You are on page 1of 287

PEGASUS AJANS

TANRI İLE SOHBET 2


•Alış ı lmadık bir Diyalog•
Nea/e Donald Walsch

KİTABIN ÖZGÜN ADI


Canversatians With God 2
•An Uncommon Dialogue•
Hampton Roads Publishing Company ine.

TÜRKÇESİ
Nil Gün

YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Nil Gün

YAYIN YÖNETMENİ
Seda Toksoy

YAYINA HAZIRLAYANLAR
Gülşen Sayın - Uğur Alkapar

KAPAK
Hakkı Şen

2. Baskı: İstanbul 2000


1. Baskı: İstanbul 1998
ISBN 975-94527-6-6

BASK 1
Kitap Matbaacı/ık
Tel: 0212. 567 48 84

CİLT
Fatih Mücellit
Tel: 0212. 501 28 23

ÖTESİ YAYINCILIK
Sinan Ercan Cad. No: 34133 81080 Erenköy-İstanbul
'fr/: 0216. 445 22 14 - 380 29 24 Faks: 0216. 416 48 31
email: ötesi@kuraldisi.com
www.kuraldisi.com
"Tanrı ile Sohbet-1" kitabının kitapçı raflarında yer alması­
nın birinci haftası dolmadan okurlarımızdan telefonlar gelme­
ye başladı. İkinci kitabın ne zaman çıkacağını soruyorlardı. İlk
ı_
kitabın kendilerini ne adar derinden etkilediğini paylaşıyorlar
VP ikinci kitabı okumak için sabırsızlandıklarını söylüyorlardı.

l<ı•şke okuyabildiğiniz hızda kitabın çevrilmesi mümkün ol-


� .....

"Tanrı ile Sohbet-2" kitabınızı da okuduktan sonra üçüncü


ldt.ıbın ne zaman çıkacağına dair benzer telefonlar alacağımı­
ı ı hiliyoruz.
1 elsefi bir kitabı okumaktan neden zevk alırız? Bizim içi­
ııılıde hissettiğimiz duyguları, zihnimizdeki düşünceleri yazı
lı ıııııunda gördüğümüz için "Ben de yazsaydım, bunları yaz-

111.ık isterdim" duygusunu, "Sanki benim düşüncelerimi dile


ıwııımiş" düşüncesini bizde yarattığı için. "Ben de nası/ dü­
�ııııılO�üm hakkında yoğunlaşsaydım, herhalde benzer şeyleri
ıt.ulı· Pderdim" dedirttiği için.
lllıP yaşamı sorgulattığı için.
11111• kendimizi sorgulattığı için.
ilin• ilişkilerimizi sorgulattığı için.
lllıı• yeni ufuklar açtığı, olabileceğimizin en iyisi olmaya
l ılı I tı·�vik ettiği için.
Bilgimizi ve bilgeliğimizi arttırdığı için.
Bakış açımızı genişleterek, yaşamla barışık, mutlu, doyum­
lu yaşamanın mümkün olduğunu bize gösterdiği ve korkuları­
mızı yenmemize büyük ölçüde destek olduğu için.
Bu kitap bir umudun kitabı.
Sen, ben, o . . . birlikte dünyayı (kendi dünyamızı ve gezege­
nimizi) değiştirebilme gücüne sahip olduğumuzu bilmek ne
harikulade, ne heyecan verici bir duygu.
Hepimizin içindeki Tanrı, Öz, Sevgi bize yaşamımızın ta
başından beri hep aynı mesajı veriyor:
BİR'siniz.
Egomuz ise bunun tam zıddını bağıra bağıra söylüyor:
AYRl'sınız.
Egomuzun sesini dinleyerek geldiğimiz durum ortada.
Bir de Özümüzün minik, ahenkli sesine kulak vermeyi de­
nesek.
O zaman her birimiz bir "Tanrı ile Sohbet" kitabı yazabili­
riz.
Uygulamaya kendimizden ve yakın çevremizden başladığı­
mızda, açığa çıkan harikulade enerjinin kolektif insanlık bilin­
cine nasıl devasa bir etki yapacağını düşünmek bile insanın
içini heyecanla doldurmaya, yaşamımızda baş döndürücü hız­
lı değişimlere neden olmaya yetecektir.
Güçlerimizi birleştirerek kuantum dönüşümü yaratacağımı-
zı biliyorum.
Kendi yaşamımızda.
Toplumumuzda.
Dünyada.
l bdi !
Sı•vgiııin kozmik bağlayıcı gücüyle hoşça olun.
Nil Gün
Samantha
Tara-Jenelle
Nicholas
Travis
Karus
Tristan
Devon •
Dustin
Oylan
için

Size verdiğimden çok fazlasını bana verdiniz.


İstediğim gibi bir baba olamadım. Ama bekleyin.
Birbirimizle ilişkimiz henüz bitmedi.
Bu bir süreç işi.
Sonsuzluğun ötesi içinizdedir.
Teşekki.t�

Daima teşekkür listemin başına Her Şey Olanı koymak iste­


rim. Her Şeyin Kaynağı olduğu gibi bu kitabın da kaynağı Her
Şey Olan. Bazılarınız Ona Tanrı demeyi seçiyor. Kaynağa ne
isim verdiğiniz önemli değil. O daima Sonsuz Kaynaktır.
İkinci olarak, Tanrı'nın hayat kaynağı olan anne babama te­
şekkür etmek istiyorum. Birlikte harika bir takım oluşturuyor­
lardı. Dışarıdan bakanlar bu düşünceme katılmayabilirler. Ama
ikisi bunun böyle olduğunu biliyorlardı. Birbirlerine "Sülük" ve
...
"zehir" diye hitap ediyorlardı. Annem babama "sülük" diyor-
du. Babam da annemin karşı koyamadığı "Zehir" olduğunu
söylüyordu.
Annem Anne, olağanüstü bir insandı; sınırsız şefkate, derin
anlayışa ve sonsuz affedişe sahip sabırlı, bilge ve Tanrı'ya sar­
sılmaz inancı olan bir kadındı.
Ölüm döşeğinde onun yanında olan genç Katolik papazı,
annem öldükten sonra titreyerek yanıma geldi. "Tanrım" diye
fısıldadı. "Beni teselli ediyordu." Buna hiç şaşırmamıştım.
Babam Alex, kaba, kırıcı, katı bir insandı. Tanıyanlar, özel­
likle anneme karşı çok gaddar olduğunu söylerdi. Onu yargıla­
maya hakkım yok. Annem onu yargılamadı ve suçlamadı ki.
(Son anlarında bile onun hakkında hep iyi şeyler söyledi.)
Onun örneğini göz ardı ederek, daha aşağılara düşmek bana
ne kazandırır ki.

9
Babamın -annemin asla gözden kaçırmadığı- olumlu birçok
özelliği vardı; insan ruhunun şikayet ederek değil, iyi liderlik­
le değiştirilebileceğine olan inancı çok güçlüydü. Bana, aklıma
koyduğum her şeyi başarabileceğimi söylerdi. Karısı ve ailesi­
nin son ana kadar kendisine güvenebildiği bir insandı, bir sa­
dakat abidesiydi. Daima bir görüşü vardı; başkalarının yenilgi­
ye uğradığı konularda "hayır" yanıtını asla kabul etmezdi. En
zor konularda bile "ah, hiç de zor değil" derdi. Bu mantrayı
hayatım boyunca kullandım. Ve işe yaradı.
ikisi arasında kendime güvenimi ve herkese karşı duymam
gereken koşulsuz sevgiyi geliştirmek zorundaydım. Ne takım!
İlk kitabımda hayatıma büyük katkıda bulunan ailemin di­
ğer üyelerine ve arkadaşlarıma teşekkür ettim. Hala da ediyo­
rum. Şimdi hayatıma, ilk kitabımdan sonra giren ve bende bü­
yük iz bırakan iki özel insana da teşekkür etmek istiyorum.
Doktor Leo ve Bayan Lethe Bush. Günlük yaşamda gerçek ve­
riciliğin ne olduğunu ve bunun hayatın en zengin armağanla­
rından biri olduğunu bana öğrettikleri için.
Burada, işitmemin gerekli olduğu mesajları bana getiren
birçok öğretmene teşekkür etmek istiyorum. Kimi çok yakın­
dan, kimi -bilinçli olarak olmasa da- uzaktan ama Matris ara­
cılığıyla bana dokundu. Kolektif Bilinç Matrisi kaynağından
Tanrı'yla Sohbet materyalinin geldiğini biliyorum.
Gerçekte evrende yeni bir düşünce yok. Sadece Sonsuz
Gerçeği yeniden ve yeniden dile getiriyoruz.
Bazı kişilere de hayatıma sunduğu armağanlar için teşekkür
ı•tınek istiyorum.
Ken Keyes Jr ... benim de dahil, binlerce insanın hayatına
ılııkıınduğu için. Şimdi Eve döndü.
1 lııktor Robert Mueller . .. dünya barışı için yaptığı katkılar-
1.ı v.111111 .ısırdır gezegene umut ve vizyon aşıladı.

10
Dolly Porton ... müziği, tebessümü ve kişiliğiyle bir ülkenin
yüreğini ısıttı. Kırık yüreğime mutluluk saldı.
Terry Cole-W hittaker ... bilgeliği, coşkusu ve dürüstlüğüyle
bana örnek oldu.
Neil Diamond... sanatını ruhunun derinliğinden aldı ve
başka ruhların derinliğine ulaştı.
T hea Alexander... yazdıklarıyla incitme, gizli çıkar, kıs­
kançlık ve beklenti olmaksızın insan sınırsızlığını uyandırma
imkanı gösterdi.
Cinsel sevginin doğallığının güzellik ve saflık olabileceği­
nin ateşini yeniden yaktı.
Robert Rimmer ... aynısını yaptı.
Warren Spahn... en yüksek standartlara ulaşılarak, her alan-
da yıkılmayı reddederek, insanın kendisini adayarak başarabi­
leceğini öğretti.
Jimmy Carter . .. uluslararası politikanın, politika yapmadan
cesaretle yüreğinin sesini dinleyerek de yapılabileceğini gös­
terdi. Öylesine taze bir nefesti ki, dünya onunla ne yapacağını
bilemedi.
Shirley Maclaine ... zeka ve eğlence endüstrisinin birbirine
zıt olmadığını gösterdi, en asgari ortak noktanın üzerine çıka­
bileceğimizde ısrarcı oldu, büyüğün küçükle, ağırın hafifle, de­
rinin yüzeyselle birlikte konuşulabileceğini gösterdi. Düşünce
pazarında olumlu etkileriyle yapıcılığın ve bilinç boyutunun
yükseltilebileceğinin mücadelesini veriyor.
Opray Winfrey... aynısını yapıyor.
Steven Spielberg ... aynısını yapıyor.
George Lucas ... aynısını yapıyor.
Ron Howard ... aynısını yapıyor.
Hugh Downs ... aynısını yapıyor.
Ve Roddenberry.. . ruhu bizi işitiyor ve tebessüm ediyor. ..

11
çünkü kapıyı açtı, kumar oynadı, yol gösterdi, uçurumun ke­
narında durdu, kimsenin daha önce gitmediği yollarda yürüdü.
Bu insanlar hazine, hepimizin olduğu gibi.
Ama, benlik hazinelerini büyük boyutlarda vermeyi seçtiler,
risk aldılar özel yaşamlarını kaybettiler. Ve özel dünyalarını
gerçek kendilerini verebilmek için feda ettiler. Armağanlarının
kabul görüp görmeyeceğini bilmiyorlardı. Yine de verdiler.
Hepsine teşekkür ediyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.
Hayatım sizinle daha da zenginleşti.

12
Bu olağanüstü bir doküman.
Tanrı'dan bir mesaj. Tanrı sosyal, cinsel, eğitimsel, politik,
ekonomik ve teolojik devrimin nasıl olacağını bu kitapta öne­
riyor.
Öneriler, bu gezegen üzerinde yaşayanların arzu sınırları
içinde yapılıyor. Hepimizin yararına daha iyi bir hayat yarat­
mayı, bilinci yükseltmeyi, yeni bir dünya aradığımızı, istediği­
mizi söylüyoruz.
Neyi seçersek seçelim Tanrı bizi yargılamayacak ama bunu
seçersek... işte Tanrı yol gösteriyor. Önerilerine kulak asmasak
da bizi zorlamayacak. Ne şimdi ne de başka bir zamanda.
Bu kitaptaki sözleri ilginç, rahatsız edici, mücadeleye davet
edici ve ilham verici buldum. İlginç çünkü içime derinden ula­
şıyor; rahatsız edici çünkü beni ve insan türünü rahatsız edici
bir biçimde bana gösteriyor; mücadeleye davet edici çünkü
beni cesaret göstermeye kışkırtıyor. Olduğundan daha iyi ol­
maya dünyadaki kıskançlığın, cinsel sorunların, ekonomik
eşitsizliğin, eğitim aldatmacasının, sosyal adaletsizliğin, politik
gizliliğin, güç oyunlarının bir daha asla insan deneyiminin bir
parçası olmaması konusunda beni (hepimizi) Kaynak olmaya
davet ediyor. İlham verici çünkü her şeyin mümkün olduğu
umudunu bize aşılıyor.
Böyle bir dünyayı kurabilir miyiz? Tanrı evet diyor, yapma­
mız gereken tek şey bunu yapmayı seçmek.

13
Bu kitap Tanrı'yla gerçek bir diyalog. Beş yıldır süregelen ve
hala devam eden bir diyalogun üç kitabının ikincisi. Bu mater­
yalin Tanrı'dan geldiğine inanmayabilirsiniz. İnanmak zorunda
değilsiniz. Önemli olan materyalin sizde yeni bir değer, yeni
bir farkındalık, yeni bir arzu ve günlük yaşamınızda olumlu bir
değişim yaratıp yaratmadığı. Tanrı biliyor ki, bir şeyler değiş­
meli, böyle gelmiş böyle gidemeyiz.
Tanrı ile Sohbet üçlemesi bu serinin birinci kitabının Mayıs
1995'te yayınlanmasıyla başladı. Bu kitap özel sorunlarla ilgi­
li konuları kapsadı ve hayatımı değiştirdi. Birçok hayatı da de­
ğiştirdi. Birkaç hafta içinde hızla satmaya başladı. İlk yılın so­
nunda ayda 1 2 bin adet satıyordu ve satış her ay yükseliyordu.
Tabii ki kitabın "yazarı" tanınmamış biri değildi. İşte bu kitabı
ilginç ve güçlü kıldı.
Bu sürecin bir parçası olduğum için şükrediyorum. Bu sü­
reçte binlerce insan büyük gerçekleri yeniden hatırladı. Çoğu
insanın bu çalışmayı yararlı ve değerli bulmasından mutluluk
duyuyorum.
Başlangıçta korktuğumu bilmenizi isterim. Başkalarının be­
nim deli, büyüklük kompleksi taşıyan ya da halüsinasyon ya­
şayan biri olduğumu düşünmesinden korkuyordum. Ya da Tan­
rı'dan geldiğine inandıkları bilgileri uygulamaya gerçekten
kalkarlarsa!
Bundan neden korkuyordum? Basit: Ya yazdığım her şey
yanlışsa.
Sonra mektuplar gelmeye başladı. Dünyanın her ülkesinden,
.ırtık biliyordum, içimin derinliğinde biliyordum, dünyanın işit­
ııwye ihtiyaç duyduğu şey buydu ve de doğru zamanda. (Tabii
ki kendi varoluşumuzun görece deneyimi dışında "doğru" ve
"y,ııılış" yok. Kitabın doğru olduğunu biliyorum çünkü bu geze­
ı•,ı·ıulı• kim ve ne olduğumuzu söylediğimize göre, doğru.)

14
Şimdi İkinci Kitapta aynı korkuları yeniden yaşıyorum. Bu
kitap jeofizik ve jeopolitik konularını, bireysel yaşamımızın
daha büyük boyutlarını da kapsıyor. Bu kitabın, ortalama oku­
yucuyu rahatsız eden konulara girdiğini biliyorum ve korkuyo­
rum. Okuduklarınızdan hoşfanmayacağınızdan korkuyorum.
Beni bazı konularda "yanlış" bulacağınızdan korkuyorum.
Dalga yaratacağımdan korkuyorum ve yine burada yazılan her
şeyin yanlış olabileceğinden korkuyorum.
Bu korkularla nasıl baş edeceğimi bilmem gerekir. Yani, ilk
kitabımı henüz okumadım mı? İşte bu: İnsanım. Amacım, bu
kitaplarla insanları sarsmak değil, sadece Tanrı'nın benim so­
rularıma verdiği yanıtları sizinle paylaşmak istiyorum. Tanrı'ya
bunu yapacağıma söz verdim. Ve sözümden vazgeçemem.
Siz de sözünüzden vazgeçemezsiniz. Siz de düşüncelerini­
zi, fikirlerinizi ve inançlarınızı sürekli sorgulamaya söz verdi­
niz. Sürekli gelişmek için kendinizi adadınız. Ancak kendisini
geliştirmeye adayan kişi böyle bir kitabı satın alabilir.
Gafiba bu yolculukta birlikteyiz ve korkulacak bir şey yok.
Neysek oyuz, bunun sonucunda ne yapıyorsak onu yapıyoruz.
Yapmamız gereken tek şey doğru ve dürüst olmamız. Böylece
korkacak bir şey olmaz. Gafiba hep bildiğim ama şimdi gördü­
ğüm şey, sizin ve benim bir elçi olduğumuz. Ofmasaydık ne
ben bu kitabı yazardım ne de siz okurdunuz.
Elçiyiz ve yapacak işimiz var; öncelikfe Tanrı ile Sohbet ki-·
taplarında verilen mesajları netçe ani amal ıyız. İkinci olarak bu
mesajları yaşamımıza uygulayarak entegre etmeliyiz. Üçüncü
olarak da bu mesajı diğerlerine taşımalıyız. Gerçeği hayatları­
na dokunduğumuz insanlara sade ve özgün bir örnek olarak
sunmalıyız.
Bu yolculuğa benimle çıkmayı seçtiğiniz için memnunum.
Bu yolculuk sizinle daha kolay ve daha zevkli, bazen rahatsız-

15
lık duysak da. İlk kitap gibi değil. Birinci Kitap Tanrı'nın kucak­
lamasıydı, omuzlara sarılan sıcak bir eldi, İkinci Kitap aynı öl­
çüde sevecen ama sevecenlikle omuzları sarsıyor. Uyanma
çağrısı. Bir üst boyuta geçme çağrısı.
Daima bir üst boyut var, bunu biliyorsunuz. Ruhunuz bura­
ya en zengin deneyim için geliyor, en fakir deneyim için değil,
en çoğu için, en azı için değil. İstirahat etmenizi istemiyor.
Seçim daima sizin. Ruhunuz sizin asla itaatkar, azla yeti­
nen, umursamazlık batağına girmiş olmanızı istemez. Dünya­
nızda değiştirecek çok şey var, yaratacağınız çok şey var. Her
zaman tırmanılacak yeni bir dağ, keşfedilecek yeni bir alan,
fethedilecek yeni bir korku var; daima daha büyük bir yer, da­
ha büyük bir kavram, daha büyük bir vizyon var.
Bu kitap, Birinci Kitaptan daha rahatsız edici olabilir, ken­
dinizi rahatsız hissederseniz, bu duyguyla kalın. Gemi sallan­
maya başlarsa gemiye tutunun ve yeni bir paradigmada yaşa­
maya başlayın, daha da iyisi kendi yaşamınızın harikuladeliği
ve örneğiyle, yeni hayatlar yaratın.
Neale Donald Walsch
Ashland, Oregon Mart 1997

16
1

Geldiğiniz için teşekkürler. Burada olduğunuz için teşek­


kürler. Evet, randevunuza uygun olarak buradasınız. Ama gel­
meyebilirdiniz. Gelmemeye karar verebilirdiniz. Oysa bu saat­
te, bu yerde, burada olmayı seçtiniz ve kitap şu anda elinizde.
Teşekkür ederim.
Belki neden ve niçin olduğunu bilmeksizin bilinçaltınızın
yönlendirmesiyle bu kitabı seçtiniz. T üm bunlar size bir gizem
gibi geliyorsa biraz açıklama gerekebilir. Öncelikle bu kitabın
size, hayatınıza en uygun ve mükemmel bir zamanlamayla
ulaştığına dikkat edin. Belki şu anda bunun farkında olmayabi­
lirsiniz ama sizi bekleyen deneyimleri yaşadığınızda kesinlikle
bileceksiniz. Her şey daima, kendi mükemmel zamanına göre
olur. Bu kitabın yaşamınıza girmesi de öyle. Çok uzun zaman­
dır aradığınız ve boşluğunu hissettiğiniz şeyle şu anda karşı
karşıyasınız. Şu anda bazılarınız ilk kez, bazılarınız ise bir kez
daha Tanrı'yla gerçek bir bağlantı halindesiniz.
Bir ilişki yaşıyorsunuz: gerçek bir il ! şki.
Tanrı, sizinle benim aracılığımla gerçek anlamda sohbet
edecek. Bu sözleri, birkaç yıl önce söyleyemezdim; şimdi söy­
leyebiliyorum, çünkü zaten Tanrı ile sohbeti gerçekleştirdiğim
için bunun mümkün olduğunu biliyorum. Bu sadece mümkün
değil, her zaman, her an gerçekleşebilen bir ilişki. Şimdi... bu­
rada... şu anda olduğu gibi. Bunu anlamanız önemli. Çünkü

17
Bugün Tanrı'yı birlikte bulacağız. Tanrı'yı bulmanın daima
en iyi yolu birlikte... Tanrı'yı asla ayrılıkla bulamayız. Bunu iki
anlamda söylüyorum. Birbirimizden ayrı olduğumuzu düşün­
düğümüz sürece Tanrı'yı bulamayız. Tanrı'dan ayrı olmadığı­
mızı bilmenin ilk adımı, birbirimizden ayrı olmadığımızı bil­
mektir. Hepimizin Bir olduğunu bilene ve hissedene kadar,
Tanrı'yla da Bir olduğumuzu bilemeyiz ve hissedemeyiz.
Tanrl asla bizden ayrı değil, yalnızca biz Tanrı'dan ayrı ol­
duğumuzu düşünüyoruz. Bu yaygın bir yanlış inanç; birbiri­
mizden ayrı olduğumuzu düşünmek de. "Tanrıyı bulmanın" en
çabuk yolunun birbirimizi bulmak olduğunu keşfettim. Birbiri­
mizden saklanmaya son vermek, kendimizden saklanmaya
son vermektir.
Saklanmaya son vermenin en çabuk yolu gerçeği söylemek-
tir. Herkese. Her zaman.
Şimdi gerçeği söylemeye başla ve hiç durma.
Kendine kendin hakkında gerçeği söylemeye başla.
Sonra başkası hakkında gerçeği kendine söyle.
Sonra kendi hakkındaki gerçeği başkasına söyle.
Sonra başkası hakkındaki gerçeği başkasına söyle.
Sonunda, herkese her şey hakkındaki gerçeği söyle.
Bu, Gerçeği Söylemenin Beş Basamağıdır.
Bu, özgürlüğe giden yolun beş basamağıdır.
Gerçek seni özgürleştirecektir.
Bu kitap ,_gerçek hakkındadır; benim gerçeğim değil, Tan­
rı'nın gerçeği.
Tanrı ile aramdaki diyalog bir ay önce tamamlandı. Bu da
herhalde ilki gibi olacak. Yani ben soracağım Tanrı yanıtlaya­
cak. Şimdi durup, Tanrı'ya soracağım.
Tanrı, söylediğim gibi mi olacak?

Evet.

20
Biliyordum.

Bir farkla. Bu kitapta bazı konuları sen sormasan da açık­


layacağım. Bildiğin gibi, ilk kitapta böyle yapmadım.

Evet. Neden şimdi yapıyorsun?

Çünkü bu kitap benim arzumla yazılıyor. İlk kitap senin,


kendinin başlattığı bir projeydi. İlk kitapta senin belirlediğin
konular vardı. Bu kitapta ise Benim İradem var, senin planın
değil.

Evet. Doğru.

Bu, Neale olmak için iyi bir yer. Senin ve diğerlerinin bu


yere sıklıkla gideceğini ümit ediyorum.

Ama, Senin İradenin, benim iradem olduğunu sanıyordum.


1 �er Senin İraden, benimkiyle aynıysa Senin İradeni gerçekleş­
tirmemem nasıl mümkün olabilir?

Bu karmaşık bir soru ve başlamak için hiç de kötü bir yer


değil; hepimizin bu diyalogu başlatması için hiç de kötü de­
ğil.
Biraz geriye gidelim. Asla Benim İrademin, senin iraden
·

olduğunu söylemedim.

Evet, söyledin! Birinci Kitapta, net olarak söyledin. "Senin


iraden Benim İrademdir" dedin.

Evet. Ama aynı şey değil.

21
Niçin?

Çünkü Benim İrademi benimseyene dek, daha çok büyü­


men gerekiyor. Ama sana şunu söyleyeyim: Bunu, seçersen
şu anda da başarabilirsin. Şu anda Tanrısallığına ulaşabilir­
sin. Gelişmen ve büyümen için uzun zamana ihtiyaç duymak
zorunda değilsin.

Öyleyse, neden bu kadar uzun zaman aldı?

Evet, neden? Neyi bekliyordun? Benim seni engellediği­


me inanmıyorsun değil mi?

Hayır. Ke n d im i kendimin engellediğini biliyorum.

İ yi. Bilmedeki netlik, ustalaşmaya doğru ilk adımdır.

Ustalaşmak istiyorum. Bunu nasıl yapabilirim?

Bu kitabı okumaya devam et. Seni götürdüğüm yer de


orası.

24
2

Bu kitabın nereye doğru gittiğine emin değilim. Nereden


başlayacağımı bilmiyorum.

Zamana bırak.

Ne kadar zamana ihtiyacımız var? Zaten ilk bölümden bu­


raya gelmek beş ayımı aldı. Bu kitabı okuyan kişilerin, tüm ya­
zılanların, tek bir kesintisiz diyalogla oluştuğunu düşüneceğini
biliyorum.
Kitabın 3 2. i!e 3 3. paragrafları arasında 20 haftanın geçtiği­
ni bilemezler ki. Bazen ilhamın yarım yıla varan aralıklarla gel­
diğini anlayamazlar. Ne kadar zamana ihtiyacımız olması ge­
rekiyor?

Bunu kastetmemiştim. Kendini, ilk konumuz olan bir baş­


langıç noktası olabilecek "Zaman" a bırakmanı söylemiştim.

Oh! Peki. Ama konuya girmişken, neden basit bir paragrafı


tanımlamak bazen aylar sürüyor? Neden bu kadar uzun ara ve­
riyorsun?

Sevgili oğlum. Ben ara vermiyorum. Benim seninle olma­


dığım hiçbir an yok. Sadece sen farkında değilsin.
25
ğin karar genellikle yarınki seçimle aynı olmuyor. İşte tüm
Ustaların sırrı: aynı şeyi seçmeyi sürdür.

Tekrar ve tekrar? Bir kez yeterli değil mi?

İraden, realitende ifade bulana kadar tekrar ve tekrar ay­


nı şeyi seçmeyi sürdür.
Bazılarının yaşamında gerçekleşmesi yıllar, bazılarının
aylar ya da haftalar alır. Ustalaşmaya doğru giden kişide
günler, saatler hatta dakikalar yeterlidir. Ustalar için ise yara­
tıcılık "hemen şimdi" de ifade bulur.
Ustalığa ne kadar yakın olduğunu İrade ile Deneyim ara­
sında geçen zamanla bilebilirsin.

"Bugün verdiğin karar genellikle yarınki seçiminle aynı ol­


muyor" dedin. Bunda ne var ki? Hiç fikrimizi değiştirmememiz
gerektiğini mi söylüyorsun?

Fikrini istediğin kadar değiştir. Ama unutma ki her dü­


şünce değişiminde, tüm evrenin yönü de değişiyor. Bir şey
hakkında "karar verdiğinde" evreni harekete geçirirsin. Ha­
yal edebildiğinin ve anlama yeteneğinin çok ötesinde olan
süptil ve kompleks güçler sürece katılır. Sürece etki eden bu
karmaşık güç dinamiğini daha yeni yeni anlamaya başlıyor­
sun.
Bu güçler ve bu süreç, hayat dediğiniz tüm varoluşu oluş­
turan olağanüstü interaktif enerji ağının bir parçasıdır, yani
Ben'im; her şeyin özünde olan Ben.

Ben düşüncemi değiştirdiğimde senin işini mi zorlaştırıyo­


rum?

28
Benim için hiçbir şey zor değildir ama kendi işini çok zor­
laştırıyorsun. Bu nedenle bir şey hakkında tek bir amaca yö­
nelik olarak düşüncelerini yoğunlaştır ve amacın realitende
gerçekleşene dek odaklan. Özde kal.
,
Tek düşünce odaklı olmak bu anlama geliyor. Bir şeyi seç­
tiğinde tüm yüreğinle tüm benliğinle seç. Yüreğinde şüphe­
ye yer bırakma. Düşüncene doğru yönel, harekete geç. Ka­
rarlı ol.

"Hayır'' yanıtını kabul etme.

Aynen.

Peki, ya hayır doğru yanıtsa? Ya istediğimiz şey bizim yara­


rımıza, bizim için en iyi olan değilse? O zaman istediğimiz şe­
yi bize vermezsin, doğru mu?

Yanlış. Size istediğiniz şeyi "veririm". Sizin için "iyi" de


olsa, "kötü" de olsa. Son döl}emlerde hayatına iyice bir göz
attın mı?

Fakat bana daima her istediğimiz şeye sahip olamayacağı­


mız öğretildi. Tanrı'nın bir şey en iyiliğimiz için değilse, o iste­
diğimizi bize vermeyeceği söylendi.

İnsanlar bunu, istediğiniz şey, istediğiniz yolla olmayınca


hayal kırıklığına uğramamanız için böyle söyler. Öncelikle
ilişkimiz hakkında seni yeniden netliğe davet ediyorum. İ s­
tediğin her şeyi sana "vermiyorum." Birinci Kitapta detaylı
olarak bu konuyu açıkladım. İkinci olarak, istediğin şeyi Ben
yargılamam. Bir şeyi "iyi" ya da "kötü" diye nitelemem. (Sen
de nitelemesen iyi olur.)

29
kazanma yoludur. Böylelikle daha seri kararlar verilir, seçim­
ler daha çabuk hayata geçirilir, çünkü ruhunuz yalnızca ana
ait deneyimlerle seçimlerinizi realitenizde yaratır, geçmiş
ilişki ve olaylara yönelik eleştirilerle, analizlerle, kıyaslama­
larla değil.
Şunu daima hatırla: Ruh yaratır, zihin reaksiyon gösterir (tep­
ki verir).
Ruh, Kendi bilgeliğiyle şu anda yaşadığınız deneyimini­
zin, siz bilinçli farkındalığa sahip olmasanız da her anın size
Tanrı'dan gönderilmiş bir armağan olduğunu bilir. Her an,
Tanrı'nın harika bir armağanıdır.
(Şimdiki an sözcüğünün İngilizce karşılığı olan "Present"
kelimesini Tanrı Pre-sent olarak bölerek "önceden gönderil­
miş" anlamına gelen kelime oyunu yapıyor. İncil'deki "siz
sormadan önce yanıt geiecektir" cümlesini de Tanrı, "Şimdi­
ki an, size Tanrı' dan önceden gönderilen yanıt ve armağan­
dır" olarak açıklıyor. Ç.N.)
Ruh sezgisel olarak şu andaki yanlış bir düşünceyi iyileştirmek
için gereken en uygun koşul ve durumu arar ve Gerçekten Kim Ol­
duğunuzu bilmeniz için en uygun deneyimi size getirir.
Ruhun arzusu sizi Tanrı'ya geri götürmektir.
Bana, eve dönmenizi sağlamaktır.
Ruhun amacı kendisini deneyimleyerek bilmektir.
Bu da Beni bilmek demektir.
Ruh, Senin ve Benim Bir olduğumuzu bilir. Zihin bu ger­
çeği !eddetse de, beden bu yadsımayı gösterse de ... Bu ne­
denle, büyük kararlar anında, zihnini bırak. Zihinsel yanıt
bulma çabasıyla zaman harcamak yerine ruhsal arayışına
odaklan.
Zihnin asla anlayamayacağını ruh bilir.
Zamanını, senin için "en iyi"nin ne olduğunu bulma ça-

32
basıyla harcarsan, seçimlerin "dikkatli" olur, karar vermek
çok zaman alır ve yolculuğun beklentiler okyanusunda çırpı­
narak sürer... ve beklentilerin içinde boğulabilirsin.

Vayy ! Ne yanıt! Ama ruhumu nası l d i nleyeb i l i r i m ? İşittiği­


ııı in ne olduğunu nas ı l bi lebi l i r i m ?

Ruh, sizinle duygular aracılığıyla konuşur. Duygularını


d i nle. Duygularının peşinden git. Duygularına saygı göster.

Öyleyse neden duygularıma saygı gösterdiğimde hep başı­


ıııı derde sokuyorum .

Çünkü gelişmeye "sıkıntı", hiç kımıldamamaya "güven­


li" etiketini yapıştıran sensin. Sana şunu söyleyeyim: Duygu-
1.ırın asla seni "sıkıntı" ya sokmaz, çünkü duyguların senin
.�ı'l'('eğindir. Asla duygularının peşinden gitmediğin, her
duygunun zihin makinesinden filtre edildiği bir hayat yaşa­
r ıı, ı k istiyorsan, yaşa. Kararlarını, zihninin "durum analizi"

vl'rilerine göre ver. Ama böyle bir mekanik yaşamda haz ara­
ı ıı.ı, Kendinin Gerçekten Kim Olduğunun Kutlamalarını,

�.il'nliğini arama.
U11utma: Gerçek kutlama, akılsızdır.
Ruhunu dinlersen, senin için "en iyinin" ne olduğunu da
lıilirsin, çünkü senin için en iyi olan, senin için gerçek olandır.
Sadece kendi gerçeğin doğrultusunda hareket ettiğinde,
y o l unu hızlandırırsın. Deneyimlerini "geçmişteki doğru-
1.ır"ın reaksiyonu ile değil, "şimdiki doğrular"a göre ya ra tt ı ­
.�1111/111 "yeni sen"i de yaratmış olursun.
Neden seçtiğin realiteyi yaratman çok zaman alıyor? Çün­
kil kendi gerçeğini yaşamıyorsun.

33
Gerçeği bil, gerçek seni özgürleştirecektir.
Kendi gerçeğini bildiğin anda düşünceni değiştirip durma.
Bu zihninin "en iyi"yi bilme çabasıdır. Aklını kaybet. Kendi­
ni bul!
Kendini bulmak, ne düşündüğüne değil, ne hissettiğine
dönmektir. Düşünceler, sadece düşüncelerdir; zihinsel yapı­
lardır; aklının "yapay" yarattıklarıdır. Oysa duyguların . . işte
.

onlar gerçektir.
Duygular ruhun dilidir. Ruhun ise senin gerçeğin. Şimdi
daha iyi anlayabiliyor musun?

Bu, duygu larım ı z ne kadar o l umsuz ya da yıkıcı o l u rsa ol­


sun ifade etmemiz gerektiği anlamına m ı gel iyor?

Duygular, ne olumsuzdur ne de yıkıcıdır. Sadece gerçek­


tir. Bu duyguları nasıl ifade ettiğin ise önemli.
Kendi gerçeğini sevgiyle ifade ettiğinde, nadiren olumsuz
ve zarar verici sonuçlar ortaya çıkar. Böyle olduğunda ise
karşınızdaki kişi sizin gerçeğinizi olumsuz ve zarar verici
olarak deneyimlemeyi seçmiştir. Böyle bir durumda, sonuç­
tan kaçınmak için yapabileceğiniz pek fazla bir şey yoktur.
Duygularınızı ifade etmekten kaçınmak kesinlikle doğru
değildir. Ama insanlar bunu hep yapıyor. Olası tepkilerden
öylesine korkuyorlar ki, kendi gerçeklerini tümüyle gizliyor­
lar.
Unutma: Mesajın nasıl karşılandığından çok, nasıl verildiği
önemlidir.
Başkasının, sizin gerçeğinizi nasıl kabul ettiğinin sorum­
luğu size ait değildir. Nasıl en etkin biçimde ifade edildiği ise
sizin sorumluluğunuzdur. En etkin derken, en net olmayı
kastetmiyorum. Ne kadar sevecen, ne kadar şefkatli, ne ka-
34
dar duyarlı, ne kadar cesur ve ne kadar tam ifade edildiğini
kastediyorum.
Bu da, "yarım" gerçeklere, "saldırgan" gerçeklere, "acı­
masız" gerçeklere hatta "duygusuz" gerçeklere yer yok de­
mektir.
Evet, senin "olumsuz" dediğin duygularını ifade et, ama
yıkıcı olarak değil.
Olumsuz duyguları ifade etmemek, onları yok etmez. Sa­
dece içinizde hapseder. Hapsedilen duygular ise bedeni hasta
l'der ve ruhu yaralar.

Ama karş ı nı zdaki kişi, kendisi hakkı nda düşündüğü n ü z her


o l u msuz şeyi işitirse, bu düşünceler ne kadar sevecen ifade
c•di l i rse edi lsin i l işki ler bozu lab i l ir.

Olumsuz duyguları ifade et (içinden çıkar, at) dedim. Na­


sıl ve kime söyleneceği hakkında konuşmadım. Tüm olum­
suzlukların, hissedilen kişiyle paylaşılması gerekmez. Ancak
lıu duygular, ifade edilmediği takdirde onurunuzdan ödün
V l'rmeyi ya da diğer kişinin gerçek olmayan bir şeye inanma­
.•.ıııa yol açıyorsa, ifade edilmelidir. Olumsuzluk, asla en yük­
�U'k gerçeğin kanıtı değildir, o anda sizin gerçeğiniz gibi gö­
rii nse de. Sizin, iyileşmemiş benliğinizin bir ifadesi olabilir.
Aslında, daima da böyledir.
Bu yüzden, olumsuzlukları dışarı çıkarmak, çok önemli­
' 1 ir. Onları özgür bıraktığınızda, önünüze koyduğunuzda,
.ıııcak o zaman onlara gerçekten inanıp inanmadığınızı netçe
�·,ilrebilirsiniz.
Hepiniz her şeyi, çirkin şeyleri de söylediniz. Ama söyle­
ıl i k len sonra, artık size "doğru" gelmediğini de keşfettiniz.
l ll'piniz duygularınızı ifade ettiniz. Korkudan kızgınlığa,
35
utançtan öfkeye kadar her çeşit duyguyu ifade ettiniz. Ama
ifade ettikten sonra, artık gerçekten öyle hissetmediğinizi de
keşfettiniz.
Bu şekilde, duygular hilekar olabilir. Duygular, ruhun di­
lidir. Ama gerçek duygularınızı dinlediğinize emin olmalısı­
nız, zihninizde oluşan sahte duyguları değil.

Oh, Tanrım, şimdi de duygularıma b i l e güvenemeyeceğ i m .


Hari ka! B e n de duyguların gerçeğe giden y o l olduğun u düşü­
nüyord u m ! Bana Sen i n bunu öğrettiğini sanıyord u m .

Evet. Bunu öğretiyorum. Ama dinle, çünkü söylediklerim


şu anda anlayabildiklerinden daha karmaşık. Bazı duygular
gerçek duygulardır, yani ruhun doğurduklarıdır. Bazı duygu­
lar ise sahte duygulardır. Bunlar zihniniz tarafından yaratıl­
mıştır.
Bir başka deyişle, sahte duygular "duygu" değildir. Dü­
şüncelerdir. Duygu maskesine bürünmüş düşünceler. Bu dü­
şünceler, geçmiş deneyimlerimize ve başkalarında gözlemle­
diğiniz deneyimlere dayanır. Başkasının dişi çekildiğinde acı
çektiğini görürsünüz. Sizin dişiniz çekildiğinde siz de acı çe­
kersiniz. Belki acımamıştır bile ama yine de acı çekersiniz.
Reaksiyonunuzun realiteyle bir ilgisi yoktur; realiteyi nasıl
algıladığınızla, başkalarının deneyimleriyle ya da geçmişte
size olan bir şeyle ilintisi vardır.
İnsan olarak en büyük gayretiniz "Şimdi Burada Olmak"
olmalıdır. Uyduruk düşünce ve duyguları üretmekten vaz­
geçin! An'a, ana ait olmayan düşünceleri üreterek gönder­
mekten vazgeçin. Anda olun. Unutmayın, bu ana Kendinizi
<ırmağan olarak gönderdiniz. Her an kendi içinde kendi gerçe­
ğinin tohumunu barındırır. Hatırlamayı arzu ettiğiniz gerçek
36
oradadır. Oysa, an geldiğinde, derhal o ana ait düşünceler
üretmeye başlıyorsunuz. An'ın içinde olmak yerine, an'ın dı­
şına çıkıp yargılıyorsunuz. O zaman da re-aksiyon gösteriyor­
sunuz. Tıpkı daha önceki bir anda yaptığınız gibi! Anı yaşa­
mak yerine bir başka anı tekrar ediyorsunuz.
Yaratıcı olmak yerine tepkisel olmayı seçiyorsunuz. Her
ana, daha önceki düşünceler olmaksızın temiz başladığınızda,
lıir zamanlar olduğunuz kendinizi tekrar etmek yerine, kim
lılduğunuzu taze yaratmış oluyorsunuz.
Hayat, yaratıcı süreçtir. Oysa siz hayatı, tekrar süreciymiş
gibi yaşıyorsunuz!

Ama mantı k l ı bir i nsan nas ı l geçmişteki deneyim leri n i gör­


rıll'zden geleb i l i r? O konuyla ilgi li bildiğimiz ve d e n eyiml e diği ­
ıııiz her şeye başvurarak ona göre tepki vermek gerekmez mi?

Bu normal olabilir ama doğal değil. "Normal", her zaman


y ı p ı la n demektir. "Doğal", "normal" olmaya çalışmadan na­
.

:ııl olduğundur!
Doğal ve normal aynı şey değildir. Herhangi bir an nor­
ıı ı.ı I olarak yaptığını da yapabilirsin, sana doğal geleni de.
Sana şunu söyleyeyim: Hiçbir şey sevgiden daha doğal değil­
ı lir. Sevecen olduğunda doğal davranırsın. Korkuyla, tepkiy­

lı·, kızgınlıkla reaksiyon gösterdiğinde normal davranmış


nl.ıbilirsin ama doğal olamazsın.

ilim geçmiş deneyimlerim, bel irli bir "anın" acı olabi lece­
j\ıııi bana hayk ı rd ı ğı nda nası l sevgiyle davranabi l i rim?

( ;eçmiş deneyimlerini irdelemekten vazgeç ve an içinde ol.


:;ııııtli ve Burada Ol. Şu anda olan üzerine eğilirsen, kendini ye-
1111/1 ·11 yaratabilirsin. Unutma, bunun için buradasın.
37
Bu dünyaya, bu şekilde bu zamanda Kim Olduğunu Bil­
mek için geldin. Ve Kim Olmak istediğini yaratabilmek için.
Bu, tüm yaşamın amacıdır. Hayat, sonu olmayan bir ya­
ratma sürecidir; kendiniz hakkında; o andaki en yüksek dü­
şüncenize göre kendinizi yeniden yaratma sürecidir.

Bu, u çabileceğine i nandığı i ç i n yüksek b i r bi nadan atlayan


adama benzem iyor m u ? Bu adam "önceki deneyi m leri n i " ve
"başkalarını gözleyerek ed i nd iği deneyimleri" yok sayarak,
kend isi n i n "Tanrı" olduğunu i lan etti ve atlad ı . H iç de akı liıca
deği l .

İnsanlar uçmaktan daha öte şeyleri başardı. İnsanlar has­


tayı iyileştirdi. İnsanlar ölüyü diriltti.

Bir i nsan yaptı.

Fiziksel evreni kontrol etme gücünün yalnızca bir insana


mı lütfedild�ğini düşünüyorsun?

Yal n ı zca b i r insan uygu layabi l d i .

Hiç de öyle değil. Kızıldenizi kim ayırdı?

Tanrı

Evet ama kim Tanrı' dan yardım istedi?

Musa.

Evet. Kim hastayı iyileştirmek, ölüyü diriltmek için


Ben' den yardım istedi?

38
İsa.

Evet. Şimdi İsa'nın ve Musa'nın yapabildiklerini sizin ya­


pamayacağınızı mı düşünüyorsun?

Ama onlar yapmadılar! Senden yardım istedi ler! Bu çok


(,ırki ı .

Peki. Şimdi senin düşünce yapılanmana bakalım. Sen de


.ıynı mucizevi şeyleri yapabilmek için Benden yardım isteye­
mez misin?

İsteyeb i l i ri m herhalde.

Bu yardımları kime yapmalıyım?

lli l miyorum .

İ �te Musa ile arandaki fark bu. İşte seni İsa' dan ayıran şey
lııı!

c,:oğu insan, senden İ sa adına bir şey isterlerse, o n lara iste­


ı lıklı�rini vereceğine inan ıyor.

l•:vel, çoğu insan buna inanıyor. Çoğu insan kendi güçleri


ıılı ııad ığına ama İsa'nın gücü olduğuna inanıyor ve onun
ı11 lı11.ı bir şeyler talep ediyor; İsa'nın, "Niye şaşırdınız? Bun-

11111 Vt' dahasını sizler de yapabilirsiniz" sözüne ise inanamı­


V• ti'.
il'piniz değersiz olduğunuzu sanıyorsunuz. Bu yüzden
1
l ıın,ık,ılarının adını kullanıyorsunuz. İsa adına. Meryem adı-

39
na. Şu ya da bu "aziz" adına. Güneş Tanrısı adına . . . Herke­
sin adını kullanıyorsunuz, herkesin . . . Kendi adınız hariç! Size
şunu söylüyorum: İste verilecektir. Ara bulacaksın. Kapıyı çal açı­
lacaktır.

B i nadan atla, uçacaksın.

Levitasyon yapan insanlar olduğunu biliyorsun. Buna


inanıyor musun?

Evet, i ş ittim .

Duvarlardan geçen insanlar. Bedenlerinden ayrılan insan­


lar.

Evet, evet. Ama h i ç kimse n i n duvardan geçtiğini görme­


d i m . Tavsiye de etmem. Binalardan da atlamamamız gerektiği­
n i düşünüyoru m. Sağl ı k için pek iyi ol maz.

Binadan atlayan adam kendi hayal kandırmacasında yaşı­


vordu. Kendisini, hepinizden ayrı görüyordu. Kendisinin
fanrı olduğunu söyleyerek, kendisinin herkesten ayrı oldu­
�u yalanını söylüyordu; daha büyük, daha güçlü.
Bu, egonun davranışıydı.
Ego, kendisini ayrı görür. Ve asla Bir olanı taklit edemez.
Bir olanın gücüne ulaşamaz.
Tanrı olduğunu gösterebilmek için, bunu Tanrısal olma­
yan egosuyla uygulamaya kalktı.
İsa ise Tanrısallığını uygulayarak gösterdi. Nereye ve ki­
me bakarsa baksın Bütünlüğü, Birliği gördü. Onun bilinci ve
Benim bilincim Bir'di. Böyle bir bilinç boyutunda "ol" dediği
her şey, kendi Yüce Realitesinde oldu.
40
Anl ıyoru m. Mucizeleri gerçekleşti rmek için tek gereken şey
Kozm ik B i l i nce u l aşmak! Ne kadar kolay . . .

Gerçekten öyle. Sandığından daha kolay. Birçok insan İsa


bilincine erişti, yalnızca İsa değil sen de erişebilirsin.

Nası l ?

Olmayı seçerek. Ama bu, her gün her dakika yaptığın bir
seçim olmalı. Bu seçim, senin hayatının tek amacı olmalı. Za­
ll'n de bu senin hayatının tek amacı. Sadece bu gerçeği bilmi­
yorsun, biliyor olsan bile, varoluşunun özgün nedenini hatır-
1 ı yor olsan bile. Olduğun yerden bu bilince nasıl ulaşabilece­
(�ini bilemiyorsun.

Evet. Aynen öyle. Olduğum yerden olmak istediğim yere


ı ı.ıs ı l ulaşabilirim?

Yine tekrarlıyorum. Ara bulacaksın. Kapıyı çal açılacaktır.

Otuz beş yı ldır "arıyorum" ve " kapıyı çal ıyorum . " Bu söz­
lı•ıden bi raz s ı k ı l d ı m .

Düş kırıklığına uğradın değil mi? Ama sana çabaların için


"!\" versem de, otuz beş yıldır aradığın ve kapıyı çaldığın
l ıı ıl iimüne katılmıyorum.
()[uz beş yıldır bazen arıyorsun ve kapıyı çalıyorsun. Ço­
ı1,ıı zaman ise ne arıyorsun ne de çalıyorsun.
< ;eçmişte çok gençken, Bana yalnızca sıkıntı ya da bir şe­
vı· i h tiyacın olduğunda gelirdin. Büyüyüp olgunlaştıkça Tan­
ı ı' y l.ı bu tür ilişkinin doğru ilişki olmadığının farkına vardın

41
ve daha anlamlı bir ilişki yaratmaya çalıştın. O zaman bile,
Ben yine de bazen aklına gelen bir şeydim.
Daha sonraları, Tanrı'yla birleşmenin yalnızca Tanrı'yla
doğrudan ilişki kurabilmekten geçtiğini anladın. Bu ilişkiyi
sağlayabilecek metotları ve davranışları uyguladın.
Meditasyon yaptın, ritüeller uyguladın, dua ettin . . . ama
yalnızca sana uygun olduğu zamanlar.
Bazen, Beni deneyimlemenin harikuladeliğini yaşamana
rağmen, yine de zamanının yüzde doksan beşini ayrılık illüz­
yonu içinde geçirdin. Sadece kıvılcım gibi anlarda En Gerçek
Realiteyi hissettin.
Hala hayatının araba tamirlerinden, telefon faturaların­
dan, ilişkilerden ne istediğinden, yarattığın dramalardan iba­
ret olduğunu düşünüyorsun. Dramaların yaratıcısı olduğu­
nu değil.
Niçin dramalarını yarattığını öğrenmek yerine, dramala­
rında rol almakla meşgulsün.
Hayatın anlamını anladığını söylüyorsun. Ama bu anlayı­
şına uygun olarak yaşamıyorsun. Tanrıyla ilişki içinde olma
yolunu bildiğini söylüyorsun ama o ilişkiyi yaşamıyorsun.
Yolda olduğunu söylüyorsun. Ama yolda yürümüyorsun.
Sonra bana otuz beş yıldır aradığını ve kapıyı çaldığını söy­
lüyorsun.
Hayallerini yıkanın Ben olmasını istemezdim ama . . . Be­
nimle ilgili hayallerinde düş kırıklığı yaşamayı bırakıp, ken­
dini gerçekten olduğun gibi görmenin zamanı geldi. Şimdi
İsa Bilincine mi erişmek istiyorsun? Gününün her dakikasında
İsa gibi davran. (Onun nasıl davrandığını bilmediğini söyle­
me. O size yolu gösterdi.) Her koşulda İsa gibi ol. Eğer arar­
san, bunda yalnız olmadığını göreceksin. Her gün, her daki­
ka size yol gösteriyorum. Ben içinizdeki hangi yola dönece­
ğinizi, hangi yolu alacağınızı, hangi yanıtı vereceğinizi, han-

42
gi davranışın doğru olduğunu, ne söyleyeceğinizi size söyle­
yen minik sesim.
Sadece Beni dinle.

Gal iba bunu nas ı l yapacağı m ı bi lmiyorum.

Şu anda bunu yapıyorsun! Sadece bunu her zaman yap.

Günün her daki kası elimde bir not defteriyle gezemem . H er


�eyi b ı rakıp, Sana notlar yazarak, zekice yanıtlarından biri ni
vermeni umarak günümü geçi remem.

Teşekkür ederim. Evet yanıtlarım zekice! Ve evet, yapabi­


lirsin!
Eğer biri sana Tanrı'yla direkt Bağlantı kuracağını, bunun
i�·inde her an yanında kalem defter bulundurmam söylesey­
di bunu yapar mıydın?

Tabii ki.

Ama demin yapmayacağını ya da yapamayacağını söyle­


ıl in. Hangisi senin doğrun?
Şimdi İyi Haber şu ki bir kalem kağıda bile ihtiyacın yok.
I >ııima seninleyim. Ben kalemin içinde yaşamıyorum. Senin
ı1·i11de yaşıyorum.

Bu doğru, değil mi . . . yan i buna gerçekten i nanab i l i rim de­


Hil m i ?

Tabii ki inanabilirsin. Başlangıçtan beri buna inanmanı


1111ylüyorum. Her Usta sana bunu söyledi. Esas öğreti işte bu.
43
En yüksek gerçek işte bu.
Daima seninleyim.
Buna inanıyor musun?

Evet, şimdi inanıyoru m . Yan i eskisinden daha çok.

İyi. Öyleyse Beni kullan. Eğer senin için kalem defter taşı­
mak işine yarıyorsa (ki yarıyor), o zaman kalemi defteri taşı.
Her gün, gerekirse her an kalemi kağıdı kullan.
Bana yaklaş. Bana yaklaş! Nasıl yapmak istiyorsan öyle
yap.
Dua et. Taşı öp. Ritüel yap . . .
Ya da kitap yaz.
Ne sana doğru geliyorsa onu yap.
Her birinizin yapısı farklı. Her biriniz beni kendinize gö­
re anladınız ve yarattınız.
Bazılarınız için erkeğim. Bazılarınıza göre kadınım. Bazı­
larınıza göre her ikisiyim. Bazılarınıza göre hiçbiri değilim.
Bazılarınıza göre saf enerjiyim. Bazılarınıza göre en yüce
duygu olan Sevgiyim. Bazılarınızın ne olduğum hakkında
hiçbir fikri yok. Sadece BEN olduğumu bil. Saçınızı okşayan
rüzgarım. Bedeninizi ısıtan güneşim. Yüzünüzde dans eden
yağmurum. Çiçeklerin havadaki kokusuyum. Çiçeklerin ko­
kusunu taşıyan havayım.
İlk düşüncenizin başlangıcıyım. Son düşüncenizin sonu­
yum. İlham anlarında size gelen fikirim. Onun doyumunun
hazzıyım. En sevecenlikle yaptığınız şeyin duygusuyum. Bu
duyguyu tekrar tekrar hissetmek isteyen parçanızım.
Sizin için en uygun olan neyse oyum. Benimle bağlantı
kurmak için yaptığınız ne kadar ritüel, merasim, meditas­
yon, gösteri, düşünce, şarkı, söz ya da davranış varsa . . . Her
şeyi Benim adıma yapıyorsunuz.

44
3

Bana söyled i kleri n i gözden geçirip özetlediğimde şu temel


ı ıokta ların l istesi n i yaptım.
• Hayat hiç du rmayan yaratıcı sü reçti r.

• Tüm Ustaların sırrı düşüncelerin i değiştirmemeleri d i r; ay­

ı ıı �Pyi seçmeye devam edi n .


• Hayır yan ıtı n ı kabul etm· e yi n .

• Düşündüğümüz, hissettiği miz ve söylediğimiz şeyi kendi­

ıııiıe çekeriz.
• Hayat yaratıcı süreç ya da reaksiyon süreci o larak yaşa-

ı ı. ıl ıi 1 i r.
• Ruh yaratır, z i h i n reaksiyon gösteri r.

• Ru h, z i h n i n algılayamadı kları n ı b i l i r.

• Kendi n i ç i n "en iyi"nin (en çok nas ı l kazanabi l irsin, en az

ı ı.ı·. ı l kaybedebi l irsin, isted iğin şeye nas ı l sahip o l a b i l i rsin) ne


c ıl ııı.ısı gerektiğiyle zaman harcama. Kim Olduğu n u h issettiğin

de ıı:ru ltuda git.


• Duygu ların sen in gerçeğind i r. Seni n için en iyi olan, se­

ı ılı ı ic,in en doğru ol and ır.


• Düşü nceler, duygu değ i l d i r, nas ı l h issetmen "gerektiği"

l ı.ıkk ındaki fi kirlerd i r. Düşü nceler ve duygu lar karıştığı nda,


ıı,c·ı c, <'k örtü l ü r ve kaybol u r.
• Duygularına dönmek için aklını kaybet kendine dön.

• Kendi gerçeği n i n ne olduğunu bildiğinde, hayatında uy­

ı:ııl. ı.

45
• Ol umsuz duygu lar gerçek duygu lar değildir. Bir şey hak­
kı nda ken d i nin ve başkaları n ı n önceki deneyimlerine dayanan
düşüncelerd i r.
• Geçmiş deney i m, gerçeği n göstergesi deği ldir. Çünkü Saf

Gerçek şimdi ve burada yaratı l ı r, tekrar edi l mez.


• B i r şeye olan tepkini değiştirmek için, anda o l . Şimdi ve

bu rada_ol, geçmişte ya da gelecekte değil.


• Geçmiş ve gelecek yal n ızca düşüncede vard ı r. An, Tek

Gerçektir. Anda kal!


• Ara . Bu lacaks ı n .

• Tan rıyla/Gerçekle bağlantıda ka l mak içi n n e gerekiyorsa

onu yap. Her Şey O l a n l a i l işki n i sürdürmek için sana en uygun


gelen yol neyse devam et.
Nas ı l gid iyor?

İyi. Çok iyi. Anlamışsın. Peki şimdi bunları uygulayabile­


cek misin?

Çal ı şacağım.

İyi.

Evet. Ş i md i b ı raktığı mız yerden devam ede l i m m i ?


Bana zama n ı anlat.

Andan başka zaman yoktur!


Bunu daha önce işittiğine eminim. Ama anlamamıştım.
Bu andan başka zaman yok. Bu andan başka an yok
"Şimdi" olan tek zamandır.

" D ü n" ve "yarın" ned i r ?

46
Hayal ürününüz. Zihninizin ürettiği bir hayal. Mutlak
Gerçekte varolmayan şey.
Tüm olmuş olan, şu anda oluyor olan ve olacak olan, şim­
di oluyor.

Anl am ıyorum .

Anlayamazsın. Tümüyle anlayamazsın. Ama anlamaya


l ıaşlayabilirsin.
Şimdi . . . sadece dinle.
"Zaman" bir süreç değildir. Yatay değil, dikey olan göre­
ı'ı• l iğin bir elementidir.

Zamanı "soldan sağa" doğru olan bir şey olarak düşün­


ıııL'. Zaman çizgisi denilen şey her birey için doğumdan ölü­
" ıl' ve evrende bir sonlu noktadan diğer sonlu noktaya gidiş-
11 r.
"Zaman", "aşağı. ve yukarı" olan bir şeydir. Onu bir me­
l· l k ı-;ibi, Şimdinin Sonsuz Anı olarak düşün.
Mekiğin üzerinde birbirinin üstünde kağıt yapraklar ol­
ı l ı ır\unu düşün. Bunlar zamanın elementleridir. Her element

.ıyn ve özgürdür ama her biri diğerleriyle aynı anda vardır.


l'vl ı · ki�in üzerinde tüm kağıtlar aynı anda var! Olacak ve ol-
11111� olanların hepsi. . .
Sııdcce bu an, Tek An var. Şimdinin Sonsuz Anı. Şu anda
1 ın �ey oluyor ve Ben Kendimi sonsuz boyutlarımla ifade
ı•olıyorum; Tüm Olanı!
1 >t•ııeyiminiz ve en büyük sırrınız, olmakta gizli. Bilinç
l 11 ıy11tfarında geziniyor ve seçtiğiniz herhangi bir "zamanda"
ı ı· "yt•rde" seçtiğiniz bilinç boyutunda kendinizi ifade edi­
ı·ııı !ll lllUZ.

/.ııııarı yolculuğu yapabileceğimizi m i söylüyorsu n ?

47
Elbette. Hepiniz yapıyorsunuz. Hem de düzenli olarak.
Genellikle buna rüya diyorsunuz. Çoğunuz zamanda yolcu­
luk yaptığınızın farkında bile değil. fakat enerji size zamk gi­
bi yapışıyor. Bazen, enerji duyarlı kişiler, size yapışan enerji
kalıntılarını algılayarak "geçmişinizle" ya da "geleceğinizle"
ilgili bilgileri alabiliyor. Kalıntıları hissedebiliyor ya da "oku­
yabiliyor." Bazen enerji kalıntıları öylesine fazla oluyor ki siz
bu sınırlı bilincinizle bile, "daha önce burada olduğunuzu"
hissediyorsunuz. Tüm varlığınız bir anda, "daha önce bunla­
rı yaşamış" olduğunuzun yoğunluğunu algılıyor.

Deja vu !

Evet. Ya da birisiyle karşılaştığınızda onu tüm hayatınız bo­


yunca tanımış olduğunuzun harika duygusunu yaşıyorsu­
nuz. Sonsuza dek bu kişiyi biliyor olmasının duygusu.
Onunla ilgili her şeyin tanıdık geldiği duygusu.
Bu çok farklı bir duygu. Harika bir duygu. Ve gerçek bir
duygu. Sonsuza dek bu ruhu bilmenin duygusu!
Sonsuzluk, şimdidedir!
Bazen, mekiğin üzerindeki sizin "kağıt yaprağınızın" altı­
na, üstüne bakıyor ve tüm diğer yaprakları görüyorsunuz!
Kendinizi de orada görüyorsunuz. Çünkü her yaprakta Sizin
bir parçanız var!

Bu nası l mümkün olabi l i r?

Sana şunu söyleyeyiın: Daima vardın, varsın ve varolacaksın.


Asla olmadığın bir zaman olmadı. Asla olmadığın bir zaman da ol­
mayacak.

48
Ama bir dakika! Olgun ruhlar diye b i r kavram var! Bazı
r u hlar, diğerleri nden daha "yaşlı" değ i l m i ?

Hiçbir şey bir başka şeyden daha "yaşlı" değildir. HER


�,iEYİ aynı anda yarattım ve Her Şey şu anda var. "Yaşlı" ve
"genç" ruhlar dediğin şey, bir ruhun farkındalık boyutudur.
1 kr biriniz Olınak'ın Tüm Boyutlarısınız. Olanın parçalarısı-
111z. Her parça Bütünün bilincini içinde taşır. Her element,
l liitün'ün kodlarına sahiptir.
"Farkındalık", bilincin uyanış deneyimidir. Bütünün bi­
ı ı ·ysel boyutunun Kendisinin farkında olmasıdır. Farkındalık
( ı ıl'.ii n farkındalığı), tam anlamıyla ben'in bilincidir.
1 )aha sonra ben, diğerlerinin bilincine varır, daha sonra
ı l ı ı d iğerleri olmadığının bilincine uyanır; Her şeyin BİR ol­
ı l 1 1 >� u bilincine.
l \n sonunda da Ben'e varır. Harikulade BEN!

ı . ınrım, sen gerçekten Kendi nden hoşlanıyorsun değ i l m i ?

�;ı·n hoşlanmıyor musun?

1 wı, evet! Gerçekten büyü ksü n !

ı<.ılılıyorum. Ve senin de büyük olduğunu düşünüyorum.


ı .,ı 1, • l ı11 rada görüş ayrılığımız var. Sen büyük olduğunu düşün­
r ı ı ı ı y orsun!

1 1 .ıl.ıları m r , eks i k l i k l erimi, kötü l ü klerim i görü rken kend imi


ı ı. ı " r l l ıiiyü k göreb i l i r i m ?

' 1,ı ııa şunu söyleyeyim: Kötülük yoktur.


49
Keşke bu doğru olsayd ı .

Olduğun gibi mükemmelsin.

Keşke bu da doğru o lsayd ı .

Doğru. Tohum bir ağaçtan daha az mükemmel değildir.


Minicik bir bebek, yetişkinden daha az mükemmel değildir.
Kendisi zaten mükemmeldir. Henüz hiçbir şey yapamaması,
hiçbir şey bilmemesi, bebeği daha az mükemmel kılmaz. Ço­
cuk hatalar yapar. Ayağa kalkar. Emekler. Düşer. Yine ayağa
kalkar, biraz dengesiz olsa da, annesinin bacağına yapışsa
da. Bu, çocuğu daha az mükemmel mi yapar?
Bu çocuk mükemmelliğin ta kendisidir. Her haliyle. Sen
de öylesin.

