You are on page 1of 168

Levent Şahverdi Arşivi

MUSTAFA KEMAL
VE
ÇETECiLiK
• •

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL
VE
ÇETECİLİK

Ya zan:
Prof. Dr. YAVUZ ABADAN

ikinci Basılış

VARLIK YAYINEVİ
An,kara Caddesi, İstanbul

Levent Şahverdi Arşivi


FAYDALI KİTAPLAR: 1 29

Bu kitabın ilk bas'kısı Ekim 1964 te yapılmıştır.

Varlık Yayınları, sayı : 1 699


İstanbul'da ileri Sanat Matbaasında dizilmiş,
Dilek Matbaasında basılmıştır.
Ekim, 1972

Levent Şahverdi Arşivi


KONUYA GİRİŞ

Atatürk (1881-1938) ün kişiliği hakkın­


da, Çanakkale'deki büyük başansına kuman­
dan sıfatiyle yakından şahit olan Alınan Ge­
nerali Liman V. Sanders'in dikkate değer bir
hükmü vardır. O, Mustafa Kemal'i, «sevimli,
sempatik, mütevazi duruşlu fakat kararların­
da aşın derecede ısrarlı, dileklerinde sarsıl­
maz surette sebatlı, görüşlerini açıklamada te"
reddüde yer bırakmıyacak derecede açık» genç
bir subay olarak vasıflandırmaktadır. Bu kısa
tanımlama, daha o günlerde askeri dehasını
isbat etmiş olan Atatürk'ün. şaşmaz karar ve
irade kudretini en veciz şekilde dile getirmek­
tedir.
Harp stratejisi üzerinde önemli eserler
yazmış olan Clausewitz, dünyada fertler ve
milletler için «Üstün başarının en kudretli
kaynağını sarsılmayan irade» de görm ek t e­
dir. Yenilmez iradesiyle; bütün hayatı b o yun­
ca çok nazik durumlarda gü çl ükle ri hatta ça­
resi�i.kleri yenerek milleffni selamete ulaştı­
ran A�'itürk, bu yargının gerçekliğini isbat
6 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

eden nadir komutan ve liderlerin başında gel­


mektedir. Atatürk mücadelelerinde, yüzyılımı­
zın ilk yarısır.ı dolduran çeşitli dalgalanmalar,
aşırı sağ ve sol akımlar mahşerinde bocalama­
dan, yurt ve milletinin ihtiyaçları ile devrin
sosyal ve siyasi şartlarını bağdaştıran dengeli
ve devamlı bir çözüm şekli aramış, yokluklaı;
ortasında daima «hak bellediği yola yalnız»
gitmeyi göze almıştır.
Onun bu tutumu, milletinin sonsuz gü­
veniyle 'desteklenerek, Çanakkale'de, Dumlu­
pınar' da iki kere tarihin akışını değiştiren ve
Birinci Dünya Savaşı'nın yıktığı Osrr. rıh İm­
paratorluğu'nun harabeleri üzerinde :.ağlam
temellere dayanan yeni bir devlet kuran Mus­
tafa Kemal'in adını, Türk milletinin medeni
ve hür bir millet olarak yaşama, ilerleyip yük­
selme dileğinin bayrağı halinde, dünya ufuk­
larında dalgalandırmaktadır.
Bu yıl Türk Milleti, bir yandan Atatürk'­
ün kurduğu Cumhuriyetin 40 ıncı yaşını kut,
!arken, öte yandan 25 inci ölüm yıldöniimü­
PÜn hicranını bütün varlığı ile yaşadı. Bizimle
birlikte bütün dünya, onun aziz hatırasını,
saygı ve hayranlıkla andı. Gerçekten Birleş­
miş Milletler ilim ve kültür teşkilatı olan
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 7
UNESCO'nun, dünya büyüklerinin 100 ünci.i
doğum ve ölüm yıldönümlerini anma kararı,
Genel Merkezin direktifi ile, Atatürk hakkın­
da 25 inci ölüm yıldönümünde uygunlanmış
bulunuyor. UNESCO'ya katılan devletlerin
Milli Komisyonlarınca desteklenip yürekten
benimsenen bu uygulama, Atatürk'ün milli sı­
nırlarımızı aşarak, insanlık aleminde ulaştığı
yüksek değer ve itibarın en canlı ve açık ifa­
desidir. (1)
Atatürk'ün, dünya çapında başka fanileri
aşan bu üstün değer mertebesine ulaşması, te­
sadüfi ve sebepsiz değildir. Atatürk, vatan uf­
kuna savaş alanlarında kurtarıcı bir kahra­
man olarak doğdu. Yeni toplum düzeninin ku­
ruluşunda Milli bir Lider olarak savaşıp başa·
rıya ulaştı. Sonunda milli hayat çerçevesinde­
ki bütün bu başarılı kahramanlık ve liderlik
vasıflarının da üstüne yükselerek, «İnsanlık
idealinin mümtaz ve aşık siması» (2) halinde
ebediliğe göçtü.
a - Atatürk'ün Milli Mücadeledeki çıkış
noktası, hiç şüphesiz, Yeni Çağın siyasi ihti­
lallerini yaratan millet anlamına ve milliyet­
çilik ilkesine dayanmaktadır. Samsun'a ayak
basışından bir ay iki gün sonra Amasya'da
. . t
8 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

2 1 - 22 Haziran 1 9 1 9 gecesi, o zamanki yaveri


Cevat Abbas'a dikte ettiği ilk İhtilal Beyan­
namesi'nin ana çizgileri, şu ilkeler mihrakın­
da toplanmaktadır :
1 - Vatanın bütünlüğü, milletin bağım­
sızlığı tehlikededir.
2 - İstanbul'daki Hükumet, sorumlulu­
ğun gerektirdiği ödevleri yerine getirememek­
tedir.
3 - Milletin varlık ve bağımsızlığını, yi­
ne milletin azim ve karan kurtaracaktır.
4 - Milletimizin vazgeçilmez haklarını
savunmak ve dünya halk oyu'na duyurmak
için, her türlü dış etki ve kontrolden azade bir
milli kuruluşa ihtiyaç vardır.
5 - Bu maksatla Anadolu'nun bugün
için en emin yeri olan Sivas'da Milli bir Kong�
renin mümkün olan çabuklukla toplanması
kararlaştırılmıştır.
6 - Bunun için bütün iller ve livalar­
dan ( 3), milletin güvenini kazanmış üç tem­
silcinin mümkün olan çabuklukla yola çıkarıl­
ması ve «her ihtimale karşı» olayın «milli bir
sır» olarak saklanması gereklidir. (4 ) .
Yukarıda an a çizgileriyle özetlediğimiz bu
bildiri, ikiyüz yıldanberi her gün daha çok
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 9

çökmekte olan ve Mondros Mütarekesiyle bir­


likte sadece yabancı emel ve ihtirasların ale­
ti derecesine düşmüş bulunan şahsi saltanat
(5) rejimine karşılık, millet egemenliği tezi­
nin, yeni devletin kuruluşunda temel ilke ola­
cağını ve olması lazım geleceğini açık bir şe­
kilde ortaya koymaktadır. Milli Mücadelenin
ilk yıllarında - merhum Ziya Gökalp'in sos­
yolojik etüdlerindeki terimlere dayanan - mil·
li vicdan, içtimai dayanışma, maşeri şuur v�
benzeri kabilinden parolaların, o günlerin si­
yasi değişme ve hareketlerine ışık tutması da,
bu görüş açısından değerlendirilmek gerekir.
b - Aslında Atatürk'ün milliyet ve millet
anlayışı, her türlü ırkçı ve tecavüzcü eğilimle­
rı reddederek, devlet varlığını tesis eden siya­
si birliğin temel ilkelerini dil, kültür ve ülkü
birliği faktörlerine dayandıran hümanist bir
renk ve mana taşımaktadır. Atatürk'ün ömrü
boyunca savunduğu milliyetçilik doktrininin
bu özelliğini, daha önceki bir etüdümüzde,
«Mifü Hümanizma» terimiyle vas1flandırmış
ve gerekçesini belirtmiş bulunuyoruz ( 6 ). Bu
c:ınlayış, Atatürk'ün partiler üstü müşterek bir
siyaset hedefi olarak telkin ettiği ve Türk Mil­
letince kayıtsız, şartsız benimsenen « Yurdda
10 MUSTAFA KEMAL V E ÇETECiLiK

Sulh, Cihanda Sulh» ilkesinin fikri temelini


teşkil etmektedir. Bu ilke, 196 1 Anayasası baş­
langıcında ( Preambel), 2 nci ve 1 56 ncı mad­
deler delaletiyle, bir müsbet hukuk hükmü
değerine kavuşmuş bulunmaktadır.
c - Atatürk'ün, milli bağımsızlık hare­
keti, herşeyden önce Türk Milletinin varlık ve
bütünlüğünü koruyup kurtarma hedefine yö­
nelmişti. Bu mücadelenin ikinci merhalesi,
Türkiye'yi, bir yan sömürge olmadan kurtar­
ma amacını güdüyordu. Nitekim dış kuvvet­
ler istilasına karşı savaşın kazanılıp memleke­
tin kurtarılmasından sonra, milli hükumetin
ele aldığı ilk problem, iktisadi gelişme ve kal­
kınma konusu olmuştur. Bu bakımdan Ata­
türk'ün Kurtul�ş Mücadelesini, önce milletin
bağımsızlığını sağlama, sonra da sömürgelik­
ten kurtulma hedefleriyle özetlemek mümkün­
dür. Atatürk İnkılabının, siyasi bağımsızlıkla­
rını, sosyal ve iktisadi kalkınmalarını gerçek­
leştirme yolunda çetin mücadelelere atılmış
bulunan gelişme yolundaki Asya'lı ve Afrika'
lı milletlerin ümit ve cesaretlerini kuvvetlen­
dirdiği, artık şüphe götürmeyen bir gerçek
olarak ilgili millet temsilcHerinin şahitliğiyle
senetlenmiş bulunmaktadır. (7)
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 11
d - Atatürk fikir ile aksiyonu, ulaşılacak
hedefte birleştirme maharetinde idealizm ile
realizmi kendi varlığında toplayan kudretli.
bir devlet ve siyaset üstadıdır. Onun idealiz­
mi, yüksek vasıf ve kaabiliyetlerine inandığı
milletinin sonsuz hürriyet ve bağımsızlık aşkın­
dan kaynak almıştır. Mustafa Kemal, -ken­
di deyimiyle - «milletin vicdan ve istikbalin­
de ihtisas ettiği büyük tekamül istidadını mil­
li bir sır gibi vicdanında taşıyarak» ( 8),
19 Mayıs 1919 da Samsun'a ayak basmış, bu
inançla milli mukavemeti teşkilatlandırma:
misyonunu üstün bir başarıya ulaştırmıştır.
Ona göre, «haysiyetli ve şerefli bir varlık ola­
rak yaşama imkanını» tüketmiş bir milletin,
«medeni insanlık arasında yeri yoktu». ( 9 )
Milleti uğrunda bütün varlığını vakfetti­
ği bu ülkünün gerçekleşmesi yolunda Musta­
fa Kemal'in uygulama metodu, tamamen ger­
çekçi bir temele dayanıyordu. Ona göre, Bi­
rinci Dünya Savaşı galiplerinin, Türk Milleti­
ni, Dünya haritasından silme emelleri, - 1 9 1 5
yılında İtilaf Devletleri arasındaki gizli anlaş­
maların teyit ettiği gibi - hiç bir tereddüde
yer bırakmayan bir açıklıkta idi. Bu görüş
açısından, Türk Milletinin bağımsızlığına kas-

Levent Şahverdi Arşivi


12 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

tedenler, hangi gurup ve zihniyete mensup


olurlarsa olsunlar, onlara karşı dayanma gü­
cünü de aşan amansız bir savaşa girişme zo­
runluğu vardı.
Ancak savaş dilek ve planının önceden
açıklanrn�sı, ana davanın kazanılmasını önle­
yecek taktik bir ihtiyatsızlık olurdu. Bu se­
beple Türk Milletinin bağımsızlığı için müca­
dele kararının, bütün «icap ve zaruretlerini
incelik ve derinliği.ne» tetkik süzgecinden ge­
çirip, kesin sonuçlara ulaştırma, rnillt kurtu­
luşun ilk karar ve uygulamaya geçiş safhasını
teşkil ediyordu. Bu konuda en isabetli davra­
nış ise, «uygulamayı belli safhalara ayırıp
olayların gelişim ve imkanlanndan faydalan­
ma; bu yoldan milletin duygu ve düşünceleri­
ni hazırlama ; sonra adım adım ilerleyerek
cımaca ulaşma» yolu olabilirdi. ( 10)
Atatürk Kurtuluş Mücadelesini, Türk Mil­
letinin varlık veya yokluk davası olarak orta­
ya koymuştu. Bu kadar ciddi ve hayati bir
mesele karşısında tereddüt ve kararsızlığa,
özellikle günün şartlanyla bağdaşmayan yanın
tedbirlere yer yoktu. Bir ölüm - kalım savaşı­
nın felsefesi, ancak durumun ağırlığını idrak­
ten doğan ve asla taviz kabul etmeyen bir for-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK H
mille bağlanabilirdi. Mustafa Kemal, tek isa­
betli çözüm şeklini, her ne bahasına olursa ol­
sun milli bir kurtuluş mücadelesini cesaret ve
enerji ile yürütmede buluyordu. Bu kararın
gerekçesi, Büyük Nutkunda en kuvvetli şekil­
de ifade edilmektedir :
«Muhasım devletler, Osmanlı Devlet ve
memleketine maddeten ve manen tecavüz ha�
linde ; imha ve taksime karar vermişler... Pa­
dişah ve Halife olan zat, hayat ve rahatını kur­
tarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor.
Hükumeti de aynı halde. Farkında olmadığı
halde başsız kalmış olan millet, zulmet ve
müphemiyet içinde tecelliyata muntazır ... Fe­
laketin dehşet ve sıkletini idrake başlayanlar,
bulundukları muhit ve hissedebildikleri tesir­
lere göre halas çaresi saydıkları tedbirlere
mütevessil... Ordu, ismi var cismi yok bir hal­
de. Kumandanlar, zabitler, Harbiumuminin
bunca mihnet ve meşakkatleriylc yorgun, va­
tanın parçalanmakta olduğunu görmekle dil­
hun (kalpleri yaralı), gözleri önünde derinle­
şen felaket uçurumu kenarında dimağları ça�
re, kurtuluş çaresi aramakla meşgul..» ( 1 1)
Bu durum karşısında tek kurtuluş çare­
�inin, «Hakimiyet-i Milliye'ye dayanan, kayıt-
l4 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

sız şartsız yeni bir Türk Devleti kurmak» ol­


duğu kararına varan Mustafa Kemal, daha İs­
tanbul' dan çıkmadan önce tasarlayıp Anado­
lu topraklarına ayak basar basmaz uygulama­
ya giriştiği bu kararın dayandığı düşünce ve
muhakeme seyrini aşağıdaki şekilde özetle..
mektedir:
«Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şeref­
li bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas, an­
cak tam bir istiklale sahip olmakla temin olu­
na.bilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa
olsun istiklalden mahrum bir millet, medeni
insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden
yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz. Ec­
ııebi bir devletin himaye ve sahabetini kabul
etmek, insanlık vasıflarından mahrumiyeti,
lacz ve meskeneti itiraftan başka birşey değil­
dir.»
«Halbuki Türkün haysiyet ve izzet-i nefsi
ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Şu
halde memleketin gerçek kurtuluşunu iste­
yenlerin parolası, ya istiklal, ya ölüm olacak­
tır.» ( 12)
Mustafa Kemal, verdiği kararın gerçekleş­
me güçlüğünü pek iyi biliyor; hatta başarısız­
lık ihtimalini de gözden ırak tutmuyordu.
MUSTAFA K EMAL VE ÇETECiLiK 15
«Ordu, ismi var cismi yok bir halde» olduğu­
na göre askeri kuvvetler yeniden teşkilatla­
nıncaya kadar, kendisinin temsil ettiği «milli
mücadele ruhu» nu benimsemiş dağınık kuv­
vetlerden faydalanılacaktı. Elverir ki «mille�
tin haklarını ve bağımsızlığını» savunma ve
koruma emrinde ölüm tehlikesini de göze ala­
rak, her türlü fedakarlığa katlanacakların sa­
yısı çoğunlukta bulunsun. Varlığını ve hakla­
rını maddi, fikri ve manevi bütün kuvvetleriy­
le korumak için ayaklanan bir milletin, hiç
bir baskı ve cebre boyun eğmediği, en kötü
bir ihtimalle kanını kutsal bir gaye uğrunda,
akıtarak bütün insanlığın hayranlık duygula­
rı önünde tarihin şeref sahifesine gömüldüğü,
yine tarihin şahadetiyle sabit olmuş bir ger­
çekti.
Oysa ki istiklali uğrunda ağır fedakarlık­
ları göze almayan milletlerin mukadder akı­
retlcri, mutlaka esaretti. Zillete katlanmayan.
Türk Milleti, bütün tarihi boyunca, hürriyet
Ye istiklali için, insanlık haysiyet ve şerefinin
icabı olan hiç bir fedakarlıktan çekinmemiş­
ti. Hayatına kasdolunan bu nazik durumda
da, «milli mücadele ruhumt» benimseyerek
elinden gelt!ni yapmaktan geri kalmayacaktı.
16 MUSTAFA KEMAL V E ÇETECİLiK

Nitekim vatan topraklarının haksız işgal ve


istila teşebbüslerine karşı, daha Mustafa Ke­
mal Saınswı'a ayak basmadan Gerilla şeklin­
de yer yer mukavemet hareketleri başlamış
bulunuyordu. Bu mukavemet hareketleri, za­
manla «Kuvayı Milliye» müşterek adı altında
topl anmış ve Milli Mücadelenin ilk iki yılın­
da dış ve iç düşmanlara karşı başarı ile sa­
vaşan ana kuvvetleri teşkil ve temsil etmiştir.
Mustafa Kemal, Anadolu'ya ayak bastık­
tan sonra, işte bu kuvvetleri koordine ederek,
onları engin dehasından ve savaş meydanla­
rındaki tecrübelerinden kaynak alan bilgili ve
sistemli bir metod ile Milli Mücadelenin he­
deflerini gerçekleştirmeye sevk eden birleşti­
rici ve toplayıcı lider olmuştur ( 1 3 ). Atatürk!
çeşitli konuşmalarında «siyaset idealini» ve li·
derlik vasıflarını şu şekilde dile getirmiştir :
«Ben taşıdığım ihtirasların gerçekleşme­
sini vatanıma büyük faydaları dokunacak, ba­
na da liyakatle ifa edilmiş bir vazifenin canlı
iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarı­
sında arıyorum. Bütün hayatımın prensibi bu
olmuştur. Ben aradığım büyük fikre, pek genç
yaşımda sahip oldum.>>
«Memleket ve milletin kurtuluş ve saade-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 17
ti için çalışmaktan başka bir m:ıksadım yok­
tur. Bu insan için kafi bir sürur ve haz temin
eder. Şahsi, ailevi huzur ve saadet, milletin
lıuzur ve saadetiyle kaimdir.»
«Milletler gam ve keder bilmemelidirler.
Liderlerin vazifesi, hayatı neş'e ve şevkle kar­
şılama hususunda milletlere yol göstermek­
tir.» ( 14 ) .
Mustafa Kemal, öğrencilik devrinden baş­
layarak, ısrarla izlediği «vat3n ve millete hiz­
met» fikrinin gerçekleşmesi uğnmda, yüzyılı­
mızın başlangıcından ölümüne kadar önce sa­
vaş meydanlarında, sonra da sosyal, kültürel,
siyasi ve iktisadi değişme ve gelişmelerde,
prensiplerine sadık kalarak didindi, çalıştı, ba­
şarılara ulaştı. Bu başarılarda milletine ve yu­
karıda belirtilen prensiplere bağlılık ve inan­
cının payı, şahsi vasıflarına kat kat üstün bir
rol oynamıştır. O'nu, en ümitsiz görünen bir
mücadelede, yirminci yüzyılın eşsiz bir vatan
kurtarıcısı ve devlet kurucusu yüksekliğine
ulaştıran, her zaman milletiyle beraber olma­
sı ve beraber kalmasını bilmiş olmasıdır. Bu
beraberlik duygusu, en büyük sıkıntı ve im­
kansızlıkları hiçe saydıran yenilmez milli mü­
cadele ruhunu ateşleyerek Türk Kurtuluş Sa-
F.: 2
i8 MUSTAFA KEMAL VE ÇETEClLIK

vaşını, devrimizin modern bir mucize belirtisi


halinde zafere ulaştırmıştır.

Ama başlangıçta Mustafa Kemal'in, « bü­


yük fikri», O'nun sırrına nüfuz basiretinden
mahrum olanların şahsi çıkarlarını millet ya­
ranna üstün tutmaları yüzünden güç aşılır
engellerle karşılaşmış; fakat zamanla aydın­
lık, karanlığı; inanç, şiipheyi; güven tereddü­
dü yenmiştir. Milli Kurtuluş Mücadelesinin
meş'alesini alevleyen Mustafa Kemal'in dava­
sı etrafında, gün geçtikçe kalabalıklaşan halk
kitlelerinin, gaye uğrunda herşeye katlanma
karar ve imaniyle, mücahitlerin saflarına bir
an önce katılma özleminin psikolojisini, Ya­
:kup Kadri Karaosmanoğlu, mistik ve edebi
lıüviyetinin üstünde yükselen bir hayat felse­
fesi ve ideal bağlanışı ile ne kadar heyecanlı
bir güzellikle canlandırıyor :

«İşte o bitaraf şehrin o cehennemi atmos­


feri içinde birgi.in, yılgın ve çekingen dolaşır­
ken, gözlerim ansızın bir gazete satıcısının ser­
gisinde, bir si.irü gazete adı ve serlevhaları ara-
6ında, iri harflerle dizilmiş şu satıra ilişiver­
di : «Bir Türk Cenerali İtilaf Kuvvetlerine
karşı yeniden harbe hazırlanıyor.» Titreyerek
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 19
gazeteyi aldım. Yürürken okuyordum : «Mus­
tafa Kemal Paşa isminde bir Türk Cenerali..»
«Hosanna, Hosanna» ( 15) O dakikadan
itibaren artık büsbütün başka bir adamdım.
O dakikadan itibaren artık benim Martyre'i­
min, benim çektiğim azap ve işkencenin bir
gayesi, br manası, hatta ruhani zevki vardı.
Kendi kendime : gideceğim; diyordum. Onun
bayrağı altına ; onun bayrağı altına... Ve bu
kararı verirken gene ilk defa olarak dini ınen­
kibelerin naklettikleri korkunç şahadet vak'a­
larının tadını, güzelliğini anlıyordum. Bir iman
_yoluna ateşte yananların, eti cımbızla koparı­
lanların veya bir çarmıhta gerilenlerin veya.
Hüseyin gibi Kerbela'da susuzluktan can ve­
renlerin yüzündeki merdane sükunetle semavi
tebessümün sırrı, artık bana da ayan olmuş­
tu. Gidecektim; onun bayrağı altına gidecek­
tim.»
«İşte mehip irtifaların rüzgarları kulak­
larımda uğuldamağa ; işte duyulmamış bir
kahramanlık senfonisinin orkestrası içerimde
çalmağa başladı. İşgal ordularının kasketleri,
kepileri, şapkaları ve serhoş tayfalarını beyaz
takkeleri arasından ve medeniyet pişdarı yam­
yam askerlerinin kara yüzleri ve Franchet
20 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLİK

D'Esperay'nin Kır-atı ve Arapyan hanı onun­


den, sesimin en yüksek temposuyla onun şa­
nına şarkılar çağırarak geçiyordum. Yüıüyü­
�üm, gitgide bir destani dans haline giriyor­
du.»
«Vatan müdafaası için fertlerin kendi gö­
nüllerinde ayrı ayrı besledikleri ümitler, ver�
ciikleri kararlar, onun ifade ve iradesinde eli
kat'i sentezini buluyordu .. . Bir adam nasıl bir
millet haline girer? Bir millet, kendini bir tek
adamda nasıl bulur? Fert ile kollektivite ara­
sında, bu «eriyip meczoluş» hadisesi, ne gibi
esrarlı cemiyet kanunlarının tesirleri altında
vukubulur? Bütün bu noktaların izahını,
bilgiç ve tahsilsever müverrihlere bırakıyor­
rum. » ( 1 6)
Oysa ki, Sayın Yakup Kadri Karaosman-
0ğlu'nun çözümünü gelecek bilgin kuşaklara
bıraktığı sorunlar, Mustafa Kemal'in yukarı­
da belirtilen prensiplerinde çok önceden ke­
sinlikle cevaplandırılmış bulunmaktadır. Ger­
çekten yukarıda işaret olunan prensipleriyle,
liderlerin ana görevlerini, milletlerine gam ve
keder çektirmemeleri, en sıkıntılı anlarda ya­
rına ümi�le bakma hususunda neş'e ve şevkle
yol göstermeleri mihrakında toplayan; bu il-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 21
keyi yalnız bir tez olarak savunmakla yetin­
meyip, bütün ömrü boyunda uygulayarak
ebediliğe göçen büyük bir devlet adamının ha­
yatında ve ölümünden sonra, milletinin ve in­
sanlığın kalbinde haklı olarak kavuştuğu öl­
çüsüz hayranlık ve itibann sırrını araştırma­
ya lüzum olmasa gerektir.
B İR İ N C İ BÖLÜM

A - ANADOLU İHTİLALİ ve GERİLLA.

1 881 yılında Selanik'te doğan Mustafa Ke­


mal, Türk Milletinin kader ve geleceğinde oy­
nıyacağı Dünya çapında tarihi görevi, kendi­
ne has bir iç sezişle, daha genç yaşındc bü,
tün varlığıyla duymuştur. Küçük Mustafa'nın
seçkin yaradılış ve üstün kaabiliyetini, ilk ön­
ce kavrayan, onun küçük adına «Kemal» is­
mini de ekleyen adaşı , Selanik Askeri Ri.işdi­
yc'sindeki Matematik Öğretmeni Mustafa Efen­
di olmuştur.

Mustafa Kemal, II. Abdülhamit 'in kor­


kunç istibdat idaresinde, İstanbul Harp Aka­
demisi'nin heni.iz yirmi yaşında genç bir su­
bay öğrencisi olarak, vatan ve milletini kur­
tarma yolunda üstün kuvvetlere karşı girişe­
ceği amansız savaşın gerektireceği mücadele
ruhunu, bütün varlığıyla duymuş ve yaşamış­
tır. Kendi ruhunda, « mana ve mahiyetini » kc­
ısin şekilde kavrayıp değerlendiremediği çeliş-
Levent Şahverdi Arşivi
24 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

nıeli duyguların çatışması yüzünden, geceleri­


ni uykusuz geçiren genç subay, aslında bütün
varlığına hakim olan tarihi kurtarıcılık ve dev­
let kuruculuk « Önsezisi » nin psikolojik etkisi
altındadır.
Bütün gecesini, geleceğin matematik ke­
sinlikle belirtilmesi imkansız ihtimallerini dü­
şünmekle geçiren genç subayın, « kalk boru­
sunu » duymayıp, ancak Dahiliye Zabitinin
karyolayı sarsmasiyle uyanabilmesi, yakın ar­
kadaşlarının - haklı olarak - dikkat ve ilgi­
sini çekmiştir. Mustafa Kemal 'i, belli ve mu­
tad konuların sürüklediği « kafa ve vücut yor­
ğunluğu» ndan sıyırıp, onun yaradılış ve mi­
zacına uygun canlılığa sürükleyen Akademi'
nin bilgili, değerli Tabiye öğretmeni Trabzon'
lu Nuri Bey olmuştur.
Nuri Bey, Türk Ordusuna yıllardanberi
Kurmay yetiştiren Harp Akademisi'nde değeri
herkesçe bilinip tanınan, centilmenliği nisbc­
tinde cesur ve gerçekçi bir hocadır. Mustafa
Kemal'in, bütün öğrencilerle birlikte hayran�
!ık ve saygı duyguları ile bağlı oldukları Tabi­
ye Öğretmeni, bir gün normal askeri teşkilat­
ça yönetilen harp hareket ve kaidelerinin dı­
şına çıkarak, « Gerilla» konusuna ( 17 ) şu söz-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 25
lerle temas etmiştir : « Efendiler, harp, muha­
rebe, artık bunlar sizce malum 5eylerdir. Fa­
kat Gerilla nedir biliyor musunuz? İşte en
müşkülü budur. Gerilla, kolay bir askeri ha­
reket değildir. Gerilla'yı b astırmak da onu
yapmak kadar güç bir harekettir. »
Mustafa Kemal taktik ve stratej ideki (18)
engin bilgisine, takrirlerindeki derin vukufla
vakından şahit olduğu hocasın ı n bu sözlerini
içten bir ilgi ile izlemiştir. Bu konuda daha et­
raflı bilgiler edinme arzusu ile yanıp tutuşan
genç subay, bir gün Nuri Bey'den, verdiği der­
sin Türkiye'nin belli bir bölgesinde olmuş gi­
bi ele alınıp uygulanacak tedbirlerin canlı bir
�ekilde anlatılmasını rica etmiştir.
Sevgili ve dikkatli talebesinin, kendi ta­
biat ve mizacına uygun bir duygululukla yaptı­
ğı ricayı, derhal yerine getiren Nuri Bey, he­
nıen ertesi derste sayısı ell i kişiyi aşan sınıf"
öğrencilerine şu meselenin çözi.im <;:eklini so­
'ruyor:
« Efendiler, Osman lı İmparatorluğu'nun
Devlet Merkezi İ stanbul 'dur. Hükümet İstan­
bul 'dadır. Meçhul sebeplerden dolayı Boğazi­
çı nın doğu kıyısından İzmit ve onun Kuze­
yinde Karadenize çekilen takribi bir hat da-
26 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

bilinde bulunan mıntakadaki Türkler, Payi­


tahta isyan etmişler ve Gerilla'ya başlamışlar­
dır. »

«1 - Bu küçük mıntıka halkı, bu isya­


nı niçin yapabilir? Nasıl idame ettirebilir?

