You are on page 1of 27

qwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwe

rtyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyui
opgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopg
üasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasd
İSLAMDA
fghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghj
KADIN
klsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz
HAKLARI
xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvb
nmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmö
çqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqw
ertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwerty
uiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiop
güasdfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüas
dfghjklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfgh
jklsizxcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsiz
xcvbnmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvb
nmöçqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmö
çqwertyuiopgüasdfghjklsizxcvbnmöçqw
KISALTMALAR

a.g.e…………………….: Adı geçen eser

a.g.t….………………….: Adı geçen tez

a.g.m……………………: Adı geçen makale

E.T……………………...: Erişim tarihi

C……………………….: Cilt

Çev……………………..: Çeviren

Haz…………………….: Hazırlayan

S………………………..: Sayı

ss……………………….: Sayfa sayısı

TDV……………………: Türkiye Diyanet Vakfı

M.Ö…………………….: Milattan önce

Vs………………………: Vesaire

Vd………………………..: Ve diğerleri
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR ................................................................ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
GİRİŞ........................................................................................................................................................... 4
A. HAK KAVRAMI ............................................................................................................................... 6
1- TANIMI .................................................................................................................................................. 6
2- KUR’AN VE HADİSLERDE HAK KAVRAMI ................................................................................. 8
B. KADIN VE YARATILIŞI ......................................... HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
1- HZ ÂDEM İLE HZ HAVVA......................................... HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
2- MİTOLOJİK OLARAK KADIN VE YARATILIŞI .. HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
3- KURANDA VE DİĞER KUTSAL KİTAPLARDA KADIN VE YARATILIŞI ...........HATA! YER
İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
C. TARİHİ SÜREÇTE KADININ KONUMU............. HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
1-İSLAM’DAN ÖNCE KADININ KONUMU ................. HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
2-İSLAM’DAN SONRA KADININ KONUMU............... HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
3- BATI İLE MUKAYESE ................................................ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
D. İSLAM’DA KADIN HAKLARI ..................................................................................................... 13
1-YAŞAMA HAKKI ................................................................................................................................ 14
2- EĞİTİM ÖĞRETİM HAKKI ............................................................................................................. 15
3-ÇALIŞMA- EKONOMİ HAKKI ......................................................................................................... 17
4- MİRAS HAKKI.................................................................................................................................... 18
5- SEÇME SEÇİLME HAKKI ............................................................................................................... 19
6- EVLENME - BOŞANMA HAKKI ..................................................................................................... 21
SONUÇ ...................................................................................................................................................... 23
GİRİŞ

‘İslam’da kadın hakları’ konulu bu çalışmamız Süleyman Demirel Üniversitesi


İlahiyat Fakültesi Bitirme Ödevi olarak hazırlanmıştır. Çalışmanın amacı, İslam’da hak
kavramını tanımlamak ve kadın hakları açısından durumu değerlendirebilmektir.

Çalışmam dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümünde, kadının yaratılışı ve


kadın kavramı üzerinde durulmaktadır. Kadının yaratılışının mitolojik kaynaklara ve
diğer kutsal kitaplarca nasıl ve ne yönden bahsedilmiş olduğu konu edilmektedir.
Çalışmamın ikinci bölümünde, hak kavramı ve bu kavramın kuran ve hadislerdeki
yerini incelemektedir. Çalışmamın üçüncü bölümünde, tarihi süreçte kadının
konumundan yani cahiliyeden, İslam öncesi toplumdan günümüze kadar kadının
değişen konumu ve öneminden bahsedilmektedir. Dördüncü bölümde ise kadının sahip
olduğu temel haklar konu alınmaktadır.

Bu çalışmamızın asıl amacı İslam’dan öce kadına verilen temel haklar ile İslam
ile beraber kadının değeri ve haklarının önemli bir konuma geldiğini göstermektir.
Kadın, toplumun ve insanlığın devamı için olmazsa olmaz bir unsurdur. Kadın; annedir,
evlattır kadın toplum içinde en fedakâr bireylerin başında gelmektedir. Tarih sahnesinde
kadının yeri ve önemi oldukça değişkenlik göstermiştir hatta İslam dininin kabulünden
önce yaşanan cahiliye döneminde kadın yok denecek kadar değersiz görülüyordu bir
sosyal statüleri dahi yoktu.

Tarihte insanlık kadını lanetli, pislik olarak görmüştür. Oysa kadın fıtrat ve
tabiat bakımından ilk nefistendir. Allah onu ilk insana eş olması için yaratmıştır. Asıl ve
fıtrat bakımından aralarında hiçbir fark söz konusu değildir. Fark yetenek ve görevlerde
söz konusudur.1

İslam öncesi ve sonrası kadının yeri, değeri açısından Hz Ömer (r.a)’ın şu


rivayeti önemlidir: “Biz, cahiliye döneminde kadına zerre kadar değer vermezdik. İslam
gelip de Allah onlardan bahsedince üzerimizde hakları olduğunu öğrendik. Ama yine de
onları işlerimize dâhil etmek zorunda olmadığımızı düşünüyorduk. Bir gün eşimle
aramda bir tartışma geçti ve eşim bana karşı ağır konuştu. Ona “Haddini bil!” dedim.
Bunun üzerine eşim bana şöyle cevap verdi: ‘Sen beni öyle azarlıyorsun ama kızın

1
Cemal Ağırman, Kadının Yaratılışı İle İlgili Rivayetler Bağlamında Yeni Bir Yaklaşım, s 40, Rağbet
Yayınevi, 2001
Hafsa Rasulullah‘ın yanında kimi zaman onu üzebilecek kadar rahat konuşmaktan
çekinmiyor.” dedi. Bu rivayetten İslam’dan önce kadının hiçbir değerinin olmadığı,
İslam sonrasında ise, kadının Rasulullah karşısında bile kendisini savunma gücünü
bulabildiğini görüyoruz. 2

İslam’dan önce Arap yarımadasında kadının hiçbir değeri ve önemi yoktu. Kız
çocukları diri diri toprağa gömülürlerdi. Bir eşya gibi satılırdı. Mal edinme hakları
olmadığı gibi, mirastan da mahrum bırakılırlardı. Ayrıca bir erkek istediği sayıda
kadınla evlenebilir, istediğini de boşayabilirdi. Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında aynı
şekilde kadına iyi gözle bakılmazdı. Kadın murdar, pis, lanetli sayıldığı için incile el
süremezdi. Kadın ilk günahın işlenmesine sebep olduğu için ona şeytan gözüyle
bakılırdı. Yahudilikte kadın devamlı günah işlemeye meyilli, Hristiyanlıkta şeytanca
kötülüklere kapı açar, erkeğin ahlakını bozar. Erkek kadın için değil, kadın erkek için
yaratılmıştır düşüncesi yatardı.

Kadın, erkek gibi gayesi Allah'a kulluk olan mükellef bir insandır. Ancak,
yaratılıştan getirdiği ilmi ve tecrübi bir realite olan farklılıklar sebebiyle konumu,
misyonu ve vazifelerinin de farklılık arz etmesi tabii ve de zaruridir. Bu gerçek, ancak
sistematik bir tarzda İslam'da ve İslam'ın ortaya koyduğu hakiki medeniyette kendini
göstermiş ve uygulama imkânına kavuşmuştur.3 İslam’la beraber bu tabuların çoğu
yıkılmış kadına ayrı bir önem atfedilmiştir. Kuran ve hadislerde kadına verilen önem
hiçbir din de verilmemiştir. Allah kadını her yönden eşit tutmuş ve korumuştur. Nitekim
Hz. Peygamber: "…kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan
korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız; onların
namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar
üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır... " buyurmuş tur. Yine
Rasulullah (s.a.v.): "Cennet annelerin ayakları altındadır" buyurarak kadınların aile
içindeki önemine dikkat çekmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de gerek yaratılış gerekse hak ve sorumluluk yönünden


erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizilmektedir. Kadın, Allah’ın kulu
olması bakımından erkekle eşit seviyededir. Temel haklar ve sorumluluklar açısından da

2
Ahmet Efe, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı.18, s. 157-168, İslam Miras Hukukunda Kadın-
Erkek Hisselerinin Farklı Oluşu Üzerine Bir Değerlendirme,
3
Haydar Baş, İslam'da Kadın Hakları, İcmal Yayıncılık. İstanbul 2000, s.?
kadının konumu erkekten farklı değildir. İslam hukukuna göre, hayat hakkı, kanun
önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve
onurunun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel
hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından
kadınla erkek arasında her hangi bir farklılık yoktur. Bu çalışmada bunları kapsamlı bir
şekilde sunmaya çalışmaktayız.

