You are on page 1of 12

MANTIK (İSAGOCİ) DERS NOTLARI

Hazırlayan
Ahmet Faruk Güney
MANTIK:
Düşüncenin Grameri
[Mizanu’l-Ulûm]
Sözlük anlamı:
«Mantık/‫ »منطق‬kelimesi ikinci babdan(‫ ينطِ ق‬- ‫ )ن َطق‬mimli mastar olup “Nutk/konuşmak/ses çıkarmak”
anlamına gelir. “Nutk/‫ ”نطق‬kelimesi Yunanca’da hem akıl hem konuşma/söz anlamına gelen `logos`un
Arapça’daki karşılığıdır. «Nutk» üç anlama gelir: [Farabî (ö.339/950)]
1. İnsanî nefs(nefs-i nâtıka/akledebilme gücü)
2. İç konuşma(nutk-i dahilî/insanın içinde oluşan makuller)
3. Dış konuşma (nutk-i hâricî/içinde olanın seslendirilmesi)
Mantık ilmine bu ismin verilmesi kuvve-i nutkiye(insanî nefs) ancak nutk(konuşma/düşünme) sebebiyle var
olabildiği içindir.
Mantık İlminin Tanımı:
Her ilmin mesaili/problem alanı/bilgi öbeği vardır. Bu bilgi öbeğinin diğer mesailden ayrılıp bir bilgi haline
gelmesi “cihet-i vahdet/birlik yönü” itibariyledir.
Cihet-i vahdet : Mesailin(problem alanının/bilgi öbeğinin) tek bir şey olmasına sebep olan şey/yön
(aralarında birlik sağlayan yön) demektir. Dolayısıyla bir bilgi öbeğini diğerlerinden ayırt edip aralarında bir açıdan
da olsa birlik sağlayan özelliğe cihet-i vahde denir. / Başka bir tabirle “Nev’an müttehid(türsel bakımından bir) olan
mesaili birbirine bağlayan rabıtaya” denir.
[Var olan her şeyde bir birlik vardır. Var ise bir açıdan onun mutlak birliği vardır.]
Cihet-i Vahdet ikiye ayrılır:
Cihet-i vahdet-i zâtiye (Zât bakmından birlik sağlayan yön): İlmin konusu/mevzuudur
Cihet-i vahdet-i araziye(Araz olması bakımından birlik sağlayan yön): İlmin gayesidir.
İlmin mevzuu/konusu: O ilimde kendisinden (ahval-i zâtiyesinden) bahsedilen şeydir.
İlmin gayesi: O şeyi bilmekle ortaya çıkan faydadır(faide-i mürettebesi).
Mantık İlmi’nin Konusu: Malumat-ı tasavvuriye(bilinen tasavvurlar/kavramlar) ve malumat-ı
tasdikiyye’dir(bilinen tasdikler/yargılar).
Tasavvur: Bir mahiyeti/şeyi/özü, hakkında olumlu veya olumsuz bir yargıda bulunmaksızın idrak etmek

demektir. (‫إثبات‬
ٍ ٍ ‫غير أن يُحْ َك َم عليها ِب‬
‫نفي أو‬ ِ ْ‫ )إدرا ُك الماهي ِة ِمن‬: Ali, Elma, Ağaç, Kırmızı, Uzun…

Tasdik: Zihninde var olan tasavvurlarlarla ilgili olumlu veya olumsuz yargıda bulunmaktır. İki tasavvuru bir
hükümle birleştirmektir. Hüküm içeren bilgi demektir.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 2


( ‫( )هو أن تنسب باختيارك الصد َق الى المخ ِبر‬Kendi tercihinle sana haber vereni onaylamaktır./Haber cümlesini
kesin olarak bilmektir.): Ali uzun dur. Elma yeşil dir.
Mantık İlmi’nin Gayesi: Zihni, düşüncede/düşünürken hatadan korumaktır.

Mantık İlminin Konusuna ve Gayesine Göre Tanımı


Her ilim ya konusuna ya da gayesine göre tarif edilir. Dolayısıyla Mantık ilminin konusuna ve gayesine göre
tarifleri şunlardır:
Konusuna göre: Bilinen tasavvur ve tasdiklerden bilinmeyen tasavvur ve tasdiklere ulaşmanın usul ve
keyfiyetini inceleyen ilimdir.
Başka bir tanımla: “Bilinenmeyen tasavvur ve tasdiklere, doğru bir şekilde ulaştırması bakımından, bilinen
tasavvurlarla bilinen yargıları (malumat-ı tasavvuriye ve malumat-ı tasdikiyeyi) inceleyen ilimdir.”

)‫اإليصال إلى المجهوالت‬


ِ ‫ْث ن َْف ِعها في‬
ُ ‫يقات من َحي‬
ِ ‫والتص ِد‬
ْ ‫لتصورات‬
ِ َ
ِ‫الذاتية ل‬ ‫األعراض‬
ِ ُ ‫( ِع ْل ٌم يُب َْح‬
‫ث فيه عن‬

Gayesine göre: Kurallarına uyulduğu takdirde düşünürken (fikr u nazarda) zihni hataya düşmekten koruyan bir

âlet/fen’dir. (‫طأِ فى ال ِف ْكر‬


َ ‫ْص ُم ُم َرا َع ُتها الذهْ َن عن الخ‬
ِ ‫)آل ٌة قانوني ٌة تَع‬

Mantık bize ne öğretir ne öğretmez?


