You are on page 1of 181

0

GÖNÜLDEN ESİNTİLER.

CELÂL CEMÂL CELÂL

İBRETLİK BİR DOSYA DAHA (3)

(Hayal’î kamer’in, hayal vâdîsi)

YAZAN ve DÜZENLEYEN

NECDET ARDIÇ

TERZİ BABA

İRFAN SOFRASI
NECDET ARDIÇ
TASAVVUF SERİSİ (73)

1
ÖN SÖZ (1)

BİSMİLLâHİRRAHMâNİRRAHîM:

Muhterem okuyucularım bu kitabın oluşması bir seyrin neticesinde devam


eden hadiselerden meydana gelmiştir. Faydalı olur, ibret alınır, düşüncesiyle
üzerinde çalışmalar yaparak okunacak hale getirmeye çalıştım.
Hikâye şöyle başlıyor. Bir gün adresime bir paket geldi, aldım baktım
gönderen, bu dünyadan yakında göçmüş olan çok sevdiğim yakın bir
arkadaşımın oğlu idi. Merakla açıp bakınca içinde bir not ile birlikte bir tomar
yazılı kâğıtlar olduğunu gördüm. Bu sevdiğim arkadaşım tasavvufla ilgili
çevresinde güven kazanmış güzel bir insan idi. İsmi ve yeri bizde kalsın.
Not-u okumaya başladığımda yazılar özetle şunları anlatıyordu.
------------------------
Sevgili kardeşim Necdet, bir müddet evvel bana belirli bir guruba önderlik
yapan çok yakın bir arkadaşımdan değerlendirme yapmam için böyle bir
yazılar geldi, gönderen arkadaşımın kendiside oldukça yaşlı idi, ancak ben de
oldukça rahatsız olduğumdan, bunları değerlendiremedim, sen kitap işleri ile
meşgulsün bak bakalım uğraşmaya değer bir şeyler varmı? varsa değerlen-
dirirsin veya yoksa, bir tarafa bırakırsın, diyordu.
Devamında ise bunları çocuklarıma, ben rahmetlik olduktan sonra
göndermelerini vasiyet ettim. İnşeallah eline geçer hayatta olsaydım beraber
değerlendirirdik diyordu. Cenâb-ı Hakk rahmet eylesin.
Gelen kâğıtlardaki yazıların ilk sayfasında gönderen kişinin ifadesi ile,
arkadaşıma kâğıtlarda ki yazıların muhtevasının daha iyi anlaşılması için,
bilgiler veriliyor ve şöyle başlıyor idi.
Sevgili kardeşim. “Sana gönderdiğim bu yazılarda geçen yaşantıları
okuyup yazılar hakkın da vaktin olursa, senin fikrini almak istiyorum, bende
ona göre hareketlerimi düzenlemeye çalışıyorum” diyordu. Ve devamında,
evvelâ yazılarda rolü olan kardeşlerin durumunu sana bildireyim diyerek
devam ediyor, idi.
------------------------
Bundan yaklaşık on beş sene kadar evvel bir zaman idi bir kardeşimiz ile
birlikte yeni bir kardeşimizde sohbetlerimize gelmeye başlamış idi, bu
kardeşlerimiz başka bir yerin mensubu idiler. İçlerinden sonra gelenin,
anlattığına göre, gurubu ile arsında mes’eleleri değişik yorumlama yüzünden

2
ihtilâf çıkmıştı, bu yüzden kendisine ve eşine yaklaşık altı aylık bir süre için
sohbetlere katılmama yasağı getirilmiş, ve daha sonra hiç aranmamışlar idi.
Bu guruba on beş seneden fazla maddi ve manevi hizmetleri olan bu
kişiye bu davranılış çok acı gelmiş, ve bütün ümitlerini kaybetmiş psikolojik
çıkmaza düşmüş ve hayatından endişe eder hale gelmişti. Bu haller içinde
kendisinin üzerinde çok ağır bir (Celâl) tecellisi bulunuyor idi.
İşte bize geliş zamanı ve haleti rûhiyesi böyle bir durumda idi, zaman
içerisinde bizlere olan muhabbetleri arttı ve aradığını bura da bulduğunu
zannediyorum. Bütün eski değer yargılarını bir kenara bırakarak tamamen ve
yeniden bir sulûk eğitimine girdi ve oldukça da başarılı oldu. Aradan seneler
geçti belirli bir yaşantıya erdi, birçok hizmetleri oldu. Psikolojik sıkıntılı halini
yapılan telkinler ile atlatmış oldu, bu devreler kendisine zâhir ve bâtın “Hakk’ın
çok İkrâm-ı” oldu.
Bu minval üzere seyreden zamanlar içerisinde çok içe dönük halleri vardı
bende artık yavaş, yavaş dışa dönük yaşamasının da gereğini kendisine
aktarmaya çalışıyordum, nihayet bir müddette böyle geçtikten sonra kendisine
küçük bir görev verildi, ve bu göreve alışması gereği kendisine bildirildi. Bu
görev (rehber vekâlet) görevi idi, bulunduğu muhitte yavaş, yavaş çevre
edinmeye başladı bende kendisine müdahale de bulunmuyor idim, dört seneye
yakın bir zaman da böyle geçti, bu arada bazı sıkıntılarda oluşmaya başladı
nihayet muhtevasını okuyacağın olumsuz yazışmalar ve davranışlar ortaya
çıkmaya ve cemeatı içinde hizipleşmeler, huzursuzluklar olmaya başladı,
hanımı ile ve aile içi huzurları bozuldu. Bu durumda üzerlerinde tekrar (Celâl)
tecellisi oluşmaya başlamış oldu. Hadise özetle budur kardeşim.
Bu hususun tahlilini yapman için sana bu yazıları gönderiyorum İnşeallah
bana yardımcı olursun.
------------------------
Notlarda bu yazıları okuduktan sonra hadiseye daha çok merakım arttı ve
bu yazıları vakit buldukça okumaya başladım, ve sıralayarak daha sonraki
sahifeler de isimler tarafımızda kalmak üzere derlenecektir.
İnşeallah okuyanlar için faydalı olur.
Yukarıdaki ifadelerden kitabın ismini
(CELÂL CEMÂL VE İKRAM)
İBRETLİK DOSYA (3) OLARAK
VE (73) sıra numarasını vererek kayda geçirdim.
Necdet Ardıç. Terzi Baba. (X0/X7/20X1)
------------------------

3
ÖN SÖZ (2)

BİSMİLLâHİRRAHMâNİRRHîM:

Muhterem okuyucularım, ÖN SÖZ (1) de ki, ifadeler bir gerçeği değişik


bir şekilde bahsi geçecek olan şahsın/şahısların, perde arkasında bırakılarak
bilinmez kimseler halinde gıyabi olarak bazı oluşumları anlatmak için
düşünülmüş bir kurgu idi sebebi ise bahsi geçen kişi ve kişleri yapılan ikazların
eğer kabul görüp gidişatlarını düzeltirler iyi niyeti ile yapılan bir uygulama idi.
Eğer yapılan tavsiyeler ve verilen sözler yerine getirilmiş olsa idi, hadise
aynen yukarıdaki anlatış seyri ile devam ederek, dosyanın ismide! (CELÂL
CEMÂL VE İKRAM) olarak kalacaktı, ancak kendilerine defalarca yapılan ikaz
ve ihtarlar, hiç dikkate alınmadan bahsi geçen kişi, kendi kendine kurduğu
kurallarla ve ma’nevi baskılarla, çevresine karşı kendi sınırlarını da aşarak
büyük suçlar teşkil eden davranışlarını yürütmeye (..09/20X5 ) tarihlerine
kadar şiddetle devam etti. Bu arada gene birçok defa ikaz edildi ancak bunlar
kendisini düzeltmesini sağlayamadı gene kendi bildiğini okumaya devam etti.
Böyle olunca da çok yanlış seyrettiği anlaşılan eğitimin bu yanlışlıklarının daha
fazla götürülemeyeceği için kendisine verilen bütün selâhiyyet ve lâkapları
kaldırlmış oldu.
Dosya sayfa (43) dan okunmaya devam edildiğinde, aşağıda belirtilen
kayıtları göreceksiniz. Kendilerine, eğer gidişatınızı düzeltmez iseniz, bu
yazıları daha o günden kardeşlere göndereceğimi yazmıştım, eğer yapılan
ikazlar yerini bulsa idi, bu dosya birinci (ön sözde belirtildiği gibi (CEMÂL VE
İKRAM) ve bütün bu ve diğer kayıtlar bende mahfuz kalacaktı. Verilen sözler
yerine getirilmedi, hattâ eskisinden çok daha ileri derece yanlış tatbikatlara
gidildi bu yüzden, mesele aile meselesi değil, bir cemeat meselesi hükmüne
dönüştü, içinde bulunulan cemaat bizim uhde sorumluluğumuzda olduğundan,
bu temiz ve saf kimselerin, bu hale düşmelerinde benimde hissem olduğundan
ki onların hepsinden bu hususta (helâllik diledim) yazışmaların içinde zaten
göreceksiniz.

Cemaatin beden ruh ve akıl sağlıklarının daha fazla yıpranmaması, ve


gerçekleri daha net ve açık görmeleri için, bu dosyayı ve elimde olan diğer
yazışmaların bazılarını da bir dosyada toplayıp ilgili kişilere göndermeye karar
verdim. Aile sırrı ifşası ile kişinin bana yazmış olduğu yazısını kolaylık olsun
diye, aşağıya ilâve ediyorum bu yazılar bir aile sırrımı, yoksa ayyuka çıkmış
zaten içinde yaşayanların bir çoğunun haberi olan kayıtlarmı.? Okuyunca sizler
karar verirsiniz.

4
Aslında zâten bu dosyalar daha o tarihte kendileri tarafından herkese mail ile
gönderilmiştir.

*******************

6. (2) Böylece yukarıda işaret edildiği üzere,


(2) Ekim başına kadar bu sorun düzelmezse yani aile birliği yeniden
muhabbetle tesis edilmezse sadece erkek sohbetlerine başlanacak
bayanlara sohbet olmayacaktır.
Aile içi muhabbet ve beraberlik tesis edildikten sonra haber verilerek
bayan sohbetlerine de başlanabilecektir. (T.B.)
*******************
Ekim ayı dönemini beklemekteyiz. Vade tamam olduğunda gerekeni
yapmak üzere sizi arayacağız, tabiatıyla izninizi ve duanızı alacağız.
Her daim himmetlerinize ihtiyacımız vardır. Daima da olsun isteriz.
Himmetlerinizi izninizle talep etmekteyiz. (E-1-)
------------------------
Not: Bu vesile ile bizi düşündüren bir hususa izninizle temas etmek
istiyorum. (E-1-)
Sultanım Terzi Baba
G….. Hn. içinde bulunduğu yaş döneminin hassasiyeti ile bu aralar gerek
zahirin tesiratı ve gerekse manevi terakki olaylarını aşırı duygusallık ile
algılamaktadır. Nitekim gittiği doktor tavsiyesi ile de ilaca başlamıştır.İlacın
kendisine fayda verdiğini ailecek tespit etmekteyiz.
Aşırı duygusallığı neticesinde oluşan vehmi ve yine manevi mertebesinin
zanni tesiratı altında sizin de gösterdiğiniz yakınlık üzere bütün samimiyetiyle
aile sırlarımızı size açmıştır. Allah sizden razı olsun. Amin.
Sağlam bir kanaat hasıl olması bakımından biz de bu mevzuları elimizden
geldiği kadar Kur’an ışığı altında olayların irfaniyetteki yerlerini ifade etmeye
çalıştık. Yine sizin de gösterdiğiniz yakınlık üzere bu çalışmaları size dosya
halinde gönderdik. Böylece daha sağlıklı kanaat hasıl olabilir diye düşündük.
Nalınların çıkarılarak girilecek makama, her ne kadar sizin izniniz
olsa da maalesef, çamurlu postallarımız ile girmiş ve sizi üzmüş olduk.
Özür dileriz. Ümit ediyoruz ki, Rabbimiz bizleri bağışlar. Amin.
Böylece çoluk, çocuk, ailecek sizin izniniz tahtında sizi mahrem bilerek (ki
doğrusu budur) aile sırlarımızı size ifşa ettik. Manevi edeb yönünden şüphesiz
ki kusurumuz olmuştur. Tevbe ve istiğfar ederiz
Ancak Cum X9.X7.20X1 tarihli e-mailinizde şöyle bir ifadeniz olmuştu.
*******************

5
……………………. bütün bu yazışmaları bir dosya halinde oluşturup bittiğinde
ailece hepinize gönderilecektir. (T.B.)

*******************
Bilahare Bayram ziyareti ile E-2.. kardeşimizden öğrendiğimize göre, böyle
bir dosyanın tarafınızdan hazırlanmış olduğunu ifade edip, bilgisayar üzerinde
dosyayı ona göstermişsiniz. Allah hayırlar versin. Amin.
Bu ilişkinin (doktor ile hastası) – (avukat ile müvekkili) arasındaki
ilişkiden daha da mahrem olduğunu düşünmekteyiz.
Bütün samimiyetle tevdi edilen aile sırlarımızın yine Cum X9.X7.20X1
tarihli e-mailinizdeki ifade edildiği gibi;
*******************
İçinde bulunduğunuz üzücü durumun çözümü için hepinize ayrı ayrı görev
düşmektedir. Ve birbirinize yardımcı olun. Bundan sonra geçmişi bir tarafa
bırakıp kimse kimseyi suçlamadan ve herkes nerede bende hata yaptım diye
öz eleştiri yaparak ve cincilerden medyumlardan bir şey beklemeden aklı
selim ile bu hadiseyi fazla zarar görmeden atlatıp yeniden kucaklaşıp, gene
eski huzurlu günlerinize dönmenizi temenni ederim. (T.B.)
*******************
tevhiden, yapıcılık üzere, baba’can bir hal ile lutuf edilmiş olduğu halde
gelen bilgiler tahtında sanki daha önceki “Kevkeb” (Kayan Yıldızlar) ve
(İbretlik) (N….. Anne’ye saygısızlık) “Değmez” dosyaları (Terzi Baba’ya
saygısızlık) mesabesinde tutulması, gibibir fikriyatın olması bizi
düşündürmektedir.
Mamafih böyle bir tatbikatın nasıl olacağını önceden bilmeden bir şeyler
düşünmek ve bir şeyler söylemek istemeyiz. Hakîm ve Rahîm olan Allah’a
istiaze ederiz.
Ancak, bunların ortaya çıkması ile elimizde olmadan endişe ederiz
ki, maneviyatımız görünen hali ile etkilenecek ve bu etki ile isteme-
sek de kaçınılmaz bir takım tesiratı olacaktır. Himmetinizle inşaallah
hakkımızda hayırlı olur. Amin.
Bütün bunların ışığında;
İlk okuyuşumda farketmemişim. Özür dilerim. Muhtemelen hazırladığınız
dosyaya ilâve etmek üzere X9.X7.20X1 tarihli yazınızda istemiş olduğunuz
(ki, önceden iş yerinize getirdiğim) dosyayı ekte sunmuş bulunuyorum.
(E-1-)
------------------------
Görüldüğü gibi bu dosyanın oluşumu (X8.X6.20X1), den başlayıp
(X5/X2/20X5) yaklaşık, (4,5) sene evveline dayanmaktadır, ve verilen
hiçbir söz tutulmamış ve yapılan tavsiyeler hiçbir şekilde yerine
getirilmemiştir.

6
Ayrıca bütün bunların üzerine birde kendisi hakkında yazdığı (4/5) satırlık
bir yazı hakkında, (81-Hayal vadisinin çıkmaz sokakları) yaklaşık (150)
sayfa civarında ki dosya kitap ile de çok açık olarak uyarılmıştır. Oda dikkate
alınmamış, daha sonra hadiseler artık çok barizleşmeye başlayınca, bunları
gerçekten araştırmak ihtiyacı ortaya çıkınca, yapılan görüşmelerde işlerin
tahminlerin çok ötesinde, facia durumuna geldiği ve hemen acilen
sonlandırılmasının gerektiği anlaşılarak, ulaşabildiğimiz kimseleri bu durumdan
özetle haberdar etmeyi bir sorumluluk ve vazife görevi adderek kendilerine
okumaları için (2) dosya gönderip ne yapacaklarına karar vermeleri
hususunda kendilerinin kendi kararlarını, kendilerinin vermesine bıraktık, ve
bu kararları için kendilerine (3) ay süre tanıdık bu şekilde artık o gurubun
mes’uliyeti bizim üzermizden kalkmış oldu. Ancak geri dönebilecekler içinde
kapımızın açık olduğu herkese bildirildi. İşte bu süre (X5/X2/20X5) te sona
ermektedir, bu sürenin sonunda da bütün safhaları ile neticelenmiş olacak
olan dosya o tarihten bir müddet evvel ilgili kimselere gönderilecektir.
Bu dosya kendisine tevdi idilen aile içi meselelerin açığa çıkarılması değil,
bu sözleri söyleyen kişinin yaptıklarının daha fazla kimselere zarar vermesini
önlemek için ortaya çıkarılan, genelde kendi söz ve anlayışlarının nasıl
tutarsızlık içinde olduğunun da bilinmesi ve benim bu kişi ile (15) sene, ne
kadar çok kendisini düzeltmesi için yaptığım çalışmaların nasıl bir hiç uğruna
heba olduğunu bildirmek içindir.
------------------------

ÖN SÖZ (3)

BİSMİLLâHİRRAHMâNİRRHîM:
Bu ön sözde daha evvel gönderdiğim birinci dosyada geçen bir bölümü
genel bir bilgi olması düşüncesiyle buraya da aktarıyorum. T.B.
------------------------

BİRİNCİ BÖLÜM CELÂL.

Bu ön girişten sonra yolumuza devam edelim.


Bu hikâye (2,000) senesinden başlamaktadır. Özetle bunları belirteceğim.
O senelerde bizim İstanbul sohbetlerini, Kasım Paşada hazreti pirin
mekânın da yapmaya çalışıyorduk, sohbete katılanlar bizim kardeşlerimiz
olmakla birlikte birde, annesi bize bağlı bir kardeşimiz de sohbetlerimize
devam ediyordu. Bu kardeşimiz (M…. C…) bir gün kendi bulunduğu guruptan

7
bir arkadaşının bizimle görüşmek istediğini söyledi. Bende gelsin buyursun
dedim, nihayet bir Çarşamba günü üç arkadaş geldiler, gece Mesnevi
sohbetine de kaldılar. Ve sonra gittiler.
Bir müddet bu tanışmalar devam etti daha sonra oda İstanbul sohbetlerine
katılmaya başladı, ve yavaş yavaş bizlere ailece yakınlaşmaya başladılar.
Bizde kendilerine yardımcı olmaya çalışarak gereken yakınlığı göstermeye
başladık.
Bu arada kendi hallerini bize aktarmaya başladılar. Kendi anlattıklarına
göre eski bulundukları yerden iki ay süre ile uzaklaştırılmışlar, ancak aradan
birçok ay geçtiği halde hiç kimse onları aramamışlar, ve kendi ifadelerine göre
de, ellerindeki bütün paralarını da bulundukları yerdeki beyin sözü üzerine bir
başkalarına verdiklerini ve bu paralarını geri alamadıklarından çok zor duruma
düştüklerini “etiler” civarında veya benzeri bir yerde olan dairelerini satmak
zorunda kaldıklarını ve bu yüzden şu an oturdukları dairelerine kat mülkiyeti
olarak katıldıklarını ve orada oturmaya başladıklarını, ancak çevre ve binalar
daha henüz tamamlanmamış olduğundan oldukça sıkıntılı bir yaşam ortamında
oturduklarını belirtiyorlar idi, o devrede bizi de evlerine davet etmişlerdi
gerçekten hem çevre koşulları ve hem de orada ki yaşam odukça zordu.
Daha sonra kendisi sitenin yönetimine katılmıştı bu arada site yönetiminde
bazı kaçakların olduğu tesbit edilince, şu veya bu vasıfla kendiside yönetimde
olduğundan, dairelerine haciz kararı gelmişti. Bir ara bize gelerek veya
telefonda şimdi tam hatırlayamıyorum. (Ben bittim ben tükendim) diye adeta
ağlar vaziyette gerçekten tükenmiş halini, başka tutunacak dalı kalmadığından
bizlere bildiriyor idi. Ayrıca eski bulunduğu yerden bir daha da aranmadığını
bu sebeble oradan atılmış olduğu inancı ile bu yüzdende zâten tükenmiş halde
idi ayrıca psikolojiside gerçekten çok bozok, türlü türlü psikolojik ilâçlarla
ayakta durmaya çalışıyor idi. Ve kendisi daha sonraları bu günler için belirttiği
sözleri şunlar idi. ”O günlerde başka çarem kalmadığı için çok defalar
intiharı düşünmüş idim” dediğini bende unutamam.
İşte bu bitmiş ve tükenmişlik (Celâl) tecellisi içinde iken bu aileye
yardımcı olmaya karar verdik. Ve sohbetlerimize ve evimize davet etmeye
başladık yakınlaşmamız ve muhabbetimiz devam ediyordu, bu arada da
seneler ilerliyor idi. Kendisi ve eşi bilgisayar kullanmasını bildikleri için ve biraz
da meşguliyetleri olması için. Benim (1958) senesinden beri yaptığım
yazışmalarımın kayıtları dosyalarımın içinde duruyor idi, kendilerinden bunları
bilgisayar kayıtlarına geçirip geçiremeyeceklerini sordum, onlarda memnuni-
yetle bunları yapabileceklerini söylediler, ve ilk fırsatta bende bulunan
çevremle olan zuhurat yorumlarımı, ve bilgi çalışmalarımın kayıtlarını onlara
verdim, onlarda tarih sırasına göre onları bilgisayar kayıtlarına aktarmaya
başladılar, aslında daha evvel başka bir oğlumuz onlara başlamış idi, onlarda
devamını getirmeye başladılar. Bu yüzden bu bölüm için teşekkürlerimi
bildirmiş idim.
Kendilerinin ifadelerine göre, bu yazılardan çok istifade ettiklerini, işin
aslının eski yerlerinde ifade edildiği gibi olmadığını, işlerin gerçek yüzünün çok
başka olduğunu, ve bu yüzden o yazıları yazmalarının kendilerince çok yararlı

8
olduğunu, ifade eder olmuşlardı. Evet büyük bir gayret ile çalışmaya
başlamışlar idi, Bu samimiyyet ve bağlılığı görünce itimadımızı kazanmış
oldular böylece onları derviş yapmaya karar vermiştik. Bu arada kendisinde
bir zuhurat vaki olmuştu tekirdağa gelip, o zuhuratı anlattılar. Bu zuhuratın
kayıtlarını aşağıya aktaralım. Bu yazışmalar çok büyük miktarda elimizdeki
dosyalarda hepsi mevcuttur. T.B.
------------------------
(03/Terzi Baba mektuplar ve zuhuratlar) dosyasından aktarmadır.
--------------
E… K…. X8/X1/X003
N…… Beyefendi Sultan ile vaki konuşma üzere, kendisinden âli tevilini
mümkün kılması hususunda Rabbimin kulu üzerinde son zamanlarda lütfettiği
ikramlarından bazılarını teferruata kaçmadan sırası ile aşağıya dercedilmiştir.
Rüya 1
Manamda kılıç verildi; akabinde kitap verildi. Kitap verildiğinde, hal lisanı
ile kitap ile kılıcın ayni şey olduğu ifade edildi.
Bende verilen o kitabın aslını talep etme zuhur etti. Bunun üzerine
şuhuden tespit ettiğim insan simasındaki memnuniyet ifade eden gülümseme
neşesi ile ayni ebat ve kalınlıkta bir kitap daha zuhur etti.
Yine hal lisanı ile zuhur eden bu kitap, önceki kitabın aynısı olduğu ancak
işlem ve tatbikat ilk önceki kitapta olur dendi.
Bu kitap bana öğretiliyordu; öyle ki bu öğretme sanki ufak bir çocuğun
elinden tutarak şunu şöyle yap dercesineydi. Dikkat ettiğim, ben kitaba sahip
olmuyordum, kitap ne istiyorsa, ben onu sanki o benim kendi halimmiş,
malımmış gibi tatbikattaydım.
Bu rüyadan sonra N….. Beyefendi Sultan'ın daveti zuhur etti. Bu
davete eşim ile T……'da makamlarında icabet ettim. Kendisi eşi ile
beraber bizi evlerinde kabul buyurdular. Allah Razı olsun. E.k.
Rüya 2
Bir masanın başında V….. Beyefendi Hazret ile oturuyorduk. O masanın bir
kenarına kolunu dayamış vaziyette; ben de diğer kenarında idim. Ancak
oturuş vaziyetimiz itibariyle aramızda hiçbir şey {yani masa vs) yoktu. Ben
ona "Zamanın insanı" konusunda kendimde zuhur edenleri söylüyordum. O da
beni dinliyor ve zaman zaman kafası ile tasdik ve teyit ediyordu. E.k.
Rüya 3
Kendimi bir yolda gördüm bir anda bir kalabalık zuhur etti. Dergahtan
tanıdığım, ve daha önceden tanımadığım, birçok kimse ve Hazret vardı; sanki
namaz kılınacakmış. Ben derhal abdest alayım diye telaş ediyorum. Ancak
abdest alayım derken onlar süratle kayboluyorlar. Ben de onları
kaybetmeyeyim telaşı ile peşlerinden gidiyorum. Ancak hepsi çil yavrusu gibi

9
bir yerlere kaybolmuş olarak görüyorum. Neticede kendimi bir yol aralığında
sokak üzerinde kurulmuş bir lokanta önünde buluyorum.
Oradaki bir masada sanki manevi bir kimse müşahade ederek onun
bulunduğu masaya oturuyorum. Masa üzerinde lokantalarda servis olarak hep
bildiğimiz içinde kesilmiş ekmek bulunan ekmek sepeti var. Oradaki kişiler
ekmekten ufak parçalar halinde yiyorlar.
Benim de sanki karnım açıktı ekmekten kopardım ve o anda yanımda
zuhur eden son derece yağlı (ancak ben yağlı yemek sevmem) sanki tas
kebabı diyebileceğim bir tabak yemek zuhur etti. Ben o zuhur eden yemeğin
suyuna (ki o anda o yağlı olan yerindeki yağ birikintisi kalmadı) ekmeği
batırarak yedim.
O anda V….. Beyefendi Hazretleri zuhur etti ve yanıma oturarak bana hal
lisanı ile masadaki o tek tabak olan yemeğin kime ait olduğunu sordu. Ben de
derhal tabii ki ona ait olduğunu ifade ederek yemek tabağını ona uzattım ve o
da tek başına yemeği yemeye başladı.
Rüya 4
Beni sanki V….. Beyefendi Hazret çağırmış. Eşimle gidiyoruz, gittiğimiz
yer. ağaçlıklı, kır gibi adeta sera diyebileceğim, yani güneşi var ama sıcaklığı
yakmıyor, serin ama üşütmüyor, üstü ve etrafı kapalıymış gibi geliyor ama
açık olan bir lokanta Etrafta ağaçlar ve kuşlar yani dinlendiren, sükunet veren
bir tabiat var.
Hazret eşi ile beraber yanyana bir masada oturuyor. Burada dikkat ettiğim
Hazretin üzerinde mavi pijaması vardı içinde her zaman giydiği beyaz yün
fanilası vardı.
Ben eşimle beraber tam karşılarına oturuyoruz. O tek başına bir yandan
yemek yiyor ve her zaman ki halinle sohbet ediyor. Kısa bir sohbetten sonra
gitmesi gerektiğini söylüyor ve kalkıyor.
Ben önce sanki içeriye lavaboya gideceğini zannediyorum. Eşi V…. Hanım
vazifesi olduğunu beyan ediyor. Böylece Hazret gidiyor. E.k.
------------------------
Bu rüyadan sonraki Pazar günü N….. Beyefendi Sultan'ın lütfettiği yazılar
üzerinde çalışmaya başlıyordum. O gün sabahtan itibaren büyük bir neşe
zuhur etti. Tekbir ve salavatlar başladı. Hasan Hüsamettin uşşaki hazretleri
zuhur etti. Hz. Pirin kendisi hakkında hiçbir bilgim yoktur ancak mana olarak
tanıyorum, ki bende zuhur eden kendisinde meşreb olarak şiir ve müzik zevki
hakim. Onun neşesi adeta sema ederek beni sarıyor. Yani O hizmet bu şekilde
başladı. Bu hizmette rızası olduğunu tasdik etti. E.k.
Allah razı olsun.
Rüya 5
Şu anda ikamet ettiğim adreste kendimi görüyorum. İkamet ettiğim yer
yeni bitmekte olan bir sigorta sitesinin bir aparman blokunun 5. katıdır, ki

10
elektrik, yol ve yeni kurulan yer olması hasebiyle adres bakımından kendine
özgü yoklukları vardır.
Yer bu yer yani ayni adres aynı yolu bozuk ama sanki ev apartman değil
de büyük bir villa, konakmış. İçerde sanki yeğenlerden kişiler ve çocukları
varmış onlarla beraberiz. O sırada bakıyorum dışarıda N……. Beyefendi
Hazretleri arabası olmadan ve tek başına yürüyerek bize geliyor.
Hayretler içinde ve mütehassis olarak durumu izliyor ve çok seviniyorum.
Oğluma dönerek bak bu ne güzel bir zat, arabası olduğu halde arabasını
kullanmadan ve kendisine hiçbir adres vermediğim halde kendi başına bize bu
daha yapılması bitmemiş yol üzerinde geliyor, diyorum. Heyecanla
karşılıyorum. Eve, haneye geliyor, evdeki yeğenler, misafirler onu tanımıyor
çünkü kendi hakkında birşey söylemiyor. Ben biliyorum ama ben de birşey
söylemiyorum. Herkese sükunet veriyor ve selamet diliyor, evi dolaşıyor. Evi
dolaşmasında tenkit değil selamet dilemesi olduğunu algılıyorum. E.k.
Allah razı olsun. E.k.
------------------------
İkinci bölüm “celâlden Cemâle geçiş”
------------------------
X9.X2.X003
Sayın E… k… beyin X8.X1.X003 tarihli yazısı’na cevab, ve bir konuya
izahtır.
1964 senesinde yeni evlendiğimiz aylarda şöyle bir zuhurat görmüştüm.
Mânâ âleminde bana, burmalı geniş iki adet altın bilezik verilmişti. İkisinde de
madalyon gibi küçük zinçirle asılmış sarkaçlar vardı. Bunlardan biri (kâlb)
diğeri ise (kılıç) idi.
Uyandığımda o günün hali içersinde şöyle yorumlamıştım. Bizim iki erkek
çocuğumuz olacak, muhtemelen bunlardan birisinin mesleği (kalb) simgeli
“doktor”, diğeride (kılıç) simgeli “asker” olacak.
Bilindiği gibi halk arasında “altın bilezik” ( meslek) olarak geçer. Sarkaçlar
da mesleğin türünü ifade etmektedirler.
Zaman-ı geldiğinde gerçektende iki erkek evlâdımız dünyaya geldi, fakat
meslekleri zaman içinde, zuhuratta ki, hale tam uygun değil dolaylı oldu.
Birinin hali askerde yedek subay (kılıç), diğerinin işi bayanlarla ilgili
olduğundan duygusallık “gönül” yani (kalb) oldu. Ancak her ikisi de el alıp
zikirli olduğundan hem zahir hem batın evlatlarımız oldular. Allah cümlesini
bütün, evlatları hayırlı eylesin bunun üzerine bu zuhuratın diğer açılımının
manevi yoldan da gelebilecek evlâtlar olabileceğini düşünerek tecellilerini
beklemeye başladım.
Nihayet 1995 senesinde evvel ki zuhuratta gördüğüm batından gelen,
(kâlb) rumuzlu bileziğin sahibi bize ulaştı gerek kendinde meydana gelen

11
zuhuratlar gerek ilgi ve davranışları bu hali açık olarak ortaya koymuştu.
Fakat o günlerde bundan kendinin haberi olmadı, çok sonraları açıklanacaktı.
Bunun üzerine ikinci bileziğin sahibini beklemeye başlamıştım. Yakın
belirtiler birkaç kişinin üzerinde toplanıyordu. Onlardan birine bu konuyu
açtım; kendisi altın imalatı yapan bir büyük firmanın pazarlama müdürü idi.
(Ben dağınık bir insanım bu işi yapamam ama şahsen yapabileceğim bir şey
varsa yaparım.) diye cevapladı, ve kendisine sunulan bu imkânı o gün için
kabul etmedi. Bende onu hali üzere öylece kabul edip başka bir şey demedim.
İnşallah vaktiyle kendine ulaşırda bizden evvelce talep ettikleri dervişliği yine
talep eder, bizde gereğini yaparız.
Ve tekrar beklemeye başladım nihayet M… bey vasıtasıyla E… beyle
tanıştık yavaş, yavaş, muhabbetimiz arttı, bir gün kendisiyle özel olarak
görüşebilmemiz için kendilerini fakir hanemize davet etmiştim. Görüşmek
istediğim konular, içinde bulundukları sıkıntılı durumun sebebi ve gerçekten sü
……. Beyin İsa (a.s) dünyaya dönüşü mü? M… A... beyin mehdi oluşu mu? Ve
…. Beyin son zamanın velâyet kemalâtının zuh’ur mahalli mi? Olduğu (v.s.)
hakkında idi.
Nihayet bir müddet sonra sayın eşleri ile birlikte E…… bey ziyaretimize
geldiler. Sağlık sıhh’at hoş beşten sonra, E….. bey kısa bir müddet evvel
gördüğü bir rü’yasını anlatmaya, ve bizde dinlemeğe başladık. T.B.
------------------------
Rûya: 1
Mânâmda kılıç verildi; akabinde kitap verildi. Kitap verildiğinde, hâl lisanı
ile kitap ile kılıcın aynı şey olduğu ifade edildi.
Ben de, verilen o kitabın aslını talep etme zuhur etti. Bunun üzerine
şuhuden tespit ettiğim “insan siması”n da ki; memnuniyet ifade eden
gülümseme neşesi ile aynı ebat ve kalınlıkta bir kitap daha zuhur etti.
Bu kitap bana öğretiliyordu: Öyle ki, bu öğretme sanki ufak çocuğun
elinden tutarak şunu şöyle yap dercesineydi. Dikkat ettiğim ben kitaba sahip
olmuyordum, kitap ne istiyorsa, ben onu sanki kendi halimmiş, malımmış gibi
tatbikattaydım.. E.k.
------------------------
Bilindiği gibi en doğru zuhurat yaşamı, gören kişinin özel haline göre
yorumlananıdır. Aynı mânâda görülen zuhuratları değişik kimseler
gördüklerinde o kişilerin özel yaşantıları istikametinde tevil edilen zuhuratlar
bir birlerine tamamen zıt mânâ ifade eden yaşamlar olabilir. Bu husus ayrı bir
ihtisas konusudur. T.B.
------------------------
Rûya: 1 Özet yorum,
Mana da kılıç verilmesi:
--------------

12
Kılıç, bilindiği gibi bir savaş aleti, mücadele ve mertlik simgesidir. Evvelâ
müdafa’a sonra da hücüm da kullanılır. Gerçi tarihte kötü emelleri olan
kimselerin de elinde kullanılmıştır, fakat konumuz kılıcın o yönü değil adaleti
koruma yönüdür,
Bundan sonra ki hayatında, gerek nefsi, gerek diğer bireylerle olan
münasebetlerinin mücadelesini mertlik ve adalet kuralları içersinde
yapacağının ifadesidir diye biliriz. T.B.
--------------
Kitap verilmesi: Kitap ile kılıcın aynı şey olduğu
--------------
Kitap, kılıcın kullanım kurallarının yazılı beyan olduğu yer, kılıcın
kullanımında kitabın kurallarının tatbik âleti olması olduğundan, dolayısıyla
kitap ile kılıç’ın aynı şey olduğu açıktır. Böyle olunca, kılıç bir bakıma ilâhi
adaleti, kitap ise ilâhi ilmi, ifade ettiğinden bunları her mertebeleri üzere
adaletle kullanmak gereğini ifade etmektedirler diyebiliriz. T.b.
--------------
Verilen kitabın aslını talep etme:
--------------
Bir şey’in aslını talep etme, o şeyin özüne nüfüz etmeye çalışmanın
ifadesidir, diyebiliriz. T.B.
--------------
Gülümseyen insan siması:
--------------
O kitapta insan-ı kâmil’in de yaşantısının bulunduğunun ifadesidir
diyebiliriz. T.B.
--------------
Aynı kalınlıkta bir kitap daha verilmesi:
--------------
Birinci kitabın bâtın, ikinci kitap’ın zahir olmasıdır diyebiliriz. T.B.
--------------
İşlem ve tatbikatın ilk kitapta olur denmesi:
--------------
İlk kitabın batın’dan kaynak olmasıdır diyebiliriz. T.B.
--------------
Bu kitabın öğretilmesi:
--------------

13
Mânevi ve sûfi eğitimidir, diyebiliriz. T.B.
--------------
Küçük çocuğa öğretilir gibi olması:
--------------
Bilindiği gibi çocukluk safiyet ifadesidir, çocuksu bir safiyete ulaşmadıkça
kendinde ki fazlalıkları atmadıkça kişinin yeni bir şeyler öğrenmesi mümkün
değildir. T.B.
--------------
Kitaba sahip olmamak:
--------------
O kitabı ayrı bir varlık olarak görmek ikiliktir, diyebiliriz T.B.
Kitabın kendi hali ve malı gibi tatbikatı:
--------------
Kitap ve insan bir batında doğan iki kardeş olduğunu bildiren efendimiz
bizlere ne büyük bir hakikati ifşa etmişlerdir şükründen aciziz kaynak aynıdır,
yani Hakk’ın zatı’dır. Hal böyle olunca insan ve kur’an bir birinin aynı iki
görünen tektir. Tatbikat ilim ile, ilim de “fiil” iş hareket ile meydana çıkar. Bu
yüzden kitap aynı zamanda kişinin “kendi özü” (öz hali) dir diyebiliriz.
Genel de, özet olarak izahına çalıştığımız bu zuhuratın ayrıca gören kişi
tarafından çok daha özel ifadeleride bulunmaktadır şimdilik bu kadarıyla
yetinmiş olalım. T.B.
Bu zuhuratın ziyaretimizden kısa bir müddet evvel görünmesi dikkat
çekicidir. T.B.
------------------------
Rûya: 2 Özet “metinde tamamı mevcûd”
Masa başında gibi karşılıklı atışmak:
--------------
İlgili konular hakkında istişareyi gösterir, diyebiliriz. T.B.
--------------
Arada masa olmayışı:
--------------
Arada ki bağlantının kalkmış olmasıdır diyebiliriz . T.B.
--------------
Masaya dirsek dayanması:
--------------

14
Dirsekten maksat kol, koldan maksatta el dir, ortada masa olmaması,
kolunun boşluğa dayanması, yani o anda yapılan istişarenin kendisi tarafından
“mesnedi” dayanağı olmadan boşluktan savunulmasıdır diyebiliriz. T.B.
--------------
Zamanın insanı konusunda kendinde zuhur edenleri söylemek:
--------------
Yukarıda kısaca bahsedilen ziyaret gününde konuşulan İsa (a.s) Mehdi,
(a.s) ve velâyet kemâlât-ı hakkında ki görüşlerde sorulmuştu bunun üzerine
bu zuhurat görülmüş olabilir.
O zuhuratın tamamı metinde mevcud, ve mânâdan gelen varidatlar
olduğundan şimdilik yorum yapmadan geçiyoruz. T.B.
------------------------
Rûya: 3 Özet “metin tamamı mevcûd”
Bir yolda görmek:
--------------
Hak ehli, başta taleb eden yol ehli olduğu halde, sonraları taleb edilen, yol
ehli olur.
Yol tanıdık tanımadık, o mertebede her kez talep eden yol ehli
olduklarından, çoklukla beraberlik mevcut olur. Namaz zat’i bir ibadet
olduğundan, ona hazırlık mahiyetinde olan abdest ise zat’i temizlik
olduğundan bu durumu daha henüz idrak edemeyen dergahtan tanıdık
tanımadık dostların adeta inkara yönelik kendi anlayışlarıyla oradan
dağılmalarıdır. Çünkü meydana gelmeye başlayan hâl (taleb edilen yol ehli)
olmaya başlanmasıdır. bu hal idrak edilemeyip uzaklaşmışlardır, diyebiliriz.
T.B.
--------------
Yol aralığına gelmek:
--------------
İkiye bölünen yolda, kendi gerçeklerine uygun yolu seçmek gerekmekte ve
bir karar aşamasıdır, diyebiliriz. T.B.
--------------
Yol aralığında lokantada olmak:
--------------
Bilindiği gibi lokantalar, zahiri bedenlerimiz için kurulan gıda yerleridir.
Manâ âleminde görüldüğünde ise, ifadesi genel olarak manevi bedenlerimiz
için üretilen gıda mahalleridir, diyebiliriz.
Masaların üstünde sadece ekmek sepetlerinde, ekmek olması ve arada
bulunan kişilerin ekmeklerden ufak parçaları yemeleri, orada bulunan manevi

15
lokantada sadece (yavan ekmek) ana gıda da olsa; ancak küçük, küçük, kuru
bir tevhid gıdası sunabiliyorlar o yeniyor, diyebiliriz. T.B.
--------------
Benimde sanki karnım açıktı:
--------------
Bedenin zahir gıdaya ihtiyacı olduğu gibi özümüzün de Batıni tevhid
gıdasına ihtiyacı vardır. Karnın acıkması insanda karın, lügat ta (batın)
hükmünde olduğundan oranın gıdası olan tevhid ilmine özlem duymadır,
diyebiliriz.
Bu ihtiyacı giderebilmek evvelâ ekmek hükmünde (ana gıda)olan, zahiri
kelime-i tevhid-i ifade ederek oradan batınına geçmeyi irade etmek
gerekmektedir.
Yağ ve et ikisi de ana gıdalardandır yağ hem hayvani hem nebati olabilir,
et ise sadece hayvanidir. Yemeğin çok yağlı oluşu yemek yapan ustanın itidâl
üzere olmayıp bazı hususlarda çok mübalâğa yaptığı ve yukarıda belirtilen
türden o hallerin ağır bastığı mânâda ancak az bir tabak manevi gıda üretildiği
anlaşılmaktadır.
O tabaktan yağlarını ayırarak sulu tarafına batırılıp yenen sadece bir
lokmadır.Yani miracı uygun olmayan o yemek yenememektedir.
Gelen kişinin, yemeğin kime ait olduğunu sorduğunda kendisine ait olduğu
ifade edilip tabak kendisine takdim edildiğinde mizacına uygun olan o yağlı
(mübalâğalı) “başkalarına zarar verebilecek” yemeği, kendi yemeği olması
dolayısıyla yiyebilmiştir, diyebiliriz. T.B.
--------------
Rüya: 4 Özet Metinde tamamı mevcud:
--------------
Çağrılan yerde ki hâller tabi-i gibi gözüküyor nefsimize uygun geliyor, gibi
ise de aslında tesirsiz durumdadırlar, diyebiliriz.
Çünkü güneşin asli hali hararet-sıcaklık, soğuğun asli hali üşütmektir.
Bunlarda harekettir, hareket ise hayattır. Kapalı gibi olan açıklık hayali bir
oluşumdur.
Etrafta ağaçların, kuşların, dinlendiren bir tabiatın, oluşu. Tabiatımızın o
metrelerinin, o devrede hükmü altına girmemizin ifadesidir, diyebiliriz.
Hazret eşi ile aynı yerde masada yan yana oturuyorken üstünde ev
kıyafeti, mavi ev pijaması içinde beyaz yün fanilâsı olması da, bizce yukarıda
da olduğu gibi burada da tabiilikten uzak bir çok tersliklerin var olduğudur.
Pijama (mahremiyet) ev kıyafeti olduğundan (zaruret olmadan) onunla
sokağa çıkılması, ayrıca umumun gittiği lokanta, kır, bahçe, gibi yerlere
gidilmesi hiç olağan değildir, diyebiliriz.

16
Mavi pijama, gök rengi göğe, beyaz falina renksizliği ifade ediyor ise de,
bu mahremiyetin açıkta kullanılması, gizli olması gereken bazı şeylerin sanki
zorlanarak zahiren ispatlamaya çalışılıyor gibi olduğunu, söyleyebiliriz.
Karşılıklı oturulduğunda tek başına yemek yemesi ve sohbet etmesi, kendi
ürettiğini kendi tüketiyor gibidir, diyebiliriz.
Kalkıp gitmesi eşi (v…….) hanım, bir sohbet (vesilesi) ile sizden ayrıldığını
söyleyebiliriz. T.B.
------------------------
Rüya: 5 Özet metinde tamamı mevcud:
--------------
Hali hazırda içinde bulunduğu irfaniyet halinin genişliği ona mânâ aleminde
(konak-villa) gibi görünür, bu da gönül aleminin genişliği ve güzelliğidir,
diyebiliriz. T.B.
--------------
İçeride yeğenlerin oluşu:
--------------
O gönülde tevhid ilimlerinin, bölüm konularının da bulunmasıdır,
diyebiliriz. T.B.
--------------
N….. bey’in yürüyerek gelmesi:
--------------
Araba, otobüs, gibi vasıtasız yürüyerek gelmesi, vasıtaları kaldırıp, tabi-i
ve sakin bir seyr-ile (kademeyn) eli ayağı ile zahir ve batın olarak kerem
konağına ulaşmasıdır, diyebiliriz. T.B.
--------------
Adres verilmeden kendi başına burayı bulması:
--------------
Muhtemeldir ki bu adres kendisine, batınen bundan 39 sene evvel 1964 te
bildirilmiş olduğundan yolu kolayca bulup (ikram) konağına ulaşmasıdır,
diyebiliriz. T.B.
--------------
Yapılması henüz bitmemiş yol:
--------------
Bu sistemin oluşması içinde daha bazı eğitim ve çalışmalara ihtiyaç
olduğunu belirtiyor, diyebiliriz. T.B.
-------------

17
Evi dolaşmak:
--------------
Gönül âlemini seyr etmek, selâmet dilemek, gönül hanesinin (selâm)
islâm’ın hakikati üzere olması lazım geldiğini düşünmek gerekmektedir,
diyebiliriz.
Yukarıdan beri özet olarak izahına çalıştığımız zuhuratların daha önce de
belirttiğimiz gibi çok daha da başka yorumları alabilir, şimdilik bu kadarlıkla
yetinelim Allah (c.c) lühü daha iyisini bilir. T.B.
Muhterem E….. bey kardeşim, gelişen olaylara, hadiselere, ve zuhuratlara
bakınca insanın hayretler içinde kalmaması mümkün olamamaktadır. Tertib-i
ilâhi vakti geldikçe gizli hazinesinden mevcud ihsanlarını kullarının üzerlerine
serpmekte, onlarda bunları gerek bilerek, gerek bilmeyerek alıp kullan-
maktadırlar. T.B.
------------------------
Bu günkü yalnızlığınıza bakıp ümitsiz olmayınız, İbrahim (a.s) Beytullah-ı
tamir edince, cenab-ı Hakk, “kullarımı beytime davet et,” dediğinde, “kimi
davet edeyim?” diye sorar, (sen davet et gerisine karışma) denir.
(Bizler tebliğci, hidayet ise ondandır.)
Bu oluşumlarda bizden size tebliğdir, kabul etmek veya etmemek sizin
gönülden gelen hür iradenize bağlıdır.
Kabul edilmesi veya edilmemesi size olan muhabbetimizde de bir değişiklik
meydana getirmez. Umud ederim ki, Cenâb-ı Hakk karşımıza benzer
özelliklere sahip bir çok gönül dostu daha sonsuz hazinesinden çıkarabilir.
Şimdiye kadar beni hiç husranda bırakmayan Rabb’ım bu hususta da
bırakmayacağından eminimdir.
Kabul edildiğinde gereği yapılarak ham halde olan yolun işler hale
getirilmesi de gerekecektir.
Bu vesile ile muhterem eşiniz hanımefendinin ve diğer aile fertlerimizin
eğer görüşebilirseniz, M…. C… kardeşimizin kurban bayramlarını en içten
duygularımla kutlar gerçek bayram ehli olanlardan olmanızı cenab-ı Hakk’tan
niyaz ederim.
Ayrıca Nü…. hanımında sonsuz selâmlarını sizlere iletirim.
Sağlıkla sıhhatle gönüller dolusu muhabbetle almanızı, dalmanızı diler
Hoşçakalın, hoşlukla kalın derim.
Mânâ âleminden size verilen şifrenizin B.G.İ (Bâtından gelen ikram)
olduğunu söyleyebilirim.
Hu…..
el fakyr
Terzi baba

18
Necdet Ardıç
------------------------
Evet böylece bu çalışmalar devam edip gidiyor idi. Bu arada yazmaya
çalıştığım üç kitabım vardı bunları ben evvelâ el yazısı ile sayfalar üzerine
yazıyorum sonra daktiloda normal yazı şekline döndürüyorum daha sonra da
matbaaya verip orada kitap haline getiriliyor sonra o kitabın bir izolet çıktısı
alınıyor ve bana geliyor, bütün kontrolları yeniden yapıldıktan sonra kitaplar
baskıya giriyor idi. Bu arada üç kitabımızın el yazı çalışmalarını yapmakta
idim.
Onlar, bunlarıda bilgisayarda yazabileceklrini söylediler ve birer birer
onlarıda bilgisayar ortamında yazdılar. Bu çalışmalarından ötürü kendilerine
teşekkürlerimi bildirmiştim.
Bu vesile ile bende yavaş yavaş bilgisayar kullanmaya başladım, daha
sonra kendi kitaplarımı bilgisayar ortamına kendim getirmeye başladım. Bu
durumda da eskiden “faks” ile haberleşirken daha sonra bilgisayar üzerinden
yazışmalarımızı yapmaya başladık, böylece işler daha da serileşmiş idi. T.B.
Böylece bana gelen ve benden giden bütün kayıtları, bilgisayar ortamında
dosyalamaya başladım, şu an bu dosyaların (74) üncüsü tamamlanmak
üzeredir. Ve bu dosyalar alan çalışmasıdır, bunların içinde bahsi geçen
kişininde yukarıda olduğu gibi çok sayıda halini anlatan yazı ve zuhuratları
vardır. T.B.
------------------------
Yukarıda bahsedilen hizmetlerinden dolayı, kendisinde ve çevresinde ufak
ufak gelişmeler olmaya başladı, bu arada yeni gelenlerde oluyor idi, bu sırada
bir şikâyet üzerine takip ve soruşturma başlatıldı bunu biliyordum ama
kendisine o günlerde güvendiğim için, mahiyetini pek sormadım. Kendi
ifadesine göre birileri kasden şikâyette bulunmuş, o sıralarda orası biraz
karıştı, ayrılanların ifadelerine göre aşağıdaki yanlışlıklar belirtilmiştir.. T.B.
------------------------
Üçüncü bölüm, Cemâlden tekrar Celâle dönüş.
------------------------
Oradan bir kısım kimseler. “Deprasyonda olan bir adam bunun
söylediklerini mi, dinleyeceğiz? Deyip ayrılmışlardır.
------------------------
Bir müddet sonra orası gene karıştı, eşi ile araları bozuldu, bu mesele
hakkında özel olarak bize tekirdağına degâha, çocukları ile birlikte ve bir
tomar yazışma ile geldiler. Çocuklar bu arada annelerinin hallerinden, bazı
takıntılarından ve bu yüzden hayali kurgular yaptığından bahsettiler, her iki
tarafında, sizinde daha yakından bildiğiniz, yakın geçmişteki hadiselerdir.
Ben kendisine eşinin bu şekilde davranmasının kendisinin yanlış yöne
sapmaması için korumakta olduğunu, meseleye birazda böyle bakılmasında

19
yarar olacağını ifade etmiştim. Bunun üzerine, doğru, ben işin bu yönünü hiç
düşünmemiştim demişti.
Netice olarak devamlı yanlarında olmak isteyen, ve eşinin de bundan çok
sıkılan o hanımı guruptan uzaklaştırmasını, ve guruplaşarak rahatsızlık veren
diğer, hanımı da oradan uzaklaştırmasını istemiş idim. Bu kararla geri
döndüler. Ve bu kararla sizlerinde daha yakından şahit olduğunuz hadise,
geçici olarak kapanmış oldu.
Özetle belirttiğim sizlerinde yakından bildiğiniz bu hadisenin, sayfalar
dolusu bütün kayıtları, dosyalarımda kayıtlıdır, bir gün vakit bulduğumda bu
süreçleri daha geniş bir dosyada yeniden hazırlayacağım.
Evet işte bu süreler yavaş yavaş nefsi benliğe, ve celâli tesire, girmeye
başladığı sürelerdir. Bu hadise dolayısı ile kendisini toparlaması için kendisine
yapılan birinci ikaz idi.
Bu arada senelerde geçmekte idi, derslere devam edilmekte, ancak
konuları kendi seçmektedir, halbuki bizim görevlendirdiğimiz kimseler, bizim
kitaplarımızı okuyarak, sohbetlerini yolumuzun anlayış ve esasına göre
yapmaları lâzımdır. Ancak kendine müdahale ediliyor hissi olmasın diye, her
hangi bir yönlendirme yapmadım.
Bir gün görevli bir kardeşimizden kendi mail-ne bağlı olarak oda farkında
olmadan mail yazılarının içinde bana bir yazı geldi. Bu yazı gerçekten,
korkutucu ve ürkütücü ve büyük bir nefsi cesaretle söylenmiş, sözlerden
oluşuyor idi, metin şöyle idi.
------------------------

1. Örtün emri ile


Örtü - Küfür tatbikatında KAFİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
---------

2. İsim zevkinde ol emri ile


Esma – İlah - Şirk tatbikatında MÜŞRİK oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------

3. Cihat et emri ile


Ef’al – Nifak - Cürüm tatbikatında MÜCRİM-MÜNAFIK oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------
4. Şahit ol emri ile
Şuhud - İnkar tatbikatında MÜNKİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE

20
5. Dört makamı Cem zevki tenezzülü ile sellimu teslima MÜMİN oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE E.k.
----------
Emri ile. Bu emirler kimin emirleri idi acaba.?
Kendisine İlâhi tecelli olmuş gibi, bu yazıları tahlil için evvelâ bana
göndermesi lâzım iken, güya yücelerden gelen bir ilhammış edasıyla başka bir
kardeşimize göndermiş ve aradan yaklaşık bir buçuk sene gibi bir zaman
sonra dolaylı olarak bir mail tesadüfü olarak bana ulaşan bu yazıları okuyunca
gerçekten irkildim.
Bunun üzerine, bu yazıların tahlilini ve tehlikesini izah etmek için, (81-
nolu/Hayal vadisinin çıkmaz sokakları) isimli kitabımı oldukça uzun bir
çalışmanın neticesinde oluşturdum. (terzibaba13.com) sitemizden indirilip
okunabilir bu sahada içinde gerçek bilgiler ve ölçüler vardır, bilinmesi faydalı
olur.
Çünkü gönle gelen her şeyin, Rahmâni olduğu mutlak değildir, kaynağı
ilhamda, evhamda, olabilir, çok tehlikeli bir sahadır. Kişi bunları ayıracak
durumda değilse, ilhamı evham, evhamı da, ilham zanneder. Bu hususta
mutlaka istişare edilmelidir. Bu imkân yok ise şeriat ölçüsüne vurulmalıdır,
uyarsa kabul edilmelidir. Ama amel etmekte gene şüpheler olabilir kaygan bir
zemindir.
Evet bu hadise de kocaman bir kitapla ikinci ikazımız idi. Bunlardan da
kendisinde, belkide kendiside farkında olmadan, Celâli nefsi ağırlık iyice
yerleşiyor idi. Bu arada seneler gene geçiyor idi.
Bu aralar bizim seyehatlerimiz, N…. Annenin ameliyatları yüzünden, malûm
gurup ile fazla ilgilenemedik, nasıl olsa yollarına devam ediyorlar düşüncesi
ile, ancak bu şekilde orası ile ilgilenemeyince, kendisi oranın kendine ait bir
gurup olduğu zannına kapılıp, bizim namımıza oluşturulan guruba tamamen
kendi mülkü ve tebası olarak, yolumuzda hiç olmayan âmir hükümlerle yeni
hükümler koyup âmir olarak yönetmeye başlamış.
Herkesin bildiği gibi bu gurupla kendi evinde buluştuk, daha sonra T……..
biz davet ettik, gelindi ve daha bir yakınlık oldu. Ancak daha evvelden beri
devam eden ve dile getirilemeyen, bazı akılların ve gönüllerin almadığı, ve çok
zorlanarak bize karşı hörmetsizlik olmasın diye, gizlenmeye çalışılan bir çok
hususları biz anlamaya başladık. Yaptığımız araştırmalarda gerçekten de
yolumuzun büyük değişikliklere uğradığı, hayali ve cebri nefsi Celâli bir yola
girildiği açık olarak anlaşılmış, bütün bu sebeblerden bunu bir neticeye
bağlamak gereği ortaya çıkmış oldu.
Zaman zaman bize müracaat eden bazı yeni evlât olmak isteyen bayan
kimseleri kendisine yönlendirmek istediğimizi söyleyince türlü bahanelerle
bunların hiç birini kabul etmedi. Bende söylediklerine saf, saf inanmıştım,
daha sonra anladım ki, orada olan hadiseleri bize anlatmalarından korktuğu

21
için onları kabul etmemiş. Okulun müdürü bir talebe gönderecekte, sınıf
öğretmeni onu sınıfa almayacak, ne acayip bir şeymiş.
Daha sonra tekrar öğrendiğimize göre, bizim sohbetlerimize katılan bazı
evlâtlarımız aynı yoldanız diyerek bahsi geçen kişiye biz sizinde sohbetinize
katılabilirmiyiz? Diye sorduklarında hayır katılamazsınız, diyerek
reddedildiklerini sonradan öğrenmiş bulunuyorum.
Şimdi anlaşılıyorki orada olan hadiselerin, ortaya çıkmaması için bizle ilgili
olan hiç bir kimsenin bilmesini istememiş. T.B.
--------------
Görüldüğü gibi bütün bu tahlil ve araştırmaların neticesinde gurubun
tamamen, (Terzi Baba İrfan mektebi) dışına çıktığı anlaşıldığından. Zâten
bu durumda, (Terzi Baba İrfan mektebi) tebalâsının yere düşürülmüş
olduğu anlaşılmaktadır. Bizde o yere düşen tabelâyı bulunduğu yerden alıp
kendi rafımıza kaldırp koyduğumuzdan, böylece zâten kendileri tarafından
tatbik edilmeyen bir eğitim sınıfını bizde sona erdirmiş bulunmaktayız.
Ayrıca, (Terzi Baba İrfan mektebi) eğitiminin dışına çıkan sınırlarını
aşan, görevlide böylece kendinde emâneten bulunan rehberlik görevinden de
kendisi istifa etmiş sayılır.
Bu vesile ile bizim o gurup üzerinde hiçbir tasarruf ve âmir hükmümüz
kalmamıştır, böylece oradaki sınıfımız tarafımızdan da kapatılmış ve görevli
olan kişiye tarafımızdan verilen bütün ünvanları da (X015) kurban bayramı
itibari ile geri alınmıştır.
Bundan sonra o gurubun sorumluluğu bizim üzerimizde değildir. Herkese
bildiririz.
Şimdi, orada bulunan her kese sesleniyorum. Tarafımızdan hiçbir maddi ve
ma’nevi baskı olmaksızın, dilerseniz sınıfınızın ismine (felsefe yardımlaşma
derneği) deyin dilerseniz başka sizce uygun bir isimle, yolunuza hep birlikte
devam edin.
İçinizden gerek görenler olursa, gitsin başka dergâhlarda da kısmetini
arasın, yine içinizden bazı kimseler dilerse “üç aylık süre” içinde sizlere açık
olan, bâtında (Terzi Baba irfan mektebi) ne yeniden dönebilirsiniz. Bunlar
sizlerin hür iradeleriniz ile karar vereceğiniz hususlardır.
Şunu açık olarak belirteyimki, Terzi Baba bu davranışı ile kendisine daha
çok kişiyi bağlamak istiyor düşüncesi bizde hiçbir zaman olmaz, kimse bunu
aklına bile getirmesin, Terzi Babanın başındakiler zâten ona yetip artıyor, her
yeni iltihak, yeni bir mes’uliyet ve yeni bir meşguliyettir. Ancak bizi takib
etmeye çalışan kimseleride yolda bırakmak bizlere de yakışmaz.
Netice-i kelâm, bu günlere kadar, Terzi Baba ismi ve onun mes’uliyetinde
geçen bu süre içerisinde dolaylı veya dolaysız olarak, sizlere istemeden, fiziki,
maddi, ma’nevi, hissi, duygusal bir sıkıntı bu vesile ile geldi ise o benim sizleri
koruyamama acizliğimdendir. Bu yüzden orada hazır olan ve olmayan
muhterem sizlerden, N…. Anne ve Terzi Baba olarak haklarınızı helâl etmenizi

22
bu yüzden Hakk’ın mahkemesinde de davacı olmamanızı rica edececeğim, her
hangi birinizin canı, gönlü, incinmiş, maddi olarak kaybı olmuşsa gelsin ne
istiyor ise ödemeye ve gereğini yapmaya çalışalım.
Her zaman dediğimiz gibi, bizim hiçbir kimseden daha baştan, bir Hak
talebimiz yoktur, küçük bir şey de olsa bizden size aktarılmış ise, hepsi sizlere
helâldir. Ahrette de bu hususta hiçbir kimseden davacı olmayacağımızı
bildirmekteyiz, herkez kendi vicdanın da kendi hesabını nasıl olsa yapar. T.B.
------------------------
NOT= Burada özet olarak belirtilen bütün bu mevzular hakkında, diğer
kayıtlarla birlikte çok daha geniş ve kapsamlı (Celâl Cemâl Celâl) isimli bir
dosya kitap vakit bulununca oluşturulacaktır. Bahsi geçen kitap budur. T.B.
------------------------
Bu mevzularla ilgili olarak görüş ve tecrübelerinizin daha çok genişlemesi
için benzer durumlardan geçmiş başka kişilerinde olduğunu görecek ve bütün
bunlarla birlikte nelerle uğraştığımızı daha yakından görmüş olacaksınız.
Dosyada görüldüğü gibi (X,000) senesinde başlayan bu yolculuk neş’esi ile
ve hüznü ile (X015) (15) senelik çaba ve emek sarfıyla nasıl bir hüsranla sona
erdiği gözlerinizin önünde cereyan eden hadisedir. Ancak yukarıda da
belirttiğim gibi hiçbir kimseden Hakk talebimiz olmadığı gibi, varsa eğer bizim
bir kusurumuz bir eksiğimiz onlar bunu bizden taleb edebilirler, bizde imkân
dahilinde yerine getirmeye çalışırız.
Durumun bu hale gelmesine sebeb olan kendini müstakil mürşit
ilân eden ve daha biz ölmeden (53) dünyada iken kendi oluşturduğu
listeye kendini (54) diye ilân ve zanneden kişi benlik tepesinin üstüne
nefsin saltanat çadırını kurmuş bile. O kimseye bundan sonra ne
diyecek bir sözüm, ne de görecek gözüm vardır, içine düştüğümüz
sıkıntı yüzünden bu ilerlemiş yaşlarımızda bunları bize çektirenleri,
rabb’ım affetsin. N….. Anne zavallı tansiyon yükselmesinden günlerce
kendine gelemedi, beni ise en az beş yaş yaşlandırdı. T.B.
------------------------
NOT= Aşağıda ki şahısların isimler rumuz olarak verilecektir. Şöyleki.
(G.K) olarak (E.K/E.1) olarak. (E.K.) (E.2) olarak. (E.K) (E.3) olarak ifade
edilecektir. Cenâb-ı Hakk her birerlerimizi gerçek akıl sahiplerinden eylesin.
Bu girişlerden sonra artık ibretler yolculuğuna çıkmaya başlayabiliriz her ne
kadar bazı anlatımlar sıkıcı olsa da hepsinde de birer ibret olması bakımından
tamamının okunmasında yarar olabileceği şüphesizdir.
Bu yolculuğumuz, birçok yazışmalarla birlikte (X8/06/ X011) tarihine geri
dönerek başlamaktadır. T.B.
------------------------
Rüya (X8/06/ X011)

