Professional Documents
Culture Documents
REALiTEYi
YARATMA •
R EHBERi
Aydınlanma Okuluna Giriş
Çeviren:
Semra Ayanbaşı
Kitabın Orijinal Adı:
A Beginner's Guide To Creating lleality
Revised and Expanded Edition
Bu çeviri Ramtha tarafından verilmiş özgün bir öğreti olan İngilizce, gözden
geçirilmiş baskıya dayanmaktadır; kaçınılmaz olarak mesajın bir bölümü çe
viride kaybolmuş olabilir.
Bu kitabın tüm hakları saklıdır. ]Ju kitabın hiçbir bölümü, JZK, Inc'nin bir
bölümü olan JZK Publishing'in yazılı izni olmadan fotokopi, ses kaydı ya da
herhangi bir bilgi depolama sistemi dahil olmak üzere elektronik veya meka
nik hiçbir şekilde yeniden üretilemez ya da aktarılamaz.
Bu kitabın içeriği JZ Knight'ın ve JZK, Inc'nin izniyle, ABD Copyright Ofisi
tarafından kaydedilmiş bir dizi manyetik kayıt olan Ramtha Diyalogları®'na
dayanmaktadır.
Ramtha, ®Ramtha Dialogues, ®C&E, ®Consciousness&Energy, ®
Fieldwork, ® The Tank,® Blue Body,® Twilight®, Torsion Process, ®
Neighborhood Walk, ® Create Your Day,® The Grid, ® Become a Remarkable
Life,® Gladys, ® Analogical Archery,SM Conquer Yourselt® ve Mind As
Matter,SM JZ Knight'ın tescilli markalarıdır ve onun izniyle kullanılmıştır.
Ramtha'nın öğretileri hakkında daha fazla bilgi için şu adrese başvurabilirsi
niz: Ramtha's School of Enlightenment, PO Box 1210, Yelm, WA 98597, USA.
www.ramtha.com
AKAŞA
Yayın Dağıtım Tanıtım Tur. Dış Tic. Ltd. Şti.
Lamartin Cad. No:40 Asma Kat Taksim - İstanbul
Tel: (0212) 235 99 73 Fax: 235 99 70
www.akasa.com.tr
İkinci Basım
İstanbul, 2018
2
İsa dedi ki, "Eğer size yol gösterenler 'Bakın, Tanrı'nın
kralğı gökyüzünde' derlerse, o zaman gökyüzündeki kuşlar siz
den önde olacaktır. Eğer onlar size bu krallığın denizde oldu
ğunu söylerlerse, o zaman balıklar sizden önde olacaktır. Tan
n'nın krallığı sizin iç benliğinizdir ve o sizin gözlerinizin önün
dedir.
Siz kendinizi bildiğinizde, onlar da sizi bileceklerdir ve siz
yaşayan Tan'nın çocukları olduğunuzu idrak edeceksiniz. Ama
eğer kendinizi bilmezseniz, o zaman yoksulluk içinde var olur
ve yoksul olursunuz . "
Didymus Jude Thomas'ın İncili
3
İÇİNDEKİLER
YAYINCININ NOTU / 9
JZ KNIGHT'IN ÖNSÖZÜ I 1 1
KISIMI
RAMTHA, BİR ÜSTADIN AYDINLANMA YOLCULUGU
KISIMII
BAMTHA'NIN ÖGRETİLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI
KAYNAKÇA / 227
7
ŞEKİLLER
10
JZ KNIGHT'IN ÖNSÖZÜ
JZ Knight
13
14
RAMTHA'NIN ÖGRETİLERİNE GİRİŞ
*Ramtha's lntroduction to the World Tour, Video ed. (Yelm: JZK Publishing,
adivision of JZK, ine., 1998).
15
�teyi 'Yaratma �fiberi
unsurlar içeren bir düşünce sistemidir. Bir başka deyişle, onun
öğretilerinin bu benzersiz veçhesi felsefenin ya da realite kav
ramlarının deneyimlenmesini ve realitenin doğası hakkında bil
geliğe dönüşmesini sağlar.
16
(jiriş
feyi deneyimlemektir, çünkü onu deneyimlerseniz ve o te
zahür ederse, o artık bir felsefe değil, sizin gerçeğiniz olur."*
17
'.l{.eafiteyi 'Yaratma �/Weri
ve enerji kavramını açıklamak için kuantum teorisinin Göz
lemci kavramını kullanır. O, ayrıca, insanı bilinç ve enerji ola
rak tarif ederken, yaratıcı ve en-yüksek olarak Tanrı kavramı
nı kullanır.
"Şimdiye dek verilmiş olan en büyük öğreti sizin ger
çekten Tanrı olduğunuzdur. Ve yaşam Tanrı'nın armağa
nıdır, o tanrısal bir varoluştur, bilinmeyeni bilinir kıl
maktır, ışık katında geçmiş yaşamınızı gözden geçirdikten
sonra, bu dünyaya tekrar gelip geçmiş yaşamların bitme
miş işini bitirme fırsatıdır."
"Siz buraya Tanrı için büyük katedraller inşa etmeye
değil, gerçekte kim ve ne olduğunuzu idrak etmek için ge
lirsiniz. Ben sizin Tanrı olduğunuzu söyleyebilirim, ama
bu gerçek olmaz, çünkü gerçek -potansiyel olarak hepini
ze ait bir ödül olan- öznel bir realitedir. " *
18
(jiriş
ve deneyimlemesini sınırlayan tek şey onu akli olarak düşün
me ve imgeleme yeteneğidir, bu düşünme ve imgeleme yeni bir
deneyim ve potansiyel bilgelik için bir paradigma oluşturabilir.
20
<}iriş
mesajlarını vermek için seçtiği biçimdir. Ramtha'nın, felsefesi
ni kendi gerçeğinin ve kişisel deneyiminin meyvesi olarak sun
ması, onun bizzat bu felsefenin tipik örneği olmasını, kendi dü
şüncesinin canlı temsili ve tezahürü olmasını sağlamaktadır.
Böylece o ölümsüz bir Tanrı, bilinç ve enerji olduğunu ve otuz
beş bin yıl önce -şimdi var olmayan- Lemurya kıtasında bir kez
insan olarak yaşadığını söylemektedir. O, o hayatta insanın va
roluşu ve yaşamın anlamı hakkında sorular sorduğunu ve ken
di gözlemi, derin düşünüşü sonucunda aydınlandığını ve fizik
sel dünyayı ve ölümü aştığını açıklıyor. O, bedenini -bilinç ve
enerji olan gerçek özünün tümüyle bilinçli kalabileceği, tama
men özgür olabileceği, yaradılışın tüm veçhelerini sınırsız bir
biçimde deneyimleyebileceği ve bilinmeyeni bilinir kılmaya de
vam edebileceği- bir zihin düzeyine birlikte götürebileceği bir
yolu idrak ettiğini söylemiştir. O, bu süreçten kendi yükselişi
olarak söz eder.
Artık fiziksel bedeni tarafından sınırlanmaması, Ramtha'
nın bilinç ve enerjisinin fiziksel dünya ile başka biçimlerde iliş
ki kurmasını sağlar. O sık sık kendinden, örneğin, rüzgar ola
rak, sabah olarak, bir yabancı olarak ya da sokakta durmuş uy
garlıkların ortaya çıkıp kayboluşunu gözlemleyen bir dilenci ola
rak veya bilincin imgelemeye cüret edebileceği herhangi bir şey
olarak söz eder.
Ramtha, öğretilerini kanallık denen fenomen yoluyla ak
tarır. Aslında, kanallık terimini bilinir kılan da kendisiydi. O,
felsefesini kişisel olarak öğretmek için JZ Knight'ın bedenini
kanal olarak kullanır. Onun mesajını aktarmak için seçtiği tek
kanal olan JZ Knight 1977'de Ramtha ile ilk çalışmalarını şöy
le anlatmaktadır:
"Raıntha bana (onun yerime geçmesi için) bedenim
den nasıl ayrılacağımı öğretmeye başladığında bu çok il
ginçti, çünkü bu ölmek gibiydi. Ve o, 'İşte ölüm anında
21
'l{ealite!Ji Yaratma �/Weri
bunu deneyimleyeceksin' dedi. Bu durumda siz olsanız ne
yapardınız? Bir varlık size gelip, 'Sen öleceksin, ama bu
seni incitmeyecek ve kısa bir süre sonra geri döneceksin'
dese, siz o varlığa güvenir miydiniz? Bu bir anestezi uz
manının size 'Şimdi rahatça uyu' demesi gibidir. Ramtha,
'Senin yapman gereken bu' dedi ve bana bedenimden ay
rılırken söylemem gereken bazı sözcükler ve bir odak nok
tası verdi. Ve benimle çalışarak, 'Ben bedenimden böyle
ayrılırdım. Rüzgarla bu yoldaşlığı böyle geliştirdim' dedi.
Ve böylece ben karşımdaki sehpanın üzerindeki, için
de yapay papatyalar olan vazoya odaklanırdım. Ben koltu
ğumda oturup o noktaya odaklanırdım, ama hiçbir şey ol
mazdı. Ramtha, 'Nefesini bu kadar tutma' derdi. 'Neden
nefesini tutuyorsun. Koltuğa sıkıca tutunman da gerek
mez. Gevşe ve rahatla. '
Böylece ben tekrar denerdim. Ve bir gün kendimi bir
tünelde, tünelin sonundaki ışığa doğru bir rüzgar sesinin
eşliğinde ilerlerken buldum. Sonra o çok parlak olan ışık
duvarına çarptım. Orada Ramtha'yı görmediğimi, ama onun
benimle konuştuğunu hatırlıyorum. O konuşuyordu ve bu
gerçekten güzel ve sevgi dolu bir yerdi. Ramtha, 'Şimdi şu
anda sen gerçek benliğinsin. Sen şu anda gerçek sensin ve
bedenini geride bıraktın' dedi.
Ve o anda hiçbir acı duymadığımı fark ettim. Hiç ağır
lık da hissetmiyordum. Bir boyut kavramım da yoktu, çün
kü boyutu tanımlamak için bir bedenim yoktu. Ve o nok
tada hiç korkmadığımı da fark ettim. Bunun en doğal yer
olduğunu hissettim. Okyanustaki bir balık gibi, bunun be
nim doğal okyanusum olduğunu hissettim.
Sonra Ramtha beni geri getirdi ve ben bedenimi fark
ettim; kalbim çok hızlı atıyordu. Bedenimin sakinleşmesi
bir zaman aldı, çünkü ben bedenimden ayrıldığımda, Ram
tha kendi enerjisini benim bedenime yerleştirmişti. O bu
bedende kırk beş dakika boyunca bulunmuştu. Ve o bede
nimden ayrıldığında, ben tekrar bedenime girmiştim. " *
22
<}iriş
Kadınların Değeri - Bütünsel Bir Yaklaşım
Ramtha'nın kendi bedenini kullanmak yerine, mesajını bir
kadın kanalıyla aktarmayı seçmesi, Tanrı'nın ve tanrısal ola
nın sadece erkeklerin ayrıcalığı olmadığı ve kadınların da tan
rısal olanın değerli ifadeleri oldukları, dehaya ve Tanrı'yı id
rak etmeye muktedir oldukları bildiriminde bulunmaktır. Bu,
ayrıca, onun felsefesinde önemli olanın -geçmişte birçok aydın
lanma çabasının başarısızlığa uğramasına neden olduğu gibi
mesajcıya ya da bir yüze veya imaja tapınmanın değil, mesajın
kendisini dinlemek olduğunu kesin bir biçimde belirtmektir.
Bu, ayrıca, insanın gerçek özünün fiziksel bedenle ya da belir
li bir cinsiyetle sınırlı olmadığı bildiriminde bulunmaktır. Ka
nallık fenomeni, dolayısıyla, Ramtha'nın düşünce sisteminin çer
çevesi içinde mümkün kılınmıştır. Bir başka deyişle, JZ Knight'
ta vuku bulduğu şekilde kanallık, sadece, eğer Ramtha'nın öğ
retisi doğruysa mümkün olabilir.
"Ramtha, 'İ zninle, bedenini bir süre kullanacağım'
dedi.
Ben, 'Peki, ama onunla ne yapacaksın?' dedim.
O da, 'Onu insanlara öğretmek için kullanacağım' dedi.
Ben biraz düşündüm ve 'Neden benim bedenimi kul-
lanmak istiyorsun? Sen çok güzelsin. Neden kendin ola
rak ortaya çıkıp konuşmuyorsun?' dedim.
O, 'Bu öyle olmaz' dedi, 'çünkü bu uygarlıktaki insan
lar imaja ve idollere tapma eğilimindeler. Onlar Katolik
dinine, Hıristiyan geleneğine gömülmüşler. Tanrı'nın iç
lerinde değil, dışlarında yaşadığına inanıyorlar. Tanrı'nın
bir erkek olduğuna inanıyorlar. Mesih'in bir erkek oldu
ğuna inanıyorlar. Kendilerine değil, imajlara inanıyorlar.
Bu yüzden ben imajsız kalacağım. Ama ben senin bedenin
vasıtasıyla öğretmeyeceğim ve herkes onun benim bedenim
23
!l{eali.teyi 'Yaratma !l{e!Weri
olmadığını bilecek. '
Ben, 'Evet, ama ben bir kadınım. Biliyorsun, benim
şeylerim var' dedim.
O da, 'Biliyorum' dedi. 'Kadınlar bu güne dek yaşamış
olan en önyargılı insan grubudur, çünkü onlara tanrısal
lık hakkı asla tanınmamıştır ve onların cennette bir müt
tefikleri yoktur. Böylece kadınlar erkekler tarafından is
tismar edilmiş ve din yoluyla, dini inançlara göre davran
ma doğrultusunda bir sürü gibi güdülmüşlerdir. Aslında
kadınlar (Yahudilerin tanrısı) Yehova tarafından da hor
görülmüştü. Bu yüzden, bu öğretilerin bir kadının bedeni
kanalıyla verilmesi önemlidir, böylece kadınlar bu öğreti
yi duyduklarında, Tanrı'nın bir baba değil, aynı zamanda
bir ana olduğunu, Tanrı'nın hem baba hem ana olduğunu
ve her ikisi de olmadığını; Mesih'in bir erkek olmadığını,
onun birçok erkek olduğunu ve şimdi birçok kadın olaca
ğını; Tanrı'nın bir oğlu olmanın, ayrıca Tanrı'nın bir kızı
olmak olduğunu idrak edecekler. '
'Ve' dedi, 'kadınlar için en büyük arayış, tanrısallıkla
rının eşitliğini alıp, hiçbir erkek tarafından engellenme
den ondan yararlanmaktır. Bir kadına gidip aynaya bak
masını ve orada Tanrı'nın yüzüne baktığını söylemek zor
dur, çünkü o size inanmaz. Eğer bir kadına gidip Tanrı'
nın yüzüne bakmasını söylerseniz, onu bir kiliseye gönde
rip, çarmıhta asılı ıstırap çeken İ sa'nın yüzüne bakmasını
sağlarsanız, o size inanacaktır. Ama kadınlar kendilerine
inanmazlar. ' Ve ben bunu anladım.''*
25
1(eafite!Ji 'Yaratma !R.liberi.
devraldığında, kalp atış hızı dakikada kırk atışa inip sonra hız
la yüz seksen atışa çıktı. Normal dinlenme hali içinde, Knight'
ın kalp atış hızı seksen beş ila doksan atıştı. Dr. Wickramase
kera bu konuda şöyle dedi: "Siz bu hızlanmayı sadece koşu ya
pan ya da ciddi bir panik atak geçiren birinde görebilirsiniz,
oysa o sırada JZ Knight çok sakin ve hareketsiz bir biçimde
oturuyordu. Araştırma ekibimiz bilinen insan kapasitesinin tak
lit edemeyeceği çok çarpıcı bir fizyolojik olayın sürüp gittiğini
açıkça gördü." Dr. Krippner de şöyle bir açıklama yaptı: "Bir
birey gerçekten numara yapamaz, gerçekten rol yapamaz, çün
kü hipnozda hiçbir fizyolojik değişiklik olmaz. Rol yaparken
ise çok küçük bir değişiklik olabilir."
Dr. Gail Harley şu hususa dikkat çekti: "JZ Knight'ın göz
lerinin yumuşak mavi rengi, Ramtha devreye girdiğinde derin
bir çelik grisine dönüştü. Ten rengi koyulaştı, çenesi sertleşti
ve bir asker gibi, uzun adımlarla ve dimdik yürümeye başladı."
Dr. Harley, JZ Knight'ın Ramtha rolü oynuyor olamayacağı so
nucuna varmıştı: "Ramtha kontrolü ele aldığında Knight'ın gö
rünümünde meydana gelen değişiklikler bunu akla getirmeye
cek kadar çok çarpıcıydı." JZ Knight'ın ve test edilen bazı öğ
rencilerin hipnotik yeteneklerinin son derece yüksek olduğu
saptandı ki bu önemli bir bulguydu, çünkü hipnotik yetenek
ile şizofreni ve diğer organik bozukluklar arasındaki ilişki bir
birini dengeleyicidir: Biri artarken diğeri azalır. Dr. Krippner
"bizim her ikisine de sahip olamayacağımızı" açıkladı.
Toplanan tüm bu çarpıcı veriyi gözden geçirdikten sonra,
Dr. Krippner ayrılırken JZ'ye, "JZ, senin ne olduğunu bilmi
yorum, ama en azından sen bir sahtekar ve numaracı değilsin"
dedi. Dr. Krippner daha sonra şöyle diyecekti: "Gelişigüzel bir
biçimde yaptığım o bildirimin, yıllardır. ona yapılan ithamlar
yüzünden JZ için ne kadar çok şey ifade ettiğini hiç bilmiyor
dum. lan ve ben elde edilen verinin bu kadar çarpıcı ve benzer
siz olmasına çok şaşırdık. Her ikimiz de bu haberi yaymakta
26
(jiriş
tereddüt etmeyeceğiz." Dr. Wickramasekera, bu bilgiyi bu tür
çalışmalar için saygın bir dernek olan Amerikan Psikoloji Bir
liği'ne sundu. Dr. Krippner de bulgularını birtakım bilimsel
kongrelerde sundu. Bu çalışma hakkında, Dr. Stanley Kripp
ner, lan ve Judy Wickramasekera ve Charles W. Winstead, III
tarafından yazılan ilk makale "Ramtha Fenomeni: Psikolojik,
Fenomenolojik ve Jeomanyetik Veri" başlığıyla, The Journal of
the American Society for Psychical Research'ün Ocak 1998 sa
yısında yayınlandı.
"Rahatsız olmayın, kaygılanmayın ve korkmayın. Size
söylediklerimden korkmayın. Beni kızım (JZ Knight) ola
rak ya da bir sahtekar olarak görüp reddetmeyin. Benim
Tanrım bundan daha fazla zekaya sahiptir. Mesajı dinle
yin. Burada önemli olan budur. Ve bu mesaj sizin hakı
nızda kötü hiçbir şey söylemiyor. O sizin hakkınızda ha
rika her şeyi söylemektedir. " *
27
!l(ealiteyi 'Yaratma !!Wıfieri
kullanır. Ramtha dinamik bir öğretmendir. Mesajını sadece söz
lerle sınırlamaz, ona -öğrencilere öğretilenlerle ilgili daha bü
yük bir içgörü veren- eylemler, müzik, disiplinler ve canlı ör
nekler katar.
Bazen o, dinleyicileri belirli bir konunun derin felsefi te
fekkürüne sokar, diğer zamanlarda ise mesajını güçlendirmek
için dramatizasyonu kullanır. Örneğin, Boşluğun kendini dü
şünüp tasarlaması, bilinç ve enerjinin yedi realite düzeyini ya
ratması kavramını açıklamak için güçlü ve dramatik bir pagan
dansını kullanır.
Ramtha, dinleyicilerinin aynı anlayış hızında ilerlemesi için
mümkün olan her şeyi yapar. O, sürekli olarak, öğrencilerin öğ
retinin her bölümünü birbirlerine ifade etmelerinin ve açıkla
malarının önemini vurgular. Bu tüm dinleyicilerin öğretiyi kav
ramalarını sağlar ve Ramtha'nın kendisini dinleyen insanların
anlayış düzeyine daha güçlü bir biçimde hitap etmesini müm
kün kılar.
Öğretinin felsefi veçhesi sunulduktan sonra, Ramtha -o
nun kişisel deneyime ve bilgeliğe dönüşmesi için- öğrenciyi o
bilgiye inisiye eder. Bu inisiyasyonlar, onun tasarladığı ve öğ
rencinin bilgiyi kavrama fırsatı bulduğu çeşitli disiplinler şek
lini alır. Ramtha bu bakımdan diğer öğretmenlerden farklıdır.
O, konuştuğu ve niyet ettiği şeyi tezahür ettirme gücüne sa
hip bir Üstat Öğretmen ve Hieropant rolünü üstlenir. Bu, öğ
retilerin, onları gnostik, felsefi harekete ve kadim gizem okul
larına benzeten önemli bir veçhesidir. Yine de, Ramtha'nın dü
şünce sistemi yakından incelendiğinde, onun geleneksel olarak
Gnostisizm ve gizem okullarının felsefesi olarak bilinen şeyden
biçim ve içerik olarak açıkça farklı olduğu görülür. Ramtha ken
di düşünce sistemini bu terimlerle sunmaz; onu Kadim Bilge
lik Okulu, çağların bilgeliği olarak adlandırır.
"Ben sizi Tann'lığa inisiye edecek olan Hieropant'ım.
Ve ben size ona teslim olmayı öğretecek olan varlığım. Ama
28
(jiriş
sizi en uzak yerlere götürecek ve kişiliğin tüm entelektü
elliğiyle on milyon yaşamda bile asla başaramayacağı ola
ğanüstü şeyleri yapmanızı mümkün kılacak olan kendi
Tannnız'dır. " *
30
(jiriş
Sözcükler bir bilinç ve enerji akımında üçüncü üretim
dir, bu akım önce beynin nörosinaptik bağlantıları tarafından
alınıp dondurulur, ateşlenip, düşünceler dediğimiz holografik
görüntülere dönüştürülür. Nihai anlam, sözcüklerin ontolojik
veçhesi sonra bilinç ve enerjinin yaratıcı niteliğiyle yüklenerek
ifade edilir. Söylenen sözün yaratıcı veya yıkıcı ve kalıcı niteliği
artık dikkate alınmaz. Büyülü sözlerin ve intikamcı lanetlerin
öyküleri bugün unutulmuştur ve onlar sadece folklorda ve ef
sanede ortaya çıkarlar. Ama bu öykülerin ardındaki gerçek ne
dir?
İspanyol Rönesansı ve dilinin en büyük düşünürlerinden
ve öncülerinden biri olan, 16. Yüzyıl'ın ikinci yarısında Sala
manca Üniversitesi'nde profesör olan Fray Luis de Leon, ünlü
Hıristiyan mistik Haç'ın John'una teoloji öğretmişti ve Avilalı
Azize Teresa'nın dostu ve editörüydü. Üçü bir zamanlar dince
kabul olunmuş inançlara aykırı düşünmekle suçlanmış ve en
gizisyon tarafından yargılanmıştı, ama sonunda bu haksız suç
lamalardan kurtuldular. Onlar bugün büyük örnekler ve aziz
ler olarak kabul ediliyorlar. Fray Luis de Leon, Yahudi ve Hı
ristiyan mistiklerin kavramlarını izleyerek özgün bir isimler
felsefesi geliştirdi.
O, Mesih'in İsimleri isimli felsefi eserinde, bir şeyin ismi
nin isimlendirdiği şeyi içerdiğini açıkladı. Böyle bir ismi bir
düşünce olarak zihnimizde tuttuğumuzda, o ismin isimlendirdi
ği şeyin özüne de sahip olduğumuz sonucuna vardı. Fray Luis
de Leon için, sözcük kesinlikle anlamsız bir şey değildi. Onun
için, sözcükler yaratıcı bilinç içeriyorlardı; Ramtha'nın termi
nolojisini kullanırsak, onlar bilinç ve enerji içeriyorlardı.*
Kadim İbrani dili de görünüşe göre sözcüğü açıkça yara
tıcı bilinç ve enerji olarak yorumlar. Tevrat'ın birinci kitabı olan
Yaratılış Kitabı'nın açılış sözünde "Barashith," yani "Barah"
*Fray Luis de Leon, De los Nombres de Cristo (İspanya: Coleccion Austral,
Espasa Calpe, 1991).
31
9(ea.Rte9i 'Yaratma 9(efi6eri
(beth, res 'alep) sözcüğü yer alır. Bu kitabın ikinci sözcüğü tek
başına "Barah"tır. "Barah" sözcüğü hem bir isim hem de bir
fiildir. Tekil bir isim olarak o "bir sözcük" anlamına gelir ve
bir fiil olarak o yaratılış eylemini ifade eder. Bu çift anlam ke
sinlikle nedensiz seçilmemiştir, özellikle Yaratılış Kitabı'nın
içeriğinin yaratılış öyküsü olduğunu düşünürsek, bu böyledir.
Bu kitap Tanrı'nın gökleri, yeri ve onların içerdiği her şeyi ye
di günde yaratışını betimler.
Tanrı'nın yaratımını ("Ol" diye) emrederek var ettiği ve
bunu çok güzel bir eylem olarak görerek onayladığı tasvir edi
lir. Bu da "Barah" terimine çok derin bir anlam yükler. Yahu
di mistisizminin ve Ortaçağ'ın Yahudi ve Hıristiyan Kabalası'
nın büyük bir bölümü sözcüklerin ve düşüncelerin yaratıcı ve
tanrısal bir niteliğe sahip oldukları anlayışı üzerine kurulmuş
tu. Sözcükler meditasyonun odağıydı ve bireyi tanrısal olana
yaklaştıran aracılardı. Bu düşüncelerin ışığında, "Tanrı sözü
nün yaratıcı gücü" kavramı ile "düşüncenin içerdiği ve sözcü
ğün ifade ettiği bilinç ve enerjinin yaratıcı gücü" kavramı ara
sında bir benzerlik bulmak zor değildir.
Ancak bu iki kavram arasındaki önemli bir fark şudur:
Yaratılış Kitabı'na göre, sözcüğün yaratıcı güce sahip olduğu
tek zaman onun -insanlar tarafından değil- Tanrı tarafından
kullanıldığı zamandır. Başka bir deyişle, o tanrısal bir nitelik
olarak görülür. Ramtha'nın anlayışında ise sözcüğün yaratıcı
gücüne herkes sahiptir. Ramtha'ya göre, insanlığın mevcut du
rumu bizim tanrısallığımızı ve özgür irademizin esasını ne ka
dar çok unutmuş olduğumuzun kanıtıdır.
"Öyleyse Tanrı tanımı -sizin tanımınız- sizin bilinç ve
enerji olduğunuz ve özgür iradenizle yarattığınızdır. Ne
den yedi mühür vardır? Çünkü bizim irademiz bu bölgele
rin herhangi birinde çalışabilir. Ve beden yedi alemin tam
bir kopya haritasıdır -içiniz nasılsa dışınız da öyledir; yu
karısı nasılsa aşağısı da öyledir- ve bu alemlere yaşam ve
32
Çjiriş
adalet veren şey bizim irademiz ve seçimimizdir. Hepsi
budur. Ama bu her şeydir. Bu her şeydir. "
"Bilinç ve enerji eylem halindeki esas yasadır, tek ya
sadır. O sınırsızdır. O, iradenizin içinde mutlak şekilde
özgür olabileceği tek yasadır. " *
Boşluk
Bilinç ve Enerji Realiteyi Yaratır
Tanrı'yı Görmek
Bilinmeyeni Bilinir Kılmak
34
<]iriş
Ramtha'nın öğretisi birçok konuyu içerir, ancak hepsi o
nun düşünce sisteminin temel kavramlarım açıklamaya hizmet
eder. O, tekrar tekrar, mesajının bütününün "Siz Tanrısınız"
bildirimiyle ifade edilebileceğini vurgular. Ama biz bu bildiri
mi nasıl yorumlayabiliriz? "Tanrı" teriminin, büyük olasılıkla,
dünyadaki insan sayısı kadar çok tanımı vardır. Ramtha'nın öğ
retisini doğru biçimde anlayabilmek için, bizim hem kendi Tan
rı kavramımızın hem de onun Ramtha'mn Tanrı ve realitenin
doğası hakkındaki açıklamasına ve tanımına ne kadar ters düş
tüğünün farkına varmamız büyük bir önem taşır.
Her şeyin özü nedir? Her şeyin kaynağı nedir? Doğası ne
dir? Kaderi nedir? Ramtha'nın bu sorulara yaklaşımı onun Boş
luk kavramı ile başlar. Boşluk, var olan her şeyin kaynaklan
dığı kaynaktır. Ramtha, Boşluğu, "her şeyin potansiyel olarak
bulunduğu, ama hiçbir şeyin maddesel olarak bulunmadığı en
gin bir hiçlik" olarak tarif eder. Boşlukta hiçbir şey vardır, on
da ne hareket ne de eylem vardır. Tek-tanrıcı dinlerin teoloji
leri de dahil olmak üzere, Tanrı konusuna birçok felsefi yakla
şım Tanrı'yı her-şeyi-bilen, sonsuz, mutlak, aşkın ve değişmez
bir varlık olarak düşünmüştür. Ramtha'nın sisteminde, mut
laklık, sonsuzluk ve değişmezlik mtelikleri Boşluğun tipik· özel
likleridir. Boşluk kendi kendini kapsar, kendi kendine yeterli
dir, hareketsiz haldedir ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Boşlu
ğun her-şeyi-kapsayan bir enginlik olarak görülmesine rağmen,
asıl halinde o kendisiyle ilgili bir bilgi içermez, çünkü bilgi bir
eylemdir.
"Şimdi başlangıcın da öncesine dönelim. Bunu hayal
edebilir misiniz? Eğer zaman iki bilinç boyutu arasında
var olmaya dayanıyorsa, iki bilinç noktası yokken ne var
dı? Bunu hayal edebilir misiniz? Bakın, iki bilinç noktası
yok idiyse, bu hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelir. 'Hiç
bir şey' sözcüğünün ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
Hiçbir şey. Bir hiçlik enginli$ni hayal edebilir misiniz?
35
!l{eaE.teyi 'Yaratma $gfiberi
Bu vardı ve hala vardır.
İşte bunu anlamakta zorlanacaksınız. Bu koşul daima
vardı. Siz bunu anlamakta zorlanırsınız. Siz var olan, hiç
bir şey olmayan ve asla bir yaratıcısı olmayan bir şeyi ha
yal edemezsiniz. O daima vardı. (Analitik ve duygusal dü
şüncenin yeri olan) neokorteksi şaşırtan da budur: Bir şe
yin daima var olması. Biz bunu Boşluk olarak adlandırı
rız. Boşluğun tanımı, 'her şeyin potansiyel olarak bulun
duğu, ama hiçbir şeyin maddesel olarak bulunmadığı en
gin bir hiçlik'tir.
Boşluk benim burada size ilk hitap etmeye başladığım
da Ana/Baba Prensibi olarak tanımladığım şeydir. Ona
_ Ana /Baba Prensibi ya da Kaynak da denir. David Bohm
adlı büyük bir bilimci Boşluğu anlamıştı. Onu eter olarak
adlandırmıştı, ama bu doğru değildir. Bu bilimci parçacık
ların bir yerden bir yere gitmediklerini, sadece belirip kay
bolduklarını anlamıştı. Bu şaşırtıcı bir kavramdır. Evet,
onlar burada böyle yaparlar.
Bohm, Boşluğun potansiyelleri katladığını ve açtığını
da söylemişti ve haklıydı . " *
38
<jiriş
bilinç ve enerji denir. Bilinç ve enerji bu okulun dayandığı
bir köşe-taşıdır. Bilinç ve enerji sözcükleri ne anlama ge
lir? Güce ve niyete sahip bir hayal; onların anlamı budur.
Bu okul bu köşe-taşıyla başlayarak inşa edilmiştir.
Bu okulun dayandığı bir başka köşe-taşı, sizin Tann
olduğunuzdur. Bunu yüksek sesle söyleyin. Bunu söyledi
ğinizde diri diri yanmadığınızı gördünüz, değil mi? Bu
dine yapılmış bir küfür değildir. Bu Kutsal Bildirim'dir.
Böylece diğer köşe-taşı sizin Tann olduğunuzdur. Diğer
köşe taşı nedir? Bilinç ve enerji realiteyi yaratır. Siz Tan
rı'sınız.
Ve eğer bunu kareleyeceksek diğer köşe-taşı nedir? Di
ğer köşe-taşı sizin yaşamınızın bilinmeyeni bilinir kılaca
ğıdır.
Bu sizin kendi kaderinizle ilgilenmeniz anlamına ge
lir. Sizin kaderiniz kendi yaşamınızdır. Sizin ne yarattığı
nızı, duygusal olarak neye sarıldığınızı görmeniz, o duy
guyu sahiplenmeniz ve yeni yaşam paradigmaları yarat
manız gerekir. Eğer bunu yaparsanız asla ölmeyeceksiniz;
hayatınız bir mezarlıkta son bulmayacaktır. Böylece daha
fazla yarattıkça, daha genç olursunuz.
Bunun kanıtı sizin daha büyük hayallerinizi hayal et
meye ya da yaşamaya başlamadığınızı söyleyen gerçektir.
Peki, bunu nasıl biliriz? Çünkü siz beyninizin onda birin
den daha azını kullanırsınız. " *
41
1{eafitegi 'Yarahlıa 1{eh6eri
Ramtha'nın duasında İsa'nın duasına benzeyen terimler
İsa'nın mesajını yorumlamak için bir anahtar görevi g-Orebilir.
Biz Ramtha'nın bu terimlerle ilgili anlayışını İsa'nın öğretileri
ne uyguladığımızda, Ramtha'nın mesajının Nag Hammadi der
lemesinde havari Tomas'a atfedilen yazılarla çarpıcı bir biçim
de uyuştuğunu görüyoruz . Bu önemlidir, çünkü Tomas'ın bu
yazıları (İncil'i) birinci yüzyılın ortasında yazdığı belirlenmiş
tir ki bu diğer dört İncil'in yazılmasından önce gelen bir tarih
tir.
"Şimdi şunu da bilmenizi istiyorum ki eğer bu dua si
ze biraz itici geliyorsa, bu büyük olasılıkla din ve ondan
hoşlanmamanızla ilgili derin bir bilinçli anıdan kaynak
lanmaktadır. Ama dinleyin: Bu bilgi kadim zamanlarda
bilinirdi. Dünyanın büyük üstatları ve Mesihleri bu bilgi
yi insanlara verdiler. Sonra, kutsal gizemlerin parçaları
çalındı ve onların çevresinde bir din yaratıldı ve bu bilgi
kötü temsil edildi, saptırıldı. Bu büyük saptırma dinin Tan
rı'nın bekçisi olması ve en sonunda tüm kilise cemaatinin
ruhları üzerinde güce sahip olmasıydı. Dahası, onlar bu
bilgiyi aldılar ve bunun sadece Mesih vasıtasıyla gerçek
leştirilebileceğini söylediler. Bu doğru değildir. Dahası, on
lar insanın dışında var olduğunu öğrettikleri bir tanrıdan
söz ediyorlar. Bu da doğru değildir.
Bu duada bizim 'Sevgili Özüm' dediğimize dikkat edin.
Biz olması gereken yere, Tanrı'ya, Tanrı'nın bizim için yap
tığı yüce planı ve gücü geri veriyoruz. Tanrı'yı ve onun
içimizdeki gücünü çağırıyoruz. Biz o Tanrı'nın yaratma
iradesi verilmiş olan projeksiyonuyuz. Biz onu çağırdığı
mızda, onu kendi derin ve muhteşem yerimizden çağırıyo
ruz. Bu dini bir dua değildir. O bireysel Öz'ü, Her Şeye
Kadir Tanrı'yı çağıran duadır. *
*Ramtha Diyalogları, Bant 327.09, Our Omnipotent Spirit: Direct Line t o the
Power of Manifestation, 23 Şubat 1996.
42
Çjiriş
Raıntha'nın duası onun felsefesinin temel unsurlarını içe
rir. Bu dua bizim kişisel Özümüze, Sıfır Noktası'nın dinamik
veçhesine, yani dışımızdaki ve bizden aşkın bir varlığa değil, içi
mizdeki Tann'ya hitap eder. Bizim kişisel Özümüz "Her Şeye
Kadir Olan" olarak, bizzat Boşluğun dölü olarak tarif edilir. Cen
net (Tann'nın sınırsız zihninin hükü� sürdüğü varoluş katı
veya zihin boyutu) kavramı Boşluğun potansiyeller denizi ola
rak yorumlanır. "Dünya" terimi bu potansiyellerin tezahür et
tirilmesine ve ifade edilmesine ilişkin olarak kullanılır. Cennet
yaratıcı bilinç ve enerji prensibidir ve dünya onun yedi katlı
tezahürü ve ifadesidir.
İnsan kişiliği -ikincil bilinç veya ayna bilinç- bu duada
Gözlemci'ye veya birincil bilince hitap edendir. O, bilinmeyeni
bilinir kılmak için, görünmeyen potansiyellerin bir aracı olma
arzusunu ifade eder. Fiziksel bedeni beslemenin ve bir insan ya
şam formunu sürdürmenin değeri, suçumuzun, kuşkumuzun
ve kederimizin farkına varma fırsatına sahip olmaktır. Başka
bir deyişle, hayatta önemli olan, bize geçmişimizin deneyimle
rini tekrarlatıp duran tüm o insan duygularının gerçeğini sa
hiplenmek ve onları bırakmaktır. Ruh, Tanrı'ya geri dönüşü içe
ren evolüsyon yolculuğunu sürdürmememiz için hayatımızda çö
zümlenmesi gereken şeylerin gündemini sağlar. Duanın hede
fi tanrısal olanla birliğe ulaşmak, aydınlanmaya erişmektir. Bi
reyde Tann'yı tezahür ettirmek Tanrı/insan olmaktır, artık za
man ve uzay tarafından sınırlanmayan ölümsüz bir varlık ol
maktt. Duanın bitiş cümlesi onu dışsal bir kaynak ya da üs
tün bir varlık tarafından bahşedilecek bir dilek olmaktan çı
karır. Bu dua daha çok, tezahür ettirmek için güçlü bir emir
ve insanın Gözlemci ve bir Tanrı olarak yaratıcı gücünün ce
saretle tanınıp kabul edilmesidir.
Raıntha'nın öğretileri bize yaşamın gizemini görebileceği
miz benzersiz bir perspektif sunar. Bize felsefe, bilim ve din
tarafından yanıtlanmadan kalmış soruların yeni bir anlam bul-
43
!l(ealiteyi 'Yaratma !Rg/Weri.
duğu bir çerçeve sunar. Bu öğreti insan deneyiminin alanını,
bugüne dek bilim ve dinler tarafından oluşturulmuş sınırların
çok ötesine genişletebilir. Ramtha'nın düşünce sistemi ne bir
dindir ne de realitenin felsefi bir yorumudur. O insan ırkının
bir üyesinin deneyimi tarafından kazanılmış ve doğrulanmış
gerçektir. Bu bakımdan, o Ramtha'nın bilgisidir, onun bilimi
dir. Şimdi bu yol yürünmüş olduğundan, kapılar onu araştır
mayı ve bilinmeyene kendi yolculuklarını yapmayı arzulayan
lar için açıktır.
44
KISIM I
RAMTHA,
BİR ÜSTADIN AYDINLANMA
YOLCULUGU
45
46
BÖLÜM l
RAMTHA'NIN ÖZGEÇMİŞİ
Lemurya ve Atlantis
Ben Aydınlanmış Varlık, Raıntha'yım. Bu dünyada yaşar
ken Ram adıyla bilinirdim. Ben bu dünyanın tanıdığı ilk fatih
tim. O zaman bilinen dünyanın dörtte üçünü fethettim. Halkım
la birlikte askeri seferimiz yarım asır sürdü. İki milyon kişi
den oluşan halkımın gözleri önünde, İndus Nehri'nin kuzeydo
ğu tarafında yükseldim. Halkım bugün Hindistan, Tibet, Nepal
ve Güney Moğolistan nüfusunun bir kısmını oluşturuyor. Be
nim halkım Lemuryalıların, İyonyalıların -ki daha sonra ora
ya Makedonya denildi- ve Atlantis dediğiniz Atlatia'nın kabile
halkının bir karışımıydı. .
Ben, Atlantis kıtasının güneyindeki büyük bir liman kenti
olan Onai'de yaşıyordum. Atlantis'i Mu'ya bağlayan bir kanal
vardı. Mu, Lemurya, yani en büyük anayurt adıyla da bilinir.
Lemurya gerçekten de uygarlığın beşiğiydi. Ama o zamanlar
Lemuryalılar bu kanaldan geçerek Atlantis'e göç ediyorlardı,
çünkü Mu toprakları li>üyük vahşi hayvanlar tarafından istila
edilmişti. Onlar dinozorların kalıntılarıydı. Bu yaratıklar yü
zünden, orada yaşayan insanların çoğunun evleri yer altınday
dı. Bazıları da bir dağda yaşıyorlardı. Orada büyük bir dağ sil
silesi vardı ve onu ülkenizin (ABD) kuzey Pasifik kıyısına bağ
layan kanallar vardı. Evet, o zamanlar bazıları kulübelerini bu
dağda inşa ediyorlardı, ama büyük düzlüklerde, Mu'nun büyük
ovasında herkes yer altında yaşıyordu. Onlar yer üstündeki hay
vanlardan korunmak için yer altında harika bir tüneller ağı,
ana yollar ve ara yollar inşa etmişlerdi. Bu hayvanlar gittikçe
daha irileşmiş ve daha güçlü ve azgın hale gelmişti.
47
'Rµ{iteyi 'Yaratma 'l(.e!Weri
Anayurtta kalmaya karar veren varlıklar stratosferde oluş
maya başlayan büyük su tabakası yüzünden topraklarının su
lara gömüleceğini biliyorlardı. Lemurya suya gömüldüğünde, o
canavarımsı hayvanlar da yok oldular. Kıta suya gömülürken,
meydana gelen eksen kaymasıyla Lemurya'mn daha yüksek böl
geleri dondu. O insanların sonunu getiren bu soğuktu. Toprak
lar suya gömülüyordu. Lemurya'nın yaşlı büyükleri sevgili ül
keleriyle birlikte kalmayı ve onunla birlikte sulara gömülmeyi
seçtiler. Onlar o topraklara gelişlerini hatırlıyorlardı; onların
tarihinde bu anlatılırdı. Gençler Lemurya'yı Atlantis'e bağla
yan bir kanaldan Atlantis'e göç ettiler. Ama Atlantisliler bizi
köleler, köpekler, ruhsuz, akılsız yaratıklar olarak gördüler. On
lar Lemurya kıtasından gelen kimseye sevgi ve saygı duymaz
lardı, çünkü Lemuryalılar Öz'de (Spirit), görünmeyen anlayış
ta güçlüyken, Atlantisliler aklen gelişmişlerdi. Benim atalarım
Bilinmeyen Tanrı dedikleri bir güce taparlardı. Sizin tarihiniz
de bile bu isim çeşitli uygarlıklar boyunca sunaklarda kaldı.
Ben de bir kanaldan geçerek Atlantis'in güneyindeki en bü
yük liman kenti olan Onai'ye geldim. Siz bu kentin (bu celse
nin yapıldığı New York kentinin) büyük olduğunu mu düşünü
yorsunuz? Onai, bu büyük kentin iki katı büyüklükteydi; o mu
azzam bir büyüklükteydi. Atlantis'i Lemurya'dan ayıran çukur
luk bir bariyerdi ve ortada bir çukur oluşturuyordu, bu yüzden,
içinde biriken su yüzünden orası bir bataklığa dönüşmüştü. Bu
bataklık en durağan yerdi ve kanun kaçakları bile bugün Ame
rika denen o topraklara adım atmazlardı. Ve orası iki kıtayı an
layışta ayırıyordu.
Atlantis, o zamanlar, düşünceyi kusursuz hale getirerek
saf enerji gücüne dönüştürmüş olan bir uygarlığın bulunduğu
büyük bir kıtaydı. Onlar akla taparlardı. İşte bu yüzden sizin
Amerika denen ülkenizin doğu kıyısı aklıyla ve batı kıyısı da ru
huyla tanınır. Bu bir gerçektir. Buradaki (doğu kıyısındaki) bir
oyalanma tutumudur. Bu büyük kentinizin (New York) kıyısı,
48
'1Jöfüm 1
Atlantis'in kuzey bölgesinin uzağındaki adaların kıyısıydı. Ku
zey ve Güney Amerika kıtaları tek bir kıtaydı ve onları daha
büyük Atlantis kıtasından ayıran -ve Lemurya'yı ona bağlayan
bir kanal vardı.
Felaket
Şimdi siz, "Ramtha, bugün var olan tüm okyanuslar o za
man neredeydi?" diye sorabilirsiniz . Onlar o zaman bir bulut
tabakası olarak stratosferdeydi. Su, bulut olarak her zaman ora
daydı. Terra denen bu harika gezegeni verimli kılan da buydu,
çünkü bu tabaka güneş ışığını alıp yerküreye eşit olarak yayı
yordu. Peki, son günlerde o büyük donma nasıl meydana gel
di? Stratosfer tabakasındaki su (nem olarak) o büyük kanala
aktı. Atlantisliler yolculuk yapmak, yıkmak, bir şeyleri dönüş
türmek için ışığı kusursuz hale getirmişlerdi ve yaptıkları bir
deney sırasında büyük bir lazer ışığı stratosferi parçaladı. Böy
lece bu tabakadaki su nem olarak aşağı inmeye başladı.
Bu yaşanırken Lemurya depremlerle sarsılmaya başladı.
O sarsılmaya başladığında, Lemurya'nın üstünde lazer ışını ta
rafından parçalanan stratosferdeki su sel gibi akmaya başladı.
