You are on page 1of 341

YAHUDİLER

--VE --

MODERN
KAPiTALiZM

WERNER SOMBART
YAHUDİLER VE MODERN KAPİTALİZM
YAHUDİLER VE MODERN KAPİTALİZM

Werner Sombart

Tercüme
Sabri Gürses
KÜRE YAYINLARI/ 173. Kitap
Düsünce 10

Yahudiler ve Modern Kapitalizm


Orlginally reference from
The Jews ond Modern Copitolism

Wemer Sombart

Tercüme Sabri Gürses

© Martine Fine Books Publication, 2015


Türkçe yayım hakları
© Küre Yayınları, 2016
Çeviri eser
© Sabri Gürses

Yayın Hazırlık Mehmet Sabri Akgönül

Birinci Basım Ekim 2016

ISBN 978-605·9125-40-6
TC Kültür ve Turizm Bakanlıgı
Sertifika no: 15813

Kapak Zahid Yıldırım


Tasarım Uygulama Sibel Yalcın
Baskı/Senyıldız Matbaacılık
Sertifika na: 11964
Gümüşsuyu Cad. lsık San. Slt.
Na: 19/C 102 Tapkapı/lstanbul
Tel 0212 483 47 91

KORE YAYINLARI
Vefa Cad. No: 48 Kat: 3
Fatih / lstanbul
Tel 0212 520 66 41·42
Faks 0212 520 74 oo
www.kureyayinlari.com
kure@kureyayinlari.com
facebook. cam/kureyayinla ri
twltter.com /kureyayinlari
İCİNDEKİLER

Birinci Kısım
Yahudilerin Modern Ekonomik Yaşama Katkısı 7
Birinci Bölüm: Giriş 9
İkinci Bölüm: Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yasamın
Merkezinin Yer Değiştirmesi 17
Üçüncü Bölüm: Uluslararası Ticaretin Hızlanması 31
Dördüncü Bölüm: Modern Sömürgelerin Kurulusu 37
Besinci Bölüm: Modern Devletin Kurulusu 57
Altıncı Bölüm: Ekonomik Yasamda Ticaretin Hakimiyeti 69
Yedinci Bölüm: Ekonomik Yasamda Kapitalist Bir Bakış Acısının
Ortaya Cıkması 117

İkinci Kısım
Yahudilerin ModernKapitalizme Yönelik Yetenekleri 151
Sekizinci Bölüm: Sorun 153
Dokuzuncu Bölüm: Kapitalist Girişimci Nedir? 157
Onuncu Bölüm: Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği İçin
Nesnel Koşullar 163
Onbirinci Bölüm: Ekonomik Yasamda Yahudi Dininin Önemi 181
Onikinci Bölüm: Yahudi Karakteristikleri 233

Üçüncü Kısım
Yahudi DehasınınKökeni 255
Onücüncü Bölüm: Irk Sorunu 257
Ondördüncü Bölüm: Yahudi Halkının Basından Geçenler 293

Kaynakça 317
Dizin 333
Kitapta Yer Alan Kısaltmalar

Monatsschrift Monatsschrift für Geschichte und Wissenschaft


des Judentums.
J.Q.R. Jewish Quarterly Review.
Z.D.S.]. Zeitschrift für Demographic und Statistik der
Juden.
R.E.]. Revue des Etudes Juives.
Birinci Kısım
Yahudilerin Modern Ekonomik Yasama Katkısı
1
ı Birinci Bölüm
Giriş

Herhangi bir halk grubunun belli bir ekonomik örgütlenme bi­


çimine ne ölçüde katılmış olduğunu keşfetmek üzere iki yöntem
kullanılabilir. Biri istatistik; diğeri soykütüksel olarak adlandırıla­
bilir. İlki aracılığıyla bazı ekonomik etkinliklerde yer alan kişilerin
(sözgelimi belli bir ülkeyle ticaret yapanlar ya da belli bir sanayiyi
kuranlar) gerçek sayısını saptamaya çalışabilir ve sonra ilgilendi­
ğimiz grubun üyelerinin ne oranda temsil edildiğini hesaplaya­
biliriz. İstatistik yöntemin birçok üstünlüğü olduğuna kuşku yok.
Diyelim, yabancıların ya da Yahudilerin herhangi bir ticaret dalı
için taşıdığı görece önemin oldukça açık bir kavranışı, eğer bu
dalla uğraşan bütün kişilerin yüzde 50 ya da 75'inin bahsedilen
birinci ya da ikinci kategoriye girdiğini gerçek sayılarla göstere­
bilirsek bir anda zenginleşecektir. İstatistik bilgi sadece kişilerin
sayısı olarak değil (harcanan sermaye, üretilen malların niceliği,
iş hacmi vb. gibi) birkaç çarpıcı ekonomik etkeni de kapsayacak
şekilde karşımıza çıkarsa bu özellikle dikkat çekici olacaktır. Öy­
leyse, bizim önümüze koyduğumuza benzer sorular için istatistik
yöntemi uygulamak yararlı olacaktır. Ama diğer yandan kısa süre
içinde sadece onun yardımıyla tam bir çözüme ulaşılamayacağı
anlaşılacaktır. Öncelikle, en iyi istatistik bile bize her şeyi anla­
tamaz; hatta genellikle keşfetmeye çalıştığımız şeyin en önemli
yanını ihmal eder. İstatistikler güçlü bireyselliklerin ne insan ya­
şamında ne ekonomide ortaya koyduğu dinamik etkiler konusun-
da bir şey söylemez -bu etkiler yakın çevrelerinin sınırlarının çok

9
ı
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

ötesine uzanan sonuçlara sahiptir. Herhangi bir tikel gelişimin


genel eğilimi için taşıdıkları gerçek önem herhangi bir sayılar kü­
mesinin ortaya koyacağından çok daha büyüktür. Bu yüzden ista­
tistik yöntem başka yöntemlerle desteklenmelidir.
Ama dahası var. İstatistik yöntem, bilgi yetersizliğine bağlı ola­
rak, her zaman yararlı olamaz. Herhangi bir sanayi ya da ticaretle
uğraşanların sayısını kaydeden ve onların nüfusun geri kalanıyla
olan görece ilişkisini gösteren sayılara sahip olmamız gerçekten
talihli bir tesadüftür.
Ama bu türden bir istatistik çalışma, geniş ölçekte, gerçekten
de sadece modern ve gelecek dönemlerin olasılığıdır. O zaman
bile araştırmacının yolu güçlüklerle doludur. Yine de, üyeleriy­
le ilgili olarak Yahudi toplulukları tarafından yapılan değerlen­
dirmelerle de birlikte, çeşitli kaynakların dikkatli bir incelenişi
verimli sonuçlara yol açabilir. Bu kitabın bu türden çalışmaları
heveslendireceğini umuyorum; bugün için gerçekten yararlı olan
bir çalışma vardır, Viyana'dan Sigmund Mayr'ın soruşturması.
Demek her şey söylendikten sonra, anıştırmış olduğumuz, diğer
(soykütüksel) yöntem istatistiğin sonuçlarını desteklemek üzere
kullanılmalıdır.
Bu yöntem nedir? Bir halk grubunun (Yahudilerin) modern
ekonomik yaşamı ne ölçüde etkilediğini ya da etkilemiş olduğu­
nu keşfetmek istiyoruz -yani niteliksel ya da, dediğim gibi, dina­
mik önemlerini keşfetmek istiyoruz. Bunu en iyi şekilde modern
ekonomik yaşamımızı belirleyen belli niteliklerin ilk biçimlerine
Yahudilerle mi kavuştuğunu sorgulayarak yapabiliriz; yani bel­
li bir örgütlenme biçimi ilk kez Yahudiler tarafından mı ortaya
atılmıştı, yoksa herkes tarafından artık temel olarak kabul edilen
bazı ünlü iş ilkeleri Yahudi ruhunun özgül ifadesi midir. Bu zo­
runlu olarak ekonomik gelişmedeki etkenlerin tarih içindeki ilk
başlangıçlarına dek izlenmesini talep eder. Başka deyişle, modern
kapitalist sistemin çocukluğunu, ya da en azından modern biçi­
mini kazandığı çağı incelemeliyiz. Ama yalnız çocukluğu değil:
onun bütün tarihi dikkate alınmalıdır. Çünkü bütün bu zaman
boyunca, bugünlere dek, yeni öğeler sürekli kapitalizmin doku -
suna girmekte ve niteliklerirı:in görünümünü değiştirmektedir. Bu

110
Giriş 1

tür şeylerin göze çarptığı yerde hedefimiz bunların kimin etkisiy­


le olduğunu keşfetmektir. Genelde bu kolay olmayacaktır; bazen
olanaksız bile olacaktır ve burada uzmanın yardımına bilimsel
imgelemin koşması gerekir.
Göz ardı edilmemesi gereken bir şey daha var. Birçok kez eko­
nomik yaşamdaki temel bir fikir ya da yaratıcılıktan sorumlu olan
kişilerin onun yaratıcıları olmadığını görürüz (bu kelimeyi en dar
anlamıyla kullanıyoruz). Sık sık Yahudilerin yaratıcı güçten yok­
sun olduğu öne sürülmüştür; yalnız teknik değil ekonomik keşif­
ler de sadece Yahudi olmayanlar tarafından yapılmıştır ve Yahu­
diler hep başkalarının fikirlerini zekice işe yarar kılmayı başarmış­
tır. Ben bu genel görüşten bütünüyle uzak duruyorum. Yahudi
mucitlerle teknik bilimler ve de kesinlikle ekonomi alanlarında
karşılaşıyoruz, bu çalışmada bunu göstermeyi umuyorum. Ama
burada bahsettiğimiz iddia doğru bile olsa, Yahudilerin sahip ol­
dukları özgül özellikleri ekonomik yaşamın belli yönlerine aktar­
mış oldukları görüşüne karşı bir şey söylemeyecektir. Ekonomik
dünyada önemli olan şey icatçılar değil icatları uygulayanlardır:
fikirleri bulanlar değil (örn. kirala-satın al sistemi) onları günlük
yaşamda yararlı hale sokanlar.
Önümüze koyduğumuz soruna -Yahudilerin modern kapi­
talist sistemi inşa etme çalışmasındaki payı- devam etmeden
önce önemli bir noktayı daha belirtmemiz gerekiyor. Bu türden
özel bir çalışmada Yahudi etkisi aslında olduğundan daha bü­
yük görünebilir.
Bu çalışmamızın doğasına has bir şeydir, burada bütün so­
runa sadece tek bir bakış açısından bakılmaktadır. Eğer modern
ekonomik yaşam üzerinde mekanik icatların etkisini sorguluyor
olsaydık da aynı şey sözkonusu olacaktı: bir monografta bu etki
gerçekten olduğundan daha büyük görünür. Besbelli olsa da, bu
noktayı Yahudilerin oynadığı rolü abarttığım söylenmesin diye
belirtiyorum. Kuşkusuz yaşadığımız çağın ekonomik sistemi­
nin ortaya çıkmasına yardımcı olan başka birçok sebep vardır.
Anıerika'nın ve onun gümüş hazinelerinin keşfi olmaksızın, tek­
nik bilimlerin mekanik icatları olmaksızın, Avrupa milletlerinin
etnik özellikleri ve değişimleri olmaksızın, kapitalizm en az Ya-
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

hudiler olmasa olanaksız olacağı kadar olanaksız olacaktı. Ka­


pitalizmin uzun hikayesinde, Yahudi etkisi sadece bir bölümü
oluşturmaktadır. Onun diğerlerine olan göreceli önemini Modern
Kapitalizm kitabımın, yakın zamanda hazırlamayı umut ettiğim
yeni basımında ortaya koyacağım. Bu uyarının, uzman olmayan
okura Yahudilerin modern ekonomik yaşam üzerindeki etkisinin
uygun bir değerlendirmesini sağlayacağına inanıyorum. Ama bu­
nun da bir başkasıyla birlikte ele alınması gerekir. Eğer bir yan-
dan belli bir müsamaha gösteriyorsak, çalışmalarımız Yahudilere
ekonomik işlerde aşırı bir ağırlık veriyor gibi görünecek oluyorsa,
diğer yandan, katkıları genellikle inandığımızdan çok daha bü­
yüktür. Çünkü bütün malzeme mevcut olmadığı için, araştırma­
larımız sorunun sadece bir kısmını ele alabilmektedir. Bugün o ya
da bu sanayinin temellerini atan, o ya da bu ticaret dalını kuran,
ilk olarak o ya da bu iş ilkesini benimseyen birey ya da gruplarla
ilgili kim belirli bir şeyler biliyor? Üstelik bu öncülerin adını ke­
sin olarak söyleyebilsek bile, bir sonraki soru öne çıkıyor, Yahudi
miydiler değil miydiler? Yahudiler, yani Yahudilik inancına sahip
olan halkın üyeleri. Herhalde bu tanımda kasten ırk niteliklerine
yönelik herhangi bir göndermeye yer vermesem de, dinsel toplu­
luklarından çekilmiş olan Yahudilerin ve hatta böyle kimselerin
torunlarının, tarihsel olarak Yahudi kaldığı bellidir. Bu da akılda
tutulmalıdır, çünkü modern ekonomik yaşamda Yahudi etkisi­
ni belirlemeye kalktığımız zaman, aslında Yahudi olan kimseler
tekrar tekrar sahneye Hıristiyan olarak çıkmaktadır. Onlar ya da
babaları vaftiz edilmiştir, hepsi bu. Yahudilerin çoğunun çağ­
lar boyunca inançlarını değiştirmiş olduğu varsayımı abartılmış
değildir. Erken Ortaçağdan bildiklerimiz vardır; italya'da 7. ve 8.
yüzyıllar; aynı dönemde İspanya ve Meroving krallıkları ve o za­
mandan bu yana onları bütün Hıristiyan milletler arasında gör­
mekteyiz. Gerçekten de 19. yüzyılın son çeyreğinde geniş ölçekli
vaftizler sürekli oluyordu. Ama sadece son yirmi ya da otuz yıl
için güvenilir rakamlara sahibiz ve bu yüzden Jacob Fromer'in 19.
yüzyılın yirmili yıllarının sonuna doğru Berlin Yahudilerinin ne­
redeyse yarısının Hıristiyanlığa geçmiş olduğu ifadesinden kuşku
Giriş 1
duyma eğilimindeyim. 1 Münih'te Rabbi olan Dr. Wemer'in de,
kısa süre önce yaptığı bir konuşmada belirttiği, Berlin'de toplam
120,000 Yahudinin vaftiz olduğu görüşü de aynı ölçüde olasılık dı­
şıdır. Elimizde bulunan en güvenilir rakamlar bu türden bir şeyi
söylememektedir. Bunlara göre, din değiştirmenin büyük ölçekte
görüldüğü dönem doksanlı yıllardı ve en yüksek oran bile l.28'i
(1905 yılında) aşmamıştı, buna karşın ortalama yıllık ortalama
oran (1895 yılından beri) 1 idi.
Yine de, 1873 ila 1906 arasında Berlin'de Hıristiyanlığa geçen
Yahudilerin sayısı az değildi; bu sayı kesin olarak 1869'du.2 Din
değiştirme eğilimi Avusturya Yahudileri arasında, özellikle Viya­
na'dakiler arasında daha güçlüdür. Bugün için, bu şehirdeki beş
altı yüz Yahudi her yıl inançlarından vazgeçmektedir ve 1868'den
1908'e dek bu sayı 9085'e ulaşmıştır. Süreç ağır ağır ilerlemekte­
dir; 1868 ila 1879 yılları arasında her 1200 Yahudi arasında yıllık
olarak bir vaftiz görülüyordu; 1880 ila 1889 arası dönemde bu 420-
430'da bir Yahudiye ilerledi; 1890 ila 1903 arasındaki dönemdeyse
260-270'de bire varmıştı.3
Ama din değiştiren Yahudiler çağımızın ekonomik gelişimi
üzerindeki etkilerini tahmin etmeyi güçleştiren tek grup değildir.
Aynı şeyin geçerli olduğu başkaları da vardır. Hıristiyan aileler­
le evlilik yoluyla kaynaşan Yahudileri ve en azından isim olarak
Yahudi olmaktan çıksalar bile, Yahudi özelliklerini korumuş ol­
ması gereken kimseleri kastetmiyorum. Tarihte de önemli bir rol
oynamış olan ve her yüzyılda karşımıza çıkan gizli Yahudiler var
aklımda. Bunlar bazı dönemlerde Yahudiliğin oldukça büyük bir
kesimini oluşturuyorlardı. Ama Yahudi olmayan tavırları çağdaş­
ları tarafından öyle harika biçimde destekleniyordu ki Hıristiyan
ya da Müslüman olarak anıldılar. Sözgelimi, 15. ve 16. yüzyıl­
lardaki, başlangıçta ispanya ve Portekiz'den gelmiş olan Güney
Fransa Yahudilerini biliyoruz (ve tanım her yerdeki Marannolar

••••
1 Jakob Fromer, Das Wesen des Judentums (1905), s. 144. Alıntı yapılan
kaynak belirtilmiyor.
2 Zeitschrift für Demographie und Statistik der Juden [Z.D.S.J.] iii., 140,
145.
3 J. Thon, "Tautbewegung der Juden in Oesterreich," Z.D.S.J., iv., 6.

13 �I
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

için geçerlidir): "Katolikliğin her türlü dış biçimlerini uyguladılar;


doğumları, evlilikleri ve ölümleri kilise defterlerine geçti ve vaf­
tiz, evlilik ve yağ sürme4 törenleri yaptırdılar. Hatta bazıları rahip
oldu. "5 Ticari şirketlerin, sanayi girişimlerinin ve benzerlerinin
raporlarında Yahudi olarak görünmelerine şaşmamak lazım. Bazı
tarihçiler bugün bile İspanyol ya da Portekiz "göçmenlerinin" ya­
rarlı etkisinden takdir dolu biçimde bahsediyor. Gizli Yahudiler
de ırksal kökenlerini, Yahudilik tarihi alanında uzman olanların
belli bir ailenin Yahudi olup olmadığından hala kuşku duyabil­
mesine yol açacak kadar ustalıkla gizlemişlerdir. 6 Hıristiyan adları
aldıkları durumlarda, belirsizlik daha da büyüktür. 17. yüzyıl Pro­
testan mültecileri arasında çok sayıda Yahudi olmuş olmalı. Genel
nedenler bu varsayımı haklı çıkaracaktır, ama Huguenotlar ara­
sında bulunan sayısız Yahudi adını dikkate alacak olursak olasılık
gerçekten de çok güçlü olmaktadır.7
Son olarak, sorgulamamız 1848'den önce, dönemlerinin eko­
nomik yaşamında etkin rol almış olan, ama otoritelerce bilinme­
yen bütün Yahudileri değerlendirmeye alamayacaktır. Yasalar
Yahudileri mesleklerini yerine getirmekten men etmektedir. Bu
yüzden bunu ya kurgusal bir Hıristiyan ismi altında ya da "ayrıca­
lıklı" bir Yahudinin himayesinde yapmaya zorunlu kalmaktaydı­
lar, yoksa yasadan kaçmak üzere başka bir hileye başvurmak zo­
runda kalıyorlardı. Güvenilir otoriteler birçok kasabada bu şekilde
gizlice yaşayan Yahudilerin sayısının aşırı büyük olması gerektiği
fikrindedir.
Sözgelimi 19. yüzyılın kırklı yıllarında, ılımlı bir tahminle, en
az 12.000 Yahudinin Viyana'da bulunduğu söylenmektedir. Top­
tan tekstil ticareti o sırada zaten onların elindeydi ve şehrin mer­
kezindeki bütün bölge Yahudi dükkanlarıyla doluydu. Ama 1845
yılının resmi tüccar listesi ek olarak sadece altmış üç Yahudinin
••••
4 Katoliklerde ölmek üzere olan kişinin bedenine kutsal yağ sürülmekte-
dir. (çev.)
5 Theophile Malvezin, Histoiredesfuifsl Bordeaux (1875), s. 105.
6 Örneğin, Lucien Wolf, "Jessurun Family," Jewish Quarterly Review
[J.Q.R.J.] i. (1889), 439.
7 Örneğin, B. C. Weiss, Histoire des refugees protest, i. (1853), s. 164, 377,
379, 383; ii., 5.

14
Giriş

ismini içeriyordu, bunlar "hoşgörülen Yahudi tüccarlar" olarak


betimlenmişti ve sınırlı sayıda mal satmalarına izin verilmişti.8
Bu kadar yeter. Demek istediğim şey, birçok ve çeşitli neden -
lerle, bahsedildiğini duyduğumuz Yahudilerin sayısı gerçekten
var olanlardan daha az olduğuydu. Okur bu yüzden Yahudilerin
modern ekonomik yaşamın dokusuna katkısının, zorunlu olarak,
gerçekte olduğundan daha küçük görüneceğini akılda tutmalıdır.
Bu katkının ne olduğunu göstermeye çalışacağız şimdi.

••••
8 Sigmund Mayer, Die ökonomische Entwicklung der Wiener Juden, s. 7.

15
1
1 İ ki n c i Bölüm
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yasamın
Merkezinin Yer Değiştirmesi

Modern ekonomik yaşamın büyümesinin en önemli olgula­


rından biri ekonomik etkinliğin merkezinin Güney Avrupa millet­
lerinden (İtalyanlar, İspanyollar ve Portekizler ki, bunlarla birlikte
bazı Güney Alman toprakları da anılmalı) Kuzey Batıdakilere geç­
mesidir: Hollandalılara, Fransızlara, İngiliz ve Kuzey Almanlara.
Bu süreç içindeki çığır açıcı olay Hollanda'nın aniden zengin­
leşmesiydi ve bu da Fransa ve lngiltere'nin ekonomik olanakları­
nın gelişimi için bir itki oldu. 17. yüzyıl boyunca Kuzey Batı Av­
rupa milletlerinin felsefi spekülatörleri ve pratik politikacılarının
tek bir hedefi vardı: ticaret, sanayi, gemicilik ve sömürgecilikte
Hollanda'yı taklit etmek. Bu bilinen olgunun en gülünç açıklama­
ları tarihçiler tarafından verilmiştir. Örneğin, İspanya, Portekiz,
İtalya ve Güney Alman şehir devletlerinin ekonomik çöküşe git­
mesinin nedeninin Amerika'nın ve Hindistan'ın doğusuna giden
yeni bir yolun keşfi olduğu söylenmiştir; aynı nedenin Levant tica­
reti hacmini azalttığı ve bu yüzden de buna bağlı olan İtalyan tica­
ret şehirlerini yerlerinden ettiği de söylenmiştir. Ama bu açıklama
hiçbir şekilde tatmin edici değil. Öncelikle, Levant ticareti üstün­
lüğünü 17. ve 18. yüzyıllar boyunca korudu ve bu dönem sırasın­
da Fransa'nın güneyindeki denizci şehirlerle, Hamburg'un refahı
bununla yakında bağlantılıydı. İkincisi, aralarında Venedik'in de
bulunduğu, 17. yüzyılda bütün önemlerini kaybetmiş olan bir dizi

17
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

İtalyan şehri 16. yüzyılda Levant ticaretine büyük ölçüde katıl-


dı ve bu olay ticaret rotasının ihmal edilmesine rağmen oldu.
15. yüzyıla dek öncü bir rol oynamış olan milletlerin (İtalyan­
lar, İspanyollar, Portekizliler) Amerika ve Doğu Hint Adaları'yla
kurulan yeni ticari ilişkilerden neden sıkıntı çekmesi gerektiği­
ni, ya da neden Fransız, İngiliz ve Hollandalılara kıyasla coğrafi
konumlarından dolayı sıkıntı yaşayacaklarını anlamak bir par­
ça güç olmaktadır. Sanki Cenova'dan Amerika ya da Batı Hint
Adaları'na giden yol Amsterdam, Londra ya da Hamburg'dan
gidenden farklıymış gibi! Sanki İspanyol ve Portekiz limanla­
rı bu yeni topraklara en yakın limanlar değilmiş gibi -hem de
İtalyan ve Portekizliler tarafından keşfedilmiş ve Portekiz ve İs­
panyollar tarafından el konulmuş olan bu topraklara.! Sıkça öne
sürülen bir başka sebep de aynı ölçüde ikna edicilikten uzaktır.
Kuzey-Batı Avrupa ülkelerinin güçlü biçimde birleşmiş devletler
olduğu, Almanya'yla İtalya'nınsa birleşmemiş olduğu ve buna
bağlı olarak ilk devletlerin ikincilere göre daha güçlü bir konum
edinebildiği öne sürülmektedir. Burada da, hayretle 16. yüz­
yılda güçlü Adriyatik Kraliçesi'nin 17. yüzyıldaki Yedi Denizler
Kraliçesi'nden daha güçsüz bir devlet olup olmadığını sorarız?
Ve II. Filip'in imparatorluğu güç ve şan açısından zamanının
bütün krallıklarından üstün değil miydi? Dahası, neden Alman­
ya politik bozulma halinde olduğu halde, Hamburg ya da Frank­
furt-Main gibi şehirlerinden bazısı, 1 7 ve 18. yüzyıllarda, Fransız
ya da İngiliz şehirlerinden çok azının rekabet edebildiği türden
yüksek bir gelişme seviyesine erişmişti? Burası sorunu bütün
çok yönlülüğüyle ele almanın yeri değil. Andığımız sonuçlara
katkıda bulunan çok sayıda sebep vardır.
Ama bizim sorunumuz açısından atlanmaması gereken bir
olasılık vardır ki, bana göre, en ciddi değerlendirmeyi hak et­
mektedir ve bildiğim kadarıyla, daha üzerine düşünülmemiş­
tir. Ekonomik merkezin Güney'den Kuzey Avrupa'ya kaymasını
Yahudilerin yer değiştirmeleriyle bağlantılandıramaz mıyız?
Bunu ima etmek bile başka türlü yarı karanlıkta kalan o günleri
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yaşamın Merkezinin Yer Değiştirmesi ,

bir anda ışığa boğmaktadır. Gerçekten de bir yandan Yahudilerin


yer değiştirme ve yerleşmeleriyle, diğer yandan farklı halkların
ve devletlerin ekonomik altüst oluşları arasındaki bir koşutluğun
daha önce gözlenmemiş oluşu gerçekten şaşırtıcıdır. İsrail Avru­
pa üzerinden güneş gibi geçer: onun gelişiyle yeni bir yaşam pat­
lak verir; onun gidişiyle her şey çürüyüp gider. Yahudi halkının
15. yüzyıldan bu yana değişen talihlerinin kısa bir özeti bu iddia­
ya destek sağlayacaktır.
Hatırlanacak ilk olay, dünya ölçeğinde bir olay olan Yahudile­
rin lspanya'dan (1492) ve Portekiz'den (1495 ve 1497) sürülmesi­
dir. Kolomb Amerika'yı keşfetmek üzere Palos'tan yelken açma­
dan bir gün önce (3 Ağustos 1492) 300.000 Yahudinin Ispanya'dan
Navarre, Fransa, Portekiz ve Doğu'ya göç etmiş olduğu; ya da
Vasco da Gama Doğu Hint Adaları'na giden deniz geçidini arayıp
bulduğu sırada, Yahudilerin Pirene Yarım Adasının diğer kısımla­
rından kovulduğu unutulmamalıdır. 1

....
1 Farklı topraklara dağılmış bulunan Yahudilerin sayısını belirlemek ola­
naksızdır. Bunu yapma yönünde girişimler olmuş, fakat sonuçlar var­
sayımdan öteye gitmemiştir. Bunlar arasında herhalde en iyisi şurada
bulunmaktadır: I. Loeb, "Le nombre des Juifs de Castile et d'Espagne
au moyen age", Revue des Etudes]uives, xiv. (1887), s. 161. Loeb hesap­
larının büyük kısmını günümüzde farklı yerlerde yaşayan Yahudilerin
sayısına dayandırmaktadır. Buna rağmen araştırmalarının sonuçla­
rını burada vereceğim. Ona göre İspanya ve Portekiz'de 1492 yılında
235.00 Yahudi bulunmaktadır. Bu sayı iki yüzyıl kadar neredeyse sabit
kalmıştır. Bu toplamın içinde 160.000 kişi Castille'de (Endülüs, Grana­
da vb.), 30.000 kişiyse Navarre'de yaşamaktaydı. Bütün bu Yahudilere
ne oldu? Loeb 50.000'inin vaftiz edildiğini, 20.000'inin sürgün sonucu
ortadan kaybolduğunu ve 165.000'inin şu şekilde göç ettiğini söyle­
mektedir: Türkiye'ye 90.000, Mısır ve Tripoli'ye 2.000, Cezayir' e 10.000,
Morokko'ya 20.000, Fransa'ya 3.000, İtalya'ya 9.000, Hollanda, Ham­
burg, İngiltere ve İskandinavya'ya 25.000, Amerika'ya 5.000 ve çeşiktli
başka ülkelere 1.000 kişi.
Bu rakamlara ek olarak bilgili bir Venedik Büyükelçisinin raporunu
alıntılayayım: "Si giudica in Castilia ed in altre province di Spagna il
terzo esser Marrani un terzo dico di coloro ehe sona cittadini e mer­
canti perche il populo minuto e vero cristiano, e cosi la maggior parte
delli grandi." Vicenzo Querini (1506) akt. Alberi, Rel. degliAmb., Series
I, cilt L, s. 29.

19 �
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Önem açısından aynı ölçüde uğursuz olan bu iki olayın (yeni


kıtaların açılması ve Yahudi halkının dağıtılmasındaki en şiddet­
li patlamalar) birbirine tesadüf etmesi kaderin dikkat çekici bir
cilvesidir. Ama Yahudilerin Pireneler Yarım Adasından sürülme­
si oradaki tarihlerini tamamıyla sona erdirmedi. Sayısız Yahudi
sözde-Hıristiyan olarak (Marannolar) geride kaldı ve ancak Engi­
zisyondan sonra, il. Filip'in döneminden başlayarak, Yahudilerin
doğdukları toprakları terk etmeye zorlanmaları gitgide acımasız
bir hal aldı. 2 Bunu izleyen yüzyıllarda ve özellikle 16. yüzyılın so­
nuna doğru, İspanya ve Portekiz Yahudileri başka ülkelere yerleş­
mişti. Pirene Yarım Adasının ekonomik zenginliğinin çöküşü bu
dönemde kesinleşti.
15. yüzyılla birlikte Yahudilerin Alman ticaret şehirlerinden
kovulması gerçekleşti: Köln (1424-5), Ausburg (1439-40), Strass­
burg (1438), Erfurt (1458), Nuremberg (1498-9), Ulm (1499) ve
Ratisbon (1519). Aynı yazgı onları 16. yüzyılda bir dizi İtalyan
şehrinde de karşıladı. Sicilya'dan (1492), Napoli' den (1540- 1) , Ce­
nova ve Venedik'ten (1550) kovuldular. Burada ayrıca ekonomik
çöküş ve Yahudi göçü tarih olarak da çakıştı. Diğer yandan, bazı
durumlarda oldukça beklenmedik olan, mültecilerin kaçtığı ülke
ve kentlerin ekonomik önem artışı İspanyol Yahudilerinin ilk or­
taya çıkışından itibaren tarihlendirilmelidir. Bunun iyi bir örneği,
16. yüzyılda ekonomik refah yaşayan birkaç İtalyan şehrinden biri
olan Leghorn'dur.3 Leghorn İtalya'ya ulaşan sürgünlerin çoğunun
hedefiydi. Almanya'da burası Yahudi yerleşimcileri kabul eden
Hamburg ve Frankfurt'tu. Burada değinmeye değer bir başka şey
de, 18. yüzyılda bütün Almanya'yı gezen dikkatli bir gezginin, İm­
paratorluğun eski şehirleri olan Ulm, Nuremberg, Augsburg, Ma­
yence ve Köln gibi şehirlerin hepsinin çöküş halinde olduğunu ve
sadece iki tanesinin, Frankfurt ve Hamburg'un eski görkemlerini

2 Marannoların Portekiz' deki kaderi için bkz. M. Kayserling, Geschichte


••••
der Juden in Portugal (1876), s. 84, 1 67. Diğer ayrıntılar için, J. H. Gott­
heil, " The Jews and the Spanish Inquisition," J.Q.R., xv. (1903), s. 182;
ElkanAdier, Auta da Fe andfew, age., xiii., xiv., xv. (Kısa süre önce kitap
olarak yayımlandı)
3 Krş. B. Sieveking, Genueser Firanzwesen, ii. (1899) , s. 167 ve Schudt, Jü­
dische Merkwürdigkeiten, i. (1714) , s. 128.

20
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yaşamın Merkezinin Yer Değiştirmesi �

korumayı ve de günden güne artırmayı başardığını gözlemiş ol­


masıdır.4 Fransa'da 17 ve 18. yüzyıllarda yükselen şehirler Mar­
seilles, Bordeaux Rouen'di ve yine Yahudi sürgünlerin sığına­
ğıydı.5
Hollanda'ya gelince, burada 16. yüzyılın sonunda ani bir (ka­
pitalist anlamda) yukarı doğru ani bir gelişme olduğu bilinmek­
tedir. 1593 yılında Amsterdam' a ilk olarak Portekiz Marannoları
yerleşti ve çok geçmeden sayıları arttı. Amsterdam'daki ilk si­
nagog 1598 yılında açılmıştı ve 17. yüzyılın sonlarında birçok
Hollanda şehrinde Yahudi cemaatleri vardı. Amsterdam'da, 18.
....
4 15. ve 16. yüzyıllarda diğer Güney Alman kentlerinden sürülen­
Yahudilerin hedefi Frankfurt'tu (Main) . Fakat 17 ve 18. yüzyıllarda
Frankfurt'la Amsterdam arasındaki yakın ticari ilişkilerden anla­
şıldığı kadarıyla, Hollanda da bu kotaya bir şeyler katmış olmalı. S.
Bothe, Beitrdge zur Wirtschaftsund Socialgeschichte der Reichsstadt
Frankfurt (1906) , s. 70'e göre Frankfurt'taki Yahudilerin sayısı yirmi
katına çıkmıştır. 1 6 12'de 2800 kadardılar; 1709'da resmi sayım top­
lam 18.000'lik nüfus içinde 3019 sayısını vermektedir. Frankfurt'ta­
ki Yahudilerin kökeni konusunda, A. Dietz'in gayretkeş çalışması
Stammbuch der FrankfurterJuden: Geschichtliche Milteilımgen über
die Frankfurter jüdischen Familien von 1549-1849 (1907) sayesinde
oldukça yeterli bilgi sahibi bulunmaktayız. 1500'den önceki dönem
için bkz. Kari Bücher, Bevölkerung von Frankfurt am Main (1886), s.
526-601.
Hamburg'a Yahudiler önce (Katolikler olarak) 1577 ya da 1583 yılında
yerleştiler. Flanders, İtalya, Hollanda, İspanya ve Portekiz'den geldi­
ler ve Doğudan (Almanya'dan özellikle) göçmenler 17. yüzyılda gel­
meye başladı. Kont Galeazzo Gualdo Priorato'ya göre Hamburg'da,
Portekizli Yahudilerinkilerin yanında 40-50 kadar Alman- Yahudi evi
bulunmaktaydı. Bkz. Zeitschrift für Hamburgische Geschichte, ili., s.
1 40. Hamburg Yahudileri üzerine genel bir değerlendirme için bkz.
A. Feilehenfeld, "Die alteste Geschichte der deutschen Juden in Ham­
burg, " Monatsschriftfür Geschichte und Wissenschaft des Judentums,
cilt 43 ( 1899); ayrıca M. Grunwald, Portugiesengraber auf deutscher
Erde (1902) ve Hamburgs deutsche Juden (1904) . 1 7. yüzyılın sonun­
dan başlayarak Yahudiler Haınburg'da hızla artmıştır. 18. yüzyıl or­
talarında yirmi ila otuz bin arasında tahmin edilen (bu sayı çok fazla,
kuşkusuz) "korkunç bir Yahudi kalabalığından" bahsedilmektedir.
Krş. C. L. von Griesheim, Die Stadt Hamburg (l 760), s. 47.
5 Risbeck, Briefe eines reisenden Franzosen über Deutschland an sei­
nen Bruder in Paris ( 1780). Alet., H. Scheubbe, Aus den Tage. n unserer
Grossviiter (1873), s. 382 vd.
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

yüzyılın başında tahmini Yahudi sayısı 2400'dü. 6• 7 Ama 17. yüzyıl


ortalarında entelektüel etkileri çoktan göze çarpıyordu; uluslar
arası hukuk ve politik felsefe yazarları Hollanda anayasasının da
özenebileceği bir şey olarak kadim Musevi milletinden bahset­
mektedir.8 Yahudilerin kendileri Amsterdam'ı o dönemde kendi
büyük Yeni Kudüs'leri olarak adlandırıyorlardı.9 Hollanda'ya yer­
leşenlerin çoğu İspanya Flemenk'inden, özellikle de İspanya'dan
kovulunca kaçtıkları Antwerp'den gelmişti. 1532 ve 1539 ilanları­
nın sözde-Hıristiyanların Antwerp'te kalmasını yasakladığı doğ­
rudur, ama etkisiz kaldılar. Yasak 1550'de yenilendi, fakat bu kez
de sadece altı yıl içinde yerleşmemiş olanlar için geçerli oldu. Ama
bu da lafta kaldı: "Gizli Yahudiler gün geçtikçe artıyor." Flemenk­
lerin girdiği özgürlük mücadelesinde etkin rol aldılar ve bunun

••••
6 Bordeaux' daki Yahudilerle ilgili zengin bir bilgi kaynağı, gerçekten paha
biçilmez olan Malvezin'in yapıtıdır (krş. 2. Bölüm). Marseilles'deki
Yahudilerle ilgili olarak Jonas Weyl, "Les juifs proteges français aux
echelles du Levant et en Barbarie," Rev. De Etudes Juives, cilt xii. (1886).
Rouen Yahudileri için bkz. Gosselin, "Documents inedites pour servir a
l'histoire de la marine normande et du commerce rouennais pendant
!es xvi et xvii siecles" (1876). Bu kitabı kendi kitabı Histoire du commer­
ce, ii, s. 123'de alıntılayan Pigeonneau, elbette "doğallaşmış İspanyol
ve Portekizlilerden" bahsetmektedir. Ayrıca Maignial'ın, La Question
juive en France en 1 789 (1903) adlı kitabından, kalynakları yakından
tanıyan ve ustalıkla yazılmış bir kitaptan da bahsetmeliyiz. 1 789 yılında
Fransa'daki Yahudi sorununun iyi bir değerlendirmesini sunmasının
yanı sıra, sorunun nasıl geliştiğini de ortaya koymaktadır.
Paris'te 19. yüzyıldan önce çok fazla Yahudi yoktu, ama bazıları çok
etkiliydiler. 18. yüzyıl Paris'indeki Yahudilerle ilgili birçok bilgi Leon
Kahn'ın kitaplarında bulunabilir: Les juifs a Paris depuis le vi siecle
(1889); Les juifs sous Louis XV (1892), ve Les juifs a Paris au xviii siecle
(1894). Bu kitaplar iyi de olsa, sorunu her yönüyle ele almamaktadırlar.
Fransa'daki Yahudilerin tarihini ele alan birçok değerli malzeme Revue
des Etudes Juives'de [R.E.J.] bulunmaktadır (1880'den başlayarak).
7 Hollanda'daki Yahudilerin tarihi, H. J. Koenen'in daha iyisi yazılma­
mış olan Geschiedenes derJoden in Nederland (1843) adlı kitabında ele
alınmıştır. Ayrıca şunlar da anılmaya değer: M. Henriques Pimentel,
Geschiedkundige Aanteekeningen betrejfende de Portugesche lsraeliten
in den Haag (1876); S. Back, Die Entstehungsgeschichte der portugiesisc­
hen Gemeinde in Amsterdam (1883); E. Italie, Geschiedenes der lsraeli­
tischen Gemeente te Rotterdam (1 907).
8 Ranke, Französische Geschichte, cilt iii., s. 350.
9 Schudt, Jüdische Merkwürdigkeiten. i. (1714), s. 271; ayrıca krş., s. 277.

22
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yaşamın Merkezinin Yer Değiştirmesi �

sonucunda daha kuzey eyaletlere doğru yol almaları gerekti. 10


Antwerp'in dünyanın ticaret merkezi ve para piyasası olduğu o
kısa dönemin, Marannoların geliş gidişleri arasında olması dikkat
çekicidir. 1 1 Durum İngiltere' de de aynıydı. Ülkenin ekonomik ge­
lişimi, başka deyişle, kapitalizmin büyümesi, 12 çoğunlukla İspan­
yol ve Portekiz kökenli olan Yahudilerin hareketliliğine koşut gidi­
yordu. 13 Cromwell döneminde (1654-56) az çok resmen kabul edi­
len geri dönüşlerine dek, I. Edward (1290) tarafından kovuldukları
dönemden sonra İngiltere' de hiç Yahudi olmadığına inanılıyordu.
İngiliz-Yahudi tarihi üzerine en iyi otoriteler artık bunun yanlış

••••
10 6. notta bahsedilen literatüre ek olarak ayrıca bkz. Carnoly, Revue Ori-
entate (1841) i., 42, 168, 174 ve Graetz, Geschichte der Juden, cilt 9, s.
292, 354, 490.
11 Bkz. L. Guiccardino, Totius Belgii Descriptio (1652), s. 129 ve krş. Ehren­
berg, Zeiltalter der Fugger, ii. (1896), s. 3.
12 Krş. Macaulay, [Histoıy] iv., s. 320 ve Ehrenberg, age., ii., s. 303.
13 İngiltere'deki Yahudilerin tarihi büyük ölçüde ve yeterince ele alın­
mıştır. Bir bilgi madeni olarak (ama özenle kullanılmalıdır) D'Blossiers
Tovey'in Anglia Judaica, or the Histoıy and Antiquities of the Jews in
England (1738) adlı kitabına bakılabilir. Daha sonraki çalışmalar ara­
sında James Picciotto, Sketches ofAnglo-Jewish Histoıy (1875) öncü bir
kitaptır, ama kaynakları her zaman anmaması açısından kusurludur.
H. Q. Henriques Return of the Jews to England (1905) adlı kitabında ko­
nuyu meşru bir noktadan ele almıştır.
lngiltere'deki Yahudilerin tarihinin tam bir değerlendirmesi Albert M.
Hyamson'un hayranlık verici A Histoıy of the Jews in England (1908)
adlı kitabında bulunabilir. Yazar elindeki özel makaleler ve yazılar mal­
zemesini ustalıkla kullanmış ve bütün konunun derli toplu bir incele­
mesini sunmuytur. J.Q.R. (ilk olarak 1889'da ortaya çıkmıştır) çok çe­
şitli malzeme içermektedir. Ayrıca Anglo-Jewish Historical Exhibition
(1888).
Cromwell dönemi için şunlar anılabilir: Lucien Wolf, "The Middle Age
of Anglo-Jewish History, 1290-1656," Publications of the Anglo-Jewish
Historical Exhibition, Sayı l. 15. yüzyılın sonunda İngiltere'deki Yahu­
dilerin konumu için önemli olan bir olgu da bir Yahudinin yasal sü­
reçleri oldukça açık biçimde başlatması ve davasını kazanacağından
emin olmasıdır. Bir sonraki yüzyıl İngiltere'de Yahudi sanayi girişim­
cileri bulunmaktadır, krş. Calendar ofState Papers, 1581 -90, s. 49 (akt.,
L. Wolf) . 17. yüzyılın başlangıcında İngiltere'de çok sayıda Yahudi var
olmuş olmalı. 1625 tarihli bir yayın, The Wanderingfew tellingfortunes
to Englishmen (bu Bay Wolf'un yazısında alıntılanmaktadır), şöyle de­
mektedir: "İngiltere'de bir Yahudi dükkanımız var; Mahkemede birkaç
tane var; şehirde bir sürü var; kırda daha da çok var."

23
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

olduğu konusunda uzlaşmıştır. Yahudiler İngiltere'de hep vardı;


ama ancak 16. yüzyılda sayıca arttılar. Daha Elizabeth hüküm­
ranlığında onlarla karşılaşılıyordu ve Kraliçenin kendisi Musevilik
incelemelerine ve Yahudilerle görüşmeler yapmaya eğilim göste­
riyordu. Kendi hekimi bir Yahudiydi, Rodrigo Lopez; Shakespe­
are Shylock karakterinin modeli olarak onu almıştı. Daha sonra,
yaygın olarak bilindiği üzere, Yahudiler Manasseh ben Israel'in14
çabaları sonucunda sınırsız ikamet hakkı elde ettiler. Sayıları 18.
yüzyılda Almanya'dan gelen Yahudilerle de birlikte, yeni göçmen
toplulukları sayesinde arttı; öyle ki Anglia Judaica'nın yazarına
göre. 1738 yılında sadece Londra'da 6000 Yahudi vardı. 15
Yine de, Yahudilerin göçü ve halkların ekonomik altüst olu­
şu olaylarının çakışması durumu zorunlu olarak Yahudilerin bir
toprağa gelişlerinin ülkenin yükselmesinin ya da çökmesinin tek
nedeni olduğunu kanıtlamaz. Böyle bir şey öne sürmek "post hoc,
ergo propter hoc" 16 safsatasıyla temellendirmek olacaktır. Daha
sonraki tarihçilerden bu konuyla ilgili olarak gelen savlar da kat'i
değildir ve bu yüzden tezime destek olarak hiçbirini anacak deği­
lim. 1 7 Ama çağdaşların görüşü, bana göre, her zaman için ilgiyi hak
etmektedir. Bu yüzden okura bazılarını sunacağım, çünkü genel­
likle bir tek sözcük onların çağına ışık tutmaya yeterli olmaktadır.
Venedik senatosu, 1550 yılında Marannoları kovmaya ve on­
larla ticari ilişkiyi yasaklamaya karar verdiği zaman, şehrin Hıris-

••••
14 Amsterdam Yahudi cemaatinin öndegelen Musevi alimi ve İngiltere'de
Yahudi cemaatinin kurucusu. (çev.)
15 Anglia fudaica, s. 302, "bilgilendirildiğim kadarıyla," diye yazmaktadır
Tovey.
16 Post hac ergo propter hoc veya kısaca post hac meşhur bir safsata türü­
dür. Bu ifade Türkçeye "bundan sonra oldu, demek ki bunun yüzünden
oldu" olarak tercüme edilebilir. Post hac safsatası "artlarda gerçekleşen
iki olaydan daha önce gelen daha sonra gelenin sebebi olmak zorunda­
dır" şeklinde hatalı bir akıl yürütmeye dayanır. Burada nedensellik ve
korelasyon karıştırılır ve herhangi bir nedensel ilişki içersinde olmayan
olgular birbirleriyle sebep-sonuç ilişkisi içindeymiş gibi hesaba katılır.
(yhn.)
17 Bunun iyi bir örneği, bu tezi Nuremberg için işleyen J. F. Richter'dir.
Nuremberg'deki eski Yahudi cemaati için bkz. Allgemeine Judenzei­
tung, 1842 , Sayı 24. Ayrıca krş. Historische Verein fur Mittelfranken'ın
8. Raporu ve M. Brann, "Eine Sammlung Fürther Grabschriften," Ge­
denkbuch zur Erinnerung an David Kaufmann (1900).

1 24
1
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yaşamın Merkezinin Yer Değiştirmesi

tiyan tüccarları bunun yıkım anlamına geleceğini ve hayatlarını


Yahudilerle ticaret yaparak kazandıkları için, sürgünlerle birlikte
Venedik'i terk etmenin onlar için en iyisi olduğunu bildirdiler. Ya­
hudiler İspanyol yün ticaretini, İspanyol ipek ve kızılboya, şeker,
biber, Hint baharat ve incileri ticaretini denetliyordu. Toplam ih­
racat ticaretinin büyük kısmı, Venediklilere komisyonla satılacak
mal sağlayan Venedikliler tarafından yürütülüyordu; ve ayrıca se­
net kırıyorlardı. 18
İngiltere'de Yahudiler, sadece ekonomik nitelikli düşüncelerle
harekete geçen Cromwell'in kimliğinde bir hami buldular. Ülke­
nin finansal ve ticari zenginliğini artırmak için zengin Yahudi tüc­
carlara ihtiyaç duyacağına inanıyordu. Hükümeti destekleyecek
paraya sahip olmanın yararlılığına karşı kör de değildi. 1 9
Cromwell gibi, 17. yüzyılın büyük Fransız devlet adamı da
olan Colbert de Yahudilere karşı yakınlık gösteriyordu. Ve bana
göre her ikisi de modern Avrupa devletlerini kurmuş olan bu iki
teşkilatçının bir ülkenin ekonomik (yani, kapitalist) ilerlemesine
yardım etmek için Yahudinin gayet münasip olduğunun böyle­
sine şevkle farkında olması, önemsiz sayılabilecek bir şey değil­
dir. Languedoc İdare Memuru'na Emirler'inden birinde Colbert,
Marseilles şehrinin Yahudilerin ticari yeteneklerinden ne büyük
yararlar sağlamış olduğunu belirtmektedir. 20 Yahudilerin içinde
önemli rol oynamış olduğu büyük Fransız ticaret merkezlerinin
sakinleri bu derse ihtiyaç duymuyordu; bunu kendi deneyimle­
rinden biliyorlardı ve buna karşılık, Yahudi dost yurttaşlarını şehir
duvarları içinde tutabilmek için bütün nüfuzlarını kullanıyorlardı.
Yahudilerle ilgili övgü dolu hikayeleri, özellikle de Bordeaux sa­
kinlerinden tekrar tekrar duyuyoruz. 1675 yılında bir kiralık asker
ordusu Bordeaux'yu yağmaladı ve zengin Yahudilerin birçoğu ay­
rılmaya hazırlandı. Şehir konseyi dehşete kapılmıştı ve üyelerinin

••••
18 Çok ilginç bir belge desteği D. Kaufmann tarafından sağlanmaktadır;
"Die Vertreibung der Marranen aus Venedig im Jahre 1550," J.Q.R., cilt
13 (1901), s. 520.
19 Hyamson, History ofthe]ews in England, s. 174.
20 M. Bloch, Les juifs et la prosperete publique a travers l'histoire (1899),
s. 1 1 . Ferman şu dikkat çekici sözleri içermektedir, "Vous devez bien
prendre garde que la jalousie du commerce portera toujours les marc­
hands a etre d'avis de !es chasser."

25
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

sunduğu rapor alıntılamaya değerdir: "Bütün caddeleri işgal eden


ve hatırı sayılır iş yapan Portekizliler pasaportlarını sormuş. Onla­
rın ve çok geniş miktarda ticaret yapan şu yabancıların ayrılması­
na karar verilmiş; gerçekten de, aralarında en zenginleri, Gaspar
Gonzales ve Alvares çoktan ayrılmıştı. Ticaretin tümüyle ortadan
kalkacağından çok korkuyoruz." 21
Birkaç yıl sonra Languedoc İdare Memuru yardımcısı durumu
"onlar (Yahudiler) olmaksızın Bordeaux ve bütün eyalet ticareti
kaçınılmaz olarak mahvolacaktır" diye özetledi.22
16. yüzyılda kaçakların nasıl İspanya Yarımadasından
Antwerp'e, İspanyol Hollandası'nın ticari metropolisine aktığını
gördük. Yüzyılın ortalarında, İmparator 17 Temmuz 1549 tarihli
bir emirle onlara verilmiş olan ayrıcalıkları kaldırdı. Bunun üze­
rine belediye başkanı ve polis amiri, ayrıca belediye meclisi Aras
Piskoposuna bir dilekçe gönderip, İmparatorluk emrini yürüt­
mekte yaşadıkları güçlükleri ortaya koydular. Portekizliler büyük
girişimcilerdi, onlara göre; doğdukları topraklardan oraya büyük
zenginlik getirmişlerdi ve yaygın bir ticaret yürütüyorlardı. "Şunu
da unutmamak gerekir ki," diye devam ediyorlardı, "Antwerp za­
manla büyük ölçüde gelişti ve ticaretine hakim olabilmesi için
uzun zamana ihtiyacı vardı. Şimdi şehrin yıkıma terkedilmesi
beraberinde kaçınılmaz olarak toprağın da yıkıma uğramasına
yol açacak ve Yahudileri dışlamadan önce bütün burıları dikkat­
le değerlendirmek gerekiyor." Aslında belediye başkanı, Nicho­
las Van den Meeren bu konuda daha da ileri bir adım atmıştı.
Hollanda'nın Kral Naibi olan Macaristan'ın Kraliçe Mary'sinin
Ruppelmonde'u ziyaret ettiği bir sırada, Yeni Hıristiyanların da­
vasını savunmak üzere onu ziyaret etti ve Antwerp yöneticileri­
nin İmparatorluk emrini onu bunun şehrin bütün çıkarlarına ters
düşeceği konusunda bilgilendirmeden yayınlamış olmalarından
dolayı affını diledi.23 Fakat çabaları başarısızlığa uğradı ve Yahu­
diler, gördüğümüz üzere, Amsterdam'a gitmek üzere Antwerp'i
terk ettiler. Antwerp Yahudilerin ayrılmasıyla eski görkeminden

••••
21 Malvezin, Les juifs a Bordeaux, s. 132.
22 Malvezin, s. 175.
23 S. Ullmann, Studien zur Geschichte des Juden in Belgien bis zum 18.
]ahrhundert (l909), s. 34.

26
1
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yaşamın Merkezinin Yer Değiştirmesi

çok şey kaybetti ve özellikle 17. yüzyılda onların maddi refah ge­
tirme konusunda ne kadar yararlı oldukları belli oldu. 1653 yılında
Yahudilerin Antwerp'e girmesine izin verilip verilmemesini tartış­
mak üzere bir komite oluşturuldu ve konu şu şekilde ele alındı:
"Halkın çıkarları açısından korku yaratacak sıkıntılara gelince
(onların - Yahudilerin- bütün ticareti sahiplenecek olması, bin­
bir türlü hile ve hurdadan suçlu olacak olmaları, tefecilikleriyle
iyi Katoliklerin zenginliğini silip götürmeleri gibi sıkıntılar) , bize
öyle geliyor ki durum tersinedir, onların şu anki sınırlarından çok
daha ötelere taşıyacakları ticaret bütün ülkenin yararına olacaktır
ve devletin ihtiyacı olan altın ve gümüş çok daha büyük miktarda
bulunacaktır. "24
17. yüzyılda Hollandalılar bu türden önerilere ihtiyaç duymu­
yordu; Yahudilerin sağladığı kazancın farkındaydılar. Manasseh
ben lsrael İngiltere'ye yönelik ünlü misyonu için Amsterdam' dan
ayrıldığı zaman, Hollanda Hükümeti kaygılandı; bunun bir tür
Hollanda Yahudilerini İngiltere'ye götürme sorununa dönüşece­
ğinden korkup Londra'daki büyükelçileri olan Neuport'a, niyeti­
nin ne olduğunu anlamak için Manasseh'e göz kulak olma emri
verildi. O da her şeyin yolunda olduğu ve kaygı için bir sebep bu -
lunmadığı yolunda bir rapor gönderdi (Aralık 1655). "Manasseh
ben Israel beni görmeye geldi ve Hollanda'daki Yahudiler için bir
şey arzu etmediği, sadece İspanya ve Portekiz'deki Engizisyonda
olanlar için geldiğini söyledi. " 25
Hamburg'da da aynı şey olmuştur. 17. yüzyılda Yahudilerin
önemi öylesine artmıştır ki, Hamburg'un refahının büyümesi için
vazgeçilmez sayılır olmuşlardır. Bir keresinde Senato sinagog inşası
için izin istemiştir, yoksa Yahudilerin Hamburg'u terk edeceğinden
ve şehrin basit bir köye dönüşeceğinden korkmaktaydılar.26 Bir baş­
ka sefer, 1697 yılında, Yahudilerin şehirden kovulması gerektiği öne
sürüldüğünde, tüccarlar içten bir biçimde, Hamburg'un ticaretinin
....
24 Emile Ouverleaux, "Notes et documents sur les juifs de Belgique,"
R.E.J.; cilt 7, s. 262.
25 Thurloe, Collection of State Papers, iv, s. 333. Krş., ayrıca Whalley'in
mektubu, s. 308.
26 J. Müler, Yahudi karşıtı kitabı Judaismus'ta (1644). Krş., ayrıca Reils,
"Beitrage zur alteren Geschichte der Juden in Hamburg," Zeitschrift des
Vereins für Hamburgische Geschichte, cilt 2, s. 412.

27
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

ciddi tehlikeye girmesini önlemek üzere Senato'nun yardımına


başvurmuşlardır. 27 Yine 1733 yılında, artık Senato Arşivleri'nde bu­
lunan özel bir raporda, şunu okuyoruz: "Senet kırma, mücevherat
ticareti ve üniforma süsü ve belli kumaşların üretiminde Yahudiler
tam bir ustalığa sahiptir ve bizim halkımızın çok ötesine geçmiş­
tir. Geçmişte onları dikkate almak gerekmiyordu, ama artık sayıca
artmaktadırlar. Büyük tüccar sınıfının, üreticilerin ve günlük ihti­
yaçlar için mal sağlayanların arasında, Yahudilerin önem taşıma­
dığı bir kesim yoktur. Zorunlu bir bela halini aldılar." 28 Yahudilerin
öncü bir rol oynadığı sıralanan bu mesleklerin yanına, deniz sigor­
tası simsarlarını da eklemeliyiz.29
Çağdaşların yargılarını bu kadar anmak yeter. Ama bu bile tam
bir kanıt olmaya yetmemektedir. Kendi yargımızı olgulardan inşa
etmeliyiz ve bu yüzden ilk hedefimiz bunları aramak olacaktır.
Bu da demektir ki Yahudilerin 1 5. yüzyıldan günümüze modern
ekonomik yaşamımızın inşasına ne gibi katkılar yaptığını özgün
kaynaklardan öğrenmeliyiz; bu dönem hem Yahudi tarihinin hem
de Avrupa ekonomisinin genel ilerleyişinin aynı yöne eğilim gös­
terdiği bir dönemdir. Bunu yaptığımız zaman ayrıca Yahudilerin
ekonomik yaşamın merkezinin yer değiştirmesinde ne ölçüde
etkili olmuş olduğunu da kesin olarak ortaya koyabileceğiz. Be­
nim kendi görüşüm, tahmine dayanarak söyleyecek olursam, Ya­
hudilerin öneminin iki katmanlı olduğudur. Bir yandan, modern
kapitalizmin dışa dönük biçimini etkilediler; diğer yandan, onun
iç ruhuna belli bir ifade kazandırdılar. İlk başlık altında, Yahudile­
rin ekonomik ilişkilere bugün sahip oldukları uluslar arası niteliği
vermekte; kapitalizmin çerçevesini oluşturan modern devlete ol­
duğu şey olması için yardımcı olmakta; ve son olarak, günümüz iş
hayatını yöneten ticari mekilnizmanın birçok ayrıntısını icat edip
birçoğunun mükemmelleşmesine yardımcı olarak kapitalist ör­
gütlenmeye kendine özgü niteliklerini vermekte önemli katkıları
olmuştur. İkinci başlık altında Yahudilerin önemi oldukça büyük-

••••
28 M. Grunwald, Hamburgs deutsche Juden bis zur Auflösung der Dreige­
27 Ehrenberg, Grosse Vermögen, s. 146.

meinden, 1 8 1 1 (1904), s. 21.


29 Arnold Kiesselbach, Die wirtschafts und rechtsgeschichtliche Entwick­
lung der Seeversicherung in Hamburg (1901), s. 24.

1 28
1
Onaltıncı Yüzyıldan Bu Yana Ekonomik Yaşamın Merkezinin Yer Değiştirmesi

tür çünkü herkesten çok onlar ekonomik yaşama modern ruhunu


vermişlerdir; kapitalizmin temel fikrini ele alıp onu en gelişkin
haline getirmişlerdir.
Sorunun uygun bir kavranışına ulaşmak üzere sırasıyla bunla­
rı ele alacağız. Niyetimiz bir ya da iki soru sormak ve ara sıra bir
yanıt önermektir. Sadece okuru düşünmeye sevk etmek istiyoruz.
Burada ileri sürülen sebep ve sonuçların gerçek olgularda herhan­
gi bir temele sahip olup olmadığını ve hangi ölçüde olduğunu yar­
gılayacak yeterli malzemeyi derlemek daha sonraki araştırmaların
işi olacaktır.

29

1 Üçüncü Bölüm
Uluslararası Ticaretin Hızlanması

Avrupa ticaretinin ekonomik etkinlik merkezinin kaymasıyla


başlayan dönüşümü Yahudilere çok şey borçludur. Eğer sadece
onların elinden geçmiş olan malın niceliğini dikkate alacak olur­
sak, konumları benzersiz olmaktadır. Güvenilir istatistikler, dedi­
ğim üzere, neredeyse yoktur; yine de özel araştırmalar yararlı ola­
bilecek bazı rakamları öne çıkarabilir. Benim bildiğim kadarıyla,
şu an için bu yönde sadece az miktarda malzeme vardır; ama bu
malzemenin önemi abartılamaz.
İngiltere'ye resmi olarak kabullerinden önce bile -yani, 17.
yüzyılın ilk yarısı- Yahudilerin elindeki ticaret bütün krallığın
ticaretinin onikide biriydi.' Ne yazık ki, bu hesabın nasıl bir yet­
keye dayandığı söylenmemektedir, ama Londralı tüccarların bir
dilekçesinde yer alan ifadeye bakılırsa bu gerçeğe yakındır. Sorun
Yahudilerin yabancıların yükümlü olduğu vergiyi ödeyip ödeme­
yecekleri sorunuydu. Dilekçe verenler Yahudilerin bundan muaf
tutulması durumunda, Krallığın yıllık on bin pound kayba uğra­
yacağını belirtiyorlardı. 2
Yahudiler tarafından Leipzig fuarlarında yürütülen ticaretin
oranı konusunda oldukça sağlam bilgilere sahibiz3 ve bu fuarlar
••••
ı Hyamson, s. 178.
2 Angliafudaica, s. 292.
3 R. Markgraf, Zur Geschichte der Juden auf den Messen in Leipzig vom
1 664-1839 (doktora tezi, 1894) sayesinde, metindeki sayılar buradan
alınmıştır. 1675-99 kısa dönemi için, Max Freudenthal, "Leipziger
Messgaste" Monatsschrift, cilt 45 (1901), s. 460, Markgrafdan da iyidir,

31
� Modern Kapitalizm ve Yahudiler

uzun süre Alman ticaretinin merkezi olduğundan, burada bunun


yaygın ve kapsamlı gelişimini ölçebileceğimiz bir ölçüte sahip ol­
muş oluyoruz. Ama sadece Almanya'da değil.
Bir ya da iki komşu ülke, özellikle Bohemya ve Polonya ince­
lemeye katılabilir. 17. yüzyılın sonundan başlayarak Yahudilerin
fuarlara artan katılım sağladığını görüyoruz ve rakamları ele alan
bütün yetkeler Leipzig fuarlarının önemli olmasını sağlayanın Ya­
hudiler olduğunu kabul etmiştir. 4
Sayılar sözkonusu olduğunda, ancak 1756 Paskalya fuarından
başlayarak Yahudileri Hıristiyan tüccarlarla karşılaştırma olana­
ğına sahibiz, çünkü ancak o tarihten itibaren Arşivler Hıristiyan
tüccarların istatistiğini tutmaya başlamıştır. Leipzig fuarına katı­
lan Yahudilerin ortalama sayısı şöyleydi:

1675- 1680 416 1767-1769 995


1681-1690 489 1770- 1779 1652
1691 -1691 834 1780- 1789 1073
1701- 1710 854 1790-1799 1473
171 1 - 1720 769 1800-1809 3370
172 1 - 1 730 899 1810-1819 4896
173 1 - 1 740 874 1820- 1829 3747
1741-1748 708 1830- 1839 6444

Özellikle 17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyıldaki ve ayrıca 19. yüzyı­
lın başındaki hızlı artışa dikkat edin. Eğer l 766'dan 1839'a uzanan
döneme bakacak olursak, fuarların her yıl ortalama 3 185 Yahudi
ve 13.005 Hıristiyan tarafından ziyaret edildiğini görürüz -yani
Yahudiler yüzde 24.99'u, veya Hıristiyan tüccarların toplam sa­
yısının çeyreğini oluşturmaktadır. Aslında, bazı yıllarda, örneğin
••••
çünkü gerçek Fuar Kayıtları'ndan alıntı yapmakta, Markgraf'sa daha
sonraki bir tarihe ait olan Leipzig Arşivleri'nden yararlanmaktadır.
Freudenthal 1671 ila 1699'da, fuarlara özel izin alanlar dışında 18.182
Yahudinin katıldığını göstermektedir. Fakat Markgraf aynı dönem için
sadece 14.705 sayısına ulaşmıştır. Freudenthal'ın çalışması kitap ola­
rak 1902 yılında Die jüdischen Besucher der Leipziger Messe adıyla ya­
yımlanmıştır.
4 Markgraf, s. 93; Freudenthal, s. 465. Krş., R. Punke, Die Leipziger
M=en (1897), s. 41.

32
1
Uluslararası Ticaretin Hızlanması

1810 ila 1 820 yılları arasında, Yahudi ziyaretçiler meslektaşlarının


toplamının yüzde 33'ünü oluşturmaktadır (4896 Yahudi ve 14.366
Hıristiyan). Bu yeterince önemlidir ve büyük olasılıkla tabloda
verilen sayıların yanlış hesaplanmış olabileceği olgusu üzerinde
durmaya gerek yoktur. Yahudilerin bir ülkenin ticaretindeki payı
bazen dolaylı yollarla doğrulanabilir. Sözgelimi, Hamburg'un İs­
panya ve Portekiz'le ve de Hollanda'yla yaptığı ticaretin, 17. yüz­
yılda neredeyse tümüyle Yahudilerin elinde olduğunu biliyoruz. 5
Sonuçta Hamburg'dan ayrılan gemilerin kargolarının yüzde 20'si
İspanya Yarımadası'na ve yüzde 30'u Hollanda'ya gidiyordu.6
Başka bir örnek alalım. Levant ticareti 18. yüzyılda Fransız tica­
retinin en önemli dalıydı. Çağdaş bir otorite bize bunun tümüyle
Yahudiler tarafından denetlendiğini bildiriyor -"alıcılar, satıcılar,
aracılar, senet kırıcılar, komisyoncular, hepsi Yahudiydi." 7 16 ve
17. yüzyıllarda, hatta 18. yüzyılın ortalarında, Levant ticaretiyle İs­
panya ve Portekiz'le yapılan ticaret dünya ticaretinin en geniş da­
lıydı. Bu basit genelleme, sadece niceliksel bakış açısından, Yahu­
dilerin uluslar arası ilişkilerin gelişimini hızlandırmada ne kadar
öncelikli olduğunu göstermektedir. Zaten İspanya'da Yahudiler
Levant ticaretinin büyük kısmının denetimini elde etmeyi başar­
mışlardı ve Levant limanlarının hepsinde Yahudi ofisleri ve depo­
ları bulunuyordu. Birçok İspanyol Yahudisi Ispanya'dan kovul­
dukları dönemde Doğu'ya yerleşmişti; diğerleri kuzeye yol almış­
lardı. Bu da Levant ticaretinin belli belirsiz biçimde daha kuzeyli
halklarla ilişkilendirilmesi sonucunu doğurdu. Bu sonuç özellikle
Hollanda'da gözlenebilir: Hollanda dünya ölçeğinde etkisi olan
bir ticaret ülkesi oldu. Bütün olarak bakıldığında, ticari ağ, deyim
yerindeyse, Yahudiler ofislerini bir yandan daha uzaklarda, diğer
yandan birbirlerine daha yakın mesafelerde kurdukça oran olarak
daha büyük ve daha güçlü oldu. 8 Özellikle Batı Yarıkürenin -bü-

••••
5 Bkz. Örneğin 1710 yılı Judenreglements, sayı 21, C. L. von Griesheim,
Die Stadt Hamburg, Anmerkungen und Zugaben (1759), s. 95.
6 E. Baasch, "Hamburgs Seeschiffahrt und Warenhandel, " Zeitschrift
des Ver. für Hamburg. Geschichte, cilt 9 (1894), s. 3 16-324. Krş. A. Feilc­
henfeld, "Anfang und Blutezeit der Portugiesengemeinden," Hambg.
Ztschrift., cilt 10 (1899), s. 1 99.
7 Encyclopedie methodique. "Manufactures," i., 403-4.
8 Krş. H. J. Koenen, GeschiedenesderJoden in Nederland (1843), s. 176 vd.

33
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

yük ölçüde Yahudi etkisiyle- dünya ticaretine çekilmesinde du­


rum böyleydi. Yahudilerin sömürge altyapılarında oynadığı rolle
bağlantılı olarak bu sorun üzerine başka şeyler de söyleyeceğiz.
Modern ticaretin yayılması için Yahudilerin ne yaptığının açık
bir kavrayışını elde etmemizi sağlayacak bir başka yol, onların
daha çok hangi malların ticaretini yaptığını keşfetmektir. Tica­
ri konuların niteliği niceliğinden daha önemlidir. Eski biçimleri
devrimci bir tavırla kısmen yenilemeleri ve böylece bugünkü tica­
reti şekillendirmeye yardımcı olmaları ticaretlerinin niteliğinden
kaynaklanıyordu.
Burada çarpıcı bir olguyla karşı karşıyayız. Yahudiler uzun bir
dönem lüks eşyalar ticaretinde tekel sahibiydi ve 17. ve 18. yüz­
yılların şık aristokrat dünyası için bu ticaret en önemli şeydi. Öy­
leyse Yahudiler hangi türden mallarda uzmanlaşmıştı? Mücevhe­
rat, değerli taşlar, inciler ve ipekler. 9 Altın ve gümüş mücevheratı,
çünkü değerli madenler piyasasında her zaman hakim olmuşlar­
dı. İnciler ve taşlar, çünkü bunların bulunduğu topraklarda (özel­
likle Brezilya'da) ilk yerleşenler arasında onlar da vardı; ve ipekler,
çünkü Doğu'nun ticaret merkezleriyle çok eski bağlantılara sa­
hiptiler. Dahası, Yahudiler geniş ölçekli ithalat gerektiren ticaret
dallarında da neredeyse tümüyle, ya da en azından büyük ölçü­
de görülüyordu. Hayır, Yahudilerin modern ticaretin hammadde

••••
Ayrıca H. Sommershausen, "Die Geschichte der Niederlassung der Ju-
den in Holland und den hollandischen Kolonien," Monatsschrift, cilt ii.
9 Mücevherat ve inciler için bkz. Hamburg Griesheim, age., s. 1 1 9; Kuzey
Almanya için Berlin'den Dr. Bernfeld verdiği bilgiler için teşekkür ede­
rim; Hollanda için, bkz. Jewish Encyclopedia, "Netherlands" maddesi;
E. E. Danekamp, Die Amsterdamer Diamantindustrie, akt., N. W. Gold­
stein, "Die Juden in der Amsterdamer Diamantindustrie," Z.D.S.]. (cilt
iii., s. 178); İtalya için, bkz. D. Kaufmann, "Die Vertreibung der Marra­
nen aus Venedig," J.Q.R.
İpeklere gelince, Yahudiler asırlardır, Yunanistan'dan Sicilya'ya ve
daha sonra İspanya ve Fransa'ya aktardıkları bu sanayiyle uğraşıyor­
lardı. Krş. Graetz, cilt 2, s. 244. 16. yüzyılda İtalya'daki ipek ticaretine
hakimdiler (krş. David Kaufmann, age.) ve 18. yüzyıl Fransa'smda da
öyle. 1760 yılında Lyons İpek Dokumacıları Loncası memurları Yahudi
milletini "la mairesse du commerce de toutes !es provinces" olarak ad­
landırmaktadır. Bkz. J. Godard, L'Ouvrier en Soie (1899), s. 224. Paris'te
l 755'te 14 ve l 759'da 22 Yahudi ipek tüccarı vardı. Bkz. Kalın, Juifs des
Paris sous Louis XV, s. 63. Berlin'de de durum aynıdır.

34
Uluslararası Ticaretin Hızlanması 1

başlıklarını dünya piyasalarına ilk sokanlar olduğunun adil bir


biçimde öne sürülebileceğine inanıyorum. Buğday, yün, keten
ve daha sonra damıtılmış içkiler gibi toprak ürünleriyle birlikte,
18. yüzyıl boyunca özellikle tekstille, 10 hızla büyüyen bir kapita­
list endüstrinin üretimiyle ve ilk kez uluslar arası ticaret maddesi
olan, şeker ve tütün gibi sömürge ürünleriyle ilgilendiler. Modern
dönemin ticaret tarihi yazıldığı zaman, büyük ölçekli girişimlerle
bağlantılı olarak sürekli Yahudi tüccarlardan bahsedileceğinden
pek kuşku duymuyorum. Şans eseri gözüme ilişmiş olan kaynak­
lar zaten bu varsayımın doğruluğunu kanıtlamak için yeterlidir. 1 1
Belki de Yahudilerin ekonomik yaşamın gelişmesi üzerinde­
ki en kapsamlı, çünkü en devrimci etkisi yeni malların ticaretini
yapmaları, eskilerinin yerini alan yeni yöntemler hazırlamala­
rındaydı. Pamuktan, 12 yabancı yapımı pamuk mallardan, çivit
ve benzerinden bahsedebiliriz. 13 Bu maddelerle uğraşmak o dö­
nemde "yanlış iş" olarak görülüyordu ve bu yüzden Yahudiler bir
Alman yazar tarafından "yurtsever olmayan bir ticaret" 14 ya da
"Alman emeğine pek işgücü sağlamayan ve büyük ölçüde sadece
ev tüketimine dayanan Yahudi ticareti" olarak alaya alınıyordu. 15
"Yahudi ticaretinin" bir başka büyük niteliği, daha sonraki bü­
tün ticaretin örnek aldığı bir nitelik, çeşitliliği ve çok yönlülüğüy-
••••
10 Yahudilerin Viyana'da toptan ticareti nasıl geliştirmiş olduğu S.
Mayern'in kişisel deneyimlerinden izlenebilir, Die ökonomische Ent­
stehung der Wiener Juden, s. 8 vd. Nuremberg Şehir Konseyi'nin, 28
Aralık 1780 tarihli bir fermanı ipek, kadife ve yünü "Judenware" olarak
adlandırmaktadır. Krş. H. Barbeck, Geschichte der Juden in Nürnberg
und Fürth (1878), s. 71.
11 Levantla şeker ticareti için bkz. Lippmann, Geschichte des Zuckers
(1890), s. 206; D. Kaufmann, age.; Arnerika'yla şeker ticareti için bkz.
M. Grunwald, Portugiesengrdber auf deutscher Erde (1902), s. 6 vd.; A.
Feilchenfeld, "Arıfang und Blütezeit der Portugiesengemeinde in Ham­
burg," Zeitschrift des Vereins für Hamburg. Geschichte, cilt 10 (1899), s.
2 1 1 . Krş., ayrıca Risbeck, age.
12 "Controlling the Cotton Trade." Bkz. "Arnerica, U.S. of' maddesi, Je­
wish Encyclopedia (i. 495) .
13 Özellikle Hamburg için, bkz. Feilchenfeld, age.
14 Moses Lindo, çivit ticaretinin başlıca öncüsü Güney Carolina'ya 1756
yılında geldi ve çivite 120.000 pound yatırdı. 1756 ila 1776 arasında çi­
vit üretimi beş katma çıktı. Krş. B. A. Elgas, The Jews ofSouth Carolina
(1903), bkz. "South Carolina" maddesi, Jewish Encyclopaedia.
15 Risbeck, age., cilt ii., Frankfurt başlığı.
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

dü. 1740 yılında Montpelier tüccarları Yahudi tüccarların rekabe­


tinden yakındığında, İdare Memuru eğer onlar, Hıristiyanlar da
Yahudiler gibi çok çeşitli stok yapacak olursa, müşterilerin Yahudi
rakiplerine gitmeyip canı gönülden onlara geleceği yanıtını ver­
mişti.1 6 Leipzig fuarlarındaki Yahudiler için de aynı şeyleri duyu­
yoruz: "Yahudi tüccarlar fuarların ticareti üzerinde yararlı bir et­
kiye sahipti, çünkü aldıkları şeyler çok çeşitliydi. Yani ticareti çok
yönlü hale getiren ve sanayiyi (özellikle ev sanayisini) birden çok
yönde gelişmeye zorlayan Yahudiler oldu. Aslında, birçok fuarda
Yahudiler kapsamlı satın almaları nedeniyle piyasanın hakemi
oldu." 17
Fakat "Yahudi ticaretinin" erken kapitalist çağdaki en büyük
özelliği, bana göre, büyük miktarda hazır para kaynağını çekme­
nin olası olduğu ülkelerde, ister İspanya ve Portekiz yoluyla olsun,
ister doğrudan olsun Yahudi tüccarların elde ettiği üstünlük ol­
muştur. Orta ve Güney Amerika'daki yeni keşfedilmiş altın ve gü­
müş ülkelerini düşünüyorum. Tekrar ve tekrar Yahudilerin ülkeye
hazır para getirdiğine ilişkin kayıtlarla karşılaşmaktayız. 18 Kuram­
sal spekülatör ve pratik politikacı bütün kapitalist gelişmenin
kaynağının burada olduğunu iyi biliyordu. Artık Adam Smith'in
öğretilerinin sisi ortalıktan kalktığından, bizler de aynı şeyi kav­
ramış bulunuyoruz. Modern ekonomik yaşamın kurulması, bü­
yük ölçüde ve zorunlu olarak, değerli madenlerin elde edilmesi
demekti ve kimse bu işe Yahudi tüccarlar kadar başarılı biçimde
ilgi göstermemişti. Bu da bizi sömürge yayılmasında Yahudilerin
payını ele alan, bir sonraki bölümümüzün konusuna ulaştırıyor.

••••
1 6 Akt., Bloch, age., s. 36.
17 Bkz. Richard Markgraf, age. , s. 93.
18 Krş. Hyamson, s. 174, 178. Ayrıca Antwerp idarecileri tarafından Aras
Başrahibine gönderilen rapor, akt., Ullman, age., s. 35, "beraberlerinde
büyük servet getirdiler, özellikle de gümüş, mücevher ve bir sürü para."

� 36
1 Dörd üncü Bölüm
Modern Sömürgelerin Kuruluşu

Sömürge yayılımının modern kapitalizmin gelişmesinde hafi­


fe alınacak bir kuwet olmadığını yeni yeni anlamaya başlıyoruz.
Bu bölümün amacı bu yayılma işinde Yahudilerin, en belirleyici
değilse de, en önemli rolü oynadığını göstermektir. Yahudilerin
sömürge yerleşimcileri olması doğaldı, çünkü aslında yeni bir kı­
lığa bürünmüş Eski Dünya olsa da, Yeni Dünya'nın huysuz yaşlı
Avrupa'dan daha büyük bir mutluluk vaat ettiğini görmüşlerdi;
özellikle de son Dorado'larının (İspanya) tehlikeli bir sığınak ol­
duğu anlaşıldıktan sonra. Ve bu yerkürenin Doğusu, Batısı, Güne­
yi olsun her yerindeki bütün sömürge girişimleri için aynı şekilde
geçerlidir. Olasılıkla Doğu Hindistan Adaları'nda daha ortaçağda
bile birçok Yahudi yaşıyordu1 ve 1498' den sonra Avrupa milletleri
kadim bir uygarlığın topraklarına el uzatınca, Yahudiler aslında
ticaret öncüleri olarak gelmiş olmalarına rağmen, Avrupalı üs­
tünlüğünün siperleri olarak karşılandılar. Büyük olasılıkla -sağın
kanıtlar daha elde edilmemiştir- Portekiz ve Hollanda gemileri
sahip oldukları Hint mülklerine sürüyle Yahudi yerleşimci getir­
miştir. Her koşulda, Yahudiler Doğu'dakilerle birlikte, bütün Hol­
landa yerleşimlerine yoğun biçimde katılmışlardır. Yahudilerin
Hollanda Doğu Hindistan Şirketi'nde büyük hisse sahipleri oldu-

••••
1 Don lsaac Abarbanel, Jeremiah'ın Kitabı (1504) tefsirini yazarken Por-
tekizli baharat tüccarlarının Hindistan'dan getirdiği bir belgeyle karşı­
laştı; bu belgede hindistan'da birçok Yahudiyle karşılaştıkları yazıyor­
du. Akt., M. Kayserling, Christopher Columbus (1894), s. 105. Krş. ayrıca
Bloch, age., s. 15.

37
� Modern Kapitalizm ve Yahudiler

ğunu öğreniyoruz.2 "Java'da Hollanda iktidarını tam olarak tesis


etmemiş de olsa, onu güçlendirmeye katkıda bulunmuş olan" 3
Şirket Yöneticisinin adının Cohn (Coen) olduğunu biliyoruz. Da­
hası, Hollanda sömürge yöneticilerinin portrelerine bakmak, bu
Coen'in aralarındaki tek Yahudi olmadığını gösterecektir.4 Yahu­
diler ayrıca Şirketin Müdürleriydi; 5 kısacası, hiçbir sömürge gi­
rişimi onlarsız tamam olmuyordu.6 Şu an için İngilizler buranın
efendisi olduktan sonra Yahudilerin Hindistan'daki ekonomik
yaşamın büyümesinde ne ölçüde pay sahibi olduklarını bilmi­
yoruz. Fakat Yahudilerin Güney Afrika ve Avustralya'daki İngiliz
sömürgelerinin kurulmasına katılımlarıyla ilgili oldukça geniş bil­
giye sahibiz. Bu bölgelerde (özellikle de Cape Colony'de), nere­
deyse bütün ekonomik gelişmenin Yahudiler sayesinde olduğuna
kuşku bulunmamaktadır. 19. yüzyılın yirmili ve otuzlu yıllarında
Benjamin Norden ve Siman Marks Güney Afrika'ya geldiler ve
"neredeyse bütün Cape Colony'nin sanayi canlanışı" onların ça­
lışmasıyla oldu. Julius Mosenthal ve kardeşleri Adolph ve James
yün, deri ve tiftik ticaretini başlattı. Aaron ve Daniel de Pass balina
sanayisini tekelleştirdi; Joel Myers devekuşu yelpazeleri işine gir­
di. Hopetown'lu Lilienfild ilk elmasları satın aldı. 7 Başkaca Güney
Afrika sömürgelerinde de Yahudiler bu türden öncü konumlara
yerleşmişti; özellikle de bugün yirmibeş bin Güney Afrika Yahu­
disinin yerleşmiş olduğu söylenen Transvaal'da.8 İlk toptan tica­
ret yapan kişinin Montefiore olduğu Avustralya'da durum böyle­
dir. Bu yüzden "İngiliz sömürge gemi ticaretinin büyük kısmının
....
2 Manasseh ben İsrael bundan Cromwell'e "Alçakgönüllü Hitap"ında
[Humble Address] bahsetmektedir. Bu belge için bkz. Jewish Chronic­
le, Kasım ve Aralık 1859. Krş., ayrıca de Barrios, Hist. universal Juday­
ca, s. 4.
3 G. C. Klerk de Reus, Geschichtlicher Überblick der... niederlii,n­
dischostindischen Compagnie (1894), x:ix. Coen için, bkz. s. xiv.
4 J. S. J. Du Bois, Vie des Gouverneurs generaux... ornee de leurs portraits
en vignettes au naturel (1763).
5 Öm., Francis Salvador. Krş. "Salvador," maddesi, Jewish Encycl., ayrıca
Hyamson, s. 264.
6 1569'da zengin Amsterdam Yahudileri Barentz Araştırma Gezisi'nin
masraflarını karşıladı. Krş. M. Grunwald, Hamburgs deutsche Juden
(1 904), s. 215.
7 Bkz. "South Africa," maddesi, Jewish Encycl.
8 Dr. J. H. Hertz, Thefew in South Africa (1905).

38
1
Modern Sömürgelerin Kuruluşu

uzun bir süre Yahudilerin elinde olduğunu"9 söylemek abartı ol­


mayacaktır. Ama sömürge yerleşimlerinde, özellikle de erken ka­
pitalist dönemdeki Yahudi etkisinin gerçek alanı Batı Yarıküredir.
Amerika bütün sınırlarıyla bir Yahudi toprağıdır. Bir dizi kaynak
incelemesinin kaçınılmaz olarak gösterdiği sonuç budur ve doğ­
rusu anlamla doludur.
Keşfedildiği ilk günden başlayarak Amerika Avrupa'nın eko­
nomik yaşamı ve bütün uygarlığı üzerinde güçlü bir etkiye sahip
olmuştur; bu yüzden de Yahudilerin Amerikan dünyasının in­
şasında oynadığı rol modern gelişmenin bir öğesi olarak yüksek
düzeyde önem taşımaktadır. Bu temayı bu yüzden, okuru sıkma
riskini göze alarak daha ayrıntılı biçimde ele alacağım. 10
Amerika'nın keşfi Yahudilerle sıra dışı bir biçimde çok yakın­
dan ilgilidir. Sanki Yeni Dünya ufukta onların yardımıyla ve de
sadece onlar için belirmiş gibidir, sanki Kolomb ve diğerleri İsrail
için idari müdürlerden ibaret gibidir. Geçmişleriyle gururlanan
Yahudiler artık bu keşfin hikayesini, yakın dönemdeki araştırma­
lara bakılırsa bu ışık altında ele almaktadır. 1 1 Bu araştırmalar de­
nizcilik sanatını mükemmelleştirerek okyanus ötesi yolculukları
olanaklı kılanın Yahudi alimlerin bilimsel bilgisi olduğunu ortaya
koyar gibidir. Salamanca Üniversitesi'nde Matematik ve Astro-
••••
9 "Commerce" maddesi, Jewish Encycl.
10 Yahudileri ve Amerika'yı konu edinen literatür oldukça geniştir. Bura­
da sadece önemli yapıtları anabilirim. Başlangıç olarak, Jewish Ency­
clopedia (bir Amerika yayımı), içinde Amerika koşullarına ilişkin enfes
bazı maddeler bulunmaktadır. Ardından Jewish Historical Society of
America'nın (kuruluşu 1895) kayıtlarını anmak gerekir, Amerikan Ya­
hudi (ayrıca ekonomik) tarihi üzerine, özellikle de 17 ve 18. yüzlıllarda
Kuzey ve Güney Amerika'daki sömürgelerle ilgili olarak gerçek bir bil­
gi madeni. The 250th Anniversary of the Settlement of the Jews in the
U.S.A. (1905) içinde de bazı değerli konuşmalar bulunmaktadır. Ayrıca
bkz. Markeus, The Hebrews in America; C. S. Daly, History of the Sett­
lement of the Jews in North America (1893); M. C. Peters, The Jews in
America (1906). ilk iki kitabın baskısı tükenmiş gibidir.
11 Amerika'nın keşfinin 400. yıldönümüyle bağlantılı olarak, Yahudilerin
keşfe ne ölçüde katılmış olduğunu gösteren bir dizi yapıt ortaya çık­
mıştır. Bunların en iyisi M. Kayserling, Christopher Columbus und der
Anteil der Juden, vb.dir (1894). Diğerleri arasında: F. Rivas Puiqcerver,
Los Judios y el nuevo mundo (1891); L. Modona, Gil Ebrei e la scoperta
deli' America ( 1893). Krş. ayrıca "Discovery of America" maddesi, Je­
wish Encycl., ve Oscar Strauss'un 250th Anniversary konuşması, s. 69.

39
� Mndern Kapitalizm ve Yahudiler

nomi Profesörü olan Abraham Zacuto, 1473 yılında, astronomi


tabloları ve çizimlerini, Almanach perpetuum'u tamamlamıştır.
Saray astronomu ve Portekiz kralı II. John'un hekimi olan Jose Ve­
cuho ve Matematikçi Musa adlı iki Yahudi (iki Hıristiyan filimle
birlikte), deniz astrolabını, bir geminin Ekvatora olan mesafesini
güneşin yüksekliğine göre ölçmeyi mümkün kılan aleti keşfetti­
ler. J ose daha sonra ustasının Almanağını Latince ve İspanyolcaya
çevirdi. Kolomb'un yolculuğuna yol açan bilimsel olgular böyle­
ce Yahudiler tarafından sağlanmış oldu. Aynı şekilde gerekli olan
para da, en azından ilk iki yolculuğu için, bu taraftan geldi. ilk yol­
culuğu için Kolomb, Kralın Konsülü olan Louis de Santangel'den
borç aldı; ve Kolomb'un yazdığı ilk iki mektup araştırma gezisinin
hamisi olan Santagnel'e ve bir Maranno olan, Aragon Hazineda­
rı Gabriel Saniheg'e yazılmıştı. İkinci yolculuk da Yahudi parası­
nın yardımıyla yapıldı, bu kez bu para gönüllü olarak sağlanma­
mıştı. İspanya'dan 1492 yılında kovuldukları zaman, Yahudiler
hazinelerinin bir kısmını geride bırakmak zorunda kalmışlardı;
buna Devlet maliyesi adına Ferdinand el koydu ve bunun bir kıs­
mıyla Kolomb'a para sağlandı. Ama bundan daha da fazlası var.
Kolomb'un yol arkadaşları arasında bir dizi Yahudi vardı ve Ame­
rikan toprağına ayak basan ilk Avrupalı bir Yahudiydi -Louis de
Torres. Yani en son araştırmalar bizi buna inandırıyor.12
Ama hepsinden ötesi, Kolomb'un kendisinin de Yahudi oldu­
ğu öne sürülmektedir. Bu bilgiyi kesinliği konusunda bir garan­
ti vermeksizin, değeri açısından aktarıyorum. Madrid Coğrafya
Enstitüsü'nün bir toplantısında, Kolomb üzerine araştırmalarıy­
la ünlü bir filim olan Don Celso Garda de la Riega, okuduğu bir
çalışmada Christobal Colon'un (Kolomb değil) anne tarafından
Yahudi kökenli bir İspanyol olduğunu öne sürdü. Galicia eyaletin­
de bulunan Pontevedra kasabasındaki belgelerden yararlanarak,
1428 ila 1528 yılları arasında Colon ailesinin orada yaşamış oldu­
ğunu ve onlar arasında karşılaşılan Hıristiyan adlarının İspanyol
kaptanın ailesi içinde yaygın olan adlara denk düştüğünü belirtti.
Colon'lar ve Fonterosa ailesi aralarında evlilik yapmıştı.

••••
12 M. Kayserling, age., s. l l2; Juan Sanchez, Saragossa'dan, ilk tüccar.
Krş., ayrıca Kayserling, "The Colonization of America by the Jews,"
Transactions of the Jewish Historical Society ofAmerica, cilt 2, s. 73.

40
1
Modern Sömürgelerin Kuruluşu �

Sonuncular kuşkusuz Yahudiydi, ya da kısa süre önce din de­


ğiştirmişti ve Christobal'ın annesinin adı Suzanna Fonterosa'ydı.
Galicia eyaletinde kargaşa çıktığı zaman Amerika kaşifinin ailesi
Ispanya' dan İtalya'ya göç etti. Bu olgular Don Celso tarafından
yardımcı kaynaklardan elde edilmiştir ve onun bu konudaki inan­
cı, Kolomb'un yazılarında karşılaşılan uzak Musevi edebiyatı yan­
kılarıyla ve de onu resmeden en eski portrelerin bir Yahudi çehre­
sine sahip olduğunu göstermeleri yüzünden güçlenmiştir.
Yeni Dünya'nın kapıları Avrupalılara daha yeni açılmıştı ki Ya­
hudiler kalabalık bir halde geldiler. Amerika'nın keşfinin İspanya
Yahudilerinin evsiz kaldığı yıl gerçekleştiğini, 15. yüzyılın son yıl­
larının ve 16. yüzyılın ilk yıllarının milyonlarca Yahudinin gezgin
olmaya zorlandığını ve Avrupa Yahudiliğinin içine sopa sokulmuş
bir karınca yuvası gibi dağıldığını görmüştük. Bu karmaşanın bü­
yük kısmının kendini Yeni Oünya'ya, geleceğin parlak göründüğü
bir yere atmış olmasında şaşacak bir şey yok öyleyse. Amerika'da­
ki ilk tüccarlar Yahudilerdi. Zaten 1492 yılında Portekiz Yahudileri
St. Thomas'a yerleşmiş, burada büyük ölçekli ilk plantasyon sa­
hipleri olmuşlardı; birçok şeker fabrikası kurdular ve yaklaşık üç
bin Zenciye iş verdiler. 1 3 Güney Amerika'ya neredeyse keşfedilir
keşfedilmez yapılan Yahudi göçüne gelince, öyle güçlü bir akış ol­
muştu ki 1511 yılında Kraliçe Joan bunu dizginlemek için önlem
almayı gerekli gördü. 14 Fakat çabaları başarısız olmuş olmalı, çün­
kü Yahudi sayısı arttı ve sonunda, 21 Mayıs 1577'de, Yahudilerin
İspanyol sömürgelerine göç etmesini yasaklayan yasa resmi ola­
rak kaldırıldı. Yahudilerin Güney Amerika'daki sömürge ticaret ve
sanayisinin kurucuları olarak sürekli etkinliklerine karşı adil ol­
mak üzere, bir ya da iki sömürgenin yaşadıklarına göz atmak öne­
rilir. Yahudilerin Amerika sömürgelerindeki tarihi ve buna bağlı
olarak sömürgelerin kendilerinin tarihi Yahudilerin 1654 yılında
Brezilya'dan kovulmalarının belirlediği iki döneme ayrılır.
St. Thomas'ta şeker sanayinin 1492 yılında Yahudiler tarafın­
dan kurulduğundan bahsetmiştik. 1550 yılında bu sanayi adada­
ki gelişmesinin zirvesine ulaşmıştı. Şeker değirmeni ve rafinerisi
••••
13 G. F. Knapp, "Ursprung der Sklaverei in den Colonien," Archivfür Sozi-
ale Politik, ii., s. 1 29 .
14 Oscar Strauss, age., s. 71.

41
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

olan altmış plantasyon vardı ve Krala ödenen onda bire bakı­


lırsa, yılda 150.000 arroba15' şeker üretiyorlardı. 1 6 Yahudiler bu
sanayiyi Brezilya'ya, Amerika sömürgelerinin en büyüğüne St.
Thomas'tan, ya da olasılıkla uzun süre şeker ticaretiyle uğraştıkları
Madeira'dan 17 aktardılar. Brezilya böylece ilk zenginlik dönemine
girdi, çünkü şeker sanayinin büyümesi beraberinde milli gelirin
büyümesini getirdi. O ilk yıllarda sömürgede neredeyse tümüyle
Yahudiler ve mahkumlar yaşıyordu, Portekiz'den her yıl iki gemi
dolusu buraya getiriliyordu. 18 Yahudiler hızla hakim sınıf oldu­
lar, "en zengin Brezilyalı tüccarların hatırı sayılır bir miktarı Yeni
Hıristiyanlardı." 19 tık Genel Vali Yahudi kökenliydi ve sömürge­
nin yönetiminde düzen sağlayan o oldu. Portekiz'in sahip olduğu
yeni yerlerin ancak sıra dışı yetenekleri olan bir adam, Thome de
Souza 1549 yılında konuyu ele almak üzere buraya gönderildikten
sonra geliştiğini söylemek abartı olmayacaktır. 20 Yine de sömürge
zenginliğinin doruk noktasına Hollandalıların buraya 1 642 yılın­
da girmesinin ardından, Hollandalı zengin Yahudilerin etkisi bu­
raya uzanınca ulaştı. O yıl, bir dizi Amerika Yahudisi Brezilya'da
bir sömürge kurmak üzere birleşti ve altı yüz kadar etkili Hollan­
dalı Yahudi onlara katıldı.21 17. yüzyıl ortalarına dek bütün büyük
şeker plantasyonları Yahudilere aitti22 ve o dönemin gezginleri
onların çok yönlü etkinlikleri ve zenginlikleri hakkında bilgiler
vermektedir. 1640 ila 1 649 yılları arasında Brezilya'da gezmiş olan
Nieuhoff onlar hakkında şöyle demektedir: 23 "Brezilya'nın (Hol-
....
15 İspanya'ya has bir ölçü birimi; yaklaşık 1 1 kilograma karşılık geliyor.
(çev.)
16 Ritter, "Über die geographische Verbreitung des Zuckerrohrs," Berich­
ten der Berliner Akademie (1839), akt., Lippmann, Geschichte des Zuc­
kers (1890), s. 249.
17 Max J. Kohler'e göre, "Phases of Jewish Life in New York before 1800,"
Transactions of the Jewish Hist Sac. ofAmerica, cilt ii., s. 94.
18 "America" maddesi, Jewish Encycl. Krş. G. A. Kohut, "Les juifs dans !es
colonies hollandaises," R.EJ. (1895), cilt 31, s. 293.
19 H. Handelmann, Geschichte von Brasilien (1860), s. 412.
20 S. M. Netscher, Les Hollandais au Bresil (1853), s. 1. Souza'nın zengin
Yahudi ailesi için, krş. M. Kayserling, Geschichte der Juden in Portugal
(1867), s. 307; M. Grunwald, Portugiesengraber (1902), s. 123.
21 M. J. Kohler, age.
22 "America" maddesi, Jewish Encycl.
23 Transactions ofJewish Hist. Society ofAmerica, ii. 95. Krş., ayrıca Nets­
cher, s. 103.

42
1
Modem Sömürgelerin Kuruluşu

landa Batı Hindistan) Şirketi'nin hizmetinde özgür sakinleri ara­


sında Yahudiler sayıca en hatırı sayılır kesimdi, Hollanda' dan gel­
mişlerdi buraya. Başka herkesten daha yoğun bir trafikleri vardı;
şeker değirmenleri alıyor ve Receif'te gösterişli evler inşa ediyor­
lardı. Hepsi de tüccardı ve bu trafiğin makul sınırları içinde kalsa­
lar Hollanda Brezilya' sına büyük yararları olurdu." Aynı şekilde F.
Pyrard'ın Travels adlı kitabında şunları okuyoruz: 24 "Bu topraklar­
da dokuz on yıl kalarak elde ettikleri kar muhteşem, çünkü hepsi
de zengin olarak dönüyor. " Plantasyon gelişiminde Yahudi etki­
sinin hakimiyeti Brezilya'da Hollanda dönemi boyunca ve son­
rasında, 1654 kovulmasına rağmen25 17. yüzyılın ilk yarısına dek
sürdü. 26 Bir seferinde, "çok etkili Rio de Janeiro tüccarlarından
bazıları (Engizisyon'un) Kutsal Makamın eline düşünce, birçok
plantasyondaki çalışmalar öyle bir duraksamaya girdi ki Eyaletin
(Bahio) ticareti bu darbeyi uzun zaman atlatamadı." Daha sonra,
2 Mart 1768 tarihli bir emir Yeni Hıristiyanların listelerini içeren
bütün kütüklerin yok edilmesi emretti ve 25 Mart 1773 tarihli bir
yasayla Yeni Hıristiyanlar Ortodokslarla tam bir yurttaş eşitliği
içinde sayıldılar. Öyleyse, gizli Yahudilerin birçoğunun Brezil­
ya'daki hakim konumlarını, 1654'te Portekizliler burayı geri aldık­
tan sonra da sürdürmüş olması gerektiği bellidir; ülkeye değerli
taşlar ticaretiyle birlikte gelişen şeker sanayiini getiren onlardı.
Buna ragmen, 1654 yılı Amerikan-Yahudi tarihinin yıllıklarında
bir dönemeci işaret eder. Çünkü çok sayıda Brezilyalı Yahudi bu
yıl Amerika'nın başka bölgelerine yerleşmiş ve böylece ekonomik
çekim merkezini değiştirmişti.
Değişim özellikle Batı Hindistan Takımadalarının bir iki adası
ve 17. yüzyılda Yahudilerin geldiği dönemde refahı artan komşu
kıyılar için karlı oldu. Neredeyse tümüyle Yahudilerin yerleşmiş
olduğu Barbados bu durumun örneklerindendir. 27 İngiliz de-

••••
24 Age.
25 Gerçek bir kovma sözkonusu değildi; aslında 1654 barış anlaşması Ya­
hudilere bir af sağladı. Fakat şu sözler eklenmişti, "Yahudiler ve diğer
Katolik olmayanlar Portekiz'de aynı muameleyle karşılaşacaktır." Bu
yeterli oldu. Anlaşma için, bkz. Aitzema, Historia, vb. (1626), akt., Nets­
cher, s. 163.
26 H. Handelmann, age.; s. 412-13.
27 Barbados'daki Yahudiler için, bkz. John Camden Hatten, The Original

43
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

netimine 1627 yılında girdi; 164 l'de şeker kamışı adaya geldi ve
yedi yıl sonra şeker ihracı başladı. Ama şeker sanayisi kendini
sürdüremiyordu. Üretilen şekerin niteliği öyle kötüydü ki fiya­
tı İngiltere'ye taşımanın bedelini karşılamaya zar zor yetiyordu.
Brezilya'dan sürülen "Hollandalılar" rafine sürecini getirip de
yerlilere şekeri kurutma ve kristalize etme sanatını öğretince şe­
ker gözle görünür bir gelişme sağladı. Sonuç olarak, Barbados'tan
şeker ihracı zamanla arttı ve 1661 yılında il. Charles, adadan yıllık
10.000 poundluk bir gelir elde eden onüç plantasyon sahibine ba­
ronet unvanı verebildi. 1676 yılı geldiğinde oradaki sanayi öyle bir
düzeye gelmişti ki, her yıl her biri 180 ton ham şeker taşıyan 400
gemi yola çıkarılıyordu. 1664'te Thomas Modyford şeker üretimi­
ni Barbados'tan, kısa sürede zengin olan Jamaika'ya taşıdı. 28
1656 yılı, İngilizlerin adayı sonunda Ispanya'dan aldığı yıl gel­
diğinde, Jamaika'da sadece üç küçük rafineri vardı; 1670 yılında
birçoğu 100.000 kiloluk üretim yapan 75 değirmen vardı işba­
şında. 1700 yılında şeker Jamaika'nın başlıca ihraç ve zenginlik
kaynağıydı. Sömürgedeki İngiliz tüccarlarının 1671 tarihli, Ya­
hudilerin kovulmasını talep eden dilekçesi onların bu gelişmeye
büyük katkıda bulunmuş olması gerektiği konusunu oldukça açık
hale getiriyor. Fakat Hükümet yine de, başka Yahudilerin yerleşi­
mine destek oldu ve Vali dilekçeyi reddederken "Majestelerinin
Yahudi ve Hollandalılardan daha karlı kullara sahip olamayacağı
görüşündeyim; büyük stoklara ve ilişkilere sahipler" diye belirti­
yordu. 29 Böylece Yahudiler Jamaika'dan kovulmadı, ama "İngi-

••••
Lists, vb. (1874), s. 449; Ligon, History of Barbados (1657), akt., Lipp-
mann age., s. 301; Reed, The History of Sugar and Sugaryielding Plants
(1866), s. 7; M'Culloch, Dictionary of Commerce, ii., s. 1 087. Krş., ayrı­
ca C. S. Lucas, A Historical Geography of the British Colonies, örn. ii.
(1905), 121, 274, 277.
28 Jamaika'daki Yahudiler için, bkz. M. Kayserling, "The Jews in Jamaica,"
]. Q.R., cilt 12 (1900), 708 vd.; Hyamson, age., bölüm xxvi. Çağdaş kayıt­
lardan yapılan sayısız alıntılar Kohler'de bulunabilir, "Jewish Activity
in American Colonial Commerce," Transactions ofJewish Hist. Society
ofAmerica, cilt 10, s. 59. Krş., ayrıca aynı yazarın yazısı, Transactions,
cilt 2, s. 98.
29 Valinin Bakan Lord Arlington'a mektubunu akt., Kayserling, J. Q.R., cilt
12, s. 710.

1 44
Modern Sömürgelerin Kuruluşu
1

liz sömürgesinin ilk tüccar ve işadamları oldular."30 18. yüzyılda


bütün vergileri ödüyorlardı ve sanayi ve ticareti neredeyse bütü­
nüyle denetliyorlardı. Diğer İngiliz sömürgeleri arasında, Yahu­
diler özellikle Surinam'ı yeğliyordu.31 Oraya 1644 yılında ilk kez
yerleşmişlerdi ve bir dizi ayrıcalık sahibi olmuşlardı -"buna kar­
şın Musevi milleti . . . sömürge için yararlı ve hayırsever olduğunu
gösterdi. " Ayrıcalıklı konumları, Surinam'ı 1667 yılında devralan
Hollandalılar döneminde de sürdü. 17. yüzyılın sonlarına doğru
ada sakinlerinin geri kalanına göre oranları üçte birdi ve 1 730' da
344 şeker plantasyonundan 1 15'ine sahiptiler.
Yahudilerin İngiliz ve Hollanda sömürgelerindeki hikayesi
daha önemli Fransız yerleşimlerinde, sözgelimi Martinik, Guade­
loupe ve San Domingo'da karşılık bulmaktadır.32 Burada da şeker
refah kaynağıydı ve başka durumlarda olduğu gibi, Yahudiler sa­
nayiyi denetliyorlardı ve başlıca şeker tüccarları onlardı. Marti­
nik'teki ilk büyük plantasyon ve rafineri 1655 yılında, Brezilya' dan
900 din yoldaşı ve 1 100 köleyle kaçmış olan Benjamin Dacosta
tarafından kurulmuştu. San Domingo'da şeker sanayisi 1587 gibi

••••
30 Monumental inscriptions of the British West Indies (İngiliz Batı Hint
Adaları'nın anıtsal yazıtları), derleyen Captain J . H . Lawrence Archer,
akt., Kohler, "Phases of Jewish Life," age., s. 98 .
3 1 Surinam'daki Yahudiler için en önemli otorite Essai sur la colonie de
Surinam avec l'histoire de la Nation Juive Portugaise y etablie, vb., 2
cilt., Paramaribo (1788) . Koenen, Geschiedenes der Joden in Nederland
(1843), s. 313'de, bu yapıttan " de hoofdbron . . . voor de geschiede­
nes der Joden in die gewesten" olarak bahsetmektedir. Bir kopyasını
bulamadım. Konuyla ilgili daha yeni kitapçıklar büyük miktarda taze
malzeme sunmaktadır. R . Gottheil'i anabiliriz, "Contributions to the
History of the Jews in Surinam, " Transactions of Jewish Hist. Society of
America, cilt 9, s . 129; J. S . Roos, "Additional Notes on the History of
the Jews of Surinam," Transactions, cilt 13, s . 127; S . A . Hilfman, "Some
Further Notes on the History of the J ews in Surinam," Transactions, cilt
16, s . 7 .
Surinam'la Guiana arasında bağlantılar için bkz. Samuel Oppenhei­
mer, "An Early Jewish Colony in Western Guiana, 1658-1666, and its
relation to the Jews in Surinam," Transactions, cilt 16, s. 95-186 . Krş . ,
ayrıca Hyamson, bl. xxvi, ve Lucas.
32 Martinique, Guadeloupe ve Santo Domingo'daki Yahudiler için bkz .
Lippmann, age., s . 301; A . Cahen, "Les Juifs de la Martinique au xvii
sc.," R.E.]., cilt 2; Cahen, "Les Juifs dans les Colonies françaises au xviii
sc . ," R.E.].,cilt 4 ve 5; Handelmann, Geschichte der Insel Hayti (1856) .

45
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

erken bir tarihte kuruldu, ama Brezilya'dan gelen "Hollandalı" ka­


çaklar oraya yerleşinceye dek herhangi bir başarı göstermedi.
Bütün bunlarda sömürge sisteminin (ve onunla birlikte mo­
dern kapitalizmin) Amerika'da kök saldığı o kritik yüzyıllarda,
şeker üretiminin bütün sömürge ekonomisinin, kuşkusuz Brezil­
ya'daki gümüş, altın ve değerli taş madenciliği bir yana bırakılır­
sa, omurgası olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Aslında,
bu yüzyıllarda şeker yapmanın ve satmanın taşıdığı büyük öne­
mi hayal etmemiz güçtür. Paris Ticaret Meclisi (1701) "Fransız
gemiciliği görkemini şeker üreten adalara borçludur ve ancak
bu yolla bahriye desteklenip güçlendirilebilir" kaydını düşerken
abartılı bir dil kullanmıyordu. Burada, Yahudilerin şeker ticareti­
ni de tekelleştirdiği hatırlanmalıdır; özellikle Fransız dalı zengin
Bordeaux'lu Gradis ailesi tarafından denetleniyordu.33
Yahudilerin kendileri için Orta ve Güney Amerika'da elde
ettikleri konum güçlü bir konumdu. Ama 17. yüzyılın sonların­
da, Kuzey Amerika'daki İngiliz sömürgeleri Batı Hint Adaları'yla
ticari ilişkilere girdiği zaman bu daha da güçlü bir hal aldı. Ku­
zey Amerika kıtası (göreceğimiz üzere) yine Yahudi tüccarların
oluşmasına yardımcı olduğu bu yakın birliğe borçludur varlığı­
nı. Böylece daha ilk kökenlerinden itibaren Birleşik Devletler'in
büyümesinde Yahudi etkenini gözden geçirmenin temel olduğu
bir noktaya geldik. Bir kez daha Yahudi öğeleri birleşmişti, bu kez
Birleşik Devletler' e nihai ekonomik biçimini vermek üzere. Bu gö­
rüş genel olarak (en azından Avrupa' da) kabul edilen görüşe kesin
olarak ters düştüğünden, sorun tam anlamıyla ele alınmayı gerek­
tirmektedir.
İlk bakışta Kuzey Amerika'nın ekonomik sistemi tam da Yahu­
dilerden bağımsız olarak gelişmiş bir ekonomi gibi görünmekte­
dir. Oldukça sık olarak, modern kapitalizmin az çok Yahudi ruhu­
nun bir ifadesi olduğunu öne sürdüğüm zamanlar, Birleşik Devlet­
ler tarihinin bunu tersini gösterdiği söylenmektedir. Yankee'lerin
kendileri de Yahudiler olmadan başarı göstermiş olmaları olgu­
sundan hoşlanır. Bir zamanlar uzun uzun Amerika'da Yahudilerin
neden önemli rol oynamadığı üzerine Amerikalı bir yazar (Mark
••••
33 Lucien Wolf, Jewish Chronicle, Kas. 30, 1894, akt., Kohler, Transactions,
cilt 1 0, s. 60.

46
Modem Sömürgelerin Kuruluşu ,:

Twain'di yanılmıyorsam) akıl yürütmüş, bunun nedeni olarak


daha zeki olmasalar da Amerikalıların Yahudiler kadar "zeki" ol­
masını göstermişti. (Bu arada, iskoçyalılar da kendileri için aynı
şeyi düşünüyor.) imdi, bugün sanayinin büyük kaptanları, ünlü
spekülatörler ya da ülkedeki Tröst kodamanları arasında çok sa­
yıda Yahudi adıyla karşılaşmadığımız doğrudur. Yine de, Birleşik
Devletler'in (belki de başka herhangi bir ülkeden daha fazla ola­
rak) gırtlağına dek Yahudi ruhuyla dolu olduğu iddiasında ısrar
ediyorum. Bu birçok alanda, öncelikle de konuyla ilgili bir yargıya
varabilmeye uygun olan alanlarda görülmektedir. Birkaç yıl önce,
Birleşik Devletler'e Yahudilerin ilk yerleşmesinin 250. yıldönümü­
nün görkemli kutlaması sırasında, Başkan Roosevelt Düzenleme
Komitesi'ne bir tebrik mektubu gönderdi. Bu mektupta görevi
sırasında ilk kez bu tür bir mektup yazdığını, ama durumun öne­
minin böyle bir istisna yapmasına izin verdiğini söylüyordu. Ya­
hudilerin o sırada maruz kaldıkları zulüm, ülkeye geldiklerinden
beri Yahudi inancı ve ırkından gelen kimselerin geliştirmiş olduğu
harika yurttaşlık nitelikleri üzerine vurgu yapmayı onun için acil
bir görev haline getirmişti. Yahudilerin Birleşik Devletler'e yaptığı
hizmetleri sıralarken, konunun tam köküne ulaşan bir ifade kul­
landı -"Yahudiler bu ülkenin inşasına katılmışlardır." 34 Aynı olay­
la ilgili olarak eski başkan Cleveland şunu belirtti: "inanıyorum
ki bugünkü Amerikancılığa şekil ve yön vermekte dolaylı ya da
dolaysız olarak katkıda bulunan milletler arasında böylesine etkili
olmuş başka bir millet bulunmadığı güvenle öne sürülebilir."35
Bu Yahudi etkisi kendini nerede gösterir? Öncelikle, Amerikan
iş yaşamında yer alan Yahudi sayısı hiçbir zaman ilk bakışta gö­
ründüğü kadar küçük olmamıştır. Çıkardıkları en ufak ses yeryü­
zünün bütün insanlarının diline doladığı yarım düzine kadın ya
da erkek, ünlü multimilyoner arasında Yahudi yok diye, Amerikan
kapitalizminin zorunlu olarak Yahudi öğesinden yoksun olduğu­
nu düşünmek yanlıştır. Başlangıç olarak, büyük Tröstler arasın­
da bile bazıları Yahudi eli ve beyni tarafından yönetilmektedir.
1904 yılında 201.000.000 dolarlık nominal sermayelik bir bileşimi

••••
34 The 250th Anniversary of the Settlement of the Jews in the U.S. (1905),
s. 18.
35 The 250th Anniversary, vb.

47
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

temsil eden Smelters Tröstü Yahudilerin yaratımıydı - Guggenhe­


im'ların. Birkaçını sayacak olursak, Tütün Tröstünde (500.000.000
dolar), Asfalt Tröstünde, Telgraf Tröstünde de Yahudiler hakim
konumlar işgal etmektedir.36 Yine büyük bankaların birçoğu, bu
yolla Amerikan ekonomik yaşamı üzerinde büyük bir denetime
sahip olan Yahudilere aittir.
Amerikan demiryollarının hepsinin birbiriyle birleştirilmesini
hedef alan Harriman sistemini ele alın. Arkasında büyük ölçüde
Kuhn, Loeb & Co. vardı; New York'un ünlü bankacılık firması. Ya­
hudilerin özellikle Batı Kaliforniya'da etkili olması büyük ölçüde
onların yarattığı bir durumdur. Devletin kurulmasında Yahudiler
Yargıç, Meclis Üyesi, Vali, Belediye Başkanı ve benzeri olarak, ama
ayrıca iş adamı olarak da öne çıkıyordu. San Fransisco'daki Selig­
man kardeşler -William, Henry, Jesse ve James-; Sacramento'lu
Louis Sloss ve Lewis Gerstle (burada Alaska Ticaret Şirketi'ni kur­
dular) , Los Angeles'li Hellman ve Newmark bu ülkedeki önemli
işyerleri arasındadır. Altın madenciliği döneminde Yahudiler Ka­
liforniya ve Doğu Eyaletleri ve Avrupa arasında aracı durumun­
daydı. O günlerin önemli iş anlaşmaları Rothschild'lerin aracısı
olan, Benjamin Davidson gibi kimselerce üstleniliyordu; Rhode
Island'dan Albert Priest; Baltimore'dan Albert Dyer; Paris, Londra
ve San Fransisco'nun Lazard Freres uluslar arası bankasını kuran
üç Lazard kardeşler; Seligman'lar,, Glazier'ler ve Wormser'ler. Mo­
ritz Friedlaender başlıca "Buğday Krallarından" biriydi. Adolph
Sutro Cornstock Lodes'tan yararlanıyordu. Bugün bile bankacılık
işlerinin büyük kısmı, genel sanayiler gibi Yahudilerin elindedir.
Yani Londra, Paris ve Amerikan Bankalarını (Sigmund Greenbaum
ile Richard Altschul); ingiliz-Kaliforniya Bankasını (Philip N. Lili­
enthal ile Ignatz Steinhart); Nevada Bankasını; Union Trust Şirke­
tini; Los Angeles Çiftçi ve Tüccarlar Bankasını; John Rosenfeld'in
kömür havzalarını denetlemesini; Hudson Bay Şirketi'nin ardın­
dan gelen Alaska Ticaret Şirketini; Kuzey Amerikan Ticaret Şirke­
tini ve başka birçoğunu sayabiliriz. 37

••••
36 John Moody, The Truth about the Trusts (1905), s. 45, 96, vb.
37 "California" maddesi, Jewish Encycl. (Oldukça iyi hazırlanmış bir mad­
de).

