Professional Documents
Culture Documents
Rene Guenon - Alemin Hükümdarı PDF
Rene Guenon - Alemin Hükümdarı PDF
A __
a l e m in ♦ ♦
♦ ♦ __
HÜKÜMDARI
Dinlerde Merkez Sembolizmi
\ .
VP--Â
RENE GUENON
Ü ç Y ü ce İ ş l e v ............................................................................................................................................2 9
G raal S e m b o liz m i.................................................................................................................................. 3 7
‘ M elkisedck ’ ............................................................................................................................................4 3
‘L u z ’ Ya Da Ö lüm süzlük İk a m e tg â h ı............................ 53
‘Kaİi Yuga’ D ön em in de G izlenen Y ü ce M e r k e z ....................................................................6 1
‘O n fa lo s’ Ve B e c ille r .............................................................................................................................6 7
M an evî M erk ezlerin Sem bolik İsimleri Ve Tem silleri ...................................................... 7 5
M an evî M erk ezlerin K o n u m lan n m Tespiti ............................................................................8 1
1. İkinci baskı, 1 9 4 9 .
2. L e s Fils d e D ietı, s s . 2 3 6 , 2 6 3 - 2 6 7 , 2 7 2 ; L e S p iritism e d a u s le M o n d e ,
S S .2 7-Z S.
fi • Â L Ü M İ N H Ü K Ü M D A R I
böyle genel bir saygı durusunun yaşandığı anlardan birine bizzat ken
disinin şahit olduğunu temin ederek aktarmaktadır. İlginç bir tevafuk
olarak özellikle bugün mevcut olmayan ve olağanüstü insanlarla hay
vanların bir arada yaşadığı bir ada hikâyesi vardır: Burada Saİnc-Yves,
D iodore de Sicile’den naklen lam bule’ün seyahatinin özetini aktarır;
oysa Bay Ossendowski, Nepalli bir eski budistin seyahatinden bahse
der. Öyle ki, her ikisinin de aktardıkları tasvirler birbirinden çok az
farklılıklar arz etmektedir. Şayet, bu hikâyenin birbirinden oldukça
uzaktaki kaynaklardan gelen İki versiyonu var ise, bu durumda onla
rı bulup bİrbİriyle itina ile mukayese etm ek ilginç olsa gerek.
Bu eserlerdeki bütün benzerliklere dikkat çektik, ancak burada
hiçbir şekilde gerçek bir intihalin olduğu yönünde bİzde bİr kanaat
oluşmamıştır. Zaten, bizim buradaki niyetimiz, temelde bizi çok uzak
tan ilgilendiren bir tartışmaya girmek değildir. Bay Ossendovvski’nin
bizzat bizlere aktardığı müşahedeler dışında, bizler çok farklı kaynak
lardan bu tür hikâyelerin M oğolistan’da ve bütün bir Orta Asya’da
çok yaygın olduğunu bilmekteyiz. Hemen şu İlâveyi yaparak belirte
lim ki, buna benzer şeyler hemen hemen bütün halkların gelenekle
rinde mevcuttur. Diğer yandan, şayet Ossendowski, Nlission de rin de
adlı eseri kısmen kopyalamış olsaydı, neden çok vurucu birtakım nok
talara eserinde yer vermediğini anlayamıyoruz. Aym şekilde, neden
bazı kelimelerin şekillerini değiştirdiğini de, meselâ Agarttha yerine
Agharti gibi, anlayamıyoruz. Oysa bu olayın daha iyi açıklaması, Os-
sendowski’nin rivayet kaynağı moğol iken, Saint-Yves’in kaynağının
H indular olmasıdır {zira, bizler Saint-Yves’in en az iki Hindu ile te
masta olduğunu bilmekteyiz).^ Aynı şekilde, inisyatik hiyerarşideki
6. Bunun bir aero lit olduğunu bilm eyen Bay O ssend ow ski, bazı fenom enleri
y eryü zün e çıkan bazı varlıklar o larak açık lam ak ta ve bunların bir çaşic kaya-
g antaş (arduvaz) olduklarını varsaym akta.
7. B u rad a, gökyüzünden düşen ve W o lfram d ’ E sch en b ach versiyonunda G raai
o la ra k kabul edilenlerindeki gibi bazen ü zerlerinde yazıların da olduğu îap-
sis exiîis ile araların da ilginç benzerlikler kurulabilir. O layı d aha ilginç lalan ,
bu aynı versiyond a, G raal n ih ayet ‘ Rahip J e a n ’nm h ük üm darhğı’na nakledil
m ek te, Kimileri buranın M o ğ o listan (M on g o lie) olduğunu savunm uştur.
O ysa, b urada herhangi bir co ğ rafî m ekân fikri kabul ed ilem ez. (Bkz, L’E so -
terısm e de D a n te, 1 9 5 7 baskısı, s s .3 5 - 3 6 , ve daha sonraki sayfalar.)
BATI’DAKİ 'AGARTTHA’ KAVRAYIŞINA DAİR • H
S. Elinizdeki bu eserin varİtgı biİe tarafım ızd an bilinm eyen bir kişi lehine g e r
çek te kalem e alındığına dair bugünlerde bazı söylen tilerin dolaştığını ö ğ re
n in ce ço k şaşırdık. Kimlen tarafın dan söylen irse söylensin, bu tür ifadelerin
tam am ım kesin bir dille red d ediyoruz. Z ira bizim için önem li olan , gelenek
sel b ir sem bolizm in açıklanm asıdır ve herh angi bir ‘şahsileştirm e’ i!e hiçbir
alâkası yoktur.
H Ü KÜ M DA RLIK VE BAŞRA H ÎPLİK (PO N TİFİC A T)
2. Bu ‘güneş h anedanlığı’ m akam ını sem bolik o larak ele alacak olu rsak, o n u n
la G ü l-H a ç la r’ın ‘G üneş H isarı’ ve h a n a C am p an eiia’nın ‘Güneş Ş ehri’ a ra
sında bir benzerlik kurulabilir.
3. ‘B rah m an ik K ilise’ şeklindeki ad lan d ırm a, sad ece h eteredok s bir m ezhep
olan ve 1 9 , yüzyılın başlarında A vru pah lar ve özellikle de p ro testan ların et
kisi ile kurulm uş olan m od ern B rah m a-S am aj dışında aslında H in d istan ’da
h içb ir zam an kullanılm am ıştır. Söz konusu m ezh ep , ço k kısa bİr süre İçeri
sinde birbirine rakip birçok d allara b ö lü n m ü ştü r ve bugün hem en hem en
h içb ir m üntesibi kalm am ıştır. Bu m ezh ep lerd en birisinin kurucusunun şaİr
R a b in d ran ath T ag o re’nİn dedesi old u ğu n u b u rad a zikretm ek ilginç olacaktır.
H Ü K Ü M D A R LÎK V E liAŞRAHİBLEK (P O N IİE İC A T ) • 1 5
4. Aziz B ernard diyor ki: ‘ Kelim enin etim olojik kökeninin de gösterdiği üzere
Pontif, tan rı ile insan arasın d a bir b akım a bir k ö p rü d ü r’ (Tractatns d e M ori-
bııs et O fficio e p is c o p o n n n , 111,9). H in d istan ’da sad ece Ja in a ’ lar için kulla
nılan bir terim v ard ır ve L â tin ce ’deki P o n tifex kelim esinin tanı kargılığıdır:
T irch am k ara. Kelim e anlam ı itibarıyla ‘bir ırm ak geçidi veya bir geçit yapan
kişi’ anlam ına gelm ektedir. B u rad a söz konusu olan g eçit, kurtuluş yolu d u r
{M o k şa ). T ırta h a m k a ralar, aynen Y u b a n n a ’n ın K ı/ıy/’ndeki ilıciyarlar gibi sa
yıca yirm id örc ad ettir ki, zaten b unlar da -y a n i ih tiyarlar- bir pontifikal to p
luluk olu ştu rm ak ta idiler.
5. D iğer b ir bakış açısına g ö re bu an ah tarlard an biri ‘büyük sırla r’ an ah tarı di
ğeri ise ‘küçük sırlar’ an ah tarıd ır. Ja n u s’un bazı tem sillerin de bu h er iki g üç
a y rıca bir a n ah tar ve b ir asa ile de tem sil edilm iştir.
1 6 • Â L E M İN H Ü K Ü M D A R !
12. Bunla aynı anlam a gelecek şekilde Çin geleneği ‘değişm eyen o r ta ’ kavram ı
nı kullanm aktadır. Burada belirtilm esi g erek ir ki, M asonİk sem bolizm ine
g ö re ü statlar ‘O rta O d a ’da top lan ırlar.
13. Tekerin K ek sem bolizm indeki yeri O rta Ç a ğ ’da aynen k oru n m u ştu r; bu
nunla ilgili b irçok örn eğe R om a d ön em i kiliselerinde bulm ak m ü m k ü nd ür;
a y rıca gotik yapılarda bulunan gül sem bolizm inin kendisi de bundan tü re
miş g ö rü n ü y o r zİra tek er ile am b lem o larak kullam lan çiçekler arasın da
açık bir ilişki vardır, m eselâ B a tı’da gülün D oğ u ’da ise locüsün varlığı gibi.
14. Bu işaret H ristiyan H erm etizm in e yabancı değildir. Lotıdu n ’deki eski C ar-
m e la r’a ait m an astırlarda ilginç sem bollere rastladık. M u h tem elen bunlar
1 5 . yüzyılın ikinci yansın a aitler. Bu sem b o ler içerisinde sw astika, dİğer bir
işaret olan X X X {şekil) ile, önem li bir yer işgal etm ek ted ir. Bu vesileyle bu
ra d a , D oğ u ’dan gelmiş olan C a rm e ia r’m kendi tarİkatlerinİn kuruluşunu İl-
ya’ya (Elie) ve P itagoras’a d ayan dırdıklarım belirtm ek yerinde o lacak tır
(m eselâ, d iğer yandan M aso n lu k da kendini aynı şekilde hem [hz.] Süley
m a n ’a hem de P itag oras’a d ayan d ırm ak tad ır ki, bu da old u k ça ilginç bir
benzerlik olduğunu g ö sterm ek ted ir); diğer yand an bazıları, onların Tapı-
n ak çılar ve aynı zam anda M e rc y din ad am larına ço k yakın bİr İnisyasyona
sahip olduklarını nakletm ektedir. Bu M e rcy Tarikarı’nın isminin İskoç M a
son lu ğun da bir m ertebe o larak geçtiği bilinm ekte ki bu k on ud a L’E so teriş
in e d e D a n teld e geniş açık lam alard a bulunduk.
15. Aynı tespitler teker için de geçcrlİd İr ki, biraz ö n ce bunun g erçek anlam ını
açıklam ıştık.
H Ü K Ü M D A R LIK V E B A Ş IU H tP L İK (P O N İİFİC A T ) • 1 9
16. Burada sad ece bir h atırlarm a yapm ak için, d iğerlerin den ço k daha fantezi
içeren ve sw astik a’yi ateş yakm ak için kullanılan ilkel bir aletin şem ası o la
rak gören leri zikretm ek isteriz. H e r ne k ad ar bu sem b olü n , A gni’nin bir
am blem i oim ası hasebiyie, bazen ateş ile alâkası olm uş olsa da bunun ço k
farklı g erek çeleri vardır.
17. D h ri kökü, asıl itibarıyla istikrar fikrini ifade etm ek ted ir. Aynı an lam a sa
hip olan dhrıı şekli ise, Kutup Sanskritçesine ait bir isim olan D h ru v a’nın
köküdür. K im ileri, Y u nan ca’da m eşe an lam ın a gelen d n ıs kelimesini de bu
na dayan dırm ak tad ır. Z aten L âtin ce’ de de bizzat ro b u r Icelimesi hem m eşe
ile g üç hem de kararlılık anlam ına gelm ek ted ir. D ru id ler’de ise (belki bu
isim dru-vid olarak okunm alıdır, yani g ü ç ve bilgeliği birleştiren an lam ın
d a), aynı şekilde D o d o n e’da, meşe ‘ D ünya A ğ acı’nı temsil etm ek ted ir ki,
kutupları birleştiren sabit mihveri sem bolize etm ek ted ir.