Fakat çocu k h içbir şeyi yan l ı ş yapmadı ki ! Çocuk b i l inçli


olarak itaatsiz olmadı, başkasın a zarar vermedi, ken d i n i i ncit­
med i k i .
Çocu k doğruyla yan l ı ş arası ndaki farkı b i l mez k i .

Aynen. Sen de öyle.

Ama ben b i l i yoru m . İnsan l arı öldürmeni n yanl ış, onları sev­
meni n doğru olduğun u b i l iyoru m . İ ncitmen i n yan l ış, iyileştir­
men i n doğru olduğu n u b i l iyoru m. Beni m o l mayan şeyi alma­
n ı n, başkaları n ı ku l lanmanın, sahtekar olmanı n yan l ı ş olduğu­
nu b i liyoru m .

Sana tüm b u "yanlışların" doğru olduğu örnekler göstere­


bilirim.
50
Şimdi de ben imle oyun mu oynuyorsun ?

Hayır. Sadece sana farklı koşulları gösterecektim.

Her kura l ı n b i r istisnası olduğunu söylüyorsan, sana katı l ı ­


yorum.

Bir kuralın istisnası varsa, o bir kural değildir.

Bana öldürmenin, i ncitmeni n , başkasından sana ait o lma-


11 . ı ı ı şeyi al manı n yanl ı ş olmadığını mı söyl üyorsun ?

B u ne yapmak istediğine bağlı.

li1mam tamam an l ı yorum. Ama bu, ba şeyleri iyi yapmaz.


l l . 1 1Pn insan lar iyi sonu ca u laşmak i ç i n kötü şeyler yapmak zo­
ı ı ıı ıda kalab i l i rler.

Bu da onları "kötü" yapmaz, değil mi?

,ı., onuç, kötü şeylerin yapı lmas ı n ı hakl ı ç ı karı r m ı ?

�;t•n ne düşünüyorsun?

l layır. Kesin l ikle h ay ı r.

(>y le olsun.
N l' yaptığını görmüyor musun? Yaşam sürecinde kendine ait
/•ı ı l11A ı111 kurallar oluşturuyorsun.
llir şeyi daha görmüyor musun? Bu son derece normal.
Ilı ıy lt• yapman gerekiyor.
51
Hayat Kim Olduğuna karar verme ve kararlarını dene­
yimleme sürecidir.
Vizyonunu genişlettikçe, vizyonuna uygun yeni kurallar
oluşturursun! Kendin hakkında düşüncelerin genişledikçe,
yeni "yap" ve "yapma"lar, "evet"ler, "hayır"lar yaratırsın.
Bu kurallar, sınırsız olan "sen" in sınırsızlığına sınır koyar.
Çünkü sen Evren kadar sınırsızsın. Hayal gücünle, sınırsız
beninle ilgili bir kavram yaratabilirken, sınırlarını da kabul
edebilirsin. Böylece belirli bir yerde varolabilirsin.
Ancak bu yolla kendini adım adım bilebilirsin.
Sınırsızlık sınırsızdır. Herhangi belirli bir yerde varola­
maz. Çünkü her yerdedir. Her yerde olan, hiçbir belirli yerde
olamaz. Tanrı her yerdedir. Bu nedenle, Tanrı belirli bir yer­
de olamaz. Belirli bir yerde olabilmek için, Tanrı'nın başka bir
yerde olamaması gerekirdi. Bu da Tanrı için mümkün değildir.
Tek bir şey Tanrı için "mümkün değildir." Bu da Tanrı'nın
Tanrı olmamasıdır. Tanrı "olamayan" olamaz.
Ben her yerdeyim. Her yerde olduğuma göre hiçbir yerde-
yim.
HİÇBİR YERDE isem, Ben neredeyim?
ŞİMDİ Bl]RADA.
(Tanrı burada yine kelime oyunu yapıyor. İngilizcede hiç­
bir yer anlamına gelen NOWHERE kelimesini NOW-HERE
olarak bölerek NOW (şimdi) ve HERE (burada) olarak. HİÇ­
BİR YERin ŞİMDİ BURADA ile aynı olduğunu söylüyor.
.
Ç.I\J.)

Hari ka. B i ri nci Kitapta da b u n u söylemişti n ama y i ne de ke­


l ime oyu n l ar ı n ı çok seviyorum . Peki, devam et.

İzin verdiğin için çok naziksin. Şimdi daha iyi anlayabili-

52
yor musun? Sadece Kim Olduğunu belirleyebilmek için "doğ­
"
nı ve "yanlış" hakkındaki fikirlerini nasıl yarattığını görü­
yor musun? Bu belirleyicilik, bu sınırlar olmaksızın hiçbir
�ey olmadığını görebiliyor musun?
Ve Kim Olduğun hakkında fikirlerin değiştikçe, sınırları-
111 da değiştirdiğini görüyor musun? Tıpkı Benimle ilgili fi­
kirlerini değiştirdiğin gibi.

Evet. Ne söyled i ğ i n i anlıyorum ama bana bi reysel s ı n ı rlarım


pt•k değişm iyormuş gibi gel iyor. Bana göre öldürmek daima
y.ııı l ıştı . Çalman ı n daima yanl ış olduğunu düşü ndü m . Başkala-
1 ı ı ı.1 acı vermek daima bana yan l ış gel d i . İ nsan l ığı yön lend i ren
ı•ıı büyük kavramlar zama n ı n başlangıcından beri hep aynı ol­
ı l ı ı . Ve çoğu i nsan bu kavramları onayl ıyor.

Öyleyse neden dünyada hep savaş var?

Çünkü daima kura l lara uymayan biri leri vard ı r. Her sepette
el maya rastlarsı n .
ı, ı ı rlik

Şimdi sana söyleyeceklerimi bazı insanların anlaması ve


l"ı lıul etmesi çok zor olacaktır çünkü şu andaki düşünce sis­
l ı •ıııinizde doğru olarak bilinen birçok şeye uymayacaktır.
ı\ ına bu konuşmanın size bir yardımı olacaksa, kendi inşa et-
1 lf•, iniz yapay değerlerle yaşamak zorunda olmadığınızı anla­
\'ıll'aksınız. Şimdi bu kitapta bazı kavramlarınıza lafı dolan­
ı l ı ımadan gireceğiz. Ama bir süre sarsıntı yaşanacaktır. Ha­

ı ı r mısın?

Sanırı m, evet. Uyarı n için teşekkürler. Bana söyleyecekleri n


ı wı leıı çok dramati k ya da an laması veya kabu l etmesi bu ka­
ı l ı ı zor olacak?
.

53
Sana şunu söyleyeceğim: "Çürük elmalar" yoktur. yalnız­
ca senin bakış açına katılmayan insanlar, farklı bir dünya mo­
deli algılayan insanlar vardır. Hiçbir insan kendi dünya mo­
deline uymayan bir şeyi yapmaz.

O zaman, onların "model i" yan l ış. Ben neyin doğru, neyin
yan l ış olduğun u b i l iyoru m . Bazı i nsanların bunu b i lmemesi
beni yan l ı ş yapmaz. Yan l ış olan onlar !

İşte bu tutum, savaşları başlatan şey.

B i liyorum, b i l iyorum . B i lhassa böyle söyled i m . Sadece ço­


ğu i nsan ı n hep söyled i ğ i n i tekrar ettim. Ama bu tür i nsan lara
nasıl yanıt vereb i l i ri m ? Ne söyleyeb i l iri m ?

Onlara, insanların "doğru" v e "yanlış" kavramlarının


kültürlere göre, çağlara göre, dinlere göre, yörelere göre . . .
hatta ailelerden ailelere, bireyden bireye göre değiştiğini söy­
leyebilirsin.
Onlara bir zamanlar cadılıkla suçlanarak insanları yakma­
nın o çağa göre "doğru" olduğunu ama bugün için "yanlış"
olduğunu söyleyebilirsin.
Onlara "doğru" ve "yanlış" kavramlarının sadece çağa
göre değil, ülkelere göre de değiştiğini söyleyebilirsin. Hatta
gezegeninizdeki bazı aktivitelerin, örneğin fahişeliğin bir
bölgede yasakken, birkaç mil ötede bir başka bölgede yasal
olduğunun örneğini verebilirsin.
Bir şeyi "yanlış" yaphğı için yargılanan kişi, gerçekten ne
yaptığı için değil, nerede yaptığına göre yargılanıyor.
Şimdi ilk kitapta söylediğim bir şeyi tekrar edeceğim. Bu­
nu bazılarının kavramakta çok zorluk çektiğini de biliyorum.
Hitler cehenneme gitmedi.

54
İnsanların buna haz ı r olduğuna emi n deği l im.

Bu kitabın da, yaratacağımız üç kitabın da amacı hazırlığı


y11ratmaktır. Yeni bir paradigmaya, yeni bir anlayışa, daha
ı·, ı·niş bir bakış açısına, daha derin bir anlayışa hazırlık.

Pekala, Sana birçok i nsan ı n düşü ndüğü ve sormak isted iği­


ııi lıi ld iğim soru ları sormak zorunday ı m . H itler gibi bir i nsan
ı ı . ı � ı l cehenneme gitmez? Dünyadaki tüm d i n ler . . . herhalde
lıf '/ ı�i onun lanetlend iğini ve cehenneme gittiği n i söylerd i .

{)ncelikle, Hitler cehenneme gidemezdi. Çünkü cehen-


1 11 · 1 1 1 diye bir şey yoktur. Bu nedenle gidebileceği tek bir yer
l' . m l ı r. Bu da soruyu getiriyor. Esas konu Hitler'in yaptıkları-
1 1 1 1 1 nerede "yanlış" olduğu. Size tekrar tekrar evrende "doğ-
1 1 1 " ve "yanlış"ın olmadığını söylüyorum. Hiçbir şey varolu-
•.. ı dolayı iyi veya kötü değildir. Sadece vardır.
ı ı u l an
Hitler'in bir canavar olduğu hakkındaki düşüncele­
�_;i mdi
ı l ı ı l ı. milyonlarca kişi için öldürme emri verdiği kanıtına da­

\' . ı ı ı ı yor, değil mi?

1 . ı l ıi i ki evet.

l 'ı ·ki, size "ölüm" dediğiniz şeyin her insan için "olabile­
' ı · I· 1 ° 1 1 büyük şey" olduğunu söylersem?

llı ıııu kabu l lenmekte zorlanırım.

1 llı nyada yaşamın, "cennetteki" yaşamdan daha mı iyi ol-


0 l ı ı )·, ı ı ı ı u sanıyorsunuz? Ölüm anınızda, bildiğiniz en büyük
• • -' 1 '. ı ı ı'l ii ğü, en büyük huzuru, en büyük hazzı ve en büyük
, , . , . , ., ı y i hissediyorsunuz.
55
Ölü mden sonra hayat ne kadar harika o l u rsa olsu n, yaşa­
m ı m ız kendi i radem iz d ışı nda sona ermemel i gerçeği n i yadsı­
yorsun . Bu dünyaya bir şeyi başarmaya, bir şeyi deneyimleme­
ye, bir şey öğrenmeye geld i k. Bu hayat ı n ç ı lg ı n düşüncelere sa­
h i p b i r manyak serseri tarafı ndan sona erd i r i l mesi doğru ola­
maz.

Öncelikle, buraya bir şey öğrenmek için gelmedin. (Birinci


kitabı tekrar oku.) Hayat bir okul değildir. Sizin buradaki
amacınız öğrenmek değil, hatırlamaktır. Daha büyük bir açı­
dan, hayat birçok nedenlerden dolayı "sona erer" . . . fırtına,
zelzele . . .

Onlar fark l ı . Doğal olaylardan bahsediyorsun .

Her olay doğaldır.


"Yanlış" ölüm fikrini irdelemeye devam edelim. Hayatın
bir hastalıkla sona ermesi "yanlış" mı?

"Yanl ış" sözü bu raya uymuyor. B u n lar doğal nedenler. H it­


ler' i n insan ları öldürmesi gibi değ i l .

Peki kazalara n e diyorsun? Görünmeyen kazalara?

Ayn ı şey. Tal i hsiz, traj i k ama doğal . Belki de Tanr ı 'nı n iste­
ği. Onun ne isted iği n i bi lemeyiz k i . Yüce gizem i çözmeye ça­
l ışmak da günahtır.

Nereden biliyorsun?

Eğer Tan rı her şeyi anlamamızı isteseyd i, a n l ard ı k. A n lama-

56
ı l ı�ımız ya da anlayamadığımız, Tan rı ' n ı n bizim anlamamızı
istemediği içind ir.

Öyle mi? Anlamıyorsun ve bu Tanrı'nın anlamanı isteme­


d iğinin kanıtı. Ama anlamadığın şeyler oluyor ve bu Tanrı
i radesinin kanıtı değil . . . Hmmmm . . .

Gal iba bazı şeyleri iyi an latamıyorum ama neye i nandığımı


l ıi l iyoru m .

Tanrı'nın İradesine, Tanrı'nın mutlak güç olduğuna inanı­


yor musun?

Evet

Hitler hariç. Bu konu Tanrı'nın iradesine dahil değil.

1 -layı r.

Uu nasıl olabiliyor?

l l itler Tanrı ' n ı n i radesi ne uymad ı .

Peki, Benim İradem Mutlak Güce sahipse, Hitler'in tüm


\'•• ptıklarını nasıl yapabildiğini düşünüyorsun?

Ona izin verd i n .

Ona izin verdiysem, o zaman Benim İrademe göre davran­


ıı ı ı ş olmalı.

Öyle görü n üyor . . . ama ne tür b i r nedenin olabi l i r? Hayır.

57
Sen i n İ raden, Özgür Seçi mimiz olduğunu söy l üyor. Yaptı kları
Hitler'in özgü r iradesiyd i .

Çok yaklaştın.
Hitler'in ve hepinizin Özgür Seçimi, Benim İrademdir.
Ama benim istediğim seçimleri yapmadığınız için sizi sonsu­
za dek cezalandırmak, Benim İradem değil. Eğer böyle olsay­
dı, seçimlerinizde ne kadar özgür olurdunuz? Benim istedi­
ğimi yapmadığınız için cezalandırılacağınızı bildiğinizde is­
tediğinizi yapmakta gerçekten özgür olabilir misiniz? Nasıl
bir seçim olurdu bu?

Bu, suç-ceza sorusu deği 1. Doğal Yasa. Sonuçlara katlan­


mak . . .

Beni yapılanlardan sorumlu tutmayan ama yine de inti­


kamcı Tanrı olduğum dinsel öğretilerini iyi öğrenmişsin.
Peki Doğal Yasaları kim yarattı? Eğer yasaları koyan Ben
isem, niye bu yasalardan kaçabilme gücünü size vereyim?
Eğer sizin bu yasalardan etkilenmemenizi istiyorsam, Benim
harika varlıklarım olan sizlerin hiç acı çekmemesi Benim ira­
dem ise, neden acı çekebileceğiniz olasılıkları yaratmış ola­
yım?
Ve neden gündüz gece, koyduğum yasalara ü.ymarnanız
için sizi baştan çıkarayım?

Sen bizi baştan ç ı karmıyorsun. Şeytan yapıyor.

İşte yine Beni sorumlu tutmuyorsun. Teolojinizi, dinleri­


nizi mantıklı hale sokabilmek için tek yolun Beni güçsüz gös­
termek olduğunu hala göremiyor musu11? Sizin yapay dinle­
riniz ancak Benimle uyuşmadığında mantıklı hale geliyor!

58
Gerçekten Tanrı'nın yarattığı bir varlığın davranışlarını
kontrol edemediği düşüncesiyle rahat ediyor musun?

Sen i n şeyta n ı kontrol edemed i ğ i n i söylemed i m . Sen her şe­


yi kontrol edeb i l i rs i n . Sen Tann'sın! Sadece kontrol etmeyi
�eçmiyorsun. Şeyta n ı n bizi baştan ç ı karması na, ruhlarım ıza sa­
l ı ip ol maya çal ışmas ı na izin veriyorsun.

Ama neden? Bana dönmenizi istemiyorsam, bunu neden


y.ıpayım?

Çünkü sana kend i seç i m i m izle dönmem izi istiyorsun, se­


ı, i ı ııs iz olduğumuz için değ i l . Cenneti ve Cehennemi yarattı n,
"' \ İ m i m i z olsun d i ye Böylece seç i m ler yaparak davranab i l i­
.

ı ı ı , ıek yol olduğu için o yoldan yürümek zoru nda kaldığımız


ı ı, i ı ı d eğil .

l lu düşünceye nasıl ulaştığını görebiliyorum. Senin dün­


v ı ı n ,ı göre böyle. Benim Dünyamın da böyle olduğunu sanı­
\' ' ıl'sun. Senin realitende, İyi, Kötü olmaksızın varolamaz. Be­
ı ı l ı ı ı için de böyle olduğunu sanıyorsun.
Sana şunu söyleyeyim: Benim olduğum yerde "kötü"
ı· ı ıklur. Şeytan yoktur. Sadece Her Şey olan vardır: Birlik. Ve
l ıı ı l l i rli ğin Farkındalığı ve Deneyimi.
l lt'nim boyutum Mutlak Boyuttur. Bir Şeyin Bir Şeye göre
ı·ıı rolınadığı bir boyut. Her Şeyden bağımsız Bir Şey. Sadece
' ıı •vı',i tıin olduğu bir boyut.

1 hl nyada düşündüğümüz, söyled iğimiz ya da yaptığımız


l ı ı ı, l ıı r �eyin sonucu yok m u ?

ı l lı, son uçlar var. Etrafına bak.

59
Ö l ü mden sonra demek istiyorum.

"Ölüm" yoktur. Hayat sonsuzdur. Hayat hayattır. Sadece


form değiştirirsin.

Pekala. Dediğin gibi olsu n . Peki, ya "form değiştirdi kten"


sonra?

Form değiştirdikten sonra, sonuçlar yok olur. Sadece Bil­


mek kalır.
Sonuçlar, göreceliğin elementidir. Mutlakta yeri yoktur.
Çünkü sonuçlar Linear "zamana" ve art arda gelen olaylara
bağlıdır. Mutlak Boyutunda varolamaz.
Bu boyutta yalnızca huzur, haz ve sevgi vardır.
Bu boyutta sizin "şeytanınız" da yoktur.
Bu boyutta sadece iyiliği ve sevgiyi bilirsiniz.
Kendinizin iyi ve sevgiden başka bir şey de olabileceğiniz
hakkındaki düşünceniz, çılgın davranışlarınızın kaynağı
olan çılgın dış dünyanızdan geliyor. Yargılama ve lanetleme
dünyanızdan. Başkaları sizi yargılıyor, onların yargılamala­
rıyla kendinizi yargılıyorsunuz.
Tanrı'nın da sizi yargılamasını istiyorsunuz ve Ben bunu
yapmayacağım.
Tanrı'nın sizin gibi davranmadığını anlayamadığınız için
kaybolmuş durumdasınız.
Teolojileriniz de, kendinizi bulma çabalarınız.

Teoloj i lerimizi ç ı l g ı n olara k n itel iyorsun. Ama hangi teoloji


Ödül ve Ceza sistem i o l maksı z ı n yü rüyeb i l i r?

Her şey, hayatın amacının ne olduğunu nasıl algıladığını­


za bağlı. Bu da teolojinin temelini oluşturuyor.
60
Eğer hayatın bir test, bir deneme, "değerli" olup olmadı­
�ınızı anlamak için atlama duvarı olduğuna inanıyorsanız,
lcolojileriniz bir anlam ifade eder.
Eğer hayatın bir imkan, değerli olduğunuzu (daima değer-
1 i olduğunuzu) size hatırlatan bir süreç olduğuna inanıyorsa­
ı ı ız, teolojileriniz çılgınca görünür.
Eğer, Tanrı'nın ilgiye, hayranlığa, tapınılmaya ve değer
verilmeye muhtaç, egosu büyük bir Tanrı olduğuna, ihtiyaç
dııyduğu şeyleri öldürmek pahasına alan bir Tanrı olduğuna
l ı ı,mıyorsanız, teolojileriniz bir anlam ifade eder.
Eğer Tanrı'nın egosuz ve ihtiyaçsız ama her şeyin kaynağı
1 1 1 . ın, tüm bilgeliğin ve tüm sevginin kaynağı olan bir Tanrı
ı ı l ı 1 uğuna inanıyorsanız, teolojileriniz parçalanır.

Eğer Tanrı'nın intikamcı bir Tanrı olduğuna, Sevgisinde


k ı s k a nç, kızgmlığmda acımasız bir Tanrı olduğuna inanıyor­
•ııııı ız, teolojileriniz mükemmeldir.
l\ğer Tanrı'nın barışçıl bir Tanrı, Sevgisinden ve Şefkatin­
ı l ı ·n Haz alan bir Tanrı olduğuna inanıyorsanız, teolojileriniz

ı ı ı ı l . ı msızlaşır.

1 layatın amacı, Tanrı'yı memnun etmek değildir. Hayatın


. 1 1 1 1.ıcı, Kim Olduğunuzu bilmek ve yeniden yaratmaktır.
K i m Olduğunuzu bildiğinizde Tanrı'yı memnun eder ve
ı l ı ı ı ı gerçek anlamda yüceleştirirsiniz.

Niye Tanrı'dan bahsederken dişil sıfat ku l lan ıyors u n ? Sen


ı l ı .,. i ıııi s i n ?

l lt•n ne erkek ne de dişiyim. Sadece sizin ataerkil düşünce


•ı lıılt•ıninizi sarsmak için dişil sıfat kullanıyorum. Eğer Tan­
ı ı ' 1 1 1 11 bir şey olduğunu düşünüyorsanız, o zaman Tanrı'nın
. 1 1 �1,ı•r �ey olamayacağını da düşünüyorsunuz. Bu da büyük
l •1 ı lı.ıla.

61
Hitler bu nedenlerle cehenneme gitmedi.
Cehennem yok. Bu yüzden gidebileceği böyle bir yer yok.
Davranışları sizin "hata" dediklerinizdi. Gelişmemiş varlık­
ların davranışları. Hatalar, lanetle cezalandırılmaz ama dü­
zeltme ve gelişme için imkanlar hazırlanarak düzeltilebilir.
Bir nedenle ölen kişilerin ruhları dünyasal esaretten öz­
gürleşirler.
Tıpkı kozadan çıkan kelebekler gibi.
Ölenlerin ardından ağlayanlar, bu ruhların yaşadığı hazzı
bilmedikleri için yas tutuyorlar. Ölümü deneyimleyen hiçbir
varlık ölenin ardından yas tutmaz.
Bazı ölümlerin zamansız olduğu için "yanlış" olduğuyla
ilgili düşüncelerin, evrende olmaması gereken bir şeyin olabi­
leceğini de öneriyor. Ama bu mümkün değil.
Evrende olan her şey mükemmelen oluyor.
Her şeyde mükemmelliği gördüğünde, sadece senin
onayladıklarında değil, özellikle onaylamadıklarında bile
mükemmelliği gördüğünde, ustalığa ulaşırsın.

Tüm bun ları b i l iyoru m. Bu kon ular üzeri nde B irinci Kitapta
detayl ı olarak konuştu k. Bu kon uşma ların teme l i n i B i ri nci Ki­
tapta attık. Ama, devam etmeden önce, biz i nsanların yarattığı
karmaşık teoloj i ler hakkı nda b i raz daha konuşmak istiyorum .
Örneğin, ben çocukken, günahkar olduğum öğreti l d i . Tüm i n­
san ların günahkar olduğu ve günahkar doğduğu bize öğreti l d i .
Yan i .günahla doğuyoruz.

Oldukça ilginç bir kavram. Sizi buna nasıl inandırdılar?

Adem i l e H avva'n ı n h i kayes i n i an lattı lar. Bebeklerin günah­


kar o lmad ığı n ı ama onların nes l i nden geldiğimiz için, onların

62
!.uç l u l u k d uygu ları n ı ve günahkar doğaları n ı da taşıdığımızı
i\ğretti ler.
Adem'le Havva yasak meyveyi yedi ler, iyi ve kötün ü n bi lgi­
�ini aldılar. Ve kendi lerinden sonra gelecek nes i l leri, doğum­
d.ın itibaren Tanrı' dan ayrı olmaya mahkum ettiler. Her birimiz
l ıu "Orij i n a l Günah"la doğd uk. Her birimiz suç l u l u k d uygusu­
r ı u taşıyoruz. Onların Tanrı'ya karşı çıkması gibi Tanrı'ya karşı
ı, ı kmayı mı yoksa tü m baştan çı karışlara karşı koyarak doğruyu
ı ı ıu seçeceği mizi bel irlemek için Özgü r İ rade veri l d i bize.

Ya kötüyü seçersek?

O zaman bizi cehen neme gönderirs i n .

Öyle mi?

Evet, günahları m ızı tekrar etmed iğimiz sü rece.

Anlıyorum.

Eğer özü r d i ley i p, affına sığı n ı rsak bizi cehennemden kurta­


ıı ı � ı n ama tüm acı l ardan deği l .
Yi ne d e günahlarım ızdan arınmak için "Arafat"ta b i r süre
k.ı lıııak zoru ndayız.

"Arafat" ta ne kadar kalmak zorundasınız?

Ne kadar günah ı m ız olduğuna bağl ı . Ne kadar çok günahı-


11111 varsa, on ların yanması o kadar uzun sü rüyor. Biz de o ka­
ı l.ır süre kal ıyoruz. Bana söylenen ler bu.

Anlıyorum.
63
Hiç ol mazsa sonsuza dek cehennemde kalmak zoru nda de­
ği l iz . Ama gerçek günah ları işlersek doğrudan cehen neme gi­
deriz.

Gerçek günahlar?

Küçük günahlara karş ı . Küçük günahlarla ölürsek Arafat'a


gider:i z. Gerçek günahlar bizi doğrudan cehenneme gönderir.

Bana söylediğin bu günah kategorilerinin örneğini verir


misin?

Tab i i ki Gerçek günahlar ciddidir. Ciddi suçlar, Teol oj i k gü­


nah lar gibi, öldü rmek, tecavüz, çal mak gibi. Küçük günah lar
i se pazarları k i l iseye gitmemek ya da cuma günl eri et yemek
gibi.

Bir dakika! Senin Tanrın, cumaları et yediğin için seni


Arafat' a mı gönderiyor?

Evet. Ama artık deği l . . . 1 960'1 1 y ı l lardan önceydi bu.

Sahi mi?

Kes i n l i kle.

Peki. 60'lı yıllarda ne oldu da, günah günah olmaktan çıktı?

Papa artık bu n u n günah o l madığ ı n ı söyled i .

Anlıyorum. Ve senin Tanrın, pazarları kiliseye giderek


Kendisine tapınman için seni zorluyor? Ceza korkusuyla?
64
K i l i seye gitmemek günahtı r. Eğer k i l isede günah ları n ı itiraf
Pl r ı H•zsen, Arafat'a gitmek zoru ndas ı n .

Pl'ki, çocuklara n e oluyor? Tanrı'nın pek sevdiği b u kural­


lıııı bilmeyen masum çocuklara ne oluyor?

1 �:er bir çocuk vaftiz ol madan ö l ü rse, Boşl uğa gidiyor.

Nereye gidiyor?

! loşluğa. Orası bir ceza yeri değ i l ama cen net de değ i l . Sa­
ı l ı ·ı ı'. . . oh . . . boşluk. Tanrı'yla birl i kte olamıyorsu n ama şey­
ı . 1 1 1 1 . ı e la bul uşmuyorsu n .

t\ ın a neden güzel masum bir çocuk Tanrı'yla olamıyor?


•. ı ıııık yanlış bir şey yapmadı ki.

1 ıoğru ama çocuk vaftiz ed i l med i . Bebekler ya da büyükler


ı ıı • ı •. ıı l.ır hatasız ve masum olurl arsa olsun, cennete gitmek için
, , ı f ı ı ı ı·di l mel i . Yoksa Tanrı onları kabu l edemez. Bu yüzden,
ı lı ıı\ı ı ı ı ıdan hemen sonra çocuklar çabucak vaftiz edi lmel i .

l l ı ı ııları sana kim söyledi?

l . ı ı ı rı . Kendi kil isesi arac ı l ığıyla.

1 l . ı ııgi kilise?

Roma Kato l i k Kil isesi tab i i k i . Çünkü o, Tanrı' n ı n ki­


k ı ı ı s. ı l
l h ı · ı. 1 ğer Kato i i k olduğun halde başka bir k i l iseye gidiyorsan
..

l ıı ı ı l . ı ı•, i i n a h .

65
Kiliseye gitmemenin günah olduğunu sanıyordum.

Yanlış k i l iseye gitmek de günah.

"Yanlış" kilise ne demek?

Kato l i k o lmayan her k i l ise demek. Yan l ı ş k i l isede vaftiz ola­


mazsın. Yan l ı ş k i l isede evlenemezsi n . Yan l ış k i l i seye gidemez­
s i n bile. B u n u b i l iyorum ç ü n kü genç bir del i ka n l ıyken anne
babamla birl i kte bir arkadaşı n düğününe gitmek istemişti m.
Hatta düğünde sağd ıç olarak görevl iydim. Ama rah i beler bana
daveti reddetmem gerektiği ni söyled i . Çü n kü arkadaş ı m ı n ev­
lendiği k i l ise "yanl ış" k i l iseyd i .

Onları dinledin mi?

Rah i beleri m i ? Hayır. Tan rı'n ın -sen in- ben i m k i l i seme gel­
diğin gibi, onların k i l iselerine de gideceğ i n i düşündüm. Smo­
k i n i m i giyip, sağd ıç oldum. Kend i m i de iyi h issetti m .

İyi. Pekala şimdi cennetimiz var, cehennemimiz var, Ara­


fat var, boşluk var, gerçek günah var, küçük günah var . . . Baş­
ka bir şey var mı?

Kabu l günü var, iti raf günü var, şeytandan kurtu lma günü
var, kutsal gün ler . . .

Her gün kutsaldır. Her dakika kutsaldır, Şimdi kutsaldır.

Evet ama bazı gün ler daha kutsal d ı r. O gün lerde k i l isey<'
gitmek zorundayız.

66
Yine "zorunluluklar." Yapmazsan ne olur?

< ;ü nah.

Yilni cehenneme gidersin.

l\u h u nda günah varsa Arafat'a giders i n . Bu yüzden İti raf


gitmek zorundasın. Ne kadar s ı k gidersen o kadar iyi­
ı . ı ı ı ı i i ne
ı l ı ı . llazı i nsan lar her hafta gidiyor. Baz ı l arı ise her gün. Böyle­
l ı l. l ı · günah ları n ı temizliyorsun. Temiz tut ki, öldüğünde . . .

Vı ıyyy! Sürekli korku içinde yaşamak.

1 vd, d i n i n amacı da bu. Tanrı korkusunu içim ize sindir­


ı ı ıı · k . O zaman doğruyu yaparız ve gü nahtan kaçarız.

1 1 ınınm! Peki ya itiraf günleri arasında bir günah işlersen


ı· ı · 1 1 .uada bir kazada ya da bir şekilde ölürsen?

Mı ·rak etme. O anda bile af dilersen . . . "Tan rı m, yaptıklarım


I •, 1 i l . . . "

Lıınam, tamam yeterli.

1\ 1 1 1.1 bir dakika. Bu sadece dünya n ı n d i n l erinden biri. Di­


ı\•'1 lı •ıiııi de b i l mek istemez m i s i n ?

1 1 ı yır Bu bana dinler hakkında bir fikir veriyor.


. .

l ı ı�. ı llah, i nsanlar i nançlarıyla a lay ettiğimi düşünmez.

k i mseyle alay etmiyorsun, sadece olanı söylüyorsun.

67
Amerikan başkanlarınızdan biri olan Harry Truman'a halk
bağırırdı: "Cehennemvari konuşma yap Harry!" Harry de,
"Sizin söylediklerinizi tekrar etmem yeterli. Söyledikleriniz
zaten cehennemvari" derdi.

68
4

Konumuzdan yine kaydık. Zaman hakkında konuşurken,


ı l ı ı ı kurumu hakkında konuşmaya başladık.

Hvet, Tanrı'yla konuşurken bir konuyla sınırlanmak zor.

l\:üncü böl ü mde söyled i klerin i özetlemeye çal ı şayı m .


• /3 u zamandan başka zaman yoktur; b u andan başka a n

\ ı ı k hır.
• Zaman b i r süreç değ i l d i r, görecel iğin "aşağı ve yukarı"

p.ıı .ıdigması o larak varolan bir boyutudur. "An lar" ve "olaylar"


l 111 l ıi ı i ı ı i n üzerine sıralanmışçasına ayn ı "zamanda" ol uyor.
• /ama n ı n "zamansı z l ı k" boyutu nda, her zaman real iteler

ı ı . ı . ,ıı ıda yolcu l u k ediyoruz. Bu yolcu l u k gene l l i kle rüyalarımız


, 1 1 , ı c ı l ığıyla oluyor. " Deja vu ! " bu yol c u l uğun farkı nda o l mamı­
' ı "·'l� layan yol larından birid i r.
• Asla ol mad ığımız b i r zaman ol madı ve asla da olmaya-

• Ruh "yaşı" kavramı farkında l ı k boyutlarıyla i l g i l id i r, ge-

ı, ı • ı ı 11ıaman" ı n uzu n l uğuyla deği l .


• Şeytan da, kötü l ü k d e yoktur.

• < )lduğum uz gibi Mükemmeliz.

• "Yanl ış" Görece Deneyime dayanan z i h i n sel b i r kavram-

ı l ıı
• Değişen "Andaki Real ite"mize uygun olarak, yen i kural-

69
lar yaratırız, bu da doğa l d ı r. Eğer gel işen var l ı klarsak zaten
böyle o l ma l ı .
• H itler cehenneme gitmedi(!)
• Olan Her Şey Tan r ı ' n ı n İ radesidir. Buna sadece fırtı nalar,
tornadolar, zelzeleler değ i l , H itler de dah i ld i r. Anlayışın sırrı
tüm o l ayların ard ı ndaki Amacı b i l mektir.
• Ölümden sonra "cezalandırı lmak" yoktur, sebep-sonuç i l iş­
kisi yaln ızca Görece Deneyimde vardır, Mutlak Boyutta deği l .
• İnsanları n oluşturduğu teol oj i ler, varol mayan ç ı l g ı n bir
Tanrı'yı ç ı lg ı nca açı klamaya çal ışma çabalarıdı r.
• İ nsan l arı n oluşturduğu teoloj i leri mantı k l ı k ı l ma n ı n tek
yolu, mantığa uymayan b i r Tan rı'yı Kabu l etmekle mümkün­
dür. Nası l ? İyi özetleyebi l d i m m i ?

Harika!

İyi. Çün kü m i lyon larca sorum var. Bazı ları n ı n daha da net­
leşmeye i htiyacı var. Neden H itler cehenneme gitmed i ? ( B i l i ­
yorum b u n u açı klamaya ça l ıştın ama daha ç o k açıklamaya ih­
tiyaç duyuyoru m .) Ve tü m olayları n ard ı ndaki amaç nedir? Bu
daha Büyük Amaç, H itler ve d iğer despotlarla nas ı l bir bağlan­
tı içeriyor?

Önce Amaç hakkında konuşalım.


Tüm olayların, tüm deneyimlerin amacı bir imkan ya rat­
maktır. Olaylar ve deneyimler, Olanaklardır, sadece olanak­
lar. Bu olanakları, "şeytan işi", "Tanrı cezası", "Tanrı'nın lüt­
fu" ya da başka bir şey olarak yargılamak hatadır. Onlar sa­
dece Olaylar ve Deneyimlerdir. Olan şeylerdir. Onlar hakkın­
da ne düşündüğümüz, ne yaptığımız, nasıl tepki verdiğimiz ise,
onlara bir anlam verir.

70
Kendinize çektiğiniz olaylar ve deneyimler, bireysel ya da
l,ıılektif olarak bilinç aracılığıyla sizin tarafınızdan yaratılır.
l l i l inç, deneyimi yaratır. Siz bilincinizi yükseltmeye çalışan
ı·. ı rl ıklarsınız. Bu imkanları kendinize çekiyorsunuz. Çünkü
k l ın Olduğunuzu yaratmak ve deneyimlemek için bu im­
ı. , ı ııları araç olarak kullanıyorsunuz. Kim Olduğunuz, şu an­
ı l ı ı gösterdiğinizden daha yüksek bilince sahip bir varlıktır.
(.'ünkü Kim Olduğunuzu bilmeniz ve deneyimlemeniz
l lı · ı ı i m İrademdir. Bunu gerçekleştirebilmek için seçtiğiniz
1 ll'rhangi bir olayı ve deneyimi kendinize çekmenize izin ve­
ı l y ı ırum.
l ·:vrensel Oyunun Diğer Oyuncuları da zaman zaman size
1· ı ı l ı l ıyorlar. Onlar başka dünyalardan varlıklar, M;mevi var­
l ı l. I. ı r, Geçici arkadaşlar, Uzun vadeli dostlar, Akrabalar, Ai­
' ' " �iı·vgililer ya da Yaşam Yolu Partneri olabiliyorlar.
l lıı ruhları siz kendinize çekiyorsunuz. Onlar sizi kendileri­
, , , . ı,· ı·kiyor. Bu, iki tarafın da arzu ettiği ve seçtiği birlikte ya­

ı . ı ı ıı·ı deneyimler oluyor.


1 1 iç kimse ile tesadüfen karşılaşmazsınız.
li's11düf diye bir şey yoktur.
1 1 i\·/Jir şey şans eseri olmaz.
l l11yııt, şansın ve tesadüfün ürünü değildir.
( )(,ıyları da tıpkı insanlar gibi, kendi amaçlarınız doğrul-
1 ı P ı ı ı ııda hayatınıza çeken sizsiniz. Daha büyük gezegen bo­
l' t ı l ı ı ııd.aki deneyimler ve gelişmeler grup bilincinin ürünü­
ı l ı ı ı . Crup, bir bütün olarak kolektif seçimlerine ve arzuları­
"'' ı ı ygun olayları ve deneyimleri kendine çeker.

"( ; rup" derken neyi kasted iyors u n ?

"( ;rup bilinci" çoğu insan için tanıdık bir kavram değildir.
71
Ama çok güçlüdür. Grup bilincinin gücünün farkında ol­
mazsanız, bireysel bilinç üzerinde nasıl hakimiyet kurduğu­
nun da farkında olamazsınız. Bu nedenle, eğer gezegeniniz­
de daha zengin bir yaşam deneyimiyle uyum yaratmak isti­
yorsanız, nereye giderseniz gidin, �e yaparsanız yapın grup
bilinci yaratarak gücünden yararlanmak için özel çaba göste­
rin.
Eğ-er kendi bilincinizi yansıtmayan bir grup bilinci içinde
yer alıyorsanız ve grup bilincini etkileyecek gücü henüz ken­
dinizde hissetmiyorsanız, gruptan ayrılmak en akıllıca bir
davranıştır. Yoksa grubun sizi yönlendirmesine izin vermiş
olursunuz. Siz farklı bir yöne de gitmek isteseniz, grup için­
de kaldığınız sürece, grubun gittiği yöne doğru gitmek zo­
runda kalırsınız.
Eğer kendi bilincinize uygun bir grup bulamıyorsanız, o
zaman yeni bir grubun kaynağı olun. Benzer bilinç boyutun­
da olanlar size çekilecektir.
Bireyler ve küçük gruplar büyük grupları etkileyebilme
gücüne sahiptir. Gezegeninizde kalıcı ve önemli değişiklikler
yaratabilmek için en son nokta, en büyük grubun yani tüm
insanlık ailesinde bu etkinin yansımasını görebilmektir. Dün­
yanız ve dünyanızın içinde bulunduğu durum, üzerinde ya­
şayan her canlının toplam bilincinin yansımasıdır.
Etrafınıza baktığınızda ne kadar çok çaba gerektiğini gö­
rebilirsiniz. dünyanın bu halinden memnunsanız, diyeceğim ·

bir şey yok.


Ne yazık ki, çoğu insan dünyanın durumundan memnun.
Bu yüzden dünyanızın durumu pek değişmiyor.
Çoğu insan benzerliklerin değil, farklılıkların ön plana çı­
karıldığı, anlaşmazlıkların kavga ve savaşla çözümlendiği
bu dünyadan memnun.
72
Çoğu insan, en güçlünün kazandığı, çoğunluğun doğru­
yu bildiğini varsaydığı, rekabetin gerekli olduğu, kazanma­
ı ı ın en önemli olduğu bu dünyadan memnun.
Böyle bir sistem, "kaybedenler" yaratıyor olsa da sizin
i \·i n önemli değil; siz "kaybedenler" arasında olmadıkça.
Çoğu insan, böyle bir sistem, "yanlış" oldukları için yar­
r. ı lanan insanları öldürse de, "kaybedenleri" açlığa ve evsiz­
l i f�e mahkum etse de, "güçlü" olmayanları sömürse ve hap­
n l ' lse de sistemden memnun.
Çoğu insan kendilerinden farklı olan her şeyi "yanlış"
ı ı l . ı rak tanımlıyor. Dinsel farklılıklar başta olmak üzere sos­

v1 1 l, ekonomik ve kültürel farklılıklara anlayış göstermiyor.


"Aşağı" sınıfın, "yüksek" sınıf tarafından sömürülmesi,
\' ı ı ksck sınıfın kendilerini övme ve sömürüyü haklı gösterme
ı, 1 ı l ı 11 l a rıyla örtbas edilmeye çalışılıyor. Kurbanların sömürü­
ı l ı · ı ı sonra çok daha iyi koşullarda olduğu ön plana çıkarılı­

ı·ı ıı. Bu ölçüyle, yüksek sınıf gerçek eşitlik ve adalet ortamın­


ı lıı l ii m insanlara nasıl davranılması gerektiğini görmezden

l',"l i y nr. Çok kötü koşulları, az kötü hale getirerek, bu lütuf­


ı , 1 1 1 ( 1 ) olağanüstü kfiizançlar elde ettiklerini saklamaya çalışı­
ı· 1 1 1.

l,'< ığu insan şu andaki sistemden farklı bir sistem önerene


··ıılı lyor, rekabetin, ölmemek için öldürmenin gerekli olduğu­
' ı ı ı . >�a libin "ganimete" hak kazanmasının uygarlığı geliştir­
ı l l p, l ı ı i savunuyor.

l,' ı ıi;u insan, varolabilmek için başka doğal bir yolun olma­
ı l q·, ı ı ıı, insanların böyle davranmasının insan doğasına uygun
' ı l ı l ı ı ı\ ı ın u düşünüyor. Başka bir yolun başarı için gereken iç-

1 1, ı ıı l ı ı yii(!) öldüreceğini savunuyor. Bu insanlar, "neyin başa-


1 1 1 1 1 ,• " sorusunu sormuyor.
ı ;,•rçekten aydınlanmış varlıkların anlaması zor olsa da,

73
gezegeninizde yaşayan çoğu insan, bu felsefeye inanıyor. Bu
nedenle, çoğu insan acı çeken çoğunluğun kızgınlığına, azın­
lıkların bastırılmasına, kendilerinin ve ailelerinin dışındaki
insanların da varolma ihtiyaçlarım doyuma ulaştırma güdü­
lerine sahip olduklarına önem vermiyor.
Çoğu insan, kendilerine YAŞAM veren gezegeni mahvet··
tiklerinin farkında değil. Çünkü gözleri, kendi yaşamlarını
daha· da rahat hale getirmekten başka bir amacı göremiyor.
Kısa vadeli kazançların, uzun vadeli kayıplar yaratacağını
göremeyecek kadar miyoplar.
Çoğu insan, grup bilincini bir tehdit olarak algılıyor. Top­
lumun iyiliği, tek dünya görüşü, Tanrı'nın tüm yaradılışta
varolduğu gibi kavramlar yerine, kendilerini bütünden ayrı
ve üstün olarak görmeyi tercih ediyor.
"Bir"leşmeye duyulan korku, ayrılığı, uyumsuzluğu,
akort bozukluğunu yaratıyor. Ama kendi deneyimlerinizden
ders çıkarmaktan bile korkuyorsunuz. Uyumsuz davranışla­
rınızı tekrar ediyor ve hep benzer sonuçları yaşıyorsunuz.
Başkalarının acılarına kendi acılarınız kadar duyarlı ola­
bilme konusundaki yeteneksizliğiniz, acının sürmesine yol
açıyor.
Ayrılık, umursamazlığı, sahte üstünlük duygusunu bes·
ler.
Birleşmek, anlayış, empati ve gerçek eşitliği yaratır.
Gezegeninizde üç bin yıldır düzenli olarak süregelen
olaylar, kolektif bilincin bir yansıması.
· İçinde bulunduğunuz bilinç boyutunun en kibar tarifi an­
cak, "ilkel" olabilir.

H m m m . Evet. Ama gal iba orij i nal sorudan biraz saptık gibi
gel iyor.

74
Hiç de değil. Hitler hakkında sordun. Hitler Deneyimi,
v, nıp bilincinin doğurduğu bir sonuçtur. Çoğu kişi, Hitler'in
l ı i r grubu -kendi ülkesinin vatandaşlarını- belagat gücüyle
. ı ldııttığını söyleyecektir. Ama bu sorumluluğun tümünü
l l i l l cr' in üzerine yıkmaktır. Çoğunluğun istediği de bu. Bir
ı·, ı ı ı ıah keçisi. Hitler, milyonlarca insanın desteği ve boyun
q",ıncsi olmaksızın hiçbir şey yapamazdı. Kendilerine Alman
ı l I Yl�n grup, Katliamın sorumluluğunun dayanılmaz ağırlığı­

ı ı ı ı l a üstlenmek zorunda. Kendilerine "İnsan" diyen daha


l ıı ı y ük grup ise hiçbir şey yapmasalar da, Almanya'da yaşa­
ı ı ı 1 1 1 acılara duyarsız ve umursamaz davrandı. Katliam ancak
ı •l.ı)�anüstü boyutlara ulaştığında, kalplerdeki buzu eritmeye
l ı ı1şladı. Gördüğünüz gibi, Nazi hareketinin gelişebilmesi
l ı, 1 1 1 gereken bereketli toprağı kolektif bilinç sağladı. Hitler,
. ı ı ı ı ı ı momentumunu yakaladı ama hareketi o yaratmadı.
l lundan ders çıkarmak çok önemli. Sürekli ayrılığı ve üs­
l ı ı ı ı l ii ğü vurgulayan grup bilinci, büyük boyutlardaki şefka­
ı ı v ı · anlayışı yok eder. şefkatin yitirilişini daima vicdanın yi­
ı ı ı ı l i � i takip eder.
"·ı lı milliyetçiliğe dayanan kolektif kavram, başkalarının
•, 1)', l ı k larını duymazdan gelir. Ama herkes senin sesini duy-
1 1 1 , ı l ıdır. Eğer duymazsa bunu "düzeltmek" için savaşın
l ıı ı ldı savaş" olduğu konusunda hak iddia edersiniz.
ı\ ııschwitz, "Yahudi Sorunu"nu "düzeltmek" amacını ta­
"' l \' . 1 1 1 bir Nazi "çözümüydü" .
l l i tler Deneyiminin dehşetini, insan ırkına karşı yapılan
� .ı t l i.ımda değil, insan ırkının buna izin vermesinde görün.
l ·: sas dehşete düşmeniz gereken şey Hitler'in varlığı değil,
ı 1 1 i l yıınlarca insanın onun peşinden gitmiş olması. Utanç, sa­
' l ı ·ı ,. 1 Iitler'in milyonlarca Yahudi'yi öldürmesi değil, mil­
ı ı ı ı ı l . ı rca Yahudi öldükten sonra Hitler'e dur denilmesi.

75
Hitler Deneyiminin amacı, insanlığa kendisini aynada
göstermekti.
Tarih boyunca, size Gerçekten Kim Olduğunuzu hatırla­
tan birçok öğretici geldi. Bu öğretmenler size insan potansi­
yelinin en alçak ve en yüksek boyutlarını gösterdi.
Bu öğretmenler insan olmanın ne demek olduğunu nefes
kesen son derece açık örneklerle size gösterdi. Sahip olduğu­
nuz bilinçle hangi uç noktalara kadar gidebileceğinizi deği­
şik deneyimlerle tekrar tekrar gördünüz.
Şunu daima hatırlayın: Bilinç her şeydir ve bilinç dene­
yimlerinizi yaratır. Grup bilincinin gücü olağanüstü güzellik­
ler de, olağanüstü çirkinlikler de yaratır. Seçim daima sizin.
Grubunuzun bilincinden doyum bulmuyorsanız, değiş­
tirmeye çaba gösterin.
Başkalarının bilincini değiştirmenin en iyi yolu, onlara ör­
nek olmanızdır.
Eğer örnek olmanız yetmiyorsa, kendi grubunuzu oluştu­
run. Başkalarının da deneyimlemesini istediğiniz bilinç bo­
yutunun kaynağı siz olun. Siz oldukça onlar da olacaktır.
Her şey sizinle başlar. Her şey.
Dünyanın değişmesini mi istiyorsunuz? Önce kendi dün­
yanızı değiştirin.
Hitler size harika bir olanak sundu. Hitler Bilinci de, İsa
Bilinci de size kendiniz hakkında gerçeği gösteriyor. Hitler de,
Buda da, Cengiz Han da, Hare Krişna da, Hun lideri Attila
da, İsa da büyük farkındalıkta yaşıyor. Belleğinizde olduğu
sürece de canlılıklarını sürdürüyor. Bu yüzden Yahudiler,
Holocaust abideleri inşa ettiler. Unutmamanız için Hepinizin
içinde bir parça Hitler var. sadece dereceleri farklı.
İnsanı yok etmek, insanlığı yok etmektir.
76
Yani H itler i nsan ı n u laşabileceği vahşet boyutunu, i n sa n ı n
ı ı e kadar alça labi leceğini bize göstermek i ç i n ders olarak gön­
ı IPri l d i .

Hitler size gönderilmedi. Hitler'i siz yarattınız. O kolektif


i li lincin bir ürünü. Kolektif bilinç uygun olmasaydı Hitler de
ı ıl mazdı. İşte alacağınız ders bu. Hitler deneyimini yaratan,
"ııyrılık", bölücülük ve üstünlük bilincidir.
"Sen" ve "Ben" yerine "Biz" olan Birlik, Bütünlük bilinci
hıı• İ sa Bilincini yaratır.
Acı sadece "senin" değil "bizim" olduğunda, haz sadece
" l ıl'nim" değil "bizim" olduğunda, bütün yaşam deneyimi de
l l t zi ın olur. İşte o zaman gerçekten Bütün Yaşamı deneyimle­
ı l ı. .

1 f i t l e r neden cehenneme gitmed i ?

(,'ünkü Hitler sadece yaptığını yaptı. Size yeniden şunu


l ı ı ı l ı rlatmak isterim: Uzun yıllar boyu milyonlarca insan, Hit­
ll'l' i n "haklı" olduğunu düşünüyordu. O zaman Hitler'in de
� ··ııd isini haklı gördüğüne niye kızıyorsunuz?
l,' ı lgınca bir düşünceniz varsa, on milyon kişi de düşünce­
ı ı t ıı• katılıyorsa, hiç de çılgın ya da deli olduğunuzu düşün-
1 1 11•1.siniz. Sonunda, dünya Hitler'in "yanlış" olduğuna karar
ı ı • ıd i . Dünya insanı Kim Oldukları ve Kim Olmayı Seçtikle­
ı I kııııusunda yeni bir değerlendirme yaptı. Hitler Deneyimi,
l •ı ı ı l l•ğerlendirmeyi yarattı.
1 1 i l ler, sadece insanlık boyutumuzu ölçmek için bize cet­
' . . ı 1 ııltu! Kendimiz hakkındaki sınırlı düşüncelerimizi ölçe­

l ı i l ı ı l l 'ıniz için bir parametre oluşturdu. İsa da spektrumun


ı l ı ıı.ı · r ucunda aynı şeyi yaptı.

77
Tarih boyunca birçok İsalar, birçok Hitlerler geldi geçti.
Bundan sonra da gelecek. Aranızda yüksek ve düşük bilince
sahip nice insan yürüyor. Tıpkı sizin diğer insanların arasın­
da yürüdüğünüz gibi. Siz hangi bilinci seçiyorsunuz.

Hala H itler' in neden cehenneme gitmed i ğ i n i anlayanı ıyo·


ru m; O n u n gibi biri, yaptıklarından dolayı nas ı l ödüllendirile­
bilii?

Öncelikle, ölümün bir son değil, başlangıç olduğunu anla.


Ölüm bir kapanış değil, bir açılıştır.
Çünkü hayat sona ermez, çok daha harikulade, çok daha
huzurlu1 haz ve bilgelik dolu bir boyutta sürer. Bunu sizin
anlayabilmeniz imkansız ve tarifi çok zordur.
Buda, "Hayat acı çekmektir" der. Buda haklıydı.

Söyled i ğ i n i kabu l etsem bi le, H itler. Kötülük yaptığ ı n ı düşü


n üyordu !

Hayır, o "kötü" bir şey yaptığını düşünmüyordu. Hatl.ı


kendi halkına yardım ettiğini düşünüyordu. İşte bunu anliı
mıyorsunuz.
Hiç kimse kendi dünya modeline göre "yanlış" olan biı
şey yapmaz. Eğer Hitler'in kendisinin bir çılgın olduğunu /ıi
le bile çılgınca davrandığını düşünüyorsanız, insan deneyi
minin karmaşıklığıyla ilgili hiçbir şey anlamıyorsunuz dl'
mektir. Hitler, halkı için iyilik yaptığını düşünüyordu. Halk ı
d a böyle düşünüyordu! Esas çılgınlık buydu! Ülkenin çoğuıı
luğu onun düşüncelerine katılıyordu.
Hitler'in "yanlış" olduğuna karar verdiniz. İyi. Bu ölçiiy
le kendiniz hakkında daha çok şey biliyor, kendinizi dalı.ı

78
l ı ı l' k l ı tanımlıyorsunuz. İyi. Ama Hitler size bunu gösterdiği
lı, l 1 1 onu lanetlemeyin.
Birileri size ayna tutmalıydı.
�iıcağı bilmeden soğuğu bilemezsiniz, aşağıyı bilmeden
ı · ı ı k,ırıyı, sağı bilmeden solu bilemezsiniz; birisini lanetleyip,
ı l l gı ·rini yüceltmeyi. Bunu yapmanız, anlamadığınızı göste­

' ı ı Asırlar boyu insanlar Adem ile Havva'yı lanetleyip dur­


ı l ı ı . Onların ilk Günahı işlediğini savundu. Size şunu söyle­

\ ı · y i ın : O, İlk Günah değil, İlk Bilinçti. İyi ve kötü ayrımını


' 'lı, ı ı•nmemiş olsaydınız, iki olanağın aynı anda varolduğunu
, ı , , l ıilemezdiniz. Adem'in Düşüşü diye adlandırdığınız bu
1 1 1 11•, iden önce, iki olanak yoktu "Şeytan" da yoktu. Herkes ve
1 wı şı ·y sonsuz mükemmellik içindeydi. Gerçek anlamda bir
' ı · ı ı ııL'lti". Ama siz bunun cennet olduğunu bilmiyordunuz.
� l ı ı kı•ınınelliği deneyimlemiyordunuz . Çünkü mükemmellik-
1 ı ' ı ı l ı.ı:;; ka bir şey bilmiyordunuz. Adem ile Havva'yı lanetle­
ı ı ı ı • l l ıni, yoksa teşekkür mü etmelisiniz?
l l i l k-r'le ne yapmam gerektiğini düşünüyorsunuz?
� ;ı zl' söyleyeyim: Tanrı'nın sevgisi, Tanrı'nın şefkati, Tan­
ı ı 1 1 1 1 1 bilinci ve Tanrı'nın affediciliği, Tanrı'nın planı ve Tan­
ı ı 1 1 1 1 1 ıı111acı en korkunç caniyi, en korkunç suçu da içine ala­
' . ı 1. k.ıdar geniş.
l l ı ı söylediklerime katılmayabilirsiniz. Önemli değil. Bu­
' " ı , , ı ı l'yi keşfetmek için geldiğinizi şimdi öğrendiniz.

79
5

Bi rinci Kitapta, daha gen iş kon u l arı İkinci Kitapta açıklay;ı


cağına söz verd i n . Uzay-zaman, sevgi ve savaş, iyi ve kötü, g('
zegeni m izle ilgi l i jeopol itik kon u l ar gibi . Ayrıca, cinse l l iğin i ı ı
san deneyi miyle i lgi l i daha detayl ı bi lgiler vereceği ne d e siıı
verd i n .

Evet, tüm b u konulara girecegıme söz verdim. Birinn


Kitap, bireysel sorular ve sorunlarla ilgiliydi. Bireyin yaş;ı
mıyla ilgili konuları kapsıyordu. İkinci Kitap sizin gezegen i
niz üzerinde kolektif yaşamla ilgili konulardan oluşuyor
Üçüncü Kitap ise daha büyük gerçekleri dile getirerek üçlı·
meyi tamamlıyor: Kozmoloji, resmin bütünü, ruhun yolcu l ı ı
ğu. Ayakkabınızı bağlamayı d a bilmeniz gerekiyor, evreniı ı ı
zi anlamayı da.

Zaman l a i l g i l i Söyleyebi leceğ i n her şeyi söyled i n m i ?

Ş u anda anlayabileceğiniz kadar her şeyi söyledim. Z. ı


man yoktur. Her şey aynı anda vardır. Tüm olaylar aynı ;ı ı ı
d a olur.
Bu kitap yazılıyor, yazılma süreci içindeyken bile, za lı · ı ı
yazılmış, zaten var. Tüm b u bilgileri nereden ahyorsunııı '
Zaten var olan kitaptan. Yaptığınız, sadece kitabı forma dı '
80
ı ı ı ı � l ürmek oluyor. "Sormadan önce bile, yanıtını alacaksı-
1 1 11 . " sözü işte bu anlama geliyor.

/,1man hakkında verdiğin bu bilgi . . . i lginç ama oldukça gi­


l l 'l ı ı l i . Gerçek hayata uygu laması nası l ol uyor?

Zamanı gerçekten kavradığınızda, kendi görece realite­


ı ı l :.ı l e daha huzurlu yaşarsınız. Görece realitede zaman sü­
ı ı ·l, l i l i k olarak değil, bir hareket bir akış olarak algılanıyor.
l lnreket eden sizsiniz, zaman değil. Zamanın hareketi
ı ı k l u r. Sadece Tek An vardır.
ı
l l i r boyutunuzla, bunu derinden algılıyorsunuz. Bu yüz­
ı l ı · ı ı , hayatınızda olağanüstü harika, olağanüstü önemli bir
,, . ,, ı ı lduğunda, "sanki zaman durmuş gibiydi" sözünü sık­
l ı l. l . ı kullanıyorsunuz.
Hvd, duruyor. Siz de durduğunuzda, hayatınızın dönüm
ı ıı ı l• l ı ısı olan anları yaşıyorsunuz.

l i ı ı ı ı a inanmak zor. Bu nas ı l mümkün olabi l ir?

l l l l i ın dünyanız zaten bunu matematiksel olarak ispat etti.


1 ıı,ı•ı ı ı zny gemisiyle, uzaklara ışık hızından daha hızlı gitse­
1 >linyaya döndüğünüzde, kendinizin uzay gemisine binme­
ı ı l .' ,
"' lııı:.ır/andığınızı da görebilirsiniz. Bu gerçeği, formüllerle
l o ı ı l. l ı ı ı ı uz.
ıııı formül Zamanın bir hareket değil, içinde hareket ettiği -
• ıl • l ı l r alan olduğunu gösteriyor. Burada uzay geminiz Dün
ı 01 ı ı l ı ı yor.
lr ı ' ı 8Ünün bir yıl olduğunu söylüyorsunuz. Peki "gün''
'" "gün"ün, Uzay geminizin kendi aksı etrafında bir
.' l l i r
1.1111 yapması için geçen zaman olduğuna nasıl karar
ı l ı i ı ı üş
' ı ı l l ı ı iz?
81
Dünyanın döndüğünü nereden biliyorsunuz? (Hareketini
hissedemiyorsunuz.) Güneşi referans noktası seçerek. Uzay ge­
minizin bir bölümünün Güneşe yüzünü dönmesi, Güneşten
uzaklaşması ve yeniden yüzünü Güneşe dönmesine bir tam
"gün" diyorsunuz.
"Günü", 24 "saate" böldünüz. lü'a ya da 23'e de bölebilir­
diniz. Saatleri dakikalara, dakikaları saniyelere böldünüz.
Bir gün Dünya'nın sadece kendi etrafında döndüğünü de
ğil, uçtuğunu da keşfettiniz. Dünyanız uzayın içinde güneşin
etrafında da dönüyordu.
Dünyanın kendi etrafında 365 kez döndüğünde, güneşi ı ı
etrafında da bir kez döndüğünü dikkatle hesapladınız. Bun.ı
"yıl" dediniz. Yılı günden daha büyük ünitelere ayırmak ü.
tediğinizde işler biraz karıştı.
"Haftaları" ve "ayları" yarattınız. Her yıl aynı sayıda ; ı y
yaratmayı başardınız. Ama her ayın günlerini eşit kılamadı
nız. 365 günü, 12 eşit aya bölemediğiniz için bazı ayların d i
ğer aylardan daha fazla güne sahip olmasına karar verdini ı
12 rakamında kararlıydınız çünkü bir yılda 12 Ay dönü\; ı ı
vardı.
Bu da tüm sorunları çözmeye yetmedi çünkü daha öııı ı
kararlaştırdığınız "zaman" dilimleri "artık zaman" yar< ı l ı
yordu. Böylece her dört yılda bir fazla gün yarattınız. Bu y ı
l a "artık yıl" diyorsunuz. Artık yılla ilgili şakalar üretiyor�; ı ı
nuz ama b u yapılanma içinde yaşıyorsunuz. Sonra d a Bc11 1111
Zamanla ilgili söylediklerime "inanılmaz" diyorsunuz!
Aslında yaptığınız şey, uzay içindeki hareketi ölçme çab.ıl.ı
rından başka bir şey değil.
Gördüğünüz gibi "zaman geçmiyor", objeler uzay d<'ı ı ı
len statik alanın içinden geçerek hareket ediyor. "Zaman" ı lı
diğiniz şey, sizin hareketleri sayma yolunuz! Bilim insanları l 11 ı
82
l •ııi;lantıyı anladıkları için Uzay-Zaman sürekliliği terimle­
ı l y le konuşuyor.
l •: instein ve diğerleri, zamanın bir zihinsel inşa, görece kav­
ı ı ı ı ı ı olduğunu anladı. "Zaman" objeler arasındaki mesafenin
1 1 1 . ı y a göre göreceliğiydi. (Eğer evren genişliyorsa -ki geniş­
l i y or- o zaman Dünyanın Güneş etrafındaki dönüşü de mil­
ı·ı ı ıl a rca yıl öncesine göre daha "uzun" zaman alacaktır.)
Yl'ni, çok gelişkin zaman ölçme aletleriniz, şimdi "zaman"
f , 1 1 k larmı da kaydediyor. Her yıl, dünya saatleri, yerinde
ı l ı ı m ıayan evrenin hareketlerine uyduruluyor! Buna "Green-
1 1· ıd ı Mean Time" diyorsunuz. Greenwich Zamanı gerçekten
1 1 1 1 ., ı n " yani kötü, çünkü evreni yalancı yapıyor. (Tanrı, "an­
l . 1 1 1 1 " ya da "kötü" anlamına gelen "mean" sözcüğünde keli­
ı ı w ı ı y u nu yapıyor. Meantime "o sırada" anlamına da geli­
ı • ı ı <,'.N.)
I ·: i ns tein, eğer hareket eden "zaman" değilse, kendisinin
1 1 1 ,ı y i1,· inde belli bir hızda hareket ettiği teorisini ileri sürdü.
ı ı \' l ı •ysc zamanı "değiştirmek" için hızı değiştirmek yeterliy­
, fı
1 lıay-Zaman bağlantısını anladığınızda., uzaya uzun bir
ı ı ı l ı ı ı l ı ı k yapıp geri döndüğünüzde siz sadece 10 yıl yaşla-

1 1 1 1 � 1 ' 1 1 , Dünyadaki arkadaşlarınızın neden 30 yıl yaşlandığı­


" ı ' Lı .ı nlarsınız! Ne kadar uzağa giderseniz, o kadar Uzay-
• 1 1 1 1 . 1 1 1 sürekliliğini eğriltmiş olacaksınız. Döndüğünüzde

ı · • ı i ı l ı · bıraktığınız insanları canlı olarak bulma şansı da o ka­


, ı . ı ı '"· olacaktır.
1 ı•,ı·r "gelecekte" bilim insanlarınız hız ayarlaması yapa­
l · ı l ı ı l ı · rsc, evreni "aldatabilir" ve Dünyanın "gerçek za­
ı ı ı · ı ı ı " ı y l a uyumlu olabilirler. O zaman Uzay gemisinde ge­
' ı ı 1..ıınanla, Dünyaya döndüklerinde geçen zaman aynı
dııı

83
Hareket hızlandıkça, Dünyaya ilk Uzay gemisine bindiği
nizden daha önce dönebilirsiniz! Çünkü Dünyadaki zaman,
uzay gemisindeki zamana göre daha yavaş ilerleyecektir.
Einstein ve diğer bilim insanları uzayın dokusunda "ka ı
lar" olduğuna inanıyorlardı; bu konuda haklılar. Uzayın d i
ğer ucuna katlar aracılığıyla bir "anda" geçebilirsiniz.
Şimdi zamanın zihninizden başka bir yerde varolmadığı
nı anlamanız daha kolay gelebilir. Geçmişte olan her şey, gı ·
lecekte olacak her şey şimdi oluyor.
Bunu gözlemleyebilmeniz, sizin uzaydaki yerinize göıı ·
bakış açınıza bağlı.
Benim yerimde olsaydınız, Her Şeyi, şimdi görebilirdin i ı
Anladın mı?

