Professional Documents
Culture Documents
Mark Twain - İnsan Nedir PDF
Mark Twain - İnsan Nedir PDF
dedalus
MarH rwatn
--
nsan
Nedir?
Tü.r.kç�,d.�..l.lk.kş.z. !
lngllizce Aslından Çeviren
Utkan Atbakan & Gamze Keskin Vurdakurban
2. Baskı
nl
dedalus
1 1
Bir yayınevi, bastığı © Dedalus Kitap - 2015
hitaplarla değil,
basmadığı hitaplarla Yazar: Mark Twain
yayınevi olur. Orijinal Adı: What is man?
Kitabın Adı: İnsan Nedir?
dedalus
-
www.dedaluskitap.com
Tel: +90 212 513 03 43 • Faks: +90 212 513 03 44
İNSAN NEDİR?
MARKTWAIN
fll
dedalus
1 1
MarkTwain
7
kü çevrelerindeki insanların onları kınamalarından korktular (ve
kınamalara katlanamadılar). Ben niçin yayınlamadım? Sanırım
beni de aynı sebep engelledi. Başka sebep bulamıyorum:'
***
8
değer manzumesinin dış etkiler tarafından belirlendiğini kabul
ediyor. İnsanın pek övündüğü eylemlerinin, yapıp etmelerinin
arkasında çok temel bencil bir güdü bulunduğunu, yapılan ha
yır işlerinin, özverilerin hiç de sanıldığı gibi ulvi niyetlerle değil,
tümüyle bencil saiklerle güdüldüğünü varsayıyor. Özetle, ' İnsan
nedir?' sorusuna cevaben, Ecce Homo! diyor.
Öte yandan, Mark Twain'in İnsan Nedir?'deki hedefinin, in
sanın özüne ya da insan doğasına ilişkin nihai bir açıklama ge
tirmek olmadığını düşünüyoruz. Amacının, daha ziyade, insanın,
kendisini doğanın ve doğadaki herşeyin karşısında ölçüsüz, had
siz hudutsuz bir küstahlıkla konumlandırışını, insanın naif kibrini
vurgulamak olduğunu söylemek akla yatkın geliyor. Böylece, in
sanlık onuru, insan haysiyeti, insan hakları gibi kavramları çoğu
zaman pek temelsiz, pek insanca kullandığımızı, içi boş bir şekil
de ve ezbere telaffuz ettiğimizi bizlere hatırlatıyor. Üstelik bunu
oldukça zarifçe ve hiç de karamsar olmayan bir şekilde, neşeyle
yapıyor. Böylece bu vurgunun tipik bir ahlak öğretmeninden
beklenebileceği gibi buyurgan bir havada ya da riyakarca bir te
vazu ile değil, başta kendine karşı dürüst bir tavırla ve gerçekçi
bir had bilirlik ile yapıldığı izlenimini ediniyoruz.
***
9
yı adet edindiği Amerikan halk ağzını ve deyişlerini de elimizden
geldiği kadar dilimize yansıtmaya çalıştık. Böyle olmakla birlikte,
elinizdeki çevirinin elbette pek çok kusuru vardır. Zira ne Twain'in
oluşturduğu söylemi yeniden oluşturma ve Türkçeye uyarlama,
ne de Amerikan-İngilizce söylenmiş sözleri layıkıyla Türkçe söy
leme iddiasını taşıyamıyoruz. Öte yandan, Twain'e söylemediği
şeyleri söyletme ya da onun söylediği şeyleri inkar etme yollu bir
kusur işlememiş olduğumuzu gönül rahatlığıyla kabul edebili
yoruz. Bunların değerlendirilmesini ise yalnızca okuyucuya de
ğil, aynı zamanda Twain'in eserlerinin müstakbel çevirmenlerine
bırakıyoruz.
Mark Twain'in eserleri, içerikçe en hafif olanları dahi, oku
yucuyu tahrik edici bir nitelik taşır. Başka deyişle, onun eserleri
okuyucunun yerleşik kanılarını hareket ettirmeye, kımıldatmaya,
silkmeye, sarsmaya yönelik fikirler taşıyan eserlerdir. Bu anlam
da, Mark Twain'in İnsan nedir?'de ısrarla öne sürdüğü fikirlerin
de -tıpkı kendisinden önce yaşamış pek çok düşünürün fikirleri
gibi- bugüne kadar birçok kişi ve merci tarafından 'muzır' ya da
'tehlikeli' görülmüş olmaları şaşırtıcı değildir; kuşkusuz öyledir
ler. Fakat tehlikeli olmayan fikirleri kim ne yapsın ki? - Nitimur
in vetitum.
10
Bu sayfa la ra yön e l i k ça l ı ş m a l a r, yirmi beş ya da yirmi
yed i yıl önce başlad ı . Sayfa l a r yed i yıl önce yazı l d ı . O za
mandan beri, y ı l d a bir ya da iki kez o n l a rı inceled i m ve
tat m i n edici b u l d u m . Az önce o n l a rı yeniden inceled i m ve
haki kati söyled i klerinden h a l a tatm i n o l m u ş d u ru mdayı m.
Ş u bat, 1905
11
a. Makina İnsan b. Şahsi Hüner
Y. A.: B u n l a r nerede b u l u n u r?
13
G.A.: Evet, kırılgan ve değersiz bir tane.
Y.A.: Sonra ?
G.A.: Evet.
' İlk kez 1856 yılında Henry Bessemer tarafından kullanılan bir çelik elde
etme yöntemi. (ç.n.)
14
Y.A.: Fakat b u n u taşta n ya p ı l m ı ş makina için söyleye
meyiz herhalde?
G.A.: Hayır.
Y.A.: Neden o l m a s ı n ?
15
yi içerir-fa kat b u n u n ya n ı nda, kad i m jeoloj i k çağlar boyu
birikmiş olan pek çok s ü lfü r, taş ve enge l l eyici başka ka
l ıtsa l öteberi d e içerir-gel biz b u n l a ra önyarg ı l a r d iyel i m .
Kaya n ı n içindeki hiçbir şeyin ne sökü p atma gücüne n e d e
sökü p a t m a k için h e r h a n g i b i r arzuya s a h i p olduğu önyar
g ı l a r. B u söyled i ğ i m i bir kena ra yazar m ı s ı n ?
16
eğ itimi nden ve çevresinden kayna k l a n a n s ı n ı rl a ra sa h i ptir.
Bu meta l lerin her birinden m a kina l a r inşa ede b i l i rs i n ve
her biri de işleyecektir; fa kat zayıf olandan, g üç l ü o l a n ı n
yaptığı i ş i n ayn ısını beklemem e l i s i n . Her d u rumda, en iyi
son u ç l a rı elde ede b i l m ek için, meta li, ona engel olan ön
yarg ı l a rd a n yetiştirme yoluyla -eritme, rafi n e etme ve
benzeri yo l larla- kurta r m a l ı s ı n .
G.A.: Ş i m d i, i nsana va rd ı n m ı ?
Y.A.: Bu, oldukça doğal bir fi kir -as l ı nda kaç ı n ı l maz
bir fikir- fa kat bu fi krin şeki llend i ğ i ma lzemeleri yarata n
sen değ i l s i n . O m a lzemeler yüzlerce kitaptan, yüzlerce ko
n u şmadan ve yüzyı l l a rd ı r ata l a r ı n ka l pleri ve bey i n l erinden
sen i n ka l bi ne ve beynine akan d ü ş ü nce ve h i s akı ntı l a rın
dan b i l i nçsizce top l a n a n d ü ş ü ncelerden, izlenimlerden,
hislerden gelen öteberi lerd i r. Fikri n i n meydana geldiği
ma lzemelerin en küçük m i kroskobik parça s ı n ı b i l e şahsen
yaratmış değ i l s i n ve şahsen, devşirilen malzemeleri bir ara
ya getirme h ü nerine en küçük ölçüde bile s a h i p old u ğ u n u
iddia edemezs i n . B u , s e n i n z i h i n se l makina a ksa m ı n tara
fından, bu a ksa m ı n yapı yasala rıyla sıkı bir uyg u n l u k i ç i n
de-otomatik olarak ya p ı l m ıştı r. Ve sen bu a ksa m ı ol uştur
m u ş o l m a d ı ğ ı n g i b i , onun üzerinde herhangi bir komutaya
bile sahip değilsin.
G.A.: Bu kadarı da fazla ama. Sana göre, bundan başka
bir fi k i r şeki l le n d i r m i ş o l a maz m ıyd ı m ?
17
Y.A.: Ken d i l i ğ i nden m i ? Hay ı r. Zaten o fikri de kendin
şekillendirmiş değilsin; b u n u sen i n için makina a ksa m ı n
yaptı-otomatik o l a ra k ve b i rd e n b i re, d ü ş ü n ü p ta ş ı n mak
sızın ya da d ü ş ü n meye gerek d uymaksızın.
G.A.: Evet.
Y.A.: Başard ı n m ı ?
18
kasten b i r d ü ş ü n me, çalışma ve okuma kursuna katı l mayı
kafaya koyd u m ve varsay ki başarıyla ta m a m l a d ı m . Bu, bir
dış g ü d ü n ü n işi değildir, ta m a men bana a itti r ve şahsid i r;
zira bu p rojeyi ben o l u ştu rd u m .
Y.A.: Ya ratı l d ı ğ ı za m a n m ı ?
G.A.: H ayı r.
19
dan b i r elma i le geldi. İ nsan beyn i öyle ya p ı l a n d ı rı l m ıştır ki,
her ne olursa olsun hiçbir şey oluşturamaz. Ancak dışarıdan
elde ed i l m i ş m a lzemeyi kullanabi l i r. Sadece b i r makinad ı r
ve otomatik olarak ça l ı ş ı r, i rade gücü i l e değil. Kendi üze
rinde hiçbir komutası yoktur, sahibi de onun üzerinde hiçbir
komutaya sahip değildir.
