Professional Documents
Culture Documents
Altı Ok'un Anlamı
Altı Ok'un Anlamı
:::::::::::::::::::
1) Laiklik
Aslında laiklik, İslam inancı içinde yer almıyordu (Berkes, 1973: 15). Buna
karşılık, devlet gerekleri, Osmanlıların örfi hukuk adı altında laik bir
hukuk düzeni geliştirmelerine yol açmıştı (Muammer Sencer, 1974: 8).
:::::::::::::::::::
Görüldüğü gibi Atatürk, bir toplumda özgürlüğün de, adaletin de, eşitliğin
de dayanağı olarak ulusal egemenliği görüyor. İşte Cumhuriyet bu anlayışın
siyasal mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. Hiç kuşkusuz, bir toplumun
(Atatürk'ün deyimiyle, bir --heyet-i içtimaiye--nin) özgürlüğü, eşitliği ve
adaleti, siyasal mekanizmaya o toplumun egemen olmasıyla sağlanabilir.
Bir kez, ikide bir de kimse, --kurtarıcı-- olarak --ülkeye sahip çıkmak-- için
kollarla paçalan sıvama gereğini duymayacaktı. İkincisi İmparatorluğun ne
olup, ne olmadığı didik didik edilecek, anlamsız bir yığın saplantı ve tabu,
genç kuşakların görüş ufuklarını daraltmayacaktı. Üçüncüsü, kimse,
--Yurtseverliği kendi tekeline almak-- yarışına giremeyeceği için, toplumsal
eleştirilere hiçbir sansür konmayacak ve toplum kendi gerçeğiyle
sakatlıklarını çok daha hızlı görerek, kendi kendini en sağlıklı biçimde
nadaslamak olanağını bulacaktı.
Camhuriyetçilik ve Demokrasi
:::::::::::::::::::
3) Halkçılık
Halkçılığın İşlevi
--Feodal devlet battı, onun yerine gelen liberal devlet de kendi içinden
tefessüh neticesinde dünyanın her yerinde çöküyor. Yerine çeşit çeşit devlet
tipleri kuruluyor.
Bir akşam üstü elime geçen bu evrakı, acele ile, biraz karıştırdıktan sonra;
Atatürk'e götürdüm; kısaca neye dair olduklarını, bana bizzat Başbakan
tarafından verildiğini arzettim; misafirleriyle beraber sofraya oturmak
üzereydi: --Kütüphanede masamın üstüne bırak, sonra okurum-- buyurdu, emrini
yerine getirerek Köşkten ayrıldım.
Şaşırmıştım, kekeledim:
--Ha; işte orada bahsedilen, bütün kuvvetleri nefsinde toplayıp tek partiyi,
tabii dolayısıyla, devleti ve memleketi kendi başlarına, idare edecek olan
yüksek meclisin azasını... diyorum; onları kim seçecek; bu zorbalar heyeti,
kuvvet ve selahiyetlerini kimden ve nasıl alacak?.. Hayret, hayreti uzma
(Böyle vaziyetlerde daima kullandığı kelimelerden...). Bu ne sakat düşüncedir,
bu nasıl zihniyettir. Görülüyor ki varmak istediğimiz hedef, henüz, en yakın
arkadaşlar tarafından bile, zerre kadar, anlaşılmış değildir. Çocuk; biz öyle
bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki; bu memlekette bir gün -eğer dünyada
hükümdarlık aleyhinde gittikçe artan kuvvetli cereyanlar muvacehesinde
kalanlar varsa- Padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka kurabilsinler...--
Ben bunları okurken Atatürk geldi; kütüphanedeki büyük masada karşı karşıya
oturduk. Yeni nizamname ve programı eline aldı, hem tekrar okuyor, hem de
hiddetle söylenerek her sayfasını karalarcasına çiziyordu. Bir aralık başını
kaldırıp sordu:
--Bilmiyorum efendim, ama dün akşam da arzettiğim gibi bana size takdim
edilmek üzere kendileri verdiler.--
--Hayır, hayır mutlaka okumamıştır; nasıl olsa fırka yüksek divanında, üçümüz
hep beraber okuyup müzakere edeceğiz, diye okumayı ihmal etmiştir... Başka
türlü olamaz.--
--Şimdi telefonla, İsmet Paşa ile Recep Bey'i bul, hemen buraya gelmelerini
rica ettiğimi söyle. Sende Köşkten ayrılma!-- emrini verdi.