Kadın hakları geçmişte de önemliydi günümüzde de önemli ve gelecekte de


önemli olacaktır. Kadın hakları meselesi bir tür insan hakları meselesidir. Kadın
toplumun temel taşıdır. Kadın aile kurumunun en temel direğidir. Geleceğe yeni
sağlıklı, kültürlü, kendini bilen bireyler yetiştirir. Eğer kadına değer verilmezse, kadının
hakları korunmazsa aile kurumunun temel taşı zedelenmiş olur. Kadın hakkına saygı,
her medeni insanın özelliğidir.

Kadın haklarına önem üzerinde daha fazla durulması gerekmektedir. Çünkü


kadına ve kadının haklarına saygı duymayan, önüne engeller koyan milletler her zaman
her açıdan yozlaşmış ve geri kalmış milletler olarak yok olmaya mahkûmdurlar.

Kadınlar, toplumun en önemli ve en değerli bireyleridir. Kadınları korumak ve


hak ettikleri değeri vermek hepimizin görevidir. Kadınlar ki bizlerin en sevdiğimiz
annelerimiz, eşlerimiz, kardeşlerimizdir. Kadın fedakârdır, kadın üretkendir. Dünyada
en çok sevdiğimiz insan, yani annemiz bir kadın iken, kadınlara değer vermemek
mümkün müdür? Bunun cevabı eminiz ki herkes tarafından aynıdır.

Çalışma dönemim boyunca büyük anlayış, yardım ve desteğini gördüğümüz


hocamız Sayın Prof. Dr. Nejdet Durak’a teşekkür ediyorum.

A. HAK KAVRAMI

1- Tanımı

İslam literatüründe çeşitli anlamlarda kullanılan hak kavramı, sözlükte “gerçek,


sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeye yakinen muttaki
olmak” anlamlarına gelen bir mastar ve “gerçek, sabit doğru, varlığı kesin olan şey’’
anlamlarında isim olan hak kavramı (çoğulu hukuk) genellikle batılın zıddı olarak
tanımlanmıştır.
İbranice’de benzer bir kökün “ağaç, taş veya metalin içini oymak; yazmak,
kaydetmek, tasvir etmek; buyurmak, bir kanunla sabit hale getirmek; Tanrı ve insanlara
karşı ödev, hukuk, imtiyaz anlamına geldiğini belirterek hak kelimesinin bu dilden
gelmiş olabileceği bazı düşünürler tarafından ileri sürülmüştür. Vurgulanmalıdır ki
Sami dil ailesinden olan Arapça ve İbranicedeki herhangi bir kelimenin yakın anlamlar
ifade etmesi doğaldır. Bu durum karşısında birinin ötekinden geldiğini iddia ve ispat
etmek oldukça zordur. Rağıp el-İsfehani hakkın asıl anlamının “mutabakat ve
muvafakat’ ’olduğunu belirttikten sonra âyetlerden örnekler vererek başlıca dört anlama
geldiğini belirtir. 1. Bir şeyi hikmetin gereğine uygun olarak icat eden; bundan dolayı
hak Allah’ın bir ismi veya sıfatı sayılmıştır. 2. Hikmetin gereğine uygun olarak yapılan
iş; Allah’ın bütün fiilleri bu anlamda haktır. 3. Bir şeye aslına uygun ve doğru olarak
inanma, bu şekilde kazanılmış inanç, bilgi. 4. Gerektiği şekilde, gerekli ölçüde ve
gereken zamanda meydana gelen iş olarak belirtmektedir4

Türkçe sözlüklerde hak kavramı şu şekilde ifade edilmektedir: Doğru, gerçek,


hakikat, adalet, adaletin ve kanunun, geleneğin gerektirdiği şey, doğruluk, gerçeklik,
iddiaya uygunluk, emek, hisse, pay, İnsaf, istihkak… vb. 5 Ayrıca hak, gerek sözün,
gerekse eylemin, zamana, şartlar ve miktar bakımından nasıl gerekiyorsa öyle
olmasıdır.6

İsmail Karagöz’ün Dini Kavramlar Sözlüğünde hak kavramı şöyle


tanımlanmaktadır: “İnkârı caiz olmayan sabit şey, doğru, doğruluk, adalet, hikmet,
hikmete uygun vuku bulan hüküm, görev, gerekli, ahenk, uyum, uygunluk, pay, hisse,
kısmet ve var olma anlamlarına gelir. Allah’ın isim sıfatı olarak; gerçekten var olan, ilah
ve Rab oluşu hak olan eşyayı var eden, gerçek anlamda mülk sahibi olan, yok olmayan
hakkı izhar eden ve adil olan.”7

Hak kavramı Cahiliye döneminde kullanılmaktaydı. Lebîd b. Rebîa’nın


Mutallakasında yer alan, “Ganimetleri paylaşırken oymağa hakkını veren biziz;
oymağın hakları uğruna öfkelenerek kendi hukukundan vazgeçen biziz” anlamındaki
beyitte hak ve hukuk kelimeleri birinin sahip ve malik olduğu şeyi ifade etmektedir.
Yine Lebid’in Allah’ı yegâne gerçek olarak gösteren, “Bilinmelidir ki Allah’tan başka
4
İslam Ansiklopedisi, “Hak”, DİA, C. XV, Ankara 2002, s. 139.
5
Mehmet Doğan,Türkçe Sözlük, Acar Matbaası, İstanbul 2001, s. 513.
6
Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Işık Yayınları, Ankara 2014, s. 117.
7
İsmail Karagöz, “Hak Mad.”, Dini Kavramlar Sözlüğü, D.İ.B, Ankara 2005.
her şey bâtıldır” manasındaki mısraı, Hz. Peygamber’in “şairlerce söylenmiş en doğru
söz” şeklindeki iltifatına mazhar olmuştur 8

Hak kavramı İslam literatüründe; doğru, gerçek olan şey, adalet, insaf,
doğruluk9, bir adama ait olan şey, alacak, bir davaya ya da iddiaya gerçek uygunluk,
Geçmiş emek, manevi istihkak, mesela ana-baba hakkı, hoca hakkı, usta hakkı, Pay,
hisse, örneğin barut hakkı, makas hakkı gibi farklı anlamlarda kullanılan bir terimdir.

Arapçada birbirinden farklı iki anlamı yer almaktadır. Bunlar “sabit olma ve
vacip olma’’ anlamlarını içermektedir. Mesela: “Şüphesiz ki, o vaat insanların çoğuna
hak olmuştur’’10 ayetinde “sabit oldu ve vacip oldu’’ manasındadır.“...Hakkı
gerçekleştirmesi ve batılı ortadan kaldırması için...’’11 Ayetinde sabit olması ve ortaya
çıkması manasına, “Hak geldi batıl yok oldu.’’12 “sabit ve var olan şey manasına
‘’Boşanan kadınların örfe göre bir takım eşyalar alma hakları vardır, bu takva sahipleri
üzerinde bir haktır’’13 ayetinde“onların üzerine vaciptir’’manasına gelir. 14

2- Kur’an ve Hadislerde Hak Kavramı

Hak kelimesi belirlenmiş nasip manasına da kullanılır. Mesela: ’’Servetlerinde


isteyene ve yoksula belli bir hak tanıyanlar’’15 ayetinde bu anlamda kullanılmaktadır.
Aynı zamanda zulmün zıddı olan adalet manasında da kullanılır. 16 Mesela: “Allah hak
ile (adaletle) hükmeder.’’17

Kur-anı Kerim’de 247 yerde hak kelimesi geçmektedir. “Doğru


haber’’18,“Doğru yol’’19,“Aslına uygun bilgi, inanç, yakin’’20,“Delil’’21,“Bir olayın iç

8
İslam Ansiklopedisi, a.g.e., s.139.
9
Hüseyin Özcan,Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, Alfa Basım, Ankara, 1993, s. 229.
10
Yasin 7
11
Enfal, 8.
12
İsra, 8.
13
Bakara, 281.
14
Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, c. 5, Diyanet Yayınları, İstanbul,1988, s. 11-12-13.
15
Mearic, 24-25.
16
Vehbe Zuhayli, a.g.e.
17
Mü’min, 20.
18
Mü’min, 23/62.
19
Yunus, 10/35.
20
Yunus, 10/36.
21
Yunus,10/76-77.
yüzü’’22,“Adalet’’23 “Ödev, görev, hüküm’’24 en çok dikkati çekenleridir. Başkalarıyla
ilgili yükümlülüklere aykırı davranışların niteliğini belirtmek üzere “bi-gayril-hakkı’’ve
“bi-gayrı hakkın’’(haksız yere)25 yine başkalarıyla alakalı bir genel hükmün dışına
çıkmaya cevaz veren “illa bil hakkı’’(ancak haklı bir sebeple) 26 tabirleri Kuran’da sıkça
geçmektedir.