23
Muhterem Efendim,
Selamun aleyküm
Geçen gün anlattığım rüyamda sonradan hatırladığım bazı yerler vardı.
Onun için yazılı gönderiyorum.
Rüyamda (E-1) bir kanepede oturuyordu. Ben de ona bir kitaptan bazı
kısımlar okuyorum ve “işte ispatı” diyerek uzun uzun anlatıyorum. (E-1) de
dikkatle dinliyerek tasdik ediyor. Ancak biraz sonra O…nun bir arkadaşı olan
(x) diye biri geliyor ve (E-1) in oturduğu kanepenin karşısında olan dikdörtgen
bir yemek masasının etrafında atlaya zıplaya koşuşturuyor. Biraz sonra o
gidiyor ve O….a geliyor. O da aynı şekilde masanın etrafında hoplaya zıplaya
koşa koşa tur atıyor. (E-1) ise hiçbir şey demeden tamamen teshir edilmiş bir
şekilde seyrediyor. Ben bu olaya çok sinirleniyorum ve elimdeki çakmakla
O….yı yakmak istiyorum ama beceremiyorum çünkü o bir yerde sabit değil
tamamen uçar gibi hareket ediyordu.
Hürmetle ellerinizden öperi, N….. hanıma da selamlarımı gönderirim.
G….. K….
------------------------
Daha önce bahsettiğim yazı. (X2/X7/X011)
Aleyküm selâm G. hanım gönderdiğiniz dosyayı okudum İnşeallah herşeyin
yoluna gireceğini ümid ediyorum. Sizden bir müddet daha gayret bekliyorum
bu işinizle ilgileniyorum İnşeallah sıkıntılarınız yavaş yavaş aşılacaktır. Bu
arada yapmanız gereken şey ortamı daha da germeden bir müddet daha
sabırla sakin olarak ve yorum yapmadan beklemenizdir. Aile bütünlüğünü
bozacak şeyleri aklınıza son çare olarak getirmeyin, bu karar sadece sizi
etkilemez iki tane çok değerli evlâdınız var onlar sonra ne yaparlar. Bence hiç
olmazsa onların hatırı için bir müddet daha hadiseleri seyredin görelim mevlâ
neyler neylerse güzel eyler. Yuvanız için biraz daha sabır gerekecek İnşeallah
yakın zamanda bu sıkıntılarınızın sizin yönünüzden feraha kavuşacağını ümid
ediyorum. T.B.
------------------------
Daha önce bahsettiğim yazı. (X1/X7/ X011)
Selamun aleyküm efendim,
Telefonda görüştüğümüz üzere kaleme aldığım yazı ilişiktedir. Durumu
bilgilerinize arz ederim.
G…. M…. K…..
------------------------
Efendim, telefonda konuştuğumuz üzere size bazı hususları anlatmak
istiyorum. Bu tip şeylerle vaktinizi aldığımdan dolayı da çok özür diliyorum.
5 sene önce bize katıldığında, O….. annesi babası ölmüş, kimsesiz, 38
yaşında, bekar bir kız olup etrafındaki arkadaşlarına uyarak çeşitli makbul

24
olmayan konularla uğraşmış, ancak Allah yoluna girip bu yolda yürümeyi, yani
doğru yola gelmeyi amaçlayan bir kişi idi.
Yalnız bir kişi olduğundan biz de ona kucak açtık. Ben de sık sık davet
ettim. Aşağıda (E-2) nin orada yatırdım. Yani evin kı… gibi olmuştu.
Maneviyata çok meraklı olduğundan (E-1) de onunla özelde ilgileniyor, o da
şeyhine son derece bağlı olarak yol alıyordu. Bu olay 1-2 sene devam etti.
Daha sonra bana karşı saygısızlık yapmaya başladı. Bu arada gurup içinde bir
çalkantı meydana geldi. Tabii kişileri biraz deşince bu kişinin etraftaki kişiler
hakkında laf toplayıp (E-1) e gidip o lafları da değiştirerek dedikodu yaptığı
ortaya çıktı. Bu olaylar o kadar ayyuka çıktı ki herkes ondan kaçmaya, 5. kol,
tehlikeli madde, vs demeye başladı. Ancak (E-1) o…. ile ilgili kimsenin lafını
dinlemiyor, yalnız o…. ağzına bakıyor ve ondan gelen her lafı doğru kabul
ediyordu. Ben dahi o…. hakkında bir laf diyecek olsam hemen kızıyor ve
konuşturmuyordu. Bu durumdan şüphe etmeye başladım. Onun ne özelliği
vardı!...
Bir ramazan akşamı iftara bu kadına davetli idik. Sofrada yemek yerken
kadın mutfaktan çıkmış yüzü Perşembe pazarı gibi imiş. Birden (E-1) bana
“o….. bir şey mi söyledin” dedi. Ben de bir ara lavaboya gittim ama onu
görmedim, dedim. Meğer mutfakta ona yardıma gelen bir kardeşle kapışmış
ve son derece öfkeli bir vaziyette dışarı çıkmış.
Bu arada her sene Ramazanda kardeşler haftada birkaç gün bizleri iftara
çağırırdı. (E-1) de herkese talimat vermiş, 3 tane bekar bayan da mutlaka bu
iftarlara katılacak diye. (Tabii sonradan anladığıma göre o…. her iftarda
olacak, diğerleri de kamuflaj).
Derken bir kandil akşamı bizde iftar vardı. Kardeşlerden bazıları bana
yardıma gelmişti. Bu arada o…. da geldi. Kendisi ile son derece mesafeli
idim. Bana sokularak “izin verirseniz akşam burada kalayım da sabahleyin bir
elektrik süpürgesi tutayım, çok kalabalık olacağız” diye rica etti. Ben de
kalmak istiyorsan kal ama ben kimseye elektrik süpürgesi açtırmam, gerek
yok dedim. Sabah kalktım¸ balkona kahvaltı sofrası hazırladım, biraz sonra
hanımefendi teşrif ettiler ve kahvaltıya oturuldu. Malum kahvaltıda da manevi
sohbet ediliyordu. Kahvaltı bitti, ben masayı topladım, bulaşıklar yıkandı, ev
temizlendi, kişi hala balkonda (E-1) sohbette.
Sohbet öğleye doğru bitti ve hiçbir şeye dokunmadan çekti gitti. Bu sefer
dank ettim ve bu (E-1) yaklaşmak için beni kullanıyor dedim. Tamamen ters
bir tavır aldım. (E-1) anlatıyorum, manevi aşkı ağır basmış da başka bir şey
düşünemiyormuş gibi beni uyutmaya çalışan sözler… Tabii bu beni daha
tedirgin etmeğe başladı. Dedim ki “sen bu kızla flört ediyorsun, bu hal
nedir”. O da bütün kardeşlerle flört ettiğini, onları hale geçirmek için
hepsine yakın davrandığını, onların yol alabilmeleri için şeyhlerine
bağlanmaları ve sevmeleri gerektiğini anlatan bilumum masallar anlattı.
Daha sonra size de göndermiş olduğum, (E-1) bu kadınla flört ettiğine
dair rüya gördüm. Tabii evde devamlı münakaşalar olmakta idi. Bu arada
(E-1) haftada 2 gün erkeklerle sohbet etmek için bir yerlere gidiyor ve evden
erkenden çıkıyordu. Bir sabah yine erkenden çıktı fakat aşağı inince aklına bir

25
şey gelmiş ve beni aradı. Ben de hem telefonda konuştum hem de cama
doğru geldim. Konuşmamız bitince baktım (E-1) elinde telefon, birinle
konuşuyor. Sabah saat 7.17. Tabii dikkatimi çekti. Akşam gelince
telefonuna baktım o…. ile konuşuyormuş. Tabii evde kızılca kıyamet koptu.
(E-1) devamlı inkarda ben böyle bir telefon etmedim diyor, her şeyi
yalanlıyor. Bu kadın buradan uzaklaşacak diyorum.
O da ben gelene nasıl git diyebilirim, burası manevi kapı diye maneviyatı
da kullanılıyor. Bu arada kadının bir rüyasında da (E-1) le se………… tam o
sırada (E-1) onu telefonla aramış ve de uyanmış. Büyük bir ihtimalle o sabah
7.17 de edilen telefondur. Bunun üzerine açtım kadına telefonu, bağırdım,
çağırdım, seni toplantılarda karşımda görmeyeceğim, sen ne adi kadınsın,
buradan iki kelime öğrenmeye geldin şeyhinle flört etmeğe
utanmıyormusun, dedim. Bir sonraki toplantıda inadına tam karşıma geçti.
Tabii ben çok sinirlendim, içeri geçtim, (E-1) de başkaları da geldiler. O kadını
derhal oradan kaldırın, dedim. Tabii bu herkese rezil olarak benim arkamda bir
yere geçti. Ondan sonra sohbet devam etti ama bu sefer (E-1) de O….
bakarak sohbet yaptı. Sohbetten ayrılırken de (E-1) elini öpmeyi
unutuyormuş, (E-1) de buna çok üzüldü. Kadın perişan olmuş, belki intihar
dahi edebilirmiş.
Tabii bu arada aradaki ilişkiler devamlı inkar ediliyor. Gece içi içine
sığmıyor. Ben de aç o zaman telefonu dedim. Yok canım ne gerek var dedi.
Tabii benim yanımda arayacak değil ya. Biraz sonra ben yattım ve ben uyur
uyumaz kadını arıyor. Sabah kalktığında son derece neşeli idi. Dün gece
konuştunuz herhalde dedim. Bana bir kızdı, sen hayal kuruyorsun, vs…. dedi.
Tabii telefona bakınca gece saat 11.00 de görüşmüş. Ben de artık yalanlarına
tahammül edemeyeceğimi ve ayrılmak istediğimi söyledim. Sen de rahat
rahat evlen dedim. Tabii yine inkar ve böyle bir olayın olamayacağını
söylemeler….. Gayet tabii herkesin bana karşı bir saygınlığı var, o kişiden ise
herkes nefret ediyor. Böyle bir olayın duyulması ise (E-1) itibarını sarsar.
Ben ısrar edince de mali durumumuzun 2 ev açmaya müsait olmadığını, (E-3)
nin çalışmadığını, nasıl geçineceğimizi bilemediğini söyleyerek ipe un sermeye
başladı. Ayrıca da “sen Kur’anı inkar mı ediyorsun, bir ayetini kabul edip
diğerini etmiyor musun, İslamda 4 kadına kadar hak var diyerek yine
maneviyat kullanıldı.
Bu arada da kadına ortalarda dolaşmamasını bir kenara oturmasını
söyleyerek olayı soğutmaya başladı. Fakat aklı fikri sevgilisinde olduğundan
sohbetlerde ona iltifat etmeğe başladı. Yusuf sırrından bahsederken bazı
kenara köşeye atılmışların da bu sırdan hissement olacaklarını ima etmeler.
Hakir görülen insanların daha çok terakki edeceklerinden hatta bir de
Züleyhanın hışmına uğrarsa…. gibi sohbetin içinde laf atmalar. Bir gün
sohbette birkaç kişinin rüya tevili yapılıyor. Bir rüya tevilinde kişinin çok
büyük bir terakki içinde olduğunu belirterek, bu kişinin çok hakaret
gördüğünü, yetim bir kişi olduğunu söyledi.
Dönüşte de rüyaları isim belirtmeden okuyarak herkesin terakkileri
görmesini ve hissement olmasını belirtince ben de isim okumana gerek yok,
rüyanın kime ait olduğunun belli olduğunu söyledim. Tabii yine inkar. Ben de

26
dosyalarını karıştırarak rüyayı bulup ona ispat etmek istedim. Tabii rüyaları
karıştırırken bir de baktım ki bir rüya tamamen po……….. içerikli. Bu arada
sohbetlerde bu kadına “paylaşmak lazım” değil mi O… hanım diye laf atıyordu.
Baktım ki bu po…….. rüyada geçen bir tabir ve aralarında parola olmuş. Tabii
yine evde kıyamet koptu ve (E-1) yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali
onun dosyalarını nasıl karıştırırmışım, onlar manevi yazılarmış diye bağırdı
cağırdı. O rüyanın tamamen manevi olduğunu, maneviyatta po……
olamayacağını anlattı. Tabii gene inkar ve “aramızda hiçbir şey yok, yalnızca
şeyh mürit ilişkisi……”. Bu arada telefonunun hüt hüt olduğunu ve benim
karıştırmamam gerektiğini belirtti.
Bir sabah hastaneye gitmiştik, (E-1) sırası yaklaştığından “sen hemen
sıraya gir, ben arabaya park yeri arayayım” dedim. Park yeri bulup hastaneye
gelmem 15 dakika zaman aldı. Geldim baktım
(E-1) yok, telefon edince kayıt yaptırmakta olduğunu söyledi. Yani 15
dakikada kayıt yapılamamıştı. Yine bir sabah 8.30 gibi aile hekimine
gidiyordum. (E-1) de arabada beni bekliyordu. Benim gideceğim doktor
henüz gelmemiş olduğundan hemen geri döndüm ve malum elinde telefon,
beni görünce hemen kapattı. Bir başka gün yine hastaneden çıktık. Ben
eczaneden ilaç almaya gittim, (E-1) de arabayı alıp gelecek. Eczanede işim
uzadı, baktım (E-1) yok, nerede kaldın deyince de hangi eczanede olduğunu
bilemediğimden orada bekledim dedi ama dediği zaman da zaten yanıma
gelmişti. Malum 2 dakika da olsa konuşuyordu. Tabii bu telefon
konuşmalarına telefonunun arşivinden bakınca hepsinin karşısında o…… .
Hayatında bir gün yalan söylememiş 40 yıllık kocamın devamlı yalan
söylemesi pek normal değildir.
Bu kadar yalan söylemesine aldırmadan benim telefonlarını ve
evraklarını karıştırmama laf ediyor.
Bütün bu münakaşalardan sonra X1.X5.20X1 günkü sohbette Hucurat
49/12 ayeti açıklandı. Yani benim telefonları kontrol etmem, kadının
rüyalarını karıştırmam üzere, zanlardan kaçının¸ tecessüs etmeyin diye
açıklayarak bana atıfta bulunuldu ama bu kadın senelerdir herkesin
yanına yaklaşıp laf dinleyip kendisine aktarırken bu ayetten hiç
bahsedilmedi.
Bu olaylar devam ederken benim üzerimde aşırı bir baskı olduğunu ve
sinirlerimin çok bozulduğunu ve üzerimde büyü olduğunu fark ettim. Seneler
önce bana büyü yapıldığı zaman neler hissetmişsem şimdi aynı şeyleri
hissettim. Olayları tarttığım zaman evde huzur olmaması, herkesin hasta
olması¸ işlerin açılmaması, v.s. gibi olayların bana bunun doğruluğunu
ispatladı. Bunun üzerine bir medyuma gittim, 3 yıl önce bu kadının (E-1)
büyü yaptığını ve evde büyü olduğunu söyledi. Ben de bu olayın üstüne
gittiğimden bana da ayrıca yapıldı.
Daha fazla başınızı ağrıtmak istemiyorum ama bu şartlar altında herhalde
bu birlikteliğin devamı olamayacağını arz ederim.
------------------------

27
Sıkıntı. (X3/X7/20X1)
Hayırlı günler (E-3-) im. Mail-i ni aldım sağolasın İnşeallah yavaş yavaş
daha iyiye gidilecektir. Bu arada baban ne yaptı yani davranışlarında ve
sohbetler hakkında bir değişiklik yaptımı? Çünkü onun annene karşı olan
davranışlarıda çok mühim her halinde eskisi gibi davranmaya devam ederse
anneni ikna edemeyiz. En büyük davranış değişikliği babanda olması lâzımdır,
sakın bu hususları babandan haber almak için seni kullanmaya çalışıyorum
zannetme, ben işe açık olarak müdahil olmak istemiyorum b……nı daha çok
ezik hale düşürmemek için. Ancak bu hadise artık benide yakından
ilgilendiriyor, nasıl ki baban yanlış bir davranış ile ayrıca annennin isteği
dışında dervişini koruyor ise, annen de benim dervişim olduğuna göre
bende onun haklarını olabildiğince korumaya çalışıyorum çünkü onun dünya
ahiret düzenini dengelemek gerekiyorki yolunda derslerinde, sakin kafa ile yol
alabilsin bu sitres ve bezginlik ve bıkkınlık ile bir yere gidemez.
Tabii ki annenin bazı benlik hallerini bende biliyorum şimdi mühim olan
onu tekrar aile bütünlüğünün içerisinde gönlünü hoş etmeye ve yeniden
evdeki güveni kurmaya çalışmamız gerekiyor. Yoksa bu kadar sene sonra bu
durumlara gelmek gerçekten üzücü olmaktadır. Şu durumda baban ne yapıyor
bana ayrıca bildirirsen memnun olacağım, eğer o bir yeni düzenleme yapmaz
ise ben yaptıracağım ancak bu onu belki incitebilir, istiyorum ki kendi aklı
selimi ile bu işleri olması lâzım geldiği gibi düşünerek kendi düzenlesin.
İnşeallah bu günlerde halledilmiş olarak geride kalmış olacaktır biraz sabır
ve teenni gerekecektir. Selâmlar hoşça kal (E-3-) o….. a….. da selâmlar.
------------------------
(E-3-)
Sıkıntı (X3/X7/20X1)
Hayırlı günler Efendi Baba’m. Gönderdiğiniz e-mailleri yeni okudum. Ablam
eve gelince arzunuz üzerine onunla da paylaşacağım ve yine arzunuz üzerine
babamla da paylaşmayacağım. Annem cuma akşamından tatile gitti. Galiba bu
akşam gelecek. Teyzemler de tatile çıkınca 1 hafta da teyzemin evinde
kalacak. Dün babamı aradı: “Ben çok rahatladım, dediğin gibi denize girdim.
Çok iyi geldi. Kafamda hiçbir takıntı kalmadı” şeklinde konuşmuş. Tabi bu da
hepimizi mutlu etti. İhtiyacı olduğu her an yanında olmaya gayret ediyoruz.
Bu hususta annemle ilgili belirtmem gereken bir şey var:
Annem bu olayların olmasının evvelinde sürekli bir şeylere takılıyordu.
Onun için güzel bir şey yapıldığı zamanlarda yapılan işteki ufak bir kusuru
görüp bunu kendisine yapılmış bir saygısızlık ya da ona değer vermeme gibi
algılıyordu. O zamanlarda da yanındaydık, şimdi de yanında olmaya devam
ediyoruz. O zamanlardan bu zamana arada değişen tek fark ise; o zamanlar
annemin önünde düğün organizasyonu, gelin, damat, tatil, ablamın
Amerika’daki yaşantısı, ablamın Türkiye’ye gelişi gibi farklı hadiseler vardı.
Bugün ise yaşantısı içinde dergahtaki kardeşler dışında hiçbir şey yok.
Dolayısıyla da elindeki malzeme ne ise bir anlamda ona sarmış oluyor.

28
Aşağıda annemin yazmış olduğu yazıları son 1 senede her bir gün tekrar
tekrar annemin ağzından dinledim. Bu yazıların kimi yerlerinde haklı, kimi
yerlerinde taraflı, kimi yerlerindeyse duygusal anlatımları mevcut. Bunları
annemin benimle konuşmasının sebeplerinden biriyse benim olayları herhangi
bir etki altında kalmaksızın objektif bir şekilde değerlendiriyor olmama
güvenmesidir (kendi ifadesidir) ve ben de anneme hangi noktalarda taraflı,
hangi noktalarda duygusal baktığını yine tekrar tekrar söylemişimdir. Benim
söylediklerimi de o an için kabul etmiştir. Ancak belli bir süre sonra aynı
noktaya geri dönmüştür. (Sizi bu konularla meşgul etmiş olmamak için hangi
konularda ne kadar taraflı ya da ne derece duygusal olduğunun detaylarına
inmeyeceğim).
İmkanımız olsa annemin gitmeyi arzu ettiği yerler var; oralara götürmeyi
ben de ablam da isteriz. İnşeallah ileriki günlerde bir imkan olduğunda bunları
gerçekleştiririz. Zaten annem de farklı alanlara yöneldiği zaman inşeallah bu
takıntıları da git gide azalmaya başlayacaktır. Zaman zaman ev hali
tartışmalar olsa da annemize olan sevgimiz hiçbir zaman eksilmezdi. Ama
şimdi sizden gelen ilahi arzu üzerine annemi üzmemeye daha bir gayret
göstereceğiz.
Size ve N…… Anne’me selâmlar, hayırlı günler dilerim.
------------------------
(E-2-)
Sıkıntı konusu üzerine bir ekleme. (07/07/2011)
Hayırlı günler (E-2-) kı…., yazını aldım sağolasın İnşeallah her şey sakin bir
şekilde normal yoluna girer. Babandan da bu hususta nasıl bir yol izleyeceği
hakkında bilgi isteyeceğim. Selâmlar hoşça kal. E. B.
------------------------
(E-2-)
Sıkıntı konusu üzerine bir ekleme. (X4/X7/20X1)
Hayırlı günler E. Babam,
Kardeşim yazdıklarınızı kendi yazmış olduğu yanıtlarla beraber arzunuz
üzere okuttu. Onun atlamış olduğu bir noktayı fark ederek o kısmı eklemek
isterim:
Babam sizinle yapmış olduğu konuşmanın hemen ertesi günü O…..
Hanımla konuşarak durumu izah etmiştir. (E-1-) in o konuşma sonrası bizlere
yapmış olduğu izahatinden O….. Hanımın üzülse de bu arzuyu "Hakk'ın
arzusu" olarak görerek kabul ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Önümüzdeki hafta bir başka kardeşin ensarı kendi evinin müsait olmaması
sebebiyle yine o kardeşin arzusu üzere O….. Hanımın evinde yapılacaktı.
Babam gelecek hafta O….. Hanımda olacak olan sohbeti de (E-1) başka bir
kardeşin evine aldırtmıştır.

29
ayrıca Perşembe günü hem anneme, hem O…. Hanıma, Cumartesi günü
de tüm kardeşlere kardeşimin de size aktardığı gibi en geç Temmuz sonu
olacak şekilde sohbetlere tatil verileceğini ve sonrasında gruplara bölünerek
farklı tip uygulamalar olacağını ifade etmiştir. Anneme de yine bu
açıklamalarla O….. Hanımla ilgili endişelenmesini gerektirecek bir şey
olmadığını, tatil sonrası kendisini görmeyeceğini belirtmiştir.
İnşeallah sizin duanızla ve bu gayretlerle bu sıkıntıyı atlarız.
Size ve N. Anneme hürmetlerimi iletir, ellerinizden öperim.
(E-3-)
------------------------
(E-1-)
Bilgi alma. (07/07/2011)
Selâmün aleyküm (E-1) kardeşim. Malüm mesele hakkında nasıl bir yol
izlediğiniz veya izleyeceğiniz hakkında bir formülünüz oluşup oluşmadığını
bildirmenizi rica edeceğim. Bir yol sistemi kararlaştırmış iseniz neler olduğunu
gerekçeleri ile bir zahmet tarafımıza bildirirseniz memnun oluruz. Selâmlar.
hoşça kalın Efendi Baba.
------------------------
Bilgi alma. (X7/X6/20X1)
Hayırlı akşamlar (E-1) kardeşim, Hamdolsun Cum'a günü hastahane
misafirliğimiz, hane misafirliğine dönüştü Rabb-imize şükrederiz. Herhalde
vakti gelmişki, bizi aldılar yerimize yerleştirdiler, N….. hanımı yatağına
yatırdılar biçtiler diktiler, sonra odamıza getirdiler, orada dinlenmeye ve
ameliyat sonrası gözetime başladılar, herşey yerli yerinde idi nihayet artık
burada kalmanıza gerek yok diyerek bir haftalık misafirlikten sonra hanemize
gönderdiler. Şimdi tedavisine, T. B. hasta bakıcı rolünde evde devam
ediyoruz. Herşey kendi seyrinde yoluna devam etmekte. Sağolsunlar epey
gelen giden oluyor. Vakit buldukça mail leri cevaplamaya çalışıyorum. Şimdi
ancak sıra sizinkine geldi. Yazdıklarınızdan durumun yoluna girme halinde
olduğu anlaşılıyor, Rabb-i mize şükrederiz.
Bundan sonra herhalde bazı hassas konularda herhangi bir şüphe
oluşturacak konularda daha dikkatli ve hassas olmak gerekecektir.
Hiç bir derviş ne kadar istidatlı ve kabiliyyetli olursa olsun eşlerimizden
sonra gelecektir. Onların rızası dışında yapılacak bir uygulamanın daha
sonraki aşmalarda karşımıza oldukça büyük zorluklar çıkaracağı yüksek
ihtimal dahilinde dir.
Eğer bir talipte muhabbet ve ateş çok fazla ise onu hareket ve sözlerle
yavaş yavaş soğutmaya çalışarak normal ve tabi i haline dönüştürmek sâlik
hakkıda daha hayırlı olacaktır hele bu sâlik "bayan" ise, çünkü onların
duygusal özellikleri daha fazla olduğundan, kendisiyle ilgilenen kişi ona
dışarıdanda fazladan muhabbet aktarımında bulunursa o kişi dengesini nefsi
mânâ da bozmuş olur ve normal düşüncenin dışına çıkarak Hakk muhabbetidir

30
diyerek farkında olmadan nefsi muhabbetine kanal açmış olabilir. İşte bu tür
kişilere de özel hiç bir ayrım yapmadan zahiren herhangi bir sâlik gibi
muamelede bulunmak beden ve ruh, veya nefs ve ruh dengelerini bozmadan
ve dışarıdan diğer kimselerinde bazı kişilere daha çok iltifat edildiği
görüntüsünü vermeden yolculuğa devam etmek daha sağlıklı olacağı tabiidir.
Mühim bir konuda, Yol yürütücü kişi, kendine emanet edilen hiç bir sâlik-i
ile dünyevi ve uhrevi lâtif ve kesif "flört" edemez ve böyle bir tabir de
olamaz, çünkü onlar kızlarımız veya oğullarımızdır, onlara ancak şefkat ve
evlât muhabbetiyle yaklaşılması işin aslı ve yolun gereğidir.
Eğer onlardan biri manasında şeriatın uygun görmeyip yasak ettiği bir
şeyi zuhuratında görse, ve gelip anlatsa ona verilecek hüküm üzerinde hiç bir
yorum yapılmadan bu "zuhuratını hemen unut" olmalıdır, çünkü bu tür
zuhuratın kendisine batıni manasının anlatılmaya çalışılması ve güzel bir
zuhurat diyerek te, ayrıca taltif edilmesi, o kişiyi daha sonra daha zor
durumlara düşürecektir. Çünkü o tür şeriata uygun olmayan zuhuratlar kabul
görmüş ve onlara yol verilmiş olacağından, o kişi o zuhuratı belirli bir süre
farkında olmadan nefsinin hayalinde yaşatacağından, hayal vehim ve iblis,
üçlüsünün kendisini sureta Hakktan gösterip, şer'an o uygun olmayan
duygusal hali, fizikende yaşamaya hazır hale gelecektir. İşte örnekleri çok
görülen ve bilinen bu ve benzeri haller neticesinde kısa bir süre sonra uygun
olmayan münasebetlerin, fiziğe de dönüştüğü bilinmeyen hadiselerden
değildir. Rabb-ı mıza sığınırız.
Böyle uygun olmayan hallerinin, salikiyle ve saliki tarfından, anlatılması
neticesinde, tabii ki kişinin eşi haklı olarak buna tepki gösterecektir, aslında
zuhuratta bâtında olmuş, üstten ve alttan bir yaklaşım fiziken yaklaşımdan
başka bir şey değildir. Çünkü aynı duygular iki halde de geçerlidir, birinde ki
fark beden elbisenin-perdesinin olduğudur. Şimdi hadiseye bir başka yönden
bakalım eşimiz bize gelip, manasında kendisinin başka bir erkekle, şu veya
bu şekilde bir ilişkiye girdiğini söylese "siz" veya hepimiz bu hadiseyi hiç içiniz
bir tuhaf olmadan ve canımız oldukça sıkılmadan, tabii bir hadise gibi
karşılayabilirmisiniz.?
Bu sebeblerden bizler eşlerimize daha yakın olup, onların tam ve gerçek
itimatlarını kazanmamız, mutlaka gerekmektedir. Ve onları gerek bireylerin
yanın da, ve gerek toplum içinde, oradakilerin hepsinden daha kıymetli
olduğunu, gerek sözlerimiz gerek davranışlarımız ile, açık olarak yeri geldikçe
ortaya koymamız gerekmektedir. Ve onlara içimizden bir muhabbet duymamız
gerekmektedir, ayrıca zahirende iyi bir baba iyi bir eş olarak mutlaka
hayatımızı örnek, olarak görevimizin gereği sürdürmek zorundayız. Biz onlara
gerçekten böyle davranarak onları onurlandırdığımız zaman İnşeallah onlarda
kendi üzerlerinde bulunan fazlalıkları atıp görevlerinin daha bilincinde olarak
vazifelerini sürdüreceklerdir.
Cenâb-ı Hakk onlardan kat kat razı olsun. Rahmetli annem bana (26) sene
baktı Allah rahmet etsin, N….. hanım bu gün itibari ile (47) senedir hizmet
edip bakıyor, bunları göz önünde bulundurup onlara karşı davranışlarımızda
daha sevecen ve müşfif olmamız, onları daha çok rahatlatacak ve kendilerinde

31
öz güvenleri oluşacak, ve gelen kızlarımızı çocuklarımızı evlât olarak
kucaklayacaklardır. Ancak onlara bu güveni bizler vermek zorundayız. İşte
sâliklerin, kendilerinin evlâtları olduğunu, onlara biz davranışlarımız ve
konuşmalarımız ile kendilerine güven vererek, yaşatmak zorundayız.
Şimdi, gelelim sohbetler konusuna. İstanbulda Mevlâm rahmet eylesin
Nusret Babam zamanında ayda bir Cum'a günleri öğleden sonra sadece
sohbet olurdu birde kandil geceleri olurdu, arada münferit derviş ziyaretleri
olurdu. O kadardı.
Daha sonra bizde, hayat zorlaşmaya başladı cum'a iş gnü olduğundan yeni
gelen gençler gelemediler bu yüzden sohbet günlerini ayda iki defa olmak
üzere "pazar" günlerine kaydırdık uzun seneler böyle devam etti ancak
sonhbetler okulların tatiliyle sona erer okulların başlamasıylada tekrar
başlardı. Uzun seneler böyle geçti daha sonra bildiğiniz gibi son zamanlarda
İstanbul sohbetlerini eskisi gibi ayda bire düşürdük. tekirdağında ise daha
evvelce (15) günde bir cumartesi akşamları sohbetlerimiz vardı, şimdi ise
bildiğiniz gibi sadece çarşamba sohbetleri erkeklere olarak devam etmektedir.
Ve onuda ameliyat dolayısı ile tatile soktuk, yazın havalar sıcak olduğundan
sohbetler verimli olmaz nasılki okullar bile yazın tatil olmakta. tatilden sonra
daha bir iştah ile zinde bir akılla dersler başlamaktadır.
Herhalde ramazan tatilinden sonra eylülde herkes tatilden döndükten ve
okullar açıldıktan sonra sohbetlere başlanması daha uygun olacaktır.
Ömrümüz olursa eğer seneye İnşeallah okulların tatil olmasıyla sohbetler tatil
okulların açılmasıyla da sohbetlere başlanması uygun olacaktır. Başlangıçta
yeni merakla kişi halinin hep böyle gayretli olarak gideceğini zanneder ancak
seneler kişilerden çok şey alıp götürür bu dünya da her şeyden bıkılır veya kişi
yorulur bu yüzden hiç bir şeyin üstüne çok gidilmemelidir. Konuşmalarımıza
da dikkat etmemiz karşımızdakinin dinleme hacmini dikkate almamız
gerekmektedir bir meseleyi anlatmaya çalıştığımız kişinin onu ne kadar süre
dinleyebileceğini hesaba katmamız gerekmektedir. Bilindiği gibi başlangıçta
"az yemek, az konuşmak, az uyumak" kaidesi vardır, aslında bu kaide
sadece başlangıçta değil her zaman geçerlidir. Cenâb-ı Hakk her birerlerimize
kolaylıklar nasib etsin İnşeallah.
Son olarak bir şeyi belirtmek istiyorum, (G.K) kızımızın bütün bu
olanlardan sonra size karşı olan davranışlarını eski ve yeni ayrımı içerisinde
olumlu veya olumsuz hiç bir tepki vermeden takib ve tesbit ederek bana
bildirirseniz, gene böylece değerlendirmesini yaparız.
Ben ikinizin de hakkını korumak zorundayım. Çünkü biriniz erkek
evlât (E-1) biriniz de zâhirin bâtınından gelen kız evlâtsınız, aranızda
ayırım yapmak ve bir tarafı kayırmak olmaz ancak kız evlâtlar
erkeklere göre daha zayıf oldukların onların korunmaları önde gel-
mektedir.
Cenâb-ı Hakk'tan başarılarınızın devamını niyaz eder hayırlı akşamlar
dilerim hoşça kalın. E. B.
------------------------

32
(E-1)
Bilgi alma. (X8/X7/20X1)
Aleyküm Selâm Sultanım.
Bizlere her zaman ve her daim, her konuda örnek ve ideal
olduğunuz gibi, bu mevzuda gösterdiğiniz ilgi ve alakanız ile de yine
örnek oluyorsunuz. Allah razı olsun.
Allah başımızdan N…. Anne ile birlikte sizi eksik etmesin Sağlık ve
esenlik içinde feyz-i ilahinizi daim, evladlarınız olarak bizleri müstefid eylesin.
Amin.
Bu konuda (G.K.) Hanıma,
1. Dergah olarak Temmuz ayı sonu itibariyle sohbetleri tatil edeceğimizi.
2. Bu tatilin ne kadar süreceğinin, ancak alacağım ilham ve E. B. -mızın
izni ile tespit edileceğini,
3. Kendisindeki hassas olduğu, bahis mevzu kişi ile karşılaşma halinin de
böylece tatil ile birlikte düzene gireceğini,
4. Bu devre zarfında Rabbimizin lütfu ile oluşacak zuhuratlar ile herşey
yerli yerine inşaallah oturacağını,
5. Bilahare, yine alacağım ilham ve Efendi Babamızın izni ile sohbet
grubunu
2 ve/veya 3 gruba ayıracağımızı, Bunlardan birinci grupta, Şeriat ve
Tarikat şeriatı üzere (İzmir’de ve Tekirdağ’ında olduğu gibi) ilahiler, zikir, ilmi
hal ve tarikata ısındırma sohbetleri ve Efendi Babamızın kitapların-dan tahsil
terbiye yapacağımızı, bunların tatbikatını idare etmede kendisine de eğer
kabul ederse, N. annemizin zaman zaman yapıp örnek olduğu gibi vazife
vereceğimizi ifade ettik.
Diğer grup veya grupçuklarda ise,
Tarikat hakikatı ve Hakikat şeriatı üzere bizde zuhur edenlerin Kur’an’dan
– Hadis’ten, E. Baba’mızın – O’nun yolunda yürüdüğü zatların sohbetleri,
divan ve kitaplarından, ve yine kendimize hedef tayin ettiğimiz Allah’ın
“kulum” diye hitap ettiği zatların (Füsus – Mesnevi - Divan vs. gibi)
eserlerinden istifade ederek, inşaallah Rabbi ve izin verilirse Rahmani
tenezzül ve tecellileri takvaullah ve takatullah nispetinde himmetinizle zevk-i
zati üzre hissement olmayı arzu etmekteyiz.
Rabbimiz inşallah lütfeder, Amin.
Bu gruplardan
diğer grup dediğimizin birinci grubun sohbetlerine katılabildiği ama
birinci grup dediğimizin diğer grubun sohbetlerine katılamayacağı şeklinde
bir düzen getirme fikriyatı içerisindeyiz. Burada iki fikrimizi de belirtmek
isteriz:

33
1. Tatbikatta halen ayda 6 veya 7 gün olarak sohbette bulunmaktayız.
Bunları yine aynı günlere duruma göre taksim etmeyi düşünüyoruz.
2. Terakkinin göstereceği ahvalde, lütfedilen zuhurata göre zaman içinde,
gruplar, tek bir gruba dönüştürelebilir. Böylece nefisler üzerinde gıpta ve
tefekkür vesilesiyle heves edip, gayrette, hidayet üzere artış olabilir diye
düşünmekteyiz. Bu tatbikat bize Allah’ımızın Hz. Kur’an’daki cennet ve
cehennem tasnif tatbikatına da uygun gibi gelmektedir.
Allahu a’lem.
Bu arada bazı kardeşler, skype konferans grubundan istifade ederek
skype’ye izin verilen sohbetlerden şu anda olduğu gibi istifade etmek üzere
katılmaya devam edeceklerdir. Böylece herkes kendi içeceği suyu bilmiş
olacak inşaallah.
Henüz fark aleminin tefrik farkıyetinde kalan, ancak fark alemindeki tevhid
farkına, tevhid idrakına gelemeyen kişi bir müddet kendi feleğinde ta ki,
tevhid edebilme takatına gelinceye kadar yürüyüşüne devam edecektir. Bu
şekilde, muhtelif nedenlerle, beşeri ve nefsi heva benliklerinin vehmi ve hayali
içinde birbirlerini kabul edemeyenler, haliyle bir arada olmayacaktır. Böylece
lüzumsuz kaprisler de gösterilmeyecektir. İnşaallah. Bir arada olabilenler de,
farklı grup halinin yaratttığı gıpta, tefekkür ile heves edip, gayretli
olacaklardır. İnşaallah.
Allahu a’lem.
-----------------
(G.K.) Hn.’daki tesiratta, evvelki büyük inhiraflar azaldı. Ailecek bizleri
eskisi gibi düşman görmemektedir. Oldukça daha sakin bir şekilde ailecek
beraber yaşantımıza devam etmekteyiz. Arada bir bazen aleni, bazen de ima
ederek beni size şikayet etme tehdidini henüz bırakmadığı görülmektedir.
Belki de kendini böylece emniyette tutmak istiyor olabilir.
------------------------
Mühim NOT= Muhterem okuyucularım/kardeşler, yukarıdaki
hürmet saygı söz dinleyen ve söz verilen mahiyette olan ifadeleri
lütfen unutmayın.
Sabrederek okuduğunuzda ileriki sayfalarda göreceğiniz isyanları
yapan kişi acaba aynı kişimi? Diye ibretle göreceksiniz. T.B.
------------------------
(E-1)
Bilgi. (X9/X7/20X1)
Selamun aleyküm
Eyvallah Sultanım !…

34
      Semı’nâ ve ata’nâ
      Âmennâ ve ata’nâ
Âmennâ ve saddaknâ
Allah sizi ve N….. Anneyi başmızdan eksik etmesin. Amin.
Rabbimız sizdeki feyzi ilâhisini bol ve size gönül vermiş biz evlâdlarınızı da
müstefid eylesin. Amin.
Rabbimizden himmet ve dualarınızın daim üstümüzde olmasını niyaz
ederiz. Amin.
------------------------
Mühim NOT= Muhterem okuyucularım/kardeşler, gene yukarıdaki
hürmet saygı söz dinleyen ve söz verilen mahiyette olan ve mutlak bir
bağlılık gösteren ifadelerini, lütfen unutmayın. Bütün bunlar ve
ilerideki sayfalarda okuyacağınız, ibret dolu sahneler ile, bu kişi (E-1)
ve ailesi ile nasıl oğraştığımızı ve kendisine nasıl bir masai harcadı-
ğımızı ve neticede bize karşı, nasıl isyanları oynadığını, ibretle
göreceksiniz. Bu kadar vefasızlığa da “pes doğrusu” diyeceksiniz.
Sabrederek okuduğunuzda ileriki sayfalarda göreceğiniz isyanları
yapan kişi acaba aynı kişimi? Diye de, ibretle göreceksiniz. T.B.
------------------------
Cumartesi. (X4/X7/20X1)

Hayırlı akşamlar (E-2-) k….. senden küçük bir şey rica edeceğim.
Cumartesi günü nerede ve kimde idiniz nasıl bir gün geçirdiniz annenin haberi
varmı idi? özetle bildirirsen sevinirim. E. Baban
------------------------
Cumartesi. (X5/X7/20X1)
Hayırlı günler (E-2-) k….. Talihsiz ve hiç olmaması gereken bir sürecin
içerisindeyiz, görüldüğü gibi bu süreç güzel yönetilememektedir. Bir senedir
belki daha da fazla devam eden ve haberim olan bu hallerin kendi normali
içinde hallelor ümüdiyle bilmiyormuş gibi davrandım. Bende evde bu konuları
N. annenin yanında en küçük bir şüpheye mahal bırakmamak için sizinle
annenle babanla açık olarak konuşamıyorum fırsat buldukça kısa kısa satırla
hemen yazmaya çalışıyorum.
Şu anda evde misafirler var onları saçları yapılmak üzere C..'e getirdim bu
arada bende yukarıdan yazıhaneden mailini cevaplamaya çalışıyorum. Bu işin
gerçekten iyice tadı kaçtı bu kadının feryadı buralara getirilmemesi çok daha
evvelden bütün bunların kesilmesi lazımdı.

35
(eğer her şey bir vücudun tatbikatı ise annen de o vücudun bir parçası
olduğuna göre diğerleri makul görülüyor iken, niye annenin davranışları da
Hakk görülmeyip ayrı görülen birey nefsine bağlanıyor.?)
Her şeyden evvel dinimizde, ve şeriat kurallarında zahiri şeriata uyum
şarttır, ve kişilerin kişilere ne kadar yaklaşacağı ve sınırları bellidir.
Bir kişinin derviş olması veya olmaması farketmez, bunu değiştirmez. Dua
edelimde N…. Annen bu hususların farkına varmasın eğer böyle bir şeyi
sezinlerse o zaman korkarım onları defterinden siler. Eğer haberi olsaydı
daha şimdiden silerdi. Bu işin vehameti baban tarafından daha henüz
anlaşılamadığı görülüyor. Gerçekten benimde canım çok sıkkın, ve
huzurum kaçık vaziyette, ilaçlarla tedavi etmeye çalışılan ve geçmeyen
yaranın dağlama vaktinin geldiği anlaşılıyor.
Hayırlı günlerin olsun (E-2-) k…. İnşeallah bunlarda geçecektir. Vakit
bulunca sana, bu hususta babandan istediğim bana gönderdiği ve benim
cevaben babana gönderdiğim, yazılarıda göndereceğim . Hoşça kal. E. Baban.
---------------------------
NOT= İleride gelecek sayfalarda (E-1-) diğer ifadesi (E-k) olan kişi
bizi yargısız infazla suçlamakta olduğunu göreceksiniz. Kendisi daha
bu tarihlerde (X5/X7/20X1) defalarca ikaz edildiğini her halde
unutmuş görmektedir. T.B.
------------------------
Cumartesi. (25/7/2011)
Hayırlı sabahlar E. Babam,
Öncelikle aile olarak bu konularla sizin bu kadar vaktinizi aldığımız ve sizlere
bu kadar sıkıntı verdiğimiz için çok üzüldüğümüzü belirtmek isterim.
Bildiğiniz gibi sizinle olan görüşmemiz sonrası babam anneme sohbetleri bir
ara verme istemiyle en geç Temmuz ayı bitireceğini, bu ara sonrasın da da
O…. Hanımı artık sohbetlerde görmeyeceği bilgisini vermişti.
Annem de bu zamanlamayı kabul etmişti. Bu Cumartesi, yani son sohbet-
ten bir evvelki sohbet O…. Hanımın evindeydi. Annemin haberi muhtemelen
yoktu, ancak annemin bu dönem diğer sohbetlerin de nerede yapılacağı bilgisi
yoktu, yani bu haftaya özel bir durum değildi.
Ancak izniniz olursa ben bu hafta olanlarla ilgili kısaca bir bilgi vermek
isterim, belki şimdi aktaracaklarım yaşanmış olaylara bir sebep arz eder.
Bu son Perşembeye kadar evde herşey nispeten daha yolunda ve sukunet
içerisinde yürüyordu ve annemin babamla olan ilişkileri her anlamda daha iyi
duruma gelmiş görünüyordu. Hatta babam ona çok daha ilgi gösteriyor, ayrıca
onun terakkisi için ona özel sohbetler yapıyordu. Kısacası evde biraz daha aile
birliği hakim olmuştu. Bu noktada Perşembe sabahı babam ona sohbet
yaptıktan sonra evden çıkmış, ortada hiçbir şey olmaksızın annem babamı
arayarak "son sohbette ben oraya geleceğim ve O…..'yı herkese rezil
edeceğim, herkes ne olduğunu görecek" minvalinde bir ifadede bulunmuş.
Babam da bunun üzerine ona son iki sohbet kaldığını, sohbetlerin zaten

36
biteceğini, sonrasında da O…. konusunun tamamen kapanacağını biraz
sabretmesini söylemiş. Ancak ne yazık ki konu büyümüş.
Annem bizlerin onunla olan daha sonraki konuşmalarımızda Perşembe
günkü patlamasını cinni bir vehme dayandırmış ve o noktada içinin hınçla
dolduğunu ifade etmiştir.
Bu hafta içerisinde babam bir de başka bir kardeşle ilgili sohbet için yazılı
bir durum tesbiti yapmıştı. Bu kardeş annemle beraber ilk başta O...Hanıma
cephe almış gibi görünen, ama olayların tümüne bakıldığında aslında mürşide
hanımlık peşinde koştuğu tespit edilmiş olan bir zattı. Babamın onunla ilgili
yazmış olduğu yazının ilk başında da bu yazının eğitim amaçlı olduğu, o kişide
görünen hallerin nefsin tekliği sebebiyle hepimizde olduğu, bunun bir
eleştiriden çok bir eğitim vesilesi olarak ele alınması gerektiği vurgulanmıştı.
Annem bu yazıyı görmek istediğini söyleyince babam da vermiş. Perşembe
günkü olay sonrasında annem o yazının içerisindeki bir paragrafta isminin
kullanılmadan kendisinin yerden yere vurulduğunu ve O…. Hanımın göklere
çıkarıldığını ifade etti. Konuyla ilgili bizlerin de fikrini istedi. (E-3-) le ikimiz
ayrı ayrı, o yazıda bahsedilen dedikodu veya büyü halinin doğrudan kendisiyle
alakalı olmadığını, aslında bunu diğer kardeşlerde de bulunan haller olduğunu,
ve bizim o yazıdan anladığımızın vücuttaki bu tip hizipçilik ve tevhidden
uzaklaşma hallerinin temizlenmesi yönünde olduğunu kendisine bildirdik.
Ancak kendisi ısrarla bunu babamın kendisine harp açması olduğunu ifade etti.
Bu noktada babamın da, bizlerin de aksi yöndeki ifadeleri kifayetsiz kaldı.
Tekrar konu "siz bana karşı çete oldunuz" noktasına geldi.
Cumartesi günkü sohbette bu yazı aktarılmıştır. Daha önceki sohbetlerde
de olduğu gibi bu seferki sohbette de tekrar tekrar bu aktarılanların kişiye ait
haller olmadığını, nefiste bu hallerin mevcut olduğunu ve bu hallerin tek
kişiye atfedilmesinin yanlış olunacağı vurgulanmıştır. Akabinde de yazıda
aktarılan hallerin ve bu hallerde ısrar edenlerin Kafirun Suresi tatbikatıyla
bizlerden uzak kalması yönünde dua edilmiştir.
Cumartesi gecesi annem yaklaşık 16 kardeşe O…… Hanımla ilgili doğruluğu
şüpheli olan uzunca bir mail yollamıştır. Kendisinin genel fikriyatı, O…..
Hanımın dağıttığı bu dergahı kendisinin toparlayacağı yönündedir.
Bu son birkaç günde yaşananlar bunlardan ibarettir.
E. Babam, tekrar tekrar sizleri bunlarla meşgul etmekten ve bir
şekilde sizde herhangi bir üzüntü veya sıkıntıya vesile olmaktan
dolayı sizlerden af dileriz. Rabbimiz bizleri bu yollardaki hallerimizi
hayırlara vesile etsin. Amin.
Sizin ve N. Annemizin ellerinden öper, hürmetler dilerim.
(E-2-)
-------------
NOT= Yukarıdaki İfadelerdende bu aile ile nekadar çok oğraştığı-
mız kendi aile ferdinin ifadelerinden de açık olarak anlaşıldığı

37
meydandadır. İleriki sayfalarda ki isyanlarını ise ibretle göreceksiniz.
T.B.
------------------------
Cumartesi. (X5/X7/20X1)
Hayırlı günler (E-1-) bey kardeşim. Cumartesi günü sohbetiniz nerede idi
ve nasıl cereyan etti bilgi verirseniz yerinde olur . Selamlar T. Baba.
------------------------
(G-K)
Rüyalar. (X3/X7/20X1)
Selamun aleyküm efendim,
Nasılsınız¸ sıhhatiniz iyidir inşallah, N…….. hanımla görüşmelerimde o da
toparlanmakta olduğunu söyledi. Çok memnun oldum, Allah kolaylık versin.
6 ay arayla 2 ameliyat, narkoz, çok zor tabii. İzninizle size bikaç rüyamı
göndermek istiyorum. Sıhhatli, sağlıklı ve afiyetli günler dilerim.
------------------------
X3.X2.20X1
Çok geniş bir arazi, her taraf yemyeşil, bazı yerler ayrılmış ve çok çok
büyük demir kapılar var. Ben yeşil kapı denilen kapıya yöneliyorum. Kapı
hemen açılıyor, ben içeri giriyorum. Benim arkamdan büyük bir ordu gibi
düzenli bir şekilde sıralanmış insanlar da içeri giriyorlar. İlerlerde de kırmızı
kapı ve sarı kapı da varmış, benim oralara da girmem de serbestmiş.
------------------------
X0.X3.20X1
Rüyada bana bir levha halinde et-tayihyatü verildi ve şuhuden (E-1-) e
sormamı istediler. Ben de “daha evvel sorduğumu fakat şu anda hiçbir şey
hatırlamadığımı” anımsadım. “Sorup öğrenip bünyeme geçirmem” gerektiğini
düşündüm.
------------------------
X0.X3.20X1
Rüya 1
Rüyamda bir dünya haritası üzerinde neler ekilmesi üzerinde konuşmalar
yapılıyor. Hangi maddelerin hangi bölgelere ekileceği üzerinde tartışılıyor.
Daha çok şeker pancarı üzerinde duruluyor. Hububat ve diğer maddelerin
de ekilip stok yapılması üzerinde konuşuluyor. Ben de bu gurubun içinde yer
alıyorum.
Rüya 2
Uzun bir rüya gördüm ancak hatırlamıyorum, ancak en sonunda ben
misafirlere patates ve balık ikram ediyorum

38
------------------------
X1.X3.20X1
Rüyamda bir dedikodu kazanı kaynıyordu. Hatta kazan deyince gözümün
önünde bir dikey dikdörtgen metal depo belirdi.
Bu arada benim çocuğum olacağı söylendi. Ben de “benim kocam var, ne
fark eder” dedim. Benim tedirginliğim görülünce SABIR, SABIR, SABIR
dendi.

------------------------

Rüyalar. (X5/X7/20X1)
Aleyküm selâm (G.K.) hanım. Hamdolsun iyiyiz N…… hanım günden güne
biraz daha iyileşiyor hamdolsun, zuhuratlarınız güzel yaşanan halleri
görteriyor diyebiliriz özetlemeye çalışalım. Devamlı evde olduğum için fazla
yazamıyorum. Bu hususları bir an evvel bir yoluna koyun, bu işin sona ermesi
gerekmekte Cenâb-ı Hakk kolaylıklar versin hayırlı akşamlar hoşça kalın.
---------------
Yeşil bilindiği gibi yenilik, dinçlik ve murad demektir, İnşeallah
düşündüğünüz şekilde bir açılım olur oradan girilir, kırmızı kapı biraz ateşlidir,
sarı kapı ise sararma işin nihayetidir. Bunların açılması İnşeallah biraz zorda
olsa açılacak demektir. Biraz gayret biraz sabır gerekecektir.
Namazın Ettehiyyatü bölümü "kade-oturma-sükünet" yeridir. Buradan
anlaşılan şu anda bulunulan yerde oturmaktır. Yani bundan böyle hadiseler
hakkında eksi ve artı olarak hiç bir yorum yapmadan bulunduğunuz yerde
oturup Hakk'a tevekkül edip beklemek olacaktır.
Dünya arz, bizim bedenimizdir ve oraya yeni gıdalar ekmeliyiz ki onlarla
gıdalanalım, şeker pancarı tadı tatlıyı ifade eder hububat ise ana gıda
beslenmeyi ifade eder, artık beden arzına-tarlasına bunların ekilmesi lâzımdır
ki onlarla gıdalanıp hem de etrafımıza ikram edelim. İnşeallah, beden tarla-
sına hayal ve vehmin tohumlarını ekersek taibiki bize onları verir bizde onları
yediğimiz zaman onlar gibi oluruz Allah muhafaza etsin.
Patates ve balıkta ana gıdalardandır biri patates, toprak hikmetli diğeri,
balık su ilim ve hayat kaynaklıdır. İnşeallah vakti gelince bunlar çevreye
manevi yiyecekler olarak ikram edilir.
Evet kazan kaynıyor İnşeallah yakında ateşi sönecek. yeni bir doğum ile
yeni günler gelecek ancak bunların oluşması için zuhuratta belirtildiği gibi üç
vakit sabır gerekecek.
Yukarıda da belirtildiği üzere şimdilik bundan sonra hadiseler karşısında hiç
bir yorum yapmadan ve hiç bir fikir yürütmeden herhangi bir hissiyata da
kapılmadan sadece seyirci olun. Bu hadiseyi uzun zamandan beri biliyor ve
takib ediyorum, gereği yapılıyor siz şimdi sadece seyirci olun ve biraz
bekleyin kimseyi suçlamayın ağır söz söylemeyin vakit buldukça "ya selâm"

39
çekin. İnşeallah herşey yavaş yavaş yoluna girecektir. Çocuklarınızla arkadaş
gibi olun çok şefkatli davranın onların üzerinde amir rölü oynamayın her
helleriyle kendi kararlarını kendileri versinler, sizin doğrularınızı mutlak ölçü
kabul edip onlara kabul ettirmeye çalışmayın. Ayrıca malûm kişiden başka size
ters ve zarar veren kimseler varsa onlarında isimlerini bana bildirin.
Cenâb-ı Hakk her işinizde kolaylık gönlünüze ferahlık versin inşeallah.
Herkese selâmlar hoşça kalın E. babanız.
------------------------
Bilgi alma. (25/07/2011)

Hayırlı akşamlar (E-3-) k… bahsettiğim yazışmayı gönderiyorum bilgin


olsun hayırlı akşamlar. Efendi Baban.
------------------------
(E-1-)
Bilgi alma. (17/07/2011)
Hayırlı akşamlar (E-1-) b… kardeşim, Hamdolsun Cum'a günü hastahane
misafirliğimiz, hane misafirliğine dönüştü, Rabbimize şükrederiz. Herhalde
vakti gelmişki, bizi aldılar yerimize yerleştirdiler, N. hanımı yatağına yatırdılar
biçtiler diktiler, sonra odamıza getirdiler, orada dinlenmeye ve ameliyat
sonrası gözetime başladılar, her şey yerli yerinde idi nihayet artık burada
kalmanıza gerek yok diyerek bir haftalık misafirlikten sonra hanemize
gönderdiler. Şimdi tedavisine, T. Baba hasta bakıcı rolünde evde devam
ediyoruz. Her şey kendi seyrinde yoluna devam etmekte. Sağ olsunlar epey
gelen giden oluyor. Vakit buldukça mail leri cevaplamaya çalışıyorum. Şimdi
ancak sıra sizinkine geldi. Yazdıklarınızdan durumun yoluna girme halinde
olduğu anlaşılıyor, Rabb-i mize şükrederiz.
Bundan sonra herhalde bazı hassas konularda herhangi bir şüphe
oluşturacak konularda daha dikkatli ve hassas olmak gerekecektir.
Hiç bir derviş ne kadar istidatlı ve kabiliyyetli olursa olsun eşlerimizden
çocuklarımızdan sonra gelecektir. Onların rızası dışında yapılacak bir
uygulamanın daha sonraki aşamalarda karşımıza oldukça büyük zorluklar
çıkaracağı yüksek ihtimal dahilinde dir.
Eğer bir talipte muhabbet ve ateş çok fazla ise onu hareket ve sözlerle
yavaş yavaş soğutmaya çalışarak normal ve tabi i haline dönüştürmek sâlik
hakkıda daha hayırlı olacaktır, hele bu sâlik "bayan" ise, çünkü onların
duygusal özellikleri daha fazla olduğundan, kendisiyle ilgilenen kişi ona
dışarıdan da fazladan muhabet aktarımında bulunursa o kişi dengesini nefsi
mânâ da bozmuş olur ve normal düşüncenin dışına çıkarak, Hakk
muhabbetidir diyerek farkında olmadan nefsi muhabbetine kanal açmış
olabilir. İşte bu tür kişilere de özel hiç bir ayrım yapmadan zahiren herhangi
bir sâlik gibi muamelede bulunmak beden ve ruh, veya nefs ve ruh dengelerini
bozmadan ve dışarıdan diğer kimselerinde bazı kişilere daha çok iltifat edildiği
görüntüsünü vermeden yolculuğa devam etmek daha sağlıklı olacağı tabiidir.

40
Mühim bir konuda, Yol yürütücü kişi, kendine emanet edilen hiç bir sâlik-i
ile dünyevi ve uhrevi lâtif ve kesif "flört" edemez ve böyle bir tabir de
olamaz, çünkü onlar kızlarımız veya oğullarımızdır, onlara ancak şefkat ve
evlât muhabbetiyle yaklaşılması işin aslı ve yolun gereğidir.
Eğer onlardan biri manasında şeriatın uygun görmeyip yasak ettiği bir
şeyi zuhuratında görse, ve gelip anlatsa ona verilecek hüküm üzerinde hiç bir
yorum yapılmadan bu "zuhuratını hemen unut" olmalıdır, çünkü bu tür
zuhuratın kendisine batıni manasının anlatılmaya çalışılması ve güzel bir
zuhurat diyerek te ayrıca taltif edilmesi o kişiyi daha sonra daha zor
durumlara düşürecektir.
Çünkü o tür şeriata uygun olmayan zuhuratlar kabul görmüş ve onlara yol
verilmiş olacağından o kişi o zuhuratı belirli bir süre farkında olmadan nefsinin
hayalinde yaşatacağından, hayal vehim ve iblis üçlüsünün, kendisini sureta
Hakktan gösterip şer'an o uygun olmayan duygusal hali fiziken de yaşamaya
hazır hale gelecektir. İşte örnekleri çok görülen ve bilinen bu ve benzeri haller
neticesinde kısa bir süre sonra uygun olmayan münasebetlerin fiziğe de
dönüştüğü bilinmeyen hadiselerden değildir. Rabb-ı mıza sığınırız.
…………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………bahsi geçen zuhurat yazılmamıştır
………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………

Bu sebeblerden bizler eşlerimize daha yakın olup, onların tam ve gerçek


itimatlarını kazanmamız, mutlaka gerekmektedir. Ve onları gerek bireylerin
yanın da, ve gerek toplum içinde, oradakilerin hepsinden daha kıymetli
olduğunu, gerek sözlerimiz gerek davranışlarımız ile, açık olarak yeri geldikçe
ortaya koymamız gerekmektedir. Ve onlara içimizden bir muhabbet duymamız
gerekmektedir, ayrıca zahirende iyi bir baba iyi bir eş olarak mutlaka
hayatımızı örnek, olarak görevimizin gereği sürdürmek zorundayız. Biz onlara
gerçekten böyle davranarak onları onurlandırdığımız zaman İnşeallah onlarda
kendi üzerlerinde bulunan fazlalıkları atıp görevlerinin daha bilincinde olarak
vazifelerini sürdüreceklerdir.
Cenâb-ı Hakk onlardan kat kat razı olsun. Rahmetli annem bana (26) sene
baktı Allah rahmet etsin, N….. hanım bu gün itibari ile (47) senedir hizmet
edip bakıyor, bunları göz önünde bulundurup onlara karşı davranışlarımızda
daha sevecen ve müşfif olmamız, onları daha çok rahatlatacak ve kendilerinde
öz güvenleri oluşacak, ve gelen kızlarımızı çocuklarımızı evlât olarak
kucaklayacaklardır. Ancak onlara bu güveni bizler vermek zorundayız. İşte
sâliklerin, kendilerinin evlâtları olduğunu, onlara biz davranışlarımız ve
konuşmalarımız ile kendilerine güven vererek, yaşatmak zorundayız.
Şimdi, gelelim sohbetler konusuna. İstanbulda Mevlâm rahmet eylesin
Nusret Babam zamanında ayda bir Cum'a günleri öğleden sonra sadece
sohbet olurdu birde kandil geceleri olurdu, arada münferit derviş ziyaretleri
olurdu. O kadardı.

41
Daha sonra bizde hayat zorlaşmaya başladı cum'a iş gnü olduğundan yeni
gelen gençler gelemediler bu yüzden sohbet günlerini ayda iki defa olmak
üzere "pazar" günlerine kaydırdık uzun seneler böyle devam etti ancak
sonhbetler okulların tatiliyle sona erer okulların başlamasıylada tekrar
başlardı. Uzun seneler böyle geçti daha sonra bildiğiniz gibi son zamanlarda
İstanbul sohbetlerini eskisi gibi ayda bire düşürdük. tekirdağında ise daha
evvelce (15) günde bir cumartesi akşamları sohbetlerimiz vardı, şimdi ise
bildiğiniz gibi sadece çarşamba sohbetleri erkeklere olarak devam etmektedir.
Ve onu da ameliyat dolayısı ile tatile soktuk, yazın havalar sıcak olduğundan
sohbetler verimli olmaz nasılki okullar bile yazın tatil olmakta. tatilden sonra
daha bir iştah ile zinde bir akılla dersler başlamaktadır.
Herhalde ramazan tatilinden sonra eylülde herkes tatilden döndükten ve
okular açıldıktan sonra sohbetlere başlanması daha uygun olacaktır. Ömrümüz
olursa eğer seneye İnşeallah okulların tatil olmasıyla sohbetler tatil okulların
açılmasıyla da sohbetlere başlanması uygun olacaktır. Başlangıçta yeni
merakla kişi halinin hep böyle gayretli olarak gideceğini zanneder, ancak
seneler kişilerden çok şey alıp götürür, bu dünya da her şeyden bıkılır, veya
kişi yorulur bu yüzden hiç bir şeyin üstüne çok gidilmemelidir.
Konuşmalarımıza da dikkat etmemiz karşımızdakinin dinleme hacmini dikkate
almamız gerekmektedir bir meseleyi anlatmaya çalıştığımız kişinin onu ne
kadar süre dinleyebileceğini hesaba katmamız gerekmektedir. Bilindiği gibi
başlangıçta "az yemek, az konuşmak, az uyumak" kaidesi vardır, aslında
bu kaide sadece başlangıçta değil her zaman geçerlidir. Cenâb-ı Hakk her
birerlerimize kolaylıklar nasib etsin İnşeallah.
Son olarak bir şeyi belirtmek istiyorum, (G.K) k…. bütün bu olanlardan
sonra size karşı olan devranışlarını eski ve yeni ayrımı içerisinde olumlu veya
olumsuz, hiç bir tepki vermeden takib ve tesbit ederek, bana bildirir-
seniz gene böylece değerlendirmesini yaparız.
--------------
Ben ikinizinde hakkını korumak zorundayım. Çünkü biriniz erkek
evlât (B.G.İ.) biriniz de zâhirin bâtınından gelen kız evlâtsınız,
aranızda ayırım yapmak ve bir tarafı kayırmak olmaz ancak kız
evlâtlar erkeklere göre daha zayıf oldukların onların korunmaları önde
gelmektedir.
Cenâb-ı Hakk'tan başarılarınızın devamını niyaz eder hayırlı akşamlar
dilerim hoşça kalın. Efendi Babanız.
------------------------
NOT= Gene yukarıda da görüldüğü gibi bu kişi kaçıncı defa ikaz
almaktadır. Galiba hep bunları unutmuş olduğundan kendisi
tarafından “yargısız infaz” ile suçlanmaktayız. T.B.

------------------------

(E-1-K-)

42
Cumartesi ek. (X8/X7/20X1)
Sultanım
Ana yazıda bahsetmiş olduğum
1. G-1)….. Hn. Dosyası
2. G-1-)…. Hn. Dosyası ek 1
İsimli iki dosyayı ek olarak gönderiyorum.
------------------------
Bu dosyanın okunabilmesi için yeniden satırlarının düzenlenmesi
gerekiyordu, onu yaptım, aksi halde yazılanların anlaşılması zor
olacaktı, gerçi gene pek bir şey alaşılmayacak ama hiç olmazsa
satırlar görüntüde düzeltilmiş olacak, içeriği aynen yazıldığı gibi
kalacaktır. Ayrıca aşağıdaki kayıtlarda ismi (G) ile başlayan iki kişi
vardır, bunlar (G-1) ve (G-2) olarak belirtilecektir. Belki biraz sıkıcı
olacaktır ama bu yazıları okumaya gayret edin çünkü daha sonra bu
yazıların içinde nasıl bir hayal ürünü aslı ile hiç ilgisi olmayan hayali
düşüncelerin neler olduğunu dosya bitimindeki izahlarda bulacaksınız
(T.B.)
------------------------
Mühim NOT= Aşağıdaki dosya yazılarında suçlanan kişinin
gıyabında nasıl bir “yargısız infaz” edildiği açık olarak görülmektedir.
Bahsi geçen kişi bu yargısız infaz karşısında, kendisine cevap olarak
sadece kendi ifadesi ile şunları dile getirerek cevap vermiştir. Bende
bana gönderilen bu ifadeleri, suçlanarak bahsi geçen kişinin
ifadelerini daha baştan sizlere aktarıyorum, suçlamaları yapan kişinin
aslında kendinin nasıl bir yargısız infazcı olduğunu açıkça görebilir-
siniz. aşğıdaki ifadeleride okuyup kendiniz bir karar verebilirsiniz.
T.B.
------------------------
F.….. B.….. X3/X0/20X5
Hayırlı günler babacığım
Bana gelen bu yazıyı size gönderiyorum,
Selâmlar
F……
--------------
Selamun aleyküm,
Saygılarımı sunarım benden istediğiniz yazıyı size kızımla gönderiyorum.
ELİNİZDE BULUNAN BENİM HAKKIMDA YAZILMIŞ OLAN O
DOSYADAKİ HER SATIR KÜLLİYEN YALAN VE İFTİRADIR.