Sular Lemurya'yı kapladığında, yerkürenin ekseni kaymaya baş
ladı. Bu ana rahmindeki bir bebeğin durumuna benzer. Eğer
siz rahmi delerseniz, rahimdeki bebeği koruyan su bebeği bir
tarafa savuracaktır, çünkü bebek rahimde o suya göre denge
lenir; aynı şey Terra için de geçerliydi.
Sular aşağı akıp bu büyük gezegeni kapladı ve bu sular
dondu ve büyük bir soğuk ortaya çıktı. Stratosferde bir delik
açıldığında, güneş ışığı stratosferin hala bulunduğu yerde yo
ğunlaştı ve deliğin bulunduğu yerden aşağı güneş ışığı ve sı
caklık gelmediği için büyük bir donma oldu. Bu Lemurya'yı yık
tı ve birçok Lemuryalı ile birlikte artık Atlantisliler için bir teh
dit oluşturmaya başlayan büyük hayvanlar yok oldular. Peki,
49
!l{ealiteyi 'Yaratma 9{eh.6eri
Lemurya sarsılmaya ve yıkılmaya başladığında Atlantis'e ne ol
du? Önce Lemurya parça parça sulara gömüldü. İlk önce ku
zey bölümü battı. O donmanın ağırlığıyla battığında, su yolla
n ortaya çıktı. Kıta çökmeye başladığında, büyük su (okyanus)
onun her bölümünü doldurmaya başladı. O zaman, Atlantis'in
destekleyici unsurları olan kıtalar aradaki su kanalını doldu
ran su kütlesinin gücüyle birbirinden ayrılmaya başladı. Yani
bir zamanlar Kuzey ve Güney Amerika birleşik bir kıtaydı, ama
bu kanalın suyla dolmasıyla birbirinden ayrıldı.
Atlantisliler bu olayın onların zekasının bir eylemi oldu
ğuna kuvvetle inanıyorlardı, çünkü onlar dünyanın fatihleriy
di ve kullandıkları lazer ışığı hiç de korkunç değildi. O sadece
daha rafine, kullanılabilir haldeki bir lazer ışığıydı. Atlantisli
ler makinelerle ilgili bir zekaya sahip olmayan Lemuryalı göç
menleri hor görüyorlardı. Stratosferin o bölgede parçalanışını
ve Lemurya kıtasının batışını uzaktan gördüklerinde, kendile
rine hiçbir şey olmayacağına ve stratosferdeki o deliğin onlar
için sadece bir serüven olduğuna inanacak kadar da küstahtı
lar. O zaman Atlatia denen Atlantis kıtasında kızıl derili insan
ların oluşturduğu bir uygarlık vardı. Bugün sizin Kızılderililer
dediğiniz halk geçmişte Atlantisliler olarak bilinirdi.
Onai'ye Göç
Benim zamanımda Lemurya'dan Onai'nin kenar mahalle
lerine yapılan bu göç çok uzun bir zaman sürdü. Stratosferin
ilk parçalanışından kanalın suyla dolmasına ve kıtaları birbi
rinden ayırmasına kadar geçen zaman altı yüzyıldı. Yani bu olay
bir anda değil, uzun bir zamanda meydana geldi. Tüm göçler
Atlantis'in güneyine yapıldı. O zaman esnasında, teknolojik an
layışın ilerleyişi olumsuz bir biçimde sonuçlanmıştı, Atlantis
liler lazer ışığını yanlış kullandıklarından, kıtanın kuzey bölü
mü çökmeye ve sulara gömülmeye başlamıştı. Onlar ışıkla yol-
50
'Böfi l
culuk yapabiliyorlardı. Hava gemileri ışıkla yolculuk yapıyor
du. Ama onlar bir daire çizemiyorlardı, çünkü ışığın formu yu
varlık değildi; o düz bir çizgi izliyordu. Onlar yukarı çıkmak
istiyorlardı. Böylece, hava gemilerini ışığa yerleştirdiler, onlar
yukarı çıktı ve stratosferi parçaladılar. Onlar Atlantis'in ku
zey bölgesinin üzerindeki stratosfer tabakasını parçaladıkla
rında, o nem tabakası sel gibi aşağıya indi. O zaman büyük bir
parçalanma oldu. Terra gezegeni üzerinde büyük bir baskı oluş
tu. Ve Atlantis'in sizin doğu kıyımzın açıklarında (Atlantik Ok
yanusu'nda) bulunan kuzey bölümü çökmeye ve sulara gömül
meye başladı, parçalanan büyük dağlar dalgalara kapılıp gitti.
Ama Atlantisliler, kara kütleleri sulara gömülmeye başlamış ol
sa da, bu uyarıyı dikkate almayarak, hava gemileriyle dümdüz
yukarı çıkmaya devam ettiler.
Sizin Kutsal Kitabımz'da o zaman için çok uygun olan bir
söz vardır: "Bakın, onlar son günlerinde yuvalarım yıldızların
arasında kurmak için kendilerini kartallar gibi gökyüzüne fır
lattılar ve ben onları aşağı indirdim. " Bu söz Atlantisliler için
söylenmiştir. Bu söz, bazılarının düşündükleri gibi gelecek için
değil, geçmiş için söylenmiştir. Ve onlar bu yolculukları yap
mayı sürdürdükçe, stratosferi daha da fazla parçaladılar. Yine
aynı şekilde, tufan şeklinde yağmur yağdı, sonra bu sular do
narak buzullar oluştu ve bu donmanın ağırlığıyla kıta zaman
içinde, parça parça sulara gömüldü.
Ben Atlantis'e son yüzyılda geldim. O zaman Atlantis uy
garlığı yozlaşıp diktatörlerin boyunduruğu altına girmişti, bun
lar atalarının düşünce gücüyle kullandıkları gelişkin teknolo
jileri nasıl kullanacaklarını bilmeyen zorbalardı. Bu diktatör
ler kurdukları sözde demokrasilerde halkı cumhuriyet rejimiy
le değil, karşı çıkılamaz yasalarla yönetiyorlardı. Bu yönetim
de kenar mahallelerde yaşayan göçmen Lemuryalılar sokak kö
pekleri olarak, ruhsuz, akılsız bir hiç olarak görülüyorlardı. Bu
benim zamanımdı. Biz artık (lazer teknolojisiyle elde edilen) bü-
51
�teyi 'Yaratma !l(eh!Jeri
yük ışıklara sahip değildik, Atlantis'in bilim merkezi olan ku
zey bölgesinde meydana gelen son depremle birlikte hepsi yok
olmuştu.
Sizin doğu kıyınızın açıklarında "Dead Horse Drones" de
nen bir yer vardır. Orada hiç rüzgar esmediğini biliyor musu
nuz? Geçmişte bu korkunç yerden yelkenlileriyle geçen deniz
ciler orada hiç rüzgar olmadığı için çaresizlik içinde kalmış ve
sonunda orada can vermişlerdir. İşte Atlantis'in bilim merke
zi orada, okyanusun altında yatmaktadır. Orada büyük bir ka
pı da vardır. O kapının açıldığı büyük bir hava boşluğu sütu
nu dünyanızın içindeki bir uygarlığa uzanır. O bölgede neden
ölüm vardır? Atlantis'in son döneminde oluşan tutum -üstün
zekanın vasatlığı- hfila bir "her şeye egemenlik" tutumu yay
maktadır. İşte bu yüzden orada bir yaşam yoktur.
Benim zamanımda, ben küçük bir oğlanken, ülke artık ışık
la değil, diktatörlerin karşı çıkılamaz yasalarıyla yönetiliyor
du. Ve insan yaşamının hiçbir değeri yoktu. Sizin kızıl derili
insanlarınız neden katledildiler? Çünkü bir zamanlar onlar be
yaz insanları katletmişlerdi, çünkü bir zamanlar onlar tüm Ter
ra'nın hakimleriydiler. Yani onlar için karma'ları tam bir dö
nüş yapmıştır. Onlar geçmişte iki kıtayı birbirine bağlayan ba
taklık araziye tüm çöplerini ve atıklarını boşaltırlardı. Siz hiç
daima ıslak olan bir toprakta bir şey yetiştirmeye çalıştınız mı?
Pirinciniz oradan gelmiştir ve onu yetiştirme bilimini sarı de
rili insanlar oluşturmuştur, çünkü Atlantislilerden dolayı, ora
sı onların yoksul anayurtlarıydı.
Benim zamanımda başa çıkmam gereken tüm şey dikta
törlerdi. Benim zamanım korkunç zamanlardı, çünkü insan ya
şamının hiçbir değeri yoktu. Bir Atlantisli için sokakta açlık
tan ölmekte olan Lemuryalı bir kadının önünden geçip gitmek
olağan bir şeydi. Atlantislilerin bizim önümüzden, burunları
nı yasemin ve gül suyuna batırılmış ince keten mendilleriyle ka
patarak geçmeleri olağandı. Bizler pis kokan, sefil yaratıklar
52
'13öfüm 1
olarak görülüyorduk. Ben yaşarken durum işte böyleydi.
Ben zayıf, güçsüz ve çelimsiz bir oğlandım. Çünkü yiye
cek bir şey bulamıyordum. Kışın sessizliği çöktüğünde beni ısı
tacak yün çamaşırlarım ve kürküm yoktu. Bedenen adeta sa
rarıp solmuş, kurumuştum. Küçük bir oğlanken büyük bir yok
sulluk ve sefalet içindeydim. Siz bu yaşamınızda adeta bir cen
net yarattınız, çünkü önceki yaşamlarınız duygusal olarak si
ze içinde genişleyebileceğiniz daha olanak sağlayıcı bir bilinç
yaratmayı öğretti. Ben küçük bir oğlanken, yaşam ve onun il
lüzyonları gerçekten çok zordu, çünkü benim soyum (Lemur
yalılar) Atlantisliler tarafından "dünyanın gübresi, dünyanın
çöpü" olarak adlandırılıyordu. Onlar benim halkımın -toprak
larımızda yaşamış olan o büyük hayvanlarla birlikte- okyanu
sun dibini boylamasının daha iyi olacağını düşünüyorlardı.
Bir an, size değersiz -ruhsuz, yararsız, iğrenç, aşağılık- den
diğini, yüzünüze tükürüldüğünü, üzerinize işendiğini ve bunla
rı yalnızca gözyaşlarınızla yıkamanıza izin verildiğini düşünün.
Anasız babasız olduğunuzu düşünün. Sokak köpeklerinin bile
sizden iyi beslendiklerini, duyduğunuz korkunç açlığı bastıra
bilmek için her şeyi yemeye razı olabileceğinizi düşünün. Benim
ne tür bir rüya içinde yaşadığımı düşünün. İnsanın -kendi de
risinin rengine veya kapısının üzerinde aynı kabartma simge
ye sahip olmayan insanları bir hiç olarak gördüğü- akli küstah
lık ve budalalık içine girişinin başlangıcıydı bu.
53
!l{eafiteyi 'Yaratma !l{eliberi
yacak hiçbir bilgiye sahip değilsinizdir. Böylece Tan'nın filemi
nin bütününü anlamazsınız; siz sadece oradasınızdır.
Bedenimi ben yaratmadım. Ben kendimi Sabiteler Atriu
mu denilen bir yerde (ruhların fiziksel dünyada enkarne olma
fırsatını bekledikleri varoluş katında) buldum. Sabiteler Atri
umu'na "Terra'nın Mantosu" deniyordu. Dünyadaki beş ırkın
hepsi bu kattan madde katına inmiştir. Bir kadın ve erkeğin
birleşmesinden doğacak çocuğun bir ruha (soul) ve bir Öz'e (Spi
rit) sahip olması gerekir. Bedenler kolayca yapılır. Ruhlar ve
Özler ebedidir. Ben de böyle bir süreçle kendimi ifade etmek
için bu dünyaya gelmeyi arzulamıştım.
Başlangıcımızda hepimiz birçok bakımdan çılgın Tanrılar
olduk, düşüncelerimizi ve anlayışlarımızı harika bir dünyayı yı
kıma uğratan bir rekabetçilikle yanlış kullandık. Hepimiz on
ların arasındaydık. Peki, biz kendimizi yarattığımız şeylerle ifa
de etmeyi neden isteriz? Eğer biz kendimizi realitede ifade et
mezsek, realitenin var olduğunu nasıl bilebiliriz? Yarattığımız
şeyin bir parçası olmadan, onun var olduğunu nasıl bilebiliriz?
Böylece, insan ırkları bu dünyada ortaya çıkıp Tanrı'nın
kendine duyduğu sevgiden kaynaklanan yaşamı, kültürü, sev
giyi ve coşkuyu geliştirmeye başladığında, ben de doğal olarak
Sabiteler Atriumu'ndaki herkes gibi bu dünyaya gelmeyi seç
tim. Ben Terra'ya gelmeyi seçtim, çünkü Terra bizim için bir
umuttu. O güzel, ışıklı, erdemliydi ve biz geçmişimizin hatala
rından ders almıştık. Ben de ona katılanlardan biri olmak is
tedim. Bilmediğim şey, bir kez titreşiminizi daha düşük alan
lara düşürdüğünüzde, o daha düşük titreşimde yaşarken daha
yüksek alanları unuttuğunuzdu. Bir insan Sabiteler Atriumu'n
dan ayrılıp bu katta doğduğunda, daha yüksek alanı unutuyor
ve içgüdüleriyle yaşıyordu. Hayvanların içgüdülere sahip olma
ları gibi, insanın da içgüdüleri vardır, ama o tam bir belleğe
sahip değildir. Öz insanın tüm bedenine hakim olduğunda, in
san tüm belleğe sahip olur, ama ego ona sahip değildir.
54
'.Böfüm l
Böylece, ben bu katta cahil bir barbar olarak doğdum. Ben
cehaleti nasıl kavrayabilir, bir barbar ile bir kralın tutumu ara
sındaki farkı nasıl bilebilirdim? Ben onları tanımlayamazdım,
çünkü onlar olmamıştım. Daha yüksek unsurlar daha düşük un
surları asla yargılamazlar. Sadece daha düşük unsurlar daha
yüksek olanları yargılar, çünkü daha yüksek unsur daha dü
şük unsuru anlayacak kapasiteye sahip değildir, çünkü o dü
şük unsur değildir. Ne dediğimi anlıyor musunuz? Ben bu ka
ta inmeden önce, insanın insana köle olduğunu anlamamıştım.
İnsan yaşamının boşa harcanmasını, yoksunluğu, köleleştirme
yi anlamamıştım. Bu şeyleri nasıl anlayabilirdim? Çünkü henüz
o şeyler olmamıştım. Bunu anlıyor musunuz? Ve bir cahil, bir
barbar olana, ruhsuz ve akılsız bir yaratık olarak görülene ka
dar da bunu anlamamıştım. Evet, bizler böyle görülüyorduk. Bu
nun, onun bir kurbanı olana dek, Atlantisli aristokrasiden da
ha aşağı olduğum anlamına geldiğini nasıl bilebilirdim? Siz ca
hil olduğunuzda ve o toplumun olağan zekasına sahip olmadı
ğınızda, o toplum tarafından dışlanırsınız ; çünkü eğer onlar si
zi kabul etseler, bu onlara kendi başarısızlıklarını hatırlatır ki
ego bundan hoşlanmaz. Değişmiş-ego* değişmiş olduğunun ona
hatırlatılmasından hoşlanmaz.
Ben Ramtha olmayı seçtim. Siz -ruhunuzun seçimi doğrul
tusunda- siz olmayı, ebeveynlerinizi, derinizin rengini, cinsiye
tinizi, hangi coğrafi bölgede yaşayacağınızı seçtiniz. Böylece siz,
siz oldunuz. Benim hayatımda ben Ramtha'ydım, ama Atlan
tisliler bizi küçümsüyor, bizi aşağılık, sevilemez, değersiz, iğ
renç yaratıklar olarak görüyorlardı. Ama benim genetik olarak
gelmeyi seçtiğim soy görülmeyen değerleri bilme konusunda çok
*Ramtha bazı özgün terimleri defalarca kullandığı için, onları her seferinde o
sayfanın altında bir dipnot olarak açıklamak yerine, okuru kitabın arkasında
ki Ramtha'nın Sözlüğü'ne yönlendireceğim. Bundan böyle, yanında yıldız işa
reti gördüğünüz sözcüklerin açıklaması için (eğer o sayfanın altında onu açık
layan bir dipnot yoksa), lütfen Ramtha'nın Sözlüğü'ne bakınız. (Ç.N.)
55
!Rf.a[i.teyi 'Yaratma !l(eliDeri
gelişkindi. Bu soyun şimdi okyanusun altında yatan anayurdu
na da bu değerler hakimdi. Ve bu göçmenler o bir realiteye -
yani makinelere, krallıklara, güce, düzene- dönüştürülmedik
çe Atlantislilerin inanmayacakları bir bilişe sahiplerdi.
Ben bu soyu seçmiştim, çünkü ben Ramuste ya da Ram
denen "kolektif ruh duygusu" evinden geliyordum. Bu ev ko
lektif olarak ruh duygusu tarafından tanımlanıyordu. Bu ko
lektif bilincin duygusal anlayışı öğrenme ve hakim olma gücüy
dü. Duygusal yaratıcılık evinden gelenler de vardı. Onlar ma
kineler, düzen, diktatörlük, ayrımcılık, nefret yarattılar. Ama
onlar ilerleme yaratma düzenindeydiler. Siz bir evden geldiği
nizde, hangi evden geldiğinizi açıkça bilebilirsiniz. Yapmanız ge
reken tek şey içinize dönüp onurunuzun nerede yattığını ve ne
ye bağlı olduğunu görmektir. Bunu benim size söylemem gerek
mez; siz bunu zaten bilirsiniz. Ve bu yüzden ben, fiziksel iler
lemeye karşı, Lemurya soyundan gelmeyi seçtim. Bir babam ol
madığı için annemi suçlamadım, babamız aynı olmadığı için er
kek kardeşimi suçlamadım. Korkunç yoksulluğumuz yüzünden
annemi suçlamadım. Olmayı açıkça seçtiğim şey yüzünden Tan
n'yı suçlamadım. Sevgili varlıklar, sizin öğrenmeniz için buna
çok ihtiyaç vardır. Ama duygusal olarak öğrenme ve hakim ol
ma evinden gelenlerle ilerleme evinden gelenlerin karşı karşı
ya gelmeleri bir savaşa yol açtı.
56
'lJöfum l
tim. Ve küçük kız ağlayarak dünyaya geldi. Annem bebeği em
zirmeye çalıştı, ama o kadar aç ve güçsüzdü ki hiç sütü yoktu.
Bu yüzden kız kardeşim de çok güçsüz düştü. Biz bunu neden
yaşıyorduk? Çünkü biz cahil köylülerdik, önemsiz ve gereksiz
yaratıklardık, biz bir hiçtik.
Bu ülkeyi kim yönetiyordu? Toprakları üzerinde yaşama
mıza izin veren mülk sahipleri, topraklarını işlememize kar
şın bize karnımızı doyurmamız için bir saman sapı bile vermi
yorlardı. Peki, o tahılı ne yapıyorlardı? Tahıl ambarlarına ki
litliyor ve kendi karınlarını tıka basa doyuruyorlardı. Bu ada
letsizlikti. Peki, onların sözünü ettikleri o Tanrı kimdi? Ben kız
gındım, çünkü annem memelerinde hiç süt olmadığı için ağlı
yordu. Geceleri geç saatlerde çöplüklerde yiyecek aradım, kö
pekleri ve yaban kazlarını öldürdüm, dükkanlardan tahıl çaldım,
çünkü çok çeviktim. Ben annemi besledim, annem de kız kar
deşimi emzirdi. Ama kız kardeşim yakalandığı ishal yüzünden
bedeninde hiçbir şey tutamaz oldu.
Sevgili annemin ölümü yüzünden kız kardeşimi suçlama
dım; küçük kız annemin tüm gücünü emip bitirmişti. O tüm
gücünü bu yeni yaşamı sürdürebilmek için vermişti ve bebeği
emzirirken öldü; çok geçmeden kız kardeşim de son nefesini ver
di. Kızıl derili insanlara, Atlantislilere duyduğum nefret büyü
dü, büyüdü, adeta büyük bir engerek yılanının zehrine dönüş
tü ve ben henüz küçük bir oğlandım. Kimsem kalmamıştı, çün
kü erkek kardeşim kaçırılıp başka bir yere götürülmüştü; ora
da bir adam tarafından sapık cinsel zevklerinin tatmininde kul
lanıldı.
Annemi ve kız kardeşimi yan yana yatırıp odun toplama
ya gittim. Odunları onların üzerine yığıp, çok sevdiğim bu iki
varlık için dua ettim. Ve bedenlerinin kokusu Atlantislileri ra
hatsız etmesin diye odunları çabucak yaktım, aksi takdirde At
lantisliler onları çöle atıp sırtlanlara yem edebilirlerdi. Annem
kardeşimin birlikte yanışlarını izlerken ağladım.
57
!l{ealiteyi Yaratma !l{efıDeri.
Benim soyum yıldızların, ayın ötesinde olana tapar ve onu
severdi. Onlar tanımlanamayan bir şeyi severlerdi. O, Bilinme
yen Tanrı olarak adlandırılırdı. Küçük bir oğlan olarak Bilin
meyen Tanrı'yı beni, halkımı, annemi ve kız kardeşimi seveme
diği için suçlamadım. Onu suçlamadım; ondan nefret ettim!
Benim zamanımda, benim halkımdan kimse asil bir biçim
de ölmezdi. Asalet, erdem diye bir şey gerçekten yoktu. Böyle
ce uzakta hayal gibi beliren büyük bir dağ, çok gizemli bir yer
buldum, eğer oraya tırmanabilirsem, orada Bilinmeyen Tanrı
ile karşılaşacak ve adaletsizliğinden dolayı ona duyduğum nef
reti yüzüne haykıracaktım. Böylece yolculuğuma başladım. Ku
lübemden çıkıp uzakta hayal meyal görünen o dağa doğru iler
lemeye başladım. Yolculuğum doksan gün sürdü. Yol boyunca
çekirge, karınca ve kök yiyerek o dağa ulaştım. Ülkemizi yöne
tenlerin hepimizin üstünde yaşamaları gibi, eğer bir Tanrı var
sa, hepimizin üzerinde, orada yaşıyor olmalıydı. Zirveye ulaşın
ca, Bilinmeyen Tanrı'yı aradım. Ama orada büyük bir soğuk
tan başka bir şey yoktu. Dizlerimin üzerine çöküp, gözyaşla
rım buz kesilene dek katıla katıla ağladım.
Ben bir insandım! Benim neden insanlık onurum yoktu?
Başımı kaldırıp baktığımda, karşımda altın rengi saçları çev
resinde adeta dans eden güzel bir kadın gördüm. Başının üze
rinde zambak veya goncadan değil, hiç bilmediğim bir çiçek
ten yapılmış bir taç vardı. Giysisi yarı-saydam ve yumuşaktı.
O bana doğru yürüyerek büyük bir kılıcı bana uzattı. Kılıç ade
ta şarkı söylüyordu. Ama sapı o kadar büyüktü ki onu tutup
kavramak için benimki gibi dokuz el gerekirdi.
Kadın bana bakarak şöyle dedi: "Ah, Ram, ah Ram, ru
hen parçalanmış varlık, duaların işitildi. Sen güçlü ve inançlı
bir insansın. Bu kılıcı al ve onu iyi taşı. Git ve kendini fethet! "
Ve ben bir göz açıp kapayıncaya dek o kayboldu. Gördüğüm
hayal parlaklığıyla beni adeta kör etmişti. Ve artık o büyük so
ğuk beni titretmiyordu, çünkü orada büyük bir sıcaklık bul-
58
'lJöfüm. 1
muştum. Ve gözyaşlarımın akıp buz tuttuğu yere tekrar bak
tığımda, orada çok güzel bir kokuya ve renge sahip bir çiçeğin
büyüdüğünü gördüm ve onun umut çiçeği olduğunu hissettim.
Bilinmeyen Tanrı, Tüm Var Olan karşımda çok güzel bir ha
yal, bir Kanatlı Ulak oluşturmuş ve o bana -daha sonra Kro
şam kılıcı olduğunu öğrendiğim- bir kılıç vermiş ve "Git ken
dini fethet! " demişti.
Kendimi fethetmek mi? Kilıcın keskin tarafını çevirip ken
di başımı bile bir vuruşta koparamazdım; kollarım kılıcın kab
zasına yetişmiyordu ki. Ancak, bu büyük kılıçla onur bulmuş
tum. Elimde koca kılıçla dağdan aşağı indim, o gün Hindu hal
kının tarihine Ram'ın Müthiş Günü olarak geçti. O gün o da
ğa bir oğlan çocuğu tırmanmış, ama bir erkek geri dönmüştü.
Artık bedensel olarak zayıf ve güçsüz değil, sözcüğün tam an
lamıyla bir Ram'dım. Çevresine müthiş bir ışık yayılan ve elin
de kendinden büyük bir kılıç taşıyan genç bir adamdım.
Elimde bu büyük kılıçla dağdan aşağı indiğimde, kentin
dışındaki tarlalardan birinde ayağa kalkıp, elini gözlerine si
per ederek bana bakan yaşlı bir kadın gördüm. Çok geçmeden
beni gören herkes işini bıraktı. Arabalar durdu. Eşekler anır
dı. Sonra her şey sessizleşti. İnsanlar koşup yüzümdeki ifade
ye baktılar. Ve çok etkilenmiş olmalılar ki hepsi aletlerini alıp
beni kente kadar izledi. Öykünün geriye kalanını birçoğunuz
iyi biliyorsunuz. Ama beni ruh duygumun bir parçası olan fet
hetmeye ve hakim olmaya zorlayan şey öç alma arzusuydu. Sa
vaşı gerçekten ben yarattım, çünkü o zamana kadar Atlantis
lilerin küstahlığına karşı çıkan bir savaşçı topluluğu olmamış
tı hiç. Onu ben yarattım. Halkımla birlikte bizi köleleştiren
Atlantisli zorbalarla savaştık. Dağdan geri döndüğümde, hep
birlikte Onai'yi kuşattık.
59
!l(ealiteyi 'Yaratma 'l?g.li6eri
Diktatörlüğe Karşı Yürüyüş
Onai'yi kuşattıktan sonra, kenti yakıp yerle bir etmek
uzun bir zaman aldı. Pis koku rüzgarla birlikte karaya değil,
suya doğru esip gitti. Bu çok iyiydi, çünkü su pis kokuyu te
mizler. Ve o başlangıçtan itibaren ben zorbalığı, diktatörlüğü
hor gördüm ve sadece ölmeyi bekleyerek savaştım. Ben kor
kuyla savaşmadım. Korku nedir asla bilmedim. Ben sadece nef
reti bildim. Böylece, en asil düşman tarafından vurulmak üze
re her şeyimle ortadaydım, sadece bana bu onuru vermelerini
bekliyordum. Beni öldürmeleri için düşmanların en değerlile
rini, benden daha güçlü olduğunu düşündüğüm düşmanları seç
tim. Ama biliyor musunuz, korkunun olmadığı yerde zafer var
dır ve kahramanlar bu korkusuzluktan oluşur. Ben ağlamak is
tiyordum, çünkü korkunç bir şey yapmış olduğumu biliyordum.
Ve o büyük kılıcı nasıl taşıdığım benim için hala bir gizemdir.
Ben nefret etmek istiyordum, ama bu korkunç bir şeydi. Böy
lece, ben nefret ettiğim o korkunç şey haline gelmiştim. Ben çok
etkileyici bir savaşçı değildim. O günlerde henüz küçük bir be
dene sahiptim, ama daha sonra büyüdüm, güçlendim.
Ben elimde kılıcımla Onai'den ayrıldığımda insanlardan ka
çıp kurtulamadım. Biraz yürüyüp dönüp geriye baktığımda on
ların arkamdan koştuklarını görüyordum. Ben durduğumda,
hepsi duruyordu ve çevrelerinde tozlar uçuşuyordu. Yaşlı adam
lar yüzlerini ve başlarını örtülerle sarıp sarmalamışlardı. Rüz
gar esiyor ve toz giysilerinin kıvrımlarını kaplıyordu. Bazıları
çıplak ayaklıydılar, bazılarının ayaklarında sandallar vardı ve
bazıları da botlara sahip olacak kadar şanslıydılar. Hepsinin
yanında küçük bohçaları, tencereleri veya silahları vardı. Ben
durduğumda, hepsi sıralanıp bana bakıyordu.
Ben küçük bir oğlandım, yetişkin bir adam değildim. Ve
bir seferinde çok hızlı koşup, gördüğüm bir tepeye tırmandım.
Sonra, onlardan kurtulup kurtulmadığımı görmek için, yerde
60
'13öfum l
sürünerek tepenin kenarından aşağı baktım ve aşağıdan bana
baktıklarını gördüm; köpekler havlıyor, eşekler anırıyor, atlar
kişniyor, tozlar havada girdap gibi dönüyordu. En sonunda aya
ğa kalkıp onlara baktım ve "Beni neden takip ediyorsunuz? Be
nim peşimden gelmenizi istemiyorum. Sizden hoşlanmıyorum.
Siz bana ait değilsiniz. Sizden nefret ediyorum. Herkesten nef
ret ediyorum. Beni takip etmeyin. Beni rahat bırakın! " diye ba
ğırdım. Bu küçük bir öfke krizi gibiydi. Gözlerimin yandığını
hissettim. Hepsi bana bakıyordu. O sırada yaklaşık beş yüz ki
şiydiler. Hepsi bana bakıyordu; yaşlı adamlar dişsiz ağızlarıy
la sırıtıyorlardı; peçeli bir kadın ardında çocuklarıyla durmuş
bakıyordu. Tüm çocuklar, iri parlak gözleri ve açık ağızlarıyla,
annelerinin eteklerine tutunmuş, bir şeyin olmasını bekliyor
lardı; köpekler havayı kokluyor ve yiyecek bir şeyler arıyordu,
peştamallardan yapılmış bayraklar havada uçuşuyordu; orada
her türlü şey vardı.
En sonunda kolumla gözlerimi sildim, onlara baktım ve
"Ben nereye gittiğimi bilmiyorum. Ben sadece bir oğlanım; ben
bir barbarım. Benim bir ruhum yok. Ben saygı duyulacak biri
değilim. Beni takip etmeyin" dedim. Bunun üzerine, kalabalı
ğın içinden genç bir adam öne çıktı. Elinde küçük bir harp, üze
rinde de dizlerinin altına kadar uzanan kahverengi kaba yün
den bir tunik vardı. Teni güneşte yanıp kahverengileşmişti; en
sesinde kıvrılan saçları kıvırcık ve siyahtı; aslında güzel bir yü
zü vardı. Herkes iki yana ayrılarak bu genç adamın öne çık
masına izin verdi ve genç adam konuşmaya başladığında ben
arkamı döndüm. O, "Büyük Ram, dinle. Sana bir armağanım
var" dedi. O zaman dönüp ona baktım ve o bir şarkı söyleme
ye başladı; bu bir umut ve umutsuzluk şarkısıydı. Şarkıda ka
radan ve denizden, isimsiz ailelerden ve hayaletlerden söz edi
liyordu. "Biz tüm toplumların dışına itilmiş insanlarız, ama her
kes yok olurken biz hayatta kalmayı başardık. Rengimiz ve inan
cımız aşağılanmış olabilir, ama biz özgürlük için bir araya top-
61
!l{eafiteyi 'Yaratma �eri
landık. Ve sen, hepimizi zincirlerimizden kurtarmış olan bü
yük varlık, sen bizim ebedi ailemizsin. Sen neredeysen, biz de
orada olacağız. Sen nerede uyuyorsan, biz de orada yatacağız.
Sen nerede susarsan, biz de orada su içeceğiz. Sen nereye gi
dersen, biz de seninle geleceğiz. "
İnsanlar, yaşlı adamlar şarkı söylemeye başladılar. Bazı
ları sözleri hatırlayamasalar da yine de şarkıya katıldılar. Ve
çok geçmeden hepsi bu harika uyumdan keyif almaya başladı.
Ben dizlerimin üzerine çöküp ağladım ve onlar Raın'ın, çocuk
fatihin büyük günü için şarkı söylediler. Kadınlar dans etme
ye başladılar, yaşlı kadınlar ateşler yakıp ekmek pişirmeye ko
yuldular ve çok geçmeden hava güzel bir güveç, mayasız ek
mek, ekşi şarap, yağ, tütün, hayvan gübresi ve yasemin koku
suyla doldu. Ben gidip tepenin kenarında oturdum; tüm bun
larla ne yapacağımı bilmiyordum. Ben anneme bile bakamamış
tım, tüm bu insanlara nasıl bakabilirdim? Ve onlar şarkılar
söylemeye devam ettikleri için bir türlü uyuyamadım.
Sonra arkamdan yaklaşan ayak seslerini duydum. Gelen
benim yaşlı öğretmenimdi. Çok gür kaşları olduğundan onun
nereye baktığını asla göremezdim. O bana bir büyücüyü hatır
latırdı. Yanıma geldi, elindeki örtüyü yere serip rahatça otur
du. Rahatına düşkün bir adamdı. Yanında getirdiği şarap tes
tisiyle elindeki kupayı doldurdu, içti, sonra onu bana verdi. Ben
testiyi alıp kafama diktim. Ben kültürsüz biriydim. Hocam kaş
larını çatarak baktı. Sonra bana biraz peynir ekmek verdi ve
"Senin için birini getirdim" dedi. Ben korkuyla küfür ettim ve
hocam sözlerimi hoş görmediğini belirten bir ifadeyle baktı.
Sonra gidip yanında harp çalan adamla geldi. Adam başını
kaldırıp yıldızlara baktı ve harpı çalmaya başladı. Ben çok si
nirlenmiştim. Yaşlı adam bana biraz daha yiyip içmemi söyle
di. Ben de öyle yaptım. Ve durum giderek iyileşti. Sesler git
tikçe iyileşti. Ertesi sabah uyandığımda güneş gökyüzünde çok
tan yükselmişti. Harp çalan adam yanımda oturuyordu. Onun-
62
']Jö[üm 1
la konuşmak. istemedim. O zaman o şöyle söyledi: "Efendim,
izin ver. Biz hepimiz büyük bir aileyiz ve seni seviyoruz. Onla
rın haykırışlarını dinle. Onların sana ihtiyaçları var ve seni ger
çekten seviyorlar. Onlar bir araya geliyorlar. Sen nereye gide
ceksen biz de seninle geleceğiz ve seninle birlikte öleceğiz. On
ların haykırışlarını dinle." Kulaklarımı açıp aşağıya baktım, aşa
ğıda bir bağırış sürüp gidiyordu. Yaşlı adamlar ve kadınlar ha
la sırıtıyorlardı ve çocuklar oyun oynuyorlardı. Onlara sessiz
olmalarını söyledim ve onlar sustular. Ve onlarla konuşmaya
başladım. Nereye gideceğimi bilmediğimi, ama bir yerlere gi
deceğimi ve eğer bir yuvaları yoksa beni tak.ip edebileceklerini
söyledim. O zaman hepsi sevinçle bağırdı.
Sonra aşağı indim, onlar kampı toplamaya başlamışlardı.
Yola çıktım, onlar da arkamdan gelmeye başladılar. Arada du
rup geriye baktığımda, onlar da durup bana bakıyorlardı. Ben
bir adım attığımda, onlar da bir adım atıyorlardı. Ben koştu
ğumda onlar da koşuyorlardı. Böylece hep birlikte yürüyüşü
müzü sürdürdük. Sonra onlar Onai yakınlarında bulunan bir
kaleyi kuşattılar. Ben hiç böyle savaşçılar görmemiştim. Yaşlı
adamların gerektiğinde bu kadar çevik olabileceklerini hiç bil
mezdim. Kadınların dağılan herhangi bir şeyi bu kadar çabuk
toparlayabileceklerini hiç bilmezdim. Çocukların bu kadar sa
kin olabileceklerini hiç bilmezdim. O kaleyi fethettiğimizde, bi
ze daha fazla ve farklı insanlar katıldı ve onlar da benim ai
lem oldular. Ve her savaştan sonra, her şeyin icabına bakıldı
ğında, onlar aynı şekilde zafer çığlıkları attılar ve damı ettiler,
kadınlar ekmek yaptılar ve erkekler oyun oynadılar. Ve ordu
gittikçe büyüdü. Benim bu kattan yükseldiğim zaman geldi
ğinde sayılan iki milyonu aşmıştı. Benim öyküm budur.
Ben artık o küçük oğlan değilim. Artık bir barbar deği
lim. Artık bir fatih değilim. Sadece Ben'im. Benim neden Ram
olarak tanındığımı sorabilirsiniz. Çünkü ben o büyük dağda
kutsandığımda, Ram olarak adlandırılmıştım. Ben krallıkları
63
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(e!Weri
kuşatma altına almadım; onların kendi kendilerini kuşatma
larına izin verdim. Ve ordum gittiğimiz tüm topraklara adalet
getirdi. Yürüdüğümüz tüm topraklarda çiçekler özgürce geliş
ti. Ben öfkem, düşmanlığım, asil ve onurlu olma arzum içinde
büyük bir varlık oldum. Bir kahraman nedir, bilir misiniz? Eh,
ben gerçekten bir kahramandım. Bir kahraman yaşamları kur
tarır ve yaşamın yanlışlarına son verir, ama bu sırada kendisi
nin de bir yanlış yaptığını fark etmez. Böylece on yıl boyunca
zorbalığı, diktatörlüğü yok etme ve derimin rengini daha da
saygınlaştırma güdüsüyle hareket ettim. Ama sonuçta bu ka
dar büyük bir ışıkla nasıl savaşabilirdim? Ben bir tutumla sa
vaştım ve Onai'nin yaşadığı son felaketten, stratosferdeki son
sular aşağı akmadan önce yükseldim. Halkımla birlikte Sudan'
dan Mısır'a, oradan da karşı kıyıya, Pers topraklarına yolcu
luk yapma ayrıcalığına sahip oldum -ki o toprakları bugün ta
nıyamazsınız- ve oradan da (Hindistan'ın) İndus vadisine, onun
harika bir günbatımına sahip olan kuzeydoğu köşesine ulaş
tım. Güneşin batı yerine, artık görülemeyeceği güneyde batma
sı çok yazık olurdu, çünkü stratosferin ince bölümleri güney:
de onu hfila örtüyordu. Doğudaki ve batıdaki krallıklarda ya
şamak harika bir şeydi. Ben hayatımın ikinci yarısında güne
şi, ayı, yıldızları, rüzgarı ve tüm yaşamı çok sevdim. Ve sonra
öldürüp toprağa gömdüğümüz zorbaların, diktatörlerin daha
sonra görünüşte daha da ölümcül dini diktatörler olarak tek
rar doğduklarını gördüğümde biraz daha aydınlandım.
Kılıçla Yaralanmak
Yürüyüşümüzün onuncu yılında ünlü bir vadiye geldik; bu
rası halkın daima barış içinde yaşadığı, çapulcu kabilelerin akın
edip halka zorbalık yapmadığı ve korku salmadığı Nazire va
disiydi. Vadinin dışında bizi bir diplomat karşıladı. Biz orada
kamp kurup üç ay kaldık. Kadınlar kendi işleriyle meşgul ol-
64
'Böfüm l
dular ve erkekler kampta yaşamı sürdürmek için çalıştılar, hay
van sürülerini güttüler.
Bir gün, gök gürültülü ve şimşekli bir fırtınanın yaşandı
ğı bir öğleden sonra asil bir ulak bir tahtırevanla geldi. Tahtı
revanı iri yarı Nübyeliler taşıyorlardı, yağmurdan sırılsıklam
olmuşlardı, abanoz renkli derilerinden süzülen sular safran
renkli kumlara akıyordu. Onlar tahtırevanı yere bırakıp zarif
perdesini açtılar ve içeriden Nazire topraklarında biraz kötü
bir üne sahip olan bir devlet adamı çıktı. Ve bu grubun başını
çeken Nübyeli bağırarak herkesin bize iyi bir haber getiren bu
asil kişiyi karşılamasını ve onun önünde eğilmesini istedi.
Ben bu varlığa lanet okudum ve onun kendini beğenmiş bir
biçimde bir sürü adamın taşıdığı bir tahtırevanla gelmesini aşa
ğıladım, çünkü o zamanlar ben varlığımın Tanrısı'nı sevmiyor
ve benden annemi, kız kardeşimi ve varlığımın güzelliğini al
mış olan zorbalığın her türlüsünden nefret ediyordum. Bu ada
mı karşılamadım, onu çadırıma getirtip orada beklettim. O ora
da beklerken sabırsızlıkla ve küstah bir tavırla benim ona ne
zaketsiz davrandığımı ve saygısızlık ettiğimi söyleyip durdu.
Sonra ben içeri girdim ve adam bana Ram'ın ve ona eşlik
edecek olan grubun büyük konseyin konukları olarak Nazire va
disindeki Nabor sarayına davet edildiğini bildirdi; konsey bi
zimle topraklarını işgal etmememiz, yakıp yıkmamamız için bir
barış anlaşması yapmak amacıyla toplanmıştı. Ben bu daveti
kabul ettim ve soylu ev sahibine takdim etmesi için ona kar
tuşumu * verdim. Bana eşlik edecek uygun bir grup oluşturup
üç gün içinde saraya geleceğimi bildirdim.
Üç gün sonra Nabor sarayına vardık. Saraya yaklaşırken
susuz bir nehir yatağından geçtik, ama küçük bir dağın öbür
tarafındaki kaynaktan çıkan ince bir su taşların arasından sı
zarak aşağıdaki bir çukura doluyordu. Saraya yaklaştığımızda
kuzeydoğu yönünde Ptolemy denen büyük bir tepe gördük. O
nun üzerinde huşu verici büyüklükte güzel bir kale vardı. Ka-
65
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{efWeri
le çağlar içinde hepsi değişik renklere dönüşmüş mat renkli gra
nit taşlardan yapılmıştı. Kalenin büyük kapıları bronzdan ya
pılmıştı. Kaleye yüksekten bakan kulelerde rengarenk ipek bay
raklar dalgalanıyordu. Biz kaleye yaklaşırken borazanlar çaldı.
Biz ıssız bir arazide yukarı doğru çıkarken, ben hiçbir şe
yin yetişmediği bu kıraç topraklarda bu sarayın varlığını nasıl
sürdürebildiğini mer� ettim. Büyük kapılar açıldı. Bana eşlik
eden adamlarım ilerlediler. Biz gösterişli giysili adamlar tara
fından karşılandık, bunlar Nabor sarayının yöneticisine sadık
olan adamlardı. Onlar bizi hemen sarayın içine soktular. Ora
da, hiç görmediğim egzotik güzellikte, hafif giyimli ama pirinç,
bronz takılar ve değerli taşlarla süslü kadınlar vardı. Onlar
maddeden zevk alıyorlardı.
İç bahçeler çok güzeldi. Nabor kapılarının içinde parfüm
lü bir hava vardı. Yasemin, zambak ve gül esanslı sular fışkır
tan fıskiyeler vardı. Gövdeleri perdahlanıp parlatılmış ağaçlar
vardı. Yapraklar yeşil ve yumuşaktı ve çiçek açmıştı. Bu çok
özel bir yerdi ve aradaki yollar gördüğüm en beyaz mermer
den yapılmıştı, öyle ki yükseklerde gördüğüm karlar bile o ka
dar beyaz değildi. Eh, buna hayret etmiştim. Ayaklarımızı bu
mermere bastığımızda tabanlarımız hemen serinliyordu. Na
zire vadisindeki vahşi doğanın ortasındaki bu sığınakta dinle
nebilir ve rahatlayabilirdiniz.
Mor, beyaz ve pembe renkli sıra sıra çiçeklerin bulundu
ğu bahçelerin içinden geçerken duvarların ardından kulağımı
za güzel bir müzik sesi ve belli belirsiz, yumuşak konuşma ses
leri geliyordu ve kadınlar güzellikleriyle, bana eşlik eden gru
ba çok çekici gelmişlerdi, ama hepsi aynı görünüyordu.
Bizi bizim için hazırlanan bölüme götürdüler. Hepimiz ay
nı yerde kalacaktık, çünkü bir arada olmak zorundaydık. Bu
odalarda güzel duvar resimleri ve süsleri vardı. Ve kaldığımız
büyük odanın yemyeşil, zengin bir bahçeye açılan bir terası
vardı. Orada içinde garip balıkların bulunduğu bir havuz da
66
'13öfi 1
vardı. Orada ayrıca yumuşak minderler, vazolar, kaymakta
şından küpler, parfümlü yağlar, duvarlarda benim bilmediğim
savaşları tasvir eden resimler ve süslemeler de vardı. Ortalık
ta sağır dilsiz ve hizmet etmekten başka bir şey bilmeyen, bo
yunlarındaki halka dışında yarı çıplak olan hizmetkarlar dola
şıyorlardı. Orada, limon ağacından yapılmış, inci kakmalı bir
masanın üzerinde bizim için hazırlanmış güzel ve kokulu şa
raplar, meyveler, hurmalar, etler ve başka güzel yiyecekler var
dı. Bu daha önce hiç yaşamadığımız ve yaşandığını bilmediği
miz bir konfordu. Sağır dilsiz hizmetkarlar tüm bu süreçte bi
zi hiç bırakmadılar ve yaptığımız her şeyi izlediler.
Bu harika odadan sütunlu bahçeye çıktığınızda, heykeller
görüyordunuz ve bunlar tanrıların veya hayvanların heykelle
ri değil, hepsi birbirine benzeyen insan heykelleriydi. Hepsi çok
güzeldi. Bu güzel ve yemyeşil bahçede dolaşırken tatlı bir esin
ti sizi rahatlatıyordu. Akşam olduğunda, bahçedeki fenerler ve
meşaleler yakıldı. Işık bu güzel yerin gizemine gizem ve huzur
kattı. Sonra saygın bir ulak gelerek konseyin bizi kabul etme
ye hazır olduğunu bildirdi. Biz yıkanmış ve bize verilmiş olan
temiz keten fistanları giymiştik. Sonra, ulağın ardından, içle
rinde taze çiçekler olan büyük ve ağır vazoların yer aldığı uzun
bir koridordan geçtik.