“...Gerçekten ancak Allah Hak’tır...”27“...Gerçekten ancak Allah apaçık


Hak’tır”28“Eğer, hak, onların arzularına uysaydı gökler, yer ve bunların arasında
bulunanlar bozulur giderdi...”29 “Allah bu yurdu ki; Hak (benim adımdır) ve ben gerçeği
söylerim”30

Hak kelimesi Kur’an’daki anlamlarıyla hadislerde de geniş olarak yer almıştır.


Hz. Peygamber’in uzunca bir duasında geçen, “Allah’ım! Sen haksın, senin vaadin
haktır, sana kavuşmak haktır, senin sözün haktır, cennet haktır, cehennem haktır,
peygamberler haktır, Muhammed haktır, kıyamet haktır.”31 Cümlelerindeki hak
kelimelerinden ilki; “varlığı kati olan, kuşkuya yer bırakmayacak kesinlikte gerçek ve
sabit olan” şeklinde açıklanmış ve bu vasfın yalnız Allah’a mahsus olduğu, çünkü
sadece Allah’ın ezelden ebede yokluktan münezzeh bulunduğu belirtilmiştir.32

Kur’an da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi “korunması,


gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi ve manevi imkân, pay, eşya ve
menfaatler; görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Zenginlerin
malında, yoksulun hakkı bulunduğunu bildiren ayetlerle33 akrabaya, yoksula, yolcuya
hakkını vermeyi emreden ayetlerde34 hak kelimesi zekâtı veya din ve hukukun gerekli
gördüğü mali yardımı anlatır.

22
Yusuf, 2/51.
23
Araf, 7/89; Enbiya, 21/112.
24
Bakara, 2/180, 236; Rum, 30/47.
25
Bakara, 2/61; Al-i İmran, 3/112, 181;Şuara, 42/42.
26
En’am, 6/151; İsra, 17/33;Furkan, 25/68.
27
Hac, 22/6, 62; Lokman, 31/30.
28
Nur, 24/25.
29
Mü’minun, 23/71.
30
Sa’d, 38/84.
31
Buhari, Tehaccüd, 1.
32
Ahmet Kalkan, Ansiklopedik Kur’an Kavramları, Davud Emre Yayınevi, İstanbul, 2011, .c. IV s.346.
33
Zariyat,51/19; Meariç,70/24.
34
İsra, 17/26; Rum, 30/38.
Hak kavramının tanımında bahsettiğimiz gibi Rağıp el-İsfehani hak sözcüğünü 4
anlam çerçevesinde değerlendirir. a)“Bir şeyi gerektiği şekilde yapan, ortaya koyan’’
anlamındadır. Bu nedenle Allah-ü Teâla’ya Hak denilir.35b)“Varlığı hikmet gerektiren
şey’’ anlamını ifade eder. Bu anlamda Allah Teâla’nın bütün fiilleri haktır.36“İnancın
olması gerektiği şeklinde olması’’ anlamını dile getirir. Bu anlamda“bir kimsenin tekrar
dirilme, mükâfat, cennet, cehennem hakkındaki inancı hak’tır denilir.37“Söz ve eylemin
gerektiği zaman, gerektiği kadar ve gerektiği şekilde olması’ ’demektir.38

Şeyh Mustafa ez-Zerka “Hak hukukun bir yetki veya yükümlülük olmak üzere
benimsediği bir aidiyettir” diye tarif eder. En güzel tanımlardan biri de budur. Çünkü bu
tanım; dini vecibeler hakkı, mülk edinme gibi medeni hakları, babanın evladı, kocanın
hanımı üzerindeki kendine itaat etme gibi adap ile ilgili hakları, devletin tebaası adına
tasarrufta bulunma hakkı gibi mali hakları ve kişinin bir başkası üzerinde sabit olan
velayet hakkını içine almaktadır.39

Dr. Muhammed Umara ise; hakları hak olmanın ötesinde bir gereklilik olarak
görür. Şöyle demektedir: “İslam’daki insan hakları olgusunu ortaya çıkarıp inceleme
konusunda sarf edilen ve sarf edilmekte olan entelektüel çabalar, İslam’ın bu alandaki
seçkin yerini belirtme faziletini taşımasına rağmen, - bunun böyle olduğuna ve önemine
inanıyoruz - söz konusu yaklaşımların bu babda Avrupalıların koymuş oldukları terimin
aynısı üzerine kurulmuş olduğunu görüyoruz: Hukuk terimi. Oysa biz, İslam’ın, insanın
iman ve hukukuna saygıda Hukuk mertebesini aşarak bunları zaruretler olarak kabul
edip, farizalar arasına kattığını görüyoruz. Yeme-içme, giyinme, oturma, güvenlik,
inanç, düşünce ve ifade özgürlüğü, öğrenim hakkı, toplumun genel düzeninin
oluşturulmasına katılım ve yöneticileri gözetim ve sorgulama hakkı, yetersiz yahut
zalim, fasık, bozuk düzenleri değiştirmek için devrim... Vs. Bütün bunlar İslam’ın
nazarında insanın isteyeceği, elde etmek için çaba harcayacağı, engelleyenlere karşı
duracağı haklarından ibaret değildir. Bunlar aynı zamanda boynunun borcu olan
görevleridir.40

35
Yunus, 30-32.
36
Yunus, 5-53;Bakara, 146-147-149.
37
Bakara, 213.
38
Yunus, 33; Secde, 13; Mü’minun, 71.
39
İsmail Karagöz, a.g.e.
40
Muhammed Umara, İslam ve İnsan Hakları, Denge Yayınları, Ankara 1992, s. 68-75.
Hayreddin Karaman, "Hak, hukukun, bir yetki veya yükümlülük olmak üzere
benimsediği bir aidiyettir." şeklindeki bir tarifi tercih ettiğini yazıyor. 41 Ömer Nasuhi
Bilmen, "Hak, bir kimseye mahsus olan manevi bir kudrettir ki, bununla tasarruf
salahiyetini veya malikiyet vasfını haiz olur. Başka bir ifade ile hak, şer'i bir iktidardır
ki, insanlar bununla bazı şeyleri icra ve mütalebeye salahiyetli olurlar", demektedir.42
Elmalılı da hak, bir de "vacibün leh" , yani bir şeyin lehine, faydasına olan vacip
manasına gelir. Bunun da karşılığı "vacibün aleyh" veya sadece "vacib", "vecibe" ve
kendi dil geleneğimizde "vazife", "görev"dir, demektedir.43

Buna göre vazifenin karşılığında olan şey demektir. Mesela küçük çocukların
bakılıp büyütülmeleri, çocuklar açısından bir hak; anne ve babalar açısından ise bir
vazifedir. Aynı şekilde yaşlı babaların bakılmaları, kendileri bakımından bir hak;
evlatları bakımından ise bir vazifedir.

Hak, doğrunun cevheridir. Mantıken ve tarihen görevden önce gelir. Toplum,


devlet şeklinde, insan haklarını koruma gayesiyle teşkil olunmuştur ve bunun için
vardır. Fertlerden her biri, umumun menfaatlerine uygun olduğu müddetçe kendi
menfaatlerine sahip çıkıp saygı gösterebilir. Kur-ani düşünce sistemine göre, içtimai
hayatta iyilik hakkı vardır. Her fert, diğer fertlerin iyiliği için katkıda bulunma
zorunluluğu taşır. Herkes, “müştereken bulunma” haline yardım etme
mecburiyetindedir. O halde Kur-ani düşüncenin Mülk suresinde ifade buyurduğu
veçhile insanın gayesi iyiliktir.

Hz. Peygamber, insanların karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına riayet


etmelerini, yapılan haksızlıkları dünyada iken telafi etmeleri gerektiğini vurgular: “ Kim
kardeşine haksızlık etmişse, onunla helalleşsin…” buyurur.44

Hak ve hakkaniyet konusundaki titizliği gereği Rahmet Elçisi, kişilerin


kendilerine de haksızlık yapmalarına izin vermemiştir.