ıs. B u rad a, A dalet ve Barış’ın bir arad a bulunduğu Kitab-ı M ukaddes m etinle
rini h atırlatm ak g e rek iy o r; 'Justitia et Pax o s a d a ta e sn n P (M ezm u rlar,
8 4 / 1 1 ) ; 'Pax o p u s Ju siİîia e\ vb.
3
‘ŞEKİNA’ VE ‘M ETATRON’
1. Z iîtcn , ‘D ünya’ (le M o n d e) ile ‘bıı d ün ya’ (ce m on de) ifadeleri arasın da ço k
büyük anlam farkı vardır. O kadar ki, bazı dillerde bunları tanım lam ak için
iki farklı kavram kullanılm aktadır: M eselâ A ra p ça ’da ‘ D ü n ya’ karşılığında
eî-âient kelimesi kullanılırken, ‘bu d ün ya’ karşılığında ed -d ü n y a kelimesi
kulianılm aktadır.
2 2 • Â L E M İN H ÜK ÜM D ARI
5. Bu nu nla m ukayese edilebilir bir sem bolizm de O rta Ç a ğ ’da kullanılan ‘can -
lılarin ve Ölülerin ağ açları’ figüründe g ö rü lm ek ted ir ki, bunun ‘m anevî nesil’
fikri ile ço k açık bir ilişkisi vardır. B u rad a h em en belirtelim ki, sefirocik ağ aç
ay m zam an d a ‘H a y a t A ğacı’ ile de aynı kabul edilm iştir.
6. T aim u d ’ a g ö re T an ri’m n iki m ak am ı v ard ır. B u nlardan biri A dalet, diğeri ise
M e rh a m e t m akam ıdır. Bu iki m ak am , İslâm gelen eğin d e Ar.ş İle Kürsii’ye te
kabül etm ek ted ir. Islâm geleneği ay rıca, d oğ ru d an doğruya A llah’ın sıfatla
rını yani İlâhî stfauİan ‘celâl’ ve ‘ce m a l’ sıfatlan şeklinde ayırır ki bu da aynı
d üzlem e ait bİr ayrım dır.
7. L a K a b b a le ju İv c, c . l , s .5 0 7 .
8. Aziz A ugustin’e ve diğer bazı Kilise B ab alan ’ na g ö re, sağ el aynı anda hem
R ah m eti h em de İyiliği temsil etm e k te d ir; oysa sol el İse, özellikle de Tanrı
ile ilgili o larak , A dalet’ tn sem bolüdür. ‘A daletin eli’, hüküm darlığın genellik
le bilinen bir vasfıdır; ‘takdis eli’ ifadesi ise rahiplik otoritesinin bir işareti
dir ki, bazen M esih ’in sem bolü o larak da kullanılm ıştır, - ’takdis eli’ tasviri
G o lu a la r’ ın (gauloises) bazı p araların d a rastlan m ak tad ır ki, b unlarda kısa
d allan olan svastİka figürüne rastlam ak da m üm kündür.
9. Bu m erkez ya da onun suretinde m eyd ana getirilm iş olan başka herhangi bi
risi, aynı an da hem bir m abet (B arış’a tekabül ed en rahiplik yönü) hem de
bir saray ya da m ahkem e olarak (A daler’e rekabüj eden hüküm darlık yönü)
tasvir edilebilir.
‘ŞEKİNA’ V E ‘M E T A T R O N ’ • 2 5
14. L a K a bba le ju iv e, c . l , s s .4 9 2 ve 4 9 9 .
15, Aynı eser, c . l , s s .5 0 0 - 5 0 1 .
‘ŞEKİNA’ V E ‘M E T A T R O N ’ • 2 7
16. Bu son u y an , alda ister istem ez şu sözleri çağ rışu rıy o r; ‘Benedictııs qui ve
nir in n om in e D om in i’ ; bu sözler M esih ’e u yarlanm ıştır, oysa H erm as’tn
Ç o b a n ’ 1 (Pasteur) bunu özellikle M ikaeP e İlginç bir şeidicle u yarlam aktadır.
A ncak bu son d urum , M esih ile Şckİııa arasındaki ilişkiyi kavrayanları pek
şaşırtm am alıd ır. M esih aynı zam anda ‘B arış’m P rensi’ olarak da ad lan dınf-
m ışn r ki, o aym zam anda ‘yaşayanların ve ölü lerin Y arg ıcıd ır’ da.
17. Bu sayı, aynı zam an d a G üneş’ in şeytanı o lan S orath ismi ile de teşkil edil
m iştir ki, bu yönüyle M ikail’in karşıtıdır d a. İlcriki satırlarda bunun farklı
bir anlam ını daha g öreceğiz.
18. M . V ulliaud, L a K a bba le ju iv e, c . l , s .3 7 3 ’cie nakledilm iştir.
19. Bu karşıt d urum aynı zam anda başındaki İki yılanlı asa (cadu cee) ile de tas
vir edilm iştir. H ristiyan ikonografisinde, biri M esih ’i dİğerİ ise Şeyran’ı
temsil eden çift başlı yılan olan anfİsben’de (am phİsbene) birleştirilm iştir.
1 8 . Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
20. A y n ca hem en belirtelim ki ‘D ünya K üresi’, im p arato rlu k gücü veya evren
sel H üküm darlığı temsil etm ek ted ir ve genellikle M esih ’in eline yerleştiril
miştir. Bu da g ö sterm ek ted ir ki o , hem m anevi o ro riten in hem de maddİ ik
tidarın bir am blem idir.
ü ç YÜCE İŞLEV
3. U zak-D oğıı geleneğine göre ‘D eğişm eyen O rta ’, ‘Sem anın Faaliyeci’nİn te
celli ettiği n oktadır.
4. B öyle bir ifadeye şaşıracak o lan lar için, acab a an ah tarlar ile birlikte papalı
ğın belli başlı işaretlerinden olan üç taçlı b ir başlık olan triregnum üzerine
b iç düşünüp düşünm ediklerini so rm ak isteriz.
5. A y n ca , aydınlığına halk d aya nam ad ığı için M u sa’ nın yüzünü bir örtü ile ka-
, p atm ak z o ru n d a kaldığı da n akledilm ekted ir (Çıkış, 2 4 / 2 9 - 3 5 ) . Sem bolik
açıd an bu d u ru m , kesret alemi için zahiri bir u yarlam anın gerekliliğine işa
re t e tm ek ted ir. Burad a, ‘v alıyetm ek ’ (rev eler) kelim esinin çift anlam lı oluşu
nu da b atırlarnuş olalım . Ö yle ki, hem ‘ö rtüyü k ald ırm a’ anlam ına g elm ek
tedir, hem de ‘Örtü ile gizlem ek’ an lam ın a gelm ektedir. Sözün, İfade ettiği
b ir düşünceyi hem tecelli ettirm esi hem de gizlem esi işte bu yüzdendir.
ü ç Y Ü C E İŞLEV • 3 1
İsminin ifade ettiği güce ait bir vekâletin varlığım gerekli kılmakta
dır. Diğer yandan, M ann isminin içerdiği anlamlardan bir tanesi de,
İlahî İşığı (Nuru) yansıtmadır.
Bir lama, Bay Ossendowski’ye hitaben diyor ki: ‘Âlemin Hüküm
darı’, insanlığın geleceğini yönetenlerin tamamımn zihinleri ile irtibat
halindedir... O, onların niyetlerini ve fikirlerini bilir. Şayet bu fikirler
Tann’mn hoşuna giderse, bu durumda Âlemin Hükümdarı kendi gö
rünmeyen yardımıyla onların gerçekleşmesi için yardım eder; şayet
Tann’ya bos görünmezse, o zaman Hükümdar bunların gerçekleşme
mesi yönünde etkide bulunur. Bu güç Agharci’ye gizemli Om bilgisi
sayesinde verilmiştir. Bu öyle bİr kelimedir ki, bütün ibadetlerimize
bununla başlarız.’ Peşinden ise, az çok Om hecesine daİr afald birta
kım bilgilere sahip kişilerce şaşkınlık yaratacak şu cümleler yer almak
tadır: ‘O m , eski bir azizin, Gorolarm ilkinin adıdır (Bay Ossendows-
ki, guru kelimesi karşılığında goro yazmaktadır) ve o, üçyüzbin yıl
Önce yaşamıştır.’ Tabiî ki bu cümle, şayet şu tespiti hatırlamayacak
olursak kesinlikle düşünülemeyecek bİr durumdur: Bize göre, çok
beiİi belirsiz bir şekilde dile getirilmiş olan bu çağ, mevcut M anu’dan
çok daha eskilere dayanmaktadır. Diğer yandan, bizim ait olduğumuz
Kalpa’nın (yani yedinci Vaivasvata) ilk Manusu olan Adi-M anu, aynı
zamanda Svâyambhuva yani ‘Svayambhû’dan çıkan’ adım da taşımak
tadır ki bu, ‘kendi zatıyla kaim ’ ya da ezelî Logos anlamına gelm ekte
dir. Oysa Logos’un kendisi ya da onun temsilcisi, Gurulann ya da
‘manevî üstatların’ İlki olarak isimlendirilebilir. G erçekten de Om,
Logos’un bir adıdır.^
6. Bu isim , ço k şaşırtıcı bir şekilde, eski H ristiyan sem bolizm inde de y er alm ak
tad ır ki, b urada M esih ’i tem sil için kullanılan işaretler arasın da bir tanesinin
d ah a son raları Ave M a ria ’nm b ir kısaltm ası o larak kullanıldığını fark ed iy o
ru z; ve bu, ö n celeri, K elâm ’m (Verbe) h er şeyin başı ve sonu olduğu an la
m ındaki Yunan alfabesinin iki u ç harfleri olan alfa ve o m e g a ’yı birleşti rene
eşit bir şey idi. G e rçe k te, bundan d aha da m ü k em m eld ir zira, h em baş, hem
o rta , hem de son anlam ına gelm ekted ir. Şu işaret ( X X X ) , hakikaten AVM
şeklinde ayrıştırılabilir. Yani, tek heceli O m kelim esini teşkil eden üç unsura
tekabül eden Lâtİn h arflerine ayrıştırılabilir (S an sk ritçe’de sesli bir harf olan
‘o ’ h arfi, ‘a ’ ile ‘u ’ harflerinin birleşim inden o lu şm ak tad ır). H erb iri M esih ’in
işaretleri o larak eie alındığında, buradaki A um işareti ile svastik a’m n b enzer-
3 2 • Â L E M İN H Ü K Ü M D A R I
Ayrıca, bir o kadar ilginç olan başka bir benzerlik daha vardır: Sa
int-Yves, birtakım sembolik sayılarla ilişkili olan inisyatik hiyerarşinin
çeşitli derecelerini veya halkalarını tasvir ederken, zamanın taksimine
de nispet ederek, sözlerini su şekilde tamamlar: ‘Gizemli merkeze en
yakın olan ve en yüksekte yer alan halka, yüce inisyasyonu temsil
eden ve zodyak (burçlar kuşağı) alanına tekabül eden oniki unsurdan
müteşekkildir,’ Bu oluşum, oniki büyük N am shamiar’dan (ya da N e-
nıohanlar) müreşekkiİ Dalay Lama’nın ‘çevrimsel konseyi’ olarak ad
landırılanda da aynı şekilde mevcuttur. Bunu aynı şekilde, birtakım
Batılı geleneklerde dahi bulmaktayız ki ‘Yuvarlak M asanın Şövalyele
ri’ ile ilgili olan buna bir örnektir. Biz buna ayrıca şunu da eklem eli
yiz ki, Agarttha’nın iç halkasının oniki üyesi, kozmik düzen göz önün
de bulundurulduğunda, sadece Zodyak’m oniki simgesini temsil er
memektedirler. Bunlar aynı zamanda (burada ‘daha çok’ ifadesini de
kullanmak isteriz, mamafih her iki yorum da birbirini dışta bırakm a
maktadır), Güneş’in çeşitli suretleri olan oniki Adityalar’ı da temsil
etmektedirler ki, bunların da aynı zodyak işaretleri ile alâkası var
dır.*- M eselâ, nasıl ki Manu Vaivasvata ‘Güneş’in oğlu’ diye isimlen-
diriliyorsa, aynı şekilde ‘Dünyanın H üküm dan’nm ’ amblemleri ara
sında Güneş de yer almaktadır.*^
y et G üneş M esih ’i tem sil ed iyorsa, on iki fşın da on iki H a v a ri’ye tekabül et
m ek tedir (aposroİos kelimesi ‘gön d erilm iş’ an iam ın a gelm ekted ir ve ışınlar
da G üneş tarafından ‘gönderilm elcte’d ir). Z a te n , H a v a rile r’ İn oniki sayısın
d a, b irçok nok tanın dışında, özellikle H ristiyanlığm iik gelenekle olan tam
bir uyum u görülebilir.