İ ri bir muhafızın içeri açılan bir kapının önünde durduğu
bir bekleme odasına girdik. Orada çok garip bir dilsiz varlık
vardı. Bu, saçları güneşten ağarmış, gözlerinde ateşler yanıp sö
nen bir adamdı. Bir atlet gibi kaslıydı. O eliyle kılıcımı ona tes
lim etmemi işaret etti. Bu kutsal yere silahlı olarak giremez
dik. Bu dilsiz adama kılıcımı verdim, adam kılıcımı sanki o bir
hazineymiş gibi çok havalı bir tarzda aldı. Sonra kapılar açıldı
ve benim içeri girmeme izin verildi, ama adamlarımın girme
lerine izin verilmedi. Buraya bir ön görüşme için getirilmiştim.
İçeride saçları yağlarla taranmış, parfüm kokan, giysileri ve
sandalları rengarenk değerli taşlarla ve altın işlemelerle süslü
67
!l{ealite9i 'Yaratma !l{eliberi
dört adam beni bekliyordu. Onlar hiç kuşkusuz vahşi doğayı
ve onun tüm etkilerini hiç tanımamışlardı. Doğal ve sade ol
madıkları, adeta kokuşmuş oldukları için içimden onları kü
çümsedim. Odada yine sessizce bekleyen hizmetkarlar vardı.
Adamlar onlara yaklaşmamı işaret ettiler.
Ben karşılarında durunca süslü sözlerle bana övgüler düz
meye başladılar, ordumun ne kadar büyük olduğunu, kampı
mızı onların vadisinin ve sarayının daha yakınına kurmamızı
çok arzu ettiklerini, onların kültürü ile bizim kuvvetlerimizin
birlikte huşu verici bir güç oluşturabileceğini söylediler. Ben
hiçbir şey söylemedim. Ama içlerinden biri konuşma arasında
benim muaZzam kuvvetlerimi "kfıfı.rler" olarak nitelendirmeye
kalkınca, ona tükürdüm ve "pis domuz " dedim. Adamın gözle
ri büyük bir nefretle parladı ve benim arkamda bir yere baktı.
Ve ben ne olduğunu anlamadan, arkamdan yaklaşan dev bir
muhafız elindeki büyük kılıcı sırtıma sapladı.
Bir kılıcın sırtınızdan girip kaburgalarınızı kırmasını, ak
ciğerlerinizi delmesini, midenizi yarmasını ve bedeninizin ön ta
rafından dışarı çıkmasını, o katı metali içinizde hissetmek unu
tulmaz bir deneyimdi. Kılıcı çok beceriyle kullandığı belli olan
adam kılıcı kabzası sırtıma değecek kadar gövdeme sokmuştu
ve sonra onu hızla geri çekti.
Yavaş yavaş yere yuvarlandım, yüzüm soğuk mermere
çarptı. Yattığım yerde beyaz mermerdeki gri tonları görebili
yordum. Yüzüm mermere adeta yapıştığı için konuşamıyordum.
Gövdemden dalga dalga akan kızıl kanın kusursuz görünen
beyaz mermerdeki bir çatlağa damla damla sızışını izledim. O
akan benim yaşamımdı. Sevdiğim ve yitirdiğim insanlar gözle
rimin önünden geçti. Ben bir kadının okşayışlarını asla bilme
yecektim. Asla çocuklarım olmayacaktı. Gölgesinde oturup aç
lığımı bastırmaya çalıştığım o ağacı bir daha görmeyecektim.
Kılıcımın bana verildiği o dağı bir daha göremeyecektim. Ben
ölüyordum . . .
68
'lJöfüm l
Hayatım gözlerimin önünden geçti. Ben zorbalıktan, dik
tatörlükten nefret eden acımasız bir varlık olmuş ve insanları
köleleştiren aşağılık insanları hor görmüştüm. Ve artık bede
nimden akan kanla bu hayat sona eriyordu . . .
O sırada varlığımda bir sesin yankılandığını duydum. O
ses bana "Ayağa kalk" diyordu. "Ayağa kalk! " Ellerimi yere da
yayarak başımı kaldırdım. Sonra dizlerimi altıma çekmeye baş
ladım. Başımı dik tutmaya çalışarak, sol ayağımı kaldırıp den
geyi sağladım. Sonra tüm gücümü toplayarak, elimi dizime,
yumruğumu da yaramın üzerine koydum . . . ve ayağa kalktım.
Orada ağzımdan gelen kanla ayakta dururken, beni yaralayan
muhafız kılıcını yere atarak ve korkuyla boynundaki muskayı
tutarak kaçtı. Bukleli sakallı, yağlı saçlı ve derili adamlar ise
artık ölümsüz olduğuma inanarak kaçtılar.
Tüm gücümü toplayarak ve yaramı tutarak -yaramdan
akan kan parmaklarımın arasından bacaklarıma akarak- ora
da dururken, dışarıda kılıcımı almış olan dilsiz adam* içeri gi
rip beni ayakta görünce, ona merhamet etmem için işaret di
liyle bana yalvardı. Onu bağışladığımı söyledim, zaten elimle
akan kanımı durdurmaya ve iç organlarımın dışarı çıkmaları-
* Öğrenci: Seni tanıdığım bir geçmiş yaşamımı söylemeni istiyorum.
Ramtha: Beni tanıdığını nereden biliyorsun, üstat?
Öğrenci: Sadece tanıdığımı hissediyorum.
Ramtha: Öyleyse söyleyeyim: Sen geçmişte, o sarayda bana kılıcımı geri geti
ren ve gidip adamlarımı çağıran o dilsiz adamdın. Nazire vadisindeki Nabor
sarayı yakılıp yıkıldığında, sen hayatta kaldın. Sana değer verildi, yardım
edildi, sen gözetildin, bizim yürüyüşümüze katıldın ve en sonunda benim yük
seldiğimi gördün. Yüz yirmi yıldan fazla yaşadın. Hiç konuşamasan da gözle
rin, düşüncelerin ve varlığınla birçok kişiye öğretmenlik yaptın. Sen beni o
yaşamdan tanıyorsun.
Öğrenci: Teşekkür ederim. Demek bu yüzden seni tanıdığımı hissediyordum.
Ramtha: Bu doğru, üstat. Birçok kişi ölümün eşiğine gelene dek yaşamı veya
içlerinde onlara hitap eden o küçük sesi takdir etmez. Hayatı seven ve yaşa
maktan zevk alan, dolu dolu yaşayan, hayata katıldıkları için kendilerini kut
sayan insanlara ne mutlu. Bunu öğrendin mi?
Öğrenci: Evet, öğrendim.
Ramtha: Öyle olsun.
(Ramtha Diyalogları, Ö zel Bant 021, Ramtha's Lifetime)
69
1(ealiteyi 'Yaratma !l(g/Weri
nı önlemeye çalışırken onu suçlayacak veya cezalandıracak gü
cü nasıl bulabilirdim? Bu adama benim kampıma gidip Gusta
vian Monoculus ve Cathay adlı adamları bulup bana getirme
sini söyledim. Adam dışarı çıkıp.bana kılıcımı getirdi ve sonra
gitti. Ben yumruğumu sıkıp yaramın üzerine bastırarak ha
yatta kaldım.
Gustavian Monoculus ve Cathay adlı adamlar geldiklerin
de onlara bu sarayı yakıp yıkmalarını, yerle bir etmelerini söy
ledim ve onlar da böyle yaptılar. Ve beni, iyileştirmeleri için
ordumdaki kadınlara emanet ettiler. Kadınların sevecen ve şef
katli bakımlarıyla yavaş yavaş iyileştim. Kendisine bakan, onun
hayatının sorumluluğunu üstlenen bir kadının ellerinde aciz
bir şekilde kalan bir adam hayatı farklı bir perspektiften göre
bilir. Ayağa kalkmamı sağlayıp ölmemi engelleyen o sesi de unu
tamadım ve sonraki yıllarda hep o sesin sahibini bulmaya ça
lıştım. İyileştiğimde yine fethetmeye ve fethettiğim şeyi sevme
ye başladım. Artık her şeyi yakıp yıkmıyor, insanlarla uzlaşı
yor ve onları bağışlıyordum. Ve Ram'ın yumuşaması bu büyük
yürüyüş boyunca devam etti. Ben kendimi, ben olan Tanrı'yı
bulduğumda, o sesi de buldum. Bana ayağa kalkmamı söyle
yen yine bendim. Tanrısal neden, yaşam, prensip, anlayış, amaç
bendim. Ve bu anlayış gelecek kuşakların düşünüşünü değiş
tirecekti.
Ben bu büyük kılıç yarasını alana dek bu hayattaki ama
cımı -ve bu olayın başıma neden geldiğini- anlayacak kadar al
çakgönüllü değildim. Ve aydınlanma sürecim, bizim yürüyüşü
müzün onuncu yılından başlayarak, ben altmış üç yaşına gele
ne dek sürdü. Ama ben Rapıtha'ydım. Ben aydınlanmayı arzu
ladım. Onu istedim. Bilinmeyen Tanrı'yı -o her ne ise- sevdim.
Ve yıllar süren tefekkür ve anlama sürecinde, nefretin nere
den kaynaklandığını, onu kimin ve neden yarattığını idrak et
tikten sonra ben kendimle uzlaştım. Bunu yaptığımda, zihnim
büyük bir kuş gibi düşünce, bilgelik, yaratım ve anlayış filem-
70
'lJöfi l
lerinde uçmakta özgür hale geldi. Nefrete hfilrim olma arzusu
nun ilkel yolu onu diğerlerinde öldürmekti, hor gördüğüm şe
yin başkalarındaki yansımasını öldürmek, onu yok etmek ve her
şeyi ruhsuz denen yoksul, zavallı insanlara vermekti. Tüm bun
lardan sonra bile geceleri uyuyamıyordum, çünkü ben işkence
çeken bir varlıktım, çünkü her şeye sahip olsam da, kendini
şefkatle anlamanın sonucu olan iç huzuruna, içsel barışa sa
hip değildim.
Ramtha'nın Kulübesi
Bu büyük yürüyüşte, bizim bir diktatörlüğü kuşatmadan
önce iki yıl bekleyip onu izlediğimiz dönemler olmuştu. Bu dö
nemde, insanların ve hayvanların barınmaları için kulübeler
ve damlar inşa ederdik.
Böyle dönemlerde ben kulübemi yüksek bir düzlüğe ku
rardım. Böyle yüksek düzlükler yaşanacak çok rahat yerlerdir.
Aşağıda evlat edindiğim tüm çocukların kaldıkları bir tür sa
rayım olurdu, ama benim gerçek yuvam o platoda bulunurdu.
Orada güneşin doğuşunu ve -aşağıda yaşanan inançlara, yok
sulluğa ve ölümlere kayıtsız bir halde- yükselip sonra batışını
izlerdim. Güneş aşağıda olan bitenleri gerçekten umursamazdı.
Hiç bunu düşündünüz mü? Ben güneşi ve ayı izlerken bunları
düşünürdüm. Tüm yıldızların Büyüleyici Dişi dediğim ayın ço
cukları olduklarını ve onların da bir gün büyüyüp büyük aylar
olacaklarını düşünürdüm. Ben duvarlar ve koridorlar tarafın
dan sınırlanmayan harika bir yerde yaşardım. Eğer Bilinmeyen
Tann bir yerde bulunuyorsa, orada gizleniyor olması gerekti
ğini düşünürdüm. Böylece orada, o tefekkür, gözlem ve farkın
dalık anlarında en büyük mutluluğu bulurdum, çünkü o yük
sek düzlükte ben kendim olabiliyordum. Sonra aşağıdaki sara
ya inerdim. Orada evlat edindiğim yüz otuz üç çocuğum vardı.
Onlar yukarıdaki o platoda yaşayamazlardı.
71
1(.ealiteyi 'Yaratma 1(.eh!Jeri
Ben gidip onları izlerdim, eğer siz çocukları bir bahçede
doğal meraklarını uyandıracak şeylerle -örneğin, su ve balık
larla, bir limon ağacıyla, dikenli bir çalıyla, bir kuşla, bir ker
tenkeleyle- baş başa bırakır ve onları gizlice gözlemlerseniz,
orada çok güzel bir biçimde harika bir yaşamın geliştiğini gö
rebilirsiniz. Çocuklar masumiyetleri, erdemleri ve güzellikleriy
le benim için Bilinmeyen Tanrı'yı ifade ediyorlardı. Bu yüzden
çocuklara herhangi bir biçimde zarar veren ya da taciz eden
veya buna kalkışan birini yaşatmazdım, çünkü çocuklar Tan
rı'yı en saf, en harika haliyle canlandırırlardı. Ben o sarayda
gülmeyi, kahkahalar atmayı öğrendim, ama o yüksek düzlüğe
çıktığımda, benim için orada hiçbir şey yoktu. Orada her şey
(güneş, ay, tüm doğa) bensiz sürüp gidiyordu. Hiçbir şey ben
yokken beni özlediğini söylemezdi. Bu büyük bir meydan oku
maydı. Güneş beni neden özlemiyordu? O neden oradaydı? O
benim orada olduğumu bilmiyor muydu? Ama orası bana yu
valık eden, benim yuvayı bulduğum yerdi.
72
'.Böfüm l
Bana Tanrı'yı ya da Kaynağı öğretecek bir öğretmenim
yoktu. Bu bir sadelik deneyimiydi. Ben hava koşullarından öğ
rendim. Günlerden öğrendim. Gecelerden öğrendim. Yıkıma ve
savaşa karşın her yerde var olan şefkatli ve önemsiz-görünen
yaşamdan öğrendim. Benim öğretmenim bizzat Kaynak idi.
Ben bilimsel bir eğitim görme ya da kendimi bir insan ola
rak ifade etme ayrıcalığına sahip olamadım; benim nefret, acı,
çaresizlik ve kederle meydan okuyabileceğim -beni o noktaya
getirmiş olan muhakemeden başka- bir şey yoktu. O sırada be
nim kendimi oraya getirmiş olan muhakeme olduğumu bilmi
yordum. Ben, insandan daha güçlü ve zeki bulduğum, insana
rağmen insanla birlikte barışçıl bir biçimde var olan doğal un
surları kavrayarak Bilinmeyen Tann'yı keşfettim. Evet, ben do
ğadan öğrendim, benim öğretmenim oydu. Doğal unsurlardan
öğrendiğim ve onlarla muhakeme ettiğim için çok şanslıydım.
Bana yanlış düşündüğümü söyleyecek kimsem yoktu. Ve doğa
unsurları bana başarısızlığı asla öğretmediler, çünkü onlar sü
rekliydiler. İşte ben böyle öğrendim.
Ben, sürekli olan, asla başarısızlığa uğramayan, eğer in
san zihnini ona odaklarsa kolayca anlaşılan bir şeyden öğren
dim. Ve bu yüzden -ikiyüzlülüğü, dogması, batıl inançları ve hoş
nut etmeye çalıştığı çokyüzlü tanrıları ile- insanın çarpık dü
şünüşünün esiri değildim. Ben asla o tür bir öğretinin esiri de
ğildim. İşte bu yüzden, çoğunuzun -Tanrı'yı başka bir insanın
anlayışında aradığı için- henüz anlamadığı şeyi, bu dünyada ya
şanan tek bir hayatta öğrenmek benim için kolay oldu. İnsan
ların çoğu Tanrı'yı devlet yasalarında, kilise kurallarında, ki
min neden yazdığını asla sorgulamadıkları bir tarihte aramış
tır. Onlar inançlarım, anlayışlarını , yaşamlarını, düşünce sü
reçlerini yaşamlar boyunca başarısız olduğu kanıtlanmış bir
şeye dayandırmışlardır. Ve insan, kendi değişmiş-egosuyla* tö
kezleyerek, yanıldığım kabul etmekten korkarak, sadece ölüme
götüren değişmez ikiyüzlülüğünü sürdürmektedir.
73
!l(ealiteyi 'Yaratma !R.efWeri
Evet, ben çok şanslıydım. Güneş beni asla lanetlemedi. Ay
asla şöyle ya da böyle olmam gerektiğini söylemedi. Ve bu un
surlar bana başarısızlığı hiç yansıtmadılar. Kırağı ve çiğ, otla
rın kokusu, gezinen böcekler, bir gece kuşunun ötüşü sonsuz
ve sürekli şeylerdir. Onların bilimi basittir. Ve onlarla ilgili ha
rika şey, o süreklilikleri içinde tek bir söz bile söylememeleri
dir. Güneş aşağı bakıp, "Ramtha, beni tanımak için bana ta
pınmak zorundasın! " demedi. Ay aşağı bakıp, "Ramtha, uyan!
Güzelliğimi seyretmenin zamanı" demedi. Onları görmek için ne
zaman baksam oradaydılar.
Başlangıç budur. Onlar sizi asla başarısızlığa uğratmaz
lar. Onlar size insan tarafından yazılmış her şeyden daha te
miz ve berrak bir gerçeği öğretirler.
Kuzeyde büyük bir orman vardı. Ben, bazıları çok yaşlı olan
kimi savaşçılarımı alarak, uzun bir yürüyüşle oraya gittim. Or
mana varınca, onun merkezine yürüdük ve ben orada orman
daki en büyük ağacı buldum. Adamlarımdan o ağacın çevresin
de küçük çocuklar gibi el ele tutuşmalarını istedim. Onlar bi
raz utanarak dediğimi yaptılar.
Ben onların çevresinde yürüdüm. Onlar kendilerine ne ya
pacağımı merak ederek omuzlarının üzerinden bana bakıyor
lardı. Onlara, "Sizce bu büyük bir ağaç mı?" diye sordum. Hep
si, ağaca bakıp, onun büyük bir ağaç olduğunu kabul etti.
Sonra onlara, "Bu ağaç sizin sahip olmadığınız neye sa
hiptir?" diye sordum. Onlar ha.la birbirlerinin elini tutmaya ça
lışmakla meşguldüler. Arada tökezliyor, bir şeyler mırıldanıyor,
göz ucuyla beni süzüyor ve ne yapacağımı merak ediyorlardı.
Ağaç hakkında düşünmüyorlardı bile. Ben kılıcımı çıkarıp ucu
nu teker teker onların sırtlarına dokundurdum. "Bu ağaç si
zin sahip olmadığınız neye sahiptir? " diye tekrar sordum.
İ çlerinden biri, "Bu ağaç bizden daha uzun" dedi. Bu iyi
bir yanıttı. Bir başkası, "Ben hiç böyle bir ağaç görmedim, bu
benim için yeni bir ağaç" dedi.
74
'13öfüm 1
Ben, "Bu ağaç sizin bilmediğiniz neyi biliyor?" diye sor
dum. Biri, "Ama Efendim, bir ağaç düşünmez, onun aklı yok
tur" dedi. Ben de ona, "Olmadığını biliyorum. Siz barbarlar,
her şeyin akla ihtiyacının olduğunu mu düşünüyorsunuz?" de
dim. Sonra, "Bu ağaç ölmeyi bilmez. O sadece yaşamayı bilir"
dedim. Adamlar beni izlerken gidip ağacın bir tohumunu aldım
ve "Bu küçük tohumu görüyor musunuz?" dedim. "Bu ağaç bu
tohumdan geliyor. O sadece büyür. " Adamlar şimdi alınlarını
kırıştırarak onlara söylemeye çalıştığım şeyi dürüstçe anlama
ya çalışıyorlardı. "Bu ağaç sizin büyük annenizin büyük anne
sinin, büyük-büyük annesinin ve büyük-büyük-büyük annesi
nin doğumundan önce de buradaydı. O yine büyük bir ağaçtı
ve siz öldüğünüzde de o burada olacak. O kuşaklar boyunca
burada olacak, siz buraya tekrar geri döndüğünüzde de o bu
rada olacak. " İçlerinden biri, "Ama Efendim, biz elimize birer
balta alıp bu ağacı yere devirebilir ve onu yakabiliriz " dedi.
"Kesinlikle. " dedim. "Ama bunu sadece siz bilirsiniz ve sa
dece siz ölürsünüz . Ağaç ölmeyi bilmez, o sadece yaşamayı bi
lir, güneş ışığına doğru uzanmayı bilir. Onun kavrayışı içinde
yok olma düşüncesi yoktur ve o çok zekidir. "
Adamlar düşündüler ve içlerinden biri, "Efendim, biz ne
den ölürüz?" diye sordu.
Ona baktım, "Çünkü biz kim olduğumuzu bilmiyoruz " de
dim. "Siz, sevgili askerlerim, bu toprakların piçlerisiniz. Biz ne
reden geldiğimizi ve neden var olduğumuzu bilmiyoruz. Bunu
bilmediğimizde bu toprakların çöpü oluruz. Onun ölümü olu
ruz. Biz zorbalığı yok eder, ama varlığımızda zorba oluruz. Biz
bu ağacın bildiği şeyi bilmiyoruz . "
Bu sözler üzerine adam kılıcını çıkarıp yere çömelerek ağ
lamaya başladı. Sonra "Biz kim olduğumuzu neden bilmiyoruz,
Efendim?" diye sordu.
Ben şöyle karşılık verdim: "Çünkü siz, bu ağaç gibi, içi
nizde neyin bulunduğunu düşünecek kadar çok yaşamadınız.
75
�ealiteyi 'Yaratma �enberi
Bu durumda siz görkeminizi asla tam olarak bilemezsiniz, çün
kü sizin düşünceleriniz her an değişir. Ama bu düşünceleri an
ladığınızda, zihniniz kendinizi anlamakla meşgul olacak ve ken
dinizi asla düşünce yoluyla ölüme götürmeyeceksiniz. Siz öle
ceğinizi biliyorsunuz ve işte bu yüzden öleceksiniz. Siz hatta
ölümünüzü kesinleştirmek için kendinizi başkalarıyla savaşa
cağınız bir pozisyona sokarsınız. Evet, siz bir ağacı yakabilir
siniz, ama sadece onun zekasında ölümü bilen bir şey o ağacı
öldürebilir. Bir ağaç daima yaşayacaktır. Bir gün insanlar bu
rada büyük bir kent kuracaklar, onlar buraya gelip bu ağacı
kesecek ve onunla birçok kulübe inşa edecekler. Ve siz kulübe
lerin onları inşa edenlerden çok daha uzun ömürlü olacakları
nı biliyor musunuz? Böylece bu ağaç yaşamaya devam edecek
tir. "
Evet, ben en saf öğretmeni, yani doğayı, doğal unsurları
gözlemledim. Bu unsurlar, insan öldüğünde de hayatta kalma
ya devam edecektir. Tüm bu ihtişamın içindeki Tanrı üzerin
de tefekküre daldığımda, benim sürekli ve sonsuz yaşama inan
mama neden olan iki şey vardı: Bunlardan birincisi, Ra dedi
ğim güneşin her gün doğu ufkunda_doğup, tüm gökyüzü boyun
ca bir yolculuk yapması, yolculuğunu batıda sona erdirmesi ve
uykuya dalarak, olağanüstü bir güzelliğe sahip ayın solgun ışı
ğının gökyüzünde dans etmesine, karanlığı gizemli ve harika bi
çimlerde aydınlatmasına izin vermesiydi. Güneşin yaşamı süp
til bir biçimde yönettiğini de öğrenmiştim; çünkü birbirleriyle
savaşan herkes, ne kadar cesur olurlarsa olsunlar, güneş ba
tınca savaşmayı bırakıyordu.
Bir gün yaşlı bir kadının uzun yıllar önce ölen oğlu için
ördüğü kaba bir kumaşı sımsıkı tutarak öğlen güneşinin altın
da bu kattan ayrılışını izledim. Kadın tıkanarak ağlarken, ya
şam onun bedeninden yavaş yavaş çekiliyordu. Yaşlı kadının gü
neşin altında büzülmeye başladığını, ağzının dehşetle açıldığı
nı, ışıktan etkilenmeyen gözlerini sabit bir noktaya diktiğini
76
'Böfüm l
gördüm. Onun hafif bir esintiyle uçuşan yıpranmış saçları dı
şında hiçbir şey kımıldamıyordu. Kadını, ölmüş oğlunu ve on
ların büyük zekalarını düşündüm. Sonra başımı kaldırıp, asla
ölmeyen güneşe baktım. Bu, yaşlı kadın bir bebek olarak ha
yata gözlerini açtığında kulübesinin çatısındaki çatlaktan gör
düğü aynı güneşti ve o, onun ölürken gördüğü son şeydi. Yaşlı
kadını nehir kıyısındaki bir kavak ağacının altına gömerken, yi
ne güneşe baktım. Ve günler boyunca, insan öldükten sonra da
var olmaya devam eden bu yaşam ve bu varlıklar üzerinde dü
şündüm. İnsanların zihinlerindeki Tanrı'nın, aslında, onların
en çok korktukları ve saygı duydukları şeylerin kişileştirilmiş
hali olduğunu, gerçek Tanrı'nın tüm bu illüzyona izin veren ve
insanlar bir başka yaşam için tekrar geri döndüklerinde hala
orada olacak olan sonsuz ve ebedi öz olduğunu anlamaya baş
ladım.
Böylece, Bilinmeyen Tanrı'nın gerçekte yaşam gücünün
içinde ve sürekliliğinde bulunduğunu anladım. Yaşamı ve onun
sürekliliğini düşünerek ve izleyerek Bilinmeyen Tanrı'nın ger
çek kimliğini keşfettim. Ben kendimi nefretle, kendimi, yani
bu kusurlu yaratığı yok etmek isteyerek fethettim. Ben kendi
mi hiçbir şey yapmamış olduğum ve saf bir varlığa sahip oldu
ğum için fethetmedim. Hayır, ben her şeyi yaptım. Ve yaptı
ğım her şeyden bilgelik kazandım; böylece onları tekrar yap
mam asla gerekmeyecek. Ben erdemliyim, çünkü bugün ney
sem o olmak için her şeyi yaptım. Siz nefret etmedikçe, nefre
ti bilmedikçe, sevginin ne olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Ölümün
eşiğine gelmedikçe, yaşamın ne olduğunu nasıl bilebilirsiniz? İd
rak noktasına gelmedikçe, bunu bilmezsiniz . Her bir an idrak
le çiçek açar. İnsan bana aydınlanma konusunda hiçbir şey öğ
retmedi. Aydınlanma bilgi anlamına gelir. Bir şeyle ilgili bilgi,
o konuda aydınlanma anlamına gelir. Ve ben her şeyi doğadan
öğrendim.
Ben Tanrı'nın kim ve ne olduğunu derin düşünme yoluy-
77
'l(e.aliteyi 'Yaratma 'l(efıberi
la keşfettiğimde, o yaşlı kadın gibi veya cesur savaşçılarım gi
bi ölmek istemedim. Güneş gibi sürekli olmanın bir yolu ol
malı diye düşündüm. Bedenimdeki korkunç kılıç yarası iyileş
tikten sonra yüksek bir düzlükte tek başıma oturup, yoğun bir
sisin ardında ana hatları belli belirsiz görünen dağları ve he
nüz haritası çıkarılmamış ovaları seyretmeye başladım. Ve bir
yandan da nasıl bu sürekliliğin, bu özün bir parçası olabilece
ğimi merak ediyordum.
78
'13öfüm 1
rüzgar davranışlarıyla benim için bir ideal oluşturmuştu; bu
yüzden ona seslenerek bana geri gelmesini söyledim. Rüzgar
dan bana geri gelmesini istedim, ama o kanyonda çıkardığı fır
tınayla bana adeta güldü. Sonra, ben bağırmaktan mosmor ol
muş bir yüzle yere çöktüğümde, o gelip yüzümde yumuşak bir
biçimde esti. İ şte özgürlük buydu. O zaman görünmez gücün
ne olduğunu anladım. Rüzgar üzerinde tefekküre daldım ve ken
dimi onun ele geçmezliğine, hafifliğine ve tanımlanamaz biçi
mine uyumlamaya çalıştım. Ve en sonunda bunu başardım, rüz
gar oldum.
Evet, ben rüzgar olmayı arzuladım ve yıllar boyunca bu
nu düşündüm. Gerçekten, bu benim idealim oldu; olmak iste
diğim şey buydu. Tüm düşüncelerim buna yönelmişti. İ lk olu
şum, iyileşip hayata döndükten altı yıl sonra gerçekleşti. O sı
rada her akşam bir tepede tek başıma oturuyor, solgun ışığı
içindeki aya bakarak rüzgarı düşünüyordum. Bir gün, hiç um
madığım bir anda rüzgar oldum. Ama rüzgar olduğumda, sa
dece bedenimi bırakmıştım. Bu düşünce o kadar arzu edilebi
lir bir şeydi ki bedenimden ayrılmış ve kendimi havada bul
muştum. Ve aşağıya, bedenime baktığımda, kılıçla yaralandı
ğımdan beri ilk kez korku hissettim. Bu korku beni bedenime
geri döndürdü. Yere kapaklanıp, bana bu deneyimi yaşattığı
için Kaynağa, güce, nedene şükrettim. Rüzgarın zarafeti, gü
zelliği ve sınırsız yaşamı olduğum o harika anı asla unutmaya
caktım.
Ben cennetteydim, çünkü rüzgar olmuş olduğumdan emin
dim. O özgürlük olmaktan başka hiçbir şey istemiyor, ondan
başka hiçbir şeyi arzu etmiyordum. Ancak, daha sonra ne ka
dar çok uğraşıp ter döktüysem ve ne kadar lanet okuduysam
da hiçbir yere varamadım. Olduğum gibi kaldım, şimdi eski
sinden daha ağırdım, çünkü ne kadar ağır olduğumun daha çok
farkına varmıştım. Ertesi akşam aynı yere gidip, tek başıma,
coşku dolu bir sevinçle rüzgarı düşündüm, ama hiçbir şey ol-
79
9{.ealiteyi 'Yaratma �fiberi
madı. Defalarca denedim. Deneyimimin sadece hayal gücümün
bir ürünü olmadığını biliyordum. Ben farklı bir perspektifi gör
müştüm. Bir şahin gibi havalanmıştım. Görünmeyen kanatla
rım vardı. Ve aşağıda yatan zavallı bedenimi görmüştüm.
Yeniden rüzgar olana dek aradan uzun bir zaman, sizin
zaman ölçünüzle iki yıl geçti. Ve bu olay rüzgarı düşünürken
değil, dingin bir uykuya dalarken gerçekleşti. Kaynağa, güne
şe, yaşama, safran tozuna, aya, yıldızlara ve yaseminlerin tatlı
kokusuna şükretmiştim; her şeye şükretmiştim. Ve gözlerimi
kapadığım anda, yine rüzgar olarak gökyüzündeydim!
Bedenimden ayrıldıktan sonra başka yerlere nasıl gidebi
leceğimi anlamam uzun bir zaman aldı. Kendimi bedenimin üze
rinde uzun süreler boyunca bıkıp usanmadan sabit tuttum. Son
ra bir gün, adamlarımdan birinin, kadınların peşinden koşma
yı, içki içmeyi, abartılı öyküler anlatmayı seven Cathay'in çok
tehlikeli bir duruma düştüğünü gördüm. O atından yere yu
varlanmış ve ayağı üzengiye sıkışmış bir halde, sürükleniyor
du. Düşüncemi onun üzerinde yoğunlaştırdığım anda, onunla
olduğumu gördüm ve ayağını üzengiden kurtardım. Başucun
da durup ona geçmiş olsun dedim, ama o sadece bir hayal gör
düğünü sandı.
Böylece, bir anda istediğim yere gidebilmeyi öğrendim, çün
kü düşünce nerdeyse varlığın da orada olduğunu öğrenmiştim.
Ondan sonra, yıllar boyunca düşünce yoluyla başka alemlere yol
culuk yapıp, başka varlıkları ziyaret ettim. Gelecekte doğacak
uygarlıkları ve henüz görülmeyen yaşamları gördüm. Benden
sonra bu dünyaya gelecek olan sevgili kardeşlerimin Kaynağı
keşfetmek için izleyecekleri yolları öğrendim.
Siz bu dünyaya geldiğinizde hiçbir şey hatırlamazsınız, çün
kü şimdi bedene ait olan ego benliğin kapanına kısılmışsınız
dır. Ben bu şeyleri öğrendiğimde, Kaynağı tüm sevgili kardeş
lerime öğretmeye başladım. Ben önce ret, sonra nefret, savaş,
ölümden dönme ve en sonunda barış içinde yanıtlar arama yo-
80
'1Jöfüm 1
luyla kim olduğumu keşfettim. Ben kimseye hiçbir şey sorma
dım. Askerlerime herhangi bir konudaki görüşlerini asla sor
madım. Sadece kendime sordum. Ama o zaman yaptığım her
şey doğru oldu ve ben yaptığım her şeyden sorumlu oldum. Bir
insana, "Neye inanmalıyım? Nasıl görünmeliyim? Nasıl yaşa
malıyım?" diye sormayın. Benim kendi zamanımda yaptığım gi
bi, o insanın ne olduğuna ve nasıl bir bilince sahip olduğuna ba
kın. Eğer o insana bu soruları sorarsanız, öleceksiniz. Bu bir
gerçektir.
Gidip rüzgara sorun: " Bana bilgi ver, rüzgar. Beni aç ve
bilmeme izin ver" deyin. Ve o bunu yapacaktır. O sizi zeytinden
gümüşe çevirecek, kanyonların boşluklarına götürecek ve si
zinle pervasız bir özgürlükle gülecektir. Ben insana hiç güven
medim; onu hor gördüm. Ama Bilinmeyen Tanrı'yı ve yaşamı
öğrendiğimde, kendimi de öğrenmeye ve sevmeye başladım. O
zaman başkalarını da sevmeye başladım. Ve bir noktadan son
ra, o düşünce yavaş yavaş tüm hücresel yapımdaki yaşam kuv
veti haline geldi. Ruhum hücrelerimdeki programlamayı değiş
tirerek, onların titreşim hızını yükseltti; arzum bu kadar güç
lüydü! Ama bunun olmasına izin veren şey huzurdu. Siz bir
şey olmak için çok uğraştığınızda, uğraşmaktan başka bir şey
yapmazsınız. Bırakılması gereken şey çaba göstermektir. Ama
idealimi gözümün önünden asla ayırmadım ve yukarıdan za
vallı bedenime baktığım o anda hissettiğim şeyi asla unutma
dım.
Kendimle ve yaşamla daha barışık ve daha huzurlu ol
dukça, bütün salgıbezlerim değişti. Ben alt düzeydeki arzula
rımı ve korkularımı aşınca hipofiz salgıbezi genişlemeye baş
ladı. Bu, ruhu bedenin titreşim hızını, tüm frekansını değiştir
meye yönlendirdi ve ben gittikçe daha hafifledim, hafifledim,
hafifledim. İnsanlar bana bakıp, "Efendimizde bir parlaklık var"
diyorlardı. Vardı. Benden yayılan parlaklık ve ışık bedenin da
ha yüksek bir hızda titreştiğinin kanıtıydı, titreşimlerim mad-
81
�ealiteyi 'Yaratma �efWeri.
de hızından ışık hızına geçiyordu. Zamanla, bedenim ay ışığı
nın altında otururken gittikçe saydamlaştı. Ve bir gece kendi
mi ayın bulunduğu yerde buldum! Artık sadece düşüncede yol
culuk yapmıyordum, bedensel titreşimlerimi ışığa yükseltmiş
ve bedenimi de birlikte götürmüştüm! Hiç korkmadım, tam
tersine coşku ve sevinç duydum. Hiç duyulmamış bir şeyi yap
mayı başarmıştım, ama bunu tekrar yapıp yapamayacağımı gör
mek için geri döndüm. Ve yine yaptım! Tekrar tekrar yaptım.
Soluk alıp vermek sizin için ne kadar doğal bir şeyse, o
da benim için o hale geldi, ama ruhu bunun olmasına izin ver
meye programlamak bu kadar uzun bir zaman almıştı. İnsan
lar oturup şu veya bu olmayı düşünür ve eğer hemen o şey ola
mazlarsa, düş kırıklığı içinde vazgeçerler. Onların hiç sabırla
rı yoktur, oysa bir şeyin gerçekleşmesi için düşüncenin duygu
ya dönüşmesi (duygu olarak hissedilmesi) ve duygunun fizik
sel tezahürü gerçekleştirmesi gerekir. Bu böyle olur. Ben sizin
sürecinizin de benimki kadar uzun süreceğini asla söylemiyo
rum. Ben cahil bir adamdım, sizler bilgilisiniz. Gereken şey, bu
bilgiyi gerçekten kabul etmektir. Hiç kuşkuya yer vermeyecek
bir biçimde onu bilmektir. Ruhta duyguyu yaratan ve böylece
fiziksel yapıda değişim meydana getiren budur.
Yükseliş
Böylece, başarmak istediği her şeyi başarmış yaşlı bir
adam olarak bu yaşamımı sona erdireceğim bir zaman geldi.
Halkımla birlikte İndus Nehri'nin karşı kıyısına geçtik. Ora
da, İndus Dağı'nın yamacında tüm halkımla konuştum ve on
lara bu gerçeğin bir gerçek olduğunu, tanrısal rehberliğin kay
nağının ben değil, beni ve onları yaratan Kaynak olduğunu söy
ledim. İnanmaları için, onların şaşkın bakışları önünde hava
Yı:t yükseldim. Kadınlar korkuyla çığlıklar attılar, erkekler, ya
ni askerler şaşkınlıktan kılıçlarını düşürdüler. Onlara kendi
82
'Böfüm l
yollarınca benim olduğum gibi olmayı öğrenmelerini söyledim
ve onları selamlayarak veda ettim.
Siz her ne olmayı arzu ediyorsanız, düşüncelerinizi ona
uyumlayın. Rüzgarda bir askerin gözünü korkutabilecek, top
rağı alıp tek bir esintiyle havaya savurabilecek bir güç vardır.
Ama o kullanılamaz veya esir edilemez ve kendinden başka hiç
bir şeyin hizmetkarı olamaz. Ben rüzgfu-ın özgür devinimini dü
şünerek, onun üzerinde tefekküre dalarak rüzgar oldum.
Bu ideale ulaşma konusunda herkesin yaşadığı zorluk, on
ların hala yaşlılığın ve ölümün kapanına kısılmış halde olma
larıdır. Onlar kendilerini ona ulaştıracak bir makine bulmaya
çalışmanın kapanına kısılmışlardır. Onlar Tann'nın çizgisinin
sadeliğine ulaşmak yerine, karmaşıklıkların kapanına kısılmış
lardır. Oysa bu iş gayretle ve güçlükle değil, sade ve basit bir
biçimde yapılır. Ben yükseldikten sonra, artık bilmek istedi
ğim her şeyi bilmeye başladım, çünkü beden maddesinin yoğun
luğundan çıkıp düşüncenin akıcılığına geri dönmüştüm. Ve bu
durumda hiçbir şey beni kısıtlayamaz ve engelleyemezdi. O za
man insanın özünde gerçekten Tanrı olduğunu anladım. Daha
önce bunu bilmiyordum. Sadece yapmış olduğum şeyle ve ya
şamla barış içinde olduğumu biliyordum. Ve yaşamın içimden
akmasına izin veriyordum.
Artık savaşmaya can atan cahil bir barbar değildim. Ar
tık endişeli, heyecanlı, gergin, aşırı çalışıp çabalayan bir varlık
değildim. Artık insanların düşüncelerine sahip değildim. Onun
çok ötesine geçmiştim. Günler ve geceler boyunca, gökyüzün
de gördüğüm yaşamı ve harikalığı kucakladım. Benim hayatım
böyleydi. İşte o zaman huzur buldum ve o zaman Bilinmeyen
Tanrı ile bir oldum. Artık onunla savaşmadım. Herkesin bu
hayatta bu kadar sabırlı olması zor bir şeydir, çünkü şimdi in
sanlar çok hızlı yaşıyor ve çok erken ölüyorlar. Zamana bağlı
yaşadıkları için nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlar. Benim yap
tığım şeyi belirli bir zaman çerçevesi içinde yapmaları gerekti-
83
!l{eafiteyi Yaratma !l{efi6eri
ğini, yoksa bunu asla başaramayacaklarını düşünüyorlar. On
lar böyle hissettikleri sürece, bunu asla başaramayacaklar. Sa
dece zamana bağlı yaşamış olacaklar ve onların bu hayatta ba
şardıkları şey bu olacak. Bunu anlıyor musunuz?
Ben Ram'ım. "Ram" benim zamanımın kadim dilinde Tan
rı anlamına gelirdi. Ben bilinen ilk Tann'ydım. Ben bir bilinç
katında bir erkekten ve bir kadından doğup da yükselen ilk in
sanım; ben nasıl yükseleceğimi, herhangi bir insanın öğretisin
den değil, her şeyde bulunan Tanrı'yı ve yaşamın amacını do
ğal biçimde anlayarak öğrendim. Ben sizin zaman ölçünüzle otuz
beş bin yıl önce yükseldim. Yükseliş nedir? Ben olan her şeyi
sonsuzluğa götürmek. Eğer ben insanı dinlemiş olsaydım, o ha
yatta ölürdüm. Bu dünyadaki herkes ölüyor, çünkü onlar öle
ceklerini biliyorlar ve buradaki herkes başkalarının görüşleri
ne uygun olarak yaşıyor. Ne aptallık. Ben kendimi büyük ve
görkemli bir şeyle mutlu ettiğimde, kendimi sevmeyi öğrendim.
İnsan ne olduğunu düşünürse o olacaktır, çünkü o insan
lık maskesi ardında saklanan Tanrı' dır. Sizin gerçek kimliğiniz
bedeniniz değildir. Siz babanızın sperminden ve annenizin yu
murtasından bedeninizi yarattınız. Onların size verdikleri be
deni siz tasarladınız, ama o siz değildir. Sizin gerçek varlığınız
görünmezdir. Ama siz konuşacak bir ağza, bakacak gözlere ve
hissedecek ellere sahip olmadıkça sizi hiç kimse bilemezdi. Siz
bu katta bir bedene sahip olmadıkça kendinizi ifade edemezsi
niz ve kimse sizi tanıyamaz.
Gerçek siz, rüzgar gibi, görünmezdir. Bana düşünceyi gös
terin; bana sizin düşünüşünüzü gösterin; bana bir tutumu gös
terin; bana bir geçmiş yaşamı gösterin. Bu katı yaratan büyük
Tanrılar bu boyuttan, bu titreşimden değil, düşüncelerin ışık
bedene sahip olduğu ışık boyutundandı. Sizin bedeniniz ışıktır,
ama bu katta onu göremezsiniz, çünkü bu kat ışıktan daha dü
şük bir frekansta titreşir; bu kütle katıdır. Ben rüzgar oldu
ğumda, bedenimin ben olmadığımı idrak ettim. Ben bu medyu-
84
'Böfüm. 1
mun bedeninde bir gizemim, ama ben varım ve benim oluştur
duğum harika beni dinlemeye gelen tüm insanlar tarafından
hissedilir. Ama benim gerçek olduğumu kim söyleyebilir, çün
kü bu onların bu katta bildikleri realiteyle bağdaşmaz.
Kendinizi bedenin ötesinde, görünmeyen alemde düşünün.
O bir serüvendir. Sizin kendinizi başka birinin gözlerinde de
ğil, kendi anlayışınızda bulacağınız yer orasıdır. Ben savaşçı
larıma bunu öğrettim. Bugün bana bir Tanrı (Hint tanrısı Ra
ma) olarak tapınırlar. Ben bundan hoşlanmam. Onlar Tanrı'nın
ne olduğunu bile bilmezler. Onlar Tanrı olmak yerine, tapınan
lardır. Kim ve ne olduğunuzu bilin. Düşüncelerinize bakın. Ken
dinize bakın. Rüzgarla konuşun. Ay ışığında dans edin. Şafağı
sevin. Onlar size hayat hakkında her şeyi öğreteceklerdir, çün
kü onlar hayatın ta kendisidir ve herkes öldüğünde bile onlar
yaşamaya devam edecektir. Size ne dediğimi anlıyor musunuz?
Kendini Fethetmek
Biliş denen şeyi kazanmak için, sizin alçakgönüllü olma
nız -aynanın size söylediği şeyi değil- gerçek kimliğinizi, içi
nizdeki yüce Tanrı'yı görmeniz gerekir. Ve kendinizi bir tut
sak olarak tutmayı bırakmanız gerekir. Çoğunuz bunu yapar
sınız. Bir hapishane nedir? Siz kendinizle ilgili yüce gerçeği bil
mediğinizde bir hapishanedesinizdir.
Siz de, geçmişte benim olduğum gibi, kendi kendinizin tut
sağısınız. Benim içimde -geldiğim ortak ruh duygusu evine ait
olan- öğrenme ve hakim olma arzusu olsa da, ben düşük bir
varoluş katındaki fiziksel bedeni, yani yoğunlaşmış düşünceyi
ve onun ihtiyaçlarını, arzularını ve bilincini bilmiyordum. Bu
nun neyi gerektireceğini bilmiyordum. Böylece, korkunç bir za
manda -her şeyin bilinçte ve benliğin içinde düzeltilmesi gere
ken- büyük bir çatışma yaşadım. Siz gerçeğinizi nasıl hapset
tiğinizi biliyor musunuz? Siz kim olduğunuzu biliyor musunuz?
85
'1{.ealiteyi 'Yaratma !f?!fiheri
İçinizde yatan erdemi, buraya ne yapmaya geldiğinizi biliyor
musunuz? Siz yaşamınızdan dolayı hep başkalarını suçlarsınız.
Mutsuzluğunuzdan herkesi sorumlu tutarsınız . Bu büyük bir
hatadır, ama ayrıca büyük bir öğrenimdir.
