Professional Documents
Culture Documents
Akın Tek
UNI 112.9
10 Haziran 2015
Yusuf Atılgan’ın ilk romanı Aylak Adam, bireyin toplum içindeki yalnızlığını, topluma
içinse Sigmund Freud’un psikanaliz kuramları iyi bir yol göstericidir. Psikanaliz ile
Adam romanı kısaca anlatılacak ve başkarakter C.’nin ruh haliyle sorunları üzerinde
bağlamda C.’nin teyzesi ve babası ile ilişkisi üzerinde durulduktan sonra yazı
sonlandırılacaktır.
Psikanaliz ve Freud
kullanılan araştırma yöntemleri ve bunların sonucunda doğan teoriler” (Lagache, 2005, s.7)
bütünü için verilen isimdir. Bireyin düşünme tarzını, zihinsel süreçlerini, davranışlarının
ardında yatan sebepleri açıklamak için psikanaliz kullanılmaktadır. Freud, bireyin geçmişinin
şimdiki ruhsal yaşamı üzerinde belirleyici etkileri olduğunu savunur. 1890’larda bu konuda
Freud, karar alma mekanizmaları olarak İd, Ego ve Süper-ego adını verdiği zihnin üç
katmanını göstermiştir. İd, kişide doğuştan gelen yemek, içmek veya cinsellik gibi hayvansal
ihtiyaçların ve zevk temelli isteklerin çıkış yeridir. Bilinçaltında bulunan İd çocuklarda çok
baskındır, istediğini alamayan bebek ağlamaya başlar çünkü başka bir kontrol mekanizması
yoktur. Süper-ego ise çevreden kültür, din ve eğitim yoluyla öğrenilenlerden oluşmaktadır.
Kişinin ahlaki yönünü oluşturmaktadır ve sürekli İd ile çatışma halindedir. İd’in taleplerini
dizginleyen bir yapısı vardır. Ego ise ikisi arasında orta yolu bulur. “Ego, kişiliğin
düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı parçasıdır. Freud, egonun dış dünyanın etkisi altında
İd’in bir parçası olarak geliştiğini ve İd ile dış dünya arasında arabuluculuk yaptığını ileri
aydınlatılarak sorunlarının gün yüzüne çıkarılmasında önemli bir yeri vardır. Bu yazıda da
Aylak Adam romanının başkarakteri C. psikanaliz ile daha iyi anlaşılmaya çalışılacaktır.
Aylak Adam ve C.
Aylak Adam topluma yabancı, her daim sıradan olmaktan kaçan ve gerçek sevgiyi
arayan bir adamın hikâyesidir. İsmini bile bilmeyiz, Kafka’nın K.’sı gibi Yusuf Atılgan da C.
demiştir ona. C. kendi değimiyle bir aylaktır, gerçek bir işi olmaksızın sokaklarda gezer ve
hayalindeki aşkı bulacağı, onunla iki kişilik toplumunu kurabileceği kişiyi arar. İlk başta Ayşe
ile birliktedir fakat Ayşe’yi uzaktan başka birisi ile birlikte görünce onunla bir süre görüşmez.
En son evine gider ve onu orada bulamayınca memnun bir halde ilişkisini bitirir. Bir gün bir
genç kızın peşine düşer. Adı Güler’dir, zamanla yakınlaşırlar. Ama Güler’in evlilik hayalleri
ve sıradan endişeleri bir zaman sonra C.’yi ondan soğutur. Daha sonra tatile gittiği yerde Ayşe
ile tekrar karşılaşır ve ilişkileri devam eder. Bir zaman sonra Ayşe, C. ile aralarında hep bir
mavi montlu birisini görür aradığını bulduğunu düşünür ancak son anda o da uzaklaşır.
dayatmalarına hiç katlanamaz, yazısız kurallara uymaz. Kendisini toplumdan farklı görür ve
öyle kalmaya çalışır. Süper-ego’ya boyun eğmeyi reddeder ve İd’in kendisini kontrol
etmesine izin verir. Davranışlarını İd kontrol ettiği için her şeyi istediği gibi yapmayı ve
kimseye hesap vermemeyi ister. Adeta bir çocuk gibi haz ilkesine göre davranır. Haz ilkesi
İd’in çalışma ilkesidir, anında doyum elde etmeyi ve acıdan kaçmayı ifade eder. C.’de
kendisine haz verecek bir şeyi yapmak istediği zaman beklemez ve hemen orada yapmak
ister. C. Güler’e dışarıda otururken “Çekme elini! Bir şey yap. Öpmek istiyorum onu.