48
Modern Sömürgelerin Kuruluşu

Amerika'ya son on yılda sayısız Yahudinin göç etmiş olma­


sının, Amerikan ekonomisinin her yönüne etki etmiş olması ge­
rektiğinden kuşku edilemez. Bugün New York'ta bir milyondan
çok Yahudi olduğunu ve göçmenlerin büyük bir kısmının daha
kapitalist bir kariyer edinmemiş olduğunu düşünün: Eğer Ameri­
ka'daki koşullar son kuşakta olduğu şekilde gelişmeyi sürdürecek
olursa, eğer göçmen istatistikleri ve milletler arasındaki doğum
oranı aynı kalırsa, elli ya da yüz yıl sonraki Birleşik Devletler'i sa­
dece Slavlar, Zenciler ve Yahudilerin yaşadığı bir ülke olarak hayal
edebiliriz; burada Yahudiler doğal olarak ekonomik liderlik konu­
muna sahip olacaktır.
Ama bu gelecek hayallerinin, asıl ilgi alanımız geçmiş ve şim -
diyken, bu bağlamda yeri yok. Yahudilerin günümüz ve geçmiş
Amerikan yaşamında önemli bir paya sahip olduğu kabul edile­
bilir; belki bu pay ilk bakışta sanıldığından daha önemli bir pay­
dır. Yine de, konuyla ilgili bir görüş oluşturma hakkına sahip olan
başka birçok kimseyle ortak bir biçimde, onların etkisine yükledi­
ğim büyük ağırlık, sadece sayılarına bakarak yeterli biçimde açık­
lanamaz. Bu daha çok benim vurgu yaptığım türden bir etkidir ve
karmaşık sebeplerin çeşitliliğiyle açıklanabilir.
Amerika'daki Yahudilerin pratikte ticaretin birçok önemli da­
lını denetliyor olması olgusunu, kendi içinde yeterince ciddi olan
bu olguyu abartmaya kalkışmamamın sebebi bu; aslında bu alan­
ları tekelleştirdiklerini ya da en azından uzun bir zaman için bunu
yaptıklarını söylemek abartı olmayacaktır. Buğday ticaretini, özel­
likle Batı'daki ticareti ele alnı; tütün ticaretini; pamuk ticaretini
ele alın. Bir anda bütün olarak milletin ekonomik etkinliklerinde
öncü rol almaya zorlaması gereken üç güçlü sanayiyi yönettikle­
rini görürüz. Bütün bunlara rağmen bu olguyu ele almayacağım,
çünkü bana göre Yahudilerin Birleşik Devletler'in ekonomik geliş­
mesi için önemi bundan çok daha derin köklere sahiptir. Halının
üzerindeki altın iplik nasılsa, Yahudiler de Amerika'nın ekonomik
tarihinin dokusuna özel bir iplik gibi işlemişlerdir; fantastik tasa­
rımlarının karmaşıklığı sayesinde daha en başından kendinlerine
özgü bir desene sahip olmuşlardır.
Yeni Dünyanın Okyanus kıyılarıyla orman ve otlaklarında ka­
pitalist ruhun ilk ateşlenmesinden bu yana, Yahudiler eksik olma-

49
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

mıştır; genellikle ilk ortaya çıkış tarihleri olarak 1655 verilir.38 O yıl
Portekizlilerin eline geçen Brezilya'dan gelen Yahudi göçmenlerle
dolu bir gemi, Hudson Nehri'ne demir attı ve yolcular Hollanda
Batı Hindistan Şirketi'nin burada kurmuş olduğu sömürgeye yer­
leşme izni istediler. Ama bir iyilik dileyen mütevazı ricacılar değil­
di bunlar. Yeni yerleşime büyük ölçüde katkıda bulunmuş olan bir
ırkın üyeleri olarak gelmişlerdi ve sömürge valileri taleplerini yeri­
ne getirmek zorunda kaldı. Gemi geldiği sırada, New Amsterdam,
Yahudileri sevmeyen ve ona kalsa, yeni gelenleri geri çevirecek
olan Stuyvesant'ın idaresi altındaydı. Fakat eline Şirketin Amster­
dam'daki bürosundan gelen, Yahudilerin yerleşip Şirketin dene­
timi altındaki sömürgelerde ticaret yapmasına, "bu Şirketin his­
selerine yatırdıkları büyük miktarda sermaye nedeniyle de" izin
vermesini söyleyen 26 Mart 1665 tarihli bir mektup geçti. 39 Çok
geçmeden Long Island, Albany, Rhode Island ve Philadelphia'ya
ulaştılar.
O zaman çok katmanlı etkinlikleri başladı ve sömürgelerin
varlığını sürdürebilmesi onlar sayesinde oldu. Bugün Birleşik
Devletler'in bütünlüğü, bildiğimiz üzere, Kuzey Amerika'daki İn­
giliz sömürgelerinin, bir dizi elverişli durum sayesinde, sonunda
tam bir bağımsızlığa yol açacak ölçüde güç ve iktidar elde etme­
siyle olası olmuştur. Bu üstünlük konumunun elde edilmesinde
Yahudiler en önde gelen ve sebatlı yardımcılar olmuştu.
Sömürgelerin yeni Cumhuriyetin var olması için ekonomik
temelleri sağlayan birkaç zengin Yahudi firmasının yardımıyla
bağımsızlık elde edebilmeleri gibi belli bir olgudan bahsetmiyo­
rum. Birleşik Devletler, eğer Yahudiler orduların ihtiyaçlarını kar­
şılamamış ve onlara harp için gerekli olan şeyleri karşılamamış
olsaydı bağımsızlık elde edemezdi. Fakat Yahudilerin bu yönde
sağladıkları şeyler özellikle Amerika koşullarından kaynaklanma -
dı. Modem kapitalist Devletlerin tarihi boyunca karşılaşılan genel

••••
38 Brezilyalı kaçaklar gelmeden önce Amsterdam gelen bir miktar zengin
Yahudi tüccarın Hudson sömürgesine yerleştiğini söyleyenler vardır.
Krş. Albion Morris Dyer, "Points in the First Chapter of New York Je­
wish History," Transactions ofJewish Hist. Sac. ofAmerica, cilt 3, s. 41.
39 Mektup tümüyle Kohler tarafından almtılanmaktadır, "Beginnings of
New York Jewish History," Transactions, cilt 1, s. 47.

50
1
Modern Sömürgelerin Kuruluşu

bir görüngüydü ki, daha genel konuları ele alırken bunun örnek­
lerini ele alacağız.
Hayır. Benim asıl aklımda olan şey Yahudilerin Kuzey Ame­
rika sömürgelerinde yerine getirdikleri özel bir hizmet, Amerika
Kıtasına özgü, gerçekten Amerika'nın doğmasına yol açan bir
hizmettir. 17 ve 18. yüzyıllarda Yahudi ticaretinin sömürgele­
rin ekonomik sistemini besleyen can damarı olması olgusundan
bahsediyorum. Bilindiği üzere, İngiltere sömürgelerini Anavatan­
da ihtiyaç duyulan bütün üretim maddelerini satın almaya zor­
luyordu. Bu yüzden sömürgelerin ticaret dengesi hep aleyhteydi
ve ülkeden sürekli dışarı para göndererek kupkuru kalıyorlardı.
Ama ülkeye değerli madenleri taşıyan, Yahudilerin Güney ve Orta
Amerika' daki ticaretleri sayesinde bu yöne çevrilmiş olan bir akış
daha vardı. İngiliz sömürgelerindeki Yahudiler Batı Hint Adaları
ve Brezilya'yla, sonuçta misafir oldukları toprakların ticaretine
olumlu bir denge sağlayan etkin iş ilişkileri yürütüyordu. Güney
Amerika' da çıkartılan altın böylece Kuzey Amerika'ya getiriliyor
ve ekonomik sistemin sağlıklı bir durumda kalmasını sağlıyordu.40
Bu durum karşısında, Birleşik Devletler'in varlığını tam da Yahu­
dilere borçlu olduğu görüşü belli bir haklılık kazanmıyor mudur?
Ve eğer bu böyleyse, Yahudi etkisinin Birleşik Devletler'i olduğu
şey, Yani Amerikan kıldığını söylemek için başka ne eklemek gere­
kir? Çünkü Amerikancılık dediğimiz şey, deyiş yerindeyse, damı­
tılmış Yahudi ruhundan başka bir şey değildir.
Ama Amerikan kültürünün böylesine Yahudiliğe batmış ol­
ması nasıl olmaktadır? Yanıt basit: İlk yerleşimciler arasındaki
Yahudi öğelerinin erken ve evrensel eklenişi sayesinde. Bu tarz
bir sömürgeleştirme sürecini gözümüzün önüne getirebiliriz. Bir
grup kararlı erkek ve kadın -diyelim ki yirmi aile- yeni bir yaşama
başlamak üzere vahşi doğada ilerliyor. Ondokuzu saban ve tırpan
kuşanmış, çiftçi olarak hayatlarını kazanmak üzere ormanları
açmaya ve toprağı bellemeye hazır. Yirminci aile topraktan elde
edilemeyecek olan ihtiyaçları yoldaşlarına sağlamak üzere bir
dükkan açıyor, hatta genellikle kapılarına kadar gidip seyyar satı-

40 Bkz. Transactions, cilt 1, s. 41; cilt 2, s. 78; cilt 10, s. 63; Kohler, "Jews
in Newport," Transactions, cilt 6, s. 69. Kohler sıkça alıntılamaktadrr,
Judge Daly, Settlement ofthe ]ews in North America (1893).
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

cılık yapıyor. Çok geçmeden bu yirminci aile diğer ondokuzunun


topraktan kazanmış olduğu ürünlerin dağıtımını düzenlemeyi
iş edinmektedir. Nakit paraya sahip olan ve bu yüzden gerekti­
ği zaman borç para vererek diğerlerine yardımcı olan da bunlar
olmalı. Genellikle dükkanın bir zirai tefeci-bankayla, belki ayrıca
toprak alıp satmak için bir de ofisi olacaktır. Böylece yirminci ai­
lenin etkinliği sayesinde Kuzey Amerika' daki çiftçi daha başından
Eski Dünya'nın para ve kredi sistemiyle ilişki içindedir. Bu yüz­
den bütün bir üretim ve alışveriş süreci başlangıcından itibaren
modern yolda ilerlemektedir. Kent yöntemleri bir anda en uzak
köylere bile girmiştir. Buna bağlı olarak, Amerikan ekonomik ya­
şamına daha başından itibaren kapitalizmin karıştığı söylenebilir.
Ve bundan kim sorumludur?: Her köyün yirminci ailesi. Bu yir­
minci ailenin her zaman için, bir yerleşimci topluluğuna katılan
ya da onları yerleştikleri yerlerde bulan bir Yahudi aile olduğunu
eklememiz gerekir mi?
Birleşik Devletler' deki ekonomik gelişmeden çıkardığım zihin -
sel manzara genel hatlarıyla böyledir. Bu konuyu ele alan daha
sonraki yazarlar daha geniş ayrıntıları yerleştirebilir buraya; kendi
payıma birkaç tanesiyle karşılaştım. Ama bunlar nitelik açısından
öylesine birbirine benzer ki yalıtık örnekler olarak ele almak güç
olacak. Bunların tipik olduğu çıkarımı dayatılmaktadır. Bu görüşe
sahip olan tek kişi de değilim. Sözgelimi Kaliforniya valisi Pardel,
1905 yılında şöyle belirtmiştir: " (Yahudi) binlerce refah sahibi
topluluğun önde gelen finansörü olmuştur. Girişimci ve saldırgan
davranmaktadır." 41 Karşılaştığım birkaç örnekten alıntı yapayım.
1 785'te Abraham Mordccai Alabama'ya yerleşti. "Line Creek'in iki
mil batısına bir dükkan kurdu, Kızılderililerle geniş kapsamlı bir
ticaret yürütüyor ve malları karşılığında pinkroot, hickory,42 fındık
yağı ve her tür hayvan derisi alıyordu." 43 Aynı şekilde Albany'de:
" 1661 gibi, Albany'nin küçük bir alışveriş mekanı olduğu erken bir
tarihte, Asser Levi ( ya da Leevi) adında bir Yahudi tüccar buradaki

••••
41 Kaliforniya Valisi Pardell'in Konuşması, The 250th Anniversary, vb., s.
173.

:
42 Pinkroot: spigelia marilandica kökü. Hickory: Amerika' da bulunan bir
ceviz ağacı türü. (çev.)

1
Bkz. "Alabama" maddesi, Jew"h Encyd
1
Modem Sömürgelerin Kuruluşu

mülkün sahibi oldu."44 Chicago'nun hikayesi de aynıdır, İlk tuğ­


la bina, Chicago'nun ilk tüccar terzisi olan bir Yahudi, Benedict
Schubert tarafından inşa edilmişti; buna karşılık bir başka Yahudi,
Philip Newburg tütün işine giren ilk kişi oldu. 45 Kentucky'de 1816
gibi erken bir tarihte bir Yahudi yerleşimci olduğunu duyuyoruz.
O yıl Birleşik Devletler Bankası Lexington'da şube açtığı zaman,
1808 yılında gelmiş olan Bay Solomon kasiyeri oldu. 46 Maryland,47
Michigan,48 Ohio49 ve Pennsylvania'da50 Yahudi yerleşimcilerin ilk
yerleşenler arasında olduğu kaydedilmiştir, ama etkinlikleri hak­
kında bir şey bilinmemektedir.
Diğer yandan Teksas'taki Yahudiler hakkında çok şey bilin­
mektedir, burada kapitalizmin öncüleri arasındadırlar. Sözgelimi
Jacob de Cordova "1856'ya dek Eyaletin en büyük çaplı emlak­
çısıydı." Cordova'nın Emlak Ajansı çok geçmeden yalnız Teksas
değil, New York, Philadelphia ve Baltimore'da, Teksas toprağı­
nın büyük kısmının sahiplerinin yaşadığı yerlerde ünlendi. Yine,
1863'te Teksas Milli Banka'sının başkanı Morris Koppore oldu.
Heny Castro bir göçmen temsilcisiydi; "1843-6 yılları arasında
Castro Teksas'a S000'den çok göçmen soktu . . . onları 27 gemiyle,
daha çok Rhenish bölgelerinden getirdi . . . Sömürgecilerini bir yıl
besledi, onlara öküzler, çiftçilik araçları, tohum, ilaç, kısacası ih­
tiyaç duydukları her şeyi verdi." 5 1 Bazen bir ve aynı ailenin çeşitli

••••
44 A.g.m.
45 B. Felsenthal, "On the History of the Jews in Chicago," Transactions,
cilt 2, s. 21 ; H. Eliassof, 'The Jews of Chicago," Transactions, cilt 2, s.
117.
46 Lewis N. Dembitz, "Jewish Beginnings in Kentucky," Transactions, cilt
1, s. 99.
47 J. H. Hollander, "Some Unpublished Material relating ta Dr. Jacob
Lumbrozo of Maryland," Transactions, cilt 1 .
48 D . E . Heinemann, "Jewish Beginnings i n Michigan before 1850," Tran­
sactions, cilt 13, s. 47.
49 D. Philipson, 'The Jewish Pioneers of the Ohio Valley," Transactions,
cilt 8, s. 43.
50 Henry Necarsulmer, "The Early Jewish Settlement at Lancaster, Pa.,"
Transactions, cilt 3, s. 27.
51 Henry Cohen, "The Jews in Texas," Transactions, cilt 4, s. 9; Henry Co­
hen, "Henry Castro, Pioneer and Colonist," Transactions, cilt 5, s. 39.
Krş., ayrıca H. Friedenwald, "Some Newspaper Advertisements in the
18th Century," Transactions, cilt 6.

53
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

kolları farklı Eyaletlere dağılıyordu ve böylece işi daha başarılı bir­


biçimde yürütebiliyorlardı. Belki tarihteki en iyi örnek Seligman
ailesidir. Artık Arnerika'nın bütün önemli merkezlerinde kolları
olan bir işe girişen sekiz kardeş vardı (Bavyera, Bayersdorf dan,
David Seligman'ın oğulları) . Hikayeleri Joseph Seligman'ın 1837
yılında Arnerika'ya gelmesiyle başladı. 1839 yılında onu iki kar­
deşi daha izledi; üçüncüsü iki yıl sonra geldi. Dördü Lancaster' da
elbise yapımcısı olarak işe başlayıp kısa süre sonra Selma, Ala'ya
taşındılar. Buradan başka üç kentte üç şube açtılar. 1848 yılında
Almanya'dan diğer iki kardeş de geldi ve altı kardeş Kuzeye taşın­
dı. 1850 yılında Jesse Seligman San Francisco'da bir dükkan açtı,
bu o şehirdeki ilk tuğla binaydı. Yedi yıl sonra elbise dükkanına
bankacılık eklendi ve 1862 yılında Seligman Kardeşlerin müesse­
sesi New York, San Francisco, Landon, Paris ve Frankfurt'ta ku­
ruldu.52 Güney Eyaletlerinde de Yahudiler aynı şekilde tarımci
yerleşimciler arasında tüccar rolünü oynadılar.53 Burada da (Gü­
ney ve Orta Amerika' da olduğu gibi) onları çok erken tarihlerde
geniş plantasyonların sahibi olarak görüyoruz. Güney Carolina' da
gerçekten, "Yahudi'nin Toprağı" "Büyük Plantasyonlarla" özdeş­
tir.54 Güneyde Moses Lindo çivit üretimine ilk girişenlerden biri
olarak ünlenmişti.
Bu örnekler yeterli olmalı. Ayrıca daha kuruluşundan itibaren
Birleşik Devletler'e sürekli bir Yahudi göçü akışı olması olgusuyla
da desteklenen genel önermemizi yeterince örneklediklerine ina­
nıyoruz. Yerleşimcilerin toplam sayısına oranla Yahudi nüfusunu
gösterecek gerçek sayılar olmadığı doğrudur. Fakat karşılaştığı­
mız genel nitelikli sayısız gösterge, Amerika' da her zaman için çok
sayıda Yahudinin yaşıyor olması gerektiği olgusunu oldukça kesin
bir hale sokmaktadır. ilk yıllarda nüfusun dağınık ve çok seyrek

••••
52 "Einiges aus dem Leben der amerikanisch-jüdischen Familie Seligman
aus Bayersdorf in Bayern," Brüll'ün Monatsblattem (1906) adlı kitabı
içinde, s. 141.
53 Leon Huhner, "The Jews of Georgia in Colonial Times," Transactions,
cilt 10, s. 65; Huhner, "The Jews of South Carolina from the Earliest
Settlement to the End of the American Revolution," Transactions, cilt
12, s. 39; Chas. C. Jones, "The Settlement ofthe Jews in Georgia," Tran­
sactions, cilt 1, s. 12.
54 B. A. Elgas, The]ews of South Carolina (1903).

54
1
Modern Sömürgelerin Kuruluşu

olduğu unutulmamalıdır. New Amsterdam'da lO00'den az kişi


yaşıyordu. 55
Hal böyleyken, Brezilya'dan buraya yerleşmeye gelen bir gemi
dolusu Yahudi büyük fark yaratmaktadır ve bütün bölgede Yahu­
di etkisini değerlendirirken onu yüksek olarak oranlamamız ge­
rekir.56 Ya da başka bir örneği ele alalım. Georgia'ya ilk yerleşim
kurulduğunda, yerleşimcilerin arasında kırk Yahudi vardı. Sayı
önemsiz görünebilir, ama sömürgenin küçük nüfusunu düşün­
düğümüzde, Yahudi etkisi güçlü sayılmalıdır. Bu yüzden 1733 yı­
lında küçük bir ticari merkez olan Savannah'a oniki Yahudi ailesi
yerleşmişti.57 Amerika'nın erkenden Alman ve Polonyalı Yahudi
göçmenlerin hedefi haline geldiği bilinmektedir. Bu yüzden şöy­
le söylenmektedir: "19. yüzyılın ikinci çeyreğinde, Posen'in daha
yoksul Yahudi aileleri arasında hemen hepsinin en azından bir
oğlu (ve çoğu kez de en becerikli ve en girişimci olanı) anavata­
nının sığlığı ve baskısından kaçmak üzere okyanusu aşmıştı." 58
O yüzden, İç Savaş'ta rol alan Yahudi askerlerin görece büyük
sayısına (7243) 59 şaşırmıyoruz ve Birleşik Devletler'in Yahudi nü­
fusunu 19. yüzyılın ortalarında 300.000 olarak (bunların 30.000'i
New York'ta yaşıyordu) 60 tahmin edenlerin en azından ılımlı bir
tahmin yaptığını söylemek istiyoruz.

••••
55 L. Huhner, "Asser Levy, a noted Jewish Burgher of New Amsterdam,"
Transactions, cilt 8, s. 13. Krş., ayrıca Huhner, "Whence came the First
Jewish Settlers of New York?" Transactions, cilt 9, s. 75; M. J. Kohler,
"Civil Status of the Jews in Colonial New York," Transactions, cilt 6, s.
81.
56 18. yüzyılda New York'ta kendi dillerinde ticaret yapan Yahudiler için
krş. J. A. Doyle, The Colonies under the House ofHanover (1907), s. 31.
57 Chas. C. Jones, "The Settlement of the Jews in Georgia," Transactions,
cilt 1, s. 6, 9.
58 M. Jaffe, "Die Stadt Posen," Schriften des Vereins für S. P., cilt 1 1 9, ii.
151.
59 Siman Wolf, "The American Jew as Soldier and Patriot," Transactions,
cilt 3, s. 39.
60 Dr. Fischell'ın Chronological Notes of the History of the ]ews in Ameri­
ca'sına göre.

55
1
1 Beşinci Bölüm
Modern Devletin Kuruluşu

Modern sömürge sisteminin gelişmesi ve modern Devletin


kurulması birbirine bağlı olan iki olgudur. Biri diğeri olmaksızın
kavranamaz ve modern kapitalizmin oluşumu ikisiyle de bağlan­
tılıdır. Bu yüzden, kapitalizmin büyümesindeki herhangi bir ta­
rihsel etkenin önemini keşfetmek üzere, o etkenin ne olduğunu ve
hem sömürge sisteminde hem de modern Devletin kuruluşunda
nasıl büyük bir rol oynadığını keşfetmek gerekecektir. Gelişigüzel
bir bakış Yahudilerin, bu "Devletsiz" halkın, modern Devletlerin
kuruluşunda çok az etkisinin bulunacağı izlenimine kapılacak­
tır. Bu bağlamda düşündüğümüz devlet adamlarından biri bile
Yahudi değildir -ne V. Charles, ne XI, Louis, ne Richelieu, Maza­
rin, Colbert, Cromwell, Prusyalı Frederick William, ne de Büyük
Frederick. 1 Fakat bu modern devlet adamları ve yöneticilerden
bahsederken, mecburen Yahudileri de düşünmeden edemeyiz:
bu tıpkı Mefistofeles'i olmayan Faust gibi olacaktır. Yahudi ve
yönetici, tarihçilerin modern dediği çağda kol kola ilerlemekte-

••••
1 Eğer modern Devletin öğelerinin Ortaçağda, öncelikle İtalya ve
Ispanya'da zaten geliştirilmiş olduğunu ve Yahudi devlet adamlarının
bu her iki ülkede de etkin konumlarda bulunduğunu hatırlayacak olur­
sak, farklı bir sonuca ulaşırdık. Modern devletler tarihinin (benim bil­
diğim kadarıyla) hiç bu bakış açısından yazılmamış olması üzücüdür;
bunun verimli sonuçlar ortaya çıkaracağına inanıyorum. Kuşkusuz
İspanya ve Portekiz, sözgelimi Lindo, de los Rios, Kayserling, Mendes
dos Remedies Yahudilerinin tarihini ve Pireneler YarımAdasında, söz­
gelimi Ranke ya da Baumgarten'de Devletin ortaya çıkışını ele alan ya­
zarlar arasında ortak çok az nokta vardır.

57
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

dir. Bana göre bu birlik kapitalizmin ve buna bağlı olarak modern


devletin yükselişinin simgesidir. Birçok ülkede yönetici Krallık ve
Lonca Sınıfları'na karşı, kovuşturulan Yahudilerin hamisi rolünü
üstlenmiştir -bunların ikisi de pre-kapitalist güçlerdi. Ve niye?
Çıkar ve duygudaşlıkları çakışıyordu. Yahudi modern kapitaliz­
mi cisimlendiriyordu ve yönetici kendi konumunu kurmak ya da
sürdürmek üzere bu güçten yararlanıyordu. Bu yüzden, Yahudi­
lerin modern Devletlerin kuruluşundaki rolünden bahsettiğim
zaman, kastettiğim şey örgütleyiciler olarak doğrudan etkileri
değil, daha çok süreç içindeki dolaylı işbirlikleridir. Yahudilerin
yükselen devletlere kendilerini sürdürmek ve geliştirmek için ge­
rekli malzemeyi sağlaması olgusunu düşünüyorum; Yahudilerin
her ülkedeki orduyu iki şekilde desteklediğini ve orduların yeni
Devletlerin dayandığı destekler olduğunu düşünüyorum. İki şe­
kilde: bir yandan, Yahudiler orduya savaş zamanı silah, mühim­
mat ve yiyecek sağladı; diğer yandan, yalnız askeri amaçlar için
değil saray ve hükümetlerin genel ihtiyaçları için de para sağladı­
lar. Yahudiler 16, 17 ve 18. yüzyıllar boyunca ordu tedarikçisi ve
de prenslerin finansal destek için aradıkları paralı insanlar olarak
etkin kimselerdi. Yahudilerin bu konumu modern Devletin geliş­
mesinin en büyük etkenlerinden olmuştur. Bu önerme üzerinde
etraflıca durmak gerekli değil; bütün yapacağımız bunu kanıtla­
yacak örnekler eklemek. Burada da olası her örneği anmaya kal­
kışamayız. Sadece yolu gösterebiliriz; bunu başka araştırmaların
izlemesi gerekmektedir.

Tedarikçi Olarak Yahudiler


1492 yılından önce Yahudilerin İspanya'da ordunun işlerini
üstlenen kimseler olarak bulunduklarıyla ilgili birçok kayıt olma­
sına karşın, bu döneme değinmeyeceğim, çünkü şu anki tartış­
mamızın kapsamı dışında kalmaktadır. Kendimizi bunu izleyen
yüzyıllarla sınırlayacağız ve İngiltere'yle başlayacağız.
17 ve 18. yüzyıllarda Yahudiler çoktan ordu tedarikçileri olarak
ün kazanmışlardı. Commonwealth sırasında en ünlü ordu teda­
rikçisiAntonio Fernandez Carvajal, "büyükYahudi"ydi; Londra'ya
1630 ila 1635 arasında bir tarihte gelmişti ve çok geçmeden ülke­
nin en önemli tüccarları arasında sayılır oldu.

58
Modern Devletin Kuruluşu

1649 yılında Devlet Konseyi tarafından, orduyla mısır için söz­


leşme yapmak üzere güvenilen beş Londralı tüccardan biriydi.2
İngiltere'ye yılda 100.000 pound değerinde gümüş soktuğu söyle­
niyordu. Bunu takip eden dönemde, özellikle de III. William sa­
vaşları sırasında, Sör Solomon Medina ("Medina Yahudisi") "bü­
yük sözleşmeciydi" ve hizmetleri için şövalyelik unvanı almış, bu
onura erişen ilk Yahudi olmuştu.3 İspanyol Tahtının savaşları sı­
rasında da durum aynıydı; burada da Yahudiler orduyla sözleşme
yapan başlıca kişilerdi.4 1716 yılında Strassburg Yahudileri XIV.
Louis'nin ordularını istihbarat sağlayıp erzak tedarik ederek yap­
tıkları hizmetleri anmaktadır. 5 Gerçekten de XIV. Louis'nin baş
ordu müteahhiti bir Yahudiydi, adı Jacob Worms'du; 6 ve 18. yüz­
yılda Yahudiler zamanla bu iş sahasında daha önemli bir rol üst­
lenmeye başladılar. l 727'de Metz Yahudileri şehre altı hafta için­
de yiyecek olarak 2000 ve binmek için de 5000' den fazla at getirdi­
ler. 7 Feldmareşal Saksonya'lı Maurice, Fontenoy fatihi, ordula­
rın Yahudiler bu işi üstlendiği zaman ihtiyaçlarını en iyi biçimde
karşıladığını söyleyerek görüş belirtti. 8 Son iki Louis zamanında
en ünlü Yahudi ordu müteahhitlerinden biri Cerf Beer'di, onun
yurttaşlık kağıdında şu kayıt düşülmüştür: " . . .Alsace'de 1770 ve
1771 yıllarında patlak veren savaşlarda bizim ve Devletin hiz­
metimizde hünerini gösterme fırsatı bulmuştur."9 Aynı şekilde,
Bordeaux'lu Gradis'in evi 18. yüzyılda uluslararası ün kazanmış
bir binaydı. Abraham Gradis oradaki Fransız müfrezelerinin ihti­
yaçlarını karşılamak üzere Quebec'te büyük depolar hazırladı. 10
....
2 Lucien Wolf, 'The First English Jewry," Transactions ofthe]ewish Histo­
rical Society ofEngland, cilt 2. Krş. Hyamson, s. 171-3.
3 Hyamson, s. 269; Picciotto, Sketches ofAnglo-Jewish History (1875), s.
58.
4 "Und bedient sich Frankreich jederzeit ihrer Hülffe, bey Krieges-Zeiten
seine Reuterey beritten zu machen." T. L. Lau, Einrichtung der Intra­
den und Einkünfte der Souverane, vb. (1719), s. 258.
5 Akt., Liebe, Dasfudentum (1 903), s. 75.
6 "Banking" maddesi, Jewish Encycl.
7 Memoire of the Jews ofMetz of the 24 March, 1733, kısmen Bloch tara­
fından verilmektedir, age., s. 35.
8 Akt., Bloch, age., s. 23.
9 Lettres patentes'den alıntılar, akt. Bloch, age., s. 24.
10 Gradis için, bkz. T. Malvezin, age., s. 241; Graetz, "Die Familie Gradis,"
Monatsschrift, cilt 24 (1875), 25 (1875).

59
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

Devrim Hükümeti'ne, Direktuvar'a bağlı olarak, Napolyon Sa­


vaşları sırasında tedarikçi olan hep Yahudilerdi. 1 1 Bu bağlamda
1795 yılında Paris sokaklarında sergilenen bir ilan dikkat çekicidir.
Şehirde açlık vardı ve Yahudiler mısır getirdikleri için Devrim'in
onlara bahşettiği haklar karşısında minnettar olmaya davet edi­
liyordu. "Bir tek onlar," demektedir ilanın yazarı, "hemşerilerinin
de yararlanmaya hakkı olan iş ilişkileri sayesinde, bu işi başarılı
biçimde gerçekleştirebilirler." 12 Benzer bir hikaye Dresden'den
gelmektedir. 1720 yılında Yahudi yargıç, Jonas Meyer büyük mik­
tarda mısır sağlayarak kenti kıtlıktan kurtarmıştı. (Vakayınüvis
150.0000 kileden bahsetmektedir.) 13 Bütün Almanya'da Yahu­
diler çok erken bir tarihten itibaren ordu müteahhitleri arasında
yer almıştır. Birkaç tanesini sayalım. 16. yüzyılda, Kardinal Alb­
rech tarafından 1537 yılında bir Halberstadt sakini olarak kabul
edilmiş ve tehlikeli zamanları düşünerek, "manastırımıza iyi silah
ve zırh tedarik etmelisin" diye tembih edilmiş olan lsaac Meyer
var. 1548 yılında, ordu için hem para hem de erzak sağladığı için
imparatorluktan bir koruma belgesi almış olan Joselman von Ros­
heim var. 1546 yılında, büyük miktarda yardım yapan Bohemya
Yahudileriyle ilgili bir kayıt var; ordu için palto ve battaniyeler. 14
Bir sonraki yüzyıl (1633) adı Lazarus olan bir başka Bohemya
Yahudisi, "hem şahsen, hem de kendi hesabına İmparatorluk müf­
rezeleri için değerli istihbarat toplamış ve ordunun mühimmat ve
giyim konusunda sıkıntı çekmemesini iş edinmiş" olduğuna dair
resmi bir belge almıştı. 15 Yüce Elektör1 6 de askeri ihtiyaçları için
Yahudilerle görüşmüştü. Leimann Gompertz ve Solomon Elias
onun top, barut ve benzeri ihtiyaçlarını karşılamıştı. 1 7 Daha başka

••••
1 1 M. Capefigue, Banquiers, fournisseurs, vb. (1856), s. 68, 214, vd.
12 Aktarıldığı yer Revue de la Revolutionfrançcaise (1892), 16, 1.
13 Historische Nachlese zu den Nachrichten der Stadt Leipzig, yayına ha­
zırlayan M. Heinrich Engelbert Schwartze (1744), s. 122, akt., Alphonse
Levy, Geschichte der Juden in Sachsen (1900), s. 58.
14 Bondy, Zur Geschichte der Juden in Böhmen, cilt i., s. 388.
15 Bunu aktardığım yer Liebe, Das]udentum (1903), s. 43, 70, olguları kay­
naklarım belirtmeksizin anmaktadır.
16 Daha sonra Prusya olarak tanınan Brandenburg bölgesinin "Büyük
Elektörü" olan Frederick William (1620-88). (çev.)
1 7 König, Annalen derJuden in den preussischen Staaten, besonders in der
Mark Brandenburg (1790), s. 93-4.

60
Modern Devletin Kuruluşu

pek çok kimse vardı; Saksonyalı Elektör FrederickAugustus'a bağ­


lı olan Samuel Julius; 17 ve 18. yüzyıllarda Ansbach Düklüğündeki
ordu muteahhitleri ve saray tedarikçileri olan Model ailesi ünlü
olanlardandır. 18 Kısacası, dönemin bir yazarının veciz biçimde
ifade ettiği gibi, "bütün müteahhitler Yahudi ve bütün Yahudiler
müteahhit." 19
Avusturya da bu açıdan Almanya, Fransa ve İngiltere'den
farklı değildir. İmparator Leopold'un hükümranlığında Viyana'ya
tekrar yerleşme izni alan (1670) zengin Yahudiler -Oppenheimer,
Wertheimer, Mayer Herschel ve diğerleri- hepsi de ordu müteah­
hitleriydi.20 Ve aynı şeyle Avusturya Tacı altındaki bütün ülkeler­
de karşılaşıyoruz. 2 1 Son olarak, Devrim ve İç Savaş sırasında Ame­
rikan müfrezelerine erzak sağlamış olan Yahudi ordu müteahhit­
lerini anmamız gerekir. 22

Finansör Olarak Yahudiler


Bu birçok tarihçinin üzerine yazmış olduğu bir temadır ve Ya­
hudi tarihinin bütün çağlarda bu yönüyle ilgili olarak yeterince
bilgiye sahip bulunmaktayız. Bu yüzden, bu soruna çok ayrıntılı
biçimde girmem zorunlu değildir; bilinen birkaç olgunun sıralan­
ması yeterli olacaktır.

••••
18 28 Haziran, 1777 tarihli, A. Levy tarafından verilen belge, age., p. 74; ay-
rıca S. Haenie, Geschichte derJuden im ehmaligen Fürstentum Ansbach
(1867), s. 70.
19 Geschichte Philanders von Sittewaldt das ist Straffs-Schriften Hanss
Wilhelm Moscherosch von Wilstiitt (1677), s. 779.
20 F. von Mensi, Die Finanzen ôsterreichs von 1 701-1 740 (1890), s. 132.
Samuel Oppenheimer, "Kaiserlicher Kriegsoberfaktor und Jud" (resmi
olarak bu şekilde söyleniyor ve kendini böyle adlandırıyordu), Prens
Eugene'in bütün seferlerinde ordunun ihtiyaçlarını karşılıyordu (s.
133).
21 Krş. sözgelimi 12 Mayıs 1762 tarihinde Viyana Yüksek Mahkeme'sine
verilen dilekçe, akt., Wolf, Geschichte der Juden in Wien (1894), s. 70;
Komitiitsarchiv Neutra Iratok, xii- 3326 (Bay Jos. Reizman sağladığı
bilgiye dayanarak) ; Verproviantierung der Festungen Raab, Ofen und
Komorn durch BreslauerJuden (17 16) , bkz. Wolf, age., s. 61.
22 H. Friedenwald, "Jews mentioned in the Journal of the Continental
Congress," Transactions of the Jewish Hist Sac. ofAmerica, cilt i. s. 65-
89.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Daha Ortaçağda her yerde vergilerin, tuz madenlerinin ve


kraliyet alanlarının Yahudilere ayrıldığını görüyoruz; Yahudiler
kraliyet hazinedarları ve tefecilerdi, kuşkusuz, daha çok Pirene
Yarımadası'nda, Almoxarife ve Rendeiros'nun özellikle zengin
Yahudiler arasından seçildiği yerlerde. Fakat bu dönem bizi bu­
rada özellikle ilgilendirmediğinden, bir isim anmayıp okuru bu
konuyla ilgili genel kaynaklara yönlendireceğim. 23
••••
23 Daha önce İngiltere, Fransa, Hollanda ve Amerika'daki Yahudilerin
tarihine (ekonomik tarihi de kapsamak üzere) ilişkin bazı önemli ya­
pıtları anmıştım (bkz. 1. Bölüm'ün 6, 7, 13. dipnotları; 2. bölüm'ün 10.
dipnotu); burada aynı konuyla ilgili olarak Almanya ve ispanya'yı ele
alanlara değineceğim. Almanya'daki Yahudilerin tarihine ilişkin tam
bir inceleme bulunmamaktadır ve bu yüzden, yerel monograflar ve
seçkin süreli yayınlarda yer alan denemelerle yetinmek durumundayız.
Her koşulda Alman Yahudilerinin ekonomik tarihi bir parça üvey evlat
muamelesi görmüştür ve L. Geyer, Die Geschichte der Juden in Bertin,
tek cilt, (1870-71) gibi yapıtlarda işe yarar çok az şeyle karşılaşmakta­
yız. Kısa süre önce, benim bir öğrencim olan Bay Ludwig Davidsonhn
Yahudilerin ekonomik konumunu ortaya koymak amacıyla Berliner
Staatsarchiv'de incelemelerde bulundu. Çabalarının sonucu daha
basılmış değil, fakat onlardan bir miktar yararlanabildim. Birçok şey
Grunwald'ın Portugiesengraber aufdeutscher Erde ve Hamburgs deuts­
che Juden bis zur Auflösing der Dreigemeinde (1904) adlı kitaplarında
bulunabilir. Bölük pörçük bir şeyler bulabilmek üzere König'e de bakı­
labilir, age.; ayrıca Diefuden in Osterreich, 2 cilt, (1842). Seçkin dergile­
re gelince, ekonomik tarih için çok yararlı değildirler. Bunların en önde
geleni Monatsschrift für Geschichte und Wissenschaft des Judentums
(185l 'te kurulmuştur). Diğerleri Allgemeine Zeitung des Judentums
(1837) ve Brüll'ün Populanvissenschaftliche Monatsbliitter (1888), her
ikisi de az çok propagandacı amaçlar gözetmektedir. Zeitschriftfür De­
mographie und Statistik desfudentums (1905) sadece nadiren ekonomi
tarihi sorunlarını ele almaktadır.
Bazen genel tarihsel yayınlar ya da yerel gazetelerde Yahudi ekonomi
tarihine ışık tutan bir şeylerle karşılaşır. Fakat bunların tam bir liste­
sini burada vermek olanaksızdır. İspanya'daki Yahudilerin tarihi bü­
yük ölçüde ele alınmıştır. Fakat ne yazık ki ekonomik yönü tümüyle
ihmal edilmiştir. Pireneler Yarım Adasındaki Yahudilerin ekonomik
tarihine ihtiyacımız var ve bir ekonomi tarihçisinin bunu yazmasını
dilerdim. Avrupa'nın genel ekonomik tarihini kesinlikle şaşırtıcı bir
biçimde aydınlatacaktır. Şu an içinse, Ispanya'daki Yahudilerin genel
tarihçelerine başvurmamız gerekmektedir ve bunların belki en iyisi M.
Kayserling'in Geschichte derJuden in Spanien und Portugal adlı kitabı­
dır, 2 cilt, (1861 -7).
D. Jose Amador de Los Rios, Historia social, politico y religiosa de los
Judios de Espafia y Portugal, 3 cilt, (1875-8), İspanyolcadaki başlıca

62
Modem Devletin Kuruluşu 1

Fakat modern dönemde, bugün tanıdığımız şekliyle Devlet ilk


ortaya çıktığı zaman, Yahudilerin prenslerin finansal danışmanı
olarak etkinlikleri güçlü bir etkiyle yüklenmişti. Hollanda'yı ele
alalım, burada resmen Sarayın hizmetkarları olmaları engellen -
miş olsa da, çok kısa sürede yetki konumlarını elde ettiler. III.
Williarn'ın gözdesi olan Moses Machado; bir büyükelçiler ailesi
(Schoonenberg Lordları); 1688 yılında William'a iki milyon gul­
den borç vermiş olan zengin Suasso ve başkaları geliyor akla.24
Hollanda'daki Yahudi haute finance'ının etkileri kendisini Hol­
landa sınırları ötesinde de duyurdu, çünkü bu ülke 17. ve 18. yüz­
yıllarda Avrupa'nın ihtiyaç duyan bütün prenslerinin para çek­
tikleri kaynaktı. Pintos, Delmondes, Bueno de mesquita, Francis
Mels ve başka birçoğu aslında bu dönem için Kuzey Avrupa'nın
önde gelen finansörleri olarak görülebilir. 25
Ardından, bu dönemde İngiliz finansı da yaygın biçimde Ya­
hudilerin denetimindeydi. 26 Long Parlamentosu'nun parasal ih-

••••
çalışmadır, ama bizim için pek yararı yoktur. Farklı tür bir kitap da E.
H. Lindo'nun The History of the Jews of Spain and Portugal (1 848) adlı
kitabıdır. Yahudileri ve Cortes'in kararlarını etkileyen yasal sözleşme­
lerden alıntılar içermektedir ve böylece kendine has bir öneme sahip­
tir. Portekiz için en önemli çalışma J. Mendes dos Remedios'a aittir, 0s
Judeus em Portugal, cilt i. (1895), sürgüne dek izler.
Ayrıca İspanyol dönemini ele alan (7 ve 8) Graetz, Geschichte der
Juden'in bazı bölümleri de (7 ve 8), içerdikleri zengin malzeme açısın­
dan önemlidir. Bildiğim kadarıyla bunu aşan daha sonraki bir çalışma
olmamıştır.
Yahudilerin Pireneler Yarım Adasındaki konumu üzerine monogra­
fik çalışmalar sözkonusu olduğunda, bildiğim bir tane yok. Fakat bu
benim cehaletimden kaynaklanıyor olabilir. Her koşulda, Breslau ve
Berlin Yahudi kütüphaneleri bu yönde bir şey içermemektedir. Bento
Carqueja'nun yapıtı, O capitalismo moderno e as suas origens em Por­
tugal (1 908), sorunu sadece Yahudiler sözkonusu olduğu ölçüde ele
almaktadır.
24 H. J. Koenen, age., s. 206.
25 Krş. "Banking" maddesi, Jewish Encycl.
26 Yahudilerin 17 ve 18. yüzyıllarda İngiliz finansı içindeki konumlarına
ilişkin olarak birçok kayıt bulunmaktadır. Krş. Picciotto, s. 58; Hyam­
son, s. 171, 217, 240, 264, vb.; Lucien Wolf, The Re-settlement ofthefews
in England (1888); aynı yazarın "Crypto-Jews under the Commonwe­
alth," Transactions of the Jewish Historical Society of England, cilt i.
(1895); ayrıca onun "The Jewry of the Restoration (1660-1664)," The
Jewish Chronicle'dan yeniden basım (1 902).

63
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

tiyaçları zengin Yahudilerin lngiltere'ye yerleşmesi için ilk etken


oldu. Cromwell tarafından kabul edilmelerinden çok önce, zengin
gizli Yahudiler özellikle de İspanya ve Portekiz'den, buraya Ams­
terdam yoluyla göç etmişti: 1643 yılı oldukça büyük bir topluluk
getirdi. Toplantı noktaları Londra'da, kendisi de bir Maranno
olan, Portekiz Büyükelçisi Antonio de Souza'nın eviydi. Araların­
da önde gelen daha önce bahsedilmiş olan Antonio Ferdandez
Carvajal'dı ve Carjaval ordu müteahhiti olduğu gibi büyük bir
finansördü. Commonwealth'e fon sağlayan oydu. Küçük koloni
daha sonra Stuartlar döneminde, özellikle de İkinci Charles döne­
minde sayıca arttı. Onun Portekizli eşi, Catherine de Braganza'nın
maiyetinde, aralarında Kraliçenin çeyizinin idaresi ve aktarılma­
sı işine bakan, Amsterdam'ın Portekizli bankerlerinden olan Da
Sylva kardeşlerin de bulunduğu çok sayıda para sahibi Yahudi
vardı. 27 Onlarla aynı dönemde İspanya ve Portekiz' den, ailelerini
Mendes da Costa adıyla birleştirmiş olan Mendes ve Da Costas
geldi. Hemen aynı dönemde Aşkenazi (Alman) Yahudileri gelme­
ye başladı ülkeye. Bütün olarak, bunlar Sephardi (İspanya) kar­
deşleriyle zenginlik açısından boy ölçüşemezdi, ama yine de ara­
larından güçlü kapitalistler çıkmıştı, sözgelimi Bernard Levy gibi.
III. William'ın hükümranlığında sayıları daha da arttı ve saray­
la zengin Yahudiler arasındaki bağlantı güçlendi. Daha önce andı­
ğımız Sör Solomon Medina, Hollanda' dan Kralla beraber bankeri
olarak yolculuk etti ve onunla birlikte, bir başka plutokratik aile
olan Suasso geldi. Kraliçe Anne hükümranlığında İngiltere'deki en
etkin fınansörlerden biri Menasseh Lopez'di ve South Sea Bubb­
le28 patlak verdiğinde, Yahudiler toplam olarak ülkenin en büyük
finansal gücüydüler. Felaketten önce gelen çılgın spekülasyonlar­
dan uzak durdular, bu yüzden de servetleri bozulmamış olarak
kaldı. Buna bağlı olarak, Hükümet Toprak Vergisi için borç çıkar­
dığında, Yahudiler bunun bir çeyreğini üstlenebilecek durumday-
....
27 L. Wolf, The]ewry ofthe Restoration, s. 11.
28 Güney Denizi Köpüğü, 1720-21, büyük finansal skandalların ilk ve en
ünlülerinden. Devlet kredisini üstlenmeyi vadetmiş olan South Sea
Şirketi'nin çöküşü İngiliz Hükümetini sarsacak kadar güçlü bir etki ya­
rattı. Çok büyük uluslararası ve psikolojik etkileri olan bir spekülasyon
olayı ve sonunda çöküşü, bütün bir toplumun servet peşinde koştuğu­
nu gözler önüne sermiştir. (çev.)

64
Modern Devletin Kuruluşu 1

dılar. Bu kritik dönemde başlıca aile Gideon ailesiydi; temsilcileri,


Sampson Gideon (1699- 1762) "Hükümetin güvenilir danışmanı,"
Walpole'un dostu, "Devlet kredisinin dayanağıydı." Panik yılı olan
1745 yılında, Sampson Hükümetin yardımına 1. 700.000 poundluk
bir borçla koştu. O öldükten sonra etkisi Francis ve Joseph Sal­
vador firmasına geçti; onlar da bu etkiyi Rothschild'lerin finansal
önderliği ele geçirdiği 19. yüzyılın başına dek sürdürdü.
Durum Fransa'da da aynıdır ve Samuel Bernard'ın XIV.
Louis'nin hükümranlığının son dönemi ve XV. Louis'nin hüküm­
ranlığının tamamında sahip olduğu etkili konum buna birçok­
ları içinden bir örnek oluşturabilir. XIV. Louis'yi bahçesinde bu
zengin Yahudiyle yürüyüşe çıkmışken görüyoruz; sinik bir yazara
göre, onun "tek erdemi Devleti asılmış bir adamı ayakta tutan ip
gibi ayakta tutmasıydı." 29 İspanyol Tahtı Savaşları'nı finanse etti;
Polonya tahtı için Fransız adaya yardım etti; bütün para konula­
rında Kral Naibine tavsiyelerde bulundu. Marquis de Dangeau bir
mektubunda ondan, "Avrupa'da günümüzün en büyük bankeri"
diye bahsederken herhalde abartmıyordu. 30
Fransa'da da Yahudiler Fransız Doğu Hint Şirketi'nin South
Sea Bubble'ın patlak vermesinden sonra yeniden konsolide olma­
sında büyük rol oynamıştı.3 1 Fakat Fransa'nın finans çevrelerinde
önde gelen bir konum elde etmeleri 19. yüzyıla dek gerçekleşmedi
ve burada önemli isimler Rothschild, Helphen, the Fould, Cerf­
beer, Dupont, Godchaux, Dalembert, Pereire ve başkalarıdır. 17
ve 18. yüzyıllarda da burada anılandan başka daha birçok Yahudi
Fransa'da finansör olarak etkin olmuş olabilir, fakat Yahudilerin
şiddetli dışlanması nedeniyle gizli Yahudi olmuşlardır, bu yüzden
de onlarla ilgili tam bir bilgiye sahip değiliz. Almanya ve Avus­
turya'daki Yahudi etkisini şu zeki icat, "Saray Yahudisi" statüsü
aracılığıyla izlemek daha kolay olmaktadır. Bu ülkelerdeki yasalar
sınırları içinde Yahudilerin yerleşmesini engellese de, prensler ve
yöneticiler saraylarında bir miktar "ayrıcalıklı" Yahudiyi barındır­
mıştır. Greatz'e göre,32 "Saray Yahudisi" statüsü Otuz Yıl Savaşları

••••
29 G. Martin, La grande Industrie sous Louis XIV(1899), s. 351.
30 Victor de Swarte, Un banquier du Tresor royal au xviii siecle, Samuel
Barnard - sa vie - sa correspondance, 1651 - 1 739 ( 1893).
31 Kalın, LesjuifsdeParis au xviii sc. (1894), s. 60.
32 Graetz, Geschichte der Juden, cilt 10, s. 40.

65
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

sırasında Almanya İmparatorları tarafından ortaya atılmıştır. Ne


olursa olsun, kuşku götürmez bir gerçek Almanya'daki neredeyse
her Eyaletin 17. ve 18. yüzyıllarda, toprakların finanslarının bağ­
lı olduğu Saray Yahudisi ya da Yahudiler barındırmış olduğudur.
Bunu sergilemek için birkaç örnek verelim. 17. yüzyılda33 İmpara­
torluk Sarayında Goerz'den Joseph Pinkherle, Gradisca'dan Mo­
ses ve Jacob Marburger, Trieste'den Ventura Parente, Prag'daki
Jacob Bassewi Batscheba Schmieles'yle karşılaşıyoruz. Bu sonun­
cuya İmparator Ferdinand sadık hizmetleri yüzünden von Treu­
enburg adıyla soyluluk ünvanı vermiştir. İmparator 1. Leopold'un
hükümranlığında saygın Oppenheimer ailesiyle karşılaşıyoruz;
Staatskanzler Ludewig bunlardan bahsetmiştir. 34 Yahudilerin çok
önemli olaylara arabuluculuk ettiğini söyledikten sonra şöyle de­
vam eder: " 1690 yılında Yahudi Oppenheimer yalnız Avrupa değil
dünya çapında tüccar ve bankerler arasında tanınıyordu." Aynı
hükümranlıkta saray tedarikçisi olan, Lewel Sinzheim'la birlikte
Devlete birçok kez borç vermiş olan Wolf Schlesinger de ünlüy­
dü. Marisa Theresa Schlesinger ve başkalarının, özellikle Werthe­
imer, Amstein ve Eskele'lerin hizmetlerinden yararlandı. Aslında,
bir yüzyıldan uzun bir süre Viyana'daki saray bankerleri Yahudi­
lerdi.35 Ekonomik etkilerini, Frankfurt-Main'de Yahudi karşıtı bir
ayaklanmanın patlak vermesi üzerine yerel otoritelerin müdahale
etmesi ve Viyana'daki kardeşleriyle çok yakın ticari ilişkileri olan
Frankfurt Yahudilerini koruması için İmparatorluk Makamına
başvurmayı çıkarlarına uygun bulmuş olmaları olgusundan da
ölçebiliriz.36
Daha küçük Alman saraylarında da durum aynıydı. "Her biri
lüks için birbiriyle yarışan çeşitli sarayların sürekli artan ihti­
yaçları, iletişimin hiçbir şekilde kolay olmadığını görerek, ticari

••••
33 Wolf, Ferdinand II, Ek 4, akt., Graetz, cilt 10, s. 41.
34 Diefuden in ôsterreich'dan birebir, cilt 2 (1842), s. 41.
35 Die Juden in ôsterreich, cilt 2, s. 64; F. von Mensi, age., s. 132. 1 8. asırda
Devletin en önemli kredicileri (sırasıyla) Oppenheimer, Wertheimer,
Sinzheimer'di; bu sonuncusuna olan borç 1739 yılında en az beş mil­
yon guldendi. F. Van Mensi, s. 685. Krş., ayrıca David Kaufrnann, Ur­
kundliches aus dem Leben Samson Wertheimers (1892). Daha önceki
dönem için, bkz. G. Wolf, Ferdinand IJ und diefuden (1859).
36 F. von Mensi, s. 148.

66
1
Modern Devletin Kuruluşu

merkezlerde becerikli aracılara sahip olmayı zorunlu kılmıştı."


Buna bağlı olarak Mecklenburg Dükleri Hamburg' da bu türden
aracılara sahipti; Wurzburg'lu piskopos John Philip' e 1 700 yılında
Frankfurt'ta Moses Elkan hizmet veriyordu.
Bu etkinlik Yahudiler için birçok kanal açtı; hanımefendisi için
mücevher, saray mabeyincisi için üniforma, baş ahçı için lezzet­
ler tedarik eden girişken satıcı, borç vermeye de hazırdı. 37 Büyük
Yahudi nüfusa sahip Frankfurt ve Hamburg'ta, uzakta yaşayan
yönetimdeki prensler için bu türden birçok finansal aracı vardı.
Andıklarımızın yanı sıra Hamburg'da, 1711 yılında ölen Porte­
kizli Yahudi, Daniel Abensur'u da sayabiliriz. Bu şehirde Polonya
Kralı'nın bakanı [Ministerresident] rolündeydi ve Polonya Tahtı
ona büyük miktarda borçluydu. 38 Bu aracıların bir kısmı genel­
likle onlardan borç alan saraya taşınıyor ve "Saray Yahudisi" olu­
yordu. 1694 yılında Saksonya Elektörü olan Frederick Augustus,
bunlardan birkaç taneye sahipti: Hanover'dan Leffmann Berentz,
Hamburg'dan J. Meyer, Halberstadt'tan Berend Lehmann (Po­
lonya Kralının seçilmesi için para sağlamıştı) ve diğerleri.39 Yine
Hanover'da Behrend'ler Baş Saray Tedarikçileri ve Hazine için
Aracılardı;40 Model, Fraenkel ve Nathan'lar da Ansbach Düklüğü
için aynı şekilde davranıyordu. Palatine'de, 1719 yılında Elektö­
rün İmparatora borçlu olduğu 2,5 milyon guldeni ödeyen Lemte
Moyses ve Michel May'le karşılaşıyoruz41 ve son olarak, Bayre­
uth' daki Marggravate'de Baiersdorg'lar bulunmaktadır.42 Belki
de Brandenburg-Prusya yöneticilerinin Saray Yahudileri daha

••••
37 G. Liebe, age. , s. 84.
38 "Abensur Daniel" makalesi, Jewish Encycl.
39 A. Levy, "Notes sur l'histoire des Juifs en Saxe," R.E./., cilt 26 (1898),
s. 259. Berend (Behrend) Lehmann, namı diğer Jisachar Berman için,
bkz. B. H. Auerbach, Geschichte der israelitischen Gemeinde Halbers­
tadt (1866), s. 43; oğlu Lehmann Berend için, bkz. s. 85.
40 Auerbach, age., s. 82 (Hanover için); bkz. ayrıca S. Haenle, age., s. 64,
70, 89; Hofjuden'le ilgili başka örnekler için, bkz. L. Müller, "Aus fünf
Jahrhunderten," Zeitschrift des historischen Vereins fur Schwaben und
Neuburg, cilt 26 (1899), s. 142.
41 S. von Mensi, s. 409.
42 Memoiren der Glückel von Hameln [özgün Eskenazi diliyle D. Kauf­
mann tarafından yayımlanmıştır (1896)] , Almanca çeviri (özel basım)
1910, s. 240.

67
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

iyi tanınmaktadır: III. Joachim döneminde Lippold, III. Frederick


döneminde Gomperz ve Joost Liebmann, 1. Frederick William dö­
neminde Veit ve il. Frederick döneminde Ephraim, Moses, Isaac
ve Daniel ltzig. Alman Saray Yahudilerinin, onların arketipi ola­
rak kabul edilebilecek olan en ünlüsü, Würtemberg' den Charles
Alexander'ın sarayındaki Suess-Oppenheimer'dı.43 Son olarak,
18. yüzyıl boyunca, özellikle de Devrim Savaşları sırasında Yahu­
dilerin Amerika Birleşik Devletleri'nde finansör olarak büyük rol
oynadığına değinmeden geçmeyelim. Hayın Salomon 11 Geor­
gia' daki Minis ve Cohens'le45 eş düzeydedir, ama hepsinin önde
geleni Robert Morris, Amerikan Devrimi'nin par excellence finan -
sörüydü.46
Şimdi de sıra dışı bir durumla karşı karşıyayız. Yüzyıllarca
(özellikle de 1 7 ve 18. yüzyıllarda, modern Devletin büyümesin­
deki en önemli iki dönemde) devlet kredisi [kamu kredisi] sistemi
zamanla yeni bir biçim aldı. Bu büyük kapitalisti hakim konu­
mundan alıp gitgide arka plana attı ve onun yerine çeşitli türden
artan sayıda kredicinin onun yerine geçmesini sağladı. Modern
seyyar borçlar yönteminin evrimiyle devlet kredisi, deyim yerin­
deyse, "demokratikleştirildi" ve buna bağlı olarak, Saray Yahu­
disi gereksizleşti. Fakat Yahudilerin kendisi bu yeni borç alma
sisteminin büyümesine en çok yardımda bulunan kimselerdi ve
bu yolla kendi finansör tekellerinin ortadan kalkmasına katkıda
bulundular. Böyle yaparak günümüzün büyük devletlerinin yapı-
lanma çalışmasına her zamankinden daha büyük ölçüde katkıda
bulundular. Devlet kredisi sisteminin dönüşümü, bütün olarak
ekonomik yaşamın üzerine gelen daha geniş bir değişimin, Yahu­
dilerin de büyük pay sahip oldukları bir dönüşümün sadece bir
kısmıydı. Bu değişimi şimdi bütünüyle değerlendirelim.

••••
43 M. Zimmermann, Josef Süss Oppenheimer, ein Finanzmann des 18ten
Jahrhunderts (1874).
44 Louis Marshall'ın konuşması, The 250th Anniversary of the Settlement
ofthe]ews in the U.S., s. 102.
45 H. Friedenwald, age., s. 63.
46 W. Graham Sumner, The Financiers and the Finances of the American
Revolution, 2 cilt, (1891).

68
1 Altı ncı Bölüm
Ekonomik Yasamda Ticaretin Hakimiyeti

Modem dönemde Borsanın gitgide bütün ekonomik etkin­


liklerin kalbi haline geldiği b'ilinmektedir. Daha kapitalizmin ge­
lişimiyle, bu, beklenen bir şeydi ve bu sürecin üç aşaması oldu.
İlki kredinin kişisel bir konu olmaktan çıkıp kişisel olmayan bir
ilişkiye evrilmesiydi. Bu tahvillerde şekil ve biçim kazandı. İkinci
aşama: bu tahviller mobil hale getirildi - yani bir piyasada alınıp
satılır oldu. Son aşama bu türden tahviller yaratmak amacıyla ta­
ahhütlerin oluşmasıydı. Bütün aşamalarda Yahudi hep yaratıcı
dehasıyla birlikte oradaydı. Daha da ileri gidip modem ekonomik
yaşamın bu özelliklerinin ortaya çıkmasının özellikle Yahudi ru­
hunun yaratıcılığı yüzünden olduğunu söyleyebiliriz.

Menkul Kıymetlerin Kökeni 1


Menkul kıymetler kişisel borçluluğun standartlaşmasını tem­
sil eder. 2 Başlangıçta kişisel olan bir ilişkinin kişisellikten çıkması
durumunda bu anlamda bir " Standartlaşmadan" bahsedebili­
riz; daha önce insanların birbirlerine karşı doğrudan eylemlerde
bulunduğu yerde, şimdi bir sistem ortaya çıkmıştır. Bir iki örnek

••••
1 Sorunun hukuki değerlendirmesi için bkz. Brunner, Endemanns Hand-
buch, cilt 2, s. 147 ve Goldschmidt, Universalgeschichte des Handels­
rechts (1891), s. 386. Krş., ayrıca Knies, Der Credit (1876) , s. 190.
2 "Kredi ilişkisine" en geniş anlamını, yani insanlar arasında vazife yarat­
mak, birinin diğerine bir ekonomik değer vermesi ve ikincinin gelecek-
te bir quid pro quo [karşılık, bedel] vaat etmesi anlamını yüklüyorum.
1
69
1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

söylediğimizi açık hale getirecektir. Daha önce insan tarafından


yapılan bir iş, şimdi makine tarafından yapılmaktadır. Bu işin
standartlaşmasıdır. Eskiden bir savaş ordunun başındaki genera­
lin üstün kişisel inisiyatifiyle kazanılıyordu; şimdilerde zafer yıllar
içerisinde elde edilen deneyimler bütününü ustalıkla yararlı kıla­
bilen ve karmaşık taktik ve strateji yöntemlerini en iyi şekilde uy­
gulayabilen lider elde etmektedir; idaresinde en iyi silahlara sahip
olan ve adamları için bir şeyler tedarik etmede en etkili örgütlülü­
ğe sahip olan lider. Bu durumda savaşın "standartlaşmasından"
bahsedebiliriz. Bir iş bir yandan çalışanlarıyla, diğer yandan müş­
terileriyle temasa geçen bir firma müdürünün yerini, altlarında
hepsi de örgütlü bir plan üzerinde çalışan bir memurlar ordusu
olan bir yöneticiler heyeti aldığı ve buna bağlı olarak iş az çok oto­
matik bir süreç olduğu zaman standartlaşmış demektir.
Kapitalizmin büyümesinin belli bir aşamasında kredi stan­
dartlaştı. Yani, daha önce borçluluk birbirlerini tanıyan iki insan
arasındaki bir anlaşmanın sonucu olarak ortaya çıkarken, artık
sistematik bir temelde düzenleniyordu ve ilgili kişiler birbirine tü­
müyle yabancı olabilirdi. Yeni ilişki, ister kambiyo senedi [poliçe],
ister tahvil, ister banknot, ister ipotek olsun, devredilebilir [ciro
edilebilir] araçlarda ifadesini bulmaktadır ve bunların her birinin
dikkatli bir çözümlenişi bunu kapsamlı olarak kanıtlayacaktır.
Bir poliçede anılan üç kişiden, belgenin adına düzenlendiği
belirlenmiş taraf (alacaklı) ya da, bir ad anılmıyorsa, belgenin sa­
hibi diğer iki kişi için bilinmedik olabilir; poliçeyi hazırlayan taraf­
la (keşideci) doğrudan bir iş ilişkisi olmayabilir, yine de bu belge
ilkinin ikinciye, genel ve kişisel olmayan bir hak talebini sağlar. 3
Tahvil sahibine sermayeye katılma ve doğrudan kişisel temasının
olmadığı bir konudan kar hakkı sağlar. Konu edilen teşebbüsün
yapıldığı binayı bile görmemiş olabilir ve tahvilini bir başka kim­
seye verdiği zaman katılım hakkını devreder. Banknotla da aynı
şey sözkonusudur. Sahibi emisyon bankası üzerinde hakka sahip­
tir, oraya kişisel olarak bir kuruş yatırmamış olsa bile. Kısacası,
bütün kredi araçları aynıdır: bir yandan ya bir bireyle şirket ara­
sında (parayı elde edenler) ve diğer yandan bilinmeyen bir insan

••••
3 Krş. F. A. Biener, Wechselrechtliche Abhandlungen (1859), s. 145.

70
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

topluluğu ("kamu"dan bahsedebiliriz), para borç verenler arasın­


da kurulan kişisel olmayan bir ilişki.
Yahudiler bu kredi mekanizmasının yaratılmasında nasıl bir
paya sahip oldular? Belgeye dayanan kanıtlara gönderme yaparak
bu payı göstermek güç, belki de olanaksız olacaktır, üstelik birçok
ülkenin erken dönem ekonomik tarihinde Yahudilerin konumu­
na ilişkin kapsamlı değerlendirmelere sahip olsak bile. Fakat ne
yazık ki ekonomik gelişmenin elimizdeki sorunun çözümü için
paha biçilmez değer taşıyan yönü ihmal edilmiştir. Ortaçağın son
yüzyıllarında Pirene Yarımadasındaki para ve bankacılık tarihini
kastediyorum. Ama böyle bir tarih elimizde mevcut olsaydı bile,
sorun yine yanıtlaması güç bir sorun olacaktı. Unutmamalıyız ki
ekonomik örgütlenmenin kökenleri yasal kurumların kökenlerin­
den başka belgelere dayanan kanıta gönderme yaparak keşfedi­
lemez artık. Ekonomik yaşamın hiçbir örgütlenme biçimi ya da
eğilimi belli bir güne ya da belli bir yıla kadar bile izlenemez. Bu
bütünüyle bir büyüme sorunudur ve ekonomi tarihçisinin en faz­
la yapabileceği verili bir dönemdeki iş hayatında şu ya da bu özel­
liğin bulunduğunu, şu ya da bu örgütlenmenin bütün ekonomik
etkinliklere hakim olduğunu göstermektir. Bunun için bile elimiz­
deki gülünç biçimde kıt kaynaklar yetersizdir. Tarihçinin ilgilen­
diği belli grubun genel tarihine yüzünü çevirmesi gerekir.
Bir örnek verelim. Tahvillerin tarihi sadece şans eseri bize
kalmış olan birkaç ortaçağ tahviline gönderme yaparak yetersiz
biçimde yazılabilir. Bu tür belgeler kesinlikle genel kuramları
desteklemeye ya da düzeltmeye yararlı olacaktır. Ama önce ge­
nel kuramları formüle etmemiz gerekir. Konuyla ilgili bir olayı
ele alalım. Uzun zaman için en eski örnek olduğu sanılan tahvil,
1207 yılında Siman Rubens adlı bir Yahudi tarafından yazılmıştı.
Bu Yahudilerin bu kredi aracı biçiminin mucidi olduğu iddiasının
temellendirmeye yetecek bir kanıt değildir. 4
Son zamanlarda daha eski, Yahudi olmayan kimselerce hazır­
lanmış tahviller günışığına çıkmaktadır, ama Yahudilerin tahville­
rin mucidi olmadığı önermesi için de bu yeterli tanıklık oluştur­
mamaktadır. Floransa ya da Bruges'te kaç bin tahvilin dolaşım-

••••
4 Kuntze ve diğerlerinin görüşleri. Bkz. Goldschmidt, age. , s. 408.

71
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

da olduğunu biliyor muyuz ve nüfusun hangi kesiminin bunları


yaydığından nasıl emin olabiliriz? Fakat Yahudilerin Orta Çağlar
boyunca para alışverişiyle meşgul olduğunu, Avrupa'nın çeşitli
kısımlarına yerleştiğini ve birbirleriyle sürekli iletişim halinde ol­
duklarını biliyoruz. Bu olgulardan yola çıkarak "uluslar arası tica­
rette aracı olan Yahudiler, o zamanlar geleneksel olarak Akdeniz
topraklarında mevcut olan, çok geniş ölçekli bir döviz alışverişi
mekanizmasından yararlandılar ve onu genişlettiler" gibi kesin
bir sonuca varabiliriz.5 Bu usavurma yönteminin büyük dikkat
istediği bellidir. Yine de sonuçta yararlı sonuçlara götürebilir.
Göreceğimiz üzere, Yahudilerin birtakım ekonomi politikası ya
da mekanizmasının genişletilmesindeki payının bir belgelere da­
yanan kanıt toplamıyla kanıtlanabileceği durumlar vardır. Başka
durumlarda, ki bunlar da sayısızdır, belli bir zaman ve belli her­
hangi bir yerde, Yahudiler tarafından o zaman mevcut olan bir
ekonomik örgütlenme biçiminin kullanılması için özel bir neden
olmuş olması gerektiği gösterilebiliyorsa, bununla yetinmeliyiz.
Bunu aklımızda tutarak, bir ya da iki tip kredi aracının kökenini
sorgulayalım.

Kambiyo Senedi
Kambiyonun erken dönem tarihiyle değil, daha çok modern
ciro edilebilen kambiyoyla ilgileneceğiz. Kambiyo senetlerinin
ciro edilmesinin 17. yüzyıldan önce tam olarak gelişmiş olduğu
kabul edilir ve bu tür bir cironun ilk yasal kabulü Hollanda' da gö­
rülmektedir (24 Ocak 1651 Hollanda Beyannamesi).6 Şimdi, şu
anda gördüğümüz gibi, Hollanda' da 17. yüzyıldaki bütün para ve
kredi sistemlerindeki gelişmeler az çok Yahudi etkisi taşıyordu.
Bazı otoriteler ciro edilebilen kambiyo senetlerinin kökenini, 14

5 Goldschmidt, age., s. 410, sorunu bir sorgulama şeklinde ortaya atmak­


ta, yanıtlamamaktadır. Bkz. diğer yandan A. Wahl, Traite theor. et pra­
tique des titres au porteur (1891), cilt l , s. 15.
6 Krş. Kuntze, "Zur Geschichte der Staatspapiere auf den Inhaber,"
the Zeitschrift für das ges. Handelsrecht, cilt 5, s. 1 98; aynı yazarın In­
haber Papiere (1857), s. 58, 63; Goldschmidt, age., s. 448-9; Sieveking,
Schmollers Jahrbuch (1902) içinde; ve hepsinden önce, G. Schaps, Zur
Geschichte des Wechselindossaments (1892), s. 86. Krş., ayrıca Biener,
age., s. 121, 137.

72
Ekonomik Yaşam<la Ticaretin Hakimiyeti ,

Aralık 1593 tarihli bir yasayla yasadışı ilan edildikleri Venedik'e


kadar sürer.7 Venedik'te dolaşımdaki ciro edilebilen senetlerin
kullanımının ilk kez Yahudiler tarafından başlatıldığı oldukça ke­
sindir, buna bakarak 16. yüzyılda Adriyatik şehrindeki neredeyse
bütün senet kırma işinin onların elinde olduğunu biliyoruz. 1550
yılında Venedik'in Hıristiyan tüccarlarının verdiği (daha önce
anılmış olan) bir dilekçede yer alan, Yahudilerin senet işiyle ilgili
bir bölüm şöyledir:8

Onlarla kambiyo konusunda aynı ticareti sürdürüyoruz, çünkü bize


sürekli olarak paralarını gönderiyorlar . . . nakit olarak gönderiyor­
lar, biz bunu onlar için Lyons, Flanders ve dünyanın başka yerlerin­
de bizim Borsa'mızda değiştiriyoruz, ya da onları arzularına uygun
olarak, kendi her zamanki komisyonumuzu da alıp ipek elbiseler ve
başka mallar satın alabiliyoruz. Floransa sakinleri için söylediğimiz
şeyler, Flanders, Lyons, Roma, Napoli, Sicilya ve başka ülkelerde
yaşayan, bizimle yalnız kambiyo değil Flanders mallarını oraya bu­
raya göndermek, Sicilya'dan mısır satmak ve başka ülkelere aktar­
mak üzere başka mallar satın almak üzere iş yapmaya girişen aynı
İspanyol ve Portekiz milletinden başka tüccarlar için de geçerlidir.

Kambiyo cirosunda daha ileri bir gelişme 16. yüzyılda, Cenova


fuarında olmuş gibi görünmektedir. Bu yüzyıl boyunca her yerde,
özellikle de ünlü Besancon fuarlarında karşılaşılan, para piyasası­
na hakim olan ve birdenbire iş hayatı için gözle görülür bir deha
gösteren ve uluslararası borçluluğun ortadan kalkması için daha
önceden bilinmeyen yöntemlerin ortaya çıkması için yol açan bu
"Cenovalılar" kimlerdi diye sorabiliriz? Cenova'nın kadim aileleri­
nin ihtiyaca düşmüş başka prensler için olduğu gibi İspanyol Tah­
tı için de başlıca tefeci olduğu doğrudur. Ama Grimaldi, Spinola,
Lercara'ların torunlarının 1 6. yüzyılda, Cenova'daki hareketliliğe
özel bir nitelik kazandıran sıra dışı ticari bir beceriklilik sergile­
diğini düşünmek; Besancon ya da başka yerlerdeki fuarlarda eski
soyluların dolandığını, hatta aracılarını düzenli olarak gönderdik­
lerini bile düşünmek -bu bana pek akla yatkın bir biçimde kanıt-

7 Goldschmidt, s. 452; Schaps, s. 92.


••••
8 Metin D. Kaufmann'm J.Q.R.'daki maddesinde geçmektedir, cilt 13
(1901), s. 320, "Die Vertreibung der Marranen aus Venedig im Jahre
1550."

73
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

!anabilecek bir varsayım gibi görünmüyor. Açıklama Yahudilerin


Cenova'nın yorgun ekonomik gövdesine taze kan getirmesi şek­
linde olabilir mi? Ispanya'dan kaçanların Cenova'ya geldiğini,
bazı yerleşimcilerin Hıristiyan olduğunu, geri kalanların Novi'ye,
Cenova'nın yakınlarındaki küçük bir kasabaya alındığını ve Novi
Yahudilerinin başkentle iş yaptığını biliyoruz; 9 yeni gelenlerin
"büyük ölçüde Yahudi zanaatkar, kapitalist, doktor" olduğunu ve
gelişleriyle 1 550 yılı arasında, kısa bir zamanda Cenova'da yurt­
taşların nefretini kazanacak kadar kötü ün kazandıklarını biliyo­
ruz; son olarak, Cenovalı bankerlerle İspanyol şehirlerinin Yahu­
di, ya da Maranno bankalarıyla, yani Seville'deki önde gelen ban­
kerlerden olan Espinosa'lar arasında sürekli iletişim olduğunu da
biliyoruz. 10

Menkul Kıymetler (Hisse Senedi ve Tahviller)


Ticari bir işin sermayesinin birçok kısma ayrıldığı ve serma­
yedarların güvenilirliğinin sınırlı olduğu durumlarda menkul kıy­
metin durumundan bahsetmek isteyecek olursak, 14. yüzyılda,
Genoa Maones'in durumundan, 11 Casa di San Giorgio'dan (1407)

••••
9 Graetz, cilt 8, s. 354; cilt 9, s. 328.
10 Bildiğim kadarıyla, şu soru ortaya hiç atılmamıştır: Cenova fuarların­
da Yahudiler nasıl bir rol oynadı? Tatmin edici bir yanıt vermek güç
olacaktır, çünkü Cenova'daki Yahudiler özellikle de 1550'deki Sürgün
Emri'nden sonra, kimliklerini gizli tutmakta zorlanmıştır. Ayrıca ola­
sılıkla isimlerini değiştirip Hıristiyanlığı kabul etmiş gibi yaptılar. Yine
de, bu çabaya girişmek işe yarayabilir. Burada ortaçağ sonrası bir dö­
nemde Yahudi etkisine ilişkin bir kanıt olmaksızın, büyük bir finans ve
kredi sisteminin geliştirilmesine tanık oluyoruz. Kanıt gözlemlerimin
arasında kaybolmuş da olabilir; bu koşulda buna dikkatimin çekilme­
sinden hoşnutluk duyacağım.
Cenova fuarlarının en iyi anlatımı Ehrenberg'in Zeitalter der Fugger
adlı kitabında bulunmaktadır, cilt 2, s. 222, and Endemann, Studien
in der römisch-kanonischen Wirtschafts- und Rechtslehre, cilt 1 (1874) ,
s. 156. Endemann çıkarımlarını asıl olarak Scaccia ve R. De Turns'e,
Ehrenberg'se ayrıca Fugger arşivlerindeki belgelere dayandırmaktadır.
1 1 12. yüzyılda Toulouse, du Basacle'deki değirmeni hisse senetleri ( ucha­
ux ya da saches) aracılığıyla devralan Pairiers Şirketi durumunda, ola­
sılıkla daha da erken. Krş. Edmund Guillard, Les operations de Bourse
(1875), s. 15.

74
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti �

ve de 17. yüzyılın önemli ticaret şirketlerinden bahsetmek için ye­


terince nedenimiz var demektir.
Fakat kredi ilişkilerinin standartlaştırılmasına vurgu yapıla­
caksa, anonim şirket ve menkul kıymet örnekleriyle 18. yüzyıl­
dan önce karşılaşamayız. Çünkü anonim şirkete erken dönem
katkılar kişisel niteliklerini hiç kaybetmemiştir. İtalyan Para sis­
temleri baştan sona kurucularının kişilikleriyle beslenmişti. Ma­
one sözkonusu olduğunda, kişisel etken finansal etkenden daha
az önem taşımıyordu; Cenova'daki St. George Bankası'nda, ilgili
aileler kıskanç biçimde herkesin bankanın yönetiminde uygun
bir hisse elde etmesi ilkesini gözetiyordu. Ticari şirketler de güçlü
bir kişisel öğeye sahipti. Sözgelimi, İngiliz Doğu Hint Şirketi'nde,
hisselerin yabancılara aktarılabilir hale gelmesi 1 650'ye dek ol­
madı, ama bu yabancıların da Şirketin üyesi olması gerekiyordu.
Kişisel ilişki bu yüzden kendini yalın biçimde gösteriyordu. Bazı
şirketlerde hisseler, diğer bütün üyelerin rızası olmaksızın akta­
rılamıyordu. Aslında, menkul kıymet üyeliğin bir sertifikasıydı
sadece ve 18. yüzyıl boyunca bu türden menkul kıymetler denet­
lenen özel bir kimsenin adına çıkarılıyor gibiydi. 12 Bir kişiden di­
ğerine aktarma özgürlüğünün bulunduğu yerlerde bile (Hollanda
Doğu Hint Şirketi'nde olduğu gibi) süreç sayısız engel ve güçlükle
kuşatılmıştı. 13
Menkul kıymetin modern biçimi bu yüzden 18. yüzyıldan önce
keşfedilemedi. Şimdi Yahudilerin bu kredi biçiminin modern dö­
nemde yayılmasında nasıl bir rolü olduğu sorulursa, yanıt bes­
bellidir. Son yüz elli iki yüz yıldır, Yahudiler büyük ölçüde, daha
önce hisse sahibiyle katıldığı şirket arasındaki saf kişisel ilişkinin
standartlaşmasını sağlama konusunda aracı olmuştur. Yine de,
bu tezimi destekleyecek doğrudan kanıtlar sunamayacağımı itiraf
etmek durumundayım. Fakat dolaylı olarak kanıt oldukça açıkla­
yıcıdır. Yahudiler büyük spekülatörler olmuştur ve spekülasyon
zorunlu olarak hamilin belirtildiği menkul kıymetin yerine bu tür­
den bir sınırlaması olmayan menkul kıymeti geçirmeye yönelir.
Biraz düşünüldüğünde Yahudilerin menkul kıymetlerin standart-
••••
12 Krş. K. Lehmann, Die geschichtliche Entwickelung des Aktienrechts
(1895).
13 J. S. Rieard, Le Negoce d'Amsterdam (1723), s. 397-400.

75

Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

!aşmasında büyük etkisinin olmuş olması gerektiği anlaşılır. Bazı


durumlarda farklı ölçülerdeki menkul kıymetlerden eşit değerde­
kilere doğru olan değişimden spekülasyonun sorumlu olduğu is­
patlanabilir. Hollanda Doğu Hint Şirketi bu noktada bir örnektir.
Baslangıçta bütün hisseleri değerliydi; sonra sadece 3000 florinlik
hisseler çıkarıldı. 1 4

Kağıt Paralar
Kağıt paraların ilk ne zaman kullanıma girdiğiyle ilgili birçok
görüş bulunmaktadır. Kendi payıma burada da vurguyu standart­
laştırma üstüne yapıyorum.
Bir bankerin belli bir mevduata gönderme yapmaksızın bir
kağıt çıkardığı gün, yeni bir tür kredi aracı, modern kağıt para or­
taya çıkmıştır. Bundan çok daha uzun zaman önce kağıt paralar
mevcuttu. 15 Fakat mevduat sahibinin adını taşıyor ve onun para­
sına gönderme yapıyorlardı. 1 6 inanıyorum ki büyük olasılıkla kişi­
sel kağıt para Venedik'te, 15. yüzyıl başlarında genel (kişisel olma­
yan) bir para oldu. Bankaların onlara yatırılan toplamların üstün­
de ve ötesinde ödeme yapmak için yazılı teminatta bulunduğunu
gösteren o döneme ait kayıtlı örnekler bulunmaktadır. Venedik
Senato'sunun bir emri 1421 gibi erken bir tarihte bu türden belge­
lerle uğraşmayı suç saymıştı. 17 Bir banka kurma izni ilk olarak iki
Yahudiye 1400 yılında verilmişti ve başarıları öyle büyük olmuştu

••••
14 Bu sonuca Andre E. Sayous varmaktadır, "Le fractionnement du capital
social de la Compagnie neerland des Indes orientales," Nouv. Rev. His­
torique du droitfranç. et etrangers, cilt 25 ( 1901), s. 62 1, 625.
15 Krş. Endemann, age., cilt 1, s. 457.
16 Bkz. Goldschmidt, s. 322'deki örnekler; 1422, Palermo ve 1606, Bolog­
na.
17 Venedik'teki bankacılık tarihine ilişkin en önemli belge derlemesi hala
Elia Lattes'e aittir, La liberta delle banche e Venezia dal secolo xiii al
xvii secondo i documenti inediti del R. Archivio del Frari ec. (1869). Bu
konuyu Ferrara ele almıştır, "Gli antichi banchi di Venezia" Nuova An­
tologia, cilt xvi.; E. Nasse, "Das venetianische Bankwesen in 14, 1 5, und
16 Jahrhundert," Jahrbuch für Nationalökonomie, cilt 34, s. 329, 338.
Yahudilerin Venedik bankacılığındaki payını göstermek üzere ilginç bir
çalışma. Fakat tamamlamak güç olacaktır, çünkü tartabildiğim kada­
rıyla, Venedik'teki Yahudiler zaten kısmen 15. yüzyılda yüksek mevki­
lere ve Hıristiyan isimlere sahip olan Yeni Hıristiyanlardı.

76
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

ki nobili onlara uymak için telaşa düştü. 18 Bu iki Yahudinin mo­


dern (kişisel olmayan) kağıt paranın atası sayılıp sayılamayacağı
sorusu doğabilir? Ama belki de yeni kağıt parayı belli herhangi bir
firma ortaya sürmemiştir. Belli bir yerel ihtiyacı karşılamak üzere
ortaya çıkmıştır. Yine de, bunun kökeni olarak ilk bankaların yük­
sek bir iyileşme derecesine eriştiği yeri alırsak, kesinlikle güvenli
bir tavır benimsemiş olacağız. Venedik bu iş için harika biçimde
uygundur. Venedik bir Yahudi şehri idi; ve biz şehirle bu bağlam­
da ilgileneceğiz. 1152 yılına tarihlenen bir listeye göre, Venedik'te
en az 1300 Yahudi vardı. 19 16. yüzyılda sayılarının 6000 civarında
olduğu tahmin ediliyordu; ve Yahudi üreticiler 4000 Hıristiyan işçi
çalıştırıyordu.20 Bu sayılar, tabii ki, bilimsel değerden yoksundur,
ama Yahudilerin Venedik'te büyük sayıya sahip olduğunu göster­
mektedir. Başka kaynaklardan onların bazı etkinliklerini öğreni­
yoruz. Böylece, Yahudilerin önde gelen bankerler arasında oldu­
ğunu görüyoruz -çok etkin ailelerden biri Lipman'lardı; ve 1550
yılında, belirttiğimiz üzere, Venedik'in Hıristiyan tüccarları Ma­
rannolarla ticaret onlara yasaklanacak olursa onlarla birlikte göç­
melerinin daha uygun olacağını dile getirmişlerdi. Marannoların
daha Ispanya' dayken bankacılık işini kurmuş olmaları olasıdır.
Fakat birçok yazarın konuyla ilgili yazmış olmasına karşın, yeterli
bilgimiz bulunmamaktadır. 21
Onlara karşı önlemler alındığı bir dönemde (16. yüzyıl) Yahu­
dilerin Pireneler Yarımadasında önde gelen bankerler olmaları
güçlü bir olasılıktır. Eğer bu böyle değilse, Yahudilerin bankacılık­
la o zamandan da önce uğraşıyor olduğu varsayımı haklı çıkmaz
mı? Dahası, Yahudiler 17. yüzyılda bankalar nerede kurulduysa
orada önde gelen ve etkin figürlerdendi. O dönemin üç büyük
bankasının kuruluşuna katkıda bulundular: Amsterdam Bankası,
İngiltere Bankası ve Hamburg Bankası. Ama bunların hiçbiri kö-

••••
18 Macleod, Dictionary of Political Economy, "Bank of Yenice" maddesi,
akt., A. Andreades, History of the Bank ofEngland (1 909), s. 28.
19 "Gallicioli Memorie Venete," ii.. No. 874, akt. Graetz, cilt 6, s. 284.
20 S. Luzzato, Dis. circa il state degli Hebrei in Venezia (1638), bölüm 1,
ve s. 9a, 29a. Bu rakamların ciddiye alınması gerekmez; çünkü sadece
tahmindirler.
21 Sözgelimi bkz., D. Manuel Calmeiro, Historia de la economia politico
en Espafıa, cilt 1, s. 411; cilt 2, s. 497.

77
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

kenini sadece ticari nedenlere borçlu olmadığından, Yahudilerle


ilgili önem arz eden boyutları üzerine vurgu yapmayacağım.
Yine de olgular ilginç ve bu yüzden Yahudilerin Amsterdam
Bankası kurulduğu zaman elde ettiği deneyim, 1619 yılında Ham­
burg Bankası ortaya çıktığı zaman onlara büyük ölçüde yaradı. En
az kırk Yahudi ailesi bu yeni şirkette hisse aldı. İngiltere Bankası'na
gelince, bunun tarihini yazan otoriteler22 banka kurma önerisinin
Hollanda' dan gelen göçmenlerden geldiği konusunda uzlaşmış
bulunmaktadır.

Kamu Borclanma Senetleri


Kamu borçlan için çıkarılan en eski senetler bireysel bir
alacaklıya yönelikti ve "bireysel" karakterlerini değiştirip "ge­
nel" araçlar olmalarından önce uzun bir zaman geçti.23 Mesela
Avusturya' da 1761 Emrine dek senetlerin sahibine kar alma hakkı
veren kuponların eklenmesi sözleşmeye bağlanmadı.24 Bundan
önce, senet özel bir anlaşmanın doğasında vardı; Taç ya da Hazi­
ne bazı özel tefecinin borçlusuydu. 25 Yahudilerin kamu kredisi­
nin "standartlaştırılmasından" ne ölçüde sorumlu olduğunu tah­
min etmek güçtür. Şu kadarı kesin ki III. William'ın danışmanları
Yahudilerdi; Alman Devletlerindeki kamu borçlanması Hollanda
modeline göre ve büyük olasılıkla, gördüğümüz üzere, Alman ve
Avusturya topraklarında başlıca finansörler olan Hollanda Yahu-

....
22 Bkz. A. Andreades, History of the Bank ofEngland (1909), s. 28 . Samuel
Lambe'nin şemasına (1658) önem atfedeceksek sonuç gerçekten de bu
olmalıdır (Sower's Tracts içinde basılmıştır, cilt vi) . Andreades aslında
ilk Banka fikrini Lambe'nin şemasına göre tarihlendirmektedir. Bun­
dan önceki bir şema da mevcuttu - 1561 yılında Balthasar Gerbier'in
şeması ve 1651-58 arası Cromwell Yahudilerin ülkeye yerleşmesine izin
verdi. Kendi payıma Lambe'nin şemasının "üstünlüğünü" kabul ede­
mem. Fakat bazı yazarlar İngiltere Bankası'nın kurulmasında Yahudi­
lerin çok büyük payı olduğuna vurgu yapmaktadır.
23 Kamu borçlanma senetlerine ilişkin örnekler için bkz. Walter Dabritz,
Die Staatsschulden Sachsens in der Zeit von 1 763 bis 1 83 7, Doktora Tezi
(1906), s . 14, 55; E . von Philippovich, Die Bank von England (1885), s.
26; ayrıca, Ehrenberg, Fugger [10. dipnot, 6. Bölüm] , cilt 2, s. 141, 299 .
24 Ad. Beer, Das Staatsschuldenwesen und die Ordnung de Staatshaus­
halts unter Maria Theresia (1894) , s. 13 .
25 Krş . F. von Mensi, age., s. 34.

78
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

dilerinin etkisiyle başlatılmıştı. Genel olarak söylenirse, Hollanda


Yahudileri 18. yüzyılda Avrupa finansıyla çok yakından ilgiliydi. 26
Özel borç senetleri ya da ipotek senetlerine gelince, bunların tari­
hine ilişkin çok az şey biliyoruz ve Yahudilerin buradaki doğrudan
etkisini hesaplamak neredeyse olanaksızdır. Ama dolaylı olarak
Yahudiler, büyük olasılıkla, bu kredi aracı türünün, özellikle de
ipotek senetlerinin yaratıcılarıydılar. Kayıtlarda Hollandalı ban­
kerlerin, 18. yüzyıldan başlayarak, plantasyonlarını teminat gös­
teren sömürge çiftçilerine para verdiği yer almaktadır. Bu türden
ipotek senetleri Borsada, tıpkı Kamu Borç senetleri gibi alınıp
satılıyordu. Bunlarla ilgilenen bankerlere "correspondentie" ya
da "Directeurs van de negotiatie" ve araçların kendisine de "ob­
lugatie" deniyordu. Değerleri 100.000.000 guldenden az olmayan
belgeler 1770 iflasından önde dolaşımdaydı.27 İtiraf etmeliyim ki
hiçbir yerde bu spekülasyonlara katılan Yahudi bankerlere yö­
nelik bir değinmeyle karşılaşmadım. Yine de 18. yüzyıl Hollanda
piyasasıyla en yüzeysel tanışıklık bile Yahudilerin bu iş sahasıyla
büyük ölçüde ilgileniyor olması gerektiği konusunda kuşkuya yer
bırakmamaktadır. O günlerde Hollanda'daki para borç vermeyle,
ama özellikle de stok, hisse ve spekülasyonla ilgili herhangi bir
şeyin karakteristik biçimde Yahudi olduğu (göstermeyi umdu­
ğum üzere) bilinen bir olgudur. İpotek bankacılığı işinin büyük
kısmının Surinam sömürgesinde yürütüldüğünü öğrenerek bu çı­
karımımıza daha büyük güven duyuyoruz. Bahsedilen ipotek se­
netlerinin 100.000.000 guldeninin 60.000.000'lik bedeli Surinam'a
aitti. Surinam'sa, yukarıda kaydettiğimiz üzere, par excellence bir
Yahudi sömürgesiydi. O dönemde Surinam'la Hollanda arasında-

••••
26 Genel olarak çok az bilinen, dikkat çekmek istediğim bir kitapçığa
bakın (Dabritz mezkur eserinde bile bunu gözardı etmiştir). Uzun
bir başlığı var: "Ephraim justifie. Memoire historique et raisonne sur
l'Etat passe, present et futur des finances de Saxe. Avec le paralele de
l'Oeconomie prussienne et de l'Oeconomie saxonne. Ouvrage utile aux
Creaneiers et Correspondans, aux Amis et aux Ennemis de la Prusse et
de la Saxe. Adresse par le Juif Ephraim de Berlin a son Cousin Manasses
d'Amsterdam. Eriangen. A l'enseigne de Tout est dit."' 1785.
27 Krş. (Luzac) Richesse de la Hollande, cilt 2 (1778), s. 200. Ayrıca cilt 1, s.
366. Luzac, kendi kişisel deneyimlerinin yanı sıra, Permin, Tableau de
Surinam'ı da (1778) kullanmış olmalı.

79
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

ki kredi ilişkisinin Yahudi topluluklarından başkaları tarafından


sağlanıyor olma olasılığı rahatlıkla göz ardı edilebilir.
Modern kredi araçlarının gelişiminde Yahudi payını gösteren
"kaynaklarla" ilgili olarak bu kadar yeter. Toplam pek fazla değil;
ayrıntıları doldurmak ve onlara fazlasını eklemek daha sonraki
araştırmalara kalmaktadır. Yine de modern kredinin standartlaş­
tırılmasında Yahudilerin önemli bir payı olduğu gibi genel bir so­
nuç için yeterli kanıt olduğuna inanıyorum. Bu izlenim bir an için
bu standartlaştırmanın ne yolla, ya da hangi oranda kolaylaştırıl­
dığını düşündüğümüz zaman daha da derinleşecektir. Kredi araç­
larının, büyük olasılıkla Yahudi kökene sahip olan yasal biçimini
kastediyorum. Kredi araçlarının kökenine ilişkin yasal belgelerin
tarihi üzerinde otoriteler arasında tam bir uzlaşma bulunmamak­
tadır.28 Fakat bana göne bunların modern biçimlerini Yahudi et­
kisine borçlu olduğu yaklaşımı buna pek çok şey katabilir. Bu tür
belgelerin öncelikle, aralarında Yahudi öğesinin önemsiz olmadı­
ğı tüccarlar arasında kullanıldığını hatırlatalım. Geçerli olan bi­
çim mahkeme kararlarında tanındı ve zamanla kanun olarak ka­
bul edildi, herhalde öncelikle de Hollanda'da. Tek soru, "Modern
kredi araçlarını Rabbi yasasından türetebilir miyiz?" Bana göre tü-
••••
28 Bunların önde geleni ve hala aşılmamış olanı Kuntze, Die Lehre van
den Inhaberpapieren (1857), s. 48. Bunun yanı sıra şu kitabı da anabili­
riz, Albert Wahl, Traite theorique et pratique des titres au porteurfran­
çais et etrangers, 2 vols. (1891). Ortaçağ kredi araçlarının en iyi tarihi
H. Brunner, Das französische Inhaberpapier (1879). Krş., ayrıca ona ait
"Zur Geschichte des Inhaberpapiers in Deutschland," Zeitschrift für
das gesammte Handelsrecht, cilt 2 1 ve 23. Hollanda için, bkz. F. Hecht,
Geschichte der Inhaberpapier in den Niederlanden (1869), s. 4.
Bu arada, kredi araçlarının Helen kökenli olduğunu kaydetmek ilginç
olacaktır. Krş. Goldschmidt, "Inhaber Order und exekutorische Ur­
kunden im Klassischen Altertum," in Zeitschrift für Rechtsgeschichte
Roms, cilt 10 (1889), s. 352. Fakat Goldschmidt'in görüşü genel kabul
görmemiştir. Krş. Benedict Prese, Aus dem griiko-iigyptischen Recht­
sleben (1 909), s. 26. Goldschmidt'in kuramının bir başka eleştirisini de
H. Brunner yapmaktadır, "Forschungen zur Geschichte des deutschen
und französischen Rechts," Gesammelte Aufsiitze (1894), s. 604. Brun­
ner ayrıca aynı sorunu Französische Inhaberpapierde ele almaktadır, s.
28, 57. Kuntze genel olarak ele almış, fakat bu Goldschmidt tarafından
reddedilmiştir, Zeitschrift für Rechtsgeschichte, cilt 10, s. 355. Ayrıca
Salvioli de reddetmiştir, I titoli al portatore nella storia del diritto itali­
ano (1883).

� 80
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

retebiliriz. Öncelikle, İncil de Talmud da kredi araçlarını tanımak­


tadır. lncil'de geçtiği yer Tobit Kitabı, iv. 20; v. 1, 2, 3; ix. 1, 5'tir.
Talmud'da en iyi bilinen bölümse şöyledir (Baba Bathra, 172): "R.
Huna'nın sarayında bir keresinde bu işe yarayan bir kağıt ortaya
çıkmıştı: T, A.B., C.D. 'nin oğlu, senden bir miktar para ödünç al­
mıştır. R. Huna 'senden'in anlamının Exilarch29 ya da hatta Kralın
kendisinden olabileceğine karar vermişti." İkincisi, Yahudi yasa­
sında, Yahudi ticari uygulamalarında olduğu gibi, kredi aracı çok
yaygındır. Uygulama açısından, özel kanıt pek gerekmez; kura­
ma gelince, sorunu ele almış olan Rabbilerden bazısını anayım. 30
Bunlar arasında önem açısından ilki, Responsa'sında (lxviii. 6,8)
ciro edilebilen araçlardan bahseden Rabbenu Asher'dir. "Eğer A,
B ve C'ye para gönderiyorsa ve senedinde 'B ve C tarafından sa-
hibine ödenebilir' yazıyorsa, ödeme buna göre yapılmalıdır." Bu
yüzden R. Joseph Caro da choshen Mishpat'ında şöyle demekte­
dir: "Eğer bir senette bir ad anılmıyorsa ama "hamiline ödenir"
diye bildiriliyorsa, o zaman senedi sunan ödemeyi alır" (lxi. 1O;
krş. ayrıca l.; lxi. 4, 10; lxxi. 23). R. Shabbatai Cohen, Shach.'da (1.
7; lxxi. 54) aynı görüştedir.
Üçüncüsü, Yahudilerin ticaret içinde, Rabbi yasalarından
bağımsız olarak, ifadesi oldukça kişisellikten uzak ve genel olan
bir kredi aracı biçimi geliştirmiş olması muhtemeldir. Mamre'yi
(Mamram, Momran) kastediyorum. 31
Bu belgenin ilk olarak 16. yüzyılda, hatta daha da önce Polonya
Yahudileri arasında ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Biçimi be­
lirlenmişti, ama kefilin adı için, bazen de konu edilen miktar için
bir yer ayrılmıştı. Bu tür belgelerin üçüncü yüzyılda dolaşımda
....
29 Exilarch, Yahudi tarihinde, Esaretin başı ya da Prensi. Babil Yahudileri
sürüldükten sonra başlarındakine sürgün başı anlamına bu isim takıl­
dı. (çev.)
30 Krş. L. Auerbach, Das judische Obligationenrecht, cilt 1 (1871). s. 270.
Rabbi edebiyatından başka bölümler Hirsch B. Fassel tarafından akta­
rılmaktadır, Das mosaisch-rabbinische Zivilrecht, cilt 2, kısım 3 (1854),
s. 13 90; Frankel, Der gerichtliche Beweis nach mosaischem Recht (1846),
s. 386; Saalschutz, Mosaisches Recht, 2 cilt, (1848), s. 862.
31 Mamre için, krş. L. L'Estocq, Exercitatio de indole et jure instrument!
Judceis usitati cui namen "Mamre" est ( 1775), s. vii; J. M. G. Besekes,
Thes. jur. Camb., II. Kısım (1783), s. 1 169, 1 176; S. Bloch, Der Mamran,
der judisch-polnische Wechselbrief

81
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

olduğuna ve çok yaygın olduğuna, Hıristiyan ve Yahudiler arasın­


da bile dolaşımda olduğuna kuşku yoktur. Kanıt olarak taşıdıkları
değer modem araçların bütün özelliklerine zaten sahip olmala­
rındadır:
1. Sahibi belgeyi ciro ederek dolaşıma sokmaktadır;
2. Alacaklı ile borçlu arasında kişisel bir ilişkiden bahsedil­
memektedir;
3. Borçlu cironun onayını ya da devredilmesini talep ede­
mez;
4. Eğer borçlu borcunu ona Mamre sunulmadan öderse, yü­
kümlülüğünü gerçekten yerine getirmediği kabul edilir;
Ve, son olarak,
5. Belgenin iptali tıpkı bugünkü gibidir, eğer kayıp oldu ya da
çalındıysa belgenin sahibi borçluyu bilgilendirir; sinagog­
da dört hafta boyunca asılı duran bir ilanla kamuya duyu­
ru yapılır, burada belgeyi bulanın ortaya çıkması istenir;
dört haftanın sonunda, eğer bir şey olmazsa, borç veren
borcunun ödenmesini talep eder.
Dördüncü olarak, Yahudi etkilerinin yasal uygulamanın birçok
önemli noktasının gelişmesinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Birkaç tanesini anayım.
(1) 16. yüzyılda Avrupa'nın çeşitli yerlerinde isim yerine boş­
luk bırakılmış kredi araçları dolaşımdaydı. Bunların kökenleri
neydi? Mamre düzenine dayanarak modellenmiş, Yahudi ticari
çevrelerinden çıkmış olamazlar mı? Hollanda'da, 32 Fransa'da, 33
İtalya'da34 onlarla karşılaşıyoruz. Hollanda'da 16. yüzyılın baş­
larında Antwerp fuarlarında göründüler, tam da bu fuarlarda Ya­
hudiler önemli bir rol oynamaya başladığı sırada. 1536 yılına ait
bir yönetmelik açıkça "Antwerp fuarlarında mal için ödeme, özel
bir izin gerektirmeden üçüncü kişilere devredilebilen kağıtlarla
yapılıyordu" ifadesini içeriyordu. Bu ifadeye bakılırsa mal karşılı­
ğında senet kabul etme uygulamasının yeni olduğu anlaşılmakta­
dır. Bu kağıtlar ne tür belgelerdir? Hıristiyan Mamrem'i olabilirler

••••
32 Ehrenberg, age., cilt 2, s. 141.

::
33 Brunner, age., s. 69.
Schaps, ag<, s. 121.

1
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

mi? ltalya'da bir asır sonra moda olan belgeler daha da Yahudiy­
di. Milano'da Yahudi senet kırıcılar olan Giudetti tarafından ya­
yınlanmış olan, bilinen ilk "açık" kağıdı kastediyorum. Kağıt 500
scudi içindi, Hovi'deki bir sonraki piyasa gününde John Baptist
Germanus aracılığıyla, elde edilen bedel karşılığında Venedik'teki
Marcus Studendolus'un kişisel emrine ödenecekti. Studendolus
senedi Bologna'daki Zagnoni Biraderlere gönderdi, senette "im­
zası vardı, altında miktarı ve Zagnoni'lerin ödemenin yapılmasını
istediği kişinin adını doldurmak için gerekli boş yer bırakılmıştı."
Bu örneği kaydeden kişi şunu belirtmektedir: 35 "İtalyan finans
ilişkileri bu türden bir kolaylığı düşünebilecek durumda değildi,
çünkü taklit edecek böyle bir model yoktu görünürde. Böyle bir
model, 17. yüzyıldan itibaren hamiline senetlerin genel dolaşıma
girdiği Fransa'da bulunmaktadır." Hemen bu belgenin Fransa'da
nasıl ortaya çıktığı sorusu doğmaktadır. Hollanda örneği bunun
için yeterli olacak mıdır? İtalya'da bile bu bir Maranno etkisi ola­
bilir -Venedik'te Studendolo, Milano'da Giudetti!
(2) 1582 tarihli Antwerp Alışverişi, modern kredi araçlarının
gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir; burada ilk kez bir kağıdın
sahibinin yasal bir mahkemede dava açma hakkı olduğu kabul
edilmiştir. 36 Bu yaklaşım hızla Antwerp'ten Hollanda'ya yayıldı -
aslında Belçika'daki Yahudi mültecilerin Hollandalıların arasına
yerleşmesine bağlı bir hızla. 37
Almanya'da kredi araçlarını kabul eden ilk eyalet Sak­
sonya oldu. 1747 yılında Bischopfield adlı bir maceracı Hazi­
(3)

ne Bakanlığı'na bir Kamu Borçlanması planı önerdi ve o sırada


Bischopfield'in Hollandalı Yahudilerle iletişimde olduğu anlaşılı­
yor. 38 Dahası, 20 Eylül 1757 tarihli bir emirle Hollandalı Yahudile­
rin Saksonya Devlet Borsası'nda spekülasyon yapması yasaklan­
dı. Bütün bunlar, Saksonya ve Polonya kraliyet aileleriyle bağlan­
tılı olarak bir yanda Hollanda diğer yanda Polonya Yahudilerine
işaret etmektedir. Bu etki öylesine büyüktü ki bir otorite bundan

35 Age.
36 Krş. F. Hecht, age., s. 44.
37 Hecht, s. 96.
38 Dabritz, age., s. 53.

83
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Mamre'nin kredi araçları için model olduğu gibi kesin bir sonuç
çıkarmaktadır.39
(4) Hamilin adının yer aldığı araçlar arasına deniz sigorta po­
liçelerini de katmalıyız. İskenderiye'nin Yahudi tüccarlarının " o
qual si voglia altera persona," "et qwsvis alia persona" ve "sive
quamlibet aliam personam" ("ya da arzu edilen başka herhangi
birine") formülünü ilk kullananlar olduğu kaydedilmektedir. 40
Neden iskenderiye'nin Yahudi tüccarları bu yasal biçimi kabul
etti? Bu sorunun yanıtı büyük önem taşımaktadır, çünkü ben bi­
zim aradığımız sebeplerin özellikle Yahudi yaşamının koşulların­
da saklı olduğunu düşünüyorum.
(5) Bu da beni beşinci gözlemime getiriyor. Kredi araçları
için uygun bir yasal biçime sahip olmak çok büyük ölçüde Ya­
hudilerin -hatta bazı açılardan bir tek Yahudilerin- çıkarınaydı.
Çünkü İskenderiye'nin Yahudi tüccarlarını poliçelerini hamiline
hazırlamaya zorlayan şey neydi? Mallarının yazgısı konusunda
kaygı duymaları. Yahudi gemileri, Hıristiyan korsanlar ve Yahu­
dilerle Türklerin mallarını yasal ganimet sayan Katolik Majeste­
lerinin donanmalarının eline düşme riski taşıyordu. Bu yüzden
İskenderiye'nin Yahudi tüccarları poliçelerine Paul, Scipio ya da
başka bir uydurma Hıristiyan adı koyuyor ve malları ulaştığı za­
man, onları poliçelerindeki "hamili" formülü sayesinde alabili­
yordu.
Yahudileri Ortaçağ boyunca aynı sebep ne çok harekete geçir­
miş olmalı! Uzaklardan gönderilen malların ya da paranın alıcısı
oldukları gerçeğini gizlemek için ne çok bir yol bulmaları gerek­
miştir. "Hamiline" belgenin ona izin verdiği şeyi iddia etme hakkı
veren yasal biçimi hoşnutlukla karşılamalarından daha doğal ne
olabilir. Bu formül herhangi bir yerdeki Yahudiler bir zulüm fır­
tınası içinden geçecek olursa servetlerinin de ortadan kaybolma­
sını sağlamıştır. Yahudilerin paralarını istedikleri yerde saklama­
sını ve tehlikeye düştüğü anda, onu kurgusal bir kişi aracılığıyla
almasını ya da eski sahiplerine ilişkin bir iz bırakmayacak şekilde
haklarını devretmelerini sağlamıştır. 41
••••
39 Kuntze, age., s. 85.
40 Straccha, Tract. de assicur. (1568).
:1 A. Wahl, age., cilt 1, s. 15, 84.

1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

Ortaçağ boyunca Yahudilerin çok kısa aralıklarla "her şeyle­


rinden" yoksun edilmelerine rağmen, hızla yeniden zenginleşme­
leri açıklanamaz gibi görünebilir. Fakat bu iddiamız ışığında, bu
sorun kolayca açıklık kazanmaktadır. Gerçekte Yahudiler hiçbir
zaman "her şeylerinden" yoksun olmuyorlardı; krallar baskı ya­
pacak olursa, zenginliklerinin büyük kısmı kurgusal bir sahibe ak­
tarılıyordu. Daha sonra, Yahudiler (birazdan göreceğimiz üzere)
tahvil ve mallarda spekülasyon yapmaya başlayınca tek beklenen
şey bu bağın kullanımını, özellikle de tahviller konusunda geniş­
letmeleri olacaktır.42 Büyük bir borca çok sayıda görece küçük
katılımcı taahhütte bulunursa hamiline senetlerin çeşitli türden
olanaklar sunduğu açıktır. 43
Çeşitli yerlerde karşılaşılan Rabbi değerlendirmeleri bunu tam
olarak ispatlamaktadır. R. Shabbatai Cohen'in yorumlarındaki
bir yerde bu açıkça görünmektedir. "Bir seneti alan kişi," demek­
tedir, "eğer borcu makbuz almaksızın öderse borçluya tazminat
davası açabilir, bunun nedeni de işlemde aleniyet olmadığından
bu uygulamanın bu türden araçlardaki alışverişte zararlı olması­
dır. Rabbenu Asher ve onun ekolünün, Rabbilerin ticareti geniş­
letmek üzere ortaya attığı, çeşitli Shetarot'la (araçlar) ilgili görüş
belirtmediği doğrudur. Bu bu tür araçlarla alışverişin, aktarımın
zor olması nedeniyle, çok yaygın olmama yüzündendir. Fakat
otoriteler sadece kişisel senetleri düşünüyordu. Hamiline senetler
sözkonusu olduğunda, bugün için (yani 17. yüzyıl) bunların sirkü­
lasyonu mallarınkinden daha büyüktür, Rabbilerin ticaretin ge­
nişlemesi için ortaya koyduğu bütün emirlere dikkat edilmelidir."
(5) Burada yine hayati bir soruna parmak basıyoruz. İnanı­
yorum ki hamiline senetlerle ve benzer araçlarla ilgili bütün Ya­
hudi yasasını incelersek -bu da altıncı vurgu noktam oluyor- bu
tür belgelerin Yahudi hukukunun iç ruhundan doğal olarak doğ­
duğunu, Alman ve Roma hukukunun ruhuna yabancı olduğunu
göreceğiz. Özellikle Roma borçluluk kavrayışının tam olarak kişi­
sel bir kavrayış olduğu bilinen bir şeydir.44 Obligatio belli kişiler

42 Hecht, age., s. 37.


••••
43 Krş. J. H. Bender, Der Verkehr mit Staatspapieren (2. basım., 1830), s.

44 "Ex diversis animi motibus in unum consentiunt, id est in unam sen­


167.

tentiam decurrunt" (Ulp., L. I. s. 3, D. de pact., 2, 14).


Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

arasındaki bir senetti. Bu yüzden alacaklı hakkını, çok aşırı güç


durumlar dışında, bir başkasına devredemezdi. Doğru, daha son­
raki Roma hukukunda yetki verme ve nakletme kuramı bir parça
daha serbestçe yorumlanmıştır, ama yine de konunun özü, kişi­
sel ilişki değişmeden kalmıştır. Alman hukukunda bir sözleşme
aynı şekilde kişiseldi; belli bir ölçüde Roma hukukundan da daha
kişiseldi. Konuyla ilgili Alman ilkesi yeterince açıktı. Borçlu öde­
mesini söz verdiği asıl alacaklıdan başkasına yapmaya mecbur
değildi. Hiçbir şekilde hak aktarımı sözkonusu olamazdı, tıpkı
İngiltere hukukunda 1873 yılına dek olduğu gibi. Ancak Roma hu­
kuku Almanya' da güçlü bir biçimde yerleştiği zaman hak aktarımı
sözkonusu olmaya başladı. "Hamiline senet" biçimini aldı; kişisel
olmayan kredi ilişkisinin somut hali. Bütün "hamiline" araçların
altında yatan yasal düşünce -belgenin birbirinin yerini alan bü­
tün sahipleri için geçerli bir hak temsil ettiği düşüncesi- ne antik­
çağda ne de Ortaçağda tam olarak gelişmiştir.45
Fakat bu kabul ancak eğer Yahudi hukuku dikkate alınmazsa
geçerlidir. Yahudi hukuku kesinlikle kişisel olmayan kredi ilişkisi­
ni tanımaktadır. 46 Temelinde yatan ilke yükümlülüklerin isimsiz
taraflara karşı olabileceğidir, işinizi Bay Herhangi Biriyle yürüte­
bilirsiniz. Bu ilkeyi biraz yakından inceleyelim. Yahudi hukuku
yükümlülük için bir terime sahip değildir: sadece borcu ("Chov")
ve hakkı ("Tvia") bilir. Bunların her biri diğerinden ayrı olarak
görülmektedir. Bir taleple vaadin zorunlu olarak elle tutulur bir
nesne çevresinde buluşması simgesel elde etme eylemiyle kanıt­
lanmaktadır. Buna bağlı olarak aracılar yoluyla arılaşma yapmaya
ya da hak aktarımına karşı yasal bir engel olamazdı. Bu yüzden
hakkında bir iddianın tanımlanması gereken kişiye de gerek yok-

45 Krş., Goldschmidt, age. , s. 393.


46 Buradan sonrası için öncelikle borçlu olduğum kaynak L. Auerbach,
age., cilt 1, s. 163, 251, 513. Bu yapıt (ne yazık ki tamamlanmamıştır) ol­
dukça imalı biçimde yazılmıştır ve yaygın olarak bilinmeyi hak etmek­
tedir. Çünkü Talmud yasalarının mevcut en iyi değerlendirmelerinden
biridir. Daha az önemli, ama yine de yararlı olan yapıtlar şunlardır: Sa­
alschutz, age.; H. B. Fassel, age.; J. J. M. Rabbinowicz, Legislation du
Talmud, cilt 3 (1878); Frankel, age. Goldschmidt'in talmud çevirisine
dayanarak, J. Kohler şunu yazmıştır, "Darstellung des talmudischen
Rechts" Zeitschrift für vergleichende Rechtswissenschaft, cilt 20 (1908),
s. 161-264. Krş. V. Aptowitzer'ın Monatsschrift (1908) eleştirisi, s. 37-56.

� 86
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti �I
tu, ilgili kişi belli malların elde edilmesiyle tanınıyordu. Gerçekte
iddialar kişilere değil, şeylere yönelikti. Ancak kişisel bir ilişki sağ­
lamak için şeylerin sahibi sorumlu kılınıyordu. Bir yükümlülüğün
belli bir kişiye gönderme yaptığı gibi, bütün olarak insanlığa da
yapabileceği kavrayışı buradan gelmektedir. Bu yüzden yüküm­
lülüklerin aktarımı sadece belgelerin aktarımıyla sağlanmaktadır.
Auerbach'ın savunduğu görüş böyle görmektedir. Yahudi hukuku
bu açıdan Roma ya da Alman hukukundan çok daha soyuttur. Ya­
hudi hukuku kişisel olmayan, " standartlaştırılmış" yasal bir iliş­
kiyi kavrayabilir. Modem hamiline senet gibi bir kredi aracının
Yahudilerinki gibi yasal bir sistemden çıktığını varsaymak pek bir
şey değildir. Buna bağlı olarak, varsayımıma destek olacak şekilde
öne sürdüğüm bütün dış nedenler bir "iç" sebep olarak adlandırı­
labilecek bir şeyle desteklenmektedir.
Bu varsayım nedir? Modern hamiline senet türünden araçların
kökenlerini aslında Yahudi etkisinde bulduğudur.

Tahvil Alıp Satmak: Alışverişi Düzenleyen Yasal


Hukukun Evrimi
Modem tahvillerde ekonomik yaşamımızın ticari yönünün en
yalın ifadesiyle karşılaşmaktayız. Tahviller dolaşıma sokulmak
üzere düşünülmektedir ve alınıp satılmazlarsa asıl amaçlarına
hizmet edemezler. Kuşkusuz bir tahvilin kasada güvenle durdu­
ğu, sahibine bir gelir sağladığı, sahibi için ticareti yapılacak bir
mal değil bir araç olduğu söylenebilir. Bu itiraz haklılık payı ta­
şımaktadır. Dolaşıma girmeyen bir tahvil aslında tahvil değildir;
onun yerini bir bana da alabilir. Bir tahvilin karakteristik işareti
alınıp satılma kolaylığıdır. Kolaylıkla elden ele geçmesi tahvilin
asıl raison d'etre'i ise, harekete geçiren her şey önemlidir ve bu
yüzden birçoğu için uygun bir yasal temel oluşturur. Ama bu ne
zaman uygundur? İki kişi arasındaki ya da bir kişiyle bir mal ara­
sındaki ilişkide hızlı değişimleri olası kıldığı zaman. Kural olarak
her malın bir ve aynı kişinin mülkiyetinde olduğu bir toplumda,
hukuk kişilerle şeyler arasındaki her ilişkiyi sabitlemek için elin­
den geleni yapacaktır. Diğer yandan, bir insan topluluğunun var­
lığı malların sürekli elde edilmesine bağlıysa, bu topluluğun yasal
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

sistemi iletişim ve alışverişi koruyacaktır. Modern dönemde aşırı


örgütlü iletişim sistemimiz ve özellikle de her tür tahvil ve kredi
araçlarıyla ilgilenmemiz, eskisinin ortadan kaldırılıp yeni yasal
ilişkiler kurulmasına yol açmıştır.
Fakat bu Roma ve Alman hukukunun ruhuna aykırıdır, her
ikisi de malların el değiştirmesinin önüne engeller koymakta­
dır. Aslında, tam olarak hukuka uygun olmayan bir biçimde bir
mülkiyetten yoksun bırakılmış bir kişi, bu sistemler içinde mev­
cut sahibinden, bu iyi niyetle olmuş olsa bile herhangi bir tazmin
gerekmeksizin, geri verilmesini talep edebilir. Modern hukuktay­
sa, mülkiyetin iadesi ancak eğer hak talep eden mevcut sahibine
onun için ödediği bedeli öderse olabilir - asıl sahibinin mevcut
hamile karşı herhangi bir iddiası olmadığı olasılığı bir yana. Eğer
durum böyleyse, eski sistemlere o kadar yabancı olan bu ilke mo­
dern hukuka ne zaman girmiştir? Yanıt bunun büyük olasılıkla,
alışverişle ilgili yasaların eskisiyle bütünleşik olduğu Yahudi yasa
düzeninden alınmış olduğudur.
Daha Talmud'da herhangi bir nesnenin mevcut sahibinin
daha önceki sahiplerine karşı korunuyor olduğunu görürüz. "Eğer
bir kimse," demektedir "Mishna" (Baba Kama, 1 14b ve 115a),
"evinde hırsızlık olduktan sonra kitaplarını ve ev eşyalarını bir
başkasının mülkiyetinde bulacak olursa, bu ikinci kişi mallar için
ne kadar ödediği üzerine yemin etmelidir ve bu bedeli aldıktan
sonra onları asıl sahibine geri verecektir. Ama bir hırsızlık ger­
çekleşmediyse, bu işleme gerek yoktur, çünkü o zaman sahibinin
mallan ikinci bir kişiye sattığı ve mevcut sahibin onları satın aldığı
varsayılır." Demek her koşulda, mevcut sahip tazmin elde etmek­
tedir ve belli durumlarda eşyaları hiçbir tartışmaya yol açmaksı­
zın elinde tutabilir. Doğru, "Gamara" bu konuyla ilgili tartışmada
bir parça tereddüt etmektedir, ama genel olarak aynı sonuca varır.
Mevcut sahip "piyasa koruması" elde etmelidir ve önceki sahip
ona ödediği bedeli ödemelidir.
Öyleyse, Talmud'un yaklaşımı alışverişe karşı dostçadır ve
Yahudiler bunu Ortaçağ boyunca uygulamışlardır. Ama dahası
- ve bu en önemli noktadır- Hıristiyan mahkemeleri tarafından
Yahudilerin sözkonusu olduğu davalarda kabul edilen ilkeyi çok
daha erkenden elde etmeyi başarmışlardır. Yüzyıllarca Yahudiler
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

tarafından taşınabilirlerin elde edilmesini düzene sokan özel bir


kanun olmuştur; ilk kez 1090 yılında Kral IV. Henry tarafından çı­
karılan "Ayrıcalıklar"da resmi kabul elde etmiştir. "Eğer bir mal
çalınmışsa," diye okumaktayız burada "ve onu satın aldığını söy­
leyen bir Yahudinin elinde bulunursa, kendi yasasına göre ona ne
kadar ödediği üzerine yemin etsin ve ilk sahibi bedeli öderse, Ya­
hudi malı ona geri verebilir." Yalnız Almanya'da değil, ama başka
topraklarda da47 (Fransa'da 12. yüzyılın ortaları gibi bir tarihte)
Yahudiler için bu özel yasalaştırmayla karşılaşılmaktadır. 48

Borsa
Her şey söylenmişken, başlıca iş kredi araçları için uygun bir
piyasa kurmaktır. Borsa bu amaca yanıt vermiştir. Tıpkı orada
alınıp satılan malların hak iddialarının kişisel olmayan cisimlen­
meleri olması gibi, alışveriş d� kişisel karakterinden soyunmuştu.
Aslında, bu Borsayı diğer piyasalardan farklılaştıran bir özellik­
tir. Artık bir tüccarın tüccar meslektaşlarından beklediği, kişisel
deneyime dayanan, ticari ilişkilerin altında yatan bir güvenilirlik
değil, kredinin genel, soyut kıymeti, ditto di Borsa' dır. Fiyatlar ar­
tık iki ya da daha çok tüccarın kendi alışverişleri üzerine pazarlık
etmesiyle değil, binbir birimin ortalamasını temsil eden daha çok
mekanik bir süreçle oluşturulmaktadır. 49
Borsanın tarihine gelince (terimin en geniş çağrışımıyla), iki
döneme ayrılabilir: (i) 16. yüzyıldaki başlangıcından 18. yüzyılın
sonuna dek, büyüme ve gelişme dönemi, (ii) 19. yüzyıldan günü­
müze, Borsanın bütün ekonomik etkinliklere hakim olduğu dö­
nem.
Artık genel olarak Borsa alışverişinin kökeninin büyük olasılık­
la senet kırıcıların bir araya gelmesiyle başladığı kabul edilmekte­
dir. 50 Ünlü alışverişlerin yapıldığı merkezler 16 ve 17. yüzyıllarda

••••
47 Otta Stobbe, Die]uden in Deutschland wdhrend des mittelalters (1866),
s. 119, 242; Sachsenspiegel, III, 7, s. 4.
48 Goldschmidt, age., s. 111.
49 (Isaac de Pinto) Traite de la circulation du credit (1771), s. 64, 67-68.
Krş. ayrıca E. Guillard, age., s. 534. Bkz. ayrıca Dabritz, age., s. 18, örnek­
ler için.
50 Ehrenberg, Fugger, cilt 2, s. 244. Borsa tarihine ilişkin bildiklerimizin
büyük kısmını Ehrenberg' e borçluyuz.