Siz kim olduğunuzu bildiğinizde -ki benim hayatımda bu
nu öğrenmem altmış üç yıl aldı- kendinize bakacak ve kendi se
çiminizle yaşadığınız tüm kaderleri kimin yaratmış olduğunu
açıkça göreceksiniz. Siz tüm mutluluğunuzu ve mutsuzluğunu
zu da kendiniz seçersiniz . Onu başka kimse değil, siz seçmişsi
nizdir. Siz kendinize bakacak kadar alçakgönüllü olduğunuz
da, kendinizi hissettiğinizde ve kendinize neden diye sorduğu
nuzda ve sonra "Neden, biliyorum" dediğinizde, gerçeği hap
seden demir parmaklıkları sökmüş olursunuz ve o zaman ger
çek bir kuş gibi mutluluk, erdem, bir'lik ve huzur aleminde uçar.
Ben altmış üç yıl alan aydınlanmamın ikinci bölümünde pinek
ledim. Pinekledim, çünkü ben artık huzurlu, sakin bir insan
dım. Her şeyle uzlaşmıştım. Her şeyle barış yapmıştım ve en
büyük düşmanlarımı bile sevmeyi, onlara saygı ve hayranlık
duymayı öğrenmiştim. Evet, ben onları sevmeyi öğrendim, çün
kü Ramtha denen varlığı sevmeyi öğrenmiştim.
Siz hepsini yaşamanız bir milyon yıl alacak birçok yaşa
mı tek bir hayatta yaşayabilirsiniz. Bu sürecin neden bu ka
dar uzun sürdüğünü ve bu kadar çok yaşam aldığını biliyor mu
sunuz? Kim olduğunuzu göremediğiniz için. Siz başkalarını yar
gılarsınız ve onları daha iyi anlayabilmeniz için o yargıyı biz
zat yaşamanız gerekir. Ama tüm yaşamlarınızın çoğunda tek
bir şeyi öğrenmişsinizdir. Bilişi hızlandırmakta yavaş olmuşsu
nuzdur, çünkü onu kimin yarattığını görmeyi reddetmişsiniz
dir. Çoğunuz her ırktan, her cinsiyetten, hayal edilebilecek her
türlü insan olarak defalarca enkarne oldunuz. Bir Lemuryalı
gibi alçakgönüllü ve bir Atlantisli gibi kibirli oldunuz . Siz hep
si oldunuz. Ama neden bir hayatta -aslında bir anda gerçekle
şebilecek- bu bilişi hızlandırmaya çalışmamalı?
86
'Böfüm l
Ben Ramtha'nın kim olduğunu anlamaya başladığımda,
ben olan varlığı çok sevdim. Çünkü kendim vasıtasıyla buldu
ğum Bilinmeyen Tanrı ile ve kaderimi yaratmanın ve halkımı
daha büyük bir anlayışa ulaştırmanın eşsiz ve güçlü yoluyla hu
zur ve barış içindeydim. Kendimi bağışladığımda ve yaptıkla
rımı neden yaptığımı anladığımda, daha önce yaptıklarımın öne
mi kalmadı, çünkü o artık bana işkence etmedi. O artık bana
acı vermedi. O artık beni fethe zorlamadı.
Ben size çok iyi öğrettim. Ama çoğunuz hfila benim ne de
diğimi anlamıyorsunuz, siz anlayış ve sevgi kazanma amacıyla
varsınız. İnsanın doğruyu ve yanlışı, yargısal gerçeği yaratma
sı, korku, suçluluk ve spiritüel bir yaşamda ilerleyememeyi ya
ratmıştır. Ben spiritüel derken, felsefi şeylerden değil, tüm ya
şamdan söz ediyorum. O zaman kendinizi kısıtlar, kendi kede
riniz içinde boğulur, kendinizi hor görür, kendi benliğinizi red
dedersiniz. Sevgili varlıklar, tüm yaşamlarınızda yapmış oldu
ğunuz her şey pekfiladır. Bu harika moleküler yapının canlılı
ğını oluşturan Tanrı sizi asla yargılamaz . O yargılamayı bil
mez, çünkü o tam bir sınırlama olan mükemmelliği bilmez . O
sadece vardır. O kendisi olan her şeyi seven Olan'dır ve bu
benlik tüm insanları kapsayan güçtür.
Tanrı sizi asla yargılamaz, sizi asla bir aziz veya bir şey
tan olarak nitelendirmez. Sadece siz, kim olduğunuzu bilme
yerek, bunu kendinize yaptınız. Eğer Tanrı sizin harika varlı
ğınızda iyilik buluyorsa, siz bu yaşamı kazanmışsanız, sizin de
bu yaşamı kendinizi anlamak, bağışlamak ve gerçek, tanrısal
benliğinizi idrak etmek için kullanmanız gerekir.
Böylece Bilinmeyen Tanrı her şeydir: O alacakaranlıktır,
gece kuşu ve onun çalılıktaki hışırtısıdır, mevsimsel sabah uçuş
larını yapan yaban kazlarıdır, çocukların kahkahalarıdır ve aş
kın büyüsüdür, şarabın yakut rengidir ve balın tatlılığıdır. O
sürekli olan her şeydir. Ben bu anlayışlarda Bilinmeyen Tan
rı'yı tanıdım. Bana bunu öğretecek hiçbir öğretmenim yoktu.
87
�teyi 'Yaratma 'l(efiPeri
Ram, üstat, fatih, hepsini kendim anladım. Anlamam gerekiyor
du. O büyük kılıç yarasını aldığımda, iyileşme sürecinde otu
rup düşünmekten ve tefekküre dalmaktan başka yapabileceğim
bir şey yoktu. Sahip olduğum tüm şey kendimdi, tek başına bü
yük bir kayanın üzerinde oturup düşünmekti. O süreçte, daha
böyle bir sözcük yokken, düşünerek bağışlamayı anladım. Böy
le bir kimlik yokken, düşünerek benliği anladım. Ve düşünerek
benlik ile Tanrı'nın bir olduğunu anladım, bu gizemi çözdüm.
Ben hayatımda yapmış olduğum şeyi size etkili bir biçimde an
lattım ve sizin hayatınızda cesaretle tezahür ettirdim ki siz de
aynı, kim olduğunuzu görmek isteme fırsatına sahip olabilesi
niz. Hfila gözlerini kapatan çoğunuza şunu söylemeliyim ki be
nim kapalı bir zihne öğretmem mümkün değildir. Onlar bu öğ
retiyi ne işitir ne de algılarlar, çünkü bu onların güvenlik ger
çeğini tehlikeye atar.
Ne olduğunuza bakın. Öfkenize bakın; neden öfkelisiniz?
Kıskançlığınıza bakın; neden kıskançsınız? Güvensizliklerinize
bakın ve onun da nedenini anlayın. Yargılarınıza bakın; neden
yargılıyorsunuz? Acımasızlığınıza bakın; neden merhametli de
ğilsiniz? Ve kahkahalarınıza bakın; onlar nerede? Size söyledi
ğim bu şeyler üzerinde düşünün. Siz altmış üç yıl boyunca da
yanacak sabra sahip değilsiniz, çünkü siz çok hızlısınız . Sizin
şimdi tam bir sabra ihtiyacınız vardır. Benim hayatım sabırdı.
Bu sabır benim Büyük Ramtha denen benliği koruyan, Tanrı'
nın sonsuz bilişine kanallık eden ve bugün size aşina olduğu
nuz sözcüklerle hitap eden bir varlık olmamı sağladı.
Eğer benim gibi olmak istiyorsanız, benim gibi düşünün.
Onu istediğiniz biçimde uygulayın, ama gerçekten uygulayın.
88
KISIM il
RAMTHA'NIN ÖÖRETİLERİNİN
TEMEL KAVRAMLARI
89
90
BÖLÜM 2
BİLİNÇ VE ENERJİ
REALİTENİN DOÖASINI YARATIR
Sevgili Tanrım,
bugün içimde ortaya çık,
zihnimi ve
hayatımı aç
ki işittiğim şeyi
deneyimleyebileyim.
Sevgili Tanrım,
bugün varlığımı ve
öğrendiğim şeyi kutsa.
Öyle olsun.
92
'Böfüm 2
lacağınız bir şeydir. Her sabah uyanıp hala yaşadığımı, hala bu
dünyada olduğumu anladığımda ruhen büyük bir sevinç duyu
yordum. Geceleri ayın gökyüzünde büyümesini ve küçülmesi
ni izlemekten asla bıkmazdım. Doğaya karşı tutkulu bir ilgi ve
arzu duyuyordum. Her gün, yaşadığımı yeniden doğrulayan ay
ve güneşti. Ben onlara taparak başladım, onlar olarak bitirdim.
Bana aydınlanmış varlık deniyor, çünkü öğrendiğim şey
fiziksel benliğimi aştı. Savaşçı öldü, fatih öldü. Kibir, sönmüş
bir ateşin dumanı gibi havaya karışıp kayboldu. Cehaletim yok
oldu. Böylece ben spiritüel bir varlık oldum. Bu ne anlama ge
lir? Bu benim beynimi, fiziksel ve duygusal bedenimi fethetme,
hedeflere ulaşma ve sonunda yıpranıp ölme uğruna kullanma
dığım anlamına gelir. Ben değiştim. Kendimi günbegün, azar
azar toparlayarak, bu filemi fethetmekte değil, cehaleti yenmek
te değer bulan bir kişilik haline geldim.
Benim en cahil noktam neydi? Böyle birçok noktaya sa
hiptim, ama en cahil noktam halkımın Bilinmeyen Tanrısı'n
dan nefret etmemdi. Benim halkım Tann'ya tapınmazdı. Onlar
sadece tek bir Tanrı'nın olduğunu bilirlerdi ve o isimsiz , me
kansız, sadece var olan her şeyde görülebilecek olan bir Tanrı
idi. Ve bu Tanrı benim halkımı çok kötü bir biçimde düş kırık
lığına uğratmış ve terk etmişti. Bunun nedenini anlayamıyor
dum. Eğer siz bir Tanrı'yı seviyorsanız, hayatınızın zevk ve mut
luluk verici olabileceğini, düşmanlarınızı yenip barış içinde ya
şayabileceğinizi ve hayatınızın her günü şarkı söyleyip dans ede
bileceğinizi düşünüyordum. Ama halkımın tüm yaşam olan Bi
linmeyen Tanrısı bu halkın o kadar güçlü olmayan bir ırka (At
lantislilere) kul olmasına izin vermişti. Bu yüzden bu Tanrı'dan
nefret etmiştim. Böylece onu her insanda öldürmeye çalıştım,
çünkü o benim zavallı ailemi öldürmüş ve halkımı köleleştirmiş
ti. Bu benim hayatımdaki en cahil noktamdı: Tanrı'nın yeni
lebileceğini düşünmek ve insanın Tanrı'yı sevmesinin onu za
rar görmekten, kölelikten ve kulluktan koruyacağını sanmak.
93
1(.ealiteyi 'Yaratma 'Rg,fifıeri
Bilinmeyen Tanrı'nın tüm halkımda ve diğer insanlarda bulun
duğunu ve onlara kendi doğasını verdiğini bilmiyordum. Tan
rı sevgidir. Bu ne anlama gelir? Bu Tanrı'nın yarattığı, verdiği
ve asla almadığı anlamına gelir. Bu, Bilinmeyen Tanrı herkese
yaşam verdi, bu yaşam formlarına Kendi zihnini vererek onla
rın kendi realitelerini yaratmalarını sağladı. Benim halkım bir
gün başkalarına köle olacakları kehanetinde bulunmuştu. Bu
kehanet, onlar onun üzerinde odaklandıkları için en sonunda
gerçekleşmemiş miydi? Evet. Bilinmeyen Tanrı herkesteki bir
zihin değildir; o bir zihnin herkesteki parçalarıdır. Ve herkes
seçtiği biçimde farkında olmalıdır. Bu, Tanrı'nın verici niteli
ğidir. Bunu anlamak bir gün değil, hayatımın geriye kalanını
aldı, çünkü benim barbar yanım nefret ediyor ve hor görüyor
du, ama küçük ve kırılgan olan spiritüel yanım günbegün bü
yüdü. Her gün, yaşamaktan daha çok, spiritüel yanıma daha
fazla sahip olabilmek için dua etim.
Öyleyse ben nasıl aydınlandım? Bilinmeyen Tanrı ile ba
rıştım ve tam olarak o olmak istediğime karar verdim. Ve Tan
rı sevdiği, sadece verdiği, asla almadığı için, içimdeki Tanrı ba
na tam olarak olmak istediğim şeyi verdi: Sevgiyi tüm yaşam
la paylaşabilen her şey. Benim her gün yaptığım savaşın ne ol
duğunu biliyor musunuz, üstatlar?* Hayatımın her gününde ben
yok etmek, kuşkulanmak isteyen ilkel yanımla savaştım. O iler
lemek ve fethetmek istedi. Her gün bu yanımla savaştım, çün
kü artık en zor savaşa, kendimi yenme savaşına girmiştim. Pe
ki, bu fetih bana ne verdi? İlk başta hiçbir şey vermedi, çünkü
ben yaralarımı tartabiliyor, tüm insanları görebiliyor ve tüm
geçmiş zaferlerimi sayıp dökebiliyordum. Onun gerçek olduğu
nu görebiliyordum, ama benim istediğim gerçek değildi, o en
azından elle tutulur, somut bir gerçekliğe sahip değildi. Her gün
gerçek-olan gerçek-olmayanla çatışıyor, onunla eğleniyordu. Ben
orada oturup, "Ramtha, sen bir soytarısın. Sen yaşlı bir soyta
nsın" diyordum. Ben kendime bunu söylediğimde içimde bir şey
94
'Böfüm 2
inciniyordu. Bir acı hissediyordum, bu yüzden bu acıyı incele
mem gerekiyordu. Ve acıyı incelediğim her seferinde, o benim
için daha gerçek hale geldi. Böylece hayatımın geriye kalanın
da her konuda düşünmeyi seçtim. Ve bedenimde kalmamın tek
nedeninin onunla yakın bir ilişkiye sahip olmam olduğunu id
rak ettim. Öfkelendiğim her seferinde, bedenimde merkezleni
yordum. Bedenimin iradem üzerinde daha fazla güce sahip ol
duğu her seferinde, ben onun içinde kökleniyordum. Ama her
geçen gün, gittikçe daha az bedenim ve daha fazla zihnim ha
line geldim.
Böylece, hayatımın sonunda, bu kattan nasıl ayrıldığımı bi
liyor musunuz? Tahta bir tabutun içinde değil. Ben bu kattan
rüzgarla ayrıldım. O neden benim taşıyıcım oldu? Çünkü o Öz'
ün taşıyıcısıdır. Ben neden diğer doğal insanlar gibi ölmedim?
Çünkü ben doğal değildim. Beni ne böyle yapmıştı? Ben doğal
benliğimi, yani bedenimi, kişiliğimi, genetiğimi yenmiştim. Ve
hayatımın sonunda, geçmişle olan ince bağımı koparmayı ba
şarmıştım.
Böylece ben ne oldum? Ben daha iyi bir insan olmadım.
Ben spiritüel bir varlık, bir Tanrı oldum. Olmak istediğim oy
du. Eğer Bilinmeyen Tanrı'nın bir yüzü yoksa, o zaman o biz
zat doğadaki güç ve dürtülerdi. Benim olmak istediğim rüz
gardı, çünkü bana Tanrı'yı en çok insanlar değil, tüm yaşa
mın bir parçası olduğu bilişiyle davranan bu unsur tanımlı
yordu. Ve ben o oldum.
Ben neden aydınlanmış varlık oldum? Çünkü ben bede
nimden çok, Özüm haline geldim. Böylece bugün, bildiğiniz gi
bi, başka bir bedenle buradayım. Siz beni dinlemeye geldiniz,
çünkü sözlerimi okudunuz, başka insanları dinlediniz ve bu
sözlerin hayatınızda yarattığı değişimi gördünüz. Siz bu dün
yaya erkek veya kadın olarak gelirsiniz, bedende bulunan bir
Öz olarak gelirsiniz. Özünüz'ün işi hayatınızın her gününde si
zi canlı tutmaktır. Sizin onu kullanmanızın tek nedeni bu ol-
95
!R,.eafiteyi �aratma !R,gliberi.
muştur. Şimdiye dek ölmemiş olmanızın tek nedeni, bu Öz'ü
sizi canlı tutması için kullanmış ve onu henüz bedeninizi terk
edecek kadar çok istismar etmemiş olmanızdır. Siz onu tümüy
le bunun için kullanmışınızdır. Ama sizin bugün burada bu
lunma nedeniniz o'dur, çünkü o görülemese, ancak bir kuvvet
olarak hissedilse de, ben o'yum.
Siz buraya beni görmeye gelmediniz. Ben şu anda size sı
radan, doğal bir insan olarak görünüyorum. Öyleyse bu öğre
ti, Tanrı'nın içinizde Öz olarak yaşamasıdır. Ama şimdiye dek
o sadece sizi canlı tutmuştur. Eğer onu görebilseydiniz, onun
asla bedeninize benzemediğini görürdünüz. Ben burada benim
le çelişir görünen bir bedende bulunuyorum: Bu bir kadın be
deni ve ben bir erkektim. Ama bu harika bir seçim, çünkü bu
bedeni size Tanrı'nın hem erkek hem dişi olduğunu, ne erkek
ne dişi olduğunu öğretmek için, beyninizde düşündüğünüz şe
yin ille de tüm var olan olmadığını ve asıl varlığınızı göreme
yeceğinizi öğretmek için seçtim.
Böylece, çok uygun bir biçimde, ben geçmişte tanıdığım
insanlarla konuşmak için buraya geldim, ancak aslında o geç
miş zaman ve bu şimdiki zaman aynı anda yaşanmaktadır.
Ben daha önce size öğretmediğim şeyi öğretmek için burada
yım. Ve şimdi size beni takip etmeyi öğretmiyorum; zaten bu
nu yapamazsınız, öldüğünüzde bile bunu yapamazsınız, çünkü
öldüğünüzde ancak kabul edebileceğiniz bir yaşam armağanı
nı alacaksınız. Ve sizin kabul ettiğiniz tek şey, o her nasıl olur
sa olsun, sizin yaşamınız olmuştur. Sizin için önemli olan odur.
Açlık sizin için önemlidir; acı sizin için önemlidir; realiteden
hoşlanmadığınız için, yönünüzü kaybetmek sizin için önemlidir.
Bir kadın veya bir erkek olmak sizin için önemlidir. Tüm bun
lar fiziksel doğadadır ve açlık Öz 'ü geçersiz kılabilir. Açlık çe
kerken, başka her durumdan daha hızlı bir biçimde, Tanrı'ya
odaklanışınızı yitirebilirsiniz.
Böylece ben size ölseniz bile aydınlanmayacağınızı bildir-
96
'13öf:üm 2
meye geldim (çünkü siz ruhsal, spiritüel bir varlık olacaksınız,
ama zihniniz orada olmayacak, o burada kalacak) ve size ru
hen bildiğiniz ve benim öğrendiğim şeyi -tek Tanrı'yı, her şe
yin Tanrı olduğunu- öğretmeye geldim. Ve bu sizin yaşamış ol
duğunuz tek hayat değildir. Bu bedenler giysiler gibidir; siz bu
bedeni bu zaman akışında bir giysi olarak giyiyorsunuz. Daha
önce birçok bedeni eskittiniz. "Bunları neden hatırlamıyorum?"
diyebilirsiniz. Hatırlayamazsınız, çünkü henüz aydınlanmadımz.
Bunu anlıyor musunuz? Son yaşamınızda, bu yaşamınızda ol
duğunuzdan daha çok ilerleme kaydetmediniz. O yaşamınızda
da sadece kişiliğinizin beynini ve bedeninizi kullandınız. Böy
lece, o beden o beyinle birlikte ölüp gittiğinden (zihninizi o be
denle birlikte bıraktığınızdan) siz şimdi bir şey hatırlayamaz
sınız. Sizin tüm hatırlayabildiğiniz bu yaşamdır ve bu yaşa
mın bile çoğunu hatırlayamazsınız, çünkü onları (şimdiki an
da bulunmadığımzdan) gerçekten yaşamamışsınızdır. Siz o an
larda mevcut olmamışsınızdır.
Siz binlerce yıl yaşadınız. Siz evolüsyon* içindesiniz. Tan
rı size sonsuz bir yaşam verdi. Bu ne anlama gelir? Bu, siz öl
düğünüzde bedeninizin yok olacağı, ama sizin spiritüel bedeni
nizde uyanacağınız anlamına gelir. Ama spiritüel beden ancak
onu işgal eden zihin kadar büyüktür ki siz şimdi onu geliştiri
yorsunuz. O ebedi, sonsuz yaşamdır. Siz sonra tekrar enkarne
olabilir, ama bugünü hatırlamazsınız. Neden? Çünkü sizin ge
lecekteki beyniniz bugün burada değildir, ama Özünüz bura
dadır.
Böylece, ben buraya size beni takip etmeyi öğretmek için
gelmedim, çünkü bu imkansızdır ve ben bana tapınılmasını da
istemiyorum. Ben kendinize, içinizdeki Tanrı'ya tapmanızı is
tiyorum. Tanrı'nın en büyük tapınağı taştan, altından, gümüş
ten, değerli taşlardan inşa edilmemiştir. Tanrı'nın en büyük ta
pınağı insan bedenidir ve Öz bu filemde o bedende bulunur; ta
pınak odur. Eğer burada öğrendiğiniz şeyin sizi içsel olarak
97
1<._eali.teyi Yaratma 'l?g/iberi
yükselttiğini hissederseniz, o hissin içinizdeki Öz'den kaynak
landığını bilin. Eğer buraya geldiğinizde yorgun ve açsanız ya
da canınız sıkılıyorsa, bu bedeninizden kaynaklanır. Ve zihni
niz bedeninizdedir, Özünüz'de değil. Eğer öğreneceklerinizin si
zi yükselttiğini hissederseniz, bu içinizde göremeyeceğiniz, ama
içsel olarak o olduğunuz şeyden kaynaklanacaktır. Onun saye
sinde, öğrenecekleriniz size son derece anlamlı ve mantıklı ge
lecektir.
Bu öğretilere kim itiraz edecektir? Maymun-zihniniz, * in
san beyniniz . Neden, biliyor musunuz? Çünkü sizin kabul dü
zeyiniz yeterince geniş, derin ve yüksek değildir; inanç budur.
Siz kabul etmediğiniz bir şeyi hayatınızda asla tezahür ettire
mezsiniz; sadece kabul ettiğiniz şeyi tezahür ettirirsiniz. Öy
leyse sizin kabulünüz ne kadar geniştir? O kuşkunuzdan daha
büyük müdür? Sizin kabulünüzün sınırları nelerdir? Bu yüz
den mi hastasınız? Bu yüzden mi yaşlandınız? Bu yüzden mi
mutsuzsunuz, kabul düzeyiniz mutsuzluk olduğu için mi? Ne
yi kabul ederseniz, onu elde edersiniz. Ondan daha büyük bir
şeyi elde edemezsiniz, çünkü ondan daha büyük olan her şey
Öz'de bulunur. Böylece sizin Özünüz sizi mutsuz etmektedir,
çünkü siz ona böyle yapmasını söylüyorsunuz.
Böylece bugün sorun yaşayacağınız tek şey bedensel zih
ninizdeki kabul düzeyinizdir; o beyninizdeki nöronettir (sinir
hücresi-ağıdır). Eğer siz suçluluk duygusunun kurbanı olan bir
kişiyseniz -eğer bir sürü kötü ve korkunç şey yapmışsanız ve
bu kadar çok suçlu olduğunuz için çok özel olduğunuzu düşü
nüyorsanız- o zaman kabul konusunda zorluk yaşayacaksınız,
çünkü realitenizi kendiniz yaratırsınız. Eğer siz bir kurbansa
nız, onu siz böyle yapmışsınızdır. Bundan hoşlanmayabilirsiniz,
çünkü siz acınızdan, sınırlılığınızdan ve yoksunluğunuzdan baş
kasının sorumlu olmasını istersiniz. Ben size bunun sizin so
rumluluğunuz olduğunu söyleyeceğim ve siz bundan hoşlanma
yacaksınız. Özünüz bunu kabul eder, ama beyniniz kabul et-
98
'Böfüm 2
mez, çünkü o kimin onu incittiğini söyleyebilir; kimin onu düş
kırıklığına uğrattığını söyleyebilir; neden kuşku duyduğunu söy
leyebilir. Bu asla sizin değil, başka birinin hatasıdır. İnsan bey
ninin kibri . . . Siz bundan hoşlanmayacaksınız.
Ayrıca, siz hepinizin Tanrı olduğunuz kavramıyla da zor
luk yaşayacaksınız, çünkü bazılarınız hfila Tanrı'nın cennet de
nen bir yerde bulunduğuna ve tüm iplerinin onun ellerinde ol
duğuna inanmak istiyorlar. İşte bu yüzden eğer hayatınızda bir
şey kötüye giderse, bunun Tanrı'nın iradesi olduğunu söyleye
bilirsiniz.
Cennetteki Tanrı uygun bir imajdır, çünkü Tanrı orada
oturduğu sürece, yanlış davranışlarınızdan, sevgisizliğinizden,
kötü düşüncelerinizden ötürü sizi cezalandıracak olan odur. Bu
nu cennette yapan Tanrı'dır. Ve siz kurtarılmak istediğinizde,
birisinin sizi kurtarabilmesini istersiniz. Neden, biliyor musu
nuz? Çünkü bunu kendiniz yapabileceğinize inanmazsınız. Tan
rı aslında dinde harika bir rol oynar. Ama size söyleyeyim, cen
net denen yer sizin içinizdedir ve inanmanıza izin verdiğiniz şey
gerçekleşir. O zaman Tanrınız hemen bugün sizin suçunuzu ve
eksikliklerinizi bağışlayabilir. Bugün bir kurban olmayı bıraka
bilirsiniz. Bugün hasta olmayı bırakabilirsiniz. Bugün şeytana
inanmayı bırakıp kendinize inanmaya başlayabilirsiniz. Bazıla
rınız bundan hoşlanmayacaksınız, çünkü siz bir kurtarıcıya ih
tiyaç duyuyorsunuz. Siz bundan hoşlanmayacaksınız, çünkü
Tanrı'nın (kurtarıcı İsa'nın) geri dönüp sizi almasını istiyorsu
nuz. Dolayısıyla, benim söylediklerim sizin inandığınız şeye ters
düşecektir, çünkü ben size sizi ve içinizde bulunanı öğretece
ğim. Çoğunuz herhangi bir şeyi tezahür ettirebileceğinize inan
mıyorsunuz. Siz yoksunluğunuzu kabul etmişsiniz. Söyleyecek
lerim size ters düşecektir. Ancak söylediklerime inandığınız
da, "Kendinize inandığınızda her şey mümkündür" aksiyomu
gerçekleşecektir.
99
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{e!Weri.
Bu Okul Kendinize İnanm akla İlgilidir
Buradaki sorun nedir? Onu bulduğumuzu düşünüyorum.
Ona kendine inanmak deni.r. Bu okul bununla ilgilidir; o sade
ce bu hayata özgü olan bir benliği yenmek, en büyük arzuları
nızdan daha büyük olmak, insan beyninizin kabul etmediği şe
yi kabul etmeyi öğrenmek ve bunu beyninize öğretmekle ilgi
lidir. Bu okul, mucizevi olmak için içinizdeki Öz'ü -içinizdeki
Tanrı'yı- yeniden diriltmekle ilgilidir. Ben burada bir kurtarı
cı olmak için bulunmuyorum, olduğumu da asla söylemedim
ve olmak da istemem. Ben burada size bildiğim birçok şeyi öğ
retmek için bulunuyorum. Ve bunu başarmak için de binlerce
yılın sabrına sahibim, ama sizin bu sabra sahip olduğunuzdan
kuşku duyuyorum.
Öğreneceğiniz şey içinizdeki Tanrı'yı yüceltmektir. Bu epey
bir çalışmayı gerektirecektir. Ve sonunda siz hfila bedeninize
sahip olacaksınız, ama kabul düzeyiniz gerçekten sınırsız ola
caktır. Neden, biliyor musunuz? Çünkü siz kendinize daha çok
inanmanıza neden olacak mucizevi şeyler yapmayı öğrenecek
siniz.
Bu, bunun altın yol olduğu anlamına gelmez ; bu tehlikeli
bir yoldur, çünkü yol boyunca her adımda, bu bedenin kişiliği
olan değişmiş-egonuz sizi öldürmek için hep orada olacaktır.
Siz aydınlanmış bir varlık olduğunuzda, bu, değişmiş-egonuzu
yendiğiniz için olacaktır. Öyleyse -o ince yaşam ipliğine tutun
mayan- sizlere kaybedecek neyiniz var diye soruyorum? Bu okul
da harcayacağınız kısıtlı zamanın dışında, neyi kaybetmeniz ge
rektiğini biliyor musunuz? Sadece kuşkunuzu. Mucizevi olanı
reddetmek yerine, kabul etmekle kaybedeceğiniz ne vardır? Kay
bedeceğiniz ne vardır? Siz sabah kalkacaksınız, ben size Öz'
ün güçlü nefesini nasıl üflemeniz ve gününüzü yaratmanız ge
rektiğini öğreteceğim. * Size, bu yöntemin doğru olduğunu ka
*Bu yöntem, Ramtha'nın Doğumun ve Ölümün Gizemi adlı kitabında anla
tılmıştır. (Ç.N.)
1 00
'13öfüm 2
bul ederek kaybedeceğiniz ne olduğunu soruyorum. Kaybede
ceğiniz şey bu hayatın bildiğiniz sınırlamalarıdır ve siz ebedi
bir yaşam kazanacaksınız .
Ebedi yaşam ne anlama geliyor? Evet, sonuçta herkes
ölümsüzdür, hepiniz sonsuz varlıklarsınız. Ama sizde ne fark
lı olacak? Siz bu bedende yaşarken cennet-filemini, * o boyutsal
filemi ziyaret etmeyi öğrenecek, dolayısıyla kabul fileminizi ge
nişleteceksiniz. Ve eğer ölürseniz, ölmeyi seçerseniz, başka her
kesin gittiği yere gitmeyeceksiniz. Belki buraya geri dönmeniz
bile gerekmeyecek. Belki siz o kadar yüceleceksiniz ki başka bir
galaksiden süper-zeki bir varlık ırkı sizin sonraki ebeveynle
riniz olacak, çünkü siz burada bilinilmesi çok zor olan gerçek
leri bilmeye hazırsınız.
Bu okula gelen herkes daima sınanır. Ama onları kimin sı
nadığını biliyor musunuz? Kendileri. Öz tek başına kırılgandır
ve ona kendi başına gelişmesi için bir fırsat daima verilir. Ama
eğer kişinin zihni, değişmiş-egosu daha büyük hale gelir ve gün
lük yaşama hükmederse, o çok küçük ve kırılgan olan Öz'ü azal
tacaktır. O zaman ne olur? Çok geçmeden bu kişiler kuşkulan
maya, yoksunluk hissetmeye ve inanmamaya geri dönerler. Ve
rahatlık bulmak ve beslenmek için her şeyi kendilerinin dışın
da aramaya başlarlar, çünkü onu kendi içlerinde yitirmişler
dir.
Sonra onlar ikircikli değişmiş-egolarla bu okula geri dö
nerler. Bu yüzden ilk günlerde bir temizlik çalışmasının yapıl
ması gerekir. Bu temizlik çalışması nedir? Onlara bedenlerin
den daha büyük olduklarının ve Tanrı fileminde var olanın on
ların kuşkularından daha büyük olduğunun tekrar söylenme
si gerekir. Sonra onların disiplinlerine sokulmaları ve istedik
leri şeyi tezahür ettirmeleri gerekir. O zaman onlar, "Ah, ta
mam, tamam, şimdi hatırlıyorum" derler. Onlarla sadece bir
hafta geçirdiğimi düşünün. Bu bir haftanın dört gününü te
mizlik çalışmasına, üç gününü başka bir düzeye çıkmaya ve
101
9{eafi.teyi 'Yaratma 9{eliberi
daha önce kabul etmedikleri bir şeyi kabul etmeyi öğrenmeye
ayırırız ve sonra onlar giderler. Peki, benim bu okula geldikle
rinden beri değişmiş olan öğrencilerim var mıdır? Evet, var
dır. Benim mucizevi şeyler yapabilen öğrencilerim var mıdır?
Evet, vardır. Benim mucizevi şeyler yapamayan öğrencilerim
var mıdır? Evet, vardır. Neden? Arada neden bir fark vardır?
Neden bazıları yapabilir de, bazıları yapamazlar?
1 02
'1Jöfüm 2
de, bir düşünceden dolayı yaşam verir. İnsan bedeni bir beyin
içerir ve o beyin bilinç ve enerji akımlarının aracıdır. Bilinç ve
enerji beynin güç kaynağıdır.
Beynin işi nörolojik düzeyde bilinç ve enerji dürtülerini
alıp düşünceler yaratmaktır. Beyin aslında bilinç akımını (be
yindeki) nörosinaptik yollarda yer alan tutarlı düşünce form
larına ayırır. O zaman beyin bir düşünceyi hatırlayabilir; onun
işi budur. Böylece beyniniz içinden akan bilinç ve enerji akı
mıyla işlev yapmak, sinaptik noktaları ateşlemek, size imgeler
sunmak için oradadır. Zihin bilinç ve enerji değildir; o ürün
dür. Zihin beyinde düşünce formları veya anılar yaratan bilin
cin ürünüdür. Biz tüm o anıları alıp bir araya getirdiğimizde,
siz, "Ben şu kişinin zihninden hoşlanıyorum" diyebilirsiniz .
Bilinç, enerji ve zihin terimleri arasında bir fark vardır.
Daha ileri gitmeden önce bir şeyi anlamanızı istiyorum. Siz bu
rada bir gerçeği değil, bir felsefeyi öğreniyorsunuz. Bu onun bir
öğreti olduğu anlamına gelir. Bu öğreti tamamen sizinle ilgili
realite denen kuramsal bir kavram hakkındadır. Ama o gerçek
değildir. Gerçek görecelidir. Sadece sizin bildiğiniz şey gerçek
tir. Eğer başka bir şeyi bilmezseniz, o gerçek değildir. Eğer bi
rileri size bu evrenin yanında bir yirmi-üçüncü evrenin bulun
duğunu söylerlerse, bunu bilimsel gözlem sonucu söylüyor ola
bilirler; bu onların gerçeğidir. Ama o sizin gerçeğiniz değildir.
O, hayatınızdaki çoğu şey gibi, bir felsefedir. Onun neden ger
çek olmadığını biliyor musunuz? Çünkü siz yirmi-üçüncü evre
ni deneyimlemediniz ve ancak onu deneyimlediğinizde o bir ger
çek olur. Şimdi size öğreteceğim şeyi öğrenmekten korkmama
nızı rica ediyorum, çünkü bu öğreti harika şeyler yapar. Onu
bir felsefe olarak kabul edin ve onu bir kez uyguladığınızda,
felsefeden gerçek ortaya çıkacaktır. Bunu anlıyor musunuz?
Böylece şimdi güvendesiniz. Biz kimsenin inancını değiştirme
yeceğiz .
1 03
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(efWeri
Bir Kavramı İfade Etmek İçin Sembolleri
Kullanmak
Eski çağlarda öğretmenler görünmeyeni sembollerle öğ
retmeye çalışırlardı. Onlar Tanrı'nın güneş ışığı ya da Ra'nın
ışığı gibi olduğunu, bunun bilinç ve enerji olduğunu ve sizin ışı
ğı gördüğünüzde aydınlanacağınızı söylerlerdi.
Bilinç ve enerji sembolizmde güneş gibidir, çünkü güneş
rüzgarlarıyla bir bilinç akımı yayar ve o bilinç akımı insan bey
ni tarafından alınır, düşünce formlarına sokulur ve o düşünce
formları da bir şey eker, bir şey görür ya da bir şey yaratırlar.
Bu ışık fikri, ışığa gitmek, insan bilincinde bir arketiptir
(temel modeldir) , çünkü insan beyninin Tanrı, bilinç ve enerji
realitesini deşifre etmesinin tek yolu onu karanlığı aydınlatan
ışık olarak görmesidir. Siz karanlık bir odada hiçbir şeyi göre
mezsiniz, ama bir ışık huzmesi odaya girdiği ya da küçük bir
ateş yakıldığı anda dik açıyla gelip nesnelere çarpan ışık bir de
rinlik kırılması yaratır ve siz görmeye başlarsınız. Böylece ay
dınlanma fikri cehaletin gerçeğin ışığıyla yok edilmesi kavra
mından kaynaklanır ve o bilinç olarak adlandırılır. O gerçekte
bir ışık değildir, ama bir ışık olarak görülür ve tanımlanır. Bu
insanlar, eğer Tanrı burada bu ışık akımını tüm varlıklara ya
yan formsa, o zaman o ışık yayanın Tanrı olması gerektiğini dü
şünmüş ve onu böyle tarif etmişlerdir.
Beyne canlı denilebilmesi için onun bir bilinç akımına sa
hip olması gerekir. Doktorların, bir insanın yaşayıp yaşamadığı
nı, beyninin canlı olup olmadığını anlamak için beyne o elek
trotları bağladıklarında gördükleri şey, beynin bilinç ve ener
jiyi işlemden geçirme yeteneğidir ve bu beyindeki nöronların
ateşlemesiyle görülür. Nöronlar farklı frekanslarda ateşlerler,
böylece bilim bu ateşleme olgusuyla beynin canlı olup olmadı
ğını belirler. Doktorlar bunu canlı olmak olarak adlandırırlar.
Eğer bir beyin dalgası kaydı elde ederlerse, o zaman o kişinin
1 04
'Böfi 2
canlı olduğunu varsayabilirler. Ama o kişi neden uyanık değil
dir? Çünkü o komada bulunmaktadır. Ama o canlıdır.
Bu sizin için dikkate değer, şaşırtıcı bir şey değil mi? O
insan bilinçsizdir, ama canlıdır. Onu canlı tutan nedir? Bilinç
ve enerjinin özü. O neden uyanık değildir? Çünkü o düşünceyi
bilinçli bir düzeyde işlemden geçirmemektedir. Siz bilinçli ol
duğunuzda ne olur? Gözleriniz açıktır ve siz düşünür, düşün
ceyi işlemden geçirmeye başlarsınız. Gözleriniz kapalıyken de
uyanık, farkında ve orada mevcut olabilirsiniz. O zaman çev
renizle düşünceyle etkileşime girersiniz.
Kişinin düşünme yeteneği ona bir zihin verir. Öyleyse si
zin zihniniz ne kadar büyüktür? Hadi, dürüst olun. Aranızdan
kaçınız bu enkarnasyonda öğrenilecek her şeyi öğrendiniz? Ka
çınız her şeyi biliyorsunuz? Eğer bilinç ve enerji her gün size
akıyor ve içinizden geçiyorsa, sizin var olan her şeyi bilmenizi
ne engeller? Sizin zihniniz var olan her şeyin temelidir; siz sa
dece bildiğiniz şeyi bilirsiniz. Biz sizden söz ettiğimizde, sizi bü
tünden ayırır ve bir birey olarak sizin hakkınızda konuşuruz.
Sizi ne bir birey yapar? Görünüşünüz, konuşma ve düşünme bi
çiminiz. Tüm diğer şeyler sizin düşünme biçiminizin sonuçları
dır. Ve sizin zihniniz, sadece, okulda öğrendiğiniz tüm felsefe
nin bütünü olabilir. Siz, "Ben okuldan mezun oldum" diyebilir
siniz. Bu ne anlama gelir? Bu, "Okulda bana öğretilen her şeyi
hatırladım ve belleğime dayanarak tüm sınavlardan geçtim" de
mektir. Ama onları deneyimlediniz mi? Hayır. Böylece sizin bey
niniz gerçek olması gerektiğini kabul ettiğiniz, ama öyle olma
yan kuramsal felsefeyle doludur. O, size onu öğreten kişinin bi
le gerçeği değildir. O, onu keşfetmiş olan kişinin gerçeğidir. An
lıyor musunuz? Öyleyse sizin kafanızda ne vardır? Ebeveynle
rinizin size öğrettikleri her şey; okularınızın, tarihinizin ve kül
türünüzün size öğrettiği her şey . . . Ama onun ne kadarı ger
çektir? Başka bir deyişle, kafanızda birisi var mıdır, yoksa bu
sadece bir kayıt mıdır?
1 05
'.l(eafiteyi 'Yaratma 1?.g/Weri
Artık neden, teknoloji alanı dışında, kimsenin mucizeler ya
ratmadığını biliyor musunuz? Çünkü herkes, zihnen öğrenmiş
olduğu her şeyin gerçek olduğunu varsaymaktadır. Mucizeler sa
dece beklentinin pahasına gerçekleşir. Başka bir deyişle, o si
zin öğrenmemiş olduğunuz şeydir. O sizin gerçek olarak bilme
diğiniz ve olmasını beklemediğiniz şeydir ve o olur; işte o ger
çektir. Böylece sizin zihniniz çok fazla anlamsız ve mantıksız
sözle doludur. Kafanızda ne kadar çok batıl inanç var? Merdi
venlerin altından geçer misiniz? Beyazın iyi, siyahın kötü oldu
ğuna inanır mısınız? Yazıklar olsun. Suçluluk hisseder misiniz?
Hala suçluluk hissediyor musunuz? Yazıklar olsun. Bakın, me
sele şudur: Sizin bu hayatta çok sıkılmanızın nedenlerinden bi
ri, sadece gerçek olarak bildiğiniz şeyi yapabilmenizdir. Siz her
Cumartesi gecesi şöyle olduğunu, her Pazar sabahı böyle oldu
ğunu, işinizde şöyle olduğunu vb. bilirsiniz. Siz işinizden ve
hayattan sıkılırsınız. Neden? Çünkü siz nasıl yapacağınızı bil
diğiniz tek şeyi yapıp durursunuz ve sizin sahip olduğunuz tek
gerçek odur. Başka her şey varsayımdır. Öyleyse sizin zihni
niz ne kadar büyüktür? O sadece sizin gerçeğiniz kadar bü
yüktür.
Özünüz'ün Sesi
Öyleyse amaç nedir? Özünüz 'ün ne düşündüğünü hayal
edin. Siz hiç Cumartesi gecesi Özünüzü hayal ettiniz mi? O si
ze ne demektedir? "Bugün yine bunu mu yapacağız? Vazgeç. "
Özünüz'ün, Tanrınız'ın size şunu söylediğini hayal edin: "Senin
neyin var? Başka bir şey yapamaz mısın? Kendi başına düşü
nemez misin? Seninle konuşmama izin verecek kadar uzun bir
süre susamaz mısın?" Özünüz'ün size şöyle dediğini hayal edin:
"Ben bugün işe gitmek istemiyorum. Bugün aynı şeyleri yap
mak istemiyorum. Bunu neden istemediğimi biliyor musun?
Çünkü her gün aynı şeyleri yapmak için kullandığın şey ben'im.
1 06
'13öfüm 2
Ben gittikçe küçülüyorum. Eğer sen kurumuş görünüyorsan, bu
nun nedeni beni bunlar için kullanıp tüketmiş olmandır."
Birisine acımasız davranıp zarar verdiğinizde, Özünüz si
zi buna muktedir kılar. Ben bunun nasıl bir his verdiğini bili
rim. Maymun-zihniniz* masum birine acımasızca saldırdığın
da, bunun için -olayı dehşetle izleyen- Özünüzü bir kukla gibi
kullanır. Bunu hayal edin. Özünüz'ün size şöyle dediğini hayal
edin: "Beni dinlemeyecek misin? Neden böyle olmak zorunda
sın? Neden savaşmak yerine, bu insanı sevmek istemiyorsun?
Onu sev." En şiddetli anınızda kafanızın içinde bu sesi duydu
ğunuzu hayal edin. Siz çok öfkelenmişsinizdir ve o size, "Sa
kinleş. Bu insanı sevelim. Şu anda saldırdığımız varlık biziz"
demektedir. Siz o sesi duymak istemezsiniz. Ona susmasını söy
ler ve daha da fazla öfkelenir, karşınızdaki kişiye daha da şid
detle vurursunuz. Özünüzü hayal edin; onun başka ne yapma
sı gerekir? Sizin yaşlanmanızın ve bir sürü hastalığa yakalan
manızın nedeni Özünüz'ün sizden bıkıp usanmış olmasıdır, çün
kü sizin gelişmeniz gerekiyordu. Siz bu yüzden buradasınız. Ge
lişmek ne anlama gelir? O sizin bedeninizin değil, bilgeliğinizin
gelişmesi gerektiği anlamına gelir. Sizin Özünüz bir enkarnas
yonda kullanıp tükettiğiniz yaşam-kuvvetidir. * Siz bir çocuk
ken o kuvvet büyüktür, her yanı kaplar. Siz spermlerinizi saç
maya ya da adet görmeye başladığınızda ve dünya hakkında gö
rüşler, yargılar oluşturmaya başladığınızda, o küçülmeye baş
lar, çünkü siz onunla yaratmak için Özünüzü kullanıp tüket
mektesinizdir.
Neden ölmekte olduğunuzu biliyor musunuz? Çünkü siz
yaratılmış düşünceler formunda hayati bir enerji kaynağını kul
lanıp tüketmişsinizdir. Bu günlerin birinde Özünüz sizden kur
tulmak için daha fazla beklemeyecektir. O, siz yere düşene dek
o ağacı sarsacaktır. Bir Öz nasıl bu kadar acımasız olabilir?
Çünkü sevgili varlıklar, siz burada gelişip tekamül etmek için
bulunuyorsunuz. Burada mevcut durumu sürdürmek için de-
1 07
�ealiteyi 1'aratma '1<.efıDeri
ğil, realiteyi yaratmak için bulunuyorsunuz. Siz burada bilgi,
felsefe ve sonra gerçek bakımından gelişmek için bulunuyor
sunuz. Burada hayattan korkmak için değil, yaşamak için bu
lunuyorsunuz. Siz burada beyninizi düşünceler yaratmak ve
cehaletinizi yenmek için kullanma amacıyla bulunuyorsunuz.