5
GRAAL SEMBOLİZMİ
şünce her zaman aynıdır, ve bunun tam olarak neye tekabül ettiğini
ileride açıklayacağız.
Rivayet edildiğine göre Kursal-Graal, son akşam yemeğinde kulla
nılan ve daha sonra Romalı yüzbaşı Longin’in artığı mızrakla M esih’in
göğsünde açılan yaradan akan kanı Arimathielİ Joseph’in içine topla
dığı kasedir.“ Bu kase, efsaneye göre, bizzat Arİmathieli Joseph ile Ni-
codeme tarafından^ Büyük Britanya’ya nakledilmiştir. Burada, Kelt ge
leneği ile Hristiyan geleneği arasında kurulan İlişkiye işaret edildiğine
dikkat etmek lâzım. Gerçekten de kase, antİk geleneklerin birçoğunda
önemli bir rol oynamaktadır ki, herhalde Keltler’de de durum aynı idi.
Harta burada hemen belirtilmelidir ki, bazen bu bir mızrağa da nispet
edilmektedir. Bu her iki sembol de bu durumda birbirini tamamlayıcı
bir özelliğe sahiptir denebilir. Ancak burada buna değinmek, bizİm
üzerinde durduğumuz konumuzdan uzaklaşmamıza neden olur.^*
G raal’in gerçek anlamını en açık hiçimde gösteren şey belkİ de,
onun kökeni İle ilgili rivayet edilen şeylerdir: Rivayete göre bu kase,
Şeytan’m (Lucifer) kovulması esnasında alnından düşen bir zümrüt-
' ten m elekler tarafından yontulmuştur.^ Bu zümrüt bize çok açık bir
şekilde, Hindu sembolizmindeki (ki Budizm’e de buradan geçmiştir)
»n m ’yı hatırlatmaktadir ki, genellikle Şİva’nın üçüncü gözü olarak
boUzm i ile diğer bütün inisyatik k u rıım lan n ‘o rta k m erkezi’ arasın da v a r
olan yakın İlişki hakkında belirttiklerim izi anlam ayı sağlayacaktır.
2. Bu L on gİn ismi, Y u nan ca’sı logke (lonke diye telaffuz edilir) olan bizzat lan-
c e (m ızrak) kelim esine çok yakın bir kelim edir, zaten L âtin ce’deki lancea da
aynı kÖke sahiptir.
3. B u rad aki iki şahıstan birisi H ü k ü m d arlık diğeri rahiplik gücünü temsil et
m ek tedir. ‘Yuvarlak M usa’nın tesisinde A rth u r ile M erlin arasın da da aynı
d urum söz konusudur,
4. B u rad a sad e ce , mızrak sem bolizm inin genellikle ‘Alem in M ih v eri’ ile irtib at
hâlinde olduğunu belirtm ek İsteriz. Buna g ö re, m ızraktan d am layan kan İle
‘H a y a t A ğ a cı’ndan çıkan dam lanın aynı anlam ı vardır. Z a te n bütün gelen ck -
İerin, hayatın ilkesinin kana dayandığını açık lam ad a görüş birliği içerisinde
old u klarını bilm ekteyiz.
5. K im ileri, İblis’in (Lucifer) tacın d an düşen bir zü m rü t olduğunu belirtirler.
A n cak b u rad a, İblis’ in d üşm eden (kovulm ad an ) ö n ce ‘Taç M eleği’ oluşu ile
bir k arıştırm a söz konusudur (yan i, ilk Sefira olan K e te r’in); İb ran ice’de ha-
k a triel d en m ek ted ir ki, bu ismin sayısal değeri 6 6 6 ’dtr.
GRAAL SE M B O LİZ M İ • 3 9
9. ‘Ve H an o k Allah ile y ürüd ü; ve gözden k ayb old u ; çünkü onu Allah aldı’
(Tekvin, 5 /2 4 ) . Bu d u ru m d a, yeryüzü cen n etin e nakledilm iş olm alı; zaren
T o star ve C arejan gibi ilah iyatçılar da bu şekilde düşünm ektedİler. ‘Azizder
T o p ra ğ ı’ veya ‘Y aşayanlar T o p rağ ı’ ile ilgili o larak ileride yapılacak olan
açık lam alara bkz.
10. Bu, yeryüzü cen netin i A raf dağının tepesine y erleştiren D ante’ nin uygula
mış olduğu sem bolizm le u yuşm aktadır ki, bu d urum bütün geleneklerde
var olan ‘kutup d ağı’ ile ayniyet arz etm ek ted ir.
11. H in du gelen eği, başlangıçta adı H am sa olan sad ece bir tek kastın old u ğu
nu n akletm ektedir. Bu, bürün insanların, hâlen var olan d örtlü kast sistem i
nin ö tesin d e, söz konusu isim ile tayin edilen m anevf d erecey e norm al o la
rak ve kendiliğinden sahip old u klarına işaret etm ek ted ir.
GRAAL SE M B O L İZ M İ • 4 1
12. Aziz G raal efsanesinin bazı v ersiy o n ların d a, h er iki anlam da birlikçe bulım -
m a k ta d ır; zİra bıı durum da kirap, M e sih ’in veya bir meleğin bizzat kupanın
üzerine çizdiği şey olm aktadîr. B u rad a, ‘H a y a t K itabı’ iie apokaliptiğe ait
sem bolizm in birtakım unsurları arasın d a kolay benzerlikler kurm ak m ü m
kün olm aktadır.
1.3. A rth u r isminin çok İlginç anlam ı v ard ır kİ, d oğ ru d an ‘kurup’ sem bolizm i Üe
irtib atlıdır; belki bu konuyu başka bir vesile ile açıklarız.
4 2 • Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
14. T u v a rla k M asa Şövalyeleri’, bazen eİli kİşi o lm ak tad ır (İb ran iler’de bu sa
yı, Yubiİ’e tekabül etm ek ted ir ki, aynı zam an d a ‘Kutsal ruh’ıın h ük üm ran
lığı’ ile de alâkası vard ır). A ncak, bu d u ru m d a d ahi, içlerinde önem li rol o y
nayan daim a oniki kişi olm uştur. B u rad a, O rta Ç ağ kahram anlık m asalla
rından b azılarınd a C h arlem ag n e’ ın oniki d anışm an ın dan bahsedildiğini ha
tırlatm ış olalım .
15. M o n sa lv a t İle M erıı arasındaki benzerlik H in d u lar tarafından bize bildiril
m iştir; bacı efsanelerinden G raal’ın anlam ını yakından araştırm aya hİzi iten
ned en de budur.
‘M E L K ISE D E K ’
ve “sori” yani “sır” kelimeleri, aynı sayısal değere sahip olmaları ne
deniyle birbiri yerine kullamlmışcır.'* Sufilerde ise şarap, ezorerİk bil
giyi, herkes için uygun olmayıp sadece seçkin bir zümreye has olan
doktrini, temsil için kuİianılmaktadın Öyle ki, şarap İçen herkese ce
za uygulanır. Buradan çıkan sonuç odur ki, bir ayinde şarabın kulla
nılması, bu ayine açıkça inisyatik bir özellik katmaktadır.^*
M elkisedek ismi, ya da daha doğru bir isimlendirmeyle M eiki-
Tsedek, gerçekte ‘Âlemin Hükümdarı’nm bizzat işlevlerinin temsil
edildiği bir Yahtıdi-Hristİyan geleneği kavramından başka birşey de
ğildir. Bu konuda açıklama yapmaktan önce çekindik. Zira bu, İbranî
Kutsal Kitabı’mn en gizemli cümlelerinden birisinin açıklamasını ge
rektiriyordu. Ancak, ‘Âlemin Hükümdarı’ konusunu ele almaya karar
verdikten sonra, artık buna değinmeden geçmenin imkânı yoktu. Bu
konuda Aziz Paulus’un sözlerini tekrar edebiliriz: ‘Bunun hakkında
söyliyecek çok sözümüz vardır, ve kulaklarınız İşitmekte ağırlaştığın
dan, tefsiri güçtür.”''’
İşte söz konusu Kutsal K İtap’taki cüm leler; “Ve Salem
Hükümdarı Melki-Tsedek ekmek ve şarap çıkardı; ve Yüce Allah’ın
(El Elion) kâhini idi. Ve onu mübarek kılıp*^ dedi: Göklerin ve yerin
sahibi Yüce Allah tarafından Abram mübarek olsun; ve senin düşman
larım eline teslim eden Yüce Allah mübarek olsun. Ve (Abram) her
şeyden kendisine ondalık verdi.
Demek ki Melki-Tsedek, aynı anda hem hükümdar hem de bİr ra
hip. Adı, ‘Adaletin Hükümdarı’ anlamına gelm ekte; ve aynı zamanda
Salem ’in de hükümdarıdır yani ‘B an ş’ın. Burada her şeyden önce,
8. B u rad a ay rıca belirtm ek gerekir ki, aynı kelim e kökü İslâm veM üslim
(M üslüm an) kelim esinde de b ulun m ak tad ır; ‘İlâhî İrad e’ye boyun eğ m e’
(İslâm kelimesinin kelime anlam ı budur) ‘B arış’ın gerekli şartım o lu ştu r
m a k ta d ır; b urada dile getirilen fikir H in du geleneğindeki D harm a ile m u
kayese edilebilir.
9. İbranilere M ek tu p , 7 / 1-3.
10. İb ranilere M ek tu p , 7 /7 .
4 6 • Â L E M İN H Ü K Ü M D A R I
edilen ‘mübarek kılm a’, açıkça bİr ‘manevî etki’nin iledsimidİr ki, İb
rahim de buna katdacaknr. Kulianıian ifade tarzı, İbrahim’i doğrudan
doğruya ‘Yüce Aİlah’ ile irtibata geçirmektedir. Aynı İbrahim, O ’nu
daha sonra Yehova olarak isimlendirecektir.** Şayec Melki-Tsedek İb
rahim’den üstün ise bu, M elki Tsedek’in Tanrısı olan Yüce Oİan’nın
(Elion), İbrahim ’in Tanrısı olan her şeye Gücü Yeten’den (Şadday) da
ha üstün olması nedeniyledir. Diğer bir ifadeyle, bu iki isimden birin
cisi diğerine nispetle daha üstün bir özelliği temsil etmektedir. Aynca,
konunun en çok önemli olan ve her hâlde bugüne kadar hiç açıklan
mamış olan tarafı ise, El Elİon kelimesi İle Emmanüel kelimesinin sa
yısal değerlerinin eşit olmasıdır.*“ Bu ise, Melki-Tsedek rivayetini M e-
ctıs-Hükümdarlar’a bağlamaktadır ki, bunun anlamını daha önce
açıklamıştık. Dahası, şuna da dikkat çekilebilir; Melki-Tsedek’in ra
hipliği, El E lion ’un rahipliğidir; Hristiyan rahipliği ise, Emmanücl’in
rahipliğidir. Şayet El Elion, Emmanüel İse, o zaman bu her iki rahip
lik bir ve aynı şeye işaret eder ki, zaten Hristiyan rahipliği de ekmek
ve şarap evharİstiyasma sahip olması hasebiyle o da gerçekten ‘M el
kisedek nizamına uygun’ bir rahipliktir.*^
Yahudi-Hristiyan geleneği iki farklı ruhbanlık kabul etmektedir:
Birisi ‘H arun’un nizamına uygun’ olandır, diğeri ise ‘Melkisedek ni
zamına uygun’ olandır. Bu İkincisi, birinciye nispetle daha üstündür;
nasıl ki M elkİsedek’in kendisi İbrahim’den üstün ise. İbrahim ’den Le-
vi kabilesi, ondan da Harun ailesi çıkm ıştır.*’* Bu üstünlük, Aziz Fa
11. Tekvin, 1 4 /2 2 .
12. Bu ¡.simlerin herbirinin sayısal d eğeri 1 9 7 ’dir.
13. Bu tam am en yukarıda açıkladığım ız şeyin d oğ ru lan m asıd ır; an cak , gelene
ğe karılm a h er zam an bilinçli olm ayabilir; bu d u ru m d a dahi g erçek ‘m ane
vî tesirleri’ olduğu gibi ak tarabilir, an cak bu d u ru m d a inisyatik hiyerarşide
h erhangi bir sınıfa ak d f dahil olm ayı b erab erin d e geçirm ez.