89
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

daha önce canlı senet ticaretleriyle tanınan yerlerde ilk kez ortaya
çıktı. Daha önce gördüğümüz Venedik'in durumu böyleydi.5 1 Bu
Amsterdam için de geçerliydi, ama Yahudilerin bu açıdan anıl­
malarının 1 7. yüzyıl sonlarına dek görülmediğini de eklemeliyiz. 52
Buna rağmen, yine de, bu tarihten önce de etkin senet kırıcılar
olduklarını varsaymakta yanılmayacağımıza inanıyorum.
Frankfurt-Main'de de aynı hikayeyi duyuyoruz. Daha 16. yüz­
yılda çağdaşlardan biri53 buraya gelen Yahudiler için varlıklarının
"pek dekoratif olmadığını ama kesinlikle, özellikle de senet kırma
işinde çok yararlı olduğunu" söylemektedir. Yine, 1685 yılında,
Frankfurt'un Hıristiyan tüccarları Yahudilerin bütün senet kırma
işini ele geçirdiğinden yakınmaktadır. 54 Son olarak, Glückel von
Hamein Anılarında aile dostlarının, "Yahudiler arasında alışılmış
olduğu üzere" senetle uğraştığını dile getirmektedir. 55
Hamburg'a gelince, buraya senet kırma işini getiren kesin
olarak Yahudilerdi. Bu olaydan yüzyıl sonra (1733) Meclis Ar­
şivleri'ndeki bir belge "Yahudiler senet kırma işinde neredeyse
efendi konumundadır ve halkımızı bu konuda epey örselemiştir"
görüşünü ifade etmiştir. 56 18. yüzyılın sonu gibi geç bir tarihte,
Hamburg'ta bir tek Yahudiler senet alıyordu. Diğer Alman kent­
leri arasında, Furth'de senet kırma işinin (18. yüzyılda) neredeyse
tümüyle Yahudilerin elinde olduğu söylenmekteydi.57
Viyana'daki durum da farklı değildi. Avusturya başkenti, bilin­
diği üzere, 18. yüzyılın sonunda hisse senedi piyasası olarak önde
gelen bir merkez olmuştu ve Şansölye Ludewig I. Leopold döne­
mindeki Yahudi etkinlikleriyle ilgili olarak şunu söylemektedir:
"Öncelikle Viyana'da büyük önem taşıyan işler genellikle Yahudi­
lerin etkisi ve kredisiyle yürütülmektedir. Özellikle de piyasadaki
birinci elden anlaşmalar ve kambiyolar." Bordeaux'da da böyle-

5 1 Krş. Kaufmann, age.


••••
52 Van Hemert, Lectuur voor het ontbijt en de Theetafel, Vllde. Stuk, s.
l l8, akt., Koenen, age., s. 212.
53 H. Stephanus, Francofordiense Emporium sive Francofordienses Nun-
dinae (1574), s. 24.
54 Akt., Ehrenberg, Fugger, cilt 2, s. 248.
55 Memoirs, s. 297.
56 Akt., M. Grunwald, age. , s. 21.
:: S. Haenle, age.; s. 173. föe Jwien fo Ô.<tmeich, cilt 2 (1812), s. 41.

1
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

dir, "başlıca ticari etkinlik senet almak ve bölgeye altın ve gümüş


sokmak." 58
Stokholm gibi kuzeydeki bir diyardan bile aynı hikaye gelmek­
tedir. 59 Orada da Yahudiler 19. yüzyıl başlarında (1815) senet kır­
ma piyasasına hakim olmuşlardır. Dönemin başlıca senet kırıcı­
ları olarak, Yahudiler Borsanın kurulmasında büyük rol sahibi ol­
muş olmalıdır. Ama bundan da fazlası var. Borsa ve alışverişlerine
öyle kendine özgü nitelikler kattılar ki "yatırım spekülasyonunu
icat eden kimseler oldular," aslında genel olarak spekülasyonu
icat etmişlerdi. Hisse senedi spekülasyonunun ilk ne zaman çıktı­
ğını belirlemek güç bir konudur. Bazıları60 İtalyan şehirlerinin 15.
yüzyıl gibi erken bir tarihte bu tür alışverişe örnek oluşturduğuna
inanmaktadır. 6ı Ama bana göre bu daha yeterince kanıtlanmış
değildir. 62
Modern spekülasyonun başlangıcını 15. yüzyıl İtalya'sına de­
ğil, 17. yüzyıl Amsterdam'ma yerleştirdiğimizde daha doğru ola­
caktır. Hollanda Doğu Hint Şirketi'nin hisselerinin hisse senedi
değiş tokuşunu doğurduğu neredeyse kesindir. Beklenmedik bir
anda dolaşıma sokulan, çok sayıda, eşit değer taşıyan hisse, ça­
ğın güçlü spekülatif mizacı, kuruluşundan bu yana Şirketin elde
ettiği büyük kar, işlemlerinin ortaya koyduğu değişen kar oranları
-bütün bunlar kuşkusuz, o zaman zaten oldukça gelişmiş bir ku­
rum olan Amsterdam Borsası'ndaki hisse senedi alışverişine hız
kazandırmış olmalı.63 Sadece sekiz yıllık bir zaman dilimi içinde
....
58 Sous-Intendant, M. de Courson'un bir raporu, 11 Haziran tarihli, 1718,
akt., Malvezin, age.
59 E. Meyer, "Die Literatur für und wider die Juden in Schweden in Jahre
1815," Monatsschrift, cilt 57 (1 907), s. 522.
60 H. Sieveking, "Die Kapitalistische Entwickelung in den italienischen
Stadten des Mittelalters," Vierteljahrsschrift für Soziale- und Wirts­
chaftsgeschichte, cilt 7, s. 85.
61 Saravia della Calle, "Institutione de' Mercanti," Compendia utilissi­
mo di quelle cose le quali a Nobili e Christiani mercanti appartengo­
no (1561), s. 42. Ayrıca, "Borsenwesen" maddesi, Handwörterbuch der
Staatswissenshaften.
62 H. Sieveking, Genueser Finanzwesen, cilt i (1898), s. 82, 1 75.
63 17. yüzyılın ilk on yıllarında, Amsterdam' daki Borsa'nın tarihine ilişkin
en güvenilir kaynaklar, bu türden ticareti yasaklayan States-General'ın
Plakate'sidir. Ayrıca konuyla ilgili dönemin çelişkili kitapçıklarına da
değinilmelidir, özellikle de borsa işlemlerinin karşıtı olan Nicolas Muys

91
Modern Kapitalizm ve Yal1Udi!er

hisse senedi alışverişi o kadar yaygın ve dizginsiz bir hal aldı l<l
onu ortadan kaldırmaya çalışan yetl<lliler tarafından şeytani sayı­
lıyordu. 26 Şubat 1610 tarihli Hükümet İlanı tüccarların gerçekten
sahip olduklarından fazla hisse satmalarını yasaklıyordu. Benzer
yasaklamalar 1621, 1623, 1677, 1700 ve sonrasında da, hep etl<lsiz
kalsa da, yayınlandı.
Bu spekülatörler l<lmlerdi? Yanıt, dinine bakılmaksızın katıl­
malarına yetecek kadar paraya sahip olan herkestir. Yine de Ya­
hudilerin bu işte de başkalarından daha önde geldiğini söylemek
cesurca bir varsayım olmayacaktır. Borsa işinin büyümesine yap­
tıkları katkı hisse kırma ve yatırım ticareti yöntemindel<l uzman­
laşmaları oldu. Her iki açıdan da kanıt bulunmaktadır elimizde.
18. asrın sonlarına doğru Yahudilerin borsa işini "keşfetmiş oldu­
ğu" kabul gören bir olguydu. 64 Bu inanç zorunlu olarak bir şeyi
kanıtlamamaktadır; yine de temelsiz olması zordur, özellikle de
buna destek verecek tanıklar varken. Daha önce adı geçmiş olan
Nicolas Muys van Holy, başlıca hissedarların Yahudi olduğunu
söylemektedir -daha 17. yüzyılın il<lnci yarısında. Daha sonra her
iki Hollanda Hint Şirketi'nde de büyük yatırımcılar olarak görül­
mektedirler. De Pinto65 Hollanda Doğu Hint Şirketi için gerekli
yetkedir ve Batı Hint Şirketi için de Müdürlerin New Amsterdam
valisi Stuyvesant'a66 yazdığı, Yahudilerin şirketin sömürgesine
yerleşmelerine, "özellikle de Şirketin hisselerine yatırmış oldukla­
rı büyük miktardaki sermaye nedeniyle" izin vermesini talep eden
mektup vardır.
Manasseh ben Israel, 67 Cromwell'e her iki şirketi kastederek
"Yahudilerin Hollanda Doğu ve Batı Hint Şirketi'nin büyük kıs-
••••
van Holy tarafından yazılmış olanlara. Bkz. Laspeyres, Geschichte der
volkswirtschaftlichen Anschauungen ( 1863). Ayrıca ihmal edilmemesi
gereken, daha sonra değineceğimiz de la Vega'nın kitabıdır. Çünkü ar­
dından gelen dönemde Ticaret üzerine olan kitaplarda değerli malze­
me bulunmaktadır, özellikle de daha sonraki yazarların alıntıladığı J. S.
Ricard, Le negoce a'Amsterdam (1723). Joseph de Pinto'nun 18. yüzyılın
ikinci yarısına tarihlenen [bkz. dipnot 48] yapıtları da oldukça yararlı­
dır. Yakın zamana ait kitaplar arasında şunlar anılabilir: G. C. Klerk de
Reus, age., S. van Brakel, De Holland, Hand. Coms. der xvii. eeuv (1 908).
64 Süreli yayın De Kopman içinde, cilt 2, s. 429, 439, akt., Ehrenberg, Fug­
ger, cilt 2, s. 333.
65 Pinto, De la Circulation, age., s. 84.
66 Kohler, age.
67 Israel, age.
J
1 92
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti �

mına sahip olduğunu" bildiriyordu. Fakat en önemlisi Borsa işini


ilk kez bütün dallarıyla kapsamlı biçimde ele alan kitabın Amster­
dam'daki Portekizli bir Yahudi tarafından, 17. yüzyılın sonlarına
doğru yazılmış olmasıdır. 1688 yılında yayınlanmış olan68 ve bir
Borsa uzmanının "bugün bile hem biçim hem içerik açısından,
hisse senedi alışverişinin en iyi betimlenişi" olarak tarif ettiği, Don
Joseph de la Vega'nın Confusion de confusiones adlı kitabını kas­
tediyorum. Kitap yatırım spekülasyonu alanında ilk "kuramcının"
bir Yahudi olması olgusuna tanıklık etmektedir. De la Vega'nın
kendisi ticaretle uğraşıyordu ve kitapçığı açık bir biçimde içinde
yaşadığı atmosferi yansıtmaktadır.
De la Vega'nın kitabı bizi aktarılan diğer kanıtlarla birlikte, Ya­
hudilerin gerçekten Borsanın "babası" olmasalar bile en azından
kesinlikle oluşumunda birincil olarak sorumlu oldukları sonucu­
na götürmektedir.
Bu görüş bazılarınca kuşkuyla karşılansa da, bunu destekleye­
cek doğrudan bir kanıt olmak üzere bir kozum var elimde. Muh­
temelen Hague'deki Fransız Büyükelçisine ait olan, 1698 yılın­
da Hükümetine yazdığı bir rapora sahibiz; burada açık biçimde
Yahudilerin Borsayı ellerinde tuttuğunu ve gelişimini istedikleri
gibi şekillendirdikleri dile getirilmektedir. En dikkat çekici yerden
uzun bir alıntı yapalım:69

Bu ülkede (Hollanda) Yahudiler büyük bir iktidara sahip ve ken­


dileri genellikle güvenilmez olan, bu sözde politik spekülatörlerin
öngörülerine göre hisselerin fiyatları öyle dik.kat çekici biçimde de­
ğişmektedir ki günde birkaç kez işlem yapılmasına neden olurlar,
bu işlemler ticaretten çok bahis ya da kumar adını hak etmektedir;
dahası, bu türden etkinliklere hakim olan Yahudiler insanı hiç al­
tından kalkamayacağı türlü düzenlere çeker. . . Yahudi tefeci ve ara­
cılar, dünyada bu türün en zekileridir . . . Ellerinde büyük miktarda
hisse senedi bulunmaktadır.

••••
68 Ehrenberg, Fugger, cilt 2, s. 336, bu dikkat çekici kitaptan oldukça uzun
bir alıntı yapmaktadır.
69 Extrait d'un memoire presente en 1 692, Fransız Dış İşleri Bakanlığı
Arşivleri'nden, Revue historique içinde yayımlanmış, cilt 44 (1895) .
Parisli dostum Andre E. Sayous'a, bu makaleye dikkatimi çektiği için
müteşekkirim.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Borsa etkinliğinin bütün sırlarını bilen yazar, Yahudilerin Ams­


terdam Borsasında nasıl etkili bir konum elde etmeyi başardığını
uzun uzun anlatmaktadır. Buna bir süre sonra değineceğim.
Diğer merkezlerle kıyaslandığında Hollanda başkentinde­
ki Borsanın koşullarına büyük ölçüde ışık tutulmuş olmaktadır.
Önce 18. yüzyıldan başlayarak Avrupa'daki baş finans merkezi
olma konusunda Amsterdam'ı geride bırakmayı başarmış olan
Londra'yı ele alalım. Yahudilerin Londra Borsası'ndaki üstünlüğü
belki de Amsterdam'da olduğundan daha belirgindir. 17. yüzyılın
sonlarına doğru Londra Hisse Senedi piyasasındaki artan etkin­
liğin ardında, o dönemde İngiltere'ye yerleşmeye başlamış olan
Amsterdam Yahudilerinin etkileri gözlenebilir. Eğer durum böy­
leyse, Amsterdam' da Borsa alışverişinin yayılmasından da büyük
ölçüde Yahudilerin sorumlu olduğu konusunda olumlu kanıt ola­
caktır. Yoksa başka nasıl zaten oldukça gelişmiş bulunan Londra
Borsası'nda öylesine etkili olabilirlerdi?
Yahudilerin Londra Borsası'nda iktidarı ele geçirmesinin
hikayesinde bir ya da iki nokta kaydedilebilir.
1657 yılında Solomon Dormido Yahudilerin resmen dışlanıyor
olduğu Borsa'nın bir üyesi olarak kabul edilmek üzere başvuruda
bulundu. Dışlamayı emreden yasa geçici olarak unutulmuş gö­
rünüyor. Bir şekilde, 17. yüzyılın sonlarına doğru (1698'den beri
"Değiştokuş Yolu" olarak bilinen) Borsa Yahudilerle doluydu. Öy-
lesine çok hale geldiler ki binanın özel bir köşesi "Yahudilerin Ge­
zinti Yolu" olarak ayrıldı. Çağdaşlardan biri "Yol Yahudilerle kay­
nıyor" diye yazmıştı. 7° Bu kaynama nasıl olmuştur?71 Yanıt bes­
belli. Amsterdam' dan gelen III. William'la birlikte gelmişlerdi ve
peşlerinden orada moda olan Borsa alışverişleri mekanizmalarını
da getirmişlerdi. John Francis tarafından aktarıldığı şekliyle olay­
lar, Yahudi tarafından olan birçok otorite tarafından aslına sadık
bir temsil olarak kabul edilmektedir. Borsa Minerva gibiydi: sah­
neye donanımlı olarak çıkmıştı. tık İngiliz borcunun başlıca katı­
lımcıları Yahudilerdi: tavsiyeleriyle III. William'a yardımcı oldular
••••
70 "The Anatomy of Exchange Alley, or a System of Stock-jobbing" (1719).
J. Francis'in Stock Exchange (1849) içinde, Ek.
� :: "Brnke,s" madd�i, Jewfah Encyd
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

ve içlerinden biri, zengin Medina Marlborough'un bankeriydi,


Generale yılda 6000f veriyordu ve karşılığında savaş haberlerini
ilk alan olma üstünlüğünü elde ediyordu. İngiliz taburlarının za­
ferleri, İngiltere için onur verici olmalarının yanı sıra Medina'ya
kar getiriyorlardı. Yükselen ve düşen fiyatlarla ilgili bütün hileler,
savaş mekanından gelen sahte raporlar, sözde kuryelerin gelişi,
finansal kliklerin ve komplocuların oluşumu, Mammon'un çar­
kının bütün bir sistemi- Borsanın ataları hepsini biliyorlardı ve
kendi çıkarlarına sonuna dek yararlandılar bunlardan.
İngiltere'de kamu fonlarında spekülasyonu başlatmış olan kişi
olarak kabul edilebilecek olan Sör Solomon Medina'nın (bilinen
adıyla "Yahudi Medina,") yanına, Anne hükümranlığından, hepsi
de Borsada spekülasyona girmiş bir dizi başka zengin Yahudi sıra­
layabiliriz. Manasseh Lopez bunlardan biriydi. Kraliçenin öldüğü
yolundaki sahte haberlerin ardından gelen panikte, fiyatı düşen
Devlet Hisselerinin hepsini satın alarak bir servet yaptı. Benzer
bir hikaye, Musevi olmayanlar arasında "büyük Yahudi tefeci"
olarak tanınan Sampson Gideon hakkında anlatılmaktadır. 72 18.
yüzyılın başında yıllık geliri lO0Of ile 2000f arasında olan Yahudi
ailelerin sayısının Picciotto tarafından 100 olarak saptanmış ol­
ması, Yahudilerin o dönemde Londra'daki finansal gücüyle ilgili
bir fikir verebilir; yıllık geliri 300f olan 1000 aile vardı; buna kar­
şın Mendes da Costa, Moses Hart, Aaron Frank, Baron d'Aguilar,
Moses Lopez Pereira, Moses ya da Anthony da Costa ( 17. yüzyılın
sonlarına doğru İngiltere Bankası'nın müdürü olmuştu) ve ben­
zeri bazı Yahudiler Londra'nın en zengin tüccarları arasındaydı.
Öyleyse Yahudilerin zenginliğinin Borsa spekülasyonunu büyük
bir ölçeğe taşıdığı bellidir. Ama daha da çarpıcı olan şey, hisse
alım satımının uzmanlaşmış bir meslek olarak Londra Borsası'na
Yahudiler tarafından, olasılıkla 18. yüzyılın ilk yarısında getirilmiş
olmasıdır. Bildiğim kadarıyla bu olgu bugüne dek göz ardı edil­
miştir. Fakat bunu destekleyecek yeterince kanıt bulunmaktadır.
Bu tür konularda oldukça güvenilir olan Postlethwayt şunu
öne sürmektedir:73

72 J. Piccotto, age., s. 58.


••••
73 Universal Dictionary of Trade and Commerce, cilt 2 (1755), s. 554.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Borsa spekülatörlüğü . . . başlangıçta sadece basit bir yaşadıkları yer


açısından birbirine uzak olan kişilerin birinden diğerine ara sıra
kar ve payların aktarılması işiydi; fakat işi ele alan borsa simsarla­
rı sanayiinin ortaya çıkmasıyla, bu bir meslek halini aldı; ve belki
de dürüstçe tavırlar altında ortaya çıkabilecek olan en büyük ent­
rika, ustalık ve hileyle birlikte yapılan bir meslek; çünkü borsacılar
borsaya gelince, bütün alışverişi kumar haline getiriyor ve hissele­
rin fiyatlarını istedikleri gibi artırıp düşürüyordu ve her zaman için
hazırda bekleyen, onların tüccar ağzına kuzu kuzu para yatırmaya
hazır hem alıcıları hem satıcıları oluyordu.

Yahudilerin borsacıların önemli bir kısmını oluşturduğu bi­


linmektedir. 1697 gibi erken bir tarihte, Londra Borsası'ndaki ye­
minli yüz borsacı içinde en az yirmisi Yahudi ve yabancıydı.
Kuşkusuz daha sonraki yüzyıllarda sayılan arttı. "Musevi­
ler yeryüzünün dört bir yanından Borsa'ya aktı" diye yazıyordu
Francis. Aslında, 1730'lardan güvenilir bir gözlemci (yani, Londra
Borsası'nda görünmelerinden bir kuşak sonra) onlara iş bırakma­
yacak kadar çok Yahudi bulunduğunu belirtmektedir; 74 bunun
ardından "Yahudi borsacıların neredeyse yansından fazlasının
borsa spekülatörlüğüne girmesi gelmiştir." Aynı otorite o zaman
Londra'daki Yahudilerin sayısını 6000 olarak vermektedir. Borsa
spekülatörlüğünün bir anlamda hisse alım satımının sonucu oldu­
ğu bu süreç Londra'yla sınırlı değildi. Aynı eğilimler Frankfurt'da
kendisini gösterdi. 17. yüzyılın sonlarına doğru Yahudiler bütün
brokırlık işini ele geçirmişti75 ve zamanla kuşkusuz kendi borsa
spekülatörlüğü işlerine doğru yolu açtılar. Hamburg' da76 Portekiz
Yahudileri 1617 yılında dört brokıra sahipti, ama bir süre sonra
bu sayı yirmiye çıktı. Bu olguları göz önünde bulundurur, kamu
görüşünün de Yahudileri Londra Borsası'nda77 arbitraj işinin bü­
yümesinden sorumlu görüldüğünü ve Yahudilerin 18. yüzyılın
sonlarına doğru Devlet Hisselerindeki büyük spekülasyonlarda

••••
74 Tovey, Angliafudaica, s. 297.
75 Ehrenberg'in andığı, Hıristiyan tüccarların 1685 yılındaki yakınmala­
rından anlaşıldığı, Fugger, cilt 2, s. 248.
76 M. Grunwald, age., s. 6.
77 Postlethwayt, Dictionary, cilt 1, s. 95.
1

1 96
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti ı
önemli rol oynadığını dikkate alırsak, birinci sınıf bir otorite78 ta­
rafından dile getirilmiş olan, bugün eğer Londra dünyanın baş­
lıca finans merkeziyse, bu konumunu büyük ölçüde Yahudilere
borçlu olduğu görüşünü kabul etmek durumunda kalırız. Erken
dönem kapitalizminde, başka kentlerin Borsaları Amsterdam ve
Londra'nınkinin gerisinde kalmıştı. Paris'te bile ticaretin yoluna
koyulması 18. yüzyılın sonundan önce olmamıştı. Hisse spekülas­
yonunun (ya da Fransa'da dendiği üzere, Agiotage) başlangıcı, 18.
yüzyılın başlarına dek uzanmaktadır; Ranke79 agioteur terimini
Elisabeth Charlotte'nin 18 Ocak 1711 tarihli bir mektubunda sap­
tamıştır. Yazar terimin billets de monnaye'le (senetler) bağlantılı
olduğunu, ama daha önce bilinmediğini düşünmektedir. Öyley­
se, Yasa döneminin kalıcı bir izlenim bırakmadığı düşünülebilir.
Çünkü 1730'larda her ikisi de kapitalist açıdan komşularından
daha gelişmiş olan İngiltere ve Hollanda'nın ekonomik üstünlü­
ğü, Fransa' da hissediliyordu. Dönemin bir yazarı bunu açık hale
getirmektedir. 80 "Hisse dolaşımı komşularımızın büyük zengin -
liğinin kaynaklarından biridir; bir bankaları var, kar payları öde­
niyor ve hisse senetleri satılıyor." Anlaşılan o zaman Fransa'da
durum böyle değildi. 1785 yılında bile, bir ferman (7 Ağustos)
"Kral bir süre önce başkente yeni bir mal türünün girmiş oldu­
ğunu öğrenmiş bulunmaktadır" - yani, hisse senetleri. 18. yüzyıl
Fransa'sındaki Borsa etkinliklerinin görece önemsiz konumu Ya­
hudilerin o dönemde (ve özellikle Paris'de) Fransa'nın ekonomik
yaşamı üzerinde etkilerinin az olduğunu doğrudan belirtmekte­
dir. Lyons ya da Bordeaux gibi yaşadıkları şehirler, hisse senedi
alım satımcılığının gelişmesi için pek uygun yerler değildi. Fakat
Lyons'da, 16. yüzyılda kısa bir dönem, bugün menkul kıymetler
denebilecek bir şeyin oldukça hareketli bir ticareti oldu, ama şu
vakte dek bunu açıklayacak yeterli neden ortaya atılmamıştır.8 1
Yine de, kalıcı bir sonucu olmadı.

••••
78 Joseph Jacobs, "Typical Character of Anglo-Jewish History," J. Q.R., cilt
10 (1898), s. 230.
79 Ranke, Französische Geschichte, cilt 4, s. 399.
80 Melon, Essai pal. sur le commerce (1734), ed. Davie, s. 685.
81 Bkz. Ehrenberg, Fugger, cilt 2, s. 142.

97
� Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Ama Paris'e dönelim. Varolan hisse alım satım işi Yahudi­


ler sayesindeydi. Bu işin merkezi, daha sonra Law adına yapılan
üçkağıtlarla ünlenen Rue Quincampoix'ydı. Bu caddede, güvenilir
bir otoritenin ifadesiyle, 82 "birçok Yahudi" yaşıyordu. Fransa'da
ana sermaye spekülasyonlarının bağlantılı olduğu, Law'dan bile
daha büyük bir manipülasyon ustası olan adam, XIV. Louis'nin
ünlü fınansörü Samuel Bemard'dı. Öyleyse değersiz kağıt parça­
ları haline geldikleri zaman billets de monnaye'ye, Bernadrines
::ı<lının takılmasına şaşmamak gerek. 83 John Law'a gelince, Borsa
mekanizması üzerine bilgisini o Amsterdam'da elde etmişti. 84 Ken­
disinin Yahudi olup olmadığını (Law [Yasa] = Levy denmektedir85)
ortaya çıkaramadım. Fakat muhtemeldir. Babası bir "kuyumcu"
(ve tefeci?) değil miydi? Doğru, Hıristiyandı, ama bu Yahudi olma­
dığının zorunlu kanıtı değildir. Portrelerdeki kişinin Yahudi görü­
nümü (sözgelimi Money and Trade Considered adlı kitabının 1 720,
Almanca basımındaki portre) bir şekilde Yahudi olduğu tezini des­
teklemektedir. Diğer yandan, onun doğasını niteleyen bu küçük
lordla maceracı karışımı tartışma gerektirmemektedir.
Almanya'da sadece par excellence iki Yahudi kenti olan Frank­
furt ve Hamburg Borsaları anılmaya değer bir öneme erişti. Ya­
hudi etkisinin örneklerini ele almıştık. Berlin'e gelince, oradaki
Borsa'nın daha baştan bir Yahudi kurumu olduğu söylenebilir.
Geçtiğimiz yüzyılın başında, 1812'den bile önce, Yahudiler Bor­
sada sayısal olarak üstündü. Dört Başkandan ikisi Yahudiydi; ve
bütün Borsa Komitesi şu şekilde düzenlenmişti: 4 kişi Başkan, 10
kişi iki Loncanın Muhafızı, 1 kişi Elbe Denizcileri'nin Muhafızıy­
dı ve 8 kişi "Yahudi milletinden, seçilmiş tüccar." Demek 23 kişi
içinde 10 kişi Yahudiydi. Yani, kendilerini bildiren Yahudilerden:
komitede vaftiz edilmiş ve gizli Yahudilerin olup olmadığını, ya
da sayılarını belirlemek güçtür. Bu haliyle, sayıları hisse alım sa­
tım işinde çok sayıda Yahudi olduğunu göstermeye yetmektedir.
Yeminli altı senet kırıcının üçü Yahudiydi. Dahası, yeminli iki pa-

••••
82 (Du Hautchamp) Histoire du systeme des Finances sous la minorite de
Louis XV, cilt 1 (1739), s. 184.
83 Oscar de Vallee, Les Manieurs d'argent (1858), s. 41.
84 S. A. Cochut, Law, son systeme et son epoque (1853), s. 33.
85 E. Drumont, La France]uive (1 904) , cilt 1, s. 259.
I

1 98
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti 1

muk ve süt brokırının biri Yahudiydi ve onun vekili de Yahudiydi.


Yani, üç kişiden ikisi Yahudiydi.86 Buraya dek hisse alım satımı 18.
yüzyılda sadece Hamburg ve Frankfurt'ta yürütülüyordu. Daha o
yüzyılın başlarında menkul kıymet ticareti yasaklanmıştı. Ham­
burg Konseyi'nin, 1 9 Temmuz 1720 tarihli bir ilanı, şu şekildedir:
"Konsey bazı yurttaşlarının, bir sigorta şirketi kurma adı al­
tında, hisse satıcısı olarak iş yapmak konusunda kendi başlarına
hareket ettiğini öğrenmekten dolayı büyük bir öfke ve rahatsız­
lık duymuştur. Konsey bu yüzden genel olarak halk, ayrıca bahsi
geçen yurttaşlar için bunun zararlı sonuçlara yol açabileceğinden
kaygı duymaktadır." 87 İktidardakiler konuyla ilgili genel kaygıları
seslendiriyor gibidir; "tehlikeli ve yıkıcı sonuçları olan hisse sene­
di ticareti" demektedir öfkeyle dönemin bir yazarı. 88
Bu işi başlatanlar burada da Yahudiler miydi? En azından hisse
alıp satma işinin sigortacılar çevresinden kaynaklandığı, yukarı-
daki 1720 ilanından anlaşıldığı kadarıyla kesindir. Şimdi, aslında,
Yahudilerin Hamburg'daki denizcilik sigortasının büyümesinde
etkin biçimde rol aldığı bilinmektedir.89 Borsa etkilerine yönelik
başka kanıt ancak dolaylı olarak mevcuttur. Aynı şey Frankfurt
için de geçerlidir. tık kesin iz 1817 tarihlidir ve Ausburg'u işaret
eder. Adı geçen yıla ait bir senet davasına ilişkin bir mahkeme
kararının kaydı bulunmaktadır. Piyasa değerinin artışı nedeniyle
yükselen bir kredi aracının fiyatındaki farklılığın ödenmesini zor­
lamaya yönelik bir dava, bunun tehlikeli bir oyunun doğasında
olduğu temelinde reddedilmişti. Bahsedilen bedel 17630 florindi
ve özgün sözleşme Bavyera Devlet piyangosu'nda 90000 florin be­
delindeki piyango biletlerinin dağıtılmasıydı. Davacının adı Hey­
mann, davalınınsa H. E. Ullmann' dı! Bu Almanya'da tasdik edilen
ilk senet spekülasyonu davasıdır. 90

••••
86 Bütün rakamların alındığı kaynak, Van den Gilde-Dienem Friedrich
Wilhelm Arendt und Abraham Charles Rausset herausgegebenen Verze­
ichnissen. .. der gegenwiirtigen Aelter-Manner, vb. ( 1801).
87 Hamburger Münz- und Medaillenvergnügen (1753) içinde, s. 143, Sayı
4, borsa ticaretinde anasına yerleştirilmiş bir para bulunmaktadır bu­
rada.
88 Raumburger, Justitia selects Gent. Bur. in Cambiis, vb. önsözünde.
89 Kiesselbech, age., s. 24.
90 Bu konuyu anan ve tartışan von Gönner, Van Staatsschulden, deren Til­
gungsanstalten und vam Handel mit Staatspapieren (1826), s. 30.

99 1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Fakat 1817 yılıyla birlikte öncekinden farklı bir yıla geliyoruz


ve ben, bunu Borsa işlemleri tarihinde yeni bir çağın açılışı ola­
rak görüyorum. Neden yeni? O korkunç "modem" sözcüğüyle
betimleyebileceğimiz ne tür özel nitelikleri vardı? Borsa üzerine
o zamanın ve günümüzün çağdaşlarının yargıları, bugün yüzyıl
öncesine göre nasıl büyük bir yer tuttuğunu göstermektedir. 18.
yüzyılın ortalarına dek, kapitalist çevrelerde bile, kamu fonların­
da spekülasyona kuşkuyla bakılıyordu. 18. yüzyıldan günümüze
ulaşmış olan İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Almanca standart
ticaret kitapçıkları, ya hisse senetleri alışverişinden hiç bahsetmez
(özellikle de ekonomik olarak " geri" ülkelerde) , ya da Postlethwayt
gibi, konuyu ele alacak olurlarsa, ona karşı duydukları rahatsızlığı
gizleyemezler. Bugün küçük tüccarın, küçük dükkan sahibinin ya
da çiftçinin Borsa için düşündükleri 18. yüzyılda zengin tüccarın
düşündüklerine karşılık gelmektedir. 1733 yılında ("kötü ünlen­
miş borsa spekülatörlüğünü uygulamasını" engellemeye yönelik)
Sör John Bamard Tasarısı Meclis'te tartışılırken, bütün konuşma­
cılar bu işi kınamak konusunda birleşmişlerdi. Bir nesil geçmeden
ayrı sert ifadelerle, "çok uygun bir biçimde hisse brokırları dediği­
miz o şarlatanlardan" bahseden Postlethwayt'ın sayfalarında kar­
şılaşmaktayız. Borsa spekülatörlüğünü "bütün ulus için skandal
halini almış olan kamusal bir dert" olarak görmektedir. 9 1 Döne­
min kanunlarının bu işi tümüyle yasaklamasına şaşmamak gerek.
Fakat Borsa'ya duyulan hoşnutsuzluk daha da derinlere ini­
yordu. Borsa'nın temelinde yatan şeye, genel olarak menkul kıy­
metlere karşı bir hoşnutsuzluğa dayanıyordu. Doğal olarak Devlet
çıkarları menkul kıymetler ticaretini savunanlarınkilerle örtüşü­
yordu, bu yüzden Yönetici ve Jobber yalnız bir çift olarak bir yan­
da, geri kalan herkesse diğer yanda duruyordu - menkul kıymet
alımına girmiş olanlar hariç. Aslında, Milli Borç Devletlerin utan­
ması gereken bir şey olarak görülüyordu ve dönemin önde gelen­
leri bunun artmasının her şekilde mücadele edilmesi gereken bir
fenalık olduğunu kabul etmişti. Düşünürler ve uygulayımcılar bu
noktada birleşmişti. Ticari çevrelerde devlet kredisinin nasıl öde-
....
91 Dictionary, cilt 2, s. 533. Ayrıca krş., çok bilgilendirici bir makale, "Mo­
nied Interest," s. 284.

100
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

nebileceği sorunu ciddi biçimde tartışılıyordu ve hatta Devlet'in


borçla bağlantılı olarak sorumluluklarından vazgeçmesi, böylece
onu silip atması gerektiği bile söyleniyordu. Ve bu İngiltere'de
18. yüzyılın ikinci yarısında oluyordu!92 O dönemin kuramcıla-
rı da farklı düşünmüyordu. Kamu borçlanması sistemi David
Hume tarafından "tartışmasız olarak yıkıcı bir uygulama" olarak
adlandırılıyordu;93 Adam Smith "yıkıcı kaynak yaratma uyğula­
masından," "yı kıcı bir sürekli kaynak yaratma çaresi . . . zamanla
onu kabul eden her Devleti zayıflatmıştır" . . . "şu an için bunaltı
verecek ve uzun vadede olasılıkla Avrupa'nın bütün büyük mil­
letlerini yıkacak olan devasa borçların artması" 94 şeklinde konu­
şuyordu. Adam Smith bu görüşleriyle, her zaman olduğu gibi ça­
ğının, bir erken kapitalist gelişme döneminin ekonomik koşulla­
rının aynasıdır ve bu çağı bizimkinden ayıran şey Adam Smith'in
bütün sistemi içinde menkul 'kıymetler ya da Borsa ve ticaretinin
incelenmesi için gerekli ortam bulunmaması olgusundan başka
bir şey değildir.
Fakat neredeyse aynı zamanda, Borsa ve taşıdığı önemle bir­
likte kredi ve yararlarından bahseden bir kitap çıktı; haklı olarak
Kamu Borçları ve hisse senedi alım satımının "Neşideler Neşidesi"
olarak adlandırılabilecek bir kitap; Ulusların Zenginliği'nin Geç­
mişe bakması gibi, Geleceğe bakan bir kitap. 1771 yılında Joseph
de Pinto'nun imzasıyla yayınlanmış olan Traite du credit et de la
circulation adlı kitaptan bahsediyorum. Pirto bir Portekiz Yahudi­
siydi, bu yüzden ona bu bağlamda özel bir gönderme yapıyorum.
Kitabında 19. yüzyılda kamu kredisini, menkul kıymet alım satım­
larını ve kamu kaynaklarında spekülasyonu savunmak üzere öne
sürülen savların ta kendisi bulunabilir. Eğer Adam Smith'in siste­
minin Borsa'nın daha çocukluk çağını yaşadığı dönemin sonun­
da olduğu söyleniyorsa, hisse senedi spekülasyonunu ekonomik
etkinliğin merkezi ve Borsa'yı da ekonomik yapının kalbi haline
getiren kredi kuramıyla Pinto'ya da modern çağın başlangıcında
olarak bakılabilir.

••••
92 Bkz. Postlethwayt, cilt 2, s. 284 ve 404'ta yer alan "Monied Interest" ve
"Paper Credit" makaleleri.
93 D. Hume, Essays, cilt (1793), s. ııo.
94 Adam Smith, Wealth ofNations, bölüm 3.

101 �
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

Kamu görüşü sessiz, ama kararlı biçimde menkul kıymetler


alım satımından ve Borsa'nın bir zorunluluk sayılmasından yana
döndü. Bunlar olgunlaştıkça kamu görüşü olgunlaştı ve adım
adım düşmanca yasalar kaldırıldı, böylece Napolyon savaşları
son erip de barış geri geldiğinde, Borsa devasa boyutlara ulaşma­
ya başladı.
Öyleyse Borsa'nın tarihinde yeni bir dönemden bahsetmekte
haklılık payı olduğunu görüyoruz. Gerçekten olan değişimler ne­
lerdi? Ve hangi ölçüde Yahudiler olayların yeni şekline yön ver­
mekteydiler?
Borsa mekanizmasında büyük değişiklik yoktu; bu 1688 gibi
erken bir tarihte, de la Vega kitabını yayınladığı sırada tamamlan­
mıştı. Doğal olarak, ikincil türden iş etkinlikleri orada burada be­
liriyordu ve bunları başlatanlar da, genellikle Yahudiler oluyordu.
Böylece sigorta işinin (Almanya'da) W. Z. Wertheimer tarafından
Frankfurt'ta kurulduğunu keşfettim95 ve şu tuhaf "Heuergeschdft"
olarak bilinen gemi kiralama işinin kurucuları Yahudilerdi. Fakat
ikincil işlerin ortaya çıkışı Borsa etkinliklerinin gelişmesinde dik­
kat çekici nokta değildi. Dikkat çekici nokta daha çok iş hacminin
yaygın ve yoğun büyümesiydi.
19. yüzyılın başından bu yana piyasada görülen menkul kıy­
metlerdeki sayıca devasa artış ve kamunun önüne çıkma hızları,
yinelemek gerektirmeyen bilinen olgulardır. Fakat bu artışla bir­
likte ayrıca spekülasyonun yaygınlaşması da geldi.
18. yüzyılın ortalarına dek, Londra ve Amsterdam'daki spekü­
lasyon su yüzeyindeki küçük damlalar gibidir. Güvenilir bir kay­
nağın bildirdiğine göre, ilk özel kredinin Amsterdam'da ortaya
çıkışı 1763'den önce olmamıştır. Daha önce orada olan spekülas­
yon kamu senetleriyle sınırlıydı, "ama son savaş sırasında piya -
sayı engin bir yıllık maaşlar okyanusu kapladı." 96 Böyle bile olsa,
yüzyıl ortasında Amsterdam Borsası'nda sadece kırkdört farklı
türden menkul kıymet vardı. Bunların yirmi beşi iç ve altısı Alman
borç senediydi. Yüzyıl kapanırken, ilk kategoriden senetlerin sayı­
sı sekseni ve ikinci kategoriden olanlar otuzu buldu.97 Ardından
••••
95 Van Gönner, age., s. 31.
96 Pinto, age., s. 310-1.
97 Ehrenberg, Fugger, cilt 2, s. 299.

102
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

ani bir yukarı hareket yaşandı, özellikle de Napolyon'un yenilgi­


sinden sonra. Amsterdam Borsası'nın ilk kuruluşundan 1770 yılı­
na dek, toplam 250.000.000 Guldenlik borç işlem görmüştü; buna
karşın ondört yıl içinde (1808-22) bir Londra firması tek başına
daha büyük bir toplam çıkardı: 22.000.000 pound. Bütün bunlar
bilinen şeyler; ve bir on yılda piyasaya çok miktarda yayılmış olan
bir Londra firmasının kimliği başka bir şey söylemeye gerek olma­
dan bilinmektedir.
Bu firmanın ve onun dört dalının anılmasıyla, Borsa etkin­
liklerinin yaygın büyümesiyle üzerindeki Yahudi etkisi arasın­
daki bağlantıya değinmiş olduk. Çünkü hisse senedi piyasasının
1800 ila 1850 arasındaki büyümesi aynı zamanda Rothschild ve
uzantılarının da büyümesi demektir. Rothschild adı bir firmadan
daha fazla bir şeye işaret etmektedir: Borsa üzerindeki bütün bir
Yahudi etkisine karşılık gelir.• Bu etki sayesinde Rothschildlerin,
Devlet menkul kıymetleri piyasasındaki güçlü konumlarını -eşsiz
konumları da denebilir buna- elde etmesi mümkün oldu. Birçok
ülkede maliye bakanının bu firmayla anlaşma yapamamasının
hazinesinin kapılarını kapamak anlamına geldiğini öne sürmek
abartı olmayacaktır. "Avrupa'da tek bir güç var," 19. yüzyılın orta­
larında ünlü bir sözdü, "o da Rotschild'dır: bir düzine banka onun
emrinde, dürüst tüccar ve işçiler onun askerleri ve kılıcı da spekü­
lasyon" (A. Weil).
Heine'nin, kesinlikle alıntılanmayı gerektirmeyecek kadar çok
iyi bilinen sözlerindeki espri bu ailenin önemini herhangi bir ra­
kamlar tablosundan daha iyi göstermektedir.98
Burada Rotschild'lerin bir tarihini, ana hatlarıyla bile olsa
yazmak niyetinde değilim. Okur kendini bu gözde ailenin serveti
konusunda bilgilendirmek istiyorsa arzu ettiği malzemeyi bula­
bilir.99 Bütün yapacağım modern Borsa'nın onlara borçlu olduğu
birkaç özelliği, yalnız niceliksel olarak değil, niteliksel olarak da
••••
98 "Çağımızın Tanrı'sı para, peygamberiyse Rothschild'dir." Alman şair
Heinrich Heine de bir bankerin oğluydu. (çeıı.)
99 Benim için en iyisi olarak görünen şu üç yapıtı anmakla yetinmeli­
yim: Das Haus Rothschild. Seine Geschichte und seine Geschii,fte, l
Kısım (1 857); John Reeves, The Rothschilds: the Financial Rulers of
Nations (1887); R. Ehrenberg, Grosse Vermögen, vb., cilt l, "Die Fugger­
Rothschild-Krupp" (2. bsm., 1 905).

103
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Borsa'nın Rotschild'lerin (dolayısıyla da Yahudilerin) damgasını


taşıdığını açık kılmak üzere işaret etmektir.
Göze çarpan ilk özellik, Rothschild'lerin ortaya çıkmasından
beri hisse piyasasının uluslar arası hale gelmiş olmasıdır. Dünya
üzerinde insan yerleşiminin olduğu her yerden borç alan mer­
kezlere büyük toplamların akışını gerekli kılan Borsa etkinlikle­
ri dikkate alındığında, bu beklenen bir şeydi. Günümüzde hisse
senedi piyasasının uluslararasılaşması kabul edilmiş bir olgudur;
19. yüzyılın başında hayranlık uyandıran bir şey olarak görülüyor­
du. 1808 yılında, Yarımada Savaşı 100 sırasında, Nathan Rothschild
Londra'da Ispanya'daki İngiliz ordusunun ödemelerine katkıta
bulunmayı üstlendiği zaman, yaptığı şey şaşırtıcı bir başarı ola­
rak görülmüştü ve gerçekten de, nüfuzu için bir temel oluşturdu.
l 798'e dek sadece Frankfurt firması vardı; o yıl Mayer Amschel'in
oğullarından biri Londra'da bir şube açtı, bir başka oğul Paris'e
yerleşti, üçüncü 1816'da Viyana'ya ve dördüncü de 1820 yılında
Napoli'ye yerleşti. Böylece bir dış borcun bir iç borç gibi ele alı­
nabileceği bir ortam yaratılmış oldu ve zamanla kamuoyu, elde
edilen karın ülkelerinde kendi paralarıyla ödenebildiğini gör­
dükçe, sermayesini dış tahvillere yatırmaya alıştı. 19. yüzyıl başı
yazarları bunu harika bir şey olarak tarif eder: "Devlet hisse se­
netlerine sahip olan herkes . . . hiç güçlük çekmeksizin kar payı­
nı çeşitli yerlerde kolaylıkla elde «;!debilmektedir. Frankfurt'da­
ki Rothschild birçok Devlet için kar ödemektedir; Paris şubesi
Londra'da da, Napoli ya da Paris'te de Avusturya Metalliques'in
Napoliten Rentes'in, İngiliz-Avusturya kredisinin kar paylarını
ödemektedir." 1 01 Olası yatırımcılar dairesi böylece genişledi. Ama
Rothschildler ödünç alınabilecek her kuruşu elde etmenin öne­
mini biliyordu ve bu amaçla, ustalıklı bir biçimde piyasaya borç
vermek için Borsa mekanizmasını kullanmışlardır. Çağdaş kayıt­
lardan çıkarılabildiği kadarıyla, 102 Rothschildlerin 1820 - 1 yılların­
da Avusturya senetlerini piyasa sürmesi çığır açıcı bir olaydı, hem

••••
100 1808- 1814. Napolyon savaşları sırasında gerçekleşen önemli bir çatış-
ma. Savaş İspanya, Portekiz ve İngilizlerle Fransızlar arasında İberya
Yarımadası'nda yaşanmıştı. (çev.)
1 01 ]. H. Bender, Der Verkehr mit Staatspapieren (2. basım., 1830), s. 145.
Om., von Gönne<, age., ,. 60; Bende<, s. 142.
'.::

1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti il
kamu borçlanması hem de Borsa ticareti açısından. İlk kez bütün
ipler hisselere talep yaratmak üzere çekilmişti ve Devlet hisse se­
netlerindeki spekülasyonların, en azından Kıta üzerinde bu olayla
başladığı söylenebilir.
"Talep yaratmak" o günden itibaren Borsa'nın parolası oldu.
Sistemli alıp satma aracılığıyla fiyatta değişiklikler gerçekleştiril­
diğinde gözetilen şey "talep yaratmak" oluyordu; ve Rothschildler
kendilerini daha baştan bu işe adadılar. 103 Bir anlamda, Fransız­
ların agiotage dediği şeyi sürdürdüler ve bu büyük bir bankacılık
firması için alışılmış olmayan bir şeydi. Aslında Rothschildler sa­
dece Amsterdam Yahudilerinin yapay olarak piyasayı etkilemek
üzere kullandığı yöntemi kullanıyordu, ama yeni bir maksatla
-kamunun önüne taze menkul kıymetler koymak üzere. Bu dö­
nemde -Rothschildlerin çağında- ufukta beliren ve bağımsız bir
rol oynamaya başlayan yeni etkinliklere göz attığımız zaman, bir
yandan Bankacının Borsa'yla değişen ilişkisi, diğer yandan ka­
muoyuyla değişen ilişkisi daha açık hale gelecektir. Piyasaya borç
sürme işinden bahsediyorum.

Menkul Kıymetlerin Yaratılması


Piyasaya borç sürmek işi menkul kıymetlerin yaratılması ara­
cılığıyla kar elde etme çabasıdır. Bu önemlidir, çünkü aşırı büyük
bir güce sahip kapitalist bir gücü temsil eder. Bundan böyle, hisse
senetleri paraya ihtiyacı olup krediye bağımlı olanların ihtiyaçları
yüzünden değil, bundan oldukça bağımsız olarak, kapitalist giri­
şimin bir biçimi olarak ortaya çıkacaktır. Şimdiye dek olası yatı­
rımcı gelinceye kadar bekleniyordu; şimdi aranmaktadır. Borcu
sigorta eden, sanki saldırganlaşmış gibidir; ödünç alma hareketi­
ne ivme kazandırır. Ama bu pek fark edilir bir şey değildir. Yine de
küçük devletler borca ihtiyaç duyduğunda bunun nasıl işlediğini
görürüz; bir tür "borç dağıtan ticari yolcu" hayal edebiliriz. "Artık
büyük mekanizmaları olan, zaman ve ekipleri İktidar dünyasını
kim borç verecek diye kolaçan etmeye çıkınış olan zengin firma­
lara sahibiz." 104 Doğal olarak, borç vericinin Borsa'yla ve kamuo-

••••
103 Das Haus Rothschild, cilt 2 , s. 2 16.
104A. Crump, The Theory ofStock Exchange (1873). Yeniden basım 1 903, s.
100.

105
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

yuyla ilişkisi değişir. Saldırgan ve müteşebbis olmalıdır, artık asıl


işi insanları hisse almaya çekmektir.
Şu ana dek piyasaya borç sürme işinin yeterli bir tarihi yazıl­
mamıştır. Bu yüzden ilk kez kimin bu işe başladığını bilmiyoruz;
yine de kökenleri, kuşkusuz 18. yüzyıldan öteye uzanmaktadır ve
olasılıkla büyümesinde üç belirgin aşama vardır.
Bunların ilkinde, bir banka olsun zengin bir birey olsun (Borsa
öncesi dönemde kendisi borç veren biri), komisyon karşılığında
borcu karşılamayı üstleniyordu. Avusturya'da 18. yüzyıl boyun­
ca uygulanan yöntem buydu: "Oldukça büyük miktarda borçlar,
özellikle de yurtdışıyla sözleşilmiş borçlar, genellikle bir banka ya
da bir grup finansörün müdahalesiyle elde ediliyordu. Söz konusu
firma, kamu yatırımı aracılığıyla, gereken miktarın temin edilme­
sini sağlıyordu; toplamı borç alana ya da aracısına teslim ediyor­
du; bireysel alacaklılara karın ve anaparadaki paylarının, gere­
kirse onların kendi fonlarından ödenmesini üstleniyordu; bütün
bunlar, tabii, belli bir karşılıkla oluyordu." 1 05
Fakat 18. yüzyılın sonuna doğru çoktan "borç tüccarları" vardı.
1769'da gönüllü olarak borç vermeyi üstlenen İtalyan ve Hollanda
firmaları vardı. 106 Adam Smith'in bu ticareti tarifi konuyu daha da
yalın hale sokmaktadır. "ingiltere'de . . . tüccarlar genellikle Hü­
kümete para avansı veren kimselerdir. Fakat bunu avans vererek
kendi ticari sermayelerini azaltmayı değil, tersine artırmayı dü­
şünürler; ve yeni bir borç talebindeki paylarını belli bir karla sat­
maları istenmedikçe, para vermezler." Diğer yandan, Fransa'da,
finansla ilgilenenler, kendi paralarını avans veren kişisel servet
sahibi kimselerdi. 107
Bu ticaretteki uzmanlar nereden çıktı? 18. yüzyılda borç ve­
ren bankacılar arasından değil, büyük olasılıkla hisse senedi sa­
tanlar arasından. 18. yüzyılın sonlarına doğru Devlet kredisi çı­
karma tekeline sahip olan Londra bankacılarının büyülü ortamı
hissedarlar cephesinden gelen rekabetle bozulmuştu. Burada
da, inisiyatifi eline alan ve borç emisyonunu Borsa'yla bağlantılı
hale sokan bir Yahudi firmasıydı. "18. yüzyıl Rothschildlerinden"
••••
105Von Mensi, age. , s. 54.
106Ad. Beer, age., s. 43.
107J. H. Bender, age., s. 5.

106
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti
1

bahsediyorum, o günlerde Borsa Sokağı'na hakim olan Abraham


ve Benjamin Goldsmid' den. 1792 yılında Borsa'nın, 108 yeni borç
çıkarma konusunda Londralı bankacılarla çekişen ilk üyeleri ol­
dular ve o günden küçük kardeş, Abraham'ın 1810 yılındaki ölü­
müne dek, para piyasasını bu firma yönetti. Belki de onları, daha
sonra yerlerine Rothschildlerin geçtiği ilk "borç uzmanları" olarak
kabul etmeliyiz. Fakat Goldsmidler konusunda bir parça kuşku
payı sözkonusu olsa da, bu alanda kesinlikle ilk olan Rothschildler
hakkında kuşkuya yer yoktur.
Ama kamu borçları yayınlama işiyle ancak birkaç zengin fir­
manın yaşamını sürdürebileceği ortadadır. Sonuçta, talep göre­
ce sınırlıydı. Fakat özel talepler için menkul kıymet yaratımı için
fırsat çıktığında, çok geniş bir etkinlik alanı sürülmek üzere hazır
bekliyordu. Bütün gereken yapay olarak büyük talep yaratmaktı
ve bu eğilim şirket teşviği ve ipotek işini ortaya çıkardı.
Şirket teşviği "işi alenen toptan hisse senetleri üretmek ve
bunları kamuya dayatmak olan" firmalar tarafından yürütülür
(Crump) . Harekete geçiren gücün şiddetinin böylece ekonomik
etkinlikleri harekete geçirdiğini anlatmaya gerek yok. Hisse için
talep olup olmadığı sorusunu dikkate almaksızın, yeni hisse çı­
kararak ya da eskisini genişleterek taze sermaye yaratmak, hiç de
önemsiz olmayan üstlenicilerin çıkarına gelmiyordu.
Bu tür ticareti ilk olarak kim başlattı? Yahudilerin bunu ger­
çekten kurmasalar da, kesinlikle gelişimine yardımcı olduklarını
göstermek güç değildir.
Bu konuya ilk ışık tutan şey, çıkarabildiğimiz kadarıyla, bir kez
daha Rothschildlerin etkinliğidir. 1830'ların demiryolu patlaması
büyük ölçekte şirket teşviğini sürdürmeyi olası kıldı. Rothschild­
ler, başka Yahudi şirketleri gibi (d'Eichthallar, Fouldlar vb.) bu sa­
haya ilk girenlerdi ve bu iş dalını gelişen bir hale soktular. Katkının
ölçüsü bir parça inşa edilen hatların uzunluğundan ya da yatırılan
sermayenin büyüklüğünden çıkarılabilir. Fakat tek tek firmaların
gerçek payı tahmin edilemez.
Yine de, Rothschildlerin Fransa' daki Kuzey Demiryolunu,
Avusturya'daki Kuzey Demiryolunu, Avusturya-İtalyan Demiryo-

••••
108J. Francis, Stock Exchange, s. 161.
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

lunu "inşa ettiklerini" biliyoruz. Dahası, çağdaşlarının görüşleri­


ne bakılırsa, Rothschildlerin gerçekten ilk "Demiryolu Kralları"
olduğu ortaya çıkmaktadır. 1 843 yılında Augsburger Allgemeine
Zeitung şöyle yazıyordu: "Son birkaç yılda spekülasyon endüst­
riyel girişimlerde bol bulunan bir şey haline geldi ve demiryol­
ları Kıta için bir zorunluluk halini aldı, Rothschildler öne atılıp
bu yeni hareketin başını çektiler." Rothschild şirketi daha önce
kamu borçlarında yaptığı gibi öncülük ediyordu. "Almanya'da
işe koyulup da Rothschild'in itibarın elde eden şirket azdır. Onun
katkısı olmayanlar çok başarılı olmuyordu ve onlardan pek yarar
sağlanamıyordu." 109 Dost düşman herkesin kabul ettiği bu türden
ifadeler yeterince anlamlıdır.
O günlerden beri şirketlere borç verme etkinliği Yahudi giri­
şimcilerin bir uzmanlığı olmuştur. Öncelikle, Baron Hirsch ya da
Dr. Strousberg gibi çok büyük adamlar Yahudiydi. Sıradan in­
sanların da arasında birçok Yahudi vardır. 1871-3 yılları arasında
Almanya'daki şirketlerin teşviğiyle ilgili aşağıdaki rakamlara bir
göz atmak, hayret verici sayıda Yahudinin bu işe katılmış oldu­
ğunu göstermek açısından yeterlidir. 1 1° Fakat bu rakamlar bütün
hikayeyi anlatmamaktadır. Öncelikle, bütünden bir seçme oluş­
tururlar ve (maksatlı olarak) Yahudilerin olasılıkla uzak tutuldu­
ğu "çürük" şirketlere değinirler; ve ikincisi, birçok kez, Yahudiler
sahnenin arkasında denetleyen etkiler olarak duruyorlardı ve sah­
nedekiler sadece kuklalardı. Böyle bile olsa rakamlar yararlı bir
amaca hizmet edecektir.
Eğilim belki de en iyi şekilde özel bankacılığın, İngiltere' de
olduğu gibi hala önemli olduğu yerde görünmektedir. Bura­
da, en iyi otoritelerin bildirdiğine göre, 1904 yılında Bankacılar
Almanağı'nda (Bankers' Almanack) yer alan 63 bankadan 33'ü

••••
109Das Haus Rothschild, cilt 2 (1857), s. 85.
l l0Önyargı ve tek taraflılıklarma karşın, bu dönem Almanya'sma ilişkin
en iyi kitaplar: Otta Glagau's Der Borsen- und Gröndungsschwindel in
Berlin (1876) ve Der Borsen und Gründungsschwindel in Deutschland
(1877). Bu kitaplar farklı şirketlerin, kurucu ve ilk müdürlerinin adla­
rını vererek, kısa ve yararlı tarihsel taslaklar çizmektedir. Ayrıca krş.
Saling'in Börsenpapieren yıllık sayıları ve Rudolf Meyer, Die Aktienge­
sellschaften, 1872-3 (fakat sadece bankaları ele almaktadır). Metinde
verilen rakamlar, benim ricamla Bay Arthur Loewenstein.
1
1 108
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

Yahudi firmasıydı, ya da içinde güçlü bir Yahudi payı vardı; ve bu


33'ün içinde 13'ü birinci sınıf bankalardı. Özel bankacının yerini
müşterek hisseli bankaların aldığı bu ülkelerdeki (örn. Almanya)
Yahudi oranını belirlemek daha da güçtür. Fakat her şey müşte­
rek hisseli bankaların şirket teşvikçisi olarak davranma eğiliminde
Yahudi etkisini göstermektedir. Ne ellilerde ne altmışlarda, hatta
doksanlarda bile şirket ihraç etmeyle geçen on yıllar spekülatif
banka işbirliği olmaksızın kavranamaz. Demiryolu inşasındaki
şaşırtıcı girişimler varlıklarını, kendi yarattıkları limited şirketlere
sermaye avans veren bankalara borçludur. Doğru, özel firmalar
aynı yönde pek çok şey yapmıştır, ama onların yöntemleri büyük
bankalarla rekabete izin vermiyordu. Fransa'da, 1842 ila 1847
arasında, demiryolu inşasına en az 144 milyon frank harcanmış­
tı; sonraki dört yılda 130 milyon, 1851 ila 1854 arasındaysa top­
lam 250 milyona varmıştı; sadece 1855 yılında 500 milyondu ve
1856'da 520 milyon.ııı Durum Almanya'da da aynıydı. "Bu dö­
nemde (1848-70) demiryolları ağımızın inşası işinin tamamı . . .
bankaların yardımıyla yürütülüyordu." 112
Bunun nedenini uzakta aramak gerekmez. Bir yandan, yeni
müşterek hisseli bankaların ortaya çıkması nedeniyle mevcut
sermayede görülen artış, buna oranla daha büyük girişimlere yol
açtı. Diğer yandan, müşterek hisseli şirket daha büyük karlar elde
etmeye çabalarken, etkinliklerini artırmak isteyen özel bir firma-
dan daha şiddetli bir biçimde, tümüyle kullanılabilecek görünen
bütün olası fırsatlar için çaba harcıyordu. 1 13 Özel bankacılık et­
kinliği nasıl ortaya çıktı? 114 1852 yılına dek izinin sürülebileceğine
inanıyorum, bu tarihte credits mobiliers115 ilk kez ortaya çıkmış­
tı. Credits mobiliers tarihi bilinmektedir. 1 16 Bizi özellikle ilgilen­
diren şey ortaya çıkışını iki Portekiz Yahudisine, Isaac ve Emil

••••
l l l M. Wirth, Geschichte der Handelskrisen (3. bsm., 1883), s. 184.
l l 2Riesser, Entwicklungsgeschichte der deutschen Grossbanken (1 905), s.
48.
1 13 Bu politikanın övgüsü için bkz. J. E. Kuntze, age., s. 23.
l l 4A. Beer, age., s. 35.
115 C. Hegemann, De Entwickelung des franzosischen Grossbankbetriebes
(1908), s. 9.
116Başvuru kaynakları şurada ayrıntılı biçimde verilmektedir, J. Plenge,
Gründung und Geschichte des Credit mobilier (1903).

109
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Pereire'ye borçlu olması ve başka Yahudilerin de buna katılmış


olmasıdır. Katılımcıların listesi iki Pereire'nin 1 1.446 hisseye ve
Fould-Oppenheim'ın 1 1 .445 hisseye sahip olduğunu ve diğer bü­
yük hisse sahipleri arasında Mallet Freres, Benjamin Fould, Torlo­
nia (Roma'dan), Solomon Heine (Hamburg'dan) , Oppenheim'ın
(Köln'den), kısacası Avrupa Yahudiliğinin başlıca temsilcilerinin
bulunduğunu göstermektedir. Rothschildler listede yoktur, çün­
kü credit mobilier onları hedef almaktaydı.

Kurucuların Yahudilerin
Tesisin yapısı ve Toplam Sayısı
Sayısı Sayısı
25 birinci düzey önemde borç veren
25 16
şi rket
2 büyü k madenci sendikası 13 5
[ontinental Demiryolu Şirketi
6 4
(sermayesi 11/2 milyon sterl in)
25 Beri in merkezl i toprak alma
80 27
şi rketi
İnşaat derneği, "U nter den Linden" 8 4
9 İnşaat bankası 104 37
20 Kuzey Alman makine inşa
148 47
şirketi
9 Beri in bira fabrikası 54 27
20 Kuzey Alman makine inşa
148 47
şi rketi
10 Kuzey Alman gazhanesi 49 18
20 kağıt fa brikası 89 22
1 2 Kuzey Alman kimya fabrikası 67 22
12 Kuzey Alman teksti l fabrikası 65 27

Bunu izleyen yıllarda Fransız credit mobilier yasal ve yasa­


dışı, hepsi de Yahudi kanı taşıyan bir dizi yan kuruluş üretti.
Avusturya'da, 1855 yılında S. M. Rothscnhild tarafından kurulan
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti 1
"Kaiserlich-Koenigliche privilegierte oesterreichische Kreditans­
talt" vardı. Almanya' da bu yeni ilkeyi model alan ilk kurum, 1 853
yılında, Köln'den Oppenheimların çabasıyla kurulmuş olan Bank
fur Hande} und Industrie (Darmstadter Bankası) oldu. 1 17 Bu ban­
kanın ilk müdürlerinden biri, credit mobilier işinde yüksek görevli
olmuş olan Hess'ti. Berliner Discontogesellschaft bu türden ikinci
kurumdu. Hıristiyan kökenliydi, ama bugün bilinen şeye dönüş­
mesi David Hausemann sayesinde oldu.
Üçüncü Alman örnek olan Berliner Handelsgesellschaft da
aynı durumdaydı, Darmstadter bankası'yla bağlantılı olarak anı­
lan Köln firmaları ve Mendelssohn & Co., S. Bleichroder, Robert
Warschauer & Co., Schickler kardeşler gibi tanınmış Bedin ban­
kacıları tarafından oluşturulmuştu. Son olarak, Deutsche Bank
(1870) konusunda Yahudi öğesi yine hakimdi.

Sanayinin Ticarileştirilmesi
Spekülatif bankalarla birlikte kapitalist gelişme, her açıdan, o
an için doruk noktasına vardı. Ekonomik yaşamın ticarileştirilme­
si sürecini gidebildiği yere kadar zorladılar. Borsa'nın çocukları
olan spekülatif bankalar Borsa etkinliklerini (yani spekülasyonu)
olabildiğince büyüttüler. 1 1 8 Menkul kıymetlerde ticaret hayal edil­
memiş oranlara vardı. Bu öyleydi ki, Almanya'da her koşulda,
spekülatif bankaların Borsa'nın yerini alacağı görüşü dile getirilir
oldu. 1 19 Bunda bir hakikat payı olabilir, yeter ki söylenenler doğru
şekilde anlaşılsın. Borsa'nın açık piyasa olmayı bırakıp la hautefi­
nance tarafından ele geçirilmesi olasıdır; ama bir ekonomik örgüt­
lenme olarak, alanının sürekli genişlediğini görerek, en azından
modern gelişmelerden kazanç sağlamaya mahkumdur. Sanayinin
ticarileşmesiyle kastettiğim budur. Müşterek hisse bankalarının
....
117Model-Loeb, Die Grossen Berliner Effectenbanken (1895), s. 43. Metin­
deki bilgilerin kişisel bilgim olmadığı sürece alınmış olduğu, enfes bir
kaynak.
l 18Krş. R. Ehrenberg, Fondsspekulation (1883) ve AdolfWeber, Depositen­
banken und Spekulationsbanken (1902).
119Bkz. sözgelimi A. Gomoll, Die Kapitalistische Mausefalle (1908). İlginç
başlığına karşın kitap Borsa spekülasyonlarını ciddi biçimde ele almak­
tadır ve son zamanlarda yayırnlarıanlar arasında en iyi kitaplardarı biri­
dir.

111 1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Borsa etkinlikleri gitgide ekonomik yaşamın her alanında denet­


leyici güç olmaktadır. Gerçekten, sanayi alanındaki bütün giri­
şimler artık finans iktidarı tarafından belirlenmektedir. Yeni bir
sanayi firmasının kurulması ya da eski bir tanenin genişletilmesi,
"evrensel tedarikçinin" işini genişletmek üzere sermaye artırımı
elde edip etmeyeceği -bütün bunlar artık banka ve bankacıların
özel ofislerinde karara bağlanmaktadır. Aynı şekilde malların da­
ğıtımı da gitgide finansal sorun olmaktadır.
Başlıca sanayilerimizin sanayi firmaları kadar finans firma­
ları olduğunu söylemek aşırıya kaçmak olmayacaktır. Borsa bir­
çok uluslar arası imal edilmiş madde ve ham maddelerin fiyatını
belirlemektedir ve rekabet geriliminde hayatta kalmak isteyen
Borsa'ya hükmedebilmek durumundadır. Kısacası, rahatça gü­
nümüzde bütün ekonomik etkinliklerin ticari işler olma yolunda
ilerlediği söylenebilir.
Elektrik sanayii en iyi örnektir. Kuruluşundan itibaren yeni
bir tip ortaya koymuştur. Daha önce büyük kapitalist sanayiler,
siparişlerini elde edip yerine getirdikleri zaman işlerini bitmiş
sayıyordu. Belli bir fabrika her büyük şehre, çoğu kez başka fab­
rikaları da temsil etmekte olan ve müşteri arayışında öyle belir­
gin bir üstünlük göstermeyen bir aracı atardı. Elektrik sanayiinde
bu tümden değişti. Örgütleyicileri bir sanayinin başlıca görevle­
rinden birinin kendisi için piyasa yaratmak olduğunu gördüler.
Ne yaptılar? Müşteriyi yakalamaya çalıştılar. Bir yandan, alıcıları
denetlemeye giriştiler. Örneğin, elektrikli tramvaya dönüşmek
üzere olan tramvay şirketlerinde ya da tümüyle yeni girişimlerde
hisseler alarak, ürettikleri mallar için sipariş veren bir yapı üze­
rinde hakim etkiye sahip oldular. Talep olduğu zaman, elektrik
girişimlerin müdürleri, malları için talep yaratacak türden et­
kinlikler için limited şirketler ortaya koydular. Bugün en başarılı
elektrik fabrikaları artan ölçüde hisse satan şirketler için bankalar
neyse ona benzemektedir.
Bu kadar da değil. Benimsedikleri bir başka politika da, piya­
sanın olabildiğince büyük kısmını ele geçirmek üzere her yerde
şube açmaktı. Daha önce genel aracılara güvenilirken, artık bağ­
lantıyı genişletme işi her firma tarafından kendisinin özel bir tem­
silcisine verilmektedir. Sonuçta ne olur? Müşteri daha yakından

l 12
1
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

izlenir; ihtiyaçları daha iyi anlaşılır ve bu yüzden daha iyi sağlanır;


arzuları daha kolayca karşılanır, vesair...
Allgemeine Elektrizitiits-Gesellschaft tarafından benimsenen
sistemin böyle olduğu ve onun yayılmasında Felix Deutsch'un
öncü olduğu bilinmektedir. Eski şirketler de yavaşça buna uy­
muştur. Siemens ve Hakle uzun süre kendilerini "müşteri peşinde
koşamayacak kadar büyük" saymıştır; ta ki müdürlerinden biri
olan Berliner yeni planı, şirketinin çok geçmeden rakibine kap­
tırdığı zemini geri kazanmasını sağlayacak kadar etkili biçimde
benimseyinceye dek. Bu tipik bir örnektir ve genel olarak sana­
yinin ticarileşmesinin Yahudilerin malların üretim ve aktarımı
alanına, tıpkı daha önce ticaret ve finansta yaptıkları gibi nüfuz
edebilmeleri için gerekli boşluğu sağladığı söylenebilir. Bunun­
la Yahudilerin sanayici olarak tarihinin buradan başladığını öne
sürmüyoruz. Tam tersine. Modem kapitalizm bütün ekonomik
süreçlerin teknik ve ticari yönleri arasında farklılaşır farklılaşmaz,
Yahudi her ikisine de katılmıştır. Ticaretin onu daha çok cezbet­
tiği doğrudur, ama zaten erken kapitalist dönemde Yahudiler o
ya da bu sanayide ilk girişimciler arasındaydı. Burada tütün sa­
nayini kurdular (Mecklenberg, Avusturya); orada viski damıtmayı
(Polonya, Bohemya); bazı ülkelerde deri üreticisi oldular (Fransa,
Avusturya) ; başka yerlerde ipek üreticisi (Prusya, İtalya ve Avus­
turya) ; Hamburg'da kadın çorabı yapıyorlardı; Fürth'de ayna;
Fransa'da kola; Moravya'da pamuk. Ve neredeyse her yerde terzi­
lik mesleğinin öncüleriydiler. Derlediğim malzemeye dayanarak
18 ve 19. yüzyıllardan kapitalist sanayici olan Yahudilere ilişkin
birçok örnek sunabilirim. 1 20
Ama Yahudi ekonomik tarihinin bu yönünün yararsız oldu­
ğuna inanıyorum, çünkü özellikle Yahudi olan bir şey içermedi­
ğini görüyorum. Yahudiler bir sanayiye şans eseri giriyorlardı ve
büyük olasılıkla bu sanayi onlarsız da aynı şekilde gelişecekti. Bir
ya da iki örnek ele alalım. Polonya ve Avusturya'da Yahudilerin
soyluların uşakları olmaları, viski damıtıcıları olmalarına yol açtı.
Başka ülkelerde tütün sanayiine girmeleri Saray Yahudileri olma­
larının, bu yüzden de genellikle tütün tekelini elde etmelerinin
••••
120Büyük ölçüde de, burada sayılamayacak kadar çok olan yerel tarihçe-
lerden.

1 13
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

doğrudan bir sonucuydu. Örneklerin çoğunda ticari etkinlikleri


üretilen malları depolamalarına ve buna bağlı olarak, tekstil duru­
munda olduğu gibi onları üretmelerine yol açtı. Ama süreç yaygın
bir süreçtir ve Yahudi olmayanlar da bu süreçten Yahudiler gibi
geçmiştir. Fakat eski elbise alışverişinde bir istisna sözkonusuydu.
Bu asıl olarak bir Yahudi işiydi ve önce yeni elbiselerin satışına,
sonra da terziliğe yol açtı.
Ama bütün bunlara bakıldığında, sanayi girişimlerindeki Ya­
hudi etkisi bunların ticarileşmesi gelinceye dek çok büyük değildi;
yani neredeyse her modern sanayide yönetme ve örgütleme çalış­
ması her şeye yaygınlaştığı ve bir kimsenin bir sanayiden diğerine
becerilerini kaybetmeden geçebilmesi sonucu doğduğu zamana
dek. Teknik yön artık her koşulda kendi başına bir alt daldır. Deri
sanayiinde başlamış birinin, sırasıyla (diyelim) alkollü içkiler ve
sülfürik asit üreticisi olduktan sonra, demir sanayinde kendini
bulması olmayacak bir şey değildir. Eski kapitalist girişimci tek­
nik bir damgaya sahipti, modern girişimci oldukça renksizdir.
Alfred Krupp'u sadece silah, Borsig'i sadece makine, Werner von
Siemens'i sadece elektrikli araçlar üretirken düşünebiliyor mu­
sunuz? H. H. Myer'ı Nord-deutscher Lloyd'dan başka bir işin ba­
şında hayal edebiliyor musunuz? Diğer yandan, yarın Rathenau,
Deutsch, Berliner, Arnold, Friedlander, Ballin konumlarını değiş­
tirmiş olsalar şu anki hallerinden dqha az başarılı olmayacaklar­
dır. Bunun nedeni nedir? Hepsi de ticaret insanıdır ve özel etkinlik
alanları hiç önem taşımaz.
Böylece belli oldu: Hıristiyan teknisyen olarak başlayıp yükse­
lir; Yahudi seyyar tüccar ya da muhasebeci olarak.
Günümüz sanayi girişimlerine Yahudi katılımının ölçüsünü
bilmek yararlı olurdu, ama üzerinde çalışılacak malzeme azdır.
Sanayi fabrikalarının müdürü olan Yahudilerin sayısına bakarak,
yaklaşık bir tahminle yetinmek durumundayız. Yöntem tatmin
edici değil, doğal olarak öyle. Kesin olarak kimin Yahudi oldu­
ğunu ve kimin olmadığını söylemek nasıl mümkün? Örneğin kaç
kişi, Almanya'daki herkesten daha fazla müdürlüğe sahip olan
Köln'den Hagen'in başlangıçta Levy adını taşıdığının farkında­
dır? Ama bundan ayrı olarak, sadece sayılar etkinin büyüklüğü
için bir ölçüt değildir. Dahası, bazı şirketlerde iş yeteneği Yönetim

1 14
Ekonomik Yaşamda Ticaretin Hakimiyeti

Kurulu'na alınmak için bir başına yeterli değildir: başkalarında


Yahudileri sorumlu mevkilerden uzak tutmak için yazılı olmayan
bir yasa vardır. Demek, her koşulda, elde edilen rakamlar Yahudi
etkisinin ancak küçük bir kısmına karşılık gelmektedir.

YÖNETiCiLER
Yahudilerin Yahudilerin
Sanayi Toplam
toplam sayısı Oranı
Deri ve lasti k 19 6 31.5
Metal 52 13 25.0
Elektrik 95 22 23.1
B i ra 71 11 15.7
Tekstil 59 8 13.5
Kimyasal 46 6 13.0
Madenci l i k 183 23 12.8
Makine 90 11 12.2
Potasyu m H i d rat 36 4 11.1
Çimento, kereste, cam 57 4 7. 0
Toplam 808 108 13.3

YÖNETİM KURULU
Yahudilerin Yahudilerin
Sanayi Toplam
toplam sayısı Oranı
Bira 165 52 31 .5
Metal 130 40 30.7
Çimlento, kereste, cam 137 41 29.9
Potasyu m hidrat 156 46 29.4
Deri ve lastik 42 12 28.6
Elektrik 339 91 26.8
Madencilik 640 153 23.9
Ki myasal 1 27 29 22.8
Makine 215 48 21.4
Tekstil 141 19 13.5
Toplam 2092 511 24.4

l l5
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Her şeye rağmen alıntılıyorum; benim için Alman Müşterek


Hisseli Şirketler Kitapçığı'nın son baskısından derlendiler. Elekt­
rik sanayi durumunda, sadece 6 milyon mark sermayesi olanlar
kaydedildi; kimyasal sanayide 5 milyon; makine ve tekstil 4 mil­
yon, geri kalanlarsa 3 milyon.
Bu rakamlar ne düşündürmektedir? Sanayilerdeki Yahudi etki­
si büyük mü küçük müdür? Bana göre niceliksel olarak her oranda,
çok büyük olduğunu düşünüyorum. Bütün müdürlüklerin nere­
deyse yedide birini ve bütün yönetim kurullarının yaklaşık bir çey­
reğini işgal eden sosyal grubun bütün Alman İmparatorluğu'nun
tam olarak yüzde birini oluşturduğunu unutmayalım.

1 16
1 Yed i nci Bölüm
Ekonomik Yasamda Kapitalist Bir Bakış Acısının
Ortaya Cıkması

Bundan önceki bölümlerdeki incelemeden Yahudi etkisinin,


ortaya çıkardığı ticari kurumlardan çok daha ötelere uzandığı an­
laşılmaktadır. Başka deyişle, Borsa basitçe ekonomik yaşamın bir
mekanizması değildir, belli bir ruhun cisimlenmesidir. Aslında,
sanayi örgütlenmesinin bütün en yeni biçimleri bu ruhun ürünü­
dür ve okurun dikkatini özellikle bu noktaya çekmek istiyorum.
Günümüz ekonomik yaşamının dış yapısı büyük ölçüde Yahu­
dilerin eliyle inşa edilmiştir. Fakat ekonomik yaşamın altında ya­
tan -modern ekonomik ruh ya da ekonomik bakış açısı olarak ifa­
de edilebilecek olan- ilkelerin de Yahudi bir kökene sahip olduğu
gözlenebilir. Bu ifadeyle ilgili kanıtların buraya dek izlenenlerden
başka yönde aranması gerekecek. Fakat değerli bir rehber olabi­
lecek olan şey, Yahudi tavrının yabancı bir şey olduğu gerçeğini
ilk olarak hisseden çevrelere hakim olan o histir. Yahudi olmayan
tüccarlar ya da onların sözcüleri, tek taraflı olsa ve genellikle kaba
olsa da, büyük yardımı olan görüşler dile getirmiştir, çünkü naif
bir biçimde, Yahudi ruhundan hoşlanmamalarını, onu sanki bir
aynada yansıtır gibi açıklamışlardır (tabii elbette, genellikle bu
dışbükey bir aynaydı). Değineceğimiz görüşleri dile getiren kim­
seler Yahudileri en kötü düşmanları olarak görüyordu, bu yüzden
satır aralarını okumaya çalışmalı ve çok farklı bir şeyi aktarmak
için söylenen ifadelerden hakikati çıkarmaya çalışmalıyız. Bu iş
dile getirilen görüşlerin tekdüzeliği nedeniyle kolaylaşmaktadır;

1 17
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

hiç de düşüncesiz taklitten doğmayıp daha çok koşulların benzer­


liğinden doğan bir tekdüzeliktir bu. Birbirlerine benzemeleri ka­
nıt olarak güçlü olmalarını sağlamaktadır. Öncelikle, Yahudilerin
ticari rakipler olarak ortaya çıktığı her yerde, Hıristiyan tüccarların
bunun sıkıntısını çektiğine yönelik şikayetler ortaya çıkmaktaydı:
söylenene göre, geçimleri tehlikeye giriyordu, Yahudiler onları
karlarından ediyordu, geçim fırsatları müşterilerinin Yahudilere
gitmesinden dolayı azalıyordu ve benzeri. 17. ve 18. yüzyıla, bizi
en çok ilgilendiren döneme ait belgelerden yapılan birkaç alıntı,
kastedilen şeyi örnekleyecektir.
Öncelikle Almanya'ya dönelim. 1672 yılında Brandenburg
bölgesinde Yahudilerin "diğer şehir sakinlerinin elinden ekme­
ği almış olmasından" 1 yakınılıyordu. Hemen aynı ifade Danzig
tüccarlarının, 19 Mart 1717 tarihli dilekçesinde bulunmaktadır. 2
1712 ve 1717 yıllarında eski Magdeburg kasabasının iyi sakinleri
Yahudilerin aralarına girmesine itiraz etmektedir, "çünkü şehrin
refahı ve tüccarların başarısı . . . buraya hiçbir Yahudi alışverişinin
girmemesine bağlıdır." 3
1740 yılında Ettenheim, Piskopos'una "bilindiği üzere, Yahu­
dilerin alçakça yöntemleri sadece kayıp ve yıkım getirmektedir"
diyen bir mektup göndermişti. Aynı görüş şu atasözünde de yankı
bulmaktadır, "Yahudilerin saman gibi bol oldukları bir şehirde­
ki her şey mahvolur."4 1750 Prusya •Fermanı'mn girişinde, "bü­
yük kentlerimizdeki tüccarlar . . . onlarla aynı malları alıp satan
Yahudilerin, onların işlerini büyük ölçüde azalttığından şikayet
etmektedir" denmektedir. Almanya'nın güneyinde de durum
aynıydı. Sözgelimi Nuremberg' de, Hıristiyan tüccarlar oturup
müşterilerinin Yahudilerden alışveriş yaptığını görmek zorunda
kalıyordu. 1469 yılında Yahudiler Nuremberg'den sürüldü; çok
büyük sayıda Yahudi komşu kent Fürth'e yerleşti ve adı geçen ilk
şehirdeki müşterileri, alıcı olarak en iyi fırsatları aradıklarından,
alışveriş için Fürth'e gidip gelmeye başladı. [İlk Alman demiryolu
....
1 König, age., s. 97.
2 "Zur Geschichte der Juden in Danzig," Monatsschrift, cilt 6 (1857),
s. 243.
3 M. Güdernann, "Zur Geschichte der Juden in Magdeburg," Mo­
natsschrift, cilt 14 (1865), s. 370.
4 Akt., Liebe, age., s. 91-2.

1 118
I
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

Nuremberg'le Fürth arasında inşa edilmiştir (1835) . Metinde bah­


sedilen Yahudi etkisinin bununla ilişkisi olup olmadığını söyle­
mek zor. Ama bu da tuhaf bir olgu. lng. çev. notu.] Nuremberg'in
Şehir Babalarının 17 ve 18. yüzyıllar boyunca kente, Fürth'ten
gelen Yahudilerle alışveriş yapmalarını yasaklayan yönetmelikler
yağdırmış olmasına şaşmamak gerek. 5 18. yüzyıl boyunca Yahu­
dilerin tüccar loncalarına girmelerinin, ayrıca zanaatkar loncala­
rına girmelerinin yasak olması üzerinde durmaya gerek olmayan
bir olgudur. 6
İngiltere'de durum farklı mıydı? Hiç de değil. Josiah Child
şöyle demektedir: "Yahudiler İngiliz tüccarını kazanacağı kardan
yoksun kılan . . . rezil bir halktır"; ticaretlerini "İngiliz tüccarlarının
önyargılarına rağmen" sürdürürler. 7 1753 yılında Yahudilerin
Doğallaştırılma Yasa Tasarısı [Jew Bill] yasalaştığı zaman, halkın
nefret edilen ırka yönelik kötü duyguları öylesine büyüktü ki Ka­
nunun her yıl iptal edilmesi gerekmişti. Korkulan şeylerden biri
de Yahudilerin İngiliz yurttaşı olması durumunda "ahaliyi işlerin­
den edecek olmalarıydı." 8 Marseilles'den Nantes'e Fransa'da da
aynı sesler duyuluyordu. Nantes'teki tüccarlar 1752 yılında kader­
lerine şu şekilde yazıklanıyorlardı: "Yabancılar tarafından yürütü­
len yasak ticaret . . . bu kentin tüccarlarına büyük kayıplar yaşattı,
öyle ki, durumu iyi olan bu kimselerin iyi niyetine maruz kalmaz­
larsa, ne ailelerini geçindirmeleri ne de vergilerini ödeyebilmeleri
beklenir." 9 Yedi yıl sonra, 1745 yılında, Toulouse'un Hıristiyan
tüccarları pişmanlıkla "herkesin Yahudi tüccarlara koştuğunu" 1 0
bildiriyorlardı. "Bu milletin ilerleyişini engellemenizi talep edi­
yoruz, yoksa kesinlikle Languedoc'un bütün ticaretini mahvede-

••••
5 Regesten, Hugo Barbeck, Geschichte der Juden in Nürnberg und Fürth
(1878) içinde, s. 68.
6 Bkz. sözgelimi, Bedin Perakendeciler Loncası'nın tavrı, akt., Geiger,
Geschichteder Juden in Berlin, cilt 2 (1871), s. 24, 31.
7 Josiah Child, Discourse on Trade, 4. bsm., s. 152. Child eleştiri olarak bir
şey getirmeksizin hakim görüşü dile getirmektedir. Fakat Yahudilere
yöneltilen suçlamanın bu olmadığını açık şekilde söylemez.
8 Bkz. Hyamson dönemine ait tartışmalı kitapçıklardan alıntılar, s. 274.
9 Akt., Leon Brunschvicg, "Les Juifs en Bretagne au 18 sc.," R. E.]., cilt 33
(1876), s. 88, 1 1 1.
10 "Les Juifs et !es Communautes d'Arts et Metiers," R.E.]., cilt 36, s. 75.

1 19
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

cekler" - Montpelier Ticaret Odası'nın ricası buydu. 11 Paris'teki


meslektaşları Yahudileri arıları öldürmek, gövdelerini yarmak ve
içlerinde saklanan balları çıkarmak üzere kovana girmeye çalışan
eşek arılarına benzetiyordu. 1 2
İsviçre'de, 1 3 Polonya'da14 aynı çığlık yankı bulmaktadır. 15
1619 yılında Posen sivil otoriteleri, Kral Sigismund'a seslenerek,
"tüccar ve zanaatkarların yoluna çıkan güçlükler ve engeller Ya­
hudilerin rekabeti sayesindedir" diye yakınmaktadır. Fakat bütün
bunlar yeterli değildir. Yahudilerin başkalarının yaşamını tehlike­
ye düşürdüğünden daha fazlasını duymak istiyoruz. Bunun nede­
nini bulmak istiyoruz. Nasıl Hıristiyan tüccarların böylesine kıya­
sıya rekabetçileri olabildiler? Ancak bu soru yanıtlandığı zaman
Yahudi ticaret yöntemlerinin, Savary'nin deyişiyle "les secrets du
negoce" kendine özgü doğasını anlayabileceğiz. Bunun nedenini
bilecek kadar günlük yaşamla temas içinde olan kimselere, çağ­
daş görüşlere başvuralım. Burada da yanıt oldukça hemfikirdir.
Nedir bu? "Yahudiler . . . onlara para kazandırdığı zaman tek bir
yasa ve geleneğe sahiptir; bu da yalan söylemek ve aldatmaktır"
diye okuruz Philander von Sittewald'ın yazılarında. 1 6 George
Paul Hönn'ün hazırladığı Gülünç Aldatma Sözlüğü de aynı şekil­
de övgü doludur; 17 burada, bütün kitapta araya eklenmiş tek şey
olan "Yahudiler" başlığı altında şunlar söylenmektedir: "Yahudi-

••••
11 M. Maignial, La question juive en France en 1 789 (1903), Fransız tüccar-
ları arasında 17 ve 18. yüzyıllarda Yahudilere karşı hakim görüşün açık
hale geldiği çok sayıda malzeme içermektedir.
12 "L'admission de cette espece d'hommes ne peut etre que tres dangere­
use. On peut !es comparer a des guepes qui ne s'introduisent dans !es
ruches que pour tuer !es abeilles, leur ouvrir le ventre et en tirer le miel
qui est dans leurs entrailles: tels sont !es juifs." - Requete des marc­
hands et negociants de Paris contre l'admission des Juifs (1777), s. 14,
akt., Maignial, age., s. 92.
13 Wegelin'in görüşünü akt., Ernst Meyer, age., s. 513, 522.
14 Czacki, Rosprava o Zydach, s. 82; krş. Graetz, cilt 9, s. 443. Aynı çığlık
neredeyse sözcüğü sözcüğüne Romanya'dan duyulmaktadır, krş. Ve­
rax, La Roumanie et les Juifs (1903).
15 Maignial, s. 92.
16 Philander von Sittewaldt, age.
1 7 Georg Paul Hönn, Betrugs-Lexicon, worinnen die moisten Betrügereyen
in ailen Standen nebst denen darwider guten Theils aienenden Mittein
endeckt, Dritte Edition (1724).

120
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması �

ler kolektif ve bireysel olarak hilekardır . . . " Tüccarlara Bilgi Hazi­


nesi adlı kitapta "Yahudi" maddesi aynı tonu taşımaktadır, 18 bu
arada görgü kuralları üzerine anonim bir yazar Bedin Yahudile­
rinin "hayatlarını soygun ve hileyle kazandığını, bunun da onlara
göre suç olmadığını" bildirmektedir. 19
Benzer görüşler Fransa'da da mevcuttur. "Yahudiler," demek­
tedir Savary, "işte iyi olma ününe sahipler, ama bunu dürüstlük
ve güvenilirlikle yürütmemeleri beklenir." 20 Şimdi bu suçlamalar
neye karşılık gelmektedir? "Hile yapma" terimine geniş bir an­
lam yüklense de, birçok Yahudinin ticari uygulaması pek bunun
kapsamına girmemektedir. Yahudilerin hilekar olduğu öne sürül­
düğünde, bu sadece Yahudilerin ticari ilişkilerde her zaman için
mevcut yasaları ya da gümrük tarifelerine özen göstermediğini
anlatan bir şeydir. Yahudi tüccarlar belli gelenekleri ihmal ederek,
(ikide bir) yasayı ihlal ederek: ama hepsinden çok, ticari görgü ku­
rallarına dikkat etmeyerek Hıristiyan rakiplerini incitiyordu.
Yahudi tüccarlara karşı yöneltilen suçlamalara dikkatle bakar,
incelerseniz, Yahudi ve Hıristiyan tüccarlar arasındaki çatışmanın
ekonomik yaşama yönelik iki bakış açısı, iki kökten farklı -doğ­
rusu, zıt- görüş arasındaki mücadele olduğunu görürsünüz. Bu
çatışmayı tümüyle arılamak için, ekonomik etkinliklere, 16. yüz­
yıldan başlayarak Yahudilerin gün geçtikçe daha kesin bir yer
edindiği bu etkinliklere hakim olan ruhla ilgili bir fikre sahip ol­
mak gerekmektedir. Bu ruhla uyum içinde olmaktan uzak görün­
dükleri için, her yerde rahatsız edici bir öğe sayılıyorlardı. "Erken
kapitalist çağ" olarak tanımladığım ve Yahudilerin etkilerini his­
settirmeye başladığı bütün o dönem boyunca, genellikle Ortaçağı
karakterize eden aynı temel ekonomik olgular hakim oldu - fe­
odal ilişkiler, el işçiliği, krallığın üç sınıfı [soylular, ruhbanlar ve
avam - çev.] ve benzeri. Bu bütünün merkezi birey olarak insandı.
İster üretici ister tüketici olsun, çıkarları birimlerinin olduğu gibi
topluluğun da tavrını belirliyordu, ekonomik etkinlikleri düzenle-
••••
xikon aller Handlungen und Gewerbe, cilt 2 (1741) s. 1 158.
1 8 Allgemeine Schatzkammer der Kaufmannschaft oder vollstiindiges Le-

(1784), s. 203.
19 Charakteristik von Berlin. Stimme ernes Kosmopoliten in der Wüste

20 J. Savary (CEuvre posthume, continue . . . par Phil-Louis Savary), Dicti­


onnaire universel de Commerce, cilt 2 (1726), s. 447.

121
1 Modern Kapitalizm ve Yahudiler

yen yasaları ve ticari yaşamın uygulamalarını belirliyordu. Bu tür


bütün yasalar kişisel amaçlıydı; ve bir milletin yaşamına katkıda
bulunan herkesin kişisel bir bakış açısı vardı. Fakat herkes istediği
gibi davranamazdı. Tersine, her açıdan onun etkinliklerini çev­
releyen bir kısıtlamalar nizamnamesi vardı. Ama asıl konu kısıt­
lamaların bireyci ruhtan doğmuş olmasıdır. Mallar, tüketicilerin
isteklerini yeterince tatmin edebileceği şekilde üretiliyor, alınıp
satılıyordu. Diğer yandan, üreticiler ve tüccarlar adil ücret ve adil
karlar elde ediyorlardı. Adil olanı ve ihtiyaç için yeterli olanı gele­
nek ve adet belirliyordu.
Bu yüzden de, üretici ve tüccar yaşamlarının belli bir aşama­
sındaki rahatlık ölçütü ne kadar talep ediyorsa o kadar elde etme­
liydi. Ortaçağ görüşü buydu; bu aynı zamanda erken kapitalist
çağda, ticaretin az çok modern çizgide sürdürüldüğü yerlerde bile
yaygın olan görüştü. Bunun ifadesini dönemin sanayi nizamna­
melerinde, temellendirilmesiniyse ticari edebiyatta buluyoruz. 21
Bu yüzden, kar yapmak bu dönem boyunca çoğu kimse tarafın­
darı uygunsuz, "Hıristiyanlık dışı bir şey" olarak görüldü; Thomas
Aquinas'ın eski ekonomi öğretisi, en azından resmi olarak, göze­
tiliyordu.22 Dinsel ya da etik kural hala üstündü;23 ekonomik ya­
şamın dinsel ve etik bağlardan kurtarılmasının bir işareti görül­
müyordu. Hangi alanda olursa olsun, her eylem, Yüce Mahkeme,
Tanrı'nın iradesi gözetilerek yapılıyordu. Maddi Zenginliklerin
bunun tam tersi kutbu olduğunu belirtmeye gerek var mı? Üreti­
ci ve tüccar ihtiyaçları için yeterli olanı elde etmeliydi. Bu ilkenin
öne çıkan bir sonucu da her insanın etkinliğini bulunduğu yere
katı biçimde bağlamaktı.
Rekabet bu yüzden konu bile değildi. Kendi alarıında insarı
istediği gibi -ne zaman, nasıl, nerede isterse- gelenekle uyum
içinde çalışabilirdi. Fakat komşusunun alanına göz dikmek, onun
için yasaktı. Köylünün kendini ve ailesini geçindirecek kadar tar­
laya, otlağa, orman arazisine sahip olması, hiç mülkünü artırma­
yı düşünmemesi gibi, zanaatkar ve tüccar da kendi paylarından

....
21 Allgemeine Schatzkammer, cilt 1 (1741), s. 17.
22 Allgemeine Schatzkammer, cilt 3 (1742), s. 1325.
23 Bu sadece ortaçağ görüşünün ifadesidir. Harika biçimde tartışıldığı bir
yer için R. Eberstadt, Französische Gewerberecht (1899), s. 378.

1 122
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

hoşnuttu ve komşularınınkine imrenmiyorlardı. Köylü toprağına,


kent sakini müşterilerine sahipti: her koşulda onun geçim kayna­
ğıydılar; her koşulda bu amaç için yeterli ölçüdeydiler. Bu yüzden,
tüccarın alışverişinden emin olması gerekiyordu ve onu rekabet­
ten koruyan sayısız ferman vardı. Ayrıca, bu ticari ahlaktı. Müşteri
peşinden koşulmazdı. Onlar gelinceye dek beklenirdi, "ve o za­
man," (Defoe'nun vaaz sözleriyle), "Tanrı'nın inayeti ve takdiriy­
le, komşularıyla yaptığı ticaretten kendi payını bekleyebilirdi." 24
Fuarlara katılan tüccar da başka türlü davranmazdı; "gece gündüz
tezgahında beklerdi." 25 Komşunun müşterilerini almak rezillikti,
Hıristiyanlık dışıydı ve ahlaksızcaydı. 26 "Mal ticareti yapan tüc­
carlar" için bir kural da şuydu: "ister sözle, ister yazıyla olsun kim­
senin müşterisini elinden almayın, başka kimseye onun size yap­
masını istemediğiniz bir şey yapmayın." 27 Fakat bu bir kuraldan
da fazlasıydı; bir emir oldu ve bununla sıkça karşılaşılmaktadır.
Mayence'de şöyle dile getirilmişti:28 "Kimse kazancını kaybetme
korkusuyla, bir başkasını satın almaktan alıkoymamalı ve daha
yüksek fiyat önererek bir malı daha cazip kılmamalıdır; kimse bir
başkasının ticari işine müdahale etmemeli ya da kendisininkini
başka tüccarların işini bozacak kadar büyük ölçekte yürütmeme­
lidir." Saksonya'da da durum aynıydı. 29 "Hiçbir dükkan sahibi
bir başkasının dükkanından müşteri çağırmayacak, işaret ya da
hareketler yoluyla onları alışveriş etmekten alıkoymayacak." Fa­
kat müşterileri komşunun ticaretine müdahele etmeden çekmek
de pek uygun bir şey sayılmazdı. 18. yüzyıl gibi geç bir tarihte
Londra'da bile bir dükkan sahibinin vitrinini zevkli bir biçimde,
alıcıları cezp edecek şekilde süslemesi hoş görülmezdi. Daha son­
raki editörleri gibi, Defoe da, belli bir hoşnutlukla belirttiği üzere,
ancak birkaç fırıncıyla oyuncakçının suçlu olduğu bu tür şeyler-
••••
24 D. Defoe, The Complete English Tradesman, l. bsm., 1726. Ben tek
ciltlik 2. basımdan yararlandım (1727) ve yazarın ölümünden sonra
yayımlanmış olan 2 ciltlik 5. basım da (1745) elimde mevcut. Metinde
alıntılanan yer 1. basımdan, s. 82.
25 Allgemeine Schatzkammer, cilt 3, s. 148.
26 Age., cilt 4, s. 677.
27 Age., cilt 3, s. 1325.
28 Age., cilt 3, s. 1326.
29 Age., cilt 1, s. 1392 -"Sachsischen Kramer-Ordnungen" 1672, 1682 ve
1692, s. 18.
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

den duyduğu rahatsızlığı dile getirmekten çekinmezdi. 30 İzin ve­


rilmeyen şeyler arasında iş reklamı yapmak ve eşyalarınızı övmek
de vardı. Reklamcılık sanatı ilk kez Hollanda' da 17. yüzyılın or­
talarında, İngiltere'de yüzyıl sonlarında, Fransa'da çok daha son­
ra göründü. 1667'de kurulan Glıentsche Post- Tijdingen, o yılın 3
Ekim sayısında ilk reklama yer veriyordu. 31
Bu sırada Londra gazete bültenlerinin hiçbiri reklam yayın­
lamıyordu; Büyük Yangın'dan sonra bile işyerlerinin hiçbiri yeni
adreslerinin reklamını yapmayı düşünmemişti. Ancak 1682 yılın­
da, John Houghton The Collection far the Improvement of Hus­
bandry and Trade'i (İdarecilik ve Ticaretin Gelişmesi Adına Derle­
me) yayınlayınca, Londra'nın tüccar topluluğu Basını reklam için
bir araç olarak kullanmayı düşünür oldu.32 Bundan önce, düşük
düzeyde, sokakta gelip geçene ilan dağıtma yoluna başvuruluyor­
du. İki kuşak sonra Postlethway33 dönemin mevcut görüşlerine
yer veriyordu. "Ticaret ve iş dünyası açısından gazete reklamcılığı,
artık İngiltere, İskoçya ve İrlanda'da oldukça yaygın bir uygulama
haline gelmiştir; . . . birkaç yıl önce ticarette söz sahibi kimseler­
ce, gazetelere reklam vererek halka seslenmek ne kadar kaba ve
utanç verici bir şey olarak görülse de; günümüzde (1751) bunun
tam tersi düşünülmektedir; ticarette büyük kredi sahibi olan kim­
seler, ellerindeki şeyleri bütün krallığın bilgisine sunmak için bu­
nun en iyi, en kolay ve en ucuz yöntem olduğunu düşünüyor."
O sırada Fransa'da bu kadar ileri gitmemişlerdi. Savary34 ha­
zırladığı Sözlük'te (1726) reclame teriminin ekonomik yönü üze-

••••
30 Bkz. oldukça bilgilendirici mektup (2. basımda Sayı 19, 5. basımda
22'ye karşılık gelmektedir), "Offine shops and fine shews."
31 Jules de Bock, Le Journal a travers les ages (1 907), s. 30, akt., F. Kellen,
Studien über das Zeitungswesen (1 907), s. 253.
32 Özellikle İngiltere açısından çok yararlı bilgiler şu kitapta bulunabilir,
Henry Sampson's Histoıy ofAdvertisingfrom the Earliest Times (1875),
s. 76, 83.
33 M. Postlethwayt, A Universal Dictionary of Trade and Commerce, 2
cilt (1741), 2. bsm. (1757), cilt 1, s. 22. Postlethwayt kendi çalışmasını
Savary'nin Lexicon'unun bir çevirisi olarak adlandırmaktadır, ama as­
lında o kadar çok ekleme vardır ki özgün sayılabilir. Bu arada yapıtın
18. yüzyıl İngiltere' sinin ekonomik koşullan için paha biçilmez bir bilgi
kaynağıdır.
34 Savary, Dict. du Commerce (1726), Ek 1732.

1 24
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

rine hiçbir şey söylememektedir. Ancak altı yıl sonra, 1732 yılın­
da, sözlüğe yapılan ek yayınlanınca şunu ekler: "Bir şeyi yaygın
olarak bilinir kılmak üzere halkın içinde sergilenen poster." Ne
örnek vermektedir? Gemi satışını; denize açılma vaktini; büyük
ticaret şirketlerinin uzak ülkelerden mal varışını, ama ancak halka
açık olarak satılacakları zaman bildirmesi; yeni fabrikaların ku-
rulması; adres değişikliği. İş reklamı başlangıç haliyle bile yoktur.
18. yüzyılın ikinci yarısına dek dönemin gazetelerinde bile yok­
tur. Şaşırtıcı da olsa, ünlü reklam bülteni Les Petites Affiches'in 13
Mayıs 175 1 'de yayınlanan ilk sayısı, gerçek bir ticari reklam içer­
memektedir. 35 Başka deyişle, basit "Ben şu ve şu malları şurada
ve şurada satıyorum" ilanı İngiltere'de 18. yüzyıla dek yaygınlık
kazanmadı ve Fransa' da bu çok daha uzun sürdü. Almanya' da
sadece bir iki kent bu açıdan öndeydi. Bedin ve Hamburg örnek
olabilir, ama orada bile örnekler nadirdir, tek istisna daha baştan
beri çokça reklamı yapılan kitaplardır. Mallarını övmek ya da işin
neresinde başkalarına üstün olduğunu belirtmek aynı ölçüde kö­
tüydü. Fakat en büyük ticari arsızlık fiyatlarınızın başka birinden
daha düşük olduğunu ilan etmekti. "Düşük fiyata satmak" en ne­
zaketsiz işti: "Komşunuza fiyat kırmak ve düşük fiyatla satmaktan
vereceğiniz zarardan bir yarar sağlayamazsınız. " 36
Düşük fiyatla satmak kadar, o günlerde insanların gözünde
küçük görülen bir başka şey de, onu reklam etme hevesiydi. "Ya­
zarımızın ölümünden bu yana," demektedir Defoe'nun Complete
English Tradesman (Tekmil İngiliz TicaretAdamı) 37 adlı kitabının
beşinci basımının editörleri, "bu düşük fiyatla satma uygulaması
öyle utanç verici bir biçimde arttı ki, bazı kimseler aleni biçimde
başkalarından daha düşük fiyatla sattıklarını reklam etmektedir."
Editörlerin bu konuyla neden bu kadar yakından ilgilendiği so­
rulabilir? Bunun nedeni bir sonraki paragrafta belli olmaktadır,
"Dürüst bir tüccarın satamayacağı kadar düşük fiyatla satış yapan
bakkallarla karşılaştık." Yine o eski nida: sabit karlar, sabit geçim,
sabit üretim ve sabit fiyatlar. Bu suçun Paris'te bile ne kadar iğ-

••••
35 S . Datz, Histoire de la Publicite (1894), s . 161, Les Petites Affiches'in ilk
sayısının tamamının bir kopyasını içerir.
36 Allgemeine Schatzkammer, cilt 4, s. 677.
37 D . Defoe, age., cilt 5, s. 163 .

125
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

renç karşılandığını daha çarpıcı biçimde gösteren bir Fransız


örneğimiz var. 1761 tarihli bir ferman38 Fransa başkentindeki
herkese, malları alışılmış olan fiyattan daha düşüğe sattığını rek­
lam etmenin sıkıntıya düşmüş bir tüccarın başvuracağı son çare
olarak görüleceğini ve böyle bir eylemin şiddetli cezalandırmayı
hak ettiğini bildiriyordu. Ferman Paris ve banliyölerindeki tüc­
carların "müşteri bulmak için birbirlerinin peşinden koşmalarını
ve öncelikle de, sattıkları mallara dikkat çekmek üzere el Harılan
dağıtmalarını" yasaklıyordu. Üreticiler gibi tüketicilere de dikkat
ediliyordu. Belli bir anlamda müşteri daha çok kazanıyordu, çün­
kü ürünün tüketim çıkarına olduğu gibi naif bir kavrayış daha or­
tadan kaybolmamıştı. Bu yüzden de satılan malların gerçekten de
iddia ettikleri şey oldukları ilkesine dayanarak, iyi mallara vurgu
yapılıyordu; özellikle 17 ve 18. yüzyıllarda bu amaçla dört bir yan­
da çıkarılan sayısız ferman vardı.
Tümüyle kapitalist olan, herhangi bir meta alışverişinde üst­
leniciyi [müteahhit] en çok etkileyen şeyin değer olduğu yolun­
da bir kavrayış kabul görünceye dek uzun zaman geçti. Bunun
ne kadar yavaş ilerlediğini 18. yüzyıl İngiltere'sinde konuyla ilgili
görüşlerden anlayabiliriz. Sör Josiah Child, her üreticinin piya­
saya sunduğu malın türü ve niteliğiyle ilgili olarak kendi kararını
kendisinin vermesi talebini dile getirdiği zaman, başka konular­
da olduğu gibi, bu konuda da destek bulamamış görünmektedir.
Child'in niteliksiz mallar yapma hakkını talep etmesini günümüz­
de okumak oldukça ilginçtir. "Eğer dünya ticaretini elimizde tut­
mayı istiyorsak," diye haykırmaktadır, 39 "ürünlerin en iyisini de
en kötüsünü de yapan Hollandalıları taklit etmeliyiz ki bütün pi­
yasalara ve zevklere hizmet edebilecek olanaklara sahip olalım."
Bu türden ekonomik fikirlerle dolu bir dünyada, "adil fiyat" kura­
mı organik bir öğeydi. Fiyat, oluşumunda bireyin söz hakkı olan
bir şey değildi. Fiyat onun için belirleniyordu; ekonomik yaşam­
daki başka her şey gibi dinsel ve etik ilkelere tabii olan bir şeydi.
Tüketicinin olduğu kadar üreticinin de ortak yararına olacak bir
şekle sokuluyordu. Farklı çağların onu belirlemek üzere kendi öl­
çütleri olmuştur; sözgelimi Luther'in zamanında üretim maliyeti
••••
38 Krş. G. Martin, La grande Industrie sous Louis XV(l900), s. 247.
39 Josiah Child, A New Discourse ofTrade, 4. bsm., s. 1 59.

1 26
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

belirleyici etkendi. Fakat ticari ilişkiler arttıkça, adil fiyat öğretisi


giderek olanaksız sayıldı ve fiyatın piyasadaki etkenler tarafından
belirlenmesi görüşü genel kabul gördü. 4° Fakat ne olursa olsun,
üzerinde durmak gereken nokta fiyatın (daha sonra savunulduğu
üzere) doğal değil etik ilkelere dayanıyor olmasıdır. O zamanlar
insanlar bireyin fiyatı kendi isteğince belirlememesi gerektiğini
söylüyordu; buna karşın daha sonraki görüş onun bunu böyle ya­
pamayacağını söylüyordu.
Bu tür görüşlerin hakim olduğu dünya nasıl bir dünyaydı?
Eğer onu bir sözcükle tarif edecek olsak, onun "yavaş" olduğunu
söylerdik. Kalıcılık siperi ve gelenek onun rehberiydi. Birey ken­
dini ticari etkinliğin karmaşası içinde kaybetmiyordu. Hala ken­
dine tümüyle hakimdi; daha sahip olduğu saygınlığını, kendini
kar için küçük düşürmeyen saygınlığını kaybetmemişti. Ticaret
ve alım satım her yerde belİi bir kişisel gururla sürdürülüyordu.
Bütün bunlar da kapitalizmin kendini hemen hissettirdiği büyük
kentlerden çok kırda böyleydi. "Kır tüccarının gururlu ve kibirli
halleri" dönemin dikkatli gözlemcilerinden biri tarafından kayde­
dilmiştir.41 Bu tipi pantolonu ve uzun ceketi içinde, başı peruklu
ve tavırları bir parça katı olarak hayal edebiliriz. Onunla yapılan
ticaret düzgün bir süreçti; bunu fazla akıl yormadan ve kaygısız­
ca yapıyordu, müşterilerine geleneksel tarzda, pek heyecana ka­
pılmaksızın, işlerin kolay hallolmasından yakınmaksızın hizmet
ediyordu. Bugün sağlıklı bir ticaretin en iyi işaretleri evrensel bir
koşuşturmadır, ama 18. yüzyılın sonlarında koşuşturma işsiz güç­
süzlüğün kesin bir belirtisi olarak görülüyordu. iş adamı özellikle
ağırdan alıyordu. "Paris'te insanlar sürekli telaş içinde, çünkü ora­
da yapacak bir şey yok; burada (Lyons'da, ipek sanayinin merkezi
ve ticari önemi olan bir kentte) yavaş ilerliyoruz çünkü herkes
meşgul. " Daha önce anılan gözlemcinin, 1788 yılındaki düşüncesi
budur.42 Bu resme Anglikan kilisesine bağlı olmayanlar, Kuvey-
....
40 Bu türden öğretilerle 16. yüzyıl gibi erken bir tarihte de karşılaşılmak­
tadır. Adil fiyat kuramı tarihinde çok önemli olduğunu düşündüğüm
Saravia della Calle, bunu talep ve kaynak ilişkisinden çıkartacak kadar
ileri gidiyor. Yapıtı, Venuti ve Fabiano'nunkiyle birlikte Compendia uti­
lissimo içinde basılmıştır.
41 (Mercier) Tableau de Paris, cilt 1 1 (1788), s. 40.
42 "A Faris on court, on se presse parce qu'on y est oisif; ici l'on marche
J
127 1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

kırlar, Metodistler uymaktadır, kapitalist fikirlerle ilişkili olarak


önce onlar aklımıza gelse bile. Dışarıdan görülen davranışları da
iç dünyasına benziyordu. Püriten yaşam kurallarından biri de
"Ağırbaşlı yürü, ayaklarınla çok ses çıkarma" düsturuydu.43 "İna­
nan düzgün bir yürüyüşe sahiptir ya da en azından sahip olmalı­
dır, ya da kendini ortaya koyacaksa, sahip olacaktır ve arabasında
haşmetli ve prens gibi durmalıdır."44 Yahudilerin karman çorman
ettiği dünya buydu. Her adımda ekonomik ilkeleri ve ekonomik
düzeni çiğnediler. Bu dört bir yandaki Hıristiyan tüccarların tür­
lü yakınmalarından yeterince belli olmaktadır. Fakat Yahudiler
bu açıdan tek günahkarlar mıydı? "Yahudi alışverişi" diye bir şey
öne çıkarıp sahtekarlığa eğilimli olarak, yasa ve uygulamaların hi­
lafına olarak, yalan söyleyip aldatmayla nitelenen bir şey olarak
göstermek doğru mudur? Hıristiyan üretici ve tüccarların uygula­
malarının geleneklerle ve yasalarla çelişmek konusunda tümüyle
masum olduğu söylenemez elbette. Elimizdeki insan doğasına
bakarak başka türlüsü beklenemez. Fakat bundan ayrı olarak da,
ele aldığımız çağ çok yüksek bir ticari ahlak ölçütü ortaya koya­
mazdı. Yoksa ekonomik etkinlikleri her açıdan ele alan ferman ve
yasaklamalar bolluğu neden gereksin ki? Çağdaş kanıtlar konuyla
ilgili kuşkuya yer bırakmıyor.
18. yüzyılın başında yayınlanmış olan Aldatma Sözlüğü'nden
bahsetmiştik. Yaygın olarak okunmuş olmalı, çünkü birkaç yıl
içinde yeni basımları yapılmıştır.
Sayfalarını karıştıracak olursanız, yeryüzünde dürüstlük kal­
mış mı diye hayretle bakakalırsınız. Doğru, bu izlenim çok küçük
bir alana aldatma ve kandırmanın birçok örneği ve temsilinin
yığılmasından doğmaktadır. Fakat bu olguyu kabul etsek bile, o
günlerde çok sayıda kuşku çekecek tavır olmuş olması gerçeğini
göz ardı edemeyiz. Bu konuda hala kuşku varsa başka tanıklıklar
bunu hemen silecektir. Bir Alman yazarı "Bugünlerde (1742) içi­
ne hile karıştırılmamış pek mal yok ortalıkta" diye yakınmakta-

posement, parce que l'on y est occupe." Akt., J. Godard, L'Ouvrier en


Sole, cilt 1 (1899), s. 38-9.
43 Muhterem James Fraser'ın Anıları, kendisi tarafından yazılmıştır. Se­
lected Biographies, cilt 2, s. 280; Durham, Law Unsealed, s. 324, akt.,
Buckle, History ofCivilization, cilt 2, s. 377.
44 Durham, Exposition ofthe Song ofSolomon, akt., Buckle, age.
j
1 128
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması ,

dır.45 Kötülükler defalarca yasaklanmıştır; imparatorluk emirleri


(1497 yılında olduğu gibi) , polis düzenlemeleri (1548 Augsburg
düzenlemesi gibi) ve tüccar çevrelerinden çıkan kurallar (1607,
Lübeck'te olduğu gibi) hepsi uygulamayı ele almaktadır. Fakat
sahtekarlık sadece malların üretimiyle sınırlı değildi; ticarette de
görülüyordu. Hileli iflaslar 17 ve 18. yüzyıllarda sıkça görülmüş ve
de çözümü güç bir sorun oluşturmuş olmalı. Tekrar tekrar orta­
ya çıkmalarıyla ilgili şikayetler vardı. 46 Aslında, İngiliz tüccarların
17. yüzyıldaki gevşek ticari ahlakı atasözlerine konu olmuştu.47
Aldatma ve sahtekarlık "İngiliz tüccarların yakalarını bırakmayan
günahı" sayılıyordu. Bir 17. yüzyıl yazarı, 48 "Tüccarlarımızın mal­
ların üstüne aşırı düşmesi, bütün dünyaya mümkün olsa herkesi
kandıracaklarını ilan ediyor" diye yakınmaktadır.
Durum böyleyken, Yahudileri öne çıkarmanın sebebi ne ola­
bilir? Gerçekten de Yahudilerin dönemin yerleşik ilkelerine ters
düşen hallerinde özel bir şey olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyle­
yebileceğimize inanıyorum. Özellikle Yahudi olan karasteristiğin,
mevcut ekonomik düzeni orada burada ihlal eden bireylerde değil
de, bütün bir Yahudi topluluğunda yattığına inanıyorum. Yahu­
di ticari davranışı Yahudi tüccarlar arasındaki kabul edilmiş ba­
kış açısını yansıtıyordu. Bu yüzden Yahudiler hata yaptıklarının,
ticari ahlaksızlık suçunu taşıdıklarının bilincinde olmadılar; poli­
tikaları onlar için uygun olan bir sistemle uyum içindeydi. Haklıy­
dılar; yanlış ve aptalca olan diğer bakış açısıydı. Burada genellikle
yanlış olduğu kabul edilen ve kınanan sermaye suçlarından bah­
setmiyoruz. Çünkü herhangi bir yasal kurumun (örn., mülkiyet)
temel düzenlemeleriyle, toplumun ilerlemesi içinde değişenler
arasında bir ayrım çizilmelidir. Çalmak mülkiyet var oldukça ağır
suç sayılacaktır; ama kar alma sorunuyla ilgili olarak görüşler çağ­
dan çağa değişecektir. İlki temel düzenlemelere, ikincisiyse top-

••••
45 Allgemeine Schatzkammer, cilt 4 (1742), s. 666.
46 Bkz., sözgelimi, Mercier, Tableau de Paris, cilt 2, s. 71.
47 Samuel Lambe, bir milli banka tasarısında [bkz. dipnot 22, 6. Bölüm]
İngiliz tüccarlarının (sözgelimi) Hollandalılarla karşılaştırıldığında
daha düşük bir ticari alılaka sahip olduklarından bahsetmektedir.
48 Owen Felltham, Observations (1652) adlı kitabında, akt., Douglas
Campbell, The Puritan in Holland, England, andAmerica, cilt 2 (1892),
s. 327.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

lumdan topluma değişenlere girmektedir. Kuşkusuz, kendilerine


özgü ticari etkinlikleri içinde, Yahudiler her iki çeşit hatalı yola
da başvurmuştu. Eskiden Yahudiler evrensel olarak hata sayılan
hatalar yapmışlardı. Sözgelimi, sürekli çalıntı mülk alıp satmak­
la suçlamyorlardı. 49 Ama Yahudiler topluluk olarak, kendileri bu
türden uygulamaları kınıyordu; ve bu nedenle, dürüst ve dürüst
olmayan Hıristiyanlar nasıl varsa dürüst ve dürüst olmayan Ya­
hudiler de vardı. Eğer Yahudilerden herhangi biri sistemli olarak
aldatıyorsa, böyle bir davranışın kabul edilmiş hak ölçütleriyle
uyum içinde olmadığını kabul eden Yahudi ve Hıristiyanların bü­
yük kısmım karşılarına alırlardı. Bunu güçlü biçimde ortaya ko­
yan kayıtlar mevcuttur.
Yahudilerin Hamburg tarihi bunun bir örneğidir. 1 7. yüzyılda,
Portekiz Yahudileri belli bir ölçüde, yetkililere karşı, oraya yeni
gelmiş olan Alman Yahudilerinin ticari davranışlarından sorum­
lu oldular. Tedescolar şehre gelir gelmez, Portekizli kardeşlerine
çalıntı mülkiyet satın almamak, karanlık işlere bulaşmamak gibi
konularda söz vermek zorunda kaldılar. Bir keresinde Alman Ya­
hudilerinin Yaşlıları Mahamad'ın50 karşısına çıkarıldı ve uyarıldı,
çünkü içlerinden bazısı yemini bozmuştu; bir başka seferinde
askerlerden çalıntı eşyalar satın aldıkları için çağrıldılar. 51 Bura­
da üzerinde durduğum nokta erken kapitalist çağda Yahudilere
yöneltilen suçlamalarla, bütün ola�ak ele alındığında temelsiz ol­
mayan suçmalalar dikkate alınarak düşünülmelidir. Çalmak ya da
çalıntı mülkiyet kabul etmek gibi evrensel olarak suç kabul edilen
şeyler bu başlık altında ele alınmamalıdır. Yahudiler bu türden
suçları Hıristiyanlarla eşit ölçüde işlediler. Fakat bütün Yahudi­
lerde yaygın olan, yasayı ve geleneği çiğneyen, ama Yahudilerin
••••
49 Bu suçlama Yahudilere karşı erken ortaçağ döneminden günümüze
dek yöneltilmiştir. Krş. G. Cara, Sozial- uııd Wirtschaftsgeschichte der
Judeıı, cilt 1 (1908), s. 222; Bloch, age., s. 12; "Juden" maddesi, Allgeme­
iııe chatzkammer; von Justi, Staatswirtschaft, cilt 1 (1758), s. 150. Özel­
likle Almanya için bkz. Liebe, Das Judenthum in der deutschen Vergan­
genheit (1 903).
50 Portekiz Yahudi meclisinin idari organı. Terim Londra' daki İspanyol ve
Portekiz Yahudileri arasında hala kullanılmaktadır. (İng. Çev. Notu.)
51 Hamburg'daki Portekiz cemaatinin bir Tutanak kitabı'na göre, A. Fe­
ilchenfeld, "Die aheste Geschichte der deutschen Juden in Hamburg, "
Monatsschrift, cilt 43 (1899), s. 279.

