Professional Documents
Culture Documents
Yok - Felsefesi Gaston - Bachelard Alp - Tumertekin 1995 115s PDF
Yok - Felsefesi Gaston - Bachelard Alp - Tumertekin 1995 115s PDF
'
rY.L �lı
ıl A P i
1
•
K R E D i Y A Y ı N L A R ı."
YOK FELSEFESİ
YOK FELSEFESİ
Yeni Bilimsel Tinin Felsefesi
Üstüne Bir Deneme
ÇEVİREN:
ALP TÜMERTEKİN
omo
Cogito-34
ISBN 975-363-386-6
Yok Felsefesi / Gaston Bachelard
Özgün Adı: La Poetique de l'espace
Çeviren: Alp Tümertekin
1. baskı: 2000 adet, İstanbul, Ekim 1995
Yayına Hazırlayan: Ceyda Akaş
Tasarım: Mehmet Ulusel
Ofset Hazırlık: Nahide Dikel
Yayın Koordinatörü: Aslıhan Dinç
Baskı: Şefik Matbaası
© Yapı Kredi Yayınlan Ltd. Şti., 1995
Türkçe çevirinin tüm yayın haklan saklıdır.
Taruhm için yapılacak kısa alınblar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın
hiçbir yolla çoğalblamaz.
Öndeyiş• 7
BİRİNCİ BÖLÜM
Bilimsel Bir Kavramın Çeşitli Metafizik Açıklamaları• 17
İKİNCİ BÖLÜM
Epistemolojik Profil Nosyonu• 33
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yok-Tözcülük Lavosierci Olmayan
Bir Kimyanın İlk Habercileri• 41
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İlksel Uzaysal Bağlılıklar, Çözümlenememe• 71
BEŞİNCİ BÖLÜM
Aristotelesçi-olmayan Mantık• 79
ALTINCI BÖLÜM
"Yok Felsefesi"nin Bireşimsel Değeri• fül
Öndeyiş
il
III
IV
Bir kategori, bir sezgi, bir mantık kadar birbirinden farklı alan
lara uygulanan bu genişletme çabasından sonra, her türlü horgörü
den kaçınmak için, sonucumuzda bir yok felsefesinin ilkelerine ye
niden döneceğiz. Gerçekten, yok felsefesinin psikolojik bakımdan
bir olumsuzculuk olmadığını ve doğa karşısında, bir hiççiliğe sü
rüklenmediğini aralıksız olarak anımsamalıyız. Tersine, yok felsefe
si bizde ve bizim dışımızda, kurucu bir etkinlikte bulunur. Çalışan
tini."1 bir evrim etkeni olduğunu ileri sürer. Gerçeği iyi düşünmek,
düşünceyi değiştirmek ve uyarmak için ikircikliklerden yararlan
maktır. Düşünceyi diyalektikleştirmek, bilimsel olarak tam fenomen
ler yaratmak, saf yürekli düşünce gibi bilimin de, ilk incelemesinde
önemsemediği, soysuzlaştırılmış ya da boğulmuş tüm değişkenleri
yeniden yaratma güvencesini arttırmaktır.
Birinci Bölüm
il
III
İlk biçiminde, kütle nosyonu gerçekliğin kaba ve sanki obur bir ni
cel değerlendirilmesine denk düşer. Bir kütle gözle değerlendirilir.
Gözü doymaz bir çocuk için, en büyük meyve en iyisidir, isteğine
en açıkça seslenendir, isteğin tözsel nesnesi olandır. Kütle nosyonu
yeme isteğinin kendisini somutlaştırır.
O halde, her zaman olduğu gibi, ilk çelişki ilk bilgidir. Ağır ile
iri'nin çelişkisinde elde edilir. Boş bir kabuk gözü doymazlığa karşı
20 Yok Felsefesi
IV
VI
VII
VIII
Tek bir kavram üstünde, dağınık bir felsefe örneği sergileme çaba
mızın sonunda bir itirazla karşılaşacağız. Dağınık felsefenin deği
şik durumlarını örneklendir:qıek için değişik kavramlar kullanmak
30 Yok Felsefesi
II
III
1
Açık-seçik (görecelik)
veolgulu Gidimli
ampirizm usçuluk
IV
(*) İdoneizm; Fr. İdoneisme -Hakikahn ölçütünün, kuramın deneye ve eyleme uygulanması ol
duğunu kabul eden öğreti. (Ç.N.)