İlm-i Mantık tahsili, kişiye ölümün ne idüğünü kavramak için lâzım değildir; zira her şeyden evvel "yaşama
hırsı" bizzat insan aklının denetleyebileceği hâlât-ı nefsaniyenin dışında kalır. Bu bakımdan var olmak kaygısının
nasıl olup da birdenbire yaşama hırsına dönüştüğünü anlamak ve bir an evvel bu hırstan kurtulmak için aklın
ötesinde kalan köyü ziyaret etmelidir. İlm-i Mantık tahsili bize o sınıra kadar eşlik edebilir….
İlm-i Mantık tanımı gereği neyin ne olduğunu öğretmez, bilakis neyin ne olduğunu öğrenmek konusundaki
çabalarımızı denetleyebilecek kaideleri bize verir.

Nazar: Aklın malum ve meçhul arasındaki hareketidir.


‫المعلوم والمجهول‬
ِ ‫العقل بي َن‬
ِ ‫هو َح َر َك َة‬
Nazar-ı Sahih: Aklın malumdan meçhule(bilinenden bilinmeyene) doğru hareketidir.
‫المعلوم الى المجهول‬
ِ ‫هو حركة العقل ِم َن‬
Fikr: Bilinenleri bilinmeyene ulaştıracak şekilde tertip etmektir.
‫ترتيب أمو ٍر معلوم ٍة لِلتأدي الى المجهول‬
ُ

Onun mevzûu kavramlar ve tanımlardan (tasavvurât), maksadı ise önermeler ve kıyastan (tasdikât) ibaret
olduğundan, kavramlardan tanımlara, tanımlardan önermelere, önermelerden kıyas’a giden veya aksine kıyastan
kavramlara gelen yolun nasıl katedilebileceğini göstermekle kalmaz, bu sürecin adım adım denetlenebilmesinin
imkânlarını da sunar.
Mantık: Aklın bu hareketinin usul ve keyfiyetini, nasıl olması gerektiğini, nasıl olursa doğru sonuçlara
ulaşılacağını öğreten ilimdir.
Yani doğru ve tutarlı düşünmenin kural ve yasalarını öğreten ilimdir Mantık.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 3


Mantık’ın Bölümleri
Mantık ilimin mezuu/konusu malumat-ı tasavvuriye ve malumat-ı tasdikiye olduğu için iki ana bölüme ayrılır. Bu
ayrım tabii bir ayrımdır. Çünkü önce tasavvur sonra tasdik gelir.
MANTIK

Tasavvurat(Kavramlar) Tasdikât (Yargılar)


Mebadisi/ilkeleri: Külliyat-ı Hams (Beş tümel) Mebadisi/ilkeleri: Kazaya (Önermeler)
Mekasıdı / Amaçları: Kavl-i Şarih (Tanım) Mekasıdı / Amaçları: Kıyas
(Kıyas Maddesi itibariyle beş çeşittir)
Burhan
Cedel
Hitabe
Şiir
Mugalata

Böylece Mantık İlmi’nin temel konuları şöylece olur:


* [Elfaz /Delâlet Bahsi]
1. Külliyat-ı Hams(Beş Tümel)
2. Kavl-i Şarih (Tarifler/Tanımlar)
3. Kazaya(Önermeler)
4. Kıyas
5. Burhan
6. Cedel
7. Hitabe
8. Şiir
9. Mugalâta

* Bu dokuz bölüme İslam mantıkçıları bir giriş olarak “Elfaz/Delalet” bahislerini eklemişlerdir. Böylece Mantık
İlmi’nde incelenen konular 10 bölüm olmaktadır. Çünkü, ifade, istifade; talim ve teallüm lafza bağlıdır.
* Batı’da Mantık üç bölümde incelenir: Kavramlar(tasavvurat), Kazaya(Önermeler), Kıyas

Mantık niçin önemlidir? Niçin Mantık bilmeliyiz?


Öncelikle bir şey niçin elde edilir?:
«Malumdur ki insan bir şeyi ancak iki amaçla talep edebilir; ya o şeyin bizzat kendisini elde etmek amacıyla
ya da bir başka şeyi elde etmek amacıyla.
Erbab-ı Hikmet, taleb olunan şeyleri “matlûb, maksûd, mergûb, mahbûb” gibi çeşitli sözcüklerle
adlandırdıkları gibi, talep olunma sebepleri için de:
"li-zâtihi/li-aynihi" (kendisinden dolayı) veya "li-gayrihi" (başkasından dolayı) tabirlerini kullanmışlar, bu
dünyada "kendisinden dolayı" taleb edilenleri de iki kısma ayırmışlardır:
1. Lezzât-ı cismaniyye, 2. Sıfât-ı kemaliyye.
Bu bağlamda, ilim ve hikmet'in sıfât-ı kemâliyye'den olduğu muhakkaktır; zira insan bir başka sebeple değil,
bizzât özü gereği bilmek ister. Yani “bilmek” insanın zâtının gereğidir ve o, zâten(özü itibariyle) bu vasfıyla diğer
canlılardan ayrılır.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 4