G.A.: Ta mam, Adem'i boşver; fa kat Shakespeare'i n ya
rattıkları kes i n l i k l e . . .
20
meyecekti. Böylece Shakespeare h i ç b i r şey ü retemeyecek
ti. Türkiye'de b i r şey ü rete b i l i rd i -Tü rk etkilerinin, i l işkileri
nin ve eğiti m i n i n en üst nokta sı nda bir şey. Fransa'da daha
iyi b i r şey ü rete b i l i rd i- Fransız etkileri ve eğit i m i n i n en ü st
noktasında b i r şey. İ ng i ltere'de, o ülkenin idealleri, etkileri ve
eğitiminin sağladığı dış yardımlar a ra c ı l ığ ıyla u l a ş ı la b i lecek
en üst noktaya yükse l d i . Sen ve ben ise dikiş m a kina la rıyız,
başka b i r şey d e ğ i l . E l i m izden gelen ne ise onu i m a l etme l i
yiz; çaba mızı ortaya koyma l ı v e düşü ncesizler, Goblen i m a l
etmed i ğ i m iz i ç i n bizi k ı nadığında b u n u hiç u m u rsa mama
l ıyız.
21
kişiyi, kendini-takdir-etmesi yönünde eğitmek paha b i ç i l mez
bir şekilde değerl i d i r.
G.A.: K i m i n d i r o halde?
') ')
b u n ları gerçekleştiren ka h ra m a n l a ra g ı pta ett i ğ i n i işitme
miş olsayd ı, Adem'in edep hakkı nda sa h i p o l d u ğ u n d a n
daha fazla fi kre s a h i p o l mayaca k v e ces u r b i r k i ş i olmaka
rarı n ı n o n u n a k l ı n a gel mesi asla m ü m kü n o l mayacaktı. Fik
ri oluşturamazdı-fi k i r ona dışarıdan gelmek zorundayd ı .
Böylece, ne za m a n k i cesaret i n yücelti l d i ğ i n i v e korka klı
ğ ı n a laya a l ı nd ı ğ ı n ı işitti, bu o n u uya n d ı rd ı . Uta n d ı . Belki d e
sevg i l isi b u rn u n u havaya d i kerek dedi k i , " B a n a sen in b i r
korka k o l d u ğ u n söyle n d i !" Hayatında yen i b i r sayfa açan,
adamı n kendisi değildi- sevg i l isiydi bunu onun için ya
pan. Adam bu h ü nere s a h i p m i ş gibi caka satmama l ı d ı r
b u o n u n h ü neri d eğ i l d i r.
23
dan g e l m i ş olacakt ı r. Viktorya Haçı'nın4 ü rettiği ka h ra m a n
sayısı daha fazlad ı r . . .
Y.A.: Neden o l m a s ı n ?
(ç.n. )
24
G.A.: Ne o l a ğ a n d ı ş ı b i r fi k i r! Özveri ne o lacak bu d u
rumda? Lütfen b u n u ceva p l a .
Y.A.: Özveri n e d i r ?
Y.A.: Mesela?
27
Y.A.: B u n u sana d ü ş ü n d ü ren ned ir?
'Hl
beş sente! Wa l l Street5 ken d i s i nden uta n m a l ı . Eve dönüş
yol u nda da y ü reği neşe dol u yd u ve şa kıyord u-kar üstüne
kar! Ada m ı yaşlı kad ı n ı n ya rd ı m ı n a koşmaya iten güdü -
önce l i k l e- kendi içini ferah/atmaktı; ikinci olara k, kadının
ızd ı r a b ı n ı d i n d i rmekti. Sence i ns a n l a r ı n eyle m l eri tek b i r
merkezi, deği şmez v e değişti rilemez g üd üd e n mi, yoksa
b i r g ü d ü l e r çeşit l i l i ğ i nden mi kayna k l a n ı r?
Y.A.: Evet.
Y.A.: Ö rneğ i n ?
29
e l e a l a l ı m. Barışı seven ve acıdan çeki nen bir adam, g üze
l i m evi n i ve ağlaşan a i lesini bı rakıp, ken d i s i n i mertçe açlı
ğa, soğuğa, yara l a ra ve ölüme atıyor. B u d a m ı iç ra hatl ığı
a rayı ş ı ?
G.A.: Evet.
Y.A.: Evet.
Y.A.: Evet.
30
Y.A.: Alexa nder H a m i lton bariz şekilde i l keli b i r adam
d ı . Düello yapmayı ya n l ı ş ve d i n i n öğretilerine aykırı b u l u r
d u-fa kat toplum kanaatine riayet ederek b i r d ü e l lo yaptı.
Ailes i n i içte n l i kle seviyordu, fakat top l u m u n onayı n ı satın
a l m a k için o n l a rı hai nce ya l n ı z b ı ra ktı ve yaşa m ı n ı heba etti;
öyle ki, budala b i r d ü nyayl a ters d üşmemek ad ına, a i lesi n i
cimrice, yaşam boyu keder i ç i n d e b ı ra kt ı . Top l u m u n o n u r
standartla rın ı n o a n k i koş u l l a rı içi nde, kavga etmeyi red
detme uta n c ı n ı n izi n i taşıyarak rahat edemezd i . D i n i n öğ
retileri, a i lesine bağ l ı l ığ ı , y u m u şa k ka l p l i l iği, i l keleri, o n u n
iç ra hatl ı ğ ı n ı n yol u n a ç ı ktı klarında t ü m üyle boşa g itti l e r.
B i r i n san iç rahatlığını güvence altına almak için ne o l u rsa
olsun her şeyi yapacakt ı r ve bu a macı ta ş ı m aya n herhangi
b i r eyleme ne zorla n a b i l i r ne d e ikna ed i lebi l i r. H a m i lton'ın
eyle m i n i mecbur kı lan, ken d i i ç i n i rahatlatm a n ı n doğuş
ta n gelen zoru n l u l uğ uydu; tıpkı onun yaşa m ı ndaki diğer
bütün eyle m l e r ve bütü n i n s a n l a rı n yaşa m l a rı nd a ki bütün
eyl e m l e r g i b i . Mesel e n i n çeki rdeğ i n i n nerede yatt ı ğ ı n ı gö
rüyor m us u n ? B i r insan kendi onayı olmaksızın rahat ede
mez. Ne pahasına o l u rsa olsun ve ne feda etmek gereki rse
gere ks i n, bu rahat l ı ğ ı n m ü mkün o l a n en büyük k ı s m ı n ı g ü
vence a l t ı na a lacakt ı r.
31
Y.A.: O n l a r yapıları uyarınca davra n d ı la r. O n l a r i l kele
rine ve kendi a i lelerine top l u m onayı n ı n ü stünde değer
verd i ler. En fazla değer verd i klerini a l d ı l a r ve geri kalanları
b ı ra kt ı l a r. O n l a ra en büyük şahsi ferahlama ve onayı verecek
o l a n ı a l d ı l a r-bu, i n sa n ı n her zaman yaptığı şeyd i r. Top l u m
kanaati b u tür adam ları savaşa gitmeye zorlayamaz. Gitse
ler d a h i, başka sebeplerden ötü rü giderler. Başka iç ra hat
latıcı sebeplerden ötürü.
32
kis kendi uğruna. Sevi l e n m u t l u o l d u ğ u n d a kendisi de m ut
l u d u r-ve b u da o n u n b i l i nçsizce peşinde o l d u ğ u şeyd i r.
33
ler de o n d a n . B u n u n başka bir sebebi yoktur. Ya p ı l a r ı n ı n
yasasına u yarlar.
14
yöne l i k onayı e ks i kti-doğru b i r şekilde ifade etmek ge
rekirse, vicdan aza bı onu yiyip biti riyord u-çünkü adamın
birisini öldürmeyi ihmal etmişti-hem de daha önce hiç
görmed iği b i r a d a m ı . B u yabancı, b i r kavga s ı ra s ı nda Ken
tucky l i a d a m ı n a rkad a ş ı n ı ö l d ü r m ü ştü; bizi m k i n i n a l d ı ğ ı
Kentucky eğit i m i d e bu yüzden yabancıyı ö l d ü rmeyi b i r
görev h a l i n e getirdi. Görevini i h ma l etti-savsa klamayı,
ya n çizmeyi, ertelemeyi s ü rd ü rd ü ve a m a n sız vicda n ı bu
ihmal yüzü nden ona eziyet etmeyi b ı rakmad ı . Sonu nda,
i ç h uzuruna, ra hatlığa ve ken d i onayına kavuşmak i ç i n
yabancıyı b u l d u v e o n u öld ü rd ü . B u müthiş b i r özveri i d i
(özve r i n i n her za m a n ki ta n ı m ı n a uyg u n olara k); zira b u n u
ya pmak i stememişti v e eğer daha k ü ç ü k b i r bed e l l e fera h
lamış b i r ruh v e tasasız b i r zih i n satın a l a b i l seyd i, asla yap
mazdı da. Fakat öyle ya p ı l m ışızd ı r ki, bu fera h l ı k için her
bedeli öderiz-ba şkas ı n ı n ca n ı pahasına olsa b i l e.
G.A.: Az önce eğitilmiş vicd a n l a rd a n ba hsetm i ştin. Bizi
doğru şeki lde yön l endi rmeye yetenekli vicda n l a r ile doğ
madığımız m ıydı kastett i ğ i n ?
Y.A.: E ğ e r öyle doğmuş olsayd ı k, çoc u k l a r v e yaban i le r
doğru i l e eğriyi ayı rt ede b i l iyor o l u rl a rd ı v e b u n u n o n l a ra
öğreti l m esine gerek o l mazd ı.
Y.A.: Evet.
35
G.A.: B u n ları l i steledin m i ?
Y.A.: Evet.
Y.A.: Bekle. Adamı ta rif et. Kendi türünden olan kişiyi ta
rif et. Orada o n l a rı izleyen birisi o l u p ol mad ı ğ ı n ı ya da yalnız
o l u p o l m a d ı k l a r ı n ı belirt.