40 Yok Felsefesi
Yok-Tözcülük
Lavoisierci-Olmayan Bir Kimyanın İlk Habercileri
pek çok tözcülük tipi, pek çok dışsallık alanı, pek çok düzey oldu
ğunu gösterecekti. Üst-kimya ile metafiziğin ilişkisi, kimya ile fizi
ğin arasındaki ilişkinin aynısı olacaktı. Metafizik, yalnızca bir töz
nosyonuna sahip olabilirdi, çünkü fiziksel fenomenlere ilişkin ilk
sel anlayış, genel özellikler tarafından nitelenen sağlam bir geomet
riyi incelemekle yetiniyordu. Üst-kimya çeşitli tözel etkinliklerin
kimyasal bilgisinden yararlanmalıdır. Hakiki kimyasal tözlerin,
gerçeklikte bulunmuş cisimlerden çok, tekniğin ürünleri olmasın
dan da yararlanmalıdır. Bu da, kimyada gerçeği bir gerçekleşme
olarak belirtmeye yeterlidir. Bu gerçekleşme Kantçı tarzda bir ha
zırlık ussallaştırmasını varsayar; bu ussallaştırma,göstermeye çalı
şacağımız gibi, töz kategorisinin bir diyalektiği ile tamamlanmıştır.
Tümüyle bugünkü felsefi güçlüklere ayrılmış olan bu kitapta,
kimya felsefesinin ilk iki aşamasına -gerçekçilik ve usçuluk- yayıl
mayacağız. Zaten, çağdaş Kimyada etkin blan töz kategorisinin di
yalektiğinin anlaşılmasını sağlayabilirsek, Kimya'nın usçu bir yoru
munu geliştirmeye büyük bir gereksinme duymaksızın, oyunu he
men hemen kazanmış olacağız. Gerçekten de, bir nosyonun diya
lektikleştirilmesi, kanımızca, bu nosyonun ussal kimliğini tanıtlar.
Töz nosyonu diyalektikleştirilebilirse, bu onun gerçekten bir kate
gori gibi iş görebileceğinin tanıtı olacaktır.
il
III
tistiksel olduğu gibi aynı ölçüde yoksul tözcü kurallara bağımlı kı
labilir. Örneğin, ısının tözel bir nitelik olmayıp, ama yalnızca bir
çarpışmalar oranı, bir çarpışma şansları oranı olduğu anlaşıldığın
da S2 0 6 oııı ııı, 2 SO' gibi bir tepkimeyi istatistik açısından inceleme
ye hazır oluruz. İstatistik açısından baktığımızda bir töz bir başka
tözü, içtenlik ve şiddetli bir tutku olmaksızın yasal çocuklar üreten
masum bir balo ile, aynı biçimde üretir.
Tözün kimyasal fenomenlerinin geometrik, ya da elektriksel
ya da istatistiksel bir alt-yapı saptayarak düşünüJebilmesi nedeniy
le, numenal değerlerin apaçık bir hal aldıkları sanılır. Gerçekçi de
neyin geleneksel düzeni tersine çevrilmiştir. Numen, araştırmayı
ve tözün kesin belirlenimini yönetir. Ve sanki numen ile fenomen
ayırımını tamamlamak içinmişçesine, ilk fenomenolojinin ortaya çı
kardığı yasalarla çoklukla çelişen yasalar numende birikmeye baş
lar bile. Paradoksu ortaya çıkartmakta ısrar ederek, şöyle diyebili
riz: Numen, fenomeni, ona karşı durarak açıklar. Fenomen, fenomen
yasaları olmayan numenal yasalarla açıklanabilir.
Öyleyse, bilimsel kültür içinde oluşmuş bulunan anlık, sıradan
gözlem içinde oluşmuş bulunan anlıktan çok farklıdır. Kimyaal tö
zü, onun içteki derin ilişkilerini düşünceyle kurmadıkça anlamaz.
Ama davranışların (hareketlerin) toplamı olan hama faber'in kuru
luşu söz konusu değildir artık; çok sayıdaki yasalarla sınırlanmış,
tutarlı bir kuruluş söz konusudur. Her kimyasal töz, onun arınma
sını yöneten kuralların bütünü olarak düşünülmüştür.