Hikmet'i aramak ve ona ulaşmak için sadece Hikmet'i taleb etmenin yeterli olamayacağı ise izahtan vârestedir.
Bilakis Hikmet'e talip olan kimse, Hikmet'i elde edebilecek birtakım vasıflarla muttasıf olmak, tâbir-i diğerle belirli
bir eğitimden geçmek zorundadır. (Yücelere çıkmayı istemekle yücelere çıkılabilir mi? Çıkmak/çıkabilmek için önce
uygun vasıfları hâiz olmalı, gerekli techizatla mücehhez bulunmalı ve sonra yola koyulmalı...)
Nasıl ki Dilbilgisi dil'in grameri ise, Mantık da düşünce'nin/Nazariyat’ın grameridir. Nitekim bir dili konuşmak
için belki dilbilgisi öğrenmek gerekmez ve fakat o dil üzerine konuşmak için dilbilgisi eğitimi almak şarttır.
Binaenaleyh insanoğlu Mantık İlmi'ni bilmeden de mantıklı düşünür, ancak Mantık'ın kendisi (küllîler) üzerine
düşünebilmesi için bu ilmin eğitimini alması gerekir. . (İmam Gazâlî, bu gerekçelerle İslâmî ilimlerin temeline
Mantık'ı yerleştirmiş ve böylelikle Medeniyetimiz nazariyât sahasında insanlığın aslâ erişemeyeceği bir mertebeye
çıkmıştır.)
Bugün Hikmet vâdisinin en çetin, en ulvî konularının bile, “büyük” deyince aklına “deve” gelen kifayetsiz
muhterislerin elinde perişan edilmesinin bir sebebi de bu ilmin ihmalinden kaynaklanmış, bilginlerin yerini bilgiçler
almıştır.
Unutmamak gerekir ki bu tedennînin bir diğer sebebi de ahlâkî düşüklüktür. Çünkü talipler bilgi sahibi
olmalarına önem verildiği kadar ahlâk sahibi olmalarına önem verilmemektedir.
Sonuç şuraya(İmam Gazzâlî’nin şu sözüne) varmaktadır:

“Bu mukaddimede medâriku'l-ukûl (aklın işleyişi/akılların idrak biçimi) ve bunların had (tarif) ve burhân'a
münhasır olduğundan bahsedeceğiz. Ayrıca hakiki tanımın şartı ile hakiki burhanın şartını ve bunların
kısımlarını, Mihakku'n-Nazar veMi'yâru'l-ilm adlı kitaplarımızda olduğundan daha özlü ve kısa olarak anlatacağız.
Bu mukaddime, usûl ilmi cümlesinden olmadığı gibi, ona özel bir mukaddime de değildir. Aslında bu
mukaddime, bütün ilimlerin bir mukaddimesidir ve bu mukaddimeyi tam olarak kavrayamamış
kimselerin ilimlerine kesinlikle güven olmaz. Bütün nazarî ilimlerin bu mukaddimeye ihtiyacı ne kadar ise, fıkıh
usulünün ihtiyacı da o kadardır.” (Gazzalî, el-Mustasfa min İlmi’l-Usul, s. 30)

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 5


Mantık Tarihi
İslam Önesi: Aristo Öncesi Yunan Düşüncesi
İnsan düşünen canlı olması hasebiyle düşünme faaliyetinin tarihi insanlık kadar eskidir. İnsanların
başlangıçtan itibaren düşüncede aradıkları en önemli şeylerden biri tutarlılıktır. Bu açıdan bakıldığında Mantık çok
eskilere dayansa da yazılı hale gelmesi, tedvin edilmesi Grek/Yunan felsefi incelemelerine dayanır. Yunan
düşüncesinin kaynakları arasında Mısır, Mezopotamya hatta uzak doğu da sayılabilir.
Aristo’dan önceki dönemdeki filozoflarda aklın ilkeleri, değişmez olanın ilkesi üzerine incelemeler vardır.
Parmenides (.m.ö. 450) öğrencisi Zenon (.m.ö. 430) gibi. “Varlık vardır; Yokluk yoktur. Hareket ve değişme
görünüşten ibarettir.”
Ayrıca sofistlerin mevcut felsefi sisteme eleştirisi, bilgiyi tamamen öznelleştirmeleri, aktarılamayacağını
iddia etmeleri pek çok filozofa [Sokrat (m.ö. 399), Platon(m.ö. 427-347) ve Aristo(m. ö. 384-322): gibi] kavramları
tanımlamak ve verilen hükümlere sağlam dayanak bulmak amacıyla genel geçer öncüllere dayanmak gerektiği
düşündürmüştür. Sokrat’ın en önemli çabası doğrunun var olduğunu savunmakla geçmiştir. Bu çabası onun tanım
teorisi konusunda öncü kılmıştır.
Aristo(m. ö. 384-322) Sonrası:
Aristo, Mantık ilmini [yazılı] olarak başlatan ve kendisinden önceki birikimden de faydalanarak onu bir
sistem olarak kuran kişidir.
Matamata: Üst dil/aksiyomatik üst dil
Varlığın bilinebilirliğini[Sofistlere karşı], bunun bir dil üzerinden aktarılabileceğini ve öğretilebileceğini
kabul etmektir.[Burada Nesefi akaidinin girişi hatırlanmalıdır.]
Aristonun büyüklüğü onun böyle bir üst dil inşa etmiş olmasıdır. Bu matamata’nın âleti kategorik
mantık’tır. Bu mantık zamanındaki geometriden alınmıştır. Aristo bunu onlardan alıp dile (Yunan diline)
uygulamıştır.
Mesele:
Dış dünyanın mahiyeti nedir? Bu dünyayı idrak ederken nasıl bir dil kullanacağız? Dolayısıyla Mantık,
Aristotelesçi bilimde esas itibariyle fizik bilim için gerekli olan araçtır, o bilimin ifade edildiği dil’dir. Yani
Aristotales, fiziği Mantık’la kuruyor demektir. Riyaziyyun ise Hendese/geometri ile kurmaktadır. Ayrıca belirtmek
gerekir ki Aristotales’te Mantık, ay altı âleme/değişen dünyaya aittir.[Ay üstü âlem sabittir/geometriktir.]
Aristo’nun Mantık eserleri kendisinden sonra m.ö. III. yüzyıl sonlarında Organon(Alet/araç) adı adı
verilmiştir: Organan’un oluşturan eserler şunlardır:
1. Kategoriler (Categorias)
2. Önermeler (Peri Hermeneias)
3. I. Analitikler (Analytica Prioa/Kıyas)
4. II. Analitikler (Analytica Posteriora/Burhan)
5. Topika(Cedel)
6. Sofistik Deliller (De Sophisticis Elenchis /Safsata)
* Daha sonra mantıkçılar tarafından yine Aristo’ya ait olan iki eser
ile Porphyrios’ (m.s. 234-305)un Eisagoge’sini de eklemişlerdir.
7. Retorika (Hitabet)
8. De Poetika (Şiir)
9. Eisagoge (İsagoci/Giriş)