37
G.A.: B u çok ra hatsız edici. Az önce i ns a n ı n vicd a n ı n ı n
doğuştan b i r a h l a k yarg ı cı v e a m i r i olmad ı ğ ı n ı , öğ reti m ve
eğitim görmesi gerektiğini söyled i n . Ş i m d i , b i r vicda n ı n
uyuşuk ve m i s k i n h a l e gelebileceğ i n i d ü ş ü n se m de, ya n l ı ş
yola sapacağ ı n ı s a n m ıyoru m; eğer uya n d ı racak o l u rsan . . .
KÜÇÜ K BİR ÖYKÜ
39
İ ma n sız a d a m ı n yüreği yaptığı ndan ötü rü pişma n l ıkla
dolmuş ve adam d e m i ş ki:
40
dert o l d u ki, çocuğun d i n i ne yönel i k gadda rlığını ortadan
ka l d ı rd ı ve çocu k ile a n ne s i n i n hatrı için bu dine önce m ü
samaha l ı , daha sonra da nazikçe ba kmasını sağlad ı . Sonun
da ken d i s i n i bu dini i n ce lerken buldu. O andan itibaren,
kaza n d ı ğ ı yen i eğ i l i mde istikra r l ı ve hızlı bir gelişim gös
terd i . Dini bütün bir H ri stiyan oldu. Ve o za man, ölüm dö
şeğ inde o l a n çocuğun i m a n ı n ı ve kurtu l u ş u n u ça l m a ktan
d uyd u ğ u pişma n l ı k her za m a n kinden daha şiddetl i oldu.
Ona h i ç ra hat yüzü göstermedi, h i ç h uzu r vermedi. Rahata
ve h uzu ra ermek zorundaydı-doğanın ka n u n u bu. B u n u
e l d e etmek için tek b i r yol v a r g i bi göründü; kendisini teh li
ke içinde olan ru h ları kurtarmaya adaması gerekiyord u. Bir
misyoner oldu. Hasta ve çaresiz d u r u mdayken, pagan b i r
ü l keye vard ı . Ora n ı n yerl i s i olan d u l bir kad ı n o n u m ütevazı
evine kab u l etti ve bak ı m ı n ı yaparak sağ l ı ğ ı na kavuşması
na ya rd ı mcı oldu. Derken kad ı n ı n genç oğ l u u m utsuz b i r
hasta lığa ya kalandı v e bizim m i n nettar m i syoner, kad ı n ı n
çocuğu tedavi etmesine ya rd ı m etti. B u rada d a h a önceki
çocuğa yaptığı ya n l ı ş l ığı kısmen d üzeltebileceği ilk fırsa
tı yaka l a m ı ştı; bu çocuğ u n sahte ta nrılara yönel i k a ptalca
inancını yok ederek ona değerli b i r hizmette b u l u nacaktı.
Bunda başa r ı l ı da oldu. Fakat ölmek üzere olan çocu k son
a n larında ona serzenişte b u l u n a ra k demiş ki:
41
i mansız a d a m ı n yüreğ i yaptığ ı n d a n ötürü pişma n l ı k l a
d o l m u ş v e d e m i ş ki:
G.A.: Nedir o?
4?
KENDİSİNE acı vermesiydi; gökkubbenin altındaki başka hiç
bir sebep değil . . . Vicd a n ı mız başka larına verilen a c ı n ı n hiç
fa rkına varmaz, ta ki bize de acı verd i ğ i b i r n oktaya ulaşana
dek. istisnasız her o l ayda, b i r başka s ı n ı n acısına ta mamen
ilgisizizd i r, ta ki onun çektiği acı bizi ra hatsız edene dek.
N ice i m a nsız, o H ristiyan annenin üzüntüsünden ra hatsız
ol mazd ı . B u n a i na n m ıyor m us u n ?
43
Ne isek o o l u ş u m uzu t ü m üyle bu g ü d üye borçl uyuz. O bi
zim nefesim iz, ka l b i m iz, ka n ı m ız. O bizi ha rekete geçiren
b i ricik m a h m uzum uz, kı rba c ı m ız, üve n d i re m iz, yegane
d ü rtücü g ü c ü m üz; ondan başka sına sa h i p değiliz. O ol
masa sadece ha reketsiz görüntüler, cesetler o l u rd u k; h i ç
kimse hiçbir ş e y yapmazdı, h içbir i l e rleme o l mazdı, d ü nya
o l d u ğ u yerde ka laka l ı rd ı . Bu m uazzam g ücün ismi geçti
ğ i n d e sayg ı d u ruşuna geçmel iyiz.
G.A.: İ kna o l m a d ı m .
44
111
Konuyla İlgili Örnekler
G.A.: Evet. N iç i n ?
45
Y.A.: Bekle. Söyleyeceğin şeyi ta rt ı ş m a m ızın o k ı s
m ı n a g e l i n ceye kadar u n utma-ya rına ya da ertesi g üne
kad a r mesela. Ş i m d i, az önce h iç b i r eyl e m i n h i ç b i r zaman
(önce l i kle) iç fera h l atma g üd üs ü n den başka b i r vesilesiyle
doğmadığı yön ü ndeki önerm em i d ü ş ü n üyord u n . Araştır
m ı şsın. Ne b u l d u n ?
46
ver m i ş. O n u n l a alay etmişler fa kat o, bu a l ayları sevinçle
karş ı l a m ış, zira b u n l a ra Mesih'in büyük davası için katla
n ıyormuş. Z i h n i m i kuşku l a rla öylesine d o l d u rd u n ki, t ü m
b u n l a rı n a rd ı nda şaibeli b i r gizli g ü d ü b u l mayı bekl iyor
d u m s ü rekli; fa kat m e m n u n iyetle söyl üyorum ki b u l mayı
başa ra m a d ı m . B u adam görevi n i n fa rkına va r m ı ş ve görevi
aşkına ken d i s i n i fed a etm i ş ve görevi n yükünü omuzlam ış.
Y.A.: B u kad a r ı n ı mı oku d u n ?
G.A.: Evet.
G.A.: Eh-evet.
47
G.A.: Evet.
G.A.: Yatı r ı m ?
48
l ü k b i r kara oyn a d ı . Bu b i r kumardı-"ku m a r fi ş i " yeri ne
a i l e s i n i öne s ü rd ü . Fa kat g e l oyu n u n nasıl s o n u ç l a n d ı ğ ı n a
b i r baka l ı m . Belki kend i s i n i fed a ediyo r m u ş g i b i bat ı l b i r
i na n c ı n etk i s i a lt ı n d a a i l e s i n i M e s i h'in dava s ı n a pek soy l u
b i r şeki l d e fed a etm e s i n e n e d e n o l a n a s ı l g i z l i g ü d ü n ü n,
gerçek g ü d ü n ü n izi n i s ü re b i l i riz. B i raz d a h a okuya ca ğ ı m ...
İ şte b u ra d a ! Er ya d a geç ken d i n i açığa ç ı ka rtaca ktı. Ada m
Doğ u -Ya ka s ı 'n d a k i ayak ta k ı m ı n a b i r m üddet vaaz ver m i ş,
sonra s ı nd a o d u ncu ka m pl a r ı n d a k i sıkıcı, b e l i rsiz ya ş a m ı
na "kalbi kırık, gururu incinmiş" b i r h a l d e g e r i dön m üş. N i
ç i n ? Mesih, ki o d u n c u her şeyi ya l n ız O n u n i ç i n y a p m ı ş,
ada m ı n ç a ba l a r ı n ı ka b u l etm e m i ş m i ? O l u r şey d e ğ i l , b u
ayrı ntı gözden kaçmış, ona d eğ i n i l m e m i ş b i le; sözü n ü
etti ğ i m g ü d ü n ü n b i r g e rekçe o l a ra k o rtaya ç ı kt ı ğ ı o l g u
su t ü m üyle u n u t u l m uş! O h a l d e sorun ne? Kita b ı yaza n
ha n ı m 1 1 old u kça m a s u m b i r şekilde ve b i l i nçs izce b ü t ü n
mesel eyi açığa vu ruyor. Sorun şuyd u : B u a d a m yoks u l l a ra
sadece vaaz verdi; Ü n iversite H a reket i 'n i n yapacağı tarzda
bir i ş d eğ i l bu; H a reket, b u n d a n d a h a büyük ve d a h a iyi iş
lerle uğraşır ve ş u yavan S e l a m et-Ord u s u 1 2 belagatine d e
p e k hayran d e ğ i l d i r. H a reket, H o l m e'e k a r ş ı ki b a rd ı -fa kat
mesafe l iyd i . Onu e l üstünde tutmad ı , bağrına b a s m a d ı .
"Şereflendirilmeye, övü l m eye, minnetle onaylanmaya dair
bütün hayalleri mahvoldu-" Kim ta rafı n d a n m a hved i l d i ?
M e s i h m i ? Hayır; M e s i h'ten söz ed i l me m i ş . Ki m ta rafı n d a n
o h a l d e ? "Yoldaşları" ta rafı nd a n . Onayl a n m ayı n e d e n i ste
d i ? Ç ü n k ü i ç i n deki Efe n d i böyle isted i ve a ks i h a l d e mem-
11
The Strength of the Hills: A Novel ki tabının yazarı Florence Wilkin
son kastediliyor. ( ç .n.)