43
O MALUM ŞAHIS İÇİN RABBİMİN BANA YAZDIRDIĞI ŞİİRİ SİZE
YOLLUYORUM.
ÖZET O ŞİİRDEDİR.
G…1... (X1.X8.20X1)
--------------
ŞEYTAN.
ŞEYTAN NEDİR BİLMEZ İDİM
RABBİME NİYAZ EYLEDİM
ONU BANA GÖSTER
KENDİMİ KORUYAYIM DEDİM.
RABBİM, GÖSTERDİ, ONU İŞARETİMİ VERDİ.
YALAN SÖYLER İNKAR EDER
İFTİRA ATAR BU DOĞRUDUR DER
KULU BELAYA İTER
DEVAM ET DER
HELAL HARAM DEMEZ PARAYI CEBE İNDİRİR.
VERMEYEN OLURSA YERLERDE SÜRÜNDÜRÜR
MUHAMMEDİ GÖZ İLE BAKARSAN
MASKESİ DÜŞÜVERİR
MASKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ
SEN GÖZÜNE MUHAMMED GÖZLÜĞÜNÜ TAK
ETRAFINA O GÖZLE BAK
EĞİTİMDE ŞEYTANDA HAK
RABBİM BİZİ İNSAN ŞEYTANLARDAN KORUSUN…
--------------
NOT… BENİM YÜREĞİMİ ACITAN AYRILAN HER ARKADAŞ, DİN BU
İSE LANET OLSUN DEDİKLERİDİR.
--------------
Hayırlı akşamlar F…. oğlum bu yazıyı bekliyor idim. siteden gelmiş
gönderenler sağ olsunlar. Eğer bu yazıyı gönderen kardeşe bilgi verme imkânı
varsa yazıyı aldığımı ve yerine aktaracağımı ve çok teşekkür ettiğimi söylersin.
Daha sonra ilgili kitapta yerini alacak siteyede yükleyeceğiz herkez de
okuyacaktır.
Selâmlar hoşça kal E. Baban..

44
------------------------
NOT= Aşağıdaki dosyalar. Daha vaktiyle yaklaşık (xx.07.20X1 ) tarihinde
aralarından ayrılan ve yargısız infaz edilen G…1.. Hn suçlayan ve bana
gönderilen Dosyadır. O zamanlar meseleyi kapatmak için belki düzelirler
ümidi ile üzerinde durmamıştım, şimdi sırası gelmiş demek. Hakkında bizde
aşağıda onu dinledikten sonra biraz açıklama yapalım. Yargısız infazları kimin
yaptığı açık olarak görünsün. T.B.
------------------------
Selam, Selam
- G -1)….. Hn Dosyası (X0.X7.20X1 Çarşamba)
--------------
Elhamdü
lillahi rabbil alemiyn
Ve’l akibetü li’l müttakıyn. (akıbet ittika edenler içindir.)
ve la udvane illa ale’z zalimiyn. (düşmanlık illa zalimler üzerinedir.)
ve’s salatu ve’s selamu ala resülina muhammedin ve ala alihi ve
sahbihi ecmaiyn
***
Bilinmeli ki, bu tespitler kişiye atfedilen şeyler olmayıp, kişinin de
yapabileceği şeyler değildir. Nefsin irfan olunmasına hizmet olarak, herhangi
bir kişide görünmesi mümkün olan şeylerdendir.
Nitekim
Hz. Kur’anda buyrulmuştur. “bazınız bazınız ile bela/imtihan edilmesi
içindir.”
MUHAMMED (47)/4
feiza lekıytümülleziyne keferu fedarbe’r rikabi
hatta iza eshantümühüm feşüddu’l vesaka

imdi kafir/küfredenlerle lika/karşılaştığınız da hemen rikab/boyunlarını


darb/vurunuz Ta ki, onları eshan/bastırıp sindirdirinceye (zayıflatıp, mecalsiz
bırakıncaya) kadar (üstünlük sağladığınızda) vesaka/bağı şüddu/sıkıca
bağlayın
zalike velev yeşaüllahü lentesare minhüm
ve lakin liyeblüve ba’daküm biba’dın
bu böyledir; ve eğer Allah şae/dilese kesinlikle onlardan nasr
(yardım/intikam alırdı), Velakin ba’da/bazınızı ba’dı/bazınız ile bela/imtihan
etmesi içindir (velakin birbiriniz bela/imtihan edilmek içindir)

45
***
Yine
(Allahın emri, suresi, ayeti, İman edenin imanını arttırır,
Kafirin küfrünü – münkirin inkarını – münafıkın da nifağını arttırır)
Hz. Kur’anda buyrulmuştur.
--------------
Keşke yukarıda bahsettiği hususla başkalarını suçlamadan evvel kendi
nefsinde tatbik etseydide, aşağıda açık olarak kendi dilinden bunlara iman
ettiğini açık olarak tasdik etmemiş olsaydı!. Ama iş işten geçmiştir bunları açık
olarak kendi dili ile ve yazıları ile belirtmiştir. T.B.
--------------
“İndirilen sure ancak iman edenlerin imanını zade/ziyade etmiş,
arttırmıştır.”
--------------
Belirttiği bu âyet-i kerîme açıklığında kendisinin şirke küfre münafıklığa
münkirliğe olan imanını arttırmıştır. Yukarıda ve aşağıda belirttiği bütün
âyeti kerimeleri kendisi hakkında yazmışta. Bundan bile haberi olmamış. Ve
bunlarla karşı tarafı suçladığını zannederken, kendi kendini ele verip kendi
ahlâkını etrafa ilân etmiştir. T.B.
--------------
TEVBE (9)/124
ve iza ma ünzilet suretün feminhüm men yekulü eyyüküm zadethü
hazihi iymanenfeemmelleziyne amenu fezadethüm iymanen ve hüm
yestebşirune
Ve vakta ki, bir sure ünzil/indirilse arasından kimi "Bu hanginizin imanını
zade/arttırdı," der imân etmişlerin imanını zade/arttırmıştır
ve onlar (bunun inişini) birbirlerine estebşir (büşra/müjdelerler, sevinirler)
“ve kalplerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de (desin ki) Allah bu
mesel/misâlle ne yi erada/irade istemiştir?,” (Kafirlerin küfrünü arttırmıştır)
MÜDDESİR (74)/31
liyesteykınelleziyne utu’l kitabe
ve yezdadelleziyne amenu iymanen
Tâ ki: Kendilerine kitap eta/verilmiş olanlar, ikan/iyice öğrensinler.
Ve amenu/îman etmiş olanlara da îmanını ezdad/arttırsın
ve la yertabelleziyne utu’l kitabe ve’l muminuneve liyekulelleziyne
fiy kulubihim meredun ve’l kafirune maza eradallahü bihaza meselen

46
ve kitap eta/ verilmiş olanlar ile, mü'mîn bulunanlar, reyb/şüpheye
düşmesinler. Ve kalplerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de (desin ki)
Allah bu mesel/misâlle ne yi erada/irade istemiştir?,
kezalike yüdıllullahü men yeşa’ü ve yehdiy men yeşa’ü
Allah, şae/dilediği kimseyi böyle üdıll/sapıklığa düşürür ve şae/dilediği
kimseye de ehdiy/hidâyet nasîp buyurur
***
Hz. Peygamberimiz,
(Müslim, Îmân 93-94; Tirmizî, Et’ime 45; İbni Mâce, Mukaddime 9)
hadisde
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
1. sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz.
2. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.
Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi?
3. Aranızda selâmı yayınız!” buyurmuştur
Demek ki, müminler birbirlerinde kusur bulmayı bırakmadıkça,
birbirlerini sevmedikçe iman etmiş olmuyorlar.
***
Bizlerde zuhur eden olaylar, nefsimizin emri üzerine isimler olarak, beden
ortamımızda fiiliyata geçip tatbikat görmektedir. Böylece şehadet kemalatına
vesile olmaktadır.
Bu tatbikatlarda,
- Nefsin hevasına uyulmuşsa, (CEHENNEM) e vesile olur;
- Akl-ı Küll üzere işaret edilen mürşid-i kamile uyulmuşsa (CENNET) e
vesile olur
Bulunduğumuz manevi eğitimde, biz, “beşeri benlik” ve kişilerle meşgul
değiliz. Onlar halin tanımı için sadece bir tariftir. Meşguliyetimiz, Allahın arzu
ettiği ve rıza gösterdiği, nefsin irfan olunması yolunda “kulum” dediği,
“kulluk” tatbikatıyle meşguluz.
***
Selamet, hidayet üzre olanlar üzerine olsun. Amin.
***
Beraber olduğumuz müddet zarfında (G-1-) Hn. ın kendisindeki hevesleri
itibariyle tespit olunanlar:
1. Kişinin bizden talebi,

47
“Etrafımdakilere zikir vermem için bana zikir verin” Bunu 3 kez
muhtelif zamanlarda tekrar etmiştir.
- Bu vekaleten veya aslen icazet demektir. Kendisine bu hususiyetin
maneviyatta işleyiş tarzı, Yaptığı taleblerde hususi olarak ve kardeşlere de
umumi olarak izah edilmiştir. Kendine mülk edinme gayretinde bulunacağına,
Allahın rızasına boyun eğip, “rızadadaleriz” varidat-ı ilahiyesine uyması
gerekmez miydi ?...
2. Sohbet esnasında, sohbetin müspet tesiratı ile kardeşlerin önüne geçip,
“bütün kardeşlerin yerine elinizi öpeyim” diyerek birçok kez abartılmış
beğeni olarak bunu ifade etmiştir.
- Bu tavır ile zımnen kendisini onların önünde, adeta onların imamı imajını
vermiştir. Bir anlamda makamın yanında olup, onların Annesi-Ablası olma
temayülü göstermiştir. Bu mevzuda bir ikaz yapılmamış, zaman içinde sadece
gözlemlenmiştir. Ancak kendisinin “tamam” olduğuna kendi kendine karar
veren bu kişi dervişlik öğreniminin, mürşid aynasında nefsinden haberdar
olunduğu bir yerde
“usvetün hasene” (örnek numune) olan zat, hiç ona veya herhangi birine
“herkesin yerine” diyerek karşılıklı el öpüşme tatbikatında bulunmuş
mudur?... Bunu tefekkür etmesi gerekmez miydi ?...
3. Efendi’nin “Hak Evliyası” olduğunu daima ikrar etmiştir. Böylece bazı
kardeşlerin buraya gelmesinde de vesile olmuştur. Ancak bu vesile de
kendisinin özel tavsiyesini yani “ben ona kefilim” “onun kefili benim”
şeklinde de daima kullanmıştır.
- Farkında olarak veya olmayarak benlik noktasında aşırılık
gözlemlenmiştir.
- Fiilin failinin Allah olduğu ilim olarak bilinse de tatbikatta yerine
oturmamıştır.
- “kefa billahi vekiyla” ayetinden bihaber olunmuştur. Bu mevzulara
umumi olarak sohbetlerde temas edilmiştir. Bu sohbetlerden ders çıkarmak
gerekmez miydi ?...
4. Kendisine inen beyana göre, beyanın indiği andan itibaren bizimle
makam olarak hitapta “SULTAN” ismi ile münasebet kuracağını ifade etmiştir.
Biz de itiraz etmedik. Aldığı ilhamına, verilen icazet yönü itibariyle saygı
gösterdik.
- Bu arada “SULTAN” (Kudret sahibiyeti) “MELEK” (kuvvet) konusunda
muhtelif sohbetlerde gereken bilgi umumi olarak aktarılmıştır.
5. Kendisi “BİAT” eden (Mahbub) kardeşlerdendir. 4 senedir bizim ile
beraberdir.
- Ne oldu, acaba, yeni bir beyan mı aldı da
“BİAT” ettiği ve “SULTAN” dediği Zat’a

48
Zat’ın kendisine haber dahi vermeden, O’nun arkasından
“ben bir daha o’na gitmeyeceğim” ifadesini kullanmıştır ?...
“SULTAN” dediği ve “BİAT” ettiği Zat’a tevella edip (arkasını dönmek),
manevi secdede bulunmamak, tertibi ilahi’de (İBLİS) ’e aittir.
Acaba bunun üzerinde gerekli tefekkürde bulunulmuş mudur?....
6. Sohbetlerde Efendi’nin yemek yemesi esnasında her daim yanına diz
üstü gelip, ona hususi medh u senada bulunur ve nedense herkes içinde
sorabileceği soruları özel sorularmış gibi Efendi’nin yemek yemesine mani
olacak şekilde sorar buna rağmen Efendi fedakarlık ederek nezaketen cevap
verirdi.
Nitekim bu mevzuda başka bir kardeş tarafından ikaz edilmiş, Ancak bu
ikaz nazara alınmamış, ikazı yapan kişiyi küçük görüp, kendisini terslemiş
olduğunu bilahare o kardeşten istihbarat edilmiştir.
- Kendisini ne kadar önemsediğine ve diğer kardeşlerden üstün
gördüğüne işaret olmaktadır. Bu husus, (benlik izafe) si bahsi olarak,
sohbetlerde daim konuşulan bir konudur. Bu sohbetlerden ders çıkarmak, hale
geçirmek gerekmez miydi ?...
7. Kur’an üzerine sohbet yapıldığı halde, Kur’anda karşılığı olmayan bazı
konuları “hadiste var” diyerek itirazda bulunması, ki (Salih Amel) konusu
buna misaldir.
Sohbetlerde Kur’an’da sure ve ayet olarak yeri 3 kez gösterilerek ifade
edilse de yine de bu itiraz haline hakim olamamıştır.
- Kendisini ne kadar önemsediği, “SULTAN” deyip de ara ara da olsa
itirazda bulunması, içindeki gizli isyana işaret olmaktadır. Bütün bunlar, mekri
olarak, mertebesinin iblis tesiratındandır Bu sohbetlerden ders çıkarmak
gerekmez miydi?...
8. Kendisinden kızı (G-2-)’i yetişmesinde dini olarak bilgilendirilmesi
istendiği halde (G-1-) Hanımın ifadesi ile selahiyeti olmadan (G-2-) Hanıma
zikir vermesi.
Böyle bir şeyin olamayacağını (G-2-) Hanıma söylediğimizde de(ki
önceden kendisine de defalarca söylediğimiz halde) nalınlarını çıkararak
girilecek (Makam) a adeta çamurlu postalları ile girip, iblis siyret tavır ve
sözlerde bulunmuştur. Konuşmasına, “ben haddimi ve hududumu çok iyi
bilirim” diye başlamıştır.
Bu durumda Efendi kendisinden, kendi beşeriyeti itibariyle özür dilemek
zorunda kalmış ve bunu ona açıkça da beyan etmiştir.
Makam olarak yapılan, edebe uymayan hareketi, kendisinin terakkisine
mani olmaması için de Efendi, “bunu duymamış olayım” diyerek bu edeb
dışı hareketi kayıttan kaldırmıştır.

49
Ertesi günkü sohbette de kendisine bilhassa hizmet vererek, Yolumuzda
duygusallığa yer olmadığını örneklemiştir.
- Burada da kendisini ne kadar önemsediğine, kendisini gizlediğine ve
içindeki gizli isyana işaret olmaktadır. Bu olanlardan ders çıkarmak gerekmez
miydi?...
9. Bu konuşma esnasında “Beni anlayın…” ifadesini kullanmıştır. Bu
kapıya kişinin kendini anlatması için değil, nefsin terbiyesi üzere gelinir.

Şüphesiz ki, öyle hakiki bir kapı bulunmuşsa, o zat “gitmiş ve gelmiş”
yani hakkı bulmuş, halka dönmüş bir zattır. Nefsin mertebelerinde irfan
olunmada Allah izniyle ikmal olunmuş kemal bulmuştur.
(Maide 5/3)
el yevme ekmeltü leküm diyneküm
ve etmemtü ‘aleyküm nı’metiy
ve redıytü lekümü’l islame diynen
“bugün sizin için dininizi ikmal ettim,
ve sizin üzerinize nimetimi tamamladım
ve sizin için din olarak İslâmiyet'e razı oldum.”
ayetinden hissemend olmuştur.
Zaten ancak böyle bir gönülle gönüllenmelidir. Baştan beri bu kabul edilmiş
görünse de demek ki bu kadar sene daha içine tam sindirilmemiş, görünüyor.
Allah selamet versin. Amin.
10. Sohbette “Nurun Rengi nedir” diye sorulduğunda, Gönlünü işaret
ederek yani gelen ilhamı belirterek “Siyah” demiştir. Vücud dili itibariyle bu
ilhamın mutlak doğru olduğu kibri içinde görünmüştür. Nuru “Siyah” görmesi
onu vehmen kamil diye zannedip, düşünmesidir. Aslında herşey Nurdandır
- Vehmin ve zannın tesiriyle kamil dediği şey zulmeti işareten kişinin
mekrin içinde olduğuna işarettir Sonradan, renklerin ve herşeyin aslının nur
olduğu ve Nur’un renk ile de kayda konamayacağını umumi olarak izah ettik.
- Bu sohbetin kendisi tarafından kabul görmediğini, ancak kendi aldığı
ilhamın doğru olduğu kabulünün içinde olduğu müşahade edilmiştir. Mürşid
aynasında “aşırı benlik” içinde olduğu tefekkür edilmesi gerekmez miydi?
11. “Ben artık gelmeyeceğim” fikrayatını bazı kardeşlere söylemiş ve
onlar tarafından bize ulaştırılmıştır.
Başkası tarafından kendisine bu ifade için, “böyle söyledin mi?” diye
sorulduğunda, Önce, “kimse ile konuşmadığını” ifade etmiş. Daha sonraki
konuşmalarda ise böyle söylediğini doğrulamıştır.

50
- Bu kararsızlık hali, kişinin (salih kul) noktasından çıktığı ve içinde
bulunduğu Münafık olmanın bariz hale geldiği görülmektedir. Önceden aldığı
bilgilerle bunu tefekkür etmesi gerekmez miydi?...
12. Böyle bir karar almış olması, belki de aldığı bir ilham üzeredir. Peki bu
kadar kıymet vermiş gibi göründüğü, ki kendi ifadeleri ile
- “Hak Evliyası” - “SULTAN” - “BİAT” –
- (S..…. hn. a) “İyi ki bu kişiyi bize tanıştırdın”
- (Efendiye,) “Alah sizi başımızdan eksik etmesin” dediği zata
doğrudan kendisi neden söyleyemedi?... acaba kendisi için iddia ettiği
(Ricallik) ten nasib mi alamamış ?.....Bütün bunları iddia ettiği hal üzere ise,
hiç tefekkür etmesi gerekmez miydi?....
13. Bir kardeşe
“Efendi’nin onu, kendisiyle konuşmasına mani olacağını,” ifade
etmiş.
- Efendi’nin ne ilham aldığını nasıl bilebilmiş?....Kimse kimsenin rabbından
aldığı ilhamı bilmesi mümkün değildir, “ancak Allah bildirsin” diye
sohbetlerde her daim söylenmiştir.
14. “Ben artık gelmeyeceğim” ifadesindeki, “BEN” sözcüğü, Tevhid
üzere Allah seyrinin nefse zulmetme noktası itibariyle can alıcı
noktalarındandır. Hak kapısı, zannedilen “Beşeri benlik” in bir kurgu
olduğunu, kişinin vechini, Allaha tam vecceh ederek, ancak tevhid üzere
hakiki benlikten haberdar olunacağının, Allah izni ile talim edildiği yerdir.
Bunun için tevbe ederek, (ki nasuh tevbesi makbuldür.) hayali benlikten
tevella edilir ve rahim Allah rahmetiyle hakiki benlikten haberdar olunup, irfan
olunur.
Bu da ancak Muhammed-i Adem gönlünde, Allah izniyle “la ilahe” talimi
yapılarak, zanni ilah yok edilir (inşaallah), “illa Allah” talimi yapılarak da,
hakiki benlikten haberdar olunur (inşaallah).
- Bu kişide ise görülen, zanni olan beşeri benlik, aşırı şahsiyet göstermiş,
hatta iddia hali açıkça görülmüştür. Tasavvufi bütün manevi sohbetlerde
(yalnızca bizde değil) bu hakikat daima ilmel, aynel, hakkel talim ve terbiye
halindedir. Maalesef bu hakikat henüz kişide istifadeye dönüşmediği
görülmektedir.
15. Kişi Nu. Tu. Hazretlerinin kendisine manada iltifat buyurduğunu
ifade etmiştir. Bu söz doğru da olabilir, maksatlı da söylenmiş olabilir.
Maksatlı ise, Kişi Nu…. Tu… Hazretlerinin (onun ifadesine göre) kendisine
iltifat etmesini, kendi beşeri benliğine almıştır. Böylece kendisine özel ilgi
gösterip, arzu ettiği icazete, ortak edilmeye (ki nizamı ilahi olarak bu
mümkün değidir) veya kendisine icazet verilmesi yönünde bir imadır
diyebiliriz.
Allahu A’lem.

51
Doğru olarak kabul edersek; Nusret Tura Hazretlerinin iltifatı, kişiye
dönük olmayıp doğrudan Hakk’adır. Ne benim kişiliğime ne de herhangi bir
kişiye veya kişilere değildir. Doğrudan doğruya kendinden kendine kendisi
olan, zatiyetedir. Kişinin dünyevi hüviyeti, dünya içindir. Öldüğün de Nüfus
kütüğünden kaydı silinir.
Manada ise, ilahi manevi bir gönle girme vasıtasıyle Allah hüviyeti
kütüğünde, Allah ile hüviyet kazanılır. Bu yüzden,
------------------------
“Geçit başında sormazlar kimsin sen,”
Verirsin ismimi görürsün ne şey’im ben” denmiştir.
------------------------
NOT= Aslında yukarıda ki sözlerin de sıhhat-i pek güvenilir değil ve
oldukça iddialıdır, kendini gerçek ma’nâ da bilen kişi en çok tevazu sahibi
olandır. Tevazu ve gerçek ehli olan kimse ise böyle dava sahibi olanlardan
olmaz. (T.B.)
------------------------
Bundan dolayıdır ki, “manevi akrabalık, sıhri akrabalıktan üstündür,” denir.
Bu iltifat, Allah’ın alemler olarak görünmedeki olan Muhammedi nuraniyetinin
şecere üzere görünmesinedir. Bu da ancak, işaret edilen Muhammed-i Adem
gönlünü kabul ve o zatın işareti ile gösterilen yolda, ona tam tabi olarak
seyretmekle bu nurdan hissement olunur.
- Dört sene önce biat ettiği ve halen de beraber yürüdüğü icazetli zatı
bugün reddetmiş olması ile kişi, kafir hükmüne düşmüştür.
O kadarla da kalmayıp, bu isyankar haliyle,
------------------------
Müşrik, Münafık ve Münkir vasıflarını (İman) mış gibi giyinmiştir.
Sohbetlerde bunlar hep tekrar, tekrar anlatılmıştır.
------------------------
16. Kendisinden on dört yaş küçüğünün, kendi vücudundan aldığı ilham
üzere, Bu kişinin uygun olmayan tatbikatının bağlı olduğu makamca lutfedilen
rahmetinin, zahmete dönmesin diye ikaz edici sözüne karşı, sevinçli sesle
“tamam sen aldığın ilhamı söyledin, ben kendi bildiğimi yaparım,”
demesi.
- İfadesinin hali kibre delalettir.
Kur’an irfaniyetinde bu ifade “senin dinin sana benim dinim bana”
diyerek
Allah’taki farklı mertebe ve makama işaret olunur. Böylece benlik kalkar.
- Burada ise kendisinden başkasının aldığı ilhamı küçük görmesi

52
Neticede kendisini üstün görme kibrine kapılması halinin iblis siyret
olduğuna işarettir. İddia ettiği gibi “oldum” diyorsa, Bütün bunları, tefekkür
etmesi gerekmez miydi?....
17. Kişiye karşı onun duygusal tesiratında kalan başka bir kardeşin
gördüğü rüyada, “Yeni bir bina, duvarları bembeyaz; (G-1-) (Hn) ve ben üst
katlardan birindeyiz.
(Not : parantez olarak ifade edilen, aslında söylenen başka bir şeyi
gizlemek içindir) Siz (G-1-) (Hn) a, “senin zikrin tamamlandı, benim sana
verecek bir şeyim kalmadı” demişsiniz. (G-1-) r (Hn) da, “benim bir zikrim
kaldı, onu vermedi” diyor,” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu rüyanın tevilinde, Yeni bir oluşum, idraklanma, yeni bir mertebe halinin
içinde görünmekteler. Ancak, Rüyayı gören kişinin ona karşı olan duygusal
bağlantı tesiratı ile G….. Hn. daki (benlik vehmi) ile aşırı “Ben” şahsiyet hali
Rüyayı gören kardeşimize yansımış.
Eğer kardeşimiz dikkat etmezse, duyduğu sempati yüzünden kendisi de
aynı (benlik vehmi) içine düşebilir. Tasavvufi ifade olarak (ayak kayabilir)
diyebiliriz. Allah korusun. Amin.
Bu ikazı sadece bu rüyasına bakarak değil, bundan sonraki rüyasına ve bu
kardeşin de içinde görülen, bir başka kardeşin rüyasına dayanarak ikaz
etmekteyiz.
Terakkiler güzeldir, ancak mürşid eteğine sıkı sıkı sarılmaz isek, girdiğimiz
gönlü, gönül olarak gönül etmekte gaflete düşersek, vehmi, zanni, izafi
“benlik” olarak, iblis peşimizdedir.
“Erken öten horozun kafası kesilir,” denir.
Gelelim, (G-1-) (Hn) ı ifadesine,
1. Makam olarak, (G-1) (Hn) a;
“senin zikrin tamamlandı, benim sana verecek bir şeyim kalmadı”
denmiş. Makam olarak, bunu söylemek mümkün değildir. Hele Hak evliyası
görünmesi böyle bir şeyi söyleyemez, söylemez.
Sohbet-i Hakk açılmış gönülde konuşucu Allah’ın “Hakk” ismi üzere
kendisidir.
“…benim sana verecek bir şeyim kalmadı” ifadesinde dikkat edilmesi
gereken, Hak evliyası görünmesinde bahsedilen ne ise, zaten onda bir şey
kalmamıştır ki….
- Burada (benlik) mekri kişiyi sarmış vaziyette görülmektedir.
2. (G-1-) (Hn) da, “benim bir zikrim kaldı, onu vermedi” diyor,” şeklindeki
ifadesi…
Hangi çocuk kendisinin oluşumundan, hangi duraklardan geçmekte
olduğundan haberdardır ?... Bu nasıl bir heva ve benlik halidir ki… Kendisinin
her şeye hakim olduğunu zannediyor. Allah mümin kardeşlerimizi korusun.

53
Amin. İddia ettiği hal üzere ise bütün bunları tefekkür etmesi gerekmez
miydi?....
Manevi kapıda zikir vs… ibadetler ile kemal bulunmaz. “En iyisi bir gönle
girmektir” deniyor, yoksa “en iyisi zikirlerini tamamlamaktır” denmiyor.
Buna göre zikirler tamamlanmak ile Kamil İnsan olunmaz.
Bu kapıya bu istekle de gelinmez. Zahirde olduğu gibi bir okula gidip, ilim
almak suretiyle meslek sahibi olma yeri değildir.
Bu kapıya irfan olunma muhabbeti bahanesi ile “gönül”den haberdar
olmak ve Mürşid-i Kamil vesilesi ile gönül edilerek, gönül, gönül edilir.
Evladdaki gelişim, rabbi olarak, mürşid gönlünde oluşur ve o gönülde
tasdik görür. Evladda terakki yönünde bir zuhurat olmuş ise, Bu zaten
Mürşidin gönül etmesiyle, O’nun gönlünde olmuştur. Bu durumda evladın
haberi olup da mürşid’in haberi olmaması mümkün müdür?....
- Burada ise, kişi kendisini “oldum” diye kabul etmiş ve bunu da bazı
kardeşler dahil etrafındakilere de aktarmış görünüyor. Hatta bazı kardeşlerden
bu mevzuda ona karşı duygusal yakınlık bile temin etmiş. Allah hayırlar
versin. Amin.
Ancak bundan Efendinin haberi yok. Bu nasıl bir iş !.....Evlad terakki
ediyor da, Allah vesile noktası kıldığı Efendiye haber vermiyor ?....
Kendisi ve diğerleri de bunu Efendiden saklamaktadırlar. Demek ki,
Efendiye söylenmemesi gereken bir şey olarak görüyorlar. Diğer taraftan bir
başkası bunu Efendiye söyleyecek olsa, ona “Nemmam”, laf taşıyıcı, müzevir
yaftası yapıştırıyorlar. Peki kendi aralarındaki bu görüşme, onları “Nemmam”,
laf taşıyıcı, müzevir yapmıyor mu ?...
18. Birçok kardeşten gelen bilgiye göre Efendi ona “şuhud vermiş,”
diyorlar. Bu rivayetin aslına tam vakıf değilim. Ancak yine herkese “Efendi
bana artık benim sana verecek birşeyim kalmadığını” söylemiş olması ve
bunun da tesiratta kalan bir kardeşte rüya halinde de görülmesi bu ifadenin
aynı hayal tesiratıyla, vehmi olarak söylenmiş olmasında doğruluk payının
olabileceğini düşünebiliriz.
Bizim sohbetlerde anlattığımız ise, “lehül mülkü lehül hamdü hüve ala
külli şeyin kadiyr “ ayet hakikatince Her ne görünürse mülk (hu) için ve
(hu) ya aittir. Tatbikatı da (hu) katından tenezzülen mertebe ve makamlar
halinde olmaktadır. Böyle bir şeye sahiplenmek mümkün değildir. Edebi
ilahiye uymaz.
Zaman zaman (hu) diler, irade eder ve dilediği kişiden, dilediği şekilde,
dilediği zaman ve mekan ve hadise kaydı ile tatbik bulur, zevk eder. O
mümessil nokta da bu zevkten hissemend olur. Böyle bir tatbikat varken,
herhangi bir kimse Allaha ait olan bir tasarrufu nasıl olur da kendi gibi mahluk
olan diğer bir noktaya bunu verebilir?...Bu sohbetlerde bulunduğuna göre
bunları, tefekkür etmesi gerekmez miydi?....

54
19. O kardeşimizin rüyasının daha ileri kısımlarında, “o sıra duvarın
dibinde ……… (isimli) kardeş oturmuş (çömelmiş) sessizce bizi dinliyor.
G…. (Hn) ile göz göze geldik, G…. (Hn) “şimdi bu konuştuklarımızı hemen
yetiştirir” diyor” şeklinde ifade edilmiştir.
Burdaki durumları madde madde incelemeye çalışalım:
1. Efendiden saklanacak bir şey var görünüyor. Doğrudur, yukarıdaki
bahsedilen “benlik” tutkusu o kişinin terakkisine manidir. Efendi bunu bilirse,
oradaki iblis siyret mekri hali, şahı velayetin zülfikar tatbikatı ile ortadan
kaldırır. Onun vazifesi tuttuğunu (Hakk’a) götürmektir. O kişideki “aman
efendi duymasın” korkusu, iblis siyret tesirattan gelmektedir. Kişinin nasıl
da vehim ve mekir içinde olduğuna işarettir.
2. Bahsedilen kişinin böyle işler yaptığı bir dedi kodudur. Tespiti sadece
birkaç kişinin onun hakkında gıybet ve/veya iftirasına bağlıdır. Peki Efendiye
hiç kimse olan olaylardan haber vermiyor mu?...Vermemesi mi doğru yoksa
verip de bunların tashih görüp TEVHİD üzere gitmek mi doğru ?...
Mütala etmiş olduğu kişi benimle olan konuşmalarında fotoğrafik
hafızasının kuvvetliliği ile gördüklerini aynen nakletmiştir. Yoksa herhangi bir
kimse hakkında aleyhde olacak şekilde bir şey söylenmemiştir. Söylenmiş olan
şeyler bizim tarafımızdan zaten sadece işitilmiş ama dinlenmemiştir.
Bu türlü bilgi aktarmaları her kardeş tarafından da zaman zaman
yapılmaktadır. Kendisi yapmasa da Efendi tarafından dolaylı bir şekilde
yaptırılmaktadır.
Bu makam tevbe kapısıdır, kişileri yargılama kapısı değildir. Efendi bunları
dinler, kişileri yargılamayı Allaha ait olması bakımından, Allaha bırakır, sadece
onların terakkisini gerektirecek, tevbe ile Allaha istiaze ve istiane eder.
Kardeşlerin terakkilerine mani olacak herhangi bir şey yapılmadığı gibi
aksine daima hizmet icad edilmiştir ve Rabbından terakkiye vesile olması
yönünden dua edilmiştir.
Bu türlü istihbarat tatbikatları sonucunda hangi kardeş hedef alınmıştır ?...
Kimin terakkisine mani olunmuştur ?...Aksine umumi sohbetlerde bunlar
görüşülüp, tevbe ile Allahın rahim olarak rahmeti talep edilmiştir. Bütün
kardeşlerden zaman zaman bu ve buna benzer bulundukları mertebenin
gereği olarak kendilerini öne çıkaracak şekilde konuşmalar gelir.
Biz bunları nefsin o mertebesinin görünmesi olarak zevk ederiz. Bunları
kişiye vasfetmeyiz. Seyrullahda “gör geç, belle geç” olarak mütala ederiz.
Yukarda buyurduğumuz gibi sadece işitiriz ama dinleyerek herhangi bir
tatbikata hüküm verecek şekilde tatbikata koymayız. Bunlar hiç tefekkür
edilmiyor mu ?...
***

55
- Onlara göre birbirlerine laf yetiştirince suç olmuyor da bir kardeş
Efendi’ye laf yetiştirince suç oluyor. Bu nasıl bir düşüncedir ?... anlamak
mümkün değildir.
- Efendinin kendisine gelen bilgi ile hemen kardeşlerin terakkisine mani
olacağını ve etrafının fesad yuvası olmasına izin vereceğini düşünmek nasıl bir
düşüncedir ?... anlamak mümkün değildir. Böyle bir düşünceyi kişi kendisine
nasıl da izin verir?
Allah tarafından seçilmiş manevi zat hakkında böyle düşünmek Allah’ın
seçimine karışmak ve tenkid etmek değil midir ?...
Burada Efendinin suçlanması aslında makam olarak Mürşid olan
Allahın suçlanmasıdır. O’na karşı cephe almak, O’na isyan hareketinde
bulunup, asi olmaktır. Allah’ın kabul ettiğini kabul etmek, Ademiyet nizamı
olduğuna göre mürşidin kabul ettiği neden red edilmek isteniyor ? İsim
olarak geçmiş olan kişinin dışında bütün kardeşlerden bu tür konuşmalar
olmaktadır. Hepsine aynı şekilde muamele edilir.
Rüyalarda da bu böyledir. Kişi hakkında hüküm verilmez, sadece nefsin
irfan olunma üzre yetişmedeki mertebe ve makam tespitleridir. Bunlar
sohbetlerde umumi olarak hep anlatılmıştır. Peki bunlar tefekkür edilmesi
gerekmez mi ?...
***
Dört senedir Kur’an ayetlerinin tatbiki yolunda önce ilimlenip sonra hale
indirmede beraber yürüdükleri kişi veya kişiler hakkında aslı ispat edilmediği
halde ortaya çıkardıkları zanni bilgiyi vehim neticesinde inançlarına
yerleştirmişler buna göre hüküm verip taraf olmuşlardır. Yani yaptıkları eğitim
onlara tesir edeceğine, aslı olmayan zanni bilgi,
vehim olarak onlara tesir etmiştir. Bu da teslimiyetin ve dolayısıyla imanın
hayal ve vehim karşısında olan yerini apaçık göstermektedir. Peki bunlar
tefekkür edilmesi gerekmez mi ?...
***
Cahiliye dönemi adetlerinden olan Medyum/Büyücü ile dünyevi günlük
nefsin heva meselelerini halletmeye çalışma halinden hicret edileceğine,
tekrar tekrar sohbetlerde de ikaz edildiği haldemaalesef halen bu temayüllere
devam edilmektedir. Bunların yerine Allah’a iltica edilmesi daha doğru değil
midir ?...
“Kişi büyü yaptı” sözü ile ortaya çıkarılan dedikoduya hemen sahip
olunmuş. Arkadaki asıl niyetler saklanarak, bu dedikodu üzerinden,
kendilerine dünyevi menfaat sağlamak için, kişiyi adeta recmetmeğe
başlamışlar.
Bu saldırma, o kişiye yönelik gibi görünse de esasında saldıranların kendi
içlerindeki halini dışarıya vurup, kendilerini cezalandırma isteğinden
gelmektedir. Böylece bu dedikodu peşinde koşanlar gizli gizli bu temayüle

56
doğrudan veya dolayısıyle devam etmekte veya zihinleri itibariyle özlem
içinde olduklarına delildir.
Dedikoduyu çıkaranın hali kendinedir. Manevi eğitim gören için o bir
fitnedir.Manevi eğitimde olan, kendisine geleni hemen kabul ediyor ise,O hala
cahiliye devrinden hicret etmemiş demektir. Kişiye sorarlar, “sen bunu niye
kabul ettin ?”
Görülüyor ki, hadisenin hakikat yönü araştırılmadan, adeta kendilerinin
cahiliye dönemindeki hallerinin hıncını dedikodu ile bu kişiden çıkarmaya
başlamışlar ve kendi aralarındaki kulis ile bunu uygun, layık görüp, hem de
Efendi’nin arkasından da hüküm vermişler.
Yolumuz irfan yoludur, hayal ve vehim yolu değildir. Tetkik ile ilim ve bilgi
yoludur. Böylece neticeye doğru olarak varılır. Bunlar yapılmadan bir müminin
diğer bir mümini taşlaması, Onun hakkında kulis yapması ve hele bunları
Efendi’nin sohbetteki sözlerine rağmen, O’nun arkasından yapılması acaba
imandan mıdır ? Yoksa iman zayıflığından mıdır ?... Bunlar tefekkür edilmesi
gerekmez mi ?...
Deniyor ki kişiye veya bir yere büyü yapıldı.
- Bir manevi zata büyü yapılmış olabilir mi ?...
- Olabilir.
- O zata bu etki eder mi ?...
- Eğer o zat Allah tertibi içinde hareket ederse, tesir etmez. O da bunu bilir
ve öylece gerekli istiazesini ve istianesini Allah izni ile yapıp, Allahın rahmetine
sığınır.
Allah kendi nizamını en iyi bilendir. Zaten sistem “inşallah” (Allah
şae/dilerse) hakikati üzerine otamatik olarak daim olarak devrededir.
Kısacası bu durumda derviş olan zat “ben büyülüyüm” deyip, teslim mi
olacak yoksa “ben Salih kulum” deyip, nizamullah üzere red mi edecek ?...
Söylendiği gibi eğer o zat etkilenmiş ise, o zaman bütün dergah manevi
sohbetleri “Sohbet-i Hakk” üzere değil haşa “sohbet-i büyü” üzerine
yapmış olur.
Etrafımıza baktığımız zaman kardeşlerde “sohbet-i büyü” üzere mi bir
terakki var yoksa “Sohbet-i Hakk” üzere mi bir terakki var diye düşünmemiz
gerekmez mi?
***
Bütün bunları yani Efendiye bilgi ulaştırmayı müzevirlik olarak söyledikleri
halde Ne enteresandır ki, şu anda ellerinle bu olayı rüya adı altında Efendiye
verilmiştir. Eğer bunlara müzevirlik, ispiyon deniyor ise,
o zaman Efendinin Rabbinden zuhur edenleri kardeşlerine iletmesi de
Müzevirlik ve ispiyon mu oluyor?....

57
Allah’ın Kur’anda Peygamber hayatlarını anlatması, dedikodu ve müzevirlik
değildir. Sadece mertebeleri tesbiten irfan olunmadır.
***
Peki bunu rüyasında gören kişi ve G…. hn ile ilgili Müzevir diye suçladıkları
kişinin daha önceden Efendiye ulaştırdığını bildikleri bir bilgi var mı ?...
Bu bilgiye istinaden kendi terakkileri noktasında Efendinin onlar aleyhinde
bir girişimi olmuş mu ?....Peki bunlar tefekkür edilmesi gerekmez mi ?...O
kişinin veya kişilerin böyle iddia ettikleri şekilde,
onun müzevirlik yaptığına nasıl emin oluyorlar. ?..
Ayette “fasıktan gelen haberi etüd edin, tebeyyün etsin” denmiyor
mu ?... Manevi yolda yürünüyorsa hala hayal ve vehimlerle mi yürünecek ?...
Yargısız infaz yapılıyorsa, muhakeme edilmemiş ve mahkeme olmamışsa
Verilen hüküm ile mahkum olunup, bunu yapan aynı şeye maruz kalmaz mı
Yargısız infaz yaparak kendisini Hakim olan Allah yerine koymuş olmuyor
mu?.. Peki bunlar tefekkür edilmesi gerekmez mi ?...
***
Allah “tevvabun rahim”dir. Neden kusurlar görülüyor da tevbeye
koşulmuyor ?. Neden küfürde kalınıyor da şükür edilmiyor ?...
Allah yolunda kemal bulunmak isteniyorsa, Evliya, “Yaratılmışı severiz
Yaradan’dan ötürü,” diyerek, yaratılmış değil de ondaki yaradanın zevk ve
neşesini görüp, kendinden geçtiği, o aşk içinde aşk olduğunu ifade etmiyor mu
?..
Mahlukat
Bedensel : Zayıf, Şişman vs
Cinsel : Erkek, Dişi
Mesleksel : Doktor, Mühendis, Avukat vs
Yaşsal : Çocuk, Olgun, Yaşlı vs
Ahlaksal : Hırsız, Namuslu vs diye ayırarak görmek bir ism-i tariftir.
Bunlar tevhid üzere zevk edilmemişse, Bütün zikirleri ikmal edilmiş olsa
dahi Sen daha adam olmamışsın demektir.
***
Bir Mesel vardır :
Fakir bir ailede anne küçük çocuğunun sinsi, haris ve agresif hallerine
bakar ve “sen adam olamazsın” dermiş. Gel zaman, git zaman, çocuk
büyümüş, zorbalığı ile ünlü bir Kaymakam olmuş.
Annesinin çocukken ona söylediği sözü aklına gelmiş ve şimdiki halini
görsün diye adamları ile annesini yaka paça, saygısızca huzuruna getirtmiş.
Anne duası almayan Kaymakam taht misali makamında oturmuş vaziyette,

58
huzuruna getirttiği annesine “Anne sen hep bana sen adam olamazsın
demiştin. Bak gör ben Kaymakam oldum” demiş.
Annesi, “Kaymakam oldun ama adam olamadın,” demiş.
***
Kişi daha bunları tefekkür edemezken
kendini nerelerde görüyor. Onun zikri ne olursa olsun,
o zikrin ancak heva mertebelerinde oyalanmaktadır.
Biat ettiğinden dolayı bağlı olduğu gönülde kabul görmüş
ama kendisi gönül olarak o gönle tam rabıta kuramamış,
ama “Rabıta kurdum” gibi gösterme çabasında görünüyor, demektir.
***
20. Maneviyat GÖNÜL’dür ve haliyle de GÖNÜL işidir. Yukarıda
bahsedildiği gibi “En iyisi bir gönle girmektir” deniyor, yoksa “en iyisi
zikirlerini tamamlamaktır” denmiyor.
Kişi zikirlerini tamamlaması ile ancak ilmel yakıynlik bazen de aynel
yakıynlik sağlar. Hakkel yakıynlik için mutlaka ama mutlaka evliyanın
dediği gibi, “En iyisi bir gönle girmektir” beyanına uyup, O gönül olmak
gerekir.
Hz. Peygamberimizin Hz. Ali’ye buyurduğu gibi,
“Ben ne isem, Sen O’sun; Sen ne isen, Ben O’yum”
Ve yine
“İki imam varsa birini öldürün,” buyuruyor.
Manevi kapıya
- şeyh, mürşid veya mürşidanım olmak için,
- ve bu hedefe hizmetle samimi gibi görünüp
- zikirler alıp, onları tamamlamak için gelinmez.
Zikir alınsa da, zikirler tamamlansa da, bu gizli maksat bir yerde gelir
sırıtır. Bu kapı Hakk kapısıdır. Bunun dışında düşünmek, nefsin hevası etkisine
işarettir.
***
Netice olarak
Askerlik nizamında 2 asıl olan şey vardır.
1. Askeri selam
2. Askeri yürüyüş

59
Bunlar rütbe ne olursa olsun, tatbikattadır. İsterse, Genel Kurmay Başkanı
olsun.
Asker Yüzbaşı veya Binbaşı olsa da bu selam yerine çağdaş diye kabul
edilen
“Çakkkk” denen kişilerin karşılıklı el vuruşma selamına dönmez.
Bu kabul görmez.
***
Maneviyatta maddeden manaya geçmek bedenin tabi olduğu gönülden
haberdar olmaktır. Yani maddenin hakikatından haberdar olmak için maddenin
manasıyla manalanmak gerekir ve ikisinin birleşmesi ise gönül etmedir.
Maddede vakit geldiğinde, maneviyatla tanışma arzusu zuhur eder. Bu da
bir gönül ehli ile gönüllenme yolunda Allah’ın izni ile yürümek demektir
Gönülden haberdar olmak için gönülden haberdar olan biri ile buluşmak ve bu
irade ile ve O’nun da kabulü neticesinde gönül veludiyetinin tatbikata geçmesi
gerekir.
Neticesinde o gönlün gönlü olup o gönül gibi gönül, daha da ileri o gönül
ne ise “O” olmak demektir. Maneviyata girmek, gönle dahil olmak demektir.
Zahirde herhangi bir yere girildiğinde orada o şeyin mesleğine işarettir ki
meslek sahibi olunur. Mesela tıbbiyeye girilirse doktor, teknik üniversiteye
girilirse meslek olarak mühendis olunur. Maneviyatta ise, maneviyata girmek
meslek sahibi olmak değildir. Gönülden haberdar olup gönül olmak demektir.
Gitmiş gelmiş, hakikate erip halka dönmüş bir gönül ehline mülaki
olununca yani o gönle girince Allah’ın izni ile o gönülde gönül ile yürüyünce
vakti geldiğinde yukarıda da ifade edildiği gibi o gönlün gönlü olup o gönül
gibi gönül, daha da ileri o gönül ne ise “O” yani gönlün ta kendisi olunur.
Peygamber Efendi’miz Hz.Ali Efendi’mize
“Ben ne isem, Sen O’sun; Sen ne isen, Ben O’yum” buyurmuştur.
Görüldüğü gibi burada meslek sahibi olmak yoktur. Maddenin aslının
maneviyat olduğunu, maddenin ise, o maneviyatın isimsel olarak fiil edinme
yeri olduğunun ve bu tatbikatın gönül etmenin irfan olunmasıdır.
Bu yüzden şeriatın şeriatında nasıl şartlar varsa ve adeta onlar put gibi
kabul olup, tatbik olunmakta ise tarikat şeriatında da yine şartlar vardır
ve o şartlar isimlerin aşk ile talim yeridir. Gönlü çağrıştıran gönle işaret
cennet nimetleridir ama gönlün kendisi değildir.
Bu yüzden zikirleri almak cennetlerden haberdar olmaktır ama zikir, zikri
verene perdedir. Zikir, zikri talim edene de perdedir ta ki zikr hakikati açıla.
***
Mürşid makamı

60
kapışma, mücadele etme, tartışma makamı değildir. Katılma, uyma, tabi
olma, katlanma makamıdır. Samimiyetinle herşeyini Hakk’tan bilerek
ona Hakk’ın görünmesi olarak teslim tatbikatı yapılan yerdir. Öylece ahde
sadık olunarak gönl-ü Muhammed’in yanında sıddıkiyn olunur
ve iman bu teslimiyet nispetinde kendisinde görünüp Allah’ın mümin
sıfatınla sıfatlanmış olur.
***
Dervişlikte de, kişi gönül olmak üzre, irade edip, bir gönle girdiğinde,
Kendisine yürüyeceği yolun esbabını, yeleği ve şapkasını, takkesini verirler ve
o şapka ve takke içine de “EYVALLAH” demesi vardır derler.
Tahammül edemeyen dervişin bunları aynen Şeyhine iade etmesi edebtir.
***
Bu hadise ile birlikte
Bir kardeşimizde zuhur eden varidat
Sultan'ımın sözü neden, ne bilirsin hikmetin
Sana düşen eyvallah, açılır sonra inşaallah.
Rabb'inden gelenlere rızada olman gerek.
Eyvallah'ı anında bilip söylemen gerek.
Sultan'ımın yanında dervişi olmak için,
Eyvallah'ı gönlünden tam zikretmen gerek.
Eyvallah'la beraber derim Elhamdülillah
Sultan'ımla bildim seni; Ya Hz. Resulallah.
***
Yalnız buradaki “EYVALLAH”, köprüyü geçinceye kadar haşa “ayıya dayı”
demek değildir. Çünkü Eyvallah : Ehadiyet-i Ademiyetin alemlere zat-i
hitap ile velayet (kulum) olarak Allah tasdiğidir.
***
Gaye asl’a kalb olmak, gönül olmaktır. Hatmü’l Kur’an, Natık-ı Kur’an
olmaktır. Bu da ilim, tetebbu, zikir, ibadet ile değil; bunlar ancak o yolda
olduğuna ve nerede olduğuna bir işarettir. Gönül ile gönülde, gönül oluşması
ve gönül olma irfaniyetidir.
***
------------------------
NOT= Yukarıda kaydını verdiğimiz bu yazıları, az yukarıdaki gıyabi
suçlamaların, suçlanan tarafından gecikmiş cevabı olarak, tekrar ilâve etmeyi
uygun buldum T.B.

61
------------------------
Selamun aleyküm,
Saygılarımı sunarım benden istediğiniz yazıyı size kızımla gönderiyorum.
ELİNİZDE BULUNAN BENİM HAKKIMDA YAZILMIŞ OLAN O
DOSYADAKİ HER SATIR KÜLLİYEN YALAN VE İFTİRADIR.
O MALUM ŞAHIS İÇİN RABBİMİN BANA YAZDIRDIĞI ŞİİRİ SİZE
YOLLUYORUM.
ÖZET O ŞİİRDEDİR.
G…1... X1.X8.20X1
--------------
ŞEYTAN.
ŞEYTAN NEDİR BİLMEZ İDİM
RABBİME NİYAZ EYLEDİM
ONU BANA GÖSTER
KENDİMİ KORUYAYIM DEDİM.
RABBİM, GÖSTERDİ, ONU İŞARETİMİ VERDİ.
YALAN SÖYLER İNKAR EDER
İFTİRA ATAR BU DOĞRUDUR DER
KULU BELAYA İTER
DEVAM ET DER
HELAL HARAM DEMEZ PARAYI CEBE İNDİRİR.
VERMEYEN OLURSA YERLERDE SÜRÜNDÜRÜR
MUHAMMEDİ GÖZ İLE BAKARSAN
MASKESİ DÜŞÜVERİR
MASKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ
SEN GÖZÜNE MUHAMMED GÖZLÜĞÜNÜ TAK
ETRAFINA O GÖZLE BAK
EĞİTİMDE ŞEYTANDA HAK
RABBİM BİZİ İNSAN ŞEYTANLARDAN KORUSUN…
--------------
NOT… BENİM YÜREĞİMİ ACITAN AYRILAN HER ARKADAŞ, DİN BU
İSE LANET OLSUN DEDİKLERİDİR.
--------------

62
NOT= Aşağıdaki yazılar gene aynı kişiyi küçük düşürmek için yazılan
yazılardır, devamında o yazıları cevaplayan bizim de yazılarımız vardır, belki
biraz sıkıcı oluyordur ama lütfen okumaya devam edin çünkü çok ilginç
hususlarla ve vefasızlıklarla ibret-i âlem için karşılaşacaksınız. T.B.
------------------------
(G-1-) Hn. Dosyası ek 2
(G-1-) Hanımın “ben bir daha oraya gitmem” diyerek aldığı kararına
hürmet ederiz.
Önceki onbeş sahifelik yazımızda kısaca değindiğimiz hususlarda tefekküre
vesile olsun diyerek kaleme alınmıştır.
Bu yazıyı kendisinin huzurunda, kardeşler nezdinde müştereken tetebbu
edip, belki bir istifadeye sebep olur, diye kardeşlerden (Ba… Hanım, As….
Hanım, Sa…. Hanım) a hizmet verilmiştir. Onlar da bu hizmeti can-ı
gönülden kabul etmişlerdir.(Allah onlardan razı olsun. Amin.)
Böylece Ba…. Hanım (G-1-) Hanım ile gerekli teması yapmış ve neticesini
X2.X7.20X1 tarihli e-mail ile bildirmiştir.
Bu e-mailden özet başlık olarak aldığımız beş husus aşağıda dökülmüştür:
(G-1-) Hanımın B…. Hanıma söyledikleri;
1. - “Zaten ona ne lüzum var dosya falan yani” deyince,
“Böyle bir toplantıya gerek yok. Bunu kabul etmiyorum.”
2. - “Tamam o zaman sen getir S… ve A….'la olmasın” dedi
3. - “Ben makamla beraberim, zaten biatımı makama yaptım” dedi
“Ben, biatı makama yaptım.” (Mealen, Biatımdan vazgeçmedim. Makam
katında hala biatlıyım. (Yani Önceleri “Sultanım” dediğim (E-1-) Bey’in
manevi yönünü tanımıyorum).
4. - “Zaten benim kaydım Allah'ta var” dedi (yani kendisinin Allah (C.
C.) ismiyle “Kamil İnsan” olduğunu ifade etmektedir.)
5. - “yoksa görüşmeyi yasakladı mı” diye sordu Efendinin “kendisi ile
görüşme yasağı koydu mu ?” diye sorması
***
1. - “Zaten ona ne lüzum var dosya falan yani” deyince, “Böyle bir
toplantıya gerek yok. Bunu kabul etmiyorum.” Bu toplantı Efendi tarafından,
aldığı ilham üzere kardeşte görülenlerin, kendisine Manevi yönden, Kur’an
ışığında tefekkür edip, vardığı neticeye göre inşaallah tevbe edip rahmet
bulması için tanzim edilmiştir.
Bu toplantı için üç kardeş vazifelendirlmiştir. (Ba… Hanım, As…. Hanım,
Sa…. Hanım) (Allah onlardan razı olsun. Amin.) Üçü de hizmet halindedirler.
Verilen hizmeti can-ı gönülden kabul etmişlerdir. Toplantı oluşmamış olsa da,
gönülden yaptıkları bu kabul, onlara himmettir.

63
Burayı biraz açıklarsak: Kişinin müteaddit biatlar ile, biat ettiği ve
kendisinin ifadesiyle aldığı ilham üzere “Sultanım” dediği Efendi tarafından
şüphesiz ki, rahmet üzere tanzim edilmiş olan bir toplantıdır. Edeb-i İlahiye
göre kişi hangi mertebede olursa olsun, Askerlikte olduğu gibi, (er de olsa
general de olsa, yine) selam onun üzerine farzdır prensibiyle, Derviş için de
bu toplantıyı kabul etmek, Ademiyet hakikati üzere Adem’e secdedir. Aksi
iblis siyret bir görünüştür. Rabbımız bizleri, Allah’ın razı olduğu ile razı
olmamızı nasipdar eylesin. Amin.
Kişi burada, kendisini davet edilen toplantıyı, toplantının geldiği yeri bile
bile reddetmiş, Bunun hakkında gerekli olup, olmadığının hükmünü Rabbani
ilham üzere değil de, kendi beşeri benliği içinde almış görünüyor. Bu da
kendisinin maalesef, kibir içinde olduğuna işarettir.
Arzuyu ilahi, Makam olarak Efendi’den görünmüştür.
- Hizmet verilen kardeşler hizmeti can-ı gönülden kabul etmişlerdir.
(Allah onlardan razı olsun. Amin.)
- Ancak bu arzudan, G…. Hanım razı olmamış ve redde kalmıştır.
Böylece
“Kabul etmiyor” ifadesi ile kendi hakkında kendi hüküm vermiştir.
***
2. - “Tamam o zaman sen getir S… ve A….'la olmasın” dedi
Böyle bir seçim yapmada neyi kıstas almış bilmiyoruz. Tekrarlayacak
olursak, toplantı da, kardeşlerin seçimi de, Makam olarak Efendi’den zuhur
etmiştir. G….. Hanım onlara himmete vesile olacak bu şansı vermeyerek,
onların Allah yolunda hizmet etmelerine, hem kardeş olarak, hem de derviş
olarak mani olmuştur. Ancak onun reddiyeti o kardeşlerin candan ve samimi
kabul halleri dolayısıyle İnşaallah onların hizmet dolayısıyle himmete mani
olmamıştır.
Böyle bir ayırım yaparak, adeta istemediği kardeşlerle, kendisi arasında
mukayasede bulunmuş görünüyor. Bir yandan tenkit mertebesinin halini
arzederken ve diğer taraftan da sanki o seçilen kardeş için ancak “sen bana
layıksın, hitap olarak seni kabul edebilirim,” denmiş oluyor. Bunlar, kibir
arzeden, dünyevi ve mülki düşüncelerdir.
Yolumuzdaki Allah kulluğu tatbikatında, ayırım yoktur. Ayırım ile
mukayesede bulunup, kendini üstün olarak görmek sadece İblis’in işidir. Bu
göreve iblis kendi talip olmuştur.Allah bizleri adüvvün mübin buyurduğu
iblis siyret olmamızı mümkün etmeyip, Adem’e secde edenlerden eylesin.
Amin.
***
3. - “Ben makamla beraberim, zaten biatımı makama yaptım”dedi
“Ben, biatı makama yaptım.”