Vayyy ! Teorik boyutta anlamaya başl ıyorum . Evet!

İyi. Çok basit anlatmaya çalıştım. Bir çocuk bile anlayabi l


sin diye. Derin bilimsellik içermiyor ama anlamanızı sai;. ıı
yor.

Şu anda fiziksel objeler hareket h ı z l arıyla s ı n ı rl ı . Ama fil ı l·


sel olmayan objeler, düşü ncelerim . . . ruh u m . . . teorik olarak ı ·ı
her içi nde olağanüstü h ı z l a hareket edeb i l i r.
.,....

Kesinlikle! Rüyalarda, beden dışı ve psişik deneyimlcıı ı ,


olan budur.
Şimdi Deja vu ! deneyimini anlayabilirsin; orada daha i 11 1
ce bulunmuş olduğun duygusunu!

Fakat. . . her şey zaten olmuşsa, o zaman geleceğimi dt·ı :ı·:


ti rme gücüm de yok. Kader b u m u ?

84
l l ayır! Kadere inanma! Doğru değil. Evrensel sistem seni
•'ı ı p,ı• l l cmek için değil, geliştirmek için var! Daima özgür ira­
d ı ' yı• ve seçim özgürlüğüne sahipsin. "Geleceği" görebilmek
ı ıı ı la birilerinin senin geleceğini görmesi, istediğin hayatı
' '' \ i l li' gücünü sınırlamak yerine geliştirmeli.

N.ısı l ? Anl ayamad ı m .

ı ':ı�er, hoşlanmadığın bir gelecek olay ya da deneyim "gö-


1 1 1 1 111'11" onu seçme! Yeniden seçim yap! Başka bir şey seç!
l lı·ğenmediğin sonuçlardan kaçınmak için davranışını de-
11, ı ı,ıl l r.

/ .ııen olmuş bitm i ş bir şeyi nas ı l değiştirebi l irim ?

1 ll'nüz . . . olmadı! Uzay-Zaman Sürekliliği içinde bulun­


, 1 ı 11ı, 1 1 n yerde, olanın bilinçli olarak farkında değilsin. Olmuş
" 1 , ı ı ı ı "bilmiyorsun". Geleceğini "hatırlamıyorsun"!
1 lı ı unutkanlık, Tüm Zamanların sırrıdır. Bu unutkanlık,
l ı . 1 1'•1l ı n büyük oyununu "oynama" imkanını size sunar! Da­
l ı " ı.ı ı ı ı ra açıklayacağım!

ı ;ı•leceğini "hatırlamadığın" için, "olan şey" "sana" he-


1 1 1 1 1 o l madı! Bir şey ancak "deneyimlenince" olur. Bir şey an­
, . ı 1. "lıilindiğinde" deneyimlenir.

1 ıiyclim ki geleceğinde olan bir şeyi bir anda bildin. Bu,


' ı ı ı ı ı ·ı len bilmek, Ruhun -fiziksel olmayan boyutunun- Uzay­

' , 1 1 1 1 , ın-Sürekliliği içinde bir başka noktaya hareket ederek o


" ''' y.ı da olaya ait enerji yoğunluğunun bir kısmını -imge ya
, l ı ı ı · l k i olarak- geri getirmesidir.

1 1,ızen, etrafınızda dönüp duran imge ve enerjiyi "görebil­


"
ı ı "' y . ı da "hissedebilme" duyarlılığınız gelişmiş olabilir.

85
Geleceğinizle ilgili "hissettiklerinizi" beğenmiyorsanız,
ondan uzaklaşın! Uzaklaştığınız anda deneyiminizi değişti­
rebilirsiniz. Ben olarak nitelendirdiğiniz her birinizin bir an­
da rahat nefes aldığınızı hissedersiniz!

B i r dakika ! Vay can ı n a !

Artık bu söylediğimi anlamaya hazırsın. Uzay-Zaman sii


rekliliğinin her boyutunda aynı anda varlığını sürdürüyor
sun.
Daima Vardın, Daima Varsın, Daima Varolacaksın.

B i rçok yerde aynı anda "var" ı m, öyle m i ?

Evet! Her yerde v e her zaman varsın!

Gelecekte de "ben" varım, geçmişte de "ben" var ı m ?

"Gelecek" ve "geçmiş" yoktur. Bunu anlatmaya çalışıyo


rum. Ama bu sözleri siz kullandığınız için kullanıyorum.

B i rden faz l a mı "ben" var?

Sadece tek olan sen varsın ama sen, düşündüğünden çol,


daha büyüksün!

Yan i "şimd i "de varolan "ben" gelecekteki " ben"den hoşnııı


değilse, gelecekteki " ben" o deneyimde yer a l m ıyor m u ?
Temelde doğru. Mozaik taşları değişiyor. Fakat o "be ı ı "
kendisine verdiği deneyimi yitirmiyor. Sadece "sen" o deıw
yimi yaşamak zorunda kalmıyorsun.

86
Ama "geçm i şteki ben", "şimdiki ben"i henüz deney i m le­
ı ı ıı ·c l i�i için kend i s i n i deneyimin i ç i nde bu l uyor, öyle m i ?

llir bakıma öyle. Fakat "sen" de, geçmişteki "sen"e yar­


ı l 1 1 1 1 edebilirsin.

Y. ı rd ı m edebi l i r miyim?

H v c t . Şimdiki "sen"i değiştirerek, geçmişteki "sen"in bu


ı lı • ı wyimden geçmesini önleyebilirsin. Bu, ruhun kendini ge-
1 1 •,ı l lrınesidir.
Aynı şekilde, gelecekteki sen, kendi geleceğini değiştirerek,
l ı · ı ll l i yaşamadığı deneyimi senin yaşamanı engeller. Söyle­
ı l i l· i n i mi takip edebiliyor musun?

1 wt. Çok karmaş ı k ve girift. Ama başka bir soru akl ıma ta­
ı. ı l ı yı ı r.
< ;ı·çmiş yaşamlar için ne diyors u n ? Eğer geçmişteki kişi de,
ı ı, ı · l ı ·ı « l< te ki kişi de daima "ben"sem, geçmişte nasıl başka b i r
'

l 1 •1 1 ı ıl.ıbi l irim ?

l'>ylcsine Yüce Varlıksınız ki, aynı anda birçok farklı dene­


ı ııııi yaşama, "Ben"inizi istediğiniz kadar farklı "ben"lere
. ı ı• ı ı·ıılıl yeteneğiniz var.

" Aynı hayat"ı tekrar tekrar farklı versiyonlarla yaşayabi­


l ı ı •ı l ı ı i z. Farklı yaşamları Sürekliliğin farklı "zamanlarında"
ı .ı•,ıııy.ıbilirsiniz.
Aslında daima "sen" şimdi ve buradayken, aynı anda
ı .,,.,,ı.. . ı "ben"lerle, farklı "zamanlarda" ve farklı "yerlerde"
ı ı l ı ı l ı i l i rsiniz.

l . ı ı ırım, bu iş gitti kçe çetrefi l leşiyor.

87
Evet ve henüz sadece konunun başına giriş yaptık. Şunu
bilin: Sınırsız olan Yüce Varlığın, Yüce bir parçasısınız.
"Ben"inizin bir parçası şu andaki Kimliğinizle kendinizi ta­
nımayı seçiyor. Varlığınız şu andaki Kimliğinizle sınırlı değil,
öyle olduğunu düşünseniz bile.

Peki, neden öyle düşünüyoruz?

Öyle düşünmezseniz, bu yaşamda yapmayı planladıkları­


nızı yapamazsınız.

Niye bu yaşamı seçtik? Daha önce de bana izah etm iştin.


Ama yine söyle. "Şimdi" ve "burada" .

Tüm Hayatı -birçok hayatların tümünü- Gerçekten Kinı


Olduğunuza karar vermek ve Olmak için, Gerçekten Kim Ol
duğunuzu yaratmak için, kendiniz hakkındaki şimdiki dü­
şüncelerinizi deneyimlemek için kullanıyorsunuz.
Siz Öz yaratıcılığın ve Öz doyumun Sonsuz An içindeki
Öz ifadesisiniz. Her an, Kendi hakkınızdaki En Büyük Vizyo­
nunuzun En Büyük Versiyonunu ifade edebilmek için yaşa
mınıza çektiğiniz insanlar, olaylar ve koşullar sizin aracın11
oluyor.
Bu yaratma süreci, asla sonu olmayan, çok boyutlu bir sü
reç. Hepsi de aynı anda ve "şimdi", çok boyutlu olarak ger
çekleşiyor.
Linear realitenizde, deneyimleri Geçmiş, Şimdi ve Gek
cek olarak tek çizgi üzerinde algılıyorsunuz. Tek yaşama da,
çok yaşama da inansanız, her şeyin zaman sıralamasına gön·
olduğunu düşünüyorsunuz. Peki "zaman" yoksa ne oluyor :'
O zaman, tüm "yaşam"larınızı aynı anda yaşıyorsunuz!

88
Hıı yaşamınızın Geçmişini, Şimdisini ve Geleceğini aynı
ı ı ı ıtla yaşıyorsunuz! Gelecekle ilgili garip bir önsezi hissetti­
ı•. ı ı ı i z için, önsezi çok güçlü olduğu için bir şeyi yapmaktan
I · .ı,· ındığınız oldu mu?
()nsezi, "gelecekle" ilgili bir deneyiminizin birdenbire ya-
1,ı.11 l ığınız farkındalığıdır.
"Gelecekteki siz"in size seslenişidir: "Hey, bundan hoş­
L ı ı ııııayacaksın. Sakın yapma!"
l ı:ğer gelecekle ilgili bir şey "hissederseniz" ya da "görür­
•ıı · ı ı i z" dikkat edin. "Geçmiş" hayatınızla ilgili bir düşünce
: ı l ı ı ı inizde belirirse, şu anda size yararlı olup olmadığına
ı l ı l, ka l edin. Umursamazlık etmeyin. Yüce Benliğiniz, yarat-
1 1 1 ı ı k , ifade etmek ve deneyimlemek için bir giz -kendini- gös­
l ı · ı ı l iğinde, o yolu takip edin . ki Yüce Sizi, şimdi ve burada
. .

ı l ı ı l ı . ı harikuladelikle yaratın, ifade edin ve deneyimleyin.


Yı ıl, size gösteriliyorsa sorduğunuz için görüyorsunuz. Bu
1 ı ı . q ı, sen sorduğun için yaratılıyor; açık zihinle, açık yürek­
l ı · v ı • ruhunla bilmeye hazır olduğun için.
K i t abı okuyanlar için de aynı şey geçerli. Onlar da bu kita­
i ıı 111111ı tfı. Yaratmadıkları şeyi, nasıl deneyimleyebilirler ki?
1 ll'rkes şu anda deneyimlenen her şeyin yaratıcısıdır. Bir
ı .,, .., ı.. . ı deyişle, şu anda deneyimlenen her şeyi Ben yaratıyo-
1 1 1111, ,·iinkü Ben, herkesim.
l'vl il kemmelliği görüyor musun?
• ;,ıylenen her şey tek bir gerçeğin ifadesidir: YALNIZCA
1 i l l 'I MİZ OLAN BİR VAR.

89
6

Bana uzaydan bahset.

Uzay . . . zamanın ifadesidir.


Gerçekte uzay yoktur. İçinde hiçbir şey olmayan saf,
"boş" bir uzay yoktur. Her şey bir şeydir. Sonsuzluğa uza­
nan, içinde hiçbir şey yokmuş gibi görünen "en boş" uzay bi­
le çok seyrek gazlarla da olsa doludur.
Gazların da olmadığı yerde enerji vardır. Saf enerji. Bu
enerji titreşimlerle kendini ifade eder. Salınımlar, Bütünün,
belirli frekanslardaki hareketidir.
"Maddeyi" bir arada tutan "uzay" saf "enerji" dir. Sizin li­
neer zaman modelinize göre anlatacak olursam, bir zamanlar
evrendeki tüm madde, nokta büyüklüğündeydi. Bu nokta­
nın yoğunluğunu tahmin bile edemezsiniz. Çünkü şimdi va­
rolan maddenin "yoğun" olduğunu düşündüğünüz için kı­
yaslama yapmanız mümkün değil.
Aslında, şimdi madde dediğiniz şeyin büyük oranı "boş­
luk" tan ibaret. Bütün "katı" maddeler yüzde 2 "madde" yüz­
de 98 ''hava" dan oluşuyor! Maddenin en küçücük parçacık­
larının arasındaki mesafe o kadar büyük ki. Yeryüzü ile gök­
yüzü arasındaki mesafe kadar büyük. Ama siz bu maddele­
re "katı" diyorsunuz.
Bir noktada, tüm evren gerçek anlamda "katı" idi. Mad­
denin parçacıkları arasında hiç boşluk yoktu.
90
Madde tüm boşluktan arındığında, toplu iğne başından
bile küçük bir yer kaplar.
"Zaman" dan önce bir zamanda madde de yoktu. Sizin an­
ti-rnadde dediğiniz En Yüksek Vibrasyon Enerjisi en saf haliy­
le mevcuttu.
Zamandan "önceki" bu zamanda fiziksel evren de yoktu.
Hiçbir şey madde olarak mevcut değildi.
Başlangıçta, saf "Ben" enerjisi titreşti. Öyle hızlı titreşti ki
evrenin tüm maddesini oluşturdu.
Siz de aynı şeyi yapıyorsunuz. Hem de her gün. Düşünce­
leriniz titreşimden ibaret ve sizin fiziksel yaşamınızı yaratı­
yor! Eğer yeterli sayıda insan aynı şeyi düşünebilse, fiziksel
ı�vreninizin bir kısmını değişime uğratabilir, etki yaratabilir­
siniz. Bu konu, Birinci Kitapta detaylı olarak açıklandı.

Evren şu anda gen işl iyor m u ?

Hayal edemeyeceğiniz kadar yüksek bir hızla!

Genişleme sonsuza kadar sü recek m i ?

Hayır. Bir zaman sonra, genişlemeyi sağlayan enerjiler


dağılacak, her şeyi bir arada tutan enerjiler güçlenecek, her
şeyi yeniden "bir araya" getirecek.

Evren daralacak mı yan i ?

Evet. Her şey sözcüğün gerçek anlamıyla yerine oturacak.


Yine madde olmayacak. Her şey saf enerjiye dönüşecek.
Bir başka deyişle her şey Bana dönecek!

Ve biz de varol mayacağı z !


91
Fiziksel olarak değil. Ama daima varolacaksınız. Varol­
mamanız olanaksız. Siz "Olan" sınız.

Evren "çöktükten" sonra ne o lacak?

Bütün süreç yeniden başlayacak. Yine Big Bang dediğiniz


şey olacak ve evren yine doğacak. Evren genişleyecek, dara­
lacak. Genişleyecek, daralacak. Tekrar ve tekrar. Sonsuz ola­
rak.
Bu, Tanrı'nın nefes alışı ve verişidir.

Tüm bun lar çok i lgi nç . . . Ama ben i m gü n l ü k yaşamı m l a pek


bağlantısı yok.

Evrenin en derin gizemlerini keşfetmeye çalışmak, yaşa­


mınızı en etkin şekilde kullanmanın bir yolu değil. Ama Da­
ha Büyük Süreci anlamanıza yardımcı olması açısından bu
basit benzetmelerden ve tariflerden kazanacağınız çok şey
var.

N e gibi?

Her şeyin devirsel olduğunu anlamanız gibi -hayatın ken­


disi de buna dahil.
Evrenin yaşamını anlamak, içinizdeki evrenin yaşamını
anlamanıza yardımcı olacaktır.
Hayat devirsel olarak hareket ediyor. her şey devirseldir.
Her şey. Bunu anladığınızda, Süreçten zevk almaya başlaya­
caksınız. Süreci katlanılması gereken bir şey olarak görmeye­
ceksiniz.
Her şey devirsel harekete sahiptir. Hayatın doğal bir ritmi

92
vardır ve her şey bu ritimle hareket eder; her şey bu akışa
uyar. "Her şeyin bir mevsimi vardır, her Amacın bir zamanı
vardır" diye yazıldığı gibi.
Bilinçli kişi bu ritmi anlar. Zekasını kullanın kişi, bu ritmi
kullanır.
Çok az erkek, hayatın ritmini kadınlar kadar anlar. Kadın­
lar tüm hayatlarını ritme uyumlu olarak yaşar. Onlar hayatın
ritmiyle uyum halindedir.
Kadınlar "akışın doğrultusunda gitmeyi" erkeklerden çok
daha iyi başarır. Erkekler ise akışı yönlendirmeye, itmeye, çek­
meye, engellemeye çalışır. Kadınlar akışı deneyimler ve ritmi
yakalar.
Kadın, rüzgarda çiçeklerin melodisini işitir. Görünmeye­
nin güzelliğini görür. Hayatın itkilerini, çekmelerini, dürtü­
lerini hisseder. Ne zaman koşacağını, ne zaman dinleneceği­
ni bilir. Gülme zamanını, ağlama zamanını bilir; tutma zama­
nını, bırakma zamanını bilir.
Çoğu kadın, bedenlerini zarafetle terk eder. çoğu erkek ise
gitmemek için savaşır. Kadınlar, bedenlerinin içindeyken de
bedenl�rine daha fazla özen gösterir. Erkekler bedenlerine
hoyrat davranır. Hayata hoyrat davrandıkları gibi.
Tabii ki bu genellemeye uymayan kadınlar ve erkekler
vardır. Ama burada kadınların ve erkeklerin genel doğasın­
dan bahsediyorum. Daha geniş açıdan konuşuyorum. Haya­
ta bakarsan, gördüklerini yadsımazsan, bu genel gerçeği de
görebilirsin.

B u ben i hüzü n lendi riyor. Bana, kad ı n ların üstün varl ıklar
olduğu duygusunu hissettiriyor. Kad ı n l a r sanki erkeklerden da­
ha "doğru" şeyleri b i l iyor, daha "doğru" davranıyor.

93
Hayatın harikulade ritminin bir parçası da yin ve yang dır.
"Olan"m bir Boyutu, diğerinden "daha iyi", "daha mükem­
mel" değildir.
Erkekler, Yüceliğin diğer yansımalarını kendilerinde ba­
rındırıyor. Kadınlar da bu özelliklere eşit kıskançlıkla bakı­
yor.
Erkek olmak, sınırların testini yapabilmektir. Yeterince
uzun süre erkek olduğunuzda, kendi aptallıklarınızın acısını
yeterince çektiğinizde; gaddarlığınızın sonucunda yeterince
acı verdikçe, kendi davranışlarınıza dur diyebilmek için baş­
kalarını yeterince incittiğinizde; hırsın, açgözlülüğün ve sal­
dırganlığın yerine mantığı, anlayış ve kanaatkarlığı, birileri
kaybetmeden kazanmayı bilmeyi koyduğunuzda . . . işte o z;:ı­
man kadın olabilirsiniz.
Güçlünün "haklı" olmadığını öğrendiğinizde, gücü baş
kalarını kontrol ederek değil, içinizden çekerek kazanacağı
nızı öğrendiğinizde, mutlak gücün, başkalarından asla bi ı
şey beklememek olduğunu öğrendiğinizde . . . işte o zamaıı
kadın bedeni içinde yaşamayı hak edersiniz. Ve o zaman kı
dının Özünün anlayışını kazanırsınız.

Yan i kad ı n o l mak erkek olmaktan daha iyi.

Hayır! Daha "iyi" değil -farklı! Bu yargıya varan sensin


Objektif gerçeklikte "daha iyi" ve "daha kötü" yoktur. sad<·
ce Olan vardır . . . ve Olmak istediğiniz.
Sıcak soğuktan daha iyi değildir. Kadın erkekten "dalı.ı
iyi" değildir. Olan, Olandır. Tıpkı senin sen olduğun gibi.
Hiçbiriniz sınırlı, diğerinden daha "az" değilsiniz. Her l ıı
riniz ne Olmak istiyorsanız o olabilirsiniz. Neyi deneyim i< ·
mek istiyorsanız onu seçebilirsiniz -ister bu hayatta, ister d . ı
94
l ı.ı sonraki hayatlarda. Tıpkı daha önceki hayatlarda seçtiği­
ı ı i z gibi.
Her biriniz daima seçim yapıyorsunuz. Her birinizde Her
ı,ıı•y var. Her birinizin içinde hem dişi, hem erkek var. Hangi
l ı ı ıyutunuzdan haz alıyorsanız onu ifade etmeyi ve deneyim­
lı ·ıneyi seçin. Her şeye açık olduğunuzu bilin.

Başka kon u lara geçmek istem iyoru m . Dişi-erkek parad ig­


ı ı ı.ısı konusunda bir süre kal mak istiyorum. B irinci kitabı n so­
ı ıı ı ı ıda, bu dual itenin ci nsel boyutuyla i lgi l i daha detayl ı bi lgi
vı'l t 'ceğini söylemişti n .

1 !: vet. Seks hakkında konuşmanın zamanı geldi.

95
7

Neden iki cinsiyet yarattın ? Ü remek için bu lduğun tek yol


bu muyd u ? Ci nsel l i k deni len bu hariku lade deneyime nas ı l
yaklaşmamız gerekiyor?

Kesinlikle u tançla değil. Suçluluk duygusuyla ve korkuy­


la değil.
Utanç erdem değildir, suçluluk duymak iyilik değildir.
Korku onur değildir.
Şehvetle de değil. Şehvet ihtiras değildir; önüne gelenle
seks yaparak değil, seçimsizlik özgürlük değildir.
Agresiflikle değil, agresiflik, arzu çokluğu değildir. Ve ke­
sinlikle kontrol, güç, yönetme düşünceleriyle değil. Çünkü
bu düşüncelerin Sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur. Fakat seks bi­
reysel doyum amacıyla kullanılabilir mi? Şaşıracaksınız ama
evet. Çünkü ''bireysel doyum", Öz Sevginin diğer adıdır.
Bireysel doyum, yıllar boyu kötü nam saldı. Bunun ana
nedeni seksle gelen suçluluk duygusuydu.
Size, yoğun bireysel doyum yaşatacak bir yoldan, bireysel
doyum hissetmemeniz gerektiği öğretildi.
Bu açık çelişkiyi görüyorsunuz ama ne yapacağınızı bile­
miyorsunuz! Ve cinsellikten zevk aldığınızda eğer kendinizi
iyi hissettiğiniz için suçluluk hissederseniz doğru yapmış
olacağınıza karar verdiniz. Bu, hepinizin tanıdığı, şarkı söy-
96
leyerek milyonlarca dolar kazanan bir şarkıcının söylediği
sözlere benziyor. Şarkıcıya olağanüstü başarısı ve yeteneği­
nin ona getirdiği olağanüstü maddi olanaklar hakkında ne
hissettiği soruldu. Yanıtı şöyleydi: "Neredeyse kendimi suç­
lu hissediyorum çünkü yaptığım işi çok seviyorum." Anlamı
açık: Eğer yaptığınız bir şeyi seviyorsanız, ayrıca parasal ola­
rak ödüllendirilmemelisiniz. Çoğu insan, nefret ettikleri şeyle­
ri yaparak para kazanıyor. En azından pek sevmedikleri, çok
çalıştıkları, kendilerine sonsuz haz vermeyen işleri yapıyor.
Dünyanın verdiği mesaj şu: Kendini kötü hissettiğin tak­
tirde haz alma hakkına sahipsin!
Suçluluk duygusunu, genellikle kendinizi iyi hissettiğiniz
bir şey için kötü hissetme aracı olarak kullanıyorsunuz . . .
Böylece hiçbir konuda sizin iyi duygular hissetmenizi iste­
mediğini düşündüğünüz Tanrı'yla uzlaşıyorsunuz.
Özellikle bedensel hazlar hissedeceğiniz hiçbir konuda
kendinizi iyi hissetmemelisiniz. Hele hele seksle ilgili asla!
Şimdi size iyi bir haberim var: seksi sevmeniz iyidir!
Kendinizi sevmeniz de iyidir.
Hatta zorunludur.
Size hizmet etmeyen şey seksi sevmeniz değil. Sekse ba-
'�ımlı olmanızdır. (Ya da herhangi bir şeye.)
Bu sözü her gün on kez söyleyin:
SEKSİ SEVİYORUM.
Bu sözü on kez söyleyin:
PARAYI SEVİYORUM
Şimdi zor bir şeyi denemek ister misiniz?
Bu sözü on kez söyleyin:
KENDİMİ SEVİYORUM!
Sevmemeniz gereken birkaç şey daha . . . Onları da sevme­
yi deneyin:
97
GÜÇ,
ÜN,
BAŞARI,
KAZANMAK.
Biraz daha ister misiniz? Bunları deneyin. Eğer bunları sı·
viyorsanız, gerçekten suçluluk duymalısınız:
BAŞKALARI TARAFINDAN ÖVÜLMEK,
DAHA İYİ OLMAK,
DAHA ÇOK ŞEYE SAHİP OLMAK,
NASILLARI BİLMEK,
NİÇİNLERİ BİLMEK.
Yeterli mi? Bekleyin! İşte en büyük suçluluk duygusu: Eğı ·ı
TANRIYI BİLDİGİNİZİ HİSSEDİYORSANIZ, çok büy i ı l·
suçluluk duymalısınız. İlginç değil mi? hayatınız boyunca :--. ı
ze suçluluk duymanız gerektiği öğretilen şeylere bakın; l ':N
ÇOK İSTEDİGİNİZ ŞEYLER.
Size söylüyorum; arzu duyduğunuz şeyleri sevin, sev i ı ı .
sevin. Bu sevgi onları size çekecektir. Tüm bunlar yaşamın doA ı ı
sudur. Onları sevdiğinizde, yaşamı seversiniz! Bunları arzu ı·ı
tiğinizi ifade ederseniz, Yaşamın sunduğu tüm güzelliklı-ı ı
seçtiğinizi ifade etmiş olursunuz!
Seksi seçin. İstediğiniz kadar seksi!
Gücü seçin. Kullanabileceğiniz kadar gücü!
Ünü seçin. Kaldırabileceğiniz kadar ünü!
Başarıyı seçin. Elde edebileceğiniz kadar başarıyı!
Kazanmayı seçin. Deneyimleyebileceğiniz kadar kaz;ı ı ı
mayı!
Ama sevgi yerine seksi seçmeyin. Sevgiyi kutlamak için :--.ı ·
çin.
Başkalarını kontrol etmek için gücü seçmeyin. İçinizd ı · k ı
gücü seçin.

98
t'J nü amaç olarak seçmeyin. Daha büyük bir amaça giden
111 1/ olarak seçin.
Bedelini başkalarına ödettiğiniz başarıyı seçmeyin. Başka­
/,1111111 yardım edebileceğiniz bir araç olarak seçin.
Ne pahasına olursa olsun kazanmayı seçmeyin. Başkaları­
ı ı.ı 11111ddi manevi maliyet yüklemeyen, hatta onlara da kazandıran
ı . ı ı.ınmayı seçin.
.

l{ahatlıkla, başkaları tarafından övülmeyi seçin. Ama her-


1· ı •ııi ıı övülecek yönlerini görün ve siz de övgü yağmurunu
lıl l l l \ 1 11!
l\ahatlıkla daha iyi olmayı seçin. Ama başkalarından da­
l ı ı ı iyi olmayı değil. Sürekli bir önceki kendinizden daha iyi
ı ıl ı ı ı.ıyı seçin!
l\.ıhatlıkla daha çok şeye sahip olmayı seçin . . . ki daha çok
, ., . , dıi/csiniz.
Vl' evet, "nasılları" ve "niçinleri" bilmeyi seçin ki bilginizi
ı . ,,�,ık,ılarıyla paylaşabilesiniz.
l •'. ıı önemlisi TANRIYI BİLMEYİ seçin. Hatta ÖNCELİKLE
l l l I N U SEÇİN. Her şey gerisinden gelecektir.
l layatınız boyunca size vermenin almaktan daha iyi oldu­
''· ' ' siiylendi. (Ama uygulamada tam tersi örneklerle yetişti­
ı ı l ı . ) Oysa sizde olmayan bir şeyi veremezsiniz.
l l u yüzden özdoyum çok önemli. Ve özdoyumun güzelli­
ı ı, ı ı ı i de çirkinleştirdiniz.
· ı :ıbii burada, başkaları pahasına yaşanan bencil doyum­
• ı , 1 1 1 bahsetmiyoruz. Özdoyum başkalarının ihtiyaçlarını yok

, , , , \1 ı ı ıak değildir. Ama hayat kendi ihtiyaçlarınızı da yok saymak


, ,/,,ııııııa/ı.
l< l'lldinize elinizden geldiğince haz verin. Yaşamdan ne ka­
,/,ıı lııız alırsanız, başkalarına da o kadar haz verirsiniz. Tantrik
" ' · k s ustaları bunu biliyor. Bazılarınızın günah dediği mas­
ı ı ı ı lı . ı syonu onlar teşvik ediyor.

99
Mastürbasyon m u ? Oh, Tanrım. B u rada gerçekten s ı n ı r ı aş
tın. Böyle bir şeyi nas ı l konuya dah i l edebi l i rsi n ? Tanrı' dan gel
diğini sandığım bir mesajda, nas ı l mastü rbasyondan söz edebi
l irsi n ?

Anlıyorum. Mastürbasyonla ilgili yargıların var.

Bertim yok ama b i rçok okur rahatsız olab i l i r. Bu kitabı ba�


kaları n ı n okuması için yazd ı ğ ı m ı z ı söylemişti n .

Öyle yapıyoruz.

Öyleyse neden onları b i le bile rahatsız ediyorsun?

Kimseyi "bile bile rahatsız etmiyorum". İnsanlar rahatsız


lık duymayı ya da duymamayı seçmekte özgürdür. Peki, S(' ı ı
insan cinselliğiyle ilgili konuyu, hiç kimseyi "rahatsız" etırn·
den açıklıkla konuşabilmemizin mümkün olduğunu gerçek
ten düşünüyor musun?

Hayır ama her şeyi n b i r s ı n ı rı var. Çoğu kişi n i n Tanrı'rı ı ı ı


mastürbasyon hakkı nda konuşmasına haz ı r olmad ı ğ ı n ı düşıı
iıü yorum.

Eğer bu kitap "çoğu kişi"nin Tanrı' dan işitmeye hazır ol


duğu konuşmalarla sınırlı olsaydı, çok küçük bir kitap olu ı
du. Çoğu kişi Tanrı'nın konuşmalarını işitmeye asla hazır dı·
ğildir. Genellikle 2000 yıl kadar beklerler.

Pekala. Gal i ba i l k şoku atlattık.

İyi. Hepinizin deneyimlediği ama kimsenin üzerinde kı ı


1 00
ı ı ı ı�ınak istemediği bu yaşam deneyimini, sadece daha bü­
vıık bir noktaya varmak için örnek olarak kullanıyordum.
l o:sas nokta: Kendinize ne kadar haz verirseniz, başkaları-
1 111 ı l a o kadar verecek hazzınız olur.
' lhntrik seks, cinselliğin yüksek boyutta ifade edilen for-
1 1 1 1 H l ur. Tantrik seks öğreticileri şunu bilir: Cinselliğe seks aç-
1 ı,ı� ı ı;ekerek yaklaşırsanız, partnerinize haz verme yeteneği-
1 1 1 1. l ıüyük ölçüde azalır. Oysa cinselliğin yüksek amacı, iki
ı ı ı l ı ı ın ve bedenin mümkün olduğunca uzun süren yoğun
l ı . ı ı.l.ı birleşmesinin deneyimidir.
' l iıntrik sevgililer, bu nedenle birbirlerine haz vermeden
1 1 1 1 1 1 • iizdoyum yaşarlar. Bu genellikle birlikteyken yapılır.

l l l ı l ıi rlerine, sevecenlikle teşvik ederek yardım ederler. Daha


·ıı ı ı ı ı"<ı, ilk açlık doyuma ulaştığında, daha derin susuzlukları­
ı ı ı 1 1 1. un birleşmenin doruk deneyiminin susuzluğunu- bir­
l ı l· i t · harika bir doyumla kana kana içerek giderirler.
l\ıırşılıklı özdoyum cinselliğin haz dolu sevecen oyunu-
1 1 1 1 1 1 l ıi r parçasıdır. Sizin "coitus" dediğiniz birleşme, iki saat
ı l ı ı l ı ı dolu yaşanan haz ve sevginin sonunda belki olur . . . bel­
ı. ı ı lı• olmaz. Çoğunuz için birleşme, yirmi dakikalık egzersiz
ı ı, ı 1 1 1 I( • neredeyse tek amaçtır. Yirmi dakika kadar uzun(!) . . . ta­
l • 1 1 ı ·ji,ı ·r şanslıysanız.

l l ı ı kitabı n seks rehberine dönüşeceği ni h i ç düşünmemiş-


11111

1 lilnüşmüyor. Ama hiç de fena olmazdı. Çoğu insanın cin­


ıı • 1 1 ı k l L• ilgili öğreneceği çok şey var. Cinsellik, varlığınızın
l ı. 1 1 ı k. 1 ve yararlı bir ifade yolu.
� :ıı.e daha büyük bir resmi göstermeye çalışıyordum. Ken­
ı l l ı ı l ı.ı· zevk verdiğiniz ölçüde, başkalarına zevk verebilirsi-

ıoı
niz. Kendinize gücün hazzını tattırdıkça, başkalarıyla payl.ı�,.
ma gücünüz artar. Aynı şey ün, para, başarı ve sizi iyi hisst·I
tiren her şey için geçerli.
Şimdi, neden bazı şeyler sizi "iyi hissettirir?" Bunu konı ı
şalım.

Pekala. Neden ?

"İyi hissetme" ruhun "Ben buyum" diye bağırmasıd ı ı 1


Öğretmen sınıfta yoklama yaparken, sizin isminiz söylend ı
ğinde "burada" dersiniz, değil mi?

Evet.

"İyi hissetmek" ruhun "burada" olduğunu söyleme yol ı ı


Şimdi birçok insan bu söylediğime karşı çıkacaktır. "Sizi i v ı
hissettiren şeyleri yapmak "cehenneme" giden yoldur" diyı­
ceklerdir.
Oysa ben "cennete" giden yol olduğunu söylüyorum!
Tabii bu söylediğim sizi iyi hissettiren şeyin ne olduğu ı ı . ı
bağlı. Ne tür deneyimleri yaşarken kendinizi iyi hissediyuı
sunuz? Size şunu hatırlatayım: Kendinizi "iyi hissetmekll'ı ı '
yoksun bırakarak gelişeceğinize, evrimleşeceğinize inanıyt ı ı
sanız yanılıyorsunuz. Gelişme "yadsıma"yla mümkün dcğ ı l
dir. Gelişmek istiyorsanız, kendinize hazzı yasaklamak yl'rı
ne, hazzı yaşamaya izin verin. Çünkü bu hazları yaşadığın 11
da, daha büyük hazların olduğunu da keşfedersiniz. Küçii ı.
hazları tatmayan kişi, büyük hazların da olduğunu nasıl l ı ı
lebilir ki? Oysa dinler size, hazzı yadsıyarak, ken�inizi h.11
dan yoksun bırakarak gelişeceğinizi söyler.
Dinler, sizden kurallara körü körüne itaat ister. Bu yüzdı·ıı
102
· ı ıı ı ı ı ı ıda tüm dinsel kurallara uyma çabası başarısızlıkla so-
Bu nedenle tüm dinler başarısızlığa mahkumdur.
1 1 1 1 1, l . ı nır.
� 1piritüalite ise daima başarılı olacaktır.

1 >in ler, size başkalarının deneyimlerinden öğrenmenizi


.ı ı y lı•r. Spiritüalite ise kendi deneyiminizi kazanma yolunda
. ı : ı tl'�vik eder.
1 >i nler, Spiritüaliteye tahammül edemez. Çünkü Spiritü­
. ı l ı t ı · size dinlerin söylediklerinden farklı şeyler söyler. Hiçbir
. ı ı ı ı i ı ı bu farklılığa tahammülü yoktur.
1 >i nler başkalarının düşüncelerini, kendi düşünceleriniz
' ı l ı l l'ı ı k kabul etmenize ve benimsemenize teşvik eder.
� 1piritüalite, başkalarının düşüncelerini bir yana bırakıp,
1- ı · ı ı ı l i düşüncelerinizi üretmeye davet eder.
"iyi hissetmek", kendinize son düşüncenizin gerçek, son
·ıı ı : ı inüzün bilge, son davranışınızın sevgi olduğunu söyleme
ı ı ı l ı muzdur.
Ne kadar gelişme gösterdiğinizin ölçüsünü bilmek ister­
' ' " ı ı i ı. , size kendinizi "iyi hissettiren" şeylere bakmanız yeter­
ı ı. ı 1 1'.
ı ;l•lişiminizi, kendinize iyi hissetme hakkını tanımayarak,
ı. . . ııdinizi iyi hissettiren şeylerden uzak tutarak hızlandıra-
1 1 11 1 1.sınız.
/.:ı·ııdini yadsıma, kendini yok ediştir. Ama kendini düzenle­
ı ı w, kendini yadsıma değildir. Kişinin davranışlarını kontrol
, t ı ı ıı·si aktif bir seçimdir. Bir şeyi yaparak ya da yapmayarak

ı. t ı ı ı olduğuna karar vermesidir. Eğer, başkalarının haklarıncı


" ' ı y g ı gösteren biri olduğunuzu deklare ediyorsanız, çalma-
1 1 11 1 , tecavüz etmeme, yağmalamama kararı, "kendini yadsı-
1 1 11 1 " değildir. Bu, özdeklarasyondur. Bu yüzden, kişiyi iyi
l ı ı,,sdtiren şeyler, gelişiminin ölçüsüdür.
Sorumsuz davranırsanız, başkalarına zarar vermekten,
1 03
acı çektirmekten, zor durumda bırakmaktan zevk duyars.ı
nız, intikam olarak kendinizi "iyi hissediyorsanız" bu L i i ı
davranışlarınız, gelişiminizin alt basamaklarında olduğunu
zun göstergesidir.
Farkındalık, anahtardır. Bir toplumda büyüklerin gön v ı '

gençlerin farkındalığını artırmak olmalıdır.


En büyük farkındalık birine ya da biri için yapılan şey i ı ı
herkese yapılmış olduğunun anlayışıdır. Çünkü hepimiz i l i
riz.·

"Hepimiz Biriz" den gelen bir anlayışta birini incittiğind ı ·


kendini "iyi hissetmek" imkansızdır. Böyle bir anlayışta sı ı
rumsuz davranışlar da olamaz. Gelişen varlık bu paramel n ·
ler içinde yaşamı deneyimlemek ister. Bu parametreler ic,·i ı ı
de, size hayatın sunduğu her şeyden haz duymanızı söy l ı ı
yorum. Hayatın tahminlerinizin çok ötesinde hazlar sunduğ111111
da keşfedeceksiniz.
Neyi deneyimliyorsanız o'sunuz. Neyi ifade ediyorsanıı ,
onu deneyimlersiniz. Kendinize neye izin verirseniz ona s . ı
lüp olursunuz.

Söyled i kleri n hoşuma gidiyor. Ama esas soruma dönelı i l ı ı


miyiz?

Evet. Her şeye, tüm evrene "yin" ve "yang"ı koyduğ ı ı ı ı ı


gibi aynı nedenle iki cinsi yarattım! Kadın ve erkek yin \' • '
yangın parçalarıdır. Kadın ve erkek yin ve yangın . . . forııııı
bürünmüş ifadeleridir. Birçok fiziksel formlarından biri.
Yin ve yang. Burada ve orada . . . bu ve şu . . . aşağı ve yuk.ı
rı, büyük ve küçük, sıcak ve soğuk, hızlı ve yavaş, madde v ı ·
anti-madde . . .

Ci nsel enerj iyi en iyi nas ı l ifade edeb i l i riz?

1 04
� ;ı·vecenlikle. Açıklıkla. Oyunla. Neşeyle.
( ' t•saretle. İhtirasla. Kutsallıkla. Romantizmle. Espriyle.
Kı•ndiliğinden. Dokunarak. Yaratıcılıkla.
l l t anmaksızın. Erotizmle.

Vı en önemlisi; sıklıkla.
·

1 1 . ı ı ı ları, i nsan cinse l l iğinin tek amac ı n ı n ü remek olduğunu


. ı v ı ı ı ıuyor.

: ;.11;ınalık. Üremek, çoğu cinsel deneyimlerinizin, mutlu


· 1 1 ı r ı ı ınıdur, mantıksal önkoşulu değil. Seksin sadece bebek

ı .ı I " 1 1,1k için varolduğunu düşünmek çocukçadır. Bu düşün­

' ı l' i ı.ıkip eden, son çocuğu yaptıktan sonra seksten vazgeç-

1 1 1 1 0 ı l i "ı � ü ncesi çocukça olmasının ötesinde zararlıdır da. Çün-


1 ı ı ı ı ısan doğasına aykırıdır. Bu doğayı size Ben verdim.
ı 'i nsel ifade, tüm yaşamın benzini olan sonsuz çekim sü­
" ı l ı ı i ıı ve ritmik enerji akışının doğal sonucudur. Her şeyin

ı ı ı ıı lı· varolan enerji, sinyalini tüm evrene yayar. Her insan,


•.

l ı , ı ı· v ,ı ı ı , bitki, kaya, ağaç . . . fiziksel olan her şey, enerjisini


• ·ıd vı ı vericisi gibi etrafa yayar.

',•ı ı anda varlığınızın özünden her istikamete enerji yayı­


ı " " ' 1 1 11 uz. "Sen" olan bu enerji, dalgalar halinde çevrenize

ı · ı ı· ı l ıy o r. Sizden çıkan bu enerji duvarları, dağları, ayı aşı­

ı • ıı . Sonsuzluğa yayılıyor; asla, asla durmaksızın. Düşündü-

1• 1 1 1 1 1 1 :1. her düşünce bu enerjiyi renklendiriyor. (Birisini dü­


ı· ı l ı ıı l ı ı ğünüzde, eğer bu kişi duyarlıysa, düşüncenizi hisse­
. ı , l ıi l i r. ) Söylediğiniz her söz enerjiyi şekillendirir. Yaptığınız
1 ı, ı '.'' ·y enerjiyi etkiler.
V ı l ırasyonunuz, hızı, dalga boyu, frekansı, düşünceleri­
• • I ' . ı l ı ıygularınız sözleriniz ve davranışlarınıza göre sürekli
• , 1 1 1 ' 1' ill1 değişir.

105
"Ondan iyi vibrasyon alıyorum" sözünü kullanmışsııw
dır.
Bu çok doğru!
Her insan aynı şekilde enerji yayıyor. Ether -iki kişi a r. ı
sındaki "hava"- enerjiyle doludur. Bireysel vibrasyonlarını/'ı ı ı
oluşturduğu doku ve desen matrisi, hayal edebileceğinizdı ·ı ı
çok öte bir karmaşıklık sergiler.
Birleşik enerji alanının yarattığı bu doku içinde yaşıyorsı ı
nuz. Çok güçlü, her şeyi etkileyen bu enerji sizi de etkiler.
Size gelen vibrasyonların sizde yarattığı etkiyle, siz de d ı
şarıya yeni yarattığınız vibrasyonları ekleyerek gönderir:. ı
niz. Ve Matrisi değiştirirsiniz . . . Değişen enerji Matrisi herkı ·
si ve onların gönderdiği vibrasyonu da etkiler . . . Yine dl')'.ı
şen Matris sizi etkiler . . . Ve bu böyle devam eder.
Bu söylediklerimin bir fantezi olduğunu düşünebilirsiı ı i ;
Ama hiç, bir odaya girdiğinizde "bıçakla kesebileceğiniz k . ı
dar ağır ve kesif bir hava" hissettiğiniz oldu mu? Ya d a d i ı ı ı
yanın zıt bölgelerinde yaşayan birbirinden bağımsız iki b i 1 i ı ı ı
insanının, birbirinden habersiz aynı problem üzerinde çal ı:,.. ı
rak, aynı anda aynı sonuçlara vardığını hiç işittiniz mi? l \ ı ı
tür şeyler sıklıkla olur. Ve Matris'in en görünür ifadelerid i ı
Herhangi bir parametrede birleşik alan enerjisi olan M . ı ı
ris çok güçlü bir vibrasyondur. Fiziksel objeleri ve olay l . ı ı ı
doğrudan etkiler ve yaratır.
Popüler psikolojiniz, bu enerji Matrisine ''Kolektif Bil i ıı ı,
diyor. Kolektif bilinç gezegeninizdeki her şeyi etkiliyor: s<ı v . ı ·.ı
olasılığı, barış olasılığı; jeofiziksel hareketlerin azlığı ya ı l.ı
çokluğu; salgın hastalıklar ya da küresel sağlık.
Her şey bilincin yarattığıdır ve sonucudur; kendi bireysel y.ı
şaınınızdaki özel olaylar ve koşullar da!

Çok i lginç, bütün bunların seksle ne i lgisi var?

1 06
Sabırlı ol. Ona geliyorum.
1 )ünya sürekli enerji alışverişi yapıyor.
Sizin enerjiniz, her şeye dokunuyor. Her şeyin ve herkesin
ı · ı ıı·rjisi de size dokunuyor. Ama burada enteresan bir şey
ı ı l ı ı yor. Her şeyle sizin aranızdaki bir noktada bu enerjiler
A111 i·tlrışıyor.
1 >aha net bir tanım yapabilmek için bir odada iki kişi ol­
ı l ı ı )•, unu düşünelim. İkisi de odanın iki ucunda birbirlerin­
ı l ı • ı ı l'n uzak iki nokta da duruyor. Bu kişilere Tom ve Mary
ı l i yı •l im.
�imdi Tom'un bireysel enerjisi Tom'un 360 derece etrafın­
o lıııı evrene yayılıyor. Bu enerji dalgalarından bir kısmı
� l .ı ry'c de vuruyor.
A y nı andan Mary'nin yaydığı enerji dalgalarının bir kısmı
. ı ,, ' l l ım'u vuruyor.
ı\ ma bu enerjiler orta noktada bir yerde karşılaşıyor. (Tom
ı l ı · Mary arasında bir yerde)
l lı ı noktada enerjiler birleşiyor (bu enerji, ölçülebilen, his­
ıı •ı l i lı ·bilen fiziksel bir fenomendir) ve yeni bir enerji ünitesi
• ıl ı ı '.ı l u ruyor. Tom ve Mary'nin enerjisiyle oluşan bu yeni üni-
1 ı ı• ı • "Tomary" diyelim.
'liıınary iki enerjinin birbirine bağlandığı kordonun adı
• ıl ı ı yı ır. İ ki tarafın da gönderdiği enerjiler birleşerek, kordon
• 111111,ısıyla "sponsorlarına" geri gönderiliyor. Kordon bu iki
1 ı ııı1111 1 n Matrisi'dir.
"'11.ımary", Tom ve Mary'nin birleşik deneyimlerinin ger­
i ' .l: l ularak yansıyor. Tom ve Mary birbirlerine çekildiklerini

lılıı•ıı•d iyorlar. İkisi de uzak mesafede durmalarına rağmen,


ı ı ı ı l.. H d olarak Matriste olan biteni hissediyorlar ve bu dene­
\ 1 1 1 11 · çekilme arzusu duyuyorlar. Bir an önce birbirlerine
ı , , � l ı ı �mak istiyorlar.

1 07
Bu noktada "öğrenilmiş değerler" devreye giriyor. To ı ı
lumsal kurallar eğitimi onlara yavaşlamalarını, duyguları ıı.ı
güvenmemelerini, "incinmemek" için tedbir almalarını v ı ·
geri durmalarını söylüyor.
Fakat ruh . . . "Tomary"yi şimdi bilmek istiyor!
Eğer iki insan korkularını aşabilirlerse, sevgiye güw ı ı
mekte d e özgür olacaklardır.
Tom ve Mary birbirlerine, karşı konulamaz şekilde çekilı
yor. "Tomary"i zaten metafiziksel olarak deneyimledikleri İ\·i ı ı
şimdi d e fiziksel olarak deneyimlemek istiyorlar.
Gittikçe birbirlerine yaklaşıyorlar. İkisi de TOMARY' yı·
ulaşmak istiyor. Aralarında zaten mevcut olan Kutsal Birliı·.· ·
ulaşmaya çalışıyor. Kutsal Birlik noktası, ikisinin BİR Olı lıı
ğunu bildikleri ve hissettikleri nokta! Hissettikleri nokt;ı v . ı
yaklaştıkça "kordon kısalıyor", TOMARY'ye gönderdiklı·ı ı
enerjinin seyahat ettiği yol kısaldıkça enerji de yoğunlaşıyı 1 1
Her adımda kısalan kordonla enerji gittikçe daha da yı •
ğunlaşıyor. Şimdi sadece birkaç adım mesafede duruyorl. ı ı
Enerji gittikçe artarak ısınıyor. Ve vibrasyon çok yüksek 11 1 1 . 1
erişiyor. TOMARY bağlantısı kalınlaşıyor, genişliyor, parl.ıl·
!aşıyor, çok yüksek enerji akımından dolayı yanıyor.
İkisi de "arzudan yanıp tutuşuyor" !
Daha da yaklaşıyorlar.
Şimdi dokunuyorlar.
Dayanılmaz bir duygu. Tarif edilemez yüksek bir haz.
Dokunduklarında, Birleşik Enerjilerinin yoğun TOM/\I\\
enerjisini hissediyorlar.
Duyarlılığınızı açarsanız, bu yüksek voltajlı enerjiyi ı ı , ,
kunduğunuz noktada tatlı bir sızı ya d a karıncalanma o]aı.ı l
hissedebilirsiniz. Bazen bu ürpertiyi ya da sıcaklığı tüm v ı ı
cudunuzda iliklerinize kadar hissedersiniz. Ama vücudu ı ı ı ı
z a yayılan enerji, en çok cinsel organlarınızda yoğunlaşır.
108
lltı bölgeniz, alev alev yanar. Tonı ve Mary birbirleri için
ı ıı ı ı q ı tutuşmaktadır.
•,;i mdi kucaklaşıyorlar. Torn, Mary ve Tornary aynı alan
ı ., ı ı ıı lı• yer alıyor. Tonıary içinde eridikleri için yakınlaşmaya
0 L ı l ıı 1 da dayanılmaz bir arzu duyuyorlar.
1 ·'. l'i yen Tom ve Mary, TOMARY'nin fiziksel formunu oluş­
ı 1 1 1 11111�/ardır artık.
ı :.l'kck ve kadın bedenlerini bu birleşmeyi sağlamaya uy-
1'. ı ı ı ı olarak yarattım. Bu nokta da Tom ve Mary'nin bedenle­
ı l l ıl rlcşmeye hazır. Tom'un bedeni şimdi fiziksel olarak
f\ l ı ı ı v' nin içine girmeye hazır. Mary'nin bedeni Tom'u içine
ı l ı ı ıı ı y a hazır.
\ ,ı ı ı ına, tahammül noktasının ötesinde artık . . . Tarif edile­
ı ı ıı • yı•ı ·ck bir noktada . . . İki beden birleşiyor. Tom, Mary ve
i t ; M A RY BİR oluyor; bedende de!

Mıı larındaki enerji hala akıyor. İhtirasla. Coşkuyla. Be­


, lı ı ı lı ·I' birlikte dalgalanıyor. Yine de yetmiyor. Birbirlerine

· lı ıı•ııııııyorlar. Daha da yakınlaşmayı arzuluyorlar. Daha ya­


l 1 1 1 1 laha yakın. DAHA YAKIN.

l ı ı l ilak ediyorlar. Tüm bedenleri zangır zangır titriyor.


ı ıl ıı ıısyonun dalgalarını parmak uçlarına kadar hissediyor-
1 . ı ı l l i rliklerinin infilakıyla Tanrıyı, Tanrıçayı, Alfa ve Ome­
, . . ı ı• ı, l ler şeyi ve Hiçliği, hayatın Özünü ruhlarıyla, duygula­
ı ı ı· l ı ı lıl'r hücreleriyle BİLİYORLAR.

ı ıı .AN'ın Deneyimi. Yaşamın ÖZ'ü.


ı ı, i, BİR olduğunda, üçüncü varlığı yaratma gücü de var-
1 ı ı l l ı. i ksel olarak yaratılan üçüncü form, TOMARY'nin şekil
ı l ı ı ı ıı,ı halidir.
l•. c•ııdi etleriyle, kendi kanlarıyla yarattıkları TOMRY.
l ı ıın ve Mary, sözcüğün gerçek anlamıyla HAYAT YARA-
1I\ ( I/\ !

1 09
Size Tanrı olduğunuzu söylememiş miydim'?

B u işittiği m en harikulade i nsan cinse l l iği a n l atım ı .

Güzelliği görmeyi arzu ederseniz güzelliği görürsünüı


Güzelliği görmekten korktuğunuz yerde çirkinliği görürsi ı
nüz. Size anlattığım cinselliği çirkinlik olarak gören insaııl . ı
rın sayısını bilseniz hayret edersiniz.

Hayır, şaşırmazd ı m . Cinsel liğin etrafı nda ne kadar korku vı ­


çirki n l i k oluştu rulduğun u görüyorum. Ama daha çok sonıı ı ı
var.

Burada yanıtlamak için varım. Ama soru bombardıııı.ı


nından önce biraz daha konuşmama izin ver.

Evet, lütfen.

Biraz önce anlattığım enerji dansı. . . enerji alışverişi hcı . ı ı ı


her şeyde oluyor.
Sizden "Altın Işık gibi yayılan enerji" her şeyle ve h('rkı .. ,
le sürekli ilişki içinde. Yakınlaştıkça artan uzaklaştıkça . ı ı . ı
lan ama asla hiçbir şeyden bağlantısını kesmeyen enerji y. ı ı ı
yorsunuz.
Her insanla, yerle ve her şeyle, sizin enerjinizin karş ı l . ı ·,. ı ı
ğı bir nokta vardır. İki enerjinin birleştiği bu noktada yo)•, ı ı ı ı
luğu az da olsa daima üçüncü bir enerji ünitesi oluşur.
Bu gezegende ve evrende her şey ve herkes her istik. ı ı ı ıı
te doğru enerji yayar. Tüm bu enerjilerin oluşturduğu ) ', 1 1 1 1 1
deseni, en gelişkin bilgisayarlarınızda bile çözümlcıı lt ' ı ı ı
olanaksızdır.
1 10
işte bu iç içe girmiş enerji ağı fiziksel dediğiniz her şeyi bir
ı 1 ı 11ılıı tutar.
Matris diye bahsettiğim işte bu enerji ağıdır. Matris aracı­
l ı f•, ı y la birbirinize mesajlar gönderirsiniz. Uzaktan İyileştir-
1 1 1 1 • dediğiniz fiziksel sonuçları oluşturursunuz; bireysel ola­
ı , ı k da toplumsal bilinçle de.
Sonsuz sayıdaki enerjiler birbirine çekilir. Buna Çekim Ya-
1111111 d iyorsunuz. Bu Yasaya göre Benzer Benzeri çeker. Dü­

ı,, ı ı ı wL' Matris içinde benzer düşünceleri çeker. Bu benzer dü­


ı ı ı ı ı n·ler "öbek" oluşturduğunda vibrasyonları ağırlaşarak
ı 1 1 1•. ı�lar ve bazıları Maddeye dönüşür.
1 >iişünceler fiziksel form yaratır. Birçok insan aynı şeyi
d ı ıı,ıı ındüğünde, toplu düşünce bir REALİTE oluşturur. (Bu
ı ı ı · ı h · ı ı lc "Senin için dua edeceğiz" sözü çok güçlüdür. Toplu
ı l ı ı ı ı l , ı ım yarattığı etkilerle ilgili deneyimlerle koskoca kitap­
l ı ı ı y,ızılabilir.)
ı .. ıyri dua türü düşünceler de "etkiler" yaratır. Örneğin

. ı ı ı ı ı y. ı çapındaki korku, kızgınlık, yetersizlik, yokluk düşün­


, ' l ı ·ri de dünya çapında ya da kolektif düşüncelerin en güç­

l ı ı 1 1ld uğu bölgelerde bu düşünce frekanslarına uygun realite


ı > 1 1 ı ı l ı r.
1 ıı ı n yada ABD denilen ülke uzun zaman "Tanrının göze­
ı ı 1 1 1 l 1 il i l', bölünemez herkes için özgürlük ve adalet ülkesi"
, d.ıı .ı� tanımlandı. Bu ülkenin, dünyanın en zengin ülkesi
l ı. ı l l ı ıc • gelmesi tesadüf değil.
l l ı ı ! i lkenin yaratmak için çok çalıştığı her şeyi, yavaş ya­
ı ·1 ı. ııybetmesi de hiç şaşırtıcı değil. çünkü bu ülke vizyonu­
ı.ıı ı ! l i rd i.

l ıııı rının gözetiminde bölünemez" terimiyle bir zaman­


ı 11 ı ı ı ı l i (�i n
Evrensel Gerçeğini ifade etmişti. Bir Matrisi yok
ı ı ı l l ' k ,·ı ık zordur. Ama Matris iyice zayıfladı.

111
Din özgürlüğü, dinsel bağnazlık sınırına varan dinsel L ı ı
tuculuğu korumaya dönüştü.
Bireysel özgürlük, bireysel sorumsuzluğa dönüştü.
Bireysel sorumluluk anlayışı "gemisini kurtaran kapt« ıı"
şeklinde çarpıtıldı. Bu yeni felsefeye Eski Amerikan gelern·)·,ı
olan katı bireyciliğe dönüş kılıfı uyduruluyor. Fakat Aml'ıı
kan vizyonunun ve Amerikan rüyasının derin anlayışın ı l . ı
kardeşlik ve sevgiye dayanan bireysel sorumluluk çok Önl'ı ı ı
liydi.
Her insan kendi kurtuluşu için mücadele verirken, bii l ı ı
nün kurtuluşu için d e mücadele etmenin bireysel sorumlu l ı ı
ğunu taşıyordu.
Amerika aça sırtını dönmeyen, ihtiyacı olana hayır den l i '
yen, evsiz barksıza kollarını açan, varlığını dünyayla p«yl.ı
şan bir ülkeydi.
Amerika büyüdükçe Amerikalıların açgözlülüğü arttı.
Zaman ilerledikçe açgözlülük daha da arttı.
Amerikalılar çok şeye sahip olmanın mümkün olduğ ı ı ı ı ı ı
gördükçe, daha d a çok şeye sahip olma yolları aradılar. Fa k . ı ı
daha çok, daha çok, daha çok şeye sahip olmanın tek y u l ı ı
vardı. Başkaları daha azla, daha azla, daha azla yetinmek ı ı '
rundaydı.
Açgözlülük büyüklüğün yerini alınca şefkat ve anl«yı""'
da yer kalmadı. Eğer yoksulların bir şeyi yoksa, bu onl. ı ı ı ı ı
"sorunuydu". Amerika, İmkanlar Ülkesi değil miydi? B u i ı ı ı
kanlardan yararlanamayanlardan başka hiç kimse, Anwı ı
ka'nın sunduğu imkanların, yani kurumsal olarak sund ı ıı·, ı ı
imkanların sadece belli bir zümreye ait olduğunu dile gd ı ı
miyordu. İmkanlardan azınlıklar, renkleri beyazdan fiı ı 1· l ı
olanlar v e kadın cinsine mensup olanlar pek yararlanam ıy ı 1 1
du.

1 12
Amerikalılar, uluslararası ilişkilerde de kibirli oldular.
< ;czegeninizde milyonlarca insan açlıktan ölürken, Ame­
ı ı k.ı lılar her gün tüm dünyayı besleyecek kadar yiyeceği çö­

l ''' döküyor. Amerika bazı ülkelere bonkör davranıyor,


• ' l'l'l . . . ama kendi çıkarlarının çok olduğu ülkelere.
Amerika, Amerika'ya hizmet veren ülkelere yardım edi­
ı· ı ı l'; Amerika'nın güç dengesine, Amerika'mn en zengin elit
l ı ı l ıııkasma, bu elit tabakayı koruyan askeri güce ve kolektif
•, ı l• ıırlara hizmet eden ülkelere.
ı\ merika'nın temel ideali olan Kardeşlik Sevgisi yok oldu.
',ı l ı ı ıd i yeni Amerikan İdealizmi, kendi çıkarlarım korumak
lı, l ı ı keskin zekayı, hakkım arayanlara haddini bildirmek için
� ı ·ıı k i n dili içeriyor.
l lt•r insan kendi sorumluluğunu taşımalı; bu doğru. Ama
\ 1 1 11•rika ve tüm dünya ancak Bütün'ün sorumluluğunu da
ı ı•ıl lı ·ııdiğinde kişinin kendi sorumluluğunu taşıması bir an-
1 . ı ı ı ı kazanır.

l li\ylece Kolektif B i l i nç, kolektif sonuçlar doğuru r.

1 >ı ır�ru. Bu gerçekle kayıtlı tarihinizde defalarca yüz yüze


ı dı l i ı ı iz.
M,ı lris kendini kendine çeker. Bilim insanlarınızın Kara
ı ı. . ı ı k fenomenini açıkladığı gibi; benzer enerji benzer enerji­
' ı ı,ı •kı•r, hatta fiziksel objeleri birbirine doğru çeker.

l l ı ı objeler daha sonra birbirini iterler, birbirlerinden


ı ı , ,ı l d.ı�ırlar. İtme gücü olmasaydı, sonsuza dek birleşerek

: l ı ııı l i ki formlarım yitirirler ve yeni bir form oluştururlardı.


l l ı ·I' canlının bilinci bunu sezgisel olarak bilir. Bu nedenle
l ı ı •, ı · ı varlıklarla ilişkilerini sürdürebilmek için Kalıcı Erime­
lı ı ı ı ı ı.aklaşırlar. Eğer uzaklaşmasalardı, tüm diğer varlıklar­
ı , ı · ı l yı·rek birleşir ve Birliği sonsuza dek deneyiınlerlerdi.