49
n u n o l mayacaktı. Yu ka r ı d a ki a l ı ntıda v u rg u la n a n c ü m le,
peşinde old u ğ u m uz s ı rrı, y a n i, gözden uza k ve takd i r gör
m e m i ş bu Ad i rondack o d u n c u s u n u , a i l e s i n i fed a etmek
ve din m ü cadelesi vermek i ç i n Doğu Ya kas ı 'na g itmeye
iten a s ı l g ü d üyü, gerçek g üd üy ü açığa ç ı ka rıyor-sözü n ü
ettiğ i m a s ı l g ü d ü b u yd u i şte, ya n i : Adam, içindeki büyük
yeteneği o n u önemsemeyen bir dünyaya göstermek ve
övg ü kaza n m a k i ç i n g i tti. Seni d a h a önce uya rd ı ğ ı m g i bi,
b u b i ri c i k yasad a n , b i ri c i k g e rekçeden kayn a k l a n m ayan
hiçbir eylem yokt u r. Fa kat l ü tfen b u yasayı ben öyle söy l ü
yor u m d iye k a b u l etme; sen d e ken d i b a ş ı n a öze n l e i rde
le. N e za m a n özveride b u l u n u l m u ş b i r eylem, ya d a görev
aşkı i ç i n yerine g eti ri l m i ş b i r görev h a k k ı nda b i r şey oku
san ya d a i ş itsen, onu parça l a r ı n a ayır ve gerçek gerekçeyi
a ra . O, her za m a n orada d ı r.
50
Y.A.: Bu geleneğin h i ç ca n ı n ı s ı ktığı, seni rahatsız etti-
ği, s i n i rl e n d i rd i ğ i o l d u m u ?
G.A.: E h , evet.
G.A.: E l bette.
Y.A.: N i ç i n e l bette?
51
b i r acı i l e ayrı l ı rız ve bütün kal b i m izle geri d ö n m ü ş o l m a
yı, böylece doğru o l a n şeyi, doğrudan da fazla olan şeyi,
cömertçe olan şeyi ya pmış olabil meyi d i l e riz. B u g ü d üde
ken d i menfaatine i l işkin herhangi b i r şey b u l ma kta zorla
nacağ ı n ı d ü ş ü n üyoru m.
G.A.: Hayır.
52
hesap yapıyor ve ta h m i n d e b u l u n uyors u n ve başka l a r ı n a
d a n ı ş ı p o n l a r ı n görüşlerini a l ıyorsun v e b u d u ru m, geceleri
uyku n u berbat ed iyor ve g ü ndüz vakti de seni perişan ed i
yor ve sağı sol u seyrediyormuş g i bi yapıyorken de s ü rekli
olarak ta h m i n üzerine ta h m i n d e b u l u n uyor, endişelen iyor
ve sefil o l uyors u n .
53
Y.A.: O durumda ken d i n i nasıl h i sseders i n ?
G.A.: Pişma n l ı k d uya rım.
G.A.: Neymiş o?
G.A.: Ne söyled i n o h a l d e ?
55
G.A.: Berke/ey Kalesi olayı n ı ele a l a l ı m .
Y.A.: N iç i n ?
57
içini fera h latmak zoru ndadır-başka ça resi yokt u r. O, gö
revi görev aşkı için yeri ne geti remeyecekt i r, zira böylesi,
içini fera h l atmayacaktır; içini fera h l atmak onun birinci he
defi d i r. B u görev, diğer bütün görevlerden önce g e l i r.
58
EGİTİM
iV
Eğitim
61
Y.A.: N a s ı l o l m u ş da Presbiteryen olacakları tutmuş
da Cemaatçi o l m a m ışlar? Ve Cemaatç i ler niçin Ba ptist ol
m a m ı şl a r? Ba ptistler niçin Roma Kato l iği, Roma Kato l i kleri
niçin Bud ist, Bud istler niçin Qua ker, Quakerlar niçin Epis
kopal, Epi skopa l le r n iç i n M i l lerci, M i l lerc i l e r n i ç i n H i ndu,
H i n d u l a r n için Ateist, Ateistler niçin S p i ritual ist, Spiritua
l i stler niçin Agnostik, Agnostikler niçin Metod i st, Meto
d i stler n için Konfüçyusçu, Konfüçyusç u l a r n i ç i n Ü n iteryen,
Ü n iteryenler niçin M u ha m medi, M u ha m m ediler niçin Kur
t u l u ş Savaşçısı, Kurt u l u ş savaşçı l a rı niçin Zerd üştçü, Zer
d üştçüler n i ç i n H ri stiya n B i l imci, H ristiyan B i l i mciler n için
Mormon -vesa i re- o l m a m ı şlar?
62
rastl a m ı ş d eğ i l i m . S a n ı r ı m öyle biri d ü nyaya h i ç gelmedi.
Fakat Ha kikat Arayışında (ka l ıcı) o l d u ğ u n u zanneden, ta
mamen sa m i m i b i rçok i nsana rastla d ı m . B u i n s a n l a r öze n l i,
ısrarlı, d i kkatli, i htiyatl ı, deri n l i k l i b i r şeki lde, m ü kemmel b i r
d ü rüstl ü k v e i y i aya rla n m ı ş b i r yargı g ücüyle aradılar -ta
ki Haki kati sorg u suz sual siz b u l m u ş o l d u klarına i na n d ı kları
ana dek. Arayışın sonuydu bu. İ nsan, yaşa m ı n ı n geri kala
n ı n ı, H a k i kati n i hava koş u l la rı n d a n koru m a s ı n ı sağ layacak
çatı k i re m itleri a rayarak geçi rd i . A ra d ı ğ ı şey politik Hakikat
id iyse, o n u yeryüzünde i nsanları yöneten yüzlerce politik
kutsa l kitaptan birinde ya da ötekinde b u l d u; eğer a rad ı ğ ı
şey Yega ne Hakiki Din idiyse, o n u piyasadaki ü ç b i n tane
s i içinden birinde ya da diğerinde b u l d u . Her h a l ü ka rda,
Haki kati b u l d u ğ u za m a n aramayı bıraktı; fa kat o gü nden
son ra, b i r eline lehim a l eti ve d i ğer eline ka l ı n ca b i r sopa
a l a ra k, h a k i katinin sızd ı ra n yerle r i n i yamadı ve kendisi
ne karşı çıkanları ikna etti. Sayısız Geçici Haki kat Arayıcısı
yaşa m ı ştı r-sen ka lıcı olanını h i ç i şittin mi? Böyle b i r kişi,
insanın doğası gereği i m kansızd ı r. Böyle ol ma kla b i r l i kte,
biz kon u m uza geri döneli m-eğitim; eğiti m i n t ü m ü öyle
ya da böyle bir dış etki sonucud u r ve ilişki de b u n u n en
büyük kısmını o l u şturur. B i r i n s a n ı n d ı ş etkiler tarafı nd a n
o l u şturulduğu şeyden başka b i r ş e y o l ması asla m ü m k ü n
deği l d i r. İ nsanı y a alça ltacak yönde eğitirler y a da o n u yük
seltecek yönde eğitirler-ama eğitirler; sürekli olara k o n u n
üzerinde ça l ı ş ı rlar.
63
gereken tek şey yaşam orta m ı n ı-ilişkilerini değişti rmekt i r.
Fakat b u n u yapma g ü d ü s ü ona d ışarıdan gelmek zoru n
d a d ı r- b u n u amaç edinerek, bu g ü d üyü kendisi o l u ştu
ra maz. K i m i za m a n pek küçük ve rastlantısal bir şey ona
bu i l k itici g ü d üyü verebi l i r ve ona yen i bir fi kirle deva m
edeceğ i yen i b i r yol aça bi l i r. B i r sevg i l i n i n laf a rasında söy
lediği, "Senin korkak o l d u ğ u n u söyl üyorlar" sözü, beklen
medik bir şekilde, savaş a l a n ında fi l izlenmesi, çiçeklen me
si, serpil mesi v e n i hayet hayret verici b i r meyve vermesi
m ü mkün bir toh u m a su verecektir. İ n s a n l ı k ta ri h i böyle
rastlantılarla d o l u d u r. Rastlantı sonucu bir bacağın kırıl ma
sı, d insiz ve hayasız b i r askere d i n i etkilerde b u l u n m u ş ve
ona yeni b i r ideal s u n m uştur. Bu rastlantı, Cizvit Ta ri kati'nin
doğmasına neden o l m u ş ve bu tari kat iki a s ı rd ı r tahtları
yeri nden oynatmakta, yürütülen politika l a rı değiştirmekte
ve başka m uazzam işler hal letmektedi r-ve böyle deva m
da edecektir. Şans eseri b i r kitap ya da gazetede b i r pa
ragraf okumak, bir i n sana yen i bir yol aça b i l i r ve onu eski
i l işkilerini terk etmeye ve yeni idealine sempati ile yaklaşan
yeni i l işkiler a ra maya sevk ede b i l i r: Ve son u ç, bu a d a m ı n
ya şama b i ç i m i n i b ütünüyle değişti rebi l i r.
G.A.: Ned i r o?
G.A.: Ya p m ıyorlar m ı ?
64
aynı ka rantina a l a n ı na koyuyorlar. Demek i ste d i ğ i m, ace
m i le r ile tasd i k l i suçl u l a rı aynı yere koyuyorlar. Eğer insan
doğal o l a ra k iyiye meyi l l i ol sayd ı, böylesi iyi o l u rdu; fa kat
iyiye meyi l l i değil ve dolayısıyla bu ilişki, acemi leri i l k h a p
sed i l d i kleri za m a n o l d u k l a rı nd a n daha kötü h a l e getiriyor.
Bu d u r u m bazen, n i speten m a s u m o l a n la ra çok sert b i r
ceza veri l mesine neden oluyor. B i r a d a m ı a sıyorlar-ki çok
üstü n körü bir ceza bu; fa kat bu ceza, a d a m ı n a i l es i ndekile
rin ka l b i n i kı rıyor-ki bu ağır b i r ceza. Ka r ı s ı n ı döven bi risi
n i ra hatça h a psed iyor ve besl iyorlar, fa kat adamın masum
eşini ve a i lesini açlığa terk ediyorlar.
65
G.A.: Senden daha bilge b i r gözlemci şu olguyu d i l e
getirmişti : "Dü rüst b i r insan, Ta nrı'n ı n en soy l u i ş i d i r:'
G.A.: Evet. A n n e m .