Şimdi... Bir çare bul, dedim. Yoksa yanına gelip öpeceğim onu” (Atılgan, 2013, s.70) der.
Uygun olur mu başkaları ne düşünür diye bakmaz ve haz ilkesiyle yönetilen İd’e uyarak
istediğini hemen yapmak ister. Buradan C.’nin hala bir çocuk gibi olduğunu da çıkarabiliriz.
Saplantı ya o dönemde fazla doyum sağlama ya da aşırı engelleme sonucunda olabilir. Belirli
bir dönemde saplantı yaşayanlar o döneme ait özeliklere sahip olacaklardır” (Özdemir, 2012,
s.571) C.’de bebekliğinden ergenliğine kadar geçen dönemde bir takım aşırı engellemelere
yaşadığı travmalardır.
insanlar beş aşamada gelişen içgüdüsel libido ile doğarlar. Bu aşamalara oral dönem (0-1yaş),
anal dönem (1-3yaş), fallik dönem (3-6yaş), latens dönem (6-12yaş) ve genital dönem (12-
18yaş) adları verilmiştir. Kişilik gelişimi için en önemli dönemler pregenital denilen ilk üç
etkiler göstermektedir.
0-1 yaş arası oral dönemde bebeğin erojen bölgesi ağızdır. Başlıca haz kaynağı da
ağızdan besin almaktır. Bunun en önemlisi de anne sütü emmektir. Bu aşamada yeterli
oburluk, içki ve sigara içmek gibi sonuçlar görülmektedir. Aylak Adam’a baktığımız zaman
annesi ile ilgili C. bir yaşındayken öldüğü dışında fazla bilgi yok ancak babasının C.’ye sert
davrandığı, o geldikten sonra evde hayatın durduğu belirtilmektedir. C. “Ben onu daha çok
‘çocuğu yatır’ sözüyle hatırlıyorum” (Atılgan, 2013, s.120) der. Çocuğa gereken ilgi
fakat sigara ve içki içmektedir. “Eli poşetlileri” eleştirdiği halde “ağzı sigaralıları”
saldırgan bir yapısı vardır. Teyzesi ile babasını birlikte görünce üstlerine saldırmıştır. Okulda
hep kavga ettiğinden ve ileriki zamanlarda da boks yaptığından bahsetmiştir. Kitabın en sonu
da kavga ile sona erer. Aynı zamanda C.’nin karar mekanizmasını ağırlıklı olarak
çocuklardaki gibi İd yönetmektedir çünkü canı bir şeyi istediği vakit o anda o işi yapmaya
1-3 yaş arası anal dönemde bebeğin erojen bölgesi anüstür. Bebekler dışkısını tutmak
veya bırakmaktan haz duymaktadırlar. Burada ebeveynlerin çok rahat veya çok katı
davranmalarına göre iki farklı anal dönem saplantısı yaşayabilmektedirler. Çok sıkı bir tuvalet
eğitimi verilen çocuklarda anal retentive (alıkoyucu) kişilik görülmekte ve ileride aşırı düzenli
çocuklarında ise anal expulsive (atıcı) kişilik görülmektedir. Bunun sonucu olarak bireylerde
pervazsız, asi, dikkatsiz, muhalif ve düzensiz bir yetişkine doğru kişilik gelişimine
rastlanmaktadır (Stevenson, 2000). Ayrıca kendine güvenen bir birey olacağı ve duygusal
dönemde C.’nin annesi yeni ölmüştür ve babası C.’nin tuvalet eğitimi ile uğraşacak bir insan
değildir, zira onunla hiç zaman geçirmemekte, yemekte konuşmasına bile izin vermemektedir
(Atılgan, 2013, s.120). Dolayısıyla C.’nin tuvalet eğitiminin tamamen boş verilmiş olması
görülmektedir çünkü belirtilerin hepsine sahiptir. C.’nin her şeye ve herkese karşı duran tavrı,
