You are on page 1of 54

Hafta İçerik

6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

B. Orta Türkçe Dönemi (13.–15. yüzyıllar arası):


Eski Türkçeyle yeni Türkçeyi birbirine bağlayan geçiş dönemidir. Bu dönemde bütün Orta Asya’da kullanılan
Türkçeye, Ortak Türkçe, Müşterek Orta Asya Türkçesi adları da verilmiştir.
“Orta-Asya Türk dünyası, XII. yüzyılda başlayan bazı kaynaşma, karışma ve ayrışmaların sonucu olarak, yavaş
yavaş Türk dilinin genel yapısında birtakım değişme ve gelişmelere sahne olmuştur. Bu değişme ve gelişmeler
yeni yazı dillerinin oluşmasına ortam hazırlamıştır. Böyle bir oluşum ve dallanmaya beşiklik eden asıl bölge
Harezm bölgesidir. Bu bölge, dil tarihimizde, bir yandan Karahanlı Türkçesi ile Harezm Türkçesini birbirine
bağlayan bir köprü vazifesi görürken, bir yandan da Eski Türkçenin yeni şartlar altında devamını sağlayan ve
Doğu Türkçesini başlatan Çağataycanın oluşmasına ortam hazırlamıştır. Edebî gelenek bakımından, Harezm’in
kuzeyindeki Altınordu-Kıpçak Türkçesi de Harezm Türkçesine dayandığı için bölgenin Kıpçak Türkçesinin ayrı
bir kol hâline gelişinde de büyük katkısı vardır. Horasan ve İran’dan batıya doğru yol alarak XIII. yüzyılda
Oğuz Türkçesi temelinde yeni bir kol oluşturan Türk yazı dilinin ilk belirtileri ve filizlenmesi de yine bu
bölgede başlamıştır denebilir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Görülüyor ki, Harezm bölgesinde kurulup gelişmiş olan Harezm Türkçesi, XIII. yüzyıla kadar biribirinin
devamı niteliğinde tek kol hâlinde ilerleyen Türk yazı dilinin Çağatay, Oğuz ve Kıpçak temelinde yeni
dallanmalarına kaynaklık etmiştir.
Bu dallanmanın gerekli kıldığı şartlara elverişli bir ortam hazırlamıştır. Esasen bu devir Türkçesine "Orta
Türkçe" denmesinin sebebi de Eski Türkçe ile Yeni Türk dili kolları arasında bir geçiş devresi niteliği
taşımasındandır. Bu bakımdan Türk dili tarihindeki yeri önemlidir. Orta Türkçenin Harezm, Kuman-Kıpçak,
Eski Anadolu ve Eski Azerî, Çağatay, Uygur ve Bilinmeyen Orta Asya Türk yazı dili olmak üzere şiveleri
bulunmaktadır.
Türk dili ve Türk kültüründe önemli değişmelerin olduğu bu dönem, Harezm Türkçesi ile temsil edilir. Harezm
Türkçesi, 13. ve 14. yüzyıllarda Batı Türkistan'daki yazı diline verilen isimdir. Edebî gelenekler bakımından
Karahanlı Türkçesine dayanan bu yazı dili, Oğuz ve Kıpçak lehçelerinden de etkilenmiştir.
Karahanlı Türkçesinden Çağatay Türkçesine geçiş olarak değerlendirilen bu dönemde, dil tarihi bakımından
önemli eserler yazılmıştır. Bu dönemin dil yadigârlarını Harezm Türkçesi ve Kıpçak Türkçesi olmak üzere iki
grupta değerlendirmek de mümkündür.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

I. Harezm Türkçesi Eserleri:


Orta Türkçenin yazı dillerinden birisi de Harezm Türkçesidir. Harezm Türkçesi teriminden XIII. yüzyılda
Harezm ile ona bağlı Aşağı Sirderya bölgesinde Oğuz ve Kıpçak Türkçelerinin etkisi ile Karahanlı
Türkçesinden gelişen Orta Asya, Türk yazı dili anlaşılır. Harezm’in asıl halkı İran asıllı Soğdlar vb. unsurlardan
oluşmaktaydı, Sirderya’nın kuzeyinde bulunan steplerdeki göçebe Türk boylarının Aral Gölü çevresinden
güneye ve güney-batıya doğru sürekli akınlarla bu bölgeye yerleşmeleri Harezm bölgesini bir-iki yüzyıl zarfında
Türkleştirmiştir. XIII. yüzyılda buraya Moğollar geldikleri zaman bölge tamamen Türkleşmişti.
Aral Gölü çevresinde özellikle Hive merkez olan Harezm Türkçesi, lehçe itibarıyla daha çok Kanklı Kıpçak ve
Oğuz unsurlarına dayanır. Harezm Türkçesi yazı dili Harezm’in kuzeyindeki Altın Ordu bölgesinde de edebî dil
olarak kabul edilmiştir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XII. yüzyıldan itibaren Harezm bölgesinde yazılmış eserlere rastlamak mümkündür. Fakat, bu eserlerin bugün
Harezm Türkçesinin bütün özelliklerini taşıdığını söylememiz mümkün değildir. Harezm bölgesinde yazılmış,
ancak doğrudan Harezm Türkçesi eseridir diyemeyeceğimiz eserlerin bazıları şunlardır:
Divân-ı Hikmet: Eser, Arslan Baba adlı bir Türk evliyasının hâlefi olan, 1086 yılında Yese’de doğan ve 1166
yılında yine Yese’de ölen Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinin toplandığı eserdir. Fakat, onun Hikmetler Divânı
kendi devrinde veya kendisine çok yakın olan bir devirde tespit edilemediği ve günümüze kadar sözlü
rivayetlerle uzana geldiği için bugün Harezm Türkçesi dil özelliklerini kaybetmiş durumdadır.
Mukaddimetü’l - Edeb: Dîvân ü Lûgati’t-Türk’ten sonra Orta Türkçe döneminin en zengin söz varlığına sahip
bu eser, Zemahşerî tarafından 1127-1144 yılları arasında pratik bir sözlük tertibinde yazılarak Harizmşah Atsız’a
sunulmuştur.
Kısasü’l - Enbiyâ: Rabguzî tarafından bir yılda yazılarak 710 (1310)’da Emir Nasrüddin Tok Buğa’ya sunulan
bu eserde; Kur'an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlere ait kıssaların yanı sıra Hz. Muhammed, dört halife, Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin’e ait menkıbeler de vardır.
Tıbyan al-Lûgat at Türkî a’la Lisan-al Kanklı: Harezmşah, Celâleddin için Muhammed bin Kays tarafından
kaleme alınmıştır. Muhtemelen, Arapça yazılmış bir sözlüktür. Eser günümüze kadar ulaşmamıştır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Bu eserler yukarıda da zikrettiğimiz gibi Harezm sahasında yazılmış olmalarına rağmen, doğrudan doğruya
Harezm Türkçesı özelliklerini taşımazlar. Bununla birlikte doğrudan Harezm Türkçesi ile kaleme alınmış eserler
de mevcuttur. Bunlardan bazıları şunlardır:
Kısasu’l Enbiya: Kaşgar Türkçesini Harezm Türkçesine bağlayan önemli bir eserdir. Nasreddin bin
Burhaneddin tarafından 1310 yılında kaleme alınmış. Rabguzî mahlâsıyla da ün yapmış olan Nasreddin bin
Burhaneddin eserinde peygamberlere ait rivayetlerden ve hikâyelerden bahseder.
Muînü’l – Mürid: Arapça bilmeyen Türkmenlere İslâm fıkhını ve tasavvufu öğretmek amacıyla İslâm mahlaslı
bir şair tarafından 1313 yılında göçebe Türkmenler için yazılan 900 beyitlik manzum bir bir ilmihâl kitabıdır.
Kutadgu Bılig’i taklid yoluyla yazılmış olduğu zannedilen Muinü’l Mürid manzum bir eserdir. Muinü’l
Mürid’de Oğuzca’nın Harezm Türkçesine olan etkisi açıkça görülmektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Muhabbetnâme: 1353’te Hüseyin Harezmî tarafından yazılan manzum bir eserdir. Eserin biri Uygur diğeri
Arap harfleriyle yazılmış iki nüshası vardır. Eser, Harezm sahası yazı diliyle kaleme alınmış olmasına rağmen
Kıpçak Türkçesi özelliklerini de gösterir.
Nehcü’l – Ferâdis: Kerderli Mahmut tarafından 1358’de yazılmış, kırk hadis tercümesi niteliğinde dinî, ahlâkî
bir eserdir. Uştmahların Açuk Yolu adıyla bilinir. Mahmut bin Ali es-Sarayî ve’l Kerderî’nin eserin yazarı
olduğu zannedilmektedir. 1357-1358 yılında Altın Ordu’nun merkezi Saray’da yazılmıştır. Eser, onar kısımlık
dört bölümden oluşmuştur. Hz.Muhammed’den Dört Hâlife’den, Ehl-i Beyt’ten, Dört İmamın faziletlerinden,
Tanrı’ya hoş gelen ve gelmeyen amellerden bahseden dinî bir eserdir. Sade bir dille kaleme alınmış Nehcü’l
Feradis’in hacimli mensur bir eser olması dil araştırmaları açısından önemlidir. Harezm Türkçesinin nesir
alanındaki güzel örneklerinden biridir.
Anonim Kur’an Tefsiri: Adından da anlaşılacağı üzere, belli bir yazarı olmayıp anonim olarak vücuda
getirilmiş bir eserdir. Eserin baş kısımları bozuktur. Arapça satırlara tekabül eden Türkçe çeviriler verilmiştir.
Bazı yerlerde sadece Arapça metin, bazı yerlerde de Kur’an ayetleri arasına Türkçe şerhler konmuştur. Mevcut
yazmada istinsah tarihi yoktur. Ancak, eserin dilinden Timur devrine ait olduğu tahmin edilmektedir.
Miraçnâme: Nehçü’l Feradis adlı eserden Türkçeye çevrilmiştir. Eldeki nüshası Uygur yazısı iledir. 1436’da
Herat’ta Malik Bakşı tarafından istinsah edilmiştir. XIV.yüzyıl eseri olarak kabul edilmektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i: Altın Ordu hükümdarı Tını Bey ile karısı Han Melek’e ithafen yazılmıştır. Harezm
sahasında yazılmış olmasına rağmen Kıpçak Türkçesi özelliklerini de gösterir. Aslen Harezmli olduğu sanılan
Kutb tarafından 1341-1342’de kaleme alman eser, 1383 yılında Mısır’da Kıpçak Türklerinden Berke Fakih
Tarafından kopya edilmiştir.
Gülistan Tercümesi: Seyfi Sarayî tarafından kaleme alınmış Harezm Türkçesi eserlerindendir.
Bahtiyar-nâme: 1432’de Malik Bakşı tarafından yazılmış Harezm Türkçesi eserlerindendir.
Revnakü’l İslâm: Türkmenler arasında Muinü’l Mürid gibi pek rağbet görmüş bir eserdir. M. 1464-1465
yıllarında Şeyh Şeref tarafından manzum olarak kaleme alınmıştır.
Orta Asya edebî Türkçesinin, Batı Türkistan kolunu teşkil etmekte olan Harezm Türkçesi, Doğu Türkistan
kolunu oluşturan Karahanlı Türkçesinden pek farklı değildir. Bazı etnik, fonetik ve morfolojik farklılıklar
dışında bir nevî Karahanlı Türkçesinin devamı gibidir.
Yeni Türkçe devrinde Eski Türkmence, Modern Türkçe devrinde ise Türkmen Türkçesi, Harezm Türkçesinin
devamı mahiyetindedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