IV
Gene de bir itiraz, geleneksel bir itiraz kalıyor geriye: Eğer bileşik
kimyasal tözler, eğer ilksel kimyasal tözler, örgütlenme yasalarının
ussal düşünceye yol açtığı karmaşık yapılar olarak ortaya çıktılar
sa, töz nosyonunu, gerçeğin kökünü, bu kez sağlamca, sonuncu
öğe düzeyine, örneğin elektron düzeyine bağlamak gerekmez mi?
Oysa çağdaş düşüncenin devrimi işte tam da bu düzeyde olağandı
şı bir durum alır. Elektronun, tözünde, açıkladığı kimyasal özellik
lerden hiçbirine sahip olmaması dışında, mekanik ve geometrik
özellikleri de tuhaf kararsızlıklar içine düşerler. Gerçekten de, ister
bulunduğu yer, ister kinetiği ya da fiziği bakımından olsun, elekt
ron en keskin diyalektiklere yol açar. Dalgalanır ve kendini yıkıp
geçer. Bundan da, kimyacılar tarafından ancak ele alınmış olan di
yalektiğin iki yön.ü çıkar ortaya. Bu yolda, fotokimya fenomenleri-
Yok-Tözcülük Lavosierci-Olmayan Bir Kimyanın İlk Habercileri 49
nin yorumu için olanaklar bulunduğu halde, şimdilik, kimyayla
olan ilişkisi bakımından elektronun dalgalanmasını bir yana bıra
kalım. Yıkılışı düşünelim yalnızca. Böylece, ilksel töz olarak tasarla
nan elektronun kendi varlığı, en basit, en açık seçik, en çıplak de
ğeri ölgünlük, yıkılış, yokoluş içinde kalır gibi görünür. Elektron
korunumsuzdur. Meyerson'un gerçekçi düşüncenin temel kategorisi
olarak koyduğu korunum kategorisinin dışında kalır.
Bu konuyla ilgili olarak George Matisse, Euklidci geometrinin
temeli uzayın korunumu ilkesini maddenin (ya da elektriğin) koru
num ilkesiyle dahice ilişki içine koyar. Uzayın korunumu ilkesi yer
değiı=1tirmeler öbeğine, bir biçimin boyutlarını değiştirmeyen öbeğe
bağımlıdır. Yer değiştirmeler öbeğine boyun eğmeyen kimyalar,
maddeden başka bir değişmez çevresinde örgütlenebilen kimyalar
olduğu da öngörülmelidir. Yükün korunumu ilkesini varsaymaya
cak başka elektrikler bile var olabilir, diye esinler Georges Matisse.
Bu kimyalara, bu elektriklere Georges Matisse haklı olarak, Lavoi
sierci-olmayan, Lippmancı-olmayan sıfatlarını vermeyi önerir<9>.
Ne var ki Lavoisierci-olmayan Kimyayı bu kanıt üstüne kurmayı
önermeyeceğiz. Tözsel öğelerin (elementlerin) yaratılış ya da yıkılış
deneyleri, ne denli maceracı olursa olsun, filozofun anlayabilmesi
için hala çok gizemlidir. Onları ancak çağdaş fizikçinin metafizik
gözü pekliğini belirtmek için anar. Eksiksiz yıkılıştan söz ederken,
bilimadamı gerçekçiliğin ilkeleri kadar Kantçılığın ilkelerini de di
yalektikleştirir. Aynı zamanda hem gerçeklik-tözün evrenselliğini
hem de kategori-tözün evrenselliğini yadsır. Ayrışan basit varlık
lar, hiçbir şey haline geçen şeyler vardır. Buna bağlı olarak, bu hiç
bir şey - şey diyalektiğini bir şeyin oluşundan başka biçimde, ne
densellik kategorisinin dışında düşünmek gerekir. Töz ile neden
sellik, birlikte, gölgeye düşerler. Genel olarak, mikro-fiziğin ince
lenmesi, bizi, hem alışılageldik deneyden edinilen bilginin esinle
diğinden başka biçimde hem de anlığın değişmez bir yapısının zo
runlu kılacağından başka biçimde düşünmek zorunda bırakıyor.