* Bu dokuz kitap klasik mantık külliyatını oluşturur.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 6


İslam Düşüncesi/dönemi
Mantık ilmi de diğer yabancı ilimler gibi[Ulum-u evail/Ulum-i Dâhile: Felsefe, Tıp, Fizik, Matematik vb.]
Abbasiler dönemindeki tercüme faaliyetleriyle İslam dünyasına girmiştir. İslam Kültür dünyasında mantık
çalışmaları Aristo’nun mantık eserlerinin Arapça’ya tercümesiyle başlar. Aristo’nun mantık eserlerini tercüme
edenler h. II. Yüzyılın sonu ile III. Yüzyılın başında yaşamış olan Abdullah b. Mukaffa, Yuhanna b. Bıtrîk, Abdullah
b. Naime el-Hımsî, Huneyn b. İshak, Ebu Bişr b. Metta b. Yunus, Ebu Osman Said b. Yakub ed-Dımeşkî, Ebu
Zekeriya Yahya b. Adî gibi mütercimlerdir.
İslam dünyasında Yunan Mantık’ını bir bütün halinde ele alıp tadil eden ve elden geçiren iki önemli filozof
vardır: Farabî(ö.339/950) ve İbn Sina(ö. 428/1037)
Farabî, Aristo’nun bütün eserlerini şerh etmiş mantık külliyatının her birini tek tek ele almış, şerh etmiştir.
İbn Sina ise kurduğu kuşatıcı [meşşâi] sistemin vazgeçilmez bir unsuru, yani dili olarak Mantık’ı yeniden
organize etmiş ve düşence sisteminin vazgeçilmezi haline getirmiştir.

Gazâlî (ö.505/1111):
Aristo’nun kurduğu Mantık dilinde yer alan kategoriler, üzerinde konuşulması mümkün olan şeyler
hakkında söyleyeceğimiz şeylerin en temel ilkeleridir. Aristo’nun sisteminde maddi âlemden Tanrı’ya kadar her şeyi
izah edebilmekte idi. Onun için bu dil İslam dünyasına girdiğinde bir “dil sorunu” ortaya çıkmıştır:
Bu çatışma “Men tementaka tezandaka/ Mantıkla uğraşan zındıklaşır” anlayışını ortay çıkarmıştır. Daha
sonra bu durum aşılmıştır. Bunu aşmak için İslam düyasında ne yapılıyor?
İlk önce nahivcilerle- mantıkçılar arasında bir çatışma çıkıyor. [Mantıklı düşünmek için Yunan
mantığı/diline ihtiyacımız yok. Gramer bu işi görür deniliyor]. Önce dil ile hesaplaşılıyor.
Sonra ise Aristotalesci bu sistemin cisim tasavvuruna karşı başka bir cisim tasavvuru geliştiriyorlar: Atomcu
cisim tasavvuru. [Aristocu evrende cisimler geometrik formda var olurlar.]
Atomlar Tanrı’nın iradesi ve devamlı yaratmasıyla var olurlar. Cisim mahiyeti itibariyle atomik heyeti
itibariyle geometriktir. Duyu organlarıyla muhatap olunca niteliklerini kazanır.