Bir insan aydınlandığında ne olur? O cehaletini yener. Bu
ne anlama gelir? Bu onun değişmiş-egosunu, kişiliğini, bedeni
ni değil, Özü'nü geliştirdiği anlamına gelir. Ve o her gün o ener
jiyi içererek çalışır. Öyleyse ona ne olur? O asla gerçekten yaş
lanmaz O dinamik enerjiye sahiptir. O yaratabilir. Ve onun ka
bul düzeyi olağanüstüdür. Eğer siz o insana, "Buna inanıyor
musun?" diye sorarsanız, o daima evet diyecektir. "Ben onu çok
tan deneyimledim. Ona sahip oldum" diyecektir. Eğer ona bu
nun ne anlama geldiğini sorarsanız, o sizi şöyle yanıtlayacak
tır: "Bu benim onu bir felsefe olarak yarattığım, sonra bir de
neyim olarak tezahür ettirdiğim anlamına gelir; ben onu de
neyimledim. Deneyimleyince, onu bildim. Ben bilgeliğe sahibim.
Ben gerçeğe sahibim. " Bunu anlıyor musunuz?
Bu sizin bir melek, bir iyilik timsali haline gelmeniz ge
rektiği anlamına gelmez. Yeni Çağ, yeni çağ değildir; o ebedi çağ
dır. Bu sizin bedeninizden daha büyük olmanız, önyargınızdan
daha büyük olmanız, yoksunluğunuzdan daha büyük olmanız
anlamına gelir. Ve bu olumlu bir zihinsel tutuma sahip olmak
değildir, çünkü eğer bir insan olumlu bir zihinsel tutuma sa
hipse, bu onun gerçekte -içinde olumlu bir zihinsel tutuma sa
hip olmaya çalıştığı- olumsuz bir zihinsel tutuma sahip oldu
ğu anlamına gelir. Böylece, o sahte bir tutumdur. Oysa ben siz
den değişmenizi ve o olmanızı istiyorum.
1 08
'13öfüm 2
tı. Beyin bilinç ve enerji yaratmaz; beyin bilinç ve enerjinin bir
aletidir; o bir makinedir. Onun işi, bilinç ve enerjiyi alıp, ez
berlenmiş, biyokimyasal düşünce olarak dondurmaktır, böyle
ce o düşünce realiteyi yaratabilir; yani beyinde tutulan (ön lop
ta imgelenen) düşünce zaman akışında realiteyi yaratır. Mese
le, bakir bilinç ve enerjiyi alıp tekfunülsel düşünceyi yaratmak
tır -daha büyük olmak ve daha büyük düşünmektir- ki o sizin
için daha büyük bir yaşam yaratabilsin. Böylece Tanrı, Öz şim
di sizin içinizde gelişmektedir. Ve içinizde meydana gelen, dı
şınızda da meydana gelecektir.
Ben size Bilinç ve Enerji disiplinini göstereceğim. Bu di
siplin şu anlama gelir: Sizin bu okulda öğrendiğiniz ilk şeyler
den biri zihni sakinleştirmek ve Boşluk denen yeri bulmaktır.*
Boşluk, Ana/Baba prensibidir. O, bilinç ve enerjinin kaynaklan
dığı yerdir. Siz enerjiyi omurganızın dibinden orta-beyninize çı
kararak beyninizi temizlersiniz, böylece kimliğiniz, hissettikle
riniz, endişeleriniz yok olur. Beyindeki tüm diğer şeyler teıniz
lenir, çünkü eğer beyin düşüncelerle somut realite yaratmanın
mekanizması ise, o zaman sizin onu temizleyip saflaştırmanız
gerekir ki, ön-loba koyup üzerinde odaklandığınız düşünce çev
renizde mutlak bir berraklıkla tezahür edebilsin.
Bunun neye benzediğini size bazı (daha ileri düzeydeki) öğ
rencilerle göstereceğim.** Bu (nefesle yapılan) uygulama size şa
şırtıcı, korkutucu, hatta biraz utandırıcı görünebilir. O size ay
rıca kendi kabul düzeyinizi de gösterecektir. Neden kabul et
ıniyorsunuz? Neye karşı önyargılısınız? Neye inanmıyorsunuz?
Bu öğrencilerin bu disiplini uygulayışlarını izledikten sonra,
yapmak istediğiniz şeyin bu olup olmadığına, bu okula devam
etmek isteyip istemediğinize karar vermenizi istiyorum, çün
kü bir ara verdiğimizde, gidip yatırdığınız parayı geri alma fır-
1 10
BÖLÜM 3
BENLİGİN KÖKENLERİ
Sevgili Tanrım,
bugün öğrendiğim şeyin
gerçekleşmesini istiyorum.
Onu deneyimlemeyi bekliyorum.
Tanrım hayatımı kutsa.
Öyle olsun.
112
'Böfüm 3
nu söyleyebiliriz. Böylece, sizden şunu tekrarlamanızı istiyo
rum: Her şeyin potansiyel olarak bulunduğu, ama hiçbir şeyin
maddesel olarak bulunmadığı engin bir hiçlik. Yanınızdaki ki
şiye dönüp Boşluk terimini tanımlayın: Her şeyin potansiyel
olarak bulunduğu, ama hiçbir şeyin maddesel olarak bulunma
dığı engin bir hiçlik. Boşluk budur.
Sınırlı bir zihnin Boşluğu kavraması zordur. Bu yüzden
belki kullanılabilecek en uygun görüntü şu olabilir: Uzayı ve
onun içinde bulunan tüm yıldızları, gezegenleri gazımsı bulut
ları, nebulaları düşünün ve sonra uzaydaki tüm bu ışıkları yok
edin. Şimdi Boşluğun engin bir hiçlik şeklindeki zihinsel kav
ramına sahibiz. Peki, bu engin hiçlik ne kadar yaşlıdır? O za
mansızdır, çünkü zaman ondan kaynaklanacak olan bir potan
siyeldir. Bunu anlıyor musunuz? Böylece Boşluk daima vardı.
Siz Boşluğu normal yaşamınızda deneyimler misiniz? Siz zih
ninizin dinlenmesine veya doğal olarak duraklamasına izin ver
diğinizde, hiçbir şey düşünmeden sabit bakışlarla boşluğa bak
tığınızda, işte o anda Boşluğu deneyimlemektesinizdir. Bu da
imi Boşluğa Ana/Baba Prensibi veya -tüm yaşamın ondan kay
naklandığı- Kaynak da denir. Ama yaşam bir hiçlikten nasıl
kaynaklanır? Boşluk kendisi olmayan bir şeye nasıl yaşam ve
rir?
Vuku bulmuş olan şudur: Bir noktada Boşluk olağanüstü
bir şey -bir şey- yapmıştır.
1 13
11._ealite!Ji ?'aratma 1{t6Dtri
Olan şuydu: Boşluk kendini düşünüp tasarladı. Şimdi siz
den kollarınızı iki yana açmanızı istiyorum. Düşünüp tasarla
ma, görsel olarak, bu şekilde görülür. Sağ ve sol elin bir araya
geldiği yer mıknatısın merkezidir. Negatif ve pozitif kutupla
rın biraraya geldiği yer mıknatısın merkezidir. Mıknatısın mer
kezi ne negatif ne de pozitiftir. O sadece vardır. Kollarınızı iki
yana açın: Boşluk engin bir hiçlik olarak kendini düşünüp ta
sarladı. Ve o bunu yaptığı anda, bir an doğdu.
114
'Böfüm 3
Bunun basit bir anlatım ve ilkel bir örnek olduğunu unut
mayın. Kendini düşünüp tasarlayan Boşluk kendisinin bir ak
sini yarattı. Başka bir deyişle, o kendisinin bir değişmişliğini
yarattı ve biz bunu bu noktada görüyoruz. İlk kez, daima var
olan Boşluk'tan bir potansiyel doğmuştu. Ve Boşluğun kendi
ni düşünüp tasarladığı yerdeki o potansiyel bir akis oldu, ama
o ko'nsantreydi. O bir tekamül, bir evolüsyondur. İşte siz böy
le başladınız. (Şekil 2'deki) bu varlık bilinç ve enerji olarak içe
rilir. Bu bilinç ve enerjidir. Sizin başlangıcınız buydu, ama siz
hfila başlamamıştınız. Siz sadece Boşluk tarafından düşünü
lüp tasarlanmıştınız. Bu (Şekil 3'teki) tümüyle Boşluk'tur ve
biz onu bu iki-boyutlu, lineer zamanda görüyoruz. Ama bura
daki nokta şimdi bir referans noktası olur. Ve ona Tanrı de
nir. Şimdi sizden o noktanın yanına "Ben olan Tanrı" diye yaz
manızı istiyorum. Bu düşünüp tasarlama noktası bilinç ve ener
jinin başlangıcıdır. Boşluk ona yaşam veren Ana/Baba Prensi
bi'dir ve o sizin başlangıç noktanızdır.
Şimdi Boşluk bu küçük varlıkla konuşur ve ona şöyle der:
"Merhaba. Senin içimdeki mevcudiyetini özledim. Senin görü
nüşün beni memnun etti. Benden istediğin gibi yaratmanı isti
yorum, istediğin şeyi yapmanı istiyorum. Ben artık yalnız deği
lim. Sen şimdi benimle birliktesin. Şimdi git ve benimle ne is
tersen onu yap . "
Anneniz v e babanız siz küçükken size bunu söyledikle
rinde başınız derde girerdi. Siz evde ve dışarıda koşturur, yap
mak istediğiniz her şeyi yapardınız, ama geri döndüğünüzde ebe
veynlerinizin zihinlerindeki şeyin tam olarak bu olmadığını an
lardınız. Ancak bu ebeveyn farklıydı, o hiçbir kısıtlama koyma
dan size gelişme ve genişleme izni vermişti. "Git ve benimle
ne istersen onu yap. " Bu Boşluk'ta zamanın olmadığını anla
malısınız. Eğer zaman yoksa, mesafe de yoktur. Eğer mesafe
yoksa, uzay da yoktur.
Bu durumda siz şöyle düşünmeye başlarsınız: "Pekfila, ben
1 15
�te!Ji 'Yaratma 'l(efWeri
oraya buraya koşturacağım. Bu eğlenceli görünüyor. " Böylece
siz burada belirdiğiniz anda buraya geri dönersiniz, çünkü Boş
luk'ta "burada" "orada"dır. * Bunu anlıyor musunuz? Orada
zaman yoktur, böylece "burada" da yoktur. O zaman siz biraz
düş kırıklığına uğrar ve "Eh, o zaman ben aşağıya giderim" der
siniz. Ama Boşluk için aşağı nedir? Böylece siz aşağıya gider
siniz. Ama aşağıda olduğunuzu algıladığınız anda, başladığınız
yere geri dönersiniz, çünkü Boşluk'ta zaman yoktur. Böylece,
her yer aynıdır. Bunu anlıyor musunuz? Bu varlık (Sıfır Nok
tası) Boşluğun her yanındaydı, ama asla bir yere gitmedi. Bu
varlık kim bilir ne kadar uzun bir zaman orada kaldı ve ebe
veyninin olmasını söylediği her şey olmaya çalıştı, çünkü "her
şey" kesinlikle yeni bir anlayışa adaydı. Bu bilinç, yöneldiği
her yerde, zaten vardı, böylece o hiçbir yere gitmedi.
Sıfır Noktası
Yedinci Düzey
Uzay Zam.an
-
1 17
1(.ealiteyi 'Yaratma 1(.efıberi
Siz cennetin* yedinci düzeyini (ya da katını) duydunuz mu?
Bu cennetin yedinci düzeyidir. Biz orada başladık. Ellerinizi tek
rar birleştirin; şimdi biz bir'iz. Onları ayırın; şimdi biz ikiyiz.
Yedinci cennet katında realite ne kadar hızlıdır? Eğer siz ye
dinci-düzey varlığının bilincine sahip olsaydınız ve bir düşün
ce düşünseydiniz, onun tezahür etmesi hiç zaman almazdı. Çün
kü yedinci katta düşünceler anında tezahür eder.
Şimdi tam burada bir yaratıma sahibiz. Bu Tanrı'dır (Sı
fır Noktası) ve bu da Tanrı'nın ayna bilincidir. Şimdi yaşam
meydana gelmektedir. Bu iki elin arasında, tıpkı bu dünya ka
tı gi�i, bütün bir realite vardır, sadece o yedinci kattır. Peki,
siz yedinci katta -tahmin etmeye cüret etmeyeceğimiz kadar
çok uzun bir zaman yaşadıktan sonra, daha ileri gitmeye ha
zır olduğunuzda ne yaptınız? Yine kendi üzerinize döndünüz,
değil mi? Ama şimdi küçük bir sorun vardır, çünkü benlik bu
rada gezinen bir şeye sahip olmuştur. O bu diğer ele sahip ol
muştur. Böylece bu Sıfır Noktası'nın bu ayna bilince aynı şeyi
yapma mesajını vermesi gerekir. Böylece onlar (ellerin birleş
mesi örneğinde olduğu gibi) zamanı çökertirler. Şimdi onlar bir
dir, değil mi? Ve onlar düşünüp tasarladıklarında, artık yedin
ci cenneti düşünüp tasarlamamaktadırlar; onlar sonraki cen
neti düşünüp tasarlamaktadırlar, çünkü yedinci cenneti zaten
yaşamışlardır. Ellerinizi birbirine yaklaştırın, bu yedinci cen
nettir, ama program yeni cennet katını yaratmaktır. Onlar dü
şünüp tasarladıklarında altıncı cennet katı ya da realitesi or
taya çıkar (Şekil 6). Peki, zaman altıncı cennette daha yavaş
mıdır, yoksa daha hızlı mıdır? Daha yavaştır.
Peki, eğer siz altıncı realitede yaşıyorsanız, sizin düşünüp
tasarladığınız bir düşüncenin gerçekleşmesi ne kadar hızlı ola
caktır? Siz yedinci realitede yaşayan bir kişiden biraz daha ya
vaş olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Evet. Aradaki fark bu
dur.
1 18
'.Böfüm 3
ŞEKİL 6: ALTINCI DÜZEY
Altıncı Düzey
Uzay - Zaman
Beginci Düzey
Uzay - Zaman
1 20
'Böfi 3
ŞEKİL 8: BİLİNÇ VE ENERJİNİN
SIFIR NOKTASINDAN AŞAGI İNİŞİ
Sıtlr Noktası
7. Düzey
�
. Düzey
8. Düzey
1. Düzey
Şimdi .
Ayna Bilincin lnigi
Frekans Düzeyleri
Sıfır Noktası
1 23
'.Böfüm 3
Şimdi sizden üçüncü düzeyi yaratmanızı istiyorum. Şim
di dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci düzeylerin enerjisine ve
zamanına ne olur? Siz üçüncü katta ne tür bir bedene sahip
olacaksınız? O ne kadar hızlı titreşecek? Bedenin nedeni nedir?
Neden şudur: Eğer siz ruhsal-spiritüel bir varlıksanız, ancak
o katın unsurlarına büründüğünüzde bir katta bulunabilirsi
niz. Başka bir deyişle, eğer Öz (Spirit) Boşluk'tan doğmuşsa,
onun bir zaman düzeyinde var olabilmesi için, o zamandan ya
pılmış bir giysiye bürünmesi gerekir.
*Elin bu ileriye doğru salınımı herhangi bir zıtlar dizisinin olumlu veçhesini
temsil eder. O, kötü yerine iyiyi, alçak yerine yükseği, hayır yerine eveti, geç
miş yerine geleceği vb. temsil eder.
1 25
!l{ealitegi 'Yaratma �eri
ŞEKİL 1 1: HAYAL KURMAK
Sıfır Noktası
Sıfır Nokt.aı
Geçmi!I
� Biling
Tanrıların Müdahalesi
Bu zaman-çizgisinde yaklaşık dört yüz elli beş bin yıl ön
ce, burada, birinci katta harika bir şey vuku buldu. Siz hfila ye
dinci kattayken, bazı varlıklar çoktan aşağı katlara inmişler
di. Bakın, siz hepiniz aynı zamanda inmediniz, herkes farklı
zamanlarda ve farklı katlara indi. Bu sizin seçiminize bağlıy
dı. Hfila beşinci katta yaşayan varlıklar vardır ve onlar daha
aşağı katlara hiç inmemişlerdir. Belki sonraki iki yüz yılda on
lar bu kata inecek, belki de buraya asla gelmeyeceklerdir. Ama
onların bildikleri tüm şey o kat olacaktır. Bazılarınız onları me
lekler olarak adlandırırsınız. Siz onları böyle adlandırırsınız,
çünkü onlar sizin katınızla ilgili olarak tam bir masumiyete sa
hiptirler. Onların iyi ve kötü yargıları yoktur, onları anlamaz-
1 32
'Böfüm 3
lar. Onlar sadece sevgiyi anlarlar. Ama onlar burada hiç yaşa
mamışlardır. Tanrı'yı fiziksel bedende asla içermediklerinden,
asla bir Mesih olmamışlardır.
Siz dördüncü kattayken, bu birinci kata milyarlarca yıl
önce gelmiş olan, bu zaman-çizgisinde, 8,2 hertz'de titreşen bu
üç-boyutlu madde katında bulunan varlıklar vardı. Yani onlar
bu zaman-çizgisine çoktan inmişlerdi. Onlar bu birinci kata
inerken üçüncü kattan geçtiklerinde, dördüncü kata çıkan bir
spiritüel realite inşa ediyorlardı. Başka bir deyişle, onların re
aliteleri bu kadar yavaş bir bedende (birinci kat bedeninde) bu
kadar hızlı (dördüncü kat zamanında) meydana geliyordu. Bu
nu anlıyor musunuz? Böylece onlar yavaş yavaş parlaklaşma
ya başladılar ve şimdi dördüncü katta bulunuyorlar. Onlar si
zin kardeşlerinizdir. Onlar çeşitli ve farklı gezegenlerde yaşar
lar ve çoğu o gezegenlerin iç kısımlarında yaşar, çünkü bir yö
rüngede dönen tüm gezegenlerin içleri oyuktur. Onlar şimdi
sizden ileridedirler. Bu salonda bulunan hepiniz, dört yüz elli
beş bin yıl önce bu zaman-çizgisine, birinci kata geldiniz, en so
nunda bu noktaya eriştiniz. Peki, ne kadar gelişmiştiniz? Siz
erkek veya kadındınız. Çocuklarınızı yetiştirmek uğruna bir
likte yaşıyordunuz. Kabilelerde kadınlar hükmediyordu, onlar
kültürün liderleriydi. Erkekler aileye yiyecek sağlıyorlardı. Ah
laklı bir aile düzeni vardı.
Sonra, az önce sözünü ettiğim ve Tanrılar denen varlık
grubu buraya geri döndü. Onlar buraya geldiler ve sizin biraz
yardıma ihtiyacınızın olduğunu, gelişmiş olsanız da, çok fazla
gelişmemiş olduğunuzu anladılar. Böylece, onlar sizin tekamül
zaman-çizginize merhametle müdahale ettiler. Bu katta siz kü
çük bir beyne ve büyük yüz hatlarına sahiptiniz . Bu küçük be
yin sürüngen beyni (beyincik), orta-beyni ve korpus kallosu
mu içeriyordu. Başka bir deyişle, bu beyin neokorteksi içermi
yordu. Tekamülünüzün bu noktasında siz çok psişiktiniz. Bey
niniz psişik alem denen kızılötesinde çalıştığından her tarafa
1 33
�ealiteyi 'Yaratma �eli.beri
telepatik mesajlar gönderebilirdiniz, ama sizin ilkel bir beyni
niz vardı. Bu varlıklar geldiler, tohumlarını sizinkilerle karış
tırdılar, böylece sizin bedeninize kendi deneyimlerini aktardı
lar.
Size ebeveynlerinizin duygusal kimliğini de miras aldığı
nızı söylemiştim. Bu varlıklar da sizi (DNA'larıyla) tohumladık
larında, siz bir kültür olarak değiştiniz. Bedeninizdeki kıllar dö
küldü, boyunuz orantılı biçimde uzadı. İskeletiniz değişti. İki
kaburganız yok oldu ve beyniniz muazzam bir biçimde büyü
dü. Yüz hatlarınız yumuşadı, inceldi.
Bu varlıklar bunu neden yaptılar? Çünkü onlar sizin kar
deşlerinizdir. Onlar sizinle aynı Kaynak'tan gelen, sadece te
kamülde sizden önde olan Tanrılar'dır. Onlar sizi hizmetkar
lar olarak da kullandılar, çünkü siz sadece bu zaman-çizgisin
de bulunduğunuzdan henüz tekfunülsel bir bilgi kapasitesi ka
zanamamıştınız. Siz onların bildiği her şeyi bilmiyordunuz. Öy
leyse sizin göreviniz neydi? Sizin göreviniz onlarla birleşmek
ve birlikte yaşamaktı. Onlar da size psikolojiyi, sanatı, mate
matiği, astronomiyi öğrettiler. Onlar size bir kültür duygusu
ve dinamik bir benlik duygusu aşıladılar. Ama siz ne kadar
büyüktünüz? Sizin büyük, ama nadiren kullanılan bir neokor
teksiniz vardı, çünkü bir Öz olarak, size o genetik bedeni ve
recek deneyimi yaşamamıştınız. Yani bu çocukların ebeveynle
rinin giysileriyle çevrede dolaşmaları gibiydi. Giysi uygundu,
ama içindeki hala bir çocuktu. Anlıyor musunuz? Bu değişim
dört yüz elli beş bin yıl önce meydana gelmeye başladı.
Kutsal kitabınızdaki efsanelerde sözü edilen bu Tanrılar
hepinizin bedenlerini yaratıp sizinle etkileşime girdiler ve sonra
kendi yaşamlarını sürdürdüler. Bu hepiniz için ne yaptı? O dört
yüz elli beş bin yıl önce sizi zaman-çizgisinde bir bekleme kalı
bına soktu. Siz değişmediniz, çünkü bir bekleme kalıbında bu
lunuyordunuz. Böylece tekrar tekrar enkarne oldunuz, ama son
enkarnasyonunuzda bıraktığınız aynı spiritüel gelişimle geri ge-
1 34
'1Jöfüm 3
liyordunuz. Bu ne anlama gelir? İnsanlık kırk bin yıl önce du
rağanlaştı ve insanın kafatası kırk bin yıldır değişmemiştir. Bu,
spiritüel insanlar olarak, sizin tüm mekanizmasını (beyin ka
pasitesini) henüz kullanmadığınız bir genetik çizgide enkariıe
olup durduğunuz anlamına gelir.
135
�ealiteyi 'Yaratma �efWeri
dünüz mü? Kaç çocuğunuz vardı ve onlar bugün neredeler? Son
yaşamınızda nasıl bir katkıda bulundunuz? Siz bunları hatır
layamazsınız.
Siz bu hayatta buraya en büyük spiritüel potansiyelinizi
yaşamayı ve bedeninizin en büyük potansiyelini kullanmayı öğ
renmeye geldiniz. Sizin genlerinizde Tanrılar var mı? Gerçek
ten var. İçinizde taşıdığınız gelişkin bir zeka var mı? Gerçek
ten var. Siz üstün bir ırkın çocukları mısınız? Birçok üstün ır
kın çocuklarısınız. Bir ırk onu yaratmış olan zeka kadar bü
yüktür ve bu da elbette tüm kökenleri hayal eden Tanrı'ya ge
lip dayanır.
Bu zamanda sizin hayatta mutsuz olmanızın nedeni rea
liteyi hayal etme yeteneğinizin sonunda olmanızdır; siz her şe
yin bunu sizin için yapmasına iziri verirsiniz . Sinemaya gider
ve siz öylece durup izlerken başka birisinin bir serüveni yaşa
masına izin verirsiniz. Ağzınız kapalı bir halde, başka birinin
size söylediği bir melodiyi dinlersiniz. Bir başkasının yazdığı
şiire bayılırsınız. Bir başkasının sanat eserine hayran kalırsı
nız. Bir başkasının dehasının hayatınızı kolaylaştırmasına izin
verirsiniz . Bu durumda sıkılmanızda ve eğlenceye ihtiyaç duy
manızda şaşılacak bir şey yoktur, çünkü tüm bu yaratıcılık siz
den kaynaklanmamaktadır. Eğer siz Tanrı'ysanız -ki kesinlik
le öylesiniz- ve eğer bilinç ve enerji realitenin doğasını yaratı
yorsa, belki sorun sizin yeteneğinize, kapasitenize, kudretinize
inanamamanızdır. Belki o geni ebeveynlerinizden almışsınızdır.
Çoğu ebeveyn kendi ebeveynlerinden, genlerinden daha büyük
olabileceğine asla inanmamıştır.
Siz kırk bin yıldır böyle yapıyordunuz . Bilinciniz şiddetle
(Şekil 13'de görüldüğü gibi) ileri geri salınıp duruyordu. Siz ne
kadar değişken ve kararsızsınız? Bir an bir şeyi kabul edip son
raki anda ret mi ediyorsunuz? Bir an bir şeyden hoşlanıp son
raki anda ondan hoşlanmıyor musunuz? Geleceğinizden ne ha
ber? Hangi gelecek? Geleceğiniz daha çok geçmişinizi düşün-
1 36
'1Jöfüm 3
mek gibi değil mi? Eğer öyleyse, sizin geleceğiniz buraya sap
lanıp kalmıştır. Tanrılar buradan ayrıldıklarında, gökyüzünde
kaybolduklarında, siz onların cennete geri döndüklerine inan
dınız . Ve bu inanç -inanç realitenin yaratıcısı olduğundan- içi
nizdeki Tanrı'yı uykuya yatırdı ve seçtiğiniz Tanrı'yı dışınıza
koydu.
Oysa onlar da sizin gibi, sadece daha gelişmiş varlıklardı.
Onlar da tıpkı sizin sorunlar yaşadığınız gibi sorunlar yaşa
yan varlıklardı. Onlar da sizin gibi Tanrılar idi. Ama bir nok
tada siz onları kendi üzerinize yerleştirdiniz . Böylece siz Tan
rı'yı kendi içinizde değil, dışınızda görmeye başladınız ve bu
sizin yaratıcılığınızı engelledi. Çünkü yaratım sürecinde siz içi
nizdeki Tanrı ile hizalanır, bir hayal yaratır, sonra o hayalden
ayrılarak onun enerji olarak tezahür etmesine izin verirsiniz;
o imgeleme enerjiyi yoğunlaştırır, tezahür ettirir, deneyimi ya
ratan budur. Ama siz Tann'yı kendi içinizde değil, dışınızda gör
düğünüzde bunu yapamaz, saplanıp kalırsınız. Böylece kırk bin
yıldır siz her enkarnasyonda bunu yaptınız . Bu ne anlama ge
lir? Örneğin, siz okula gider ve kültürün size sunduğu her şe
yi öğrenirsiniz. Sonra sıkılırsınız, çünkü katkıda bulunacak baş
ka bir şeyiniz yoktur, çünkü hayali imgelemeyi, onu hizalandır
mayı, zamanı çökertmeyi, enerjiyi çökertip görsel forma dönüş
türmeyi ve sonra onu deneyimlemeyi bilmezsiniz .
Herkes bu zaman-çizgisinde biraz ilerler, sonra ölür, üçün
cü kata gider, orada ışıkta geçmiş yaşamını gözden geçirir ve
bu zaman-çizgisine geri döner. Siz burada saplanıp kalmışsı
nızdır. Hiç kimse imajını* aşamaz . Sadece az sayıda varlık bu
kattan ayrılıp dördüncü kata çıkar. Onlar bu Tanrı sorununu
aştıklarında bu kata çıkar, spiritüel olmaya başlar, Kaynağın de
rinliklerine erişir ve onu bu, birinci katta tezahür ettirirler. Bir
Mesih kimdir? Zaman-çizgisini bitirip yuvaya geri dönen var
lık. Şimdi bunu yanınızdaki kişiye (ya da kendi kendinize) açık
layın.
137
138
BÖLÜM 4
Ulaklar
İleri düzeydeki öğrenciler kendi aralarında fısıldaşarak si
zin çok fazla bilgi aldığınızı söylüyorlar. Alıyorsunuz. Bu fel
sefeyi aktarırken, onu sizin için tezahür ettirecek ulaklar da gön
dereceğim ki onu bir gerçek olarak görebilesiniz . Bir ulak ne
dir? Size bir haber, bir mektup getiren bir varlık bir ulaktır. Si
zinle sonuçta bu felsefeyi gerçek olarak deneyimleyeceğiniz şe
kilde etkileşime giren veya bir durum yaratan bir varlık bir ulak
tır. Size birçok ulak göndereceğim. Ve bugün size sunduğum
bilgiyi sunmamın tek nedeni bu yıl olağanüstü bazı keşiflerin
yapılacak olmasıdır. Onlar yapıldığında, siz burada oturup tüm
bunları işittiğinizi hatırlayacaksınız.
141
�teyi 'Yaratma 'leri.
onun altında, yani birinci, ikinci ve üçüncü katlarda elektron
lar ve pozitronlar denen madde ve anti-madde yarışır. Böylece
bir atom tümüyle potansiyelin mevcut oluşudur.
Eğer bir atomu çekirdek düzeyinde açarsanız, bir atom
bombasına sahip olursunuz. Siz bir atom bombasının gücünü .
biliyor musunuz? Enerjinin gizli-olandan gelmesi ilginç değil mi
dir? Parçacık ne kadar küçükse, enerji o kadar daha güçlüdür.
Bu enerjinin nereden geldiğini hiç düşündünüz mü? Belki çe
kirdeğin parçalanışıyla açığa çıkan bu güçlü enerji zamanın ya
vaşlamasıyla sıkılaşmış ve kıvrılmış enerjinin serbest kalma
sından kaynaklanmaktadır (bkz. Şekil 10). Bu size mantıklı gel
mekte midir? Çünkü eğer atomun çekirdeğini parçalarsanız, el
de ettiğiniz enerji türü bu yedi düzeyde ortak olan enerjidir.
Bir atom budur. O tümüyle, bir parçacıkta gizli olan yedi rea
lite düzeyidir.
* Enerji bir yılanın hareketi gibi dalgalanır. Ramtha bu hareketi eli açık ola
rak koluyla gösterir. Enerji dalgası çökerek bir parçacığa dönüştüğünde, dal
galanma hareketi durur ve el sımsıkı kapanıp bir yumruk haline gelir ki bu da
parçacığı temsil eder.
1 44
'13öfüm 4
hayatta kalmak için yiyeceğe, uykuya ve ihtiyaç gidermeye muh
taç olduğunu bilir. Onun bildiği budur. Buna hayatta kalma
düzeyi denir. Çoğu insan, iyi bir eğitim görmüş olsa da, hayat
ta kalma düzeyini asla aşamaz. Onlar yaratıcılığın özgür-yeri
ne* asla geçemezler, böylece yaşamlarında sihri asla gerçekleş
tiremezler. Eğer beden ve beyin sadece günlük yaşamla ilgile
niyorsa, yarın o insana ne getirecektir? Siz yarının ne getire
ceğini bilirsiniz, çünkü milyonlarca yarın yaşamışsınızdır, böy
lece sizin yarınınız sadece geçmişinizdir. Sizin okula gidip bir
sürü bilgi öğrenmenizin nedeni de hayatınızı kazanıp bedeni
nizi besleyebilmektir. Anlıyor musunuz?
Böylece, eğer siz başka bir kişiye manyetik bir çekim his
sederseniz, onun Özü'ne değil, beden tipine çekilirsiniz. Neden?
Çünkü o beden tipi sizin sahip olduğunuz beden tipine benzer
ve onu tamamlar. Burada manyetik bir rezonans vardır. Böy
lece siz cinsel ilişkiye girersiniz ve sonra çocuklarınız olur. Ne
tür çocuklara sahip olursunuz? Siz sizden biraz daha gelişkin
çocuklara sahip olursunuz, ama onlar sezgisel olarak yaratma
yeteneğiyle doğmazlar, yaratmak için eğitilmeleri gerekir. Böy
lece, siz bedeninizin yaşamınızı belirlemesine izin verdiğiniz bir
çok enkarnasyon geçirmişsinizdir.
Sihir neden çok önemlidir? Çünkü sihir genetiği tarafın
dan belirlenen bir hayat yaşayanların başına asla gelmez. Ne
den? Çünkü gizli-olanı ortaya çıkarma gücüne sahip olan be
den değil, içinizdeki Gözlemci'dir, içinizdeki Öz' dür. Ama eğer
siz zayıfsanız ve sadece maddesel benliğiniz için yaşıyorsanız,
sizinle benim aramdaki mesafede gizli-olanı açığa çıkarmak ve
istediğiniz şeyi realiteye dönüştürmek için gerekli odaklanışı
asla geliştiremezsiniz. Siz bu hayattan kurtulmak mı istiyor
sunuz? Onun çok korkunç olduğunu mu düşünüyorsunuz? O
bir nimettir, çünkü eğer bu gece ölürseniz, tekrar bu varoluş
ta doğacaksınız. Ve ne tür ebeveynlerin çocuğu olarak gelecek
siniz? Sizin şimdiki kabul düzeyinize sahip olanların. Böylece
1 45
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{efWeri
siz tekrar doğacaksınız. Bu beden ve bu beyin ölecek ve bey
nin tüm bilişsel belleği onunla birlikte yok olacak. Sonuçta yep
yeni bir bedende her şeyi tekrar öğrenmek zorunda olacak ve
onun genetik programlamasından pek emin olamayacaksınız.
Böylece, siz bu yaşamı hatırlamayacaksınız. Siz bu yaşa
mın kötü olduğunu düşünüyor ve ondan kurtulmak istiyorsu
nuz, ama sadece başka bir ateşe atlıyor olacaksınız. Ve bunu
kaç kere yaptığınızı biliyor musunuz? Bunu binlerce yıl boyun
ca yaptınız. Siz kırk bin yıldır durağan bir ilerleme içindesiniz.
1 48
'13öfüm 4
gi olmayacaktır. Bu kendinizi şiirsel sözlerle avutmak olmaya
caktır. Sevgi vermektir. Tanrı asla almaz, sadece verir. Yaşam
o noktadan (Sıfır Noktası'ndan) itibaren genişlemiştir; o asla
daralmamıştır. Tanrı yargılayamaz. Tanrı sizi yargılayamaz,
sizden nefret edemez, sizi suçlayamaz . Böyle bir şey yoktur. O
sadece izin verir.
Sevginin ne olduğunu bilmek, kendinizi açmak ve vermek
tir. Bu bir barajı yıkıp onun tuttuğu suyu serbest bırakmak.
gibidir; o bir verme bilincidir. Siz kendinizi sevmeyi öğrendi
ğinizde, kendinizi böyle sevmeyi öğreneceksiniz. Kendinize mad
desel şeyler değil, özgürlük vereceksiniz . Kendinizi başarılı ya
da başarısız olarak yargılamayı bırakacaksınız. Geçmişiniz ko
nusunda suçluluk duymayı bırakacaksınız, çünkü siz suçluluk
duygusuna saplandığınız sürece asla bir geleceğe sahip olamaz
sınız. Düşmanlarınızı bırakacaksınız, çünkü siz onları bırak.tı
ğınızda, onlar da sizi bırakırlar. Bu kendinizi sevmektir. Bir
düşmana sahip olmak ve onu daima zihninizde tutmak muaz
zam miktarda bir enerjiyi gerektirir.
Kendinizi sevmek kendinizi bağışlamaktır. Ve kendinize
şöyle sormaktır: "Tüm sonsuzluğun ışığında, bu eylemin ne de
ğeri var, o beni daha çok engelleyecek mi, yoksa sonsuzluk yo
lunda genişletecek mi?" Tanrı sevgidir, çünkü Tanrı hayatını
zın her gününde size verir ve sizi hayatı yaratmak. için gerekli
enerjiyle destekler. Aynı şeyi yapabildiğinizde, o zaman sizin içi
nizde sevgi doğar. İnsanların sizi sevmelerini beklemeyin; on
lar bunu yapamazlar. Kendinizin sizi sevmesini bekleyin. Ve
kendinizi kendinize özgürlük ve huzur verecek şekilde sevin.
Siz bunu yapabildiğinizde, diğer insanlara da bunu yapmaları
için örnek olursunuz. Bu özgürlüğü ve huzuru onlara da vere
bilirsiniz.
İnsanların hatalar yapmalarına izin verin. Onlar da bilge
liğin eşiğindedirler. Erdem hayattan kaçınmak. değildir; o ha
yatı gerçekten yaşamaktır. İnsanlara geniş bir manevra alanı
1 49
!l{ealiteyi 'Yaratma �fWeri
verin. Onların bir hata yapmalarını beklemeyin. Onları sevin,
onlara izin verin. İnsanlar üzerinde gücünüzü kullanmayın ve
onlarla oyunlar oynamayın. Onlara özgürlük verin ve onlara kar
şı dürüst olun. Ve bu dürüstlük onlara en çok istediğiniz şeyi
vermektir. Eğer sizi uygun bir biçimde yetiştirmedilerse, ebe
veynlerinizi bağışlayın. Hiç kimse birisini nasıl uygun ve doğ
ru bir biçimde yetiştireceğini bilmez. Ama hayata sahip oluşu
nuzu ve onların size yaşam vermiş olmalarını kutlayın. Verin.
Almayın. Verme eylemiyle Tanrı olacaksınız. Siz merhametli ol
duğunuzda, Tanrınız da merhametli olur. Siz bağışlayıcı oldu
ğunuzda, Tanrınız da bağışlayıcı olur. Siz kendinizi bağışlayıp
da düşmanlarınızı bağışlamamayı nasıl bekleyebilirsiniz? An
cak kendinizi bağışladığınızda, başkalarını da bağışlayacak bil
geliğe sahip olursunuz .
Alıcı insanlar kurbanlardır ve hepiniz alıcı olmuşsunuz
dur. Siz hayatın size bir şey borçlu olduğunu düşünürsünüz.
Ebeveynlerinizin, arkadaşlarınızın, sevgililerinizin size bir şey
borçlu olduklarını düşünürsünüz . Hiç kimse size herhangi bir
şey borçlu değildir. Siz bir verici değil, bir alıcısınız. Eğer bir
alıcıysanız, o zaman Tanrı'yı temsil edemezsiniz. Eğer siz bir
vericiyseniz, içinizdeki tanrısal gücü temsil edersiniz, çünkü tan
rısal kaynağın bir sınırı yoktur. Bu gece uyumadan önce sakin
bir biçimde oturup hayatınızda gerçekleşmesini istediğiniz üç
şeyi düşünmenizi istiyorum. Bunlar hayal ettiğiniz üç şey ola
bilir. Bu daha muhteşem bir Öz olabilir, daha bilinçli bir ya
şam olabilir, büyük bir zenginlik olabilir. Bu -onu kabul ede
bileceğiniz- herhangi bir şey olabilir. Beyninizin ön lobuna koy
duğunuz şeyi kabul edemiyorsanız, ona sahip olamazsınız .
Yine bu gece uyumadan önce bu yol boyunca kaybettiği
niz bir şeyi arayın. Çoğunuz onu çocukluğunuzda kaybetmiş
sinizdir. Geriye dönüp onu bulun, ama o kabul edebileceğiniz
bir şey olmalıdır. Sonra onu defterinize yazın; onun bir resmi
ni çizin. Bunu bitirdiğinizde, kendinizi düşünün. Kendinizle il-
1 50
'13öfüm 4
gili neyi değiştirmek istediğinizi düşünün, her şeyin mümkün
olduğunu bilin. Geçmişe devamlı bağımlı olmak diye bir şey yok
tur. O sadece geçicidir. Yoksunluğunuz, kuşkunuz, hastalığınız
vb. üzerinde odaklanın ve onu yazın. Hayatınızda değiştirmek
istediğiniz üç şey nedir? Onları yazın ve resimlerini çizin. Yap
manızı istediğim tüm şey budur.
Sonra, uyumadan önce, okuyun -televizyon izlemeyin- ki
zihninizde yüksek düşüncelerle uykuya dalasınız. Ne okuma
nız gerekir? Kuantum mekaniği hakkında bir şeyler okuyun.
Realiteyi yaratma hakkında bir şeyler okuyun. Başka bir ya
şam ve o yaşamda kim olabileceğiniz kavramıyla ilgili bir şey
ler okuyun. Bedeninizi değil, Özünüzü besleyin. Ve beyniniz
de onunla uykuya dalın.
Sizi seviyorum. Çünkü ben de sizin gibiydim. Bu yüzden
size verebileceğim şeyi veriyorum. Sizler unutulmuş Tanrılar
sınız. Siz kendi tanrısallığınızı unutmuşsunuz. Çoğunlukla, ba
tıl inançlı ve dogmatiksiniz. Bugün size öğrettiğim şey çok ba
sittir. Gizli-olanın enerji olarak tezahür ettirilmesi size kar
maşık gelebilir, ama o gittikçe daha açık hale gelecektir.
Henüz bilmediğiniz çok şey var. Sizin yerinizde olsam, ce
haletimi kıskançlıkla savunmaz ve onu korumak için kuşku ba
riyerleri oluşturmazdım. Siz kendinize yapabileceğiniz en kö
tü şeyi zaten yaptınız. Bundan daha kötü bir şey yoktur. Bu
okulda ne ruhunuz ele geçirilecek, ne bir tarikata gireceksi
niz, ne bir takipçi olacaksınız, ne de beyniniz yıkanacak. Geç
mişte bunları zaten yaptınız ve yaşadınız. Asla geriye doğru git
meyeceksiniz, sadece ileri doğru gideceksiniz. Böylece yarın re
aliteyi, mutluluğu ve yeni bir disiplini tezahür ettireceğiz.
İ çinizdeki Tanrı'yı selamlıyorum. Bu el hareketinin anla
mı budur. * Hepsi bu kadar. Artık gidebilirsiniz.
*Raıntha, ellerini dua eder gibi birleştirip yedinci mührünü işaret ederek ve
sonra öğrencilerin önünde eğilerek onların içlerindeki Tanrı'yı selamlar.
151
1 52
BÖLÜM 5
Beni yaratmış
ve bana yaşam vermiş olan
Sevgili Tanrım,
içimde bilme tutkusunu uyandır.
Bana gücümü geri ver
ki aydınlanmaya giden
bir yolculuk, bir yol
tezahür ettirebileyim.
Öyle olsun.
1 53
!l{ealiteyi '.Yaratma !l{eftfıeri
ren bu ciddi insan tutumunun ötesinde bulunan sevinci göre
ceksiniz. Benim sevdiğim Tanrı kimseyi yargılamaz, asla yar
gılamamıştır. O verici bir varlıktır; o bir kaynaktır. O size as
la, "Eh, bunu istiyorsun, ama ona sahip olamazsın" demez . O
size asla, "Onu elde edebilmek için önce kefaret olarak ceza çek
men gerekir" demez. O size asla, "Önce pişman olduğunu söy
le ki sana onu vereyim" demez. Onlar Yusuf oğlu İsa'yı gerili
olduğu o çarmıhtan indirmeliler. O ne kadar hazin bir görün
tüdür. Onun amacı size kendinizi suçlu hissettirmektir.
Öğrenmekte olduğunuz Tanrı ebedi yaşamdır; bu o kadar
dolu bir yaşamdır ki siz henüz deneyimlemediğiniz ne kadar
çok şey olduğunu hayal edemezsiniz . Siz hayatın en kötü bö
lümünü deneyimlemiş olduğunuzu biliyor musunuz? Eğer bir
tekrardoğuş döngüsüne saplanıp kalmışsanız, hep aynı tutu
mu yaşayıp durursunuz. Bin yaşam boyunca farklı bedenlerde
hep aynı siz olarak bulunduğunuzu hayal edin. Ne kadar sıkı
cı. . . Bu yüzden, yaşamak istememenizde şaşılacak bir şey yok
tur.
Bakın, siz bir anda değişebilirsiniz, bu yeteneğe sahipsi
niz. Neyi öğrenmemiş olduğunuzu hayal edin. Neyi bilmediği
nizi hayal edin. Siz saplanıp kalmıştınız, aynı davranış kalı
bıyla enkarne olup duruyordunuz. Farklı bedenler; aynı eski
tutum. Yapmış olduğunuzdan daha kötüsünü yapamazsınız. Ha
yatta öğreneceğiniz tüm şeyin yaşamaya değmeyeceğini ve ken
dinizi öldürmenizin pekala olduğunu söyleyen bazı varlıklar var
dır. Size bir şey söyleyeyim: Eğer siz en azından on buçuk mil
yon yıldır bu dünyaya geri dönüyorsanız, oldukça büyük bir şey
yapmış olabileceğinizi düşünmüyor musunuz? Siz bu kadar çok
yaşamda her şeyi yaptınız, birilerini öldürdünüz, birileri tara
fından öldürüldünüz, kötülük yaptınız, kötülük gördünüz, dış
landınız. Tecavüz ettiniz, tecavüz edildiniz. Kral, kraliçe, yok
sul, köle, hizmetkar, aziz, günahkar, iffetli ve fahişe oldunuz .
Siz her şey oldunuz. Öyleyse henüz bilmediğiniz şeyin aynı es-
1 54
'Böfüm. 5
ki şeyler olduğunu düşünmenize neden olan nedir? Bundan son
ra durum daha da kötüleşmeyecek, tam tersine daha harika ha
le gelecektir.
Her şeyin yolunda olduğunu da düşünmeyin. Bu öğretinin
kötü olmanıza izin verdiğini söylemeyin; siz daha önce zaten
kötü olmuştunuz. Bu öğreti size bunu idrak etmenizi söyler ve
hayatınızın geriye kalanında ne yapacağınızı sorar: Siz her gün
-kendinizi bile sevmeyecek kadar çok- aynı eski öngörülebilir
kişi mi olacaksınız? Siz kendiniz gibi biriyle karşılaşsaydınız,
onunla bir ilişkiye girer miydiniz, yoksa ondan -kendinizden- ka
çar mıydınız?