II. Kuman-Kıpçak Türkçesi:


Oldukça geniş bir coğrafî alana yayılmış olan Kuman-Kıpçak Türkçesinin en önemli eseri Codex Cumanicus’tur.
“Kumanlara Ait Bilgiler” anlamına gelen bu eseri İtalyan Tüccarları ve Alman rahipleri Kumanlara Hıristiyanlığı
öğretmek gayesiyle Gotik yazısı ile kaleme almışlardır. Eser, Lâtince ve Almanca’dır. 1294 yılında yazıldığı
tahmin edilen Codex Cumanicus iki ana bölümden meydana gelmektedir. İtalyanca Codex adı verilen birinci
bölümde, Latince, Farsça ve Kıpçak Türkçesi kelime grupları ile bazı dilbilgisi kuralları yer alır. Eserin İtalyanca
Codex bölümü 55 varaktan ibarettir. Almanca Codex denilen ikinci bölümde ise, bazı dua ve İlâhîler, kırk yedi
bilmece, baş ve son kısımlarında Kıpçakça-Almanca sözlükler bulunmaktadır. Bu bölüm 27 varaktır.
Kuman-Kıpçak Türkçesi, Ermeni Kıpçakçası, Mısır-Suriye Kıpçakçası ve Altın Ordu Kıpçakçası olmak üzere üç
diyalekti ihtiva eder:
a) Ermeni Kıpçakçası: VI.yüzyılda Ermeni devleti yıkıldıktan sonra Kırım’a göçen Ermenilerin orada Kıpçak
Türkçesini resmî ve dinî olarak benimsemelerinden meydana gelmiştir. Tıpkı Anadolu’da Türkçeyi ana dilleri
kadar benimseyen Ermenilerin hâlen bulundukları komşu ve yabancı ülkelerde Türkçe konuşmaları gibi, Kırım’da
Kıpçak Türkçesini benimseyen Ermeniler de daha sonra bir kısmının yerleştiği Ukrayna’da Ermeni harfleri ile
Kıpçakça yazmaya devam etmişlerdir. Ermeni Kıpçakçası ile meydana getirilen eserler ise şunlardır. 1559-1664
yıllarına ait Kamenets-Podolsk Ermeni cemaatine ait bazı dosyalar. Bunların dışında Paris, Venedik, Viyana ve
Kratow kütüphanelerinde bulunan yirmi sekiz yazma bulunmaktadır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

b) Mısır-Suriye Kıpçakçası: Altın Ordu devleti zamanında onlara bağlanmayan bir kısım Kıpçaklar eski
yurtlarına dönerken bir kısmı da köle olarak Mısır’a götürülmüşlerdir. Abbasîler zamanında olduğu gibi,
Kıpçaklar Mısır’a daha önceden gelen diğer Türk unsurlarıyla birleşerek burada Memlûklular (Kölemenler)
devletini kurarlar. Memlûklu devletinde, Türk sultanlarının başta bulunmaları ve hâkimiyetin Türklerin elinde
bulunması sebebiyle, Türkçeye karşı ilgi artmış ve Araplara Türkçeyi öğretmek maksadıyla kitaplar yazılmıştır.
Ayrıca başka sahâlarda yazılan Türkçe eserler de istinsah (kopya) ettirilmiş ve Arapça, Farsçadan tercümeler
yaptırılmıştır.
Tercümanû Türkî ve Arabi, Kitabû’l-idrak li Lisanû’l-etrak, Et- tuhfetû’z-zekiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye,
Kitabı Bulgati’t-müştak fi Lügati’t-türk ve’l-Kıfçak, El-Karaninü’l kiilliyye li zabti’l-Liıgati’t- Tiirkiyye gibi
muhtelif eserler günümüze kadar gelmiştir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

c) Altııı-Ordu Kıpçakçası: Orta Türkçe dönemindeki yazı dillerinden olan Kumaıı-Kıpçak Türkeçesinin bugün
Modem Türkçede de devamı olan Kuzey-Batı grubu Türk lehçelerinin temeli sayılır.
Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci tarafından 1223’te kumlan Altın- Ordu devleti 1502’ye kadar 283 yıl 45 hakan
yönetiminde Doğu Avrupa’dan Kazakistan’a kadar olan geniş bir coğrafyada yaşamış Türk devletidir.
Altın Ordu İmparatorluğu, evvelce Türklerin yaşadığı Karadeniz’in kuzeyi ve Volga bölgesinde kurulduğu için
gerçekte Moğol olan Cuci Ulusu hanları derhâl Türkleştiler ve bunlardan Cuci’nin oğlu Berke Han (1257-
1266) Müslüman olarak devletin Türkleşmesini tamamladı.
Altın Ordu devleti etnik unsurlar bakımından Oğuz-Kıpçak Türklerine dayanmaktaydı. Bu bölgeye Harezm’den
bir çok âlim ve edibin gelmesi Altın Ordu Kıpçak Türkçesinin edebî dil olarak gelişmesinde Harezm Türkçesini
tesirli kılmıştır.
Altın Ordu Kıpçakçası gerek Mısır-Suriye Kıpçakçası ile yazılan eserlerde gerek Harezm bölgesinin kuzey-
batısında yazılan eserlerde önemli ölçüde tesir etmiştir. Harezm’e bağlı Altın Ordu sahasında Kıpçak
“Türkçesiyle Kutb’un Husrev ü Şirin’i, Seyfî-i Sarayî’nin Gülistan Tercümesi gibi eserleri o dönemin
eserlerinden sayabiliriz.
Modern Türk lehçelerinden Kuzey-Batı Kıpçak sahası diyalektlerine (Tatar Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Kumuk
Türkçesi vb.) Altın Ordu Kıpçakçası esas olmuştur.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Kıpçak Türkçesinin yadigârları:


Kodeks Kumanikus (Codex Cumanicus): İtalyan tüccarlar ve Alman rahipler tarafından derlendiği tahmin
edilen, Hristiyanlığa ait ilâhileri, bilmeceleri Türkçe – Almanca – Lâtince – Farsça sözlük parçalarını içine alan
ve anonim bir eser olan Kodeks Kumanikus, Kıpçakça için olduğu kadar Türk dili tarihi için de önemli bir
kaynaktır. Eserdeki 1303 tarihi eserin yazılış tarihi mi yoksa istinsah tarihi mi olduğu bilinmemektedir.
Tercümanu Türkî ve Arabî: Konyalı Halil b. Muhammed b. Yusuf tarafından 1245’te Mısır’da yazılmış veya
istinsah edilmiş bir lügat – gramerdir. Mısır’da yazılan Kıpçakça eserler içinde -şimdilik- tarihi bilinenlerin en
eskisidir.
Kitâbü’l-İdrâk li Lisânü’l-Etrâk: Türkçenin bilinen ilk grameridir. Esirü’d-din Ebû Hayyan tarafından
1312’de yazılmıştır.
Husrev ü Şirin: Nizamî’nin aynı adlı eserinin Türk edebiyatındaki ilk tercümesidir. 1341’de Kutb tarafından
yazılmıştır. Kıpçak Türkçesinin temel kaynaklarından biridir.
Gülistan Tercümesi: Sadî’nin Gülistan adlı Farsça eserinden Saraylı Seyf’in yaptığı tercümedir.
Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lûgati’t-Türkiyye: Yazılış tarihi kesin belli olmayan Kıpçak gramerlerinden biridir.
El-Kavaninü’l-Külliye li Zabti’l-Lûgati’t-Türkiyye: Kıpçakçanın önemli gramerlerinden olan bu eserin de
yazarı bilinmemektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

