kendime.

26 Ağustos / 2020
Büient Ecevit

Şiirlerinden örnekler vermek isterim. görebilmek nasıl da etkileyici bir gerçeklik.


Okuduğum şiirlerden biri “Konuk İşçi”. Ko- “ (…) zamanı onda yitirdim ben / yitik za-
nuk işçinin sorunsalı günümüzde de ekmek manlara onda eriştim / en soylu yoksulluğun
parası kazanmak için yollara düşenlerdir. toprak döşeli sarayında / bir taç gibi kondu
Konuk İşçi memleket özlemiyle yanıp tutuş- başıma Türkiyeliliğim.”
sa da gidemez. Para kazanıp yoksul ailesi- Bülent Ecevit gerçekçi bir şiir yazmıştır.
ne para göndermesi gerekir. Şiiri okurken “Benim için şiirin bir düşünme yöntemi ol-
bütün özlemlerine karşın emeğinin bereke- duğunu söyledim. Düzyazı diliyle düşünü-
tini başka ellere bırakan işçiler geldi aklı- lebilenin ötesine geçilebilir bu yöntemle…
ma. “Her sabah yabanda uyanır / her gece Başka sanat dallarında da bu olanak vardır.
yurdunda uyurdu / öylesine yakın yurduna / Yeter ki ozan ya da sanatçı şiir dışı ya da
öylesine uzakta yurdu // kentin uğultusu ba- sanat dışı bir amaç gözetmesin yaratısın-
zen / köyünden bir türkü olur / istasyona ko- da… Öylece kendini her türlü amaç yön-
şar akşamları / trenlerle avunur // uzakta bir lendirmesinden de düşünce, duygu ve bilgi
ocaktır / yanar yüreğinde memleketi / ellere koşullandırmasından da bağımsızlaştırarak
verir çaresiz / ellerindeki bereketi // yurdun- algılayıp düşünebilsin. Öylece şiirin veya
da mı yabancı / yabanda mı bilemez / o bir sanatın kendine özgü düşünme sürecine gi-
konuk her yerde / o bir özlem bir acı.” rebilsin…” demektedir.
Okuduğum şiirlerden biri de “Pülümür’ün Bülent Ecevit’in gerçeğe bakışından kimi
Yaşsız Kadını” şiiriydi. Şiir Doğu Anadolu’da örnekler vermek isterim.
yaşayan bir kadını anlatır. Bu yalnızca bir “Kişi gerçeği kendi dışında değil, kendi-
Doğulu kadının şiiri değildir yine de. Pülü- sinde bulabilir ancak. Kendi dışında görün-
mür’ün Yaşsız Kadını bir kültürü yaşamında tüsünü izleyebilir gerçeğin. Kendinde ise gö-
taşıyan kadındır. Giysilerinde davranışların- rüntünün gerçeğini bulabilir.”
da taşıdığı kültür şaire Türkiyeliliğini bir kez “Gerçeği ışıldakla kendi dışında arayan
daha anımsatır. “(…) bir asa vardı elinde / kişi değildir ozan… içinin radarındaki yansı-
bir solmuş krallığın / kadifeden harmanisi malarda bulan ya da sezen kişidir gerçeği.”
üzerinde / bir Hititliydi o bir Selçukluydu / bir “Kimi şiirle sağlayabilir iç özgürlüğünü
Ermeniydi bir Kürttü / bir Türk.” kimi başka yollardan sağlayabilir. Ne yol-
Bir kadının tutumunda yaşadığı ülkeyi dan olursa olsun iç özgürlük sağlanmadan
görmek, ülkeni oluşturan değerleri görmek gerçek özgür olunamaz ve toplumun da in-

Ağustos / 2020 27
sanlığın da insanın da özgürlüğüne katkıda şekilde koruyamadığını belirterek şikayetçi
bulunulamaz.” olmuş AİHM’ye.
Yararlanılan kaynak: Bülent Ecevit, Bir Peki şimdi ne oldu da sözleşmeden kur-
Şeyler Olacak Yarın, Doğan Kitap, Şubat tulmak istendi. Kadınlar daha eşit koşullar-
2005, Birinci Baskı. da mı yaşıyor. Şiddetle karşılaşmıyorlar mı.
Tecavüze uğramıyorlar mı. Bu sözleşmeden
18 Ağustos 2020 daha nitelikli bir hazırlık yapılıyor da bizim
haberimiz mi yok.
İstanbul Sözleşmesi İstanbul Sözleşmesi boşanmalarda artı-
şa neden oluyormuş.
Sözleşmeye ilişkin çok söz söylendi. Ya- Sözleşme Türk aile yapısına uygun de-
zıldı. Konuşuldu. Tartışıldı. Sonra ne oldu. ğilmiş.
Kadem yöneticisi de karşı çıktı sözleşmenin Gerçeklik tam tersi. Bu sözleşme imzacı
yürürlükten kaldırılmasına. Son durum ne- ülkelere ne söylüyor.
dir. Belli değil. - Kadınların çalışma hayatı başta olmak
Sözleşmenin kökenine şöyle bir bakalım. üzere tüm alanlarda eşit haklarda yaşama-
- 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da Avrupa ları için çaba gösterin.
Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında - Şiddetin ortaya çıkmaya cesaret ede-
imzaya açılır. Türkiye sözleşmeyi imzalayan meyeceği bir toplum yaratmayı amaçlayın.
ilk ülke oldu. - Böyle bir toplumu hemen yaratamaya-
- 14 Mart 2012’de onaylandı. bilirsiniz. Bu köklü bir sorun. Bir kadın şiddet
- 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. tehdidi altındaysa ve korunmak istiyorsa ya-
İstanbul Sözleşmesinin ortaya çıkmasın- sanızı etkin bir biçimde uygulayın diyor.
da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Tür- - Eşitlik hakları için uğraştın, korumaya
kiye’yle ilgili kararı etkili oldu diyor Gülsüm çalıştın ama koruyamadın. Bir kadın zarar
Kav. Diyarbakır’da yaşayan Nahide Opuz gördü. O zaman da etkin kovuşturma yapıl-
aile içi şiddetle karşılaştığı için AİHM’ye malı. Suçlu cezasız kalmamalı.
2002’de başvuruyor. 2009’da sonuçlanıyor. - İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği adım-
İlk kez bir devlet aile içi şiddeti önleyemedi- lardan biri 6284 sayılı Ailenin Korunması ve
ği için hüküm giyiyor. Türkiye 36.500 Euro Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
tazminata mahkum oluyor. Nahide Opuz Kanunun çıkarılmasıdır.
kendisini tehdit eden, annesini öldüren eski Peki kimler rahatsız oluyor İstanbul Söz-
kocasına karşı devletin kendisini etkili bir leşmesi’nden.
Aile yapısını bozu-
yor diyenler.
Türkiye’de ahlaki
değerlerle çelişiyor di-
yenler.
Onlara göre kadının
aşağılanması ahlaki
değerlerle çelişmiyor
da kadının insani hak-
larını korumak için ça-
balamak ahlaki değer-
lerle çelişiyor.
Türkiye’de bir şeyle-
rin değişmesini isteme-
yenler İstanbul Sözleş-

28 Ağustos / 2020
mesi’ne karşı çıkar. Korunduğunu bilen kadın Bugün kendini varetme çabası sık kar-
özgüvenli davranır. Özgüveni yerinde olan şılaşılan bir durum değil. Günümüz insanı
kadının ağzından lokmasını alamazsın. Ka- insanlığını geliştirmekten çok görüntüsüy-
fasına vurup emrin altına alamazsın. Sanırım le ilgileniyor. Parasına, arabasına, şusuna
büyük bir olasılıkla rahatsızlık veren budur. busuna güveniyor. Bir hava, bir bilgiçlik do-
Değişmesin bir şeyler diyorlar. Alıştığımız lanıp duruyor. Zengin ortamlara girebilmek
kadın iyiydi. Korkuyordu bizden. Şimdi ne için ödün vermeye hazır. Kendinden insan-
olacak türü belirsizlikler rahatsız ediyor kalıp lığından eksilttiğinin ayrımına bile vermiyor
zihniyeti. Yaşamlarındaki kadının toplumsal çoğu kez. Hedefleri arasında insanlığını
konumu değişiyor. Bu değişiklik ataerkil ka- geliştirmek yok. Falanca yerde müdür ola-
faların rahatını kaçırıyor. Kadının insan olu- bilmek, filanca işten para, daha çok para
şunu anımsamak zor geliyor. Hazır unutmuş- kazanabilmek başarının ölçütü olarak ka-
ken nerden çıktı bu sözleşme diyorlar. bul ediliyor. “Kamil insan olma çabası” ma-
Of…..of of. Ne zaman değişecek bu kı- kamlarla ölçülemez ne yazık ki. Bu durum
sır döngü. Benim bireysel yaşantımı dönüş- kadına bakışta da etkili olabiliyor. Kadınla-
türmem yetmiyor. Toplumsal koşulların da rın kendine bakışıyla erkeğin kadına bakışı
kadının esenliği açısından dönüştürülmesi birbirini tamamlayan bir işlev edinebiliyor.
gerekiyor. Kadının esenliği erkeğin de esen- Kadın da çoğunlukla erkeğin bakışlarıyla
liği demektir. Çocuğun da esenliği demektir. kendine bakıyor. Hacı Bektaş Veli ne güzel
Onca üzüntü yaşadım ülkemde, onca acı bakıyor. Cinsiyet ayrımını reddediyor. “Hacı
çektim, çok çalıştım. Başımı dik tutabilmek Bektaş Veli birleştirici/bütünleştirici bir anla-
için de çalıştım. Onurlu ve dimdik bir yaşam- yışla ayrımcılığa karşı çıkar. Erkek dişi so-
dı istediğim. Hemcinslerimin aşağılanma- rulmaz muhabbetin dilinde / Hak’kın yarattı-
sı, yaşama haklarının ellerinden alınması ğı her şey yerli yerinde / Bizim nazarımızda
çabalarımı karşılıksız bırakıyor. Toplumsal kadın erkek farkı yok / Noksanlık ve eksiklik
alan kadının alanını daraltıyor. Bir başına senin görüşlerinde derken yüzyıllar öncesin-
bırakıyor kadını. Sonra da anamız bacımız de toplumsal cinsiyet ayrımını reddetmesi
yarimiz deniyor. Laf ola beri gele. önemlidir. Çünkü önemli olan muhabbettir,
Yararlanılan kaynak: İpek İzci’nin 26 diyalogdur, sevgidir. Buradaki sevgi ve du-
Temmuz tarihli Hürriyet Pazar’da Gülsüm yarlılık yalnızca insana değil bütün canlılara
Kav’la söyleşisi. ve var olanlara da yöneliktir.”
Hacı Bektaş Veli “Eksikliğin insandan
22 Ağustos 2020 onun çarpık bakış açısından kaynaklandığı-
nı vurgular.”
Bir yazı okudum… Günümüz insanı kendini tamamlanmış
görüyor. Bu nedenle eksikliğinin ayırdına
17 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesin- bile varamıyor.
de okudum. Doç. Dr. Mustafa Günay yaz-
mış. Hacı Bektaş Veli’yi anlattığı yazısını 23 Ağustos 2020
sevdim. Yazıda Hacı Bektaş Veli’nin kadına
bakışından da söz etmiş. Günümüzde uza- Müslüm Kabadayı geldi…
ğına düştüğümüz bir kültür bu. “İnsanı temel
alan bir anlayışla ortaya koyduğu inanç öğ- Müslüm Kabadayı kim mi… Bir zamanlar
retisi, içten bir dindarlığı içerir. Arap Müslü- Antakya’da İnsancıl’ın bir temsilciliği vardı.
manlığından / Arap eksenli din anlayışları ve Antakya temsilciliğinin yöneticisiydi Müslüm
geleneklerinden farklı olarak insanın kullu- Kabadayı. Cuma Oruç’la birlikte iyi bir ikili
ğundan çok olgun/kamil insan olma çabası olmuşlardı. Güzel etkinlikler yaptılar. Elele
onun düşüncelerinin temelinde bulunur.” verdiler. Yaşatmak için uğraştılar, didindiler.

Ağustos / 2020 29
Olmadı. Adana, Ankara, Konya’da da tem- nı unutup güzel bir öğleden sonrayı birlikte
silcilikler açılmıştı. Sonunda biz temsilcilikle- geçirdik.
ri kapatmak zorunda kaldık. Sorun kesinlikle
Antakya temsilciliğinden kaynaklanmıyordu. 24 Ağustos 2020
Onlar sorun çözücü davrandılar her zaman.
Antakya temsilciliğinin açılışını anımsıyo- Sabah sabah öyle sevindim ki…
rum. Arapça, Kürtçe, Türkçe şarkılar söy-
lenmişti. Müslüm Kabadayı şimdi Ankara’da Sabah gazeteler geldi. Sırayla gazetele-
yaşıyor. Bir arkadaşı arabasıyla İstanbul’a re şöyle bir baktım önce. Hepsinde dikkatimi
geliyormuş. O da arkadaşıyla beraber İs- çeken bir haber var. Sarıyer’de yol verme
tanbul’a gelmiş. “Perşembe dergide misiniz” tartışması sırasında bir adam bir kadına to-
dedi. “Evet” dedim, gelin bekliyoruz. kat atarak susturmak istemiş. Kadın önce
Perşembe öğleden akşama dek sohbet kendini savunmuş. Adam vurmaya devam
ettik. Eski günlerden, memleketin durumun- edince kadın adamı sokak ortasında bir gü-
dan söz ettik. Bir ara kalkıp gitmeye heves- zel dövmüş. Kadın eski bir tekvandocuymuş.
lendik ama C.G. bırakmadı. Bir arkadaşının Sonunda adam kaçmak zorunda kalmış.
oğluyla görüşecekmiş. C.G. o da gelsin Ben neye sevindim peki. Şiddete eğilim-
dedi. Geldi. Müslüm Kabadayı güzel fotoğ- li bir insan değilim. Yine de kadının şiddete
raflar çekti. Fotoğrafları Cuma’ya, Cuma’yla şiddetle yanıt vermesine sevinir bir duruma
Zübeyde’nin oğluna da gönderdi. Onların geldim. Kökenini memleketimizin kadına
kızlarıyla oğullarının küçücük hallerini biliriz. bakışında aramak gerekir. Zayıf gördüğü bir
Geçmişle kurulan bu bağ önemli benim için. kadına ayar vermek isteyen bir yobazın ka-
Sağlam dostluklar zamana karşı direnebili- çırılması pek hoşuma gitti. Bundan sonra bu
yor. Hiç zaman geçmemiş gibi kaldığın yer- tür karşı çıkışların artacağını düşünüyorum.
den başlıyorsun konuşmaya. Hey kadın dövenler bir gün böyle sert ka-
İyi ki geldi Müslüm Kabadayı. Geçmişten yalara çarparsınız. Kendinize gelin.
bugüne zamanı araladık. Zamanı durdur-
duk. Koşturmacayı bir yana bırakıp zama-

30 Ağustos / 2020
İstanbul Sözleşmesi

Neriman ÇELİK

Ansızın bir sessizlik olduğunda kız doğ- Bu namustan da ailedeki erkekler sorumlu-
du denir Anadolu’da. Bunu bugün telefonda dur. Eğer anne bir erkek çocuğu dünyaya
bir arkadaşımla tatsız bir konu konuşurken, getirmişse önce ailede sonra toplumda bir
bir sessizlik oluşmasıyla anımsadım. Bana yer edinmiş demektir. Artık kısmen de olsa
şunları düşündürttü. Ülkemizin çoğu bölge- ailede sözü geçer. Ve bu durum kutsanır.
sinde geçmişte ve şimdi bile bir kız çocuğu Önce ailede el üstünde tutulur erkek çocuk.
dünyaya getirmek bir anne için üzülecek bir O erkektir. Kardeşler, ablalar, anne onun
durumdur. Doğuran kadın mahcuptur çünkü öncelikli konumunu ona duyumsatır. Yatağı
ailede, toplumda kabul gören bir erkek dün- toplanır, üstü başı yıkanır ütülenir, yeme-
yaya getirememiştir. (Oysa Erkeklerin gene- ği önüne getirilir hangi saatte olursa olsun.
tik yapısı ise 46xy’dir. Dolayısıyla bazı sperm Erkek çocuk küfür eder büyükler gülerler,
hücrelerinde x bazılarında ise y kromozomu gururlanırlar. Ulu orta her yerde çıplak olma-
vardır. Y kromozomu taşıyan bir sperm yu- sında hiçbir ayıplama olmaz. Sünnet olur,
murtayı döllerse erkek bebek, x kromozomu düğün bayram yapılır. Erkek çocuk, erkek-
taşıyan bir sperm yumurtayı döllerse kız lik organının ne kadar değerli olduğunu ve
bebek oluyor. Dolayısıyla doğacak bebe- kadın karşısındaki üstünlüğünü keşfeder.
ğin cinsiyetini kadın değil, erkek belirliyor.) Uzatmakla bitmez erkek çocuğuna tanınan
Ama annenin boynu büküktür ve bu nedenle hakların erkeği kadın karşısında (ki bu üs-
kız çocuğa sahip çıkmakta zorlanır. Çünkü tünlük durumu daha sonra tüm doğa için
koca ve aileler düş kırıklığına uğramışlardır. geçerli olacaktır.) üstün görmesini. Sonra
Baba, kız çocuğu olduğunu duyunca evden toplumda her şey ona altın tepside sunulur.
ayrılır. Boynu eğiktir toplum baskısıyla oluş- Erkektir her ne yaparsa yapsın elinin kiridir.
turulan öğretiyle. Oysa bebek erkek olsa Ailede ve toplumda edindiği üstünlük duru-
silahı havaya doğrultup ateş ederek herke- munu tadıyla içselleştirmiştir artık. Büyür,
se ilan eder bir oğlunun olduğunu. Ama kız beğeneceği kız aranır, tüm kızlar emrindedir
olmuştur. Bu kız çocuğu hiç görünmeden, o yalnızca seçer. Seçtiği kadın onun malı-
sezdirmeden evde boynu bükük, hizmette dır. Döver de, sever de! Evinde bir hizmetli
kusur ettirmeyerek yaşamanın yollarını ara- yatağında da dilediğince kullanabileceği bir
mak zorunda ve bu erkek egemen öğretiyle nesnedir. Eğer çağ gereği kadın çalışıyor-
büyümek zorundadır. Evde aşağılanır, yok sa kazandığı para da kocanındır. Oysa kız
sayılır, değersizleştirilir. Ailenin namusudur. çocuğunun asla böyle bir lüksü yoktur. Bir