Y.A.: O n u seviyor m us u n ?
67
G.A.: Ah, sevmekten de fazlası!
69
G.A.: Evet.
G.A.: Evet.
G.A.: Açıkla.
71
b i r eğitim-en iyi ve büyük işlevi, ne za m a n öğrencisine
b i r tatm i n s u n sa, başka l a rı n ı n da i k i nci elden yarar sağla
masını istemek olan b i r eğitim.
72
NASİHAT
Y.A.: Hayı r.
73
G.A.: Açıkla.
74
d ü rd ü ğ ü izlenimi içinde yaşar. Esas bu b i r üstü n l ü k d eğ i l
midir?
G.A.: Nereye?
75
Y.A.: Ya kın za manda bir cömertl i kte b u l u nd u n m u ?
G.A.: E l bette.
Y.A.: Ş i m d i , öyleyse . . .
76
d ı n . Eğer b u n u ya l n ı zca onun i y i l i ğ i ve ç ı ka rı i ç i n yaptığın
ya n ı l g ı s ı içinde o l sayd ın, Sal ly'yi beladan ku rta rmak için
daha güçlü b i r şeki lde etki l e n m i ş o l a b i l i r m iyd i n-hayrı
daha hevesli o l a ra k işleye b i l i r m iyd i n ?
77
Y.A.: Ağzı n ı n b i r yanıyla zaten öğretirken d i ğe r yanıyla
geri aldığı şeyi açıkça öğretmek: Doğru olanı kendi iyiliğin
için yap ve ortaya ç ı ka n yararlardan komşunun da kes i n l i k
l e payını alacağ ı n ı b i lerek m ut l u ol.
Y.A.: Evet.
'4 Loyolalı Aziz lgnatius: Cizvit Tarikati'nin kurucusu olan İspanyol asıl
lı d i n adamı. Soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, yaşamı
boyunca edindiği deneyimler sonucu pek çok manevi dönüşüm ge
çirmiştir. (ç.n.)
7Q
sokacağım. İşte, i ki saf altın külçesi. B u n l a r yıllar boyu özenle
verilen doğru eğitim sonucu erdemleri rafi ne olmuş ve m ü
kem melleşmiş iki karakteri temsil etsi n ler. Farzedelim ki bu
güçlü ve iyice pekişmiş karakterleri parçalamak istiyorsun
külçeler üzerinde hangi etkiyi uyg u l a rs ı n ?
Y.A.: Neden?
G.A.: Hayı r.
79
G.A.: Evet, kü l çe u n ufak oldu. Şimdi a n l ıyoru m . İşi ya
pan tek bir d ı ş etki değil, fa kat uzun ve parça layıcı etkiler
biriki m i n i n ya l n ızca sonuncusu. Şimdi a n l ı yo r u m ki, sahip
o l d u ğ u m o tek g üdü, a d a m ı sayma m ı sağ layan güdü de
ğ i l d i , fa kat hazırlayıcı b i r etki ler seri s i n i n ya l n ızca e n sonun
cusuydu. B u n u b i r a l egori i l e a n lata b i l i rs i n .
RO
BİR ALEGORİ
16
Çocuk ve gençleri dindar Hristiyanlar olarak yetiştirmek için verilen,
genellikle kiliselerde düzenlenen din eğitimi ve/veya bu eğitimi
düzenleyen kurum. (ç.n.)
81
adam bana her g ü n ca n ı m ı acıtan fa k i rliğ i m i hatırlatıyo r,
ç ü n kü ya nında yığı n l a para taşıyor ve hayatı n ı n her a kşa
m ı n d a b u radan geçiyor:' B u dış etki -bu yorum- George
i ç i n yeterliym iş, a m a adama pusu kurup o n u soymasına
sebep o l a n, bu d ı ş etki değ i l m iş. Bu d ı ş etki sadece on b i r
yı l ı n birikimi olan bu t i p etkileri t e m s i l ediyormuş v e uzu n
s ü ren gebe l i k dönem leri n i n hazı rla m ı ş o l d u ğ u eyle m i do
ğ u rm uş. H e n ry'n i n a k l ı n a a d a m ı soymak hiç gel mem iş
o n u n kü l çesi ya l n ızca temiz su b u h a rı n a m a ruz ka l m ı ş;
a m a George' u n ki civa buharına m a ruz ka l m ış.
82
v
Makina Hakkında Daha Fazlası
TEKRAR İ N SA N-MAKİ N A
83
Y.A.: Evet. U ya n ı k o l d u ğ u her an gayretle ve d u rmak
sızın iş başındad ı r. Sen hiç zi h n i n e çalı şmayı d u rd u rmas ı n ı
v e uyumana izin vermesi n i rica ederek, yalvararak, em
rederek gece boyu nca dönüp d u rm a d ı n mı? Sen ki belki
z i h n i n i n senin uşağın o l d u ğ u n u ve senin e m i rlerine uymak
zorunda o l d u ğ u n u, sen ona ne söylersen o n u d üşündüğü
n ü ve d u rmasını söyled iğinde d u rd u ğ u n u hayal ediyors u n .
Ça l ı ş mayı terci h ettiği nde, o n u b i r a n b i l e h a reketsiz tut
mak m ü mkün deği l d i r. En zeki kişi bile araştı rsa, ona d ü
şü necek b i r kon u vermeyi başaramazd ı . Eğer z i h i n i n sa n ı n
yard ı m ı n a i htiyaç duysayd ı, kişinin sabah uya n d ı ğ ında ona
iş vermesini beklerd i .
Y.A.: Hayır, kişi ona bir fi kir vermek için yeterince ayı
l ı p uya n madan önceki anda başlar. Kişi uykuya, "Uya n d ı
ğ ı m a n d a şu v e şu kon u üzerinde d üşü neceği m;' d iyerek
d a l a b i l i r, ama başarısız olacakt ı r. Z i h n i o n u n i ç i n fazla hızlı
olacakt ı r; kişi yarı b i l i nçli ol m a s ı na yetecek kad a r uya n ı k
o l d u ğ u za man, z i h n i n i n başka b i r kon u hakkında zaten ça
l ı şm akta o l d u ğ u n u görecekt i r. Den eyi yap ve gör.
84
Birkaç Gün Araltğından Sonra
Y.A.: Şimdi, rüya l a r-ama o n ları daha son ra i nceleye
ceğiz. B u a rada, z i h n i n i n senden buyruk beklemesini ve
ken d i kafasına göre b i r şey ya p m a m a s ı n ı em retmeyi de
ned i n m i ?
G.A.: Hayır.
G.A.: On.
G.A.: B i r t a n e b i l e d e ğ i l .
85
Y.A.: Z i h n i n hevesli ve tatm i n o l maz b i r şekilde i l g i l iy
di, kombi nasyo n l a r ı n içinde gemi azıya a l d ı , sen ona oyu
n u b ı ra k m a s ı ve uyumana izin vermesi için ya lvard ı n ?
Ve o da----"1 7
Y.A.: Ve şu y e n i p o p ü l e r şarkı?
G.A.: Hayır.
87
b i ri; b i lge b i r i nsan; b i r budala; kibar ve merhametl i b i ri;
kavgacı bir i n san; bir arabul ucu; yaşlı i nsa n l a r ve gençler;
g üzel kızlar ve gösterişsiz o l a n l a r. Her biri rol ü n e bürünü
yor, her b i ri kendi karakteristik öze l l iklerini koruyor. Cap
ca n l ı kavgalar va r. Ca n l ı ve ra hatsız edici hakaretle r, c a n l ı
aşk pasaj l a rı; trajed i l e r ve kom ed i l e r va r, insa n ı n ka l b i ne
dokunan üzüntüler va r, seni g ü l d ü ren sözler ve h a reketler
var: kes i n l i kl e, bu şeyin t ü m ü aynı gerçek hayat gibi.
G.A.: Evet.
G.A.: Hangisi n i ?
QQ
Y.A.: İ taat etmesi için s ı kı çalıştın m ı ?
G.A.: Ö n e m l i değil.
G.A.: B i r fotoğraf.
Y.A.: Ken d i n i n m i ?
Y.A.: Her ikisi de iyi test, çok iyi test o l m uş. Diğer öne
rimi denedin m i ?
89
şeyle ri benden h i ç b i r yard ı m a l m a ksızın ken d i s i n i n bula
cağ ı n ı bana kan ıtlayca k o l a n ve böylece o n u n d ı ş etkiler
ta rafı nd a n h a rekete geçirilen ve başka b i r i s i n i n kafatas ı n
dayken o l a b i l eceği kada r benden bağ ı msız o l a n b i r m a k i
na, otomatik b i r m a kina o l d u ğ u n a beni ikna edecek o l a n
m ı ? O önerinden m i bahsediyors u n ?
Y.A.: Evet.
90
d iğ i n i görd ü m . Z i h n i m o ç ı p l a k siya h i kız ka rdeş i m l e b i r
l i kte yas tutmak için d u rd u m u ? Hayı r-zi h n i m b i r anda
b u sahneden çok uza k l a ş m ı ştı ve kendisi ni, s ü rekli tekrar
l a n a n ve uyumsuz rüya m i l e meşgul ed iyordu. B u rüyada
ken d i m i her za man, gömleğime kadar soyu n m u ş, büyük
bir salonda bir s ü rü iyi giyi m l i kad ı n ve erkeğ i n a rasından
sıyrı l ı rken ve s i nerken b u l uyor, oraya nasıl gitt i ğ i m i merak
ediyorum. B u şekilde d u rmaksızın devam eden, resim ü s
tüne resim, olay arkasına olay; zi h n i m tarafından benden
hiç yard ı m a l madan ü reti l m i ş s ü rekli değişen, s ü rekli çözü
nen görüntü lerden o l u ş a n kaya n b i r pa nora ma-ah, sana
ta n ı m l a mayı b i r yana b ı ra kt ı m, z i h n i m i n sadece on beş da
kikada üzerinden geçtiğ i ve fotoğrafl a d ı ğ ı bu çok sayıdaki
şeyi sayma m b i le i ki saat s ü rerd i .