14. Verilen bilgiden h arek etle, buradaki üstünlüğün Yeni A hid’ in Eski A hid’e
olan üstünlüğüne tekabül ettiğini söyleyebiliriz. (İb ran ilere M ek tu p , 7 /2 2 ) .
B u rad a, neden M esih ’in din adam ı kabilesi olan Levi kabilesi’ nden değil de
bir H ük üm darlık kabilesi olan Yuda’dan d oğd u ğu n u açıklam ak g erek m ek
tedir (bkz. Aynı yer, 7 / 1 1 - 1 7 ) ; ancak, bu konuyu açık lam ak bizleri işlem ek
te olduğum uz m evzudan uzaklaştırır. -Y a k u b ’un oniki oğlunun neslinden
geîen oniki kabilenin organ izasyon u, tabiî o larak m an evî m erkezlerin oni-
kili teşekküllerine dayan m ak tadır.
‘M EL K İSED E K ’ • 4 7
ulus tarafından açıkça ifade edilmiştir: “Ve denilebilir ki, ondalık alan
Levi dahi İbrahim /asıtası ile ondalık vermiştir.’ *^ Burada, söz konu
su iki tür rahiplik üzerinde daha fazla durmayacağız. Ancak, Aziz Pa
ulus’un şu sözünü de nakledelim: ‘Ve burada (Levili rahipliğinde) fa
ni olan adamlar ondalık alıyorlar, fakat orada yaşamakta olduğuna §e-
hadet edilen bir zat alıyor.’ *^ M elkisedek olan bu ‘yaşayan adam’,
‘ebedî olarak var olan’ (ibranice ‘le-olam ’) M anu’dur; yanı, kendi
çevrimi boyunca (Manvantara) ya da özellikle yöneticisi olduğu dün
yanın ömrü boyunca var olan. Bu nedenle o ‘arasızdır’, zira onun kö
keni ‘insan dışıdır’, çünkü bizzat kendisi insanın prototipidir. O, ger
çekten de ‘Tanrı’mn Oğlu suretinde yapılm ıştır’, zira o yapmış oldu
ğu Kanun gereği bu dünya için İlâhî Kelim e’nin ifadesi ve suretidir.*^
Daha başka dikkat çekilecek noktalar da var. M eselâ: ‘M ecus
H üküm darlar’ rivayetinde, birbirinden farklı üç şahıs görm ekteyiz
ki, bunlar inisyatik hiyerarşinin üç başkamdir. Melki-Tsedek rivaye
tinde ise, bir tek şahıs görm ekteyiz, ancak kendisinde her üç işlevi
birleştirebilecek bir durumdadır. İşte bu yüzdendir ki, kimileri Ado-
nİ-Tsedek yanİ ‘Adaletin Efendisi’, bu ismin bİr çifti olan Kohen-Tse-
dek ve M elki-Tsedek yani ‘Adalet H üküm darı’ şeklinde bir ayrını
yaptadırlar. Bu üç özellik, Brahâtm â, M ahâtm â ve M ahânga İşlevle
ri ile İrtibatlandırılabİlir.*''* Her ne kadar M elki-Tsedek sadece üçün
cü Özelliğin bir ismi olsa da, genellikle diğerlerine de teşmil edilerek
kullanılır. Diğerlerine nispetle o ismin özellikle kullanılmış olması
15. İb ranilere M e k m p , 7 / 9 -
16. İb ranilere M ek tu p , 7 / 8 .
17. İskenderiyeli G n o stik ler’in Piscis S o p h ia’sında M elkisedek, ‘ Ebedi İşığın
B üyük A bcısı’ diye tavsif edilir; bu da yine, doğrud an doğruya İlke’den çı
kan ışın ile akiedilebilir ışığı alan ve onu kendi sahası olan yeryüzüne yan
sıtan M a n u ’nun fonksiyonu ile u yu şm ak tad ır; İşte bu yüzdendir ki, M a -
n u ’ya ‘G ü n eş’in oğ lu ’ denm ektedir.
18. M elki-Tsedek ile ilgili daha başka gelen ek ler de v ard ır; bunlardan bİrİne g ö
re , M elkisedek 5 2 yaşında m elek M ikail tarafın dan yeryüzü cen n etin d e
takdis edilm iştir. Buradaki 5 2 sem bolik .sayısı, diğer yand an, H ind gelen e
ğin d e önem li bir rol o y n am ak tad ır ki, bu sayı V eda’nın toplam anlam ına te
kabül ettiği kabul edilir. H a tta , bütün bu an lam lara tekabül eden O m tek
hecelisinin farklı telaffuz şekillerinin m e v cu t olduğu söylenm ektedir.
4 8 . Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
İse, onun işlevinin daha çok dış âleme yönelik olm ası, yani doğru
dan reçelli eden taraf olması nedeniyledir. D iğer yandan, ‘Âlemin
H ü kü m d arı’ ifadesi ile ‘A daletin H ükü m d arı’ ifadesi, sadece
hüküm darlık iktidarına doğrudan işaret etmektedir. Diğer yandan,
aynı zam anda H indistan’da D harm a-R âjâ ismine de taslamaktayız ki
bu ismin sözlük mukabili M elki-Tsedek’le aynıdır.*-*
Şimdi, Melki-Tsedek isminin tam olarak ne anlama geldiğine ba
kalım ; ‘Adalet Hükümdarı’na aİt vasıflar terazi ve kılıçtır; bunlar
‘Hüküm M eleği’ olarak bilinen M ikail’in de nitelikleridir.“** Bu her iki
amblem de sosyal düzende İdarî ve askerî işlevleri temsil eder ki bun
lar Kşatriyalar’ın görevleridir ve hükümdarlık iktidarını meydana ge
tiren iki unsurdur. Bunlar da hiyeroglif olarak Ibranice ve Arapça
H ak kelimesinin kökünü oluşturan iki özelliktir ve bu kelime aym za
manda hem ‘Adalet’ hem de ‘H akikat’ anlamlarına gelmektedir.^*
Öyle ki bu kelime, çeşitli eski halklarda hükümdarlığa işaret etmek
için kullanılm ıştır.“^ Hak, Adalet’i yani terazi ile sembolize edilen
dengeyi sağlayan kuvvettir. Oysa kuvvetin kendisi, kılıç ile sembolize
edilm ektedir ki, hükümdarlık kuvvetinin gerçek rolünü karakîerize
eden de b u d u r .D iğ e r yandan, manevî düzende (ordre) ise, Haki-
kat’in gücüdür. Ayrıca, bu H ak kökünün daha yumuşatıİmış bir şekli
1er, R o m a ’ya E dom adını v erirler; oysa, gelenek R o m a ’nın yedi lıiiküm da-
nnclan da bahseder ki, bunların İkincisi yanİ şehrin kanun yapıcısı o larak
kabul edilen N u m a, M am ı ism inin hecelerin in tam bir tersine okunuşuna
sah ip tir ve aym zam anda Y u nan ca b ir kelim e olan ve ‘k anu n ’ anlam ına ge
len iio m o s ile de benzerlik arz ermeleredir. B u rad a, R o m a’nın yedi h ük üm
d arın ın , b ir yönüyle, belli bir m ed en iyet için , söz konusu yedi M an u ’ nun
farklı b ir tem silinden başka b ir şey olm adığı düşünülebilir. Aynı şekilde, Yu-
n an ’lı yedi bilge d e, benzer şartlar dahilind e, yedi Rişi’nin tem silidir ki, biz
d en ön cek i çevrim in bilgelikleri bun larda bireşim halindeydi.
7
X U Z ’ YA DA Ö LÜ M SÜ ZLÜ K İK A M ETG Â H I
M a ğ a ra ya da İn, kalbin içinİ renısil etm ektedir kİ, bu varlığın merkezi oİarak
kabili edilm iştir; ayrıca, ‘A lem Yum urtası’m n içi olarak da kabul edilmektedir.
5 4 • Â L E M İN H Ü K Ü M D A R I
6. Aynı kal k ökünden, başka lâtince k elim eler de cürem ektedir. M eselâ, caligo
ve belki de m ürekkep bir kelime olan o c c u lu ıs . D iğer y an d an , caelare fo r
m unun asıl iribarıyla farklı bir kök olan ve ‘k esm ek’ ve ‘b ölm ek ’, veya ‘ay ır
m ak ’ ve ‘gizlem ek’ anlam ına geien {aynı şekilde ca ed cre) c a e d ’d en gelm iş o l
ması m üm kündür. A ncak, lierhalükârda bu köklerle dile getirilen fikirler,
fark edildiği gibi, birbirine ço k yakındırlar. Bu da, her ne kadar bu iki fo rm
da etim olojik açıdan birbirinden bağım sız olsalar da, caelare ile c ela re'n in
k olay ca asimİle edilmesini sağlam ıştır.
7. O rta Asya geleneklerinde ‘Sem avî Y eryüzü ’ veya ‘Yaşayanların Yeri’ ile aynı
kabul edilebilir olan ‘Âlem in Çacısı’nın, A valok ireşvara’nm h üküm dar old u
ğu ‘ B atı’daki G ökyüzü’ arasında ço k yakın ilişkiler söz konusudur. - ’Ö rm e k ’
kelim esinin anlam ı konusunda, aynı zam an d a M ason ik bir İfade olan ‘ö rtü l
m üş h alde o lm ak ’ ifadesini hatırlam am ız gerek m ek ted ir: L o c a ’nm yıldızlı ta
vanı gö k kubbeyi temsil etm ektedir.
8. Bu, M ısırlılar’daki İsis’in veya N eir’in örtüsüdür. Uzak Doğu geleneğinde ise
Evrensel A nne’nİn ‘mavi örtüsü’dür (Tao-te-king, 6. kısım); şayet bu anlamı g ö
rünen gökyüzüne uygulayacak olursak, bu durum da yüksek hakikatleri gizleyen
veya ‘ifşa eden’ astronom i sembolizminin rolüne atıfta bulunulduğunu görürüz.
9. Safir, K itab-ı M ukaddes sem bolizm in de önem li bir rolü v ard ır; özellikle de,
p eygam berlerin m ükaşefelerİnde sık sık g örü lm ektedir.