Ağustos / 2020 31
erkek arkadaşıyla sinemaya gittiği için, te- simsarlarınca dayatılan. Kadın ezilmek için
cavüze uğradığı için, ensest ilişkiye maruz vardır bu toplumda. Çünkü “Aydınlanma”
kaldığı için… aile meclisi kurulur ölümüne çağını hiçbir zaman yaşamadı Türkiye halk-
karar verilir. Namusa halel getirmiştir. En ları. Haklar, Cumhuriyet’le birlikte yasalarla
küçük bir hatada baba, anne, abiler tarafın- var edilmeye çalışıldı. Ama aynı Cumhuri-
dan şiddete maruzdur. O düşünmeyecek, yet ‘Diyanet’i kurdu. Hani TC laikti? Laiklik
duyumsamayacak, aşık olmayacak bir ha- en dar anlamıyla din ile devlet işlerinin ayrı
yalet gibi aileye ve topluma biat edecektir. tutulması değil mi? Hayır bu devletin hep
Aile içinde ensest ilişkiye bile boyun eğer. sunni bir dini olmuştur. Diyanet, yasayı bile
Bu ortaya çıkarsa da derhal yok sayılıp üstü geçersiz kılacak fetvalarla otoritesini devlet-
kapatılır. Sokakta, işyerinde tacize ve te- ten aldığı güçle topluma dayatıyor. Yasalar,
cavüze açıktır. Onu koruyacak hiçbir yasa 18 yaşı reşit yaş olarak belirlemiş olmasına
işletilmez. Çünkü devlette erkek egemen karşın, Diyanet, dokuz yaşındaki çocuğun
zihniyetle yönetilmektedir. Babadan kocaya evlendirilebileceğini bildiriyor. Erkeğin, ana-
geçince hiçbir şey değişmeyecektir. Yalnız- sının dizinden tahrik olabileceğini bildiriyor.
ca kontrol babadan kocaya geçmiştir. Koca- Milletvekili açık kadının perdesiz eve ben-
sını hoş tutacak, aileye hizmetkar olacaktır. zediğini açıklıyor. Bir diğeri hamile kadının
Bu beklentileri çok özet geçiyorum. Evde sokağa çıkmaması gerektiğini açıklıyor. Ta-
her türlü şiddete boyun eğecek ‘‘Kol kırılır rikat mensupları açıkça, “İslâm’da çocuklar-
yen içinde kalır” düstur edinecektir. Olur da la cinsel ilişki normaldir. Buna ‘bademleme’
buna başkaldırırsa şiddete maruz kalmayı denir. Ancak feministler ve ateistler çocuk
haketmiştir hatta katledilmelidir. Kadın cina- istismarı diyorlar” diye sosyal medyada vi-
yetleri neden artıyor? Kadına şiddet neden deoları dolaştırıyor. Akit gazetesi yazarı
artıyor? Çünkü çağ değişimi zorunlu kılıyor Abdurrahman Dilipak İstanbul Sözleşmesi
ve kadınların bir kısmı (kendi ayakları üze- konusundaki tartışmalara ilişkin yazısında
rinde durabilenler) “HAYIR” diyor. Başkaldı- sözleşmeyi savunan kadınlara ‘AKP’nin pa-
rıyor. (Elbette bu iktisadi, toplumsal, sosyo- patyaları’ ve türevlerine ‘fahişe’ diyebiliyor.
lojik, dini, kültürel değişimler, eğitim, medya, Cumhurbaşkanı “İstanbul Sözleşmesi nas
gelenekler v.b. nedeniyledir. Bu yazının değil. Bizim için ölçü değildir” dedikten bir-
konusunu çok genişleteceğinden bunları kaç gün sonra Emine Bulut kızının gözleri
açımlamak başka bir yazımın konusu ola- önünde öldürülüyor. Bu yıl “imza çekilebilir”
caktır.) İktidarın erkekliği kışkırtan, kadınları diye konuşulmaya başlandıktan sonra; Pı-
güçsüzleştiren söylem ve uygulamaları ayrı- nar Gültekin, Seher Fak, Fatma Altınmakas,
ca kadınların eşitsizliği kabul etmeyişi nede- Bahar Özcan arka arkaya katledildi. Kadın
niyle başkaldıran kadın katlediliyor. Bu eği- cinayeti işlemiş adama kravatlı olduğu için
tim, gelir düzeyi, sosyo kültürel düzeylerde iyi hal indirimi uygulayıp kısa sürede dışarı-
bile fark etmiyor. Şiddet kadına zorla kabul ya çıkması sağlanıyor. Öldürülen kadın için
ettiriliyor. Psikolojik şiddete hiç girmiyorum. ama, o da, başlayan cümlelerle ölümü hak
Çünkü bu psikoloji kadının kendi bile ken- ettiğini açıklıyor topluma. Bunlar saymakla
dini insan olarak görememesi derecesine bitmez. Çünkü yasaları işletenlerde erkek
ulaştırılmıştır. Oysa kadın “doğurandır, ya- egemen zihniyeti içselleştirmiştir. Ama aynı
ratandır, eğitendir.” Bir yandan “cennet ana- cinayeti bir kadın, tecavüze uğrarken kendini
ların ayağının altında” denir, riyadır bu. Din savunup tecavüzcüsünü öldürmüşse kadına

32 Ağustos / 2020
en ağır ‘ağırlaştırılmış müebbet’ ceza işletili- niyle kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak
yor. Devlet kadının görevini, nasıl yaşaması bilinmektedir ve 2014 yılında yürürlüğe gir-
gerektiğine, sınırlarını, kaç çocuk doğuraca- miştir. Sözleşmeyi ilk kabul eden ülke 12
ğını, kocasının dayağını gülümseyerek kar- Mart 2012’de Türkiye oldu. Temmuz 2020
şılaması gerektiğini varıncaya dek yaşam itibariyle 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından
biçimini belirliyor. Evet, kadını koruyacak imzalanmış, imzacı ülkelerin 34’ünde onay-
yasalar kağıt üzerinde var. Ama aydınlanma lanmıştır.
yaşamamış birey için hiçbir anlamı yoktur. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şid-
Yalnızca birey için değil, asıl belirleyici olan detin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
devlet, yasaları uygulamayarak cinayetlerin İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da
ve şiddettin önünü açmaktadır. Yukarıdan bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına
aşağıya (Devlet’ten erkek bireye) “kadın karşı şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve
hakları yasaları” hiçbir anlam içermemek- bununla mücadelede temel standartları ve
tedir. Devlet ‘İstanbul Sözleşmesi’ni uygu- devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini be-
lasaydı bunca kadın cinayetinin yaşanması lirleyen uluslararası insan hakları sözleşme-
olanaksızdı. Oysa devlet, imzaladığı yasayı sidir.
uygulamadığı gibi yasanın varlığından bile Sözleşme Avrupa Konseyi tarafından
rahatsızlık duymaktadır. Kadının başına ne desteklenmektedir ve taraf devletleri hukukî
gelirse gelsin mutlaka bunu hak etmiştir. olarak bağlar.
Çünkü yasayı işletecek olan erkek egemen Sözleşme ilk elden devletlere şunu söylü-
hukukçulardır, bu hukukçularda din, devlet, yor; kadınlara yönelik şiddeti önleyin. Kadın-
erk zihniyetinin temsilcileridir. Sırtını yasa- ları şiddetten koruyun. Devletin kadını koru-
ları işletmeyen devlete dayamışlardır. Gücü ması için öncelikle sığınma evleri açması,
bu devletten almaktadırlar. Hatta kadın ci- kadının muhatap olduğu -örneğin polis- yet-
nayetlerinin en üst seviyeye ulaştığı AKP kilileri bilgilendirmesi; yargı düzeyinde şid-
hükümetinden almaktadırlar. Kadın cina- dete uğrayan kadının beyanını esas alarak,
yetlerinin yalnızca istatistik verilere dönüş- şiddet uygulayana karşı uzaklaştırma kararı
mesi beni derinden yaraladığı için istatiksel verilmesi gibi birçok şeyi içeriyor. Sözleşme,
verilere girmeyeceğim. Ama AKP iktidarında kadın bedeni ve kadınlar üzerinde tahakküm
kat be kat artan kadın cinayetleri, kadına ve kurulması yönünde başvurulan her tür bas-
çocuğa karşı istismar ve şiddet had safhaya kıyı şiddet olarak değerlendiriyor. Birleşmiş
varmışken gündeme neden “İstanbul Söz- Milletler’in hayli geniş çapta ele aldığı bir
leşmesi”nin iptali oturtuldu. kadına yönelik şiddet tanımı var ve kadının
Kimler, neden (yasalar işletilirse eğer, ka- sadece kadın olduğu için maruz kaldığı, ka-
dını, çocuğu koruyacak olan) “İstanbul Söz- dınlara acı ve ıstırap veren her türlü baskı-
leşmesinin iptali”ni istiyor? dan söz ediyor bu tanımda. Elbette yasanın
Bu soruların yanıtlarına girmeden önce kapsamı yalnızca kadın değil; (cinsiyet, top-
“İstanbul Sözleşmesi” özetle nedir ona ba- lumsal cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, renk, dil,
kalım. din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya
Sözleşme İstanbul’da gerçekleşen Av- sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı
rupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 121. olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplum-
toplantısında kabul edildi. 11 Mayıs 2011’de sal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik,
İstanbul’da imzaya açılmış olması nede- medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü

Ağustos / 2020 33
veya başka bir statü gibi, herhangi bir teme- bile korunmadığı aşağıdaki sayılarda orta-
le dayalı olarak ayrımcılık yapılmaması gibi dadır.
kapsamı geniştir.) - 2012’de 6 bin 246 kadının koruma talebi
Bir de şunu diyor Sözleşme “Eğer kadını reddedilirken 2018’de bu sayı yüzde 74’lük
şiddetten koruyamadıysanız, şiddet uygula- artışla 10 bin 889’a yükselmiştir
yanı cezalandırın ve nihayetinde kadını şid- - Adalet Bakanlığı verilerine göre Savcı-
detten korumak için politikalar geliştirin.” lıklar 2012-2018 yılları arasında sanık olan
21.601 kişiden 15.194’ü hakkında kovuştur-
Sözleşmenin dört temel ilkesi;
maya yer olmadığına karar vermiştir. Yani
1- Kadına yönelik şiddetin temelinde ya-
savcılıklarda kadına yönelik şiddet uygula-
tan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine neden
dığı gerekçesiyle hakkında şüpheli olarak
olan cinsiyetçi tutum ve davranışları değiş-
işlem yapılan her 10 kişiden 7’sinin eyle-
tirmeyi hedefleyerek şiddeti önlemek. Kadı-
minde suç unsuruna rastlanmadığına karar
na yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şidde-
vermiştir.
tin önlenmesi.
- 2006 yılında Başbakanlık tarafından
2- Danışma merkezi, sığınma evleri, cin-
yayınlanan genelgeyle nüfusu 100 binin
sel şiddet kriz merkezi gibi destek mekaniz-
üzerinde olan belediyelerin sığınma evi aç-
malarını kurarak şiddet riski altındaki kadın-
maları zorunluluğunun aradan geçen 14 yıla
ları korumak ve suçların kovuşturulması,
karşın yerine getirilmemiştir. 83 milyonluk
suçluların cezalandırılması.
nüfusun yarısını kadınların oluşturmasına
3- Şiddete uğrayan kadın şikayetten vaz-
karşın sığınma evlerinde 10 bin kadına bir
geçse bile şiddet suçu karşısında faillere
yer bile düşmemektedir. Türkiye genelinde
gerekli cezaları vermek.
mevcut 145 sığınma evi bulunmaktadır. Bu
4- Ülke çapında kadına yönelik şiddetle
sığınma evlerinin de olanakları çok kısıtlı.
mücadele edebilmek için kurumlar arasında
Kadınlar sığınma evlerinde 1 ay kalabiliyor-
gerekli koordinasyonu kurmak. Kadına karşı
lar ve 1 ayın sonunda çıkartılıyorlar. Bunun
şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş
yanında 10 yaşından büyük erkek çocuğuy-
güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların
la kalamıyor. Kadınlara “Ya hayatını seç ya
yaşama geçirilmesidir. Kadına karşı şiddeti
da çocuğunu” deniliyor.
bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak
Sizleri sayılara boğmak istemiyorum.
tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslarara-
Ama İstanbul sözleşmesinde yerine geti-
sı düzenlemedir. Tarafların sözleşme kapsa-
rilmesi gereken hiçbir madde bugüne dek
mında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız
yeterince uygulanmamıştır. İşte tam da bu
uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlen-
nedenle her gün artan kadın cinayetleri,
mektedir.”
kadına, çocuğa uygulanan şiddet olayları,
Şiddetin yaşam biçimi halini aldığı ülke-
çocuk evlilikleri, ensest olayları, taciz ve te-
mizde iktidar; bu şiddeti önleyecek politika-
cavüzler artmayı sürdürmektedir. İktidarın
lar geliştirmesi ve ‘İstanbul Sözleşmesi’nin
yasaları uygulamaması nedeniyle, her er-
uygulanması için çaba harcaması gerekir-
kek kendini güvence altında görmektedir.
ken, mevcut yasayı kaldırmak istiyor.
Devletten aldığı bu güçle saldırılarını rahat-
İstanbul Sözleşmesi’nin yasal olarak zo-
lıkla sürdürmektedir.
runluluk olmasına karşın uygulanmadığını
Buna karşın kadınlar bir araya gelip so-
bir iki örnekle apaçık göreceğiz. Yasalarla
kağa çıkıp “Biz artık ölmek istemiyoruz” “Ya-
güvence altına alınmış olan yaşam hakkı

34 Ağustos / 2020
şamlarımıza sahip çıkıyoruz” dediklerinde kı ve muhafazakar bir toplum inşaa etme po-
polis şiddeti ve işkencesiyle karşılaşıyor. litikasının sonuçlarıdır bunlar. Açıkça şunu
söyleyemiyorlar; (ki zaman zaman söylem-
ERKEK VURUYOR DEVLET KORUYOR! lere de dökülüyor olsa da) biz kadın-erkek
sloganının ne kadar isabetli olduğu apaçık. eşitliğine inanmıyoruz, kadınlar kadın olarak
Sözleşmenin iptali hiçbir biçimde geniş doğdukları için ezilmeğe mahkûmdur, erke-
bir kitlece destek görmüyor. AKP’yi iktidara ğin malıdır, herhangi bir hak iddia edemez,
taşıyan hatta bel kemiğini oluşturan kadın- Lgbti+’ların ise hiçbir insan hakkı yoktur.
lar bile sözleşmenin iptaline karşı çıkıyor.
Sözleşmenin iptal gerekçeleri oldukça cılız; Peki biz kadınlar ne yapacağız?
“aile yapımıza aykırı”, “eşcinselliğe özendi- Bu yasaları; işletilmese bile var olmasın-
riyor”, “kadının beyanı esastırla erkeklerin da canını hiçe sayan kadınlara borçluyuz.
haksız suçlanmasının önünün açılması” gibi Bu yasaların korunması ve işletilmesi için,
gerçekdışı savlar var. Bu savlar bir yandan birbirimize, kız çocuklarımıza, doğacak olan
gerçeği çarpıtma ve toplumu yönlendirme kız çocuklarımıza borcumuz var.
amacı taşıyorken öte yandan ayrımcılık gibi
bir insan hakkı ihlaline teşvik ediyor. Şiddete • ÖLÜMÜ GÖZE ALARAK BAŞKALDIRACAĞIZ!
yönelimi olan erkeğe yeşil ışık yakıyor. Ka- • ŞİDDETE UĞRAYAN TEK BİR KADINA BİLE
dına şiddet uygulayabilir hatta onu öldüre- YALNIZ OLDUĞUNU DUYUMSATMAYACAĞIZ!
bilirsin biz seni devlet olarak koruruz demiş • EL ELE VEREREK BEN DE VARIM DEMEK-
oluyor. Kadına da şunu söylüyor; biz devlet TEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ.
olarak seni erkek şiddetinden korumayaca- • YALNIZCA KENDİMİZ İÇİN DEĞİL KIZ ÇO-
ğız ona göre erkek egemen yapıya boyun CUKLARIMIZ VE GELECEK KUŞAĞA OLAN
eğeceksin. BORCUMUZDAN DOLAYI DİRENECEĞİZ!
Erkek egemen iktidar ve yanlılarını asıl • ERKEK EGEMEN ZİHNİYETİ YIKACAĞIZ!
rahatsız eden, (eğitimli, ekonomik koşulları • BELKİ BİZ BUNU BAŞARAMAYIZ AMA MÜCA-
yalnız başına yaşayabilmesine uygun olan) DELEYİ YUKARIYA TAŞIMA GÖREVİMİZ VAR.
kadınların kendi ayakları üzerinde durması,
kadın hareketinin güçlenmesi. Kadınlar ar- İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İPTAL EDİLEMEZ!
tık şiddet gördükleri birliktelikleri sürdürmek
istemeyip, bir birey olarak yaşam hakkını is- İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İŞLETİLMELİDİR!
tiyor. Bu da erkeklerin iktidarını sarsan karşı
bir tavır olarak görülüyor. Erkekler, bu ka- ELİMİ TUT KIZKARDEŞİM!!!
dınlardan ve işletilmeyen Sözleşme’den bile
korkuyorlar. Kadın hareketi her geçen gün HER YER DİRENİŞ ALANIMIZ OLSUN!!!
güçleniyor. Bu hareketin, bilinçli politikalarla
olanaklara ulaşımı engellenen ve biat kültü-
rüne mahkum edilen oy potansiyeli olarak
gördüğü, politik çizgisine yakın kadınlara
ulaşmasının yollarını da engellemek istiyor.
Devletin tüm güçlerini elinde bulunduran
iktidar, tek adam, tek parti baskısı altında;
radikal, dinci, milliyetçi güç odaklarıyla ittifa-

Ağustos / 2020 35
Ben Bir Hiçim!

beşiğe koydum anılarımı


s/özü dönmüş şairlere nispet
hiçe adıyorum kendimi
dünyada düşüm yok benim!

ne bir ağaca kazındı adım


ne de bir kalbe!
bir mendile bile işlenmemiş ki yadigâr kalsın!
âşıklar meclisinde adımız geçmez!