G.A.: Örneğ i n ?
91
taş ı n m a yoktu r. B i r yerde zeka mekanizması b u l u nuyorsa,
oto m atik h a reket eder ve yard ı m a i htiyacı yokt u r. Zeka
meka n izması n ı n b u l u n ma d ı ğ ı yerde i se ne kadar ça l ışı lsa
ve d ü ş ü n ü p taş ı n ı l sa d a ürün i m a l ed i le mez.
97.
DÜŞÜ NME SÜRECİ
G.A.: Ya b u h a r makinası?
" Worcester Markiz'i tüm bunları bir yüzyıldan daha fazla bir süre önce
yapmıştı. (Mark Twain'in notu)
93
b i re r keşfe d i l d i ve ş i m d i, e l l i ya da yüz gözlemci n i n yüz yıl
l ı k sabırlı katkı l a rı, okya nus gemisini s ü ren m u hteşem ma
k i n a n ı n içinde s ı kıştı r ı l m ı ş b i r şekilde d u ruyor.
G.A.: N a s ı l ?
94
ü stü n l ü k veya kişisel o n u r iddiasında b u l u na maz.
G.A.: Ee?
95
di ka l ı r; Spiritüalist, S p i ritüal ist kal ı r; Demokrat, Demokrat
ka l ı r; C u m h u riyetçi, C u m h u riyetçi ka l ı r; Monarşist, Monar
şist ka l ı r. Hakikat peşindeki m ütevazı, ciddi, sa m i m i b i r
Arayıcı, hakikati 'ay, yeşi l peyn i rden ya p ı l m ıştır' önerme
sinde b u l m u ş o l sa, h içbir şey onu bu d üşü nces i nden dön
d ü re m ezdi, ç ü n kü o otomati k bir m a kinadan başka bir şey
değildir ve inşasının yasa larına uymak zoru n d a d ı r.
G.A.: Ve böylece . . .
96
İÇGÜDÜ VE DÜŞÜNCE
VI
İçgüdü ve Düşünce
99
Y.A.: Biçim o l a ra k-derece o l a ra k değil.
G.A.: Açıkla.
Y.A.: Çok iyi. İ şte ben i m şu a n lam sız "içg ü d ü" teri m i ile
i l g i l i fi kri m ş u : O, sadece taşlaşmış düşüncedir; a l ı ş ka n l ı k ta
rafından katı laştı rı l ı p cansız hale geti rilm iştir. Bir za m a n l a r
ca n l ı v e uya n ı k o l a n, fa kat ş i m d i b i l i nçsiz h a l e gelen-ya n i
deyim yerindeyse, uyku s u n d a yü rüyen d ü ş ü n ce.
1 00
G.A.: Örnek ver.
101
ve a ktarıl maya deva m ed i l ecek b i r a l ı şka n l ı kt ı r.
1 02
ta rafından a kta rıldığı şekl iyle, b i r m a rtı n ı n yaşadığı tecrü
beye gelelim. Sah ne, ma rtı l a ra iyi davra n ı lan bir İ s koç ba
l ı kçı kasa ba s ı . Sözü e d i l e n m a rtı b i r kulü beyi ziya ret etti,
doyu ruldu; sonraki g ü n yine g e l d i ve yine doyu r u l d u; b i r
sonraki sefer evin içine g i rd i v e a i l e i l e b i r l i kte yeme k yed i;
bu ndan sonra d a hemen hemen her gün böyle ya pmaya
devam etti. Ancak, g ü n ü n b i ri nde m a rtı birkaç g ü n l üğ ü n e
seyahate ç ı ktı, geri geldiği nde e v boştu. Arkadaşları üç m i l
ötedeki başka b i r kasa baya taş ı n m ı şlardı. B i rkaç ay son ra
a i le n i n rei s i n i orada soka kta gördü, o n u eve kadar tak i p
etti, eve özü r veya mazeret s u n m a d a n g i rd i v e yine g ü n
l ü k b i r m i safi r oldu. M a rtı l a r z i h i n sel o l a r a k ü s t sıralarda yer
a l maz, ama görüyorsun ya, bu m a rt ı n ı n hafızası ve a k ı l yü
rütme yetisi vardı ve o n l a rı Edison g i b i uyg u ladı.
1 03
etmeye ikna etm iş-o n u n biraz önü nde u ç u p ken d i s i ne
yetişmesini bekliyormuş, vesa i re; ayrıca, kısa yoldan a razi
n i n üzeri nden uçmak yeri ne kıvrılan patika üzerinden u ç
mayı s ü rd ü rmüş. G i d i l e n mesafe ya klaşık dört yüz yarday
mış. S u ç l u yine aynı köpekmiş; yavru kuşu yine yaka l a m ı ş
v e bir kez d a ha b ı ra k m a k zorunda kal m ış. İşte, a n n e kuş
etrafl ıca akıl yü rütm üş: yabancı ona b i r kez yard ı m ettiği
için, b u n u tekra r yapacağı sonucuna ulaşm ış; onu nerede
bulaca ğ ı n ı b i l iyorm u ş ve g üven i ç i nde işine koyu l m uş. Zi
h i n sel s ü reçleri Edison' u n k i l e r nasıl olaca ksa öyleyd i . Ş u n u
ve b u n u b i r a raya koydu -ve d üş ü n ce t a m o l a ra k da bu
dur- ve o n l a rd a n ken d i çıkarı m la r ı n ı n m a nt ı ksa l d üzen i n i
i n şa etti. Edison'un ken d i si de d a h a iyi s i n i yapamazd ı.
1 04
b i r Kong re Üyesi 'n i n yapabileceği hemen hemen her şey
öğreti lebi l i r.
1 05
Y.A.: Gel şu ya lancı ta biri b i r ken a ra b ı ra ka l ı m, o n l a rı
Açığa Vu r u l m a m ı ş Ya ratıklar olara k adlandıralım; b i lebildi
ğ i miz kadarıyla, a pta l yaratık d iye b i r şey yok.
G.A.: B u d a içg ü d ü o l a b i l i r.
G.A.: İçg ü d ü .
1 07
G.A.: Ta b i i ki içg ü d ü .
1 08
Fra n k l i n'i n24 oda s ı ndaki b i r masada b i r kase şekeri varmış.
Karınca l a r ona u l a ş m ı ş l a r. Pek çok ön leyici ted b i r denemiş
a m a ka r ı n ca l a r bu ted b i rlere ü stün ç ı k m ışlar. Sonunda
erişimi kesen b i r ted b i r akıl etm iş-büyük ihtima l l e masa
n ı n ayaklarını su d o l u tencerelere sokmuş y a da kasen i n
etrafı na katrandan b i r h a l ka çizm i ş, hatırlam ıyorum. Her
h a l ü ka rda, ne yapaca k l a r ı n ı görmek için izlemiş. Pek çok
fa rkl ı plan denemişler-pla n la r ı n her b i ri başarısız o l m uş.
Karıncalar fena halde ş a ş ı r m ı ş l a r. Sonunda b i r top l a ntı d ü
zen l e m i şler, p roblemi tart ı ş m ı ş l a r, b i r sonuca va rmışlar
ve bu sefer, büyük fi lozofu yen m i şler. Arka a rkaya dizi l i p
zem i n i geç m i ş l e r, d uvara t ı rma n m ı ş l a r, tavan boyu nca yü
rüyüp tam kase n i n üzeri ndeki b i r noktadan teker teker
aşağ ıya atl a m ışlar! Bu içg ü d ü müyd ü ?-Hani çağ l a r boyu
m i ras a l ı n a n a l ışka n l ı k ile ta şlaşmış d üş ü nce?
24 A.B.D:nin kurucu babalarından birisi olmanın yan ı nda bir yazar, teo
risyen, felsefeci, b i l i m adamı, diplomat olmak gibi pek çok yöne sahip
devlet adamı Benjamin Frannklin ( 1 706-1790) kastediliyor. (ç.n.)
1 09
çekleşiyor? Ta bii ki ren k i l e değil, zi ra boya n m ı ş karıncalar
da ta n ı n m ıştı. Koku i l e d e değil, zira kloroforma batı rılan
ka rınca l a r ta n ı n m ıştı. Konuşma ile değil ve anten işaretleri
ya da i rtibatları ile d e değil, ç ü n kü sarhoş ve h a reketsiz ka
rınca l a r ta n ı n m ı ştı ve a rkadaş olan yabancı o l a n d a n ayırt
ed i l m işti. Ka rınca l a r ı n hepsi aynı t ü rdendi, bu sebeple a r
kadaş ka r ı nca l a r, ta şıdıkları b i ç i m ve öze l l i klerden ta n ı n
m a l ıyd ı-500.000 fertten o l uşan b i r kova n ı n parçası o l a n
a rkad a ş l a r! H e r h a n g i b i r i nsan ı n b i ç i m v e öze l l i k leri ta n ı m a
b a k ı m ı n d a n buna yaklaşan bir hafızası v a r m ı ?
110
G.A.: İyi yol katettik. Sonuç o l a ra k -anladığım kada
rıyla- İ n sa n ı, Açığa Vu ru l m a m ı ş Ya rat ı k l a rd a n ayıran ke
s i n l ikle h i ç b i r z i h i n se l s ı n ı r b u l u n ma d ı ğ ı n ı ka b u l etmem mi
gerekiyor?
111
Y.A.: İ ns a n ı o kadar yu ka rıya taşı mayacakt ı m .