64
(Mealen, Biatımdan vaz geçmedim. Makam katında hala biatlıyım.
(Yani Önceleri “Sultanım” dediğim (E-1-) Bey’in manevi yönünü
tanımıyorum).
Kur’anı Kerim’de,
“Peygamber Muhammed’i kabul, Allah’ı kabuldur,” buyurur. Bu yüzden
salavat ile ancak Allah irfan olunur.
Evliya da, “Muhammed’i kabul etmeyen bir karış yukarı yükselemez”
buyurmuştur.
G…1.. Hanımda Allah, (E-1-) Bey üzerinden ona görünüp, onun bahsettiği
biyatı tatbikata koymuş ve kabul etmiştir. (E-1-) Bey’i ortadan kaldırırsa,
neye biyat ettiğini tanımlaması imkansız hale gelir. Çünkü o kişide tatbikat,
(E-1-) Bey üzerinden olmuştur.
Bu durumda yeniden, yine böyle bir zat bulup, aynı şekilde biyat yapıp, ilk
baştan başlaması gerekmektedir. Allah selamet versin. Amin.
***
4. - “Zaten benim kaydım Allah'ta var” dedi(yani kendisinin Allah (C.
C.) ismiyle “kamil insan” olduğunu ifade etmektedir.)
Buna da açıklık getirmek lazım. Tüm mahlukatın, Hallak ismi ile
Allah’ta kaydı vardır. Bu kişiye özel değildir. Allah makamı, isimlerin
göründüğü yer değildir. Rahmaniyete ve oradan da Rabbaniyete tenezzül
ederek, isimler görünür.
Buradaki “benim kaydım Allah'ta var” ifadesini aynen kabul edilirse,
G..1…. hanımın Zati Mir’ac yapıp (haşa) G..1… (celle celalehu)
olduğunu işaret eder. Kendisinin (haşa) “İnsan-ı Kamil”den mümessil bir
nokta olarak (haşa) bir “Kamil İnsan” olduğunu ifade etmiştir. Bunu
duyduğumuzdan Rabbımız bizleri bağışlasın. Amin.
- Onbeş sahife içinde anlattığımız, vuku bulan hadiseler üzerinde,
daveti reddetmesinden dolayı G..1. Hanım gerekli tefekkürü yapamamıştır.
- Kendisinde zuhur edeni ifade ettiği bu kemalattan da bağlı olduğu gönül
sahibi manevi makam üzre haberdar edilmemiştir.
Bu edebi ilahiye uygun değildir. Allah bir zatı yetiştirerek, “kulum” diye
tasdik ettikten ve ona halka açılmada vazife verdikten sonra Hiçbir şey
söylemeden onu kenara koymaz. O zaman bu yetiştirmeyi ve vazife vermeyi
neden yapsın ?...
G…1… Hanımın ifadesine göre,
kendisine özel bir kemalat tahsis edilmiş görülmektedir !...
***

65
Maneviyata hususi olarak Vesyel Karani Hz. lerinde görünen ve bu yoldan
gelme “Üveysi” lik vardır. O da Peygamber’imiz zamanında zuhur etmiştir.
Devrin Kutbu olan bu zat sohbet sahibi değildir. Fakat duası Allah katında
derhal kabul görür. Peygamber’imizi mana üzere tasdiken hakikatı bulmuştur,
ancak zahirde kendisini hiç görmemiştir, görememiştir.
Buna göre, bir kimse zahiren bir manevi gönle bağlanarak, yol almaya
başlamışsa sonradan “ben Üveysiyim” demek olmaz. Bu şekilde hususi bir
muameleden bahsedilemez.
***
Bir hikaye vardır:
Birgün bir akıl hastanesinde kalabalık hasta grubunun toplandığını gören
doktorlar merakla kalabalığa yaklaşmışlar. Hastalardan biri hararetle
etrafındakilere “Peygamberliğini” tebliğ ediyormuş.
Doktorlar, az ötede bir hastanın tek başına oturduğunu görmüşler. Bu
hastanın bunlara katılmadığına göre artık düzeldiğini düşünerek sevinçle
yanına gitmişler ve sormuşlar. “Sen niye onların yanında değilsin, bak
arkadaşın Peygamberliğini ilan ediyor?” Adam hiç istifini bozmadan
“Konuşsun, konuşsun, ben öyle birini henüz göndermedim.” demiş
***
Bir kişi bir şeyin içinde ise, “ben O’yum” demesi mümkün değildir.
Deniz içindeki balık “ben deniz içindeyim,” diyemez.
Ancak dışına çıkıp, farka gelmesi gerekir ki, o zaman da bulunduğu halinin
dışına çıkmasından dolayı ölür, yine de diyemez. İnsan bunu edeben, “İnsan-
ı Kamil hu/kendisidir” diyerek ifade edebilir.
Böylece kendini ifna etmesi derecesi nispetinde (kemalat) kendinde
görünür.
***
5. - “yoksa görüşmeyi yasakladı mı” diye sordu Efendinin “kendisi ile
görüşme yasağı koydu mu ?” diye sorması
Bu ifadede kişinin kendini ne kadar önemsediği görülüyor.
Makam olarak Efendi’nin vazifesi, yakaladığını Hakk’a götürmektir.
Bunu da Tevhid üzere, Kur’an ışığında yapar.
Kişilerin beşeri münasebetleri kendilerine aittir. O kendine bağlı olanlara
sadece ayetleri işaret eder.
Nitekim Kur’anı Kerimde
TEVBE (9)/73 - TAHRİM (66)/9
ya eyyühe’n nebiyyü cahidi’l küffare ve’l münafikıyne

66
vagluz ‘aleyhim
Kâfir ve münâfıklara cahid/cihadda bulun
ve onların üzerine agluz/galiz (kaba, şiddetli/sert) davran
NİSA (4)/140
en iza semitüm ayatillahi yükferü biha
ve yüstehzeü biha
fela tak’udu me’ahüm hatta yehudu fiy hadiysin gayrihi
inneküm izen mislühüm
innallahe cami’u’l münafikıyne ve’l kafiriyne
fiy cehenneme cemiy’an
Allah âyetlerine küfr edildiğini ve onlar ile istihza/alay edildiğini
semi/işittiğiniz zaman başka hadis/lâkırdıya haveda/dalacaklarına değin
onlarla kade/oturmayın. Şüphe yok ki siz de o zaman onlar gibi olmuş
olursunuz. Muhakkak ki, Allah münâfıkları ve kâfirleri cehennemde toptan
cami’u/toplayıcıdır.
***
Yukarıdaki hususlardan dolayı toplantı akamete uğramış, yani
oluşmamıştır. İfadesinden anladığımıza göre bulunduğu makamı görebilmemiz
mümkün değildir.
Oluşumunda da hiçbir haberimiz yoktur. İfadesine göre Allah’la kendi
arasında özel bir şekilde oluşmuş görünmektedir.
Muhtemelen yakın bir dönemde “mürşide hanım” olarak sohbete
başladığını da duyabiliriz. Ancak hangi icazet, şecere üzerinden
yürüdüğünden haberimiz yoktur. Kendisi bizimle makam olarak, tüm ilişkilerini
kendi arzusu ile kesmiş görünmektedir.
bismillahi’r rahmani’r rahiymi
(1) kul ya eyyühe’l kafirune
(2) la a’büdü ma ta’büdune
(3) ve la entüm ‘abidune ma a’büdü
(4) ve la ene ‘abidün ma ‘abedtüm
(5) ve la entüm ‘abidune ma a’büdü
(6) leküm diynüküm ve liye diyni
------------------------
Yukarıda (40) sayfadan başlayan bu dosyaları
1. G-1)….. Hn. Dosyası

67
2. G-1-)…. Hn. Dosyası ek 1
Sabırla sonuna kadar okuyabildiniz ise gerçekten sabırlısınız demektir.
Yukarıdaki (40) ncı sayfadan aşağı aldığım bu satırları tekrardan gene
sabırla bir defa daha okuyun bakalım ne göreceksiniz. T.B.
------------------------
Bilinmeli ki, bu tespitler kişiye atfedilen şeyler olmayıp, kişinin de
yapabileceği şeyler değildir. Nefsin irfan olunmasına hizmet olarak,
herhangi bir kişide görünmesi mümkün olan şeylerdendir. E.k.
------------------------
Yukarıda da kaydı olan bu cümlelerden ne anlamak lâzım geldiğini bilen
birisi varsa bizede açıklarsa çok iyi olur. T.B.
------------------------
Aslında bu dosyayı hiç bu kitap dosyaya koymamam lâzımdı fakat benim
yazdıklarım kısıtlanmış, denmesin diye bana ne gönderilmiş ise hepsini ilâve
ettim, böylece kendini temize çıkaracağım derken ne denli bir çıkmazın içine
kendi kendini düşürdüğünün farkında bile olamamış.
Tarihlerden anlaşılacağı üzere bu dosya yukarıda da bahsedilen hadiseler
hakkında talebimiz üzerine bana (xx/07/20X1) senesi içinde gelmeye başladı
ve o senenin muhtelif aylarında cereyan eden bilgisayar kayıtların da da
belirtilmiş olan hadiselerden oluşmakta idi, bu dosyayı bu günlerde gene bahsi
geçen kişinin uygunsuz hallerinin daha bariz olarak ortaya çıkmaya
başlamasından sonra tekrar ele alıp okuduğum gibi, vaktim de olmadığından
evvelce daha dikkatli okuyamamıştım. Zâten dosyanın seyrinden anlaşılacağı
üzere ihtilâflı konular geçici de olsa yoluna girmişti. Ancak bütün bunların
tekrar ele alınması gerektiğinden yeni baştan bu dosyanın incelenmesi
gerekiyordu.
Bahsi geçen kişi çevresinden ayrılmaya karar veren bir kişiyi ne kadar
acımasız ve ne kadar tutarsız suçlamalar ile hiç gereği olmayan çok uzun bir
savunma ve hücum ile, bahsi geçen kişinin üzerine gittiği ve insan haklarına
yakışmayan bir davranış ile, ve bir ruh haleti içinde yazdığı, ve kendi nefsi
tezlerini Hakk imiş gibi savunmak için bu kadar zaman harcadığı
görülmektedir. İmkânım olsa idi bütün yadıklarını satır satır cevaplardım
ancak genel bir yazı ile bariz olan ruh halini biraz daha barizleştireceğim.
Bu arada kendi nefsi hücumlarını âyet-i kerîmeler ile de uzun uzun
desteklemeye çalışarak onları âlet etmeye çalışması çok seviyesiz, ve acınacak
bir husustur. Belirtilen dosyanın tamamına bakılınca bu (E-1-) kendinin bütün
iç hallerini bahsi geçen kişinin üzerinde okuyarak, “O” kişi diye kendi üstünde
olan gerçek nefsi hallerini yukarıda ve aşağıda da belirtilen dosyalarda çok
açık belirtmiştir.
Şimdi önemli olan hususları biraz inceleyelim. T.B.
------------------------

68
Eyvallah Sultanım !…

      Semı’nâ ve ata’nâ

      Âmennâ ve ata’nâ


Âmennâ ve saddaknâ

------------------------
Bütün belirttiklerimize
“Semı’nâ ve ata’nâ” “duyduk ve itaat ettik”
“Âmennâ ve ata’nâ” “inandık ve itaat ettik”
“ Âmennâ ve saddaknâ” “inandık ve tasdik ettik”
Bize karşı olan içini bilmediğimiz bağlılığını, bu ifdeler ile yukarıda
bulunan dosyada, kendi yazı ve ifadesi ile kat’i olarak belirtmiş,
yapılanların adeta özrünü dilemiş olmakta idi. Ancak işin aslının hiçte
öyle olmadığı biraz incelendiğinde hem bu dosyada ve hemde daha
sonra gelişen hadiselerde, tam tersinin uygulandığı açık olarak
görülmüştür.
--------------
“duyduk ve itaat ettik” yerine, (Duymadık ve itaat etmedik)
“inandık ve itaat ettik” yerine, (inanmadık ve itaat etmedik)
“inandık ve tasdik ettik” yerine, ne yazıkki, (inanmadık ve tasdik
etmedik) hükümlerine dönüşmüşlerdir. T.B.
------------------------
Aşağıda da belirtildiği üzere.
………………………………………………………………………………………………
…….. (6) Birde vasıf karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Bundan sonra kişilere
(Efendim, Sultanım. Şeyhim, Mürşidim, üstadım) gibi ifadeler
kullandırılmayıp sadece (Rehberim veya halifem) vasfı kullandırılacaktır.
Ben bu vasıfları da Baba vasfını da kendime asil olduktan tam (20) sene sonra
söylettim. Daha evvel abi ve amca idim. T.B.
---------------
(Efendim, Sultanım. Şeyhim, Mürşidim, üstadım) kendisine
verilmeyen bu vasıfların çok sık kullanıldığı tesbit edildiğinden Vasıflarının

69
kaldırılması kesin ve kişinin de bu kabulü da kesin olduğu halde. Sadece
yukarıdaki dosya metinde, kendinden bahsederken, kendini ifade ettiği vasıf
(31) yerde (efendi) olarak geçmektedir.
Onlardan bir tanesi de aşağıdaki bu ifadelerdir. (T.B
------------------------
Burada Efendinin suçlanması aslında makam olarak Mürşid olan
Allahın suçlanmasıdır. O’na karşı cephe almak, O’na isyan hareketinde
bulunup, asi olmaktır. Allah’ın kabul ettiğini kabul etmek, Ademiyet nizamı
olduğuna göre mürşidin kabul ettiği neden red edilmek isteniyor ? İsim
olarak geçmiş olan kişinin dışında bütün kardeşlerden bu tür konuşmalar
olmaktadır. Hepsine aynı şekilde muamele edilir. (E..1..K.)
-------------
Ayrıca burada kendisine kullanılması bile yasak edilmiş olan, aslında zâten
bu vasıfların kendisine hiçbir zaman verilmemiş, sadece (Rehber halife) izni
verilmiş olan kimse, bunlar kendisine daha o zaman bildirildiği halde, hiçbir
zaman hakkı ve vasfı olmayan bu sıfatları açık olarak kullanması onları gasp
ve çalması demektir. Bunları bağlı olduğu yerden, maneviyyat hırsızı olarak
çalmış, ve asli ve kendi malı olarak bu insanları, bizim namımıza ikaz edildiği
halde, kendini (mürşid) ve (efendi) olarak tanıtarak, ma’nevi baskı sebebi
yaptığı, bu makamları tamamen nefsine pay çıkararak, çok haşin bir şekilde
ve nefsin emretme zevki ile, kullandığı ne yazık ki tatbikatlarından, ve sohbet
konuşmalarından şahitleri ile birlikte açık olarak görülmüştür. (T.B.)
------------------------
Yukarıda da bulunan bu sözlerin sahibinin ne kadar büyük bir delâlet ve
isyan içinde olduğu, kendi dilinden görülmektedir. T.B.
------------------------
Burada Efendinin suçlanması aslında makam olarak Mürşid olan
Allahın suçlanmasıdır. (E…1..K.)
-----------------------
Kendisine hiçbir zaman (Mürşit) lik ve (Efendi) lik vasfı verilmemiş bir
kimse, bunu kendine yakıştırmış her halde, nasıl bir anlayış ise, bu da
yetmiyormuş gibi, Allah (c.c.) hakkında da ahkâm üretmektedir. (T.B.)
------------------------
“Efendinin suçlanması aslında makam olarak Mürşid olan Allahın
suçlanmasıdır. (E..1..K.)
------------------------
Bu ifadeleri ile kendinin nasıl bir yerde olduğunu şuur altına yerleştirip
anlatmak istemiştir. Zaten hep yaptığı da oydu.
Kurduğu cümlelerdeki ifadeler, ne kadar bireyselleştirilmiş değerlerdir,
bunları böyle, aklına ve işine geldiği şekilde yazmak, veya söylemek çok

70
büyük ma’ne vi ve ilâhi edep dışı tariflerdir. Daha henüz kendisi, gerçek halife
bile değilken, kendini zamanın yegâne mürşidi, diye tarif etmeye kalkması
nasıl şuursuzca bir cür’ettir.
Efendi diye yerine koymaya kalktığı makam (gavsiyyet makamıdır) O
makamda olan kimse ise, bunu açıktan her önüne gelen yerde söylemez,
bunlar ilâh-i sırlardır, sır ise ancak ehline verilir, çünkü emanettir bunları
sahibi olsa bile, gereksiz yere böyle adeta mahalle kavgası eder gibi, bir
hadisede ortaya, ma’nevi baskı sebebi ile konulması Hakk’a karşı yapılmış, affı
mümkün olmayan edep dışı hareketlerdir ki.
O nu da geçelim, bu kişi mürşit değildirki. Kendi beşeri düşünceleri için
haşa Allah (c.c.) lühü suçlanmış olsun. Sen kim Allah (c.c.) kim? Âdemsen
edebini bil, anlaşılan odurki, aşağıdaki ifadelerden anlaşıldığına göre, galiba
onu da kaybetmişsin, hiç olmazsa Âdemliğini bilde, iblis gibi konuşmasını
değilde, Âdem deden gibi, susmasını bil. Ve bunlardan geçekten, bir tevbe-i
nasuh ile tevbe et de, belki mevlâm bu kadar gasp ettiğin, ma’neviyyat
isimlerini ve bu yolla kullandığın, ve her türlü istismarı yaptığın o kimselerden
de, bu dünyadan gitmeden bir helâllik dile, onları her türlü nefsi ihtirasın
yüzünden kullandığından dolayı, belki affederler. Ancak onu da aslında
kaybetmiş durumdadır da farkında bile değildir. (T.B.)
------------------------
Allah tarafından seçilmiş manevi zat hakkında böyle düşünmek Allah’ın
seçimine karışmak ve tenkid etmek değil midir ?... (E..1..K.)
------------------------
Allah tarafından seçilmiş manevi zat. (E..1..K.)
------------------------
Şu anda dünyada böyle yaşayan bir kimse olduğunu bilmiyorum, belki
başka gezegenlerde vardır, ancak o da bizlere ölçü olamaz. T.B.
Allah tarafından seçilen ma’nevi zat, ancak peygamber olur. Allah
tarafından seçilen, ma’ne vi zatta, kendisinden sonra böyle bir seçim
olmayacağını açık olarak bildirmiştir. T.B.
O halde bu nasıl bir iştir hükümdür.
--------------
Allah tarafından seçilmiş manevi zat.
--------------
Kimdir nerededir. Bu dünyada acaba bizimde bilmediğimiz cahili
olduğumuz, gizli sırlarmı vardır.! Lütfedilip açıklansa da bari herkes bu
bilgiden (o nun tabiri ile) “hissemend” olsa.
Böyle bir konu yok ki Allah-ın seçimi tenkid edilmiş olsun, bu hıusus
tamamen hayali bir tasavvurdan başka bir şey değildir, eğer bu yazıları yazan

71
kişi bu ifadeleri kendini mahal hedef olarak göstermeye çalışıyorsa, bu hayal
sapkınlığından başka bir şey değildir. (T.B.)
------------------------
Başka bir sahneye misal olarak kendisi tarafından verilen, yukarıdaki
bayatlamış “tımarhane” hikâyesi, tam burada kendine uygun bir hikâyedir.
Tekrar olacak ama birde bu anlayış ile o hikâyeye bakmak yerinde
olacaktır. O hikâyeyi içerdekiler için anlatırlar, ama galiba benzerleri
dışarılarda da dolaşıyorlar imiş. (T.B.)
------------------------------
Bir hikaye vardır:
Birgün bir akıl hastanesinde kalabalık hasta grubunun toplandığını gören
doktorlar merakla kalabalığa yaklaşmışlar. Hastalardan biri hararetle
etrafındakilere “Peygamberliğini” tebliğ ediyormuş.
Doktorlar, az ötede bir hastanın tek başına oturduğunu görmüşler. Bu
hastanın bunlara katılmadığına göre artık düzeldiğini düşünerek sevinçle
yanına gitmişler ve sormuşlar. “Sen niye onların yanında değilsin, bak
arkadaşın Peygamberliğini ilan ediyor?” Adam hiç istifini bozmadan
“Konuşsun, konuşsun, ben öyle birini henüz göndermedim.” Demiş. (E.K.)
------------------------
Bu hikâyenin son satırı aşağıdaki gibidir.
“Ben Allah olalı öyle bir peygamber göndermedim” demiştir. Şekliyledir.
Yorum sizlerin olsun. (T.B.)
------------------------
3. Efendi’nin “Hak Evliyası” olduğunu daima ikrar etmiştir. (E.K.)
------------------------
Evet yukarıdaki vasıflarda, bir eksiklik olmuş. Kişinin kendinden menkul
birde evliyalığı varmışta, haberimiz bile yokmuş. Demek evvelce ikrar
ediliyormuş, ama şimdi inkâr ediliyormuş vah, vah hemen o kişiye gidip,
“Hakk evliyası” nı neden inkâr ettiğinin hesabını sormalı.
Bu nasıl bir benlik, nasıl bir fütursuzca küstahlık, ve ma’nevi sahiplenme ve
bu şekilde de etrafına ma’nevi baskı yapmakta, bunun vebali nasıl karşılanır,
hayalden ve vehimden allah (c.c.) Muhafaza eylesin. Amin. (T.B.)
------------------------
Müşrik, Münafık ve Münkir vasıflarını (İman) mış gibi giyinmiştir.
Sohbetlerde bunlar hep tekrar, tekrar anlatılmıştır. (E.K.)
------------------------

72
Yukarıdaki sözlerle hakaret ederek muhatap aldığı ve Suçladığı kişiden,
(G..1. Hn.) yüz bin defa özür dilemesi lâzımdır. Çünkü o kimsede “kendisini
şahsen tanımıyorum ama” onun üstünde bu haller yoktur, veya varsa sana ne,
dir, hüküm kesmek sanamı düşmüştür, kendine gelince her şey Hakkın
zuhuru, başkasına gelince beşer kendinin zuhuru, ne güzel kıyaslama, (T.B.)
------------------------
Sohbetlerde bunlar hep tekrar, tekrar anlatılmıştır. (E.K.)
------------------------
Ne güzel değilmi vah, vah yazık olmuş, bunları dinleyenlerin biraz akılları
kıtmış galiba.
Kendine gel ey kişi bizde sana (15) sene hep bir şeyler anlatmaya çalıştık
ama, senin kendi ifadenle, (iblis siyret) aklın bunları hep kendine, nefsine
kullanmak için yontmuş. Boşa çene patlatılan nefeslere mi yanayım, boşa
giden hüsran olan senelerime mi yanayım. Olsun sağlık olsun, bunlarda geçer
ama senin pişmanlığın nasıl geçer bilemem. (T.B.)
------------------------
Müşrik, Münafık ve Münkir, vasıflarını (İman) mış gibi giyinmiştir.
(E.K.)
--------------------------
Sözü en güzel şekilde, aşağıdaki cümlelerin sahibine çok güzel yakışıyor.
(T.B.)
------------------------
1. Örtün emri ile
Örtü - Küfür tatbikatında KAFİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
---------
2. İsim zevkinde ol emri ile
Esma – İlah - Şirk tatbikatında MÜŞRİK oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------
3. Cihat et emri ile
Ef’al – Nifak - Cürüm tatbikatında MÜCRİM-MÜNAFIK oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------
4. Şahit ol emri ile
Şuhud - İnkar tatbikatında MÜNKİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------
5. Dört makamı Cem zevki tenezzülü ile sellimu teslima MÜMİN oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE

73
----------
Emri ile. Bu emirler kimin emirleri idi acaba.?
------------------------
- Bu kararsızlık hali, kişinin (salih kul) noktasından çıktığı ve içinde
bulunduğu Münafık olmanın bariz hale geldiği görülmektedir. (E.k.)
------------------------
Önceden aldığı bilgilerle bunu tefekkür etmesi gerekmez miydi?...
(E.K.)
------------------------
Bu cümleler muhatap alınan kişiyi değil yukarıdaki cümlelerin sahibinin
iblis siyret halini ne güzel anlatıyor. (T.B.)
------------------------
Kendisine sadece yukarıdaki cümlelerin, ne kadar tehlikeli ve edep dışı
düşünceler olduğunu, ve aslının nasıl olması lâzım geldiğini anlatabilmek için
yaklaşık (150) sayfa (81-hayal vadisinin çıkmaz sokakları) isimli uzun
süre çalışarak, bir dosya kitap yazıp gönderdim. İçinde gaybdan gelen her
şeyin, hemen kabul edilecek şeylerden olmadığı, ve bunların hepsinin birer
ölçüleri olduğunu, bunların neler olduğunu, geniş bir şekilde ifade ettim. Bu
kitap dosya bundan sonra ikinci ikazımız idi birinci ikazımız bu dosya ve
içindekiler ikincisi ise bahsi geçen dosya kitaptır. (T.B.)
------------------------
Yukarıdaki muhatabına sorduğu, G. Hn. soruyu şimdi bende, aynı kendi
yazısı ve ifadesi ile, kendine soruyorum. (T.B.)
-------------------------
bütün bunlardan. Önceden aldığı bilgilerle bunu tefekkür etmesi
gerekmez miydi?...(E.K.)
------------------------
Cevabını kendi kendine versin ben cevap istemiyorum cevabını kendine
versin bakalım vicdanını memnun ve mutmain edebilecekmi? (T.B.)
------------------------
Burada Efendinin suçlanması aslında makam olarak (Mürşid) olan
Allahın suçlanmasıdır. (E.K.)
------------------------
Mürşid makamı,! kapışma, mücadele etme, tartışma makamı değildir.
Katılma, uyma, tabi olma, katlanma makamıdır. Samimiyetinle herşeyini
Hakk’tan bilerek ona Hakk’ın görünmesi olarak, teslim tatbikatı yapılan yerdir.
Öylece ahde sadık olunarak gönl-ü Muhammed’in yanında sıddıkiyn olunur ve

74
iman bu teslimiyet nispetinde kendisinde görünüp Allah’ın mümin sıfatınla
sıfatlanmış olur. (E.K.)
------------------------
Nalınların çıkarılarak girilecek makama, her ne kadar sizin izniniz olsa da
maalesef, çamurlu postallarımız ile girmiş ve sizi üzmüş olduk.
Özür dileriz. Ümit ediyoruz ki, Rabbimiz bizleri bağışlar. Amin. (E.K.)
------------------------
Bu kadar söz içinde, bir tanede olsa, doğru bir söz bulunmuş oldu. (T.B.)
------------------------
Yukarıda bulunan diğer hikâyedende küçük bir alıntı yaparak yolumuza
devam edelim. (T.B.)
------------------------
“Anne sen hep bana sen adam olamazsın demiştin. Bak gör ben
Kaymakam oldum” demiş. Annesi, “Kaymakam oldun ama adam olamadın,”
demiş. (E.K.)
------------------------
Yorum sizlerin. (T.B.)
------------------------
“Erken öten horozun kafası kesilir,” denir. (E.K.)
------------------------
Buda yukarıdan metinden alınan bir hükümdür. Belki çok konuşanın da,
boğazı yorulacağından, onun da sesi kesilir.
“Erken öten horozun kafası kesilir,” ama işe yarar, eti yenir, sesi
kesilenin ise, ne eti ne nefesi, hiçbir işe yaramaz. (T.B.)
------------------------
G….. Hn. Mın Yukarıdaki suçlanmalarına karşı o günleri yakından
tanıyan birilerinin verdiği değerlendirme yanıtlarıdır. (T.B.)
--------------------------------
Selamün aleyküm EFENDİ BABACIĞIM
Hayırlı sabahlar
G….. Hn. Dosyası
G….. hanım için olanları (E.K.) kendince yazmış. Bizim birkaç şâhit
olduğumuz ve tespit ettiğimiz hususlar aşağıda ektedir.
1- G…. hanımın sohbetler sırasında kendisine icazet verilmesini istediği
konusunda heberimiz olmamıştır.

75
2- Bütün kardeşlerin yerine el öpme mevzu doğrudur. Gülerek zaman
kaybolmasın, hepsinin yerine ben öpeyim, demişlerdir. Ayrıca G…. hanımı
hiçbir zaman imam imajı içinde biz görmedik. görmedim. Zaten teyze, abla
diye hitap ederdik. Kendisi bizlere benlik içinde, ve abartılı olarak öne geçme
halinde, gibi gelmemiştir. Ancak yaşı ve daha önceki dergâhta bulunma ve
mürid - MÜRŞİD ilişkisinden deneyimleri olduğundan bizden daha fazla
bilgisinin olması, bunuda gerektiğinde söylemesi çok doğal değilmidir?
Bizi hiçbir zaman rahatsız etmemiştir. Ayrıca en büyük ablaları olması
dolayısıyla da, diğer kardeşlerin yaptığı gibi, toplum içindeki yapılmaması
gereken bazı kaş, göz hareketleri ve kişileri yanlış konuşma veya
hareketlerinden dolayı mimikleri ile küçük görme halinide hiç yapmazdı,
görmedik. Olgun bir hanımdı G….. hanım.
3- Her zaman makamı tastikte idiler. Bizlerin yerine G….. hanıma el
öptürülmemiştir. Hepimiz ayrı, ayrı karşılıklı el öperdik yani E.K. ile. G….
hanım lar 5 kardeştir. Hepsinin sohbete gelmelerine vesile olmuştur. yine biz
(bu kişileri ben getirdim, ben kefilim sözünü duymamışımdır. Getiren, tavsiye
eden vesile olduğu gibi, gelmeyi kabul eden kişi içinde manevi kapının
açılması vakti gelmiştir.
Buda sadece bizlerin vesile noktası olmamızdan ibarettir. Özünde de hepsi
HAKKA aittir. Getirdiği kardeş ve kardeş çocuklarının üzerinde bir tasarrufunun
olduğunu görmedim, zannetmiyorum da böyle olsun. Ancak ayrılırken (sizi
buraya ben getirdim, şimdide ayrılıyorum, sizde ayrılın dediğini ) ve
ayrılacaksınız diye baskı yaptığını söylediler. Biz G…. hanımın halini benlikte
olarak görmedik ve hiçte öyle düşünmedik.
4- SULTAN konusunun konuşulduğunu hatırlamıyorum. MÜRŞİD, MAKAM,
HAK KAPISI, ŞEYH, konuları konuşulurdu. SULTAN sözel olarak sizden
bahsedildiğinde, hitaben söylenirdi. Ancak melekler ve kuvvet konusu defaten
işlenir anlatılırdı.
5- G…. hanımın 4 yıldır bizimle olması ve biat etmesi doğrudur. SULTAN
kelimesinın kendisinde zuhur ettiği yazılmış. Hitabı SULTANIM olabilir. sonra
neden SULTANIM dediği bir zat-a (bir daha ben oraya gitmeyeceğim sözünü)
neden söylediğini, bize göre G…. hanımdan çok E.K. düşünmeli. Normal ikaz
yerine çok ciddi eleştiriler, hakaret vari sözler söylenmiş ve sert uyarılar
yapılmıştır. G…. hanımda bunların üzerine SULTANIM dememeyi ve ayrılmayı
tercih etmişlerdir. Bu konunun çok hassas olduğu için tarafların çok iyi
düşünüp, konuşup, salim olarak karar verilmesi gerektiği kanısındayım.
Gerçi bugün için bu fikrin de oluşan, gelişen şartlara göre ve böyle YÜKSEK
MANALAR içeren sözlerin içini: KİMİN NE ŞEKİLDE DOLDURDUĞUNUNDA çok
önemli olduğunu maalesef, uzun yılların kaybını ve boşluğunu, üzüntüsünü,
çok aciz bir şekilde manen çok yıpratılıp HÜR OLUNMAYI öğrenmek yerine
sürü psikolojisi içinde güdüldüğümüzü görerek öğrenmiş bulunuyoruz.
NE YAZIKKİ….Bizler okumuş, eğitimli, bilinçli kişiler olarak toplumda yer
alırken, HAK İÇİN MUHAMMEDİ MUHABBETİMİZLE, seyri sulukumuzda yol
almak adına, bizler kişiliğimizi, kararlarımızı doğru bildiklerimizi, benliklerimizi

76
bırakma aşkı içinde, her yapılana doğrudur diyerek yolda seyrımızı
tamamlama gayretlerinde iken, tamamen iyi niyetlerimizden yaşadıklarımıza
bir bakınız. Olur gibi değil ama oldu ve yaşadık. gerçektende her MADDİ olayı
MANEVİYATA tahvil edelim derken, gördükki maalesef bizleri MANEVİ
GÖRDÜĞMÜZ HERŞEYİ MADDİYATA TAHVİL ETMİŞ VE ÖYLE DÜŞÜNÜLMÜŞ.
ÇOK ACI. BİZLERİ BIRAKIN ALLAH İÇİN RABBİM AFFETSİN ONU.
6- G…. hanım yazıldığı gibi diz çökerek çok konuşurlardı. kendisine cevap
verilirdi. bir kardeş tarafından ikaz edildiğini bilmiyorum. Kendini üstün görme
benlik ve imamlık etme halleri olarak düşünmedim. Bizi rahatsız etmemiştir.
7- Doğruyu öğrenmek istemesi, hadisi sorması normal değilmidir? biz
zâten bir şey bilmediğimiz için konuları ve itiraz noktası olarak düşünmedik.
Bir konu veya soru sorulup öğrenilmezse biz nasıl öğreneceğiz? AYET VE
SURELER yeri geldikçe okunur anlatılırdı. Bunların dışında günlük yaşamdan
çok daha fazla örnekler verilir anlatılırdı. SULTAN deyip itiraz konusu ve gizli
isyanı konularında yorum yapabilecek durumda değilim. Haddim olmaz.
8- G….. hanım olayı bu madde ile cereyan etmiştir. Kızı G…. ‘e ZİKİR
vermesinin anlaşılması üzerine (kendisini mürşide olarak ilan ediyor)
denilerek bu vesile ilede icazet istediği yazılmıştır. Yukarıda anlatılan
olaylardan sonrada G…. hanım (ben haddimi hududumu iyi bilirim) diyerek
cevap vermiştir. E.K özür dilediğini bilmiyorum. gizli isyanı bilemem. Ancak
(yolumuzda duygusallığa yer yoktur) sözü her sohbette söylenirdi.
9- Aralarında geçen özel konuşmalardır. Tabiki bu kapıya kendimizi
anlatmak için değil, nefsin terbiyesi için gelinir. G….. hanımın içine sindirip
sindiremeğini kendisi ve ALLAH bilir. YAZILANlar doğru olmakla birlikte
uygulamada çok yanlış bakış, ifadeler, düşünceler ve eksik yorumlarda
mümkündür.
10- Nurun rengi nerdir? Gönlüne gelen işaretin siyah olduğunu
bilmiyorum. Kibrini hissetmedim, görmedim. bu konuda sohbeti kabul
görmediği, ancak kendi aldığı ilhamın doğru olduğu kabulüde alenen
olmamıştır. Kendisi E.K. ile müşahede ederek hareket etmiş ve fikir beyan
etmiş olmalılar.
11- G…. hanım bir başka kardeşe gelmeyeceğini söylemiştir, kendi
aralarında ve E.K. nın belirlediği üç kardeşin dahil olduğu konuşmalar ve
hallerdir.
12- Adı geçen S….. hn E.K. nın ilk grubunu kuranlardandır. G…. hn.ın
arkadaşıdır. Kıymet vermiş gibi görünüp kıymet vermemiştir yazılmış. Bu yola
zaten kıymet vermeyen gelmezki, 4 yıl devam etmezdi. Saygı sevgi,
MUHABBETTEN dolayı, neşeyi belli eden sözcükler kullanılmıştır ve kullanılır.
Samimi olan insan için başkası düşünülmez ki.
13- G…. hanım bu olaylardan sonra derviş olan kardeşlerle konuşmak
istememesi kendisinin tercihidir. ALLAH bildirsin sözü sık söylenirdi.
14- yazılanlar doğrudur. BEN kelimesinin anlamını KALBİ olarak bilip,
beşer olarak kullanmamız gereken yerlerde kullanabileceğimiz söylenmişti.

77
15- MANA ile ilgilidi
16- Bu konular benım yanımda konuşulmamıştır.
17- Rüya ve yorumlardan dolayı olan konuşmaları net olarak hatırlayamı-
yorum. ancak E.K. rüya ve yorumları genelde anlatır ve açıklarlardı.
NEMMAN/KOĞUCU, lık yaptırılırdı E.K. tarafından seçilen kişiler yanımıza
samımıce yaklaşır sonra konuşulan özel konuları bile E.K. anlatırlar, oda
sohbetlerde her şeyi ortaya döker bizlere celâlle, hakaret vari de dahıl olmak
üzere, “BÖYLECE NEFİSLERİNİZ TERBİYE OLACAK” temizlenecek, diyerek
sözle vura vura, hatta hamamda kese ile temizlenmeyi örnek verip bakla,
bakla temizleneceksınız derdi.
Alınganlık, benlik, kızgınlık, heves, gücenmek kalmayacak derdi. BİZ , BU
DEDİKODU DEĞİLMİ DERKEN, BUNLARIN TESPİT OLDUĞUNU SÖYLERDİ.
HEPİMİZ MAHÇUP, BAŞIMIZI ÖNE EĞEREKEN UTANARAK DİNLERDİK. Son
zamanlarda bu hallerine alışmıştık. ZÜL CELAL VEL İKRAM İSMİ TATBİKATTA
OLARAK DÜŞÜNMEYE BAŞLATILMIŞTIK. HER CELALLE SÖYLEDİĞİNE SUSUP
KENDİMİZLE NEFİSLERİMİZ ARASINDA MÜCADELE EDEREK KENDİMİZİ
DÜZELTMEYE ÇALIŞIRDIK.
18-ŞUHUD verme konusunu bılmıyorum. Bu maddede kendini anlatmış.
EFENDİLIK MAKAMINDA OLAN Kendine ve rabbine güveni tam olan biri böyle
şeyler yapmaya İHTİYAÇ duyarmı? HİZMET İÇİN….
19- EFENDİYE haber her şeyi haber vermek doğrumudur? Bilemiyorum.
NEMMAN lığın tatbikatınımı yaptırıyormuş bizlere??? ALLAH YOLUNDA
YÜRÜMEK İÇİN….
20- MÜRŞİD MAKAMINDA kişilerin temayülleri derken, bizlere kendi
yaptıklarını anlatmışlardır. Ayrıca E.K. ZİKİR ve İBADETLE DEĞİL GÖNÜL İLE
GÖNÜL GÖNÜLE OLURSAN İRFANİYET OLUR DERKEN, burada zikir ve
ibadetleri geri almıştır. ZİKİR VE İBADET TAM OLSADA BU GİZLİ MAKSAD
BİR YERDE GELİR SIRITIR. DERKEN TAM OLARAK BUGÜN İÇİN KENDİ
HALİNİ ANLATMIŞTIR.
------------------------
EFENDİ BABACIĞIM
Bazı maddeleri yazarken, maddenin içeriğini biraz daha açtık. kusurumuza
bakmayınız ve affediniz lütfen haddi aştıysam .
Selâm eder hürmetlerimle sizin ve Nüket annemin ellerinizden öperim.
P…..D…...
------------------------
NOT= Aşağıdaki yazıları çok ibretle okumamız lâzım gelecektir, gerçi bu
arada sizlerde biraz zaman kaybetmiş olursunuz ama bunlar gerçekten ibret
alınacak hususlardır belki birazda, “adaaam sende bizleri ne ilgilendirir”
diyeceksiniz ama, olsun biraz sıkıntıya katlanarak okuyabilirseniz, bizim neler
ile zaman kaybetmiş olduğumuzu, daha iyi anlamış olacaksınız. Bir aile içinde

78
bu kadar sürtüşmeler olur mu? Diye düşüneceksiniz. Bu dosyalar zaten
kendileri tarafından birçok kişiye vaktiyle (20X1) senesin de gitmiş yani bir
mahremiyeti daha o zamandan kalmamıştır.
Bizde kendi hallerine mesned olarak, bu dosyalar kendileri tarafından bize
gönderildikten, dört buçuk sene sonra kendilerinden kaynaklanan olumsuz-
luklar neticesinde kendilerinin sebeb olduğu olaylara daha bir açıklık getirmek
üzere kendilerinin gönderdikleri dosyalardır, bu vesile ile aile sırlarının ifşa
edilmesi diye bir şey söz konusu değildir kendileri zâten bu dosyaları yukarıda
da olduğu gibi, aşağıdaki mailde de olduğu gibi (X8/X7/20X1) tarihlerinde
sayısı (40/45) civarındaki kişilere gönderilmiştir. Bu yüzden zâten bir
mahremiyeti kalmamıştır. Bu yüzden yeniden düzenlediğim dosyaya kendi
ifadeleri ile yaşadıkları halleri, bana gönderildiği şekilde yeni dosyaya ilâve
etmede bir sakınca görmedim. (T.B.
------------------------
Cumartesi ek 2 (X8/X7/20X1)

Sultanım
Ana yazıda bahsetmiş olduğum
1- G…. K…. Hanımın kardeşlere göndermiş olduğu (e-mail) i
2- Bu (e-mailde) ki anlatılanlar üzerinde düşüncelerimizi
muhtevi iki dosyayı ek olarak gönderiyorum.
Selam, Selam, E.K.
------------------------
G…. K….
Pazar (X4.X7.20X1)
Bugüne kadar buraya gelmememin nedenini herhalde hepiniz
biliyorsunuzdur. Eğer bilmeyeniniz varsa onu da burada açıklamak istiyorum.
O…. denilen kadın buraya maneviyat için gelmişti. Geldiği zaman kendisi
hiç makbul olmayan işlerle uğraşmakta, yani enerji adı altında cinlerle ilişki
kurmakta idi.
Diğer taraftan da bir taraftan sevgilisini idare ederken diğer taraftan da
patronuna mavi boncuk dağıtıyordu.
Tabii huylu huyundan vaz geçmez, buraya gelince ilk işi şeyhine aşık
olmak oldu. Bunu fark eden patronu kıskançlıktan E.K. yi şikayet etti.
Evimize 4 tane sivil polis geldi. E.k. bey, S…. bey ve Ü…. hanım bir gün
boyunca emniyette ifade verdiler ve hepimiz fişlendilk.
Ben olayı fark edince kendisiyle birkaç defa konuştum, ve en sonunda
buradan ayrılmasını aksi takdirde buranın dağılacağını söyledim. Kendisi

79
de bana “ben şeyhimle beraberim, hiçbir yere gitmiyorum, burası da dağılırsa
siz sorumlusunuz” dedi.
Tabii bu arada beni bertaraf etmek için de büyüler yaptı. Aile hayatımız
darmadağınık oldu. Biz ayrılma noktasına geldik. Ama güneş balçıkla
sıvanmaz. Gerçekler günyüzüne çıktı.
Burası şimdilik dağıldı ama Allah bir kapıyı kaparsa başka bir kapı
açar. İnşallah bundan sonra Allah böyle kişilerden bizleri arındırarak sırf Allah
yolunda yürüyenlerle beraber etsin. Amin.
***
G…. Hn. e–mail’i Hakkında
BAŞLANGIÇ
Sohbetlerde “sizi birbirinizle imtihan ederiz” (47/4) ayeti gereği kişi
isimlerinden bahsetmeyiz, hedefimiz kişi veya kişiler değildir.
Çünkü kişilerin hallerinin hükmü, kendi mertebelerine göre hakîm olan
Allah’a aittir. Bizler birbirimiz hakkında hüküm veremeyiz. Kul olarak sadece
nefsin irfan olunma öğrenimi ve talimi içindeyiz. Allah inşeallah arzusuna
razı eder. Amin.
Ancak bir kişi ille de kendisini ve başkalarını teşhir edecek şekilde yazılar
yazıp, bunu da herkese tebliğ etmiş ise, buradaki ithamlara, onların doğruluk
derecesine göre cevap vermek durumunda kalmaktayız.
Bu arada mertebelere dikkat ederek, bu vesile ile irfan olunma yolundaki
nemalanmamıza devam ederiz. Hedefimiz yine o kişi ve kişiler değildir. Herkes
olayları kendi seviyesine göre algılamaktadır.
Rabbımız bizleri bizi öğretmek istediği şekilde, bizim öğrenmemizi
mümkün kılsın. Amin.
G.k… Hn. e–mail’i hakkında
1. “Bugüne kadar buraya gelmememin nedenini herhalde hepiniz
biliyorsunuzdur. Eğer bilmeyeniniz varsa onu da burada açıklamak istiyorum.”
deniyor.
Cevap:
Kimse bunun hakkında bir soru iletmedi. Bu e-mail’in geliş tarihi itibariyle
takip eden ilk günde, e-mail’i alan kardeşlerin %90 ı, “Efendim siz bunlardan
üzülüyorsunuz, siz bizler için Tevhid savaşı veriyorsunuz, buradaki, fesad,
bozgunculuktan Rabbimize sığınırız.
Biz Tevhid üzre Uşşaki yolunda sizinle beraberiz,” mealindeki sözlerini
telefonla iletmişlerdir. Bazıları ise onunla yetinmeyip ayrıca e-mail olarak da
bu sözlerini tasdik etmişlerdir.
Bu ifade kişinin kendini ne kadar önemsediğini göstermektedir.

80
Not : Böyle bir araştırma açılmış ise, izin verirseniz, bütün kardeşleri
toplayalım. Onlara bilhassa kendiniz lütfeder sorarsınız. Bundan son derece
memnun olurum. Bir çöplükte iki horoz olmaz. “İki imam varsa birini
öldürün,” buyruluyor.
Biri tevhid üzere gayrette iken, Diğeri, yanına yandaş alıp, hizip, grup
gayretinde isyan halinde olması belki de terakkiye vesiledir. Allahu A’lem.
Bu hizipleşme tatbikatı şu anda bu grup içinde oluşmuştu. Son G…… Hn.
Dosyası ile şimdilik, ak ile kara ayrılmış oldu. Tablo sanki aynen derin devlet
ve o vesile ile ortaya çıkarılan yeni yönetim gayretini çağrıştırmaktadır. Her
ikisinin de dayanağı hayal ve vehim...
2. “yani enerji adı altında cinlerle ilişki kurmakta idi.” deniyor
Cevap:
Bu sahih değildir. Çünkü o mevzuda kişi bize kısa bir kurs gördüğünü ifade
etmişti. Tatbikatının da ne seviyede olduğunu bilmiyoruz. Ayrıca o grup
buradan giderken, O…. Hanım onların arasında olmadı. Bilgide malumat
eksikliği vardır. Dolayısıyle zannidir. Ayrıca bu bilgi hususide G.K. Hanıma ve
bana tevdi edilmişti. Yani evlad ile bizim aramızda sır idi ve herkese ifşa
edilmemesi gerekirdi.
3. “Diğer taraftan da bir taraftan sevgilisini idare ederken diğer taraftan
da patronuna mavi boncuk dağıtıyordu” deniyor
Cevap:
a. “Sevgilisi” dediği, bize evlilik ciddiyeti içinde bir ilişki olduğu
bahsedilmişti. O zamanlar O… Hn. G.K. Hanımla ana evlat gibi aralarında özel
ve kimsenin bilmediklerini birbirleriyle konuşurlardı. Benim bile bunlardan
haberim olmazdı. Aralarındaki bir sır gibiydi. Konuşulan şeyler o kişinin
kendi hususi hayatıydı. Doktor keza Avukat kendisine açılan sırrı, herkese
fahşeder mi?..Aksi takdirde kişinin gönlü kırılmaz mı ?...
b. “Patronu ile ilişkisinden” bahsetmiş. O kişi o zamanlar, G.K. Hanımı
kendine yakın bulduğundan bütün hususiyetlerini bilhassa ona anlatırken, yine
bu konu hakkında da patronu tarafından etrafa böyle bir şayia çıkartıldığından
bahsetmişti. Bu konu da yine şahsa özel bir konu idi. Aynı şekilde bu konu
da bütün kardeşlere dedikodu vesilesi olarak intikal ettirilmiş,
fahşedilmiştir.
Ne enteresandır ki, bir vesile ile elime geçirdiğim patronun başka bir kişi ile
oluşan davasında, Patronu tarafından açılan bir davada, (E.k.)
------------------------
Bu dosya içinde tarafıma da gönderilen resmi tutanağı kaldırdım, Ancak
diğer kopyası arşivimde mevcuttur. (T.B.)
------------------------

81
Bu resmi ifade mahkeme kayıtlarında mevcuttur. Doğrusunu bilmeden
hususide olan, kişiye ait özel bilgileri dedikodu haline sokmak doğru
mudur ?...
4. “şeyhine aşık olmak…” deniyor.
Cevap :
“Hocası sevilenin dersi daha iyi çalışılır,” denir. Bu zahirde de böyledir.
Burada ise, tarikattaki duygusallığın tarif olunmasıdır. Bu yolda önce Mürşid’in
heykeli görünür. Nitekim rabıta için de önceleri Mürşid’in siması gözönüne
getirilir. Sonra da O’nun maneviyatı, manası görünmeye başlar.
Bunlar defalarca sohbetlerde izah edilmiştir. Bu hal sadece bu kardeşe has
bir hal olmayıp, birçok kardeşte de mevcuttur.
5. “Bunu fark eden patronu kıskançlıktan E.k. beyi şikayet etti.”
deniyor
Cevap :
Bu hadisenin böyle olmadığını en iyisi G.K. Hanımın kendisi bilmektedir.
Çünkü bu işte kendisinin de fikirsel rolü vardır.
Olay şöyle gelişmiştir:
İş yeri olarak bulundukları han, sahipleri tarafından başka birine satılmış.
Oradaki kiracılarla beraber bunlar da çıkarılmak istenmiş ama bunlar
direnmişler.
O kişiler dükkanlarındaki malı geceleyin gasp edip, başka yere
götürmüşler. Bu yüzden patronun işi bozulmuş. O… Hn. a 40 Milyar TL
borcunu ödememiş. Bu arada onun Ataköydeki evi üzerinden kredi çıkartıp,
yeni iş kurmak istemiş. Biz de ve bilhassa G.K. Hn. bu işe karşı çıktık. “Evini
sat yerine birkaç ev al ve birinde otur diğerlerinin gelirini kullan” dedik. O da
bunu uyguladı. G:K. Hn. bundan memnun oldu. Yeni evine gittiği zaman da
“bu ev çok güzel, öteki evdeki ağırlığı bu evde hissetmiyorum” dedi.
O zamanlar cin falan yoktu da peki ne zaman bunlar ortaya çıktı ?...
Bunu anlamak mümkün değil !...
Patronu, O…. Hanımın maneviyatta olduğundan haberi vardı. Evini kredi
olarak ona kullandırmayıp, tavsiye edileni uygulama işini bizden bildi.
“Şeyhler böyle yapar, kadının malına, parasına da el koydu”
düşüncesiyle bizi dergah olarak suçlayıp, savcılığa şikayet etti.
Bizi emniyete çektiler. 10 saat, Kur’an üzerine ehil 8 kişi tarafından çapraz
soruşturmaya aldılar. Haliyle bu yüzden ailecek fişlendik. Bu grubun arasında
Ben, O… Hn., Üm… Hn. ve Sü…. Bey vardı.
Bunun hakkında daha önce size bilgi vermiştim. Siz de “bizde de böyle bir
tatbikat oldu” diye bahsetmiştiniz. (E.k.)
--------------

82
Bizde olan hadisenin bununla hiç ilgisi yoktur, ben o zaman bir teselli
olması bakımından bunu demiştim. Bizdeki hadise (1960) inkılâbında bebek
postanesine gelen bir yazıda N….. T…. Gelen giden mektupların kontrol
edilmesi bildirimi idi. Yoksa böyle hakaret suçlamalar türü bir şeyler değildi.
Ne sorgusu oldu nede suali. Bu yazıyı N.. B… söylediler, zaten yazılarında her
hangi bir suç unsuru olmadığından bu hadise gibi resmiyete intikal eden hiçbir
soruşturması yoktur. (T.B.)
--------------
Yani patronunun aşk kıskançlığından değil, parayı elinden
kaçırdığından bu şikayet bahis mevzu olmuştur. Burada da bilgiler
çarptırılmış, bu konu kardeşlere o kişi hakkında maalesef iftira haline
dönüştürülmüştür. Bunun İslam yönünden bir derviş olarak hiç mi önemi
yoktur ?... Acaba ikaz edilmesi gerekmez mi? Çünkü benim sözüm asla
nazara alınmıyor.
6. “buradan ayrılmasını aksi takdirde buranın dağılacağını…” ndan
bahsetmiş.
Cevap :
Dergahın dağılması düşüncesini akla getirmeyi anlamak çok zor. Hele bunu
bir kişinin ayrılma noktası ile bağdaştıracak şekilde tehdit vesilesi yapıp,
manevi baskı uygulamak…..bu nasıl bir hırs, nasıl bir hınç…..
Bilerek veya bilmeyerek sanki önceden tasavvur ediyor; ettiği bu tasavvur
da kişiyi etap etap oraya doğru sevkediyor. Ayrılma tehdidini yapıp, aksi
takdirde kendisinin her ne olursa olsun burayı dağıtacağı düşüncesini sanki
açıkça ortaya koymakta olduğu görünüyor. Sonunda da kendisinin toplama
fikriyatı ile, kendisini kahraman mı ilan edecek ?...
Acaba bu iblisin Allah tarafından halkedilen insanın, halife olarak yeterli
olmadığını Allah’tan aldığı izin ile ispat edip, yerine kendisinin halife kılınması
yönündeki arzusunun bir görünmesi midir ?...Peki kendisinde bu kudreti nasıl
görüyor ?... Bu kudreti Allah dışında nereden almış ?... Yine bu konuda
“Burası şimdilik dağıldı” diye bahsetmiş. Buranın dağıldığı falan yok,
Ramazan dolayısıyla tatile girmekteyiz. Sadece İMAN imtihan vererek, kervan
olarak yürümesine devam etmektedir. Kendisi bu konuda bana da bir ara,
“orayı ben toplayacağım”, demişti. Ben de “sohbet Hakk’ındır, kendi
vücudiyetinde ortak kabul etmez,” demiştim.
7. “Tabii bu arada beni bertaraf etmek için de büyüler yaptı. Aile
hayatımız darmadağınık oldu. Biz ayrılma noktasına geldik” diye
bahsetmiş.
Cevap :
a. (büyüler) konusu : Bunlar ispatı olmayan, hayali, vehmi olan şeyler. Bu
mevzuda yeteri kadar izahat yapılmıştır, diye düşünüyorum. Bu esasında
isteğinin olmamasından, hırsları vesilesi ile düşüncelerinin vücud bulup kendini
sarmasından başka bir şey değil diye düşünüyorum.

83
b. (Aile hayatımız darmadağınık) konusu: Kendisinin hırsları hariç,
bizim ailemiz dağılmamıştır.
(O esasında baştan beri kolejli olduğundan varlıklı/rahat hayatı
yaşamak istemektedir.)
Oturacağı yer olarak eskiden oturduğumuz ULUS semtini veya BOĞAZ
mevkini ister. Kızkardeşinin halen sahip olduğu zengin hayatı ve bu arada
maneviyatı da beraberinde istemektedir. Ancak manevi terakkiler ona ağır
gelmektedir.
Biz yani (E.1) Ben, E.3 ve E.2 ile sohbetlere katılmaktayız. Zuhur edenler
üzerinde hem kardeşlerle beraber, hem de kendi aramızda
tefekkürleşmekteyiz. Kardeşlerin ifadesi ve tatbikatta gördüğüm üzere
maalesef, kendi başına benim haberim olmadan hizipçiliğe sebep olmuştur.
Bunlardan bugün haberim oluyor. Eğer onun bu kontrolsüz halleri olmaz,
kendi başına yönetim yapmaya kalkmaz ise bir sorun yok, aksi takdirde bu
haller dergahtaki tevhidi bozmaktadır. Bunu müşahid olarak E.3 ve E.2 ’dan
da sorarak öğrenmek mümkündür.
Tevhid üzere yürünen bu yolda lütfedilen, izin verilen manevi vazifede
manevi zata karşı durma ve/veya rakib olma çabası gösterileceğine “tabi
olun, izinden gidin” ayeti gereği O’nun yanımda yer alması gerekmez mi
?...
c. (Biz ayrılma noktasına geldik) konusu : Baştan beri bu fikri
işlemektedir. Bu bahane ile her vesilede beni devamlı tehdit etmektedir.
Aramızdaki bu türlü anlaşmazlıklar sadece bu güne de ait değildir. Efendi
Baba’lara giderken yollarda her zaman çekişme olmuştur.
Yokluk ve sıkıntı hallerine tahammül edememe dönemlerinde, benim
maneviyata dönüklüğümü bahane edip, her ne kadar kendisi de maneviyatı
istemiş olsa da, “ben sana evlenirken söylemiştim, ben zengin hayatı
istiyorum” diye sitemlerde bulunmuştur. Bu sitemler ne kadar hoşgörü
olarak alınsa da bir kere başladıktan sonra kontrolsüz bir şekilde artmakta ve
dayanılmaz hal almaktadır.
Verdiğimiz söz üzerine T……..’a doğru giderken kaç kere yoldan
geriye dönmüşüzdür. Sonrasında verdiğim sözü hatırlayarak tekrar
ters yüz edip, E. babalara gitmişizdir.
Muradım tevbe ve yokluk kapısı olan bu kapıda, Allah rahimliğinden
rahmet almaya talip olarak yürümektir. Kardeşlerime de hep bunu tavsiye
etmişizdir.
Bu aralar nedense G.K Hanım’ın olayları sanki ayrılma fikrine doğru
götürmek isteği izlenimini almışızdır. Bunu yaparken de kesinlikle kendisinin
suçlu olmadığını, bunu da hem kendisine ve hem de etrafa ispat etmek
isteğindedir.
Ezcümle, G..k… Hn. hadiseleri kendi isteğine göre yorumlamaktadır. Bu
da o kişinin bulunduğu mertebesi için normaldir diyebiliriz. Nitekim, daha önce
O…. hanımı da aynı şekilde suçlarken biz kendisini ikaz etmiş ve “bu

84
mertebelerde hepimizde bunu gözlemlemek mümkündür,” diye bahsetmiştik.
Şuanda aynı şeyler kendisinde zuhur etmiştir.
8. “Burası şimdilik dağıldı ama Allah bir kapıyı kaparsa başka bir
kapı açar.” diye bahsetmiş
“Burası şimdilik dağıldı” bahsi üzerine yukarıda geçtiğimiz notu
tekrarlayacak olursak;
Buranın dağıldığı falan yok, Ramazan dolayısıyla tatile girmekteyiz.
Sadece İMAN imtihan vererek, kervan olarak yürümesine devam etmektedir.
Kendisi bu konuda bana da bir ara, “orayı ben toplayacağım”, demişti. Ben de
“sohbet Hakkındır, kendi vücudiyetinde ortak kabul etmez,” demiştim,
“ama Allah bir kapıyı kaparsa başka bir kapı açar.” sözü ile
acaba ne ifade edilmiştir ?...Hangi kapı kapanmıştır da, hangi kapı
açılacaktır ?...Farkında olmadan gizli bir düşünceyi mi ortaya koymuştur ?...
Allahu A’lem.
------------------------
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı gibi, ikisi de birbirini bu
şekilde suçladıktan sonra birbirlerinin yüzlerine nasıl bakabildiler.???
(T.B.)
------------------------
Bilgi alma (X7/X7/20X1)
Selâmün aleyküm (E-1-) bey kardeşim. Malüm mesele hakkında nasıl bir
yol izlediğiniz veya izleyeceğiniz hakkında bir formülünüz oluşup oluşmadığını
bildirmenizi rica edeceğim. Bir yol sistemi kararlaştırmış iseniz neler olduğunu
gerekçeleri ile bir zahmet tarafımıza bildirirse-niz memnun oluruz. Selâmlar.
hoşça kalın Efendi Baba.
------------------------
Bilgi alma: (X8/X7/20X1)
Aleyküm Selâm Sultanım.
Bizlere her zaman ve her daim, her konuda örnek ve ideal olduğunuz gibi,
bu mevzuda gösterdiğiniz ilgi ve alakanız ile de yine örnek oluyorsunuz. Allah
razı olsun.
Allah başımızdan N…. Anne ile birlikte sizi eksik etmesin.
Sağlık ve esenlik içinde feyz-i ilahinizi daim, evladlarınız olarak bizleri
müstefid eylesin. Amin.
Bu konuda G.….. Hanıma,
1. Dergah olarak Temmuz ayı sonu itibariyle sohbetleri tatil edeceğimizi.
2. Bu tatilin ne kadar süreceğinin, ancak alacağım ilham ve Efendi
Babamızın izni ile tespit edileceğini,

85
3. Kendisindeki hassas olduğu, bahis mevzu kişi ile karşılaşma halinin de
böylece tatil ile birlikte düzene gireceğini,
4. Bu devre zarfında Rabbimizin lütfu ile oluşacak zuhuratlar ile herşey
yerli yerine inşaallah oturacağını,
5. Bilahare, yine alacağım ilham ve Efendi Babamızın izni ile sohbet
grubunu
2 ve/veya 3 gruba ayıracağımızı,
Bunlardan birinci grupta, Şeriat ve Tarikat şeriatı üzere
(İzmir’de ve Tekirdağ’ında olduğu gibi) ilahiler, zikir, ilmi hal ve tarikata
ısındırma sohbetleri ve Efendi Babamızın kitaplarından tahsil terbiye
yapacağımızı, bunların tatbikatını idare etmede kendisine de eğer kabul
ederse, Nüket annemizin zaman zaman yapıp örnek olduğu gibi
vazife vereceğimizi ifade ettik.
Diğer grup veya grupçuklarda ise,
Tarikat hakikatı ve Hakikat şeriatı üzere bizde zuhur edenlerin
Kur’an’dan – Hadis’ten,
Efendi Baba’mızın – O’nun yolunda yürüdüğü zatların sohbetleri, divan ve
kitaplarından,
ve yine kendimize hedef tayin ettiğimiz
Allah’ın “kulum” diye hitap ettiği zatların (Füsus – Mesnevi - Divan vs.
gibi) eserlerinden istifade ederek, inşaallah Rabbi ve izin verilirse Rahmani
tenezzül ve tecellileri takvaullah ve takatullah nispetinde himmetinizle zevk-i
zati üzre hissement olmayı arzu etmekteyiz.
Rabbimiz inşallah lütfeder, Amin.
Bu gruplardan
diğer grup dediğimizin birinci grubun sohbetlerine katılabildiği ama
birinci grup dediğimizin diğer grubun sohbetlerine katılamayacağı şeklinde
bir düzen getirme fikriyatı içerisindeyiz.
Burada iki fikrimizi de belirtmek isteriz:
1. Tatbikatta halen ayda 6 veya 7 gün olarak sohbette bulunmaktayız.
Bunları yine aynı günlere duruma göre taksim etmeyi düşünüyoruz.
2. Terakkinin göstereceği ahvalde, lütfedilen zuhurata göre zaman içinde,
gruplar, tek bir gruba dönüştürelebilir.
Böylece nefisler üzerinde gıpta ve tefekkür vesilesiyle heves edip,
gayrette, hidayet üzere artış olabilir diye düşünmekteyiz.
Bu tatbikat bize Allah’ımızın Hz. Kur’an’daki cennet ve cehennem tasnif
tatbikatına da uygun gibi gelmektedir.

86
Allahu a’lem.
Bu arada bazı kardeşler, skype konferans grubundan istifade ederek
skype’ye izin verilen sohbetlerden şu anda olduğu gibi istifade etmek üzere
katılmaya devam edeceklerdir. Böylece herkes kendi içeceği suyu bilmiş
olacak inşaallah.
Henüz fark aleminin tefrik farkıyetinde kalan, ancak fark alemindeki tevhid
farkına, tevhid idrakına gelemeyen kişi
bir müddet kendi feleğinde ta ki, tevhid edebilme takatına gelinceye kadar
yürüyüşüne devam edecektir.
Bu şekilde, muhtelif nedenlerle, beşeri ve nefsi heva benliklerinin vehmi ve
hayali içinde birbirlerini kabul edemeyenler, haliyle bir arada olmayacaktır.
Böylece lüzumsuz kaprisler de gösterilmeyecektir. İnşaallah.
Bir arada olabilenler de, farklı grup halinin yaratttığı gıpta, tefekkür ile
heves edip, gayretli olacaklardır. İnşaallah.
Allahu a’lem.
G.K…. Hn.’daki tesiratta,
evvelki büyük inhiraflar azaldı. Ailecek bizleri eskisi gibi düşman
görmemektedir. Oldukça daha sakin bir şekilde ailecek beraber yaşantımıza
devam etmekteyiz. Arada bir bazen aleni, bazen de ima ederek beni size
şikayet etme tehdidini henüz bırakmadığı görülmektedir. Belki de kendini
böylece emniyette tutmak istiyor olabilir.
------------------------
Cumartesi. (X9/X7/20X1)
Selâmün aleyküm (E-1-) bey kardeşim. Sizinde beyan ettiğiniz gibi
yaklaşık dört senedir sizin çalışmalarınıza hiçbir şekilde müdahele etmedim.
Aşağıda bahsettiğiniz husustan anlaşıldığına göre, incindiğinizi ima etmekte-
siniz. Benimde bu hususlar hiç beklemediğim hususlar idi.
------------------------
(İzninizle sohbete başladığımızdan bu yana yani aşağı yukarı dört
seneden beri, ilk defa böyle beklemediğim iki soruya maruz kaldım.) (E.K.)
------------------------
İfade ettiğiniz gibi dört sene de bir satır yazı içinde iki soru size göre
çokmudur.? (T.B.)
Mes’uliyyeti üzerimizde olan bu işlerin gidişatı hakkında çok gerektiği için
bir şey istemek hele bu hadise hakkında neden beklenmeyen bir şey olsun.?
Aslında bunların çok daha fazlasını çok daha evvelden yapmam gerekiyordu,
ancak bu işi kendi iç bünyenizde halleder ümidim vardı, ne yazıkki
konuşmalarımdan ve yazılarımdan ne istenildiği anlaşılmamış olduğu görüldü.