ömür defterimin sayfaları bomboş!


haylaz bir çocuğun karalamalarına hasretim…
yapayalnız ölüyorum
bir izim yok yaşamda!

ben bir hiçim!..

Hızır İrfan ÖNDER

36 Ağustos / 2020
Özsözler Günlüğü (9) Haziran 2020

Yusuf ÇOTUKSÖKEN

1 Haziran 8 Haziran
“Demokrasiye inancını yitiren bir siyaset, “Belden aşağı vurmak, insan olana yakış-
halkına ve kendine olan güvenini de yitirmiş maz; vicdansızlık ve ahlaksızlıktır.”
demektir.”
9 Haziran
2 Haziran “Saksısına sığmayan çiçek gönülde kök sa-
“Yaşam kitabını doğru okuyamayanların ya- larmış...”
şamı yavan olur.”
10 Haziran
3 Haziran “Yaşadıklarınızdan ve yaşayacaklarınızdan
“Sabır, zehirdir; panzehiri de içinde...” bir dirhemcik zevk/tat almıyorsanız, yaşa-
“Haklarımız ve özgürlüklerimiz onurumuz; manın ne anlamı kalır ki!”
onları savunmaksa, insanlık görevimizdir.”
11 Haziran
4 Haziran “Kafasında, kendisini meşgul edecek soru-
“Dün yitirilmiş, bugünse kayıplar arasında su/sorunu olmayanın canı sıkılır da sıkılır...”
olabilir. Ancak gelecek seni yaşama daha
sıkı bağlar.” 12 Haziran
“Muhalefetin siyaset yapma alanını yok et-
5 Haziran meye çalışan baskıcı bir iktidar, kendi sonu-
“Mutluluk aranmaz, yaratılır...” nu da hazırlamış olur.”

6 Haziran 13 Haziran
“Tutarlılığı dışlayan bir siyaset anlayışı, çe- “Bırakın, aklınız hırslarınızı, vicdanınız da
lişki ve karşıtlıkların çevriminde varlığını yi- kanılarınızı (kanaatlerinizi) yönetsin!”
tirir.”
14 Haziran
7 Haziran “Siyasetin kullanışlı aracı olan bir din ada-
“Kendi anlayışları dışındakilere yaşama mı, inancını ve güvenilirliğini kesinlikle yi-
hakkı tanımayanlar, zamanla yalnızlaşıp ya- tirmiştir.”
vaş yavaş yok olacaklarını bilmeliler...”

Ağustos / 2020 37
15 Haziran rı kurulmuş bir pazar sanki...Oysa sanat ve
“İnançlar, bilgiye çoğun düşmandır; bilgiyse, düşün pazarları olmalıydı yerine...”
inançlara hemen hiç düşman olmamıştır.
Çünkü bilgi, doğrunun peşindedir.” 23 Haziran
“Kimi insanların bin bir yüzü var: ikiyüzlü,
16 Haziran güleryüzlü, asık yüzlü, aydınlık yüzlü, ka-
“Bir bilim insanının bilgisizliği, bilmediğini bil- ranlık yüzlü, temiz yüzlü, çirkin yüzlü...En
memesi, yanlış bildiklerinde ayak diremesi, kötüleriyse YÜZSÜZ olanlar...”
hem kendi bilimsel uzmanlığına (kariyerine),
hem çalıştığı bilgi alanına, hem de ulusunun 24 Haziran
küresel saygınlığına büyük zarar verir.” “Yaşamın bir anlamı varsa, bu, bölünmeler-
de değil, birleşmelerde oluşur; el ele tutuş-
17 Haziran larda, sırt sırta verişlerde somutlaşır.”
“Siyasette önemli olan şudur: Siyasetçinin
adaletli seçimle işbaşına gelmesi, ülkeyi 25 Haziran
adaletle yönetmesi, adaletli yeni seçimi ka- “İstenmedik toplumsal değişim ve dönüşüm-
zanamayınca da onuruyla gitmeyi bilmesi- lere seyirci kalanlar, sonunda o düzenin kö-
dir. İşte o zaman DEVLET ADAMI kimliğini lesi olurlar.”
hak edecektir, siyasetçi...”
26 Haziran
18 Haziran “Beklemek sıradan insanın, sabretmekse
“Her tercihin bir bedeli vardır; ama iyi, ama bilge kişinin işidir.”
kötü. Bedel; armağan da olabilir, azap da...”
27 Haziran
19 Haziran “Kamucu, demokratik, insancı (hümanist),
“Çözümü olmayan sorun yoktur; yeter ki, in- özgürlükçü, laik/seküler özellikleriyle toplu-
sancıl aklın ilkeleriyle, adalete uygun biçim- mu kucaklayamayan bir siyasal/toplumsal
de, tutarlı adımlarla çözüme yürünebilsin...” ideoloji, sürdürülebilir ve kalıcı olamaz.”

20 Haziran 28 Haziran
Şiddet, ilkel bir duygu olmanın ötesinde, in- “Geçmişte ülkeye bağımsızlık kazandıran-
sanlıkdışı bir eylemdir de; kesinkes, yasalar lara hakaret etmek, bugünün ve geleceğin
bağlamında örgütlü karşı-koymalarla önlen- toprağına kin ve nefret tohumları ekmek de-
melidir. İnsan olmanın biricik koşuludur aynı mektir.”
zamanda bu.”
29 Haziran
21 Haziran “En kötü bilgisiz, hiçbir şey bilmeyen değil,
“Her görme eyleminde bir bakış açısı vardır; bilmediğini bilmeyendir...”
bu bakış açısı bireyin gerçekleri görmesini
sağlar; görmüyorsa sadece bakıyordur... 30 Haziran
Özetle, bakış açısı bir görme biçimidir; bunu “Yaşamı severiz genelde; mutluyuzdur ya-
da, bilgi birikimi, yöntem, yani akıl ve bilinç şamaktan. Ancak, işler tersine döndüğünde
belirler... Sezgilerin payı da unutulmamalı...” yaşamın bize ihanet ettiğini sanırız. Oysa,
yaşam bize ihanet etmez, bizim ihanetleri-
22 Haziran miz bize geri dönünce böyle olduğunu sa-
“Dünya, her yerine din ve ideoloji tezgâhla- nırız...”

38 Ağustos / 2020
Korona Mevsimi

Ihlamur kokuları sarmıştır


şimdi
dört bir yanı

Mevsimi

Rengarenk çiçekler,
laleler…

Görmek için bu mevsim

Aramızda maskeler
rengarenk

Siyah ve beyaz

Osman AKYOL

Ağustos / 2020 39
‘‘Bu Salı ve Her Salı Şişli”*

Hasan AKARSU

Mario Levi 1957 İstanbul do-


ğumludur. İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Fransız Dili
ve Edebiyatı Bölümünü bitirir.
Öykü ve yazılarıyla tanınır. Bir-
çok ödülün yanında, “İstanbul
Bir Masaldı” romanıyla 2000
yılında Yunus Nadi roman ödü-
lünü kazanır. Yazar yeni yapıtı
“Bu Salı ve Her Salı Şişli”de iç
içe geçmiş öykülerle iz bırakan
öykü kişilerini ustalıkla anlatır.
Çocukluk ülkesinin derinliğini,
kırgınlıklarla birlikte yaşamayı,
geriye dönmeleri, aldatmaları,
gitmelere inanmamayı, gitmek
olmayınca dönmenin de olma-
yacağını vurgular.
Yazar, birbirine kahramanla-
rıyla bağlanan öykülerde İstan-
bul’un Kurtuluş, Feriköy, Elma-
dağ, Harbiye çevresinden söz
eder. Radyoevi, Hilton Oteli,
Dolmabahçe Stadı, Sıracevizler
Sokağı, Kervan Sineması, Etfal
Hastanesi, Osmanbey, Sander
kitabevi vb. yerlerde gezdirir

40 Ağustos / 2020
olay kişilerini. Bir salı ya da her salı günü gece barda sarhoş olmuş Murat’la karşılaşır.
sokaklarda karşılaştıklarını, yaşam akarken Murat’ın durumunu bilir, Murat ona öfkelenip
yitip gidenleri, çocukluk ülkesine dönerek bağırır, çağırır ve yeraltı romanı yazdığını
hüzünle yansıtır. Öyküsü olanları kısaca söyler.
analım öyleyse: Servis şoförü Suphi ile ka- Kişilerin çoğunda ayrı bir tat olduğunu
rısı Nihan, mahalleden Otçu Uzun Ziya, işçi belirterek bir de Filozof Marangoz Kadir’in
ailenin kızı Seher, Marangoz Kadir ile eşi öyküsüne değinelim. Kadir’in çocukluğu Sa-
Ani ve oğlu Volkan, Nevzat ile Nazlı, 80 yaş- matya’da geçer, ailesi yoksuldur ve onu bir
larındaki Ferhan Bey’le oğlu Murat ve eşi Ermeni ustasının yanına çırak verir. Usta,
Sara, zengin kızı Neriman Hanım ve koca- kızı Ani’yle çırağı Kadir’i evlendirir. Kadir,
sı Dr. Mehmet Cemil, defineci ve otoparkta Ağaç oyma işleri yapar ve evin içi heykel-
gece bekçisi Halil, şair ruhlu Selçuk, hemşi- ciklerle doludur. Ustasıyla övünür, ahşapla
re Esra ile hastası, altılı Ferdi, Seher ile eşi konuşur. Sokakta gezerken yaptığı kapıları
Naim… görüp mutlu olur, eşi Ani üç yıl önce ölmüş-
tür. Oğlu Volkan, Avusturya’da dul, iki ço-
Kişilerin İlginç Yönleri cuklu bir kadınla evlenmiştir. Anlatıcı, uzun
Kişilerin hepsinde okuru saran ilginç yürüyüşlerde onunla konuşurken bu bilgileri
yönler var. Ferhan Bey’in öyküsünden söz edinir.
edelim. Ferhan Bey seksen yaşında olup Yazar Mario Levi, anlatıların hiçbir zaman
Harbiye’deki evinde yaşar. Her gün sokağa bitmeyeceğini, hep eksik kalacağını vurgu-
çıkıp tanıdığı esnafa uğrar, alışveriş yapar, lar ve sonunda olay kahramanıyla konuşur.
söyleşir. Unutulmayan tatların adamıdır, di- “Herkes kendi öyküsünü yaşamaya yazgılı-
siplinlidir. Bir tekstil şirketinin yurt dışında dır” görüşünü ilke edinir. İç içe geçmiş öykü-
genel müdürlüğünü yapmıştır. Görkemli bir lerden oluşan “Bu Salı ve Her Salı Şişli” ro-
yaşamı vardır. Sara Hanım’la evlidir. Oğlu manı bizi “Gördüklerimiz Göremediklerimiz”
Murat 39 yaşında bir mühendistir, tiyatroya üzerine düşünmeye çağırır.
tutkundur ve anılarını yazmak ister. Sara
Hanım, evlenmeden önce hamiledir, Murat
ise şirketin patronundandır. Murat, babası-
nın başkası olduğunu yıllar sonra öğrenince (*) Mario Levi, Bu Salı ve Her Salı Şişli,
bocalar. Ferhan Bey’in de yapacağı bir şey Roman, Everest Yayınları, 1. Basım, Ocak
yoktur. Anlatıcı bu haberlerin çoğunu Uzun 2020, 248 s.
Ziya’dan alır. Öykülerin sonunda anlatıcı bir

Ağustos / 2020 41
Ben Kiminle Konuşuyorum

Aynadaki benle bakışıyorum


Görüntünün hareketini izliyorum
Boş versene sende dediğimde
Gözlerimden şimşekler çakıyor
Korkuyorum gök gürültüsünden
Gizleniyorum kendi kendimden
Yaşamın dizginlerini frenleyemiyorum
O ne başka insanlar mı var aynada
Çevremi sarmışlar
Birbirinin aynısı insanlar
Sesli sesli düşünüyorlar
Üzerime, üzerime fırlatıyorlar gülleri
Papağanların tekrarlamaları
Dikenli gül, dikenli gül, dikenli gül
Kimse canımın yandığını anlamıyor

Mürşide UYSAL

42 Ağustos / 2020
2018-2019

Tiyatro sezonundan süren seçme


oyunlar (5)

A. Didem USLU*

DT Boris Vian’ı seviyor. Daha önceleri Saçmalık dilde de kullanılmıştı. Mesela ABD
ondan çeşitli oyunlar izlemiştik ama Kasap- askeri “devre arası bitti” diyip sahneden çı-
lığın Elkitabı manasız ve alışılmış edebiyata kıyordu. Oyunda karakter yerine karikatürler
çok ters, aşırı postmodern bir oyundu. Aşırı gösterilmiştir. En önemli karikatürlerden biri
postmodern diyorum çünkü Normandiya çı- kasaptı.
kartması gibi bir tarihsel gerçeklik ve ciddi Oyun tarihsel gerçekliği çarpıtan ve ciddi
olayla bir hayli alay ediyor, tarihi çarpıtıyor- bir olayla mizah yapan bir kurgu olduğu için
du. Abartılı komik oyun, şapşalak askerlerin oyuncular da zorluk çektiler sanki. Abartı-
sahneye giriş ve çıkışlarıyla sürer. Tiyatral lı kadınsılığı mesela beğenmedim ama öte
mekan asılı etleri, hiç kullanılmayan üst katı yandan da oyuncuların abartılı mı, doğal mı
ve öndeki geniş masasıyla bir kasap dükka- olmaları gerektiğini bilemedim. Kasap ve
nının içiydi. Kurgu zamanı 6 Haziran 1944 komşu doğalken, anne, kızları ve askerler
Normandiya çıkartması olduğu için, bom- aşırı abartılı oyunculuk sergiliyorlardı. En
bardıman sürekli olarak kasap dükkanının doğal oyuncu Spriyen, Asena Hotamış gibiy-
içinde devam ediyordu. Zaten kurguda iş di ama kurgu, geleneksel kuralları yıkan tu-
yoktu ama oyunun en güzel ve başarılı yanı, haf bir metin olduğu için cinselliği bile aykırı
sahne tasarımı ve sahne dekoruydu. Konu hale getirmişti. Cilveleşen babayla anneden
basitti: Çıkartma günü cephe yakınındaki sonra Cathrine kız kardeşine mastürbasyon
Arromanches’daki at kasabında mühendis yapar gibiydi. Son derece sulu bir oyun izle-
kasap, çeşitli ülkelerdeki kadınlardan olan dik. Yarıda pek çok kaçan oldu ama DT’nin
kızlarını evlendirmeye çalışır. Birinci karı- değerli ve gencecik oyuncularını izlemek
sından Rus bir kızı, ikinci karısı Marie’dense için iki saat on dakikalık oyununun sonuna
iki tane aynı isimli Marie adında kızı vardır. kadar kaldım. Sahne tasarımı, dekor ve kos-
Tuhaflıklar, sahneye giren Nazi, ABD ve Ja- tümler harikaydı ama oyun kurgusu berbattı.
pon paraşütçüsü askerlerin absürdlüğüyle Daha doğrusu aşırı yenilikçi ve postmodern
sürer. Hatta oyunun sonunda tüm asker- belki de… İkincil karakter gereksiz, sadece
ler karşılaşıp oyun oynarlar. Andre kasaba karton ve karikatür askerler. İkinci perde-
Londra’yı dinlemek üzere radyo getirir ama deki Johnny’i arayan Aksakalla albay güzel
anteni akrobatik tutuşlarının gülünç olması oyunculuk sergilediler ama konu berbattı.
bekleniyordu. Bir başka örnekte anne inek- “Caf caflı” esprisi de çok kötüydü. Anne yer-
lerin ütülenince az yer tuttuğunu söylüyordu. de oğluyla ilgilenirken giren askerlerin dansı