5 6 • Â L E M İN H Ü K ÜM D AIU
10. K u zey ’e S an sk ritçe’de Uîtara d en m ek ted ir, yani en yüksek bölge an lam ın
d a ; G ü n ey ’e ise, sağdaki bölge an lam ın d a Dak^İna denir, yani yüzün D o-
ğu ’ ya çevirilm esi İle sağda olan bölge an lam ın dad ır. U ttarayana İse, G ü
n eş’ in yükselerek K uzey’e d oğ ru İcat etriği yürüyüş an lam ın dad ır ve bu d u
ru m kış g ün dön üm ü ile başlar ve yaz gü n d ö n ü m ü ile b itm ek ted ir; Dak^ina-
y a n a ise, G ün eş’in G ü n ey ’e d oğru aşağıya d o ğ ru inişi an lam ın d ad ır ve yaz
gü n d ö n ü m ü n d e başlar ve kış gü n d ö n ü m ü n d e biter.
11. H İnd sem bolizm indeki (bizzat Budizm ’in ‘yedi adım ’ efsanesinde koruduğu
gibi) uzaydaki yedi bölge, d ört asıl yön ile birlikte Z en it, N adir ve m erkezin
kendisi. Bu rad a, bu temsilin üç boyutlu bir çarpı işareti şeklini aldığını belir
tilebilir (m erkezden itibaren birbirinin zıddı altı y ön). Aynı şekilde, Kabbaİa
sem bolizm indeki ‘Kutsal S aray ’ veya ‘İç S aray ’ da altı yönün m erkezinde yer
alm ak tad ır ki, kendisi ile birlikte yedi olur. Bir de, ‘İskenderiyeli C lem en t di
y o r ki: ‘Tanım lan anm am ış boyutlar, ‘A lem ’in Kalbi’ olan Tanrı’d an hareket
te biri yukarı, biri aşağıya, bir diğeri sağa, diğer biri sola, bir diğeri öne ve ni
h ayet bir başkası da arkaya doğru yönelirler. D aim a aynı olan bir sayıya ba
kar gibi bakışlarını bu altı boyuta y ön elterek dünyayı tam am lar; o , her şeyin
başlangıcı ve sonudur (alfa ve o m eg a), zam anın altı saflıası onda tam am lanır,
ve tam m lan am ayan boyudarm ı yine ondan alırlar; işte, 7 sayısının sırrı b ura
d a d ır’ (ahncı yapılan kaynak içİn bkz.; P. Vuillaud, la K abbale juive, c . l ,
ss.2 1 5 - 2 1 6 ) . Bütün bunlar, başlangıçtaki nokranın mekân ve zam andaki g e
lişimi ile bağlantılıdır; uzayın altı yönü ne tekabül eden zam anın altı saflıası,
ain çevrim sel dönem i oluşturur ki, bu da d aha genel bir dönem in alt bölü
m ü d ü r ki, bazen sembolik olarak ain bin yıl şeklinde temsil edilir. Bunlar,
Tekvin’deki (Yaratılış) İlk altı gününe de tekabül etm ek ted ir ki, yedinci gün
olan Şabbat günü yeniden Ilke’ye yani m erkeze dönüş evresidir. Böylece ye
di d ön em vard ır ki, bunların her birine yedi dvipanm tezahürü nispet edile
bilir. Şayet, bu dönem lerden her biri bir M an v an tara ise, Kalpa bütün olarak
iki dizi yedili içerir. Anlaşılacağı ü zere, farklı b oyutlara gÖre çevrim sel d ö
n em ler kullanılarak aynı sem bolizm farklı m ertebelere uygulanabilir.
‘L U Z ’ YA DA Ö L Ü M SÜ Z L Ü K İK A M ETG Â H I * 5 7
her zaman oİduğu gibi ‘İzzet’, üst âlemdeki Şekina ile İrtibatlıdır kİ,
‘semavî çiğ’in de onunla çok yakın bir İlişkisi vardır. Bunu biraz Önce
fark etmiş olabiliriz. Luz, çürümediği içİn, insanda ‘ölümsüzlük çekir-
deği’dir*^ ve ‘ölümsüzlük ikametgâhı’ da yine aym isme sahiptir: Bu
rada, her iki hâlde de ‘Ölüm M eleği’nin gücü etkisizdir. Bu bir bakı
ma, ölümsüz olanın yumurtası veya embriyonudur.*** Ayrıca bu, kele
beğin içerisinden çıktığı krizalit kabuğuna da benzemektedir.*^ Bu
benzetm e, onun gerçekte dirilişteki görevini de açıklamaktadır.
Luz’un yeri, omurganın alr kısmı olarak tespit edilir. Bu çok ilginç
gelebilir, ancak Hİndu geleneğindeki Kundalinî gücü dedikleri şey ile
açıklığa kavuşmaktadır.“** Kundalinî, İnsan varlığında içkin olduğu ka
bul edilen Şakti’nin bir suretidir.“* Bu kuvvet, kendi etrafında dolan
mış hâldeki bir yılan İle temsil edİİir ki, burada da omurganın en alt
kısmına tekabül eden organizmanın bir bölgesi söz konusudur. Bu, en
azından normal insanda böyledir. Ancak, hatha-Yoga gibi birtakım uy
gulamalarla o, ‘üçüncü göze’ yani Şiva’nın alnındaki göze tekabül
eden bölgeye ulaşmak için çeşitli plexusİara tekabül eden ‘tekerler’
(şakralar) veya ‘lotus’e (kamalalar) göre uyanır, açılır ve kalkar. Bu
aşama, ‘ilk durumun’ yeniden elde edilmesini temsil etmektedir. Bu-
17. S an sk rirçe’de akşcıra kelim esi, ‘b ozu lm ayan ’ an lam ın a gelm ektedir, ve bu
rad an h arek etle de ‘ö lm ey en ’ veya ‘yok edilem eyen ’ an lam ların a gelir; di
lin ilk unsuru ve tohum u olan h eceyi temsil eder, ve üçlü V eda’yı kendİ için
de barındırdığı için de evleviyetle O m tek hecelisi için kullanılm aktadır.
18. Farklı bir form altında bunun dengine farklı geleneklerde de rastİanm akta-
dır, özellikle de önem li gelişm iş tarzları ile T ao izm ’de rastlanm akcadır. -B u
y ön ü yle, ‘m ak ro k o zm ik ’ düzeydeki D ünyanın Yu m u rtası’ nm ‘ m ik rokoz-
m ik’ düzeydeki b enzerid ir; zira o , ‘gelecek çev rim ’in (K atolik A m entü-
sü ’ndcki vita venm ri saecu li’si an lam ın da) im k ân lan m içerm ektedir.
19. B u rad a, büyük o ran d a bu benzerlik üzerine kurulu olduğu için P sycbc’ nin
yunan sem bolizm indeki yerine atıfta bulunabiliriz (bkz. Psyche, F. P ro n ’un
h azırladığı).
20. Kundali kelimesi {m ücnn es şekli kıındalini’d ir), halka ya da spiral şeklinde
yuvarlan m ış anlam ına g elm ek ted ir; bu yuvarlan m a şekli, em b riyon hâlini
veya ‘gelİşm em işiiği’ sem bolize etm ek ted ir.
21. Bu çe rçe v e d e , ve belli bir alâka çerçev esin d e, onun m ekânı da kalbin içi gi
bi kabul ed ilm iştir; H in du Şakci ile İbranî Şekina’sı arasın d a var olan ilişki
ye d aha ö n ce atıfra bulunm uştuk.
‘L U Z ’ YA DA Ö LÜ M SÜ Z L Ü K İIOVMETGÂHI • 5 9
radan ise, ölümsüzlük hâli dediğimiz şeyi elde eder. Buraya kadar, hâ
lâ insanlık durumundayızdır. Daha ileriki bir aşamada, Kundalinî baş
taki taca ulaşır kİ,“ bu son aşama varlığın üst mertebelerinin etkin
olarak feıhedilmesine işaret etmektedir. Bu benzetmeden ortaya çıkan
şey, /wz’un organizmada aşağıya tekabül eden bir mevkide yer alması
ancak ‘düşmüş olan insan’m durumunda söz konusudur. Yeryüzünde
ki bütün insanlar dikkate alındığında ise, yüce manevî merkezin ‘ye
raltı dünyasında’ bulunması aym nedenledir.-*
22. B u rad a söz konusu olan B rah m a-ran d h ra veya B rah m a’ nın ağzıdır ki, su-
şu m n a veya ‘ana a r t e r ’in ‘güneş ışını’ ile tem asta bulunduğu n oİaadır. Söz
konusu sem bolizm i bütünüyle L’H o n ım e et so n d en en ir selo n le Vedanta ad
lı eserde açıkladık.
23. Bü tün b un ların , ço k bilinen şu H e rm e tik cü m len in anlam ı ile ço k yakın
b ir ilişkisi v a rd ır: "visita in ferio ra te rra e, re ctifica n d o in v en ies occtdU tm la-
p id e m , v era n ı ın e d ic in a m ’ ; öyle ki, bu cü m led ek i k elim elerin ilk h arleri
bir ara y a g etirildiğin de V itriolnm kelim esi o rta y a çık m ak tad ır. Başka bir
bakış açısına g ö re ‘felsefe taşı’ aynı z am an d a ‘hakiki he kim lik’d ir, yani
‘u zun yaşam ın iksiri’ dir. -B a z e n , in ferio ra y erin e in terio ra yazılm aktadır,
a n cak genel anlam ı d eğ işm em ek ted ir, ve ‘a lt d ü n yay a’ d aim a açık bir im a
v e r alm ak tad ır.
8
TCALİ YUGA’ D Ö N EM İN D E G İZ LEN EN YÜ CE M ERIŒ Z
5. Bu ifade T aoist d ok trind en ö d ü n ç alın m ıştır; d iğer yand an, biz b urada A rap
ç a ’da tam karşılığı ‘en -n iy y et’ olan kelim enin tam karşılığı an lam ın da ‘n iyet’
(in ten tio n ) kelim esini kullanm aktayız ki, genellikle bu şekilde tercü m e e t
m ekteyiz. Z a te n bu te rcü m e, kelim enin L âtin ce etim olojisine de uygunluk
arz etm e k te d ir (in-ten de re ’den, bir yere d oğ ru yö n elm e [rendre]).
6. Bu söylediklerim iz, Incil’deki şu ifadeleri tam o larak teixu m e erm em ize im
kân v e rm e k te d ir: ‘A tayın , b ulacaksınız; isteyin, elde ed ersiniz; vurun ve ka
pı size a çıla ca k tır.’ -B u ra d a tabiî o larak , d ah a ö n ce ‘doğru n iyet’ ve ‘iyi ni
y e t’ ile ilgili yapm ış olduğum uz açık lam alara g ö n d erm ed e bulunm ak g erek
m ek tedir. Z ira , buradan h areketle şu form ü lü n açıldam asım zahm etsizce el
de edebiliriz: Pax in terra h o ın in ib ns b o n a e voluntatis.
7. İslâm ’da bu yönelm e (kıble), bir bakım a niyetin m addîleşm esidir. H ristiyan
kiliselerinin y ö n leri ise, ço k farklı bir d u ru m d u r ve esas itibanyia aynı fikre
dayan m ak tadır.
8. B u rad a tabi ki söz konusu olan sad ece nİsbî bİr tezahü rd ür, zira bu tali m e r
kezlerin bizzat kendileri aşağı-yukarı Kali-Yuga’ dan itibaren kesin bir şekilde
kapalıdır.