Tözsel yok olma olanakları düşüncesini uzaklaştırırsak, kanı
mızca, genelleştirilmiş Kirnya'nın Lavoisierci-olrnayan yanını önce
den gösteren olguları nerde bulacağız? Kimyasal tözün dinamik
leşmesi nosyonunda bulacağız. Bu dinamikleşmeyi daha yakından
inceleyerek, geçen yüzyılın Lavoisierci kimyasının, kimyasal feno
menin temel bir yanını bir kenara bıraktığını ve böylece tikel bir fe
nomenolojiye daldığını göreceğiz. Kuşkusuz, bu tikel fenomenoloji
ilk başta incelenmeliydi. Şimdiyse daha genel bir fenomenoloji ta
-rafından, dolayısıyla Lavoisierci-olrnayan bir kimya tarafından
50 Yok Felsefesi
VI
VII
VIII
IX
Paul Renaud'n:un çalışmalarını incelerken, bileşik tözlerin işlemle
rinde yok-tözcülüğün zenginliğini gördük özellikle. Elementlerin
daha yakınından geçen apayrı bir çizgide, töz kategorisinin bürün
düğü başka görünümleri gösterebiliriz. Us-üstücülüğü niteleyen
nokta, onun ayrılma, dallara ayrılma gücüdür tam da. Birkaç sayfa
da yeni bir dalcığı belirtelim. Bunun için Jean-Louis Destouches'un
ağır elektron üstüne yaptığı yeni çalışmalarını, felsefi bir açıdan, in
celeyeceğiz. Kütle nosyonunun tutarlı bir çoğulculuğunun kurul
duğunu göreceğiz; buysa, usçuluğun gerçekçilik karşısındaki yeni
bir zaferidir.
Yeni mekaniklerin felsefi derslerini izleyerek, Jean-Louis Des
touches son derece mantıksal olarak, kendi kendine, kütle-varlık
kavramının yerini kütle-durum kavramının alması gerekip gerekme
diğini sormakta. Bu hipotez içinde, aynı cisimciğin farklı kütlesel du
rumlar alabilmesi olanaksız olmayacaktır. Kütle bir sıfat, pek çok
Yok-Tözcülük Lavosierci-Olmayan Bir Kimyanın İlk Habercileri 65
tonaliteye sahip. olabilecek bir sıfat halini alacaktır. Bu hipotezin,
kütleyi tözsel varoluşun en değişmez, en belirgin göstergesi olarak
sunan alışılageldik gerçekçi anlayıştan ne denli uzaklaştığı hemen
ölçülüsün!
Doğaldır ki, aynı parçacığın kütlesel durumlarının çokluğunu
basit bir ampirik olgu gibi kabul etmek, yeni mekaniklerin temel
düzenleyici dürtüsüne karşı gelmek olacaktır. Bu durumda gerçek
çi, tek başına iki farklı kütlesel duruma sahip olabilecek bir cisim
cik nosyonunun, haksız yere tikel bir bakış açısıyla özdeşleştirilmiş
ayrı türden iki cisimciğin birbirine karıştırılmasının sonucu olabile
ceği yolunda itirazda bulunarak kolayca üstün çıkabilecektir.
Sonuç olarak, kuramcının aradığı şey, farklı kütlesel durumları tek
bir cisimciğe dağıtması gereken eşi olmayan matematiksel fonksi
yondur. Matematiksel Fizik felsefesinde yeni olan da, işte bu dağıt
ma nosyonudur. Gerçekçinin hiçbir şey kaybolmaz'ının karşısına Di
rac'ın çömezlerinin her şey dağılır'ını koymak gerekir. Bu görüş için
de, matematik ampirik katsayılarını gerçeklikten edinmeyecektir;
gerçekçiye ya da daha doğrusu gerçekleştiriciye, iyice dağıtılmış
değerlerin deneyin gerçekleştirebileceği bütününü sunacaktır.