Ağustos / 2020 43
güzeldi ama saçma sapan geldi. Twist gibi tığında kapıda kalır. Açtırınca da adak adar.
yapılan rock’n roll da kötüydü ama oyuncu- Mercan’ın çocuk odası hikayesi çok doku-
lar iyiydi. Rahibelerin soyulması da saçma naklıydı. Güzel metin, başarılı oyunculuk.
sapan ve manasızdı. Yüzbaşı Künsterlich Feruzat İranlı bir kadın şair hakkında
de, Heinz da saçmaladı. Oyunun yazılma ve biyografi (1935-67). Harun Güzeloğlu met-
sahneye konma amacının ne olduğunu çok ni yazmış, hazırlamış ve oyunlaştırmış. Bu
merak ettim doğrusu. Amaç Normandiya çı- kadın şair önümüzdeki yıl da Türkiye’de
kartması gibi savaş bitiren tarihsel bir olayı hakkında oyun yazılan ünlü bir kadın olacak
kızlarını evlendirmek isteyen baba temasıy- ama nedenini anlamış değilim. İran gibi Tür-
la sulandırmak mıydı acaba? kiye’ye benzemeyen bir ülke neden ele alı-
Sona doğru düğün hazırlığı başlar ama nır? İslam cumhuriyetindeki bir kadın neden
nedense Andre kadın olur. Gülünçlük diye bu kadar önemli olur. Türkiye’nin sorunları
yapılanlara kimse gülmedi. Sululuk hiç bit- başkadır. Onlar işlense ya… Her şeye rağ-
meden devam ediyordu. Sonda masalar, ta- men oyun çok çarpıcı. Acemce konuşması
baklar, bardaklar devrildi ama sahnede ko- güzel, babasıyla hesaplaşması da ilginçti.
şuşturma bitmedi. Herkes sahnenin ortasın- Neden zorla kapandığını sorguluyor. Sırtı
daki çukurda yok oldu. Bu ne berbat oyun dönük yıkanıp sudan çıktı. Aşık olur, 16 ya-
dedim ama en son sahnede oyunun sahne şında evlenmiş. Doğum sahnesiyle, günah-
değişim/dönüşümünü çok beğendim. kar anne ve dev replikleri çok güzeldi. Orta-
Ocak’ta Bahar, Yeraltındaki Hayatın Ta- daki sepet çok işlevsel ve muhteşem bir de-
rihçesi ve Kasaplığın Elkitabı gibi belgeli ta- kor oldu. Boşanınca oğluyla görüştürülme-
rihi tahrif eden postmodern oyunlar, savaş- miş. Oyunda, perdeler ve genelevle cinsellik
taki kolektif insanı parodiyle ele aldığından sahnesi de çok güzel. Oyuncunun bedeni ve
çok sayıdaki oyuncuya sahne çıkma fırsat ve sesi çok güzel. Oyunculuğu ve akrobat-
yaratıyor ama buna karşılık, belli bir oyun- lığı mükemmel. Şiir dolu metin, iyi oyuncu-
cunun yeteneğiyle öne çıkmasına olanak luk sayesinde sıkıcı olmadı. Bir ara kiminle
sağlamıyor. konuştuğu belli değildi. Keşke o kadı efendi
Seray Şahiner’in yazdığı tek kişilik oyun olsa. İran’da önemli bir kadın şair ama bu
Kul Oyunu eli yüzü düzgün bir metin, oyun- kadını anlatmak acaba yazarın aklına nere-
culuk da başarılı. Dekorda kanepe, masa, den gelmiş. İran’a bu ilgi nereden? Oyuncu-
merdiven işlevsel. Mercan hanım merdi- nun Acemce şarkısı da çok güzel söylendi.
ven siliyor. Bir ses. Kötü ve zengin hanım Sahnede kıyafet değiştirmeler de pratik ve
Mercan’ı eleştirir. Karakterlerin iyi veya kötü zarifti. “Tanrı olsaydım eğer” repliğiyle sepet
olması metni zayıflatır. Yine de trajikomik ve perdeler yine işlevsel oldu. Işık da güzel
oyun pek tatlıydı. Mercan kocasını arar ama ayarlanıyor ama aydınlık olduğunda iyi de-
19 gündür cep telefonu koltuktaymış. Mer- ğil. Çocuğuna son ninnisi de duygusal bir
can helva kavurmayı severmiş, Çifte Sultan- sahneydi. Keşke pardesü içtiğinde sigara
lara dua edermiş, TV ile yakın ilişkisi varmış. içmeseydi. Şiir ruhunu memnun ediyormuş.
Evlat hasreti çeker, gönlünden oğlan geçirir. Mezarını anlattığında şiirleri aksamaya baş-
Durmadan hayal kurar bu çalışkan yalnız ladı. Kızıl gül şiirinde şarap içerken Ömer
kadın. Birahanede oturur, garsonla bakış- Hayyam gibiydi. Bir sinemacıya aşık olunca,
malı ilişki yaşar. Garsonun çirkinliği hikayesi dedikodular başlamış. Sevgiliyi seslendir-
çok güzel. Televizyon bozulunca dışarı çık- dikten sonra pantolon giydi ama en güzeli

44 Ağustos / 2020
ışıklı defle dans etmesi ve akrobatiklik hare- reme konmuştu. Pır pır ederek uçtu, ellerim
ketleriydi. Oyunculuk müthiş! Defle konuşur, boş kaldı.” Bu çocuk şarkısının anlamı var
sevişir. Tahran’ı severmiş. Artık 32 yaşında mı? Bu oyun nasıl bitecek diye merak ettim.
oluyormuş. Şoförlü arabayla stüdyosuna gi- Emniyet müdürlüğü. İmgeler bir yere gitmi-
derken trafik kazası geçirmiş. Mollalar onun yor, konu bağlanmıyor. Emniyetten kaçmış.
cenaze namazını iki gün bekletmişler, kal- Kargalarla birlikte fareyi görmüş. Bu oyun-
dırmak istememişler. 678 repliği pek güzel- cular bizimle alay mı ediyorlar diye düşün-
di. Sonda, sahneyi toparlaması da hoşuma düm. Sezen Aksu müziğiyle dans ediyorlar.
gitti. Oyun güzel ama İran şiirini de Türkler 1994. Elmayı kızarttım. Postacı çocuktan
önemli hale getirmişlerdir. Selçuklular za- mektuplar getirmiş. Onları okur. Anneye
manında Acemleri üstün tutup kendilerini mektuplar. Oğlunu arayan anne. Havuzdaki
aşağılayarak onların şairler yetiştirmeleri- çıplak spiker sarı tişörtlü. Reklamlar. Taşına-
ne önayak olanların Türkler olduğunu ha- bilir karakol. Kullan at tabut. Çiçek doktoru
tırlatmak isterim. Bu konuda tarih kitapları sedye gelen saksıya bakar. Bence yazar bu
okunmasını öneririm. Zaten o zamanlardan metni iyice bir ele alıp baştan yazsın. Bu ab-
sonra epey süre yerleşik kültürlü Acemler sürd de değil, tiyatro da.
kendilerini üstün tutmuş, göçebe Selçuklu- Sezen Soykök’ün yazdığı Buyur buradan
ları cahil görmüşlerdir. İranlılar da Osman- kaç oyununda komedi sevmem ama oyun-
lılar için, tüm yabancılarla olduğu gibi, aşırı cular iyi ve kimi espriler de kaliteli olunca,
önemli ve baş tacı olmuşlardır. oyun hoşuma gitti. Polis olarak eve girip kı-
Hakikat, elbet bir gün oyununda oyun- lıktan kılığa giren oyuncunun tavırları ve de-
culuk iyi ama metinde hiçbir şey yok. Ab- ğişimleri güzeldi.
sürd diye deli saçması laflar, beylik slogan Yusuf Dündar’ın yazdığı Günışığına
ve sözler. 1968 yılıymış, 1962’de öğretmen Mektup tek perdelik ve üç oyunculu. Son
olmuş. Ağlamaklı öğretmen bağırıyor. Konu sahne muazzam güçlü bir final. Doktor an-
ve hikaye belli değil. Yıllardır apartman yıkı- neyle avukat ressam kızı Ebru. Kansermiş.
lıyormuş. Piyanist şoför, 8 yaşında balonlu Hayalperest kız evlatla gerçekçi ve otoriter
çocuk. Beden hareketleri ve koro var ama anne. Baba Sefa’yla sade son iki yıldır tele-
manasız konuşmalar sürüyor. Salkım söğüt fonda görüşüyorlarmış. Anne kız teması ve
konuşuyor, bağırıyor. Berbat bir metin. Bir çatışması ama ataerkil toplum etkisi. Konu
gece ağaca kıymışlar. Çevreci oyun mu? çok güzel ve iyi işlenmiş. Üçlü çatışma iyi
Kargalar ağacı sökmüş. Metnin ne anlat- kurulmuş. Hızla ilerleyen bir kurgu, iyi işlen-
mak istediği belli değil. Şair konuşuyor. Ki- miş ve çizilmiş karakterler.
tabı yasaklanıyormuş. Balıklar öldürülmüş. Bir ilaç varmış, tümörü yok ediyormuş.
Prenses balığı. Hiçbir karakterin hikayesi Yeni bulunmuş ama piyasaya daha sürül-
yok. Balıklar yenirmiş. Balonlarla oynadılar, memiş. Sade dekorda Ebru ve Murat’ın ab-
dağıttılar. Şarkılar hoştu. Bu çocuklar yap- sürd konuşmaları. Ebru’nun annesi, Suriyeli
tıklarının tiyatro olmadığını bilmiyorlar mı? mültecilerin geldiği bir hastanede doktormuş
Kamera, daktilo sesi, kurguların sesi. Bir ama doktor hanımı mahkemeye veriyorlar-
tek yazar anlıyor yazdığını herhalde. Neyse mış. Bu doktor kıyımını oyunun ele alması
bir ara aşk vardı da anladık. Oyuncular çok çok iyi olmuş. Türkiye’nin kanamaya başla-
eğleniyorlar ama bir de biz seyirciler eğlen- yan bir yarası. Doktorlar hasta bakmak ye-
sek… “Mini mini bir kuş konmuştu, pence- rine mahkemelerde koşuşturuyorlar. Suriye-

Ağustos / 2020 45
liler bedava tedavi görüyorlarmış ama Türk rım, tiyatro ve sanatın bilim gibi % 100 öz-
hastalar eziyet çekiyormuş. Üzerinde durul- gün olması gerekmediğini ve esinlenmelerin
ması gereken önemli bir konu. Erkek karak- (?) olabileceğini savundular.
ter hastanenin yönetim kurulu başkanıymış. Sanat ve bilim özgünlüğü meselesini yet-
Ebru yeni nesil olarak devrimci pozlarında kililer tartışmalıdır. Ancak bir biliminsanı ola-
Suriyeli acımasını dile getirir. Aşırı merha- rak “intihal” cezasıyla meslekten atılan ve
metin maraz getireceğini bilmez ki… anne uzaklaştırılan pek çok toy genci gördüğüm
sonuna kadar kızına düşkün ama kızı gad- için, bu sanatçı özgürlüğüne ve keyfiliğine
dar ve vicdansız olur. Gencin modalardan itiraz ediyorum.
yola çıkan çarpık mantığı. Murat’sa doğruyu Sanat başka, bilim başka olamaz. Sanat
görür. da bilim de özgün yaratıcılık gerektirir. Kim-
Oyunda merak unsuru güçlü. Kızın has- se, ben Amerikan oyununu veya film metnini
aldım ama diyalogları değiştirdim de yeni bir
talığı ne olacak? Zorlama mesaj kaygısı
oyun ortaya çıkardım diyemez, dememelidir.
olmayan ve ideolojisiz, slogansız bir oyun.
Bu özgünlük değildir. Bu konuda YÖK’ün “fi-
Toplumsal sorunları ele almış ama ötesini
kir, sanat ve bilim yasaları ve kuralları” var-
seyirciye bırakmış. Keşke anne devamlı be-
dır. Değil birebir örtüşme, “fikir alma” bile
yaz önlüklü olsaymış. İdealist hekim görün-
hırsızlık kapsamına girer. Başka deyişle olay
tüsü iyi olurdu.
sadece bilimdeki hırsızlık değildir. Sanatta
Radyum Kızları oyununu Kardelen Ka-
da fikir hırsızlığı bile olmamalıdır. Uyarlama,
saplar adında biri yazmış. İlk edebiyat ese- kopya ve sanat hırsızlığı konularının incelen-
ri. Büyük başarı. Başka hiçbir kitabı veya mesini ve tartışılmasını diliyorum çünkü sah-
yaratıcı yazarlık çalışması yok. Bu metin nelerde, özellikle de önemli sahnelerde epey
daha önce de Necati Cumalı Tiyatro Oyunu bir “esin” adı altında kopya ve taklit görülü-
yarışmasını kazanmıştı. Oyun Kate Moore yor. Türk insanı utangaç, çekingen ve ses-
adlı bir Amerikalı kadın yazarın romanından siz olduğu için seyirci susuyor ama gerçek
alınmış. Ancak oyunun özgünlüğü konusun- özgünlüğün ve yeteneklerin ortaya çıkması
da tereddütlerim var çünkü internette oyun- şart! Dileğim, Türkiye’deki çalışan ve çabala-
la ve sahnesiyle birebir aynı olan bir film yan gençlerle kolaycılık yapan hazırlopçula-
görülebilir: rın birbirine karıştırılmamasıdır. Dileğim, Tür-
kiye’ye ait konu ve karakterlerin ortaya çık-
1. The Radium Girls. The Dark Story of Ame- masıdır. Bir sanatçı “kime ne, ben yabancı
rica’s Shining Women, yazarı Kate Moore bir hayatı alıp yazdım, var mı diyeceğiniz?”
2. https://www.buzzfeed.com/authorkate diyebilir. Ancak yabancı kültürlerden metinler
moore/the-light-that-does-not-lie. her zaman şaibe altında olacaktır, kendi öz
3. https://www.tribecafilm.com/filmguide/ra- sanatımız için olmalıdır da… Özellikle tiyatro
dium-girls-2018 jürilerinin de bu konuda kararlar alıp yetkili-
4. www.acikbilim.com/2014/12/dosyalar/ lerle görüşmesini dilerim.
radyum kizlari. html. Mae Cubberley, Fran- Sabıkalı Kalpler yine bir çeviri. Yine “dili-
ces Splettstochen mize kazandırıldı” sloganı. Dünyada Türkiye
Yazar Kate Moore’la yazıştığımda ro- kadar aşırı çeviri yapan başka ülke var mıdır
mancı konunun çeşitli sanatçılar tarafından acaba? 1970’lerde hemen hemen dünyada
ele alındığını ama kimin konuyu nasıl işledi- basılan tüm sol neşriyat Türkiye’de çevril-
ğini bilmediğini yazmıştı. Oyuna Türkiye’de mişti. Tabii çevirilerin başarı ve özgünlükle-
itiraz ettiğimde kimi ünlü oyuncu arkadaşla- rine değinmiyorum bile. Oyunun yazarı Jane