64 • Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
ayni zamanda yeryüzü İnsanlığı için ‘ilk hâle geri dönüşü’ zorunlu
kılmaktadır.**
Avrupa’da, düzenli organizasyonlar vasıtasıyla merkezle kurul
muş olan bilinçli ilişkilerin tamamı günümüz itibarıyla kopmuş vazi
yettedir. Bu durum, birçok asırdan berİ böyledir. Zaten bu kopuş, bİr
anda gerçekleşmiş olmayıp peş peşe gelen birçok evreden sonra ol
muştur.*** Bu evrelerin ilki 15. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Baş
ka bir yerde şövalye tarikatlerine İlişkin belirtmiş olduğumuz şeyler
den de anlaşılacağı üzere, onların başlıca rollerinden biri de Doğu ile
Batı arasında iletişim sağlamaktır. Bu iletişimin gerçek boyutu ise, bu
rada söz konusu edilen merkezin en azından ‘tarihsel’ dediğimiz dö
nemlerde daima Doğu’da olarak tasvir edilmiş olmasıdır. Bu arada;
Tapmak Tarikati ya da daha sonraları alacağı isimle Gülhaççılık, bu
iletişimin devamını sağlamaya devam etmiştir; ancak bu durum daha
sonraları biraz daha belirginsizleşmiştir.** Rönesans ve Reform , yeni
bir kritik döneme işaret etmişlerdir. Nihayet, Saint-Yves’in belirttiği
ne göre tam kopma, Otuz Yıl Savaşlan’na son veren 1 6 4 8 ’deki West-
falya Anlaşmaları ile aynı tarihe rastlamaktadır. Oysa, çok ilginçtir ki
birçok müellif tam da Otuz Yıl Savaşlan’ndan sonra gerçek Gülhaççı-
lar’m Asya’ya çekilm ek üzere Avrupa’yı terk ettiklerini belirtm ekte
dirler. Bu konu ile ilgili şunu da hatırlatmak isteriz ki, Agarttha’nın en
içteki çemberde yer alan mensuplan gİbi Güihaç M üntesipleri’nin
adedi de 12 idi. Nitekim bu durum, söz konusu yüce merkezin sure
tinde teşkil edilmiş olan manevî merkezlerin tamamında ortaktır.
Bu son evreden itibaren, etkin inisyatik bilginin deposuna hiçbir
Batı organizasyonu gerçekten sahip olamamıştır. H atta Swedenborg,
‘Kaybedilen Kelâm ı’n artık Tibet ve Tatarisran bilgeleri arasında aran-
9. B u rad a söz konusu olan, biten çevrim sel d ön em e nispetle sem avî Kudüs’ün
tezah ü rü d ü r ki, b aşlayacak olan d ön em e göre ise yeryüzü cen n eti ile aym
şey d ir; bunu daha ö n ce IJE soîerisin e de D a n te 'd e açıklam ıştık.
10. Aynı şekilde, daha geniş bir bakış açısına g ö re, b urada İlk m erkezden uzak
laşm ada insanlık için d ereceler m evcu ttu r. İşte, faklı Y u ga’ların ayrım ı da bu
d e re ce le re tekabül etm ektedir.
11. Y ine aynı kon ud a, tek rar L’E so terism e d e D a n ie adlı çalışm am ıza g ö n d er
m ed e bulunm ak m ecbu riyetind e İcalacağım ; zira b u rad a, bu iddiayı d oğ ru
layacak bütün tespitlerde bulunduk.
‘KiVLİ n iG A ’ D Ö N E M İN D E G İZ L E N E N Y Ü C E M E R K E Z • 6 5
1. B u rad a, Vedik Agni ile Kuzu sem bolü arasındaki ilişkiye d air daha önce yap
mış old u ğu m u z imayı b urada h atırlatm ak isteriz {L E so terisın e d e D a n te,
1 9 5 7 baskısı, s s .6 9 - 7 0 ) ; U H o m m e et so n d e v e n ir selo n le Vedanta, s.43)-,
H in d istan ’da K oç, A gni’nin taşım a vasıtasını tem sil etm ektedir. -D iğ e r yan
d an , Bay Ossendo\vski b irçok kez R am a küirünün hâlâ M o ğ o lisran ’da v ar ol
duğun a işaret erm ektedir. D em ek ki b u rad a, b irço k oryantalistin dediğinin
aksine, B udizm ’den farklı bir şey söz konusu. D iğer yand an bize aktarıldığı
na g ö re , ‘R am Ç evrim i’nin h atıralarının hâlâ K am b o çy a’da varm ış. Bu bilgi-
İBl'“bize o k ad ar olağanüstü geldi ki, bunu b u rad a ak tarm ayı d üşünm edik;
b urada bunu sad ece bir h atırlatm a babından ak tarm ış o lu yoru z.
6 8 . Â L E M İN H Ü K Ü M D A R !
4. Bu tam am lam a, birbirinin ters iki farklı yöne bakan iki ü çgend ir ki, bu da
‘S üleym an ’ın M ü h rü ’dür. O , aynı zam n d a m ızrak ve kupaya da benzetilebi
lir ki bundan ve buna denk başka b irço k sem bolden d aha ö n ce bahsetm iştik.
5. \V -H . R oscher, 1 9 1 3 ’de yayınlanm ış o lan Ompluılos adlı bir eserde, bu k o
nuyla alâkalı farklı to p lu m lan içine alan old u k ça külÜyath b ir d ok üm an to p
lam ıştır. A ncak, bu sem bolün söz konusu top lu m lan n yeryüzüne ilişkin fikir
leri ile alâkalı oiduğu şeklinde bir fikre sahip olm akla hara etm iştir. Z ira ona
g ö re , yeryüzünün sathında v ar olan bir m erk ezd ir sÖz konusu olan ki, bu d ü
şü nce m eseleyi olabilecek en kaba b ir anlayışla anlam aktır. Çünkü böyle bir
düşü nceye sahip o lm a, sem bolizm in d erin anlam ına ilişkin tam bir ceh alet
so n u cu olabilir. -B u n d an sonraki açıklam alarım ızd a, K4. J. L o tlı’ım Retnıe
d es E tu d es a}iâemws''c\e (T em m uz-Eyiüi, 1 9 Î 5 ) yayınlanan ‘L O n ıp h a lo s
ch ez les C eltcs' adlı çalışm asından birtakım bilgiler kullanacağız.
6. A lm a n ca ’da n a h e kelimesi m ihver, ve m ıbel kelimesi ise göbek anlam ına gel
m ek ted ir; ve bu son kelim e de genel o larak m erkez ve o rta anlam ına gel
m ek tedir. -Y u n a n ca ’daki o m p h a lo s kelimesi ile L âtin ce’deki ıım bilicus keli
m esi, basit farklıltklaria aynı k ökten türem işlerdir.
7 0 • Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
ri İfade edilmektedir^ ‘M erkez’ kelimesi zaten çok ayrı bir öneme sa
hiptir. Zira teker, her yerde rotasını sabit bîr nokta etrafında tamam
layan Alemin sembolüdür ve bu nedenle de swastika ile mukayese edi
lebilir bir semboldür. Ancak swastika’da, tezahürü temsil eden çevre
çİzilmemiştir; öyle ki, sanki doğrudan doğruya merkeze dikkat çekil
mektedir: Swastika, Alemin bİr sureti değildir, aksine o Alem’e nispet
le İlk e’nin hareketidir.
O nfalos sembolü, sadece belli bir bölgenin merkezine yerleştirile
bilirdi. Bu bölge, coğrafi bir merkezden çok manevî bîr merkezdir;
bununla beraber bazen her ikisinin bir arada bulunduğu da olm akta
dır. Ancak, şayet durum bu son belirtilen şekilde olursa, bu noktanın
söz konusu bölgede ikamet edenler için o yerin ‘Âlemin M erkezi’nin
görünür sureti olarak kabul edilmiş olması nedeniyledir; ve aynı za
manda, bu halka aİr geleneğin, söz konusu halkın zihniyetine ve var
lık şartlarına en uygun bir form içerisinde, ilk geleneğin bir uyarlama
sıdır. Genellikle D elf tapmağındaki Onfalos bilinmektedir. Bu mabet,
gerçekten de antik Yunan’ın manevî merkezi idi,** ve bunun doğrulu
ğunu gösterecek açıklamalar üzerinde fazla durmadan şunu belirtmek
isteriz ki, söz konusu yerde yılda İki defa Anfikryonİar (Amphictyons)
konseyi toplanmakta idi. Bu konsey, H elenik halkların tamamının
temsilcilerinden müteşekkildi ve bu toplantı söz konusu halkların ara
larındaki yegane erkin bağ idi. Bu bağın gücü, özde geleneksel oluşun
dan kaynaklanmaktaydı.
O nfalos’nn maddî temsili genelde kutsal bir taş idi ve buna çoğu
zaman ‘betil’ adı verilmekte İdi. Bu isimlendirme ise, ibranice’deki
‘Beyt-El’ yanİ ‘Tann’nın Evi’ kelimesinden başkası değildir. Bu ismi Ya
kub [(a.s.)], rüyansında Tanrı’nm kendisine reçelli ettiğini gördüğü ye
re vermiştir: ‘Ve Yakub rüyasından uyanır ve der ki: M uhakkak Tanrı
9. Tekvin, 2 8 / 1 6 - 1 9 .
10. Yine Tekvin kitabında y er alm ak ta olan B ey r-L eh em ile B eyt-E loh inı şekli
nin ses benzerlikleri zaten farkedilm ektedir.
] 1. ‘Ve ayartıcı gelip on a dedi: E ğer A llah’ın O ğlu isen, söyle, hu taşlar ekm ek
olsun ’ (M a rta , 4 / 3 ; ay rıca bkz.: Luka, 4 /3 ) . Bizim burada b elim ikierim izle
birlikte bu sözlerin gizem li anlam ı v ard ır; M esih ’in buna b enzer bir deği
şiklik geçirm esi gerek m ek teyd i, an cak bunu ay artıcın ın dediği gibi m addî
an lam da değil m anevî olarak (spiricuel) yapm ası g erek iy o rd u . O ysa m an e
vî d üzlem , m addî düzlem in bir benzerid ir (an alo gu e), an cak ter.s yönde btr
b enzeridir. K eiâm ’ın tecellisi olarak bizzat M esih , ‘G ökten inmiş olan ek
m e k tir’ ki, bu yüzden şöyle hir cevap v erilm iştir; ‘İnsan yalnız ekm ekle y a
şam az, fakat A llah ’ın ağzından çıkan her sözle y a şa r’. İste Yenİ A hit’ te,
‘T a n n ’ ın evi’ o larak taşın yerini alacak olan bu ek m ek tir; buna ayrıca, İlâhî
h aberlerin (oracles) neden kesildiğini de ekleyebiliriz. Kendisini, tecelli et
miş K elâm ’ııı ‘e ti’ ile aynileştiren ekm ekle ilgili o larak b urada, İb ranice’de-
ki leh eın ile aynı olan A rap ça’daki Lıhın k elim esinin, ‘ek m ek ’ değil ‘e t’ an
lamı taşıdığını burada belirtm ek ilginç o lacak tır.
12. Tekvin, 2 8 /2 2 .
7 2 • Â L E M İN H Ü K Ü M D A R !
O nfalos’u temsil eden taş, Yakub’un diktiği gibi bir sütun şekline
sahip olabilir. N itekim , Kelt halklarında olduğu gibi bazı menhirlerin
bu anlamı taşıdığı muhtemeldir. Delf tapmağında olduğu gibi bu taş
ların yanında kehanetlerin yapılması, anlaşılacağı üzere söz konusu
Tanrı’nın huzurunda yapılmış gibi kabul edilmekteydi. Zaten, ‘Tan-
n ’nın Evİ’ tabii olarak ‘Dünyanın M erkezi’ ile aynileşmektedir. O nfa
los, bazen K ibele’nin siyah taşı gibİ, koni veya ovoid [yumurta] şek
lindeki bir taş ile de temsil edilebilir. Koni, kutsal dağı hatırlatmakta
dır ki, bu da ‘Kutup’ veya ‘Alemin M İhverİ’nİn sembolüdür. Ovoid
şekline gelince, o da çok önemli bir sembol olan ‘Âlemin Yumurtası’
İle doğrudan İrtibatlıdır.'^ Şunu da eklem ek gerekir ki, şayet Onfalos
genellikle bir taş ile temsil edilmekte ise de, bazen de bir tür ‘tumu-
lus’ olan tertre İle de temsil edilir ki bu kutsal dağın bir surecidir.