1 13
Bu Sonsuz Birlik bizim geldiğimiz yer.
Bu boyuttan uzaklaştığımız için, sürekli ona geri çekiliy"
ruz.
Gelgit hareketi evrenin ve içindeki her şeyin temel ritmiı l ı ı
Seks gelgit hareketidir. Seks, Sinerjik Enerji değiş tokuşud ı ı ı
Sürekli birbirinizle birleşmeye (Matriste olan her şeye) (,• ·
kiliyor ve Birleşme Anında, bilinçli seçimle Birlikten uzcı k l . ı
şıyorsunuz. Birleştiğinizden özgür olmayı seçiyorsunuz, o ı ı ı
cak ayrı iken Birliği deneyimleyebileceğinizi biliyorsunı ı .·
Eğer Birleştikten sonra Birliğin bir parçası olarak kalm.ı ı· ı
seçseydiniz, artık ayrılığı bilmediğiniz için, Birliği Birlik ( ll.ı
rak bilemezdiniz.
Başka bir deyişle Tanrının kendisini Her Şey Olarak /Ji/1111
si için, Her Şey Olmayarak da Kendisini bilmek zorundcı.
Sizde ve evrenin her enerji ünitesinde Tanrı, Kendisini / / ı /
tünün Parçaları olarak biliyor. Böylece Kendisine, Her Şı·ııı /,
deneyimsel olarak Kendini bilme olanağı sunuyor.
Kendimi ancak ne olmadığımı deneyimleyerek bill'l • ı l ı
rim. Yani Ben, Ben Olmayan Olanım. İşte b u Yüce İki lı·ı ı ı
Ben, Olan Olanım.
Bu doğal gelgit, yani evrenim doğal ritmi, hayatın her l ıı '
yutunda var . . . Realitenizde yarattığınız yaşamın harekl'l lı ·ı ı
dahil.
Birbirinize doğru güdüsel olarak çekiliyorsunuz, uz;ı k l.ı
şıp ayrılıyorsunuz, yine birbirinize çekiliyorsunuz, yeıı i ı l ı ı ı
uzaklaşıyorsanız ve yeniden açlıkla, ihtirasla acilen tota l l ııı
leşmeyi arıyorsunuz.
Birlikte-ayrı, birlikte-ayrı, birlikte-ayrı bedeniniz ı l , ı ı ı ·
ediyor. Bu hareketi güdüsel olarak yaptığınız için, harl' k ı · ı ı
nizin bilinçli olarak farkına varmıyorsunuz. Bir noktad<1 ı ı l ı ı
matiğe bağlanıyorsunuz. Kimsenin bedeninize ne yap ı ı ı . ı "
1 14
11, ı·n•ktiğini söylemesine gerek kalmıyor . . . Tüm hayatın dür­
ı ı ı ı ı ı l yle yaşam kendisini ifade ediyor.
Ynşamın kendisini Yaşam olarak ifade etmesi, Yaşamın ta
ı. ı · ı ı d isidir.
T i i ın hayat bu ritimle çalışır; Hayat ritimdir.
l ' i i ın hayat, Tanrı'nın yumuşak ritmiyle kodlanmıştır. Bu
ı 1 1 1 1 11 ·, yaşam dönemleri diyorsunuz.

Yiyecekleriniz bu dönemlere göre yetişir. Mevsimler gelir


ı\lı l ı •r. Gezegenler döner ve dolaşır. Güneşler patlar, söner ve
1 1 . ı l l ı ı r. Evrenler nefes alır ve verir. Her şey ritmiktir. Bu ritmin
• ıl •ııısyonu, Bütünün frekansı ile uyum halindedir.

l l ı ı ritmin dışında hiçbir şey yoktur. Tüm yaşam, Evrenin


ı ı l ı ı ı l k dansıdır.

1 15
8

Sen i n l e konuşman ı n en i lginç yönü, daima ben i yan ıtlard . ı ı ı


ç o k soru larla baş başa b ı rakman. Ş i md i seksle i lg i l i soracaj',ıı ı ı
sorular kadar pol itika hakkı nda d a soru larım var.

Bazıları ikisinin de aynı şey olduğunu söyler. Politik ıı l . ı .

da yaptığınız tek şey . . .

B i r dakika! Küfür ku l lanmayacaksın, değil m i ?

Neden? Seni biraz şoka uğratmayı düşünüyordum.

Hey, H EY ! Lütfen kes! Tanrı böyle konuşmama l ı .

Peki, sen piye böyle konuşuyorsun?

Çoğumuz argo konuşmuyor.

Bırak bu ayakları

Tanrı korkusu taşıyanl ar küfü r l ü konuşmuyor!

Oh, anlıyorum. Tanrı'yı kızdırmamak için, Tanrı' ı l . ı ı ı


korkmalısın, değil mi?
Kelimelerden öfkelendiğimi kim söylüyor?

1 16
l larika bir seksi tarif etmek için kullandığınız bir sözcüğü,
. ı y ı ı ı zamanda hakaret olarak kullanmanız sana ilginç gelmi­
ı· ı ıı· mu? Bu, cinsellikle ilgili duygularınızın nerede olduğuna
ı lıı l r bir fikir vermiyor mu?

< i.ıliba karıştırdın. İnsanların harika romantik bir seksi tarif


ı • t ı ı ıl 'k için bu sözcüğü kullandığını sanmıyorum.

(lyle mi? Son zamanlarda yatak odalarını dolaştın mı?

1 1 .ıyır. Peki sen?

l lı·n her an, her yatak odasındayım.

l l ı ı çok rahatlatıcı(!)

Nı•? Yatak odasında, Tanrı'nın önünde yapmayacağın


� · · v l ı ·ri mi yaptığını söylüyorsun?

ı , o�u insan, kimsenin kendisini seyretmesini istemez. Hele


" 'ı· ı ı ·den Tanrı'ysa.

< >ysa bazı kültürlerde -Aborijinlerde, Polenezyalılarda se­


' t•ı ı ı ıl'k açıktır.

1 V<'t ama çoğu kişi bu özgürlük boyutunda değil. Hatta, bu


ı ı ı ı ı l ı vran ışl arı Pagan boyutunda ilkel olarak görür.
.

''l 'agan" dediğiniz kişilerin hayata büyük saygıları var.


ı ı ı ı l ı ı n n toplumunda tecavüz ve öldürme yok. Sizin toplu-
1 1 1 ı 1 1 1 1 1 z doğal bir insan fonksiyonu olan seksi gizliyor ama öl-

1 17
dürmeyi açıkça yapıyor. Asıl küfür bu! Seksi öyle kirli, uliı ı ı•,
verici, tabu hale getirdiniz ki, seks yapmaktan utanıyorsı ı
nuz!

H iç de deği l . Çoğu i nsan seks hakkında farkl ı düşün liyc ıı


Seks, özel bir şey olma l ı . İ l işkilerin özel, kutsa l bir boyutu ol.ı
rak kal mal ı .

Gizliliğin olmaması, kutsallığın olmaması anlamına )',ı · I


miyor. İnsanlığın çoğu kutsal ayinleri, toplum önünde Y•' I ı ı
lıyor.
Özelliği, kutsallıkla karıştırmayın. En kötü davranışl,ırı ı ı ı
zın çoğunu gizlilikle yapıyorsunuz. En iyi yönlerinizi iSL' ' ' ' I '
lum önünde gösteriyorsunuz.
Burada, Seksi herkesin gözü önünde yapıp yapmamı ı ı ı . ı
tartışmıyorum. Sadece özelliğin kutsallıkla aynı olmad ıı·. ı ı ı ı
söylüyorum. Genellik, kutsallığı azaltmıyor. "Ahlaklılık ·
bu söz ve ardında yatan davranış biçimi kadınların ve erk . . ı.
lerin en büyük hazzını tüm diğer insan kurallarından d . ı l ı . ı
fazla engelleyen şey. Tanrı'nın cezalandırıcı olduğu ise enı'.c · l ı ı ı
üstündeki dikenli tel. Engeli aşılmaz hale getiriyor.

Öyle görü n üyor ki ahlaka i nanmıyorsu n .

Ahlakla ilgili sorun, standartlarını başkalarının belirl ı · ı ı ı ı


si. Bu, otomatikman davranışlarınızı sınırlıyor, yönleııı l ı ı ı
yor, emrediyor. Birileri size nelerden haz alıp almamanıı. ) ', •
rektiğini dikte ediyor.
Gerek cinsellikte, gerek diğer konularda, bu sadece s ı ı ı ı ı
lamakla kalmıyor, hayatları mahvediyor.
Bir erkek ve bir kadın bir şeyleri denemeyi arzu ediyı ı ı l ı ı
118
ı ı • hayal ettikleri, fantezi kurdukları, arzu ettikleri şeyi dene-

1 · ı 1 1 1lemekte kendilerini engelliyorlar. Çünkü "Ahlak Stan-


· l ı m l ı"na karşı çıkmaktan korkuyorlar. Bundan daha üzücü
1 1 1 1 ŞL'Y düşünemiyorum.
1 >ikkat edin, bu yapmak istemedikleri bir şey değil. Sade­
' ı · ııhlaki standartlara karşı çıkmaktan korkuyorlar; sadece

' ı ı ı:ıı• l l ikte değil, her şeyde. Sadece başkalarının ahlak ölçüle-
1 1 1 1 1 r,ıhatsız ettiği için bir şeyi yapmaktan asla, asla, asla vaz­
ı •. ı •ı, ı ı ll'yin.
ı ·: i\cr arabamın arkasına bir mesaj yapıştıracak olsaydım
,, ; v lı · olurdu: STANDART AHLAKA KARŞI ÇIKIN!
l l ı ı mesajı kesinlikle her yatak odasına koyardım.

l .ıkat "doğru" ve "yanl ış" an layışımız toplumu b i r arada tu-


1 1 1 1 1 11 . Topl u msal uzlaşmaları m ız ol mazsa, nas ı l bir arada yaşa­
; ıl ı ı l i ri z ?

" A hlak"ın doğru v e yanlışın görece kavramlarıyla ilgisi


ı ı ı l· ı ı ı r. Hepiniz bir insanı öldürmenin "yanlış" olduğuna ka­
' ·i l Vl'rebilirsiniz ama yağmurda çıplak koşmanın neresi
ı ı ı ı ı l ı:;; '' ? Hepiniz komşunun eşiyle yatmanın "yanlış" oldu-
1\1 1 1 11 1 karar verebilirsiniz. Bu sizi "yanlış" yapmaktan alıko-
1 ı ı v ı ı r mu?
" A hlak", nadiren yasal sınırları belirler. Ama "uygunlu­
ı 1111
" basit ölçülerinde gezinir.

" l lygun" davranış, "en iyi" davranış anlamına gelmez. Hat­


ı . ı ı · ı ı 1 1ygun davranışlar, size en az haz veren davranışlardır.

ı ı ı ı se l l i ğe dönel i m . İ l g i l i
i nsan lar arası nda karş ı l ı k l ı kabul
• 1 1 1 11 · v.ırsa, her davra n ı ş ı n kabu l edi l i r davra n ış olduğu n u söy­
ı , , 1 ' ,, '•l I i l .

1 19
Bu hayatın her boyutu için geçerli değil mi?

Ama bazen bu davra n ı ştan k i m i n, nas ı l etkileneceğini bi l e ·


meyız.

Buna duyarlı olmalısınız. Kesinlikle bilmediğiniz ve la l ı


min edemediğiniz durumlarda, hatanızı sevgiden yana y.ı
pın.
HER karardaki temel soru şu olmalı: "Şimdi sevgi ne y.ı
pardı?"
Kendinize ve ilgili tüm kişilere olan sevgi.
Birbirinizi severseniz, o kişiyi incitebileceğine inandığıı ı 1 1
şeyleri yapmazsınız. Eğer şüpheniz ya da sorununuz var�;.ı
konu üzerinde netlik kazanana kadar beklersiniz.

Fakat bu, başkalarının sizi "esi r" tutabi lmesi a nl a m ı na gı · l ı ı


Şunun ya da bunun onları "inciteceğini" söylemeleri sizi s ı ı ıı ı
lamaya yeter.

Sadece Kendiniz tarafından sınırlanırsınız. Sevdikleriıı i ı ı ·


zarar vermemek için kendi davranışlarınızı sınırlamak isl ı '
mez misiniz?

Peki ya siz b i r şeyi yapmamaktan dolayı sınırlan ıyorsar ı ı ı ,·

o -Zaman sevdiğiniz kişiye doğruyu söyleyin. incindiği ı ı ı


zi, kendinizi çaresiz hissettiğinizi, öfkelendiğinizi, sınırlandı
ğınızı. .. bunu yapmayı hissettiğinizi söyleyin; sevdiğiniz ı , ı
şinin onay vermesini istediğinizi söyleyin. Bu onay için, ı · l ı
nizden geleni yapın. Uzlaşmaya çalışın. Herkesin kazanaı . ı
ğı bir yol bulmaya çalışın.
1 20
l 'eki böyle bir yo l bulun a m az sa ?

( > zaman daha önce söylediğimi tekrarlayayım:


l laşkasına ihanet etmemek adına
Kendinize ihanet etmeniz de
l lir ihanettir
Hn yüksek ihanettir.
�;trnkespeare'inizin dediği gibi:
Kendine karşı gerçek olmayı
< :ece ve gündüz gibi takip eden
�il'Y vardır
l l iç kimseye
� lııhte olamamak.

1 .ıkat istediği şeyi yapan i nsan bencil i nsand ı r. B u n u savun­


ı lı ıfl ı ı ııa inanamıyo ru m .

� lı·n insanın daima "bencil seçim" yapacağına inanıyor­


" ı ı ı ı i nsan "en yüksek seçim"i yapma kapasitesine sahiptir.
',lıınu da hatırlatmak isterim:
ı ·: ı ı yüksek seçim daima başkalarına hizmet eden seçim de-
111 l ı l 1 (',

l l ı r başka deyişle, önce kendi mizi düşünmel iyiz.

< Ilı, daima önce Kendinizi düşünün! Sonra, ne yapmak,


ıu•yi deneyimlemek istediğinize bağlı olarak seçiminizi ya-
1 '' " " 1 11ız.
ı\ ı 11acııuz -yaşam amacınız- yükseldikçe, seçimleriniz de
1 ı ı � wlir.

121
Önce Kendinizi düşünmek, "bencil" olmak anlamına gel­
miyor, Farkında olmak anlamına geliyor.

İ nsan i l işkil eri için gen iş temel ler oluştu ruyors u n .

Ancak en büyük özgürlük içinde, en büyük gelişim sağla­


nabilir. Gelişim, ancak özgürlük içinde mümkün olabilir.
Eğer yaptığınız tek şey, başkalarının kurallarına uymaksa,
gelişmiyorsunuz. Sadece itaat ediyorsunuz. Sizin sandığınız
gibi, Benim sizden beklediğim itaat değil. İtaat geliştirmez.
Ben sizin gelişmenizi arzu ediyorum.

Eğer "ge l işrnezsek" bizi "cehen neme" gör.deriyorsun, değil


mi?

Hayır. Bu konuyu Birinci Kitapta konuştuk, Üçüncü


Kitapta daha derinlemesine konuşacağız.

Peka la. Sunduğun bu gen iş temel üzeri nde, sana seksle i lgi­
li son bi rkaç soru daha sorab i l i r m i y i m ?

Ne duruyorsun?

Eğer seks, i nsan deneyim inin hariku lade bir parçası ise, ne
den bi rçok spi ritüel öğretmen seksten uzak kal mayı savunu
yor? Neden bi rçok guru sekssiz yaşıyor.
Çoğu, çok sade yaşamayı seçtiği için. Yüksek anlayış bo
yutunda insan, bedensel arzularını, zihinleri ve ruhları ilı·
dengeye getirmeye çalışır.
Hepiniz üç boyutlu varlıklarsınız. Ve çoğunuz kendisiı ı ı
sadece beden olarak deneyimliyor. Zihin bile otuz yaşın üzı ·
1 22
rinde unutuluyor. Kimse okumuyor. Kimse yazmıyor. Kimse
öğretmiyor. Kimse öğrenmiyor. Zihin unutuluyor. Beslenmi­
yor. Geni.şlemiyor. Yeni veriler girmiyor. Çok az kullanılıyor.
Uyandırılmıyor. Ninni söylenip uyuşturuluyor. Televizyon,
sinema, boş yazılar . . . İstediğinizi yapın ama düşünmeyin,
düşünmeyin, düşünmeyin!
Ve çoğu insan beden boyutunda yaşıyor. Bedeni besliyor,
giysilerle süslüyor. Bedene "nesneler" sunuyor. Çoğu insan
bir şeyler öğrenebilecekleri kitapları okumuyor. Ama televiz­
yon programları hakkında söyleyecek çok şeyleri var. Bu, çok
çok üzücü bir durum.
Gerçek şu ki, çoğu insan diiş:'inmek istemiyor. Liderlerini,
hükümetlerini, dinlerini bağımsız düşüncelerle seçmiyor.
"İşimi kolaylaştır. Ne yapmam gerektiğini söyle!" Çoğu in­
san bunu istiyor. Nerede oturayım? Nerede ayakta durayım?
Nasıl selam vereyim? Ne zaman ödeyeyim? Benim ne yap­
mamı istiyorsun?
Kurallar ne? Sınırlarım ne? Söyle, söyle, söyle ki yapayım .
Lütfen biri ne yapacağımı söylesin! Ve bıkıyorlar, hayallerini
terk ediyorlar. Kurallara uydular, Kendilerine söyleneni yap­
t ılar. Yanlış nerede? Neden mutlu değiller?
Yanlış, zihninizi kullanmadığınızda başlıyor. En yaratıcı
aracınızdan yararlanmaktan vazgeçtiğiniz yerde başlıyor.
Zihninizle yeniden dost olma zamanı geldi. Dostunuzu o
kadar yalnız bıraktınız ki. Onu besleyin. Açlıktan ölmek üzere.
Bazılarınız -çok azınız- bedeniniz ve zihniniz olduğunu
, ınladınız. Zihninize de iyi davrandınız. Hala, zihne saygı
giisterenleriniz arasında, zihnin yüzde onundan fazlasını
kullananların sayısı az. Eğer zihninizin kapasitesini bilseydi­
ı ı i z, gücünden yararlanmaktan bir an için bile vazgeçmezdi­
ı ı i z.

123
Hayatlarını Beden-Zihin dengesine göre kuranların sayı:ıı
az. Kendini Beden -Zihin- Ruhun oluşturduğu üç boyu ı l ı ı
Varlık olarak algılayanların sayısı ise çok, çok, çok az.
Oysa siz üç boyutlu varlıksınız. Bedeninizden daha fazl.ı
sınız. Zihin ve bedeninizden daha fazlasınız.
Ruhunuzu besliyor musunuz? Hatta farkında mısınız'?
Ruhunuzu incitiyor musunuz, yaralıyor musunuz?
Gelişiyor musunuz, çürüyor musunuz? Genişliyor musı ı
nuz? Daralıyor musunuz?
Ruhunuz, zihniniz kadar yalnız mı? Hatta daha valı i ı ı ı
durumda mı? En son n e zaman ruhunuzu ifade ettiniz? h ı
son ne zaman sevinçten ağladınız? Şiir yazdınız? Müzik lıı"ı
telediniz? Yağmurda dans ettiniz? Harikulade bir pasta Y • ' I '
tınız? Bir resim yaptınız? Bir şeyi boyadınız? Kırılmış bir :,. • .
yi tamir ettiniz? Bebeği öptünüz? Kediyi yüzünüze yaklaş! ı ı
dınız? Tepelere tırmandınız? Çıplak yüzdünüz? Gün do�', ı ı
munda yürüdünüz? Armonika çaldınız? Günbatımına ka ı l , 1 1
konuştunuz? Saatlerce plajda, ormanda seviştiniz? Doğay lıı
iletişim kurdunuz? Tanrı'yı aradınız? En son ne zaman :;ı"•
sizce oturdunuz, derinliklerinizde yolculuğa -çıktınız? En :.ı ıı ı
ne zaman, ruhunuza merhaba dediniz?
Tek boyutlu bir yaratık olarak yaşadığınızda, bedeniı ı ı l ı
tiyaçlarına gömülürsünüz. Para. Seks. Güç. Sahip olma . l ı
ziksel uyarı ve doyum. Güven. Ün. Finansal kazanç.
İki boyutlu bir yaratık olarak yaşadığınızda ilgi alanl.1 1 1
nızı genişletirsiniz. Arkadaşlık, yaratıcılık, yeni düşüncelı·ı ı ı ı
uyarısı, yeni düşünceler, yeni amaçlar, yeni mücadeleler, 1 ı l
reysel gelişim.
Üç boyutlu varlık olarak yaşadığınızda, sonunda kl'ı ıı l ı
dengenize kavuşursunuz. İlgi alanları ruhu da kapsar: sı 1 1 1 ı
tüel kimlik; hayat amacı; Tanrı'yla ilişki; ruhsal evrim yı ı l ı ı
1 24
11 1 ı i ritüel gelişim; en nihai amaç, Bilinç boyutunuz yükseldik­
ı,ı •, varlığınızın her boyutunu gerçekleştirirsiniz.
Ruhsal evrim, bir başka boyutu geliştirmek için, bazı bo­
l' ı ı 1 lardan vazgeçmek değildir. Evrim, odağı genişletmektir;
l ı l r boyuta yoğunlaşmaktan ziyade, her boyutun değerini
rıı • vgiyle bilmektir.

c' )yleyse, neden çoğu öğretici ler seksten kaçı n ıyor?

t,'.ü nkü insanın dengeyi bulabileceğine inanmıyorlar. Cin­


·•• ·1 ı •nerjinin dengede tutmak için çok güçlü olduğuna inanı­

\' 1 1 1'1.ır. Ruhsal evrim için cinsel yoksunluğun tek yol olduğu-
1 1 1 1 i nanıyorlar, bir olası sonuç olduğuna değil.

l 'ı �ki, çok yüksek varl ıkl arın seksten "vazgeçtikleri" doğru
ı lı •P,ı l m i ?

"Vazgeçmenin" klasik anlamıyla değil. Hala istediğin bir


ı • · v ı l ı ·n "iyi olmadığı" için zorlamayla vazgeçmek anlamında
ı l q ı, 1 1 . Daha basit bir vazgeçme. Yemekten sonra tatlıyı yeme­
ı ı ıı · I·. gibi. Tatlı iyi olmadığı için değil. Tatlı sana zararlı oldu-
11. ı ı ı ı; i n değil. Tatlı ne kadar güzel de olsa doygunluk hisset­
ı ı ı•. ı ı ı için.
' ;, ·ksten bu şekilde vazgeçtiğinde, asla tatlıyı yemeyeceğin
ı ı ı l ı ı ınına gelmiyor. Belki bir gün yediklerini dengelemek
ı ., ı ı ı ı.ıtlı da canın çekebilir. Bu doğal. Cinsel aktivitesi olan
· .ı ı l ı k aydınlanmak için adaylığını kaybetmiyor. Spiritüel
,

ı ı l ı ·,ı i ın , cinsel aktiviteyi tercih etmeyen insanlara ayrıcalık


ı · ı ı ı ı ı ı ı ıyor.
Ayd ınlanma ve evrim, seks bağımlılığından vazgeçmenizi
Sadece seks bağımlılığı mı? Para, güç, güven, sahip
ı ı •, l ı y o r.

1 25
olma ve diğer bedensel bağımlılıklarınız da yok oluyor. Ama
bu değerlerin yok olması anlamına gelmiyor. Olmamalı da.
Yaşamın değerlerinden uzaklaşmanız, Benden uzaklaşma­
nızdır. Hazdan uzaklaşmanız Benden uzaklaşmanızdır. Ya­
şamın değerini bilmek, Benim değerimi bilmektir.
Yarattıklarımı lanetlemeniz ne anlama gelir?
En basit yarattıklarımı bile lanetlemek beni lanetlemektir.
Her şeye kutsal olarak baktığınızda, her deneyiminizi kutsal
olarak gördüğünüzde, Yaşamı da Beni de kutsallaştırırsınız.
Shakespeare'in dediği gibi. Hiçbir şey düşüncenizden
başka bir yerde kötü değildir.

Peki son sorumu sorayı m. İki yetişkin i nsan arası nda her
türlü seks mubah m ı d ı r?

Evet.

Sap ı k sekste m i ? Sevgisiz sekste m i ? Eşci nsel sekste m i ?

Öncelikle, hiçbir şeyin Tanrı tarafından kabul edilemez ol­


madığında hemfikir olalım.
Burada bir davranışa İyi, diğerine Kötü demek için yargıç
koltuğunda oturmuyorum. (Bu konuyu ilk kitapta açıkla­
dım.)
Evrimleşme Yolunda, neyin sana hizmet ettiğine ya da et­
mediğine karar verecek olan yalnızca sensin. Bunun için de
gelişkin ruhların temelde uzlaştığı iki noktayı dile getirmek
isterim:
Başkalarının incinmesine neden olan her davranış, evriminizi
yııvaşlatır.
Ve

126
İlgili kişinin onayı ve izni olmadan yaptığınız her davranış, ev­
riminizi engeller.
Şimdi sorularını bu çerçevede değerlendirelim.
"Sapık" seks? Eğer kimseyi incitmiyorsa ve ilgili kişilerin
izni dahilinde yapılıyorsa, buna "yanlış" demeye kimin hak­
kı var?
Sevgisiz seks? Seks adına yapılan seks üzerinde çok şey
konuşulmuştur. Bu soruyu işittiğimde, tartışma salonuna gi­
rip şu soruyu sormak isterim: "Bu salonda derin bir sevgi
ilişkisinin dışında asla seks yapmayan kişi elini kaldırsın."
Size şu kadarını söyleyeyim: Sevgisiz her şey, Tanrıça'ya
gidilen en hızlı yol değildir.
İster sevgisiz seks, ister sevgisiz spagetti olsun, ziyafet
sofrasını sevgisiz hazırladıysanız ve yiyecekleri sevgisiz tü­
ketiyorsanız, deneyimin harikuladeliğinden de vazgeçiyor­
sunuz demektir.
Bu harikuladelikten vazgeçmek "yanlış" mı? Eğer ruhsal
gt•lişmeye arzu duyuyorsanız "Zararlı" demek daha doğru
olur.
Eşcinsel seks? Çoğunuz eşcinselliğe karşı olduğuma ina­
ıııyorsunuz. Oysa ben ne bu konuda ne de başka bir konuda
sizi yargılıyorum.
İnsanlar her şey hakkında değer yargıları oluşturuyor.
lll'n ise yargı şenliğinizi bozuyorum. Bu yargıların hiçbirine
k,ılılmıyorum, özellikle bu yargıların benden kaynaklandığını
ııiiyleyenlere.
Gözlemlediğim şu: Bir zamanlar farklı ırklar arasında olan
ı·vliliklere karşı olduğumu söyleyenleriniz vardı. (Bugün hala
lıiıyle düşünenler var.) Ve kaynak olarak İncil'i gösteriyorlar­
l l ı . Eşcinsellik karşıtı olarak gösterdikleri otorite kaynak yine
1 ı ıcil' di.

1 27
Farklı ı rklardan olan insanların evlenmesi nde b i r mal ı 1 1 1 1
yok m u ?

Çok zavallı bir soru ama b u evliliğin mahzurlu olduğı ı ı ı.ı


emin olanlar kadar zavallı değil.

Eşci nsel l i k içinde mi böyle düşü nüyorsun?

Kararını sen ver. Benim hiçbir şey hakkında yargım ye ı J.


Biliyorum, olmasını isterdin. Bu yaşamını kolaylaştırırd ı . ,, . ı
rar verme zorunluluğu yok. Çelişki yok. Sorumluluk y e , ı.
Her şeye senin adına karar veriliyor. İtaat etmekten başb ı· . ı
pacağın hiçbir şey yok. Yaratıcılığı v e özgücü içermeyeı ı 1 ı ı ı
hayat. . . ama n e önemi var k i . . . stres d e yok.

Çocuklar ve ci nsel l i k hakkında soru sormak istiyorun ı . ı , • •


cukların cinsel l iği bir yaşam d e n eyimi o l arak a l g ı l am.ı l. ı ı ı ı ı ı
kaç yaşı nda izin veri l mel i ?

Çocuklar, kendilerinin cinsel varlıklar -ve insan- old ı ı l· l . ı


rmın daima farkındalar. Gezegeninizdeki çoğu anne ba 1 ), ı . . • ı
cukların bu farkındalığını engellemeye çalışıyor. Bebcj;i ı ı • l ı
"yanlış" bölgeye gittiğinde, elini çekip uzaklaştırıyorsı ı ı ı ı ı
Miniminnacık bir çocuk masumca bedeniyle oynam.ı k l . ı ı ı
haz aldığında, korkunç tepki gösteriyorsunuz. Bu kork ı ı ı ı ı ı
zu çocuğunuza da aktarıyorsunuz. Çocuğunuz şaşırıyoı. � J ,
rede yanlış yaptım? Nerede yanlış yaptım? Annem k ı l ı ', " '
Nerede yanlış yaptım?
Sorunuz çocuğunuzu ne zaman seks hakkında bilgi lı·ı ıı l ı
receğiniz olmamalı; onları cinsel kimliklerinden vazgl\' l ı ı ı ı ı ı
çabalarınıza ne zaman son vermeniz gerektiği olma l ı . 1 ' ı

1 28
1· 11�,ıl arı arasında savaşı kaybettiğinizi fark ediyor ve sessizli-
1 1, ı · gömülüyorsunuz. Seks hakkında konuşmayı "tehlikeli"
1 1, 1 ııilyorsunuz. Ama bu yaşa kadar yeterince zarar vermiş
ı ı l ı ı yorsunuz. Çocuklarınız on küsur yıldır, bedenlerinin bazı

ı ı,11c,·alarından u tanmayı öğrenmiş oluyorlar. Çoğu bu bölge­


l ı • ı l ı ı gerçek adını bile bilmiyor. "Penis" ve "vajina" demek­
l ı • ı ı kaçınmak için bir sürü kelime uyduruyorsunuz. Pipi, ku-
1 1 1 , ııııtık, çük gibi.
l ll'deninin bu parçalarının gizlenmesi, konuşulmaması,
ı 1 1 1 bınması gerektiğini öğrenerek büyüyen çocuklar, ergen­
l i � ı liinemine geldiğinde, bedenlerinde olan biten değişiklik­

ı , · ı l ı • nasıl başa çıkacaklarını bilemiyor. Hiçbir hazırlıkları


ı ı ı l· ki. Ve bedensel dürtülerini ya "uygunsuz" davranışlarla
l •ıl'•l ı rınaya çalışıyor ya da mutsuz, uyumsuz, asi bir davra-
1 1 1 1,ı ııı•rgileyerek depresyon yaşıyorlar.
1 11 1 programlama, çocuklarınıza hizmet etmiyor. Ve çoğu
ı ı • l l ı,ı k i n yaşamına cinsel tabularla, takıntılarla, bastırılmış
. 1 1 1 1' �', ı ılarla adım atıyor.
ı\ydınlanmış bir toplumda, çocuklar asla varlıklarının do­
ı ı. • ı ı l ı i rtülerinden haz aldıkları için engellenmez, cezalandı­
l

' ı l ı ı ı1 1 1, ve "düzeltilmez". Anne babalarının cinsel kimlikleri de


ı · 1 +11 ınez ve anne babalar cinsellikten arınmış kutsal varlık­

ı . 1 1 ı ı I, ı rak sunulmaz. Ebeveynlerin, çocukların, kardeşlerin


ı . , ı l ı · ı ı i utanılacak bir şey olarak değil, doğal, harika ve olum-
1 1 1 l ıl ı güzle görülür. Cinsel davranışlara da doğal, harika ve
.ı 1 1 1 1 ı l 1 1 yaklaşılır.
l lııı. ı toplumlarda, anne babalar çocuklarının gözü önün­
ı , ' " ' v i �ir. Çocuğa sevginin doğallığının, hazzının ve güzelli-
1ı ı 1 1 ı 1 1 i fadesi olarak gösterilen cinsel sevgi, çocuğa güzelliği,
l ı ı ı •, , ı l l ı � ı ve hazzı nasıl daha iyi öğretebilir?

i\ ııııe babalar sürekli olarak çocuklarına "doğru" ve "yan-


1 29
lış" modelleri sunar. Çocuklar anne babalarının düşünceh-ıı,
söyledikleri ve yaptıklarından, her şey hakkında doğru y< 1 1 1
lış mesajlarını doğrudan ya da dolaylı olarak alırlar.
Sizin "Pagan" ya da "ilkel" olarak tanımladığınız toplu ı ı ı
larda tecavüz ve cinsel suçlar, fahişelik, cinsel tabular ve \ ' İ ı ı
sel sorunlar mevcut değil.
f'v!odern ve uygar dediğiniz toplumunuzda ise cinsel i J . ı
denizi ve deneyiminizi bastırma, suçluluk duygusu ve u l . ı ı ı ı,
kuşatmış durumda.

Öneri leri niz? Fikirleri niz?

Çocuklarınıza doğumlarından itibaren, bedenlerinin ılı ı


ğal fonksiyonlarının "yanlış" ve "ayıp" olduğunu öğretı ı w l·
ten vazgeçin. Çocuklarınıza cinselliğin gizlenmesi gen · k · · ı ı
bir şey olduğunu öğretmekten vazgeçin. Çocuklarınızı n 1 1 1
ınantik boyutunuzu görmelerine izin verin. Bırakın, sizi ı ı � ı ı ı
rıldığınızı, dokunduğunuzu, okşadığınızı görsünler. J\ ı ı ı ı•
babalarının birbirlerini sevdiğine, sevgilerini fiziksel ol. ı ı . ı I
gösterdiklerine doğal ve harika bir şey olarak tanık olsu ı ı l . ı ı
(Ailelerin çoğunda b u basit ders asla öğretilmiyor.)
Çocuklarınız kendi cinsel duygularını, merakları n ı ı •
dürtülerini kucaklamaya başladığında, kendilerini gel i:,. ı ı ı ı
cek bir deneyim olan bu yeni duyguları hazla kutlayın, � . ı ı ·.
luluk duygusu ve utançla değil. Ve Allahaşkına, bedeıı/1·1 1 1 1 1 ı
çocuklarınızdan gizlemeyin. Sizi kamptaki gölde ya da t ·ı ı ı ı ı
zin arka bahçesindeki havuzda çıplak yüzerken görs i i ı ı l ı ı
yatak odasından banyoya giderken bornozsuz olarak ) ',• ı ı
sünler. Sürekli kendinizi kapatmaya, saklamaya son vı·ı ı ı ı
Çocuğunuzun cinsel kimliğinizle de sizi tanımasına i z i ı ı ı •
rin. Çocuklar, anne babalarını cinsellikten arınmış v;ı rl ı l· I ı ı

1 30
ı ılıırak düşünürler. Çünkü anne babalar kendilerini böyle ta-
1 1 1 / ı r/ar. Ve çocuklar bu tanıtmanın doğru olduğunu düşünür­
lı ·I'. Çünkü tüm çocuklar anne babalarının davranışlarını taklit
, , /,·ı" Terapistler bunun doğru olduğunu söyleyeceklerdir.
ı , ı ı ı ıkü hala çoğu yetişkin insan anne babalarının "bunu yap­
ı ı l. 1. ı rını" hayal etmekte zorluk çeker. Bu yetişkin insanlar
,ı l ı ı ı d i terapistin ofisindedir. İçleri suçluluk, öfke ve utanç do­
l ı ıı l ıır . Çünkü doğal olarak "yapmaya" arzu duydukları şey­
l ı · ı 1 1 1 doğal olmadığını düşündükleri için kendilerindeki
ı·,ıııl ışın" ne olduğunu keşfetmeye çalışırlar.
l ,'ocuklarınızla seks hakkında konuşun, şaka yapın, gü­
l ı ı ı ı , onlara cinselliklerini kutlamaları için örnek olun, izin ve-
1 1 1 1 < ,'ocuklarınız için bunu yapabilirsiniz. Sizin için önceleri
ı ıı ı ılsa da bunu ilk doğdukları günden itibaren yapın. Siz­

. l ı ı ı , ı ldıkları ilk öpücük, ilk sarılma, ilk dokunuşu anne ba­


l •, ı l ı ı n nı n da birbirlerine verdiklerine bırakın tanık olsunlar.

l c ·�t�kkü r ederi m. Teşekkür ederim. Bu ko nuya sağlıklı bir


l ı ı l· ı•1 .ıc,� ısı getireceği n i umuyordum. Son b i r soru daha. Ç oc u k-
1 ı ı l . ı c i nsel l iği tartışmaya ne zaman başlamal ıyız?

ı ı ı ı la r kendi zamanlarını belirleyeceklerdir. Eğer gözlem­


ı , ı 1ıı· ı ı i l'. ve dinlerseniz, çocuk size net ve açık bir şekilde bildi­
" , ı · l.ı i r. Bu bildirim adım adım olur. Eğer siz netseniz, eğer siz

ı , ı ı ı l i "bitirilmemiş meselelerinizi" halletmişseniz, çocuğunu-


1111 y.ı � ı na uygun, cinselliğine uygun yanıtları verirsiniz.

l l ı ı noktaya nas ı l geleb i l iriz?

l�ı· gerekiyorsa onu yapın. Seminerlere katılın. Terapiste


, ı . l ı ı ı Workshop grubuna katılın. Kitap okuyun. Meditasyon

131
yapın. Birbirinizi keşfedin. Her şeyden önemlisi partnerini:t
le birbirinizi "kadın" ve "erkek" olarak keşfedin. Kendi c i ı ı
selliğinizi kazanın. Kutlayın. Haz alın. Sahip çıkın.
Kendi cinselliğinizden haz alır ve cinselliğinizi kutlar�;.ı
nız, çocuklarınızı da kendi cinselliklerinden haz almaya v ı ·
kutlamaya teşvik edersiniz.

Tekrar, teşekkür ederim. Şimdi çocuklardan uzaklaşarak, ıı ı


san cinsel l iği hakkında bir soru sormak istiyoru m. Sana (, ı •I·
saçma ya da önemsiz gelebi l i r ama bu soruyu sormalıyım.

Peki özür dilemeyi bırak ve soruyu sor.

Pekala. "Çok fazla" seks diye bir şey var m ı d ı r?

Hayır. Ama çok fazla seks ihtiyacı vardır. Şunu söylı·ı· •


yim:
Her şeyden haz alın.
Hiçbir şeye ihtiyaç duymayın.

Buna insanlar da dah i l m i ?

İnsanlar da dahil. Özellikle Bir insana ihtiyaç duymak, ı l ı :


kiyi öldürmenin en kestirme yoludur.

Ama hepimiz i htiyaç duyul maya ihtiyaç duyuyoruz.

O zaman değiştirin size ihtiyaç duyulmadığını hissel 1 1 ı d


ten hoşlanın. Bir insana verebileceğiniz en büyük arm.ıı'.• ı ı ı
size ihtiyaç duymamasını, sizden bir şey istemeye i l ı ı ı , . , . ,
duymamasını sağlamak, bu gücü kazanmasında on<ı '""
dımcı olmaktır.
1 32
9

�imdi başka b i r konuya geçmeye hazırım. Dünyada yaşa­


ıııııı gen iş boyutlarından bahsedeceğine söz vermiştin. Ameri­
ı. .ıı ı hayatı hakkında söylediğin şeylerden sonra, bu konuyu bi­
ı . ı t daha açma n ı i stiyorum.

Hvet. Bu, İkinci Kitapta gezegeninizle ilgili sorunlarınızı


• l ı • ıılmak istiyorum. Çocuklarınızın eğitiminden daha bü­
ı 1 1 1, ve önemli bir konunun olmadığını bilin.

l l ı ı eğitim de . . . başarısız . . . değil m i ? Konuyu böyle sun-


1 1 1. 1 1 11 1.ın bel l i .

1 ll'r şey görecelidir. Ne söylediğinize ve n e yaptığınıza


ı , , , � ı ı ı rn . . .
hiç de başarılı değilsiniz. Şu ana kadar söylediğim
ı .. ı ',H'yi, bütünüyle değerlendirin. Doğruluk-yanlışlık, iyilik­
l ı ıl ı l l ı l k yargılamaları yapmıyorum. Sadece yapmaya çalıştı-
11 1 1 1 1 11 söylediğiniz şeylerin etkinliğini gözlemliyorum.

l l ı ı ı ıu anl ıyorum .

ı\ ııl.ıdığını söylüyorsun. Ama daha bu sohbetimiz bitme­


ı, 11 ı l ı H·e, Beni yargılayıcı olmakla suçlayacaksın.

1 33
Asla böyle bir şey yapmam. B u n u n doğru o l mad ığı n ı bi l i yı ı
rum.

"Doğruyu bilmek" geçmişte insan ırkının Beni yargıl.ı v ı ı ı


Tanrı olarak görmesini engellemedi.

Ama ben i engel l iyor.

Göreceğiz.

Eğitim l e i l gi l i konuşmak istiyorsun .

Evet. Çoğunuz eğitimin anlamını, amacını ve fonksiy( l ı ı ı ı


nu yanlış anlıyorsunuz. Hele eğitim süreciniz hiç olmas.ı ı l . ı
h a iyi olurdu.

Bu çok büyük b i r iddia. B i raz daha açar m ı s ı n ?

İnsan ırkının çoğu, eğitimin anlamı, amacı v e fonksiyı 1 1 1 1 1


nun bilgiyi aktarmak olduğunu düşünüyor. Bu bilgi, h�; ı ı ı ı ı ı
ailesini, kabilesini, toplumunu, ülkesini v e dünyayı içcri y ı ıı
Oysa eğitimin bilgiyle çok az ilgisi var.

Ooo! Ciddi m i s i n ?

Kesinlikle.

Peki neyle i lgisi var?

Bilinçle

B i linçle m i ?

1 34
Evet.

Peki, kend i m i yormayayı m. Farkı ne?

Bilinç, uygulanmış bilgidir.

Yani çocuklarım ıza bilgi değ i l , b i l inç kazandı rmaya ça l ı ş­


ı ı ı. ı l ıyız?

Üncelikle, bir şey yapmaya "çalışmayın". Yapın. Sonra bi-


1 1 1 1 1,· adına bilinçten de vazgeçmeyin. Bu tehlikelidir. Ama bil­
ı•,1 .ıd ına bilinçten de vazgeçmeyin. Bu da tehlikelidir. Bu eği­
ı ı ı ı ı i öldürür. Gezegeninizde bilinci öldürüyorsunuz.

l l i lgi uğruna b i l inci öldürüyor muyuz?

l ;mellikle, evet.

N,ısı l ?

l,' ocuklarınıza nasıl düşünmelerini değil, ne düşünmeleri­


ı ı ı 1 1(\rctiyorsunuz.

l l i l fe n aç.

l,'ocuklarınıza bilgi verdiğinizde, onlara ne düşünmeleri


ı•,ı•ı c•ktiğini söylüyorsunuz. Ne bilmeleri gerektiğini, anlama-
1 . ı ı ı gereken şeyin doğru olduğunu söylüyorsunuz.
<,'ocuklarınıza bilinç kazandırmak için, doğrunun, bilme­
ı, ı ı gl•reken şeyin ne olduğunu değil, kendi gerçeklerine na­
.. ı 1 ı ıl,ı:;mbileceklerinin yolunu gösterin.

1 35
Ama bi lgi olmaksızın b i l i nç olamaz.

Katılıyorum. Bu yüzden, bilinç uğuruna bilgiden vaz�ı \


meyin dedim. Bazı bilgiler nesilden nesile aktarılmalı. A ı ı ı. ı
bilgiyi en aza indirerek. Ne kadar az olursa olsun o kadar i y ı
<lir.
Bırakın çocuğunuz kendisi için keşfetsin. Bilgi kaybol ı ı ı. ı
y a mahkumdur. Bilinç ise asla unutulmaz.

Oku l larımız, mümkü n olduğu nca az b i lgi m i versin?

Okullarınız, önem sırasını gözden geçirsin. Şu anda b i l r.ı


ye yoğun olarak odaklanan sisteminiz var. Ve bilince yetl·ıı ı ı
ce değer vermiyorsunuz. Çözüm üretmeye, eleştirel di.i� ı ı ı ı
ceye ve mantığa ağırlık veren deneyimsel eğitim okulları, ı,ı •
ğu anne babanın tepkisini çekiyor. Çünkü kendi hayat sl i l l ı
rini korumaya çalışıyorlar. Çünkü kendi düşüncelerini i n k
lemeye izin verilen öğrenciler, büyük olasılıkla, ebevey ı ı l ı · ı ı
nin ahlaki standartlarına ve yaşam biçimlerine de karşı ı;ı l· . ı
caktır.
Kendi yaşam biçimlerinizi korumak için, çocuklarııı ı ı ı ı ı
yeteneklerine değil, anılara dayanan bir eğitim sistemin i l •ı
nimsediniz. Çocuklar, her toplumun kendisi hakkında y. ı ı . ı l
tığı mitlerle yetiştiriliyor. Çocuklara kendi yeteneklerini gı·l ı ·.'
tirme, kendi düşüncelerini geliştirme imkanı tanınmıyor.
Çocukların toplumsal anıları değil, yeteneklerini gel i�.. ı ı ı
meye yönelik programlar, çocukların ne öğrenmesi gercld ı t" ı
ni "en iyi" bilen yetkililer tarafından baltalanıyor. Ve çorn l·
larınızı cehalete doğru yönlendiriyorsunuz, bilgiye doğnı • l ı
ğil.

Oku l larımız çocuklara gerçekleri öğretiyor, yalan ları dı · ı ·. ı l

1 36
Şimdi kendine yalan söylüyorsun. Tıpkı çocuklarınıza
ııily lcdiğiniz yalanlar gibi.

c,:ocuklarım ıza yalan m ı söyl üyoruz?

Kesinlikle. Herhangi bir tarih kitabını açın ve okuyun. ta­


ı ı l ı l ı ·riniz, çocukların dünyayı kendi bakış açılarından gör­
ı ı ll'lı•rini isteyen kişiler tarafından yazılmış.
' f orihi daha geniş açıdan yazmak isteyen insanları ise aşa­
ı ı, ı l ı yor, hapsediyor ve "revizyonist" olarak damgalıyorsu-
1 1 1 1 1. . Çocuklarınıza kendi geçmişinizle ilgili doğruları söyle­
ı ı ıı •I.. istemiyorsunuz, çünkü sizi olduğunuz gibi görmelerin­
ı l ı · ı ı korkuyorsunuz.
(,"oğu tarihiniz, "Beyaz Anglo Sakson Protestan Erkek" ta­
ı . ı l ı ııdan yazıldı. Kadınlar, siyahlar ve diğer azınlıklar, "Bir
0 1 . ı � l ka . Bu böyle olmadı. Gerçekleri atladınız" dediğinde,
� ı n ı ı l ı yor, öfkeleniyor ve "revizyonistleri" gerçekleri saptır­
ı ı ı ı ı ld . ı suçluyorsunuz. Çocuklarınızın gerçekleri bilmesini is­
ı1<1ııi yorsunuz. Onların sizin kendi bakış açınızdan ne kadar
ıı,ı A / ı olduğunuzu bilmesini istiyorsunuz. Size bir örnek vere­
ı l ı ı ı ı ı ı i?

1 ı ı ı fen

/\ ıncrika' da çocuklarınıza iki Japon şehrine attığınız bom­


ı .. ı 1, , r1 , 1 binlerce kişiyi öldürdüğünüz ve yaraladığınız savaş­
ı., 11 1-', ı l i tüm gerçekleri anlatmıyorsunuz. Sadece kendi ger­
• � lı•ri nizi onların da görmesini sağlamaya çalışıyorsunuz.
l l ı ı bakış açısını, Japonların bakış açısıyla dengelemeye ça-
1 , ,1 ,111 i nsanlar çıktığında, bu bilgilerin okullarda öğretilmesi­
ı ı ı � ı ı n;a çıkıyor, öfke kusuyor, bağırıyor, çağırıyor, bir başka

137
bakış açısının okullarda öğretilmemesi, hatta düşünülmerrn·
si gerektiğini çığlık çığlığa savunuyorsunuz. Siz tarih öğrl'I
miyorsunuz, politika öğretiyorsunuz. Tarih, gerçekten olaııı
aktarmaktır. Politika ise olanı belirli bir bakış açısıyla su ı ı
mak ve yutturmaya çalışmakhr. Tarih açıklar, politika hak l ı
çıkar. Tarih perdeyi açar, politika perdeyi örter, bir tarafın h ı
kayesini anlatır. Politikacılar, gerçek tarihten nefret eder. G t · ı
çek tarih ise politikacıları sevmez.
·- İmparatorun Yeni Elbisesini giydiğinizi fark etmiyorsı ı
nuz. Çocuklarınız eninde sonunda "Kral çıplak!" diyecekkı
dir. Eleştirel düşünceyi öğrenen çocuklar tarihinize bakar;ıl.
"Tanrım, anne babalarımız nasıl da kendilerini kandırmı:;; l .ıı
diyeceklerdir." Bunu kaldıramadığınız için, deneyimsel < ' 1 '. ı
time saldırıyorsunuz. Çocuklarınızın gerçekleri bilmesini i "
temiyorsunuz. Onların sizin "gerçeklerinizi" kabul etrnes ı ı ı ı
istiyorsunuz.

Bu kon uda biraz abarttığ ı n ı düşünüyorum . B i raz fazla i l ı ·ı l


gittin gibinıe gel iyor.

Öyle mi? Toplumunuzda çoğu insan, çocuklarınızın ı · ı ı


basit hayat gerçeklerini bile bilmesini istemiyor. Çocukl.ıı ı 1
cinsellikle ilgili ders, müfredata sokulduğunda deliye ı lı ıı ı
dünüz. Şimdi çocuklarınızın AIDS'in nasıl bulaştığı, b ı ı l.ı'.'
maması için ne yapmaları gerektiğini öğrenmeleri konu:; ı ı ı ı
d a aynı delice tepkiyi gösteriyorsunuz
Eğer AIDS sadece eşcinsellikten ve seksten uzak kalııı.ıl·
la ilgili bakış açısıyla anlatılırsa sesiniz çıkmıyor. O za ı ı ı.ııı
iyi. Ama çocuklarınıza gerçeklerle birlikte seçimler sunlllı ı l· '
Asla!

Çocuklar, kendi leriyle i lgi l i karar veremezler. "Doğru" yı 111

l endirilmeye i htiyaçları var.

138
Dünyanızın son dönemlerdeki durumuna göz atıyor mu­
rıı ınuz?

Durumunda ne var?

t,:ocuklarınızı geçmişte nasıl yönlendirdiğinizi sergiliyor.

1 layı r, nası l yanlış yön lend i rdiğimizi gösteriyor. Dünya, bu-


1 1 1 1 1 1 çocuklarım ı za eski değerleri öğretmeye çal ıştığı mız için
ı lı •g i l ,onlara yen i " uçuk değerleri" öğrenmelerine izin verd iği­
ı ı ı l ı i ç i n böylesine kötü bir halde.

l lu söylediklerine gerçekten inanıyorsun değil mi?

1 l l ıette. Kesin l i kle i nanıyoru m ! Çocuklarımıza "eleştirel dü­


ı ı ı ı ı< ı � " safsatası yerine gerçek değerleri sunsayd ı k bugü n çok
ı l ı l ı . ı iyi durumda o l u rduk. Eğer "seks eğitimi" saçmal ığını
ı ıl0 ı ı l l.ıra koymak yeri ne, ait olduğu yere yan i ai lelere bı raksay­
' ı ı 1. l ıugün gencec i k kızların ham i le l ikleriyle uğraşmazd ı k.
ı ı ı • ı ı c, l e ri kend i ahlak değerlerim ize göre yetiştirseydi k, on ların
l ı 0 1 1 1 l i değerleri ni yaratmalarına izin vermeseyd i k bu güçlü ü l ­
l ı • , •1 1 ı ııcii zava l l ı , güçlü olma gösterişiyle eski güç l ü l üğünün b i r
ıı ı ı l l .ı•;yonu hal ine gelmezdi .

l'>yle mi?

l l l r �ey daha. H i roşima ve N agasaki'de yaptı kları m ı z için


"yan l ış" olduğumuzu kab u l etmemizi bekleme. Savaşa
l • 1 1 1 lı•11
, , ,, , vı ·rdik. Tanrı aşkı na ! B i n l erce hayat kurtardı k. İki taraftan
. ı ., ı >l.ınlar da savaşın bedel iyd i . Kimse böyle bir karar vermek
ı .. ı ı ı ı ı ıc •ıdi ama karar verilmek zorunda kal ı n d ı .

1 39
Anlıyorum.

Ya, görüyorsu n . Sen de l i beral kom ü n istler gibi konuşuyor


sun. Tari h imizi revize etmemizi istiyorsun, öyle m i ? Kend i nı i 1 1
revize ederek yok etmemizi i stiyorsun . O zaman s i z komüni�.ı
l er dü nyayı ele geçirin, a h laksız top l u m larınızı yaratın, zengiı ı
l iği sizin usu l lerinizle insanlara dağıtın . Halkın gücüymıı:.
H a l ka gücü i ade etmek safsatası b i z i bir yerlere götürml'd ı
Gerçekten i htiyac ı m ız olan şey geçm işe, atalarım ı z ı n değeılı ·
rine geri dönmek. Buna i htiyac ı m ız var!

Bitti mi?

Evet. Nası l d ı m ?

İyi. Çok iyi.

Bu konuşmaları duya duya böyle konuşmak kol ay gel iyı ıı

Gezegeninizde insanların çoğu böyle düşünüyor değil 1 1 1 1 .'

Kesi n l ikle. Sadece Ameri ka'da deği l . Her yerde ü l kl·l ı · ı ı ı ı


isiml eri ni değişti rsen de, savaşların isimleri n i değiştirseı ı ı ı.
söylem değişmiyor.
Tarihte saldı rıya dayanan tüm askeri harekatlar hep "lı. ı l· l ı
neden lerle yap ı l ıyor. Herkes kend i s i n i n haklı olduğunu c l 1 1 ·1 1 1
nüyor. Herkes karşı tarafı n yanl ı ş o lduğunu düşünüyor. l-l i ı c ı·1 1
ma yerine Berl i n deyin. Bosna deyin . Fark etmiyor. Herki . . . , . . ,
ki günlere h asret duyuyor. Herkes dü nyanın kötüye gitti!\i ı. • '
nusunda hemfikir. Gezegenin her yerinden eski değerl(•tı · ı •
m i l l iyetç i l iğe geri dönme çığl ı k l arı yüksel iyor.

1 40
Evet, çığlıkları duyuyorum.

Demi n bu duygu ları, end işeleri ve öfkeyi dile getirmeye ça­


l ı � ı ım .
.

Çok iyiydin. Neredeyse beni inandıracaktın.

Pekala. Gerçekten böyle düşünenlere ne söylemek isters i n ?

Otuz, kırk, elli yıl önce her şeyin daha iyi olduğuna ger­
ı, ı · k len inanıyor musunuz diye sormak isterim. Belleğiniz çok

ıı.ı u;lü değil. Sadece iyileri hatırlıyorsunuz, kötüleri değil. Bu


• lı ı��al ve normal. Ama kendinizi kandırmayın. Biraz eleştirel

./1/�d/11ün. Sadece başkalarının sizin düşüncelerinizi yönlen­


ı l ı rnıek üzere söyledikleri şeyleri ezberlemeyin.
ı">rneğimize geri dönecek olursak, Hiroşima'ya atom
l 11 1 ı ı ıbası atmak gerçekten gerekli miydi? Gerçeklerin söyle­
ı ıı · ı ı l t•rden farklı olduğunu savunan Amerikan tarihçileriniz
ı ı ı · ı;iiylüyor? Japon İmparatorluğunun Amerika'yla savaşı
ı .ı 1 1 rıııek istediklerini bomba atılmadan önce özel bir toplan-
1 ıı lıı d i le getirdiklerinden niye bahsedilmiyor? Pearl Harbor
0 lı • l ı:,ıl'linin intikam arzusu, bomba kararının verilmesinde ne
1 , ı ı l ı ı r rol oynadı?
ı ·:f�er Hiroşima bombasının gerekli olduğunu savunuyor­
.. , 1 1 1 1 1., neden ikinci bombaya gerek duyuldu?
l ·: �;itim sisteminiz birçok konuda eleştirel düşünceye izin
1 ı ı ı ı ı i yor. Iowa' da bir tarih öğretmeni sınıfında bu soruları

" ı ı · ı ı ı , öğrencileri derin düşünmeye davet etse ve kendi so-


1 1 1 1 1, l,ırını çıkarmaya teşvik etse ne olacağını düşünebiliyor

• ı ı ı ı ıı ı ı ı ı uz? İşte bunu istemiyorsunuz. Gençlerin farklı düşün­


ı ı 11•l ni11i istemiyorsunuz. Onların da sizler gibi düşünmesini

141
istiyorsunuz. Ve onları da kendi hatalarınızı tekrarlamaya
mahkum ediyorsunuz.

Peki çoğu kişi tarafı ndan savunulan eski değerler ve günü­


müz toplumunun çöküşü hakkında ne düşünüyorsun ? Ergen
yaştaki gençlerin evl i l i k dışı doğurduğu çocuklar, devlet yardı­
mıyla geçinen genç anneler, dünyan ı n ç ı lgınl ığa doğru gidişatı ı

Dünyanız çılgınlığa doğru at nalıyla gidiyor. Bu doğru fa


kat gidişat, çocuklarınıza okullarda öğrettiklerinizden kay
naklanmadı. Öğrenmelerine izin vermediğiniz şeylerdl'ı ı
kaynaklandı. Okullarda her şeyin sevgi olduğunun öğreti!
mesine izin vermiyorsunuz. Okullarda koşulsuz sevgidl'ı ı
bahsediimesini istemiyorsunuz.

Bu da b i r şey mi, dinlerimizin b i l e koşu lsuz sevgiden b;ı l ı


setmelerine i z i n vermiyoruz.

Doğru. Çocuklarınızın kendilerini ve bedenlerini, ins; ı ı ı


!ıklarım ve harika cinsel benliklerini kutlamalarını öğrenıı "'
lerine izin vermiyorsunuz. Çocuklarınıza ne olduklarını, ı · ı ı
önemlisi bedenleri olan ruhsal varlıklar olduklarını öğret ı ı ı ı
yorsunuz. Çocuklarınıza hiç de bir bedende dünyaya gel ı · ı ı
varlıklar olarak davranmıyorsunuz.
Cinselliğin açıkça konuşulduğu, hazla deneyimlenı l q ·, ı
toplumlarda cinsel suçlara rastlayamazsınız. Bu topluml.ıı
da, istenmeyen doğumlar ve "piç" çocuklar da yok. Ru lı· ı l ..

gelişkinliğe sahip toplumlarda tüm doğan çocuklar kuts;ı 1 ı '


sevilmeye layık varlıklar olarak görülüyor. Tüm annelcn · ,. ,
tüm çocuklara ilgi gösteriliyor. Böyle toplumlarda zaten J . ı ı I·
lı bir anlayışın olması beklenmez.
1 42
Tarihin çarptırılmadığı, güçlünün bakış açısına göre şekil­
lendirilmediği toplumlarda geçmişte yapılan hatalar açıkça
tartışılabiliyor. Bu yüzden de aynı hatalar tekrarlanmıyor.
Zararı açıkça görülen davranışları bir kez yapmak yeterli olu­
yor.
Eleştirel düşüncenin, problem çözümünün öğretildiği ya­
�aına sanatının ve yaşamak için gerekli yeteneklerin kazan­
ı ! ırıldığı toplumlarda ezberlemeye dayanan eğitim yerine
�·,t.>çmişteki "haklı" davranışlar bile dikkatle gözden geçirili­
vıır. Hiçbir şey yüzeysel olarak ele alınmıyor.

Bu söylediklerin bizim oku l l arımızda nas ı l uygu l an ı rd ı ?


l id ı ıci Dünya Savaş ı n ı e l e alal ı nı . Yaşam pratiğine yönelik eği­
l l ı ı ı veren bir oku l . H i roşima olayını nas ı l ele al ı rd ı ?

Öğretmenleriniz sınıflarına olan biteni en gerçekçi şekilde


. ı r ı l ; ıtırlardı. Bu olayı yaratan tüm bilgileri de paylaşırlardı.
ı 1 1 . ıyı zıt bakış açılarıyla ele alan tarihçilerin düşüncelerine
ı ı • r verirlerdi. Çocuklar her şeyi birden fazla bakış açısıyla de­
ı•,ı ·ılı-ndirmeyi öğrenirlerdi.
t,'ncuklardan olayı ezberlemeleri istenmezdi. Bunun yeri­
ı ıı · 1,·ocuklarm çözüm üretmeleri teşvik edilirdi. Öğretmen
v • • \' ll• derdi: "Şimdi olay hakkında tüm değişik görüşleri din­
l ı •d ı ı ı iz. Olaydan önce ve sonra neler olduğunu biliyorsunuz.
l t ı ı !.. o nu hakkında size elimizden gelen tüm 'bilgileri" sun­

. ı ı ı k . Şimdi bu bilgiden nasıl bir ders" çıkardınız?


/1

ı l layın bomba atılarak çözümlendiğini biliyorsunuz. Eğer

, ı i 1 1 1 ın üretme sorumluluğu size verilseydi, bu sorunu nasıl


· , , _,, · rd iniz? Daha iyi bir yol aklınıza geliyor mu?

ı ılı, tabii. Ne kolay. Arka planı bilen herkes kendince b i r

143
yanıt verir tab i i ki. Herkes geriye dönüp baktığında "ben farkl ı
bir çözüm ü reti rd im" d e r.

O zaman niye yapmıyorsunuz?

Efend i m ?

Neden yapmıyorsunuz dedim. Neden geriye dönüp ba k


mıyorsunuz ve hatalarınızdan öğrenmeyi seçmiyorsunuz? l l ı ı
kez farklı bir çözüm üretmiyorsunuz? Nedenini size söyleyı ·
yim. Çünkü çocuklarınızın geçmişi eleştirel analize tabi t ı ı ı
malarına izin vermeniz, hatta eğitimleri için bunu onla rd ; ı ı ı
zorunlu olarak talep etmeniz sizi riske sokar, onların siz i ı ı
yaptıklarınızı onaylamamaları riskine.
Gençler zaten sizi onaylamıyor. Ama bu görüş farkları ı ı ı ı ı
okullarda ortaya çıkmasına tahammül edemiyorsunuz. ( > ı ı
lar da görüşlerini sokağa taşıyorlar. Eylem yapıyorlar. /\ · ı
kerliğe karşı çıkıyorlar. Sevk belgelerini yırtıyorlar. Sutyeı ı lı ·
r i v e bayrakları yakıyorlar. Sizin dikkatinizi çekebilmek i ı, ı ı ı
sizin görebilmeniz için ellerinden n e gelirse onu yapıyorl . ı ı
Genç insanlarınız haykırıyor. "Daha iyi bir yol olmalı!" J\ ı ı ı . ı
onları işitmiyorsunuz. İşitmek istemiyorsunuz. Hele oku l l . ı ı
da, onlara söylediğiniz yalanların eleştirilmesini istemiyor· . ı ı
nuz. "Susun ve oturun" diyorsunuz. Bize neleri yanlış ya 1 1ı ı
ğımızı söylemeyin. Bizim doğrularımızı kabul edin ve i ı . ı . ı ı
edin. Çocuklarınızı işte böyle eğitiyorsunuz. Buna eğitinı ı l ı
yorsunuz.

Ama gençlerin bu del i, çı lgın l i beral fiki rleri n i n bu ti l l· ı · ı ı


de dü nyayı da çıkmaza sürüklediğini söyleyen ler var. G<•ı ı•. I · ı
değerlere önem verm iyor, "istediği n i yap" şek l i ndeki a h l ;ı k ) ', • ·

rüşleriyle yaşam biçimimizi tehdit ediyorl ar.

1 44
Genç insanlar yaşam biçiminizi değiştiriyor. Gençler, da­
ima böyle yapmıştır. Sizin göreviniz onları susturmak değil,
IL'şvik etmektir.
Yağmur ormanlarını yok eden gençler değil. Sizden bu
yağmaya son vermenizi istiyorlar. Ozon tabakasını eriten
gl'nçler değil. Sizden bu duyarsızlığınıza son vermenizi isti­
yorlar. Dünyanın her yerinde fakir halkı sömüren gençler de­
g i l . Sizden bu bencilliğe son vermenizi istiyorlar. Topladığı
yiiksek vergilerle sizi inim inim inlettikten sonra, topladıkla­
ıı parayı savaş ve savaş araçlarına yatıran gençler değil. Bu
rıı ırumsuzluğunuza son vermenizi istiyorlar.

Güçsüz ve alt ekonomi grubundaki insanların sorunlarına


�·, ı lzlerini kapayan, dünyada herkese yetecek kadar yiyecek
ı·ıırken her gün yüzlerce kişinin açlıktan ölmesine aldırma­
ı· ı ı ıı, gençler değil. Sizden bu açgözlülüğünüze son vermenizi
l•ıl i yorlar.
Aldatma ve manipülasyonu politika diye yutturan genç­
lı •r değil. Sizden bu ikiyüzlülüğünüze son vermenizi istiyorlar.
Kendi bedenlerinden utanan ve bu utancı çocuklarına ak­
l , 1 1 1 1 11 din ve ahlak nutukları atarken bir taraftan kadın ve ço­
' ı ı k cinselliğini nesneleştiren ve sömüren gençler değil. Siz­

ı l ı · ı ı ikiyüzlü ahlak anlayışınıza son vermenizi isitiyorlar. Güç­


l ı ı ı ıiin haklı olduğu, sorunları şiddetle çözen bir değer siste­
ı ı ı l ı ı i yaratan gençler değil. Bu eşitsizliğe ve şiddete son ver­
ıııı·uizi istiyorlar.
l l ayır, sizden bir şey istemiyorlar, size yalvarıyorlar.