1 55
!l{eali.teyi 'Yaratma 'Rg/Weri
dıklarını öğreneceksiniz. Bu yeni bilgi değildir. Aslında bugü
nün yeni bilgisi acınacak kadar yoksul ve kısırdır ve bunun
böyle olması amaçlanmıştır, çünkü insanlar her şeyi bildikle
rinde ve her şeyin farkında olduklarında hükümetler varlıkla
rını sürdüremezler. İnsanlar realiteyi yaratma gücüne sahip ol
duklarında ticari hayat varlığını sürdüremez. Böylece bu kül
türde insanın tanrısalığı önemsiz gibi gösterilmekte ve insanın
kendi adına düşünmesi, bireysel düşünceye sahip olması engel
lenmektedir. İşte bu yüzden herkes herkesi aynı olmaya, aynı
şeye inanmaya, aynı şekilde davranmaya, aynı ürünleri satın
almaya, aynı görünmeye zorlamaktadır, çünkü aynılıkta kon
trol vardır. Bireysellikte ise öngörülemezlik vardır. Hükümet
ler halklarını köşeye kıstırıp kataloglayarak ayakta kalabilir
ler. Ve hükümetler ancak herkes onların gücünü kabul ederse
iktidarda kalabilirler. Ama ya örneğin Amerika' da herkes Me
sih düzeyine erişebilecek kadar aydınlansaydı, ne olurdu? Bu
ülkede hfila cumhuriyetçiler ve demokratlar olur muydu? Bir
ulusal borca sahip olur muydunuz? Sağlık sigortasına muhtaç
olur muydunuz?
Boş inançları ve dogmayı yok etmek, hükümeti iktidarda
tutmayı amaçlayan insanların yararına mıdır? Hayır, değildir.
Bu boş inançlar ve dogma insanları bölmeyi ve yönetmeyi sağ
lar ve onlar bu insanlar sayesinde iktidarda kalırlar. Bu öğreti
dünyevi değildir. Bu öğreti beyin, spiritüel beden ve gelişim dü
zeyleriyle ilgilidir. Bu öğreti size hayatınızı değiştirmek için ge
reken her şeyin içinizde bulunduğunu açıkça söyler. Burada,
ben dahil, sizi değiştirecek biri var mıdır? Hayır. Siz unutul
muş Tanrılar'sınız. Siz unutulmuş olabilirsiniz, ama hfila Tan
rı'sınız . Ve bunun gerçek olduğunu unutmuş olan yegane var
lıklar sizlersiniz. Öyleyse bir Tanrı olarak ve bilinmeyeni bili
nir kılma sorumluluğuna sahip olarak, sizin kendi iradenize sa
hip olmanız gerekir. Bugün öğreneceğiniz her bilgiyi öğrendik
ten sonra, eğer onu kullanmazsanız, bu sizin iradeniz olacak-
1 56
'.Böfüm 5
tır. Bu sizin doğru ya da yanlış olmanız anlamına gelmez; bu
sadece sizin seçiminizdir. Ama bilgi sizi korkudan -bu çalış
mayı yapamayacağınız korkusundan- kurtarır ve gelecek bir
denbire öngörülebilir hale gelir.
1 57
'.Rµiteyi 'Yaratma 1(eli.6eri
leyeceklerimi dinleyin. Söylediklerimin içinden sizin için doğ
ru olanı seçip alın. Söylediğim her şeyi kullanmak zorunda de
ğilsiniz .
Sorumluluğu üstlenin ve "Bak, eğer bunu gerçekten isti
yorsam, onu elde ederdim" deyin. Bu böyledir. Kusursuz iman
bir anda oluşur. Kusursuz şifa, kusursuz iyileşme, yenilenme
bir anda meydana gelir. Ve onun çoğunuz için bu kadar uzun
zaman almasının nedeni, yolun kuşku ve inançsızlık taşlarıyla
döşenmiş olmasıdır. Eğer bundan kurtulabilirseniz, istediğiniz
her şey bir anda gerçekleşebilir. Onu tezahür ettirmek sadece
bir an alır.
Bakın, siz burada, birinci kattasınız. Bu zaman-çizgisin
de bir şeyin tezahür etmesi uzun bir zaman alır. Ama ya sizin
bedeniniz birinci katta, bilinciniz yedinci katta olsaydı? Ya siz
bir yedinci-düzey varlığının imanına sahip olsaydınız? Biz bu
varlıklara üstatlar deriz. Onlar bir bedende yaşarlar, ama zi
hinleri ve enerjileri yedinci düzeydedir ve bu zihni ve enerjiyi
buradaki fiziksel bedende kulanırlar. Böylece beden birinci kat
ta, bilinç yedinci kattadır. Onlar bir şey söylediklerinde, o (ye
dinci katta olduğu gibi) hemen gerçekleşir. Eğer siz birinci kat
taysanız ve sadece midenize, bedeninize, bağımlılıklarınıza ina
nıyorsanız, bir şeyin gerçekleşmesi ne kadar zaman alır? Çoğu
nuz (Şekil l l 'deki ellerin simgelediği gibi) hayal kurarsınız ve
Sıfır Noktası ile hizalanmak için zaman ayırmazsınız; siz çok
sabırsızsınız, böylece bu uzun bir zaman alır.
Bu okulda gerçekten istediklerini söyledikleri şeyleri ha
la tezahür ettirememiş olan insanlar vardır. Neden? Çünkü o
tezahür üstteki dört kata çıkmak yerine, birinci, ikinci ve üçün
cü katlarda kalır. Onlar başka alanlarda gerçekten harikadır
lar. Onlar çok özgündürler. Öğretinin bazı alanlarında onlar
kendilerini bedenlerinden çekip dördüncü kata çıkaran mutlak
bir bilişe sahiptirler. Böylece bu bilişle, onlar bir şey üzerinde
odaklandıklarında; onun tezahür ettirmesi o kadar uzun sürer.
158
'1Jöfüm 5
Böylece onlar bilinçlerini -birinci, ikinci, üçüncü katlardan- üst
teki dört kata çıkacak şekilde geliştirmişlerdir. Onların zihni
dördüncü katta gelişmektedir. Ama onun hepsi o katta değil
dir; büyük bir kısmı hala alt katlarda bulunmaktadır. Burada
hiç yoktan bir nesne tezahür ettirebilen insanlar da vardır. Ama
onlara kendi kendilerini veya başkalarını iyileştirmelerini söy
lediğinizde, birden onların kabul düzeyleri dördüncü kattan bi
rinci kata düşer. Bunun nedeni nedir? Çünkü onlar bazı şeyle
ri kabul ediyor ve başka şeyleri reddediyorlar. Kabul ettikleri
şeyleri hemen tezahür ettirebiliyor, kabul etmedikleri şeyleri ise
hemen tezahür ettiremiyorlar.
Aynı şey sizin için de geçerlidir. Bugün size tüm bu bilgi
yi v.ereceğim. Beyin hakında ülkenizdeki insanların yüzde dok
san dokuzundan daha çok şey bileceksiniz. Ve hiç kimsenin bil
mediği yedi bedeni öğreneceksiniz. Bugün buradan istediğiniz
şeyleri tezahür ettirmenizi ve değiştirmek istediğiniz şeyleri de
ğiştirmenizi sağlayacak bir disiplini öğrenmiş olarak ayrılacak
sınız.
Eğer üst katlara, tam bir kabul düzeyine çıkabilirseniz,
hepsini hemen elde edersiniz. Siz bunu yaptığınızda her şey par
çalanmaya başlar. Her şey parçalanır, çünkü şimdiki hayatını
zı bir arada tutan zamk, enerji ve sizin odaklanışınızdır. Siz
odaklanışınızı değiştirdiğiniz anda, tüm enerji dağılır. İlişkile
riniz değişmeye başlar, işinizden atılırsınız, kediniz bacağınızı
ısırır, kuşunuz kaçar, köpeğiniz saldırganlaşır. Her şey parça
lanır.
Sizden bunu beklemenizi istiyorum. Neden biliyor musu
nuz? Çünkü her şeyin parçalanmaya başlaması, sizin onlarla il
gili tutumunuzu değiştirmiş olduğunuz anlamına gelir. Siz bir
şeyle ilgili tutumunuzu değiştirdiğiniz anda, o parçalanmaya
başlar. Her şey parçalanır. Ve eğer siz tutumunuzu yüksek kat
larda, yüksek bilinç düzeylerinde tutarsanız, o enerji yeniden
oluşur. O aynı enerjidir. Örneğin, eğer siz pervasız bir hayat
1 59
'R.galiteyi 'Yaratma 'R.g/iberi
yaşar ve onun sağlığınız için yıkıcı olacağı uyarılarını duyar ve
ona inanırsanız, o yıkıcı olur. Ama o yıkıma neden olan, sizi has
ta eden aynı enerji, zihin onun üzerinde odaklanmayı bıraktı
ğında, sağlık yaratabilir. Zihin değiştiğinde, enerji parçalanıp
dağılır ve aynı enerji parlak bir sağlık olarak tekrar bir araya
gelir. Bunu anlıyor musunuz?
Bu konuşmayı ulaklarla* ilgili bir notla bitirmek istiyo
rum. Ben çok sık olmasa da, burada öğrendiğiniz şeyleri öğre
nip öğrenmediğinizi sınamak için size bazen ulaklar gönderi
rim. Onları daima kutsayın. Eğer birisi size bağırıp çağırırsa,
sizi azarlarsa ve birden siz onun söylediği şeyin doğru olduğu
nu anlarsanız, gülmeye başlayın ve karşınızdaki kişiyi kucak
layın. O bir ulaktır. Ona hakaret etmeyin veya vurmaya kal
kışmayın. "Söylediğin şey doğru. Onu bana gösterdiğin için te
şekkür ederim" deyin. Bu tutum bir düşmana ne yapar? Eğer
siz gidip düşmanınıza sarılır, onu öperseniz, onu zararsız hale
getirirsiniz . Kabalığına karşılık ona teşekkür ederseniz, orta
da bir düşman kalmaz. Anlıyor musunuz?
Bugün öğreneceğiniz şeye çok dikkat etmenizi istiyorum.
Öğrendiklerinizi yanınızdaki kişiye ifade etmenizi istiyorum. O
zaman öğrendiğiniz şey sizinle kalır. Bilmeniz gereken bir şey
daha söyleyeyim: Siz bir şeyle ilgili önce bilgiye sahip olma
dıkça, onu asla tezahür ettiremezsiniz.
1 60
BÖLÜM 6
AURA ALANI
161
9{.eafiteyi 'Yaratma �eri
ŞEKİL 15: İKİLİ ZİHİN İMAJI YAŞAMAK
-
İ kili Zihin
1 62
'13öfüm 6
iki nokta (ya da iki el) arasındaki enerjiden söz etmiş ve onun
zaman olduğunu söylemiştik. Eğer bu enerjiyi bir sonraki (al
tıncı) düzeye yavaşlatırsak, bu enerjiye ne olacağını söylemiş
tik. Şimdi bunu yanınızdaki kişiye açıklayın. Eğer biz onu bu
zaman alanına, altıncı düzeye indirirsek, bu enerjiye ne olur?
Eğer biz yedinci düzeydeki enerjiyi alıp yavaşlatırsak, o
kendini şöyle kıvırır (bkz. Şekil 10) . O normalde, yedinci dü
zeyde, bir dalga gibi, dalgalanan alanlar olarak görünür. Eğer
yedinci düzeyde başlayan bu çekirdek enerjiyi alıp en aşağıya,
birinci düzeye (veya kata) indirirsek, bilimin yaşam hakkında
şaşırtıcı bulduğu şeye sahip oluruz. Bilimcilerin şaşırtıcı bul
dukları şey atom-altı alanlar, minik parçacıklar, atomik parça
cıklardır. Hepiniz bir atomun neye benzediğini biliyorsunuz .
Eğer bir atomu elektronu, pozitronları ve dış kabuğu ile baş
layıp soysaydık, o atomu birinci kattan başlayıp yedinci kata
kadar soyabilirdik ve onun her bölümü bu zaman düzeylerin
den birine karşılık gelirdi.
Böylece, bilim yaşamı büyükten küçüğe doğru anlamaya
çalışıyor; oysa yaşamı küçükten büyüğe doğru anlayabilirsiniz.
Bu şu anlama gelir: Bedeniniz ve bu yazı tahtası da dahil ol
mak üzere, tüm madde atomlardan oluşur; sonra eğer atomla
rı bir birlik içinde araya getirirseniz, o atomlar kaba maddeyi
yaratırlar. Kaba madde de molekülleri yaratır. Moleküller de
dokuyu yaratırlar.
Böylece, eğer bedeninizden mikroskobik bir hücre alsay
dık, o, atom-altı alanla kıyaslandığında hfilıl büyük olurdu. Öy
leyse bu size ne söylemektedir? O, tüm yaşamın parçacıklar for
munda yoğunlaşmış bilinç ve enerjiden oluştuğunu söyler ve bi
limin anlamaya çalıştığı şey bu birliğin nasıl oluştuğudur. Bir
atom başka bir atomla birleşmeyi ve onunla elektronları pay
laşmayı nasıl bilir? Onlar bunu nasıl bilirler? Başka bir deyiş
le, bir atomun ardındaki zeka nedir? Örneğin, eğer üzerinizde
ki giysi de atomlardan oluşuyorsa, o neden derinizden farklı
1 63
'l(eafiteyi 'Yaratma �/ilJeri
bir his vermektedir? Söyleyeyim: Tüm atomlar bilince göre bir
ilişkiyi paylaşırlar ve onları bir arada tutan kalıp odur.
Hatırlayın, enerji hareket halindeki bilinçtir. O hareket ha
lindedir. Böylece, enerjiye sahip olduğunuzda, bilinç denen ay
rılmaz ve yönlendirici bir alana da sahip olursunuz. Yani her
atom ve atomun her parçası, ta yörüngesine dek, bir zihne sa
hiptir. Her atomik yapı bir zihne sahiptir.
Eğer bir atomu yaratmak için tüm bu piramidin gerekti
ğini ve o atomik alanı bir araya getirip birleştirmek için zama
nın ve zihnin gerektiğini anlarsak, her şeyin dünya üzerinde na
sıl o�aya çıktığını kolayca açıklayabiliriz (bkz. Şekil 10) . Biz
başlangıçta serbest bir enerji formuna sahiptik. Biz bir düşün
ce-formuna odaklanabilen üstün bir zekaya sahiptik, böylece
o düşünce formu enerjinin efendisi olmuştu. Enerji değişti ve
ilişkiler yarattı, düşünce kalıbını doldurmak için bir araya gel
di. Her ağaç, her böcek, her kum tanesi üstün bir zekadan gel
di. Tüm kum parçacıklar şeklinde bir araya gelmiş enerjidir.
Ama onu bir arada tutan şey bir zihindir ve zihin o atomik ala
nı kendisiyle ilişkiye sokar. O kendi kendisini çeker.
1 64
'.Böfi 6
man akışında yaşamaktı. Onun bedeni birinci kattaki zaman
akışındaki parçacıklardan oluşuyordu. Onun bilinci ve zihni, ya
şamının geriye kalanını zihni yedinci kata dek hızlandırmaya
(titreşim frekansını yükseltmeye) harcadı. Böylece, İsa yedinci
katta akan bir zihin ve altıncı katta akan bir bilinç oluştura
bildi ve o bilinci üç-boyutsal beynine aktarabildi. Yani üç-bo
yutsal bir kişi gibi düşünmek yerine, o altıncı-boyutsal bir Tan
rı gibi düşünebildi.
Altıncı kat, bu cennet* katı, birinci kattan çok farklı gö
rünür. Altıncı katta hayal bile edemeyeceğiniz yaşam-formları
vardır, çünkü onlar için bir referansa sahip değilsiniz. Sizin ha
yal edebileceğiniz tek şey burada, birinci katta çoktan oluştu
rulmuş olandır. Altıncı katı ve onun müthişliğini, sınırsızlığını
ve ebediliğini yaratmış olan zihin, İsa'nın bu birinci katta ge
liştirmiş olduğu aynı zihindir. Öyleyse onun yaşamı nasıl gör
düğüne bakın. O, herhangi bir şeyi her nasıl görürse, onun tam
olarak öyle olmasını kabul ettiğini bilirdi. O, kör bir adamı gör
düğünde ve adam ondan gözlerinin açılması için yardım iste
diğinde, o eğilip yerden biraz kil aldı ve ona tükürdü. Onun kil
ve tükürüğüyle yaptığı şey parçacık ilişkisinin yeni bir biyo
alanını yaratmaktı. O, kili tükürüğüyle şekillendirirken, kusur
suz görüşü gördü. Böylece o kili tükürüğüyle şekillendirirken,
kil kusursuz görüşün katalizörü haline geldi. Ve İ sa o kör ada
mın gözlerine o kili koyduğunda, o biyo-alan ya da morfojenik
alan beynin arkasındaki görsel sinirleri hemen onardı ve adam
bir anda görmeye başladı.
Siz böyle bir varlığı mucize yaratıcısı olarak adlandırırsı
nız. Ama hayatının her günü parçacık alanı (kuantum alanı) ile
bu ilişki düzeyine erişen bu varlık gibi olmak ne kadar güçlü
bir şeydir? Onun ne yapması gerekiyordu? O, yolda yürürken,
çevresindeki manzarayı kabul etmeyi ya da onu değiştirmeyi se
çiyordu. Eğer o yürürken safran renkli tozları havaya kaldırı
yor ve bundan keyif alıyorsa, o zaman tozu kabul ediyordu ve
1 65
!l{ealiteyi 'Yaratma !Rg./iberi
toz hiç değişmiyordu. Siz kaç kere yolda yürürken ve tozları
havaya kaldırırken bundan rahatsız olmuşsunuzdur? Bu sade
ce onun doğasını güçlendirir. İsa bir grup insanla karşılaştı
ğında onlara öğretilerini sunmuş, sonra da onları beslemek
için durmuştu; ama karşısındaki beş bin kişiye karşılık yanla
rında sadece bir sepet balık ve bir somun ekmek vardı. Bu du
rumda sizin zihniniz ne derdi? "Hemen markete koşalım; " de
ğil mi? Ama bu zihin ile madde arasındaki ilişkiyi anlamış olan
bir üstattı ve onun yapması gereken tüm şey gördüğü şeyle il
gili fikrini değiştirmekti. Böylece balık ve ekmek onun zihnin
de çoğalan tohum oldu ve İsa onu gördüğü sürece, balık ve ek
mek arzı sonsuz olacaktı. Peki, bu arz, bu tedarik nereden gel
mişti? Bu arz tek bir balıktan ve tek bir ekmek somunundan
gelmişti ve İsa'nın yapması gereken tüm şey onları çoğaltmak
tı. Böylece, onun yaptığı şey balık ve ekmek yankılarını yarat
maya devam etmekti ve o parçalanıp dağılmakta olan enerjiyi
alıp yeniden bir araya getiriyor, ona içinde bir araya gelebile
ceği bir çerçeve veriyordu.
Şimdi durup şunun üzerinde düşünün: Başlangıçta -düşün
ce yoluyla- birisi güle bir gül olmasını, birisi ona nasıl kokaca
ğını ve birisi de kırmızı renkte olmasını söylemişti. Birileri bu
nu yaptılar, gül kendi başına ortaya çıkmadı. O olduğu şey ol
mak üzere yaratılmıştı; sadece gül değil, kuşlar, su ve tüm çev
re böyle yaratılmıştı. Birileri odaklanarak onları yarattılar ve
tekamül sürecine soktular. Onlar kimlerdi? Sizlerdiniz.
Yusuf oğlu İsa, altıncı düzeye (kata) kadar bir üstat ola
rak addedilmişti. O sadece bir üstattı; asla bir Mesih değildi.
Onun zor görevi, realiteyi zihniyle yenmekti. Bakın, ben bugün
size düşündüğünüz şeyin çevrenizdeki tüm yaşamı etkilediği
ni söylüyorum. Eğer bir an durup düşünürseniz, hayatınızın
imaj düşüncelerinize göre nasıl durağan kalmış olduğunu gö
receksiniz. Siz kentte araba sürerken kenti görmeyi beklersi
niz ve kent oradadır. Bazı insanların dilendiklerini görmeyi bek-
1 66
'lJöfi 6
lersiniz, onlar daima oradadırlar. Yol kenarında bir araba en
kazını görmeyi beklersiniz, çünkü biraz heyecana ihtiyacınız
vardır, dolayısıyla orada daima bir araba enkazı vardır. Eğer
bu doğruysa ve siz güce sahipseniz, her gün fiziksel realiteyi
yenmesi ve onu -orada olmayanı görebileceği ve yaratabilece
ği- bir zihinle kaplaması gereken böyle bir varlık ve varlıklar
için bunun nasıl bir inisiyasyon olmuş olduğunu hayal edin. Bu
çok güçlü bir inisiyasyondur.
Onun sizden daha güçlü olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Hayır, o sizsiniz. Ama sizin enerjiniz nerededir? Sizin enerji
niz hayatınızda sıradan, dünyevi olanı kabul etmenizdedir: Siz
sağlığınızın kötü olmasını kabul edersiniz, sorunlarınızı kabul
edersiniz, sınırlılıklarınızı kabul edersiniz ve onları kabul etti
ğiniz için de onları dondurur ve o enerjiyi bir ilişkiye hapse
dersiniz. Sizin her gün yaptığınız budur. Siz Tann'sınız; siz bu
nu yapıyorsunuz. Her sabah kalkıp realiteyi yenmenin, sizin
için normal olanı normal-üstüye dönüştürmeye başlamanın na
sıl bir şey olacağını hayal edin. Böylece, ilk gün kalkarsınız ve
birkaç şeyin değiştiğini, ama her şeyin değişmediğini görürsü
nüz . Bu geriye dönüp sıradan realiteyi kabul etmek için yeter
li midir, yoksa sizin herhangi bir yaşam-formunun ve herhan
gi bir durumun enerji alanını alıp anında değiştirebilecek ka
dar güçlü bir zihin yaratmanız mı gerekir? Bu neyi gerektirir?
Görülen yerine, beklenen üzerinde sürekli odaklanmayı . . .
1 67
'l{ealiteyi 'Yaratma 'l{efıberi
çacık davranışının kesinlikle Gözlemci'yle ilgili olduğunu anla
maya başladılar.
Bir bilimcinin yaşamla bir deney yaptığını hayal edin. * O
bir levhada küçük bir yarık açar. O bu levhadaki yarıktan ar
kadaki film levhasına ışık fotonları (lazer ışını) gönderecektir.
O ışık fotonlarını ateşlediğinde, onun (lazer ışınının) dümdüz
gitmesi gerekir. Bilimcinin görmek istediği şey, eğer ışık o ba
riyerden geçerse, onun arkadaki film levhasında küçük nokta
lar olarak belirmesidir. Böylece o foton makinesini açar ve la
zer ışınını ateşler. Işığın ne yaptığını tahmin edebilir misiniz?
O bu ince yarıktan geçip arkadaki film levhasına çarpar. Bu çok
şaşırtıcıdır. Işığın kendine ait bir zihni mi vardır? O bunu yap
mayı nasıl bilmiştir? O zaman bilimci, ışığın geçememesi için
yarığı kapatır. Makineyi çalıştırır ve ışık öndeki levhayı bom
bardıman eder.
Bilimci sonra başka bir deney yapar. Işığa iki seçenek su
nar. Levhanın üst ve alt kısmında birer yarık açar. Tekrar ma
kineyi çalıştırır ve ışığın yarısı üstteki yarıktan, yarısı da alt
taki yarıktan geçip gider. Işık bunu yapmayı nasıl bilmiştir?
* 1803'te Thomas Young, ışığın doğasının dalga olduğunu göstermek için çift
yarık deneyini kullandı. Daha sonra, Albert Einstein, Max Planck'ın çalışma
larını takip ederek, ışığın fotonlar denen parçacıkların bir bileşimi olduğu so
nucuna vardı. Yine de, Albert Einstein, Young'ın deneyinin sonuçlarını yadsı
yamadı. Bu iki bilimcinin keşifleri dalga/parçacık dualitesi sorununa, yani ışı
ğın bir dalga mı yoksa parçacık mı olduğu sorununa yol açtı. 1924'de, Niels Bohr,
H. A. Kramers ve John Slater, eğer söz konusu dalgalar olasılık dalgalarıysa
dalga/parçacık dualitesinin çözülebileceğini öne sürdüler. Olasılık dalgaları her
hangi bir zamanda çöken bir parçacığın olası yerini gösterir . En sonunda, Er
win Schrödinger ve Werner Heisenberg'in araştırma çalışmalarındaki kuantum
mekaniği teorilerinin geliştirilmesi ve uygulanması bir atomun yerinin ve ka
rakteristik enerji düzeylerinin doğru biçimde tahmin edilebilmesini sağladı.
Kuantum mekaniğinin incelenmesinden kaynaklanan en önemli ima Gözlem
ci'nin realitenin doğasında oynadığı roldür. David Bohm, Wholeness and the
Implicate Order (Routledge, 1980) adlı kitabında şu sonuca vardı: "Şimdi esas
önemsenen nokta, gözlemcinin gözlemlenenden ayrılabilir olmadığı bölünme
miş bütünlüktür. " Bazı modern kuantum fizikçileri, maddesel dünyada bilin
cin ilişkisini ve rolünü araştırarak, Gözlemci'nin rolünü ciddiye almaktadır
lar. Bkz. Amit Goswami, The Self-Aware Uniuerse (Tarcher/Putnam, 1995).
1 68
'13öfüm 6
Işık parçacıklarını gözlemleyen Gözlemci kimdir? Bilimci. Pe
ki, o ışığın ne yapmasını düşünmüştür? O yarıkları açarak ışı
ğı ne yapmaya yönlendirmiştir? O bunu yaptığından, zihninde
bu beklenti olduğundan, ışık tam olarak onun beklediği şeyi yap
mıştır. Bilimci o yarığın orada olduğunu bildiğinden, ışık da o
yarıktan geçmeyi bilir.
Bariyer
Çift-yarık Levhası Filin levhasında
tezahür eden parçacık
1 69
'l(.eali.te:gi 'Yaratma 'l(.efWeri
zünüzü masaya dönüyorsunuz ve tüm toplar oradadır. Siz ar
kanızı dönüyorsunuz ve onlar bulanıklaşıyorlar. Siz masaya dö
nüp onlara bak.tığınız anda onlar normale geri dönüyorlar. Bu
böyledir. Siz gece uykuya daldığınızda dünyanın hala çevreniz
de olduğunu nereden biliyorsunuz? Burada bulunduğunuzu na
sıl biliyorsunuz? Bu bilim için büyük bir sıçramadır, çünkü eğer
bu doğruysa, onlar sonraki adımı atıp sizin hayatı yarattığını
zı söylemek zorundadırlar. Onlar bunu söyleyebilirler mi? Ha
yır, çünkü bu dince kabul olunmuş inançlara, hakim olan fel
sefeye ve bilime aykırı bir düşüncedir. Ama bu bir gerçektir.
Eğer bu böyleyse, o zaman en mütevazı insanın zihni sürekli
form tutmak.tadır. Siz bir yasanın ne olduğunu biliyor musu
nuz? Bir yasa sizin forma itaat etmeniz gerektiğini söyler ve
onu parçalamak. yasaya aykırıdır. Siz bir anlaşmanın yasasıy
la iş görüyorsunuz. Bunun böyle olduğunu kabul ediyorsunuz.
Bunu anlıyor musunuz?
İsa zihnini bu yüksek hale yükseltip orada tuttuğunda, o
aslında bu dünyada bulunsa da, bu dünyadan değildi. Onun spi
ritüel benliği altıncı katta bulunurken, fiziksel benliği burada,
birinci katta kalıyordu. Onun son inisiyasyon olarak ölmeyi de
kabul etmesi gerekiyordu; bu nihai sınavdı. Bu nasıl bir nihai
sınavdı? Siz ölümü nasıl yenersiniz? Her şeyden önce, ölmeniz
gerekir; aksi takdirde o bir sınav olmazdı, değil mi?
Bunun ne kadar korkutucu ve dehşet verici olduğunu ha
yal edin. Hiçbiriniz henüz o yerde değilsiniz . Ama Tanrı'yı bu
katta tam olarak geliştirmenin nasıl bir şey olacağım hayal edin .
İsa bunu nasıl yapacaktı? Onun son sınavı herkesin önünde öl
meyi kabul etmek olacaktı. Onun "içimdeki Baba�' dediği zih
ni, Sıfır Noktası'ndaki varlık o kadar güçlüydü ki, İ sa bedenin
ölmesine ve çürümeye başlamasına izin verdi. Sonra, uygun an
da onun bedenle bir ilişkiyi yeniden oluşturması gerekiyordu.
Bu mümkün müdür? Bilimcilerin parçacıklara yapabileceğini
zi söyledikleri şeyler göz önüne alındığında, bu mümkün mü-
1 70
'.Böfüm 6
dür? Evet, gerçekten mümkündür.
Burada kaçış yolu nedir? Kaçış yolu sizin hayattan çok
korkup asla yaşamamanızdır. Ölmekten çok korkup hayatı as
la yaşamamanızdır. Bu salondaki hiç kimse İsa'nın yaptığım ya
pabilme kapasitesine sahip değildir, çünkü hiç kimse böyle "be
denin ölmesine izin verip, sonra onu yeniden dirilttiği" bir re
alite inşa etmemiştir. Hiç kimse henüz bunu geliştirmemiştir,
çünkü onlar henüz yaşamamışlardır. İsa'nın o zaman ne tür bir
bedene sahip olduğunu hayal edin. Bu beden üç gün içinde fi
ziksel çürüme sürecine girmiş ve sonra İsa geri dönmüştür. Ge
ri dönmüş olan nedir? (İsa'nın altıncı kattaki bedeni) . (Şekil
8'deki) piramidin katlarını düşünün. Siz involüsyon* sürecin
de aşağıya inerken, geçtiğiniz her bir düzeyin atmosferine ve
zihnine katkıda bulunursunuz . Böylece siz bu zaman çerçeve
lerinin her birinde bir yankıya, bir bedene sahipsiniz. Onlar za
ten oradadırlar. Buna inanmak zordur, ama öyledir.
Yani sizin sadece fiziksel bir bedeniniz yoktur. Yedi dü
zeyin hepsinde bir bedeniniz vardır. Sizin geride bıraktığınız o
bedenler birer yankıdır. Onlar birer zihindir ve iç içe katlıdır.
Onlar iç içe katlıdır ve tıpkı iç içe katlanmış şu varlık gibi (bkz.
Şekil 10) açılmayı beklemektedirler. Siz bu bedenlerin herhangi
birine eriştiğiniz anda, bunu kendi kabul düzeyinize eşit olan bir
düzeye odaklanarak yaparsınız. Ve bunu yaptığınızda, o düzey
deki atmosferi açmaya başlarsınız ve o -beynin arkasındaki, sü
rüngen beyin denilen- beyincikten beyne giren bir bilinç akımı
olur. O bir zihin akımıdır ve beyincikten içeri girerek neokor
teksi aktive eder. O yer o kadar aşinadır ki ona eriştiğinizde
nasıl oldu da onu geride bıraktığınızı merak edeceksiniz. Ama
onu bıraktığınızda, onun bir rüya olduğunu düşüneceksiniz, çün
kü o kendi atmosferine geri sarılmış olacaktır.
171
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(efıberi
ŞEKİL 1 7: BİRBİRİ İÇİNE KATLANAN YEDİ BEDEN
1 72
'13öfüm 6
Mesih'in Yeniden Dirilişi ve Yedi Bilinç Düzeyi
Siz son enkarnasyonunuzda öldükten sonra asla ışık ka
tından (görünür ışıktan) daha ileri gitmediniz. Işık katında, bu
kez enkarne olmadan önce, son yaşamınızı gözden geçirdiniz. Bu
gözden geçirme ışık-bedeninizde meydana geldi. O tüm enerji
yi gözler önüne serdi, size ne yapmış olduğunuzu, kim olduğu
nuzu, neyi başardığınızı, nasıl tekamül ettiğinizi, nerede teka
mül etmediğinizi canlı bir biçimde gösterdi. O, enerjiyi gözler
önüne serdi ve canlı bir biçimde sergiledi. Sonra, siz bu dün
yaya geri dönmeye karar verirken, bir insan bedeniyle değil, bir
ışık-bedenle düşünüyordunuz. Ama yine de fiziksel bedende da
ha iyisini yapabileceğinizin farkındaydınız. Ölümden dönen in
sanların ışık katında yaşamlarını bilinçli bir muhakemeyle göz
den geçirdiklerini söylemelerini ilginç bulmuyor musunuz? On
ların bir beyni yoktu; o halde, gördükleri şeyle ilgili bir görüşe
nasıl ulaşabilmişlerdi? Çünkü onların bir beyni vardı. Bu be
yin kafatasınızın içindeki gri doku değildi, o onların o sırada
içinde bulundukları bedene denk bir beyindi.
Siz öldüğünüzde, hemen kızılötesi kata geçersiniz. O psi
şik alemdir. Psişik alemde ışık huzmesi belirir ve siz onu takip
edersiniz ; aslında, kızılötesinin düşük ucundan yüksek ucuna
doğru ilerlersiniz. Sonra ışığa (ışık katına) ulaşırsınız. Işık kim
dir? O da sizsiniz. Siz orada her şeyi gözden geçirirsiniz .
Orada fiziksel yaşamınız hakkında bir karar verirken, ışık
ta iç içe katlanmış dört potansiyel yaşam veya beden daha var
dır. Ama sizin yapmaya devam ettiğiniz tüm şey bu hayata ge
ri dönmeyi kabul etmektir. Bunu anlıyor musunuz?
Böylece, siz o dört bedeni (üst mühürleri) * asla değiştir
memişsinizdir. Onlar gizli kalmışlardır. Siz daima ışık-bedeni
değiştirirsiniz, çünkü ışık-beden tıpkı bugün içinde bulundu
ğunuz bedene benzer, sadece o daha genç ve sağlıklıdır. O ne
den bugün sahip olduğunuz bedene benzer? Çünkü bugün sa-
1 73
1{eali.teyi 'Yaratma 'l?@Weri
hip olduğunuz beden, çevresinde ona öyle olacak zihni veren
bir ışık-alanı olmadıkça, göründüğü gibi görünemezdi. Böyle
ce, siz daima ışık-bedeni, kızılötesi bedeni ve fiziksel bedeni ye
niden kullanmaktasınızdır, ama daha üstteki dört alemin gizli
bedenlerini henüz kullanmamışsınızdır.
Tüm bu bedenler sizin içinizde ve çevrenizdedirler. Eğer
elinize bakarsanız ve daha önce sözünü etiğim atomik alanı dü
şünürseniz, şunun üzerinde de düşünün: Tek bir atomun ışı
yan alanı bu bedenlerden birinin ışıyan alanına eşittir. Başka
bir deyişle, elinizdeki her atom yedi zaman düzeyinin bileşimi
dir. Bunu anlıyor musunuz? Böylece eliniz bu fiziksel madde
ye sıkıştırılmış yedi düzeyin bir ürünüdür. Ama ya o realiteye
meydan okuyabilseydiniz? Ye bedeninizin böyle görünmesine
karşı çıkıp onun başka biçimde görünmesinde ısrar etseydiniz?
Bunu yapmak mümkün olur muydu? Kesinlikle olurdu. Bakın,
kuantum mekaniği bunun elektronlar için işe yaradığını, ama
sizin için işe yaramadığını söylemez. Bedeninizi kuşatan bu alan
kendi dokunuz içinde saklı yedi beden içerir. Fiziksel beden öl
düğünde, o başlangıçta bir bedeni bırakır. O, kızılötesi beden
dir. Ama kızılötesi bedenin içinde tüm diğer bedenler bulunur
ve siz onları soymaya devam edersiniz.
Öyleyse, bu üstteki dört bedenin İsa'nın bir Mesih olma
sıyla ne ilgisi vardır? Çünkü onun Tanrı'nın daha üst alemine
eriştiğini kanıtlaması gerekiyordu. Ve o bunu sergilediği tüm
mucizelerle ve aktardığı tüm öğretilerle, her biçimde kanıtla
dı. Ama tüm insanları derinden korkutan bir şey vardı ve o
ölümdü. O zamanın Helenistik Yahudileri tekrardoğuşa ina
nan yegfuıe insanlardı. İbrahim'in Yahudileri tekrardoğuşa inan
mazlardı.
Yusuf oğlu İsa'nın bir insan kültürüne ölümden sonra ya
şamın olduğunu göstermesi gerekiyordu. Ve bunu yapmasının
yolu da kendi yaşamını feda etmekti. Onun bedeninin ölmesi
ne izin ve:rmesi, tüm katlardan geçerek ve tüm o iç içe katlı be-
1 74
'1Jöfüm 6
denleri açarak, en üst bedene, en üst kata, yedinci mühre eriş
mesi ve "Babam ve ben biriz " demesi gerekiyordu. Onun, "Be
nim zihnim artık Davut'un Evi'nden değildir. Benim zihnim
içimdeki Baba'dır, " yani (yedinci düzeydeki) ilk zihindir deme
si gerekiyordu. Onun bu bedenlerin her birini, ışık-bedeni bile
çıkarması gerekiyordu. Onu üzerinde tutamazdı. Onun ışık-be
deni çıkarması, Mavi Bedeni* tezahür ettirmesi gerekiyordu.
Şiva* denen Mavi Bedeni çıkarması ve altın-bedeni* tezahür et
tirmesi gerekiyordu. Altın bedeni çıkarması, açık-pembe bede
ne geçmesi ve sonra da Sonsuz Bilinmeyene* ulaşması gereki
yordu. O ancak bunu yaptığında, bedeni çürüme sürecinden ge
ri döndürüp yeniden diriltebilmişti.
Yedinci kattaki bu halden o fiziksel bedenini yeniden di
riltmiş ve ona yaşam vermişti, ama bu sonsuz bir yaşamdı. Baş
ka bir deyişle, onun buradaki bedeni neredeyse ışık hızında tit
reşiyordu. İsa o bedenin titreşimini sadece insanlarla ilişki ku
rabilmek ve onlara son öğretiyi verebilmek için yavaşlattı. O
nun bedeni neden bu kadar hızlı titreşiyordu? Çünkü İ sa'nın
bilinci şimdi o titreşimdeydi. Tanrı şimdi insan olmuştu. İ sa fi
ziksel bedeni diriltti ve onun fiziksel maddesini yeniden oluş
turdu, ama bunu Tanrı'nın görüş noktasından yaptı, bu yüz
den o beden çok hızlı titreşiyordu. Peki, İ sa bu dünyadan ay
rıldığında nereye gitti? O sadece frekansını yükseltmeyi sür
dürdü. Başka bir deyişle, o atomun çevresinde bir dönüş baş
lattı ve sonra dönüş içe, çekirdeğin içine doğru çöktü ve o dön
meye başladı. İ sa bunu yaparken, tüm o dönüş o parçacıkların
her birinin özgür-yere* gitmesini sağladı. İ sa yedi bedeni açı
yordu. Ve o burada gözden kaybolduğunda, ışıkta da gözden
kayboldu.
İ şte İ sa ancak o zaman Mesih olarak, Yükselmiş Varlık
olarak adlandırıldı. Bu onun son sınavıydı. Bu onun bilincinin
Mesih bilinciyle kesinlikle bir olması, öyle ki ölümün bile o zih
ni yok edememesi anlamına geliyordu. O böyle yaptığında, siz
1 75
�ealiteyi 'Yaratma �e/Weri
bu varlığı çevreleyen büyük bir efsaneye ve dine sahip oldu
nuz. Ama size asla söylenmemiş olan şey şudur: Sizin hayatı
nızı kurtaracak olan İsa değildir; o, Tanrı'nın gücünü insanda
tezahür ettiren bir üstattı ve eğer bunu görecek gözlere sahip
seniz, o zaman bu gerçeği anlayabilirsiniz. Eğer siz o mesajı du
yacak kulaklara sahipseniz, o mesaj size sunulmuştur. Sizin in
san Özü'nün sonsuzluğa dönüşümünü anlayacak kadar sade ol
manız gerekiyordu ve bu size sergilenmişti. Bunu sadece İsa
sergilememişti. Bu binlerce yıl boyunca her kültürde sergilen
mişti, çünkü insanlar çabuk unuturlar.
Şimdi siz neye sahipsiniz? İsa'nın Tanrı'nın tek oğlu ol
duğu öğretisi çevresinde merkezlenen bir dine sahipsiniz. Bu
hiç mantıklı değildir, çünkü sadece İsa değil, herkes Tanrı'nın
oğlu ve kızıdır. Ve İsa sizi kurtaramaz . Eğer o bunu yapabil
seydi, birinci yüzyılda yapardı. Anlıyor musunuz? Ama onun me
sajı budur. O nasıl oldu da öğrencilerine (havarilerine) bunu
öğretemedi? Çünkü onlar basit adamlardı. Onlar balıkçılardı,
vergi tahsildarlarıydı. Onlar tıpkı sizin gibi insanlardı. İsa on
lara bunu nasıl öğretebilirdi? Bunu yapamazdı. Onun yapabi
leceği tüm şey onlara mesellerle ve eylemleriyle öğretmekti. Ve
o şöyle dedi: "İnanın. Eğer gözünüz size yalan söylerse, onu çı
karıp atın. Eğer siz inanırsanız, ama kolunuz size karşı çıkar
sa, onu kesip atın. " Bu söz, "Fiziksel bedeniniz her ne yaparsa
yapsın, o gerçek değildir" anlamına geliyordu.
1 76
BÖLÜM 7
Yedi Mühür
Her birinizde bu aynı piramit vardır ve bedeninizin çev
resindeki güç sadece bedeninizin çevresinde değil, içinde de kat
lıdır (bkz. Şekil 8 ve 18) . İnsan bedeninde yedi merkez vardır
ve bunlar çakralar değil, mühürlerdir. Bir çakra iki enerji çiz
gisinin kesiştiği yerdir, o bir çakra noktasıdır. Her biriniz bu ye
di mühre sahipsiniz. Onlar bu, şekildeki piramide eşittirler. Bu,
sizin için her ne önemliyse enerjinin orada bulunduğu anlamı
na gelir. Birçoğunuz için önemli olan şeyler cinselliktir (birin
ci mühür) ; üreme, acı ve ıstıraptır (ikinci mühür) . Siz ıstırap
çekmekten ve başkalarına ıstırap çektirmekten hoşlanırsınız .
Sizler savaşçı yaratıklarsınız. Ya da sizler güçlü insanlarsınız,
zorbalarsınız. Sizler zorbalar ve kurbanlarsınız (üçüncü mühür).
Bu tutumlar bu vortekslerle ilgilidir. Onlara mühürler de
nir. Buradaki herkesin bu mühürleri açıktır. Bu ne anlama ge
lir? Bu, ilk üç bedenin enerjilerinin bu düzeyde, kendi zaman
akışına sahip üç-boyutlu bu dünya katında çalıştığı anlamına
gelir, çünkü bu katta var olabilmek için bu mühürlerin açık ol
maları gerekir. Bunlar ayrıca her gün enerji iletmektedirler. Siz
her ne düşünürseniz, bedeninizdeki enerji ona göre açılır. Ör
neğin, Yusuf oğlu İsa ilk mühürden doğmuştu. O büyürken ikin
ci ve üçüncü mühürleri aktive oldu ve kırk gün çölde kalıp son
sınavından geçerken üçüncü mührü aktive oldu, onun bu mer
kezdeki gücü kötüye kullanıp kullanmayacağı sınandı. Bu, bu
kattaki herkes için geçerlidir.
Bu, zekayı aşağılamak değildir. Bir insan çok zeki olabilir,
ama onun enerjisi sadece birinci mühürde bulunabilir. Neo-
177
!l{ealiteyi 'Yaramıa !l{eliberi
korteks zekası genellikle kurulu düzenle uyum içindedir, böy
lece bu enerji ilk üç mühürde açıktır.
İsa'yı düşünelim. Onun kör bir adamın gözlerini açabil
mesi için, ilk üç mühürden değil, üstteki dört mühürden gelen
enerjiye sahip olması gerekiyordu. Onun birinci katta bir mu
cize sergilemek için, beşinci-düzey zihnini, beşinci mühürde bu
lunan zihni açması, geliştirmesi ve tezahür ettirmesi gerekiyor
du. Öyleyse bu ne anlama geliyordu? Bu, o anda onun tüm ener
jisinin ilk üç mühürde değil, daha yüksek mühürlerde bulun
duğu anlamına geliyordu.
Bugün sizin bedeniniz tıpkı bu çizimdeki gibi yedi mühre
sahiptir (bkz. Şekil 18). Bu fiziksel beden ilk üç mühre göre bir
arada tutulmaktadır. Böylece her insanda enerji birinci mer
kezden, birinci mühürden çıkar, sarmal çizerek ikinci merke
ze, ikinci mühre geçer, oradan da çıkıp sarmal çizerek üçüncü
merkeze, üçüncü mühre geçer. Eğer bu enerji cinsellik, acı ya
da güç olarak tezahür ediyorsa, bu merkezlerden bu enerji ya
yılıyorsa, o tutumla ne kadar çok insanı etkilediğinizi yine kol
larınızı (auranızın genişliğinde) iki yana açarak görün. Anlıyor
musunuz? Eğer siz daha yüksek mühürleri açabilseydiniz, üst
teki dört frekans bandını ve dört bilinç düzeyini aktive eder
diniz. Eğer bunu yapabilseydiniz, o zaman tüm realiteyi değiş
tirebilir ve onu yeniden yaratacak yüksek bir zihni oluşturabi
lirdiniz. Şimdi bedendeki yedi mührü gösteren çizimi (Şekil 18)
önünüze koyup her bir mühürle ilgili açıklamayı dikkatle oku
manızı istiyorum ve o sırada sağ elinizi her bir mührün üzeri
ne koymanızı, onunla temas kurmanızı istiyorum. Buna hemen
başlayabilirsiniz.
178
'}Jöfüm 7
ŞEKİL 18: İNSAN BEDENİNDE YEDİ BİLİNÇ DÜZEYİNİ
OLUŞTURAN YEDİ MÜHÜR
YEDiNCi M0H0R
Bu mOhOr batın tepeıiyla, lıipo
na ••ı,.1ıezı1ıe, ultr•blllnçle,
ANALOJiK ZiHiN eo neu ı bilinmeyen frekanel a ve
O, birincil bilinç ile ikincil aydınlanmaya eritmeyle
biJinein, 06zlemei ile kitili · ilitlr.ilidir.
tin u7um nllamuının ıo·
nuoudur. Analojik Zihin telr.