87
Geçmeyen yaranın dağlanması gerektiği bilinen bir şeydir, bu uygunsuz ve
sevimsiz sürtüşmelere daha ilk günlerde son verilmesi gerekiyordu bahsi
geçen bayan hakkında bu ısrarın neden bu kadar uzadığını bende anlamış
değilim. Bilindiği gibi genelin selâmeti için Padişahlar çocuklarını veya
kardeşlerini bile idama gönderirlerdi.
Bu kişiyi bu kadar korumanızı ve eşinizin bu kadar feryadına duyarsız
kalmanızı ve bu işin bu kadar ayyuka çıkmasını henüz anlamış değilim. Velevki
eşiniz uygulanan az da olsa kıştırtma içeren davranış ve hadiseler karşısında
biraz fevri davransa da, eşinizin bu yolda ne kadar hizmet verdiğini siz daha
iyisini bilirsiniz. Bu yolda tercih gerektiğinde eşler önde gelecektir. Ayrıca
onlarında “Hakk’ın bir tertibi” olduğu oradan da öyle zuhur ettiği neden
düşünülmesin de, sadece karşı tarafta Hakk’ın tertibi ve zuhuru görülsün.
Cereyan, bir gidişat ve akış olduğuna göre o günün hali nasıl geçti
demektir. Bunu anlamak için büyük bir akla gerek yoktur zannediyorum.
Gereğinden çok fazla uzatılmış olan bu hadisenin gereksiz aile içi
çekişmeye dönüştüğü bizlere son derece üzüntü kaynağı olmaktadır. Bunun
en kısa sürede karşılıklı sulh ve sükûna acilen ulaşması gerekmektedir.
Yazdıklarınızı okudum, gereksiz birçok ifadeler vardır benim bunların ne
üzerinde duracak zamanım ne de harcayacak vaktim vardır. İfadelerinizi biraz
kısa ve daha öz anlaşılır halde olarak anlatmanızda her zaman yarar vardır.
İfadelerinizde haklı olduğunuz yerler olduğu gibi, olmayan yerleride vardır.
Hayata bakışımız önceliği kime vereceğimiz hakkında daha gerçekçi olmak
lâzımdır. Eşlerimizin karşı çıktığı şey velevki kısmen nefsani de olsa, onların
istediği yönde davranmakta genelin istifadesinde yarar vardır. Sürtüşme
sebebi olacak herhangi bir konuyu dondurmak daha uygun olacaktır.
Şimdi gelelim sağ olursak yeniden yapılacaklara.
(1) Sohbetler erkekler ve kadınlar gurupları olarak eylül sonuna kadar
durdurulacaktır. Ramazan iftarları gecelerin kısalığından ve teravih
namazlarının oluşumundan yapılmayacaktır.
(2) Ekim başına kadar bu sorun düzelmezse yani aile birliği yeniden
muhabbetle tesis edilmezse sadece erkek sohbetlerine başlanacak bayanlara
sohbet olmayacaktır. Aile içi muhabbet ve beraberlik tesis edildikten sonra
haber verilerek bayan sohbetlerine de başlanabilecektir. Sohbetlere her
zaman ailece beraber gidilecek “eğer aile bireylerinden biri kendisi rahatsızlık
sebebi ile gelmez ise o ayrı” olacaktır, Ayrı gidildiğinde de nereye gidildiği
bildirilecektir.
(3) Sohbete gelenlerden (G…. Hanım ve kı. Ve O… hanım) üzerinde bu
hadiseler cereyen ettiğine ve bu fitnelerin sebebleri (sizin ifadenizle)
olduklarına göre eğer onlarla birlikte daha başkaları da varsa cemaatın huzuru
için bu topluluktan tarafımızdan uzaklaştırıl-mışlardır hemen kendilerine tebliğ
edilmesi gerekmektedir.
(4) Bu kişiler ile bundan sonra ne telefon ile nede yüz yüze
görüşülmeyecektir. Ayrıca diğer kişiler ilede telefon konuşmaları mümkün

88
olduğu kadar bıktırmadan kısa kesilecektir. Ve dervişlerle olan konuşmalar
şeriatın müsaade ettiği yakınlıkta ve kelimelerle olacaktır. Canım ve benzeri
ifadeler bayanlara kullanılmayacaktır. Akranlara isimleri ile falan hanım
diye ve küçüklere de isimleri ile ilâve olarak (kızım) diye ifade edilmesi daha
uygun olacaktır.
(5) Sohbetlere başlandığında takib edilecek sohbet sırası, (yapıldığı gibi
Hakk’tan Hakk’a) değil (Hakk’tan halka) veya bazı zamanlarda (halk’tan
Hakk’a) hikâyeler şeklinde kolay anlaşılır ifadelerde olacaktır. Ben göreve
başladıktan çok seneler sonra Füsûs-ül hikem ve benzeri sohbetlere ancak
başladım.
(6) Birde vasıf karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Bundan sonra kişilere.
(Efendim, Sultanım. Şeyhim, Mürşidim, üstadım)
gibi ifadeler kullandırılmayıp sadece (Rehberim veya halifem) vasfı
kullandırılacaktır. Ben bu vasıfları da Baba vasfını da kendime asil olduktan
tam (20) sene sonra söylettim. Daha evvel abi ve amca idim.
(7) Yaklaşık üç sene kadar evvel başlayan bu ihtilâflı hadise ilerletildiği için
Gü….. hanımın dengelerinin yavaş, yavaş bozulmasına sebeb olduğu
anlaşılıyor. Eğer daha o devrelerde onun duygularına eğilinmiş ve ne istediği
anlaşılmış olsaydı her halde işler bu günkü duruma gelmezdi ve Gü…. hanım
bu içinde bulunduğu sıkıntılı ruh haline düşmezdi, diye düşünülebilir. Şimdi
yapılacak iş bu hastalığı şu veya bu şekilde aile içi düzenin oluşması için acilen
ortadan kaldırılması için salim bir kafa ile ve hiç kimse suçlanmadan üzerinde
durulması ve çözülmesi gerekecektir.
(8) Daha baştan beri Nü…. hanımın o guruba uzak durması onun bir ön
sezisi imiş bende hiç üzerinde durmamıştım sadece bilindiği gibi bir defa
tanışma görüşmesi olmuştu, eğer gurupla yakın ilgisi olsa ve bu durumlarıda
bilse idi işler çok daha vahim ve üzücü olurdu.
(9) Zaman içerisinde yazdığım bu özet yazı üçüncü zor yazı idi ve üçüncü
zor dosya olacak cenâb-ı Hakk İnşeallah böyle bir yazı bir daha yazdırmaz.
(10) Yaptıklarınız ve hizmetleriniz takdire şayandır ancak bu mesele
baştan beri son derece ısrarla uzayan ve çok üzen bir mesele olmuştur.
İnşeallah bunların hepsi yeni, yeni tecrübelere ve hayırlara vesile olur.
(11) Tasvvuf kitaplarının bazı şeyh efendilerin hanımlarının kendilerine ne
kadar ağır zulümler yaptığı ve kendilerinin bunları sadece ibretle seyrettiği
yazılıdır. Yakınen tanıdığımız Kemâl Karabiberin şeyhi Lütfü bey dahi kendi
evinde bir gün sohbet yapamadığı ve sohbetlerin sadece dervişlerin evinde
yapıldığı bilinen bir gerçektir. Bütün ömrü boyunca bizi cemaat olarak sadece
bir defa lütfedip “çok ayıp olmasın” diye evine davet etmiştir. Bu yüzden
eşlerimize teşekkür etmemiz gerekmekte birlikte yürünen bu yolda onlarında
fikirlerini almalıyız ki, onlarda daha şevkle bu yolda hizmet etsinler.
(12) Yaşadığım süre içerisinde bir kişi hakkında bu kadar ısrarla durulduğu
ve benzeri olduğu ihtilâf konusu bir hadiseye rastlamadım. Bir zamanlar
merhum Hü….. beyinde tanıdığı (Ma….) hanım diye evvelce zengin iken daha

89
sonra cocuklarının yanlış yönetimleri neticesinde iktisaden zor duruma düşmüş
olan şişmanca bir hanım vardı. O sıralarda Nu…. babamın evinin alt katı
boşalmış idi orasını bu kadına küçük bir ücretle kiraya vermişlerdi, baştan iki
tarfta memnun idi, o kadın Nu….. Babamın şiirlerini ilâhi yapar okunurdu,
ancak zaman içerisinde o hanım durmadan yukarıya çıkar Nusret babamın
üzerine, olmasından biraz fazla yaklaşmaya çalışırdı bu halleri yavaş yavaş
sorun olmaya ve Rahmiye annemi üzmeye başlamıştı.
Ancak bu arada Nusret Babam kendi halini hiç değiştirmeden hiçbir iltifatta
ve abartıda bulunmadan tabii olarak nasıl davranılması lâzım ise öyle
davranmaktaydı. Rahmiye annem bu sıkıntılı günlerinde bir zuhurat görür, bu
zuhuratında “göğsüne elbisesine tırnaklarıyla yapışmış bir kedi görür, o kediyi
oradan elbisesini parçalar şekilde koparıp, alıp karşıya fırlatır.” Bu zuhurattan
kısa bir süre sonra “makbulânım” buradan apar topar çıkarak boğazın karşı
tarafında bir yere gider ve ondan sonra da kendisi ile bir daha görüşülme-
miştir.
(13) Bu hususlarla ilgili yakın geçmişte tatbikini yaptığımız oluşumun
kayıtlarını sizede gönderiyorum. Bu tatbikatlar yolumuzun sağlığı bakımından
gereklidir. (T.B.)
------------------------

O….. Y…. Yaşanmış Bir Olay. (08/07/2011)


Değerli büyüğümüz Ne…. Babacığım, öncelikle senin ve değerli Nü…..
annemin ellerinden öpüyorum. Le….. Annemin ek'te yazmış olduğu yazıyı
okuyup en kısa süre içerisinde bize dönersiniz sevinirim. Hepiniz Allaha
emanet olunuz.
Değerli Anneciğim ve Efendi Babacığım, en derin saygı ve sevgilerimle
ellerinizin içinden öperim. Yazılarıma başlıyorum.
Ben günümü, günlük derslerimi yaparak, bilgisayardan sizin sohbetlerinizi
dinleyerek evde zamanlarımı geçirirken biraz da halkla beraber olmak
istiyorum. Bu nedenle bir toplantıya gittim. İlk önce 3 ihlas 1 fatiha okuyup 53
silsile saadet halkamıza ruhlarına hediye ediyorum ve sizin mübarek
himmetinize niyaz ederek halka giriyorum.
Bir toplantıya gitmiştim. Ev sahibi tavuklu pilâv ikram etti. Benim
tabağımda lâdes kemiği çıktı. Ben o kemiğe ibretle bakarak kemiği halka
gösterdim. Bu nedir dedim. Bir kardeşimiz, lâdes kemiği dedi. Onun
arkasından bir kardeşimiz de lâ İlâhe illâllah muhammeden resullullah dedi.
Bana da batından mana açıldı.
Manam ise şöyle lades kemiğinin başından bakarak Allahu Telalanın ben
bir gizli hazine idim bilinmekliğimi sevdim diyerek oluşan manalardan yola
çıkarak amaiyetinden ahadiyetine sıfatına isimlerine efaline nüzül ederek
aşağıya inmesi tekrar buradan yedi nefis mertebesinden sonra hakikatı
Muhammedi olarak ademi manayla sırasıyla peygamberleri hakikatı

90
Muhammedi kendi bünyesinde toplayarak beş hazreti hamse mertebeleri ile
uruç ederek sevgili peygamberimizin miracının tamamlanması anlatılıyor.
Benim irfan ehli kardeşimlerimle toplandığımız toplantıda mubarek geceler
isimli kitapları o manaları okuyorduk. Öğle bir tesadüf oldu ki bütün sanki
manalar toplanmıştı. Hayretler içerisinde kaldım. Bu güzel olayları size de
anlatmayı istedim.
Efendim size birkaç kere telefon ettim. Telefonda bulamadım. Ben
toplantılara gidiyorum. Toplantılarda ara ara halkın nabzına göre sohbet
ediyorum. Bu sohbetleri gerçek hadisten sizden aldığım bilgilerle halkın
nabzına göre anlatıyorum. Çok feyizli oluyor ve çok tesirli oluyor. En çok
anlattığım konuda güzel ahlaka çok önem veriyorum. Ve bazen de hakikat
hadislerden aldığımı anlatıyorum. Kendi yaşadıklarımın doğrusundan da
alarak dolaylı bir şekilde anlatıyorum.
Efendim bana bu konuda beni yönlendirirseniz çok sevinirim. en derin
saygılarımla yazılarıma son veriyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum.
(Not: Değerli Efendi Babacığım benim kullanmış olduğum posta adresi bu
olup, göndereceğiniz tüm iletilerin bu posta adresi üzerinden gönderilmesi
hususunu bilgilerinize rica ederim. Sizleri en kısa süre içerinde görebilmek ve
sohbetinizde bulunabilmek dileğiyle )
------------------------
O…. Y… Yaşanmış Bir Olay. (08/07/2011)

Hayırlı alşamlar L ….. hanım. Keşke bu maili iyice okuyup ondan sonra
göderseydiniz daha iyi olurdu, çünkü içi ve muhteviyyâtı yanlışlık ve uygun-
suzluklarla dolu olduğu görülmüştür.

(1) Evvelâ emreder gibi, (L ….. Annemin ek'te yazmış olduğu yazıyı
okuyup en kısa süre içerisinde bize dönersiniz sevinirim.)
Bu ne demek ben sizin emrinize mi tabi olarak hareket edeceğim, şimdiye
kadar cevaplanmamış gelen hiç bir mailim yoktur. İlk vakit bulduğumda zaten
hepsini cevaplarım.
(2) Yazılan kısa yazılar için ayrı bir dosya açmaya gerek yoktur aynı
sayfaya yazılabilir. Ayrı dosya ya yazılınca ondan aktarılması bir hayli zaman
almaktadır.
(3) Size kim yabancı guruplara katılma iznini verdi.
(4) Bana söylediğiniz bir, yere gittiğiniz ve orada sadece "Kûr'ân- Sûreler"
okuduğunuz idi. Sizde sohbet ettiğinizi söylemiştiniz, bende sadece Kûr'ân ve
zahiren meâl okyabilirsiniz demiştim.
(5) daha evvelce çok konuşmayın sohbetlere karışmayın diye defalarca
ikaz edilmiştiniz bunlar sizi hiç bir düşünceye sevketmedi mi.?
(6) Bizle ilgisi olmayan kimselere ve toplantılara izinsiz gidip oralarda
bizden (emanet) aldığınız bilgileri "kendi malınız" gibi pazarlama yetkisini

91
size kim verdi. Ve bizim silsilemizi başka yerlerde hangi vasıfla okuyorsunuz.
O silsile sadece bizim gurubumuzu ilgilendirir. Başka kimselere ifşa edilemez.
(7) Acaba bu bilgiler karşı tarafa zarar verebilir mi? diye düşündünüz mü.
Bu bilgiler ortalık malı değildir Le….. hanım, her önünüze gelen yerde
saçılamaz. bunların alınması da verilmesi de izne tabidir. İzni olmayanlar
alamaz ve izni olmayanlar veremez, vermeğe ve almaya kalkılırsa zararlı olma
ihtimali yüksektir.
(8) Baştan beri bizi çok yordunuz, defalarca yapılan uyarılara
uymuyorsunuz. (Kevkeb dosyasından haberinizin olduğu aşikârdır) Bu
hadise galiba size ibret vermemiş. Senelerdir size yardımcı olmaya çalışıyoruz
bizi çok yordunuz. Hiç bir şey beklemeden ve hiç mecburiyetimiz yok iken, bir
kişi ile bu kadar oğraşırsak vay halimize.
(9) Netice itibariyle ya uyarsınız veya dilediğiniz gibi yaşarsınız. Eğer başka
yerlerde bu tevhid-i konuları konuşursanız bu size tamamen yasaktır çünkü
onlar sizin malınız değil bizim emanetlerimizdir. Aksi halde emanete ihanet
edilmiş olur.
(10) Bundan sonra ki yaşantınız da bu günden itibaren (X8/X1/20X1) (3)
ay bizim sohbetlere katılmayacaksınız, başka sohbetlere de
katılmayacaksınız. eğer katılırsanız zaten bir daha hiç gelmeyin, (3) ay
sonunda hiç bir topluluğa katılmamış iseniz artık gelebilirmiyim diye izin
alacaksınız durumunuza göre yeniden bir karar verilecektir.

(11) Bu maile cevap (3) ay sonra sadece "gelmek istiyorum izin


verirmisiniz," veya "gelmeyeceğim", olacaktır.
------------------------
Not= Bu kardeşimiz söyleneni aynen yaptı yasak süresine bir gün kala
“yarın artık sohbetlere gelebilirmiyim?” diyerek hiçbir kırıklık
göstermeden izin alıp geri döndü. T.B.
------------------------
(14) Ayrıca hadise hakkında izahat vermek için iş yerine geldiğinizde
getirmiş olduğunuz dosyanın yazılı kayıtlarını internet üzerinden de
gönderebilirseniz iyi olur.
Herkese selâmlar Cenâb-ı Hakk her işinizde kolaylıklar versin hoşça kalın
Terzi Baba.
------------------------
(X8/X1/20X1) Tarihinde kendisine bütün bu ikazlar yapılmıştır.
Üzerinde kalan sadece Bizim verdiğimiz (Rehber halife) lik vardı o
bunu daha biz ölmeden (Mutlak halife) liğe çevirmiş olup asaleten
(54) olarak kullanmaya başlamış, aslında daha o günler bu vasfını
kaldırmak lâzımmış ama belki (ıslahı nefs yapar) ümidi ile kendisine
biraz daha mühlet tanımıştık, ancak o bütün bu iyi niyetimizi istismar
edip bu İlâh-i kapıyı, kapının haline hiç yakışmayacak durumlara
çevirmiş olduğundan Bu kapının dışında bırakılmıştır. (T.B.)

92
------------------------
Cumartesi. (X8/X7/20X1)
Aleyküm selam
Sultanım Terzi Baba
İzninizle sohbete başladığımızdan bu yana yani aşağı yukarı dört seneden
beri, ilk defa böyle beklemediğim iki soruya maruz kaldım. (E.k.)
------------------------
NOT= Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere daha bu süre içinde kendisi ne
kadar benlik amirlik hükmü içinde olduğunu belki farkında olmadan açık olarak
içindeki benliği meydana çıkarmaktadır, yukarıda izahı zâten geçmiş idi.
Bunlar kendisine kendisinin yerini bilmesi için ilk ikazlar idi. Aslında bu
dosyanın tamamı büyük bir ikazdır. Böyle bir dosyanın yazışmalar ve
konuşmaların yolumuzda hiç yeri yoktur ve hiç olmaması lâzımdır.
Gerçek Hakk sohbeti ve Hakk muhabbeti olan yerlerde zâten bu gibi dedi
kodudan başka bir şeyle isimlendirilemeyecek bazı yaşantıların varsa eğer en
kısa ifadelerle belirtilip hemen kapanması lâzımdır oysa ki bu dosyada gürülen
tamamen başka türlüdür.
Aşağıdaki yazıların okuyanları sıkacağını düşündüğüm ve bazı diğer
kişilerinde sahneye dahil olduklarından bunları da düşünerek dosyadan
çıkarmayı düşündüm ama bunlarında okunmasında bazı yararlar olacağını
düşünerek dosyayı olduğu gibi, ancak bazı yerlerde isimleri kısaltarak ve
izahlar yaparak aktaracağım, vebal varsa dosyayı düzenleyene ait olacaktır
çünkü bütün bunlara ve dosyanın tamamını da yazılmasına benimde o kadar
zamanımın harcanmasına kendisi sebeb olmuştur. Yani ihtilâfların sebebi
kendisidir çünkü bu gurubu olması lâzım geldiği şekilde ve gerçek yolunda
yürütememiştir genel seyir bunu göstermektedir, bu hususun hiç bir yorumu
mazeret olarak kabul edilemez (T.B.)
------------------------
Elhamdu lillahir rabbül alemiyn
Haza min fadli rabbiy
Allah razı olsun. Amin.
Sorduğunuz soru üzerine;
1. Cumartesi günü sohbetiniz nerede idi.)
Cumartesi günü sohbet
bir ay önceden planlandığı üzere, sırası geldiğinden O…. Hn.ın evinde
olmuştur.
Bu planın tanziminde,
09 Temmuz Cumartesi O…. Hn. ın

93
16 Temmuz Cumartesi Ü…. Hn. ın
23 Temmuz Cumartesi A….. Hn. ın
30 Temmuz Cumartesi F….. Hn. ın günleri idi.
Bilahare, F…. Hn. ın yıllık izin kullanma mazereti üzerine 09 Temmuz
Cumartesi gününü F…. Hn. a verdik.
A….. Hn. ın eşinin işle alakalı muhtemel kutlama gününü aynı zamana
getirme talebi üzerine 30 Temmuz Cumartesi gününü A.… Hn. a verdik.
Ü… Hn. da kendisinin talep ettiği günde toplanılmıştır.
Böylece 23 Temmuz Cumartesi O… Hn. a kalmış oldu. O da kabul edince
sohbet haliyle o tarihte onda olmuştur.
Öğrendiğim kadarıyle sohbetin O…. Hn. da yapılması problem olmuş.
Ancak başka kardeşte de yapılmış olsaydı, size 08 temmuz tarihli e-mail ile
bildirdiğim üzere temmuz ayının sonuna kadar bütün sohbetlere O….Hn. eğer
gelme isteğinde bulunursa gelecekti. Bunu da G…. Hn. zaten biliyordu. Çünkü
kendisi ile önceden konuşmuştuk. Ne olduysa kendisi sonradan bu mevzuda
maalesef infialde bulunmuş görünüyor.
2. Nasıl cereyan etti.
“Cereyan” kelimesi ile ne kastedildiğini tam anlamış değilim. Eğer bu
kelime ile ne anlatmak istediğinizi biraz lütfeder de açıklarsanız ona göre
uygun bir ifade ile açıklamaya çalışırım İnşeallah.
Buna rağmen, o günkü sohbetin kişisel icmalini ve konusunu size
memnuniyetle bildirmek isterim. Sohbet, gelen 28, skype ile 2 ve telefon ile
arayan 2 kardeşin iştirakı ile oluşmuştur. Bu kardeşler arasında E.3… de –
E.2… da vardır.
Sohbet konusu: “G… Hanım dosyası” ve “Olayın sonraki gelişmeleri”
dir. G….. Hanım ve kızı, G…. Hanımın çok sevdiklerindendir. Bilhassa G….
Hanıma özel ilgi ve alaka göstermiştir.
G….. Hanım da onunla bir hayli yakınlaşmış, nerdeyse “kanka” haline
gelmişlerdir. Beraberce dışarda yemeklere gitmişlerdir.
Sonradan kardeşlerden ve G….. Hanımın akrabalarından öğrendiğim
kadarıyla da
hizipleşme hareketleri maalesef o kanal üzerinden oluşmuştur.
Bu olayla ilgili dosyayı bütün kardeşlere olduğu gibi G…K... Hanıma da
vermiştik. G…K Hanımın ilk tepkisi, büyük bir infial ile onunla oluşan
yakınlıklarını reddetmiştir. İfade olarak da, “ben zaten biliyordum,” demiştir.
Madem ki biliyordu, neden beni önceden haberdar etmedi ?...
Kendi başına otorite kurma telaşı ile, emaneti yerine vermeyi ihmal etmiş
görünüyor. Ama Rabbım zamanı gelince fevkalade bir şekilde bunları ortaya
çıkarmıştır. G…. Hn. dosyasında G…. hanımın hali açıkça anlatılmıştır. “G…

94
Hanım dosyası” ve “Olayın sonraki gelişmeleri” ni ifade eden yazımız da
ekte sunulmuştur.
***
Bahis mevzu sohbet tatbikatı size Cuma (X8.X7.20X1) gönderdiğim e-
mail’de bildirdiğim üzere Bu konuda G.K… Hanıma,
1. Dergah olarak Temmuz ayı sonu itibariyle sohbetleri tatil
edeceğimizi.
2. Bu tatilin ne kadar süreceğinin, ancak alacağım ilham ve Efendi
Babamızın izni ile tespit edileceğini,
3. Kendisindeki hassas olduğu, bahis mevzu kişi ile karşılaşma halinin
de böylece tatil ile birlikte düzene gireceğini,
4. Bu devre zarfında Rabbimizin lütfu ile oluşacak zuhuratlar ile
herşey yerli yerine inşeallah oturacağını bu muhteviyata sadık kalınarak
uygulanmıştır. Bu vesile ile kardeşlere Ramazan sonrası yeni devrenin zuhur
edeceği bildirilmiş, ve kardeşlerin (ve’l asr) suresi okuyarak birbirleriyle
helalleşmeleri tavsiye edilmiştir. Teklifimiz kardeşlerin kabulü ile de tatbikat
bulmuştur.
Böylece O…. Hanımın alakasının kesilmesinin usulunce, suhuletle, kalp
kırmadan olması gayreti içindeyim.
***
Anladığım kadarıyla Cumartesi günkü sohbetin cereyanının sonucu olarak
G.K… Hanım benim haberim olmadan bir yandan size müracaat edip, sizinle
temas etmiş, diğer taraftan da aşağıdaki e-mail’i kardeşlere geçirmiştir. Bu
fiilden sizin haberiniz olup olmadığı da yine benim malumatım dışındadır.
Bahsi geçen G…. Hanımın kardeşlere göndermiş olduğu “e-mail’i” ve o “e-
mail hakkındaki düşüncelerimizi” ifade eden yazıyı ekte size gönderdim.
Bu e-maildeki ifadelerden de anladığım kadarıyla,
- kişinin uzaklaştırılacağı G…. Hanımı tatmin etmemiştir.
- Kişi yargısız infaz edilmiştir.
- Sizin de, benim de, E.2… ve E.3…’nin de ve bütün kardeşlerin de
bunu böylece kabul etmesi istenmektedir.
***
Sohbetlerde “sizi birbirinizle imtihan ederiz” (47/4) ayeti gereği
kişi isimlerinden bahsetmeyiz, hedefimiz kişi veya kişiler değildir.
Çünkü kişilerin hallerinin hükmü, kendi mertebelerine göre hakîm olan
Allah’a aittir.
Bizler birbirimiz hakkında hüküm veremeyiz. Kul olarak sadece nefsin irfan
olunma öğrenimi ve talimi içindeyiz. Allah arzusuna inşeallah razı eder.

95
Amin. Ancak nefsin hevasındaki gizlide kalan, kıskançlık, hased, hınç, vs.
duygular bizlere hakim olduğunda, birbirimizi hedef alır ve ona hücum ederiz.
Böylece asıl ile olan zikr-i tevhidi bırakır, gölgeye hücum ederiz.
Recm, cahiliye dönemi adetlerindendir. İslam nuru ile beraber
terkedilmiştir ve terkedilmesi gerekmektedir.
“sizler birbirinizin örtüsüsünüz,” (2/187)
ve yine “çocuklarınız hakkında müşterek karar verin” (2/133)
ayetince olaylarda birbirimizin rızası ile tatbikat içinde olmalıyız.
Âmennâ ve saddaknâ Ancak bu nefsin hevasına tabiyet anlamına
gelirse, O zaman (Tagut)’a – (Firavun)’a tabi olmaz mıyız ?....
Bilelim ki, bahis mevzu olan bir “İNSAN” dır. Hayal ve vehimden başka
suç isnad edilmeme halinde böyle büyük bir hınç gösterisi içinde olmak
makul bir şey midir ?... (E.K.)
***
Selam, Selam
------------------------
(X9/X7/20X1)

Hayırlı günler ve selâmlar. E.. K… ailesi fertleri. Yapılacakları babanıza


bildirdim, okumak isterseniz ondan alabilirsiniz. Ayrıca bütün bu yazışmaları
bir dosya halinde oluşturup bittiğinde, hepinize gönderilecektir. İçinde
bulunduğunuz üzücü durumun çözümü için, hepinize ayrı ayrı görev
düşmektedir. Ve birbirinize yardımcı olun. Bundan sonra geçmişi bir tarafa
bırakıp, kimse kimseyi suçlamadan ve herkes nerede bende hata yaptım diye,
öz eleştiri yaparak ve cincilerden medyumlardan, bir şey beklemeden aklı
selim ile bu hadiseyi fazla zarar görmeden, atlatıp yeniden kucaklaşıp, gene
eski huzurlu günlerinize dönmenizi temenni ederim. Çünkü hiçbir şey tek
taraflı olmaz ve hiç kimse mutlak haklı olmaz ortada bir hadise varsa, o
hadisede bütün tarafların miktarınca hepsinin az çok hatası vardır. Derlerye
hatasız kul olmaz. Selâmlar hoşça kalın İnşeallah bu hususta son yazımız olur.
Terzi Baba.
------------------------
Yukarıda görüldüğü gibi nelerle uğraşıyoruz ve nerelere düşürülüyoruz, ne
kadar değerli zamanlarımız heba olup gidiyor, bunlar bizim işimizmi.? (T.B.)
----------------------------
G.K…. HANIM DOSYASI
Birgün imamın biri bir camiye vazifeli olarak atanır. İmam ve ailesi vazifeli
olduğu camiye gider, caminin lojmanına ailesi yerleşir, kendisi de cami
cemaatına imamlık vazifesini deruhte eder.

96
Karısı etraftaki cemaatın hanımlarıyla yakın ilişki kurar. Bu arada
beşeriyetlerinin gereği bazılarına ters düşer. Bir vakit kocasına bu ters
düştüklerinden bazılarının camide namaz kılmalarına izin vermemesini talep
eder.
İmam, “Hanım, cami Allah’ın evidir. Bizim evimizde bize verilen lojmandır.
Zahirde bile Allah’ın arzusu ve emri üzerine çıkamazken (Allah rızası) için
kim olursa olsun Allah’a kulluk üzere cemaat olmuş olanı dışarıya çıkartmak
benim görevim değildir” demiştir.
Daha sonra karısı yönetici, dominant ve hakim hali ile cemaatın
hanımlarından bir kısmını kontrol altına almış ve onların içinden istemediklerini
yanından uzaklaştırmış. Hatta imama cemaat olma yerine
hanımlar imamın eşinin etrafında dönmeye başlamışlar.
Bir çöplükte iki horoz olur mu?....
Bir soru akla geliyor. “Allah’ın makbul tuttuğu Nefsin nefse olan tabiyeti
midir, nefsin aklı küle olan tabiyeti midir?...”
***
Efendim,
Allah tarafından büyük bir bağış ve ikram olmak üzere verilen vekil
halifelik vazifesini yine Allah’ın ikram ve izniyle bizleri bir araya getirdiği bir
grup içinde onun lutfu ile yürütürken
- 4 benlik (beşeri, heva, izafi ve ilahi),
- 7 nefis mertebesi,
- 4 makam (şeriat, tarikat, hakikat, marifet),
- 28 Peygamber,
- 18 alem manayı hakikatını
- ilmel, aynel, hakkel irfan olunmak üzere hicret etme tatbikatında
kervan olarak yola koyulduk. Bu yolda mülaki olan kardeşler, bu kapının tevbe
kapısı, yokluk kapısı olduğunun tanımıyla eksik ve kusurlu hallerinden Allah’ın
makbul tuttuğu kul idrak ve irfaniyetinin seyrine hep beraber koyulduk.
Birbirimizi selamlarken remzen Adem’e secde yani Ademiyet tasdiği
üzere birbirimizin elini öperek (ne ben, ne sen, illa Hak) tasdiğini daim
yapmaktayız. Yani hepimiz kulluk tatbikatında derviş zevki üzere
yürümekteyiz. İsimler tatbik olurken “fiilin faili Allah” olduğunun ve ehil hale
gelen sıfati görünmenin de Allah’a ait sıfati, zat-i tenezzül olduğunu kabul ve
tatbikattayız.
Bu arada dikkat edilecek husus, Firavunluk’tan, Muhammedi Allah
kulluğuna yol alırken, Allah kulluğu bahanesiyle, Firavunluk inadında kalma
gafletinde olmamaktır.
***

97
Bu kısa girizgahtan sonra her mertebe ve makamda o mertebe ve o
makamın mazhariyetince edep olan,tevhid dışına çıkmayarak, Kur’an üzere
yürümektir. Bu yolu tevhid dışına çıkarmaya çalışmak yine Allah tarafından
izinli olan İblis ve Şeytan müessesesine aittir. Allah’ımız bizleri böyle bir
tatbikat ile dalalet ve gadaptan korusun. Amin.
Bu yolda yürürken yeni gelen kardeşler, kendi bulundukları mertebelerinde
ve tamamen beşeri benliklerinin tesirinde olayları değerlendirirler. Bu hepimiz
için böyledir. Niyetleri halis, ilimleri eksik olması bakımından tatbikatlarında
edebe uymayan hususlar olabilir. Rabbımızın ikazıyla onların kusurlarını değil
niyetleriyle kabul edilir,
tevbe ve istiğfar tavsiyesiyle Allah’ımızın “tevvabün rahim” isminden
onun izniyle istifadeyi umut etmekteyiz. Kasti olması bahis mevzusu olmayan
tavırlarda kişiler bu tolerans içinde Allah’ımızın rahmetinden her zaman
istifade ederler.
***
G.K.. hanım olayı olarak başladığımız bu hususta ilk başlarda kardeşler
maneviyatla alakalı bilgileri herkes kendi haline göre anlamakta ve bunları
kendi aralarında konuşmakta ve makam ile temaslarında, makama yaranma
üzere konuşulanları hallerinin gereği olan kendi anlayışlarını makama nakil
etmektedirler. Bütün kardeşler bunu aynı şekilde yapmaktadırlar. Bu kendi
bulundukları mertebenin nefsi görünmeleridir.
***
G.K… hanıma yakınlık kurmak isteyen bir grup, olayları ona naklederken
önce birbirleri ile laf dalaşı halinde suçlama yapar iken
daha sonra hasseten bir kişinin “etraftan laf toplayıp kendine göre
değiştirerek E…K…. Bey’e anlattığını” ikna etmişler. Onların ifadesiyle bu
yüzden G..K… hanım da
X0.X6.20X1 tarihinde bana gönderdiği e-maildeki yazıda
o kişi için “5. kol” – “Tehlikeli madde” lakabını takmış olduklarını ifade
etmiştir.
Bu olay tarafımıza geldiğinde, biz bu türlü anlatımların hepsi tarafından
yapıldığını ve hepsinin bu mertebe gereği kendi zanları olduğunu G.K..
hanıma ifade etmiştik, ve onun bulunduğu yer itibariyle bu gibi konuşmaları
işitmesini ama candan dinlememesini, katiyet ile karışmamasını, kenarda
kalmasını, taraf tutmamasını ve hüküm vermemesini, zamanla bütün bu
kişilerin nefsin irfaniyeti içinde
halden hale dönüşüleceğini de ifade etmiştik. Bu zanni bilgileri
kendilerince yaranma hedefi ile makama aktarmalarında, makam yönünden
bilgi tespiti bakımından hiçbir mahzuru yoktur. Çünkü o bilgilerden yine onlara
tevhid üzere sohbet ile kervanı götürür. Hüküm hakim olan Allah’a aittir.
***

98
Yukarıda izah ettiğimiz gibi, bazı kişiler, önceleri birbirlerini ve bazı kişileri
suçlar iken Daha sonra hassaten bir kişiyi hedef tahtası haline getirip
acımasızca adeta recm etmeye başlamışlardır.
Bu arada sohbetlerde, (Hucurat 49/12)
Ey iman edenler, çokça zannetmekten ictinab edin, kaçının
Kesin ki, zannın bazısı ism/günahtır
Ve birbirinize tecessüs etmeyin, kusurunu araştırmayın
Ve bazınız bazınıza gıybet etmeyin
Sizden biriniz, meyt/ölü ahi/kardeşinin lahm/etini yemeği sever mi?...
Artık onu kerih/çirkin gördünüz, iğrendiniz
Ve Allah’a ittika edin, kesin Allah ki, tevvabün rahim’dir.
Gıybet; bir kişinin gıyabında doğru dahi olsa o kişiyi hedef alarak
konuşmanın, o kişiye vücud verme bakımından makbul olmadığı,
İftira; yukarıdaki tatbikatın, yani kişiyi kasdederek, yalan bilgi halinde
yapılması ile ilaveli olarak makbul olmadığı, anlatılmış, bizim yolumuzun
nefsin irfan olunması olduğu ikaz ve ifade edilmiştir.
Ancak G.K.. hanım kendisine de aktarılan bu bilgilere taraf çıkmış ve
makam olarak bizim de tarafları dinleyerek, kendisinin taraf çıktığı kişiler
hakkında müspet karar vermemiz istemiştir. Bulunduğumuz makam itibariyle,
“hüküm hakim olan Allah’a aittir”, “zaman içinde kendi aralarında ahenk zuhur
eder,” diyerek, bundan kaçındık ve onun da yukarıda izah ettiği gibi
karışmamasını istedik. Ancak gördüğümüz kadar yukarıda belirtilen ikaz
G.K.. hanım tarafından
1. “sen taraf tutuyorsun” ithamına sebep olmuştur. Aslında Mürşid
makamı aynalığında tevhidi bozmaya sebep olacak şekilde bu keyfiyet
kendisinin taraf olduğuna işaret olmuştur. Bu taraf tutma ithamı daha sonra
vehim ve evham tazyiği ile
2. “Senin ona karşı ilgin var” haline dönüşmüş, ve daha da ileri gidilmiş
3. “Flört ediyorsun” denmiş, ve öyle bir tablo çizilmiş ki bu kadar yapılan
sohbetler
4. (Sohbet-i İlahi) değil (Sohbet-i Flört) olarak kabul edilmiş ve öyle
gösterilmeye çalışılmıştır.Akla bir soru geliyor, peki bu sohbetler (Sohbet-i
Flört) ise
- 60 kişi civarında bir grubun manevi terakkileri nasıl oluşmuştur?....
- Alınan manevi ilhamlar yapıldığı bahsedilen o flörtten mi ortaya
çıkmıştır?....
Kardeşlerdeki manevi tesirat ve terakki onlardaki (rüya, şuhud ve
yakazalarında, hal ve hadiselerinde, karşılıklı konuşmalardaki fikir teatilerinde)

99
açıkça görülmektedir, ki nitekim flört ediliyor diye iddia edilen kişi, geldiği
gündeki taşkın iddialı hallerinden bir hayli değişmiş,
kendisi üzerinde ısrarla oynanan oyunlarda, tevazu ve rızada kalıp,
gösterdiği, sabır, sebat ve ısrar üzere tahammülde, kendisindeki tecelliler
neticesinde manevi terakkidedir.
***
Flört iddiası daha da ileriye gitmiş vehim ve evham desteği ile
5. (aralarında ilişki var) haline dönüşmüş ve bu arada sohbetlerle Allah
Kur’an-ı Kerim’de açıkça beyan ettiği gibi
(Isra 17/39) ayetinde
Ve me’allahi/Allah ile beraber ilahen ahar/başka ilah sakın ec’al/edinme
sonra melum/kınanmış ve medhur/uzaklaştırılmış olarak cehenneme
ülka/atılırsın
(Ali İmran 3/64) ayetinde
Allah’tan başkasına a’büd/ibadet etmeyelim.
Ve ona hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayalım.
Ve dunillahi/Allah’tan başka bazımız bazımızı erbab/rabblar edinmesin.
Eğer tevellev/yüz çevirirlerse
kul/deyiniz ki, şahit olunuz, kesin bizler müslümanlarız.
(Yasin 36/23) ayetinde
Ben hiç O'ndan dun/başka alihe/tanrılar ittihaz/edinir miyim, buyrulur.
Ne yazık ki G.K… hanım yapılan uyarılara rağmen
- önce bizim bu kardeşle ilişkimiz olduğuna,
daha sonra bu fikirden vazgeçerek
- bu kişinin bizlere büyü yaptığı düşüncesiyle medyuma gitmiştir.
Açıklayacak olursak;
- Medyum denen aslı cinci olan kişilere gidilmesi tasvip ve tavsiye
edilmemesine rağmen, önceleri her ne kadar böyle bir şeyin olmadığı söylense
dahi maalesef Ademiyet edebinin birinci hakikati olan söz dinlenmeyerek,
- ve kendisine o kişinin büyü yapıp, yapmadığı hususunda yapılan iltica için
rabbi zuhurat beklenmeyerek, (E.3.. kardeşimizin de şahit olduğu, G.K..
Hanım “bu işi çöz, sen bir işi çözmeyi kafana koyarsan çözmeden bırakmazsın.
Ama daha en başından büyünün olmadığının hükmünü verip konuyu
geçiştiriyorsun” söylemi üzerine iltica yapılmıştır.
Yani onun arzusu üzerine yapılan ilticanın zuhuratı beklenmemiştir.)
- Makam-ı Muhammediyet teslimiyeti ile Allah’a kulluk edileceğine

100
Medyum denen cinciye gidilmiştir.
(Tevbe 9/63) ayetinde
a’lem/Bilmezler mi ki, şüphesiz her kim
Allah’a ve Resûlüne hade/muhalefette bulunursa
artık onun için içinde halid/ebediyen cehennem nare/ateşi vardır.
Bu ise en hızyü’l ‘azıym/büyük rezillik, perişanlıktır.
(X4.X6.20X1) tarihli gönderdiği e-mailde Medyumun verdiği bilgiye
göre, bu kardeşle bizim aramızda G..k.. hanımın hayal ve vehim ile icat ettiği
- bir ilişkinin olmadığı (bu hayal ve vehim bu mertebenin gereğidir ve
normaldir),
- kişinin ailesine düşkün bir adam olduğu belirtilmiş,
böylece kendisinin kabul ettiği medyum denen cinci tarafından da bu hal
tasdik edilmiştir.
Diğer taraftan ise
- büyü yapıldığından bahsedilmiş,
- yapılan büyünün kişi üzerinde neredeyse tesirinin kalmadığı
söylenmiş,
- ve bu büyünun de “Papaz Büyüsü!” olduğu söylenip,
- bunun da büyücü tarafından istenirse kaldırılabileceği ifade edilmiştir.
(Not : Büyücünün sattığı şey büyüdür. “Papaz büyüsü” diyecek ki
yüksek para koparabilsin diye düşünmekteyiz.)
***
Esas problem olan hayal ettikleri aralarındaki ilişki ise böyle bir ilişki
olmadığını kendisine rab etmiş olduğu büyücüden öğreniyor. Ne hikmetse,
G.K… Hanımın X4.X5.20X1 tarihli gönderdiği e-mailde “şeyhimin yüzü
suyu hürmetine Allahım kabul etmiş olsun” ifadesi ile, bizdeki tatbikatın
makam olarak Şeyh-i Muhammed olduğunu kabul ve ikrar ediyor. Bu
durumda bizden çıkan söz, o makama aittir.
Yani ŞEYHİ söylüyor, kabul etmiyor ama ilk defa gittiği büyücü söyleyince
kabul ediyor.
***
(X4.X6.20X1) tarihli gönderdiği e-mailde inandığı medyum ifadesinde,
“aralarında ilişki olmadığı” söylediğine göre artık o kişiyle alakalı
- Daha önceden haksızca, ağza alınmayacak en kötü kelimeleri halen
kullanmaya devam etmek, o insanın kalbinin kırılmasına devam etmek değil
midir?...

101
- Artık özür dilenmesi gerekmez mi?...
- Eğer özür dilenmezse, dilemeyen kibirde kalmış olmaz mı?...
***
Büyü konusunda iltica edildiği halde henüz herhangi bir zuhurat
olmamıştır. Yine inandığı medyum ifadesinde, “yapılmış olan büyünün
tesiratı kalmadı” dediğine göre
- ortaya atılan şikayetler nereden geliyor?... Belki biyolojik, belki kimyasal,
belki psikolojik, belki de manevi yolun imtihanları olarak vehim ve
hayaller olabilir mi?...
***
X4.X6.20X1 tarihinde gönderdiği e-mail’deki G.K. Hanım’ın ifadesine göre
büyücü aşağıdaki söylemlerde bulunmuştur:
- G.K… Hanım’ın üzerinde büyünün tesiri kalmamış,
- eve ölü toprağı serpilmiş,
- herkes huzursuz, birbirini yiyor,
ve daha nice ifadeler…Bu iddaların ev ahalisi olduğuna göre, cevabı ailenin
diğer fertleri tarafından verilmesi gereken cevaplardır. Onlar ise cevaben,
hadisenin iddia edildiği üzere olmadığını beyan ederek tamamen
reddetmektedirler.
***
Bu vesile ile X0.X5.20X1 tarihinde gönderdiği e-mail ile üzerindeki hayal
ve vehimler öyle baskın hale gelmiş ki “ya ben, ya o” (ki olması gereken ise
ne ben, ne o, illa Allah) şeklindeki bir ifadeyle tevhid hakikatında saf
olacağına, mukayesede kalıp İblis siyret durum arzetmektedir.
X0.X5.20X1 tarihinde gönderdiği e-mailde “ya ben, ya o” şeklindeki
ifadesi ve X0.X6.20X1 tarihinde gönderdiği e-mailde,
- “Gayet tabii herkesin bana saygısı var, herkes ondan nefret ediyor”,
- “Ben ondan hayırlıyım” şeklindeki mukayese yapma ifadeleri,
İblis siyret bir hal değil midir?....
***
Yine Gü… Hanımın, (E.3… kardeşimizden naklen) “Benim sohbetlere
mutlaka gitmem lazım. Eğer ben oraya gitmezsem o topluluk dağılır” ifadesi,
- farkında olmadan kişiyi paranoyaya götüren vehmi bir düşünce değil
midir?... Sohbet Allah’ındır, Kur’an-ı Kerim’de (Hicr 15/9) ayetinde
Kesin ki, nahnü/biziz o zikr/Kur'an'ı biz inzal/indirdik.
Ve muhakkak ki, lehü/onu elbette hafiz/koruyacak olanlarız, buyrulur.
***

102
Yine Kendi ifadesi ile, sohbete gitmeme halleri için bazı kardeşler,
“sen sohbete gelmez isen, biz de sohbete gitmeyiz,” demişler.
Bu sözün kötü maksatla söylendiğini sanmıyorum. Çünkü o gelmediği
zamanlarda, bildiğim kadarıyla bu sözü söyleyen kişi ve kişiler sohbete
gelmişlerdir.
***
Bu halleri ile farkında olmasa da, grup içinde kendine yakın gördükleriyle
gruplaşmaya gidilmiştir. Bu da muhtemelen zaman içinde başkaldırmayı
tetikleyecektir. Bu arada zaman zaman müşahade ettiğim kadarıyla, sohbet
esnasında kardeşlerin eğitimlerine ters düşecek fikir ve sözleri, çekinmeden
bize karşı kullanmaktadır.
Arzumuz
1. Arzettiği mukayese halinden geçip Tevhid üzere, Hakk’ı müşahade
etmek,
2. Allah’ın tenzil ettiğine Allah’ın muhafız olduğunun edebi içinde olmak,
3. Sohbete Allah rızası için gelmektir.
Nitekim sohbetlerde her zaman, “Sohbete benim (E.k.) için geliyorsanız bir
şey alamazsınız, Kim ki Allah rızası için gelir, Allah katında makbul olur,”
demekteyiz. Bu şekildeki ifadenin bu yol üzere nasıl yürüdüğümüze örnek
olması gerekmez mi?...
4. Herkes kendi mertebe ve makamı üzere Allah kulluğu tatbikatında
olmalıdır. Dervişin teslimiyetiyle bu irşad kendisinde açılır, Bunun çekişmesiyle
kendini zulümde tutar bağlı olduğu makama da küfür içinde kalır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Kur’an-ı Kerim’de (Tevbe 9/63) ayetinde
a’lem/Bilmezler mi ki, şüphesiz her kim
Allah’a ve Resûlüne hade/muhalefette bulunursa
artık onun için içinde halid/ebediyen cehennem nare/ateşi vardır.
Bu ise en hızyü’l ‘azıym/büyük rezillik, perişanlıktır. beyan edilmiştir.
***
Sohbete gelip bu halden kurtularak terakki etmeye bakacağına sohbette
fitne ve fesad tesiratında kalınarak İblis’e, Şeytan’a adeta prim verilmiştir.
Bu arada tehdit olarak, (X0.X5.20X1) tarihinde gönderilen e-mailde
boşanma, ayrılma teklifinde bulunulmuştur. Ama oğlunun durumunun bugün
için imkansız olduğu bahane edilmiştir. İfade tarzından, mevzuda kesinlik
kazanmadığını, kendi içinde çelişkide olduğu intibası bizde uyanmıştır.
Bu meyanda bazen geçmişle, bazen de içinde bulunduğumuz zaman ile
ilgili aslı astarı olmayan suçlamalarda bulunulmuştur.
***

103
Ne enteresandır ki (X4.X5.20X1) tarihinde gönderdiği diğer bir e-mail ile
- kendisinin yeniden doğmuş gibi olduğunu,
- üzerindeki bütün menfi düşüncelerin yok olduğunu,
- söylediği ve kafasında büyüttüğü senaryoların tamamen batıl
olduğunu ve bunu da kendi sözleriyle
- “Şeyh’inin yüzü suyu hürmetine Allah’ın kabul etmiş olduğunu”
ifade etmiştir. Bu ifadeyle yani dervişlik ikrarı içinde kalıp Makamdaki Şeyhi
Muhammediyeti kabul ve tasdiken tevbeye yönelme hali lehinedir.
***
Fakat nedense X9.X5.20X1 ve X1.X5.20X1 tarihlerinde gönderdiği e-
maillerde yine tamamen terse dönmüş ve bu e-maillerde büyünün etkisi
olduğunu ifade etmiştir. Peki dervişlik halinin gereği olarak muhles kul
tatbikatının icabı
- iddia ettiği büyüyü neden reddetmemiş?....
- neden vehim ve evhamlarına kıymet vermiştir?....
- Daha öncekinde olduğu gibi Şeyh’ine neden güvenmemiştir?....
Derviş olmakta zorluk çekilmesinde sığınılacak yer yine Mürşid Makamı
dır. Mürşide olan teslimiyettir. Bunun aksine Mürşid makamı ile çekişmek
değildir.
***
Allah muhles kuluna İblis’in tesirini yasak etmiştir. Sohbetlerde bu
defalarca açık açık anlatılmıştır burada görülüyor ki, maalesef kuvvetli bir
iman ile tatbikata, hale geçilememiştir. Kimi kardeş ise, bildirdikleri
rüyalarında bu türlü olaylarda “Mücadeleyi bırakmayacağım, asla ama asla
Efendi’min eteğini bırakmam, asla ama asla bu kapıyı bırakmam, defol
git” diye çığlık çığlığa bağırmıştır.
***
(X4.X6.20X1) tarihinde gönderdiği e-mailde de yukarıda bahsedildiği gibi
büyünün de tesirinin kalmadığı ifade etmiştir. Madem ki, e-mailde
bahsedildiği gibi,
- ikisi arasında kendisinin hayal ettiği gibi sevgililik ve yatak olayı
yoktur,
- ve yine bu sene içinde büyü yapılıp, onun üzerinde tesiri kalmamıştır,
bu telaş niye?.....
Bu kadar terslikleri anlamak ve yorum getirmek pek müşküldür.
***
Bir kimse ne nedenle olursa olsun büyücüye giderse büyücü vesilesiyle
cin veya cinleri hanesine otomatikman kabul etmiş olmaktadır.

104
Ne enteresandır ki (X4.X6.20X1) tarihli e-mailin gelmesi devresinde bu
mevzu ile alakalı makamca yapılan ilticaya (X8.X6.20X1) tarihinde bir rüya
zuhuratıyla cevap verilmiş, maalesef büyücüyle temasın bu tarihten sonra
olması G.K. hanımın temasına işaret kabul edilebilinir.
Allahu A’lem…
***
Burada kafanın karışıklığı ve muhakeme kifayetsizliği görülmektedir.
Bu da vehim ve evhamın etkisiyle, görüş ve muhakemenin sıhhatli
olmama alametidir. Sıhhatli olmayan bir şey için karar almak, eğer o şey
yanlış ise vebaldir.
Nefsin hevasına uymaktır. Nefsin hevası itibariyle “ben böyle istiyorum,
böyle olsun” şeklinde bir anlayıştır, ki bu tatbikatı yapmak makbul olmaz.
Böyle bir tatbikattan alemlerin rabbı olan Allah’ımıza sığınırız. Amin.
***
Kişi maneviyata maneviyatta nefsi terakki yapmak için değil de,
maneviyatı kendi nefsi anlayışına uydurmaya gelmiş gibi görünmektedir.
Efendi’nin sözlerini terakkiye vesile etmiyor,
aksine kendi maddi anlayışına göre hem sözleri, hem Efendi’yi tenkid
ediyor ve kendine uydurmaya çalışıyor. Uymadığı zaman da onun, yüzüne
de, gıyabında da her türlü hakareti yapabiliyor. Hatta fikriyatına uymuyorlar
diye kendi ailesine (çete) lakabını bile takıyor.
***
Yine (X0.X6.20X1) tarihinde gönderdiği e-mailinde bahsettiği üzere,“Sen
Kur’an’ı inkar mı ediyorsun? Bir ayeti kabul edip diğerini etmiyor musun?
İslamda 4 kadına kadar hak var,” ifademizi beyan ederek, bu ifadeyi
algılaması, bizim kendi hevesimiz için Kur’anı kullanıyoruz şeklinde olmuştur.
Aslında bu beyanla ilgili olarak, yani (İslamda 4 kadın) meselesinin (şeriat,
tarikat, hakikat ve marifet) üzere birçok anlamlar taşıdığı nice sohbetlerde
tekrar tekrar anlatılmıştır.
Bununla beraber tüm ayetler, şeksiz şüphesiz aynen kabul edildiği ve
tatbik gördüğü zaman Allah (Hatmü’l Kur’an) ismiyle kulda kemaliyle
gözükür diye de hassaten belirtilmiştir.
***
Yine bulunduğu mertebenin tesiratıyla (X0.X6.20X1) tarihindeki e-mail ile
gönderilen yazıda manevi gönül ehline “maneviyatı kendi nefsi hevasına
kullanıyor” ifadesini dahi kullanmıştır.
Manevi bir kapıya manevi terakki, nefsin irfan olunması için gelinir. Kişinin
bunu irade etmesi, mürid (irade eden) isminin sıfat kazanmasıdır. İrade ettiği
şey ile irşad olup, rüşde erer, mürşid ismi sıfat kazanır. Mürşidin

105
cismaniyetini görerek, “sen varsın, ama ben de varım” hali içinde kalmaya
inat ederse terakki etmesi mümkün değildir.
***
Derler ki; nefis halk edildiği zaman Rabbı nefse sormuş, “Nasıl keyfin
yerinde mi?” cevap “Yerinde enfes” demiş. Rabbı “Ben kimim, sen kimsin?”
demiş. cevap “Sen sensin, ben de benim” demiş. Bir müddet sonra yine
çağırmış yine aynı konuşmada aynı cevapları almış. Bunun üzerine rabbı
nefsin rızkını azıcık kesmiş.
Bundan sonraki tatbikatlarda nefsin “sen sensin, ben benim” demesi
devam ettikçe etap etap nefsin rızkını kesmiş. ve sonunda nefis “sen sensin,
ben de senim” demiş. Deyince de selamet zuhur etmiş.
***
Bu anlatımdaki benlik iddiası ile beşeri ve heva benlik tatbikatıdır. Beşeri
ve heva benlik içinde kalmak gayreti hatta manevi grubu da bu benlik içinde
yürüttürülmesine önderlik edip kendine grup kurma gayreti
sanki bilerek veya bilmeyerek isyan hareketi içinde asi olmayı talep etmesi
görünümü arzetmektedir.
Demek ki önemli bir manevi imtihan gözükmektedir. Bu keyfiyet
kendisine ifade edilmiştir, ancak “ya ben, ya o” diretmesi onun kabul
etmesine engel olmuştur.
***
Medyum dediği cinci tarafından (X4.X6.20X1) tarihli e-maildeki
yazıda belirtildiği üzere cincinin bizim için söylediği diğer sözler:
1. Hasta ve çaresiz,
2. Seneler önce olan bir büyü ile adam elinde avucunda ne varsa
kaybetmiş,
3. Bir baltaya sap olamamış. G.K.. Hanımın bu sözleri aynen kabul etmiş
olması hem eş olarak, hem de derviş olarak hakikate ve edebe uymaz.
1. Hasta ve çaresiz,
Rabbıyla beraber olan ne hastadır, ne çaresiz. Elinde avucunda bir şey
olmamasına rağmen gerek dünyevi, gerek uhrevi Rabbıyla gani ve sıhhatlidir.
Daim Rabbından selam alır ve onun izniyle aldığı selamı etrafına zekat eder,
verir. Böylece selamet ismi kemalden kemale yol alır.
2. Seneler önce olan bir büyü ile adam elinde avucunda ne varsa
kaybetmiş,
3. bir baltaya sap olamamış. O senelerde İslam’dan haberi olmayıp, o
hadiseler sonrasında İslam ile şereflendi. Unutmayalım, Allah’ın bir adı da
Hayrü’l Makirin’dir.

106
Baltaya sap olamamış deniyor. Aslında şu anda Rabbının lütfu ve
Efendi’sinin izni ve icazeti ilevekaleten lütfedilen manevi liderlik görevini ifa
etmekte ve bir grup halinde “seyrullah”ta irfan olunmak üzere kervan olarak
himmet üzere gitmektedirler.
-Bu hadisenin içerisinde kendisi de derviş olarak bulunmamakta mıdır?...
- Bulunduğunu kabul ve ikrar ediyorsa, teslimiyetteki kemalatını ortaya
koyacak şekilde, Hz. Ali misali ölmek üzere Muhammed’inin yatağına girmede
olduğu gibi kendi mertebesi üzre neden reddetmemektedir?...
***
G.K…. hanım tespit ettiğimiz kadarıyla, maneviyat tatbikatlarında genellikle
dünyayı talep edip para yokluğunun şikayetini öne sürüp, sohbetlerde açık
açık “bize paradan haber ver, bize paradan haber ver” şeklinde ortaya
koymuştur.
Bu da kardeşlerle konuşmalarımızda bu hali maalesef onların nazarı
dikkatini çekmiştir. Lisan-ı münasiple hep geçiştirmişizdir.
***
G.K… Hanım bu süre zarfında Mazlum ve mağduru oynamada farkında
olarak veya olmayarak, (şantaj, tehdit, korkutma, şikayet, gammazlama,
ispiyonlama, yanında dost gözüküp bilgi alıp, o bilgileri maksatlı yorumlayıp
onun üstündeki kişiye gidip ona yaptıramadığını bağlı olduğu muhterem zata
yaptırma gayreti) gibi silahları kullanmaktadır. Hayal ve vehminin yarattığı
ortamın negatif düşüncelerinin ortaya çıkardığı vücudiyeti, cinni olarak
mütalaa edip,
kabul etmiş ve herkesin de bu şekilde kabul etmesini istemektedir.
Ancak bu konuda buna delil olabilecek herhangi bir zuhurat olmadığın dan
Kabul etmekte zorluk çekmekteyiz.
Bunun üzerine ferdi konuşmalarda bize karşı “Seni istemiyorum, gözüm
görmesin, sana inanmıyorum” gibi ifadeleri taşkın hareketlerle ortaya
koyması yüzünden
kişinin hassas bir dönemden geçtiği gözlemlenmiştir. Kabul edilmeyen,
sevgi duyulmayan kişinin vesilesi ile zuhur eden sohbet, ki o sohbet aslında
hak sohbetidir. Ancak G.k. Hanım eski alışkanlıklarıyla kişinin beşeriyetini
görmektedir.
Diğer taraftan, mademki, kişiyi sevmiyor ve kabul etmiyor, O zaman onun
sohbetine gitmeyi neden bu kadar çok istemektedir?...Sevilmeyen, kabul
edilmeyen, hatta kerih görülen kişi vesilesi ile zuhur eden sohbet, bünyeye
fayda getirmez. Bu yüzden bir tedbir olarak, bir müddet için tatil edilip, rabbi
zuhuratlar beklenip neticesine göre hareket etmek, kendisine tavsiye
edilmiştir.
***

107
Bu kapı Piriyet arzusuna tabi olarak irfan yolunda “gelene git demez,
gidene de gel demez” prensibi üzere yürümektedir. Gelen eğer istifade
edemeyecekse ona bir müddet sükunet bulmak üzere tatil verilir. Bu tatbikat,
tercih etmek veya etmemek, kovmak veya uzaklaştırmak değildir. Aksine
sıhhatin pekleşme isteğidir.
***
Mevzunun kesinlik kazanması lazım
nitekim Kur’an’ı Kerim’de (Hucurat 49/6) ayetinde
ya eyyühelleziyne amenu in caeküm fasikun binebein fetebeyyenu
en tüsıybu kavmen bicehaletin fetusbihu ala ma fe’altüm
nadimiyne
Eğer size bir fasık bir haber ile gelirse hemen onu tebeyyen/araştırınız.
Bilmeksizin kavmi suçlar/saldırırsınız da
Fiil ettiğinize nadim/pişman olmuş olursunuz diye beyan edilmiştir.
***
Bahis mevzu olan kişi
- ahlaki yönünde bir sorun olmadığı ortaya çıktığına göre,
- ve büyü yapma yönünden de onu suçlayacak durum henüz tebeyyün
etmediğine göre
- onun hakkında neye göre hüküm verilecektir?.....
- Yanlış yapılacak olan bir hükmün vebalini kim çekecektir? ……
***
Bu makamda daha önceden enerji bahanesiyle cinni temaslar yapan bir
grup kişi, ki bazıları o tarihte biad etmişlerdi, enerji adını verdikleri
meşguliyetlerinin aslının cinni temas olduğu kendilerine bildirilmişti.
Tevbe etme yönünde de kendilerine bir müddet tayin edilmişti. Maalesef
kendileri bu ikazımızı kabul etmemiş, tevbeye gelmeyerek, dergahı
kendilerince terk etmişlerdi.
***
Bu arada ilhami bir zuhuratla bu enerji gurubundan bazı kişilerin
“burayı darmadağın edeceğim” sözleri hatırlanmıştır.
G.K…. hanımın da bu cinni münasebetleri tescilli olan kişilerle illa ki
münasebet kurma arzusu vardır. Buna sebep olarak, zannınca var olan
büyüyü, onların kanalı ile temizlemeyi planlamaktadır. Bu konuyu E-3..
kardeşimizle de paylaşmıştır. (E-3.. kardeşimizin ifadesine istinaden)
E-3… kardeşimiz bu mevzu ile ilgili olarak kendisine, “Kur’an’ın neresinde
yapılan büyünün, büyüyle temizlendiğinin yazıldığını sormuş. Salih kula

108
büyünün dokunmadığına dair ayetlerin varlığını bildirmiş. Cinlerin ve
büyülerin ancak imanı eksik olanlara sirayet ettiğinin Kur’an’da yazdığını”
beyan etmiştir.
Bu münasebetin açıkça cinlere davet olması bakımından tarafımızca
tasvip edilmemiştir. Yukarıda G.k. Hanımın cinciye gitmesine müteakip
gördüğümüz rüya ve o rüyada yaşananlar, ki tarafımızdan rüyada
reddedilmiştir, bu görüşümüze delildir. “O yönden bir çağrı mı var?” diye
elimizdeki imkanlarla araştırma gayretine girdik. Rabbımıza niyaz ederiz ki,
İrfan olunma yolumuzda engel olacak her türlü cinni müdahaleden
korunmayı bizlere nasibdar eder. Amin
***
Toparlayacak olursak:
Bahis mevzu olan kişi etrafında gelişen olaylar:
1. Diğer kardeşler tarafından onun hareketlerinin uygun görülmemesi, (Ne
enteresandır ki, pek çok hizmette hep onu kullanmışlardır.)
2. G.k.. hanımın yukarıda izahatını yaptığım üzere. Önceleri yakın olduğu
halde, etap etap onu takıntı haline getirmesi,
3. G.k.. Hanımın ifadesi ile kendisine saygısızlık etmesi, (Bu da daha
evvelden G.k.. Hanım’a hizmet ile ilgili söz vermiştir. Ancak kendisi o zaman
diliminde işi gereği sohbetlere yeteri kadar katılamamaktaydı.
Efendinin sohbete çağırması üzerine haliyle Efendinin sohbetine gelmiştir.
Bu yüzden de hizmet sözünü yerine getirememiştir.) Sonradan, G.k… Hanımın
ifadesi ile, kişi bundan büyük üzüntü duyarak, kendisinden ağlayarak özür
dilemiştir. O da bu özrü kabul etmiştir.
Bilahare sohbetlerde Efendiye fazla yemek konmaması için, G.k.. Hanım
bunu kontrol ederek verme hizmetini ona vermiştir. O da bu vazifeyi devamlı
ona sorarak, G.k… Hanımın ifadesiyle de bi-hakkın (layıkıyla) yapmıştır. Şu
anda bakıyorum da aslında onu tam affetmemiş. Bu hali anlamak ve izahat
getirmek zordur.
***
İnatla “ya o, ya ben” diyerek, kişinin irfan olunma üzere “seyrullah”’tan
çıkartılıp, manevi terakkisine mani olunmak istenmektedir. Diğer taraftan
baştan ona karşıt olan kardeşlerle, ki aslında kendileri de mertebeleri gereği
aynı haller içindedirler, hususide yaptığım görüşmelerde, kişinin hallerinin bir
hayli müsbet yönde değiştiğini ifade etmektedirler.
Yukarıda da izah ettiğim gibi, bahsedilen kişi, geldiği gündeki taşkın iddialı
hallerinden bir hayli değişmiş, tevazu ve rızada, kendisi üzerinde ısrarla
oynanan oyunlarda, gösterdiği, sabır, sebat ve ısrar üzere tahammüllerde,
kendisindeki tecelliler neticesinde manevi terakkidedir.
Bu durumda onun manevi terakkisine mani olmak,

109
Kur’an-ı Kerim’deki (Bakara 2/114) ayetinde işaret edildiği gibi
Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adını zikr/anılmasını engelleyen
ve onların harab olmasına çalışandan daha zalim kim olabilir?
durumuna düşmek olmaz mı?...
***
Maalesef, Gü…. hanım bu hali daha da germiş, kişinin manevi sohbetlere
gelmesini önlemek için manevi gruptan çıkarmadığım takdirde kendisinin
derhal benden ayrılacağını beyan etmiştir.
Benim fikrim ise,
G.k. Hanım benim eşimdir ve eşim olarak da kalmasını istemekteyim.
Hatta inadına mağlup olup ayrılsa da yine eşim olarak onu sayarım ve o günkü
halim ne ise, elimden geldiği kadar yanında olmak isterim.
O benim çocuklarımın annesidir.
Ancak onun bu baskıcı teklifini kabul etmek, (La ilahe illa Allah) yerine
(La ilahe illa Eşim G.k..) şeklinde maneviyatı Maddiyata, nefsin hevasına
tahvil etmek olur diye düşünmekteyim. Bunu da kabul etmem mümkün
değildir.
***
Oluşan olayların, bünyede kalarak, beşeri benliği tanımak ve heva
benliğine hicret edip, bilahare onu da tanımak
- ve böylece “seyrullah”’ta terakki etmek gerekmez miydi?....
- Derviş olarak zaten bunu irade etmemiş miydik?... Bunların olması
bakımından Allah’ın rahmeti karşısında ancak şükür edebiliriz. Ancak bunları
herkes bilsin diye hareket edilmesini anlamak zordur.
***
Derler ki, Hacı olmaya niyet edip, Kabe’ye gitmiş bir hacı adayı, herkesin
Kabe’de usulune uygun, zikir ve dua edip, tavaf ile meşgul olduğunu görmüş.
(Zaten başka ne olabilir ki?....) Kimse onunla meşgul değilmiş, bu durumda,
burada kendi halini ve havasını kaybetmiş. Dikkati çekmek istemiş.
Bunun üzerine (Zemzem) kuyusuna gitmiş ve oraya pislemiş.
Böylece herkesin dikkatini çekmiş.
Allah bizi bu hallere düşmekten korusun. Amin.
***
Aynı hali kendi yapmışta, başkası yapmış gibi onu anlatmış. (T.B.)
***
Bu nasıl bir hevadır ki,

110
“Şeyhim” dediği kimseye uymadığı gibi, çok sevdiği çocuklarının fikriyatını
bile bir kenara koyarak, “Ben de varım” iddiasının tesirinde herşeyi
mahvetmeyi düşünebiliyor.
***
Bir de kendi yönümden hakiki anne gibi hareket etmeye kalksam diye
düşünüyorum da,
O zaman (Bakara 2/145) ayetinde buyrulduğu gibi
ve leinitteba’te ehvaehüm min ba’di ma caeke mine’l ‘ılmi
inneke izen lemine’z zalimiyne
ve elbette eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına tabi olursan,
kesin sen o zaman zalimlerdensindir.
tatbikatında kalıp, zalimlerden olmaz mıyız?...
Rabbim senden sana sığınırız. Bizi ve çevremizdekileri, bize gönül
vermişleri, Üzerlerine nimet verilmişlerin sıratun müstakimi üzere bizlere
hidayet ver. Gadab ve dalalet üzerine olanlara değil… Amin. (E.k.)
***
------------------------
Bu mail-i eğer sabredip sonuna kadar okuyabilmiş iseniz, nasıl bir aile ile
karşı karşıya olduğunuzu kolayca görmüşsünüz demektir. Eşini bazı
sözlerinde sayfalar dolusu suçlayan bu kişi daha henüz kendi ailesini idare
edecek kabiliyette olmadığı halde bu kadar insanı yönetmesi nasıl olacaktır.
Daha evvelki hallerinde kendini ehli salâh gösteren bu kişi daha sonra bu
hallere nasıl gelebildi bende hayret içindeyim.
Bir insan eşini bu derece de suçlarmı? acaba kimi kime şikâyet ediyor,
şikâyet ettiği kim! acaba bunu unutmuşmu.? Yukarıda ki cinni ve büyücülük,
mevzuları bu gibi hallere yakışır bir yeri olabilirmi.?
Kendisinin ifadesine göre, “bizim bu hususlarda hassasiyetimiz vardır”
demesi kendisininde bu saha ile ilgili olduğunu açık olarak anlatmaktadır.
Ancak ben bu hususun kontrol edilebilir bir sevide olduğunu o zamanlar,
zannetmiştim öyleydide pek Zararlı halde değildi ancak daha sonraki
hallerinde kendide farkında olmadan onların hükmü altına girdiği bütün
düşünce davranışlarından belli olmuş idi. Ancak belki bu kişi bunun bile
farkında değildi. Ve bu Halin de davranış ve konuşmalarından devam etmekte
olduğu açık olarak anlaşılmaktadır.
Aslında eşini suçladığı bütün hallerin tam tamına, kendisinde olduğunun
farkında bile olmamış. Yani eşinden şikâyetle onda gördüğü davranış ve
hallerin gerçek sahibi kendisi olduğundan, eşi de kişinin aynası olduğundan,
eşinin aynasında aynen kendini görmüş, ve baştan aşağı eşi diye kendini tarif
etmiştir. Yazılanların hepsi kendi ahlâk ve marifetleridir. Bunlara birde âyet-i