Hz. Peygamber’in -hayatı boyunca- insanlarla olan ilişkileri çok yoğun bir
şekilde geçmiş ve O sürekli sosyal hayatın merkezinde yer almıştır. O, “İnsanlarla haşir-

41
Hayreddin Karaman, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, Ensar Neşriyat, İstanbul 2014, s. 332-333.
42
Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiyye ve Istılahi Fıkhiyye Kamusu, c.VII, Enes Sarmaşık Yayınları,
İstanbul 1999, s.123.
43
M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 5, Akçağ Yayınları, İstanbul 2010, s. 353.
44
Buhari, Rikak,48.
neşir olup ezalarına katlanan Müslüman, insanlara karışmayıp ezalarına katlanmayan
Müslümandan daha hayırlıdır.” buyurarak toplumdan ayrı yaşanmasını tasvip
etmemiştir. Peygamberlik öncesi ve sonrasında sürekli hakkın savunucusu olmuş,
haksızlığa uğrayan mağdur kişilerin yanında yer almıştır. Daha gençlik yıllarında
haksızlığa, zulme, zorbalığa ve adaletsizliğe karşı mücadele vermiş, bu bağlamda
faaliyet gösteren ve iç güvenliği sağlamayı hedefleyen Hilfu'l-Fudûl (Faziletliler
sözleşmesi) adlı sivil toplum teşkilatına girmede tereddüt etmemiş ve bu teşkilatta bilfiil
çalışmıştır. Her türlü zulme ve haksızlığa karşı mücadele amacıyla ihdas edilmiş olan,
ancak Cahiliye döneminin bir ürünü olan bu teşkilata katılmıştır. Hz. Peygamber'in,
genç yaşta bu teşkilata katılmak suretiyle daha o zamanda insan haklarına ne derece
önem verdiği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber Risalet görevinden sonra da bu olayı
zaman zaman hatırlayarak davet edildiği takdirde yine böyle bir toplulukta yer
alabileceğini ifade etmiştir. Onun bu tavrı, Cahiliye ürünü olup olmadığına bakmaksızın
hak ve faziletten yana olmanın bizatihi İslâm’ın gereği olduğuna bir işaret olarak kabul
edilebilir.45

Kur’an-ı Kerim’de, hadislerde ve diğer İslâmî kaynaklarda hak kavramı, çok


geniş yelpazede ele alınmakta; kişinin Allah’a, insanlara, hayvanlara ve çevresine karşı
hakları söz konusu edilmektedir. Bâtılın zıttı olan hak kavramı, “doğru, gerçek, görev,
sorumluluk, borç” gibi anlamları yanında “korunması, gözetilmesi ya da sahibine
ödenmesi gerekli olan maddi ve manevî imkân, değer, pay, eşya ve menfaatler”
anlamında da kullanılmaktadır.46 Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “hak”
kelimesinin çoğulu olan hukukun gayesi, hakların kime ait olduğunun belirlenmesi,
hakların korunması ve haklara yapılan tecavüzün, zorbalıkların ortadan
kaldırılmasıdır.47 Dolayısıyla insanın kanı akıtılmaz, canına kıyılmaz, namusuna,
toprağına, mesleğine, meskenine ve cinsiyetine dokunulmaz. Yüzlerce ayet ve hadisin
ortak ifadesinden İslâm’ın bu konulardaki görüşleri ortaya çıkmaktadır. Fert ve
toplumların her yönüyle hak ve sorumluluklarının belirlenmesi ve dengelenmesi İslâm
dininin ana konularından birini teşkil etmektedir. Önemli olan insanın sahip olduğu
haklarıyla beraber onur, şeref, namus ve iffetiyle yaşamasını sağlamaktır48

45
Hayri Kırbaşoğlu, İslam ve İnsan Hakları Üzerine, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1998, s. 279.
46
Heyet, İslam ve Toplum, T.D.V. Yayınları, Ankara, 2007, s. 527.
47
Muhammed Tahir b. Aşur,İslam ve İnsan Hakları, Rağbet Yayınları, Ankara,1992, s. 68-75.
48
Abdullah Draz, İslam’ın İnsana Verdiği Değer, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 1983, s. 46.
İnsan fıtratıyla örtüşen insan hakları kavramının zihinlerde yaptığı çağrışım
insanın sahip olduğu özgürlüklerdir. Yani insan haklarından anlaşılan onun
özgürlükleridir.49 “Hak ve özgürlük, aslında bir tek gerçeğin iki yönüdür, bir
madalyonun iki yüzü gibidir. Çünkü özgürlük bir hak olduğu gibi, her hak da özgürlükle
gerçekleşebilir. Hak, özgürlüğün konusu, özgürlük ise hakkın gerçekleşme vasıtasıdır.”
Hak ve özgürlüklerin insanın kişiliğine bağlı olarak, doğal, dokunulmaz, vazgeçilemez,
engellenemez, kısıtlanamaz, devredilemez ve evrensel olduğunda görüş birliği vardır.
Yüce Allah’ın, üstün ve mükerrem bir varlık olan insana bahşettiği bu hakların bir
bütün olarak ele alınmayıp aralarında ayırım yapılması da doğru değildir. Herkes için
gerekli olan insan haklarına önem vermeyen ve bu haklara riayet etmeyen toplumlar
medeni olamazlar. İlâhi bir kaynaktan beslenmeyen insan hakları uygulamalarında her
zaman eksiklik ve çifte standart söz konusu olacaktır.50

B. İSLAM’DA KADIN HAKLARI

Erkeklik ve kadınlık Allah’ın takdiri gereği olan bir şeydir. Yaratılış ve


devamlılık bunun üzerine kurulduğu için, bazılarının erkek, bazılarının kadın olması
çok tabii bir durumdur. Yaratılış gereği doğal farklılıkların da etkisiyle oluşsan
toplumsal düşüncelere göre bir cinse üstünlük atfetmesi sebebiyle niye o cinsten
olmadığınıza üzülüp hayıflanmayın. Bu Allah’ın takdiridir. Fakat Allah karşısındaki
konum, Allah ile olan ilişkiler bakımından erkek kadın farkı olmadığı gibi insanî amel
ve kazanımlarda da aralarında bir fark yoktur, kemale yürümede fırsat eşitliği vardır ve
herkesin kazandığı kendisinedir. Kadın erkek farklılığı ve cinsler hakkındaki toplumsal
telakkiler Allah açısından bir değere sahip değildir.

Haklar ve sorumlulukların söz konusu olduğu bu alanda, kadın ve erkek ilişkileri


başlamakta, söylemimizin arkasında statü endişemiz, ekonomik kaygılarımız ve daha da
kötüsü koruma yahut baskı, zorbalık gibi etmenler yer almaktadır. Kadının evlenme
özgürlüğü, miras paylaşımı, seçme-seçilme hakkı, eğitim öğretim hakkı, çalışma hakkı,
mülkiyet edinme hakkı, ibadet etme hakkı gibi hükümler bu çerçevede
konumlanmaktadır.

49
Ümit Özdağ, Doğuda ve Batıda İnsan Hakları, T.D.V. Yayınları, Ankara, 1996. s. 17.
50
Şükrü Karatepe, İnsan Hakları İlahi Temelleri, T.D.V. Yayınları, Ankara,1994, s.19.
İslâm’ın kadına değer vermesi ise, sadece Arap yarımadasında değil, o zamanki
ileri bütün ülkeler için getirdiği esasların en önemlisidir. Kadına değer verme
konusunda İslam, eski ve yeni tüm hukuk kurallarının ulaşamadığı noktaya varmıştır.
Çünkü gerek maddi gerekse manevi tüm haklarını tanımış ve her alanda kadın-erkek
ayrımı yapmamıştır.

İslam, Cahiliye dönemlerindeki kadınların aleyhindeki uygulamaları


kaldırmıştır. Kız çocuklarının diri diri öldürülüp gömülmesini şiddetle yasaklamıştır.
“Küçükken diri diri gömülen kızın hangi suçtan öldürülmüş olduğu sorulduğu zaman...
Kişi, neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”51 Aile kurma hakkına sahip olan kadına
evlenme konusunda tercih imkânı verilmiş, zorla evlendirilmeyeceği ilkesi getirilmiştir.
Anneye karşı saygı gösterilmesi ve ona bakılması öngörülmüştür. Kadınların da eğitim-
öğretim faaliyetlerine dâhil edilmesi ve bundan mahrum bırakılmaması istenmiştir.52

1- Yaşama Hakkı

Yaşama hakkı insanın en temel hakkıdır. Yaşama hakkı, diğer hakların ve insani
sorumlukların ortaya çıkmasının sebebidir.