2 - Osmanlı İmparatorluğu Devleti, bü­


tün hükumeti ve ordusu ile bu isyanı nasıl
bastırabilir? Vazife : 1 ve 2 numaralarda gös­
terilen vaziyetin halli ... »
Talebesine Gerilla taktiği konusunda ilgi
çekici bir mesele vermiş olan hocanın, yüzü
gülüyordu. Buna karşılık, bu çetin ve nazik
soruyu nasıl bir çözüme bağlayabileceklerini
kaygılı kaygılı düşünen öğrencilerin yüzleri
çatıktı. ,
« Onların içinde yalnız bir kişi, sabahları
kalk borusu ile bir türlü uyanamıyan zabit,
işte O, aradığına kavuşmuş aşık gibi, çok mem­
nun görünüyordu. Çünkü O, zaten kendisinin
tahriki üzerine, Tabiye Hocası tarafından or­
taya atılan meseleyi halletmek için uğraşmış
hılunuyordu. »
« Hoca gittikten sonra, sınıfta bir müna•
kaşa başlıyor : Sanki buna ne lüzum vardı?
Durup dururken sorucu bu işi niçin kurcala"
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 27
mıştı? Bu sitemler, elbette o genç zabite kar­
şı yapılıyordu.» (19)
Bu tutum ve davranışta Mustafa Kemal'­
in, yüzyılımızın başında daha bıyıkları yeni
terlemiş genç bir subay iken, devrinin şart ve
gerçeklerini aşarak ilerilere, günümüzün olay
ve sorunlarına yönelen uzak görüşlii idealiz­
mi, inkar götürmez bir kesinlikle en açık şe­
kilde belirmektedir. Dehanın esas vasıfla­
rından biri, hiç şüphesiz, «Önceden seziş» (ln­
tuition) ve ona dayanan uzağı görüştür. Bu­
na karşılık dehayı geliştiren «hikmet», Delph
mabedindeki «kendini bil» prensibine dayan­
maktadır. Mustafa Kemal, herşeyden önce, bu
derin felsefenin sırrını, önsezişle kavrayarak,
ilk ödevin, ((kendi kendini bilme, tanıma ve
gereğini öğrenme» mihrakında toplandığı ka­
nısını, bir yaşayış ilkesi olarak, biitün varlığı
iJe benimsemiştir. (20)
Bu inanç sıcaklığı ile Mustafa Kemal,
İkinci Meşrutiyet devrinin hazırlık ve yerleş­
me çabalarına katılmış, il. Abdiilhamit istih­
dadına karşı elinde ve kudretinde olan bütün
imkanlarla amansız bir savaşa girişmiştir. Mil­
letinin yapıcı ve yaratıcı kuvvetleri arasında
denge unsurlarını; matematik metod ve man-
28 MUSTA1"A KEMAL VE ÇEUCILIK

tıki genellemelerle aydınlığa kavuşturma he­


defini güden Mustafa Kemal, başarı için ilk
şartın, fikirde ve aksiyonda, daima ileri amaç­
lara yönelen bir hamlecilikte çiçek açacağı
prensibini savunmuştur.
Mustafa Kemal, yaratıcı dehasiyle, yalnız
Jaşadığı devre değil, geleceğe de ışık tutmuş­
tur. Nitekim onun, kendisini vatan kurtarı­
cılık hedefine ulaştıracak askeri bilgi hamule­
sini toplamaya başlarken, Gerilla konusu ile
yakından ilgilenmesi, sonradan Tobruk'da,
Deme'de, Anadolu'da giriştiği çetin mücade­
lelerin önsezisini, ruhunun derinliklerinde du­
yup yaşamış olduğunu göstermektedir. Günü­
müzde Gerilla taktiğinin kazandığı önem de,
hürriyet ve istiklal uğrunda mücadele eden
milletlere, ilke ve ülküleriyle rehberlik eden
Mustafa Kemal'in, istikbali aydınlatan uzağı
görüş ve duyuş kudretine yeni bir delildir.
Gerçekten en modem silahlarla müceh­
hez büyük ve teşkilatlı askeri kuvvetlerin kar­
şı- karşıya bulunduğu dünyamızda, çoktan mo­
dası geçmiş olması gereken Gerilla savaşı, ye­
niden rağbet edilen tek mücadele vasıtası ha­
line gelmiştir. Doğu Asya'da, Vietnam'da, hat­
ta Küba'da Dünya barışını tehdit eden bütün
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 29
çıban başları, Gerilla savaşı için özel şekilde
yetiştirilmiş bulunan Komünist çetelerinin
eseridir. Bütün dünya için, büyük ve önlenil­
mez bir felaket teşkil edeceği muhakkak bu­
lunan üçüncü bir Dünya Harbine sürüklenme
endişesi, bunlara karşı büyük çapta yeni bir
dünya harbini doğuracak muvazzaf kuvvetle­
rın sevkini önlemektedir. Esasında GeriJla
hareketlerine karşı başarılı mücadele imkanı,
yine aynı usule başvurmakla sağlanabilmek­
tedir. Mustafa. Kemal bunu çok genç yaşında,
bütün açıklığiyle anlamış ve gerektiği yer ve
zamanda da, uygulamıştır. Kıbrıs Türklerinin
maruz kaldıkları alçak ve şeni tecavüz, milli
mücadele ruhunu, «fikir, moral» tedbir ışığt
ve bir enerji kaynağı halinde varlığmuzda ta­
ze ve canlı tutarak, bu türlü ihtimallere kar­
şı, her zaman uyanık ve hazırlıklı bulunma­
mız gerektiğini meydana koymuştur.

B - HÜRRİYET MÜCADELESİNE
HAZIRLIK

Mustafa Kemal'in ordu hayatı, 29 Aralık


1904 de Kurmay Yüzbaşı olarak mektepten
çıkmasiyle başlamıştır. O tarihte kurmay ye-
jQ MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

tiştinnek üzere ayrılan dershane, İstanbul'da­


ki eski Harbiye binasının arka bahçesine açı­
lan kapının tam karşısına rastlıyordu. Boyu
7, 7.5, eni ise 3.42 metre olan bu dershaneye,
1901 de Mustafa Kemal'le birlikte Harbiyenin
Piyade Topçu sınıflarından yüksek derecede
diploma almış otuzsekiz mülazim-i sani ( bu­
günün terimiyle, astteğmen ) , geleceğe yöne­
len yüksek ümit ve ülkü lerle girmişlerdir. Uç
yıllık bir öğretim hayatından sonra Mustafa
Kemal ile birlikte bu sınıftan Kurmaylığa yük­
selenler oniki kişiye çıkmıştır.
Mustafa Kemal ve yakm arkadaşları, Os­
manlı İmparatorluğu'nu günden güne çöker­
ten dertler üzerine, daha ilk günden eğilmiş­
lerdi. İ s tibdat idaresinin memleketi bir uçu­
ruma götürmekte olduğunu kavrayan Musta­
fa Kemal, hürriyet özlemiyle yanıp tutuşuyor­
du. Teneffüslerde, haftalık izinden dönülen
cuma akşamlarında, güvenilir arkadaşlar ara­
sında is tibdada karşı mücadele konusu, Tabi­
ye ve Harp Tarihi üzerindeki münakaşalar ka­
dar geniş yer alırdı. Özellikle Mustafa Kemal,
mütalaa saatlerinde de, önündeki küçük ma­
sada oturan, İttihat ve Terakki hakkında ha-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 31

berlcr getiren Halil Efendi Yenimahalle ile


sıksık haşhaşa verip konuşur dertleşirdi.
O günlere ait anılarında Mustafa Kemal,
mektepteki siyasi faaliyetini şu cümlelerle
özetliyor : «Erkan-ı Harp sınıflarına geçtik.
Mutad derslere iyi çalışıyordum. Bunların fev­
kinde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni
fikirler peyda oldu. Memleketin idaresinde ve
siyasetinde bazı fenalıklar olduğunu keşfet­
meye başladık. Binlerce kişiden ibaret Har­
biye talebesine bu keşfimizi anlatmak hevesi­
ne düştük. Mektep talebesi arasında okunmak
üzere el yazlsı ile bir gazete tesis ettik. Sınıf
dahilinde ufak teşkilatımız vardı. Ben Heyeti
İdareye dahildim. Gazetenin yazılarını ekseri­
yetle ben yazıyordum . »
Mustafa Kemal'in hürriyet ye istiklal mü­
cadelesi için ilk hazırlık faaliyetlerine katı­
lan sınıf arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy,
General Asım Gündüz, Müfit Özdeş, Cemil Uy­
badın ( Eski İçişleri Bakanı ) , sonradan Mi lli
Mücadelede Liderin safında yer almışlardır.
Genç Kurmay adaylarının, mektep sıraların­
daki faaliyetleri, özellikle çıkarttıklan gazete
ile gizli gizli okudukları bazı memnu risaleler,
gerek devrin Askeri Mektepler Nazırı, gerek
32 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

mektep idaresince haber alındığından, Musta­


fa Kemal ile birkaç arkadaşı, Yıldız'a çağrılıp
sorguya çekilmişlerdi. Bu olaydan sonra Mus­
tafa Kemal'in sınıfı, Yıldız'ın gözünde, hürri­
yetçi olarak damgalanmıştı. Bu yüzden mek­
tepten mezun oldukları zaman, önce Edirne
\'e Selanik'e gönderilen genç kurmaylar, çok
geçmeden Şam ve Erzincan'a sürülmüşlerdi.
Mustafa Kemal'in hürriyet aşkı ile tutuşan
kalbi, kendi emellerinin gerçekleşmesi için en
elverişli muhit olan Selanik'e bir an önce dön­
meyi istiyordu. Genç Kurmay, bir gün bu he­
defe ulaşma fırsatını buldu. Ondan sonra, Sc­
lanik İslahiye Caddesindeki baba evi, Makc­
donya'daki Türk hürriyet savaşçılarının, top­
lantı mihrakı haline geldi.

1. ŞAM - ŞEMİSKİN MACERASI

Osmanlı İmparatorluğu'nda Beşinci Ordu'


nun merkezi Şam'dı. Mustafa Kemal yakın ar­
kadaşı Müfit (Özdeş) ile birlikte bu ordunun
29 ve 30 uncu Süvari Alaylarına stajyer ola­
rak gönderilmişti. Şu kadar ki, merkezden
alındığı aşikar bir talimat gereğince, her iki­
sinin görevlerinin tabii sonucu olan yetkileri-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 33

ni kullanmaları, engelleniyordu. Bu arada bil'


gün Müfit, Şam'ın iki odalı mütevazi bir evin­
de oturan ·Mustafa Kemal'e gelerek, hizmet
gördükleri alayların, kendilerinden habersiz
hareket emri aldıklarını bildirdi. Mustafa Ke­
mal'in hayreti, hiddetinden daha üstündü. Gö­
revli olduğu 30 uncu süvari alayından, kendi­
sine herhangi bir tebliğde bulunulmamıştı.
Arkadaşının getirdiği habere, bir türlü inan­
mak istemiyordu.
İki arkadaş, atlarına binerek önce Musta­
fa Kemal'in staj gördüğü 30 uncu Süvari Alay
Kumandanına başvurdular. Kumandanın ce­
vabı, İmparatorluk durumunun gerektirdiğ�
ciddi sorumluluk duygusunu benimseyen he­
yecanlı genç kurm ayları, şaşkınlıktan dondu"
racak bir mana ve karakter taşıyordu : «Siz
bu alayda stajyerlersiniz. Kumanda ettiğiniz
bölüğün idaresini, gerçek komutanı ele almış­
tır. Siz kurmaysınız. Böyle çetin işlere gele­
mezsiniz. Ben sizin Şam'da kalıp istirahat et­
menizi tercih ettim. Maaşınız verilecektir, te­
laş etmeyiniz.»
Bu inanılmaz durum karşısında, iki kur­
may yüzbaşı, Mustafa Kemal'in teklif ve inisi­
yatifi ile Ordu Kumandanı Müşir Hakkı Paşa
F.: 3
3.::; MUSTAFA KEMAL VE ÇETECİLİK

ile görüşme kararına vardılar. Ordu Komuta..


nı ile, yaveri delaletiyle görüşmek dilekleri
Ordu Kumandanı tarafından küstahça bir ha­
reket olarak vasıflandırılıp, kesin şekilde red­
dedildi. Mustafa Kemal'in mevcut sistem, usul
\'e şartlara karşı, ilk isyanı, bu davranış kar­
şısında aldığı şu kesin kararla belirmiştir :
«Müfit, şimdi atlarımıza binmiş bulunuyoruz.
Emirber neferlerimiz de var. Derhal olduğu­
muz gibi Havran'a giden kuvvetlere biz de
katılırız.»

Karar tatbik olundu. İki arkadaş, iki sü­


vari alayının topçu batıaryaları ve piyade ta­
burları ile büyük bir kuvvet halinde giriştik­
leri harekete, şahsen katıldılar. Bu arada ko­
mutaları ellerinden alınmış olan bölükleri
cışarak, atlarını doğnıca, bu kuvvetlerin başı­
nın yanına sürdüler ve komutana «biz de be­
raberiz, efendim» dediler. Komutan o vakte
l�adar tanımadığı iki genç kurmayın selamını
<ıskerce karşılamakla yetinip sessizce yolun�
devam etti. Lıltfi adını taşıyan bu kumanda­
:r.ın sonradan ihtilal ve inkılap konusunda
genç subaylarla işbirliği yaptığı görülecektir.
Kuvvetler, o günün akşamı, Şemiskin'de-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECİLiK 35

ki çadırlı ordugahta son neferine kadar yer­


leştirildi. Yalnız iki kişi, Mustafa Kemal ile
Müfit, açıkta kalmışlardı. Ancak gece yansı­
na doğru, emirber neferleri, yatak yerine iç­
lerine saman doldurulmuş iki çuval getirerek,
erlere ayrılmış olan kendi yerlerini iki arka­
daşa teklif edip dışarıda gecelediler. Ertesi
sabah ise, 30 uncu Süvari Alayının Bölük Ko­
mutanlarından bir Yüzbaşı, geceyi aç geçir­
miş olan iki genç Kurmay'a bir çay ziyafeti
\'erdi.
Bu yüzbaşı, gerçek durumu ve onu de­
vam ettirenlerin gizli niyetlerini, geçmiş tecrü­
beleriyle pek iyi biliyordu. Mustafa Kemal ile
Müfit'e dönerek şüpheli bir teklifte bulundu :
«Arkadaşlar, görüyorsunuz ve anlıyorsunuz ki,
size asla kumandanlık görevi verilmiyeccktir.
Bunun sebepleri bence malu mdur. Ancak ba­
na özel bir vazife veril m iştir. Eğer siz bu işin
başarılmasında, bana yardım etmek isterse­
niz, ben bunu temin ederim. Yalnız bu kont­
rol ne t icesini kimseye söylcmiyeceğinizi bana
namusunuz üzerine temin etmeniz gerektir.»
. ,
imparatorluk hesabına utanç verici bir dola-
bın dönmekte olduğunu anlayan Mustafa Kc-
36 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILlK

mal, işin esasını öğrenmek ve elden geldiği


ölçüde kötülükleri önlemek için, istenilen sö­
zü vermiştir.

2. HAVRAN'DA TALAN

Aslında Mustafa Kemal'i, her ne bahası­


rıa olursa olsun bu seyahate katılmaya sürük­
leyen başlıca sebep, Şam:dan aynlacakları sı­
rada rastladıkları bir süvari teğmeninin şu
ikazı olmuştu : «Beyim, size büyük hürmetim
vardır. Bu sefere katılmamanızı tavsiye ede­
rim. Çünkü hayatınız tehlikeye girebilir. Sizi
öldürebilirler. Bilemezsiniz ve düşünemezsi­
niz. Bugün bütün Suriye ordusuna şamil müş­
terek bir menfaat vardır. Siz bu menfaate en�
gel olacak tabiattasınız. Bunu kimse kabul
etmez. Hayatınız bahis konusudur.»

İşte şimdi Mustafa Kemal, Şam'dan çı­


kan mürettep büyük kuvvetin Havran'da im­
paratorluk ve onlu namına :vaptığı talana, tik­
sinti ile şahit oluyordu. Soygun en ince tefer­
ruatına kadar önceden planlanmıştı. Havran
çeşitli bölgelere ayrılmış, her birine ayrı ve
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 37
özel bir kuvvet tahsis olunmuştu. Köylüler,
her gün ve her gece baskına uğruyor; çapul­
cu gruplar haline gelen gözü dönmüş insanlar­
la, bindikleri hayvanların yemek ve yem ihti­
yaçlarını sağlama yolunda sömürülüp süpü­
rülüyordu. Üstelik herkesten devlete beş se­
nelik vergi borcu, toptan isteniyor, köylüler
mali imkan1anna göre, bir veya beş mecidi­
ye (Sultan Abdülmecit adına bastırılmış el
ayası büyüklüğünde bir gümüş para olup bir
Mecidiye altın liranın beşte biri değerinde idi)
yahut bir iki altın lira ödeyip yakalarını güç­
lükle kurtarıyorlardı.
Özellikle, 30 uncu Süvari Alayının bahsi
geçen bölük kumandanı, Osmanlılık adı al­
tında yapılan bu hayasız haydutluk işinde üs­
tün bir gayret ve maharet gösteriyordu. Ona
göre, Havranlılar, Osmanlı imparatorluğu'nun
can düşmanı asilerdi. Bu sebeple bütün var­
lıklannı yok edip köklerini kurutmak lazım­
dı. Plaanını uygulama kararı ile geceledikleri
ilk Havran köyünde Mustafa Kemal ile Mü­
fit'i, piliç kızartmaları ve diğer nefis yemek­
lerle misafir etti. Mustafa Kemal'in buna kar­
şı ilk tepkisi, seyahat boyunca kendi payları­
na düşen masrafı, ya peşin ödemek, yahut
38 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

toptan hesap görmek üzere bir deftere kay­


detme teklifi oldu.
Mustafa Kemal bu hesaplaşma işini, vaz­
geçilmez bir prensip konusu olarak benimse­
mişti. Devleti temellerinden yıkmakta olduk­
larını gördüğü, menfaatçi zümreye hiç bir ta­
viz vermeme kararında israrlı idi. Karşı taraf
ise, iki genç Kurmayı, halktan haksız olarak
sızdırdıkları altınlardan ayıracakları büyük
çapta hisselerle uyutacakları kanısında idil er .
İki arkadaşa teklif edilmek istenen paylar,
Mustafa Kemal'in asla şaşmayan demir irade­
si karşısında eridi. Mustafa Kemal'in, arkada­
şı Müfit'e yönelttiği ve alacağı cevabın kendi
düşüncesini aksettireceğinden emin bulundu­
ğu kesin soru şu idi : «Müfit, sen bugünün
adamı mı, yoksa yarının adamı mı olmak is­
tiyorsun?» Müfit, arkadaşına beklediği ceva­
bı, hiç tereddüde yer bırakmıyan bir açıklık­
la bildirdi : «Elbette yarının adamı olmak is­
terim.»
Bundan sonra Mustafa Kemal'in ilk kar­
şılaştığı ciddi ve çetin olay, bir gece ordugah­
taki çadınnın sarılması ve ölümle tehdit edil­
mesidir. Bu komployu hazırlayanlar, vergi ad\
.
�!tında halktan hesapsız, kitapsız para topla-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 39

yan soygunculardır. Mustafa Kemal, hesapla­


rın ordu merkezindeki en büyük muhasip ta­
rafından kontrol edilmesini istemişti, Resmi
talancılar ise, foyalarının meydana çıkmasını
önlemek üzere Mustafa Kemal'i korkutmak
Ye talebinden vazgeçirmek hülyasına kapılmış­
lardı. Oysa ki, genç kurmay kötü niyetlerini
önceden sezdiği hesap sahtekarlarının muka�
vemetlerini kıracak tedbirleri almıştı. Onla­
rın karşısına dikilerek, «eğer hesapların ordu
merkezinde kontrolünden çekinmiyor ve ken­
dinize güveniyorsanız, yarın Müfit'i Şam'a
gönderelim,» dedi. Bu kesin teklif karşısında
muhatapları boyun eğmekten başka çare bu­
lamadılar.

Gerek bu hadise, gerek Mustafa Kemal'in


Kuneytara ordugahını basma kararında olan
çerkeslere karşı almış olduğu tedbirlerle bu
hareketi önlemesi, sonra da civar köyler hal­
kını sevgi ve saygı duyguları ile bağlamasını
bilmesi ( 2 1 ), onun arkadaşları arasında itiba­
rını son derece yükseltmişti. Artık Mustafa
Kemal, her mühim işte mütalaası aranan, fik­
rinden faydalanılan bir adam olmuştu.
40 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

3. VATAN VE HÜRRİYET

Mustafa Kemal, Havran harekatını idare


etmiş olan Lutfi'nin, maiyetindeki bazı subay­
ların kötülüklerini önleyememekle beraber,
afif ve namuslu bir kumandan olduğunu ya­
kın müşahadeleriyle tesbit etmiş ve ona gö­
r ülden bağlanmıştı. Lütfi de yüksek meziyet­
lerini takdir ettiği Mustafa Kemal'in ve arka­
daşı Müfit'in dostluklarını kazanmış olmak­
tan memnundu. Bir gün, bu üç Türk subayı,
Kuneytara Doğusunda halkı, Mustafa Kemal'e
bağlılık sözü vermiş olan bir çerkes köyün­
de, Mustafa Kemal'in teklifi ile «bir hedefe,
bir emele yürüyeceklerine; bu hedefte, bu
emelde beraber kalacaklarına» namus üzeri­
ne yemin ettiler. Böylece inkılap ve ihtilal yo­
lunda mücadele edecek bir teşekkülün ilk nü­
vesi kurulmuş oluyordu.
Aynı üç Türk subayı, bir gün Şam'da;
Hamidiye çarşısında buluştular ve bir köşede.
içine ancak birkaç kişinin sığabileceği küçük
bir dükkanın önünde durdular. Dükkan sahi­
bi, kendilerini karşılayıp dışarıya taşıttığı bir-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 41
kaç iskemleye ziyaretçileri oturttu. Dükkanın
içini görmek isteyen Mustafa Kemal'in dikka­
tini, özellikle ortadaki uzun bir masa üzerin­
deki felsefeye, inkılaba, sosyalizme, tıbba ait
fransızca eserler çekmişti. Raflardaki eşyanın
azlığıyla çelişkin olan bu hal karşısında Mus­
tafa Kemal, kendisini tüccar Mustafa ( 22) di­
ye tanıtan dükkan sahibine şu soruyu sormuş­
tur : «Siz tüccar mısınız, filozof musunuz,
doktor musunuz, nesiniz?» Aldığı cevap :
«Tüccarım, bu kitaplar eskiden kalmış şeyler­
dir. Unutmam..�k için arasıra okurum.»
Bu tanışmadan bir müddet sonra, bir ge­
ce, üç Türk subayı, Mustafa Kemal'in aşırı
c.levrimci arkadaşlarından biri olan Mahmut'
fo birlikte Tüccar Mustafa'yı Şam'ın karanlık
bir çıkmazında bulunan evinde ziyarete gidi­
yorlar. Evin bir odasında geçen hararetli bir
sohbet Tüccar Mustafa'nın gerçek kişiliğini
aydınlığa çıkanyor. Ateşli bir dille ihtilal ve
inkılap yapmak gerektiğini tekrarlıyan ev sa­
hibi şunları söylüyor : «Ben Tıbbiyenin son
sınıfında iken bu emeli takip ettiğim için, ev­
vela Mehterhane'de yattım. Sonra sürüldüm.
Çok kıymetli arkadaşlarımız vardır. İnkılabı
mutlaka yapmalıyız.» Müfit ayakta heyecanlaı
42 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

'bu fikri destekliyor : «Behemehal yapmalı­


yız.»
İnkılap kararının elle tutulur şekilde ke­
sinleşmesi karşısında cesareti kırılan Lutfi
Bey : «Ben çoluk çocuk sahibiyim, size tabi
olurum, fakat benden birşey beklemeyiniz,»
deyince, Mustafa Kemal şu sözlerle onu der­
hal odayı terke davet ediyor : «0 halde siz
buradan derhal gidiniz; bizim bundan sonra
konuşacağımız şeyleri sizin dinlemeniz caiz
değildir.» O gittikten sonra, odada kalanlar,
inkılaptan, inkılapçılıktan bahsetmeğe devam
ediyorlar. Bu arada inkılap yolunda ölmek sö­
zü ortaya atılınca, Mustafa Kemal'in sert tep­
kisi şu hükümde düğümlenmiştir : «Mes'ele,
ölmekte değil; ölmeden idealimizi yaratmak.
yaymak ve yerleştirmektedir.»
Bunun üzerine sözle vakit geçirilmeden,
hedefe ulaştıracak tedbirlerin müzakeresine
geçildi. Herşeyden önce, teşkilat meselesini ele
<ılmak lazımdı. Hemen o gece, orada inkılabı
gerçekleştirme amacıyla çalışmak üzere gizli
bir cemiyetin kurulup faaliyete geçirilmesi ve
buna «Vatan ve Hürriyet» adının verilmesi ka­
rarlaştırıldı.
Cemiyetin adını teşkil eden «Vatan ve
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 43

Hürriyet» kavramlarının birbirile olan fikri


bağlılığı, sonradan bizzat Atatürk tarafından
açıklanmıştır. Atatürk'ün «hürriyet» anlayışı,
dışa karşı istiklal düşüncesini de kapsamakta­
dır. Atatürk başlangıçta belirttiğimiz gibi, iki
kavram arasında içli ve kopmaz ilgiyi, Milli
Mücadeleye girişte hareket noktası olarak Bü­
yük Nutuk'ta çok açık bir şekilde ortaya koy­
maktadır. «Hürriyet ve İstiklal benim karak­
terimdir» prensibini kendisine şiar edinen Ata­
türk'e göre, «bir millette şerefin, haysiyetin,
namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabi­
mesi, mutlaka o milletin hürriyet ve istikba­
line sahip olunmasiyle kaimdir.»
«Hürriyet olmıyan bir memlekette ölüm
ve çöküntü vardır. Her terakkinin ve kur­
tuluşun esası hürriyettir,» diyen Atatürk,
- Fransız İnkılabının ideolojisini kuran J. J.
Rousseau ile birlikte - «Hürriyetsiz vatan,
erdemsiz hürriyet, vatandaşsız erdemlilik» ola­
mıyacağı inanç ve kanısındadır. Şu halde bir­
birini tamamlıyan «Hürriyet ve Vatan», er­
demlilik temeli üzerinde yükselir. Bu bakım­
dan bir siyasi toplumun en yüksek gayesi, va­
tandaşların hürriyet ve erdemliliğini geliştir­
mek olmalıdır.
44 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

Aslında erdemlilik, esas gıdasını hürriyet


şuurundan alır. Atatürk'e göre, fikir cevherin­
d en kaynak alan hürriyetin «temeli, düşünce
hürriyeti» dir. İnsanı hür olarak düşünmek­
ten alıkoyan engeller kaldırılmadıkça, vatan­
daşların sahip bulunduğu siyasi hürriyetlerin
teminatı da yok demektir. Bütün bu düşünce­
ler, Atatürk'ün inkılap hareketine önce vatanı
kurtarıp istiklale kavuşturma savaşıyla başla­
masının ; zaferden sonra hemen devrimcilik
ve laiklik ilkelerine sarılarak düşünce ve vic­
dan hürriyetini engelliyen kayıtlar ve mües­
�eselere karşı cihad açmasının sebeplerini pek
açık bir şekilde izah etmektedir.

C 1 908 İNKILABI

«Hürriyet ve Vatan» Cemiyetinin kurulu­


şu ile, 1 908 İnkıl�bına giden yolun açıldığı ta­
rihi bir gerçektir. Artık ihtilal karan, nazari
hazırlık safhasından çıkmış, icraat ve uygula­
ma alanına intikal etmiş bulunuyordu. O de­
virde, Şam, gizli teşkilat için, İstanbul'un
kontrolünden uzak olması sebebiyle, olduk­
�·a elverişli bir ortamdı. Mustafa Kemal, böl-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK -45

gedeki prestijinden ve hareket serbestisinden


faydalanarak, hummalı bir faaliyete girişti.
Yafa ve Kudüs'e giderek teşkilatı yaydı. Bu
arada Selanik'te ihtilalci olarak tanınan bazı
hmselere mektuplar yazarak temas kurmaya
ve vasıtalı yoldan da olsa, mukaddes gaye
uğrunda yardımlarını sağlamaya çalışıyordu.
Ancak, uzak mesafeden yapılan bu sondaj­
ların neticesinden memnun değildi. Kendi ça­
lışma bölgesindeki teşkilatın tesir kudreti sı­
nırlı idi. İhtilali başaracak gizli bir teşkila­
tın merkezi mutlaka çeşitli cereyanların kay­
n aştığı Makedonya'da olmalı idi. Kafasını dol­
duran ve varlığını saran bu düşünce ile bir
gün Mustafa Kemal, Yafa'dan gizlice Mısır'a
kaçtı. Hedefi Selanik'ti. Fırtınalı bir havada
bindiği bir vapurla, önce Pire'ye çıktı. Ora­
dan Atina'ya geçti. Nihayet Yunan bandıralı
bir gemi ile Selanik'e hareket etti. Geleceğin­
den haberdar edilen arkadaşlarının yardımiy­
le, tehlikeli kontrolleri atlatarak Selanik'e çık­
tı.
Mustafa Kemal doğruca Sanayi Mektebi
karşısındaki evlerine gelerek, annesiyle karşı­
laşıyor. Oğlunun başına bir felaket gelmesi en­
dişesiyle şaşkına dönmüş olan anne : «Ne ce-
46 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

saretle buraya geldin oğlum, hem nasıl gel­


din?» sualini soruyor ve genç kurmaydan,
«Merak etme anne, müsterih ol.. Benim bura­
ya gelmem lazımdı. Onuri için geldim,» ceva­
bını alıyor. Bununla beraber, Selanik'te hiç
de emniyet verici bir durum yoktur. Bu se­
beple Mustafa Kemal bir müddet evinden dı­
şan çıkmadı. O süre içinde pek az kimsenin
Mustafa Kemal'in Selanik'te olduğundan ha­
beri vardı.

1. MUKADDES TABANCA

Mustafa Kemal, bu devre içinde gizli gizli


gaye uğrunda faaliyette bulunmaktan geri kal­
madı. Gerçi bazı teşebbüslerinde umduğu ne·
ticeyi alamadı. Fakat hiç bir zaman hayal kı­
rıklığına uğramadı. Kendisine yardım için mü­
racaat ettiği eski hocalarından birinin tavsiye­
siyle, Müşirlik makamına bir istirla ile başvu­
ı arak hava tebdili için izin istedi. Selanik As­
keri Hastanesindeki tanıdık doktorların dela­
letiyle düzenlenen dört aylık hava tebdili ra­
roru, istanbul'a gönderil di.

Mustafa Kemal için artık saklanmaya ve


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 47

hüviyetini gizlemeye lüzum kalmaksızın, inkı·


lap yolunda daha faal şekilde çalışma imkanı
doğmuştu. Derhal işe koyuldu. Arkadaşların­
dan Hatip Ömer Naci'yi, Topçu Zabitlerinden
Hüsrev Beyi, Hakkı Baha'yı ( 23) bularak bun­
lara tasavvurlarını anlattı. Onlar delaletiyle de
Selanik Askeri Muallim Mektebi Müdürü Hoca
Mahir ve yine Selanik Askeri Riiştiycsi Müdü­
rü Bursa'lı Tahir Beylerle tanıştı. Bunlar Mus­
tafa Kemal'in gizli cemiyetine Makedonya'da
ilk giren zatlardır.