1 12
ÖZGÜR İRADE
1 13
o d u ru mda, a s l ı n d a adam h iç de Özg ü r İ radeye sa h i p de
ğ i ld i : m izacı, eğ itimi, onu şeki l lend i ren ve ne i se o yapan
g ü n l ü k etkenler, o n u yaş l ı kad ı n ı n hayatı n ı ku rtarmaya ve
böylece kendisini d e ku rtarmaya zor/adı-ken d i s i n i ruhsal
acıdan, daya n ı l maz perişa n l ı ktan ku rta rmaya. B u seçi m i o
ya pmadı; kontrol edemed iği g üçler tarafından o n u n için
ya p ı ld ı . Bence Özg ü r İ rade her za m a n kelimelerde var ol
m uştu r, a m a orada ka l ı r- olguya erişemez. O kel i meleri
-Özg ü r İ rade- değil d e d iğerleri n i ku l l a n ı rd ı m .
G.A.: H a n g i d i ğerleri?
G.A.: İ ns a n ı n ki nde m i ?
1 14
h i n gton'un25 makinası doğru olan eylemde b u l u n u rd u ; Pi
za rro'n u n26 z i h n i h a n g i s i n i n ya n l ı ş h a n g i s i n i n doğ ru oldu
ğ u n u b i l i r, a ma Pizarro'n u n içindeki Efendi ya n l ı ş eylemde
b u l u n u rd u .
G.A.: Evet.
27 Eski Ahit'te ve Tanah'ta geçtiği haliyle, sonradan İsrail kralı olacak Da
vid'i n kendinden çok daha iri cüsseli ve tepeden tırnağa zırhlanmış
ve silahlanmış Filistinli savaşçı Goliath'ı zırhsız ve sadece b i r sapanla
silahlanmış halde yendiği anlatılan mesel. Büyük sorunlar karşısında
korkmamanın, cesaret göstermenin erdemi ile ilgili olara k örnek ve
rilir.
1 15
Y.A.: O za m a n herhangi başka b i r i s i n i n de ayn ı s ı n ı
yapması eşit derecede doğru olmayacak m ıyd ı ?
G.A.: Kes i n l ikle.
G.A.: Evet.
G.A.: Evet.
G.A.: Evet.
1 16
ların emri nde d eğ i l d i r. David'in m izacı ve eğ iti m i İ rade'ye
s a h i pti ve bu zorlayıcı b i r kuvvetti; David o n u n ka rarlarına
uymak zoru ndayd ı , seçi m şansı yoktu. Korka ğ ı n m izacı ve
eğ itimi İ rade'ye sa h i ptir ve irade zorlayıcıd ı r; korkağa teh
l i keden kaçmas ı n ı e m reder ve korka k da itaat eder, seçim
şansı yoktu r. Ama ne Davidler n e de korka k l a r, zihinsel h ü
kü m l e ri n i n karar vereceği iyi veya kötüyü gerçekleştirme
i radesi ne-Özg ü r İ radeye sahip değ i l d i r.
1 17
İ Kİ DEGİL, TEK BİR DEGER
1 19
G.A.: Detayland ı r l ütfen.
Y.A.: Pekala. Özle m i çeki len şey belki d e yen i b i r şap
kad ı r. O n u a l ı rs ı n ve k i b ri n okşa n ı r, r u h u n memnun o l u r. Di
yel i m ki arkadaşların şapkayı aşağ ı la d ı , o n u n l a d a lga geçti;
şapka a n ı nda değeri n i kaybeder, ondan uta n ı rs ı n, onu göz
önü nden uza klaştı rırsın, b i r daha o n u görmek istemezsi n .
120
önemsiz t ü m şeyler için böyled i r bu - h i ç b i r istisna yok
t u r. Taç l a r, asalar, bozu k pa ra l a r, sa hte m ücevherler, köyde
a d ı n ı n kötüye ç ı kması, d ü nya ça pında şöh ret-bunların
hepsi aynıd ı r, h i ç b i r maddi değere s a h i p değildirler: ruhu
m e m n u n ederken değerl i d i rler, b u n u başara m a d ı klarında
değersizd irler.
121
ZOR BİR SORU
G.A.: "Ben''.
1 22
G.A.: Bence sadece şu iki pa rça d a n o l u şuyor olsa ge
rek-beden ve z i h i n .
G.A.: Z i h i n d i r.
Y.A.: "Ba ba m ı n ö l ü m ü için yas tutuyoru m;' dediğin za
m a n "Ben" k i m d i r?
G.A.: Z i h i n d i r.
Y.A.: Z i h i n , d ü nya n ı n yuva rlak o l d u ğ u na i l işkin d e l i l
leri i nceler v e ka b u l ederken d üşü nsel b i r işlevde m i b u l u
n uyor?
G.A.: Evet.
Y.A.: Baba n ı n kaybı için yas tutarken d ü ş ü n sel b i r i ş
levde mi b u l u n uyor?
G.A.: Hayır.
Y.A.: Beden sa rhoşken z i h i n ayık m ı ka l ı r?
G.A.: Eee . . . Hayı r.
Y.A.: Fizi ksel b i r etki bulunur, o halde?
G.A.: Öyle gözü küyor.
1 23
Y.A.: Çat l a m ı ş b i r kafatası ç ı l g ı n b i r z i h i n i l e sonuçl a n ı r.
Madem z i h i n ruhsal ve fiziksel etki lerden bağımsız, n i ç i n
böyle olsun k i ?
G.A.: E e e . . . B i l m iyoru m .
Y.A.: Ayağ ına b i r a c ı saplandığı nda, b u n u n a s ı l b i l i rs i n ?
G.A.: H issederi m .
Y.A.: Ama b i r s i n i r acıyı beyn ine b i l d i rene kadar b u n u
hissetmezs i n . Fakat y i n e de beyin, z i h n i n ika metg a h ı d ı r
öyle değ i l m i ?
1 24
m ızı itiraf etmemiz gerekir. Bana göre, İ nsan pek çok me
ka n izmadan meyd a n a g e l m i ş bir makinadır; bu m a k i n a n ı n
a h la k i v e zihi nsel mekan izmala rı, doğuştan g e l e n m izaç ve
pek çok çeşit l i d ı ş etki ve eğiti m lerin b i r a raya gel mes iy
le i n şa ed i l m i ş o l a n b i r iç Efe n d i n i n g ü d ü leri i l e u yg u n l u k
içinde otomatik olarak eylemde b u l u n u rl a r. B i r m a kina ki,
tek işlevi Efend i n i n ruhsal m e m n u n iyet i n i g üvence a l t ı na
a l m a ktı r-efend i n i n a rzuları ister iyi, ister kötü o l s u n; b i r
makina ki, İ radesi m utlaktır v e itaat ed i l mesi gerekir v e h e r
za m a n itaat ed i l i r.
Y.A.: Doğ ru. İ ster eğiti l m i ş olsun ister eğ itilmem iş, in
sanın iyi l i ğ i n i u m u rsamaz ve o n u n l a i l g i l e n mez.
G.A.: İ n sa n ı n a h laki ya pısında oturan ahlak dışı b i r
kuvvetm i ş g i b i görünüyor.
1 27
Y.A.: Onların otokratları, ister iyi ister d ü ş ü k ücretl i ol
sun, bu meslekleri n i n deri n hazları n ı piyasadaki diğer işle
re ne pa hasına o l u rsa olsun yeğ tuta rlar. Efendi tutku n u n
-ru h u n m e m n u n edilmesinin- sözde maddi kaza n ç,
maddi refa h ve na kite ve tüm bun ların ya n ı nd a pek çok
şeye i l g i duyd u ğ u n u fark ediyorsun değil m i ?
G.A.: S a n ı rı m b u n u ka b u l etmeliyim.
Y.A.: Bence de etmelisin. Devlet m e m u riyet i n i n yükle
rini, s ı k ı ntıları n ı ve seçki n l i ğ i n i reddedecek m izaçlar, belki
de t ü m b u n l a ra açl ı k duyan m izaçlar kadar faz l a d ı r. Bir M i
zaç grubu ru h u n m e m n u n iyetini, ya l n ızca b u n u arar ve bu
d u ru m diğer m izaç grubu için de ta mamen ayn ı d ı r. H içbiri,
ruhun m e m n n u n iyeti dışında bir şey ara maz. Eğer m izaç
gruplarından birisi aşağ ı l ı ksa, her ikisi de aşağ ı l ı kt ı r ve eşit
derecede a şağı l ı ktırlar, zira göz önünde olan gaye, her iki
d u ru mda d a ta m o l a ra k ayn ı d ı r. Ve her iki d u rumda M izaç,
seçime karar veri r-ve M izaç doğuşta n d ı r, sonrada n ya p ı l
m ı ş değildir.
128
SON UÇ
1 29
G.A.: Yay ı n l a m a veya geri çekme h a l a sen i n Efend i n i n
e l leri nde. Eğer b i r g ü n b i r d ı ş etki Efe n d i n i d ü şünceleri n i
yayı nlama ka ra rına ulaştırı rsa, Efe n d i emri verecek ve ona
itaat edi lecek.
nn
ği, hayı rseverl i k, cömertl i k, yüce gön ü l l ü l ü k, şefkat, ka h ra
m a n l ı k, ve -... ve-
G.A.: Hayır.
Y.A.: Neden?
G.A.: Akıl doğ u ştan gelir.
Y.A.: Cesa ret m i ?
G.A.: Hayı r. O da doğ u ştan g e l i r.
Y.A.: Bedenin ihtişamı, çehre n i n g üzel l iğ i m i ?
G.A.: Hayır. B u n l a r doğ u ştan haktır.
Y.A.: Diğerleri n i e l e a l -temel a h l a k i n itel i kleri- ha
yı rseverl i k, cömert l i k, yüce gön ü l l ü l ü k, şefkat; b u n l a rd a n
d ı ş etk i l e r ile beslenerek yeşeren veri m l i toh u m l a r; sözl ü k
lerd e a d ı geçen e rdemlerin t ü m bu çeşitli karışım ve b i l e
ş i m leri: i nsan bu toh u m l a rdan h e r h a n g i b i r i n i i m a l eder
mi, yoksa bu nların hepsi insanın içinde m i doğar?