Buna bağlı olara ortay şöyle bir soru çıkmaktadır:


Bu cismi hangi dille idrak edeceğiz?
Aristonun dilini (Mantık) revizyona tabi tutuyorlar: Dilin sınırlarını daraltıyorlar. Kategoriler çıkarılıyor.
Tanrı hariç bırakılıyor. [Kategorik ilahiyat yapılamaz.]
İmam Gazalî’nin yaptığı şey Tanrı’yı kategorilerin dışına çıkarmaktır.
Yani kategoriler/mekulât/mahmulât varlığın şeması olmaktan çıkarılıp kavramların ve dilin şeması haline
getiriliyor.
Dili parçalayıp maddi dünya ile Tanrı ile olan ilişkide farklı diller kullanılabilir diyorlar. Yani bütün diller
zihnîdir. Dolayısıyla Mantık sadece zihnin işleyiş biçimiyle ilgilidir. Bunun neticesi olarak artık Mantık bütün
ilimlerde vazgeçilmez bir hal alıyor.
Sonuç olarak da “Men tementaka tezandaka”anlayışı terkedilerek “Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez!”
anlayışı yerleşiyor.

İslamî İlimler’de Durum:


İmam Gazâlî’den sonra yunanî ve ontolojik içeriğinden boşaltılarak tamamen zihnin işleyişinin bir formu
haline getirilen mantık bundan sonra bütün ilimlerin kendi formuna döküldüğü bir üst dil [Matamata] haline
getirilmiştir.
Bu açıdan «Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmez» demek “İlim”, Mantık formunda sunulursa
paylaşılabilir ve aktarılabilir” demek anlamına gelmektedir.
O sebeple İmam Gazâlî’den sonra (müteahhirûn döneminde) İslam dünyasında ve de Osmanlı döneminde
üretilen her türlü bilgi paylaşılabilmesi için mantık formuna döküldüğünden din ve dil ilimleri, felsefî ilimleri ve
tasavvufu anlamak, bilmek ve yorumlayabilmek için Mantık bilmek gerekir.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 7


“Bu üst-dil (ortak-dil), Gazalî'nin süzgecinden geçen İbn Sinacı mantık, genel bir deyişle tefekkür
anlayışının, Fahreddin Razî'nin tenkitlerini de dikkate alarak, başta Büyük Selçuklu düşünürlerinden
Necmeddin Kazvinî (ö. 1276) ile Konya kadısı Sıraceddin Urmevî (ö. 1283) tarafından telif edildi.
Kazvinî'nin eş-Şemsiyye fî el-mantık ile Urmevî'nin Metaliu’l-envar fîl-hikme ve’l-mantık adlı
çalışmalarında formüle ettikleri bu dil her iki esere birer Şerh yazan Kutbuddin Razî (ö. 1365)
tarafındantehzîb edildi;
Esiruddin Ebherî (ö. 1265)-Şemseddin Semerkandî (ö. 1302)-Necmeddin Kazvinî -
Siraceddin Urmevî(ö. 1283) - Kutbuddin Razî (ö.1365)-Seyyid Şerif Cürcanî (ö.1413)- Molla Fenarî
(ö.1431) - Sainuddin Türkî(ö.1431?)-Mehmed Emin Şirvanî (ö.1627)-Mehmed Darendevî (ö.1739) -
İsmail Gelenbevî(ö.1790) -Abdünnafi Efendi(ö.1891) olmak üzere, pek çok filozof-mantıkçı tarafından
kaleme alınan eserlerle ayrıntılarda geliştirildi.
Bu dil, özne ile nesnenin karşılıklı konumlandırılışı esasına dayanır. Varlık'ın büyüden ve
ara-varlıklardan (ilahlar) arındırılması şeklinde özetlenebilecek bir kelamî metafizik ilke üzerinde
kurulan bu dil her şeyden önce nesnenin önermede tezahür edişi ile önermeler arası işlemleri inceler;
böylece bir taraftan nesnenin ontolojik yapısını ortaya koyar bir taraftan da nesneye ilişkin bilginin elde
edilmesi yollarını araştırır.
Büyük oranda Büyük Selçuklu Devleti'nde merkez-çevre ilişkilerini tayin eden siyâsî anlayışın
bilgi sahasına uygulanımı olarak ortaya çıkan ortak-dil çalışması hem aklın birliğini hem de bilginin
kesinliğini emniyete alma kaygısını güder.
Böylece, Sadreddin Konevî (ö.1274) - Davud Kayserî (ö.1350) - Mehmed Fenarî (ö.1431)'nin
irfan-i nazarî'yi bu dile dökmeleri, ortak bir Varlık tasavvurunda yürütülen müşterek metafiziğin yine
ortak bir dille ifadesine imkan vermiş; teoloji, metafizik ve kozmoloji sahalarında birbirine tercüme
edilebilir bir dil inşa edilmiştir.
Bu konudaki ısrar o kadar şiddetli bir hal almıştır ki, bugünkü her türlü bilginin matematikle
ifadesine benzer şekilde, sarf, nahv ve belağat gibi dil bilimleri yanında, daha sonra Sainuddin Türkî (ö.
1431) ve Abdurrahman Bistamî (ö. 1453) örneğinde görüleceği üzere, gizli ilimler bile bu dile
dökülmeye çalışılmıştır. [İhsan Fazlıoğlu,“Selçuklular Devri’nde Anadolu’da Felsefe-Bilim: -Bir Giriş, s.
143. Kayıp Halka: İslam-Türk Felsefe-Bilim Tarihinin Anlam Küresi içerisinde”,

[Yukarıdaki Metin] Ne söylüyor?