III. Eski Anadolu Türkçesi:


Orta Türkçenin yazı dillerindendir. Orta Asya’dan güney batıya göç eden Oğuz boylarının teşekkül ettirdikleri
yazı dili olarak bilinmektedir. Bu yazı dili zamanla kullanım sahası bakımından iki daire oluşturmuştur.
Bunlardan birisi Azerî ve Doğu Anadolu sahasını içine alan Doğu Oğuzcası veya Eski Azerî Türkçesi, diğeri
ise Osmanlı sahasını içine alan Batı Oğuzcasıdır. XVII. yüzyılda meydana gelen ayrılık, sadece konuşma
dilinde kalmış, yazı dili ise bundan çok az etkilenmiştir. Bu şive ayrılığının sebebi ise kuzeyden gelen Kıpçak
unsurları ile İlhanlılardan kalan bazı Moğol izlerinin Azerî Türkçesinde etkili olmasındandır.
Eski Anadolu Türkçesi hem Eski Türkçenin devamı mahiyetinde olup hem de Karahanlı Türkçesinin izlerini
taşımaktadır. Teşekkül açısından Karahanlı Türkçesinden sonraki dönemdir.
Türkiye Türkçesinin Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sonra XIII-XV. yüzyıllar arasında gelişme
kaydeden ilk dönemdeki yazı dilinin adı olan Eski Anadolu Türkçesi için Osmanlı Devletimin kuruluşundan
önceki Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemlerini de içine aldığından, Eski Osmanlıca terimi de
kullanılmıştır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Anadolu Selçuklularının son devirlerini Beylikler dönemini ve imparatorluk hâline gelmeden önceki Osmanlı
devrini içine alan Eski Anadolu Türkçesi devresinde, yabancı unsurların fazla karışmadığı sade bir Türkçe
kullanılmıştır. Bu devrede meydana getirilen eserlerde de Arapça-Farsça unsurlar yer almaktaydı, ancak
bunların oranı pek fazla değildi. Yabancı kelimelerin nispeti XIII. yüzyıldan XV. yüzyıla doğru gittikçe çoğaldı
ve XV. yüzyıldan sonra dildeki sadelik kayboldu. Yazı dili konuşma dilinden uzaklaşarak bir aydın zümre dili
hâlini almaya başladı.
Eski Anadolu Türkçesini coğrafî, tarihî ve sosyal olaylar içerisinde önce Azerî ve Anadolu sahası, daha sonra da
Anadolu sahasını Selçuklular dönemi, Anadolu Beylikleri dönemi ve İstanbul'un fethine kadar olan Osmanlı
Türkçesi dönemi şeklinde tasnif etmemiz mümkündür.
XVII. yüzyılda iyice netleşmeye başlayan Eski Azerî ve Eski Anadolu Türkçesindeki ayrılık aslında XIII.
yüzyıldan itibaren farklı sahalardaki eserlerle kendini göstermeye başlar.
Eski Azerî Türkçesi sahasında XIII. yüzyıldan itibaren yazılan sözlük, gramer ve edebî eserler bu sahanın da
Orta Türkçe döneminde ayrı bir yazı dili gibi telâkki edilmesine sebep olur XIII. yüzyılda Azerbaycanlı şair
Hüsameddin’in yazdığı Tuhfe-yi Hüsam adlı manzum Türkçe-Farsça sözlük, Muhammed Hinduşah
Nahçivanî'nin Sıhahü'l Acemiyye isimli gramer ve sözlüğü vb. eserlerin yanında, Nizamî Gencevî gibi Farsça
divan yazan edipler Eski Azerî Türkçesinin Orta Türkçe devrinde ayrı bir yazı dili olarak gelişmesine zemin
hazırlamışlardır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Eski Anadolu Türkçesinin Anadolu sahasındaki belli başlı edip ve eserlerini ise aşağıdaki gibi göstermemiz
mümkündür:
Ahmed Fakih: XIII.yüzyılda Konya’da yaşadığı bilinen Ahmed Fakih’in, kaside şeklinde yazılmış 100 beyitlik
manzum Çarhnâme ve mesnevî tarzında yazılmış Şam, Kudüs, Mekke, Medine ve buralardaki kutsal yerleri
anlattığı Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı 339 beyitlik iki eseri bilinmektedir.
Şeyyad Hamza: Hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan Şeyyâd Hamza, son araştırmalara gore, XIII.
Yüzyılın son çeyreğinde doğmuştur. Fuad Köprülü, başta Latîfî Tezkiresi olmak üzere, bazı kaynaklarda
Nasreddîn Hoca ile görüşüp konuştuğu belirtildiği için, önceleri XIII. yüzyıl şairlerinden olduğunu kabul
etmiştir. Fakat son çalışmalar, şairin 1348 yılında Akşehir civarında çıkan ve etrafı kasıp kavuran bir veba
salgınını yaşadığını ve iki çocuğunu bu salgında kaybettiğini ortaya koymuştur. Şairin, 1348 yılında meydana
gelen bu salgının yol açtığı tahribat sebebi ile yazdığı mersiyeye göre de, 1350 yıllarında hayatta olduğu
anlaşılmaktadır. Şeyyâd Hamza, veba salgını Akşehir’de görüldüğünden ya hayatını burada geçirmiş veya
doğudan göçerek bu şehre gelmiş olabilir. Doğu Türkçesi özellikleri bulunan bir şiiri, bu durumu az da olsa
desteklemektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Edebî Kişiliği: Şeyyâd Hamza’nın, Yûnus’u takip ederek Nesîmî’ye giden çizgide önemli bir yeri vardır.
Şiirlerinde, musammat özelliği bulunması, onu eski Türk edebî zevk anlayışına bağlamaktadır. Şeyyâd Hamza,
özellikle Ahmed-i Yesevî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ ve Ali’den etkilenmekle birlikte, kendine has şiirler yazmıştır.
Nazire mecmularından, şiirlerinin bazılarının tanzir edildiği anlaşılmaktadır.
Şiirlerini, hece ve aruz vezni ile yazan Şeyyâd Hamza’nın en önemli özelliği, manzumelerinde Peygamber
sevgisine geniş yer vemesidir. O, Anadolu’da ilk güzel na’t örneklerini yazan şairdir.
Yûsuf u Zelîhâ’dan sonra bu na’tları ile öne çıkan ve bir na’t şairi olarak tanınan Şeyyâd Hamza, edebiyatımızda
Yûnus’tan sonra kaside nazım şekli ile na’t yazan şairdir. Ancak onun na’tları, Yûnus’un na’tlarından daha
fazladır. Yûnus’ta olduğu gibi, gazel ve kasidelerindeki lirizm ile dikkati çeken şair, şiirlerini samimi, akıcı bir
üslup ve açık bir dille yazmıştır. O, mesnevilerinin kurgusunda aklı ön planda tuttuğu için, bu eserlerinin dili,
gazel ve kasidelerine göre daha durgundur. Şeyyâd Hamza’nın şiirlerinde, mesnevilerine göre daha çok Arapça,
Farsça kelime ve tamlama vardır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Şeyyâd Hamza, edebiyatımızda mersiyeleri ile de dikkati çeken bir şairdir. Türk edebiyatında, başlangıcı çok
öncelere, Alper Tonga için söylenen ağıtlara dayanan bu türde, özellikle çocuklar için şiir yazan ilk şair, Şeyyâd
Hamza’dır. Bu tür şiirler, Âşık Paşa ve Cem Sultan ile devam ederek Âkif Paşa’ya kadar uzanır. Coşku ve
heyecanını, şiirlerine başarılı bir şekilde yansıtan Şeyyâd Hamza, mersiyesinde hislerini açık ve samimi bir
şekilde dile getirmiştir.
Eserleri:
Yûsuf u Zelîhâ: Şeyyâd Hamza’nın en büyük eseri olan Yûsuf u Zelîhâ, Anadolu sahası Türk edebiyatının bu
konuda bilinen ilk mesnevisidir. fâilâtün fâilâtün fâilün vezniyle yazılan ve 1529 beyit olan bu mesnevi, altı
bölümdür. Ancak eserde, bölümleri bildiren bir başlık yoktur. Yûsuf u Zelîhâ, adından da anlaşılacağı üzere,
görünüşte Hz. Yûsuf ile Zeliha arasında geçen bir aşk hikâyesidir, ancak hikâyede Hz. Yûsuf’un hayatı
anlatılmaktadır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Dâstân-ı Sultân Mahmûd: Şeyyâd Hamza’nın küçük bir mesnevisidir. Fâilâtün fâilâtün fâilün vezninde yazılan
ve 79 beyit olan eserde, Sultan Mahmûd ile yoksul bir derviş arasında geçen konuşma anlatılır. Şeyyâd Hamza,
bu eserde Gazneli Muhmûd’un şahsında devrin beylerini de eleştirerek daha sonraki zamanların beylerine, güç
sahiplerine, zenginlerine ve padişahlarına da yol gösterir. Edebiyatımızda münazara türünün bir örneği gibi
görünen bu mesnevide, kısa ve canlı tasvirler yer alır. Bu eser, Sadettin Buluç tarafından yayımlanmıştır.
Ahvâl-i Kıyâmet: Kıyametin konu edildiği mesnevi, 343 beyit olup fâilâtün fâilâtün fâilün vezni ile yazılmıştır.
Bu mesnevide, kıyametin kopması, ölülerin yeniden diriltilmeleri, kıyametin zor zamanları, Hz. Peygamber’in
insanlara şefaati ve hesapların görülmesi gibi olaylar anlatılmıştır. Eserde ayrıca Hz. Ali’nin Kevser şarabı
dağıtmasına da değinilerek Mevlânâ ve Sultan Veled’e de yer verilmiştir. Bu eseri, ilk defa Âmil Çelebioğlu
tanıtmış ve eserin Şeyyâd İsa’nın olduğunu belirtmiştir. Ancak Millî Kütüphane A-3772 numarada bulunan ve
Şeyyâd Hamza adına kayıtlı olan nüsha, eserin Şeyyâd İsa’ya ait olmadığını göstermektedir.
Metin Akar, dil ve üslup yönünden eserin Şeyyâd Hamza’ya ait olduğu kanaatindedir. Kemal Tavukçu ise eserin
289 beyitinin Şeyyâd Hamza tarafından yazıldığını, Şeyyâd İsa’nın ise, esere daha
sonra 55 beyit eklediğini belirtmektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Mi‘râc-nâme: 545 beyitten meydana gelen bu mesnevi, fâilâtün fâlâtün fâilün vezni ile yazılmıştır.
Anadolu Türk edebiyatında Âşık Paşa’nın eserindeki mi’râc-nâme bölümünden sonra yazılan ikinci mi’râc-
nâmedir. Bu küçük mesnevide, Hz. Peygamber’in miraca çıkışı ve gördüğü hâller açık, anlaşılır bir dille ortaya
konmuştur. Ankara Millî Kütüphane’de 3772 numarada bulunan bu eser üzerinde bir yüksek lisans çalışması
yapılmıştır.
Vefât-ı Hazret-i Muhammed aleyhisselâm: 483 beyit olan bu mesnevinin 356 beyti Şeyyâd Hamza tarafından
yazılmış, geri kalan 127 beyitlik kısmını ise müstensih eklemiştir. Fatma Turhan Güler eser üzerinde yüksek
lisans çalışması yapmıştır.
Şiirler: Şeyyâd Hamza’nın farklı mecmualarda on altı şiiri vardır. Bu şiirler, Necmeddin Halil Onan, Mecdut
Mansuroğlu, Sadettin Buluç, Metin Akar ve Orhan Kemal Tavukçu tarafından yayımlanmıştır. Orhan Kemal
Tavukçu, “Şeyyâd Hamza’nın Bilinmeyen Bir Şiiri Münâsebetiyle” adlı makalesinde, şairin bilinen bütün
manzumelerini değerlendirmiş ve on altı şiirini yayımlamıştır. Bazıları na’t olan bu şiirlerden, Şeyyâd
Hamza’nın na’t yazmada usta bir şair olduğu da anlaşılmaktadır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Şeyyâd Hamza’nın Bir Gazeli


mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün
1. Senün ışkun kamu derde devâdur yâ Resûlallah 8. Mugaylanlar harîr geydi beriyyeler abîr toldı
Senün katunda hâcetler revâdur yâ Resûlallah Senün cefâlarun derdi vefâdur yâ Resûlallah

2. Senün nûrun gören gözler ne ay gözler ne yılduzlar 9. Satıldı Yûsuf-ı Ken‘ân inen az nesneye pinhân
Nurundan gice gündüzler ziyâdur yâ Resûlallah Seni görmeklige bin cân bahâdur yâ Resûlallah

3. Deründen açılur güller sözünden şehd ü şekkerler 10. Davud egninde hil‘atun Halîl hônında ni‘metün
Senünle hasta gönüller şifâdur yâ Resûlallah Musâ elinde ibretün asâdur yâ Resûlallah

4. Habîbsin pâdişâhlara tabîbsin dertlü âhlara 11. Mübârek türbesi yirde tolu nûr ile perverde
Şefâ‘atün günâhkâra anâdur yâ Resûlallah Velî rûhun feleklerde ayândur yâ Resûlallah

5. Ay u güneş yidi yılduz seni öger kamu düpdüz 12. Makâmun Ka‘be-i zemzem hemîşe kâyim ü muhkem
Senün sözünden ayruk söz hatâdur yâ Resûlallah Hızır ümmetüne her dem sakâdur yâ Resûlallah

6. Hased kılur sana İblîs zihî ahmak olur telbîs 13. Şeyâd u Hamza ol şâhdan diler kim kurtıla âhdan
Seni sevdüg’içün İdrîs a’lâdur yâ Resûlallah Seni medh itmek Allah’dan atâdur yâ Resûlallah