İslam öncesi cahiliye döneminde insanlar kız çocuklarının yaşama hakkını


ellerinden alan uygulamalarda bulunmaktaydılar. Kur’an-ı Kerim’de bu durum
“Onlardan birine bir kızı olduğu müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir ve içi de kinle
dolar. Kendisine verilen bu kötü müjde sebebiyle halktan gizlenmeye çalışır, onu
yanında mı tutsun, yoksa onu toprağa mı gömsün? Diye düşünür. Ne de kötü
hükmediyorlar” 53 ayeti bu durumu bildirmektedir. İnsanlar kız çocuklarının olmasının
bir takım sebeplerden ötürü kötü görmüşler ve bu durumdan hiç utanmadan kendi
kızlarının canlarını kendi elleri ile alabilmişlerdir. Rasulullah’a gelen bir adamın
Cahiliye devrinde çocukları öldürmelerinden bahsetmiş ve kendi kızını belirli bir yaşa
geldiğinde ailesine uzak olmayan bir kuyuya götürerek kuyuya attığını anlatmış ve
bunun üzerine Peygamberimiz gözyaşlarına boğulmuştur. Bu durum kız çocuklarının
Cahiliye devrinde maruz kaldıkları haksız durumu anlatan önemli bir olay olarak
karşımıza çıkmaktadır.
51
Tekvir, 81/8-9, 14.
52
Tayyib Okiç, İslamiyet’te Kadın Öğretimi, s.23, Gaye Matbaası, Ankara, 1979.
53
Nahl, 16/56-59.
İslam dininde kadınların korunmasına yönelik alınan tedbirlerden ilki ve en
önemlisi onların yaşam haklarının korunmasıdır. “O dilediğini yaratır, dilediğine kız
çocukları bağışlar dilediğine erkek. Dilediğine hem erkek hem kız çocukları verir,
dilediğini de kısır yapar”54 ayeti çocukların kız erkek olmasının Allah’ın takdiri
olduğunu belirtmektedir.

Son olarak belirtmek gerekirse can emniyetinin ve yaşama hakkının üzerinde bu


derece hassasiyetle duran İslam, kadınların kendilerini savunma konusunda erkeklere
nazaran daha güçsüz oldukları düşünüldüğünde onların can emniyetini çok sıkı
tedbirlerle korumuştu. Esasen bir savaş durumunda veya başka herhangi bir tehlikeli
durumda kocası, oğlu veya herhangi bir yakını bizzat kadını korumakla mükelleftir. Bu,
erkeğin sorumluluğu ve en önemli vazifelerinden biridir. Allah'ın Resulü bir orduyu
sefere gönderirken, yaşlılara, sakatlara, çocuklara ve savaşa bizzat iştirak etmedikleri
müddetçe kadınlara dokunmamalarını emir buyururdu. Zira her kim olursa olsun
İslam'da can mukaddestir. Ve buna dokunulamaz.55

2- Eğitim Öğretim Hakkı

Kadınlar tarih boyunca haksızlığa ve ayrımcılığa uğramışlardır. Her zaman ikinci


sınıf insan muamelesi ile hor davranılmıştır. İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da ve
Dünya’nın diğer bölgelerinde kadınların durumu farklı değildi. Bir mal gibi alınıp
satılırlar ve temel insan haklarından mahrum bir konumdaydılar. Kız çocukları utanç
kaynağı olarak görülürdü ve diri diri toprağa gömülürdü. Kur’an’ın nazil olmaya ve
Peygamberimiz tarafından tebliğine başlanması ile beraber; kız çocukları, kadınlar,
köleler özgürlüklerine ve temel haklarına kavuşmuşlardır. İşte bu hakların en
önemlilerinden birisi de eğitim ve öğretim hakkıdır.

Kadın ve erkeğin her konuda eşitlikleri sağlandığı gibi bu konuda da eşitlikleri


Kur’an ve hadislerde belirtilmektedir. Ayrıca Kur’an hitapları genellik arz eder, kadın
ve erkek ayrımı yoktur. Kur’an da ilme teşvik eden 750 ayetin hiçbirinde cins ayrımı
yapılmamaktadır. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”56 Ayetinde kadını da

54
Şura, 49/50
55
Haydar Baş, a.g.e,
56
Zümer 39:9
kapsayan geniş bir muhtevaya sahiptir. “ Rabbim ilmimi arttır ”57 ayeti de kadın ve
erkek herkesin yapabileceği bir duadır.

“Oku” emriyle başlayan son ilahi davete ilk “evet” cevabını verenin kadın
(Peygamberimizin mübarek zevceleri Hz. Hatice) olduğunu düşünürsek İslam'ın kadın
eğitimi konusunda ne köklü bir inkılap yaptığı tarihi gerçeğini vurgulamış oluruz. Hele
dualarında kadın olarak yaratılmamış olmakla övünen Yahudi erkeklerini; kadını erkek
için yaratılmış mahlûk sayan Hıristiyanlık düşüncesini göz önüne getirdiğimiz zaman
“Cennet annelerin ayakları altındadır.” diyen İslamiyet’in kadın haklarına verdiği önemi
daha iyi anlamış oluruz. “Biz cahiliye devrinde kadınları adam yerine koymazdık” diyen
İslam halifesi Hz. Ömer'in kadınlardan ilmi ve idari sahada hizmet talep edecek
seviyede yükselten kudret, İslam'dan başkası değildir.58

Şu hâdise de camilerin kadınların istifadesine her zaman açık olduğunu beyan eder:
Ümmü Seleme Validemiz, evinde bir kadının saçlarını tararken, Efendimiz ’in “Ey
insanlar!” dediğini duymuş ve hemen mescide yönelmişti. O sırada saçlarını taratan
kadın, “Allah Resulü erkekleri çağırıyor, ben ise kadınım.” deyince Ümmü Seleme
Validemiz: “Ben de insanım.” cevabını vermişti.

Başka bir rivayette ise; “Bir gün Medine’nin kadınları gelerek şöyle demişlerdi: “Ey
Allah’ın Resulü, erkekler Sizi dinleyip Sizden istifade etme konusunda bizi geçtiler.
Bize de müstakil bir gün ayırsanız!” Allah Resulü, bunun üzerine onlara bir gün verdi.
O belirli günde onlara nasihat eder ve bazı emirlerde bulunurdu.” 59

Peygamberimiz rivayetlerde de belli olduğu gibi kadınların ilim öğrenmesi için


mescitlere gelebileceklerini belirtmekle kalmamış, onlarla özel sohbetler yapmış ve
sorularını cevaplamıştır.

Hz. Peygamber’in muasırları arasında, zevceleri Hz Aişe anamız, yalnız en


büyük kadın âlim değil, aynı zamanda umumiyetle sahabe âlimlerin en büyüklerinden
sayılır. En meşhur sahabeler dahi, bazı dini meselelerde O’nun bilgisine müracaat edip,
tatminkâr cevaplar alırlardı. O’nun fetvaları meşhurdur. Aynı zamanda en çok hadis
rivayet edenlerden biridir. Hz. Aişe’nin bilgisi yalnız dini ve hukuki mevzular ile

57
Taha 20:114
58
Fahri Kayadibi, Kadının Eğitiminin Önemi Ve Kalkınmadaki Rolü, Sosyoloji Konferansları, s. 25,
2011.
59
Buhari, İlim, 36
bitmiyordu. Edebiyat ve hatta o zaman ki tıp mevzularında da bilgisi yüksek idi. O’nun
kuvvetli natıkası, dindarlığı ve ibadete düşkünlüğü esasen mevcut faziletlerine değer
katmaktadır.60 Aişe validemizin ilmine olan hayranlık şu sözlerle de dile gelmektedir:
“O, insanların en fakihi, en âlimi, görüşü en güzel olanıdır.” Ayrıca daha nice ismini
zikredemediğimiz, ilimde yol almış, çokça katkı sağlamış kadın âlimlerimiz
bulunmaktadır.

3- Çalışma- Ekonomi Hakkı

İslâm dini, kadının çalışmasına olumsuz bir şekilde bakmamıştır. Müslüman


kadın gerekli tedbirleri alarak fizyolojik yapısına zarar vermeden uygun koşullarda
çalışabilir. İslam tarihinde kadının çalışması ile ilgili pek çok örnek karşımıza
çıkmaktadır.