1 30
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması �

yanlış saymadığı uygulamalar, özellikle Yahudi bakış açısının bir


sonucu olan uygulamalar, bunları anlamamız gerekmektedir.
Bunları incelerken ne öğrenmekteyiz?
Yahudinin karşımıza tartışılmaz biçimde komşusundan daha
fazla iş adamı olan biri olarak çıktığını öğreniriz; işini kendi adı­
na yürütür; gerçek kapitalist ruh içinde, kazancın başka her türlü
amaçtan üstün geldiğini kabul eder. Bunun için, aynı zamanda er­
ken kapitalist çağda Yahudi yaşamı ve düşüncesi için bir bilgi ma­
deni olan, Glückel von Hamein 'in Anıları adlı kitaptan daha iyi bir
kaynak düşünemiyorum. Hamburg'daki bir tüccarın kansı olan
Glückel, 1645 ila 1724 yılları arasında, Hamburg ve Altona Yahudi
cemaatlerinin refah dolu bir konuma eriştiği bir dönemde yaşa­
mıştır; ve bu dikkat çekici kadını her açıdan o günün Yahudisinin
bir tipi olarak görebiliriz. Anlattıkları okuru doğal yalınlığı ve ta­
zeliğiyle kavramaktadır. İçinde gerçek bir kişiliğin bize deneyim­
le zenginleşmiş bir yaşamla sergilendiği bu Hatıraları okurken,
tekrar tekrar (Goethe'nin annesi olan) ünlü Frau Rat'i hatırladım.
O günlerde Yahudiler arasında hakim olan paraya yönelik ilgiyi
göstermek üzere sadece bu harika kitabı alıntılayacak olursam,
bu sadece Glückel gibi becerikli bir kadında bile öne çıkmasına
bakarak, bu özelliğin genel bir özellik olduğu sonucuna vardığım
için olacaktır. Daha da doğrusu, Glückel açısından, bahsettiği
kimseler için olduğu gibi para her şeyin başı ve sonudur. Ticari
girişim değerlendirmeleri kitapta küçük bir yer tutar, fakat (313
sayfa içinde) en az 609 yerde yazar paradan, servetten, kazançtan
ve benzeri şeylerden bahseder. Karakterler ve yapıp ettikleri an­
cak parayla ilişkili olarak anılır. Her şeyin ötesinde, iyi evlilikler­
den, finansal bakış açısıyla iyi evliliklerden bahsedilir. Glückel'in
ticari etkinliklerinin başlıca hedefi aslında çocuklarını evlendir­
mektir. "Oğlumu da gördü ve neredeyse anlaşacak gibiydiler,
ama bin mark yüzünden yakınlaşamadılar." Bu türden hikayeler
kitabın her yerinde mevcuttur. İkinci evliliğiyle ilgili olarak şöyle
der, "öğleden sonra kocam otuz gramlık değerli bir altın yüzükle
evliliği gerçekleştirdi. " Yahudiler arasında yaygın olan, bu tuhaf
evlilik hazırlığı kavrayışını, ve özellikle de yaşamdaki en kıymetli
şeyleri bile ticari bakış açısıyla değerlendirmelerini paraya nasıl
baktıklarının bir semptomu olarak değerlendiriyorum. Sözgeli-

131
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

mi, çocukların da bir değeri vardır. "Onların hepsi benim sevgili


çocuklarım ve hepsini, üzerlerine birçok para harcadıklanmı da,
hiçbir şey harcamadıklanmı da affedebilirim" diye yazmaktadır
Glückel. Piyasanın durumuna göre değişen bir fiyata sahip olduk­
ları için evlenilebilir kişilerdi bunlar. Uzmanlar, ya da uzmanların
çocukları rağbet görüyordu. Bir yerde bir babanın çocukları üzeri­
ne spekülasyon yaptığını öğreniyoruz. Solomon Maimon'un tali­
hi, Graetz tarafından anlatıldığı üzere, bu bağlamda bilinmekte ve
sıkça alıntılanmaktadır. "Onbir yaşında Talmud'u öyle iyi öğren­
mişti ki . . . bir koca adayı olarak peşinden koşulur oldu. Speküla­
tör ruhuna sahip, ihtiyaç sahibi babası, o onları görmediği halde,
ona bir seferde iki gelin buldu." Benzer hikayeler bunların tipik
olduğu sonucunu sağlayacak şekilde bolca bulunmaktadır. Fakat
Hıristiyanlar arasında da paraya değer verildiği, sadece bu gerçe­
ğin kabul edilmediği itirazı öne sürülebilir; insanlar ikiyüzlüdür.
Bu itirazda belki de belli bir doğruluk payı vardır. Bu durumda
Yahudiye özgü olan şeyin paranın yaşamın temel direği kılınma­
sındaki naiflik olduğunu söyleyeceğim; bu sıradan bir şeydi; bunu
gizlemek için bir çaba harcanmıyordu.
17. ve 1 8. yüzyıllara ait çağdaş görüşler bu dikkat çektiğimiz
karakteristiğe nasıl bir ışık tutmaktadır? Konuyla ilgili olarak,
kuramımıza destek sağlayacak evrensel bir kabul var gibi görün­
mektedir. Gelişmemiş kapitalizmip o günlerinde Yahudi, bütün
ticari etkinliğin nihai hedefinin kar kazanmak haline geldiği bir
ekonomik bakış açısının temsilcisi olarak görülüyordu. Onu Hı­
ristiyandan farklı kılan "tefeciliği" değildi, kazanç araması de­
ğildi, zenginlik biriktirmesi değildi; sadece bunu açıkça, yanlış
yaptığını düşünmeksizin yapması ve ticari çıkarlarını acımasızca
ve titizlikle gözetmesiydi. Fakat "Yahudilerden bile kötü olan"
Hıristiyan "tefecilerle" ilgili daha kötü şeyler vardır. "Yahudiler
ruhlarını koluna takarlar ve utanmazlar, ama bunlar ikiyüzlü Hı­
ristiyan görünümleriyle şeytanca işlerini yürütürler." 52 Bir ya da

52 Geyler von Kaiserberg'ın 93. "Narrengeschwarm" üzerine hutbesi, akt.,


••••
S. Brandt's Narrenschiff (Das Kloster koleksiyonunda bulunmaktadır,
cilt 1, s. 722, yayımlayan J. Scheible). Krş. Oskar Franke, DerJude in den
deutschen Dichtungen des 15, 16, und 17 Jahrhunderts (1905), özellikle
4 . k m.

132 m
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması
1

iki çağdaş görüş daha aktarmak gerek. "Bu insanların adaletsiz


Para'dan başka tanrıları yok, ve Hıristiyan mülküne sahip olmak­
tan başka hedefleri yok . . . her şeye kar amaçlı bakıyorlar."53 18
Mart 1655'te Muh. John Megalopolis böyle yazmaktadır. Başka bir
yargı daha da serttir.54 "Orada (Brezilya'da) Yahudilerin, imansız
ve yüreksiz bir ırk olan, bütün dünyanın ve özellikle de Hıristiyan­
ların düşmanı olan, karşısında ısınabildikleri sürece kimin evinin
yandığına aldırmayan, yüz taç kaybetmektense yüzbin Hıristiya­
nın mahvolup gittiğini görmeyi yeğleyen Yahudilerin verdiği va­
atlere kimse güvenmemelidir." Yahudilere karşı dostça yaklaşan
Savary'nin55 ifadesi de aynı yöndedir. "Alçakça kar elde etmeye
çalışan ve onunla iş yapanların derisini yüzmeye çalışan tefeci bir
tüccar ya da çok acımasız kişiye 'gerçek bir Yahudi' denir. İnsanlar
birinin iş yaptığı kimse sert, müsamahasız ve eli sıkıysa, onun için
'Yahudinin eline düştü' derler." İlk kez Hıristiyan bir tüccarın "iş
iştir" deyişini ortaya attığı doğrudur, ama şüphesiz ilk kez Yahudi­
ler politikalarını buna uygun olarak şekillendirmiştir.
Bu bağlamda bütün milletlerin atasözlerinin Yahudiyi hep ka­
zanç arayan, paraya karşı özel bir sevgisi olan kimse olarak tasvir
ettiğini hatırlatmamız gerekir. Kremnitzer altın paralarına atıfta
bulunarak "Bizim Leydi Mary Yahi için bile kutsaldır" (Macarca)
denir. "Yahudiye en uygun renk sarıdır" (Rusça) . "Yahudinin en
sevdiği renk sarıdır" (Almanca) . Yahudinin yasal saydığı bir kar
arayışı, hakkında sıkça şikayet edilen onun iş ilke ve uygulama-
larını izah edecektir. Öncelikle, bir ticari unvan ya da zanaatı di­
ğerinden ayıran, yasa ve geleneğin her yerde ısrarla üzerinde dur­
duğu katı ayrıma aldırmıyordu. Tekrar tekrar Yahudilerin tek bir
tür etkinlikle yetinmediklerine ilişkin yakınmalarla karşılaşırız;
yapabildikleri her şeyi yapıyorlardı ve böylece lonca sisteminin
sağlanmasını istediği düzeni bozuyorlardı. Amaçları bütün tica­
reti ve bütün üretimi ele geçirmekti; her yönde genişlemek üzere
aşırı bir arzuları vardı. "Yahudiler bütün ticareti kendilerine top-

.53. .Akt.,. A. M. Dyer, age. , s. 44.


54 Will. Ussellinx, akt., Jameson, Transactions of the Jewish Historical So­
ciety ofAmerica, cilt 1, s. 42. Usselinx için bkz. E. Laspeyres, Volkswirts­
chaftlicheAnsichten der Niederlande (1863), s. 59.
55 Savary, age., cilt 2, s. 449.

133
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

layıp İngiliz tüccarları mahvetmeye çalışıyor," diye yakınmakta­


dır yine Muh. John Megalopolis 1655 yılında. 56 "Yahudiler her tür
işe el atmaya çalışan alçak bir halk," diyordu Sör Josiah Child. 57
Glückel von Hamein babasının işini böyle tarif etmektedir: "De­
ğerli taşlar ve başka şeylerle ilgilenirdi - çünkü Yahudinin elinden
her iş gelir." 58
Alman loncalarının, ticaret içinde, ekonomik etkinliklerin katı
biçimde ayn olmasına aldırış etmeyen Yahudilerin bu her yerde
hazır ve nazır olma durumundan şikayet ettiği durumlar sayı­
sızdır. 1685 yılında, Frankfurt-Main şehir yetkilileri Yahudilerin
her iş dalma el atmış olmasından yakınıyordu, "sözgelimi ke­
ten ve ipek satışı, elbise ve kitap satışı." Öteki (Oder üzerindeki)
Frankfurt'ta Yahudiler altın dantel yapıcılarının zararına yaban­
cı örgüler satmakla suçlanıyordu59 vesair... Belki de bu kapsamlı
ticaret eğiliminin nedeni, Yahudilerin dükkanlarında şans eseri
bir araya gelmiş olan, hepsi de rehin olarak verilmiş olan çeşitli
eşyalardı ve bunların satışı doğal olarak her türden satıcının işiy­
le çakışacaktı. Bu ikinci el dükkanlarının varlığı (bunlar modern
zamanların dükkanlarının prototipidir) hakim ticaret ve sanayi
düzenine engel oluşturuyordu. Bu türden ikinci el mal koleksiyo­
nunun canlı bir tablosu, 15. yüzyıla tarihlenen eski bir Ratisbon
şarkısında verilmektedir6° ve ayrıntılar zaman ilerledikçe ancak
bundan daha belirgin hale gelmiş olabilir.

Sıradan da olsa her zanaatı


Yahudi tümden mahvedecektir.
Çünkü birinin elbiseye ihtiyacı olsa
Parasıyla Yahudiye koşacaktır;
Gümüş, keten, teneke gereksin,
Ya da evinde bir şeye ihtiyacı olsun,
Yahudi hizmet etmeye hazırdır,
Elindeki bir sürü rehinle.

56 Bkz. Transactions ofthe Jewish Historical Society of America, cilt 3, s.


••••
44.
57 Josiah Child, Discourse on Trade, 4. bsm., s. 152.
58 Krş. R. Ehrenberg, Grosse Vermogen, 2. bsm., s. 147.
5 9 Annalen der Juden, s. 106- 17.
60 Liebe, Das Judentum, s. 34.

134
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması
1

Çünkü çalıntı mallar ve haydutların yağması

..
Yahudi onlardan nadiren ayrılır.

Manto, hortum ya da genç kız peçesi,


Yahudi'de hepsi satışa hazır durur.
Zanaatkara, o yüzden, çok azı gelir,
Çünkü bütün dünya Yahudi'yle alışveriştedir.

[No handicraft however mean,


But the Jew would damage it i' the extreme.
Far if any one had need of raiment
To the Jew he'd hie with payment;
Whether 'twas silver or linen or tin,
Or aught his house was lacking in,
The Jew was ready to serve his need,
With pledges he held - right many indeed.
Far stolen goods and robbers' plunder
They and the Jew were seldom asunder.
••
Mantle, hose or damsel's veil,
The Jew he had them all for sale.
To the craftsman, then, there came but few,
For all the world dealt with the Jew.]

Burada ilginç bir soru öne çıkmaktadır. Yahudiler açısından


lonca düzenlemeleri ihlaliyle saf ticari hedeflere yapılan vurgu ve
onların merkantalizme düşmanca yaklaşımları arasında herhangi
bir bağlantı var mıdır? Merkantilist Devletlere rehberlik eden ti­
cari kurama karşın, ticaretin sınırlarının kaldırılması ilkesini tesis
etmek onların hedefi miydi? Öyle görünüyor. 18. yüzyılda Frank­
furt ticareti için kullanılan terim "Yahudi ticaretiydi," çünkü daha
çok, "Almanların çok azma iş sağlayan ve ancak eviçi tüketim ne­
deniyle gelişen" ithalata dayanıyordu.61 Ve 19. yüzyıl başlarında
Almanya, daha çok mezatlarda satılan, İngiltere' den gelen ucuz
ürünlere boğulunca, bu ithalat ticaretinin asıl sorumlusu Yahu­
diler olarak görüldü. Yahudiler ayrıca mezatları da tekellerine
almıştı. "Üretilen eşyaların alışverişi büyük ölçüde Yahudilerin

••••
61 Risbeck, age. Krş. ayrıca Scheube, age., s. 393.

135
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

elinde olduğundan, İngiltere ticareti büyük ölçüde onlarla yapıl­


maktadır." Yahudinin "dükkanı, İngiliz gemileriyle gelmiş olan
yabancı şapkalar, ayakkabılar, kadın çorapları, deri eldivenler, de­
mir ve bakır eşyalar, vernik işlemeleri, kap kacak, her türden hazır
elbiselerle doluydu." 62 Fransa'da da durum aynıydı.63 Hepsi bu
da değildi. Yahudiler merkantilist takvimdeki bir başka ölümcül
günahtan suçluydu: hammadde ithal ediyorlardı. 64 Öyleyse, Ya­
hudilerin ticari çıkarlarını gözeterek, sanayiler arasında olduğu
gibi Devletler arasında da sınırlara pek aldırmadığını görüyoruz.
Herhangi bir sanayideki hakim görgü kurallarını da gözetmiyor­
lardı. Erken kapitalist çağda müşteri takip etmeye nasıl bakıldığı­
nı görmüştük. Burada Yahudiler sürekli suç işliyorlardı. Her yerde
satıcı ya da alıcı arıyor, onları dükkanlarda, ticari geleneğin ön­
gördüğü üzere beklemiyorlardı. Buna ilişkin yeterli kanıta sahibiz.
1703 yılında Konigsberg kürkçüleri65 bir şikayette bulunuyor­
du, "ham madde alma ve hazır yapım kürkleri satma konusunda
aracıları sayesinde Yahudi Hirsch ve Moses hep ilk oluyor, onlarsa
(şikayetçiler) büyük kayıp yaşıyordu." 1685 yılında Frankfurt ku­
yumcu ve mücevheratçıları benzer bir şey yaşamıştı.66 İhtiyaçla­
rı olan bütün eski altın ve gümüşü, sayısız "casusları" sayesinde,
bunları Hıristiyanların burnunun dibinden alıveren Yahudilerden
satın almak zorunda kalıyorlardı. Birkaç yıl önce bu kentin bütün
ticaret yapan kesimi Yahudilerin ,"Hıristiyan tüccarların işine
casusluk yapmasına" itiraz etmişti. Daha da önce, 1647 yılında,
Frankfurt terzileri, Yahudilerin yeni elbise satışına girmesinin ya­
saklanması için dilekçe vermişti. 67 "Yahudilerin serbestçe sokak­
larda, türlü türlü mal ve elbiseyle, Frankfurt' a her yeni geleni karşı-
••••
62 Uber das Verhiiltniss der Juden zu den Christen in den deutschen Han-
delsstadten (1818), s . 171, 252, 270, 272.
63 Bkz . R.E.]., cilt 33, s. 1 1 1 .
64 H. Bodemeyer, Die Juden. Bin Beitrag zur Hannoverschen Rechtsgesc­
hichte (1855), s. 68.
65 Bkz. Albert Wolf, "Etwas über jüdische Kunst und filtere judische Küns­
tler," in Mitteilungen zur jüdischen Volkskunde, yayıma hazırlayan M.
Grunwald, cilt 1 (1905), s . 34 .
66 Bkz. Ehrenberg, Grosse Vermögen, s. 1 4 7.
67 Belgelerin basıldığı yer, Kracauer, "Beitrage zur Geschichte der Frank­
furter Juden im 30 jahrigen Kriege," Zeitschrift für die Geschichte der
]uden in Deutschland, cilt 3 (1899), s. 1 47. Krş. Schudt, age.: cilt 2, 164 .

136
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

lamaya, ister yüksek ister düşük düzeyden olsun koşuşturması ve


ona ne isterse satmayı önermesi üzücü bir durumdur; bu şekilde
bizi günlük ekmeğimizden ediyor."68 Bundan daha da erken bir
tarihte, 1635 yılında, ipek tüccarlarının dilekçesi vardı; Yahudiler
"Yahudi bölgesinin sınırlarının dışında şehirde, hanlarda ve fırsat
buldukları her yerde bekleşiyorlar; sokaklarda bazen gizlice bazen
rahatça koşturuyor, kente geldikleri zaman askerleri ve onların
subaylarını karşılıyorlar. Birtakım usta terzilerle taburlar yanla­
rından geçerken onların dükkanlarında mallarını sergilemek için
anlaşma yaptılar." 69 1672 yılında bir şikayet Brandenburg'dan
duyulur. 70 "Yahudiler satıcı olarak köylerde kasabalarda dolanı­
yor ve mallarını halka dayatıyor." Benzer bir hikaye Frankfurt­
Main'den gelmektedir, 71 burada ayrıntılar daha fazla. Yahudiler
müşterilerin, otellerine giden yolcuların, şatolarına giden soy­
luların ve yurtlarına giden ö'ğrencilerin peşinde koşturmaktadır.
Nikolsburg, Avusturya'da, 72 "Yahudiler bütün ticareti, bütün
parayı, bütün malları kendilerine çekti. Şehrin dışında bekliyor,
daha yoldayken yolcularla tanışmaya çabalıyor ve Hıristiyan yurt­
taşların müşterilerini elinden almaya cüret ediyorlar." Yahudile­
rin nasıl sürekli yeni müşteri aradığı erken 19. yüzyılın bilgili bir
yazarı tarafından anlatılmaktadır. 73 "Halkın uğrak yeri olan çeşitli
yerleri, haber bültenlerini okuyarak sık sık ziyaret ediyorlardı, iş
yapmak için fırsatlarla ve hangi yabancıların beklendiğiyle ilgili
bilgi edinmeye çalışıyorlardı; her konuşmayı dinleyerek, onlarla
alışveriş ya da sözleşme yapmak üzere hangi evin sıkıntıda oldu­
ğunu anlamaya çalışıyorlardı" demektedir. Yahudi yaşlı giysi satı­
cılarının yaşadığı sokaklar da benzer etkinliklere sahne oluyordu,
amaç hep aynıydı. Aslında, bazen satıcılar gelip geçeni kolundan
yakalayıp bir şeyler almaya zorluyordu. Bu iş yürütme yöntemi
modern şehirlerimize yabancı değildir; 18. yüzyıl Paris'inde bili-

••••
68 Age.
69 Age.
70 An na len derJuden, age., s. 97, 106- 17.
71 Age.
72 Versuch über die judischen Bewohner der österreichischen Monarchie
(1 804), s. 83. Birçok değerli malzeme içermektedir.
73 L. Hoist, Judentum in alien dessen Teilen aus einem staatswissenschaft­
lichen Standpunkte betrachtet (182 1), s. 293-4.

137 �
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

niyordu, burada yaşlı giysi satıcıları, fripiers, söylendiğine göre74


daha çok Yahudilerdi. Böyle bir sahnenin betimlenişi aktarılmayı
hak etmektedir. "Bu düzensiz dükkanların tellalları size yeterince
edepsizce seslenmektedir; biri sizi davet edecek olursa, yolunuz­
daki öteki dükkan sahipleri aynı sağır edici daveti yineler. Karısı,
kızı, hizmetçisi, köpekleri, hepsi birden kulaklarınızın içine ulur.
. . . Bazen bu adamlar dürüst bir adamı kolundan ya da omzundan
yakalar, istemese de içeri girmeye zorlar; bu münasebetsiz oyunla
eğlenirler sanki. . . . " 75 Aynı dönemde Batı Almanya'da yolculuk
eden bir gezginden de aynı hikayeyi dinleriz. "Bir sürü Yahudinin
olduğu bu yerlerin sokaklarında yürümek rahatsızlık vermektedir.
Her dakika, her köşede rahatsızlık verirler. Sürekli sorup durur­
lar. Size bir şey satabilir miyim? Şunu almaz mısınız, ya şunu, ya
bunu?" 76 Ya da müşterileri toplamak için gezgin satıcılar olurlar.
"Yahudi verandadaki sandalyeleri, genellikle Üzerlerine uzun
tahtalar koyarak dükkan tezgahına çevirmekten rahatsız olmaz;
elde ettiği herhangi bir evin duvarına bir masa ya da kutu yaslar,
hatta bir girişi dükkana dönüştürür; ya da hareketli dükkan ha­
line gelen bir yük arabası kiralar, genellikle de onunla aynı mal­
ları satan bir dükkanın önüne çekip durmak gibi kötü alışkanlık­
ları vardır."77 "Müşterileri ele geçirmek" -amaç ve hedef budur.
Günümüzün büyük sanayilerinin rehber ilkesi de bu değil midir?
Sözgelimi Allgemeine Elektrizitats-Gesellschaft gibi bir şirket de
aynı hedefe yönelmemiş midir?
Bu politika ilk kez reklama başvurulunca sistemleştirildi. Az
önce kaydettiğimiz üzere küçük fripier den gelen "sağır edici da­
vet," artık iş hayatımızın milyonlarca sesli reklamları tarafından
yapılmaktadır. Eğer Yahudiler "müşterileri ele geçirme" siste-

••••
74 "Les fripiers de Paris qui sont a la plus part Juifs," Noel du Fail, Contes
d'Eutrapel, xxiv, akt., G. Fagniez, L'economie sociale de la France sous
Henry IV (l897), s. 217.
75 Mercier, Tableau de Paris, cilt 2, s. 253. Breslau'da bu müşteri çekme
yöntemi bilinmemektedir ve "Armelausreissgeschafte" olarak adlandı­
rılmaktadır.
76 Romani, Eines edien Wallachen landwirtschaftliche Reise durch vers­
chiedene Landschaften Europas. Zweyter Theil (1776), s. 1 50. Krş.
Schudt, cilt 2, s. 164.
Ülw da, Ve,h/iltn;,,, vb., ,. 184
�:B

1
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

minin kurucuları olarak kabul edilecekse, modern reklamcılığın


atası olma iddiaları da aynı ölçüde yerindedir. Fakat bunun için
yeterli kanıt sunamıyorum. Bunun için gereken şey en eski gaze­
telerin dosyalarının, reklam veren kimselerin isimlerini keşfetmek
üzere özenle incelenmesidir. Aslında, bütün olarak reklam konu­
su yetersiz biçimde ele alınmıştır. Yeterince ilgi görmüş olan tek
alan ticari ilanlar tarihidir.
Buna rağmen, Yahudilerin reklam uygulamasıyla bağlantısı­
nı gösterecek olan birkaç örnek verebilirim. Benim bildiğim en
eski tanıtım 28 Mayıs 171 1 tarihli Vossische Zeitung'un 63 nolu
sayısında bulunmaktadır: "Hollandalı (Yahudi?) bir tüccarın Bay
Boltzen'in Yahudiler Sokağı'ndaki dükkanına, fiyatları oldukça
makul olan, en iyi kalitede çeşit çeşit çayla geldiğini bildiririz.
Almak isteyenler acele etseler iyi olur, çünkü ziyaretçi sekiz gün­
den fazla kalmayacaktır." Kağıt üzerindeki metin olarak bilinen
ilk tanıtım 1753 tarihlidir ve Hollanda'dan gelmektedir. Reklam­
cı Lazer adlı bir göz uzmanıdır.78 Birleşik Devletler'e ait çok eski
bir reklam -en eskisi olup olmadığını bilemiyorum- 17 Ağustos
l 76l'de, New York Mercury'de şu şekilde çıkmıştır: 79 "Bayard So­
kağı'ndaki Hayman Levy tarafından, her türden Kamp Araç Ge­
reci, en iyi İngiliz asker ayakkabıları . . . ve muhteşem bir savaşın
görkem ve şaşasını yaratan her şey satışa sunulmuştur." Son ola­
rak, Yahudiler modern Basın'ın kurucusu olmuştur; yani reklam
mekanizmasının, özellikle de ucuz gazetelerin. 80 Petit fournal'ı
kuran Polydore Millaud "üç kuruşluk Basın'ın" [half-penny Press]
atasıdır.
Fakat olası adresler elde etmek, yolda yolcuların yolunu kes­
mek, mallarının övgüsünü yapmak, bütün bunlar müşteri avlama
oyununun bir yönüydü. Buna destek olan, insanları cezp etmek
üzere satılacak malları süslemek de vardı işin içinde. Yahudiler bu
sanatın ustasıydılar. Dahası, bu türden genel bir ilkeyi, yani tica­
ret yapan herkesin işini kendisine olabildiğince müşteri çekecek,
ya da yeni talepler yaratarak alıcılar topluluğunu artıracak şekilde
yürütmesinin bir hak (ve görev) olması ilkesini de ortaya atan ilk
••••
78 Jules de Bock, age., s. 30.
79 Max J. Kohler, age.
80 Bloch, age., s. 30.

139
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

onlardı. Niteliğin kurala bağlandığı bir toplulukta, bu hedefe ulaş­


manın tek etkili yolu fiyat indirmekti. Bu yüzden Yahudilerin bu
silahı kuşanmalarına şaşırmamalı ve onları, ekonomik bakış açısı
fiyatları koruma yönünde olan Hıristiyan tüccarlar arasında sevil­
mez kılan şeyin bu olduğunu görmeliyiz.
Yahudi düşük fiyatla satar; Yahudi fiyatları bozar; Yahudi müş­
terileri düşük fiyatlarla cezp etmeye çalışır - 17 ve 18. yüzyıllar­
da Yahudilerin iş yaptığı yerlerde duyulan şikayetler böyleydi. Bu
konuyla ilgili kanıt aktarmaya kalkışırsak sayfalarımız tıkabasa
dolacaktır. Bu yüzden, birkaç tanesi yeterli olmalı. Önce İngiltere,
1753 yılında burada Doğallaştırma Yasa Tasarısı'nın geçirilmesi
sırasında Yahudilere karşı fırtına kopmuştu. Başlıca korkulardan
biri de eğer yurttaş olarak kabul edilirlerse, fiyat kırarak yerlile­
ri geçimlerinden edecekleri olmuştu. 81 Sonra Fransa. Languedoc
İdarecisi, Montpelier tüccarlarının şikayetlerine "Yahudilerin fu­
arlara getirdiği eşyalar . . . dükkanlarda sattıklarından daha fazla
etmektedir," diye yanıt vermektedir (31 Mayıs 1740). 82 Nantes83
tüccarlarının görüşü, iyi bir alışveriş yaptıkları izlenimiyle Yahu­
dilerle iş yapan halkın genellikle kandırıldığı yönündedir. Aynı
zamanda, Yahudi dükkanlarındaki fiyatların başka yerlerdekin­
den daha düşük olduğunu kabul etmektedirler. Aynı şeyi Parisli
tüccarlar da kabul etmektedir: Yahudiler fabrikalardan bile daha
ucuza satmaktadır. 84 Fürth'ten gelen, Abraham Ouhnan85 adlı bir
Yahudiyle ilgili olarak, Parisli bronz satıcıları onun "aynı bronzları
bu ülkede satıldıklarından daha düşük fiyatla sattığını" bildirmek­
tedir. Lyons'ta ipek dokuma ustaları, geçirdikleri kötü zamanları
fiyat kıran ve böylece kendilerini bölgenin ipek sanayiine hakim
hale getiren Yahudilerin etkisine atfeden bir önerge geçirmişler­
di (22 Ekim 1760). 86 1815 yılında İsveç Parlamentosu Yahudilere
tam ticaret özgürlüğü verilip verilmeyeceğini tartışıyordu ve buna
karşı öne sürülen başlıca sebeplerden biri Yahudilerin fiyatları
••••
8 1 Hyamson, Jews in England, s. 274.
82 S. Kalın, "Les Juife de Montpellier an 18 siecle," R.EJ. cilt 33 (1896), s.
290.
83 Leon Brunsclıvicg, age., s. 111.
84 "Requete des marclıands," vb., s. 234.
85 L. Kalın, Lesfuifs de Paris au XVIII sc., s. 71.
86 Justin Godard, L'Ouvrier en Soie (1899) , s. 224.

1 1 40
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkınası

düşürmesiydi. 87 Polonya'dan da aynı yakınmalar geliyor. Yahudi­


ler Hıristiyan tüccarlara eğer bizim kadar ucuza satabilirseniz, siz
de müşteri çekersiniz demektedir.88 Durum Almanya'da da farklı
değildir. Brandenburg'dan (1672),89 Frankfurt'tan (17. yüzyıl), 90
Madgeburg'dan (1710) 91 hep aynı hikaye duyulmaktadır. Alman­
ya'daki bir Eflak seyyahı92 aynı dönemlerde bu suçlamanın her
yerde duyulduğunu bildirmektedir. 1750 tarihli Genel Prusya
Fermanı bunun farkındadır. "Kentlerimizdeki tüccarlar . . . aynı
malları satan Yahudi tüccarların onlara büyük zarar verdiğinden,
çünkü düşük fiyatla sattıklarından yakınmaktadır." 19. yüzyıla
kadar bununla hala karşılaşılmaktadır. Augsburg toptancılarının
dilekçesinde Yahudilerin kabul edilmesine karşı (1803) 93 şunu
okuruz: "Yahudiler ticaretin genel depresyonundan nasıl yarar­
lanacaklarını biliyorlar. Paraya ihtiyacı olan kimselerden utanç
verici fiyatlarla mal alıyorlar, sonra da onları ucuz fiyatlarla sa­
tıp piyasayı mahvediyorlar." Sanayinin birçok dalında Hıristiyan
üreticiler ve tüccarlar bugün bile fiyat kıran Yahudileri ticarete
ciddi bir tehdit olarak görmektedir. Bunun bilinen bir sır olduğu
ve sıkça tartışıldığı yeterince bilinmektedir. Bu konuya yine vak-
ti gelince değinmeyi umuyorum. Finans tarihinden, Yahudilerin
daha düşük koşullar yaratma ününe sahip olduğunu gösteren
bir örnek daha verelim. Avusturya Hükümeti 1 8. yüzyıl başların­
da yeni bir borç almaya karar verdiği zaman, her zaman olduğu
üzere, Hollanda'da konuyu görüşen Baron Pechmann'a, borca
teminat olarak Macaristan Bakır Madenleri taahhüt edildiğine
göre, daha büyük bir miktar sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin
özel görüşmeler yapmasına ilişkin bir emir gönderilmişti (9 Aralık
1701). Özellikle de Hollanda'daki Portekiz Yahudileriyle görüş­
mesi gerekiyordu, çünkü Birleşik Eyaletler'indeki başka kimseler
....
87 Wegelin'in görüşü için bkz. Meyer, age., s. 522.
88 Krş. Czacki, age., Graetz, age. Ve Verax, age.
89 Annalen, s. 97.
90 F. Bothe, Beitriige zur Wirtschafts und Sozial Geschichte der Reichstadt
Frankfurt (1906), s. 74.
9 1 Bericht der Kriegs- und Domanenkammer über den wirtschafflichen Ni­
edergang des Herzogtums Magdeburg (1710) , akt., Liebe, Das Judentum,
s. 9 1 .
9 2 Romani, age., s. 147.
93 Geschichte der Juden in der Reichstadt Augsburg (1803) içinde, s. 42.

141
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

genel teminatın dışında ek bir teminat istemişlerdi. 94 Viyana Saray


Mahkemesi'ne sunulan bir raporda (12 Mayıs 1762) "Yahudilerle
ordu için sözleşmelerle ilgili olarak uzlaşmaya varmak tavsiye edi­
lebilir . . . başkalarından daha düşük fiyat vermeye hazırlar." Öy­
leyse burada da bütün aklı başında kimselerin bir araya gelip çöz­
meye çalıştığı bir sorun vardı. İşte ve dükkanda, şehir surlarının
dışındaki Pazar yürüyüşleri sırasında ve akşamleyin birlikte bira
içerken tekrar tekrar birbirlerine soruyorlardı: Bu nasıl mümkün?
Bunu nasıl yapıyorlar? Yahudi bu düşük fiyatla satma "hilesini"
nasıl sürdürüyor? Bunun sebebi nedir? Yanıt her soranın kapasi­
tesi ve önyargılarına göre değişiyordu. Bu yüzden de mevcut her
yanıt taşıdığı değer tartılmaksızın kabul edilemez; ama yaygınlı­
ğına bakılarak kuşku duymanın güç olduğu Yahudilerin fiyatları
düşürdüğü iddiası böyle değildir. Her koşulda, şu an için sadece
bize ticareti yürütmenin özel bir yoluna ya da özel bir ticari ahlaka
ilişkin bir şeyler söyleyen görüşlerle ilgileneceğiz.
En yaygın açıklama sahtekarlıktır ve bu sonuca buna benzer
birkaç yolla varılmaktadır. Yahudilerin aynı masraflara sahip ol­
duğu, üretim maliyetinin aynı olduğu düşünülürse, fiyatın güncel
fiyatın altında olduğu durumda bir şeylerin pek açık olmadığı so­
nucuna varılır. Yahudiler mallarını dürüstçe olmayan yollarla ele
geçirmiş olmalıdır. Kuşkusuz çalıntı mallardır bunlar. Yahudilerin
kötü ünü genellikle bu açıklamaya neden olmuş olmalı ve düşük
fiyatlar da onlara yöneltilen tahsildar suçlamasına destek vermiş
olmalı.
Bu savlama tarzına başvurulduğu örnekleri alıntılamaya ni­
yetim yok, çünkü aslında en az ilginç olanı budur. Birçok kez bu
kuşkusuz doğruydu. Ama bu Yahudi tüccarlar arasında düşük
fiyatların geçerli olmasının tek nedeni olarak gösterilirse, o za­
man anlamını kaybeder. Aslında, lonca üyeleri arasındaki aşırılık
yanlıları bile Yahudi tüccarların düşük fiyatla satmalarına yönelik
başka sebepler aramadan edemiyordu ve bunları hukuk ihlalinde
değil, öyle yapılmaması gereken uygulamalarda buluyordu. Neydi
bunlar? Yahudiler yasak maddeleri alıp satıyordu (savaş kaçakçı­
lığı vb.); rehine bırakılan eşyaları satıyordu; haciz edilmiş malları

••••
94 Von Mensi, age., s. 367.

142
1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

(örn. gümrük yetkililerince); borca batmış ve ihtiyaçları o yüzden


ağır olan, 95 ya da paraya çok ihtiyacı olan96 sahiplerinden çok
kelepire satın alınmış malları satıyorlardı; mezatlarda bedavaya
alınmış eski malları; iflas mallarını;97 sanayi kanunun ölçütlerine
uymayan nitelikte malları; 98 ya da son olarak, Yahudi kendisini
iflas ettirmek niyetiyle fiyat kırıyordu. 99
Bu -Metz tüccarlarının deyişiyle "Yahudilerin sefil yöntem­
leri" 1 00- ne ölçüde yaygın ya da sadece nadirdi, bunu söylemek zor.
Amacımıza hizmet de etmemektedir. Olasılığına gelince, bunların
hepsinin uydurma olması güçtür. Fakat asıl dikkat etmek gereken
şey, sıralanan kötü uygulamaların Yahudilere mal edilmesidir.
Asıl olguyla geçici olarak bir uyuşma içine giriyor olsalar bile, bu
onları semptomatik yapmaya yeter ve başka şekillerde elde edi­
lecek olan sonucu desteklemek üzere de yararlıdırlar. Bu soruna
tekrar döneceğim. Burada Yahudilerin düşük fiyatlarının açıkla­
ması olarak öne sürülen nedenler katalogunu gözden geçirmeye
devam edeceğiz. Bu anılanlarla birlikte, Yahudiler tarafından sa­
tılan malların düşük kalitede olduğu suçlaması gelmektedir. Bu
önerme öyle sık tekrarlanır ki doğruluğundan kuşku etmek güç­
tür. Magdeburg'dan bir resmi rapor, Bradenburg'dan bir dilekçe,
Frankfurt'tan bir şikayet 101- hepsi de aynı noktaya parmak bas­
maktadır. Birden çok kez güvenilir bir yetke olarak başvurduğum
Tüccar Leksikon'u, Yahudilerin kötü mallar sattıklarını, bunları
"nasıl cilalayacaklarını, yeniden boyayacaklarını, güzel biçimde
nasıl sunacaklarını, görünümünü, kokusunu, tadını da işin uzma­
nını bile aldatacak şekilde değiştireceklerini bildiğini" söylemek­
tedir. Bu neredeyse sözcüğü sözcüğüne, artık yeterince yakından
tanıdığımız, Nantes tüccarlarının Raporunda yinelenmektedir.
Yahudilerin malları ucuzluğuna rağmen, aslında pahalıdır. Çün-

••••
95 Allgemeine Schatzkamnier, cilt 2, s. 1 158.
96 Will. Usselinx, akt., Jameson, Transactions of the Jewish Historical
Society of America, cilt 1, s. 42. Ussellinx için bkz. E. Laspeyres, Volk­
swirtschaftliche Ansichten der Niederlande (1863), 1 . 59.
97 Mercier, age.
98 R.EJ., cilt 33, s. 1 1 1, akt., Kalın, age.
99 Lambe, age.
lOOLe eri du citoyen centre lesjuifs de Metz (18 sc.J, akt., Maignial, age.
101 Bkz. Bothe, age., s. 74.

143
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

kü modası geçmiş ya da artık kullanılamaz olan şeyler satarlar.


İpek çorapları yeniden boyarlar, onları ütüden geçirirler ve yeni
diye satarlar. Ama bir kereden fazla giyilmez bunlar. Lyonslu ipek
dokumacıları da aynı hikayeyi anlatmaktadır: 102 Yahudiler ipek
sanayini, düşük fiyatla satış yapabilmek üzere yıkıma uğratmış­
lardır, sadece ikinci derece nitelikte mallar sipariş etmektedirler.
1705 yılında Bohemya Valisi de aynı şekilde konuşmaktadır: 103
"Yahudiler bütün el işlerini ve bütün ticareti ellerinde tutmakta­
dır, fakat sadece kötü eşyalar yaptıklarından, karlı bir ithalat tica­
retinin serpilmesine olanak yok." İsveç Meclisi'nden Wegelin'in,
daha önce değindiğimiz görüşü (18 15) bu söylenenlerle uyum
içindedir. "Bir tek Yahudilerin basma yapımıyla uğraştığı doğru­
dur," demektedir, "ama bu sanayi dalını düşük kaliteli, 'Yahudi
basması' denen malları yüzünden mahvettiler." Erken kapitalist
dönemde başlamış olan bu şikayet hala kesilmemiştir. Hıristiyan
üreticilerin Yahudilerin fiyatları kırmasından yakınması, düşük fi­
yatları her koşulda korumak üzere Yahudilerin malların kalitesini
de düşürmesi gibi doğal bir sonucu beraberinde getirmektedir.
Bir araya getirilen olguları özetlersek, ikame ilkesini Yahudilerin
ortaya attığını algılarız. Yahudilerin mallarının düşük kalitesi ola­
rak adlandırılan şey gerçekte böyle değildi. Konu bu malların di­
ğer tüccarlarınkilerden sadece nitelikçe daha kötü olması, onun
dışında aynı olması değildi. Konu d�ha çok bunların eskisiyle aynı
kullanım için, ama daha ucuz malzemeden ya da üretimin mali­
yetini düşüren süreçlerle yapılmış yeni mallar olmasıydı.
Başka deyişle, ikame ilkesi oyuna katıldı ve Yahudiler bu uy­
gulamanın öncüleri sayılabilir. Bunun örnekleri en çok tekstil
kumaşlarında görüldü; fakat başka örnekler de bulunmakta­
dır, sözgelimi kahvenin ikameleri. Bir anlamda, boyacılık da bu
bağlamda anılmalıdır. Büyümesine Yahudi etkisi yardımcı oldu.
Başlangıçta, yapay alizarini, kökboyasını bulanlar kırmızı renk
maddesiyle karıştırmak üzere pahalı kimyasallar kullanıyordu;
Yahudiler daha ucuz maddeler buldu ve böylece boya sanayiine
ivme kazandırdı. Pek sık görülmese de, Yahudilere yöneltilen bir

••••
102Felltham, age. "Cette nation ne fait fabriquer que des etoffes inferieures
et de mauvaise qualite."
Akt., Liebe, Da, Judentum. s. 91.
::

1
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması ı
suçlama daha vardır. Bu da Yahudilerin Hıristiyanlardan ucuz sa­
tabilmesinin bir nedeninin de daha az ağırlık ya da kısa ölçü kul­
lanıyor olduğudur. 104 Avignon' da, yün malların sözkonusu olduğu
bir durumda bununla suçlandılar ve Alman Yahudileri açısından
gerçek bir örnek bulunmaktadır. "Yahudi küçük karlar peşindedir.
10 metre ölçse bunun ancak %90'ı vardır. Hıristiyan (müşteri) de
bunun farkındadır, ama kendi kendine, 'Yahudinin cetveli kısa,
on metresi on metre değil, ama ucuza satıyor' diye düşünür." 105
Bütün bunlarda bizim için önemli olan nokta, yani Yahudi tüc­
carlar tarafından farklı yollar izlenip izlenmediği ve izlendiyse
bunun hangi ölçüde olduğu Yahudiler için karakteristik olan bazı
genel iş ilkelerine kadar izlenebilir. Bana göre, bütün bu durum
Yahudinin belli bir ölçüde ticarette amacın yolu akladığına inan­
dığını göstermektedir. Diğer tüccarlara karşı özeni ve yasal bağlar
ve toplumsal taleplere karşı, saygısı çok büyük değildir, ama diğer
yandan, mallarla ilgili olarak alışverişteki değer fikri, ve de bütün
ticari etkinliğin sadece ve sadece zenginliği temel aldığı fikri vaz­
geçilmez olmuştur. Başka bir yerde kapitalizmin, başka her şey
bir yana bırakılırsa, kar elde etmeye yönelik içkin eğilimi olarak
tarif ettiğim şey, burada ilk başlangıcında görülmektedir. Fakat
Yahudilerin düşük fiyatlar için uyguladığı yöntemlerin envan­
terini daha bitirmedik. Şimdi daha önce bahsedilen diğerleriyle
aynı temel öneme sahip olan, ama onlardan maddi olarak farklı­
lık gösterenlere geçiyoruz. İlk yöntemler başka insanların hilafına
sadece görünür ya da bilfiil indirim getirirken, bunlar gerçekten
ve mutlak olarak düşük fiyatlar ortaya koyuyordu. Neydi bunlar?
O ya da bu şekilde üretimin toplam maliyetini azaltan icatlar. Ya
üretici ya da satıcı kendisi için azla yetiniyordu, ya da üretimin
gerçek harcaması ücretlerin azaltılacağı ya da üretim ve dağıtım
süreçleri daha etkin kılınacak şekilde düşürülüyordu. Bütün bu
metaları ucuzlatma yöntemlerinin Yahudiler tarafından uygulan­
dığı ve de önce onlar tarafından uygulandığı, elimizde bulunan
kayıtlarla kanıtlanmaktadır .

••••
104N. Roubin, "La vie commerciale des juifs contadines en Languedoc,"
R.EJ. cilt 34, 35 ve 36.
1 05 Uber das Verhaltniss, vb., s. 254.

145
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Birincisi, Yahudi daha ucuza satabiliyordu çünkü Hıristiyan


tüccardan daha azıyla yetiniyordu. Önyargısız gözlemciler bu
gerçeği birçok kez belirtmiştir ve Yahudilerin rakipleri bile doğ­
ruluğunu kabul etmiştir. Tekrar Magdeburg resmi raporundan
alıntı yapalım. Yahudiler ucuza satıyor, "bu yüzden tüccarlar da
kayba uğramaktadır. Çünkü Yahudiden daha çok şeye ihtiyaç
duyarlar ve bu yüzden de işlerini ihtiyaçlarına uygun olarak yü­
rütmeleri gerekir." 1 06 Bir başka belgede de "Yahudi Hıristiyandan
daha az karla yetinmektedir" diye belirtilir. 1 07 Polonya Yahudi­
leri Hıristiyan Polonyalılara ne söylemişti? 108 Onlar (Polonyalı­
lar) öyle müsrifçe yaşamasalar, mallarını Yahudilerle aynı fiyata
satabileceklerdir. 18. yüzyılın sonlarında Almanya'daki dikkatli
bir gezgin aynı sonuca varmıştır. "Şikayetin (Yahudiler ucuza
satıyor) sebebi apaçık: bunun sebebi alışverişte gösteriş için bir
sürü şeye ihtiyacı olan kibirli dükkan sahibidir, herhalde düşük
fiyatla iş yapamayacaktır. Öyleyse Yahudi, tutumluluk alışkanlı­
ğıyla kazanç sağladığı halkın minnettarlığını hak etmekte ve yük­
sek harcamaları olan dükkan sahibini ya ekonomik olmaya ya da
batmaya zorlamaktadır." 1 09 Viyana Saray Mahkemesi'nin Raporu
(12 Mayıs 1762) aynı görüşteydi. Yahudiler Hıristiyanlardan daha
düşük karla verebiliyorlar "çünkü daha idareliler ve daha kötü
yaşıyorlar." Aynı hikaye 9 Ocak 1 756 tarihli bir Macar belgesinde
de yineleniyordu; burada iL Josep�'in alkol lisansında öngördü­
ğü indirim tartışılıyordu ve Yahudilerin lisansları için daha fazla
ödeyebilmelerinin nedeninin kötü ve yoksul yaşantıları olduğu
söyleniyordu. 1 10
Sir Josiah Child'ın yaşadığı dönem İngiltere'si için söyledikle­
ri de oldukça açıktır. "Bunlar çok yoksul insanlar, sefil koşullar­
da yaşıyorlar," demektedir,rn "bu yüzden de İngilizlerden daha
az karla ticaret yapabiliyorlar." 18. yüzyılın ortalarında bu inanç
hala günceldi, çünkü Yahudilerin aşırı tutumlulukları sayesinde

••••
106 Liebe, age.
107Juden, sind sie der Eandlung schadlich? (1803), s. 25.

:'.:
108Graetz, cilt 9, s. 445 .
109 Romani, age., s . 1 48 .
1 10 Bu bölüme dikkatimi çektiği için Bay Josef Reizman' a müteşekkirim.

1
C.hild, füoou,-,, on Tmde, s. 152 .
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması

yerlilerden daha ucuza satabildikleri söyleniyordu. 1 12 Aynı görüş


Fransa' da da duyulmaktadır. Languedoc İdarecisi, Montpellier
tüccarlarının kronik şikayetlerine yanıt olarak, "Yahudi ticareti­
nin . . . Montpellier tüccarlarına onların halkın ihtiyaçlarına özen
göstermemelerinden ve olabildiğince çok kar yapma hırslarından
daha fazla zarar vermediğine inanıyorum" demektedir. 1 13 Fakat
bu kadar da değil. Yahudilerin görece düşük fiyatlarına rağmen
çok, hatta Hıristiyan komşularından daha çok karlar elde edebil­
melerini sağlayan bir başka hile keşfettiğini öne süren -ve büyük
bir kavrayış yeteneğine sahip olan- kimseler vardı: Yahudiler ser­
maye devrini artırıyorlardı. 19. yüzyılın erken döneminde buna
özellikle "Yahudi uygulaması" 1 14 olarak bakılıyordu- "sermayenin
sıkça geri dönmesiyle elde edilen karlar tartışmasız yavaş sermaye
devrine sahip büyük karlardan iyidir." Bu istisna bir görüş değil­
dir; aslında sıkça duyulmaktadır. m
Küçük karlar, hızlı devirler; bu apaçık biçimde toplumun yer­
leşik ekonomik örgütlenme fikrinden, hakim öğretilerin sadece
kendini geçindirmek üzerine olduğu bir fikirden uzaklaşma de­
mekti. Kar gelenekle sabitlenmiş bir şey sayılıyordu; bunun de­
ğişmesiyle birlikte bireysel olarak tüccar tarafından belirlenir hale
geldi. Bu büyük bir yenilikti ve yine Yahudilerden çıkmıştı. Karı
her tüccarın uygun gördüğü şekilde saptamak bir Yahudi uygu­
lamasıydı; karla satıp satmamak, ya da daha sonra daha fazla ka­
zanmak üzere bir süre için kar yapmadan iş yapmak da Yahudi
uygulamasıydı. 1 16
Son olarak, Yahudilere yöneltilen üretim maliyetini, ister en
ucuz emeği işe alarak ister daha ekonomik yöntemleri devreye so­
karak azaltmaya çalıştıkları suçlamasını anmamız gerekiyor. İlki­
ne bakıldığında sayısız şikayet vardır. Avignonlu yün üreticileri, 1 17
Montpellier tüccarları, 1 1 8 Frankfurt-on-Oder belediye yetkilileri119

••••
1 12Hyamson, s. 274.
ll3 R.E.]. cilt 33, s. 290.
1 14L. Hoist, age., s. 290.
1 1 5 Bkz. dipnot 61, 7. Bölüm.
1 16 Hoist, age., s. 288.
1 1 7 R.EJ. cilt 36.
1 1 8 R.E.]. cilt 33, s. 289.
l l9Annalen, s. 90.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

ve öteki Frankfurt'un Terziler birliği bu noktaya birkaç örnektir.


Fakat bu kimselerin hiçbiri Yahudilerin kapitalist örgütlenmelere
sahip sanayilerdeki ilk girişimciler olduğunu ve buna bağlı olarak,
ticarette yaptıkları gibi, yeni üretim biçimlerini devreye soktuğu­
nu anlayamıyorlardı. Burada Yahudi iş yöntemlerinin bir başka
özelliğini, erken kapitalist dönemin literatüründe, olasılıkla daha
sonraki bir tarihte geliştirildiği için anılmayan bir özelliğini unut­
mamalıyız. Yeni müşterileri o ya da bu şekilde cezp etmeye yöne­
lik bilinçli çabadan bahsediyorum -bu ya satılacak malları yeni bir
şekilde düzerıleyerek olmaktaydı, ya yeni bir ödeme sistemiyle, ya
yeni bir departman düzenlemesiyle, ya da yeni bir hizmetin orta­
ya atılmasıyla. Ticaretin Yahudilere borçlu olduğu bütün icatların
(elbette teknik icatları dışarıda bırakan) bir listesini çıkarmak çar­
pıcı bir şey olacaktır. Kesin olarak Yahudi kökenli olduklarından
emin olduğumuz birkaç tanesine değineyim. Yahudilerin sadece
bunları ilk uygulayanlar mı olduğu, yoksa gerçekten onlar tarafın­
dan mı yaratıldığı konusunda bir şey söylemiyorum.
Öncelikle eski ve zarar görmüş malların ticaretinden, artık ve
çöp ticaretinden bahsedeceğim. Yahudiler "orada burada daha
önce hiçbir değere sahip olmamış, paçavralar, tavşan derileri ve
ezik yemişler gibi en sıradan malzemelerden kar elde edip kendi­
lerini geçindirebiliyorlar." 1 20 Kısacası, Yahudileri artık ürün ticare­
tinin başlatıcıları olarak adlandırabi,liriz. Böylece, 18. yüzyıl Ber­
lin'inde, Yalmdiler ilk tüy temizleyicileri, ilk haşarat temizleyici­
leri ve "beyaz bira" 121 denen şeyin mucitleri olmuştur. 122 Marketin
ne ölçüde varlığını Yahudiye borçlu olduğunu söylemek zor. Yine
de, rehin almaları sebebiyle, dükkanlarında bir mallar karmaşası
bulunan ilk kişiler onlar olmuştur. Modern dükkanın ayırt edici
özelliklerinden biri de çeşitli kullanımlara yönelik, çeşitli türden
malzemeyi satış için bulundurması değil midir? Bunun sonucun­
da dükkan sahibinin sattığı şeyle, sattığı sürece pek ilişkisinin ol-
....
120Macaristan Yüksek Mahkemesi'nin 9 Ocak 1786 tarihli Muhtırası'ndan;
yine Bay JosefReizman'a müteşekkirim.
121 Buğdaydan yapılan bir bira türü, genellikle bulanık ve köpüklü olur.
(çev.)
122 Königlichen Staatsarchiv (Buna dikkatimi Bay Ludwig Davidsohn çek­
miştir.)

148
Ekonomik Yaşamda Kapitalist Bir Bakış Açısının Ortaya Çıkması ı
mamasıdır. Amacı iş yapmaktır ve bu politika da Yahudi ruhuna
uygundur. Fakat bunun dışında, Birleşik Devletler' de123 ve Alman­
ya' daki 124 mevcut dükkanların büyük ölçüde Yahudilerin elinde
olduğu bilinmektedir. Perakende satış örgütlenmesinde ortaya
atıldığı zaman hiç de önemsiz olmayan bir icat da, büyük ölçü­
de mal ya da pahalı mal satıldığında taksitle ödeme yapılabilmesi
olmuştur. Her koşulda, Almanya' da belli bir kesinlikle, burada da
Yahudilerin öncü olduğu söylenebilir.
Bir 19. yüzyıl yazarından "Yahudiler arasında bir dükkan sa­
hibi sınıfı var ki, " diye okuyoruz, "sıradan kimseler için vazgeçil­
mezdir ve ticaret açısından büyük yararı vardır. Bunlar sıradan
müşteriye elbise ya da elbise malzemesi satıp ödemeyi küçük tak­
sitlerle alırlar." 125 Katering işindeki bazı icatlar da Yahudi köken­
liydi. ingiltere'deki (belki de dünyadaki) ilk kahveci [coffee-lıouse]
Oxford'da 1650 ya da 1651 yılında, Jacobs adlı bir Yahudi tarafın­
dan açıldı. 126 Londra'nın ilk kahvecisine sahip olması da 1652 yı­
lında oldu. Daha sonraki bir döneme gelirsek, Kempinsky'nin 127
tüketimin ve fiyatların standartlaştırılmasını ticaretin rehber il­
keleri haline getirmesiyle katering'de yeni bir çağın açıldığı bilin­
mektedir.
Bütün bu örneklerde bizi ilgilendiren şey icatların kendisi de­
ğil, t;:ı n ı kl ık ettikleri eğilimdir; yeni bir iş ideali ortaya çıkmıştır:
yeni hilelerin bulunması. Bu konuyu bu yüzden, Yahudi ruhuy­
la, Yahudi ticari ahlakıyla ve özellikle de Yahudi ekonomik bakış
açısıyla ilgilenen bu bölümde ele alıyorum. Tarttığımız noktalara
bakılırsa, erken kapitalist dönemde Yahudi olan ve olmayan bakış
açıları arasındaki güçlü karşıtlığı görürüz. Gelenek, geçim ideali,
statünün baskın etkisi -bunlar ikinci kesimin temel değerleriydi.

••••
123 "ABD'de Yahudi ticaretinin en çarpıcı karakteristiği Yahudi firmala-
rının elindeki çok sayıdaki şubedir." "Commerce" maddesi, Jewish
Encycl. (cilt 4, s. 192).
1 24Bkz. J. Hirsch, Das Warenhaus in Westdeutschland'da (1910) yer alan
liste.
125Juden, sind sie der Handlung schadlich?, s. 33.
126Henry Sampson, A History ofAdvertising (1875), s. 68.
127Kempinsky, Berlin'in Lyons'udur. Kitabı İngilizceye çeviren M. Epstein
şöyle bir not düşmüş: Her ikisi de günümüzün ünlü otel zincirlerinden.
(çev.)
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

İlkine gelince, yeniliği nerede yatıyordu? Nasıl karakterize olabi-


lir? Bana öyle geliyor ki her şeyi içine alan tek bir sözcük amacımı­
za hizmet edecektir, yani "modern" sözcüğü. Yahudi bakış açısı
"modern" bakış açısıydı; Yahudi ekonomik etkinliklerini modern
insanla aynı tarzda gerçekleştiriyordu. 17 ve 18. yüzyıllarda Yahu­
dilerin önüne serilen "günahlar" kataloguna bir bakın, onun için­
de günümüz tüccarının haklı ve uygun saydığı her şeyi görecek­
siniz, her türlü işte doğal kabul edilen her şeyi. Yüzyıllar boyunca
Yahudiler dönemin hakim görüşlerine karşı ekonomik etkinlikler­
de bireysel özgürlüğü savundular. Birey herhangi türden düzen­
lemelerle sınırlanmamalıydı, ne üretiminin boyutu açısından ne
de bir uğraşla diğeri arasındaki katı ayrım açısından sınırlanma­
malıydı: kendine istediği mevkiyi alabilmeli ve bunu herkese kar­
şı savunabilmeliydi. Başkalarının zararına da olsa, yapabiliyorsa
öne atılmaya hakkı vardı ve mücadele silahları zeka, kurnazlık, us­
talık olacaktı; ekonomik rekabette yasayı çiğnemekten başka bir
düşünce olmamalıydı; son olarak, bütün ekonomik etkinlikler sa­
dece birey tarafından, en etkili sonuçları elde etmek için neyin iyi
olduğunu düşünüyorsa o şekilde düzenlenmeliydi. Başka deyişle,
serbest ticaret ve serbest rekabet fikri burada öne atılmıştı; eko­
nomik rasyonalizm fikri; kısacası, Yahudilerin şekillenmesinde
nihai etkiye değilse de, büyük rol sahibi olduğu modern ekonomik
bakış açısı. Ve ne için? Tamamıyla farklı bir temelde örgütlenmiş
olan bir dünyaya yeni fikirleri getirenler onlardı. Tam burada bir
soru geliyor akla. Modern kapitalizm çağından önce bir zamanda,
Yahudiler onun ilkelerini uyarlama yeteneğini nasıl göstermişler­
dir? Bu soru çok daha büyük bir soruya çevrilmelidir. Yahudinin
modern ekonomik yaşamı bugünkü haline getiren süreç üzerinde
çok kararlı bir etkide, incelememizde gözlediğimiz türden bir et­
kide bulunabilmesini sağlayan şey neydi?
İ kinci Kısı m
Yahudilerin Modern Kapitalizme Yönelik
Yetenekleri
1 Sekizinci Bölüm
Sorun

Önümüzde büyük bir sorun durmaktadır. Yahudilerin neden


son iki üç yüzyılın ekonomik yaşamında oynadıkları bu rolü oy­
nadığını açıklamalıyız.
Bunun bir sorun olduğu birkaç istisna dışında herkesçe kabul
edilecektir. Yahudilerin modern ekonomik yaşamda herhangi
özel bir konuma sahip olduğunu, Yahudi diye bir şeyin olmadığı­
nı da öne sürerek reddeden bazı kimseler de vardır. Bunlar itiraz
edecek. Ayrıca Yahudilerin ekonomik olarak, modern ekonomik
yaşamda adı anılmayacak bir etkisi olduğuna, büyük bir önem
taşımadığına inananlar da vardır. Bunları değerlendirmelerimiz­
de gözardı edeceğiz, çünkü bu inceleme benim gibi Yahudilerin
modern ekonomik yaşamın yapısı üzerinde belirleyici bir etkisi
olduğunu düşünenler için yapılmaktadır.
Yahudilerin modern kapitalizme yönelik yeteneğinden bah­
settim. Araştırmalarımız sonuç verecekse eğer iki şeyi açık hale
getirmemiz gerekmektedir: (1) neye yetenekleri vardı? ve (2) bu
yetenekler nasıl gelişti?
Neye yetenekleri vardı? Kitabın ilk kısmında onların elde et­
meye çalıştıklarını gördüğümüz her şeye - uluslar arası ticareti
kurma ve teşvik etme, modern finans, Borsa ve genel olarak bü­
tün ekonomik etkinliklerin ticarileştirilmesi; sınırsız alışveriş ve
serbest rekabeti destekleme ve modern ruhu ekonomik yaşamın
bütününe sokma. Bu kısımda bütün bu etkinlikleri "kapitalizm"
sözcüğüyle özetliyorum. Özel bir bölümde (dokuzuncu bölüm)

153
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

tek tek anılan olguların birbirine bağlandığını ve kapitalist bir


örgütlenme aracılığıyla bir arada tutulduklarını göstereceğiz. Bu
örgütlenmenin temelleri, en azından ana hatlarıyla, o zaman ka­
pitalist sistem içinde bireyin özel işlevlerini sergilemek üzere ele
alınacak. Bu yöntem, genellikle Yahudi sorunuyla bağlantılı ola­
rak karşılaştığımız, yeterince zarar vermiş olan, "ekonomik kapa­
site," "ticaret ve pazarlık yeteneği" ya da buna benzer aynı ölçüde
heveskar ifadelere son darbeyi indirecektir.
İkinci olarak, nasıl, hangi yolla herhangi bir sonuç elde etmek
mümkün? Eğer birisi boğulan birini kurtardıysa, bu suyun kıyı­
sında, kayığın bağlı olduğu yerde, ya da bir can simidinin hemen
yanında, bir köprünün üzerinde durduğu için olmuş olabilir. Kı­
sacası, onun tehlikeye düşmüş olan adamın yanına kayıkla gide­
rek ya da ona bir can simidi atarak kurtarma işini yapmasını olası
kılan şey, onun şans eseri belli bir noktada bulunmasıdır. Ya da
kıyıda duran kalabalığın içinde suya atlayıp boğulan adama yü­
zecek ve onu emniyetle karaya getirecek cesareti gösteren tek kişi
olduğu için yapabilmiştir bunu.
tık durumda koşulları "nesnel", ikincisindeyse "öznel" olarak
adlandıracağız. Aynı ayrım kapitalizme yeteneklerini değerlendi­
rirken Yahudiler için de uygulanabilir: nesnel ya da öznel koşul­
lara bağlı olabilir. Benim şu anda yapacağım şey, birçok nedenle,
ilk sebep kümesini ele almak olacaktır. Başlangıç olarak, öne sü­
rülen her açıklamanın, temelinde kanıtlanmamış tek bir varsayı­
mın bile yer almaması için ve kanıtlanması gereken şey bir dogma
olmadığı için dikkatle gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu çoğu
kez tehlikeli bir durumdur, özellikle de önümüze gelen, ırksal ve
dinsel önyargıların, tıpkı bu konuyla ilgili benden öncekilerin bü­
yük çoğunluğunun yazdıklarına verdikleri gibi zarar verebileceği
için tehlikelidir. Bu açıdan onların düştüğü hatalardan kaçınmak
için elimden geleni yapacağım ve düşüncelerimin eleştiri gerek­
tirmemesi için çaba harcayacağım. Hedefim gerçekten olduğu
haliyle sebep ve sonuç ilişkisini, usavurumumu etkileyen önyar­
gılı herhangi bir fikir olmaksızın keşfetmektir ve kanıtlarımı, her­
kes tarafından kolayca izlenebilecek şekilde bir araya getireceğim;
asimilasyonist Yahudi tarafından da, Milliyetçi tarafından da; ır­
kın etkisine inanmış olan kadar çevre öğretisinin en ılıman yan-

� 154
Sorun 1

daşı tarafından da; anti-Semit kadar karşıtı tarafından da izlene­


bilecek şekilde. Bu yüzden başlangıç noktam hep herkesçe kabul
edilmiş olan olgular olacak. Bu da "özel ırk karakteristikleri" ya
da o türden savları engelleyecektir. Yahudilerin özel hünerlere sa­
hip olduğunu kabul etmeyen biri, modern ekonomik yaşam için­
de bu halk tarafından oynanan rolün herhangi bir milli özelliğe
değil, Yahudilerin tarihin bir rastlantısı olarak içine yerleştiği dış
koşullara gönderme yoluyla açıklanmasını bekleyebilir. Onuncu
bölümde bu beklentiyi tatmin etmeye çalışacağım.
Son olarak, eğer Yahudilerin modern ekonomik yaşama katkı­
sının tümüyle tarihsel durumlarındaki koşullarla açıklanamaya­
cağı anlaşılırsa, o zaman öznel sebepler aramanın ve Yahudilerin
özel karakteristiklerini değerlendirmenin vakti gelmiş olacaktır.
Bu da onikinci bölümün amacı olacaktır.
1 Dokuz uncu Bölüm
Kapitalist Girişimci Nedir?

Kapitalizm1 içinde düzenli olarak iki ayrı toplumsal grubun


birlikte iş gördüğü ekonomik, örgütlenmeye verilen addır - aynı
zamanda hem işletme hem de yönetim işini yapan üretim araçla­
rı sahipleri ve emeklerinden başka bir şeyleri olmayan büyük işçi
topluluğu. İşbirliği sermaye temsilcilerinin öznel aracılar olması,
yani onların üretim sürecinde " nasıl" ve "ne kadar"a karar verip
bütün riskleri üstlenmeleri şeklindedir. Bütün bu sistemin baş
etkenleri nelerdir? Birinci ve belki başlıcası, kar ya da kazanç ara­
yışıdır. Konu bu olunca, üstlenmelerin daha ve daha büyük olma
eğilimi vardır. Pre-kapitalist dönemde düstur quieta nan movere
ve Gelenek kutup yıldızıyken, artık bu yeri sürekli hareket almıştır.
Bütünü "ekonomik rasyonalizm" olarak niteliyorum ve bunu ka­
pitalist sistemin ikinci başlıca desteklerinden sayıyorum.
Ekonomik rasyonalizm kendini üç şekilde ifade etmektedir. (1)
Her şeyin hatasız olarak düzenlenmesini sağlayan bir plan vardır.
Ve plan uzak gelecekteki etkinlikleri kapsar. (2) Verimlilik bütün
üretim araçlarının seçimi için uygulanan testtir. (3) Bütün eko­
nomik etkinliği "cash nexus"un [para ilişkilerinin] düzenlediğini
ve her yerde, her zaman için bir artıdeğerin arandığını görerek,
güvenilir hesaplamalar her girişim için zorunlu hale gelir. Herkes
modern işin sadece, sözgelimi sadece demiryolu, pamuk ya da

••••
1 Bu bölümün konusuyla ilgili daha tam bir değerlendirme için bir ma-
kaleme bkz. "Der Kapitalistische Untemehmer, " Archivfür soziale Wis­
senschaft und Soziale Politik, cilt 29.

157
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

elektrik motorları üretimi, ya da taş ya da insan taşımacılığından


ibaret olmadığını bilir. Herkes bunların bütünün örgütlenmesinin
içindeki parçalar olduğunu bilir. Üstlenicinin nitelikleri adı geçen
süreçleri düzenlemesinden ibaret değildir. Başka yerde de bulu­
nur bu nitelikler ve şu an için kabaca bunların üretim araçlarını,
emeği ya da metaları sürekli alıp satmak olduğunu söyleyebiliriz.
ifadeyi bir parça değiştirirsek, üstlenici, alışverişle ilgili, paranın
değer ölçüsü olduğu sözleşmeler yapar. Ne zaman başarılı bir iş
gerçekleştirmekten bahsederiz? Elbette sözleşme yapma işi iyi so­
nuçlandığı zaman. Fakat "iyiyle" tam olarak ne kastedilmektedir?
Kesinlikle verilen ya da alman malın ya da hizmetin niteliği ya da
niceliğiyle ilgisi yoktur; sadece ve sadece harcanan paranın topla­
mının geri dönmesini ve bir artıdeğerle fazlasını (kar) kastederiz.
Demek üstlenicinin hedefi denetimine aldığı etkenleri bu artıde­
ğeri sağlayacak şekilde manipüle etmektir. Bir sonraki adımımız,
amacımızın Yahudilerin bu yöndeki becerilerini göstermek oldu­
ğu düşünülürse, kapitalist üstlenicinin (öznel ekonomik etken)
kapitalizmin alanında ne gibi işlevlere sahip olduğunu değerlen­
dirmektir. Bu rekabet mücadelesi içinde başarılı olmak için nasıl
özel becerilerin gerekli olduğunu keşfetmeye çalışacağız. Kısaca­
sı, tipi arayacağız.
Bana göre, modern kapitalist üstlenicinin en iyi resmi, onu tek
bir kişide iki kökten farklı mizacın, bileşimi olarak resmedendir.
Faust gibi, göğsünün içinde iki ruhun barındığını söyleyebilir; fa­
kat Faust'tan farklı olarak, iki ruh ayrılmak istemez, tersine, bir­
likte uyum içinde çalışmayı arzular. Nedir bu iki mizaç? Biri üstle­
nicidir (sınırlı kapitalist üstlenici anlamında değil, oldukça genel
anlamıyla) ve diğeri tüccardır.
Üstlenici diyerek hayatını adadığı bir hedefi, gerçekleştirilmesi
için, insanlar arasında somutlaşacak olması nedeniyle, başkaları­
nın işbirliğini gerektiren bir hedefi olan birini kastediyorum. Bu
yüzden üstlenici sanatçı ya da peygamberden farklı görülmelidir.
Onlar gibi bir misyonu vardır; onlardan farklı olarak bunu
gerçekleştirmesi gerektiğini hisseder. Bu yüzden de, uzak gele­
ceğe gözlerini dikmiş olan, her eylemini planlamış ve ancak bü­
yük bütüne yardımcı olacaksa gerçekleştirecek olan bir insandır.
Üstlenicinin bu anlamda (kapitalist olmayan) bir örneği olarak

158
Kapitalist Girişimci Nedir? 1
bir Afrika ya da Kuzey Kutbu kaşifini anabiliriz. Üstlenici özgün
etkinliklerini tüccarınkilerle birleştirdiği zaman kapitalist üst­
lenici olur. Peki, bir tüccar nedir? Bütün varlığı karlı iş yapmaya
ayarlanmış olan biri; bütün etkinlikleri ve koşulları onların para
değerleri açısından takdir eden, her şeyi altın eşdeğerine çeviren
biri. Böyle bir insan için dünya büyük bir Pazar yeridir, kaynak
ve talepleri vardır, -iyi ve kötü- konjonktürleriyle karları ve ka­
yıpları vardır. Dudaklarında sürekli dolanan soru "Neye mal olu­
yor? Bundan ne çıkarabilirim?" sorusudur. Ölürken son sözü de
olasılıkla, "Evrenin fiyatı nedir?" olacaktır. Düşüncelerini bir iş,
bütün enerjisini verdiği başarılı bir piyasa fikri çevrelemektedir.
Çizmeye çalıştığım tabloda, üstlenici sabit etken, tüccarsa değiş­
ken etkendir. Üstlenici sabit olmalıdır, çünkü kalbini uzaktaki bir
hedefe verdikten sonra, zorunlu olarak onu elde etmek üzere bir
plana uymalıdır. Politikasında değişiklik yapmak doğasına aykı­
rıdır. Tutarlılık karakterinin temelidir. Fakat tüccar değişkendir,
çünkü hali piyasanın koşullarıyla birlikte dalgalanır. Politikasını
ve amacını, eğer hakim konjonktür talep ediyorsa, her an değiş­
tirebilmelidir. Onu her şeyden çok "İş" [ busy- ness; business, iş'le
meşguliyet arasında bir söz oyunu] tarif eder. Bu bir bedende iki
ruh kuramı kapitalist üstlenici kavrayışımızı berraklaştırmak için
yapılmıştır. Fakat bu kavrayışı bir parça daha ileri götürmeliyiz,
bu kez gerçek bileşenleriyle.
Üstlenicide şu dört tipi kavrıyorum: (1) Mucit - yalnız teknik
anlamda değil, üretime, taşımacılığa ya da pazarlamaya daha
büyük ekonomileri getiren yeni formlar ortaya atan organizatör
anlamıyla. (2) Kaşif - hem yoğun hem de yaygın olarak mallarını
satmanın yeni yollarını bulmaktadır. Eğer etkinlikleri için yeni bir
saha bulursa -diyelim Eskimolara mayo, ya da Zencilere grama­
fon satacak olursa- yaygın bir keşif durumuyla karşı karşıya olu­
ruz; eğer zaten içinde olduğu piyasalarda yeni talepler yaratırsa,
yoğun keşiften bahsederiz. (3) Fatih. Doğru türden bir üstlenici
her zaman için, yoluna çıkan bütün güçlükleri aşma kararlığı ve
irade gücüne sahip olarak bir fatihtir. Ayrıca çok şeyi riske atabil­
meli, her şeyini ortaya koyabilmelidir (yani servetini, şöhretini,
hatta hayatını), eğer üstlenmesi için büyük sonuçlar elde etmesi
gerekiyorsa. Bu üretimde yeni yöntemlerin uyarlanması, kredisi

159
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

dengesiz olsa da işini genişletmesi vb. olabilir. (4) Organizatör.


Üstlenici öncelikle bir organizatör olmalıdır; yani çok sayıda bi­
reyi, en başarılı sonucu elde etmek üzere yerleştirebilmelidir; yu­
varlak adamı yuvarlak boşluğa, kare adamı kare boşluğa oturta­
bilmelidir; bir kimseye tam da donanımlı olduğu işi verebilmeli,
böylece en yüksek verimliliği elde edebilmelidir. Bunu tatmin edi­
ci biçimde yapmak birçok hüner ve beceri gerektirir. Sözgelimi,
organizatör bir bakışta bir kimsenin en iyi ne yapabileceğini ve
birçoğu arasından hangi adamın amacına en uygun kişi olacağını
söyleyebilmelidir. İşini başkalarına bırakabilmelidir, yani onu so­
rumluluktan kurtarabilecek türden kimseleri güvenilir konumlara
yerleştirmelidir. Son olarak, üretim çalışması içindeki insani et­
kenlerin hem niceliksel hem de niteliksel olarak, amaç için yeterli
olduğunu ve birbirleriyle ilişkilerinin uyumlu olduğu görebilmeli­
dir. Kısacası, işinin idaresi olası en etkili şekilde yapılmalıdır. Yani
iş örgütlenmesi insan ve yöntemlerin ustalıklı seçiminden daha
fazla şey demektir; ayrıca her türden coğrafi, etnolojik ve tesadüfi
durumları dikkate almak anlamına gelir. Bunu bir örnekle açık­
layayım. Westinghouse Elektrik Şirketi Birleşik Devletler'in en iyi
örgütlenmiş firmalarından biridir. Şirket İngiliz piyasasını ele ge­
çirmeye karar verdiği zaman bu ülkede, örgütlenmesi tam olarak
ana firmanınkine göre modellenmiş olan bir şube açtı. Birkaç yıl
sonra, sonuç ne oldu? İngiltere şubesinin finansal iflası. Bunun
başlıca sebebi Ingiltere' deki koşulların farklılığı için yeterince öde-
. '
nek ayrılmamasıydı. Bu da bizi tüccarın etkinliklerine götürüyor.
Bir tüccarın belirli bir uğraşı yoktur; ekonomik temelde bazı iyi
tanımlanmış işlevlere sahiptir. Fakat bunlar da çok çeşitli türden­
dir. Sözgelimi: gemilerin provizyonu ve onlara adam ve mühim­
mat sağlanması, uzak yerlerdeki vahşi toprakların ele geçirilmesi,
yerlilerin vatanlarından ve evlerinden sürülüp halk mezatlarında
en yüksek bedele satılmak üzere yurda getirilmesi -bütün bunlar
birer ticaret formudur. Ya da farklı bir form olabilir; bir satıcının
dara düşmüş bir adamdan, arka arkaya beş kere geldikten sonra
eski pantolonunu alması ve aynı pantolonu budala bir taşralıya
kakalaması. Ya da yine, Borsa'da arbitraj alışverişi şeklinde ola­
bilir. Belli ki bu örnekler arasında, modern dönemde ve ortaçağ
döneminde ticaret yapma arasında olduğu gibi farklılıklar vardır.

1 60
Kapitalist Girişimci Nedir? 1
Pre-kapitalist dönemde, ticaretin anlamı, İtalyan ve Alman şehir­
lerindeki "kraliyet tüccarları" gibi, büyük ölçekte ticaret yapmaktı
ve tüccarın bir üstlenici olması gerekiyordu (yalnız kapitalist de­
ğil, genel anlamda). " (Cenova sakinlerinin) her birinin evinde bir
kule vardır; iç savaş patlak verecek olursa, bu kulelerin mazgalları
çatışmalara sahne olur. Denizin efendisidirler; kadırga denen ge­
miler inşa edip uzak ülkelerde yağma aranırlar ve ele geçirdikleri­
ni Cenova'ya geri getirirler. Pisa'yla sürekli düşmanlık içindedir­
ler." Kabul edersiniz ki bunlar "kraliyet tüccarlarıdır"; ama benim
anladığım anlamda tüccar değil. Bunları iyi iş yapmak niyetiyle
yola çıkan tüccarlar olarak görüyorum; kendilerini iki etkinlik ara-
sına sokmuşlardır -hesaplama ve müzakere. Kısacası, tüccar (1)
spekülatör muhasebeci olmalı, ve (2) bir iş adamı, bir arabulucu
olmalıdır. Spekülasyon yapan bir hesapçı olarak, en ucuz piyasa­
dan satın almalı ve en pahalısında satmalıdır. Yani emek ve ham
maddesini olabildiğince düşük miktara elde etmeli ve üretim
sürecinde hiçbir şeyi ziyan etmemelidir. Mal satışa hazır olduğu
zaman da, onu kredisi en sağlam olan adama bırakmalıdır vb.
Bütün bunlar için hesap yapmalı ve spekülasyon yapmalıdır. Bu
anlamda spekülasyonla tikel örneklerden birkaç sonuç çıkarmayı
kastediyorum - diyelim ekonomik teşhis gücü, piyasanın tam bir
değerlendirmesi, onun bütün semptomlarının değerlendirilmesi,
gelecek olasılıkların tanınması ve uzun zamanda en büyük yararı
getirecek olan yolun seçimi. Bu amaçla satıcının dört bir yanda
yüz gözü, yüz kulağı ve yüz kolu olmalıdır. Burada ihtiyaç sahibi
bir soylu ya da savaşa girme hesabı yapan bir devlet araması ge­
rekir, psikolojik bir anda onları borca sokmak için; orada mevcut
ücret oranının birkaç kuruş altında çalışmaya gönüllü bir emek
grubuna el atmak için; burada yeni bir malzemenin halk karşısın­
da ne şansı olacağına ilişkin doğru tahmin yapması gerekir; orada
politik bir krizin Borsa üzerindeki gerçek etkisini takdir etmesi.
Her koşulda tüccar sonucu para olarak ifade eder. Hesaplamanın
devreye girdiği yer burasıdır. "Çok kurnaz bir hesapçı" [A wonder­
fully shrewd calculator] Birleşik Devletler' de bu yönde kullanılan
yaygın bir ifadedir.
Fakat karlı bir işi ayırt eden göz yeterli değildir: tüccar ayrıca
iş yapma yeteneğine sahip olmalıdır. Burada arabulucuk güçleri

161
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

devreye girecektir ve iki taraf arasındaki hakemin işine benzer bir


iş yapacaktır. Hasmıyla konuşacak, onu belli bir yöne sevketmek
üzere sebepler ve karşı sebepler öne sürecektir. Arabulmak ente­
lektüel silahlar kuşanmaktır. Öyleyse, ticaret yapmak, ister hisse,
ister borç, ister firma olsun belli bir malı alıp satmak üzere arabu­
lucuk yapmaktır. Ticaret, arka kapıya gelmiş, aşçıya "kürk" yakalık
satmaya çalışan işportacının ya da bir pantolon alması için taşralı
bir arabacıyı ikna etmek üzere saatlerce dil döken yaşlı bir Yahu­
dinin çabasına verilen ad olmalıdır. Fakat aynı şekilde Prusya Hü­
kümeti temsilcisiyle bir milyonluk borç için arabulucuk yapan bir
Nathan Rothschild'in çabası için de geçerli olmalıdır. Fark türde
değil, kapsamdadır, çünkü bütün ticaretin özü, ille de sözlü olarak
yapılması gerekmeyen arabuluculuktur. Mallarını halka tavsiye
eden dükkan sahibi, hangi yöntemi kullanırsa kullansın, aslında
arabulucuk yapmaktadır. Bütün bu reklam "aptalca bir arabu­
lucuk gösterisinden" başka nedir? Gözetilen hedef hep aynıdır -
olası alıcıyı belli bir mal kümesinin üstünlüğüne ikna etmek. Sa­
tıcının ideali herkes tavsiye ettiği eşyayı alırsa gerçekleşmektedir.
Kar elde etmek, itimat kazanmak, alma arzusu uyandırmak - ba­
şarılı tüccarın hedefi ve amacı budur. Bunu nasıl başardığının pek
önemi yoktur. Dış değil iç güçleri kullanması, müşterilerinin ona
kendi arzularıyla gelmesi yeterlidir. Tavsiyeyle kazanır ve bunla­
rın en etkilisi alıcının kalbinde hemen almanın en yararlı şey ola -
cağı hissini uyandırmaktır. Magnus Barford Destanı'nda (İS 1006)
"Biz de kar getireceğiz, evlatlarım, dedi Finns, çünkü onlar Aan­
der (bir tür kar ayakkabısı) satıyor" diye okumaktayız. Bu bütün
tüccarların ve Finns'in tavsiyesi de bütün reklamcılığın, tüccarın
silahının prototipidir. Artık ne Cenova'daki atalarının Tudelalı
Bünyamin'in (Benjamin) zamanında yaptığı gibi sağlam kulelerle
yaşamaktadır, ne de Doğu Hindistan'a 17. yüzyılda ilk yerleşenle­
rin yaptığı gibi, onunla ticaret yapmayı reddettikleri zaman yerli­
lerin evlerini yakıp yıkmaktadır.

162
1 Onuncu Bölüm
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği
İcin Nesnel Koşullar

Artık kapitalist üstlenicinin ne olduğunu bildiğimize göre, sor­


mamız gereken soru, Yahudilerin kapitalist sistemin şekillenmesi
için bu kadar şey yapmasını olası kılan dış koşullar neydi? soru­
sudur. Buna bir yanıt vermek için Yahudilerin 15. yüzyıldan gü­
nümüze dek, kapitalizmin şekillendiği dönemde Batı Avrupa ve
Amerika'daki konumlarını gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bu
konum en iyi şekilde nasıl nitelenebilir?
Dışişleri Bakanı'na yazdığı bir mektupta (17 Aralık 1671) Jama­
ika Valisi mutlu bir dil kullanıyordu.' "Majestelerinin Yahudiler­
den karlı hiçbir kulu yoktur: büyük hisse ve ilişkilere sahipler." Bu
iki neden, gerçekten de, Yahudilerin başı çekmesinde büyük ölçü­
de rol oynamıştır. Fakat onların birlikte yaşadıkları halklar arasın­
daki kendine özgü konumu da unutmamalıyız. Yabancı sayılıyor
ve tam değil, "yarı-yurttaş" olarak kabul ediliyorlardı. Bu yüzden
Yahudilerin başarısını dört sebebe atfedeceğim: (1) onların geniş
bir alana yayılmış olmaları, (2) onlara yabancılar olarak davranıl­
ması, (3) yarı-yurttaşlıkları ve (4) zenginlikleri.

Yah udilerin Geniş Bir Alana Yayılması


Birincil öneme sahip bir olgu da Yahudilerin dünyanın dört
bir yanına dağılmış olmalarıdır. Daha ilk Sürgünlerinden başla-
••••
1 M. Kayserling, age., s. 708.

163 �
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

yarak dağılmışlardı; İspanya ve Portekiz'den sürülmelerinin ar­


dından yeniden dağıldılar ve sonra Polonya' dan kitleler halinde
ayrıldıkları zaman da dağıldılar. Buraya dek onların son iki üç
yüzyıldaki gezintilerine eşlik ettik ve Almanya ve Fransa, İtalya ve
İngiltere, Yakın Doğu ve Uzak Batı, Hollanda, Avusturya, Güney
Afrika ve Doğu Asya'ya nasıl yerleştiklerini kaydettik. Bu gezin­
tilerin bir sonucu da bir ve aynı ailenin meyvelerinin farklı eko­
nomik yaşam merkezlerinde kök salıp her yerde sayısız şubesi
olan dünya çapında üne sahip firmalar kurmuş olmasıdır. Birkaç
örnek verelim. 2 Lop ez ailesi Bordeaux'ya yerleşmişti ve İspanya,
İngiltere, Antwerp ve Toulouse'de kolları vardı. Ünlü bankerler­
den olan Mendes ailesi de Bordeaux'daydı ve Portekiz, Fransa ve
Flanders'de bulunuyordu. Mendes'in akrabası Gradis de birçok
yere yerleşmişti. Hamburg, İngiltere, Avusturya, Batı Hint Adala­
rı, Barbados ve Surinam'daki Carceres de. Dünya çapında kolları
olan başka ünlü aileler arasında Costas (Acostas, D'Acostas) , Co­
neglianos, Alhadibler, Sassoonlar, Pereireler, Rothschildler vardı.
Listeyi sonsuza dek uzatabiliriz; yerküre üzerinde bir yere en az
iki yere ayak basmış Yahudi ticari firmalarının yüzler ve binler­
le sayılabileceğini söylemek yeterlidir. Bunun anlamı yeterince
açıktır. Hıristiyan ticaret odalarının ancak büyük çabayla ve de
çok düşük ölçüde elde ettiği şeye, Yahudiler daha baştan sahipti:
uluslar arası ticareti yürütecek ve uluslar arası krediyi kullanacak
dağınık merkezler; kısacası, bütün uluslar arası örgütlerin ilk şartı
olan "büyük ilişkiler."
İspanyol ve Portekiz ticaretine, Levant ticaretine ve
Amerika'nın ekonomik büyümesine Yahudilerin katılmasıyla ilgili
gözlediğim şeyleri hatırlayalım.
Farklı yerlerde yerleşmiş Yahudilerin büyük çoğunluğunun
İspanya'dan gelmesinin büyük önemi vardı; böylece sömürge
ticaretini yönetmenin ve büyük ölçüde de gümüş akışının Hol­
landa, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından temsil edilen yeni
kanallara akmasının aracıları oldular.

••••
2 Dönemindeki dünyaca ünlü Yahudi firmalarının listesi Manasseh ben
lsrael Cromwell'e yönelik Hitap'ında bulunmaktadır. Tek tek ailelerin
hikayesi, özellikle biyografiler için yararlı olan Jewish Encyclopedia'da
bulunmaktadır.

1 64
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği İçin Nesnel Koşullar �

Yahudilerin büyük bir ekonomik canlanmanın şafağında tam


da bu ülkelere adım atmış olması ve böylece onlara uluslararası
Yahudi bağlantılarından yararlanma fırsatı vermesi dikkat çekici
değil miydi? Yahudilerin ticaret akışını onları süren ülkelerden
onları dostça kabul eden ülkelere yönelttiği bilinen bir şeydir. 18.
yüzyılda "Avrupa'da Akdeniz ticaretinin en büyük ambarların­
dan biri"3 olarak anılan Leghorn'da hakim olmaları dikkat çekici
değil miydi; Kuzey ve Güney Amerika arasında, Kuzey Amerikan
Sömürgelerine ekonomik varlıklarını kazandıran bir ticari zincir
kurmaları ve de hepsinden öte, büyük Avrupa merkezlerindeki
Borsaların denetimiyle devlet kredisini uluslararası hale getirme
işine aracı olmaları dikkat çekici değil miydi? Bütün bunları yap­
malarına izin veren şey geniş bir alana yayılmış olmalarıydı.
Yahudilerin öneminin bu açıdan takdire şayan bir tablosu iki
yüzyıl önce bu halkı incelemiş olan zeki bir gözlemci tarafından
yapılmıştı. Tablo hala canlıdır; 27 Eylül 1712 tarihli Spectator'da
yer almıştır:4

Dünyanın ticaret yapan öyle çok yerine yayılmışlardır ki, en uzak


Milletlerin birbirleriyle konuşmasının ve insanlığın genel bir ileti­
şim içinde bir araya gelmesinin Araçları haline gelmişlerdir. Büyük
bir binanın, kendi başlarına pek değerli olmayan, ama bütün iske­
leti bir arada tutmak için kesinlikle zorunlu olan çivi ve kancaları
gibidirler.

Yahudilerin dağınık konumlarının onlara sağladığı özel bilgi­


den nasıl kendi çıkarları doğrultusunda yararlandığı, nasıl Borsa
üzerindeki etkinliklerini düzene soktukları Hague'daki Fransız
Büyükelçisinin 1698 yılında yazılmış bir Raporunda ayrıntısıyla
aktarılmaktadır. 5 Bu bilgileri veren Yahudilerin Amsterdam Bor­
sası üzerindeki hakimiyetlerinin büyük ölçüde iyi istihbarat sahi­
bi olmalarına bağlı olduğu görüşündedir. Bu kanıt öyle değerlidir
ki bütün bu kısmı çeviriyorum:

••••
3 "Lettres ecrites de la Suisse, d'Italie," vb., Encycl. meth. Manuf, cilt 1, s.
407. Krş. Jovet'nin görüşü, akt., Schudt, Jüdische Merkwürdigkeiten, cilt
1, s. 228.
4 The Spectator, No. 495.
5 Revue Historique, cilt 44 (1890).

1 65
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Kardeşler (congregues) diye çağırdıkları kimselerle bu her iki ko­


nuda (haberler ve ticaret) bir iletişim içindedirler. Bunlar arasın­
dan, Venedik en önemlisi sayılır (ama ne en zengini ne de en ka­
labalığıdır) çünkü Salonica kardeşliği aracılığıyla, Güneyle olduğu
gibi Doğuyla Batı arasındaki bağlantı olmaktadır. Salonica onların
milletleri için idari merkezdir ve Amsterdam'la birlikte, kuzey ül­
kelerini (Londra'nın bir parça hoşgörülü cemaati ve Fransa'nın
gizli kardeşlikleri de içlerinde olmak üzere) yöneten Venedik'ten
sorumludur. Bu birliğin sonucu haberler ve ticari konularda bilgi
sahibi olmalarıdır; buna dünyada olup bitenle ilgili en iyi istihba­
rat da denilebilir ve her hafta yaptıkları toplantılarda buna daya­
narak kurarlar sistemlerini; zeki bir biçimde de bu toplantılar için
Cumartesi'den sonraki günü, yani Pazar'ı, her sınıftan Hıristiyanın
dini görevlerini yerine getirdiği zamanı seçmişlerdir. Hafta boyunca
alınan haberlerin en ince ayrıntısını içeren bu sistemler, rabbiler ve
toplantı başkanlarınca dikkatle incelendikten sonra, Pazar öğleden
sonra Yahudi hisse kırıcı ve aracılara verilir. Bunlar çok zeki adam­
lardır, aralarından önceden karara bağlanmış bir plan hazırlayarak,
ayrı ayrı kendi amaçlarına yararlı olacak olan haberleri yaymaya gi­
derler; herkesin mevkiine uygun olarak, ertesi günün, Pazartesi gü­
nünün manipülasyonlarını başlatmaya hazırdırlar: satarak, alarak,
hisse değiş tokuş ederek. Bu mallardan büyükçe miktarda ellerinde
bulunduğundan, planlarını yürütmek üzere her zaman en elverişli
anı yargılayabilir, hisselerin yükselmesi ya da alçalmasından, bazen
her ikisinden de yararlanırlar.

Diasporaları, büyüklerin güvenini kazanmak açısından da eş


derecede yararlıydı. Gerçekten de, Yahudilerin la hau te finance
olmaya ilerlemeleri neredeyse değişmez biçimde şöyle olmuş­
tu. İlk başta dilsel becerileri onların krallara tercümanlık hizmeti
vermelerini sağladı, ardından yabancı saraylara aracı ya da özel
arabulucu olarak gönderiliyorlardı. Çok geçmeden işverenleri­
nin servetinin başına getiriliyorlardı, aynı zamanda da bu işve­
renin onları kendisine borç veren kimseler olarak kabul etmesi
gibi bir inayetle onurlandırılıyorlardı. Bu açıdan Devlet finansı­
nın, daha sonraki yıllarda da Borsa'nın denetimini ele almak zor
bir şey değildi.
Daha antikçağda dil bilgilerinin ve yabancı uygarlıklarla ta­
nışık olmalarının onları kralların sarayında kabul gören ziyaret -

166
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği İçin Nesnel Koşullar ı
çiler haline sokup onlara kraliyet itimadı kazandırdığını düşün­
mek aşırı bir varsayım değildir. Mısır'daki Yusuf'u düşünün; Kral
Agrippa'nın ve İmparator Claudius'un annesinin yakını olan Ala­
barch Alexander (ondan Josephus bahsetmektedir); Havarilerin
İşleri'nde bahsedilen (viii. 27) , Etiyopya Kraliçesi Candace'nin
Yahudi Hazinedarını düşünün. Ortaçağdaki saray Yahudilerine
gelince, tercüman ya da arabulucu olarak geçimlerini kazandık­
ları konusunda kesin bilgi sahibiyiz. Charlemagne'ın halife Harun
el Reşit'in sarayına gönderdiği Yahudi lsaac'ı biliyoruz; İmparator
il. Otto'nun Yahudi dostu ve gözdesi Kalonymus'u; Kuzey İspanya
saraylarındaki görüşmeler sırasında Halife III. Abdul-Rahman'ın
diplomatik temsilcisi olarak şarı ve şöhret kazanarı ünlü Hasdai
Ibn Shaprut'u da (915-70) biliyoruz. 6 Aynı şekilde İberya Yarıma­
dasının Hıristiyan prensleri usta arabuluculara ihtiyaç duyunca
Yahudileri arıyordu. VI. Alplionso bunun iyi bir örneğidir. Birta­
kım Müslüman yöneticileri birbirine düşürmeye niyetlenince, dil
becerileri ve yabancı yerleri tanımaları nedeniyle, Toledo, Sevil
ve Granada saraylarına göndermek üzere Yahudi aracılar seçti.
Bunu izleyen dönemde, aralarında etnografya bilen, il. James'in
casuslarına istihbarat sağlamak için Asya'ya gönderdiği ve Havari
John'un efsarıevi ülkesini bulmaya çalışarı Yahudilerin de arala­
rında bulunduğu, Yahudi özel görevlilerle bütün İspanyol saray­
larında karşılaşıhyordu; 7 ayrıca bunlar arasında Yeni Dünya'nın
keşfinde rolü olan birçok tercüman ve gizli ajan da vardı.8
Yahudi tarihinde İspanyol döneminin önemi yalnız genel
olarak değil, özel bir ekonomik bakış açısından düşünülürse, bu
durumlar Yahudilerin etkin konumlara yükselmesini açıkça gös­
termeleri açısından kayda değerdir. Fakat sadece İspanyol dö­
nemiyle sınırlı değildir; daha sonraki dönemlerde de görülürler.
Böylece, Yahudi diplomatlar büyük güçlerle ilişkileri için STATES-

••••
6 Graetz, cilt 5, s. 323. [Hasdai ibn Sharput, lspanya'nın Emeviler döne-
minin bilinen ilk etkin Yahudi politikacılarından. Hazar kralı Joseph'le
mektuplaşmasıyla ünlüdür (çev.)]
7 Yahudi diplomatlara ilişkin bu örnekler yaygın olarak bilinmektedir.
Sayı kolaylıkla artırılabilir. Bu sorunla özel olarak ilgilenen biri Graetz'e
başvurmalıdır, onda yeterince malzeme bulunmaktadır (örn. cilt 6, s.
85, 224; cilt 8. bl. 9, vb.).
8 M. Kayserling, Christopher Columbus (1894). s. 106.

167
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

GENERAL tarafından işe alınmıştır; ve Delmonte, Mesquita9 ve


benzeri isimler iyi bilinmektedir. Aynı şekilde ünlü olan bir başka
isim, Fransız devlet adamı Richelieu'nun zengin Ildefonso Lopez
diye çağırdığı, Hollanda'ya gizli görevle gönderdiği ve döndü­
ğü zaman "Conseiller d'Etat ordinaire" Unvanını verdiği senyör
Hebraeo'dur. 10
Son olarak, Yahudi diasporası bir başka açıdan daha kaydede­
ğer olmuştur. Uluslar arası diasporaları, gördüğümüz üzere, so­
nuçları açısından yeterince verimli olmuştur; fakat belli bir ülke­
nin her yerine dağılmaları da aynı etkide sonuçlar doğurmuştur.
Bir örnek alacak olursak: Yahudiler ordu tedarikçileriydi (ve bu
tür etkinlikleri daha antikçağa uzanmaktadır, çünkü Belisarius'un
Napoli'yi kuşattığı zaman, Yahudi şehir sakinlerinin kente erzak
tedarik etmeyi önerdiğini okumamış mıydık?) . 1 1 Bunun bir nedeni
kuşkusuz büyük miktarda malı, farklı merkezlerdeki bağlantıları
sayesinde, Hıristiyanlardan kesinlikle daha kolay elde edebilme­
leriydi. "Yahudi üstlenici," demektedir bir 18. yüzyıl yazarı, "bu
güçlüklerden azadedir. Bütün yapması gereken doğru yerdeki bir
kardeşini bulmaktır ve kısacık bir görüşmeyle gerekli bütün yar­
dımı emrine amade bulmaktadır." 12 Aslında, o dönemde Yahudi
işini "yalıtılmış bir birey olarak değil, her zaman için dünyanın
en geniş ticaret şirketinin bir üyesi olarak" 13 yürütüyordu. Paris
tüccarlarının 18. yüzyılın ikinci yarıınnda verdikleri bir dilekçenin
diliyle, 1 4 "dört bir yana akan ve saçılan, ama hep tek bir büyük
akıntıya kaynaşmaya yönelen erimiş para atomlarıdır onlar."

Yabancı Olarak Yahudiler


Geçtiğimiz bir ya da iki yüzyıl içinde Yahudiler neredeyse her
yerde yeni gelen kimseler anlamında yabancıydılar. En başarılı
etkinliklerinin ortaya çıktığı yerlerde hiç oranın eskileri arasında

••••
9 H. J. Koenen, age., s. 206.
10 Edmund Bonaffe, Dictionnaire des amateurs français cm XVII siecle
(1881), s. 1 91.
11 Friedlander, Sittengeschichte Roms, cilt 3, s. 577.
12 (V. Kortum) Über Judentum undfuden (1795), s. 165.
13 Age., s. 90.

İ
14 R.E./., cilt 23 (1891), s. 90.

168
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği için Nesnel Koşullar ı
değildiler; civar yerlerden gelmiş de değildiler, farklı adet ve alış­
kanlıkları olan, iklimleri yerleştikleri ülkelerden farklı olan uzak
ülkelerden gelmişlerdi. Hollanda, Fransa ve İngiltere'ye İspanya
ve Portekiz' den ve daha sonra Almanya' dan geldiler; Hamburg ve
Frankfurt' a başka Alman şehirlerinden geldiler; daha sonra Rusya
Polonya'sından bütün Almanya'ya dağıldılar. Demek Yahudiler
her yerde sömürgeciydi ve bu şekilde yeni çevrelerine hızlı uyum
sağlama dersini öğrendiler. Bunda, Amerika'daki yerleşimler ku­
ruluncaya dek bu sanatın ustası olmamış olan Avrupa milletlerin­
den öndeydiler. Yeni gelenlerin yeni koşullar arasında kendileri
için uygun bir ortam bulmak için dikkatli göze sahip olması gere­
kir; davranışları konusunda çok dikkatli olmaları gerekir, böylece
geçimlerini bir engel olmadan kazanabilirler.
Oranın yerlileri daha ılık yataklarındayken yeni gelenler saba­
hın soğuğunda kalkar ve enerjileri daha da şiddetlenir. Düşünce­
lerini sağlam bir yer edinmeye yoğunlaştırmaları gerekir ve bütün
ekonomik etkinliklerine bu arzu hakim olacaktır. Zorunlu olarak
girişimlerini en iyi nasıl düzenleyeceklerini ve de hedefleri için
en kısa yolun ne olduğunu bulmaları gerekir -hangi üretim ya da
ticaret dalları en karlıdır ve iş hangi ilkelere dayanarak yürütüle­
cektir. Bütün bunlar ekonomik rasyonalizmin asırlara dayanan
Geleneğin yerini almasından başka nedir ki? Yahudilerin bunu
yaptığını gözlemiştik; neden buna zorunlu kaldıkları gittikleri her
yerde yabancı, yeni gelen, göçmen olduklarını hatırlarsak anla­
şılır olur. Fakat Yahudiler milletler arasında, psikolojik ve sosyal
olarak adlandırılabilecek olan, başka bir anlamda da yabancıydı.
Onlarla evsahipleri arasındaki iç çelişki yüzünden, aralarında ya­
şadıkları insanlarla neredeyse kast benzeri ayrımları yüzünden de
yabancıydılar. Onlar, Yahudiler, kendilerini kendilerine özgü bir
halk olarak görüyordu: ve milletler de onları kendine özgü bir halk
olarak görüyordu. Bu yüzden, Yahudilerde kendini "yabancılar"
sözkonusu olduğu zaman gösteren zihinsel yaklaşım gelişti, özel­
likle de dünya yurttaşlığı kavrayışının olmadığı bir çağda. Çünkü
tarihin bütün dönemlerinde konu edilen kişinin bir "yabancı"
olduğuna dair bütün masumane insani düşünceler, vicdanı ra­
hatlatmaya ve ahlaki sorumluluk bağlarını gevşetmeye yetmiştir.
Artık Yahudiler de her yerde küçük bir azınlık olduklarını bilerek

1 69
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

yabancılarla ilişki içindeydi, "ötekilerle," özellikle de ekonomik


etkinliklerde. Buna karşın "ötekiler" bir yabancıyla, diyelim, onda
bir kere, hatta yüzde bir kere muhatap olurken, yabancılarla ileti­
şimleri onda dokuz ya da yüzde doksandokuz olan Yahudiler için
durum tam tersiydi. Bunun sonucu ne oldu?
Yahudiler "yabancılara yönelik etiğe" (eğer bu terimi yanlış
anlaşılmadan kullanabilirsem) Yahudi olmayanlardan daha sık
başvuruyorlardı; biri için bu kuraldı, diğeri içinse sadece istisna.
Yahudi iş yöntemleri böylece bunu temel aldı. Yabancı olma ko­
numlarıyla yakından ilişkili bir şey de her yerde edindikleri özel
yasal konumdu. Fakat bunun ayrı bir önemi vardır ve bu yüzden
buna özel bir bölüm açacağız.

Yarı-Yurttaşlar Olarak Yah udiler


İlk bakışta Yahudilerin yasal konumunun, kendilerini vere­
bilecekleri uğraşları sınırlaması nedeniyle ekonomik etkinlikle­
ri üzerinde büyük bir etkisi olacağı ve genellikle onlara geçinme
fırsatı bırakmayacağı sanılır. Fakat bu sınırlamaların etkisinin
abartıldığına inanıyorum. Hatta bunların Yahudiliğin ekonomik
büyümesinde herhangi bir yer tutmadığını söyleyeceğim. En
azından, modern ekonomik sistemin gelişimi üzerinde Yahudi­
lerin bıraktığı izlerin herhangi biriı;ıin sınırlayıcı düzenlemelere
bağlı olduğuna ilişkin bir şey bilmiyorum. Bunların çok derin bir
etki bırakamayacak türden şeyler olduğu, bizi ilgilendiren dönem
içinde Yahudileri etkileyen yasaların bölgelere göre büyük deği­
şiklik gösterdiğine bakılarak, anlaşılabilir. Çünkü bütün bir kapi­
talist toplumsal düzen içerisinde Yahudi etkisinde dikkat çekici
bir benzerlik kaydediyoruz. Yahudilerin dizginlenmesinde yasa­
ların ne kadar çeşitlilik gösterdiği genellikle yeterince kavranmış
değildir. Öncelikle, ülkeler arasında geniş farklılıklar vardı.
İngiltere ve Hollanda'daki Yahudiler, ekonomik yaşam sözko­
nusu olduğunda Hıristiyan komşularıyla neredeyse tam bir eşitlik
konumundaydılar, başka topraklarda büyük kısıtlamalar içinde
çalışıyorlardı. Fakat bu topraklarda bile onlara yönelik davranışlar
tekdüze değildi, çünkü bazı kent ve bölgelerde, Fransa'daki papa­
lık mülklerinde olduğu gibi tam bir ekonomik özgürlük yaşıyorlar-

� 170
Modem Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği İçin Nesnel Koşullar �

dı. 15 Dahası, kısıtlamalar her ülkede bazen de aynı ülkenin farklı


yerlerinde sayı ve çeşit açısından değişiyordu. Bir yerde Yahudiler
işportacı olamıyordu, bir başkasında dükkan sahibi olamıyorlar­
dı. Burada zanaatkar olma izni elde ediyorlardı; bir başka yerdey­
se, bu hak verilmiyordu onlara. Burada yün satışı yapabiliyorlar,
bir başka yerde yapamıyorlardı. Bir yerde deri satabiliyorlar, bir
başka yerde satamıyorlardı. Bir yerde alkollü içkilerin satışı onlara
bırakılmıştı, başka yerde bu fikir çok uygunsuz gelmişti. Burada
fabrika açmaya teşvik ediliyor, orada herhangi bir kapitalist giri­
şime kalkışmaları kesin olarak önleniyordu. Bu türden örnekler
sonsuzca sürdürülebilir. Belki de en iyi örnek Prusya'nın 18. yüz­
yılda Yahudilere nasıl davrandığı olmaktadır. Burada, aynı ülke
içinde bir yere ait sınırlayıcı yasal düzenlemeler bir başka yerinki­
lerle taban tabana zıttı. Gözden geçirilmiş 1750 tarihli Genel Ayrı­
calıklar (Madde 2) Yahudilerin birçok yerde el sanatlarıyla uğraş­
masını yasaklıyordu; ama 21 Mayıs 1790 tarihli bir kraliyet emri
Breslau'daki Yahudilerin "her tür mekanik sanatlarla uğraşması­
na" izin veriyor ve şunu da ekliyordu: "Hıristiyan zanaatkarların
kendi iradeleriyle Yahudi çocuklarını çırak olarak alması ve za­
manla onları loncalarına kabul etmesi Bizim için büyük mutluluk
kaynağı olacaktır." Benzer bir kanunlaştırma, Güney Doğu Prusya
Yahudileri için 17 Nisan 1797 tarihli Genel Düzenleme (Madde
10) içinde yapılmıştı. Yine, Berlin Yahudilerinin (1750 tarihli Ge­
nel Ayrıcalıkların 13 ve 15. maddeleriyle) Yahudi olmayanlara et,
bira ve brendi satması yasaklanmışken, Silesia'nın orada doğmuş

••••
15 M. de Maulde, Les juifs dans les Etats français du Saint-Siege (1886).
Yahudilerin bu hukuki konumu mevcut Yahudi tarihlerinde genellikle
ayrıntılı biçimde ele alınmıştır, bu tarihçelerin birçoğu aslında Yahu­
dilerin hukuki konumunun tarihinden başka bir şey değildir. Aslında,
çok sayıda yazar ekonomi tarihi yazdığını sanarken aslında hukuk ta­
rihi yazmaktadır. Kayıtlar için bkz., Krünitz, "Juden" maddesi (cilt 31)
ve Sehudt, Jüdische Merkwurdigkeiten (özellikle Frankfurt için) . Fransa
için, bkz. Halphen, Recueil des lois, vb., concernant les lsraelites (1851);
Prusya için, L. von Rönne and Heinrich Simon, Die früheren und
gegenwartigen Verhaltnisse der Juden in den samtlichen Landesteilen
des preussischen Staates (1843). Metinde alıntılanan bütün yasaları bu
derlemeden aldım. A. Michaelis, Die Rechtsverhilltnisse der Juden in
Preussen seit dem Beginn des 1 9 Jahrhunderts: Gesetze, Eriasse, Verord­
nungen, Entscheidungen (1910) .
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

bütün Yahudileri bu açıdan tam bir serbestiye sahipti (13 Şubat


1769 Emrine uygun olarak).
Ticaretini yapmalarının serbest ya da yasak olduğu malların
listesi, anlayışa izin vermeyen bir keyfilikle yapılmış görünüyor.
Yine de, 1750 tarihli Genel Ayrıcalıklar Yahudilerin boyanmamış
ama hazır deriyi iç ve dış pazarda satmalarına izin veriyordu, ama
ham ve boyanmış deri olarak satmalarına izin vermiyordu; ham
dana ve koyun derilerine veriyordu, ama ham inek ve at derisi için
izin vermiyordu; her tür işlenmiş yün ve pamuk eşya için veriyor­
du, ama ham yün ve yün iplikler için vermiyordu.
Bu manzara farklı sınıftan Yahudilerin yasal konumunu dik­
kate alırsak daha da şaşırtıcı olmaktadır. Sözgelimi, Breslau Ya­
hudi topluluğu (21 Mayıs 1790 Emri her şeyi değiştirinceye dek)
dört gruptan oluşuyordu: (1) "genel ayrıcalığa" sahip olanlar; (2)
"ayrıcalığa" sahip olanlar; (3) sadece hoşgörülenler ve (4) geçici
sakinler. İlk sınıf Hıristiyanlarla ticaret konusunda eşit durumda
olanları ve bu açıdan hakları miras yoluyla devrolunanları kap­
sıyordu. İkincisi "özel (sınırlı) ayrıcalıklara sahip olan Yahudileri
içeriyordu, bunların özellikle belirtilen belli türden malların tica­
retini yapmasına izin veriliyordu.
Fakat hakları çocuklarına geçmiyordu, çocukları bu tür ayrıca­
lıklar verileceği zaman tercih ediliyordu. Üçüncü sınıf Breslau'da
yaşama hakkına sahip olan, ama ekonomik etkinlikleri ikinci sı­
nıftakilerden de sınırlı olan Yahudileri kapsıyordu. Dördüncüsü­
ne gelince, bu da kentte sadece geçici bir süre kalma izni alan Ya­
hudileri içeriyordu. Fakat bu tür haklara sahip olduklarından bile
her zaman emin olamıyorlardı. Sözgelimi, 1769 yılında, kırlık böl­
gelerde yaşayan Silesia Yahudilerine bira, brendi ve et satışı için
çiftçilik yapma izni verilmişti; 1780 yılında izin geri alındı; 1787' de
yenilendi. Yine de bütün bunlarda son iki ila üç yüzyıl boyunca
sanayi ve ticaretin sınırlanmasına yönelik düzenlemelerin büyük
ölçüde boşuna olduğu unutulmamalıdır; aslında, kapitalist çıkar­
lar bunları aşmanın bir yolunu bulmuştur. En basit yöntem, bü­
rokratik devletin zamanla gözlerini kapadığı bir süreç olan, yasayı
çiğnemekti. Fakat uygunsuz kurallardan kaçınmanın yasal yolları
da vardı: imtiyazlar, ayrıcalıklar, patentler ve prenslerin ek bir gelir
kaynağı olacağına inanmaları durumunda vermeye pek gönüllü

� 172
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği için Nesnel Koşullar

olduğu bütün o sıra dışı ayrıcalık bahşetme belgeleri koleksiyonu.


Yahudiler bu türden ayrıcalıklar elde etmede geri kalmıyorlardı.
1737 ve 1750 Prusya Fermanlarında bahsedilen koşul -Yahudiler­
le ilgili bütün sınırlamaların özel bir kraliyet emriyle kaldırılabile­
ceğine ilişkin koşul- her koşulda ustalıkla uygulanıyordu. Bir çıkış
yolu olmuş olmalı, yoksa nasıl Yahudiler yasanın onlara yasakla­
dığı o ticaret dallarıyla (örn. deri, tütün) uğraşabilirlerdi?
Fakat bir noktada, sanayi düzenlemeleri Yahudilerin ilerle­
mesinin asıl engeli olmuştur ve bu ekonomik etkinliklerin şirket
temelinde düzenlendiği her yerde hissediliyordu. Loncalar onlara
kapalıydı; Her loncanın salonunda asılı duran ve üyelerin çevre­
sine toplandığı haç onları geri tutuyordu. Bu yüzden, bir lonca­
nın tekelinde olan herhangi bir sanayi ya da ticarete girmek is­
teseler, bunu "yabancılar [dışarlıklılar]," yetkisiz tüccarlar ya da
serbest tüccarlar olarak yapmaya zorunluydular. Ama yollarına
çıkan daha büyük bir engel onların kamu yaşamındaki konum -
larını düzenleyen yasalardı. Bütün ülkelerde bu açıdan dikkat
çekici bir tekdüzelik vardı; Yahudi her yerde merkezi olsun yerel
olsun kamu ofislerinden, Bardan, Meclisten, Ordudan, Üniver­
sitelerden dışlanıyordu. Bu Batı Avrupa Devletleri için -Fransa,
Hollanda, İngiltere- ve ayrıca Amerika için de geçerliydi. Fakat
Yahudilerin özgürleşmeden önceki dönemdeki yasal konumları­
nın ne derece tam olduğunu, bunun oldukça iyi biçimde bilindiği
ortadayken, ele almaya gerek yoktur. Sadece bir şeyi, yarı yurttaş­
lık hallerinin birçok ülkede 19. yüzyıla dek sürdüğünü belirtelim
burada. Birleşik Devletler yurttaş eşitliği elde ettikleri ilk topraktı;
bu ilke orada 1783 yılında yasalaştı. Fransa'da ünlü Özgürleştirme
Yasası 27 Eylül 1791 tarihlidir; Hollanda'da Batavia Milli Meclisi
Yahudileri 1796 yılında tam yurttaş yaptı. Ama İngiltere'de tam
özgürleşme elde etmeleri 1859 yılını buldu, Alman Devletlerin­
deyse on yıl daha sonra oldu. 3 Temmuz 1869 tarihinde Kuzey
Alman Konfederasyonu sonunda onların yurttaş eşitliği üzerine
imza attı; Avusturya bunu 1867 yılında yapmıştı ve İtalya buna
1870 yılında uydu. Özgürleştirme yasalarının birçok durumda işe
yaramadığı da bilinmektedir. Almanya' daki herhangi bir Liberal
gazeteyi (örnek olarak) açarsanız gün gün Yahudilere Orduda
görev verilmediğine, Yargı konularında dışlandıklarına ilişkin ha-

173
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

herler okursunuz, ve benzeri. Yahudilerin kamu yaşamındaki bu


engellenmelerinin sanayi ve ticaret üzerinde, Yahudinin bütün
enerjisini ve becerisini bunlar üzerine yoğunlaştırmasına yol aç­
mak gibi bir yararı olmuştur.
Başka toplumsal grupların en yetenekli kafaları kendilerini
Devletin hizmetine vermiştir; Yahudiler arasındaysa, bu kişiler
kendilerini Beth Hamidrash'a [Komünal Çalışma Evi] adamadı­
larsa, ticarete atılıyorlardı. Ekonomik yaşam daha çok kar yapma­
yı hedefleyip para getiren çıkarlar nüfuz sahibi oldukça, Yahudi­
ler onlara yasanın yasakladığı şeyi, Devlet içinde saygı ve iktidarı,
ticaret ve sanayi yoluyla elde etmeye daha çok yöneliyorlardı.
Altının neden Yahudiler arasında (gördüğümüz üzere) öylesine
yüksek değerde tutulduğu anlaşılmaktadır. Fakat kamu yaşamın­
dan dışlanmaları Yahudilerin ekonomik konumuna bir yönden
yararlı olur, onları Hıristiyan komşularının önüne geçirirken, bir
başka yönden de yararlı oluyordu. Yahudileri politik taraf tutmak­
tan kurtardı. Devlete ve dönemin Hükümetine karşı yaklaşımları
tamamıyla önyargısızdı. Bu sayede, uluslar arası kapitalist siste­
min standart taşıyıcıları olma yetenekleri başka halklarınkinden
üstündü. Çünkü farklı Devletlere para sağlıyorlardı ve milli çatış­
malar Yahudilerin kar elde ettiği başlıca kaynaklardan biriydi. Da­
hası, konumlarının politik renksizliği onların, Fransa gibi birçok
politik değişime maruz kalan ülkelerin, ardı ardına gelen hane­
danlarına ya da hükümetlerine hizmet etme fırsatı verdi. Roths­
childlerin tarihi bu noktayı aydınlatmaktadır. Böylece Yahudiler,
düşük yurttaş konumları aracılığıyla, kapitalizmin kazançtan baş­
ka her şeye karşı aldırışsızlığının büyümesini kolaylaştırabildiler.
Yine bu yüzden, kapitalist ruhu teşvik ederek güçlendirdiler.