ALTINCI MOHOR
zihin anl•mına plir. Bedenin
Bu mObOr epifiı aalgıbeıiyle,
d6rdl.ncQ, Nıinci, altıncı ve
hiper-bilinçle vo pmm.• 191nı
1edinel mObOrleri bu &!bin
l'roltano bendıyla ilitlr.il id ir.
hali içinde açıhr Ye dualite
Bilinçaltı zihnin bi litinl filt
imojı ,JOlr. o lur. Bantlar, iç içe
reden �lren vo pH<lel91on
çarklar Jibi 111 yOnlerde d6- NtikOl•r olu9um bu &ihin
n•Nlt, beynin in lobu nda
alr. t ifiotllttnde aç ıl ı r.
tutulan dfltOneelerln
1olunlqıp ıeaabQr etmeleri
ni aatl41an ıGçlG bir vortelr.a
yaratır.
BEŞiNCi MOHOR
Bu m O. b Q r tiroit
ealıll>esiyle. ıO.per·
blllnçle, JMtını
Crekan•ayla ve dualiım
olmadan ıerçeti 067·
lem.ek ve ya9amakla
ilitlr.ilidir.
DôRDONCO MOHOR
Bu mnbor kotıılıuı
ıevsi, k6prQ bilinci,
mor..ateıl mavi tretanıı
UmO.e ıalıt·beai ve onu:
yqlanınayı-peiktirlei
hormonlarıyla
ilitk il ld i r.
i KiLi ZiHiN
Bu, dualitecle 7a9ayan ff
Tanrı"ııada n , G6zlemclıinden OÇONCO MOHOR
ayrılmıt olan bir kitinin Qrollitl Bu mDhQr bilinçli
aihindir. Bu albln b•li içinde farkındahtın ve gGrGnOr
aadaee ilk Oç mlbGr. einaellilr., 111k Crekanı bandının
bayatta kalma . •�• ve ıatırap. en•rji m.erkeaidir. Kontrol
maıtdurluk va zorbahlt mOhOrlerl ,aorbahk, mafdurluk ve f8
1 79
!Rµıfiteyi ')'aratma �eri.
Kundalini Enerjisi
Şimdi elinize kırmızı renkli bir kalem alıp, birinci müh
rün hemen altında çöreklenmiş uyuyan bir yılan çizmenizi is
tiyorum.
Siz kundalini terimini duydunuz mu? Kundalini, her insa
nın omurgasının dibinde yer alan, çöreklenmiş uyuyan bir yı
lanı veya ejderhayı -yani yaşam enerjisini- ifade eden eski bir
terimdir. Kadim öğretiler, bu yılan uyanıp harekete geçtiğinde
çok olağanüstü şeylerin meydana geldiğini de söyler. Kundali
ni enerjisi birinci, ikinci ve üçüncü mühürlerden yayılan ener
jiden sorumlu olan aynı enerji değildir. O bir tür büyük bir ku
anta (kuantumlar) paketi gibidir. O çok özel ve gizli bir şey için
ayrılmış, insan tekamülü için ayrılmış bir şeydir. Yılanın, uya
nıp kalktığında, kendini ikiye böldüğü söylenir. Omurga, omu
rilik tüm sinir sisteminden gelen elektriksel bilginin tüm be
dene aktarılmasını sağlar. Kundalini enerjisi omurga boyunca
hareket eder. Omurganın dibinden neokorteksin -sessiz yer de
nen- ön kısmına uzanan bu yolculuk aydınlanma yolculuğudur.
Bu yılan uyandığında, ikiye bölünür ve omurganın çevresinde
dans etmeye başlar. O güçlü bir enerjidir; omurga boyunca,
omurilik sıvısını kullanarak yukarı çıkıp aşağı inerken, aslın
da bu sıvıyı iyonlaştırır ve onun moleküler yapısını değiştirir.
Böylece, bu yılan omurga boyunca dans ederken, tüm bedenin
temel DNA kalıbını değiştirir. Yılanın yolculuğunun sonu, bu
enerjinin beynin beyincik bölümüne eriştiği anlamına gelir.
Sürüngen beyin denen beyincik, retiküler oluşum denen bir
bölümde üst beyin sapını kuşatır. Bu çizimde bu bölüme bak
manızı istiyorum (bkz. Şekil 20) . O bir ağ örgüsüne benzer.
Şimdi beni dikkatle dinleyin. Bilinçaltının yeri orta-beyin de
ğildir; o sürüngen beyindedir. Evet, bilinçaltı beyincikte yer alır.
Dahası, bu çizimde gördüğünüz retiküler oluşum aslında belir
li bilginin neokortekse ulaşmasını sağlayan bir anahtarlar hat-
1 80
'Böfüm 7
tıdır. Bu bir bilgisayardır; ona programlanan her şey -özellikle
bedeni etkileyen- bir realite olur. Böylece, kundalinini yılan
enerjisi ya da ejderha enerjisi omurga boyunca yükseldiğinde,
omurilik boyunca yukarı ve aşağı akan tüm sıvıyı kutuplaşmış
enerjiyle iyonlaştırır. Ve o retiküler oluşuma ulaştığında, tüm
anahtarları açar. Bu ne anlama gelir? Bilinçaltının tüm kapı
lan ardına dek açılır. Kundalini enerjisi, yolu üzerindeki her şe
yi yakıp yok eden güçlü bir fatih gibi ilerler.
Orta-beyin denen bölüme gelince, buradaki talamus kadim
zamanlarda kapıdaki muhafız olarak adlandırılırdı. Kundalini
enerjisi bu kapıyı aktive ederek açılmasını sağlar. Talamus or
ta-beyin bölümünde kritik öneme sahiptir, çünkü o ayrıca epi
fız salgıbezinin koruyucusudur ki daha sonra bu konuda biraz
daha bilgi vereceğim. Talamus tüm sinir uçlarının ve retiküler
oluşumun tüm liflerinin bir araya geldiği yerdir ve o bir akta
rım noktasıdır. Kundalini bu enerjiyi açtığında, bu bilinçaltın- �
da sizden saklı olan bilginin şimdi beynin ön lobuna serbestçe
akması anlamına gelir. Bu neden çok çarpıcıdır? Çünkü anah
tarları ve kapıları açan kundalini, kadim bilginin yüzeye çık
masını, bilinçaltının bilinçli zihninize erişmesini sağlamaktadır.
Kundalini tam bir aydınlanmaya hizmet eder. Tam bir ay
dınlanma şu anlama gelir: Siz perdenin ötesini gördüğünüzde,
asla bilinmemiş olanı bilir ve tüm var olanı bir anda deneyim
lersiniz. Bir anda tüm var olanı bilirsiniz. Göz kamaştırıcı bir
ışıkta, yaşamış olduğunuz tüm hayatları ve yaşayacağınız tüm
hayatları görebilirsiniz. Bir anda her şey bilinir. Bu nasıl müm
kün olabilir? Omurganın dibinde bulunan kundalini enerjisi ya
da ejderha kuvveti şifrelenmiştir. O oraya aydınlanmaya ulaş
tıran roket yakıtı olması için yerleştirilmiştir. Ben bu enerjiyi
(Şekil 8'deki ve lO'daki) piramit açısından nasıl tarif edebilirim?
O bu enerjilerden hangisidir? Hiçbiridir. Size Boşluk tarafın
dan Sıfır Noktası olarak yaratıldığınızı ve sonra sizin kendini
zi düşünüp tasarlayarak ilk düzeyi (yedinci katı) yarattığınızı
181
1{.ealiteyi 'Yaratma 1{.efı!Jeri
söylemiştim. Sonra ta aşağıya, buraya, yani üç-boyutlu birinci
kata indiğinizi söylemiştim. Siz şu anda burada bulunuyorsu
nuz. Ve size insan beynini işleten bilincin bir sarkaç gibi salın
dığını söylemiştim . . Onun hayal kurabilmek için bunu yapma
sı gerekiyordu.
Meydana gelen -ve şimdi bilimin bile kabul ettiği- sihirli bir
an vardır; tıpkı insan bilincinin salınımı gibi, sarkacın salını
mında onun durakladığı bir an vardır (bkz. Şekil 1 1) . Şimdi bir
an elinizle bir sarkaç gibi salınım yapın: Olumsuz/olumlu, ha
yır/evet, alçak/yüksek, karanlık/aydınlık. Şimdi bunu ağır çe
kimli yapın. Elinizin ileri ya da geri hareket etmediği, hare
ketsiz kaldığı bir an var mı? Evet, var. Bu o elin diğer el ile hi
zalandığı andır (bkz . Şekil 12). Siz her iki bilinç düzeyini böy
le aynı hizaya getirdiğinizde, biz bunu ebedi Şimdi olarak, mık
natısın merkezi olarak adlandırırız. O anda, bu aynadan (ay
na bilinçten) bu Tanrı'ya (Sıfır Noktası'na) yansıtılan dinamik
bir enerji kuvveti vardır. Bu bir tünelde olmak gibidir. O tü
nel enerjisi tam olarak kundalini enerjisidir. O insan bilincin
deki uykusundan nadiren uyanır, çünkü çoğu insan şu salını
mı yapmaktadır (bkz. Şekil 13) . Anlıyor musunuz? Başka bir
deyişle, tamamen bilmek, tamamen odaklanmak, insan oldu
ğunuzun tamamen farkında olmamak gerçekten çok nadir bir
andır. O ancak siz çalışan iki bilinç düzeyine sahip olduğunuz
da gelir: Gözlemci ve yapıcı. Eğer siz kundalini enerjisini uyan
dırır, hayal ettiğiniz, gerçekleştirmek istediğiniz şeye bu ener
jiyle odaklanırsanız, bu iki bilinç noktası (Sıfır Noktası ile ay
na bilinç) arasındaki kuvvet-alanı güçlü bir mıknatıs gibi olur.
Anlıyor musunuz?
Ben size bunu çok basit ve çocuksu bir biçimde anlatıyo
rum. Siz her ne zaman bir hayal kurarsanız, bu bilincinizin
(hizalanmadan ayrılıp) ileri doğru salındığı anlamına gelir; o
hayal kurmaktadır. O hayal kurmayı bitirdiğinde, tekrar hiza
lanma haline (Şimdi'ye) geri dönmesi gerekir. Başka bir deyiş-
1 82
'lJöfüm 7
le, o bir aynadır. O, çiziminizi (üzerinde odaklanmak ve teza
hür ettirmek istediğiniz hayalinizin çizimini) zapt etmiştir. O
nun doğal momentumu (yedi düzeyi içeren) piramidi Sıfır Nok
tası ile birleştirmek, ona çökertmektir. Bu şu anlama gelir:
Realiteyi etkilemek için sizin hayalinizin çizimini Tann'ya gö
türmeniz gerekir, böylece orada bir zaman aralığı ve yer kal
maz. * Böylece siz bir an için yok olursunuz. Piramit Sıfır Nok
tası'ndan ayrıldığında, enerjiyi yine aşağı çektiğinizde ne olur?
Bu çekişte önemli olan nedir? O enerji için yeni programla si
zin hayalinizdir ve siz enerjiyi zihinsel bir düşünceyle aşağı çek
mektesinizdir. Böylece yedi bedenin her biri -fiziksel bedeniniz
deki her atom- bu hayale göre değişmiş ve yeniden program
lanmıştır. Anlıyor musunuz?
Böylece sizin doğal olarak hayal kurmanız ve Şimdi' de böy
le odaklanmanız gerekir. Şimdi'den başka hiçbir şey mevcut de
ğildir. Bunu başardığınızda, bedende yükselip büyük mutluluk
ve iyilik halini yaratan kundalini enerjisidir. Ejderha uyandı
ğında, Sıfır Noktası ile ayna bilinç aynı hizada olduğunda bu
hal yaşanır. Piramidi Sıfır Noktası'yla birleştirin; sonra ener
jiyi geri getirin; o kaderi oluşturur. Enerjiyi birinci kata geri
getirin; ondan ayrılın (bkz . Şekil 13) . Yılan enerjisi şimdi tüm
hücresel yapıyı programlamıştır ve o birinci kata, forma geri
çökmektedir. Ondan ayrılın (şimdiki anda bir olarak yarattığınız
hayalinize odaklanmayı bırakın) ve sonraki anda realite yeniden
oluşur. Bu böyle işler. Şimdi yanınızdaki kişiye dönüp, kunda
lininin ne olduğunu kısaca anlatın. Kundalininin ne olduğunu
felsefi olarak anladınız mı? O sadece Şimdi ile tam hizalanma
içinde var olan bir enerjidir. O enerjinin var olduğu tek zaman
odur. Şu sembolü tanıyor musunuz (Şekil 19)? Ona eskülap de
nir. Bu sembol sağlığı temsil eder? Sizce o neye benziyor? Asa
omurgaya benzer. Tepedeki küre beyni temsil eder. İki yılan kıv-
*Bu yöntem Raıntha'nın Doğumun ve Ölümün Gizemi adlı kitabında açıklan
maktadır. (Ç.N.)
1 83
!l{ealiteyi ')"aratma �eri
nlarak birbirini tamamlamakta ve tepedeki küreye bakmakta
dır. Bu sembol kundaliniye benzemektedir, değil mi? Peki, küre
nin üzerinde neden kanatlar vardır? Kanatlar sembolik olarak
neyi temsil eder? Özgürlüğü. Tam bir sağlığı ve iyiliği temsil
eden eskülabın tıp mesleğini temsil etmesi bir rastlantı değil
dir, sadece onlar bu sembolün ne anlama geldiğini unutmuşlar
dır.
Beyin
Şimdi beyin çizimini çıkarın ve beynin bölümlerinin isim
lerini kendi kendinize okuyun. * Çizimdeki beyincik bölümüne
bakın. Burada bir an duralım. Bir zamanlar epifız salgıbezinin
ruhun yeri olduğu düşünülürdü. O ruhun yeri değildir. Devam
edelim. Talamus. Çizime bakın. Hipokamp, amigdala.
1 84
'Böfi 7
ŞEKİL 20: BEYİN
NEOKORTEKS
PONS
RETIKOLER
OLUŞUM
Dört yüz elli beş bin yıl önce, bu insan beyni çarpıcı bir
biçimde farklı görünüyordu. Biz amigdala bölümüne sahip de
ğildik. Hipokamp bölümüne sahiptik. Ön loba ve neokortekse
sahip değildik. Dört yüz elli beş bin yıl önce bu beyin ne kadar
büyüktü? Siz ilk çağların insanlarının kafataslarını gördünüz
mü? Bu kafatasının arka tarafının ne kadar küçük olduğunu ha
tırlıyor musunuz? Kafatasının arkası korpus kallosumun bu
lunduğu yerde bitiyordu. Böylece o beynin içerdiği tüm şey or
ta-beyin ve sürüngen beyindi (beyincik) . Buna sürüngen beyin
denmesinin nedeni, "sürüngen çağı" denen çağdan kalma olma
sı ve en az o kadar uzun bir zamandır var olmasıdır. Yani bu
nun bir sürüngen beyni olduğunu düşünmeyin.
Şimdi kolunuzu dikey pozisyonda tutun ve elinizi yum
ruk yapın. Kolunuz beyin sapını, yumruğunuz da orta-beyni
temsil etsin. Şimdi diğer elinizle bu elinizin bileğini sıkıca sa
rın . Sürüngen beyin ya da beyincik omurgayı sımsıkı sarar. Baş
ka bir deyişle, beyinden bedene gelen tüm bilgi ve bedenden
beyne giden tüm bilgi beyincik tarafından düzenlenir. Bu hari
ka beyincik sizin düşündüğünüzden çok daha olağanüstüydü.
Eskiden insan, özellikle onun kafatası sizin bugün göründüğü
nüzden çok farklı görünüyordu. Ama beyincik başlangıçtan be
ri vardır. Siz onu tekamül süreci boyunca taşıyorsunuz . Bu si
zin ilk kez bu bedene girdiğinizde tüm enerji düzeylerine eriş
tiğiniz beyinciktir. Beyinciğin dokusu neokorteksten çok fark-
1 86
'.Böfüm 7
lıdır. Eğer bir usturayla beyincikten ince bir dilim kesip bir mik
roskobun altına koyarsak, minik dilimde tüm neokortekstekin
den daha fazla doku, daha fazla atom olduğunu görürüz.
Böylece bu damarlı, koyu renkli organ tüm yedi düzey ile
beden arasında alıcı ve aktarıcı olarak çalışır. İlk insanımsı var
lıklar olarak biz diğer altı bedenin zekasını da getirdik ve bu
mekanizmayla bir bilinç akımını alıp gözler önüne serdik. Ne
okorteks bir bilinç akımını almaz. O bilinç akımı sadece beyin
cikten, beynin arkasından içeri girer. Böylece siz üst kısımdan,
neokorteksten değil, arka kapıdan yeni bilgi alırsınız .
Beyincik, dört yüz elli beş bin yıl öncesine kadar, bizim gel
diğimiz daha yüksek boyutlarla aramızdaki alıcı ve vericiydi.
Orta-beyin bölümü mevcuttu ve epifiz salgıbezi o zaman bu
gün olduğundan çok daha büyüktü. Beyincik bilinçaltının ye
riyse, orta-beyin tüm psişik faaliyetin yeridir. O böyle olmak
için yaratılmıştı. Orta-beyin bölümü bir alıcı olarak kızılötesi
ışınıma duyarlıdır, o kızılötesi ışınıma duyarlı olan tek bölüm
dür. Başka bir deyişle, siz birinci düzeyde (katta) sekiz hertz
de (elektromanyetik dalga frekansında) bulunuyorsunuz, bu dü
zeyin üzerindeki ikinci düzey, öldüğünüz anda geçtiğiniz kızıl
ötesi alemdir. Kızılötesi, bir bant olarak, dalga-boyunun bir dü
şük bir de yüksek ucuna sahiptir. Bu bizim geldiğimiz yere çok
uzak olan ikinci realite katıdır. Bu banda psişik alem denir.
Dört yüz elli beş bin yıl önceki insanımsı varlıklar telepatik
idiler. Onlar bugün hayvanların yaptıklarına çok benzer biçim
de iletişim kurarlardı. Hayvanlar çok telepatik yaratıklardır.
Onların beyinleri kızılötesi ışınıma çok duyarlıdır ve kızılöte
si, psişik banttır.
Evet, insanımsı varlıklar düşünceyi telepatik olarak alır
lardı ve beyinleri kusursuz bir alıcıydı. Epifiz salgıbezine in
san ruhu denmiş olmasının nedeni, onun neokorteksteki bilin
ce eşit olan iki nöro-transmitter (sinir uyarılarını bir sinaps bo
yunca aktaran kimyasal madde) üretmesidir. Epifiz salgıbezi
1 87
�teyi ')"aratma �eri
gündüzleri, ışık olduğunda serotonin hormonu üretir. Seroto
nini bir anahtar olarak düşünün. Sizin göz retinanız epifiz sal
gı.bezinde bulunan aynı hücreleri içerir; retinaya gelen ışık azal
dığı, hava kararmaya başladığı anda, epifız salgı.bezi serotonin
üretmeyi bırakıp melatonin üretmeye başlar. Melatonin ikinci
nöro-transmitterdir ve o bedeni uykuya sokmak için yaratılır.
Böylece insanlar insan davranışının açma-kapama düğme
sinin kafada bulunduğunu, bunun epifiz salgı.bezi olduğunu an
ladılar ve ana düğmenin o olduğunu düşündüler. Öyle değildir.
Ancak, o altıncı mührün salgı.bezidir. O eşit önemdedir,
çünkü bu küçük salgı.bezi ışık retinanıza girdiği, hatta gözka
paklarınıza nüfuz ettiği anda serotonin üretmeye başlar.
Serotonin, "kalk, harekete geç" nöro-transmitteridir. O
uyuyan herkesi uyandırıp harekete geçirir. Işık azaldığı anda,
o serotonin düğmesini kapatıp bu kez melatonin üretmeye baş
lar. O sizi tembel, uyuşuk kılan ve uykuya sokan hormondur.
Ancak, epifız salgı.bezi bu çok önemli nöro-transmitterleri üret
mesinin yanı sıra, olağanüstü başka bir şey de yapar: Melato
ninden, pinolin denen ve halüsinasyon üreten (hayal gördüren)
bir uyuşturucuyu sentezler.
Beyindeki şaman epifız salgı.bezidir. Gece yarısından son
ra, gece saat bir ile üç arasında siz en derin uyku düzeyinize
erişirsiniz ve en bilinçli rüyalarınız orada görülür. Bilinçli rü
ya görme (rüya gördüğünün farkında olma ve rüyayı kontrol
edebilme) ancak eğer epifız salgı.bezi melatoninini alıp pinoline
çevirecek yeterli zamana sahip olmuşsa mümkündür. Peki, ne
den pinolin? Pinolin, bilinçaltının beynin daha derin düzeyler
le iletişim kurmasını sağlamak için kullandığı halüsinasyon üre
ticisidir. Geceleri geç saatlere kadar uyanık kalan insanlar pi
nolin üretemez ve bu iletişimden yoksun kalırlar. Bu iletişim
şudur: Uyuyan neokorteks boyunca yayılan pinolin nöronları
ters-ateşler, böylece ayna bilincin Sıfır Noktası ile konuşması
na izin verir. Pinolin bilinçaltı zihnin kapısını açar ve beden-
1 88
'Böfi 7
dışı-deneyimin meydana gelmesine izin verir. Dahası, o zaman
çizgisinde kehanet vizyonunun görülmesine izin verir ve sizin
daha yüksek bilinç düzeylerine çıkmanızı sağlar. Ve siz bede
ninize geri dönmeden önce, tüm pinolin nekorteks tarafından
massedilir. Kapı kapanır ve siz bedeninize geri dönersiniz. An
ladınız mı? Evet, epifiz salgıbezi gece yarısından sonra pinolin
üretir. Sizce Sinderella masalında bir gerçeklik var mıdır?
Kundalini yükselip epifiz salgıbezine ulaştığında, hemen
serotonindeki dönüşü iyonlaştırır. Dönüşü iyonlaştırmak ne an
lama gelir? Eğer serotonin bir nöro-transmitter molekülüyse,
tüm moleküller atomlardan oluşur. Öyle değil mi?
Bir serotonin molekülü oluşturmak için gerekli atomların
hepsi bir birlik oluşturmak konusunda anlaşmışlardır ve bu
birlikte onların dönüşleri birbirine görecelidir. Onlar birlikte
elektronları değiştirir, dolayısıyla kütleyi değiştirirler ve bu da
molekülün kimyasal doğasını değiştirir. Böylece, eğer bu bir se
rotonin molekülüyse ve sıcak bir kundalini rüzgarı, güçlü bir
kundalini manyetik alanı bu molekülden geçerse, bu enerji o mo
lekülün dönüşünü tersine çevirecek, dolayısıyla onun özellikle
rini değiştirecektir. Molekülün kendisi parçalanacak ve -en yük
sek bedeninde- yeniden şekillenecektir. Serotoninin en yüksek
molekül potansiyeli pinolindir.
Böylece kundalini enerjisi orta-beyne ulaşır ve beynin ta
lamus bölümünün kapısını açar. Enerji ilerler ve beynin sağ ve
sol yarıkürelerini aynı anda ateşlemeye başlar. Tüm nöronlar
(sinir hücreleri) ateşlenmeye başlar. Ve pinolinle birlikte, bir an
da kusursuz biçimde değişen beyin sonsuzluk noktasına uza
nan zaman-çizgilerini kaydetmeye muktedir olur. Şimdi yanı
nızdaki kişiye dönün ve beyin hakında söylediklerimi ona açık
layın. Şimdi beyninizi biraz daha iyi anladınız mı?
Hipofiz salgıbezi yedinci mühürdür. O taçtır, çünkü hipo
fiz salgıbezi neokorteksi doğrudan etkiler ve tüm diğer salgı
bezlerini aktive eder. Hipofiz bezi bunu epifizi aktive eden be-
1 89
�eafiteyi 'Yaratma �eh.beri
lirli hormonları salgılayarak yapar. Epifiz o zaman kendi hor
monlarını ve nöro-transmitterlerini salgılar ve bedeni etkileyen
tüm diğer salgıbezlerini aktive eder. Eğer hipofız salgıbezi ol
masaydı, siz bir cüce büyüklüğünde olurdunuz ve uzun süre ya
şayamazdınız. Başlangıçta, dört yüz elli beş bin yıl önce, bu sal
gıbezi mutasyon geçirdi. O zaman o şimdi sahip olduğu kapa
siteye sahip değildi. Çünkü o zaman böyle bir kapasiteye sahip
olmaya ihtiyaç yoktu. Böylece başlangıç aşamalarında, eğer Ho
mo .Erectus'un beyninin bir hologramım görebilseydiniz, o bey
nin yedinci mühre sahip olmadığım anlayabilirdiniz. Yedinci mü
hür bir mezuniyet salgıbezi olmuştur.
Tanrılar gelip siz ilkel varlıklara genlerini, ONA'laıını ak
tardıklarında, neokorteks de ortaya çıktı. Bu ONA aktarımı ve
size yeni fiziksel olanaklar verme süreci dört yüz elli beş bin
yıl önce başlayıp kırk bin yıl önceye kadar sürdü. Bu ONA ak
tarımıyla mutasyona uğramış ilk varlık grubu Moğollar olarak
adlandırıldı. Onların hepsi buğday tenli ve siyah saçlıydı. Ba
zıları çok kıllıydı. Ancak kırk bin yıl önce Cro-Magnon beyni
tamamen oluştu, böylece şimdi siz deri rengi, saç rengi ve göz
rengi çeşitliliğine sahipsiniz. Bu büyük neokorteks tam olarak
(DNA'larını size aktarmış olan) Tanrılar'ın sahip oldukları şey
dir. Siz -onu bedeninizi çalıştırmak, konuşmak, dengenizi ko
rumak ve belleğe sahip olmak için otomatik ve genetik olarak
kullanmanın dışında- neokorteksle pek bir şey yapmadınız. Onu
en yalın· formunda kullandınız. Neokorteksin büyük bölümünün
işlevi henüz anlaşılmamıştır. Çünkü o bir şeyin olmasını bek
lemektedir. O bir idrakin gerçekleşmesini beklemektedir: Bey
nin ön lobunda yer alan şey gerçekleşir, realiteye dönüşür. Bi
lim ön lobu sessiz bölge olarak adlandırır. Bu meditasyonda us
talaşmış olanların odaklandıkları bölgedir. Beynin ön loba koy
duğu şey yasa olur ve o bir Gözlemci olarak tüm enerji alan
larım etkiler, onu mevcut haliyle tutar ya da değiştirir. Peki,
beyin bunu nasıl yapar? Bu neokorteks holografık imgeler ateş-
1 90
'Böfüm 7
lemek için yaratılmıştır; düşünce budur. Ve beyninizdeki her
nöron diğer nöronlara bağlıdır. Bir düşünce olarak sarı rengi
oluşturmak bile en az on bin nöronun size bu rengi sunmak
için aynı anda ateşlenmesini gerektirir.
Beyin imgelemek, imgeler yaratmak için kullanılır. Beyin
bir imgeleme makinesidir. Neokorteks imgeler oluşturur. Ön
lopta yer alan imgeler realiteyi yaratır. Onlar realiteyi ya ol
duğu gibi sürdürür ya da değiştirirler. Bilimin Gözlemci dedi
ği budur.
Daha önce sözünü ettiğim çift-yarık deneyini (bkz. Şekil
16) bilimci düşünerek yaratmıştı. Onun planı, ışığın o yarık
lardan geçmesiydi. Onun izleyeceği bir nöronet (sinir-hücresi
ağı) planı vardı. O orada bir yarık olduğunu, ışığın oradan ge
çip arkadaki film levhasında bir iz bırakabileceğini biliyordu.
Işık onun düşündüğü gibi davrandı. Bilimcinin beyni tüm pla
nı eşzamanlı olarak ateşledi. Siz buna düşünmek diyorsunuz .
Ama düşünce akımı meydana gelirken, ışığı etkileyen ve onun
o yarıktan geçip arkadaki filmde iz bırakmasını sağlayan, o
planla ilgili düşüncelerdi, çünkü beynin ön lobunda her ne yer
alırsa, o realite olur. Böylece neokorteks büyük bir mimardır.
Onun işi arketipler (temel modeller) tasarlamaktır. Onun işi tu
tarlı biçimde düşünmektir. Onun işi size, Öz'e mümkün oldu
ğunca çok imgelemler sağlamaktır, çünkü o olmadan siz ener
ji dalgasını çökertip parçacığa dönüştüremezsiniz. Anlıyor mu
sunuz?
191
�ealiteyi 'Yaratma �eliberi
mıyorsunuz. Bir hafta boyunca düşünme biçiminizi gözlemle
seydiniz ne olurdu? Bir düşünce zincirinin nasıl hayatı dene
yimlediğiniz biçimde yaratmak. için gerekli imgeyi oluşturdu
ğunu görürdünüz. Öyleyse o imgeyi değiştirirseniz ne olur? Eğer
imgeyi değiştirirseniz, realiteyi de değiştirirsiniz. Bu, bu kadar
basittir. Bunun için, bu hafta size düşünüşünüzün bilincine var
manızı sağlayacak. büyük bir ulak yollayacağım.
Ben size "Gidin ve istediğiniz üç şeyi düşünün" dediğim
de, size ne yapmanızı söyledim? Ben "Düşünün" dedim. Ama
bu durumda siz oturup beyninize, adeta, "Şimdi dosyaları aç.
Ben ne istiyorum, görelim?" dersiniz. Beyniniz düşünceler oluş
turur. İlk önce siz bir şey düşünürsünüz ve sonra iki şey daha
düşünmeye çalışırsınız. Siz ne istediğinizi düşünmeye çalıştı
ğınızı biliyor musunuz? İstediğiniz şeyi düşünmeye çalışmak. zo
runda olmanız ilginç değil midir? Eğer karşınızda bir sihirli lam
banın cini belirse, ilk beş dakika boyunca nutkunuz tutulur
du. Siz istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz. Şöyle söylemek
daima güvenlidir: "Eğer ben istediğim her şeye sahip olabilir
sem, o zaman bundan sonra dilediğim her şeyi istiyorum, çün
kü şu anda düşünebildiğim tek şey budur. "
Beyin size imgeler sunmak.tadır. Siz ne istediğinize karar
verdiğinizde, neokorteksinizin yaratıcı olmasını sağlamanız ge
rekiyordu. O zaman o size bir imge verecekti. Siz ne yaptığını
zı biliyor musunuz? Siz o imge hakkında düşündünüz. Başka
ne yaptığınızı biliyor musunuz? O imgeyi yargıladınız . "Bu as
la olmayacak.. Ben onu hak etmiyorum. Bu çok fazla. Gerçekçi
ol. " Ben de size bunu yapmanızı, gerçekçi olmanızı söylemeye
çalışıyorum. Siz ön lobunuza bir imge koydunuz ve sonra onu
analiz ettiniz. Kaçınız bunu yaptınız, kaçınız istediğiniz şeyi ana
liz ettiniz? Öğrenmiş olduğunuz şeyden sonra, bunun analizin
kötü kullanılması olduğunu düşünmüyor musunuz? Ya siz bir
şeyi hiç yargılamadan, "İstediğim budur" diye yaratsaydınız, ne
olurdu? Onu elde eder miydiniz? Eğer onu yargılamışsanız, ne
1 92
'Bölüm 7
olurdu? O hologramı analiz etseydiniz ne olurdu? Onu elde ede
mezdiniz. Neden, biliyor musunuz? Çünkü o analiz altındadır.
O ön lobunuzda bulunuyor olsa da, yargılandığı ve tartıldığı
için, onun hiçbir şey yapmasına izin verilmemektedir. Onun
üzerinde düşünülmekte, hakında konuşulmaktadır. O asla ra
hat bırakılmamaktadır. O analiz altında olduğu sürece, asla te
zahür etmez.
Öyleyse neokorteksi bir arketip, bir imgeler ileticisi ola
rak düşünün; o, imgeyi ön loba koyar. Ön loba yerleştirilen her
şey bu varlık (Sıfır Noktası) ile daima uyum içindedir, hemfi
kirdir. Kundalini enerjisi beynin arka kapısından, beyincikten
girerek ön loptaki imgeyi gerçekleştirir. Enerji olmadan, o im
ge gerçekleşmez. Eğer ona izin verirseniz, ona en büyük ener
jiyi verirsiniz. Eğer onu analiz eder, yargılarsanız, onun ener
jisini sınırlar, o enerjiyi ondan alırsınız.
Bu bilgiyle ilgili mutluluk verici şey şudur: Siz beynini
zin nasıl çalıştığını, enerjiyi ve realiteyi nasıl etkilediğini ger
çekten anladığınızda, şu sizin için aşikar olmalıdır ki, eğer o bir
şey için işe yarıyorsa, her şey için işe yarayabilir. Gizli-olanın
herhangi bir alanda kullanılmasını yasaklayan hiçbir yasa yok
tur. Siz her şeyi yaratırsınız. Bu bilimi ve bu disiplini öğrendi
ğinizde, hiçbir şey sizin için imkansız olmaz . Ne yazık ki bazı
insanlar onu asla uygulamazlar; onlar çok tembeldirler. Ama o
işe yarar. Eğer siz bir tüy tezahür ettirebiliyorsanız, Mesih ol
ma yeteneğini de tezahür ettirebilirsiniz, çünkü o aynı enerji
dir.
Şimdi dışarıda bir yürüyüş yapın, dinlenin. Ve istediğiniz
üç şeyin her birini bir sözcüğe indirgeyin. *
SON SÖZLER
1 97
1 98
EK BÖLÜM ÇALIŞMA REHBERİ
-
1 99
�teyi 'Yaratma �efiDeri
RENK KODU
So11
7. Ultra Altm Pembe
Bilinmeyen
••
Morötesi
Köprü. Moröteei Mavi Mavi
ı.
Pu rengj./
Alt Hertzian Kahverengi
200
'EK_,'13öfüm
BİLİNÇ VE ENERJİNİN SIFm NOKTASINDAN
AŞAGI İNİŞİ
S I F I R N O KTASI
1. Düzey
ŞİMDİ
AYNA BİLİNCİN AŞAÖI İ NİŞİ
FRE KANS DÜZEYLERİ
201
!l(eali.teyi Yaratma !J(e/Weri
RENK KODU
Sonsuz
7. Ultra Altm Pembe
Bilinmeyen
4. Köprü
Morötesi
Morötesi Mavi Mavi
Pa nmtı/
ı. Alt Hertzian KahveıeJ18İ.
202
'E{'lJöfüm
ANALOJİK ZİHİN - ŞİMDİ'DE YAŞAMAK
203
'l(eafiteyi 'Yaratma 'l(efi6eri
RENK KODU
Sonsuz
7. Ultra Altm Pembe
Bilinmeyen
4. Köprü
Morötesi
Morötesi Mavi Mavi
Pu rentJ
ı. Alt Hertzian Kahverengi
204
'E('Böfüm
İKİLİ ZİHİN - İMAJI YAŞAMAK
�· c 2004 JZ Kı•
205
BEYİN
NEOKORTEKS
H I POFIZ EPiFiZ
SALGIBEZi SALOIBEZİ
BEYiNCiK
PONS
OLUŞUM
RETİKÜLER
207
208
RAMTHA'NIN SÖZLÜÖÜ
209
!l(ealiteyi 'Yaratma !J(e/Weri
zihin halindeyken açılır. Bantlar, bir çarkın içindeki bir başka çark
gibi, zıt yönlerde dönerek güçlü bir vorteks yaratır ve böylece beynin
ön lobunda tutulan düşüncelerin yoğunlaşıp tezahür etmesini sağlar.
Anti-mesih: (Antichrist) Anti-mesih değişmiş Mesih'tir, kendi ger
çek tanrısal benliğimizi yok eden sınırlı insan kişiliğidir. Bu, insanlı
ğı bastırıp, onu doğuştan sahip olduğu haktan ve tanrısallığından
yoksun bırakan herhangi bir şeyi ya da herhangi bir kişiyi ifade eder.
Avatar: Bu, istediği şeyi tezahür ettirme gücüne sahip olan, ama he
nüz yükselişi gerçekleştirip ölümü yenmemiş olan bir üstattır.
Aydınlanma: Aydınlanma, insanın kendini tam olarak idrak etmesi,
ölümsüzlüğe ve sınırsız zihne erişmesidir. O, omurganın dibindeki
kundalini enerjisini beynin uykudaki bölümlerini açan yedinci müh
re yükseltmenin sonucudur. Enerji, beyinciğe ve orta-beyne nüfuz
ettiğinde ve bilinçaltı zihin açıldığında, birey aydınlanma denen göz
kamaştırıcı bir ışık patlaması deneyimler.
Baba: Bu terim Kaynağı, Tanrı'yı, Sıfır Noktası'nı ifade eder.
Bantlar: Bantlar insan bedenini kuşatan ve onu bir arada tutan ye
di frekanslı iki dizidir. Her bir bandın yedi-frekans tabakasının her
biri insan bedenindeki yedi bilinç düzeyinin yedi mührüne karşılık
gelir. Bantlar, iki-zihin ve analojik zihin süreçlerini sağlayan aura
alanıdır.
B&E: Bu, Bilinç&Enerji'nin kısaltılmış halidir ve Ramtha'nın Ay
dınlanma Okulu'nda öğretilen, tezahür ettirme ve bilinci yükseltme
temel disiplininin simgesidir. Bu disiplin yoluyla öğrenci analojik bir
zihin hali yaratmayı, yüksek mühürleri açmayı ve realiteyi Boşluk'
tan yaratmayı öğrenir. Başlangıç B&E semineri, ilk başlayan öğren
ciler için bir tanıtım semineridir; bu seminerde öğrenciler Ramtha'
nın öğretilerinin temel kavramlarını ve disiplinlerini öğrenirler.
B&E =R. Bilinç ve enerji realitenin doğasını yaratır.
Beden/zihin bilinci: Beden/zihin bilinci, fiziksel kata ve insan be
denine ait olan bilinçtir.
Bedeni bırakmak: Bu terim bir beden-dışı deneyim inisiyasyonunu
tanımlar.
Beden katı: Bkz. Birinci kat.
Benlik: Benlik, insanın -kişilikten farklı olan- gerçek kimliğidir. Ki
şinin aşkın veçhesidir. O, ikincil bilinci, involüsyon ve evolüsyon ya
da bilinmeyeni bilinir kılma yolculuğundaki yolcuyu ifade eder.
Beşinci kat: Beşinci varoluş katı, süper-bilinç katı ve x-ışını frekan
sıdır. Ayrıca, Altın Kat ya da cennet olarak da bilinir.
Beşinci mühür: Beşinci mühür, spiritüel bedenimizin bizi beşinci
210
Sözilik,
kata bağlayan merkezidir. Bu mühür tiroit salgıbeziyle, gerçeği dua
lizm (ikilik) olmadan söyleyip yaşamakla ilgilidir.
Beyaz Kardeşlik: Beyaz Kardeşlik insanlığı seven, onun tekamülü
nü gözlemleyen ve bu tekamüle yardımcı olan yükselmiş üstatların
görünmez birliğidir.
Bilinç: Bilinç, Boşluğun kendi kendini düşünüp tasarlamasından
doğmuş çocuktur. Tüm varlığın özü ve dokusudur. Var olan her şey
bilinçten kaynaklanır ve onun hizmetkar enerjisiyle dışsal olarak te
zahür eder. Bilinç akımı Tanrı zihninin sürekliliğini ifade eder.
Bilinçaltı zihin: Bilinçaltı zihnin yeri beyincik ya da sürüngen be
yindir. Beynin bu bölümü ön lop ve tüm bedenle bağımsız bağlantıla
ra, ayrıca Tanrı'nın zihnine, çağların bilgeliğine erişme gücüne sa
hiptir.
Bilinçsizlik: Bilinçsizlik farkındalığın kaybıdır.
Bilinç ve enerji: Bilinç ve enerji yaradılışın dinamik kuvvetidir ve
ayrılmaz biçimde birleşiktir. Var olan her şey bilinçten kaynaklan
mış ve onun enerji etkisinin maddeye dönüştürülmesiyle tezahür et
miştir.
Bilinmeyeni bilinir kılmak: Bu ibare, Kaynak bilince verilen ve
Boşluğun tüm sonsuz potansiyellerini tezahür ettirip bilinçli farkın
dalığa çıkarmayı içeren ilk tanrısal emri ifade eder. Bu bildirim, di
namik tekamül, açılma (evolüsyon) sürecini teşvik eden temel niyeti
temsil eder.
Bilinmeyen Tanrı: Bilinmeyen Tanrı, Ramtha'nın atalarının, Le
muryalıların tek Tanrısı idi. Bilinmeyen Tanrı aynı zamanda insanın
unuttuğu tanrısallığını ve tanrısal kökenini temsil eder.
Biliş: Biliş duyusal algının yardımı olmadan bir şeyi bilme yeteneği
dir. Biliş, bilinçaltı zihnin bilgisine erişmeyi ifade eder.
Birinci kat: Bu, maddesel ya da fiziksel katı ifade eder. Bu imaj bi
lincinin ve Hertzian frekansının katıdır. Yoğunlaşmış bilinç ve ener
jinin en düşük ve yoğun formudur.
Birinci mühür: Birinci mühür, üreme organları, cinsellik ve hayat
ta kalma mücadelesi ile ilişkilidir.
Boktau: Bu büyük sınav anlamına gelir. Bu, Ramtha'nın Aydınlan
ma Okulu'ndaki, genelde en az otuz gün süren uzun bir inzivanın is
midir. Bir mini-Boktau bu inzivanın kısa bir versiyonudur ve genelde
on beş gün sürer.
Boşluk: Boşluk, her şeyin potansiyel olarak bulunduğu, ama madde
sel olarak bulunmadığı engin bir hiçlik olarak tanımlanır.
Boyut: Bir boyut herhangi. iki bilinç noktası arasında yaratılmış at-
21 1
!l{eali.teyi 'Yaratma !l{e!Weri
mosfer ya da çevredir. Yedi büyük varoluş katı vardır ve her biri son
suz sayıda boyut içerir.
Boyutsal zihin: Boyutsal bir zihin, artık lineer zaman ya da tek bir
zaman ve uzay boyutu çerçevesinde düşünmeyen bir üstadın zihni
dir. Boyutsal bir zihin tüm potansiyelleri aynı anda görebilen bir zi
hindir.
Büyük Çalışma: Büyük Çalışma, Kadim Bilgelik Okullarının öğre
tilerinin pratik uygulamasıdır. Bu terim insanın aydınlanmasını ve
ölümsüz, tanrısal bir varlığa dönüşmesini sağlayan disiplinleri ifade
eder.
Büyük Çalışmanın Disiplinleri: Raıntha'nın Kadim Bilgelik Oku
lu Büyük Çalışma'ya adanmıştır. Bu okulda uygulanan Büyük Çalış
ma Disiplinlerinin hepsi Raıntha tarafından tasarlanmıştır. Bu uygu
lamalar öğrencinin Ramtha'nın öğretilerini uygulama ve deneyimle
me fırsatına sahip olduğu güçlü inisiyasyonlardır.
Büyük mimar: Büyük mimar beyni ve özellikle holografik görüntü
lerin veya düşüncelerin yaratıldığı neokorteksi ve ön lobu ifade eder.
Cehennem: Raıntha, cehennem kavramının ilk başta sığ bir mezar
anlamına geldiğini açıklar. Ceset vahşi hayvanların saldırısına ma
ruz kalacağından bu hiç istenmeyen bir gömülme biçimiydi. Raıntha'
nın ebedi bir ceza yeri olarak bir cehennem bulduğu tek yer ona
inanan insanların bilinçleriydi.
Cennet: Bu terim üç şekilde kullanılır. O öncelikle bilinen cennet
bahçesi anlamında kullanılır. O ayrıca genel olarak bir varoluş katı
anlamında kullanılır. Cennet daha özel olarak, neokorteksin sessiz
alanının, yani ön lobun ismi olarak kullanılır.
Çakra: Çakra Sanskritçe bir sözcüktür. Bir çakra iki enerji hattının
kesiştiği yerdir. Bir çakra noktası bir enerji kesişme noktasıdır, bu
insan bedenindeki yedi mühürden ya da bilinç merkezinden oldukça
farklı bir şeydir.
Değişmiş-düşünme: Değişmiş-egonun düşünce süreçleri anlamına
gelir.
Değişmiş-ego: Latince kökenli psikolojik terim alter ego'nun nite
likli bir versiyonudur. O, insanın sınırlı kişiliği anlamına gelir ve bi
reyin kendi gerçek ve tanrısal benliğini değiştirmesini ve bastırması
nı ifade eder.
Diyalog günleri: Diyalog günleri, insanların Ramtha ile yaptıkları
ve katılanların Raıntha'ya kişisel ve direkt sorular sormaya teşvik
edildikleri celseleri ifade eder. Bu celseler 1988'de Raıntha'nın Ay
dınlanma Okulu kurulmadan önce yapılmıştı.
212
Sözfi
Doğru-kullanım: Bir şeyin doğru kullanımıdır. O ahlaki kusursuz
luk niteliğidir.
Dördüncü kat: Dördüncü varoluş katı köprü bilincin ve morötesi
mavi frekansın alemidir. Bu kat, eskinin yok edicisi ve yeninin yara
tıcısı olan Şiva katı olarak tanımlanır. Bu katta, enerji henüz pozitif
ve negatif yüke bölünmemiştir. Fiziksel bedenin her kalıcı değişimi
ya da şifası önce dördüncü kat ve Mavi Beden düzeyinde gerçekleş
melidir. Bu kata ayrıca Mavi Kat ya da Şiva katı da denir.
Dördüncü mühür: Dördüncü mühür, koşulsuz sevgi ve timüs salgı
bezi ile ilişkilidir. Bu mühür aktifleştiğinde, bedeni kusursuz bir sağ
lık içinde tutan ve yaşlanma sürecini durduran bir hormon salgılanır.