7. Ururlar nevbetün dâyim bu beş vakt sünnetün kâyim


Gelürse hônuna her kim salâdur yâ Resûlallah
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Yunus Emre: Türk milletinin yetiştirdiği en büyük mutasavvıf şairlerden biri olmasına rağmen, hayatı hakkında
teferruatlı bilgi mevcut değildir. Bu durum biraz da hayatının efsaneleşmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Yunus’un doğum tarihi ve yaşadığı dönemle ilgili olarak kaynaklarda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Ancak,
Yunus Emre’nin 1240- 1241 yılında doğduğu ve 82 yaşında öldüğü fikri kabul edilmektedir. Yunus Emre’nin
nereli olduğu, nelerle uğraştığı, nerelerde bulunduğu hususları da aydınlatılmış değildir. Bu konularda rivayetlere
dayanan görüşler ise tutarsızdır. Bu sebeple Yunus Emre’nin ölüm yeri ve mezarı da hâla tam olarak açıklığa
kavuşmuş değildir. Anadolu’nun bir çok yerinde Yunus’a ait olduğu söylenen türbe ve mezarlar vardır.
Yunus Emre hakkında ümmî olduğu gibi yanlış bir kanaat yaygındır. Ynus Emre’nin eserlerinden Arapça ve
Farsçayı bildiği, tefsir, hadis, İslâm tarihi gibi dinî ilimleri okuduğu anlaşılmaktadır.
Eski Anadolu Türkçesi safhasının en önemli temsilcilerinden olan Yunus Emre, son derece güzel kullanıp işlediği
sade Türkçesiyle, Türkçenin bir yazı dili hâlinde teşekkül etmesinde büyük rol oynamıştır.
Yunus Emre’nin bilinen eserleri şunlardır:
Risaletü’n-nushiyye: 1307-1308 yılında aruz vezniyle yazılmış didaktik bir mesnevidir. Eserin giriş kısmından
sonra bir bölüm mensurdur; daha sonra tekrar manzum mesnevi devam eder.
Yunus Emre Divânı: Yunus Emre’nin kendinden sonra Yunus mahlaslı başka kimselerin de şiirlerinin bulunduğu
divanda 400 kadar şiir bulunmaktadır. Bu divanda hangi şiirlerin Yunus Emre’nin kendisine ait olduğunu kesin
olarak tespit etmek oldukça güçtür.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Gülşehrî: XIII. yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın ilk yarısında Kırşehir’de yaşamış olduğu bilinmektedir.
Kırşehir’de zaviye sahibi, bütün şehir halkınca tanınan, bir çok müridi bulunan bir şeyh olduğu hakkında da
bilgiler mevcuttur. Eserlerinden Gülşehrî’nin İslâmî ilimlere vâkıf, özellikle matematik, mantık ve felsefede
maharet sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir çok seyahatlerde bulunduğunu, kendinden önceki ve kendi
zamanındaki şairlerin kitaplarını okuduğunu söyleyen Gülşehrî, en çok Mevlâna, Attar, Sa’di-i Şirazî, Senaî ve
Nizamî’nin tesirinde kalmıştır. Gülşehrî’nin bilinen eserleri şunlardır:
Feleknâme: İlhanlı Hükümdarı Gazan Han adına 1301’de Farsça olarak yazılmış, mesnevi tarzında manzum bir
eser olan Feleknâme, tasavvufî bir eser olmakla birlikte didaktik ve ahlâkî özellikler de taşımaktadır.
Keramât-ı Ahi Evran: 1301’de yazıldığı anlaşılan 167 beyitlik küçük bir mesnevidir. Eserde bir fütüvvet ehli
olan Ahi Evran ile cömertliliğiyle tanınan Hatim-i Taî mukayese edilmiştir.
Kudirî Tercümesi: Gülşehrî bu eserinden, Mantıku't- tayr adlı eserinde bahsetmektedir. Ancak bugüne kadar ele
geçmemiştir.
Aruz-ı Gülşehrî: 16 varaklık Farsça kaleme alınmış küçük bir risaledir.
Mantıku't-tayr: 1317 yılında bitirilmiş 4300 beyitlik vahdet-i vücûd inancını işleyen sembolik bir eserdir. İran
şairi Feridûddin-i Attar’ın aynı isimli eseri esas alınarak meydana getirilmiştir.
Şiirleri: Gülşehrî’nin muhtelif mecmua ve kitaplarda bulunan şiirleri de mevcuttur.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Âşık Paşa: Asıl adı Ali olan Âşık Paşa 1272’de Kırşehir’de doğdu. XIII. yüzyılda Anadolu’ya Horasan’dan
gelmiş bir derviş ailesine mensuptur. Dedesi, Baba İlyas bin Ali el-Horasanî, Ebü’l Vefa Harizmî’nin tarikatına
bağlı bir şeyhtir. Anadolu’da gelişen Türk Tasavvuf Edebiyatının en büyük temsilcilerinden kabul edilen Âşık
Paşa zengin, itibarlı ve kültür seviyesi yüksek bir şahsiyettir. Coşkun ve duygulu bir ruhî derinliğe sahip
bulunmamakla birlikte, sade ve yalın anlatımıyla halk kitlelerine hitap etmede büyük başarı gösterdiğinden,
devrinin en önde gelen şairi sayılmıştır.
Âşık Paşa’nın bilinen eserleri şunlardır:
Garip-nâme: 1330 yılında yazılmış 12.000 beyitlik ahlâkî ve tasavvufî bir mesnevidir. Aruz vezniyle
yazılmıştır.
Fakr-nâme: Tasavvufî konulu 160 beyitlik bir mesnevidir.
Vasf-ı Hâl: 30 beyitlik küçük bir mesnevidir.
Hikâye: Biri Müslüman, biri Hristiyan, biri de Yahudi olan üç kişinin başından geçenleri anlatan 59 beyitlik bir
mesnevidir.
Şiirleri: Âşık Paşa’nın Garipnâme’de ve muhtelif mecmualarda geçen şiirleri de mevcuttur.
Bu eserlerin yanında Âşık Paşa’ya ait olduğu zannedilen fakat kesinleşmeyen Kimya Risalesi ve Risale fi
beyani’s-sema adlı eserler de vardır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Türk edebiyatının şaheserlerinden Dede Korkud da Eski Anadolu döneminde yazıya geçirilmiştir. Dede Korkud Kitâbı,
Oğuz Türklerinin XII-XIV. yüzyıllarda Doğu Anadolu’da Trabzon Rumları, Abazalar ve Gürcülerle yaptıkları savaşları
anlatan, bu kavimlerin kısmen İslamiyeti kabul etmelerinde rol oynayan ve Oğuzların kendi aralarındaki mücadelelere de
yer veren 12 destani hikâyeden oluşan bir eserdir. Bu eserde yer alan Tepegöz ve Deli Dumrul hikâyeleri ise, konuları
bakımından destani hikâyelerden ayrılırlar. Oğuzların Anadolu’yu Türkleştirmek ve Müslümanlığı yaymak için yaptıkları
savaşların destanlaştırıldığı bu hikâyelerde, Oğuzların eski destanları ile Anadolu’ya gelmeden önce Türkistan’da yaptıkları
savaşların izleri de görülür. XIV. yüzyılda son şeklini alan ve yazarı bilinmeyen Dede Korkud Hikâyeleri’nin en
erken Osmanlıların Anadolu’da hâkim oldukları zamanlarda (XIV. yüzyılda) yazıya geçirilmiş olduğu kabul edilir.
Hikâyelerin üslubu, dilinin düzgün oluşu ve hikâyeler arasındaki bağlantılar gibi hususlar, bu hikâyelerin sanatkâr bir yazar
tarafından yazıya geçirildiğini gösterir. Dede Korkud hikâyelerinin dili, Doğu Anadolu Türkçesi ile Azerî Türkçesinin
başlangıç döneminin özelliklerini taşır. Mensur olan bu hikâyeler için- de manzum, yarı nazım yarı nesir olan kısımlar da
vardır. Üslup yönünden destândan hikâyeye geçiş özelliği gösteren bu hikâyelerin tek ve tam nüshası, Almanya’da Dresden
kütüphanesinde bulunmakta- dır. İlk defa Kilisli Rifat Bilge tarafından 1332’de eski harflerle yayımlanan Dede Korkud
Hikâyeleri, daha sonra Muharrem Ergin (1963, 1964) ve O. Şaik Gökyay tarafından neşredilmiştir (1973).
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
Bunların yanında Eski Anadolu Türkçesi devresine ait olduğu bilinen şu edip ve şairleri saymamız mümkündür:
Hoca Mesud, Sühely ü Nevbahar, Ferhengnâme-i Sa’di Tercümesi adlı eserleri. Kemaloğlu, Ferah-nâme adlı
eseri, Ahmedî, Divân, İskendernâme, Cemşid ü Hurşid, Tervihü’l-ervah, Bedayi’u’s-sihr fı sanayi’i’s-şir,
Mırkatü'l edeb, Mizânü’l-edeb, Mi’yarü’l-edeb adlı eserleri. Ahmedî Daî, Türkçe Divânı, Farsça Divânı,
Çengnâme, Uküdü'l-Cevahir, Vasiyyet-i Nüşirevan, Camasbnâme Tercümesi, Tercüme-i Tefsir-i Ebü’l-leys es-
Semerkandî, Tercüme-i Eşkal-i Nasir-i Tusî, Ta’birnâme Tercümesi, Tezkiretü’l-evliya, Teressül, Miftahu'l- cenne,
Tıbb-ı Nebevi Tercümesi, Vesiletü’l-mülûk li-ehli’s-sülûk adlı eserleri. Hatipoğlu, Bahrü’l-hakâyık, Letayif-
nâme, Ferah-nâme adlı eserleri. Şeyhî, Divân, Hüsrev ü Şirin, Harnâme adlı eserleri ve Hatipoğlu, Abdülvasi
Çelebi, Devletoğlu Yusuf, Musa Abdi, Bedr-i Dilşad, Hâlilî gibi bir çok ismi ve eseri saymamız mümkündür.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

IV. Çağatay Türkçesi:


Orta Türkçe’nin edebî dillerinden birisidir. XII. yüzyılın sonlarından itibaren doğudan batıya, Buhara ve
Semerkant’a kadar uzanan topraklar üzerinde yaşayan Türklerin meydana getirdikleri ve XIX. yüzyıla kadar
devam eden Orta Asya Türk yazı diline, Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay’a izafeten "Çağatay Türkçesi"
denilmektedir.
Çağatay Türkçesi, XIII-XIV. asırlarda kelimenin en geniş manası ile, Moğol istilâsından sonra Cengiz’in
çocukları tarafından kurulan Çağatay, İlhanlı ve Altın Ordu imparatorluklarının medenî merkezlerinde inkişaf
eden; Timurlular devrinde ve bilhassa XV. asırda klasik bir mahiyet alarak, zengin bir edebiyat yaratan edebî Orta
Asya lehçesidir. XIX. yüzyıla kadar devam eden Çağatay Türkçesi; İlk Çağatay Devri, Klasik Çağatay Devrinin
başlangıcı, Klasik Çağatay Devri, Klasik Devrin Devamı ve Duraklama ve Gerileme Devri olarak ele
alınmaktadır.
a) İlk Çağatay Devri: XII ve XIV. yüzyıllar arasında Çağatay edebî dilinin ve edebiyatının kuruluş devridir. Bu
devir Moğol istilasından sonraki zamanlara denk gelmektedir. İlk Çağatay devrinin edebiyat ve kültür merkezleri
Harezm ve Altın Ordu sahalarıdır. Moğol istilasından başlayarak Timur’un ölümüne kadar devam eden İlk
Çağatay Devrinde geniş topraklar üzerinde değişik kültür seviyesine mensup topluluklar tarafından meydana
getirilen bu devrin dili ve edebiyatı da birbirinden oldukça farklılıklar gösterir. Bu devirde siyasî ve edebî
muhtelif merkezlerin bulunması, şair ve muharrirlerin, konuşma diyalektleri birbirinden farklı etnik gruplara ve
sahalara mensup olmaları, bu farklılığın temel sebeplerindendir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
b) Klasik Çağatay Devrin Başlangıcı: XV. yüzyılın ilk yarısındaki dönemdir. Bu dönemde Fars dilinin, Türk dili
üzerindeki etkisi çok açık bir şekilde görülmektedir. Farsça, edebî dil olarak yalnız Farslar tarafından değil,
Türkler, hatta bir çok Türk prensler ve emirler tarafından da Türkçeden fazla kullanılmıştır. Bu dönemde
Timurlular arasında şehir kültürü hızla gelişmekte ve aynı paralellikte Acem kültürü gün geçtikçe ağırlığını
hissettirmektedir. Buna karşılık millî dil ve kültürün mücadelesi yapılması gerekirken İran kültünün Türkler
arasında kuvvetle yerleştiği görülmektedir.
c) Klasik Çağatay Devri: XV. yüzyılın son yarısıdır. Bu devreye Nevaî devri de denilir. Cengiz Han zamanında
yıkımdan nasibini alan Semerkant, Timur zamanında yeniden yapılanmış ve kültür tarihinde yerini almaya
başlamıştır. Horasan, Sicistan, Belh, Curcan, Tuharistan ve Astarabad gibi önemli merkezleri egemenliği altına
alan Hüseyin-i Baykara 1469 tarihinde Herat’ı paytaht ilan ederek Türk dili ve edebiyatının yeni bir merkezini
oluşturmuştur. Hüseyin Baykara’nın idaresi bu coğrafyada 40 yıl kadar nisbî bir sükûn ve asayiş sağlamıştır ki bu
Timurlular tarihinin son parlak safhasını teşkil etmektedir. O dönemde Türkçenin Farsçadan çok zengin olduğunu
ilk defa söyleyerek Türk şairlerini Türkçe yazmaya teşvik eden Ali Şir Nevaî Klasik Çağatay Devrine Hüseyin-i
Baykara ile birlikte mührünü vurmuştur.
d) Klasik Devrin Devamı: XVI. yüzyıl dönemidir. Bu döneme Babür ve Şeybanlılar Devri de denilir. XVI.
yüzyılda Şeybanlıların hakimiyetindeki Maveraünnehir ve Harezm sahâlarında, hatta Buhara ve Semerkant’ta
oldukça iyi bir fikir ve sanat hareketi vardı. Herat ve Horasan’dan ayrılan sünnî sanatkarlar, birer birer bu
merkezlere gelerek yerleşiyor, sanat ve edebiyat çalışmalarına orada devam ediyorlardı.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XVI. yüzyıl Klasik Devrin Devamı olarak adlandırılan devrede Hindistan’da bir Türk devleti kuran Babür Şah da
önemli şahsiyetlerdendir. Babür Şah Çağatay edebiyatında Ali Şir Nevaî’den sonra başta gelen edebî
şahsiyetlerden telakki edilir.
Bu devir, Çağatay edebiyatının klasik devri kadar kuvvetli sanatkârlar yetiştirmesine rağmen, XVI. yüzyılın ikinci
yarısında sönükleşmiş, Hindistan’da doğup büyüyen sanatkarlar Çağataycadan ziyade Farsçaya önem vermeye
başlamışlardır.
e) Gerileme ve Sona Erme Devri: XVI. yüzyıldan sonra Orta Asya Türkleri, her yönden bir gerileme ve çökme
devrinin içerisine girmişlerdir. XVII. ve XVIII. yüzyıllar gerek İktisadî, gerek kültürel, gerekse siyasî yönden
gerilemelere sahne olmuştur. Buna paralel olarak edebî sahada da Çağatay edebiyatı gerilemiş ve çökmüştür.
Türklerin meskûn bulunduğu bazı yerlerde Farsça ön plâna çıkarken, Harezm, Kaşgar ve Fergana gibi
merkezlerde ise Çağataycanın daha üstün tutulduğunu görmekteyiz.51
XIX. yüzyılın sonunda Osmanlı edebiyatında görülen batılılaşma hareketi, Anadolu dışı Türk edebiyatlarına da
tesir ederek onların da yavaş yavaş eski klasik Türk edebiyatını bırakarak değişikliğe uğramasına sebep olmuştur.
XIX. yüzyıldan sonra artık Çağatay edebiyatının yerini Özbek edebiyatına bıraktığını görüyoruz.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Çağatay edebiyatının belli başlı şahsiyetleri ve eserleri şunlardır:


Sekkakî: XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Sekkakî’nin elimize ulaşmış bir Divânı
vardır.
Haydar Tilbe: Türkî-gûy “Türkçe söyleyen” lâkabı ile şöhret bulan Mir Haydar Tilbe XIV. yüzyılın sonu ile
XV. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Haydar Tilbe’nin Mahzenü’l-esrâr adlı Nizamî’nin aynı adlı mesnevisine
nazire olarak yazdığı mesnevisi günümüze kadar ulaşmıştır.
Mevlana Lutfî: 1482 veya 1492 yılında öldüğü zannedilen Mevlana Lutfî’nin elimizde Gül ü Nevrûz adlı
mesnevisi bulunmaktadır.
Yusuf Emirî. 1433’te Herat’ta öldüğü bilinen Yusuf Emirî’nin Türkçe ve Farsça şiirlerini yazdığı Divân’ı, Deh-
nâme adlı mesnevisi ve Beng-ü Çağır adlı münazarası vardır.
Seydi Ahıned Mirza: XV. yüzyıl şairlerinden olup, Timur’un torunlarından Miranşah’ın oğludur. Ta’aşşuk-nâme
isimli 320 beyitten oluşan mesnevisi ile tanınmıştır. Eseri 1435 yılında Şahruh’a sunmuştur.
Geda’î: 1404-1405 yıllarında doğmuş olduğu tahmin edilen Geda’î Xv. yüzyılın Çağatay şairlerindendir.
Geda’î’nin elimizde mevcut bir divânı bulunmaktadır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Hüseyn-i Baykara: Tam adı Hüseyin bin Mansur bin Baykara’dır, unvanı Ebu’l Gazi’dir. 1438 yılında Herat’ta
dünyaya geldi. Timur hanedanına mensuptur. 1469 yılında Horasan tahtına oturmuş; 1506 yılına kadar saltanat
sürmüştür. Hüseynî mahlasıyla şiirler yazan Hüseyn-i Baykara’nın, Divân’ı ve otobiyografi tarzında küçük bir
risalesi bulunmaktadır.
Babur: Gazi Zahirü’d-din Muhammed Babur bin Ömer Şeyh Mirza, Türk-Hint İmparatorluğunun kurucusudur.
Timur’un torunlarından Ömer Şeyh Mirza’nın büyük oğludur. 1483 yılında Fergana’da dünyaya geldi, 1530
yılında vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine na’şı Kabil’e nakledilip defnedilmiştir. Babûr, devlet adamlığı yanında şair
ve hattat idi. Hatta Babrî denilen bir yazı çeşidi de icat etmişti. Babûr-nâme adlı eseriyle tanınmıştır.
Ali Şir Nevaî: Timur’un oğulları zamanında Orta Asya’da gelişen Türk Çağatay edebiyatının en büyük
şairlerinden biridir. Yalnız Çağatay edebiyatının değil, şair, âlim ve büyük devlet adamı olarak, bütün Türk
edebiyatı ve medeniyetinin de en mühim simalarındandır.
Nevaî, 9 Şubat 1441’de Herat’ta doğmuştur. Nevaî, Herat sarayında, büyük bir itibar görerek önce mühürdârlık
mevkiine getirilmiş, kendisine vezirlik ve bir müddet sonra da emir unvanı verilmiştir.
Nevaî, şair, âlim, sanatkâr ve devlet adamı olarak, yaşadığı dönemde kendisinin ve Hüseyin-i Baykara’nın üstün
gayretleriyle Herat ve çevresini bir ilim, kültür ve edebiyat merkezi hâline getirmiştir, 3 Ocak 1501 ’de Herat’ta
vefat etmiştir.
Nevaî, Farsça’dan çok Türkçeye rağbet etmesine rağmen Arapça ve Farsçayı da bilmekteydi.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Ali Şir Nevaî’nin eserleri şunlardır:


Divânları: Ali Şir Nevai’nin dördü Türkçe, biri Farsça olmak üzere beş divanı vardır. Türkçe divanlarında
“Nevaî”, Farsça divanında “Fanî” mahlasını kullanmıştır.
Türkçe divânları Garaibu’s Sigar, Nevadiru’s Şebab, Bedayiü’l Vasat, Fevaidü’l Kiber isimlerindedir. Farsça
divanı 12.000 beyittir.
Hamse: Hayretü’l Ebrar, Ferhad ü Şirin, Leyla ü Mecnun, Seb’a-i Sayyare ve Sedd-i İskenderî adlı
mesnevilerinden oluşmuştur. Hamsesi 46.000 beyittir.
Muhakemetü’l-Lûgateyn: Ali Şir Nevaî’nin şuurlu Türkçülüğüne en büyük delil teşkil eden bu eser, nesir
hâlinde kaleme alınmıştır. Muhakemetü’l-Lûgateyn, İran kültür ve edebiyatının tesiri altında kalarak ya
tamamen Farsça yazan veya lüzumundan fazla Farsça kullanan Türk şair ve ediplerine karşı millî bir tepki
olarak vücuda getirilmiştir. Nevaî eserinde, Türklerin İranlılardan daha üstün bir millet olduğunu ve Türkçenin
Farsçadan daha zengin bir dil olduğunu ispata çalışır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Mecalisü’n-nefais: Semerkant’ta Hüseyin Baykara adına Çağatay Türkçesi’yle yazılan Mecâlisü’n-nefâis, Türk
diliyle kaleme alınmış ilk tezkire olması yanında gerek XIV ve XV. yüzyıllar Orta Asya Türk dünyasının sosyal
ve kültürel hayatına ışık tutması, gerekse devrinin edebî hayatıyla şairleri hakkında bilgi vermesi bakımından
önemlidir. Eserin 896 (1491) veya 897’de (1492) yazıldığını belirten kaynaklar yanında yalnız ikinci meclisin
yazılış tarihinin 896 olduğunu, Ali Şîr Nevâî’nin çalışmasını 903 (1498) yılında ikinci defa gözden geçirerek
yirmi üç şair ilâvesiyle yeniden telif ettiğini söyleyenler de vardır (Mecâlisü’n-nefâis [nşr. Suyima Ganiyeva],
önsöz; Kartal, sy. 13 [2000], s. 23).
Ali Şir Nevaî’nin Nesaibü’l Muhabbe, Mizanü’l Evzan, Mahbubü’l Kulub, Münşeat, Münacaat, Çihil hadis,
Vakfıyye, Tarih-i Enbiya ve Hükema, Tarih-i Mülûk-i Acem, Hâl'at-ı Seyyid Hasan Erdeşir Risale-i Muamma,
Hamsetü'l-mütehayyiri, Hâl'at-ı Pehlivan Muhammed, Lisanü’t Tayr ve Zübdetü’t-Tevarih gibi eserleri de
bilinmektedir.
Bunlardan başka, Çağatay Türkçesi edipleri olarak, Ata’i, Ahmedî, Hamidî, Ubeydu'lIah Han, Muhammed
Salih, Kâmran Mirza ve Bayram Han gibi şahsiyetler de bilinmektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
V. Uygur Türkçesi:
Orta Türkçe’nin yazı dillerindendir. Aslında Orta Türkçe’nin altı yazı dili olmakla birlikte bunların hepsi de
birbiriyle iç içedir. Orta Türkçe dönemi Uygur Türkçesi de bu iç içeliğin bir göstergesidir. Uygur Türkçesi, Eski
Uygur Türkçesi özelliklerini doğrudan taşımakla birlikte yine Eski Doğu Türkçesinin devamı olan Karahanlı,
Çağatay Türkçelerinin de tesirinde kalmıştır. Karahanlı Türkçesinin en önemli edip ve yazarlarının eserlerinin
doğrudan Orta Türkçe Uygur yazı dilinin mahsulü olarak da sayıldığı görülür. Uygur Türkçesini İslam’dan önce,
İslâm tesiri altında ve Batı tesirinde doğan şeklinde ele alırsak, Orta Türkçe Uygur devresi İslâm tesiri altındaki
dönemi içine alır.
Bu dönemde Uygur Türkçesiyle verilmiş sayısız eserler mevcuttur. Bunların bir kısmını aşağıdaki gibidir.
Abdülfazıl Muhammed: 1282’de Kaşgar’da Uygur Türkçesiyle yazdığı Essurah Minel-sıhah adlı lügati vardır.
Mirza Mahmud Çurasî: 1670-1682 tarihleri arasında yazdığı Altı Şehir Hanlarının Tarihi adlı eseriyle tanınmıştır.
Mevlâna Muhammed Avaz Sadrettin Karakuşî: Mücmetü’l Ehkam, Risale-i Kuraşiye, Mikiyasu Asaalat ve
Arrekam Nücûm adlı eserleri bilinmektedir.
Hirketî: 1634-1724 yıllarında Kaşgar’da yaşamış şairin Muhabbetnâme ve Mehnetkâm adı eserleri bilinmektedir.
Zelili, Nöbeti, Abdurrahim Nizarî, Seyid Muhammed Kaşî, Tıırdî Garibî, Molla Şakir, Bilâl Nazım, Şemseddin
vb. bir çok edip Uygur Türkçesiyle eserler vermiştir. Uygur Türkçesi, Modem Türkçe devrinde Doğu
Türkistan’daki Uygur Türkleri arasında yazı dili olarak hâlen devam etmektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
VI. Bilinmeyen Orta Asya Türk Lehçeleri:
Son zamanlara kadar Orta Türkçenin yazı dilleri arasında böyle bir terim kullanılmamıştır. Eski Anadolu
Türkçesi eserleri arasında sayılan bazı eserlerin dillerindeki karışıklık Türkolojiyle uğraşanların dikkatini
çekmişti.
Orta Türkçe dönemine ait eserlerdeki fonetik ve morfolojik farklılıklar, karışıklıklar veya alternans (ikili şekil)
kullanımlar bu eserlere "Karışık Dilli Eserler" adının verilmesine sebep olmuştur. Bahsi geçen eserlerde hem
olmak hem bolmak fiilinin, kelime başında hem t hem de d seslerinin aynı anda bulunmasına bir anlam
verilememiş ve bunlar "olga bolga sorunu" ya da “Karışık Dilli Eserler" adlarıyla incelenmiştir.
Osman Nedim Tuna gibi bazı Türkologlar bu eserlerin çokluğu ve karışık kullanım zannedilen altemans
kullanımların belli kurallar içinde kullanıldığına dikkat çekerek Orta Türkçe döneminde adını net olarak
koyamayacakları "Bilinmeyen Orta Asya Türk Lehçeleri" adıyla andıkları bir yazı dilinin de var olduğunu
kabul etmişlerdir.
Divânü Lûgat-it Türk’te, Kaşgarlı Mahmud bazı kelimelerin mukayeselerini yaparken "asıl Türkler" "öbür
Türkler" diye bahsederek verdiği örneklerdeki gramer özelliklerinin, bahsedilen Karışık Dilli Eserlerin gramer
özellikleriyle benzerlik göstermesi de bu yazı dilinin varlığına delil teşkil etmiştir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Bu bilgileri değerlendirdiğimizde Orta Türkçe devrinde bugünkü Mançurya sınırlarında, doğrudan “Türk” adıyla
anılan bir devletin kullanmış olduğu yazı dilidir diyebiliriz. Bu yazı dilinin gramer özelliklerini bugün Modern
Türkçe’de Hakas Türkçesi göstermektedir.
Bilinmeyen Orta Asya Yazı dilinin en önemli eseri Oğuz Kağan Destanı'dır. Oğuz Kağan Destanı dil
özellikleriyle Orta Türkçenin diğer yazı dillerinden hiç birisine aynen uymaz. Yine Kutadgu Bilig’in Giriş
kısmı bu özellikleri gösteren bir başka eserdir. Henüz işlenmemiş Ongut Mezar Taşları üzerindeki kitabeler de
bu yazı dilinin mahsûllerindendir.
Karışık dilli eserler olarak sayılan Ali’nin Kıssa-i Yusufu, Kuduri Tercümesi, Şerhü’l Menar, Kitab el
Feraiz, Behçetü't Hadaik fi mevizeti’l Hâlaik, Kitab-ı Güzide gibi eserler de bu yazı dilinin mahsûlleridir
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
C. Yeni Türkçe Dönemi (XV.–XX. yüzyıllar arası):
Orta Türkçe dönemindeki Türk lehçelerinin, edebiyatlarının gelişerek devam ettiği dönemdir. Bu dönemi, dil
bilgisi yapısı bakımından belli farklılıklar olmakla birlikte Orta Türkçe Dönemi’nden kesin çizgilerle ayırmak pek
mümkün değildir. Ancak Türkçenin dış etkiler sebebiyle bazı değişikliklere uğradığı zamanlar bu dönem içinde
değerlendirilebilir.
Bu dönemde bir tarafta Orhun, Uygur, Karahanlı Türkçeleri, Harezm Türkçesi ve onun devamı niteliğinde olan ve
geçmişteki ses ve yapı bilgisi özelliklerini koruyan Çağatay Türkçesi gelişmesini sürdürürken diğer tarafta
Anadolu Selçuklularıyla birlikte Oğuz ağzı yazı dili olmaya başlamış ve kısa sürede büyük gelişmeler göstererek
Türkçenin ikinci büyük, edebî yazı dili olmuştur.
Milâttan önceki yüzyıllarda Hazar ve Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa içlerine kadar uzanan Türk göçleri,
milâttan sonraki yüzyıllarda da devam ederek 15. yüzyıla kadar sürmüştür. Bu göçlerle birlikte birtakım siyasî
gelişmeler de yaşanmış, yeni kültür merkezleri kurulmaya başlamış, Türk yazı dilinde dallanmalar ortaya çıkmış,
Kuzey-Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi denen lehçeler grubu teşekkül etmiştir.
Orta Türkçenin Modem Türkçeye geçiş aşamasındaki Türkçeye, Yeni Türkçe denilmektedir. Bu dönem XV.
yüzyıl ile XX. yüzyıl arasındaki sınırlarını kesin olarak ayıramayacağımız dönemdir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Orta Türkçe’nin yazı dillerinden Harezm Türkçesinin Modem Türkmenceye geçmeden önceki Türkmencenin
başlangıç dönemini, yani Eski Türkmenceyi, Eski Anadolu Türkçesinin Türkiye Türkçesi devresine geçiş
dönemi olan Selçuklu veya Osmanlı Türkçesini, Yeni Türkçenin dönemi içinde göstermemiz mümkündür.
Osmanlı Türkçesinin Yeni Türkçe Çağı’nda çok önemli bir yeri vardır. XVI. Asırdan XX. Asrın başlarına
kadar devam eden Osmanlı Türkçesinde Eski Türkçenin izleri tamamen kaybolmuş; yeni gramer şekilleri
oluşmaya başlamış; Türkçede, Arapça ve Farsça kelime ve terkipler çok fazlalaşmıştır. Bu dönem, Türk
edebiyatı içinde en çok eser verilen bir dönem olması sebebiyle de oldukça önemlidir.
Çağatay Türkçesinin, Özbek Türkçesine geçmeden önceki Hive ve Hokant diyalektlerini de Yeni Türkçenin
içinde düşünebiliriz. Esasen Orta Türkçe ile Yeni Türkçeyi, Yeni Türkçe ile Modern Türkçeyi birbirinden kesin
sınırlarla ayırmamız mümkün değildir.
Orta Türkçenin yazı dillerinin inkişafında Modem Türkçeye geçmeden önceki geçiş devrine Yeni Türkçe
denilmektedir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XV.-XX. yüzyıl arasında Türk edebiyatının en parlak olduğu dönem XVI. yüzyıldır. Osmanlı’nın siyasî ve
sosyal alanda gösterdiği başarıya edebiyat ve sanat alanındaki çalışmalar da eklenmiştir. Divan şiiri, taklit
dönemini aşarak kendi üstatlarını yetiştirmeye başlamıştır. Anadolu dışında Fuzûlî, Anadolu’da ise Bâkî bu
yüzyılın en önemli temsilcileridir. Ayrıca bu dönemde Zâtî, Bağdatlı Ruhî, Hayâlî, Taşlıcalı Yahya, Nev'î gibi
önemli şairler yetişmiştir.
Bağdatlı Ruhi, 16. yüzyılda yaşamıştır. Azeri sahası şairidir. Mevlevidir. Toplumsal konuları işleyen bir
şairdir. Divan’ındaki terkib-i bend’iyle tanınır. Üzerine üç yüzden fazla nazire yazılan bu “terkib-i bent”e en
güzel nazireyi Ziya Paşa yazmıştır. Eseri: Divan.
Fuzûlî, 16. yüzyıl divan şairidir. Bağdat’ta yaşayan şair Azeri sahası Türk edebiyatının temsilcisidir.
Kerbela’da bir salgın hastalık sonucunda ölmüştür. Şiirlerinde üç dili de kullanmıştır: Azeri Türkçesi, Arapça
ve Farsça. Platonik aşkı anlattığı lirik şiirleriyle Türk edebiyatının en büyük gazel ustalarındandır. Tasavvufun
etkisiyle, beşeri aşkı ilahı aşka ulaşmak için bir basamak olarak değerlendirmiştir; bundan dolayı şiirlerini acı
çekmenin insanı olgunlaştıracağı düşüncesiyle yazmıştır. Sevgiliye kavuşmak istemeyen, ayrılığın getirdiği
acıdan hoşlanan bir şairdir. Bu düşüncesini “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacumdan tabip / Kılma derman kim
helakim zehri dermanundadır.” beytiyle anlatmıştır. Bilimsiz şiiri temelsiz duvara benzeten şairin şiirlerinde
dini-tasavvufi birikimi kadar tıp, kimya, matematik gibi bilimlerdeki birikimi de dikkat çeker.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Güzel bir naat örneği olan “Su Kasidesi”yle oldukça sevilmiştir. Leyla ile Mecnun mesnevisinde Mecnun’un
beşeri aşktan ilahı aşka yükselişini anlatır. Divan şairlerini de halk şairlerini de etkilemiştir. Eserleri: Divan
(Türkçe, Arapça ve Farsça), Leyla ile Mecnun (mesnevi), Şikâyetname (Süslü nesir örneğidir. Kanuni’nin
ölümünden sonra kendisine verilmeyen maaşı vesilesiyle rüşvetçiliği, sosyal aksaklıkları konu edinen bir
mektuptur.), Hadikatü’s Süeda (Kerbela olayını anlatır), Hadis-i Erbain Tercümesi (Kırk Hadis), Risale·i Sıhhat
ü Maraz (Sağlıkla ilgili), Beng ü Bade, Enisü’l Kalb, Rind ü Zahit, Sakiname.
Bâkî, 16. yüzyıl divan şairlerindendir. Sultanü’ş Şuara (Şairler Sultanı) olarak tanınır. Divan şiiri Osmanlı
sahasında en olgun seviyesine Baki ile yükselmiştir. Gazel ustasıdır. Din adamı olmakla birlikte, tasavvuftan
etkilenmemiş, din dışı konuları ele almış ve somut aşkı anlatmış bir şairdir. Mahallileşme akımının etkisiyle
sade İstanbul Türkçesiyle şiirler yazmış bir öncü isimdir. Fuzuli gibi acıları anlatan bir şair değildir; rindane
(zevk ve eğlenceye düşkün) bir şairdir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından korunmuştur. Kanuni’nin ölümü
üzerine terkib-i bend biçiminde yazdığı, en önemli eseri olan Kanuni Mersiyesi’yle tanınmıştır. Bu mersiye
Divan’ında yer almaktadır. Mesnevi yazmamıştır. En önemli eseri Divan’ı olan şairin, Arapçadan çevirdiği
eserleri vardır. Şiirleri, özellikle Şeyhülislam Yahya ve Nedim üzerinde etkili olmuştur. Eserleri: Divan, Fezail-i
Cihad (Arapçadan tercüme), Fezail-i Mekke (Arapçadan tercüme), Hadis-i Erbain Tercümesi.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XVII. Türk edebiyatının kendi kimliğini bulduğu bir dönemdir. Osmanlı devletinde başlayan siyasi gerilemeye
karşılık, bu yüzyıl edebiyatında gelişme ve yükselme devam eder. İran edebiyatını taklit etme ve örnek tutma
alışkanlığı, özellikle bu yüzyılda terk edilmiş. Türk şairleri, kendilerini İran şairleriyle eşit hatta onlardan üstün
görmeye başlamıştır bu yüzyılda. Nef’î ve Nâbî bu yüzyılın en önemli şairleridir. Ayrıca Şeyhülislam Yahya,
Naili, Neşâti, Nevizade Atâî gibi şairler yetişmiştir bu dönemde.
Nef’î , 17. yüzyıl divan şairidir. Hiciv şairidir (Ölümü de hicivleri yüzünden olmuştur). Kaside ustasıdır. Sebk-i
Hindi akımının etkisindedir. Dili ağır ve süslüdür. Övgüleri, daha çok kendi şairliğine dönüktür. Yani kasideleri
fahriye türündedir.
Eserleri: Divan (Farsça ve Türkçe), Siham-ı Kaza (Kaza Okları, hicivlerini topladığı kitabı).
Nâbî, 17. yüzyıl divan şairlerindendir. Hikemi (öğretici, düşündürücü, felsefi) şiir tarzının en önemli
temsilcisidir. Düşünceye önem veren toplumcu yönü olan bir şairdir. Çağının aksaklıklarını eleştirmiştir.
Şiirlerinde anlaşılması güç sözcüklere fazla yer vermez. Şeyhü’ş Şuara (Şairlerin Şeyhi) unvanıyla anılır.
Eserleri: Divan (Türkçe ve Farsça), Hayriye (Oğlu için yazdığı, didaktik bir mesnevi), Hayrabad (mesnevi),
Tuhfetü’l Harameyn (Gezi yazıları), Surname.
Nailî, Gazel tarzına yeni bir söyleyiş, yeni bir tarz, yeni bir hava getirmiştir. Sebk-i Hindi tarzının divan
edebiyatındaki ilk temsilcisidir. Eseri: Divan
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XVIII. Divan edebiyatının son büyük sanatçılarının çıktığı dönemdir. Bu yüzyıldan sonra divan edebiyatı, ikinci
derecedeki sanatçıların elinde orijinalliğini yitirmiştir. Bu yüzyılda “Mahallileşme akımı” önemli bir edebî
harekettir. Bu akımla yerli ve millî özellikler kazanmaya başlayan edebî eserler halk zevkini ve dilini yansıtır
hâle gelmiştir. Ayrıca bu yüzyılda Türklere özgü bir nazım şekli olan şarkı çok rağbet görmüştür. Nedim ve
Şeyh Galip bu yüzyılın ve edebiyatımızın en önemli şairleri arasında yerini almıştır. Devrin diğer önemli şairleri
Sünbülzâde Vehbî, Enderunlu Fâzıl, Fıtnat Hanım'dır.
Nedim, 18. yüzyıl Divan şairidir. Zevk ve eğlence şairidir. İstanbul’un gezinti ve eğlence yerlerini şiirlerinde
anlattığı için “İstanbul Şairi” olarak anılmaktadır. Lale Devri’nin canlı, eğlenceli yaşamını şiirlerine aktarmıştır.
Dini şiiri yoktur. Şarkı nazım şeklindeki eserleriyle sevilmiştir. İstanbul Türkçesiyle başarılı gazel, kaside ve
şarkılar yazmıştır. Şiirlerinde halk dilinde yer alan deyim ve sözcükleri kullanmıştır. Mesnevisi yoktur.
Mahallileşme akımının etkisiyle hece ölçüsüyle bir “türkü” yazmıştır. Eseri: Divan.
Şeyh Galip, 18. yüzyıl divan şairidir. Divan şiirinin son büyük şairidir. Mevlevi şeyhidir. Sebk-i Hindi akımının
temsilcisidir. Sembolik, sanatlı ve ağır bir dili vardır. Mahallileşme akımından da etkilenmiş, halk söyleyişine
yakın dille şiirler de yazmıştır. Mahallileşme akımının etkisiyle, heceyle yazdığı bir “şarkı”sı da vardır. Eserleri:
Divan, Hüsn ü Aşk (İlahi aşk uğrunda bir dervişin çekmek zorunda olduğu çileleri, sembolik bir dille anlattığı
bir mesnevidir.)
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XIX. yüzyılda divan edebiyatı çökmeye ve çözülmeye başlamıştır. Nedim ve Şeyh Galip’le en yüksek dereceye
çıkan divan edebiyatı bu yüzyılda büyük bir sanatçı yetiştirememiştir. Sünbülzade Vehbi, Enderunlu Vasıf, Akif
Paşa, Leyla ve Şeref Hanımlar bu yüzyılda yetişen son divan şairleri arasında gösterilebilir. Yüzyılın ikinci
yarısında divan geleneği yerini Batı tarzı edebiyata bırakmıştır.
Enderunlu Vasıf, Nedim’in etkisinde olan sanatçının dili sade, üslubu içten ve doğaldır. Mahallileşme akımının
bu yüzyıldaki en önemli temsilcisidir.
Keçecizâde İzzet Molla, Devrin son üstadı kabul edilir. Eserleri: Bahar-ı Efkâr, Hazan-ı Asar, Mihnetkeşan,
Gülşen-i Aşk
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