M eselâ Ç in’de, her hükümdarlık veya feodal devletin merkezinde es
kiden ‘beş böİge’den alınmış topraktan yapılmış dörtgen piramit şek
linde bir tertre dikilirdi: Piramİtin dört yüzünden her biri dört temel
yöne tekabül etm ekteydi; piramitin tepesi ise, bu dört yönün bizzat
merkezini temsİİ etm ekteydi.'“' İlginç olan, bu ‘beş bölge’ ile İrlan
da’da da karşılaşmaktayız; Öyle ki, buradaki ‘başkanın dikili taşı’ da
aynı şekilde her bölgenin merkezine dikilm işti.'*
Kek ülkeleri içerisinde gerçekten de İrlanda, bizlere söz konusu
O nfalos’a ait birçok bilgi sunmaktadır. İrlanda eskiden beş bölgeye
aynlmiştı ki, bunlardan birinin adı Mİde idi (bu kelime M eath olarak
16. B u ra d a , Ç in ’in aynı zam an d a ‘O rta ’nın İm p arato rlu ğ u ’ oİaralc adlandtrıldı-
ğı unurnim am alı.
17. M id e hüküm darlığının başşehri T ara id i; o y sa, S an sk ritçe’de tara kelimesi
‘yıldız’ d em ek tir ve özellikle de kutup yıldızı için kullanılır.
18. G enellikle Lârin form u nd a bildiğim iz Aziz P atrice’ in ismi, aslında C o th ra -
ige’d ir ve bu kelime ‘d ördü nü n hizm etçisi’ anlam ın a gelm ektedir.
7 4 • Â L E M İN H ÜK ÜM D ARI
19. M erk e z e yerleştirilm iş olan ‘g erçek insan’, eşyanın h arek etine dahil o lm az;
a n cak , g erçek te bu hareketi sad ece varlığı ile y ön etir, zira ‘G öğü n Faaliye
ti’ o n d a yansım aktadır.
20. T ch oa n g-tscii, k Bolüm ; P.L. W ie g e r’ in tercü m esi ile, s .2 1 3 . -R iv a y e te g ö
re , im p a ra to r Yao M .Ö . 2 3 5 6 yılında b ü k üm darhk yapm ış.
21. B u rad a a y rıca, İslâm tasavvufundaki d ö rt Evrad dok triniyle de bir b en zer
lik kurabiliriz.
22. Svastika gibi çarpı işaretlerinde bu tem ci işaret aynı zam anda bir nokra ile
de tem sil ed ilm ektedir ki, bu da K utup’tur. D örr tem e! yön ile birlikte di
ğer d ö rt unsur da haçın d ö rt koluna tekabül etm ek ted ir ki, bu da bütün uy
gulam alarıyla dörtlü nnsurluluğu sem bolize erm ektedir.
M AN EVÎ M ERK EZLERİN
SE M B O L İK İSİM LERİ VE T E M S İL L E R İ
Tice Ülke’ ile ilgili olarak benzer birçok gelenek daha zikredebili
riz. Onu tanımlamak İçin, Paradesha’dan muhtemelen daha eski
bir isim daha vardır ki o da Tula’dır. Grekler bunu Thule diye çevirmiş
lerdir. Nitekim biraz Önce de gördüğümüz gibİ, söz konusu bu Thule, il
kel (prİmitive) ‘dört üstat adası’ ile herhalde aym idİ. Ayrıca belirtmemiz
gerekir ki, bu aynı Tula ismi çok farklı bölgelere isim olarak verilmiştir.
Zira, bugün dahi aynı isme hem Rusya’da hem de Orta Amerika’da rast
lamaktayız. Bu söz konusu bölgeleri, çok eski zamanlarda, ilk Tula’dan
feyezan etmiş birer manevî merkez olduklarını düşünmek uygun olacak.
Meksika’daki Tula’nın kökeninin Toltekler’e ait olduğu bilinmekte. Ri
vayete göre bunlar, ‘suların ortasındaki toprak’ anlamındaki AztIan’dan
gelmiş -ki bu aslında Atiantis’den başkası değildir-, ve söz konusu Tula
ismini de asıl memleketlerinden getirmişler. Tula ismini verdikleri mer
kez muhtemelen bir Ölçüde kaybolan kıtanın yerine geçmişti.’ Ancak,
A zılan veya Tuİa’nm ideografik işareti, beyaz balıkçıldır. Balıkçıl ile leyleğin
Bacı’da oynadığı rol, D oğu ’ da karaleyleğin (ibis) oynadığı rolün aynısıdır ki,
bu kuşların üçü de M esih ’in tasvirleri arasın d a yer alm aktadır. Karaleylek,
M ısırh îa r’da T o t’un sem bollerinden biri idi, yani H ik m ct’in sem bolü.
7 6 • Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
2. A tlan te geleneği ile H ip erb o reen geleneğinin tam kavuşm a n oktalarının tam
olarak tespiti çok z o rd u r ve bu d u ru m , b irço k karışıklığa m eydan verecek şe
kilde bazı isim lerin birbirilerinin yerine kullanılm ış olm asıdır. Buna rağm en,
söz konusu sorun tam olarak çö zü lem ez değildir.
3. B üyük Ayı, aynı zam anda ‘Yeşim taşı T erazisi’ diye da ad landırtinıışıır ki, ye-
şim taşı m ükem m ellik sem bolüdür. Başka halklarda Büyük Ayı ile Küçük Ayı,
terazinin iki küfesi o larak kabul edilm iştir. -B u sem bolik terazinin, Sifra di-
T sen in ta’daki (Z o h a r’m ‘Sırlar K itabı’) ile bir irtibatının olm adığı sö y len e
m ez. B u rad aki terazi, ‘olm ayan bir yerde asılı vaziyette d u rm ak tad ır’, yanİ
‘le ce iii-e tm e m işte ’ ki, bu bizim d ünyam ız için kutup noktası ne ise odu r. Bu
d ün yan ın dengesinin gerçek ten de K utup’ra olduğunu söyleyebiliriz.
4. H in d istan ’da Büyük Ayı, sap ta-rik şa’dır, yani yedi rişi’nin sem bolik evidir.
Bu d urum tabi ki H ip erb oreen gelen ek le uyu şm aktadır; oysa atkuue gelen e
ğinde Büyük Ayı’ nın bu rolün ü , yine aynı şekilde yedi yıldızdan m üteşekkil
o la n Yedi Kandilli Süreyya (Ü lker) yıldızları üstlenm iştir. Y ıınanlılar’a g ö re
Yedi Kandilli Süreyya takım yıldızlarının A tlas’ ın kızlan olduğu ve bu yüz
den A tlan tİdeler olarak da adlandırıldıkları zaten bilinm ektedir.
5. B u ra d a , M e ru kelimesi ile m ero s kelimesinin fonetik benzerliğine daİr daba
ö n ce söylediklerim izle bağlantılı o larak , M ısırlılar’da Büyük Ayı’ya Kalça
Takım Yıldızı dendiğini zikretm ek ilginç olacaktır.
M A N E V İ M E R K E Z L E R İN SE M B O LİK İSİM LERİ V E T E M S İL L E R İ • 7 7
6. Şveta-dvipa, Jam b u -d v ip a’nm onsekiz alt b ölm elerinden birine verilen isimdir.
7. Bu, aym zam an d a bize, Batı antikitesindeki ‘Talihliler A dalarını (lies F o rtu n é
es) h atırlatm ak tad ır; ancak bu ad alar B a n ’d a y e r alm ak ta idi (‘H esperides
b ahçeleri’ : Y u nan ca’da hesper, L âtin ce’de vesp er kelim eleri karanlık, yani B a
tı dem ek tir) ki, bu da A tlante kökenli bir geleneğin olduğuna işaret etm ek te
d ir; diğer yandan bu, T ibet geleneğindeki ‘Batı Sem ası’nı da hatırlatm aktadır.
8. ‘A zizler A dası’ ism i, Y eşil A da’ ismi gibi d ah a so n raları İrlanda için kullanılş-
m ışnr, h a tta bazen İngiltere için bile kullanılm ıştır, -b u ra d a aynı anlam ı ta
şıyan H eligolan d Adası ism ine de işaret etm iş olalım .
9. Yeryüzü C en neti ile ilgili benzer diğer geleneklere d aha Önce atıfta bulunmuş
tuk. -D ışta pek konuşulm asa da, İslam tasavvufunda ‘yeşil ad a’ (ei-ceziretü ’l-
hadra) ve ‘beyaz d ağ’ (el-cebelü’l-ebyaz) sem bolleri ço k iyi bilinmektedir.
10. B u rad a, d aha Önce L’E so terism e d e D a tıte’d e bahsettiğim iz üç H erm etik renk
ile k arşılaşm aktayız: yeşİl, beyaz, kırm ızı.
11. D iğer yand an, bazen gökkuşağı renklerine sahİp kayış söz konusu olabilir ki,
bu da İris’in b aşörtüsü ile benzerlik arz ed eb ilir; Saint-Yves, M ission d e l ’In-
i/e adlı eserin de atıfta b u lu n m ak tad ır; aynı şey A n n e-C ath erin e E m m erich ’in
keşflerinde (visions) de m evcu ttu r. -G ö k k u şa ğ ı sembolizm.i ve d vip a’Jar ile
ilgili o larak d aha ö n ce söylediklerim ize bakılabilir.
7 8 • Â L E M İN H Ü K Ü M D A R İ
12. ‘B eyaz’ an lam ın a gelen L âtin ce’deki a lbu s kelim esi, aym an lam a sahip olan
İb ran İce’deki hıban kelimesi ile bir yalanlık arz e tm ek ted ir ki, kelimenin
m iiennes hali olan L cb a n a ise Ay için k ullanılm aktadır. L âtin ce’de Lıına,
aym zam an d a hem ‘b eyaz’ hem de ‘p arlak ’ an lam ların a gelebilir ki, birbiri
ne yakın fikirleri ifade etm ek ted irler.
13. Bir sıfat olan a rgos (beyaz) kelimesi ile şehrin ismi olan kelim e arasında sa
d ece bir telaffuz farkı v ard ır; şehrin ismi ne m ü zek ker ne de m üennestir
(n eu tre), an cak aynı kelimenin m üzekker halİ A rg u stu r. B urada a y n ca A r
go gem isi hatırlanab ilir (zaten bunun da A rgus tarafın d an İnşa edildiği ka
bul edilir ki, direği D od o n e orm anınd ak i m eşeden y ap ılm ıştır); bu son du
rum daki kullanım da kelim e aynı zam anda ‘hızh’ an lam ın a da gelebilir; hız,
ışığın bir vasfı o larak g örü lm ek ted ir (özellikle de şim şeğin), an cak ilk an la
mı ‘beyazlık’rır, tali anlam ı ise ‘parlaklık’ m anasına gelm ektedir. -A yn ı ke
lim eden güm üş kelimesi de türem ek ted İr ki, rengi beyazd ır ve sem bolik
o larak Ay’a tekabül etm ek ted ir; L âtin ce’deki a rg e n îm n ile Y u n an ca’daki ar-
gııro s kelimesi g ö rü n ü rd e aym kök sahip kelim elerdir.
N'L\NEVİ M E R K E Z L E R İN SE M B O L İK İSİM LERİ V E T EM S İL L E R İ • 7 9
14. ‘H ırsla r (passions) denizini geçen Yogi, H u zu r ile birleşm iştir ve ‘B en ’ligine
(Soi) bütünüyle sahip o lm u ştu r’ elem ektedir Ş an k araçary a (A tm a-B od h a).
B u rad a zikredilen ‘h ırslar’ kelim esi, ‘su retler akım ını’ oluşturan her türlü
geçici ve arızî değişiklikleri belirtm ek için kullanılm ıştır: B urada söz k on u
su Oİan, bütün geleneklerin o rtak sem bolizm i İle söylenecek olursa ‘aşağı
âlem deki su la r’ alanıdır. Bu yüzdendir ki, ‘Büyük B arış’ın fethi sık sık d e
nizde gem inin yüzmesi ile tem sil edilm iştir (K atolik sem bolizm inde tek n e
nin kiliseyi temsil etmesinin neden lerin den birisi de b ud ur); bazen savaş ile
de temsil edilir ki, B agavai-G ita bu an lam da yoru m lanab ilir ki, Islâm d o k t
rinindeki ‘kutsal savaş’ (cihad) teorisini de bu bakış açısına g ö te anlayabili
riz. -B u n a ek o ia ra k ; ‘sularda y ü rü m ek ’, su ret ve değişim (tahavvüi) âlem i
ne hakim iyeti sem bolize etm ek ted ir: V işnu, N a rayan a olarak yani ‘suların
üstünde y ü rü y en ’ diye de çağ ın lm ak tad ır. B u rad a, İncil ile b ir benzerlik o r
taya çık m ak tad ır ki, M esih ’in de suların ü stü nd e yürüdüğünü g ö rm ek tey iz.