Yah udilerin Zenginliği


Son iki ya da üç yüzyıl boyunca Yahudilerin ekonomik misyo­
nunu olası kılan nesnel koşullar arasında, ekonomik yaşam için -
deki rollerinin sıradan olmadığı her yerde ve her vakitte büyük
miktarda paraya sahip oldukları unutulmamalıdır. Fakat bu ifade
Yahudilerin bütün hepsinin zenginliği üzerine bir şey söylemez,
o yüzden her dönemde yoksul Yahudilerin, hem de çok sayıda
var olmuş olduğu itirazını yapmak boşunadır. Almanya'nın Doğu

1 74
1
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği İçin Nesnel Koşullar

sınırındaki bir Yahudi cemaatine ayak basmış olan, ya da New


York'un Yahudi bölgesini tanıyan biri bunu yeterince iyi bilmek­
tedir. Fakat benim öne sürdüğüm şey-daha sınırlı bir önerme ola­
rak- 17. yüzyıldan bu yana Yahudiler arasında büyük zenginlikler
ve servetler bulunduğu, hala da bulunuyor olduğudur. Bir parça
farklı biçimde söylenirse, her zaman çok sayıda zengin Yahudi
vardı ve kesinlikle Yahudiler ortalama olarak çevrelerindeki Hıris­
tiyanlardan daha zengindir. Almanya'daki en zengin adamın ya
daAmerika'daki en zengin üç kişinin Yahudi olmadığını söylemek
bir anlam taşımaz. Pireneler Yarım Adasından çok sayıda sürgün
aslında oldukça zengin olmuş olmalı. Onların kaçışının berabe­
rinde bir "exodo de capitaes," ülkeden bir sermaye kaçışına yol
açtığını biliyoruz. Fakat birçok kez, mülklerini satıp karşılığında
yabancı senetler alıyorlardı. 16 Kaçaklar arasında en zenginleri ola­
sılıkla Hollanda'ya gitmişti. Her koşulda bu ülkeye ilk yerleşenle­
rin -Manuel Lopez Homen, Maria Nunez, Miguel Lopez ve diğer­
lerinin- büyük mülklere sahip olduğu kaydedilmiştir. 17
17. yüzyılda bunları başka zengin İspanyollar mı izledi, orada
zaten yerleşmiş olanların servetleri mi arttı, bunu keşfetmek kolay
değil. Ama Hollanda Yahudilerinin 17 ve 18. yüzyıllarda servetleri
nedeniyle ünlü olduğu kesindir. Doğru, bunu sergileyecek bir is­
tatistik yok, fakat önemli başka türden kanıtlar bolca mevcuttur.
Gezginler gerçekten saray gibi yerlerde yaşayan bu sürgünlerin
evlerinin görkem ve lüksüne hayran kalıyordu. O döneme ait gra­
vürlere bakacak olursanız, çok geçmeden, diyelim Amsterdam ya
da Hague'daki en göz alıcı köşklerin -Baron delmonte'nin, soylu
Lord de Pinto'nun, Lord d'Acoste ve diğerlerinin- Yahudiler tara­
fından yaptırılmış olduğunu ya da binaların içine onların yerleş­
miş olduğunu keşfedersiniz (17. yüzyılın sonunda de Pinto'nun
serveti 8.000.000 florin olarak tahmin ediliyordu). Glückel von
Hamein, Anılarında kızlarından birini evlendiren bir Yahudi­
nin Amsterdam'daki, prenslere özgü lüks içinde yapılan düğü-
....
1 6 Krş. B. Bento Carqueja, age., s. 73, 82, 91.
1 7 Wage.naar, Beschrijving van Amsterdam, akt., Koenen, age., s. 142. Ay­
nca, (aşırı abartılmış olan) Hollanda Yahudilerinin zenginliği için bkz.
Schudt, cilt 1 (1714), s. 277; cilt 4 (1717), s. 208. Krş. M. Mission, Reise
nach Italien (1713), s. 43. Daha yeni kitaplardan, M. Henriquez Pimen­
tel, age., s. 34.

175
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

nünün canlı bir tablosunu çizmektedir. 18 Başka ülkelerde de


durum aynıydı. 17 ve 18. yüzyıl Fransa'sı için çok şeyi yakından
bilen Savary'nin genellemesi var elimizde. "Bizde," demektedir
tam da kendi sözleriyle, "bizde bir tüccar, büyük bir servet elde
etme ününe kavuştuğu zaman, 'Yahudi kadar zengin' denir." 19
İngiltere'ye baktığımızda, zengin Sephardim'in ülkeye gelişinden
kısa süre sonra elinde bulunan zenginliğiyle ilgili gerçek rakam­
lar mevcuttur. II. Charles'ın gelini olan Braganzalı Catharine'le
birlikte zengin bir Yahudi topluluğu da gelmişti, o yüzden 1661
yılında Londra'da sadece 35 aile varken, iki yıl sonra bu listeye 57
yeni isim eklenmişti. 1663'te, Alderman Blackwell'in kitapların­
dan anlaşıldığı kadarıyla, zengin Yahudi tüccarların yarım yıllık iş
hacmi şöyleydi: 20 Jacob Aboab, f. 13,085; Samuel de Vega, fl8,309;
Duarte de Sylva, f41,441; Francisco da Sylva, f.14,646; Fernando
Mendes da Costa, f.30,490; lsaac Dazevedo, f.13,605; George ve
Domingo Francia, f35,759; ve Gomez Rodrigues, f l3, 124.
Almanya'da Yahudilerin yaşadıkları yerler, gözlediğimiz üzere,
Hamburg ve Frankfurt-Main'di. Her iki şehir için de oranın sakini
olan Yahudilerin zenginliğini rakamlar yardımıyla hesaplamam
mümkündür. Hamburg'da da, ilk yerleşenler İspanyol ve Por­
tekiz Yahudileri olmuştu. 1649 yılında, ailelerden 40'ı Hamburg
Bankası'nın kurulmasına katkıda bulundu, bu da oldukça rahat
bir durumda olduklarını göstermelf:tedir. Çok geçmeden Yahu­
dilerin artın zenginlik ve nüfuzu üzerine şikayetler başladı. 1649
yılında gösterişli cenazeleri ve büyük yer kaplayan arabalar kul­
lanmaları yüzünden suçlanıyorlardı; 1650'de saray gibi evler inşa
etmek yüzünden. Aynı yıl masraf yasaları onların aşırı bir ihtişam
gösterişi yapmasını yasakladı.21 17. yüzyılın sonlarına dek İspan­
yol [Sephardim] Yahudileri zenginliğe sahip görünüyordu; fakat
o tarihte, Aşkenazi kardeşleri hızla öne çıktı. Glückel von Hamein
gençliğinde görece yoksulluk içinde olan birçok Alman-Yahudi
ailenin daha sonra refah sahibi bir hale geldiğini belirtmektedir.
••••
18 Memoiren, s. 134.
19 Savary, Dict.. cilt 2 (1726), s. 448.
20 Lucien Wolf, The Jewry of the Restoration, 1660-1664, s. 1 1.
21 Bkz. H. Reils, "Beitrage zur altesten Geschichte der Juden in Hamburg,"
Zeitschrift des Vereins für hamburgische Geschichte, cilt 2 (1847), s. 357,
380, 405 ve M. Gmnwald, ag,., s. 16, 26, 35.

176
1
Modem Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği İçin Nesnel Koşullar

Güleckel'in gözlemleri 18. yüzyılın ilk çeyreğine ait rakamlara da­


yanmaktadır. 22
1729 yılında Altona'daki Yahudi cemaati, 145'i zengin olan,
hepsi 5,434,300 marka [f.271, 715], yani kişi başına ortalama 37.000
marka [f.1850] sahip olan 279 kayıtlı üyeden oluşuyordu. Hamburg
cemaatinin, 16'sının serveti toplamı 501.500 mark [f.25,075] eden
160 kayıtlı üyesi vardı. Bu rakamlar, eğer bunları her biriyle ilgili
ayrıntılarla karşılaştıracak olursak, gerçek rakamların altında gö­
rünüyor. 1725 yılında şu zengin Yahudiler yaşıyordu Hamburg'da,
Altona ve Wandsbeck'te: Joel Solomon, 210.000 mark; damadı,
50.000; Elias Oppenheimer, 300.000; Moses Goldschmidt, 60.000;
Alex Papenheim, 60.000; Elias Salomon, 200.000; Philip Elias,
50.000; Samuel Schiesser, 60.000; Berend Heyrnan, 75.000; Sam­
san Nathan, 100.000; Moses Hanım, 75.000; Sam Abraham'ın dul
eşi, 60.000; Alexander Isaac,'60.000; Meyer Berend, 400.000; Salo­
mon Berens, 1.600.000; lsaac Hertz, 150.000; Mangelus Heyrnann,
200.000; Nathan Bendix, 100.000; Philip Mangelus, 100.000; Jacob
Philip, 50.000; Abraham Oppenheimer'ın dul eşi, 60.000; Zachari­
as Daniel'ın dul eşi ve dul kızı, 150.000; Siman del Banca, 150.000;
Marx Casten, 200.000; Abraham Lazarus, 150.000; Carsten Marx,
60.000; Berend Salomon, 600.000; Meyer Berens, 400.000; Abra­
ham von Halle, 150.000; Abraham Nathan, 150.000. Bu listeye ba­
kıldığında Hamburg'da zengin Yahudi olmadığını söylemek güç­
leşmektedir.
Frankfurt'da da aynı manzara vardır; sadece renkler biraz daha
parlaktır. Yahudilerin zenginliği 16. yüzyılın sonlarında birikme­
ye başlar ve o zamandan sonra kararlı biçimde artar. 1593 yılında
Frankfurt'ta, 15.000 florinin üstündeki bir servet üzerinden vergi
ödeyen 4 Yahudi ve 54 Hıristiyan vardı (yani yüzde 7.4); 1607 yı­
lında sayı 16'ya varmıştı (90 Hıristiyanla kıyaslandığında, yüzde
17.7).23 1618 yılında en yoksul Yahudi 100 florin üzerinden vergi
öderken, en yoksul Hıristiyan 50 florin üzerinden ödüyordu. Yine,
300 Yahudi aile garnizon ve kale vergisi olarak 1634 ila 1650 yılla-

••••
22 M. Grunwald, Hamburgs deutsch e]uden içinde, s. 20, 191.
23 F. Bothe, Die Enfwickelung der direkten Besteuerung der Reichsstadt
Frankfurt (1 906), s. 166, Tablo 10 ve 15.

177
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

rı arasında yaklaşık 100.900 florin ödemişti. 24 18. yüzyıl sonunda


Frankfurt Yahudi cemaatindeki vergi mükelleflerinin sayısı 753'e
çıkmıştı ve hep birlikte en az 6.000.000 florine sahiptiler. Bunun
yarıdan fazlası on iki en zengin ailenin elindeydi:25 Speyer, 604.000
florin; Reiss-Ellissen, 299.916; Haas-Kann, Stem, 256.500; Schus­
ter, Getz, Amschel, 253.075; Goldschmidt, 235.000; May, 211.000;
Oppenheimer, 171.500; Wertheimer, 138.600; Florsheim, 166.666;
Rindskopf, 115.600; Rothschild, 109.375; Sichel, 107.000. Ber­
lin'deyse 18. yüzyıl başında Yahudiler hiç de yoksul dilenciler
değildi. Prusya başkentinde yaşayan 120 Yahudi aileden en az 1 0
kadarı 1000 thalerden azına sahipti, geri kalanlar 2000 ila 20.000
thaler ve daha çoğuna sahipti.26 Yahudilerin ülkenin en zengin
kimseleri arasında olduğu böylece ortaya konmuş olmaktadır ve
bu durum son iki ila üç yüz yıl boyunca günümüze dek gelmiştir,
sadece günümüzde daha genel ve yaygındır. Peki, önemi nedir?
Gezginlere bir sığınak sunan ülkeler için bu önemi abartmak güç
olacaktır. Yahudilerin birlikteliğinden yarar elde eden ülkeler ka­
pitalizmin gelişmesini ilerletmeye yardımcı olacak şekilde donan­
mışlardı. Bu yüzden Yahudilerin yolculuklarının merkezi değerli
madenlerin birikmiş olduğu yerlere kaydırmak gibi bir sonucu
olmasına özellikle dikkat edilmelidir. Belli ki ekonomik yaşamın
dönemin İspanya ve Portekiz'inde tükenmiş olan eğilimini, yani
altını etkilemişti bu ve İngiltere ile Hollanda zenginleşmişti. Yahu-
di parasının 17. yüzyılın büyük girişimlerini ortaya çıkartıp onları
finanse ettiğini kanıtlamak da güç değildir. Kolomb ' un seferi nasıl
İspanya'yı bir kuşak önce terk eden zengin Yahudiler olmasa ger­
çekleşmeyecektiyse, eğer İspanyol sürgünlerin zenginliği İngiltere,
Hollanda ve Hamburg'un yardımına koşmuş olmasaydı, büyük
Hindistan Şirketleri de hiç kurulmayacak ve 1 7. yüzyılda kurulmuş
olan büyük bankalar kazandıkları stabiliteyi öyle hızlı biçimde elde
edemeyeceklerdi; başka deyişle, Yahudiler İspanya'dan sürüldük­
leri zamandan bir yüzyıl önce sürülmüş olsalardı.
Yahudi servetinin böylesine etkin olmasının nedeni buydu.
Kapitalist girişimlerin başlatılmasını sağladı, ya da en azından

••••
24 Kraeauer, age., s. 341.
25 Alexander Dietz, Stammbuch der FrankfurterJuden (1907), s. 408.
26 L. Geiger, Geschichte derJuden in Berlin (1871) , cilt 1, s. 43.

178
Modern Kapitalizme Yönelik Yahudi Yeteneği için Nesnel Koşullar

bu süreci hızlandırdı. Bankaları, depoları, senet ve hisse broker­


lığını kurmak -bütün bunlar başkalarından daha kolaydı Yahudi
için, çünkü cepleri daha doluydu. Taç sahiplerine banker olma­
sının sebebi de buydu. Ve son olarak, paraya sahip olduğu için
ödünç verebiliyordu. Bu etkinlik kapitalizmin yolunu başka her
şeyden daha büyük ölçüde açtı. Çünkü modern kapitalizm para
ödünç vermenin çocuğudur. Para ödünç verme kapitalizmin ana
fikridir; başlıca özelliklerini para ödünç vermeden elde etmiştir.
Para ödünç vermede bütün nitelik kavrayışı ortadan kaybolur ve
sadece niceliksel yön geriye kalır; quid pro quo ile ilgili sözleşme,
gelecek vaadi, ödeme kavramı bunun bileşenleridir. Para ödünç
vermede sadece ihtiyaç için üretme düşüncesi yoktur. Para ödünç
vermede cismani (yani teknik) bir şey yoktur, bütünüyle saf en­
telektüel bir eylemdir. Para ödünç vermede bu tür bir ekonomik
etkinliğin anlamı yoktur; blı artık bedeni ya da zihni çalıştırma
sorunu değildir; başarı sorunudur. Bu yüzden de, başarı, anlamı
olan tek şeydir. Para ödünç vermede ilk kez terlemeden bir şeyler
kazanılabileceği ortaya çıkar; başkalarını zor kullanmadan ken­
diniz için çalıştırabileceğinizi öğrenirsiniz. Sonuçta, para ödünç
vermenin karakteristikleri bütün kapitalist ekonomik örgütlen­
melerin karakteristiğidir.
Fakat tarihsel olarak da, modern kapitalizm varlığını para
ödünç vermeye borçludur. Başlangıç harcamaları için para yatır­
mak gerektiği yerde, ya da limited şirket olarak iş kurmaya kal­
kışıldığı yerde durum buydu. Çünkü özünde limited şirket ilke
olarak acil kar hedefiyle para ödünç verme işinden başka bir şey
değildir. Yahudilerin para ödünç verme etkinlikleri böylece Ya­
hudilerin kapitalist bir ruhu yaratma, yayma ve desteklemesini
sağlayan nesnel bir etken oldu. Fakat bizim son söylediklerimiz,
nesnel tartımların ötesine geçen, daha ileri bir soruna değinmek­
tedir. Zaten borç verenin çalışmasında belli bir psikolojik öğe
yok mudur? Ama dahası. Şöyle sorulabilir, Yahudilerin ekonomik
rolünü sadece nesnel koşullar tümüyle açıklayabilir mi? Belki de
akıl yürütme zincirimizde değerlendirmemiz gereken özel Yahu­
di karakteristikler vardır? Bu bölüme geçmeden önce, yine de, bu
bağlamda büyük önemi olan bir konuyu ele almamız gerekiyor:
Yahudi dini.

179
1
1 O n b i ri n ci B ö l ü m
Ekonomik Yasamda Yahudi Dininin Önemi

Giriş Notu
Yahudi halkının dinini ele almak ve bu dinin Yahudilerin eko­
nomik etkinlikleri üzerinde sahip olduğu büyük etkiyi sergilemek
üzere özel bir bölüm ayırmayı üç nedenle istedim. Birincisi, Yahu­
di dini ancak ayrıntılı ve ayrıcalıklı olarak incelenirse, ekonomik
bakış açısından tam olarak değerlendirilebilir; ikincisi, bu özel bir
ele alma yöntemi gerektirmektedir; ve üçüncüsü, Yahudi gelişme­
sinin nesnel ve öznel etkenleri arasında orta bir yerde durmakta­
dır. Çünkü din belli bir ruhani bakış açısının ifadesi olduğu ölçü­
de, "öznel" bir yöne sahiptir; bir birey onun içine doğduğu için de,
nesnel bir yönü vardır.

Yah udi Halkı İcin Dinin Önemi


Bir halkın ya da bir halk içindeki bir grubun dininin, onun
ekonomik yaşamı üzerinde çok derin etkileri olabileceği tartışıl­
maz bir şeydir. Yakın bir zamanda Max Weber Püritenlikle Ka­
pitalizm arasındaki bağlantıyı göstermiştir. Aslında, bu kitaptan
Max Weber'in araştırmaları sorumludur. Çünkü bu araştırmalara
bağlanan kimse, Weber'in Püritenlikle ilgili söylediklerinin aynı
şekilde, belki daha da büyük ölçüde Musevilik için de geçerli olup
olmadığını sormadan edemeyecektir. Bu ilişki daha ilerde tartışı­
lacak.

181 1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Yani, eğer Püritenlik ekonomik bir etkiye sahip olduysa, başka


hiçbir uygar halk için dinin bütün milli yaşama bu kadar hakim
olmadığı düşünülmesi durumunda, Museviliğin daha büyük etki­
ye sahip olması gerektiği anlaşılır; bu din günlük yaşamın en kü­
çük ayrıntısına bile etkide bulunuyordu, bütün insani etkinlikleri
düzenliyordu. Attığı her adımda Yahudi kendi kendine soruyordu.
Bu Tanrı'nın şanını artıracak mı yoksa Onun adına hürmetsizlik
mi edecek? Yahudi yasası sadece insanla Tanrı arasındaki ilişkiyi
tanımlamaz, sadece metafizik bir kavrayış formüle etmez; ister in­
sanla insan, ister insanla doğa arasında olsun, olası bütün ilişkiler
için davranış kuralları ortaya koyar. Yahudi yasası, aslında, Yahu­
di etiği kadar dinsel sistemin bir parçasıdır. Yasa Tanrıdan gelir ve
ahlaki yasa ve ilahı emirler Musevilikte birbirinden ayrılmaz. 1 Bu
yüzden aslında özel bir Musevi etiği yoktur. Yahudi etiği Yahudi
dininin temel ilkeleridir. 2 Başka hiçbir halk en aptal olana bile
din öğrenimi sağlamak konusunda Yahudiler kadar özen göster­
memiştir. Josephus'un yerinde biçimde söylediği gibi: karşınıza
çıkan ilk Yahudiye "yasalarını" sorun, kendi adından bile iyi an­
latacaktır onları. Bunun nedeni Yahudi çocuklara verilen sistemli
dinsel eğitim olduğu gibi, ilahı hizmetin kısmen Kutsal Yazıları
okumak ve açıklamak olması da olabilir.
Yıl içinde Torah baştan sona dek okunmaktadır. Dahası, Ya­
hudinin başlıca görevlerinden biri Torah'ı incelemektir. "Evinde
otururken, yolda yürürken, yatarken ve ayaktayken onları ağ­
zına almayacaksın" (Yasa Kit. Vi. 5).3 Ayrıca başka hiçbir halk,
Tanrı'nın yolunda Yahudiler kadar özenle yürümemiştir; hiç­
biri dinsel emirleri yerine getirmeye bu kadar çabalamamıştır.
Bu değerlendirmenin adil olup olmadığını tartmayacağını. Ama
yeryüzündeki en çok "Tanrıdan korkan" halk oldukları kesindir.
Her zaman korku içinde yaşadılar, Tanrı'nın gazabının korkusu
içindeydiler. "Etim Senin korkunla titriyor ve Senin yargılarından
••••
1 M. Lazarus, Ethik des Judentums (1 904), s. 67, 85, vb. [Bu kitabın
Amerika Jewish Publication Society tarafından yayımlanmış bir İngiliz­
ce basımı mevcuttur.]
2 Hermann Cohen, "Das Problem der jüdischen Sittenlehre. Eine
Kritik (adverse) von Lazarus' Ethik des Judentums," Monatsschrift, cilt
43, s. 385.
3 Orach Chajim, s. 8.

182
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı

korkuyorum" diyordu Mezmurcu (Pb. cxix. 120) ve bu sözler her


yaştan Yahudi için geçerli olabilir. "Hep korku içinde olmuş olan
insan mutludur" (Özdeyiş. Xxvii. 14). "Dindar kimse korkusunu
bırakmaz" (Tanchuma Chukkath, 24).4 insan Yahudi Tanrısını
düşünecek olursa bunu anlayabilir -korku verici, korkunç, lanet­
ler savuran Yahova. Dünya edebiyatında, ondan önce ya da sonra,
hiçbir zaman insanlık Yahova'nın Onun emirlerine sadık kalma­
yanlara karşı ettiği yeminler (Yasa Kitabı'nın 28. bölümü) kadar
kötülükle tehdit edilmemiştir. Fakat onun haşmetli etkisi (Tanrı
korkusu) tekbaşına değildi. Bununla birlikte başkaları da vardı ve
hep birlikte Yahudileri dinlerinin emirlerine en titiz biçimde uy­
maya neredeyse zorlamaya yönelmişlerdi.
Bu etkilerin ilki milli yazgıdır. Yahudi Devleti Farisi ve Katipler
tarafından -yani Ezra'nın geleneklerine bağlı kalan ve Yasaya uy­
mayı hayatın hedefi ve amacı' haline getirenler tarafından- yıkıldı­
ğında, Farisi ve Katipler başa gelip doğal olarak olayları arzu ettik­
leri yola sürüklediler. Devlet olmaksızın, tapınak olmaksızın, Fari­
silerin liderliği altındaki Yahudiler Yasanın çevresine toplandılar
(Heine'ın deyişiyle şu "portatif Anavatan") ve bir sofu Katipler
topluluğunun rehberliğindeki dinsel bir kardeşlik halini aldılar;
tıpkı modern bir devletin kalıntıları çevresinde toplanabilecek Sa­
dıklar [Loyola] müritleri gibi. Artık Farisiler önderlik ediyordu. En
seçkin Rabbileri kendilerini kadim Synedrium'un5 halefleri sayı­
yordu ve aslında öyle de görülüyorlardı, dünya üzerindeki bütün
Yahudilerin ruhsal ve dünyevi işlerindeki en üstün otoriteydiler.6
Rabbilerin iktidarı bu şekilde başladı ve Yahudilerin Ortaçağdaki
talihsizlikleri bunu güçlendirmekten başka şey yapmadı.
Zamanla bu öylesine baskıcı hale geldi ki Yahudilerin kendi­
leri bazen aşırı yükten yakınıyordu. Yahudiler içlerinde yaşadık­
ları halktan ne kadar dışlanırsa, ya da kendilerini ondan ne kadar
dışlarsa, Rabbilerin otoritesi de o kadar artıyordu ve böylece Ya­
hudilerin Yasaya sadık olmaya zorlanmaları kolaylaşıyordu. Fakat

••••
4 Alet., F. Weber, Altsynagogale Theologie (1880), s. 273.
5 "Meclis" anlamına gelen Yunanca bir sözcük; Kudüs'teki belediye
meclisi için kullanılıyordu, ama genel olarak Yahudiler üzerinde güçlü
bir etkisi vardı. (çev.)
6 J. Wellhausen, Israelitische undjiidische Geschichte, s. 340.

183
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

onları zorlayan Rabbiler, Yasanın yerine getirilmesi daha derin


nedenlerle Yahudiler için bir zorunluluk olmuş olmalı: onların ar­
zularını karşılıyordu, yaşamın sunduğu en değerli nimet gibi gö­
rünüyordu. Niye? Çünkü bir tek bu, dört bir yandan Yahudilerin
üzerine çullanan işkence ve ıstıraba karşı, bir tek bu onların, ya­
şam için vazgeçilmez olan saygınlıklarını korumalarını sağlıyor­
du. Çok uzun bir süre din öğretimi Talmud'da kutsanıyordu, bu
yüzden Yahudiler yüzyıllar boyunca bununla, bunun için ve bu­
nun sayesinde yaşadılar. Talmud Yahudinin en değerli eşyasıydı;
içe aldığı nefes, ruhunun ta kendisiydi. Talmud kuşaklar boyunca,
herkesin bildiği bir aile tarihi oldu. "Düşünür düşüncesiyle, şair
saf idealizmiyle yaşardı. Dış dünya, doğanın ve insanın dünyası,
dünyanın güçlüleri ve olup bitenler Yahudi için bin yıldır birer
kaza, birer hayal olmuştur; onun tek gerçekliği Talmud'du." 7
Talmud, Diaspora Yahudilerinin kendilerini örtmek üzere kul­
landığı bir kabuğa benzetilmiştir (bu benzetme bana göre dinsel
edebiyat için de aynı ölçüde geçerlidir) ; onları dışarıdan gelen et­
kilere karşı koruyor ve içlerindeki gücü canlı tutuyordu. 8 Öyley­
se, bugüne dek Yahudilerin başka halklardan daha çok Tanrıdan
korkan insanlar olarak kalmalarını sağlayan, ya da "dindar" ifade­
sine itiraz edilecek olursa, dinlerinin gerektirdiklerinin genel ve
katı bir gözetimini aralarında canlı tutmalarını sağlayan etkenleri
görmüş olduk. Kendi çalışmamız içi:{}, bu karakteristiğin 16, 17 ve
18. yüzyılların Marannoları da dahil olmak üzer, her türden ve her
koşuldaki Yahudi için geçerli olduğunu kabul etmeliyiz. Bunları
da ortodoks Yahudiler saymalıyız. O dönemin Yahudi tarihinin
önde gelen bir otoritesi şöyle demektedir:9 "Marannoların büyük
çoğunluğu genelde sanıldığından daha büyük ölçüde Yahudiydi.
Dönemin koşullarına boyun eğmişlerdi ve sadece dış görünüşte
Hıristiyanlardı. Aslında Yahudi yaşantısı sürdürüyorlar ve Yahu­
di dininin emirlerine uyuyorlardı. . . . Bu hayranlık verici tutarlık
ancakAlcalia de Henares, Simancas ve başka yerlerin arşivlerinde

••••
7 Graetz, cilt 4, s. 4 1 1. Graetz ayrıca Talmud'u ve onun musevilik üzerine
olan etkisini (kuşkusuz tek yönlü ve iyimser olarak) harika biçimde de­
ğerlendirmiştir.
8 J. Fromer, Vom Ghetto zur modernen Kultur (1906), s. 247.
9 M. Kayserling, Columbus (1894), bl. vi.

184
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
bulunan malzemeler düzenlenip kullanıma açıldığı zaman tam
olarak takdir edilebilecektir." Fakat Yahudi olduklarını açıklayan­
lar arasında en zenginleri genellikle mükemmel Talmud uzman­
larıydı. Talmud bilgisi Yahudiler arasında onur, zenginlik ve ün
için bir yol değil miydi? En eğitimli Talmudcular aynı zamanda en
zeki fınansörler, doktorlar, kuyumcular, tüccarlardı.
Sözgelimi, İspanyol Maliye Bakanlarından bazılarının, banker
ve saray hekimlerinin yalnız Pazar gününü değil, ayrıca haftanın
iki gecesini de Kutsal Yazıların incelenmesine ayırdıklarını öğre­
niyoruz. Modern dönemde 1855 yılında ölen Aınschel Rothschild
de aynı şekilde davranırdı. Katı biçimde Yahudi yasasına göre
yaşıyordu ve İmparator bile olsa, bir yabancının masasında bir
şey yemiyordu. Baronu yakından tanıyanlardan biri onun için,
"Frankfort'taki en dindar Yahudi sayılıyordu" demektedir. "Ke­
faret Günü'nde sinagogda kendine Baron Rothschild kadar -göğ­
sünü döverek, Göğe çığlıklar atarak- acı çektiren birini göremez­
diniz. Kesintisiz dualar onu öyle yorardı ki bayılıp kalırdı. Onu
canlandırmak için bahçesinden getirilen kokulu bitkiler burnuna
tutulurdu." 10 [Sombart Almanca metinde bunu Sabbath günü
olmuş gibi alıntılıyor. Anlatılan şeyin Kefaret Günü'ne ait olduğu
bellidir. - İng. Çev.] 1901 yılında ölen ve Frankfortlu Rothschildle­
rin sonuncusu olan, kuzeni William Charles en küçük ayrıntılarına
dek bütün dinsel kurallara uyardı. Sofu Yahudinin bazı durumlar­
da, başkasının dokunmasıyla kirlenmiş olan bir şeye dokunması
yasaktır. Bu yüzden bu Rothschild'in önünde hep bir uşak yürür,
kapı tokmaklarını silerdi. Dahası, daha önce kullanılmış olan bir
kağıt paraya dokunmazdı; paraların yeni basılmış olması gerekir­
di. Bir Rothschild böyle yaşıyorsa, Yahudi yasasına uygun olarak
kesilmediği için altı ay boyunca ete dokunmayan Yahudi gezgin
tüccarlarla karşılaşınca şaşırmamak gerekir. Yine de, Ortodoks
Yahudiliği incelemek isterseniz, hala çözülmemiş olduğu Doğu
Avrupa'ya gitmeniz gerekir -oraya ya şahsen gitmeli ya da oray­
la ilgili kitapları okumalısınız. Batı Avrupa'da Ortodoks Yahudiler
küçük bir azınlıktır. Fakat Yahudi dininin etkisinden bahsettiği­
mizde, kastettiğimiz bir kuşak öncesine kadar hakim olan, Yahu­
dilere birçok zafer kazandırmış olan dindir.
••••
10 Das Haus Rothschild, cilt 1 ( 1857), s. 186.

1 85 1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Yahudi Dininin Kaynakları


[Hz.] Muhammed Yahudiler için "Ehl-i Kitab" demişti. Haklıy­
dı. Tümüyle bir kitaba göre yaşamış bir başka halk yoktur. Dinleri
her aşamasında genel olarak bir kitapla birleşmiştir ve bu kitaplar
Yahudi dininin kaynağı olarak görülebilir. Aşağıda her biri belli bir
zamanda çıkmış olan ve birbirini tamamlayan bu türden kitapla­
rın bir listesi bulunmaktadır.
1. İncil, yani Eski Ahit, İkinci Tapınak'ın yıkılmasına dek.
Filistin'de İbranice ve Diaspora'da Yunanca (Septuagint)
okunmuştu.
2. Talmud (özellikle de Babil Talmudu), İS 2 ila 6. yüzyıllar,
Yahudi dinsel öğretisinin başlıca kaynağı.
3. Maimonides Kanunu, 12. yüzyılda hazırlanmıştır.
4. Jacob ben Asher'in (1248- 1340) Kanunu (Turim denir).
5. Joseph Caro'nun Kanunu, ShulchanAruch (16. yüzyıl).
Yahudi dininin hayat bulduğu bu "kaynaklar" bilimsel araştır-
ma gözüyle mi yoksa mümin bir Yahudinin gözleriyle mi bakıl­
dıklarına göre farklı ışık alır. Bilimsel araştırma gözüyle bakılırsa
oldukları gibi görünürler; diğer gözle idealize edilirler. Gerçekte
nedir bunlar? İncil, yani Eski Ahit, Museviliğin bütün yapısının
üzerine inşa edildiği temeldir. Farklı dönemlerde birçok elden
yazılmış, böylece bir tür edebi mozaik gibi oluşmuştur. 11 Bütü-
nün en önemli kısmı Torah'tır, yani Pentateuch. Bugünkü şeklini
Ezra'dan sonraki bir dönemde iki tam yapıtın bir araya getirilme­
siyle almıştır. Bunların biri eski ve yeni (Deuteronomik) Yasa Ki­
tabı (İÖ 650), diğeriyse Ezra'nın Yasa Kitabıydı (İÖ 440). [Yani Yas.
Kit. v. 45-xxvi, 69 (yaklaşık tö 650) ve Çıkış. xii. 25-31, xxxv ila Lev.
xv; Sayım. i-x; xv-xix; xxvii-xxxvi (yaklaşık İÖ 445).] Ve Taralı özel
karakterini, katı bir yasa sistemi getiren Ezra ile N ehemiah'a borç­
ludur. Ezra ve kurduğu Soferim (katipler) okuluyla birlikte, Muse-

••••
1 1 Burası İncil eleştirisinin sonuçlarını değerlendirmeye girmenin yeri
değil. Tek yapabileceğim konuya bir giriş niteliği oluşturabilecek bazı
kitapları saymak: Zittel, Die Entstehungder Bibel (5. bsm., 1891); Penta­
teuch tarihi için, Adalbert Mene, Die Bücher Moses und fosua (1 907) ve
Ed. Meyer, Die Entstehung des Judentums (1896).

186
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

viliğin bugün sahip olduğu biçim ortaya çıkmış oldu; o dönemden


günümüze de değişmeden kalmıştır.
Torah'ın yanı sıra Bilgelik Edebiyatı denen, Mezmurlar, Eyüp,
Ecclesiastes, Ecclesiasticus ve Özdeyişleri de anmalıyız. Yahudi
edebiyatının bu kısmı bütünüyle sürgün sonrasına aittir; Yasanın
varlığını ve Tanrı'nın Yasaya uyulması karşılığında, Ölümü yensin
diye Yaşamı verdiğine yönelik hakim inancı kabul etmesi ancak bu
dönemde olabilirdi. Bilgelik Edebiyatı, Peygamber Kitaplarından
farklı olarak pratik yaşamla ilgileniyordu. Kitapların bazısı birçok
kuşağın damıtılmış bilgeliğini içermektedir ve görece erken bir
tarihe aittir. Sözgelimi, bizim en çok yararlanacağımız kitap olan,
Özdeyişler Kitabı iö 180 yılına aittir.12 İncil'den iki kol akar. Biri,
asıl olarak Septuagint yoluyla, kısmen Helen felsefesine, kısmen
de Pavlusçu Hıristiyanlığa karışır. Bu bizi daha fazla ilgilendirme­
mektedir. Diğeri, asıl olarak Filistin'de mevcut olan Musevi İncili
aracılığıyla, Yahudi "Yasasına" karışmıştır ve biz bunun rotasını iz­
leyeceğiz. Kutsal Kitabın özellikle Yahudi gelişmesi daha Ezra'nın
döneminde boşlamıştı; ilk Soferim (katipler) okulları bunda etkili
olmuştu ve daha sonraki Hillel ve Shammai okulları çalışmayı ge­
nişletip sürdürdü. Asıl "gelişme," Kutsal Yazıların, Helenistik dün­
yada yaygın bir yöntem olan, uzun tartışmalar sonucu elde edilen
açıklamaları ve geliştirilmeleriyle sağlandı. Bu gelişme, Musevili­
ğin Helen felsefesinin baskılarına karşı korunması niyetiyle, yasal
formalizmin sıkılaştırılmasıydı aslında. Her zaman olduğu gibi,
burada da Yahudi dini çözücü güçlere karşı bir tepki ifadesiydi.
Deuteronomik Yasa Baal'a tapınmaya karşı bir tepkiydi; Babil etki­
lerine karşı Rahip Kanunu; daha sonra da İspanyol kültürüne karşı
Maimonides ve Rabbeni Asher ile Caro'nun kanunu; ve Heleniz­
min zayıflatıcı öğretilerine karşı İsa'dan sonraki çağı önceleyen ve
başlatan yüzyılda Tannaim'in [Tannai: öğretmen] öğretisi. 13 "Bil­
gelerin" eski sözlü geleneği İS. 200 yılında genellikle Rabbi olarak
adlandırılan, R. Junah Hanassi (Prens) tarafından kanunlaştırıldı.
••••
12 W. Frankenberg, "Die Sprüche, übersetzt und erlii.utert," Handkom-
mentar wm Alten Testament, herausgegeben von D. W. Nowack. S.
16'da Bilgelik Edebiyatı'nın kitaplarının listesi bulunmaktadır. Bkz. ay­
rıca Hemi Traband, La loi mosai"que, ses origines et son developpement
(1903), s. 77.
13 Krş. M. Friedlander, Geschichte derjüdischen Apologetik (1 903).

1 87
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Yapıtının adı Mishna'dır. Mishna'nın ardından Saboraim [Sabo­


rai: görüş belirten kimseler] tarafından 6. yüzyılda (İS 500-550)
derlenen ve sabit bir biçim verilen açıklama ve eklemeler gel­
mektedir. Sadece Mishna'ya gönderme yapan kısımlar Gemara
adını alıyordu, yazarları Amoraim' di [Amorai: hatip] ; Mishna ve
Gemara birlikte, Filistin Talmudu ve Babil Talmudu şeklinde iki
değişkesi olan Talmud'u oluşturmaktadır. Babil değişkesi daha
önemlidir. 14 Saboraim tarafından hazırlanan Talmud, Yahudi

••••
14 Talmud'la ilgili kitaplar küçük bir kütüphane oluşturmaktadır. Ancak
konuya giriş niteliğinde birkaç tane sayabilirim. En iyisi H. L. Strack'ın
Einleitung in den Talmud (4. bsm., 1908), oldukça dolu bir kaynak­
çası da bulunmaktadır. Talmud Etiği için bkz. Sala Stein, Materialien
zur Ethik des Talmud (1 904). Fakat Talmudcu uzmanlar bu kitabı çok
değerli bulmaz. Daha yakın tarihli bir kitap kendini Talmud'a ve geç
dönem yahudi edebiyatına adamış olan J. Fromer'a aittir. Bkz. Die Or­
ganization des Judentums (1 908). Bu kitap Fromer'ın tasarladığı büyük
bir Talmud Sözlüğü'ne giriş niteliği taşımaktadır. Kaynakları ele alan
bir başka kitap 3 ciltlik, E. Schürer, Geschichte des jüdischen Volkes im
Zeitalter ]esu Christi. İlki (2. bsm., 2890) s. 3'de kapsamlı bir kaynak­
ça içermektedir. Buna ek olarak, standart Yahudi tarihleri, özellikle de
Graetz Yahudi edebiyatının bu yönünü ele almaktadır.
Talmud'un ruhunu kavramak için metnin kendisini okumak gereklidir.
Lazarus Goldschmidt'in (neredeyse tam olan) Almanca çevirisi mev­
cuttur. Talmud'un şöyle bir özelliği vardır: bölümler birbirlerini belli
sabit bir düzenle izlese de, hiçbiri ı<:onusu açısından kesin sınırlara
sahip değildir. Uygulamada hepsi de Talmud konularının her alanını
ele alırlar. Bu yüzden (63) Kitapçık'tan bir ya da daha çoğunu incele­
mek yoluyla, bütünün içeriği konusunda anlamlı bir fikir edinmek ve
bu koca denizde yol bulmak görece kolaylaşmaktadır. Özellikle Baba
Mezia kitapçığı ve onun iki kardeş kitapçığı [Baba Kama ve Baba Baftı ­
ra] tavsiye edilir. Baba Mezia'nın iyi bir basımı, Dr. Sammter'in girişi
ve çevirisiyle mevcuttur (1876). Talmud edebiyatının özel bir dalı da,
genellikle Talmud'un ekinde bulunan, ama bazen ayrı olarak yayınla­
nan sözde "Küçük Kitapçıklar" da bulunmaktadır. Bunlar Derech Erez
Rabba (3. yüzyıl), Aboth, Aboth de R. Nathan, Derech Erez Zutta (9. yüz­
yıl, Zunz'a göre). Zunz bunları Etik Hagadoth olarak adlandırmaktadır,
çünkü açıkça pratik bilgelik öğretmek amacıyla yazılmışlardır. Yahudi
halkın gelişi üzerinde büyşük etkileri olmuştur ve bu yüzden bizim için
burada büyük öneme sahiptirler. İncil'le birlikte, bu kitapçıklar büyük
yaygınlık kazanmıştır. Talmud'u tanımayan, sıradan insan için temel
okuma kitabı bunlardı. Dua Kitapları ve ibadet edebiyatında bunlar
bulunuyordu (ve bulunmaktadır). Bunların bazısının Almanca çeviri­
leri vardır. R. Nathan'ın System der Ethik und Moral, çeviren Kaim Pol­
lock (1905). Derech Erez Zutta, çeviren A. Tawrogi (1885). Derech Erez
88
1
1
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

dinsel öğretisinin başlıca kaynağı olmuştur ve evrensel otorite­


ye sahip olmasına Müslüman zaferleri sebep olmuştur. Öncelik­
le, Babil'deki, başında "Tutsak Prens" ve Talmud liselerinden iki
başkanın, Gaonim'in [Gaon: Ekselansları) bulunduğu Yahudi ce­
maat yaşamının yasal ve anayasal temeli oldu. İslam gitgide yayıl­
dıkça ele geçirdiği topraklardaki Yahudiler Babil'deki Gaonlukla
daha yakın ilişkiye girdiler; dinsel, etik ve yasal meselelerde tav­
siye istediler ve Talmud'a dayanan kararları sadık biçimde kabul
ettiler. Aslında, Babil Yahudiliği Yahudi yaşamının yeni merkezi
olarak görülmeye başlandı. Gemara yazılıp da kalıcı bir biçime
bürünür bürünmez, Museviliğin gelişimi duraksadı. Yine de Tal­
mud sonrası dönemde din konusunu cisimlendiren üç kanuna
değinmemiz gerekiyor; öncelikle, bunu bir bakıma farklı bir kılık-
la sundukları için, ikincisi, onların dinsel yaşamı düzenleyişinde
değişen koşullara dikkat göstermekten kaçınamadıkları için. Bu
üç kanun da Yahudiler tarafından Talmud'la birlikte amirane ka­
bul edilmektedir ve sonuncusu, Shulchan Aruch, bugün Ortodoks
Yahudiler tarafından dinsel görevlerin resmi değişkesini içeriyor
sayılmaktadır. Bizi ilgilendiren nokta, bütün kanunların Yahudi
dinsel yaşamım daha da güçlendirmiş olmasıdır. Maimonides
hakkında Graetz bile şu kadarını söylemektedir: "Talmud'da hala
karara bağlanmamış bir halde duran şeylerin büyük kısmını de­
ğişmez bir yasa haline soktu . . . Onun kanunlaştırmasıyla Muse­
vilikten gelişme gücü alınmış oldu . . . Talmud düzenlemelerinin
ortaya çıktığı dönemi düşünmeden, bütün çağlar ve koşullar için
bağlayıcı kılmaktadır onları." R. Jacob ben Asher Maimonides'ten
de öteye gitti ve Josep Caro Jacob ben Asher'den de öteye, en uç
sınıra dek gitti. Onun yapıtları aşırı ayrıntıcılık eğilimi yüklüdür
ve insana saçlarını yolduran söz oyunlarıyla doludur. Yahudilerin
dinsel yaşamı "Shulchan Aruch sayesinde toparlanmış ve birleşti-

••••
Rabba, çeviren M. Goldberg (1888). Ayrıca Mishna'ya katılmamış olan
öğretiyi içeren Tosephta'yı da anmalıyız. Bu ayrıca Tanaim dönemine
tarihlidir ve Mishna gibi düzenlenmiştir. Son olarak, Rabbi yorumları
ya da Midrashim üzerine birkaç söz; bunlar kısman halach [yani yasal]
ve kısmen hagad'dır [yani ahlaki ve terbiye edici]. Bunların en eskisi,
büyük ölçüde halad olan, Mechilta (Çıkış üzerinedir), Siphra (Leviler
üzerinedir), ve Siphre (Sayılar ve Yasalar Kitabı üzerinedir). Targumim
O.T.'nin Aramca çevirileridir.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

rilmişti, ama bunun bedeli de içe kapanıklık ve dizginsiz düşünce


oldu. Caro Museviliğe günümüze dek sahip olduğu belirli biçimi
vermiştir." 15
Demek, Yahudi dinsel yaşamının ana akımı budur; Musevili­
ğin fikir ve ideallerini aldığı kaynaklar bunlardır. Bunlar, kuşku­
suz, Hıristiyanlık öncesi çağın Apokaliptik edebiyatı gibi, göksel,
evrensel, bireyci bir Museviliğe karşılık gelen yan akıntılardı; 16
ya da simgeler ve aritmetik rakamlarla uğraşan Kabala gibi. Fakat
bunların genel Yahudi yaşamı üzerinde yeri küçüktü, o yüzden ta­
rihsel Musevilik üzerindeki etkileri sözkonusu olduğu ölçüde ih­
mal edilebilirler. "Resmi" Musevilik tarafından da Yahudi dininin
kaynakları olarak kabul edilmiyorlardı. Fakat Ortodoks Yahudi
çevrelerde mevcut olan birçok açıdan sofu Yahudinin Yahudi sis­
teminin kökeniyle ilgili inancı, onun gerçek kökeninden çok daha
önemlidir. Bu yüzden bu inancı tanımaya çalışmalıyız.
Ortodoks her Yahudinin hala sahip olduğu geleneksel görüş,
Yahudi sisteminin iki kez doğduğudur: kısmen Vahiy yoluyla ve
kısmen de "Bilgelerin" esinlemesi yoluyla. Vahiyle yazılı ve sözlü
gelenek kastedilmektedir. İlki İncil'in kutsal kitaplarında bulun­
maktadır - Yüce Sinagog üyeleri tarafından belirlenen Kanun.

••••
15 Shulchan Aruch'ın iyi bir çevirisi bı.tlunmamaktadır. Mevcut tek çeviri
Lowe'un (1837) eksik ve taraflı çevirisidir. Diğer yandan, Orach Chajim
ve fare Deah Alman bir görünümle, ama eksik olarak Rabbi S. Mederer
tarafından basılmıştır (1906 ve 1 900) .
Shulchan Aruch üzerine olan yapıtlara gelince, büyük ölçüde övgü dolu
kitapçıklar şeklindedirler. Anti-Semitler Yahudilere ve Museviliğe sal­
dırmak için S. A.'ya başvurur; Yahudi uzmanlar da doğal olarak yanıt
vermiştir. Bunlar arasında şunları anabiliriz: A. Lewin, Der Judenspie­
gel des Dr. Justus (1884), and D. Hoffmann, Der Schulchan Aruch und
die Rabbiner über das Verhaltniss derJuden zuAndersgldiiuigen (1885).
Yani S.A.'nın nesnel bir değerlendirmesi yoktur, oysa Talmud kadar
kapsamlı bir değerlendirmeyi hak eder. Benim bildiğim ve bu bağ­
lamda anılması gereken tek kesin olarak bilimsel kitap S. Back'ın Die
religionsgeschichtliche Literatur der Juden in dem Zeitraume vom 15-
18 Jahrhundert (1893), Winter ve Wiinsche'nin yeni basımı mevcuttur,
Die jüldische Literatur seit Abschluss des Kanons, cilt 2. Fakat Back'in
kitabı büyükçe değildir ve değerlendirmesi bu yüzden ancak taslak ni­
teliğinde sayılabilir.
16 Paul Volz, Jüdische Eschatologie von Daniel bis Akiba (1903) .

190
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
Üç kısmı vardır: 17 Torah ya da Pentateuch, Peygamber Kitapla­
rı ve "Yazılar" (geri kalan kitaplar) . Torah Musa'ya Sina Dağı'nda
verilmiştir ve o "ıssızdaki kırk yıllık yolculuğunda bunları yavaş
yavaş halka öğretmiştir . . . Musa'nın beş kitabı olan yazılı Torah'ı
yaşamının sonlarına doğru bitirdi ve İsrail'e verdi, bizim görevi­
mizse Tanrı Vahyi olarak Torah'm her harfi, her sözcüğü üzerinde
düşünmektir. " 1 8 Geriye kalan kitaplar da tanrısal vahyin sonucu­
dur, ya da her koşulda Tanrı'nın esinidir. Peygamber edebiyatı ve
Azizlerin hayatlarına karşı yaklaşım, yine de, bir bakıma Torah'a
karşı gösterilen yaklaşımdan daha serbesttir.
Sözlü Gelenek, ya da sözlü Torah yazılı olanın açıklamasıdır.
Bu da Sina dağında Musa'ya bildirilmişti, ama birtakım nedenler­
le hemen yazılmasına izin verilmemişti. Yazma işi daha sonraki
bir tarihte gerçekleşti, ancak ikinci Tapınak'ın yıkılmasından son­
ra ve ilahi vahiyle geldikleri için Torah'm tek gerçek açıklamasını
içermekte olan Mishna ve Gemara olarak somutlaştı.
Talmud'da ayrıca Rabbi emirleri ve Haggada, Kutsal Yazıların
yasal anlaşmaların dışında kalan kısmı yer almaktadır. Bunun yo­
rumuna Halacha dendi ve Halacha'yla Haggada birbirini tamam­
lıyordu. Bunların yanında kararlar derlemesi, yani zaten değinmiş
olduğumuz üç kanun yer alıyordu.
Bütün bu edebiyatın Yahudilerin dinsel yaşamı için önemi
neydi? Yahudilerin inandıkları neydi, boyun eğdikleri emirler
neydi?
Öncelikle bu vakte dek bildiğim kadarıyla Musevilik'te bir dog­
ma sisteminin bulunmadığını öne sürmek gerekiyor. 19 Bu türden

••••
17 Furst, Untersuclıungen über den Kanon des Alien Testaments naclı den
Uberlieferuııgen in Talmud und Midrasclı (1868).
18 L. Stem, Die Vorschriften der Thora, welche Israel in der Zerstreuung w
beobachten hat. Bin Lehrbuch der Religioıı für Schule und Famine (4.
bsm., 1904), s. 28. Bir tip olarak görülebilecek olan bu kitap katı orto­
doks çevrelerde hakim olan görüşü verir.
19 Krş. Rabbi S. Mandl, Das Wesen des Judentums (1904), s. 14. Mandl, J.
Gutmann, Uber Dogmenbildung und]udentum (1894)'a bağlı kalmak­
tadır. Krş. ayrıca S. Schechter, "The Dogmas of Judaism," ]. Q.R., cilt
1 (1889), s. 48, ııs. bilindiği üzere, Moses Mendelssohn Museviliğin
doğmaya sahip olmadığı fikrini Uerusalem'inde) dile getiren ilk kişiy­
di. Uerusalem, or On Religious Power and Judaism (Kudüs ya da Dinsel
İktidar ve Musevilik Üzerine, 1 783); Mendelssohn ortodoks Yahudi ha­
yatına laik bakışı getiren ilk kişi olarak anılmaktadır. (çev.)]
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

bir sistemin hazırlığına girişildiği zaman bu değişmez biçimde


Yahudi olmayanların çabasıyla olmuştur. 20 Yahudi dininin ve
özellikle de düzenden yoksun olmasıyla öne çıkan Talmud'un ya­
pısının doğası, herhangi bir dogmatik sistemin formülasyonuyla
uyum göstermemektedir. Yine de Musevilikte belli ilkeler sapta­
nabilir ve bunun ruhu Yahudi uygulamalarında ifadesini bulmak­
tadır. Gerçekten de, bu ilkeleri sıralamak güç olmayacaktır, çünkü
daha başından itibaren aynı kalmışlardır. "Ezeikel'in ruhu" denen
şey Musevilik'te Ezra'nın döneminden günümüze dek en tepe­
de yer almıştır. Sadece gitgide geliştirildi, mantıksal sonuçlarına
ulaştırıldı. Bu "ruhu" keşfetmek için din kaynaklarına bakmamız
yeterlidir -İncil, Talmud ve daha sonraki Rabbi edebiyatı.
O ya da bu öğretinin hangi ölçüde hala kabul gördüğünü sap­
tamak güç bir iştir. Sözgelimi, Talmud vecizesi, "Musevi olma­
yanların en iyisi bile olsa öldüreceksin" hala geçerli midir? Yahu­
di edebiyatında Pfefferkom, Eisenmenger, Rohling, Dr. Justus ve
bu kardeşliğin diğer üyeleri tarafından saptanan diğer korkunç
aforizmalar hala itibar görmekte midir, yoksa günümüz Rabbi­
lerinin öfkeyle karşı çıktıkları gibi, tümüyle modası geçmiş şeyler
midir? Kuşkusuz, tek tek öğretilerin farklı çağlarda farklı şekiller­
de dile getirildiği ortadadır ve eğer bütün bir edebiyata, özellikle
de Talmud'a başvurulacak olursa, karşı görüşler, taraf ve muhalif
şeylerle karşılaşılabilir. 1
Başka deyişle, Talmud' dan yola çıkarak neredeyse her şeyi
kanıtlamak olasıdır, bu yüzden de Yahudi karşıtlarıyla onların
Yahudi olan ve olmayan hasımları arasındaki çekişmeler çözüm­
süz şeylerdir; yine bu yüzden de birinin Talmud'a göre kara de­
diği şeyi diğerleri aynı otoriteye dayanarak beyaz göstermektedir.
Talmud'un büyük ölçüde farklı Rabbi okulları arasındaki tartış­
maların derlemesinden başka bir şey olmadığı düşünülürse bun­
da şaşırtıcı bir yan yoktur. Gerçek yaşamı düzenleyen dinsel emir­
leri keşfetmek için, bana göre çok gerçek olan bir ayrım yapma­
lıyız: kişisel inceleme sonunda yasayı kendisi bulan insanla, onu
başkasının otoritesiyle kabul eden insan arasındaki ayrım. tlki
••••
20 Benim bildiğim en iyi örnek, Ferdinand Weber, System der altsynago-
galen palastinensischen Theologie aus Targum, Midrash und Talmud
l (1880).

1 1 92
1
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

durumunda, önemi olan şey o ya da bu görüşün dile getirilmiş ol­


masıdır. Tam da karşıtının aynı yerde yer alıyor olması önemli de­
ğildir. Kendi edebiyatını inceleyerek kendini yetiştirmiş olan sofu
Yahudi için bir görüş yeterlidir. Belli bir yönde eylemde bulunmak
için vesile olabilirdi, ya da ona zaten içinde olduğu bir tavırda ıs­
rar etmek için ek neden sağlamıştır. Kitabın onayı her koşulda ye­
terliydi, ister Incil' de, ister, daha da iyisi Torah'ta olsun. Her şey
tanrısal kökenli olduğundan, bir bölüm bir başkası kadar bağlayı­
cıydı. Bu İncil, Talmud ya da daha sonraki Rabbi yazıları sözkonu­
su olduğunda geçerliydi. Eğer kişi kaynakları kendisi incelemez ya
da inceleyemez, kendi ruhsal eğitmeninin yönetimine ya da ona
tavsiye edilen kitaplara güvenirse konu farklı bir hale bürünüyor.
Böyle biri, çelişkili metinlerin doğru yorumuyla ulaşılan, sadece
tek bir görüşle karşılaşmaktadır. Belli ki bu görüşler zamandan
zamana, her çağın Rabbi geleneklerine göre çeşitlilik göstermiş
olmalı. Bu yüzden, herhangi bir dönemdeki yasaların bağlayıcı
olduğunu görmek için onun Rabbi geleneklerini araştırmamız ge­
rekir - bu da Rabbi yasa kitaplarının yayınlanmasından bu yana
zor bir iş değildir. 11 ila 14. yüzyıllar arasında Maimonides'in
Yad Hachawka'sı ["Güçlü El"], 14 ila 16. yüzyıllarda R. Jacob ben
Asher'in Turu ve 16. yüzyıldan sonra Caro'nun ShulchanAruch'u
bulunmaktadır. Bunların her biri çağın kabul edilen öğretilerini
sunar, her biri nihai otoritedir. Son üç yüzyıl için Shulchan Aruch
görüş farklılıkları olduğu yerde yasayı belirlemiştir. Daha önce
alıntıladığım metin kitabının söylediği gibi, "R. Joseph Caro'nun
seçkin Shulchan Aruch'u, R. Mosses lsserlein'in notları ve baş­
ka şerhlerle birlikte bütün İsrail tarafından tören usullerimize
örnek aldığımız Kanun olarak kabul edilmektedir." Yasa ayrıca
Maimonides'in Torah'tan derlediği 613 emirde özetlenmektedir
ve bugün bile hala etkilidir. "Öğretmenlerimizin (ruhları şad ol­
sun) geleneğine göre Tanrı İsrail'e Musa'nın eliyle, 248 pozitif ve
365 negatif olmak üzere, 613 emir verdi. Bütün bunlar ebediyen
bağlayıcıdır; sadece Yahudi Devleti ve Filistin'deki tarımsal hayat
ve Kudüs'teki Tapmak hizmetine gönderme yapanlar istisnadır,
çünkü Diaspora Yahudileri tarafından yerine getirilemezler. 126
pozitif ve 243 negatif olan 369 emre uyabiliriz; ve buna ek olarak
yedi Rabbi emri vardır."21
....
2 1 Stem, agy., s. 5.

193 �
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Ortodoks Yahudiler yaşamlarını geçtiğimiz yüzyılda [ 19. yüz­


yıl] ve bugün de, Rabbi yasasının rehberliği izlenmediği ve kay­
nakların kişisel bir incelemesine dayalı görüşler oluşmadığı sü­
rece, bu rehberlere göre yürütmüşlerdir. Bahsettiğimiz rehber­
lerden, bu nedenle, dinsel yaşamda her bir birey için kesin olan
emirleri derlemeliyiz. Bu yüzden reformdan geçen Musevilik bizi
ilgilendirmez ve modern fikirlere uygun kitaplar, yani "Musevilik
Etiği" gibi başlıklarla çıkan kitapların çoğu kesinlikle amacımız
açısından yararsızdır; yani kapitalizmle gerçek Yahudi öğretisi
arasındaki bağlantıyı ve bunun modern ekonomik yaşam içindeki
önemini göstermek olan amacımız açısından.

Yahudi Dininin Temel Fikirleri


Şunu hemen söyleyeyim: Yahudi dinini Kapitalizmle aynı fi­
kirlerin yönlendirdiğini düşünüyorum. Her ikisinde de aynı ruhu
görüyorum.
Yahudi dinini anlamaya çalışırken - bu arada bu din İsrail di­
niyle karıştırılmamalıdır (ikisi bir anlamda birbirine karşıttır) ­
yazarının bir Safer olduğunu unutmamalıyız. Bir Safer, katı gö­
rüşlü, yapıtı kendisinden gelen bir katipler topluluğu tarafından
tamamlanan bir katip. Dikkatinizi çekerim, bir peygamber değil;
bir kahin, bir mistik ya da güçlü bir kral değil; bu bir Safer' di. Nasıl
ortaya çıktığını da unutmamalıyız: dizginlenemez bir güç olarak
değil, pişman ruhların en derin ihtiyaçlarının ifadesi olarak değil,
tanrısal esin sahibi rahiplerin duygularının cisimlenmesi olarak
da değil. Hayır; kasıtlı bir plana, zekice çıkarımlarla ve "Dini halk
için korumak gerekir" çığlığına dayanan bir diplomasi politika­
sına dayanarak ortaya çıktı. Aynı soğukkanlı tartım, nihai hedefe
yönelik aynı özen satır ve emirlerin birbirine eklendiği yüzyıllar
boyunca canlı kaldı. Ezra'nın çağından önceki ve daha sonraya
ortaya çıkan Soferim'in şemasına uymayan şey bir yana bırakıldı.
Doğmasına yol açan özel durumların izleri Yahudi dininde
hala gözlenmektedir. Bütün mantığında bize bir anlığın yaratıl­
ması olarak, bir organizmalar dünyasına yansıtılan düşünce ve
amaca sahip bir şey olarak, mekanik ve sanatlı bir biçimde yapıl­
mış, yok etmeye ve Doğa'nın krallığını fethedip onun yerine ken­
dini geçirmeye kararlı bir şey olarak çarpıcı gelen bir yan vardır.

194
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
Kapitalizm de sahneye böyle çıkar; Yahudi dini gibi, doğal, ya­
ratılmış dünyanın ortasındaki yabancı bir öğe olarak; o da onun
gibi kaynaşan dünyanın ortasında planlı ve tasarlanmış bir şey­
dir. Bu dikkat çekici özellikler demeti tek bir sözcükle bir araya
gelir: Akılcılık.
Akılcılık Kapitalizmin olduğu gibi Museviliğin de karakteristik
özelliğidir; Akılcılık ya da Entelektüalizm - her ikisi de sorumsuz
mistisizm ve sanatsal esinini duyuların tutku dünyasından alan o
yaratıcı gücün öldürücü düşmanlarıdır.
Yahudi dini gizem tanımaz ve belki de yeryüzünde bunları
tanımayan tek dindir. İbadet edenin kendini Tanrıyla bir his­
settiği bir vecd halini, diğer bütün dinlerin en yüce ve en kutsal
saydığı bir koşulu tanımaz. Hindular arasındaki Soma içkisini,
vecde girmiş İndra'nın kendisini, Perslerin Hama kurbanını,
Dionysius'u, Yunan Kahinlehni ve en ağırbaşlı Romalıların bile,
sırf çılgınlık halindeyken geleceği görebilen bir kadın tarafından
yazıldığı için başvurduğu Sybil kehanet kitaplarını düşünün.
Roma İmparatorluğu'nun son günlerine dek, dinsel yaşamın her
yönüyle putperestlikle aynı kalmış olan nitelikleri kendini gös­
terdi - bu nitelikler çok geniş bölgelere yayıldı ve büyük insan
kitlelerini etkiledi, bir parçacık zihinsel ya da bedensel heyecan
duymaya çalışmaya yol açtı, genellikle Bakkhus çılgınlığıyla so­
nuçlandı ve sonra bu da Tanrı'nın bir işi ve ona hizmetin bir par­
çası olarak kabul edildi. Belli bir takım ani dürtülerin ya da tutku
patlamalarının ya da kararların, o ya da bu tanrı tarafından bir
insanın ruhunda uyandırıldığı inancı yaygındı; insanın utandığı
ya da pişman olduğu bir davranış da genellikle bir tanrının etki­
sine atfediliyordu.22
"Beni buna yönelten Tanrı oldu" -Plautus'un komedisinde,
bir bakireyi baştan çıkartan genç adam babasına kendini böy­
le affettiriyordu. Aynı şey vecd haline girdiği zaman içine girdiği
marazi durumda [Hz.] Muhammed'in de başına gelmiş olmalı ve
İslam'da da mistisizm bulunmaktadır. En azından Müslümanlıkta
hu çeken dervişler bulunmaktadır. Hıristiyanlıkta da, Musevilikte
olmadığı kadar büyük bir yer hassas duygulara ayrılmıştı - Üçle-

••••
22 Döllinger, Heidentum und]udentum ( 1857), s. 634.

195
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

me öğretisine, tatlı Azizlik kültüne, tütsünün, komünyonun kulla­


nımına bakın. Fakat Musevilik bu fantastik, mistik öğelere kibirli
bir hor görüyle bakar, hepsini kınar. Başka dinlere inananlar haz
dolu kaynaşmalar içinde Tanrı'yla konuşurken, dikkat çekici bir
biçimde Shool [yani okul] denen Yahudi sinagogunda halka açık
olarak Torah okunur. Ezra böyle emretmiştir ve bu çok titiz bi­
çimde yapılmaktadır. "Devletin yıkılmasından bu yana, inceleme
Museviliğin ruhu haline geldi ve onlara eşlik eden emirleri bilme­
den yapılan dinsel törenler değersiz sayılmaya başlandı. Sabbath
ve Kutsal Günlerdeki dini hizmetin temel özelliğini Yasadan ve
Peygamberlerden okunan dersler, Targumistler'den [Yorumcu­
lar] bölümler okunması ve Haggadistler'in [Vaizler] bunların vaaz
şeklinde açıklamasını yapması oluşturuyordu."

Radix. stultitiae, cui frigida sabbata cordi


Sed cor frigidus relligione sua
Septima quaeque dies turpi damnato vetemo
Tanquam lassati mollis imago dei.
[Sabbatlı - korkunç saçmalık - ihtiyacını karşılıyor
Buzlu kibirlerinden daha da buzlu kalplerin,
Ve yedinci gün utanç verici tembellikle baş eğer,
Ve güçsüz Tanrılannın bitkinliğini taklit ederler.}

Romalıların görüşü buydu.23


Musevilik o zamanlar gizemlere kuşkuyla bakıyordu. Duygular
dünyasında tanrısala karşı kutsal coşkuya da farklı bir gözle bak­
mıyordu. Astarte, Defne, İsis ve Osiris, Afrodit, Fricka ve Bakire
Meryem - bunların hiçbiri yoktu onda. Kültünde tasvir sanatı­
nı tümüyle yasakladı. "Ve Tanrı sana konuştu ateşin ortasında:
sen sözlerin sesini duydun ama bir şekil görmedin" (Yas. Kit. iv.
12) . "Yontma ya da dökme bir imge yapan insana lanet olsun,
zanaatkarın elinden çıkma bir yapıt Efendimize hakarettir.." (Yas.
Kit. xxvii. 15). "Üzerinde hiçbir put taşımayacaksın" emri bugün

ı
Rutilius Namatianus, "De reditu suo, " Reinach, Textes d'auteurs grecs et
••••
remains relatifs au judaisme içinde, cilt 1 (1895), s. 358.
23

196
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
de kabul görmektedir ve sofu Yahudi heykel almaz, evinde de
bulundurmaz. "24
Musevilikle Kapitalizm arasındaki akrabalık, Tanrı ve İsrail
arasında yasal olarak düzenlenen ilişki aracılığıyla daha da örnek­
lenmektedir; neredeyse ticaret gibi bir ilişki diyecektim, ama teri­
min kabul edilmez çağrışımları var. Bütün bir din sistemi aslında
Yahova ve Onun seçilmiş halkı arasındaki bir sözleşme, bütün
sonuç ve görevleriyle birlikte bir sözleşmeden başka bir şey de­
ğildir. Tanrı bir şey vadeder ve bir şey verir, dürüst kimse de Ona
karşılık olarak bir şey vermelidir. Aslında, Tanrıyla insan arasın­
da bu terimlerle ifade edilemeyecek hiçbir çıkar topluluğu yoktu;
yani insan Torah'ın emrettiği birtakım görevleri yerine getirir ve
Tanrı' dan karşılığında bir quid pro quo alır. Buna bağlı olarak, hiç
kimse Tanrı'ya beraberinde kendisinin ya da atalarının olan, is­
teyeceği şeye karşılık olan bir şey getirmeden dua etmemelidir.25
Sözleşme genellikle insanın yerine getirdiği görevler için ödül­
lendirildiği ve ihmal ettikleri için cezalandırıldığını ortaya koyar;
ödül ve cezalar kısmen bu, kısmen de öteki dünyada alınmaktadır.
Buradan zorunlu olarak iki sonuç çıkmaktadır: birincisi, herhangi
bir eylemin getirmesi gereken kayıp ve karın sürekli hesaplanma­
sı; ve ikincisi, sanki her birey için karmaşık bir muhasebe sistemi
var gibidir. Bu kavrayışın tamamı Rabbi'nin [IS 164-200] sözleriy­
le harika biçimde ortaya konmaktadır: "İnsanın seçmesi gereken
doğru yön hangisidir? Kendisi için onurlu olacağını hissettiği ve
ayrıca insanlık içinde ona onur kazandıran yol. Kolay emirlere de
zor emirler gibi dikkat et, çünkü bir emrin ödülünün ne olacağı­
nı bilmiyorsun. Yerine getirilmesinin sağladığı ödüle karşı ihmal
edilmesinin yol açtığı kayıpla, içerdiği kaybı göz ardı etmekle
elde edilen kazanca dikkat et. Üç şey üzerine düşün ve günahın
etkisine girmeyeceksin. Senden yukarda olanı bil - gören bir göz
ve duyan bir kulak, bütün yapıp ettiklerin bir kitaba yazılıyor." 26
....
24 Stem, agy., s. 49; S. R. Hirsch, Versuche über Jissroels Pflichlen in der
Zerstreuung (4. bsm., 1909), s. 711.
25 Krş. Weber, agy., s. 49. Weber Musevilikteki bu sözleşme fikrini en iyi
şekilde işlemiş olan yazardır. Metindeki yaklaşım, anlaşılacağı üzere
ona çok şey borçludur. Ayrıca onun kaynaklarından da yararlandım.
Bu özel örnekte, krş. Sifre, 12b, Wajjikra Rabba. c. 31.
26 Aboth, il, başlangıca yakın.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Yani bir kimsenin "adil" ya da "kötü" olarak değerlendirilmesi göz


ardı edilen emirlere karşı yerine getirilen emirler dengesine bağ­
lıdır. Belli ki bu hesap tutmayı zorunlu kılmaktadır ve bu yüzden
herkes, içinde sözlerinin ve işlerinin, hatta jestle kastettiği sözle­
rin bile hepten dikkatle kayda geçirildiği kendi muhasebe defteri
vardır. Bir otoriteye göre (Ru th Rabba, 33a) peygamber Eliya bu
hesapları tutmaktadır; bir başkasına göre (Esther Rabba, 86a) bu
görev meleklere verilmiştir.
Yani herkes cennette bir hesaba sahiptir: İsrail özellikle büyük
bir hesaba sahiptir (Sifra, 446) . Ölüm için hazırlanma yollarından
biri de "hesabını" hazır etmektir (Kohelet Rabba, Tic) . Bazen bu
hesaplardan "çekme" olur (talep yoluyla). Melekler !smail'i suç­
ladıklarında, Tanrı sordu, "Şu anki durumu nedir? Dürüst bir
adam mı, kötü bir adam mı?" (yani, yerine getirilen emirler ihmal
edilenlerden fazla mı?) . Ve melekler şu yanıtı verdi: "Dürüst bir
adam." Mar Ukba ölürken, hesabına ilişkin bir değerlendirme is­
tedi (sadaka verdiği paranın hesabını sordu) . 7000 zuzim tutuyor­
du. Bunun kurtuluşu için yetmeyeceğinden korktuğu için serve­
tinin yarısını dağıttı (Kethuboth, 25; Baba Bathra, 7) . Bir insanın
dürüst ya da kötü olduğuna ilişkin son karar ölümünden sonra
verilmektedir. Sonuç bir belgeye yazılır (Shetar), bu da seslice
okunduktan sonra herkesin kendisine verilir.27
Bu hesapları tutmanın kolay bir iş olmadığı bellidir. İncil döne­
minde, ödül ve cezalar dünya yaşamında taksim edildiği sürece, iş
zor değildi. Fakat ardından gelen dönemde, ödül ve cezalar kıs­
men bu hayat kısmen de ebedi hayatta verildiğinde, sorun sıkıntılı
bir hal aldı ve Rabbi teolojisinde karmaşık ve sanatsal bir muha­
sebe sistemi geliştirildi. Bu sistem ana toplam ya da sermayeyle
bunun meyveleri ya da kar arasında ayrım yapıyordu; ilki gelecek
dünya için, ikincisi bu dünya için ayrılıyordu. Dürüst kimse için
cennette ayrılan ödülün kaybolmaması için, Tanrı ona sıradan
dünyevi kazançlar sağladığı zaman sermaye hisselerinden eksilt­
me yapmamaktadır. Sadece sıradışı, yani mucizevi bir şey elde et­
tiği zaman, dürüst insanın cennetteki ödülünden bir eksilme olur.
Dahası, dürüst insan günahları için hemen dünyada cezalandın-

••••
27 Krş. Weber, agy., s. 270, 272.

198
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

lır, kötüyse iyi işleri için dünyada ödüllendirilir, böylece biri cen­
nette sadece ödül alacak, diğeriyse sadece ceza görecektir.28 Bu
ilahi muhasebecilikle ilişkili olup kapitalizmin ikinci temel özel­
liğine çok yakın olan bir başka kavram da, kar kavramıdır. Günah
ya da iyilik günahkardan ayrı bir şey olarak görülmektedir. Rabbi
teolojisine göre, her günah tekbaşına ve kendisiyle değerlendiril­
mektedir. "Ceza konuya göredir, günahı işleyene göre değildir."29
Sadece çiğnenen emirlerin miktarı önem taşır. Günahkarın kişili­
ği ya da etik durumuna ilişkin bir değerlendirme yapılmaz, tıpkı
paranın kişilerden ayrı tutulması gibi, tıpkı paranın da başka bir
miktar soyut paraya eklenebilmesi gibi. Dürüst olanın bu ve öteki
dünyada varlığı için sürekli çabalaması bu yüzden sürekli ödülle­
rini artırma çabası halini alır. Yani vicdanının belli bir durumunda
Tanrı'nın lütfuna layık olup olmadığını ya da ödül mü yoksa ceza
"hesabının" mı daha çok ol'duğunu bilemediği için, her gün iyi
şeyler yaparak hesabına ödül ardına ödül eklemek başlıca amacı
olmalıdır. Bütün kişisel değerlerin sınırlı kavranışı böylece onun
dinsel fikirler dünyasına girmez ve onun yerini sonu gelmez bir
saf niceliksel ideal alır.
Yahudi ahlak teolojisinde, bu eğilime koşut olarak, amaca
ulaşmanın yollarından biri olarak para elde etmeye ilişkin bir baş­
ka eğilim vardır. Bu kavram dinsel terbiye kitaplarında sıkça yer
almaktadır, bu kitapların yazarları çok fazla zenginlik elde etmeye
karşı uyarırken tam da bu eğilimi övdüklerinin farkına varmaz­
lar pek. Genellikle konu onuncu emrin yasakladığı "açgözlülük"
başlığı altında ele alınır. "Gerçek bir İsrailli," diye belirtmektedir
sayısız modern "iman yardımcılarından" 30 biri, "açgözlülükten
kaçınır. Bütün sahip olduklarını Tanrı'nm gözüne hoş görünen
şeyi yapmanın bir aracı olarak görür. Yaşamının bütün amacı bü­
tün sahip olduklarını, bütün eğlencelerini bu amaç için bir araç
olarak kullanmak değil midir? Aslında bu bir görevdir ... kendi ba­
şına bir amaç olarak değil dünya üzerinde Tanrı'nın isteğini ye-

••••
28 Agy., s. 292.
29 R. Joseph Albo, Ikkarim, 15. yüzyıla tarihli, Museviliğin ilkelerini ele
alan bir kitap. W. and L. Schlesinger bir Almanca çevirisini yayınladı
(1844). Bu özel sorun 46. bölümde ele alınmaktadır.
30 S. R. Hirsch, agy., bl. 13, özellikle s. 100 ve 105.

199
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

rine getirmek üzere mülk edinmek ve sahip olduklarını artırmak


görevdir." Ama bunun dinsel fikirle kazanç elde etme ilkesi ara­
sındaki bağlantının bir kanıtı olmadığı söylenecek olursa, dinsel
törenin kendine özgü düzenine bir göz atmak ikna edici olacak­
tır. Törenin bir aşamasında gerçek bir halka açık müzayede var­
dır. Yasanın okunmasıyla ilgili fahri makamlar en yüksek alıcıya
verilir. Sandıktan parşömen tomarları alınmadan önce, mübaşir
orta platformun (Almemor) çevresinde dolanır ve şöyle bağırır:
"Kim Hazoa vehachnosa'yı alacak? (yani Sandıktan tomarları
alıp geri koyma eylemi) . Kim Hagboha alacak? (tomarı herkesin
önünde yukarı kaldırma eylemi) . Kim Geliah alacak? (okunması
bittikten sonra tomarı yeniden sarma eylemi) " Bu makamlar en
yüksek teklifi verene teslim edilir ve para sinagoğun bağış kutusu­
na atılır. Bugün bu uygulamanın sinagog ibadetinden kaldırılmış
olduğunu söylemeye gerek bile yok. Uzun zaman önce oldukça
yaygındı.31 Yine, birçok güç ekonomik sorun üzerine en deneyim­
li tüccarlar gibi bazen tartışan Talmud uzmanlarının sözleri, tuhaf
bir yan anlama çekilebilir ve kazanç elde etmeyi vazettikleri sonu­
cuna varmak mümkündür. Birçok kez kendileri büyük tüccarlar
olan, o ya da bu Rabbinin, Talmud içinde modern kar elde etme
uygulamasının tavsiye edildiğini söylediği o bölümleri bulmak
çarpıcı olacaktır.
Bir iki örnek aktaracağım. "R. Isaac ayrıca bir insanın parası­
nı hep dolaşımda tutması gerektiğini söylemiştir." Şu iyi tavsiyeyi
veren de R. lsaac'tır. İnsan servetini üç kısma ayırmalı, birini top­
rak mülküne, birini taşınabilir mallara, üçüncüyü de hazır nakit
olarak bulundurmalıdır (Baba Mezia, 42a) . "Bir keresinde Rav oğ­
luna şöyle dedi: Gel sana dünya işlerinde üç şey öğreteyim. Mal­
larını daha dumanları tüterken sat." (Bu hızlı bir sermaye devri
tavsiyesinden başka bir şey mi?) "Önce çantanı aç, sonra da buğ­
day çuvalını gevşet ... Kutuda hurmaların var mı? Hemen biracıya
koş" (Pesachim, 1 13a) .
Yahudi diniyle kapitalizm arasındaki bu koşutluğun anlamı
nedir? Tesadüf mü? Kaderin aptalca bir şakası mı? Biri diğerinin
sonucu mu, yoksa ikisi de aynı sebeplere mi bağlı? Bu tür sorular

••••
3 1 J. F. Schroder, Talmudisch-rabbinischesfudentum (1851), s. 47.

200
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
doğal olarak aklımıza geliyor ve ilerledikçe bunlara yanıt vermeyi
umuyorum. Burada bunlara dikkat çekmek yeterlidir. Bir sonraki
adımımız Yahudi dininin geleneklerinin, kavramlarının, görüşle­
rinin ve düzenlemelerinin Yahudilerin ekonomik yaklaşımlarını
nasıl etkilemiş olduğunu göstermek, kapitalizmin Yahudiler tara­
fından yayılmasını sağlayıp sağlamadıklarını ve eğer sağladıysa,
hangi ölçüde sağladığını göstermek gibi görece kolay bir adım
olacaktır. Her türlü spekülatif güçlükten kaçınarak, kendimizi asıl
bu psikolojik dürtülerle sınırlayacağız. İlk sorunumuz Yahudi di­
ninin koyduğu hedefi ve bunun ekonomik yaşam üzerindeki etki­
lerini keşfetmek olacak, önümüzdeki kısım buna ayrılmıştır.

Ödül ve Ceza Fikri


Museviliğin temel ilkelerinin bir parçası ve bütünü olan sözleş­
me fikri, zorunlu olarak sözleşmeye uyan kimsenin ödül alacağı,
onu bozan kimseninse ceza göreceği sonucunu doğurmaktadır.
Başka deyişle, iyinin zenginleştiğini ve kötünün cezalandırıldığını
söyleyen yasal ve etik varsayım çağlar boyunca Yahudi dininin bir
kavramı olmuştur. Değişen tek şey refah ve cezanın yorumuydu.
Museviliğin en eski şekli başka bir dünya tanımaz. Bu yüzden
ödül ve acı sadece bu dünyada gelebilir. Eğer Tanrı cezalandır­
mayı ya da ödüllendirmeyi arzularsa, bunu insanın ömrü içinde
yapması gerekir. Emirlerime uyun der Tanrı, "böylece uzun yaşar
ve Tanrınızın size vermiş olduğu topraklarda refah içinde olur­
sunuz." Eyüb'ün acı çığlığı bu yüzdendir, "Neden kötüler yaşla­
nıyor, güçlerine güç katıyorlar? ... Ama benim yolumu O çevirdi,
ötesine geçemiyorum ... Beni dört bir yandan bozguna uğrattı ...
Ayrıca Gazabını da bana çevirdi" [Eyüp :x:x:i. 7; xix. 8, 10, 1 1 ] . "Ne­
den bu felaket başıma geldi, benim hep Onun yolundan gittiğimi
görmüyor mu?" Ezra'nın döneminden bir süre sonra bir başka
dünya ( Olam Haha) fikri, ayrıca ruhun ölümsüzlüğü ve bedenin
dirilmesi fikirleri Musevilikte yer bulur. Bu inançlar yabancı kö­
kenliydi, olasılıkla İran'dan geliyordu. Fakat Musevilikteki bütün
diğer yabancı öğeler gibi, onlar da dinin dehasına uygun olarak
etik bir anlam kazanmışlardı. Öğreti sadece dürüst ve sofu olanla­
rın ölümden sonra dirileceğini söylemeye başladı. Ebediyet inan­
cı böylece Soferim tarafından eski ödül ve ceza öğretisinin içine,
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

ahlaki sorumluluk duygusunu, yani "Tanrı'nın yargısından duyu-


lan korkuyu" artırmak üzere sokuldu.
Böylece dünya üzerinde refah fikri genişletildi. Artık sadece iyi
bir yaşam ödülü değildir, çünkü ilerideki bir dünyadaki ödül de
buna eklenmiştir. Yine de, Tanrı'nın bu dünyadaki kutsaması top­
lam ödülün küçük bir parçası değildir.
Dahası, burada bir insanın refah içinde olması yaşamının
Tanrı'yı hoşnut ettiğinin pozitif bir kanıtıydı, bu yüzden de öte
dünyada da ödül almayı umabilirdi. O zaman kör bir kader fikri de
artık kaygı verici değildir. Olup bitenlere artık dürüst insanın Tanrı
tarafından aşırılıkları için dünya üzerinde cezalandırması, böylece
cennetteki mükafatının azalmaması olarak bakılmaktadır.
"Mülk öğretisi" (eğer bu terimin Yahudi diniyle bağlantılı ola­
rak kullanılmasına izin verilirse) bu şekilde, özellikle de Bilgelik
Edebiyatı aracılığıyla şekillendi. Yaşamın asıl amacı Tanrı'nın
emirlerine uymaktır. Tanrı'dan ayrı olarak dünyevi mutluluk yok­
tur. Bu yüzden dünyevi mülkü elde etmek için elde etmeye çalış­
mak budalalıktır. Ama onları tanrısal amaçlar için kullanmak üze­
re, Tanrı'nın hoşnutluğunun görünen simge ve güvenceleri, onun
kutsamasının göstergeleri olarak elde etmek bilgece bir yoldur. Bu
açıdan dünyevi mülk bakımlı bir evi ve maddi refahı, kısacası zen­
ginliği içerebilir. Yahudi edebiyatıni!, özellikle de Kutsal Yazılar
ve Talmud'a bakarsanız, doğru, yoksulluğun zenginlikten daha
yüksek ve soylu sayıldığı birkaç bölüm bulabilirsiniz. Ama diğer
yandan zenginliklerin Tanrı'nm kutsaması olarak anıldığı yüzler­
ce bölümle karşılaşırsınız ve sadece arıların yarılış kullanımlarına
ya da tehlikelerine karşı uyarı yapılır. Orada burada, sadece zen­
ginliklerin mutluluk getirmediğini, bunun yanında başka şeylerin
de gerektiğini (sözgelimi sağlık), servetten daha değerli ya da en
az onun kadar değerli (kelimenin genel anlamıyla) "şeyler" de ol­
duğunu okuruz. Fakat bütün bunlarda zenginliklere karşı bir şey
söylenmemektedir; ve onların Tanrı'nın hoşuna gitmediği söylen­
mez. Bir keresinde bu görüşü bir konuşmada dile getirdim ve bir­
çok açıdan sertçe eleştiriye uğradı. Başka her şeyden çok bu nokta
tepki çekti -zenginliklerin Yahudi dininde değerli bir şey sayıldığı
önermesi. Aralarında önde gelen Yahudi rabbilerinin de bulundu-

202
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

ğu eleştirmenlerimin çoğu, İncil ve Talmud'dan benim görüşümü


çürüten bölümleri sıralama çabasına girdiler. İncil ve Talmud'da
serveti dürüstlüğe bir tehlike olarak gösteren ve yoksulluğun
ödüllendirildiği bir çok bölüm olduğunu kabul ediyorum. İncil'de
altı kadar böyle yer var; Talmud'da daha da fazla. Fakat önemli
olan şey bu bölümlerin, tümüyle farklı bir ruhtan konuşan onlar­
ca başka bölümün ardında gölgelenmesidir. Bu tür durumlarda
sayıların kesinlikle önemi vardır.
Sorunu şu şekilde koydum önüme. Bir Cuma akşamı, yaşlı
Amschel Rothschild'in, Borsa'da bir milyon "kazandıktan" sonra,
kendini geliştirmek üzere İncil'e döndüğünü hayal edelim. Ora­
da kazandığı servete ve servetinin ruhunun arınması üzerindeki
etkisine dair bulacağı şey, Sabbath arifesinde yaşlı sofu bir Yahu­
dinin kesinlikle arzuladığı şey nedir? Milyonlar vicdanını boğacak
mıdır? Yoksa haklı olarak da', şöyle demeyecek midir: "Tanrı'nın
inayeti bu hafta üzerimdeydi. Sana şükürler olsun, Tanrım, Se­
nin şu sadık kulun olan bana destek ışığını cömertçe ihsan ettiğin
için. Senin sevgini kazanmak için büyük kısmını bağışlayacağım
ve Senin emirlerini her zamankinden de sıkı bir şekilde izleye­
ceğim"? Incil'i bilseydi böyle söylerdi ve biliyordu zaten. Çünkü
gözleri Kutsal Kitap'taki birçok yere takılırdı. Sevgili Torah'ında
Tanrı'nın kutsamasını tekrar tekrar okuyabilirdi. "Seni sevecek ve
takdis edecek ve seni çoğaltacak. Ayrıca senin bedeninin ve senin
toprağının meyvesini, senin mısırını, şarabını ve yağını da takdis
edecek ... sen bütün halklardan çok takdis olacaksın" (Yasa Kit.
vii. 13- 15). Hele şu sözlere eriştiği zaman nasıl da heyecanlanırdı,
"Çünkü Tanrı, senin Tanrın seni takdis edecek vadettiği gibi: ve
sen birçok millete borç vereceksin, ama borç almayacaksın" (Yasa
Kit. xv. 6). Sonra varsayalım ki Mezmurlar'a dönüyor, orada ne
bulacak?

Tanrı' dan ve Meleklerinden korkun: çünkü Ondan korkmadan bir


şey istenmez (Mez. xxxiv. 10).
Tanrı'dan korkan kimseye şükürler olsun... Zenginlik ve servet evin­
dedir onun (Mez. xc. 1 -39).
Ambarlarımız dolu, depoda her çeşit şey var, koyunlarımız tarlaları­
mızda binlerce dolaşıyor (Mez. cxliv. 13).

203
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

Sınavlarının hikayesini bitirirken sonunda başlangıçta oldu­


ğundan daha kutsanmış ve " 14000 koyun, 6000 deve, 1000 çift
öküz ve 1000 eşek sahibi olduğunu" fark eden Eyüp'le mutluluk
duyacaktır. (Ne mutlu ki dostumuz Amschel modern İncil eleşti­
risinden anlamıyordu ve bu yüzden Eyüp'e düşen bu özel payın
hikayeye daha sonradan katıldığını bilmiyordu.)
Peygamberler ayrıca İsrail'e, Tanrı'nın yolundan ayrılmama­
sı koşuluyla dünyevi ödüller vadettiler. Eğer Amschel İsaiah'ın
60. bölümünü açacak olsaydı, bir gün Musevi olmayanların altın
ve gümüşlerini İsrail'e getireceklerini okuyacaktı. Ama belki de
Amschel'in en sevdiği kitap "benim bir hatamı kanıtlamak üzere
bu kitaptan Özdeyişler xxii. 1, 2; xxiii. 4; xxviii. 20, 2 1; xxx. 8 bö­
lümlerini alıntılayan bir Rabbinin deyişiyle) "İsrail'de yaygın olan
fikirler dünyasını en canlı biçimde ifade eden" Özdeyişler'dir.32
Burada sadece zenginliklerin mutluluk getirmediği (xxii. 1.2),
Tanrı'nın büyük servet için reddedilmemesi gerektiği (xxx.8),
"zengin olmak için telaş edenin cezalandırılacağı" (xxviiii. 20) ko­
nusunda uyarılacaktır. (belki de kendi kendine zengin olmak için
"telaş etmediğini" söyleyecektir.) Onu rahatsız edecek tek dize şu­
dur: "Kendini zengin kılmaya çabalama; bilgeliğinden çık" (xxiii.
4) . Ama sadece bir an için, çünkü zihni bir önceki bölümle olan
bağlantıyı görür görmez rahatlayacaktır. Herhalde bu altı küçük
sözcük sonuçta, yine bu kitapta yer q}ıp zenginlik emreden birçok
bölümü hatırladığı zaman onu çok rahatsız etmeyecektir. Aslında
bunlar öyle çoktur ki bütün Özdeyişler'in hakim tonunu verdikleri
söylenebilir. 33 Sadece birkaç tanesini alıntılayalım:

Sağ elinde uzun ömür; sol elinde servet ve onur vardır (iii. 16).
Servet ve onur, kalıcı değerler ve bolluk bendedir (viii. 18).
Zenginin serveti onun kalesidir; fakirin yoksulluğu ise onu yıkıma
götürür (viii. 1 8).
Zenginin serveti onun kalesidir, fakirin yoksulluğu ise onu yıkıma
götürür (x. 15) .

....
32 Graetz, cilt 2, s. 203 ve not 14; J. Bergmann, Jüdische Apologetik im ne­
utestamentlichen Zeitalter (1908), s. 120. Kadim Museviliğin ruhu için
bkz. Wellhausen, agy., bl. 15.
33 J. F. Bruch, Weisheitslehre der Hebraer (1851), s. 135.

204
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi
1

Bilgelerin tacı servetleridir (xiv. 24) .


Alçakgönilllillüğün ve Tanrı korkusunun ödülü, servet, onur ve ya­
şamdır (xxii. 4).

Bilgelik Edebiyatı Ecclesiastes ve Süleyman'ın Bilgeliği'ni de


içerir. İlki34 kesinlikle tekdüze bir ruh taşımaz; daha sonradan ek­
lenen birçok şey onu çelişkili bir hale getirmiştir. Yine de burada
bile sofu Yahudi ona servetten tiksinmeyi öğütleyen bir yer bula­
mamıştır. Tersine, zenginliğe büyük değer verilmektedir.

Tanrının zenginlik ve servet verdiği, oradan beslenme gücünü ver­


diği herkes ... Tanrı'nın nimeti budur (v. 19).
Gülmek için şölen verilir ve şarap hayatı şenlendirir: para da her şe­
yin yanıtıdır (x. 19).

Süleyman'ın Bilgeliği de ,aynı şekilde zenginlikleri över. Yaş­


lı Amschel'in heyecanla sarıldığı, bilgece deyişlerle dolu olan,
Sirach'ın oğlu İsa'nın Kitabı da böyledir. Eğer biri Rabbi Ben
Sirach'ın kitaplarının zengin kimseyi günahkar ve kötülük kay­
nağı olarak gördüğünü söyleyip, kanıt olarak X ila XIII. bölümleri
gösterecek olsaydı, Amschel şöyle yanıt verebilirdi, "Benim sevgili
Rabbim, yanılıyorsun. Bu bölümler zenginliğin tehlikelerine karşı
uyarıyor. Ama tehlikelerden kaçınan zengin biri böylece daha dü­
rüst olur. 'Lekesiz bulunan zengin kutsaldır ... onun malları olacak
ve cemaat onun sadakalarını duyuracaktır' (xxxi. 8, 1 1) . Hem sen
niye, sevgili Rabbim" (diye devam edebilirdi Amschel) "milyonla­
ra sahip olmuş kimselerden bahseden, aşağıdakiler gibi bölüm­
lerden bahsetmiyorsun hiç?"

Her şey için çalışıp sahip olan kimse, kendini bırakıp toprağı ekmek
isteyen kimseden iyidir (x. 27).
Yoksul insan becerileriyle onur kazanır, zengin insansa zenginlik­
leriyle (x. 30) .
Refah ve sıkıntı, yaşam ve ölüm, yoksulluk ve zenginlik Tanrı' dan
gelir (xi. 1 4).
Altın ve gümüş yere sağlam bastırır (xl. 25)

••••
34 Rabbi S. Schiffer, Das Buch Kohelet. Nach der Aujfassung der Weisen des
Talmud und Midrasch (1884).

205
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Zenginlik ve güç kalbi canlandırır (xl. 26).


Dilenmektense ölmek iyidir (xl. 28) .

"Milyonlarımdan utanmalı mıyım, sevgili Rabbim, " (diye sür­


dürecektir Amschel hayali konuşmasını) , "yoksa onlara Tanrı'nın
kutsaması olarak mı bakmalıyım? Bilge İsa ben Sirach'ın Kral
Süleyman için ne dediğini hatırla (xlvii. 18) : 'israil'in Yüce Tan­
rısı denen Yüce Tanrımız adına, sen altını teneke gibi topladın ve
gümüşü kurşun gibi çoğalttın.' B en de Yüce Tanrı'nın yolundan
gideceğim, Rabbi, ve altını teneke gibi ve gümüşü kurşun gibi top­
layacağım. "
Talmud' da aynı bakış açısını dile getiren bölümler oldukça
sıktır. Zenginlikler ancak sahipleri Tanrı'nın yolunda yürüyorsa
kutsanmaktadır ve yoksulluk lanettir. Zenginlik pek hor görül­
mez. Konuyla ilgili birkaç Talmud alıntısı yapalım.

"Dürüst olana uygun ve dünyaya uygun olan" yedi nitelik vardır.


Bunların biri zenginliktir (Aboth. vi. 8). Dua ederken insan zenginlik
ve servet sahibi olan Ona yönelmelidir. ... Gerçekte ikisi de ticaret­
ten değil, beceriden gelir" (Kidushin, lxxxiiia) .
R. Eleazer şöyle diyordu, "dürüst kimse parasını bedenini sevdiğin­
den daha çok sever" (Sata, xiia) . Rabba zengini överdi, R. Ariba da
öyle (Erubin, lxxxvia). Kıtlık zamanı insan en çok servete değer ver­
meyi öğrenir (Aboth de Rabbi Nathan) .

Zenginlikle ilgili bu tür öğretiler dünyevi bir hayat görüşünü


cesaretlendirmiştir. Öte dünyaya inansa da, Yahudi dünya görü­
şü buydu. Aslında Musevilikte çileci hareketlere yönelik girişimler
olmuştu (örn. 9. yüzyılda Karaitler keşiş hayatı yaşamak üzere bir
araya gelmişlerdi35; 1 1 . yüzyılda Bahya ibn Pakuda İspanya'da çi­
leciği vazediyordu) , ama bunların hiçbiri kök salmadı. Musevilik
büyük felaketler zamanında bile iyimserdi. Bu açıdan Yahudiler
Hıristiyanlardan farklıdır, onların dinleri onlardan bütün dünye­
vi nimetleri alıp götürmüştür. Eski Ahit'te zenginlikler ne kadar
övülüyorsa, yoksulluğu öven Yeni Ahit'te o kadar yerilirler. Dün­
yaya ve ete sırt çeviren Essenes'lerin bakış açısı İncillerde de yer

••••
35 Sombart bu konuda yanılıyor. Karaitlerin özelliği Torah' ı harfiyen ka-
bul edip ona göre yaşamalarıdır. (İng. Çev. Notu)

206
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
edinmişti. Bu açıdan kolayca birbiri ardına bölümler hatırlanabi­
lir. (Krş. Matta vi. 24; x. 9, 10; xix. 23, 24.) "Devenin iğne deliğin­
den geçmesi, zengin bir adamın Tanrı'nın Krallığına girmesinden
daha kolaydır." Bu Hıristiyanlığın konuyla ilgili söylediklerinin
özetidir ve onunla Musevilik arasındaki fark yeterince açık olmak­
tadır. Eski Ahit'in tamamında İsa'nın dediklerine benzer bir şey
yoktur ve herhalde bütün Rabbi edebiyatında böyle bir şey yok­
tur. Ekonomik etkinlikler karşısında iyi Yahudi ve iyi Hıristiyanm
farklı davranışları üzerinde durmaya gerek yok. Hıristiyan türlü
zihinsel egzersizlerle Kutsal Yazılarında Essene'nin zenginlik kav­
rayışından başka bir yorum arar. Cennetin kapılarının ona kapalı
olduğunu düşünen zengin Hıristiyan nasıl kaygı dolu anlar yaşa­
maktadır! Onunkiyle, gördüğümüz üzere, "Yüce Tanrının adına"
teneke gibi altın ve kurşun gibi gümüş toplayan zengin Yahudinin
konumunu karşılaştırın. Hıristiyanların dinlerinin ekonomik et­
kinliklerine engel oluşturduğu bilinmektedir. Aynı şekilde Yahu­
dilerin bu engelle hiç karşılaşmadıkları da bilinmektedir. Yahudi
ne kadar sofuysa ve dinsel edebiyatıyla ne kadar yakından ilgiliy­
se, bu edebiyatın öğretilerinden destek alarak ekonomik etkin­
liklerini o kadar genişletiyordu. Din ve ticaretin sofu Yahudinin
zihninde nasıl kaynaştığının güzel bir örneği, daha önce değindi­
ğimiz Glückel von Hamein'in Anılar'ında bulunmaktadır. "Veren
ve alan, kayıplarımızı hep iyiye çeviren Tanrı'ya övgüler olsun"
der. Ve yine, "Kocam bana uzun, rahatlatıcı bir mektup gönderdi,
ruhumu sakin tutmamı söylüyordu, adı mukaddes olan Tanrı bize
kayıplarımızı geri verecektir diyordu. Öyle de oldu."

Yaşamın Akılcılaştırılması
Musevilik Tanrı'yla halkı arasındaki bir sözleşmeye, yani iki ta­
raflı yasal bir anlaşmaya dayandığından, her tarafın kesin sorum­
luluklara sahip olması gerekir. Yahudilerinkiler nelerdi?
Bu soruya Tanrı tarafından hizmetlisi Musa aracılığıyla tekrar
tekrar yanıt verilmiştir. Tekrar tekrar İsraillilere iki büyük göre­
vin onlara ait olduğu söylenmiştir. Kutsiyet sahibi olacaklardı ve
Tanrı'nm yasasına uyacaklardı. (Krş. Çıkış xix. 6; Yasa Kit. iv. 56.)
Tanrı kurbana ihtiyaç duymuyordu; itaat bekliyordu (Yeremya vii.
22, 23).

207
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Artık genel olarak olayların gidişatı içinde Yahudilerin dürüst­


lüğe Yasanın tam olarak yerine getirilmesi şeklinde baktıkları bi­
linmektedir. Eski günlerde var olmuş olabilecek içe yönelik kutsi­
yet çok geçmeden biçimcilik ve yasacılık karşısında ortadan kalktı.
Kutsiyet ve Yasaya uyma birbirinin yerine geçebilen terimler
haline geldi. Genel olarak, bu yasacılığm Rabbilerin Yahudilerin
öncelikle Helenizmden, ardından Hıristiyanlıktan koruma ve son
olarak, İkinci Tapmak yıkıldıktan sonra, milli bilincini koruma yo­
luydu.
Helenizmle yapılan mücadele Farisilikle36 sonuçlandı; Yasanın
yerine imanı geçirmeye çalışarı Pavlusçu Hıristiyanlıkla mücade­
le Farisilerin dinini Talmud'un dinine dönüştürdü ve Katiplerin
"bütün yaşamı kurallara bağlamak" politikası daha da büyük ge­
lişme kaydetti. Politik yalıtılmışlıkları içinde Yahudi cemaatleri
tümüyle yeni hiyerarşiye teslim oldular. Hedefe ulaşılmasını iste­
diklerinden yöntemi kabul ettiler. Okul ve Yasa Tapmak ve Devleti
sürdürdü ve Farisi Rabbicilik sınırsız bir etkiye sahip oldu. Böyle­
ce dürüstlük Yasaya kesin biçimde bağlı kalarak yaşamak anlamı­
nı kazandı. Sofuluk, yasal düşünen Katiplerin etkisiyle, yasal bir
anlam kazandı. Din en yaygın yasa halini aldı. Mişna' da bütün
bunlar hayranlık verici bir ifadeye kavuşmuştur. Pentateuch'un
emirleri ve bütün bunlardan türetilen emirler hiç sorgulanmak­
sızın uyulması gereken tanrısal emirlerdir. Yüzeysel olanlara
gitgide daha çok vurgu yapılır ve önemli ve önemsiz emirler ara­
sında farkılık gitgide azalır. 37 Bu iki bin yıl böyle sürdü; bugün de
böyledir. Katı ortodoksluk hala bu biçimciliğe bağlı kalmaktadır
ve Musevilik ilkeleri değişme tanımaz. Torah bugün de Musa'ya
Sina Dağı'nda verildiği zamanki gibi her sözüyle bağlayıcıdır.38
Yasa ve emirleri, kolay da ağır da olsalar, mantıklı olsalar da ol­
masalar da inananlar tarafından izlenmelidir. Onlara katı biçimde

....
36 Bir başka tutucu tarikat; Hristiyanlık öncesinde önemli bir rolü olan üç
önemli Musevi tarikatından biridir. Ölümden sonra dirilişe, meleklerin
varlığına ve öteki dünyadaki ödül-ceza sistemine inanırlar. Farisiler,
Incil'de, İsa'nın haça gerilmesine neden olan sofu Yahudiler olarak ge­
çerler. (çev.)
37 Krş. Graetz, cilt 4, s. 233; Wellhausen, agy., s. 250, 339; ayrıca Müller,
Schürer ve Marti'nin ünlü eserleri.
� ::,Mandl, agy , , 14.
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
uymak gerekir, çünkü onları Tanrı vermiştir. Bu zımni itaat insanı
dürüst, aziz kılar. "Tanrı'nın ortaya koyduğu iradeyi hiç mücadele
etmeden ve kendi iradesini yerine getirir gibi neşeyle yerine ge­
tiren kişi, Torah anlamıyla aziz ya da kutsaldır. Bu kutsallık, in­
san iradesinin tanrısal iradeyle bu tam kaynaşması, ancak çok az
kimsenin elde edebileceği yüksek bir hedeftir. Bu yüzden kutsallık
yasası öncelikle bu hedefe ulaşma çabalarına karşılık gelir. Çabayı
herkes gösterebilir; sürekli kendini gözetme ve kendini eğitmeyi,
düşük ve kaba olana karşı, duygusal ve hayvani olana karşı sürekli
mücadeleyi ister. Torah'ın emirlerine uymak insanın kutsallığın
yücelerine çıkması için en emin merdivendir. " 39
Bu sözler yeterince açık bir biçimde kutsallığın ve yasacılığın
bağlantılı olduğunu göstermektedir; İsrail'in en yüksek amacının
bir rahipler krallığı ve kutsal bir millet olmak olduğunu göster­
mektedirler; ve bu amaca giçlen yol Tanrı'nın emirlerine katı bi­
çimde boyun eğmekten geçer. Bu açık hale geldiği zaman, Yahudi
dininin bütün yaşam için taşıdığı önemi hayal edebiliriz.
Uzun vadede, dış yasacılık dışsal kalmaz; kendine özgü ni­
teliğini yasayı gözetmekten alan içsel yaşama sürekli bir etkide
bulunur. Museviliğin şekillenmesine yol açan psikolojik süreçler
bana göre öncelikle bunlardır. Öncelikle önemi olan, içerikleri ne
olursa olsun, Tanrı'nın emirleridir. Ama zamanla içerikler kendini
gözlemciye görünür kılmak zorunda kalmıştır ve Tanrı sözünden
evrilen bir yaşam idealini tanımlamıştır. Bu ideali izlemek, dürüst
olmak, kutsal olmak her inanan için kalbin arzusuydu.
Devam etmeden önce, sofu Yahudinin ne anlama geldiği
ve maddi anlamda kutsallıkla ne kastettiği konusunda bir fikir
edinmeye çalışalım. Son kesimde Yahudi dininin "dünyeviliği"
üzerine söylenenleri hatırlayalım. Buna göre Budizm ya da İlkel
Hıristiyanlık gibi başka dinlerin öğrettiği şekilde, doğal içgüdüleri
reddetmek ya da onları bastırmak pek kutsal olamaz.
Öte dünyacı çilecilik her zaman için Musevilikle çelişmiştir.
"sana verilen ruhu koru, onu öldürme" - yaşamın idaresini inşa ede­
cek olan ve her zaman geçerlik taşımış olan Talmud kuralı budur.40

. ...
39 S. R. Hirsch, agy., s. 448.
40 Talmud edebiyatından alınma buna benzer alıntılar için bkz. S. Schaf­
fer, Das Recht und seine Stellung zur Moral nach talmudischer Sitten­
und Rechtslehre (1889), s. 28.

209
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Yaşamın olumsuzlanması bu yüzden kutsallık olamaz. İnsanın


tutkularının ve arzularının yerine getirilmesi de kutsallık olamaz.
Çünkü olsaydı, dürüst olanın önüne ideal olarak konmazdı; o za­
man herkesin erişebildiği bir şey olurdu. Bu yüzden geriye tek bir
olasılık kalıyor: yaşamı doğaüstü kurallara dayalı birtakım ideal
planlara göre amaç doğrultusunda yaşamak veya içimizdeki ar­
zuları yerine getirmek ya da onları yok etmek. Sonuçta, kutsallık
yaşamın akılcılaştırılması olmaktadır. Arzu ve eğilimlere sahip
doğal varoluşun yerine ahlaki yaşamın geçirmeye karar verirsiniz.
Kutsal olmak arınmak demektir ve bunu gerçekleştirmek doğal
eğilimlerinizi ahlaki itaat yoluyla aşmak demektir.4 1 Sorunlu bir
İkicilik (bizim anayasamızın temel kısmı olan o korkunç İkicilik)
Yahudinin etik değer kavrayışını niteler. Doğa ne kutsaldır, ne kut­
sal değildir. Daha kutsal değildir. Bizim sayemizde kutsal olabilir.
Bütün günah tohumları vardır içinde; yılan uzun zaman önce
Cennet bahçesinde olduğu gibi hala çalılar arasındadır. "Tanrı el­
bette kötülük eğilimini yarattı, ama Torah'ı, ahlak yasasını, onun
panzehirini de yarattı." 42 İnsan yaşamının tamamı Doğa'nın düş­
man güçlerine karşı büyük bir savaştır: Yahudi ahlak teolojisinin
rehber ilkesi budur ve yaşamın akılcılaştırılmasını, doğasızlaştı­
rılmasını, arındırılmasını ve ondan vazgeçmek ya da onu boğmak
zorunluluğu olmadan boşaltılmasını sağlayacak kurallar ve dü­
zenlemeler sistemi buna göre düzenlenmiştir. Burada Hıristiyan
(Essenes) ve Yahudi (Farisi) ahlak fikirleri arasındaki belirgin farkı
görürüz. İlki oldukça mantıklı biçimde dünyadan çekilip sessiz
münzeviliğe ve (ölüme değilse) manastıra yöneltmektedir; ikinci­
si iman dolu yandaşını binlerce zincirle bireysel ve toplumsal ya-
şama bağlamaktadır. Hıristiyanlık inananı bir keşişe dönüştürür,
Musevilikse bir akılcı, bir rasyonaliste; ilki dünyanın dışında bir
çilecilikle sonlanır, diğeriyse onun içinde bir çilecilikle (çileciliğin
insanın içinde doğal olan şeye boyun eğdirme anlamına geldiğini
kabul edersek). Yahudi Etiğinin (ve de Yahudi dininin) neye kar-

••••
41 M. Lazarus, agy., s. 22. Lazarus kutsal olmanın tutkulara galip gelmek
olduğu fikrini, oldukça iyi bir biçimde işlemiştir, ama Kant'ın Etik sis­

::,temine çok yakın durmaktadır.


Külılu,h;n, 30b, Baba Bathm, 16a

1
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi
1

şılık geldiğini, eğer onun kurallarını bir bir incelersek daha iyi bir
biçimde anlayacağız.
Yasanın etkisi iki yönlüdür. Varlığının bir etkisi vardır; içerikle­
rinin de öyle. En azından bir yasa olması, ona uymanın bir görev
olması, insanı eylemleri üzerine düşünmeye ve onları aklın emir­
leriyle uyum içinde gerçekleştirmeye zorlar. Bütün arzuların önü­
ne bir uyarı levhası çekilmiştir; doğal her dürtü binbir köşe taşı ve
sofu olan için yönergeler şeklindeki tehlike sinyalleriyle geçersiz­
leştirilmektedir. Kuralların çeşitliliğine itaat etmek (Maimonides
tarafından derlenen ünlü emirler 365 taneydi, bunların 243 tanesi
hala günceldir ve yasakları 248 tanedir) onların ne olduklarının iyi
bir bilgisi olmadan neredeyse olanaksızdır; bu yüzden Kutsal Ya­
zıları, özellikle Torah'ı inceleme emrini de içerir. Bu incelemenin
kendisi yaşamı kutsal kılmanın bir yolu sayılmaktadır. "Eğer kötü
hevesler ele geçirirse sizi, on'u İnceleme [Tefekkür] Evine kovala­
yın" diye öğütler Talmud.
Bütün yasamaların inananın yaşamını soylulaştırma amacını
taşıdığı hep kabul ediliyordu ve bugün de ortodoks Yahudilerin
birçoğunca kabul edilmektedir.

Tanrı lsrail'i iyileştirmek istedi, o yüzden O emirlerin sayısı artırdı


(Makkoth, 23b) .
Emirler Tanrı tarafından insan soyıınu soylulaştırmak için verildi
(Vajikra Rabba, 13) .43
İnsanın doğmaması daha iyi olacaktı, ama dünyaya geldikten sonra
eylemlerine hep dikkat etmelidir (Erubin, 13b) .
Her gece insan gün içinde yaptıklarını eleştirel gözle incelemelidir
(Magen Abraham, Orach Chajim üzerine, 239, s. 7).44

"Gözle" ve "hatırla" tek bir deyişte kutsanıyordu. 45 Deum res­


pice et cura46 hala Yahudinin düsturudur. Eğer bir kralla karşılaşır
ya da bir Zenci ya da cüce görürse, yıkık bir binanın yanından ge­
çer ya da ilacını alır, yıkanırsa, yaklaşan fırtınayı fark eder ya da
onun kükreyen şimşeğini duyarsa, sabahleyin kalkıp giyinir ya da
....
43 Krş. Schaffer, agy., s. 54.
44 Krş. Fassel, Tugend und Rechtslehre des Talmud (1848), s. 38.
45 Albo's Ikkarim [28. not] , hl. 24, bunu ayrıntılı olarak ele alıyor.
46 Krş. S. Back, agy., Önsöz; ayrıca M. Lazarus, agy., s. 20.

211 J
� Modern Kapitalizm ve Yahudiler

yemek yerse, evine girer ya da evden çıkarsa, bir dostu selamlar


ya da bir düşmanla karşılaşırsa -her durum için uyulması gereken
bir emir vardır.
Bu emirlerin içeriği nedir? Hepsi de insandaki basitçe hayvani
içgüdülere boyun eğdirmeyi, arzularını ve eğilimlerini gemleme­
yi, dürtülerinin yerine düşünceli eylemleri koymayı içerir; kısaca­
sı, "insanın etik terbiyesini." Hakkındaki yasayı düşünmeden bir
şey düşünmemeli, bir şey konuşmamalı, bir şey yapmamalısınız;
yasayı düşündükten sonra onu kurallaştırma amacıyla uygulama­
lısınız. Bu yüzden hiçbir şeyi basitçe kendi için, kendiliğinden ya
da doğal içgüdüyle yapmamalısınız. Sadece keyifiçin Doğanın ta­
dını çıkarmamalısınız.
Bunu ancak eğer Tanrı'nın bilgeliği ve iyiliğinin bu yüzden ol­
duğuna inanıyorsanız yapmalısınız. Baharda ağaçlar tomurcukla­
nınca sofu Yahudi şöyle der, "Şükürler olsun Sana, Ey Yüce Tanrı­
mız ... hiçbir şeyden yoksun olmayan Dünyanı yaratmışsın, ama
oraya insanoğullarına coşku versin diye iyi yaratıklar ve ağaçlar da
koymuşsun." Gökkuşağını görünce aklına Tanrı'yla yaptığı Söz­
leşme gelir. Yüksek dağlarda, geniş çöllerde, güçlü nehirlerin kı­
yısında, kısacası kalbinin Doğa'nın mucizeleriyle coşkulandığı her
yerde, şükür duygularını dile getirir, "Şükürler olsun sana Tanrım,
Ey Yüce Tanrımız ... Yaratılışı gerçekleştiren." Sanattan kendi için
haz almamalısınız. Plastik sanat eserlerinden kaçınılmalıdır, çün­
kü kolayca ikinci emrin çiğnenmesine yol açabilirler. Ama şairin
sanatına bile, eğer Tanrı'ya seslenmiyorsa hoşgörüyle bakılmaz.
"Taralı kitaplarını okumak ya da onlara başvurmak en iyisidir.
Eğer dinlenmek için bir şeyler okuyacaksak, bize yararlı bir şeyler
öğretecek kitaplar seçelim. Eğlence ve vakit geçirmek için yazılmış
olan kitaplar arasında içimizdeki günahkar istekleri uyandıranlar
da vardır. Bu kitapların okunması yasaktır. "47 Zararsız hazlara düş­
memelisiniz. "Günahkarın yeri [Mez. i. il, -yani putperestlerin ti­
yatro ve sirkleri." Şarkı, dans, şarap, dinsel törenlerle bağlantılı ol­
madıkları sürece tabudur. "Rabbi Donna ben Hyrkanus şöyle der­
di: Sabah uyku, öğleyin şarap, çocuksu konuşmalar ve cahilin başı
çektiği evlere ziyaret insanı baştan çıkarır."48 "Hazzı seven yoksul
olacaktır; şarabı ve yağı seven zengin olacaktır" (Özdeyiş. xxi. 17) .

••••
47 Stern, agy., s. 126.
48 Aboth de R. Nathan, xxi. 5 [ayrıca Aboth, III, 14].

212
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

Eğer durum böyle olacaksa, bir insanı "yakışıksız" bir davra­


nışa sürükleyen o nitelikler, ya yararsız ya da zararlıdır. Coşku
(çürıkü insan bu haldeyken yararsız bir şey yapabilir), 49 kalbin iyi­
liği (sizi sadece hayır fikri yönetiyorsa iyi olmalısınız; merhamete
kapılıp sürüklenmemelisiniz, böylece ideal yasanın soyluluğu ve
kıymeti hep önünüzde olur) ; 50 duygusal bir mizaç ("tutkunun -ve
günahın- kaynağı duygusallıktır"), 51 açık yüreklilik, yani kısacası
insanda doğal (yani kutsal olmayan) her şey böyledir. Diğer yan­
dan, sofunun başlıca erdemleri özdenetim ve dikkatlilik, düzen
ve çalışma sevgisi, ılımlılık ve perhiz, iffet ve temkindir. Özde­
netim ve dikkatlilik özellikle ahlakçıların sabit temalarındandır.
"Sözcüklerin bolluğunda aşırılık istenmez: ama dudaklarını sıkan
bunu bilgelikten yapar" (Özdeyiş. x. 19). 52
Daha sonraki gelenek de aynı şekilde ısrarcıydı. "Raba gereksiz
bir konuşma yapanın bir emri çiğnediğine inanırdı" (Joma, 1 9b).
"Kutsallığımız," demektedir popüler bir modern terbiye kitabı,
"büyük ölçüde dilimizi denetime almaya, kendimizi sakin tut­
maya bağlıdır. Konuşma yeteneği ... insana kutsal amaçlarla ve­
rilmiştir. Bu yüzden bütün gereksiz konuşmalar bilge kimselerce
yasaklanmıştır." 53 Ama özdenetim ve dikkatlilik genellikle sofu
Yahudiye öğütlenmektedir.

Kim güçlülerin güçlüsüdür? Tutkularını denetleyen kimsedir (Aboth


de R. Nathan, xxiii. 1 ) .
Çalışkan kimsenin düşünceleri sadece bolluğa yönelir: ama telaşlı
olan herkes isteklerinde telaş eder (Özdeyiş. xxi. 5).
Ayaklarıyla telaş eden kimse günah işler (Özdeyiş. xix. 2) .

Sanayi ve idareye gelince, bu amaç için de sayısız tavsiye var­


dır. Yahudi güne uyanmalıdır, gün Yahudiye değil - Rabbiler Mez­
mur. lvii. 9 üzerine bir vaaz verirken böyle söylerdi. 54
....
49 G. F. Oehler, Theologie des A. T. (3. bsm., 1891), s. 878.
50 Lazarus, agy., s. 40.
51 Aboth de R. Nathan, xvi. 6.
52 Krş. Deri. 1, 8; Özdeyişler x. 8; x. 1 0; x. 3 1 ; xiv. 23; xvii. 27, 28; xviii. 7, 2 1 ;
xxi. 23; Deri. iv. 34 (29) ; v. 15 (13); ix. 2 5 (18); xix. 20, 22.
53 Stern, agy .. No. 127a.
54 Krş., ayrıca Özd. xii. 27; xiii. 1 1 ; xviii. 19; xxi. 20. Çalışmayı öven başka
bölümler için krş. L. K. Amitai, La sociologie selon la legislation juive
(1905) , s. 90.