Eğer bütün bu fikirler gerçekleşselerdi, bilim için yepyeni bir
çağ açılırdı. Gerçekten de, şimdiye kadar, Jean-Louis Destouc
hes'un dikkat çektiği gibi, quantum öğretileri yalnızca kinematik
nicelendirmeler gerçekleştirdiler. Yerler ve hızlar dağıttılar. Enerji
leri dağıttıklarında, bunu bir bakıma emir kulu olarak yaptılar, hız
ların dağıtılmasının bir sonucu olarak yaptılar. Ne olursa olsun,
quantum öğretileri kütleler dağıtmadılar. Laboratuvarda yapılan
deneyin kendilerine verdiği kütleleri kabul ettiler. Jean-Louis Des
touches'un düşündüğü nicelendirme, kütlenin tümüyle içsel bir ni
celendirmesi olacaktır. Kütle nosyonunun başlangıçta sahip oldu
ğu önem olduğu gibi bırakılsaydı, kütlesel durumların nicelendiril
mesinin, bir bakıma, ontolojik bir nicelendirme olduğunu söyle
mek gerekecekti. Bu ontolojik nicelendirme varlığın düzeylerini
verecekti. Bu düzeyleri ampirik olarak değil, ama öğretilerin ussal
bir bütünü içindeki karşılıkla bağıntılarını saptayarak, ussal olarak
verecekti.
İç içe geçmenin uzaysal kalıplarıyla çözümlenebilecek bileşim
dereceleri söz konusu değildir artık. Moleküllerde atomları, atom
da elektronları ve protonları, çekirdekte nötronları, helionları, po
zitronları, dötonları bulduktan sonra, uzaysal "derinlik" daha uza
ğa gitmeye izin vermez gibi geliyor. Daha çekirdek düzeyinde bile,
geometrik sezginin basit içeren ve içerilen teması üstünde son derece
66 Yok Felsefesi
�&
Bu rnatematiksel adlandırmanın, bilimde çok yeni bir diyalek-
tiği saklı tuttuğuna da dikkat edelim. Gerçekten de, cisimciğin bir
spin 'e sahip olduğunu söylemek, birçok spine sahip olabileceğini
söyleme ktir, d�a do$r���� tikel bir spinler �erlemesine sahip �ldu
ğunu söylemektır. Spın ozunde çok sayıda bır olanaklılıktır. Bır ci
simcik, spinlerinin derlenmesiyle ayırdedilir, örneğin (-1, 0,+1) ya
da (-1/2 ve+ 1/2); bir spin durumunu hiç değişmez biçimde bir ci
g
simciğe yüklemeye bizi yalnızca erçekçi alışkanlık itecektir. Bir ci
i
simcik, kendis�i ayırdeden spinler derlemesindek tüm spinlere
sahip olabilir. Oyle görünüyor ki, kütle için de durum aynıdır: Bir
cisimcik, kendini ayırdeden kütleler derlemesindeki tüm kütlesel
durumlara sahip olabilir. Elementin çoğulcu kimliği, elementler
epistemolojisinin hem Decartesçı-olmayan hem de gerçekçi-olma
yan kim liği bir kez daha kavranılmaktadır. Kendini bir başlangıç
ak
verisi olar zorla kabul ettiren basit ve gerçek nitelikli elementin
yerine, hem düzenli hem de sözü gereğinden çok uzatan bir nitele
me yönteme_flİ!l ortaya çıkbğı görülecektir. Elemente özgül bir özel
i
lik yüklemekten ibaret olan eski alışkanlığa quantum fiziğin n ilke
l
leri karşı çıktı. Bu tözsel nitelik ne denli ilkel görünse bile -e emen
tin geometrik konumu ya da kütlesi olsun isterse- elemente somut
e
olarak yüklenme melidir. Başka deyişle, h r element, özelliklerinin
Yok-Tözcülük Lavosierci-Olmayan Bir Kimyanın İlk Habercileri 67
her birinde, çok-değerlidir. öyleyse, alışılageldik tözcü sezginin is
tediği gibi, bir element bir farklı özellikler bütünü değildir. Tikel
bir özellik için olanaklı olan durumların bir derlemesidir. Bir ele
ment yoğunlaşmış bir ayrışıklık değildir. Dağılmış bir türdeşliktir.
Element olma kimliği olanaklı durumlarının düzenli bir dağılımı
nın sonucu olan ussal tutarlılıkla gösterilmiştir.