46 Ağustos / 2020
Martin’miş. Boşandığı kocası evini boşaltmış leri hakkında istatistiksel bilgi. Koca bir türlü
genç kadın ağlarken içeriye bir kadın hırsız ayrılmak istemez. Çok olumsuz bir metin.
girer. İki kadın koyu bir sohbete başlarlar. Nedensellik zayıf. Olaylar aşırı hızlı ilerliyor
Çocukları ve kadınlık durumları hakkında ama derinlikten uzak. Oyunun sonuna doğ-
konuşurlar. İki kadın alarm takma sırasında ru yeni bir karakterin çıkması kötüdür. Ancak
tanışmışlardır ama boş ev hayalkırıklığı ya- fahişe çok iyi rol yapıyor, müthiş bir karakter
ratır. Robbie geldiğinde uzun uzun anlatır. ve oyunculuk. Bir de tekerlekli manken fikri
Bu sırada komşu kadın da kapı deliğinden hoş bir buluştu.
bakmaktadır. Perde sonuna doğru iki hırsız- Biyografik bir insan anlatılan başka bir
la genç kadın avukat koca için güzel bir inti- oyun ama anlatılan kişi bizden biri. Peruze
kam planı hazırlarlar. İkinci perdede hayaller Hanım tam 42 yıldır sahnedeymiş. Rakibi
gerçekleşir, insan olmanın güzelliği yaşanır. de Virjin. Peruz Anjelik rolüyle bir melodarm
Gece kıyafetleriyle yapılan danslar neşe- oynar: Eve dönen ve bundan rahatsız olan
ye neşe katar. Tatlı bir komedi. Koca kapıyı ama rol yapan kadının abartılı oyunculuğu
yumrukladığında yeni bir komedi düğümü harikaydı. Peruz Hanım Darülbedayi açıl-
atılmış olur. mış ama başına Frenk getirdiler diye üzülür.
75 dakikalık Bir Kadın Öldürmek oyu- Oyun metni çok güzeldi. Peruz İbiş’i çağırır,
nunu Gönül Kıvılcım yazmış. Sadri Alışık lokantaya gitme provası yaparlar. Komik. İbiş
Tiyatrosunda oynandı oyun. Sahnedeki üç masayı eşekle karıştırır. Peruz Hanım oyu-
kadın ve üç erkek manken çeşitli açılardan nunun başındaki istifleme temasını sevdim.
gösteriliyordu. Şakağına silah dayamış Mel- Üç kişilik oyun. Günümüzün postmodern
tem’le çeyiz hatırlayan annesi. Anne evlen- dünyasında en büyük psikolojik hastalıklar-
sin ister, babası da gelir. Babanın maaşı dan biri de istifleme takıntısı. Unutulmamak
az geliyormuş. Meltem çocuklu kadın ama da geliştirilmiş bir kavram. Eski mektuplar,
boşanacakmış. Anne kızını işitmek istemez. fotoğraflar, Peruz Hanım hakkında gazete
Meltem daha önce de boşanmak istemiş ve plaklar. Ermeni aksanları güzel. Peruz’un
ama büyükler izin vermemişler. Kadınlar ne titremesi hoştu. Rol, oyuncu Sibel Tomaç’a
zaman ölürler sorusu. Çocuk gibi evlenmiş- çok yakışmış, Sibel de role. Karadenizli de
ler. Meltem tekerlekli mankenler arasında pek güzeldi. Hele hele de canlı ut müziği.
koşar. Sürekli geri dönüşler. Nişan yüzüğü Fındık kurdu kantosu. Leblebici Hor Hor Aga
seçmeye giderler. Pahalı diye kavga eder- kantosu. Son arzum evlenmektir şarkısı.
ler. Hep aynı düşüncelerdeler. Meltem hep Müzik de danslar da harikaydı. Kuklalarsa
onun sözünü dinler. Biriken geçimsizlikler. muhteşem. Kıyafetler de güzel, Sibel To-
Meltem’in çocukluğunu başka oyuncu oynar maç’ın sesi de çok güzel.
ama keşke değişmeseymiş. Meltem hayalci Dört dörtlük bir oyun. Hem bizden, hem
bir kız. Babasıyla mutlu. Babası bedeninin bilgi dolu. Hem de oyunculuk muhteşem.
en kıymetli şeyi olduğunu söyler. Tekerlekli Oyun içinde oyun sergileyen harika bir me-
mankenler sarsılır. Karı koca geçimsizlikle- tin. Bu oyun aslında yıllarca sahnede kalma-
ri. Ev, çocuk, kariyer, temiz pencereler. Öte sı gereken bir oyun ama acaba Türkiye’nin
yandan Mehmetse ilgisiz, kuralcı, iletişim- insanları ve tiyatro severleri, medyatikler dı-
siz. Doktor Meltem’e antidepresan vermiş. şındakilerin farkına varabilirler mi? Oysa bu
Kocaya kendini beğendirmek için grafik işine oyunun mutlaka ve mutlaka yurtdışında bizi
girmiş, spora gitmiş. Hep aldatılma korku- temsil ediyor olması gerekir.
su. Oyun bir ara annenin ilk aşk hikayesiyle (Sürecek)
aşırı feminist oldu. Telefonda kadın cinayet-

Ağustos / 2020 47
Şairime Mektuplar (7)

Barışın Şairi... Cahit Irgat

Mustafa ÖZMEN

Mayıs yağmurları tun dosta eleştirisi


bereketiyle yağıyor. olarak biline. Si-
Su toprağına, toprak yasal savaşım ile
suyuna karışıyor. Do- sanatsal savaşımı
ğanın döngüsü, mev- bütünleştirmeliyiz.
simler, rüzgarlar, so- Bütünleştirirsek
ğuklar, sıcaklar derken ne olur… Sanat-
gün güne kavuşuyor. sal anlamda ge-
Günler aylara, aylar rici olan pohpoh
yıllara, yıllar yaşa- edebiyatı çöker…
ma, yaşanmışlıklara Star sistemi yerle
dönüşüyor. Bu arada bir olur… “Piyasa”
yaşam savaşımı sürü- denen mekaniz-
yor. Bu savaşımın kimi manın düzeneği
hakkını veriyor, kiminin tekler. Yolda kalır.
hakkı yeniyor, kimi hak Peki bu ne kazan-
yiyor… dırır… Barışı sa-
Bu topraklarda ya- vunmanın erdemi-
şamın hakkını sonuna ni, sömürüsüz bir
dek veren ama hakkı dünya düşlemenin
yenen bir kuşak var. ufkunu, yağmurun,
Sözgelimi 40 Kuşağı, güneşin, çocuğu
hakkı yenen bir kuşaktır. Yaşamı bu denli olmayı öğretir. Denizin tuzuyla, rüzgarın
savunup, bu denli bedel ödeyen bir kuşak- tozu birbirine karışır… Vardiyadan vardiya
tır. Bu kuşak aradan yıllar geçmesine karşın koşan işçilerin, insanların soluklanıp yaşa-
hala hakkı yenen kuşaktır. Bu kuşak gör- mı duyumsamalarını sağlar… Gökyüzünde
mezden gelinir. İkinci Yeni ile İkinci Yeninin güneş var… Yıldızlar var… Mevsimler dönü-
sürdürümcüleri sürekli pohpohlanır. Edebi- yor… İnsan bu döngüden, doğadan koparıl-
yat dergilerinin bir çoğu ile gazete kitap ek- dı. Koptu. Mevsimsiz kaldı. Savaşlara karşın
lerinin birçoğu bu pohpoh edebiyatının birer suskun… Barışı unuttu. Barış unutturuldu.
parçasına dönüşür. Bu gazeteler arasında İşte 40 Kuşağı bunun için önemli… Sa-
ne yazık ki, siyasal alanda çok ilerici oldu- vaşa karşı barışın şiirini yazan bir kuşak…
ğunu söyleyenlerin, sanat edebiyat alanın- Mevsimleri duyumsayan, yıldızları gören,
da düştükleri yanılgıyı görüyoruz. Bu dos- görebilen bir kuşak… Cahit Irgat bu kuşa-

48 Ağustos / 2020
ğın dingin savaşçılarındandır. Şiir yazmıştır, dönüşme, metalaşma sürecine girer. Meta-
roman, anı… Bir yandan tiyatro, sinema… ya dönüşen şiir sabun köpüğüdür. Gezi’nin
Soluksuz bir savaşım… İnsana ses olma direnişi kaldı, sabun köpüğü, sabun köpük-
kaygısı gütmüş. Söylenemeyeni söyleme… leri yok oluverdi. Şu dizeleri yazamadık du-
Yazılamayanı yazma… Cahit Irgat’a şunu varlara; “Yedi ayak dolaştı tekimizin pabucu
sormak isterdim… Bu kuşak neden yorul- / Hepimizin hepimizde ter muhabbeti / Ömür
mak ya da yılmak nedir bilmez. Merak edi- hakkı / Ölüm hakkı / Dostluk canı var.” Yok-
yorum… Sürekli bir yaratım çabası içinde- luk ile çokluk… Bir yanda az olan nesne,
siniz… Şiir, roman, anı, tiyatro, sinema… öbür yanda artan arttıran dostluk. İnsanın
Nedir sizi bu kadar güçlü kılan. Bu sizinle gücü nesneden gelmiyor, yedi ayağa yedi
birlikte bütün 40 Kuşağı’nda görülüyor. Şöy- ayakkabı güçlendirmiyor dostluğu. Dost-
le ki, arkadaşlarınız, dostlarınız birçoğu sür- luğu dostluk yapan paylaşım… Ter hakkı,
günlere, hapishanelere gönderildi. Ama bu ömür hakkı, ölüm hakkı… İşte biz bu dize-
savaşımınızdan milim sapmadınız. Bunu leri bir gün sokaklara yazacağız. Yaşamla-
neye borçlusunuz. Hangi gizil güç sizi bu rımıza bu şiirin anlamını yedirebilirsek sizi
kadar güçlü yapmakta… Size bir şey söyle- anlayabiliriz…
yeyim ya da itiraf edeyim. Bizim kuşak yara- 40 Kuşağı’nı neden önemli… Bence o
tıcılık açısından sizin kadar ısrarcı değil. Ya gün İkinci Paylaşım Savaşı’na ne kadar kar-
da ben öyle düşünüyorum. Olanaklar açısın- şı çıktılarsa bugünde yerkürenin neresinde
dan daha iyi durumda olmasına karşın. Bi- olursa, savaşlara karşı çıkarlardı. Bu şair ol-
zim 40 Kuşağı’nı, dolayısıyla sizi anlamamız manın, insan olmanın birincil koşuludur. Ca-
gerekmekte. Şöyle bir şey olsaydı, gelecek- hit Bey, siz barış ile mayalanmışsınız. Barı-
ten geçmişe değil de, geçmişten geleceğe şın şairisiniz… gerekirse canını verebilecek
mektuplar yazılabilseydi nasıl olurdu. Tı- kadar maya tutmuşsunuz. Umarım barışın
kandığımız yerlerde yol açsaydınız. Çünkü mayası bu topraklarda da, dünyada da tutar
biz biraz çabuk tıkanan bir kuşak olduk. Bu bir gün. Utanıyorum Yaşamaktan şiiri barış
savaşım vermediğimiz anlamına gelmesin ile mayalanmış; “Kardeşlerim dövüşüyor /
Cahit Bey. Bizler de sizler gibi savaşım veri- Varşova’da, Paris’te / Kardeşlerim diziliyor
yoruz ya da verme çabası içindeyiz. Bugün- kurşuna / Ya bir duvar dibinde / Ya bir mey-
lerde dünyanın öbür yakasında adaletsizliğe dan ortasında / Kafileler, kafileler. Kafileler-
karşı insanlar haykırıyor. “Adalet yoksa hu- le. / / Utanıyorum yaşamaktan / Dostlar can
zurda yok”. Büyük yangınlar çıkıyor. Toprak pazarında / Bir kurşuna satılırken; / Hiçbir
yeni sancılara gebe. Muhabbet şiiriniz aklı- şey gelmese de elimden / Canımı da mı ve-
ma geldi; “Bombalarla şehirler / Kucak kaca- remezdim / Biriniz yerine? / Kanımı da mı
ğa / Ölülerle toprak; / Beni de alnımdan bir dökemezdim / Yeni dünya temeline? / / Açın
kurşun öptü.” Ölülerle toprağın kucak kucak bütün kapıları / Ben de yararım.” Yaşamak-
olduğu bir dönemi yaşıyoruz. tan utananların şairi olmak. İnsana, insan-
Bizde böyle bir dönem yaşadık. Sizin de lığa karşı utanmaksızın saldıranlara karşı
görmenizi isterdim açıkçası. Gezi Direnişi. temiz yürekle karşı çıkıştır utanma duygusu.
Ben Gezi’yi çok sevdim. Biz Gezi’yi çok sev- Siz utanmayı unutmayanların şairisiniz…
dik. Ama anlamadığım noktası şurası oldu. Unutulmayacak, unutturulmayacaksınız…
Sloganlarımız neden İkinci Yeni dizelerin-
den geldi. Anlamadım. Karabatak edebiyatı Esenlikler…
birden direnç şiirleri olarak karşımıza çıktı.
Şaşırıp kaldım. Aslında şaşırıp kalmamak
gerekir… Piyasa şiiri koşullar neyse hemen

Ağustos / 2020 49
Şairime Mektuplar (8)

A. Kadir...

Ergün ÖZÜTEMİZ

Sizinle ilk tanıştığım günleri düşünüyo- sizi, hem sizin kuşağınızı İnsancıl’da tanı-
rum da… Garip bir tanışma biçimi olsa ge- dım.
rek. Sizi tanırken, sizin siz olduğunuzu bil- Sizi düşünmek 40 Kuşağı’nı düşünmek,
miyordum. Ne kadar bilmeceli bir giriş oldu sizinle birlikte birçok şair ve yazarı düşün-
değil mi? Şaşkınlığınızı anlıyorum. Sizinle mek demek benim için. Türlü baskılara, yok
tanışmamız Ezginin Günlüğü sayesinde saymalara, hapishanelere karşın insanca
oldu. Size ait kimi şiirleri onlar bestelemişti, yaşanabilecek bir dünyada yaşayalım diye
ben de hayranlıkla dinlemiştim. Dahası bu verdiğiniz mücadele o kadar görkemli ki…
şarkılarının neredeyse hepsini ezberlemiş- Sizden çok şey öğrendim. Hapisteyken
tim, dolayısıyla sizin şiirlerinizi de… Sözge- bile umutlu olmak, mücadeleden asla vaz-
limi, şu satırları yazarken, yine o şarkıları geçmemek, yaşama tutkuyla bağlanmak,
dinliyorum… alın teriyle ekmek parası kazanmak…
Siz, hiç böyle bir duygu yaşadınız mı bil- Sermaye sınıfı sizi yok saymayı ne ya-
miyorum. Bir şarkıyı çok beğeniyorsunuz, zık ki hala sürdürüyor. Sizin çağınızın, dö-
dilinize dolanıyor, ezberliyorsunuz. Gelgele- neminizin sona erdiğini düşünüyorlar. Sizler
lim şarkının sözleri kime ait bilmiyorsunuz. onlar için yalnızca nostaljisiniz, yalnızca ta-
Merak yetiniz harekete geçiyor, araştırmaya rihsiniz. Sizin ne kadar “tehlikeli” olduğunu-
başlıyorsunuz. 90’lı yılların sonu… İnter- zu biliyorlar, bu yüzden bütün bu unutturma
net henüz yeni yeni girebilmiş yaşamımıza. çabaları. Sizi hapse atmaları, sürgüne gön-
Hani, yok desek yeridir. dermeleri yetmedi. Zihnimizden de silmeye
İşte böyle dönemde size ulaşmaya çalı- çalışıyorlar.
şıyorum. Elde ettiğim tek bilgi: A. Kadir. Bir Oysa şiirleriniz, başta İlyada ve Odysseia
harf, bir nokta ve bir sözcük. O kadar. Baş- olmak üzere çevirileriniz o kadar güzel ki…
ka da bir şey bulamıyorum sizinle ilgili. Tam Şiirleriniz umutsuzluk ya da yaşamdan haz
adınızı öğrenmem ne kadar uzun zaman alamama anlarında yardıma koşan yol arka-
aldı bir bilseniz… Sizinle daha yakından daşları gibi. Ne bugünü erteliyorsunuz, ne
tanışmamı, adınızı tam olarak öğrenmeni de geçmişi ve geleceği unutuyorsunuz.
İnsancıl dergisi ve İnsancıl Atölyesine borç- Sizin şiirleriniz hem yaşamdan haz duy-
luyum. mamız gerektiğini, hem de mücadeleden
İnsancıl’ı biliyor musunuz? Siz aramız- asla vazgeçmemiz gerektiğini öğütlüyor
dan ayrıldıktan bir süre sonra yayın yaşamı- bize. Her şeye karşın.
na başladı. Sizin, dolayısıyla 40 Kuşağı’nın Sizin güncelliğinizi korumanızın en
unutturulmamasında İnsancıl kadar hiçbir önemli nedeni bu bence…
derginin emeği olmadı sanırım. Ben de hem

50 Ağustos / 2020
İnsancıl’a Mektup

İnsancıl’a gelen mektuba yanıt

Seçkin Zengin, İnsancıl dergisine gönderdiği mektupta* Cengiz Gündoğdu Hoca’mı-


zın sağlık durumundan endişe duyduğunu söylüyor. Mektupta ayrıca kendi öznelinden
yola çıkarak Cengiz Gündoğdu’nun öğrencilerini eleştiriyor. Seçkin Zengin’nin öznel
cümlelerini sıralayayım:İnsanlara kırılsa da yazmaya devam ettiğini, şöhret peşinde
olmadığını, insanların kendisiyle tanışmak istemelerini kabul etmediğini mektubunda
anlatıyor.
Seçkin Zengin, Cengiz Hoca’nın sağlığından endişe duyabilir. Bu gayet normaldir.
Normal olmayan şudur; Seçkin Zengin, Cengiz Hoca’nın sağlığından endişe duyar-
ken, nasıl oluyorsa birden bire Cengiz Hoca’nın öğrencilerine lafı getiriveriyor. Seçkin
Zengin şunları söylüyor; “Cengiz Hoca’ya benzer hiçbir öğrencisi yok. Bunu yazıların-
dan çıkartabiliyorum. Hoca açıklama yoluna giderken onlar yargılama yoluna gidiyor.
Buna çok şaşırıyorum. Hemen hemen hepsinin yazılarında bu var.”
Ben İnsancıl öğrencisi ve emekçisi olarak Seçkin Zengin’in bu mektubuna cevap
yazmak istedim. Çünkü Seçkin Zengin’in kavram karışıklığı, Cengiz Hoca’nın semi-
nerlerine devam eden öğrencileri olan bizlere lâf atması, önyargılı davranması beni
huzursuz etti. Birinci sorum şu; Seçkin Zengin, bizlerle beraber hangi kümede Cen-
giz Hoca’nın seminerine katılmıştır? İkincisi, öğrencilerinin hemen hemen hepsinin
yazılarında yargılama olduğunu söylüyor. Bu yargıya hangi arkadaşımızın yazısında
varmış? Seçkin Zengin’in “olaylara sosyolojik yaklaşımı” ne anlama geliyor?
Seçkin Zengin kavramları karıştırmış. (Sosyolojik yaklaşımı da karıştırmış.
Sosyolojik yaklaşım olayları, olguların ardındakine bakar. Sosyolojik yaklaşım olay-
ları, olguları temellendirerek değerlendirir.)
İnsancıl’ın duruşunda, öğrencilerinde yargılama yoktur. Eleştiri vardır. Cengiz Hoca
öğrencilerine eleştirel bakmayı öğretiyor, seminerler veriyor. İnsancıl katılımcılarının,
emekçilerinin mahkeme salonları yoktur. Yargılama mahkeme salonlarında olur. Ger-
çekçi edebiyatta, kültürde, sanatta yargı aydınlanmaya sekte vurur. (Ayrıca yargılama
kelimesini çok kaba buluyorum.)
Seçkin Zengin, Cengiz Hoca’nın öğrencilerinin hiçbirinin hocaya benzemediğini
söylüyor mektubunda. Öğrenciler hocalarına benzemez. Hocaların açtığı yolda, bilgi
ışığında yürümeye çalışırlar. Özne olurlar... Hocaya benzemiyorlar ne demek? Doğa-
ya, doğanın kanunlarına aykırıdır. İnsan doğduğu, büyüdüğü ailedeki fertlere benze-
mezken, nasıl bilgilendiği hocasına benzeyecek? Ancak öğrenciler hocalarının bilgi,
birikimlerinden etkilenirler. Bir türküyü, bir şarkıyı tek nota değişmeden yüz kişi ses-
lendirsin. Yüz ayrı melodi, yüz ayrı tını, yüz ayrı harika ses çıkar ortaya. Ben bilgi alış
verişini bir müziğin seslendirmesine benzetiyorum, her melodi kendi sesini bulur.
Seçkin Zengin gibi düşünürsek… Öğrenciler hocalarına benzerlerse, kendi ben-
likleri, kendi düşünceleri olur mu? Epistemik özne olmak yerine itaat eden, biat eden
birer nesne olmazlar mı?