Mustafa Kemal'i n arkadaşlariyle beraber


Şam'da kurduğu ihtilal Komitesinin Makedon·
ya Teşkilatı, Hakkı Baha Beyin Selanik'te Çı­
narlı mahalledeki evinde kurulmuştur. Bir ma­
sa etrafında toplanan arkadaşlarına Mustafa
Kemal, Cemiyetin ana gayesini tcsbit eden bir­
kaç maddeyi sunmuş ve izahını yapmıştır. Bü­
t ün orada bulunanlar, programı olduğu gibi
ve oybirliği ile benimsemişlerdir. Bundan S<lll·
ra sıra, varılan mutabakata riayeti sağlıyacak
bi r teminat şeklinin tesbitine gelmiştir.

Bu konuda Mustafa Kemal, anlaşmaya


sadakat yemininin silah üzerine yapılmasını
teklif etmi ştir. Bu teklifin gerekçesini açıkla-
4b MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

maya bile lüzum yoktur. Çünkü inkılap ve ih�


tilal, mevcut düzeni değiştirmeye yönelmiş
bir harekettir. i ktidarda bulunan müstebitler,
elbette bunu zorla ve silah kuvvetiyle engelle­
mek için ellerinden geleni geri koymıyacak­
lardır. Onların mukavemetini kıracak tek va­
�ıta ise, yerinde ve gereğinde kullanılması za­
ruri olan silahtan başka birşey değildir.
Bu düşünce hazır bulunanlar tarafından
hararet ve heyecanla tasvip edildikten sonra,
Topçu Zabiti Hüsrev Beyin çı kardığı taban­
ca masanın üstüne kondu. Mustafa Kemal, tö­
renin önemini belirtmek üzere, « Arkadaşlar,
İnkılap için bu silah üzerine yemin ediyoruz.
Unutmayınız ki, burada birbirimize verdiği­
miz söz, inkılap sözüdür ve onun olması için
icabında silah kullanmaktan da çekinmiyece­
ğiz,» dedi. Hazır bulunanlar birer birer silahı
öperek yemin ettiler. Tören sonunda Mustafa
Kemal, silahı· saMbine geri verirken, «Al, bu
mukaddes tabancayı sakla .. Bir gün bana ve­
rirsin,» demiştir. Genç Kurmayın bu arzusu,
sonradan Hüsrev Bey tarafından yerine geti­
rilmiştir.
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 49

2. İNKILAP VE ÖTESİ

Mustafa Kemal artık 11. Abdülhamid'e


«dur» diyen ve İkinci Meşrutiyeti ( 24 ) getiren
hareketin planlanması çalışmaları içindeydi.
23 Temmuz 1 908 de «İttihad ve Terakki» adı­
nı alan Hürriyet Cemiyeti, ordu ile birlikte
yeniden Meşrutiyeti ilan etti. ikinci Abdülha,
mid bu karara boyun eğmekle yetinmeyip,
Meşrutiyete yemin ederek tahtını koruma eme.­
line sarılmıştı. Bu arada fırsattan fayd3lana­
rak Avusturya - Macaristan İmparatorluğu
Bosna - Hersek'i ilhak etmiş, Bulgaristan ba­
ğımsız olmuş ve Giritli Rumlar Yunanistan'a
bağlanmıştı.
Mustafa Kemal ( 25 ) , Meşrutiyetin köklü
devrimlere gitmesini istiyordu. Abdülhamid'in
Meşrntiyeti istemiye istemiye kabullenmesi,
Halifeliğin kaldırılması kafi değildi. Ana he­
d eflere ulaşılmak gerekti. Ancak İttihat ve Te­
rakki liderleri, iktidarı elde etmenin verdiği
tatmin duygusu içinde eski düzenin kendileri
· tarafından devam ettirilmesi hevesine kapıl­
mışlardı.
İhtilal inisiyatifini herkesten önce almış
F. : 4
50 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLİK

ve bütün varlığıyle benimsemiş olan Mustafa


Kemal, ilk hedefe ulaşıldıktan sonra, ordu­
mın politikadan uzaklaştırılmasını, bir bütün
h alinde mukaddes vatanı korwna görevine yö­
neltilmesini istiyordu. Bu yüzden, İttihat ve
Terakki liderleriyle sert çatışmalara girdi.
Günlük politika ihtirasına kapılan particiler
karşısında fikirlerini yü rütemedi. Bu durum­
da, belli bir süre içeıisinde mesleki çalışma­
larına hız vermeyi en faydalı bir yol olarak
seçti. ( 26 )
O gü nlerde irtica (Karşı ihtilal) havası,
İstanbul ufuklarını gü nden güne karartmaya
başlamıştı. Her yönde ve her bakımdan geri­
ciliğin tehli�e çanları, korkunç uğultularla
yükseliyordu. Sonunda Meşrutiyet tarihinde
« 3 1 Mart Olayı» ( 27 ) diye adlandırılan meş'
um yobaz isyanı patlak verdi. Bu durumda
Mustafa Kemal , parti liderleriyle olan çatış­
malarını unutarak, yine ön plana geçti. Os­
manlı İmparatorluğu'nu içinden kemiren ge­
rici akımlara dayanan inkılabı baltalama te­
şebbüsünün karşısına dikildi.
Aslında Meşrutiyetin ilanından sekiz bu­
çuk ay sonra patlak veren gerici ayaklanma
da, ordunun aşağı tabakalarında mayal aşan
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 51

bir askeri isyan karakterini taşımakta idi. Şu


kadar ki, bu hareketin başları, hiç bir şekilde
başçavuş mertebesi üstüne yükselmemiş kim­
selerdi. Bununla beraber, İkinci Meşrutiyet
hareketinin, henüz yerleşme başlangıçınd'l
·

patlak veren bu ayaklanma, Osmanlı İmpara­


torluğu'nun her köşesinde korku, heyecan ve
şaşkınlık doğurmuştur. O kadar ki, saygılı
Parlamento üyderi ile aydın ve yetkili siya­
set ve devlet adamları, kısa bir süre için kaç­
ma veya saklanma tedbirlerine başvurmuş­
lardır.
Oysa ki, o günlerde Selanik Redif Fırka­
sı Kurmay Başkanı Mustafa Kemal'in karar­
lı davranışı bambaşkadır. O, ne yapılacağını,
ne yapılması gerekti ğini iyice tasarlamış, irti­
caa karşı bi r teşkilat ve harekat planıyla Or­
du Karargahına koşarak, düşünce ve teklifle­
rini açıkça belirtmiştir. Mustafa Kemal'in ha-
7ırladığı teşkilat planı, şu esasları kapsamak­
ta idi :
1- Hareket Ordusu adı verilen bir tedip
kuvvetinin teşkili ; 2 - İkinci ve Dördüncü
Ordularla muhabere edilerek yardımlarının
sağlanması ; 3 - Demiryolları kumpanyala­
riyle temas suretiyle nakliyatın kolaylaştınl-
52 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

ması ve sür'atle uygulanması; 4 - Silahlı ve


silahsız her türlü mukavemetin şiddetle yok
edilmesi ; S - Asi kıt'alann silahsızlanclınl­
rnası ; 6 - Elebaşıların tevkif edilmeleri ;
7 - Sefarethanelerle yabancı bankaların ve
azınlıkların zarara uğramalarını önliyecek ted­
birlerin alınması.
Mustafa Kemal'in teklifi ile, Hareket Or­
dusunun Kurmay Başkanlığı kendisine tevdi
edilmişti. Şimdi mesele, Hareket Ordusunun
Komutanını tayin esasında toplanıyordu. Genç
Kurmay, Komutan olarak Üçüncü Süvari Fır­
kası Kumandanı Tümgeneral Suphi Paşayı
teklif etti. Suphi Paşa, Mustafa Kemal'le rüt­
be farkı gözetmeksizin, çok sıkı arkadaşlık
yapar, onu aşın derecede severdi ( 28 ) . Ancak
Üçüncü Ordu Kumandanlığı, bazı askeri ve si­
yasi mülahazalarla Hareket Ordusuna Sela­
ııik Redif Fırkası Kum andanı Ferik Hüseyin
Paşa'nın kumanda etmesini tercih etmişti.
Daha yaşlı, ağır başlı olan Hüseyin Hüs­
nü Paşa'nın da Kolağası Mustafa Kernal'in
zekasına, bilgisine, dirayetine son derece gü­
veni vardı. Bütün idareyi Mustafa Kemal'e bı­
rakmıştı. Genç Kurmay Başkanı, güvendiği
mahdut sayıdaki subaylarla karargahını kur-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 53

duktan sonra, sür'atle hareket için hazırlıkla..


ra başladı. Başkaldıran irtıcaı ezeceğine emin·
d i . Bu bakımdan bir yandan kumandanın yer­
siz bazı endişelerini bertaraf etmeğe çalışıyor,
öte yandan da asker için, İstanbul halkı için
beyannameler hazırlıyordu.
Nihayet Hareket Ordusu, Mustafa Kemal'
in keskin zekasiyle çizdiği plan gereğince çe­
şitli kollardan İstanbul üzerine yürüyüşe geç­
ti. Yolda herhangi bir mukavemetle karşılaş­
maksızın 24 Nisan 1909 da lstanbul'a gelerek
(< Hürriyet-i Ebediye» tepesinin bulunduğu
yerde karargahını kurdu. Mustafa Kemal bü­
yük çoğunluğu Taksim'deki kışlalarda toplan­
mış bulunan irtica kuvvetlerine karşı derhal
taarruz emrini verdi . Yobazlar birkaç saat
içinde çil yavrusu gibi dağıldı. Neticede, Ab­
dülhami t II. tahttan indirilerek, yerine Sultan
Reşat ( V. Mehmet ) geçirildi.
İttihat ve Terakki liderleri, Mustafa Ke­
mal'in yalnız Osmanlı İmparatorluğu'nda dc­
gil, bütün Avrupa'da yankılar uyandıran ba­
şarısından, kendi iktidarları hesabına kuşku­
lanmakta gecikmediler. Hareket Ordusu kah­
ramanının İstanbul'dan uzaklaştırılması için
yetkili askeri makamlar nezdinde teşebbüse

Levent Şahverdi Arşivi


54 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

geçti ler ve Mustafa Kemal'in 38 inci Piyade


A lay Komutanlığına tayini işini sağladılar.
1 908 - 1 909, İhtilalinin bir numaralı şahsiyeti
olarak tarihe mal olmuş bulunan Kurmay Kol­
ağası, davet üzerine katıldığı Picardie'deki
fı ransız ordusunun harp manevralarını izledik­
ten sonra, yeni görevini teslim aldı.
1 91 0 yılı, Osmanlılık için yenilmesi adeta
imkansız görünen güçlüklerle başlamlştı. Yer
yer ayaklanma ve savaşlar birbirini kovalıyor­
du. İlk isyan, istibdada karşı mücadelede
genç Türklerle omuz omuza savaşmış olan Ar­
navut aydınlan arasında patlak verdi. 3 1 Mart
( 1 3 Nisan ) olayındaki yobaz ayaklanmasını
dirayet ve itidalle bastırmadaki maharet ve
başarısı sebebiyle Mustafa Kemal , Mahmut
Şevket Paşa'nın Kurmay Başkanı olarak bah­
s; geçen bölgede emniyet ve asayişi sağlama
vazifesiyle görevlendirildi. Ayaklanma, bir yıl
içinde tamamen bastınldı.
Arkasından 1 9 1 1 de Yemen, Osmanlı ida­
resine karşı başkaldırdı. Dertler, dertleri ko­
valarken, hangi hedef ve gayelere yönelecek­
lerini düşünmeyen İttihat ve Terakki liderle­
ri , kendi aralannda anlaşmazlık sonucu hizip­
lere ayrılmışlardı. Yalnız kendilerini dev ay-

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 55

nasında göıüp devlet ve milletin kaderini en


isabetli şekilde tayin yetkisini yalnız kendile­
rinde gören bu politikacı grupları, sadece
Mustafa Kemal'in kendilerini rahatsız eden
üstün yaratıcı dehası karşısında, adeta aller­
j i k bir korunma kaygusu ile bir an önce on­
dan kurtulma hedef ve taktiğinde birleşmiş­
lerdi.

3. MUSTAFA KEMAL TRABLUS 'DA

II. Abdülhamid istibdadını irticala bera­


ber tarihin karanlıklanna gömen Hareket Or­
dusunun kesin başarısı sonucunda, hürriyet
aşıkı olduğu için, Trablusgarb'e gönderilerek
orada kumandan ve vali sıfatiyle çalışan Re­
cep Paşa, yeni kabineyi kurmak üzere İstan­
bul'a çağnlmıştı. İstanbul'da, hürriyet aşkı ile
coşan halkın ölçüsüz sevgi ve saygı duygula­
rıyla karşılaşınca, milleti uğrunda sonsuz fe­
dakarlıklara katlanmayı hayatının gayesi ola­
rak benimseyen bu büyük adamın kalbi, tattı­
ğı eşsiz heyecana dayanamayıp bir anda dur­
du.

O günlerde Trablus'da hürriyete karşı bir


56 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

ayaklanma teşebbüsü olmuştu. Mustafa Ke­


mal; bundan haberdar olmadığı gibi, gerek is­
) ancılarla ilgili çevreler, gerek bunların he­
defleri hakkında herhangi bir bilgiye de sahip
değildi. Bu bakımdan bir gün İstanbul'dan al­
dığı bir mektubu, ilk bakışta mana ve hede­
fini layıkiyle kavrayamamaktan doğan bir
hayretle okudu. Genç Kolağası için en geniş
karar ve hareket serbestisi sağlayan bir sela·
hiyetname ( yetki belgesi ) ye eklenmiş olan
bu kısa mektupta şu satırlar vardı : « Trab­
lus' da hürriyete karşı bir isyan olmuştur. Si­
zin oraya gitmeniz, buradaki bütün arkadaş·
farca münasip görüldü. Bir an önce azimeti­
nizi rica ederim . »
O tarihte Mustafa Kemal'in d e üyesi bu­
!unduğu « İ ttihat ve Terakki» komitesinin
umumi merkezi « Genel İdare Kurulu» henüz
Selanik'te bulunuyordu. Merkez, toplantıları­
nı geceleri yapmayı adet edinmişti . Mustafa
Kemal bir gece mutad toplantıya katılmak
üzere salona girince, kararların yazıldığı kara
tahta üzerinde birinci numarada, « Mustafa
Kemal Trablus'a gidecek» yazısını adeta göz­
lerine inanamıyarak okudu. Anlaşılan heyet,
İstanbul'dan aldığı kesin bir direktif üzerine
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 57
gece toplantısını beklemeden gündüz Mustafa
Kemal'in gıyabında karar vermeyi uygun gör..
müştü. Bu olup - bittinin Mustafa Kemal'i kuş­
kulandırması tabii idi.
Genç Kurmay, meseleyi kendi kendine eni­
ne - boyuna düşünüp muhakeme ettikten son­
ra, şüphe ve tereddüdünü yenerek gitme ka­
rarına vardı. İnkılap, kendisinden hizmet bek­
l iyordu. Bununla beraber, o gece toplantıya
başkanlık eden Hacı Adil Bey ile konuşarak
kararın sebebi ve ceryan tarzı hakkında ay­
dınlanma arzusundan da kendini alamadı.
Toplantı sonunda karşılaştıkları zaman, ara­
larında şu muhavere ceryan etti :
M. K. : - « Beyefendi, siz bu işten ne an­
ladınız ? »
H. A. : - « Bu, sizden çok şeyler bekle­
nildiğinin işareti, beşaretidir . »
M. K. : - ( Tatminsizlik duygusu içinde)
" Bütün düşüncelerin bu samimi ve temiz ma­
rada ol duğuna emin misiniz ? »
H. A. : - « Onu bana sormayınız, siz da­
ha iyi takdir edersiniz . »
Bunun üzerine Mustafa Kemal, bahis k o­
nusu memlekete gitme kararını belirterek ve­
da i çin ayağa kalktı. Hacı Adil Bey biraz da-
58 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

ha oturmasını rica ederek o zamana kadar


Mustafa Kemal'in hatırına gelmemiş masraf
\ e para meselesine temasla, emrine bin altı­
nın hazır olduğunu bildirdi. Mustafa Kemal,
tunun çok olduğunu söyledi. Hacı Adil Bey
ise, « Sarf etmediğinizi iade edersiniz,» diye­
rek bahis konusu meblağı ödemek üzere ilgi­
lilere emir verdi. ( 29 )
Mustafa Kemal'in bindiği vapur, Trab­
lusgarp şehri önünde, nhtımsız, bomboş bir
kumsaldan ibaret bir kıyı önünde demirledi.
Bir kayıkla kumsala çıkan genç Kurmay, sı­
ğınacak bir otel aradıysa da, gayretleri boşa
gitti . Türk subayı üniformasını taşıyan bir gö­
revlinin, İtalyan kadınlarınca teşkilatlandırı­
lan şüpheli barakalar serisinde emin ve elve­
rişli bir konut bulamıyacağı meydana çıktık­
tan sonra, yorgun - argın döndüğü kumsalın
bir yerinde bavulunu yastık yaparak, çok
muhtaç olduğu dinlenme ihtiyacını gidermeye
çalışan Mustafa Kemal, kendini Trablusgarp
Sevkiyat Müdürü olarak takdim eden genç bir
teğmen ile karşılaştı.
Geleneksel Türk misafirseverliğinin tem­
silcisi olan genç subayın, aziz misafirini müte­
va7,İ evine daveti, Mustafa Kemal'i çok duygu-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 59

!andırdı. Uzun yolculuğun yorgunluğunu o ge­


c.e toprak tabanlı bir odada gidermeğe çalışan
inkılapçı, ev sahibine yük olmaktan çekini­
yordu. Bu sebeple ertesi gün, Recep Paşa'nın
yaveri Kafkasya'lı Sakallı Hasan Beyin peşi­
ııe düştü ve ondan kendisini havalinin Liva
Kumandanı İbrahim Paşa ile buluşturmasını
istedi.
İ brahim Paşa, Mustafa Kemal'e yalnız Re­
cep Paşa'nın ikametgahını tahsis etmekle ye­
tinmedi ; aynca kendi küçük kardeşi Murad'ı
yaver sıfatiyle onun emrine verdi. Enerj ik ko­
mutanın ilk icraatı, bütün orduya ve memle•
kete hakim görünen devrin belediye başkanı
Bas:Cıne Paşayı genç subaylar delaletiyle nez­
dine celbetti. Yüzyüze uzun bir konuşmadan
�onra, belediye reisi merasimle namus söz�
vererek artık kendisinin her emrine itaat ede�
ceğini temin etti ve serbest bırakıldı .
Ertesi günü Mustafa Kemal , ziyaretine
gittiği İbrahim Paşa'nın odasında Polis Mü­
dürü Cemal Bey'den bütün Trablusgarp ve
havalisi aşiretlerinin isyan halinde şehire ha­
kim bulunduklannı öğreniyordu. Cemal Bey,
asilerin hedefinin sadece Mustafa Kemal'i öl­
dürmek veya en azından bir ecnebi vapuruna,
60 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

bindirip memleketten kovmak olduğunda is­


rar ediyor, ne İbrahim Paşa'ya, ne de kendi­
sine karşı kötü bir niyetleri olmadığını tek­
rarlıyordu. Mustafa Kemal, bu konuşma tar­
zından Polis Müdürünün asilerle işbirliği ha­
linde bulunduğunu anladı ve bunu açıkça yü­
züne karşı söylemekten çekinmedi.
İbrahim Paşa, bu durum karşısında telaş-
1 anmıştı. Mustafa Kemal'e hitaben : «Çocu­
ğum, bütün elimdeki kuvvetler emrindedir.
Ne yapmak lazım gelirse yap,» dedi. Genç in­
kılapçı, Paşa'ya teşekkürle, kuvvete ihtiyacı
olmadığını, esasen durumun kuvvet kullan­
mağa elverişli bulunmadığını belirtti. Musta­
fa Kemal, mevcut kuvvet ve vasıtalarla asile­
re karşı silahlı bir hareketin haşan şansı ol­
madığını anlamıştı. Bu sebeple, tek çıkar yo­
lun, her tehlikeyi göze alıp şaşırtıcı bir müda­
hale ile asiler karargahını içinden fethetme
olduğu kanaatine varmıştı.
Mustafa Kemal bu kararla, yanına iyi
Arapça konuşan yaveri Murad'ı alarak doğru­
ca asilerin karargahı olan camiye gitti. Dışarı­
daki kalabalık asiler grubuna, tok bir sesle,
idarecilerin nerede olduklarını sordu ve onla­
rın yanına götürülmesini istedi Asiler, tek ba-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 61
şına geldiği için kendilerinden sandıklan bu
kudretli adama yol gösterip, medresenin son
köşesinde bir kapının önüne getirdiler. Mus­
tafa Kemal, yıldırım hızıyla odaya girip kapı­
yı kapadı. Bütün gözler şaşkın bakışlarla ken­
disine dikilmişti. Top gibi bir ses, odanın için­
deki sükutu yırttı : « Ne yapıyorsunuz ; siz
kimsiniz ; ne yapmak istiyorsunuz ? »
Kapının önünde bir şehamet heykeli hey­
betiyle ansızın beliren bir efsanevi şahsiyet
karşısında, suçüstü yakalanmışları telaş ve
korkusunun şaşkınlığı içinde, asi elebaşıları­
nın dilleri tutulmuş ; kekeliyorlardı. Neticede
bunların hemen hepsinin Abdülhamid idare·
sinde Trablus'un Nahiye Müdürlüğünü, Kay­
makamlık, hatta Mutasarnflığım yapmış kim­
seler oldukları anlaşıldı . İnkılaptan zarar gör­
müş, menfaatleri zedelenmiş olduklarından
c!olayı, yeni rej ime karşı idiler. Bütün istekle­
ri şahsi menfaatlerinin korunmasından iba­
retti. Halkın, bu eski istibdat idarecilerinin
ihtiras ve emellerine körü . köriine alet olduk­
ları meydana çıkmış bulunuyordu. Mustafa
Kemal, onlara ; halka yalnızca konuşmasının
sağlanması şartiyle şahsi dileklerinin temini
yoluna gidileceğini söyledi. Bu teklife yalnız
62 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

muvafakat etmekle kalmıyarak, yanına Türk­


çe ve Arapçayı en iyi bilen eski bir Osmanlı
memurunu tercüman olarak kattılar.
Mustafa Kemal, o günün gecesi, asileri
cami avlusundaki havuzun etrafına topladı.
Tercüman delaletiyle bildirdiklerinin özet an­
lamı şu idi : Dünya siyaset ufkunda beliren
tehlikeler, Trablus'un varlığını da tehdit et­
mekte idi. Bu memleket halkının, evi, yurdu,
çoluk ve çocuğu ile yabancı boyunduruğuıı­
dan korunması ve güvenlik içinde yaşayabil­
mesi için, fertlerin üstüne yükselen üstün bir
kudretin bulunması gerekti. Herkes kendi ba­
şı buyruğuna yönelip de, memleketin, böyle­
ce toplayıcı büyük bir siyasi kuvvetten mah­
rum kalması halinde, ne kadar karanlık bir
fıkıbetle karşılaşacağı gözönünde idi. Tarihirı
�ydınlattığı gerçekler karşısında, bir memle­
ket halkının, birbirine düşüp kardeş kavgası­
ııa sürükleneceği yerde, dış düşmana karşı bir­
leşip, yurdun bütünlüğünü ve milletin birliği­
ni koruma ve devam ettirme yolunda fikir ve
işbirliği yapması şarttı. Bu konuşma, inkılap
düşmanlannın tahrikleriyle, kendi dilek ve ya­
rarlarına aykın hareketlere sürüklenmiş olan­
la n uyardı. Böylece Trablus'da ufukta ilk işa-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 63
retleri belirmekte bulunan yabancı istilasına
!<:arşı, halk mukavemetinin temeli atılmış ol­
du. Öte yandan bu basiretli olduğu kadar ce­
saretli davranışı ile Mustafa Kemal, tek başı­
na Trablus'da irtica isyanını söndürme göre­
' inin en önemli safhasını kansız olarak üstün
başarı ile sonuçlandırmış oldu.
Bu konuda dikkati çeken son bir nokta ,
M ustafa Kemal'e İ s.tanbul'dan gönderildiğini
yukarıda belirttiğimiz geniş yetki vesikasının
gerçek mahiyetini açıklayan bir karşılaşma­
dır. Mustafa Kemal, ayaklanma eğilimlerini
barışçı yollarla söndürme maksadiyle bölge­
nin nüfuzlu şahsiyetleriyle haşhaşa görüşme
yolunu, en tesirli ve faydalı bir usul olarak
benimsemişti. Bu arada bir gün, bölgenin en
itibarlı şeyhlerinden biriyle, sedirleri nefis
ipek kumaşlarla döşeli zaviyesinde buluştu.
Şeyhin kurnaz ve içten pazarlıklı biİ- adam ol­
duğu her halinden belli oluyordu.
Nitekim şeyhin, kendiliğinden büyük iş­
lere girişen Mustafa Kemal'e ilk sorusu, faa­
liyetlerine mesnet teşkil eden yetkinin kay­
nak ve şumulüne dairdi. Mustafa Kemal , ha­
reketinden önce İ stanbul'daki sonradan Sad­
razamlığa ( Başbakanl ı k ) kadar yü kselmiş es-
64 MUSTAFA K EMAL VE ÇETEClLlK

ki dostundan aldığı selahiyetnarneyi gösterdi.


Bunun üzerine şeyh, kahkahalarla, « Aynı dam­
ga ve imzayı taşıyan üç vesikayı muhatabının
önüne sererek, aynı klişelerle pek çok kimse­
lerin Trablus'a gönderildiğini, gelenlerden
üçünün halen yakalanmış ve hapse tıkılmış
olduğunu» açıkladı.
Mustafa Kemal, bu durum karşısında İt­
tihat ve Terakki'nin kencJ.isini Trablus'a gön­
deren karannın, oluşumuna karşı duyduğu
kuşkunun ne kadar yerinde olduğunu bir ke­
re daha anladı. Demek ki, İttihat ve Terakki'
nin belli kademesindeki yetkililer, - yakın
dostları da dahil - ona karşı cephe almışlar­
dı. Başarılarını kıskanıyorlar, çalışmalarını
baltalama tedbirleri alarak, çözülmesini im­
kansız gördükleri her meselede onun yardım
ve delaletine başvurmayı uygun görüyorlar­
dı. Şu kadar ki, genç ihtilalci, kendisinin hak­
sız olarak düşiiriildüğü bu uygunsuz durum
karşısında, rakiplerinin davranışlarından utanç
duygulan içinde esas davasından emin olarak
ev sahibine şu açık beyanda bulundu :
« Görülüyor ki, böyle bir vesika çeşitJi kim­
selere gönderilmiş bulunmaktadır. Ancak be­
ııim taşımakta olduğum, gerçek makamdan

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 65
gelen esas selahiyetnarnedir. Bununla beraber,
buna da ihtiyacım yok. Bu vesikayı size veri­
yorum. Hemen yırtabilirsiniz. Ben yetkilerini
hüviyet ve şahsiyeti belirsiz kimselerin imza­
larını taşıyan bir kağıttan almaya kalkışan
bir insan değilim. Buraya seninle konuşmak
için vesikasız geldim. Yetkilerimi memleketin
içine yuvarlanmakta bulunduğu tehlikeyi, her
ne pahasına olursa olsun, önleme azminden
alıyorum. »

Bu açık ve sert hitap karşısında, Şeyh efen­


di sarsılmış, Mustafa Kemal'in nasıl bir adam
olduğunu anlamış, bütün dileklerini kabul
t:dip yerine getirmişti. Böylece, Mustafa Ke­
mal'in tereddütsüz davranışı, onun asıl gaye­
lere yönelen teşebbüslerini bal talama çaba­
sında olanların bütün emel ve gayretlerini ha..
şa çıkarmıştı.

4. BİNGAZİ 'DE

Trablus'daki isyanı söndürme görevini ha­


şan ile yerine getirmiş bulunan Mustafa Ke­
mal , tekrar Makedonya'ya dönme hazırlıkla­
rına başlamıştı. Tam bu sırada Bingazi'de bu-
F. '. 5
66 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

lunan Dr. Mustafa Şevket'ten oraya uğrama­


sını dileyen bir mektup almıştı. Davetin önem­
li bir sebebe dayandığını tahmin eden Mus­
tafa Kemal, Trablusgarp dönüşü Bingazi'yeı
uğramayı bir vazife bildi. Koy' da kendisini
insanlarla dolu kayıklar karşıladı. Trablus
kahramanı , karşılayıcıların sevgi gösterileri
içinde karaya çıktı.
Mustafa Kemal 'in bu şahane karşılanma­
sını, bir aralık gölgeye düşüren bir olay geç­
ti. Sonradan Büyük Millet Meclisinde Elazığ
Mebusu olan o devrin Polis Komiseri Hüseyin
Bey, telaşla Mustafa Kemal'e tahsis edilen
mü �evazi otel odasına gelerek heyecanla, « Şeyh
Mansur Hazretlerinin ( ! ) teşrifini » müj dele­
mişti. Aradan birkaç dakika geçince, o gün­
lerde Bingazi şehri ve çevresinin Taçsız Kra­
lı olarak tanınan Şeyh Mansur'un, kudretin­
den emin bir pervasızlıkla ve mahalli şartla­
rın kendisine sağlamış olduğu emniyetle at;ır
ağır salona girdiği ve başta bahsi geçen Baş­
komiserce içli bir ihtiramla karşılandığı gö­
rüldü .
Mustafa Kemal, Şeyh Mansur'un kimliği­
ni ve bölgede rakipsiz nüfuzunu ince bir ele­
me ile önceden işitip öğrenmişti. Osmanlı tda-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETEClLIK 67

resi mensuplarının bu garip davranışını Mus­


tafa Kemal, biraz ibretle, fakat daha çok üz­
günlükle izliyordu. Şeyh'in salona girişinden
sonra, karşılaştığı yüksek i t ibarı, Mustafa Ke­
mal, kesin bir prensibi ileri sürerek sıfıra in­
d i ren bir tavır takındı.
Aslında Şeyh Mansur'un, devrin Osmanlı
iktidarınca fiili otoritesi benimsenmiş, dola­
yısiyle Osmanlı İ daresi üzerinde hakimiyeti
J> ı mnen kabul edilmiş bir şahsiyet idi. Aslın­
da Osmanlı İ mparatorluğu'nun, Bingazi'de
başta Mutasarrıflık olmak üzere, hükumet
teşkilatı, polis ve jandarması, hatta bir piya­
de alayı vardı. Şu kadar ki, mahalli idare, fi­
ilen Şeyh Mansur'un eline düşmü ştü. Mustafa,
Kemal, şımartıldığı açıkça görülen Şeyh Efen­
diye haddini bildirme zamanının geldiği kanı­
�ında idi . Bu yüzden Şeyh Efendinin azamet­
li ve heybetli bir eda ile salona girip etrafın­
da bir saygı halesi yaratma gayretine karş ı ,
yerinden kımıl damamayı tercih e t t i . Hatta da­
ha ileri gitti.
Oturmak için yer göstermeye li.izum gör­
mediği Şeyhe karşı şu açık soruyu yönel t t i :
« Şeyh Mansur ; sen hiç sıkılmaz mısı n ? Bura­
daki devlet teşkilatını, polisi, jandarması, di-
68 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

ğer imkan ve kuvvetleriyle hiçe sayarak, sa­


na boyun t?ğeceklerini sanıyor, küstahça ha­
reketlerle memlekette istikrar ve düzeni bal­
talıyorsun. Ben sana haddini bildiririm.»
Bu muamele karşısında, Mansur derhal
salonu terketti. Bu beklenmiyen olay sebebiy­
le, bazı idarecilerle polis ve jandarmalar, şaş­
kınlık ve telaş içinde idiler. Bu endişeye ka­
pılanların bir kısmının da iyi niyet sahibi ol­
duklarına şüphe yoktu. Bunlar, bölgenin ka­
yıtsız şartsız hakimi, Şeyh Mansur'dan Mus­
tafa Kemal'e herhangi bir kötülük gelme ih­
timalini önlemeye çalışıyorlardı. Bu durum
karşısında, herşeyden önce Mustafa Kemal,
memleket idaresine hakim kuvvetlerin mahi­
yet ve cevheri üzerinde kafa yormağa başla­
mıştı.
Gerçekten Mutasarrıf başta, hemen bü­
tün devlet memurları, bütün faaliyetlerini Şeyh
Mansur'un dilek ve arzularına ayarlamış bu­
lunmakta idiler. Mustafa Kemal, ilk iş olarak,
devrin Galip Bey isminde genç ve kibar görü­
nüşlü Mutasarrıfı ile yüzyüze açık bir konuş­
mayı lüzumlu gördü. İ dare adamını davet sa­
hibi Mustafa Şevket'in de bulunduğu otelde­
ki odasına çağırdı. Bu ilk karşılaşma, Binga-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 69
zi'deki gerçek durumun fecaatini açıkça orta­
ya koydu. Galip Bey, Mustafa Kemal'in şehre
geleceğinden haberli olduğunu, ancak kendi­
!>ini davet edenlerle hasım o]ması sebebiy]e,
misafiri karşılamaya gelmediğini söylemek­
ten çekinmiyordu.
Bunun üzerine Mustafa Şevket'le Muta­
sarrıf arasında kopan fırtınalı çatışmayı, Mus­
tafa Kemal yatıştırdı. Onun maksadı, Binga­
zi'deki aynlıkları önleyip huzur ve hürriyeti
kurtarmaktan ibaretti. Bu gaye ile mahalli du­
rumu bütün yönleriyle inceleyen Mustafa Ke­
mal, Kurban Bayramı vesilesiyle şehrin Piya­
de A1ayı Kumandanı Albay Arif Bey'den, ken­
disinin de katılacağı bir bayramlaşma töreni­
nin tertibini rica etti. Mustafa Kemal'in hatı­
rasını daima takdir]e andığı çok anlayışlı ve
gerçekten kahraman Türk komutanı, bu tek­
l ifi sevinçle kabul etti.
Bu suretle Bayram günü, Bingazi dışın­
daki kış1ada bütün ordu mensuplarının hazır
bulunduğu bir bayramlaşma töreni yapıldı.
Mutasarrıf Galip Bey'Je Doktor Mustafa Şev­
ket de bu merasimde hazır bulundu. Alay Ko­
mutanının anlayışlı davranışı ile bazı alaylı
subayların homurtularına rağmen, Mustafa
70 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

Kemal hem alayı teftiş, hem de Bingazi güne­


yinde arazi üzerinde bir tatbik yaptırma fır­
satına kavuştu.