Peygamberimiz ve sahabeler döneminde kadınların çalışmaları ile ilgili


örneklere bakacak olursak, kadınların çalışma alanlarında aktif bir rol oynadıklarını
görmekteyiz. Kadınların çalıştıkları alanları sıralarsak ilki sütanneliktir. Bu alan
Peygamberimiz öncesinde kadınların çalışma alanını oluşturduğu gibi İslâm’ın gelmesi
ile de ortadan kalkmamış ve devam etmiştir. Peygamberimiz, oğlu İbrahim’i Ümmü
Seyf’e vermiştir. Bunun dışında kadınlar çobanlık, tarım ve ağaçlandırma işleri, örgü
örme, hasta bakıcılık, savaş sırasında ve savaş dışında hastaları tedavi etme, ticaret,
denetim gibi bazı çalışma alanlarında rol almışlardır.61

İslâm’ın ilk dönemlerinde Ümmü Atiyye Peygamberimizle savaşa katılıp,


yaralıları tedavi ederken,62 Rufeyde el- Eslemiyye isimli bir kadının tedavi çadırına
sahip olduğu ve Sa’d b. Muaz’ın Hendek Savaşı’nda yaralandığında Peygamberimizin
Sa’d’ın bu çadıra götürülmesini istediği rivayetlerde belirtilmiştir.63 Esma bint
Umeys’in de iyi bir doktor olduğu ve ilaç yaptığı belirtilmiştir.64Yine Ummu Umare’nin
Uhud savaşına katıldığı ve düşmanla birebir savaştığı belirtilmiştir.65 Peygamberimizin
hanımlarından Hz. Hatice’nin ticaretle meşgul olduğu, Ümmü Seleme’nin ip eğirerek

60
Tayyib Okiç, a.g.e., s.23.
61
Ebu Şakka, Abdulhalim, İslâm Kadın Ansiklopedisi, çev. Şaban Haklı, İstanbul, 1996, c. 2, s.180.
62
Müslim, Cihad, 48.
63
Faruk Beşer, Kadının Çalışması Sosyal Güvenlik ve İslâm, İstanbul, 1991, s. 110-111.
64
Rıza Savaş, Hz. Muhammed Devrinde Kadın, İstanbul, 1992, s. 226.
65
Rıza Savaş, a.g.e., s. 239.
çalıştığı66 Zeynep binti Cahş’ın ise dikiş dikerek, deri tabaklayarak kazandıkları ile
sadaka verdiği67 belirtilmiştir. Kayle el Emmariyye isimli kadının ticaretle uğraştığı,68
Ümmü Süleym bint Milhan isimli kadının ise bugünkü ifade ile kuaförlük yaptığı
rivayet edilmiştir. Hz. Ömer zamanında Şifa bint Abdillah pazarı denetlemekle
görevlendirilmiş yani zabıta görevini üstlenmiştir. Esma bint Muharrime isimli kadının
da koku satıcılığı yaptığı rivayet edilmiştir.69 Hz. Ayşe ise Peygamberimizden öğrendiği
bilgileri insanlara aktarmış, Peygamberimizin vefatından sonra evi ilim meclisi haline
dönmüş, gerektiği zaman devrin halifeleri, ona danışarak bilgi almışlardır.70

Bu örnekler bize Müslüman kadınların çalışabileceğinin göstergesidir. Kadın


vaktini değerlendirmeli, kendisine ve topluma faydalı olacak işlerle de meşgul
olmalıdır. Çünkü Müslüman kadınların tedavi, doğum, cilt ve saç bakımı, terzilik vb.
gerektiren durumlarda erkeklerden çok kadınlarla muhatap olmaları tesettür ve diğer
unsurlar açısından daha güzeldir. Fakat bunu yaparken evinin, eşinin ve çocuklarının
sorumluluklarını da aksatmamalıdır.71

4- Miras Hakkı

İslâm’dan önce Araplar, “mızrakları ile çarpışmayan ve vatanını savunmayan


mirasçı olamaz” anlayışı ile kadınlara ve erkek olsun kız olsun küçük çocuklara
mirastan pay ayırmamaktaydılar. Bu nedenle kadınlar ve çocuklar mağdur olmakta ve
zarara uğramaktaydı. Bunun bir örneği de Hz. Peygamberimize yansımış ve miras ile
ilgili Nisa Suresi’nin 7. Ayeti inmiştir. Uhud savaşında sahabeden Sa’d b. Rebî şehid
olmuş. Arkasında hanımı iki kızı ve bir de kardeşi kalmıştır. Hanımı iki kızıyla birlikte
Resulüllah’ınhuzuruna gelmiş ve “Ya Resûlallah! Şunlar Sa’d’ın kızlarıdır. Babaları
Uhud savaşında şehid düştü. Şimdi ise amcaları mallarını almış, kendilerine hiçbir şey
bırakmamıştır.” diye durumu arz etti. Peygamberimiz de; “Haydi şimdilik git. Umarım
ki, Allah bu konuda hükmünü yakında bildirecektir” buyurdu. Bir süre sonra kadın yine
geldi ve ağladı ve bunun üzerine ayet nazil oldu. Peygamberimiz, kızların amcasını

66
Faruk Beşer, a.g.e., s. 112.
67
Havva Ergene Işık, Hanım Sahabeler, İstanbul, 2005, s. 284.
68
Rıza Savaş, a.g.e., s. 234.
69
Faruk Beşer, a.g.e., s. 112-118
70
Havva Ergene Işık, a.g.e., s. 272.
71
Ebu Şakka, Abdulhalim, a.g.e., s. 193.
çağırdı ve - Sad’ın iki kızına üçte iki ve bunların annelerine sekizde bir ver, kalanı da
senin -buyurdu. Bu ayet, mirasın sadece erkeklere ait olmadığının delili kabul
edilmiştir.72

Ayrıca mirastan erkek çocuğuna kız çocuğunun iki misli hak verilmesi erkek
çocuğunun kız çocuğundan üstün olduğu anlamına gelmez. Nitekim İslam hukukuna
göre, tüm ailenin geçimi, karısı, kızı ve bütün çocukların masraflarının temini, anne
babanın ve kız kardeşinin bakılması, karısına gerekli halde verilecek mehir hep erkeğin
üzerine yüklenen mali sorumluluklardır. Kadının böyle bir sorumluluğu yoktur. Erkek
ve kadının mal varlığı da ayrıdır. Kadın ne kadar varlıklı da olsa evin geçimine katkıda
bulunma gibi zorunluluğu yoktur. Hal böyle olunca, kadına da erkeğe olduğu kadar
mirastan hak verilirse bu sefer erkeğe zulmedilmiş olacaktır. “Nimet külfete göredir”
prensibi doğrultusunda erkeğe de külfetine göre nimet verilmektedir. Şu halde mali
külfetler açısından kadın erkekten çok daha şanslı konumdadır. İşte mali yükümlülükler
açısından ağırlığına uygun olarak ve ayrıca görevi kadar hakkı vardır ilkesinden hareket
edilirse Kur’an’ın bu hükmü külfet ve nimetlerin dengelenmesi ve sosyal adaletin
sağlanması açısından adaletli bir hükümdür.

Özetle, miras konusunda Kuran’ın andığı hükümlerin mutlak değil, İslam


hukukunun erkeğe yüklediği mali yükümlülük ve kocanın aile içindeki sorumluluğuna
paralel olarak 2’ye 1 şeklinde belirlendiğini söylemeliyiz. Mirasla ortaya çıkan bu
eşitsizlik durumunun Kur’an’ın vasiyette bulunma önerisi ile aşılmaya çalışıldığını da
ifade etmemiz gerekir. Mevcut miras paylaşımı için gösterilen gerekçeler, evi
geçindirme sorumluluğunun kocaya ait olması, evlenme sırasında kocanın mehir adıyla
kadına yaptığı ödeme vb. gösterilmektedir. Dolayısıyla miras konusundaki hüküm belli
illetlere, gerekçelere dayanmaktadır ve mutlaklık taşımamaktadır.73

5- Seçme Seçilme Hakkı

Seçme hakkı, siyasi bir haktır ve Müslümanların bir görevidir. Devlet başkanını
seçme, topluluğu oluşturan kişilerin hakkı olmakla beraber toplumun yarısını oluşturan

72
M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 3 s. 570-573.
73
Altan Çetin, Ortaçağda Kadın, s.53, Lotus Yayınevi Ankara, 2011.
kadınların da yöneticilerini seçmede söz sahibi olması kadınların en önemli hakları ve
görevlerinden biridir.74

‘’Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak,


hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, elleriyle ayakları arasında
bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana
biat etmeye geldikleri zaman biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret
dile.’’75Bu ayette kadının biat etme hakkı açıkça belirtilmektedir. İslam’ı ve Hz.
Muhammed’i kendi iradeleri ile seçmektedirler.