213
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Engellenmesi, doğru kanallara sevk edilmesi, doğal güçlerin­


den arındırılması ve yararlı amaçlara hizmet eder hale getirilmesi
gereken insanın en güçlü içgüdüleridir. Kısacası, akılcılaştırılma­
ları gerekir.
Açlığı tatmin edecek arzuları ele alalım. Yemek zevkini teskin
etmek yasaktır çünkü oradadır; sadece beden için teskin edilme­
lidir. İyi insan yemeğe oturduğu zaman, onun bunu Yaratıcısının
emirlerine göre yapmasını sağlayın. Yiyecekle ilgili çok sayıda ku­
ral buradan gelir; yemeklerde ciddi olma, duayla başlayıp duayla
bitirme kuralları buradan gelir; ılımlı olma öğüdü ve beslenme
hazzım yasaklama çağrısı buradan gelir. "Sadece Tanrı'nın iyiliği
sayesinde Onun yaratıklarını yiyecek olarak kullanabiliyorsunuz
ve bu yüzden eğer bütün yiyip içmeniz hayvanca olmayacak­
sa, kutsanması gerekir; Onun hizmeti için güç kazanma olarak
görülmelidir. " 55 "Yahudi yemek zevkini sadece ayin için tatmin et­
melidir; masasına bir sunak ve üzerindeki yiyeceğe de, görevlerini
yerine getirmek için güç toplamasını sağlayacak bir kurban olarak
bakmalıdır."56 (Bu arada Yahudi mutfağı harikadır.)
Son olarak -elbette bu en önemlisidir- açlık gibi, Sevgi de akıl­
cılaştırılmalıdır, yani doğal ifadesi denetimde tutulmalıdır. Katı
ikicilik kendini en çok erotik alanda kendini gösterir. Dünya ve
elbette uygar milletler, bu cinsellik kavrayışını Yahudilere borç­
1
ludur (bu fikirden etkilenmiş olan Hıristiyanlık aracılığıyla) . Daha
önceki bütün dinler cinselliğin ifadesinde tanrısal bir şey görüyor­
du ve cinsel birleşmeye doğası gereği göksel bir vahiy olarak bakı­
yordu. Hepsi de aşırı ya da uygun bir biçimde Fallus tapınmasını
tanıyordu. Hiçbiri duyarlı olanı kınamıyor, kadınlara günah kay­
nağı olarak bakmıyordu. Ama Ezra'nın döneminden başlayarak
bugüne dek Yahudiler, tam tersi görüşü savunur.
Kendisini kutsamak, kendisini Tanrı'yla konuşmaya değerli
kılabilmek için, Musa "karısına yaklaşmadı." Ve Eyüp gözlerini
bir kadına çevirmemek üzere bir anlaşma yapmasıyla övülür. Bil­
gelik Edebiyatı'nın tamamı kadınlara karşı uyarılarla doludur ve
aynı ruh Talmud'a da hakimdir. "İffetsizlik suçu işlemektense öl-
••••
55 Hirsch, agy., s. 448.
56 Agy., s. 463; ve Stern, agy., s. 239.
j
1 2 14
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ,

mek yeğdir" (Sanhedrim, 75a). Aslında, ölümün bile telafi etme­


diği üç başlıca suç cinayet, puta tapınma ve zinadır. "Kadınlarla
işin olur mu? Bunu yaparsan sadece bununla kalmazsın" (Kid­
dushin, 82a). Bu endişe bütün yasalarda bulunur. Eben Ha-ezer
onunla ilişkisi olan bir kadınla yasak ilişkiye giren kimseyi taşla­
narak ölmeye mahkum eder. Aynı soydan gelen bir kadının elbi­
seleri ya da teması "haz alınacak bir şey" olarak görülmemelidir.
Bir adama bir kadının eşlik etmesi ya da onun teyzesini, yetişkin
kızkardeşini kucaklaması yasaktır. Günümüzün öğretmenleri de
yine bu kadar kesindir. "Kendinizi ahlaksızlıkla temastan koru­
yun," der onların en popüler olanlarından biri. "Düşüncelerini-
zi iffetsiz bir biçimde meşgul edebilecek ya da temiz olmayan
şeyleri önünüze çıkaracak bir şeye bakmayın, bir şey duymayın,
bir şey okumayın. Caddede bir kadının ardında yürümeyin; eğer
kendinizi tutamıyorsanız, oha arzuyla bakmayın. 57 Gözünüzün
bir kadının saç teline değmesine izin vermeyin, kulaklarınız se­
sini duymasın; onun görünümünden haz almayın; evet, bir kadı­
nın giysilerine bile kimin giydiğini biliyorsanız bakmamalısınız.
Her şeyde Fırsat yolundan çekilin. ... İki cins birbirine yaklaşma­
malıdır. Küçük el sıkışmaları, göz kırpmalar, kucaklaşıp öpüşme­
ler günah doludur." 58 Bu türden uyarılar, bazıları artık modern
dillere çevrilmiş olan sofu Yahudilerin otobiyografilerinden an­
laşıldığı üzere ihmal edilmiyordu. 59 Ama bunların hepsinin söy­
lediği şey gözardı edilmemelidir. Başka dinler de kadınlar karşı­
sında korku belirtisi gösterir. Kadınların dünyaya günah getirdiği
düşüncesi hakim olduğundan bu yana, şehvetli hayal güçlerini
her şekilde çalıştıran ama kadınlardan sanki onlar şeytanın ci­
simlenmiş haliymiş gibi kaçınmak için ellerinden geleni yaparak
yaşayan hastalıklı ruhlar olmuştur. Başka dinlerde insanlar çöl­
deki münzevi mağarasına ya da bir manastıra kapanmışlardır.
Her koşulda, dini ona "iffeti," manastır yaşamı geçiren herkesin
bildiği ürkütücü sonuçlarıyla dayatmıştır. Ama Musevilikte böy-
••••
57 Krş., Robert louis Stevenson: "Kadınların yüzlerini arzu duymadan ha-
tırlamak ... bu hem bilgeliği hem de erdemi tanımak değil midir?" (İng.
Çev. Notu)
58 Hirsch, agy., s. 443, neredeyse aynı biçimde Stem dile getirmektedir,
agy., Nos. 125, 126.
59 J. Fromer, agy., s. 25.

215
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

le değildir. Musevilik cinsel ilişkiyi yasaklamaz; onu akılcılaştırır.


Cinsel ilişkiyi günahkar saymadığından değil. Günahkar olmuş
olmalı, ama günahkarlığı belli bir ölçüde kutsanmayla kaldırı­
labilir. Bu yüzden Musevilik erken evlilikleri öğütler ve kocayla
karı arasındaki ilişkiyi "Yaratıcı'nın gözünde daha da büyük bir
şey" olarak düzenler. "Erkek kansız olmamalı, kadın da kocasız
olmamalı; ama ikisi de birleşmelerinde Tanrı'nın ruhunun olma­
sına dikkat etmeli. " Bu düsturdur ve buna göre Talmud ve daha
sonraki yasalar evli çiftlere rehberlik edecek çok sayıda kural ve
düzenlemeye sahiptir. 1 1 . yüzyılda (birkaçını anarsak) R. Eleazar
ben Nathan konuyla ilgili, Eben ha-ezer adıyla özel bir kanun ha­
zırladı ve 13. yüzyılda R. Nachman evliliğin kutsanmasıyla ilgili
ünlü bir yapıt kaleme aldı. 60 Eben Ha-ezer'in yasaları Schulchan
Aruch'la birleştirildi ve üzerine atılan cilalarla bugün bile kabul
görmektedir. Temel fikirler ele aldığımız fikirlerdir: beden gü­
cünü Tanrı'nın iradesine uygun olarak yok et; erkekliğine dikkat
et; her an Tanrı'nın hizmetinde ol. 6 1 Yahudilerin evlilik görü­
şü böyleydi ve iki bin yıldan uzun süre de böyle sürdü. Tobit'in
Kitabı'nda yer alan, bu başlıktaki değerlendirmelerimiz için uy­
gun bir sonuç sayılabilecek o dokunaklı hikaye bunun için iyi bir
örnek olmaktadır.

Ve bir araya kapatıldıkları zaman, Tobias yataktan kalktı ve Bacım,


dedi, kalk ve Tanrı'ya bize merhame't etmesi için dua edelim.
Sonra Tobias şöyle dedi. Şükürler olsun sana, Ey Tanrım babamız,
ve şükürler olsun sana Senin kutsal ve yüce adına sonsuza dek; gök­
ler Seni ve Senin yaratıklarını kutsasın.
Adem'i sen yarattın ve ona eş olarak yardım edip kalsın diye Havva'yı
verdin: onlardan oldu insanlık: Sen dedin, insanın tek olması doğru
değil; ona onun gibi bir yardımcı yapalım.
Ve şimdi, Yüce Tanrım, bu bacımı şehvet için değil, senin emrinle
beraber yaşlanalım diye alıyorum.
Kadın da onunla birlikte söyledi. Amin.
Böylece o gece beraber yattılar. (Tobit vii. 4-9.)
••••
60 lggeret ha-Kodesh, ilk basımı 1556; Latinceye çeviren Gaffareli; krş.
Graetz, cilt 7, s. 46.
61 Hirsch, agy. , s. 263. Krş. ayrıca s. 264, s. 267.

216
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi �

Şöyle sorulabilir: Neden Yahudi yaşamının bu yönünü bu ka­


dar uzun biçimde ele aldın? Basit bir yanıtım var. Yahudi dininin
etkisiyle gerçekleşen yaşamın ve özellikle de cinsel yaşamın akıl­
cılaştırılmasının ekonomik etkinlikler üzerindeki etkisinin abartı­
lamayacağını düşünüyorum. Eğer din Yahudi ekonomik yaşamı­
nın içindeki bir etken olarak kabul edilecekse, o zaman davranışın
akılcılaştırılması bunun en iyi ifadesidir. Başlangıç olarak, varlı­
ğını akılcılaştırmaya borçlu olan herhangi bir ekonomik düzen
için vazgeçilmez olan birkaç iyi nitelik ya da erdem vardır -örn.,
sanayi, düzenlilik, tutum. Ama yaşamın bütünü, eğer "Bilge"nin
emirlerine göre yaşanıyorsa, servet elde etmenin gerektirdiklerine
boyun eğer. Ilımlılık, ağırbaşlılık ve hürmet kesinlikle ticaret ada­
mına yararlı olan niteliklerdir. Kısacası, Kutsal metinler ve Rabbi
edebiyatında vazedilen bütün davranış idealleri küçük bir dükkan
sahibinin ahlakına sahiptir -tek eşle yetinmek, borçlarını tümüyle
ödemek, Pazar ya da Cumartesi günü kilise ya da Sinagoga gitmek
ve çevredeki günahkar dünyaya horgören bakışlar atmak.
Ama Yahudi ahlak eğitimi bu türden küçük saygıdeğer dükkan
sahibini ortaya çıkarmakla yetinmedi. Hatta bu tipin onun eseri
olup olmadığı da sorgulanabilir. Her koşulda, ekonomik gelişme
için fazla bir önemi yoktur bunun. Orta sınıf saygınlığı aslında
kökenini küçük ticaret sınıfının dar bakış açısına borçludur. Bu
yüzden kapitalizmle çok fazla ilgisi yoktur, sadece bu sınıfın sa­
hip olduğu niteliklerin kapitalizmin üzerinde yükseleceği zemin
olması ölçüsünde ilgisi vardır. Ama kapitalizm bu niteliklerden
çıkmadı ve bu yüzden Yahudileri kapitalizmin öncüleri yapan
sebepler için başka yönlere bakmamız gerekmektedir. Perhiz
Yahudiler arasında aile yaşantısının serpilmesini sağlamış, böy­
lece ekonomik büyüme için gerekli enerjileri ortaya çıkarmıştır.
Aile yaşantısının geliştirilmesi ve iyileştirilmesi kuşkusuz, Yahudi
halkının başından geçenlerin de desteğiyle, Yahudi Rabbilerin işi
olmalı. Musevilikte kadın önde tutuluyordu, bu da aile yaşantısı­
nın ve insanın davranışlarının sağlıklı olması için başlıca koşuldu.
Rabbiler evlilikleri, evlilik içi ilişkiyi ve çocukların eğitimiyle diğer
şeyleri düzenleyen yasalar ve kurallarla, aile yaşantısına bir sınır­
lama getirmek ve saf halde tutmak için ellerinden geleni yaptılar.
Evlilik sofu Yahudiler arasında, yasadışı doğum istatistiklerinin

217 �I
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

gösterdiği üzere başka mezhepten halklara göre daha kutsal sa­


yılmaktadır. Bu doğumlar Hıristiyanlara göre Yahudiler arasında
çok daha azdır.62

1000 ÜZERİNDEN YASADIŞI DOĞUMLAR

Yıl Ülke Genel Yahudiler

1904 Prusya 2 .51 0.66


1905 Würtemberg 2.83 0 .16
1907 H esse 2 .18 0.13
1908 Bavyera 4.25 0.56
1901 Rusya 1.29 0 .14

Rusya'yla ilgili rakamlara dikkatle bakılacak olunursa, Yahu­


diler arasındaki yasadışı doğumların Yahudi olmayanlara göre
çok fazla farklılık gösterdiği görülecektir. Aynı zamanda Yahudiler
arasında cinsel ahlak ölçütü açısından hafif bir düşme görüldüğü
de unutulmamalıdır. Aşağıdaki tablo Rusya' daki yasadışı doğum
oranını göstermektedir.

100 ÜZERİNDEN RUSYA'DAKİ YASADIŞI DOĞUMLAR


1

Rum
Yıl Katolik Protestan Yahudi
Ortodoks

1868 2.96 3 .45 3.49 0.19


1 878 3 .13 3 .29 3.85 0.25
1898 2.66 3.53 3.86 0.37
1901 2.49 3.57 3.76 0.46

Demek aile yaşamının Yahudiler arasında yaygın olmasının


ürettiği sonuç böyleydi. İnsan aileye içinde olanın en iyisini ka­
tardı ve karşılığında ondan güç, cesaret, dayanma ve yaşamdaki

••••
62 Rakamların alındığı yer: Hugo Nathansohn, "Die unehelichen Gebur-

İ
ten bei den Juden," Z.D.S.]., cilt 6, (1910), s. 102.

218
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi 1
konumunu genişletme sebebi alırdı. Bu türden bir aile yaşamı eril
enerji için kapitalizm gibi güçlü bir ekonomik sistemin harekete
geçirilmesine yetecek kadar büyük alanlar yaratıyordu. Çünkü bu
sistem büyük enerji ister ve onun sadece toplumsal içgüdülerle
değil ayrıca aile idealine çağrıda bulunan psikolojik etkiler aracı­
lığıyla üretilebileceğini hayal edebiliriz. Belki de psikolojik etkile­
rin altındaki fiziksel etkilere bakmak gerekmektedir.
Yahudi anayasası evlilik hayatının akılcılaştırılması aracılığıyla
nasıl da tuhaf biçimde şekillenmiş olmalı! Bu görüngüyle karşı­
laşıyoruz: güçlü cinsel eğilimleri olan bir halk (Tacitus onlardan
proiectissima ad libidinem gens [tümüyle sefahate adanmış bir
halk] diye bahsediyor) dini tarafından onu dizginlemeye zorlan­
maktadır. Evlilik dışı ilişkiler kesinlikle yasaktır; herkes tek eşle ye­
tinmelidir, ama onunla ilişki bile sınırlıdır. Bunun sonucu ortada.
Çok büyük enerji kaynaklarının belli bir yönde çıkış bulması en­
gelleniyordu ve burılar başka yöne yöneliyordu. Yahudilerin MS
içinde bulunduğu durumu bildiğimizden, ekonomik etkinliklerin
başlıca kanal olduğunu varsayarsak yanılmış olmayacağız. Ama
daha da ileri gidebiliriz. Oldukça genel bir biçimde, dizginlenen
cinsel arzuların ve kar arayışının el ele gittiğini kanıtlamak kolay­
dır. Şu an için, bütün modern toplumbilimsel sorunlar açısından
büyük önem taşıyan bu olguya ilişkin fazla bilimsel incelememiz
yok. 63 Tanrısal bir yaşama genellikle para ve sevgi savurganlığı
eşlik eder, buna karşın ucuzluk, tamah ve para saklama hazırlığı
kötürüm bir cinsel yaşam getirir -bunlar günlük hayat deneyimle­
ridir. Bu çok ilginç sorunu sınırlı olmaya mecbur gözlemlerin yar­
dımıyla çözme çabası küstahça olacak olsa da, savımın amacına
uygun olarak, en azından bir varsayım olarak bir yana bırakılma­
ması gerekir. Yahudilerin sahip olduğu birçok kapitalist yeteneğin
büyük ölçüde dinsel öğretmenlerinin onlara getirdiği cinsel sınır­
lamalardan kaynaklandığını görmek önemlidir. Yahudinin bütün
fiziksel ve anlıksal yaşamının akılcılaştırılmasının etkisi hala bi­
limcilerin ilgisini bekliyor;64 şu an için bu tür incelemeleri daha

••••
63 Bu konuyla ilgili önde gelen otoritelerden biri olarak S. Freud'u anabili-
riz. Bkz. Sammlung kleiner Schriften zur Neurosehlehre (2. bsm., 1 909).
64 Bkz. Dr. Hoppe, "Die Kriminalitat der Juden und der Alkohol," Z.D.S.].,
cilt 3 (1907), s. 38; H. L. Eisenstadt, "Die Renaissance der jüdischen So-

219
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

başlangıç halinde görüyoruz. Cinsel ilişki, yeme ve içmenin vesair


çok zekice düzenlenmesini kastediyorum. (Bu arada Yahudi yasa­
sının çok uzun süre bazı evlilikleri yasakladığını kaydetmeliyiz.)
Bitirirken bir nokta daha: Yaşamın akılcılaştırılması Yahudiyi
Doğaya karşıt (ya da onunla yan yana) olan bir yaşam tarzına ve
böylece, aynı şekilde Doğayla karşıt (ya da onunla yan yana) olan
kapitalizm türünden bir ekonomik sisteme alıştırdı. Aslında kar
yapma fikri, ekonomik akılcılık, Yahudi dininin Yahudi yaşamını
şekillendirmesini sağlayan kuralların ekonomik etkinliklere uy­
gulanmasından başka bir şey midir? Kapitalizm gelişmeden önce
doğal insan tanınmaz ölçüde değiştirilmeliydi ve onun yerine
akılcı bir zihin taşıyan bir mekanizma getirildi. Bütün ekonomik
değerlerin aşırı değerlendirmesi yapılmalıydı. Peki sonuç ne oldu?
Hama Judeus'a çok yakın olan hama capitalisticus; bunların her
ikisi de aynı türe, hamines rationalistic artificiales türüne aittir.
Böylece Yahudi yaşamının Yahudi dini tarafından akılcılaştırıl­
ması, eğer kapitalizme yönelik Yahudi yeteneklerini gerçekten
doğurmamış bile olsa, kesinlikle onları artırdı ve yükseltti.

İsrail ve Milletler
Yahudinin ekonomik ilerlemesini sağlayan sebeplerden biri
de, okurun hatırlayacağı üzere, İsrail'in
• kuşaklar boyunca bir ya-
bancı ve bir yaratık, dışardan biri olması olgusuydu. Bu ayrılığı
anlamaya çalışırsak köklerini Yahudi dininin emirlerinde bulaca­
ğız, bu dinin hep ayrılık hattını korumuş ve genişletmiş olduğunu
göreceğiz.
Yahudi tarihinin bu yönünü büyük bir ustalıkla incelemiş olan
Leroy-Beaulieu'nun, çok yerinde biçimde dediği gibi, "La loi leur
donnait l'esprit de elan" [Onlara aşiret ruhunu yasa veriyor]. Ya­
salarının Yahudileri Musevi olmayanlardan ayrı yaşamaya zorla­
ması olgusu. Çünkü Yasaya uymak istedikleri zaman kendilerini
kapamaları gerekiyordu. Yahudiler Getto'yu yarattılar, burası

zialhygiene," Archiv fur Rassen und Gesellschaftsbiologie, cilt 5 (1 908),


s. 714; L. Cheinisse, "Die Rassenpathologie und der Alkoholismus bei
den Juden," Z.D.SJ., cilt 6 (1910), s. 1. Yahudinin alkolün (ve de fren­
ginin) kötü etkilerinden azade olmasının dini yüzünden olduğu kesin
olarak kanıtlanabilir.

220
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı
Yahudi olmayanlar açısından bir imtiyaz, bir ayrıcalıktı ve düş­
manlık sonucu değildi. Ama Yahudiler başkalarından ayrı yaşa­
mak istedi çünkü kendilerini çevrelerindeki sıradan halktan üstün
hissediyorlardı. Seçilmiş Irktı onlar, bir Rahip Halk. Rabbiler gu­
rur alevini beslemek için ellerinden geleni yaptı - karşılıklı evliliği
Yahudi saflığının bozulması sayarak yasaklayan Ezra'dan, günü­
müzde her sabah, "Şükürler olsun Sana, Ey tanrım, Evrenin Kralı,
şükürler olsun ki beni bir Musevi olmayan (yabancı) yapmadın"
diye dua eden sofu Yahudiye dek. Böylece yüzyıllar süren Diaspo­
ra boyunca ve (Yasanın onlara sağladığı bağlar sayesinde) Diaspo­
ra için ayrı yaşadılar -ayrı ve uzaktılar, böylece kendi başlarına bir
grup oldular, ya da isterseniz, kendi başlarına bir gruptular ve bu
yüzden ayrı ve uzaktılar.
Kendi başlarına bir gruptular -aslında Yahudinin uluslarara­
sıhlığını getiren Babil Sürgünü sırasında zaten böyleydiler. Bir­
çokları, özellikle de zengin olanları, kendi istekleriyle Babil' de
kaldı, ama Museviliklerini korudular ve onu şevkle sürdürdüler.
Yurda dönen kardeşleriyle canlı bir ilişki içinde oldular, onla­
rın servetlerine yakın bir ilgi gösterdiler, yardım ettiler ve onla­
ra zaman zaman yeni yerleşimciler gönderdiler. 65 Birlik bağları
Helenistik diaspora sırasında hiç de zayıflamadı. "Şehirlerde ve
bütün dünyada birbirlerine çok bağlı kaldılar. Çadırlarını nereye
kurarlarsa kursunlar, Zion'la bağları korundu. Issızın ortasında
kendilerini evde hissettikleri bir ana vatanları vardı. ... Diaspora
sayesinde dünyaya katıldılar. Helen şehirlerinde sadece Yahudi­
liklerinin dış görünümü olarak bile olsa, Yunan dilini kabul etti­
ler" (Wellhausen).
Yüzyıllar süren sürgünleri boyunca bu böyle devam etti. Bağlar
gitgide güçlendi. "Scis quanta concordia" - "Nasıl da birbirlerine
tutunuyorlar!" diye bağırmaktadır Cicero. 66 Öyleydi; hala da öyle­
dir. "imparatorluk ve ötesindeki bütün Yahudiler," diye okuruz İS
130 yılı isyanı üzerine, "karışmıştı ve Ürdün kıyılarındaki isyanları
az çok destekliyorlardı." 67 Bir Yahudi bir Rus şehrinden diğerine
gönderildiğinde durum şimdi farklı mı olmaktadır?
••••
65 Wellhausen, agy., s. 1 1 9.
66 Cicero, Pro Flacco, bl. 28.
67 Mommsen, Römische Geschichfe, cilt 5, s. 545.

221
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Kendi başlarına bir gruptular ve bu yüzden ayrı ve uzaktılar


-bu en eski çağlardan beri doğrudur. Bütün milletler, Abderalı
Hekateus'un (İÖ 300) onları suçladığı o, perhiz sırasında başka­
larına duydukları nefret karşısında şaşırıyordu. Antikçağ yazarla­
rından birçoğu aynı suçlamayı, neredeyse aynı sözlerle yineler.68
Bunlar arasında belki de en iyi bilineni Takitus'a aittir: "Apud eos
fides obstinata, misericordia in promptu. Sed adversus omnes ali­
as hostile odium. Separati epulis discreti cubilibus, proiectissima
ad libidinem gens, alienarum concubitu abstinent" (Historia, v, i.
5). [Birbirlerine karşı aşırı sadıklar ve kolayca merhamet ediyorlar,
ama yabancılardan düşmanmış gibi nefret ediyorlar. Yabancılarla
ne yemek yiyor ne evleniyorlar; güçlü tutkuları olan bir halk bu,
yine de kendilerini başkalarının kadınlarından uzak tutuyorlar.]
Yahudi savunucuları bu görüşlerle mücadele etmeye çaba harca­
madı hiç: 69 bu yüzden bunların bir temeli var olmalı.
Yahudilerin ev sahiplerinden gördükleri dostça olmayan tavır­
lar yüzünden birbirlerine yakın durdukları ve içlerine kapandık­
ları doğrudur. Ama başlangıçta böyle değildi. Yahudiler komşu­
larından dinleri nedeniyle ayrı yaşamak istiyordu. Bunun böyle
olduğu iyi karşılandıkları ülkelerdeki davranışlarından anlaşı -
labilir. Az önce örnek verdiğim [Takitus vb.] antikçağ dünyasın­
daki birkaç örneğe bakın. Ortaçağda görülen aynı eğilime bakın.
Ilk yüzyılda Arabistan'a bakın. Orada Yahudiler Tanaim ve Amor
. '
aim'in şekillendirdiği dine göre yaşıyorlardı -beslenme yasaları ve
festivallerini, büyük Oruç ve Sabbath'ı koruyorlardı. "Bu konuk­
sever ülkede bir şeyden şikayet edemeseler de Kutsal Topraklara
dönmeyi arzuluyor ve Mesih'in gelişini her gün bekliyorlardı. ...
Filistin Yahudileriyle doğrudan temas içindeydiler." 70 Ya da Moor
İspanyası'nı ele alın. Müslümanlar arasında yaşayan Hıristiyanlar
ana dillerini unuturken (Gotik latince), artık kutsal kitaplarını an­
lamazken ve Hıristiyanlıklarından bir ölçüde utanırken, İspanyol
Yahudileri milli dillerine, Kutsal metinlerine ve kadim dinlerine

••••
68 Bu bölümler şurada bulunabilir: Felix Stahelin, Der Antisemitismus des
Altertums (1905). Krş. Reinach, agy.
69 J. Bergmann, agy., s. 157.
70 Graetz, cilt 5, s. 73.

222
1
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

gitgide bağlanıyordu. 71 Bu yaklaşım, ortaçağ Yahudiliğinin övü­


nebileceği en büyük şey olan, dönemin Yahudi şiir ve felsefesine
açıkça yansımıştı. Arap-İspanyol dünyasının ortasında yaşayıp ve
hemşerilerinden saygı görseler de, kesin olarak "milliydiler," yani
dini; Mesihci umutlardan şiirsel esinler alıyorlardı ve Zion'a karşı
yenilmez bir bağlılıkları vardı. 72 Bunun için Zion'a yönelik İlahileri
yeni Musevi şiirinin dehasının en yüksek ifadesi olan büyük Jehu­
da Halevy'yi anmak yeterlidir. Yukarıdaki mavi gökte salınan bir
bulut gibi, Musevilik de eski ve kutsal geçmişinin anılarını sanki
bir meltemle tazeler gibi tarih içinde kendi yolunu kat etmektedir.
Bugüne dek sofu Yahudi çocuklarını şu sözlerle takdis etmiştir,
"Tanrı sizi Efraim ve Manasseh gibi kılsın."
Yahudi toplumsal organizmasının bu kapanma ve ayrılması­
nın ekonomik yaşam üzerindeki etkisi neydi? Getto kapılarından
çıkar çıkmaz Yahudilerin ilişkileri doğruca yabancılarla oluyordu.
Daha önce bu noktayı başka bir yerde belirtmiştik; buna tekrar
dikkat çekme nedenim, bu yaklaşımın Musevilik öğretisinin doğ­
rudan bir sonucu olduğunu, aralarında yaşadıkları halklara "öte­
kiler" olarak davranarak Yahudilerin tanrısal bir emre uyduğunu
göstermektir. Burada da davranışları kutsanmıştı ve kendilerine
özgü "yabancılarla" ilgili yasa sisteminden onay alıyordu. Bu sis­
tem içindeki en önemli ve en sık tartışılan yasal emir kar almayla
ilgili olandı. Eski Yahudi teokrasisinde,73 erken dönem uygarlık­
larının her toplumunda olduğu gibi, karsız borçlar bir insanın
komşusuna yardım etmesinin kabul edilmiş yoluydu. Ama daha
ilk yasa derlemesinde bile karın "yabancılardan" alınmasına izin
verildiği gözlenebilir. Yahudi yasası da bu konuda istisna değildi.
Bunun en iyi örneği Yasa Kitabı xxiii. 20'de bulunabilir. Torah'taki
konuyla ilgili başka bölümler Çıkış xxii. 25 ve Levitikus xxv. 37'dir.
Hepsi birden Tanaim günlerinden bugüne dek sürdürülmüş canlı
bir tartışmanın temasını oluşturmaktadır.

••••
71 Graetz, cilt 5, s. 321.
72 Graetz, cilt 6, s. 140, 161.
73 Eski Yahudi yasa sistemiyle ilgili yasaların kapsamlı bir değerlendir­
mesi şurada bulunabilir: J. Heici, Das alttestamentliche Zinsverbot
(Biblische Studien, herausgegeben von O. Bardenhewer, cilt 12, No. 4,
1907).

223
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

Başlıca örnek ve aynı zamanda konunun dönüm noktası,


Talmud'da, Baha Mew, 70b'dedir ve bana göre burası büyük öl­
çüde Torah'ın kendisinin söylediklerini türlü laf oyunları yaparak
hafifletme çabasıdır. Çünkü Yasa Kitabı'ndaki şiir ne demektedir?
"Bir yabancıya faizle borç verebilirsin; ama kardeşine sen faizle
borç vermeyeceksin." Bunun tek kuşkulu yanı orjinaldeki söz­
lerdir, aynı dilbilgisel kesinlikle, "sen faizle borç verebilirsin" ya
da "sen faizle borç vereceksin" anlamına gelebilir. ("Faiz"in çe­
virmenler için "kar"dan başka bir şey olmadığı bellidir.) Her ko­
şulda, sofu Yahudinin Yahudi olmayanlardan kar almasına izin
veriliyordu -bu da bizim ilgilendiğimiz kadarıyla önemli bir şey­
dir. Orta Çağlar boyunca Hıristiyanlar üzerine binen faiz karşıtı
yasağın yükü altında ezilmiyorlardı. Konuyla ilgili Yahudi yasası
bildiğim kadarıyla Rabbiler tarafından hiç sorgulanmadı. 74 Di­
ğer yandan, Yasa Kitabı'ndaki "yapabilirsin" bölümünün "yapa­
caksın" şeklinde okunduğu dönemler, Yahudinin tefeci olmaya
teşvik edildiği dönemler vardı. Bu konuyla modern dönemde il­
gilenen yazarlar Yasa Kitabı'ndaki emrin Yahudinin yaşamını dü­
zenleyen yasalardan biri olarak alındığı ve Geleneğin bir yaban -
cıya para borç vermeyi kar karşılığında kutsadığı olgusunu göz
ardı etmiş görünmektedir. 613 emir içinde bu 198ncidir ve aynı
şekilde Shulchan Aruch'ta da bulunmaktadır. Yasa Kitabı'ndaki
oldukça açık emri bir parça uygunsuz • bulan (niye olduğunu anla-
mak zor) Modern Rabbiler, bunu buradaki "yabancıların" bütün
Yahudi olmayanlar için değil sadece putperest ya da kafirler için
75

geçerli olduğunu öne sürerek açıklamaktadır. Eğer böyleyse, ki­


min putpeterest olup olmadığı konusunda pek açık bir kavrayış
olmadığı hatırlanmalıdır. Ayrıca, 198nci emri yerine getiren sofu
Yahudi eğitimli Rabbilerin öne sürdüğü o ince ayrımı kabul eder

••••
74 Krş. Hoffmann'a ait bir "Responsa" derlemesi, Schmollers Forschun-
gen, cilt 152.
75 Krş. Fassel, agy., s. 1 93; E. Grunebaum, Die Sittenlehre der Juden an­
dern Bekenntnissen gegenuber (2. bsm., 1 878), s. 414; aynı yazarın "Der
Fremde nach rabbinischen Begriffen," Geigers jüdische Zeitschrift, cilt
9 ve 10; D. Hoffmann, agy., s. 129; Lazarus, agy., s. 144. Lazarus tuhaf
biçimde eksiktir. Üçüncü bölümde İsrail'in yahudi olmayanlara karşı
vazifesiyle ilgili söyledikleri içtendir, ama tarihsel gerçeklerle pek tutar-
Itl,k içinde değildi,.

l
224
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi ı

gibi görünmemektedir. Onun için borç verdiği kimsenin Yahudi


olmaması, "kardeş" olmaması, komşu olmaması, Musevi olma­
yan biri olması yeterlidir. Sofu Yahudiyle sofu Hıristiyanın, tefe­
ciliğin Avrupa'da ihtiyaç halini aldığı ve zaman içinde kapitaliz­
me yol açtığı dönemde kendilerini içinde buldukları durumu bir
düşünün. Faize alışmış olan iyi Hıristiyan ölürcesine vicdan azabı
içindedir, kıyamet vakti ruhunu bozmuş olan zararlı kazançların
hesabını vermeye hazırdır. Ya iyi Yahudi? Akşamları, zavallı Hıris­
tiyan ya da Müslümanlardan aldığı altın sikkelerle dolu mücev­
her kutularını ve sandıklarını seyretmektedir. Bu kalbini ısıtan
bir manzaradır, çünkü her kuruş Göklerdeki Babasına sunduğu
bir kurban gibidir. Bu özel sorundan ayrı olarak, yabancı Yahudi
kanununda özel bir değerlendirmeye tabi tutuluyordu. Ona karşı
sorumluluklar "komşuya," dost Yahudiye karşı olanlar kadar bağ­
layıcı değildi.
Sadece cehalet ya da olguları çarpıtma arzusu tersini öne süre­
cektir. Doğru, "yabancıyı" etkilediği şekliyle yasa ve ahlakın kav­
ranışı çağdan çağa değişiklik gösteriyordu. Ama yabancıya kendi
halkınızdan birine gösterdiğinizden daha az dikkat göstermek zo­
runda olduğunuz şeklindeki temel fikirde bir değişiklik yoktu. Bu
Taralı ortaya çıktığı günden bugüne aynı kalmıştır. Kutsal Metin­
lerde, Talmud, Kanunlar ve Responsa76 edebiyatında yabancılarla
ilgili yasanın önyargısız bir incelemesinin vereceği izlenim budur.
Torah'ta yerliyle yabancı arasında eşitlikten bahseden bölümler
elbette vardır (Çıkış xii. 49, xxiii. 9; Lev. xix. 33, 34, xxv. 44-6; Yasa.
X. 18, 1 9). Ama bir fudacha (yasal sözleşme ) sorununda, sözlü ge­
lenek gözardı edilemez. İkincisi, yukarıda anılan bölümlerin hep­
si de Ger'e, Filistin'de yaşayan Yahudi olmayan kimselere değin­
mekte, Yahudilerin bir Ger'in kalbini bildiklerini düşünmektedir,
"çünkü Mısır ülkesinde Gerim'sin." [Karla ilgili cümlede kullanılan
sözcük Nacharl'dır, başka milletten olan biri.) Zaman ilerledikçe
Yahudi yasasında Yahudi olmayanların Yahudiye kıyasla üstünlük
kaybı içinde olacağı durumlarda artış olması doğaldı. Bu öylesine

••••
76 Sheelot U-teshuvot (sorular ve yanıtlar) olarak da bilinmekte, Rabbile-
rin kendilerine yöneltilen sorulara göre verdikleri kararları içermekte­
dir. (çev.)

225 1
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

çoktu ki en son kanunda çok fazla yer tutmaktadırlar. 77 Ekonomik


yaşamda yabancılarla ilgili yasaların önemi neydi? İki yönlüydü
bu. Birincisi, yabancılarla iletişim bütün değerlendirmelerden
yoksundu ve ticari ahlak (deyim yerindeyse) esnek bir hal aldı.
Bunun olması için mutlak bir zorunluluk olmadığını kabul ediyo­
rum, ama bütün koşullar bunun böyle olmasına yönelikti ve belli
çevrelerde bununla her gün karşılaşılmış olmalı. "Eğer bir Yahudi
olmayan bir şeyi dile getirmekte hata yaparsa, Yahudi bunu kendi
yararına kullanabilir; bunu belirtmekle yükümlü değildir." Tur' da
bunu okuyabiliriz ve Joseph Caro bunu yasa kitabına almadıysa
da, daha sonra Isserlein'in kaleminden bir yorumla ortaya çıktı.
İyi Yahudinin Yahudi olmayanlarla ilişkisinde pek titiz olmaya
zorunlu olmadığı sonucunu çıkarabileceği belli değil midir? Ya­
hudilerle vicdanını dinleyerek adil ağırlık ve adil ölçü kullanmaya
dikkat edecektir; 78 ama Yahudi olmayanlarla alışverişinde, vicda­
nı haksız bir kazanç elde etse de rahat olacaktır. Bazı durumlarda
Yahudi olmayanlara karşı dürüstlüğün telkin edildiği reddedile­
mez. 79 Ama bunun zorunlu olduğu da düşünülemez! Ayrıca, ya­
sanın tam ifadesi şudur: "Yahudi olmayan birinden yararlanmaya
izin vardır, çünkü böyle yazılmıştır. Kardeşinden yararlanmaya­
caksın." (Bağlam aldatmak değil, Yahudi olmayan birinden daha
yüksek fiyatlar istemektir.) Bu kavrayış Talmud incelemesinin ve
ortaya çıkardığı ahlak yorumculuğunun yaygın olduğu bölgelerde
(örn., Doğu Avrupa'da) derin bir kök salmış olmalı. Yahudilerin
ticareti üzerinde sahip olduğu etki, kesinlikle önyargısız bir tanık
j

olan Graetz tarafından betimlenmiştir. "Bir cümleyi anlamından


çarpıtmak, sözcüklerle oynamak ve bilmedikleri için kınamak
... Polonya Yahudisinin karakteristiği buydu ... dürüstlük ve adil
düşünmek tümüyle ortadan kalkmıştı. Kendini bütün Ekollerin
usta cambazı kılmıştı ve bunları kendinden daha az kurnaz olan
herkes üzerinde üstünlük elde etmek için kullanıyordu. Aldatmak

••••
77 Krş. Choshen Mishpat. s. 188, 194, 227, 231, 259, 266, 272, 283, 348, 389,
vb.
78 "Yüce Yargıcın karşısına çıktığı zaman, insana sorulacak ilk soru şudur:
ticarette doğru ve dürüst oldun mu?" Sabbath, 31a. Bu Talmud alıntısı
dürüstlükle ilgili bölümleri ele alan (özel baslmış) bir kitabın düsturu­
dur, Das Biblisch-rabbinische Handelsgesetz, Rabbi Stark.
79 Choshen Mishpat, s. 231. Metinde verilen bölüm s. 227.

226
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi �,

ve kandırmaktan haz alıyordu, bunlar bir tür zafer duygusu ve­


riyordu ona. Ama kendi halkına bu şekilde davranamazdı: onlar
da onun kadar akıllıydılar. Polonya Yahudisinin Talmud eğitimi
almış aklının sonuçlarını çeken, ne yazık ki Yahudi olmayanlar
oluyordu. " 00
Diğer yandan, Yahudi olmayanların Yahudi ticaret yasası için­
de farklı ele alınışı, ticaret ve sanayi fikrinin genel olarak daha faz­
la özgürlük yönünde dönüşmesiyle sonuçlanmıştı.
Yahudileri Serbest Ticaretin Atası ve bu yüzden de kapitaliz­
min öncüleri saymışken, yabancılara karşı yaklaşımıyla bir lais­
sez-faire politikasına doğru korkunç bir itki sağlayan ticaret ve
sanayi yasasının serbest ticaret ruhuyla bu rol için hazırlanmış
olduğunu da burada kaydedelim. Belli ki, yabancılarla ilişki kişisel
sorumluluk bağlarını gevşetecek ve onların yerine ekonomik öz­
gürlüğü geçirecekti. Bunu daha ayrıntılı olarak ele alalım.
Talmud ve Kanunlardaki fiyat kuramı, Yahudi ve Yahudi ara­
sındaki ticareti etkilediği ölçüde, Ortaçağ boyunca Avrupa'da
hakim olan skolastik justum pretium öğretisiyle tam olarak ko­
şut gitmektedir. Fakat Yahudi ve Yahudi olmayan arasındaki ol­
duğunda, adil fiyat yoktu. Fiyat bugün olduğu gibi, "piyasanın
pazarlığıyla" oluşuyordu. 81 Bunun yanında, gözlenmesi gereken
önemli bir başka şey Talmud'da ve daha açık olarak Shulchan
Aruch'da, Ortaçağ Avrupa'sının Hıristiyan yasası için oldukça
yabancı olan sanayi ve girişim özgürlüğü kavramlarının zaten
bulunmakta olduğudur. Bu ayrıntılı incelemeyi hak eden ve bir
uzmanın ele alması gereken bir konudur. Kendi payıma, burada
ancak birkaç örneğe değinebilirim. Ama az olsalar da, bana göre
ele alınan konuyla ilgili yeterli kanıt olarak görünmektedirler.
İlk referansım Talmud'da yer alan, satıcılar arasında serbest
rekabeti tam olarak tanıyan bir bölüme olacak.

Mishna. - R. Judah bir dükkan sahibinin çocuklar arasında yemiş


dağıtmaması gerektiği, çünkü böyle yaparak onları kendine gelme­
ye alıştırdığı görüşündeydi. Fakat Rabbiler buna izin vermektedir.

....
80 Graetz, cilt 10, s. 62, 81.
81 Choshen Mishpat, s. 227; Baba Mezia, 49b.
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

Dahası, fiyatları bozmak da yasaya uygun değildir. Fak.at rabbiler


şöyle der, " Şükürler olsun onun belleğine."
Gemara. -Hemen şu soru ortaya çıkar, Rabbilerin ilk durumdaki
yaklaşımının nedeni neydi? Bunun yanıtı dükkan sahibinin rakibi­
ne şöyle demesindedir, "Ben çocuklara yemiş veriyorum, sen de on­
lara erik ver." Rabbilerin bu ikinci durumda ortaya sürdüğü sebep
nedir? Mishna fiyat değişikliğini yasaklar, yine de şöyle derler, " Şü­
kürler olsun belleğine." Yanıt, fiyatları indirdiği için belleğine şük­
retmeleridir (baba Mew, 60a ve b). Kanunlarda nedenler belirtilme­
miştir ve sadece kuru yasa ifadesi bulunmak.tadır. "Bir dükkan sa­
hibinin dükkanına alışverişe gelen çocuklara, onları alıştırmak için
yemiş ve başka şeyler hediye etmesine izin verilmektedir. Dahası,
mevcut fiyattan daha düşüğe de satabilir ve rekabet eden tüccarlar
buna karşı bir şey diyemez" ( Choshen Mishpat, 225, s. 18) .

Aynı şekilde, pazarın olduğu kasabaya mallarını getiren tüc­


carların davranışlarıyla ilgili yasalarda şunlar okunabilir: "Yaban­
cılar yerli satıcılardan daha ucuza satacak olursa, ya da malları
daha iyi niteliğe sahip olursa, yerliler onları engelleyemez, çün­
kü Yahudi halkı bundan kazanç sağlar" (Choshen Mishpat, 1 56,
s. 7). Bir kez daha. "Eğer bir Yahudi Yahudi olmayan birine baş­
kalarından daha düşük karla para borç vermeye hazırlanıyorsa,
o kimse buna karşı bir şey yapamaz" (Choshen Mishpat, 156, s.
5) . Son olarak, Yahudi yasası sanayi lµissez-faire'ini savunur. Böy­
lece Shulchan Aruch'da şunu okuruz: "Eğer herhangi bir kimse
sokakta tezgah açacak olur ve komşuları itiraz ederse, sonra da
aynı sokakta yaşayanlar da aynı işe soyunmak isterse, ilki yeni ge­
lenin ekmeğini elinden aldığından şikayetçi olup onu engelleme­
ye çalışamaz" ( Clıoshen Mishpat, 156, s. 5). Öyleyse, açık biçimde
serbest ticaret ve sanayi özgürlüğü Yahudi yasasına uygundur ve
böylece Tanrı'nm iradesine de uygundur. Ekonomik yaşam için
ne güçlü bir harekete geçirici güç!

Musevilik ve Püritenlik
Max Weber'in kapitalizm için Püritenliğin taşıdığı öneme iliş­
kin çalışmasının beni, özellikle de Püritenlikte hakim olan ve kapi­
talizmde çok etkin olan fikirlerin hem Musevilikte mükemmelen

228
Ekonomık Yaşamda Yahudi Dininin önemi

geliştirilmiş olduğunu hissettiğimi, hem de daha erken bir tarihe


ait oldukları için Yahudilerin önemini incelemeye yönelttiğini
belirtmiştim. Musevilik ve Püritenlik arasındaki tam bir karşılaş­
tırma burada yetki alanımda değil. Ama inanıyorum ki yapılacak
olsa, Musevilikle Püritenlik arasında neredeyse tam bir görüş öz­
deşliğinin, en azından ele aldığımız noktalarda bulunduğu görü­
lecektir. Her ikisinde de dinsel ilgilerin üstünlüğü, tanrısal ödüller
ve cezalar fikri, dünya içerisinde çilecilik, dinle ticaret arasındaki
yakın ilişki, günaha ilişkin aritmetik kavrayış ve her şeyden çok ya­
şamın akılcılaştırılması bulunmaktadır.
Bir ya da iki örnek vereyim. Musevilikle Püritenliğin cinsellik
sorununa yaklaşımını ele alalım. Philadelphia'nın en iyi otellerin­
den birinde odamda şöyle bir levha gördüm: "Bayanlarla iş göre­
cek olan ziyaretçilerden, yanlarında bir bayan varken kapılarının
odasını açık bırakmaları talep edilmektedir." Bu eski Talmud em­
rinin (Kiddushin, 82a) aynısı değil midir? "Kadınlarla işin mi var?
Onlarla yalnız olmamaya dikkat et." Yine İngiliz Pazarı Yahudi
Sabbath'ı değil midir? Ayrıca birçok şeyi çok açık kavramış olan
Heine'nin sözlerine başvuracağım. 82 itiraflarında şöyle sormak­
tadır: "Protestan İskoçlar İncilden alınma adları, Kudüs'leri, Farisi
yapmacıklıklarıyla Musevi değil midir? Dinleri de domuz yemeye
izin veren bir Musevilik sayılmaz mı?" Püritenlik Museviliktir.
ilkinin ikincisinden etkilenip etkilenmediği ve eğer öyleyse,
nasıl etkilendiği yanıtlaması güç sorulardır. Kuşkusuz, reformas­
yon döneminde Yahudilerle bazı Hıristiyan hizipleri arasında ya­
kın ilişki olduğu, İbranicenin ve İbranice kutsal yazıların incelen -
mesinin moda olduğu ve 17. yüzyılda İngiltere'deki Yahudilerin
Püriterıler tarafından itibar gördüğü bilinmektedir. İngiltere'nin
Oliver Cromwell gibi önde gelen kimseleri dinsel görüşlerini Eski
Ahit' e dayanarak oluşturdular ve Cromwell'in kendisi Eski ve Yeni
Ahitler arasında bir uzlaşma, Tanrı'nın Seçilmiş Halkıyla Püriten
İngilizler arasında bir konfederasyon hayali kuruyordu. Dönemin
Nathaniel Holmes adını taşıyan Püriten bir vaizi, peygamber me­
sajına uygun olarak, Tanrı'nın halkının emrine girmek ve onlara
dizleri üstünde hizmet etmek istiyordu. Kamu yaşamı kiliselerde-
••••
82 Buna ek olarak, bkz. John G. Dow, "Hebrew and Puritan," f. Q.R., cilt 3
(1891), s. 52.

229
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

ki vaazlara varıncaya dek Musevi bir ton kazandı. Eğer Parlamen­


to'daki konuşmalarda İbranice olsaydı, Filistin'de olduğunuza
inanabilirdiniz. Kendilerine "Yahudiler" diyen "Levellers" (buna
karşılık hasımlarını "Amalekitler" olarak adlandırrnışlardı) 83 İngi­
liz yasama normu olarak Torah'ın kabul edilmesini savunuyorlar­
dı. Cromwell'in memurları ona Synhedrin'in üyelerinin sayısına
uygun olarak Devlet Danışma Meclisi'ne yetmiş üye atamasını
önerdiler. 1653 ParlamentosunaAnabaptist General Thomas Har­
rison getirildi ve o partisiyle birlikte İngiltere'ye Musa yasaması­
nın getirilmesini tartışmaya koyuldu. 1649'da Avam Kamarası' nda
Tanrı'nın günü olarak Pazar değil Cumartesinin saptanması ge­
rektiği öne sürüldü. Muzaffer Püritenlerin bayraklarında "Yahuda
Aslanı" yer ahyordu. 84 Sadece İncil'in değil, Rabbi edebiyatının da,
rahipler ve sıradan halk arasında okunması dikkat çekiciydi.
Öyleyse, toplama bakıldığında Püriten öğretilerin Yahudi kay­
naklarından çıkartılması için yeterli kanıt vardır. Buna uzmanlar
karar vermeli. Burada ben ancak bir iki ipucu sağlayabildim. Ve
sonuç olarak, 1608 yılında yayınlanmış ve içeriği Musevilikle (as­
lında Püritenlik olan) Calvincilik arasındaki yakın bağlantıyı ser­
gileyebilecek olan küçük bir mizahi yayına dikkat çekmek istiyo­
rum. Der Calvinische Judenspiegel (Calvinci Yahudi Aynası) adını
taşımaktadır ve 33. sayfada iki din anısında şöyle gülünç bir tarzda
karşılaştırma yapılmaktadır [çok keyif verici bir Eski Almancayla] :
"Neden bir Calvinci olduğumu söyleyecek olursam, bütün dinler
arasında Musevilikle, Museviliğin yaşam ve iman görüşüyle onun
kadar uyuşan başka bir din bulamadığımı söylemem gerekir. (Bu
kısmı bir dizi, yer yer ciddi yer yer alaycı olan benzer ifade izliyor.)
8. Yahudiler Meryem isminden nefret eder ve buna ancak altın
ve gümüşten yapıldığı zaman ya da sureti sikke üzerine basılmış
olduğu zaman tahammül ederler. Biz de öyle. Biz de Meryem
çeyrekliklerini ve liralarını sever, büyük saygı gösteririz, çünkü
••••
83 "The Levellers" 17. yüzyıla ait bir İngiliz partisi; İngiliz İç savaşı sıra-
sında Parlamentonun büyük kısımını oluşturuyorlardı. Amalekitlerse,
İncil'e göre Kenan ve Sinai bölgesinin yerli halkıdır. Saul tarafından
bozguna uğratılıncaya dek Yahudilere karşı sürekli saldırılar düzenli­
yorlardı. (çev.)
84 Graetz, cilt 9, s. 86, 213; cilt 10, s. 87; Hyamson, s. 164; J.Q.R., cilt 3, s. 61.
j
l 230
Ekonomik Yaşamda Yahudi Dininin Önemi

ticarette pek işe yararlar. 9. Yahudiler her yerde insanları aldat­


maya çabalar. Biz de öyle. Tam da bu yüzden gerçek yüzümüzü
tanımayan ülkelerde gezinmek, böylece aldatıp kandırmak üzere
vatanımızı terk ettik ... cahil köylüleri beş parasız bırakabilir, on­
ları aldatabilir ve kendimize bağlayabiliriz ... "

231
1 O n i ki n c i Bölüm
Yahudi Karakteristikleri

Sorun
Bilimsel nitelikte bir çalışmada, bu bölümün başlığının öne
sürdüğü sorunu ele alma kararı kolay olmamıştır. Çünkü son
zamanlarda amatörlerin hafif zevklerine eğlence olsun diye mil­
letlerin psikolojisi bile kullanılmış; Yahudi dehasına ilişkin be­
timlemelerse, kaba içgüdüleriyle, bizim gibi ileri yaşında belli bir
beğeni ve tarafsızlık korumayı başarmış olan kimseleri inciten
işlenmemiş ruhlar tarafından en yeni politik spor biçimi olarak
selamlanmıştır. Irk psikolojisindeki kategorilerle haksız oyunlar
oynamak, daha önce, bu çalışma alanından herhangi bir bilimsel
sonuca varmanın olanaksız olduğu sonucunu ortaya koymuştur.
P. Hertz, Jean Finot ve başkalarının 1 kitaplarını okumak, insan
toplulukları arasında herhangi bir ortak psikolojik karakteris­
tik bulmaya çalışmanın yararsız olduğu hissine kaptırır insanı;
o Fransız esprit'si bir mittir -aslında Fransız diye bir şey yoktur,
tıpkı Yahudi diye bir şey olmadığı gibi derler. Fakat sokağa çıkıp
etrafınıza bir bakın, özgül bir tiple hemen burun buruna gelirsi­
niz; bir kitap okuyun, ya da bir resme bakın ve neredeyse bilinç­
sizce, "Ne kadar Alman, nasıl da Fransız!" derken bulursunuz
kendinizi. Bu sadece hayal gücümüzden mi kaynaklanıyor?2 Hiç
....1 Krş., ayrıca R. S. Woodworth, "Racial Differences in Mental Traits,"
Bulletin mensuel des Institut Solvay (1910), No. 21.
2 Anatole Leroy-Beaulieu, Israel chez les nations (1893), s. 289; ayrıca

2 33
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

de değil. İnsanlık tarihini bir düşünecek olursak, kendimiz için bir


tür "kolektif ruh" varsayımını ortaya atmamız gerekir. Sözgelimi
Yahudi dininden bahsettiğimiz zaman, onu dehalarıyla bunu or­
taya koymuş olan Yahudi halkıyla birleştirmeye yöneliriz. Ya da,
Yahudilerin modern ekonomik gelişme üzerinde etkisi olduğunu
söylersek, bu kesinlikle bunu ortaya çıkartan özellikle Yahudi bir
şey olmuş olması gerektiğini ortaya koyar. Yoksa Yahudilerin yeri­
ne Eskimolar geçmiş olsaydı Batı Avrupa'nın ekonomik tarihinde
bir farklılık olmayacaktı da diyebiliriz, belki goriller de yeterdi bu
işe! Bu reductio ad absurdum yeterince açık bir şekilde birtakım
özgül Yahudi karakteristiklerin olması gerektiğini gösterir. Fakat
konuyu bir parça farklı bir bakış açısından ele alalım. Yahudinin
modern kapitalizme yeteneğinin nesnel koşullarına bir göz ata­
lım. Gördüğümüz üzere, öncelikle Yahudilerin geniş bir alana da­
ğılmış olmaları vardı. Öznel etkenlere başvurmaksızın Diaspora
da, onun etkileri de pek açıklanamaz. Ve bir şey açıktır. Bir halkın
dağılmasının zorunlu olarak ekonomik ya da kültürel sonuçları
olması gerekmez; tersine, genellikle dağılma kaynaşma ve nihai
yok oluşa sürükleyebilir. Yahudilerin dağılmasının onların aracı­
lar olmasını sağladığı -haklı olarak- öne sürülmüştür. Doğru, ama
aynı zamanda bu onları arabulucu ve prenslerin özel danışmanla­
rı, çok eski zamanlardan beri tercümanın daha yüksek mevkilere
çıkması için basamak olmuş olan m�sleklere sahip kişiler olmaya
yöneltmedi mi? Bu yeni makamlara has yetenekler Yahudilerin
kendisinde içkin değil miydi? Yahudilerin dağılmasının uluslar
arası ticaret ve kredideki başarılarına yardımcı olduğunu kabul
ediyoruz. Fakat Yahudileri her yerde bir arada tutan da bu başarı
varsayımı değil midir? Dağılan başka birçok ırk gibi, onlar da birlik
bağlarını korumasalardı ne olacaktı?
Son olarak, Yahudilerin kapitalizmi kabul edecek kadar ol­
gunlaşmış olan halkların içine geldiğini unutmayalım. Öyle bile
olsa, eğer Yahudi etkisi Hollanda, İngiltere, Almanya, Avusturya­
Macaristan'da güçlü olduysa (ve hala öyleyse) -İspanyollar, İtal­
yanlar, Yunanlılar ve Araplar üzerindeki etkilerinden daha güçlü
bir etki- bu büyük ölçüde onlarla evsahipleri arasındaki karşıtlık-
••••
krş. H. St. Chamberlain, Die Grundlage. n des 1 9 ]ahrhunderts (3. bsm.,
1901), s. 457.

234
Yahudi Karakteristikleri 1
lar yüzündendi. Çünkü bir halk ticaret konusunda ne kadar ağır
öğrenen, kalın kafalı, cahil olursa, ekonomik yaşamları üzerinde
de Yahudi etkisi o kadar etkili oluyordu. Bu da özel Yahudi özellik­
lerinden başka bir yolla tatmin edici bir biçimde açıklanabilir mi?
Ev sahipleriyle olan kalıtsal farklılıkların kökeni ne olursa ol­
sun, asıl dikkat çekici nokta bu yabancılığın ekonomik yaşam üze­
rinde kalıcı etki bırakmış olması gerektiğidir. Bir kez daha bunu
kalıtsal Yahudi karakteristikleri varsayımı olmaksızın hayal etmek
olanaksızdır. Bir halkın ya da kabilenin nefret edilip zulüm gör­
mesi, onların etkinliklerini iki katı artırması için yeterli sebep de­
ğildir. Tersine, çoğu kez bu nefret ve kötü davranışlar ahlakı ve
insiyatifi kırar. Ancak insanın sıra dışı niteliklere sahip olduğu
yerde bunlar, koşulların gerilimiyle, yeniden canlanan bir ener­
ji kaynağı halini alır. Ayrıca, onların yarı yurttaşlığını ele alalım.
Aynı sav burada da geçerli değil midir? Bu öylesine açıktır ki ne­
redeyse ayan beyandır. Yahudiler hiçbir yerde hemşerileriyle aynı
üstünlüklerden yararlanmadılar ve yine her yerde ekonomik ola­
rak nüfusun geri kalanından daha çok kazanç elde ettiler. Bunun
tek bir açıklaması olabilir -özel Yahudi karakteristikleri.
Diğer yandan, Yahudilerin yasal konumu farklı ülkeler ve farklı
zamanlarda çeşitlilik gösteriyordu. Bazı Devletlerde belli meslek­
lere girmelerine izin veriliyordu; bazılarında bu aynı meslekler
onlara yasaklanmıştı; yine İngiltere gibi başka ülkelerde, bu açı­
dan halkın geri kalanıyla tümüyle eşit konumdaydılar. Yine de ne­
redeyse her yerde kendilerini belli mesleklere verdiler. İngiltere ve
Amerika'da ticari misyonlarına külçe altın tüccarları ya da dükkan
sahipleri olarak başladılar. Bu da bir kez daha kendine özgü ka­
rakteristiklere işaret ediyor olmaktan başka türlü değerlendirile­
bilir mi?
Yahudilerin zenginliğine gelince, bu tek başına onların ekono­
mik etkinliklerdeki büyük başarılarını açıklamaya yetmeyecektir.
Büyük miktarlarda para sahibi biri, parasını kapitalist anlamda
yararlı biçimde kullanacaksa, bazı akıl niteliklerine de sahip ol­
malıdır. Bunun için kanıta bile gerek yoktur. Öyleyse Yahudi ka­
rakteristikleri var olmalıdır. Geriye onları keşfetmek kalıyor.
Yahudileri öncelikle bir birim olarak düşünmemiz doğal ola­
rak onların dinleriyle bağlantılıdır. Fakat daha fazla ilerlemeden

235
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

önce, bir yandan Yahudi dini altında kümelenen grubu sınırlı


tutarken, diğer yandan onu genişleteceğimi söylemek istiyorum.
Onu Yahudileri İspanya ve Portekiz'den sürülmelerinden, yani
Ortaçağların sonundan itibaren Yahudileri düşünerek sınırlaya­
cağım. Gözlem dairemin içine Yahudi soyundan gelenleri, ken­
dileri imanı bir yana bırakmış olsalar bile, onları da katarak da
genişleteceğim. Dahası, Yahudi özelliklerinin varlığına karşı öne
sürülen savlara değinmek istiyorum. (1) Batı Avrupa ve Amerika
Yahudilerinin büyük ölçüde aralarında yaşadıkları halklara asi­
mile oldukları söylenmektedir. Özellikle Yahudi olan karakteris­
tikler günışığı gibi ortada olsa bile, bunu reddetmeye gerek yok.
Toplumsal grupların birbirine karışması olası mıdır? Bir kimse
Alman olabilir, bir Almanın bütün karakteristiğine sahip olabilir
ve yine de "uluslar arası proletarya" grubundaki bir birey olabilir!
Ya da başka bir örnek ele alalım. Alman İsveçleri aynı zamanda
hem İsveç hem Alman değil midir? (2) Diaspora'daki Yahudiler,
denmektedir, terimin yaygın olarak kabul edilen anlamıyla bir
"millet" ya da bir "halk" değildir, 3 çünkü politik, kültürel ya da
dilsel bir topluluk değildirler. Bu itiraza verilecek yanıt, bunların
(örn. ortak kökenin) dışında düşünülmesi gereken başka birçok
nitelik olduğudur. Fakat genel olarak söylenirse, bir tanıma çok
da bağlı kalmamak gerekir. (3) Yahudilerin kendi içindeki farklı­
lıklar abartılmıştır. Yahudiler arasın.da homojenlik olmadığı, bir
kesimin bir başkasına katı biçimde karşı olduğu söylenmektedir.
Batı Yahudileri Doğu Yahudilerinden, Sephardim Aşkenazilerden,
Ortodokslar Liberallerden, (Marx'ın bir ifadesini kullanacak olur­
sak) sıradan Yahudi Sabbath Yahudisinden farklıdır. Bunu da red­
detmeye gerek yok. Ama bu hiçbir şekilde ortak Yahudi karakte­
ristikleri olasılığını ortadan kaldırmaz. İşin içinde bir iş olduğunu
düşünmek bu kadar güç mü? Büyük bir grup yan yana daha küçük
grupları içeremez mi? Bir İngilizin ait olabileceği birçok grubu dü­
şünelim. Bir Katolik ya da Protestan olabilir, çiftçi ya da profesör,

3 Burada Halk, Millet, Milliyet terimlerine atfedilen çeşitli anlam­


ların bir değerlendirmesine giremeyeceğim. Okur bununla ilgili gerekli
her şeyi F. J. Neumann' ın yapıtında bulabilir, Volk und Nation (1888).
Ayrıca bkz. Otto Bauer, Die Nationalitdtenfrage und die Sozialdemok­
ratie (1907); F. Rosenblüth, Zur Begriffsbestimmung von Volk und Na-
tion (1910).
l
1 236
1
Yahudi Karakteristikleri

kuzeyli ya da güneyli olabilir ve başka ne olduğunu Tanrı bilir.


Ama hep bir İngiliz olarak kalır. Yahudi de aynıdır. Bütün içindeki
bir çevreye ait olabilir, o çevrenin içindeki bütün bireyleri belir­
leyen belli özelliklere sahip olabilir, ama yine de özellikle Yahudi
karakteristikleri korur.
Son olarak, bütün Yahudi karakteristiklerini çizme gibi bir ni­
yetim olmadığını belirtmeliyim. Sadece ekonomik yaşama ilişkin
olanları ele almayı tasarlıyorum. Yahudi "tüccarlığı," "değiş tokuş
ruhu" gibi eski moda ifadelerle yetinmeyeceğim. Bazılarının kar
arzusunu bir toplumsal grubun karakteristiği olarak kabul etme
tavrı için de bir şey söylemiyorum.
Kar arzusu insanidir, fazlasıyla insanidir. Aslında, Yahudi ru­
huna ilişkin daha önceki bütün çözümlemeleri (ekonomik yaşa­
ma değindikleri ölçüde) , şu sıraladığım nedenlerle reddetmeli­
yim. Birincisi, Yahudinin uygun olduğu şey hiç yeterince açıkça
belirlenmemiştir. "Ticaret için" demek kullanılmaya değmeyecek
kadar belirsiz bir ifadedir. Bu yüzden, özel bir bölümde, Yahudi­
lerin özellikle uygun olduğu ekonomik etkinlikler dairesini gös­
termeye çalıştım. İkincisi, sadece betimleme açıklama değildir.
Bir kimsenin onu Borsada hayranlık verici bir simsar yapacak ye­
teneklere sahip olduğunu kanıtlamak istiyorsam, iyi bir toptancı
olacağını söylemem yeterli olmaz. Bu fakirliğin yoksulluk yüzün­
den olduğunu söylemek gibidir. Fakat Yahudilerin ekonomik be­
cerileri böyle ele alınmaktadır. Bizim yöntemimiz farklı olacak. Bu
ruhun kapitalist bir organizma içindeki ekonomik işlevlerin yeri­
ne getirilmesi için uygun olan belli özelliklerini keşfetmeye çalışa­
cağız. Ve şimdi, yolu açtığıma göre, gerçek Yahudi özelliklerinin
neler olduğunu sergilemeye geçelim.

Bir Cözüm Girişimi


Sorunun büyüklüğüne karşın, Yahudiler hakkındaki farklı gö­
rüşlerde büyük ölçüde bir oybirliği olduğunu görmek şaşırtıcıdır.
Gerçek yaşamda olduğu gibi edebiyatta da, önyargısız gözlemciler
o ya da bu önemli noktada uzlaşmaktadır. Jellinek ya da Fromer'ı,
Chamberlain ya da Marx'ı, Heine ya da Goethe'yi, Leroy-Beaulieu
ya da Picciotto'yu okuyun; sofu ya da sıradan Yahudiyi, Yahudi
olmayan anti-semitik ya da philo-Semitikleri okuyun, hepsinin

237
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

aynı özelliklerin farkında olduğu izlenimine kapılırsınız. Bu bir


kez daha Yahudi dehasını betimleyecek olan biri için rahatla­
tıcı bir şeydir. Her koşulda, bakış açısı bir parça farklı olsa bile,
başkalarının söylememiş olduğu bir şey söylemeyecektir. Bana
gelince, ben Yahudilerin karakteristikleriyle doğal nimetleri ve
kapitalist ekonomi sistemi arasındaki bağlantıyı göstermeye çalı­
şacağım. Önce Yahudi niteliklerinin ayrıntılı bir resmini çizmeye
çalışacak, sonra da onları kapitalizmle ilişkilendirmeye çalışaca­
ğım. Bu konu üzerine yazan başka yazarlardan farklı olarak, sıkça
anılmış olmasına karşın, öneminin hak ettiği tanınmayı hiç elde
etmemiş olan bir Yahudi niteliğine dikkat çekerek başlayacağım.
Entelektüel ilgiler ve entelektüel beceri onda fiziksel (kol gücüne
ait) güçlerden daha güçlü biçimde gelişmiştir. Yahudi için kesin
olarak "l'intelligence prime le corps" denebilir. Günlük deneyim­
ler bunu tekrar tekrar kanıtlamaktadır ve buna destek olan birçok
olgu anılabilir. Başka hiçbir halk eğitimli insana, filime Yahudiler
kadar değer vermemiştir. "Bilge kimse kraldan da üstündür ve ca­
hilin teki olan bir başrahibe alimlik yapan kişi rezildir." Talmud
böyle söylemektedir.
Yahudi öğrencilerle yakınlığı olan biri bilginin bu aşırı övülme­
sinin geçmişe dair bir şey olmadığını biliyor olmalıdır. Eğer "bil­
ge" olmazsanız, en azından eğitimli olmak vazifenizdir. İsrail'de
eğitim hep zorunlu olmuştu. Aslında, öğrenmek dini bir görevdi;
ve Doğu Avrupa' da sinagoğa hala Okul [Schule, School] denmek­
tedir. Öğrenim ve ibadet birlikte yapılıyordu; öğrenme de ibadetti
ve cahillik ölümcül bir günahtı. Okuma bilmeyen bir kimse gör­
güsüz sayılıyordu ve öbür dünyada lanetleniyordu. Getto'nun
yaygın deyişleri arasında, en büyük aptallık sayılan buydu. "Aptal
olmaktansa adaletsiz ol" ve "Ein Narr ist ein Gezar" (Aptal talih­
sizdir) ürılü deyişlerdendir. 4 En değerli insan entelektüel insan­
dır; insanlık entelektüellikte en yüksek halini bulur. Mantıklı bir
Yahudinin ideal insanı, deyim yerindeyse geleceğin üstün insanı­
nı hayal ettiği zaman neler dediğine kulak verin. Bunu gayet tabii
bir şey olarak ele alıyor; farklı yapıda olanların kesinlikle bu sözler
karşısında titremeleri gerekir. "Kör içgüdülerin yerine . . . uygar
••••
4 A. Jellinek, Der jüdische Stamm in Sprichwortem (2. seri, 1882), s.
18, 9 1 .

238
Yahudi Karakteristikleri

insan amaca yönelik anlıksal bir vicdana sahip olacaktır. içgüdü­


leri ortadan kaldırmak ve onların yerine irade gücünü getirmek,
basit dürtünün yerine tefekkürü koymak herkesin değişmez ide­
ali olmalıdır. Birey ancak doğal eğilimleri usavurma güçlerinin
denetimine girdiği zaman kelimenin tam anlamıyla insan olur.
İçgüdülerden kurtulma süreci tamamlandığı zaman doğal yasa­
lara hakim olmasından gelen mutlak iç özgürlüğüne sahip olan
mükemmel dehayı elde ederiz. Uygarlığın tek hedefi olmalıdır
- insanı mistik olan her şeyden, bütün içgüdüsel eylemlerin bu­
lanıklığından kurtarmak ve onun varlığının saf rasyonel yönünü
beslemek." 5 Bir düşünün. Deha, içgüdüsel ifadenin özü olan
deha, akli ve anlıksal olanın en yüksek biçimi olarak kabul edi­
liyor! Anlığın bu yüksek değerlendirmesinin bir sonucu da daha
çok "kafa çalışması" ya da daha çok "el çalışması" talep etmeleri­
ne göre işlere verilen önemdi•. Her gün ağır beden çalışmasının ya­
pıldığı Yahudi topluluklarının geçmişte ve günümüzde var olduğu
doğrudur, ama bu Batı Avrupa Yahudileri için pek geçerli değildir.
Talmud döneminde bile Yahudiler fiziksel enerjinin daha az har­
candığı işleri yeğliyordu. Rabbi'nin söylediği gibi, "Dünya hem
baharat satıcısına hem de serpiciye ihtiyaç duyar, ama ne mutlu
baharat satana." Ya da yine, "R. Men şöyle derdi: İnsanın oğluna
temiz ve kolay bir meslek öğretmesi gerekir" (Kuddushin, 82b).
Yahudiler hakim niteliklerinin farkındaydılar ve hep onların en­
telektüellikleriyle komşularının kaba kuvvetleri arasındaki büyük
uçurumun farkında oldular. Polonya Yahudileri arasında yaygın
olan bir iki deyiş bunu ince biçimde dile getirmektedir. "Tanrı in­
sanı Musevi olmayanların ellerinden, Musevilerinse kafalarından
korusun." "Tanrı bizi Yahudi mooch'undan (beyin) ve Yahudi ol­
mayanların koach'ından (fiziksel kuvvet) korusun." Mooch 'a karşı
Koach -az ve öz olarak Yahudi sorunu budur. Bu kitabın düsturu
bu olmalıdır.
Entelektüel ilgilerin önde gelmesi Yahudiler kadar yetenekli
bir halkta doğal olarak entelektüel becerilere yol açmıştır. "Ya­
hudi için ne söylerseniz söyleyin, ama aptal olduğunu söyleye­
mezsiniz." "Efendi bir Yunanlı, aptal bir Yahudi, dürüst bir çin-
••••
5 J. Zollschan, Das Rassenproblem writer besonderer Berücksichtigung
der theoretischen Grundlagen derjüdischen Rassenfrage (1910), s. 298.
2
39
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

gene -bunlar akla hayale gelmez şeyler. " Romanyalılar arasında


yaygın bir deyiştir. Bir İspanyol atasözünde olduğu gibi, "Yavaş
bir tavşan ve aptal bir Yahudi: ikisi de olanaksız." 6 Yahudilerden
rahatsızlık duyan ama ortalama olarak belli bir anlayış düzeyine
sahip olduklarını, başka kimselerden daha zeki olduklarını kabul
etmeyecek biri var mıdır? Yahudilerin en dikkatli gözlemcilerin­
den birinin7 yüzyıl kadar önce dikkat çektiği gibi, buna kurnaz­
lık ya da feraset de diyebilirim; "çağımızın birçok şeyi için büyük
dehaya sahip ve entelektüel kimseler" diye niteliyordu onları ve
şöyle ekliyordu, "geçmişte olduğundan daha az da olsa." "Yahudi
aklı sağlam bir alettir: bir terazi hassaslığındadır": birçok kimse
Leroy-Beaulieu'nun bu yargısını kabul edecektir. H. S. Cham­
berlain Yahudi "kavrayışının" azgelişmişliğinden bahsettiği za­
man kesinlikle bu terimi özel bir anlamda kullanıyor olmalıdır.
Herhalde bununla hızlı düşünme, kesin analiz, sağın diseksiyon,
hızlı birleştirme, konuyu bir anda kavrama, benzerlikler göster­
me, eşanlamlı şeyleri ayırt edebilme, kesin sonuçlar çıkartabilme
gücünü kastetmiş olamaz. Yahudi bütün bunları yapabilmektedir
ve Yahudi karakterinin bu yönünü vurgulayan8 Jellinek, İbrani­
cenin özellikle akıl nitelikleri gerektiren etkinliklere ilişkin ifadeler
açısından zengin olduğunu söylemektedir. Araştırma ya da soruş­
turma için en az onbir, ayırt etme ya da ayırma için otuzdört ve bir
araya getirme için onbeş sözcüğü bulunmaktadır.
Kuşkusuz bu zihinsel hünerler Yahudileri satranç oyuncusu,
matematikçi9 olarak ve muhasebe işlerinde öne çıkarmaktadır.
Bu etkinlikler soyut düşünce için güçlü bir yetenek ve ayrıca,

••••
6 Jellinek, age., (3. seri, 1885), s. 39.
7 Juan Huarte de San Juan, Examen de ingenios para las Sciencias. Pomp­
lona (1575), (Biblioteca de autores Espaiioles, lxv, s. 469).
8 Jellinek, age. Ünlü Viyana Rabbisinin bu kitabı Yahudi ruhu üzerine ya­
zılmış olan kitapların en iyilerinden biridir. Renan'm Histoire generale
et systeme compare de langues Semitique (1855) adlı kitabının bir eleş­
tirisini yapan D. Chwolson'ın, Die semitischen Völker (1872) adlı kitap­
çığı da iyidir. Yahudi ruhunun derinliklerini görmüş olan üçüncü bir
yazar da, bana göre Judenfrage (1844) adlı kitabıyla Karl Marx'tır. Bu
kimselerin (hepsi de Yahudidir!) yazdıklarından bu yana söylenenler ya
onların söylediklerinin bir tekrarı ya da gerçeğin çarpıtılmasıdır.
9 Matematikçi olan Yahudiler için, bkz. M. Steinschneider, Monatsschrift
içinde, cilt 49-51 ( 1 905-7).

240
Yahudi Karakteristikleri �

Wundt'un birleştirici olarak vaftiz ettiği özel tür bir imgelem ge­
rektirir. Doktorluk becerileri (teşhis yeteneği) 10 de "karanlık yer­
leri şimşek gibi yalımla aydınlatan" hesaplayan, diseksiyon yapan
ve birleştiren zihinlerine atfedilebilir.
Yahudilerin zihinsel yeteneklerinin bazen insana saç yoldura­
cak ölçüde soysuzlaştığı da bilinir. (Değirmen öğütecek buğday
olmadığı zaman kendi kendini öğütür.) Ama başka bir olgunun
yanında bunun pek önemi yoktur. Yahudinin entelektüelliği öyle
güçlüdür ki kendini diğer zihinsel niteliklerin hilafına geliştirme­
ye yönelir ve zihin tek taraflı olmaya eğilimli olur.
Birkaç örnek verelim. Yahudi içgüdüsel kavrayış yeteneğinden
yoksundur; anlığa duygulardan daha çok yanıt verir. Jacob Boh­
me gibi bir Yahudi mistiği düşünemeyiz ve karşıtlık Kabala'da
görülen türden mistisizm hatırlanacak olursa daha çarpıcı olur.
Aynı şekilde her türlü romans bu özel yaşam görüşüne yabancı­
dır; Yahudi kendini dünyaya, insanlığa ya da doğaya bırakmayı
kabul edemez. Bu tam da çılgınca coşku ve üzüntüyle, gerçekçi
düşünce arasındaki farktır. Bu karakteristiğe yakın olan şey, belli
bir etkilenmezlik, belli bir alıcı ve yaratıcı deha eksikliğidir. Ben
Breslau'dayken, Sibirya'nın uzak doğusundan gelen bir Yahu­
di öğrenci bir gün "Karl Marx'ı incelemek" isteğini dile getirdi.
Breslau'ya ulaşmak üç haftasını almıştı ve geldiği gün beni aramış
ve Marx'ın yapıtlarından birini ödünç almıştı. Birkaç gün sonra
tekrar geldi, benimle okuduklarını tartıştı, kitabı geri verdi ve bir
başka kitap ödünç aldı. Bu birkaç ay böyle devam etti. Ardından
doğduğu köye döndü. Genç adam yeni çevresinden kesinlikle hiç­
bir izlenim elde etmemişti; hiç kimseyle tanışmamış, hiç yürüyüşe
çıkmamıştı, kaldığı yeri bile pek bilmiyordu. Breslau hayatı onun
dışında bir şey olarak kalmıştı. Kuşkusuz bu durum Breslau'ya
gelmeden önce de böyleydi ve gelecekte de aynı olacaktı. Hiçbir
şey görmeden dünyadan geçip gidecek. Fakat Marx'la tanışmıştı.
Bu tipik bir durum mu? Sanırım. Bununla her gün karşılaşabilirsi­
niz. Bizler Yahudi'nin somuta olan aşkından etkilenmiyor muyuz,
onun sürekli soyutlamalar dünyasında yaşamasından? Yahudi
ressamdan çok edebiyatçı ve profesör olması da mı tesadüf? Yahu-
••••
10 Hekim olan Yahudiler için, M. Kayserling, "Zur Geschichte der judisc-
hen Aerzte," Monatsschrift, cilt 8 (1859) ve 17 (1868).

241
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

di sanatçılar sözkonusu olduğunda yapıtlarının entelektüel yanı


öne çıkmıyor mu? Bunu en iyi biçimde Friedrich Naumann Max
Liebermann'ı [ünlü bir Yahudi ressam] Spinoza'yla "O beyniyle
resmediyor" diyerek karşılaştırmayı uygun bulmuştur. Yahudi ke­
sinlikle daha açık seçik görmektedir, ama çok fazla şey görmez.
Çevresini canlı bir şey olarak düşünmez ve bu yüzden yaşamın
gerçek kavrayışından, onun birliğinden, onun bir organizma, do­
ğal bir şey olmasından uzaktır. Kısacası, yaşamın kişisel yönünün
gerçek kavrayışını kaybetmiştir. Günlük deneyimler kesinlikle bu
görüşünü desteklemelidir; ama başka kanıtlar gerekirse bunlar,
gördüğümüz üzere kişisel ilişkileri ortadan kaldırıp yerlerine ki­
şisel olmayan, soyut bağlantılar ya da etkinlik ve hedefler koyan
Yahudi yasasının tuhaflıklarında bulunabilir.
Aslında Yahudiler arasında insana dair sıradışı önemde bil­
giler bulunabilir. Dikkatli zekalarıyla neredeyse her deliği kurca­
lamakta ve insanın içini Röntgen ışınları nasıl gösteriyorsa öyle
görmektedirler. İnsanın bütün nitelik ve becerilerini saptar, üstün
ve zayıf yanlarını kaydederler; hemen neye uygun olduğunu sap­
tarlar. Fakat insanı bütünüyle nadiren görebilirler ve bu yüzden
insarıın ruhunun derinliklerinin rezillikleri olan eylemleri ona at­
fetme yanlışı yaparlar. Dahası, insanı nadiren kişiliğine bakarak
değerlendirirler, daha çok algılanır bazı karakteristik ve başarıla­
rına göre değerlendirirler. Bu yüzden pşisel ilişkilerle ortaya çıkan
her duruma yönelik sempatiden yoksundurlar. Yahudilerin bütün
varlığı şövalyelik sayılan şeylere, duygusallığa, gezgin silahşörlü­
ğe, feodalizme, ataerkilliğe karşıdır.
Bunlar arasındaki ilişkiler üzerine temellenmiş bir sosyal dü­
zeni de kavramazlar. "Gayrimenkulden" ve zanaatkar örgütlen­
melerinden hiç hoşlanmazlar. Politik olarak bireycidirler. Bütün
insani ilişkilerin açıkça tanımlanmış yasal ilkelere göre düzen­
lendiği anayasal bir Devlet uyar onlara. 1 1 İçinde birbirinden ayrı
kişilikleri olan kanlı canlı erkek ve kadınların değil, sadece hak ve
ödevleri olan yurttaşların yer aldığı "liberal" yaşam görüşünün
doğuştan temsilcisidir. Bu hak ve ödevler de milletler arasında

1 1 Genel modern eğilim bu yönde değil mi? Krş., Sör H. Maine'in değer­
lendirmesi: Toplumun ilerleyişi statüden sözleşmeye doğru olmakta-
dır. (/ng. Çev. Notu)
!
1 242
Yahudi Karakteristikleri

farklılık göstermez, devasa sayıda amorf birimin bir toplamı olan


insanlığın bir parçasını oluşturur. Yahudilerin çoğu nasıl kendi­
lerini görmüyorsa -kendi belirgin niteliklerini reddedip kendile­
riyle İngiliz, Alman ya da Fransızlar arasında fark olmadığını öne
sürmüyorlar mı?- başka insanları da canlı varlıklar olarak değil
özneler, yurttaşlar ya da başka birtakım soyut kavramlar olarak
görürler. Dünyayı "ruhlarıyla" değil anlıklarıyla görmektedirler.
Bunun sonucunda anlığın yardımıyla kolayca kağıt üzerine ge­
çen ve düzenlenen şeyin zorunlu olarak gerçek yaşamda uygun
bir düzenlemeye sahip olabilmesi gerektiğine inanırlar. Yahudile­
rin büyük kısmı hala Yahudi Sorununun sadece politik bir sorun
olduğuna inanmaktadır ve Yahudiyle komşusu arasındaki farklı­
lıkları ortadan kaldırmak için liberal bir rejime gerek olduğundan
emindir. Yahudi Sorunu üzerine yakın tarihli kitaplardan birinin
yazarı olan eğitimli birinin,' son otuz yılın anti-Semitik hareketi­
nin Marr ve Dühring'in çalışmalarının bir sonucu olduğunu dü­
şündüğünü görmek oldukça şaşırtıcıdır. "Katliamların binlerce
kurbanı ve yurtlarından göçen bir milyon güçlü kuvvetli işçi Eu­
gene Dühring'in gücünün çarpıcı bir örneği olmaktadır" (!) . 12 Bu
ifade mürekkeple kanı, anlayışla içgüdüyü, soyutlamayla gerçek­
liği karşıtlaştırmakta değil midir? Evrenin bu türden entelektüel
bir halkın zihninideki kavranışı akılla uyum içinde düzenlenmiş
bir yapı olmuştur mecburen. Bu yüzden, dünyayı aklın yardımıyla
anlamaya çalıştılar; akılcıydılar, hem kuram hem de uygulamada.
Güçlü bir ego bilinci kendini düşünen varlıktaki hakim entelek­
tüellikle birleştirdiği zaman, dünyayı o ego çevresinde toplama­
ya çalışacaktır. Başka deyişle, dünyaya sonuç, ya da hedef, ya da
amaç açısından bakacaktır. Bakışı İdeolojik ya da pratik akılcılığa
ait olacaktır. Yahudide başka hiçbir özellik bunun kadar gelişme­
miştir ve bu konuyla ilgili görüşlerde tam bir ortak uyum vardır.
Başka gözlemcilerin çoğu Yahudinin teleolojisinden yola çıkar;
kendi payıma bunu, diğer tüm Yahudi özelliklerinin de kök salmış
olduğu, aşırı entelektüelliğin bir sonucu olarak kabul ediyorum.
Bunu söylerken, yine de, hiç de bu Yahudi karakteristiğinin bü­
yük önemini azaltmak istiyor değilim. Yahudi dehasının herhangi
bir ifadesini ele alacak olursanız, onda bazen aşırı öznellik diye
••••
1 2 Zollschan, age., s. 159.

243
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

de adlandırılmış olan, bu teleolojik eğilimi bulacağınız kesindir.


lndo-German ırklar nesnel ve Semitikler öznel olsun olmasın, 13
Yahudilerin en öznel halk olduğu kesindir. Yahudi kendini hiç dış
dünyaya bırakmaz, hiç kozmosun ağırlığına bırakmaz kendini,
hiç sonsuz düşünce uzamlarında yüzmez, fakat Jellinek'in yerin­
de ifadesiyle, inci toplamak için derinlere dalar. Her şeyi egosuy­
la bağlantılı hale sokar. Sürekli niye, ne için, neye yarayacak diye
sormaktadır?
Cui bono [Kimin yararına]? En çok ilgilendiği şey bir şeyin
sonucudur, o şeyin kendisi değil. Herhangi bir etkinliğe, hangisi
olursa olsun, kendi içinde bir amaç olarak bakmak Yahudiye has
değildir; hayatını amaçsız geçirmek, her şeyi şansa bırakmak Ya­
hudiye has değildir; Doğadan zararsız keyif almak Yahudiye has
değildir. Yahudi Doğa'da ne varsa almış ve onu "daha yüksek
ahlaki hayatı ortaya çıkaracak olan bir ders kitabının sayfaları"
haline getirmiştir. Yahudi dini, gördüğümüz üzere, hedefi açısın­
dan teleolojiktir; kurallarının hepsinde etik normu gözetir. Bütün
evren, Yahudinin gözünde, bir plana göre yapılmış olan bir şey­
dir. Bu da Heine'ın çok önce belirttiği gibi, Musevilikle putperest­
lik arasındaki farklardan biridir. "Onlar (putperestler) dünyada
bulunan sonsuz, ebedi bir 'geçmişe' sahiptir ve onu zorunluluk
yasalarıyla geliştirirler; fakat Yahudilerin tanrısı, özgür iradesinin
eylemiyle Kendisinin yarattığı düny4nın dışındadır." Yahudinin
kulağına Tachlis'ten daha tanıdık gelen bir sözcük yoktur; amaç,
hedef, sonuç, erek anlamına gelir. Eğer bir şey yapıyorsanız bir
tachlis'iniz olmalıdır; bütün olarak ya da tek tek eylemleriyle ya­
şamın kendisi bir tachlis'e sahip olmalıdır, evren de öyle. Yahudi
yaşamın, Dünya'nın anlamının tachlis değil trajedi olduğunu söy­
leyenleri, aptal kahinler olarak görecektir.
Yahudinin doğasına olaylara teleolojik bakış açısının nasıl
derin bir biçimde yerleşmiş olduğu, Hasidilik14 gibi uygulamalı
hayatın ihtiyaçlarına "bir amaç taşımadıkları için" önem verme­
yenlere bakılarak anlaşılabilir. Geçimini kazanmanın bir amacı
yoktur, bu yüzden ailelerinin aç kalmasına aldırmazlar ve ken-
••••
13 C. Lassen, IndischeAltertumskunde, cilt 1 (1847), s. 414.
14 Hasidilik: Polonya' da 18. yüzyılda, Baal Şem-Tov tarafından temeli atı-
ıan mistile bi, Yahudi me,hebinln ilke ve uygulamalan . ( çee.)
� 4
2 4
Yahudi Karakteristikleri �

dilerini kutsal kitapları incelemeye adarlar. Fakat bunu içlerin­


de bir ruh yorgunluğu ve çehrelerinde hafif bir gülümsemeyle
her şeyi anlayıp bağışlayan, hayata tepelerden, çok yükseklerden
bakan bütün o Yahudilerde görebiliriz. Aklımdan bu türden ruh­
lara sahip olan George Hirschfeld, Arthur Schnitzler ve George
Hermann gibi günümüzün edebiyatçıları geçiyor. Yapıtlarının
büyük cazibesi günlük hengameye bakarken durdukları o dün­
yadan çekilmişlik halinden, şiirlerine hakim olan sessiz melan -
koliden, duyarlıklarından gelmektedir. İrade gücünden yoksun
olmaları aslında olumsuz haliyle bir irade gücü demektir. Bütün
şiirlerinde aynı acılı yakınma ses bulur: ne kadar amaçsız ve bu
yüzden nasıl üzüntülü bu dünya! Doğanın kendisi de bu hüzne
kapılmıştır; orman ve çayırlar neşeli bahar tomurcuklarıyla ışıl­
dıyorken bile sonbahar hep pusuda bekler; dökülmüş yapraklar
arasında gezinir rüzgar ve glineşin altın görkemi, ne kadar güzel
olursa olsun, sonunda kaybolmak zorundadır. Yahudi yazarların
şiirinden naiflik, tazelik, doğrudanlık çıkarılsın, öznelliğin ve her
şeyi kavramanın (bu ikisi aynı şeydir) bir amacı olmalıdır, çünkü
Yahudi şairleri basitçe, ister insani yazgı ister Doğa'nın kaprisleri
olsun, bu dünyanın görüngülerinden haz alamamaktadır; bunun
üzerine düşünüp durmak ve bunu evirip çevirmek zorundadırlar.
Havada hiç çuha ve menekşe çiçeği kokusu yoktur ve ormanda
hiçbir yerde bir derenin şırıltısı ışıldamaz. Fakat bunların yoklu­
ğunu örtmek için harika bir eski şarap kokusu ve hüzünle uzak­
lara bakan bir çift güzel gözün büyülü cazibesine sahiptirler. Her
şeyde bir amaç arayan bu türden bir yaklaşım güçlü bir iradeyle,
büyük miktarda enerjiyle birleşirse (Yahudilerde durum genellik-
le böyledir) , sadece bir bakış açısı olmaktan çıkar; bir politika olur.
İnsan kendisine bir hedef koyar ve ona doğru ilerler, başka hiçbir
şeyin onu yolundan çevirmesine izin vermez; deyim yerindeyse
keçi gibi kararlıdır. Heine halkını nitelerken buna inatçılık demişti
ve Goethe Yahudi karakterinin özünün enerji ve doğrudan hedef­
lere yönelmek olduğunu söylemişti.
Şimdi ele alacağım nokta hareketlilik, ama bunun bütün Ya­
hudilere mi yoksa Aşkenazi (Alman) Yahudilerine mi atfedilebi­
leceği konusunda emin değilim. Sephardim (İspanyol Yahudile­
rine) övgüler düzmüş olan yazarlar onların sahip olduğu ağırbaşlı
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

havayı, tavırlarındaki belli bir kibri vurgulamışlardır. 15 Diğer yan­


dan, onların Alman kardeşleri hep canlı, hareketli ve bir bakıma
heyecanlı olarak tarif edilmiştir. 16 Bugün bile özellikle Doğu'da,
İspanyol Yahudileriyle karşılaşabilirsiniz, ağırbaşlı, düşünceli ve
soğukkanlı halleriyle, Avrupa Yahudilerinde genellikle görülen
o ahlaki ya da fiziksel hareketlilikten yoksun görünmeleriyle sizi
şaşırtırlar. Fakat zihin hareketliliği -hızlı algı ve zihinsel çok yön­
lülük- bütün Yahudilerde bulunmaktadır. Bu dört öğe, entelek­
tüellik, teleoloji, enerji ve haraketlilik, çok karmaşık bir doğaya
sahip olan Yahudi karakterinin köşe taşlarıdır. Yahudinin bütün
bu niteliklerinin kolayca bu öğelerin bir ya da iki tanesine doğ­
ru izlenebileceğine inanıyorum. Ekonomik yaşamda özel önemi
olan iki tanesini ele alalım -aşırı etkinlik ve uyum sağlayabilirlik.
Yahudi etkindir, ya da şöyle de diyebilirsiniz, çalışkan. Goethe'nin
sözleriyle, "Bütün Yahudiler, en önemsizi bile, birtakım dünye­
vi, geçici ya da anlık bir hedefi gerçekleştirmekle meşguldür. " Bu
P.tkinlik genellikle huzursuzluk olarak soysuzlaşır. Sürekli ayak­
ta ve bir şeyler yapıyor olmalıdır, sürekli bir şeyleri idare edip
gerçekleştirmeye çalışıyor olmalıdır. Hep hareket halindedir ve
mümkün olsa dinlenecek olan başkalarına rahatsızlık vermesine
aldırmaz. Büyük kentlerimizdeki bütün müziksel ve toplumsal
rahatsızlıklar Yahudiler tarafından işletilmektedir. Yahudi ilerle­
menin ve onun sayısız nimetinin doğuştan borazancısıdır. Peki
niye? Entelektüelliğiyle birleşmiş olan pratik akıllılığı ve hareketli­
liği. Özellikle de ilki, çünkü hiçbir zaman derin kök salmaz. Bütün
entelektüelliği sığ sulardadır; bir konunun derinlerine uzanmaz,
ruhun ya da evrenin derinliklerine doğru erişmez. Bu yüzden en­
telektüellik bir aşırı uçtan diğerine gitmeyi kolay kılar. Yahudiler
arasında fanatik ortodokslukla aydınlanmamış şüphenin yanyana
bulunabilmesi bu yüzdendir; her ikisi de aynı kaynaktan çıkar. Fa­
kat Yahudi belki de tarihte benzeri olmayan en önemli niteliğini
-uyum sağlayabilirliğini- bu sığ entelektüelliğe borçludur. Yahu-

••••
15 "Une certaine gravite orgueilleuse et un fierte noble fait le caractere
distinctif de cette nation," Pinto, "Reflexions," vb., Lettres de quelques
juifs içinde, cilt l, s. 19.
16 J. M. Jost, Geschichte des Judentums und seiner Sekten, cilt 3 (1859), s.
207.

246
Yahudi Karakteristikleri 1
diler hep dayanıklı bir halk olmuştur ve uyum sağlayabilirlikleri
en az milli özelliklerini koruma yetenekleri kadar bir sebebe bağlı
olmuştur. Uyum sağlayabilirlikleri onların, koşullar talep ettiği
sürece, daha iyi günler gelince eski alışkanlıklarına dönmek üze­
re, zorunluluk yasalarına boyun eğmelerini sağlamıştır. Eskiden
beri Yahudi karakteri birdi ve aynı zamanda dirençli ve uysaldı,
bu nitelikler çelişik görünse de sadece öyle gibi görünmektedirler.
Leroy-Beaulieu'nun dediği gibi, "Yahudi hem en inatçı, hem de
en uysal kimsedir, hem en özgür iradeli hem de en yumuşak başlı
kimsedir. " Yahudi halkının önderleri ve "bilgeleri" İsrail'in ayakta
kalması için her zaman bu esneklik ve kıvraklığın önemine değilse
de zorunluğuna karşı uyanık olmuştur ve bu yüzden hiç bunun
üzerinde durmaktan geri durmamışlardır.
Yahudi edebiyatı örneklerle doludur. "Rüzgar bir o yana bir
bu yana eserken kamış kadar uysal olun, çünkü Torah sadece
tövbekar bir ruha sahip olan tarafından gözetilebilir. Torah neden
suya benzetilmiştir? Su nasıl yükselere değil de derinlere akıyorsa,
Torah da mağrurlarda değil alçakgönüllülerde bulunur." 17 "Tilki
baştaysa önünde eğilin." 18 "Dalganın önünde eğilin ki üzeriniz­
den geçsin; karşı koyarsanız sizi alıp götürür." 19 Son olarak, Dua
Kitabından bir yakarı şöyledir: "Ruhum herkes karşısında toz
gibi olsun." Rabbiler bu düşünceyle cemaatlerine, kendi inanç­
larından vazgeçerek yaşamak zorunda kaldıkları ülkelerin hakim
inançlarını kabul etmiş gibi yapmalarını öğütlüyordu. Bu öğüt bü­
yük ölçüde kabul edilmişti ve Fromer'in sözleriyle, "Yahudi ırkı,
zaman zaman ölmüş gibi yaparak sürekli yaşamayı başarmıştı. "
Günümüzde sahte Hıristiyan ya da Müslüman pek yoktur. Buna
karşın, Yahudinin kendini çevresine uydurmaya yönelik dikkat
çekici gücü her zamankinden artmıştır. Batı Avrupa ve Amerika
Yahudileri artık dinlerini ve milli karakterlerini eksiksiz korumak
istemiyor; tersine, milli ruh onda daha uyanmamış olduğu ölçüde,
niteliklerini kaybetmek ve içinde bulundukları halklarla özdeşleş­
mek istiyorlar. Bunu da başarılı biçimde yapabilmektedirler. Ya­
hudi özelliklerinin kendilerini göstermesinin en açık örneği İngil-

••••
17 Derech Erez Zutta, bl. viii.
18 Megilla, 16 .
19 Midrash Rabba, Tekvin, 1, 44 .
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

tere' deki Yahudinin İngiliz, Fransa' <lakinin Fransız ve benzeri gibi


olmasıdır. Eğer gerçekten bir İngiliz ya da Fransız gibi olmazsa,
öyleymiş gibi davranır. Felix Mendelssohn'un Alman müziği bes­
telemesi, Jacques Offenbach'ın Fransız ve John Philip Sousa'nın
Amerikalı müziği bestelemesi; Lord Beaconsfield'in İngiliz gibi
davranması, Gambetta'nın Fransız, Lassalle'nin Alman; kısacası,
Yahudi yeteneği genellikle içinde Yahudi bir şey barındırmaz, çev­
resiyle uyum içinde olur; ve bu tuhaf biçimde tekrar tekrar özel­
likle Yahudi karakteristiklerinin bulunmadığı tezinin kanıtı olarak
öne sürülmektedir, buna karşın aslında çarpıcı biçimde tam ter­
sini kanıtlar. Yahudinin çok yüksek derecede uyum sağlayabilme
hünerine sahip olduğunu kanıtlar. Yahudi bir gezegenden diğe­
rine gidebilir, ama yeni ortamına yabancılığı uzun sürmeyecek­
tir. Hızla yordamı öğrenir ve kolayca uyum sağlar. Alman olmak
istediği yerde Alman, uygun düştüğü yerde İtalyandır. Her şeyi
yapar ve her şeye karışır ve bunu başarıyla yapar. Macaristan' da
saikan Macar olabilir, italya'da İrredenta'ya aittir ve Fransa'da
anti-Semit'tir (Drumont!) . Daha tohum halinde olan her şeyi ele
almakta ve hızla çiçek açmaya getirmekte ustadır.20 Bütün bunla­
rı ona uyum sağlama yeteneği vermektedir. Daha önce bu ilginç
uyum sağlama yeteneğinin Yahudi karakterinin dört öğesinde
köklendiğini söylemiştim. Fakat belki de Yahudinin akılcılığı bu
konuda diğer üçünden daha önde gelmektedir. Akılcılığı yüzün­
den her şeye dışarıdan bakmayı başarabilmektedir. Yahudi bir
şeyse, bu olması gerektiği için değil öyle karar verdiği içindir. İç­
teki ruhundan kaynaklanmamış olması gereken herhangi bir dü­
şünce anlığı tarafından şekillendirilmiştir. Katı toprak üzerinde
değil gökteki hayali bir kalede durmaktadır. Organik biçimde öz­
gün değil mekanik biçimde akılcıdır. Hissetmenin derinliğinden
ve içgüdünün gücünden yoksundur. Bu yüzden olduğu şey ol­
muştur, ama farklı da olabilir. Lord Beaconsfield'in muhafazakar
olması bir tesadüften ya da politik bir konjonktürden kaynaklan­
maktadır; fakat Stein, Bismarck ve Carlyle bundan kaçamadıkları
için muhafazakar olmuşlardır; bu onların kanlarında vardır. Marx

••••
20 "Developper une chose qui existe en germe, perfectionner ce qui est,
exprimer tout ce qui tient dans une idee qu'il n'aurait pas trouvee
seul." M. Murel, L'espritjui/(1901), s. 40.

248
1
Yahudi Karakteristikleri

ya da Lassalle başka bir çağda ya da başka bir ortamda doğmuş


olsaydı, kolayca Radikal değil de Muhafazakar olabilirlerdi. Aslın­
da, Lassalle zaten gerici olma fikriyle flört ediyordu ve kuşkusuz
Prusyalı bir Junker rolünü sosyalist ajitatör rolü kadar iyi üstle­
nebilirdi. Yahudinin uyum sağlayabilmesinin itici gücü kuşkusuz
her şeyin sonucu olarak bir amaç, bir hedef fikridir. Yahudi ne
yönde gideceğine karar verir vermez, gerisi görece kolay olacaktır
ve hareketliliği başarısını daha kesin hale sokacaktır. Yahudinin
ne kadar haraketli olabileceği kuşkusuz hayret vericidir. Kendisini
arzu ettiği kişisel görünüme büründürebilmektedir. Eski günlerde
ölmüş gibi yaparak kendini koruyabiliyordu, şimdiyse renk uyu­
mu ya da başka türden taklit biçimleri kullanmaktadır. Bunun en
iyi örnekleri Birleşik Devletler'den verilebilir, burada ikinci üçün­
cü kuşak Yahudileri Yahudi olmayanlardan ayırt etmek güçtür.
Bir Almanı kaç kuşak sonra' olursa olsun tanıyabilirsiniz; İrlan­
dalı, İsveç, Slav için de bu böyledir. Fakat Yahudi, ırka ait fiziksel
özellikleri belli etmedikçe, Yankee tipini, özellikle de giyim, tavır
ve özel bir saç kesimi gibi dış özellikler açısından taklit etmekte
başarılı olmuştur. Yine de Yahudinin çevresindeki entelektüel at­
mosferi benimsemesi, zihinsel ve ahlaki hareketliliği nedeniyle,
kolaydır. Zihinsel hareketliliği onun kolayca herhangi bir ortamın
"tonunu" yakalamasını, önemli olanın ne olduğunu hızla kavra­
masını, olup bitenler arasında yolunu bulmasını sağlar. Ya ahlaki
hareketliliği? Bu da onun etik ya da estetik olsun, sorun oluşturan
bazı engelleri ortadan kaldırmasını sağlar. Bunu da fazlasıyla ya­
pabilir çünkü kişisel saygınlık denen şeye çok az sahiptir. Onun
için, eğer çok istenen bir hedefi gerçekleştirmek söz konusuysa,
kendisine dürüst olmamak önemsizdir. Bu resim yaşamda olup
biteni yansıtmakta mıdır? Yahudinin var olmak için değişen mü­
cadele koşullarına açıkça uyum sağlayabilmesi yeterli bir kanıttır.
Fakat Yahudilerin sahip olduğu özel hünerlerin bazısı başka ka­
nıtlar da sunmaktadır. Onların gazeteciliğe, Bar'a, sahneye, uyum
sağladıkları görülebilecek her şeye olan yeteneklerinden bahsedi­
yorum. Birçok kez değinmiş olduğumuz kitabında, Adolf Jellinek,
ikisi arasındaki bağlantıyı göstererek zekice bir taslak sunmakta­
dır. "Gazeteci," demektedir, "hızlı, hareketli, canlı, coşkulu olma-
lı, hızla, ikiyle ikiyi toplarcasına hızla çözümleme yapabilmelidir;

249
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

bir durumu diğerine bağlayabilmeli, güncel sorunların anafikri­


ni ya da bir tartışmanın temel olgusunu aklıyla tartabilmeli; bir
konuyu açık ve belirgin anahatlarıyla ele alabilmeli, onu nükteli,
karşıtlık içinde, özlü biçimde, kısa çarpıcı cümlelerle anlatabilme­
li, onu belli bir pathos sayesinde canlandırabilmeli, ruh vererek
renklendirebilmeli, çeşni katarak lezzetli kılabilmelidir. " Bütün
bunlar Yahudi özellikleri değil mi? Avukatın olduğu gibi sahne
oyuncusunun da mesleği, onun kendisini hızla yabancı bir fikir­
ler dünyasına yerleştirebilme, insanların ve koşulların durumunu
güçlük çekmeden tanımlayabilme, onları doğru tahmin etme ve
kendi amaçları için kullanabilme yeteneğine dayanır. Yahudinin
öznellik yeteneği bu iş için uygundur, çünkü bunun yardımıyla
kendini kolayca bir başkasının konumuna koyabilir, onun gibi
düşünebilir ve onu savunabilir. Şüphesiz, hukuk bilimi büyük öl­
çüde Yahudi edebiyatıyla yüklüdür!

Kapitalizme Uygulandığı Sekliyle Yahudi


Karakteristikleri
Artık Yahudi karakteristiklerinin Yahudilerin finansör ve spe­
külatör olmasını, kapitalist sistemin çerçevesi içindeki ekono­
mik etkinliklere matematikçi, istatistikçi, doktor, gazeteci, aktör
ve avukat olarak başarılı biçimde katılmasını nasıl ve ne şekilde
sağladığı sorusu geliyor. Yani Yahudi karakterindeki öğelerden
1

kapitalist girişimcilik için özel bir yetenek ne ölçüde çıkmaktadır?


Genel olarak konuşursak, bu bağlamda daha önce kapitalizm ve
Yahudi dininden bahsettiğimizi, kapitalizmin ve Yahudi karak­
terinin temel fikirlerinin bir benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz.
Bu yüzden Yahudi karakteri, Yahudi dini ve kapitalizm arasında
üçlü bir koşutluk bulunmaktadır. Yahudi halkının her şeye hakim
özelliği olarak keşfettiğimiz şey neydi? Aşırı entelektüellik değil
miydi? Peki, entelektüellik kapitalist sistemi diğerlerinden ayıran
nitelik değil midir? Örgütleme yeteneği entelektüellikten çıkar ve
kapitalist sistemde kafa ve kol ayrımını, yönetme işiyle üretme işi
arasındaki ayrımı görürüz. "En büyük işin tümüyle yapılması için,
binlerce ele gerek vardır, ama sadece bir akıl yeter." Bu kapitalist
durumu özetlemektedir.

250
Yahudi Karakteristikleri 1
Kapitalizmin en saf hali soyut fikirlerin açıkça ifade edildiği
yerdir. Bunların Yahudi karakterinin bir parçası ve hülasası oldu­
ğunu görmüştük; bu açıdan kapitalizmle Yahudi arasındaki yakın
akrabalığı ortaya koymak gerekmemektedir. Yine, kapitalizmde
soyutlamanın niteliği kendini bütün niteliksel farklılıkların yeri­
ni sadece niceliksel olanların (mübadele bedeli) almasıyla ortaya
koymaktadır. Kapitalizm gelmeden önce, mübadele çok yönlü,
çok renkli ve teknik bir süreçti; artık tek bir özelleşmiş eylemdir
- tüccarın eylemi: daha önce alıcıyla satıcı arasında birçok ilişki
vardı; artık tek bir ilişki vardır -ticari ilişki. Kapitalizmin eğilimi
farklı tarzları, alışkarılıkları, oldukça yerel ve ulusal karşıtlıkları
ortadan kaldırmak ve onların yerine kozmopolit kentin tekdü­
zeliğini koymak olmuştur. Kısacası, birörnekliğe yönelik bir eği­
lim vardır ve bu açıdan kapitalizmle Liberalizmin ortak çok şeyi
vardır. Göstermiş olduğumuz üzere liberalizm Museviliğin yakın
komşusudur ve bu yüzden Kapitalizm, Liberalizm ve Musevilik
akraba üçlemesiyle karşı karşıyayız. İlkiyle sonuncusu arasında­
ki iç benzerlik en iyi nasıl dışa vurmaktadır? Kapitalizmin kasvetli
bir birörneklik getirme politikasında çok başarılı olduğu o para
aracılığıyla değil mi? Para bütün değerlerin ifade edilmesini sağ­
layan ortak çarpandır; aynı zamanda kapitalist bir sistem içindeki
bütün ekonomik etkinliğin başı ve sonudur. Bu yüzden böyle bir
sistem içinde dikkat çekici şeylerden biri de başarıdır. Bu Yahu­
diyle başka türlü mü olur? O da sermayesinin artışını başlıca he­
defi kılmaz mı? Ve sadece sermayenin soyutluğu Yahudinin ru­
huna uygun düştüğünden değil, aynı zamanda (kapitalist sistem
içinde) paranın bir başka açıdan ele alınması Yahudi karakterinde
duygudaş bir anlayış uyandırır -paranın teleolojisi.
Altın asıl amaç olur ve değeri ondan birçok şey için yararlana­
biliyor olmanızdan kaynaklanır. Belli bir hedefe doğru çalışmaya
yönelik doğal bir niyetin, sadece amaca giden bir yol olması ne­
deniyle bir değere sahip olan bir şeye cezp edilmiş olacağını gös­
termeye gerek bile yoktur. Dahası Yahudinin teleolojisi başarıyı
elde etmesini sağlamaktadır. (Bu da kapitalizmle olan bir başka
benzerlik.) Başarıyı yüksek saymasından dolayı yarın için bugü­
nü feda eder ve hareketliliği bunu en iyi şekilde yapmasını sağlar.
Burada da kapitalizmle olan bir benzerlik görebiliriz. Kapitalizm

251
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

sürekli yeni bir şey aramaktadır, bir genişleme yolu, yarını bugü­
nün yerine ikame etme yolu aramaktadır.
Bütün bir kredi sistemini düşünün. Bu karakteristik kendini
orada açıkça göstermiyor mu? Ayrıca Yahudilerin kredinin örgüt­
lenişi sırasında tam yerinde olduğunu da unutmayın -gelecekte
bir vakit etkili olacak ya da olabilecek değer ya da hizmetlerin
bugünden elde edilebilir kılınması sürecinde hazırdılar. İnsan
düşüncesi gelecekteki harcamaları ya da ihtiyaçları hayal etmek­
te ve kredi, mevcut ekonomik etkinlikler aracılığıyla gelecekteki
değerleri üretme olanağı sunmaktadır. Kredinin modern hayatta
yaygın biçimde görülmesi pek dikkat çekmeyi gerektirmez. Bu­
nun nedeni de açıktır: altın fırsatlar sunar. Doğru, "kendimizi tü­
müyle bugüne atmaktan" kaynaklanan keyiflerden vazgeçmemiz
gerekir. 2 1 Ama ne zararı var? Yahudi karakteri ve kapitalizm ortak
bir noktaya daha sahiptir -pratik akılcılık, yani bütün etkirıliklerin
akılla uyum içinde şekillendirilmesi işlemi. Bütün bu koşutluğu
daha yalın hale getirmek üzere, bunu somut örneklerle gösterme­
me izin verin. Yahudi, irade gücü ve bir hedef için mücadele etme
alışkanlığı nedeniyle üstlenici rolü için uygundur. Entelektüel
hareketliliği yeni üretim yöntemleri ve yeni pazarlama olanakla­
rı keşfetmeye hazır olmasını sağlamaktadır. Yeni örgütlenmeler
oluşturmakta ustadır ve bunlarda bir insanın en çok neye uygun
olduğunu bulmaya yönelik özgün yeteneği onu öne çıkarmakta­
dır. Kapitalizmin dünyasında organik ya da doğal bir şey bulun­
madığından, sadece mekanik ve yapay şeyler bulunduğundan,
Yahudi'nin ilkini kavramaktan uzak olması sorun oluşturmaz.
Büyük ölçekli bir girişim bile yapay ve mekaniktir; bir firmayı ya
büyütürsünüz ya da küçültürsünüz; onu koşullara göre değişti­
rebilirsiniz. Bu yüzden Yahudiler büyük kapitalist girişimlerin
örgütleyicileri olarak öylesine başarılı olmaktadırlar. Ayrıca Ya­
hudi kişisel olmayan ilişkilere kolayca girebilmektedir. Daha önce
kişisel bağımlılık duygusuna çok düşük ölçüde sahip olduğunu
kaydetmiştik. Bu yüzden, sizin yaşlı "ataerkilliğinize" aldırmaz ve
bazen işçi sözleşmelerinde hala görülen bir miktar duygusallığa
dikkat etmez. Bütün ilişkiler satıcılarla alıcılar, çalışanlarla çalış­
tırarılar arasındadır, her şeyi yasal ve saf ticari temele indirger. İş-
....
21 K. Knies, Credit, cilt 1, s. 240; cilt 2, s. 169.

252
Yahudi Karakteristikleri 1
çilerin kendileriyle efendileri arasında, emek koşullarını düzenle­
yecek olan kolektif anlaşmalar elde etme mücadelesinde, Yahudi
neredeyse değişmez olarak ilkinin yanındadır.
Fakat Yahudi müteahhit olmaya daha uygun olsa bile, tüccar
rolüne daha da uygundur. Bu açıdan nitelikleri neredeyse son­
suzdur. Tüccar rakamlarla yaşar ve rakamlar arasında Yahudi
sudaki balık gibidir. Soyuta olan sevgisi onun için hesaplamayı
kolaylaştırmıştır; bu onun güçlü bir noktasıdır. Hesaplama ye­
teneğiyle birleşmiş hep amaç gözeterek çalışma becerisi tüccar
için başarının yarısı demektir. Herhangi bir durumdaki fırsatları,
olasılıkları ve üstünlükleri doğru değerlendirmeyi, yararsız olan
her şeyi ortadan kaldırmayı ve bütünü rakamlar olarak takdir et­
meyi başarmaktadır. Bu ciddi muhasebeciye geniş bir imgelem
verin, karşınızda mükemmel spekülatör durmaktadır. Herhangi
bir durumun envanterini şimşek hızıyla çıkarmak, binbir olasılığı
görmek, en değerli şeyi elde etmek ve bununla uyum içinde dav­
ranmak -bütün bunlar dediğimiz gibi, tüccarın amacıdır. Bütün
bunlar için gerekli olan akıl melekelerine Yahudi sahiptir. Zeki
spekülatörle başarılı bir teşhis yapabilen zeki doktorun eylemleri
arasındaki yakınlığı açık bir biçimde vurgulamak isterim. Yahudi,
hünerleri nedeniyle, her ikisi için de uygundur.
İyi bir tüccar iyi bir arabulucu olmalıdır. Bu yöndeki yetenek­
leri çok uzun zaman önce kabul edilmiş ve kullanılmış olan Yahu­
dilerden daha zeki arabulucular var mıdır? Kendini bir piyasanın
taleplerine uyarlamak, herhangi bir özel talebi karşılamak tücca­
rın başlıca özelliklerinden biridir. Yahudinin uyum sağlama yete­
neğiyle bunu da başkaları gibi yapabileceği bellidir. İkincisi tavsi­
ye gücüdür ve bunda da Yahudi kendisini başkasının durumunda
düşünebilme yeteneği nedeniyle ustadır.
Nereye bakarsak bakalım, en iyi kapitalist sonuçları elde et­
mek için, başka hiçbir nitelikler toplamının Yahudininkiler kadar
uygun olmadığı sonucu bize kendini dayatmaktadır. Koşutluğu
daha ileri götürmeye gerek yok; zeki bir okur kolayca bunu kendi
başına yapabilir. Burada sadece onun dikkatini bir noktaya daha
çekmek istiyorum -dengeye yönelik eğilimi sürekli bozmaya he­
vesli olan Borsa işinin ateşli huzursuzluğuyla, Yahudinin huzur­
suz doğası arasındaki koşutluğa. Başka bir yerde ideal müteahhiti

253
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

üç kelimeyle nitelemeye çalışmıştım -çok uyanık, zeki ve becerikli


olmalıdır. Çok uyanık: yani hızlı bir kavrayışa sahip olmalı, yargı­
sını kesin verebilmeli, bir şey söylemeden önce iki kez düşünmeli­
dir ve doğru zamanı yakalayabilmelidir. Zeki: yani bir dünya bilgi­
si olmalı, yargısında ve insanlara karşı davranışlarında kendinden
emin olmalı, belli bir konjonktürdeki yargısından emin olmalıdır;
ve her şeyden önce, çevresindekilerin zayıflıklarını ve hatalarını
biliyor olmalıdır. Becerikli: yani fikirlerle dolu olmalıdır. Kapitalist
müteahhit buna ek olarak üç niteliğe daha sahip olmalıdır: etkin,
ağırbaşlı ve titiz olmalıdır. Ağırbaşlı diyerek tutkulardan, hisler­
den, pratik olmayan idealizmden arınmış demek istiyorum. Titiz
diyerek, güvenilir, özenli, düzenli, derli toplu ve tutumlu demek
istiyorum. Bu kaba çizim, geniş hatlarıyla, Yahudi için olduğu ka­
dar kapitalist müteahhide de karşılık gelmektedir.