BİR DAĞA TIRMANIŞIN ÖYKÜSÜ1
Yıllar önce Büyük Haydar Efendi'nin Usûl-i Fıkıh Derslerini okurken sırasıyla Belağiyyûn'a göre, Mantıkiyyûn'a göre,
Usûliyyûn'a göre ifadeleriyle bir meseleyi üç farklı noktadan, üç farklı disiplin açısından ele alması karşısında oldukça şaşırmış,
nasıl olup da bir âlimin bu üç yaklaşım tarzını da bu kadar doğal ve bir o kadar da vakıfâne bir surette kullanabiliyor olduğuna
daha o genç yaşlarımda iken gıpta etmiştim.
Dilcilere, Mantıkçılara ve Usûlcülere göre...
Söylemesi bile muhteşemdi.
Düşünce mirasımı anlamak konusundaki çabalarımda samimi, ısrarlı ve kararlı isem, demiştim kendi kendime, o halde
herhangibir mesele hakkında öne sürülen bu üç açıklama tarzını da anlayabilecek durumda olmam gerekiyor.
Bir düşünce geleneğinin metinlerini anlamak, herşeyden önce o metinlerin kendi üzerinde inşa edildiği üst-dili anlamak
demekti.
VE bu üst-dil —en azından o yıllarda görebildiğim kadarıyla— Dilbilim, Mantık ve Usûl'den ibaretti.
Evet, Dilbilim, Mantık ve Usûl üzerine kurulan bir üst-dil.
Kendime örnek aldığım insanlar işte bu dille yazıyorlardı ve ben onların ne demeye çalıştıkları, neyi alıp veremedikleri bir yana,
henüz ne dediklerini bile doğru dürüst anlamaktan âcizdim. Oysa yolun başındayken çok daha farklı düşünüyor, Arapça,
Farsça ve Osmanlıca öğrendiğim takdirde bu anlama meselesinin hallolacağını, kendi düşünce mirasımın sorunlarını değil
sadece anlamak, bilakis bu üç dil sayesinde açıklayabileceğimi de sanıyordum.

1
Dücane Cündioğlu, Yeni Şafak, 11 Ekim 2003.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 8


Yanılmıştım.
Benim için yabancı dil öğrenmek yeterli olmamış, başladığım noktaya geri dönmüştüm.
Osmanlıca bilmek Ahmed Cevdet Paşa'yı, Büyük Haydar Efendi'yi veya Elmalılı Hamdi Yazır'ı anlamama yetmediği gibi,
Arapça bilmek de sözgelimi İbn Sinâ'yı, Gazzalî'yi veya Fahreddin er-Râzî'yi anlamama kifayet etmiyordu. İhtiyacım olan şey,
asıl Dilbilim, Mantık ve Usûl'den teşekkül etmiş üst-dili bilmek idi ve bu üst-dile vâkıf olmak hiç de kolaylıkla üstesinden
gelinebilecek gibi görünmüyordu.

Sevda sahipleri için engellerin ne önemi var, yola devam etmeli, hedefime varamasam da bari bir karınca gibi yolda ölmeyi göze
almalıydım.
Yıllar geçti. Ben kendi halimde mesafe katetmeye çalışırken mühim bir hususu ihmal ettiğimi farkettim: Dilbilim, Mantık ve
Usûl'den müteşekkil bu üst-dil, aşağıdan yukarıya doğru değil, bilakis yukarıdan aşağıya doğru inşa edilmişti. Yani bu üst-dilin
Arapça, Farsça ve Osmanlıca'nın üzerinde yer aldığı doğruydu, lâkin benim yolun başındayken göremediğim, belki de
gördüğüm halde önemsemediğim veya önemsediğim durumlarda da yönelebilecek tâkatı kendimde bulamadığım cihet, bu
üst-dilin üzerinde yer alan yapının kendisiydi.
Üç ayrı bölmeden oluşan bu yapının bölmelerini tek tek dolaşmak yetmiyordu, bölmelerden birine dahil olmak için, ister
istemez diğer bölmelere de vâkıf olmak gerekiyordu. Üç bölmesi de ziyaret edilmedikçe yapının bütününe nüfuz etmek
neredeyse imkânsızdı. Üstelik, bu yapıyı nazar-ı itibara almadan, talibi olduğum üst-dil de kendini kasıyor, çabalarım hep sonu
gelmez daireler çizmekten ibaret kalıyordu.
Kısacası Dilcilere, Mantıkçılara, Usûlcülere göre... demeyi lüzumsuz addeden kimselerdi karşıma çıkan bu yeni yüzler. Farklı
terimler kullanmaya başlamışlardı, farklı göndermeler yapıyorlardı ve ben de tabiatıyla onların her gönderdiği yeri kolaylıkla
ziyaret edemiyor, ziyaret etmeyi başarsam bile oradan bir daha geri dönmek hayli vaktimi alıyordu.
Artık söylenen şuydu: Hukema'ya göre, Mütekellimîn'e göre, Mutasavvıfa'ya göre.
Birbirlerine karşıt olan ve fakat farklı tanımlara dayalı ortak bir dil kullanan üç büyük bölme!
Evet, birinin ne dediğini anlamadıkça, diğerinin ne dediğini anlamanın neredeyse imkânsız olduğu üç büyük bölme!
Hepsinden önemlisi, kullandıkları ortak dil aracılığıyla inşa ettikleri devâsa bir yapı: Filozoflara, Kelâmcılara ve Mutasavvıflara
göre. (Batılıların tam da aslına mutabık olmayan tabirleriyle Felsefe, Teoloji ve Mistisizm.)
Bu sefer söylemesi öncekinden daha zordu, lâkin yine de muhteşemdi. Varlığın, düşüncenin ve dilin birbiriyle yakından alâkalı
üç farklı yorumu! Karşımda nüfuz etmeyi, anlamayı, kavramayı şiddetle arzuladığım büyük bir yapı duruyordu: Şimdilerde
İslam Düşünce Mirası dediğimiz büyük bir yapı.