Öyleyse element matematiksel bir uyumdur, ussal bir uyum
dur, çünkü olanaklı durumları dağıtan şey matematiksel bir denk
lemdir. Çoklukla bu matematiksel denklem bir yayılımın, bir dö
nüşümün, bir işlemin, kısacası bir oluşun incelenmesiyle oluşturu
lur. Ne var ki bu oluşun kendisi betimlemeden kaynaklanmaz; öl
çünmeden kaynaklanır. Her element, adına yaraşır olmak içi?, bu
ölçünlemenin göstergesini taşımalıdır. Hazırlanmış olmalıdır; seçil
miş olmalıdır; matematikçi tarafından sunulmuş olmalıdır. Fizik bi
limlerde betimsel ile normatif karşıtlığının ortaya çıktığı görülüyor
öyleyse. Bir niteliğin bir töze verilmesi eskiden betimseldi. Gerçe
ğin, gösterilmesi gerekiyordu yalnızca. Tanındığı anda bilinmişti.
Yeni bilim felsefesinde, bir niteliğin bir töze verilmesinin normatif
olduğunu anlamak gerekir. Verme işlemi tutarlı olanaklar saptar.
Gerçek her zaman bir tanıtlama nesnesidir.
Kuşkusuz, töz kategorisinin normatif kullanımı henüz çok kı
sıtlıdır. Alışılageldik kullanımı içinde töz, anarşik betimlemelerin
bahanesi olarak kalır. Ne var ki pragmatik yarar felsefesi yararı ka
rarlaştırmaz. Bilimsel düşüncenin yeni kazanımlarını bilen her filo
zof kendi töz nosyonunun epistemolojik profilini yapmak istesey
di, dev bir gerçekçi "kuşak"ın yanında bir ussal bölgenin ve bir us
üstü bölgenin (töz kategorisi işte bu bölgede diyalektikleşir ve öl
çünlenir) ortaya çıktığını- kabul edecekti. İlkel bir ontolojinin tartış
maksızın varsaydığı tözün birliği, bir tözün farklı durumlarının ço
ğulculuğunu düzenlemeyi çoklukla engelleyen şematik bir görüş
ten başka bir şey değildir. Yerinde olarak, yöntembilimsel kurallar
dan kalkan bir felsefe için töz, bir gözlem düzlemi olmalıdır; göz-
lemlenebilirler'in bütününü, gözlemin farklı durumlarını, kesin bir
kurala göre, dağıtmalıdır. Bir töz, bir durumlar ailesidir. Bir töz,
özünde, birliğinde, tutarlı bir çoğulculuktur. Diracçı yöntemlerden
çıkarılması gereken metafizik dersin bu olduğunu sanıyoruz en
azından.
68 Yok Felsefesi
il
Merkezi O, yarıçapı.!! olan bir çember ile iki tane değişmez (sabit)
yarıçap OA ve OA düşünelim. Kendimize şu soruyu soracağız:
Çemberin içinde, OA ve OA değişmez yarıçapların AA çember ya
yına eşit uzunlukta bir eğri yayı oluşturdukları MM' eğrileri hangi
leridir? (Şekil 3) AOA bölgesinde, merkez açısı d0 olan son derece
küçük bir çember yayı düşünelim: bu açı, çemberin çevresinde ad0
yayını görür. Öte yandan, kutupsal koordinat olarak, yörünge öğe
sinin aranılan uzunluğu genel formülle verilmiştir:
r= a cos (0-c)
III
IV
(*) G. Bachelard burada "l'espace a un grain" diyor, bu tümce iki anlama gelir: "Uzay biraz deli
dir" ve "uzay bir taneye sahiptir"; terimin bütün anlamlarında derken bunları da düşünüyor.
(Ç.N.)
İlkel Uzaysal Bağlılıklar Çözümlenememe 77
Öyleyse, Buhlcu yörünge bir ek şema değeriyle zenginlenmek
te. İlk sezgi yörüngesinin kendisinde fazladan taşıdığını başından
attığını daha yukarıda söyledik; işte şimdi de, buna karşılık Hei
senberg bağıntısını taşıdığının farkına varıyoruz. Bu yörüngenin
bütün noktalarında, bir cisimciğin davranışı için kesinsizlik ilkesi
tarafından zorunlu kılınan karmaşık seçme gelir. Adolphe Buhl'un
eseri Heisenberg ilkesinin hakiki bir ussallaşmasını gerçekleştirir
öyleyse.