Güldane BULUT
* İnsancıl dergisi, Ağustos 2020, Sayı 361.

Ağustos / 2020 51
İnsancıl’a Mektup

İnsancıl’a Mektup - Seçkin Zengin’e Yanıt

Seçkin Zengin’in, Cengiz Gündoğdu hocamızın sağlığı konusunda kaygılarını ilettiği


mektubu İnsancıl’ın Ağustos sayısında yayımlandı.
Seçkin Zengin aynı mektupta kendisinden, çalışmalarından da söz etmiş... bu satırlar
için diyeceğim bir şey yok ama bizler yani Cengiz Gündoğdu’nun öğrencileri hakkındaki
temelsiz düşüncelerini son derece can sıkıcı buldum...
Seçkin Zengin, “Cengiz Hoca’ya benzer hiçbir öğrencisi yok” diyor... bu sözler beni
çok şaşırttı... öncellikle burada bir genelleme yapılmış. Seçkin Zengin, sanki Cengiz
Gündoğdu’nun öğrencilerinin hepsini tanımış gibi... Cengiz Gündoğdu hocamız bize sık
sık genelleme yapmanın yanlış olduğunu söyler.
Öğrencinin hocasına benzemesi... burada da sorunlu bir nokta var... Cengiz Gündoğ-
du hocamız seminerlerde bilgisini bizlerle paylaşır... bize yol gösterir... Bizlerde ondan
aldığımız bilgi ışığında kendimizi geliştirmeye çalışırız. Eğer öğrenciler hocalarına ben-
zeselerdi... felsefede, bilimde, sanatta... gelişme, ilerleme olur muydu?...
Mektuptaki bir başka sorunlu cümle; “Hoca açıklama yoluna giderken onlar yargıla-
ma yoluna gidiyor (...) Hemen hemen hepsinin yazılarında bu var.” Cengiz Gündoğdu
öğrencilerinin seminerlerde öğrendiği en temel nokta... ileri sürülen her sav, temellendi-
rilmelidir. Seçkin Zengin’i bu savını temellendirmeye davet ediyorum... bize birkaç yazı
örneği versin ki... ileri sürdüğü bu savın altı boş kalmasın...

Gülay YEŞİLİPEK
(Cengiz Gündoğdu’nun 16 yıllık öğrencisi)

Seçkin Zengin’in eleştirisi üzerine şunu söylemek isterim.


Cengiz Gündoğdu kendini çok iyi yetiştirmiş sağlam bir yol göstericidir.
Burjuva edebiyatına karşı en güçlü kalkandır.
Bu yüzden Cengiz Gündoğdu’yu koruyup kollamak gereklidir.

Ahmet YEŞİL

Sevgili Berrin Taş,


Sizinle içimden geçenleri paylaşmak ve teşekkür etmek için yazıyorum Berrin Taş
hocam. “Küçük incelikler şairlere zorlukları yumuşatır.” sözünüze istinaden.
“En çok inanmayı yitirdiğime üzülüyorum. Güzellikleri bir kaşık suda eritmek isteyen
beklenmedik kişiler, beklenmedik olaylar. Soğuk bir dikkatle bakıyor olmak söylenen
sözlere. Kalabalık yalnızlığınızın çoğalması. Ve daha bir çok cümleniz...” Sözleriniz beni
o kadar etkiledi ki... İçimde sizi tanımaya dair korkunç bir merak ve bu mektubu yazma-
ya dair bir istek uyanmıştı nicedir. İdolümsünüz diyen insanlardan farklı olarak ben sizi
tanımıyorum bile. Bırakın idolüm olmayı...

52 Ağustos / 2020
İnsancıl’a Mektup

Derginizi alıp ilk okumaya başladığımda kendimi düşünsel, ruhsal vb. pek çok açı-
dan yapayalnız hissediyordum. Hatta öylesine ki: ‘‘Sustum, çünkü konuşmak bıçak ya-
rası yüreğimde / Sustum çünkü anlatmak kağıt kesiği dilimde” dizelerini içeren bir şarkı
kendini yaratmıştı benliğimde. “Kalabalık içindeki yalnızlık” dediğiniz ben de “kalabalık
kimsesizlik” cümlesi ile vücut buluyordu. “İnsanlığın yazgısı seni nerden vurdu?” diye
soruyorsunuz ya... İnsanlığın yazgısı beni de en çok inandığım ve uğruna mücadele
ettiğim değerlerden vurmuştu.
Derginizi ilk okuduğumda, okuduğum her cümlede içime tarifsiz bir umut doldu. Bazı
yerleri tekrar tekrar, çize çize, yüreğime yaza yaza okudum. “Yalnız değilim.” dedim
içimden. Benim gibi hep yolda olan, benim gibi hep arayışta olan, direnmenin sancısını
çeken, kimi zaman yorulan, kimi zaman tükenen, gerektiğinde yalnızlığı bile göze alan
ama insanlıktan, umuttan asla vazgeçmeyen insanlar var.
Ben derginizi zaman geçirmek için değil öğrenmek için okuyorum. Öğrenmekten
kastettiğim düşünmeyi, hayatı, insanları, yolda olmayı, kendimi, toplumcu gerçekçiliği,
insani değerleri, sorguladığım kavramları anlamlarından sıyırıp yeniden, yeniden ve ye-
niden yapılandırmayı öğreniyorum. İzinizin izini sürerek öğreniyorum işte. Daha yolun
başında bile değilim, biliyorum. Bu yüzden çok çalışıyorum, çok emek veriyorum, bilgiyi
seviyorum, düşünmeyi, öğrenmeyi seviyorum. İşte bu yüzden benim için iyi ki varsınız.
Ve hayatı benim gibi duyumsayanlar için umarım aynı çizgide hep var olursunuz.
İnsancıl’ın dehşet verici gerçeklerin karanlığında yaydığı ışık huzmesi yüreğime sız-
masaydı ben arayışıma devam etmeyecektim. Kendi içime susacaktım. Konuştukları
adeta duvarlara çarpıp geri dönüyorsa, asla yankı bulmuyorsa, adalet arayışı başlama-
dan bittiyse, gördükleri gözlerini kanatıyorsa insanın ve kendini anlatmaktan yorulun-
ca ya da belki de boşunalık hisssinin yarattığı umutsuzluk ruhunu kuşatınca susmayı
seçiyor insan. Kendi adıma iyi ki mücadele vermişsiniz diyorum. İnsancıl’dan yüreği-
me yazdığım: “Her insan bir mucize olabilir bir diğeri için, insanın soluğu yine insanda-
dır.” cümlesini gülümseyerek anıyorum İnsancıl’ı düşününce.
“En çok inanmayı yitirdiğimde üzülüyorum.” diyorsunuz ya hani. Ne olur inanmayı
yitirmeyin. Güzellikleri bir kaşık suda eritmek için can atanlara inat yitirmeyin. Soğuk
bir dikkatle bakıyor olsanız da artık çoğu söze, zamanı belirsiz bir geleceğe yazdığınızı
düşünüyorsunuz belki şiirlerinizi de... Ama benim için şimdi umutsunuz.
Zamanın Hırçın Soluğu, Fırtına, Cehennem Şiirleri ve Karanfil Alevleri şiir kitapları-
nızı okudum. Sadece şiirde değil, şiir kitabının tamamında kurulmuş olan bütünlük beni
etkiledi, kullandığınız kelimelerin yarattığı çağrışımlar, bazı yerlerde ben çok derinden
sarstı. Ama en güzel tarafı içimde insana dair kalan umut kırıntılarının çoğalmış olması.
Yabancılaşan insan kimliğimden sıyrılma ve daha gerçekçi yazma istediğimi çok daha
ağır duyumsadım. “Erdem yalan söylememek değil/Doğruyu nasıl söylediğindir. Gü-
neşin tutuşturduğu yollarda/Tabanlarımı yaktı ateş. Ben çocuk kalmak için büyüdüm.
İnsanın insana ettiğinin belgesidir yenilmek. Korkuyorum yine de senin için ey cellat/
Kendini vuran ellerin nerde duracak. Kendini haklı bulurken ne güzeldi dünya. Barış
aşktır. Yoklukta açan gülü kim tutuklayabilir. Direnmenin şarkısı. Emeğin güneşi. Ellerin
taşa gül dikmesi. Karanlığın; yıldızları, karanfili, suları ve insanı yakması.” Bir Kenti Ağ-
lıyorum şiir kitabınızdan yüreğime kazınan cümlelerden bir kaçı sadece... Kitap olarak
parçadan bütünü yakalayarak yazılmış şiir kitaplarına az rastladım. Sizin kitaplarınız
hep bana bunu hissettirdi. Emeğinize, yüreğinize kaleminize sağlık.

Ağustos / 2020 53
İnsancıl’a Mektup

“Şiir Nedir Şair Kimdir” kitabınızı sindirerek okuyorum. Okurken sanki kendime sor-
duğum soruları sizinle sohbet eder, cevapları öyle alır gibiyim. “Arayışın şiirini yazmak
ve sürekli yolda olmak... Şiirin kime hitap ettiğini belirlemek, şiirin amacını belirlemek,
yoğun bir iç yaşantıyı ayrıştırmak için çalışmak, iç içe geçmiş şiirleri ayıklamak... Zihnin
ve duyguların bütün olduğunu, şeklin ve özün ayrılmaya çalışmasının gereksizliğini
duyumsamak... Yolculuğunuzu öğrenmemiz için sunmanızdaki cesaret ve samimiyet...
Söylediklerinizi yaşam biçimi haline getirmenizdeki tutarlık, ifadelerinizdeki netlik... Bi-
linci bulanan insanın yanılsamalı gerçekliği...Yabancılaşan insanın sanatının sürü
toplum olmanın desteklendiği, değerlerin alt üst olduğu bir dönemde yarınlara verdiği
zarar... İnsana sistemin güdümlediği çıkarcı bir anlayışla baktığı gibi sanatına da kar
amacıyla bakan insanın yaratımlarının aydınlık düşlere verdiği zarar...” Ayırdına biraz
olsun vardığımı sanıyorum.
Yazdıklarımda yabancılaşmanın, kayboluşun etkilerini henüz kıramadığımın farkın-
dayım. Sizden önce insandan ve gelecekten umudumu kesmiştim. Biraz mesleğimde
karşılaştığım istismar gibi korkunç gerçeklerin mücadeleye rağmen umutsuzlukla nok-
talanması... Biraz kitlelerin kabul ettiği ön yargılardan ibaret olan doğrulara sitem...
Biraz okuyan, düşünen, sorgulayan insan sayısının çevremde azlığı... Ve daha birçok
şey...
Sizden sonra kayboluş, arayışa dönüştü. Sitem, sorgulamaya dönüştü. Umutsuzluk
farkındalığa. Yolun çok başındayım. Yoldayken yolumu ve kendimi yaratmaya devam
ediyorum. Bana kattıklarınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Sevda TOPALOĞLU

Berrin Hanım... Merhaba...


Güzel bir Gün’e GÜNAYDIN...
İnsancıl Ağustos 2020 sayısının Hep Yolda yolculuğunuzun; “Türkiye’de kadın ol-
mak” bölümü beni etkiledi. Bir süredir destek verdiğim Ayşe’yi düşündüm... Bulunduğu
ortamları toprağı kazıyarak iğne oyası gibi güzelleştiren ve ekmek parasını kazanma
savaşı veren bu üretken kadının iş yeri elinden alınmak isteniyor. Bu savaşıma tanık
oluyorum... Bu da ayrı bir şiddet olayı.
Doğan Cüceloğlu şöyle diyor: “Birey olamayan şiddete başvurur.”
İnsan insana konuşamıyoruz.
İnsan kadın- insan erkek olamıyoruz...
Kadın yalnız ve güçsüz ise hep birlikte çiğniyoruz...
Kadın KENDİ olabilmesi için çok büyük mücadele vermek zorunda...
Ve sizin erkeklere seslenişiniz güç vermekte ezilen kadına...
“Çekilin. Karışmayın kadına. Siz de kendinizi var etme kavgası verin.”

Sevgilerimle,
Müyesser KARAİBRAHİM

54 Ağustos / 2020
Öykü

Sessizliğin Sesi

Sadife İLEN

Şair Zeynep Alpaslan’a tasından körpe bir yeşillik filizlenmişse, sa-


rarma yoksa mutlu olduklarını anlıyorsun.
Her gün, yeni bir gün. Yıl iki bin yirmi. Onların da bir ruhu olduğunu deneyimledin.
Mevsim bahar, aylardan mayıs, günlerden Geçen yıl, çalışma masasının üstünde du-
perşembe. Saat 06.00. Doğa uykusundan ran mor menekşeyi “güneş görsün” diyerek
uyanmıştır. Mahallenin orta yerinde, soyu pencerenin kıyısına koymuştun. Birkaç saat
tükenmekte olan bahçeli evlerin birinde ya- sonra yanına gittiğinde, sana nasıl da kız-
şayan bir horozun ötüşü işitilmektedir. Bir mıştı:
gurup köpek, önündeki üç köpeği hırlayarak -Yandım aman yandım! İki de bir yerimi
kovalamaktadır. Köpeklerin sustuğu dingin- değiştirip duruyorsun. Yapraklarımın haline
likte serçelerin cıvıltıları duyulmaktadır. Son bak! Çirkin loğusa çiçeğine döndüm. Az kal-
zamanlarda, çocuk parkına doğru yan yat- sın ölüyordum.
mış çam ağaçları arasında, daldan dala ko- Yetişmeseydin ölecekti. Kendini bir anda
nan bir papağan türedi. Sarı, turuncu, yeşil kötü duyumsamıştın. Çürümüş yapraklarıy-
karışımı gövdesiyle, çamların altında açmış la, o güzelim menekşe ne kadar da çirkin-
kır çiçeklerinin güzelliğiyle yarışır gibidir. leşmişti. Menekşelerin aşırı güneşi sevme-
Geceyle gündüzün karışımı bir aydın- diğini bir anda unutmuştun. Kala kala geriye,
lıkta, senin yaşadığın dört katlı binanın ça- birkaç canlı yaprak kalmıştı. Ölü yaprakları
tısında dolaşan iki gümüş martı seçilmek- tek tek toplayarak, öpüp koklayarak özür di-
tedir. Çatı katının hemen altındaki, güney ledin. Çorak tarlaya dönüşen saksının için-
cepheli dairende, saatin zilini kurmadan de, haftalar sonrasında yapraklar çoğaldı.
uyandın. Yatağının kıyısında seni bekleyen Bir gün, mor çiçekler açarak seninle barıştı.
antik kilim desenli terliklerini, ayaklarına ge- Telgraf çiçeğinin toprağı kurumuş. Sula-
çirdin. Işığı çoğaltmak için elektrik lambasını ma tenekesinden ip gibi akıttığın suyu, kana
yaktın. Açtığın pencerenin önünde durup, kana içişini izliyorsun. Kurdele çiçeğinin yap-
dinlenmiş havayı solukladın. Çalışma oda- raklarına sevgiyle dokunuyorsun. Zeynep çi-
sında oluşturduğun minik çiçek bahçende çeği, her zaman ki gibi yaşamından memnun
dolaşmaya başladın. Toprak rengi saksılara görünüyor. Saksısına sığmazcasına, dibin-
ektiğin çiçeklerle, yapraklarına dokunarak den sürgünler vererek coşkulu büyüyor.
konuşuyorsun. Mısırlıların ölümsüzlük çiçeğinin ismi, se-
-Günaydın çiçeklerim, bugün nasılsınız? nin evinde Zeynep çiçeği oldu. Çiçekler gibi
Yaprakları parlıyorsa, dallarının bir nok- güzellikler yaratarak yaşardı. Zeynep’in kök-