111
kerîmeleri mesnet göstererek onlarıda kullanarak kendini haklı çıkarma
çabasına girdiği açık olarak gözükmektedir.
Kendi vicdanı ile baş başa kalsın ve hesabını evvelâ kendine sonra da
Rabb-na versin.
Kendisine bunlar defalarca ikaz edildi ancak bu ikazlardan hiçbir şey
anlamadığı açıkça görüldüğünden bunların/dosyaların, tekrar ele alınması
gereği lüzüm etmiş oldu, bizde bu sebeb ile bu dosyayı geldiğinden Yaklaşık
(4,5) sene sonra tekrar ele almak zorunda kaldık, bu sebeb ile bu kişi daha
başka kimselere zâhir ve batın zarar vermesini önlemek için bu izahları
yapmak kararını almış olduk. Belki hallerini düzeltirler diye bu günlere kadar
beklemiş olduk. Hoşgörü sınırları çoktan aşılmış olduğundan bu şuursuzca
gidilen yolun kesilmesi için bu tedbirler alınmıştır. (T.B.)
------------------------
Kitabın ilerleyen sayfalarında bahsi geçen kişinin marifetleri sizlere
ayrıca aktarılacaktır. Allah yardımcısı olsun. (T.B.)
------------------------
Terzi Baba Cevap (04.09.2011)
E.3.. kardeşimiz size karşı (haşâ) bir saygısızlık içinde olmamam yönünde
gönderdiğiniz (29.07.2011) tarihli e-maildeki yazınıza
cevap vermem için hatırlatmada bulundu. Mamafih kendisi de belirtmiş
olduğu gibi Yazınızda cevap verme yönünde bir ifade görünmemektedir.
Bu yüzden edeben bir şey yazmadık. Ancak sükûtumuz edeben olduğu gibi
ikrar halimizi de ifade etmektedir. Yazıda aşağıda orjinalinde görüldüğü üzere
dikkat edilmesi gereken şeylerden; E.k.
------------------------
Şimdi gelelim sağ olursak yeniden yapılacaklara. (T.B.)
------------------------
(1) Sohbetler erkekler ve kadınlar gurupları olarak eylül sonuna kadar
durdurulacaktır. Ramazan iftarları gecelerin kısalığından ve teravih
namazlarının oluşumundan yapılmayacaktır.
(2) Ekim başına kadar bu sorun düzelmezse
yani aile birliği yeniden muhabbetle tesis edilmezse sadece erkek
sohbetlerine başlanacak bayanlara sohbet olmayacaktır.
Aile içi muhabbet ve beraberlik tesis edildikten sonra haber verilerek
bayan sohbetlerine de başlanabilecektir. Sohbetlere her zaman ailece
beraber gidilecek “eğer aile bireylerinden biri kendisi rahatsızlık sebebi ile
gelmez ise o ayrı” olacaktır, Ayrı gidildiğinde de nereye gidildiği bildirilecektir.
(3) Sohbete gelenlerden (G…. Hanım ve kızı. Ve O…. hanım)

112
üzerinde bu hadiseler cereyen ettiğine ve size göre bu fitnelerin sebebleri
olduklarına göre eğer onlarla birlikte daha başkaları da varsa cemaatın huzuru
için bu topluluktan tarafımızdan uzaklaştırılmışlardır hemen kendilerine
tebliğ edilmesi gerekmektedir.
(6) Birde vasıf karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Bundan sonra kişilere
(Efendim, Sultanım. Şeyhim, Mürşidim, üstadım) gibi ifadeler
kullandırılmayıp
sadece (Rehberim veya halifem) vasfı kullandırılacaktır.
Ben bu vasıfları da Baba vasfını da kendime asil olduktan tam (20) sene
sonra söylettim. Daha evvel abi ve amca idim.
özetleyecek olursak,
1. (1) Sohbetlerin Eylül sonuna kadar durdurulacağı,,
2. (1) İftar sohbetlerinin yapılmayacağı,
3. (2) a. Ekim başında erkeklere
(2) b. Aile içi muhabbet ve beraberlik tesis edilmişse
kadınlara da sohbetlerin başlanacağı,
4. (3) G… Hn. ve kızı G…. Hn. ve O… Hn. topluluktan uzaklaştırılacağı,
İfade edilmiştir.
Duası, “Ya Rabbi razı olduğun arzun ile bizleri arzulandır da rızandan
hissemend olalım, Amin. ” olan hangi Derviş Piriyet makamının arzusu dışına
çıkabilir. (Haşâ) böyle bir şey akla bile gelse, O kişi derhal (Euzü besmele)
ile istiaze edip, Rabbına istiane eder. Manevi edebe istinaden, Piriyet
makamının talebi, talebimizdir. Talebi, başımızın üstüne ve başımızın
üstündedir. (E.k.)
__________________________________
Elhamdülillah, “Anam babam kurban olsun” diyen zatların yolundayız.
Gönül Sultanımıza “Can” kurbandır. (E.k.)
__________________________________
Bugüne kadar, bu yolda (benliğimize tevbe) bundan hiç şüphe
duymadık. İnşaallah şüphe de duymayız. Kesinlikle aksi düşünülemez.
Yolumuza, önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, Piriyet makamının ifade
ettiği, “Gelene git, gidene gel demeyiz” prensibi üzerine yürümeye
çalışıyoruz.
Buna göre,
1. (3) Önceden size (28.07.2011) tarihinde gönderdiğimiz (20.07.2011)
tarihli “G…. Hn. dosyası” nda genişçe izah edildiği üzere, kendisi bir

113
“Muhammed-i Adem” gönlünü önce tasdik etmiş, sonradan beşeri benliğine
mağlup olup, tasdik etmeyi bırakmıştır.
Tefekküre vesile olur diye, kendisine bırakılmış olan zaman içinde maalesef
bu halini devam ettirmiştir. Yine (28.07.2011) tarihinde gönderdiğimiz
yazıda izah edildiği gibi kendisine gönderilen kardeşlere “Artık gruba
gelmeyeceğini,” açıkça beyan etmiştir.
Bu olay zaten o zaman içinde olmuş bitmişti. Yani topluluğa gelmemesi
kendi serbest hür iradesi ile olmuştur. Bu da Rabbımız tarafından,
yürüdüğümüz Piriyet makamının prensibe uygun düşürülmüştür.
Elhamdülillahi Rabbil alemin.
Kızı G.l.v Hn. da hiçbir açıklamada bulunmadan, annesi G… Hn. ın yolunu
ve fikriyatını uygularcasına aynen hareket etmiş, yani temas kurmada
gayrette bulunmayıp, sessiz kalıp, yine kendi serbest hür iradesi ile
terkedip, gitmiştir.
2. (3) O… Hn. ise, “Muhammed-i Adem” gönlünü tasdiktedir. Ancak G…
Hn. ın bu kişiye karşı (ki elden dosya olarak işyerinizde size takdim ettiğimiz
yazıda bu mevzu uzun uzun aktarılmaya çalışılmıştır.)
gösterdiği aşırı kadınsal duygu ve zanni ithamlarla oluşan rahatsızlığını
gidermede, size arzettiğim, “Camiye gelene git,” demenin vebalini çekme
yönünden, âl-i cenaplık göstererek “vebal benim olsun” sözünüzün
ardından, yani sizin arzunuz üzerine ve yine vadesi itibariyle sizinle mutabık
kaldığımıza göre O.. Hn. a, durum uygun bir lisanla anlatılmıştır. Böylece
Ramazan ayının başından itibaren O… Hn. ın grupla ilişkisi kesilmiştir.
3. (1) Ramazan boyunca kardeşlere iftara gidilmemiştir. Böylece iftar
sohbetleri yapılmayıp, sohbetlere bir müddet ara verilmiştir. Sadece
bayramın 3. günü kardeşlerle bayramlaşılmıştır.
4. (6) Makam ın vasıflanmasına işaret olarak, kardeşlerce hitabın
(Rehberim veya halifem) olarak ifade edilmesini buyurmuşsunuz.
Daha önce de vaki konuşmalarımızda belirttiğim gibi, sohbetler
başladığından bu yana kendimi hiçbir kimseye dünyevi ismim olan E. K.. ’dan
başka bir isimle takdim etmedim. Herkese bunu bu şekilde açıkça üzerine
bastıra bastıra izah etmişimdir. Kimi “amca”, kimi “abi” demiştir. Halen de bu
şekilde diyenler vardır.
Diğer taraftan da Makamı kastederek de gönüllerine danışıp, Kur’an da
geçen ifadeler nezdinde söyleyebileceklerini ifade etmişimdir.
Allah razı olsun, siz buna bir düzen getirdiniz. Biz de bunu Ramazan öncesi
son sohbette kardeşlere beyan ettik. Derhal tatbikata geçtik. Halen bu ifadeler
üzerinde yürümekteyiz. Kabulumuz odur ki, belirtilen bu vasıfların benimle,
beşeriyetimle bir alakası yoktur. Makamsal görünme olarak Rabbımıza aittir.
5. Yine yazınızda verdiğiniz örneklerle, sohbetlerin nasıl ve ne adetlerde
olacağı tavsiye edilmiştir. Bunlar hakkında daha önceden işyerinize geldiğimde

114
size kanaat olarak bildirdiğimin aynı olduğunu görmekteyim. Böyle olmamış
olsa bile yine sizin tavsiyeniz, bize emir olur. Sohbetler tabii ki,
bildirdiğiniz seyir üzerine yürüyecektir. Bunun aksi asla düşünülemez.
6. (2) Böylece yukarıda işaret edildiği üzere,
(2) Ekim başına kadar bu sorun düzelmezse yani aile birliği yeniden
muhabbetle tesis edilmezse sadece erkek sohbetlerine başlanacak
bayanlara sohbet olmayacaktır. Aile içi muhabbet ve beraberlik tesis
edildikten sonra haber verilerek bayan sohbetlerine de başlanabilecektir.
Ekim ayı dönemini beklemekteyiz. Vade tamam olduğunda gerekeni
yapmak üzere sizi arayacağız, tabiatıyla izninizi ve duanızı alacağız. Her daim
himmetlerinize ihtiyacımız vardır. Daima da olsun isteriz. Himmetlerinizi
izninizle talep etmekteyiz. (E.k..)
------------------------
Not: Bu vesile ile bizi düşündüren bir hususa izninizle temas etmek
istiyorum.
Sultanım Terzi Baba
G.k. Hn. içinde bulunduğu yaş döneminin hassasiyeti ile bu aralar gerek
zahirin tesiratı ve gerekse manevi terakki olaylarını aşırı duygusallık ile
algılamaktadır. Nitekim gittiği doktor tavsiyesi ile de ilaca başlamıştır. İlacın
kendisine fayda verdiğini ailecek tespit etmekteyiz.
Aşırı duygusallığı neticesinde oluşan vehmi ve yine manevi mertebesinin
zanni tesiratı altında sizin de gösterdiğiniz yakınlık üzere bütün samimiyetiyle
aile sırlarımızı size açmıştır. Allah sizden razı olsun. Amin.
Sağlam bir kanaat hasıl olması bakımından biz de bu mevzuları elimizden
geldiği kadar Kur’an ışığı altında olayların irfaniyetteki yerlerini ifade etmeye
çalıştık. Yine sizin de gösterdiğiniz yakınlık üzere bu çalışmaları size dosya
halinde gönderdik. Böylece daha sağlıklı kanaat hasıl olabilir diye düşündük.
------------------------
Nalınların çıkarılarak girilecek makama, her ne kadar sizin izniniz olsa da
maalesef, çamurlu postallarımız ile girmiş ve sizi üzmüş olduk.
Özür dileriz. Ümit ediyoruz ki, Rabbimiz bizleri bağışlar. Amin. (E.K.)
-----------------------
Buraya kadar ifade edilenlerin arasında tek doğru ve pişmanlık
içeren bu ifadelerdir. Keşke bunlarda. Aşağıda belirtilen, “Tevbe ve
istiğfar ederiz” sözlerinde gerçekten samimi olunsa idi bu günkü sefil
duruma düşülmez idi. (T.B.)
-----------------------
Böylece çoluk, çocuk, ailecek sizin izniniz tahtında sizi mahrem bilerek (ki
doğrusu budur) aile sırlarımızı size ifşa ettik. Manevi edeb yönünden şüphesiz
ki kusurumuz olmuştur. Tevbe ve istiğfar ederiz

115
Ancak Cum (X9.X7.20X1) tarihli e-mailinizde şöyle bir ifadeniz olmuştu.
….. bütün bu yazışmaları bir dosya halinde oluşturup bittiğinde
ailece hepinize gönderilecektir. (T.B.)
------------------------
Yukarıda da açık olarak belirtildiği gibi daha o zaman o haliyle hazırlanan
dosya eğer kendilerini düzeltmezlerse o haliyle hepsine gönderilecekti. Ancak
kendileri tarafından da açık olarak verdikleri sözleri hiçbir şekilde tutmayıp
ikaz edilenleri adeta alay konusu olarak tatbik ederek ilk dosyada belirtilen
yanlışların hiç eksiltmeden hattâ dahada fazlası ile ve verilmiş rehberliği daha
fazla ma’nevi baskı unsuruna çevirdiği, ve çevresindeki iyi niyetli kimseleri
nefsani amir tatminliği hükmü ile, güdülen ve kendi kimlikleri elinden alımış
varlıklar haline getirdiği açık olarak görülmüştür.
Bu yüzden bahsi geçen dosya dahada araştırılıp genişletilerek birinci
ikazlar habercisi olmuştur yani bu dosya ilk haliyle kendisine birinci ikazımızdı
ancak bu ikaz ve rahmetten ne yazıkki hiçbir şekilde anlamadığı ve hadiseleri
kendi nefsi menfeati istikametinde saptırarak hep kendini haklı çıkarmaya
devam ettiği çok açık olarak anlaşılmıştır.
İkinci ikazımız kendisinin yanlış değerlendirmelerde bulunduğunu kendisine
(150) sayfa civarında oluşan kendi yanlış düşüncelerinin izahı yapılan (81-
Hayal vadisisnin çıkmaz sokakları) isimli dosya kitabımızla ikinci kez
çıkmaz sokaklarda dolaştığı buralarda kendisininde kaybolacağı ikazı
yapılmıştı. Ancak ne yazıkki ondan da hiçbir ibret almadığı son hadiselerle açık
olarak görüldüğünden üçüncü ve son ikazıda gene bu dosya içinde gelecek
sayfalarda belirtileceği üzere yapmış bulunuyoruz. Bu ise kendilerine tanınan
yeniden belki düzelir ümidi ile, göndermediğim dosya yı daha sonra gelişen
hadiselerinde ilâve edilmesiyle yaklaşık (4,5) sene bekledikten sonra
gönderme kararı alınmıştır.
Eğer burada bir aile sırrı ifşası söz konusu ise evvelâ bunun sebeblerini
tekrardan başını ellerinin arasına alıpta bu işleri benmi yapmışım? Diye
aklını başına alarak, halen daha isyanını nasıl olupta sürdürdüğünü, “makam
makam” diye ifade ettiği yere nasıl bir, kendi ifadesiyle, (iblis siret” tam
aldatmaca ile baktığını oraya olan bağlılık ve muhabbetinin, yukarıda ve
aşağıda, kendi lisanından. Yukarılarda da belirtildiği gibi kendileri kendi
hallerini zaten daha çok evvelinden dışarıya yaymış olduklarından zaten gizli
bir halleri kalmamıştır, bunu bize yüklemektedir.(T.B.)
------------------------
“Elhamdülillah, “Anam babam kurban olsun” diyen zatların yolundayız.
Gönül Sultanımıza “Can” kurbandır.
Bugüne kadar, bu yolda (benliğimize tevbe) bundan hiç şüphe
duymadık. İnşaallah şüphe de duymayız. Kesinlikle aksi düşünülemez.” (E.k..)
------------------------

116
Belirttiği hususların nasıl kendi söz ve işleriyle tarumar edildiği açık olarak
görülmüş ve müşahede edilmiştir. Yukarıda G.. dosyasında, o kişiye atfen
belirttiği iftiraları, (T.B.)

--------------
(Müşrik, Münafık ve Münkir vasıflarını (İman) mış gibi giyinmiştir.
(E.K.)
--------------
ile kendini anlattığı, yaptığı tatbikatlarla açık olarak bunları kendinin
giyindiği görülmüştür. (T.B.)
------------------------
Bilahare Bayram ziyareti ile E.3.. kardeşimizden öğrendiğimize göre, böyle
bir dosyanın tarafınızdan hazırlanmış olduğunu ifade edip, bilgisayar üzerinde
dosyayı ona göstermişsiniz. Allah hayırlar versin. Amin.
Bu ilişkinin (doktor ile hastası) – (avukat ile müvekkili) arasındaki
ilişkiden daha da mahrem olduğunu düşünmekteyiz. (E.k..)
---------------------
Bu hususun böyle olduğunu bildiğim için belki düzelir ümidi ile bu dosyayı
bilgisayarımda (4,5) sene beklettim. Bu husus düzelmesi mümkün olmayan
beşeri, nefsi ve benlik hastalığı olduğu, açık olarak anlaşıldıktan sonra,
dosyanın yeni ilâveleri ve şahitleri ile birlikte, yeniden düzenlendikten sonra
ilgililere göndermeye karar verdim. İçinde bulundukları halin dünya ve
ahretlerini mutlak etkileyecek nasıl bir tehlikeli arzettiğini ve bundan
sakınmaları gerektiği ikazını yapmak için göndermeye karar verdim. Bu ise
kişilere yardım etme babında bir iş olduğundan bir sakıncası olmamaktadır.
Ayrıca zaten kendisi (xx/X7/20X1) senesinde ilgili herkese bu dosyanın ilk
halini göndermiştir ki zâten gizli bir tarafı daha o günden kalmamıştır ve her
şey daha o günden taraflar tarafından haberdar edilmiştir o halde bu korku
nedendir.) T.B.
------------------------
Bütün samimiyetle tevdi edilen aile sırlarımızın yine Cum (X9.X7.20X1)
tarihli e-mailinizdeki ifade edildiği gibi; (E.k.)
------------------------
İçinde bulunduğunuz üzücü durumun çözümü için hepinize ayrı ayrı görev
düşmektedir. Ve birbirinize yardımcı olun. Bundan sonra geçmişi bir tarafa
bırakıp kimse kimseyi suçlamadan ve herkes nerede bende hata yaptım diye
öz eleştiri yaparak ve cincilerden medyumlardan bir şey beklemeden aklı
selim ile bu hadiseyi fazla zarar görmeden atlatıp yeniden kucaklaşıp, gene
eski huzurlu günlerinize dönmenizi temenni ederim. (T.B.)
------------------------
Tevhiden, yapıcılık üzere, babacan bir hal ile lutuf edilmiş olduğu halde
gelen bilgiler tahtında sanki daha önceki “Kevkeb” (Kayan Yıldızlar) ve

117
(İbretlik) (N….. Anne’ye saygısızlık) “Değmez” dosyaları (Terzi Baba’ya
saygısızlık) mesabesinde tutulması gibi bir fikriyatın olması bizi
düşündürmektedir. E.k..
------------------------
Keşke gerçekten bu ikazları gereği gibi vaktiyle samimi olup verilen sözler
tutulup, gerçekten tatbik edilse idi, işler bu durumlara gelmez idi. (Terzi
Baba’ya saygısızlık) bu hadisede çok masum kalır, keşke sadece bu olsaydı.
Ne yazıkki bu hadisede çok büyük bir saygısızlık ile birlikte evvelâ Hakk’a
Sonra Terzi Babaya kendi ifadesi ile büyük bir isyan vardır. (T.B.)
------------------------
1. KAFİR- oldum
---------
2. MÜŞRİK- oldum
----------
3. MÜCRİM- oldum
----------
4.MÜNAFIK- oldum
----------
5.MÜNKİR- oldum
------------
6.MÜMİN oldum, (böylece Bunlara iman ettim, demektir.) Bu nasıl bir
imandır. Bu tür bir iman ancak iblise olur Allah etmesin. İşte, kendi
ifadesiyle, asıl iblis siret bu anlayışta olanlardır. Bu hususta daha geniş bilgi
kendisine yapılan ikinci ikazın anlatıldığı ve içinde yukarıda bulunan izahların
sıhhatinin ne olduğu açık olarak (81-Hayal vadisinin çıkmaz sokakları)
isimli dosya kitapta kendisinede gönderilmiştir. (Varidat ilham tecelli
duyuş) gibi ifade edilen hallerin kaynağının tesbiti ve ölçüleri hakkında orada
bilhassa kendisine açık bilgiler verilmiş ve aynı zaman da ikinci ikazlarda
yapılmış idi ancak, bahsi geçen kişi bu ikazlardan hiç ders almadığı bir tarafa
isyanını daha da arttırdığı anlaşılmış olmaktadır.
Bu ikazlardan sonra, aklını başına toplayıp, Kûr’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i
şeriflerde, şiddetle reddedilen, yukarıda kendi ifadesiyle bahsettiği, oldum
ifadeleri yerine, keşke gerçekten. Kûr’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şeriflerde,
muhabbetle tavsiye edilen, aşağıdaki ifadelerde.
--------------
(1)-Müslüman–oldum. Elhamdülillâh.
(2)-Mü’min-oldum. Elhamdülillâh.
(3)-Muttaki-oldum. Elhamdülillâh.
(4)-Muhib-oldum. Elhamdülillâh.
(5)-Sâlih-oldum. Elhamdülillâh.

118
(6)-Sâlik-oldum. Elhamdülillâh.
(7)-Zâhit-oldum. Elhamdülillâh.
(8)-Âbit-oldum. Elhamdülillâh.
(9)-Şâkir-oldum. Elhamdülillâh.
(10)-Ârif-oldum. Elhamdülillâh.
--------------
Ve diğerlerine, îmân ettim, Elhamdülillâh. Diyebilseydi, kendi hakkında çok
daha hayırlı olurdu.
Neden acaba, bu vasıflarla hamd etmiyorda! kendi bahsettiği isyan
kelimeleri ile hamd ediyor,? çünkü mudil isminin zuhuru olan iblis pirine
hamd ediyor da onun için. Bu kadar eğitimden sonra bunu anlamak
mümkünmüdür? (T.B.)
Davranışları ve mes’uliyetlik halleri kendini ilgilendirir, bizde sadece bizim
namımıza hareket ettiği sürece, belli kurallara uyması lâzım geldiğini,
kendisine bildirmek içindi, ama kendisi bunların hiç birine uymamak sureti ile,
isyan bayrağını daha çok evvelden çekmiş olduğu anlaşıldığından, kendisine
tarfımızdan verilen, şartlarını yerine getirmek üzere emaneten verilen.
(Rehber Halifelik) vasfı tamamen kaldırılmış olup, bizimle hiçbir
bağlantısının kalmadığını kendisi davranışları ile ilân etmiştir, bundan
(X5/X9/20X5) tarihinden sonra kendisinden bütün verilen hususlar alınmış
kaldırılmıştır, belirtilen tarihten sonraki uygulamalarından ben mes’ul değilim.
Ne isterse öyle hareket etsin günahıda sevabıda kendinin olsun, aslında bu
durumda olan bir kimsenin sevabının olmasıda mümkün değildir. İlgili
herkesin bu husustan bilgisi olsun (T.B.)
-----------------------
Mamafih böyle bir tatbikatın nasıl olacağını önceden bilmeden bir şeyler
düşünmek ve bir şeyler söylemek istemeyiz. Hakîm ve Rahîm olan Allah’a
istiaze ederiz. Ancak, bunların ortaya çıkması ile elimizde olmadan
endişe ederiz ki, maneviyatımız görünen hali ile etkilenecek
ve bu etki ile istemesek de kaçınılmaz bir takım tesiratı olacaktır.
Himmetinizle inşaallah hakkımızda hayırlı olur. Amin. (E.k.)
-------------------------
İşlerin bu duruma düşebileceğini ve kendisine zarar verebileceğini o
günden kestirebilen kimse, neticenin de bu olacağını tahmin ederek daha o
günden tedbirini alıp, bu durumlara düşmemesi gerekirdi. Nasıl bir nefsi benlik
içinde imiş ki, bu hale düşmemesi için ciddi şekilde üç kere ikaz edildiği halde,
irfaniyyet abası altında gizlediği kendi ifadesi ile, (iblis siret) yaşantısından
hiç vazgeçmedi. Neticesine de katlanacaktır.
(Kendi kendine ettiğin âdem bir araya gelse edmez âlem) kendini
çok akıllı zannedip bin bir baskı ve iblisi hilelerle kişilerin gönüllerini ve

119
keselerini aldattım, zannederek türlü istismarları din ve makam maskesi
altında yürüten bu kişiyle, hiçbir şekilde ne dünyada nede ahrette,
karşılaşmak istemem. Benim için böyle bir kimse yoktur ve yaşamamıştır da.
Bütün işlerimi bırakıp son bir gayret ile bu dosyayı bitirmeye çalışıyorum,
bundan sonra hatırasını bile anmak istemem, kendisini eskiden içine düştüğü
çukurdan çıkardığım yere götürüp, tekrar o çukurun içine attım, o çukurunda
eski haliyle yaşamına devam etsin dursun, bir kervan geldi onu çukurdan
çıkardı mısırda küçük bir görev verildi, bu görev ile kendini mısır kıralı fir’avn
zannetti ve kendisine teslim edilen kızlarımızı, beni İsrail/gece yolcuları olan
kızlarımızı ne yazıkki aynen fir’âvn gibi kullandı.
Kervan gene mısırdan geçti Firavn’un elinde olan bazı yol ehline (kervana
iltihak edenleri) tekrar kervanla yollarına revan etti, kalanlar ise fir’avn
meşrep kişinin hayali vaadleri ile ne kadar süreceği belli olmayan avunmaları
ile kalanlar kaldı. Herkes kendisinden sorumludur bizim başka da yapacağımız
bir şey yoktur. Hani (zorla güzellik olmaz) derler bu da zorla davet olmaz
davet sadece bilgilendirmektir, dileyen uyar dileyen uymaz kendi bilir. Ayrıca
(kendi düşen ağlamaz) derler. Herkesin hakkında kendi hayrı olsun varsa
eğer. (T.B.)
------------------------
Bu dosya içindeki yeni ilâveler ile birinci ikazımızdı ancak bundan
bir şey anlamadığından hallerini ibret alıpta hiç değiştirmeyen bahsi
geçen kişi hakkında ikinci ikazımız olan (81-Hayal vadisinin çıkmaz
sokakları) isimli dosyadan birkaç aktarımla yolumuza devam edece-
ğiz. Daha fazlasını bahsi geçen dosyanın tamamını (terzibaba13.com)
sitesinden indirip okuyabilirler veyahut isterlerse bende kendilerine
gönderirim. İnşeallah Cenâb-ı Hakk faydalandırsın emeklerimizi zayi
etmen.
Ne yazıkki bu hadisede (15) senem gitti kendisine harcadığım
nefeslerime yazık oldu. Biz nefesi rahmani verdik bu onları nefsi
iblisiye çevirdi ve o istikamette nefsi emretme tatmini için kullandı.
Hakikaten bu kadar emeğe çok yazık, sağlık olsun ne yapalım bunda
da vardır bir hayır deyip, gönlümüzü daha fazla bu seviyesiz işlerle
meşgul etmeyip (Vefirru ilâllah) nefsimizden ve nefsaniyetten
rabbimize firar edelim. (T.B.)
------------------------

120
İkinci bölüm.

İkinci ikaz dosyası (81-hayal vadisinin çıkmaz sokakları)

------------------------

GÖNÜLDEN ESİNTİLER:

HAYAL VÂDÎSİ’NİN

ÇIKMAZ SOKAKLARI:

NECDET ARDIÇ

121
(TERZİ BABA)

İRFAN SOFRASI
NECDET ARDIÇ
TASAVVUF SERİSİ (81)

Ön söz.
Muhterem okuyucularım bu “dosya-kitabın,” oluşmasına aşağıda metni
yazılı olan bir mail hakkında ki yazışmalar sebeb olmuştur. Oldukça dikkat
çeken bir metni olduğundan bunları derleyip bir kitap haline getirmeyi uygun
buldum çunkü bu yazışmalara ayırdığım zaman benim için bu kadar işimin
arasında önemli bir zaman bölümü idi bende bu harcadığım zamanın önemli
yazışmalarının ayrı ayrı dosyalar içinde dağınık bir şekilde kalmaktansa içinde
geçen şahıs isimlerini gizleyerek bir yerde toplamayı ve benzeri olaylara daha
sonra düşülmemesi için bir örnek oluşturabileceği düşüncesi ile ilgili bütün
yazıları toplayıp bu kitabı oluşturmaya çalıştım.
Okuyanlar inşeallah bâtın, hayal âleminin nasıl tehlikeli sokak ve
çıkmazları olduğu hakkında bir fikirleri olması bakımından faydalı olacağını
düşünüyorum. Zâhir âlemin tehlikeleri olduğu gibi bâtın âleminin de kendi
içinde kendi şatlarında kelime oyunları ile daha büyük tehlikeleri vardır Cenâb-
ı Hakk her birerlerimizi bu gibi tehlikelerden korusun İnşeallah.
Şahıslar hakkında rumuz isimler kullanılacaktır ve hiçbir kimseye karşı art
niyet ile yapılmış bir düzenleme değildir. Önceden plânlanmış, bir kitapta
değildir. Hâlin geliş sırası gereği ile oluşan bir kitaptır. Okuma zahmetinde
olanlara İnşeallah faydalı olur. T.B.

--------------------------

122
HAYAL VÂDÎSİ’NİN

ÇIKMAZ SOKAKLARI:

Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu kitabın oluşması aşağıdaki Mail-in gelişiyle başlamış oldu. Okumak


isteyenlerin İnşeallah canlarını sıkmamış oluruz.
: RE: Bir Mânâ
E.k… (X0/X1/20X3) Aleyküm selâm E.k… kardeşim. Bu zuhurat hakkın da
cevap olarak, size nasıl bir yazı yazacağımı bilemedim. Şunun için, zuhuratı
sadece bilgim olsun diyemi gönderdiniz yoksa! hakkında herhangi bir yorum
yapılması içinmi, gönderdiniz? Diğer bir husus, (Yazıların hepsi zuhuratın
tamamı mı) yoksa baştaki yazılar zuhuratın sözleri, diğerleri sizin
yorumlarınızmı?
----------------------
A. - Terzi Baba. ““Terzi Baba “Mânâ-ı Mevlânâ” (Mevlânâ)
Maneviyatında göründü.
“Selam, Selam, Selam “Mana-ı Mevlana” (Mevlana)
1. Örtün.
2. İsim zevkinde ol.
3. Cihat et.
4. Şahit ol.
5. Cem.
------------------------------------------------------------------------
Not= Birde bana göndereceğiniz yazıları mümkün olursa hiç renksiz
sadece ince ve kalın "siyah" ve iki tarafa yaslı olarak gönderirseniz daha çok
memnun olacağım, çünkü çıktı alınması gerektiğinde renkler çok silik çıkıyor.
Ayrıca herhangi bir kitaba uyarlamam çok zor oluyor. Bilhassa zemin
renklerinden ayırmam çok zor oluyor bazılarını hiç ayıramıyorum belkide
yolunu bilmiyorum. İşleriniz kolay gelsin yukarıda bahsettiğim hususların
belirtilmesi için şimdiden teşekkür ederim. herkese selâmlar hoşça kalın Terzi
Baba.
**********
Terzi Baba
Selâmün Aleyküm,
X8.X4.20X0 tarihinde kulunuzda zuhur eden mânâyı o gün size nedense
göndermemişim. Ancak bugün karşıma çıktı ve göndermem lütfedildi.

123
Himmetiniz üzere ekte gönderiyorum.
Allah selâmeti duanız ile üzerimize olsun. Amin.
E.k…….

(X8.X4.20X0)

Bismillâhirrahmânirrahîm
Rüyada,
A. - Terzi Baba Terzi Baba “Mânâ-ı Mevlânâ” (Mevlânâ) Maneviyatında
göründü
B. - Bilahare Beyan olarak 3 defa,
“Selâm, Selâm, Selâm” diye nida edildi.
C. - Yine bilahare arka arkaya net anlaşılır bir şekilde
1. Örtün emri ile
Örtü - Küfür tatbikatında KAFİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
2. İsim zevkinde ol emri ile
Esma – İlah - Şirk tatbikatında MÜŞRİK oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
3. Cihat et emri ile
Ef’al – Nifak - Cürüm tatbikatında MÜCRİM-MÜNAFIK oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
4. Şahit ol emri ile
Şuhud - İnkâr tatbikatında MÜNKİR oldum Elhamdülillâh,
TEVHİD ÜZERE
5. Dört makamı Cem zevki tenezzülü ile sellimu teslima MÜMİN oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE

*****
E.k.…….
**********

124
(X8.X4.20X0) tarihindeki Zuhurat. Renksiz düz yazılışı ile.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rüyada,
A. - Terzi Baba “Mana-ı Mevlana” (Mevlana) Maneviyatında göründü
B. - Bilahare Beyan olarak 3 defa,
“Selam, Selam, Selam” diye nida edildi.
C. - Yine bilahare arka arkaya net analaşılır bir şekilde
1. Örtün emri ile
Örtü - Küfür tatbikatında KAFİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
2. İsim zevkinde ol emri ile
Esma – İlah - Şirk tatbikatında MÜŞRİK oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
3. Cihat et emri ile
Ef’al – Nifak - Cürüm tatbikatında MÜCRİM-MÜNAFIK oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
4. Şahit ol emri ile
Şuhud - İnkar tatbikatında MÜNKİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
5. Dört makamı Cem zevki tenezzülü ile sellimu teslima MÜMİN oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
*****
E.k…
**********
RE: BİR MÂNÂ
B…….. (X0/X1/20X3)
Aleyküm selâm E.k… kardeşim. Bu zuhurat hakkında size nasıl bir yazı
yazacağımı bilemedim. Şunun için, zuhuratı sadece bilgim olsun diyemi
gönderdiniz, yoksa hakkında herhangi bir yorum yapılması içinmi gönderdiniz?
Diğer bir husus, Yazıların hepsi zuhuratın tamamı mı? yoksa baştaki yazılar
zuhuratın sözleri, diğerleri sizin yorumlarınızmı?
----------

125
Aleyküm Selam
Sultanım.
Gece aklıma takıldı, İkazınız önemliydi. Yanlışlık olmasın diye tekrar mail
ediyorum. E.k…
----------------------
1. Zuhuratlar baştan aşağı rabbımdan zuhur edenlerdir. Şöyle ki, Rüya halinde
olan
A. - Terzi Baba “Mana-ı Mevlana” (Mevlana) Maneviyatında
göründü
B. - Bilahare Beyan olarak 3 defa, “Selam, Selam, Selam” diye nida edildi.
Görüntü “Mevlana” manası olaraktı. Bundan sonra yani.
C. - Yine bilahare arka arkaya net anlaşılır bir şekilde diye söylenen kısım,
uyandıktan sonra tefekkür halinde iken “Varidat” olarak zevkedilmiştir.
2. Göndermem sizdeki açılmadan istifa etmem içindir.
3. Renkli yazmam sadece kendime göre anlayışımda dikkat etmem içindir.
Ancak siz yazıların üzerine Yukardaki “Düzen” den Select all/tümüne seç” ile
kaplayarak, hepsini istenilen renge mesela siyah haline getirebilirsiniz.
Mamafih yazıyı tekrar istediğiniz gibi ekte gönderiyorum.
Allaha razı olsun. Amin.
E.k…
***********
(X1/X1/20X3) Cum’a.
Euzü billâhi mineşşeytanirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hayırlı günler E.k… kardeşim. Yukarıda göndermiş olduğunuz kayıtta
belirtilen yazıları anlamaya çalışıyorum. Yani geliş kanalını ve oluşumunu,
anlamaya çalışıyorum. Net bir şey anlayamıyorum bu yüzden gerek internet
ile gerek telefon yolu ile sormak sûretiyle mahiyyetini ve ifade ettiklerini
anlamaya ve çözmeye çalışıyorum. Bence ifadelerin muğlâk olduğunu
görüyorum. Ve daha geniş araştırma yapma gereği duyuyorum. Sizde de şuur
altı batınen tam bir kanaat hasıl olmadığı ve bu yüzden istişareye gerek
duyulduğu anlaşılıyor.
Ancak zâhiri ifadelerinizden ise bu hususta tam bir kanaat hasıl olduğu
yönünde de belirttiğiniz kayıt ifadeleri işaret veriyor. Bu da ayrıca kişiyi daha
baştan şüphe ve düşüncelere sevkediyor.
Bunların eksiklik arama veya yanlışlık bulmak kasdıyle, kat’iyyen olmadığı
tarafınızdan zâten malûmdur. Sorulduğu ve iştişare talep edilmesi yönüyle

126
fikrî intibaımı istediğinizden bende bunları ifade etmek isterim. Sizinde
bildiğiniz gibi bu saha çok hassas ve çok kaygan bir sahadır ve her hâlü kârda
ihtiyat şarttır. Bu yüzden gelen herhangi bir zuhurat, varidat veya başka
isimler altında fısıldanan veya harfsiz ve lâfsız gelen her şeyin kaynağının iyi
tesbit edilmesi gereklidir.
1. Zuhuratlar baştan aşağı rabbımdan zuhur edenlerdir. E.k…
Bu kadar kesin konuşmak bence biraz ihtiyatsızlıktır. “Rabb’ım’ dan”
derken acabaa hangi Rabb’ın kanalındandır. Tesbiti mümkünmüdür.? O
halde evvelâ bu hususun belirlenmesi lâzımdır. Rahmân-i olarak gelen
“zuhurat veya varidat veya daha başka isimlerle” kulun aklına veya
gönlüne gelenler. “İlâh-î örf, Nass, ve adetullah nezaketine” uygun
olanlardır.
Bunların ölçüsü ise, Kûr’ân-ı Kerîm olan kelâm-ı İlâh-î’nin, Hadîs-i kudsi
ve Hadîs-i Şerif diye bilinen kelâmı Rasûlüllah-ın, ifade tarzına ve şer-i şerife
uygun olması gerekmektedir. Aksi halinde kulun kalbine aklına veya gönlüne
gelen her şeyden şüphe duyulmalı, Şer-i şerife uygun ise yapılmalı değilse
yapılmamalı o düşünce her ne ise ve hangi hal ise, gönülden atılmalıdır. Şimdi
bu hususu “İlâh-î örf, Nass, ve adetullah” yönünden incelemeye çalışalım.
Bu ve benzeri oluşumları iki yönlü değerlendirmek mümkündür.
(1) Yönü, kişiye ulaşan, zuhurat, varidat gibi hâdise ve oluşumu olduğu
gibi rabb’ım’dandır diyerek kabullenmek ve o istikamette yönelmektir. Yani
doğruluğunu, araştırma dan “imân” ve “sıhhati” ni kabul etmiş olmaktır. Bu
işin kolaycılık ve teslimiyetçilik tarafı’dır. Neticesi meçhuldur ne olur bilinmez.
Örfe de aykırıdır.
(2) Yönü ise, bir araştırmacı anlayışı ile ihtiyaten hadisenin mahiyetini,
oluşumunu gelişimini, olgunlaşmasını ve neticesini. Yani gelen herhangi bir
şeyin varsa verdiği bilginin mahiyetinin neler olduğunu, özellikle verilen şeyin
arka plânın da ne olabileceğini, düşünerek muhtemel hilelere düşmemeye
çalışarak, gelenleri alıp ancak hemen doğrudur tasdiğini yapmadan “ihtiyad”
kaydına alıp daha sonra onları inceleyip aralarında uygun olmayan fikirler
varsa onları ayıklayıp daha sonra, örf’e, nass’a, ve adetullah’a uygun,
anlaşılır ve tehlikesiz bilgi cümlelerine göre uyarlayıp kullanılacak ve kolayca
anlaşılabilecek hâle getirip, hem kendimizin kullanımına ve, ve hemde
çevremizin istifadesine açmamız, tehlikeden bizleri koruyacaktır. Diye
düşünülür.
Şimdi bu ve benzeri, zahiren kaynağı da meçhul gaybi oluşumları, İlâh-î
ve asl-î kurallar içinde, nasıl değerlendirilmesi lâzım geldiğini hatırlamaya
çalışalım.
Bilindiği gibi “sahih-sıhhatli-Rahmân-î” bilgilerin üç hâli vardır.

(1) VAHY:
(2) İLHAM:

127
(3) FİRASET: tir. Bunların dışındaki bütün bilgiler beşeri hayali ve
vehmi’dir. Yukarıda belirtilen yolların karşılıkları ise.
(1) VAHY: “Kûr’ân”
(2) İLHAM: “Hadîs-i kudsi”
(3) FİRASET: “Hadis-i Şerif” ler karşılığı’dır. Şimdi bunları incelemeye
çalışalım.
(1) VAHY: Bilindiği gibi “VAHY’in (mânâ’sı ve lâfzı) Allah’dan’dır” ve
üzerinde kul tarafından hiç bir değişiklik yapılamaz. Peygamberlere has,
onlara verilen gönüllerine ve ruhlarına kaydedilen, zamanlarının zât-î
bilgileridir. Sonuncusu ise, Efendimize verilen “Kûr’ân” dır ki, O da bütün
mertebeleri kapsayan “Zat” i bilgilerdir.
(2) İLHAM: Evliyayı Kirâm’a sunulan “VAHY” in açılımları olan İlâh-î
bilgilerdir. Bu kişilerin kendilerindeki karşılığı, kendi “Hadîs-i kudsi” leri’dir.
Bunlar genele açık uygulanacak hüküm düzeyinde değillerdir, kişiye ve ancak
varsa, taliblilerinin istifade edebileceği, indî, özel bilgiler ve hallerdir.
“Hadis-i kudsi” nin tarifi. Bilindiği gibi, (mânâ’sı Hakk’tan, lâfzı
Peygamberden-dir.) Bu kurala binâen, herhangi bir kimseye gelen gaybi
mânâda olan bir bilgi veya hissiyat, Tamamı ile birlikte, olduğu gibi kabul
edilmesi mümkün değildir. Eğer kabul edilirse, gelen zuhurat, bilgi veya,
benzeri varidad, deyenler de vardır. “VAHY” hükmünde kabul edilmiş
olacağından! Şirkin ve küfrün ta kendisidir. Gelen yeri İlâh, kendini de,
farkında olmadan Peygamber, ilân etmek olur.
O halde bu İlâh-î kural gereği, gönlümüze veya aklımıza gelen varidat,
düşünce, ilham, veya evham, “gayb’î fısıltı” dediğimiz kaynağını tam tesbit
edemediğimiz, kimlik veya yönlerden gelen her hangi bir şey ne tür olursa
olsun, geldiği üzere olduğu gibi kabullenip, ilmi mânâ da doğrudur. Hükmü
ile kullanım tatbikatına geçmek çok tehlikeli bir oyundur. Çünkü İlâh-î nezâket
seyrine aykırıdır. Bunlara bir takım hayal vehim karışması mümkün’dür.
Bu sahanın ölçüsü “Hadis-i kudsi” kıyasıdır, ve ihtiyat gerektirir.
Peygamber Efendimiz dahi Hakk’tan geldiğine şüphe etmediği halde kendi
nefsi için, nefsine gelen haber ve bilgileri kolay ve düzgün anlaşılacak
kelimelerden meydana gelen kendi kurduğu cümleler ile ashabına hüküm
olarak bildirmiştir. Böylece gelen İlham varidat ilmi bir mânâ olarak, (mânâ’sı
Hakk’tan,) Peygamberimiz de, kolay anlaşılacak bir ifade de olması için
cümle ve lâfız düzenlemesiyle, (lâfzı Peygamberden’dir.)
Diğer yönden, “bir şey sordum anında cevabı geldi,” gibi, hususlar
dahi şüphelidir. Çünkü Örf, nass ve Adetullah’a uygun değildir.
Peygamberimizin hayatında bu tür yaşantılar pek çoktur. Bazıları Efendimize
gelip soru sorduklarında, Efendimiz bunların bazılarına cevap verir bazıları için
ise kendisinde o an, bir fikir oluşmadığından soru soranlardan bir miktar süre
isterdi. Hz. Âişe annemizin kayboluş hadisesini herkez bilir. Bu hadisenin
açıklığa kavuşması için Efendimiz yaklaşık bir ay kadar, hakkında “Vahy-i
İlâh-î” gelinceye kadar beklemiştir. Herhangi bir kimseye “Rahmân-i gayb-

128
î fısıltı” her an acaba hazırda, emre amade bekliyorda, her hangi bir şey
sorulduğunda hemen cevap mı, alıyor.? Bu da çok şüpheli bir haldir. Eğer
öyle olsaydı peygamberimize sorulan soruların cevabı anın da evvelâ ona
gelirdi. İstisnaları olmakla birlikte, bu sahada da Örf, nass ve Adetullah bu
yöndedir.
Ümmet-i diye bilinen ve açık olarak imân ettiğini söyleyen bazı âlim, zahiri
sûfi ve kendilerini mü’min addeden bazı kimseler dahi bunların farkında
olmamış ya yok saymış yada inkâr etmişlerdir.
Bâtınî denilen, madde âleminin, mâverâ’sı-arkası, gürünmeyen tarafında ki
lâtif fertleri, bu görünen zâhir âlemin zâhir fertlerinden kıyas edilmeyecek
kadar çoktur ve biz bunların gerçek mahiyetlerini ne yazıkki bilmiyoruz.
Bildiğimiz, yani Peygamberlerimiz vasıtasıyla bildiğimiz genel faaliyyette olan
iki tür, melek ve iblis isminde lâtif varlıklar vardır, ve bu varlıklar bütün
âlemi kaplamışlardır. Gece gündüz sıcak soğuk demeden heryerde ve her
zaman faaliyettedirler. Melekler, Nur’dan halkediklerinden daha lâtiftirler
doğrudan kesif olan insanlarla iletişime geçemezler ancak onları görevli olarak
dışarıdan kontrol ederler.
İblis ise, Ateş kaynaklı olduğundan lâtifin kesifidir, dilediği yer ve
zamanda daha da kesifleşerek insan varlığındaki duygulara veya görüntü ile
insanlara, zuhuratta veya yaşantı da yaklaşması daha kolaydır. Bu yüzden
insanlar için en tehlikeli olanlar bu taifedir. İçlerinde Mü’min’ler ve kâfirlerde
vardır. Mü’min olan bazıları zaman zaman az da olsa, insanlara yardımda
bulunurlar. Ehli küfür olanlardan ise insanlara zarardan başka hiç bir şey
gelmez.
En büyük hileleri sûreta Hakk’tan görünmeleridir.
Nasılki batılı bazı hrıstiyanlar meslek olarak islâm dini hakkında eğitim
yapıp hatta doktoraya kadar eğitimlerini geliştirip orta halli bir müslümanın
üstünde bir bilgiye sahip olabiliyor ve bu bilgisini evvelâ doğru küçük bilgiler
halinde verip daha sonra güven kazanınca yanlış bilgileri verip aklını
bozmaları gibi. Farkında olmadan zarar verirler. İşte en tehlikeli hal de budur.
Bu hususta din kitaplarında çok geniş bilgiler vardır. Dileyenler oralardan daha
geniş bilgiler alabilirler. Biz yolumuza devam edelim.
Bu hususlar kıyasi olan fiziki ölçüler değil ki, açık bir değelendirme
yapılsın. Hissi olan hususlardır ki, onun da hemen kolayca tesbit edilebilen bir
ölçüsü yoktur.
Yemek yapmak için alınan bir malzeme bile, eğer kuru ve ince gıda ise
elekten geçirilmekte, yıkanın veya sulu bir gıda ise kevgirden geçirilmekte.
Taneli gıdalar ise ayıklanarak gözden geçirilmekte, ondan sonra işleme
konmaktadırlar. Yapraklı ve kabuklu yiyeceklerin de kabuklarının ve dış
yapraklarının soyulması gerekmektedir, yani hiçbir gıda yokturki üstünde veya
içinde, temizlenmesi gereken bir bölüm olmasın ve ondan sonra sofraya
gelsin.
Lâtif olan mânâ âleminden yola çıkan ilâh-î bilgiler hangi mertebeden
geçerlerse o metbenin malzemesinden bir pakete sarılarak o mertebeden

129
diğer bir mertebeye geçebilir daha sonra o mertebedende bir sonraki
mertebeye geçebilmek için de o mertebenin paketiyle paketlenir, o
mertebedende bir sonraki mertebeye geçerken gene yeni geldiği mertebenin
paketine girmiş olur aksi halde yeni geldiği mertebeye uyum sağlayamaz. Taa
ki, Ef’âl âleminde zuhura çıkması için buranın evvelâ beşeri hayal paketiyle
paketlenmesi lâzımdır ki bu âlemin şeriatı içinde kendine bir yer bulabilsin,
aksi halde olduğu gibi gelse bu âleme uyum sağlayamayacağı için bozulan
paketsiz gıdalar gibi bozulur kullanılamaz. Uyum sağlanamaz. İşte buradaki
tehlike eğer o doğru bilginin üzerinden geçtiği yerlerden giyindiği paketleri
üstünden çıkartılmazsa bulunduğu yerin paketi muamelesi görür. Çünkü onu
kullanacak olanda aynı paket renginin içindedir.
O yüzden oda aynı muamele ile meamele edecektir. Ve paketi görüp onu
gerçek mal zannedecektir. İşte daha evvel kendisi paketlikten çıkmış aslı
üzere kalmış bir mânâ ehli ancak gelen paketi birer birer dış paketlerinden
soyarak gerçek içinde olan hakiki değeri ortaya çıkaracaktır. İşte ancak o
paket gıda, gerçek mânâ da içi özü gıda edilmiş olacaktır. İşte bu mânâ
âleminden gelen paketlerin içindede ne olduğu gerçek mânâ da belli değildir
hayal ve vehim âleminden yapılan bir sürü sahte bilgi paketleri vardır ve bu
âleme her an ihrac edilmektedirler dışı itibariyle hakikilerinden ayırmak
mümkün değildir işte burada gerçek bir ölçüme ve ölçüye ihtiyaç vardır. İşte
yukarıda bahsedilen hadise budur hayal ve gayb âleminden zuhur eden
paketleri alıp dışını soyup içini değerlendirip dünya sofrasına gayb yemeklerini
üzerindeki paketlerini temizleyip saf bir halde, gıdalanmak için kendimize ve
çevremize sunmalıyız bunun dışında gaybdan veya nereden geldiği belli
olmayan paket bilgileri olduğu gibi kullanmaya kalkarsak yediğimiz şey ancak
ablaj-paket olur, bizse onu leziz yemek zannederiz epey bir zaman sonra onun
sonsuz sıkıntıları ortaya çıkar ama iş işten geçmiştir.
Gerçek ve hakiki olan mânevi gıdaların, ilham varidat müşahede, v.s. olan
lâtif hallerinde bu sistem içerisinde muamele görmesi tabii olacaktır. Yani akıl
ve gönül süzgecinden geçirilmesi lâzım gelecektir ancak bunun şartı süzgeçin
(T.S.E.) tevhid, tesis ve eminlik, sıtandardından mühürlenip geçmiş olması
lâzımdır. Yoksa süzgeçin delikleri veya ölçü ayarları bozuk ise aldanmaktan ve
netice de hüsrandan başka bir işe yaramayacaktır. O halde yani, (1) VAHY:
“Kûr’ân” yolu kapalı olduğundan üzerinde konuşulması mümkün değildir. (2)
İLHAM: “Hadîs-i kuds-i” yolu ve kıyası açıktır bu yol halen çalışmaktadır,
ancak çok dikkat istemektedir. Gelen gaybi oluşumların Rahmân-î kaynaklı
olması akıl ve gönül süzgecinden geçirilip anlaşılabilecek, yani “sağlıkla
kullanılabilecek” hale getirilmesi lâzım gelecektir. İşte bu çalışmadan sonra
bu bilginin sahibi o kişi olur.
Aksi halde kişi geldiği gibi aktarılan hususun taşeronu olur, bu sebeble
sahip değil taşıyıcı olur, eğer taşıdığı zararlı bir paket-yükse gönderildiği yerde
oluşacak zarara da, tabii ki ortak olmuş olacaktır.
Yukarıda belirtilen hususlar dahilinde hareket eden kimseler, Peygamberin
mânevi varisleri, bunlardır. Zâhiri varisleri ise Firaset sahibi Âlimlerdir.
Bunların dışında başka bir yol yoktur. (T.B.)

130
(3) FİRASET: İse, bilindiği gibi mü’min’in vasfı’dır “Hadis-i Şerif” ler
düzeyidir.
“Hadis-i Şerif” lerin, tarifi ise, (mânâ’sı da, lâfzı da, Peygamber-
den’dir.)
Bunların hepsi Efendimizden zuhura çıktığı halde, mertebe farklılıklarının
ne kadar bariz olduğu açık olarak bildirilmektedir. Bunların dışında her hangi
bir bilgi ve duygu oluşumunun veya kurgulanmasının mümkün olmadığı
bildirilmekte, eğer oldurulmuşsa ona itibar edilmemesi gerektiğini bu ölçüler
bize bildirmektedir. (T.B.)

O halde!
(1) VAHY: “İlâh-î” dir, Bu yol kapalıdır. Daha evvel bu yoldan gelenler
ölçü olur ve tatbik edilir, bunlardan başka yeni ölçüler olamaz.
(2) İLHAM: “Kuds-î,” “kevn-î ve mülki” dir. İsminin üstünde olması
gibi, bunların ana kaynağının ve hakikatinin kuds-î, izahlarının ve cümle,
düzenlemelerinin ise “kevn-î ve mülki” olması gerekmektedir. Yani o hale
yükselmiş olan bir kişiye “kuds” âleminden bir İlham gelince onu alıp kendi
idrak anlayış ve irfaniyyeti ile çevresinin oldukça kolay bir yolla anlayıp
faydalanabileceği bir düzenleme ile yakınlarına bu sıhhatli bilgiyi aktarabil-
mesidir. İşte bu yoldan elde edilen bir bilgi duyulduğu zaman hiçbir endişeye
ve şüpheye mahal kalmadan ve dinleyende de mevzuun kendi sekinesini
ortaya çıkararak mutmain olmuş bir gönülde, huzur ile dinlenmesini sağlar ve
bast halini oluşturur. Bu da ölçüsüdür. Ayrıca bu hususun tarifi (bilenin
sözü nettir,) hükmüdür. T.B.
(3) FİRASET: “Firaset” ise, sadece “kevn-î ve mülkî” dir. Ef’âli ve fıkhi
işlerde oluşur kıyasa ve içtihade dayanan bir ilim düzeyidir. Burası zâten fark
âlemidir, gaybi bir hususiyyet-i yoktur, beşere gönderilen hükümler
istikametinde hareket edilir. Bu hususta söz çoktur dileyen ilgili yerlerden
daha fazlasını bulabilirler. T.B.
-----------
Bu özet bilgileri verdikten sonra, şimdi gelelim yukarıda belirtilen yazıların
özet ifadelerini incelemeye. Gayemiz herhangi bir eksiklik arayıp bulmaya
çalışmak değil, özellikle sorulan ve bir fikir istenen hususu incelemeye
çalışmak ve bazı özel oluşumları göz önüne çıkarıp karar vermeyi kişiye
bırakmaktır.T.B.
-----------
(X8.X4.20X0) tarihindeki Zuhurat

Bismillâhirrahmânirrahîm
----------

131
Rüyada,
A.-Terzi Baba “Mana-ı Mevlana” (Mevlana) Maneviyatında göründü
(E.k.)
----------
Yukarıdaki ifadeyi iyi niyetle kabul etmek mümkündür. Ancak genede
İhtiyatı elden bırakmamak lâzımdır. Belki abartılı bir ifade ile, mesele,
olduğundan fazla gösterilmek istenmektedir, olabilir. Eğer öyle ise görende ve
onun anlattığı kimselerde o kişi hakkında abartılı bilgi aktarılmış olabilir. İnsan
hali bu, belki ileriki zamanlarda o kişide eksi bir hal zuhura gelebilir o yüzden
kişilerin hayal sükutuna oğrama tehlikesi olabilir, işte bu yüzden abartıya yol
vermeyecek şekilde bu zuhuratın bu bölümünün aktarılması yerinde olur. T.B.
----------
B. - Bilâhare Beyan olarak 3 defa,
“Selam, Selam, Selam” diye nida edildi. (E.k.)
----------
Yukarıdaki üç selâmın düzenlenmesi İlâh-î bilgi akışındaki örfe nass’a pek
uymamaktadır. Genelde İlâh-î kaynaklı selâmlar “tek” def’a söylenmektedir.
Bu tabirlere ben ihtiyatla bakarım ve hemen kabul edip doğrudur kaydına
girmem. (T.B.)
----------
C. - Yine bilahare arka arkaya net anlaşılır bir şekilde. (E.k.)
----------
Bu ifade üstünde de durmak lâzım gelmektedir. Eğer ifade meleki ise onlar
insanlarla fazla iletişim kuramadıkları için getirdikleri bilgiler o kadar net
olmaz. Çünkü lâtifin kesife ulaşması çok yakından net bilgiler vermesi pek akla
uygun gelmez. Ancak gene lâtif bilgiler olarak gelir ve sonra o bilgiler kişinin
kendi kesbi bilgileri ile de değerlendirilip yukarıda belirtilen yoldan, yeni
bilgilerin yolu açılmış olur-düzenlenir. (T.B.)
----------
1. Örtün emri ile
Örtü - Küfür tatbikatında KAFİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE. (E.k.)
----------
Yukarıdaki ifadeye ise daha çok ihtiyatla yaklaşmak lâzımdır. Çünkü
“Örtün” lâfzının ifadeleri çok değişiktir ve niyete bağlıdır. “KAFİR” Örf ve
Nass olan genel Kûr’ân-ı Kerîm. İfadelerinde çok büyük şuç unsuru olarak
bildirilmekte ve şer-i şerife ters düşen bir ifade kullanılmaktadır. (73/1/74/1)
de ise (Ey örtüye bürünen açıl) hükmü bildirilmektedir. Gerçi Tevhid-î mânâ
da bakılınca bunların tevili vardır o ise ayrı bir konudur. Telefonda da sorup

132
daha yakından anlamaya çalıştığım hususu, yani bir nolu ifadeler açık
olmadığından tam anlayamıyorum, belki yerlerine oturtamıyorum, ibareye
dikkatle bakıldığında emreden bir makam ve birde emri alan tesir edilen yer
vardır her ne kadar alanda verende aynıdır, gibi teviller olur ise de, söz açıktır
veya ifade yanlıştır. Yani her halü kâda bir ifrat veya tefrit vardır. Yukarıda da
bahsedildiği gibi bu ifadeyi hemen kabul edip sahiplenmek “VAHY” sistemine
aykırı düşmekte İLHAM: “Kuds-î, kevn-î ve mülki” hükmüne de
uymamaktadır. Ayrıca FİRASET: “Firaset” haliyle de hiç ilgisi yoktur.
(2/3/4/5) i de fazla uzatmadan bunlarla kıyas etmek yanlış olmaz diye
düşünülür. (T.B.)
Yukarıdan beri izah edilmeye çalışılan hükümler sadece bunları yazanı ve
yolunda olduğunu düşünen kimseleri bağlar.
Çünkü mes’uliyyetli bir sahadır. kimsenin anlayışına sınır getirecek bir
düşüncemiz yoktur ancak bizim yolumuz yukarıda izahına çalıştığımız yoldur.
Bunun dışında bir anlayışın tatbikatlarından da biz sorumlu olamayız, burası
da çok hassas bir konudur. (T.B.)
----------
2. İsim zevkinde ol emri ile
Esma – İlah - Şirk tatbikatında MÜŞRİK oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------
3. Cihat et emri ile
Ef’al – Nifak - Cürüm tatbikatında MÜCRİM-MÜNAFIK oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
----------
4. Şahit ol emri ile
Şuhud - İnkar tatbikatında MÜNKİR oldum Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE
5. Dört makamı Cem zevki tenezzülü ile sellimu teslima MÜMİN oldum
Elhamdülillah,
TEVHİD ÜZERE. (E.k.)
*****
Netice olarak: Yukarıda ifade edilen beş isim tarifinin, KAFİR, MÜŞRİK,
MÜCRİM, MÜNAFIK, MÜNKİR, “Örf, nass ve Adetullah”da bunların hepsi
zemmedilmiş inkârı ve tevili olmayacak kişi tarifleridir ve sonlarının neresi
olduğu bellidir. Gerçi hakikat-i İlâhiyye üzere, her ne kadar bunların da
tevilleri varsada o kişinin özel irfaniyyetinde kendi bünyesinde olan bir
husustur, bu tariflerin neticesini ortadan kaldıramaz. T.B.

133
Ehlullah-ın sadece “KAFİR” (küfr-örtü-perde) hakkında bir teviline
rastladım oda izah babında şöyle idi.
(Küfrü bâtıl mutlak Hakk’ı örtmüştür.
Küfrü Hakk ise kendini Hakk’la örtmüştür.) diğerleri hakkında onları
belki bir yönde mazur gösterecek benzeri ifadelere hiç rastlamadım. T.B.
Ayrıca Efendimiz bu isimlerin KAFİR, MÜŞRİK, MÜCRİM, MÜNAFIK,
MÜNKİR, zuhurları ile ömür boyu kıyasıya savaş yapmıştır. O onların
hakikatinde olandan haberi yokmu idi ki,? biz bu hususları ondan daha mı iyi
biliyoruz.? O onlarla can pahasına savaş yaptı, O nun açıktan savaş yaptığı o
isimlerle anılan zuhurları kendi bünyemizde mazur gibi gösterecek ve âdeta
onları destekleyip, özendirecek ve onların hallerini “oldum” ifadesi ile iftihar
vesilesi gibi tanıtmaya çalışmak, Allah etmesin zahiren Peygamberimize
savaş açmak gibi bir işin içine girmiş hükmünü getireceğinden bu bahsedilen
isimlerin zuhurunun hepsinin suç unsuru olarak o kişinin aleyhine
yazılabileceği ihtimali çok yüksektir. Allah korusun bu sahanın hiç affı
olmayabilir.
Bu ifadelerin tamamından belki açık olarak anlaşılan sanki, güya bunların
hoş görülebilecek yaşantılar gibi âdeta “Mudil” ismini ve görevlilerini temize
çıkarmaya çalışılan bir alt niyet var gibi olduğunu sanki hatırlatıyor gibi bir his
uyandırıyor. MÜMİN ifadesi ilede bunu açık olarak örtülmeye çalışıldığı
ifadesini uyandırıyor gibi bir his veriyor. Ve bunların mümini olduğunu
belirtiyor gibi oluyor
Tevil yoluna gidilirse; “Mudil Rabb-ı has’ının” yukarıda belirtilen “KAFİR,
MÜŞRİK, MÜCRİM, MÜNKİR” zuhurlarından razı olacağı düşüncesi belki
oluşur ise de! Ancak Cenâ-ı Hakk, “ben kulumun küfründen razı değilim”
(burada küfürden kasıt yukarıda bahsedilen beş halin tamamıdır) kesin
hükmünü Zât-ı yönünden, açık olarak bildirmektedir. O halde bu hususunda
tevili yoktur. Ayrıca Cenâb-ı Hakk’ın sayısız isimleri varken, özellikle “Mudil”
isminin, zâten ihtilâf konusu olabilecek ve halin, sıhhatli anlaşılması için çok
uzun seneler sürecek bir eğitim muvzuunun, zemmedilmiş hallerinin âdeta
masum bir saha imiş gibi aktarılmaya çalışılması da ayrıca üzerinde durulması
lâzım gelen bir husus olduğunun düşünülmesi gereği ortadadır.
Bir zamanlar benim bir meleğim vardı her uyandığım zaman yeni haberler
getirirdi bir müddet sonra bunun dahi bir perde olduğunu anladığımdan o
meleği ve verdiği habelerini de bıraktım. Ayrıca gene daha evvelce gençlik
devrelerimde gittiğim herhangi bir ziyaret yerinde o yerden bir haber almayı
düşünür ve alırdım da, daha sonra bunun dahi bir perde olduğunu anlayınca
bundan dahi vazgeçip bu halide terkettim böylece bu iki perdeden de
kurtulmuş oldum.
Bu tür hallerin zannediyorum ki daha evvelki yaşantıdan kalan bakiyeler
gibi olduğu ve tesirinin sürdüğü anlaşılıyor. Bu yol bizim yolumuz değildir.
Bu yazıdan bir evvel ki gönderdiğiniz yazıda da hatırlarsanız küçük bir
düzenleme yapmak ihtiyacını hissetmiştim. Onda ve daha evvelce de benzeri
yazılarınızı okumakta ve anlamakta epey sıkıntı çekiyor bir yerlere koymaya

134
çalışıyordum, gerçi o yazılarınızdan ayrıca az da olsa anlaşılabilir olanlarından
alınan metinlerde vardır. Ancak bu metnin, metnini incelemeye çalışırken,
gerçekten çok sıkıntı duydum, tamamen kabza soktu, hattâ o gece uyumam
lâzım gelen uykunun ancak üçte birini uyuyabildim. Sanki gizli bir tesir
üzerimde icrada bulunmak istiyor gibi idi. Daha evvelki yazılarınızda da bu
veya benzeri tür ifadeler vardı fakat herhangi bir şey sorulmadığı için bir
yorum yapmak istemiyor idim. Aslında Rahmâni olan yazı ve düşünceler kabz
değil, bast tecellisini zuhur ettirir.
-------------------
Sizin ifadenizle gelen şeylerin çok seri ve acele olarak gelip geçtiğini ve
belirli kelimeler olarak geldiğini ve hemen yazılması gerektiğini yanımda kim
varsa hemen ona yazması için sözle aktardığınızı, bazı zamanlar da bildiriyor
idiniz bu dahi üzerinde durulacak bir husustur, rahmani olan da acelecilik
olmaz, (el aceletümineşşeytani, etteenni minerrahmani) denmiştir, bu
acelecilik hali dahi hadise üzerinde güşünülmesi gerektiğini göstermektedir.
Çünkü acele ile alınan bir aktarmanın sağlığı ne kadar sıhhatli olur,
düşünülmesi gerekir.
---------------------
BU yazılarımın herhangi bir eleştiri veya tenkid olmadığını bildiğinizi de
biliyorum okuduktan sonra nasıl bir yol izlemeniz gerektiğini umarım
bulursunuz eğer bu hususta bir sıkıntı olursa istişare için her zaman yazar ve
arayabilirsiniz.
Şimdi netice olarak bana göndereceğiniz herhangi bir yazı olursa olsun
evvelâ renksiz, sadece siyah koyu ve açık olarak gönderin, mademki,
ifadenize göre, renkleri kendiniz için hazırlıyorsunuz, o halde renkli
hazırladığınız o metinler sizde kalsın. Ayrıca verdana 10 ölçülerinde iki tarafa
yaslanmış şekilde ve mümkün olduğu kadar fazla teferruata girmeden sadece
mevzuun gerektirdiği istikamette özet bir metin hazırlayıp öyle göndermenizi
rica edeceğim, ayrıca metnin içine hiçbir sekme türü ilâve etmeden sadece
düz yazı olarak dönderirseniz daha da çok memnun olacağım, çünkü sekmeler
ile sabitleştirilmiş kelimeleri yerinden alıp başka bir düzenlemeye uyarlamak
oldukça zor ve çok can sıkıcı oluyor. Çünkü gelen her bir değişik yazılı metni,
kendi dosyasında yayınlanacak hale getirmek için çok zaman ve güç
harcamam gerekiyor buda ilerlemiş yaşımda beni oldukça yoruyor ve zaman
kaybı oluyor.
Bana göndermek lütfunda bulunduğunuz bu metinden daha evvel, bana
gönderilmiş üst üste bindirilmiş bir mail-in en sonun da kazara gönderilmiş
halinden haberim oldu, ve beklemekte idim. Eğer bu metin, ikinci ve üçüncü
hiç bir şahsa açılmasaydı, ve istişare edilmeden sohbetleri yapılmasaydı,
sadece (size sizin için ve size ait) bir emânet olarak kalsaydı belki üzerinde
taşıdığı mânâlar hususide olarak batıni yönden kabul edilebilir ifadeler
olabilirdi. Çünkü bu ifadelerin gerçek mânâ da geçerli olduğu yer Zât-ın
kendinden kendine ve kendisinde, “tenzihin içindeki tarif teşbihinde”
olduğu yerdir burada ise ikinci şahıs yoktur.