göstermektedir. Her şeye karşı olmasında babasına karşı olma isteğinin de rolü olduğu
çıkarabileceğimiz üzere C.’nin en baskın kişilik özellikleri ve bunlara bağlı toplum içinde
cinsel farklılıklarının farkına varmaya başlarlar, erojen bölge genital gölgedir. Bu dönemdeki
Erkek çocuk annesini kendisi için arzu eder ve bununla beraber babasını yok etmek
ister. Bu esnada kastrasyon kompleksine tutulur; basta annesi olmak üzere bazı
kişilerin penisi olmadığının farkına varır, bu yoksunluğun babanın bir cezası sonucu
fikrinden ötürü ona karsı çıkamaz. Sonrasında annesine olan ilgisini bastıran çocuk,
2008, s.4)
Freud’a göre her çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveynidir. Erkek çocuğun annesine karşı
arzusu, babasını rakip olarak görmesine ve nefret etmesine yol açabilmektedir. Çocuk
babasını saf dışı etmek hatta öldürmek bile isteyebilmektedir, dolayısıyla saldırgan tavırlar
Aylak Adam’a bakıldığı zaman C.’nin Oidipus kompleksi yaşadığı çok açık bir şekilde
görülmektedir. Annesi bir yaşındayken öldüğü için annenin yerini teyzesi Zehra almıştır. C.
Zehra ile çok yakın bir birliktelik kurmuştur. C. “Beni Zehra teyzem büyüttü. Onu kıskanç,
bencil bir sevgiyle severdim. Olaylar onunla yalnızlığımızı bozup bozmadıklarına göre ya iyi
ya da kötüydüler” (Atılgan, 2013, s.120) demiştir. Bu da teyzesi ile olan bağının kuvvetini
teyzesinin kendine ait olmasını istediğini ve onu kimseyle paylaşmak istemediğini ortaya
koymaktadır. C.’nin babasıyla ilişkileri ise bütün hayatına yön veren cinstendir. Babası sert
bir insandır ve C.’nin babasının evde bulunmasından bile rahatsız olan bir hali vardır.
Babasını o denli sevmez ki babasında olan her şeyden iğrenmektedir. Babası bıyık bıraktığı
için roman boyunca bıyık saldırgan kimseleri simgeler. “C. 'nin sokakta muhatap
olduklarından, şiddete başvuran ya da buna meyilli olanların çoğunluğu, bıyıklı oluşları ile
dikkat çekerler… C.'yi döven terziler, kaçan topunu almak için arabanın altına çömelen
çocuğa küfreden şoför, C.'nin babası gibi bıyıklıdır” (Uğurlu, 2008, s.1734). Ayrıca C.’de bir
bacak saplantısı vardır. Bacaklara dokunmaya korkmaktadır. Çünkü C.’nin babası bacaklara
soymayacaktı kadını. Sağ bacağını büküp dizini kaşıdı. Babasına benzemekten korkuyordu”
(Atılgan, 2013, s.12). Bir de C.’de bacak saplantısıyla da bağlantılı bir kulak kaşıma tiki
vardır. Sıkıntılı, utanç verici anlarda veya cinselliği düşündüğü zamanlarda bu kulak kaşıma
tiki ortaya çıkmaktadır. Bu tikin çıkış noktası ve diğer saplantı ve korkuların kaynağı C.’nin
olay babasını Zehra ile birlikte gördüğü olaydır ve o gün hayatında bir dönüm noktası
olmuştur.
Babam bir koluyla teyzemin etekliğini kaldırıp sarmış, öteki eliyle çıplak bacaklarını
okşuyordu. '-Zehra, şu bacakların yok mu?' dedi. Çevrem kararır gibi oldu. Fırladım.