Aına gençler de şiddet dolu . Gençler de çeteler kuruyor ve


l ıi ı l ılrl eri ni öldürüyor! Gençler her türlü düzene karşı çıkıyor
, , l ıl ı i çıldırtıyor/ar!

ı :l'nçlerin dünyayı değiştirmek için çığlıkları ve acı dolu

145
haykırışları işitilmezden gelindiğinde ve umursanmadığm
da; ne pahasına olursa olsun sizin sistemden vazgeçmediği
nizi gördüklerinde amaçlarını yitiriyorlar. Kaybettikleriı ı ı
anlıyorlar. Genç insan aptal değildir. O zaman ikinci seçimll'
rini kullanıyorlar. Sizi yenemezlerse size katılıyorlar.
Genç insanlarınız davranışlarında da size katılıyorlar. Oı ı
lar şiddet dolu. Çünkü siz şiddet dolusunuz. Onlar mad d i
yatçı. Çünkü siz maddiyatçısınız. Onlar çılgınca davranıyoı
Çünkü siz çılgınca davranıyorsunuz. Onlar seksi sorumsu,.
ca, utanç duyarak yapıyor ve sömürü aracı olarak kullanıyoı
Çünkü siz de aynısını yapıyorsunuz. Sizden öğreniyorl<ı ı
Aradaki tek fark gençler açıkça yapıyor, siz gizlice.
Siz davranışlarınızı gizliyorsunuz. Gençlerin, bu ikiyü ı
lülüğünüzü görmediğini sanıyorsunuz. Ama gençler her �ı ·
yi görüyor. Hiçbir şeyi onlardan gizleyemiyorsunuz. GeıH,
ler, sizin söylediklerinizle yaptıklarınız arasındaki zıtlığı giı
rüyor ve umutsuzca bu ikiyüzlülüğiinüzden vazgeçmeni ı ı
istiyor. Ama çabaları başarısız olduğunda, geride kalan ll 'l­
seçimleri sizi taklit etmek oluyor. Bu yaptıkları yanlış. Anı;1
daha farklı davranmaları asla öğretilmedi ki. Büyüklerin yaplı k
larını eleştirme hakkı onlara tanınmadı. Sadece ezberlemek
rine izin verildi.
Ezberlenen bir şey tekrar edile edile kalıcı hale gelir. Oı ı ı ı
kendinizin bir parçası haline getirirsiniz.

Peki, gençleri mizi nas ı l eğitmel iyiz?

Öncelikle, onlara ruhsal varlıklar olarak davranın. Onl . ı ı


fiziksel bedenleri olan ruhsal varlıklar. Ruhun, bedene <1 1 1:,.
ması kolay bir şey değil. çok sınırlayıcı bir şey. Çocuk, lıi ı
denbire sınırlara hapsolduğu için ağlar. Bu ağlayışı işit i ı ı
1 46
A nlayın. Çocuklarınıza mümkün olduğunca "sınırsızlık"
' 1 ı ı ygusu vermeye çalışın.
Sonra, onları yarattığınız dünyayla şefkat ve özenle tanış-
1 ırın, çok özenli ve dikkatli olun. Çocuklarınızın bellek depo­
ı.11na ünitelerini neyle doldurduğunuza dikkat edin. Çocuk­
lıır gördükleri, yaşadıkları her şeyi hatırlar. Çocuklarınızın
ı •ı ıposuna neden doğar doğmaz şaplak indiriyorsunuz? Bu-
1 1 1 1 11 akciğerlerini çalıştırmak için tek yol olduğunu mu sanı­
\'ı ırsunuz? Tek "varoluş yolu" olarak bildikleri rahimden çık­
l ı k larında neden onları annelerinden hemen ayırıyorsunuz?
ı ıı�me, tartma işlemleri, kendilerine hayat verenle arasında
l •ııı\, güven ve rahatlık duygusunu oluşturmak için bekleye-
1 1 11•:1. mi?

Neden, çocuğunuzun yaşamla ilgili ilk imgelerini şiddet


lıııı>deriyle oluşturuyorsunuz? Kim size bu yolun doğru ol­
ı l ııı-'1,unu söyledi? Neden çocuğunuzu sevgi imgelerinden
1 1 1,ı hrum ediyorsunuz?
Neden kendi bedenlerinizi gizleyerek onların da bedenle­
ı lı ıd cn utanç duymasını öğretiyorsunuz? Kendilerine zevk
ı ı • n • n bedensel dokunuşlarını onlara yasaklıyor, kendilerine

ı l1 1 k unmamaları gerektiğini öğretiyorsunuz? Onlara haz


lı.ıkkında nasıl mesajlar veriyorsunuz? Bedenleri hakkında
l ı ı ı ı ıgi dersleri öğretiyorsunuz?
NL'den çocuklarınızı okullarda rekabet eğitiminden geçi­
ı I vı ıı� en iyiyi, en çoğu, en hızlı performansı yarış atı gibi
ı ıı l ı lllendiriyor, çocuğun kendi hızına göre ilerlemesine ta­
lı,ıııımül edemiyorsunuz? Çocuğunuz bu mesajlardan ne ka­
< ı ı ı ııy o r?

Neden çocuklarınıza ahenkli hareketi, müziği, sanatı, mi­


lı ıl1 1jinin gizemini, hayatın mucizelerini öğretmiyorsunuz?
1 lı·ı l cn çocuğunuzun doğal yeteneklerini ortaya çıkarmak

147
yerine, çocuğun doğasına uymayan şeyleri ona yaptırmay.ı
zorluyorsunuz?
Neden çocuklarınıza mantığı, eleştirel düşünceyi, prolı
lem çözümlemeyi öğretmek, yaratıcılıklarını teşvik etmek
sezgilerini kullanmayı öğretmek yerine, kuralları, ezberi d.ı
yatıyor, toplumu geliştirmeyen sonuçları onlara mutlak gcı
çeklermiş gibi sunuyorsunuz? Hatta bu metotları kullanm. ı
yı seçmediklerinde onları cezalandırıyorsunuz?
Son olarak da onlara kavramları öğretin, nesneleri değil. Y( ·
ni eğitim sisteminizi üç Temel Kavrama göre oluşturun:
Farkındalık
Dürüstlük
Sorumluluk
Çocuklarınıza bu kavramları, küçücük yaşlardan itiban · ı ı
öğretin. B u eğitimi son ana kadar sürdürün. Bütün eğili ı ı ı
modelinizi b u kavramlara göre oluşturun. B u kavramları i ı,
terinin derinliklerine ekin.

Bu n e a n lama gel i yor?

Öğrettiğiniz her şeyin bu temel kavramlara dayanması ı ı.ı


özen gösterin.

Bi raz daha açar m ı s ı n ?

Çocuk kitaplarından e n sofistik kitaplara kadar her hik.ı


yeyi, efsaneyi, masalı bu çekirdek kavramlar etrafında dilıı
dürün. Farkındalık hikayeleri, dürüstlükle ilgili hikaycl(·ı
sorumlulukla ilgili hikayeler anlatın. Çocuklarınız bu b v
ramlarla tanışsın, bu kavramlarla yetişsin, bu kavramla ıl.ı
özdeşleşsin.
1 48
Çocuğun kendini ifade etme yeteneğini kazanma sürecine
l ıu Temel Kavramlar etrafında destek olun. Matematiği bile
l ıu çerçeve içinde öğretin. Matematik soyut bir kavram değil­
' lir. Evrende yaşamanın temel aracıdır. Matematiksel öğreti­
lı•rinizi daha geniş yaşam deneyimine dikkat çekecek şekilde
wrin. Dikkatlerini Temel Kavramlar ve türevlerine yoğun-
1.ı�tırın.

Bu "türevler" neler?

Medyanızın popüler hale getirdiği sözler, kalıplar.

Örneğ i n ?

Hayal gücümüzü kullanalım hadi. Hayatında seriin için


iıııcmli olan kavramlardan bazıları neler?

Uh, mmm . . . mesel a . . . dürüstlük.

Evet, devam et. Bu Temel Kavram.


Umm . . . hakkan iyet. Bu da benim için önem l i b i r kavram.

İyi. Başka?

Başkalarına iyi davranmak. Bunu nası l kavram laştı racağımı


l ı i !emiyorum.

Devam et. Düşüncelerini akışa bırak.

Uzlaşmak. Hoşgörü l ü olmak. Başkaları n ı incitmemek. Baş-


1· . ı ların ı eşitin olarak görmek. Bütün bunları çocu klarıma öğret­
ı ı ll'k isterim.
149
İyi. Harika! Devam et.

U h . . . kend i ne i nanmak. Bak bu iyi . Ve u h . . . bekle, bek il' . .


d i l im i n ucunda. U h . . . hah, bu l d u m . Başı d i k yü rümek. Ewı,
başı dik yürümek. Bunu nas ı l daha iyi kavramlaştı racağımı l ı ı
!emiyorum. Ama kişinin hayatı n ı nas ı l sürdürdüğüyle, başk<ı l . ı
rına nas ı l saygıyla davrand ığıyla v e başkaları n ı n seçtiği yol l . ıı
la i lg i l i .

Gayet iyi. Hepsi iyi. Çocukların gelişebilmesi ve insanl.ı


şabilmeleri için, tam bir insan olabilmeleri için bu ve bin,'< ,ı,
benzer kavramları derinden anlamalarına ihtiyaçları var. ( ) y
sa bu kavramları okullarda öğretemiyorsunuz. Bunlar y . ı
şamdaki e n önemli kavramlar. Ama bunlar okullarda öğrl'l ı I
miyar. Dürüst olmanın ne demek olduğunu öğretmiyors ı ı
nuz. Sorumlu olmanın n e demek olduğunu öğretmiyors ı ı
nuz. Başka insanların duygularına duyarlı olmayı, başka i ı ı
sanların seçtikleri yola saygı göstermeyi öğretmiyorsunuz,
Bunları anne babaların öğretmesi gerektiğini söylüyor�;ıı
nuz. Oysa anne babalar sadece kendilerine öğretilenleri <, < •
cuklarına aktarıyor. Babaların günahını oğullar çekiyor. K<·ıı
di anne babalarınız size ne öğrettiyse siz de evinizde ayııı
şeyleri tekrarlıyorsunuz.

Peki, ne var bunda?

Burada tekrar tekrar söylediğim gibi, dünyanın haline l ıı ı


bakıyor musunuz?

Bizi sürek l i aynı konuya çekiyorsu n . Hep dünyan ı n h a l i w


bakmam ızı söylüyorsun. A m a h e r şey bizim hatamız değil k ı
Dünyan ı n h e r tü rlü sorun u i ç i n suçlanamayız.

1 50
Bu, suçun kime ait olduğu sorunu değil, seçim sorunu.
Eğer insanlığın tekrar tekrar yaptığı aynı seçimlerden siz so­
rumlu değilseniz, kim?

Her şeyin soru m l usu biz olamayız k i .

Size şunu söyleyeyim: Eğer her şeyin sorumluluğunu üst­


ll'llmeye hazır değilseniz, hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Hep
1111/ar yapıyor, onlar yaptı, onlar bir değişse diyerek bir şeyi
ı 1 eğiş tirem ezsiniz.
Walt Kelly'in komik karton karakterini Pogo'nun söyledi­
�\ini hep hatırla:
"Düşmanla karşılaştık. Bizmişiz."

Ayn ı hataları yüzlerce yıl tekrarlıyoruz değ i l m i ?

Binlerce yıldır. Aynı hataları binlerce yıldır tekrarlıyorsu­


ıııız. İnsanlık en temel güdülerinde, mağara adamından fark­
l ı bir gelişim göstermedi. Ama değiştirmek için gösterilen
l 11•r türlü çabaya karşı çıktınız. Değer yargılarınıza karşı çı­
k,ın her düşünceye önce korkuyla, sonra kızgınlıkla tepki
Vl'rdiniz. Şimdi okullarınızda yüksek kavramları öğretmeniz
ı l ii şüncesi Benden geliyor. Şimdi gerçekten kaygan zemin
ı ı zl•rinde yürüyoruz. Oysa, ruhsal boyutta gelişkin toplum­
lıırda işte bu kavramlar öğretiliyor.

Fakat sorun, tüm insan ların bu kavramları n anlamları üze­


ı i ııde fi kir birliğine varamamas ı . Bu yüzden oku l larda bu tü r
k.ıvramları öğretemiyoruz. " Değerler" oku l müfredatına soku l­
ı lı ığunda ai leler tepki gösteriyor. Oku l ların görevinin değerleri
ıı(:retmek, değer ol uşturmak o l madığı n ı savu nuyorlar.

151
Eğer bir tür olarak daha iyi bir dünya yaratmak istediği­
nizi söylüyorsanız, aileler tepki göstermekte acele ediyor.
Okullar, değerleri öğretmek için ideal bir yer. Çünkü ailelerin
önyargılarından uzak bir ortam oluşturuyorlar. Çünkü aile­
lerin ön koşullandırmalarından ayrı bir ortam sunuyorlar.
Gezegeninizde anne babaların çocuklarına aktardıkları
değerlerin sonucu ortada. Gezegeniniz vahim durumda. Uy­
gar bir toplumun en temel kavramlarını bile anlayamıyorsu­
nuz.
Sorunları şiddete dökmeden çözmeyi bilmiyorsunuz.
Korkusuz yaşamayı bilmiyorsunuz.
Koşullar olmadan sevmeyi bilmiyorsunuz.
Bunlar temel kavramlar, bunları uygulamak bir yana anl<ı
maya bile çalışmıyorsunuz . . . binlerce, binlerce yıldan sonra.

Bu vah i m durumdan kurtu l manın bir yolu var m ı ?

Evet! Okullarınız! Gençlerinizin eğitimi! Umudunuz b i ı


sonraki nesilde ve ondan sonra gelecek nesilde! Ama önn ·
onları, geçmişinizin "doğruları" ile koşullandırmaya çalışm<ı
yın. Bu yollar sizi düzlüğe çıkarmadı.
Bilinen yollar sizi gerçekten istediklerinize ulaştırmad ı
Dikkatli olmazsanız, hedefinize vardığınızda şimdiki kad;ıı
mutsuz olacaksınız!
Durun! Dönün! Birlikte oturun ve düşüncelerinizi toparl.ı
yın. Kendinizi insan ırkı olarak olabileceğinizin en iyi versi
yonu olarak hayal edin. Bu vizyonu gerçekleştirebilmek i\'İ ı ı .
b u vizyonu oluşturacak değerleri v e kavramları okullarını ,
d a öğretin.
Şu tür kurslar:
• Gücü Anlamak
1 52
• Barışçıl Çelişki Çözümü
• Sevecen İlişkilerin Elementleri
• Kişilik ve Özyaratıcılık
• Beden, Zihin ve Ruh Nasıl Çalışıyor?
• Yaratıcılığı Kullanmak
• Kendini Kutlamak, Başkalarına Değer Vermek
• Haz Dolu Cinsel İfade
• Hakkaniyet
• Tolerans
• Farklılıklar ve Benzerlikler
• Etik Ekonomi
• Yaratıcı Bilinç ve Zihin Gücü
• Farkındalık ve Uyanıklık
• Dürüstlük ve Sorumluluk
• Görünürlük ve Şeffaflık
• Bilim ve Spiritüellik

Bu konu ların çoğu şimdi öğretiliyor. Onlara Sosyal B i lgi ler


ı liyoruz.

Bir sömestr içinde verilen iki günlük üniteden bahsetmi­


yorum. Tüm bu konuların her biri için ayrı kursların verilme­
rıi ni kastediyorum. Okul müfredatını tümüyle yeniden oluş-
1 ı ırmanızdan bahsediyorum. Şu anda, olay temelli eğitim ve­
ı i yorsunuz. Değer temelli eğitim sistemi oluşturmanızı öneri­
yı ırum.
Temel kavramlar ve teorik yapılar tarih, olay, istatistiksel
l ıilgilere değil, değer sistemlerinin kavranmasına dayandırı­
Lırak çocuklarınızın dikkati bu kavramların anlaşılmasına
ı,ı·kilebilir.
Galaksinizin ve evreninizin gelişkin toplumlarında (bu
1 53
konulara Üçüncü Kitapta detaylı olarak gireceğiz) yaşamı n
temel kavramları çocuklara çok küçük yaşlarda öğretiliyor.
"Olay" temelli bilgiler ise daha az önemli olduğu için dah.ı
ileri yaşlarda veriliyor.
Gezegeninizde küçük Johnny'nin anaokulunu bitirmedt>ı ı
önce okumayı öğrendiği ama kardeşini ısırmamayı bir türl ı ı
öğrenemediği bir toplum yarattınız. Küçük Susie, çarpı ı ı ı
tablosunu ezbere biliyor ama bedenin.de utanılacak bir Şl'V
olmadığını öğrenemiyor.
Şu anda okullarınız temel olarak yanıtlar vermek için v. ı ı
Eğer soru sormayı öğretseydi çok daha yararlı olurdu. D i ı
rüst olmak, sorumluluk ya da "adil" olmak ne anlama gl'li
yor? 2+2=4 ne anlama geliyor? Gelişkin toplumlar, çocukliırı
nı yanıtları kendilerinin keşfetmesine ve yaratmalarına teşvik cı lı
yor.

Fakat . . . bu kaos yaratır!

Şu anda sürdürdüğünüz uyumlu ve düzenli yaşamın ı ; ı


altüst mü eder?

Tamam, tamam . . . kaosu daha da arttı rı r.

Okullarınızda çocuklarınıza sizin öğrendiğiniz şeyler <l� l . ı


öğretilmesin demiyorum. Tabii ki öğretilmeli. Okullar geı ı ı,
lere, yaşlıların geçmişte öğrendikleri, keşfettikleri, karar vı·ı
dikleri ve seçtikleri bilgi ve deneyimleri de aktarmalı. Öğn · ı ı
ciler sistemin nasıl işlediğini gözlemleyebilmeli. Oysa siz '.,.ı ı
andaki bilgi birikiminizi sadece bilgi olarak değil, Doğru Hı/
gi olarak sunuyorsunuz.
Geçmiş Bilgi, Şimdiki Gerçeğin temeii olmamalı. Da l ı . ı
1 54
önceki zamandan ve deneyimden gelen bilgiler daima ve sa­
dece yeni soruların temelini oluşturmalı. Sorular daima aynı­
�ır. Size verdiğimiz geçmiş bilgilerin ışığında bu yanıta katı­
lıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Ne düşünüyorsunuz?
Bu, daima anahtar sorudur. Bu soruya odaklanın. Siz ne dü­
şünüyorsunuz? Siz ne düşünüyorsunuz?
Çocuklar doğal olarak bu sorulara anne babalarının de­
ğerleriyle yaklaşacaklardır. Anne babalar, daima çocuğun
değer sistemlerini yaratmalarında temel ve güçlü bir rol oy­
namaya devam edecektir. Okulun amacı çocuğu küçücük
yaştan, resmi eğitimini tamamlayana dek bu değerleri ince­
lemesine, nasıl kullanacaklarını ve uygulayacaklarını öğren­
melerine, fonksiyonel hale getirmelerine . . . ve evet, hatta sor­
gulamalarına teşvik etmek olacaktır.

Keşke, oh keşke okul lar bu tarif ettiği n gibi olsayd ı !

Bu modele yaklaşan bazı okullar var.

Var m ı ?

Evet. Ruddph Steiner'in yazdıklarını oku. Steiner'in geliş­


l i rdiği Waldorf Okulu'nun metodlarını araştır.

Bu okul hakkı nda bilgim var. Bu bir rekl am m ı ?

Bu bir gözlem.

Wa ldorf Oku l ları hakkında çok şey b i l d iğimi b i l iyors u n de­


p,i l m i ? B i l iyorsun.

Tabii ki biliyorum. Yaşamındaki her şey sana hizmet ver-


155
di. Seni bu noktaya getirdi. Seninle bu kitabın başından itiba­
ren konuşmaya başlamadım. Seninle bağlantıların ve dene­
yimlerin aracılığıyla yıllardır konuşuyorum.

Waldorf Oku lu'nun en iyi olduğun u mu söylüyorsun?

Hayır. İşe yarayan bir model olduğunu söylüyorum. Sa­


dece bir örnek. Toplumunuzda çok az sayıda olan örnek
okullardan biri. Eğitimi bilginin yanısıra bilincin gelişmesine
de odaklanarak vermeyi başaran bir modeL

Evet, ben im de yü reğimle onayladığım bir model . Waldorl


Oku l u i l e diğer oku l lar arasında çok fark var. B i r örnek vere
yim, basit bir örnek: Waldorf Okul u'nda, i l koku l ve ortaoku l
boyunca s ı n ıf ayn ı öğretmen l e i lerl iyor. B izde ise her y ı l öğreı
men değişiyor. Uzun y ı l lar boyu sü ren birl iktel i kte çocuklarl.ı
öğretmen arasında olan bağı n gücünü düşüneb i l iyor musu
nuz? Değerin i görebi l iyor musunuz?
Öğretmen, çocuğu kend i çocuğu gibi yakından tanıyor. Ço
cukla öğretmen arası nda güven ve sevgi oluşuyor. Geleneks(•I
oku l larda güven ve sevg i n i n gel işme ortamına rastlamak münı
kün deği ldir. Çocuklar ortaoku ldan mezun olduktan sonra, öi�
retmen yen i bir grup çocukla birinci sınıftan itibaren öğretmı·
ye başl ıyor. B i r Waldorf öğretmeni kariyeri boyu nca sade! ı ·
dört y a da beş grup öğrenciyle çal ışabi l iyor. Öğretmenler ço
cukların yaşamında tarifi zor b i r rol oynuyor.
Bu eğitim model i insan ilişkilerinin, yakınlaşmanın ve sev
ginin çocuğun yaşamı ndaki önem i n i vu rgu l uyor. Bu kavraml.ıı
da bilgi kadar önem l i deği l mi? Sanki evin dışında verilen ı · v
eğitim i gibi.

Evet, iyi bir model.


156
Başka iyi model ler de var m ı ?

Evet. Gezegeninizde eğitimle ilgili biraz gelişme gösteri­


yorsunuz ama çok yavaş. Devlet okullarında amaç belirleme­
ye ve yetenekleri geliştirmeye yönelik program çalışmaları
bile büyük tepkilerle karşılaşıyor. İnsanlar bunu tehlikeli ya
da etkisiz olarak görüyor. Çocukların sadece bilgi kazanma­
larının yeterli olduğunu savunuyor.
Eğer gerçekten istediğinizi söylediğiniz bir yaşam kalite­
sine erişmek istiyorsanız, eğitim sistemi değişiklik yapmanız
�ereken alanlardan biri.

Evet, pol itika alanı da değişmesi gereken bir diğe r alan ga­
liba.

Kesinlikle.

1 57
10

B u konu hakkında konuşmayı bek l iyordum. Ö nce pol i tika


konusu nda basit gibi görünen bir soru sorabi l i r miyim?

Hiçbir soru basit değildir. Sorular insanlar gibidir.

Bu iyi. Pekal a işte sorum : D ı ş pol iti kan ın, kendi ü l kenizin
çıkarları doğru ltusunda yap ı l ması yan l ı ş mıdır?

Hayır. Öncelikle Benim bakış açımdan hiçbir şey "yanlış"


değildir. Ama bu terimi ne amaçla kullandığını anlıyorum,
bu yüzden sizin terminolojinizle konuşacağım. Ben "yanlış"
sözcüğünü "olmak istediğinize hizmet etmeyen" anlamında
kullanıyorum. "Doğru" ve "yanlış"ı daima bu anlamda kul
landım. Gerçekte ise Doğru ve Yanlış yoktur. Bu anlamdcı,
hayır dış politika kararlarınızı kendi çıkarlarınıza göre alıncı
nızda bir yanlış yoktur. Yanlış olan, böyle yapmıyormuş gibi
davranmanız. Bunu bütün ülkeler yapıyor şüphesiz. Bir ne
denle, bir konu hakkında uygulama ya da uygulamama kcı
rarları alıyorsunuz. Sonra bu kararlarınız ve uygulamaları
nız için başka nedenler gösteriyorsunuz.

Neden ? Neden ü l keler böyle yapıyor?

Çünkü devletler dış politika kararlarının gerçek nedenin i


1 58
halka söylerlerse, halkın desteğini alamayacaklarını biliyor.
Bu, bütün devletler için geçerli. Aldatmak, devletin bir par­
ı;asıdır. Çünkü çoğu insan bu şekilde yönetilmeyi seçmeye­
cektir. Bir kısım insan da hiçbir şekilde yönetilmeyi istemeye­
cektir, devletler kararların onların iyiliği doğrultusunda alın­
dığı konusunda ikna edici olmadıkça. Bu epey çaba gerekti­
riyor. Çünkü halkın çoğu devletin aptallığını açıkça görüyor.
1 )evletler en azından halkının sadakatini yitirmemek için ya-
1.m söylemek zorundalar. Devletler bir aksiyonun doğrulu-
1'1,ıınun mükemmel bir örneği: Büyük yalan söylersen, uzun
ıaman söylersen, yalan "gerçek" olur.
Gücü ellerinde tutanlar ise, asla bu gücü nasıl elde ettik­
h•rini halkın bilmesini istemez. Konumlarını korumak için
m•ler yaptıklarını ve neler yapabileceklerini de.
Gerçek ve politika asla bir arada olamaz. Çünkü politika,
hlcnen sonuca ulaşmak için sadece gereken kadarını en uy-
11. ı ın yolla söyleme sanatıdır.
Her politika kötü değildir. Ama politika sanatı, pratik sa­
ı ı.ı ttır. İnsan psikolojisinin önemini bilir. Çoğu insanın kendi
ı, ı karları doğrultusunda hareket ettiği gerçeğini bilir. Bu yüz­
' h ·n politika gücü elinde tutanların kendi çıkarlarını sizin çı­

ı. . ırlarınızmış gibi yutturma sanatıdır.


Devletler bu yüzden insanlara bir şeyler veren program-
1,ır hazırlamakta ustadır.
Eskiden, devletlerin fonksiyonları sınırlıydı. Sadece "ko­
ı ı ı ınak ve kollamak" amacını taşıyordu. Daha sonra birileri

l ıı ı göreve ''bakıcılığı" da ekledi. Devletler, halkın güvenliğini


� ı ırnma ve kollamanın yanı sıra, ihtiyaçlarını da karşılayan
'l ı.ıba" rolüne büründükçe toplumu korumak yerine yarat-
1111ıy11 başladı.
Ama devletler h a l k ı n istediğini yapm ıyor mu? İ nsanların

1 59
topl u msa l ölçekte kendi ihtiyaçlarını karşı layacakları mekaniz­
mayı sağlamıyor m u ? Ö rneğ i n Amerika'da i nsan yaşamı n ı n
onuruna, bireysel özgürlüğe, i m kan yaratman ı n önem ine, ço­
cukların korunmasına çok yü ksek değer veririz. Bu nedenll'
devletten yaş l ı ların üretim d ışı y ı l l arında onurla yaşabi lmesi
için program yaratmalarını istedi k; herkes için eşit iş ve barı nak
imkan ları isted i k -bizden farkl ı olanlar ya da hayat sti l leri n i
onaylamad ığımız insanlar i ç i n b i le- çocukların büyüklerin esi
ri hal ine dönüşmemesi için çocu k çal ıştırma yasaları yaptı k ;
çocuk l u a i lelerin temel i htiyaç larını karş ı l adı k; o n l arı yiyecek
siz, giyeceksiz ve barınaksız bı rakmadı k.

Bütün bu yasalar toplumumuzu yansıtıyor. Ama insanl<ı


rın ihtiyaçlarını karşılarken, onların onurlarını çalmamay.ı
dikkat etmelisiniz. Bireysel yaratıcılığı, insanların kendi gü(;
lerini kullanmalarını teşvik ederek, kendi ihtiyaçlarını kemi i
!erinin karşılayabileceklerini de görebilirler.
Sizler sadece bir uçtan diğer uca gitmeyi biliyorsunuz y.ı
devletin her şeyi üstlenmesini istiyorsunuz ya da tüm hükil
met programlarını yok etmek ve tüm yasaları ortadan kald ıı
mak istiyorsunuz.

Evet, toplumda kendini geçindiremeyen birçok insan v. ı r


ken, olanaklar rutin olarak "iti barl ı" insanlara sun u l uyor. Ev �.ı
h ipleri, çok çocuklu a i lelere evler i n i kiralam ıyor; şirketler k.ı
dınların yükselmesine izin vermiyor; adalet statüye göre i�lı
yor; ön leyici sağlık bak ı m ı sadece yeterli gel iri olanlara veri l ı
yor. . Ayrı mc ı l ı k ve eşitsizlik her alanda büyük boyutta var.

Devletler, halkın vicdanının yerini mi almalı?

Hayır. Devletler halkın vicda n ı n ı n sesli ifadesid ir. H . ı l l· .

1 60
devlet arac ı l ığıyla, toplumun hasta l ı k l ı yön lerini düzeltmeyi is­
liyor ve umuyor.

İyi ifade ettin. Fakat tekrar edeyim, insanların nefes alma-


1.ı rını bile garantilemeye çalışarak kendinizi yasalara boğma­
yın. Ahlakı yasalarla oluşturamazsınız. Eşitliği zorla sağlaya­
ı ıınzsınız. İhtiyacınız olan şey kolektif bilinç uygulayıcısı de­
p,i l, kolektif bilinç değişimidir.
Davranış (ve tüm yasalar, tüm hükümet programları) var­
lıf;ınızdan kaynaklanmalı, Kim Olduğunuzun gerçek yansı-
1 1 1,ısı olmalı.

Toplumumuzun yasaları bizi yansıtıyor! Yasalarımız herke­


.,, . "Amerika budur. Ameri ka l ı lar budur'' diyor.

İyi örneklerde, belki. Ama sıklıkla, yasalarınız, gücü elin­


ı l ı • tutanların sizin olmanız gerektiğini düşündükleri ama olma­

ı lı,� ıııız şeylerin göstergesi.

" E l it azı n l ı k", yasalarla "ca h i l çoğun l uğu" yön lendi riyor.

Aynen böyle.

l lunda yanl ı ş olan ne? Eğer aramızdaki en iyi ve e n z e k i l e r


lı ıplumun ve dünyan ı n sorun larıyla ilgi leniyor ve çözümler
ı ıı !l 'riyorsa, bu çoğu n l uğa da h i zmet etmiyor m u ?

llu, azınlığın niyetine ve açıklığına bağlı. Genellikle, "ço-


1ı, 1 1 1ıluğa" kendilerini yönetmeye izin vermek, onlara verile­
l • ı l ı ·t·ek en iyi hizmettir.

Aııarşi. Bu asla yü rü mez.

161
Devlet tarafından ne yapmanız gerektiği söylendiği süre­
ce, gelişemez ve büyük olamazsınız.

Yasaların, top l u m u n büyü klüğünün aynası olduğu da söyle­


neb i l i r. Büyük top l u m lar, büyü k yasalar yaparlar ve . . .

Çok az yasa. Çünkü büyük (gelişkin) toplumların çok az


sayıda yasaya gereksinimi vardır.

Ama, gerçekten yasasız top l u m lar i l kel top l u m lard ı r. Yasa­


lar hakl ıyı korumak için yapı l ı r. Hepimiz in uzlaştığı bir davra
n ı ş biçimi ol mazsa, nas ı l bi r l i kte yaşayab i l iriz?

Davranış kodlarının, uzlaşmanın olmadığı bir dünyayı


önermiyorum. Kodlarınızın ve kurallarınızm yüksek anlayı­
şa dayandığı, özçıkarların daha net tarifinin olduğu bir top­
lum yaratmanızı öneriyorum.
Yasalarınızın çoğu güçlülerin haklarını koruyor.
Örneğin; yasa bazı tür bitkileri, Hemp (Hint Keneviri) ye
tiştiremeyeceğinizi ve kullanamayacağınızı söylüyor. Gerek
çe olarak da sağlığınız için iyi olmadığını gösteriyor. (Hemp,
marihuananın Ingilizce adı Ç.N.)
Ama aynı devlet, bir başka bitkiyi, tütünü yetiştirmenizı ·
izin veriyor. Sağlığınıza iyi geldiği için değil (hatta devlet, t i i
tünün sağlığa zararlı olduğunu söylüyor) uzun zamand ı ı
yaygın olarak içildiği için, yetiştirilmesine karşı çıkılmadığı
nı söylüyor. İlkinin yasaklanıp, ikincinin yasaklanmamasın ı ı ı
gerçek nedeni sağlık değil. Ekonomi ve güç!
Yasalarınız, bu yüzden toplumun düşünce ve arzuların ı ı ı
değil, gücün kimde ve nerede olduğunun yansıması.

Haksızl ı k ediyorsun. Çel işkilerin çok bel irg i n olduğu bir kı ı


nuyu seçtin . Çoğu durumlar böyle deği l .

1 62
Tam aksine. Çoğu durumlar böyle,

Öyleyse çözü m ne?

Mümkün olduğunca az yasalar yapmak. Yasalar aslında


sınırlardır. Hint kenevirinin yasaklanmasının görünürdeki ne­
deni sağlık. Gerçekte ise sigaradan ya da alkolden daha çok
sağlığa zararlı değil ve bağımlılık oluşturma riski çok daha
az. Oysa sigara ve alkol yasayla korunuyor.
Öyleyse neden yetiştirilmesine izin verilmiyor? Çünkü
yetiştirilirse pamuk üreticilerinin, naylon ve rayon üreticile­
rinin, ağaç ürünlerinden para kazanan insanların yarısı işle­
rinden olacaklar.
Hemp (Hint Keneviri) gezegeninizdeki en kullanışlı, en
güçlü ve dayanıklı bitkilerinden biri. Lifi birçok doğal ve
sentetik kumaştan çok daha' sağlam, ipi çok daha dayanıklı
ve uzun ömürlü. Yetiştirilmesi çok kolay. Her yıl üzerinde
dünyada ormanların yok oluşuyla ilgili yazılar okuduğunuz
t-;azete kağıtları için yüz binlerce ağaç kesiliyor. Cannabis ya
da hemp dediğimiz marihuana kağıdı, ağaçtan yapılan ka­
ı;ıttan hem daha ucuz, hem daha dayanıklı üstelik kağıt yap­
mak için tek bir ağacı bile kesmek zorunda değilsiniz. Hemp
l ıirçok ham materyalin yerini onda bir maliyetle alabilir. Tıp
ıılanında da birçok derde deva sentetik ilaçlardan çok daha
ı•t kili.
İşte sorun burada. Bu mucizevi bitkinin yetiştirilmesine
ı ı.in verilirse bazıları para kaybedecektir. Bu yüzden ülkenizde
ı ı ııırihuana yasal değil.
Aynı nedenle ucuz elektrikli araba, ucuz sağlık yöntemle­
ı I, evlerde solar ısının ve solar gücün kullanımı bir türlü yay­
ı•, ı ıılaştırılmıyor.
1 63
Tüm bunları gerçekleştirmenin yıllardır bilgisine de, tek
nolojisine de sahipsiniz. Peki neden bunlara sahip değilsiniz'!
Kimlerin bundan para kaybedeceğine bakın. Yanıtı bulacaksınız.
Çok gurur duyduğunuz Büyük Toplumunuz bu mu? Siziı ı
"uygar toplumunuz"un herkesin yararını düşünmesi içi ı ı
daha çok gürültü yapmanız, sesinizi duyurmanız gerek. Top
lumun yararı, kolektif yarar gibi sözler söylendiğinde "kı ı
münizm!" çığlıkları atılıyor.
Toplumunuzda çoğunluğun yararlanacağı bir şey birill'ı ı
için büyük karlar sağlamıyorsa, çoğunluğun yararı görmezdrn
geliniyor. Bu sadece sizin ülkeniz için değil, dünya için geçeı
li. İnsanlığın cevap vermesi gereken soru: Toplumun çıka rı .
öz çıkarın yerini alabilir mi? Alabilirse, nasıl?
ABD'de çoğunluğun yararını yasalarla korumaya çalı�ı
yorsunuz ve başarısızlığa uğruyorsunuz. Ülkeniz dünya n ı ı ı
en zengin, en güçlü ülkesi ve bebek ölüm oranının en yü k
sek olduğu ülkelerden biri. Neden? Çünkü fakir halk kalit ı · l ı
doğum öncesi v e doğum sonrası sağlığı için maddi imka n l . ı
r a sahip değil. Toplumunuzu yönlendiren temel güdü i � . ı ·
yüksek kar. Ülkenizde, bebek ölümünün diğer endüstriyel i ı l
kelere göre daha yüksek oranda olması sizi rahatsız etnw l ı
ama etmiyor. Bu sadece başarısızlığınızın bir örneği. Siı. ı ı ı
toplum olarak önceliklerinizin nerede olduğunu gösteriyı ıı
Diğer ülkeler hasta, yoksul, özürlü ve yaşlıların bakımları ı ı. ı
önem veriyor. Siz ise zengin, etkili ve güçlüler için olanak l . ı
rınızı sunuyorsunuz. Amerikalıların yüzde 85'i yoksıı/111/,
içinde yaşıyor. Yaşlı ve yoksul Amerikalıların çoğu yerel d n
let hastanelerinin acil servislerini biraz tıbbi yardım afal 1 1 I
mek için "aile doktoru" servisi olarak kullanıyor. O da ı · ı ı
zorunlu koşullarda. Koruyucu sağlık için hiçbir ilgi ve y . ı ı
dım göremiyor.
1 64
Parası olmayanlarla uğraşmakta kar yok. . . yani kullanıl­
ma tarihleri geçmiş.
Ve bu sizin büyük uygar toplumunuz.

Çok karamsar b i r tablo çiziyorsun. Ama Amerika, yoks u l


toplumlara, d iğer ü l kelerden çok d a h a fazla yard ı m ediyor.

Görünüşte öyle. Oysa Amerika'nın yıllık gelirinden ayır­


d ığı yardım fonunun oranı, birçok küçük ülkelerin yardım
l onu oranlarından çok daha az. Kendi kendinizi kutlamadan
ı\nce, dünyaya bir baksanız iyi olur. Eğer yapabileceğinizin
ı ·n iyisi buysa, öğreneceğiniz çok şey var.
Ziyankar, yozlaşmış bir toplumda yaşıyorsunuz. Her şeyi
1 1 1i.ihendislerinizin "planlı yok ediş" dedikleri sisteme göre
1 11�><1 ediyorsunuz. Arabalarınız üç misli daha pahalı, üçte bir
.ız ömürlü. Giysileriniz onuncu giyişten sonra dökülüyor.
!�aflarda dayanıklılık süresi uzun olsun diye yiyeceklerinizi
k i myasal maddelerle dolduruyorsunuz . . . bu yaşamınızı kı-
11, ı l tsa bile. Sporcularınıza, takımlarınıza saçma sapan çabala­
n için dudak uçurtan maaşlar veriyor, öğretmenlerinizi, sizi

ı ı l ı l üren hastalıklarınıza çare bulmaya çalışan araştırmacıla­


ı ı ı ı ızı para için yalvartıyorsunuz; her gün süper marketleri­
ı ı i :t.de, restoranlarınızda, evlerinizde dünyayı besleyecek ka­
o l . ı r yiyeceği çöpe atıyorsunuz.
Bu ziyankarlık sadece ülkenize mahsus değil, yüreği acı­
'''" bu davranış biçimi dünyada salgın bir hastalık.
Her ülkede yoksul halk, sadece canlı kalabilmek için çöp­
l ı ı ldcri karıştırırken güçlü azınlık, paralarını açgözlülükle yı­
ı\ıyor, daha da artırmaya çalışıyor; ipek çarşaflarda uyuyor
ı· ı • her sabah altından yapılmış musluklarını çeviriyor.

Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocuklar, gözyaşı dö-


1 65
ken annelerinin kollarında ölürken, kendi ülkelerinin "lid ı · ı
leri" ülkelerine gelen bağışların ve yiyeceklerin, açlıktan i ı l
mek üzere olan halklarına ulaşmasını bin bir politik dünwı ı
le önlüyor. Kazancı kendi özel hesaplarına aktarıyor.
Hiç kimsenin gücü bu koşulları değiştirmeye yetmiy ı ı ı
muş gibi görünüyor. Gerçekte sorun gücün yetmemesi d q ', ı l
iradenin ve isteğin olmaması. Başkalarının ihtiyaçlarına da kvıı
di thtiyaçlarınızı karşılamak kadar duyarlı olmadığınız siı ı • ·
ce de bu böyle devam edecektir.

Peki, neden bir şeyler yapmıyoruz? Neden devam etmesi ı ıı


izin veriyoruz ?

Çünkü umursamıyorsunuz, aldırmıyorsunuz. Şefka l l ı ' ı ı


yoksunsunuz. Tüm gezegen bilinç krizi içinde. Birbirinizle ı l
gilenmeye karar vermelisiniz.

Soracağı m soru pek kalpsizce görünecek ama neden . ı ı l ı ·


üyelerim i z i de sevemiyoruz ?

Kendi aile üyelerinizi kendinizce seviyorsunuz. Sadı·ı ı ·


aile üyelerinizin kimler olduğu konusunda sınırlı bakiş açı ı ı ı :
var.
Kendinizin insanlık ailesinin bir parçası olduğunuzu gi ıı
müyorsunuz. Bu yüzden insanlık ailesinin sorunları da si:1 1 1 1
sorunlarınız olmuyor.

D ü nya i nsan ı bakış açı s ı n ı nas ı l değiştirebi l i r?

Neyi değiştirmek ve görmek istediğinize bağlı.

Acıyı, ıstırabı nas ı l ortadan kald ı rab i l iriz?

1 66
Aranızdaki ayrılıkları ortadan kaldırarak. Yeni bir dünya
ınodeli yaratarak. Yeni düşüncenin çerçevesini çizerek.

Yan i ?

Şimdiki dünya görüşünüzden radikal bir biçimde vazge­


\'L'rek. Şu anda, dünyayı -jeopolitik anlamda- her biri ayrı,
lıi rbirinden bağımsız ülkeler topluluğu olarak görüyorsu­
ı ı ı ı z . Bu bağımsız ülkelerin iç sorunları ne kadar büyük olur­
.,., olsun, bütünün sorunları olarak değerlendirilmiyor . . . Ta
h. i diğer grupları ya da o grubun en güçlü üyelerini de etkile­
yı•ne kadar.
Eğer daha büyük grubun kaybedeceği bir şey yoksa, bir
)',rtıbun canı cehenneme diyorsunuz. Çünkü kimse grubun
l ıi r parçasının yaşadığı sorunlara aldırmıyor.
Her yıl binlerce kişi açlıktan kırılıyor, yüzlerce kişi iç sa­
vıışlarda ölüyor, despotlar bölgeleri yağma ediyor, diktatör­
lı·r ve silahlı kuvvetleri tecavüz ediyor, soyuyor, öldürüyor,
n•jimler halkı en temel insan haklarından yoksun bırakıyor . . .

VL' geride kalan dünya parmağını kımıldatmıyor . . . Başkala­

ı ının "iç işlerine" müdahale etmemek adına.


Ama sizin çıkarlarınız, sizin yatırımlarınız, sizin emniyeti­
niz, sizin yaşam kaliteniz tehlikeye giriyorsa, ülkenizi ayak­
l.111dırıyor, diğer ülkeleri peşinizden sürüklemeye çalışıyor
w o bölgeye koşuyorsunuz.
Sonra da Büyük Yalanınızı söylüyorsunuz. Bu müdahale­
yi insanlık adına yaptığınızı, o bölgenin zavallı insanlarına
yardım etmek için yaptığınızı söylüyorsunuz.
Gerçekte ise sadece kendi çıkarlarınızı koruyorsunuz. Ka­
ı ıı tı mı? Çıkarınızın olmadığı bölgelerle ilgilenmiyorsunuz
l ıi le.

1 67
Dü nyanın p o l itik maki nesi öz çı karlar üzerine çal ışıyor, y<·

n i olan ne söyl üyorsun?

Dünyanın değişmesini istiyorsanız, yeni bir şeyler yam ı


ma zorundasınız. Başkalarının çıkarlarını da kendi çıkarları
nız olarak görmeye başlamalısınız. Bu ancak global gerçeği
nizi yeniden oluşturmanızla ve kendinizi bu gerçeğe uygu ı ı
yönetmenizle mümkün.

Tek dünya devletinden m i bahsed iyorsu n?

Evet.

1 68
11

İ ki nci Kitapta gezegen i n jeopol itik sorun larına gi recegı n ı


•,/'ıylemiştin . Ama sen i n b u tartışmaya gi receğini düşün memiş­
t i nı !

Dünyanın kendisini kandırmasına son vermesinin zama­


ı ıı geldi. İnsanlığın, tek sorunun sevgisizlik olduğu gerçeğine
ı ı yanmasının zamanı geldi.
Sevgi hoşgörüyü doğurur, hoşgörü barışı doğurur.
Hoşgörüsüzlük savaş üretir. En katlanılmayacak koşulla­
r.ı bile duyarsızca bakar.
Sevgi duyarsız olamaz. Duyarsız olmayı bilemez ki.
İnsanlık için sevgi ve duyarlılık hissetmenin en hızlı yolu,
1 ı I ın insanlık ailesini kendi aileniz olarak görebilmektir. Tüm
ı nsanlık ailesini kendi aileniz olarak görebilmek için en hızlı
vol ayrılığa son vermektir. Dünyanızdaki tüm ayrı ülkeler bir­
l1·�111eli.

Birleşmiş M i l letleri miz var.

Güçsüz ve iktidarsız olan Birleşmiş Milletleriniz. Bu kuru-


işleyebilmesi için yeniden yapılanması gerek. Bu im­
1 1 1 1 1 11
ı�ıınsız değil ama zor ve çetrefilli.

1 69
Peka la. Sen ne öneriyorsu n ?

Benim bir "önerim" yok. Sadece gözlemliyorum. Bu diy.ı


logda sen bana yeni seçimlerinizin ne olduğunu söyle, h · ı ı
de bunları gerçekleştirmek yolunda gözlemlerimi payla�.ı
yım. Gezegeninizdeki insanlarla ülkeler arasındaki ilişkikıı
nizde şimdi neyi seçiyorsunuz?

Sen i n sözlerini ku l l anacağ ı m . Eğer yapabi lseyd i m " İnsa ıı l ı l·


ai lesi için hep i mi z i n sevgi ve duyarl ı l ı k gösterebil mesini" i sh'ı
dim.

B u seçimle, yeni bir politik dünya toplumunu oluşturı ı ı


dunuz. Her ülkenin dünya ile ilgili eşit söz hakkı olurdu v ı ·
her ülke dünya kaynaklarından eşit oranlarda pay alırdı.

Bu asla yürümez . "Güçlü" ü l keler zeng i n l i klerini, güçll'ı i ı ı ı


ve kaynakları n ı "güçsüz" ü l kelerle asla paylaşmazlard ı . Ner lrn
paylaşs ı nlar k i ?

Çünkü bu, onların en yüksek özçıkarlarına hizmet ediyı • ı

B u n u göremezler. B e n de görebi ldiğimi sanmıyorum.

Eğer ülkenizin ekonomisine her yıl milyarlarca dolar k. ı


zandırabilseydiniz, bu dolarları açı beslemek, giydirmek, 1 ı. ı
rındırmak, yaşlılara güvence sunmak, daha iyi sağlık ko� ı ı l
lan yaratmak v e herkes için daha onurlu bir yaşam stand.ıı
dı oluşturmak için kullanmak ülkenizin özçıkarlarma en i v ı
hizmeti vermek olmaz mıydı?

Bu, ancak yoksu l lara yardı m edebi l mek için orta s ı n ı f VI'

1 70
1.engine bedel ödetmekle olabi l i r. B i r yandan da ü l ke çökme­
ye devam ediyor, suç dalgası ü l keyi kasıp kavu ruyor, enflasyon
insanl arın birikimlerin i s i l i p süpürüyor, işsiz l i k yukarı lara tır­
ınanıyor, devlet gitti kçe büyüyor ve sem iriyor, oku l larda pre-
1.ervatif dağıtıyorlar.

Radyo talkshowcusu gibi konuşuyorsun.

Evet ama çoğu Amerikal ı böyle düşünüyor.

Çok miyop gözlerle bakıyorlar. Eğer her yıl milyarlarca


dolar, sisteminize geri girse . . . ve bu para yaşam standartları­
nı iyileştirmek için kullanılsa . suç nedenlerinin ortadan kal­
. .

kncağını göremiyorlar mı? Dolarlar ekonominize geri pom-


1 ıalansa yeni iş olanaklarının mantar gibi çoğalacağını gör­
müyor musunuz? Böylece devletinize de yapacak daha az şey
kııldığı için, küçülmesi kolaylaşacaktır.

Bu söyled iklerin i n bazı ları olabi l i r ama devlet i n küçülebile­


' eğine inanama m ! Peki mi lyarlarca dolar nereden gelecek? Se­
ı ı i n yen i dünya devleti n i n empoze ettiği vergi lerden m i ? "Ka­
ı.ınanlardan" a l ı p " i k i ayağı üzeri nde durmaya n l ara" vereb i l ­
ı ııek için m i ?

Böyle mi özetliyorsun?

Hayır, ama çoğu i nsanın görüşünü d i l e getiriyorum.

Bu konuya daha sonra gireceğiz. Şu anda konudan sap­


mak istemiyorum ama daha sonra bu konuyu ele alacağız.

Pekala.

171
Bu yeni dolarların nereden geleceğini sordun. Hayır yen i
dünya devletinin empoze ettiği yeni vergilerden değil. (Z<ı
ten aydınlanmış yönetim altında, dünya vatandaşları olan bi
reyler kazançlarının yüzde onunu, bütünün yararına kull<ı
nılması için kendileri vermek isteyeceklerdir.) Yerel yönetimk
rin yeni vergilerinden de değil. Hatta bazı yerel yönetimkr
vergileri düşüreceklerdir bile.
Tüm bunlar, bu yararlar sadece dünya görüşünüzü deği�;
tirınenizin sonucunda sağlanacaktır.

Nası l ?

Savunma sistemlerinize ve saldırı silahlarına harcadığın ı ı


paradan.

Oh a n l ıyorum ! Bizim ordumuzu lağvetmemizi istiyors u n !

Sadece siz değil, dünyadaki bütün ülkeler.


Ordunuzu lağvetmeyin, büyük ölçüde azaltın. İç düzcıı ı
sağlamak için yetecek kadar, polis kuvvetlerini güçlendirebi
lirsiniz. Bunu yapmak istediğinizi söylüyor ama her yıl bü ı
çe zamanı geldiğinde yapamayacağınızı söyleyerek ağlıyor
sunuz. Savaş aletlerine, savaş hazırlıklarına harcadığınız p.ı
rayı dramatik ölçülerde azaltın. Kitle imhasına yönelik silah
!anmaya tümüyle son verin.

Ö ncel ikle bu dediği n i yaptığımızda ne kadar kar edece�\İ


mizin rakamları n ı abarttığ ı n ı düşünüyorum. İ ki nci olarak cl.ı ,
asla i nsan l a rı savu nma hakları ndan vazgeçtirebi leceğine in.ı
namıyoru m .

1 72
Rakamlara bakalım. Şu anda (Mart 25, 1994) dünyada as­
keri amaçlar için yılda bir trilyon dolar harcanıyor. Bu, daki­
kada bir milyon dolara geliyor.
En çok harcayan ülkeler bu parayı demin saydığımız alan­
lara yönlendirebilirler; eğer bunun özçıkarlarına en uygun yol
olduğunu görebilirlerse. Fakat güçlü ve zengin ülkeler, sa-·
vunmadan vazgeçmeyi düşünemiyorlar bile çünkü onların
gücünü kıskanan ve sahip olduklarını isteyen ülkelerin saldı­
rısına uğrayacaklarından korkuyorlar.
Bu tehlike iki yolla bertaraf edilebilir:
1 . Dünyanın total zenginliğini ve kaynaklarını tüm dünya
i ı ısanlarıyla yeterince paylaşarak; herkes insanlık onuruna
ı ıygun bir yaşam sürdüğünde ve korkudan arındığında, baş­
kalarının sahip olduklarına da göz dikmeyecektir.
2. Savaşa neden olabilecek farklılıkları çözümleyebilmek
lı;in bir sistem yaratarak.

Dünya i nsan ı bunu asla yapamaz.

Başlatıldı bile.

B aşl atı ldı m ı ?

Evet. Dünyanızda böyle bir politik düzen için deneyler


l ı,ışlatıldı bile. Bu deneyin adı Amerika Birleşik Devletleri.

ABD'nin h ı z l a çöktüğün ü söylüyordu n .

Çöküyor. Başarının elde edilebilmesi için daha çok uzun


l ıir yola ihtiyaç var. (Bunun çabuklaşmasını engelleyen dav­
r,ınışlar hakkında daha sonra konuşacağım.) Ama yine de
1 73
uğraş verdiğiniz en iyi deney şimdilik bu. Winston Churc­
hill'in söylediği gibi: "Demokrasi en kötü sistemdir, tüm di­
ğerleri hariç."
Ülkeniz birçok bağımsız eyaleti, başarıyla bir çatı altındil
toplamayı başardı. Hepsini tek merkezi otoriteye bağladı.
Zamanında her eyalet buna karşı çıktı. Böyle bir birleşmL'·
nin özçıkarlarma ters düşeceğini ve bağımsızlıklarını yitire
ceklerini düşünerek tepki gösterdi.
Bu tek tek eyaletlerde neler olup bittiğini anlamak, sizl'
yardımcı olabilir. Esnek bir konfederasyona katıldıklarınd<ı,
gerçek bir Birleşik Eyaletler Devleti yoktu. Eyaletlerin kabul
ettiği Konfederasyon Anayasasını uygulayan güç de yoktu .
Eyaletler kendi dışişieriyle ilgileniyor, ticari ve diğer konı ı
larda Fransa, İspanya, İngiltere ve diğer ülkelerle özel anla:;;
malar imzalıyorlardı. Eyaletler, Konfederasyon Anayasası
yasaklasa da kendi aralarında da ticaret yapıyorlardı. Bazı
eyaletler, başka eyaletlerden gelen mallar için tıpkı okyanu
sun öte yakasından gelen mallardan aldıkları gibi vergi a l
maya başlamışlardı! Tüccarlar, merkezi otorite olmadığı içi n,
böyle bir vergilendirme imzaladıkları anlaşmalara aykırı ol
duğu halde mal alıp satmak istiyorlarsa, rıhtımda istem·ı ı
vergiyi ödemek zorunda kalıyorlardı.
Eyaletler, kendi aralarında da savaşıyorlardı. Her eyaleti ı ı
kendi ordusu, dokuz eyaletin deniz kuvvetleri de vrırd ı .
"Ayağıma basma", Konfederasyona dahil her eyaletin resm i
sloganı olabilirdi.
Eyaletlerin yarısı kendi paralarını basıyordu. (Konfed l'
rasyon anlaşmasına göre bu da yasaktı!)
Kısaca, Konfederasyon Anayasası altında birleşen eyakı
lerin ilk hali, tıpkı bugünkü bağımsız devletler gibi davranıyor
du.
1 74
Para basma otoritesine sadece Kongrenin yetkili olması
gibi imza attıkları şartlara uyulmamasına rağmen, bu kural­
ların uygulanmasını sağlamak için merkezi otoritenin kurul­
masına ve yetkiyi devretmeye şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Ama, zaman içinde geniş görüşlü liderler ortaya çıkmaya
başladı. Üst rütbede ve konumda olanları, böyle bir Yeni Fe­
derasyon yaratmanın yararlarının kaybedeceklerinden fazla
olduğuna ikna etmeyi başardılar.
Tüccariar, paradan tasarruf edecek ve gelirlerini yükselte­
ceklerdi. Çünkü eyaletler birbirlerinden vergi almayacaklar­
d ı . Eyaletler paradan tasarruf edecek ve kaynaklarını insan­
lara gerçekten yardımcı olan program ve hizmetlere aktara­
L'aklardı. Çünkü kaynaklar, eyaletleri birbirlerinden koruya­
cak savunma giderleri için kullanılmayacaktı.
Birbiriyle savaşmak yerine, işbirliği yaparak daha güven­
l i , daha rahat ve refah bir hayat süreceklerdi. Büyüklüklerini
yitirmek bir yana, her eyalet gittikçe daha da büyüyecek ve
gelişecekti.
Ve aynen böyle oldu.
Aynı şey dünyadaki 160 ülke eyaletinde de gerçekleşebilir;
··�er Birleşik Federasyon oluşturabilirlerse.
Bu da savaşın sonu anlamına gelir.

Nas ı l ? Yine an laşmazl ıklar olabi l i r.

İnsanlar, dış şeylere bağımlı kaldığı sürece bu doğru. Sa-


11 ,ışa gerçekten son vermenin tüm huzursuzluğa ve bu rahat­
• , ızlığın güvensizliğine son vermenin bir yolu var. Ama bu
•ıpiritüel bir çözüm. Burada şimdi jeopolitik çözümü araştırı­
yoruz.
Aslında, ikisini birleştirmek her şeyin çözümü. Günlük ya-

1 75
şanı deneyimlerini değiştirebilmek için, spiritüel gerçegnı
günlük hayatta uygulamasına göre yaşanması lazım.
Bu değişim olana kadar, daima anlaşmazlıklar olacaktır.
Haklısın. Ama savaşlara ve öldürmeye ihtiyacınız yok. Cali
fornia ile Oregon arasında su hakları savaşı var mı? Mary·
land ile Virginia arasında balık avlanması yüzünden savaş çı
kıyor mu? Wisconsin ile İllinois, Ohio ile Massachusetts ar<ı
sında çıkar savaşı oluyor mu?

Hayır.

Neden? Aralarında birçok anlaşmazlıklar ve farklılıkl<ır


çıkmıyor mu?

Yı l l ardı r, evet.

Hep çıkıyor. Fakat her bir eyalet, kendi iradesiyle, kendi isft'
ğiyle, ortak konularda uzlaşmak için yasalara uymaya kar.ı ı
verdi. Aynı zamanda birbiriyle ilgili konularda özel yasal il ı
çıkarma haklarını da korudular.
Federal yasayı farklı yorumlamaktan doğan anlaşmazlı k
larda ya da birisi yasayı çiğnediğinde, sorun mahkemeye l ; ı
şınıyor. . . çünkü mahkeme (eyaletler tarafından kendisiıı c ·
verilen) anlaşmazlıkları çözümleme yetkisini kullanma h<ı �
kına sahip.
Eğer yürürlükteki yasalar sorunu çözmeye yetmiyorsc:ı y . ı
da iki tarafa da uygun gelen bir çözüm üretemiyorsa, eyall'I
ler ya da kişiler temsilcilerini merkezi hükümete gönderiyor
Burada iki tarafın da uzlaşacağı ya da mantıksal fedakarlı k
lar yaparak anlaşabileceği yeni yasalar fikir birliği ile üretil t ·
rek anlaşma sağlanıyor.

176
Federasyonunuz böyle işliyor. Sizin tarafınızdan yetki ve­
ri len yasa ve mahkeme sistemi yasaları yorumluyor. Mahke­
ı ııclerin verdiği kararı, Adalet sistemi uyguluyor. (Gerekti­
p,inde polis ve askeri gücü de kullanıyor.)
Sistemin gelişmesi gerektiğine kimse karşı çıkmıyor ama
l ıu politik sistem 200 yıldan fazladır işliyor.
Aynı reçetenin ülkeler arasında da başarılı olmaması için
l ılr neden yok.

Eğer bu kadar basitse, neden denenmiyor?

Denendi. Milletler Cemiyeti ilk denemenizdi. Birleşmiş


Milletler ise son denemeniz. İlki başarısız, ikincisi etkisiz ol­
ı l ıı. Tıpkı, Konfederasyonun 13 eyaletten oluşan ilk hali gibi,
nyc devletlerin güçlü olanları bu birleşmeden zararlı çıkmak­
/1111 korkuyor.
Çünkü "güçlüler", tüm insanların yaşam kalitelerini geliş­
l l nnekten çok kendi güçlerini korumaya önem veriyor. Güç­
l ı i lcr, böyle bir Dünya Federasyonunda, yoksul ülkelerden
ı l ııha fazla üreteceklerini biliyor, Federasyonun oluşmasının

�l·ndilerine pahalıya patlayacağına inanıyor . . . bu yüzden


hiçbir şeyden vazgeçmiyorlar.

Bu korku ları nda haklı değ i l ler m i ? Kazanmak için yıllarca


ı ı ı(icadele verdiğin şeyleri korumaya çal ı şmak anlaşı l ı r değil
1ııi?

Öncelikle, yoksul ülkelerin insanlarının açlık, susuzluk,


l ııı rınak ihtiyaçlarını karşılamak için, güçlülerin sefalarından
vıızgeçmeleri gerekmiyor.
Daha önce söylediğim gibi dünyada askeri amaçlar için
1 77
yılda harcanan bir trilyon doları, insani amaçlara yöneltnw
miz yeterli. Bunun için ayrıca para harcamanız, zengindl ' ı ı
yoksula para aktarmanız gerekmiyor.
Burada kaybeden bir taraf var elbette. Savaştan ve sav.ı·,.
aletlerinden kar sağlayan, devasa uluslararası şirketler, l ıı ı
şirketlerde çalışanlar ve tüm zenginliklerini dünyanın çeli�;J ı
bilincine borçlu olan savaş baronları. Belki de bolluk bilinl ı
nizin kaynağını yanlış yerde arıyorsunuz. Birilerinin ra l ı. ı l
yaşamı, savaşlardan elde ettikleri gelire bağımlıysa, bu l ı. ı
ğımlılık, dünyada kalıcı barış atmosferinin oluşmasına d . ı
karşı çıkmayı gerektirir.
Sorunun ikinci bölümüne gelince; kazanmak için yıllan . ı
mücadele verdiğin şeyleri korumaya çalışmak ister birey, ' ' ·
ter ülke boyutunda olsun anlaşılır bir şey tabii; eğer Dış Dii ı ı
ya bilinciyle davranıyorsan.

Ne b i l i n c i ?

Eğer hayatının en büyük mutluluğu, sadece Dış Düny.ı


nın sunduğu deneyimlerden -senin dışındaki fiziksel düny.ı
dan- kaynaklanıyorsa, birey de olsan, ülke de olsan, birik l ı ı
diklerinin bir damlasından bile asla vazgeçmek istemeyen·I·
sin. Çünkü biriktirdiklerinin bir damlasından bile vazgl . .,
mek, mutluluğundan vazgeçmekle eşanlamlı olacaktır.
Yoksullar da, mutsuzluklarının nedeninin "sahip olnı . ı
dıkları" şeylerle bağlantılı olduğuna inandıkları sürece, onl. ı ı
da aynı tuzağa düşeceklerdir. Yoksullar sürekli varsıllanl.ı ı ı
isteyecek, varsıllar da sürekli paylaşmayı reddedeceklen l ı ı
Bu yüzden tüm savaşların, huzursuzlukların, çekişmekı ı ı ı
gerçekten sona erebilmesi için, spiritüel çözüme ihtiyacıı ı ı ı
var. Eninde sonunda, her jeopolitik sorun, her bireysel sorı ı
·

nun altında spiritüel problem var.


178
Hayatın kendisi spiritüeldir. Yaşamın her probleminin te­
ı ı ıl'li spiritüeldir . . . ve spiritüel anlayışla çözülür.
Gezegeninizde savaşları yarattınız çünkü birileri, birileri-
1 1 i n sahip olduğu şeyleri istiyor.
Tüm çelişkiler yanlış yönlendirilmiş arzulardan kaynaklanır.
Dünya barışı sağlamak için, İçsel Barışı sağlamak gereki­
vor. Her birey iç huzurunu bulduğunda, dışarıda bulduğu
•,ıı·ylere de ihtiyaç duymayacaktır.
"İhtiyaç duymamak" büyük özgürlüktür. Öncelikle, sizi
I· ' ırkudan özgürleştirir. Bir şeylere sahip olamayacağının
k mkusu, sahip olduğun şeyleri kaybetme korkusu, bazı şey­
lı·ı ·ı · sahip olmazsan mutlu olamayacağın korkusu. İkinci ola­
ı .ıl-, "ihtiyaç duymamak" sizi öfkeden özgürleştirir. Öfke, kor­
A 1111 1111 ilanıdır. Korkacak bir şeyiniz yoksa, öfke duyacağınız
1 oi r şey de yoktur. İstediğin bir şeyi elde edemezsen, öfke
ı l ı ı yınazsın çünkü istediğin şey sadece bir tercihtir, ihtiyaç
ı lı •j\il. Bu yüzden elde edememe olasılığıyla bağlantılı korku­
ı ıı ı z yoktur . . . öfkeniz de.
Başkaları, yapmalarını istemediğin bir şeyi yaptığında öfke
ı l ııymazsın, çünkü onların bir şeyleri yapmasına ya da yap-
1 1 1. ı ınasına ihtiyaç duymuyorsun . . . öfke de.
Biri şefkat göstermediğinde öfke de duymazsın, çünkü
ı ıııların şefkatine ihtiyaç duymazsın.