5. BİNGAZİ 'YE YÖNELİŞ

Piyade Alayının tatbikat hedefi, soldan


gelecek bir düşmana karşı yürümekti. Hare­
ket sonucunda hayali düşmanın bertaraf edil­
mesi sırasında, hiç tahmin edilmeyen yeni bir
düşman kuvvetinin Batı'dan ilerlediği fart.
edildi. A sıl hedefe ulaşılıp esas kuvvetler im­
ha edildikten sonra, sağdan beliren yeni düş­
mana karşı harekete geçildi. Gerçekte asker­
l iğin siyasi meseleleri halletmesine matuf bir
manevradan ibaret olan bu tatbikat, çok geç­
meden bir cephe değişikliği ile, Şeyh Mansur'
un evine ve karargahına yönelmiş bulunuyor­
du. Bunun üzerine Şeyh Mansur, beyaz bay­
rak açmış bir adamını göndererek teslim ol­
ma kararını verdi.
Mustafa Kemal'in yarı şaka bu askerlik
oyunu, bir yandan Bingazi'de devlet otorite­
. sinin kuvvetlenmesini, öte yandan hürriyet re­
j iminin yeniden kurulmasını sağladı. Şeyh
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 71

Mansur maiyeti ile birlikte Mustafa Kemal'


cien « aman » dilemiş, bütün dileklerini yerine
getinneğe hazır olduğunu belirtmişti. Bu du­
rum karşısında Mustafa Kemal, kendisine t es­
lim olmuş Şeyh Mansur ve maiyetine, diğer
hazır bulunanlara hiç bir zorlamaya dayanmı­
yan insani bir davranışla, Osmanlı İ mparator­
luğu'nda artık kaçınılmaz bir olup - bitti de­
ğerini kazanmış olan inkılabın mana ve geli­
şim ihtimallerini anlatmağa çalışıyordu. Bu
konuda Şeyh Mansur'un Mustafa Kemal'e sun­
makta direndiği tek bir dileği vardı. Elinde
tuttuğu bir Kuran-ı Kerim'i, genç Kurmaya
uzatarak şunu soruyordu :
Ş. M. - « Siz Halife-i Zişan Efendimiz Haz­
retlerine fenalık yapmıyacağınıza dair. bu ki­
tap üzerine yemin eder misiniz? » ( 30)
Mustafa Kemal'in buna karşı cevabı, ha­
yatı boyunca bağlı kaldığı inanç ve prensiple­
re uygundu. Uzatılan mukaddes kitabı eline
aldı. Onu öperek tebcil ve takdis etti. Heye­
canlı bir ses ve maksadını açıkça belirten fa­
kat muhatabı tarafından bambaşka bir mana­
da anlaşılan şu beyanda bulundu : « Bu mu­
kaddes kitap üzerine yemin ederim ki, Halife
denilen adama bu kitabın dışında hiç bir fc-
72 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

nalık yapmıyacağım . » ( 3 1 ) . Mustafa Kemal'in


bu sözlerle belirtilen maksat ve hedefi açıktı.
O, inkılap yolunda idi. Kur'an hükümlerini
din sömürücülerine alet etmeden, gerçek an­
lamında uygulamada hiç bir tereddüdü olma­
dığını belirtiyordu. Şeyh Mansur ise, bu an­
laşma sonucunda hürriyet düşmanlığı ile dam­
galanan şahsını kurtarmış olmanın ferahlığı-
·

nı duyuyordu.
Törende hazır bulunanların şahit olduk­
ları bu anlaşma, Bingazi'de devlet ve hüklı­
met otoritesinin hakimiyetini sağladı . Artık
Bingazi'de nüfuz ve itibarı kırılmış olan Şeyh
değil, devlet otoritesini temsil eden organlar
h akimdi. Mustafa Kemal bir arkadaşının da­
veti üzerine, herhangi bir resmi sıfata dayan­
mıyan Bingazi ziyaretinde tamamen şahsi ka­
biliyet ve inisiyatifine dayanarak, devlet ve
hüklımet otoritesinin hakimiyetini sağlamıştı.

6. İTALYANLARA KARŞI GERİLLA

1 9 1 1 yılında İ talyanlar, Trablus'a asker


çıkardılar. Bu, aslında beklenmiyen bir olay
değildi. Şu kadar k i , Osmanlı Hariciyesi tam
bir gaflet içinde ihraçtan 48 saat önce, Me-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 73
buslar Meclisinde diplomatik temaslar sonu­
cunda İtalyan Hükumetinden alınan teminatı
tam bir inanç ve gönül ferahlığı i le açıklıyor­
du : İtalyan Hariciyesi, Trablus'a bir çıkart­
ma konusunda dünya siyasi çevrelerinde do­
laşan rivayetleri kesin şekilde yalanlamıştı.
Bab-ı Ali, bu sahte beyana dayanan emniyet
d uygusu içinde herhangi bir tedbir alma lüzu­
munu duymadan rahat bir uykuya daldığı sa­
atlerde İtalyan Donanması, en üstün sür'atle
Trablus'a doğru yol almakta idi.
( Bu durum karşısında Mustafa Kemal,
İtalyanlara karşı mücadele etmek üzere bir­
kaç arkadaşı ile kıyafet değiştirerek önce Mı­
sır'a, oradan da Tobruk'a geçti . Ethem Paşa
kuvvetlerinin Kurmay Başkanı olarak savaşa
katıldı. Kurmay Başkanı olarak cephenin Do­
ğu kesimi olan Seytabdülaziz'de üstün düş­
man kuvvetlerine karşı uyguladığı mukave­
met taktiği ve gösterdiği yararlık, Ethem Pa­
şa'nın dikkat ve takdirini çekti . 27 Kasım 1 9 1 2
de Binbaşılığa yükseltildi. Ancak düşman do­
nanması, deniz muvasala hatlarını kesmiş bu­
lunuyordu. Dolambaçlı kara yolundan müca­
hitlere tesirli bir silah ve erzak yardımı im­
kansızdı.
i4 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

Bu yüzden, İtalyanların denizden devam•


lı surette takviye edilen üstün kuvvetlerine
1 arşı mukavemetin, tesirli olmasını sağlaya­
cak tek çare, Mustafa Kemal'in mektep sıra­
larında ön planda ilgilendiği Gerilla taktiği­
ne başvurulması olabilirdi. Nitekim, Mustafa
Kemal, önceki icraatı ile Trablusgarp'ta k a­
zandığı prestij den faydalanarak , şeyhlerin veı
halkın yardımiyle düşmana karşı imkanları­
nı aşan başarılı bir mücadele yaptı. Deme Os­
manlı Kuvvetleri Komutanı sıfatiyle, kendi
ct·phesinde İ talyanlara sahil şehirlerinden içe­
ri bir adım bile attırmadı.
Yokluklar ve imkansızlıklar içerisinde ge­
<;en bu çetin mücadelede Mustafa Kemal'in
in sanüstü kudretini ve katlandığı fedakarlık­
ları canlı bir şekilde belirten bir hatıra ile
kendisinin kaleminden çıkmış iki mektubu bu­
raya aktarıyoruz. Sanıyoruz ki, o devrin mah.
rumiyetlerle çerçevelenmiş ağır mücadele �art­
larını bu vesikalar, gelecek kuşaklara en emin
, .e mevsuk kaynaklar halinde aksettirecek de­
ğer ve önemdedir.
Yemen'deki nizami hizmet müddetinin
bitmesi üzerine Aden yolu ile Bri tish India
Kumpanyasının İ ngiliz bandıralı bir vapuru
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 75

ile Trablus'a hareket eden ve kendisine Bin­


gazi mıntıkası Sıhhıye Reisliği vazifesi veri­
len gönüllü İbrahim Tali Öngören, o güne k<l­
dar tanımadığı Mustafa Kemal ile mücadele
meydanındaki ilk karşılaşmasını şu şekilde
tasvir ediyor :
«Arkadaşlarımızla "Sellum" dan sonra bir
gece, yolu şaşırmak, bir iki gün susuzluğa
katlanmak gibi küçük arızalarla, 1 9 1 1 Kasım
ayının başlangıcında bir akşamüstü Deme ka­
rargahına vasıl olduk. Bir gün sonra bir kıla­
Yuz alarak kendisini ziyarete gittim. Yaveriy­
le haber gönderdim. Yaver : "- Kumandan
Bey rahatsız, yataktadır. Sizi öyle kabul ede­
cek. Kusura ba'kmamanızı rica ediyor," diye­
rek beni mahruti bir çadıra götürdü. Musta­
fo Kemal Bey, portatif karyolasında oturu­
·yor. Eşyası, bir seyyar masa, iki seyyar san­
dalye, yere serilmiş bir kurt derisinden iba­
ret .. Kumandan Beyin bir gözünde kan var.
Sık sık nefes alıyor. Elini sıkarken biraz da
ateşli olduğunu hissettim. Kendimi takdim et­
tim ve hemen ateşini ölçmeye davrandım.
« Ü, bana : "- Hoş geldiniz, ner�den geli­
yorsunuz, seyahat nasıl geçti ?" diye soruyor,
ben de kendisine : << - Ne zamandanberi ra-
76 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

hatsızsınız ; neden geride, Mısır' dan gelmiş Kı­


zılay Hastahanesinde istirahat etmiyorsunuz?»
gibi sualler soruyorum. Mustafa Kemal, cep­
heyi bırakmak istemiyor. Bin rica ve minnet­
le kendisini ikna ediyoruz. Bir iki haftalık cid­
di ve lüzumlu bir tedaviden sonra, Deme Cep­
hesi Kumandanlığına sıhhatli olarak tam ener­
j isiyle döndü.» ( 32 ) .
Kendisinin en yakın arkadaşı Salih Bo­
zok'a Derne'den gönderdiği iki mektup ise, o
sıkıntılı mücadele günlerinin intibaklarını ak­
settirmektedir :
-1 Mustafa Kemal'in 25 - 26 Nisan 328
( 1 9 1 2 ) gecesi Aynı Mansur'dan Deme Osman­
lı Kuvvetleri Kumandanı M. Kemal imzasiy­
le gönderdiği birinci mektubun muhtevası , ay­
nen şöyledir :
« Mektuplarınızda, gazetelerde bize ait his­
siyatınızı musavver satıdan okuduğum za­
manlar, kalbimin pek derin hislerle çarpt 1 ğı­
nı duyuyorum. Birkaç kardeşinizin Akdenh'i
aşarak, çöllerde uzun mesafeler katederek, do­
nanmasına dayanan düşmaI! ın karşısına çık•
ması ve buradaki vatandaşları kucaklıyarak
düşmanı, sahil noktasına hapsetmesi, şüphe­
siz sizi memnun eder. Fakat biz vatana borç-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 77

lu olduğumuz fedakarlık derecelerini düşün­


dükçe, bugüne kadar yapılabilen hizmeti pek
ıı�çiz buluyoruz.»
«Bilirsin ben, askerliğin herşeyden fazla
s'1natkarlığını severim. Burada sanatın bütün
icaplarını tatbik edecek kadar zamana ve bu
·
zamanın doğuracağı vasıta ve vesilelere ma­
lik olunursa, işte o zaman milletin arzusuna
uygun bir hizmeti, yerine getirmiş olacağım.»
«Ah, Salih, Allah bilir, hayatımın bugü­
nüne kadar orduya yararlı bir uzuv olabil­
mekten başka bir vicdan emeli edinmedim.
Çünkü vatanın muhafazası, milletin saadeti
için herşeyden e\'vel, ordumuzun, eski Türk
ordusu olduğunu dünyaya bir daha isbat lü­
?Umuna çoktan kani idim. Bu kanaate ait emel­
lerimizin şiddeti, ihtimal beni, pek ziyade if­
ratsever göstermişti. Fakat zaman saf ve ne­
zih dimağlardan sanih olan fikri hakikatleri,
- kabulünden çekinilse de - tatbik ettirir.»
«Bu gece Deme kuvvetlerimizin bütün ku­
mandanları ve zabitleriyle bir müsamere yap­
mıştık. Bu satırları çadırıma dönüşümde ya­
zıyorum. Bu güzel kalpli, kahraman bakışlı
arkadaşlarıırun ; bu küçük rütbeli, fakat düş­
manı titreten büyük kumandanların samimi
78 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

nazarlarında, vatan için ölmek iştiyakını oku­


yordum. Bu tetebbu, dimağımda sizin, bütün
Makedonya muhitinde tanıdığım arkadaşla­
rın, bütün ordumuzun kahraman evlatlanmn
hatıraşını canlandırdı. Kalbimde büyük bir his­
si sevinç ve gurur hasıl oldu. Arkadaşlarıma
�unlan söyledim : "Vatan mutlaka selamet
bulacak, millet mutlaka mes'ut olacaktır. Çün­
kü kendi selametini, kendi saadetini memle­
ketin ve milletin saadet ve selameti için feda
edebilen vatan evlatları çoktur." Cümlenize
selam ederim kardeşim. »
2
- Mustafa Kemal'in Derne'ye hareketi
sırasında yine vefalı arkadaşı Salih Bozok'aı
Urla tahaffuzhanesinde Rus vapurundan gön­
derdiği 4 Ekim 327 ( 1 91 1 ) tarihli mektup su­
reti ise şudur :
« Bilirsin ki, Trablusgarp meselesinin or­
taya çıkışındanberi oraya gitme teşebbüsün­
den geri durulmadı. Bir defa Şam vapurundaı
üç gece kalındıktan sonra döndürüldük. On­
can sonra Tarsus veya Mısır tarikiyle gitme­
ye teşebbüs ettik. Harbiye Nazın ( devrin Sa­
vunma Bakan ı ) ümidini kesmiş olduğu için
vazgeçirdi. Bu sefer Ömer Naci ve daha bir
i k i kişi ile Mısır üzerinden hedefe yürür6ek
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECİLiK 79

üzere 2 Ekim 1911 de İstanbul'dan hareket


olundu. Harbiye Nazırı da, ister istemez mu.
vafakat etti. Lüzum ve fayda görürsem bazı
arkadaşları isteyeceğim. Şimdilik temin edi­
lecek noktalar var. Benim nerede olduğum�
ifşa etmeyin. Daha bir müddet için annemi
dahi haberdar etmeyin. Arasıra benim tara­
fımdan İstanbul'dan mektup gönderin. »
« Eyüp Sabri sizi görecek . Ona, muhabe­
rclerim ve borçlarım hakkında malumat ver­
dim. Ruşen ve Necati Beylere mahrem olarak
söyleyin ; İl muhaberelerimin Beşinci Kolor­
du İdaresinde kalması, maaş ve tahsisatını·
dan borçlarım ödenmekle beraber, geri kala­
nının valideme verilmesi lazımdır. Bunu Har­
biye Nazırı da yazacak, eğer unutmazsa. »

« Senin vasıtanla anneme verilmek üze­


re Kerim Beye ( sonradan Abdülkerim Paşa
unvaniyle tanınan zat ) kırk lira bıraktım.»
« Mısır'a vardıktan sonra sana adres veı
malumat vereceğim. Sen de bana yazarsın. Şa­
yet sen bir yere gidersen, seni n namına mek­
tuplarımı alacak ve açacak bir arkadaş tayin
edersin. Arkadaşlar ne alemdedir? Vatanı kur-
80 MUSTAFA KEMAL VE ÇETEClLlK

tarmak için şimdikinden çok gayret ve feda­


karlık gerekmektedir. Endülüs Tarihinin son
sahifelerini okuyunuz. Faydalı musahabeleri­
n izde hazır bulunamadığıma üzgünüm. Beni
unutmayın. Alay'daki arkadaşlara çok selam . »

« Beraber yaptığımız talim programını ta­


kipte çok güzel sonuçlar vardır. Yorulmasın­
lar ; eski tembellikle hiç birşey olmaz. Başka
kağıdım yok. Nuri'ye ( Nuri Conker) ayrıca,
mektup yazamıyacağım. İstersen bu mektubU:
aynen gönder. Yahut bundan bahisle bir mek­
t up yaz ve o kıymetli arkadaşımıza de ki :
benim için hatırası kalp ve vicdanımdan çık­
mayacak bir öz kardeş varsa, Nuri'dir. Bu ka­
ranlık seferi, onunla beraber yapmak ister­
dim. Allah nasip ederse mücadele alanlarında
birleşiriz ( 33 ) . Eğer mukadderse ahirette ka­
vuşuruz.»

« Salih, senin de gözlerinden öperim. Kal­


binin vefasına, vicdanının saffet ve nezahati­
ne medyunu-şükranım. İstanbul'da kalan Ke­
rim Beye mektup yazın. O zavallı oradaki mü­
cadelede yalnız kaldı. Mektuplarınız ona kalp
kuvveti verir. Allah'a ısmarladık. » ( 34 ) .
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 81

İtalyan ihracının başlangıcındanberi, en


küçük bir yardım imkanından mahrum kalan
İstanbul Hükumeti, Trablus'dan büsbütün eli­
ni çekerek, mücahitlerin kahramanca muka­
vemetine seyirci durumda kalmıştı. Buna kar­
şılık ana vatanla her türlü rabıta ve muvasa­
lası kesilmiş bulunan Mustafa Kemal, kalple�
rini fethettiği yerli halkın yardımından fay­
dalanarak, iki yıl süresince İ talyanları - ken­
di veciz ifadesi ile - « sahil noktasına hapset­
mişti ». Nihayet 1 9 1 3 de Balkan Harbinin pat­
lak vermesi ve akla durgunluk veren bir yenil­
gi ile sonuçlanması üzerine, Osmanlı HHku­
meti Trablus-Garbı İtalyanlara büsbütün terk
etmek zorunda kaldı.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, Mısır yo­
l u ile 24 E kim 1 9 1 3 de İstanbul'a döndü. Baş­
ken t yeis ve ümitsizlik içinde çalkanıyordu.
Mustafa Kemal'in doğup büyüdüğü, 1908 ih­
tilalini hazırladığı güzel Selanik şehri de kay­
bedilmişti. Bab-ı Ali yedi mamur vilayete ma�
olan büyük kayıplarla Balkan Sulhunu imza­
lamıştı . Mustafa Kemal, önce Bolayır Kolor­
du Kurmay Başkanlığına, sonra da Sofya Ata­
şemiliterliğine tayin olundu. Oradan Avrupa
F. : 6
Levent Şahverdi Arşivi
82 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

Devletlerinin Osmanlı Asya'sını paylaşmak


için giriştikleri pazarlık.lan, yakından takip
edebiliyordu.

7. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI

Gün geçtikçe kararmakta olan siyaset uf­


kunda Cihan Harbinin yaklaşmakta olduğunu
belirten emareler çoğalmıştı. Bu arada Os­
manlı ordusunu, Alman Kurmayının idaresi­
ne götürecek olan görüşmeler hayli gelişmiş­
t i . Mustafa Kemal, Sofya'dan İstanbul'a gön­
derdiği raporlarda bir savaş ihtimalinde, Al­
manya'nın kaybedeceği kanaatını açıkça belir­
tiyor, bu memleket ile kader birliği etmenin
doğuracağı büyük tehlikeye işaretle ilgilileri
uyarıyordu. Nihayet 28 Temmuz 1 9 1 4 de Bi·
rinci Cihan Savaşı başladı ve Mustafa Kemal'
in ısrarla uyarmalarına rağmen 29 Ekim 'de
Osmanlı Devleti de harbe süriiklendi.
Mustafa Kemal , artık Sofya'da kalmak is­
temiyor, bir an önce cepheye gitmeyi tasarlı­
yordu. Başkumandan Vekili Enver Paşa ise,
ona cephede vazife vermekten kaçınıyordu.
Nihayet 1 9 1 5 yılının başlangıcında Mustafa
MUSTAFA KEMAL VE ÇETEC1LlK 83
Kemal, Tekirdağ Tümen_ komutanlığına tayin
edildi. Düş�anın Çanakkale'ye karşı taarru­
za geçeceği hesaplanıyordu. Bu ihtimale bina­
en Mustafa Kemal, kumanda ettiği tümeni yir­
mi gün içinde savaşa hazır bir hale getirdi.
1 2 Şubat'ta beklendiği üzere, oniki harp
gemisi Çanakkale Boğazı�na karşı taarruza
geçti . Fakat Türk bataryalarını susturamadı.
25 Şubat'ta hücum tekrar olundu. Fakat bü­
tün bunlar esas taarruza hazırlık mahiyetini
taşıyan hareketlerden ileri geçmemişti. Nite-
1.im Donanma Kumandanı Amiral Karden,
Bahriye Nazırı Churchill'in bir talimatına ver­
diği cevapta, Boğaz'ı geçebilmek için son de­
rece takviyeli büyük ve şiddetli bir taarruza
geçilmesi · gerektiğini bildiriyordu. Nihayet
1 8 Mart 1 9 1 5 sabahı saat onda, İngiliz ve Fran­
sız donanması tarihte eşi görülmemiş bir ar­
mada halinde Çanakkale'yi denizden aşmaya
teşebbüs etti. Fakat Türk Birliklerinin şanlı
mukavemeti karşısında, bu teşebbüs de aka­
mete uğradı. Bölgede sür'atle 5. Ordu kurul­
ctu. Mustafa Kemal de tümeniyle bu orduya
geçti.
25 . Nisan'da İngilizler, Seddülbahir'e çı­
kartma yaptılar. Mustafa Kemal emir bekle-
84 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

rneden derhal taarruza geçti. Askerlerden bir


kısmı cephanesizlik sebebiyle çekingenlik gös­
termeğe kalktı. Kumandanın ısrarı kat'i idi.
« Cephaneniz yoksa, süngüleriniz var» diyerek,
tümeni ateş hattına soktu. Devamlı düşman
çıkartmasının sağladığı sayı üstünlüğü karşı­
sında da tarihi emrini verdi : « Yurttaşların
1' anlarıyla yoğrulmadan bir karış toprak düş­
mana terk edilemez. Size hücumu değil, ölü­
mü emrediyorum. »
Bu kesin emir, doğuştan vatanseverlik ve
fedakarlık hasletlerine inanıp güvendiği Türk
1-:alkının ruh ve irade kudretinden kaynak alı­
yordu. Dileğinin yerine getirileceğinden en kü­
çük bir şüphesi yoktu. Gerçek lider, milleti­
nin nabzını her an elinde tutan, onunla özel­
l ikle buhran günlerinde haşır ve neşir olma­
sını sağlayabilen kimsedir. Mustafa Kemal,
öğrenim yıllarından başlayarak, millet ve dev­
lete hizmet sırrının hangi desteklere dayan­
dığını Makedonya'dan Suriye'ye, Selanik'ten
Afrika çöllerine uzanan devamlı hürriyet ve is­
tiklal mücadelesinde kazandığı tecrübeleri de­
ğerlendirme maharetiyle keşfetmiştir. O, as­
kerlik hizmet ve mesleğindeki erişilmez hüne­
rini, her zaman ve her vesile ile isbat etmiştir.
İKİ NCİ BÖLÜM

A - MİLLİ MÜCADELEDE GERİLLA

Çanakkale başarısından sonra Mustafa


Kemal'in askeri dehası ve şöhreti, orduda ol­
duğu kadar, millete de yayılmıştı. Kısa bir is­
tirahatten sonra 1 9 1 6 Sonbaharında sıkışık
durumda bulunan Kafkas Cephesinin Sağ Ce­
nahında bulunan İkinci Ordu Kumandanlığı­
na - Mirliva ( Tuğgeneral ) lığa terfi ettirile­
rek - tayin olundu. İlk iş olarak Erzurum'u
aşmış bulunan Rus taarruzunu durdurdu. 6/7
Ağustos'da Bitlis'i ve Muş'u kurtardı.
1 9 1 7 başlangıcında - yeni bir macera he­
ı-esi yle - Hicaz'a inmek üzere yeni teşkil edi­
k cek bir ordunun başına geçmesi teklifini,
« Önce vatanı kurtaralım» cevabıyla reddetti.
Temmuz başında Enver Paşa'nın direktifi i le
Halep'de Alman Generali Falkenhayn'ın ida­
resinde « Yıldırım Orduları Gurubu» kurul­
muştu. Mustafa Kemal de, bu guruba bağlı 7
nci Ordunun başına getiri ldi. Genç komutan,
86 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

cepheyi teftiş eder etmez, durumun ağırlığını


anladı. Hemen kaleme sarılarak Başkuman­
danlığa tarihi raporunu yazdı.
Bu raporda Mustafa Kemal, «Sina'da bi­
riken geniş takviyeli İngiliz Birlikleri, Türk
topraklannı tehdit ederken, Bağdat'ı geri al­
ma tasavvurlarına girişmenin manasızlığını,
cephe şartlarına yabancı Alman subaylan ku­
mandasında ordunun sebepsiz yere ağır zayi­
ata uğratıldığını» açıkça belirtiyor ve kapıyı
çalan büyük tehlikeye dikkati çekiyordu :
«Saltanat dahi ansızın çökebilir.» Ancak bü­
tün bu uyarmaların Başkumandanlıkça dikka­
te alınmaması karşısında affedilmesini dileye­
rek Ekim ayında İstanbul'a döndü.
1918 yılı, cephelerden yağan kötü haber­
lerle girdi. Mustafa Kemal, Veliaht Vahidet­
tin'le birlikte Almanya Kayser'inin ziyaretini
iadeye memur edildi. 21 gün süren seyahat es­
nasında en çok cephelerdeki gerçek durumu
izledi . Genel Kararagahta Başkumandan Hin­
denburg ve Genel Kurmay Başkanı Luden­
dorf ile konuşma ve tartışmalarda bulundu.
Görüp öğrendikleri, daha Sofya'da Ataşemili­
ter iken Bab-ı Ali'ye gönderdiği rapordaki ka­
naati teyit ediyordu : Almanya harbi kazana-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 87

mazdı ; hatta şimdiden kaybetmiş sayılırdı.


Bu müşahedesini Veliahda bildirince, müta­
laası, İttihat ve Terakki'yi sevmeyen Vahidet­
tin tarafından da tasvip ve sempati ile karşı­
landı. .