Heisenberg ilkesi ne de tuhaf felsefi bir yazgıya sahip oldu!
Geçirdiği evrim birbirine en karşıt metafizikler arasından izlenebi
lir. Bu ilke, ilk esinlenmesi içinde, özünde olgucu gibi, tüm öner
melerinin deneysel terimlerle bildirilmesi gereken bir fizik bilimine
ihtiyatlı biçimde geri dönüş gibi gözükür. Her yeri kaplayan başa
rısı kısa zamanda onu genelleştirmeye, gittikçe daha çok sayıda de
ğişken çiftleri arasında oynatılmaya sürükler. En sonunda, genel ya
sadan kural rolüne geçer. Çağdaş Fizikte Uzay Deneyimi adlı kitabı
mızda, Heisenberg ilkesinin mikro-fiziğin' özgül beliti halini aldığı
nı gösterdik. Öyleyse, ikinci dereceden yaklaşıklığa sahip bilimsel
tin, kesinsizlik ilkesini, mikro-fiziği anlamak için hakiki bir katego
ri olarak, tinin kesin ve kahramanca bir girişimi içinde, kuşkusuz
uzun bir çaba ile, edinilen bir kategori gibi kabul edebilirdi. Ve işte
şimdi de Üzerlerinde çalışılmış matematiksel sezgiler aynı ilkenin
beklenmedik bir yansısını sunmaktalar.
Ussallaştırma, en çeşitli ve dolaylı yollarla eserini gerçekleşti
riyor. Böylece genelleştirilmiş kesinsizlik ilkesi ile, bir us-dışı dene
yine katılmaktan ne denli uzakta bulunduğumuzu belirtmeyi ge
reksiz buluyoruz. Kesinsizlik ilkesini, atom-altı ölçekteki ölçümle
rimizin üstesinden gelinmeyen güçlüğünü saptayan bir önerme
olarak tasarlayan filozoflar var hala. (19) Çağdaş fiziğin en tuhaf ev
rimlerinden birini bilmemektir bu.
Bizi kişisel bakımdan ilgilendiren açıdansa, kesinsizlik ilkesine
ilişkin epistemolojik profil oldukça· olağandışı bir profil olacaktır;
gerçekçi bilgi sağlama konusunda, deyim yerindeyse, negatif ola
caktır, çünkü sıradan deneyde bir rol oynamayacağını anladık. Öy
leyse usçu ve us-üstücü bölgelerde gelişecektir yalnızca. Bu ilkeye
dayanarak gelişen mikro-fizik numeral bir öze sahiptir; onu oluş
turmak için, düşünceleri deneylerden önceye koymak ya da hiç ol
mazsa, deneyleri düşünceler tarafından sunulan düzlemde yeni
den yapmak, düşüncenin bütün postulatlarını bir yok felsefesi ile
etkinleştirerek deneyleri değiştirmek gerekir.
78 Yok Felsefesi
Aristotelesçi-olmayan Mantık
il
III
Son iki bağıntının karşılaştırılması N' ile A' 'nın daha önce bil
dirilen özdeşliğini verir.
Eğer bu usavurmaya, kimi durumlarda Aritotelesçi-olmayan
bir mantık ileri sürmek gereğini tanıtlamak için Aristotelesçi man
tığı kullanmak suçlamasında bulunulursa, Reiser buna, Aristoteles
çi-olmayan mantığın Aristotelesçi mantıkla bağdaşmaz olmadığı,
ama yalnızca, yeni mantığın eskisinden daha genel olduğu uyarı
sında bulunarak karşılık verir. Sınırlı mantıkta doğru olan her şey,
doğaldır ki kamu-mantıkta da doğru olarak kalır. Yalnız karşılığı
doğru değildir.
Ne var ki önceki tanıtlama, tanıtlamaya gereksinimi olan bir
önermeye dayanışıktır. Gerçekten de, Aristotelesçi mantığın New
toncu Fizik ile kavramsal bakımdan dayanışık olduğu konusunda
hangi güvenceye sahibiz ki? Bu, klasik felsefi tinin hemen hemen
soramadığı bir sorudur, çünkü klasik mantık kendini, düşüncenin
86 Yok Felsefesi
il
III
Kendini, herhangi bir biçimde, yok felsefesinin bir karşılığı gibi su
nan ve mantıksal düzlemde bu felsefeye değerli doğrulamalar sağ
layan bir düşünce tipini de tanıtmak istiyoruz. Bu düşünce tipinin
iyi bir örneğini Jean-Louis Destouches'un çalışmalarında bulacağız.