Ağustos / 2020 55
leri, yaşama tutkusundaydı. Güçlü köklerin- okkalı bir tokat olmuştu. Doğayı görmeyen
den, başı dik duruşlar boy verirdi. Zeynep, gözlerin, görür oldu. Bir gün, aklına hiç gel-
“İyi ki tanıdım” dediğin insanlardandı. meyen bir durum gerçekleşti: Evden işe git-
İlk kez Zeynep’in evinde görmüştün. mek üzere çıkmıştın. Vızır vızır arabaların
Konsolun yanındaki sehpanın üstünde, be- geçtiği karayolu üstünde domateslerin, bi-
yaz porselen bir saksının içinde yaşıyordu. berlerin, fasulyelerin, mısırların, ayçiçekleri-
Serçe parmağı büyüklüğündeki iki çiçek nin ekilmiş olduğu küçük bir bahçe gördün.
yavrusunu, ıslak topraktan kolayca çıkar- Bariyerlerin üstünden atlayıp çimenlerin üs-
mıştı. Kundaklanmış bir bebek gibi beyaz tünde gezindin. Yere eğilip, ellerinle kazıdı-
peçetenin içine sarmıştı. “Eve götürür götür- ğın toprağı, avucunun içine doldurup öptün.
mez toprağa ek” demişti. Gelip geçenlerin, dönüp dönüp bakmaları-
Minik çiçek bahçende dolaşmaya ara na, tuhaf bir varlık olduğunu duyumsatmala-
verip, bilgisayarının önüne oturdun. Korona rına zerre kadar aldırmadın.
virüs salgınının başlamasından beri Zey- Doğaya dönüşünden beri, gökle yerin
nep’e her gün bir şarkı gönderiyorsun. Öyle birleştiği gözerimine bakarken, bahçeli evde
delişmen değil insanın ruhuna dokunan, tüm geçirdiğin çocukluğunu özlüyorsun. Bir za-
zamanların şarkılarını arıyorsun. Simon ve manlar, “çağdaş yaşam” diye kanıksadığın
Garfunkel’in “Sessizliğin Sesi”, Gipsy Kin- bu apartman, senin için bir hapislikten fark-
gs’in “Geri Dönmeyeceğim”, Mozart’ın “Yir- sız olmaya başladı. Elliye bir adım kalmış
mi Beşinci Senfonisi”, Melih Kibar’ın “Çoban yaşında, bahçeli bir evin düşünü kuruyorsun.
Yıldızı”. Arada da türküler… Bugün bir türkü Çok sevdiğin, Aşık Veysel’in “Çiğdem Der
göndermek istedin. ki Ben Alâyım” türküsünü çoktandır dinleme-
Zeynep’e şarkı gönderirken özgürleşiyor- miştin. Tüm zamanların insanı, tezenesiyle
sun. Bilgi ağının içinde dünyayı dolaşıyor- sazın tellerine dokundu. Minik çiçek bahçen-
sun. Önünde akan görüntüleri izlerken; kırla- deki çiçekleri görür gibi seslendi: “Lale der ki
ra, ormanlara kavuşuyorsun. Bakışların, sarı be hey Tanrı, benim neden boyum eğri”
bir gülün iç içe geçmiş yapraklarına odakla- Zeynep’in, bu türküyü seveceğini düşün-
nıyor. Turuncu kanatlarına, siyah benekler dün. Bir zamanların, yolları gözlenen, insan
konmuş bir kelebeğin çiçeklerle dansını gör- sıcaklığı taşıyan mektuplar getiren postacı-
meyeli çeyrek yüzyılı geçmiştir. Kelebekler larını anımsayarak türküyü gönderdin. “Kop-
özlenir mi? Hem de nasıl özlemiştin. yala”, sonra “yapıştır” yaparak.
Doğaya sırt çevirmenin yenilik sanıldığı Uzun zaman içinde, neyi sevip neyi sev-
akıma sen de kapılıp gitmiştin. İşe gidiyor- mediğini öğrenmiştin. Tanıyalı, yirmi beş
dun, işten dönüyordun. Televizyon izliyor- yılı geçmişti. Yirmi iki yaşındaydın. Mal-
dun. Bilgisayarın bir parçasıydın. Alışveriş tepe’ye taşınalı üç ay olmuştu. Huysuz ev
merkezlerinde geziyordun. Kafelerin gürül- sahibinden başka kimseyi tanımıyordun.
tüsünde sohbet edenlerin arasındaydın. İl- Boşlukları; caddeleri, sokakları Sait Faik
gisizliğe hapsettiğin çiçeklerinin inlemelerini özgürlüğüyle dolaşarak doldururdun. Mal-
günlerce işitmedin. Olacak olan oldu. Kur- tepe karakolunun tam karşısındaki pasajın,
dele çiçeği dışında hepsi öldüler. Utandın. kumtaşı rengindeki mermer basamaklarına
Yaşatmak varken, öldürmüştün. basıp içeriye girdin. Kozmetikçinin, kuyum-
Kurdele çiçeği, geride kalan tek umuttu. cunun, saatçinin önünden geçip sağa dön-
Kendini yitirdiğini görmek, yüzüne vurulan dün. Solunda bir vitrin dikkatini çekti. Siyah

56 Ağustos / 2020
çerçeveli kapının üstündeki camda, “Kibele Yaşamak deyince; kuru ekmek, soğanla
Giyim” yazıyordu. Hint kumaşı giysilerle dolu beslenenlerin iyiliğinden yana olmayı, sınır-
küçük dükkânın havasına, tütsüden yayılan sız zenginliklerle başkalarını yoksullaştıran-
lavanta kokusu yayılmıştı. Şile bezi, beyaz ların haksızlığını tanımamayı anlıyordun.
bir gömlek ilgini çekince fiyatını sordun. Acılar çekerek açtığın erdemli yolunda, ken-
-Burayı ilk kez görüyorum. Ne hoş giysi- di doğrularınla yürümeyi seçiyordun. Ken-
ler satıyorsunuz. Vitrininiz dikkatimi çekince dinde en sevdiğin yanın, başkalarına ben-
içeri girmeden edemedim. zemeye çalışmamaktı. Eksiğiyle gediğiyle
Göz göze geldiğinizde, sezinlediğin anlık kendin olmak isterdin.
yakınlığın nedenini daha sonra anlayacak- Kendini; dünyaya iyilikleri dokunmuş,
tın. Cam masanın üstünde duran, her cuma anıtı dikilecek insan yanılgısında görenler,
satın aldığın haftalık dergiyi fark ettin. Nite- senin gözüne kibirli görünürdü. Kendinden
likli yazıların yayımlandığı bu dergiyi herke- başkasını düşünmeden, insan güzellikleri
sin okumadığını bilirdin. çoğaltamazdı. “Yalnızca ben varım!” diye
-Siz de mi okuyorsunuz? bağırırcasına çıkardıkları gürültüler seni
Zeynep’in yüzünde kırmızı bir gül açmış- yorardı. Eşitsizlikleri, haksızlıkları üreten
tı. Okumayı sevdiği gibi okuyanı da sever- önderliklerini bir kusur görmüyorlardı. Ne is-
di. Kısa kesimli bakır kızılı rengi saçlarıyla, terlerse; onların istediği zamanda, biçimde
boynundaki ebruli atkısıyla gözüne şirin gö- olmalıydı. Başkalarıyla yarışıyorlardı. Doğ-
rünmüştü. Dükkândan çıkarken, güler yü- ru olanın bu olduğu sanısı içinde, kendileri
züyle uğurladı: olmaktan vazgeçiyorlardı. İnsan; susmak-
-Yine beklerim, gelin, uğrayın. sızın boş konuşmak yerine, en azından iki
Günler birbirini kovaladı. Bir gün geldi. özlü söz edip sessizliğin sesini dinlemeliydi.
Ayakkabılarını çıkarıp, Kibele Giyim’in vit- Sessizliğin sesini, milyonlarca insanın
rinine çıktın. Zeynep, yeni sipariş ettiği en içinde kaç kişi işitmişti? Parmakla sayılacak
dikkat çekici elbiseleri, gömlekleri seçip eli- kadar azdı. Öyle olmasaydı, bunca tutsaklık
ne veriyordu. Sen de mankenlere giydiri- kök salamazdı. Sessizliğin sesini işiten insan,
yordun. Dostça paylaşımlara açılmıştınız. düşünürdü. Yabancılaştığı kendini bulurdu.
Senin evin dolmuş yolunun bir sokak altın- Susmaksızın gürültü arayanlar; kendileriyle
da, Zeynep’in evi dolmuş yolunun tam üs- yüzleşmekten, acı çekmekten kaçıyorlardı.
tündeydi. Beş adım ötede, komşuların en Zeynep’in yanındayken, sessizliğin sesini
güzelini bulmuştun. dinleyebilirdin. Kimseyle yarışmazdı. Kendisi
Yeterince konuşur, yeterince susardı. olanın yanında, kendin olurdun.
Hep kendisi konuşup, karşısındakine ko- Bahar güneşinin ortalığı ısıttığı günlerdi.
nuşma fırsatı vermeyenlerden değildi. Gö- Maltepe sahilinde, kayaların üstünde oturu-
ründüğü gibiydi. Bir çizgisi vardı. Güzel ah- yordunuz. Özgürlüğe vurgun martıların uçu-
laklıydı. İnsanların ardından konuşmazdı. şu, birbirine karışa karışa sevişen dalgala-
Dedikodu yapanı da sevmezdi. rın sesi, yüzünüze dokunan ılık bir rüzgârın
“Koca bir ömrü nasıl yaşadın?” diye sor- esişi… Doğayı bastırmayan insan seslerinin
salar, kendini en iyi duyumsadığın anları yokluğu, sıkıntı verici bir boşluk değil. Ko-
seçerdin. Ne istediğini anlamak, kendini nuştuğunuz kadar susuyorsunuz da. Ses-
tanımak çok zamanını aldı. Yaşamanın, gü- sizlik, bir şarkının sözlerinden sonra araya
zellikleri çoğaltmak olduğuna inanıyordun. giren, ince duygulu bir keman resitalidir.

Ağustos / 2020 57
O gün, tutsaklıktan kurtuluşunun öyküsü- sizce yaşadığını birkaç kez görmüştün. Her
nü anlatmıştı. Kendini; dört duvar arasında, şeyden sızlananlar, en büyük acıların kendi
suskun yaşayan bir kadın olmaktan kurtarıp; acıları olduğunu sanırlar. Zeynep, acılarını,
sokağa çıkan, konuşan bir kadına dönüştü- sessizliğin sesini dinleyerek sanata dönüş-
ren mücadelesinden etkilenmiştin. Her şeyi türdü. Acılarını, şiirle sardı. Romanlar, öy-
bırakıp, ardına hiç bakmadan kararlı adım- küler okuyarak; okuduğu romanlar üstüne
larla yürümesi; kafesinden kurtulup, kanat- estetik çözümlemeler yaparak kendini güç-
larını çırparak gökyüzüne doğru fırlayan bir lendirdi. “Hep Yolda” diyenlerin izinde yü-
kuşun uçuşu gibiydi. rüdü.
“Kadın kısmı saat beşten sonra evinde Evrenseldi. Ebu Garip’te tutuşturulan acı-
olmalı” anlayışına karşı gelmiştir. Saat beş- ların çığlığını işitti. Yoksulu gözetti. Erdemli
ten sonra Kibele Giyim, haftanın üç günü insanlar aradı. Zeynep’e göre erdem kuram-
kapalıdır. Zeynep; saat beşten sonra yollara larda değildi, insanın yaşantısında kendini
düşer. Maltepe’den Taksim’e giderek felse- gösterirdi.
fe, şiir, tarih, edebiyat derslerine girer, bir Gösterişi, yalınlığındaydı. Giyiminde,
ömür, hiç bırakmadan. Öğrendikçe, öğren- renklerin dansını izlerdin. Yeri gelince, kah-
meye açlığı çoğalır. Zeynep için bilgi, son- kahaların en güzelini patlatıverirdi. Seksek
suzluktur. taşlarını özlerdi. Kırmızı balonları, uçurtma-
Sokrates’i en iyi kavramış, az sayıda bu- ları severdi. Terziliği vardı. Örgüler örerdi.
lunan insanlardan biriyle arkadaş olduğunu Dil kursuna giderdi. Zeynep için yaşamanın
düşünüyorsun. Yaşamı boyunca, “Biliyo- yolu tüketmek değildi, üreterek yaşamaktı.
rum!” demekten çok “Öğreniyorum!” demiş- Birlikte, Yıldız Parkında saatler geçirdi-
tir. Düşünceleri, uçsuz bucaksızdır. ğiniz günü hiç unutamıyorsun. Çimenlere
Zeynep için özgürleşmek, şiir sevmezken uzanıp, ağaçların yaprakları arasından gö-
şiir yazan birine dönüşmekti. Sancı çeke rünen gökyüzünü izlemiştiniz. Ne büyük bir
çeke şiirler doğurur. Yalın, kısa, düşündürü- özgürlüktü. Çocukluğunda, koyunları güder-
cü şiirler. Kendini üreterek, insanlığa dört şiir ken, çimenlere uzanıp gökyüzündeki bulut-
kitabı armağan eder. ları izlerdin. Bir merdiven dayayıp, bulutların
Şiirlerinde; felsefenin yürek atışlarını, üstüne çıkardın. İçine gömülerek bulutlara
sessizliğin sesini dinlerken işittin. Vazgeçil- otururdun. Dünyaya, başka bir açıdan bak-
mez güzellikleri, şiirlerinde yaşatmıştı. Var manın mutluluğunu yaşardın. Karanlık bas-
olmayı, dirençte bulmuştu. Dalgalarla, fırtı- sa da koyunları ahıra götürmek için acele
nalarla boğuşmuştu. Başı dik insanları öz- etmezdin. Lacivert gökyüzünde, çocuklu-
lemişti. Yaşamı; yiyip içmek, uyumak olarak ğundan sonraki yaşamında hiç göremeye-
görmemişti. Birbirlerini var edeceklerine, ceğin sayıda yıldızlar vardı. O yıldız kalaba-
birbirini tüketen insanların sağırlığına ses- lığını, tek tek saymaya başlardın. Bir, iki, üç,
lenmişti: “Çiçekleri, böcekleri, denizi öpen dört… Ne derin bir özgürlüktü.
gökyüzünün maviliğini; salıncakta sallanan Yanında Zeynep varken, özgürlüğünü
çocukların seslerini, kuş cıvıltılarını duyun yaşardın. Kuşların cıvıltılı ötüşlerini dinle-
insanlar” 1 yebilirdin, ağaçların yapraklarının titreyişini
Her insanın yaşamında acıları vardır. Ki- izleyebilirdin. Doğayı susturmayı değil, do-
taplarının sobada yakılışının acısını, altı sa- ğanın sesini dinlemeyi sevişiniz ikinizi de
tırda dile getirmişti. Yaşadığı her acıyı, ses- mutlu ederdi. Birlikteyken düşler kurardınız.