� 254
Ü ç ü ncü Kısım

Yahudi Dehasının Kökeni


Hazırlık Notu
Kesin olarak söylenirse, önüme koyduğum hedefi gerçekleştir­
miş bulunuyorum. Yahudilerin modern ekonomik hayat içindeki
önemini ve Kapitalizmle "Yahudilik" arasındaki bağlantıyı bütün
yönleriyle göstermeye çalıştım. Başka deyişle, neden Yahudilerin
ekonomik yaşam içinde böyle önemli bir rol oynayabildiklerini
ve oynamayı sürdürdüklerini göstermeye çalıştım; onların büyük
başarılarının kısmen nesnel koşullara, kısmen de içkin özellikleri­
ne bağlı olduğunu göstermeye çalıştım.
Fakat bu noktada birçok yeni sorun doğmaktadır ve bunla­
rı yanıtlamadan geçmem, eğer değerli okurlarımın kitabımı bir
tatminsizlik hissiyle bırakmalarını istemiyorsam, doğru olmaya­
caktır. Bana özellikle Yahudi karakteristiklerinin var olduğunu ve
Yahudilerin ekonomik yapı içindeki büyük etkilerini açıklayacak­
larını öne sürdüğüm bu noktaya kadar eşlik etmiş olan birisi için
şunu sormak kaçınılmaz olmalıdır: Bu karakteristiklerin doğası
nedir? Nasıl ortaya çıkmışlardır? Nihai etkileri ne olacaktır?
Bu sorulara verilen yanıtlar dikkat çekici ölçüde değişebilir.
Kaydettiğimiz Yahudi karakteristikleri, buna karşılık gelen bir
organizması olmayan bir işlevden başka bir şey de olmayabilir;
sadece yüzey görüngüsü, deriden öteye gitmeyen, onlara ifade
veren insanlarda hiç de kök salmamış bir şey de olabilir; palto üs-

257
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

tündeki tüy gibi kolayca süpürülebilir; kişi görünmez olunca ko­


layca ortadan kalkan bir şey olabilir.
Ya da bir alışkanlığa dönüşmüş ve derinlere yerleşmiş, ama ka­
lıtımsal olamayacak kadar güçsüz olabilirler. Tersine, bir kuşak­
tan diğerine geçecek kadar belirgin olabilirler. Bu durumda, bu­
nun ne zaman ortaya çıktığı sorusu öne çıkar. Bu karakteristikler
Yahudilerde hep var mıydı, kanlarında mıydı, yoksa tarih içinde
mi elde edilmişlerdir -antik çağlarda ya da daha sonra? Yine, bü­
tün kalıtsal nitelikler sonsuza dek kalıcı olabilir, ya da geçici bir
doğaya sahip olabilir - yani kalıcı ya da geçici olabilir. Toplumsal
bir grubu ele aldığımızı düşünürsek, burada şu sorunu da yanıt­
lamak zorunlu olacaktır: Bu grup ırksal bir varlık mıdır? Kısaca­
sı, Yahudiler insanlığın, başka halklardan kan akrabalığı yoluyla
farklılık gösteren, bir alt bölümü müdür? Son olarak, bu türden
bir sorunda grubun kendine özgü karakteristiklerinin başka grup­
larla karışmalardan ya da grubun kendi içindeki ayıklanmadan
kaynaklanmış olabileceği olasılığını da ele almak durumundayız.
Sorun çok yönlüdür: buna kuşku yok. Bunun en kötü yanı da mo­
dern bilimin ortaya atılan sorulara kesin yanıtlar verememesidir.
Kuşkusuz bazı girişimlerde bulunulmuştur, ama önyargıdan aza­
de değildir bunlar ve konuyla yüzeysel olarak ilgilenen biri bile
çözümlerden çok sorunlar ve bilmecelerle karşı karşıya kalacaktır.
Bugün için en çok gereken şey,. bana göründüğü kadarıyla -
Yahudi Sorunu'nu üzerine sinen alacakaranlıktan çekip alacak
olan yegane şey- eldeki soruların açık bir kavranışına ulaşmak
ve eldeki zengin malzemeye bir parça düzen sağlamaktır. Genel
Yahudi Sorunu'nun ırk sorununuyla kesiştiği yerde, insanların
aklını karıştırmak üzere binbir bela fırsat kollamaktadır sanki. Ya­
kın bir zamanda otoritelerden birinin1 kalıtım öğretileriyle ilgili
olarak öne sürdüğü üzere: asıl gereken şey temel konularla ilgili
tam bir kesinliğe ulaşmaktır. Aynı şey büyük ölçüde Yahudilerin
bir ırk olup olmadığı sorunu için de sözkonusudur ve belki de dı­
şarıdan biri bu yönde, sırf uzmanlardan ayrı durduğu için bir katkı
yapabilir. Bu düşünce beni Yahudilerin günümüzde bir ırk olarak
....
1 F. Martins, "Die Bedeutung der Vererbung fiir Krankheitsenste­
hung und Rassenerhaltung," Archiv für Rass. und Ges. Biologie, cilt 7
(1910), s. 477.

258
Irk Sorunu ı

görülmesiyle ilgili olarak var olan her şeyin bir özetini yapma ko­
nusunda cesaretlendiriyor -sayısız sahte varsayımlar bir yana,
binbir kuramın ve kesin olan her şeyin özetini yapma konusunda.

Yahudilerin Antropolojisi
Yahudilerin kökeniyle onların antropoloji ve etnolojilerine
ilişkin görüşler günümüzde temel olgular konusunda yeterince
uzlaşmış bulunmaktadır. Genel olarak İsrail'in, Yahuda gibi fark­
lı Doğulu halkların karışımından doğduğu kabul edilmektedir.2
iö 15. yüzyılda, o zaman bir Bedevi kabilesi olan Museviler, eski
bir halk topluluğunun içine eski zamanlardan beri yerleşmiş ol­
duğunu gördükleri Filistin'e yerleşmek istedi; bu halk topluluğu
herhalde başı çeken Kenanlılar, Hititler, Periziteler, Hiviteler ve
Jebusiteler (Judg. iii. 5). Yakıı;ı. tarihli araştırmalar, eski görüşe kar­
şıt olarak İsrailli klanların büyük ölçüde bu halklarla karşılıklı evli­
likler yaptıkları sonucuna varmıştır.
Daha sonra, halkın bir kısmı Babil Sürgününe çıktığında, ırk­
ların karışımı Filistin'de devam etmiştir. Sürgünlerle ilgili olarak
(bunların tarihi bu açıdan hayati önemdedir), onların karşılıklı
evlilik konusundaki yaklaşımlarıyla ilgili bilgileri en eski çivi ya­
zısı yazıtlardan öğreniyoruz. Yazıtlar "kuşkuya yer bırakmaksızın"
Yahudilerle Babilliler arasında zamanla bir kaynaşma olduğunu
göstermektedir. Göçmenler çocuklarına Babil isimleri veriyordu
ve Babilliler de kendi çocuklarına Farsi, Musevi ve Aram isimleri
veriyordu. 3
....
2 Yahudilerin etnoloji ve antropolojisi üzerine son zamanlarda
yazılan kitaplar arasında önemli olan bazıları şunlardır: von Luschan,
"Die anthropologische Stellung der Juden," in Korrespondemblatt fur
Anthropologie, cilt 23 (1892); Judt, Die Juden als Rasse (1903). Tarih­
sel açıdan konuya Ed. Meyer tarafından ışık tutulmuştur: Die Israeliten
und ihre Nachbarstamme (1906). Bu enfes kitabın yanında bir parça
daha eski bir kitap koyulabilir: A. Bertholet, Die Stellung der lsraeliten
und der Juden widen Fremden ( 1896). Babil üzerine olan bütün litera­
türün, yani Winkler, Jeremais ve diğerlerinin yapıtlarının burada anıl­
ması gerektiği kesindir. Kısa süre önce W. Erbt'in bir kitabı çıkmıştır,
Die Hebraer. Kanaan im Zeitalter der hebraischen Wanderung und heb­
raischen Staatengründung (1 906).
3 H. V. Hilprecht, The Babylonian Expedition of the University of
Pennsylvania. A Dizisi, Çivi Yazısı Metinler, cilt 9 (1898), s. 28; aynı ya-

259
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

Yahudilerin oluşmasını sağlayan diğer halklar ve klanların her


biriyle olan ilişkiler açısından görüşler çok açık değildir; başka
benzer gruplardan nasıl ayırt edilebilecekleri de pek açık değildir;
ve onlara ne ad verilmesi gerektiği hiç açık değildir. Son zaman -
larda "Semitler" terimi üzerine de ateşli bir tartışma yaşanmış ve
antropolojik çevrelerde bu sözcüğün artık kullanılmamasına ka­
rar verilmiştir. Semit tartışması, insanlığın antropolojik bölümle­
melerinde dilbilimsel kavramlara yer vermenin ne kadar tehlikeli
olduğunuAryanlar konusunda olduğu gibi göstermektedir. Genel
olarak Semitlerin Semitçe konuşan bütün halklar olduğu, fakat
antropolojik olarak farklı ve ayrı gruplara ait oldukları kabul edil­
mektedir.4
Benim kendi görüşüm uygar Doğulu halkları için sağın bir sı­
nır belirleme tartışmasının bir parça boşa olduğu yolundadır. Bu
konuyla ilgili cahilliğimizin de pek önemi yoktur. Fakat bir tek
şey kesindir -bütün hepsi, Mısırlılar, Babilliler, Asurlular, Fenike­
liler ve Yahudiler, kökenleri ve eski tarihleri sayesinde, "Çöl" ya
da "Çöl kıyısı" Halkları olarak adlandırılabilecek bir sınıfa aittir.
Kuzeyden gelen açık renkli, mavi gözlü bir aşiretin bunlarla karış­
mış olduğu varsayımı neredeyse oybirliğiyle bir masal sayılmak­
tadır. Almanların her yerde mevcut olduğu kuramı, II. Ramses'in
dolikosefal kafatası ya da Saul'un kızıl saçlarından başka bir ka­
nıt ortaya çıkmadığı sürece soğuk bir biçimde karşılanmalıdır.
Öyleyse, Yahudilerin içinden çıktığı halk grubunun antropolojik
tarihi neydi? Yahudiler açısından ortak bir yanıt daha önce de
1

yaptıkları üzere Diaspora'daki Yahudi olmayan komşularıyla kay­


naştığı yolundadır. Renan, Loeb, Neubauer ve diğerleri modern
Yahudilerin büyük ölçüde Helenistik Çağ'daki putperest din de­
ğiştirenlerin torunları olduğuna, ya da iö ilk yüzyıllarda Yahudi­
lerle Yahudi olmayanlar arasındaki evliliklerden kaynaklandığına
inanmaktadır. Özellikle Doğu Avrupa'da, açık tenli Yahudilerin
de (yüzde 13 oranlarında) var olması bu görüşe olasılık sunmak­
tadır. Fakat günümüzde, çıkartabildiğim kadarıyla, genel olarak

••••
zarın Explorations in Bible Lands during the 19th Century (1903) adlı
kitabı, s. 409.
4 Krş. von Luschan, "Zur phys. Anthropologie der Juden," Z.D.SJ.,
I cilt ı (1905), s. ı.

l 260
Irk Sorunu �

tümüyle karşıt görüşler hakimdir - Ezra'nın yaşadığı dönemden


bugüne Yahudiler katı biçimde ayrı yaşamıştır. İki bin yıldan fazla
zamandır başka halklarla karışmamışlardır; etnik olarak saf kal­
mışlardır. Yahudi topluluğunun içine yüzyıllar süren dağılmala-
rı sürecinde karışan yabancı kanları kimse inkar etmemektedir.
Fakat bu dış öğeler öylesine az olmuştur ki Yahudi halkının etnik
saflığını kaydadeğer ölçüde etkilememişlerdir. Artık geçmişte
Museviliğe kabul edilen dönmelerin sayısının abartılmış olduğu
açıkça görünmektedir. Helenistik ve erken Hıristiyan dönemlerde
Museviliğin putperest halklar arasında yandaş bulduğuna şüphe
yoktur. (Daha sonraki asırlarda, birkaç örnek dışında böyle bir
durum olmamıştır.) Hem Roma hem de Yahudi Kanunu bu tür­
den din değiştirmeleri için koşullar getirmiştir. Fakat kesin olarak
bunların hepsinin "Kapıdan Dönenler" denen kimseler olduğunu
1
varsayabiliriz -yani Tanrı'ya Yahudi öğretisiyle uyum içinde iba­
det ediyorlardı, ama sünnet olmamışlardı ve Yahudilerle evlen­
melerine izin verilmiyordu. Hemen hepsi zamanla Hıristiyanlığa
geçti. Aslında, Pius zamanında sünnet Yahudiler için yine serbest
bırakıldı, ama törenin dönmeler üzerinde gerçekleştirilmesi açık­
ça yasaklanmıştı. Bu şekilde Museviliğe dönme cezalandırılan bir
suç sayıldı. Bu büyük olasılıkla yasağı ortaya atanların niyetlen­
diği bir şey değildi, ama etkisi çok geçmeden kabul edildi ve ge­
nişletildi. 5 Severus'a göre "Museviliğe geçmeyi büyük cezalarla
yasakladı."
Fakat erken Hıristiyan çağda Yahudiler arasında yabancı ka­
rışımlar olduğunu kabul etsek bile, o dönemde var olan milyon­
larca Yahudiyi düşünecek olursak bu çok büyük bir şey sayılmaz
ve zaten yabancı öğeler Yahudilere çok yakın olan halklardan ge­
liyordu. Hazarların 8. yüzyıldaki önemli din değiştirmesi bu ifa­
deye karşı bir istisna sayılamaz, çünkü onların bölgesi çok büyük
bir bölge değildi. 10. yüzyılda Kırım'ın batı kısmında çok küçük
bir alanla sınırlıydı ve 1 1 . yüzyılda küçük Yahudi devleti tümüyle
ortadan kayboldu. 6 Hazarların sadece küçük bir kalıntısı Kiev'de

••••
5 Bu kuramın başlıca temsilcisi Ludwig Wilser'dir, görüşünü sayı-
sız makalede ve ayrıntılı olarak da Die Germanen (1903) adlı kitabında
dile getirmiş bulunmaktadır. Başlıca rakibi Zollschan' dır, age., s. 24.
6 Mommsen, Römische Geschichte, cilt 5, s. 549.
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

Karaitler olarak yaşamaktadır. Bu yüzden, Hazarların tamamı


Museviliğe inansa da, Yahudilerin etnik saflığı bundan çok etki­
lenmemiştir. Aslında, yönetici aile ya da üst sınıflardan başkasının
Yahudi olup olmadığı da kuşkuludur. 7 Karışık evlilikler bu yüzden
Yahudi kanının saflıktan çıkmasının olası tek kaynağı olarak kal­
maktadır. Kesinlikle Yahudilerle Yahudi olmayanlar arasındaki
evliliklerin Yahudi tarihinin bazı dönemlerinde ortaya çıkmış ol­
ması gerekir. Karışık evlilikler olasılıkla -Yahudi dayanışmasının
bir parça gevşemiş olduğu o dönemlerde- sayıca çoktu; sözgelimi
Hıristiyanhk öncesi son yüzyılda ya da 12. ve 13. yüzyıllar Ispan­
ya'sında. Böyle bile olsa, bu tür gevşemeler çok uzun sürmedi;
Yahudi ortodoksluğu çok geçmeden Yahudi olmayanların dışlan­
masını bile gerçekleştirdi. Farisilerin ilk dönemden elde ettikleri
şeyler ikincisinde Maimonides8 hizipçiliğinden kaynaklanıyordu
ve bunun Hıristiyan ve Müslüman kadınlarıyla evliliklerin iptal
edilmesi gibi gerici bazı sonuçları vardı. 9 Fakat bu tür evliliklerin
yapıldığına dair belirtiler bulunmaktadır. Erken dönem İspanyol
Konseylerinde açık biçimde yasaklanmışlardı. Sözgelimi, Elovia
Konseyi'nin 16. Kanunu (304) "Katoliklerin kızları, kiliseye girme­
dikleri sürece, sapkınlarla evlenmeyecektir. Aynı şey Yahudiler ve
hizipçiler konusunda da geçerlidir." Toledo Üçüncü Konseyi'nin
64. Kanunu (589) Yahudilerin Hıristiyan kadınları eş ya da met­
res olarak almasını yasaklamaktadır; ve bu tür birlikteliklerden
bir çocuk dünyaya gelecek olursa vaftiz edilmesi gerekir. Bir kez
daha, Toledo Dördüncü Konseyi'nin 63. Kanunu (633) Hıristiyan
karıları olan Yahudilere onlarla beraber yaşamak için Hıristiyan­
lığı kabul etmeyi şart koşuyordu. 10 Fakat bu kanunların çıkarıl­
masına neden olan evliliklerin çok fazla sayıda olması muhtemel
görünmüyor. Bu tür evliliklerin çocukları Musevi olamadıkları
için, Yahudi ırkının saflığı da onlar yüzünden bir şey kaybetmiş
olmayacaktır.
Aynı şekilde, Yahudilerin Kuzeyli halklarla karışması da ola­
naksızdır. Almanya'da Haçlılar dönemine dek Yahudilerin Hıris-

••••
7 Graetz, cilt 5, s. 188, 330, 370.
8 Moses Ben (1 135- 1204), İspanya'da yaşamış, Aklıkarışıklar İçin Kıla­
vuz adlı kitabın yazarı olan Yahudi filozof ve dinbilimci. (çev.)
9 Graetz, cilt 7, s. 63.
10 Bütün bu örnekler Undo'dadır [bkz. dipnot 22, 5. Bölüm] , s. 10.

2 62
Irk Sorunu

tiyan komşularıyla birlikte yaşadığına ve onlarla her şekilde ileti­


şim içinde olduğuna dair yaygın bir görüş vardı. Fakat bu görüş
pek güvenilir değildir ve Alman Yahudi tarihi üzerine en iyi oto­
ritelerden biri olan Brann, bu dönemde en küçük bir asimilas­
yonu bile düşünmenin "Yahudilerin o günlere ait gerçek yaşamı
anlaşıldığı zaman uçup gitmesi gereken bir boş hayal" olduğunu
dile getirmiştir. 1 1
Geriye açık renkli Yahudiler kalıyor. Onlar Yahudilerin Kuzeyin
açık tenli ırklarıyla karışmasının bir kanıtı olarak görülmektedir­
ler. Fakat ün sahibi hiçbir uzman bunları Yahudilerle Slav kom­
şuları arasında yasal birleşmelerin bir sonucu olarak görmemek­
tedir. Diğer yandan, bir varsayım12 güven sağlamıştır; açık tenli
Yahudiler Yahudilerle Ruslar arasındaki, ister sıradan yollarla is­
ter soykırımlar sırasında zorla gerçekleşen yasadışı birleşmelerin
çocuklarıdır. Fakat bu varsayımın zayıflığı aşikardır. Rusya' da açık
tenli Yahudilerin varlığını açıklasa da, Almanya'daki, Güney ülke­
lerindeki, Kuzey Afrika ve Filistin'deki açık tenli Yahudileri açıkla­
mayacaktır. Açık tenli Yahudiler için bir açıklama aramanın ciddi
bir zorunluluğu yoktur. Bütün koyu tenli halklar belli bir sayıda
çeşitleme ortaya koyarlar ve bu da böyle bir durumdur. 13
Öyleyse tekrar yirmi yüzyıl kadar bir zamandır Yahudilerin
kendilerini etnik olarak saf bir halde korumuş olduğu gerçeğine
geldik. Bunun bir kanıtı Yahudilerin yerkürenin dört bir yanın­
daki antropolojik benzerliklerinde ve dahası, yüzyıllar boyun­
ca dikkat çekici biçimde bu benzerliğin sabit olmuş olmasında
görülmektedir. "Yaşayış ya da ortamdaki farklılıklar ortak bir tip

••••
11 Metinde Köln'e uygulanabilir olarak dile getirilmiş olan görüşü savu-
nan Hoeniger eleştirisinde. Brann'ı desteklemiş olan diğerleri Lau, Ku­
essen ve A. Kober, Studie zur mittelalterlichen Geschichte der Juden in
Köln am Rhine (1903), s. 13.
12 Maurice Fishberg, "Zur Frage. der Herkunft des blonden Elements im
Judentum" Z.D.S.]., cilt 3 (1907) , s. 7, 25. Aynı dergideki karşı bir fikir
için bkz., cilt 3, s. 92, Elias Auerbach, "Bemerkungen zu Fishbergs The­
orie," vb.
13 Krş. F. Safer, "Uber die Plastizitat der menschlichen Rassen," Archiv
für Rass. und Ges. Biologie, cilt 5 (1908), s. 666; E. Auerbach, "Die jüdi­
sehe Rassenfrage" aynı dergide, cilt 4, s. 359; ayrıca cilt 4, s. 370, burada
von Luschan benzer bir görüş dile getirmektedir. Krş., ayrıca Zollschan,
ag� s. 125, 134, vb.

263
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

ortaya çıkarmayı başaramamıştır ve Yahudiler başka her ırktan


daha güçlü biçimde kalıtımın ortamdan çok daha güçlü olduğu­
nun kanıtı olarak durmaktadır" (E. Auerbach). Yahudi soyunun
antropolojik türdeşliği günümüzde sayısız anatomik deney ve öl­
çümle saptanmıştır. 1 4
Geriye kalan tek kuşkulu soru Aşkenazilerle [Alman Yahudile­
ri] Sephardim [İspanyol Yahudileri] arasındaki kadim karşıtlığın
antropolojilerine de uzanıp uzanmadığıdır. Bu konuyla ilgili iki
çelişik görüş vardır, 15 ama ben her ikisinin de bağımsız bir yargıyı
haklı çıkaracak kadar temellendirilmemiş olduğunu düşünüyo­
rum. Yine de, kişisel gözlemin ikisi arasında birtakım antropolo­
jik farklılıklar olduğu inancını destekliyor göründüğünü de ekle­
mek gerekir. Elleri, ayakları küçük olan, ince, kanca biçimli burnu
olan zayıf, zarif İspanyol Yahudisine bir bakın ve sonra da tombul
ve ayrık bacaklı olan, geniş, etli Hitit burnuna sahip Alman kar­
deşine bir bakın. Sıradan gözlemci için iki ayrı tip gibi görünmez
mi? Şimdilik farklılığı açıklayacak bilimsel zemin bulunmamak­
tadır. Bir başka çelişkili sav da günümüz Yahudilerinin komşula­
rından psikolojik ve patolojik olarak farklı olan ayrı bir varlık olup
olmadığıdır.
Bu bakış açısıyla Yahudilerin birçok açıdan belli tuhaflıklar
sergilediğinden kuşku duyulamaz -erken ergenlik, kansere, özel­
likle de rahim kanserine pek yatkın olmamak, diyabete karşı yat­
kınlık, delilik ve benzeri. Yine de bunları fizyolojik ya da patolojik

••••
14 Bkz. Judt'ta yer alan sonuçlar, age. Krş., ayrıca A. D. Elkind, Die Juden.
Eme vergleichend-anthropologische Untersuchung (1903) . Kitabı sade­
ce Weinberg'in Archivfür Rass. Und Ges. Biologie'de yer alan tanıtımın­
dan tanıyorum, cilt 1 (1904), s. 915. Krş. ayrıca Elkind, "Anthropolo­
gische Untersuchungen über die russ.- polnischen Juden," Z.D.SJ., cilt
2 (1906). s. 49, 65, ve cilt 4'teki diğer makalesi (1908) . s. 28; Leo Sofer,
"Zur Anthropologische Stellung der Juden," Pal. anthros. Revue, cilt 7
(krş. bu kitabın tanıtımı Z.D.S.J., cilt 4, s. 160) . Krş. E. Auerbach, age., s.
332; Aron Sandier, Anthropologie und Zionismus (1904), ama sonuçları
birinci elden değildir; Zollschan, agy., s. 125, 134, vb.
15 Aşkenazilerle Sephardim arasındaki "ırksal farklılıklar" kuramına S.
Weissenberg destek vermektedir, "Das jüdisehe Rassenproblem,"
Z.D.SJ.. cilt 1 (1905) ; M. Fishberg, "Beitrage. zur phys. Anthropologie
der nordafrikanischen Juden," agy. Bu görüşün rakipleri 13. dipnotta
anılan yazarların büyük kısmıdır.

264
1
Irk Sorıınıı

Yahudi özellikleri olarak görmeyip Yahudilerin toplumsal konu­


munun, dinsel uygulamalarının vb. bir sonucu olarak açıklayacak
kimseler vardır. 1 6 Burada da alan kesin bir açıklama yapmaya ye­
tecek kadar incelenmemiştir.
Yahudinin fizyonomisi farklıdır. Bilindiği üzere, fizyonomi iki
sebebe bağlıdır -belli yüz biçimleri ve onların birtakım ifadeleri.
Her ikisini de tartıp ölçemezsiniz ve bu yüzden bu konu tümüy­
le sıradan gözlemin dışında tutulması gereken bir konudur. Renk
körlüğünün renkleri ayırt edememesi gibi, insan yüzlerindeki
farklılıkları göremeyenler de fizyonomiden anlamaz. Bu yüzden,
bazı yazarların17 eğitimli ve zengin Yahudilerin dörtte üçünün
sadece yüzlerinden tanınamayacağını söylemesi karşısında, ya­
nıt vermek gerekmez. Fakat dikkatli bir gözlemci kesinlikle onla­
rı ayırt edebilecektir. Yahudi fizyonomisi hala bir gerçekliktir ve
bunu çok az kimse reddedebilir. Kuşkusuz Yahudiler arasında
hiç de Yahudiye benzemeyen kimseler vardır. Ama Yahudi olma­
yanlar arasında da Yahudiye çok benzeyenler vardır. Bazılarının
yaptığı gibi, 1 8 Habsburgların kalın dudakları yüzünden ya da
Fransa' nın Louis'sinin kanca burnu yüzünden Yahudi görünüm­
lü olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmeyeceğim. Ama Doğulular
arasında (olasılıkla bunun içinde Japonlar da vardır) Yahudi tiple­
riyle karşılaşmaktayız. Bu hiç de Yahudilerin antropolojik bütün­
lüğünden uzaklaşmamaktadır. Kanıtladığı şey, Yahudilerle Doğu
halkları arasındaki ortak bir kökene işaret etmesidir. (Bu arada,
kayıp On Kabile'nin Japonya'da bulunmuş olduğu belirtilebilir -
bir bakıma fantastik bir durum, ama Yahudi ve Japon tipleri ara­
sındaki çarpıcı benzerlik açısından anlamlı.) Yahudi fizyonomi­
sini Ripley'in yaptığı gibi Getto hayatının yol açtığı bir dekadans
ifadesi saymak ya da bunu düşündürmek, kadim Mısır ve Babil
anıtları üzerine tasvir edilmiş reddedilmez Yahudi tipleri karşı-

••••
16 Bu sorunun ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. Leo Sofer, "Zur Bi-
ologie und Patlıologie der judischen Rasse," Z.D.S.].. cilt 2 (1906), s.
85. Başka görüşler için, bkz. Biologie, cilt 4 (1907), s. 47, 149: Siegfried
Rosenfeld, "Die Sterblichkeit der Juden in Wien und die Ursachen der
jüdischen Mindersterblichkeit."
17 F. Hertz, Modeme Rassen-Theorie (1904), s. 56.
18 C. H. Stratz, Was sind Juden? Bine ethnographischanthropologische
Studie (1903) , s. 26.

265
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

sında yeterli olmamaktadır. Shishak (İÖ 973) çağındaki Yahudi


esirlerin resmine ya da Salmanasar 19 sarayındaki Yahudi elçilerin
(İÖ 884) resmine bakın, o günden günümüze yaklaşık üç bin yıl
içinde, Yahudi çehresinde çok az değişiklik olmuştur. Bu da Yahu­
di soyunun antropolojik bir bütün olduğu ve karakteristiklerinin
yüzyıllar içinde sıradışı biçimde korunmuş olduğu önermesinin
bir başka kanıtı olmaktadır.

Yahudi "lrkı"
Buna bakarak, bir Yahudi ırkından bahsedebilir miyiz? Ya­
nıt "ırk" sözcüğünün çağrışımlarına bağlı olacaktır. Ama bunu
tanımlamak kolay değildir, çünkü bu konuyu ele alan ne kadar
yazar varsa o kadar da tanım vardır. 20 Tabii, herkes bir şey söy­
leyebilir. Şunu ve şunu ırkın bir belirtisi sayarım ve bu ölçütümü
uygularsam Yahudiler bir ırktır ya da değildir. Fakat bu türden bir
yordam daha çok oyuna benzemektedir. Asıl gereken bilimsel bir
tanımdır. Ama nasıl? Birçok yönteme başvurulmuştur -antropo­
lojik farklılıklar, kafatası ölçümleri, biyolojik deneyler ve uygula­
maları- ama hepsi de kesin bir yanıttan uzak kalmıştır. Yine de
insan türünün tatmin edici bir sınıflandırması yapılmadığı için,
antropolojik farklılıkların gerçekte var olmadığı sonucuna var­
mak saçma olacaktır. Bir Eskimo bir Zenciden farklıdır ve Güney
Italyalı Norveçliden farklıdır. Bunu bize antropolojinin anlatması
gerekmez. Yahudilerle de durum böyle. Onları sınıflandırmak güç
olabilir, ama belli ki kendilerine ait antropolojik sıradışılıklara sa­
hiptirler. Bu yüzden seçkin bir uzman21 "Sadece Yahudi dini ce­
maatini tanıyorum; Yahudi ırkıyla ilgili bir şey bilmiyorum" diye
yazdığında, bunu coşkuya kapılarak söylenmiş aceleci bir yargı
••••
1 9 Judt'daki örnekler, age., ve başka yerdekiler. Krş., ayrıca L. Messersc-
hmidt, Die Hettiter (1903).
20 Krş. Hans Friedenthal, Über einen experimentalen Nachweis von Bluts­
verwandtschaft (1900). Ayrıca yazarın Arbeiten aus dem Gebiete der
experimentellen Physiologie (1908) adlı kitabı; ayrıca Cari Bruck, "Die
biologische Differenzierung von Affenarten und menschlichen Rassen
durch spezifische Blutreaktion," yeniden basımı Berliner Klinischen
Wochenschrift, cilt 4 (1907), s. 371.
2 1 Von Luschan, "Offener Brief an Herrn Dr. Elias Auerbach," Archiv für
Rassen und Ges. Biologie. cilt 4 (1907), s. 371.

266
Irk Sorunu �

olarak görmeliyiz. Buna yönelik itiraz "Yahudi dini cemaatinin"


yanına ortak bir geçmişe sahip "Yahudi ulusal cemaatini" kolayca
yerleştirebilmemiz olacaktır.
Yahudiyi Yahudi olmayandan ayıran antropolojik karakteris­
tikler için bu kadar yeter. Kesin olarak Yahudilerin, nerede olur­
larsa olsunlar, diyelim bir İsveçli ya da zenciden farklılık gösteren
antropolojik bir grup olduğuna inanıyorum. "Dinsel bir topluluk"
yeterli gelmeyecektir. Sonuçta, bu sözcük seçimiyle ilgili bir sorun
değil mi? Bazıları bir Yahudi ırkının olmadığı sonucuna varacak­
tır. İyi. Ama Yahudi antropolojik özelliklerinin olduğunu kabul
edeceklerdir. Bunları tarif edecek tatmin edici bir terim olmaması
üzücüdür. "Halk" yetmez, çünkü "halkın" tanımları en az "ırkın­
kiler" kadar çoktur. Ama ismin ne önemi var? Bu şey kesin olarak
orada ve bir Yahudi ırkından bahsetmek konusunda tereddüt et­
meyeceğim, ya da istersenii, Yahudi "ırkından."
Bu kısmı Yahudiler üzerine olağanüstü bir otorite olan Arthur
Ruppin'den,22 bana göre bu konuyla ilgili söylenmiş en güzel
sözler olan birkaç zekice sözle bitireyim: "Bu 'ırk' terimiyle faz­
la oynamamak gerekir. Bunu özel antropolojik karakteristikleri­
ni tarih öncesi dönemlerde geliştirmiş ve o zamandan bu yana
başka gruplarla karışmaksızın kendilerini korumuş olan gruplar
için kullanacaksak, o zaman aslında beyaz derili halklar arasında
'ırk' diye bir şey yoktur, çünkü birbirleriyle tekrar tekrar karışmış­
lardır. Yahudilerinse tarih öncesi dönemlerde ortak ırk özellikle­
rine sahip olmaları ve bunu yüzyıllarca korumuş olmaları hiç de
önemli değildir. Asıl önemi olan şey, Yahudi dinine inananların,
18. yüzyılın sonu gibi geç bir tarihte bile, Yahudi olmayanlarla ev­
lilikten kesin olarak kaçınmalarıyla birlikte katı çevrelerinden ayrı
sağlam bir grup oluşturmuş olmalarıdır. Bu gruptan gelen toplu­
luk daha iyi bir ad olmadığı için, özellikle de "Yahudi ırkı" olarak
adlandırılabilir."

Yahudi Dehası Nasıl Hic Değişmeden Kaldı


Bu antropolojik değerlendirmelerde en büyük öneme sahip
soru Yahudinin bedensel özellikleriyle entelektüel nitelikleri ara-
••••
22 A. Ruppin, "Die Mischehe," Z.D.S.]., cilt 4, s. 18.

267
� Modem Kapitalizm ve Yahudiler

sında herhangi bir bağlantı olup olmadığı sorusudur. Entelektü­


el niteliklerin, deyim yerindeyse, kanında olup olmadığını, yani
ırksal olup olmadıklarını anlamak istiyoruz. Bunu keşfetmek için
modern Yahudilerde gözlediğimiz karakteristiklerin eski çağlar­
daki Yahudilerde de bulunup bulunmadığını görmemiz gerek­
mektedir; en eski tarihlere uzanıyorlar mı, yoksa daha sonraki bir
tarihte mi ortaya çıkıyorlar ve eğer öyleyse, ne zaman. Sonuçta
Yahudi entelektüel niteliklerinin sabit kaldığını, belli karakteris­
tiklerin, Yahudi ruhunun belli kendine özgü özelliklerinin Yahudi
etnik grubunun oluşumuna dek izlenebileceğini göreceğiz. Bunu
doğrudan kanıtlayamayız, çünkü Yahudi halk karakterinin eski
zamanlardan günümüze uzanan güvenilir değerlendirmelerine
sahip değiliz. Elimizdekiler yine de değerli olan, kısa ve dağınık
görüş bildirimleridir. Sözgelimi, Pentateuch'un (dört yerde -Çıkış.
xxxii. 9, xxxiv. 9; Yasa Kitabı ix. 13 ve 27) Yahudilerle ilgili olarak
Tacitus'un daha sonra onlarla ilgili söylediklerini, inatçı bir halk
olduklarını dile getirmesi oldukça ilginçtir. Birbirlerine karşı çok
kardeşçe davrandıklarına ilişkin Cicero'nurı ifadesi ya da Marcus
Aurelius'un "Ey sen Marcomanni, Ey sen Quadi, Ey sen Sarmatae,
sizden daha huzursuz bir soy buldum sonunda" diye seslenerek
huzursuz bir halk olduklarını söylemesi de ilginçtir; ya da Juan de
la Huarte'nin onların zihinlerinin sağın ve dünyevi şeylere pek he­
vesli olduğunu söylemesi.
Dikkat edilecek ilk nokta şudur: (1) Yahudilerin Diaspora bo­
yunca aralarında yaşadıkları halklara karşı davranışları. Geçen
yüzyılda bunun mesafelilik olduğunu gördük. Kapitalizm gelip
onları özgür bırakmadan önce, Yahudiler "yabancılar," "yarı yurt­
taşlar" olarak görülüyordu. Bütün ülkelerde onlardan nefret edi­
liyor ve her yerde zulme uğruyorlardı, ama her yerde kendilerini
nasıl koruyup sürdüreceklerini bildiler.
Bu antik çağda nasıldı? Ya daha sonra? Yahudinin başka halk­
larla temasa geçtiği her yerde bizi aynı sahne karşılamaktadır. Mı­
sırlılarla başlayalım: "İsrail çocuklarından nefret ediyorlardı" (Çı­
kış i. 12) . Tarsus'lu Pavlus Yahudilerin "bütün insanlara karşı ol­
duklarını" söylemeye kadar vardırdı işi (1 Thess. ii. 15) . Helenistik
dönemde, İmparatorluk Roma'sında, aynı nefret, yağma ve ölüm
hikayesi vardır. Philo 'yla J osephus milattan sonra ilk yüzyıl İsken-

268
Irk Sorunu ı:
deriye'sinde olan korkunç Yahudi katliamlarından bahseder. "Ya­
hudilere yönelik nefret ve onlara kötü davranılması Diaspora'nın
kendisi kadar eskidir" (Mommsen) .
Sezarların idaresinde de durumları farklı değildi. "Bu pis,
gürültücü Yahudilerden midem bulanıyor" diyordu Marcus Au­
relius. Sonra, Theodor döneminde, 7. yüzyılda Longobardların
idaresine dek süren katliamlar ve toplu yağmalar sıradan şeyler­
di. Doğu da Batı gibiydi; 6. yüzyılda Babil en az 7. yüzyıl Kuzey
italya'sı kadar karanlıktı. Pireneler Yarımadasında, iyi bir hayat
sürdükleri yerde bile son tatsızdı: Hem Hıristiyanların hem Müs­
lümanların eline düştüler.
Örnekler çoğaltılabilir. Hepsi de hem Hıristiyan hem de Hıris­
tiyan olmayan çevrelerdeki nefret ifadeleridir. Bu görüngü Yahudi
nereye yerleşirse yerleşsin değişmeyen Yahudi karakteristikleri­
nin varlığı öne sürülmeden açıklanabilir mi? Yanıt kesinlikle hayır
olmalıdır. Yahudi nefreti bu halklar açısından geçici bir ruh hali­
nin sonucu olmuş olamaz.
Ayrıca, her yerde ve her zaman Yahudiler yarı yurttaşlardı. As­
lında bazen kanun onları bu konuma yerleştirdiği için bu konuma
girmiyorlardı. Tersine. Antik çağa ait, Yahudilerin belli yurttaşlık
sorumluluklarından (örn. askerlik hizmeti) azat edilmelerini ya
da yasal sözleşmeler açısından ayrıcalıklı konumlar elde etmele­
rini sağlayan bazı ayrıcalıklı görevlere atandığı birçok örnek bu -
lunmaktadır. Yine de içine yerleştikleri devletin yaşamında tam
bir pay sahibi olmuyorlardı. Yahudi topraklarında olan ve Yahudi
idaresiyle inşa edilen Caesarea şehrinin Yunan sakinleri, Yahudi­
lere yurttaşlık hakkını vermedi ve Nero'nun bakanı olan Burnus
onların kararlarına sahip çıktı.23 Bu açıdan Ortaçağ boyunca da
pek bir değişiklik olmadı.
Bu genel olarak hakim olan yaklaşımı nasıl değerlendirmemiz
gerekiyor? Farklı devletler Yahudilere karşı benzer bir siyaset izle­
miştir: bunun onun bazı özel karakteristiklerinden kaynaklandığı
açıkça görülmüyor mu? İsterseniz, bunun Yahudi dininin emirle­
rine katı bağlılıktan olduğunu söyleyin. Ama yine de bir şey olmuş
olmalı.

••••
23 Mommsen, Römische Geschichte, cilt 5, s. 529.

269
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Diğer yandan, bütün baskıya rağmen, Yahudi ezilmiyordu. Çok


eski zamanlardan beri kendini nasıl sürdürebileceğini biliyordu.
Belki de bu modern dönemin Yahudilerinde gözlediğimiz tuhaf
inatçılık ve esneklik karışımı yüzündendi. Hiç de öyle acımasızca
ezilemiyorlardı, hacıyatmaz gibi tekrar ayağa fırlıyorlardı. Roma
imparatorlarının katliamından nasıl kurtuldular, onları öldürmek
üzere emirlerindeki silahların hepsini kim kullandı! Bütün çaba­
larına rağmen, 3. yüzyılda Kudüs'te kendine ait bir mahkemesi
olan, hükümetin tanıdığı bir Din Adamı vardı yine. Antikçağda,
Ortaçağda, günümüzde, halklar Yahudiye yönelik yargılarını tek
kelimeyle özetlemektedir; inatçı, "ostinato come un ebreo" [Lat.
Yahudi gibi inatçı] .
Kendine özgü kararlılık ve esneklik karışımı en harika biçimde
Yahudiler tarafından, dinleri sözkonusu olduğunda, hükümet­
lere karşı tavırlarında sergilenmektedir. Düşmanlarının çoğu­
nu dinlerine borçluydular; çünkü onun yüzünden tarifsiz acılar
çekiyorlardı. Yine de sevgili inançlarından vazgeçmediler. Baskı
dayanılmaz olduğunda, Yahudilerin çoğu sırf imanlarını gizlice
sürdürebilmek için dinlerinden vazgeçmiş gibi yaptılar. Bu dav­
ranışı Marannolarla bağlantılı olarak biliyoruz, ama Diaspora
kadar eskidir. Binlerce gizli-Yahudi putperestten, gizli-Yahudi
Müslümandan, gizli-Yahudi Hıristiyandan bahsedildiğini okur­
ken, insanlık tarihindeki bu benzersi.z olaydan hayrete düşersiniz.
Hayatlarını kurtarmak için sahte din değiştirmelere başvuranlar
genelde en dindar Yahudiler, öğretmenler ve önderlerdi. Hadri­
an idaresinde sözde putperest olarak etkin olan R. Eleazar ben
Parta'yı hatırlayın; 24 R. Samuel gibi Talmud üzerine konuşma­
lar yapan ve dini uygulamalara ilişkin soruları yanıtlayan ve de
Müslüman kral Habus'un veziri olarak, efendisinin fermanlarına
Hamdul-1-lahi diye başlayıp bu fermanları hitap ettikleri kişiyi İs­
lamın yasalarına göre yaşamaya davet ederek bitiren İsmail bin
Negrela'yı düşünün;25 Müslümanlığa sözde geçişi için mükemmel
nedenler vermeye çalışan büyük Maimonides'i düşünün;26 [Hz.]
Muhammed'i kabul etse de yandaşlarının saygısını kaybetmemiş

••••
24 M. Braunschweiger, Die Lehrer der Mischna (1890), s. 27.
25 Graetz, cilt 6, s. 22.
26 Graetz, cilt 6, 320.

270
Irk Sorunu

olan sahte Mesih, Sabatay Sevi'yi düşünün; Yahudilere yasak olan


köle ticaretini onların adıyla sürdürebilmek için oğullarını sahte
vaftiz ettiren Napoli'li Yahudi Basilus'u düşünün;27 Yahudilerin
Pireneler Yarımadasından sürülmesinden sonra, Hıristiyan ola­
rak ortaya çıkan ve babalarının inancına önlerine çıkan ilk fırsatta
dönen binlerce Marannolan düşünün. Böylesine kararlılığı böy­
lesine esneklikle kaynaştırabilmiş olan ne kadar çarpıcı bir halk!
Böylece Yahudilerin birçok karakteristiğinin Diasporada en
ileri şeklini aldığını kaydetmiş olduk. Fakat (2) Diasporanın ken­
disi sadece dış koşulların bir sonucu olarak açıklanabilir mi? Ken­
di başına da özel bir karakteristiğe tanıklık etmiyor mu? Ya da so­
ruyu başka şekilde soracak olursak, başka herhangi bir halkı yer­
yüzüne Yahudiler gibi dağıtmak mümkün olur muydu?
Sürgün deneyimini Yahudiler oldukça erken dönemde ya­
şadılar. Birçok kimse Yahulii nüfusunun bir kısmını Media ve
Asur'a götürmüş olan tiglath-Pileser'i duymuştur; daha sonraki
Babil sürgününü; birçok Yahudiyi Mısır'a yerleşmeye zorlayan
ve Cyrene'de bir Yahudi sömürgesi oluşturan Ptolemy Lagi'yi;
Babil'den iki bin Yahudi ailesini getirip Küçük Asya'nın, Frigya ve
Lidya'nın ortasına yerleştiren Büyük Arıtiochus'u.
Mommsen, Yahudilerin Filistin dışına yerleşmesini
"İskender'in ya da komutanlarından birinin icadı olarak" gör­
mektedir. Bütün bu durumlarda Yahudilerin dağılmasını atfet­
me eğilimi, birçok kez Yahudilerin yurtlarından istekleri dışında
sürüldüklerine bakılarak genellikle dış koşullara atfedilmektedir.
Bu yüzden bu dağılmalarda doğuştan Yahudi karakteristiklerine
işaret edecek bir şey yok görünmektedir. Böyle bir sonuca varmak
acelecilik olacaktır. Başka bir olasılık da olamaz mı: Yahudiler bazı
niteliklere sahip oldukları için yer değiştirtilmiş olamazlar mı? Zo­
runlu yerleşimlerin belli bir amacı olmuş olmalı. Ya Yahudilerin
alındıkları topraklara bir yaran olmuştu, ya da (bu daha olasıdır)
yerleştirildikleri ülke ya da kente yararlan olacaktı. Ya kendi ül­
kelerinde kargaşa kıvılcımı çıkarmalarından korkuluyordu, ya
zenginlik ya da sanayileri nedeniyle değerli yurttaşlar sayıldıkla­
rından yeni yerleşimlerin çekirdeği oluyorlardı, ya da onlara güve-

••••
27 Gregor. Es. ix. 36, Schipper içinde, s. 16.

271
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

niliyordu ve karışık bölgelerde tutunabilmek için yöneticiler on­


lardan yararlanıyordu (Cyrene'de Ptolemy Lagi'nin yaptığı gibi).
Fakat Yahudilerin çoğu Filistin'i ekonomik nedenler denile­
bilecek nedenlerle yeğlemiştir: artan bir nüfusun yaşaması için
yeterince yer vardı. Filistin'in büyüklüğü ve verimliliği düşünü­
lürse, buralara göç sıkça görülmüş olmalıdır. Ama bu milli bir
karakteristiğe işaret eder: yani, artan bir nüfus, bilindiği gibi,
fizyolojik ve psikolojik sebeplere bağlıdır. Dahası, göçe yol açan
ekonomik baskı bir başka izi sürülebilen milli özellikti. Bu açı­
dan Yahudiler İsviçrelilerle karşılaştırılmıştır. Onlar da yurtlarını
ülkeleri hepsini geçindirmeye yetmediği için terk ederler. Ama
onlar sadece kendileri için daha iyi şeyler yapma enerjisi ve ka-
rarlılığına sahip oldukları için göç ederler. Hindular göç etmez.
Eğer nüfus artarsa, kendi daha az pirinç payıyla yetinmektedir.
Ama bütün Yahudi dağılmasını zorunlu olarak görmek herhalde
tek yönlü olacaktır. Çağlar boyunca hep aynı kalan, böylesine ge­
nel bir görüngüyü istemli bir göç varsayımında bulunmaksızın
açıklayamayız herhalde. Bunun tam olarak neye bağlı olduğu (is­
ter bir göç içgüdüsüne, ister bir toprakta uzun süre kalamamaya)
önemli değildir. Fakat bazı özelliklerin, büyük şehirlere yerleşe­
bildikleri gibi, böylesine kolay biçimde ülkeden ülkeye gezebil­
melerini, Yahudilerin çok eski dönemlerden beri gösterdikleri bu
eğilimi açıklamak üzere bu halka atfedilmesi gerekecektir. Hele­
nistik çağın Yahudi yerleşimlerinin büyük olasılıkla en tam lis­
tesini hazırlamış olan Herzfeld, yerleşimlerin 52'sinin kentlerde
olması ve bunların 39'unun zengin ticari merkezler olması gibi
çarpıcı bir olguya dikkat çekmektedir. 28
Bütün bunlardan Yalmdi karakteristiklerirıin hiç de
Diaspora'da, ya da bazı Yahudi yazarların öne sürdüğü gibi Or­
taçağda gelişmediği, Diaspora'nın kendisinin bu özelliklerin bir
sonucu olduğu ortaya çıkar. Bu karakteristikler daha baştan, en
azından dölüt olarak oradaydılar.
(3) Dinleri de böyledir. Günümüz Yahudisinin dininin bir ürü­
nü olduğu, organik bir biçimde değil, neredeyse yapay bir biçim­
de, birtakım insanlar ya da insan grupları tarafından iyice düşü-

••••
28 Herzfeld, Handelsgeschichte der Juden des Altertums, s. 204.

272
Irk Sorunu
1

nülmüş bir politika aracılığıyla, olduğu şey haline getirildiği öne


sürülürse, bu önermeyi kabul etmeye hazırım. Bu konuyu bir ön­
ceki bölümde ele aldığım zaman Yahudi dininin, özellikle de Ya­
hudinin ekonomik etkinliği üzerinde ne büyük bir etkisi olduğunu
göstermeye çalışmıştım. Fakat H. S. Chamberlain tarafından öne
sürülen görüşe vargücümle karşı çıkmak istiyorum. Yahudinin di­
ninin Yahudinin özel karakteristikleri olmasa var olamayacağını
açık kılmak isterim. Birtakım insanların, ya da insan gruplarının
böylesine harika düşünceleri dile getirebilmiş olması zorunlu
olarak bireyin ya da grubun özel bir hünere sahip olmasını dü­
şündürmektedir. Yine, bütün bir halkın onların öğretisini sadece
lafzen değil, derin ve içten bir kabulle benimsenmiş olmasını özel
milli karakteristikler varsayımından başka bir yolla açıklayabilir
miyiz? Bugün artık kendimizi her halkın, uzun vadede, kendisine
en uygun dine sahip olduğuı ve de bir başka dini alacak olursa onu
ihtiyaçlarına göre şekillendirdiği fikrinden kurtaramayız. Bu yüz­
den, Yahudi halkının özel karakteristiklerini Yahudi dininin özel
karakteristiklerinden çıkartabileceğimize inanıyorum. Bu bakış
açısıyla Yahudi karakterinin Yahudi efsanelerinden çıkartılan bir­
çok özelliği çok eski zamanlara, Babil Sürgünü kadar eski zaman­
lara götürülebilir. Bu noktada anti-Semit ilmihallerin yazarları
kadar ileri gidip İshak, Yakup ve Eyüp'ün bir bakıma tartışmalı
hikayesinden ve birbirlerini aldatmalarından Yahudiler açısından
bir kandırmaya yönelik eğilim çıkartacağımdan kaygı duyulması­
na gerek yok. Umarım, kimse benim için böyle bir şey düşünme­
yecektir. Aldatma bütün mitolojilerde görülen bir öğedir. Birbir­
lerini en utanç verici biçimlerde aldatıp kandıran tanrılar görmek
için Olimpos ya da Valhalla'ya bakmamız yeter. Hayır. Benim kas­
tettiğim şey, incelemiş olduğumuz Yahudi din sisteminin temel
karakteristiklerinin -Entelektüellik, Akılcılık, Teleoloji- Yahudi
halkının da karakteristiklerini oluşturduğu ve bunların daha din
gelişmeden önce (dölüt halinde diye yineleyeyim) var olmuş ol­
ması gerektiğidir.
(4) Bir diğer vurguyu da tarihin neredeyse her yüzyılında Ya­
hudilerin ekonomik etkinliklerinin dikkat çekici benzerlik göster­
mesine yapıyorum. Bunu Yahudi karakteristiklerinin sabit oldu­
ğunun bir kanıtı olarak öne sürerken, kendimi hakim görüşlere
� Modern Kapitalizm ve Yahudiler

karşıt olarak konumluyorum. Yalnız Yahudilerin ekonomik etkin­


liklerinin zaman içinde değişmiş olduğunu öne sürenlerden değil,
aynı zamanda benimle birlikte bunun gelişmeleri içinde sabit bir
etken olduğunu kabul edenlerden de ayrılıyorum. Sonunculardan
ayrılmamın nedeni bu etkinliklerin ne olduğu konusunda uzlaşa­
mamış olmamızdır. Yahudi ekonomik tarihinin kabul edilmiş gö­
rüşü nasıldır? Bu sanırım Heine'ye dek izlenebilir ve bu anlamda
bir şeydir. Başlangıçta Yahudiler tarımcı bir halktır. Diaspora'da
bile, denmektedir, Yahudiler başka her türlü işten kaçınarak top­
rağı işlediler. Fakat milattan sonra 6. ve 7. yüzyıllarda mülklerini
satmaya, başka geçim yolları aramaya zorlandılar vesaire, vesa­
ire. Ne yaptılar? Kendilerini ticarete verdiler ve beş yüz yıl kadar
bu işle uğraştılar. Yine Kader onları zorladı, çünkü Haçlılar ticari
çevrelerde Yahudi karşıtı hisleri körükledi ve her ülkenin büyüyen
ticaret sınıfı kendisini loncalar içinde örgütledi ve Yahudileri şir­
ketlerinin seçkin üyeleri için korudukları piyasadan dışladı. Yahu­
dilerin bir kez daha yeni meslekler aramaları gerekti. Bütün yollar
onlara kapanmıştı; geriye kalan tek yol tefeci olmaktı. Böylece te­
feci oldular ve çok geçmeden bu tür ayrıcalıklardan yararlandılar
çünkü faiz yasaları onlar için özel bir uygulama sağladı.
Yahudi çevrelerde, asimilasyonistler arasında kesin olarak,
ama Yahudi milliyetçilerinin birçoğu arasında da yaygın olan yarı
resmi görüş böyledir.
Yahudi olan ve olmayan (aralarında eski Herzfeld'in de bulun­
duğu) bazı tarihçilerin yaygınlık kazandırdığı bir başka görüş var­
dır. Buna göre Yahudiler her zaman, Kral Süleyman'ın çağından
sonra, Diaspora boyunca günümüze dek tüccar bir halk olmuştur.
Bu her iki görüşü de hatalı, kesinlikle tek yörılü buluyorum ve
Yahudilerin şimdi öne süreceğim ekonomik tarihinin bir taslağı
içinde buna ilişkin nedenlerimi açıklamayı umuyorum.
Krallar döneminden milli bağımsızlığın sonuna dek (hatta
Talmud'un yasalaşmasına dek de diyebiliriz) Yahudi halkı kendi­
ne yeterli, kendine kapalı bir ekonomik birimdi. Artı-değer mal­
larını yabancı ülkelere gönderiyordu ve onu oluşturan birimlerde
gereken her şey üretiliyordu, ya da en fazlası kendi çalışmalarını
komşularıyla basit alışverişlerle tamamlıyorlardı. Bu bütünü bu­
rada kendi taleplerini karşılayan, belli bir oranda ücretli emek

274
Irk Sorunu �

kullanan tek bir ekonomik birime sahip olduğumuzu söyleyerek


betimleyeceğiz; derebeylik sisteminin doğasını andıran bir şey
vardı ve birtakım el sanatları da mevcuttu. Bunların bulunduğu
yerde küçük bir ticaret de olabilir. Fakat Krallar zamanında oku­
duğumuz, Filistin' deki sayısız tüccara ne demeli? Onları nasıl
değerlendireceğiz? Tüccarlardan terimin sıradan yorumu içinde
bahsetmek ülkenin Süleyman'ın zamanındaki ekonomik örgüt­
lenmesinin doğasını yanlış anlamak demektir. Bu yaygın bir de­
rebeylik sisteminden başka bir şey değildi, Charlemange'ınki gibi
gibi bir şeydi ve belli ki malların dağıtımına ihtiyaç duyuyordu.
Fakat bu ticaret değildi. "Süleyman'ın işine bakan baş görevliler
(villici'ye karşılık geliyorlardı) 550 kadardı . . . Ve Kral Süleyman
Ezion-geber'de bir donanma hazırlattı . . . Ve Hiram uşaklarını,
denizden anlayan denizcileri Süleyman'ın uşaklarıyla birlikte do­
nanmasına gönderdi. Ophir' e gelip buradan altın aldılar, dört yüz
yirmi talent ve Kral Süleyman'a getirdiler" (1 Krallar ix. 23, 26-28).
Bu ve benzeri bölümler çiçeklenen uluslar arası ticari ilişkilere,
hatta bir ticaret tekeline dikkat çekmek için alınmıştır. Fakat bu
açıklamaya hiç de gerek yoktur. Bir kraliyet mekanını, büyük öl­
çekli bir malikane gibi, uşakların başka bir malikanenin uşaklarıy­
la birlikte uzak topraklara Kralın sarayında ihtiyaç duyulan mal­
ları getirmek üzere gönderildiği bir malikane gibi düşünebiliriz.
Kraliyet mekanının ekonomik bağımsızlığı daha sonra Tapınak
hikayesinde görünmektedir. Süleyman Hiram'dan ona "altın, gü­
müş, pirinç, demir işlemesi yapabilecek, mor, kızıl ve mavi işleme
yapabilecek ve her türlü oymaları yapabilecek, yanımdaki kurnaz
adamlarla birlikte çalışabilecek birini" göndermesini ister. "Ayrı­
ca bana Lübnan' dan sedir, köknar ve algum ağacı gönder; benim
uşaklarım senin uşaklarınla birlikte olsun . . . Senin uşaklarına, kü­
tük kesen testereler, yirmi bin kilo dövülmüş buğday, yirmi bin
kilo arpa ve yirmi bin fıçı şarap ve yirmi bin fıçı yağ vereceğim"
(2 Chron. ii. 7 vd.). Aynı şey aynı kitabın Herdeki bir bölümü için
de geçerlidir (2 Chron. viii. 4), "Ve Süleyman Tadmor'u ıssızda
kurdu ve Hamath'ta kurduğu bütün depo şehirler." Depo şehirler
ticaretten çok malikaneyi ve zenginliğini öne çıkartmaktadır. Bu
kuramın dayandığı daha sonraki dönemlerde kapsamlı bir ticare­
tin yapıldığına ilişkin başka bölümler bu çıkarımı pek güvenceye

275
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

almamaktadır.29 Doğru, Babil sürgünlerinin zengin olduğunu öğ­


renmekteyiz (Ezra i. 46; Zech. Vi, 10, 1 1) , ama meslekleriyle ilgili
bir ima yapılmamaktadır.
İncil'de Graetz'in söylediği gibi servetlerini ticaret yoluyla
yaptıklarına dair tek bir kanıt yoktur. Belki de Nippur'dan geti­
rilen çivi yazısı yazıtlar böyle bir varsayımı destekleyebilir. Fakat
Ezeykel'in Fenikelilerin kıskançlığı yüzünden Tire'in yıkılma­
sıyla ilgili kehanetine bakmak ve ona dayanarak Sürgün öncesi
dönemde bile Filistin'in büyük ölçüde ticaretle uğraşan bir ülke
olduğu önerisini ortaya atmak bana bir parça cesurca geliyor. Bu
türden akıl yürütmede çok dikkatli olamadığımız Özdeyişler'deki,
zinanın kötülüklerinin anlatıldığı ünlü bölüme (vii. 19, 20) getiri­
len yorumda çok açık bir hale gelmektedir. "Koca evde değil, uzun
bir yolculuğa çıkmış; yanında bir para kesesi götürmüş: dolunay­
da dönecek." Koca tüccar mıydı? Belki, ama uzak bir kentteki
kahyaya kirasını ödemeye giden ve o sırada oradan bir çift öküz
alacak olan bir çiftçi de olabilir. Bu yüzden ticaretin özel bir mes­
lek olduğuna dair açık bir kanıt bulunmamaktadır. Diğer yandan,
benim derebeylik sisteminin çok daha sonraki bir dönemde bile
hakim olduğuna ilişkin görüşümü destekleyen bölümler bulun­
maktadır. Sözgelimi, Nehemiah ii. 8'i ele alın, burada Kralın or­
manına bekçilik eden Asaph'tan kalesinin kapısına direk yapması
için kütük vermesi istenmektedir. Leyiticus'ta (xix. 35, 36) yer alan
adil ağırlık ve ölçülerle ilgili emir bu kurama karşı engel oluştur­
maz.
Ama bu demek değildir ki tücarlar yoktu. Daha Krallar döne­
minde bile tüccar olmuş olmalı, ama bunlar sadece perakende sa­
tıcılardı. Krallar Kitabı'nda da onlardan bahsedildiğini görmüyor
muyuz (1 Krallar xx. 34)? Burada yenilmiş Benbadad, Suriye Kralı,
Ahab'a babasının Samaria'da yaptığı gibi Damascus'da da pazar
yeri için sokak yapmasını önermektedir. Ya da Nehemiah'ta da
(iii. 32) , kuyumcu ve tüccarların dükkanlarını belli bir meydanda

••••
29 Herzfeld bu sorunları en ayrıntılı biçimde ele alan kimsedir. Fakat
metinsel yorumdaki birçok hatanın yanı sıra belgelerin tarihleri konu­
sunda da yanılmaktadır. Hala eleştiri çağından önceki bir kronolojiye
başvurmaktadır ve bu yüzden kaynaklarının çoğunu sürgün öncesi dö­
neme yerleştirir.

276
Irk Sonınu ı
inşa ettiği belirtilmektedir. Bu son ifadeden nasıl olup da büyük
saygı gören tüccar loncaları olduğu sonucu çıkarılabilir (Bertho­
let), anlayamıyorum. Koyun Kapısı'ndaki küçük dükkan sahiple­
rini görmek hiç güç değil.
Çok erken dönemlerde bile, uluslararası bir mal alışverişinin
var olduğu kuşkusuz reddedilemez. Filistin'in artıdeğer ürününü
beraberlerinde getirdikleri lüks mallarla değiştiren zengin tüccar­
lar ve yaygın bir ticaret olmuş olmalı. 30
"Yahuda ve İsrail ülkesi, onlar senin (Sur şehrinin) satıcılarıy­
dılar: senin Minnith buğdayını ve pannag'ını [bir tür şekerleme] ,
balını, yağını ve merhemini alman için ticaret yapıyorlardı" (Ezek.
xxvii. 17] . Fakat sıradışı olan şey bu tüccarların hiç Yahudi olma­
yıp, hep yabancılar olmasıdır. Ülkeyi kat eden kervanlar Midianlı­
lar, Sabainler, Dedanlılar, Kederlilere aitti, ama Yahudilere ait de­
ğildi.3 1 Seyyar satıcılık bile, Özdeyişler yazıldığı sırada, Kenanlıla­
rın elindeydi. Kendi ülkelerinde bile ticaretten uzak tutulan Yahu­
dilerin, o dönemin uluslararası ticareti üzerinde büyük bir etkisi
olmuş görünmemektedir. Büyük uluslararası tüccarlar Fenikeli­
ler, Suriyeliler ya da Yunanlılardı.32 "Yahudi göçünün asıl olarak
ticari amaçlı olduğuna ilişkin kanıtlar tümüyle yetersizdir."33 Bu­
nun ışığında Josephus'da geçen, onun yaşadığı çağda Yahudilerin
durumlarını anlatan bölümleri tek taraflı ve önyargılı olarak kabul
etmek için bir neden göremiyorum. Büyük olasılıkla gerçeğe ya­
kın sözlerdi bunlar. Ne demektedir? "Bize gelince, bu yüzden, ne
denizcilikle uğraşan bir ülkede yaşıyoruz, ne de ticaretle ilgileni­
yoruz" (ContraApion, i. 1 2) .
Bunu izleyen yüzyıllarda koşullarda büyük bir değişiklik ol­
madı. Talmud'da Yahudiler arasında, en azından Doğu'da herbiri
kendi ihtiyaçlarını karşılayan küçük bağımsız ekonomik birimle­
rin hakim olduğunu gösteren ifadeler çokçadır. Ticari etkinlikten
bahsetmek hata olacaktır. Baharat satıcısı olmayı başarıp yorucu

30 Talmud dönemi için, bkz. Herzfeld, age., s. 1 18, burada Filistin'e yüz-
••••
den fazla göç belirtilmektedir.
31 A. Bertholet, age., s. 2.
32 Krş. Büchsenschutz, Besitz und Erwerb im griechischen Altertum
(1869), s. 443.
33 L. Friedlander, Sittengeschichte Roms, cilt 3, s. 571.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

işler yapması gerekmeyen kimsenin bahtlı sayıldığını da biliyo­


ruz.34 Ama elbette kastedilen büyük tüccar değil, seyyar satıcıdır.
Aslında ticaret ve özellikle de denizaşırı ticaret Rabbiler arasın­
da pek rağbet görmemiştir. Bazısı her türlü piyasayı lanetleyecek,
malların alışverişine ihtiyaç olmayan bir ekonomik örgütlenme­
ye inanç beslemeye kadar vardırır işi. "R. Achai ben Joshia şöyle
derdi, pazarda meyve alan kime benzer? Annesi ölmüş olup da
kendi bebelerini besleyen annelerin evlerine götürülmüş, yine de
tatmin olmamış küçük bir çocuğa benzer. Pazardan ekmek alan
kimse kendi mezarını kazan kimseye benzer."35 Rab (175-247) or­
tanca oğluna sürekli " vat'ta (yani ambarda) büyük yerin olacağı­
na tarlada küçük yerin olsun" diye öğütlemektedir.36 Ya da yine,
"Rab biler şöyle öğütlüyordu: dört tür tohumun yararı yoktur - bir
katibin maaşı, bir tercümanın ücreti, yetimlerin mülkünden gelen
kazanç ve denizaşırı ticaretten elde edilen kar." Bu sonuncusu­
nun nedeni nedir? "Çünkü her gün mucize olmaz."37
Doğu için bu kadar yeter. Ya Batı? Burada da Yahudiler büyük
tüccarlar değildi. İmparatorluk dönemi ve ardından gelen erken
Ortaçağ boyunca, Yahudiler de, Suriyeliler gibi, eğer "tüccar" ol­
dularsa yoksul bir tacir, tıpkı 17 ve 18. yüzyıllarda dönemin tüc­
carlarına rahatsızlık veren küçük Polonyalı satıcı gibi, Romalı kra­
liyet tüccarlarının ayaklarına dolaşan basit bir çekirge olmaktan
öteye geçmemiştir. Yahudi ticareti)de ilgili olarak erken ortaçağ
döneminde keşfettiğimiz her şey resme kolayca oturmaktadır.
Kısacası, ticaret ve özellikle de iller arası ve uluslar arası ticaret
kısmen soygun seferi, kısmen de bir macera olarak kaldığı sürece,
yani modern dönemlere dek Yahudiler tüccar olmamıştır.
Eğer durum böyleyse, eğer Yahudiler eski zamanlardan beri
ticaret yapan bir halk olmadıysa, onların tarımcı olduğunu söy­
leyenler haklı mıdır? Elbette, ama ekonomik örgütlenmelerinin
tımar olduğu ölçüde. Ama bu kadar da değil. Yahudilerin daha
sonra kendilerini adadıkları ve Yahudi tarihçilere göre, onlara
....
34 Kiddushin, 826.
35 Aboth de R. Nathan, xxx. 6.
36 Pesachim, 1 1 3a.
37 Pesachim, 506. Krş., ayrıca bu başlık altında başka malzeme için J.
Hamburger, Real-Encyklopadie desJudentums (1883, 1886), "Welthan-
del" ve "Hande!" maddeleri.
l
1 278
Irk Sorunu ı
istemedikleri halde dayatılan meslek çok eski dönemlerde bile
biliniyor ve uygulanıyordu. Tefecilikten bahsediyorum ve bu ol­
gunun yerleşmesine büyük önem veriyorum. Yahudilerin yüzyıl­
lar boyunca ekonomik tarihi tefeciliğin bu halkın ekonomik yaşa­
mında çok büyük, hatta sıradışı biçimde büyük bir rol oynadığını
ortaya koymaktadır. Yahudi tarihinin her döneminde bununla
karşılaşırız, Diaspora'da olduğu gibi milli bağımsızlık dönemin­
de de. Aslında, köylü toprak sahipleri tefeciler için iyi bir avdır.
Çıkış'tan sonra, nasıl olduysa borç verenler hep Yahudiler olmuş­
tur. Mısır'da anlaşılan Yahudiler borç alıyordu ve oradan ayrılır­
ken, resmi raporun anlattığına göre, onlara borç verilen şeyleri de
yanlarında götürdüler. "Halkımın Mısırlılar'ın gözünde lütuf bul­
masını sağlayacağım. Gittiğinizde eli boş gitmeyeceksiniz" (Çıkış.
iii. 21) "Rab İsrailliler'in Mısırlılar'ın gözünde lütuf bulmasını sağ­
ladı. Mısırlılar onlara istediklerini verdiler..." (Çıkış. :xii. 36). Bun­
dan sonra durum değişti. İsrail borç veren oldu ve diğer halklar
ondan borç aldılar. Böylece Tanrı'nın vaadi, haklı olarak Yahudi
ekonomik tarihinin düsturu sayılabilecek olan vaad, aslında Ya­
hudi halkının talihini tek cümleyle ifade eden vaad yerine getiril­
miş oldu: "Tanrınız Rab verdiği söz uyarınca sizi kutsayacak. Siz
birçok ulusa ödünç vereceksiniz, ama siz ödünç almayacaksınız"
(Yasa Kitabı, xv. 6). 38

....
38 A. Bertholet, "Deuteronomium" (1899), Marti, Kurz. Bandkommentar­
zum A. T. içinde. Metindeki bölümde, Bertholet bunun İsrail'in yeıyü­
zünün dört bir yanına tüccar halk olarak dağıldığı ve zenginliği yüzün­
den büyük bir güç olduğu bir zamana karşılık geldiğini söylemektedir.
Bertholet xc. 4-6 bölümlerini metne daha sonradan eklenmiş kabul
ettiğini bildirmektedir bana; metin İsrail'in geniş çaplı bir dağılmasını
işaret ettiğinden bu bölümleri İskender' den sonraki bir Yunan döne­
mine atfetmeye eğilimlidir.
Fakat kendi payıma Yahudilerin o zamanlar dağınık bir ticaret halkı
olduklarına inanamıyorum. Belli önemli bölümleri atlamadığımdan
emin olmak için Profesör Bertholet' e yazarak ona bu görüşünü neye
dayandırdığını sordum. Yanıt olarak bana şu bölümleri hatırlattı: Öz­
deyişler vii. 19; xii. 1 1; xiii. 11; xx. 2 1; xxiii. 4; xxiv. 27; xxviii. 19, 20, 22;
Ecclus. xxvi. 29-xxvii. 2. Bu bölümler zenginliğin tehlikelerini ele al­
maktadır ve bunları zaten bir başka bağlamda tartıştım.
Fakat hiçbiri bana geniş ölçekli bir biçimde ticareti işaret eder görün­
müyor. Özdeyişler vii. 19 gezgin bir tüccara gönderme yapıyor olabilir,
ama bu kesin değil. Tobit'in Kral Enemessar'ın "agorastes"i olduğunu

279
Mndern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Kadim İsrail'de gelişmiş bir borç alma sisteminin varlığına işa-


ret eden en eski metin Nehemiah'a aittir (vi. 15) :

Ardından halktan ve karılarından Yahudi kardeşlerine karşı büyük


bir feryat koptu. Çünkü şöyle diyenler vardı: Bizim bir sürü oğulla­
rımız ve kızlarımız var: bırakın mısır alalım, yiyip yaşayalım. Bazı­
ları da şöyle diyordu: tarlalarımızı, bağlarımızı ve evlerimizi ipotek
ediyoruz: kıtlık yüzünden mısır almamıza izin verin. Şöyle diyen­
ler de vardı: Hem etimiz kardeşlerimizin eti, çocuklarımız onların
çocukları sayılır ama oğullarımıza ve kızlarımıza uşak olsunlar diye
köle veriyoruz, kızlarımızdan bazısı köle oldu bile: bunu engelleye­
cek gücümüz de yok, çünkü tarlalarımız, bağlarımız başkalarının
elinde. Ve ben feryatlarını ve bu sözlerini duyduğum zaman öfke­
lendim. Sonra bir düşündüm ve soylularla yöneticilere danıştım,
onlara şöyle dedim, Siz kardeşlerinizden fazla faiz alıyorsunuz . . .
Yalvarırım size, hemen bugün onlara tarlalarını, bağlarını, zeytin­
liklerini ve evlerini, ayrıca onlardan faiz aldığınız paranın yüzde bi­
rini ve mısır, şarap ve yağ verin.

Burada ortaya çıkan manzara yeterince açıktır. Halk iki kesime


bölünmüştür, tefecilikle zengin olan üst refahlı sınıflar ve onla­
rın sömürdüğü büyük bir tarım işçileri kitlesi. Olaylar Nehemiah
ve başka reformculara rağmen, Yahudilerin Filistin ve Babil'deki
tarihi boyunca bu şekilde devam etmiş olmalı. Bunun kanıtı için
Talmud'a başvurmamız yeter. Yazıların bazısında, Torah incele­
mesinden sonra onun kadar yer tutan şey tefeciliktir. Rabbilerin
fakir dünyası tamamıyla para işiyle doludur. Amoraim'in (Baba
Mezia, 70b) sonuncularından biri olan Rabina'nın (488-556) bir
kararı, tam da Rabbiler için tefecilik tekelinin zeminini hazırlıyor
gibidir. Baba denen üç Yazı boyunca, tefecilik üzerine ve karın
artıp azalması üzerine sayısız örnek ve parayla tefecilik sorunları
üzerine sayısız tartışma vardır. Talmud'un önyargısız bir okuru
....ve rahat bir gelir elde ettiğini (Profesör Bertholet'in de değindiği bölüm­
den) öğrendiğimizde, bir tür feodal toplam yapısıyla karşılaşıyor değil
miyiz? Ayrıca, Adiabene'nin sarayında bir tüccar olan (Josephus'un
bahsettiği) Ananias da bir Hotjude olabilir. Kuşkusuz, Yahudilerin
uluslar arası ticarete katılmış olduğunu reddetmiyorum. Fakat bunun
onlara özgü olmadığına inanıyorum. Karakteristik olan tefecilikti ve
bununla ilgili olarak, Bertholet gibi, o zamanlar (İskender' den sonraki
dönem) İsrail'in dünya üzerinde bir güç olduğunu söyleyebiliriz.

280
Irk Sonımı �

şu sonuca varmaktan kaçınamaz: Talmud dünyasında çok büyük


miktarda tefecilik yapılmış olmalı. Diaspora'yla birlikte iş sadece
genişlemiştir. Tefeciliğin MÖ dört beş yüzyıl önce, Mısır Diaspo­
rası'ndaki Yahudiler arasında ne ölçüde yaygın olduğu Oxford
Papirüsü'nden anlaşılabilir (MS. Aram. Cl. P): 39

. . . Jatma'nın oğlu . . . sen bana para verdin . . . 1000 segel gümüş. Ben
de sana her segel için ayda 2 hallur gümüş faiz ödemeye hazırım, ta
ki sana parayı ödeyinceye dek. Senin paranın faizi böylece her ay
2000 hallur ediyor. Eğer sana faiz ödemediğim bir ay olursa, o za­
man faiz oranı anaparaya eklenecek ve o da faize tabi olacak. Sana
her ay Hazine'den aldığım maaştan ödeme yapmayı taahhüt edi­
yorum ve sen de bana bütün toplam ve sana ödediğim faiz için bir
belge (?) vereceksin. Ve eğer bütün paranı . . . yılında Roth ayında
geri ödemediysem . . . o zaman paran iki katına (?) çıkacak ve ayrıca
ödemem gereken faiz de öyle, ve her ay sana aynı parayı, sonunda
toplamı ödeyene dek ödemek zorundayım. Tanık, vb.

Helen ve İmparatorluk dönemlerinde zengin Yahudileri taht


sahiplerine para yardımı sağlarken görmekteyiz ve daha yoksul
Yahudiler de daha alt sınıflara borç vermektedir. Romalılar da
Yahudi ticaretini yakından tanıyorlardı.40 Araplar arasında, İs­
lam öncesi dönemde de durum aynıydı; Yahudiler onlara faizle
borç veriyor ve Araplar bu işi Yahudinin kanında var gibi düşü­
nüyorlardı.41
Yahudiler Batı Avrupa sahnesinde ilk kez tefeciler olarak gö­
ründüler. Daha önce Merovingianlara finansörlük yaptıklarını,
yani özellikle borç verdiklerini kaydetmiştik.42 İspanya'da bu işi
daha da ileri götürdüler; orada tam bir hareket özgürlükleri var­
dı ve sıradan insanlar çok geçmeden onlara borçlanmıştı. Diğer
bölgelerde bir Yahudi (yani tefecilik) sorunu ortaya çıkmadan çok
önce, Kastilya'daki yasal yetkeler Yahudilere olan borç sorunuyla
uğraşıyor ve bunu hiç de önemsiz bir sorun olmadığını göstere-

.39. .Bu. kısma dikkatimi çektiği için Profesör Bertholet' e müteşekkirim.


40 E. Renan, Les Apôtres (1866), s. 289.
41 J. Wellhausen, Medina var dem Islam (1889), s. 4.
42 Krş. Aronius, Regesten zur Geschichte der Juden im frankischen und de­
utschen Reiche bis zum ]ahre 1 273 (1902), Nas. 45, 62.

281
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

cek şekilde ele alıyorlardı. 43 Haçlı seferlerinden sonra tefeciliğin


Yahudilerin başlıca mesleği olduğunu kimse reddetmeyecektir.
Öyleyse şu sonuca varıyoruz ki, en eski tarihlerden beri tefecilik
Yahudilerin ekonomik tarihinin temel etkenidir.
Artık Yahudilerin ortaçağ Avrupa'sında, özellikle de Haçlı Se­
ferlerinden sonra tefeciliğe başvurmak zorunda kaldıkları, çünkü
başka geçim kaynaklarının ellerinden alındığı mitinden kurtul­
manın vakti geldi. Yahudi tefeciliğinin Haçlılardan önceki ikibin
yıllık tarihi bu hikayeyi tümüyle ortadan kaldırmış olmalıdır. Ya­
hudilerin isteseler de tefecilikten başka bir şey yapamayacaklarını
söyleyen resmi görüş, yanlıştır. Kapı hiçbir şekilde yüzlerine ka­
patılmış değildi; asıl gerçek tefecilik yapmayı yeğlemiş olmaları -
dır. Bu Frankfurt-Main'le ilgili olarak Profesör Bücher tarafından
kanıtlanmıştır ve başka kentler için de yapılabilir. Yahudilerin bu
özel işe karşı doğal bir eğilimi vardı ve Ortaçağ'da olsun sonra­
sında olsun yöneticiler Yahudileri başka mesleklere sokmaya ça­
lıştılar, ama işe yaramadı. I. Edward İngiltere'de bunu denedi; 44
ayrıca 18. yüzyılda Posen Eyaletinde, 45 yetkililerin Yahudilere
geçim yollarını değiştirmeleri karşılığında para önermeleriyle de­
nenmişti. Buna rağmen ve başkaları gibi zanaatkar ve köylü ola­
bilecek olmalarına rağmen, 1797 yılında Prusya'nın güney kentle­
rinde, 4164 Yahudi zanaatkara karşı 1 1 ya da 1 2.000 Yahudi tüccar
vardı. Bu rakamların önemi, Yahudi nüfusunun toplamın yüzde 5
ila 6'sını oluşturduğu bu sırada, Hıristiyan tüccarların toplamının
17 ya da 18.000 olmasındadır.
Fakat oldukça bilinçli olarak yürütülmüş olsa da, borç para
verme uygulamasının özel ırk niteliklerine atfedilemeyeceği söy­
lenebilir. Genel türden insan eğilimleri bunu açıklamaya yetecek­
tir. Bir halkın içinde paralı kimseler diğerleriyle birlikte yaşıyorsa,
gerek tüketim, gerek üretim için paraya ihtiyacı olanlar onlara
başvurur; çok geçmeden, özellikle de tefeciliği düzenleyen yasal

••••
43 Krş. Lindo, age., s. 73.
44 Cunningham'de Yahudi Yasaları, Growth ofEnglish Industry and Com­
merce, cilt ı (1905), s. 204.
45 Wassermann, "Die Entwickelung der jiidischen Bevolkerung in d. Pro-
vin. Posen," Z.D.S.]; dit 6 119101, s. 37.

� 282
Irk Sorunu 1

koşullar ilkel bir düzeydeyse, bir sınıf borç alan, bir başka sınıf da
borç veren olur. Doğru.
Zenginle yoksulun bir arada yaşadığı yerde, yoksul zenginden,
daha para var olmadan bile önce, borçlar çok değişik türdeyken
bile borç almıştır. Uygarlığın erken dönemlerinde, iki sınıf kendi­
ni aynı kardeşliğin üyeleri olarak hissettiği sırada, borç verme fa­
izsizdi. Daha sonra, özellikle de yabancılarla birtakım ilişkiler or­
taya çıkınca, borç alan borcu veren kişiye anaparanın üstüne belli
bir miktar mısır ya da yağ ya da (bir para ekonomisi kurulunca)
altın ekleyerek ödeme yapıyordu ve faiz verme geleneği zamanla
evrensel hale geldi.
Burada antikçağ, ortaçağ ya da modern dünyalar arasında bir
fark yoktur. Hepsi de hiçbir ırk ya da dinin üyeleriyle sınırlı düşü­
nülmeyen para borç vermeyi ve "tefeciliği" tanıyordu. Yunanistan
ve Roma'daki tarım reformlarını bir düşünün; bu ülkelerdeki eko-
nomik koşulların belli dönemlerde tıpkı Nehemiah'ın Filistin'ine
benzediğini kesin olarak kanıtlamaktadır.46 Antikçağ dünyasında
borç verme işinin merkezi tapınaklardı, çünkü büyük miktarda
hazine onlarda saklanıyordu. Kudüs Tapınağı'nda borç verme işi
yürütülüyorsa47, yani eğer bu yapılıyorsa, o zaman bunda sıra dışı
bir yan yoktur: antikçağın bütün tapınakları para borç veriyordu.
Babil tapınakları, diye bildirilmektedir,48 büyük ticari şirketler gi­
biydi. Delfi, Delos, Efes, Samos'taki tapınaklar da farklı değildi.49
Ortaçağda kiliseler, manastırlar, çeşitli şövalyelere ve başka dinle­
re ait şirketler bu açıdan antikçağ tapınaklarının yerini aldı. Kili­
senin tefeciliğe yönelik yasaklarına rağmen, ateşli bir para ticareti
yapan merkezler olmuştu bunlar. Bugün durum farklı mıdır? Bal­
tık Denizi kıyısındaki, bir miktar para biriktirmeyi becermiş olan

••••
46 Krş. A. E. Zimmern, The Greek Commonwealth, s. 1 1 vd. (/ng. Çev. Notu)
47 Bu da hiç kesin değildir: Tapmak vergilerini ele alan Talmud kitapçığı
(Shekalim) belli kurbanlardan kalanların ticari amaçlarla kullanılması­
nı açıkça yasaklamaktadır. (İng. Çev. Notu)
48 F. Delitzsch, Handel und Wandel in Altbabylon (1910), s. 33. Krş. Heici,
Alttestamentliches Zinsverbot (1907), s. 32 ve özellikle s. 54.
49 Weber, article "Agrargeschichte im Altertum," Handworterbuch der
Staatswissenschaften. Krş., ayrıca Marquardt, Römische Staatsverwal­
tung, cilt 2, s. 55.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Alman köylüsü onu ihtiyaç sahibi bir komşusuna para karşılığı


ödünç vermekten daha iyi bir şey düşünememektedir.
İnsanın servetini borç üzerindeki faiz aracılığıyla artırması
çok kolay ve hoş bir şeydir, o yüzden fırsat bulan herkes bir de­
ner. Para talebinin büyük olduğu her dönem buna yeterince fırsat
sağlar (yani kredi krizleri denen, yakın dönem Avrupa tarihinde
Yahudi zulümlerini düzenli biçimde izleyen dönemler). Öyley­
se herkes bunu, hoşnutlukla yapmaktadır. Para yoluyla kar elde
etme arzusu oldukça yaygındır. Ama bunu yapma yeteneği de o
kadar yaygın mıdır? Bu da Yahudi karakteristiklerinin sabit kaldığı
görüşüne destek olan bir başka kanıtıma götürüyor: (5) Yahudinin
para alışverişine yeteneği.
Ortaçağda bireysel yöneticiler ya da şirketler olsun, birçok
otoritenin Yahudilerden tefecilik yapmak üzere şehirlerine gel­
melerini istediği bilinmektedir. Onlara her türden ayrıcalıklar
sunuluyordu. Speyer Rahibi buna bir örnektir. Sakinleri arasında
bir miktar zengin Yahudi bulunmasının şehrine belli bir ayrıca­
lık kazandıracağını düşünüyordu. 1 5 ve 16. yüzyıllarda İtalya'nın
bazı şehirleri zengin Yahudi tefecilerle gelip borç bankaları ve re­
hineciler kurmaları için anlaşma yapmıştı. 50 Neden bu talepler
yapılmış ve ayrıcalıklar önerilmişti? Neden tefecilikle ilgili olarak
Yahudilerden başkası çağrılmamıştı? Kuşkusuz bu bir ölçüde dü­
rüst Hıristiyan insanların ruhlarını fanetli ticaretle bozmak iste­
memesinden kaynaklanıyordu, Yahudiler onların lanetlenmesini
önlemek üzere çağrılmıştı. Ama hepsi bu mu? Bu daha çok Ya­
hudilerin bu iş için özel bir yeteneği olmasından kaynaklanıyor

••••
50 1436 ila 1437 yılları arasında Floransa'ya şehir meclisi tarafından, nakit
paraya ihtiyacı olan yoksullara yardımcı olmak amacıyla, birçok Ya­
hudi tefeci çağrılmıştı. Krş. M. Ciardemi, Banchieri ebrei in Firenze net
secolo XV e XVI (1 907). Ravenna şehri Venedik Curnhuriyeti'ne katılır­
ken, katılma koşullarından biri de zengin Yahudilerin oraya bir kredi
bankası açmaya gönderilmeleri, böylece nüfusun yoksulluğunun azal­
tılmasıydı. Krş. Graetz, cilt 8, s. 235.
" 1420'lere kadar olan dönemde finans işinin Roma Yahudileri arasında
zaman içinde arttığını görmüştük; 1420'den 1550'ye koşullar daha da
uygundu, bu yüzden daha da fazla büyümeyle karşılaşıyoruz. Aslında,
İtalyan komünleri için tefecilikle uğraşan Yahudilerle düzenli anlaşma­
lar yapmak alışkanlık olmuştu." Krş. Theiner, Cod. dipl. 3, 335, akt. Paul
Rieger, Geschichte der Juden in Rom (1895). s. 14.

� 284
lrk Sorunu ı
gibi görünmüyor mu? Onlar en zeki, en yetenekli tefecilerdi ve bu
yüzden aranıyorlardı. Yoksa başka nasıl yüzyıllardır onlara böy­
lesine zenginlikler sağlayan başarılarını anlayabiliriz? Herkes ala­
caklı olabilir, ama herkes başarılı bir alacaklı olamaz. Bunun için
özel yetenekler ve nitelikler gereklidir. Talmud' a baktığınız zaman
tefeciliğin Yahudilerin geçici bir işi olmadığını görürsünüz. Bunu
bir sanat haline dönüştürmüşlerdi; olasılıkla yüksek derecede ör­
gütlü bir borç verme mekanizması icat ettiler (ve bundan kesin­
likle yararlandılar).
Bana öyle geliyor ki, eğitimli bir ekonomistin Talmud ve ge­
nel olarak Rabbi edebiyatının ekonomik yönünü ele almasının
vakti gelmiştir. Umarım bu kitabın bu amaç için bir yararı olur.
Burada tek umabileceğim şey, benden sonra gelen birinin daha
kolayca devralabilmesi için yolu göstermek. Bana ekonomik so­
runlarla ve özellikle de borçla ilgili sorunlarla yakından ilgili gibi
görünen yerleri kısaca kaydedeceğim. Talmud'un ortaya çıktığı
dönemi hatırlarsak (MÖ 200 ila MS 500) ve onu antik ve ortaçağ
dünyalarından bize uzanan bütün ekonomik fikir ve kavramlarla
birlikte ekonomi alanında neler içerdiğiyle karşılaştırırsak, olduk­
ça mucizevi bir içerik sunduğunu görürüz. Bazı Rabbiler Ricardo
ve Marx'ı bilir gibi, ya da en azından, birkaç yıl Borsa'da brokerlik
yapmış, birçok tefecilik davasında danışman olmuş gibi konuş­
maktadır. Bir iki örnek alıntılayayım.
(a) Değerli madenlerle yakın bir tanışıklık. "R. Chisda şöyle
dedi. Yedi tür altın vardır: sıradan altın, en iyi altın, Ophir altını (1
Krallar x. 11), hoş altın (1 Krallar v. 18), çekilmiş altın, ağır altın ve
Parvayin altın" (Joma, 45a) .
(b) Paranın malların alışverişini sağlayan ortak bölen olduğu
fikri tümüyle geliştirilmiştir. Bunun en iyi kanıtı alışveriş eylemi­
nin fiyat ödendiği zaman değil, mal teslim edildiği zaman tamam -
lanmış olduğunu söyleyen yasal karardır. Baba Mezia'nın 4. bölü­
münün tamamı bu noktayı ortaya koymaktadır.
(c) Üretim için krediyle tüketim için kredi açıkça farklı kavran­
maktadır. İlki durumunda, faize izin verilir; ikincisi söz konusuysa
bir Yahudi için izin verilmez. "Eğer A B'den bir tarlayı 10 ölçü buğ­
dayla kiralarsa ve sonra B'nin ona tarlayı geliştirmek için 200 zuz
ödünç vermesini ister, toplam 12 ölçü buğday ödemeyi vaat eder-

285
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

se -bu kabul edilebilir. Fakat bir dükkan ya da gemi kiralarken


daha fazla vermeyi vaat edebilir misiniz? Rab Nachman (235-320),
Rabba bar Abuha'nın otoritesiyle, içine resim asabilmek üzere, bir
gemiye de üzerine bir direk yerleştirebilmek üzere daha fazlasını
vermenin kabul edilebilir olduğunu düşünüyordu. Dükkandaki
resimler birçok kimseyi çekecek ve kan artıracaktır, gemideki di­
rekse geminin değerini artıracaktır" (Baba Mezia, 69b) .
(d) Yasa ve uygulamanın kuralları kredi sözleşmelerine ilişkin
aşırı gelişmiş bir sisteme işaret etmektedir. Baba Mezia'nın 4 ve 5.
bölümlerini okuduktan sonra, yirmi ya da otuz yıl önce, tefeciliğin
içine binbir hilenin karıştırıldığı, Hesse'deki bir Tefecilik Soruş­
turması raporunu incelemiş gibi hissedersiniz. Prosbol da (veril­
dikten bir yıl sonra bile bir borcun var olduğundan emin olmayı
sağlıyordu) yüksek derecede örgütlü bir borç verme sisteminin
işaretidir (Sheviith'in 10. Bölümü).
(e) Emanetlerin ele alınışı konuya ilişkin pratik bilgi bulundu­
ğunu göstermektedir. "Bir kimse bankere birtakım paralar yatı­
racak olursa, banker bunlar tek bir paket halindeyse bunlardan
yararlanamaz. Fakat, eğer ayrı ayrıysalar, yararlanabilir ve kaybol­
maları halinde onlardan sorumludur. Fakat paralar paket halinde
ya da ayrı ayrı olarak, özel birine emanet edildiyse, o kişi bunlar­
dan yararlanamaz; kaybolurlarsa o onlardan sorumlu değildir.
R. Meir (100- 160) bir dükkan sahibjnin bu açıdan özel bir birey
olarak görüldüğüne inanıyordu; ama R. Judah (136-200) karşı fi­
kirdeydi ve dükkanın banker gibi olduğunu söylüyordu. . . " (Baba
Mezia, 43a).
(f) Son olarak, Yahudilerin rakamlara karşı yeteneğini hatırlat­
mak isterim. Talmudcuların hepsi buna sahiptir, ama daha eski
çağlarda da böyleydi. İncil ve daha sonraki edebiyattaki kesin is­
tatistik listeler herkesi şaşırtmış olmalı. Bir Fransız yazar konuyla
ilgili şunu söylüyor: "Bu ırk hesaplamaya, deyim yerindeyse sayı­
lara karşı bir dehaya, benzersiz bir yeteneğe sahipti." 5 1 Bütün bu
tartımların dışında, Yahudilerin tefecilik işlemlerindeki başarılan
bu işe karşı özel bir yetenekleri olduğunu güçlü biçimde göster-

5 1 A. Moreau de Jonnes, Statistiquedes peuples de J'antiquite, cilt 1 (1851),


••••
s. 98. İncil' deki sayımlar için, krş. Max Waldstein, Statistische Monatss­
chrift, Vienna (1881).

286
mektedir. Bu başarı da (6) Yahudi zenginliğinde görülüyordu. Bu
ırkın ortaya çıkmasından bu yana Yahudilerin büyük servetlere
sahip olduğu kolayca gösterilebilir, Yahudilerin ortalama serveti­
nin de oldukça yüksek olduğundan kuşku duyulamaz. Her çağ ve
her ülkede Yahudi zenginlikleri dillere destandı.
Zenginliği zengin Doğulu hükümdarlar arasında bile ünlü
olan Kral Süleyman'la başlayalım -bunu başarılı bir ticaretle elde
etmemiş olmasına rağmen (tabii bunu bilmek zor!). Daha sonra
Babil'deki bazı Yahudi sürgünlerin kısa sürecede Kudüs'e altın
ve gümüş gönderir hale geldiğini okuyoruz (Zech. Vi. 10, 11). Ya­
hudilerin Sürgün sırasında Fırat bölgesindeki ekonomik hayatta
büyük rol oynamış olduğu Nippur' da ortaya çıkartılan ticari söz­
leşmelerden anlaşılmaktadır. 52 Ezra'yla birlikte dönenler bera­
berlerinde büyük servet getirdiler (Ezra i. 6- 1 1) ve ardından gelen
dönemde rahiplerin zenginiiği ünlüydü. 53 Talmudcu Rabbiler
arasında bazısı çok zengin olan, çok sayıda zengin dikkat çekmek­
tedir. Zenginlikleriyle ünlü olanları arasından bu türden bir liste
hazırlamak güç olmayacaktır.
Her koşulda, zengin Yahudiler çoğunluktaydı. 54 Helen Dias­
pora'sında da ortalama zenginler arasında Yahudilerin çok oldu­
ğu izlenimi öne çıkmaktadır. Yahudi ve Yunanlıların birlikte ya­
şadığı her yerde, örneğin Caesarea'da, 55 Yahudiler daha zengindi.
İskenderiye'dekiler arasında da özellikle çok sayıda zengin Yahu­
di var olmuş olmalı. Zengin Alabarch'lardan bahsedilmektedir ve
İskenderiye Yahudilerinin taç sahiplerine finansör olduğundan
bahsetmiştik.
Ortaçağda da durum farklı değildi. Bu dönemde birçok Yahu­
dinin yeryüzü nimetlerinden bolca yararlandığını öğreniyoruz.
Ispanya' da Reccared' e56 Yahudi karşıtı yasamayı iptal etmesi için

••••
52 A. Jeremias, Das alte Testament im Lichte des alien Orients (2. bsm.,
1906), s. 534.
53 F. Buhl, Die sozialen Verhaltnisse der Israeliten (1899), s. 88, 128.
54 Tahnudic Rabbilerin biyografileri sıkça bulunmaktadır. Krş. Strack,
agy.: Graetz, cilt 4; A. Sammter, Baba Mezia (1876) çevirisine Ek ve M.
Braunschweiger, Die Lehrer der Mishna (1890).
55 Mommsen, Römische Geschichte, cilt 5, s. 529.
56 586-601 yılları arasında tahtta kalmış olan Vizigot kralı. (çev.)

287
ı Modem Kapitalizm ve Yahudiler

para önerdiler57 ve Müslüman idaresinin ilk döneminde Arapla­


rın onların zenginliğini kıskandığını öğreniyoruz. 58 9. yüzyılda,
Kordova'da, "halleri iyi olan birkaç bin (?) Yahudi aile" vardı. 59 Ve
aynı şeyi söyleyen başkaları.60
Ortaçağda Yahudilerin zengin olduğu ifadesini işlemeye gerek
yok. Bu genel olarak kabul edilmiş olan bir olgudur. 61 Modern dö­
nem dediğimiz dönem içinse kendi payıma bu kitapta yeterince
kanıt gösterdim.
Öyleyse, sonuç olarak Kral Süleyman'dan Bamey Bamato'ya
Yahudi refahının tarih boyunca bir ip gibi, hiç kopmaksızın akıp
gittiğini söylemekte haklı olacağız. Bu tesadüfi bir şey midir? De­
ğilse, öznel ya da nesnel sebepleri nelerdir, neye bağlıdır? Nesnel
etkenler, yani dış güçler, kesinlikle Yahudi zenginliği için dikkat
edilmesi gereken şeylerdir. Öncelikle, Yahudiler daha erkenden
başlıca mutluluklarını para sahibi olmak olarak görmeyi öğreni­
yorlardı; ikincisi, konumlarının güvensizliği onları zenginliklerini
kolayca taşınır biçimlerde saklamaya zorladı -yanlarına alabile­
cekleri, güçlük çekmeden taşıyabilecekleri altın ya da süsler.
Bu sebepler kuşkusuz Yahudi zenginliğinin büyümesi açı­
sından önemlidir, ama hiçbir şekilde onu tümüyle açıklayamaz.
Yukarıda değinilen dış güçlerin, ortaya koydukları sonuçları ya­
ratmak için, ancak belli özel hünerleri olan bir halkı etkileyebile­
ceğini unutmamalıyız. Ama bu bir y;ma. Yine, örneklenen olgular
ancak Diaspora'da etki gösterebilirdi. Bu da bir yana. Bu açıkla­
manın büyük zayıflığı bize sadece Yahudilerin neden zengin ol­
mak arzusuna sahip olduğunu ve sonra zenginliklerinin belli bir
biçim aldığını göstermesindedir. Bu durumda arzu küçük bir it­
kidir; neden gerçekleştiğini açık hale getirmez. Bu yüzden başka

••••
57 4. Toledi Konseyi'nin 58. Kanonu (633), akt., Lindo, age., s. 14.
58 J. Wellhausen, age., cilt 4, s. 14.
59 Krş. Graetz, cilt 5, s. 345.
60 Krş. Graetz, cilt 5, s. 1 1 , 39, 50; ayrıca Schipper'in mezkur eserindeki
bölümler, s. 20, 35; Aronius, age., Nos. 45, 62, 173, 206, 227, vb. How
Caro, age., s. 83, karşı bir fikre ulaşıyor, ama kavraması kolay değil.
61 12. yüzyıla dek olan dönem için bkz. Schipper'daki göndermeler, age.,
aynca benim Modeme Kap;tafümus, dit 1.
288
1
Irk Sorıınıı �

sebepler de aramalıyız. Ayrıca, zengin olma arzusu Alberich, Rhe­


inegold Bakireleri'rıi62 soyduğundan beri evrensel hale gelmiştir.
Yahudi zenginliğini açıklamak üzere başka bir açıklama daha
öne sürülmüştür. Haklı olarak, Yahudilerin asırlarca Hıristiyan
komşularına göre eşitsiz bir konum elde ettiklerini ve bu yüzden
diğerleri kadar harcama fırsatını bulamadıkları belirtilmiştir. Her­
biri için değişen konfor ölçütleriyle birlikte, toplumsal statü ve
buna bağlı olarak bu fikrin peşinde sürüklediği binbir yapay ar­
zuyu da tanımıyorlardı. Sorunun bu yönünü çok ayrıntılı biçimde
ele almış olan bir yazar,63 "Aynı gelire sahip bir Yahudiyle Hıristi­
yan karşılaştırılacak olursa, Hıristiyanın Yahudiye izin verilmeyen
birçok harcama fırsatına sahip olduğunu düşünecek olursak Ya­
hudinin daha zengin hale geleceğini görebiliriz. ilki yönetici sınıfa
aitti, ikincisiyse sadece hoşgörülüyordu. Zengin Yahudiye gelince,
onun koşulları Hıristiyanınkilerden faklıydı, çünkü toplumsal sı­
nıfında neler beklendiğini düşünmesi gerekmiyordu. Bu yüzden,
tadını çıkardığı hazlar zorunlu olarak statüsüyle uyum içinde ol­
muyordu."
Kuşkusuz bir Yahudinin zenginliğini açıklama yollarından bi­
ridir ve ayrıca özellikle Yahudilere has olan, dikkat çektiğimiz eko­
nomik bakış açısını da açıklayacaktır. Serbest rekabet, harcamala­
rın gelirle sınırlı olması gibi bir kavrayış (feodal topluma tümüyle
yabancı olan bu kavrayış) ve Yahudilerin çok eski zamanlardan
beri vazgeçmediği o biriktirmek iyidir gibi fikirler buradan geli­
yordu. Bir Alman tekerlemesini hatırlatayım:

Selten sind sieben Dinge:


Eine Nonne, die nicht singe,
Ein Madchen ohne Liebe,
Ein Jahnnarkt ohne Diebe,
Ein Geissbock ohne B art,
Ein Jude der nicht spart,

••••
62 Wagner'in Der Ring des Nibelungen (Nibelungen Yüzüğü) adlı fantastik
operasının konusu Rhine nehri ve bu nehirde yaşayan perilerdir. Çirkin
bir cüce olan Alberich, bu perilerden babalarının bıraktığı bir yüzüğü
çalar. (çev.)
63 K. F. W. Freiherr von Diebitsch, Kosmopolitische, unparteiische Gedan­
ken über Juden und Christen (1804), s. 29.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Ein Kornhaus ohne Mause,


Und ein Kosak ohne Lause.

[Yedi şey nadir görülür:


Şarkı söylemeyen rahibe,
Aşığı olmayan bakire,
Hırsız olmayan fuar,
Sakalı olmayan keçi,
Tutumlu olmayan Yahudi,
Faresi olmayan ambar,
Ve piresi olmayan Kazak.]

Yahudilerin tutumluluk alışkanlığında sermaye biriktirme eği­


limi gözlenebilir. Bazen Yahudi parasının bir işte Hıristiyan para­
sından daha uzun süre kaldığını ve daha çok arttığını duyarız. Eski
zamanlarda Yahudi feodal toprak soylusunun çevresine giremi­
yordu, bu yüzden parası statüsünün gerektirdiği görünümü kar­
şılamaya harcanmıyordu. Biriktirdiyse, parasını ticari girişimlere
yatırması gerekliydi, yoksa onu hemen, tıpkı 17. yüzyıl Harnburg
Yahudilerinin sıkça yaptığı gibi faizle borç veriyordu. Ne zaman
artıdeğer elde ettilerse, Glückel von Hamem ve dostları onu hisse­
lere yatırmıştır. Para meyvesini veriyor ve artıyordu.
Bütün bu değerlendirmeler olabildiğince yararlıdır. Fakat Ya­
hudi zenginliği görüngüsünü açıklamaya yetmezler. Herhangi bir
sorundaki nesnel etkenleri belirtmek iyidir. Fakat bu etkenlerin,
bundan etkilenen erkek ve kadınlar belli bir biçimde şekillenme­
miş olsa bu belli sonuca yol açmayacağını unutmamamız gerekir.
Bir halk sadece dış koşulların gerilimiyle refah sahibi olmaz. Bunu
en amatör kimse bile bilir. Ayrıca, Getto duvarlarının çoktan yıkıl­
mış olduğu ve Yahudilerin yerleşik mülk sahibi olup hayatlarını
en katı taleplere göre düzenleyebileceği günümüzde de, Yahudi­
ler Hıristiyanlardan daha refah sahibidir.
Birkaç istatistiğe göz atalım. Baden'de, 1895 ila 1903 yılları
arasında, sermaye Protestanlar arasında yüzde lOO'den 128.3'e,
Yahudiler arasındaysa yüzde lOO'den 138.2'ye arttı. Bu yeterin­
ce çarpıcı bir şey, ama aynı dönemde Protestanların gelirlerinin
yüzde lOO'den 146.6'ya, Yahudilerin gelirlerininse lOO'den 144.S'e
arttığını düşünürsek daha da çarpıcı olmaktadır.
Irk Sorunu 1

Bütün bunlara bakıldığında yukarıda belirtilen olası sebepler


sadece zaten var olan zenginliğin neden arttığını açıklayacaktır.
Hiçbiri bir soruyu tatmin edici biçimde açıklayamaz, bu başlan­
gıçta nasıl böyle oldu?
Bunun tek yanıtı vardır. Zenginlik ona yeteneği olanlarca elde
edilmektedir. Öyleyse, Yahudilerin zenginliğinden özel Yahudi
karakteristikleri ya da nitelikleri çıkartılabilir.

Yahudi Dehası Doğal Mıdır, Yapay Mıdır?

Bir önceki kısımdaki tüm mülahazalarımızın sonucu nedir?


Büyük olasılıkla Yahudilerin antropolojik karakterinin ve entelek­
tüel niteliklerinin binlerce yıldır değişmeden kalmış olduğu. Bu
neyi kanıtlar? Yahudi dehasının ırka kök salmış olduğu sonucunu
mu çıkarmalıyız? Irka dogmatik biçimde inananlar duraksama­
dan evet diyecektir. Bilimsel olarak ilerlemeye çalışan bizse, hayır
demek zorundayız. Daha bir şey kanıtlanmış değildir.
Irk kuramına64 inananların bazılarının yöntemlerine kısa bir
değinmek onların çıkarımlarının ne kadar güvenilmez olduğunu
gösterecektir. Onlar Yahudilerin bir ırk olduğu varsayımıyla yola
çıkmaktadır. Her ırkın özgül karakteristikleri olması gerektiğin­
den, Yahudiler de kendilerine has olanlara sahiptir. Başka deyiş­
le, özgül karakteristikleri ırklarına kök salmıştır. Fakat bunun için
gerçek bir kanıt bulunmamaktadır.

••••
64 Biyoloji, antropoloji, etnoloji vb. üzerine olan bütün yapıtların tam bir
kaynakçasını veremem. Sadece okura rehberlik edebilecek birkaçı anı­
lacaktır.
Moritz Wagner yapıtları bana kaydadeğer görünüyor: Die Darwinsche
Theorie und das Migrationsgesetz (1868); Uber den Einfluss der geog­
raphischen lsolierung und Kolonienbildang auf die morphologische
Veriınderung der Organismen (1871); Die Enstehung der Arten durch
riiumliche Sonderung (1889). Ludwig Gumploviez, Der Rassenkampf
(1883); Die soziologische Staatsidee (2. bsm., 1901); Ward, Reine Sozio­
logie, cilt l; L. Woltmann, PolitischeAnthropologie (1 903).
Kalıtım sorunu için bkz. H. E. Ziegler, Die Vererbungstehre in der Bi­
ologie (1905); W. Schallmeyer, Vererbung und Auslese (2. bsm., 1910);
R. Sommer, Familienforschung und Vererbungslehre (1907); F. Martius,
Das pathologische Vererbungsproblem (1 909); J. Schultz, Die Maschi­
nentheorie des Lebens (1909); W. Bolsche, Das Liebesleben in der Natur
(1909).

2 91
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Doğrusunu söylemek gerekirse, bedensel ya da antropolojik


özelliklerle entelektüel yetenekler arasındaki bağlantılarla ilgili
bir şey bilmemekteyiz. Irk kuramcılarının ortaya çıkardığı şey eski
Yahudi ya da Hıristiyan dininin yerini alacak bir tür din olmak­
tadır. Bir Aryan, ya da Alman "misyonu" kuramı "seçilmiş halk"
inancının modern biçiminden başka nedir? Her şey bir yana, kim­
se bunun bilim olduğunu hayal ederek kendini kandırmasın. Bu
imandır ve imanla bilim birbirinden ayrı tutulmalıdır.
Dediğimiz gibi, bedensel niteliklerle entelektüel yetenekler
arasında belli bir bağlantı yoktur. Her ikisinin kararlığı tümüyle
tesadüfi olmalıdır; her kuşakta yeniden ortaya çıkabilir ya da ge­
lenek yardımıyla sürdürülebilir. Geleneğe Yahudiler kadar bağlı
olan bir halk arasında da, bu varsayım belli bir yere oturmaktadır.
Yahudiler başkalarından kopuktular, güçlü bir aile sevgisine sa­
hiptiler, dinsel uygulamaları ahlaki olarak gözetiliyordu, Talmud
her kuşak tarafından coşkuyla inceleniyordu -bütün bunlar, bir
bakıma, bir kuşaktan diğerine sadece eğitim yoluyla belli özellik­
leri taşımanın mekanizmasını oluşturdu.
Bu da bir görüş. Yine de Yahudi karakteristikleri kandan ge­
liyor da olabilir. Yine, onları ortamlarına dek izleyecek olanlar
vardır. Yahudi dini, Getto hayatı, yüzyıllarca parayla uğraşmak,
bunların hepsi de özellikle Yahudi karakteri tipinden sorumlu
olabilir. Bunlarda bir şey olabilir. Bu etkiler, belki de, göstermeye
çalıştığım üzere, sebep değil sonuç olmuş olabilir.
Bir sonraki bölümde Yahudi dehasını çözümlemeye çalışacak,
sırasıyla şu noktalara özel vurgu yapacağım: (1) Yahudilerin ya­
şam tarzının sergilediği üzere içinden çıktıkları ırkların özgün be­
cerileri. (2) Çeşitli öğeler nasıl birbirine karıştı. (3) Bu becerilerin
hangileri Yahudi tarihinin etkileri altında canlı kaldı. Son olarak
da, eğer bu değerlendirmeler yetersiz gelecek olursa, şu varsayı­
ma değinmek durumunda kalacağız: (4) Belli karakteristikler tarih
içinde gelişti. Yine de, bu varsayıma başvurmak gerekmeyecektir,
çünkü Yahudi dehası bu üç hat çerçevesinde yeterince açıklana­
bilir. Eğer bu gerçekleşirse, o zaman şu sonuca varılacaktır: Ya­
hudi karakteristikleri ırkın kanına kök salmıştır ve hiçbir şekilde
eğitim süreçlerine bağlı değildir.

29 2
1 O ndörd ü n c ü Bölüm
Yahudi Halkının Basından Gecenler

Eğer bir cümlede Yahudilerin dünya uygarlığı için ve özellikle


de ekonomik yaşam için önemini dile getirmek isteseydik, bunun
Doğulu bir halkı Kuzeyli ırkların arasına yerleştirmek ve ikisinin
kültürel birleşmesini sağlamak olduğunu söyleyebilirdik. Benzer
bir ifade klasik dünyanın uygarlıkları, özellikle Yunanlılar için ve
ayrıca İtalyan Rönesansı için söylenmiştir. Bunların Güneyli bir
ortama girmiş olan Kuzeyli halkların oranın yerli halklarıyla ka­
rışmasından doğduğu öne sürülmüştür -içinde tek damla hakikat
payı olmayan, harika bir varsayım.
Fakat Yahudilerle ilgili ifade bir varsayım değildir: kabul edil­
miş bir olgudur, bolca kanıta sahiptir. Çağımızın kapitalist uygar­
lığı Kuzeye gelen Güneyli bir halk olan Yahudilerle, oraya yerle­
şik bulunan Kuzeyli kabileler arasındaki birleşmenin meyvesidir.
Yahudiler ticarete yönelik sıra dışı yetenekleri ve Kuzeyli halklar,
öncelikle de Almanlar teknik icatlara yönelik aynı ölçüde dikkat
çekici becerilerini ortaya koydular.
Öyleyse, Yahudi dehası ve onun engin etkisi üzerine değerlen­
dirmelerimiz sırasında göz önünde bulundurmamız gereken şey
bellidir. Yahudilerin Semitlere, Hititlere ya da başka bir soya ait
olması, "saf" ya da "karışmış" olması önemli değildir, önemli olan
onların hem iklim hem de etnik olarak yabancı olan, en yüksek
yeteneklerinin meyvesini verdiği bir ortama yerleştirilmiş Doğulu
bir halk olmaları önemlidir. Onlar Doğulu bir halktır, yani habi­
tatları yerkürenin batısında Atlas Dağları ve doğusunda İran Kör­
fezi olan bölgesinde bulunan halklardan biridirler; Kuzey Afrika,

2 93
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Arabistan ve Anadolu'nun büyük çölleri ya da buralara sınır olan


toprakların kuru, yakıcı ikliminde, güneş altında pişen ırklardan
biri; Buzul Çağı'ndan, on iki on altı bin yıllık bir süre boyunca de­
ğişmemiş olan kendine özgü bir ortamın içinde özel karakteristik­
lerini olgunlaştırmış olan ırklardan biridirler.
Yahudilerin de çıkmış olduğu bu bölgenin tamamı, üzerinde
yer yer insan ve hayvanların yaşayabildiği vahalar olan, engin
bir kum çölüdür. Bu sulak vadilerin büyük olanlarında, bilin­
diği üzere, dünyanın ilk uygarlıkları ortaya çıkmıştır -Mısır'da,
Mezopotamya'da, Filistin'de. Üçü de görece küçük verimli sa­
halardır; üçü de çöldeki gerçek vahalardır ve onlarınki ger­
çek birer vaha uygarlığıdır. Mısır'ın ekilebilir alanı günümüz­
de Saksonya'nın Prusya Eyaleti içinde kapsadığı alan kadardır
[Statesman's Year Book'a göre yaklaşık 23.000 kilometre kare) ;
Mezopotamya en geniş noktasında sadece Lombardy Ovası'nın
yarısı kadardır [aynı yere göre yaklaşık 12.000 kilometre kare) ; Fi­
listin, İsrail halkının toprağı, daha da küçüktür, belki Baden'den
daha büyük değildir [13.000 kilometre kare) ; buna karşın Judsea,
Güney Krallığı ve bununla birlikte Yahudilerin yurdu Anhalt, Sa­
xe-Coburg ve Gotha Düşesliklerinin toplamı kadardır [4.200 kilo­
metre kare kadar) . Fakat bu vahalar da, özellikle de Filistin, çölle
parçalanmıştır ve ayrıca Judaea'ya Doğa kötü davranmıştır. Gü­
ney ucu Hebron ve Beersheba'dan geçip, doğruca modern kum­
luk ıssıza uzanmaktadır.
Bu ülkelerdeki bütün tarım vahaların işlenmesinden ibaretti.
Bu ne demektir? Bunun anlamı toprağın neredeyse yapay yollar­
la toplandığı ve çiftçinin asıl amacının bitkilerin büyümesi için
gerekli suyu toplamak olduğudur. Filistin'de durum buydu, bu­
rada toprağın ekimi su kaynaklarına bağlıydı. Kuraklık çiftçinin
en korktuğu felaketlerdendir. Her yıl kuru arazi kollarını uzatıp
kendisinin elindeki, büyük özen ve çabayla baktığı toprağı ele
geçirecek diye kaygı duyar. Her an çölün ona yakıcı rüzgarlarını
ya da çekirge sürülerini göndereceğinden kaygılıdır. Ve çöl ara­
zilerinden en çok da, ülkeyi geçerken üzerine çullanıp onu soya­
cak, öldürecek ve yağmalayacak olan, canları isterse mülküne el
koyacak olan yağmacı topluluklar yüzünden korkmaktadır. Ar­
tık Bedeviler dediğimiz ve vahada yaşayanların da bir zamanlar
Yahudi Halkının Başından Geçenler ı
aralarında olduğu göçebe çobanlar olan çöl çocuklarıdır bunlar.
Akınları yüzünden güçlü duvarları olan, ardında ova sakinlerinin
sığındığı güçlü şehirlerin yükselişi hızlanmıştır. Bazen çöl içlerine
girdiklerinden, hep kumlu toprakların ruhuyla yüklüdürler.
Museviler de, MÖ 1200 yılında Kenan'a gelip de yerleşmeye,
yolculuklarına son vermeye karar verinceye dek, gittikleri yerleri
yağmalayıp öldüren dizginsiz aşiretlerden biriydi. Bunun anlamı,
mümkünse bir şey yapmayacaklar, oranın yerlileri onlar için ça­
lışacaktı -fetihçi her halkın hedefi gibi. Yahova'nın vaadi buydu:
"Sizi vaat ettiğim topraklara götüreceğim, sizin inşa etmediğiniz
büyük ve zengin şehirler, sizin doldurmadığınız bir sürü güzel
şeyle dolu evler ve sizin doldurmadığınız bakraçlar ve dikmediği­
niz asmalar ve zeytin ağaçlarıyla dolu bahçeler, sizler yiyip doya­
caksınız" (Yasa Kitabı vi. 10, 1 1) .
Oraya varınca, Museviler b u vaat edilmiş toprakta neler yap­
tılar? Ne tür bir ekonomik örgütlenme kurdular? Elbette, ayrın­
tılardan bahsedemeyiz, 1 ama hayal edebileceğimiz bir iki şey
var. Herhalde, gördüğümüz gibi, içlerinde güçlü olanlar büyük
miktarda toprağı ele geçirdikten sonra bir tür feodal toplum kur­
muştur. Toprağın üretiminin bir kısmını, gerek kira yoluyla, vergi
toplayıcılara çiftçilik yaparak, gerek kredi bağlantısı aracılığıyla
kendilerine almışlardır. Her koşulda, Musevilerin büyük kısmı
kentlerde yaşıyor, toprakta gerek "sömürgeci" gerek "özgür köy­
lü" olarak ya da Doğu' da bu sınıf için hangi terim kullanılıyorsa o
olarak tabi olan nüfustan kira ya da kar alarak yaşıyorlardı. Fethe­
den aşiretlerin bazısı yoksullaşmış ve kendileri de özgür olmayan
çiftçilerin arasına karışmış olabilir, ama etkinliklerini yitirmediler.
Bu konuma Batı Ürdün topraklarına, özellikle Judah'a, Simeon ve
Levi'nin çeşitli yerlerine yerleşmiş olanlar sahipti. Bu bölgelerde
sadece hayvancılık olasıydı: "Judah'ın dişleri sütten bembeyaz."
Reuben ve Gad gibi diğer aşiretler, Ürdün'ün doğusunda, hayvan
yetiştiren yarı göçebeler olarak kaldılar ve Manasseh aşiretinin
yarısı oraya dönmek üzere Ürdün'ü geçti. Ama bütün aşiretler gö­
çebe ruhuna sahip olmuş olmalı.
....
1 Antikçağ Filistin'indeki koşullar için yeterince kitap bulunmamaktadır.
Belki en iyisi F. Buhl'un yapıtı [dipnot 50, 13. Bölüm] . Daha yeni bir
kitap da Max Lohr'un Israels Kulturentwickelung (191 1) adlı kitabıdır.