Ayrıca çoğu örnekte olduğu gibi İkinci Akabe Biatı’nda da Rıdvan Biatı’nda da
kadınların yer almış olması bizlere seçme haklarının olduğunu ve İslam’ın bu konuda
kadını ayırt etmediği görülmektedir.

Siyasi haklardan birisi de seçilme hakkıdır. Kadınların idareci olup olamayacağı


İslâm âlimleri tarafından tartışılmış ve bir kısmı kadınların idareci olmayacağını
savunurken bir kısmı da olabileceğini savunmuşlardır.

Kur’an’da tüm sorumluluklar kadına ve erkeğe eşit şekilde yüklenmiştir. Bu


nedenle devlet başkanlığı da yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur ve “Allah size
emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda
hüküm vermenizi emreder...”76 Ayeti gereğince eğer bir kadın idarecilik görevine
bulunduğu toplumda ki erkeklerden bilgi, beceri açısından daha uygun bir pozisyonda
ise kadın olduğu için bu görevden engellenmesi uygun görülemez. Fakat kadın, sadece
siyasi haklara sahip olduğu için bu görevleri yerine getirme zorunluluğu
taşımamaktadır. Çünkü her kadın devlet başkanlığı ya da idarecilik gibi ağırca zor
yükümlülükler isteyen bir görevi fiziksel ve psikolojik olarak veya bilgi ve beceri olarak
yerine getirme kabiliyetine sahip değildir.

Kadının idareci olamayacağına dair ayetlerde ve sünnette kesin bir delil


bulunmamaktadır. İslâm’da kadına devlet başkanı olabilmesi için açık bir engelin
bulunmaması, kadının siyasi alanda haklarının olduğu, siyasetle ilgili görevler
alabileceğinin göstergesi sayılabilir. Bu sayede kadın eğer bilgi ve beceri açısından

74
Nejla Akkaya, ‘İslâm Hukukunda Kadının Siyasi Hakları’, İslâmi Araştırmalar, Ekim, 1991, Sayı:
4, c. 5, s. 238.
75
Mümtehine 60/12.
76
Nisa, 4/58.
idareci olma vasıflarına uygun donanıma sahipse bunları kullanma şansı olmakta ve
topluma faydalı olabilmektedir. Böylece kadının siyasi hakkı korunma altına alınırken
ayrıca toplum da yönetici açısından uygun olmayan ve faydadan çok zararı olabilecek
kimselerden korunmuş olacaktır.

6- Evlenme - Boşanma Hakkı

İslam'da evlenecek olan tarafların birbirlerini görmeleri, meşru şartlarda


konuşmaları onların hakkıdır. Kadın da evlenirken bağımsız tercihini kullanır ve kimse
kadını istemediği bir istikamete zorlayamaz. Bu bakımdan nikâh akdi yerine getirilirken
kadın "aldım, kabul ettim" gibi hüküm beyan eden cümlelerle kararını bildirir. Bunun
aksi durumlarda nikâh bâtıl olur. Bir başka ifadeyle, evlenecek olanların rızasının
bulunmadığı bir nikâh geçerli olamaz.

“Dul kadının emri, bakirenin de izni alınmaksızın nikâh yapılamaz. Bakirenin


izni susmasıdır” (hadis-i şerif) Evlenmede kadın ve erkeğin her biri eşini seçmekte
serbest midir? İmam Malik ve Şafiye göre kadın, hislerine mağlup olabileceğinden
müstakbel hayat arkadaşını gereği veçhile seçemez, aldanır. Bu bakımdan velisinin izni
olmaksızın evlenemez. Hanefilere göre ise kadın, bakire olsun, dul olsun zevcini
seçmekte hürdür. İzni ve müsaadesi alınmadan evlendirilemez. Evlendirilirse
muhayyerdir, dilerse nikâhı bozar. Nitekim Hz. Peygamber devrinde Hansa hanımı,
babası, rızası hilafına nikâhlamış, dul olan Hansa Peygambere müracaatla nikâhını
bozdurmuştur. Aynı tarzda bir bakire de müracaatta bulunmuş, Peygamber onu, nikâhı
kabul veya red konusunda muhayyer bırakmıştır.77 Kur’an-ı Kerim evlenirken;

-Kadınlara Mehirlerinin verilmesi

-Evli kadınlarla evlenilmemesini

-Kadınlara zorla varis olmamayı

-Hak ve görevlerin kadın erkek için eşit olduğunu

-Ortak sorumluluğun bulunduğunu

77
Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın, s.64, Yağmur Yayınevi, İstanbul, 1980.
Evliliğin sona ermesi bazen evlilik akdindeki bir bozukluk veya eksiklikten,
bazen de eşlerin evlilik birliğini devam ettirememelerinden dolayı söz konusu
olmaktadır. Birinci durumda evlilik birliği feshedilmiş olurken, ikinci durumda talakla
sona erdirilmiş olur.78

Evlenme ve boşanma hakkı erkek olsun kadın olsun, her ikisinin de eşit
haklarındandır. İslam hukukçuları evlenme ve boşanmaya erkeksi bir tanım getirmişler
ve bu hususta kadına pek bir özgürlük tanımamışlar. Özellikle kadın cinsel bir statüde
tarif edilmiştir. Bu tarife göre “nikâh, kadının vücudundan istifade etmek için bir
yoldur.” Hâlbuki ayette cinsellik bakımından bir eşitlik ve denge vardır: “Siz onlar,
onlar sizin için bir elbisedir”79 bu ayette aynı zamanda eşler arası dengeyi anlamamız da
mümkündür bu denklik sadece cinsiyette değil, aynı zamanda, birbirlerinin örtüsü
olabilmesi için, ekonomik, kültürel, sosyal, psikolojik, ahlaki ve mesleki vs. de denklik
gerekecektir. Tıpkı bir elbisenin vücuda uygun ve denk gelmesi gibi, eşler de
birbirlerinin dengi olmalıdır. Mutluluğu şartlarından biri ve en önemlisi budur. Zaten
fıkıhta denklik konusu esastır. 80

Tarih boyunca boşanma olayı hep erkeğin hakkı imiş gibi anlaşılmış ve
uygulanmıştır. Gerçi Kur’an boşanma halinde erkeğin neler yapması gerektiğini
belirterek, kadının hukukunu korumuştur ama kadına da erkek kadar evlenme ve
boşanmada hak ve özgürlük kapısı açık tutulmuştur. Yani kadında isterse boşayabilir ve
bunun Kur’an’a ters bir tarafı yoktur.

78
Halil Cin, Eski Hukukumuzda Boşanma, s.33, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1988.
79
Bakara, 2/187.
80
İsmail Yakıt, Kur’an’ı Anlamak, s.156-161,Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003.
SONUÇ

İslam’dan önce Arap yarımadasında kadının hiçbir değeri ve önemi yoktu. Kız
çocukları diri diri toprağa gömülürlerdi. Bir eşya gibi satılırdı. Mal edinme hakları
olmadığı gibi, mirastan da mahrum bırakılırlardı. Ayrıca bir erkek istediği sayıda
kadınla evlenebilir, istediğini de boşayabilirdi. Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında aynı
şekilde kadına iyi gözle bakılmazdı. Kadın murdar, pis, lanetli sayıldığı için incile el
süremezdi. Kadın ilk günahın işlenmesine sebep olduğu için ona şeytan gözüyle
bakılırdı. Yahudilikte kadın devamlı günah işlemeye meyilli, Hristiyanlıkta şeytanca
kötülüklere kapı açar, erkeğin ahlakını bozar. Erkek kadın için değil, kadın erkek için
yaratılmıştır düşüncesi yatardı.