Dil, Düşünce, Varlık.

Yani, İslâm Düşüncesi denen alanın içerisinde bu üç konuya dair söylenenleri anlamak için Dilcilerin, Mantıkçıların ve
Usûlcülerin ne dediklerini değil sadece, Filozofların, Kelâmcıların ve Mutasavvıfların da ne dediğini anlamak gerekiyordu.
Öyle ki ilk basamak Dilcilere, Mantıkçılara ve Usûlcülere, ikinci ve son basamak da Filozoflara, Kelâmcılara ve Mutasavvıflara
ait idi.
Hakikat onların elindeydi; hakikate ulaşmak onlara ulaşmaktı. Ben de öyle yaptım. Hakikati almak için ellerini öpmek amacıyla
tek tek dizlerinin dibine çöktüm. Elimi uzattım. Fakat her defasında hepsi de mübarek ellerini önce dudaklarına, ardından
alınlarına değdirdiler, sonra da işaret parmaklarını göğe doğru uzattılar. Anladım ki hakikatonların ellerinde değildi, O onların
da yukarısındaydı

Osmanlı Dönemi Medreselerde Okutulan Mantık Metinleri


* Medreseler teorik aklımızın eğitildiği yerdir.
Kevakib-i Seb’a’ya (telif: 1155/1741) göre:

İktisar(başlangıc) Rütbesi İktisad(orta) Rütbesi İstiksa(ileri) Rütbesi


* İsogoci (Ebherî) * Şemsiye (Kazvînî (ö. 675/1277) Şerh-i Metaliu’l-Envar
* Hüsam Kati Şerhi * Tehzib(Kutbuddin Şirazi Şerhi) [Urmevî (ö.682/1283)
* Muhyiddin Haşiyesi * Seyyid ve Kara Davud Haşiyesi Kutbuddin Râzi (766/1365)]
* Molla Fenari Haşiyesi * Saduddin Taftazanî Şerhi

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 9


İsagoci Metni ve Müellifi
Esîrüddin el-Mufaddal b. Ömer es-Semerkandî el-Ebherî (ö. 663/1265 [?])
Filozof, astronom ve matematikçi. Hayatı hakkında pek bilgi olmamakla beraber aslen Semerkand’lı olduğ
ifade edilir. Musul’da meşhur filozof, matematikçi, âlim Kemâleddin İbn Yûnus (ö. 639/1242)’tan şöhretinin
zirvesinde olduğu bir dönemde ders almıştır. Tabakat sahibi İbn Hallikân’ın da hocasıdır. oldu. Bir süre Musul’da
kaldıktan sonra Erbil’e yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Anadoluya da gelmiş, belli bir süre yerleşmiş[Torununun
nisbesi Sivasî’dir.] ve geri dönmüştür. Nasıruddin Tusî (ö. 672/1274) ile beraber İbn Sinacılığı ihya etmişlerdir.
En önemli özelliği 13. yy.da oluşan medrese geleneğine uygun eserler yazmasıdır. Bu bakımdan özellikle iki eseri
asırlar boyunca medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş ve üzerlerin pek çok şerh ve haşiye yazılmıştır. Bunlar:
1. Hidayetu’l-Hikme: Klasik İslâm felsefesinin problemleri üzerinde bir çalışma olan eser mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât
şeklinde üç ana kısma ayrılmıştır.
2. er-Risaletu’l-Esîriyye fi’l-mantık(İsagoci)

İsagoci/Eisagoge: el-Medhal
İsagoci(Eisagoge) «giriş» anlamına gelir. Bu adla anılan ilk eser yeni Eflatuncu filozof
Porphyrios(Furfiryus) (ö. 304) tarafından Aristo’nun Mantık külliyatının ilki olan Kategoriler’e giriş olarak
yazılmıştır. Porphyrios’un bu eseri kendisinin beş ses/beş lafız dediği beş küllî’yi konu edinir. [Mantık’ın bütün
konularını ele almaz.] Porphyrios’un üzerinde üzerinde durduğu konular daha önceki filozofları özellikle de
Aristo’nun Topikada tartışdığı konulardır. Onun katkısı bunları derli-toplu ve daha çık bir üslübla ortaya koymaktan
ibarettir.
Bu eser 6. yüzyılda Latince’ye 7. yüzyılda Süryanice’ye, İbnu’l-Mukaffa tarafından 8. yüzyılda Farsça’dan
Arapçaya, 9. yüzyılda ise Süryanice’den Arapça’ya çevrilmiştir. Arapça’ya çevrilmesinden İslam dünyasında
«isagoci» olarak anılmış bu eser üzerine ve bu minvalde yazılmış eserlerin genel adı olarak kullanılmıştır. Ayrıca
«isagoci» ismiyle birlikte Arapça karşılığı olan «el-medhal» de kullanılmıştır.
İslam Mantık geleneğinde İsagoci ve onu içeriği hakkında pek çok çalışma yapılmış olmakla birlikte,
İsagoci/el-Medhal adı altında anılan eserler Porphyrios’un eserinden içerik olarak farklıdırlar. Bu eserler özet halinde
de olsa klasik mantığın bütün konularını ele alırlar.