58 Ağustos / 2020
İnsan, yaşamak için önce düş kurmalıydı. yan yana yürüyen kim vardı? Doktor, “Nar-
Zeynep, sınırları olan bir göl değil sınır tanı- koz vereceğimiz gün yanınızda birinin olma-
mayan bir çavlandı. Sürekli devinimde risk sı gerekir” demişti. O gün gelince, Zeynep
vardı. Riskleri göze alırken, aklını devre dışı Kâmil Hastanesinde, yanında Zeynep vardı.
bırakmazdı. Bir gün, “Sen de güzellik var” demiştin.
Üç beş yıl önceydi. Senin başında kırmı- “Abartma!” demişti. Abartmıyordun. İnsan,
zı bir kask, Zeynep’in başında sarı bir kask Zeynep gibi yaşamalıydı. Öğrendikçe, göz-
vardı. Can yeleklerini giyip, kürekleri elinize lerinde alçakgönüllülük parıldardı. Okumak
alıp, sarı şişme botun içine sekiz kişi binmiş- için değil yaşamak için okurdu. Sessizliğin
tiniz. sesini dinleyerek, özgürleşirdi. Zeynep’ten,
Öfke patlamasını daha yaşamamış Me- bilgece yaşamanın ip uçlarını öğrenirdin.
len Çayı’nın durgun, kuşkonmaz renkli su- Sınırlarını iyi çizerdi. Haksızlıklara karşı ge-
larında; kürekleri, önce usul usul çektiniz. lirdi. Hesap kitapla yaşamayı sevmezdi. Öv-
Kürek kılavuzundan komutlar geldikçe hız- güden beslenmezdi.
landınız. Melen’e doğru yan yatmış ağaçlar, Bilgisayarın başından kalkmadan önce,
geçerken sizi selamladılar: dinlemek üzere türküyü yeniden başlatıyor-
-Ey özgürlüğün kızları, yolunuz açık ol- sun. Minik çiçek bahçene geçiyorsun. Zey-
sun, sıkı tutun kürekleri. Melen bugün çok nep çiçeği’nin sürgünlerini ıslak topraktan
öfkeli. kolayca çıkarıyorsun. Dünden hazırladığın,
Ters düz akan sular, aklını yitirmişti. Bü- toprakla doldurduğun on iki küçük saksının
yük dalgalar; botun sağından solundan, içine Zeynep çiçeği ekmeye başlıyorsun. Bir
önünden arkasından durmaksızın yükleni- gün, milyonların içindeki on iki mutsuz evin
yordu. Kimileyin bir kayaya çarpıyordunuz, kapısını çalacaksın. Küçük saksıyı uzatır-
kimileyin Melen’in dişlerinin kopardığı ağaç ken “Sizin de Zeynep çiçeği’niz olsun” diye-
dallarına. Bütün sorun, botun devrilmeme- ceksin.
siydi. Çizmelerinizin içi köpüklü sularla dol-
muştu. Ağaçlar, dostça uyarılarda bulunu- “Nevruz der ki ben nazlıyım, sarp kaya-
yordu. lar da gizliyim”
-Dallarımızı bağrımızdan koparan Me-
len’e karşı, kürekleri güçlü çekin. Melen, Türküleri dinlerken arınıyorsun, düşlere
tanrılar tanrısı Zeus’u kızdırmanın cezası dalıyorsun. Sayılamayacak yıldızlar kadar
Efteli gölüne sizi sürüklemesin. Bizans’ın çok Zeynep çiçeği düşlüyorsun.
kızı Eftelya’nın canını aldığı sulara götürme-
sin.
On üç kilometrelik uzunluğu, botun dev- Dipnot
rilmemesi başarısıyla tamamlamıştınız. Sı- 1- Zeynep Alpaslan, Göz Deliği, İnsancıl Yayın-
rılsıklam olmuş doğa siporcularının ilk işi, ları, Ekim 2019, 1. Basım, İstanbul, s. 8.
Zeynep’le fotoğraf çektirmek olmuştu. Zey-
nep’in yaşı yoktu. O yüzden şiirinde, “Za-
manı bana bırak, gerisini al götür” demişti.
Yaşam, seni, dostluğunu dudaklarında
yaşayanlarla karşılaştırmıştı. Dostluğun, sa-
mimiyet olduğunu bilirdin. Sözüyle eylemi

Ağustos / 2020 59
Yıldız Güncesi

Cengiz GÜNDOĞDU

27 Temmuz Pazartesi Bir şişe kan verdiler... eve gönderdiler...


Mustafa Kemal Atatürk insancıl amaçla Şunu da söylemeliyim. Sıcak bunaltıyor
Ayasofya’yı müzeye dönüştürdü. Ayasofya beni. Sıcak sevmiyor değilim, korkuyorum
bu kez İslami amaçlarla dine dönüştürüldü. da...
Bunun için yapılan törende, Diyanet İşleri Acil servise ilk girişte, sayrıyı bir hemşire
Başkanı, Mustafa Kemal’i kargışladı. denetliyor...
Bu kargışlamanın gerekçesi, Fatih’in Bu noktada yalnızsın...
vakfiyesine dayandırıldı. Yalnızlık derin bir kuyu... içine düştün mü
Peki bu senet nerde... kim okudu... kim çabala dur...
anladı... kim yorumladı... Düşünüyorum... düne kadar iyi değil miy-
Bütün bunların ötesinde şu gerçek, Tür- dim. Neden böyleyim ben. Halkın akıl almaz
kiye’de müslümanların bir bölümü Mustafa işleri... aydın takımının kalleşlikleri... derin
Kemal’le barışmadı. bir üzüntü oluşturuyor bende... Olan yine
Mustafa Kemal yurdu kurtardı. Devrimler- bana oluyor.
le aydınlanma hareketi başlattı. Bütün bun- Kendimi tutmalıyım.
lara karşın, Mustafa Kemal deccal sayıldı. Kan verilirken derin bir bunalıma düşüyo-
Belli çevreye göre bunu açık etmenin za- rum...
manı geldi... Tansiyonum düşüyor... bir kuyuya düşü-
Şimdi bu yaşanıyor. yorum paldır küldür... En dipte... son nokta-
da küçük bir ışık. Kurtuluş bu ışıkta...
1 Ağustos Cuma Yana yana yakalıyorum ışığı... yavaş ya-
Dergideyim... sedirde dinleniyorum... vaş kuyudan çıkmaya çalışıyorum...
Nice günlerden sonra... ancak bugün yazı Işık hem kurtuluş hem yokoluş...
yazacak gücü kendimde buldum. Işığı bir bulursam... yok olup gideceğim...
Daha önce söylemiştim. Kan eksikliği var Ölüm... bile kurtuluş... Ama hayır ölme-
bende. Bir türlü üstesinden gelemedim. Kan meliyim.
azalınca gücü azalıyor insanın. Bu kadar gerekli miyim bu dünya için,
Bir pazartesi günü evde yüzükoyun düş- sanmıyorum. Ama bu kadar kolay da ölme-
tüm. Burnum kanadı. Kanı zor durdurduk... meliyim...
Sonra sayrılarevi... Koç Sayrılarevi Acil Sıkı sıkı tutuyorum o cılız ışığı... bırakmı-
Servisi... yorum. Sıkılı yumruklarımın arasından görü-
Saatlerce türlü makinelere sokup çıkardı- yorum.
lar beni. Yavaş yavaş yukarı çıkıyorum...

60 Ağustos / 2020
Yok... ölüm kaçmış... kovalamışım. sun... Yılmaz Elmas, Demirtaş Ceyhun...
Gözümü açtım... Bir kadın... Berrin Taş... Cağaloğlu’dan aşağı iniyoruz.
Ben ona baktım, o bana baktı. Sicim sicim yağmur yağıyor. Ama ıslan-
O gün sabaha karşı eve vardık. Ben hep mıyoruz.
yağmur bekledim.
Yağmur yağmadı.
Ertesi gün Kent Ormanı’ndayım.
Olağanüstü bir gün... Dilek Öz-
men, Mustafa Özmen aldı bizi...
Berrin Taş’la beni Kent Ormanı’na
götürdüler...
Serin... pırıl pırıl bir havada otla-
rın üstünde yattım.
Ertesi gün Polenezköy’deyiz.
Güler Mirza İsmail Mirza çifti, bizi
Polonezköy’e götürdü...
Birinci aşamada öğle yemeği...
ikinci aşamada çay... orda üstüme
çay döktüm...
Mirza çifti odamı serinletmek için
aygıt aldılar...
Derken, damar vuruşunun ikinci
vuruşu geldi... yeniden sayrılar evi...
kaç...
Kurşun yemiş gibi yorgunum...
Kan vermeye başlıyorlar... Bir
düş görüyorum. Ben, Tarık Dur-

Ağustos / 2020 61
8 Ağustos Cumartesi Sonra bir göl düşünüyorum... çevresi
Sabah gökyüzünde bulutları gördükte, dağlarla çevrili...
sevindim. Yaz mevsimi bitti sandım. Ama Sonra birden kar yağıyor... lapa lapa...
sonra bunun geçici olduğunu anladım... Yaz Fırtına esiyor... karları savuruyor.
mevsimi sıcaklığını sürdürecekti... Bilmez miyim bir düş bu... geçip giden yıl-
Yaz mevsimi, tamam gün senin günün, lar içinde belki hiç yapamayacağım.
ama on beş gün sonra görürüm seni dedim. Dört bir yanı dağlarla çevrili...
Lapa lapa yağan kar... sonra fırtına... bili-
10 Ağustos Pazartesi yorum hepsi düş bunların... hepsi...
Bir zamanlar Osman Bölükbaşı vardı... Geçip gitti yaşam değilse...
gençler bilmez, politikacıydı Bölükbaşı...
Akıp giden zaman içinde nerden aklıma 12 Ağustos Çarşamba
düştü Osman Bölükbaşı... Uykusuz geçen bir gecenin sonunda gö-
Şöyle bir sözü vardı Bölükbaşı’nın “Yaş- rülen bir düş... Bir orman... uğuldayan ağaç-
lılıkta üşütmeyeceksin... bir de düşmeye- lar... sulusepken bir kar...
ceksin...” Aç kalmışım... susuz kalmışım... düştüm
Biliyor musunuz.... onbeş gün önce... bir paramparça...
sabah düşüverdim... yüzükoyun... dizlerim Bir yerlerden geliyorum... bilmediğim
yaralandı... burnum kanadı... uzak bir yerden... “Beni dinleyecek biri var-
Onbeş gün oldu... anca kendimi toparla- dır bu ormanda” diyorum.
yabildim... Kim dinleyecek beni... Niye dinleyecek...
İş düşmekle kalmıyor... sayrılarevi... dok- Kime ne anlatacağım...
torlar... Bilmiyorum... hiçbir şey bilmiyorum. İçim
Bunaltan hava da ayrı bir sorun. dolu ama... dopdolu... nasıl anlatsam...
Geçen gün, derginin koridorunda bir bi- İşte orman... işte uğuldayan ağaçlar...
siklet gördüm... bütün duygularım kabardı. Her düş gibi orman düşü de kısa sürdü...
Bisikletle dağları, ovaları aşmak istedim. Uyandım...
Bir süredir sıcaktan uyu-
yamıyorum. Saat 6.00’da...
doğru balkona... Bir şey mi
var balkonda, hiçbir şey yok...
Balkondan doğayı izliyo-
rum... sessizliği yaşıyorum...
sessizliği kokluyorum.

14 Ağustos Cuma
Bu tarihten başladı... sı-
caklıklar 1 derece iniyor...
Böylece biz eskiler deriz ya,
Ağustos’un yarısı yaz, yarısı
kış.
Osman Bölükbaşı Kışa giriş... soğuklar...
yağmurlar... esip duran yel...

62 Ağustos / 2020
Hiç belli olmaz... bakarsınız, karlı bir gün, lü ilerici ve demokratik hareketi barındırması
yollara düşerim... gereken, işçi hareketlerinden, çevre grupla-
Diyelim kış geldi... göz gözü görmez fırtı- ra, azınlık hareketlerinden öğrenci hareket-
nalar... yağmurlar... soğuklar... peki ben ner- lerine uzanan küresel ve yatay örgütlenmiş
deyim... yaşıyor muyum bakalım. bir ‘hareketler hareketi’.
Bu yaz birkaç kez burun buruna geldim İkinci örgütlenme
ölümle... Naturam sağlam çıktı da sıyrılabil- “Küresel sol’un ideolojik olarak netleşmiş
dim. hem yerel hem de küresel düzeylerde dikey
Ama gün oldu, yoruldum. bir şekilde örgütlenmiş bir örgüt olmalı.”

16 ağustos Pazar 17 Ağustos Pazartesi


Bugün Birgün gazetesinde okudum, or- Doç Dr. Şahan Savaş Karataşlı bugün
dan aktarıyorum. Söyleşiyi yapan kişi solun özne olamadığını söyledi... Sol, özne
Oğuzcan Ünlü. olamadı, buna karşılık sağ özne oldu...
Söyleşi yapılan kişi Kuzey Karolina Üni- Şimdi durum bu.
versitesinden sosyolog Doç. Dr. Şahan Sa- Karataşlı solda iki tür örgütlenmeyi savu-
vaş Karataşlı. nuyor.
Karataşlı’ya göre “Küresel sol ne yerelde İlk örgütlenme için verdiği örnek şu.Bu
ne de uluslararası düzeyde bu duruma mü- örgütlenmeye yatay diyor “Bu yatay hare-
dahale edebilecek bir özne haline gelemedi.” ketlerin amacını Karl Marx, Birinci Enternas-
Buna karşılık otoriter, sağ radikal dinci yonel’de belirliyor.”
hareketler, solun yerini aldı. İkinci örgütlenme dünya partisi biçiminde.
Karataş, küresel sol için iki farklı örgüt- Peki, devrim olası mı, olasıysa nerede.
lenme öneriyor. Buna yanıt şöyle “21. yüzyılda bu kıvılcıma
“Bunlardan ilki diyerek” içerisinde her tür- sebep olabilecek toplumsal hareketin coğ-

Ağustos / 2020 63
rafyasını olduğu gibi kompozisyonunu da açıklamada fazla söze gerek bırakmadan
önceden kestirmek mümkün değil.” insanlığın kurtuluşunu hedefliyor. Sosya-
Bu görüş devrimi olanaksız görmüyor... lizmi büyük bir sanat eseri olarak adlandır-
toplumsal hareketlerin diyalektiği kıvılcımı sak ki öyledir. Biz sanatçılara düşen görev
başlatabilir. bugünün koşullarında ancak Önsöz yaza-
bilmektir. Bugün yazdığımız hikaye, öykü
18 Ağustos Salı ve romanlar, oynadığımız oyunlar, söyledi-
Türk sol hareketi özne olmak için kolla- ğimiz şarkılar sözlerimizin hem maddi hem
rı sıvadı mı... Görünen şu. Kollar sıvanmış de manevi alt yazısının sunduğu muzazzam
değil... Buna karşılık sağ, kolları sıvamış du- olanaklarla yaratıcılığımızın birer Önsöz’ü
rumda. olacaktır.”
Birgün gazetesinden aktarıyorum. “Ta-
rikat liderinden müritlerine çağrı. Uşşaki 21 Ağustos Cuma
Cemaati Şeyhi Fatih Nurullah, müritlerine Bugün yine sayrılar evindeyim... Berrin
devletin kontrol mekanizmaları içerisinde ol- Taş, kan iğnesi alacak benim için. Kan iğ-
maları yönünde çağrı yaptı.” nesi herkese verilmiyor... İğneyi almak için
Devletin denetim merkezlerinde olmayı kanın belirlenmesi gerekiyor.
savunuyor tarikat şeyhi... Sayrılarevinde yaşadıklarım... Emekçi
Şöyle diyor. Merkezde olunmazsa ne Osman yorulmamam için tekerlekli iskemle-
idüğü belirsizler işbaşına geçiyor. Bu müslü- ye oturttu beni.
manlarda sıkıntı yaratıyor. Dikkatli bir sürüşle kan alım yerine götür-
Söylenecek söz yok. Herşey çok açık. dü.
Kan alım merkezindeki emekçi kan alma
20 Ağustos Perşembe işlemine başlarken “Cengiz Bey acırsa söy-
Türkiye’de sanat-yazın-kültür dergileri çı- leyin” dedi...
karıyoruz diye sermaye sınıfının goygoycu- Bu incelikli davranışlar etkiledi beni...
luğunu yaptılar... yapıyorlar... Ağlamak geldi içimden... oysa kan alım
Bu goygoycu yapı, dağıtım kanallarıy- işlemi sıradan bir olaydı benim için...
la denetim altında tutar yazın dünyasını... Nelere katlanmıştım bu sayrılarevinde.
Bu durumda bir yazar adayı n’yapmalı... ya
goygoycu takıma girecek ya da buna karşı 24 Ağustos Pazartesi
çıkacak... Ne idüğü belirsiz bir kurum.... İstanbul
Goygoycu takıma karşı mücadele etmek Kültür Konseyi... İstanbul Belediye Başkanı
için köklü bir sosyalist kültür zorunludur. Bu kültürü ne sanıyor...
kültür sağlam bir inançla, sağlam bir inatla Örnekse Hasan Bülent Kahraman bu
pekiştirilmelidir. Değilse kısa sürede tükenir konseye üye seçiliyor.
gidersin. Kim seçiyor. Belediye Başkanı seçiyor.
Şimdi bunları niye söylüyorum. Önümde Bin yıl düşünsem böyle bir konseye üye
Önsöz adlı bir dergi duruyor. seçmem, aklıma düşmez.
Önsöz bir 15 yıldır mücadelesini sürdü- Soru. Bunların aklına nerden düşüyor.
ren sosyalist bir kavga dergisi... Belediye kültür oluşturabilir mi.
Genel Yayın Yönetmeni Songül Yücel, Soru. Oluşturacağı kültür nasıl bir kültür-
şöyle diyor, “Önsöz bizim varlık nedenimizi dür.

64 Ağustos / 2020
l
nsancıl yayınları

BERRİN
TAŞ
Cah t Sıtkı Tarancı
Z ya Osman Saba

Anma Etk nl ğ 21.06.2016

Karşılıksız, çıkar gözetmeks z n


kurulan b r arkadaşlık...

Asıl başarı göçüp g tt kten sonra


ardında b r eser bırakab lmekt r...

CENGİZ
GÜNDOĞDU
Güngör Gençay

Anma Etk nl ğ 21.04.2016

O sofra z h nsel bakımdan


çok varsıl olurdu...

Türk ye Sosyal st Hareket ndek


estet k nsan yoksunluğu...

y l l l
ISSN 1300-4158

. de .com

9 771300 41 500 9 01

You might also like