135
Diyelim ki bu metin gerçek mânâ da sahih zât-i bir tecellidir. O halde bu
metin sadece bir şahsa ait sırda olan saklanması gereken özel bir emanettir.
Mahviyyette saklanması lâzım gelen Bu emânetin ikinci ve üçüncü şahıslara
açılıp ortalığa gökülmesi, dolayısı ile “eğer gerçekten öyle ise” Z’at
âleminden emânet edilen şahsa ait bir sırrın alenen ortaya getirilmesi hemen
kişinin beşeri benliğinin ortaya çıkmasının ifadesi olduğu kolayca
anlaşılmaktadır.
Emânete ihanetin karşılığı alınan vasflarda zâten açık olarak “MÜCRİM-
MÜNAFIK oldum Elhamdülillah,” şekliyle kabul edilmektedir Ve kişi
yukarıda ifade ve şiddetle kabul edilen (KAFİR MÜŞRİK MÜCRİM-
MÜNAFIK MÜNKİR) oldum Elhamdülillah tariflerinin şeriat mertebesindeki,
yasaklanmış yaşantısını inadına kabullenip, yaşıyor hale düşürmektedir. Ne
ağır bir yüktür. Nasıl bir kahramanlıktır, doğrusu anlamak mümkün
değildir. Ben bu kesin ifade ve bu kabullenmelerin dehşetinden bir hafta on
gündür, şaşkınlığından ve mâlûm varlıkların zaman zaman tasallutundan
kurtulmuş değilim,
Allah muhafaza etsin. Bu da gösteriyorki o varlıkllar bu iş ile ilgili ve
sahalarını kaptırmak istemeyip azda olsa çıkış yapıp kendilerini ele veriyorlar.
Allah’a, Peygamberine örf’e nass’a ve adetullah’a âdeta alenen “oldum
Elhamdülillah” diyerek, “sanki çok güzel bir şey olmuş gibi” hamd ile hamda
savaş açmak gibi bir şey olmuş olmaktadır. Sanki mâlûm varlığın “sen beni
azdırdın” dediğine benzer bu halleri “ben oldum” sözü belki farkında
olmadan söylenmiştir ama onun bu hali gibi adeta anlaşılıyor. Allah’ın (c.c.)
hamd-ı bellidir, Peygamberine dir. örf’de nass’da ve adetullah’ta,
KAFİR’e MÜŞRİK’e, MÜCRİM-MÜNAFIK’a, MÜNKİR’e, Hamd, övgü,
yoktur tam karşıtı olan zem vardır. Hamd ile hamd-ı da ortak koşarak,
bunları oldum derken kişinin nasıl bir hâleti ruhiye içinde olması lâzım
geldiğini düşünemiyorum.
Ayrıca bunların birde, “TEVHİD ÜZERE” diyerek tevhid ile
delillendirilmeye kalkılması aklın alacağı bir husus değildir. Çünkü bunlar
kesret çokluk inkâr ve suç unsurlarıdır ki, tam zıttır tevhid, şahit gösterilerek,
âdeta kesretin ve şirkin tasdiki tevhidle yapılmak istenmektedirki, muhal bir
haldir.
Ben şimdi sizden duyar gibi oluyorum, (ama benim bahsettiğim ifade
etmek istediğim bunlar değil dir.) Diye.
Anlatılmak istenen bu mevzuların gerçek halinin ne olduğunu tabiiki bende
biliyorum. Yukarıda da bahsedildiği üzere bu oluşum eğer gerçekten yaşanı-
yor ise, Zât-î ilim mertebesinde ve kişinin kendi özünde sadece kendini
alâkadar edeceğinden, eğer varsa cezası veya mükâfatı kişinin sadece kendine
aittir. Çünkü o mertebede kişi düşüncesinden dahi sorumludur. Ancak bunlar
bâtın hukukunun nass’ı dır. Zâhire çıktığı anda, isterse sadece ikinci şahıs
olsun, bir benlik ifadesiyle ortaya çıkmış olacağından, bu âlemde de geçerli
olan. Şeriat örf, nass, ve adetullah, kuralları geçerli olduğundan. Metnin
tamamı suç unsuru olmaktadır. İçindeki (Hamd ve tevhid) kelimeleri ise

136
sadece ilka edenler tarafından, hile-i şer’iyye olarak kullanılan istismar
edilmiş olan masum ve temiz tabirlerdir.
İşte bu yüzden açık olarak görülüyorki, gaybi diye ifade edilebilecek
zuhurat varidat tecelli gibi şeylerin yukarıda belirtilen ikinci kısım, İlham
bölümüne girdiğinden İLHAM: ise bir yönüyle “Kuds-î, diğer yönüyle,
kevn-î ve mülki” olduğundan gelen bilgilerin bu aşamalardan geçmesi
lâzımdır. Eğer bilgi gerçekse! Kuds âleminden gelen (Misafiri gaybi) dir.
Onu şanına yaraşır şekilde ağırlayıp, “Kuds ve gayb” âleminden, getirdiği
tecelli i İlâh-î gıda malzemelerini, akıl programında beşerin kabul edebileceği
tarife döndürerek, bunları ğönül mutfağında aşk ateşinde pişirerek baharat,
tabiat unsurlarından da katarak bir sofra kurması ve kimin o sofradan hangi
gıdaya ihtiyacı varsa mânen beslenmesi için taliplilerine sunması, örf’de
nass’da ve adetullah’ta, hal böyledir ve ölçü budur.
Bu işlemlerden geçmeyen herhengi bir tarifle gelen, içinde ne olduğu,
hangi katkının varlığı bilinmeyen, ne yedirmeye çalışan nede yiyen tarafından
bilinmeyen gıdalarla yetişen kimseler kısa sürede mahiyeti meçhul paket
gıdalardan yiyerek, obez olup yerinden kalkamayan kimselere benzerler Allah
(c.c.) korusun.
O halde gaybi diye isimlendirilip, gelen her şeyin evvelâ paketini açıp
içindekinin mahiyetini iyice anlayıp, ve evvelâ kendi tadına bakıp yani tatbik
edip eğer bir zarar sezmezse ondan sonra yardımda bulunmak için çevresine
bu gıdalarından talep edenlerine hiç karşılıksız dağıtması en isabetli yemek
ikramı olacağı bellidir. Bunun dışında acelece gelen, ve hemen yenmesi
kullanılması istenen gıdalara daha çok ihtiyatlı yaklaşmak gerekmektedir,
çünkü bu gıdalardan dolayı başımıza gelebilecek herhangi bir zarırı telâfi
etmemiz için, belki bize bildirilen sahte bir adresi de bulmamız mümkün
olmayacağından, ebedi hüsran ve zarara oğramamız pek kolay olacak bizde
çok kolay yutulmuş bir lokma olmuş olacağız.
Son cümleye daha çok dikkat çekmek istiyorum. (Zâhir âlemin fiili
tehlikelerinden bâtın âleminin yanlış tasavvuri tehlikeleri daha
çoktur.) Bu saha çok kaygan bir sahadır, ancak Allah-ın ipine sarılmakla bu
kaygan araziden biraz zor da olsa emniyyetle geçilir. Cenâb-ı Hakk zâhir bâtın
ayaklarımızı bizim hatalarımızdan dolayı kaydırmasın, aslında o kaydırmazda,
biz nefsimize kapılarak kendi kendimizin ayağını kaydırmayalım
Yukarıda belirtildiği gibi, bu metnin iki sene neden bekletildiği şimdi daha
iyi anlaşılıyor. Eğer iki sene evvel bu husus ortaya çıksa idi oyunlar daha o
zaman ortaya çıkacağından iki sene daha oyun uzamayacaktı.
Daha evvel yazılan metinlerde de benzer ifadeler vardı bunlardan hep
rahatsızdım, hemen okunup anlaşılacak şeyler değildi, sistemleri başka idi
ancak fazla abartılı olmadığından, kabul edilebilir ölçülerde idi bu yüzden
düzelir düşüncesiyle fazla üstünde durmuyor idim.
----------------
Bence bu kaydı ve daha sonra gelenleri ve daha evvel gelmiş bu ve
benzeri bütün kayıtları silin ve bir müddet selâmete çıkıncaya kadar hiçbir

137
kayıt almayın, yani varidat denen kaynağı belli olmayan fısıltılardan hiçbir
kayıt almayın taki fısıltılara sebeb olanlar varsa uzaklaşsınlar.
---------------
Beyniniz bir müddet dinlensin boşalsın. Daha sonra ki gelişmelere göre
hareket edilir. Bu tür yazıların yazılması örfe uygun olsa yazılacak çook şey
var başkalarının bildirmesine de hiç gerek yok, ancak İlâh-i nezaket bunlara
manidir gerektiğinde özde bunları kabul edebilecek gönüllere kişiye mahsus
söylenebilir, hususide bile bunların söylenmesi gene de örfe aykırıdır. Çünkü
kıyas yapma yolu açılmış olur bunu dinleyende de bu hususlar tabileşmiş,
sıradan konuşulan kelimeler haline gelmiş olur, buda onda kendini bunları
söyleme salâhiyyetini bulmuş olur, nasıl olsa bunlar söylenebiliyor bende
benzerlerini söylerim’in yolu açılmış olur, sonu nereye gider bilinmez o kişinin
dünyasıda kararır ahiretide. Bazı gurupların halleri bunlara benzer. Sureta
Hakk’tanmış gibi mevzu olan cümleyi söyler ancak yaşantısı yoktur. ve içi
boştur sadece bir sedadan ibarettir, ancak çevresindekiler bunları inançları
yüzünden doğru snırlar.
Bilindiği gibi benim Bunlara benzer ancak kıyas bile edilmez şiir türü bir
yazım vardırki, ifadeleri cümle kuruluşları çok açıktır, mübhem bir şey yoktur
aklın hükmü altındadır, vehmin değildir ve ayrıca “atayım dedim” dir ismide
üstündedir lâtife yolludur, “anlamadılar, sallamadılar” gibi hafifletici
ifadeleri vardır o metin hakkında şimdiye kadar kimse benden bir izah
istemedi, demekki itici veya rahatsız edici bir tarafı yokmuş.
Belki hakkımda abartılı bazı yazı yazanlar oluyordur, ancak bunlar
yazanların kendi görüş ve anlayışlarıdır. Ben onlara böyle yazın diye bir
talimat vermiyorum. Kendilerinin araştırmaları neticesinde ulaştıkları bilgileri
benimle paylaşıp kitapalrımın bazı bölümlerine ilâve ediliyor, bu ayrı bir
konudur. Benlik olmaz. Geriye bir bilgi mirası bırakılmaktadır.
Bütün bu hususlar ve ifadeler sizde nasıl bir netice hasıl eder bilemiyorum,
belki kızar, belki sâkin düşünür, belki her şeyi yeniden gözden geçirirsiniz,
sizin kabulünüze kalmış bir iştir, ben isteneni yapmaya çalıştım, belki mevzu
gereği bazı ağır gelecek tabirler kullanılmış olabilir o zaman kusura bakılmasın
benim yolum ve hayat anlayışım, yukarıdan beri belirtilmeye çalışılan
hususlardır, şimdiye kadar kimseyide bu şekle mecbur etmiş değilim, kabul
eden eder etmeyen kendi bilir, bizce hiçbir mes’uliyyeti de yoktur. Cenâb-ı
Hakk herbirerlerimizi hayal ve vehmin tuzaklarına düşmeden, gerçek Hakk
yolcuları eylesin. Herkese selâmlar hoşça kalın. Terzi Babanız.
**********

Kaldığımız yerden devam edelim.

Hallac’ın hikâyesi meşhurdur. (Enel Hakk-ben Hakk’ım)


Hakk, dediği halde astılar. Eğer (Ene KAFİR’im,

138
MÜŞRİK’im, MÜCRİM-MÜNAFIK’ım, MÜNKİR’im)
deseydi acaba ne yaparlardı. Başını kesmekle kalmazlar bütün vücûdunu lime,
lime yaparlar, sokak hayvanlarına yemek için atarlardı kabri bile olmazdı.
“Ama efendim bunlar şeriat ehli câhil insanlar tevhid-i bilmezler.” Deyen
kişide de zâten tevhid olmaz. Çünkü bu faaliyyet (tevhîd-i ef’âl) sahası
içinde olur ki oda tevhiddir. Yani Cenâb-ı Hakk’ın (Adl ve müntakîm)
isimleride (tefhîd-i ef’âl) sahasında faaliyyet’tedirler ve hiç acımaları da
yoktur.
Bütün bunlardan sonra sadece tavsiye mahiyetinde bildireceğim hususları
göz önünde bulundurup devam eden yolculuğunuzu ona göre düzenleyerek
devam etmenizin daha uygun olacağını ümid ediyorum. Ancak sadece bir
tavsiyedir uymak uymamak konusu ayrıdır.
(1) Makul bir bahane ile onbeş gün kadar sohbetleri durdurmak. Bu
arada yukarıda belirtilen hususları. tekraren okuyup üzerinde durmak.
(2) Nereden geldiği tam belli olmayan varidat tecelli v.s ismi verilen
şeylere bütün kapıları kapatıp gelseler bile iltifat etmeden göndermek.
(3) Bir daha varidat veya tecelli diye ifadelendirilen bilgi türü şeylerle
değilde, elde bir metin ile belirli bir mevzuu takip ederek konuşmak. Eğer suç
unsuru varsa bile yazarın kendisini ilgilendireceğinden mes’uliyyet altına
girmemiş olmak. İşte bizim sohbet sistemimiz bu yüzden bu tatbikata
bağlıdır.
(4) Bir başka zamanda gene “geldi” diye benzeri ifrat yazılar yazmamak.
(5) Bu yazıyı hemen kaldırıp belki tevbe ederek hükümsüz ve artık
geçersiz olduğunu gelen yere bildirmek, ve bir daha böyle şeyler
getirmemesini tenbih etmek. Daha evvelki benzeri yazılarda daha zararsız
kabul edilebilecek makule yakın, ancak gene şüpheli ifadeler var iken, bu
ifadeler git gide hayali dozunu arttırmış olduğundan artık bu yolun mutlak
mânâ da kapatılması gerekecektir.
(6) hassasiyetiniz olduğu bilinen gaybi arkadaşlardan varsa eğer hemen
terketmek, Zâten bu husus Hakk’ın ilk emridir. Euzü billâhi
mineşşeytanirracîm. E, devam etmek.
(7) Bilgiyi sadece Kûr’ân-ı Kerîm, Hadisler ve Temiz akla dayandırmak.
(8) Hiçbir husus ve yerde gereğinden fazla konuşmamak.
(9) Sohbetlerde bu ve benzeri hususlar dikkat çekilerek bana anında şu
geldi bu geldi diye ilân etmemek, buna hiç gerek yoktur. Bunlara özenti
duyan kişilerde, bende olmuyor diye ya üzüntü, veya hayal ve vehmini
özenerek faaliyyete geçirmeye çalışan kişilerde büyük hayali Tahribatlara
sebeb olma ihtimali yüksektir.
Bu yüzdende bunların açığa çıkarılmaması lâzımdır. Buların halleri eğer
gerçekten sahih ise, kulu ile kendisi arasında özel halleri mahrem hususlarıdır,
her yerde herkese alenen açılmaz bazen yeri geldiğinde imâen bazı izahlar

139
yapılır. Emekleyen bebeklere pastırma börek cinsi şeyler verilmez verilirse
onlara kötülük yapılmış olur. Bu haller içinde tedbirli olunması gerekir.
(10) Ben varmıyım veya yokmuyum sorusunun cevabını gerçek olarak
bulmak.
(11) Eğer varsa, delili nedir.
(12) Eğer Yoksa, neden yoktur ve delili nedir. Aslında bunlar bilinmeyen
şeyler değildir, ancak açıklığa kavuşması için bir istişare isteğidir.
Bütün bunlardan sonra acele olmayan makul bir süre içinde, bu yazılardan
ne anlaşıldığını kabul görüp görmeyeceğini, sizce yanlış veya hatalı taraflarının
olup olmadığını. Daha sonraki seyriniz hakkında neler düşündüğünüzü ve bazı
benzeri düşüncelerinizi ister tenkid, ister tasdik, hangi halde olursa olsun
bildirebilirsiniz.
Belirtilen bu hususlar bağlayıcı ve âmir bir hüküm özelliği yoktur sadece bir
tavsiyedir.
----------------
Ancak bu yol benim yolum değildir. Ben hiçbir zaman böyle bir
eğitim vermedim ve bu tür hallerden de bahsetmedim bu tarz yol
benim yolum değildir. Söylediğiniz her söz ve yazdığınız her metinden
bende mes’ûliyyet altına girmekteyim. Yola devam edilecekse bütün
bu tür anlayış ve davranışların terkedilmesi lâzım gelecektir. Ve yeni
bir anlayışla, (eğer devam edilecekse,)? yola devam edilebilecektir.
Ben bu mes’uliyyet-i kaldıramam ve Pirlerime, peygamberime ve
Rabb’ıma bunları izah edemem. Bu kadar kişinin de mes’uliyyetini
alamam-kaldıramam.
-----------------
Hayatımda yazdığım en zor iki üç yazıdan birisi idi. Fazla uzun
olmamasına rağmen çok büyük yorgunluk verdi, vardır bir hikmeti
diyerek bitirmeye çalışayım.
Herkese selâmlar. Cenâb-ı Hakk dünya ahret işlerinizde kolaylıklar
nasib etsin. Hoşça kalın. Terzi Baba Necdet Ardıç.
---------------------
Bahsi geçen kitabın (81-hayal vadisinin çıkmaz sokakları) tamamının
okunmasında yarar vardır. (terzibaba13.com) sitesinden indirilebilir. T.B.
-----------------------
Birinci bölümde (G..Hn..) dosyasında (G…Hn. belirtilen, Müşrik, Münafık ve
Münkir vasıflarını (İman) mış gibi giyinmiştir. (E.k.) (S.116)

-----------------------

Bahsi geçen kişinin suçlamalarının kendi üstündeki şiddetli yaşantılarını


orada görmesi ile yukarıda bahsedilen kendi halini açık olarak bildirmiş

140
olmaktadır. Ve kendisi bu dosya ile İkinci defa (12) bölümle şiddetle (10/01/
2013 ) tarihinde, ikaz edilmiştir. Ancak bundan da hiç hisse alınmamıştır.
Hattâ ikazların ötesinde daha da inkâr ve isyanı artmıştır. Bu yüzdende
üçüncü bölümüde hazırlama zorunda kalmış olduk. Devamı aşağıdadır. T.B.

------------------------

**********

Üçüncü bölüm netice.

Hayırlı geceler evlâtlarımız, gayem bu dosyayı sohbet şeklinde size


karşılıklı kendim okumak idi, ancak bu süreyi beklemekle, epey
gecikmiş olacaktım çünkü, bunu size karşılıklı okumam, Kasım ayının
başlarına kalacak idi çünkü ondan evvel seyahatlerimiz olacağından,
bunları sizlere ulaştırmam mail ile olması daha uygun olacağını
düşündüğüm için buradan sizlere ulaştırmış oluyorum. Ayrıca
bildiğiniz gibi birçoğunuz ile de telefonla zâten görüşmüş olduk.
Neyazık ki gene bir nahoş hadise ile karşılaştık. Bu olumsuzlukların
daha fazla uzamamsı için vaktiyle sizleri bunlardan haberdar etmek
istedim. Vaktiniz oldukça yavaş yavaş bu dosyayı sonuna kadar
okursunuz. içinde neler yapılacağı yazılıdır. İçindekileri okuduktan
sonra hür iradeleriniz ile ne yapacağınıza sizler kendi haklarınız
olarak nasıl karar verirseniz öyle hareket edersiniz. Hakkınızda
hayırlısı olsun İnşeallah. (T.B.)
Esselâmün aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü, sayın evlâtlarımız.
Bu dosyayı sizlere göndermem, hasbihal “has bir hal” yapmak içindir.
Ancak bu “has bir hal”i yapmak, uygulamak için her birerlerimizin de, kendi
iç âlemimizin nefsten, uzaklaştırılmış ve arındırılmış, olarak has ve öz olan ruh
hallerimizde olmamız lâzımdır.
Şu an sûret olan kendinizi, ilgili her şeyinizi, bir tarafa bırakıp, sadece bir
gönül ve vicdan olarak, “okuyacaklarınızı” sabırla sıkılmadan bitirmenizi
tavsiye ve rica edeceğim. Çünkü bahsedilen mevzular sizler için hayati önemi
olan konulardır. Tebliğin okunması bittikten sonra herkes hür iradesi ile kabul
eder veya etmez kişinin kendi bileceği iştir.
Yaklaşık (43) senedir (1972) senesinden beri, adedi sayılamayacak kadar
çok konuşmalar yaptım, yazılar yazdım, bunların içinde türlü mertebelerden
mevzularına göre bazen hüzünlü, bazen sevinçli, bazen üzüntülü, bazen de
çok üzüntülü, konuşmalar ve yazılarım vardı.

141
Bu günde gerçekten hiç yapılmasını istemediğim bir konuşmayı “tebliğ”
yapmak zorunda kalacağımdan üzgünüm bunu da baştan belirteyim.
Bu kısa girişten sonra özetle yolumuzun esaslarından olmak üzere birkaç
konuyu belirtmiş olalım. Bilindiği gibi Hakikat-i Muhammed-î yolunda dört
gerçek makam vardır. Bunlar “Şeriat, Tarikat, Hakikat, Ma’rifettir. Bunların biri
olmazsa o yol “tekmil tarik olmaz”. Bu kemâlâtın oluşması için evvelâ önde
gelen ve mutlak temel olan şeriat mertebesinin yaşanması, yani başta namaz
olmak üzere oruç, imkânı olanlar için hacc ve (kuralına göre zekât) vermek
mutlaka lâzımdır. Ancak zekât’ın kendi kuralları vardır, onların dışında
kendilerinin kullanımı için alanlara haramdır. Verenlerinde üstlerinden zekât
borçları kalkmaz.
İkinci husus ise, tarikat adabı ve faaliyetleridir. Bu da her yolun kendine
göre sisteminin yırmidört saatte bir uygulanmasıdır. Bizim yolumuzun
özelliklerini ve merhalelerini/mertebelerini bildiren (14/nolu/irfan mektebi)
kitabımız bu hususta el kitabımızdır. Bir derviş/sâlik, başta şeriat mertebesini,
daha sonra, tarikat mertebesinin içindeki yerini, bilmez ve bunları takip ve
uygulamasını yapmaz ise, bu kişinin bâtınen gerçek bir sâlik/Hakk yolcusu,
olması mümkün değildir. Sadece bu hususta konuşmalara katılması kendisine
dünya ve ahiret bir şey kazandırmaz. Yapılan uygulama sadece hayali
(felsefe) olur, konular yakın olsada, tasavvuf olmaz.
Sâlik/yol ehli, evvelâ nefsi emmâreye gelecek, sonra oradan geçmesini
öğrenecek, daha sonra da, diğer nefislere doğru yoluna devam edecektir.
“Nefsini bilen rabbını bilir” hükmü ancak ondan sonra tahakkuk eder. Nefsini
tanıyamayan bir kimsenin ise Rabb’ını tanıması zâten mümkün değildir. Bunlar
olmadan daha yukarılara ulaşmak da mümkün değildir. Fazla söze gerek
yoktur.
Evet yolumuzun birinci şartı bunlardır. Daha sonraki en büyük şartı ise,
mahviyyettir. Yani kendisinde nefsi bir benlik oluşmamasıdır, ve çevresinin
hizmetinde bulunmasıdır. Peygamber Efendimize, sahabesine su dağıtırken bir
elçinin gelip,“bu topluluğun efendisi kimdir”? Diye sorduğunda! “bu topluluğun
efendisi (olan kendisi olmakla birlikte,) ona hizmet edendir” demiştir.
Bu mertebede. (Âlem yahşi ben yaman, âlem dane ben saman) hükmü
geçerlidir.
Diğer taraftan “derviş/sâlik” lere angarya diye bir şey yaptırmak mümkün
değildir, yasaktır.
Diğer taraftan, derviş/sâlik” lere hiçbir şekilde incitici ve hakaret tarzında
hitab etmek, imâlı konuşmak, ve ma’ne vi baskı yapmak yasaktır.
Hele dervişlerden her hangi bir şekilde menfeat teminine çalışmak olacak
şey değildir.
Bu işler Hakk yolu Peygamber ocağı yoludur buradan şahsi menfeat
sağlamak mümkün değildir. (En’âm-6/90) ve benzeri diğer âyetlerde!
“De ki, ben bunun karşılığında sizden bir ücret istemem)

142
Eğer bu yolda bir ücret bekleniyorsa, o Peygamber ahlâkı ve Hakk yolu
değildir.
Bu hususta küçük, ibretlik bir hatıramı anlatayım. Bir bayram ziyareti idi,
zannediyorum, Nusret Babama küçük bir hediye almıştım. Elini öperken
hediyeyi de kendisine takdim etmiştim. Hediyeye baktı baktı, ve şöyle bir ilâh-
î düstûr ile, bana dönerek.
(Bu hediyeyi almasam sen küçük düşeceksin, alsam ben küçük
düşeceğim. O halde alayımda ben küçük düşeyim.)
İfadesi ile hediye kabul etmenin nasıl zor bir hal olduğunu ve kendisinin o
asaletli hali içinde ne kadar mahviyetli hali olduğu bu kadar açık görülmekte
idi. İşte bizlere de her hangi bir şekilde küçük bir hediye geldiği zaman onun
kabulünü isteyen kardeş ve evlâtlarımızdan, gönülleri kırılmasın diye ancak,
yukarıda belirtilen hal içinde kabul etmek zorunda kalıyoruz ki, bunların maddi
değerleri, kimsenin bütçesine her hangi bir zarar verecek miktarda, (büyük
altınlar veya benzeri başka değerli hediyeler,) değildir.
Ayrıca sırf nefs tatmini için, bulunulan ülkede bulunmayan, bir yiyeceğin
göz’üne Kaş’ ına hiç faydası olmayacak bir Kaval’ın, gidilen ülkede araştırılıp
alınması istendiğinde gerçekten araştırılıp bulunamaması üzerine o kişinin
tahkir edilmesine kimsenin hakk’ı ve cür’eti olamaz.
Ayrıca daha sonra o “Kaval”ı başka birisi bulup getirdiğinde, diğer kişiye o
“kaval” bayât-î makamdan tahkir nameleri ile, ilk bulamayan o kişiye karşı
üflenemez. Aslında böyle bir istek hiç kimseden istenemez, Ancak hayati ve
sağlıkla ilgili bir ilâç ihtiyacı olupta, kişinin içinde bulunduğu ülkede o ilâç yok
ise o ilâç rica edilerek eğer kişinin boş vakti de olursa, ancak ücreti
karşılığında istenir. Bunun dışında ki zorlama davranışları, ne bir imtihan
konusu ve ne de bir bağlılık konusu edilemez.
Kanunî süresi içinde (4 veya 5) senede bir seçim yapılır, bu bir vatandaşlık
görevidir. Kişi rey atma kulûbesine girdiği zaman, kendi vicdanı ile baş başa
kalmıştır, ona orada hiçbir kimse şu “seçim” zarfı’nı alda, içine şunu koy,
bunu koy, sarıyı koy yeşili koy maviyi koy gıriyi koy diyemez. Eğer böyle bir
şey olsa zâten, yani başka birisi “seçim” zarf’ının içine şunu koy dese,
dışarıdan müdahele olacağından, resmi yönden suç unsuru, ve vicdani yönden
de kişinin hürriyetinin elinden alınmasıdır.
(4 veya 5) senede bir yapılan bu seçimler iyi ki her hafta yapılmıyor eğer
öyle olsa idi ne sandık nede zarf nede içine konulacaklar yetişmez idi.
Hakk’tan hayırlısı.
------------------------
Bu vesile ile birkaç terimi daha izah etmeye çalışalım. Bunlardan biride
(Ensar) Kelimesinin ifade ettiği ma’nâ ve o ma’nâ nın çok özel ifadesidir. Bu
kelime ve ma’nâsı günlük, gündelik yaşam içerisinde devamlı kullanılması,
edebi Muhammediyye ye ve nezaketi İlâhiye ye uygun değildir.

143
Bazı tanıtımlar ve misal vermek ve onların hayatlarından ibretler almak
sebebleri vesilesi ile o zaman onların hayatlarından alıntılar yapılarak misaller
vermek sureti ile o mübarek kelime (Ensar) kelimesi kullanılır.
Ancak bu isim devamlı kullanılırsa, Ensara birde Muhammed (s.a.v.)
lâzımdır. (Nasılki (Lâilâhe İllâllah) dendiği zaman arkadan hemen
(Muhammederrasûlüllah) geliyorsa, ve (Leylâ) dendiği zamanda akasından
(mecnun) isminin tabi olarak geldiği gibi (Ensar) dendiği zaman da onunla
birlikte hemen (Muhammed) (s.a.v.) hatıra gelmektdir. Yani bunlar
birbirlerinden ayrı değildirler.
Pekî! Gidilen yer (Ensar) ise (Muhammed) (s.a.v.) nerdedir, veya kimdir.?
Bu hususun çok iyi düşünülmesi lâzımdır. Hâl böyle olunca farkında
olmasa, ve ayrıca kötü bir niyetide olmasa bile hükmen, o kişi kendini
Peygamber makamına koymuş olur. Ensar-ı, Muhammedden (s.a.v.) ayırmak
mümkün değildir. Böyle bir tatbikat bizim yolumuzda yoktur, bizim
kullanmadığımız bir sistemi ihdas etmek bizden ayrılmak demektir. Ayrıca
bağlı olunan yerden her hangi bir tatbikata izin alınmadan başlanması ve
devam edilmiş olması, ile bu tabir edep dışılık ve bir bakıma farkında
olunmasa bile isyan hükmünde dir.
------------------------
Ayrıca (Kurb’an) meseleside ayrı bir sorundur. Gene bizim haberimiz
olmadan bu hususa da başlamak edep dışı bir davranıştır. Çevresindeki
insanları böyle bir hususa yönlendirmek o kişilerin istedikleri yerde kurb’an
kesme haklarının ellerinden alınmasıdır. Kurb’an kesme evde kadınların işi
değil erkeklerin karar verip kendilerine ve bütçelerine uygun gelen biçimde
istedikleri yerde kurb’an kesmeleri kendilerinin öz haklarıdır. Bu hakkı kimse
kimsenin elinden şu veya bu sebeb ile, hele ma’nevi baskı ile böyle bir
tatbikatın yapılması mümkün değildir.
Ayrıca birkaç kişinin oluşturduğu bir bütçe ile küçük baş hayvan alıp
kesmek kurb’an olmaz, ancak koyun kesilmiş olur bu ise kurb’an hükmüne
girmez. Bu husus baştan aşağı yanlış bir faaliyettir. Bayramın üçüncü günü
kesilen koyunun bayrama hiç faydası olmaz, hayvan kesme yerine davet
edilen o kimseleri de bayramın üçüncü gününde orada toplamak olmaz, çünkü
bayram dolayısı ile, her evin kendi telâşı gelen giden, aile mensupları
olduğundan, bir ev hanımının bu misafir varsa dışarıdan gelen aile fertlerini
evde yalnız bırakıp. Evin beyinin işi olan kurb’an vecibesinin hanımlara
uygulatılması başlı başına yanlış bir uygulama ve zorlamadır.
Bahsedilen sınıf kapatılmış olduğundan, zâten bu uygulamanın
yapılabilinmesi için bir dayanakta kalmamıştır. Bu durumda kurb’an kesimi
tabiriyle toplanan bütün paraların sahiplerine iade edilmesi sistem gereğidir ki
bu yüzden vakitlice onlarda bütün kurb’an kesecekler, kurb’anlarını kendileri
hür bir şekilde, ya bir kuruma veya kendi başlarına kestirsinler.
Kurb’an kesilmesi küçük baş hayvanlarda ortaklaşma olamadığından
müşterek hayvan keseceklerin zaten böyle bir mükellefiyetleri olmadığından o
paraları ile daha başka bir ihtiyaçlarını görmeleri daha uygundur.

144
Dolayısı ile kurb’an hükmü ile toplanmak kim ne kadar ücret yatırılmış ise
bunların hepsinin iadesinin talebi kendilerinin gerçek haklarıdır. Henüz daha
niyeti olup da bu parayı yatırmamış olanların ise o ücretleri oraya vermeleri
hiç gerekmez kendi kurb’anlarını kendileri halledebilirler her halde bundan aciz
değildirler.
Ayrıca zaten kendisinin bütün vasıfları kaldırıldığından bu uygulamanında
tatbiki mümkün değildir. Eğer yapılmaya çalışılırsa bir hakk ihlâli olur.
Ayrıca bu sürecin devamı şeklinde olarak kararlaştırılan bütün sohbetlerde
cumartesi dahil hepsi kaldırılmıştır. Zaten sınıf tabelâsi uygunsuz tatbikatları
yüzünden kendisi tarafından indirilmiş olduğundan bunları yapacak bir
mahalde ve kimse de, kalmamıştır.
------------------------
Ancak ismimiz ve mes’uliyetimiz dışında kendine ait yeni bir sınıf açma
teşebbüsünde bulunursa buna ben karışamam, hür iradesi ile ne tür çalışma
isterse mes’uliyeti kendine ait olmak üzere, isterse elli tane sınıf açsın bunlarla
bizim hiçbir ilgimiz olmaz- gidecek olanlara da hiçbir şey demeye hakkımız
olmaz, herkes hür iradesi ile hangi yöne gidecekse kendi kararını kendi
verebilir, her halde kişilerin buna yetecek kadar şahsi iradeleri vardır.
Böyle bir faaliyet tekrar açılıp faaliyete geçirilmeye çalışılsa bile, orası
ancak (Felsefe kulübü) olur çünkü HaKK bank’tan kendisine açtığımız
ma’neviyyat kredi muslukları yerinde kullanılmadığı için bir daha açılmamak
üzere kapatılmıştır.
------------------------
Kendisinin bütün vasıfları kendi sınırlarını aştığından ve böylece de düşmüş
olduğundan . Bundan böyle hiçbir şekilde (halife ve rehber) ünvanı ile
anılmayacak ve hitab edilmeyecektir. Kendisine hitab edilmesi gerekirse
herkese olduğu gibi (abi kardeş veya yaşlarına göre amca) diye hitab
edilecektir. Veya kişi nasıl dilerse öyle hitab edecektir.
------------------------
Genelde sizlere kendisi tarafından belirtildiği gibi (her şey Hakk’ın o isim
ile görünmesinden başka bir şey olmadığı) nın üstünü her zaman
kuvvetle vurgulayan kişi, bakalım bu dosya hakkında ne buyuracaktır. Gene
aynı kural gereği “bu dosya da hak’tandır” deyip sükünetle karşılayıp kabul
edebilecekmi? yoksa kuldandır deyip, feryadı basacakmı? hep birlikte görerek
şahid olacağız.
------------------------
Şöyle bir söz vardır.
Hakk kulundan intikamını kulu ile alır,
İlmi ledün bilmeyen bunu kul etti sanır.
Diye bu tür veya benzeri hadiselerin hakikatinin kaynağını belirtmiştir.

145
------------------------
Hasılı kelâm, yukarıda bahsedilen, (B.G.İ.) Bâtından gelen ikram.
Hükmü ile gelen, ancak bunu istismar ederek (Z.G.E.) zâhirden giden E…
oldu vesselâm.
------------------------
Evet yukarıda da bahsedildiği gibi. Kendisinde ki Celâl ile başlayan, daha
sonra, Celâlden Cemâle geçiş süresi oldu, sonra bir müddet Cemâl devam
etti. Ondan sonra da, kendisine tanınan imkânları yerinde kullanamadığı için.
Cemâlden celâle geçiş süresi oldu. Öylede devam etmektedir.
------------------------
Herkese selâmlar hoşça kalın hoşlukla kalın, her daim selâmette olun.
Niyetimiz hiçbir şekilde kimseyi incitmek değildir, ancak yolumuzun sıhhati
ve bozulmaması için şahsımızın mes’uliyetinde olan bu durumu daha fazla
sırtlamak mümkün olmadığından, bu vesile bu sınıfımız kapatılmıştır.
Vermesini bilen şüphe yokki almasını da bilir. Bu hususta Nusret
Babamın bizlere belirttiği hüküm. (Darılan darılsın, yolumuz bozulmasın)
dır.
El fakir Necdet Ardıç Terzi Baba. Tekirdağ. (15/09/2015)
Gerçekten yazdığım en sıkıntılı en çok hayal kırıklığına uğradığım dosyadır.
------------------------
Hani derler ya, (Güvendiğim dağlara kar yağdı) keşke öyle olsaydı o
karlar bir gün erir, su olup akar giderlerdi. Meğerse tam tersi olmuş,
(güvendiğimiz dağlara nefsin ateşleri yağdırılmış,) ancak sonunda bu
ateşlerı yağdıranda, her halde kendide o beden dağında (vicdan ateşi ile
yanacaktır.) Rabbımdan kendisi için böyle bir akibeti de hiçbir zaman taleb
etmem. Ancak her cehennem ehli oraya odununu kendi götürmektedir. T.B.
------------------------
NOT= Yukarıda bahsedilen hususları okuduktan sonra bunların hakkında
ki yorum ve düşüncelerinizi olumlu veya olumsuz ne tür olursa olsun, sâkin
tarafsız ve duygusallığa kapılmadan, gerçek ma’nâ da gördükleriniz veya
duyduklarınızı bu anlayış ile, sizde bana yazar gönderirseniz, bende ayrıca
memnun olur teşekkür ederim. Bizimde hatamız olmuşsa onlarıda düzeltmeye
çalışırım. Tekrar herkese selâmlar. Ayrıca sizlerin böyle bir duruma düşmenize
ben sebeb olduğumdan hepinizden helâllık dilerim umarım esirgemezsiniz.
T.B.
------------------------
Aşağıda benzeri hadiselerin yaşandığı diğer kişilerin hallerini de belirten
dosyaların isimlerini ilâve etmeyi uygun buldum dileyen sitemizden indirip
okuyabilirler.
(1) (17/kevkeb/kayan yıldızlar)

146
(2) (23/İbretlik değmez dosyası)
(3) (73/Celâl Cemâl Celâl)
(4) (81/Hayal vadisinin çıkmaz sokakları)
(5) (93/Mescid-i dırar/Kubbet-ul kara)
(6) (98/Solan bahçenin/kuruyan gülleri)

---------------------------
Aşağıdaki ifadeler, bir kişinin değil görüşme yaptığımız birçok kişilerin
yaklaşık ifadeleridir. Kendileri ile görüştüğümüzde, evvelâ sanki her şeyin çok
tabii bir seyirde olduğu, gibi ifadeler söylenmekte ise de, birkaç soru
sorulduktan sonra işlerin hiçte öyle olmadığı, ön yargı ile yönlendirildikleri ve
sistemimizde olmayan, yeni konulmuş hükümlerin, sanki çok tabii
davranışlarmış gibi, algılandırılması böylece, vicdani ve yersiz sorumluluk
yüklenmesi ile, kişileri T.B. yide âlet ederek, genel ön yargılar oluşturarak,
bireyin serbest ve müstakil düşünmesini engelleyip, istediği şekilde
yönlendirerek, kendi düşünce ve anlayışı istikametinde çevresini tamamen
yanlış olarak yönlendirmiş olduğu, açık olarak anlaşılmıştır. Aşağıdaki
ifadelerde de bunlar açık olarak görülecektir.
Kimseyi yanlış yere itham etmemek için, hazırlanan dosyanın içinde
bulunan konularda başından sonuna kadar, çok titiz bir çalışma ve araştırma
yapılmıştır.
Ancak burada bizim ismimize hürmeten, oraya devam etmeye
çalışan saf ve temiz insanların hiçbir mes’uliyetleri yoktur onların
gönülleri ferah olsun.
------------------------
Bu vesile ile, bundan iki ay kadar evvel gördüğüm bir zuhuratı da ilgisi
dolayısı ile buraya aktarayım.
Şehirdeki binamızın güney yan duvarını görüyorum ki, çatıdan aşağıya
doğru çatlamış.
Bunun ne olabileceğini düşünmeye başlamıştım. İşte bu hadise zuhur
edince zuhuratın tahakkuku meydana çıkmış oldu, gönül binamız çatlamış oldu
İnşeallah tamiri yakın zaman da yapılmış olur. Hakk’tan hayırlısı.
------------------------

HAYAL VADİSİNDE, HAYALDE YAŞANANLAR.

Bu yazıda, T.B. tarafından Rehber olarak görevlendirilmiş kişiden söz


edilirken, H.E.B. (Halife E…Bey) olarak bahsedilecektir. Bu, aynı zamanda o
kişinin kendisi için kullandığı/kullandırttığı bir sıfattır/ifadedir.

147
Hayal vadisinde neler yaşandığı hususundaki bazı bilgiler:
1. HEB silsilede 53’ün kime ait olduğunu çok iyi bilmektedir. Buna rağmen,
53’e bağlı bir dal/bir görevli olduğunu bildiği halde, 53 hayatta iken kendisini
54 olarak ifade ve ilân etmekte, evlatlara da bunu benimseterek 54 rakkamı-
nın öne çıkartılmış olması,
2. Sohbetlere “Ensar” diye TB. nın bilgisi dışında yeni bir isim verilmiş
olması, bu ifadeyle kişinin kendisini ne ilân ettiğini fark edememiş olması,
3. Sohbetlerin evlatların yakınları için bile “Burası çay sohbet yeri değil”
diyerek kapalı bir grup anlayışına getirilmesi,
******* Sohbete yeni gelmek isteyenleri durumuna göre (samımıyeti
yakınlığı, yoksa sadece meraktan mı?) gelmek istıyorsa, O şimdi beklesin
veya gelsin derdi. Sohbetlerin önemini anlatmak içinde siz buraya çay
sohbetıne gelmiyorsunuz. Burası çay sohbeti yeri değil derdi. yakınlarımız bile
olsa izin almadan getiremezdık-.
4, Sohbetlere gelmeyenlerin şiddetli bir celalle azarlanması,
******* Bizim sohbetlerde bu konulara zaten değinilip detayları
anlatılarak yani.
(gelmezseniz uzaklaşırsınız, rabıtanız kopar, terakkinize mani
olursunuz) v.s şeklindeki uyarılar çok celalli olurdu. Dolayısıyla bir yere
gitsek bile çekinip terakkimize mani olmayalım diye sohbetlere yetişme
gayretinde olurduk. Bu konuda her zaman celâlle uyarılmışızdır.
(Bunu rabıta kesiliyor, uzak kalıyorsunuz diye yapıyordu)
5. Her ay, haftanın her C.tesi ve 2 defa Çarşamba olmak üzere 6
sohbetin zorunlu tutulması il dışındakilerin dahi büyük maddi külfetlerle de
olsa katılımlarının sağlanmaya çalışılması,
******* sohbetlerin kaçırılmaması hizmet, dua, terakki açısından eksik
kalınmaması çok celalli bir şekılde söylenirdi.
Dolayısıyla maddi de olsa, hatta eşimizi ve ailemizi karşımıza almak
pahasına, sohbetlere gıtmek isterdik.
Bize ALLAH sevgisi herşeyin üstünde olmalı derken eşimiz, çocuklarımız,
ailemizin geride kalması gerektiği söylendi.
Onları ALLAH rızası için sevmemiz gerektiği söylenirken, zaman zaman eş,
aile, çocuk ve beşeri ilişkilere zaman ayırmakta zorlanıyor üzerimizde
manevi baskı hissediyorduk. Ancak muhabbetimizden bunları zaman
zaman zorlanarak aşmaya çalışıyorduk.
ALLAH sevgisinden, HZ. Muhammedin (s.a.v.) yolundan ayrılmamak ve
Seyri sulukumuzda ilerlemek içindi tüm gayretlerimiz.
6. “Sohbetlerimiz namazdır” diyerek namaz vakitlerini hesaba
katmadan hareket etmek suretiyle şer’î kuralların hafife alınması,

148
7. Sohbetleri bırakan hanımların “Lût’un karısı” gibi olacağı
benzetmesinin yapılması,
******* Bu örneği kendi eşlerine, ve bizlere söylerken geride kalanlardan
olmayın derdi yine celâlle . Örnekler çok uçlarda, oluyordu yıllardır ve de ağır
her zaman. (Siz anlamazsanız kardeşim, bende böyle söylerim kimse
kusura bakmasın) derdi (yine çok celâlli bir şekilde).
Bizleri (Âdem-i secde noktasında terk edip gidenlerden olmayın)
diyerek bizi ayrılmış olan kişilerle de görüştürmezdi.
8. Başka cemaatlerle bağlantısı olanlar için çok ağır ithamlarda bulu-
nulması,
(Örnek: Yedi kocalı hürmüz gibi fuh….yapıyorsun denilmesi gibi)
******* bir başka cemaatin toplantı veya kultur merkezlerindeki
sohbetlerine bile gitmemizi kesinlikle istemezdi. yasaklamıştı.
9. Zaman zaman T.B.nın selâmını evlâtlara iletince, evlâtların,”T.B.yı
arayarak selâmınızı aldık teşekkür ederiz.” demelerinin ima ile de olsa
yasaklanması,
(Bunun için de Peygamberimize Cebrail a.s.ın vahiy getirişinin örnek
verilmesi… ?)
******* Kendisine selâm gönderildiğinde (kendisi, şimdi gidip ben
selâmınızı aldım demelimiyim? dememelimiyim diye bizlere soruyor ve
arkasındanda yukarıdaki örneği veriyordu
Ben bu selâmı aldım diye aramam, çünkü “görünme noktasıyım” dedi.
10. Kurban bayramlarında kurbanın, kendi kontrolünde ve 3. üncü Gün
kesilmesi zorunluluğu, katılımın eksiksiz olmasını isterdi.
*******
11. Kişi İstanbulda olmasa bile parasını göndererek, kesilecek bir kurbana
katkı istemesi (kendiniz için demesi) şeklinde şeriatte ve hukukta olmayan
şeyler icad edilmesi,
12. Evlâtların aile saadetlerini ön plânda tutmayıp, aile birliğini tehlikeye
düşürecek şekilde amir hükümler getirmesi.
(Örnek: Sohbetlere uzakta da olsa katılım, zarf usulüne uyma,
bayramlarda il dışında bile olsa gelip el öpme, kurbanı mutlaka parasını
vererek H.E.B’in kontrolünde kestirilmeye yönlendirme, vb.)
******* İl dışında olma halinde bile (bizlere kurbanın çok önemli
olduğu kendimizin, kendimizdeki nefislerimizin kurban edilebilmesi, nefis
noktasındaki hallerimizden geçmek, temizlenmek ve teslimiyete gelmemiz için
gerekli olduğunu söylemiş vurgulamış olduğundan her sene 7 yıldır her
bayram şartları (aile ve maddi durumlar) zorlasak bile orada olup bu
tatbikatın gayretinde olduk.

149
13. T.B. Kitaplarının evlâtlara dağıtılmasında özen gösterilmemesi, uzun
süreler dağıtılmaması sonrasında gelişen durumlarla topluca dağıtılması,
******* ilk 2 kitap dışında, kitaplar geç ve topluca dağıtılmıştır. Bunu
(anlayabilecek duruma gelin öyle vereyim istedim) şeklinde açıklamıştır. Özen
gösterilmiştir. Aksine bu konuda çok titizlik göstermiş olup her birimize verilen
kitapların eksik kalmaması tek tek ilgilenip sormuştur.
Zarf usulünde ise zarfların üstüne isim ve konulan miktarın yazılması
istenerek, evlâtlara ma’nevi baskı yapılması.
(Bu konu da illâ ki para verin demiyordu, ama "siz zaten hizmet
edemiyorsunuz,” himmet dediğiniz de size başka görev ne verebilirim, kitap
aldırıyorum, bazı şeyler istiyorum bir de “diyet-ensar-ikramlar” oluyor
“bunlara katılın. Bunlar sizin için, sizin terakkiniz için" diyordu. Bu
sebeple, isteyenler “diyet - sadaka-i ikram-ensar” için zarf veriliyordu ama
isteyen veriyordu, yani “ma’nevi baskı gibi oluyordu” “Gözlüğü biliyorum “
14. Sanki evlâtların T.B. ya ulaşması istenmiyor algısının oluşturulması,
15. Bayan evlâtlarla konuşmalarda zaman zaman laubali olunması …
16. Fotoğraf çektirirken dahi bu hususlara dikkat edilmemesi,
17. Kendisine verilmiş bir görev ve sorumluluğun maddi imkânlar
fırsatına çevirilmesi.
Bunlardan hiç biri ile ilgili olarak bağlı olduğu TB. ye bilgi
verilmemiş olması.
Ayrıca genel hususlar ile ilgili bazı duyumlar da şunlardır:
İlk yıllarda genel giderler için oluşturulan keseye para konulması
hususunda yapılan uygulamanın, bu ortamda kimin ne verdiğinin belli
olmaması sebebiyle toplanan miktarın düşmesi neticesinde yapılan bağışları
beğenmeyerek, ZARF USULÜ’ne geçilmesi,

 ******* Mevcut keseye para koyma sisteminde kimin ne kadar


verdiği ve kişi ismi belli değildi. Herkes gönlünden geleni koyuyordu. Bır gün
sohbette bu sistemin değişeceğini ve artık herkes vereceği miktarı zarfa
koyup üzerine kim olduğunu, tarihi ve kaç lira koyduğunu yazacak dediler.

 “Bizler şaşırmış , üzülmüş ve sorgulamıştık Kendi aramızda


kardeşlerle konuşmuştuk,” diğer sistem daha iyi idi. 7 yıldır böyle devam
ediyor. bizlere bu konuyu da şöyle açıklamıştı:

 ”keseye sadaka-ı ikram” olarak konulan, paraları kimin ne kadar


verdiğini bilemiyorum, karışıyor, az veren var, çok veren var. Benim kimin ne
verdiğini bilmem lazım ki kimin ne kadar infak ettiğini bıleyim , dimi!?

 Terakkiler ona göre olacak. “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” derdi.
Bunu bizlere her zaman sık sık söylerdi. Bu hizmetlerin önemli olduğunu
söylerdi.

150
 Zarf usulünde ise zarfların üstüne isim ve konulan miktarın yazılması
istenerek, evlâtlara şuur altı baskı yapılması,

 Bir aileden gelen birden fazla kişinin her birinin “ayrı ayrı zarf
vermesinin istenmesi.”

 Zarflara konulacak miktarların asgari limitlerinin de zaman zaman


duyurulması, güncellenmesi,

 ******* Bu süreç devam ederken yine bir gün “infak” (verilecek olan
para) miktarlarının gruplandırılacağını söyledi. Şöyleki: Gelemediğimiz
günlerde sohbetin duasına dahil olmak için vereceğimiz miktarın adına DİYET
dedi. Evi müsait olmayan ve “eşlerinin haberi olmayan” kardeşlerin,

 “evlerinde sohbet yapamadıkları için verecekleri miktarın” “DIYETİ”


olacağı söylendi.

 Gittiğimiz yere götüreceğimiz ikramlıklar için ise vereceğimiz miktara


“SADAKA-İKRAM” dediler. 2014/2015 tarihinden önce bir dönem
RAMAZANDA evinde iftar veremeyen kardeşlere de “İFTAR DİYETİ” adı
altında bir sistem geliştirmişti. 2 senedir uygulanmadı çünkü tüm
kardeşlerimizle birlikte iftarlar vermek mümkün oldu. Bu konularda da alt
limitler belirtılmişti.

 Bu uygulamanın yıllardır T.B bilgisi dışında devam ettirilmesi


(7 yıl),

 Gelmediği sohbetler için evlâtlara geriye dönük olarak “Ensar Diyeti”


adı altında ödeme yaptırılması,

 Ramazanlarda 2-3 günde bir mutlaka bir kişinin iftar vermesi


sağlanarak, veremeyenlerin “İftar Diyet” adı altında yapacağı masrafın
karşılığının H,E,B‘e (kendisine) verilmesinin istenmesi,

 İftar diyeti olarak verilen miktarı beğenmediğinde “Bu parayla kaç


kişiyi doyurabilirsin?” diye vicdani yönlendirme yaparak miktarın
arttırılmasının istenmesi,

 Yurtdışına gidenlerden menfaat temin etme hususunda isteklerde


bulunarak, istediklerini bulamayıp alamayanların rencide edilmesi, “Sınavı
kaybettin “ diyerek insanların manevi yönden incitilerek, zor durumda
bırakılması,

******* Genel olarak hizmeti kaçırdın, hizmete talip olun der ve her
yapılanı hizmet olarak söylediği için her söylediğine uyar ve yapmaya, almaya
gayret ederdik. Bize göre her şey ALLAH rızası içindi.

151
(Örnek: Bir evlâttan sadece Bulgaristanda bulunan “Kaş’kaval peyniri”,
bir başkasından markasını belirterek pahalı bir parfüm istenmesi…) gibi.

 Oldukça pahalı miktarlarda şahsi harcamaların evlâtlara ödetilmesi,


(Örnek 2000-4000 TL lik gözlükler, gibi)

******* Bu konularda bazı kardeşlerin teşvikleri ile tüm grup olarak
Ve kendisinin de maddiyatı, maneviyata, “tahvil/döndürmek/ havale”
edip dergahtan geçirip duasını yaparız demesi üzerine, bizlerde gönüllü olarak
yıllardır katkıda bulunduk. Bizler “ALLAH rızası için infak” ederek hizmet
etmek gayretindeydik.

 HEB’in şahsi sağlığı için ya da evi için yaptığı harcamaların


(Eve gelen masajcının, yapılan ozon tedavisinin) masraflarının
nasıl karşılandığının istifham uyandırdığı.

******* Bu konuda bizden direk bir şey talep etmemiştir. Ancak bu


tedaviler oldukça ciddi rakamlar olduğu için dıkkat çekmiştir.

 Evlâtların maddi kazançları konuşulurken fırsat oluşturup menfaat


istenmesi,

******* Bana söylenen 8 sene önce, kiraya vermeyi düşündüğüm evimi


kiraya verince, “1 aylık kira bedelini bize buraya verirsiniz,” şeklinde
olmuştur.

 Genel olarak evini dergâhmış gibi lanse ederek oraya yapılan


harcamaların –Allah rızası anlayışıyla- evlâtlar tarafından yapılması için zemin
hazırlanması…

 Yapılan her yanlışa mana âleminden kılıflar bulunması, (örnek: Alınan


gözlüklerin kendisinin görüşünü açacağını söylemesi)

******* Gözlüklerin kendisinin değil, bizim görüşlerimizin açılması


için vesile olmasına dua edileceği söylendi.

 Evlâtların içinde bulundukları durumu, sosyal hayatlarını ve


kariyerlerini hesaba katmadan dünyevi hususlarla ilgili emirler vererek baskı
yapılması,

(Örnek, telefonlardaki bir profil resminin zorunlu olarak mavi renkli
hilal yaptırılması)

 Uzun yıllar uğraş veren evlâtların derslerinin ciddiyetle takip


edilmemesi, hepsinin daha henüz nefsi emârede ders (1) bile
olmaması.

152
 “Ben buradayım, siz nefsinizin peşinde tatile gidiyorsunuz”
diyerek yaz tatilinde bile sohbetlerin zorunlu devam etmesi gerektiğini
söylemesi.

------------------------
Talep edilen paraların hepsinde de, çok açıkca söylenmeyen /
görünmeyen, tam telaffuz edilemeyen üstü kapalı bir zorunluluk baskı vardı.
(Yani terakkin eksik kalır, duasına giremezsin gibi ama
istemiyorsan da verme şeklinde; böyle olunca insanlar bağlı olduğu
için kendi rızaları ve istekleriyle veriyordu bu da sanki E… B…
doğrudan istemiyor algısı yaratıyordu)
Aynı şekilde sohbete katılamama, tatile gitme konusu, kendisi
gitmeyin demiyordu açıktan ama rabıtanız kesilir, ben hak
sohbetindeyim, sen kimle neredesin diyordu.
"Gideceğim diyorsan git, bana söyleme" diyordu. Bu da gizliden bir
zorlama oluyordu yine.
------------------------
Yukarıda ki, maddelere dair bir kaç düşüncemi yazmak istedim.
Telefonla konuştuğumuz kimselerin genel ifadeleri de aynı ifadeler ile
bizlere belirtilmiştir. Bunlar bir kişinin değerlendirmeleri değil genel
değerlendirmelerdir.
Bundan sonra hepiniz hür iradeniz ile serbestsiniz, kimse size
herhangi bir şekilde hiçbir şey söylemeye ve yaptırım hakkına sahib
değildir. Bu hakikati artık yaşayın akıl ve duygu tutkunluğunu
üstünüzden atın.
Yukarıda belirtilen hususlar içinde dilediğiniz yönü seçebilirsiniz. Herkese
sağlık ve sıhhatler dilerim. Benim ismim kullanılarak böyle fırtınalı bir hayat
yaşamanıza bilmeden sebep olduğum için hepiniz hakkınızı helâl ediniz.
Hakk’ın işaretleri ile Rahmân-i olarak geldi, ancak bu işi nefsine
mal ettiği için dönmemek üzere nefsiyle gitti.
T.B.
NOT= Zahmet edip mail adresi gönderen evlâtlarımıza teşekkür ederiz. Bu
arada kendisine bu dosya ulaşmamış arkadaşlarınız varsa aynı dosyayı sizde
onlara bir zahmet gönderiverin. Teşekkür ederim, selâmlar. T.B.
-------------------
Hasılı kelâm, yukarıda bahsedilen, (B.G.İ.) Bâtından gelen ikram.
Hükmü ile gelen, ancak bunu istismar ederek (Z.G.E.) zâhirden giden E…
oldu vesselâm.
------------------------

153
Evet yukarıda da bahsedildiği gibi. Kendisinde ki Celâl ile başlayan, daha
sonra, Celâlden Cemâle geçiş süresi oldu, sonra bir müddet Cemâl devam
etti. Ondan sonra da, kendisine tanınan imkânları yerinde kullanamadığı için.
Cemâlden celâle geçiş süresi oldu. Öylede devam etmektedir.
------------------------

**********

NOT= Yukarıda belirtilen yaptığı yanlış halleri kendine iletildikten


sonra, kendisi ile hiçbir şekilde görüşülmiyecek, dendiği halde gene
aşğıda kısa metni olan bana gönderdiği, güya kendisini müdafaa ettiği
cevabi yazısıdır. Kendisine bildirilen suçlamaların hiç birisine cevap
yoktur. Zâten yazısında gene ne dediği hiç anlaşılmamaktadır.
Ancak ben yine de onları karşılıksız bırakmayıp aşağıda cevapla-
maya çalıştım. (T.B.)
------------------------
Selam,
El cevap

Lutfetmişsiniz..... (E.k.)
Değerli yazınız maalesef, gıyabımda referans kıldığınız kişinin yalan,
yanlış abartılı ifadelerine dayanılmış...Anlaşılıyor ki, zanni düşünce
üzerine hüküm zaten verilmiş...
Aslında daha önceden size bildirilmiş konularİKAZ ve İHTAR ile tashihi
mümkün iken, savunma alınmadan suçlama hedefli yargısız infazda
bulunulmuştur.
Allaha Şükür biz Emniyete çekilip de, 8 saat 10 kişi tarafından çapraz
soruşturmaya uğradığımızda bütün ısrarlara rağmen Pirimizin adını
vermedik, korku belasına Pirimizi satmadık.
Sizden irfan olunma muhabbeti yönünde pek çok güzellikleri görüp zevk
ettik. Ve halen de devam etmektedir. Allah razı olsun. Amin.
Bütün bunların hatırına, değerli ellerinizle sunduğunuz zehiri büyük bir
zevk ile içerim. Eyvallah. Allah razı olsun. Amin.
Haza min fadliy Rabbiy
İkram üzere zuhur eden manevi tecelliyat için Allaha hamd ve şükür
ederim.
Elhamdülillahi rabbil alemiyn

154
Sübhanallahi ve bihamdihi
Gönüllendiğimiz kapının her daim iddiasız kuluyuz,
dervişiyiz.İnşaallah...Hak kapısını terkedenlerden değiliz. İnşaallah...
Makamın gereği İSMAİL olarak İBRAHİM'e boynumuzu kırmışızdır.
Kurbaniyet hakikatine erdirenlerden eylettirsin. Amin.
Allah ıstıfa/mustafa kıldığı Adem'de tatbike koyduğu esfeli safi-
lin tenezzülünde lutfettiği HALİFELİĞİ geri almamıştır.
Allah verdiğini geri almaz. Şanına uygun düşmez.
Rahmeti Gadabını sabık olmuş, geçmiştir.
Hamd ve şükür ancak Allah içindir.
(E.k.)
***
--------------------------
Selam,
El cevap
Lutfetmişsiniz.....
-------------
Gerçekten gönderilen dosya kendini bilene bir lütuf idi, ancak burada nasıl
bir istihza ve alaylı bir ifade ile belirtildiği açık olarak görülmektedir. Daha
evvel gelen maillerde (Sultanım) diye belirtilen mail başlığı malûm sebeb
yüzünden herhangi bir kimseye yazılan bir başlık haline dönüşmüş, Bu da
daha evvelce bize bakışının, nasıl bir aldatmaca olduğunu, açık olarak
göstermektedir. Bir yer (baştan sultansa halini kaybetmediği sürece
gene sultandır.) Kişinin nefsine uygun hallerde sultan, uygun olmayan
hallerde (El cevap) ise bu hususun çok düşünülmesi daha baştan lâzımdır.
Yani bu iki yüzlü samiyyetsizliğin bir ifadesidir. (T.B.)
------------------------
Değerli yazınız maalesef, gıyabımda referans kıldığınız kişinin yalan,
yanlış abartılı ifadelerine dayanılmış... Anlaşılıyor ki, zanni düşünce üzeri-
ne hüküm zaten verilmiş... (E.k.1.)
------------------------
İzahtır bu hususta. Yazılanlar sadece birkaç kişinin görüşleri ile hareket
edilmiş (zanni) düşünceler değil, sayısı ve ismleri bizde saklı bir çok kişiden
gelen anlatımların, ve kendi müşahedelerim ve ses kayıtlarını dinleme
neticesinde oluşan bir tesbitler manzumesidir. Aslında bunlardan /belirtilen-
lerden hep haberim vardı, ancak hoş görmeye çalışıyordum, sonraki şikâyetle-
rin artması karşısında, araştırmalarım neticesinde işin gerçekten vahim
durumda olduğunu gördüm, ve sürdürülmesi mümkün olmayan bu işi kesin
olarak sonlandırdım.