Gerçekten de, Destouches çeşitli kuramların mantıksal tutarlı
lık koşullarını inceler. Bir postulatnın değiştirilmesi yoluyla, kendi
başlarına ussal açıdan değerli olduklarını ortaya koymuş olan ama
"Yok Felsefesi"nin Bireşimsel Değeri 105
ne var ki birbirlerine karşıt olan iki kuramın her zaman için birbir�
lerine tutarlı kılınabileceğini tanıtlar. Bu iki kuram iki farklı ussallık
bütünlerine ait olabilirler ve kendi ussallık bütünleri içinde, birey
sel olarak geçerli kalarak kimi noktalarda birbirlerine karşıt olabi�
lirler. Bu, ussal çoğulculuğun ancak mutlak ve değişmez bir us sis
temine inanmakta ayak direyen filozoflar için karanlık kalabilecek
bir yanıdır. Yok felsefesinin tam çevrilmesi iyice görülüyor şimdi:
Kuruluş döneminde kuramlar tikel bir postulatnın diyalektiği so
nunda gelişiyorlarsa, mantıkçı, mantıksal örgütlenme döneminde
az çok bağımsızca oluşmuş olan kuramları ele alır ve ilk başta çeli
şik kuramları diyalektik olarak uzaklaştırmak için diyalektikleşti
rilmesi gereken doğru postulatyı belirlemeye çalışır.
Destouches'un çalışmalarının felsefi menzilini hızlı bir biçimde
görmek için yapılacak en iyi şey, temel kanıtsavını, Poincare'nin
klasik bilimin epistemolojisinde çok büyük bir rol oynamış olan
benzer bir kanıtsavıyla karşılaştırmaktır.
Detouches şu kanıtsavı tanıtlar (31>: "Eğer iki tane fizik kuramı
kurulduysa,onları içine alan ya da birleştiren bir kuramı kurma
olanağına sahibiz." Poincare şu kanıtsavı tanıtlar (32>: "Bir fenomen
eğer eksiksiz bir mekanik açıklama içeriyorsa, deneyin ortaya çı
kardığı tüm tikellikleri aynı ölçüde iyi açıklayacak sonsuz sayıda
başka açıklamalar da içerecektir."
Olanakları oldukları Poincare tarafından tanıtlanmış olan çe
şitli mekanik açıklamalar, aynı fenomenoloji alanıhda üst üste ko
nulmuş gibi görünüyorlar. Bu açıklamalar, mekanik bir açıklamanın
her zaman olanaklı olduğunu ön-varsayarlar. Poincare'ye göre,
açıklamalar deyimdirler. Üst üste konulmuş mekanik açıklamalar,
üst üste konulmuş dillerdir; Poincare'nin tanıtlamasının özü, şu ke
sin noktada, bir deyimden bir başka deyime geçmek için bir sözlük
oluşturmaktadır. Herkes kendisine en elverişli gelen mekanik açık
lamayı seçebilecektir. İşte elverişçilik'in ya da daha doğrusu, filozof
lar arasında böylesine canlı bir başarı kazanmış olan, kuramlar ko
nusundaki kuşkuculuğun köklerinden biri budur. Bu kök burda,
matematik alanında değil de, böylesine dolaysız mekanik biçimde
bilinen gerçekliğin kendisinin alanında büyüdüğü için de işte böy
lesine güçlü görünüyor. Bilimadamının az çok incelmiş dilleri, ba
yağı dilin çevirileri olarak görünüyorlar.
Destouches'un kanıtsavıyla birlikte çok farklı tinsel bir güven
ce yerleşir. Burada kuramlar üst üste konulmamıştırlar; yan yana
konulmuşlardır. İlk önce karşılaştırılmış, sonra da yok felsefesinin
bir etkinliği ile düzenleştirilmişlerdir. İlksel bir biçimde, Poincare
106 Yok Felsefesi
Y A P I K R E D Y A Y I N L A R I