Köşke gelen Genelbaşkan Vekili İsmet İnönü ve Genel Sekreter Recep Peker ile
kütüphanede birkaç saat görüştüler; bende emirleri veçhile kütüphaneye bitişik
salonda neticeyi bekledim. Tabii aralarında nasıl ve neler konuşulduğunu
bilmiyorum; Yanlız İnönü ile Peker gittikten sonra, yanına girdiğim zaman
Atatürk mütebessim bir çehre ile:
:::::::::::::::::::
4) Milliyetçilik
1935 yıhnda Halk Partisi Genel Sekreteri Recep Peker'in dilinde --ulusal
devlet-- kavramı ile bütünleşen milliyetçilik, karşı-emperyalizmin
belirlenmesinde ve yeni devletin kurulmasında çok işlevsel olmuştur.
İkinci koşul, yani odak noktası olarak bir --millet--in varlığı çok daha
ilginçtir. Atatürk, her başarısının kendisine değil, millete ait olduğunu
vurgulamaya özel bir özen göstermiştir. Hatta askeri zaferleri bile doğrudan
doğruya millete mal etmiştir. Ayrıca, en umutsuz zamanlarda, gerek verdiği
nutuklarda, gerekse özel konuşmalar da, tek dayanağının Türk milleti olduğunu
vurgulamıştır. Bir büyük liderin alçakgönüllülüğü gibi görünen bu davranışın
altında, aslında son derece bilinçli ve planlı bir --millet-- yaratma, --millet--
kavramını, Osmanlı'nın --ümmet-- kavramına karşı ön plana çıkarma çabasını
görmemek olanaksızdır.
Üçüncü koşul olan bağımsız bir devlet kavramı ise, zaten Türk Devrimi'nde
Bağımsızlık Savaşı'nın başından, Cumhuriyet'in kuruluşuna ve reformların
sonuna kadar, birinci hedef ve somut bir gerçek olmuştur.
Bir --milliyetçilik-- eylemi, bir toplumun, üretim biçimi bakımından bir üst
aşamaya geçmesine yönelikse, o toplumun, dünya toplumları içinde, öteki
uluslarla birlikte eşit yerini almaya çaba harcıyorsa, hiç kuşkusuz --ilerici--
bir eylemdir. Buna karşılık, --milliyetçilik-- adı altında sergilenen bir eylem,
bir toplumu olduğu üretim aşamasında tutmaya çaba harcıyorsa ve öteki
uluslarla ilişkilerinde, anlardan daha üstün bir ırk olduğu düşüncesiyle yola
çıkmışsa, toplumbilimsel açıdan --gerici-- bir özellik kazanır ( Bir başka
ilginç --ilerici milliyetçilik--, --gerici milliyetçilik-- tartışması için Selçuk,
1981:125-127'ye bakılabilir.).
:::::::::::::::::::
5) Devletçilik
Görüldüğü gibi, as1ında Serbest Fırka yeni kurulduğu için ona yanıt olarak
verilen bu nutukta, şöyle bir dokunulan devletçilik ile, Afet Hanımın
kitabında Atatürk'ün yazdırdığı devletçilik arasında önemli bir fark yoktur.
Olması da beklenemez. Çünkü, her ikisi de Atatürk'ün zihninden çıkmıştır.
:::::::::::::::::::
6) Devrimcilik
İşte o gecenin tarihini taşıyan kurşun kalemiyle yazdığım bir not elimde.
Bir sayfasına sadece soru işaretiyle yazdığım kelime şu: İstihale mi? Fakat
iyice hatırlıyorum ki, Atatürk, istihale veya inkışafı inkılaplarla kabul
etmiyordu. --Revolution-- ve --Evolution-- kelimelerinin lügat manası yanında
bizim inkılaplarımızın izahlı bir tarifi olmalıydı.--
www.aymavisi.org