Mustafa Kemal , Almanya'dan hasta dön-


dü. Tedavi için Viyana'ya gitti. 5 Temmuz'da
ölen Sultan Reşat'ın yerine Vahidettin Padi­
şah olmuştu. İstanbul'a çağnlan Mustafa Ke­
mal Paşa, 1 8 Eylül'de yeniden Filistin cephe­
sjndeki 7 nci Ordu Kumandanlığına tayin edil­
di. Ancak cephede düşmanı durdurmak içil"\
vakit geçmişti. Mustafa Kemal, ordusunun ku­
mandasını ele aldığı gün, İngilizler üstün kuv­
Yetlerle taarruz ederek cepheyi 8 inci Ordu­
nun tuttuğu merkezden yardıkları için 7 nci
Ordunun yanı açılmış, toptan esir düşme teh­
likesi başgöstennişti. Bu durum karşısında
Mustafa Kemal, ordunun kısmi küllisini kur­
tarmak üzere çekilme karan verdi.
Mustafa Kemal'in, - daha sonra Sakar­
ya' da da haşan ile uyguladığı - planlı, stra­
tej ik çekiliş hareketi başladı. Tedbirli kuman­
danın esas hedefi, ordusunu yıpranmadan ko­
rumaktı. Bunun için de bu hali, mümkün kı­
lacak bir basiret, soğukkanlılık ve cesarete
86 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

cepheyi teftiş eder etmez, durumun ağırlığını


anladı. Hemen kaleme sarılarak Başkuman­
danlığa tarihi raporunu yazdı.
Bu raporda Mustafa Kemal, « Sina'da bi­
riken geniş takviyeli İngiliz Birlikleri, Türk
topraklarını tehdit ederken, Bağdat'ı geri al­
ma tasavvurlarına girişmenin manasızlığını,
cephe şartlarına yabancı Alman subayları ku­
mandasında ordunun sebepsiz yere ağır zayi­
ata uğratıldığını» açıkça belirtiyor ve kapıyı
çalan büyük tehlikeye dikkati çekiyordu :
« Saltanat dahi ansızın çökebilir.» Ancak bü­
tün bu uyarmaların Başkumandanlıkça dikka­
te alınmaması karşısında affedilmesini dileye­
rek Ekim ayında İstanbul'a döndü.
1 9 1 8 yılı, cephelerden yağan kötü haber­
lerle girdi. Mustafa Kemal, Veliaht Vahidet­
tin'le birlikte Almanya Kayser'inin ziyaretini
iadeye memur edildi. 21 gün süren seyahat es­
nasında en çok cephelerdeki gerçek durumu
izledi. Genel K.araragahta Başkumandan Hin­
denburg ve Genel Kurmay Başkanı Luden­
dorf ile konuşma ve tartışmalarda bulundu.
Görüp öğrendikleri, daha Sofya'da Ataşemili.
ter iken Bab-ı Ali 'ye gönderdiği rapordaki ka­
naatı teyit ediyordu : Almanya harbi kazana-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 87
mazdı ; hatta şimdiden kaybetmiş sayılırdı.
Bu müşahedesini Veliahda bildirince, müta­
laası, İttihat ve Terakki'yi sevmeyen Vahidet­
tin tarafından da tasvip ve sempati ile karşı­
landı.
Mustafa Kemal, Almanya'dan hasta dön­
dü. Tedavi için Viyana'ya gitti. 5 Temınuz'da
ölen Sultan Reşat'ın yerine Vahidettin Padi­
şah olmuştu. İstanbul'a çağrılan Mustafa Ke­
mal Paşa, 1 8 Eylül'de yeniden Filistin cephe­
sindeki 7 nci Ordu Kumandanlığına tayin edil­
di. Ancak cephede düşmanı durdurmak içif'\
vakit geçmişti. Mustafa Kemal, ordusunun ku­
mandasını ele aldığı gün, İngilizler üstün kuv­
vetlerle taarruz ederek cepheyi 8 inci Ordu­
nun tuttuğu merkezden yardıkları için 7 nci
Ordunun yanı açı1011 ş , toptan esir düşme teh­
likesi başgöstennişti. Bu durum karşısında
Mustafa Kemal, ordwıun kısmi küllisini kur­
tarmak üzere çekilme kararı verdi.
Mustafa Kemal'in , - daha sonra Sakar­
ya'da da haşan ile uyguladığı - planlı, stra­
tejik çekiliş hareketi başladı. Tedbirli kuman­
danın esas hedefi, ordusunu yıpranmadan ko­
rumaktı. Bwıun için de bu hali, mümkün kı­
lacak bir basiret, soğukkanlılık ve cesarete
86 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

cepheyi teftiş eder etmez, durumun ağırlığını


anladı. Hemen kaleme sarılarak Başkuman­
danlığa tarihi raporunu yazdı.
Bu raporda Mustafa Kemal, «Sina'da bi­
riken geniş takviyeli İngiliz Birlikleri, Türk
topraklarını tehdit ederken, Bağdat'ı geri al­
ma tasavvurlarına girişmenin manasızlığını,
cephe şartlarına yabancı Alman subayları ku­
mandasında ordunun sebepsiz yere ağır zayi­
ata uğratıldığını» açıkça belirtiyor ve kapıyı
çalan büyük tehlikeye dikkati çekiyordu :
« Saltanat dahi ansızın çökebilir.» Ancak bü­
tün bu uyarmaların Başkumandanhkça dikka­
te alınmaması karşısında affedilmesini dileye­
rek Ekim ayında İstanbul'a döndü.
l 9 1 8 yılı, cephelerden yağan kötü haber­
lerle girdi. Mustafa Kemal, Veliaht Vahidet­
tin'le birlikte Almanya Kayser'inin ziyaretini
iadeye memur edildi. 21 gün süren seyahat es­
nasında en çok cephelerdeki gerçek durumu
izledi. Genel Kararagahta Başkumandan Hin­
denburg ve Genel Kurmay Başkanı Luden­
dorf ile konuşma ve tartışmalarda bulundu.
Görüp öğrendikleri, daha Sofya'da Ataşemili.
ter iken Bab-ı Ali'ye gönderdiği rapordaki ka­
naatı teyit ediyordu : Almanya harbi kazana-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 87
mazdı ; hatta şimdiden kaybetmiş sayılırdı.
Bu müşahedesini Veliahda bildirince, müta­
laası, İttihat ve Terakki'yi sevmeyen Vahidet­
tin tarafından da tasvip ve sempati ile karşı­
landı.
Mustafa Kemal, Alrnanya'dan hasta dön­
dü. Tedavi için Viyana'ya gitti. 5 Ternrnuz'da
ölen Sultan Reşat'ın yerine Vahidettin Padi­
şah olmuştu. İstanbul'a çağrılan Mustafa Ke­
mal Paşa, 1 8 Eylül'de yeniden Filistin cephe­
sindeki 7 nci Ordu Kumandanlığına tayin edil­
di. Ancak cephede düşmanı durdurmak içil"\
vakit geçmişti. Mustafa Kemal, ordusunun ku­
mandasını ele aldığı gün, İngilizler üstün kuv­
Yetlerle taarruz ederek cepheyi 8 inci Ordu­
nun tuttuğu merkezden yardıkları için 7 nci
Ordunun yanı açılffilş, toptan esir düşme teh­
likesi başgöstermişti. Bu durum karşısında
Mustafa Kemal, ordwıun kısmi küllisini kur­
tarmak üzere çekilme karan verdi.
Mustafa Kemal'in, - daha sonra Sakar­
ya'da da haşan ile uyguladığı - planlı, stra­
tejik çekiliş hareketi başladı. Tedbirli kuman­
danın esas hedefi, ordusunu yıpranmadan ko­
rumaktı. Bunun için de bu hali, mümkün kı­
lacak bir basiret, soğukkanlılık ve cesarete
88 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

ihtiyaç vardı. En yenilmez görünen güçlük,


ordunun tek çekiliş istikameti olan Doğu Cep­
hesinde, Şeria nehrinin köprüsüz, dolayısiyle
geçit vermez durumda olması idi. Mustafa Ke­
mal Dera ile Şam arasında bitip tükenmeyen
mesafeyi, at · üzerinde geçti. Maddi ve manevi
bütün engelleri yenerek ordusunu Halep'e ka­
dar çekti ve karargahını burada kurdu.
Çok zahmetli ve muhataralı geçen çekiliş
hareketi sırasında, Mustafa Kemal'in asla sar­
sılmayıp gittikçe alevlenen ümidini kuvvetlen­
diren, iradesini çelikleştiren kudret ve enerji
kaynağı, ileriye ait düşünceleri idi. Tarihi bil­
gisi, gerçekçi görüşü ile O, artık Osmanlı İm­
paratorluğu'nun son günlerini yaşamakta ol­
duğunu seziyor ve biliyordu. Bu bakımdan çö­
zülmesi gereken problemin ağırlık mihrakı,
Osmanlı 1mparatorluğu'nun çöküş ve dağılı­
şını önlemede değil, Türk Milletinin varlık ve
istikbalini her ne bahasına olursa olsun, sağ­
lamada toplanıyordu.
Mustafa Kemal, bütün yol boyunca, ka­
fasında bu badireden kurtuluşun planını çiz­
mekle meşguldü. Durum vahim, fakat ümit­
siz değildi. Kurtuluşun çözüm anahtarını, Os­
manlı İmparatorluğu'nun Türklerle meskun
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 89
topraklarında yeni, milli bir devletin kurul­
masında buluyordu. Bunun nasıl gerçekleşe­
ceğini, yeni devletin kuruluşuna esas teşkil
ederek fikir ve prensipleri, meşakkatli yolcu­
lukta kader birliği ve arkadaşlık ettiği subay­
lara, özellikle Ali Fuat Cebesoy'a (35) uzun
uzun, içli ve ateşli anlatıyordu. Mustafa Ke­
mal'in bu sözleri, kendisinin daha 1908 de Se­
lanik'te beyaz kule karşısında askeri bir ku­
lüpte savunduğu yeni bir devlet kurma karar
Ye teklifini gerçekleştirme zamanının yaklaş­
tığını bir ön sezişle duyduğunu göstermekte­
dir. ( 36 )

1. SAMSUN 'A ÇIKIŞ HAZIRLIKLARI

Nihayet 30 Ekim'de imzalanan Mondros


Mütarekesiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun var­
lığı sona eriyordu. Gerçekten 24 maddelik Mü­
tareke, ruhu itibariyle İkinci Dünya Harbi so­
nunda Almanya'ya tatbik olunan « Kayıtsız
Şartsız Teslim» müessesesinin bir dikta ile
sözde bir anlaşma şekline uydurulmuş ilk pro­
vası mahiyetini taşıyordu. Nitekim Mustafa.
Kemal ( 37 ) , Osmanlı Hükumetinin bu mii ta-
90 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

reke ile « kendin i kayıtsız şartsız düşmanlara


teslim etmekle kalmıyarak, onlara memleke­
tin baştan başa istilası için yardım vadinde
bulunmuş» duruma düştüğünden acı acı ya­
kınıyordu. Bu seziş ve görüşün isabeti, daha
Mustafa Kemal'in raporu Bab-ı Ali'ye ulaşma-
-: dan fiiliyatla belirdi.
İngilizler, Mütarekenfunenin imzası üze­
rinden yirm idö rt saat geçmeden 1 Ekim 1 9 1 8
de Musul'u işgal ettiler. 3 Kasım 1 9 1 8 de, İs­
kenderun'u, Mütarekenamenin mahut 7 nci
maddesine dayanarak işgal talebinde bulun­
dular ( 38 ) . Bereket ki Mustafa Kemal, 23
Ekim'de Arapların yardımıyle tazelenen İngi­
liz taarruzuna karşı, Halep'de sokak muhare­
beleri vererek dağlık bölgeye çekilmiş ve bu­
günkü milli hudutlanmızı o hareketiyle tayin
etmişti. Bu sebeple Milli Misakın Coğrafyası,
Yıldınm Ordulan gurubunun tedbirli ve ce­
saretli davranışı ile, o tarihte değişmez bir ke­
sinlikle tesbit edilmiş oldu. ( 39 )
Mütareke hükümlerinin haksız tatbikatı­
na karşı, tavsiyelerine kulak asmayan aciz ve
merkezi hükumetin tutumu, Mustafa Kemal'i
Adana'da boşuna beklemektense, İstanbul'<\
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 91
dönüp, vatan v e milletin kurtuluş çare v e im­
kanlarım araştınnağa sevketti. 1 908 den baş­
layarak on yıllık vatan ve hürriyet mücadele­
sinde, olağanüstü başarılar sağlayan genç kO­
mutan için, İstanbul'a dönüşte karşılaştığı
manzara, hazin, ümit kıncı, her türlü kurtu­
luş ihtimalini yıkıcı bir karakter taşıyordu :
Çanakkale'de süngü kuvvetiyle yendiği düş­
rr.an armadası «bütün dünyada emsali görül­
memiş bir galibiyetin mümessili olarak» İs­
tanbul Limanında demirlemiş bulunuyordu.
Mustafa Kemal'in üzüntüsü, bütün ölçü­
leri aşan büyüklük ve ağırlıkta idi. Haydarpa­
'
şa dan İstanbul'a geçerken, Anafartalarda ko­
mutası altında çalışanların mukaddes kanları
bahasına kurtardığı Başkent, şimdi denize
döktüğü kuvvetlerin işgal ve hakimiyeti altın­
da idi. Şu kadar ki O, milletinin istiklal ve
kurtuluş azmini, irade ve vicdanında taşıyan
bir ruh kudretine sahipti. İstiklfıl ufuklarını
aydınlatan iç duygusu, bütün varlığını doldu­
ran ümit ve beşareti, İstanbul'a çökmüş ka­
ranlığı yırtan bir ışık halinde en kudretli bir
ifadeye kavuşturdu : Yaverine dönerek, «gel­
dikleri gibi gidecekler» dedi ,
92 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

2. İ STANBUL'DA TEMASLAR

Mustafa Kemal, gelenlerin kendiliklerin­


den gitmeyeceklerini biliyordu. Bu neticeyi
sağlamak için milli mukavemet kuvvetlerini,
tek hedef olan Milli Kurtuluş mihrakında top­
lamak, gayeyi gerçekleştirme imkanına sahip
bir teşkilatlanma çabasına, vakit kaybetmek­
sizin girişmek lazımdı. Bu inançla, başta Par­
lamentodaki aydın mebuslar olmak üzere, dev­
rin siyasi ve sosyal hayatında tesirli şahsiyet­
lerle temasa geçti. Bütün. temaslarında, vatan­
sever çevrelerde destekleyici ve teşvik edici
bir anlayışla karşılaştı.
Bununla beraber, hükumet çevrelerinin,
durumun ciddiyet ve nezaketini layıkiyle id­
rak edemediklerini, üzüntü ile tesbit etmede
gecikmedi. Özellikle Padişah ve Sadrazamı Fe­
rit Paşa'nın, İngilizlere yaranarak kendi hasi�
menfaatlerini korumaktan baska kayguları ol­
madığı anlaşılıyordu. Nitekim bu kadar na­
zi k tarihi bir dönüm noktasında, devlet mu­
kadderatının Ferit Paşa gibi dünyadan, mem­
kketten, Türk Milletinin hasletlerinden, yük­
lendiği sorumluluğun ağırlığından habersiz bir
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 93

damadın eline bırakılması da, bu karanlık zih­


niyetin en açık delilini teşkil ediyordu. Bu du­
rum karşısında Mustafa Kemal'in, kurtuluş ha­
reketinin İstanbul'da değil, Anadolu'da milli
iradeye dayanacak bir ihtilalle sağlanabilece­
ği konusundaki eski kanaatı, büsbütün kök­
It-.şmiş, kesinleşmişti.
Mustafa Kemal, annesinden de gizli tut­
tuğu yeni teşebbüs ve temaslarına, o tarihler­
de ikamet ettiği Perapalas Otelinin elverişli
olmadığını anlayınca, eski arkadaşı Tahsin
Uzer'in Şişli'deki evine taşındı ( 40) . Bundan
sonra bu ev, Anadolu ihtilalinin planlama
merkezi haline geldi. Mustafa Kemal, kurtu­
luş için mücadele idealinde birleşen eski ve
:ı:,eni arkadaşları ile burada buluşuyor. Anado­
lu'da girişilecek ihtilal hareketinin fikri ha­
zırlığını yapıyordu. Bu sıralarda, Doğu Ana­
dolu'da Erzurum ve Trabzon'dan başlayarak
Ege ve Trakya'ya yayılmaya başlayan « Müda­
faayi Hukuk-u Milliye » cemiyetlerinin kurulu­
şu, işgallere karşı yer yer mukavemet hare­
ketlerinin başlaması, Mustafa Kemal'in düşün­
celerini uygulamak ve Kurtuluş Savaşını teş­
kilatlandırmak üzere, Anadolu'ya geçme kara-
94 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

rını kesinleştirdi. Çok geçmeden bu kararın


tatbiki için elverişli bir fırsat da doğdu.
Samsun havalisi, Mütareke Türkiyesinin
en çapraşık çete faaliyetlerine sahne olan böl­
gesi idi. Çoğunluğunu Pontusçu Rumların
teşkil ettiği elliye yakın çete, gerilla taktiğine
dayanan amansız bir mücadele ile bölgenin
huzur ve emniyetini alt-üst etmişti. Bu arada
Samsun' daki birliklerden bir makineli tüfek
bölüğüne mensup teğmen Hamdi'nin, bir ma­
kineli tüfek ve bir avuç askerle dağa çıkarak,
nefis ve vatan müdafaası halinde bulunan
Türk çetelerine yardıma koşması, İngilizleri
canevinden vurmuştu. Bu olayda istiklal mü­
cadelesinin ilk çekirdeğini teşhis. eden İngiliz
makamları, telaşlı müdahalelerle Bab-ı Ali'den
Mütareke hükümlerinin yerine getirilmesini
sağlayarak tedbirleıi n alınmasını ısrarla iste­
diler. ( 4 1 )
O günlerde yine Mütareke hükümlerine
göre, orduyu sefer halinden hazar haline sok­
mak için plan hazırlamakta bulunan Türk Ge­
nel Kurmay Başkanlığı, İngilizlerin devamlı
talep ve ısrarları karşısında, kaldırılan ordu
kumandanlıkları yerine geniş yetki ile Ordu
Müfettişlikleri ihdası kararına varmıştı. Bu
M USTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 95

müfettişlikler, ordunun normal talim ve terbi­


ye görevleri yanında, dağınık silah ve cepha­
nenin depolarda toplanması ve asayişin sağ­
lanması sorumluluğunu da taşımakta idiler.
Bunlardan en önemlisi olan Samsun ha­
valisindeki 9 uncu Ordu Müfettişliğine Musta­
fa Kemal'in atanmasında Cevat ( Çobanlı ) ile
Fevzi ( Çakmak ) paşaların yardımı olduğu mu·
lıakkaktır. Hatta devrin Sadrazamı Damat Fe­
rit ile Vahidettin'in de tayini iyi karşıladıkla­
rı anlaşılmaktadır. Şu kadar ki gerek Sadra­
zam, gerek Padişahın üstün komutanlık ve
idarecilik vasıflarını kabul ve teslim ettikleri
Mustafa Kemal'den bekledikleri, İngilizlerin
dileklerine uygun olarak, özellikle Türk Ge­
rillasından gelen mukavemet hareketlerini ya­
tıştırmasıdır. Oysaki Mustafa Kemal, tama­
men bunun aksini düşünmekte, milli vicdan­
dan kaynak alan savunma teşebbüslerini tek
mihrakta toplayıp bir an önce Milli Kurtulu­
şa, - her ne bahasına olursa olsun - ulaş­
ma hedefini gütmektedir.
14 Mayıs 1 91 9 da, Damat Fcrid'in Nişan­
taşı'ndaki konağında verdiği akşam yemeği,
iki tarafın bu çelişmeli hedefini açıkça ortaya
çıkarmıştır. Cevat ( Çobanlı ) Paşanın da hazır
96 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

bulunduğu bu üç kişilik toplantıda ; Damat


Paşa'nın bütün gayreti, önceden hazırlattığı
Kipert Atlasının Anadolu Haritası üzerinde,
Müfettiş Paşa ( Mustafa Kemal ) nın yetki sa­
hasını öğrenip daraltınayı;t yönelmiştir. Sad­
nizamın kuşkulu sorularına karşılık Mustafa
Kemal, İngilizler tarafından verilen bilgilerin
mübalağalı olması ihtimalini belirttikten son­
ra , yerinde yapılacak incelemelerin, gerekli en
iyi tedbirlerin alınmasını sağlayacağını ; yetki
alanının sınır ve şumCılünü henüz bilmediği­
ni, herhalde geniş bir bölgeyi kapsamıyacağı
kanısında olduğunu ifade etmiştir.
Damat Paşa'nın endişelerini heyecanından
anlayan Cevat Paşa ise, « gerçek durum, ancak
yerinde anlaşılabilir. Müfettiş Paşa elbette böl­
gesindeki kuvvetlere komuta edecektir. Ancak
Mütarekeden bu yana o bölgede "Kuvvet" de­
nebilecek bir mevcudun kalmamış bulundu­
ğunu da esefle belirtmek gerekir» diyerek Mus­
tafa Kemal'in düşüncelerini destekledi ve Sad­
razamı rahatsız ettiği anlaşılan ileriye ait kay­
gulan bir dereceye kadar yatıştırdı. H albuki
Mustafa Kemal, 9 uncu Ordu Müfettişliğinin
yetki alanını bir yandan merkezi Ankara' da
bulunan Ali Fuat ( Cebesoy) Paşa kumanda-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILlK 97

sındaki 20 nci Kolorduya, öte yandan bölge­


sindeki Mülki idare amirlerine genişleten bi(
selahiyetnameyi, H arbiye Nazırı Müşir ( Ma­
reşal ) Şakir Paşa'ya imzalatmıştı.
O gece Damat Ferit, misafirlerini uğurlar­
ken Mustafa Kemal'e ne zaman hareket ede­
ceğini sordu. Hemen harekete hazır olduğu­
nu söyleyen Müfettiş Paşaya, ertesi günü, « Za­
t ı Şahaneyi» ziyaret etmesi için « irade» çıktı­
ğını belirtti. Konaktan ayrılan iki General kol­
kola, Nişantaşı caddesinin piyade kaldırımı
üzerinde Teşvikiye'ye doğru hızla giderlerken,
Cevat Paşa arkadaşına içli ve ümitli bir sesi�
sordu :
- Bir şey mi yapacaksın Kemal ?
M. K. - Evet Paşam, birşey, çok mühim
birşey yapacağım.
- Allah muvaffak eylesin.
M. K. - Mutlaka muvaffak olacağız. ( 42 )

3. ANADOLU YOLUNDA

16 Mayıs'ta Cuma namazı selamlığından


sonra Vahidettin'e veda eden Mustafa Kemal
aynı gün Bahriye Nazırı Avni Paşa'nın kendi­
F. : 7
�8 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

si ve maiyeti için tahsis ettiği Bandırma va­


puru ile, « icabında bütün ıütbe ve memuri­
yetlerini üzerinden atarak teşkil edeceği Milli
ihtilal ordularının başına geçip bütün işleri
düzeltmeden İstanbul'a dönmeme» karar ve
azmiyle Anadolu yolculuğuna çıktı. Son daki­
kada o zaman Jandarma Umum Kumandanı
sıfatını taşıyan merhum Refet ( Bele) Paşa da,
önceden kararlaştırdığı üzere, aynı gayeye hız­
met maksadı ile vapura yetişip yerleşmiş­
tı. ( 43 )
Mustafa Kemal Paşa, hareketinden önce,
Anadolu ihtilalinde işbirliği yapacağı başlıc�
arkadaşları ile göıüşmüş, Milli Mücadele ko­
nuswıda anlaşmıştı. Daha 1 9 19 Şubatında, 20
nci Kolordu Kumandanlığı görevine hareket
etmeye hazırlanan Ali Fuat ( Cebesoy) Paşa
ile Rauf Beyi akşam yemeğine davet edip dert­
leşmişti. Konuşma sonunda Ali Fuat Paşa ken"
disine, «Paşam, ben ve kolordum emrinizde­
dir» demişti. Rauf Bey de, deniz albayı oldu­
ğundan Anadolu' da resmi bir vazife alamıya­
cağı için, istifa ederek kurtuluş hareketine ka­
tılacağını söylemişti. 6 Mayısta, Ordu Müfet­
tişliğine tayin kararı Heyeti Vükeladan çıkar
çıkmaz, İsmet ( İnönü) Beyin Süleymaniye'·
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLİK 99

deki evine gitmiş, « Ben Anadolu'da yerleşince­


ye kadar sen de bana yardım edeceksin ve iş
başladığı zaman yanıma geleceksin» demişti.
Samsun'a hareketinden bir gün önce de, Be­
kir Ağa Bölüğünde mevkuf bulunan Ali Fethi
( Okyar) beyi ziyaret ederek durumdan kendi­
sini haberdar etmişti. Yıldırım hızı ile yayı­
hm bu haıber, bütün mevkufların kalplerin�
ümit ve sevinçle doldurmuştu. ( 44)
Bandırma'nın hareketinden önce Rauf Bey
kanaliyle vapurun İngilizler tarafından batı­
ı ılması ihtimaline dair bir haber gelmişti.
Mustafa Kemal gerekli tedbirleri 'almakla be­
raber, hiç bir tereddüte kapılmadan gemi per­
soneline ve arkadaşlarına cesaret, celadet ve
dikkat tavsiye etti. Hadisesiz Boğaz'ı geçen va­
pur, Mus tafa Kemal'in direktifi ile sahile ya­
kın bir seyir takibediyordu. Deniz dürbinle
nöbetleşe devamlı olarak sıkı bir tarassuda
tabi tutuldu. Eğer denizde yabancı torpido,
bot veya benzeri birşey görülürse, vapur veri­
ien talimat gereğince baştan-kara ediverecek­
ti.
Bandırma, bu ihtiyatlı seyir içinde tehli­
keli bir durwnla karşılaşmadan 19 Mayıs'ta
Samsun'a ulaştı. Mustafa Kemal ve arkadaş-
100 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

lan hemen karaya çıktılar. O çevredeki Kol­


ordunun başında bulunan Albayın, o sırad�
Mustafa Kemal'e karşı olduğu, hatta emrin­
deki kuvvetlerle civar birlikleri kışkırtıp ha­
rekete geçmeğe hazırlandığı biliniyordu. Btt
sebeple, Refet Beyin ilk işi, bir olup--bitti ha­
Ende kendi kendini kumandan tayin ederek
Kolordunun idaresini ele almak oldu. Bu su·
retle de bir tehlike, zamanında önlenmişti.
Gerçekten ertesi gün, Samsun 'a bir torpi­
do ile bir İngiliz Binbaşısı, çıkageldi. Doğru­
ca kumandanlık makamında Refet Beyi bul·
<lu. Aldığı talimat gereğince bir gün önce Sam·
sun'a çıkanların İstanbul'a dönmeleri gerek­
tiğini, bunun için de torpidonun emre ve ha­
rekete hazır olduğunu söyledi. Bu talebe kar­
şılık, Binbaşı ile aralarında geçen konuşma­
yı Refet Beyin kendisinden dinleyelim :
İngiliz Binbaşısını dikkatle dinledim ve
konuşması bittikten sonra şöyle dedim : « Gös­
terdiğiniz alakaya teşekkür ederim ama, ben
deniz yolculuğunu hiç sevmem ve rahatsız
olurum. Zira biliyorum ki, beni evvela İstan­
bul, oradan da Malta'ya göndereceksiniz.»
«Adam bu cevap karşısında şaşırıvermiş­
tı. Bana ( Galiba siz alay ediyorsunuz) dedi .
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 101
( Evet, tabii alay ediyorum) cevabını yapıştır­
dım ve arkadan şunu ilave ettim : ( Bana bak
Binbaşı, derhal burasını terk edecek ve gemi­
ne binerek geldiğin yere gideceksin. Yoksa se­
ni hemen tevkif eder ve asanın. ) >}
« Aslına bakarsanız bu bir blöf değildi.
Nasıl olsa, her şeyi yapmaya karar vermiş­
tik.» ( 45 ) .

B - KUVAY - İ MİLLİYE

Milli Mücadelenin İkinci İnönü Savaşına


kadarki seyrine hakim olan kuvvetler, o gün­
lerin terimiyle « Kuvay-i Milliye » adını taşı­
maktadır. İzmir'in Yunanlılar tarafından iş­
galinden duyulan milli isyanın tepkisi ola­
rak kurulmaya başlanan « Milli Kuvvetler»,
mukavemet hareketinin ilk çekirdeği, Ödemiş'
te filizlenmiştir. « Ödemiş Kuvay-i Milliyesi »­
nin kuruluşu, o günlerde ilçenin kaderine ha­
kim olan üç vatanseverin fikir ve işbirliğine
dayanır. Bunlar, İlçe Jandarma Kumandanı
Yüzbaşı Tahir Fethi, Şube Reisi Ali Rıza, Kay­
makam Bekir Sami Beylerdir.
Gerek kasaba halkından, gerek mukave-
1 02 MUSTAFA KEMAL Vl ÇETEClLlK

met hareketine dışandan gönüllü olarak ge­


lip katılanlardan gördüğü teşvik ve destek
üzerine Tahir Fethi, Ödemiş deposundaki
1 600 silahı, halka dağıtarak ilk teşkilat nü­
vesini kurdu ve kumandasını ele aldı. « Ku­
vayi- Milliye» adı verilen bu körpe, fakat zin­
de ve dinamik teşekkül, başlangıçta, gönül­
lü, ateşli 1 20 genç milisten ibaretti. Birkaç
gün içinde bunlara yenileri katıldı .
Bu kuruluşu takip eden günlerde muka­
vemet hareketi, yıldınm hıziyle her tarafa ya­
yıldı. Anadolu'nun işgal tehlikesiyle karşı kar­
şıya kalan her bölgesinde köy, kasaba ve şe­
hirlerden akın eden gönüllülerle sayılan dü­
zineleri aşan küçüklU, büyüklü gruplar teşek­
kül etti. Bunlar, kuruluş özelliklerine göre,
« Kuvay-i Milliye » , « Kuvay-i Seyyare », « Çete­
ler>>, «Milli Müfrezeler», « Mücahitler», «Milis
Kuvvetler» gibi çeşitli vasıflar taşıyorlar, ya
kendilerine kumanda eden kimselerin yahut
geldikleri bölgelerin adını taşıyorlardı .
Anadolu İhtilalinin teşkilatlanmasında te­
meli atan bu birlik ve gruplann kurulmasın­
da Batı Anadolu'daki efradı mütareke hük­
müne göre terhis edilmiş askeri birliklerin
Albay ve daha aşağı riitbedeki subayları çok
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILlK 1 03
önemli ve faal bir rol oynamışlardır ( 46) . Bu­
nunla beraber, « Kuvay-i Milliye» genel vasfı
altında toplanan bu birliklerin, bünye i tiba­
riyle mütecanis bir karakter taşıdıkları da id­
dia edilemez (47 ) . Bu. bünye değişikliği, bir­
liklerin kumandasında, teşkilatında, disipli­
ninde farklılıklar yaratmıştır. Nitekim bazı­
ları tasfiye olunmalarına rağmen , Kuvay-i Mil­
liye, 15 Mayıs 1 9 1 9 da İzmir'in işgalinden Mil­
li Mücadelenin geniş zaferiyle sonuçlanan 26
Ağustos 1 922 deki Büyük Taarruza kadar, fark­
lı usullerle aynı hedeflere yönelen bir faali­
yet göstermiştir :
I - Kuvay-i Milliye'nin yabancı işgale
karşı mukavemetinde en tesirli kudreti, Mi­
lislerle gönüllü vatanseverlerden kurulan bir­
liklerin dinamizmidir. ( 47 nci notta 7 ve 8
sayıları ile belirtilen gıuplar) . Bu birliklere
komuta edenler, genel olarak subaylardır. İç­
lerinde genç teğmenlerden general rütbesine
kadar yükselen görevli, emekli, ordudan ken­
di dileğiyle çekilmiş değerli elemanlar vardır.
Bunlar, ihtilalin hedef ve gayelerini derinliği­
ne kavrayıp bütün varlıklariyle benimseyen­
lerdfr. Bu sebeple, kumanda ettikleri birlikle-
1 04 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECİLİK

re hakim olan ruhu, kurtuluş mücadelesi ile


ilgili usulleri, ana hedefe ayarlamışlardır.
Bahsi geçen birlikler. diinya halk efkarı
önünde Türk halkının haksızlık ve zulme kar­
ş1 isyanını temsil etmek, Yunan işgal kuvvet­
lerinin ilerlemelerini engellemek ve durdur­
mak, ordunun teşkilatlanmasına vakit ve im­
kan kazandırmak, yeni ordunun kurulmaya
başlanmasından sonra da, onun bütün hare­
ketlerine yardımcı olarak katılmak suretiyle,
Anadolu İhtilalinin başarı ile gerçekleşmesi­
ne ön planda hizmet etmişlerdir. Denebilir ki ,
bu birlikler olmasaydı, Milli Mücadele olmaz,
kurtarıcı Mustafa Kemal , kanatsız ve destek­
siz kalırdı.
il- « Kuvay-i Milliye» ye, şahsi, ailevi
veya zümrevi kaygılarla katılan veya katılma
zorunda kalan diğer birliklerde kumanda ve
teşkilatlanma konusu, iki ayn yönde bir çö­
zi.im şekli bulmuştur. Bilindiği üzere, bu gu­
ruba giren mücahitler, « Kuvay-i Milliye » ha­
reketine şu veya bu şekilde katılanların olduk­
ça önemli bir orantısını temsil etmektedir.
Normal devlet idaresi düzeni ile ilgisiz, siyasi
toplumda başarılı çalışJ!lanın en önemli şart-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECİLiK 105