Biri sizi sevmezse öfke duymazsın, çünkü onların sevgisi­


ı ıı · ihtiyaç duymazsın.
Biri size kaba, incitici, zarar verici olmaya çalıştığında öf­
�ı· duymazsın çünkü onların farklı davranmalarına ihtiyaç
ı l ı ıy ınazsın ve sana zarar veremeyeceğini bilirsin.
Hatta, birisi canınızı almaya çalışsa bile öfke duymazsın
ı, ılııkü ölümden korkmazsın.
Korkuyu kaybettiğinizde, her şeyinizi kaybetseniz bile öf-
1.. ı • duymazsınız.

1 79
İçinizde, sezgisel olarak yarattığınız her şeyi yeniden ya
ratacağınızı bilirsiniz. Daha da önemlisi, önemli değildir.
İç Huzurunu bulduğunuzda, bir kişinin, yerin, koşulların,
olayların olup olmaması bilinç boyutunuzu etkilemez ya d . ı
içsel deneyimlerinizi belirlemez.
Bu, bedene ait her şeyi reddetmeniz anlamına gelmiyoı
Tam aksine, bedeninizde olmaktan, son derece haz duyaı,
daha önce yaşamadığınız doruk hazlar deneyimlersini :1.
Ama bedeninizle ilgili her şeyi zorunlu olarak değil, istedi�i
niz için yaşarsınız. Bedensel duyuları seçtiğiniz için deıw
yimlersiniz, mutlu hissetmek ya da mutsuzluğunuzu hak l ı
çıkarmak için zorunlu olarak değil.
İçinizdeki huzur, herkes tarafından hissedildiğinde sava�..
lara son verir, çatışmaları yok eder, adaletsizliği önler v ı ·
dünyayı cennete çevirir.
Başka bir formül ne gereklidir ne de vardır.
Dünya barışı bireysel bir şeydir!
İhtiyacınız olan olayları değiştirmek değil, bilincinizi d ı ·
ğiştirmektir.

Karn ı m ı z açken iç h uzurunu nasıl bulabi l i riz? Susuzkı · ı ı.


nası l d i ngin olabi l i ri z ? l sl ak, ü şüyor ve barı naksızken nasıl �.ı
kin olab i l i ri z ? Sevd i klerim iz hiç nedensiz ölürken nasıl öfl, , .
duymayız?
Çok ş i i rsel kon uşuyorsu n ama ş i i ri n pratiğe faydası var rı ı ı ı'
Ethopya'da b i r d i l i m ekmek b u lamadığı için kucağında çoı 1 1
ğ u ölen anneye söyleyeceğin şey var m ı ? İ ç savaş s ü ren 111·1
hangi b i r yerde, köyün ü yerle b i r etmek isteyen orduyu durd111
maya çalıştığı için bedenine giren kurşunun acı s ı n ı h issedı ·ı ı
adama yard ı m ı var m ı ? Ş i i ri n i n b i r çete tarafı ndan ardı ard ı ı ı.ı
tecavüze uğramış kadı na yard ı m ı var mı? B i r pazar sabahı a l ı ·,

180
verişe giden a i len in, bir terörist bombasıyla parçalara ayrı l ma­
�ına faydası var m ı ?

Bu söyleyeceğimden rahatsızlık duyacaksın biliyorum


.ıına dinle: Her şey mükemmel. Mükemmelliği görmeye ça­
l ış. Bahsettiğim bilinç değişimi bu. Hiçbir şeye ihtiyaç duy­
ma. Her şeyi arzu et. Geleni seç. Duygularını hisset. Dolu do­
l ı ı ağla. Dolu dolu gül. Gerçeğini hisset. Tüm duygularını ya­
�adığında. Dur ve Tanrı'yı bil.
Bir başka deyişle, en büyük trajedinin ortasındayken bile,
ııürecin mükemmelliğini gör. Göğsünde kurşunla ölürken bi-
11', çetenin tecavüzüne uğrarken bile.
Bu, şu anda size imkansız gibi görünüyor. Oysa Tanrı bi-
1 1 ncine ulaştığınızda yapabilirsiniz.
Tanrı bilincine ulaşmak zorunda değilsiniz elbette. Anı na­
ııı l deneyimlemek istediğinize bağlı.
Büyük trajedi anında zorluk, zihni sessizleştirmek ve ru­
hun derinliklerine girmektir.
Kontrol edemediğiniz durumlarda bunu otomatikman yaparsı­
ııız.
Hiç kazayla köprüden arabasıyla uçan biriyle konuştunuz
ı ı ıu? Silahla burun burana gelen biriyle? Boğulmaktan son
ıında kurtulan biriyle? Size zamanın yavaşladığını söyleye­
n•klerdir. İçlerinde daha önce hiç hissetmedikleri sakinliği,
l ı i�' korku hissetmediklerini söyleyeceklerdir.
"Korkma! Seninleyim." Trajediyi yaşayan kişinin duydu­
r.ıı şiir bu. En karanlık anında, ışığın olacağım. En zor anın­
ı liı, tesellin olacağım. En güçsüz anında, gücün olacağım.
ı ;ıiven! Senin daha sonra ihtiyaç duymayacağın rehberinim.
Yı·ı;;illiklere uzanıp dinlenmeni sağlayacağım; derin sulardan
f', ••çmene yardımcı olacağım.
181
Ruhunu canlandıracağım; doğru yolda yürümen için yol
göstereceğim.
Ölümün gölgesinde yürürken bile korkmayacaksın. Sı·
ninleyim.
Düşmanlarının önünde masanı donatacağım. Bardağı n ı
taşıracağım.
İyilik ve şefkat yaşamın boyunca peşinde olacaktır. Ben i ı ı ı
Evimde yaşayacaksın . . . v e yüreğimde . . . Sonsuza dek.

1 82
12

Harika. Söyledi klerin bir harika. Keşke dünya bunu i şiteb i l ­


" ' " Keşke dü nya bunu anlayabi l se, inanabi lse.

Bu kitap yardımcı olacak. Sen buna yardım ediyorsun.


l\endi payına düşen rolü oynuyor, Kolektif Bilincin yüksel­
ıııcsine yardımcı oluyorsun. Herkesin yapması gereken bu.

Evet.
Yen i bir konuya geçebi l i r miyiz? Aldığımız tavırların önem­
li olduğu nu düşü nüyorum.
Şu anda yaygın olan tavır ş u :
Faki re yeteri nce yard ı m yap ı l ıyor; zeng i n i çal ışara k kazan­
ı lıP,ı için faz la vergiyle cezaland ı rmaya l ı m . Ü retmeyen fakire,
ı l. ı l ı a faz l a vererek tembe l l iği n i teşvi k etmeye l i m .
Bu i nsanlar, fakirin fakir olmayı isted iği i ç i n fakir olduğuna
1 1 1. ı ı ı ıyor. Çoğu fakir kend isi n i kurtarmak için en ufa k bir çaba
ıııısıerııı iyor. Kendi soruml u l u kları n ı üstlenmek yerine, devletin
ı ı ıı •rnesini emmeyi tercih ed iyor.
c,:oğu i nsan, zeng i n l iğin paylaş ı m ı n ı n komü n izm şeytan ı ol­
ı lı ı �una i nanıyor. Komün ist Manifestoda yer alan " Herkesten
\ l'lı•neğine göre, herkese i htiyac ına göre" sözünü bu düşünce-
1 1 1 1 1 şeytan i kaynağı n ı n kanıtı olarak gösteriyor. Bu düşünceye

1 83
göre temel insanlık onuru, herkesin ortak çabasıyla garanti al­
tına alınmalı.
Bu insanlar, "her insan kendi başına"ya inanıyor. Bu kavra­
mın soğuk ve kalpsiz olduğu söylendiğinde, şansın her insan ı n
kapısını eşit olarak çaldığı fikrine sığınıyor. Hiç kimsenin aşıla
cak engeli olmadığını söylüyor. Eğerkendileri başarmışsa her
kesin başarabileceğine, eğer başaramıyorlarsa "hatayı kendile
rinde aramalar ı" gerektiğine inanıyorlar.

Bunun kibirlice bir düşünce olduğunu düşünüyorsun.

Evet. Sen ne düşünüyorsun?

Benim bir yargım yok. Sadece bir düşünc.e. Bu ya da ht·r


hangi bir düşünceyle ilgili tek bir sorum var: Bu düşünceyı
savunmak size hizmet ediyor mu? Kim Olduğunuza ve Ki ı ı ı
Olmak istediğinize b u düşünce hizmet ediyor mu?
Dünyaya baktığınızda, insanlar bu soruyu sormalı.
Bu düşünce bize hizmet ediyor mu?
Gözlediğim şu: Engelli dediğiniz koşullarda doğan <,'< ıl·
sayıda insan var. Bu görünür bir gerçek.
Yüksek metafiziksel boyutta ise hiç kimsenin engelli ol
madığı gerçeği var. Her ruh, başarmak istediklerini başo ı.ı
bilmek için kendisine uygun koşulları, olayları ve insanl.ıı ı
yaratıyor.
Her şeyi siz seçiyorsunuz; anne babanızı, doğduğunuz ı ı l
keyi, yeniden dünyaya gelişinizin tüm koşullarını.
Aynı şekilde yaşamınız boyunca seçmeye, gerçek ol.ıı ı
kendinizi bilmek için size mükemmel olanaklar suna< . ı �
olayları, koşulları, insanları yaratmaya devam ediyorsuıı1 1 1
Bir başka deyişle hiç kimse ruhun arzu ettiklerini ba� . ı ı..

1 84
ması için "engelli" değildir. Örneğin; ruh, bastırılmış bir top­
lumda, büyük politik ya da ekonomik zorlamalar alhnda
yapmaya ihtiyaç duyduğu şeyleri başarabilmek için özürlü
bir bedenle çalışmayı seçebilir.
Dışarıdan baktığımızda fiziksel olarak engelli insanları gö­
rürüz, oysa bu engeller, metafiziksel olarak doğru ve mükem­
mel koşullardır.

Bu pratik olarak bizim için ne anlama gel iyor?


"Engel l i lere" yard ı m mı etmel iyiz, yoksa olmak isted ikleri
yerde oldukları için onları kendi hal lerine mi bırakmal ıyız?

Bu çok iyi ve çok önemli bir soru.


Unutma ki düşündüğün, söylediğin, yaptığın her şey
l.. endinin ne olduğu hakkındaki kararının yansımasıdır; Kim
( >lduğunun ifadesidir; Kim Olmak istediğinin kararının haya-
111 geçişidir. Bu konuya hep geri dönüyorum, çünkü burada
yaptığınız tek şey bu; yapmak istediğiniz tek şey bu. Ruhun
l ı.ışka bir amacı yok. Gerçekten Kim Olduğunuzun deneyi­
ı ııini arıyor ve yaratıyorsunuz. Şimdinin her anında yeniden
i<.l'ndinizi yaratıyorsunuz.
Bir başka deyişle herhangi bir koşulda birisiyle karşılaştı-
11,ınızda ilk sorunuz daima şu olmalı:
Burada ben ne istiyorum?
İşitiyor musunuz?
İlk sorunuz daima bu olmalı:
Burada ben ne istiyorum?
Diğer insan ne istiyor değil.

i nsan i l işki lerin i n yolu hakkı nda işittiğim en derin içgörü


l ıı ı . Ayrıca bugüne kadar bana öğreti lenlerin de tam zıddı.

1 85
Biliyorum. İlişkilerinizin çatışmasının nedeni de bu. Da­
ima karşınızdaki insanın, diğer insanların ne istediğini keş­
fetmeye çalışıyorsunuz. Sizin gerçekten neyi istediğinizi değil .
Sonra da istediklerini sandığınız şeyi verip vermemeye karar
vermeye çalışıyorsunuz.
Kararınızı şöyle verin:
Onlardan ne isteyebileceğinize karar verin.
Onlardan isteyebileceğiniz bir şey aklınıza gelmiyorsa on
lara istedikleri şeyi vermek için ilk nedeniniz ortadan kalk<ı ı
ve genellikle vermezsiniz.
Eğer, onlardan isteyebileceğiniz bir şeyi görürseniz ya d . ı
isteyebileceğiniz bir şey varsa özçıkar güdünüz devreye gin·ı
ve onlara istedikleri şeyi vermeye çalışırsınız.
Daha sonra da tepki duyarsmız; özellikle karşınızdaki i ı ı
san size istediğiniz ya da beklediğiniz şeyi vermezse.
Bu "değiş tokuş" oyununda, çok ince bir denge kuran;ı
nız: "Benim ihtiyaçlarımı karşıla ben de senin ihtiyaçları ı ı ı
karşılayayım."
Oysa tüm insan ilişkilerinin amacında -bireysel ya da ı ı I
kesel- bu hesapların yeri yoktur.
Diğer insanlarla, yerlerle, şeylerle olan Kutsal İlişkini; ı ı ı
amacı, onların ne istediğini ve neye ihtiyaç duyduğunu ı.._ , . ...

fetmek değil, sizin gelişmeniz, Kim Olmak istediğinizi, ş i ı ı ı . l ı


neye ihtiyaç duyduğunuzu ve arzu ettiğinizi bilebilmekt i r
Bu nedenle diğer şeylere görece İlişkileri yarattım.
Eğer İlişkiler olmasaydı, vakumda, geldiğiniz Sonsuz 1 l ı - ı
Şey olan boşlukta yaşamaya devam ederdiniz.
Her Şeyin içinde siz de her şeysiniz. Belirli bir şeyin " J . ı ı
kındalığını" deneyimleyemezsiniz. Çünkü her şey old ı ı) '. "
nuzda olmadığınız hiçbir şey yoktur.
Bu nedenle sizin için yeni bir deneyim yarattım.
1 86
Kim Olduğunuzu deneyimsel olarak bilme deneyimi.
Bu deneyim için size üç şey sundum:
1 . Görecelik -bir şeyle ilişkinize göre bir şey olarak varol­
ma sistemi.
2. Unutkanlık -isteyerek total amnezi (hafıza kaybı) altın­
da olma süreci, böylece Her Şey olduğunuzu hatırlamadığı­
nızda, göreceliğin de sadece bir "oyun" olduğunu bilemezsi­
niz.
3. Bilinç -bir olma boyutu Tam farkındalığa ulaşana kadar
ı-;dişerek, Gerçek ve Yaşayan Tanrı Olmak; kendi realitenizi
yaratarak ve deneyimleyerek, bu realiteyi genişleterek ve
keşfederek, bu realiteyi bilincinizin yeni sınırlara -sınırsızlığa­
f,enişleterek, değiştirerek ve her an yeniden yaratarak Gerçek
ve Yaşayan Tanrı Olma boyutu.
Bu paradigmada, bilinç her şeydir.
Bilinç, tüm gerçeğin temelidir . . . Bilinç, gerçek spirütellik­
l l r.

Ama tü m bunları n amacı ne? Önce bize Kim Olduğumuzu


1 11111tturuyorsun, so n ra da Kim O lduğumuzu hatı rlamamızı isti­
\'ı ırsun.

A maç, Kim Olduğunuzu ve Kim Olmak İstediğinizi Ken­


, l i ııizin Yaratması.
Bu, Tann'nın Tanrı olma davranışı. Benim, Ben Olma dav­
ı ,ıııışım -sizin vasıtanızla!
'/'ı'im Hayatın amacı bu.
Sizin vasıtanızla, Ben Kim ve Ne olduğumu deneyimliyo-
1 11111.
Siz olmasanız bilirdim ama deneyimleyemezdim.
llilınek ve deneyimlemek farklı şeylerdir.
1 87
Her an deneyimlemeyi seçiyorum.
Ve deneyimliyorum. Sizinle.

Sorduğum soruyu unuttum.

Tanrı'yı tek bir konuda tutmak zordur. Sınırsızlığı seviyo


rum. Soruna geri dönelim.
Evet, engellere ve daha zor konumda olanlara nasıl dav
ranmalısınız?
Öncelikle, onlarla İlişkinizde Kim ve Ne Olduğunuza ka
rar verin.
Sonra, kendinizi Sömürülen mi, Yardım eden mi, Sevgi,
Anlayış ve Şefkat gösteren olarak mı deneyimlemek istedii;i
nize karar verin. Daha sonra da neye karar verdiyseniz onı ı ı ı
en iyisi olun.
Hangisi ya da hangileri olursanız olun, olduğunuz şey i ı ı
başkalarının oldukları ve yaptıklarıyla ilgisi olmadığının farkı11rlrı
olun.
Bazen, birisini sevmenin en iyi yolu, verebileceğiniz ı · ı ı
büyük yardım, onları kendi başlarına bırakmak ya da kendikıı
ne yardım etmek için desteklemek olabilir.
Yaşam bir ziyafet sofrası gibidir. Bu sofrada onlara l ı1 1I
kepçeyle kendilerini ikram edebilirsiniz.
Unutmayın, bir insana verebileceğiniz en büyük yard ı ı ı ı .
onları uyandırmak, onlara gerçekten Kim Olduklarını hatırl.ı ı
maktır.
Bunu yapmanın çeşitli yolu vardır. Bazen biraz yard ı ı ı ı .
biraz dürtmek, omuz vermek, itmek, teşvik etmek . . 8<11.ı · ı ı
.

d e onların sizden herhangi bir yardım almaksızın kendi y ı ı l


larında yürümelerine izin vermek. (Anne babalar b u se�·i 1 1 1 ı
bilir ve her gün acı çekerek katlanırlar.)

188
Zor durumda olanlara, Kendilerinin Kim Olduğunu ha-
1 ı rlatarak güç verebilirsiniz.
Siz onları engelli olarak görürseniz, onlar da kendilerini
i\yle görürler.
İsa, herkesi gerçekten oldukları gibi görüyordu.
Görünüşlerine aldanmadı; başkalarının kendi haklarında
inandıklarına inanmayı reddetti. Daima yüksek düşüncelere
rıııhip oldu ve bu düşüncelere daima başkalarını da davet et-
11.

Başkalarının seçimlerine d e saygı duydu. Onları kendi


y iiksek düşüncelerini kabul etmeye zorlamadı. Sadece dü­
?ilnceye davet etmekle yetindi.
İnsanlar kendilerini yardıma muhtaç varlıklar olarak gör­
ı ı ı eyi seçtiklerinde, onları hatalı değerlendirmeleri için yar­
p,ı lamadı ve reddetmedi. Kendi Realitelerini sevmelerine
l ı. in verdi. Oynadıkları seçimde sevecenlikle onlara yardım­
ı ı oldu.

İsa bazıları için Kim Olduklarını Bilmeye giden en hızlı


yolun, Kim Olmadıklarını Bilmekten geçtiğini biliyordu.
Bu yolu yanlış yol diyerek yargılamadı. Bu yolu da "mü­
� ı ·ınmel" yol olarak gördü. Herkesi, Kim Olmak istiyorlarsa
ı�ı.-sinler, seçimlerinde destekledi.
Bu yüzden, İsa' dan yardım isteyen herkes yardım gördü.
� ı ınseyi reddetmedi fakat verdiği yardımın kişinin gerçek
. 1 1 ·ı.usu olup olmadığına daima dikkat etti.
Cerçekten aydınlanmak isteyenlere, bir başka boyuta geç­
ı ı wye hazır olduklarını içtenlikle ifade edenlere, güç, cesaret
ı· ı · bilgelik verdi. Kendisi daima başkalarına cesaret veren ör­

ııı·k oldu. İnsanlar hiçbir şey yapmasalar da ona güvendiler;


ı ıı ı lıırı asla şaşkına çevirmedi.
l,'oğu insan ona hala güveniyor. Bugün hala kendisinden
1 89
yardım isteyenlere yardım ediyor. Ruhunu gerçekten uyan
mak isteyenleri uyandırmaya adadı.
İsa, uyanmak istemeyenlere de şefkatini sundu. Kimseyi,
hiçbir şekilde yargılamadı.
İsa'nın Mükemmel Sevgi anlayışı, insanlara ne tür yardıııı
alabileceklerini söyledikten sonra, herkese istedikleri yard ı
mı istedikleri kadar sunmaktı.
Kimseye yardımını esirgemedi, asla "kendin ettin, kendi ı ı
buldun" demedi.
İsa insanlara kendi istediği yardımı vermek yerine, onltı
rın gerçekten istediği yardımı vererek onları güçlendireceğiı ı ı
biliyordu. Herkesin kendi boyutuna göre taşıyabileceği güçten yıı
rarlanmaya hazır olduğunu biliyordu.
Bu yol tüm büyük ustaların yolu. Geçmişte ve şu anda gı ·
zegeninizde yaşamış ve yaşayan tüm ustaların yolu.

Ş i mdi kafam karıştı . Ne zaman yard ı m etmek, kişiyi güçs[iı


leştiriyor? Ne zaman kişi n i n gel işimine deği l, geri lemesine ı ı ı ·
den o luyor?

Yardımınız, kişinin bağımsızlığını hızlandıracağı yen l ı ·


onu bağımlı hale getirdiğinde.
Başkalarına şefkat adına kendilerine değil de size day;ı ı ı
malarına izin verdiğinizde.
Bu şefkat değil, dürtüdür. Sizin güç dürtünüz. Bu tür y.ıı
dım gerçekte sizin güç oyununuzdur. Başkalarının üzeriıı d ı ·
hakimiyet kurma dürtüsünün oyunu. B u ayrım çok ince ol.ı
bilir. Bazen güç oyunu oynadığınızın farkında bile olmay;ı l ı ı
lirsiniz. Gerçekten başkasına yardım etmek için elinizden I '. ' '
leni yaptığınıza inanırsınızÖ ama dikkatli olun belki de s;ı d ı ·
ce kendi değerinizi artırma çabası içinde olabilirsiniz.
1 90
Diğer insanların sizi sorumlu tutmasına ne kadar izin ve­
rirseniz, onların sizi o kadar güçlü kılmasına izin vermiş
olursunuz. Bu da size kendinizi değerli hissettirir. Bu tür yar­
dım ise güçsüzü baştan çıkaran bir afrodizyaktır. Amaç güçsüzü
güçlendirmektir. Daha da güçsüz kılmak değil.
Devlet yardım programlarının sorunu işte bu. Bu prog­
ramlar kişileri güçsüzleştirmeye yönelik. Devlet yardım
programları bir kısır döngü içinde. Programların çoğunun
ıımacı yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmekten çok kendi
varlık nedenlerini haklı çıkararak, kurumsal varlıklarını sür­
ı I ürebilmek.

Eğer devlet yardımlarında sınırlama olsaydı, gerçekten


yardıma ihtiyacı olanlara yardım edilirdi ama bu yardıma
lı,ığımlı hale gelmelerine izin verilmezdi. İnsanlar yardımı
kl·ndi ayakları üzerinde durmanın yerine koymazlardı. Dev­
ll'ller bu tür yardımın "güç" demek olduğunu biliyor. Bu
11üzden, devlet yardım kuruluşları mümkün olduğunca çok
•ıııyıda insana yardım ediyor. Devlet ne kadar çok insana yar­
d ı ın ederse, o kadar çok insan devlete yardım eder.
Devletin koruduğu kişi de devleti korur.

Öyleyse, zengi n l iğin paylaşımı olmamalı. Ko mün i st Mani­


lı ·sıo şeytan i bir plan.

Tabii ki şeytan yok ama ne demek istediğini anlıyorum.


"l lerkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre" düşün­
ı ·ı·si şeytani değil çok güzel. Her insanın diğer insanın karde­
'·'I ve koruyucusu olduğunu söylemenin bir diğer yolu. Bu
l', iizel fikrin uygulaması çirkin olabilir.
Paylaşma bir yaşam biçimi olmalı, devlet fermanıyla de­
ıı, 1 1 . Paylaşma istekle olmalı, zorlamayla değil. Fakat, en iyi

191
haliyle bile devlet yine insanlardan oluşur. Programları da,
sadece insanların "yaşam biçimi" olarak başkalarıyla paylaş­
ma şekillerinin resmiyete dönüşmüş halidir. Programlar in­
sanların paylaşma mekanizmalarıdır. Politik sistemler, ko­
lektif bilincin yansımasıdır. Tarih tekrar tekrar gösterdiği gi­
bi, "güçlüler" zenginliklerini "güçsüzlerle" paylaşmıyor.
Rus .köylüsü, Rus asillerinin zenginliklerini paylaşmaları
için cehennem donana kadar bekleyebilirlerdi. (Rus asilleri,
zenginliklerini köylülerin çok çalışmalarıyla yapmalarına
rağmen.) Köylülere ancak toprakta çalışmaları için "yeteri
kadar" para veriliyordu. Ve toprak baronları gittikçe zengin
leşiyordu. Tam bir bağımlı ilişki! Bu, sen-bana-yardım-eder
sen-ben-sana-yardım-ederim düzeni herhangi bir devletin ya
pabileceğinin çok daha ötesinde sömürüyü ve utanmazlıj�ı
içeriyordu. İşte Rus köylülerine reva görülen bu gaddarca si i
mürü geri tepti. "Güçlülerin", hem "güçsüzlerin" emekleri ı ı ı
sömürmesi hem d e keyfi ödeme yapması, halkı isyan ettin l i
Bir devletin "tüm yurttaşlarına eşit davranma" ilkesi, insa n
ların öfkelerinden doğdu.
Sarayın penceresinin altında, Üzerlerinde parampan,.ı
giysilerle toplanan halk "açız" diye haykırırken, Marie Anl ı ı
inette altın kaplamalı mücevherlerle bezeli tahtının üzerinı l ı ·
oturuyor, ithal üzümleri yiyordu; Marie Antoinette ekmek • � ·
teyen halka pasta yemelerini önerdi.
İşte bu tür davranışlar halkı isyan ettirdi. Bu tür koşu l l.11
devrimleri ve "zalim" devletleri yaratıyor.
Zenginden alıp fakire veren devletlere "zalim devkı '
zenginin fakiri sömürdüğü ve devletin parmağını oynatmıı l ı
ğı devletlere ise "baskıcı devlet" diyorsunuz.
Meksika çiftçilerine bugün bile sorun. Yirmi otuz ailı·
zengin ve güçlü bir elit- Meksika'yı yönetiyor (çünkü Mt·k ı ı l
1 92
ka topraklarının sahibi onlar). Yirmi-otuz milyon ise aşırı yok­
sulluk içinde yaşıyor. Ve çiftçiler 1993-94'te isyan ettiler, eli­
list devleti insanların birazcık olsun onurlu yaşabilmeleri
için görev yapmaya zorladılar. Elitist devletlerle "halk" dev­
letleri arasında fark var. Halk devletleri, insan doğasının te­
mel bencilliğine öfke duyan insanlar tarafından yaratılmadı
mı? Devlet programları, insanların kendi çarelerini arama ar­
zusu göstermedikleri için, bir çare olarak yaratılmadı mı?
Eşit Barınma Yasaları, çocuk işçiliği yasaları, on sekiz ya­
�ı n altında çocukları olan anneleri destekleme programları
lıir çare olarak yapılmadı mı?
Sosyal Sigorta, kendi aileleri tarafından bakılmayan yaşlı-
1.ıra devletin bakmak zorunda olmasından kaynaklanmadı
ını? Devlete olan nefretinizi ve hiçbir kontrol olmadığında
lıiçbir şey yapmayı istememenizin sorumsuzluğunu nasıl uz-
1 .ı�tırırız?
Devlet, zengin maden sahiplerini kendi pisliklerini temiz­
lı ·ıneye zorlamadan önce maden işçileri çok korkunç koşullar
ı ı l ı ında çalışıyordu. Neden maden sahipleri bunu kendileri
ı•, ıinüllüce yapmadılar? Çünkü karlarından birazcık bile feda
l'l ınek istemiyorlardı. Onlar karlarının mümkün olduğunca
l ı ı ı.la olmasına bakıyorlardı. Sağlıksız ve güvenlikten yoksun
ııı.ıdenlerde bir sürü fakir işçi ölse bile, zenginler için ne öne­
ıııi vardı?
Devlet, asgari ücret zorunluluğunu getirmeden önce, iş­
ı· ı ·rlcri işçilere esir ücretleri ödüyordu.
"Eski iyi günleri" özleyenler şöyle diyor: "Ne olmuş? İş­
ı·ı·n�nler iş imkanı yaratıyordu. Burada kim risk alıyor? İşçi
ıııU Hayır! Yatırımcı, işveren tüm riski üstleniyor! Tabii ki en
l ı t i yük kazanç onun hakkı!"
i�çilerin insanca yaşama hakkını savunan herkese komü-
'"''' diyorsunuz.
1 93
Eşit hakları savunan herkese sosyalist diyorsunuz.
Sadece cinsiyetinden dolayı iş olanakları ya da yükselm('
imkanı bulamayan kadınları savunanlara radikal feminist d i
yorsunuz.
1992' de Amerika Başkanı ve eşi, milyonlarca Amerikalı
nın önleyici tıptan yararlanamadığını ve bunun haksızlık ol
duğunu söyleyince, buna önce kim karşı çıktı dersiniz?
Tıp endüstrisi ve sigorta şirketleri. Çünkü özel sağlık en
düstrisi, karından fedakarlık yapmak isteı�iyor.
Kar, kar, kar.
Devletlerin, halkın arzusu hilafına davrandığını söylii
yorsunuz. Halkın, devleti kontrol ettiği toplumlarda, haH
kendi yararlarına uygun yasalar çıkartıyor.
Devletin halkı kontrol ettiği toplumlarda, devlet eşitsizl ı
ği gidermek için pek fazla şey hatta hiçbir şey yapmıyor.
Öyleyse sorun şu: Ne kadar devlet? Çok fazla devlet. N ı ·
kadar az? Nerede ve nasıl denge oluşabilir?

Vayyy ! H i ç bu kadar uzun kon uşmamıştın .

Bu kitap global sorunları ele alacaktı değil mi?

Evet, bu soruna Toynbee'den Jefferson'a, Marx'a kadar l ıı ı


çok kişi çözüm arıyor. Pekal a senin çözümün ne?

Burada biraz geriye gideceğiz; bazı temel noktalara yı·ı ı ı


den değinmemiz gerekiyor.

Tamam. Belki iki kez işitmem gerekiyord u .

Öncelikle, bir "çözümüm" yok. Çünkü bunları sorun ı ı l . ı

1 94
rak görmüyorum. Olan olandır. Olanlar için bir tercihim yok.
Sadece herkesin görebileceği şeyleri dile getiriyorum.

Pekala. Çözümün yok ve terc i h i n yok. Gözlemlerin i payl a­


.,..ıbi l i r m i s i n ?

Henüz dünya total çözüm getiren bir devlet sistemini bu-


1.ımadı.
İyilik ve adalet politik değil, ahlaki konulardır.
Devlet, iyiliği zorlayan ve adaleti garantilemeye çalışan
ııısan çabasının ürünüdür. Oysa iyiliğin barındığı tek bir yer
v.ırdır; insan yüreği. Adaletin kavramlaştığı tek bir yer var­
ı l ı r; insan zihni. Sevginin gerçek anlamda deneyimlendiği
l ı ·k bir yer vardır; insan ruhu. Çünkü insan ruhu sevgidir.
Ahlakı yasalaştıramazsınız. "Birbirinizi sevin" diye bir
vıısayı yürürlüğe sokamazsınız.
Şimdi daha önce konuştuğumuz bazı şeyleri tekrarlayaca­
F', l't. . Aynı konulara tekrar tekrar dönsek de, bu gerekli. Ama­
' ıı nız sorunların temeline inmek.

Peki, daha önce sorduğum soruyu yeniden sorayım . Yasa-


1.ır, ahlak kavram ları n ı , insan ı n kod laştı rma çabal arı deği l mi­
ı l l ı ( "Doğru" ve "yanlış"ın ne olduğu konu l arında uzlaşma ça­
l ı. d a r ı deği l mid i r?

Evet. Yasalar ve kurallar ilkel toplumunuz için gerekli.


it ;l'Iişkin toplumlarda yasalar gereksizdir. Bu toplumlarda
l ıı•r varlık kendini denetler. Her varlık özdenetime sahiptir.)
' ıl ı.in toplumunuzda hala elementer sorularla uğraşıyorsu­
ı ı ı ı ır. . Dur işareti olan cadde köşelerinde ne kadar süre dur­
ı ı ıııl ısınız? Alış ve satışta hangi kurallara uymalısınız? Birbi­
ı l ı ı izc olan davranışlarınızda hangi kurallar olmalı?

1 95
Eğer herkes sadece Sevgi Yasasına uysaydı, öldürmeylt·.
zarar vermeyle, aldatmayla hatta kırmızı ışıkta geçmeyle i l
gili temel yasalar bile gereksiz olurdu.
Sevgi Yasası, Tanrı Yasasıdır.
Gelişkin devlete değil, gelişkin bilince ihtiyacınız var.

Yan i sadece On E m i r'e uysak, iyi durumda olacağız!

On Emir diye bir şey yok. (Bu konu Birinci Kitapta t<:ı rı ı
şıldı.) Tanrı Yasası yasasızlıktır. Bunu anlayamıyorsunuz. n,.
nim hiçbir şeye ihtiyacım yok.

B u dünya i ç i n yasasızl ık m ı öneriyors u n ? Anarşi m i ?

Hiçbir şey önermiyorum sadece gözlemliyorum. Ha y ı ı


anarşinin (devletin, yasaların, kuralların hiçbir sınırlanı.ı·ıı
olmaması) gezegeninize uygun olmayacağını gözlemliyı ı
rum. Anarşi toplumu gelişkin varlıkların yaşadığı bir lı ı ı •

lumdur, siz insanların değil, henüz çok ilkel boyuttasınız.


Türünüz, doğal olarak, doğal doğruları yapacağınız gefr,J. ı ı ı
liğe evrimleşene kadar bir şekilde yönetilmeye ihtiya rn ı ı
var çünkü genellikle insanlar kendi hallerine bırakıldığı ı ıı l.ı
"doğru" olanı yapmıyorlar.
Esas soru, devletlerin neden birçok yasalar ve kur<1ll.ıı
oluşturduğu değil, neden oluşturmak zorunda kaldığı o l ı ı ı,ı
lı?
Yanıt sizin Ayrılık Bilincinizde.

Her b i r i m i z kendimizi diğerleri nden ayrı görüyoruz.

Evet.
1 96
Eğer ayrı değ i l sek, B ir'iz. Bu duru mda birbirimizin sorum­
l ı ı luğunu da üstlenmiş olmuyor muyuz?

E vet .

Ama bu her birimizin bireysel ken d i n i gerçekleştirme gü­


' ! i nden bizi yoksun bırakmaz m ı ? Eğer herkes in soru m l u l uğu-
1 1 1 1 da taşıyorsam, o zaman Komü n ist Man ifesto doğru ! " Her­
l11 ·�ıen yeteneğine göre, herkese i htiyacına göre."

Komünist Manifesto çok yüce bir düşünce. Ama baskıyla


ı ı ygulandığı için yüceliğini yitirdi. Komünizmin sorunu buy­
ı l ı ı . Sorun düşünceden değil, uygulama biçiminden kaynak­
lıııııyor.

Ama bu düşüncen in hayata geçiri lebi lmesi için bask ı n ı n ge­


ı ı · k l i olduğunu savunanlar var. Çünkü komünist düşü nce i nsa-
1 1 1 1 1 !emel doğasıyla çel işiyor.

Turnayı gözünden vurdun. Değişmesi gereken şey, insa-


11111 t emel doğası! Öncelikle bunun üzerinde çalışmalarınızı
ı· ı ı�-1, unlaştırmalısınız.

Y.ı ni b i l i nç değişimi yaratmalıyız.

ı ·: vet.

l\nıa yine başladığımız noktaya geri dönüyoruz. Grup b i l in­


' ı. bireyi n güc ü n ü n ortaya ç ıkması n ı enge l l emiyor mu ?
Şimdi şöyle düşünelim. Eğer dünyada yaşayan her insa-
11111 IL•mel ihtiyaçları karşılanmış olsa, eğer her insan, insan-

197
lık onuruna uygun yaşayabilse ve varlıklarını sürdürebilı ı ıı·
mücadelesinden kurtulabilse . . . bu, daha yüce amaçların ı ı ı ·
şinden gitmeleri için tüm insanlığın yolunu açmış olmayac.ıl·
mı?
Bireyin varlığını sürdürebilmesi garanti altında olsa, biı··
yin kendini gerçekleştirme çabası gelişmeyecek mi? Bazı ı ı ı
sanların çok rahat yaşayabilmeleri için, tüm insanlığın oıı ı ı
runu_ çiğnemek, insanlık onurunu feda etmek gerekli mi?
Başkalarına bedel ödeterek sürülen rahat yaşam, ne kad . ı ı
onurlu olabilir?
Gezegeninizde hepinize bol bol yetecek de artacak kad. ı ı
kaynak var. öyleyse her yıl neden milyonlarca insan açlık ı ı ı ı .

ölüyor? Milyonlarca insan evsiz barksız? Milyonlarca in:-;,ı ı ı


en basit insan haklarından yoksun olduğu için gözyaşı dök ı ı
yor?
Tüm bunlara son verecek yardım, insanların güçlerini ı · I
lerinden alarak, onları hep "muhtaç" konumda bırak<w. ı l
türden yardım olamaz.
Eğer refah düzeyi yüksek kesim, açlık çeken, evsiz ba ıl·
sız insanlara, onları güçsüzleştireceği, onları hep muhtcıı,· ı • I
maya alıştıracağı gerekçesiyle yardım etmek istemediklcıı ı ı ı
öne sürüyorlarsa, o zaman zenginleriniz ikiyüzlü.
Birileri açlıktan ölürken, "bana ne" ci tavırla sadece k( ·ıı· 1 ı
refah düzeylerine önem veren insanlar aslında "çok fakir" ı ı ı
sanlardır.
Bir toplumun gelişmişliği, en yoksul konumda olan iiyı
!erine nasıl davrandığıyla ölçülür. Amacınız insanlara y . ı ı
dım etmekle, yardım ederek(!) muhtaç etme (kendinize l ı. ı
ğımlı kılma) arasındaki dengeyi bulmanız olmalı.

Bu dengeyi bu l mak için bize rehber olabi lecek b i r örH'ı ı ı ı


var m ı ?

1 98
Temel rehberiniz şu olabilir: Eğer yardımın ölçüsünü be-
1 i rlemekte zorlanıyorsanız daima şefkat yönünde "hata" ya­
ı ıın.
Yardım ederek yarar mı zarar mı verdiğinizin testi; yardı­
ı ııınız sonucunda insanlar güçleniyor mu, güçsüzleşiyor mu?
l J retkenlikleri artıyor mu, tembelleşiyor mu? Büyüyor mu,
küçülüyor mu? bağımsızlaşıyor mu, size bağımlı hale mi ge­
liyor?

İnsanlara her şeyi verd iğin izde, kend i leri için gösterecekle­
ı ı <,:abada azal ma olduğu da görü l üyor.

İnsanlar niye en temel insanlık onurunu korumak için ça­


l ı. ı göstermek zorunda kalmalı? Herkese yetecek kadar kay­
ı ı.ık yok mu?
En temel insan hakları, her insanın doğuştan sahip olma­
• ı ı gereken bir temel hak olmamalı mı? Yemek, içmek, barınak

ı· ı · bedeni soğuğa ve sıcağa uygun giysiyle örtmek yani var­

lı.� 1111 sürdürebilmek için -dünyada herkese yeteceğinden çok


ı l. ı lın fazla kaynak varken- insan niye mücadele etmek zo­
ı ı ı ı ıda kalmalı? ..
Eğer birey asgari düzeyden daha fazlasını -daha fazla yi­
ı · ı •ı ·ck, daha rahat barınak, daha kaliteli giysi- istiyorsa o za­
ı ı ı. ı n bu amaçlarını gerçekleştirmek için çaba göstermesi ge­
ı ı ·l d r.
i 11sanlığın yüzleşmesi gereken temel sorun işte bu. İnsanın
l1 1111ınca yaşayabilmek için temel haklarından yoksun olma­
ı ı ııısını sağlayabilmek.
/\maç herkesin eşit koşullarda yaşamasını sağlamak de­
ıı, ıl, insanlık ailesinin her üyesinin en temel varoluş ihtiyaçla-
1 1 1 1 1 , insanlık onuruna uygun olarak karşılayabilmek olmalı.

199
Bu noktadan sonra daha fazlasını isteyen insanlar kendi sı·
çimlerini yapabilme şansına sahip olurlar.

Ama öyle i nsan l ar var ki, kend i lerine şans veri lse de bu şarı
sı ku l lanmayı seçmiyor.

Bu da yeni bir soruya yol açıyor: Kendilerine sunulan şa ı ı


s ı kullanmayan insanlara yeniden yeniden şans vermeli n ı ı
siniz?

Hayır.

Eğer sizin bu tutumunuzu benimseseydim haliniz ı ı ı ·


olurdu?
Size şunu söyleyeyim: Tanrı'nın Dünyasında şefkat a�; J . ı
bitmez, sevgi asla azalmaz, sabır asla tükenmez. Sadece iw . ı .

nın dünyasında iyilik sınırlıdır.


Benim Dünyamda iyilik sınırsızdır.

Hak etm iyor bile olsak da m ı ?

Daima hak ediyorsunuz!

İ y i l iğin değerin i b i l mesek de m i ?

Sizin kötülük dediğinize ben hata diyorum. Kendiniz iı, ı ı ı


en iyinin ne olduğunu bilmiyorsunuz. Size daima şefkat g ı , .,

teriyorum çünkü hatalarınız kötülüğünüzden değil ceha lı·l ı


nizden kaynaklanıyor.

Ama bazı i nsanlar gerçekten kötü . Kötü l ü k adeta doğa l . 1 1 1 1 1


d a var.

200
Bunu sana kim söyledi?

Kendi gözlemimden konuşuyorum.

O zaman iyi göremiyorsun. Bunu sana daha önce de söy­


ledim: Hiç kimse, kendi dünyasının modeline uygun olma­
yan kötülük yapmaz.
Bir başka deyişle, herkes, her an kendi yapabildiğinin en
iyisini yapar.
Herkesin davranışı, sahip olduğu bilinç seviyesine uy­
gundur.
Bilinç her şeydir. Neyin farkındasınız? Neyi biliyorsunuz?

Peki, kendi ç ı karları için bize saldıran, bize zarar veren hat­
l il öldüren insanlar da kötü değ i l m i ?

Bu sorunun yanıtını d a daha önce verdim: Tüm saldırılar


/ıir yardım çağrısıdır.
Hiç kimse gerçekten birisini incitmek istemez. İncitenler
istedikleri bir şeyi elde etmenin tek yolunun bu olduğu -ha­
l alı- düşüncesine sahip oldukları için incitici, zarar verici
davranışlarda bulunur.
Bu sorunun yüksek çözümünü daha önce de verdim. Sade­
n' hiçbir şey isteme. Tercihleriniz olsun ama ihtiyaçlarınız de­

f;il. İstek ve ihtiyaç arasındaki farkı bilin. Bu, çok yüksek bir
varoluş biçimi, Ustaların yaşam biçimi.
Jeopolitikanızı neden herkesin en temel ihtiyaçlarını kar­
�ılayacak şekilde düzenlemiyorsunuz?

Bunu yapıyoruz ya da yapmaya çal ışıyoruz.

20 1
Bunca uzun insanlık tarihiniz varken, söyleyebileceğiniz
bu kadar mı?
Gerçek şu ki, pek fazla gelişim göstermediniz. Hala ilkel
"gemisini kurtaran kaptan" mantalitesiyle hareket ediyorsu­
nuz.
Doğayı yağmalıyor, kaynaklarına tecavüz ediyor, canlıla­
rını sömürüyor, sizin bu yaptıklarınıza karşı çıkanları ise sis­
tematik olarak, "radikal", "komünist" ya da "anarşist" ol­
makla suçluyor, hapsediyor, öldürüyorsunuz.
Tüm bunları, kendi bencil amaçlarınız için yapıyorsunuz.
Çünkü kurduğunuz yaşam düzenini, başka türlü sürdürmeni:-.
mümkün olamıyor.
Her yıl kağıt için milyonlarca dönüm ağaç kesmek zorıu ı
dasınız, yoksa nasıl gazete okuyabilirsiniz?
Gezegeninizi koruyan ozon tabakasını mahvetmek zarım
dasınız, yoksa saç spreyiniz olmazsa nasıl yaşayabilirsiniz?
Nehirlerinizi, göllerinizi, denizlerinizi dönüşü olmayacn �
şekilde kirletmek zorundasınız yoksa endüstrileriniz nasıl D<ı
ha Büyük, Daha İyi, Daha Çok olabilir? Ve en yoksul, en c.ı
hil, en az farkında ve en zor durumda olan insanlık ailt·�;ı
üyelerini sömürmek zorundasınız, yoksa inanılmaz boyutl;ı r
da (ve gereksiz) lüks ve sefahat içinde nasıl yaşayabilirsiniı. :'
Son olarak da tüm bu yaptıklarınızı inkar etmek zorundası111: .
yoksa kendinizle nasıl yaşayabilir ve vicdanınızın sesini su:.
turabilirsiniz? Yüreğinizde "sade yaşayın ki, diğerleri sadı'ı 'ı '
yaşayabilsin" sözüne yer yok. Bunu söyleyenler komünist o l
malı. Siz, sahip olduklarınıza kavuşmak için ne kadar da ı·uh
çalıştınız! Tabii ki ölçüsüz lüks içinde yaşamak hakkınız! J\slıı
da lüksünüzden biraz olsun bile vazgeçmeyeceksiniz! Bu yaşan ı ı
nızı sürdürebilmek için, insan ırkının sizin dışınızdaki üyelı ­
ri acı çekiyor olsa da hatta çocuklarınızın çocukları açgözliı
lüğünüzün bedelini ödeyecek olsa da ne gam!
202
Siz "başardınız" ya, onların acısından size ne! Onlar da
çok istiyorlarsa başarabilirler! Bu dünyada, gemisini kurta­
ran kaptan değil mi? Bu böyle gelmiş böyle gider! Dünyayı
siz mi değiştireceksiniz yani? (Zaten değişmesini isteyen
kim?)

Bu çı lgın gidişata nas ı l dur diyeb i l i riz?

Bilinç boyutunuzu değiştirerek.


İnsanlığın bu hasta halini, devlet ya da politika aracılığıy­
la iyileştiremezsiniz. Bu yolları zaten binlerce yıldır deniyor­
sunuz. Değişim ancak insanların yüreğinin değişmesiyle
mümkün.

Bu değişimi bir cümleyle açıklar m ı s ı n ?

Zaten defalarca yaptım.


Tanrıyı ve diğer insanları sizden ayrı varlıklar olarak görmek­
ten vazgeçin.
Tek çözüm, En Büyük gerçektir: Evrende varolan hiçbir
�ey, her şeyden ayrı değildir. Her şey tüm hayatın dokusuyla
bağlantılı, interaktif ve birbirine derinden bağlı bir varoluş
içindedir.
Tüm politikalar, tüm devletler bu temel gerçek üzerinde
inşa edilmeli. Tüm yasalar bu gerçeğe göre düzenlenmeli.
Gezegeniniz için, geleceğiniz için tek umudunuz bu.

Sevgi Yasası bu m u ?

Sevgi her şeyi verir ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaz.

Nas ı l h içbir şeye ihtiyaç duymayız?

203
Türünüzün her üyesi her şeyi verirse, neye ihtiyaç duyar­
sınız ki? Bir şeye ihtiyaç duymanızın tek nedeni, birilerinin
bir şeyleri tutmak istemesi değil mi? Tutmaktan vazgeçin!

Hepi miz tutma ktan vazgeçmed i kçe bu mümkün olamaz.

Bunun için global bilinç gerekli. Ama bunun için birisiniıı


başlaması gerek. Örneğin sen. Yeni bilincin kaynağı sen olabi­
lirsin. Sen başkalarına örnek olabilirsin. Ve olmalısın.

Ben m i ?

Başka kim var?

204
13

Nası l başlayabi l irim?

Dünyaya ışık ol, kimseyi incitme. Yapıcı ol, yıkıcı olma.


İnsanlarımı evime geri getir.

Nası l ?

Sadece Tanrısallığı gör. Sadece gerçeği konuş. Sadece sev­


f;i yle davran. Sevgi Yasasını yaşa; şimdi ve her an. Her şeyi
ver, hiçbir şey bekleme.

Sıradanlıktan kaçın.
Kabul edilmeyecek olanı kabul etme.
Beni bilmek isteyenlere bildiklerini öğret.
Hayatının her anında sevgi ver.
Her anı en yüksek düşünceyi düşünerek, söyleyerek ve
l ıı ına göre davranarak kullan. Kendini yüceleştirdikçe, Beni
yiiceleştirdiğini bil.
Hayatındaki tüm insanların yaşamlarına barışı, huzuru
f•,l'tirerek, dünyaya barışı ve huzuru getir.
Barış ve huzur ol.
Her insanla, her yerle, her şeyle olan Yüce Bağlantını her
.1 1 1 hisset ve ifade et.

205
Her koşula kucak aç, her hatana sahip çık, her hazzını
paylaş, her gizem üzerinde düşün, her insanın yerine kendi­
ni koy, her saldırıyı (kendininki de dahil) affet, her yüreği iyi­
leştir, her insanın gerçeğine saygı göster, her insanın Tanrı'sı­
nı anla, her insanın hakkını koru, her insanın onuruna özen
göster, her insanın ilgi alanlarını teşvik et, her insanın ihti­
yaçlarını karşıla, her insanın kutsal olduğunu bil, her insanın
içindeki en iyiyi çıkar ve her insanın geleceğinin Tanrı'nııı
sevgisiyle güvende olduğunu telaffuz et.
İçindeki En Yüksek Gerçeğin yaşayan, nefes alan örneği
ol.
Alçakgönüllü ol; başkaları senin En Yüksek Gerçeğin i
övünmek olarak algılasa bile.
Yumuşak konuş; başkaları senin dikkat çekmek istediğin i
sansa bile.
Sevgiyle konuş. Herkes Sevgiyi tanıyabilir.
Açıkça konuş; birileri senin gizlediğin şeyler olduğunu
düşünse bile.
Netlikle konuş ki, hatalı algılanma.
Sıklıkla konuş ki, sözlerin gerçekten etki yapsın.
Saygıyla konuş ki, kimse kendisine saygısızlık edildiği ı ı ı
düşünmesin.
Sevgiyle konuş ki, her sözünün iyileştirici gücü olsun.
Her ağzını açışında Beni konuş.
Hayatını bir armağan yap. Daima armağan olduğunu h<ı
tırla!
Hayatına giren herkese bir armağan ol; hayatına girdiği ı ı
herkese de.
(Daima bir armağan olabilirsin çünkü öylesin. Ama bazı ·ı ı
bunu hatırlamıyorsun.)
206
Beklenmedik bir şekilde hayatına biri girdiğinde bu kişinin sen­
den hangi armağanı almaya geldiğinin farkındalığını kazan.

Ne olağanüstü bir ifade.

Başka hangi nedenle bir insan hayatına girebilir ki? Size


gelen her insan, sizden bir armağan aimak için size geliyor.
Ve size de bir armağan getiriyor; Kim Olduğunuzu deneyim­
IL•ınenin ve ifade etmenin armağanını.
Bu basit gerçeği gördüğünüzde ve anladığınızda, en bü­
yük gerçeği de görmüş oluyorsunuz.
SİZE MELEKLERDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖNDERME­
! >İM.

207
14

Kafam karıştı . B i raz geriye dönebi l i r m iyiz? Bi lgi ler bir<l ı


çel işiyor gibi gel d i . Bazen i nsanlara yapabileceğimiz en büyiik
yard ı m ı n o n l arı kend i başl arına bırakmak olduğunu söyl ed i r ı
Sonra da insan l ar ı n yard ıma i htiyaçları olduğunu gördüğiı
müzde onlara yard ı m e l i uzatmamız gerektiği mesaj ı n ı verci i ı ı
Bu i k i cümle bana çel işki l i gibi geldi .

Bu düşünceni netleştireyim öyleyse.


Asla, kişiyi güçsüzleştiren türden bir yardım yapma.
Asla ihtiyaç duyulduğunu düşündüğün bir yardımı su ı ı
ma konusunda ısrarcı olma. Bırak, ihtiyaç içindeki kişi ya d . ı
kişiler senden yardım alabileceklerini bilsin. Sonra da o n l . ı
rın ne istediklerini dinle; neyi almaya hazır olduklarını giiı
İstenilen yardımı teklif et. Genellikle insanlar sözleri y l ı ­
ya da davranışlarıyla kendi başlarına kalmak istedikleri ı ı ı
bildirirler. Siz yardım etmenin en doğru olduğunu düşünsı ·

niz bile, belki de verebileceğiniz En İyi Armağan, onları y < 1 I


nız başlarına bırakmak olacaktır.
Eğer, daha sonra başka bir şey isteniliyorsa, eğer verebi lı·
cek en uygun kişi sizseniz dikkatiniz çekilecektir. O zanı. ı ı ı
verebilirsiniz.
Ama, kişiyi güçsüzleştiren hiçbir şeyi vermeye çalışnı.ı
208
yın. Kişiyi bağımlı kılan ya da bağımlılığını artıran her şey
onu güçsüzleştirir.
Daima, başkalarını güçlendireceğiniz türden bir yardım
yolu vardır.
Size yardım çağrısı yapan birini tümüyle görmezden gelmek
lıir çözüm değildir. Bazen çok az yardım da, çok fazla yardım
' la kişiyi güçlü kılmaya yardımcı olmaz. Gerçek yardım çağ­
rılarını duymazdan gelmek, "kendi yağlarında kavrulmala­
rnun" onlar için en iyi olduğuna karar vermek en yüksek bi­
linç değildir. Ama en yüksek kibirlilik ve ukalalıktır. Bu tür
yaklaşımla umursamazlığınızı haklı göstermeye çalışırsınız.
İsa etrafındaki insanlara şöyle der:
11
Açtım, Bana yiyecek verdiniz; susuzdum, Bana su verdi­
ı ıiz; evsizdim, Bana barınak verdiniz; çıplaktım, Beni giydir­
diniz; hastaydım, Beni ziyarete geldiniz; hapisteydim, Beni
rııhatlattınız."
İnsanlar İsa'nın söylediklerine şaşırır:
"Ne zaman Seni aç gördük de doyurduk, susuz gördük de
rı ı ı verdik? Ne zaman evsizdin de sana barınak bulduk? Ya da
ı;ıplaktın giydirdik? Ne zaman seni hasta ya da hapishanede
p, i\rdük de Seni rahatlattık?"
İsa yanıt verir:
"Benim kardeşlerime yapmış olduğunuz her şeyi, Bana da yap­
'"'� sayılırsınız."
Bu, Benim gerçeğim. Ve her daim geçerli.

209
15
Sen i seviyorum, b i l iyor m u s u n ?

Biliyorum. Ben d e seni seviyorum.

210
16

Sana çevreyle i l g i l i bir soru sormak istiyorum.

Neyi bilmek istiyorsun?

Çevreci lerin iddia ettiği gibi gerçekten çevre yok edi l iyor
1 1 1 1 1 ( yoksa bu çevreci deni len kişiler Berkeley'den mez u n ol-
1 1 11 1�, ağız larında esrarlı sigarayla dolaşan rad i kal ler ya da l i be­
ı . ı l komünistler m i ?

İki soruna d a evet.

Vaaaa !

�aka yapıyorum. Birinci soruna evet, ikinci soruna hayır.

< >zon tabakası delindi m i ? Yağmur orman ları yok ol uyor


il 111(

Hvet. Ama bunlar görünenler. Bir de ilgilenmeniz gereken


,, �. • ıdar net görünmeyen sorunlar var.

Neler?

211
Örneğin, gezegeninizde hızlı bir toprak azalması var. \ ı
yeceklerinizi yetiştirdiğiniz iyi toprak hızla tükeniyor. Toı ıı ıı
ğınızın kendisini yenilemesi için zamana ihtiyacı var ama ı.ı
nm şirketlerinizin zamanı yok. Onlar toprağın sürekli ü n ı ı ı
vermesini, ürün vermesini, ürün vermesini istiyor. Asırlaıı l ı ı
bilinen nadas zamanına aldırış edilmiyor ya d a çok kısa l ı ı
tuluyor. Zaman kaybını telafi etmek ve daha çok ürün alııı. ı l·
için toprak kimyevi maddelerle dolduruluyor. Her şey dl' ı .ı
duğu gibi bunda da Doğa Ana'nın yerine suni yolları ik.ı ı ı ıı
edemezsiniz. Hatta Doğa Ana'nın sunduğu miktarın yakını
na bile gelemezsiniz.
Sonuçta, toprağın besin değeri yüksek ürün vermesin i ı · ı ı
gelliyorsunuz. Bir başka deyişle besin değeri düşük, mik ı.ıı ı
yüksek ürün yetiştiriyorsunuz; demirsiz, mineralsiz. Toı ıı . ı
ğın size vermesi gereken besin değerlerinden yoksun k.ılı
yorsunuz. Daha da kötüsü, fazla ürün alabilmek için topr.ıı•. ıı
döktüğünüz kimyevi maddelerle dolu yiyecekleri yiyoı:ııı
nuz. Bu maddelerin bedeninize verdiği zararları kısa vadı·ı lı
görmediğiniz için zararın ciddiyetini anlamıyorsunuz. l lı ·

denden dışarı atılamayan kimyasal maddelerin sağlığ ı 1 1 1 1 1


nasıl tehdit ettiğini uzun vadede üzüntüyle keşfedeceksi ı ı ı ı
Toprak erozyonunun ciddi boyutlara ulaştığının çoğu ı ı ı ı ı
farkında değilsiniz. Bu soruna, yuppi çevrecilerinizin gü 1 1 1 1 ı ı
modası diye ortaya attıklarını iddia ettiğiniz bir fantezi ı ı l . ı
rak yaklaşamazsınız. Ekilecek toprağınız hızla azalıyor. l l ı ı
epidemik boyutlarda bir sorun; dünya çapında, çok cid d i ı •
acil bir sorun.
Bu, her şeye hayat veren Doğa Ana'ya zarar verdi�ı ı ı ı
birçok yoldan sadece biri. Onun ihtiyaçlarına ve doğal sı ı ı ı
ce tümüyle saygısızlık ediyorsunuz.
Gezegeninizle hiç ilgilenmiyor, sadece kendi ihtiraslan ı ı ı
212
tın peşinden koşuyorsunuz. Daha Büyük, Daha İyi, Daha
ı,'ok'un peşinden koşma ihtirasınızın sonu yok. Ne zaman
yl•ter diyeceksiniz?

Neden çevreci lerimizi din lemiyoruz ? Neden i kazlarını c id­


diye almıyoruz?

Gezegeninizde yaşam biçimini ve kalitesini etkileyen ger­


ı;ı•kten önemli bütün konulara yaklaşımınızda takındığınız
ı ırtak bir davranış kalıbı var. Bu soruya yanıt veren bir deyim
hile oluşturdunuz: "Para yolunu takip et!"

Bu kadar ciddi boyutta ve sinsice büyüyen bir soru n l a başa


ı, ıkabi lme umuduna bile nası l sahi p olabi l iriz? Soruna çözüm
111 .ımak için nereden başlayab i l i riz?

Kolay. Parayı ortadan kaldırın.

Parayı ortadan kaldı rmak m ı ?

Evet. Ya d a en azından gizliliğini ortadan kaldırın.

Anlamıyoru m .

Çoğu insan utandığı y a da başka insanların bilmesini iste­


ı11t•diği şeyleri gizliyor. Bu nedenle çoğunuz cinselliğinizi
p,lr.liyorsunuz, bu nedenle neredeyse hepiniz paranızı gizli­
yorsunuz. Para konusunda açık değilsiniz. Paranızın çok
ııı.d, gizlenmesi gereken bir şey olduğunu düşünüyorsunuz.
lıJ ll' sorun burada yatıyor. Eğer herkes, herkesin parasal duru­
ınııyla ilgili her şeyi bilseydi, ülkenizde ve gezegeninizde gö-
213
rülmemiş boyutlarda bir devrim olurdu. Bunun sonucuııdıı
insan ilişkilerini düzenleyişinizde adalet, eşitlik, dürüsll ı ı l·
ve açıklık herkesin yararına işlerdi.
Şimdiki koşullarınızda düzeninize adaleti, eşitliği, d ı ı
rüstlüğü ya d a bütünün yararına olan bir şeyi getirml'ııı:
mümkün değil. Çünkü para çok kolaylıkla saklanabilir l ııı
şey. Fiziksel olarak parayı alır ve gizleyebilirsiniz. Ayrıca y.ı
ratıcı muhasebecilerin şirket parasını "gizleyecekleri" Y" ' l . ı
"yok edecekleri" birçok yol var.
Para gizlenebildiği için hiç kimsenin ne kadar parası ı ı l
duğunu ya da o parayla ne yaptığını bilmeye imkan yok. l l ı ı
da eşitsizliği ve çifte standardı getiriyor. Örneğin, şirkd lı·ı
aynı işi yapan iki insana çok farklı ödemeler yapıyor. Tıp.ıl 1 1 •

aynı işi yapan biri yılda elli yedi bin dolar kazanırken d i r,ı · ı ı
kırk iki bin dolar kazanıyor. Birine daha fazla ödeme ya p ı l ı
yor çünkü birinci eleman, ikinci elemanın sahip olmadı�ı l ı ı ı
şeye sahip.

Ned i r o ?

Bir penis.

Oh!

Evet. Oh tabii.

Ama anlam ıyorsun. Pen,is i l k elema n ı ikincisinden daha ı lı ·


ğerl i yapıyor; daha zeki, daha etkin ve tabii ki daha yete n ı · k l ı

Hmmm. Sizi yetenek konusunda eşit yaratmamış oldur, ı ı


mu hatırlamıyorum.
214
Evet. Eşit yaratmad ı n . Bunu b i l mediğine şaş ı rd ı m . Bu geze­
gendeki herkes bu gerçeği(!) b i l i yor.

Bu konuşmayı keselim. İnsanlar ciddi olduğumuzu sana­


rak.

Ciddi o l madığı n ı mı söylüyorsu n ? Ama biz ciddiyiz ! Bu ge­


ıı�gendeki i nsanlar bu konuda çok cidd i. Bu yüzden kadı n l ar
l\.ltolik ya da Mormon papaz olamıyor, Jerusalem'de Ağlama
1 >uvarı' n ı n yan l ış tarafı na geçemiyor, büyü k şirketlerin başına
H<'çem iyor, havayo l ları nda pi lot olamıyor ya da . . .

Tamam. Ne demek istediğini anladım. Eğer ödemeler giz-


1 ilik olmadan açık olarak yapılsaydı ücrette cinsiyet ayrımcı­
l ığı bu kadar kolay yapılabilir miydi? Bütün ülkelerde işyer­
lı•ri çalışanlarının maaşlarını açıklamak zorunda kalsalardı
ııe olacağını düşünebiliyor musunuz? Her işkolu için ödenen
ıııinimum-maksimum maaş tablosunu değil, gerçekten her
insanın eline geçen net ücretin açıklanmasını kastediyorum.

O zaman ücret eşitsizl iği . Patrona yağc ı l ı k, gizl i ödemeler


V<' şirket pol itikası da ortadan kal kar.