131
Y.A.: O za man o n l a r ı kim i m a l eder?
G.A.: Ta n r ı .
Y.A.: B u ndaki i t i b a r kime a ittir?
G.A.: Ta n rı'ya .
Y.A.: Ve ba hsettiğin görkem, a l kış?
G.A.: Ta nrı'ya.
Y.A.: O za m a n i n sa n ı a lçaltan sensin. Sen i n sa n ı s a h i p
o l d u ğ u her değerli şey için ş a n , övgü, poh poh l a n m a hakkı
ta lep eder h a l e geti riyors u n - b u n l a r ı n t ü m ü ödünç a l ı n
m ı ş süslü kıyafetlerd i r; b u n l a r ı n en değersiz paçavra s ı n ı
bile kendisi kaza n m a m ı ştır, tek b i r ayrı ntısı bile kendi eme
ğ i i l e ü reti l m e m i ştir. Sen i n san ı bir üç kağıtçı h a l i ne getiri
yors u n; ben onu bundan daha kötü hale m i getird i m ?
G.A.: Ta n r ı .
Y.A.: İ n sa n ı n b i r ya ndan başka b i r ş e y d ü ş ü n ü rken
veya b i r a rkadaşıyla kon u ş u rken, diğer ya ndan d a b i r pi
yanoda incelikli b i r müzik parças ı n ı hatasız ve otomatik bir
şekilde tuşlamasını sağlaya n yasayı kim tasa rlad ı ?
G.A.: Ta n r ı .
Y.A.: Ka n ı kim tasa r l a d ı ? Yen i leyici v e tazeleyici akıntı
l a rı n ı gece g ü n d üz, i n sa n d a n yard ı m veya fi kir a l m a ksızın,
beden boyu nca otomatik olarak taşıyan o harika a ks a m ı
kim tasa rla d ı ? Aksa m ı otomatik çalışa n, i n san ı n i ra d esi ya
da a rzusu ne o l u rsa o l s u n ca n ı ne i sterse o n u n la i l g i lenen,
canı isted iğinde kula kla r ı n ı insa n ı n yakarışlarına tı kaya ra k
t ü m gece i ş l eyen insan z i h n i n i kim tasa rla d ı ? Tü m b u n l a rı
Ta nrı tasarlad ı . İ nsanı b i r makina h a l i n e geti ren ben deği
l i m, insanı b i r makina h a l i n e Ta nrı getirdi. Ben sadece bu
1 32
olguya d i kkat çekiyorum, başka b i r şey yapm ıyoru m . Ol
g uya d i kkat çekmek ya n l ı ş m ı ? S u ç mu?
1 33
Y.A.: Bu doğru. Eğer b i r i n sa n m utsuz b i r m izaçla doğ
d uysa, h iç b i r şey onu m utlu hale getiremez; eğer kişi m ut
lu bir m izaçla doğd uysa, h i ç b i r şey o n u m utsuz kıla maz.
G.A.: B u na i n a n a m a m ve i n a n m ıyorum.
Y.A.: Ş i m d i aceleyle kon uşuyors u n . O l g u ları titizl ikle
i ncelemed i ğ i n i gösteriyor bu. Ya kın dostların arasında, en
m utlu olan hangisi? B u rgess değil m i ?
G.A.: Ba riz.
Y.A.: En m utsuz o l a n ı h a n g i s i ? Henry Ada m s m ı ?
G.A.: Ş ü phesiz!
Y.A.: O n l a rı iyi tan ı rım. O n l a r aşırı l a r, anormal ler; mi
zaçları kutuplar kadar zıttır. Yaşam öyküleri aşağı yukarı
benzer-a m a sonuçlara bak! Yaşları aşağı yukarı aynı -
a şağı yuka rı e l l i civa rı. B u rgess her zaman kayg ı sız, u m ut
dolu, mutlu; Ada m s her za m a n neşesiz, u m utsuz, mora
l i bozuk olm u ştu r. Genç akra n l a r olara k her ikisi de taşra
gazeteci l i ğ i n i denedi-ve başarısız oldu. B u rgess b u n u
u m u rsuyor g i b i göz ü kmedi; Ada m s g ü l ü mseyemedi b i l e,
ya l n ızca o l a n l a r yüzü nden yas tutup h o m u rd a n a b i l d i ve
şöyle şöyle yapmak yerine böyle böyle ya p m a d ı ğ ı için boş
pişma n l ı kl a rla ken d i s i n e işkence etti-ya p m ı ş o l sayd ı o
zaman belki başa r ı l ı o l urdu. İ ki s i de h u ku ğ u denedi-ve
başarısız o l d u . B u rgess m u t l u ka l d ı - ç ü n kü bu konuda
elinden b i r şey gelmiyord u . Ada m s perişan o l d u -ç ü n kü
bu konuda el inden b i r şey g e l m iyord u . O g ü nden bu g ü ne,
bu iki adam g i d i p fa rklı şeyler denemeye ve başarısız ol-
1 34
maya deva m ettiler: B u rgess her seferinde mutlu ve neşel i
olara k devam etti, Ada m s da h e p tam a ks i ne. Biz kes i n l i kl e
b i l iyoruz ki b u a d a m l a r ı n doğuştan g e l e n m izaçları, m a d d i
d u r u m l a rı n ı n t ü m d a l g a l a n ma la r ı na rağmen değişmeden
ka ldı. Gel ş i m d i maddi o l mayan d u ru m larına ba ka l ı m . Her
ikisi de ateşli b i re r Demokrat o l m uştu, her i kisi de ateşli bi
rer C u m h u riyetçi o l m u ştu, her ikisi d e ateşl i b i re r Bağım
sız o l m u ştu. B u pek çok politik i na nçta ve b u n l a rd a n her
vazgeçişte, B u rgess hep mutl u l u k b u l m u ş, Ada m s ise m ut
suzl u k b u l m u şt u r. Her i k i adam da Presbiteryen, Evrenselci,
Metodist, Kato l i k-ve tekrar Presbiteryen, ve tekrar Meto
d ist o l m uştur. B u rgess bu k ı sa gezi ntilerde her zaman h u
zur, A d a m s i s e h uz u rsuzl u k b u l m uştur. Şu a n d a her i k i s i de,
a l ışı lageldik ve kaç ı n ı lmaz o l d u ğ u üzere, H ristiya n B i l i m'i
deniyorlar. H i ç b i r politik veya d i ni inanç B u rgess'i m utsuz
kıla maz veya d i ğe r a d a m ı m utlu edemez. Seni tem i n ede
rim ki bu ta mamen bir m izaç meselesi d i r. İ na nç l a r edinim
/erdir, miza ç l a r ise doğuştandır; i n a n ç l a r değişime ta b i d i r,
m izacı ise ne o l u rsa o l s u n hiçbir şey değişti remez.
1 35
hale geti rilebi l i r; za m a n içi nde, gerekli koş u l l a ra ken d i s i n i
uyd u racaktır; daha sonra, bu koş u l ları yeğleyecek v e o n
l a r için şiddetle kavga edecektir. Ta r i h i n t ü m ü örnek o l a ra k
gözü n ü n önünde: Yu n a n l ı l a r, Roma l ı lar, Persler, M ı s ı rl ı l a r,
Ruslar, A l m a n l a r, Fransızlar, İ n g i l izler, İs panyo l l a r, Amerika
l ı l a r, G ü ney Amerika l ı l a r, Japon l a r, Ç i n l i ler, H i nt l i ler, Tü rk
ler- b i n tane vahşi ve uysal d i n , akla gelebi lecek her tür
h ü kü met, ka plandan ev kedisi ne, her ulus ken d i s i n i n tek
gerçek d i n e ve a k l i dengesi yerinde o l a n yegane h ü kü me
te sa h i p o l d u ğ u n u biliyor. Her biri geri ka l a n l a rı n hepsini
h a k i r görüyor, her b i ri bire r ahmak ve b u n d a n şü phelen
miyor, her b i ri hayali ü st ü n l ü ğ ü nden gurur d uyuyor, her
b i ri ken d i s i n i n Ta n rı 'n ı n gözdesi olduğundan tamamen
e m i n, her b i ri şüphe d uymaz bir özgüve n l e Ta nrı'yı sava ş
za m a n ı nda idareyi e l i n e a l maya çağı rıyor, Ta nrı d ü ş m a n ı n
ta rafı na geçtiğinde her b i r i şaşı rıyor a m a a l ı ş k a n l ı k gereğ i
b u n u affed i p övg ü lerine deva m edebil iyor-tek kel i mey
le, t ü m i nsan ırkı h a l inden m e m n u n , her za m a n m e m n u n ,
inatla m e m n u n, y ı k ı l mazcas ı na m e m n u n , m u t l u, m i n net
ta r, g u rurlu;
dini ne olursa olsun veya efendisi ister kaplan
ister ev kedisi olsun. Gerçekleri m i d i l e get i riyorum? Öyle
yapt ı ğ ı m ı b i l iyors u n . İ nsan ı rkı neşe l i mi? Öyle o l d u ğ u n u
b i l iyors u n . İ n san ı rk ı n ı n nelere göğ üs gere b i l d iğ i n e ve yine
de m u t l u o l a b i l d i ğ i n e bakıyorum da; benim insan ırkı n ı n
önüne o n u n neşes i n i e l i nden a l a b i lecek ya l ı n soğ u k olgu
sal gerçekleri koya bi leceğ i m i düşü nerek bana fazlaca paye
veriyorsun. H iç b i r şey b u n u başa ramaz. Her şey denendi.
Başarısız oldu. Rica ederim, end işelen me.
1 36
MarH rwaln
insan
N ed ir?
CD
""=
"'=
<J)=
��
CD""
A
"'= dedalus W> H�
�
8 ::: THG
�
01 542
�iiii deneme: on bir FNL
"'
= www.dedaluskitap.com