155
Aslında gerçek ma’nâda aşağıdaki satır kendinin nasıl bir zan ve ön yargı
ile bu cümleleri ifade ettiği açık olarak görülüyor. (T.B.)
------------------------
Anlaşılıyor ki, zanni düşünce üzerine hüküm zaten verilmiş… (E.k.)
------------------------
Bu kadar senedir. kendini çukurdan çıkarmış olan bir kimseyi o kadar
zamandır tanıyamamış, (hayatının hiçbir safhasında müşahedesiz
yaşamamış) hiçbir zaman zanla hareket etmemiş, bir kişiyi herkesten çok
yakından tanımış olması lâzım gelen kişi, onu zan ile hareket etmekle suçla-
yabilecek en son kişidir.
Bunlardan anlaşıldığı üzere bağlı olduğu yere hiçbir zaman inanmamış
olduğu sadece kendi menfeatlerinin korunması için bahsedilen yeri (Piriyet
olarak ifade ettiği) ve bu sebeble de kendi özel çıkarları için kendine bağlı
göründüğü yeri kendisi ölmeden kendini (54) genel halife tayin ettiği bu
sebeble her türlü maddi ma’nevi imkânları baskı ile ve kendi nefsi için nasıl
kullandığı, daha doğrusu bağlı gibi göründüğü yeri nasıl (oyaladığı ve
kullandığı) açık olarak görülmektedir.
Eğer gerçek olan bir dervişlik ile başlanmış süreç böylece devam etmiş
olsaydı, ne tür hadise olursa olsun ilk baştaki hitaplar (sultanım veya
benzeri) değişmez idi. (T.B.)
------------------------
Aslında daha önceden size bildirilmiş konular İKAZ ve İHTAR ile tashihi
mümkün iken, savunma alınmadan suçlama hedefli yargısız infazda bulunul-
muştur. (E.k.)
------------------------
Kaçıncı defa (İKAZ ve İHTAR) edildiği, bir evvelki dosyada mevcuttur.
Yapılan büyük hataların, tashihinin mümkün olmadığı anlaşılınca, bahsi geçen
dosya hazırlanıp bilgi edinilmesi yönünden birçok kişi ile birlikte kendilerine de
gönderilmiştir. Yargızız infaz aslında kendisi tarfından yukarılardaki dosyada
belirtilen (G….) hanıma acımasız olarak sayfalar dolusu aslı olmayan
ithamlarla yapılmıştır. (T.B.)
------------------------
Savunma alınmadan suçlama hedefli yargısız infazda bulunulmuştur. (E.k.)
------------------------
Bu hususta savunma alınmasına gerek yoktur çünkü birçok kişilerin
şahitliği ile bahsi geçen dosya hazırlanmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi
kendisi defalarca açıktan ve imalı ikaz edilmiştir. Kendisinin bize karşı
(yargısız infaz) hükmü ile kendisine bütün süreç müddetince adaleti ve
hakkaniyeti talim etmeye çalışmış olan yeri nasıl kolayca (adaletsiz ve keyfi
iş yapan) bir yer haline getirdiği açık olarak ifadelerden anlaşılmaktadır.
Geçmiş günleri galiba bu arkadaş unutmuş, kendi ifadeleri yukarı daki sayfa

156
ve satırlarda yerli yerinde duruyor, bir zahmet okusada kendisinin verdiği
sözleri tekrar hatırlaya bilse, o zaman yargılımı yargısızmı olunduğunu daha
iyi anlayacaktır. (T.B.)
------------------------
Allaha Şükür biz Emniyete çekilip de, 8 saat 10 kişi tarafından çapraz
soruşturmaya uğradığımızda bütün ısrarlara rağmen Pirimizin adını
vermedik, korku belasına Pirimizi satmadık. (E.k.)
------------------------
sorguya çekilme hadisesi benim yüzümden değil sizin idare yeteneğinizin
nefsiliği yüzünüzdendir, benimle ne alâkası olur ki, saklayasınız,. görevliler bu
sahada bizi daha sizin isminizin bile olmadığı devrelerde, bizleri biliyor idiler.
Her zaman yapmaya alışmış olduğunuz, manevi baskıya alışık olduğunuzdan,
şu an bile sizi bir varlık haline getirmiş olan kişiyi, bu suçlamalar ile kendinizi
bir daha ne hale düşürdüğünüzü acaba farkındamısınız.
Keşke o zaman orada bunları açıklasaydınız. İşte, daha o zaman verilenle-
rin hepsi, bu güne kalmaz o gün elinizden alınır, bizde bu kadar süre boşuna
akıntıya kürek sallamaz ve bu ızdırapları çekmez idik. Bir yer eskiden (Pir) idi
ama şimdi sizin için işinize gelmediği yerde her halde (Kîr) oldu. Sizinde
başınıza böyle bir şey geldi diyorsunuz bizi kimse şimdiye kadar. Herhangi bir
sorgu mahalline davet etmedi ancak, dolaylı olarak kulağımıza gelen bazı
duyumlar vardı hepsi o kadardı.
------------------------
Pirimizi satmadık. (E.k.)
-----------------------
Demekki size göre bu yer alınıp satılabilecek bir mahal. Ne güzel, zâten
olan aynı olmuş. Bu saha bir ticaret sahası (avm) çoktan olmuş, ancak biz
orasını ufak tefek zararsız şeylerin alış verişi olan, bir yer olduğunu bilip,
bunları hoş görüyor söz konusu etmiyorduk.
----------

Demek bazıları (a’zam-ı muazzam pir efendilerini) satmışlar, ne yazık, onu


alanın da vay haline çünkü değeri biçilemez hint kumaşından yapılmıştır.
Ücreti çok yüksektir. Ödemeleri pek kolay olmaz.
----------
Kendine gel be arkadaş sen Piriyet makamı diye diye dilinde tüy biten yeri
üç kuruşluk dünya menfaati için seneler evvel satmışsın da haberimiz yokmuş.
Kendi halini başkalarına aktarmayı nede güzel başarıyorsun pes doğrusu.
(T.B.)
------------------------
Sizden irfan olunma muhabbeti yönünde pek çok güzellikleri görüp zevk
ettik. (E.k.)
------------------------

157
Bütün mail-in içinde tek doğru cümle, ve sizlere ne kadar çok zaman ayırıp
bunları aktarmak için çalışıldığının küçücük te olsa bir şükranesidir, gönül
isterdiki, burada da. Yukarıda bizi adaletsizlikle suçlarken, bize karşı gerçek
bir adaletle cevap yazsaydınız. (T.B.)
------------------------
Ve halen de devam etmektedir. Allah razı olsun. Amin. (E.k.)
------------------------
Öyle hayalen düşünebilirsiniz, ama bundan böyle, bizden size, kredilerin
tamamı kesilmiş olduğundan “halen” bir şey geçemediğinden, eskiden olduğu
gibi, gene, “halen” öyle devam etmez. Çünkü birinci dosyada bildirilen (Hakk
Bank) hesabınız da, iflâs etmiş, ne krediniz nede nakdiniz kalmıştır.
Ancak piyasada bir sürü banka ve hepsinin kredi kartları vardır, dilediğiniz
yere “baş” “vurabilirsiniz.” Ama bildiğiniz gibi bankalar arası bilgilendirme
sistemi vardır, bir kişinin bir banka ile sorunları olursa o kişi bütün bankalar
tarafından fişlernir ve hiç birinden kredi alamaz. Zahirde olan bu husus
batında da geçerlidir. (T.B.)
------------------------
Bütün bunların hatırına, (E.k.)
-------------------------
Eğer burada gerçek bir hatır olsaydı böyle benlik kokan, (Pîr) kabul
edilmiş olan yere, böyle nefis kaynaklı bir mail gönderilmez idi. Yaptığınız
konuşmalarda, bilirttiğiniz ifadelerde ve dinlediğimiz kişilerde (makam.
makam) diye belirtilen yere itaatsizliğin sizce ne demek olduğunu şiddetle
belirtiyorsunuz, (size gelince şahsınıza yönelik o makama mutlaka
uyulacak,) ama bize gelince (sizin uyulma zorunluluğunuz olmayan bir
yer olacak) böyle olduğu tarafınızdan açık olarak ifade edilmiş olmaktadır.
Bunun hatırı değil sadece satırı kalmıştır. (T.B.)
------------------------
değerli ellerinizle sunduğunuz zehiri büyük bir zevk ile içerim. (E.k.)
------------------------
Mail-in genel ifadesi içerisinde ki seyrine bakıldığında, bu sözlerin hiçte
inandırıcı olmadığı açıktır. Bu kişide artık eskisi kadar abtal değildir ki, her
söze inansın. (T.B.)
-------------------------
Biz kimseye (zehir) sunmayız zaten bizim pazarda zehir satılmaz,
sadece (Kevser) suyu ücretsiz dağıtılır. Ancak bazıları onu nefsine kaptırarak
yanlış kullanım yüzünden kendisi, her şeyini hayatını da etrafının hayatını da
(zehire) çevirebilir kendi bileceği iştir.

158
Yalancııı, o ellerden sizlere hep lütuf akıtıldı/sunuldu, onları zehir olarak
gördünse o senin kör gözündendir. O ellerden zehir içeceğine yeniden o elleri
tutup biatını yenileseydin, bu sözünün sıdkına belki inandırırdın. Rabbım
isyanına kolaylıklar versin.
------------------------
Eyvallah. Allah razı olsun. Amin. (E.k.)
------------------------
Eyi, vallah ama, hadiselere bakınca hiçte (eyi, vallah) olmadığı da ortada.
Bununla çok avunursun. (T.B.)
------------------------
Haza min fadliy Rabbiy . (E.k.)
------------------------
Bu âyeti Kerimenin hükmünü gerçekten kabullenmiş bir kimse, bu mailde
belirtilen ifadeleri kullanması mümkün değildir. (T.B.)
------------------------
İkram üzere zuhur eden manevi tecelliyat için Allaha hamd ve
şükür ederim.
Elhamdülillahi rabbil alemiyn
Sübhanallahi ve bihamdihi
------------------------
Bunlarda aynı hükümdedir. Bu olanlardan sonra bunları artık kullanmasan
iyi olur çünkü bahsedilen hususları artık daha fazla istismar etme. O mübarek
cümleleri nefsi dilinle kirletme. (T.B.)
------------------------
Gönüllendiğimiz kapının her daim iddiasız kuluyuz, dervişiyiz.
İnşaallah... (E.k.)
------------------------
Bunlarda bizi ilgilendirmeyen zaman aşımına uğramış sözlerdir. Ve hepsi
yalandır. Bu kapıda kulluk yoktur, insanlık vardır biz kimseyi kul yapmaya
çalışmayız o işi sen iyi bilirsin, biz kişilerin hür insanlar olması için çalışırız.
Eğer geçekten bahsettiğin gibi olsaydı, bugün şeksiz şüphesiz bu kapıda
olurdun bu kapıya savaş açmazdın.
Yalancııı. Bari mert olda ne yaptığını gerçek olarak söyle. Her şey ortada
yaptığın şeyi iyi bildiğin yukarıda ifade edilenlerden başka bir şey değildir.
(T.B.)
------------------------
Hak kapısını terkedenlerden değiliz. İnşaallah... (E.k.)

159
------------------------
Hakk kapısı sadece bizde değilki (ulül elbab) olan birileri her halde bulunur
veya kişi kendi nefs kapısını açar. Ancak bizim selâm kapısı zaten çoktan terk
edilmiş olduğundan kapanmıştır, başkasını bilemem.
Sen o kapıyı zâten çoktan terk etmişsin belki kendininde haberi yoktur. Hiç
olmazsa kendini de aldatma. (T.B.)
------------------------
Makamın gereği İSMAİL olarak İBRAHİM'e boynumuzu kırmışızdır. (E.k.)
------------------------
Mübarek olsun yeni bir İbrahim bulunabilirse boynunu kırdırsın, biz boyun
kırıcı değil (kişinin başını dik tutması için boyun düzelticileriz). (T.B.)
------------------------
Kurbaniyet hakikatine erdirenlerden eylettirsin. Amin. (E.k.)
------------------------
Bilemem kendi bilir. Ama sen kurbanlıkların ne ve nasıl olduğunu tatbikatlı
olarak bilirsin. Bu hususta senelerdir epey tecrüben olmuştur. (T.B.)
-------------------------
Allah ıstıfa/mustafa kıldığı Adem'de tatbike koyduğu
esfeli safilin tenezzülünde lutfettiği HALİFELİĞİ geri almamıştır.
Allah verdiğini geri almaz. Şanına uygun düşmez.
Rahmeti Gadabını sabık olmuş, geçmiştir.
Hamd ve şükür ancak Allah içindir. (E.K.)
------------------------
Allah....... HALİFELİĞİ geri almamıştır.
-------------------
Yukarıdaki ifadeler bile halen daha, gizli tehdit ifade etmekte, çelişki vehim
ve şiddetli bir benlik kokusu yaymaktadırlar. Hiç olmazsa artık bu mübarek
kelimeleri ağzına almada daha fazla istismar etme. Biraz olsun herhalde belki
vicdanın kalmıştır.
Mademki rehberliği veren Allahsa tabiiki kul bunu alamaz.
Ancak rehberlik verilirken o makam (Hakk tezahürü, sizin sözünüzle
piriyet makamı ise,) her zaman öyle olması lâzımdır.
O makam, bu görevi verirken Hakk, geri alırken, bu defa menfeate uygun
düşmeyince sizce halkmı'dır? Veren Haksa! görevi geri alanda Haktır.
Bu iddialar bile yukarıda bahsedilen kapının nasıl terk edilmiş olduğunu
gösteriyor. Bari biraz mert olda daha da batma. Kişi ne yaparsa kendine yapar

160
biraz yavaşlada kendine verdiğin zararın o nispette azalmış olsun gene sen
kazanırsın. (T.B.)
------------------------
Allah verdiğini geri almaz. (E.k.)
------------------------
Allah verdiği nimetini, değerini bilmeyenden geri alır. Kimseye de
haber vermez.
Geçmişte yaşanan hadiseler kendilerine verilen kıymetlerin, (Nemrud
şeddat fir'avn) gibi kişilerden nimetlerin ne acı hallerle geri alındığı
bilinmeyen şeyler değildir. (T.B.)
------------------------
Şanına uygun düşmez. (E.k.)
------------------------
Bu ifadenin ne olduğunun bile farkında olunmamış. Bu ifadeler kendini
daha henüz tam tanımayan bir kimsesinin, Allah hakkında hüküm vermesidir.
ve büyük bir edepsizlik ve cür'ettir.
Allah'ın verdiğini, kıymetinin bilinmemesi sebebi ile alması (şanındandır.)
ve şanına uygun düşen budur çünkü diğer kullarının hakkını korumak da onun
şanından ve adaletinden’dir.
Tavsiyem odur ki, gönderilen dosyayı belki (50) defa okuyup, bu hataları
ben nasıl yaptım, bu kadar insanları ben nasıl böyle, daha okulunda bir ders
bile geçirtemedim, bunları nasıl kullandım, verilen bu emanetleri nasıl
oyaladım diye, uzun uzun düşünmeniz olacaktır.
Son olarak şimdilerde, aklımı şu soru düşünceye sevkediyor. (15) sene
evvel (2000) de bize geldiğinizde sizi oradan iki ay süre ile uzaklaştırdıklarını
ve bir daha çağırmadıklarını bu yüzden ayrıldığınızı belirtmiş, bizde buna saf
saf inanmıştık, ve hiç bir araştırmada yapmamıştık. Bu hadise bana, orada da
ne gibi bir hal ortaya konulduki sizi oradan uzaklaştırdılar. Bu hususta artık
olumlu düşünemiyorum .
-----------
Evet daha sonradan aldığımız bir bilgiden bu arkadaşın eski bulunduğu
yerden kovulduğunu da bu vesile ile öğrenmiş bulunuyoruz izahı ileriki
sayfalarda gekecektir.
-----------
O günlerdeki peruşan ve tükenmiş halinizin görüntüleri gözlerimin ve
kulaklarımın içindedir. Daha henüz bunları unutacak kadar da yaşlanmadım.
Bize tükenmiş bir halde gelen (E.k….mi) hayata bağlatıp, yeni ümitlerin
kapısını açan, daha sonra onu bir yerlere getiren, (bu kişiye az da olsa bir
minnet borcu olması gerekirken,) bir sürü safsatalarla, yukarıda belirtildiği

161
şekilde, kafa tutması, akıl vermeye kalkması, insanlık iz'an ve suçlamalarla
nasıl bir vefasızlık örneği göstermesi de ayrıca ibret alınacak bir husustur.
İnsan yaptığını söylemez ama, bizde (15) sene belki bunlardan ibret alınır
diye, bir şey söylemedik, ama her şeyinde bir sınırı olmalı, değimli?.
Bu kadar zamandır, muhtelif hadiselerle kendisine yapılan ikazlarla, ve
kendisinden çıkan edebi ilâhi dışı sözleri üzerine hiç vaktim olmadığı halde,
ona vakit ayırarak yazdığım (150 sayfa civarında ki (hayal vadisinin çıkmaz
sokakları) isimli kitabımızdan da, hiç ibret alıpta hayata bakışını bir türlü
düzeltemedi, neticede, işte şimdi (kendi oluşturduğu, o çıkmaz sokakların
içinde, nefsiyle birlikte hayatına devam eder gider.) O’nu kendi nefsi ile
baş başa bırakarak, söylenecek daha pek çok şey olmasına rağmen, başka
diyecek bir şeyimin de olmadığını bildiririm.
Son olarak bizim ismimizle, kendisine ulaşmış olan, evlâtlarımızdan da,
kendilerine bu kadar yanlışlıkların yapılmasına sebeb olduğum için hepsinden
özür dilerim, haklarını helâl etsinler.
Son olarak bir hatırlatma daha yapmak isterim mail adresindeki (54) ün
bizle hiç bir ilgisi yoktur, (53) ölmeden (54) ü sahiplenmek.
(53) ün bir an evvel ölmesini istemekten, ve içindeki baş olma
arzusunu, açığa vurmaktan başka bir şey değildir. (T.B.)
------------------------
Boşuna geçen (15) senememi yanayım,? gerçekten bence, evlât
zannetiğim oğlumun, hazin bir sonla, ölümüne mi yanayım,)
bilemiyorum, İnşeallah Cenâb-ı Hakk dayanma gayretini verecektir.
Böyle bir yazı yazacağınıza Pirim dediğiniz yere hiç bir cevap yazmadan
boyun büktüğünüzü bildirseydiniz, daha izzetli gitmiş olurdunuz. Ne yazıkki,
bu kadar hizmeti, nefs-i benlik uğruna, heba etmiş oduğunuzdan, benide (Kişi
seçmekte isabetsiz ve kabileyetsiz biri) hükmüne düşürdünüz.
Bunun karşılığı, yani benim cezamda sayenizde (15) senelik ve bu mail
karşılığında cevaplamaya uğraştığım bir ay daha ilâve ederek bu kadar
emeğini kaybeden bir memur hükmüne dönüştü. Ne yapayım, Artık insanlara
güvenmemeyi de bu ilerlemiş yaşımızda da olsa sayenizde öğrenmiş bulunu-
yoruz, O kimselerin hepsi.
(Hakk'ın bana, benimde size eğitilmek üzere gönderilen, İnsan denen,
kutsal emanetlerimdi)
Ancak içine hiçbir şekilde (zan) karışmadan, ve bir çok kişilerle istişare
sonunda, yapılan araştırmalar neticesinde hiç bir şekilde bizim eğitimimizin
tatbik edilmediği yapılanların, sadece tasavvuf eğitimi gibi gösterilen, bir
"felsefe" eğitiminden başka bir şey olmadığı çok açık olarak anlaşılmıştır.
(T.B.)
------------------------

162
Bu dosyada, üzülmeye bile değmeyecek "ibretlik bir değmez dosyası"
dır. Sayelerinde çok zorda olsa, elde bu dosya kalacak bu da bizim (15) sene
ve (1) bir aylık günümüzün karşılığı olacaktır. Elhamdülilâh bu da bir değerdir.
Bundan başka, daha fazla zamanımı, bu kişinin meşguliyetiyle harcamak
istemiyorum, zâten yeterince zaman harcendi bu yüzden, bir daha ne sesli, ne
yazılı, ne görsel, hiçbir şekilde muhatap olunmayacağını da bildirmiş olayım.
T.B.
------------------------

Hadisenin devam eden bu kısmı bir evrakla başlamaktadır. Evrağın


aslı bizde olmak üzere, üzerindekiler aşağıda görüleceği gibi sırası ile
şöyledir.

Bunlar hiç istemediğim şeylerdir ama bazen insan içi yanınca adeti
olmayan işleride yapmak zorunda kalıyor. Vebali bu duruma sebeb
olanların olsun Rabb’ım hepimizi affetsin. (T.B.)
--------------------
(X0/X9/20X5) Aleykümselam Terzi Babam, göndermiş olduğunuz dosyalar
bize de ulaştı haber veremediğim için özür dilerim. Neyi nasıl yazacağımızı
bilemedik..
Gönderdiğiniz 1. dosyada "N….. Anne ve Terzi Baba olarak hakları-
nızı helâl etmenizi bu yüzden Hakk’ın mahkemesinde de davacı olma-
manızı rica edececeğim." yazıyor idi.
Haddimiz değildir ancak ricanız başımız üstünedir. Küçük bir şey bile var
ise Helâl olsun Hakk'ın mahkemesinde de davacı değiliz. Allah sizlerden razı
olsun, başımızdan eksik etmesin inşallah edebi aşmamışızdır bu konuda.
Aşağıda yazılı olanlar Sul………. K………. S……. U……'nın y…… Ö…… T…… E…..
Bey hakkındaki iddialarıdır.
Ö…….. Be.., E…… be..'in kendi p…….. ba……… al……… g…… gö……. %xx fa..
ile kendisine pa… sa……nı, E…… Be..'in Da…… ve ar……… b…….. ka…….. fa…. ile
sa…… a……. Ke……… de if…….. et……. Se…… ol……. Sö……. "be…… yü……, yü…….
Ka….. sö…….." ta……. Bul……….
Ö……. T….., E…… Be…'in daha önce gittiği K…… olan yere, V….. Be..'e (H….
olarak ifade ediyorlar) bağlı. E…….. Be.. ile tanışmalarının da bu vasıta ile
olduğu söylenmiştir.
Ö…… T….., E…… Be..'i anlatırken "V….. Be..'in bütün sohbetlerini ses kaydı
yapıp sonra onları defalarca dinleyerek bilgisayara yazılı olarak kaydederdi.
Sohbetlerin hazırlanmasında da bilgisayar ile V….. Be..'e yardımcı olması
hasebiyle herkes tarafından sevilirdi. Belli müddet sonra V…… Be..i de zor
durumda bırakarak içine girdiği bazı parasal meseleler yüzünden oradan
kovulduğunu söylemiştir.
-----------------

163
Önceki mailde tarama ile gönderilen belgede geçen ifadeleri yazı ile
açıklamaya çalışırsak;
----------------
1. Satır (soldan sağa) : 5676 kişinin M……. L……… ka…. Nu………nı, (031)
L……… ül… ko…..nu,
2. Satır (soldan sağa) : x……. yazısı yanındaki (012) ÜS….. ibaresi kişinin
x……. ismi ile 12. Üs…. Me……. de olmasını,
3. Satır (soldan sağa) : x……. yazısı kişinin ismini, 31.12.19xx üyeliğinin
sonlandırıldığı tarihi,
4. Satır (soldan sağa) : x……. yazısı kişinin soy ismini, tüm üyelikleri bit..
yazısı üyeliğinin sonlandırılmış olduğunu ifade ediyor.
5. Satırdaki sekmeler : Programın yazılımıyla alakalı olarak üzerilerine
tıklandığında sırasıyla; şahsın adres bilgileri, dernek bilgileri gibi verilere
ulaşmayı sağlayan sekmelerdir.
6. Satır : x…… k…… ba… a…..,
9. Satır : İ.……… k….. ka…… ol…… i…,
10. Satır : xx.xx.1xxx k…… do….. ta…..ni,
11. Satır : B… s……. "X" ha…. Bi… bi… bu…….dır.
12. Satır : 0RH+ k…. K…. G…..,
13. Satır : 90 ve TÜRKİYE ibareleri Türkiyenin telefon kodunu ifade
etmektedir.
Bu şahsın üyelikten ayrılma tarihinden itibaren dergahları gezdiği ve
vazifeli olduğu söylenmektedir. (Bu konu da kesin olarak tasdik ettirilmiş bir
şey değil sadece bir düşüncedir.)
Terzi babam bu b ……………………………………………………………………………
…………………………………………………………..Gecikme için özür diler affınıza sığınırız.
Ellerinizden öperiz, hürmetler.
------------------
Yukarıdaki iki belgeyi açık olarak belirtmedim ancak isteyen olursa
belgelerin aslı ve tamamı bendedir. Merak edenlere gösterebilirim.
Başka hiçbir şey olmasa bile bu belgelerdeki bilgiler kişinin hayatında
övünç kaynağı olacak hususlar değildir. Sadece bu kadarını belirtmek isterim.
Nasıl bir kişiyi (15) sene adam etmeye çalışmışız hayret bir şey. (T.B.)
------------------
(X1/X8/20X5)
Hayırlı akşamlar A…. oğlum. Allah-ın selâmı sizinde üzerinize olsun.
Ellerine sağlık, B…… da teşekkür ederim Allah razı olsun. Bunlarla, vakit

164
bulunca üçüncü bir dosya daha hazırlamaya çalışacağım. X hakkında bir şeyler
bulursanız onu da gönderirsiniz ilâve ederim İnşeallah. Sizleri bu kadar yanlış
bilgi ve tatbikatlarla hayal âleminde yaşatıp sıkıntılara girmenize sebeb
olduğumu düşünerek, helâllık istemiştim sağ olasınız Allah razı olsun. Ben
bahsi geçen şahsa böyle bir görev vermedim.
Ben şeriatı Muhammediyyeyi tatbik etmek şartı ile, ve (1) dosyada
belirtildiği şekilde görev verdim. Daha sonra kendisi kendi dinini kendi
şeriatsızlık üzerine kurmuş ve diğer faaliyetleri de, artık herkesin malûmu. Bu
şekilde zilletli bir yaşamayı kabul edip devam edeceklere diyecek bir şeyimiz
zaten olamaz buyursunlar zilletlerini bir iftihar vesilesi saysınlar böyle devam
etsinler, herkesin hür iradesi vardır. (ancak kaldı ise tabî) buna kimse
karışamaz kendileri bilir. Belirttiğim süre içinde gelen gelir kimseye aman ne
olur gelin denmez, Ancak biz yolcuyu yolda da bırakmamaya çalışırız. Herkese
selâmlar hoşça kal Efendi Baban. (T.B.)
------------------------
NOT= Bu mail-in arkasından o gece görülen. Çocuk zuhuratı ilâve
edilecek.
Ancak hemen not alamadığım bu zuhuratı unuttum ama zuhuratta
kucağımda yaşına uymayacak kadar güzel konuşan, ve çok güzel olan bir
çocuk vardı diğer sahneler o günlerin sıkıntıları içinde hatırımda kalmadı.(T.B.)
------------------------
NOT= E. K. Nin istenmediği halde gönderdiği cevap niteliğindeki
yazısıdır. T.B.
--------------------------
1. BAŞLIK KONUSU : Sizin mail göndermelerinizde lutfettiğiniz üzere
"Efendi Baba" - "Terzi Baba" gibi isimler ile makamsal görünmeler vardı.
E.K.
------------------------
Artık bu ağdalı sözleride makamlarıda bir tarafa bırakalımda sadece fakir
birer kul olmaya çalışalım. Makam makam diye diye makamlarıda ayağa
düşürdünüz. Makam kim bizler kimiz. Bunları kullandığınız ve istismar ettiğiniz
artık yeterli olsun . (T.B.)
------------------------
Böylece "Sultan" ifadesinin makamı belli olurdu. (E.k.)
----------------------------
Bunlar artık mazide kalan sizin içini boşalttığınız hayali tabirler oldu.(T.B.)
--------------------------
Her zaman da Selam ederdiniz. (E.k.)
------------------------------

165
Demekki karşı tarafta o selâmı alacak kimse kalmamış. (T.B.)
----------------------------
Bu sefer hiçbirşey olmayınca, ben de edeben buna uyayım istedim.(E.k.)
---------------------------
Edep diye bir şeyiniz kalmamışki hangi edebe uyacaksınız. (T.B.)
-----------------------------
"Selam" ifademde ise, İslamiyete istinaden yalvarma ve niyaz vardı.
(E.k.)
------------------------
Bu sözlerin hiç biri gerçek ve samimi değildir. Selâm da yalvarma değildir.
(T.B.)
------------------------
Bunu da en iyi siz anlarsınız. Halim size ayandır. (E.k.)
------------------------
Gerçektende bunu en iyi ben anlarım sayenizde çünkü (15) sene sizinle
ben oğraştım ama ne yazıkki benim saflığımdan bir arşın bile ilâh-i nezaketten
yol aldıramamışım buda bizim acziyetimizden dir. Öyle anlaşılıyor. (T.B.)
------------------------
(El cevap) ile başlamamda. (E.k.)
------------------------
Olan olmuş giden gitmiş. El cevap ile başlansa ne olacak vel cevap ile
başlansa ne olacak şimdi bu saatten sonra edebiyat dersimi alacağız. (T.B.)
------------------------
bu kadar hayati olan bir konunun ism-i tarif kazandırılma gayretidir.(E.k.)
------------------------
Konunun hayati olduğu yeni mi anlaşıldı.? Beş senedir bu hayatiyetin
muhtelif vesileler ile anlatıldığı ancak hiçbir şekilde işin aslına inilmediği ve
hiçbir şekilde üzerinde durulmadığı bu kitapta ve her bir yazışmalarda
defalarca belirtildi ancak anlamamakta ve kendi bildiğini tatbik etmekte bu
kadar direnilir. (T.B.)
------------------------
Başka türlü anlaşılmış olmasında kusur benimdir, affınıza sığınırım
Sultanım.
Her daim sultanım demişimdir. Sultanım demekten de asla vazgeçmeye-
ceğim. (E.k.)
------------------------

166
Hayret bir defa olsun kusurlu olunmaktan bahsediliyor, gerçekten hayret,
kendi tabiri ile, (Makam-Mürşid-efendi) olan bir kimse kusurlu olurmu hiç.!
Birde affımıza sığınıyor, biz zavallı, üzerinde oyun oynanan garip kişiyiz,
maşeallah ne tevazu hayret. T.B.
--------------
Sultanım. Her daim sultanım demişimdir. E.K.
--------------
Evet ama bunların hiç biri gerçek ma’nâ da samimi değil imiş, bundan
sonra olmasıda mümkün değil zaten bu sözleri tekrar dinleyenin de olması
mümkün değil ayrıca ben artık sizler için sadece, hayali bir suretten başka bir
şey değilim. Zâtende öyle idim. (T.B.)
--------------
Sultanım demekten de asla vazgeçmeyeceğim. (E.k.)
--------------
Eğer bu söz gerçekten samimi olsa idi bu sözü söyleyen kimse kayıtsız
şartsız bütün çevresi ile bahsettiği yerin yanında olur, âdem-i ma’nâya hemen
tabi olur. İblis gibi (iblis siret) olmaz “Âdem siret” olur ve ikazlara belî, der
karşına geçıp bağırıp cağırıp meydan okumaz, karşısında el bağlar durur idi.
Böylece mürted olmaktan kurtulmuş olur idi, herkesi bu sahneler ile korkutan
kişi şimdi korkuttuğu sahnenin baş oyuncusu oluverdi. Buyursun oyununa
devam etsin kendisine verilen nasıl olsa bir müddet var bunu değerlendirsin.
(T.B.)
------------------------
Sevgili bizi görmek ile rahatsızlık duyuyorsa, (E.k.)
------------------------
Sen neden bahsediyorsun be edep dışı kişi, kim senin sevgilin, kendine
gelde ağzından çıkanı kulağın duysun, ayrıca bu kelimeyide ağzına alıp o
mübarek ma’nâyı kirletme, biraz olsun eğer varsa ona bali hürmetin olsun.
Seni çok sevdiğin nefsin ve üç harfli yoldaşların sevsin. Nemman ağzına alıpta
sevginin de adını kirletme bari. T.B.
------------------------
ona mecburen görünmemeye gayretimiz, ona olan sevgimizdendir. (E.k.)
------------------------
Bunların hepsi yalan, mecburen görünmüyormuş, sevsinler sanki
görülmeye hasret kalınan mutena kişi. Daha evvelce nasıl geliyor
görünüyordun, ne olduda şimde görünmüyorsun. Asaletin bozuldu galiba,
babasına ve rabb-ına ihanet eden kimseyi, babası ve rabb-ı neden görmek
istesin, bunların hepsinin vaktiyle düşünülmesi lâzımdı, bazı kimseler
kendilerini, (ebul hakem) gibi akıllı sanırlar, sonrada farkına varmadan ve

167
nasıl olduğunu anlamadan lâkapları, (ebu cehil) oluverirler. Yapacak bir şey
yok olan zaten olmuş bitmiş kalanı boş lâfı güzaf. (T.B.)
------------------------
Muhabbetin gereğidir. Bu kayıtlar altında kalmak elbette kolay değildir.
Allah razı olsun. (E.k.)
------------------------
Ne muhabbetinden bahsedşyorsun be kardeşim, muhabbeti olan kimse
muhabbetin gereğini, uymakla yerine getirir, tayfasının bazılarını toplayıp
karşı yakada karargâh kurmaz, bayrak açmaz. Bırak bu beylik lâfları, Kendi
yolunu kendi kapatana, kendi köprüsünü kendi yıkana kim acır ki, neden
acısınki,? can yakanın canı yanar, yapacak bir şey yok, o canı yakmadan evvel
niticesi düşünülecek bir meseledir. T.B.
------------------------
Allah razı olsun. (E.k,)
------------------------
Sakın bu sözü bir daha söyleme, evvelâ sonsuz bir istiğfarda bahsettiğin
Âdemiyeti evvelâ kendin yaşa, biraz o hususta tecrüben olsun, belki (10) belki
(20) sene, ömrün yeterse, belki o zaman, Allah razı olsun sözü ağzına yakışır.
Sayende nasıl kelimeler konuşuyorum bak, beni bu kelimeleri kullanmaya
yöneltmiş oldun, senin için buda bir başarıdır. (T.B.)
------------------------
2. "Lutfettiniz" Konusu :
------------------------
Sizden bize gelen herşey zaten bize lutuftur. (E.k.)
------------------------
Öyle idi ama kıymeti bilinmeyen lûtfu hemen keserler, biz aslında bunu çok
uzatmışız, bundan (15/09/2015) ten sonra artık verilecek ne lütuf nede her
hangi bir şey kalmamıştır sizin çarşıdaki. bizim (A.V.M.) kapanmıştır ama beis
yoktur zarf pazarındaki (A.V.M.) kısmende olsa bir müddet daha belki açık
kalır daha sonrasını bilemem. (T.B.)
------------------------
Allah razı olsun
İçimde bulunan muhabbetimin yüzü suyu hürmetine, (E.K.)
------------------------
İçinde bulunan muhabbetin nasıl bir muhabbet olduğu açık olarak
davranışlardan anlaşılmaktadır, Kendinin yüzü kalmamışki, suyu olsun. T.B.
------------------------

168
siz SULTANIMA biran için dahi olsa "istihza ve alaylı bir ifade" içinde asla
bulunmadım. (E.k.)
------------------------
Bunları geç arkamızdan neler düşünüldüğü tahmin etmemek mümkün
değildir. (T.B.)
------------------------
Emniyette tüm baskılar karşısında Pirinin ismini vermeyen, yani O'na
sadık kalan hiç böyle birşey yapar mı?..... (E.k.)
------------------------
Aynı konu ile aşağıda gelecek, kendi kendine ters düşmektedir. (T.B.)
------------------------
3. 54 KONUSU :
Sizdeki 53 hususiyetinin bizler yani tâbi olarak, izinizden, yolunuzdan
gelenler olarak. (E.k.)
------------------------
İz yol, bunları bari artık ağzına alma be İnsan, yol iz, bunlar hörmet
edilecek sözler ve ma’nâ lardır. Eğer gerçekten yolumuzdan gelmiş isen bu
feryatlar ve inkârlar arkamızdan konuşmalar. Bizimle hiç ilgisi olmayan gidişler
ve tatbikatlar nedir? bu olsa, olsa (Hutuvatişşeytan.) Şeytanın izlerini takib
etmektir. Gilen yol benim izin verdiğim yol değildir. (T.B.)
------------------------
tüm halifeleriniz üzerine 54 neşesinden Neşe olarak görünmesi
kabulüdur. (E.k.)
------------------------
Bu neş’e dediğin şey, olsa olsa üzerinde olan nefsi emmârenin eğlenceli
neş’esidir. Belki sen bile bunun farkında değilsin. (T.B.)
------------------------
Tüm kardeşlerime de daima böyle, bu şekilde izah etmişimdir. Bunun
dışındaki ifadelerin benim sözlerimle bir alakası yoktur. (E.k.)
-------------------------
Tüm kardeşlerim deyipte, beyinlerini hayal ve vehim ile yıkadığın, ve
istismar ettiğin o temiz insanlara, artık kardeşim deme, ettiğin izahları,
ettiğim bozgunculuk sözlerinden beni affedin. Bu kadar senelerinizi bilerek
veya bilmeyerek nasıl boşa geçirdiğimi, geçte olsa anladım hepiniz bana
hakkınızı helâl edin dede, belki biraz nadim ve samimi olduğun anlaşılır olsun.
Gerçi bundan sonra ne dersen de, bunların hiçbir kıymeti de yoktur. (T.b.)
------------------------

169
Vebal, bunun dışında sözü söyleyenleredir. Allah katında Rabbım
şahidimdir. Allah razı olsun. (E.k.)
------------------------
Vebal kendine emanet edilen kimseleri, hayal ve vehim yoluna
sevkedenindir. Ve Allah ve melekleri bütün bunların şahididir. Sen neden
bahsediyorsun. (T.B.)
------------------------
Herbir grupdaki o an için tahsis edilen halife ile 53 e tabiyet gereği 54
den neşe almanın halidir. Nitekim tüm kardeşler bizler, hayatımızda bu
işareti devamlı müşahade etmekteyiz. Bizim böyle bir iddiamız olamaz,
olmamıştır da. (E.k.)
------------------------
Güldürme insanı, bu olaylar gösteriyorki hiçbir zaman (53) tabi olunmamış,
işine geldiği yerde tabi olunmuş gibi gösterilmiş, nefsinin işine geldiği yerde
hiç tabi olunmamış. Neden olduğunu merak edenler, az ilerideki kendi
ağzından çıkan iğrenç ifadelerinden kolayca anlayacaklardır. (T.B.)
------------------------
Vebal, bu sözü öylece kabul edenleredir. Allah katında Rabbım
şahidimdir. Allah razı olsun. (E.k.)
------------------------
4. "Kendine halife dedirten" konusu :
Daha önceki gönderdiğiniz yazınızda belirtmiştiniz. Bu sizin bizlere lutfetti-
ğiniz emriniz olarak aynen kullanılmıştır. (E.k.)
------------------------
Bu ikazdan ne yazıkki hiçbir şekilde hisse alınmadığı, açıkça ortadadır.
Bahsedilen alttaki yazıda görüldüğü gibi kendine. Daha evvelce hiçbir şekilde,
(Şeyhim, Mürşidim, üstadım, Efendim, Sultanım) vasıfları verilmemişken
bunların hepsini asaleten kullanmaya kalkmak, bu makamların gaspı
olduğundan, bunlar senden kaldırıldı, ve yerine sadece, kendi yeri olan
(rehber halife) tanımı bırakıldı. Ancak burada ki (halife tanımı) (halife-i
asliye) hükmü ile daha onu veren dünyada iken, yerine geçmiş gibi asli olarak
kullanılmaya başlandı.
Bunu nasıl bilemezsin, ve bu salâhiyeti nasıl gasp ederek kullanırsın.
(Rehber halife) nin ismi üstündedir, bir yere bağlıdır ve bağlı olduğu yerin
izni ile, yeni gelenleri bağlı olduğu saha içinde olarak, oraları tanıtır kendine
yeni bir saha açamaz. Eğer emir bu şartlar altında kullanılmak şartı ile izin
verilmiştir, bu bir emir değil görev vermedir. Bir emir olarak kabul edelim.
Verilen görev sınırları hiçe sayılarak, ve kendi bildiğine kurallar koyarak
kendine yeni sahalar açarak, bizim izin verdiğimiz sahalarda hiç dolaşmadan
tam zıt sahalarda rehberlik yerine halifelik yapmaya kalkmak emre isyandan
başka ne dirki. (T.B.)

170
------------------------
N. A.
Cum (X9.X7.20X1) Tarihinde
(6 Bir de vasıf karışıklığı olduğu anlaşılıyor. Bundan sonra kişilere
Şeyhim, Mürşidim, üstadım, Efendim, Sultanım) gibi ifadeler
kullandırılmayıp sadece (Rehberim, halifem) vasfı kullandırılacaktır.
Yukarıda da bahsedildiği gibi daha (20X1) yılında sanki bu ikaz başkasına
yapılmıştır. (T.B.)
------------------------
5. "Pirimizi satmadık" konusu :
"bütün ısrarlara rağmen Pirimizin adını vermedik, korku
belâsına Pirimizi satmadık." ifadesi, Halk arasında kullanılan bir ifadedir.
Mevzudaki sadakatı işareten kullanılmıştır. "korku belasına Pirimizi
satmadık." ifadesinde kastettiğim zaten siz değildiniz. (E.k.)

------------------------
Bir üst yukarıdaki cümleleri, düşündüm düşündüm, bir türlü anlayamadım,
okuyanlardan anlayan olursa, birde onların anlayışıyla bende anlamak isterim
doğrusu. Hem bizi pirimizi satmadım! diye güya korumuş. Zaman zaman
işine geldiğinde, kendi yerini sağlamlamak için bizden bahsederken (Piriyet
makamı) orası (Hilâfet makamı) da burası, bizde bu makama bağlıyız diye,
kendi yerine güven sağlamaya çalışması için, mahkemede pirimizi satmadık,
diye ilk önce bu hal anlaşıyor iken, arkasından yukarıda ifade edilen. T. B.
"korku belasına Pirimizi satmadık." ifadesinde kastettiğim zaten siz
değildiniz. (E.k.)
------------------------
İfadesini nasıl anlamam gerektiğine karar veremedim ancak ihtimaller de
yok değil. “Kasdettiğim siz değildiniz” derken, zaten bütün iddiasını kendi
kendine yalanlamış olmaktadır, peki o zaman bu (Pirim) diye bahsettiği
kimdir veya neresidir. Bunun cevabının Mudil isminin en azılı zuhuru olan
iblis olduğunu anlamakta galiba zor olmayacaktır. Daha fazla bir şey
söylemeye zaten gerek yoktur. Bunlar kendinin birbirini tutmayan şaşkın
sözleridir. (T.B.)

------------------------
Bismillahirrahmanirrahîm.
Önemli nottur.
Yukarıdan beri bahsedilen kişiden. (E.k) veya bazı yerlerde (E-1) olarak
bahsedilmişti. Bundan sonra ise, gene bu kişiden bahsedilrken, bu sefer bu
harflerin başına.
Kendi ifadeleri ile.

171
1. KAFİR- oldum
---------
2. MÜŞRİK- oldum
----------
3. MÜCRİM- oldum
----------
4.MÜNAFIK- oldum
----------
5.MÜNKİR- oldum
------------
6.MÜMİN oldum, “Bunlara iman ettim.”
İfadeleriyle ayrıca birde, “mevta” kelimesini ifade eden (m) harfi ilâve
edilecektir, böylece (k.m.m.m.m.m.m) şeklinde ifade edilecektir. Aşağıdaki
ifadelerin sebebi olarak bu düzenleme gerekmiştir. Çünkü aşağıdaki
suçlamaları yapan kimsenin daha evvelce elinden, bizden geçen ma’neviyatı
alınmış, bizle olan bağlantısı kesilmiş idi, şimdi ise aşağıdaki ifade ve bizleri
çok açık ve seviyesizce suçlamalarından dolayı, bizim için kendisi bu bölümden
sonra hayatta olsada bizce yukarıdaki ifadelerin sahibi olan mevta
hükmündedir.
Daha evvelce kendi tasdik ettiği ve açık olarak bunları kendine sahip olarak
kabullenmiş olduğu halde, biz belki bunlardan istiğfar edip döner diye umud
ederek, kendisine bunları açıklamak için (Hayal vadisinin çıkmaz
sokakları) isimli kitabımızı yazdık bu kitabın ismi bile bahsi geçen kişinin
idrake gelmesine yeter ve artardı. Kendisi daha o zaman çıkmaz sokaklarda
lâbirentlerde dolaşıyor idi, bunlar hep kendisine rahmeten, kaçıncı ikazlar idi.
Bütün bunlar ortada iken halen daha “yargısız infaz” sözü bize iftiradan
başka bir şey olabilirmi.? Bu kitabı kendisine gönderdikten sonra, bu hususta
hiçbir mevzu yapmadı bende ibret almıştır diye üzerinde durmamıştım
Bu bölümdeki yazılar bilhassa bu mevta olmuş, bizce (k.m.m.m.m.m.m)
yeni rumuzlu kendisi hakkında daha evvelcede (Hayal vadisinin çıkmaz
sokakları) adlı dosya kitabının anlatıldığı, ayrıca bildiğiniz iki dosyanın
düzenlendiği ayrıca kendisi hakkında bu dosyanın da düzenlendiği kişinin
arkasından bu kadar açıklamalardan sonra, gitmeye devam etmek
isteyenleredir. Ancak şunu tekrar belirteyim kesinlikle bu bir baskı konusu
değildir, sadece bilgi aktarımıdır, herkes hür insanlardır, ancak orada olanlara
daha henüz kapımız kapanmamıştır hangi düşüncede olularsa olsunlar
(X5/X1/20X5) tarihine kadar onlar gene bizim kızlarımız kardeşlerimiz
evlâtlarımızdır. Bu dosya kendisine gönderilmeyecektir, sadece çevresinde-
kilere gönderilecektir çünkü bizce artık dünya da böyle bir kimse yoktur.
Bu hususun daha fazla uzamaması için süreyi bir ay erkene aldım, çünkü
daha fazla üzüntüye sebebiyet vermemek, ve bir an evvel bu sıkıntıdan
kurtulmak için, bunu uygulamak gereği ortaya çıkmış olmaktadır. (T.B.)
--------------

172
Şimdi bir konuya daha dikkat çekeceğim. Yukarıdaki ifadeleri
okuduktan sonra, birde aşağıdaki ifadeleri okuduğunuzda bu iki,
birbirine tam zıt olan ifadeleri bir kişimi yazdı? veya söyledi? yoksa iki
ayrı kişimi? yahut bir kişinin iki ayrı yüzümü? sizler karar verirsiniz
ben bir şey diyemiyeceğim. Bu kısa girişten sonra yolumuza devam
edelim. (T.B.)
--------------
Hakkımızda çok kötü şeylerin söylendiği hakkında bilgiler gelmeye
başlayınca bunları da bir araştırma ihtiyacı duydum ve birçok kimseden
bunları özellikle sordum, ve dinledim ve yahut bazılarından mail ile istedim,
bütün bunların ışığında aşağıda oluşturduğum suçlamaların cevaplarını, bizce
artık “mevta” olan kişiye değil, onun ve kendilerinin suçlamalarının
gerçeklerinin ne olduğunu son bir izah amacıyla, mudil sandukasının
yanında yer almak ısteyenlere izah etmeye çalışacağım, biliyorum ki bu
çalışma neticesinde bir zaman kaybım gene olacaktır, varsın olsun zaten
olduğu kadar olmuş (15) sene bir mevtaya hizmet vermişim, ama ne yazıkki
bir türlü nefesi rahmani ile diriltememişim. Herhalde sandukasından çıkmak
“orada rahatladığından” kendine zor geldi. Demekki buda bizim acziyetimiz
imiş baktın gördün olmuyor bırak gitsin, kendi halini kendi düşünsün.
Ama ne yapalım serde analık babalık var, evlâdına kıyamıyor ama
görüldüğü gibi evlât zannedilen o kişi, ana babasına çatır çatır kıymışta
bizim haberimiz neden sonra olmuş, Ne yapalım hazin bir netice, ama
sağlık olsun. Bu âlemde, rüzgâr eken fırtına biçer demişlerdir. (T.B.)
------------------------
NOT= İlgisi olması dolayısıyla bu dosyanın sonuna (95-8-Terzi-Baba-19-
53) kitabından sayfa (276-277) naklen bir zuhuratı aktaralım.
-----------------------
Buraya (33/53) - âyeti kerime de geçen üzüntü ve incitme hadiselerinden
dolayı yakın bir tarihte gördüğüm ve Efendi Baba’mın yorumladığı (73- Celâl,
Cemâl, Celâl) dosyası ile alakalı zuhuratı alıyorum. (M. C.)
-------------------
Dün gördüğüm bir zuhurat;
Kahve, Kafe tarzı bir yerin açılır kapanır ışıklı metal tavanını iki ayaklı
merdiven üzerinde bir kişi beyaza boyuyor. Bu arada işyerimizde çalışan
Mustafa ku.. gelip bu merdiveni deviriyor. Bu mekan içinde Taba renkli,
bağcıklı, sivri burunlu 53 numara, altında barkodu olan yeni erkek
ayakkabısının sağ tekini görüyorum. Efendi babam bu mekan’a geliyor,
Mustafa ku..'yu izleyelim
gerekirse polise durumu bildiririz diyor. Bu arada Mustafa ku.. elinde siyah
bond çanta ile bu mekân’ın önünden geçip gidiyor. Efendi Babamın sağında
tanımadığım kişiler ile beraber cadde tarafına bakar vaziyette arka tarafta
sandalyelerin üzerinde oturuyoruz. Saat 1 (13) te eve dönmem lâzım, Efendi

173
Babam'dan müsaade alır dönerim diye düşünüyorum. Efendi Babam ile
masanın üzerine beyaz kahve fincanları ters çeviriyoruz. Efendi Babam fincanı
kaldırdığında içinde ki suyun risâlet mührü oluşturduğu görülüyor. Fakir de
fincanı kaldırınca içinde ki suyun masa üstünde risâlet mührü oluşturuyor.
Mekân da bulunanlardan biri bu su ile oluşan mührün üst tarafında bir
yıldız olduğunu söylüyor.
Hörmet ve Muhabbetle Nüket Annemiz ve Necdet Babamızın ellerinden
öperiz.
----------------
N…. A…
13.12.2015
Kime: M.. C..
Hayırlı günler Mu… oğlum bu zuhuratını geldiği günlerde okudum ancak o
anda vaktim olmadığından cevaplayamamıştım sonra tekrar bakarım diye
bilgisayarı kapattım. Daha sonra bilgi sayarı açtığımda cevaplanmışlar
konumuna geçtiği için farkında olmadan cevaplandı diye geçilmiş.
Daha sonra gönderdiğin iki düzeltmeyi yapmak için bu mail-ini bilgisayarda
aradığımda buldum ve yeniden açtım o zaman cevaplanmamış olduğunu
gördüm bu vesile ile geçte olsa zuhuratını birkaç kelime ile özetlemeye
çalışayım aslında zaten açık bir zuhurat, bu zuhuratıda (19-53) kitabına ilâve
edebilirsin.
Bir kahvenin (40) yıl hatırı vardır derler, bu kişiye (15) sene içinde neler
ikram edildi, bu hesab ile meseleye bakılsa kendisine yapılanların hatırı (15)
milyon seneyi geçer.
-------------------
Özetle zuhuratının yorumuna geçelim. Açılır kapanır metal tavan gönül
kapısıdır dilediğine açılır dilediğne kapatılır ve gök ehli ile bağlantısı buradan
kurulur. Beyaza boyanması "renksizlik diğer taraftan Ulûhiyyet rengi
olmasıdır.
Mustafa "kuru" nun merdiveni devirmesi, kişinin mustafa/seçilmişlik halinin
kuruması ve yanmaya hazır kütük haline gelmesidir. Aslında kendinde bulunan
kendine ait mi'rac merdivenini devirmesidir.
(Taba renkli sivri burunlu 53 numara, altında barkodu olan yeni
erkek ayakkabısının sağ tekini görüyorum.)
Kendine has Baba renkli ileriyi ve bazı kişileri işaret eden sivri burunlu 53
numara, altında ar'kodu olan yeni er erkek ayakkabısının, akl-ı kül sağ
tekini görüyorum.
Efendi Baba ma'nâsı buraya geliyor. Kurumuş mustafa elinde düzme
yazıları ile bu Ma'nâların önunden geçip gidiyor.
---------

174
Efendi Babam fincanı kaldırdığında içinde ki suyun risâlet mührü
oluşturduğu görülüyor. Fakir de fincanı kaldırınca içinde ki suyun masa
üstünde risâlet mührü oluşturuyor. Mekân da bulunanlardan biri bu su ile
oluşan mührün üst tarafında bir yıldız olduğunu söylüyor.
---------
Zuhuratın sonrası ise oldukça açık… Bu arada bize de bir miktar teselli
olmuş oldu.
Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder inşeallah. Herkese selâmlar hoşça
kal Mu… oğlum. E…. baban.
-------------------
Şimdi suçlamalardan derlediğim sorulara gelelim birer birer cevaplamaya
çalışalım. Yukarıda bahsettiğim gibi cevaplar suçlayana değil, halen daha onun
peşinden gitmeye çalışanlara olan izahlardır, yukarıda da bahsettiğim gibi
suçlamaların sahibi bizce artık hayatta yoktur. Ceset olarak varsada bizce
ma’nen yoktur. T.B.
------------------------
NOT= Bütün bunlardan sonra (E. K..) nin hakkımızda yaptığı akıl almaz
suçlamalarının cevaplarını (105-Cem’o ve Fark’o) kurgu dosyasında
bulabilirsiniz tekrar olmaması için buraya kayıtlarını almadım. T. B.
-----------------------
Son olarak Hacivat ve Karagözden bir çift söz ile bizde kitap dosyamızı
sonlandıralım İnşeallah…
-----------------------
YIKTIN PERDEYİ EYLEDİN VİRAN,
GİDİP EV SAHİBİNE HABER VEREYİM HEMAN:
------------------------
Allah Hakk söyler Hakk’ı söyler.
Muvaffakiyet Hak’tandır.
------------------------

TERZİ BABA KİTAPLARI SIRA LİSTESİ.

KAYNAKÇA

1. KÛR’ÂN VE HADîS :
2. VEHB : Hakk’ın hibe yoluyla verdiği ilim.

175
3. KESB : Çalışılarak kazanılan ilim.
4. NAKİL : Muhtelif eserlerden, Mesnevi’i
şerif,
İnsân-ı Kâmil, Fusûsu’l Hikem ve
sohbetlemizden müşahede ile
toplanan ilim.

“DAHA EVVELCE ÇIKAN KİTAPLARIMIZ”

(Gönülden Esintiler)

1. Necdet Divanı:
2. Hacc Divanı:
3. İrfan Mektebi, Hakk Yolu’nun Seyr defteri:
4. Lübb’ül Lübb Özün Özü, (Osmanlıca’dan çeviri):
5. Salât- Namaz ve Ezan-ı muhammedi’de Bazı
hakikatler: “İngilizce, İspanyolca”
6. İslâm’da Mübarek Geceler, bayramlar ve
Hakikatleri: (Fransızca)
7. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs’i):
8. Tuhfetu’l Uşşâkiyye, (Osmanlıca’dan çeviri):
9. Sûre-i Rahmân ve Rahmâniyyet:
10. Kelime-i Tevhid, değişik yönleriyle:
11. Vâhy ve Cebrâil:
12. Terzi Baba (1) ve Necm Sûresi:
13. (13) On üç ve Hakikat-i İlâhiyye:
14. İrfan mektebi, “Hakk yolu”nun seyr defteri ve
şerhi
15. 6 Pey- (1) Hz. Âdem Safiyyullah (a.s.)
16. Divân (3)
17. Kevkeb. Kayan yıldızlar.
18. Peygamberimizi rû’ya-da görmek.
19. Sûre-i Feth ve fethin hakikat-i.
20. Terzi Baba Umre (2009)
21. 6 Pey-(2) Hz. Nûh Neciyyullah: (a.s.)
22. Sûre-i Yûsuf ve dervişlik:
23. Değmez dosyası:
24. 6 Pey-(3) Hz. İbrâhîm Halîlûllah: (a.s.)
25. -1-Köle ve incir dosyası:
26. Bir zuhûrât’ın düşündürdükleri:
27. -2-Genç ve elmas dosyası:
28. Kûr’ân’da Tesbîh ve Zikr:
29. Karınca, Neml Sûresi:
30. Meryem Sûresi:
31. Kehf Sûresi:

176
32. İstişare dosyası:
33. Terzi Baba Umre dosyası: (2010)
34. -3-Bakara dosyası:
35. Fâtiha Sûresi:
36. Bakara Sûresi:
37. Necm Sûresi:
38. İsrâ Sûresi:
39. Terzi Baba: (2)
40. Âl-i İmrân Sûresi:
41. İnci tezgâhı:
42. 4-Nisâ Sûresi:
43. 5-Mâide Sûresi:
44. 7-A’raf Sûresi:
45. 14-İbrâhîm Sûresi:
46. İngilizce, Salât-Namaz:
47. İspanyolca, Salât-Namaz:
48. Fransızca İrfan mektebi:
49. 36-Yâ’sîn, Sûresi:
50. 76-İnsân, Sûresi:
51. 81-Tekvir, Sûresi:
52. 89-Fecr, Sûresi:
53. Hazmi Tura:
54. 95-Beled-Tîn, Sûresi:
55. 28- Kasas, Sûresi:
56. İrfan-Mek-Şer-Fransızca-Baba:
57. 20-TÂ HÂ Sûresi:
58. Mirat-ül-İrfan-ve-şerhi:
59. 6 Pey-(4) Hz. Mûsâ Kelîlmullah: (a.s.)
60. 6 Pey-(5) Hz. Îsâ Rûhullah: (a.s.)
61. 6 Pey-(6) Hz. Muhammed: (s.a.v.)
61. -4-Bir ressam hikâyesi:
63. İnci mercan tezgâhı
64. Ölüm hakkında:
65. Reşehatt’an bölümler:
66. Risâle-i Gavsiyye:
67. 067-Mülk Sûresi:
68. 1-Namaz Sûrereleri:
69. 2-Namaz Sûrereleri:
70. Yahova Şahitleri:
71. Mü-Geceler-Fran-les-nuits:
72. Îman bahsi:
73. Celâl cemâl celâl.
74. 2012 Umre dosyası:
75. Gülşen-i Râz şerhi:
76. -5-Doğdular, yaşadılar hikâyesi:
77. Aşk ve muhabbet yolu:
78. A’yân-ı sâbite. Kazâ ve kader:
79- Terzi Baba-(4) İstişare dosyası.

177
80- Terzi Baba-(5) İstişare dosyası.
81- Hayal vâdîsi’nin çıkmaz sokakları:
82- Mektuplarda yolculuk-M.Nusret-Tura.
83- 2013 Umre dosyası.
84- Nusret Tura-Vecizeler ve ata sözleri.
85- Nusret Tura-Tasavvufta aşk ve gönül.
86- Terzi Baba-(6) İstişare dosyası.
87- Terzi Baba-İlâhiler derleme.
88- Nusret Tura-Divanı.
89- 6-Her şey merkezinde hikâyesi.
90- İnsân-ı Kâmil A.K.C. Cild (1) şerhi.
91-Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13)
92- İnsân-ı Kâmil A.K.C. Cild (2) şerhi.
93- 7. İngilizce. İslâm, İmân, İhsân, İkân, (Cibril Hadîs’i):
94- Mescid-i Dırarr-Kubbet-ul Kara.
95- Terzi Baba-(8) (19/53)
96- 41-Fussilet Sûresi.
97- 2015 Umre dosyası.
98- Solan bahçenin kuruyan gülleri.
99- Terzi Baba-(9) İstişare dosyası.
100-14-İrfan mektebi ve şerhi-İspanyolca.
101- Bosna Hersek dosyası.
102-The SCHOOL OF WISDOM (irfan mektebi)
103- terzi baba yüksek lisans tezi.
104- Hacc Umre ve hakikatleri.
105- Cem’o ve Far’o.
106- 2016-umre dosyası.
107- vahy ve Cebrârîl (Fransızca çevirisi).
108- terzi Baba ile ilgili zuhuratlar.
109- terzi Baba tasavvufi izahlar.
110- 19-53-şeker risalesi.
-------------------
Altı peygamber serisi:
15. 6 Pey-(1) Hz. Âdem Safiyyullah (a.s.)
21. 6 Pey-(2) Hz. Nûh Neciyyullah: (a.s.)
24. 6 Pey-(3) Hz. İbrâhîm Halîlûllah: (a.s.)
59. 6 Pey-(4) Hz. Mûsâ Kelîlmullah: (a.s.)
60. 6 Pey-(5) Hz. Îsâ Rûhullah: (a.s.)
61. 6 Pey-(6) Hz. Muhammed: (s.a.v.)
--------------------
Terzi Baba kitapları serisi:

1- 12- Terzi Baba-(1)


2- 39- Terzi Baba-(2)
3- 32- Terzi Baba-(3) İstişare dosyası.
4- 79- Terzi Baba-(4) İstişare dosyası.
5- 80- Terzi Baba-(5) İstişare dosyası.

178
6- 86- Terzi Baba-(6) İstişare dosyası.
7- 91- Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13)
--------------------

Bir hikâye birçok yorum serisi.

25. -1-Köle ve incir dosyası:


27. -2-Genç ve elmas dosyası:
34. -3-Bakara dosyası:
61. -4-Bir ressam hikâyesi:
76. -5-Doğdular, yaşadılar hikâyesi:
89. -6-Her şey merkezinde hikâyesi.
-------------------
Dîvanlar serisi:

(1) 1. Necdet Divanı:


(2) 2. Hacc Divanı:
(3) 16. Divân (3)
(4) 87- Terzi Baba-İlâhiler derleme.
(5) 88- Nusret Tura-Divanı.
-------------------
İbretlik dosyalar serisi.

(1) (17/kevkeb/kayan yıldızlar)


(2) (23/İbretlik değmez dosyası)
(3) (73/Celâl Cemâl Celâl)
(4) (81/Hayal vadisinin çıkmaz sokakları)
(5) (93/Mescid-i dırar/Kubbet-ul kara)
(6) (98/Solan bahçenin/kuruyan gülleri)
(7) (105/Cem’o ve Far’o)

-------------------

Mektuplar ve zuhuratlar serisi:

Terzi Baba İnternet dosyaları:


------------------------
Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
1-2- 3-4-5- 6-7- 8- 9- 10-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
11- 12- 13- 14- 15- 16-17- 18- 19-20-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar .
21- 22-23- 24-25- 26-27- 28-29-30-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.

179
31-32-33- 34-35- 36- 37- 38- 39-40-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
41- 42-43- 44-45- 46-47-48- 49-50-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
51-52- 53-54-55- 56-57- 58-59- 60-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
61- 62-63-65-66- 67-68- 69-70-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
71-72-73-74-75-76-77-78-79-80-

Terzi-Baba-Mektuplar ve zuhuratlar.
81-82-83-84-85-

Kitaplar devam ediyor şu an Yekün= (110/85=195)


-----------------------------------------------

NECDET ARDIÇ

Büro : Ertuğrul mah.


Hüseyin Pehlivan caddesi no. 29/4
Servet Apt.
59 100 Tekirdağ.

Ev : 100 yıl Mahallesi uğur Mumcu Cad.


Ata Kent sitesi A Blok kat 3 D. 13.
59 100 Tekirdağ
Tel (ev) : (0282) 261 43 18

Cep : (0533) 774 39 37

Veb sayfası: Amerika: <http:// necdetardic. org/

Veb sayfası: Amerika: <www.necdetardic.info>

Veb sayfası: Almanya: <www.terzibaba.com>

İnternet, MSN Adresi:


Necdet Ardıç <terzibaba13@gmail.com
-----------------------

180

You might also like