Sadece para yollarının açığa çıkmasıyla daha nice şeyler


!�yerlerinde ve dünyada ortadan kalkar.
Düşünün. Eğer her biriniz diğerlerinin ne kadar kazandı­
ı� ı nı, endüstrilerin, şirketlerin ve üst düzey yöneticilerin ger­
�·ek kazançlarını, bireylerin ve şirketlerin bu parayı nasıl kul-
1.ındıklarını bilseniz, nasıl bir değişim olacağını görebiliyor
ı nusunuz?
Bunun üzerinde düşünün. Nelerin değişeceğini bir düşü­
ııün.
215
Gerçek şu ki, insanlar dünyada olup bitenleri gerçekten bil
selerdi, yüzde doksanına onay vermezdi. Toplum, zenginliğin
olağanüstü boyutlarda oran dışı dağılımına, bu zenginliği n
sağlanma yollarına, daha fazla kazanç için başvurulan akı l
ve vicdan dışı uygulamalara asla göz yummazdı.
Halkın araştırmasına açık olan her konuda hızlı bir davra
nış değişimi görürdünüz. Bu yüzden Gün Işığı dediğiniz ya
salar, politika ve hükümet sisteminizde birçok kirli işlerin or
taya çıkmasını sağladı. Kamu davaları, yirmili, otuzlu, kırkl ı
v e ellili yıllara kadar uzanarak belediyelerde, okullarda, po
litik arenada ve hükümette dönen gizli anlaşmalar gün ışı�ı
na çıkardı.
Şimdi de gezegeninizde mal ve hizmet karşılığı ödeıw ı ı
miktarları gün ışığına çıkarmanın zamanı.

Ne öneriyorsun?

Bu bir öneri değil, cesarete davet. Tüm paranızı, kağıtları


nızı dünya çapında çöpe atma ve yeniden başlama cesaretine·
davet ediyorum. Açık, takibi hemen mümkün, hiçbir gizlili
ğe imkan vermeyen uluslararası bir para sistemi oluştunııı
İnsanların ürettikleri mal ve verdikleri hizmet karşılığmd.ı
Kredi, tükettikleri mal ve yararlandıkları hizmet karşılıi'.ı
Borç hanesini kullanabilecekleri bir Uluslararası Ödeme Si�;
temi oluşturun.
Her Şey bu ı<l-edi ve Borç sisteminde işlev görecek. Ya t ı
rım kazançları, miras, maaş, ikramiye, bahşişi ve ödüller . .
her şey. Hiçbir şey Kredi olmaksızın alınamayacak. Başka b i ı
ödeme sistemi oluşturulamayacak. Herkesin kayıtları da ht·ı
kese açık olacak. Herkes birbirinin hakkında daha çok Şl'Y
bilmekle kalmayacak, her şey hakkında daha çok bilgiye s<1

216
hip olacak. Şirketler ne ödüyor, ne harcıyor, ne kazanıyor, her
iirünün maliyeti ne, satış fiyatı ne? Her ürünün üzerine iki
rakam konulmak zorunda olsa (maliyet ve satış fiyatı) şirket­
ll•rin ne yapacağını düşünebiliyor musunuz? Bu fiyatları aşa­
IJ,ı çeker mi dersiniz! Rekabeti artırır ve adil ticareti teşvik
ı•ıJer mi? Böyle bir sistemin sonuçlarını düşünmekte bile zor­
lıın ıyorsunuz.
Yeni Uluslararası Ödeme Sistemi (UÖS) altında Borç ve
Kredi transferi tamamıyla açık olacak. Herkes bir başka kişi­
ııin ya da şirketin muhasebesini inceleyebilecek. Hiçbir şey
p,lzli ve "özel" olmayacak.
UÖS gönüllü olan herkesin yıllık kazancının yüzde onunu
�l·secek. Gelir vergisi, doldurulacak formlar, vergiden kur­
ı ı ılmak için kaçış mekanizmaları olmayacak! Bütün kayıtlar
ı ı �·ık olduğu için toplum, bütünün yararına kullanılacak yüz­
ı lı• on kesintiyi kimin seçip seçmediğini de görecek. Bu gö­
ııiillü kesinti, halk oylamasıyla desteklenen program ve hiz­
ıııdlerin oluşturulması için kullanılacak.
Sistem çok basit ve çok açık olacak.

Dünya asla böyle bir şeye yanaşmaz.

Tabii ki yanaşmaz. Neden biliyor musun? Çünkü böyle


l ıl r sistem, başkalarının bilmesini istemediği şeyleri yapma­
ı ıı zı imkansız kılacak. Ama her şeye rağmen neden böyle bir
ıılHlemi oluşturmak isteyeceksiniz söyleyeyim: Çünkü şu an­
ı lıı "sömürü", "köşeyi dönmek", "en çok kazanmak", "gücü
1 111111 kazanır" interaktif toplum sistemi içinde yaşıyorsunuz.
Toplumunuzun temel hedefi ve amacı (tüm gerçekten ay­
ı lııılanmış toplumlarda olduğu gibi) bütünün yararı, bütünün

l ıııyatını iyileştirmek olduğunda, gizlilik ihtiyacınız, gizli

217
alışverişler, masa altı manevraları ve gizli hesaplar da orl<1
dan kalkacaktır.
Böyle bir sistemin uygulanması halinde yozlaşma, rüşwı ,
eşitsizlik ve adaletsizlik de sona erecektir.

Vayyy ! Ne harika bir fikir. Parasal i l i şki lerde mutlak açı k l ı k


Bu sistemi n "yan l ı ş", "eksik" o l a n bir yön ü n ü bul maya çal ı�ı
yorum ama bulamı yoru m.

Tabii ki bulamazsın. Çünkü gizleyecek hiçbir şeyin yok. A nı . ı


dünyada parayı ve gücü ellerinde tutanların nasıl çığlıkl . 1 1
atacağını düşünebiliyor musun?
Hiçbir şey adaleti açıklık kadar hızlı sağlayamaz. Açıklık gav
ğin diğer adıdır.
Gerçeği bilin, gerçek sizi özgürleştirecektir.
Hükümetler, devletler, şirketler, gücü ellerinde tuta ıı 1 . ı ı
asla gerçeğin bilinmesini istemez. Çünkü oluşturdukları ı '' •
litik, sosyal ve ekonomik sistem gizlilik esasına göre işliyııı
Aydınlanmış toplumlarda sırlar yoktur. Bunun neden : ; . ı
dece aydınlanmış toplumlarda mümkün olacağını biliyı ı ı
musun? Çünkü böyle bir toplumda hiç kimse başkasına !ll 'ılt'/
ödeterek bir şeyi almak ya da sahip olmak istemez.

Bu çok radi kal bir yaşam b i ç i m i .

İlkel toplumlar için radikal gelebilir, evet. Aydınlanı nı·.·


toplumlarda ise doğal bir yaşam biçimidir.
"Aç ı k l ı k" kavra m ı n ı biraz daha açar m ı s ı n ? Açı kl ı k par.ı· . . ı l
i l işki leri n d ı ş ı nda özel i l işki leri miz i ç i n d e geçerl i nı i ?

Tabii ki.
218
Ama çok zor.

Henüz gezegeniniz için çok zor. Çoğu insanın sakladığı


çok şey var.

N iye? Neden sakl ıyorlar?

Özel ilişkilerde (ve tüm ilişkilerde) sorun kaybetme korku­


sundan kaynaklanıyor. Bir şeyi, birisini kaybetme ya da kaza­
namama korkusu. Oysa en iyi, en romantik ilişkilerde açıklık
esastır. Sağlıklı ilişkilerde sırlar yoktur. Bu tür ilişkilerde giz­
lenen, gölgelenen, üzeri örtülen hiçbir şey yoktur. Konuşul­
mayan, söylenmesi gereksiz görülen hiçbir şey yokhır. Tah­
min oyunları, aldatmaca, manipülasyon da yoktur.

Ama herkes herkesi n ne düşündüğünü bilseydi . . .

Dur bir dakika. Benim söylediğim zihninizden geçirdiği­


ı ıiz özel düşünceleri, düşünme sürecinizi yok etmek anlamı­
na gelmiyor.
Birbirinizle ilişkilerinizde açık ve dürüst olmaktan bahse­
diyorum. Ağzınızdan çıkan sözlerin doğrunun ifadesi olma­
ı;ından, söylemeniz gereken şeyleri söylemenizden bahsedi­
yorum. Oysa bugün insan ilişkileri yalanlarla gerçeği bin bir
yolla çarpıtmakla, sözsel ve zihinsel manipülasyonlarla dolu.
Açıklık, her düşüncenizi, her korkunuzu, her karanlık
.ınınızı, her gelir geçer yargınızı, fikirlerinizi ve tepkilerinizi
masaya yatırmak değildir. Bu açıklık değil, deliliktir. Sizi de-
1 irtecek olan bir şey.
Burada basit, doğrudan, açık, dürüst iletişimden bahsedi­
voruz. Bu bile sizin için çok zor ve çok az kullandığınız bir
iletişim yolu.

219
Harika b i r fikir. Bütün toplumun Açıklık Prensibi üzerine in­
şa edi ld iğini düşünmek bile güzel . Ama mümkün olacağı ndan
emin m i s i n ?

Bu prensip uygulandığında dünyadaki hastalıkların, en­


dişelerin, çelişkilerin, kızgınlıkların . . . yarısı da çok kısa za­
manda yok olacaktır.
Oh, tabii ki önce kızgınlık ve öfke olacaktır. Bu çok doğal.
Ortalama bir insanın nasıl oynatıldığı, kullanıldığı, manipii­
le edildiği, yalan söylenildiği, aldatıldığı ortaya çıktığınd;ı
çok kızgınhk ve öfke yaşanacaktır. Ama "açıklık" bu duygu
ların çoğunu 60 gün içinde arındıracaktır.
Sizi yeniden düşünmeye davet ediyorum.
Böyle bir hayat yaşayabileceğinizi düşünebiliyor musıı
nuz?
Sırlar olmaksızın? Tam açıklıkla?
Hayırsa, neden?
Başkalarının bilmesini istemediğiniz neleri saklıyorsı ı
nuz?
Başkalarına doğru olmayan neler söylüyorsunuz?
Başkalarına neleri söylemiyorsunuz?
Gizlilik ve yalanlar size gerçekten istediğiniz bir yaşa ı ı ı ı
sağlıyor mu?
Ticarette, durumlarda ya da kişilerde gizlilik ve yalanl.ıı
la sağladığınız manipülasyon yolları size gerçekten yar;ıı lı
oldu mu?
"Özel sırlarınız"ın olması devletin, şirketlerin ve birey:;ı·I
yaşamların işleyişi için şart mı?
Herkes her şeyi görebilseydi ne olurdu?
Tanrı'yla ilişkinizde de korktuğunuz şey bu değil ıı ı ı .'

Oyun bitip perde kapandığında, küçük büyük yalanlar, . ı l

220
datmacalar sona erdiğinde ne olacak? Korkmanıza gerek
yok. Kimse sizi yargılamayacak ya da cehennem ateşine at­
mayacak.
Siz Katolikler, hayır, sizden hesap sorulmayacak.
Siz Mormonlar, cennetin en alt katında hapis kalmayacak­
sınız.
Siz . . .
Gördüğünüz gibi, hepiniz kendi teolojinize göre Tanrı'nın
En Büyük Cezası senaryoları yarattınız.
Belki, ölüm anınızda hayatınızın tüm dökümünün ortada
olacağı korkusunu yenerseniz, yaşarken de hayatınızın tü­
müyle açık olmasından korkmamayı başarabilirsiniz.

B u ne i lginç o l u rdu . ?
. .

Değil mi? işte size başlamanız için bir formül. Bu kitabın


başına dönün ve Doğru Söylemenin Beş Basamağı'nı yeniden
okuyun. Bu modeli ezberleyip uygulamaya koyun. Gerçeği
ıırayın, gerçeği söyleyin, her gün gerçeği yaşayın. Bunu ken­
dinizle ve ilişkide olduğunuz insanlarla yapın.
Sonra da çıplak olmaya hazırlanın. Açık olmaya hazır
olun.

Bu korkutucu. Gerçekten korkutucu .

Neden korktuğuna dikkat et.

Herkesi n benden uzaklaşması ndan korkuyorum. Kimseni n


l ıPn i sevmeyeceğinden korkuyoru m .

Anlıyorum. İnsanların seni sevmeleri için yalan söylemen


ıf,l�rektiğini hissediyorsun.

221
Tam yalan söylemek değ i l . Her Şeyi söylememek.

Daha önce söylediklerini unutma. Açıklık, her duygunu,


düşünceni, fikrini, korkularını, anılarını, itiraflarını ortay;ı
dökmek değildir. Açıklık, daima doğruyu söylemek, kendini
olduğun gibi göstermektir.
Sevdiğin kişiyle bedensel olarak çıplak oluyorsun değil
mi?

Evet.

Neden duygusal olarak da çıplak olamıyorsun?

İ kincisi daha zor da ondan.

Bunu anlıyorum. Ama yine de öneriyorum. Çünkü k ; ı


zancı çok büyük.

Gerçekten de i lginç konu lara değindin. G i z l i ç ı karlard. ı ı ı


vazgeç, açıkl ı k toplumu yarat, herkese her konuda doğruyı ı
söyle. Vayyy!

Aydınlanmış toplumlar bu birkaç kavram üzerinde yapı


lanıyor.

Böyle bir topluma rastlamad ı m .

Sizin gezegeninizden bahsetmiyorum.

Oh!

Hatta güneş sisteminizden d e bahsetmiyorum.

222
Oh!

Ama Yeni Düşünce sisteminin nasıl olacağını görmek için


�ezegeninizi hatta evinizi terk etmeniz gerekmiyor. Kendi ai­
lenizden başlayın. İş sahibiyseniz, kendi işyerinizden başla­
yın. Şirketinizde herkese tam tamına ne kazandığınızı söyle­
yin, şirket ne kazanıyor, ne harcıyor, her elemana ne kadar
üdeme yapılıyor. Onları şoka uğratacaksın. Gerçek anlamda
�ok yaşayacaklar. Eğer işyeri olan herkes bunu yapsa, iş ço­
�u insan için cehennem azabı yaşanan yer olmaktan çıkacak-
1 ı r. Çünkü işyerinde eşitlik, açıklık, herkese adilce ödemenin
yapıldığı bir güven ortamı oluşacaktır.
Müşterilerinize sunduğunuz ürün ya da hizmetin maliye­
t ini söyleyin. Fiyat tabelanıza maliyet ve satış fiyatını göste­
ren iki rakam koyun. İstediğiniz satış fiyatından gurur duyu­
yor musunuz? Sizin maliyet/kar oranınızı bildiklerinde
müşterilerinizin kendilerini "soyulmuş" hissedeceklerinden
korkuyor musunuz? Eğer böyle hissediyorsanız fiyatınızı na-
111 l uygun hale getirebileceğinizi düşünün. Hazır işler iyi gi­

ı lcrken "ne koparırsam kardır" hesabı yapmanın kurnazlık


ı ılduğunu mu düşünüyorsunuz? Ya kendinize duyduğunuz
iizsaygı?
Sizi cesarete davet ediyorum.
Bu cesaret, düşüncenizde kökten bir değişim yapmanızı
ı-;erektiriyor. Müşterilerinize, kendinize gösterdiğiniz hassa­
•ılyeti göstermenizi gerektiriyor.
Evet, Yeni Toplumu inşa etmeye şimdi, burada, bugün
1 ı.ı�layabilirsiniz. Seçim sizin. Eski sistemi desteklemeye de­
v a m edebilirsiniz ya da yeni yolu seçebilirsiniz.
Yeni yol siz olabilirsiniz. Her şeyde. Sadece iş hayatında
ı l l'ğil, sadece özel hayatınızda değil, sadece politikada, eko-

223
nomid.e, dinsel alanda değil, her şeyde yaşamı tümüyle fark­
lı deneyimleyebilirsiniz.
Yeni yol olun. Daha yüksek yol olun. En yüksek yol olun.
İşte o zaman gerçekten "Ben yolum; Ben hayatım. Beni takip et!"
diyebilirsiniz. (İsa'nın sözü Ç.N.)
Eğer tüm dünya sizi takip etseydi, yolun sizi götürdüğii
yerden memnun olur muydunuz?
Bugün bu soru üzerinde düşünün.

224
17

Söyled ikleri n i n devasa boyutları n ı a n l ı yorum . Lütfen b u ge­


ıcgendeki hayata dair daha gen i ş b i lgi vereb i l i r m i s i n ? Devlet­
l(•r bi rbi rleriyle nas ı l geç i neb i l i r ve savaşa tümüyle son verebi­
l i rler?

Devletler arasında daima anlaşmazlıklar olacaktır. Anlaş­


mazlıklar bireyselliğin sağlıklı bir işaretidir; anlaşmazlıkları
ııiıfdetle çözümlemek ise olgunluğun "o"sunun bile olmadığı
lıoyutta bir çocukça davranışın göstergesidir.
Dünyada şiddete dayanan çözümlerden kaçınmamak için
ı•,cçerli hiçbir neden yok. Tabii devletler şiddete başvurma­
mayı isterlerse.
Savaşlarda ölen ve mahvolan hayatların olağanüstü bo­
yutlarına bakıldığında, bunun yeterince ders olduğu, insan-
1.ırda barış isteği yaratacağı düşünülebilir. Ama sizin ilkel
toplumlarınız arasında bu mümkün olmuyor.
Bir anlaşmazlığı kazanacağınızı düşündüğünüz sürece
•ıııvaşlarınız olacaktır. Bir savaşı kazanacağınızı düşündüğü­
ııüz sürece savaşmaya devam edeceksiniz.

Peki yan ıt ne?

Bir yanıtım yok, sadece . . .


225
B i l iyorum, bil iyorum ! Gözlemin var.

Evet, Şimdi de daha önce gözlemlediğim gibi gözlemliyl ı


rurn. Kısa vadeli çözüm tek dünya devleti oluşturmak olabi
lir. Anlaşmazlıklar dünya mahkemesine getirilir. (Şimd i k ı
Dünya Mahken:ıesi'nde kararlar uygulanmıyor) ve düny. ı
barış gücü hiçbir ülkenin ne kadar güçlü ve etkin olursa ol
sun bir başka ülkeye saldırmasına asla izin vermez ve bun ı ı
garanti eder.
Ama yine de Dünyada şiddet olacağını kabul ediyoru rı ı
Barış gücü, birisinin saldırısını durdurabilmek için şiddet ku 1
lanmak zorunda kalabilir. Ama Birinci Kitapta bahsettiği ı ı ı
gibi despotu durdurmamak, despotun gücünü arttırır. Bazl ' ı ı
bir savaşı engellemenin tek yolu savaşmak olabiliyor. Bazt'ı ı
bir şeyin tekrarını önlemek için istemediğiniz şeyi yapmak zorıııı
da kalabilirsiniz. Bu çelişki, Yüce İkilemin bir parçasıdır. Bazı· ı ı
bir şey olabilmek için -bu durumda ''barışçıl" - önce olmam.ı I·
gerekebiliyor.
Bir başka deyişle, Ne Olduğunuzu bilmenin yolu, Ne 0111111
dığınızı deneyimlemekten geçiyor.
Bugün dünyanızdaki gücün oransız olarak tek bir devkı
te toplanmadığı görünür bir gerçek. Artık devlet gruplanıı ı ı ı
oluşturduğu güç dengeleri var. Bu da ne kadar büyük v ı ·
güçlü olursa olsun tek bir devletin, despotça, istediği anı l . ı
diğer ülkelere saldırısını engelleyici bir faktör oluyor.
Artık küçük ülkeler, büyük ülkelerin himayeciliğine ih ı ı
yaç duymuyor. Bu himayeyi kazanmak için eskiden oldur, ı ı
gibi ö z kaynaklarını ve topraklarını yabancı askeri üsll'ıı ·

peşkeş çekmek zorunda kalmıyor. Oluşan güç dengesiyle k ı ı


çük ülkelerin güvenliği sırtlarını kaşıdıkları ülkeler tarafı ı ı
dan değil, kendilerini destekleyen ülkeler tarafından sağlcı ı ı ı ı
hale geliyor.
226
Güç dengeleri gittikçe tüm ülkeleri kapsayacak şekilde
y n yılacaktır.

Dünyanın yüz altmış ülkesi, bir ülkenin işgaline ya da


t ı·hdit edilmesine birlikte Hayır! diyecektir.
Benzer şekilde ülkeler artık ekonomik tehdit altında kal­
ı ııayacak, büyük ticaret devleri tarafından bir davranışa zor-
1.ınmak, şantaja boyun eğmek zorunda kalmayacaktır. Basit
l ıısnni yardımlardan bile yararlanabilmek için "önerilen" da­
y,ı tmaları yerine getirmeleri beklenmeyecektir.
Aranızda global devlet sistem.inin küçük ülkelerin bağım­
•ıı:t.lığını ve bazı ülkelerin büyüklüğünü ortadan kaldıracağı­
ııı savunanlar bulunacaktır. Gerçekte ise bunun tam tersi ola­
' . ı ktır.
Global devlet sistemine karşı çıkanlar bugün bağımsızlığı
lıııkuk ve adaletten değil, gücünden alan büyük devletlerdir.
l ,'ii nkü dünya devleti oluşması halinde en büyük devletler
ı ılomatikınan istediklerini elde edemeyecekler, istedikleri gi-

1 ıi at oynatamayacaklardır. Büyük, küçük tüm ülkelerin her


1,ıı ·yde söz hakkı olacaktır. Büyük devletler eskisi gibi dünya
k.ıynaklarını kontrol ederek kendilerine yontamayacaklar,
ı l ii nya kaynaklarını rahatlıkla sömüremeyeceklerdir. Bu kay­
ı ı.ı kları daha eşitçe paylaşmak, tüm dünya insanlarının yarar­
ı.ııımasını sağlamak zorunda kalacaklardır.
Dünya hükümeti oyun sahasını dengeli hale getirecek,
"!1ahip olanlar", sahip olmayanlara "gidin siz de kazanın"
ı ı ıazeretini ileri süremeyecek, çünkü "sahip olmayanların"
.ır,1dıklarını kendilerinin kontrol ettiğini daha fazla gizleye­
ı ı ll'yeceklerdir.

Burada zengi n l iğin yeniden dağ ı f'ı m ı ndan söz ediyoruz gibi
ıı,. ,l iyor. Daha çok isted i kleri için, daha fazla çal ışmaya haz ı r

227
olanlar, kazandıkları n ı çok çal ışmadan yaşamak isteyenl ı ·ı l ı ·
paylaşaca k ların ı bi l i rl e rse, b u i nsan l arı nas ı l teşvik edeb i l i ri ı ı'

Bu sadece "çok çalışmak" isteyenler ve istemeyenlerlt- ı l


gili bir soru değil. Böyle bir soru sormak, genellikle "sa l ı q '
olanlar" tarafından tartışmayı kazanmayı garantilemek i ı; ı ı ı
ortaya atılan basit bir sorudan başka bir şey değil. Soru, i si , .
mekten çok imkanlara yönelik bir soru olmalı. Toplumsal d ı ı
zeni oluşturmak için ilk iş, her insanın ve her ülkenin eşit i111
kanlara sahip olmasını sağlamaktır. Bu da, şu anda dü ı ı ı" ı
kaynaklarının ve zenginliğinin kontrolünü elinde tutanJ;ı ıı ı ı
kontrolü sımsıkı ellerinde tutmalarıyla mümkün değil.
Tek tek ülkelerden bahsetmek istemiyorum. Ama d . ı l ı . ı
önce Meksika' dan söz etmiştim. Çünkü b u ülke mükemı ı ll ' I
bir örnek oluşturuyor. Tüm ülkenin kaynaklarını ve zenı.,1 1 1
!iğini bir avuç zengin ve güçlü aile kontrol ediyor. Güya i l. ı l ı
Demokrasisine uygun yapılan "seçimler" bir komedya, ı,·i ı ı ı
kü aynı aileler aynı politik partiyi kırk yıldır kontrol ed iyı •ı
Ciddi bir karşıt oluşmasını engelliyor. Sonuç? "Zengin d . ı l ı . ı
zenginleşiyor, fakir daha fakirleşiyor."
Saat ücretleri 1 .75 dolardan 3.5 dolara fırlasa bile zenı.,1 1 1
ler, fakirler için ne kadar çok şey yaptıklarını, onlar için i:;; ı •
ekonomik gelişme imkanı yarattıklarını söyleyecektir. ( ;, . ı
çekte ise ekonomik gelişme sadece zenginlere yarıyor. Ü n 1 1 1
!erini ülke ve dünya pazarında büyük karlarla satıyorlar. I ·,.
çilik için de düşük bedeller ödüyorlar.
Amerikalı zenginler bu durumu biliyor. Bu yüzden fol ıı i
kalarını Meksika ve diğer yabancı ülkelerde kurarak esir ı ıı
retiyle işçi çalıştırıyorlar. Ve bunu çiftçilere büyük imka ı ı l . ı ı
yaratmak için yaptıklarını söylüyorlar.
İşçiler ise son derece sağlıksız koşullar altında çalı�ı v • 1 1

228
.ıına yerel hükümetler kardan pay aldığı için bu koşulları de­
i•, iştirmeye yanaşmıyorlar. Sağlık ve güvenlik standartları ve
ı,'l·vre koruma hiç mi hiç umursanmıyor.
Ne işçiler ne de dünya ile ilgileniliyor. İşçiler nehir kenar-
1,ırında kağıttan yapılmış kulübelerde yaşıyor, aynı nehirde
y ıkanıyor, çamaşırlarını yıkıyor ve nehri tuvalet olarak kul-
1.ınmak zorunda kalıyor. Çünkü kulübeleri tuvalet lüksüne(!)
. • • ıhip değil.

İşçi kitlelerinin geliri, kendi ürettiklffi malı bile satın al­


ıııaya yetmiyor. Zengin fabrika sahiplerinin ne umurunda.
Mallarını satın alabilecek diğer ülkelere gönderiyorlar ya.
Er ya da geç bu spiral tersine dönecek. Hem de çok mah­
vı •dici sonuçlarla. Sadece Meksika' da değil, insanların sömü­
ıllldüğü her yerde.
Devrimler ve iç savaşlar kaçınılmazdır. Uluslararası sa­
v,ışlarda olduğu gibi, "sahip olanlar", "sahip olmayanları"
1111kan sunmak adı altında sömürmeye devam ettikçe devrim­
lı·r ve iç savaşlar olacaktır.

Zengi n l i k ve kaynak kontrolü öylesine kurumlaştı ki, en ak­


lı başı nda düşünen ler bile bunu serbest ekonomi olarak kabul
f 'fmiş görünüyorlar.

Gücü ellerinde tutan zengin bireyler ve ülkeler, adaletin


ı· ı · eşitliğin mümkün olduğu illüzyonunu yaratmaya çalışı­

yorlar. Oysa dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan in­


�ııınlar ve ülkeler bu adalet(!) ve eşitlikten(!) yararlanamıyor.
1 1,ıtta güçlünün başardığını başarma çabaları bile engelleni­
yor. Dünya devleti sistemi, güç ibresini büyük boyutlarda
� .ıynak-zengininden kaynak-fakirine doğru çevirecek, kay-
11.ıkların adilce paylaşımını zorunlu kılacaktır.
229
G üçlü, işte bundan korkuyor.

Evet. Ülkelere değişik zamanlarda toplumlarını ileri göl ı ı


recek kişiler liderlik yaptı. Ama ilginç olan şey, kendi zamı ı ı
larında çıkacak olası bir savaşı önleyen, hakim olan politi k . ı
y a karşı halkı gözeten b u cesur liderler genellikle kısa d ı '
nemli başkanlık yapabildiler. Hem de haklarını gözettiği k ı
şiler tarafından görevlerinden uzaklaştırıldılar. Dünya çapı ı ı
da popüler olmalarına rağmen kendi ülkelerinde redded ildı
ler. "Kimse kendi köyünde peygamber olamaz" diye bir '..ı ı
zünüz var. Bu liderlerin vizyonları, halkının çok ötesindeyı 1 ı
Halk ise kısa vadeli çıkarlarını düşünerek sınırlı bakış aı,· ı l . ı
rıyla sadece kaybedeceklerini düşündüler.
Ana yoldan çıkmaya cesaret eden her lider, zenginler , . ,
güçlüler tarafından da istenmedi ve görevlerinden ayrılm.ı ı· . ı
zorlandı.
Uzun vadeli çözüme varılana kadar da bu hep böyle ul.ı
cak. Uzun vadeli çözüm ise politik yoldan olmayacak; uzun v,ıı lı
li tek gerçek çözüm Yeni Farkındalık, Yeni Bilinçle oluşaccı k ı ıı
Bir'in farkındalığı ve Sevgi'nin bilinci.
Hayatınızın doyumu, başarı dürtüsü ekonomik ve m<ıı l ı l ı
ödüllerle olamaz. Tüm problemlerinizi önem verdiğiniz ,,. .,.
lerde yaptığınız sıralama yanlışlarıyla yaratıyorsunuz.
Büyük olma dürtüsü ekonomiye dayanmadığında -ekı ıı ıı •

mik güven ve temel maddi ihtiyaçlar herkes için garanti l i ı ı l


duğunda- dürtü ortadan kaybolmayacaktır. Ama kişinin ı ·, ı ı
cünü ve kararlılığını arttıran türden bir dürtüye dönüşl'rd
tir. Bugünün geçici "büyüklüğünü" üreten türden dürtü ı ı ı ı ı ı
yerini, sizi gerçek büyüklüğe doğru götüren dürtü alacak ! ı ı

Ama neden daha iyi b i r hayat yaşamak, çocuklarımız ıı,ıı ı

daha iyi b i r hayat yaratmak iyi b i r dürtü olmasın k i ?

230
"İyi bir hayat yaşamak" iyi bir dürtü. Çocuklarınız için
"daha iyi" bir hayat yaratmak iyi bir dürtü. Ama soru şu ol­
malı: "Daha iyi bir hayat" nedir?
"Daha iyi"yi nasıl tarif ediyorsunuz? "Hayat"ı nasıl tarif
l'diyorsunuz?
Eğer "daha iyi"yi daha büyük, daha çok para, güç, seks ve
madde (ev, araba, giysi, CD koleksiyonu vb.) . . . "hayat"ı do­
(; um ile ölüm arasındaki geçen zamanı şu andaki varoluşu­
nuzu sürdürmek olarak tarif ediyorsanız, o zaman, gezegeni­
n izdeki sorunları yaratan tuzaktan çıkmak için hiçbir şey
yapmıyorsunuz dernektir.
Ama "daha iyi"yi En Büyük Olma boyutunuzun daha ge­
n iş deneyimi ve ifadesi, "hayat"ı Olmak'ın sonsuz, sınırsız
•ıiireci olarak tarif ediyorsanız yolunuzu bulabilirsiniz.
"Daha iyi hayat" nesneleri biriktirmekle yaratılmaz. Ço­
�·, unuz bunu biliyorsunuz, hepiniz anladığınızı söylüyorsu­
ı ı uz, ama kararlarınızı bu nesnelere daha çok sahip olma
d iirtüsüyle alıyorsunuz ve yaşamınızı bu nesnelere göre
yi\nlendiriyorsunuz.
Nesneleri elde etmek için çalışıyor ve istediğiniz şeylere
kııvuştuğunuzda onlara sımsıkı yapışıyorsunuz.
İnsanlığın çoğunun dürtüsü bir şeylere sahip olmayı ba­
'.ı ıı rmak oluyor. Nesnelere önem vermeyen kişi onları kolay­
l ı lda elden çıkarır.
Günümüzde büyüklük dürtüsü dünyanın sunduğu ola-
1 1 . 1 kların en fazlasını biriktirmekle ilgili. Tüm dünya değişik
l ıoyutlarda bu mücadelede yer alıyor. Nüfusun en büyük kesi­
' " ' ise hala fiziksel varlıklarını sürdürme mücadelesi veriyor.
l l ı·r gün endişeli anlarla, umutsuzca mücadelelerle dolu. Zi- .
l ı l nler temel sorularla meşgul. Yeterince yiyecek bulabilecek
ıııiyim? Sığınabileceğim bir barınağım olacak mı? Bu soğuk-

23 1
ta ısınabilecek miyiz? Nüfusun en büyük kesimi her gün bı ı
konularla ilgilenmek zorunda. Her ay binlerce kişi sadece yi
yecek bulamadığı için ölüyor.
Nispeten daha az sayıda insan ise temel ihtiyaçlarını b i ı
şekilde karşılıyor ama başka bir şeyler için mücadelesini s ü ı
dürüyor. Biraz güvence, biraz daha yaşanabilir bir ev, bir;ı ı
daha iyi yarınlar. Bu insanlar çok çalışıyor, zihinleri endi�ı·
lerle dolu, yarınlarını nasıl daha iyi yapabileceklerinin yol l.ı
rını arıyor.
En küçük grup ise her şeye sahip -diğer iki grubun istcd ı
ği her şeye- ama bu grup daha da fazlasını istiyor.
Bu grubun zihinleri sahip oldukları şeyleri kaybetmenıl'i
ve üstüne daha çok eklemekle meşgul.
Bu üç grubun yanı sıra bir de dördüncü grup var. Bu grı ' I '
en küçük hatta küçücük bir grup. Bu grup maddi kazarn;l.ı
rın peşinden koşmuyor. Spiritüel gerçekler, spirütüel dl'ı l l '
yimlerle ilgileniyor. B u insanlar hayatı, ruhun seyahati o l . ı
rak görüyor. Tüm insan deneyimlerine bu açıdan bakıyııı
Mücadeleleri Tanrı arayışı, Ben'in doyumu, gerçeğin ifadı ·�ı1
yolunda oluyor.
Bu insanlar geliştikçe mücadele yerini sürece bırakıyuı
Kendini tarifin (kendini keşfetmenin değil), Gelişimin ( i ı ı "
renmenin değil), Olmanın (yapmanın değil) süreci.
Aramanın, araştırmanın, gelişmenin ve başarının ııcı/rn ı
farklılaşıyor. Bir şeyi yapmanın nedeni değişiyor, çünkü ı ıı ·
den değiştikçe yapan değişiyor. Neden süreç oluyor, ya ı •.ı ı ı
ol-uyor.
Daha önce çalışmanın, ulaşmanın nedeni kişinin haya ı ı ı ııı
maddi ödülleri katmak iken, şimdi neden, manayı deneyiıı ı l ı ·
mek oluyor.
Daha önce bedenin ihtiyaçları ön plandayken, şimd i ı ı ı
hun ihtiyaçları öncelik kazanıyor.
232
Her şey değiştiğinde, hayatın amacı değiştiğinde hayat da
değişiyor.
"Büyüklük dürtüsü" değiştiğinde saklama, gizleme, ko­
ruma, biriktirme ihtiyacı da yok oluyor.
Büyüklük artık kişinin ne kadar biriktirdiğiyle ölçülmü­
yor. Dünya kaynakları doğal olarak tüm dünya ,insanlarına
ait olarak görülüyor. Herkesin temel ihtiyaçlarını karşılama­
ya bol bol yetecek bir dünyada, herkesin temel ihtiyaçları da
karşılanacak hale geliyor.
Herkesin bu açıdan baktığı bir dünyada, herkes böyle ol­
masını isteyecektir. Zorunlu vergilere gerek kalmayacaktır.
Ürünlerinizin ve kazancınızın yüzde lO'unu gönüllü olarak
ilrünleri daha az olanları destekleme programına vereceksi­
niz. Binlerce insan, binlerce insanın açlıktan ölmesini seyret­
meyecek. (İnsanlar yiyecek azlığından değil, yiyeceğe ulaş­
ması için gereken basit politik mekanizmayı yaratacak yete­
ri nce insan iradesinin azlığından ölüyor.)
Şu anda ilkel toplumunuzda yaygın olan ahlaki tutarsız­
lık, büyüklük dürtüsünü ve tarifini değiştirdiğiniz an tü­
ı ı ıüyle ortadan kalkacaktır.
Yeni dürtünüz: Sizi olmanız için yarattığım gibi, Tanrı'nın
Kendisinin fiziksel gerçeği olmanız, Gerçekten Kim Olduğu-
111ızu -Tanrı'nın yeryüzündeki ifadesi- olmayı seçtiğinizde
,ısla Tanrısal olmayan davranışlarda bulunmayacaksınız.
Asla arabalarınızın arkasına şu sloganı yapıştırmayacak-
·ıı ııız:
TANRIM BENİ TAKİPÇİLERİNDEN KORU!

233
18

Baka l ı m söyled ikleri n i iyi anlad ı m m ı ? Söyledi klerinden ı, ı


kard ığını ş u : Eşitl i kçi dü nya görüşünde tüm ü l keler b i r d ü ı ıy.ı
devleti ol uşturacak, tüm insanlar dü nyan ı n zengin l i kleri ni p.ıy
laşacak.

Eşitlik derken, eşit imkanları kastediyorum, eşit yaşamı d ı ·


ğil.
Yaşam eşitliği asla olamaz ve bunun içinde memnun olı ı ı ı

Neden ?

Bu tür eşitlik aynılık demektir. Dünyanın en son ihtiy;ıı ı


olan şey ise aynılıktır.
Hayır. Burada Merkezi Hükümetten herkese aynı his�;ı ·
nin verildiği otomasyon dünyasını kastetmiyorum.
İki şeyin garantili olduğu bir dünyadan bahsediyorum .
1 . Temel ihtiyaçların karşılanması
2. Daha ileriye gidebilme imkanı.
Tüm dünya kaynaklarınızla, tüm bolluk içinde, henüz l ı ı ı
iki basit şeyi başaramadınız. Bunun yerine milyonlarca ins.ı
nı sosyo-ekonomik basamağın en altına mahkum ettiniz v ı ·
sistematik bir dünya görüşü oluşturarak, bu insanların or<1d.ı
kalmaları için elinizden geleni yaptınız. Sırf bu temel ihtiy,ıt,
234
lıırı karşılamayarak her yıl milyonlarca insanı ölüme mah­
kum ettiniz.
Gezegeninizdeki tüm bolluğa rağmen ne insanların açlık­
l a n ölümüne ne de birbirlerini öldürmelerine son verdiniz.
Çocukların gözünüzün önünde ölmesine izin veriyorsu­
n uz.
Sizinle hemfikir olmadıkları için insanları öldürüyorsu­
nuz.
Siz çok ilkelsiniz.

Ama biz gel işkin olduğumuzu düşünüyoruz.

İlkel toplumun ilk göstergesi gelişkin olduklarını düşün­


meleridir. İlkel bilincin ilk göstergesi, kendisinin aydınlan-
1111� olduğunu düşünmesidir.

Peki özetleyel im. İ l k basamak, bu iki temel garanti n i n her-


1,ı•se veri l mesi . . .

İki değişimle. Politik ve sipiritüel değişimle. Birleşik Dün­


y.ı Devleti hareketi uluslararası çelişkileri çözen güçlü bir
dünya mahkemesini ve bu çözümleri uygulatan güçlü bir ba­
rış gücünü gerektiriyor.
Dünya devletinin Uluslar Kongresi olması gerekiyor.
1 >ünyadaki her ü lkenin iki temsilcisinin yer aldığı bir kong­
n•. Ve Halk Meclisi, ülkelerin nüfusuna oranla temsilcilerden
ı ıl uşuyor.

Tıpkı Ameri ka Bi rleşik Devletleri ' n i n oluştuğu g i b i . Biri


ı ıra nsal tems i l c i l ik, diğeri tüm eyaletlere eşit ses hakkı tan ı yan
iki meclis.

235
Evet. ABD Yasası Tanrı kaynaklı (Doların üzerindeki senı
hollere bakın)
Aynı güç dengesiyle yeni dünya yasasını inşa edebilirsi
niz.
Aynı şekilde yasama, yürütme ve yargı ünitelerini oluşl ı ı
rabilirsiniz.
Her ülke içişleri barış polislerini tutabilir ama askeri kuv
vetler lağvedilmeli. Tıpkı eyaletlerinizin ordularını feder. ıl
barış gücü için lağvetmeleri gibi. Şimdi federal barış gücü i·ı ı
ke dediğiniz tüm eyaletlere hizmet veriyor.
Ülkeler, her an göreve çağırabilecekleri yedek ordu olu:,.
turma haklarını ellerinde tutacaklardır. Tıpkı her eyaletinizi ı ı
eyalet ordusunu oluşturma yasal haklarının olduğu gibi.
Tıpkı şimdi eyaletlerinizde olduğu gibi Birleşik Ulusl,n. ı
üye 160 Devlet eyaleti halkın oylamasına göre Birleşik Ulu : ;
lardan ayrılabilir. (Ama bu yasanın neden konduğunu hal. ı
anlamış değilim. Tabii insanlar eskisinden daha özgürce, d.ı
ha bolluk içinde yaşadığı sürece.)

Hala anlamakta zorl u k çekenleri m i z için böyle bir birle�il·


dü nya federasyonun yararları n ı özetler m i s i n ?

1 . Uluslar arasındaki savaşları ve anlaşmazlıkları öldü n ·


rek çözümlemeye son verir.
2. Yoksulluğa, açlıktan ölmeye, güçlüler tarafından ka y
nak ve insan sömürüsüne son verir.
3. Gezegeninizin sistematik çevresel tecavüzüne son veri ı
4. Sonu gelmeyen daha büyük, daha çok, daha iyi müc;ı
delesinin kısır döngüsüne son verir.
5. Gerçekten eşit imkanlarla tüm insanların Kendilerini t · ı ı
yüksek boyutlarda ifade etme olanağı tanır.
236
6. İnsanları ev, iş yeri, politik sistem ya da cinsel tercihler­
d en dolayı sınırlamalara ve ayrımcılığa son verir.

Yeni düzen i n, zengin l iğin yeniden dağı l ı mı n ı gerektiriyor


ı ııu?

Hiçbir şeyi' gerektirmiyor. Yeni düzen kendiliğinden gö­


ııüllü ve otomatik olarak kaynakların yeniden dağılımını sağ­
lııyacaktır.
Örneğin herkes eğitim görme imkanı bulacak. Herkes eği-
1 imlerini iş hayalında kullanma ve kendilerine haz veren ka­
riyerler yapma imkanına sahip olacaktır.
Herkes ne zaman ve nasıl ihtiyaç duyuyorsa sağlık hizmet­
ll•rinden yararlanacaktır.
Herkes açlıktan ölmeyeceklerinin, yeterli giysi ve barınak
l ıulacaklarının garantili olduğunu bilecektir.
Herkes hayatın temel ihtiyaçlarının karşılanacağına emin
ı ılarak, yaşamı sürdürme çabasının sorunları arasında olma­

yacağını bilecektir.

Bun ları hak etmek için hiçbir şey yapmasa lar da m ı ?

Temel ihtiyaçlarınızı karşılamayı hak etme düşünceniz,


l 'l'llnete gitmek için hak etmeyi düşünmenizin temelini oluş­
l ı ıruyor. Ama Tanrı'ya ulaşmanız için hak etmeniz gereken
l ıir şey yok. Zaten oradasınız. İşte bunu kabul edemiyorsu­
ı ıuz. Çünkü bu, sizin veremeyeceğiniz bir şey. Koşulsuz verme­
yi öğrendiğinizde (koşulsuz sevmeyi öğrendiğinizde) koşul­
! i \ I Z almayı da öğreneceksiniz.

Bu hayat, sizin koşulsuz sevmeyi öğrenmeniz için bir araç


ı ılarak yaratıldı.

237
Bu düşünceyi benimsemeye çalışın: İnsanlar yaşamları ı ı ı
sürdürmeyi hak ediyor. Hiçbir şey yapmasalar bile. Hiçbir i·' '
ye katkıda bulunmasalar bile. Yaşamı onurla sürdürme ha y.ı
tın temel haklarından biridir. Size bunun garantisi için yl'I ı ·
rince kaynak verdim. Yapmanız gereken tek şey paylaşm;ı k

Peki i nsanların hayatları n ı ziyan etmeleri n i , bomboş oııı ı . ı


rak, devtet güvences i n i kul/anmalarını ne önleyecek?

Öncelikle, hayatın ziyan olup olmadığına karar verıı "'


hakkını kendinizde nasıl görüyorsunuz?
On yıl boyunca yan gelip yatarak şiir düşünen ve iki ı m .
r a ile binlerce kişinin algılama kapılarını açan bir insan hay.ı
tı ziyan mı olmuştur?
Hayatı boyunca yalan söyleyen, aldatan, maniple ed ı · ı ı .
başkalarını inciten bir insan, tüm b u yaptıklarının sonucıı ı ı
da gerçek doğasına ait bir şey hatırlaciığında -belki de hay.ı ı
lar boyu bunu hatırlamaya çalıştı- ve nihayet bir sonraki I lı ı
yuta geçtiğinde, bu hayat ziyan mı olmuştur?
Sizin bir başka ruhun seyahatini yargılama hakkınız yı ı l·
Başkalarının ne olduğuna ve ne olmadığına değil, KİM ( ) 1
DUGUNUZA karar verme hakkınız var.
Hayatlarını ziyan eden, bomboş oturan, devlet güvencı·:,ı
ni kullanan insanları ne yaparak mı durdurabilirsiniz? J 1 İ•,
bir şey.

Gerçekten bunun olana k l ı o lduğunu düşünüyor musun? C, . ı


l ışan ve veren i nsanlar, alan insanl ara tepki duymayacak m ı 1

Evet duyacaklardır, eğer aydınlanmamışlarsa. Ama ayd ıı ı


lanmış kişiler alanlara şefkatle bakacaklardır, tepkiyle değil
238
Şefkat m i ?

Evet, çünkü verenler alanların kendilerini en büyük haz­


dan ve imkanlardan mahrum ettiğini bileceklerdir; gerçekten
Kim Olduklarının en yüksek imkanını yaratma ve deneyim­
leme hazzından. Verenler bunun tembellikleri için en büyük
\'eza olduğunu bileceklerdir, başka cezaya gerek olmadığını
da!

Ama gerçekten ü retenler, emek meyveleri n i n kendi lerinden


. ı l ı n ı p tembel lere veri l mesine tepki duymayacaklar m ı ?

Dinlemiyorsun. Herkese minimal yaşam gereksinimlerini


karşılayacak kadar verilecek. Daha çok kazananların gönül-
1 i.ice verecekleri yüzde onla bu imkan sağlanacak.
Kişilerin geliri, tıpkı bugün gibi piyasa değeri üzerinden
verdikleri ürün ve hizmet miktarına göre oluşacak.

Ama yine de tıpkı bugün olduğu gibi "zengin" ve "fa k i r"


ı ı l acak. Bu eşitlik değ i l .

Ama herkes fırsatta eşit olacak. Çünkü herkes yaşamını


ı•iirdürmek için endişe taşımadan temel ihtiyaçlarını giderme
ıılıınağına sahip olacak. Herkese bilgilerini artırma, yetenekle­
rini geliştirme ve Haz Yerinde doğal yeteneklerini kullanma
!.. onusunda eşit fırsat verilecek.

Haz Yeri ?

O zaman "iş yeri"nin adı bu olacak.

Peki kıska n ç l ı k ol mayacak m ı ?

239
Kıskançlık, hayır. Özenmek evet. Özenmek sizin daha çoA
olabilmenizin dürtüsü olan doğal bir duygudur. İki yaşınd;1
ki çocuk kapının tokmağına ulaşabilen ağabeyine özenir. ( ı
da kapıyı kendi başına açabilmek ister. Bunda yanlış olan bi ı
şey yoktur. Özenmek bir motivatördür. Büyük olma isteği d o
ğuran saf bir arzudur.
Kıskançlık ise korkudan kaynaklanan bir arzudur. Başk.ı
sının daha aza sahip olmasını isteyen kızgınlıktan doğan v ı ·
kızgınlık üreten bir arzudur. Öldürücüdür. Kızgınlık öldürii
cü olabilir. Üçlü ilişkiler yaşayan her insan bu duyguyu bil ı ı
Kıskançlık öldürür, özenmek doğurur.
Özenen insanlara kendi yollarında başarılı olmaları İ\' t ı ı
her türlü fırsat tanınacaktır. Hiç kimse ekonomik, politik v ı ·
toplumsal yollarla engellenmeyecektir. Irk, din, cinsiyet, ci ı ı
sel tercih, yaş ve sınıfsal nedenlerle de. Hiçbir nedenle ayrı ı ı ı
cılığa göz yumulmayacaktır.
Evet, yine "zengin" ve "fakir" olacaktır. Ama "açlık ,. , .
ken" ve "yoksul" olmayacaktır.
Gördüğün gibi, başarı ve kazanma dürtüsü yok olmay.ı
cak, yok olan sadece umutsuzluk v e çaresizlik olacaktır.

Peki, ü retime katkıda b u l unmayan bu i nsan ları "taş ı m . ı k "


i ç i n yeterl i katkıcı lar bu lacağı m ız ı n bir garantisi v a r m ı ?

İnsan ruhunun yüceliği.

Oh !

Sizin yaygın inancınızın tersine, ortalam a insan minim ıı ı ı ı


koşullarda yaşamaktan doyum almayacaktır. Ayrıca, spiri ı ı ı
el değişim olduğunda büyük olma dürtüsü de değişim )'. ' '"
terecektir.

240
Böyle b i r değişimin nedeni ne o l acak? İ k i bin yı l l ı k tarihi­
mizde henüz olmad ı .

İki milyar yıllık tarihinizde.

Peki şimdi n iye olsun?

Çünkü temel fiziksel ihtiyaçların karşılanmasının garanti­


sinin güven ortamı içinde, insanların başarma arzularının tek
nedeni kendilerini gerçekleştirme olacaktır . . . ve de kendile­
rini gerçekleştirmelerinin harikulade deneyiminin hazzını
yaşayabilmek.

Bunun i ç i n yeterl i motivasyon ne olacak?

Gerçek fırsat ortamında insan ruhu yükselmek ister. Ruh


kendisinin düşük değil, yüksek deneyimini arar. Gerçek yük­
sek deneyimi bir an için bile yaşayan kişi, bunun doğru oldu­
ğunu bilir.

Peki güç arzusu ? B u yapı lanma içinde bile çok büyük zen­
ı-:inl iğe ve güce sah i p kişiler olacaktır.

Finansal kazancın bir üst sınırı olacak.

Oh. B u n u n nas ı l olamayacağı n ı önce ben mi a n l atayım?


yoksa önce sen nasıl olabileceğ i n i mi açı klamak isters i n ?

Evet. Gelirin alt sınırı olduğu gibi üst sınırı d a olacaktır.


Öncelikle hemen herkes gelirlerinin yüzde 10'unu dünya
devletine bağışlayacak; daha önce bahsettiğim gönüllü yüz­
de on kesinti.

24 1
Evet. . . eski "eşit vergi" öneris i .

Gününüz toplumunda vergi gönüllü olmadığı için, gö


nüllü kesintinin bütünün ve sizin yararınıza olacağını gön·
bilecek kadar aydınlanmış değilsiniz. Ama bilinç değişimiy
le birlikte, açık ve özgürce yapılan bağışın uygunluğunı ı
açıkça göreceksiniz.

Sana bir şey söylemek istiyorum . Sözünü kesebi l i r miyim�

Tabii, devam et.

Bu sohbet bana çok acayi p gel iyor. Tanrı'yla pol itik ad ı n ı


!arla ilgili b i r sohbet yapacağı m h i ç akl ı ma gel mezd i . Tanrı'n ı ı ı
pol itik öneri lerde bul unacağını h iç düşünemezd im.
Şimdi i nsan l arı, Tanrı'mn düz vergiyi savunduğuna nasıl ik
na edeceğ i m ?

Pekala. Hala, yüzde 10'u vergi olarak görmekte ısrarlısı ı ı


ama bunu anlıyorum. Maddi kazancınızın yüzde 10'unu gi>
nüllüce paylaşmak fikri sana yabancı geliyor. Buna rağml'ı ı ,
b u konuda bir düşüncem olduğuna inanmakta niye b u kad . ı ı
zorlanıyorsun?

Tanrı' n ı n bu konuyla uğraşmayacağını düşü nüyord u m .

Birinci Kitap dediğin Sohbetimizde birçok soruna ycı ı ı ı ı


verdim; ilişkiler, iş hayatı hatta diyet hakkında sorduğun s ı ı
rulara bile. Bu konu, diğer konulardan neden farklı oluyor"

B i l m iyorum . Bana farkl ı gel iyor. Gerçekten pol itik bir göı i ı
ş ü n var m ı ? Cumhuriyetçi Parti taraftarı mısı n ? Bu kitapta orı . ı
y a çı kan gerçeğe bak ! Tanrı bir Cumhuriyetçi.

242
Demokrat olmamı mı tercih edersin? Aman Tanrım!

Çok hoş. Hayır, apolitik olmanı terc i h ederim.

Apolitiğim. Belirli hiçbir politik bakış açım yok.

Tıpkı C l i nton gibi.

Hey, bu iyi! Şimdi sen hoşluk yapıyorsun! Ben espri seve­


ri ın, sen sevmez misin?

Tanrı ' n ı n espr i l i ya da politik o l masını beklemiyord u m .

İnsana hiçbir şekilde benzememesini yani. Pekala, yaşa­


ı nınızı nasıl sürdürmeniz gerektiği hakkında hiçbir tercihim
yok. Tek arzum, kendinizi yaratıcı bir varlık olarak deneyim­
lt•ıneniz ki Gerçekten Kim Olduğunuzu bilebilesiniz.

İyi. Bunu anl ıyorum . Bu raya kadar iyi.

Bana her konuda sorduğun sorulara yanıt verdim. Yanıt­


lıırım sana çok problemli geldi mi? Her konuda verdiğim ya­
nı tlarda bir bakış açım olduğu için söylediklerimi kabul et­
ınekte zorlandın mı?

Hayır, hiç düşünmed i m . Sadece yan ıtları n ı okud u m .

Politik konuda d a aynı şeyi yapıyorum.

Şey . . . b i l m i yorum . . . Tanrı ' n ı n bu konuda konuşabi leceğine


i nanmakta zorlan ıyoru m .

243
Söylediklerimi kabul etmekte mi zorlanıyorsun?

Şey . . .

Kabul etmeyebilirsin.

Öyle m i ?

Tabii ki.

Tanrı ' n ı n her söylediğini kab u l etmeyeb i l i r m i y i m ?

Elbette. Ne yapacağımı sanıyorsun, bir böcek gibi sı · ı ı ı


ezeceğimi mi?

O kada r fazlasını düşü nmed i m doğrusu .

Bak, dünya varolduğundan beri insanlar Benim söylcd ı l·


lerimi kabul etmiyor. Kaç kişi Benim Yoluma uygun yaşıyı ıı :

Gal i ba bunda hakl ısın.

Size başından beri yüzlerce öğretmen gönderdim. İns. ı ı ı


lar mesajlarıma kulak verseydi, dünya çok farklı bir dunı ı ı ı
da olurdu.·'Sen de eğer söylediklerime katılmıyorsan, istl'ı l ı
ğin gibi yaşa. Ayrıca, söylediklerimde yanlış olabilirim d ı · .

Ne?

Yanlış olabilirim dedim. Oh, Tanrım . . . tüm söyledikleri ı ı ı ı


ayet gibi mi algılıyorsun yoksa?
244
Yan i söyledi klerin i ciddiye almama l ı m ı y ı m ?

Dur, bir dakika. Galiba bu sohbetin temelini gözden kaçı­


rıyorsun. Yeniden başa dönelim: Bu sohbetin tümünü yaratan
.·wnsin.

Oh, pekal a, rahatladı m . B i r an için gerçekten, Sen in konuş­


ıu�una inanm ıştı m .

Konuşan senin yüreğin. Yüreğini takip et. Ruhunun sesini


ı l inle. Kendini dinle. Sana ne söylersem söyleyeyim, kendi
l ikrin olarak benimsemek zorunda değilsin. Katılmıyorsan,
Aıılılma. Bu çalışmanın tüm amacı bu. Amaç, senin her şeye ve
lwrkese olan bağımlılığının yerini bu kitaba yönelen bağımlılık­
lıı değiştirmek değil. Kitabın amacı seni düşünmeye sevk et­
ıııckti. Kendin için düşünmeye. Şu anda işte ben O'yum Dü­
;•ilnen sen. Yüksek sesle düşünen sen.

Yan i bu kitap En Yüksek Kaynaktan gel miyor m u ?

Evet geliyor! Ama hala inanamadığın bir şey var: E n Yük­


·•ı•k Kaynak sensin. Ve hala kavrayamadığın bir şey var: Her şe­
ııi yaratan sensin. Tüm hayatını -şimdi ve burada- yaratan sensin.
Sen . . . SEN . . . yaratıyorsun. Ben değil. SEN.
Ve . . . politik sorulara aldığın yanıtları beğenmiyor mu-
111111? Öyleyse değiştir. Şimdi. Hemen. Yanıtları ayet olarak ka­
bullenmeden önce. Yanıtları gerçek-leştirmeye başlamadan ön­
ı ·c. Bir şey hakkındaki düşünceni bir sonraki düşüncenden da­
ha önemli, daha gerçek, daha doğru kılmaya başlamadan,
katılaştırmadan önce.
Şimdi, bu politik sohbetimizde değiştirmek istediğin ne
var?
245
Şey, asl ı nda . . . Sen i n fi kirlerine kat ı l ıyorum . . . Ama liiı ı ı
bun lara ne anlam vereceğimi bi lemiyoru m .

Hangi anlamı istiyorsan onu ver. Anlamıyor musun? /.. ı


ten hayatta daima bunu yapıyorsunuz!

Peka la, tamam . . . G a l iba a n l ad ı m . Bu sohbete devam edı ·


l im, ba:ka l ı m nereye varacak.

Peki, devam edelim. Aydınlanmış toplumlarda "gelir" ı l ı ·


diğiniz şeyin belli bir bölümünü, bütünün yaranına kull.ııı
mak için ayırmak yaygın bir uygulama. Yeni sistemde, l ll'ı
kes her yıl kazanabildiği kadar kazanacak ve kazandıkln rıı ı ı
ellerinde tutacaktır, tabii belli bir limite kadar.

Limit ne olacak?

Herkes tarafından kabul gören belirli bir limit.

Ya bu l i m itin üstü ndeki kazanç?

Dünya bağış vakfına bağışlayanın adıyla devredilecek ve ı i 1 1 1 1


dünya bağışlayanların kim olduğunu bilecek.
Bağışlayanlar, bağışladıkları miktarın yüzde 60'ının h<11l)',I
amaçlarla kullanılacağının direkt kontrolüne sahip olar. ı ı.
Gelirlerinin kendi istedikleri amaç için kullanılmasının d ı ı
yumunu yaşayacaklar.
Diğer yüzde 40 ise dünya federasyonu tarafından yasa y l . ı
öngörülen programlara ayrılacak.

Eğer i nsan l a r bel l i bir m i ktar ı n üstü ndeki kazancın e l l l ı ı ı ı


'

den a l ı nacağını b i l irlerse, onları çal ışmaya iten d ü rtü n e ( 1 1 . ı

246
cak? Gel i r " l i m it" ine u l aştıktan sonra durmalarını ne engel le­
yecek?

Bazıları duracaktır. Ne önemi var? bırakın dursunlar, ge­


lir limitinin üstünde çalışma zorunlu olmayacak. Savaş en­
düstrisinin üretiminin ortadan kalkmasıyla kazanılan para
zaten herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamak için bol bol ye­
terli olacaktır. Yüzde 10'luk bağış ise, sadece seçilmiş bir gru­
bun değil, tüm toplumun gelişmesini, onur ve refah içinde
yaşamasını sağlayacaktır. Ve limit üzerindeki kazanç bağışı
ise herkese dünya çapında fırsatlar yaratacak, insanların
kendilerine doyum veren işler yapmasını sağlayacaktır. Kıs­
kançlık ve kızgınlık böylece kendiliğinden yok olacaktır.
Evet, bazıları kazanç limitlerine ulaştıktan sonra çalış­
maktan vazgeçecektir. Özellikle hayat aktivitelerini iş olarak
görenler. Ama aktivitelerinden haz alan kişiler asla çalışmak­
tan vazgeçmeyeceklerdir.

H erkesi n haz duyacağı bir işi olamaz.

Doğru değil. Herkesin olabilir.


İş hayatında duyulan hazzın ne yaptığınla (aktiviteyle) hiçbir
if8isi yok ama amacınla her türlü ilgisi var.
Haz ne yaptığına değil, amacının ne olduğuna bağlı. Sa­
bah saat dörtte bebeğinin altını değiştirmek için uyanan an­
ne bunu çok iyi anlar. Şimdi uykulu uykulu kirli bez değiş­
tirme aktivitesi iş midir haz mıdır?
Anne, bebeğini kucaklar, sever. Aktivitesi hiç de işmiş gi­
bi görünmez. Çünkü bu aktiviteyi yapma amacı, bebeğiyle il­
gilenmesini gerçek hazza dönüştürür.
Anne örneğini daha önce de verdim. Çünkü annenin ço-

247
cuğuna duyduğu sevgi bu kitap serisinde bahsettiğim kav
ramları anlayabilmeniz için en uygun örnek.

Yine de " s ı n ı rsız kazanç potansiye l i " n i ortadan kal d ı rman ı ı ı


amacı nedir? B u , i nsan deneyim i n i n e n büyük olanaklarındaı ı ,
e n harika serüven leri nden biri n i de yok etm iş ol mayacak m ı �

Hala çok yüksek miktarları kazanma imkanınız olaca h. .


Üst limit çok yüksek olacaktır. Çok fazla kazanma serüveniııi ı
kısıtlanmıyor ki, sadece elinizde tutabileceğiniz miktarın s ı
nırı olacak. Örneğin; yılda 25 milyon doların üzerindeki k;ı
zancın (bu rakamı öylesine örnek olarak kullanıyorum) gen
kalanı insanlığın yararlandığı program ve hizmetler için ku l
!anılacak.
Neden mi?
En yüksek kazanç sınırı, gezegendeki bilinç değişmesini ı ı
yansıması olacaktır; hayatın en küçük amacının en büyi i l·
servet birikimi değil, en yararlı olabilme olmanın farkınd;ı l ı
ğı. . . Ve servet paylaşımı yerine servet birikiminin dünyanın ( ' i l
önemli v e çözümü tıkanmış toplumsal v e politik çelişkikı ı
yaratan en büyük tek faktör olduğunun ana farkındalığı.

S ı n ı rsız servet i m ka n ı , kapital i st sistemi n köşe taş ı . Serlw·.ı


rekabet ve serbest girişim sistem i d ü nyan ı n b i ldiği en büyi ıl·
toplumu yarattı .

Problem şu ki, buna gerçekten inanıyorsunuz.

Hayır, ben i nanm ıyorum . Ama buna i na n ları n ağzıyla kı ı


nuştum.

Buna inananlar, müthiş bir yanılsama içinde ve gezegl'ı ı ı

248
nizin gerçek realitesini göremeyecek kadar körler. ABD' de,
tepedeki yüzde bir buçuk, aşağıdaki yüz de doksanın total
kazancından daha fazla servete sahip. En zengin 834.000 ki­
�inin net kazancı, en fakir 84 milyon insanın toplam kazancın­
dan bir trilyon dolar daha fazla.

Eee, ne o l m u ş ? Çalışıp kazand ı lar.

Siz Amerikalılar sınıf statüsünü, bireysel çabanın bir ürü­


nü olarak görüyorsunuz. Bazıları "kazandı" diye herkesin
kazanabileceğini varsayıyorsunuz. Bu bakış açısı basit ve ço­
l ' Ukça. Herkesin fırsat eşitliğine sahip olduğu yanılsamasına
dayanıyor. Oysa Amerika' da da tıpkı Meksika'da olduğu gi­
bi zengin ve güçlü para ve güce sımsıkı yapıştığı gibi daha,
, laha, daha arttırmaya çalışıyor.

Peki bunda yan l ı ş olan ne?

Bu servet ve güç artırımını sistematik manevralarla ger­


\l'kleştiriyorlar. Kurumsallaşarak fırsat eşitliğini minimize
ı •diyorlar, servet akışını ve büyümesini kolektif olarak kontrol
ı·derek rekabeti ortadan kaldırıyorlar.
Bunu türlü çeşitli yollarla başarıyorlar. Dünyanın fakir iş­
\'i sınıfını işçi haklarını gözetmeksizin sömürüyorlar, zengin­
lı•r kulübüne yenilerin girme şansını elbirliğiyle minimize
ı•d iyorlar (olası rakibin başını baştan eziyorlar) Sonra da in­
�ı.ın yığınlarını kontrol altında tutabilmek ve başkaldırmala­
ı ını önleyebilmek için fakir ülkelerin hükümet programlarını
ve kamu yasalarını kontrol etmeye çalışıyorlar.

Zengin lerin birey olarak bunları yaptığına inanam ıyorum.


l lelki bir avucu . . .