Asr-ı saadette Hz. Peygamber, kadınların eğitim ve öğretimleri başta olmak


üzere hayatlarının her safhası ile bizzat ilgilenmiştir. As r-ı saadette kadınlar ne evlere
kapatılmak suretiyle toplumdan tecrit edilmiş, ne de açılıp saçılarak sokağa
dökülmüşlerdir. Bu konuda tanı anlamı ile ifrat ve tefritten uzak kalınmıştır. Kadınların
ibadetlerini yapmak ve ihtiyaçlarını temin için giyim kuşamlarına dikkat etmeleri şartı
ile dışarıya çıkmalarında bir beis görülmemiştir. Erkeklerin aile reisi olduğu kabul
edilmekle birlikte erkeklerin kadınlar üzerinde hakkı olduğu gibi kadınların da erkekler
üzerinde hakları bulunduğu gerçeği vurgulanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber:
"…kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına
söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde
hakları vardır... " buyurmuş tur. Yine Resulullah (s.a.v.): "Cennet annelerin ayakları
altındadır" buyurarak kadınların aile içindeki önemine dikkat çekmiştir. Kadınlar Asr-ı
saadette zabıta görevi ve ticaret gibi genelde erkeklerin uğraştığı dallarda zaman zaman
faaliyet gösterdikleri gibi gerektiğinde vatanın müdafaası için savaşlara da
katılmışlardır. Ancak bütün bu işler yapılırken kadının iffet ve namusuna gölge
düşürülmemesi için de bütün koruyucu tedbirlerin alınması da ihmal edilmemiştir.
Bütün bu anlatılanlar bize kadının Asr-ı saadette cahiliye döneminin karanlıklarından
kurtarılarak layık olduğu yere getirildiğini göstermektedir.
Netice olarak şunları söyleyebiliriz. Kadın, erkek gibi Allah'ın yeryüzünde bir
halifesidir. Aynı onun gibi Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır. Bu sebeple kadın ve
erkeklerin hepsi Allah'ın kitabına bağlıdırlar. Ne kadınlar erkeklerin, ne de erkekler
kadınların emri altındadırlar. Onun için İslam'da hukuk, hilafeti temsil vasfına
dayanmaktadır. Kadın da erkek de hukuka, Allah tarafından konulmuş olan kurallara
dayanarak hareket ederler. Biri diğerine muhtaç olduğu için, ikisi de bir bütün olarak,
birlikte hayat yolunda yan yana yürümektedirler. Şeref, haysiyet ve Allah yanında
kıymet bakımından kadınla erkek, arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisinin ayrı ayrı
hakları ve vazifeleri vardır. Vücuttaki uzuvlarda olduğu gibi toplumda iş bölümü
anlamında kadınla erkek arasında vazife taksimi vardır. Bu sebeple çalışma alanları
ayrıdır. Kadının yaptığı bazı işleri erkek yapamaz; erkeğin yaptığı bazı işleri de kadın
yapamaz. Sermaye etmekle birlikte üretim yapar. Yani buna bakarak diğer din, ırk,
tutumları kadının değerini yadsırken İslam kadının hiçbir hakkını yadsımaz. Ve dünya
ve ahirette mükâfatlarını herkese olduğu gibi eşit verir. Biz ise İslam'ın insana özellikle
kadına verdiği değeri sizlere sunmuş bir nebzede olsa pencere açmış bulunuyoruz.

KAYNAKÇA

AĞÇOBAN, Sıddık, Kadın Olgusunun Kültürel Gelişimi ve İslam’da Kadının


Yeri Üzerine Tartışmalar; DergiPark, C. 2, Sayı:1, 2016.

AĞIRMAN, Cemal, Kadının Yaratılışı/İlgili Rivayetler Bağlamında Yeni Bir


Yaklaşım, Rağbet Yayınevi, 2001.

AKKAYA, Nejla, ‘İslâm Hukukunda Kadının Siyasi Hakları’, İslâmi


Araştırmalar, Ekim, 1991, Sayı: 4, C. 5, s. 238.

ARAT, Necla, Kadın Sorunu, Say Yayınları, İstanbul, 1986.

AŞUR, İslam ve İnsan Hakları, s.68-75, Rağbet Yayınları, Ankara,1992.

BAŞ, Haydar, İslam’da Kadın Hakları, İcmal Yayıncılık, İstanbul, 2000.

BEŞER, Faruk, Kadının Çalışması Sosyal Güvenlik ve İslâm, İstanbul, 1991, s.


110-111.
BİLMEN, Ömer Nasuhi, Hukuku İslamiyye ve Istılahı Fıkhıyye Kamusu, C. 7,
Enes Sarmaşık Yayınları, İstanbul, 1999.

Buhari, Rikak,48.

Buhari, İlim, 36

BULUT, Faik, Milliyetçilik Din ve Kadın Tartışmaları, Ozan Yayıncılık,


İstanbul, 1999.

CİN, Halil Eski Hukukumuzda Boşanma, Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya,


1988.

COŞKUN, Ali, Sosyal Değişme Kadın ve Din, Rağbet Yayınevi, Üsküdar, 2011.

ÇETİN, Altan, Ortaçağda Kadın, Lotus Yayınevi Ankara, 2011.

DOĞAN, Mehmet, Türkçe Sözlük, Acar Matbaası, İstanbul 2001.

DRAZ, Abdullah, İslam’ın İnsana Verdiği Değer, Kayıhan Yayınları, İstanbul,


1983.

EFE, Ahmet, İslam Miras Hukukunda Kadın-Erkek Hisselerinin Farklı Oluşu


Üzerine Bir Değerlendirme, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 18, s. 157/168.

HEYET, İslam ve Toplum, T.D.V. Yayınları, Ankara, 2007, s. 527.

KARAGÖZ, İsmail, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB, Ankara 2005.

KARAMAN, Hayreddin, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, Ensar Neşriyat,


İstanbul, 2014.

KARATEPE, Şükrü, İnsan Hakları İlahi Temelleri, T.D.V. Yayınları, Ankara,


1994.

KALKAN, Ahmet, Ansiklopedik Kur’an Kavramları, C. 4, s. 346, Davud Emre


Yayınevi, İstanbul, 2011.

KALIN, İbrahim, İslam ve Batı, İsam Yayınları, 2007.

KANDEMİR, M. Yaşar, Örneklerle İslam Ahlakı, Nesil Yayınları, İstanbul,


1986.
KAYADİBİ, Fahri, Kadının Eğitiminin Önemi Ve Kalkınmadaki Rolü,
Sosyoloji Konferansları, 2011, s. 25.

KIRBAŞOĞLU, Hayri, İslam ve İnsan Hakları Üzerine, Yeni Türkiye Yayınları,


Ankara, 1998.

İbrahim S. Canbolat, Düşünce İkliminde Doğu-Batı Ve İnsan, 24.05.2010,


http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1262/dusunce_ikliminde_dogu-bati_ve_insan.

İslam Ansiklopedisi, Hak, DİA, C. 15, Ankara, 2002, s. 139.

İNALCIK, Halil, Türklük ve Müslümanlık, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2014.

IŞIK, Havva Ergene, Hanım Sahabeler, İstanbul, 2005, s. 284.

OKİÇ, Tayyib, İslamiyet’te Kadın Öğretimi, Gaye Matbaası, Ankara, 1979.

ÖZCAN, Hüseyin, Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, AlfaBesim Yayınları, Ankara,


1993, s. 229.

ÖZDAĞ, Ümit, Doğuda ve Batıda İnsan Hakları, T.D.V. Yayınları, Ankara,


1996, s. 17.

SAVAŞ, Rıza, Hz. Muhammed Devrinde Kadın, İstanbul, 1992, s. 226.

ŞAKKA, Abdulhalim, İslâm Kadın Ansiklopedisi, çev. Şaban Haklı, İstanbul,


1996, c. 2, s.180.

TOPALOĞLU, Bekir, İslam’da Kadın, Yağmur Yayınevi, İstanbul, 1980.

UAÖ, https://www.amnesty.org.tr/

UMARA, Muhammed, İslam ve İnsan Hakları, Denge Yayınları, Ankara, 1992.

ÜNAL, Ali, Kuran’da Temel Kavramlar, Işık Yayınları, Ankara, 2014.

YAKIT, İsmail, Kur’an’ı Anlamak, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003, s.156-161.

YAZIR, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, C. 5, Akçağ Yayınları, İstanbul,


2010, s. 353.

YENİÇERİ, Celal, HZ. Muhammed ve Yaşadığı Hayat, Ifav Yayınları, İstanbul,


2000, s. 436/437.
YURDAGÜL, Ü. Sadık, “Kadının Batıdaki Yeri”, Raşidi Hilafet Dergisi, sayı:
131, 2000.

ZUHAYLİ, Vehbe, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C. 5, Diyanet Yayınları, İstanbul,


1988.

www.hurriyet.com.tr/gundem/af-orgutu-turkiyede-kadina-siddet-var-38611110

You might also like