Janndan biri olan disiplin düşüncesinden ha­


bersiz ve yoksun bu gurubun ( 47 nci notta
1-6 sayılı guruplar) , çok karışık ve o derece­
de önemli bir yapı özelliğine sahip olması,
bu alanda da yeni bir ayırma zorunluğu ya­
ratmaktadır. Ayırmayı gerekli kılan ana se­
bep ise, birlikleri yöneten k omu tanların kişi­
lik ve özellikleridir.
a - İlk kategoriye giren birlikler komu­
tanlarının çoğunluğunu efelerle dağlardan
inen eşkiya reisleri teşkil etmektedir. Efeler,
Nazilli, Aydın ve Denizli havalisinde birlikler
halinde toplanıp Yunan ilerleyişine karşı .ge­
rilla savaşı yapan zeybek çetelerinin başkan­
larıdır. Bulundukları bölgede geniş nüfuz ve
i tibara sahip bu çete reislerinden ikisi, Yö­
rük Al i Efe ile Demirci Mehmet Efe, Kuvay-i
Milliye hareketinin şöhretli simalandır. Millt
Mücadelenin Egeli bir kısım sivil şöhretleri ,
Demirci Efe'nin desteğiyle takip ve tevkif
ol unmaktan kurtulmuşlar ve ona müşavirlik
etmişlerdir. Kendi bölgesindeki karşı ihtilal
teşebbüslerini şiddet ve sür'atle tenkil başarı­
sını gösteren Demirci Mehmet Efe'nin Yunan­
lılara karşı mukavemet cephesinin kurulma­
sında da tesirli yardımlan dokunmuştur. ( 48 )
106 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

Çerkes Ethem ve kardeşi Tevfik Beyle­


rin, sayılan altı bini bulan ve bazen de aşan
kuvvetlerle yer yer patlak veren karşı ihtilal
hareketlerini bastırmadaki başarılan, o gü­
r.ün şartlan içerisinde gerilla taktiğinin en
maharetli ve kesin sonuçlu uygulamaları ol­
muştur. Özellikle 1 920 Yaz'ında Yozgat 'ta pat­
lak verip Ankara'ya sirayet tehlikesi göste­
ren Çapanoğlu İsyanının şiddetle ve kanlı bir
şekilde tenkili, Çerkes Ethem Birliğinin deh­
şet ve şöhretini bütün memlekete yaymıştır.
Bundan sonra Çerkes Ethem, hemen her is­
yan bölgesine yıldırım hızıyla yetişmiş ve üsi­
leri çil yavrusu gibi dağıtmıştır.
Kuvay-ı Seyyare adını bu hareketlilikten
alan Çerkes Ethem kuvvetlerine mensup ef ra­
dın çoğunluğunu - belli bir deyimle - ipten
kazıktan kurtulmuş olanlar teşkil ediyordu.
Bu sebeple her baş1arılı tenkil hareketinden
sonra, isyan bölgesinde yağma ve talan , ade­
ta zaferin tabii neticesi olan bir hak sayılıyor­
du. Esasında, Kuvay-ı Seyyare, diğer çeteler
gibi masraflarını , bu yağmalar veya bir nevi
salma vergisi şeklinde halktan topladıkları
paralarla karşılıyordu. Örneğin, Yozgat İsya­
nını bastırdıktan sonra cepheye dönüşünde
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILlK 1 07

Esklşehir'de konaklayan Kuvay-ı Seyyare adı­


na artık Umum Kumandan adını taşıyan Çer­
kes Ethem, şehrin zenginlerini toplıyarak ken­
disine 6 saat içinde seksen bin altın verilme­
sini emretmiş, bu dileği mahalle heyetleri de­
laletiyle derhal yerine getirilmişti.
Olağanüstü durumun icabı sayılan bu key­
fi ve usulsüz hareketlerine rağmen, Kuvay-ı
Seyyare Umum Kumandanı , birlikleri üzerin­
de şahsi ve münferit çapulculukları önleyen
şiddetli bir disiplin ve otorite kurmuştu. Ko­
mutanın emri ve bilgisi ile yapılan müşterek
talanlar dışında birliğe mensup çetelerden bi­
rinin disipline aykırı en küçük hareketi şid­
detle cezalandırılırdı. Bu türlü bir hal karşı­
sında , Kumandan, birlik mensuplarının kaderi'
üzerinde mutlak hakim yetkisi ile re'sen ölüm
cezasına hükmetmekten çekinmez ve devamlı
olarak yanında bulundurduğu özel celladı de­
Jfıletiyle iclam hükmiinü infaz ettirirdi . ( 49)
İsyanların bastırıl masından sonra Kuvay-ı
Seyyare karargahını, devamlı olarak Kütahya
h avalisine naklederek, Garp Cephesinin sol ka­
liadına yerleşti. Çerkes Ethem, hiç bir ma­
kama bağlı olmaksızın birlikleri üzerinde ba­
ğımsız olarak kumanda yetkisini kul lanıyor-
108 MUSTAFA KEMAL VE ÇETEClLlK

du. Heyeti Temsiliye ile temaslarını ya Büyük


Millet Meclisinde Mebus olan kardeşi Reşit
Bey delaletiyle, yahut re'sen yapıyor ; bu mak­
satla arasıra Ankara'ya gidip geliyordu. İsmet
Beyin Garp Cephesine kumandan tayininden
sonra, Ethem Beyin davranısı, hissedilir şe­
kilde değişti.
Bir yandan emrinde bulunan birlikleri
belli bir siyasi temayülün hizmetine kaydırma
niyetleri ortaya çıkmaya başladı. Kuvay-ı Sey­
yare'de büyük bir birliğe kumanda eden kar­
deşi Tevfik Beyin, Eskişehir'de Arif Oruç ta­
rafından yayınlanan «Yeni Dünya» adlı gaze­
teye mülakatlar verdiği ve « memleketimiz sos­
yal şartlarına en uygun rej imin Komünizm»
olduğunu belirtmeğe çalıştığı Ötegörüldü.
yandan, Ethem Bey, kuvvetlerinin bulunduğu
bölgede yalnız bir kumandan gibi değil, aynı
zamanda müstakil bir bölgenin idaresine ha­
kim bir siyaset ve devlet adamı gibi tavırlar
takınmaya başladı. Kütahya ve Eskişehir'de
idari müesseseleri, mektepleri sık sık ziyaret
t:diyor, yüksek bir idare amiri gibi karşılanı­
yor, hediyeler dağıtarak gönül avlamaya, ta­
raftar kazanmaya çalışıyordu ( 50) . Artık eski
usulsüz tasarruflarından da eser kalmamıştı.

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 1 09

1 920 yılının Aralık ayında Kuvay-ı Seyyare


U mwü Kumandanının karanlık niyetlerini
açığa vuran olay ve belgeler çoğaldı. Ethem
Bey'in Haymana, Kalecik civarında asker ve
cephane toplamaya memur ettiği kimselere
yardım edilmesi için idare amirlerine yazdığı
mektuplar ele geçti. Kardeşi Tevfik Bey, Garp
Cephesi Kumandanının bir sorusunu, 1 1 Ara­
lı k 1 920 de Kuvay-ı Seyyare Kumandan Ve­
kili imzasiyle şu dürüst şekilde cevaplandın­
yordu : «Bu yazışınızdan bize emniyet etme­
diğinizi anlıyorum. Cephane ne yenir, ne içi­
lir. Ancak düşmana atılır. Bu emniyet mesele­
sl varid-i hatır ise, cephane göndermiyebilir­
siniz.» ( 5 1 ) .

. J3ı rada Demirci Efe'nin de Ethem Bey'
le muhaudr"C ·�e işbirliği halinde şüpheli faali­
yetlere giriştiği görülmüş, buna karşılık, Al­
bay Refet ( General Bele) komutasındaki bir­
likler, 1 5-16 Aralık 1 920 gecesi harekete geçe­
n:k, Dinar civarında İğdecik köyünde bir bas­
kınla Efenin kuvvetlerini dağıtmıştır. Bu
baskından beş-on kişi ile kaçıp kurtulan Efe,
çok geçmeden Hükumet otoritesine sığınarak
c:ı.ffedilmiştir. Bu arada hükumetin kanunları­
nı tanımıyarak Yunanlılara iltihak eden Çer-
110 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

kes Ethem çetesi de, teşkilatlanmış milli ve


askeri kuvvetlerce tasfiye olwımuştur. Kuvay-i
Milliye'nin ilk gelişim safhalarında müştere�
gaye uğrunda yararlı gayretlerde bulunan Ku­
vay-ı Seyyare Komutanının, şahsi duygu ve et­
kilerle sürüklendiği bu hazin akıbet, siyasi li­
derlik davasının gerektirdiği vasıflar bakımın­
dan gelecek kuşaklar için ibret verici bir ör­
nek teşkil etmektedir.
b - Kuvay-i Milliye'nin, isim yapmış ko­
mutanları arasında, Osmanlı İmparatorluğu'
nun çöküş yıllarında İkinci Abdülhamid'c
karşı hürriyet mücadelesine girişmiş Balkan
ve Makedonya Komitecilerinden bazı temsil­
cilere de rastlanmaktadır : Kuşçubaşı Eşref,
Parti Pehlivan, Bulgar Sadık çeteleri, bu gru­
bun en önemli ve ileri gelen temsilcileridir. Şu
kadar ki, bu ikinci grubun etki sahası, daha
çok mahalli, dolayısiyle sınırlı kalmıştır. Bu­
nunla beraber, Milli Mücadele süresince, bu
grup vatanın kurtuluşu hedefinde Kuvay-i Mil­
liye ülküsüne sonuna kadar sadık ve bağlı kal­
mıştır.
Kuvay-i Milliye'yi telll6i l eden bu kuvvet­
lerin, - bazı yanılma ve yanlış yollara sap­
malarına ra�en - Milli Mücadelede oyna-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 111

dıkları etkili rolü küçümsemeye kalkmak,


sosyal ve siyasi gerçeklerle bağdaşıruyan bir
teşhis olur. Milli Mücadelenin temeli, bu kuv­
vetlerle atılmıştır. Bahsi geçen teşekküller,
herşeyden önce kendilerine özel görev alam
olarak ayrılan karşı ihtilal hareketlerini bas­
tırmada, bu arada yurdun belli bölgelerinde
Mütareke hükümlerinden faydalanarak faali­
yete hız veren Rum ve Ermeni çetelerinin bas­
kınlarından Türk halkını ve köylülerini koru­
mada, Türk vatanının bağrına bir hançer gi­
bi saplanan bu hiyanet yuvalarını temizleme­
de, dolayısiyle Milli Mücadelenin hedefine
ulaşmasında millet ve memleketin şükranına
hak kazanan hizmetleriyle yeni Türk Devleti­
nin kuruluş tarihinde layık oldukları yeri al­
mışlardır.

C - KO:'.\IGRELER

Başlangıçta da belirtildiği gibi, Mustafa


'
.ı<�mal Paşa'nın İhtilali ( 52 ) halka mal etmfl
karan, 2 1-22 Haziran 1 9 1 9 tarihli Amasya Ta­
mimi ile uygulama alanına girmiştir. Kemdi
ifadesiyle Milli Mücadeleyi başarıya ulaştıra-
J 12 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

cak «teşebbüsat ve icraatın bir an evvel şahsi


olmak mahiyetinden çıkarılması ve bütün mil­
letin vahdet ve tesanüdünü temin ve temsil
edecek bir heyet namına olması» lüzumunu
vazgeçilmez bir prensip olarak benimseyen
Mustafa Kemal Paşa, o günün şart ve imkan­
ları içerisinde millet iradesini temsil edecek
organı Kongrelerde aramış ve bulmuştur. Bu
bakımdan, Erzurum ve Sivas Kongrelerini
23 Nisan 1920 de toplanan ilk Büyük Millet
Meclisinin oluş ve hazırlanış safhaları olarak
kabul etmek yetinde olur.
Aslında Milli Mücadelenin ilk yıllarında·
ki harekatın ordudan ziyade «Kuvay-i Milli­
ye» ye dayanması da ihtilali halka mal etme
p rensibinin tabii bir sonucudur. Gerçekten
harpten yorgun ve itibarı sarsılmış olarak çı­
kan orduyu, siyasi bir karar olan ihtilale alet
etmenin, askeri bir j unta ile idareyi ele alma,
nın o günlerde halk tarafından sempati ile
karşılanması ve destek görmesi imkans ızdı.
Esasen ordu, hukuki bakımdan Padişaha ve
İstanbul'daki hükumete bağlı idi. Nitekim
Mustafa Kemal Paşa'nın kendisi de Erzunun
Kongresinin açılışından önce 8 Temmuz 1 335
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 1 13

( 1 9 1 9 ) tarihli bir tamimle ordudan istifasını


ilan etmeyi zaruri ve lüzumlu gördü :
« Mübarek vatan ve milleti parçalanmak
tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni
amaline kurban etmemek için açılan Müca­
dele-i Milliye uğrunda milletle beraber serbest
surette çalışmağa sıfatı resmiyem ve askeri­
yem mani olmaya başladı . Bu . gaye-i mukad­
dese için milletle beraber nihayete kadar ça­
lışmağa mukaddesatım adına söz vermiş ol­
duğınn cihetle, pek aşıkı bulunduğum silki
celil-i askeriyeye bugün veda ve istifa ettim.
Bundan sonra, gaye-i mukaddesei Milliyemiz
için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere si­
nci millete bir ferd-i mücahit suretiyle bu­
lunmakta olduğumu arz ve ilan eylerim. »
Bu tamimi iki gün ara ile Rauf ( Orbay )
Rey'in istifası takip etti ( 53 ) . Bu istifalar, ih­
tilal felsefesi ve halk psikoloj isi bakımından
özel bir mana ve değer taşımaktadır. Artık ih­
tilal, askeri bir isyan olmaktan çıkıp halka
mal olmuştur. İhtilalin liderleri, kendilerini
halk tan ayıran unvan ve memurluk sıfatların­
dan, resmi yetkilerinden sıyrılarak, siyasi top­
lumda her kudretin kaynağı olan millet var­
l ığında erimişlerdir. Bunun tabii sonucu,
F. : 8
Levent Şahverdi Arşivi
1 14 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının milletin tam


güveniyle kuşatılması ve bir halk hareketinin
liderleri olarak benimsenmeleri olmuştur.
Bundan sonra Mustafa Kemal, liderlik
kuvvet ve yetkisini Padişahın kendisine ver­
diği bir rütbe ve unvandan değil ; milletin kal­
binde ve bağrında, milli egemenlik ve ülküle­
rin gerçekleşmesi uğrunda halkla fikir, gönül
Ye işbirliği etmekten alacaktır. Bu demokratik
kuvvet ve güven kaynağının Mustafa Kemal'i,
Ordu Müfettişi olmaktan çok daha sihirli ve
tesirli mucizevi bir kudretle teçhiz e ttiğini ih­
tilalin başansını sağlayan olaylar göstermiş­
tir.
Mustafa Kemal, halk lideri olarak - yu­
karıda da belirtildiği üzere - ordunun 1Jnde
kuvvetleri olan vatansever subaylar tarafın­
dan geniş ölçüde desteklenmiştir. Yeni ordu
birliklerinin teşekkülüne kadar Milis Kuvvet­
lere de kumanda eden bu subaylardan karar­
gahı Ankarada bulunan Yirminci Kolordu Ku­
mandanı Ali Fuat ( Cebesoy ) Paşa'ya Sivas
Kongresince « Garbi Anadolu Kuvayı Milliye
L mum Kumandanı » unvan ve görevi verilmiş­
tir ( 54 ) . Ali Fuat Paşa, bir yıl müddetle bu
görevini mükemmel bir gerillacı olarak başa-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 1 15

rı ile ifa ettikten sonra, Moskova'ya sefir ta.


yin olunmuştur. Bu devrede Kuvayı Milliy�
ile çalışan subayların çoğunluğu resmi ünifor­
malarını bırakıp, çete reisleri gibi giyinerek
l:alk kuvvetlerinin başına geçmişlerdir. Bu
pikolojik eğilim o zaman Yarbay olan İzzet­
tin ( Çalışlar) Bey'in anılarında şu şekilde can­
lanmaktadır :

« Gediz taarruzuna karar vermek için Ali


Fuat Paşa'nın riyasetinde toplandık . Benden
başka, yakası kapalı kimse yoktu.» ( 55 ) .

1. ERZURUM KONGRESİ

« Vilayat-ı Şarkiye Müdafaayı Hukuk-u


Milliye Cemiyeti » tarafından toplantıya çağ­
rılan « Erzurum Kongresi » nin 1 0 Temmuzda
ı oplanması kararlaşmıştı . Fakat araya giren
1: azı zorlayıcı sebepler yüzünden açılış 23 Tcm­
muz'a kaldı. Mustafa Kemal Paşa'nın delege
olarak Kongreye katıl ması için Dursun Zade
Cevat ( Dursunoğlu ) Bey murahhashktan çe­
kildi. Başkanlığa seçilen Mustafa Kemal,
Kongreyi o günkü durumu açıklayan bir mı­
tukla açtı. Ondört gün süren Kongre'de ha-
l16 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

zırlanan nizamname ( tüzük ) bir beyanname


ile halle oyu'na duyuruldu. Tüzüğün ana hat­
ları, şu şekilde özetlenepilir :
a - Milli sınırlar içinde bulunan vatan
kısımlan bölünmez bir bütündür.
b - Millet, her türlü yabancı işgal ve
müdahalesine karşı, birlik olarak karşı koya­
caktır.
c - Vatanın ve istiklalinin korunup sağ­
lanması için, geçici bir hükumet kurulacak­
tır. Bu hükumet heyeti, Milli Kongre'ce seçi­
lecektir. Kongre toplantıda değilse, seçim
« Temsil Heyetince» yapılacaktır.
d - Teşkilat olarak, 1 - Milli Kongre,
2 - Temsil Heyeti, 3 - Geçici Hükumet ol­
mak üzere üç organ kurulacaktır.
e - Gaye uğrunda mücadelenin prensibi ,
milli kuvvetleri amil, milli iradeyi hakim kıl­
maktır.
f Manda ve himaye kabul olunamaz.
-

Yabancı unsurlara siyasi hakimiyet ve sosyal


dengeyi bozacak · imtiyazlar verilemez.
g - Hükumet, derhal toplanması sağla­
nacak olan Milli Meclisin mürakabesine vaze­
dilecektir. Bu esaslar, Milli Misak'ın temelini
teşkil etmiştir.
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 1 17

2. SİVAS KONGRESİ

Amasya Tamimi ile Mustafa Kemal tara­


iından toplantıya çağrılan Sivas Kongresi, Er­
zurum Kongresinin kararlarını daha fazla ge­
nişletip bütün vatana şumullendirerek teyit
etti :
a - « Şarki Anadolu Müdafaayı Hukuk
Cemiyeti » nin adı, «Anadolu ve Rumeli Müda­
faayı Hukuk Cemiyeti» ne çevrildi. « Temsil
Heyeti, Şarki Anadolu'nun heyeti umumiye­
sini temsil eder» yerine, «Temsil Heyeti, Va­
tanın heyeti urnumiyesini temsil eder» pren­
sibi kabul edildi.
b - Erzurum Kongresince seçilen 9 ki­
şilik Temsil Heyetine 6 üye daha ilave edil-
di. ( 56 ) -.; · ..

c - « Her türlü işgal ve müdahale » kav­


ramı, dıştan ve içten gelecek her tecavi.izü
kapsıyacak şekilde genişletildi.
d - Geçici idarenin kurulmasında yaban­
cı devletlerin manda ve himayesinden f;ıyda­
lcınılmıyacağı konusu çetin çatışmalara s ebep
oldu. Erzurum Kongresinin aksine, Sivas
Kongresine Manda taraftarlarının hakim ol-
118 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

ması tehlikesi belirdi. Bunun sebeplerini ön­


ce devrin ağır şartlarında, istikbal ufkunun
karanlığında, bu yüzden başka kurtuluş çare­
si göremiyenlerin düştükleri ümitsizlik ve kö­
tümserlik havasında aramak gerekir. Bu ruh
haletinin en karamsar ifadesini Kara Vasıf
Bey'in borçlarımızdan, fakirliğimizden, dışarı­
dan gelecek tecavüzlere karşı koyma imkan­
sızlığından uzun uzun bahsederek, ileri sürdü­
. ğü, « B ize tam istiklalimizi bağışlasalar bile, biz
yine man dayı tercih etmeliyiz,» teklifi teşkil
etmektedir.
Bunun yanında, bazı aydınların Yenidün­
ya hakkında hayranlık duygulan , Vilson Pren­
siplerinin 1 2 nci maddesine yersiz olarak bağ­
lanan ümitler ve Amerika'nın, - memleketi­
miz üzerinde doğrudan doğmya siyasi emel­
ler besleyen diğer galip devletlere nisbetle -
hakkımızda daha müsamahalı ve hayırsever
davranacağı kanaati de yer almaktadır. Bu ka­
naatin en tipik ifadesini , Halide Edip ( Adı­
Yar ) Hanımın 10 Ağustos 1 9 1 9 tarihinde İs­
tanbul ' dan Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdi­
ği geçici olarak Amerikan mandasını tavsiye
eden mektubun son hükmünde buluyoruz :
« Onbeş, yirmi sene zahmet çektikten sonra.

Levent Şahverdi Arşivi


\ MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 1 19
y Jn i bir Türkiye ve her ferdi tahsili, zihniyeti
ile hakiki istiklali kafasında ve cebinde taşı­
.Yan bir Türkiye'yi ancak Yenidünya'nın kaa­
biliyeti vücılde getirebilir. » ( 57 ) .
Sivas Kongresine 1 9 ilden katılan 3 1 dele­
ge ( 58 ) içerisinde Amerikan mandasını şiddet­
le savunanların başında İstanbul Delegesi Al­
bay Kara Vasıf, Tokat Delegesi Albay Bekir
Sami gibi Milli Mücadelede yararlı hizmetleri
geçmiş olan eski ordu mensupları geliyordu.
Bunların temiz mazileri, günün gerçı;-klerine
dayanan ümitsizlikleri diğer delegeler üzerin­
de ağır basmağa başlamıştı . Mustafa Kemal
yarı Tanrılaşmış bir kurtarıcı heyecaniyle, mil­
let iradesine ve halk dileğine dayanan bir ba­
ğımsızlık mücadelesinin bütün zorluklara rağ­
men mutlaka zaferle sonuçlanacağı tezını
imanla savundu. Hangi yabancı kaynaktan ge­
lirse gelsin, manda sisteminin kabulü ile, mil­
li egemenli k ve bağımsızlık davasının sona
ereceğini inandırıcı delillerle anlattı. Netice­
de Rauf Bey'in aracı teklifi, manda konusu
oya konmadan oybirliğiyle kabul edildi. Ame­
ı ikan Senatosundan Mütareke sonundaki du­
ıumu tarafsız bir görüşle inceleyip tesbit ede­
çek bir heyetin gönderilmesini isteme kararı�
1 20 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

na varılmıştı. Böylece, manda tehlikesi önlen­


mişti.
Bununla beraber, Anadolu hareketi, Ame­
rika'nın resmi ve gayri resmi çevreleri tara­
fından Erzurum Kongresinden beri dikkat ve
ilgi ile izlenmeye başlamıştı. Bu arada Ame­
rika'nın Yakın-Doğu işleriyle uğraşan Mister
Charles R. Grane, önemli kararlar alacağı an­
laşılan Sivas Kongresini izlemek üzere, « Chi­
cago Daly News » ın Avrupa muhabiri «Mister'
Browe» ı memur etmişti. Amerikalı gazeteci,
Kuvayı Milliye'ye mensup karşılayıcıların yar­
dımiyle arızasız geçen uzun ve maceralı ( o ta­
rihte istasyonlar, İngiliz İşgal Kuvvetlerinin
kontrolü altında idi ) bir tren yolculuğundan
sonra, Ankara' da Ali Fuat Paşa tarafından kar­
şılandı.
Şerefine verilen bir ziyafette Ali Fuat Pa­
şa ile aralarında şu konuşma geçti :
Browne : - Milli mukavemetin gayesi ne­
dir?
Paşa : - Vatanın kurtuluşu.
Browne : , - Kolordunuzun kontrolü al­
tında bulunan bölgede İngilizler bir işgal te­
şebbüsüne girişirlerse tedbirleriniz ne olacak­
tır ?
\ MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILlK 121
· Paşa : - Böyle bir teşebbüse girişecekle­
l ini sanmıyorum.
Browne : - Ya girişirlerse ?
Paşa : - O zaman kendileri zararlı çıka­
caklardır.
At üzerinde on günlük zahmetli bir yol­
culuktan sonra, 2 Eylül'de Sivas'a ulaşan Mr.
Browne, başta Mustafa Kemal Paşa olmak
üzere Kongre üyeleriyle temaslarda bulun­
mak ve 7 Eylül gecesi Damat Ferit Paşa'ya
ültimatomun gönderildiği anda Kongre Baş­
kanlık Divanıyla beraber o tarihi olaya şahit
olmak fırsatına kavuştu. Yukarıda bahsi ge­
çen Türkiye'deki gerçek durumu incelemek
üzere bir heyetin gönderilmesi konusunda
A merikan Senatosuna müracaat kararının
<ılınmasında Amerikalı gazetecinin önemli bir
rol oynadığını belirtmek gerekir ( 59 ) .
1 3 Eylul 1 9 1 9 d a toplanan Temsil Heye­
tı, hükumet işlerinin yürütülmesinde tek yet­
J<ili merci sıfatiyle, mevcut kanunlara göre,
idareye fiilen el koydu. Böylece ihtilalin fik­
ri teşkilatlanma ve hazırlık safhası sona er­
miş, Kongre kararlarını uygulama zamanı gel­
mişti. İlk iş olarak Temsil Heyeti Başkanı, 1 1
Eylul'de Kongre adına Ferit Paşa hükfunetini
1 22 MUSTAFA KEMAL VE ÇETEC1L1K

istifaya davet eden kampanyayı açtı. Eylul'ün


-1 2-1 3 üncü gecesi, her tarafta Kolordu Ku­
mandanları telgraf merkezlerini işgal ederek,
kararlaştırıldığı üzere, İstanbul'u telgraf bom­
bardımanına tuttular. İstanbul hükılmeti üze­
rinde bu siyasi baskı, çeşitli kanallardan 2
Ekim 1 9 1 9 da Ferit Paşa'nın istifasına kadar
aralıksız devam etti. İstifa eden sadrazamın ye­
rine, Anadolu Temsi l Heyeti ile bir anlaşma­
ya varacağı ümit edilen Ayan'dan birinci Fe­
rit Ali Rıza Paşa getirildi.