249
Zenginler bunu temsil ettikleri toplumsal sistemler ve ktı
rumlar vasıtasıyla yapıyor. Bu sistemler ve kurumlar zengi ı ı
ler ve güçlüler tarafından yaratılıyor ve destekleniyor.
Bu kurumların ardında durarak, bireyler, bireysel soruı ı ı
luluk üstlenmeden ellerini yıkıyorlar. Böylece fakir çoğunl t ı
ğu insanlık dışı bir yaşama mahkum etmenin sorumluluğı ı
nu üstlenmeden servetlerine servet, güçlerine güç katıyorl.ı ı
Örneğin, Amerika' da sağlık konusunu ele alalım. Milyoıı
larca fakir Amerikalının sağlık hizmetlerinden yararlanm;ı�;ı
na imkanları yok. Hiç kimse herhangi bir doktora, parmıi'.ı
nı uzatarak "suçlu sensin" diyemez. Dünyanın en zengin i ı l
kesinde, milyonlarca insan acil servise düşmedikçe dokton ı ı ı
yüzünü bile göremiyor.
Hiçbir doktor bunun için suçlanamaz. Ama bu sistemdı · ı ı
tüm doktorlar yararlanıyor. Tüm tıp endüstrisi v e işbirli k ı, ı
ilaç vb. endüstrisi kurumsallaşmış fakir ve işsiz ayrımcılıf; ı ı ı ı
uygulama sisteminden büyük boyutlarda kar sağlama ı ı ı ı ı
(süt sağmanın) hazzını yaşıyor.
Bu sadece "sistemin" zengini zengin, fakiri fakir kıld ır. ı
nın bir örneği.
Zengin ve güçlü bu sistemi var gücüyle destekliyor, dc::: ı >
tirmek için gösterilen gerçek çabalara da var gücüyle karşı çıkıy; ı ı
Çoğu zengin ve güçlü birey olarak hoşsohbet, iyi insanl.ı ı
olabilir. Ama servetlerini en ufak bir şekilde ( hatta yıld;ı ." '
milyon dolar gibi saçmalık boyutundaki limitlerde olsalar l ı ı
le) tehdit eden bir kavram hakkında konuşulduğunu işi l l i ı,
lerinde hemen, "bireysel haklardan", "fırsat eşitliğindt·ı ı "
"Amerikan Rüyasından" vb. dem vurmaya başlıyorlar.
Peki minimal koşullarda yaşayan, başını sokacakları b. ııı
nak, açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek ve soğuktan donn ı . ı
yacak kadar giysiyle yetinmeye çalışan milyonlarca insa ı ı ı ı ı
hakları ne olacak?
250
Parası olanın bir anda çözüm bulduğu, ama sağlık hizme­
ti alamadığı için küçük tıbbi komplikasyonlardan dolayı acı
çeken ve ölen insanların hakları ne olacak?
Dünya kaynakları da, inanılmaz boyutlarda sistematik
olarak sömürülen işçilerin emek meyveleri da sadece sömüren
zengin ve güçlüye ait değil, tüm dünya insanına ait.
Sömürü şöyle işliyor: Zengin endüstriyalistleriniz işsizli­
ğin had safhada olduğu ülke ve bölgelere gidiyor. İnsanlar
bu bölgelerde aşırı yoksulluk içinde yaşam savaşı veriyor.
Zengin bu bölgede fabrika kuruyor, bu yoksul insanlara "iş
imkanı" yaratıyor. Yoksul halk, insanlık dışı koşullarda, in­
sanlık dışı ücretlerle günde 10-12-14 saat çalışıyor. Bu insan­
ların ücret politikası, köylerinden ayrılamayacak kadar az,
yiyecek ve barınağa ancak yetecek kadar ayarlanıyor.
Bu kapitalistlere soru sorulduğunda ise "Hey, önceki ko­
şullarından daha iyi değiller mi? Onlara iş yarattık. Bak çalış­
maya can atıyorlar. Onlara fırsat sunduk! Risk alan biziz" di­
yorlar.
Tanesi 125 dolara satılan spor ayakkabıları, saatine 75 sent
ödeyerek üretmek ne kadar risk oluyor?
Bu risk almak mı, sömürmek mi?
Bu ahlaksız sistem, insanlık onurunun değil, ancak açgözlülük
ve en yüksek karın motivasyon nedeni olduğu bir dünyada sürebi­
lir.
"Kendi toplum koşullarının içinde bu işçiler, çiftçiler nis­
peten daha rahat hayat yaşıyor" diyenler ikiyüzlülüğün en
ala örneğini sergiliyorlar. Bu ikiyüzlüler, boğulmakta olan in­
sana ip sarkıtıyorlar ama kıyıya çekmeyi reddediyorlar. Son­
ra da "ip hiç yoktan iyidir" diye övünüyorlar.
İnsanları insanlık onuruyla yaşamaya davet etmek yerine,
"sahip olanlar", dünyanın "sahip olmayanlarını" kendilerine
25 1
bağımlı kılıyorlar. Ama asla güçlü olmalarına izin vermiyor­
lar. Sistemi "etkileyen" değil, sisteme "boyun eğen" insanlar
istiyorlar. Çünkü bu sistemi yaratan onlar. Ve komplo sürü­
yor. Zengin ve güçlü, "sessiz komplo"yu sürdürüyor.
Şimdi devam et, sosyo-ekonomik sistemin ahlaksızlığı sü­
rerken sessiz kal. Bu sistem, bilmem ne marka gazozu pazar­
layan şirketin genel müdürüne satışı artırdığı için yılda 70
milyon dolar ikramiye verirken, 70 milyon insan bu gazozu
içme lüksünü tadamıyor bile. Sadece karınlarını doyurmay;ı
çalışıyorlar.
Bu sistemin ahlaksızlığını görme. Bu sisteme Serbest Pi
yasa Ekonomisi de. Ve herkese bu sistemden ne kadar gum ı
duyduğunu söyle.
Kim utanç duymalı?
Zengin olup vermeyen mi?
Çalıştığı halde geçinemeyen mi?

252
19

Sen i h i ç böyle suçlayıcı görmem iştim. Tan rı suçlayıcı o la­


maz. Bu da, Sen in Tan rı o l mad ığın ı gösteriyor.

Tanrı her şeydir ve Tanrı her şey olur. Tanrı olmayan hiçbir
şey yoktur. Her şey, Tanrı'nın Kendisini sizin vasıtanızla de­
neyimlemesidir. Hissettiğin şey kendi suçlayıcılığındır.

Hakl ı s ı n . Çünkü söylediğin her şeyle hemfikirim.

Size gönderdiğim her düşünceyi, kendi deneyimlerinizin


süzgecinden geçirerek aldığınızı bilin. Kendi gerçeğinizi,
kendi anlayışınızı, kendi karar ve seçimlerinizi, Kim Oldu­
ğunuzun ve Ne Olmayı Seçtiğinizin ifadesinin süzgecinden
geçiriyorsunuz. Zaten başka türlü mesajlarımı algılayamaz­
sınız.

Yine ayn ı noktaya ge ri dönüyoruz . Tüm bu fi kirler ve duy­


guların Sen in o lmadığın ı mı söylüyors u n ? Bu kitabı n tümü yan­
lış m ı ? Seni n le olan sohbetimin tümü benim düşüncelerim ve
duygu larım m ı ?

Düşüncelerini ve duygularını verenin Ben olduğu varsayı-


253
mını düşün. (Onların nereden geldiğini sanıyorsun?) Deıw
yimlerinizde, sizinle birlikteyim; kararlarınızın, seçimlerin i
zin, ifadelerinizin bir parçasıyım. Seni de diğer birçok kişiy
le birlikte "mesajlarımı ileten" olarak seçmiş olamaz mıyını /

Buna inanmak zor.

Bu konuya Birinci Kitapta değindik. İnsanlarla öğretmen


ler ve mesajcılar aracılığıyla konuşmaya devam edeceğiıı ı
Bu kitapta, dünyanızın ekonomik, politik, toplumsal ve d i ı ı
sel sistemlerinizin ilkelliğini anlatmaya devam edeceğim.
Biliyorum, kolektif kibirliliğiniz bu sistemlerin en iyi o l
duğunu size düşündürtüyor.
Büyük çoğunluğunuz, değişim ve gelişime karşı koyuyoı
sunuz; büyük yararınız bir damlacık bedel ödemeyi gerekliı
se de.
Minicik bir yarardan büyük bir zarar uğruna bile vazgı\
miyorsunuz. Çünkü göremiyorsunuz.
Bilincinizin büyük boyutta değişmesi gerekiyor: farkınd.ı
lığınızın değişmesi; hayatın tümüne saygılı bir bakış; her �ı ·
yin birbiriyle bağlantılı olduğunu hisseden derin bir anlayı.,.

Pekala, Sen Tanrı's ı n . Eğer olan ları beğenmiyorsan, n iye c lı ·


ğişti rmiyorsu n ?

Sana bunu defalarca açıkladım. Başlangıçtan beri yaşaıı ı ı


nızı -ve Kendinizi- istediğiniz gibi yaratma özgürlüğü n i ı ı
var. Ne Olmak istiyorsanız O oluyorsunuz. Size ne yaratnı.ı
nızı, nasıl yaratmanızı söyleyip, bunu yaratmaya zorlars<ı ı ı ı
Kendi Yaratıcılığınızı Yaratıcı olarak nasıl bilebilirsiniz k i '
Bunu yaparsam, Benim amacım yok olur.
254
Şimdi, sizin gezegeninizde ne yarattığınıza bakalım. Her­
hangi bir günde, herhangi bir gazetenizin, herhangi dört say­
fasına bakın.
Bugünün gazetesini elinize alın.

Pekala. Cumartesi, 9 N isan 1 9 94 ve San F rancisco Chron ic­


le'a bakıyorum.

İyi. Herhangi bir sayfayı çevir.

Pekala. İ şte 7. sayfa.

Peki. Ne görüyorsun?

Baş l ı k şöyle diyor; G EL İŞMEKTE OLAN Ü LKELER İŞÇİ HAK-


1.AR I N I KON UŞUYOR.

Evet. Devam et.

Yazı gelişmiş ü l kelerle gel işmekte olan ü l keler arası ndaki iş­
�:i hakları a n l aşmaz l ı ğ ı n ı ele al ıyor. Gel işmekte olan bazı ü l ke­
lerin l iderleri, işçi hakları n ı n ve ücretlerin arttırı l ması h a l i nde
"kendi düşü k ücretli ü rü n leri n i n zengin ü l kelerin mağazaları­
ııa girememesinden korktukları n ı " d i le getiriyor. Brezi lya, Ma­
lezya, H i ndistan, Si ngapur ve d iğer gelişmekte olan ü l ke tem­
� i lci leri Dünya Ticaret Organ izasyonu'nda kal ıcı kom ite oluş­
l u rmayı redded iyorlar. Bu komiteden işçi hakları yasaları n ı
oluşturmaları isteniyor.

Ne tür haklar?

Zorla işçi ça l ı ştı rma yasağı, işyerleri n i n sağ l ı k ve emn iyeı

255
standartlarına uygun hale geti ri l mesi, topl u sözleşme hakları
gibi " işçi lerin temel hakları"ndan söz ed i l iyor.

Neden gelişmekte olan ülkeler uluslararası anlaşmayla bu


hakların korunmasını istemiyor? Niçin olduğunu söyleye­
yim. Ama öncelikle bu anlaşmaya karşı çıkanların bu ülkele
rin işçilerinin olmadığı konusunda net olalım. Gelişmekk
olan ülke "temsilcileri" ya fabrika sahipleri ve işletmecileri ya d ; ı
onlarla yakın ilişkide olan kişiler oluyor. Bir başka deyişle zen
gin ve güçlü olan kişiler.
Amerika' da işçi hareketi öncesinde olduğu gibi, yine ayı ı ı
kişiler bu kez dünya işçilerini sömürerek kar sağlıyorlar.
Bu kişilerin gizlice ABD ve diğer zengin ülkelerin büyii k
parasından destek gördüğüne emin olabilirsiniz. Artık kend ı
ülkelerinin işçilerini istedikleri ölçüde sömüremeyen büy i i l'
patronlar, korumasız zavallı yabancı işçileri iliklerine kad . ı ı
sömürerek, zaten iğrenç boyutta olan kar marjlarını daha ı l . ı
artırabilmek için gelişmekte olan ülkelerin fabrika sahipkıı
iie anlaşmalar yapıyor ya da bu ülkelerde kendi fabrikalar ı ı ı ı
kuruyorlar.

Ama yazıda Ameri kan hükümetinin, işçi hakları n ı n dü ı ı y ı .

ticaret anlaşmas ı n ı n b i r parçası ol ması gerektiği konusu nda ı · .


rarl ı olduğu bel i rti l i yor.

Şu andaki lideriniz Bill Clinton, işçi haklarını savumıyı 1 1


güçlü endüstriyalistleriniz bunu istemese de. Başkanınız ı v
saretle büyük paranın çıkarlarına karşı savaşıyor. Birı,·ı ı l·
Amerika başkanınız ve dünya liderleri daha az çaba göstt-ı
dikleri halde öldürüldüler.

Başkan C l i nton ' ı n da öldürü leceğini m i söyl üyors u n ?

256
Onu Oval Ofisten atmaya çalışan büyük güçler olduğunu
söylemekle yetinelim. Tıpkı 30 sene önce John Kennedy'i at­
tıkları gibi.
Tıpkı Kennedy gibi, Bill Clinton' da büyük paranın nefret
ettiği her şeyi yapmaya çalışıyor. Sadece dünya işçilerinin
haklarını korumaya çalışmıyor, her toplumsal konuda sistem
karşıtı "küçük insanlar"ın yanında yer alıyor.
Örneğin her insanın sağlık hizmetlerinden yararlanması­
nı savunuyor. Bu savunması, ilaç endüstrisi ve sigorta devle­
rinin, sağlık şirketlerinin ve işçilerine sağlık hizmetleri sun­
mak zorunda kalacak olan iş sahiplerinin işine gelmiyor.
Çünkü Amerika'nın tıp endüstrisi olağanüstü karlardan vaz­
geçmek istemiyor.
Bu da Clinton'ı zengin ve güçlüler arasında popüler kıl­
mıyor. Onların bir başkanı ofisinden attırma gücü var.

Yan i Cl i nton' ı n da . . . ?

Gezegeninizde sahip olanlarla olmayanlar arasındaki mü­


cadele epidemik boyutlarda sürüyor. İnsanın ruhu değil, be­
deni en önemli olduğu sürece ekonomik çıkarlar daima insa­
ni çıkarlardan önce gelecektir.

Gal i ba haklısın. Ayn ı gazetenin b i r başka sayfasındaki baş­


l ı k şu: RESESYON, ALMANYA' DA Ö FKE SAÇIYOR. Alt baş l ı k­
' ·' is e şu var: "Savaş sonrası işsiz l i k zengin-fakir ayrım ı nda uçu­
rum yaratıyor."

Evet, yazı nelerden bahsediyor?

Ü l kenin işsiz m ü hend isleri, profesörleri, işç i l eri, marangoz-

257
ları, aşçı ları arasındaki kışkırtıcı soru n lardan bahsed iyor. Ü l kl•
n i n karşılaştığı ekonom i k soru n ların, ekonomik zorluğun eşi l
paylaş ı l maması ndan ve taşı nmaması ndan kaynaklandığı n ı an
l atan bir yazı .

Doğru. Yük eşit taşınmıyor. Yazı, işten çıkarılmaların ıw


denlerini de açıklıyor mu?

Evet. İşleri n i kaybeden kızgın i şç i ler, iş sah i p leri n i n "düşii k


ücretl i ü l kelere" yöneldikleri için işlerini kaybetti kleri n i söylii
yor.

Hımmm. Bu gazeteyi okuyanların, iki ayrı sayfada yayı ı ı


lanan haberler arasındaki bağlantıyı görüp görmedikleri ı ı ı
merak ediyorum.

Yazı, işten ç ı karı lma zamanı geldiğinde, kadın ların i l k işl<·ı ı


ç ı karı lanlar olduğundan da bahsediyor. Yazıda kad ın ların i� I < ·
rini kaybedenlerin yarıdan fazl as ı n ı, doğuda ise üçte ikisi ı ı ı
oluşturduğu d a bel irtil iyor.

Tabii ki. Siz görmek istemeseniz de, kabul etmek istemesı ·


niz de sosyo-ekonomik mekanizmanız sistematik olarak <ı y
rımcılık yapıyor. Ayrımcılığı protesto ediyorsunuz ama fırs.ıı
eşitliğine hak tanımıyorsunuz. Yanılsamalarınıza inanmak v ı ·
kendinizi iyi hissedebilmek için size gerçeği gösterenlere lt' I '
ki duyuyorsunuz. Sizin gözünüze sokulan kanıtları bile giiı
mezden geliyorsunuz. Toplumunuz bir deve kuşu toplumu.

Gazeten i n bir başka sayfasında Rus pol itikac ı s ı n ı n yunı ıı ı


ğu nu sıkmış b i r fotoğrafı var. Fotoğrafı n alt yazısında J İ l\ I

258
NOVSKİ MECLİSTE SALDI RIYOR yazıyor. H aberde J i ri novs­
ki'nin mec l iste karşıt görüşte olan b i r m i l letveki l i ile yumruk
yumruğa gel d iği ve rakibinin suratı n ı paramparça edeceği teh­
didi yer al ıyor.

Ülkelerin neden savaştığına mı şaşıyorsunuz? Bir politik


hareketin lideri, Meclis salonlarında erkekliğini rakiplerini dö­
verek kanıtlıyor.
Çok ilkel bir türsünüz. Tek anladığınız dil, güç. Gezegeni­
nizde gerçek yasaya yer yok. Gerçek yasa Doğal Yasadır. Do­
ğal Yasa öğrenilmez. Gözlenebilir.
Gerçek Yasada insanlar özgürce yönetilmeyi seçer. Çünkü
Yönetim Doğal Yasalara tabidir. Bu seçim, yönetilmeyi kabul
dmekten çok, karşılıklı anlaşmanın "Olan" olarak tanınma­
sıdır.
Bu yasaları uygulamak gerekmez. Çünkü yadsınamaz so­
nuçlar doğal olarak uygulama alanı bulur. Sana bir örnek ve­
reyim: Gelişkin varlıklar kendi kafalarına ya da başkalarının
kafalarına çekiçle vurmaz.
Bir kişinin canını acıtmaya devam ederseniz, bu kişi kız­
g ınlık duyar. Kızgınlık duyan kişi eline bir çekiç geçirdiğin­
de size vurmaya başlar.
Bu yüzden gelişkin kişiler, birisine çekiçle vurduklarında,
kendilerine çekiçle vurduklarının bilincindedir. Ne kadar
ı;ok ya da ne kadar büyük çekicinizin olduğu önemli değil.
l•'.ninde sonunda sizin de canınız acır.
Bu sonuç gözlemlenebilir.
Şimdi ilkel varlıklar da bunu gözlemleyebiliyor. Ama al­
ı l ırmıyor.

Gelişkin varlıklar "En Büyük Çekice Sahip Olan Oyunu


l\nzanır" oyununu oynamaz. İlkel varlıklar ise başka bir
ı ıyun oynamaz.
259
Bu oyun, genel olarak bir erkek oyunu. Türünüzde çok a ı
sayıda kadın, "Acı Çekiç" oyununu oynuyor. Kadınlar ycıı ı
bir oyun oynuyor: "Çekicim varsa bunu adalet, özgürlü k,
kardeşlik için kullanıyorum."

Kad ı n lar, erkeklerden daha m ı gel işkin?

Sadece gözlemliyorum. Yargılamıyorum.


Gerçek daima doğal yasa gibi gözlemlenebilir. Doğal ı > I
mayan hiçbir yasa gözlenemez. Bu yüzden sizin nasıl yara rı
nıza olduğuna ikna edilmek zorundasınız. Yararı size gösteril
mek zorunda. Bu da kolay değil. Çünkü sizin yararınıza 0/1111
şey, zaten kendini gösterir. Doğal görünmeyen her şey için si. , .
açıklama yapmak zorunda kalınıyor.
Doğal olmayan şeyleri size kabul ettirmek için de pol i l ı
kacıları ve din adamlarını yarattınız.
Bilim insanları çok fazla konuşmaz. Eğer deneyleri ba�;.ı
rılıysa, size yaptıklarını gösterirler. Sonuçlar kendini gös tc ı ı ı
Bilim insanları konuşmaya başvurmaz. Çünkü yaptıkları < ı ı
tadadır. Bir şeyi deneyip başaramadıklarında sessiz kalırl. ı ı
Oysa politikacılarınız böyle değildir. Başarısızlığa uğr;ı� ı . .

lar da konuşurlar. Hatta ne kadar başarısız olurlarsa o kil ı l . ı ı


fazla konuşurlar.
Dinler için de aynı şey geçerli. Başarısız oldukları ölçi ıı l ı
çok konuşurlar.
Oysa Gerçek ve Tanrı aynı yerdedir: Sessizlikte. Tan n ' \' ı
ve Gerçeği bulduğunuzda konuşmaya ihtiyaç duymazs ı ı ı ı :
Çünkü Gerçek kendini gösterir.
Eğer Tanrı'yla ilgili çok konuşuyorsanız, onu hala arad ı)'.'
nız içindir. Bunda yanlış bir şey yok. Sadece nerede old t ı )', ı ı
nuzu bilin.

260
Ama öğretici ler sürek l i Tanrı hakkında konuşuyor. B u kitap­
ta da h e p Tanrı'yı konuşuyoruz.

Neyi öğrenmek istiyorsan onu konuşursun. Evet, bu ki­


tapta Benden ve hayattan bahsediyorsun. Bu kitabı yazmaya
çalışıyorsun, çünkü hala Beni arıyorsun.

Evet .

Tıpkı bu kitabı okuyanlar gibi.


Ama konumuz yaratıcılıktı. Bu bölümün başında Bana
eğer dünyada olan bitenden hoşlanmıyorsam neden değiştir­
mediğimi sormuştun.
Sizin ne yaptığınıza karışmam. Sadece zaman zaman bu
kitapta yaptığım gibi gözlemlerimi paylaşırım.
Şimdi Ben sana sorayım, Benim gözlemlerim ve tarifleri­
mi unut. Gezegeninizde yarattıklarınızı gözlemlediğinde sen
ne hissediyorsun?
Elindeki gazetede bir güne ait okuduğun yazıları özetle­
yelim.
• Ülkeler, işçi haklarını vermeyi reddediyor.

• Almanya' da yaşanan ekonomik krizde zengin daha

zenginleşiyor, fakir daha fakirleşiyor.


• Güçlü lider, Mecliste rakiplerinin gözüne yumruk atı­

yor.
Bu gazetede "uygar" toplumunuza ait bir haber var mı?
Dünyanızın, ekonomik, toplumsal, politik ve dinsel sis­
temleri ilkel. Bu durumu değiştirmek için de daha önce izah
ettiğim nedenlerden dolayı hiçbir şey yapmayacağım. Sizin
için en yüksek amacım olan -Kendinizi Yaratıcı olarak bilme­
niz için- her konuda özgür seçim ve özgür iradeye sahip ol­
malısınız.

26 1
Şimdiye kadar -yüz binlerce yıldır- gelişme boyutunuz vı ·
yarattıklarınız ortada.
Bu sizi üzmüyor mu?
Ama iyi bir şey yaptınız. Bana danışmayı düşündüniiı
Sık sık Tanrı'ya başvuruyor ve "Nerede yanlış yapıyoruz!"
sorusunu soruyorsunuz. Ve sistematik olarak önerileri ı ı ı ı
duymazdan geliyorsunuz. Bu tavrınız, Beni size tekrar tekr.ı ı
aynı şeyleri söylemekten alıkoymuyor. Sizinle gözlemleri ı ı ı ı
paylaşmaya her a n hazırım. Söylediklerime kulak vermesı ·
niz bile sizi sevmeye devam .edeceğim.

Bu büyük b i l i nç değiş i m i n i ne sağlayabil ir?

Tıpkı bir heykeltıraşın mermeri yontarak güzelliği ort<1y.1


çıkarması gibi, birlikte insan deneyimlerinin istenmeyen f. 1 1
!alıklarını adım adım yontuyoruz zaten.

B i r l i kte m i ?

Sen, Ben, tüm diğer öğretl.ciler, yazarlar, sanatçılar, TV " '


sinema yapımcıları. Müzisyenler, şarkıcılar, aktörler, dansı, ı
lar, şamanlar, öğretmenler, gurular. Politikacılar, lidcrlı·ı
(evet, aralarında iyi ve samimi olanlar var), doktorlar, o v ı ı
katlar (evet, aralarında iyi v e samimi olanlar var), annelı·ı.
babalar, büyükanneler, büyükbabalar . . .
Işık elçileri her yerde. Sizin sayenizde birçok insanın bi l i ı ı
ci değişiyor.

B u büyük değişimde bazı ları n ı n öngördüğü gibi d ünya ı, .ı


pı nda büyü k felaketler olacak mı? İnsan l arın bi l i nç l eri ni dc·j ', ı ',.
tirmeleri için dü nyanın aks ı nda eği l i m ol ması, dü nyaya bir 1 1 1 1 ·

262
teor çarpması gerekiyor m u ? Hep im iz in B İ R olduğumuzu göre­
bi lmemiz için, d ünya dışı varl ı kların bizi ziyaret etmesi şart
m ı ? Yen i bir yaşam biçimi o luştu rmam ız için hep i mi zi n ö l ü m
teh l i kesiyle y ü z yüze gel memiz gerekiyor m u ?

Bu boyutta sarsıcı olayların olması gerekli değil ama ola­


bilir de.

Peki olacak m ı ?

Geleceğin -Tanrı tarafından bile- öngörülebilir olduğunu


mu sanıyorsun? Geleceğinizi istediğiniz gibi yaratmak size
bağlı.

Ama daha önce zaman ın gerçek doğasında "gel ecek" ol­


mad ı ğ ı n ı her şeyin Şu anda -Sonsuz Şimdiki Anda- olduğunu
söylemiştin .

Evet, doğru.

Peki, zelzeleler, sel ler ve dünyaya çarpan meteorlar şimdi


olacak mı, ol mayacak m ı ? Bana Tanrı ' n ı n bunu bilmediğini
söyleme.

Bunların olmasını istiyor musun?

Tab i i ki hayı r. Ama olacak olan her şeyin zaten olup bittiği­
ni, her şeyin şimdi o lduğu nu söyleyen sensin.

Doğru. Ama Sonsuz Şimdiki An sürekli ve sonsuz bir de­


ğişim içindedir. Göz açıp kapayıncaya kadar BEN DE SÜ­
REKLİ DEGİŞİYORUM.

263
Sen i değiştiren ne?

Benimle ilgili düşüncelerin! Her şeyle ilgili düşünceleri11.


Her şeyi bir anda değiştirir. Bazen değişim ilk anda görüleme­
yecek kadar yavaştır, düşüncenin gücüne göre. Ama düşüncl'
yoğun olduğunda -ya da kolektif düşünce- muazzam bir etki
yapar.
Her şey değişir.

Peki büyü k d ü nya çapı nda bir fel aket olacak mı?

Bilmiyorum olacak mı?


Siz karar veriyorsunuz. Unutmayın şu anda realitenizi Sl'
çiyorsunuz.

Ben o l mamasını seçiyorum.

O zaman olmayacaktır. Tabii olabilir de.

Gene başlad ı ğ ı m ız yere geldik.

Evet. Zıt durumlar içinde yaşamayı öğrenmelisiniz. Eıı


büyük gerçeği anlamalısın: Hiçbir şey önemli değildir. (Tan
rı burada "matter" sözcüğüyle hem önemli, hem de madde an
lamına gelen kelime oyunu yapıyor. "Hiçbir şey önemli değil
ya da hiçbir şey maddi değildir." Ç.N.)

H içbir şey öneml i deği l m i ?

Bunu Üçüncü Kitapta açıklayacağım.

Pekala . . . ama bu konu larda beklemeyi sevmiyorum .

264
Zaten bu kitapta hazmetmen gereken yeterince çok şey
var. Kendine zaman tanı.

B i rkaç soru daha sormak istiyorum . . . örneğin, uzayl ı varl ı k­


lar var m ı ?

Bu konuya da Üçüncü Kitapta gireceğiz.

Ama, lütfen birazc ı k bahset.

Evrenin başka yerlerinde de zeki yaşam formu olup olma­


dığını bilmek istiyorsun.
Evet. Var.

B iz imki kadar i l kel m i ?

Bazı yaşam formları daha ilkel, bazıları d a çok daha geliş­


kin.

B u dünya d ışı var l ı klar tarafı ndan ziyaret edi ld i k m i ?

Evet. Birçok kez.

Ne amaçla?

İncelemek için. Bazen de size hafif bir destek vermek için.

B i ze nas ı l yard ı m ed iyorlar?

Oh, zaman zaman size yardım eli uzatıyorlar. Örneğin


son 75 yılda tüm insanlık tarihinin toplamından çok daha fazla
teknolojik gelişim yaşadığınızın farkındasınız.
265
Evet.

Tüm bu teknolojik bilgilerin insan zihninden mi kaynak­


landığını düşünüyorsun?

Evet. . . tabi i !

Öyleyse neden insanlık binlerce yıl önce bunları düşüne­


medi? ·

B i lmiyorum . Herhalde teknoloji henüz imkan verm iyord u .


Yan i bir şey diğer şeyi n keşfine yol açtı . A m a o zaman lar h<'
nüz başlangıç teknoloj isi yoktu . Bu bir evrim sürec i .

Milyarlarca yıllık evrim süreci içinde, 75-100 yıl önce bir


denbire olağanüstü bir "bilgi patlaması"nın olması sana i l
ginç gelmiyor mu?
İnsanın tek bir yaşam süreci içinde geçirdiği bu büyük d l'
ğişimi bir "dış etki" modeli olarak görmüyorsunuz. Bu deği
şimin bir kuantum adımı temsil ettiğini anlamıyorsunui'..
Böylesine büyük boyutlarda ve çok kısa bir zaman dilinı i
içinde olan değişim evrim süreci mantığına uyuyor mu?

Ne söylemeye çal ışıyors u n ?

Size yardım edildiği olasılığını da düşünün diyorum.

Eğer teknoloj i k gel işim için "yardı m" al ıyorsak, neden spi ri
tüel gel i ş i m için yard ım a l mıyoruz ? " B i l i nç değiş i m i " için r n ·
den biraz yard ı m görmüyoruz .

Görüyorsunuz.
266
Görüyor muyuz?

Bu kitap sence niye yazılıyor?

Hmmm!

Ayrıca her gün yeni fikirler, yeni düşünceler, yeni kav­


ramlar önünüze konuluyor.
Bilinci değiştirme süreci, tüm gezegenin spiritüel farkın­
dalığını artt�rma süreci yavaş bir süreç. Zaman ve sabır gere­
kiyor. Hayatlar boyu. Nesiller boyu.
Yavaş yavaş değişiyorsunuz. Sessiz bir değişim var.

Bu değişime uzay l ı varl ı kların destek verdiğini m i söyl üyor­


sun?

Evet. Onlar aranızda, hem de çok sayıda. Yıllardır size


yardım ediyorlar.

Ö yleyse neden kendi lerini göstermiyorlar? Bu etk i lerini ar­


tı rmaz m ı ?

Onların amaçları, bu değişimi arzu etmenize yardımcı ol­


mak, sizin yerinize değişimi yaratmak, değişimi zorlamak
değil.
Eğer kendilerini gösterselerdi sizi zorlamış olurlardı. Sa­
dece varlıklarını görmeniz bile sizi değişime zorlardı. İnsan­
ların kendi seçimleriyle bilgeliğe ulaşmaları gerekiyor. Kendi
içinizden gelen bilgelikten bir başkasının empoze ettiği bil­
gelik kadar kolay vazgeçemezsiniz. Kendinizin yarattığı şey­
leri, size söylenen şeylerden daha çok benimsersiniz.
267
Peki, onları h i ç görebi l ecek m iyiz ? Bu uzayl ı ziyaretçi leri
h iç gerçekten o l d u kları gibi görebi lecek miyiz?

Oh, evet. Bilincinizin yükseldiği ve korkularınızın azaldı­


ğı zaman gelecek ve o zaman size kendilerini gösterecekler.
Bazıları bunu zaten yaptılar -sadece bir avuç insana.

Peki bu varlıkların arası nda bize zarar vermek isteyenler de


var m ı ?

Size zarar vermek isteyen bazı insanlar var mı?

Tabi i, evet.

Bu varlıkların daha az gelişmiş olanları da sizin tarafınız­


dan aynı şekilde yargılanıyor. Ama şunu unutmayın: Hiç
kimse kendi hayat modeline uygun olmayan bir davranışta
bulunmaz.
Bazı varlıkların teknolojileri çok gelişkin olmasına rağ­
men, düşünceleri aynı derecede gelişkin değil. Tıpkı sizin tü­
rünüzün olduğu gibi.

Bu varl ı klar teknoloj i k olarak çok i leri ise, bizi yok edeb i l ir­
ler. Onları ne d u rdurabi l ir?

Siz korunuyorsunuz.

Korunuyor muyuz?

Evet. Size kendi kaderinizi yaratma fırsatı verildi. Sonucu


kendi bilinciniz yaratacak.
268
Yan i ?

Yani bu konuda d a her şeyde olduğu gibi n e düşünüyor-


sanız o olacaktır.
Korktuğunuz şey başınıza gelecektir.
Neyi iterseniz onu çekeceksiniz.
Tepki gösterdiğiniz şey güçlenecektir.
Yüzleştiğiniz şey ise etkisini yitirecektir ve yok olacaktır.
Neyi seçerseniz onu deneyimlersiniz.

H ımmm. Ben im hayatımda hiç de böyle o l muyor.

Çünkü gücünden şüphe ediyorsun. Benden şüphe ediyor­


sun.

G a l i ba Senden şüphe etmemeliyim.

iyi,iikir.

269
20

İ nsanlar neden Sen i n varlığından şüphe duyuyor?

Çünkü kendilerinden şüphe duyuyorlar.

N iye kendi leri nden şüphe duyuyorlar?

Çünkü böyle öğretildi.

K i m i n tarafı ndan

Beni temsil ettiklerini iddia edenler tarafından.

An layamad ı m . Neden ?

Çünkü bu, insanları kontrol edebilmenin tek yolu. Ken­


dinden şüphe etmelisin ki, tüm gücüne sahip çıkmayasın. Şu
anda gücü ellerinde tutanlar, sizin kendi gücünüze sahip çık­
manızı, gücünüzün farkında olmanızı istemiyorlar. Sizin gü­
cünüzü kendi ellerinde tutmak istiyorlar. Bu gücü ellerindl'
tutabilmek için insan deneyiminin en büyük il,<i sorununu
görmenizi ve çözüme ulaşmanızı istemiyorlar.

Bun lar neler?

270
Bu konuları kitap boyunca tekrar tekrar konuştuk. Özet­
lersek, tüm dünya sorunları ve çelişkileri de, bireysel sorun­
larınız ve çelişkileriniz de eğer toplum olarak iki şeyi görebi­
lirseniz çözüme ulaşacaktır:
1 . Ayrılık bilincinden vazgeçin.
2. Açıklık kavramım hayatınıza sokun.
Asla kendinizi birbirinizden ve Benden ayrı görmeyin.
Asla kimseye doğrunun dışında bir şey söylemeyin ve as-
la sizin Benimle ilgili en yüksek gerçeğinizden daha az olan
hiçbir şeyi kabul etmeyin.
İlk seçim ikinci seçimi de getirecektir. Kendinizin Herkes­
le Bir olduğunu gördüğünüzde ve anladığınızda, doğru ol­
mayan bir şeyi söyleyemezsiniz ya da doğrunun bir bölümünü
gizleyemezsiniz ve herkesle doğal olarak açık olursunuz. Çün­
kü böyle davranmanın kendinizin en yüksek yararına olduğunu
bilirsiniz.
Bu paradigma değişimi büyük bilgelik, büyük cesaret ve
büyük kararlılık gerektirecektir. Çünkü Korku bu kavramla­
ra sahte diyecektir. Korku bu kavramların yüreğini kemire­
cek ve kemirdiği yerde boşluk yaratacaktır. Korku çarpıta­
cak, mesafe koyacak ve yok edecektir. Bu yüzden korku sizin
en büyük düşmanınız olacaktır.
Özlemini çektiğiniz, hayalini kurduğunuz toplumu, yük­
sek gerçeği bilinçlilikle ve netlikle görene kadar oluşturma­
nız mümkün değil: başkalarına ne yaparsanız kendinize de
yapmış olursunuz; başkalarına ne yapmazsanız kendinize de
yapmamış olursunuz; başkalarının hazzını kendi hazzmız
gibi hissetmedikçe, başkalarının acılarım kendi acılarınız gi­
bi duymadıkça, başkalarının sorununu kendi sorununuz ola­
rak benimsemedikçe kendinizin de bir parçasını benimseye­
mezsiniz, kendinizin de bir parçasından vazgeçmiş olursu­
nuz.
27 1
Şimdi kendinize bütünüyle sahip çıkma zamanı.
Şimdi kendinizin Gerçekten Kim Olduğunuzu tekrar gör­
me zamanı ve Kendinize açık olma izni verme zamanı. Tan­
rı'yla aranızdaki gerçek ilişki görünür hale geldikçe Yeniden
Birleşeceğiz ve bir daha hiçbir şey bizi ayıramaz.
Daima birlikteydik. Başka türlüsü mümkün değil. Ama
henüz bu birliği bilinçsiz olarak deneyimliyorsunuz. Oysa fi­
ziksel bedende olanla bilinçli birlikteliği yaşamak mümkün.
En yüksek gerçeği, bilinçli farkındalıkla Gerçekten Kim Oldu­
ğunuzu ifade ederek yaşamak mümkün. Bunu yaptığınızda
başkalarına da örnek teşkil ediyorsunuz. Unutkanlık içinde
yaşayanlara Kim olduklarını yeniden hatırlatmak için yaşa­
yan örnek oluyorsunuz.
Cehennem dediğiniz şey, unutkanlıkta kalıcı olarak kay­
bolmak demek. Ama buna asla izin vermeyeceğim. Tek bir
kuzunun bile kaybolmasına izin vermeyeceğim veÖ bir ço­
ban göndereceğim. Gönderdiğim çobanlar arasında olmayı
siz de seçebilirsiniz.

B u tür insanlar sadece geçm işte değil, şimdi de gezegeni·


mizde var değ i l m i ?

Evet daima oldu. Daima olacak. Şu anda gezegeninizde


de, evrenin her yerinde de birçok öğretici var. Evrenin bazı
yerlerinde ise bu varlıklar bir arada yaşıyor ve sürekli en
yüksek gerçeği ifade ediyorlar. Size bahsettiğim aydınlanmı�
toplumları oluşturuyorlar. "Var"lar, "Gerçek"ler ve size elçi­
lerini gönderiyorlar.

B uda, Krişna ve İsa uzaylı mı?

Bunu sen söyledin, ben değil.


272
Doğru m u ?

B u düşünceyi ilk kez mi işittin?

Hayır ama doğru mu?

Bu ustaların Dünyaya gelmeden önce başka bir yerde


varolduklarına ve ölüm denilen şeyden sonra oraya geri
döndüklerine inanıyor musun?

Evet, i nan ıyorum.

Bu yerin nerede olduğunu düşünüyorsun?

"Cennet" dediğimiz bir yerden geldiğini düşünüyorum.

Peki bu cennet sence nerede?

B i l miyorum . B i r başka boyutta herhalde.

Bir başka dünyada mı?

Evet. . . Oh, a n l ad ı m . Ama ben bunu, spiril dünyası olarak


düşün üyordum, b i r başka gezegen o larak deği l .

Evet spirit dünyası. Ama bu spiritlerin, bu ruhların neden


evrenin başka bir yerinde de yaşamayı seçmeyeceğini düşü­
nüyorsun? Tıpkı yaşamak için sizin dünyanıza gelmeyi seç­
tikleri gibi.

G a l i ba hiç böyle düşünmed i m . Bu konu üzerinde düşünce­


leri mden biri olarak akl ımdan geçmedi .

273
"Cennette ve dünyada çok daha fazla şeyler var, Horatio.
Felsefenizin düşlediğinin çok ötesinde."
Bunu, bilge metafizikçiniz William Shekaspeare yazdı.

Öyleyse İsa bir uzaylıydı!

Öyle demedim.

Peki uzaylı mıydı, değil miydi?

Sabır, Evladım. Sabret. Bileceğin çok şey var. Çok şey. Ya­
zacağımız bir kitap daha var.

Yan i Üçüncü Kitabı m ı beklemek zorunday ı m ?

Sana başından beri bunu söyledim. Üç Kitap olacak de­


dim. Birinci Kitap, bireye ve yaşama ait sorunlar ve gerçek­
lerle ilgiliydi. İkinci Kitapta bu �ezegende insanlık ailesiyle
ilgili gerçekler ele alınacaktı ve Uçüncü Kitap en büyük ger­
çekleri kapsayacaktı. Yani evrenin sırları açıklanacaktı.

Oh, Tanrı m . Buna daha ne kadar dayanabil i rim b i l miyo­


rum . Çel işki ler içinde yaşamaktan bezdim. Peki, peki bu kitap­
ları okuma şansı o l mayan i nsanlar ne yapabi l i rler? B i lgel iğe,
netl iğe, Tanrı 'ya nası l kavuşabi l i rler? Bu arada ne yapab i l iriz?
D i nl ere m i döneli m ? Kayıp halka b u m u ?

Spiritüelliğe dönün. Dinleri unutun.

Bu sözün çok kişiyi kızd ı racak.

Çok kişi kitabın bütününe kızgınlıkla tepki gösterecek . . .


ya da göstermeyecek.
274
Neden din leri unutun diyorsun ?

Çünkü sizin yararınıza değil. Dinsel kurumların başarılı


olabilmesi için insanları dine ihtiyaç duyduklarına inandır­
ması lazım. İnsanların başka bir şeye inanması için önce ken­
dilerine olan inançlarını yitirmeleri gerekir. Ve dinsel kurum­
ların ilk görevi kendinize olan inancınızı kaybetmenizi sağla­
makhr. İkinci görevi de, yanıtların kendinizde değil, onların
tekelinde olduğuna inandırmakhr. Üçüncü ve en önemli gö­
revleri ise, bu yanıtları sorgulamadan size kabul ettirmektir.
Eğer sorgularsan, düşünmeye başlarsın! Düşünürsen İçin­
deki Kaynağa dönmeye başlarsın. Dinler buna izin veremez,
çünkü onların verdiği yanıtlardan farklı bir yanıt bulacağını­
zı bilirler. Bu nedenle dinler, Kendinizden şüphe duymanızı
garantilemek ister, kendi düşüncelerinizle doğruyu bulma
yeteneğinizden şüphe duymanızı ister.
Dinlerin problemi, bu taktiklerinin kendilerine de zarar
vermesidir. Kendi düşüncelerinizi şüphe duymadan kabul
edemezseniz, dinlerin Tanrı hakkında fikirlerinden de şüphe
duymamanız mümkün mü?
Bir süre sonra, Benim varlığımdan da şüphe duymaya baş­
larsınız. Oysa başlangıçta hiç şüphe duymuyordunuz. Sezgi­
sel bilgiyle yaşadığınız dönemlerde, Benim hakkımda çok şey
bilmiyordunuz ama kesinlikle olduğumu biliyordunuz!
Agnostikleri yaratan dinlerdir.
Aklı başında, net düşünebilen her insan dinlerin ne yaptı­
ğını da görür, dinlerin Tanrısı olmadığını da!
Çünkü dinler, insan yüreğini Tanrı korkusuyla doldurdu;
bir zamanlar Olan'ın sevgisiyle dolu olan yüreklerini.
Çürkü dinler, insanların Tanrı'nın önünde boyun eğmesi­
ni emretti. Oysa bir zamanlar insanlar hazla başlarını kaldı­
rarak Tanrı'ya ulaşıyorlardı.
275
Çünkü dinler, insanları Tanrı'nın gazabı tehdidiyle endişe
yumağı haline getirdi. Oysa bir zamanlar insan, endişelerini
hafifletmek için Tanrı'yı arıyordu!
Çünkü dinler, insanın bedeninden ve bedenin fonksiyon­
larından utanmasını söyledi. Oysa bir zamanlar insan, bu
fonksiyonları yaşamın en büyük armağanları olarak kutlu­
yordu!
Çünkü dinler, Tanrı'ya ulaşmanız için bir "aracı" olması
gerektiğini size öğretti. Oysa bir zamanlar iyi ve doğru bi r
yaşam sürerek Tanrı'ya ulaşacağınızı biliyordunuz.
Çünkü dinler, insanlara Tanrı'ya saygı duymalarını emret
ti. Oysa bir zamanlar insanlar Tanrı'ya zaten saygı duyuyor­
lardı, duymamaları mümkün değildi ki!
Dinlerin olduğu her yerde ayrılık bilinci yaratıldı. İşte bıı,
Tanrı'nın tam zıddıdır.
Dinler insanı Tanrı' dan ayırdı, kadını erkekten, erkeği kil
dından ayırdı. Bazı dinler erkeklerin kadınlardan üstün oldu
ğunu öğretti. Hatta Tanrı'nın insanın üstünde olduğunu d . ı
söyledi. Ve insan ırkının yarısı bu öğretiler yüzünden çok <H'ı
çekti ve hala çoğu yerde çekmeye devam ediyor.
Size şunu söyleyeyim: Tanrı insandan üstün değildir. Er
kek de kadından üstün değildir. Bu "doğal düzen" değild i r
Bu, erkeklerin erkeğe tapınılan dinleri oluştururken kendi ııı
zularını mutlaklaştırma yoludur. İncil'in yarısını sistema tik
olarak atarak, geri kalanını da kendi erkek dünya modeline ııy
gun hale getirdiler.
Bugün hala dinler kadınların ikinci sınıf olduğunda ısr.ıı
ediyor. Kadınların Tanrı sözünü iletmeye, din görevlisi olm. ı
ya "uygun olmadığını" söylüyor.
Hala çocuklar gibi Benim sözümü iletecek olanların hil ı ı
gi cins olması gerektiğini tartışıyorsunuz. Size şunu söyleyı ·
yim: Her biriniz Benim sözümü iletiyorsunuz. Her biriniz.
276
Hiçbir sınıf, cinsiyet ya da kişi Benim sözümü iletmek için
diğerlerinden daha "uygun" değildir. Ama çoğu erkekleri­
niz, ülkelerinize benziyor; güç açgözlüsü ve güç gösterisi ya­
pan erkekler, gücü paylaşmak istemeyen erkekler, kendilerine
benzer bir Tanrı yarattılar: güç açgözlüsü bir Tanrı, gücünü
paylaşmak değil, göstermek isteyen bir Tanrı, tıpkı bu erkek­
ler gibi. Oysa Tanrı'nın en büyük armağanı, Tanrı (Kendi)
gücünü paylaşmasıdır.
Sizin Benim gibi olmanızı istiyorum.

Ama Senin gibi olamayız! Bu küfü r o l u r.

Esas küfür dinlerin size öğrettikleridir.


Size şunu hatırlatayım. Her biriniz Tanrı'nın imajı ve benze­
ri olarak yaratıldınız. Bunu gerçekleştirmek için varsınız.
Bu dünyaya "asla ulaşamayacağınız bir yere" ulaşmak
için mücadele vermek üzere gelmediniz. Sizi imkansız bir
misyonu tamamlamanız için göndermedim.
Tanrı'nın iyiliğine ve Tanrı'nın yarattıklarının iyiliğine
inanın. Kendi kutsal Benliğinize!

Bu kitabın bir yeri nde söylediğin b i r şey bana i lginç geld i .


"Mutla k G ü ç asla h içbir şey talep etmez" ded i n . Bu Tanrı 'nın
doğası m ı ?

Nihayet anladın.
Şunu söyledim: "Tanrı her şeydir ve her şey olandır. Tanrı
olmayan hiçbir şey yoktur, her şey Tanrı'nın Kendisini dene­
yimlemesidir. Tanrı Kendisini sizin vasıtanızla da deneyimli­
yor."
En Saf formumla, Mutlak Olan'ım. Ben Tümüyle Her Şe­
yim, bu yüzden hiçbir şeye ihtiyacım, isteğim ve talebim yok.
277
Bu mutlak saf formumla, Beni istediğiniz gibi oluşturu­
yorsunuz. Ama Beni hangi şekle sokarsanız sokun, Benimle
ne oluşturursanız oluşturun, daima En Saf Formuma döne­
rim. Bunun dışındaki her şey hikayedir. Sizin uydurduğunuz
hikayeler.
Bazılarınız beni kıskanç bir Tanrı yapıyor. Oysa Her şey
Olan bir Tanrı nasıl kıskanç olabilir?
Bazılarınız Beni intikamcı bir Tanrı yapıyor. Oysa hiçbir
şekilde incitilemeyen ve zarar verilemeyen Beni kim kızdıra­
bilir? Varolan Her Şey Ben olduğum için kimden intikam alcı­
cağım?
Ve neden yarattığım için Kendimi cezalandırayım?
Bizim ayrı olduğumuzu düşünsen bile, eğer sizi Ben ya
rattıysam, hem size yaratma gücü, seçim özgürlüğü, istediği
niz deneyimi yaratma seçimi verip hem de "yanlış" seçimlı­
riniz için sizi sonsuza dek niye cezalandırayım?
Ben böyle bir şeyi yapmam. Özgürlüğünüz, Tanrı'nın des
potluğundan kurtulmaktan geçiyor.
Gerçekte, despotluk yok, sadece sizin düşüncelerinizclı­
mevcut. İstediğiniz an eve dönebilirsiniz. Ne zaman istersl'
niz, yeniden birlikte olabiliriz. Benimle Birleşmenin hazzıı ı ı
yeniden tadabilirsiniz. Bir anda, yüzünüze dokunan bir rüi'.
gar esintisi kadar bir anda.
Gökkuşağını gördüğünüz ilk anda. Yeni doğan bebeği ı ı
ağlamasını işittiğiniz ilk anda. Güneşin batışının son anınd; ı .
Bir hayatın son nefesinde.
Daima Sizinle birlikteyim. Benimle her an Birliktesiniz
Siz ve Ben Biriz. Şimdide ve sonsuzlukta.
Şimdi gidin. Ve yaşamınızı bu gerçeğin bir ifadesi olara k
yaşayın.
Günleriniz ve geceleriniz içindeki en yüksek gerçeği ı ı

278
yansıması olsun. Şimdi olan anlarınızı, Tanrı'nın sizin vasıta­
sıyla Kendini İfade etmesinin doruk hazzıyla doldurun. Do­
kunduğunuz her yaşama Sevginizi, Koşulsuz Sevginizi akı­
tın.
Karanlığa ışık olun ve karanlığa öfke duymayın.
Işık taşıyıcısı olun.
Öylesiniz.
Olun.

279
Son Söz

B u yolcul u kta bana katı ldığınız için teşekkü rler. B u n u n ba-·


zı ları nız için kolay olmadığını b i l iyorum. Bu kitapta sunulan fi­
ki rler inançlarım ı z ı ve davran ışları m ı z ı zorlamış olab i l i r. Kitap
bizi yen i fiki rler yaratmaya, yen i davranışlar sergi lemeye, yen i
düşü nceleri kucaklamaya davet ed iyor. Aci len yen i düşünceyi
hayatımıza ve hayatımızı yaşayı ş biçimimize entegre etmeye
çağrıl ıyoruz .
Bu, b i r "yeni düşü nce hareketi"d ir. B i r organizasyon oluşu­
mu ya da top l u m u n bir elementi değil, topl u m u n değişim sü­
recinin ad ı d ı r. Yüzüncü Maym u n Teorisi' n i n hayata geçi ri l işi­
d i r. (Yüzüncü Maym u n Teorisini, N i l Gün'ün "Kuraldışı ve
Ötesi" kitabında bulab i l i rsiniz. Ç . N .) B u materyali, sizlerle ba­
na sunu lduğu gibi paylaştı m ; hareketi başlatabil mek, kitlesel
dönüşümün gerçekleşmesine yard ı m edebi lmek için.
Uygu lama çok önem l i . Böyle geldiği gibi, böyle gidemeyiz.
B ugüne dek bize rehberl i k eden düşü nceler ve yapı lanmalar
b ize hizmet etmedi . H atta neredeyse yok ol mam ıza neden olu­
yor. Eğer çocuklarım ıza ve onların çocuklarına bırakacağımız
bir dünya n ı n o l mas ı n ı istiyorsak, değişmek zorundayız.
B izim i ç i n büyük umutlarla dol uyu m . Şu anda olabi leceği­
mizin en iyisi olmamızı engel leyen bloklarla yüzleşmek için
i nsan l ı k olarak eşsiz olanakları m ız var. Her yerde sadece bi-

280
reylerin deği l, nihayet kol ektif b i l i ncin de değiştiğine şah it olu­
yorum. B u kolektif bil inç kitleyi oluşturuyor ve bu gezegende­
ki deneyim lerimizin enerjisi oluyor.
Çok kriti k bir noktadayız.
"Tanrı ile Sohbet 1 " kitabının Yüce amac ı n ı n kolektif b i l i n­
ci yükseltmek olduğu nu şimd i görebil iyoru m . B u kitapta yazı­
lanlar bana değil, benim arac ı l ığımla dünyaya veri l d i . Tıpkı si­
z i n vasıta n ı z l a aynı amaca hizmet ettiği gibi. Bu kitaptaki söz­
lerin yolc u l u klarına z i h n i nizde son vermesi n i mi seçiyorsu nuz,
yoksa daha gen iş kitlelere bir mesaj taşıyıcı olarak bana katı l­
mak rn ı isters iniz?
İ nsan l ı ğ ı n şu andaki d u rumundan çoğumuz memn u n deği­
l iz. B i reyler o larak bunu bil iyoruz. Öyleyse neden kolektif ola­
rak an l a m l ı bir şeyler yapmaya l ı m ? Bu soru i nsanl ığın yüzleş­
mesi gereken bir soru . Bireysel farkındalığımızı kolektif uygu­
lamaya nasıl dönüştürebiliriz?
Bunu sadece Tanrı i le Sohbet mesaj ları n ı yaşayarak ve pay­
laşarak deği l , benzer amaç larla kuru lm uş organ izasyonları
destekleyerek de yapab i l iriz.
Böyle bi rçok gru p var. Sizinle üç organ izasyonu paylaşmak
istiyorum.
Bu kitapta okuduklarınızın b i r kısm ı n ı paylaşıyorsunuz. Si­
zi Denn i s Weaver tarafı ndan kurulan Ecolonomics Enstitüsü nü
desteklemeye davet ed iyorum. Bu enstitün ü n teme l prensibi
ekoloji ve ekonomi n i n düşman olmadığı n ı , bu ikisi n i birleşti­
rerek gezegendeki yaşamın gei i ştiri lebi leceğini savunuyor.
Den n i s ve Enstitü, tüm dü nyada değişik iş sektörleri birey­
ler ve organ izasyon larla i letişim yolları arıyor.
E koloj i k ve ekonom ik duyarl ı l ığın bileşi m i nden o l uşan Eko­
lonomi sözünü Denn i s yarattı . E konom i k ç ı karların ekoloj ik
duyarl ı i ı kla çel işkide olmayacağı fi kri ni güçlendirmek istiyor­
sanız aşağıdaki adresten bi lgi alabi l i rsi n iz :

281
The l n stitute for Ecolonomics
Post Office Box 2 5 7
Ridgeway, CO 8 1 432
Size gereken b i l g iyi göndereceklerd i r.
İ lgimi çeken ve hayran olduğum bir başka organizasyon da
Michael Lerner tarafı ndan kuru lan " Foundation Far Eth ics and
Meaning" Bu organ i zasyonun amacı benci l l i kten paylaşmaya
doğru ol uşacak b i r parad igma değişimi yaratabi l mek.
Michael top l u m u n ü retken l i k ve etk i n ! i k anlayış ı n ı n zengin­
lik ve gücün maks i m u m noktaya u l aşması tarifi n i değişti rmeye
çalışıyor.
Michael ' i n "An l a m ı n Pol iti kası" ad l ı kitabı n ı okumanızı
öneririm. Cornel West' i n kitabın kapağı ndaki sözü gibi
" . . . okumaya cesareti olanlar için." Bu konu l arla ilgi l i yaz ı­
ları Ti kku n magaz i n ine abone olarak da okuyab i l i rsiniz. Maga­
z i n ve Michael ' i n çal ışmaları için bi lgi adresi :
The Fou ndation For Eth ics and Mean ing
26 Fel l Street
San Francisco, Ca 941 03
Tel : (4 1 5) 5 75 - 1 200
Corinne Mclaugh l i n ve Gardan Davidson tarafı ndan kuru­
lan bu organizasyon top l u msal sorunlara bütünsel sistemle çö­
züm getirmeyi amaç l ıyor. Organ izasyon tarafı ndan şi rketler ve
bireyler için l iderl i k eğiti mi kursları veri l iyor.
The Center far Visionary Leaders h i p
3408 Wisconsin Ave N W
Su ite 200
Washington DC 200 1 6
Tel : (202) 2 3 7-2800
O n l i ne at CVL DC @ netra i l . net
Baz ı ları nız ben im yaptığım gibi üçüne de destek vermeyi
seçeb i l i rsiniz.

282
B i r kişin i n kal ıcı bir farkl ı l ı k yaratabi ldiğini u marı m siz de
görebi l iyorsunuz. Yapabi leceğim i z çok şey ve çok yer var.
Sizi aksiyona davet ediyorum. Dünyayı sevgi i l e iyileştir­
mek için b i r araya gelel im.
Tanrı i l e Sohbet serisinde okudukları mdan sonra, asla eski­
si gibi olamam. Siz de. Eski inanç ve davranışlarımızla yüzleş­
meye davet ed i l iyoruz.
Çoğu kişi n i n bu kitapta yaz ı lan ların bir kısmı ndan rahatsız­
l ı k duyacağ ı n ı bil iyorum . B iz i nsan lar, üstün bir tür ve aydın­
lanmış varl ı klar olduğumuza i nan ıyoruz. Biz böyle düşünüyo­
ruz ama kitap, " üzgünüm değilsiniz" diyor. Rahats ı z l ı k gel işi­
min göstergesidi r. Hayat rahatl ı k s ı n ı rları mızın son unda başlar.
Tab i i ki gel i ş i m sürec i nde yen i fi ki rleri sorgu lamadan kabu l
etmeyeceğiz. Zeng i n l i k yanıtta değ i l , sorudad ı r. B u kitap bizi
yan ıtları ben i m semeye deği l, sürekli ve du rmadan soru sorma­
ya davet ed iyor.
Rahatl ı k s ı n ı rlarımızın kıyısı, ayn ı zamanda a n layışımız ı n,
i nançları m ız ı n ve deneyi mlerimizin de kıyı sıdır. B iz i yen i de­
neyimlere yel ken açmaya teşvi k eden kıyı lard ı r.
Kendinizi tepkisel deği l etkisel olarak görüyorsanız I ş ı k El­
çisi ol maya haz ı r olun. Güven duyd uğu nuz grup ve organ izas­
yon ları destekleyi n.
Size bir gruptan daha bahsetmek istiyorum.
Nancy i l e ben i m kurduğumuz ReCreation grubu ndan.
Amacımız i nsanları kend i lerine geri vererek, dü nyayı değişti r­
mek.
Çal ı şmamız ayl ı k bü lten lerle başlad ı . Abonelere bü lten leri­
mizi gönderiyoruz. ( B i ri nci kitabı n çıkışından sonra dünya n ı n
h e r yerinden abone olmak isteyenler oldu.)
Yaşam bir yeniden yaratma süreci ve bu süreç kendi ruhu­
n uzda başlıyor. Ruhunuz değişim ve yaratmak için bu zamanı n

283
size uygun o l u p o l madı ğı n ı bil iyor. Kuru l uşumuzun amacı
1 9 99 yı l ı nda birinci " l nterııational Symposi um on the lntegra­
tion of Spi ritual ity c:ınd Governance" sempozyumunu oluştur­
mak.
Eğer bu gezegen i n insan ları en yü ksek spi ritüel an layışla
kend ileri n i yönetmek istiyorlarsa, dünya bir günde değişeb i l i r.
Kuru l uşumuz workshop, sem iner, konuşma ve pane! ler dü­
zen l iyor. Bu programlara katı l ı m ücretleri ni düşük tutuyoruz
katı l ı m ı n yüzde yirm is i n i tam ya da yarını bursla katı lanlar için
ayırıyoruz.
U mut ediyorum ki siz de "paradigma değişiıni"nde yeri nizi
a l ı rs ı n ı z .
Tanrı i le Sohbet kitap seris i n i n üçüncüsünde i l k iki kitapta
an latı l a nların çok ötesi ne gidil iyor. Evrendeki çok gel işkin uy­
garl ı kların yapı lanmasından ve yaşam biçimleri nden ve evrim­
leşme süreç lerinden bahsed i l iyor. Yen i bir yaşam süreci seçen
bizler için olağanüstü bir model.
Ayl ı k bü lten lerimizin abonesi olmak isterseniz l ütfen şu ad-
rese yaz ı n :
R e Creation
The Foundation for Personal Growth
And Spiritual U nderstand iııg
Postal Drawer 3 475
Ceııtral Poi nt, Oregon 9 7 502
Tel : (541 ) 734-7222
Onl ine at Recreating @ aol .com
Y ı l l ı k abone bedel i 25 dolar.
B ü l teni size u laştı rmak ve daha büyük organ izasyonları
oluşturmak için gereken masrafları karşı lamayı amaç l ıyor. Eğer
bu bedeli ödeyecek gücünüz henüz yoksa size memnun iyetle
bü lten i m i z i göndeririz. Şu anda organ izasyona katkıda bu l u na­
mayacağ ı n ı z ı mektubunuzda bel i rtmeniz yeterl idir.

284
Sözümü özel bir notla bitirmek istiyorum .
B i rinci Kitabı n yayı nlanmas ı ndan sonra b i rçoğunuz kendi
hayatımla i lg i l i bölümleri okudu ktan sonra bana sevgi, a n l ayış
ve şefkat dolu mektuplar gönderdi n iz. Bu mektupların benim
için ne anlam taşıdığı n ı size sözcü klerle ifade edemem . Bu
mektuplarda bana en çok soru lan soru hayatım ı n nas ı l değişti­
ği i le ilgil iyd i .
Değişimleri detayl ı o larak anlatmaya sayfalar yetmez. Ama
değişimleri n derinden olduğunu söyleyebil iri m . Kendi m i içsel
ve dışsal o larak yepyeni bir i nsan o larak h issediyorum . Çocu k­
ları m l a yeniden sevecen bir i l işki kurmayı başard ı m . Harik<ı bir
kad ı n l a tan ı ştım ve evlendi m . Onun rehberl iği, sevgisi ve de­
neyimleriyle y ı kand ı m . Geçm işimde yaptığı m şeyler için ken­
d i m i affettim. B i rçok insan yaptıklarımı affedi l mez o larak dü­
şü nse de sadece kim olmuş olduğu m l a deği l , Kim Olduğum l a
ve Kim Olmayı Seçtiğinıle d e barıştım .
N i hayet, kend i m i n geçmişim olmadığı n ı b i l iyorum. Ş imdiki
en büyük kendimi yaşarken, en harika yarı n larımı ya rattığımı
da b i l i yoru m .
B a n a mektuplarınızla iyi leşmeme v e gel işmeme yardımcı
o l urken, şimdi de insanl ı k için de en büyük vizyonu yaratmak
için el ele tutuşacağı nıızı umuyorum. O zaman bu bizim viz­
yonu m uz o l u r. İ şte o zaman gerçekten dünyayı değiştirebi l i riz.
B u çok şey vermem izi gerektiriyor. Kendi lerine çok şey ve­
rilenlerden de çok şey beklen iyor. Rahatl ı k alanımızın ,sı n ırla­
rı nda gezini rken, serüveni n s ı n ı rl arda başlad ığı n ı hep hatırla­
yal ı m . O lanaklar, fırsatlar s ı n ı rlarda bekliyor. Gerçek yaratıcı­
l ı k s ı n ı rl arı zorlayarak ifade bu luyor. İşte bu s ı n ı rlarda b u luş­
mal ıyız.
Yen i bir dü nya için Robert Kennedy'nin sözl eriyle sen ve
ben birl i kte yen i bir dünya aramal ıyız.

285
Fransız şai r-filozof G u i l laume Apo l l i na i re şöyle ifade etmi ş :

"Kenara gel."
"Gelemeyiz. Korkuyoruz."
"Kenara gel ."
"Gelemeyiz. Düşeriz!"
"Kenara gel. "
Ve gel d i ler. ,
Onları itti.
Ve uçtu lar.

Geli n . B i r l i kte uça l ı m .


Neale Donald Wal sch

286

You might also like