29 5
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Böyle olmasaydı, Yahudi din sisteminin büyüme ve gelişmesi­


ni anlamak aşırı güç olacaktı. Yahudilerin dinlerini içeren kutsal
kitaplarının, özellikle Pentateuch'un, göçebe bir halkın edebiyatı
olduğunu unutmamak gerekir. Sahte tanrılara galip gelen Tanrı­
ları, bir çöl ve kır tanrısıdır. Göçebe devletin gelenekleri Ezra ve
Nehemiah tarafından Yahova kültünün bilinçli olarak yeniden
kurulması yoluyla sürdürülmüştü, bunu yaparken tarım dönemi­
nin araya girmesine aldırmadılar. Rahip Yasası olan "Kenan'daki
yerleşik hayata aldırma . . . o kendini ıssızda gezinmeyle sınırlar ve
bütün ciddiyetiyle bir çöl Yasası olarak görülmek istemektedir." 2
Tarihsel kitapları ya da Peygamberlerin, o çöl korosunu açın,
Psalms'ı da bunlara katın, her yerde çoban hayatından alınma
metafor ve benzetmelerle karşılaşırsınız. Ancak nadiren "evinin
kapısında ağacının gölgesinde huzurla oturan" bir köylüyle kar­
şılaşırsınız. Yahova İsrail'in artıklarını "otlağının ortasındaki bir
sürü gibi" (Micah ii. 12) toplayacak olan iyi Çobandır (Psa. 23) . Ve
bir Sabbath yılı o an için köylü olmayı bırakıp eski türden bir İs­
railli olmaya geçmek değil midir? İsrail ailelere ve klanlara bölün­
medi; çoban halkların çoğu gibi hep aşiretlerden ibaret kaldı. MÖ
5. yüzyıl gibi geç bir tarihte göçebeler, özellikle de yönetici sınıflar
arasında, ama herhalde büyük bir halk kitlesi içinde güçlü bir ha­
rekete yol açmıştır. Yoksa onları göçebe bir dinle yerleşik kılmak
olası olur muydu? sorusu sorulabilir. O zamanların göçebe eği­
limleri belki de daha eski bir hale kulak verme değil miydi? Belki
de daha önceki yüzyıllarda uykuya dalmış olan eski gezginlik dür­
tüleri, Sürgün'ün etkisiyle yeniden canlanmıştı? Yahudi halkının
Babil Sürgünü'nden sonra yaşadıklarının içlerindeki çöl ve göçe­
belik duygularından çıkmış olması olasıdır. Bu noktaya özel vurgu
yapacağım. Bu yüzden, İsrail Çocukları'nın Kenan'ın fethinden
sonra beş yüz yıl yerleşik bir hayat sürmüş olduklarını varsayma­
ya eğilimli olsak bile, yeryüzündeki bütün güçlerin bu devletin
kalıcı olmaması için işbirliği yapmış gibi göründüğü açıktır. Bitki
kökünden söküldüğü zaman daha yeni kök salmıştı (o kadar sıcak
bir ülkede kök salabileceği kadar) . Yahudi'nin içkin "Göçebeliği"
ya da "Sahracılığı" (bu sözcükleri uydurmama izin verilirse) ayık-
....2 Wellhausen, Prolog., s. 10; k:rş. Budde, The Nomadic ldeal in the
o. :ı: na,sı.
2
96
1
Yahudi Halkının Başından Geçenler

lanma ya da uyum sağlama aracılığıyla hep canlı kalmıştı. Bu yüz­


den, yüzyıllar boyunca İsrail bir çöl ve göçebe halk olarak kaldı.
Bu çıkarımda yeni olan bir şey yok. Fakat belli bir tereddüt­
le ortaya atıyor insan bunu. Neden? Çünkü anti-Semit kitapçık
yazarları kabaca bunu dillerine dolayıp kendi yararlarına kul­
lanmaktadırlar. Bu da çıkarımın gerçekliğinden şüphe etmek ya
da onu Yahudi karakteristiklerinin bir açıklaması olarak kabul
etmekten vazgeçmek için bir sebep değildir. Önyargılı lafbazlara
karşı çıkmak için yapılacak şey sorunu daha dikkatli çözümlemek
ve önemine ilişkin aydınlatıcı bir bakış sunmaktır. Bugüne dek bu
yönde çok az adım atılmıştır; yapılan şeyler çocukça olmuş ve ha­
ince çarpıtılmıştır.
Yahudinin hep bir göçebe olduğu fikrinin birtakım kimseler­
ce küçümsemeyle karşılanmasına şaşmamak gerek. Bu kimseler
bunun yanlış olduğunu kanıtlayabilselerdi daha yerinde olurdu.
Buna hiç ciddiyetle çaba harcanmamıştır. "Filistin'de eski zaman­
larda tarım yapılıyordu; Yahudiler o zaman Filistin'de yaşıyor­
du; öyleyse Yahudiler tarımcıydılar" şeklindeki usavurma zinciri
buna karşı zayıf kalmaktadır. Bir şey daha: Göçebe terimi kınama
ya da utanç içermemelidir. Daha çok, yağmacılığa itiraz getirile­
bilir. Fakat neden sözgelimi Kral Davud gibi yiğit bir liderin ida­
resinde, yağmayla yaşayan bir Bedevi aşireti onursuz olsun? Ne­
den Afrika'nın derinliklerinde tarım yapan bir zenci aşiretinden
daha değersiz görünsünler ya da daha az yakınlık uyandırsınlar?
Kuşkusuz, "göçebe" terimini Yahudi tarihine yönelik kullandı­
ğım zaman, onun zaman içinde elde ettiği ikincil anlamını değil,
bütün asıl gücüyle birlikte özgün anlamını taşımasını istiyorum.
Ortalığı bir parça temizledikten sonra, artık bizim çıkarımımı­
zın doğru olduğunu kanıtlamayı deneyelim. Yüzyıllar boyunca
İsrail, gerek ayıklanma gerek uyum sağlama süreciyle, bir çöl ve
göçebe halk olarak kaldı. Göçebe içgüdülerin öne çıkması konu­
sunda Sürgünün olası etkisinden bahsetmiştik. Aslında, doğrusu
söylenecek olursa, Sürgünün ne anlama geldiği konusunda açık
bir kavrayış oluşturamamaktayız, ne ona doğru alınan yolla ilgili
olarak, ne de eve dönüşle ilgili olarak. Sadece Yahudilerin o za­
man hala göçebe ya da yarı göçebe olduğu varsayımı anlamlı gö­
rünmektedir. Tarımcı bir halkın fethini güçlükle kavrayabiliyoruz;

297 �
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

buna karşın "göçebe aşiretlerin zorla yerleştirilmesi günümüzde


de hilinmektedir."3 Dahası, bu varsayım Tutsaklık hikayesiyle
desteklenebilir görünmektedir. "Ve bütün Kudüs'ü ve prensleri
ve bütün güçlü erkekleri, hatta onbin esiri ve bütün zanaatkar ve
demircileri de götürdü; ülkenin en yoksulları dışında hiç kimse
kalmadı geriye." Ve Babillilerin ikinci seferinden sonra, "muhafız
kaptanı ülkenin en yoksullarını şarap yapıcı ve çiftçi olarak bırak­
tı" (2 Krallar xxiv. 14 ve xxv. 1 2) . Jeremiah'ın anlattığı hikaye bu­
nunla uyum içindedir Ger. xxxix. 10).
Sürgünler kim olmuş olursa olsun, asıl tarımcıların aralarında
olmadığı bellidir. Bunlar ikinci sürgün topluluğu götürüldükten
sonra bile geride kalmıştır. Jeremiah'taki bölüm toprağın, efen­
dileri Babil'e götürüldüğü zaman, bağımsız çiftçi olan özgür ol­
mayan köylülerce işlendiği yolundaki görüşümü haklı çıkarıyor
gibidir. Bu köylüleri Musevilerin fethetmiş olduğu asıl sakinlerin
torunları olduğunu varsaymak abartı olmayacaktır. Tutsaklık ça­
ğından başlayarak, demek, Judaea nüfusunun damarlarından,
az çok Yahudi aristokrasisi olan Babil sürgünlerinden çok daha
zayıf bir Yahudi kanı akmaktadır. Bu aslında daha sonraları ge­
çerlik kazanmış bir görüştür. Judaea'danın kendisinde bile Babil
Yahudilerinin en iyi soydan geldiği kabul ediliyordu ve eski bir Ya­
hudi deyişi bu inancı pekiştirmektedir. "Roma Diasporasındaki
Yahudiler Judaea'daki soylarıyla lıyaslandığında saf unla karışık
un gibidir, ama Judaea'nın kendisi Babil'le kıyaslandığında un­
dan başka şey değildir."4 R. Ezeikel (220-299) iyi insan, Ezra'nın
Filistin'e kökeni belli olmayan aileleri alıp götürdüğünü söyleyip
onlarla karışma tehlikesinden kurtulmuş olanları geride bırakarak
(!) döndüğü için affetmektedir. 5
Öyleyse şu sonuca vardık. Sürgün Yahudiliğin yerleşik bir eko­
nomiyi hiç istemeyen en iyi öğelerinin, onlara içkin olan göçebe
içgüdülerini canlandırmaya ve geçimlerini kentli insanlar, yani
tüccarlar olarak karşılamaya zorlandılar. Bu hiçbiri çiftçi olmadı
demek değildir. Tam tersine. Babil Talmudu bazılarının tarıma
yöneldiklerini kesin olarak ortaya koymaktadır, fakat zengin bir
••••
3 F. Ratzel, Völkerkunde, cilt 3, s. 47.
4 Kiddushin, 71a. Krş. Graetz, cilt 4, s. 273.
5 Graetz, cilt 4, s. 321.

29 8
Yahudi Halkının Başından Geçenler ı
aristokrasinin kentlerde (Yahudi olmayan?) köylülerin emekleri
üzerinde yaşadığı Filistin'de hakim olan koşullar geçerli olmuş ol­
malı. Olayların genel olarak verdiği izlenim budur. Fakat istisnalar
da vardır. Sabanın ardından giden kadim Rabbiler hakkında bir
şeyler okumuyor muyuz? Yine de, buradan anlaşıldığı kadarıyla
Sürgünde hakim olan koşullar sıra dışı koşullar değildi. Tersine,
normaldiler. Sürgünden önce de birçok Yahudi Mısır ve başka
ülkelere bir tür gönüllü Diaspora gibi yerleşmişti. Filistin'i terk
edenler kuşkusuz eski göçebe içgüdüleri daha ölmemiş kimseler­
di ve kendilerini gönderdikleri sürgün onları daha da ileri götür­
mekten başka bir işe yaramadı. Bu gezgin Yahudilerin, kökenleri
ister Filistin ister Judaea olsun, başka birçok göçmenin yaptığı gibi
tarım sömürgeleri ya da bağımsız yerleşimler kurduğunu göremi­
yoruz. Peki, ne görüyoruz? Yahudi yerleşimcilerin yerkürenin dört
bir yanma, yabancı milletler 'arasına, tercihen geçimleri kazan­
dıkları büyük kentlere dağıldığını görüyoruz. 6 İsviçreli, Macar ya
da İtalyan göçmenlerin günümüzde yaptığı gibi, onları refaha ka­
vuşturacak kadar para kazandıktan sonra doğdukları yerlere dön­
düklerini görmüyoruz. Onları vatanlarına bağlayan bağlar sadece
dinseldir. Eğer geri dönerlerse, gerçek göçebelerin yaptığı gibi
bu sadece yıllık Fısıh haccıdır. Zamanla Filistin Yahudi hayatının
merkezi olmaktan çıktı ve Yahudiler gitgide daha dağılmış hale
geldiler. İkinci Tapınak'ın yıkılmasından (MS 70) sonra bile, Di­
aspora'daki Yahudiler Judaea'dakilerden çoktu. Belki bunun bir
nedeni vardı. Ülke çok yoğun biçimde nüfus aldığı zaman, bir mil­
yon ya da bir buçuk milyon kişiyi besleyememiş olabilir. (Bugün
orada yaşayanlar en fazla 650.000 kadardır.) Judaea'ya gelince,
225.000 kişiden fazlası yaşamıyordu ve Kudüs'te en fazla 25.000
kişi vardı.7 Milat başlangıcında çok sayıda kimse zaten kesinlik­
le Filistin'in dışındaydı. Ptolemies'in döneminde Mısır'da yedi ya
da sekiz milyonluk nüfus içinde, bir milyon Yahudinin bulunduğu
söylenmektedir.8 Mısır bu açıdan istisna değildi. Gerçekten de,
Josephus'un aktardığı Strabon'un sözleriyle, Yahudilerin yerleş-

••••
6 İncil'den bunu destekleyecek bölümler için, bkz. Herzfeld, Handels-
geschichte derJuden des Altertums, dipnot 9.
7 Bu tahmin için, bkz. Buhl, age., s. 52.
8 Philo, Flaccum, 6 (II, 523, Mangey), akt., Stahelin, age., s. 33.
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

mediği ve hakim olmadığı (!) bir yer bulmak güçtür. Philo kendi
zamanında Yahudi nüfusuna sahip olan ülkelerin bir listesini ver­
mekte ve Avrupa, Asya, Libya'nın çeşitli şehirlerinde, anakarada
ve adalarda, kıyıda ve iç kısımlarda yerleşmiş olduklarını ekle­
mektedir. Aynı şeyi 2. yüzyılın sonlarına doğru hazırlanmış olan
bir Sibyl Kehaneti'nden de duymaktayız,9 bu arada Jerome bize
onların "denizden denize, İngiltere'den Atlantik Okyanusu'na,
Batıdan Güneye, Kuzeyden Doğuya, bütün dünyada" bulunduk­
larını bildirmektedir.ıo İmparatorluğun ilk döneminde Roma'da
ne kadar yoğun biçimde toplanmış oldukları Kral Herod'un Ca­
esars başkentine yaptığı bir ziyarete ilişkin hikayeden çıkarılabi­
lir, bu hikayeden Roma'da yaşayan 8000 Yahudinin Augustus'a
onunla birlikte gittiğini öğreniriz. Yine, MS 19 yılında, "Mısır ve
Yahudi batıl inançlarına sahip olan askerlik çağındaki 4000 özgür
köle Sardunya'ya gönderilmeye mahkum edilmiştir." 1 1
Ama bu kadar değil. Hıristiyanlık öncesi çağda Diaspora'da
ne kadar çok Yahudi olursa olsun, İkinci Tapınak yıkıldığı sırada
İsrail çoktan yeryüzüne dağılmış durumdaydı. ı2 Bu dağılma Or­
taçağda da sakinleşmedi; çünkü Yahudi savrulmaları hızla devam
ediyordu. Bu da kesin bir şeydir.
Bu gezginler hangi yöne gitti? 5. yüzyılın sonuna doğru Babil
boşalmıştı, önce ağır ağır, sonra hızla Yahudiler dünyanın dört
bir noktasına, Arabistan'a, Hindistan'a, Avrupa'ya göç ediyor­
lardı. Yine 13. yüzyılda İngiltere, Fransa ve Almanya'dan gelen
göçmenler kısmen Pireneler Yarım Adasına, Filistin ve Babil'den
gelen çok sayıda Yahudinin daha önce gelmiş olduğu yere geldi;
kısmen de Doğu Avrupa krallıklarına, Karadeniz yoluyla Bizans
İmparatorluğu'ndan, 8. yüzyıl gibi erken bir tarihte oraya yerleş­
miş olan Yahudi sakinlerden yoksun olmayan yerlere yol aldılar.
Sonra, Ortaçağların sonuna doğru, bir yandan İspanya, Portekiz
ve diğer yandan Rusya'yla Polonya Doğu dışında Yahudilerin yer-

9 L. Friedlander, Sittengeschichte Röıns, cilt 3, s. 570.


10 Cassel, "Juden" maddesi, Ersch ve Gruber içinde, s. 24.
1 1 Tacitus, Annal; II, 85; Suetonius ve Josephus mention sadece Yahudile­
ri anmaktadır.
12 Diaspora'nm en iyi anlatımları Graetz'de bulunabilir, cilt 3, s. 90; Fran­
kel, "Die Diaspora zur Zeit des zweiten Ternpels," Monatsschrift, cilt 2,
s. 309; Herzfeld, age., s. 200 ve dipnot 34.

300
Yahudi Halkının Başından Geçenler ı
leştiği iki büyük havza oldu. Bunların her birinden yeni yolculuklar
yapıldı; ne tür bir rota izlediğini görmüştük. Önce İspanyol Yahu­
dileri, daha sonra 17. yüzyılda Kazak katliamının ardından da Rus
Yahudileri yeryüzüne dağılmaya başladı. Rusya ve Polonya'dan
olan bu göç süreci kararlı bir süreçti; 19. yüzyılın sonlarına doğ­
ru yanardağ misali bir patlama olup yüz binlercesi Yeni Dünya'ya
yerleşmeye gidinceye dek. 13 Böylece bu halk oradan oraya yol aldı
-yani kaderi çok dokunaklı biçimde Gezgin Yahudi efsanesinde
dile getirilmiş olan bu gezgin aşiret. 14 Konumlarının sürekli gü­
vensizliği onlar için toprağa yerleşmeyi düşünülmez hale getirdi.
Aslında, diğer yandan, buna pek de hevesleri yoktu.
Diaspora'daki Yahudi yaşamıyla ilgili bütün bildiklerimiz, ön­
lerine hiçbir güçlük çıkarmayan topraklarda bile, çok az sayıda Ya­
hudinin kendilerini tarıma adadığını göstermektedir. Belki de bu­
nun en iyi örneği 16. yüzyıl Polonya'sıdır. Orada çiftçilik yapmaya
başlamış görünmektedirler. Ama Polonya' da bile şehir yaşamını
yeğledikleri ortadaydı. Çünkü o dönemin Polonya kentlerindeki
her 500 Hıristiyan tüccara karşılık, 3200 Yahudi tüccar bulunmak­
taydı. 15 Evet, kent sakinleri oldular (isteyerek ya da koşulların zor­
lamasıyla olmasının bir önemi yok) ve kent sakinleri olarak kal­
dılar. Günümüzde dünya Yahudilerinin yarısından fazlası 50.000
kişinin üstündeki şehirlerde yaşamaktadır. Almanya'da bu oran
Yahudilerin 43,6'sını bulmaktadır (1900); İtalya, İsviçre, Hollanda
ve Danimarka'da dörtte birdir ve İngiltere ve Birleşik Devletler Ya­
hudilerinin tamamı şehirlerde yaşamaktadır.

••••
13 Tek bir ülke içindeki Yahudi göçünün harika bir örneğini Yahudile-
rin Posen eyaletindeki tarihi vermektedir. 1849'da Yahudilerin yüzde
30 ila 40'ı (131 tane içinde) 21 mevkideydi, buna karşın yüzde 41 ila
50'si 3 mevkideydi. Fakat geçen yüzyılın yansında Posen eyaletindeki
Yahudi nüfusu dikkat çekici ölçüde azaldı. Krş. E. Von Bergmann, Zur
Geschichte der deutschen, polnischen und jüdischen Bevölkerung in der
Provinz Posen (1883); Zwanzig Jahre deutscher Kulturarbeit (1906); B.
Breslauer, Die Abwanderung der Juden aus der Provinz, Posen (1909).
Yahudilerin 17. yüzyıl sonundaki sürgünü için krş. David Kaufmann,
Die letzte Vertreibung der Juden aus Wien und Niederösterreich; ihre
Vorgeschichte (1625-1670) und ihre Opfer (1889).
14 L. Neubaur, Die Sage. vom ewigen fuden (2. bsm., 1893).
15 Gratian'a göre, Vita ]oh. Commendoni, II, c. 15; Victor von Karben, De
Vita et Moribus]udieorum (1504); Graetz, cilt 9, s. 62.

01
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Modern şehir büyük bir çölden başka bir şey değildir; tıpkı
çöl gibi sıcak topraktan kopmuştur ve onun gibi sakinlerini gö­
çebe olmaya zorlar. Böylece asırlardır süregelen kendini ortama
uydurma süreci sayesinde eski göçebe içgüdüleri Yahudi'de öne
çıkmakta, ayıklanma ilkesiyse sadece onun bu içgüdülerini güç­
lendirmeye yaramaktadır. Yahudilerin maruz kaldığı sürekli deği­
şimlerde, çiftçinin rahat, yerleşik hayatına özlem duyanlar değil,
göçebe içgüdüleri güçlü olanlar hayatta kalmış gibi görünmekte­
dir. Kırk değil, dört bin yıldır ıssızda gezinmiş olan bu ateşli, hu­
zursuz halk sonunda kendi Kenan'ına, kendi vaat edilmiş toprağı­
na, bütün yolculuklarını bırakacağı yere gelmiştir: Kuzey ülkeleri­
ne gelmiş, bir vahadan diğerine koşarken, topraklarına yerleşmiş
ve toprak kokmuş olan, Yahudilerden bir Ardennes16 atı ateşli bir
Arap savaş atından ne kadar farklıysa Yahudiler o kadar farklı olan
milletlerle buluşmuştur.
Çok geçmeden Kuzey, Orta ve Doğu Avrupa milletlerinin Ar­
yan ya da başka bir adla anılması önemli olmayacaktır. Doğru, en
son araştırmalar birçoğunun aslında Aryan olduğunu gösterecek­
tir.17 Fakat ismin bir anlamı yok. Önemli olan şey hepsinin de so­
ğuk Kuzey'den gelen halklar olmaları ve kendilerini hiç Güneyin
sıcak topraklarına uyduramamış olmalarıdır. 18 Onları Aryan ola­
rak düşünmek yanıltıcı olacaktır. Çünkü o zaman koyu tenli Hint­
lileri de katmamız gerekir ve belli ki açık tenli, mavi gözlü Avrupa­
lıların dil dışında, onlarla ortak çok bir yanı yoktur. Birçok açıdan
hepsi kendilerine has özelliklere sahiptir. Bunların neler olduğu
bu halklara günümüzdeki halleriyle bakarak kolayca görülebilir
ve onları çöle karşı tek kelimeyle niteleyecek olsaydık, bu kelime
orman olurdu. Orman ve çöl gerçekten de bu ülkelerle sakinleri
arasındaki farklılıkları özetleyen iki büyük karşıtlıktır. Ormanlar
Kuzeyin ormanlarıdır -küçük nehirlerin şırıldadığı, ağaç gövde­
lerine duman çökmüş ve "nemli yosun ve ıslak taşların arasına"
kurbağaların yerleşmiş olduğu o Kuzey ormanları, kışın soluk gü­
nışığının kırağını ışıldattığı ve yazın kuşların şarkısının dört bir
yanda duyulduğu ormanlar.

••••
16 Fransa'nın Champagne-Ardenne bölgesindeki ağaçlık bir yer. (çev.)
17 J. Ranke, Der Mensch, cilt 2, s. 533.
18 Ratzel, Völkerkunde, cilt 3, s. 743.

302
Yahudi Halkının Başından Geçenler 1

Elbette, Lübnan'ın yüksek yerlerinde ormanlar vardı, tıpkı bu­


gün İtalya'nın Güneyinde olduğu gibi. Fakat bir Güney ormanına
ayak basan kimse Kuzeydeki ormanlara çok az benzediğini fark
etmeyecek midir? "İtalya'da bile ormanın kalbe ve göze Alp or­
manlarından ya da Baltık kıyısındaki ormanlardan çok farklı bir
şey söylediğini" anlamayacak mıdır? "Güney İtalya ormanı uyum­
larla doludur, açık ışık ve tarifsiz bir mavi kaplıdır her yerde, göğe
uzanırken ve rüzgarın karşısında eğilip bükülürken esnek ama
kuvvetlidir; burası kutsal bir koru gibidir" (Hehn). Fakat bizim Ku­
zey ormanlarımızın hem yakın hem ürkütücü gelen büyülü ve gi­
zemli bir yanı vardır. Çöl ve orman, kum ve koru -bunlar havanın
nemindeki büyük farklılıklara bağlı olan büyük karşıtlıklardır ve
insanın etkinlikleri için ayrı ortamlar sağlarlar. Birinde Doğa'nın
simgesi Fata Morgana'dır, diğerinde sis bulutu. Eski zamanlarda
Kuzey ikliminin karakteristiği ,bugünkünden çok daha belirgindi.
Romalıların tasvir ettiği Almanya, bataklık ve kalın ormanlarla
kaplı el değmemiş bir toprak, kurşuni göklere, dumanlı ve nemli
bir atmosfere sahip, kışları uzun ve şiddetli fırtınayla geçen bir ül­
kedir. Binlerce yıl halklar ve ırklar (atalarımız) nemli ormanlarda,
bataklıklarda, sislerin, buzun ve karla yağmurun içinde yaşadı.
Ağaçları budadılar ve toprağı yaşanır hale getirip baltayla saba­
nın onlara açtığı yere çadırlarını kurdular. Daha en başından top­
rağa kök salmış gibiydiler; daha en başından ekip biçme hep var
gibiydi. Fakat bu Kuzeyli halkları "göçebeler" olarak düşünmeye
çalışırsak, onlarınki bir Bedevi aşiretinin hayatından çok farklı­
dır. Onların ocağa bir vahada yaşayan tarım halkı kadar bile bağlı
olmadığını hissediyoruz. Kuzeyliler sadece hayvan yetiştirirken
bile yerleşiktiler; Bedeviler hep göçebeydiler, toprağı ekip biçer­
ken bile. Bunun nedeni insanın Doğayla Kuzeyde sıcak ülkelerde
olduğundan daha fazla yakınlaşmış olmasıdır. İnsanın avcı ola­
rak ormanda gezinirken, ya da çoban olarak ağaçlıklarda sürüsü
için bir yol açarken bile Doğanın bir parçası olmasıdır. Modern
bir mistik diye alay edilme riskini göze alarak, Kuzeyde Doğayla
en sıradan adam arasında bile, Güneylinin tanımadığı tatlı sevgi
ve dostluk bağları olduğunu söylemek istiyorum. Güneyde, haklı
olarak gözlendiği üzere, insan Doğaya sadece uygarlığın bir aracı
olarak bakmaktadır. Toprağı ekip biçerken bile, Doğaya yabancı-

303
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

dır. Güneyde kır yaşamı yoktur, Doğada Doğayla yaşamak yoktur,


çalı ve ağaca bağlılık, dereye ve çayıra, vahşi hayvana ve özgür
kuşa bağlılık yoktur.
Bu farklı ve değişik ortamların farklı sonuçlara yol açması,
insanları farklı şekillerde etkilemesi gerektiği ortada değil mi?
Gördüğümüz Yahudi karakteristiklerinin ıssızda binlerce yıl ge­
zinmelerden kendine özgü bir etki elde etmiş olduğunu varsay­
mak abartı mı olacaktır? Yanıt elbette evet ve eğer bunu izleyen
sayfalarda bunu kanıtlamaya kalkışacak olsam da, bugünkü bi­
yoloji bilgimizin ortamın insanın anatomik ve fizyolojik karakte­
ri, ayrıca ruh hali üzerinde nasıl bir iz bıraktığını göstermek için
yetersiz olduğunu kabul ediyorum. Bu yöndeki araştırmalarımı­
zın alacağı yön Juan Huarte de San Juan, 19 daha önce andığım o
zeki 16. yüzyıl İspanyol hekimi tarafından, çarpıcı kitabı Examen
de ingenios'da [Zekanın İncelenmesi) ortaya konmuştur; burada
Yahudi halkının başından geçenlere değinerek Yahudi karakteris­
tiklerinin (türünün ilk örneği olan) biyolojik ve psikolojik ciddi bir
açıklamasını vermeye çalışılmaktadır. İnsan ayıklanmasının bazı
sorunlarını, o dönem için dikkat çekici olan bir tarzda ele alan bu
değerli düşünür, bana haksız bir ihmalden kurtarılmaya değer gö­
rünüyor, o yüzden fikirlerini ana hatlarıyla burada vereceğim. 20
Huarte Yahudilerin oluşumunda etkili olan dört sebebi şöyle sı­
ralamaktadır: (1) Sıcak iklim. (2) Berf)ketsiz toprak. (3) Issızda kırk
yıllık gezinti sırasında halkın kendine özgü bir biçimde beslenme­
si: Manna'yla21 hayatta kaldılar; içtikleri su aşırı derecede saftı ve
soludukları hava yoğun değildi. Böyle durumlarda (Aristoteles'in
de belirttiği üzere) keskin zekalı çocukların doğması eğilimi vardır
(hombre de muy aguda ingenio). (4) "İsrail Çocukları Vaat Edil­
miş Topraklara girdiklerinde birçok güçlükle karşılaştılar, kıtlık,
düşman saldırılar, fetihler ve her türden acılar, öyle ki bunun acısı
onların entelektüel dehasına ateşli, kuru ve yanık bir mizaç ekledi.

19 13. Bölüm, 7. dipnotta anılmıştı. Huarte De San Juan, ya da Huarte Y


Navarro, Juan (1530-1592), psikolojiyle fizyoloji arasındaki bağı ortaya
koyan ünlü bir hekim. (çev.)
20 Juan Huarte de San Juan, age. , s. 409.
21 Tanrının ıssızdayken Yahudilere verdiği söylenen yiyecek; Avrasya kül
ağacından elde edilen ve eskiden müshil olarak kullanılan bir madde.
(çev.)

304
Yahudi Halkının Başından Geçenler
1

. . . Sürekli melankoli ve sonu gelmez bir sefalet birlikte beyindeki,


ciğer ve kalpteki kanın toplanmasına yol açtı ve bir kan harcama
ve yakma süreci boy verdi . . . Bu da fazla yanan kara safraya yol
açtı (melancolia por adustion). Neredeyse bütün Yahudilerde bu
hala görülmektedir ve . . . el sanatlarına, kurnazlığa ve üzüntüye
yol açar (solercia, astucia, versacia, malicia) ." Yazar buradan son­
ra, Manna'yla beslenmenin ardından geçen üç bin yılda Yahudi­
lerin herhalde elde ettikleri nitelikleri kaybetmiş olduğu itirazına,
belli eğilimlerin sisteme girdikten sonra ikinci bir doğa niteliği ka­
zandığı ve kuşaktan kuşağa geçtiği açıklamasıyla yanıt verir. Yine
de, herhalde Yahudilerin eskisi kadar ferasetli olmadığını kabul
etmeye hazırdır.
Okuru Madridli hekimin indiği derinliklere sürüklemeyece­
ğim. Orada kanıtlanmamış kuramlardan başka bir şey bulamaya­
cağız. Bu yüzden yerin üstürlde kalıp Yahudi ruhsal nitelikleriyle
Yahudi halkının başından geçenler arasındaki bağlantıyı kaydet­
mekle yetineceğiz.
Yahudinin entelektüelliği, gördüğümüz üzere, onun en çarpıcı,
bütün diğerlerini kucaklayan özelliğiydi. Tarihin en eski zaman­
larından başlayarak, durgun suların kıyısında sürülere baktıkla­
rı dönemlerde, Yahudilerin ağır el işi yapmak zorunda olmadığı
hatırlanırsa bu kolayca açıklanabilir. Adem ile Havva'nın üzerine
Cennet'ten kovulmalarıyla düşen lanet, yani insanın alnının teriy­
le ekmeğini kazanması gerekmesi hiçbir zaman Yahudiye ağır gel­
memiştir -yani, sözcükleri birebir anlamlarından çıkartıp zihinsel
kaygı ve telaşları bundan ayn tutarsak. Çoban yaşamı, hepsi de
Yahudilere uygun işler olan (ister isteyerek ister zorla olsun, bu­
nun önemi yoktur) dikkat, bir araya getirme ve örgütlenme gerek­
tirir. Çoğumuzun aile tarihi bir iki kuşak sonrasında sabana, örse
ya da çıkrığa uzanır. Yahudilerde durum böyle değildir. Yüzyıllar­
ca hiç köylü ya da zanaatkar olmamış, hiç bir şey yapımcısı olma­
mışlar, sadece düşünür, beyin işçileri olmuşlardır. Bu yüzden on­
larda zaman içinde belli hüner ve yeteneklerin gelişmesi beklenen
bir şeydi. Yahudi yaşam tarzına bakılacak olursa, bundan zorunlu
olarak sıradışı bir entelektüellik çıkmaktadır. Fakat bundan da
fazlası: özel Yahudi entelektüelliği kumlu ya da taşlı çöllerle iliş­
kili bir entelektüelliktir. Yahudiler akılcıdırlar, soyutlamaya düş-

3 05
Mndern Kapitalizm ve Yahudiler
1

kündürler. Bir kez daha çölle orman, Kuzeyle Güney arasındaki


fark akla gelir. Sıcak, kuru ülkelerdeki manzaranın keskin hatları,
bu ülkelerin parlak güneşi ve derin gölgeleri, açık, yıldızlı gecele­
ri ve bodur bitkileri -bütün bunlar tek sözcükle soyutlama olarak
özetlenemezler mi? Bunun karşıtı kesin olarak, Kuzeydeki her şey
gibi somuttur; Kuzeyde su bol bol akar, manzara zengin olduğu
gibi çeşitlidir, Doğa orman ve tarla açısından zengindir ve toprak
güzel kokular saçar. Astronomi ve hesap sanatının önce gecelerin
hep ışıl ışıl olduğu yerlerde çıkması ve çobanlık yüzünden sayma­
yı öğrenmiş halklar arasında geliştirilmesi rastlantısal mıdır? Çivi
yazısını22 bulan Sümerlileri Kuzeyli bir halk olarak düşünebilir
miyiz? Ya da diğer yandan, sisli Kuzeyin köylüsünü sabanını ar­
dında, ya da avcıyı ormanda geyik avlarken ve her ikisinin de aklı-
na soyut sayı fikri gelmiş olarak düşünebilir miyiz?
Böylece akılcı düşünme ve sebep arama gelmektedir. Bu da
ayrıca bizi yapay biçimde üretilmiş, doğal bitki örtüsüne sahip
olmayan, varoluşun hakim etkeninin bedevi hayatının ebedi gü­
vensizliği olduğu Güneyin dünyasına götürmektedir. Ve tersine,
gelenek Kuzeyli çiftçinin rahat, güvenli ve huzurlu varlığıyla onun
sisli ve gizemli ortamıyla ilişkilidir. Yaşamın ve büyümenin takdir
edilmesinin, Güneyin ölü bitki örtüsü arasında değil de Kuzeyin
bereketli Doğası içinde gelişebilmesi, ya da en azından daha öz­
gürce gelişebilmesi daha olası görünµıektedir. Ve kent de, çöl gibi,
insanı bereketli toprak anadan kopartarak ondaki bütün canlı var­
lıklarla olan komünyon duygusunu yok eder, onunla hayvanlar ve
bitkiler arasındaki dostluk bağlarını kırar, böylece organik Do­
ğanın her türden gerçek anlayışını öldürür. Diğer yandan, şehir
onun entelektüel becerilerini keskinleştirir, onun araştırmasını,
anlamasını, örgütlemesini, düzenlemesini sağlar. Göçebenin do­
ğasında sürekli uyanık durumda olmak vardır; sürekli uyanık du­
rumda olmak Yahudilerin mecbur kaldığı kaderdir -sürekli yeni
olasılıklara, yeni hedeflere, yeni olay bileşimlerine açık olmak;
kısacası, belli bir amaç gözeterek yaşamı düzene sokmak. Yahudi
uyum sağlayabilir ve hareketlidir. Uyum sağlayabilirlik ve hare­
ketlilik hayatta kalacaksa göçebenin sahip olması gereken temel
niteliklerdir. Yerleşik köylü bu erdemlerden yararlanamaz. "Çöl
••••
22 F. Delitzsch, age. , s. 12.

306
Yahudi Halkının Başından Geçenler
j

yaşamının kuralları hem insanın hem de mülkün ileri derecede


hareketliliğini gerektirir. Deve ve at göçebeyle birlikte bütün varlı­
ğını, hızla bir konak yerinden diğerine taşıyacak durumda olmalı,
çünkü onun erzakları fazla değildir, çok geçmeden tükenir ve ayrı -
ca düşmanının saldırılarından şimşek hızıyla kaçabilmelidir . . . Bu
hareketlilik en sıradan durumlarda bile aşiret liderleri açısından
belli ölçüde bir örgütlenme yeteneği gerektirmektedir." 23 (Top­
rağı ekip biçen buna gerek duymaz.) "Saban ve balta göçebenin
kırbacı, oku ve atıyla karşılaştırıldığında hantal görünür." 24 Kır da
kentle kıyaslandığında öyle görünmektedir. Yahudilerin tarihine
bakın ve Ürdün'ü geçtikleri andan bugüne kentlerin onlarda nasıl
büyük bir hareketliliğe yol açtığını bir inceleyin.
Öyleyse içimizde hep göçebeyle yerleşik arasındaki karşıtlığı
taşımaktayız, bir yandan belli bir hedefe erişme kararlılığı, diğer
yandan olduğu kadarıyla işten zevk alma olarak tanımlanabilecek
karşıtlığı. Yahudiler durumunda binlerce yıllık gezginlik onlardaki
bu göçebe erdemini geliştirmiştir. Yolculukları boyunca vaat edil­
miş topraklar önlerindeydi; bu hep erişilecek bir şey, elde edilecek
bir şey, gezisinden zevk almayan bir gezgin gibi hep ileride gör­
dükleri bir şeydi. Şu an ne kadar umutsuz hale gelirse, geleceğin
sunduğu mutluluklar o denli zengin oluyordu; olan her şey sabun
köpüğünden ibaretti, bütün gerçeklik içerikten yoksundu, bütün
eylemler anlamsızdı; sadece eylemin sonucunun, başarının, gö­
zetilen hedefin bir değeri vardı. Bu eğilimler zincirinde sonuçlara
yapılan vurgu büyük ölçüde paranın tefecilik amaçlı olarak kulla­
nılmasından sorumluydu ve, aslında, bütün bir kapitalist ilişkiler
ağından sorumluydu. Yahudinin eylemlerin sonuçlarına atfettiği
önem onların kapitalist girişimlerinin hem sebebi hem sonucu
olmuş olmalı.
Belli bir verili hedefin elde edilmesi için, hareketlilik kadar,
belli bir miktar fiziksel ve entelektüel enerji gerekir. Yahudilerin
ilk ataları buna büyük ölçüde sahip olmuş olmalı ve Yahudilerin
Kuzeyli halklar arasındaki misafirliği bunu daha da artırmaya
hizmet etmiştir. Kuzeyle olan temasın Yahudinin içkin güçlerini
mükemmelleştirdiği ortadadır. Bu ifadenin doğruluğunu sınamak
••••
23 A. Wahrraund, Das Gesetz des Nomadentums (1887), s. 16.
24 Ratzel, age., cilt 3, s. 56.

307
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

için Güney topraklarındaki başarılarını buradakilerle karşılaştır­


mak yeterlidir. Ayıklanma süreci, uygun olmayanın elenmesiyle,
bedensel ve zihinsel enerjiyi Güneyli kökenleri zaten arıları buna
eğilimli kılan bir halkın mülkü kılmaktadır.
İki tür halkın ruhları farklılaştıkça, karşılıklı ifadeleri de farklı­
laşmıştır. Su, ağaç ve güzel kokulu toprak kendi peri masallarına,
mitlerine, şarkılarına sahiptir; çöl ve vaha da öyle. Bu yan konu­
yu izlemek heyecan verici olsa da, burada sadece dikkat çekip her
halk türüyle ilişkili olan farklı ekonomik sisterrılerin değerlendir­
mesine geçmeye zorunluyuz.
Ekonomik farklılıklar, dipte, göçebe ve tarımsal yaşam, sah­
racılıkla "Sylvanizm" arasında izlenebilir. Kesilmiş ormandan,
sökülmüş çalıdan, sabanın sürdüğü topraktan Avrupa'da Kapita­
lizm gelmeden önce hakim olan toplum örgütlenmesi doğmuştu
-feodal, üretimin sadece tüketim için yapılması gerektiği, herke­
sin içinde çalışacak alana sahip olması gerektiği ve her toplumun
statü olarak farklılığa sahip olması gerektiği fikirlerine dayanan
tımar sistemi. Köylünün komşusununkinden kesin biçimde ay­
rılmış olan mülkü, her insana ait sınırlı bir eylem alanı fikrini,
"Tanrı'nın ona vermekten hoşnut olduğu mülk" fikrini öne çıkar­
dı; orada kalıp geleneksel biçimde çalışmalıydı.
Sonsuz kum yığınlarından, çobanlık mesleğinden bunun tersi
bir yaşam tarzı çıkmaktadır -Kapitafü:m. Burada ekonomik etkin­
likler her insan için sınırlanmamıştır: bu ekonomik etkinlik yarın
bugünün işini bozabilecek olan, ama birkaç yıl içinde sürüsünü
on katına da çıkarabilecek olan, sınırsız bakış açısına sahip yetiş­
tiricinin (çobanın) etkinlikleridir. Koyun ve büyükbaş hayvanlar
hızla çoğalır, ama aynı hızla açlık ya da hastalık yüzünden yok
olurlar. Bu yüzden, çiftçilik mesleğinde değil sadece çobanlık
mesleğinde bu fikir kök salabilir ve sınırsız üretim kavrayışı bir
gerçeklik olabilirdi. Sadece çobanlık mesleğinde malların kulla­
nım için uygunluk ya da yeterliği değil, soyut niceliğinin önemli
olduğu görüşü hakim olabilirdi. Sadece çobanlık mesleğinde say­
mak başat zorunluluktu. Dahası, gördüğümüz üzere, göçebe ha­
yattan ayrılmaz olan akılcılık burada devreye girmektedir ve "Gö­
çebeliğin" Kapitalizmin atası olduğunu söylemek abartı olmaz.
Kapitalizmle Musevilik arasındaki ilişki böylece daha açık hale ge-

1 308
Yahudi Halkının Başından Geçenler ı
lir. Çöl ve gezginlik, Yahudi karakterini büyük ölçüde etkilemiş ol­
salar da, Yahudi ruhunu şekillendiren biricik etkenler değildi. İlki
kadar etkili olmasa da, onu destekleyecek başka etkenler de vardı.
Birincisi Yahudilerin muhafızı kesildiği paraydı. Bu onların
doğalarında bir iz bıraktı, ama aynı zamanda onunla uyum için­
deydi. Çünkü parada, Yahudi ruhunu ortaya çıkartan iki etken bir
araya gelir -çöl ve gezginlik, Sahracılık ve Göçebelik.
Para ancak Yahudilerin içinden çıktığı toprak kadar somuttur;
para sadece sürü gibi bir kitle, bir kümedir; hareketlidir; nadiren
bir çiçek ya da ağaç gibi bereketli toprağa kök salar.
Sürekli parayla uğraşmaları Yahudilerin dikkatini niteliksel,
doğal bir yaşam görüşünden niceliksel, soyut bir kavrayışa çek­
miştir. Yahudiler parada saklı bulunan bütün gizleri incelediler ve
onun büyülü güçlerini ortaya çıkardılar. Paranın efendileri oldu-
lar ve onun sayesinde de, dünyanın efendileri; bu kitabın ilk bölü-
münde bunu anlatmaya çalıştım. Parayı aradılar mı, yoksa bu ilk
olarak onlara zorlanmış mıydı ve kendilerini zamanla bu yabancı
şeye mi alıştırdılar? Her açıklama, görünüşte, kendi açısından an­
lamlı görünmektedir.
Başlangıçta neredeyse doğal biçimde ellerine çok miktarda
para geçmiş gibidir - ya da daha doğru söylenirse, daha sonra sik­
keye dönüştürdükleri değerli madenler. Filistin'de Krallar döne­
minde çok büyük miktarda altın ve gümüşün toplanmış olduğuna
kimsenin dikkat çekmediğini sanıyorum. Davud hakkında, altın
ve gümüş olarak aldığı haraçlar bir yana, yağma seferlerinden
her iki madenden de bolca getirdiği anlatılmaktadır. "Ve Joram
beraberinde kap kap gümüş ve kap kap altın ve kap kap pirinç
getirdi; bunları Kral Davud boyun eğdirdiği bütün o milletleri o
bahşettiği için Tanrı'ya sundu bunları" (2 Sam. viii. 10- 11). Hem
Tabernacle'nin yapımında hem de Tapınak'ın inşasında altın ve
gümüş kullanımıyla ilgili olarak okuduğumuz hikayeler, masal sı­
nırında durmaktadır ve anlaşılan "Kral Kudüs'te gümüş ve altın­
dan taşlar yaptırdı" (2 Chron. i. 15) demekte bir abartı yoktur -ko­
nuyla ilgili kesin istatistik bilgiyi hatırladığımız zaman kesinlikle
yoktur. Kral Süleyman'ın gemilerinin Ophir'e seyahati o günlerde
gerçek bir Kaliforniya'ya yol açmış olmalı. İsak Peygamber'in "ül-

309
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

keleri gümüş ve altın dolu, hazinelerinin de sonu gelmiyor" (İsa.


ii. 7) diye yazıklanmasına şaşmamak gerek.
Bütün bu değerli madenlere ne oldu? Talmud Rabbileri bu so­
ruyu ele almış ve onun İsrail'de kaldığı sonucuna varmıştır. "R.
Alexandrai'nin söylediği böyledir. Geldikleri zaman üç şeyi geri
döndü: İsrail, Mısır'ın parası (krş. Çıkış xii. 35 ve 1 Krallar xiv. 25)
ve Nuh'un gemisinin tabletleri." 25 Ama elbette daha ikna edici bir
kanıtı eklemek güç olacaktır. Öyle de olsa, önemli olan çok sayıda
değerli madenin tarihin erken bir aşamasında İsrail'de birikmiş
olmasıdır. Buna yüzyıllar boyunca dünyanın dört bir yanından
elde edilmiş paralar da eklenmiştir. Filistirı'e, kısmen Tapınak
vergileri, kısmen de sofu hacıların sunuları olarak ulaşmış olan
hazineleri de göz ardı etmemeliyiz. Cicero (pro Flacco, 28) her yıl
İtalya'dan ve bütün eyaletlerden Kudüs'e giden büyük miktarda
paraya acıyordu. Birkaç ilginç örnekten de anlaşılacağı üzere, her
iki kanal da büyük miktar sağlamış olmalı. Sözgelimi, Mithridates,
Tapmak vergilerinden 800 talent almış ve onları Cos adasına sak­
lamıştır. Cicero Flaccus'un Kudüs' e giderken KüçükAsya'nın dört
şehrinden (Apamea, Laodicea, Pergamum ve Adramyttium) Ya­
hudilerin gönderdiği paraya el koyduğunu ve bunun sadece ilk adı
geçen şehirden yüz kilo altın demek olduğunu söylemektedir. Bir
de hacılar! Sayıları aşırı büyük olmalı, ama Josephus'un bildirdiği
gibi 2. 700.000 değildi ve Kudüs'te ziyaretçilere ayrılmış 380 kadar
sinagog da yoktu. Yine de, hacı toplulukları dört bir yarıdan para
akıtan kaynaklar olsalar da, birçok kimse zengin olup faizle para
ödünç verecek hale gelmiş olmalı. Belki de rahipler örnek verilebi­
lir; genellikle yüksek ödüller aldıklarını ve küçük bir tefecilik işine
karşı olmadıklarını öğreniyoruz.26 Bir başka önemli soru da Yahu­
dilerin kendilerinin paranın gizli gücünü keşfedip etmedikleri ve
tefecilik mekanizmasını onların mı kurduğu, yoksa Babillilerden
mi öğrendikleridir. Babil'de Yahudiler'in gelmesinden önce pa­
ranın dolaşımda olduğu kesin görünmektedir artık, ama tefecili­
ğin ne ölçüde geliştirildiğine dair bir bilgimiz bulunmamaktadır.
Olasılıkla Yahudi para etkinliklerinin tohumları kuzenleri olan
Babillilerle birlikte gelişiyordu. Bu akraba halkların hangisinin al-
••••
25 Pesachim, 87 b. Krş., ayrıca 1 196.
26 W. Erbt, Die Hebraer (1 906), s. 166.
J
1 310
Yahudi Halkının Başından Geçenler

tın meyveyi yetiştirmiş olduğu o kadar önemli değildir. Asıl konu


daha sonra gelişen olayların tefeciliği Yahudiler için zorunlu kıl­
ması, böylece onları bu konuda uzman kılmasıdır. Çünkü sürek­
li gezileri servetlerini kolayca taşınır bir biçime sokmayı zorunlu
kılıyordu ve bunun için en uygun biçim para ve mücevherdi. Or­
taya çıktıkları zaman para tek yoldaşları ve zalimin eli üzerlerine
çullandığı zaman tek hamileri oldu. Bu yüzden onu sevmeyi öğ­
rendiler, çünkü sadece onun yardımıyla yeryüzünün güçlülerini
uysallaştırabildiklerini gördüler. Para, onların -ve bu sayede bü­
tün insanlığın- kendileri güçlü olmadan iktidarı kullanabilmeleri­
nin bir aracı oldu. Tefeciliğin ince yönleriyle toplumsal olarak pek
önemi olmayan bir halk, tıpkı Liliputluların Güliver'e yaptığı gibi
feodal devi sıkıca bağlamayı başarıyordu.
Öyleyse Yahudilerin gelişmesinin bir etkeni olarak para için bu
kadar konuşmak yeter. Şimdi' bazılarının çok daha önemli oldu­
ğunu kabul ettiği, bir başka etkene geliyorum. Getto'dan bahse­
diyorum.
Getto kuşkusuz Yahudilerin toplumsal statüsünü çok kendine
özgü bir biçimde etkilemiştir: onları hor görülen paryalar haline
getirmiştir. Bugün bile Getto Yahudilerinin büyük kısmı toplum­
sal olarak düşük sınıflara aittir ve iman kardeşleri tarafından da
böyle kabul edilmektedir. Tarihlerinin bir noktasında Getto Yahu­
disiyle serbest kardeşi arasındaki karşıtlık Sephardimin (İspanyol
Yahudiler i) Aşkenazilere (Alman Yahudileri) karşı yaklaşımında
gerçek bir ifadeye kavuştu. İlki diğerine horgörüyle bakıyor, on­
ları sıkıntı verici ısrarcı dilenciler olarak görüyordu. 18. yüzyılın
ortalarında bir Alman Yahudisi Portekizli dindaşına bu türden
bir acı istihzayla yazıyordu (iki kesim arasındaki ilişki en gergin
halindeydi) : 27

"Bayım, Portekiz Yahudilerinin Almanya' dakilerle dinsel alışkan­


lıklar dışında hiçbir ortak yönleri olmadığının ve toplumsal yaşam
bakımından yetişme ve tavırlarının büyük farklılık gösterdiğinin
farkındayım. Ayrıca ikisi arasındaki hısımlığın çok eski bir gele­
nek olduğunun ve Vercingentorix, Gaul ve Alman Arminius'un,

••••
27 Ephraim justifie (1758) . L'editeur a Mr. Andre de Pinto, JuifPortugais,
Citoyen et negociant d'Amsterdam.

311
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Herod'un üvey babasına sizin Efraim'in Oğluna yakın olduğunuz­


dan daha yakın bir akraba olduğunun da farkındayım." Sephardi
Yahudisi, Pinto kendisini Voltaire'in bütün Yahudilere yönelik sal­
dırısına verdiği ünlü yanıtına benzer bir tonla dile getirmektedir. 28
Pinto İspanyol Yahudilerinin Alman Yahudileriyle bir tutulmaması
gerektiği konusunda kaygılıdır; bunlar iki ayrı millettir. "Bir Lond­
ra Yahudisi," demektedir, "Bir İstanbul Yahudisine onun Çinli bir
Mandarine benzediği kadar benzemektedir. Bordeaux'dan bir Por­
tekiz Yahudisi ve Metz'den bir Alman Yahudisinin ortak bir yönü
yoktur." "Mösyö Voltaire Portekiz ve İspanyol Yahudilerinin, evlilik
ya da başka yollarla başka milletlerden Yahudilere karışmak konu­
sundaki tereddütlerini göz ardı edem,rz." Pinto buna Hollanda ya
da İngiltere'deki bir Sephardim Yahudisinin bir Alman Yahudi ka­
dınını eş olarak olacak olursa, akrabalarının onu reddedeceğini ve
mezarlıklarına bile almayacaklarını eklemektedir.

Bu karşıtlık genellikle pratik ifadesini de bulmaktadır, özellikle


de kendilerince Yahudi aristokrasisini oluşturan ve doğu ülkele­
rinden Yahudilerin gelmesiyle toplumsal konumlarının tehlikeye
gireceğinden korkan Sephardim açısından. Böylece, 1761 yılında
Bordeaux'un Portekiz Yahudileri (ya da Marannolar) ondört gün
içinde bütün yabancı Yahudilerin şehri terk etmesi için bir emir
çıkarttırabildiler. Pinto ve Pereira bu konuda öncülük etmişlerdi
ve kendilerini "ipsiz sapsızlardan" kµrtarmak için her yola baş­
vurmuşlardı - yani Almanya ve Fransa'daki dindaşlarından kur­
tarmak için. 29 Hamburg'da Sephardim Alman Yahudilerine karşı
resmi bir üstünlük konumuna sahipti; sonuncular herhangi bir
karanlık ticari işin yürütülmeyeceğine dair ilkine güvence vermek
zorundaydılar. Sephardimle Aşkenazim arasındaki rahatsızlığın,
özellikle de ilkinin ikincisine karşı rahatsızlığının nedeni, farklı
toplumsal konumlara sahip olmalarında aranabilir. Fakat kuşku­
suz bu his, Aşkenazim'den daha safbir kökene sahip olduklarına,
kanlarının daha asil olduğuna, aile onurlarının Pireneler Yarım
Adasında yaşadıkları süre boyunca soylu görevler üstlenmele­
ri için onları teşvik ettiğine ve böylece basit şeylere karşı korun-

••••
28 Pinto, "Reflex, critiques sur le premier chas. du vii tome des oeuvres de
M. Voltaire ( 1762) ," Lettres de quelquesjuifs, (5. bsm., 1781), s. 10.
29 Graetz, cilt 11, s. 54.

312
Yahudi Halkının Başından Geçenler

duklarına inanan Sephardim'in açıkça belirgin aristokratik bilinci


sayesinde güçleniyordu. 30 Burada olasılıkla Yahudi yaşantısı için
Getto'nun etkisini layığıyla değerlendirmemizi sağlayacak bir

sahip olduğu noblesse oblige3 1 kavramı -en yüksek erdemleri ken­


noktaya temas ettik. Belki de İspanyol ve Portekiz Yahudilerinin

dilerinin kılma çabaları- neden Gettoları olmadığını açıklayabilir


ve Getto hayatının bir etkisi olarak görülmeye gerek bırakmaya­
caktır. Başka deyişle, belki de Yahudilerin bir kısmı Getto haya­
tı yaşıyordu çünkü doğaları gereği buna eğilimleri vardı. Neden
bazılarının Getto'da yaşamayı sürdürdüğü, neden bazılarının çok
geçmeden kendilerini kurtardığını açıklamak zor. Bir çözüme var­
mak için yeterince bilgimiz yok. Duraksamaksızın Sephardim'in
Yahudiler arasında bir toplumsal ayıklanma sürecinin sonucunu
temsil ettiğini de söyleyemeyiz. Fakat başlarından farklı şeyler
geçmesinin doğalarındaki farklılıklara dek izlenebileceğini söy­
lemek abartmak olmayacaktır. Fakat bu farklılıklar da abartılma­
malıdır. Onların Yahudiliği diğerlerinden pek etkilenmiyordu.
Hepsi de Yahudiydi, ister Sephardim ister Aşkenazi. Fakat Aşke­
naziler açısından Getto yaşamı belli alışkanlıklar, Getto Yahudisi­
ni hiç bırakmayan belli tavırlar yarattı ve genellikle ekonomik et­
kinliklerini etkiledi. Bunlar kısmen genel olarak düşük toplumsal
sınıfların alışkanlıklarıydı, ama kendilerine özgü bir mizacı olan
Yahudilerde, ilginç bir biçime bürünüyorlardı; sözgelimi ufak te­
fek aldatmalara eğilim, münasebetsizlik, kişisel asaletten yoksun­
luk, incelikten yoksun olma ve benzeri. Bunlar Yahudilerin feodal
ekonomik kaleleri fethetmesinde rol oynamış olmalı; daha önce
görmüş olduğumuz şekilde.
Fakat bunlar sadece abartılmaması gereken yüzeysel şey­
ler. Yahudilerle olan toplumsal iletişim de o ya da bu kişiye belli
önemde görünebilirler; fakat Yahudilerin ekonomik başarılarını
değerlendirirken bunlara özel bir önem verilmesi gerektiğinden
....
30 "L'idee, ou ils sont generalement, d'etre issus de la Tribe de Juda, dont
ils tiennent que les principales families furent envoyees en Espagne du
temps de la captivite de Babylone, nepeut que !es parter a ces distinc­
tions et contribuer a cette elevation de sentimens qu'on remarque en
eux." Pinto, age., s. 17.
31 Fr., Yüksek sınıftan olanların onurlu ve cömert olması zorunluluğu; ge­
nellikle alaylı bir biçimde kullanılır. (çev.)

313 �
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

emin değiliz. Elbette Yahudiler dünya üzerindeki hakim konum­


larını sadece bu tavırlarla elde etmiş olamazlar.
Getto yaşamının bir başka yönü daha önemlidir. Getto yaşa­
mının içkin Yahudi karakteristiklerini daha belirgin ve daha tek
yönlü kılmasından bahsediyorum. Eğer, gözlemiş olduğumuz
üzere, bu karakteristikler Yahudi açısından bir yerleşiklik iste­
ğinden kaynaklanıyorsa, Getto'nun bunu sadece yoğunlaştırmış
olduğu ortadadır. Ama zaten vardılar, zaten Yahudi'ye içkindiler.
Getto Yahudi özelliklerinin tutarlığından sorumlu olan ikiz et­
keni öne çıkarmak ve vurgulamak açısından de etkili olmuştu: din
ve saf soy.
Bir halkın dini, elbette, ruhunun ifadesidir: bu kitapta kabul
ettiğimiz görüş bu olmuştur. Ama yine de, Musevilik gibi aşırı
biçimci bir din kendine bağlananları güçlü biçimde etkilemeli,
özellikle de onların yaşamlarını birleştirmek ve müşterek bir şek­
le büründürmek konusunda etkilemelidir. Bunun kendini nasıl
dışa vurduğunu da ayrıca değerlendirmiştik; burada okura sadece
akılcılaştırma eğilimlerini hatırlatmak istiyorum.
Din olduğu gibi, ona çok yakın olan yaşamın psikolojik yönü
açısından da durum aynıdır. Bu da Yahudilerin yüzyıllardır uy­
guladıkları bir şey olan, kendi içlerinde evliliklerini güçlendir­
miştir. Yahudiler sözkonusu olduğunda iç evliliğin dine çok yakın
olduğunu belirtmiştim. Daha ileri gidip bunun merkezdeki din,
seçilme fikrinin doğrudan bir sonucu olduğu da söylenebilir. Bu,
Alfred Nossig'in yazdığı bir dizi incelemede oldukça iyi biçimde
ortaya konmuştur:32 "Seçilme fikrinin çarpıcı bir biyolojik sonucu
da Yahudilerin varlığı ve onların azalmamış olan üreme gücüdür.
Musevilerin "ebedi bir halk" kavrayışı kendini gerçekleştiriyor
gibidir." Yiyip içme ve evlilik yasaları ırkın sürekliliğinin koruyu­
cuları olmaktadır. "Bu çok değerli etik haznedarlar daha özensiz
yetişmiş ırklarla karışma yoluyla yıkıma engel olmaktadır. Karı -
şık evliliklerin yasaklanmasının sonucu ırk kültüründe en yüksek
etkenin -kalıtım- bozulmamış biçimde korunması olmuştur ve

....
32 A. Nossig, "Die Auserwahltheit der Juden im Lichte der Biologie,"
Z.D.S.]., cilt 1. Krş., aynı ciltte Curt Michaelis'in denemesi; ayrıca yine
onun "Prinzipien der natürlichen und sozialen Entwicklungsgeschich­
te der Menschheit" (Natur und Staat, cilt 5) (1 904). s. 63.

314
Yahudi Halkının Raşından Geçenler ı
bahsedilen üstünlükler sabit kaldıkları gibi kuşaktan kuşağa art­
mıştır." "iç evlilik böylece Yahudilere ait kalıtsal karakteristikleri
gitgide daha belirgin ve yoğun kılmış, böylece onları karışma yo­
luyla bozmak aşırı güç hale gelmiştir. Çünkü kalıtımın yoğunlu­
ğunun, bütün diğer organik işlevler gibi, sürekli uygulama yoluyla
güçlendiği kanıtlanmıştır. "33
Din ve iç evlilik Yahudi halkını saran ve onları yüzyıllar boyun­
ca tek vücut olarak koruyan iki demir çember olmuştur. Bu çem­
berlerin gevşediğini varsayalım, o zaman ne olacak? Bu çok güç
soruyu yanıtlamak hedeflerim arasında yok. Çünkü Yahudilerin
ekonomik yaşam üzerinde özel bir etkide bulunduğunu -ve bunu
hala yapmaktadırlar- gördüğümüz sürece, bu çemberlerin güç­
lü olduğunu kabul edebiliriz. Bu kitapta bu etkiyi, bütün olarak
ekonomik yaşam ve modern kültür için oldukça yön verici olan
o etkiyi değerlendirmenin ve bunu olası kılan Yahudi dehasının
kökenini göstermenin ötesine geçmeyi düşünmedim.

••••
33 A. Sandier, age. , s. 24.

315
1 Kaynakca

Andreades, A., History of the Bank of England, 1909.


Abardanel, Don Isaac, Jeremiah'ın Kitabı, 1504.
Ad. Beer, Das Staatsschuldenwesen und die Ordnung de Staatshaushalts un-
ter Maria Theresia, 1894.
Adier, Elkan, Auta da Fe and Jew, 1908.
Alberi, Rel. degliAmb. , Series I, cilt L.
Amitai, L. K., La sociologie selon la legislation juive, 1905.
Aptowitzer, V. Aptowitzer, Monatsschrift, 1908.
Aronius, Julius, Regesten zur Geschichte der Juden im frankischen und de-
utschen Reiche his zum]ahre 1273, 1902.
Auerbach, B. H., Geschichte der israelitischen Gemeinde Halberstadt, 1866.
Aran Sandier, Anthropologie und Zionismus, 1904.
Auerbach, L., Dasjudische Obligationenrecht, cilt 1, 1871.
Baasch, "Hamburgs Seeschiffahrt und Warenhandel," Zeitschrift des Ver.
für Hamburg. Geschichte, cilt 9, 1894.
Back, S. Die Entstehungsgeschichte der portugiesischen Gemeinde in Ams-
terdam, 1883.
Barbeck, H., Geschichte der Juden in Nürnberg und Fürth, 1878.
Barrios, Miguel de, Historia Universal]udayca, 1686.
Bauer, Otta, Die Nationalitiıtenfrage und die Sozialdemokratie, 1907.
Bender, J. H., Der Verkehr mit Staatspapieren, 1830.
Bergmann, E. Van, Zur Geschichte der deutschen, polnischen und jüdischen
Bevölkerung in der Provinz Posen, 1883.
Bergmann, J., Jüdische Apologetik im neutestamentlichen Zeitalter, 1908.

317
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Bertholet, A., Die Stellung der Israeliten und derJuden widen Fremden, 1896.
Besekes, J. M. G., Thes. jur. Camb., 1783.
Biener, F. A., Wechselrechtliche Abhandlungen, 1859.
Bloch, M., Les juifs et la prosperete publique a travers l'histaire, 1899.
Bloch, S., Der Mamran: derjudisch-palnische Wechselbrief, 1871.
a
Bock, Jules de, Lefaurnal travers les ages, 1907.
Bodemeyer, H., Die Juden. Bin Beitrag zur Hannaverschen Rechtsgeschichte,
1855.
Bolsche, W., Das Liebesleben in der Natur, 1909.
Bonaffe, Edmund, Dictiannaire des amateurs français cm XVII siecle, 1881.
Bondy, Gotlieb, Zur Geschichte der Juden in Böhmen, cilt I, 1906.
Bothe, F., Beitriige zur Wirtschafts- und Sazial-Geschichte der Reichstadt
Frankfurt, 1 906.
Brann, M., "Eine Sammlung Fürther Grabschriften," Gedenkbuch zur Erin-
nerung an David Kaufmann, 1900.
Braunschweiger, M., Die Lehrer der Mischna, 1890.
Breslauer, B., Die Abwanderung der Juden aus der Provinz, Pasen, 1909.
Bruch, J. F., Weisheitslehre der Hebraer, 1851.
Bruck, Cari, "Die biologische Differenzierung von Affenarten und mensc­
hlichen Rassen durch spezifische Blutreaktion," yeniden basımı Berli­
ner Klinischen Wachenschrift, cilt 4, 1 907.
Brunner, "Zur Geschichte des Inhaberpapiers in Deutschland," Zeitschrift
für das gesammte Handelsrecht, cilt 2J ve 23, 1878.
Brunner, Endemanns Handbuch, cilt 2, s. 147 ve Goldschmidt, Universal­
geschichte des Handelsrechts, 1891.
Brunner, H., "Forschungen zur Geschichte des deutschen und französisc-
hen Rechts," GesammelteAufsatze, 1894.
Brunner, H., Das französische Inhaberpapier, 1879.
Brunschvicg, Leon, "Les Juifs en Bretagne au 18 sc.," R.E.J., cilt 33, 1876.
Brüll, Manatsbliittem, "Einiges aus dem Leben der amerikanisch-jüdischen
Familie Seligman aus Bayersdorf in Bayern", 1906.
Budde, The Namadic ideal in the O. T., 1895.
Buhl, F., Die sazialen Verhaltnisse der Israeliten, 1899.
Bücher, Kari, Bevölkerung van Frankfurt am Main, 1886.
Büchsenschutz, Bernhard, Besitz und Erwerb im griechischen Altertum,
1869.
Jones C., Chas., "The Settlement of the Jews in Georgia," Transactians, cilt
1, 1893.

318
Kaynakça

Cahen, A., "Les Juifs dans les Colonies françaises au xviii sc.," R.EJ.,cilt 4
ve 5.
Cahen, A., "Les Juifs de la Martinique au xvii sc.," R.EJ., cilt 2.
Calle, Saravia della, "Institutione de' Mercanti," Compendia utilissimo di
quelle cose le quali a Nobili e Christiani mercanti appartengono, 1561.
Calmeiro, D. Manuel, Historia de la economia politico en Espafıa, cilt 1, s.
411; cilt 2.
Camden Hatten, John, The Original Lists, 1874.
Capefigue, M., Banquiers, fournisseurs, 1856.
Carnoly, Revue Orientate, 1841.
Caro, G., Sozial und Wirtschaftsgeschichte der Juden, cilt 1, 1908.
Carqueja, Bento, O capitalismo moderno e as suas origens em Portugal,
1 908.
Chamberlain, H. St., Die Grundlagen des 19 Jahrhunderts, 3. bsm., 1901.
Cheinisse, L., "Die Rassenpathologie und der Alkoholismus bei den Juden,"
Z.D.S.]., cilt 6, 1910.
Child, Josiah, A New Discourse ofTrade, 4. Basım, 1698.
Chwolson, D., Die semitischen Völker, 1872.
Cochut, S. A., Law, son systeme et son epoque, 1853.
Cohen, Henry, "Henry Castro, Pioneer and Colonist," Transactions, cilt 5.
Cohen, Henry, "The Jews in Texas," Transactions, cilt 4.
Cohen, Hermann, "Das Problem der jüdischen Sittenlehre. Eine
Kritik,adverse) von Lazarus' Ethik des Judentums," Monatsschrift, cilt
43.
Crump, A., The Theory ofStock Exchange, 1873 [Yeniden basım 1903].
Dabritz, Walter, Die Staatsschulden Sachsens in der Zeit von 1 763 his 1 83 7,
Doktora Tezi, 1906.
Daly, Judge, Settlement ofthefews in North America, 1893.
Datz, S., Histoire de la Publicite, 1894.
Defoe, D., The Complete English Tradesman, ı. bsm., 1726.
Delitzsch, F., Handel und Wandel in Altbabylon, 1910.
Deutzsch, H., Die Sprüche Salomons nach der Auffassung in Talmud und
Midrasch, 1885.
Diebitsch, K. F. W. Freiherr von, Kosmopolitische, unparteiische Gedanken
überJuden und Christen, 1804.
Dietz, A., Stammbuch der Frankfurter Juden: Geschichtliche Milteilungen
über die Frankfurter jüdischen Familien von 1549-1 849, 1907.
Dietz, Alexander, Stammbuch der Frankfurter Juden, 1907.
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Douglas Campbell, The Puritan in Holland, England, and America, cilt 2,


1892.
Dow, John G., "Hebrew and Puritan," ]. Q.R., cilt 3, 1891.
Doyle, J. A., The Colonies under the House ofHanover, 1907.
Döllinger, Heidentum undfudentum, 1857.
Dr. Fischell, Chronological Notes ofthe History ofthe]ews in America, 1859.
Drumont, E., La Francefuive, cilt 1, 1904
Du Bois, J. S. J., Vie des Gouverneurs generaux... ornee de leurs portraits en
vignettes au naturel, 1763.
Buckle, H. T., History of Civilization in England, cilt 2, 1857.
Dyer, Albion Morris, "Points in the First Chapter of New York Jewish His-
tory," Transactions ofJewish Hist. Sac. ofAmerica, cilt 3.
Eberstadt, R., Französische Gewerberecht, 1899.
Ehrenberg, R., Fondsspekulation, 1883.
Ehrenberg, R., Grosse Vermögen, vb., cilt 1, "Die Fugger-Rothschild­
Krupp",2. bsm., 1905.
Ehrenberg, Zeiltalter der Fugger, ii., 1896.
Eisenstadt, H. L., "Die Renaissance der jüdischen Sozialhygiene," Archiv fur
Rassen und Gesellschaftsbiologie, cilt 5, 1908.
Elgas, B. A., The]ews ofSouth Carolina, 1903.
Eliassof, H., 'The Jews of Chicago," Transactions, cilt 2.
Elkind, "Anthropologische Untersuchungen über die russ.- polnischen Ju­
den," Z.D.S.]., cilt 2, 1906.
Elkind, A. D., DieJuden. Eme vergleichend-anthropologische Untersuchung,
1903.
Endemann, Studien in der römisch-kanonischen Wirtschafts- und Recht­
slehre, cilt 1 , 1874.
Erbt, W., Die Hebriier. Kanaan im Zeitalter der hebraischen Wanderung und
hebraischen Staatengründung, 1906.
Fagniez, G., L'economie sociale de la France sous Henry ıv; 1897.
Fassel, Hirsch B., Das mosaisch-rabbinische Zivilrecht, cilt 2, kısım 3, 1854.
Feilchenfeld, A., "Anfang und Blutezeit der Portugiesengemeinden,"
Hambg. Ztschrift., cilt 10, 1899.
Feilchenfeld, A., "Anfang und Blütezeit der Portugiesengemeinde in Ham­
burg," Zeitschrift des Vereinsfür Hamburg. Geschichte, cilt 10, 1899.
Feilchenfeld, A., "Die alteste Geschichte der deutschen Juden in Hamburg,"
Monatsschrift, cilt 43, 1899.

� 320
Kaynakça ı

Feilehenfeld, A. "Die dlteste Geschichte der deutschen Juden in Hamburg,"


Monatsschrift für Geschichte und Wissenschaft des Judentums, cilt 43,
1899.
Felltham, Owen, Observations, 1652.
Felsenthal, B., "On the History of the Jews in Chicago," Transactions, cilt 2.
Permin, Philippe, Tableau de Surinam, 1778.
Ferrara, Francesco , "Gli antichi banchi di Venezia" Nuova Antologia, cilt
xvi, 1871.
Fishberg, Maurice, "Zur Frage der Herkunft des blonden Elements im Ju­
dentum" Z.D.S.]., cilt 3, 1907.
Francis, J., Chronicles and Characters of the Stock Exchange.
Franke, Oskar, Der Jude in den deutschen Dichtungen des 15, 16, und l 7
Jahrhunderts, 1905.
Frankel, Oskar, "Die Diaspora zur Zeit des zweiten Ternpels," Monatss­
chrift, cilt 2.
Frankel, Oskar, Der gerichtliche Beweis nach mosaischem Recht, 1846.
Frankenberg, W., "Die Sprüche, übersetzt und erlautert," iç., Handkom-
mentar wmAlten Testament,
Freud, S., Sammlung kleiner Schriften zur Neurosehlehre,2. bsm., 1909.
Freudenthal, Max, "Leipziger Messgaste" Monatsschrift, cilt 45, 1901.
Friedenthal, Arbeiten aus dem Gebiete der experimentellen Physiologie,
1908.
Friedenthal, Hans, Über einen experimentalen Nachweis von Blutsver­
wandtschaft, 1900.
Friedenwald, H., "Jews mentioned in the Journal of the Continental Cong­
ress," Transactions ofthe]ewish Hist Sac. ofAmerica, cilt 1.
Friedenwald, H., "Some Newspaper Advertisements in the 18th Century,"
Transactions, cilt 6.
Friedlander, L., Sittengeschichte Roms, cilt 3.
Friedlander, M., Geschichtederjüdischen Apologetik, 1903.
Fromer, J., Die Organization des]udentums, 1 908.
Fromer, J., Vom Ghetto zur modernen Kultur, 1906.
Fromer, Jakob Das Wesen des]udentums, 1905.
Furst, Untersuchungen über den Kanon des Alien Testaments nach den
Uberlieferungen in Talmud und Midrasch, 1868.
G. Schaps, Zur Geschichtedes Wechselindossaments, 1892.
Geiger, L., Geschichte der Juden in Bertin, 1871.
Geyer, L., Die GeschichtederJuden in Bertin, 1870-71.

32 1
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

Glagau, Otto, Der Börsen- und Gröndungsschwindel in Bertin, 1876) ve Der


Börsen- und Gründungsschwindel in Deutschland, 1877.
Godard, J., L'Ouvrier en Soie, 1899.
Goldschmidt, "Inhaber- Order- und exekutorische Urkunden im Klassisc­
hen Altertum," in Zeitschrift für Rechtsgeschichte Roms, cilt 10, 1889.
Goldstein, N. W., "Die Juden in der Amsterdamer Diamaııtindustrie,"
Z.D.SJ., cilt 3
Gosselin, "Documents inedites pour servir a l'histoire de la marine norman­
de et du commerce rouennais pendant !es xvi et xvii siecles", 1876.
Gottheil, H., " The ]ews and the Spanish Inquisition," ]. Q.R., xv., 1 903.
Gönner, von, Van Staatsschulden, deren Tilgungsanstalten und vom Hande[
mit Staatspapieren, 1826.
Graetz, "Die Familie Gradis," Monatsschrift, cilt 24-25, 1875.
Greisheim, C. L. von, Die Stadt Hamburg, Anmerkungen undZugaben, 1759.
Griesheim, C. L. von, Die Stadt Hamburg, 1760.
Growth ofEnglish Industry and Commerce, cilt 1, 1905.
Grunebaum, E., Die Sittenlehre der Juden andern Bekenntnissen gegenu­
ber,2. bsm., 1878.
Grunwald Hamburgs deutscheJuden, 1904.
Grunwald, Hamburgs deutsche Juden bis zur Auflösing der Dreigemeinde,
1904.
Grunwald, M. Portugiesengriiber aufdeutscher Erde, 1902.
Grunwald, M., Portugiesengriiber aufdeut.'jcher Erde, 1902.
Guiccardino, L. Totius Belgii Descriptio, 1652.
Guillard, Edmund, Les operations de Bourse, 1875.
Gumploviez, Ludwig, Der Rassenkampf, 1883.
Güdemann, M., "Zur Geschichte der Juden in Magdeburg," Monatsschrift,
cilt 14, 1865.
Haenie, S., Geschichteder Juden im ehmaligen Fürstentum Ansbach, 1867.
Halphen, Recueil des lois, vb., concernant les Israelites, 1851.
Hamburger, J., Real-Encyklopiidie des Judentums, 1883, 1886.
Handelmann, Geschichte der insel Hayti, 1856.
Handelmann, H., Geschichte von Brasilien, 1860.
Hecht, F., Geschichteder Inhaberpapier in den Niederlanden, 1869.
Hegemann, C., De Entwickelung des franzosischen Grossbankbetriebes,
1908.
Heici, Alttestamentliches Zinsverbot, 1907.

322
Kaynakça ı
Heici, J ., Das alttestamentliche Zinsverbot,Biblische Studien, herausgege­
ben von O. Bardenhewer, cilt 12, No. 4, 1907.
Heinemann, D. E., "Jewish Beginnings in Michigan before 1850," Transac­
tions, cilt 13.
Henriques Pimentel, M. Geschiedkundige Aanteekeningen betreffende de
Portugesche lsraeliten in den Haag, 1876.
Henriques, H. Q., Return ofthe]ews to England, 1905.
Hertz, Dr. J. H., The]ew in South Africa, 1905.
Hertz, F., Moderne Rassen- Theorie, 1 904.
Herzfeld, Handelsgeschichte derJuden des Altertums.
Hilfman, S. A., "Some Further Notes on the History ofthe Jews in Surinam,"
Transactions, cilt 16.
Hilprecht, H. V., Explorations in Bible Lands during the 19th Century, 1903.
Hilprecht, H. V., The Babylonian Expedition of the University ofPennsylva­
nia. A Dizisi, Çivi Yazısı Metinler, cilt 9, 1898.
Hirsch, J., Das Warenhaus in Westdeutschland, 1910.
Hirsch, S. R., Versuche über Jissroels Pflichlen in der Zerstreuung,4. bsm.,
1909.
Hoffman, D., Der Schulchan Aruch und die Rabbiner über das Verhiiltniss
derJuden zu Andersgldiiuigen, 1885.
Hoffmann, Schmollers Forschungen, cilt 152.
Hoist, L., Judentum in alien dessen Teilen aus einem staatswissenschaftlic­
hen Standpunkte betrachtet, 1821.
Hollander, J. H., "Some Unpublished Material relating to Dr. Jacob Lumb­
rozo of Maryland," Transactions.
Honn, Georg Paul, Betrugs-Lexicon, worinnen die moisten Betrügereyen in
allen Standen nebst denen darwider guten Theils aienenden Mittein
endeckt, Dritte Edition, 1724.
Hoppe, Dr., "Die Kriminalitat der Juden und der Alkohol," Z.D.SJ., cilt 3,
1907.
Huhner, "The Jews of South Carolina from the Earliest Settlement to the
End of the American Revolution," Transactions, cilt 12.
Huhner, "Whence came the First Jewish Settlers of New York?" Transacti­
ons, cilt 9.
Huhner, L., "Asser Levy, a noted Jewish Burgher of New Amsterdam," Tran­
sactions, cilt 8.
Huhner, Leon, "The Jews of Georgia in Colonial Times," Transactions, cilt
10.

323
ı Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Hume, D., Essays, cilt, 1793.


Italie, E. Geschiedenes der lsraelitischen Gemeente te Rotterdam, 1907.
Jacobs, Joseph, "Typical Character of Anglo-Jewish History," J.Q.R., cilt 10,
1898.
Jaffe, M., "Die Stadt Posen," Schriftendes Vereinsfür S. P., cilt 1 19.
Jellinek, A., Derjüdische Stamm in Sprichwortem,2. seri, 1882.
Jeremias, A., Das alte Testament im Lichtedes alien Orients,2. bsm., 1906.
Jonnes, A. Moreau de, Statistiquedes peuplesde I'antiquite, cilt I, 185 1.
Jost, J. M., Geschichte desJudentums u nd seiner Sekten, cilt 3, 1859.
Juan, Juan Huarte de San, Examen de ingenios para las Sciencias. Pomplo-
na, 1575),
Judt, Diefuden als Rasse, 1903.
Kalın Lesjuifs sous Louis XV, 1892), ve Lesjuifs ii Faris au xviii siecle, 1894.
Kalın, Juifsdes Faris sous Louis XV.
Kalın, L., Les Juifs de Faris au XVIII sc.
Kalın, Leon, Les juifs ii Faris depuis le vi siecle, 1889.
Kalın, Lesjuifs de Faris au xviii sc., 1894.
Kalın, S., "Les Juife de Montpellier an 18 siecle, " R.EJ. cilt 33, 1896.
Kaufmann, D. "Die Vertreibung der Marranen aus Venedig im Jalıre 1550,"
f.Q.R.. cilt 13, 1901.
Kaufmann, David, Die letzte Vertreibu ng der Juden aus Wien und Niederös­
terreich; ihre Vorgeschichte, 1625-1670) und ihre Opfer, 1889.
Kaufmann, David, Urkundliches ausdem leben Samsan Wertheimers, 1892.
Kayserling, M., "The Colonization of America by the Jews," Transactions of
theJewish Historical Society of America, cilt 2.
Kayserling, M., "The Jews in Jamaica, " J.Q.R., cilt 12, 1900.
Kayserling, M., "Zur Geschichte der judischen Aerzte," Monatsschrift, cilt 8,
1859) ve 17, 1868.
Kayserling, M., Christopher Columbus undder AnteilderJuden,, 1894.
Kayserling, M., GeschichtederJuden in Portugal, 1867.
Kayserling, M., Geschichteder Juden in Portugal, 1876.
Kayserling, M., GeschichtederJuden in Spanien und Portugal, 2 cilt,, 1861-7.
Kellen, F., Studien überdas Zeitungswesen, 1907.
Kiesselbach, Arnold, Die wirtschafts- und rechtsgeschichtliche Entwicklung
der Seeversicherung in Hamburg, 1901.
Knapp, G. F., "Ursprung der Sklaverei in den Colonien, " Archiv für Soziale
Politik, ii.
Kaynakça ,

Knies, K., Der Credit, 1876.


Koenen, H. J., Geschiedenes der Joden in Nederland, 1843.
Kohler, "Jewish Activity in American Colonial Commerce," Transactions of
Jewish Hist. Society ofAmerica, cilt 10.
Kohler, J., "Darstellung des talmudischen Rechts" Zeitschrift für vergleic­
hende Rechtswissenschaft, cilt 20, 1 908.
Kohler, M . J., "Civil Status of the Jews in Colonial New York," Transactions,
cilt 6.
Kohler, Max J., "Phases of Jewish Life in New York before 1800," Transacti-
ons of the Jewish Hist Sac. ofAmerica, cilt ii.
Kohut, G. A., "Les juifs dans les colonies hollandaises," R.E.] ., 1895), cilt 31.
Kortum, V., Über Judentum undfuden, 1795.
König, Annalen der Juden in den preussischen Staaten, besonders in der
Mark Brandenburg, 1790.
Kracauer, "Beitrage zur Geschicht'e der Frankfurter Juden im 30 jahrigen
Kriege," Zeitschrift für die Geschichte der Juden in Deutschland, cilt 3,
1899.
Kuntze, Emil, "Zur Geschichte der Staatspapiere auf den Inhaber," the Ze-
itschriftfür das ges. Handelsrecht, cilt 5.
Kuntze, Emil, Die Lehre van den Inhaberpapieren, 1857.
Kuntze, Emil, Inhaber Papiere, 1857.
L'Estocq, L., Exercitatio de indole et jure instrument! Judceis usitati cui na-
men "Mamre" est, 1775.
Laspeyres, E., VolkswirtschaftlicheAnsichten der Niederlande, 1863.
Laspeyres, E., Geschichte der volkswirtschaftlichen Anschauungen, 1863.
Lassen, C., IndischeAltertumskunde, cilt 1, 1847.
Lattes, Elia, La libertii delle banche e Venezia dal secolo xiii al xvii secondo i
documenti inediti del R. Archivio del Frari ec., 1869.
Lau, Kuessen ve A. Kober, Studie zur mittelalterlichen Geschichte der Juden
in Köln am Rhine, 1903.
Lau, T. L., Einrichtung der Intraden und Einkünfte der Souveri:ine, 1719.
Lazarus, M., Ethik des Judentums, 1904.
Lehmann, K., Die geschichtliche Entwickelung des Aktienrechts, 1895.
Leroy-Beaulieu, Anatole, Israel chez les nations, 1893.
Levy, A., "Notes sur l'histoire des Juifs en Saxe," R.E.]., cilt 26, 1898.
Levy, Alphonse, Geschichte derJuden in Sachsen, 1900.
Lewin, A., DerJudenspiegel des Dr. Justus, 1884.
Lindo, E. H., The History of the Jews ofSpain and Portugal, 1848.

325
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

Lippmann, Geschichte des Zuckers, 1890.


Loeb, 1., "Le nombre des Juifs de Castile et d'Espagne au moyenAge," Revue
des Etudes Juives, xiv., 1887.
Lohr, Max, Israels Kulturentwickelung, 191 1.
Lucas, C. S., A Historical Geography of the British Colonies, 1905.
Luschan, von, "Die anthropologische Stellung der Juden," iç., Korrespon­
demblattfur Anthropologie, cilt 23, 1892.
Luschan, von, "Offener Brief an Herrn Dr. Elias Auerbach," Archiv für Ras-
sen und Ges. Biologie. Cilt 4, 1907.
Luzac, Richessede la Hollande, cilt 2, 1778.
Luzzato, S., Dis. circa il state degli Hebrei in Venezia, 1638.
M. Hyamson, Albert, A History of the Jews in England, 1908.
Maiginal, M., La question juive en France en 1 789, 1903.
Malvezin, Theophile, Histoire des Juifs I Bordeaux, 1875.
Mandl, J. Gutmann, Uber Dogmenbildung und]udentum, 1894.
Mandl, Rabbi S., Das Wesen desJudentums, 1904.
Markeus, The Hebrews in America; C. S. Daly, History of the Settlement of the
Jews in North America, 1893.
Markgraf, R., Zur Geschichte der Juden auf den Messen in Leipzig vom
1 664-1839,doktora tezi, 1894.
Marquardt, Römische Staatsverwaltung, cilt 2.
Martin, G., La grande Industrie sous Louis xrv; 1899.
Martin, G., La grande Industrie sous Louis'XV, 1900.
Martins, F., "Die Bedeutung der Vererbung fiir Krankheitsenstehung und
Rassenerhaltung," Archiv für Rass. und Ges. Biologie, cilt 7, 1 910.
Martius, F., Das pathologische Vererbungsproblem, 1 909.
Marx, Kari, ]udenfrage, 1844.
Maulde, M. de, Lesjuifs dans les Etatsfrançaisdu Saint-Siege, 1886.
Mayer, Sigmund, Die ökonomische Entwicklung der Wiener Juden.
Melon, Essai pol. sur le commerce, 1 734.
Memoiren der Glückel von Hameln [özgün Eskenazi diliyle D. Kaufmann ta-
rafından yayımlanmıştır, 1 896)] , Almanca çeviri, 1910.
Mercier, Tableau de Paris, cilt 1 1 , 1788.
Merx, Adalbert, Die Bücher Moses und ]osua, 1 907.
Messerschmidt, L., Die Hettiter, 1903.
Meyer, E., "Die Literatur für und wider die Juden in Schweden in Jahre
1815," Monatsschrift, cilt 57, 1907.

� 326
Kaynakça

Meyer, Ed., Die Entstehung des Judentums, 1896.


Meyer, Ed.,: Die Israeliten und ihre Nachbarstamme, 1906.
Michaelis, A., Die Rechtsverhaltnisse der Juden in Preussen seit dem Beginn
des 19 Jahrhunderts: Gesetze, Eriasse, Verordnungen, Entscheidungen,
19 10.
Michaelis, Curt, "Prinzipien der natürlichen und sozialen Entwicklung-
sgeschichte der Menschheit",Natur und Staat, cilt 5), 1904.
Mission, M., Reise nach ltalien, 1713.
Model-Loeb, Die Grossen Berliner Effectenbanken, 1895.
Modona, L., Gil Ebrei e la scoperta dell' America, 1893.
Mommsen, Römische Geschichfe, cilt 5.
Moody, John, The Truth about the Trusts, 1905.
Murel, M., L'espritjuif, 1901.
Müler, J., Judaismus, 1644.
Müller, L., "Aus fünf Jahrhunderten," Zeitschrift des historischen Vereins fur
Schwaben und Neuburg, cilt 26, 1899.
N. Dembitz, Lewis, "Jewish Beginnings in Kentucky," Transactions.
Namatianus, Rutilius, "De reditu suo," Reinach, Textes d'auteurs grecs et re­
mains relatifs au judaisme içinde, cilt 1, 1895.
Nasse, E., "Das venetianische Bankwesen in 14, 15, und 16 Jahrhundert,"
Jahrbuch für Nationalökonomie, cilt 34.
Nathan, R., System der Ethik und Moral, çeviren Kaim Pollock, 1905.
Nathansohn, Hugo, "Die unehelichen Geburten bei den Juden," Z.D.S.].,
cilt 6,. 1910.
Necarsulmer, Henry, "The Early Jewish Settlement at Lancaster, Pa.," Tran-
sactions, cilt 3.
Netscher, S. M., Les Hollandais au Bresil, 1853.
Neubaur, L., Die Sage vom ewigen ]uden,2. bsm., 1893.
Neumann, F. J., Volk und Nation, 1888.
Nossing, A., "Die Auserwahltheit der Juden im Lichte der Biologie," Z.D.SJ.,
cilt 1.
Oehler, G. F., Theologie des A. T.,3. bsm., 1891.
Oppenheimer, Samuel, "An Early Jewish Colony in Westem Guiana, 1658-
1666, and its relation to the Jews in Surinam," Transactions, cilt 16.
Ouverleaux, Emile, "Notes et documents sur les j uifs de Belgique," R.E.J. ;
cilt 7.
Peters, M. C., The ]ews in America, 1906.
Philipson, D., 'The Jewish Pioneers of the Ohio Valley," Transactions, cilt 8.

327
Modem Kapitalizm ve Yahudiler

Phillipovich, E. von, Die Bank von England, 1885.


Picciotto, James, Sketches of Anglo-Jewish History, 1875.
Pinto, "Reflex, critiques sur le premier chas. du vii tome des oeuvres de M.
Voltaire, 1762)," Lettres de quelques juifs, 5. bsm., 1781.
Pinto, lsaac de, Traite de la circulation du credit, 1771.
Plenge, J., Gründung und Geschichte des Credit mobilier, 1903.
Postlethwayt, M., A Universal Dictionary of Trade and Commerce, 2 cilt,
1741), 2. bsm., 1757.
Prese, Benedict, Ausdemgrdko-agyptischen Rechtsleben, 1 909.
Punke, R., Die Leipziger Messen, 1897.
Rabbinowicz, J. J. M., Legislation du Talmud, cilt 3, 1878.
Ranke, Französische Geschichte, cilt 3 ve 4.
Ratzel, F., Völkerkunde, cilt 3.
Raumburger, Justitia selects Gent. Bur. in Cambiis.
Reed, The History of Sugar and Sugaryielding Plants, 1866.
Reeves, John, The Rothschilds: the Financial Rulers of Nations, 1887.
Regesten, Hugo Barbeck, GeschichtederJuden in Nürnberg und Fürth, 1878.
Reils, "Beitrage zur alteren Geschichte der Juden in Hamburg," Zeitschrift
des Vereins für Hamburgische Geschichte, cilt 2.
Reils, H., "Beitrage zur iiltesten Geschichte der Juden in Hamburg," Zeitsc-
hriftdes Vereins für hamburgische Geschichte, cilt 2, 184 7.
Renan, E., LesApôtres, 1866.
Renan, Histoire generale et systeme compafe de langues Semitique, 1855.
Reus, G. C. Klerk de, Geschichtlicher Überblick der...
niederldndischostindischen Compagnie, 1894.
Revue Historique, cilt 44, 1890.
Ricard, J. S., Le negoce a'Amsterdam, 1723.
Riesser, Entwicklungsgeschichteder deutschen Grossbanken, 1905.
Rios, D. Jose Amador de Los, Historia social, politico y religiosa de los]udios
de Espafıa y Portugal, 3 cilt, 1875-8.
Rivas Puiqcerver, F., Los]udios y el nuevo mundo, 1891.
Romani, Eines edien Wallachen landwirtschaftliche Reise durch verschiede­
ne Landschaften Europas. Zweyter Theil, 1776.
Roos, J. S., "Additional Notes on the History ofthe Jews of Surinam," Tran­
sactions, cilt 13.
Rosenblüth, F., Zur Begriffsbestimmung von Volk und Nation, 1910.

32 8
Kaynakça

Raubin, N., "La vie cammerciale des juifs cantadines en Languedac," R.E.].
cilt 34, 35 ve 36. Juden, sind sie der Eandlung schiidlich?, 1803.
Rönne, L. van ve Heinrich Siman, Die früheren und gegenwiirtigen Verhalt­
nisse der Juden in den siimtlichen Landesteilen des preussischen Staa­
tes, 1843.
Ruppin, A., "Die Mischehe," Z.D.S.]., cilt 4.
Saalschutz, Mosaisches Recht, 2 cilt, 1 848.
Salviali, J titoli al portatore nella storia del diritto italiano, 1883.
Sampsan, Henry, History of Advertisingfrom the Earliest Times, 1875.
Savary, J., Dictionnaire universel de Commerce, cilt 2, 1726.
Sayaus, Andre E., "Le fractiannement du capital sacial de la Campagnie
neerland des Indes orientales," Nouv. Rev. Historique du droit franç.
et etrangers, cilt 25, 1 901.
Schaffer, S., Das Recht und seine Stellung zur Moral nach talmudischer Sit-
ten- und Rechtslehre, 1889.
Schallmeyer, W., Vererbung undAuslese, 2. bsm., 1910.
Schecter, S., "The Dagmas af Judaism," J.Q.R., cilt 1, 1889.
Scheubbe, H. Aus den Tagen unserer Grossvater, 1873.
Schiffer, Rabbi S., Das Buch Kohelet. Nach der Auffassung der Weisen des
Talmud und Midrasch, 1884.
Schroder, J. F., Talmudisch-rabbinischesfudentum, 1851.
Schudt, Jüdische Merkwürdigkeiten, cilt 1, 1714.
Schultz, J., Die Maschinentheorie des Lebens, 1909.
Schürer, E., Geschichte des jüdischen Volkes im Zeitalter Jesu Christi, 2.
bsm., 2890.
Sieveking, B., Genueser Firanzwesen, ii., 1899.
Sieveking, H., "Die Kapitalistische Entwickelung in den italienischen
Stadten des Mittelalters," Vierteljahrsschrift für Soziale- und Wirts­
chaftsgeschichte, cilt 7.
Sieveking, H., Genueser Finanzwesen, cilt i, 1898.
Sieveking, Schmollers Jahrbuch, 1902.
Smith, Adam, Wealth of Nations, 1776.
Safer, F., "Uber die Plastizitat der menschlichen Rassen," Archiv für Rass.
und Ges. Biologie, cilt 5, 1908.
Safer, Lea, "Zur Anthropalagische Stellung der Juden," Pol. anthros. Revue,
cilt 7.
Sambart,"Der Kapitalistische Untemehmer," Archiv für soziale Wissens­
chaft und Soziale Politik, cilt 29.

329
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Sammer, R., Familienforschung und Vererhungslehre, 1907.


Sammershausen, H., "Die Geschichte der Niederlassung der Juden in Hal-
land und den hallandischen Kalanien," Monatsschrift, cilt 2.
Stahelin, Felix, Der Antisemitismus des Altertums, 1 905.
Stein, Sala, Materialien zur Bthik des Talmud, 1904.
Stem, L., Die Vorschriften der Thora, welche Israel in der Zerstreuung w heo­
hachten hat. Bin Lehrhuch der Religion für Schule und Famine,4. bsm.,
1904.
Stephanus, H., Francofordiense Bmporium sive Francofordienses Nundinae,
1574.
Stabbe, Otta, Diefuden in Deutschland wahrend des mittelalters, 1866.
Straccha, Tract. de assicur., 1568.
Stratz, C. H., Was sindfuden? Bine ethnographischanthropologische Studie,
1 903.
Sumner, W. Graham, The Financiers and the Finances of the American Re­
volution, 2 cilt,, 1891.
Swarte, Victar de, Un hanquier du Tresor royal au xviii siecle, Samuel Bar-
nard - sa vie - sa correspondance, 1 651 -1 739, 1893.
The 250th Anniversary of the Settlement of the Jews in the U.S., 1905.
Theiner, Cod. dipl., 1895.
Than, J. "Taufbewegung der Juden in Oesterreich," Z.D.S.J., iv., 6.
Tavey, D'Blassiers, Angliafudaica, ar the History andAntiquities of thefews
in Bngland, 1738.
Traband, Hemi, La loi mosai'que, ses originJs et son developpement, 1903.
Transactions ofJewish Hist. Society ofAmerica, cilt 9.
Uher das Verhiiltniss der Juden zu den Christen in den deutschen Handels­
stadten, 1818.
Ullmann, S., Studien zur Geschichte des Juden in Belgien his zum 18. Jahr-
hundert, 1909.
Universal Dictionary of Trade and Commerce, cilt 2, 1755.
Vallee, Oscar de, Les Manieurs d'argent, 1858.
Vernıc, La Roumanie et lesfuifs, 1903.
Versuch üher die judischen Bewohner der österreichischen Monarchie, 1804.
Valz, Paul, Jüdische Bschatologie von Daniel his Akiha, 1903.
van Luschan, "Zur phys. Anthropalagie der Juden," Z.D.S.]., cilt 1, 1905.
van Mensi, F., Die Finanzen Österreichs von 1 701-1 740, 1890.
Wagner, Maritz, Die Darwinsche Theorie und das Migrationsgesetz, 1868.

� 33 0
Kaynakça
1

Wagner, Moritz, Die Enstehung der Arten durch riiumliche Sonderung, 1889.
Wagner, Moritz, Uber den Einfluss der geographischen lsolierung und Ko­
lonienbildang auf die morphologische Veriinderung der Organismen,
1871.
Wahl, Albert, Traite theorique et pratique des titres au porteur français et
etrangers, 2 cilt., 1891.
Wahrraund, A., Das Gesetz des Nomadentums, 1887.
Waldstein, Max, Statistische Monatsschrift, Vienna, 1881.
Ward, Reine Soziologie, cilt 1.
Wassermann, "Die Entwickelung der jiidischen Bevolkerung in d. Provin.
Posen," Z.D.SJ; cilt 6, 1910.
Weber, "Agrargeschichte im Altertum," Handworterbuch der Staatswissens-
chaften.
Weber, Adolf, Depositenbanken und Spekulationsbanken, 1902.
Weber, F., Altsynagogale Theologie, 1880.
Weber, Ferdinand, System der altsynagogalen palastinensischen Theologie
aus Targum, Midrash und Talmud, 1880.
Weiss, B. C., Histoire des refugees protest, i., 1853.
Weissenberg, S., "Das jüdisehe Rassenproblem," Z.D.SJ.. cilt 1, 1 905.
Wellhausen, J., lsraelitische undjüdische Geschichte.
Wellhausen, J., Medina vor dem lslam, 1889.
Weyl, Jonas, "Les juifs proteges français aux echelles du Levant et en Barba-
rie," Rev. De Etudesfuives, ciltxii., 1886.
Wilser, Ludwig, Die Germanen, 1903.
Wirth, M., Geschichte der Handelskrisen,3. bsm., 1883.
Wolf, Albert, "Etwas über jüdische Kunst und al.tere judische Künstler," in
Mitteilungen zur jüdischen Volkskunde, yayına hazırlayan M. Grun­
wald, cilt 1, 1905.
Wolf, G., Ferdinand II und die Juden, 1859.
Wolf, L., Thefewry ofthe Restoration.
Wolf, Lucien Wolf, 'The First English Jewry," Transactions ofthe]ewish His­
torical Society ofEngland, cilt 2.
Wolf, Lucien, "Crypto-Jews under the Commonwealth," Transactions ofthe
Jewish Historical Society ofEngland, cilt 1, 1895.
Wolf, Lucien, "Jessurun Family," Jewish Quarterly Review [J.Q.R.J.] i., 1889.
Wolf, Lucien, "The Middle Age of Anglo-Jewish History, 1290-1656," Publi­
cations ofthe Anglo-Jewish Historical Exhibition, Sayı 1.
Wolf, Lucien, Jewish Chronicle, Kas. 30, 1894.

331
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Wolf, Lucien, Thefewish Chronicle, yeniden basım 1902.


Wolf, Lucien, The Jewry of ıhe Resıoration, 1660-1664. 1887.
Wolf, Lucien, The Re-settlement ofthe Jews in England, 1888.
Wolf, Siman, "The American Jew as Soldier and Patriot," Transactions, cilt 3.
Woltmann, L., PolitischeAnthropologie, 1903.
Woodworth, R. S., "Racial Differences in Mental Traits," Bulletin mensuel
des Institut Solvay, 1910.
Ziegler, H. E., Die Vererbungstehre in der Biologie, 1 905.
Zimmermann, M., Josef Süss Oppenheimer, ein Finanzmann des 18ten
Jahrhunderts, 1874.
Zittel, Die Entstehung der Bibel, 5. bsm., 1891.
Zollschan, J., Das Rassenproblem writer besonderer Berücksichtigung der
theoretischen Grundlagen derjüdischen Rassenfrage, 1 910.
Zwanzig Jahre deutscher Kulturarbeit, 1906.

332
1 Dizin

I. Edward 23, 282 Adolph 38, 48


I. Frederick William 68 Adolph Sutro Cornstock 48
Ignatz Steinhart 48 Afrodit 196
il. Frederick 68 Ahab 276
il. James 167 Alabarch Alexander 167
il. John 40 Alaska Ticaret Şirketi 48
il. Ramses 260 Albert Dyer 48
III. Frederick 68 Albert Priest 48
III. Joachim 68 Alcalia de Henares 184
III. William 59, 63, 64, 78, 94 Alex Papenheim 1 77
XI. Louis Alexander Isaac 1 77
XIV. Louis 59, 65, 98 Alfred Kruppv 114
A. E. Zimmern 283 Alfred Nossig 314
A. Weil 103 Alhadibler 164
Aaron Frank 95 Allgemeine Elektrizitiits-
Abderalı Hekateus 222 Gesellschaft 113, 138
Aboth de R. Nathan 188, 212, 213, Almoxarife 62
278 Altın 34, 36, 46, 48-51, 91 , 131, 133,
Abraham 40, 52, 59, 99, 107, 140, 134, 136, 159, 174, 178, 204-
177, 2 1 1 207, 225, 230, 235, 245, 251,
Abraham Lazarus 177 252, 275, 283, 285, 287, 288,
Abraham Mordccai 52 309, 3 1 0
Abraham Nathan 177 Alvares 26
Abraham Oppenheimer 177 Amschel 104, 178, 185, 203-6
Abraham Ouhnan 140 Amsterdam Bankası 77, 78
Abraham von Halle 177 Amsterdam Borsası 91, 94, 102,
Abraham Zacuto 40 103, 165
Adam Smith 36, 101, 106 Anthony da Costa 95
Adem 42, 216, 305 Antonio de Souza 64
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Antonio Fernandez Carvajal 58 Borsa 69, 73, 79, 83, 89, 203, 237,
Aras Piskoposu 26 253 , 285, 91-107, 111, 1 12, 117,
Aristoteles 304 153, 160, 161, 165, 166
Arminius 3 1 1 Borsa Sokağı 107
Arnold 28, 1 1 4 Borsig 1 1 4
Arthur Schnitzler 245 Braganzalı Catharine 176
Bueno de mesquita 63
Asaph 276
Burnus 269
Asfalt Tröstü 48
Büyük Antiochus 271
Asser Levi 52
Büyük Frederick 57
Astarte 1 96
Ayna 1 13
Cape Colony 38
Carjaval 64
Bakire Meryem 1 96
Carly 248
balina sanayisi 38
Carsten Marx 177
Ballin 1 14
Casa di San Giorgio 74
Bamey Barnato 288
Catherine de Braganza 64
Bankacılar Almanağı 108
Cerf Beer 59
Banker 64-6, 74, 76, 77, 79, 95, 103,
Cerfbeer 65
108, 164, 179, 185, 286
Charnberlain 234, 237, 240, 273
Baron d'Aguilar 95
Charlemange 275
Baron Hirsch 108
Charles Alexander 68
Batı Hint Şirketi 92
Christobal Colon 40
Bavyera Devlet piyangosu 99
Cicero 221, 268, 310
Bay Boltzen 139
Claudius 167
Bay Solomon 53
Cleyeland 47
Belisarius 168
Cohens 68
Benbadad 276
Cohn (Coen) 38
Benjamin Davidson 48
Colbert 25, 57
Benjamin Fould 1 1 0 Commonwealth 58, 63, 64, 284
Benjamin Goldsmid 107 Coneglianos 164
Benjamin Norden 38 Costas 64, 164
Berend Heyrnan 1 77 Cromwell 23, 25, 38, 57, 64, 78, 92,
Berend Lehmann 67 164, 229, 230
Berend Salomon 177
Berliner 1 1 1, 1 13, 1 14 Çiftçilik 53, 172, 295, 301, 308
Berliner Discontogesellschaft 111 Çimento, kereste, cam 1 1 5
Bernard Levy 64 Çivit 35, 54
Bertholet 277
Beth Hamidrash 174 d'Eichthal 107
Bira 1 10, 1 15, 142, 148, 172, 200 Da Costas 64, 164
Birleşik Devletler Bankası 53 Dalembert 65
Bismarck 248 Daniel Abensur 67

334
Dizin ı
Daniel de Pass 38 Ferdinand 40, 66, 192
Daniel ltzig 68 Fernando Mendes da Costa 176
Darmstadter B ankası 1 1 1 Finansör 52, 61, 63-5, 68, 78, 98,
David Hausemann 1 1 1 106, 185, 250, 281, 287
De Pinto 89, 92, 101, 175, 3 1 1 Florsheim 178
Defne 196 Fonterosa 40, 4 1
Defoe 123, 125 Fould 65, 107, 1 10
değerli taşlar ticareti 43 Francis 38, 54, 63, 65, 94, 96, 107,
Delmondes 63 1 76,
Delmonte 168, 175 Francis Mels 63
deniz sigortası 28 Francisco da Sylva 1 76
deri 38, 1 13, 1 15, 133, 136, 148, 171, Frankfurt firması 104
173, 181 Frau Rat 131
deri üreticisi 1 13 Frederick Augustus 61, 67
devekuşu yelpazeleri 38 Fricka 196
Doktorluk 241 Friedlander 1 14, 168, 187, 277, 300
Don Celso Garcia de la Riega 40 Friedrich Naumann 242
Don Joseph de la Vega 93 Fromer l2, 13, 184, 188, 215, 237,
247
Dr. Justus 190, 192
Dr. Strousberg 108
Gabriel Saniheg 40
Dr. Wemer 13
Gaspar Gonzales 26
Duarte de Sylva 1 76
Gaul 3 1 1
Dupont 65
gemi ticareti 3 8
Dühring 243
gemicilik 1 7
General Thomas Harrison 230
E . Auerbach 263, 264
Genoa Maones 74
Eben Ha-ezer 215, 216
George Hermann 245
Eisenmenger 192
George Hirschfeld 245
Elektrik 1 12, 1 14-6, 158
George Paul Hönn 120
Elias Oppenheimer 1 77
George ve Domingo Francia 176
Elias Salomon 177 Getz 178
Elizabeth 24 Ghentsche Post-Tijdingen 124
Elovia Konseyi 262 Giudetti 83
Emlakçı 53 Glazier 48
Ephraim 68, 79, 3 1 1 Glückel 67, 90, 131, 132, 134, 175,
Ettenheim 1 1 8 176, 207, 290
Eugene Dühring 243 Godchaux 65
Eyüp 187, 201, 204, 214, 273 Goethe 131, 237, 245, 246
Goldschmidt 69, 7 1 -3, 76, 80, 86,
F. Pyrard 43 89, 177, 178, 1 88
Faust 57, 158 Gomez Rodrigues 176
Felix Deutsch 1 1 3 Gomperz 68

335
Modern Kapitalizm ve Yahudiler

Gradis 46, 59, 66, 164 İngiltere Bankası 77, 78, 95


Grimaldi 73 İpek 25, 34, 35, 1 13 , 127, 134, 137,
Gümüş 1 1 , 27, 34, 36, 46, 59, 91, 140, 144
134, 136, 164, 204-7, 230, 275, ipek dokumacıları 34, 144
281, 287, 309, 310 ipek sanayi 127, 140, 144
İshak 273
H. E. Ullmann 99 İsis 196
H. H. Myer 1 14
H. S. Chamberlain 240, 273 J. Meyer 67
Haas-Kann 1 78 Jacob Aboab 176
Hagen 1 14 Jacob Bassewi Batscheba Schmi-
Hakle 1 1 3 eles 66
Halife III. Abdul-Rahman 167 Jacob ben Asher 186, 189, 1 93
Hamburg Bankası 77, 78, 176 Jacob de Cordova 53
Hasdai lbn Shaprut 167 Jacob Fromer 12
Havari John 167 Jacob Marburger 66
Havva 216, 305 Jacob Philip 177
Hayın Salomon 68 Jacob Worms 59
Bayman Levy 139 Jacobs 97, 149
Hebraeo 168 James 23, 38, 48, 128, 133, 143, 167
Heine 53 , 103, 1 10, 183, 229, 237, Jean Finot 233
244, 245, 274, 284, 289 Jehuda Halevy 223
Hellman 48 Jellinek 237, 238, 240, 244, 249
Helphen 65 Joel Myers 38
Heny Castro 53 Joel Solomon 177
Herzfeld 272, 274, 276, 277, 299, John Baptist Germanus 83
300 John Francis 94
Heymann 99, 177 John Houghton 124
Hint baharat ve incileri ticareti 25 John Megalopolis 133, 134
Hirsch 81, 108, 136, 149, 197, 199, John Philip 67, 248
209, 2 14-6, 245 John Rosenfeld 48
Hollanda Hint Şirketi 92 Jonas Meyer 60
Hudson Bay Şirketi 48 Joost Liebmann 68
Huguenotlar 14 Jose Vecuho 40
Joselman von Rosheim 60
Ildefonso Lopez 168 Joseph Cara 81, 186, 193, 226
lsaac Dazevedo 176 Joseph de Pinto 92, 101
lsaac Hertz 177 Joseph Pinkher 66
lsaac Meyer 60 Joseph Salvador 65
Joseph Seligman 54
İkinci Charles 64 Josephus 167, 182, 268, 277, 280,
İmparator II. Otta 167 299, 300, 310
lngiliz-Kalifomiya Bankası 48 Josiah Child 1 1 9, 126, 134, 146

336
Dizin ,.

Juan Huarte de San Juan 240, 304 Lewel Sinzheim 66


Judah 227, 286, 295 Lewis Gerstle 48
Julius Mosenthal 38 Lilienfild 38
Junker 249 Lippold 68
Loeb & Co. 48
kadın çorabı 1 1 3 Londra Borsası 94-6
Kalonymus 167 Londra firması 103
Katering 149 Lopez 24, 64, 95, 164, 168, 175
Kempinsky 149 Lord Beaconsfıeld 248
Kızılboya 25 Los Angeles Çiftçi ve Tüccarlar
Kimyasal 1 15, 1 16, 144 Bankası 48
Kolomb 19, 39-41 , 178 Louis de Santangel 40
Konigsberg kürkçüleri 136 Louis de Torres 40
Kral Agrippa 167 Louis Sloss 48
Kral Davud 297, 309 Ludewig I. Leopold 90
Kral Herod 300 lüks eşyalar ticareti 34
Kral Sigismund 120
Kral Süleyman 206, 274, 275, 287, Macaristan Bakır Madenleri 14 1
288, 309 Madencilik 115
Kraliçe Joan 41 Madrid Coğrafya Enstitüsü 40
Kraliçe Mary 26 Maimonides 186, 187, 189, 193,
Kredi 52, 64, 65, 66, 68-72, 74-6, 78- 211, 262, 270
84, 86-90, 99- 102, 104-106, 1 1 1, Makine 70, 1 10, 1 14-6
124, 159, 161, 164, 1 65, 234, Mallet Freres 11 O
252, 284-6, 295 Manasseh ben Israel 24, 27, 38, 92,
Kuhn 48 164
kumaşların üretimi 128 Manasseh Lopez 95
kuyumcu 98, 136, 185, 276 Mangelus Heymann 1 77
Kuzey Amerikan Ticaret Şirketi 48 Marcus Aurelius 268, 269
Marcus Studendolus 83
Lassalle 248, 249 Marisa Theresa Schlesinger 66
Lazard Freres 48 Marquis de Dangeau 65
Lazarus 60, 177, 182, 188, 210, 2 1 1 , Marx 177, 236, 237, 240, 241, 248,
213, 224 285,
Lazer 139 Marx Casten 177
Leffmann Berentz 67 Matematikçi Musa 40
Leimann Gompertz 60 Maurice 59, 263
Lercara 73 Max Liebermann 242
Leroy-Beaulieu 220, 233, 237, 240, Max Weber l81, 228
247, Mayence 20, 123
Levant ticareti 17, 33, 164 Mayer Amschel l04
Leviticus 276 Mayer Herschel 61
Levy 55, 60, 61, 64, 67, 98, 1 14, 139 Mazarin 57

337
Modern Kapitalizm ve Yahudiler
1

Mecklenberg 113 Nicolas Muys van Holy 92


Mefıstofeles 57 Nieuhoff 42
Menasseh Lopez 64 Nord-deutscher Lloyd 1 1 4
Mendelssohn & Co. 1 1 1
Mendes 57, 63, 64, 95, 164, 176, Oliver Cromwell 229
Mendes da Costa 64, 95, 176 Oppenheimer 45, 61, 66, 68, 177,
menkul kıymet 69, 74-6, 97, 99- 178
103, 105, 107, l l l ordu tedarikçisi 58
Merovingianlar 281 Osiris 196
Meryem 1 96, 230
Mesquita 63, 168 P. Hertz 233
Metal 1 1 5 Pamuk 35, 49, 1 13 , 157, 172
Metodistler 128 Pardel 52
Meyer Berend 177 Paris Ticaret Meclisi 46
Meyer Berens 177 Pereireler 164
Pfefferkom 1 92
Michel May 67
Philander von Sittewald 120
Milli Borç 100
Philip Elias 177
Minis 67, 68
Philip Mangelus 177
Montefiore 38
Philip N. Lilienthal 48
Montpelier Ticaret Odası 120
Philip Newburg 53
Moritz Friedlaender 48
Philo 237, 268, 299, 300
Morris Koppore 53
Picciotto 23, 59, 63 , 95, 237
Moses Elkan 67
Pinto 63, 89, 92, 101, 102, 175, 246,
Moses Goldschmidt 177 3 1 1, 3 12, 313
Moses Hanım 177 Piqs 261
Moses Hart 95 Polydore Millaud 139
Moses Lindo 35, 54 Potasyum Hidrat 1 15
Moses Lopez Pereira 95 Profesör Bücher 282
Moses Machado 63 Prusyalı Frederick William 57
[Hz.] Muhammed 186, 195, 270 Ptolemies 299
mücevherat ticareti 28 Ptolemy Lagi 271, 272

Napolyon 60, 102-4 R. Achai ben Joshia 278


Nathan Bendix 177 R. Ariba 206
Nathaniel Holmes 229 R. Eleazar ben Parta 270
Nehemiah 186, 276, 280, 283, 296 R. Eleazer 206
Nero 269 R. Joseph Caro 81, 193
Neubauer 260 R. Mosses Isserlein 193
Neuport 27 R. Nachman 216
Nevada Bankası 48 R. Samuel 270
Newmark 48 R. Shabbatai Cohen 81, 85
Nicholas Van den Meeren 26 Rabbenu Asher 81, 85

338
Dizin 1

Rabbi Donna ben Hyrkanus 212 Shakespeare 24


Ranke 22, 24, 57, 81, 86, 97, 132, Shulchan Aruch 186, 189, 190, 1 93 ,
187, 300, 302 224, 227, 228
Rathenau 1 14 Shylock 24
Ratisbon 20, 134 Sichel 178
Reccared 287 Siemens 1 13, 1 14
Reiss-Ellissen 178 Sigmund Greenbaum 48
Renan 240, 260, 281 Sigmund Mayr 10
Rendeiros 62 Silah 1 14
Ricardo 285 Simancas 184
Richard Altschul 48 Simeon 295
Richelieu 57, 168 Simon del Banco 177
Rindskopf 178 Simon Marks 38
Robert louis Stevenson 215 Simon Rubens 71
Robert Morris 68 Solomon Dormido 94
Robert Warschauer & Co. 1 1 1 Solomon Elias 60
Rodrigo Lopez 24 Solomon Heine 1 1 0
Rohling 1 92 Sör H . Maine 242
Sör J ohn Barnard Tasarısı 100
Roosevelt 47
Sör Josiah Child 126, 134
Rothschild 48, 65, 103-8, 1 1 0, 162,
164, 174, 178, 185, 203 Sör Solomon Medina 59, 64, 95
Rue Quincampoix 98 Spekülatör 17, 36, 47, 75, 92, 93, 96,
100, 132, 161, 250, 253
Ruppelmonde 26
Speyer 178, 284
Spinola 73
S. Bleichroder 1 1 1
Spinoza 242
Sabatay Sevi 271
St. George Bankası 75
Salamanca Üniversitesi 39
Staatskanzler Ludewig 66
Salomon Berens 177
Strabon 299
Sam Abraham 177
Studendolo 83
Sampson Gideon 65, 95
Stuyvesant 50, 92
Samsan Nathan 177
Suasso 63, 64
Samuel Bernard 65, 98
Suess-Oppenheimer 68
Samuel de Vega 176
Suzanna Fonterosa 41
Samuel J ulius 61
Samuel Schiesser 177 Şeker 25, 35, 41-6
Sassoonlar 164
Saul 230, 260 Tacitus 219, 268, 300
Savary l20, 121, 124, 133, 176 Tarsus'lu Pavlus 268
Schickler kardeşler 1 1 1 Tedescolar 130
Schulchan Aruch 190, 216 Tefeci 27, 52, 62, 73, 78, 93, 95, 98,
Schuster 178 132, 133, 224, 225, 274, 279,
Seligman kardeşler 48, 54 280-6, 307, 310, 3 1 1
Modem Kapitalizm ve Yahudiler
1

Teksas Milli Banka 53 VI. Alphonso 167


tekstil ticareti 14 viski damıtma 113
Telgraf Tröstü 48 Voltaire 312
the Fould 65
Theodor 269 W. Z. Wertheimer 102
Thomas Aquinas 122 Walpole 65
Thomas Modyford 44 Wellhausen 183, 204, 208, 221, 281,
288, 296
Thome de Souza 42
Werner von Siemens 1 1 4
Tiftik 38
Wertheimer 6 1 , 66, 102, 178
Tobias 216
Westinghouse Elektrik Şirketi 160
Torlonia 1 10
William Charles 185
Tudealı Bünyamin 162
Wolf Schlesinger 66
Tüccar Leksikon 143 Wormser 48
Tütün 35, 48, 49, 53, 1 13, 173, 221,
272 Yahova l83, 197, 295, 296
Tütün Tröstü 48 Yahudilerin Doğallaştırılma Yasa
Tasarısı 1 1 9
Union Trust Şirketi 48 Yakup 273
Yusuf l67
V. Charles 57 Yüce Elektör 60
Veit 68 yün ticareti 25
Ventura Parente 66
Vercingentorix 311 Zacharias Daniel 177

3 40
Yahudiler ve Modern Kapitalizm
Werner Som bart

Kapitalizm ve din arasında nasıl bir i lişki vardır?

Modern kapitalizmin oluşumunda Yahudilerin rolü nedir?

Avrupa'ya geçen Yahudiler ticareti ve borsayı nasıl hükmü


altına aldı lar?

Ekonomik yaşamda Yahudi dininin önemi nedi r?

Sanayi nasıl ticarileşti rildi ve Yahudi tüccarların müdahaleleri


ne idi?

Yahudilik modern kapitalizme yöneli k "doğal" bir yeteneğe mi


sahiptir?

İ lk baskısı ıgıı'de Almanca yapılan eli nizdeki kitap, 16.-20.


yüzyı llar arasında kapitalizmin gelişim seyrin i büyük bir titizli kle
ele alıyor ve yukarıdaki sorulara makul bir cevaplar manzumesi
öneriyor.

Modem kapitalizmin iç dinami kleri ve bunların Yah udi tüccar,


borsacı ve sermayedarlarla i lintisi hakkında özg ün bir tez sunan
ve bu tezi tarihı belgeler ve i ktisadı olgulara dayand ı ran Werner
Sombart'ın başyapıtı i lg i nize sunulur...

Werner Sombart (1863-1941), Alman iktisat tarihçisi ve


sosyolog. 20. asrın önde gelen sosyal bilimcilerinden olan yazar
iktisadın tarihsel bir süreç olduğunu, bu nedenle evrensel iktisat
yasalarının olamayacağını savunmuştur. Türkçede yayınlanmış
diğer eserleri şunladır: Dünya Göiüşü: Bilim ve Ekonomi, Aşlı, Lüks
ve Kapitalizm. Burjuva.

You might also like