D. Modern Türkçe Dönemi;


Çağdaş Türkçe veya Modern Türkçe tabiri XX. yüzyılda konuşulan ve yazılan Türk lehçe, şive ve yazı dilleri için
kullanılmaktadır.
Modem Türkçe devresini Eski Batı Türkçesinin veya Batı Huncasının devamı sayılan Çuvaş Türkçesi ve Karaim
Türkçesi, Eski Kuzey Türkçesinin veya Kuzey Huncasnın devamı sayılan Yakut Türkçesi ve Eski Doğu
Türkçesinin devamı olan Ortak Türk Lehçeleri olarak tasnif etmek mümkündür.
Eski Doğu Türkçesinin devamı olan Türk lehçelerini de Kuzey-Batı 'Kıpçak', Batı 'Oğuz', Doğu 'Özbek-Uygur'
ve Kuzey-Güney Sibirya Türk Lehçeleri olarak ele alınmaktadır.
a) Çuvaş Türkçesi: Menşeleri hakkında muhtelif görüşler ileri sürülen Çuvaşlar, dört grup hâlinde Rusya’nın
güneyinde Kazan, Simbirsk, Osenburg ve Sarotov bölgelerinde yaşarlar. XIII. yüzyılın ilk yarısında Moğollar
tarafından Bulgar devleti yıkılınca, Türk-Bulgar adıyla kuzeybatı ve kuzeydoğuya dağılmışlardır.
Hristiyan olan Çuvaş Türkleri yaklaşık 1.300.000 nüfusa sahiptir. Çuvaşlar XVII. yüzyıla kadar Eski Türk dinine
inanmaktaydılar. XVII. yüzyılda Rusların işgaliyle birlikte Hristiyanlaştırılmışlardır. Çuvaş Türkçesi son devirlere
kadar yazı dili olarak eser verememiştir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

b) Yakut Türkçesi: Eski Sovyetler Birliği’nin en kuzeyinde, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, batıda da Büyük
Okyanus’la çevrili topraklarda yaşayan Yakut Türkleri Türk dilinin tarihî gelişimi içerisinde Eski Kuzey
Türklerinin veya Kuzey Hunlarının devamıdır. Yakut Türkçesi de Kuzey Huncanın Modern Türkçede devamı
sayılmaktadır.
27 Nisan 1922’de kurulmuş, başkentleri Lena nehri üzerindeki Yakutsk şehri olan Yakut Otonom Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti bugün Rusya Fedarasyonu’na dahildir. 3.062.100 kilometre yüzölçüme sahip olan
toprakları vardır.
Yakut Türkleri, Rusların tesiriyle resmiyette Hristiyan görülmekle brilikte hâla Eski Türk Dini’ne mensupturlar.
Yakut Türkçesi, Ortak Türkçeden çok büyük farklılıklar gösterir.
c) Kuzey Batı Kıpçak Grubu: Orta Türkçedeki Kuman-Kıpçak Türkçesinin özellikle Altın Ordu lehçesinin
devamı mahiyetindedir. Modern Türkçe devrinde Kuzey-Batı Kıpçak grubunu Batı (Kuzey Kafkas), Kuzey Batı
ve Doğu Kıpçakçası olarak ele almak gerekir.
Kuzey-Batı Kıpçak Türkçesinin, Kuzey Kafkas grubunda, Nogay, Kamuk, Karaçay-Malkar ve Kuzey Kırım
Türkçeleri; Kuzey-Batı grubunda, Başkurt ve Kazan Tatar Türkçeleri; Doğu grubunda ise, Kazak Türkçesi ile
Kırgız Türkçesi bulunmaktadır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

d) Güney-Batı Oğuz Grubu: Oğuz Türkçesi denilince Orta Türkçedeki yazı dillerinden Harezm Türkçesinin
devamı mahiyetinde olan Türkmen Türkçesi ile Eski Anadolu ve Eski Azerî Türkçesinin devamı olan Modern
Türk lehçeleri akla gelir. Bunlar Güney Kırım, Moldovya sınırlarında yaşayan Gagauz, İran’da yaşayan Kaşkay
Türkleri, Türkmenler ile Horasan ve Güney Azerbaycan Türklerinin Türkçeleri, Kuzey Azerbaycan Türkçesi ve
Türkiye Türkçesi, Batı Trakya Türkçesi, Balkan Türkçeleridir.
e) Doğu Türkçesi: Orta Türkçenin yazı dillerinden Çağatay ve Uygur Türkçelerinin devamıdır. Özbek ve Uygur
Türkçeleri Modem Türkçede Doğu Türkçesi olarak anılmaktadır.
Özbek Türkçesi, Şehir Özbekçesi ve kırsal alan Özbekçesi diyalekt lerinden oluşur. Uygur Türkçesinin de Sarı
Uygur, Lob-Nor gibi muhtelif diyalektleri bulunmaktadır.
f) Kuzey-Güney Sibirya Türkçesi: Bir kısmı Eski Doğu Türkçesinden doğrudan gelen bir kısmı da Orta Türkçe
devrinde değişik coğrafyalara göçler sebebiyle teşekkül etmiş Modern Türk lehçeleridir.
İran’da yaşayan Hâlaç Türklerinin konuştukları Hâlaç Türkçesi hâlâ Köktürkçe özellikler göstermektedir.
Bunların dışında Altay bölgesinde yaşayan Altay, Teleüt, Oyrot, Şor Türklerinin Türkçeleri de Modem Türkçenin
şivelerindendir.
Bu saydıklarımızın dışında dilbilimin fonetik, siyasî, coğrafî veya tarihî tasnifleri içerisinde muhtelif
gruplandırmalara dahil edilen Modem Türk Lehçeleri bulunmaktadır. Bunları Modem Türk halkları olarak da
isimlendirebiliriz.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

g) Güney Sibirya Türkleri: Karagaslar, Kamasinler, Abakan Türkleri ki Abakan Türklerinin alt grubu olarak
Kızıllar, Kaçlar, Koyballar, Sagaylar, Beltirler, Çulım Türkleri de bu gruba dahil edilirler.
h) Kuzey Altay Türkleri: Kumandiler, Ku Kijiler, Tuba (Tuva) Türkleri,
ı) Diğer Yerlerdeki Türkler: Batı Moğolistan’daki Türkler, Soyonlar; Batı Sibirya Türkleri, Barabalar,
İrtış ve Tobollar; Doğu Türkistan’dakiler: Tarançi, Kaşkarlık, Hami(Komul); Batı Türkistan’da. Sartlar,
Kuramalar, Kara-Kalpaklar; İdil-Ural Türkleri, Mişerler, Tepterler.
i) Türkiye Türkçesi: Güney-Batı Oğuz grubunun bir kolu olan Türkiye Türkçesi, 1908 Meşrutiyeti’nden sonra
başlar. Günümüzde hâlen devam eden bu yeni devrenin, başlangıçtan Cumhuriyet’e kadar devam eden ilk
safhası Türkiye Türkçesinin başlangıç devri mahiyetindedir. Osmanlı Türkçesinden Türkiye Türkçesine geçiş
yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak suretiyle olmuştur. Türkiye Türkçesi, son yüzyıl içinde önemli
gelişmeler sağlamış ve bütün kavramları karşılayan modem bir dil olma yolunu tutmuştur. Türkiye Türkçesi
bugünkü durumuna gelinceye kadar bazı evreler geçirmiştir.
Bunlar; Tanzimat Dönemi, Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti Dönemi. Millî Edebiyat Dönemi, Cumhuriyet Dönemi,
Harf İnkılâbı, Dilde Yenileşme Hareketi ve günümüzde kullanılan Yaşayan Türkiye Türkçesi devresidir.
Geçirdiğimiz her dönem Türkiye Türkçesinin şekillenmesinde, olgunlaşmasında önemli roller oynamıştır. Biz
bu dönemler üzerinde durmadan, Türkiye Türkçesini Ses Bilgisi (Fonetik), Şekil Bilgisi (Morfoloji), Cümle
Bilgisi (Sentaks) ve Anlam Bilgisi (Semantik) bölümlerini ele alacağız. Ayrıca, Türkiye Türkçesi yazı dilinin
İmlâ, Anlatım ve Kompozisyon özelliklerini vermeye gayret edeceğiz.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Özetle;
Anadolu’nun Müslüman Türklerle başlayan tarihin- de, Türklerin daha önce yaşadıkları Doğu ve Batı
Türkistan, Horasan ve İran bölgelerinde kazandıkları birikimlerin büyük yeri vardır. Aynı şekilde Anadolu,
Selçuklularla yeni kimlik kazanmaya başladığında Türklerin daha önce bulundukları coğrafyalarda gelişen şiir
anlayışı ve zevki de bu yeni vatana taşınmıştır. Bunların yanında Anadolu Selçuklu Devleti’ni kuran Türklerin
yazı dilinin gelişmemiş olması ve sözlü edebiyat dışında edebî geleneklerinin bulunmaması, Selçuklu
sultanlarının İran’ın Sasanî devri saray geleneğini örnek almaları, kimi zaman Arapçanın kimi zaman da
Farsçanın resmî dil olması, Farsçanın edebî dil, Arapçanın da bilim dili olarak kullanılması sonucu Anadolu’da
ilk zamanlarda Farsça ve Arapça çok sayıda eser yazılmıştır. Ancak Anadolu’da Türk nüfusunun zamanla
artmasına bağlı olarak Türk edebiyatı da gelişmeye başlamış, Arapça ve Farsça eserlerin Türkçeye
çevrilmesinin yanında bu dönemde ilk kez Türkçe eserler de yazılmıştır.
XII-XIII. yüzyılda yazılan ilk eserlerin çoğu Arapça, Farsça ve bu dillerde yazılan eserlerden çeviri olsa da, bu
dönemde Mevlana’nın ve Sultan Veled’in Farsça eserlerinde bulunan az sayıda Türkçe beyitler ve şiirler ile
Ahmed Fakih’in yazdığı Türkçe şiirler Anadolu’da gelişen Türk edebiyatının önünü açmış, bunlardan sonra
Yunus Emre, Âşık Paşa ve Gülşehrî başarılı eserler vermişlerdir. Bu dönemde yazılan az sayıdaki Türkçe
eserler, Türk edebiyatının gelişmesine zemin hazırlamaları ve öncülük etmeleri bakımından oldukça önemlidir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Türkçe, Karahanlı dönemi hariç, Gazneliler ve Büyük Selçuklular dönemlerinde olduğu gibi Anadolu
Selçukluları zamanında da yönetim Türk hakanında ve Türk milletinde olduğu halde Arapça ve Farsça
karşısında geri planda kalmıştır. Edebî ve resmî dil Farsça, bilim ve eğitim dili ise Arapça olmuştur. Yazılı
metinlerin ve edebî eserlerin Arap harfleriyle, Arapça ve Farsça yazılması, şair ve yazarları henüz imlası ve
gramer kuralları tespit edilmemiş olan Türkçe ile eser yazma konusunda sıkıntıya sokmuştur. Bu durum
XIII. yüzyılın ortalarına kadar sürmüş, ancak bundan sonra halkta bir uyanış başlamıştır. Türk halkı, Arapça ve
Farsça gibi anlamadığı dillerde değil kendi anladığı dilde kitapların yazılmasını istemiştir. Her yönü ile Türk
olan bir devlette Türkçenin garip hali, XIV. yüzyılın başında bilgin ve ediplerin yanında beyleri de harekete
geçirmiş; Germiyanoğulları, Aydınoğulları ve İsfendiyaroğulları beylikleri ile beylik olarak kurulan ve zamanla
büyük bir devlete dönüşen Osmanlıda daha kuruluşundan itibaren Türkçeye büyük önem verilerek şair ve
yazarların Türkçe telif veya tercüme eser yazmaları teşvik edilmiştir. Anadolu beyliklerinde ve Osmanlıda
Türkçeye verilen önemle birlikte toplumda Türkçe eserlere olan talep, Âşık Paşa, Yunus Emre, Gülşehrî,
Tursun Fakih ve Şeyyad Hamza gibi şair ve yazarların daha XIV. yüzyılın başında dil bilinci ile eser
vermelerinin önünü açmıştır. Türkçe telif ve tercüme eserlerin yazılması, bu asırdan itibaren sonraki yüzyıllarda
artarak devam etmiştir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Anadolu’da Türkçeye yönelişin başında Mevlana bulunmaktadır. İlk kez Mevlana’nın eserlerinde
karşılaştığımız mülemmalar ile Türkçe beyitler, Sultan Veled’de manzume boyutuna ulaşmıştır. Bunları
müstakil eserler yazan Ahmed Fakih, Gülşehrî, Yunus Emre ve Âşık Paşa takip etmiştir.
XI-XIII. yüzyıllar arasındaki Oğuz Türkçesinin Karahanlı-Harezm yazı dili özellikleri ve bir dereceye kadar da
Kıpçak Türkçesi özelliklerinin karışmasından meydana gelmiş, geçiş dönemine özgü karışık bir dil olduğu
görülmektedir. Oğuz Türkçesinde görülen Karahanlı Türkçesi ile ortak özellikler, XIII. yüzyılın sonlarında
azalmış ve bu dil giderek bir “edebî dil” özelliği kazanmıştır.
Haliloğlu Ali’nin Kıssa-i Yûsuf’u ile Fahreddin bin Mahmud ibni’l-Hüseyn ibni Mahmud et-Tebrizî’nin
Behçetü’l-hadâyık fî-Mev’izeti’l-halâyık adlı eseri XIII. yüzyılda yazılan karışık dilli Türkçe verimlerdir.
Şeyyad Hamza’nın Mecmû’atü’n-nezâ’ir’de bulunan bir gazeli de karışık dilli bir manzume olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