Duygular: Bir duygu bir deneyimin fiziksel, biyokimyasal etkisidir.
Duygular geçmişe aittir, çünkü onlar beynin sinir-hücresi-ağında
çoktan bilinen ve yaşanmış deneyimlerin ifadesidir.
Duygu.sal beden: Duygusal beden bir bireyin kişiliğini tanımlayan
geçmiş duyguların, tutumların ve elektrokimyasal kalıpların bir top
lamıdır. Ramtha, onu aydınlanmamış olanın ayartması olarak tanım
lar. O, tekr�doğuş döngüsünün nedenidir.
Dünyaya bağlı ruhlar: Bunlar ölmüş olan, ama o yaşamı ve fizik
sel varoluşunu bırakamayan ruhlardır. Onlar kızılötesi frekans ka
tında bulunur ve genelde hayaletler olarak bilinirler.
Düşünce: Düşünce bilinçten farklıdır. Beyin, bir bilinç akımını iş
lemden geçirerek onu düşünceler denen nörolojik, elektriksel ve kim
yasal etki parçalarına, holografik görüntülere ayırır. Düşünceler zih
nin yapı taşlarıdır.
Ego: Ego benliktir, insanın gerçek kimliğidir.
Elektrum : Bu terim elektrik denen pozitif ve negatif kutupları olan
bir elektromanyetik alanı ifade eder.
Elohim: Bu, Ramtha tarafından yaratılmış Aydınlanma Okulu'nun
bireysel gruplarından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine bir
lik ve kimlik veren belli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güç
lendirmiştir. Bu İbranice sözcük aslında Tanrılar anlamına gelir ve o
dünya gezegenine gelmiş belirli bir tanrı grubunu ifade etmek için de
kullanılmıştır.
Elohim Ka Men Ra: Bu Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun birey
sel gruplarından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine birlik ve
kimlik veren belirli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güçlendir
miştir.
Enerji: Enerji bilincin karşılığıdır, onunla aynı amaca hizmet eden
şeydir. Tüm bilinç kendisiyle birlikte dinamik bir enerji tesiri, ışıma
213
'.l{ealiteyi 'Yaratma '.l{e!Weri
ya da kendisinin doğal ifadesini taşır. Aynı şekilde, tüm enerji form
ları, kendileriyle birlikte, onları tanımlayan bir bilinç taşır.
Enkarnasyon: Bu belirli bir yaşam-diliminin deneyimini ifade eder.
Öz (Spirit) ya da bireyin gerçek benliği Boşluğun ölümsüz bir çocu
ğudur. Ruh (soul) Öz'den farklıdır. Ruh ölümsüz Öz'ün deneyimleri
ni kaydedendir. Böylece Öz ve ruh fiziksel varoluş katıyla ilişki ve et
kileşime girmek amacıyla bir enkarnasyonda fiziksel olarak bedenle
nir. Ölümle, Öz ve ruh fiziksel bedeni bırakır ve bu katta öğrenmek
istedikleri şeyi tamamlamak için yeniden enkarne olma, yeni bir fi
ziksel beden edinme fırsatı bulurlar.
Eterik: Bu etere, ruhani düzene ait bir şeydir.
Evolüsyon: Evolüsyon (tekamül, açılma), en yavaş frekans ve kütle
düzeyinden, en yüksek bilinç düzeylerine ve Sıfır Noktası'na, yani
yuvaya geri dönüş yolculuğudur.
Ezoterik: Bu terim kutsal ya da gizli bilgiyi ifade eder.
Fantastik realite: Bu kavram çok yüksek bir bilinç hali tarafından
yaratılan realiteyi tanımlar. O, üstatlar tarafından deneyimlenen re
aliteyi ifade eder.
Filozofun taşı: Bu, ölümsüzlük iksirini ifade eden simyasal bir te
rimdir.
Fiziksel kat: Bkz. Birinci kat.
Frekans: Frekans bir enerji dalgasını tanımlayan titreşim hızıdır.
Frekans belirli bir varoluş katının parçacıklarının ve dalgalarının tit
reşim hızını tanımlamakta kullanılır.
Geçiş-yapan: Bu terim bir sonraki enkarnasyonunda, bir yandan
kendi cinsiyetinin perspektifini alıkoyarken, karşı cinsi anlamak is
teyenleri tanımlamak için kullanılır. Geçiş-yapanlar kadın bedeninde
yaşayan erkekler ya da bunun tersi olarak anlaşılabilir. Kendi cinsel
yönelimleri konusunda karmaşa yaşayan bazı insanlar, her zaman
olmasa da, genelde geçiş-yapanlardır.
Geçmiş: Geçmiş kavramı, öznel çerçevede, kişi tarafından deneyim
yoluyla çoktan bilinen her şeyi ifade eder. Bu anlamda geçmiş, kişi
nin diğer insanlarla, yerlerle, şeylerle, zamanlarla ve olaylarla ilişkili
her duygusal deneyimini kapsar. Geçmiş insan tekamülünün önün
deki en büyük engeldir, çünkü o bireyin yeni düşünce paradigmaları
yaratma ve bilinmeyeni bilinir kılma yeteneğini yok eder.
Gerçek: Gerçek salt veri ya da bilgi değildir. Gerçek, bir kavramın
veya düşünce paradigmasının tam olarak idrak edilerek deneyime ve
kişisel bilgeliğe dönüştürülmesidir.
Gnosis: Yunanca kökenli bu sözcük bilgi anlamına gelir. Bu sözcük
214
Sözfüt
Hıristiyanlığı.n başlangıcında gnostik hareketler tarafından, aşkın bir
kaynak tarafından ifşa edilen ve Tanrı, yaradılış, insanın durumu ve
kaderi hakkındaki bir bilgi sistemini ya da anlayışı tanımlamak için
kullanılmıştı. Bu kutsal bilgi birey üzerinde kurtarıcı ya da özgürleş
tirici bir etki yapmıştır.
Gnostisizm: Bu, Hıristiyanlığı.n başlangıcındaki, mevcut çeşitli ge
leneklerden derlenen geniş bir öğreti dizisi sunan gnostik hareketler
için on sekizinci yüzyılda kullanılan bir tanımlamadır. Bu gelenekle
rin temel fikirleri dünyanın dualistik bir görüşüdür. Onlar her insa
nın maddenin kapanına kısılmış tanrısal bir kıvılcıma sahip olduğu
na, bunun ışık ile karanlık, bilgi ile cehalet, iyi ile kötü arasındaki
bir çatışmaya neden olduğuna inanırlar. Kutsal bilginin ifşa edilmesi
bireyin ruhunun maddeden kurtulup, özgürleşip tekrar Tanrı'ya,
kaynağı.na dönmesini sağlar.
Göndermek-ve-almak: Göndermek-ve-almak, Ramtha tarafından
öğretilen bir disiplindir. Burada öğrenci duyusal algıyı dışlayarak or
ta-beynin yetisini kullanıp bilgiye erişmeyi öğrenir. Bu disiplin, öğ
rencinin telepati ve geleceği görme psişik yeteneğini geliştirir.
Gösteri katı: Fiziksel kata ayrıca gösteri katı da denir. Bu, kişinin
duygusal anlayışını genişletmek için yaratıcı potansiyelini kütlede
sergileme ve bilinci maddesel formda gözlemleme fırsatı bulduğu
kattır.
Gözlemci: Bu, kuantum mekaniğinin parçacık/dalga'sını çökertmek
ten (enerjiyi yoğunlaştırıp maddeye dönüştürmekten) sorumlu olan
Gözlemciyi ifade eder. O, insanın içindeki gerçek benliği, Öz'ü, birin
cil bilinci, Tanrı'yı temsil eder.
Hardwiring: Hardwiring beynin nörolojik bağlantılarını kuran ve
bunun haritasını çıkaran işlemdir. Bir düşünce kalıbının üç kez tek
rarlanması bir alışkanlık yaratmaya ve onu nöronete (sinir-hücresi
ağı.na) kaydetmeye yeter.
Hertzian ôlem: Bkz. Birinci kat.
Hieropant: Bir hieropant öğrettiği şeyi tezahür ettirebilen ve öğ
rencilerini böyle bir bilgiye inisiye edebilen bir üstat öğretmendir.
Hiper-bilinç: Hiper-bilinç, altıncı katın ve gamına ışını frekansının
bilincidir.
Hipnotik yetenek: Bu analojik zihin denen farklı bir bilinç haline
girme yeteneğidir. Bu hal içinde neokorteksin faaliyeti iptal olur ve
orta-beyin ile beyincik aktive olur.
Iaut Aleph: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun bireysel grup
larından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine birlik ve kimlik
215
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{e!Weri
veren belirli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güçlendirmiştir.
Işık: Işık, üçüncü varoluş katını ifade eder.
Işık-beden: Bu, üçüncü bilinçli farkındalık katına ve görünür ışık
frekansı bandına ait olan bedendir.
Işık-varlık: Bu üçüncü varoluş katından bir varlıktır.
İçimizdeki Tanrı: O, Gözlemci'dir, gerçek benliktir, birincil bilinç
tir, Öz'dür, insanın içindeki Tanrı' dır.
İkili zihin: Bu terim iki zihin anlamına gelir. O, derin bilinçaltı zih
nimize erişmeden, insan kişiliğinin ve fiziksel bedenin bilgisine erişe
rek üretilen zihindir. İkili zihin sadece neokorteksin ve ilk üç müh
rün bilgisine, algısına ve düşünce süreçlerine dayanır. Dördüncü, be
şinci ve altıncı mühürler bu zihin hali içindeyken kapalı kalırlar.
İkinci kat: Bu, toplumsal bilinç ve kızılötesi frekans bandının varo
luş katıdır. Acı ve ıstırapla ilişkilidir. Bu kat, görünür ışık frekansı
katı olan üçüncü katın negatif kutbudur.
İkinci mühür: Bu mühür, toplumsal bilincin ve kızı-ötesi frekans
bandının enerji merkezidir. Acı ve ıstırapla ilişkilidir ve alt karın böl
gesinde yer alır.
İlk üç mühür: İlk üç mühür cinsellik, hayatta kalma mücadelesi,
acı ve ıstırap, mağdurluk ve zorbalık mühürleridir. Bunlar genelde
insan dramının tüm karmaşıklıklarında rol oynayan mühürlerdir.
İmaj: İmaj toplumsal bilinci ifade eder. O ayrıca sinir-hücresi-ağı ya
da kişilik tarafından üretilen zihni ifade eder.
İnsan oğlu: Bu kavram insanı ve kişinin fiziksel veçhesini ifade
eder. Bir kişi tanrısallığını değil, insanlığını takip etmeyi seçtiğinde
insan oğlu veya kızı gibi davranır.
İnsanlar, yerler, şeyler, zamanlar ve olaylar: Bunlar insan de
neyiminin kişiliğin duygusal olarak bağlı olduğu ana alanlarıdır. Bu
alanlar insanın geçmişini temsil eder ve duygusal bedenin içeriğini
oluşturur.
İnvolüsyon: Bu, Sıfır Noktası'ndan ve yedinci kattan, en yavaş ve
yoğun frekans düzeylerine ve kütleye yapılan yolculuktur.
İnvolüsyon Kitabı: Bu, ruhun Sıfır Noktası'ndan en yoğun varoluş
katı olan fiziksel kata yaptığı yolculuğun tüm deneyimlerinin bir
kaydıdır.
İsim-alanı: İ sim-alanı, (Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nda) Alan
çalışması disiplininin uygulandığı büyük alana verilen isimdir.
İyonya: İyonya, Atlantis kıtasının bugün Makedonya'nın bulunduğu
bölgesidir.
216
Sözfü{
JZ Knight: JZ Knight, Raıntha tarafından, ona kanallık yapması
için seçilmiş kişidir. Raıntha, JZ'den sevgili kızı olarak söz eder. O,
Raıntha'nın bu dünyadaki enkarnasyonu sırasında Raın'ın Evi'nin
çocuklarından biri olan Raınaya idi.
Ka: Ka, bir insanın ışık-bedenini ifade eden, Mısır kökenli bir terim
dir.
Kadim bilgelik: Bu, çağların bilgeliğini, bu dünyada yaşayıp aydın
lanmış her büyük üstadın bilgisini ifade eder. O, Büyük Çalışma'nın
disiplinlerinin ve Raıntha'nın öğretilerinin içeriğinin ardındaki ger
çektir.
Kadim Bilgelik Okulu: Bu, tarih boyunca Büyük Çalışma'nın kut
sal bilgisinin öğretildiği çeşitli okullara verilen bir unvandır. Raıntha
tüm bu okullardan büyük ölçüde sorumlu olmuştur.
Kanatlı Firavun: Bu, kutsal kanatlı disk simgesini takan dişi fira
vunlara verilen bir unvandı. Dişi firavunlar en büyük üstatlardı, halk
tarafından sevilirlerdi, bir dokunuşlarıyla şifa verebilir ve halklarını
bilgelik ve adaletle yönetirlerdi. Bu firavunlar hanedanlığı Mısır ta
rihinin bilinen kayıtlarından önce var olmuştu.
Karbule: Karbule, karbon-kanalları, mikro-kanalları ya da hücrenin
iskeletini ifade eder.
Karma: Karma bir insanın düşüncelerinin ve eylemlerinin doğal so
nucudur. Karma, kişinin henüz sahiplenip bilgeliğe dönüştürmediği
tüm çözümlenmemiş meselelerden, tutumlardan ve duygulardan olu
şur. Ruh tarafından henüz çözümlenmemiş o meseleler sürekli tek
rarlanan enkarnasyon devrelerinin gerçek nedenidir.
Kartuş: Bu, bir fikrin ya da kişinin özünü temsil eden bir simgedir.
Kehanet: Bir kehanet şimdiki anın olgularına dayanan potansiyel
gelecek zaman-çizgisidir. Kehanetlere daima "şimdi görüldÜğü kada
rıyla" bildiriminin eşlik etmesi gerekir, çünkü ortak bilinç değiştikçe
onlar da değişirler. Bu kehanet anlayışı Ramtha tarafından öğretilen
bilinç ve enerji yasasına dayanır.
Kızıl Aslan: Bu ölümsüzlük iksirini ifade eden simyasal bir terim
dir.
Kızıl enerji: Bu terim kundalini enerjisini ve psişik enerjiyi ifade
eder.
Kızıl yılan: Omurganın dibinden mühürler boyunca yükselen kun
dalini enerjisi, tıbbın simgesi yılanlı asa gibi, birbiriyle kesişerek
yükselen iki kızıl yılan olarak imgelenir. Bu ayrıca psişik enerjiyi ta
nımlamak için de kullanılır.
Kirlian fotoğrafçılığı: Bu terim Rus teknisyenler tarafından geliş-
217
!l(ealiteyi 'Yaratma 9?g/Weri
tirilen ve canlıların aura alanını çekebilen fotoğrafık işleme verilen
isimdir.
Kişilik:Kişilik ikincil bilinçtir, ayna bilinçtir, tanrısal kökenini unut
muş olan yolcudur. Bkz. Duygusal beden.
Kişisel-ötesi: Bu terim ruhsal düzeni, insanın aşkın veçhelerini ifa
de eder.
Kolektif bilinç: Bu kavram Karl Jung'un kolektif bilinçdışı kavra
mına benzer. Kolektif bir bilinç bir grup insanın, bir ülkenin, bir kül
türün ortaklaşa paylaştığı tanınabilir bir zihin halidir.
Kolektif bilinçaltı: Bu insanlığın kolektif bilinç halidir, ama çoğu
insan onun farkında değildir. Ona toplumsal bilinç veya beden/zihin
bilinci de denir. O fiziksel katın ve ilk üç mührün bilincidir.
Kolektif tutum: Bu bir grup insanın paylaştığı bir dizi tutum ve dü
şünce kalıbıdır.
Koşulsuz sevgi: Koşulsuz sevgi dördüncü mührün bilincinin ifade
sidir. O, aydınlanmanın başlangıcı ve kişilik tarafından algılanan du
alizmin, yoksunluğun ve ayrılığın son buluşudur. O, hiçbir duygusal
bağlılık olmadan, özgürlük içindeki sevgidir. Koşulsuz sevgi yaratıcı
ve verici yapıda bir zihin halidir. O, Tann'nın en yakın temsilidir.
Kozmik zamk: Bu, Ramtha'nın evreni bir arada tutan kuvveti ta
nımlamak için kullandığı bir terimdir. O. sevgiyi kozmik zamk ola
rak tanımlar.
Köylü: Burada köylü sözcüğü gerçek kimliğini ve tanrısal kökenini
bilmeyen bir kişi anlamında kullanılmaktadır. Bir köylü, bir üstadın
zıddıdır.
Kritik kütle: Bu bilincin yoğunlaşıp, kütleye dönüşüp tezahür et
mesini ifade eder.
Kundalini: Kundalini enerjisi, bir insanın ergenlik çağında yüksek
mühürlerden omurganın dibine inen yaşam gücüdür. Bu genelde
omurganın dibinde çöreklenmiş bir yılan olarak resmedilen, insan te
kamülü için ayrılmış büyük bir enerji paketidir. Bu enerji, ilk üç mü
hürden gelen ve cinsellikten, acıdan ve ıstıraptan, güçten ve zorba
lıktan sorumlu olan enerjiden farklıdır. O genelde uyuyan yılan ya
da ejderha olarak tanımlanır. Kundalini enerjisinin başın tepesine çı
kış yolculuğuna aydınlanma yolculuğu denir. Bu yolculuk bu yılan
uyanıp omurga çevresinde dans etmeye, omurilik sıvısını iyonlaştır
maya ve onun moleküler yapısını değiştirmeye başladığında gerçek
leşir. Bu eylem orta-beynin ve bilinçaltı zihnin kapısının açılmasına
neden olur.
Kutu: Kutu, insanın kabul ettiği ve onun yeni düşünce ve deneyim
218
Sözfüt
paradigmalarını araştırmasını engelleyen bir dizi tutumu, alışkanlı
ğı, inancı ve düşünce sürecini ifade eder. Kutu, sinir-hücresi-ağı ve
insan kişiliği ile aynı şeydir.
Kütledeki Mesih: (Christ-in-mass) Bu terim Noel (Christmas) bay
ramını ifade eder. O ayrıca insan bedeninde mevcut Mesih bilincini
de ifade eder.
Kütle kütleye: Bu kavram fiziksel realiteye fiziksellik perspektifin
den yaklaşmayı ifade eder.
Lineer fizik: Bu, klasik fiziği ya da Newton fiziğini tanımlayan bir
terimdir.
Liste: Liste, Ramtha'nın öğrettiği bir disiplindir. Burada öğrenci bil
mek ve deneyimlemek istediği şeylerin bir listesini çıkarır ve sonra
ona analojik bir bilinç hali içinde odaklanır. Liste, kişinin sinir-hüc
resi-ağını değiştirmek ve yeniden programlamak için kullanılan hari
tadır. Kişide ve onun realitesinde anlamlı ve kalıcı değişimler yarat
maya yardımcı olan bir uygulamadır.
Maddesel kat: Bkz. Birinci kat.
Merkabah: Merkabah, genel anlamının yanı sıra, Kuzey Yıldızı'nın
ötesinden gelen varlıkların çok büyük ana-gemisinin ismidir.
Materyalize etmek: Bu terim bir düşünceyi yoğunlaştırıp fiziksel
formda tezahür ettirmeyi ifade eder.
Mavi Ağ'lar: Mavi Ağ'lar fiziksel bedenin süptil bir düzeyindeki te
mel yapıyı temsil eder. O, fiziksel alemin morötesi mavi frekans dü
zeyinde titreşen görünmez iskelet yapısıdır.
Mavi Beden: Bu dördüncü varoluş katına, köprü bilincine ve mor
ötesi mavi frekans bandına ait olan bedendir. Mavi Beden, ışık-bede
nin ve fiziksel katın efendisidir.
Mavi Beden Dansı: Bu, Ramtha tarafından öğretilen ve öğrencinin
bilinçli farkındalığını dördüncü kat bilincine yükselttiği bir disiplin
dir. Bu disiplin, Mavi Bedene erişilmesini ve dördüncü mührün açıl
masını sağlar.
Mavi Beden Şifası: Bu, Ramtha tarafından öğretilen ve öğrencinin
fiziksel bedenini şifalandırmak ya da değiştirmek amacıyla bilinçli
farkındalığını dördüncü kat bilincine ve Mavi Bedene yükselttiği bir
disiplindir.
Mavi Kat: Bkz. Dördüncü kat.
Maymun-zihin: Maymun-zihin kişiliğin kararsız biçimde hareket
eden zihnini ifade eder.
Mesih: (Christ) Mesih tek bir bireyin ismi ya da unvanı değildir. Me-
219
9{.ealiteyi 'Yaratma 9{.diberi.
sih, fiziksel katın üzerinde hakimiyet kurmuş ve ölümü yenmiş tüm
o bireylere verilmiş isimdir. İnsandaki Mesih içimizdeki Tanrı'yı, ki
şinin tanrısal veçhesini ifade eder.
Mesih yürüyüşü: Mesih yürüyüşü, Ramtha tarafından tasarlanmış
ve öğrencinin çok yavaş ve keskin bir farkındalıkla yürümeyi öğren
diği bir disiplindir. Bu disiplinde öğrenci attığı her bir adımla bir Me
sih'in zihnini tezahür ettirmeyi öğrenir.
Mu: Mu, Pasifik Okyanusu'nun dibinde yatan Lemurya kıtasıdır.
Müthiş: Ramtha, bu sözcüğü olağanüstü ve alışılmadık, eyleminde
kontrolsüz ve aşın derecede cesur ya da ateşli bir şeyi ya da birini
ifade etmek için olumlu bir biçimde kullanır.
Müthiş düşünce: Bu tip düşünce sınırsız, yüksek, aşkın bir düşün
ceyi ifade eder.
Odaklanma: Bir düşünce üzerinde odaklanma yeteneği Büyük Ça
lışma'nın disiplinlerinin esas unsurlarından biridir. Bu çalışmada bir
düşünceyi temsil eden holografık bir resim, bir imge beynin ön lo
bunda bilinçli ve analojik olarak tutulur.
Olağan düşünce: Olağan düşünceler deneyim yoluyla beyinde sa
bitleşmiş, sinir-hücresi-ağına (nöronete) kaydolmuş ve insan kişiliği
için olağan olan düşüncelerdir.
Om Akad: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun bireysel grupla
rından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine birlik ve kimlik
veren belirli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güçlendirmiştir.
Özgür yer: Özgür yer, kutu'dan ve sınırlı kişiliğimizin kalıpların
dan kurtulma deneyimidir. Özgür yer vecit hali olarak tanımlanır. O,
bireyin yaşamında daha önce kaotik ve çözümsüz görünen şeyleri
berrak bir biçimde görüp anlamasını sağlayan daha geniş ve yüksek
bir perspektif deneyimidir.
Prima materia: Bu, her şeyin nihai özünü ifade eden simyasal bir
terimdir.
Psişik yetenek: Psişik yetenek duyusal algının yardımı olmadan
bilme yeteneğidir. Psişik yetenek, orta-beyne erişilip, o açılıp, Hert
zian frekans bandından daha yüksek bir frekans düzeyindeki çevre
den bilgi alındığında gelişir.
Ra: Ra, bir Mısır Tanrısı'nın ismidir. Ra, Ramtha'nın güneş için kul
landığı isimdir.
Ram: Ram, Ramtha isminin daha kısa bir versiyonudur. Ramtha,
Baba anlamına gelir.
Ramuste: Ramuste, Ramtha'nın içinde doğmayı seçtiği ortak ruh
duygusu evinin ismidir. Bu ortak bilincin duygusal anlayışı öğrenme
220
SözfüR.,
ve hakim olma gücüydü.
Ruh: Raıntha, ruhtan, bireyin tüm involüsyon ve evolüsyon yolculu
ğunun bilgelik olarak kaydolduğu Yaşam Kitabı olarak söz eder.
Ruhun karanlık gecesi: Bu, kişinin kendisiyle ilgili anlayışında
çok derin değişimlerden kaynaklanan büyük bir duygusal ıstırap dö
nemidir. Bu dönemde enerji duygusal bedende hızla akar ve onun
üzerine yerleştirdiğimiz bağlardan kurtulup arınır. Bu beyne yapılan
ve bedenin enerji alanını aktive eden ve ıstıraba yol açan ters bir
enerji şarjıdır.
Rüyalar: Rüyalar insan bilincinden kaynaklanırlar. Onlar sırf hayal
ürünü şeyler değil, diğer düşünce boyutlarının realiteleridir. Rüyalar
bilinçaltı zihnin fiziksel bedenle iletişim kurma ve uyku sırasında
onu onarma vasıtasıdır. Çoğu rüya bu sınıflandırmaya girer, ancak
bazı rüyalar geleceği bildiren kehanet olabilir. Bilinçli bir rüya, reali
teyi istediğin gibi yaratıp tezahür ettirme biçimidir ki bu Büyük Ça
lışma'nın disiplinlerinde kullanılır.
Rüzg&rın Efendisi: Bu Ramtha'nın ünvanlarından biridir. Rüzgar
özgürlüğü, gücü ve Öz'ün aşkınlığını temsil eder. Raıntha aydınlan
dığında Rüzgılrın Efendisi olmuştur.
Sabiteler: Sabiteler Atriumu'nda yaşayan, doğal alemin döngülerin
den ve dengesinden sorumlu olan varlıklar.
Sabiteler Atriumu: Bu fiziksel kattan daha yüksek bir frekansta
olan ve ruhların fiziksel dünyada enkarne olma fırsatını bekledikleri
bir varoluş katıdır.
Sarı beyin: Sarı beyin, Ramtha'nın neokortekse, analitik ve duygu
sal düşüncenin evine verdiği isimdir. Ona sarı beyin denmesinin ne
deni, Ramtha'nın beynin işlevi ve işlemleri üzerine verdiği öğretide
kullandığı ilk iki-boyutlu karikatür-tarzı çizimde neokorteks'in sarı
olarak renklendirilmesiydi. O, bu çizimdeki beynin farklı veçheleri
nin iyice anlaşılması için abartıldığını ve renklerle vurgulandığını
açıklamıştı. Bu çizim beyin üzerinde yapılan tüm öğretilerde kulanı
lan standart gereç oldu.
Sıfır Noktası: Bu, Boşluk tarafından, kendini düşünüp tasarlama
yoluyla yaratılmış ilk farkındalık noktasını ifade eder. Sıfır Noktası
Boşluğun ilk, asıl, birincil çocuğudur.
Sınama: Bu inisiyenin sınanması anlamına gelir. Bu olaylar genelde
on gün sürer ve öğrencilerin kendi başarı düzeylerini test etmelerini
sağlar.
Sınırlı düşünce: Bu kavram fiziksel uzay ve zamanın sınırlama
larıyla bağlı bir düşünceyi ifade eder. Bu, insan kişiliğinin düşünce
22 1
'l(ealite!Ji 'Yaratma 'f(efıberi.
süreçlerini ve ilk üç mührün bilincini ifade eder.
Sonsuz Bilinmeyen: Bu, yedinci varoluş katının ve ultra-bilincin
frekans bandıdır.
Soyut düşünce: Soyut düşünceler bilinmeyenin kavramlarıdır. On
lar henüz deneyimlenmemiş ve bu yüzden hiçbir duygusal enerji yü
küne sahip olmayan düşünce paradigınalarıdır.
Süper-bilinç: Bu, beşinci katın ve x-ışını frekans bandının bilinci
dir.
Şambala: Bu, genel anlamının yanı sıra, Ramtha dünyada yaşarken
İndus Nehri'nin kuzeydoğusunda bulunan kadim bir ormanın ismidir.
Şeytan: (Satan) Bu tek bir varlığın ismi ya da unvanı değildir. O bi
zi tanrısallığımızdan ve değişimden yoksun bırakan her şeydir. Şey
tan, suçlayıcı, insanı geçmişin duygularına hapseden şeydir.
Şiva: Tanrı Şiva, Mavi Katın ve Mavi Bedenin Efendisini temsil eder.
Şiva burada Hinduizm'in o ünlü tanrısı anlamında kullanılmamakta
dır. Burada o dördüncü kata, morötesi mavi frekans bandına ve dör
düncü mührün açılışına ait bir bilinç halini temsil etmektedir. Şiva
ne erkek ne de kadındır. Çift cinsiyetli bir varlıktır, çünkü dördüncü
katın enerjisi henüz pozitif ve negatif kutuplara ayrılmamıştır. Bu,
onunla, Şiva'nın bir karısı olan erkek tanrı olduğu geleneksel Hindu
temsili arasında önemli bir farktır. Onun ayaklarındaki kaplan deri
si, üç dişli mızrak ve başıyla aynı düzeydeki güneş ve ay bu bedenin
ilk üç bilinç mührü üzerindeki hakimiyetini temsil eder. Kundalini
enerjisi omurganın dibinden başın tepesine yükselen ateşli bir enerji
olarak resmedilir. Bu da, Kundalini enerjisinin beşinci mühür ya da
boğaz düzeyinden dışarı çıktığı Hindu geleneğinin Şiva temsilinden
farklıdır. Şiva'nın bir başka simgesel imajı uzun koyu renk saçlar ve
boynundaki inci kolyelerin bolluğudur ki bu da onun zengin dene
yimlerini bilgeliğe dönüştürmüş olduğunu gösterir. Okluk, yay ve ok
lar Şiva'nın güçlü iradesini fırlatıp kusurluluğu yok ettiği ve yeniyi
yarattığı vasıtadır.
Tahumo: Bu, Ramtha tarafından öğretilen bir disiplindir. Burada
öğrenci doğal çevrenin insan bedeni üzerindeki etkileri, soğuk ve sı
cak üzerinde hakimiyet kurmayı öğrenir.
Tank: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun disiplinlerinin bir
parçası olarak kullanılan labirente verilen isimdir. Öğrenciler gözleri
bağlı olarak bu labirentin girişini bulmayı ve onun içinden duvarlara
dokunmadan ya da gözleri veya duyuları kullanmadan, Boşluk üze
rinde odaklanarak ilerlemeyi öğrenirler. Bu disiplinin hedefi gözler
bağlı haldeyken labirentin merkezini ya da Boşluğu temsil eden oda
yı bulmaktır.
222
Sözfü{
Tank alanı: Bu, Tank disiplini için kullanılan labirentli büyük ala
nın ismidir.
Tanrı: Ramtha'nın öğretileri "Siz Tanrı'sınız" bildiriminin bir ifa
desidir. İnsanlık kendini unutmuş Tanrılar olarak tanımlanır. Tanrı,
Boşluk'tan farklıdır. Tanrı kendini düşünüp tasarlayan Boşluk'tan
kaynaklanmış farkındalık noktasıdır. O, araştıran ve Boşluğun bilin
meyen potansiyellerini bilinir kılan bilinç ve enerjidir. Tüm yaradılı
şın her-şeye-kadir ve her yerde mevcut Özü' dür.
Tanrı Alemi: Bu kavram Tanrı'nın sınırsız zihninin hakim olduğu
bir varoluş katını ya da zihin boyutunu ifade eder.
Tanrı Çağı: Tanrı Çağı bilimsel gelişmelerin eskisinden çok daha
fazla görüleceği bir zamandır. Bu çağ zamanda ve zaman değerlerin
de kasıtlı bir değişimle ortaya çıkacaktır. O zaman artık bu katta has
talık, ıstırap, nefret, yaşlanma, ölüm ve savaş olmayacak, sadece sü
rekli yaşam olacaktır. Bunlar her bir varlığın yaşamında bilgi, anla
yış ve derin sevgiyle ortaya çıkacaktır.
Tanrı/insan: Bir insanın kendini tam idrak edip, Tanrı'yı tezahür
ettirmesi.
Tanrı'nın kızı: Bu kavram her bireyin tanrısal kökenini ifade eder
ken, kadınların eşitliğini özellikle vurgular.
Tanrılar: Tanrılar, teknolojik olarak gelişmiş ve 455.000 yıl önce di
ğer yıldız sistemlerinden dünyaya gelmiş olan varlıklardır. Bu varlık
lar bizim DNA'mızı kendilerininkiyle birleştirip değiştirerek, insan
ırkını genetik olarak yönlendirdiler. Onlar neokorteksin evriminden
sorumludurlar ve insan ırkını bir işgücü olarak da kullanmışlardır.
Bu olayların kanıtı Sümer tabletlerinde ve sanat eserlerinde kayde
dilmiştir. Bu terim ayrıca, insanlığın, unutulmuş Tanrılar'ın gerçek
kimliğini tanımlamak için de kullanılır.
Tanrımız (ya da Tanrınız): Bu kavram Tanrı'yı, Öz'ü, Gözlemci'
yi, tanrısal unsuru, bireyin gerçek benliğini ifade eder.
Tanrı'nın oğlu: Tanrı'nın oğlu ya da kızı ilk üç mühre ait olandan
daha yüksek ve geniş bir bilinç haliyle doğan bireydir. Tann'nın oğlu
gibi davranmak, insan bilincimiz yerine, tanrısal bilincimizin pers
pektifinden yaşamaktır.
Tanrı'nın zihni: Tanrı'nın zihni, herhangi bir zamanda herhangi
bir boyutta yaşamış ya da herhangi bir gezegende veya yıldızda yaşa
yacak her yaşam formunun zihnini ve bilgeliğini kapsar.
Tekamül Kitabı: Bu, ruhun birinci kattan, fiziksellik katından ye
dinci kata ve Sıfır Noktası'na yaptığı yolculuktaki tüm deneyimleri
nin bir kaydıdır.
223
!l(ealiteyi :Yaratma �/Weri
Tekrardoğu.ş: (Reenkarnasyon) Tekrardoğuş sürekli tekrarlanan
enkarnasyon devresidir.
Terra: Bu, tanrıların 455.000 yıl önce ilk kez ziyaret ettiklerinde
Dünya gezegenine verdikleri isimdir.
Toplumsal (sosyal) bilinç: Bu, ikinci katın ve kızılötesi frekans
bandının bilincidir. Buna aynca insan kişiliğinin imajı ve ilk üç müh
rün zihni denir. Toplumsal bilinç insan toplumunun ortak bilincini
ifade eder. O insan ırkı topluluğunun düşüncelerinin, varsayımları
nın yargılarının, önyargılarının, yasalarının, ahlakının, değerlerinin,
tutumlarının, ideallerinin ve duygularının toplamıdır.
Ulak: Bir ulak Ramtha'nın bu dünyadaki yaşamında belirli mesajla
rı ya da bilgiyi getirmekten sorumluydu. Bir üstat öğretmen diğer in
sanlara kendi sözünü ya da niyetini bir deneyim veya bir olay şeklin
de tezahür ettiren ulaklar yollama yeteneğine sahiptir.
Ultra-bilinç: Bu, yedinci katın ve Sonsuz Bilinmeyen frekans ban
dının bilincidir. Bu bir yükselmiş üstadın bilincidir.
Uyanm amış varlık: Bu, kendi tanrısallığını bilmeyen bir kişidir.
Bu, dualite ve Kaynak'tan ayrılık illüzyonu yaşayan ve çevresinin
kurbanı olan bir varlığı ifade eder.
Uyanmış varlık: Bu, aydınlanmış ve artık genetiğinin ya da çevre
sinin bir kurbanı olmayan kişidir. Bu ibare kendi realitesini bilinçli
olarak yaratan bir üstadı tanımlar.
Üçgen işareti: Yeni başlayan öğrencilere Büyük Çalışma'nın her
hangi bir disiplinini uygularken gözlerini kapatıp üçgen işareti yap
maları öğretilir. Öğrenciler bu disipline parmaklarıyla üçgenin tepesi
olan alınlarına ya da yedinci mühre dokunarak başlarlar. Sonra odak
lanmayı sürdürerek, ellerini yavaşça sol dizlerine, sonra da sağ diz
lerine ve en sonunda tekrar alınlarına götürerek üçgeni tamamlar
lar. Bu üçgen involüsyon ve evolüsyon yolculuğunu temsil eder.
Üçüncü kat: Bu, bilinçli farkındalık ve görünür ışık frekansı bandı
katıdır. O ayrıca ışık katı ve zihinsel kat olarak da bilinir. Mavi Ka
tın enerjisi bu frekans bandına düşürüldüğünde, o pozitif ve negatif
kutuplara ayrılır. İşte bu noktada ruh ikiye ayrılıp eşruhlar fenome
nini başlatır.
Üçüncü mühür: Bu mühür, bilinçli farkındalık ve görünür ışık fre
kansı bandının enerji merkezidir. Kontrol, zorbalık, mağdurluk ve
güç ile ilişkilidir. Bu mühür güneş sinirağı bölgesinde yer alır.
Üstat: Bir üstat tanrısallığının bilincinde olan ve bu bilgiyi günlük
yaşamına uygulayan kişidir. Ramtha öğrencilerine üstatlar der, çün
kü onlar üstat gibi düşünüp davranmayı öğrenmektedirler.
224
Sözfüt
Üstat Öğretmen: Bir üstat öğretmen öğrencilerini kutsal bilginin
gizemlerine inisiye etme yeteneğine sahip yükselmiş bir üstattır.
Üstteki dört mühür: Bunlar dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci
mühürlerdir.
Vecit Katı: Bu, ruhların geçmiş yaşamlarını gözden geçirdikten son
ra bir sonraki enkarnasyonlarını planladıkları dinlenme katıdır. Bu
ayrıca, ıstırabın, acının, ihtiyacın ya da yoksunluğun bulunmadığı,
her dileğin anında tezahür ettiği cennet katı olarak da bilinir.
Yaşam-çizgisi: Bir insanın belli bir zihin ya da bilinç halinden kay
naklanan potansiyel bir zaman-çizgisi ya da olaylar olasılığı.
Yaşamını gözden geçirmek: Bu, insanın ölümden sonra üçüncü
kata eriştiğinde geçmiş enkarnasyonunu gözden geçirmesidir. O sü
reçte insan kendi eylemlerinin Gözlemcisi, oyuncusu ve hedefi olma
fırsatını bulur. Geçmiş yaşam gözden geçirilirken ortaya çıkan halle
dilmemiş meseleler bir sonraki enkarnasyonun gündemini oluşturur.
Yaşam-kuvveti: Yaşam kuvveti, insanın içindeki Tanrı'dır, Öz'dür,
yaşam nefesidir; insanın üzerinde illüzyonlarını ve hayallerini yarat
tığı sahnedir.
Yedi mühür: Yedi mühür, insan bedenindeki yedi bilinç düzeyini
oluşturan güçlü enerji merkezleridir. Bu mühürlerin enerji bantları
fiziksel bedeni bir arada tutar. Her insanda enerji ilk üç mühürden
ya da merkezden dışarı sarmal çizer. İlk üç mühürden nabız gibi ata
rak yayılan enerji sırasıyla cinsellik, acı ya da güç olarak tezahür
eder. Üstteki mühürler açıldığında, yüksek bir farkındalık düzeyi ak
tifleşir.
Yedinci kat: Yedinci kat, ultra-bilinç ve Sonsuz Bilinmeyen frekans
bandı katıdır. Bu, involüsyon yolculuğunun başladığı kattır. Bu kat
Sıfır Noktası tarafından, o Boşluğun düşünüp tasarlama eylemini
taklit ettiğinde yaratılmıştı ve böylece ayna bilinç ya da ikincil bilinç
yaratılmıştı. Bir varoluş katı ya da uzay ve zaman boyutu iki bilinç
noktası arasında var olur. Tüm diğer katlar yedinci katın zaman ve
frekans bandı yavaşlatılarak yaratılmıştır.
Yedinci mühür: Bu mühür başın tepesiyle, hipofiz salgıbeziyle ve
aydınlanmayla ilişkilidir.
Yıldız işareti: Yıldız işareti gelişmekte olan öğrenci grubu tarafın
dan uygulanan üçgen işaretinin daha karmaşık bir versiyonudur.
Yusuf oğlu İsa: Ramtha, o zamanın Musevi geleneğini izleyerek İsa
Mesih'ten Yusuf oğlu İsa olarak söz eder.
Yüksek mühürler: Bkz. Üstteki dört mühür.
Yükseliş: Yükseliş aydınlanmanın doğal sonucudur. O, insan bede-
225
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{efWeri
nindeki tüm enerji merkezlerini açmanın ve bilinçaltı zihnin tama
men açılıp tüm varoluş katlarında mutlak özgürlük kazanmanın so
nucudur. Raıntha, bir adamdan ve kadından doğup da bu kattan ölü
mü deneyimlemeden yükselen ilk insandı. O, halkına Bilinmeyen
Tanrı hakkında öğrendiklerini yüz yirmi gün boyunca öğrettikten
sonra onların üzerine yükseldi. Onlarla vedalaştıktan sonra, bedeni
nin frekansını yükselterek en sonunda göz kamaştıran bir ışık patla
masıyla gözden kayboldu. İ sa'nın, ölümünden ve yeniden dirilişinden
sonra, Galile Denizi kıyısında havarilerinin gözleri önünde fiziksel
kattan yükseldiği kaydedilmiştir.
Yükselmiş üstat: Yükselmiş bir üstat, fiziksel kat, uzay ve zamanın
sınırlamaları üzerinde hakimiyet kazanmış ve ölümü yenmiş kişidir.
Bu üstatlar fiziksel bedenlerinin frekansını -bu katı terk edip istedik
leri her varoluş katında ya da boyutunda tezahür edebilecek noktaya
dek- yükselme yeteneğini kazanmışlardır. Raıntha, İ sa, Buda, Ratha
bim, Zerdüşt, Takaşhunuman, Tyanalı Apollonius gibi birçok üstat
yükselmiş üstattır. Raıntha, insan ırkının, bu katı aşıp, ölümü hiç
deneyimlemeden yükselen ilk üyesiydi.
Zaman-çizgisi: Bu belirli bir bilinç halinin sonucu olan potansiyel
olaylar olasılığıdır.
Zamansızlık: Bu kavram Şimdi -ebedi, yaratıcı, analojik an- deneyi
mini ifade eder. Zaman bu yaratıcı anın sonucu, tezahürü ve deneyi
midir.
Zihin: Zihin, beyni etkileyip düşünce formları, holografik parçalar -
ya da bellek denen nörosinaptik kalıplar- yaratan bilinç ve enerji
akımlarının ürünüdür. Bu bilinç ve enerji akımları beyni canlı tutan
şeydir. Onlar onun güç kaynağıdır. Bir insanın düşünme yeteneği
ona bir zihin veren şeydir.
226
KAYNAKÇA
227
1997, Yelm, Washington. Video ed. Yelm: JZK Publishing, a division
of JZK, ine., 1997.
JZ Knight and Ramtha: Intimate Conversations. Video ed. Yelm: JZK
Publishing, a division of JZK, ine., 1998.
Kasper, Walter. Jesus the Christ. London: Burns&Oates, 1976.
Knight, J.Z. State ofMind, My Story. New York: Warner Books, 1987.
Krippner, Stanley, lan Wiekramasekera, Judy Wiekramasekera and
Charles W. Winstead, 111. "The Ramtha Phenomenon: Psyehologieal,
Phenomenologieal and Geomagnetie Data." The Journal of the Ame
rican Society for Psychical Research, Vol. 92, No. 1, January 1998.
Layton, Bentley. The Gnostic Scriptures. The Anehor Bible Referen
ee Library ed. New York: Doubleday, 1987.
Melton, J. Gordon. Finding Enlightenment, Ramtha's School of An
cient Wisdom. Hillsboro: Beyond Words Publishing, 1998.
New Jerusalem Bible.
Our Omnipotent Spirit: Direct Line to the Power of Manifestation,
Tape 327.09 ed. Yelm: Ramtha Dialogues, 1996.
Platon, Dialogues. 22nd ed. Edited by Coleccion Austral. Mexieo: Es
pasa Calpe, 1984.
Preserving Oneself Tape 304 ed. Yelm: Ramtha Dialogues, 1991.
Ramtha: Creating Personal Reality. Video ed. Yelm: JZK Publishing,
a division of JZK, ine. 1998.
Ramtha's Introduction to the World Tour. Video ed. Yelm: JZK Pub
lishing, a division of JZK, ine. 1998.
Ramtha's Lifetime. Speeiality Tape 021 ed. Yelm: Ramtha Dialogues,
1984.
Reese, William L. Dictionary of Philosophy and Religion, Eastern
and Western Thought. Expanded ed. New York: Humanity Books,
1999.
Santos Otero, Aurelio de. Los Evangelios Apocrifos: Collection de tex
tos griegos y latinos, version critica, estudios introductorios y comen
tarios. 9th ed. Madrid: Biblioteea de Autores Cristianos, 1996.
Sehrödter, Willy. A Rosicrucian Notebook. York Beaeh: Samuel Wei
ser, ine., 1991.
Talbot, Miehael. The Holographic Universe. New York: Harper Col
lins, 1991.
The Observer Part I. Tape 376 ed. Yelm: Ramtha Dialogues, 1998.
The Portable Jung. Edited by Joseph Campbell. New York: Penguin
Books, 1976.
228
The Works of Plato. Edited by lrwin Edman. New York: Modern Lib
rary, 1956.
The World of Michelangelo, 1475- 1564. Edited by Robert Coughlan.
New York: Time-Life Books, ine., 1966.
Tillieh, Paul. Systematic Theology, Combined Volume. London: Ja
mes Nisbet and Company Limited, 1968.
Tolkien, J.R.R. The Lord ofthe Rings. London: Grafton, 199 1 .
Waite, Arthur Edward. Real History of the Rosicrucians. New York:
Steinerbooks, 1982.
Walking the Journey of the Woman. Tape 437.1 ed. Yelm: Ramtha
Dialogues, 2000.
Wolf, Fred Alan. Parallel Universes. New York: Touehstone, 1990.
__ Taking the Quantum Leap. New York: Perennial Library, 1989.
__ The Spiritual Universe. Portsmouth: Moment Point Press, ine.,
1999.
Zukav, Gary. The Dancing Wu Ling Masters. New York: Bantam
Books, 1980.
229