3. ESKİŞEHİR'İN İ STİRDADI

Damat Feri t'in düşmesinde Eskişehir'in


Milli Kuvvetler tarafından geri alınması, önem­
l i bir rol oynamıştır. İstanbul hükumeti , Si­
vas Kongresinde ( Garbi Anadolu Kuvay-i Mil­
l i ye Kumandanlığına ) atanan Ali Fuat Paşa'
nın yerine « Kiraz » lakabı ile tanınan Hamdi
Paşa'yı tayin etmişti. Hamdi Paşa, Eskişehir'
de bir müddet kaldıktan sonra, Temsil Heye­
ti adına kendisine 1 6 Eylul'de İstanbul'a dön­
mesi lüzumu bildirildi. Eskişehir, Mondro$
Mütarekenamesinin 7 nci maddesi hükmüne
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 1 23
göre, stratej ik ( ! ) bir tren kavşak noktası
olarak, önce İtalyanlar, sonra da İngilizler ta­
rafından işgal edilmiş bulunuyordu. B una rağ­
men, şehre sızmış bulunan Kuvay-i Milliye
mensupları dolayısiyle hayatını emniyette gör­
miyen Hamdi Paşa, Temsil Heyeti adına ya­
pılan ihtara uymayı gerekli buldu.
Sivas Kongresi sona· erince, Garbi Anado­
lu Kuvay-i Milliye Kumandanı Ali Fuat Paşa,
Eskişehir havalisini milli bir bölge sayarak
kumandanlığına süvari yarbayı Atıf Bey'i ta­
yin etmişti. Ancak Atıf Bey bir tedbirsizlik;
eseri olarak İngilizlerin eline düşüp, tevkif
olundu. Hamdi Paşa'nın İstanbul'a kaçmayı
tercih etmesine karşılık, İstanbul hükumetin­
ct tayin olunan Eskişehir mutasarrıf ( 60) Hil­
mi Bey, polis kuvvetlerine ve İngilizlerin des­
teğine dayanarak, Milli Mücadele aleyhine ça­
lışmada israr ve devam ediyordu. Bu durum
karşısında, Ali Fuat Paşa, toplayabildiği kü­
çük bir ekiple Eskişehir'i kurtarma hareketi­
ne giriş ti. 4-5 kişilik k arargahını Eskişehir'in
güneydoğusunda 1 2,5 kilometre mesafede bu­
l unan Kanlıpınar geçit yoluna hakim İmişehir
köyünde kurdu. Paşa'nın maiyeti, yaveri İd­
ris Bey başta olmak üzere, Eskişehir'<len Si-
1 24 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

vas Kongresine katılan üç temsilciden biri


olan Bayraktarzade Hüseyin Bey ve bir iki gö­
nüllüden ibaretti.
Eskişehir'in doğusundaki köylerden %95 i
arızalı ve dalgalı tepeciklerle çevrili Kanlıpı­
nar vadisinden geçme zorundadırlar. Bu geçi­
din milli kuvvetlerce tutulması, bahsi geçen
köylerle şehrin ilgisini kesmişti. Milli Müca­
deleye karşı olanlar arasında panik havası ya­
ratmış olan bu durum, milli kuvvetlere ümit
bağlayanların moralini kuvvetlendirmişti.
Buna karşılık, Milli Kuvvetlerin Eskişe­
hir'i uzaktan da olsa kontrol altına alması,
İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Sal­
li Kled'in sinirlerini bozmuştu. Takviyeli tü­
meni ile yalnız Eskişehir bölgesinin değil bü­
tün Anadolu'nun kaderine hükmetme hayali­
ne kapılan General, Ali Fuat Paşa'ya gönder­
diği bir mektupla İstanbul hükumeti lehine
taraf tutarak, Milli Kuvvetler hakkında yer­
siz ve yakışıksız kelimelerle küçültücü isnad­
larda bulunmuştu. Bunun üzerine temsil he­
yeti başkanlığı, İstanbul'daki İtilaf Devletle­
rmin dikkatlerini çekmiş, yetki sınırını aşan
General Kled'in, Türk halkının bağrından do­
ğan Milli Kuvvetlerin şeref ve haysiyetlerini
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 125
zedeleyici hareketlerde bulunmasına müsaade
edilmemesini istemişti.
İstanbul'dan al dığı talimat üzerine Gene­
ral Salli K.led, 25 Eylul 1 9 1 9 tarihinde · Ali Fu­
at Paşa nezdinde, bir Kurmay Binbaşı ile Es­
kişehir İngiliz kontrol zabitinden kurulu iki
kişilik bir heyet gönderdi. Bunlar, İngilizle­
rin, içişlerimize ve milli kuvvetlerin hareket­
lerine asla kanşmıyacaklanna dair söz verdi­
ler. Btından sonra olaylar sür'atle gelişti. İs­
tanbul hükfunetine kayıtsız şartsız bağlılıkta
direnen Eskişehir mutasamfı Hilmi Bey, Ey­
lul'ün son günü öğleyin makamından evine
dönerken, eski bir jandarma çavuşu tarafın­
dan öldürüldü. Muhafızı olan polis silahının
kurşunlannı önceden meçhul bir kişi tarafın­
dan boşaltıldığı için, herhangi bir müdahale
imkanından mahrum kalmıştı. Hemen o gün
öğleden sonra defterdar Sabri Bey, yayınladı­
ğı bir bildiri ile «Milli Misak » prensiplerine
dayanarak, şehrin idaresi sorumluluğunu
yüklendiğini, halk oyu'na bildirdi. Böylece
Eskişehir, fiilen Kuvay-i Milliye idaresine. geç­
miş oldu.
Bu olup bittinin yarattığı nazik dunun­
dan telaşlanan İngiliz komutanı, Ali Fuat Pa-
1 26 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLİK

şa'yı karargahında ziyaret için müsaade iste­


di. Emrindeki kuvvetleri civardaki köylüler­
le birlikte atlı çeteler halinde bir manevra ha­
reketine geçiren Ali Fuat Paşa, İngiliz heyeti­
ni Kanlıpınar sırtlarında karşıladı. Konuşma
!>ırasında devamlı hareket halinde bulunan
kuvvetleri göstererek, Anadolu hareketinin
halktan kuvvet ve kaynak aldığını, milli i ra­
denin şahlanışı karşısında İstanbul hükume­
tinin ergeç boyun eğme zorunda k alacağını,
doğudaki Yeşil Ordu'dan yeni kuvvetlerin mü­
cadeleye katılmak üzere Ankara'ya doğru yü­
rüyüş halinde bulunduklarını açıklayan Ali
fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa başkanlığın­
daki Temsil Heyetinin yakında bütün mem­
leket idaresini fii len ele alma azim ve kara­
rında olduğunu bildirdi.
İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı , Tiirk­
krin içişlerine karışmama kararlarını tekrar
ve teyit ettik ten sonra, Eskişehir'de yeni ku­
rulan sivil idareye karşı muhalefetleri olma­
dığını söyledi. Generalin asıl endişesi, milli
kuvvetlerin şehre girmeleri halinde doğması
mümkün ihtilatlar mihrakında toplanıyordu.
Ali Fuat Paşa, bu konuda anlayış gösterdi.
Milli kuvvetlerin karargahı ile birlikte şehre
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILlK 1 27

girmemeleri onun da işine geliyordu. Bu sa·


yede herşeyden önce milli kuvvetlerin ger­
çek sayısı ve teçhizat durumu meydana çık­
mıyacaktı. Bundan başka, karargahın Eskişe­
hir' de kurulması halinde, İngilizlerin kötü ni­
yetli bir oyunu ile karşılaşılması ihtimal dışı
değildi. Bu düşüncelerle, karargahını teslim
hlma sembolü olarak, şehrin kuzey-batısında
10 kilometre mesafede bulunan Yukarı Söğüt­
önü köyüne nakletmekle yetindi. Bu naklin
yapıldığı günün akşamı da, artık Anadolu'nun
baskısına dayanamıyan Damat Ferit Paşa ka­
binesi istifa zorunda kaldı.
Bu başarıdan sonra sıra, Eskişehir'i İngi­
liz kuvvetlerinden kurtanna çabasına gelmiş­
t i . Çok geçmeden, Ankara'dan Eskişehir'e si­
Yil kıyafette subay akını başladı. Bunların reh­
berlikleri ve öğretmenlerin işbirliği ile gizli
teşkilatlanma ilerliyordu. 30-40 günlük bir ha­
zırlıktan sonra, bir hareket halinde İngilizle­
rin geçecekleri cadde ve sokakların stratejik
önem taşıyan köşe binalarına makineli tüfek­
ler yerleştirilmişti. Şehrin güneyindeki tepe­
lerde hazırlanmış mevzilere ise, iki kamasız
top ile bir düzine soba borusu dikilmişti. B�
arada bu mevzileri yakından görmek üzere
1 28 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

istasyondan ilerleyen bir İngiliz keşif koluna


ateş açılarak, yaklaşması önlendi. Bu olay iki
kuvvet arasındaki gerginliği kopma safhası­
na yaklaştınDJş oldu.
Bu durum karşısında, Eskişehir' deki Mil­
h Mücadele öncüleri, çok sür'atle harekete
geçme gerekliliğini duydular. En küçük bir te­
reddüt, bütün planları alt-üst edebilirdi. Bu­
nu önlemek üzere, Sivas Kongresine katılan
delegelerden Siyahizade Halil İbrahim Efen­
dinin evinde toplanan idareciler, İşgal Kuv­
vetleri Komutanına bir an önce şehri boşalt­
maları için bir ültimaton vermeyi kararlaş­
tırdılar. Tebliğ görevini, « evlatlarının mura­
dını gördüğü cihetle, artık ölümden korkusu
kalmadığı» gerekçesi ile, Belediye Reisi Bay­
raktar Hacı Veli Efendi ( 6 1 ) üzerine aldı.
Doğruca istasyon civarında karargah kummş
bulunan İşgal Kuvvetleri Komutanına gide­
rek, sabrı tükenen Eskişehir halkının hareke­
te geçmesinden önce derhal şehri boşaltmala­
rını istedi. '
' 1
Bu sert ihtar karşısında durumun ciddi­
yet ve nezaketini kavnyan komutan, İstan­
bul'la haberleşerek, cevabını bildirmek üzere
24 saatlik mühlet istedi. Hacı Veli Efendi,
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 1 29
daha sür'atli karar alınması gerektiğini belir­
terek kumandanlığı terketti. İngiliz komutan­
lığı, İstanbul ile temas sonucunda hemen o
gün Eskişehirlilerin talebini yerine getirmeyi
faydalı buldu. İngiliz işgal kuvvetleri, yükte
hafif, pahada ağır olmıyan eşya ve hayvanları
terk pahasına, temin edilen trenlerle ikindi
üzeri Eskişehir'i bırakıp İstanbul yolunu tut­
tular.
Artık İngiliz işgal kuvvetlerini, silah
kullamaya hacet kalmaksızın Eskişehir'den
kaçırtan « Gerilla» cı metodun bu başarısı
karşısında, yukarı Söğütönü'nde karargahını
kurmuş bulunan Al i · Fuat Paşa'nın Eskişehir'e
gelmesi için hiç bir engel kalmamıştı. Nitekim,
Eskişehir, « Garbi Anadolu Kuvay-i Milliye Ku­
mandanını » ( 62 ) bağrına basmak heyecanı içe­
r isinde, bir karşılama töreni programı hazırla�
mıştır. O zaman mektep idaresinin katıldığı bu
törende, Rüştiye ikinci sınıf ( lmgünkü teşki­
lata göre, orta okulun birinci sınıfı ) öğrencisi
olarak arkadaşlarımın ön sırasında ben de yer
almış bulunuyordwn.
Uzun bir bekleyişten sonra, Ankara trenin­
den inen, uzun siyah çizmeli, açık yakalı, bej
elbiseli, sol omuzunda bir flinta asılı, devrin
F. : 9
1 30 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

« Garbi Anadolu Kuvay-i Milliye Kumandan » I·


nın ruhlara güven aşılayan genç, dinç ve zin­
de görünüşü, hafızamda olağanüstü şartlar
çerçevesinde muhali mümkün kılma gayret
ve metochınun sembolü olaraık yerleşmiştir
( 63 ) . Bu tarihten itibaren Ali Fuat Paşa, Mos·
kova elçiliğine atanıncaya kadar Halide onba­
şı, Çerkes Ethem ve diğer Kuvay-i Milliye ko­
mutanları ile aynı kıyafet ve şartlar içerisin­
de Eskişehir istasyonunda sık sık görünmüş­
tür.

D - İÇ İSYANLARA KARŞI « GERİLLA»


SAVAŞLARI

Kabul etmek gerekir ki, Anadolu ihtila­


linin başlangıcında Milli Kuvvetler, Yunan
ilerlemesini durdurmaktan daha çok, iç isyan­
ları bastırma zorunluğu ile karşılaşmışlardır.
Gerçekten, İstanbul hükfunetinin sırtı sıra ya­
yınladığı fetvalarla kışkırtıp tahrik ettiği ge­
rici kuvvetler, Kurtuluş hareketini felce uğ­
ratma yolunda sadece Bab-ı Ali' den değil, ya­
bancı düşman kuvvetlerinden de önemli yar­
dım ve teşvik görmüşlerdir. Bu baltalama gay-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 131
retleri, Milli Kuvvetlerin kurtuluş hedefine yö­
nelen çabaları ve hasma karşı aynı silahlarla
mücadele usulünü benimseyen «gerilla» tak­
tiği ile önlenip söndüıiilmüştü. Milli . Mücade­
le savaşını tehdit eden belli başlı iç isyanla­
rı şu şekilde özetlemek mümkündür :

1. ANZAVUR İSYANI

Milli Kuvvetleri çok nazik bir durumda


ciddi ve zalunetli savunma çabasına düşüren
isyan, 2 1 Eylul 1 9 1 9 da patlak verip, üç saf­
hada bastırılan Anzavur ayaklanmasıdır. An­
zavur Ahmet adını taşıyan maceracının, vak­
tiyle Çakırcalı Efenin takip ve tenkil hare­
ketlerinde hizmet ve yararlıkları görülmüştü.
Bu hizmetleri sebebiyle Anzavur, saraydaki
Çerkes hemşehrilerinin desteği ile bir aralık
jandarma yüzbaşısı ıii tbesi ile Kütahya tabur
kumandanı olarak görevlendirilmişti. Ancak
bu vazifede ehliyetsizliği tecıiibe ile sabit olan
Anzavur, kadro eksikliği dolayısiyle tasfiyeye
uğramıştı . Biga'da oturan ve iki yarış atı ile
koşulara katılan Ahmet Anzavur, - büyük ih­
timalle yine de saraydaki Çerkeslerin tavsiye-
1 32 M U STAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

si ile - birdenbire, İstanbul hükumetince Mil­


H Kuvvetleri t emizlemek üzere «Kuvayi Mu­
hammediye» ( 64 ) komutanı olarak Biga' ya
gönderildi.
« Kuvayi Muhammediye» başkomutanı Ah­
met Anzavur, el'inde Kur'an, milli kuvvetlerin
dine karşı olduklarını ileri sürerek, taraftar
toplamağa çalışıyordu. 21 Eylul 1 9 1 9 ve 1 6
Şubat 1 920 d e girişmiş olduğu hareketlerde
Balıkesir kuzeyinde mevzii başarılar kazandı.
Sonunda askeri kuvvetlerle desteklenen mil­
li müfrezeler karşısında, yenilgiye uğradı. An­
zavur'un son ve üçüncü isyan hareketi top ve
mitralyözlerle silahlanmış bir kuvvetle, 1 1 Ma­
yıs 1 920 de zayıf bulduğu bir milli müfreze­
ye saldırmakla başladı. Milli kuvvetler, derhal
harekete geçerek, gönderilen yardımcı kuv­
vetlerle Anzavur'u perişan ettiler. 1 920 de Gey­
ve bozağı civarında kesin bir hezimete uğra­
yan Anzavur, gece karanlığından faydalanıp
kaçarak canını kurtarabildi.
Fakat Anzavur, milli mücadeleye karşı dav­
ranışında en küçük bir değişiklik yapmadı.
Aksine, 1 92 1 Mayıs'ında bir harp gemisiyle
İstanbul'dan · gelip, Karabiga'ya çıkan İngiliz
Generaline, Anadolu ayaklanmasının bastınl-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 1 33

ması için 250.000 kişilik Yunan ordusunun


kendi emrine verilmesi i steğinde bulundu. An­
zavur'un bu dileği toplantıda bulunan vatan·
sever bir tercüman t arafından Karabiga'daki
Kuvay-i Milliyeci Halit Bey'e ulaştınldı. Halit
Bey, Anzavur'u izleyen Arnavut Rahman çe­
tesine haber yolladı. Rahman çetesi, yeni çift·
likli Mehmet Efenin de yardımı ile Anzavur'u
pusuya düşürerek, öldürdü. Böylece Ulu Pey­
gamber'in adını bir şekavet hareketine bayrak
yaparak, Yunan ve düşman emellerine alet
eden maceraperestin şeametli hayatı sona er­
di (65 ) .

2. BOLU, DÜZCE İSYANI

13 Nisan 1 920 de Bolu, Düzce dolayların­


(ıa bir i syan patlak verdi. 4 .000 civannda Çer­
kes ve Abaza'mn katıldığı ayaklanma, Beypa­
zarı'na kadar yayılarak, Ankara için tehlike­
li bir durum yarattı. Düzce hapishanesini ba­
sıp, mahkômlan salıveren asiler, oradaki sü­
vari müfrezesini esir edip, subayları ve hüku­
met memurlannı hapis ettiler.

Asiler üzerine sevked.ilen kuvvetlerin ko-


1 34 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

mutanı, 27 nci Fırka Kumandanı Yarbay Mah­


mut Bey ve arkadaşları, savaşlar sonunda şe­
hit düştüler. Fırkanın bütün silahlan asilerin
eline geçti. Ayaklanmayı İstanbul hükumeti
de, bütün imkanları ile destekliyordu. İzmit
mutasarnfı, Çerkes İbrahim adında bir şaki
ile Adapaz.arı'na gelerek, 150 lira aylıkla ( o
devrede vali maaşı) gönüllü kaydına başladı.
Böylece asi kuvvetler her gün çoğalarak, bü­
tün bölgeyi hakimiyetleri altına aldılar. So­
nunda Ali Fuat Paşa komutasındaki çeteler,
gerilla savaşı ile asileri dağıtıp, ayaklanmayı
bastırdılar.

3. HİLAFET ORDUSU

Milli kuvvetlere karşı ayaklanmaları ter­


t;pleyip, körükleyen İstanbul hükumeti , per­
de arkasında gizlenmeyi bırakıp, Hilafet Or­
dusu adı altında teşkilatlandınlan bir grup­
la harekete geçti. Ordunun komutasını Süley­
man Şefik Paşa ele almıştı. Yardımcıları Sü­
vari Tuğgenerali Suphi Paşa ( 66 ) ile Topçu
Yarbayı Senayi Bey'di. Bolu, Düzce ve Adapa­
rzarı bölgelerinde üç ay süresince hüküm sü-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECfLIK 135
ren bu karşı ihtilal, yine milli kuvvetlerin cid­
di ve çetin savaşları ile 4 Haziran 1 920 de bas­
tırıldı. Hilafet Ordusunun kılıç artıkları, Iz­
mit'ten İstanbul'a kaçarak, canlarını zor kur­
tardılar.

4. YENİHAN İSYANI

14 Mayıs 1 920 tarihinde postacı Nazım ve


Çerkes Kara Mustafa'nın idaresinde bir kuv­
Yet, Yenihan'a bağlı Kaman köyünde isyan et­
tiler. Asiler, bir müfreze ve bir taburu esir
ederek, Zile'yi işgal ettiler. Boğazlıyan'ı bas­
tılar. Milli kuvvetler, 1 920 Temmuz'unun orta­
larına kadar tenkil işi ile uğraştılar.
7 EylCıl 1 920 de Zile'de yeni bir isyan çık­
tı. Küçükağa, Deli Hacı ve Ayrancı Oğulları
adlarını taşıyan bir kısım haydutların katıl­
dıkları bu isyan da milli kuvvetlerce bastırıldı.

5. YOZGAT İSYANI

Yenihan isyanı bu havaliyi ayaklandırmış­


t ı . Orta Anadolu'nun diğer kısımlarındaki fe­
satçılar da başkaldırdılar. 1 3 Haziran'da Yoz-
Levent Şahverdi Arşivi
1 36 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

gat civarında bir isyan patlak verdi. İsyanın


elebaşıları Çapanoğullan'ndan Celal, Edip, Sa­
l?h ve Halit Beylerdi. Bunlar, Deli Ömer ve
Aynacıoğulları gibi eşkiyaları da etrafında
toplıyarak, hareketi büyüttüler. Yozgat işgal
edildi ve asiler büyük bir mıntıkaya hakim
oldular. Bu havalide isyanın tenkili uzun sür­
dü. Asilere karşı bir Kolordu ile Eskişehir' den
Çerkes Ethem müfrezesi ve Bolu'dan diğer
bir çete gönderilerek ayaklanma bastırıldı .

6. KONYA İSYANI

Haziran başlarında Çivril'i basıp Milli


Kuvvetlerce tenkil olunan Çopur Musa isya­
nından önce, 5 Mayıs 1 920 de Konya'da bir
fesat cemiyeti keşfolundu. ileri gelenler tev­
kif olunurken, halkı isyana teşvik ettiler ve
Konya içinde silahlı bir toplantıya teşebbüs
ettiler. Fakat Konya'da bulunan milli kuvvd­
ler kumandanının basireti sayesinde bu teh­
likeli alev söndürüldü.
Fakat aynı yılın Ekim'inde Konya'da
ikinci isyan patlak verdi. Bu sırada Milli Kuv­
Yetler, Yunan orduları ile harp etmekte idi-
MUSTAFA KEMAL V E ÇETECiLiK 1 37
ler. Bu isyanı hazırlayıp, aralarında Zeynela­
bidin'in de bulunduğu, bazı hocalar, Milli K•1v­
vetleri arkadan vurarak Anadolu İhtilalini
söndürmek niyetinde idiler. İsyanın başı, De­
l ibaş isminde bir şaki idi. Bu haydut, beşyüz
kadar asker kaçağı ile, 2 Ekim gecesi Çum­
ra'yı bastı. 3 Ekim sabahı da Konya'yı işgal
ederek Vilayet dairesine elkoydu.

Konya Valisi Haydar ve Kumandan Av­


n i Beyler, ellerinde pek az kuvvetle Alaed­
din Tepesine çekilerek kahramanca müdafaa­
da bulundularsa da, gittikçe kalabalıklaşan
�si kitlesi tarafından esir alındılar. Asiler, ci­
vardaki zayıf Milli Kuvvetlerin vazifelerini
yapmalarını önliyerek Sultaniye'yi işgal etti­
ler. Nihayet Derviş ve Refet Beylerin kuman­
dasında harekete geçen Milli Kuvvetler, asi­
leri dağıttı. Bunlardan bir kısmı, kurtuluş ça­
resini Milli Kuvvetlere katılmada buldular. De­
libaş, Mersin bölgesine kaçarak Fransızlara
sığındı (67 ) .
S O N U Ç

Atatürk'ün ölümünün 25 inci ve onun kur­


duğu Cumhuriyetin 40 ıncı yıld9nümü vesile­
siyle hazırlanan bu etüd, sadece Suriye ve
�rablus'tan başlıyarak Milli Mücadele'de üs­
tün düşman kuvvetlerine karşı gerilla takti­
ğinin uygulandığı faaliyet ve hareket safha­
larının bir özetini kapsamaktadır. Kurtuluş
Savaşında askeri harekatın geniş tafsilatı,
Genelkurmay Harp Tarihi Dairesinin görev­
lendirdiği uzmanlar tarafından ciltler halin­
de hazırlanmaktadır. Biz burada, esasen ihti­
sasımız dışında bulunan bu konuya girmeden
Atati.irk'ün askeri dehasının öngördüğü bir iki
prensibe işaretle yetineceğiz.
Atatürk, idare ettiği askeri hareketlerde,
daima üstün kuvvetlerle karşılaşmış, gerek.
müdafaada, gerek taarruzda gerektiği yer ve
ölçüde gerilla taktiğini, başarılı bir şekilde
kullanmıştır. Onun müdafaa taktiği, çok üs­
tün kuvvetlerle karşılaştığı zaman kıt'aları­
nı yıpratmadan çekerek elverişli gördüğü yer-
MUSTAFA K EMAL VE ÇETECiLiK 1 39
de kuvvetle mukavemet prensibine dayanı­
yordu. Birinci Dünya Harbinin sonunda Suri­
ye' de kwnanda ettiği ordunun, milli hudutla­
rın korunması maksadiyle tehlikeli bölgeden
stratejik çekilişi bu prensibin başarılı bir uy­
gulanışıdır. Diğer bir örnek de, io Temmuz
1 92 1 de başlayan, başında bizzat Kostantin'in
bulunduğu büyük Yunan taarruzunda, Nazım
Beyin şehit düşmesi üzerine açılan gediğin,
kıt'alarımızın toptan sarılması tehlikesini do­
ğurması sebebiyle, cephenin Sakarya gerisine
alınmasıdır.
Bu çekilişten sonra, Mustafa Kemal, 5
Ağustos 1921 de « Ordunun maddi ve manevi
kuvvetini azami surette tezyit ve sevki idare­
sini bir kat daha tersin hususunda, Büyük
Millet Meclisinin buna mi.iteallik selahiyetini
Meclis namma fiilen istimal » yetkisiyle Baş­
kumandanlığa seçildi. 23 Ağustos'ta Yunan­
lılar Sakarya boyunca taarnıza geçtiler. Mu­
harebe çok çetin oldu ve aralıksız yirmihir
gün sürdü. Ankara'nın Cenuptan çevrilmesi
tehlikesi başgöstennişti. Fakat Mustafa Ke­
mal'in askeri dehası, kurtarıcı bir çare buldu.
Orduya verdiği bir giinlük emiı le, « Hat tı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu
140 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

satıh bütün vatandır» prensibini ortaya koy­


du, cesaret ve metanetle uyguladı. Yirmibir
günlük kanlı ve azimli savunma savaşı 30-
nunda, vatanın her karış toprağını kanı ile
sulayan Türk erlerinin şehameti karşısında
düşman yenilgiye uğradı.
Atatürk'ün taamız taktiği, maddi ve ma­
nevi bütün kudret ve imkanları tek hedef ve
kesimde toplayıp, can alacak noktada düşma­
na yüklenmekti. 26 Ağustos taarruzu, bu tab­
yenin en başarılı örneğidir. Aynı günün akşa­
mı, Mustafa Kemal'in Çankaya'da kordiplo­
matik için bir k abul töreni tertip ettiği işa
olunarak, maskelenen bu taarruz, fecirle baş­
kdı. Ertesi günü, bir İngiliz Generalin, Türk,
krin altı ayda sökemiyeceklerini bir raporla
temin ettiği Yunan istihkamları düşmüş, Af­
yonkarahisar kurtarılmıştı . Demiryollannı el­
lerinde bulunduran ve elverişli iç ulaştırma
şartlarından faydalanan Yunanlılar, bir iki
gün cephede yeni bir istikrar kurmaya çalış­
tılar.
Fakat Başkumandan, 29 Ağustos'ta Dum­
lupınar'da Yunan külli kuvvetlerinin artık
kurtulmaları imkansız şekilde sarıldıklarını biz­
zat tesbit ederek, - kendi deyimiyle -, « Düş-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 141
manı vatanın harimi isteminde boğma» kara­
rını 30 Ağustos'ta tatbik edip, « Ordular, ilk•
hedefiniz Akdenizdir ! » günlük emrini yayın­
ladı. Böylece, dört gün içinde kesin sonuçlu
f,erçek bir yıldırım harbi, askerlik tarihinde
eşsiz bir zafer kazanılmıştı.
Gazi Mustafa Kemal, uzağı gören realist
düşüncesinin karanlıkları aydınlatan ışığı ile,
ilk defa 1 935 de Ludendorf'un ortaya attığı
ileri sürülen total ( topyekun) Harp Teorisi­
nin, daha 1 92 1 de Sakarya Harbi vesilesiyle,
en özlü tarifini vermiştir : « Harp ve muhare­
be demek, yalnız orduların değil, iki milletin
b ütün mevcudiyetleri ile karşı karşıya gelme­
si ve birbiriyle vuruşması demektir. . . Bütün
maddi ve manevi varlığını vatan müdafaası­
na hasretmekte teenni ve müsamaha göste­
renler, harp ve muharebeyi cidden göze almış
ve başarabileceğine kani olmuş sayılamaz­
lar.»
Atatürk, Hürriyet ve istiklal Savaşı için
ayaklanan bir milletin, bütün güçlük ve en­
gelleri yenerek başarı kazanacağına bütün var­
lığı ile inanmıştır. Bunu gençliğe olan hitabın­
da şu sözlerle dile getirmiştir : « Birgün istik-
142 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

lal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine dü­


şersen ; vazifeye atılmak için, içinde bulunaca­
ğın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmiyecek­
sin .. Bu· imkan ve şerait, çok namüsait bir ma­
hiyette tezahür edebilir. istiklal ve Cumhuriye­
tine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada em­
sali görülmemiş bir galibiyetin mümessili ola­
bilirler. Cebren ve hile ile aziz vatarun bütün
kal'aları zaptedilmiş, bütün tersanelerine gi­
rilmiş, bütün ordulan dağıtılnuş ve memle­
ketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim
olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara
sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hlyanet
içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahip­
leri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi
emelleriyle tevhit edebilirler. Milld fakr-ü za­
ruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.»

« Ey Türk istikbalinin evladı, işte ; bu ah­


val ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istik­
lal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç ol­
duğun kuvvet, damarlanndaki asil kanda mev­
cuttur. »
Ti.irk Gençliğı, bu emanete layık olduğu­
nu, Atatürk'ün prensiplerine hiyanet halinde
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 143
bulunan bir iktidara karşı, 28 ve 29 Nisan
1 960 da şahlanarak belirtti ve bu şahlanış, 27
Mayıs Devrimi ile sonuçlandı. Şimdi 1961 Ana­
yasası, insan haklarına dayanan laik, demok­
ratik, sosyal bir Hukuk Devleti vasıflariyle,
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti bütün pren­
sipleriyle yeniden teminata kavuşturmuş bu­
lunuyor.

S O N
N O T L A R

(1) Dost ve düşman dünya milletleri liderleri­


nin çoğunluğunca yayınlanan anma mesajları ara­
sında hain bir suikastla kurban giden müteveffa
Başkan Kennedy'nin, bu vesile ile yayınladığı me­
sajın - sembolik bir örnek değerini taşıdığı cihet­
le - buraya aynen naklini faydalı gördük :
·Kemal Atatürk'ün vefatının 25 inci yıldönü­
mü Anma Törenine iştirak edebilmekten şeref duy­
maktayım. Atatürk adı, insana bu yüzyılın büyük
insanlarından birinin tarihi başsrılarını, Türk hal­
kına ilham veren liderliğini, modem dünyay: ile;-i
p:örüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kud­
ret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır.
•Çöküntü halinde bulunan bir İmparatorluk­
tan hür bir Türkiye'nin doğması, yeni Türkiye'nin
hürriyet ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan
ve o zamandanberi muhafaza etmesi, Atatürk"tin
ve Türk halkının başarısıdır. Şüphesiz ki Türkiye
Cumhuriyetinin doğuşu ve o zamandanberi Atatürk
ve Türkiye'nin giriştiği derin ve geniş devrimler
kadar bir milletin kendisine olan güvenini, daha
başarı ile gösteren bir misal mevcut değildir.
•Atatürk, Türkiye ve Birleşik Amerika arasın­
daki geleneksel dostluk münasebetleriyle yakından
ilgili idi. O, demokratik hükumetlerimizi, nazarı
dikkate almış, ve - bir vesile ile çok ileri bir gö­
rüşün ifadesi olarak - "Şimdi dostuz, istikbalde
çok daha yakın dost olacağız" demiştir.
·Atatürk'ün bağımsız bir Türkiye'de, hür ide-

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 145

e llere bağlı bir idare kurulması için hazırladığı sağ­


lam temel, şimdiki sıkı ittifakımızın dayanağıdır.
Bizi Atatürk'ün memleketıne ve onun Türkiye ve
dünyada yerleşmesine hizmet ettiği ideallere bağ­
layan bir ittifaka, Amerika Birleşik Devletleri'nin
ortak olabilmesinden gurur duyuyoruz.• Ayrıca
bakınız : Son Çağ, No. 14, 1963, S. 2.
(2) Atatürk'ün ebedi istirahatgahına tevdi tö­
reni dolayısiyle, ilk halefi İkinci Cumhurbaşkanı
1. İnönü tarafından yayınlanan mesajın bir cümlesi . . .
C3l Milli Mücadele başlangıcında Osmanlı lm­
paratorluğu'nda idari taksimat, a - Vilayetler,
lı - Liva veya Sancaklar, c - Kazalar olmak üze­
re üç kademeye ayrılmıştı. Sonradan Liva veya ·san­
caklar, idari hiyerarşi dışında bırakıldı.
C4l Tafsilat ve teferruat için bakınız : Gazi
Mustafa Kemal, Nutuk, Devlet Basımevi, İstanbul
1938, S. 22 ve sonrası . . .
Csl Milli Mücadele, esas kuvvetini, Osmanlı
Hanedanını temsil eden şahısların, millet ve devle­
tin kaderine karşı ilgisizliğinden almış, bu yüzden
Hanedanın toptan yurt dışına sürülmesiyle sonuç­
lanmıştır.
(6) Yavuz Abadan : Hukukçu Gözü İle Milli­
yetçilik ve Halkçılık, Ankara 1938, S. 12 - 13.
C7l Hindistan'dan başlıyarak Tunus ve Ceza­
yir'e uzanan bağımsızlık hareketlerinde, Atatürk'ün
örnek bir ilham ve ümit kaynağı teşkil ettiği, Neh­
ru ve Bourghiba gibi ünlü liderlerin açık beyan­
larıyle sabittir.
(8) Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Devlet
Basımevi, 1938, S. 12.
F. : ıo
1 46 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

C9l Mustafa Kemal Atatürk, op. cit. S. 9.

C lol Mustafa Kemal : Op. cit. S. ı ı .