Batı Türkçesi, Oğuz Türkçesi lehçe ve şivelerini kapsayan bir terimdir. XIII- XV. yüzyıllarda Selçuklu ve
Osmanlı coğrafyasında konuşulan Oğuz Türkçesi şivelerine dayalı yazılı edebiyat Türkçesi XVI. yüzyıldan
sonra geniş ölçüde Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul konuşma Türkçesinin özelliklerini standart dil
özellikleri olarak kabul etmiştir. Nesimi, Habibi ve Fuzuli gibi bazı şair ve yazarların eserlerinde Azerbaycan
bölgesinde konuşulan Oğuz Türkçesinin özellikleri görülse de bu ayrılık anlaşılmayı engelleyecek düzeyde
olmamıştır. Bununla birlikte Batı Türkçesi, diğer bölgelere ek olarak esas yayılma gücünü Osmanlı
İmparatorluğu’nun siyasi alandaki başarılarına paralel olarak Anadolu ve Balkanlarda göstermiştir. Osmanlı
Türkçesi, çoğunlukla Arapça ve Farsçadan alınan bilim, din, edebiyat ve kültür alanlarına ait dil malzemeleriyle
sürekli zenginleşen çok güçlü anlatım özelliklerine sahip bir medeniyet dili olmuştur. Çeşitli eğitim seviyelerine
sahip âlim, şair ve yazarlar, bulundukları ortam, eserlerini yazdıkları kişilerin statüsü ve diğer çeşitli sebeplerle
farklı üsluplar denemişler, yer yer hem nazım hem de nesirde çok soyut, süslü ve ağdalı dille yazılmış eserler
ortaya koydukları gibi daha sade üslupla eserler de yazmışlardır. Nesirde çok ağdalı üsluba süslü nesir, daha
orta düzey eğitimli kitleler için yazılmış orta sınıf Türkçesine dayalı üsluba orta nesir, az eğitimli kitlelere
yönelik yazılmış oldukça sade ve düz nesir üslubuna halk nesri adı verilmiştir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri
Batı Türkçesi, XVI. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun yükselme döneminde büyük yazar ve
şairlerin yazdıkları eserlerle klasik edebiyat dili düzeyine ulaşmıştır. Şiirde özellikle Fuzuli, Arapça,
Farsça ve Türkçe yazdığı eserlerle bütün İslam coğrafyasında şöhret kazanmıştır. Türkçe şiirlerinde
görülen alçak gönüllülük, coşkunluk ve samimilik gibi üslup özellikleriyle kendinden sonraki
sanatçıları derinden etkilemiştir. Bu dönemde divan şiirinde Baki, Bağdatlı Ruhi ve Hayali çok
okunan ve sevilen yüksek seviyeli şiirler yazmışlardır. Halk şiirinde Köroğlu kahramanlık, Pir Sultan
Abdal ise dini-tasavvufi şiirleriyle döneme damgasını vurmuştur.
XVII. yüzyılda Osmanlı edebiyatı daha farklı nitelikler göstererek gelişmesine devam eder. Bu
dönemde şairlerin bir kısmı karmaşık terkiplerle soyut söz sanatları yapmayı amaç edinmiş Sebk-i
Hindi adı verilen anlayışla şiirler yazdığı gibi diğer bir kısmı yer yer günlük hayatı daha canlı
yansıtan yerel kelime ve deyimlerle zenginleşmiş mahallî nitelikli şiirler yazarlar. Nef ’i kaside
türünde ve yergi şiiri olan hiciv alanında başarılı şiirler yazmıştır. Nabi, hikemi şiir tarzında,
Şeyhülislam Yahya, tasavvufi konularda, Sabit, yerel söyleyişlerde, Neşati ve Naili ise Sebk-i Hindi
üslubunda başarılı şiirler yazmışlardır. Bu yüzyılda nesir edebiyatında Katip Çelebi ilmi nesir
üsluplarında önemli eserlere imza atarken Evliya Çelebi nesir üsluplarının tamamının görüldüğü
Osmanlı Türkçesinin bir hazinesi sayılan Seyahatname isimli eseriyle döneme damgasını vurmuştur.
Halk edebiyatının en büyük şairlerinden sayılan Karacaoğlan, Gevheri ve Aşık Ömer bu yüzyılda
yetişmişlerdir.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XVIII. yüzyıl, yeni edebi anlayışların ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Bir önceki yüzyılda
yayılmaya başlayan Sebk-i Hindi üslubu Şeyh Galib’in eserlerinde etkisini sürdürürken yerel konu
ve söyleyişlerle kendini gösteren şiir anlayışı yaygın bir akım haline gelmiştir. Özellikle Nedim’in
şiirlerinde İstanbul hayatı yöresel kelime, deyim ve ifadelerle etkili biçimde dile getirilmiştir. Bu
yüzyılda Nedim özellikle şarkı türünde, Şeyh Galip ise özgün soyut kavramlarla zenginleştirilmiş
tasavvufi konularda ustalıklarını ortaya koymuş sanatçılardır. Bu dönem nesir alanında birçok
sefaretnamenin yazıldığı dönem olmuştur. Bu yüzyılda Giritli Aziz Efendi’nin yazdığı Muhayellat
isimli eser Türk hikâye yazıcılığının ilk özgün eserlerinden sayılır. Halk edebiyatı alanında birçok
aşık bu dönemde yapılan savaşları destan geleneği içinde dile getirmişlerdir. Dönemin önde gelen
tekke şairleri ise Diyarbakırlı Ahmed Mürşidi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı’dır.
Hafta İçerik
6b Türk Yazı Dilinin Tarihî Gelişimi: Eski, Orta ve Yeni Türkçe Dönemi Eserleri

XIX. yüzyıl Osmanlı Devletinin toplum ve siyaset alanlarında modernleşmeye başladığı dönemdir. Bu
yüzyılda eski edebiyat geleneği devam etmiş olsa da bu alanda öncü ve önemli eserler ortaya konamamış-
tır. Bununla birlikte Avrupa’dan gelen eşitlik, hürriyet, kişi hakları, meşrutiyet, millet ve vatan gibi
kavramlar Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ahmet Mithat gibi yeni aydın yazar, şair ve devlet
adamlarının yazdığı eserlerde yaygın olarak işlenmiş, Türk edebiyatı toplum ve siyaset alanlarındaki
gelişmelerin aynası ve yönlendiricisi olmuştur. Modernleşme amacına uygun olarak yeni müfredat
programlarına sahip okullar kurulmuş, bu okullarda Türkçe zorunlu ders olarak okutulmaya başlanmıştır.
Bunun sonucu olarak Türk dili gramer kitapları, Türkçe sözlükler ve dil kültürü kitapları yazılarak
Türkçenin gelişmesi, yaygınlaşması ve standartlaşması için önemli çalışmalara başlanmış ve öncü eserler
ortaya konmuştur. Bu dönemde Batı edebiyatlarından gelen roman, kısa hikâye ve tiyatro türlerinde
önemli çalışmalar yapılmış ve gazetecilik dili oluşmaya başlamıştır. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal şiir,
tiyatro ve roman türlerinde, Ahmet Mithat Efendi ve Şemsettin Sami romanda öncü ve etkili eserlere imza
atmışlardır. Bu yüzyılın önde gelen halk aşıkları arasında Anadolu sahasında Bayburtlu Zihni, Erzurumlu
Emrah, Aşık Dertli ve Dadaloğlu, Azerbaycan sahasında ise Aşık Elesker’dir.
Kaynakça:
1. Faruk Kadri TİMURTAŞ, Diller ve Türkçemiz, Alfa Yayınları, İstanbul, 2006.
2. Muharrem ERGİN, Türk Dil Bilgisi, 11. Baskı, İstanbul, 1984.
3. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay.:439, Ankara, 1995
4. Tahsin Banguoğlu, Türkçe’nin Grameri, İstanbul, 1974.
5. Annamariae Gabain, Eski Türkçenin Grameri, (Çeviren: M. Akalın), Ankara 1988.
6. Aysu Ata, https://acikders.ankara.edu.tr/mod/page/view.php?id=18775#_ftn1 Erişim Tarihi: 10.11.2017
7. Şükrü Halûk AKALIN, Süer EKER, Vahit TÜRK, Sema ASLAN DEMİR, Serap CAVKAYTAR, Türk Dili 1, Anadolu Üniversitesi AÖF Yayınları.
https://ets.anadolu.edu.tr/storage/nfs/TUR201U/ebook/TUR201U-15V1S1-8-0-1-SV1-ebook.pdf Erişim Tarihi: 25 Mart 2020.
8. Zeynep KERMAN, “Kültür, Dil ve Edebiyat”, Türk Dilinin Öğretimi Toplantısı (1-3 Ekim 1986), Ankara, 1988.
9. Divanü Lugati’t-Türk Tercümesi, (Kâşgarlı Mahmut), Çev: Besim Atalay, C.I, Ankara, 1940.
10. Lokman Turan, Oğuzhan Sevim, Türk Dili I, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, Erzurum 2019.
11. Ahmet Bican Ercilasun, Türk Dili Tarihi/Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla, Akçağ Yayınları. Ankara: 2011.
12. Ahmet Temir, Ural-Altay Dilleri Teorisi Türk Dünyası El Kitabı, 2, Dil Kültür-Sanat. Ankara: 2002.
13. Mehmet Sarı, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011.
14. Gürer Gülsevin vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı Yayını, Afyonkarahisar, 2008.
15. Türk Dil Kurumu, İmla Kılavuzu, Ankara,2000.
16. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2000
17. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.
18. Mehmet Fuat Köprülü,, Çağatay Edebiyatı, İslam Ansiklopedisi, 3.C., 270.s
19. Osman Nuri Ekiz, Çağatay Edebiyatı ve Ali Şir Nevaî, Toker Yayınları, İstanbul, 1986. 23.s
20. İsmail Doğan, Divan-ı Lûgat-it Türk’te Kaşgarlı Mahmud’a Göre Türk Kimdir?, Türk Tarihi ve Edebiyatı Kongresi, Celal Bayar Üniversitesi, 11-13 Eylül 1996 Manisa.
21. Hamza, Zülfıkar, Yüksek Öğretimde Türkçe Yazım ve Anlatım, 2. Baskı, Ankara, 1981, 19.s

You might also like