M A N EV Î M E R K E Z L E R İN K O N U M LA RIN IN T E SP İT İ
2. E flâtu n ’un T im a o s’u, kapalı bir şekilde de olsa, buradaki söz konusu bilime
birtakım atıflar içermeleredir.
3. B u rad a, P on tifex (Başrahiplik) ünvanı ile ilgili söyled iklerim iz h atırlanabilir;
d iğer yand an, ‘hüküm darlık san atı’ ifadesi m o d ern M aso n lar tarafın dan m u
hafaza edilm işrir.
4. R o m ah la r’da Ja n u s, aynı zam an d a hem Sırİar’a inisyasyon hem de san atk âr
lar lon calarının tanrısı idi (C ollegia fab ro ru m ), hu çift yönlü tavsifte çok an
lamlı bir durum söz konusudur.
5. B u ra d a ö rn e k o la ra k , lir’ inden (lyr) çıkan seslerle Tebes d u v arların ı inşa
ed en A n fión (A m p h io n ) sem bolün ü zik red eb iliriz. B ira z d a n , bu Tebes şeh
rinin ism inin n eye işaret ettiğini g ö receğ iz. O rfizm ve P ita g o riz n ı’de lir
m üzik aletinin ne k a d a r ö n em li old u ğu n u b iliy o ru z. B u ra d a h em en b elir
telim ki, Ç in g elen eğ in d e b en zer bir rolü ü stlen m iş o lan çalgı aletleri m ev
cu ttu r. Tabi ki, o n la rla ilgili o larak sö y len en lerin de sem b o lik olduğu unu
tu lm am alıd ır.
M AN EVÎ M E R K E Z L E R İN K O N U M L A R IN IN TESPİTİ ■ 8 3
6. İsim lerle İlgili, özellikle de beyaz düşüncesi ile ilgili olarak daha önceki sa-
n rlard a birrakım ö rn ek ler bulm ak m üm kündür. Bu k on ud a biraz daha d u ra
cağız. A yrıca, bazı durum larda, şehrin gücü ve korunm ası ile d oğrud an alâ
kası olm ası kursal eşyalarla ilgiİi o iarak da b irço k şey söylenebilir: Troya ile
ilgili Palladium efsanesi bu m eyan dad ır; R o m a ’daki S aliyenler’e (Saliens) ait
kalk anlar da bu şekildedir (bunların, N um a d ön em in d e bir göktaşında kes-
kinleştirikliği rivayet edilir; Saliyenler Kurulu oniki üyeden m üteşekkildi).
Bu eşyalar, İb ran iler’deki Ahİt Sandığı gibi ‘m an evî etk iler’ içeren d ayan ak
lar idi.
7. M ısır İçin M en es ne ise, bizzat M inos isminin kendisi bu k onuda yeterli bir
İşarettir. R om a ile ilgili o larak N um a konusunda söylediklerim ize, ay rıca Ku
düs İle İlgiİi o larak da Ş lo m o ’nun anlam ı ile ilgili olarak söylediklerim ize
g ö n d erm ed e bulunm ak isreriz. “ Bu a rad a, G irit ile ilgiİi o larak O rta Ç ağ m i
m arları tarafın dan karakteristik bir sem bol olan L ab iren t’in k ullam m m a atıf
ta bulunalım . D aha da ilginç olanı, bazı kiliselerin d öşem elerine çizilmiş olan
L ab iren t güzergahı, Kutsat Top rağa hac ziyaretin e glcme imkânı b ulam ayan
lar için, bu yolculuğun yerini alm akta İdİ.
8. D aha ö n ce , D elf’in Yunanistan (G rek) içİn aynı rolü oynadığını g örm üştük ;
adı, yunus balığını (dauphin) çağ rıştırm ak tad ır ki, bunun sem bolizm i de ço k
önem lid ir. -D iğ e r bir ilginç isim ise B ab ilon ’d u r: Bab-İlu, ‘G öğün kapısı’ an
lam ına gelm ek ted ir ki, bu anlam Yalcup tarafın dan Luz için kul lanı im ıştır.
Z a te n , B ey t-E P d e olduğu gibi ‘T an rı’nm E v i’ an lam ın a da gelebilir. A ncak,
gelen ek kaybolduğunda m eydana gelen ‘karışıklık’ (Babel) anlam ına da gel
m ek ted ir; İşte o zam an , sem bolün tersine dönüşü vaki o lu r ki, Jan u a Infer-
ni bu d urum da Jan u a C oelİ’ nin yerini alır.
8 4 • Â L E M İN H Ü K ÜM D ARI
9. İ3ıı d urum , çev rim b oyu nca gelişecek olan imkânUırm tam am ını tohum o la
rak içeren bir çevrim in başlangıcı için ‘Â lem Y u m u rtası’ ne ifade ediyorsa.
Aynı şekilde, G emi de dünyayı yeniden inşa etm ed e kullanılacak olan tüm
unsurları içe rir ki, bu da onun gelecekteki d uru m u n u n toh u m larıdır.
10. Bir çev rim d en (d ev red en ) diğerine geleneksel geçişi veya İntikali sağlam ak
da ‘B aşrah ip liğ in ’ (Pon tificat) g örevleri arasın d ad ır. B u rad a, G em i’nin in
şasının sem bolik k öp rü nü n inşası ile aynı an lam ı v a rd ır; zira, h er ikisi de
‘su lan g e çm e y i’ sağlam ak am acıyla yapılm ıştır ki, bunun da sayısız anlam ı
vardır.
n . N u h ’un, aynı zam an d a, üzüm bağını diken ilk kişi olm ası da dikkati çek
m ek ted ir (Tekvin, 9 / 2 0 ) ; bu durum yukarıda, M elk İsed ek ’in kurbanı k on u
sunu işlerken, şarap ve otum inisyatik ritüellerde oynad ığı rol ile iİgiÜ söy
lediklerim izle birlikte düşünülebilir.
12. K itab-ı M u k ad d es’ceki Tufan’ m tarihi an lam ların d an bir tanesi de, Atlanti-
d e ’in kaybolduğu büyük afettir.
13. B u rad a yapılm ış olan u yan lar tabiî olarak , b irço k halklarda rastlanan tufan
olayı içeren geleneklerin tam am ı için geçerlidir. B u n lar içerisinde çok fark
lı d evreler içeren ler de v ard ır id, m eselâ Y u nan tılar’daki D eucalion ve O gy-
ges tufanları gibi.
14 . Tekvin, 9 / 1 2 - 1 7 .
m a n ev î M E R K E Z L E R İN K O N U M LA R IN IN T E S P tlİ • 8 5
15. Bu iki yarını, ‘D ünyanın Yum nrrası’nınkine tekabüi etm ek ted ir; aynen biz
zat ‘yukarı su la r’ ve ‘aşağı su lar’d a olduğu gİbi. Karışıklık d ön em lerin d e,
üstteki yarım g örü nm ez olur, ve Fabre d ’O liv et’nin ‘ türlerin yığılm ası’ o la
yı diye isim lendirdiği olay işre bu ak tak i yarım d a m eyd ana gelir. - B i r bakış
açısına g ö re , burada söz konusu edilen birbirini tam am layıcı iki sürer, b ir
birinin zıddı yöne doğru çevrilm iş iki hilâle benzetilebilir ki (sulan b irbirin
den ayıran çizgiye nispetle biri d iğerinin yansım ası ve sim etriğid ir), bunda
Ja n u s sem bolizm ine a tıf v ard ır ve gem i onu n am blem lerinden birini teşkil
ed er. B u rad a hilâl, kupa ve gem i arasın d a b ir bakım a sem bolik bir eşitliğin
söz konusu olduğuna dikkat çek m ek isteriz. A yrıca, ‘vaisseau’ kelimesi a y
nı zam an d a hem ‘kupa’ hem de ‘g em i’ için k ullanılm aktadır (‘Saint Vaissel’
ism i, Q rta Ç a ğ ’da G raal’ m en ço k kullanıkan isim lerinden birisidir).
16. B u rad aki küre de ‘D ünyanın Y u m u rtası’d ır; yeryüzü cenneti üst ve alt y arı
mın birbirinden aynidığı d üzlem de, yani g ö k ve y e r’in sınırında bulunm ak
tadır.
17. K abbalistier bu d ö rt nehir ile, Pardes (C en n et) kelimesini olu şturan d ö rt
h a rf arasın da bağlantı k u rarlar; başka b ir yerd e bunların ceh enn em d eki
d ö r t nehirle ilgili analojik ilişkilerine değinm iştik {L'E soterism e da danta,
1 9 5 7 baskısı, s .6 3 ).
18. Bu y er değiştirm e, başka bir yerd e an lam ın a değindiğim iz, bitki sem boliz
m inin m ineral sem bolizm i İle değiştirilm esi şeklindedir {L’ Esorerism e de
d an te, 1 9 5 7 baskısı, s.6 7 ). -S e m a v î Kudüs’ün oniki kapısı, tabİf olarak
B u rçla r K uşagı’nm oniki işaretine ve İsrail’in oniki kabilesine tekabül e t
m ek ted ir; burada söz konusu olan b u rçlar çevrim in in değişimi söz konusu-
8 6 . Â L E M İN H Ü K Ü M D A R ]
gibi g ö rü n se de, A ra p ça ’ya yabancı bir kelim e nlm ası nedeniyle uygun düge-
m ekredir. Bizim düşüncem ize g ö re , Sufi kelim esini safa’dan yanİ ‘saflık’tan
(tem izlik, safiyet ç.n .) türeten görüş daba m akbul g ö rü n m ek ted ir.
2. Bu ‘Saf T o p rağ ın ’ sem bolik tavsifi, Fed on (Pb edon ) kitabının sonunda bulun
m ak tad ır (M a rio M eu n ier tercü m esi ile, s s .2 8 5 - 2 8 9 ) ; D aha ö n ce, b uradak i
ler ile D an ce’nin yeryüzü cenneti arasm d a o rta k tavsifler kurulabileceğini be
lirtilm iştir (Jo h n S tew art, T h e M yths o f Plato, ss. 1 0 1 - 1 1 3 ).
3. Z a te n , d iğ er âlem lerin ram am ı b irer varlık m ertebesind en ibarettir, yoksa,
h er ne k a d ar sem bolik oiarak öyle tasvir ediİseler de, b irer m ekân değildir
ler. B uniarı tanım lam ak için kullanılan ve L âtin ce’deki locıts ile aynı anlam a
gelen S an sk ritçe’deki loka kelim esi, kendi içerisinde bu uzay sem bolizm ini
taşım aktad ır. Z am an la ilgili de bir sem bolizm v ard ır; öyle kİ, bu aynı varlık
m erteb eleri peş peşe gelen çev rim ler fo rm u n d a tavsif edilirler. H e r ne kadar
za m a n , tabi ki m ekân da, on lard an sad ece bir tanesine ait bir durum olsa da,
peş peşe gelm eleri burada sad ece birbirine bağlı seb epler zincirinin bir tasvi
rinden ibarettir.
4. Bu d u ru m , kutsal m etinlerin yo ru m u n d a söz konusu oian çok anlam lılık ile
m ukayese edilebilir; öyle ki, birbirine zıt veya birbirini yok edici değil, aksi
ne, b ütün cül sentetik bilgide birbirini tam am layıcı ve birbiri ile uyum lu bir
BAZÎ SO N U Ç L A R * S 9