Atatürk'ten aktardığımız fikirlerde, ma­
Clll
nayı bozmamaya çalışarak, bazı yabancı terkiple­
ri çözüp, mümkün olduğu ölçüde sadeleştirme yo­
lunu tuttuk. Mustafa Kemal, Nutuk, op. cit. S. 6-7-6.
( 12) Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, op. cit. S. 9-l l .

Atatürk'ün birleştirici liderliği konusun­


C l3l
da sayın Rauf Orbay'ın, bir sohbet sırasındaki yar­
gısını tarihe maletmeyi bir vicdan borcu sayıyo­
rum. Bu sohbet, Amerika'nın Basın Ataşesi iken
Dışişleri Bakanlığında yeni bir vazifeye atanan Mis­
ter Damon'un Rumelihasarı'ndaki ikametgahında
cereyan etmişti . Kalabalık grup içinde, şimdi ha­
tırlayabildiğime göre, Ahmet Emin Yalman, Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu, Vedat Nedim Tör, gibi tanın­
mış şahsiyetler de vardı. Söz, yeni kurulmuş bulu­
nan Demokrat Parti'yi destekleme konusundan, Mil­
li Mücadele hatıralarına intikal etti. Sayın Orbay
bir aralık aynen, ·Mustafa Kemal olmasaydı da
Milli Mücadele olurdu . Nitekim yer yer mukave­
met hareketleri daha önce başlamıştı. Ancak Mus­
tafa Kemal'siz Milli Mücadelenin sonucu, Anadolu'
da Tevaifi Mülük devrinin ihyası, parçalanmı� ba­
zı küçük Beyliklerin kurulması olurdu,• dedi. Mil­
li Mücadelenin başlangıcında ikinci lider ol!l.n Or­
bay, bu sözlerine ·Milli Birliğin korunmasına her
zamandan ziyade muhtaç olduğumuz• mi.ilAhaza­
sını ekliyerek, kendisinin aktif politikaya katılmak
istemediğini açıklamakla son vermişti.
·
(14) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünce-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 147

ler : Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1956,


S. 132'ye bakınız.
C l5l İsrail Kavminin kurtuluş duası. - Genel
olarak sevinç ve zafer şarkısı.
( 161 Yakup Kadri Karaosmanoğlu : Atatürk.
İstanbul. Remzi Kitabevi, 1946, S. 29.
C 17l Gerilla, ·Küçük Harp• anlamına gelen,
gerek iç, gerek dış savaşlarda uygulanabilen bir
hareket tarzı olarak, hemen bütün dillerce benim­
senmiş teknik bir terimdir. Türk Halk dilindeki
karşılığı •Çete Harbi· dir. Ancak siyasi ve milli mak­
satlara hizmet eden •çeteciliği• , suç işlemekten baş­
ka hedefi olmayan •eşkiyalık• dan ayırmak gere­
kir. Subay ve askerler tarafından intizamsız kuv­
vetler halinde yürütülen savaşlar da ·Gerilla• dır.
Nitekim, Napolyon'un İspanya'da giriştiği harp, . za­
manla Gerilla karakterini almış; harbi yürüten grup
ve askerler, devamlı şekilde intizamsız kuvvetler
olarak, savaşta yer aldıkları ölçüde ordu dışında
çarpışmışlardır. İkinci İnönü Harbine kadar Milli
Mücadelenin hakim vasfı, Gerilla karakterini muha­
faza etmesidir.
c ıs ı Taktik, aslında Yunancadan kök alan bir
savaş ve mücadele terimidir, ordu veya kuvvetle­
rini, savaşacakları alanda uygun yerlere yerleştir­
me ve etkili şekilde kullanma sanatı anlamına ge­
lir. Her ordunun başarıya ulaşmasında kullanılan
cı.el taktiğin önemli rolü vardır.
Stratej i terimi ise, kaynağını eski bir Yunan
Komutanı olan Stratos'un adından almıştır. Stratos,
Atina'nın on koruyucu kumandanından en başarılı­
sı ve ünlüsü idi. Strateji, taktikten daha üstün
148 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECİLiK

bir kabiliyeti gerektirir. Strateg, düşman karşısın­


da ordunun bir bütün halinde toptan sevk ve ida­
resinde, en iyi, en başarılı sonuca ulaştırmasını
sağlayan dıihi kumandandır. Bir Fransız dergisi,
Atatürk'ün ölümü dolayısiyle yayınladığı özel sayı­
sında, büyük kumandanın stratejik dehasını şu cüm­
le içinde özetlemişti : .o. kumandasındaki belli ve
ölçülü bir kuvvetle, hiç kimsenin hayaline sığmıya­
cak başarıları elde etmesini daima bilmiştir.•
( 191 Mustafa Kemal'in Gerilla ile ilgili anıları­
nı, bazı küçük dil değişiklikleriyle Prof. Afet İnan'ın
önce 1950 de yayınladığı ·Atatürk'ten Hatıralar• , S .
2-3; sonra d a İ ş Bankasının yardımıyle bastırılan
·Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler• CTürk Ta­
rih Kurumu Basımevi, Ankara 19591 , S. 33-35 ten
aktarıyoruz. Atatürk inkılapçı hareketin başlangı­
cında yenme zorunda kalacağı güçlükleri önceden
gören askeri bir deha olarak, Gerillaya karşı ancak
aynı usullerle mukabele zaruretini arkadaşlarından
farklı bir anlayışla kavramıştır. Profesör Afet tnan'a
bizzat not ettirip şahsen düzelttiği metinlerin kop­
yaları da, resimlerle birlikte, •Atatürk Hakkında Ha­
tıralar ve Belgeler• kitabında es. 40 ve sonrası, fo­
tokopi halinde) yayınlanmıştır. Atatürk'ün yuka­
rıda olduğu gibi, nakledilen sözlerinden, Gerilla
konusuna bir ·Aşık· gibi ilgisi ve bu mevzua te­
masından önce de geceleri uykusunu feda pahası­
na, bu türlü güç meselelerin halli için kafa yordu­
ğu, buna karşılık, arkadaşlarının bu kabil prob­
lr•mlere kayıtsız kaldıkları açıkça ortaya çıkmak­
tadır.
(201 Karaosmanoğlu'nun, klasikleşmiş ve ve-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK 149

cizleşmiş ·deha daha uzun bir sabırdır• tarifine uy­


gun olarak, Atatürk'ün, şahsiyetinde toplu duran
«külli kudret• in ilk sentetik semerelerini vermek
için otuzsekiz yıl beklediğini belirtirken, Mustafa
h.emal'in Milli Mücadeleden önceki üstün başarıla·
rına da, analitik bilgi toplama yolundan bir olgun­
lcışma safhası teşhisini koymuş bulunuyor. CYakup
Kadri Karaosmanoğlu. Atatürk, 65. op. citJ .
(21 ) Kuneytara olaylan hakkında tafsilat için
bakınız : Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve
Pelgeler . . . op. cit., S. 42 ve soması.
(22) Dr. Mustafa Cantekin, uzun yıllar, Büyük
Millet Meclisinde Çorum'u temsil etmiştir. İnkılap
hareketlerinin canlı bir tarihi olan Cantekin, çok
geniş kültüre sahip seçkin bir düşünürdü. Kendisin­
den hiç bahsetmiyerek, Hürriyet Mücadelesinin anı­
larını anlatırken ruhunda eski günlerin heyecanını
yeniden yaşadığı belli olurdu.
(23) WAJktepte Mustafa Kemal'in sınıf arkadaşı
olan Hakkı Baha, o tarihte Selanik Askeri Rüştiyesi
Edebiyat Muallimi idi.
(24) 1876 Kanunu Esasisinin ilanı, siyasi litera-
1 ürümüzde •Birinci Meşrutiyet• diye adlandırılmıştır.
(25l Atatürk, 30 Haziran 1907 de Kolağası (bu­
günün terimiyle Kıdemli Yüzbaşı> rütbesine yüksel­
mişti. O günlerdeki resmi sıfatı, bu rütbesinden iba­
retti.
(26) Mesleki faaliyetleri arasında en önemli ça­
lışması, Alman Generallerinden Litzmann'dan ter­
e;üme edip yayınladığı ·Takımın Harp Talimi· adın­
daki eseridir. Atatürk'ün bu tercümesinden başka,
askerliğe, vatan ve millet meselelerine ait beş kita-
1 50 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

bı, «Atatürk'ün Askerliğe Ait Eserleri· başlığı altın­


da yayınlanmıştır. Doğuş Ltd. Şt. Matbaası, Anka­
ra, 1959.
C27l O zaman kullanılan Rümi tarih ile Miladi
tarih arasındaki fark yüzünden halen bu irtica ha­
reketinin yıldönümleri 13 Nisan'a rastlamaktııdır.
(28) Gariptir ki, Suphi Paşa, Milli Mücadele­
nin başlangıç senelerinde Süleyman Şefik'in yardım­
cısı olarak ·Kuvayi İnzibatiye• ( İstanbul Hüküme­
tinin Anadolu ihtilalcilerine karşı sevk ettiği kuv­
vetler) Kumandanlığını üzerine almıştır. Niçin bu­
nu yaptığı kendisine sorulunca da, -Mustıtfa Kemal'e
mağlup olmak için,• cevabını vermiştir.
C29l Tafsilat için, Afet İnan, Atatürk Hakkın­
da Hatıralar ve Belgeler, op. cit. S. 56 ve sonrası.
C30l Tarihin yurdumuzda adeta tabiat kanunu
kesinliği ile tekrarlanan bu acı cilvesi, esefle belir­
telim ki, 1964 yılının siyasi havasını da zehirleme­
ğe başlamıştır. Kur'an-ı Kerim'i ·Halife-i Zişan• adı­
nı taşıyan bir müstebidin arzularına alet etmeğe
kalkan yarım yüzyıl önceki zihniyet, bugün ·Risa­
le-i Nür• parolası etrafında toplanan idraksiz saf­
satanın gölgesine sığınarak, yine o mukaddes kitap
adına ve hürmetine yalnız fikir ve vicdan hürriye­
tini boğma mücadelesine girişmiştir.
(31) Türk Tarih Kurumunca yayınlanan Belle­
trn, Cilt : VIII de Afet İnan tarafından yayınlanan
Atatürk Hakkındaki Hatiralar ve Belgeler'e bakınız.
1944, Sayı 31, S. 387-401 .
(32l İbrahim Tali Öngören : Bingazi'den Ana­
dolu'ya Kadar, Ulus Gazetesi, 10. 1 1 . 1939, S. 10.
(33) Mustafa Kemal'in bu dileği, Nuri'nin ön-
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 151
ce Çanakkale'de Conk Bayırında kendisiyle düşma­
na karşı savaşması ve oranın soyadım alması, son­
ra da Milli Mücadeleye katılması ile gerçekleşmiştir.
C34 l Atatürk'ün Birinci Ölüm Yıldönümü vesi­
lesiyle Ulus'un 10. 1 1 . 1939 tarihli özel sayısında ya­
yınlanan bu iki mektubun bazı tabirleri, - mana
değişikliğine yer vermemek şartiyle - bugünkü di­
lb çevrilmiştir.
(35) O zaman Yedinci Ordunun 20 nci Kolor­
du Kumandanı olarak, çekiliş hareketinde Musta­
fa Kemal'le devamlı işbirliği halinde bulunan Ali
Fuat Cebesoy, 10. 1 1 . 1939 da Ulus'da çıkan ·Atatürk'e
Ait Üç Hatıra• başlıklı yazısında bu sahneleri çok
canlı olarak tasvir etmiştir. CS. Bl . Mustafa Kemal,
çok geçmeden Milli Mücadelede sınıf arkadaşı ile
aynı münasebet çerçevesi içerisinde, çok daha sıkı
Ye verimli işbirliği yapmıştır.
(381 Mustafa Kemal, bahsi geçen Kulüpte, bir
kış gecesi, Binbaşı Cemil CUybadınl tarafından ve­
rilen bir konferanstan sonra arkadıışlarıyle inkılabı
tamamlama konusunu konuşmaktadır. Savunduğu
tezin özeti şudur : ·Memleketi, binbir akılsızın eli­
ne ve keyfine bırakamayız. Birçok adamların yeri­
ne birkaç kafa ile idare edebilirim : Mesela, Köprü­
lü Kazım Côzalpl ı Harbiye Nazırı yapacağım. Nu­
ri CConkerl 'yi kumandan ve İdare Şefi yaparım. Fet­
hi COkyarl 'yi yeni İnkilapçı Türkiye'nin mümessi­
li sıfatiyle Avrupa'ya gönderirim . • Mecliste diğer
hazır bulunanların sorulan üzerine, ·Sizler de gös­
tereceğiniz değer ve faaliyet nisbetinde birer vazi­
fe alırsınız· cevabiyle karşılaşmışlardır. En sonun­
da Mustafa Kemal, kendi durumunu, ·ben de sizle-
1 52 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

ri o makamlara koyabilen adam olacağım,• cümle­


siyle vasıflandırıruştır. Afet İnan, Atatürk Hakkın­
da Hatıralar ve Belgeler. op. cit. S. 73.
C37l Mondros Mütarekesi hükümlerine göre,
Osmanlı ordusundan ayrılmaları gereken Alman Ku­
mandanlarından daha önce Falkenheyn'in yerine
a.tanmış bulunan Liman von Saders'in yerine, yeni
bir kumandan tayini gerekiyordu. Mustafa Kemal,
Çanakkale'den tanıdığı - zaman zaman çatışmala·
ra rağmen -askeri alanda karşılıklı sevgi ve saygı
duygularıyle bağh bulundukları L. V. Sanders'in bı·
rakma zorunda kaldığı •Yıldırım Orduları Grubu•
komutanlığına getirilmişti.
(38) Mondros Mütarekesinin Osmanlı İmpara­
torluğunu fiilen ve hukuken tasfiye hedefini güden
hükümleri arasında, özellikle 7 nci madde, üstün
bir mana ve önem taşıyordu. Buna göre, ·Emniyet­
lerini tehdit edecek bir durum karşısında, İtilaf
Devletlerinin stratejik herhangi bir yeri işgal etme•
hakları tanınmıştı. İng!liz işgal ve taleplerinin he­
n üz mütareke hükümlerinin bilinmesi imkansız bir
zaman çerçevesi içerisinde yürütülmesi, önceden ha­
zırlanmış bir planı kasdi ve tertipli uygulanma ka­
rakterini açığa vurmaktadır. Tafsilat için Yavuz
Abadan, inkılap Tarihine Giriş. Ajans Türk' Matbaa­
sı, 1960, S. 30 ve sonrası.
(39) Milli Misak sınırlarının tesbiti konusun­
da iç ve dış politika gelişmelerinin akışına, ileride
sırası geldikçe temas edilecektir.
C40l Halen İnönü Hükumetinin İmar ve IskA-n
Bakanı Celalettin Uzer'in babası olan merhum ve es­
ki Erzurum Genel Valisi olan Tahsin Uzer, Atatürk'
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILTK 1 53

ür. en güvendiği ve sevdiği arkadaşlarından biri


ic!i. Onun emrine tereddütsüz tahsis ettiği evi, bu­
gün ·İnkılap Müzesi· ad ve şerefini taşımaktadır.
C41l 24 Aralık 1918 Ağustosundan 19 Mayıs
1919'a kadar Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan
Kavaklı Fevzi Paşa'nın 1948 Mayıs'ında Akın Gaze­
tesinde yayınlanan hatıraları, Samsun olaylarını te­
ferruatiyle hatırlamaktadır.
C42l Bu konuda Atatürk'ün bizzat dikte ettiği
Hatıra için bakıriız : Afet 1nan : Atatürk Hakkında
Hatıra ve Belgeler, op. cit. S. 37-39. Aynca Feridun
Fazıl Tülbentçi : Anadolu'ya Geçerken , 10 Kasım 1963
tarihli Cumhuriyet Gazetesi, S. 5.
C43l Bilindiği üzere, o zaman Albay rütbesin­
de bulunan Refet Bele, ilk günden başlıyarak Mus­
tafa Kemal ile kader ve fikir birliği yapmış, Konya'
da patlak veren Delibaş İsyanını sür'atle bastırmış,
Milli Mücadelenin zaferle neticelenmesinden sonra,
Ankara'nın ilk temsilcisi olarak İstanbul'a gönderil­
miş, içten gelen eşsiz ve heyecanlı tezahüratla kar­
şı lanmıştı.
C44l Burada ismi geçenlerin herbiri Milli Mü­
cadelenin, ön saflannda başarılı liderler olma maz­
hariyetine ulaşmışlardır.
C45l Refet Bele, Ata ile beraber Samsun'a gi­
dişini anlatıypr. Cumhuriyet Gazetesi. 19 Mayıs 1963,
S . 2.
C46l Bunlar hakkında etraflı bilgi edinmek için
bakınız, Sabahattin Se.lek : Anadolu İhtilali, İstan­
bul 1963, sahife 203 ve sonrası.
C47l Sabahattin Selek. op. cit., 98-99 da Kuvayı
Milliye'nin hedeflerini, bünye özelliklerini ciddi bir
l 52 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

ri o makamlara koyabilen adam olacağım,• cümle­


siyle vasıflandırmıştır. Afet İnan, Atatürk Hakkın­
da Hatıralar ve Belgeler. op. cit. S. 73.
C37l Mondros Mütarekesi hükümlerine göre,
Osmanlı ordusundan aynlmalan gereken Alman Ku­
mandanlarından daha önce Falkenheyn'in yerine
a.tanmış bulunan Liman von Saders'in yerine, yeni
bir kumandan tayini gerekiyordu. Mustafa Kemal,
Çanakkale'den tanıdığı - zaman zaman çatışmala·
ra rağmen -askeri alanda karşılıklı sevgi ve saygı
duygularıyle bağh bulunduklan L. V. Sanders'in bı­
rakma zorunda kaldığı ·Yıldırım Orduları Grubu•
komutanlığına getirilmişti.
(38) Mondros Mütarekesinin Osmanlı İmpara­
torluğunu fiilen ve hukuken tasfiye hedefini güden
hükümleri arasında, özellikle 7 nci madde, üstün
bir mana ve önem taşıyordu. Buna göre, ·Emniyet­
lerini tehdit edecek bir durum karşısında, İtilaf
Devletlerinin stratejik herhangi bir yeri işgal etme•
haklan tanınmıştı. fng!liz işgal ve taleplerinin he­
nüz mütareke �ükümlerinin bilinmesi imkansız bir
zaman çerçevesi içerisinde yürütülmesi, önceden ha­
zırlanmış bir planı kasdi ve tertipli uygulanma ka­
rakterini açığa vurmaktadır. Tafsilat için Yavuz
Abadan, inkılap Tarihine Giriş. Ajans Türk' Matbaa­
sı, 1960, S. 30 ve sonrası.
(39) Milli Misak sınırlarının tesbiti konusun­
da iç ve dış politika gelişmelerinin akışına, ileride
sırası geldikçe temas edilecektir.
C40J Halen İnönü Hükumetinin İmar ve İskan
Bakanı CelAlettin Uzer'in babası olan merhum ve es­
ki Erzurum Genel Valisi olan Tahsin Uzer, Atatürk'
MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILTK 153
ür. en güvendiği ve sevdiği arkadaşlarından biri
idi. Onun emrine tereddütsüz tahsis ettiği evi, bu­
gün ·İnkılap Müzesi• ad ve şerefini taşımaktadır.
C 4 l l 24 Aralık 1918 Ağustosundan 19 Mayıs
1919'a kadar Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan
Kavaklı Fevzi Paşa'nın 1948 Mayıs'ında Akın Gaze­
tesinde yayınlanan hatıraları, Samsun olaylarını te­
ferruatiyle hatırlamaktadır.
C42l Bu konuda Atatürk'ün bizzat dikte ettiği
Hatıra için bakıriız : Afet 1nan : Atatürk Hakkında
Hatıra ve Belgeler, op. cit. S. 37-39. Aynca Feridun
Fazıl Tülbentçi : Anadolu'ya Geçerken, 10 Kasım 1983
tarihli Cumhuriyet Gazetesi, S. 5.
C43l Bilindiği üzere, o zaman Albay rütbesin­
de bulunan Refet Bele, ilk günden başlıyarak Mus­
tafa Kemal ile kader ve fikir birliği yapmış, Konya'
da patlak veren Delibaş İsyanını sür'atle bastırmış,
Milli Mücadelenin zaferle neticelenmesinden sonra,
Ankara'nın ilk temsilcisi olarak İstanbul'a gönderil­
miş, içten gelen eşsiz ve heyecanlı tezahüratla kar­
şı lanmıştı.
C44l Burada ismi geçenlerin herbiri Milli Mü­
cadelenin, ön saflarında başarılı liderler olma maz­
hariyetine ulaşmışlardır.
C45l Refet Bele, Ata ile beraber Samsun'a gi­
dişini anlatıypr. Cumhuriyet Gazetesi. 19 Mayıs 1963,
S . 2.
C46l Bunlar hakkında etraflı bilgi edinmek için
bakınız, Sabahattin Selek : Anadolu İhtilali, İstan­
bul 1963, sahife 203 ve sonrası.
C47l Sabahattin Selek. op. cit., 98-99 da Kuvayı
Milliye'nin hedeflerini, bünye özelliklerini ciddi bir
l 54 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECiLiK

tetkik ve tahlil süzgecinden geçinnektedr. Müellife


göre, Kuvayı Milliye Müfrezeleri, başlıca şu unsur­
lardan terekküp etmektedirler :
ı - Dağda· gezen eşkiya ve zeybekler; 2 - As­
ker kaçakları; 3 - Suç işleyip adaletten kaçan­
lar; 4 - Hapishanelerden boşaltılan suçlular ve
sanıklar; 5 Soyguna, vurguna hevesli macera­
-

cılar; 6 - Bastırılan Milli Mücadeleye karşıt


hareket ve olaylara katılıp da. affa uğrama
ümit ve amacıyla sonradan Kuvayı Milliyç'ye
sığınmış kimseler; 7 - Askerlik ödevlerini yap­
ma durumunda olup da, askeri ve milli haysi­
yete hitap edilerek veya mahalli seferberlik ilan
edilerek köylerden, kasabalardan toplanan mü­
kellefler; B Gerçekten milli ve ' atani duygu­
-

larla, başka bir emel gözetmeksizin mücadeleye


katılan gönüllüler.
(48) Demirci Mehmet Efe'nin özellikle Deniz­
li'deki icaraatı; şahsi düşmanlıklar kazanması sonu­
cunu doğurduğu cihetle her an tedbirli ve muhafa­
zalı hareket etme zorunda kalmıştır. 1955 de bir
Cumhuriyet muhabiriyle görüş�n Efe, Milli Müca­
deledeki şiddet hareketlerinin gerekçesini şu sade
sözlerle ifade etmişti : ·Bir memleket, ya ilim, ya da
zulüm ile idare olunur. Biz ilim sahibi olmadığı­
mız için, zulüm ile idare zorunda idik.·
(49) Yukarıda bahsi ' geçen Eskişehir ziyaretin­
c!e Ethem Bey, Bursa'nın Yunanlılar tarafından iş­
galinden kaçıp, bir bakkal dükkanında müşahade­
lerini anlatan bir arabacının, bozgunculuk yaptığı
gerekçesiyle, olaydan bir saat sonra idamına karar
Yermişti. Arabacı , çarşıdaki bir armut ağacına asıl-

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 1 55
mıştır. Ertesi gün, Çarşı Camii civarında alaca ka­
ı anlıkta bir Eskişehirli'nin saatini gasbeden bir çe­
t1: mensubu da, aynı akibete uğramıştır. Çerkes Et­
hem'in Yunanlılara iltihakmdan sonra, ağaç halk
tarafından kesilmiştir.
C50l Bir defasında yazarın bir Rüşdiye öğren­
cisi olarak okuduğu mektebi ziyaret eden Ethem
Bey için Musiki Hocamız merhum İzmirli İsmail Züh­
tü Bey'in bestelediği bir şarkıdan hatırımda kalan
iki cümle Kuvay-i Seyyare Umum Kumandanının
o günlerde mazhar olduğu büyük prestiji anlatma­

�a yeter :
·Garbı, cihanı yerinden oynattı
Kahraman Ethem cihadın senin.•

C5ll Nutuk. op. cit., S. 378.


C52l Mustafa Kemal Paşa, 1931 yılına kadar,
Anadolu İhtilalini, ·Milli Mücadele· terimiyle ifade
ermiştir. Ancak, 1924 de hukuk öğreniminde yeni­
leşmeye öncü olmak üzere kurulan Ankara Hukuk
Mektebi Chalen Hukuk Fakültesil ders programın­
da Mahmut Esat Bozkurt tarafından okutulan .thti­
lfıller Tarihi· nin yer alması, Atatiırk'ün telkini ile
olmuştur. İstanbul Üniversitesinin 1933 reformun­
ca bütün Fakülteler ve yüksek okullar için ihdas
Pdilen ·İnkilap Tarihi Kürsüsü· nde Atatürk adına
Recep Peker, Yusuf Kemal Tengirşek, Hikmet Ba­
yur ve Mahmut Esat Bozkurt'tan 1934 den itibaren
İnkılabın çeşitli yönlerini okutmuşlardır. Aynı ta­
r;hte Doçenti olarak birlikte çalışmaya başladığımız
Bozkurt; İnkılap terimini beğenmediği için, ·Türk
ihtilali• veya ·Atatürk. İhtilali· dediği kurtuluş ha-
Levent Şahverdi Arşivi
1 56 MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK

reketinin hukuki yönünü konu olarak almıştı. Son­


radan ·İhtilal• i ·Devrim• olarak değiştirdi. Bugün
dersin resmi adı ·Türk İnkılabı Tarihi ve Cumhuri­
yet Rejimi• dir.
C53l İstifanın metni için bakınız : Yavuz Aba­
dan, Türk İnkılabı Tarihi Notları, Ankara, Ulus Ba­
sımevi, 1951, S. 54-55.
C54l Nutuk. op. cit., S. 121.
C55l Sabahattin Selek : Anadolu İhtilali. op. cit. ,
S. 97.
C56l Temsil Heyetine başta Başkan Mustafa
Kemal olmak üzere seçilen 15 kişinin listesi için ba­
kınız : Sabahattin Selek. S. 244.
C57l Manda meselesinin t :ıfsilıitı ve taraftar-·
!arının müdafaaları için bakınız : Nutuk. op. cit., S.
67-82. Ayrıca Yavuz Abadan, op. cit., S. 57-6 1 .
( 58 ) Sivas Kongresine katılan delegeler için
bakınız : Sabahattin Selek; Anadolu İhtilali. op. cit.,
e . 238.

C59l Bu hususta etraflı bilgi için bakınız : Ali


Fuat Cebesoy, Mllli Mücadele Hatıraları. İstanbul,
1953. S. 87-89. Akdes Nimet Kurat : Sivas Kongresi
' e Amerika'h Gazeteci, Edgar Louis Browne, Son
Çağ Dergisi, 1963, sayı : 14, S. 8-9.
(60) Bugün 200.000 e yakın kişiyi barındıran Es­
kişehir vilılyet merkezi, o zaman 17.000 nüfuslu Kü­
tahya vilayetine bağlı bir mutaşamfhktı. Adına
sancak da denen ve halen kaldırılmış bulunan mu­
tasarrıflık, il ve ilçe arasında bir idari kademe idi.
(611 Hacı Veli Efendi, dürüstlüğü ile tanınmış,
deri ticareti ile uğraşan enerjik bir şahsiyetti . ·Bay­
raktar• unvanını, İkinci Meşrutiyet devrinde İttihat

Levent Şahverdi Arşivi


MUSTAFA KEMAL VE ÇETECILIK 1 57

ve Terakkiye karşı isyan bayrağını kaldırmış olma­


sından almıştı. Uzun süre Sinop'ta menfa hayatı ya­
şayan merhum, İngiliz işgali sırasında Eskişehir'de
Belediye Reisliği görevini üzerine almıştı_ Hürriyet
va İtilaf Fırkasına mensup olması sebebiyle lngiliz­
lerin kuşkulanmadıkları Hacı Veli efendi, oğlu Hü­
S{·yin beyi, Sivas Kongresine temsilci olarak gön­
dermiş, sonradan birinci Büyük Millet Meclisine üye
seçilmiş, gerçek bir vatanseverdir.
(62) Eskişehlr'in istirdadından sonra Ali Fuat
Paşa'nın unvanı, ·Garp Cephesi Kumandanlığı• na
çevrilmişti.
(63) 1943 yılında Ali Fuat Paşa ile Büyük Mil­
let Meclisinde Eskişehir Milletvekili olarak karşıla­
şıp yeniden tanıştığımız zaman, 24 yıl önce Esıdşe­
hir istasyonunda kendini karşılayan öğrenci safının
önünde yer aldığımı hatırlaması, çok kuvvetli dik­
kat ve hafızasının şaşmaz belgesidir.
(64) Anzavur'un hayatı ve biyografisi hakkın­
da sıhhatli ve ilgi çekici bilgiler için bakınız : Züh­
tü Güven, Anzavur İsyanı. İstanbul, Aydınlık Mat­
baası, 1948. Sahifo 40 ve sonrası.
(65) Zühtü Güven. op. cit., S. 138-143.
166) Suphi Paşa bu harekete katılmasının sebe­
bini, ·Mustafa Kemal'e yenilmek için bu işe giriş­
tim, • gerekçesi ile izah eden, Atatürk'ün sevip say­
dığı bir subaydı.
(67) Sabahattin Selek : ·Karşı lhtilıilin Bastırıl­
ması• başlığı altında bahsi geçen isyanların vesika­
lara dayanan bir tahlilini yapmaktadır. Op. cit., S.
299-307.

Levent Şahverdi Arşivi


İÇİNDEKİLER

KONUYA GİRİŞ 5

BİRİNCİ BÖLÜM
A - Anadolu ihtilali ve Gerllla . . 23
B - Hürriyet Mücadelesine Hazırlık 29
1. Şam - Şemiskin Macerası 32
2. Havran'da Talan . 36
3. Vatan ve Hürriyet 40
c - ı 9os inkılabı 44
1. Mukaddes Tabanca 46
2. İnkılab ve Ötesi . 49
3. M . Kemal Trablus'ta 55
4. Bingazi'de .. . . 65
5. Bingazi'ye Yöneliş 70
6. İtalyanlara Karşı Gerilla 72
7. Birinci Dünya Savaşı . 82
İKİNCİ BÖLÜM
A - Milli Mücadelede Gerilla 85
1. Samsuna Çıkış Hazırlıkları 89
Levent Şahverdi Arşivi
2. İstanbul'da Temaslar 92
3. Anadolu Yolunda 97
B - Kuvay-i Milliye 101
C - Kongreler 111
1. Erzurum Kongresi 1 15
2. Sivas Kongresi . 1 17
3. Eskişehir'in İstirdadı 1 22
D - İç İsyanlara Karşı «Gerilla» 1 30
1. Anzavur İsyanı . 131
2. Bolu - Düzce İsyanı 1 33
3. Hilafet Ordusu . 1 34
4. Y enihan İsyanı . 1 35
5. Yozgat İsyanı 1 35
6. Konya İsyanı 1 36
SONUÇ 1 38

Levent Şahverdi Arşivi


Levent Şahverdi Arşivi

You might also like