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 10


İsagoci: er-Risaletu’l-Esîriyye fi’l-mantık
İslam dünyasında «İsagoci» adı altında en yaygın olan ve üzerine yüzlece şerh ve haşiye yazılan eser İbn Sina
çizgisinin en önemli filozoflarından olan Esiruddin Ebherî’ye ait olanıdır. Porphyrios’un eseri ile Ebherî’nin eseri
arasındaki tek münasebet Porphyrios’un isagocisinin temel konusu olan beş küllînin Ebherî’nin eseri içerisinde de
yer almasıdır.
Mufassal İçerik( Okunacak İsagoci metnini içeriği şu şekildedir:):
Giriş
- Eserin yazılış amacı
- Mantık’ın önemi
- Delalet: Mutabakat-Tazammun-İltizam
- Müfred – Mürekkeb Lafızlar
- Küllî-Cüzî
- Zâti- Arazî
Külliyat-ı Hams
Cins - Nev - Fasl- Hâssâ-Araz
Kavl-i Şarih
Hadd-i tâm
Hadd-i nâkıs
Resm-i tâm
Resm-i nâkıs
Kazaya:
Kaziyye-i hamliye
Kaziyye-i şartiye
Tenakuz
Aks
Kıyas:
Eşkal ve durub
Kıyas-ı iktiranî
Kıyas-ı istisnaî
Sınaat-i hamse
Burhan
Cedel
Hatabe
Şiir
Mugalata

İsagoci Risalesinin Bazı Şerhleri


1. Hüsameddin Hasan el-Kâtî(ö.0760/1359) : Şerhu’l-İsagoci
2. Molla Fenârî (ö. 834/1431) : el-Fevâidu’l-Fenâriyye
3. Ahmed b. Muhammed b. Hıdır((öl. 950/1543 civarı): Kavl-i Ahmed alel Fenarî(Kul Ahmed Haşiyesi)
4. Muhyiddin et-Talisi: Şerhu’l-İsagoci
5. İsmail Gelenbevi’nin (ö.1730-1791) Şerhu’l-İsagoci
6. Ferruh Özpilavcı İsagoci ve Şerhi, Litera yayıncılık

İsagoci Risalesinin Bazı Türkçe Tercümeleri:


1. Ahmed Fuad: Miyaru’l-Ulûm(İstanbul 1292)
2. Mehmed Zühdü : Mürşidu’l-Mübtedi (Dersaadet 1311)
3. Hüseyin Sarıoğlu, İsagoci: Mantığa Giriş, İz Yayıncılık,/Tüba
Manzum Tercüme
1. Abdurrahman b. Seyyidî el-Ahdarî : es-Süllemu’l-Muravnak fi’l-Mantık

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 11


SORUMLU OLUNACAK METİNLER
1. MANTIK: İsagoci Tercümesi & Mantık Terimleri Sözlüğü, (Tercüme: Talha Alp; Yasin Yayın evi)
2. Mantık Ders Notları: İsagoci metninin derste işlenen açıkalmaları

2. MANTIK DERSİ EK KAYNAKLAR/EK OKUMA/ÇALIŞMA LİSTESİ


1. Mantık: El Kitabı (E. İsmail Köz-Ali Çetin), Grafiker Yayınları
2. Klasik Mantık, Necati Öner
3. Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, İbrahim Emiroğlu
4. Mantık, Doğan Özlem
5. Aristoteles, Organan Külliyatı (Kategoriler, Önermeler, I. Analitikler, II. Analitikler, Topikler, Retorik,
Poetika, Sofistik Deliller)
6. İsagoci ve Şerhi, (Ferruh Özpilavcı)
7. Şemsiye Risalesi: (Tahkik Çeviri ve Şerh, Ferruh Özpilavcı)
8. Mantık Risaleleri, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları
9. İslam Mantık Tarihi, Nicholas Rescher
10. İslam Mantık Tarihi, Tony Street
11. Miyar-ı Sedad, Ahmet Cevdet Paşa
12. Miyaru’l-İlm, İmam Gazalî,
13. Mehmed Zühdü : Mürşidu’l-Mübtedi (Dersaadet 1311)
14. Tartışma Usulü, İsmail Gelenbevî (terc. Talha Alp)
15. Davâbitu’l-Marife ve Usulu’l-İstidlal ve’l-Munazara, Abdurrahman Hasan Habenneke el-Meydânî
16. Kayıp Halka: İslam-Türk / Felsefe-Bilim Tarihinin Anlam Küresi, İhsan Fazlıoğlu
17. Derin Yapı: İslam-Türk Felsefe-Bilim Tarihinin Kavram Çerçevesi, İhsan Fazlıoğlu
18. Keşf-i Kadim: İmam Gazalî’ye Dair, Dücane Cündioğlu

A. F. Güney / Mantık ders notu: 1. 12

You might also like