Üstlerine atıldığımda bacaklar hâlâ çıplaktılar.' -Bırak onu, bırak! ' diye bağırdım…
Elini ısırdım… Birden sol kulağıma yapıştı. Pis, yakıcı bir acı duydum. Teyzem. 'Ah,
davranmamıştır. Bu sefer ısırmasının nedeni şüphesiz C.’nin Zehra’ya duyduğu derin sevgi
yani Oidipus kompleksidir. C.’nin gözünde babası sevdiğini onun elinden almaktadır, çocuk
sevdiğini korumak için saldırgan tavır sergilemektedir. Hatta bu olaydan sonra Oidipal
kompleksin bir göstergesi olarak rüyasında babasını öldürdüğünü bile görmüştür. Freud,
“Rüya (baskı altında tutulmuş) bir dileğin (başka bir kılıkta) gerçekleşmesidir.” demiştir. C.
“Kimi geceler babamı korkunç ölümlerle birkaç kere öldürdüm” (Atılgan, 2013, s.122) demiş
görevi görmüştür. Babanın otoritesine karşı gelerek cezalandırılan C. bir zaman sonra ondan
ondan” (Atılgan, 2013, s.122). Bu da ondaki kalıcı kulak kaşıma tikinin sebebidir. Ne zaman
Babasından bu denli nefret ederken onun gibi olmak C. için kabul edilemez bir durumdur. Bu
nedenle içten içe bir ıstırap çekmektedir. Ama bir zaman sonra bacağa dokunduğunda
şekilde bastırdıktan sonra babası ile özdeşleşmeye başlaması ile açıklanabilmektedir. “Oğlan
çocuğu bir yandan kendisine rakip saydığı babasını ortadan kaldırmayı amaçlayan bir kin ve
nefret besler, diğer yandan da ruhunda her zaman ona karşı belli bir sevgiye yer verir, iki
tutumun bir araya gelmesiyle baba özdeşleşmesi gerçekleşir” (Uğurlu, 2008, s.1722). C.
bilinçaltındaki baba sevgisini bize şöyle anlatmaktadır: “Tokatladı beni. Nasıl istiyordum bu
dayakları bilsen! Onlar beni ‘babayı sevmeme’ azabından kurtarıyordu” (Atılgan, 2013,
s.121). Babasını sevmediğinden dolayı azap duymaktadır, ancak babası gerçekten sevmemesi
için bir şeyler yapınca bu azap ortadan kalkmaktadır. Sevmediğinden dolayı azap duyması
içten içe babasının sevgiyi hak ettiğini düşündüğünden ve aslında babasına benzediğindendir.
Bu iki tutum nefret ve sevgi C.’de bir araya gelmiştir. Bu durum C.’nin babası ile
başladıkları zaman hep onun bacaklarına bakıyordu. Babası da öyleydi” (Atılgan, 2013, s.48).
Ayrıca rüyasında gördüğü kadın ona “Tıpkı baban gibisin. Bir bıyıkların eksik… İstesen de
istemesen de onun gibisin sen.” (Atılgan, 2013, s.22) diyordu. Rüyaların bilinçaltının
yansıması olduğu düşünüldüğünde C.’nin de içten içe babasına benzediğini bildiği
Teyzesinin göz rengi olan maviyi ilişki kurduğu karşı cinslerde görmek mümkündür. Ayşe,
Güler, şaşı kadın ve en sonda gördüğü, “o” sandığı kadının ortak özelliği mavi gözlü
C.’nin tiryaki, saldırgan, tahammülsüz, pervazsız, asi, dikkatsiz, muhalif ve düzensiz oluşu,
bunların getirdiği yalnızlık, yabancılaşma gibi problemleri, insanlarla iletişimini etkileyen tik,
Babasının sorumsuz, ilgisiz, sert ve hovarda tavırları da C.’nin çocukluğuna etki ederek
Kaynakça
Nas, A. (2008). Aylak Adam ve Anayurt Oteli’ne Psikanalitik Yaklaşım: Atılgan’ın Oidipal
Uğurlu, S. (2008). “Yusuf Atılgan'da Baba İmgesi: Psikanalitik Bir Yaklaşım” Bildiriler: