You are on page 1of 231

• •

REALiTEYi
YARATMA •

R EHBERi
Aydınlanma Okuluna Giriş

Çeviren:
Semra Ayanbaşı
Kitabın Orijinal Adı:
A Beginner's Guide To Creating lleality
Revised and Expanded Edition

Copyright @1998, 200, 2004 JZ Knight


Bu Kitabın Türkçe Yayın Hakları,
Aktı§a Yayın Dai/ıtım Tanıtım Ltd. Şti.'ne aittir.

Bu çeviri Ramtha tarafından verilmiş özgün bir öğreti olan İngilizce, gözden
geçirilmiş baskıya dayanmaktadır; kaçınılmaz olarak mesajın bir bölümü çe­
viride kaybolmuş olabilir.
Bu kitabın tüm hakları saklıdır. ]Ju kitabın hiçbir bölümü, JZK, Inc'nin bir
bölümü olan JZK Publishing'in yazılı izni olmadan fotokopi, ses kaydı ya da
herhangi bir bilgi depolama sistemi dahil olmak üzere elektronik veya meka­
nik hiçbir şekilde yeniden üretilemez ya da aktarılamaz.
Bu kitabın içeriği JZ Knight'ın ve JZK, Inc'nin izniyle, ABD Copyright Ofisi
tarafından kaydedilmiş bir dizi manyetik kayıt olan Ramtha Diyalogları®'na
dayanmaktadır.
Ramtha, ®Ramtha Dialogues, ®C&E, ®Consciousness&Energy, ®
Fieldwork, ® The Tank,® Blue Body,® Twilight®, Torsion Process, ®
Neighborhood Walk, ® Create Your Day,® The Grid, ® Become a Remarkable
Life,® Gladys, ® Analogical Archery,SM Conquer Yourselt® ve Mind As
Matter,SM JZ Knight'ın tescilli markalarıdır ve onun izniyle kullanılmıştır.
Ramtha'nın öğretileri hakkında daha fazla bilgi için şu adrese başvurabilirsi­
niz: Ramtha's School of Enlightenment, PO Box 1210, Yelm, WA 98597, USA.
www.ramtha.com

Kapak Tasarımı: Dilara Arın

Basım: Avcı Ofset / Matbaa Sertifika No:120<Jl


Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi No:2/13 Topkapı İstanbul
Kapak Basımı: Karadeniz Basım Ltd. Şti.
Cilt: Evren Ciltevi
Yayıncılık Sertifika No:l0544
ISBN: 978-605-9262-00-2

AKAŞA
Yayın Dağıtım Tanıtım Tur. Dış Tic. Ltd. Şti.
Lamartin Cad. No:40 Asma Kat Taksim - İstanbul
Tel: (0212) 235 99 73 Fax: 235 99 70
www.akasa.com.tr

İkinci Basım
İstanbul, 2018
2
İsa dedi ki, "Eğer size yol gösterenler 'Bakın, Tanrı'nın
kralğı gökyüzünde' derlerse, o zaman gökyüzündeki kuşlar siz­
den önde olacaktır. Eğer onlar size bu krallığın denizde oldu­
ğunu söylerlerse, o zaman balıklar sizden önde olacaktır. Tan­
n'nın krallığı sizin iç benliğinizdir ve o sizin gözlerinizin önün­
dedir.
Siz kendinizi bildiğinizde, onlar da sizi bileceklerdir ve siz
yaşayan Tan'nın çocukları olduğunuzu idrak edeceksiniz. Ama
eğer kendinizi bilmezseniz, o zaman yoksulluk içinde var olur
ve yoksul olursunuz . "
Didymus Jude Thomas'ın İncili

3
İÇİNDEKİLER

YAYINCININ NOTU / 9

JZ KNIGHT'IN ÖNSÖZÜ I 1 1

RAMTHA'NIN ÖGRETİLERİNE GİRİŞ / 1 5


Özgün Bir Metafiziksel Düşünce Sistemi / 1 5
Felsefeyi Bilgeliğe Dönüştürmek: Aydınlanmak / 1 6
Ramtha'nın Özel Öğretim Biçimi / 1 9
Ramtha'ya Kanallık Yapmak - Önemli Olan Mesajdır / 20
Kadınların Değeri - Bütünsel Bir Yaklaşım / 23
Kanallığın Bilimsel Olarak İncelenişi / 24
Ramtha, Öğretmen ve Hieropant / 27
Ramtha'nın Dili Kullanışı / 29
Beyin ve Sözcüğün Yaratıcı Gücü / 30
Özet: Ramtha'nın Kendi Kendine Yeten Bir Düşünce Sistemi
Olarak Öğretileri ve Realitenin Doğasını Yorumlayışı / 34
Ramtha'nın Düşünce Sisteminin Köşe-taşları / 34
İsa'nın Baba'ya Ettiği Dua ile Ramtha'nın Öz'e Ettiği
Dua Arasındaki Benzerlik / 41

KISIMI
RAMTHA, BİR ÜSTADIN AYDINLANMA YOLCULUGU

BÖLÜM 1 : RAMTHA'NIN ÖZGEÇMİŞİ / 47


Lemurya ve Atlantis / 47
Felaket / 49
Onai'ye Göç / 50
Fiziksel Enkarnasyondan Önce· / 53
Bilinmeyen Tanrı'ya Karşı Savaş / 56
Diktatörlüğe Karşı YürüyüŞ / 60
Kılıçla Yaralanmak / 64
5
Raıntha'nın Kulübesi / 71
Benim Doğadan Başka Öğretmenim Yoktu / 72
Aydınlanma: Rüzgann Efendisi / 78
Yükseliş / 82
Kendini Fethetmek / 85

KISIMII
BAMTHA'NIN ÖGRETİLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

BÖLÜM 2: BİLİNÇ VE ENERJİ REALİTENİN DOÖASINI


YARATIR / 91
Ben Bedenimden Daha Büyüğüm; Ben Aydınlanmı Varlığım / 92
Bu Okul Kendinize İnanmakla İlgilidir / 100
Bilinç, Enerji, Zihin ve Beyin / 102
Bir Kavramı İfade Etmek İçin Sembolleri Kullanmak / 104
Özünüz'ün Sesi / 106
Bilinç ve Enerji Disiplini / 108

BÖLÜM 3: BENLİÖİN KÖKENLERİ / 1 1 1


Öğretileri Kendi Sözlerinizle İfade Etmenin Önemi / 1 1 1
Boşluk: Var Olan Her Şeyin Kaynağı / 1 1 2
Ayna Bilincin ve Zamanın Yaratılışı / 1 17
Ayna Bilincin Salınım Hareketi / 125
İnsan Türünün Tekamülü / 127
Homo Erectus ve Tyrannosaurus Rex / 127
Tanrıların Müdahalesi / 132
Kırk Bin Yıllık Tekılmülsel Durgunluk / 135

BÖLÜM 4: ENERJİ: BİLİNCİN HİZMETKAlu / 139


Ulaklar / 139
Enerji: Bir Dalga ve Bir Parçacık / 139
Gözlemci Enerji Alanını Çökertir / 141
Tanrı Olmak Yaşam Vermektir / 148
6
BÖLÜM 5: ÖÖRETİLERİN BÜYÜK ÇALIŞMA'NIN
ÖÖRENCİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ / 153
Tanrınız Sizi Asla Yargılamaz / 153
Bilgi Size Umut Verir / 155
Gerçek, Eylem Halindeki Felsefedir / 157

BÖLÜM 6: AURA ALANI / 161


İnsan Bedenini Kuşatan Enerji Bantları / 161
Yusuf Oğlu İsa'nın Mucizeleri / 164
Kuantum Mekaniğinde Gözlemci Etkisi / 167
Mesih'in Yeniden Dirilişi ve Yedi Bilinç Düzeyi / 1 73

BÖLÜM 7: KUNDALİNİ ENERJİSİ VE YEDİ MÜHÜR / 177


Yedi Mühür / 1 77
Kundalini Enerjisi / 180
Beyin / 184
Düşünce Süreçlerinizin Farkında Olmak / 191

BÖLÜM 8: SON SÖZLER I 195

EK BÖLÜM: ÇALIŞMA REHBERİ / 199

RAMTHA'NIN SÖZLÜÖÜ / 209

KAYNAKÇA / 227

7
ŞEKİLLER

1. Boşluğun Kendini Düşünüp Tasarlaması / 113


2. Sıfır Noktası / 114
3. Boşluğun Kendini Düşünüp Tasarlamasının Pratik Örneği
/ 114
4. Sıfır Noktasının Boşlukta Hareket Edişi / 116
5. Zamanın Ellerle Tasviri / 117
6. Altıncı Düzey / 119
7. Beşinci Düzey / 120
8. Bilinç ve Enerjinin Sıfır Noktasından Aşağı İnişi / 121
9. Yedinci Katın Enerjisi / 123
10. Yedi Varoluş Katının Enerjisi / 124
11. Hayal Kurmak / 126
12. Şimdi Hizalanması / 126
13. Ayna Bilincin Salınım Hareketi / 127
14. Enerji Dalgasının Çökerek Bir Parçacık Haline Gelmesi / 142
15. İkili Zihin - İmajı Yaşamak / 162
16. Çift-Yarık Deneyi / 169
17. Birbiri İçine Katlanan Yedi Beden / 172
18. İnsan Bedeninde Yedi Bilinç Düzeyini Oluşturan Yedi
Mühür / 179
19. Eskülap / 184
20. Beyin / 185
21. Zaman Akışı / 186

EK BÖLÜM - ÇALIŞMA REHBERİ

Bilinç ve Enerjinin Sıfır Noktasından Aşağı İnişi / 201


Analojik Zihin: Şimdide Yaşamak / 203
İkili Zihin: İmajı Yaşamak / 205
Beyin / 207
YAYINCININ NOTU

Ramtha'nın öğretilerini yayına hazırlarken amacımız on­


ları verildikleri bağlam ve biçimde aktarmaktı. Öğretileri bağ­
lamından çıkararak onların anlamım değiştirmekten ve anlamı
değiştirecek noktalama işaretleri kullanmaktan kaçınmak için
özen gösterdik.
Bu kitabın içeriği, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'ndaki
öğrencilerine verdiği dersleri içeren Ramtha Diyalogları adlı bir
dizi kayda dayanmaktadır. Çeşitli derslerden yapılan ve bu ki­
tabın bölümlerinde kullanılan alıntılar -Ramtha, Bir Üstadın
Aydınlanma Yolculuğu adlı Birinci Kısım hariç- Ramtha'nın öz­
gün diyalog formatında bırakılmıştır. Birinci Bölüm, Ramtha
Diyalogları, 2 1 no'lu özel banttan (Ramtha'nın Yaşamı) alın­
mıştır. Bu bant, Ramtha'nın yaşamıyla ilgili sorulardan ve ya­
nıtlardan oluşmaktadır. Bu soruların bazıları çoğunlukla Ram­
tha'nın yaşamındaki aynı olaylarla ilgilidir. Verilen bilgi öykü
akışını sağlamak için kronolojik sırayla düzenlenmiş ve kısal­
tılmıştır. Yine de, JZK Yayıncılık tarafından yapılan herhangi bir
düzenleme ve kısaltmanın Ramtha tarafından aktarılan oriji­
nal sözlere asla eklemelerde bulunmadığım belirtmeliyiz. Ram­
tha 'nın Öğretilerinin Temel Kavramları adlı İkinci Kısım'da­
ki tüm bölümler Ramtha Diyalogları, 326 no'lu banttan (3-4 Şu­
bat 1996'da yapılan Başlangıç B&E Semineri'nden) alınmış­
tır. Ramtha, çizimleri ve resimleri "Boşluk, bilinç, zaman, ener­
ji, uzay" gibi soyut kavramları öğretmeye ve açıklamaya yar­
dımcı olmak için kullanır. Biz bu derslerde kullanılan resimle­
re ve çizimlere bu kitapta yer verdik. Ayrıca Ek Bölüm'deki
Çalışma Rehberi'nde en temel resimlere ve çizimlere yer ver­
dik. Ramtha'nın çizimlerde "burada, bu, şu, bunlar" derken ne­
yi işaret ettiğini parantezler içinde açıkladık. Yayıncının ama­
cı, okura derslere -oradaymış gibi- katılma ve onları deneyim-
9
leme fırsatı sağlamaktır.
Ramtha, derslerini verirken bazen yeni sözcükler türetir.
Bu sözcüklerin anlamı öğretinin bağlamında açıktır ve onlar
öğretiyi daha anlaşılır hale getirir. Ramtha'nın yetkin biçimde
kullandığı terimlerin ve kavramların doğru yorumlanması için
bir Sözlük de oluşturduk. Bu kitabın, Ramtha'nın Büyük Ça­
lışma'ya adanmış Kadim Bilgelik Okulu'na genel bir giriş gö­
revi görmesi amaçlanmıştır.

10
JZ KNIGHT'IN ÖNSÖZÜ

"Kendinizi bildiğinizde, evreni ve Tanrıları da bileceksiniz. "


Delfi Tapınağı'ndaki Yazıt

Sevgili okur, bu kitap, dogmaya ve siyasi entrikalara tut­


sak olan kilisenin ve maddenin sınırlarına hapsolan bilimin bi­
reyleri nasıl bütün kılacağını bilmediği, korkutucu bir mater­
yalizm içinde debelenen bir çağ olan yirminci yüzyılın sonun­
da bize sunulan kadim bir gizem okulu kavramına dayanmak­
tadır. Bilimin yöntemlerini değiştirmesi değil, kendi kapsamı­
nı genişletmesi gerekir; dinin de geleneklerini değiştirmesi de­
ğil, kökenini, yani Öz'ü (Spirit) ve onun asli önemini hatırlama­
sı gerekir. Günlük yaşamlarımızda her şeye kadir olmak için gö­
rünen ve görünmeyen filem arasındaki bağın tekrar kurulma­
sı, cenneti dünyadan ayıran uçurumu aşan yeni bilinç köprüsü
haline gelir. Böyle bir uğraşıya Büyük Çalışma denir. Ramtha'
nın Kadim Bilgelik Okulu, her bir inisiyenin/öğrencinin birey­
sel yapı taşını oluşturduğu bir akademidir.
Bu gizem okulunun merkezinde, Pisagor'un "Mutlak, "
Ramtha'nın ise "Boşluk" dediği, "her şeyin potansiyel olarak bu­
lunduğu, ama maddesel olarak bulunmadığı engin bir hiçlik"
kavramı yer alır. Bu, yaratılmamış varlığın, yaratılmamış Tan­
n'nın, tüm potansiyelin kaynağı olan hiçliğin özüdür. Boşluk, ge­
çici, fani düİıyaların ondan tezahür ettiği büyük tezahür-etme­
miştir. Tezahür etmiş dünyalar değişirken ve en sonunda yok
olurken, Boşluk değişmeden kalır. Bu ebedi öz insanlıktan giz­
lidir, çünkü insan -bu formların sonsuz olanla-birleşik olduğu­
nu bilmeden- sadece somut formdaki şeyleri algılar. Öyleyse in­
sanlığın kendinden saklı olanı bilmesi mümkün müdür ya da
Pisagor'un sormuş olduğu gibi, hiç kimse zamanın efendisini,
güneşlerin ruhunu, zekanın kaynağını görmüş müdür?
11
!l(eafiteyi 'Yaratma !!(enberi
Ramtha, insanın Boşluğu ya da değişmez-olanı göreme­
yeceğini söyler, çünkü bunu yapmak için aslında o olduğumuz
şeyden ayrılmamız gerekir ki bu mümkün değildir. Biz sadece
onunla bir olabilir ve bu şekilde formlara boyut, zeka ve öz
vermekle sonuçlanan bir ilişkiyi tanımlarız. Bu, Tanrı'nın ha­
reket eden Kutsal Öz olarak tanımlandığı tanrısal ilişkidir. Biz
insanlar, görünen ile görünmeyen arasında var olan uyumu oluş­
turan Tanrılarız. Öğrenci, Boşluk olmaya başladığında ya da ol­
duğunda, her şeyin bu merkezini anlamaya başlayabilir ve böy­
lece Büyük Çalışma başlar. Öğrenci, yaratılış ateşlerini yakan
Tanrılara benzeyerek, tanrısal ilişkiyi yaklaştıran inisiyasyon­
lardan geçer. Aydınlanma okulunun işi, bilimsel bilgiyi Öz'ün
ezoterik anlayışıyla birleştirmek, irade yoluyla her şeye hakim
olmak, böylece bireyin -Tanrı'yı benlik olarak tezahür ettiren
birliğini- bölen kişisel fırtınalara hakim olmaktır.
Ramtha bizden unutulmuş Tanrılar olarak söz eder; bu,
çoğumuzun Tanrı'yı insanları yaratmış olan, ama onlardan ay­
rı ve uzak kalan muhteşem bir varlık olarak gördüğümüz, böy­
lece tanrısal kökenimizi ve tanrısal faaliyetlerimizi unuttuğu­
muz dikate alınırsa, uygun bir bildirimdir. Tanrılar başka her
şeyden önce mevcut değillerdi, Boşluk her şeyden önce vardı;
o birinci, ebedi ve mutlak olandır. Boşluk, hayal edilemez bir
düşünme ve tasarlama süreciyle, Ramtha'nın Sıfır Noktası de­
diği bir ana nokta yarattı. Bu nokta potansiyel olarak bilinç ve
enerji içeriyordu ve o Boşluğun çocuğuydu. Sıfır Noktası, sınır­
sız bilinç ve enerjiyi -yaratılışın motorlarını oluşturacak ana ate­
şi- içeren bölünmez bir özdü. Bu Öz'dür, o her şeyin özüdür ve
Tanrı'yı kendimiz olarak tanımlayan bu özdür. Biz, yani Öz,
tanrısal yetenekleri ve güçleri içeren ilk prensibiz. Mistik lo­
tus mecazı bunu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Mısır­
lı bir inisiyenin (Büyük Piramit'teki) mezar odasındaki lahdin
üzerinde yattığını hayal edin; o tepedeki açıklıktan yıldızsız bir
gecenin karanlığından gelen bir ışık noktasını görüyor. Bu nok-
12
JZ 1(.niglit'uı Önsözu
ta yavaş yavaş ışık saçan bir çiçek gibi açılmaya başlıyor, par­
lak merkezi bin-yapraklı bir ışık lotusu gibi açılıp yayılıyor. Biz
Kaynak'tan yayılan o çiçeğiz. O andan itibaren Tanrı -hepimiz­
tezahür ettik. O andan itibaren biz de düşünüp tasarlayarak
benliği bölünebilir öze dönüştürdük. Biz şimdi kadim düşünce
okullarında ebedi erkek (bilinç) ve ebedi dişi (enerji) olarak tem­
sil edilen aktif bilinç ve enerji etkenlerine sahibiz. Böylece, bi­
linç ve enerjinin bu mükemmel birliği üreme yetisinin mükem­
mel birliğini oluşturur ve bu birlik dünyayı ve insan denen Tan­
rı özünü üretir. Tanrı'nın zaman, boyut ve uzayda ortaya çık­
masından bu birlik sorumludur.
Biz olan Tanrı, şimdi insan olarak tanımlanabilir ki insan
Tanrı'nın bilinmeyeni üç-boyutlu dünyanın fizikselliğinde bi­
linir kılma amacıyla Öz olarak giyindiği bir beden kılıfıdır. İn­
san ruhu holografik enerji formlarındaki bu ilerlemeyi bir yol­
culuk seyir defteri olarak kaydeder. Bedenin giysi, ruhun bel­
lek ve Öz 'ün Tanrı olarak bu karışımının uyum içinde çalışma­
sı realitenin yaratılmasına olanak verir. Bunların bilgisi hücre­
nin oluşumundan insanlığın Tanrı olarak hiper-fiziksel oluşu­
muna dek yaşamın asıl anahtarıdır. Beden, ruh ve Öz üçlüsü­
nün doğası insan zihni denen fenomeni yaratır ve zihin enerji­
yi şekillendiren ve kozmik realite akışını yaratan düşünce form­
larını oluşturur. İnsanlık dünyevi köklere sahip maddeyi -bu
düşünceleri fiziksellikte deneyimleme ve tüm potansiyelleri Boş­
luk'tan bilinebilir bir deneyime getirme amacıyla- tekamül et­
tirmekten sorumludur. Bu yaratıcı düşünceler dünyaları teka­
mül ettirir, tanrısallık sürecinin perdelerini birer birer kaldırır.

JZ Knight

13
14
RAMTHA'NIN ÖGRETİLERİNE GİRİŞ

Özgün Bir Metafiziksel Düşünce Sistemi


Ramtha'nın öğretileri benzersiz bir metafiziksel düşünce
sistemidir. Onun içeriğinin tüm anlamını ve etkisini kavramak
için, bu sistemin çok dikkatle incelenmesi ve üzerinde düşü­
nülmesi gerekir. Ramtha'nın öğretileri metafiziksel bir yapıda­
dır, çünkü o insan varoluşu ve insan, kaderimiz ve kökenimiz,
iyinin ve kötünün doğası, ruh, ölüm ve yaşam, dünya ve diğer­
leriyle ilişkilerimiz hakkındaki temel sorulara karşılık verir.
Ramtha'nın düşünce sistemi özgündür, iyi yapılandırılmış­
tır ve hem içerik hem de içeriğin aktarım biçimi bakımından
geniş kapsamlıdır. O, çağlar boyunca büyük filozofları ve dü­
şünürleri meşgul eden birçok soruyu açıkça yanıtlayan bir dün­
ya görüşü, bir realite yaklaşımı sunar.
"Büyük Çalışma'nın öğrenmeye geldiğiniz öğretileri
nelerdir? Onlar okült çalışma ve Yeni Çağ ile ilgili değil­
dir. Size verdiğim mesaj dünyanın ve kozmosun temelle­
riyle ilgilidir. O hiç de yeni değildir. Mesaj şudur: Eğer siz
Tanrı olacaksanız -ki felsefi olarak, gerçekten öylesiniz­
bu prensibi gerçekten deneyimlemeyi istemeniz gerekir. " *

Ramtha'nın öğretilerinin genel aktarım biçimi mesajın ken­


disine özgüdür. Bu öğretiler belirli konularla ilgili sadece akli
bir tez ya da onların sadece akli bir analizi değildir, ifşa edilen
ve kör bir imanla kabul edilmesi gereken türde bir gerçek de
değildir. Ramtha'mn öğretileri yeni bir din de değildir. Onun öğ­
retileri, realiteye yaklaşımında bireyin Ramtha'nın felsefesini
kavramasını ve ilk elden doğrulayıp deneyimlemesini sağlayan

*Ramtha's lntroduction to the World Tour, Video ed. (Yelm: JZK Publishing,
adivision of JZK, ine., 1998).

15
�teyi 'Yaratma �fiberi
unsurlar içeren bir düşünce sistemidir. Bir başka deyişle, onun
öğretilerinin bu benzersiz veçhesi felsefenin ya da realite kav­
ramlarının deneyimlenmesini ve realitenin doğası hakkında bil­
geliğe dönüşmesini sağlar.

Felsefeyi Bilgeliğe Dönüştürmek: Aydınlanmak


Raıntha'nın düşünce sisteminin bu özel niteliği Yunan, Mı­
sır ve Ortadoğu kadim gizem okullarının yanı sıra, Ortadoğu'
nun ve Avrupa'nın kadim gnostik okulları tarafından uygula­
nan kutsal bilgiye inisiyasyonlara benzer. Bu özellik, Raıntha'
nın öğretisini batı dünyasının geleneksel felsefi okullarından ayı­
rır.
Bulduğumuz temel farklar gerçek kavramlarında ve kişi­
nin yeni bilgi edinme yeteneğini anlayıştadır. Ramtha'ya göre,
bir kişinin bilgisi sadece deneysel ya da bilimsel yapıda değil­
dir, o ayrıca kişinin kendi gerçeği ve kişisel deneyimi olabilir.
Ramtha, öğrenim sürecine bu iki yaklaşımı birbirinden ayırır
ve onları ikili zihin ve analojik zihin olarak tanımlar. İkili zi­
hin, akli analize ve duyular vasıtasıyla gözleme dayanan de­
neysel ve bilimsel bilgi yollarını ifade eder. Analojik zihin, bi­
reyin hem öğrenim-gözlem konusu olarak ve onu deneyimle­
yerek, hem de deneyimin farkında olan Gözlemci olarak yeni
bilgi öğrendiği haldir. Ramtha'ya göre, birey için kişisel-ötesi
kalan bir bilgi gerçek bilgi değil, sadece teori ya da felsefe ve
potansiyel bilgeliktir. Gözlemci olarak ve eylemin kendisi ola­
rak analojik biçimde deneyimlenen bilgi ve teoriler ise hakiki
bilgi, bilgelik ve gerçektir.
"Ben size gerçeği öğretmek için buradayım. Gerçek si­
zin deneyimlediğiniz şey olacaktır. Benim size söylediğim
her şey sadece felsefedir. Ama eğer benim felsefemden
kuşku duyarsanız, bu kuşkuyu yenmenizin tek yolu, ger­
çeğe ulaşmaktır. Ve gerçeğe ulaşmanın tek yolu, bu felse-

16
(jiriş
feyi deneyimlemektir, çünkü onu deneyimlerseniz ve o te­
zahür ederse, o artık bir felsefe değil, sizin gerçeğiniz olur."*

Bu anlamda, Ramtha, Yunan ve modern gerçek kavramı


anlayışından çok, kadim Ortadoğu anlayışını yakından takip
eder. İbranice'de gerçek anlamına gelen "a'meth" sözcüğü üç
sözcük içerir: aleph, mem ve taw. Bunlar İbrani alfabesindeki
birinci, ortadaki ve sonuncu harflerdir. Gerçek anlamına gelen
bu sözcüğün bu düzeni bir tamamlık ve bütünlük duygusunu
ifade eder. Bu sözcük, ayrı bir bilgi veya veri parçasını değil,
bizzat deneyimlenerek bilinen bir şeyi, geçmişin bir eylemini ifa­
de etmek için kullanılırdı. Bu İbranice sözcüğün Yunanca çevi­
risi olan "aletheia" sözcüğü, kavramın deneyimsel karakterini
yitirmiş ve onu bir fikir birliğiyle doğru olarak kabul edilen bil­
gi olarak ifade etmiştir. Bir kişinin bilgi edinme yeteneği -sa­
dece aklın ve duyuların yardımcı olduğu gözleme ve analize da­
yanan- bilimsel yöntemle sınırlanmıştır.
Nesnel bilginin ve gerçeğin geleneksel batı anlayışında bul­
duğumuz şey, insanın ve realitenin doğası hakkında temel bir
varsayımdır. Geleneksel bilimsel yöntem onun erişilebilir bilgi
alanını fiziksel duyularla gözlemlenip doğrulanabilen fenomen­
lerle sınırlar. Bu alanın dışındaki herhangi bir şey normal-öte­
si, efsane ve folklor alemine gönderilir. Başka bir deyişle, rea­
litenin ve insanın doğası onların fiziksel doğalarından ve mad­
deselliklerinden başka bir şey değildir. Sigmund Freud'un psi­
koanalizi ve insan psişesinin portresi bu eğilimin bir örneğidir.
Ramtha'nın düşüncesine göre, fiziksel beden ve maddesel
dünya gerçek dünyanın sadece bir veçhesidir. Aslında, onlar bi­
linç ve enerji tarafından oluşturulan gerçek dünyanın ürünü ve
sonucudur. İnsan, en iyi şekilde, realitenin doğasını yaratan bi­
linç ve enerji olarak tarif edilir. Fiziksel dünya, bilinç ve ener­
jinin yedi ifade düzeyinden sadece biridir. Ramtha, kendi bilinç

*Ramtha's Introduction to the World Tour

17
'.l{.eafiteyi 'Yaratma �/Weri
ve enerji kavramını açıklamak için kuantum teorisinin Göz­
lemci kavramını kullanır. O, ayrıca, insanı bilinç ve enerji ola­
rak tarif ederken, yaratıcı ve en-yüksek olarak Tanrı kavramı­
nı kullanır.
"Şimdiye dek verilmiş olan en büyük öğreti sizin ger­
çekten Tanrı olduğunuzdur. Ve yaşam Tanrı'nın armağa­
nıdır, o tanrısal bir varoluştur, bilinmeyeni bilinir kıl­
maktır, ışık katında geçmiş yaşamınızı gözden geçirdikten
sonra, bu dünyaya tekrar gelip geçmiş yaşamların bitme­
miş işini bitirme fırsatıdır."
"Siz buraya Tanrı için büyük katedraller inşa etmeye
değil, gerçekte kim ve ne olduğunuzu idrak etmek için ge­
lirsiniz. Ben sizin Tanrı olduğunuzu söyleyebilirim, ama
bu gerçek olmaz, çünkü gerçek -potansiyel olarak hepini­
ze ait bir ödül olan- öznel bir realitedir. " *

Ramtha'nın düşünce sistemine göre, aydınlanma kavramı


insanların felsefeyi deneyimlemelerini ve tanrısal bir varlık ol­
duklarını, Tanrı olduklarını, kendi realitelerinin ve kaderleri­
nin yaratıcısı olduklarını, realitenin doğasını yaratan bilinç ve
enerji olduklarını, kuantum mekaniğinin Gözlemcisi oldukla­
rını tam ve bilinçli olarak idrak etmelerini içerir.
Aydınlanmak için bilgi arayan bir kişi, bilmediği -deneyim­
leyip bilgelik kazanmasını sağlayacak- yeni düşünce modelleri­
ni arayan biridir. Bilinci ve enerjiyi tekamül etmeye ve kendi­
ni genişletmeye, kendini bilinenin ötesinde bilmeye sevk eden
itici kuvvet, bilinmeyeni bilinir kılma niyetidir. Yaratılışın yedi
düzeyi, bilincin ve enerjinin bilinmeyene doğru tekamülünün ve
genişlemesinin sonucudur. Ramtha'nın realite görüşünde insan
fiziksel beden değil, fiziksel bir bedenle tezahür eden bilinç ve
enerji olduğundan, bilgiye ve bilgeliğe erişmek uzay, zaman ve
fizik yasaları ile sınırlı değildir. Bir insanın bir şeyi bilmesini

*Ramtha's Introduction to the World Tour.

18
(jiriş
ve deneyimlemesini sınırlayan tek şey onu akli olarak düşün­
me ve imgeleme yeteneğidir, bu düşünme ve imgeleme yeni bir
deneyim ve potansiyel bilgelik için bir paradigma oluşturabilir.

"Ben size var olabileceğini hayal etmediğiniz ve dü­


şünmediğiniz potansiyellerinizi öğreten bir öğretmenim.
Ben size ne olduğunuzu öğrettiğim anda, siz bu düşünceyi
beyninizin nöronetinde tutar ve onun üzerinde düşünür­
sünüz. Ve eğer onu gerçekten kabul ederseniz, eğer bana,
"Kabul ediyorum, bu bana çok doğru geliyor, kabul ediyo­
rum" derseniz, asla korkmanız ve endişelenmeniz gerek­
mez, çünkü Tanrı'nın iradesi bu hayali kabul etmiştir. Ve
bu hayal sizi yeni bir deneyim paradigmasına, yeni bir ya­
şama, umuttan çok daha fazla şey içeren bir yaşama gö­
türür. O sizin asla hayal edemediğiniz her şeydir. Benim
öğretmen olarak yaptığım budur. " *

Ramtha'nın Özel Öğretim Biçimi


Bugün toplumun birçok kesimi için, onun son derece ola­
ğandışı aktarılma biçiminden dolayı, Ramtha'nın öğretisini he­
men reddetmek kolaydır. Ne yazık ki, bir mesajı, onun içeriği
yerine, sunuluş biçimine dayanarak yargılamak çok sık rastla­
nılan bir tepkidir. Pazarlama, tanıtım, satış ve reklam yöntem­
leri bunun iyi örnekleridir.
Ramtha'nın öğretilerini sunuş biçimi, bu alışılmadık bi­
çim, asla keyfi ve yüzeysel bir biçim değildir. O, bu genel bi­
çimin ardındaki nedenleri açıkça belirtmiş ve onun mesajını kav­
rayabilmek için düşünce paradigmalarının, önyargılı fikirlerin
köklerinin, bilinçsiz önyargıların ve normal olarak realiteyi al­
gılayıp değerlendirdiğimiz kalıpların farkına varmamızın önem­
li olduğunu açıklamıştır.
Ebeveynlerimiz çocukluğumuzda bize dillerini öğretmeye
başladıkları andan itibaren, biz Tanrı, realitenin doğası, fizik
*JZ Knight and Ramtha: Intimate Conversations, Video ed.(JZK Publishing)
19
!l{ealiteyi Yaratma �fiberi
ve psikoloji hakkında birtakım önyargılı yerleşik fikirlere ma­
ruz kalırız : Tanrı cennet denen bir yerde yaşayan ve cinsiyeti
erkek olan bir varlıktır; tüm yabancılar tehlikelidir; karanlık
korkutucu bir yerdir; bazı hastalıklar iyileştirilemez; kazanan
her şeyi alır; güçlü ve güzel olan yönetir. Birey bu önyargılı fi­
kirleri asla bilinçli olarak ele alıp değerlendirmez; ama onlar her
gün onun realitesini algılama ve deneyimleme yolunun bir par­
çasını oluşturur.
Ramtha'nın öğretim yöntemleri sık sık bireye meydan okur
ve bizim normal olarak realiteyi algıladığımız sınırları oluştu­
ran o önyargılı fikirlerin farkına varmamız için gereçler sunar.
Bunun amacı, sonuç olarak, bizim realiteyi daha anlamlı, sınır­
sız, bilinçli ve olağandışı bir biçimde deneyimlememizi müm­
kün kılacak ve bize deneyimlememiz için öncekinden daha bü­
yük bir olanak yelpazesi sunacak daha geniş bir zihin perspek­
tifinin ortaya çıkmasını sağlamaktır.
"Ben size artık inkar içinde yaşamamayı, Tanrı'ya da­
ha yakın olmayı, içinizdeki Tanrı'ya erişmeyi öğretmek
için buradayım. Bu tümüyle felsefedir, ama o duyulara ve
bedene meydan okumayı içeren pratik bir deneyimi bir­
likte getirir. Eğer Tanrı sizin içinizde yaşıyorsa, o zaman
Tanrı duyuların ve bedenin yapamadığı harikaları başara­
caktır. O zaman siz müthiş güzel bir kanıta sahip olursu­
nuz. O zaman, bu en sıkıntılı ve zor zamanlarda aynadaki
görüntünüzün, dinin, siyasetin, derinizin renginin ve cin­
selliğinizin size sunabileceğinden çok daha fazla şeyi içer­
diğinizi bilerek en büyük mutluluğa sahip olursunuz. " *

Raıntha'ya Kanallık Yapmak:


Önemli Olan Mesajdır
Ramtha'nın öğretisinin tartışmalı veçhelerinden biri, onun

*Ramtha's Introduction t-0 the World Tour.

20
<}iriş
mesajlarını vermek için seçtiği biçimdir. Ramtha'nın, felsefesi­
ni kendi gerçeğinin ve kişisel deneyiminin meyvesi olarak sun­
ması, onun bizzat bu felsefenin tipik örneği olmasını, kendi dü­
şüncesinin canlı temsili ve tezahürü olmasını sağlamaktadır.
Böylece o ölümsüz bir Tanrı, bilinç ve enerji olduğunu ve otuz
beş bin yıl önce -şimdi var olmayan- Lemurya kıtasında bir kez
insan olarak yaşadığını söylemektedir. O, o hayatta insanın va­
roluşu ve yaşamın anlamı hakkında sorular sorduğunu ve ken­
di gözlemi, derin düşünüşü sonucunda aydınlandığını ve fizik­
sel dünyayı ve ölümü aştığını açıklıyor. O, bedenini -bilinç ve
enerji olan gerçek özünün tümüyle bilinçli kalabileceği, tama­
men özgür olabileceği, yaradılışın tüm veçhelerini sınırsız bir
biçimde deneyimleyebileceği ve bilinmeyeni bilinir kılmaya de­
vam edebileceği- bir zihin düzeyine birlikte götürebileceği bir
yolu idrak ettiğini söylemiştir. O, bu süreçten kendi yükselişi
olarak söz eder.
Artık fiziksel bedeni tarafından sınırlanmaması, Ramtha'
nın bilinç ve enerjisinin fiziksel dünya ile başka biçimlerde iliş­
ki kurmasını sağlar. O sık sık kendinden, örneğin, rüzgar ola­
rak, sabah olarak, bir yabancı olarak ya da sokakta durmuş uy­
garlıkların ortaya çıkıp kayboluşunu gözlemleyen bir dilenci ola­
rak veya bilincin imgelemeye cüret edebileceği herhangi bir şey
olarak söz eder.
Ramtha, öğretilerini kanallık denen fenomen yoluyla ak­
tarır. Aslında, kanallık terimini bilinir kılan da kendisiydi. O,
felsefesini kişisel olarak öğretmek için JZ Knight'ın bedenini
kanal olarak kullanır. Onun mesajını aktarmak için seçtiği tek
kanal olan JZ Knight 1977'de Ramtha ile ilk çalışmalarını şöy­
le anlatmaktadır:
"Raıntha bana (onun yerime geçmesi için) bedenim­
den nasıl ayrılacağımı öğretmeye başladığında bu çok il­
ginçti, çünkü bu ölmek gibiydi. Ve o, 'İşte ölüm anında

21
'l{ealite!Ji Yaratma �/Weri
bunu deneyimleyeceksin' dedi. Bu durumda siz olsanız ne
yapardınız? Bir varlık size gelip, 'Sen öleceksin, ama bu
seni incitmeyecek ve kısa bir süre sonra geri döneceksin'
dese, siz o varlığa güvenir miydiniz? Bu bir anestezi uz­
manının size 'Şimdi rahatça uyu' demesi gibidir. Ramtha,
'Senin yapman gereken bu' dedi ve bana bedenimden ay­
rılırken söylemem gereken bazı sözcükler ve bir odak nok­
tası verdi. Ve benimle çalışarak, 'Ben bedenimden böyle
ayrılırdım. Rüzgarla bu yoldaşlığı böyle geliştirdim' dedi.
Ve böylece ben karşımdaki sehpanın üzerindeki, için­
de yapay papatyalar olan vazoya odaklanırdım. Ben koltu­
ğumda oturup o noktaya odaklanırdım, ama hiçbir şey ol­
mazdı. Ramtha, 'Nefesini bu kadar tutma' derdi. 'Neden
nefesini tutuyorsun. Koltuğa sıkıca tutunman da gerek­
mez. Gevşe ve rahatla. '
Böylece ben tekrar denerdim. Ve bir gün kendimi bir
tünelde, tünelin sonundaki ışığa doğru bir rüzgar sesinin
eşliğinde ilerlerken buldum. Sonra o çok parlak olan ışık
duvarına çarptım. Orada Ramtha'yı görmediğimi, ama onun
benimle konuştuğunu hatırlıyorum. O konuşuyordu ve bu
gerçekten güzel ve sevgi dolu bir yerdi. Ramtha, 'Şimdi şu
anda sen gerçek benliğinsin. Sen şu anda gerçek sensin ve
bedenini geride bıraktın' dedi.
Ve o anda hiçbir acı duymadığımı fark ettim. Hiç ağır­
lık da hissetmiyordum. Bir boyut kavramım da yoktu, çün­
kü boyutu tanımlamak için bir bedenim yoktu. Ve o nok­
tada hiç korkmadığımı da fark ettim. Bunun en doğal yer
olduğunu hissettim. Okyanustaki bir balık gibi, bunun be­
nim doğal okyanusum olduğunu hissettim.
Sonra Ramtha beni geri getirdi ve ben bedenimi fark
ettim; kalbim çok hızlı atıyordu. Bedenimin sakinleşmesi
bir zaman aldı, çünkü ben bedenimden ayrıldığımda, Ram­
tha kendi enerjisini benim bedenime yerleştirmişti. O bu
bedende kırk beş dakika boyunca bulunmuştu. Ve o bede­
nimden ayrıldığında, ben tekrar bedenime girmiştim. " *

22
<}iriş
Kadınların Değeri - Bütünsel Bir Yaklaşım
Ramtha'nın kendi bedenini kullanmak yerine, mesajını bir
kadın kanalıyla aktarmayı seçmesi, Tanrı'nın ve tanrısal ola­
nın sadece erkeklerin ayrıcalığı olmadığı ve kadınların da tan­
rısal olanın değerli ifadeleri oldukları, dehaya ve Tanrı'yı id­
rak etmeye muktedir oldukları bildiriminde bulunmaktır. Bu,
ayrıca, onun felsefesinde önemli olanın -geçmişte birçok aydın­
lanma çabasının başarısızlığa uğramasına neden olduğu gibi­
mesajcıya ya da bir yüze veya imaja tapınmanın değil, mesajın
kendisini dinlemek olduğunu kesin bir biçimde belirtmektir.
Bu, ayrıca, insanın gerçek özünün fiziksel bedenle ya da belir­
li bir cinsiyetle sınırlı olmadığı bildiriminde bulunmaktır. Ka­
nallık fenomeni, dolayısıyla, Ramtha'nın düşünce sisteminin çer­
çevesi içinde mümkün kılınmıştır. Bir başka deyişle, JZ Knight'
ta vuku bulduğu şekilde kanallık, sadece, eğer Ramtha'nın öğ­
retisi doğruysa mümkün olabilir.
"Ramtha, 'İ zninle, bedenini bir süre kullanacağım'
dedi.
Ben, 'Peki, ama onunla ne yapacaksın?' dedim.
O da, 'Onu insanlara öğretmek için kullanacağım' dedi.
Ben biraz düşündüm ve 'Neden benim bedenimi kul-
lanmak istiyorsun? Sen çok güzelsin. Neden kendin ola­
rak ortaya çıkıp konuşmuyorsun?' dedim.
O, 'Bu öyle olmaz' dedi, 'çünkü bu uygarlıktaki insan­
lar imaja ve idollere tapma eğilimindeler. Onlar Katolik
dinine, Hıristiyan geleneğine gömülmüşler. Tanrı'nın iç­
lerinde değil, dışlarında yaşadığına inanıyorlar. Tanrı'nın
bir erkek olduğuna inanıyorlar. Mesih'in bir erkek oldu­
ğuna inanıyorlar. Kendilerine değil, imajlara inanıyorlar.
Bu yüzden ben imajsız kalacağım. Ama ben senin bedenin
vasıtasıyla öğretmeyeceğim ve herkes onun benim bedenim

*JZ Knight'ın Raıntha Diyalogları'ndaki giriş konuşması. Bant 324, Begin­


ning C&E Workshop, 7-8 Ekim 1995.

23
!l{eali.teyi 'Yaratma !l{e!Weri
olmadığını bilecek. '
Ben, 'Evet, ama ben bir kadınım. Biliyorsun, benim
şeylerim var' dedim.
O da, 'Biliyorum' dedi. 'Kadınlar bu güne dek yaşamış
olan en önyargılı insan grubudur, çünkü onlara tanrısal­
lık hakkı asla tanınmamıştır ve onların cennette bir müt­
tefikleri yoktur. Böylece kadınlar erkekler tarafından is­
tismar edilmiş ve din yoluyla, dini inançlara göre davran­
ma doğrultusunda bir sürü gibi güdülmüşlerdir. Aslında
kadınlar (Yahudilerin tanrısı) Yehova tarafından da hor
görülmüştü. Bu yüzden, bu öğretilerin bir kadının bedeni
kanalıyla verilmesi önemlidir, böylece kadınlar bu öğreti­
yi duyduklarında, Tanrı'nın bir baba değil, aynı zamanda
bir ana olduğunu, Tanrı'nın hem baba hem ana olduğunu
ve her ikisi de olmadığını; Mesih'in bir erkek olmadığını,
onun birçok erkek olduğunu ve şimdi birçok kadın olaca­
ğını; Tanrı'nın bir oğlu olmanın, ayrıca Tanrı'nın bir kızı
olmak olduğunu idrak edecekler. '
'Ve' dedi, 'kadınlar için en büyük arayış, tanrısallıkla­
rının eşitliğini alıp, hiçbir erkek tarafından engellenme­
den ondan yararlanmaktır. Bir kadına gidip aynaya bak­
masını ve orada Tanrı'nın yüzüne baktığını söylemek zor­
dur, çünkü o size inanmaz. Eğer bir kadına gidip Tanrı'
nın yüzüne bakmasını söylerseniz, onu bir kiliseye gönde­
rip, çarmıhta asılı ıstırap çeken İ sa'nın yüzüne bakmasını
sağlarsanız, o size inanacaktır. Ama kadınlar kendilerine
inanmazlar. ' Ve ben bunu anladım.''*

Kanallığın Bilimsel Olarak İncelenişi


Bu fenomenin gerçekliği Ra.mtha'nın mesajının doğruluğu­
nu işaret eder. Bu dikkate alınması gereken önemli bir nokta­
dır, çünkü bilimin ilerlemesi bu fenomeni irdeleyebilecek ve onu
fizyolojik, nörolojik ve psikolojik olarak inceleyebilecek testleri

*JZ Knight'ın Raıntha Diyalogları'ndaki giriş konuşması.


24
(jiriş
ve donanımı geliştirmiştir. Şimdi JZ Knight tarafından yapılan
kanallık fenomenini inceleyecek ve sahtekarlık olasılığını orta­
dan kaldıracak bilimsel yöntemler mevcuttur. Bu bilimsel in­
celemeler 1996 yılında yapıldı; bilim adamlarından, psikolog­
lardan, sosyologlardan ve din uzmanlarından oluşan on iki ki­
şilik seçkin bir jüri JZ Knight'ı Raıntha'ya kanallık etmeden ön­
ce, kanallık ederken ve daha sonra inceledi.
Saybrook Enstitüsü Yüksek Lisans Okulu'ndan Dr. Stan­
ley Krippner'in başkanlığını yaptığı uzman psikologlardan olu­
şan bir ekip, bir yıl boyunca JZ Knight'ı ve onun okulunu in­
celedi ve mevcut en yeni teknolojiyi kullanarak bir dizi psiko­
lojik ve fizyolojik test yaptı. Onlar, JZ Knight'ın otonom sinir
sisteminin tepkilerinden elde edilen test sonuçlarının çok çar­
pıcı olduğu ve bunların bilinçli sah�ekarlık, şizofreni ya da çok­
lu-kişilik sendromunu kesinkes olanaksız kıldığı sonucuna var­
dılar. Dr. Stanley Krippner, yine Saybrook Enstitüsü Yüksek
Lisans Okulu'ndan dünyaca ünlü nöro-bilimci Dr. lan Wickra­
masekera ile birlikte testler yapmadan önce, kendini "son de­
rece kuşkucu, ancak açık fikirli" olarak tanımlamıştı. Dr. Kripp­
ner şöyle dedi: "JZ'yi test ederken, lan çok şaşırdı çünkü onun
poligrafındaki -tüm psikofizyolojik tepkilerin grafiğini çıkaran­
iğneler Raıntha devreye girdiğinde sayfanın bir yanından öbür
yanına zıpladı. lan böyle çarpıcı bir değişimi daha önce hiç gör­
memişti. JZ kesinlikle numara yapmıyordu, çünkü biz onu fiz­
yolojik tepkilerini test etmek için makineye bağladığımızda yön­
lendirilmesi mümkün olmayan sonuçlar aldık."*
Colorado'daki Uygulamalı Psiko-fizyoloji ve Biyo-geribil­
dirim Birliği'nin başkanı olan Dr. Wickramasekera'ya göre, JZ
Knight transa girdiğinde ve onun bedenini Ramtha'nın bilinci

*Bu alıntılar 8 9 Şubat 1997'de Yelm, Washington'da düzenlenen Benliği


Aramak: Realitenin İnşasında Bilincin Rolü, Çağdaş Spiritualite Konferansı
esnasında yapılan çeşitli görüşmelerden alınmıştır. (Video ed. JZK Publis­
hing) .

25
1(eafite!Ji 'Yaratma !R.liberi.
devraldığında, kalp atış hızı dakikada kırk atışa inip sonra hız­
la yüz seksen atışa çıktı. Normal dinlenme hali içinde, Knight'
ın kalp atış hızı seksen beş ila doksan atıştı. Dr. Wickramase­
kera bu konuda şöyle dedi: "Siz bu hızlanmayı sadece koşu ya­
pan ya da ciddi bir panik atak geçiren birinde görebilirsiniz,
oysa o sırada JZ Knight çok sakin ve hareketsiz bir biçimde
oturuyordu. Araştırma ekibimiz bilinen insan kapasitesinin tak­
lit edemeyeceği çok çarpıcı bir fizyolojik olayın sürüp gittiğini
açıkça gördü." Dr. Krippner de şöyle bir açıklama yaptı: "Bir
birey gerçekten numara yapamaz, gerçekten rol yapamaz, çün­
kü hipnozda hiçbir fizyolojik değişiklik olmaz. Rol yaparken
ise çok küçük bir değişiklik olabilir."
Dr. Gail Harley şu hususa dikkat çekti: "JZ Knight'ın göz­
lerinin yumuşak mavi rengi, Ramtha devreye girdiğinde derin
bir çelik grisine dönüştü. Ten rengi koyulaştı, çenesi sertleşti
ve bir asker gibi, uzun adımlarla ve dimdik yürümeye başladı."
Dr. Harley, JZ Knight'ın Ramtha rolü oynuyor olamayacağı so­
nucuna varmıştı: "Ramtha kontrolü ele aldığında Knight'ın gö­
rünümünde meydana gelen değişiklikler bunu akla getirmeye­
cek kadar çok çarpıcıydı." JZ Knight'ın ve test edilen bazı öğ­
rencilerin hipnotik yeteneklerinin son derece yüksek olduğu
saptandı ki bu önemli bir bulguydu, çünkü hipnotik yetenek
ile şizofreni ve diğer organik bozukluklar arasındaki ilişki bir­
birini dengeleyicidir: Biri artarken diğeri azalır. Dr. Krippner
"bizim her ikisine de sahip olamayacağımızı" açıkladı.
Toplanan tüm bu çarpıcı veriyi gözden geçirdikten sonra,
Dr. Krippner ayrılırken JZ'ye, "JZ, senin ne olduğunu bilmi­
yorum, ama en azından sen bir sahtekar ve numaracı değilsin"
dedi. Dr. Krippner daha sonra şöyle diyecekti: "Gelişigüzel bir
biçimde yaptığım o bildirimin, yıllardır. ona yapılan ithamlar
yüzünden JZ için ne kadar çok şey ifade ettiğini hiç bilmiyor­
dum. lan ve ben elde edilen verinin bu kadar çarpıcı ve benzer­
siz olmasına çok şaşırdık. Her ikimiz de bu haberi yaymakta
26
(jiriş
tereddüt etmeyeceğiz." Dr. Wickramasekera, bu bilgiyi bu tür
çalışmalar için saygın bir dernek olan Amerikan Psikoloji Bir­
liği'ne sundu. Dr. Krippner de bulgularını birtakım bilimsel
kongrelerde sundu. Bu çalışma hakkında, Dr. Stanley Kripp­
ner, lan ve Judy Wickramasekera ve Charles W. Winstead, III
tarafından yazılan ilk makale "Ramtha Fenomeni: Psikolojik,
Fenomenolojik ve Jeomanyetik Veri" başlığıyla, The Journal of
the American Society for Psychical Research'ün Ocak 1998 sa­
yısında yayınlandı.
"Rahatsız olmayın, kaygılanmayın ve korkmayın. Size
söylediklerimden korkmayın. Beni kızım (JZ Knight) ola­
rak ya da bir sahtekar olarak görüp reddetmeyin. Benim
Tanrım bundan daha fazla zekaya sahiptir. Mesajı dinle­
yin. Burada önemli olan budur. Ve bu mesaj sizin hakı­
nızda kötü hiçbir şey söylemiyor. O sizin hakkınızda ha­
rika her şeyi söylemektedir. " *

Ramtha, Öğretmen ve Hieropant


Ramtha'nın öğretilerinin açık ve kapalı veçheleri vardır.
Onun öğretileri bir ressamın -hem ressamın belirli bir mesajı­
nı, hem de ressamdan söz eden daha genel bir mesajı içeren­
eseri gibidir. Ramtha, daha önce açıkladığımız gibi, akli analiz­
den değil, kişisel deneyimden öğrettiği için, o kendi öğretisidir.
Ramtha'nın kişiliğiyle ilgili bir içgörüye sahip olmak, onun öğ­
retileriyle ilgili bir içgörüye sahip olmaktır.
Ramtha'mn beynin çalışmasıyla ilgili derin bilgisi ve insan
doğasını kişisel olarak anlayışı ona mesajını öğrencinin daha
etkili bir biçimde kavrayıp anlayabileceği bir biçimde aktarma
yeteneğini verir. O dinleyicilerinin değişik kültürel, felsefi ve di­
ni geçmişini dikkate alır ve her bir öğrenciye ilgi çekici ve aşi­
na gelen betimlemeler, sözcükler, örnekler, terimler ve kavramlar

*JZ Knight and Ramtha: Intimate Conversations.

27
!l(ealiteyi 'Yaratma !!Wıfieri
kullanır. Ramtha dinamik bir öğretmendir. Mesajını sadece söz­
lerle sınırlamaz, ona -öğrencilere öğretilenlerle ilgili daha bü­
yük bir içgörü veren- eylemler, müzik, disiplinler ve canlı ör­
nekler katar.
Bazen o, dinleyicileri belirli bir konunun derin felsefi te­
fekkürüne sokar, diğer zamanlarda ise mesajını güçlendirmek
için dramatizasyonu kullanır. Örneğin, Boşluğun kendini dü­
şünüp tasarlaması, bilinç ve enerjinin yedi realite düzeyini ya­
ratması kavramını açıklamak için güçlü ve dramatik bir pagan
dansını kullanır.
Ramtha, dinleyicilerinin aynı anlayış hızında ilerlemesi için
mümkün olan her şeyi yapar. O, sürekli olarak, öğrencilerin öğ­
retinin her bölümünü birbirlerine ifade etmelerinin ve açıkla­
malarının önemini vurgular. Bu tüm dinleyicilerin öğretiyi kav­
ramalarını sağlar ve Ramtha'nın kendisini dinleyen insanların
anlayış düzeyine daha güçlü bir biçimde hitap etmesini müm­
kün kılar.
Öğretinin felsefi veçhesi sunulduktan sonra, Ramtha -o­
nun kişisel deneyime ve bilgeliğe dönüşmesi için- öğrenciyi o
bilgiye inisiye eder. Bu inisiyasyonlar, onun tasarladığı ve öğ­
rencinin bilgiyi kavrama fırsatı bulduğu çeşitli disiplinler şek­
lini alır. Ramtha bu bakımdan diğer öğretmenlerden farklıdır.
O, konuştuğu ve niyet ettiği şeyi tezahür ettirme gücüne sa­
hip bir Üstat Öğretmen ve Hieropant rolünü üstlenir. Bu, öğ­
retilerin, onları gnostik, felsefi harekete ve kadim gizem okul­
larına benzeten önemli bir veçhesidir. Yine de, Ramtha'nın dü­
şünce sistemi yakından incelendiğinde, onun geleneksel olarak
Gnostisizm ve gizem okullarının felsefesi olarak bilinen şeyden
biçim ve içerik olarak açıkça farklı olduğu görülür. Ramtha ken­
di düşünce sistemini bu terimlerle sunmaz; onu Kadim Bilge­
lik Okulu, çağların bilgeliği olarak adlandırır.
"Ben sizi Tann'lığa inisiye edecek olan Hieropant'ım.
Ve ben size ona teslim olmayı öğretecek olan varlığım. Ama
28
(jiriş
sizi en uzak yerlere götürecek ve kişiliğin tüm entelektü­
elliğiyle on milyon yaşamda bile asla başaramayacağı ola­
ğanüstü şeyleri yapmanızı mümkün kılacak olan kendi
Tannnız'dır. " *

Raıntha'nın Dili Kullanışı


Ramtha özgün bir dil anlayışı sergilemiştir. Her felsefede
olduğu gibi, bu felsefenin kavramlarını aktarmak için kullanı­
lan dil ve terminoloji, kavramların ve felsefenin analizi açısın­
dan çok önemlidir.
Ramtha'nın düşünce sisteminde, dil sorunu çok ağır hale
gelir. Birincisi, İngiliz dili Ramtha'nın ana dili değildir. İkincisi,
onun öğretmeye çalıştığı kavramlar olağan insan deneyimini ve
kabulünü aşar. Ama biz bilmediğimiz soyut bir kavramı ancak
onu bildiğimiz bir şeyle ilişkilendirerek anlayabiliriz. Böylece
Ramtha mesajını ifade etmek ve açıklamak için bize aşina olan
farklı geleneklerden birçok sözcüğü ve betimlemeyi ödünç alır.
"Tüm bunlar nereden geldi? Bilinç ve enerji nereden
geldi? Bu bir hayli odaklanmayı gerektirecektir, çünkü ben
sizinle çok sınırlı terimlerle konuşacağım. Ben size sadece
gözünüzde canlandırabileceğiniz sözcükler söyleyebilirim.
Böylece ben size öğretirken, beyniniz görüntüleri ateşle­
mektedir. Beyniniz sözcüklerle konuşmaz; o hologramlar
ve görüntülerle konuşur. Böylece dil, aslında, görüntüler
olan gerçek dili tarif eden seslerdir. Bu yüzden ben size
öğretirken, beyninizin nörolojik olarak, size bir fikir vere­
cek imgeler ateşlemesine neden olacak sözcükler seçiyo­
rum. Ama bu anlayışın bu tariften çok daha aşkın olduğu­
nu hatırlayın. " * *

Ramtha bazen bir kavramı ödünç alır, ama onun anlamı­


nı değiştirir. Buna örnek olarak Tanrı kavramını verebiliriz.
*Ramtha Diyalogları, Bant 376, The Observer Part 1, 20-24 Şubat 1998.
**Ramtha: Creating Personal Reality, Video ed. (JZK Publishing, 1998)
29
�teyi ']"aratma 'f(efi.Deri
Büyük Alman idealistlerinin vurguladıkları gibi, "Tanrı hak­
kında anlamlı bir tartışma yapabilmemiz için, önce bu kavram­
la neyi kastettiğimizi tanımlamamız gerekir." Ramtha'nın be­
lirli ve özgün bir biçimde kullandığı bir başka önemli terim de
"bilinç"tir.
Ramtha ayrıca, yeni sözcükler icat ederek, kullandığı di­
li yeniden tanımlar. İcat edilen bu sözcüklerin anlamı onun öğ­
retisinin çerçevesi içinde açıkça anlaşılır ve belirli öğreti de böy­
le alışılmadık sözcüklerin kullanımıyla daha açıklığa kavuşur.
Ramtha geçmişte öğrencilerine verdiği bir derste şöyle de­
miştir: "Dilinizin yetersizliği yüzünden size bazı şeyleri anlata­
mıyorum."*

Beyin ve Sözcüğün Yaratıcı Gücü


Ramtha'nın düşünce sisteminin ayrılmaz bir parçası onun
beynin bilinci nasıl işlemden geçirdiği ve düşünceler ürettiği
ve o düşüncelerin nasıl iletişim için kullandığımız sözcüklere
dönüştüğüyle ilgili özgün anlayışıdır. O, öğrencilere önce şu ko­
nuları açıklar:
"Bilinç ve enerji realiteyi yaratır. "
"Bilinç hücrelere yaşam veren şey olsa da, beyin bi­
linçten farklıdır. Beyin bilinç yaratmaz, düşünce yaratır. "
"Bilinç ve enerji Kaynak'tır. O yaşam verdiğinde, bir
düşünce yüzünden yaşam verir. İnsan bedeni bir beyin
içerir ve o beyin bilinç ve enerji akımlarının aracıdır. On­
lar onun güç kaynağıdır."
"Beynin işi, bilinç· ve enerji dürtülerini nörolojik dü­
zeyde almak ve düşünceler yaratmaktır. Beyin aslında bi­
linç akımını -nörosinaptik yollarda yer alan- anlaşılır dü­
şünce formlarına ayırır."**

*Ramtha Diyalogları, Bant 443.4, Blue College Retreat, 5 M art 2000.


**Ramtha Diyalogları, Bant 325. Beginning C&E Workshop, 3-4 Şubat 1996.

30
(jiriş
Sözcükler bir bilinç ve enerji akımında üçüncü üretim­
dir, bu akım önce beynin nörosinaptik bağlantıları tarafından
alınıp dondurulur, ateşlenip, düşünceler dediğimiz holografik
görüntülere dönüştürülür. Nihai anlam, sözcüklerin ontolojik
veçhesi sonra bilinç ve enerjinin yaratıcı niteliğiyle yüklenerek
ifade edilir. Söylenen sözün yaratıcı veya yıkıcı ve kalıcı niteliği
artık dikkate alınmaz. Büyülü sözlerin ve intikamcı lanetlerin
öyküleri bugün unutulmuştur ve onlar sadece folklorda ve ef­
sanede ortaya çıkarlar. Ama bu öykülerin ardındaki gerçek ne­
dir?
İspanyol Rönesansı ve dilinin en büyük düşünürlerinden
ve öncülerinden biri olan, 16. Yüzyıl'ın ikinci yarısında Sala­
manca Üniversitesi'nde profesör olan Fray Luis de Leon, ünlü
Hıristiyan mistik Haç'ın John'una teoloji öğretmişti ve Avilalı
Azize Teresa'nın dostu ve editörüydü. Üçü bir zamanlar dince
kabul olunmuş inançlara aykırı düşünmekle suçlanmış ve en­
gizisyon tarafından yargılanmıştı, ama sonunda bu haksız suç­
lamalardan kurtuldular. Onlar bugün büyük örnekler ve aziz­
ler olarak kabul ediliyorlar. Fray Luis de Leon, Yahudi ve Hı­
ristiyan mistiklerin kavramlarını izleyerek özgün bir isimler
felsefesi geliştirdi.
O, Mesih'in İsimleri isimli felsefi eserinde, bir şeyin ismi­
nin isimlendirdiği şeyi içerdiğini açıkladı. Böyle bir ismi bir
düşünce olarak zihnimizde tuttuğumuzda, o ismin isimlendirdi­
ği şeyin özüne de sahip olduğumuz sonucuna vardı. Fray Luis
de Leon için, sözcük kesinlikle anlamsız bir şey değildi. Onun
için, sözcükler yaratıcı bilinç içeriyorlardı; Ramtha'nın termi­
nolojisini kullanırsak, onlar bilinç ve enerji içeriyorlardı.*
Kadim İbrani dili de görünüşe göre sözcüğü açıkça yara­
tıcı bilinç ve enerji olarak yorumlar. Tevrat'ın birinci kitabı olan
Yaratılış Kitabı'nın açılış sözünde "Barashith," yani "Barah"
*Fray Luis de Leon, De los Nombres de Cristo (İspanya: Coleccion Austral,
Espasa Calpe, 1991).
31
9(ea.Rte9i 'Yaratma 9(efi6eri
(beth, res 'alep) sözcüğü yer alır. Bu kitabın ikinci sözcüğü tek
başına "Barah"tır. "Barah" sözcüğü hem bir isim hem de bir
fiildir. Tekil bir isim olarak o "bir sözcük" anlamına gelir ve
bir fiil olarak o yaratılış eylemini ifade eder. Bu çift anlam ke­
sinlikle nedensiz seçilmemiştir, özellikle Yaratılış Kitabı'nın
içeriğinin yaratılış öyküsü olduğunu düşünürsek, bu böyledir.
Bu kitap Tanrı'nın gökleri, yeri ve onların içerdiği her şeyi ye­
di günde yaratışını betimler.
Tanrı'nın yaratımını ("Ol" diye) emrederek var ettiği ve
bunu çok güzel bir eylem olarak görerek onayladığı tasvir edi­
lir. Bu da "Barah" terimine çok derin bir anlam yükler. Yahu­
di mistisizminin ve Ortaçağ'ın Yahudi ve Hıristiyan Kabalası'
nın büyük bir bölümü sözcüklerin ve düşüncelerin yaratıcı ve
tanrısal bir niteliğe sahip oldukları anlayışı üzerine kurulmuş­
tu. Sözcükler meditasyonun odağıydı ve bireyi tanrısal olana
yaklaştıran aracılardı. Bu düşüncelerin ışığında, "Tanrı sözü­
nün yaratıcı gücü" kavramı ile "düşüncenin içerdiği ve sözcü­
ğün ifade ettiği bilinç ve enerjinin yaratıcı gücü" kavramı ara­
sında bir benzerlik bulmak zor değildir.
Ancak bu iki kavram arasındaki önemli bir fark şudur:
Yaratılış Kitabı'na göre, sözcüğün yaratıcı güce sahip olduğu
tek zaman onun -insanlar tarafından değil- Tanrı tarafından
kullanıldığı zamandır. Başka bir deyişle, o tanrısal bir nitelik
olarak görülür. Ramtha'nın anlayışında ise sözcüğün yaratıcı
gücüne herkes sahiptir. Ramtha'ya göre, insanlığın mevcut du­
rumu bizim tanrısallığımızı ve özgür irademizin esasını ne ka­
dar çok unutmuş olduğumuzun kanıtıdır.
"Öyleyse Tanrı tanımı -sizin tanımınız- sizin bilinç ve
enerji olduğunuz ve özgür iradenizle yarattığınızdır. Ne­
den yedi mühür vardır? Çünkü bizim irademiz bu bölgele­
rin herhangi birinde çalışabilir. Ve beden yedi alemin tam
bir kopya haritasıdır -içiniz nasılsa dışınız da öyledir; yu­
karısı nasılsa aşağısı da öyledir- ve bu alemlere yaşam ve
32
Çjiriş
adalet veren şey bizim irademiz ve seçimimizdir. Hepsi
budur. Ama bu her şeydir. Bu her şeydir. "
"Bilinç ve enerji eylem halindeki esas yasadır, tek ya­
sadır. O sınırsızdır. O, iradenizin içinde mutlak şekilde
özgür olabileceği tek yasadır. " *

Bireyin farkındalık düzeyinden dolayı bu her zaman aşi­


kar olmasa da, bilinç ve enerji yasası bireyde daima aktiftir.
Ramtha, insanların niyetlerinin ve odaklarının doğru yönünün
genelde farkında olmadıklarını, bu yüzden iradelerinin tezahür
etmediğini varsaydıklarını açıklar. Öte yandan, kendi insan du­
rumlarını öğrenmekte ve aydınlanmakta olan insanlar yaşam­
larını yaratan niyetin farkına varmayı ve onu istedikleri gibi
yönlendirmeyi öğrenirler.
"Siz bilinç ve enerjinin realiteyi yarattığını anlama­
dıkça, hep "ama, neden, yapamam, bu çok zor, başarısız­
lık, yoksunluk" gibi sözcükleri kullanacaksınız. Ve daima
onlara sahip olacaksınız. Bilincin enerjisi sizin itirazınızı
yaratacaktır. " * *
"Bilincin hiçbir yasası yoktur; o her neyse, yasadır. Ve
bilinmeyeni bilinir kılmak yasadır. O egemendir. Enerji
düşüncelerin hizmetkandır. O atom-altı dünyayı çökerte­
rek parçacık realitesine dönüştürür ve bilineni sizin bant­
larınıza çekmek için manyetik alanlar yaratır. Hayatınız­
daki herkes sizin bir veçhenizi yansıtır ve o veçhe bir duy­
gusal kurtuluş içindir. " * * *

Ramtha, bilinç ve enerji yasasının mekaniğinin, dilin bir


cümlede fiilleri ve isimleri düzenlediği biçimde ifade edildiğini
de açıklar. Fiil bilinç ve enerjinin eylemidir ve isim onun tara­
fından yaratılan realiteyi temsil eder. Dolayısıyla Ramtha rea­
* Ramtha Diyalogları, Bant 437. 1 , Walking the Joumey of the Woman,
9 Ocak 2000.
** Ramtha Diyalogları, Bant 437. 1 , Walking the Joumey of the Woman,
9 Ocak 2000.
* * * Ramtha Diyalogları, Bant 437, Blue College Weekend, 7 Ocak 2000.
33
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{eh6eri
litenin yaratılış biçimini gerçekten taklit etmek için fiilin bir
cümlede daima önce ifade edilmesi, ismin onu izlemesi gerek­
tiğini söyler. Ramtha'nın kendi ana dili bu yapısal biçime sa­
hipti. Klasik Yunanca gibi bazı kadim diller de bu biçimin işa­
retlerini gösterirler.
Okurun Ramtha'nın öğretilerini okurken bunları göz önün­
de bulundurması önemlidir, çünkü bazı durumlarda o İngiliz­
ce'yi eski ya da rafineleşmemiş biçimde kullanıyor gibi görü­
nebilir. Ramtha kendi düşüncesinin sunuşunda çok dikkatli ve
titizdir. Onun yaptığı her şey, kullandığı her terim belirli bir
anlama, amaca sahiptir ve mesajının bütünü ile uyum içinde­
dir. Ramtha'nın öğretilerini yayına hazırlarken başlıca kaygı­
mız onları, mümkün olduğu kadar, aktarıldıkları içerik ve bi­
çimde sunabilmek oldu. Öğretilerinin anlamını -onları içerik­
ten çıkararak veya anlamını değiştirebilecek bir noktalama sis­
temi katarak- değiştirmekten kaçınmak için büyük özen gös­
terildi. Yine de, algılama ve sınırlı anlayış şeklindeki insan un­
surunun kaçınılmaz olduğunun farkındayız. Mesajın saf gü­
zelliği ve özgünlüğü içinde aktarılmasını ve alınmasını sağla­
manın tek yolu, onun okur tarafından doğru bir paradigma ola­
rak benimsenmesidir. O zaman o vaat ettiği gerçek ve bilgelik
meyvelerini verir.

Özet: Ramtha'nm Kendi Kendine Yeten


Bir Düşünce Sistemi Olarak Öğretileri
ve Realitenin Doğasını Yorumlayışı
Ramtha'nın Düşünce Sisteminin Köşe-taşları:

Boşluk
Bilinç ve Enerji Realiteyi Yaratır
Tanrı'yı Görmek
Bilinmeyeni Bilinir Kılmak

34
<]iriş
Ramtha'nın öğretisi birçok konuyu içerir, ancak hepsi o­
nun düşünce sisteminin temel kavramlarım açıklamaya hizmet
eder. O, tekrar tekrar, mesajının bütününün "Siz Tanrısınız"
bildirimiyle ifade edilebileceğini vurgular. Ama biz bu bildiri­
mi nasıl yorumlayabiliriz? "Tanrı" teriminin, büyük olasılıkla,
dünyadaki insan sayısı kadar çok tanımı vardır. Ramtha'nın öğ­
retisini doğru biçimde anlayabilmek için, bizim hem kendi Tan­
rı kavramımızın hem de onun Ramtha'mn Tanrı ve realitenin
doğası hakkındaki açıklamasına ve tanımına ne kadar ters düş­
tüğünün farkına varmamız büyük bir önem taşır.
Her şeyin özü nedir? Her şeyin kaynağı nedir? Doğası ne­
dir? Kaderi nedir? Ramtha'nın bu sorulara yaklaşımı onun Boş­
luk kavramı ile başlar. Boşluk, var olan her şeyin kaynaklan­
dığı kaynaktır. Ramtha, Boşluğu, "her şeyin potansiyel olarak
bulunduğu, ama hiçbir şeyin maddesel olarak bulunmadığı en­
gin bir hiçlik" olarak tarif eder. Boşlukta hiçbir şey vardır, on­
da ne hareket ne de eylem vardır. Tek-tanrıcı dinlerin teoloji­
leri de dahil olmak üzere, Tanrı konusuna birçok felsefi yakla­
şım Tanrı'yı her-şeyi-bilen, sonsuz, mutlak, aşkın ve değişmez
bir varlık olarak düşünmüştür. Ramtha'nın sisteminde, mut­
laklık, sonsuzluk ve değişmezlik mtelikleri Boşluğun tipik· özel­
likleridir. Boşluk kendi kendini kapsar, kendi kendine yeterli­
dir, hareketsiz haldedir ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Boşlu­
ğun her-şeyi-kapsayan bir enginlik olarak görülmesine rağmen,
asıl halinde o kendisiyle ilgili bir bilgi içermez, çünkü bilgi bir
eylemdir.
"Şimdi başlangıcın da öncesine dönelim. Bunu hayal
edebilir misiniz? Eğer zaman iki bilinç boyutu arasında
var olmaya dayanıyorsa, iki bilinç noktası yokken ne var­
dı? Bunu hayal edebilir misiniz? Bakın, iki bilinç noktası
yok idiyse, bu hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelir. 'Hiç­
bir şey' sözcüğünün ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
Hiçbir şey. Bir hiçlik enginli$ni hayal edebilir misiniz?
35
!l{eaE.teyi 'Yaratma $gfiberi
Bu vardı ve hala vardır.
İşte bunu anlamakta zorlanacaksınız. Bu koşul daima
vardı. Siz bunu anlamakta zorlanırsınız. Siz var olan, hiç­
bir şey olmayan ve asla bir yaratıcısı olmayan bir şeyi ha­
yal edemezsiniz. O daima vardı. (Analitik ve duygusal dü­
şüncenin yeri olan) neokorteksi şaşırtan da budur: Bir şe­
yin daima var olması. Biz bunu Boşluk olarak adlandırı­
rız. Boşluğun tanımı, 'her şeyin potansiyel olarak bulun­
duğu, ama hiçbir şeyin maddesel olarak bulunmadığı en­
gin bir hiçlik'tir.
Boşluk benim burada size ilk hitap etmeye başladığım­
da Ana/Baba Prensibi olarak tanımladığım şeydir. Ona
_ Ana /Baba Prensibi ya da Kaynak da denir. David Bohm
adlı büyük bir bilimci Boşluğu anlamıştı. Onu eter olarak
adlandırmıştı, ama bu doğru değildir. Bu bilimci parçacık­
ların bir yerden bir yere gitmediklerini, sadece belirip kay­
bolduklarını anlamıştı. Bu şaşırtıcı bir kavramdır. Evet,
onlar burada böyle yaparlar.
Bohm, Boşluğun potansiyelleri katladığını ve açtığını
da söylemişti ve haklıydı . " *

Aristo'nun felsefesinde ve Thomas Aquinas'ın teolojisin­


de bulduğumuz yaratıcı, "ilk neden" ve "hareket etmez hare­
ket ettirici" olarak Tanrı kavramı, Ramtha tarafından, Boşlu­
ğun kendini düşünüp tasarlaması ve kendini bilmesi olarak ifa­
de edilir. Bu düşünüp tasarlama eylemi Boşlukta -bir farkın­
dalık noktası ve kendini biliş üretmiş- özgün bir hareketi tem­
sil eder. Bu farkındalık noktasından Sıfır Noktası, Gözlemci,
birincil bilinç, bilinç ve enerji ve Tanrı olarak söz edilir. Sıfır
Noktası, Boşluğun enginliği içinde potansiyel halde bulunan
ve bilinmeyen her şeyi bilinir kılma ve deneyimleme ezeli ni­
yetini taşır. Tekamülün (evolüsyonun) temeli ve çıkış noktası
budur. Boşluğun kendini düşünüp tasarlaması insanın kayna­
ğı ve kökenidir. Ramtha'nın "Siz Tanrısınız" bildirimi kişinin
*Ramtha: Creating Personal Reality.
36
(jiriş
Gözlemci, Sıfır Noktası'nın bedenlenmesi, yaratıcı bilinç ve
enerji olduğunu ifade eder.
Sıfır Noktası, Boşluğun düşünüp tasarlama eylemini tak­
lit ederek, bilinmeyeni bilinir kılma ve tekamül etme doğasını
gerçekleştirmiştir. Bunu yaparak, Sıfır Noktası -onun vasıta­
sıyla kendinin farkına varabileceği bir ayna görevi gören- bir
farkındalık başvuru noktası üretmiştir. Ramtha, bu ayna bi­
linçten ikincil bilinç olarak söz eder. Sıfır Noktası, Boşluğun
yüzeyinde hareketsiz halde bulunur ve onun bilebileceği şeyin
bir sınırı yoktur. Sıfır Noktası ile ayna bilinç arasındaki yan­
sıma zaman ve uzayda bir çevre, somut bir varoluş katı üre­
ten şeydir. Öz, Sıfır Noktası'nın dinamik veçhesidir. O, bilin­
meyeni bilmeyi ve deneyimlemeyi arzulayan irade ya da niyet­
tir. Boşluğun potansiyellerinin Sıfır Noktası ve ayna bilinç ta­
rafından araştırılışı yedi bilinç düzeyini ve onlara karşılık ge­
len yedi zaman ve uzay düzeyini, katını ya da frekansını üret­
miş olan şeydir. Bu yedi bilinç ve enerji düzeyi boyunca yara­
dılış yolculuğu ve eyleminden, involüsyon (katlanma) yolculu­
ğu olarak söz edilir. Tanrı'ya ve Boşluğa geri dönüş yolculuğu­
na ise evolüsyon (açılma, tekamül) yolculuğu denir. Ruh, Öz'
den farklıdır. Ramtha, ruhtan Yaşam Ağacı olarak söz eder. Ruh,
involüsyon ve evolüsyon yolculuğunda yaşanan tüm deneyim­
lerin ve kazanılan bilgeliğin kaydedicisidir.
İnsanın kötü ve zor durumu ya da açmazı, onun kökenini
ve kaderini unutması ve bu konudaki cehaleti olarak ifade edi­
lir. Yolcu ya da ayna bilinç, kendini en yoğun ve yavaş varoluş
katıyla, fiziksel katla o kadar özdeşleştirmiştir ki sonuçta ken­
di ölümsüzlüğünü ve tanrısallığını unutmuştur. İnsanlık ken­
di kendisine, içimizde yaşayan ve biz olan Tanrı'ya yabancı­
laşmış ve dışsal bir kaynaktan yardım, anlam ve kurtuluş ara­
mıştır. Bunu yaparak, insanlık kendi tanrısallığını ret ve in­
kar eder ve mevcut durumundan kurtuluş şansını engeller.
Şu nokta da önem taşır ki, Ramtha'nın düşünce sistemin-
37
!l{ealiteyi 'Yaratma �fiberi
de maddesel dünya, yani en yoğun varoluş katı ve fiziksel be­
den asla yaradılıştan kötü ya da istenmez olarak görülmez. Ti­
pik biçimde gnostik geleneklerde bulunan -iyi ile kötü, ışık ile
karanlık, günah ve doğruluk arasındaki mücadeleyi vurgula­
yan- realitenin dualistik bir yorumlanışı Raıntha'nın düşünce
sisteminde tamamen dışlanır. Arzu edilmez bir durum haline
gelen şey, kendi gerçek doğamız ve kaderimizle ilgili olarak bir
cehalet ve inkar hali içinde kalmaktır. Bilinç ve enerji olarak
onları yaratmış olan bizken, sınırlılıklarımız hakında tartış­
mak saçmadır.
Büyük Çalışma, Raıntha'nın öğretisinin pratik uygulama­
sıdır, bu uygulamada kişi kendini bilme ve aydınlanma fırsatı
bulur. Aydınlanmaya giden yol, Sıfır Noktası'na geri dönüşü
içeren evolüsyon yolculuğudur. Bu görevi başararak, kişi bi­
linmeyeni bilinir kılma ve deneyimini -ebedi bilgeliğe dönüşmek
üzere- Boşluğa getirme emrini yerine getirir.
"Güneş sistemi, uzay, yıldızlar, nebulalar nedir? Uzay
nedir? Gördüğünüz ve gözlerinizi kamaştıran şey değil,
onun neyin içinde var olduğu önemlidir: Hiçlik. O nedir?
Hiçlik, Boşluk. O ışığın, takımyıldızların, yıldız sistemle­
rinin ve nebulaların atası, önceli olabilir mi? Evet, öyle­
dir. Ona Boşluk denir. Boşluk nedir? O zamansız, mesafe­
siz ve uzaysız var olandır.
Bu Kadim Okul yeni gerçeğe değil, dünyanın temelle­
rine dayanır: Güneş sistemi nasıl ve neden var edildi ve
güneş sistemiyle ilişkili olarak siz kimsiniz; sizin yolculu­
ğunuz ve güneş sisteminin yolculuğu nedir; kozmosun
anlamı nedir; daha büyük tabloya nazaran siz neden bu
kadar küçüksünüz? Tüm bunları bu okulda öğreneceksi­
niz. Ve bu yeni değil, eski gerçektir.
Bu okul bazı köşe-taşlarına dayanır. Bu okulu dev bir
bina olarak düşünün; bu görebileceğiniz değil, hissedebi­
leceğiniz bir bina ve bu binanın dayandığı bir köşe-taşına

38
<jiriş
bilinç ve enerji denir. Bilinç ve enerji bu okulun dayandığı
bir köşe-taşıdır. Bilinç ve enerji sözcükleri ne anlama ge­
lir? Güce ve niyete sahip bir hayal; onların anlamı budur.
Bu okul bu köşe-taşıyla başlayarak inşa edilmiştir.
Bu okulun dayandığı bir başka köşe-taşı, sizin Tann
olduğunuzdur. Bunu yüksek sesle söyleyin. Bunu söyledi­
ğinizde diri diri yanmadığınızı gördünüz, değil mi? Bu
dine yapılmış bir küfür değildir. Bu Kutsal Bildirim'dir.
Böylece diğer köşe-taşı sizin Tann olduğunuzdur. Diğer
köşe taşı nedir? Bilinç ve enerji realiteyi yaratır. Siz Tan­
rı'sınız.
Ve eğer bunu kareleyeceksek diğer köşe-taşı nedir? Di­
ğer köşe-taşı sizin yaşamınızın bilinmeyeni bilinir kılaca­
ğıdır.
Bu sizin kendi kaderinizle ilgilenmeniz anlamına ge­
lir. Sizin kaderiniz kendi yaşamınızdır. Sizin ne yarattığı­
nızı, duygusal olarak neye sarıldığınızı görmeniz, o duy­
guyu sahiplenmeniz ve yeni yaşam paradigmaları yarat­
manız gerekir. Eğer bunu yaparsanız asla ölmeyeceksiniz;
hayatınız bir mezarlıkta son bulmayacaktır. Böylece daha
fazla yarattıkça, daha genç olursunuz.
Bunun kanıtı sizin daha büyük hayallerinizi hayal et­
meye ya da yaşamaya başlamadığınızı söyleyen gerçektir.
Peki, bunu nasıl biliriz? Çünkü siz beyninizin onda birin­
den daha azını kullanırsınız. " *

Ramtha'nın öğrencilerini öğretilere inisiye etmek için ta­


sarlamış olduğu ve kullandığı Büyük Çalışma disiplinleri Boş­
luğun -realitenin doğasını yaratan bilinci ve enerjiyi doğurmuş
olan- kendini düşünüp tasarlama sürecine göre oluşturulmuş­
tur ve bir bakıma onu taklit eder.
Sonuç olarak, Ramtha'nın felsefesinin dört köşe-taşı Boş­
luk kavramı, yedi realite düzeyini yaratan bilinç ve enerji, "Siz
Tanrısınız" bildirimi ve bilinmeyeni bilinir kılma emridir. Ço-
*Ramtha: Creating Personal Reality
39
9{.ealiteyi 'Yaratma !/(efıberi
ğu durumda geriye kalan tüm şey zamanın geçişine ve doğru
yorum çerçevesini yitirişe zar zor dayanmış zayıf yankılar ol­
masına rağmen, kadim geleneklerde Ramtha'nın düşüncesinin
birçok izi bulunur. Bu geleneklerin bazıları kadim Mısırlıların
ve Mısır'ın Ölüler Kitabı'nın ve Firavun Akinaton'un felsefe­
leri, Buda'nın kendisini uyanmış varlık olarak tanımlayışı, Sok­
rates'in ruhun erdemi ve ölümsüzlüğü anlayışı, Plato'nun ev­
rensel formlar kavramı, İsa'nın yaşamı ve öğretileri, Havari
Aziz Tomas'ın çalışmaları, İnci Şiiri; Yuhanna'nın İncili'nde­
ki tanrısal söz, Tyanalı Apollonius, Origen, Mani, Katarlar ve
Albigensiyanlar, Assisili Fransis, Yahudi ve Hıristiyan mistik­
ler; Haç'ın John'unun çizdiği ve zirvenin insan bedeninin başı­
nın tepesine yerleştirildiği Karmel Dağı krokisi, Michelangelo
ve Leonardo da Vinci gibi sanatçıların eserleri, Avilalı Azize Te­
resa'nın yazıları ve mistik deneyimleri, Fray Luis de Leon'un
eserleri, Avrupa'daki Rönesans hareketinin hümanistleri, Gül
-haççılar, Uzakdoğu'nun Ö lümsüz Üstatları ve diğerleridir.
Son olarak şunu söylemeliyiz: Ramtha'nın öğretilerini su­
numundaki olağan bir unsur, onun İsa'nın yaşamının ve öğre­
tilerinin geleneksel anlayışını tekrar yorumlamasıdır. Ramtha
sık sık İsa'dan alıntı yapar, ama bunu İsa'nın öğretilerine ye­
ni bir ışık ve içgörü katarak yapar. Her ne zaman İsa'nın ya­
şamının ve öğretilerinin geleneksel anlayışından sapsa, bildi­
rimleri ve varsayımları için tatmin edici bir kanıt sunar.
Bu giriş yazısını, İsa'nın Baba'ya Duası ile Ramtha'nın
Öz'e Duası arasındaki büyük benzerlikleri işaret ederek bitir­
mek istiyoruz. İsa'nın Duası Hıristiyanlıkta Tanrı'ya hitap et­
mek için kullanılan geleneksel duadır. Bu duanın İsa'nın öğ­
retilerini temsil ettiği düşünülür. Öte yandan, Ramtha'nın Öz'e
(Spirit) yaptığı dua onun öğrencilerine öğretilerinin temel onay­
lamalarını ifade ve beyan etme aracı sunar. Bu dua yaratılışın
kutsal gizemlerine, Öz'e, involüsyon ve evolüsyon yolculuğuna
güçlü bir inisiyasyondur.
40
Çjiriş
İsa'nın Baba'ya Ettiği Dua ile Ramtha'nın Öz'e
Ettiği Dua Arasındaki Benzerlik

İSA'NIN DUASI RAMTHA'NIN DUASI

Cennetteki Babamız, Sevgili Özüm,


kudretli Özüm,
ismin kutsal tutulsun, Her Şeye Kadir Varlık,
cennetin ve dünyanın gücüyle
egemenliğin gelsin, dolu olan sen,
beni kendi gücünle doldur.
cennette olduğu gibi, Sevgili Özüm, beni
tezahür etmiş fileminle doldur
dünyada da Senin istediğin ki cennette görünmeyenin,
olsun. dünyada görüneni kontrolüne
almasına vasıta olabileyim.
Bugün bize günlük Benim için günlük rızkımı
rızkımızı ver tezahür ettir ki
suçumu, kuşkumu, kederimi
ve bizim bize borçlu bilmek ve sonra gerçeği idrak
olanları bağışladığımız gibi, etmek için yaşayabileyim.
Sen de bizim borçlarımızı Kudretli Öz,
bağışla. ayartılmama izin verme. Beni,
beni kandıracak her şeyden koru.
Ve bizi sınama, bizi kötü Ve benim vasıtamla Tanrı'yı
olandan koru.* tezahür ettir.
Böyle diyorum ben.

*Matta 6:9-13 Yeni Kudüs İncili.


**Raıntha Diyalogları, Bant 327.09, Our Omnipotent Spirit: Direct Line to the
Power of Manifestation, 23 Şubat 1996.
*** Yukarıdaki dualarda kullanılan cennet ve dünya (heaven and earth)
terimleri gök ve yer olarak da çevrilebilir. Raıntha'nın cennet terimini hangi
anlamda kullandığını anlamak için Sözlük bölümüne bakınız. (Ç.N.)

41
1{eafitegi 'Yarahlıa 1{eh6eri
Ramtha'nın duasında İsa'nın duasına benzeyen terimler
İsa'nın mesajını yorumlamak için bir anahtar görevi g-Orebilir.
Biz Ramtha'nın bu terimlerle ilgili anlayışını İsa'nın öğretileri­
ne uyguladığımızda, Ramtha'nın mesajının Nag Hammadi der­
lemesinde havari Tomas'a atfedilen yazılarla çarpıcı bir biçim­
de uyuştuğunu görüyoruz . Bu önemlidir, çünkü Tomas'ın bu
yazıları (İncil'i) birinci yüzyılın ortasında yazdığı belirlenmiş­
tir ki bu diğer dört İncil'in yazılmasından önce gelen bir tarih­
tir.
"Şimdi şunu da bilmenizi istiyorum ki eğer bu dua si­
ze biraz itici geliyorsa, bu büyük olasılıkla din ve ondan
hoşlanmamanızla ilgili derin bir bilinçli anıdan kaynak­
lanmaktadır. Ama dinleyin: Bu bilgi kadim zamanlarda
bilinirdi. Dünyanın büyük üstatları ve Mesihleri bu bilgi­
yi insanlara verdiler. Sonra, kutsal gizemlerin parçaları
çalındı ve onların çevresinde bir din yaratıldı ve bu bilgi
kötü temsil edildi, saptırıldı. Bu büyük saptırma dinin Tan­
rı'nın bekçisi olması ve en sonunda tüm kilise cemaatinin
ruhları üzerinde güce sahip olmasıydı. Dahası, onlar bu
bilgiyi aldılar ve bunun sadece Mesih vasıtasıyla gerçek­
leştirilebileceğini söylediler. Bu doğru değildir. Dahası, on­
lar insanın dışında var olduğunu öğrettikleri bir tanrıdan
söz ediyorlar. Bu da doğru değildir.
Bu duada bizim 'Sevgili Özüm' dediğimize dikkat edin.
Biz olması gereken yere, Tanrı'ya, Tanrı'nın bizim için yap­
tığı yüce planı ve gücü geri veriyoruz. Tanrı'yı ve onun
içimizdeki gücünü çağırıyoruz. Biz o Tanrı'nın yaratma
iradesi verilmiş olan projeksiyonuyuz. Biz onu çağırdığı­
mızda, onu kendi derin ve muhteşem yerimizden çağırıyo­
ruz. Bu dini bir dua değildir. O bireysel Öz'ü, Her Şeye
Kadir Tanrı'yı çağıran duadır. *

*Ramtha Diyalogları, Bant 327.09, Our Omnipotent Spirit: Direct Line t o the
Power of Manifestation, 23 Şubat 1996.
42
Çjiriş
Raıntha'nın duası onun felsefesinin temel unsurlarını içe­
rir. Bu dua bizim kişisel Özümüze, Sıfır Noktası'nın dinamik
veçhesine, yani dışımızdaki ve bizden aşkın bir varlığa değil, içi­
mizdeki Tann'ya hitap eder. Bizim kişisel Özümüz "Her Şeye
Kadir Olan" olarak, bizzat Boşluğun dölü olarak tarif edilir. Cen­
net (Tann'nın sınırsız zihninin hükü� sürdüğü varoluş katı
veya zihin boyutu) kavramı Boşluğun potansiyeller denizi ola­
rak yorumlanır. "Dünya" terimi bu potansiyellerin tezahür et­
tirilmesine ve ifade edilmesine ilişkin olarak kullanılır. Cennet
yaratıcı bilinç ve enerji prensibidir ve dünya onun yedi katlı
tezahürü ve ifadesidir.
İnsan kişiliği -ikincil bilinç veya ayna bilinç- bu duada
Gözlemci'ye veya birincil bilince hitap edendir. O, bilinmeyeni
bilinir kılmak için, görünmeyen potansiyellerin bir aracı olma
arzusunu ifade eder. Fiziksel bedeni beslemenin ve bir insan ya­
şam formunu sürdürmenin değeri, suçumuzun, kuşkumuzun
ve kederimizin farkına varma fırsatına sahip olmaktır. Başka
bir deyişle, hayatta önemli olan, bize geçmişimizin deneyimle­
rini tekrarlatıp duran tüm o insan duygularının gerçeğini sa­
hiplenmek ve onları bırakmaktır. Ruh, Tanrı'ya geri dönüşü içe­
ren evolüsyon yolculuğunu sürdürmememiz için hayatımızda çö­
zümlenmesi gereken şeylerin gündemini sağlar. Duanın hede­
fi tanrısal olanla birliğe ulaşmak, aydınlanmaya erişmektir. Bi­
reyde Tann'yı tezahür ettirmek Tanrı/insan olmaktır, artık za­
man ve uzay tarafından sınırlanmayan ölümsüz bir varlık ol­
maktt. Duanın bitiş cümlesi onu dışsal bir kaynak ya da üs­
tün bir varlık tarafından bahşedilecek bir dilek olmaktan çı­
karır. Bu dua daha çok, tezahür ettirmek için güçlü bir emir
ve insanın Gözlemci ve bir Tanrı olarak yaratıcı gücünün ce­
saretle tanınıp kabul edilmesidir.
Raıntha'nın öğretileri bize yaşamın gizemini görebileceği­
miz benzersiz bir perspektif sunar. Bize felsefe, bilim ve din
tarafından yanıtlanmadan kalmış soruların yeni bir anlam bul-
43
!l(ealiteyi 'Yaratma !Rg/Weri.
duğu bir çerçeve sunar. Bu öğreti insan deneyiminin alanını,
bugüne dek bilim ve dinler tarafından oluşturulmuş sınırların
çok ötesine genişletebilir. Ramtha'nın düşünce sistemi ne bir
dindir ne de realitenin felsefi bir yorumudur. O insan ırkının
bir üyesinin deneyimi tarafından kazanılmış ve doğrulanmış
gerçektir. Bu bakımdan, o Ramtha'nın bilgisidir, onun bilimi­
dir. Şimdi bu yol yürünmüş olduğundan, kapılar onu araştır­
mayı ve bilinmeyene kendi yolculuklarını yapmayı arzulayan­
lar için açıktır.

Jaime F. Leal Anaya


16 Mart 2000

44
KISIM I

RAMTHA,
BİR ÜSTADIN AYDINLANMA
YOLCULUGU

45
46
BÖLÜM l

RAMTHA'NIN ÖZGEÇMİŞİ

Lemurya ve Atlantis
Ben Aydınlanmış Varlık, Raıntha'yım. Bu dünyada yaşar­
ken Ram adıyla bilinirdim. Ben bu dünyanın tanıdığı ilk fatih­
tim. O zaman bilinen dünyanın dörtte üçünü fethettim. Halkım­
la birlikte askeri seferimiz yarım asır sürdü. İki milyon kişi­
den oluşan halkımın gözleri önünde, İndus Nehri'nin kuzeydo­
ğu tarafında yükseldim. Halkım bugün Hindistan, Tibet, Nepal
ve Güney Moğolistan nüfusunun bir kısmını oluşturuyor. Be­
nim halkım Lemuryalıların, İyonyalıların -ki daha sonra ora­
ya Makedonya denildi- ve Atlantis dediğiniz Atlatia'nın kabile
halkının bir karışımıydı. .
Ben, Atlantis kıtasının güneyindeki büyük bir liman kenti
olan Onai'de yaşıyordum. Atlantis'i Mu'ya bağlayan bir kanal
vardı. Mu, Lemurya, yani en büyük anayurt adıyla da bilinir.
Lemurya gerçekten de uygarlığın beşiğiydi. Ama o zamanlar
Lemuryalılar bu kanaldan geçerek Atlantis'e göç ediyorlardı,
çünkü Mu toprakları li>üyük vahşi hayvanlar tarafından istila
edilmişti. Onlar dinozorların kalıntılarıydı. Bu yaratıklar yü­
zünden, orada yaşayan insanların çoğunun evleri yer altınday­
dı. Bazıları da bir dağda yaşıyorlardı. Orada büyük bir dağ sil­
silesi vardı ve onu ülkenizin (ABD) kuzey Pasifik kıyısına bağ­
layan kanallar vardı. Evet, o zamanlar bazıları kulübelerini bu
dağda inşa ediyorlardı, ama büyük düzlüklerde, Mu'nun büyük
ovasında herkes yer altında yaşıyordu. Onlar yer üstündeki hay­
vanlardan korunmak için yer altında harika bir tüneller ağı,
ana yollar ve ara yollar inşa etmişlerdi. Bu hayvanlar gittikçe
daha irileşmiş ve daha güçlü ve azgın hale gelmişti.

47
'Rµ{iteyi 'Yaratma 'l(.e!Weri
Anayurtta kalmaya karar veren varlıklar stratosferde oluş­
maya başlayan büyük su tabakası yüzünden topraklarının su­
lara gömüleceğini biliyorlardı. Lemurya suya gömüldüğünde, o
canavarımsı hayvanlar da yok oldular. Kıta suya gömülürken,
meydana gelen eksen kaymasıyla Lemurya'mn daha yüksek böl­
geleri dondu. O insanların sonunu getiren bu soğuktu. Toprak­
lar suya gömülüyordu. Lemurya'nın yaşlı büyükleri sevgili ül­
keleriyle birlikte kalmayı ve onunla birlikte sulara gömülmeyi
seçtiler. Onlar o topraklara gelişlerini hatırlıyorlardı; onların
tarihinde bu anlatılırdı. Gençler Lemurya'yı Atlantis'e bağla­
yan bir kanaldan Atlantis'e göç ettiler. Ama Atlantisliler bizi
köleler, köpekler, ruhsuz, akılsız yaratıklar olarak gördüler. On­
lar Lemurya kıtasından gelen kimseye sevgi ve saygı duymaz­
lardı, çünkü Lemuryalılar Öz'de (Spirit), görünmeyen anlayış­
ta güçlüyken, Atlantisliler aklen gelişmişlerdi. Benim atalarım
Bilinmeyen Tanrı dedikleri bir güce taparlardı. Sizin tarihiniz­
de bile bu isim çeşitli uygarlıklar boyunca sunaklarda kaldı.
Ben de bir kanaldan geçerek Atlantis'in güneyindeki en bü­
yük liman kenti olan Onai'ye geldim. Siz bu kentin (bu celse­
nin yapıldığı New York kentinin) büyük olduğunu mu düşünü­
yorsunuz? Onai, bu büyük kentin iki katı büyüklükteydi; o mu­
azzam bir büyüklükteydi. Atlantis'i Lemurya'dan ayıran çukur­
luk bir bariyerdi ve ortada bir çukur oluşturuyordu, bu yüzden,
içinde biriken su yüzünden orası bir bataklığa dönüşmüştü. Bu
bataklık en durağan yerdi ve kanun kaçakları bile bugün Ame­
rika denen o topraklara adım atmazlardı. Ve orası iki kıtayı an­
layışta ayırıyordu.
Atlantis, o zamanlar, düşünceyi kusursuz hale getirerek
saf enerji gücüne dönüştürmüş olan bir uygarlığın bulunduğu
büyük bir kıtaydı. Onlar akla taparlardı. İşte bu yüzden sizin
Amerika denen ülkenizin doğu kıyısı aklıyla ve batı kıyısı da ru­
huyla tanınır. Bu bir gerçektir. Buradaki (doğu kıyısındaki) bir
oyalanma tutumudur. Bu büyük kentinizin (New York) kıyısı,
48
'1Jöfüm 1
Atlantis'in kuzey bölgesinin uzağındaki adaların kıyısıydı. Ku­
zey ve Güney Amerika kıtaları tek bir kıtaydı ve onları daha
büyük Atlantis kıtasından ayıran -ve Lemurya'yı ona bağlayan­
bir kanal vardı.

Felaket
Şimdi siz, "Ramtha, bugün var olan tüm okyanuslar o za­
man neredeydi?" diye sorabilirsiniz . Onlar o zaman bir bulut
tabakası olarak stratosferdeydi. Su, bulut olarak her zaman ora­
daydı. Terra denen bu harika gezegeni verimli kılan da buydu,
çünkü bu tabaka güneş ışığını alıp yerküreye eşit olarak yayı­
yordu. Peki, son günlerde o büyük donma nasıl meydana gel­
di? Stratosfer tabakasındaki su (nem olarak) o büyük kanala
aktı. Atlantisliler yolculuk yapmak, yıkmak, bir şeyleri dönüş­
türmek için ışığı kusursuz hale getirmişlerdi ve yaptıkları bir
deney sırasında büyük bir lazer ışığı stratosferi parçaladı. Böy­
lece bu tabakadaki su nem olarak aşağı inmeye başladı.
Bu yaşanırken Lemurya depremlerle sarsılmaya başladı.
O sarsılmaya başladığında, Lemurya'nın üstünde lazer ışını ta­
rafından parçalanan stratosferdeki su sel gibi akmaya başladı.
Sular Lemurya'yı kapladığında, yerkürenin ekseni kaymaya baş­
ladı. Bu ana rahmindeki bir bebeğin durumuna benzer. Eğer
siz rahmi delerseniz, rahimdeki bebeği koruyan su bebeği bir
tarafa savuracaktır, çünkü bebek rahimde o suya göre denge­
lenir; aynı şey Terra için de geçerliydi.
Sular aşağı akıp bu büyük gezegeni kapladı ve bu sular
dondu ve büyük bir soğuk ortaya çıktı. Stratosferde bir delik
açıldığında, güneş ışığı stratosferin hala bulunduğu yerde yo­
ğunlaştı ve deliğin bulunduğu yerden aşağı güneş ışığı ve sı­
caklık gelmediği için büyük bir donma oldu. Bu Lemurya'yı yık­
tı ve birçok Lemuryalı ile birlikte artık Atlantisliler için bir teh­
dit oluşturmaya başlayan büyük hayvanlar yok oldular. Peki,

49
!l{ealiteyi 'Yaratma 9{eh.6eri
Lemurya sarsılmaya ve yıkılmaya başladığında Atlantis'e ne ol­
du? Önce Lemurya parça parça sulara gömüldü. İlk önce ku­
zey bölümü battı. O donmanın ağırlığıyla battığında, su yolla­
n ortaya çıktı. Kıta çökmeye başladığında, büyük su (okyanus)
onun her bölümünü doldurmaya başladı. O zaman, Atlantis'in
destekleyici unsurları olan kıtalar aradaki su kanalını doldu­
ran su kütlesinin gücüyle birbirinden ayrılmaya başladı. Yani
bir zamanlar Kuzey ve Güney Amerika birleşik bir kıtaydı, ama
bu kanalın suyla dolmasıyla birbirinden ayrıldı.
Atlantisliler bu olayın onların zekasının bir eylemi oldu­
ğuna kuvvetle inanıyorlardı, çünkü onlar dünyanın fatihleriy­
di ve kullandıkları lazer ışığı hiç de korkunç değildi. O sadece
daha rafine, kullanılabilir haldeki bir lazer ışığıydı. Atlantisli­
ler makinelerle ilgili bir zekaya sahip olmayan Lemuryalı göç­
menleri hor görüyorlardı. Stratosferin o bölgede parçalanışını
ve Lemurya kıtasının batışını uzaktan gördüklerinde, kendile­
rine hiçbir şey olmayacağına ve stratosferdeki o deliğin onlar
için sadece bir serüven olduğuna inanacak kadar da küstahtı­
lar. O zaman Atlatia denen Atlantis kıtasında kızıl derili insan­
ların oluşturduğu bir uygarlık vardı. Bugün sizin Kızılderililer
dediğiniz halk geçmişte Atlantisliler olarak bilinirdi.

Onai'ye Göç
Benim zamanımda Lemurya'dan Onai'nin kenar mahalle­
lerine yapılan bu göç çok uzun bir zaman sürdü. Stratosferin
ilk parçalanışından kanalın suyla dolmasına ve kıtaları birbi­
rinden ayırmasına kadar geçen zaman altı yüzyıldı. Yani bu olay
bir anda değil, uzun bir zamanda meydana geldi. Tüm göçler
Atlantis'in güneyine yapıldı. O zaman esnasında, teknolojik an­
layışın ilerleyişi olumsuz bir biçimde sonuçlanmıştı, Atlantis­
liler lazer ışığını yanlış kullandıklarından, kıtanın kuzey bölü­
mü çökmeye ve sulara gömülmeye başlamıştı. Onlar ışıkla yol-

50
'Böfi l
culuk yapabiliyorlardı. Hava gemileri ışıkla yolculuk yapıyor­
du. Ama onlar bir daire çizemiyorlardı, çünkü ışığın formu yu­
varlık değildi; o düz bir çizgi izliyordu. Onlar yukarı çıkmak
istiyorlardı. Böylece, hava gemilerini ışığa yerleştirdiler, onlar
yukarı çıktı ve stratosferi parçaladılar. Onlar Atlantis'in ku­
zey bölgesinin üzerindeki stratosfer tabakasını parçaladıkla­
rında, o nem tabakası sel gibi aşağıya indi. O zaman büyük bir
parçalanma oldu. Terra gezegeni üzerinde büyük bir baskı oluş­
tu. Ve Atlantis'in sizin doğu kıyımzın açıklarında (Atlantik Ok­
yanusu'nda) bulunan kuzey bölümü çökmeye ve sulara gömül­
meye başladı, parçalanan büyük dağlar dalgalara kapılıp gitti.
Ama Atlantisliler, kara kütleleri sulara gömülmeye başlamış ol­
sa da, bu uyarıyı dikkate almayarak, hava gemileriyle dümdüz
yukarı çıkmaya devam ettiler.
Sizin Kutsal Kitabımz'da o zaman için çok uygun olan bir
söz vardır: "Bakın, onlar son günlerinde yuvalarım yıldızların
arasında kurmak için kendilerini kartallar gibi gökyüzüne fır­
lattılar ve ben onları aşağı indirdim. " Bu söz Atlantisliler için
söylenmiştir. Bu söz, bazılarının düşündükleri gibi gelecek için
değil, geçmiş için söylenmiştir. Ve onlar bu yolculukları yap­
mayı sürdürdükçe, stratosferi daha da fazla parçaladılar. Yine
aynı şekilde, tufan şeklinde yağmur yağdı, sonra bu sular do­
narak buzullar oluştu ve bu donmanın ağırlığıyla kıta zaman
içinde, parça parça sulara gömüldü.
Ben Atlantis'e son yüzyılda geldim. O zaman Atlantis uy­
garlığı yozlaşıp diktatörlerin boyunduruğu altına girmişti, bun­
lar atalarının düşünce gücüyle kullandıkları gelişkin teknolo­
jileri nasıl kullanacaklarını bilmeyen zorbalardı. Bu diktatör­
ler kurdukları sözde demokrasilerde halkı cumhuriyet rejimiy­
le değil, karşı çıkılamaz yasalarla yönetiyorlardı. Bu yönetim­
de kenar mahallelerde yaşayan göçmen Lemuryalılar sokak kö­
pekleri olarak, ruhsuz, akılsız bir hiç olarak görülüyorlardı. Bu
benim zamanımdı. Biz artık (lazer teknolojisiyle elde edilen) bü-
51
�teyi 'Yaratma !l(eh!Jeri
yük ışıklara sahip değildik, Atlantis'in bilim merkezi olan ku­
zey bölgesinde meydana gelen son depremle birlikte hepsi yok
olmuştu.
Sizin doğu kıyınızın açıklarında "Dead Horse Drones" de­
nen bir yer vardır. Orada hiç rüzgar esmediğini biliyor musu­
nuz? Geçmişte bu korkunç yerden yelkenlileriyle geçen deniz­
ciler orada hiç rüzgar olmadığı için çaresizlik içinde kalmış ve
sonunda orada can vermişlerdir. İşte Atlantis'in bilim merke­
zi orada, okyanusun altında yatmaktadır. Orada büyük bir ka­
pı da vardır. O kapının açıldığı büyük bir hava boşluğu sütu­
nu dünyanızın içindeki bir uygarlığa uzanır. O bölgede neden
ölüm vardır? Atlantis'in son döneminde oluşan tutum -üstün
zekanın vasatlığı- hfila bir "her şeye egemenlik" tutumu yay­
maktadır. İşte bu yüzden orada bir yaşam yoktur.
Benim zamanımda, ben küçük bir oğlanken, ülke artık ışık­
la değil, diktatörlerin karşı çıkılamaz yasalarıyla yönetiliyor­
du. Ve insan yaşamının hiçbir değeri yoktu. Sizin kızıl derili
insanlarınız neden katledildiler? Çünkü bir zamanlar onlar be­
yaz insanları katletmişlerdi, çünkü bir zamanlar onlar tüm Ter­
ra'nın hakimleriydiler. Yani onlar için karma'ları tam bir dö­
nüş yapmıştır. Onlar geçmişte iki kıtayı birbirine bağlayan ba­
taklık araziye tüm çöplerini ve atıklarını boşaltırlardı. Siz hiç
daima ıslak olan bir toprakta bir şey yetiştirmeye çalıştınız mı?
Pirinciniz oradan gelmiştir ve onu yetiştirme bilimini sarı de­
rili insanlar oluşturmuştur, çünkü Atlantislilerden dolayı, ora­
sı onların yoksul anayurtlarıydı.
Benim zamanımda başa çıkmam gereken tüm şey dikta­
törlerdi. Benim zamanım korkunç zamanlardı, çünkü insan ya­
şamının hiçbir değeri yoktu. Bir Atlantisli için sokakta açlık­
tan ölmekte olan Lemuryalı bir kadının önünden geçip gitmek
olağan bir şeydi. Atlantislilerin bizim önümüzden, burunları­
nı yasemin ve gül suyuna batırılmış ince keten mendilleriyle ka­
patarak geçmeleri olağandı. Bizler pis kokan, sefil yaratıklar
52
'13öfüm 1
olarak görülüyorduk. Ben yaşarken durum işte böyleydi.
Ben zayıf, güçsüz ve çelimsiz bir oğlandım. Çünkü yiye­
cek bir şey bulamıyordum. Kışın sessizliği çöktüğünde beni ısı­
tacak yün çamaşırlarım ve kürküm yoktu. Bedenen adeta sa­
rarıp solmuş, kurumuştum. Küçük bir oğlanken büyük bir yok­
sulluk ve sefalet içindeydim. Siz bu yaşamınızda adeta bir cen­
net yarattınız, çünkü önceki yaşamlarınız duygusal olarak si­
ze içinde genişleyebileceğiniz daha olanak sağlayıcı bir bilinç
yaratmayı öğretti. Ben küçük bir oğlanken, yaşam ve onun il­
lüzyonları gerçekten çok zordu, çünkü benim soyum (Lemur­
yalılar) Atlantisliler tarafından "dünyanın gübresi, dünyanın
çöpü" olarak adlandırılıyordu. Onlar benim halkımın -toprak­
larımızda yaşamış olan o büyük hayvanlarla birlikte- okyanu­
sun dibini boylamasının daha iyi olacağını düşünüyorlardı.
Bir an, size değersiz -ruhsuz, yararsız, iğrenç, aşağılık- den­
diğini, yüzünüze tükürüldüğünü, üzerinize işendiğini ve bunla­
rı yalnızca gözyaşlarınızla yıkamanıza izin verildiğini düşünün.
Anasız babasız olduğunuzu düşünün. Sokak köpeklerinin bile
sizden iyi beslendiklerini, duyduğunuz korkunç açlığı bastıra­
bilmek için her şeyi yemeye razı olabileceğinizi düşünün. Benim
ne tür bir rüya içinde yaşadığımı düşünün. İnsanın -kendi de­
risinin rengine veya kapısının üzerinde aynı kabartma simge­
ye sahip olmayan insanları bir hiç olarak gördüğü- akli küstah­
lık ve budalalık içine girişinin başlangıcıydı bu.

Fiziksel Enkarnasyondan Önce


Kim Ramtha olmayı seçti? Ben. Siz olmayı kim seçmiştir?
Siz. Siz, benim gibi, düşüncenin yoğunlaşmış hali olan bir be­
dene girmeden önce, maddeyi anlama sürecinizde ondan teka­
mül edeceğiniz genetik kalıpları seçtiniz . Siz daha yüksek bir
düzeyde kalıp, daha düşük frekanslara hiç inmediğinizde, mad­
deyi anlayamazsınız. Varlığınızın masumiyeti içinde, onu anla-

53
!l{eafiteyi 'Yaratma !l{eliberi
yacak hiçbir bilgiye sahip değilsinizdir. Böylece Tan'nın filemi­
nin bütününü anlamazsınız; siz sadece oradasınızdır.
Bedenimi ben yaratmadım. Ben kendimi Sabiteler Atriu­
mu denilen bir yerde (ruhların fiziksel dünyada enkarne olma
fırsatını bekledikleri varoluş katında) buldum. Sabiteler Atri­
umu'na "Terra'nın Mantosu" deniyordu. Dünyadaki beş ırkın
hepsi bu kattan madde katına inmiştir. Bir kadın ve erkeğin
birleşmesinden doğacak çocuğun bir ruha (soul) ve bir Öz'e (Spi­
rit) sahip olması gerekir. Bedenler kolayca yapılır. Ruhlar ve
Özler ebedidir. Ben de böyle bir süreçle kendimi ifade etmek
için bu dünyaya gelmeyi arzulamıştım.
Başlangıcımızda hepimiz birçok bakımdan çılgın Tanrılar
olduk, düşüncelerimizi ve anlayışlarımızı harika bir dünyayı yı­
kıma uğratan bir rekabetçilikle yanlış kullandık. Hepimiz on­
ların arasındaydık. Peki, biz kendimizi yarattığımız şeylerle ifa­
de etmeyi neden isteriz? Eğer biz kendimizi realitede ifade et­
mezsek, realitenin var olduğunu nasıl bilebiliriz? Yarattığımız
şeyin bir parçası olmadan, onun var olduğunu nasıl bilebiliriz?
Böylece, insan ırkları bu dünyada ortaya çıkıp Tanrı'nın
kendine duyduğu sevgiden kaynaklanan yaşamı, kültürü, sev­
giyi ve coşkuyu geliştirmeye başladığında, ben de doğal olarak
Sabiteler Atriumu'ndaki herkes gibi bu dünyaya gelmeyi seç­
tim. Ben Terra'ya gelmeyi seçtim, çünkü Terra bizim için bir
umuttu. O güzel, ışıklı, erdemliydi ve biz geçmişimizin hatala­
rından ders almıştık. Ben de ona katılanlardan biri olmak is­
tedim. Bilmediğim şey, bir kez titreşiminizi daha düşük alan­
lara düşürdüğünüzde, o daha düşük titreşimde yaşarken daha
yüksek alanları unuttuğunuzdu. Bir insan Sabiteler Atriumu'n­
dan ayrılıp bu katta doğduğunda, daha yüksek alanı unutuyor
ve içgüdüleriyle yaşıyordu. Hayvanların içgüdülere sahip olma­
ları gibi, insanın da içgüdüleri vardır, ama o tam bir belleğe
sahip değildir. Öz insanın tüm bedenine hakim olduğunda, in­
san tüm belleğe sahip olur, ama ego ona sahip değildir.
54
'.Böfüm l
Böylece, ben bu katta cahil bir barbar olarak doğdum. Ben
cehaleti nasıl kavrayabilir, bir barbar ile bir kralın tutumu ara­
sındaki farkı nasıl bilebilirdim? Ben onları tanımlayamazdım,
çünkü onlar olmamıştım. Daha yüksek unsurlar daha düşük un­
surları asla yargılamazlar. Sadece daha düşük unsurlar daha
yüksek olanları yargılar, çünkü daha yüksek unsur daha dü­
şük unsuru anlayacak kapasiteye sahip değildir, çünkü o dü­
şük unsur değildir. Ne dediğimi anlıyor musunuz? Ben bu ka­
ta inmeden önce, insanın insana köle olduğunu anlamamıştım.
İnsan yaşamının boşa harcanmasını, yoksunluğu, köleleştirme­
yi anlamamıştım. Bu şeyleri nasıl anlayabilirdim? Çünkü henüz
o şeyler olmamıştım. Bunu anlıyor musunuz? Ve bir cahil, bir
barbar olana, ruhsuz ve akılsız bir yaratık olarak görülene ka­
dar da bunu anlamamıştım. Evet, bizler böyle görülüyorduk. Bu­
nun, onun bir kurbanı olana dek, Atlantisli aristokrasiden da­
ha aşağı olduğum anlamına geldiğini nasıl bilebilirdim? Siz ca­
hil olduğunuzda ve o toplumun olağan zekasına sahip olmadı­
ğınızda, o toplum tarafından dışlanırsınız ; çünkü eğer onlar si­
zi kabul etseler, bu onlara kendi başarısızlıklarını hatırlatır ki
ego bundan hoşlanmaz. Değişmiş-ego* değişmiş olduğunun ona
hatırlatılmasından hoşlanmaz.
Ben Ramtha olmayı seçtim. Siz -ruhunuzun seçimi doğrul­
tusunda- siz olmayı, ebeveynlerinizi, derinizin rengini, cinsiye­
tinizi, hangi coğrafi bölgede yaşayacağınızı seçtiniz. Böylece siz,
siz oldunuz. Benim hayatımda ben Ramtha'ydım, ama Atlan­
tisliler bizi küçümsüyor, bizi aşağılık, sevilemez, değersiz, iğ­
renç yaratıklar olarak görüyorlardı. Ama benim genetik olarak
gelmeyi seçtiğim soy görülmeyen değerleri bilme konusunda çok

*Ramtha bazı özgün terimleri defalarca kullandığı için, onları her seferinde o
sayfanın altında bir dipnot olarak açıklamak yerine, okuru kitabın arkasında­
ki Ramtha'nın Sözlüğü'ne yönlendireceğim. Bundan böyle, yanında yıldız işa­
reti gördüğünüz sözcüklerin açıklaması için (eğer o sayfanın altında onu açık­
layan bir dipnot yoksa), lütfen Ramtha'nın Sözlüğü'ne bakınız. (Ç.N.)

55
!Rf.a[i.teyi 'Yaratma !l(eliDeri
gelişkindi. Bu soyun şimdi okyanusun altında yatan anayurdu­
na da bu değerler hakimdi. Ve bu göçmenler o bir realiteye -
yani makinelere, krallıklara, güce, düzene- dönüştürülmedik­
çe Atlantislilerin inanmayacakları bir bilişe sahiplerdi.
Ben bu soyu seçmiştim, çünkü ben Ramuste ya da Ram
denen "kolektif ruh duygusu" evinden geliyordum. Bu ev ko­
lektif olarak ruh duygusu tarafından tanımlanıyordu. Bu ko­
lektif bilincin duygusal anlayışı öğrenme ve hakim olma gücüy­
dü. Duygusal yaratıcılık evinden gelenler de vardı. Onlar ma­
kineler, düzen, diktatörlük, ayrımcılık, nefret yarattılar. Ama
onlar ilerleme yaratma düzenindeydiler. Siz bir evden geldiği­
nizde, hangi evden geldiğinizi açıkça bilebilirsiniz. Yapmanız ge­
reken tek şey içinize dönüp onurunuzun nerede yattığını ve ne­
ye bağlı olduğunu görmektir. Bunu benim size söylemem gerek­
mez; siz bunu zaten bilirsiniz. Ve bu yüzden ben, fiziksel iler­
lemeye karşı, Lemurya soyundan gelmeyi seçtim. Bir babam ol­
madığı için annemi suçlamadım, babamız aynı olmadığı için er­
kek kardeşimi suçlamadım. Korkunç yoksulluğumuz yüzünden
annemi suçlamadım. Olmayı açıkça seçtiğim şey yüzünden Tan­
n'yı suçlamadım. Sevgili varlıklar, sizin öğrenmeniz için buna
çok ihtiyaç vardır. Ama duygusal olarak öğrenme ve hakim ol­
ma evinden gelenlerle ilerleme evinden gelenlerin karşı karşı­
ya gelmeleri bir savaşa yol açtı.

Bilinmeyen Tanrı'ya Karşı Savaş


Ben küçük bir oğlanken, annemin sokaklara sürüklenip te­
cavüze uğrayışını izledim. Bu saldırıdan sonra annemin karnın­
da bir bebeğin büyüyüşünü izledim ve onun kimin çocuğu ol­
duğunu biliyordum. Ve annemin ağlayışını izledim, çünkü bir ço­
cuk daha bizim bu vaat edilmiş topraklarda çektiğimiz acıyı çe­
kecekti. Annem bebeği tek başına doğuramayacak kadar güç­
süz olduğundan, onun kız kardeşimi doğurmasına yardım et-

56
'lJöfum l
tim. Ve küçük kız ağlayarak dünyaya geldi. Annem bebeği em­
zirmeye çalıştı, ama o kadar aç ve güçsüzdü ki hiç sütü yoktu.
Bu yüzden kız kardeşim de çok güçsüz düştü. Biz bunu neden
yaşıyorduk? Çünkü biz cahil köylülerdik, önemsiz ve gereksiz
yaratıklardık, biz bir hiçtik.
Bu ülkeyi kim yönetiyordu? Toprakları üzerinde yaşama­
mıza izin veren mülk sahipleri, topraklarını işlememize kar­
şın bize karnımızı doyurmamız için bir saman sapı bile vermi­
yorlardı. Peki, o tahılı ne yapıyorlardı? Tahıl ambarlarına ki­
litliyor ve kendi karınlarını tıka basa doyuruyorlardı. Bu ada­
letsizlikti. Peki, onların sözünü ettikleri o Tanrı kimdi? Ben kız­
gındım, çünkü annem memelerinde hiç süt olmadığı için ağlı­
yordu. Geceleri geç saatlerde çöplüklerde yiyecek aradım, kö­
pekleri ve yaban kazlarını öldürdüm, dükkanlardan tahıl çaldım,
çünkü çok çeviktim. Ben annemi besledim, annem de kız kar­
deşimi emzirdi. Ama kız kardeşim yakalandığı ishal yüzünden
bedeninde hiçbir şey tutamaz oldu.
Sevgili annemin ölümü yüzünden kız kardeşimi suçlama­
dım; küçük kız annemin tüm gücünü emip bitirmişti. O tüm
gücünü bu yeni yaşamı sürdürebilmek için vermişti ve bebeği
emzirirken öldü; çok geçmeden kız kardeşim de son nefesini ver­
di. Kızıl derili insanlara, Atlantislilere duyduğum nefret büyü­
dü, büyüdü, adeta büyük bir engerek yılanının zehrine dönüş­
tü ve ben henüz küçük bir oğlandım. Kimsem kalmamıştı, çün­
kü erkek kardeşim kaçırılıp başka bir yere götürülmüştü; ora­
da bir adam tarafından sapık cinsel zevklerinin tatmininde kul­
lanıldı.
Annemi ve kız kardeşimi yan yana yatırıp odun toplama­
ya gittim. Odunları onların üzerine yığıp, çok sevdiğim bu iki
varlık için dua ettim. Ve bedenlerinin kokusu Atlantislileri ra­
hatsız etmesin diye odunları çabucak yaktım, aksi takdirde At­
lantisliler onları çöle atıp sırtlanlara yem edebilirlerdi. Annem­
kardeşimin birlikte yanışlarını izlerken ağladım.
57
!l{ealiteyi Yaratma !l{efıDeri.
Benim soyum yıldızların, ayın ötesinde olana tapar ve onu
severdi. Onlar tanımlanamayan bir şeyi severlerdi. O, Bilinme­
yen Tanrı olarak adlandırılırdı. Küçük bir oğlan olarak Bilin­
meyen Tanrı'yı beni, halkımı, annemi ve kız kardeşimi seveme­
diği için suçlamadım. Onu suçlamadım; ondan nefret ettim!
Benim zamanımda, benim halkımdan kimse asil bir biçim­
de ölmezdi. Asalet, erdem diye bir şey gerçekten yoktu. Böyle­
ce uzakta hayal gibi beliren büyük bir dağ, çok gizemli bir yer
buldum, eğer oraya tırmanabilirsem, orada Bilinmeyen Tanrı
ile karşılaşacak ve adaletsizliğinden dolayı ona duyduğum nef­
reti yüzüne haykıracaktım. Böylece yolculuğuma başladım. Ku­
lübemden çıkıp uzakta hayal meyal görünen o dağa doğru iler­
lemeye başladım. Yolculuğum doksan gün sürdü. Yol boyunca
çekirge, karınca ve kök yiyerek o dağa ulaştım. Ülkemizi yöne­
tenlerin hepimizin üstünde yaşamaları gibi, eğer bir Tanrı var­
sa, hepimizin üzerinde, orada yaşıyor olmalıydı. Zirveye ulaşın­
ca, Bilinmeyen Tanrı'yı aradım. Ama orada büyük bir soğuk­
tan başka bir şey yoktu. Dizlerimin üzerine çöküp, gözyaşla­
rım buz kesilene dek katıla katıla ağladım.
Ben bir insandım! Benim neden insanlık onurum yoktu?
Başımı kaldırıp baktığımda, karşımda altın rengi saçları çev­
resinde adeta dans eden güzel bir kadın gördüm. Başının üze­
rinde zambak veya goncadan değil, hiç bilmediğim bir çiçek­
ten yapılmış bir taç vardı. Giysisi yarı-saydam ve yumuşaktı.
O bana doğru yürüyerek büyük bir kılıcı bana uzattı. Kılıç ade­
ta şarkı söylüyordu. Ama sapı o kadar büyüktü ki onu tutup
kavramak için benimki gibi dokuz el gerekirdi.
Kadın bana bakarak şöyle dedi: "Ah, Ram, ah Ram, ru­
hen parçalanmış varlık, duaların işitildi. Sen güçlü ve inançlı
bir insansın. Bu kılıcı al ve onu iyi taşı. Git ve kendini fethet! "
Ve ben bir göz açıp kapayıncaya dek o kayboldu. Gördüğüm
hayal parlaklığıyla beni adeta kör etmişti. Ve artık o büyük so­
ğuk beni titretmiyordu, çünkü orada büyük bir sıcaklık bul-
58
'lJöfüm. 1
muştum. Ve gözyaşlarımın akıp buz tuttuğu yere tekrar bak­
tığımda, orada çok güzel bir kokuya ve renge sahip bir çiçeğin
büyüdüğünü gördüm ve onun umut çiçeği olduğunu hissettim.
Bilinmeyen Tanrı, Tüm Var Olan karşımda çok güzel bir ha­
yal, bir Kanatlı Ulak oluşturmuş ve o bana -daha sonra Kro­
şam kılıcı olduğunu öğrendiğim- bir kılıç vermiş ve "Git ken­
dini fethet! " demişti.
Kendimi fethetmek mi? Kilıcın keskin tarafını çevirip ken­
di başımı bile bir vuruşta koparamazdım; kollarım kılıcın kab­
zasına yetişmiyordu ki. Ancak, bu büyük kılıçla onur bulmuş­
tum. Elimde koca kılıçla dağdan aşağı indim, o gün Hindu hal­
kının tarihine Ram'ın Müthiş Günü olarak geçti. O gün o da­
ğa bir oğlan çocuğu tırmanmış, ama bir erkek geri dönmüştü.
Artık bedensel olarak zayıf ve güçsüz değil, sözcüğün tam an­
lamıyla bir Ram'dım. Çevresine müthiş bir ışık yayılan ve elin­
de kendinden büyük bir kılıç taşıyan genç bir adamdım.
Elimde bu büyük kılıçla dağdan aşağı indiğimde, kentin
dışındaki tarlalardan birinde ayağa kalkıp, elini gözlerine si­
per ederek bana bakan yaşlı bir kadın gördüm. Çok geçmeden
beni gören herkes işini bıraktı. Arabalar durdu. Eşekler anır­
dı. Sonra her şey sessizleşti. İnsanlar koşup yüzümdeki ifade­
ye baktılar. Ve çok etkilenmiş olmalılar ki hepsi aletlerini alıp
beni kente kadar izledi. Öykünün geriye kalanını birçoğunuz
iyi biliyorsunuz. Ama beni ruh duygumun bir parçası olan fet­
hetmeye ve hakim olmaya zorlayan şey öç alma arzusuydu. Sa­
vaşı gerçekten ben yarattım, çünkü o zamana kadar Atlantis­
lilerin küstahlığına karşı çıkan bir savaşçı topluluğu olmamış­
tı hiç. Onu ben yarattım. Halkımla birlikte bizi köleleştiren
Atlantisli zorbalarla savaştık. Dağdan geri döndüğümde, hep
birlikte Onai'yi kuşattık.

59
!l(ealiteyi 'Yaratma 'l?g.li6eri
Diktatörlüğe Karşı Yürüyüş
Onai'yi kuşattıktan sonra, kenti yakıp yerle bir etmek
uzun bir zaman aldı. Pis koku rüzgarla birlikte karaya değil,
suya doğru esip gitti. Bu çok iyiydi, çünkü su pis kokuyu te­
mizler. Ve o başlangıçtan itibaren ben zorbalığı, diktatörlüğü
hor gördüm ve sadece ölmeyi bekleyerek savaştım. Ben kor­
kuyla savaşmadım. Korku nedir asla bilmedim. Ben sadece nef­
reti bildim. Böylece, en asil düşman tarafından vurulmak üze­
re her şeyimle ortadaydım, sadece bana bu onuru vermelerini
bekliyordum. Beni öldürmeleri için düşmanların en değerlile­
rini, benden daha güçlü olduğunu düşündüğüm düşmanları seç­
tim. Ama biliyor musunuz, korkunun olmadığı yerde zafer var­
dır ve kahramanlar bu korkusuzluktan oluşur. Ben ağlamak is­
tiyordum, çünkü korkunç bir şey yapmış olduğumu biliyordum.
Ve o büyük kılıcı nasıl taşıdığım benim için hala bir gizemdir.
Ben nefret etmek istiyordum, ama bu korkunç bir şeydi. Böy­
lece, ben nefret ettiğim o korkunç şey haline gelmiştim. Ben çok
etkileyici bir savaşçı değildim. O günlerde henüz küçük bir be­
dene sahiptim, ama daha sonra büyüdüm, güçlendim.
Ben elimde kılıcımla Onai'den ayrıldığımda insanlardan ka­
çıp kurtulamadım. Biraz yürüyüp dönüp geriye baktığımda on­
ların arkamdan koştuklarını görüyordum. Ben durduğumda,
hepsi duruyordu ve çevrelerinde tozlar uçuşuyordu. Yaşlı adam­
lar yüzlerini ve başlarını örtülerle sarıp sarmalamışlardı. Rüz­
gar esiyor ve toz giysilerinin kıvrımlarını kaplıyordu. Bazıları
çıplak ayaklıydılar, bazılarının ayaklarında sandallar vardı ve
bazıları da botlara sahip olacak kadar şanslıydılar. Hepsinin
yanında küçük bohçaları, tencereleri veya silahları vardı. Ben
durduğumda, hepsi sıralanıp bana bakıyordu.
Ben küçük bir oğlandım, yetişkin bir adam değildim. Ve
bir seferinde çok hızlı koşup, gördüğüm bir tepeye tırmandım.
Sonra, onlardan kurtulup kurtulmadığımı görmek için, yerde

60
'13öfum l
sürünerek tepenin kenarından aşağı baktım ve aşağıdan bana
baktıklarını gördüm; köpekler havlıyor, eşekler anırıyor, atlar
kişniyor, tozlar havada girdap gibi dönüyordu. En sonunda aya­
ğa kalkıp onlara baktım ve "Beni neden takip ediyorsunuz? Be­
nim peşimden gelmenizi istemiyorum. Sizden hoşlanmıyorum.
Siz bana ait değilsiniz. Sizden nefret ediyorum. Herkesten nef­
ret ediyorum. Beni takip etmeyin. Beni rahat bırakın! " diye ba­
ğırdım. Bu küçük bir öfke krizi gibiydi. Gözlerimin yandığını
hissettim. Hepsi bana bakıyordu. O sırada yaklaşık beş yüz ki­
şiydiler. Hepsi bana bakıyordu; yaşlı adamlar dişsiz ağızlarıy­
la sırıtıyorlardı; peçeli bir kadın ardında çocuklarıyla durmuş
bakıyordu. Tüm çocuklar, iri parlak gözleri ve açık ağızlarıyla,
annelerinin eteklerine tutunmuş, bir şeyin olmasını bekliyor­
lardı; köpekler havayı kokluyor ve yiyecek bir şeyler arıyordu,
peştamallardan yapılmış bayraklar havada uçuşuyordu; orada
her türlü şey vardı.
En sonunda kolumla gözlerimi sildim, onlara baktım ve
"Ben nereye gittiğimi bilmiyorum. Ben sadece bir oğlanım; ben
bir barbarım. Benim bir ruhum yok. Ben saygı duyulacak biri
değilim. Beni takip etmeyin" dedim. Bunun üzerine, kalabalı­
ğın içinden genç bir adam öne çıktı. Elinde küçük bir harp, üze­
rinde de dizlerinin altına kadar uzanan kahverengi kaba yün­
den bir tunik vardı. Teni güneşte yanıp kahverengileşmişti; en­
sesinde kıvrılan saçları kıvırcık ve siyahtı; aslında güzel bir yü­
zü vardı. Herkes iki yana ayrılarak bu genç adamın öne çık­
masına izin verdi ve genç adam konuşmaya başladığında ben
arkamı döndüm. O, "Büyük Ram, dinle. Sana bir armağanım
var" dedi. O zaman dönüp ona baktım ve o bir şarkı söyleme­
ye başladı; bu bir umut ve umutsuzluk şarkısıydı. Şarkıda ka­
radan ve denizden, isimsiz ailelerden ve hayaletlerden söz edi­
liyordu. "Biz tüm toplumların dışına itilmiş insanlarız, ama her­
kes yok olurken biz hayatta kalmayı başardık. Rengimiz ve inan­
cımız aşağılanmış olabilir, ama biz özgürlük için bir araya top-
61
!l{eafiteyi 'Yaratma �eri
landık. Ve sen, hepimizi zincirlerimizden kurtarmış olan bü­
yük varlık, sen bizim ebedi ailemizsin. Sen neredeysen, biz de
orada olacağız. Sen nerede uyuyorsan, biz de orada yatacağız.
Sen nerede susarsan, biz de orada su içeceğiz. Sen nereye gi­
dersen, biz de seninle geleceğiz. "
İnsanlar, yaşlı adamlar şarkı söylemeye başladılar. Bazı­
ları sözleri hatırlayamasalar da yine de şarkıya katıldılar. Ve
çok geçmeden hepsi bu harika uyumdan keyif almaya başladı.
Ben dizlerimin üzerine çöküp ağladım ve onlar Raın'ın, çocuk
fatihin büyük günü için şarkı söylediler. Kadınlar dans etme­
ye başladılar, yaşlı kadınlar ateşler yakıp ekmek pişirmeye ko­
yuldular ve çok geçmeden hava güzel bir güveç, mayasız ek­
mek, ekşi şarap, yağ, tütün, hayvan gübresi ve yasemin koku­
suyla doldu. Ben gidip tepenin kenarında oturdum; tüm bun­
larla ne yapacağımı bilmiyordum. Ben anneme bile bakamamış­
tım, tüm bu insanlara nasıl bakabilirdim? Ve onlar şarkılar
söylemeye devam ettikleri için bir türlü uyuyamadım.
Sonra arkamdan yaklaşan ayak seslerini duydum. Gelen
benim yaşlı öğretmenimdi. Çok gür kaşları olduğundan onun
nereye baktığını asla göremezdim. O bana bir büyücüyü hatır­
latırdı. Yanıma geldi, elindeki örtüyü yere serip rahatça otur­
du. Rahatına düşkün bir adamdı. Yanında getirdiği şarap tes­
tisiyle elindeki kupayı doldurdu, içti, sonra onu bana verdi. Ben
testiyi alıp kafama diktim. Ben kültürsüz biriydim. Hocam kaş­
larını çatarak baktı. Sonra bana biraz peynir ekmek verdi ve
"Senin için birini getirdim" dedi. Ben korkuyla küfür ettim ve
hocam sözlerimi hoş görmediğini belirten bir ifadeyle baktı.
Sonra gidip yanında harp çalan adamla geldi. Adam başını
kaldırıp yıldızlara baktı ve harpı çalmaya başladı. Ben çok si­
nirlenmiştim. Yaşlı adam bana biraz daha yiyip içmemi söyle­
di. Ben de öyle yaptım. Ve durum giderek iyileşti. Sesler git­
tikçe iyileşti. Ertesi sabah uyandığımda güneş gökyüzünde çok­
tan yükselmişti. Harp çalan adam yanımda oturuyordu. Onun-
62
']Jö[üm 1
la konuşmak. istemedim. O zaman o şöyle söyledi: "Efendim,
izin ver. Biz hepimiz büyük bir aileyiz ve seni seviyoruz. Onla­
rın haykırışlarını dinle. Onların sana ihtiyaçları var ve seni ger­
çekten seviyorlar. Onlar bir araya geliyorlar. Sen nereye gide­
ceksen biz de seninle geleceğiz ve seninle birlikte öleceğiz. On­
ların haykırışlarını dinle." Kulaklarımı açıp aşağıya baktım, aşa­
ğıda bir bağırış sürüp gidiyordu. Yaşlı adamlar ve kadınlar ha­
la sırıtıyorlardı ve çocuklar oyun oynuyorlardı. Onlara sessiz
olmalarını söyledim ve onlar sustular. Ve onlarla konuşmaya
başladım. Nereye gideceğimi bilmediğimi, ama bir yerlere gi­
deceğimi ve eğer bir yuvaları yoksa beni tak.ip edebileceklerini
söyledim. O zaman hepsi sevinçle bağırdı.
Sonra aşağı indim, onlar kampı toplamaya başlamışlardı.
Yola çıktım, onlar da arkamdan gelmeye başladılar. Arada du­
rup geriye baktığımda, onlar da durup bana bakıyorlardı. Ben
bir adım attığımda, onlar da bir adım atıyorlardı. Ben koştu­
ğumda onlar da koşuyorlardı. Böylece hep birlikte yürüyüşü­
müzü sürdürdük. Sonra onlar Onai yakınlarında bulunan bir
kaleyi kuşattılar. Ben hiç böyle savaşçılar görmemiştim. Yaşlı
adamların gerektiğinde bu kadar çevik olabileceklerini hiç bil­
mezdim. Kadınların dağılan herhangi bir şeyi bu kadar çabuk
toparlayabileceklerini hiç bilmezdim. Çocukların bu kadar sa­
kin olabileceklerini hiç bilmezdim. O kaleyi fethettiğimizde, bi­
ze daha fazla ve farklı insanlar katıldı ve onlar da benim ai­
lem oldular. Ve her savaştan sonra, her şeyin icabına bakıldı­
ğında, onlar aynı şekilde zafer çığlıkları attılar ve damı ettiler,
kadınlar ekmek yaptılar ve erkekler oyun oynadılar. Ve ordu
gittikçe büyüdü. Benim bu kattan yükseldiğim zaman geldi­
ğinde sayılan iki milyonu aşmıştı. Benim öyküm budur.
Ben artık o küçük oğlan değilim. Artık bir barbar deği­
lim. Artık bir fatih değilim. Sadece Ben'im. Benim neden Ram
olarak tanındığımı sorabilirsiniz. Çünkü ben o büyük dağda
kutsandığımda, Ram olarak adlandırılmıştım. Ben krallıkları
63
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(e!Weri
kuşatma altına almadım; onların kendi kendilerini kuşatma­
larına izin verdim. Ve ordum gittiğimiz tüm topraklara adalet
getirdi. Yürüdüğümüz tüm topraklarda çiçekler özgürce geliş­
ti. Ben öfkem, düşmanlığım, asil ve onurlu olma arzum içinde
büyük bir varlık oldum. Bir kahraman nedir, bilir misiniz? Eh,
ben gerçekten bir kahramandım. Bir kahraman yaşamları kur­
tarır ve yaşamın yanlışlarına son verir, ama bu sırada kendisi­
nin de bir yanlış yaptığını fark etmez. Böylece on yıl boyunca
zorbalığı, diktatörlüğü yok etme ve derimin rengini daha da
saygınlaştırma güdüsüyle hareket ettim. Ama sonuçta bu ka­
dar büyük bir ışıkla nasıl savaşabilirdim? Ben bir tutumla sa­
vaştım ve Onai'nin yaşadığı son felaketten, stratosferdeki son
sular aşağı akmadan önce yükseldim. Halkımla birlikte Sudan'
dan Mısır'a, oradan da karşı kıyıya, Pers topraklarına yolcu­
luk yapma ayrıcalığına sahip oldum -ki o toprakları bugün ta­
nıyamazsınız- ve oradan da (Hindistan'ın) İndus vadisine, onun
harika bir günbatımına sahip olan kuzeydoğu köşesine ulaş­
tım. Güneşin batı yerine, artık görülemeyeceği güneyde batma­
sı çok yazık olurdu, çünkü stratosferin ince bölümleri güney:
de onu hfila örtüyordu. Doğudaki ve batıdaki krallıklarda ya­
şamak harika bir şeydi. Ben hayatımın ikinci yarısında güne­
şi, ayı, yıldızları, rüzgarı ve tüm yaşamı çok sevdim. Ve sonra
öldürüp toprağa gömdüğümüz zorbaların, diktatörlerin daha
sonra görünüşte daha da ölümcül dini diktatörler olarak tek­
rar doğduklarını gördüğümde biraz daha aydınlandım.

Kılıçla Yaralanmak
Yürüyüşümüzün onuncu yılında ünlü bir vadiye geldik; bu­
rası halkın daima barış içinde yaşadığı, çapulcu kabilelerin akın
edip halka zorbalık yapmadığı ve korku salmadığı Nazire va­
disiydi. Vadinin dışında bizi bir diplomat karşıladı. Biz orada
kamp kurup üç ay kaldık. Kadınlar kendi işleriyle meşgul ol-

64
'Böfüm l
dular ve erkekler kampta yaşamı sürdürmek için çalıştılar, hay­
van sürülerini güttüler.
Bir gün, gök gürültülü ve şimşekli bir fırtınanın yaşandı­
ğı bir öğleden sonra asil bir ulak bir tahtırevanla geldi. Tahtı­
revanı iri yarı Nübyeliler taşıyorlardı, yağmurdan sırılsıklam
olmuşlardı, abanoz renkli derilerinden süzülen sular safran
renkli kumlara akıyordu. Onlar tahtırevanı yere bırakıp zarif
perdesini açtılar ve içeriden Nazire topraklarında biraz kötü
bir üne sahip olan bir devlet adamı çıktı. Ve bu grubun başını
çeken Nübyeli bağırarak herkesin bize iyi bir haber getiren bu
asil kişiyi karşılamasını ve onun önünde eğilmesini istedi.
Ben bu varlığa lanet okudum ve onun kendini beğenmiş bir
biçimde bir sürü adamın taşıdığı bir tahtırevanla gelmesini aşa­
ğıladım, çünkü o zamanlar ben varlığımın Tanrısı'nı sevmiyor
ve benden annemi, kız kardeşimi ve varlığımın güzelliğini al­
mış olan zorbalığın her türlüsünden nefret ediyordum. Bu ada­
mı karşılamadım, onu çadırıma getirtip orada beklettim. O ora­
da beklerken sabırsızlıkla ve küstah bir tavırla benim ona ne­
zaketsiz davrandığımı ve saygısızlık ettiğimi söyleyip durdu.
Sonra ben içeri girdim ve adam bana Ram'ın ve ona eşlik
edecek olan grubun büyük konseyin konukları olarak Nazire va­
disindeki Nabor sarayına davet edildiğini bildirdi; konsey bi­
zimle topraklarını işgal etmememiz, yakıp yıkmamamız için bir
barış anlaşması yapmak amacıyla toplanmıştı. Ben bu daveti
kabul ettim ve soylu ev sahibine takdim etmesi için ona kar­
tuşumu * verdim. Bana eşlik edecek uygun bir grup oluşturup
üç gün içinde saraya geleceğimi bildirdim.
Üç gün sonra Nabor sarayına vardık. Saraya yaklaşırken
susuz bir nehir yatağından geçtik, ama küçük bir dağın öbür
tarafındaki kaynaktan çıkan ince bir su taşların arasından sı­
zarak aşağıdaki bir çukura doluyordu. Saraya yaklaştığımızda
kuzeydoğu yönünde Ptolemy denen büyük bir tepe gördük. O­
nun üzerinde huşu verici büyüklükte güzel bir kale vardı. Ka-
65
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{efWeri
le çağlar içinde hepsi değişik renklere dönüşmüş mat renkli gra­
nit taşlardan yapılmıştı. Kalenin büyük kapıları bronzdan ya­
pılmıştı. Kaleye yüksekten bakan kulelerde rengarenk ipek bay­
raklar dalgalanıyordu. Biz kaleye yaklaşırken borazanlar çaldı.
Biz ıssız bir arazide yukarı doğru çıkarken, ben hiçbir şe­
yin yetişmediği bu kıraç topraklarda bu sarayın varlığını nasıl
sürdürebildiğini mer� ettim. Büyük kapılar açıldı. Bana eşlik
eden adamlarım ilerlediler. Biz gösterişli giysili adamlar tara­
fından karşılandık, bunlar Nabor sarayının yöneticisine sadık
olan adamlardı. Onlar bizi hemen sarayın içine soktular. Ora­
da, hiç görmediğim egzotik güzellikte, hafif giyimli ama pirinç,
bronz takılar ve değerli taşlarla süslü kadınlar vardı. Onlar
maddeden zevk alıyorlardı.
İç bahçeler çok güzeldi. Nabor kapılarının içinde parfüm­
lü bir hava vardı. Yasemin, zambak ve gül esanslı sular fışkır­
tan fıskiyeler vardı. Gövdeleri perdahlanıp parlatılmış ağaçlar
vardı. Yapraklar yeşil ve yumuşaktı ve çiçek açmıştı. Bu çok
özel bir yerdi ve aradaki yollar gördüğüm en beyaz mermer­
den yapılmıştı, öyle ki yükseklerde gördüğüm karlar bile o ka­
dar beyaz değildi. Eh, buna hayret etmiştim. Ayaklarımızı bu
mermere bastığımızda tabanlarımız hemen serinliyordu. Na­
zire vadisindeki vahşi doğanın ortasındaki bu sığınakta dinle­
nebilir ve rahatlayabilirdiniz.
Mor, beyaz ve pembe renkli sıra sıra çiçeklerin bulundu­
ğu bahçelerin içinden geçerken duvarların ardından kulağımı­
za güzel bir müzik sesi ve belli belirsiz, yumuşak konuşma ses­
leri geliyordu ve kadınlar güzellikleriyle, bana eşlik eden gru­
ba çok çekici gelmişlerdi, ama hepsi aynı görünüyordu.
Bizi bizim için hazırlanan bölüme götürdüler. Hepimiz ay­
nı yerde kalacaktık, çünkü bir arada olmak zorundaydık. Bu
odalarda güzel duvar resimleri ve süsleri vardı. Ve kaldığımız
büyük odanın yemyeşil, zengin bir bahçeye açılan bir terası
vardı. Orada içinde garip balıkların bulunduğu bir havuz da
66
'13öfi 1
vardı. Orada ayrıca yumuşak minderler, vazolar, kaymakta­
şından küpler, parfümlü yağlar, duvarlarda benim bilmediğim
savaşları tasvir eden resimler ve süslemeler de vardı. Ortalık­
ta sağır dilsiz ve hizmet etmekten başka bir şey bilmeyen, bo­
yunlarındaki halka dışında yarı çıplak olan hizmetkarlar dola­
şıyorlardı. Orada, limon ağacından yapılmış, inci kakmalı bir
masanın üzerinde bizim için hazırlanmış güzel ve kokulu şa­
raplar, meyveler, hurmalar, etler ve başka güzel yiyecekler var­
dı. Bu daha önce hiç yaşamadığımız ve yaşandığını bilmediği­
miz bir konfordu. Sağır dilsiz hizmetkarlar tüm bu süreçte bi­
zi hiç bırakmadılar ve yaptığımız her şeyi izlediler.
Bu harika odadan sütunlu bahçeye çıktığınızda, heykeller
görüyordunuz ve bunlar tanrıların veya hayvanların heykelle­
ri değil, hepsi birbirine benzeyen insan heykelleriydi. Hepsi çok
güzeldi. Bu güzel ve yemyeşil bahçede dolaşırken tatlı bir esin­
ti sizi rahatlatıyordu. Akşam olduğunda, bahçedeki fenerler ve
meşaleler yakıldı. Işık bu güzel yerin gizemine gizem ve huzur
kattı. Sonra saygın bir ulak gelerek konseyin bizi kabul etme­
ye hazır olduğunu bildirdi. Biz yıkanmış ve bize verilmiş olan
temiz keten fistanları giymiştik. Sonra, ulağın ardından, içle­
rinde taze çiçekler olan büyük ve ağır vazoların yer aldığı uzun
bir koridordan geçtik.
İ ri bir muhafızın içeri açılan bir kapının önünde durduğu
bir bekleme odasına girdik. Orada çok garip bir dilsiz varlık
vardı. Bu, saçları güneşten ağarmış, gözlerinde ateşler yanıp sö­
nen bir adamdı. Bir atlet gibi kaslıydı. O eliyle kılıcımı ona tes­
lim etmemi işaret etti. Bu kutsal yere silahlı olarak giremez­
dik. Bu dilsiz adama kılıcımı verdim, adam kılıcımı sanki o bir
hazineymiş gibi çok havalı bir tarzda aldı. Sonra kapılar açıldı
ve benim içeri girmeme izin verildi, ama adamlarımın girme­
lerine izin verilmedi. Buraya bir ön görüşme için getirilmiştim.
İçeride saçları yağlarla taranmış, parfüm kokan, giysileri ve
sandalları rengarenk değerli taşlarla ve altın işlemelerle süslü
67
!l{ealite9i 'Yaratma !l{eliberi
dört adam beni bekliyordu. Onlar hiç kuşkusuz vahşi doğayı
ve onun tüm etkilerini hiç tanımamışlardı. Doğal ve sade ol­
madıkları, adeta kokuşmuş oldukları için içimden onları kü­
çümsedim. Odada yine sessizce bekleyen hizmetkarlar vardı.
Adamlar onlara yaklaşmamı işaret ettiler.
Ben karşılarında durunca süslü sözlerle bana övgüler düz­
meye başladılar, ordumun ne kadar büyük olduğunu, kampı­
mızı onların vadisinin ve sarayının daha yakınına kurmamızı
çok arzu ettiklerini, onların kültürü ile bizim kuvvetlerimizin
birlikte huşu verici bir güç oluşturabileceğini söylediler. Ben
hiçbir şey söylemedim. Ama içlerinden biri konuşma arasında
benim muaZzam kuvvetlerimi "kfıfı.rler" olarak nitelendirmeye
kalkınca, ona tükürdüm ve "pis domuz " dedim. Adamın gözle­
ri büyük bir nefretle parladı ve benim arkamda bir yere baktı.
Ve ben ne olduğunu anlamadan, arkamdan yaklaşan dev bir
muhafız elindeki büyük kılıcı sırtıma sapladı.
Bir kılıcın sırtınızdan girip kaburgalarınızı kırmasını, ak­
ciğerlerinizi delmesini, midenizi yarmasını ve bedeninizin ön ta­
rafından dışarı çıkmasını, o katı metali içinizde hissetmek unu­
tulmaz bir deneyimdi. Kılıcı çok beceriyle kullandığı belli olan
adam kılıcı kabzası sırtıma değecek kadar gövdeme sokmuştu
ve sonra onu hızla geri çekti.
Yavaş yavaş yere yuvarlandım, yüzüm soğuk mermere
çarptı. Yattığım yerde beyaz mermerdeki gri tonları görebili­
yordum. Yüzüm mermere adeta yapıştığı için konuşamıyordum.
Gövdemden dalga dalga akan kızıl kanın kusursuz görünen
beyaz mermerdeki bir çatlağa damla damla sızışını izledim. O
akan benim yaşamımdı. Sevdiğim ve yitirdiğim insanlar gözle­
rimin önünden geçti. Ben bir kadının okşayışlarını asla bilme­
yecektim. Asla çocuklarım olmayacaktı. Gölgesinde oturup aç­
lığımı bastırmaya çalıştığım o ağacı bir daha görmeyecektim.
Kılıcımın bana verildiği o dağı bir daha göremeyecektim. Ben
ölüyordum . . .
68
'lJöfüm l
Hayatım gözlerimin önünden geçti. Ben zorbalıktan, dik­
tatörlükten nefret eden acımasız bir varlık olmuş ve insanları
köleleştiren aşağılık insanları hor görmüştüm. Ve artık bede­
nimden akan kanla bu hayat sona eriyordu . . .
O sırada varlığımda bir sesin yankılandığını duydum. O
ses bana "Ayağa kalk" diyordu. "Ayağa kalk! " Ellerimi yere da­
yayarak başımı kaldırdım. Sonra dizlerimi altıma çekmeye baş­
ladım. Başımı dik tutmaya çalışarak, sol ayağımı kaldırıp den­
geyi sağladım. Sonra tüm gücümü toplayarak, elimi dizime,
yumruğumu da yaramın üzerine koydum . . . ve ayağa kalktım.
Orada ağzımdan gelen kanla ayakta dururken, beni yaralayan
muhafız kılıcını yere atarak ve korkuyla boynundaki muskayı
tutarak kaçtı. Bukleli sakallı, yağlı saçlı ve derili adamlar ise
artık ölümsüz olduğuma inanarak kaçtılar.
Tüm gücümü toplayarak ve yaramı tutarak -yaramdan
akan kan parmaklarımın arasından bacaklarıma akarak- ora­
da dururken, dışarıda kılıcımı almış olan dilsiz adam* içeri gi­
rip beni ayakta görünce, ona merhamet etmem için işaret di­
liyle bana yalvardı. Onu bağışladığımı söyledim, zaten elimle
akan kanımı durdurmaya ve iç organlarımın dışarı çıkmaları-
* Öğrenci: Seni tanıdığım bir geçmiş yaşamımı söylemeni istiyorum.
Ramtha: Beni tanıdığını nereden biliyorsun, üstat?
Öğrenci: Sadece tanıdığımı hissediyorum.
Ramtha: Öyleyse söyleyeyim: Sen geçmişte, o sarayda bana kılıcımı geri geti­
ren ve gidip adamlarımı çağıran o dilsiz adamdın. Nazire vadisindeki Nabor
sarayı yakılıp yıkıldığında, sen hayatta kaldın. Sana değer verildi, yardım
edildi, sen gözetildin, bizim yürüyüşümüze katıldın ve en sonunda benim yük­
seldiğimi gördün. Yüz yirmi yıldan fazla yaşadın. Hiç konuşamasan da gözle­
rin, düşüncelerin ve varlığınla birçok kişiye öğretmenlik yaptın. Sen beni o
yaşamdan tanıyorsun.
Öğrenci: Teşekkür ederim. Demek bu yüzden seni tanıdığımı hissediyordum.
Ramtha: Bu doğru, üstat. Birçok kişi ölümün eşiğine gelene dek yaşamı veya
içlerinde onlara hitap eden o küçük sesi takdir etmez. Hayatı seven ve yaşa­
maktan zevk alan, dolu dolu yaşayan, hayata katıldıkları için kendilerini kut­
sayan insanlara ne mutlu. Bunu öğrendin mi?
Öğrenci: Evet, öğrendim.
Ramtha: Öyle olsun.
(Ramtha Diyalogları, Ö zel Bant 021, Ramtha's Lifetime)
69
1(ealiteyi 'Yaratma !l(g/Weri
nı önlemeye çalışırken onu suçlayacak veya cezalandıracak gü­
cü nasıl bulabilirdim? Bu adama benim kampıma gidip Gusta­
vian Monoculus ve Cathay adlı adamları bulup bana getirme­
sini söyledim. Adam dışarı çıkıp.bana kılıcımı getirdi ve sonra
gitti. Ben yumruğumu sıkıp yaramın üzerine bastırarak ha­
yatta kaldım.
Gustavian Monoculus ve Cathay adlı adamlar geldiklerin­
de onlara bu sarayı yakıp yıkmalarını, yerle bir etmelerini söy­
ledim ve onlar da böyle yaptılar. Ve beni, iyileştirmeleri için
ordumdaki kadınlara emanet ettiler. Kadınların sevecen ve şef­
katli bakımlarıyla yavaş yavaş iyileştim. Kendisine bakan, onun
hayatının sorumluluğunu üstlenen bir kadının ellerinde aciz
bir şekilde kalan bir adam hayatı farklı bir perspektiften göre­
bilir. Ayağa kalkmamı sağlayıp ölmemi engelleyen o sesi de unu­
tamadım ve sonraki yıllarda hep o sesin sahibini bulmaya ça­
lıştım. İyileştiğimde yine fethetmeye ve fethettiğim şeyi sevme­
ye başladım. Artık her şeyi yakıp yıkmıyor, insanlarla uzlaşı­
yor ve onları bağışlıyordum. Ve Ram'ın yumuşaması bu büyük
yürüyüş boyunca devam etti. Ben kendimi, ben olan Tanrı'yı
bulduğumda, o sesi de buldum. Bana ayağa kalkmamı söyle­
yen yine bendim. Tanrısal neden, yaşam, prensip, anlayış, amaç
bendim. Ve bu anlayış gelecek kuşakların düşünüşünü değiş­
tirecekti.
Ben bu büyük kılıç yarasını alana dek bu hayattaki ama­
cımı -ve bu olayın başıma neden geldiğini- anlayacak kadar al­
çakgönüllü değildim. Ve aydınlanma sürecim, bizim yürüyüşü­
müzün onuncu yılından başlayarak, ben altmış üç yaşına gele­
ne dek sürdü. Ama ben Rapıtha'ydım. Ben aydınlanmayı arzu­
ladım. Onu istedim. Bilinmeyen Tanrı'yı -o her ne ise- sevdim.
Ve yıllar süren tefekkür ve anlama sürecinde, nefretin nere­
den kaynaklandığını, onu kimin ve neden yarattığını idrak et­
tikten sonra ben kendimle uzlaştım. Bunu yaptığımda, zihnim
büyük bir kuş gibi düşünce, bilgelik, yaratım ve anlayış filem-
70
'lJöfi l
lerinde uçmakta özgür hale geldi. Nefrete hfilrim olma arzusu­
nun ilkel yolu onu diğerlerinde öldürmekti, hor gördüğüm şe­
yin başkalarındaki yansımasını öldürmek, onu yok etmek ve her
şeyi ruhsuz denen yoksul, zavallı insanlara vermekti. Tüm bun­
lardan sonra bile geceleri uyuyamıyordum, çünkü ben işkence
çeken bir varlıktım, çünkü her şeye sahip olsam da, kendini
şefkatle anlamanın sonucu olan iç huzuruna, içsel barışa sa­
hip değildim.

Ramtha'nın Kulübesi
Bu büyük yürüyüşte, bizim bir diktatörlüğü kuşatmadan
önce iki yıl bekleyip onu izlediğimiz dönemler olmuştu. Bu dö­
nemde, insanların ve hayvanların barınmaları için kulübeler
ve damlar inşa ederdik.
Böyle dönemlerde ben kulübemi yüksek bir düzlüğe ku­
rardım. Böyle yüksek düzlükler yaşanacak çok rahat yerlerdir.
Aşağıda evlat edindiğim tüm çocukların kaldıkları bir tür sa­
rayım olurdu, ama benim gerçek yuvam o platoda bulunurdu.
Orada güneşin doğuşunu ve -aşağıda yaşanan inançlara, yok­
sulluğa ve ölümlere kayıtsız bir halde- yükselip sonra batışını
izlerdim. Güneş aşağıda olan bitenleri gerçekten umursamazdı.
Hiç bunu düşündünüz mü? Ben güneşi ve ayı izlerken bunları
düşünürdüm. Tüm yıldızların Büyüleyici Dişi dediğim ayın ço­
cukları olduklarını ve onların da bir gün büyüyüp büyük aylar
olacaklarını düşünürdüm. Ben duvarlar ve koridorlar tarafın­
dan sınırlanmayan harika bir yerde yaşardım. Eğer Bilinmeyen
Tann bir yerde bulunuyorsa, orada gizleniyor olması gerekti­
ğini düşünürdüm. Böylece orada, o tefekkür, gözlem ve farkın­
dalık anlarında en büyük mutluluğu bulurdum, çünkü o yük­
sek düzlükte ben kendim olabiliyordum. Sonra aşağıdaki sara­
ya inerdim. Orada evlat edindiğim yüz otuz üç çocuğum vardı.
Onlar yukarıdaki o platoda yaşayamazlardı.

71
1(.ealiteyi 'Yaratma 1(.eh!Jeri
Ben gidip onları izlerdim, eğer siz çocukları bir bahçede
doğal meraklarını uyandıracak şeylerle -örneğin, su ve balık­
larla, bir limon ağacıyla, dikenli bir çalıyla, bir kuşla, bir ker­
tenkeleyle- baş başa bırakır ve onları gizlice gözlemlerseniz,
orada çok güzel bir biçimde harika bir yaşamın geliştiğini gö­
rebilirsiniz. Çocuklar masumiyetleri, erdemleri ve güzellikleriy­
le benim için Bilinmeyen Tanrı'yı ifade ediyorlardı. Bu yüzden
çocuklara herhangi bir biçimde zarar veren ya da taciz eden
veya buna kalkışan birini yaşatmazdım, çünkü çocuklar Tan­
rı'yı en saf, en harika haliyle canlandırırlardı. Ben o sarayda
gülmeyi, kahkahalar atmayı öğrendim, ama o yüksek düzlüğe
çıktığımda, benim için orada hiçbir şey yoktu. Orada her şey
(güneş, ay, tüm doğa) bensiz sürüp gidiyordu. Hiçbir şey ben
yokken beni özlediğini söylemezdi. Bu büyük bir meydan oku­
maydı. Güneş beni neden özlemiyordu? O neden oradaydı? O
benim orada olduğumu bilmiyor muydu? Ama orası bana yu­
valık eden, benim yuvayı bulduğum yerdi.

Benim Doğadan Başka Öğretmenim Yoktu


İyileşme sürecimde ordumdaki kadınlar tarafından bakıl­
mak, onların sözlerini dinlemek, onların gözleri önünde giyinip
soyunmak, ihtiyaçlarımı gidermek yılgınlık verici ve küçük dü­
şürücü bir deneyimdi, ama gücümü onlara teslim etmek ve bo­
yun eğmek zorundaydım. Ama başka bir şey yapamadığım için,
çevremdeki her şey üzerinde düşünmeye, tefekküre dalmaya
başladım. İ nsanları hor görüyordum. Onlar üzerinde asla dü­
şünmezdim, çünkü insanın ruhen kötü olduğuna inanıyordum.
Ancak ruhen kötü olan varlıklar bu kadar çok kötülük yapabi­
lirlerdi. Bundan emindim, ancak ben de onlar kadar kötüydüm.
İ şte ondan sonra doğa üzerinde, gece kuşunun ötüşü, gündo­
ğumu ve güneş ışıklarının tüm dünyayı aydınlatması üzerinde
tefekküre daldım.

72
'.Böfüm l
Bana Tanrı'yı ya da Kaynağı öğretecek bir öğretmenim
yoktu. Bu bir sadelik deneyimiydi. Ben hava koşullarından öğ­
rendim. Günlerden öğrendim. Gecelerden öğrendim. Yıkıma ve
savaşa karşın her yerde var olan şefkatli ve önemsiz-görünen
yaşamdan öğrendim. Benim öğretmenim bizzat Kaynak idi.
Ben bilimsel bir eğitim görme ya da kendimi bir insan ola­
rak ifade etme ayrıcalığına sahip olamadım; benim nefret, acı,
çaresizlik ve kederle meydan okuyabileceğim -beni o noktaya
getirmiş olan muhakemeden başka- bir şey yoktu. O sırada be­
nim kendimi oraya getirmiş olan muhakeme olduğumu bilmi­
yordum. Ben, insandan daha güçlü ve zeki bulduğum, insana
rağmen insanla birlikte barışçıl bir biçimde var olan doğal un­
surları kavrayarak Bilinmeyen Tann'yı keşfettim. Evet, ben do­
ğadan öğrendim, benim öğretmenim oydu. Doğal unsurlardan
öğrendiğim ve onlarla muhakeme ettiğim için çok şanslıydım.
Bana yanlış düşündüğümü söyleyecek kimsem yoktu. Ve doğa
unsurları bana başarısızlığı asla öğretmediler, çünkü onlar sü­
rekliydiler. İşte ben böyle öğrendim.
Ben, sürekli olan, asla başarısızlığa uğramayan, eğer in­
san zihnini ona odaklarsa kolayca anlaşılan bir şeyden öğren­
dim. Ve bu yüzden -ikiyüzlülüğü, dogması, batıl inançları ve hoş­
nut etmeye çalıştığı çokyüzlü tanrıları ile- insanın çarpık dü­
şünüşünün esiri değildim. Ben asla o tür bir öğretinin esiri de­
ğildim. İşte bu yüzden, çoğunuzun -Tanrı'yı başka bir insanın
anlayışında aradığı için- henüz anlamadığı şeyi, bu dünyada ya­
şanan tek bir hayatta öğrenmek benim için kolay oldu. İnsan­
ların çoğu Tanrı'yı devlet yasalarında, kilise kurallarında, ki­
min neden yazdığını asla sorgulamadıkları bir tarihte aramış­
tır. Onlar inançlarım, anlayışlarını , yaşamlarını, düşünce sü­
reçlerini yaşamlar boyunca başarısız olduğu kanıtlanmış bir
şeye dayandırmışlardır. Ve insan, kendi değişmiş-egosuyla* tö­
kezleyerek, yanıldığım kabul etmekten korkarak, sadece ölüme
götüren değişmez ikiyüzlülüğünü sürdürmektedir.
73
!l(ealiteyi 'Yaratma !R.efWeri
Evet, ben çok şanslıydım. Güneş beni asla lanetlemedi. Ay
asla şöyle ya da böyle olmam gerektiğini söylemedi. Ve bu un­
surlar bana başarısızlığı hiç yansıtmadılar. Kırağı ve çiğ, otla­
rın kokusu, gezinen böcekler, bir gece kuşunun ötüşü sonsuz
ve sürekli şeylerdir. Onların bilimi basittir. Ve onlarla ilgili ha­
rika şey, o süreklilikleri içinde tek bir söz bile söylememeleri­
dir. Güneş aşağı bakıp, "Ramtha, beni tanımak için bana ta­
pınmak zorundasın! " demedi. Ay aşağı bakıp, "Ramtha, uyan!
Güzelliğimi seyretmenin zamanı" demedi. Onları görmek için ne
zaman baksam oradaydılar.
Başlangıç budur. Onlar sizi asla başarısızlığa uğratmaz­
lar. Onlar size insan tarafından yazılmış her şeyden daha te­
miz ve berrak bir gerçeği öğretirler.
Kuzeyde büyük bir orman vardı. Ben, bazıları çok yaşlı olan
kimi savaşçılarımı alarak, uzun bir yürüyüşle oraya gittim. Or­
mana varınca, onun merkezine yürüdük ve ben orada orman­
daki en büyük ağacı buldum. Adamlarımdan o ağacın çevresin­
de küçük çocuklar gibi el ele tutuşmalarını istedim. Onlar bi­
raz utanarak dediğimi yaptılar.
Ben onların çevresinde yürüdüm. Onlar kendilerine ne ya­
pacağımı merak ederek omuzlarının üzerinden bana bakıyor­
lardı. Onlara, "Sizce bu büyük bir ağaç mı?" diye sordum. Hep­
si, ağaca bakıp, onun büyük bir ağaç olduğunu kabul etti.
Sonra onlara, "Bu ağaç sizin sahip olmadığınız neye sa­
hiptir?" diye sordum. Onlar ha.la birbirlerinin elini tutmaya ça­
lışmakla meşguldüler. Arada tökezliyor, bir şeyler mırıldanıyor,
göz ucuyla beni süzüyor ve ne yapacağımı merak ediyorlardı.
Ağaç hakkında düşünmüyorlardı bile. Ben kılıcımı çıkarıp ucu­
nu teker teker onların sırtlarına dokundurdum. "Bu ağaç si­
zin sahip olmadığınız neye sahiptir? " diye tekrar sordum.
İ çlerinden biri, "Bu ağaç bizden daha uzun" dedi. Bu iyi
bir yanıttı. Bir başkası, "Ben hiç böyle bir ağaç görmedim, bu
benim için yeni bir ağaç" dedi.
74
'13öfüm 1
Ben, "Bu ağaç sizin bilmediğiniz neyi biliyor?" diye sor­
dum. Biri, "Ama Efendim, bir ağaç düşünmez, onun aklı yok­
tur" dedi. Ben de ona, "Olmadığını biliyorum. Siz barbarlar,
her şeyin akla ihtiyacının olduğunu mu düşünüyorsunuz?" de­
dim. Sonra, "Bu ağaç ölmeyi bilmez. O sadece yaşamayı bilir"
dedim. Adamlar beni izlerken gidip ağacın bir tohumunu aldım
ve "Bu küçük tohumu görüyor musunuz?" dedim. "Bu ağaç bu
tohumdan geliyor. O sadece büyür. " Adamlar şimdi alınlarını
kırıştırarak onlara söylemeye çalıştığım şeyi dürüstçe anlama­
ya çalışıyorlardı. "Bu ağaç sizin büyük annenizin büyük anne­
sinin, büyük-büyük annesinin ve büyük-büyük-büyük annesi­
nin doğumundan önce de buradaydı. O yine büyük bir ağaçtı
ve siz öldüğünüzde de o burada olacak. O kuşaklar boyunca
burada olacak, siz buraya tekrar geri döndüğünüzde de o bu­
rada olacak. " İçlerinden biri, "Ama Efendim, biz elimize birer
balta alıp bu ağacı yere devirebilir ve onu yakabiliriz " dedi.
"Kesinlikle. " dedim. "Ama bunu sadece siz bilirsiniz ve sa­
dece siz ölürsünüz . Ağaç ölmeyi bilmez, o sadece yaşamayı bi­
lir, güneş ışığına doğru uzanmayı bilir. Onun kavrayışı içinde
yok olma düşüncesi yoktur ve o çok zekidir. "
Adamlar düşündüler ve içlerinden biri, "Efendim, biz ne­
den ölürüz?" diye sordu.
Ona baktım, "Çünkü biz kim olduğumuzu bilmiyoruz " de­
dim. "Siz, sevgili askerlerim, bu toprakların piçlerisiniz. Biz ne­
reden geldiğimizi ve neden var olduğumuzu bilmiyoruz. Bunu
bilmediğimizde bu toprakların çöpü oluruz. Onun ölümü olu­
ruz. Biz zorbalığı yok eder, ama varlığımızda zorba oluruz. Biz
bu ağacın bildiği şeyi bilmiyoruz . "
Bu sözler üzerine adam kılıcını çıkarıp yere çömelerek ağ­
lamaya başladı. Sonra "Biz kim olduğumuzu neden bilmiyoruz,
Efendim?" diye sordu.
Ben şöyle karşılık verdim: "Çünkü siz, bu ağaç gibi, içi­
nizde neyin bulunduğunu düşünecek kadar çok yaşamadınız.
75
�ealiteyi 'Yaratma �enberi
Bu durumda siz görkeminizi asla tam olarak bilemezsiniz, çün­
kü sizin düşünceleriniz her an değişir. Ama bu düşünceleri an­
ladığınızda, zihniniz kendinizi anlamakla meşgul olacak ve ken­
dinizi asla düşünce yoluyla ölüme götürmeyeceksiniz. Siz öle­
ceğinizi biliyorsunuz ve işte bu yüzden öleceksiniz. Siz hatta
ölümünüzü kesinleştirmek için kendinizi başkalarıyla savaşa­
cağınız bir pozisyona sokarsınız. Evet, siz bir ağacı yakabilir­
siniz, ama sadece onun zekasında ölümü bilen bir şey o ağacı
öldürebilir. Bir ağaç daima yaşayacaktır. Bir gün insanlar bu­
rada büyük bir kent kuracaklar, onlar buraya gelip bu ağacı
kesecek ve onunla birçok kulübe inşa edecekler. Ve siz kulübe­
lerin onları inşa edenlerden çok daha uzun ömürlü olacakları­
nı biliyor musunuz? Böylece bu ağaç yaşamaya devam edecek­
tir. "
Evet, ben en saf öğretmeni, yani doğayı, doğal unsurları
gözlemledim. Bu unsurlar, insan öldüğünde de hayatta kalma­
ya devam edecektir. Tüm bu ihtişamın içindeki Tanrı üzerin­
de tefekküre daldığımda, benim sürekli ve sonsuz yaşama inan­
mama neden olan iki şey vardı: Bunlardan birincisi, Ra dedi­
ğim güneşin her gün doğu ufkunda_doğup, tüm gökyüzü boyun­
ca bir yolculuk yapması, yolculuğunu batıda sona erdirmesi ve
uykuya dalarak, olağanüstü bir güzelliğe sahip ayın solgun ışı­
ğının gökyüzünde dans etmesine, karanlığı gizemli ve harika bi­
çimlerde aydınlatmasına izin vermesiydi. Güneşin yaşamı süp­
til bir biçimde yönettiğini de öğrenmiştim; çünkü birbirleriyle
savaşan herkes, ne kadar cesur olurlarsa olsunlar, güneş ba­
tınca savaşmayı bırakıyordu.
Bir gün yaşlı bir kadının uzun yıllar önce ölen oğlu için
ördüğü kaba bir kumaşı sımsıkı tutarak öğlen güneşinin altın­
da bu kattan ayrılışını izledim. Kadın tıkanarak ağlarken, ya­
şam onun bedeninden yavaş yavaş çekiliyordu. Yaşlı kadının gü­
neşin altında büzülmeye başladığını, ağzının dehşetle açıldığı­
nı, ışıktan etkilenmeyen gözlerini sabit bir noktaya diktiğini
76
'Böfüm l
gördüm. Onun hafif bir esintiyle uçuşan yıpranmış saçları dı­
şında hiçbir şey kımıldamıyordu. Kadını, ölmüş oğlunu ve on­
ların büyük zekalarını düşündüm. Sonra başımı kaldırıp, asla
ölmeyen güneşe baktım. Bu, yaşlı kadın bir bebek olarak ha­
yata gözlerini açtığında kulübesinin çatısındaki çatlaktan gör­
düğü aynı güneşti ve o, onun ölürken gördüğü son şeydi. Yaşlı
kadını nehir kıyısındaki bir kavak ağacının altına gömerken, yi­
ne güneşe baktım. Ve günler boyunca, insan öldükten sonra da
var olmaya devam eden bu yaşam ve bu varlıklar üzerinde dü­
şündüm. İnsanların zihinlerindeki Tanrı'nın, aslında, onların
en çok korktukları ve saygı duydukları şeylerin kişileştirilmiş
hali olduğunu, gerçek Tanrı'nın tüm bu illüzyona izin veren ve
insanlar bir başka yaşam için tekrar geri döndüklerinde hala
orada olacak olan sonsuz ve ebedi öz olduğunu anlamaya baş­
ladım.
Böylece, Bilinmeyen Tanrı'nın gerçekte yaşam gücünün
içinde ve sürekliliğinde bulunduğunu anladım. Yaşamı ve onun
sürekliliğini düşünerek ve izleyerek Bilinmeyen Tanrı'nın ger­
çek kimliğini keşfettim. Ben kendimi nefretle, kendimi, yani
bu kusurlu yaratığı yok etmek isteyerek fethettim. Ben kendi­
mi hiçbir şey yapmamış olduğum ve saf bir varlığa sahip oldu­
ğum için fethetmedim. Hayır, ben her şeyi yaptım. Ve yaptı­
ğım her şeyden bilgelik kazandım; böylece onları tekrar yap­
mam asla gerekmeyecek. Ben erdemliyim, çünkü bugün ney­
sem o olmak için her şeyi yaptım. Siz nefret etmedikçe, nefre­
ti bilmedikçe, sevginin ne olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Ölümün
eşiğine gelmedikçe, yaşamın ne olduğunu nasıl bilebilirsiniz? İd­
rak noktasına gelmedikçe, bunu bilmezsiniz . Her bir an idrak­
le çiçek açar. İnsan bana aydınlanma konusunda hiçbir şey öğ­
retmedi. Aydınlanma bilgi anlamına gelir. Bir şeyle ilgili bilgi,
o konuda aydınlanma anlamına gelir. Ve ben her şeyi doğadan
öğrendim.
Ben Tanrı'nın kim ve ne olduğunu derin düşünme yoluy-
77
'l(e.aliteyi 'Yaratma 'l(efıberi
la keşfettiğimde, o yaşlı kadın gibi veya cesur savaşçılarım gi­
bi ölmek istemedim. Güneş gibi sürekli olmanın bir yolu ol­
malı diye düşündüm. Bedenimdeki korkunç kılıç yarası iyileş­
tikten sonra yüksek bir düzlükte tek başıma oturup, yoğun bir
sisin ardında ana hatları belli belirsiz görünen dağları ve he­
nüz haritası çıkarılmamış ovaları seyretmeye başladım. Ve bir
yandan da nasıl bu sürekliliğin, bu özün bir parçası olabilece­
ğimi merak ediyordum.

Aydınlanma: Rüzgarın Efendisi


O yüksek düzlükte tek başıma otururken ve ordum git­
tikçe şişmanlarken, benim için boşa harcanmış gençliğimi ve
bazı gerçekleri düşünmekten başka yapacak bir şey yoktu. Ben
gençliğimde çok meşguldüm. Ve şimdi orada oturmuş Bilinme­
yen Tanrı'yı, onun neye benzediğini ve Bilinmeyen Tanrı olma­
nın nasıl bir şey olacağını düşünüyordum. Bir gün, yiİıe böyle
düşünürken, birden yumuşak bir rüzgar çıktı ve benimle ade­
ta eğlendi. Saçlarımı havalandırdı, gözyaşlarımı kuruttu ve
uzun, saygın görünümlü cüppemi kaldırıp başıma geçirdi. Bu
bir fatih için pek asil bir durum değildi. Ben cüppemi düzeltip
çevreme baktığımda, rüzgar yanı başımda safran renkli toz­
dan gökyüzüne dek ulaşan bir sütun oluşturdu. Ben o toz sü­
tununa baktım. Sonra, dikkatsiz olduğum bir anda, rüzgar dur­
du ve tüm tozların üzerimi kaplamasına yol açtı.
Sonra rüzgar ıslık çalarak aşağıdaki kanyona, harika zey­
tin bahçelerinin arasından akan nehre doğru indi ve zeytin
ağaçlarının yapraklarını zümrütten gümüş rengine döndürdü.
Ve güzel bir kadının eteğini beline dek havalandırdı; kadınlar
buna kıkır kıkır güldüler. Sonra küçük bir çocuğun başındaki
şapkayı uçurdu ve çocuk neşeyle gülerek şapkasının ardından
koştu. Bu rüzgar Bilinmeyen Tanrı olmalıydı. İdeal olarak ala­
bileceğim, onun gibi olmak isteyeceğim hiçbir insan yoktu, ama

78
'13öfüm 1
rüzgar davranışlarıyla benim için bir ideal oluşturmuştu; bu
yüzden ona seslenerek bana geri gelmesini söyledim. Rüzgar­
dan bana geri gelmesini istedim, ama o kanyonda çıkardığı fır­
tınayla bana adeta güldü. Sonra, ben bağırmaktan mosmor ol­
muş bir yüzle yere çöktüğümde, o gelip yüzümde yumuşak bir
biçimde esti. İ şte özgürlük buydu. O zaman görünmez gücün
ne olduğunu anladım. Rüzgar üzerinde tefekküre daldım ve ken­
dimi onun ele geçmezliğine, hafifliğine ve tanımlanamaz biçi­
mine uyumlamaya çalıştım. Ve en sonunda bunu başardım, rüz­
gar oldum.
Evet, ben rüzgar olmayı arzuladım ve yıllar boyunca bu­
nu düşündüm. Gerçekten, bu benim idealim oldu; olmak iste­
diğim şey buydu. Tüm düşüncelerim buna yönelmişti. İ lk olu­
şum, iyileşip hayata döndükten altı yıl sonra gerçekleşti. O sı­
rada her akşam bir tepede tek başıma oturuyor, solgun ışığı
içindeki aya bakarak rüzgarı düşünüyordum. Bir gün, hiç um­
madığım bir anda rüzgar oldum. Ama rüzgar olduğumda, sa­
dece bedenimi bırakmıştım. Bu düşünce o kadar arzu edilebi­
lir bir şeydi ki bedenimden ayrılmış ve kendimi havada bul­
muştum. Ve aşağıya, bedenime baktığımda, kılıçla yaralandı­
ğımdan beri ilk kez korku hissettim. Bu korku beni bedenime
geri döndürdü. Yere kapaklanıp, bana bu deneyimi yaşattığı
için Kaynağa, güce, nedene şükrettim. Rüzgarın zarafeti, gü­
zelliği ve sınırsız yaşamı olduğum o harika anı asla unutmaya­
caktım.
Ben cennetteydim, çünkü rüzgar olmuş olduğumdan emin­
dim. O özgürlük olmaktan başka hiçbir şey istemiyor, ondan
başka hiçbir şeyi arzu etmiyordum. Ancak, daha sonra ne ka­
dar çok uğraşıp ter döktüysem ve ne kadar lanet okuduysam
da hiçbir yere varamadım. Olduğum gibi kaldım, şimdi eski­
sinden daha ağırdım, çünkü ne kadar ağır olduğumun daha çok
farkına varmıştım. Ertesi akşam aynı yere gidip, tek başıma,
coşku dolu bir sevinçle rüzgarı düşündüm, ama hiçbir şey ol-
79
9{.ealiteyi 'Yaratma �fiberi
madı. Defalarca denedim. Deneyimimin sadece hayal gücümün
bir ürünü olmadığını biliyordum. Ben farklı bir perspektifi gör­
müştüm. Bir şahin gibi havalanmıştım. Görünmeyen kanatla­
rım vardı. Ve aşağıda yatan zavallı bedenimi görmüştüm.
Yeniden rüzgar olana dek aradan uzun bir zaman, sizin
zaman ölçünüzle iki yıl geçti. Ve bu olay rüzgarı düşünürken
değil, dingin bir uykuya dalarken gerçekleşti. Kaynağa, güne­
şe, yaşama, safran tozuna, aya, yıldızlara ve yaseminlerin tatlı
kokusuna şükretmiştim; her şeye şükretmiştim. Ve gözlerimi
kapadığım anda, yine rüzgar olarak gökyüzündeydim!
Bedenimden ayrıldıktan sonra başka yerlere nasıl gidebi­
leceğimi anlamam uzun bir zaman aldı. Kendimi bedenimin üze­
rinde uzun süreler boyunca bıkıp usanmadan sabit tuttum. Son­
ra bir gün, adamlarımdan birinin, kadınların peşinden koşma­
yı, içki içmeyi, abartılı öyküler anlatmayı seven Cathay'in çok
tehlikeli bir duruma düştüğünü gördüm. O atından yere yu­
varlanmış ve ayağı üzengiye sıkışmış bir halde, sürükleniyor­
du. Düşüncemi onun üzerinde yoğunlaştırdığım anda, onunla
olduğumu gördüm ve ayağını üzengiden kurtardım. Başucun­
da durup ona geçmiş olsun dedim, ama o sadece bir hayal gör­
düğünü sandı.
Böylece, bir anda istediğim yere gidebilmeyi öğrendim, çün­
kü düşünce nerdeyse varlığın da orada olduğunu öğrenmiştim.
Ondan sonra, yıllar boyunca düşünce yoluyla başka alemlere yol­
culuk yapıp, başka varlıkları ziyaret ettim. Gelecekte doğacak
uygarlıkları ve henüz görülmeyen yaşamları gördüm. Benden
sonra bu dünyaya gelecek olan sevgili kardeşlerimin Kaynağı
keşfetmek için izleyecekleri yolları öğrendim.
Siz bu dünyaya geldiğinizde hiçbir şey hatırlamazsınız, çün­
kü şimdi bedene ait olan ego benliğin kapanına kısılmışsınız­
dır. Ben bu şeyleri öğrendiğimde, Kaynağı tüm sevgili kardeş­
lerime öğretmeye başladım. Ben önce ret, sonra nefret, savaş,
ölümden dönme ve en sonunda barış içinde yanıtlar arama yo-
80
'1Jöfüm 1
luyla kim olduğumu keşfettim. Ben kimseye hiçbir şey sorma­
dım. Askerlerime herhangi bir konudaki görüşlerini asla sor­
madım. Sadece kendime sordum. Ama o zaman yaptığım her
şey doğru oldu ve ben yaptığım her şeyden sorumlu oldum. Bir
insana, "Neye inanmalıyım? Nasıl görünmeliyim? Nasıl yaşa­
malıyım?" diye sormayın. Benim kendi zamanımda yaptığım gi­
bi, o insanın ne olduğuna ve nasıl bir bilince sahip olduğuna ba­
kın. Eğer o insana bu soruları sorarsanız, öleceksiniz. Bu bir
gerçektir.
Gidip rüzgara sorun: " Bana bilgi ver, rüzgar. Beni aç ve
bilmeme izin ver" deyin. Ve o bunu yapacaktır. O sizi zeytinden
gümüşe çevirecek, kanyonların boşluklarına götürecek ve si­
zinle pervasız bir özgürlükle gülecektir. Ben insana hiç güven­
medim; onu hor gördüm. Ama Bilinmeyen Tanrı'yı ve yaşamı
öğrendiğimde, kendimi de öğrenmeye ve sevmeye başladım. O
zaman başkalarını da sevmeye başladım. Ve bir noktadan son­
ra, o düşünce yavaş yavaş tüm hücresel yapımdaki yaşam kuv­
veti haline geldi. Ruhum hücrelerimdeki programlamayı değiş­
tirerek, onların titreşim hızını yükseltti; arzum bu kadar güç­
lüydü! Ama bunun olmasına izin veren şey huzurdu. Siz bir
şey olmak için çok uğraştığınızda, uğraşmaktan başka bir şey
yapmazsınız. Bırakılması gereken şey çaba göstermektir. Ama
idealimi gözümün önünden asla ayırmadım ve yukarıdan za­
vallı bedenime baktığım o anda hissettiğim şeyi asla unutma­
dım.
Kendimle ve yaşamla daha barışık ve daha huzurlu ol­
dukça, bütün salgıbezlerim değişti. Ben alt düzeydeki arzula­
rımı ve korkularımı aşınca hipofiz salgıbezi genişlemeye baş­
ladı. Bu, ruhu bedenin titreşim hızını, tüm frekansını değiştir­
meye yönlendirdi ve ben gittikçe daha hafifledim, hafifledim,
hafifledim. İnsanlar bana bakıp, "Efendimizde bir parlaklık var"
diyorlardı. Vardı. Benden yayılan parlaklık ve ışık bedenin da­
ha yüksek bir hızda titreştiğinin kanıtıydı, titreşimlerim mad-
81
�ealiteyi 'Yaratma �efWeri.
de hızından ışık hızına geçiyordu. Zamanla, bedenim ay ışığı­
nın altında otururken gittikçe saydamlaştı. Ve bir gece kendi­
mi ayın bulunduğu yerde buldum! Artık sadece düşüncede yol­
culuk yapmıyordum, bedensel titreşimlerimi ışığa yükseltmiş
ve bedenimi de birlikte götürmüştüm! Hiç korkmadım, tam
tersine coşku ve sevinç duydum. Hiç duyulmamış bir şeyi yap­
mayı başarmıştım, ama bunu tekrar yapıp yapamayacağımı gör­
mek için geri döndüm. Ve yine yaptım! Tekrar tekrar yaptım.
Soluk alıp vermek sizin için ne kadar doğal bir şeyse, o
da benim için o hale geldi, ama ruhu bunun olmasına izin ver­
meye programlamak bu kadar uzun bir zaman almıştı. İnsan­
lar oturup şu veya bu olmayı düşünür ve eğer hemen o şey ola­
mazlarsa, düş kırıklığı içinde vazgeçerler. Onların hiç sabırla­
rı yoktur, oysa bir şeyin gerçekleşmesi için düşüncenin duygu­
ya dönüşmesi (duygu olarak hissedilmesi) ve duygunun fizik­
sel tezahürü gerçekleştirmesi gerekir. Bu böyle olur. Ben sizin
sürecinizin de benimki kadar uzun süreceğini asla söylemiyo­
rum. Ben cahil bir adamdım, sizler bilgilisiniz. Gereken şey, bu
bilgiyi gerçekten kabul etmektir. Hiç kuşkuya yer vermeyecek
bir biçimde onu bilmektir. Ruhta duyguyu yaratan ve böylece
fiziksel yapıda değişim meydana getiren budur.

Yükseliş
Böylece, başarmak istediği her şeyi başarmış yaşlı bir
adam olarak bu yaşamımı sona erdireceğim bir zaman geldi.
Halkımla birlikte İndus Nehri'nin karşı kıyısına geçtik. Ora­
da, İndus Dağı'nın yamacında tüm halkımla konuştum ve on­
lara bu gerçeğin bir gerçek olduğunu, tanrısal rehberliğin kay­
nağının ben değil, beni ve onları yaratan Kaynak olduğunu söy­
ledim. İnanmaları için, onların şaşkın bakışları önünde hava­
Yı:t yükseldim. Kadınlar korkuyla çığlıklar attılar, erkekler, ya­
ni askerler şaşkınlıktan kılıçlarını düşürdüler. Onlara kendi

82
'Böfüm l
yollarınca benim olduğum gibi olmayı öğrenmelerini söyledim
ve onları selamlayarak veda ettim.
Siz her ne olmayı arzu ediyorsanız, düşüncelerinizi ona
uyumlayın. Rüzgarda bir askerin gözünü korkutabilecek, top­
rağı alıp tek bir esintiyle havaya savurabilecek bir güç vardır.
Ama o kullanılamaz veya esir edilemez ve kendinden başka hiç­
bir şeyin hizmetkarı olamaz. Ben rüzgfu-ın özgür devinimini dü­
şünerek, onun üzerinde tefekküre dalarak rüzgar oldum.
Bu ideale ulaşma konusunda herkesin yaşadığı zorluk, on­
ların hala yaşlılığın ve ölümün kapanına kısılmış halde olma­
larıdır. Onlar kendilerini ona ulaştıracak bir makine bulmaya
çalışmanın kapanına kısılmışlardır. Onlar Tann'nın çizgisinin
sadeliğine ulaşmak yerine, karmaşıklıkların kapanına kısılmış­
lardır. Oysa bu iş gayretle ve güçlükle değil, sade ve basit bir
biçimde yapılır. Ben yükseldikten sonra, artık bilmek istedi­
ğim her şeyi bilmeye başladım, çünkü beden maddesinin yoğun­
luğundan çıkıp düşüncenin akıcılığına geri dönmüştüm. Ve bu
durumda hiçbir şey beni kısıtlayamaz ve engelleyemezdi. O za­
man insanın özünde gerçekten Tanrı olduğunu anladım. Daha
önce bunu bilmiyordum. Sadece yapmış olduğum şeyle ve ya­
şamla barış içinde olduğumu biliyordum. Ve yaşamın içimden
akmasına izin veriyordum.
Artık savaşmaya can atan cahil bir barbar değildim. Ar­
tık endişeli, heyecanlı, gergin, aşırı çalışıp çabalayan bir varlık
değildim. Artık insanların düşüncelerine sahip değildim. Onun
çok ötesine geçmiştim. Günler ve geceler boyunca, gökyüzün­
de gördüğüm yaşamı ve harikalığı kucakladım. Benim hayatım
böyleydi. İşte o zaman huzur buldum ve o zaman Bilinmeyen
Tanrı ile bir oldum. Artık onunla savaşmadım. Herkesin bu
hayatta bu kadar sabırlı olması zor bir şeydir, çünkü şimdi in­
sanlar çok hızlı yaşıyor ve çok erken ölüyorlar. Zamana bağlı
yaşadıkları için nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlar. Benim yap­
tığım şeyi belirli bir zaman çerçevesi içinde yapmaları gerekti-
83
!l{eafiteyi Yaratma !l{efi6eri
ğini, yoksa bunu asla başaramayacaklarını düşünüyorlar. On­
lar böyle hissettikleri sürece, bunu asla başaramayacaklar. Sa­
dece zamana bağlı yaşamış olacaklar ve onların bu hayatta ba­
şardıkları şey bu olacak. Bunu anlıyor musunuz?
Ben Ram'ım. "Ram" benim zamanımın kadim dilinde Tan­
rı anlamına gelirdi. Ben bilinen ilk Tann'ydım. Ben bir bilinç
katında bir erkekten ve bir kadından doğup da yükselen ilk in­
sanım; ben nasıl yükseleceğimi, herhangi bir insanın öğretisin­
den değil, her şeyde bulunan Tanrı'yı ve yaşamın amacını do­
ğal biçimde anlayarak öğrendim. Ben sizin zaman ölçünüzle otuz
beş bin yıl önce yükseldim. Yükseliş nedir? Ben olan her şeyi
sonsuzluğa götürmek. Eğer ben insanı dinlemiş olsaydım, o ha­
yatta ölürdüm. Bu dünyadaki herkes ölüyor, çünkü onlar öle­
ceklerini biliyorlar ve buradaki herkes başkalarının görüşleri­
ne uygun olarak yaşıyor. Ne aptallık. Ben kendimi büyük ve
görkemli bir şeyle mutlu ettiğimde, kendimi sevmeyi öğrendim.
İnsan ne olduğunu düşünürse o olacaktır, çünkü o insan­
lık maskesi ardında saklanan Tanrı' dır. Sizin gerçek kimliğiniz
bedeniniz değildir. Siz babanızın sperminden ve annenizin yu­
murtasından bedeninizi yarattınız. Onların size verdikleri be­
deni siz tasarladınız, ama o siz değildir. Sizin gerçek varlığınız
görünmezdir. Ama siz konuşacak bir ağza, bakacak gözlere ve
hissedecek ellere sahip olmadıkça sizi hiç kimse bilemezdi. Siz
bu katta bir bedene sahip olmadıkça kendinizi ifade edemezsi­
niz ve kimse sizi tanıyamaz.
Gerçek siz, rüzgar gibi, görünmezdir. Bana düşünceyi gös­
terin; bana sizin düşünüşünüzü gösterin; bana bir tutumu gös­
terin; bana bir geçmiş yaşamı gösterin. Bu katı yaratan büyük
Tanrılar bu boyuttan, bu titreşimden değil, düşüncelerin ışık
bedene sahip olduğu ışık boyutundandı. Sizin bedeniniz ışıktır,
ama bu katta onu göremezsiniz, çünkü bu kat ışıktan daha dü­
şük bir frekansta titreşir; bu kütle katıdır. Ben rüzgar oldu­
ğumda, bedenimin ben olmadığımı idrak ettim. Ben bu medyu-
84
'Böfüm. 1
mun bedeninde bir gizemim, ama ben varım ve benim oluştur­
duğum harika beni dinlemeye gelen tüm insanlar tarafından
hissedilir. Ama benim gerçek olduğumu kim söyleyebilir, çün­
kü bu onların bu katta bildikleri realiteyle bağdaşmaz.
Kendinizi bedenin ötesinde, görünmeyen alemde düşünün.
O bir serüvendir. Sizin kendinizi başka birinin gözlerinde de­
ğil, kendi anlayışınızda bulacağınız yer orasıdır. Ben savaşçı­
larıma bunu öğrettim. Bugün bana bir Tanrı (Hint tanrısı Ra­
ma) olarak tapınırlar. Ben bundan hoşlanmam. Onlar Tanrı'nın
ne olduğunu bile bilmezler. Onlar Tanrı olmak yerine, tapınan­
lardır. Kim ve ne olduğunuzu bilin. Düşüncelerinize bakın. Ken­
dinize bakın. Rüzgarla konuşun. Ay ışığında dans edin. Şafağı
sevin. Onlar size hayat hakkında her şeyi öğreteceklerdir, çün­
kü onlar hayatın ta kendisidir ve herkes öldüğünde bile onlar
yaşamaya devam edecektir. Size ne dediğimi anlıyor musunuz?

Kendini Fethetmek
Biliş denen şeyi kazanmak için, sizin alçakgönüllü olma­
nız -aynanın size söylediği şeyi değil- gerçek kimliğinizi, içi­
nizdeki yüce Tanrı'yı görmeniz gerekir. Ve kendinizi bir tut­
sak olarak tutmayı bırakmanız gerekir. Çoğunuz bunu yapar­
sınız. Bir hapishane nedir? Siz kendinizle ilgili yüce gerçeği bil­
mediğinizde bir hapishanedesinizdir.
Siz de, geçmişte benim olduğum gibi, kendi kendinizin tut­
sağısınız. Benim içimde -geldiğim ortak ruh duygusu evine ait
olan- öğrenme ve hakim olma arzusu olsa da, ben düşük bir
varoluş katındaki fiziksel bedeni, yani yoğunlaşmış düşünceyi
ve onun ihtiyaçlarını, arzularını ve bilincini bilmiyordum. Bu­
nun neyi gerektireceğini bilmiyordum. Böylece, korkunç bir za­
manda -her şeyin bilinçte ve benliğin içinde düzeltilmesi gere­
ken- büyük bir çatışma yaşadım. Siz gerçeğinizi nasıl hapset­
tiğinizi biliyor musunuz? Siz kim olduğunuzu biliyor musunuz?

85
'1{.ealiteyi 'Yaratma !f?!fiheri
İçinizde yatan erdemi, buraya ne yapmaya geldiğinizi biliyor
musunuz? Siz yaşamınızdan dolayı hep başkalarını suçlarsınız.
Mutsuzluğunuzdan herkesi sorumlu tutarsınız . Bu büyük bir
hatadır, ama ayrıca büyük bir öğrenimdir.
Siz kim olduğunuzu bildiğinizde -ki benim hayatımda bu­
nu öğrenmem altmış üç yıl aldı- kendinize bakacak ve kendi se­
çiminizle yaşadığınız tüm kaderleri kimin yaratmış olduğunu
açıkça göreceksiniz. Siz tüm mutluluğunuzu ve mutsuzluğunu­
zu da kendiniz seçersiniz . Onu başka kimse değil, siz seçmişsi­
nizdir. Siz kendinize bakacak kadar alçakgönüllü olduğunuz­
da, kendinizi hissettiğinizde ve kendinize neden diye sorduğu­
nuzda ve sonra "Neden, biliyorum" dediğinizde, gerçeği hap­
seden demir parmaklıkları sökmüş olursunuz ve o zaman ger­
çek bir kuş gibi mutluluk, erdem, bir'lik ve huzur aleminde uçar.
Ben altmış üç yıl alan aydınlanmamın ikinci bölümünde pinek­
ledim. Pinekledim, çünkü ben artık huzurlu, sakin bir insan­
dım. Her şeyle uzlaşmıştım. Her şeyle barış yapmıştım ve en
büyük düşmanlarımı bile sevmeyi, onlara saygı ve hayranlık
duymayı öğrenmiştim. Evet, ben onları sevmeyi öğrendim, çün­
kü Ramtha denen varlığı sevmeyi öğrenmiştim.
Siz hepsini yaşamanız bir milyon yıl alacak birçok yaşa­
mı tek bir hayatta yaşayabilirsiniz. Bu sürecin neden bu ka­
dar uzun sürdüğünü ve bu kadar çok yaşam aldığını biliyor mu­
sunuz? Kim olduğunuzu göremediğiniz için. Siz başkalarını yar­
gılarsınız ve onları daha iyi anlayabilmeniz için o yargıyı biz­
zat yaşamanız gerekir. Ama tüm yaşamlarınızın çoğunda tek
bir şeyi öğrenmişsinizdir. Bilişi hızlandırmakta yavaş olmuşsu­
nuzdur, çünkü onu kimin yarattığını görmeyi reddetmişsiniz­
dir. Çoğunuz her ırktan, her cinsiyetten, hayal edilebilecek her
türlü insan olarak defalarca enkarne oldunuz. Bir Lemuryalı
gibi alçakgönüllü ve bir Atlantisli gibi kibirli oldunuz . Siz hep­
si oldunuz. Ama neden bir hayatta -aslında bir anda gerçekle­
şebilecek- bu bilişi hızlandırmaya çalışmamalı?
86
'Böfüm l
Ben Ramtha'nın kim olduğunu anlamaya başladığımda,
ben olan varlığı çok sevdim. Çünkü kendim vasıtasıyla buldu­
ğum Bilinmeyen Tanrı ile ve kaderimi yaratmanın ve halkımı
daha büyük bir anlayışa ulaştırmanın eşsiz ve güçlü yoluyla hu­
zur ve barış içindeydim. Kendimi bağışladığımda ve yaptıkla­
rımı neden yaptığımı anladığımda, daha önce yaptıklarımın öne­
mi kalmadı, çünkü o artık bana işkence etmedi. O artık bana
acı vermedi. O artık beni fethe zorlamadı.
Ben size çok iyi öğrettim. Ama çoğunuz hfila benim ne de­
diğimi anlamıyorsunuz, siz anlayış ve sevgi kazanma amacıyla
varsınız. İnsanın doğruyu ve yanlışı, yargısal gerçeği yaratma­
sı, korku, suçluluk ve spiritüel bir yaşamda ilerleyememeyi ya­
ratmıştır. Ben spiritüel derken, felsefi şeylerden değil, tüm ya­
şamdan söz ediyorum. O zaman kendinizi kısıtlar, kendi kede­
riniz içinde boğulur, kendinizi hor görür, kendi benliğinizi red­
dedersiniz. Sevgili varlıklar, tüm yaşamlarınızda yapmış oldu­
ğunuz her şey pekfiladır. Bu harika moleküler yapının canlılı­
ğını oluşturan Tanrı sizi asla yargılamaz . O yargılamayı bil­
mez, çünkü o tam bir sınırlama olan mükemmelliği bilmez . O
sadece vardır. O kendisi olan her şeyi seven Olan'dır ve bu
benlik tüm insanları kapsayan güçtür.
Tanrı sizi asla yargılamaz, sizi asla bir aziz veya bir şey­
tan olarak nitelendirmez. Sadece siz, kim olduğunuzu bilme­
yerek, bunu kendinize yaptınız. Eğer Tanrı sizin harika varlı­
ğınızda iyilik buluyorsa, siz bu yaşamı kazanmışsanız, sizin de
bu yaşamı kendinizi anlamak, bağışlamak ve gerçek, tanrısal
benliğinizi idrak etmek için kullanmanız gerekir.
Böylece Bilinmeyen Tanrı her şeydir: O alacakaranlıktır,
gece kuşu ve onun çalılıktaki hışırtısıdır, mevsimsel sabah uçuş­
larını yapan yaban kazlarıdır, çocukların kahkahalarıdır ve aş­
kın büyüsüdür, şarabın yakut rengidir ve balın tatlılığıdır. O
sürekli olan her şeydir. Ben bu anlayışlarda Bilinmeyen Tan­
rı'yı tanıdım. Bana bunu öğretecek hiçbir öğretmenim yoktu.
87
�teyi 'Yaratma 'l(efiPeri
Ram, üstat, fatih, hepsini kendim anladım. Anlamam gerekiyor­
du. O büyük kılıç yarasını aldığımda, iyileşme sürecinde otu­
rup düşünmekten ve tefekküre dalmaktan başka yapabileceğim
bir şey yoktu. Sahip olduğum tüm şey kendimdi, tek başına bü­
yük bir kayanın üzerinde oturup düşünmekti. O süreçte, daha
böyle bir sözcük yokken, düşünerek bağışlamayı anladım. Böy­
le bir kimlik yokken, düşünerek benliği anladım. Ve düşünerek
benlik ile Tanrı'nın bir olduğunu anladım, bu gizemi çözdüm.
Ben hayatımda yapmış olduğum şeyi size etkili bir biçimde an­
lattım ve sizin hayatınızda cesaretle tezahür ettirdim ki siz de
aynı, kim olduğunuzu görmek isteme fırsatına sahip olabilesi­
niz. Hfila gözlerini kapatan çoğunuza şunu söylemeliyim ki be­
nim kapalı bir zihne öğretmem mümkün değildir. Onlar bu öğ­
retiyi ne işitir ne de algılarlar, çünkü bu onların güvenlik ger­
çeğini tehlikeye atar.
Ne olduğunuza bakın. Öfkenize bakın; neden öfkelisiniz?
Kıskançlığınıza bakın; neden kıskançsınız? Güvensizliklerinize
bakın ve onun da nedenini anlayın. Yargılarınıza bakın; neden
yargılıyorsunuz? Acımasızlığınıza bakın; neden merhametli de­
ğilsiniz? Ve kahkahalarınıza bakın; onlar nerede? Size söyledi­
ğim bu şeyler üzerinde düşünün. Siz altmış üç yıl boyunca da­
yanacak sabra sahip değilsiniz, çünkü siz çok hızlısınız . Sizin
şimdi tam bir sabra ihtiyacınız vardır. Benim hayatım sabırdı.
Bu sabır benim Büyük Ramtha denen benliği koruyan, Tanrı'
nın sonsuz bilişine kanallık eden ve bugün size aşina olduğu­
nuz sözcüklerle hitap eden bir varlık olmamı sağladı.
Eğer benim gibi olmak istiyorsanız, benim gibi düşünün.
Onu istediğiniz biçimde uygulayın, ama gerçekten uygulayın.

88
KISIM il

RAMTHA'NIN ÖÖRETİLERİNİN
TEMEL KAVRAMLARI

89
90
BÖLÜM 2

BİLİNÇ VE ENERJİ
REALİTENİN DOÖASINI YARATIR

Merhaba, güzel varlıklar ve bu okulun yeni öğrencileri. Si­


zi selamlıyorum. Şimdi hayatın şerefine bir bardak su içelim.
Su, Kaynağı, ebedi bilinci temsil eder. O hepimizin içindeki Tan­
rı'yı selamlamak için uygun bir vasıtadır. Şimdi tanrısallığı­
mızı selamlayarak bu derse başlayalım.

Sevgili Tanrım,
bugün içimde ortaya çık,
zihnimi ve
hayatımı aç
ki işittiğim şeyi
deneyimleyebileyim.
Sevgili Tanrım,
bugün varlığımı ve
öğrendiğim şeyi kutsa.
Öyle olsun.

Sevgili öğrenciler, burada olduğunuz için memnunum. He­


piniz bu okula yeni başlıyorsunuz. Peki, buraya neden geldiniz?
Kabul düzeyinizin genişleyeceğini ve bunun yaşamınızı bir bi­
çimde değiştireceğini mi umut ediyorsunuz? Eh, bu benim ho­
şuma giden iyi bir yanıttır.
Ben, Aydınlanmış Varlık, Ramtha'yım. Ben okuduğunuz,
dinlediğiniz ve sizi etkileyen tüm o sözleri söyleyen varlığım.
O gerçeğin bir çınlamasıdır. İçinde bulunduğum beden sizi şa­
şırtmasın.
Ben bu bilinçte ve bu bedende uzun bir zaman önce orta­
ya çıktım. Bu, bu varlığın (JZ Knight'ın) enkarnasyonundan
91
�eafitegi 'Yaratma !Rgfı6eri
önce yapılan bir anlaşmaydı. Siz Tanrı'nın kimseye değil, her­
kese ve her şeye benzediğini öğrenmek için burada bulunuyor­
sunuz. Tanrı'nın bir ağaç kadar basit bir şeyde ya da sizde gö­
rülebileceğini öğrenmek için burada bulunuyorsunuz .

Ben Bedenimden Daha Büyüğüm;


Ben Aydınlanmış Bir Varlığım
Ben huşu verici, güzel bir beden yaratmak amacıyla bu­
raya gelmedim; çünkü binlerce yıldır, hatta bugün bile tapınan­
ların idolü bu olmuştur. Güzellik fiziksel özellikler üstlenmiş­
tir, o artık ruhsal-spiritüel değildir ve siz o fiziksel güzelliğe ta­
parsınız. Ama fiziksel güzellik geçici bir nitelik olduğundan si­
zi küçük kılar. O insanın fiziksel yaşamında kısa bir süre için
çiçek açar ve sonra solar gider. Ben aydınlanmış bir varlığım.
Aydınlanmış bir varlık ne anlama gelir? O, farkında olan, uzak
görüşe sahip bir varlık anlamına gelir. Aydınlanmış bir varlık,
Öz' de ya da zihinde tezahür etmiş saf bilince sahip ol� bir var­
lıktır. Bu, aydınlanmış bir varlığın bedeninden çok, Özü'nde da­
ha büyük bir zenginliğe sahip olduğu anlamına gelir. Aydınlan­
mış bir varlık kendini beden olarak değil, tüm yaşamla bir ola­
rak görür. O kendini diğer yaşam-formlarından ayrı, özel ve
farklı görmez. Bunu yapanlar cahil varlıklardır.
Evet, ben aydınlanmış bir varlığım. Ben bu dünyada ge­
çirdiğim tek yaşamda bir insan olma, savaşı yaratma, dikta­
törleri yok etme fırsatına, bu büyük ve harika fırsata sahip ol­
dum. Görünüşte bu ulvi bir hedefti. Ama ancak ölümden dö­
nüp hayata ince bir iplikle bağlı kaldığımda kibrimden kurtu­
lup alçakgönüllü oldum ve hayatımın ve zavallı halkımın ha­
yatının amacının ne olduğunu düşündüm. Ancak günbegün ha­
yata tutunmaya çalıştığımda, hayatın kendi başına bir ödül ol­
duğunu idrak ettim. Böylece, yedi yıl boyunca bir kayanın üze­
rinde oturup kendimi iyileştirdim ki bu sizin dehşet verici bu-

92
'Böfüm 2
lacağınız bir şeydir. Her sabah uyanıp hala yaşadığımı, hala bu
dünyada olduğumu anladığımda ruhen büyük bir sevinç duyu­
yordum. Geceleri ayın gökyüzünde büyümesini ve küçülmesi­
ni izlemekten asla bıkmazdım. Doğaya karşı tutkulu bir ilgi ve
arzu duyuyordum. Her gün, yaşadığımı yeniden doğrulayan ay
ve güneşti. Ben onlara taparak başladım, onlar olarak bitirdim.
Bana aydınlanmış varlık deniyor, çünkü öğrendiğim şey
fiziksel benliğimi aştı. Savaşçı öldü, fatih öldü. Kibir, sönmüş
bir ateşin dumanı gibi havaya karışıp kayboldu. Cehaletim yok
oldu. Böylece ben spiritüel bir varlık oldum. Bu ne anlama ge­
lir? Bu benim beynimi, fiziksel ve duygusal bedenimi fethetme,
hedeflere ulaşma ve sonunda yıpranıp ölme uğruna kullanma­
dığım anlamına gelir. Ben değiştim. Kendimi günbegün, azar
azar toparlayarak, bu filemi fethetmekte değil, cehaleti yenmek­
te değer bulan bir kişilik haline geldim.
Benim en cahil noktam neydi? Böyle birçok noktaya sa­
hiptim, ama en cahil noktam halkımın Bilinmeyen Tanrısı'n­
dan nefret etmemdi. Benim halkım Tann'ya tapınmazdı. Onlar
sadece tek bir Tanrı'nın olduğunu bilirlerdi ve o isimsiz , me­
kansız, sadece var olan her şeyde görülebilecek olan bir Tanrı
idi. Ve bu Tanrı benim halkımı çok kötü bir biçimde düş kırık­
lığına uğratmış ve terk etmişti. Bunun nedenini anlayamıyor­
dum. Eğer siz bir Tanrı'yı seviyorsanız, hayatınızın zevk ve mut­
luluk verici olabileceğini, düşmanlarınızı yenip barış içinde ya­
şayabileceğinizi ve hayatınızın her günü şarkı söyleyip dans ede­
bileceğinizi düşünüyordum. Ama halkımın tüm yaşam olan Bi­
linmeyen Tanrısı bu halkın o kadar güçlü olmayan bir ırka (At­
lantislilere) kul olmasına izin vermişti. Bu yüzden bu Tanrı'dan
nefret etmiştim. Böylece onu her insanda öldürmeye çalıştım,
çünkü o benim zavallı ailemi öldürmüş ve halkımı köleleştirmiş­
ti. Bu benim hayatımdaki en cahil noktamdı: Tanrı'nın yeni­
lebileceğini düşünmek ve insanın Tanrı'yı sevmesinin onu za­
rar görmekten, kölelikten ve kulluktan koruyacağını sanmak.
93
1(.ealiteyi 'Yaratma 'Rg,fifıeri
Bilinmeyen Tanrı'nın tüm halkımda ve diğer insanlarda bulun­
duğunu ve onlara kendi doğasını verdiğini bilmiyordum. Tan­
rı sevgidir. Bu ne anlama gelir? Bu Tanrı'nın yarattığı, verdiği
ve asla almadığı anlamına gelir. Bu, Bilinmeyen Tanrı herkese
yaşam verdi, bu yaşam formlarına Kendi zihnini vererek onla­
rın kendi realitelerini yaratmalarını sağladı. Benim halkım bir
gün başkalarına köle olacakları kehanetinde bulunmuştu. Bu
kehanet, onlar onun üzerinde odaklandıkları için en sonunda
gerçekleşmemiş miydi? Evet. Bilinmeyen Tanrı herkesteki bir
zihin değildir; o bir zihnin herkesteki parçalarıdır. Ve herkes
seçtiği biçimde farkında olmalıdır. Bu, Tanrı'nın verici niteli­
ğidir. Bunu anlamak bir gün değil, hayatımın geriye kalanını
aldı, çünkü benim barbar yanım nefret ediyor ve hor görüyor­
du, ama küçük ve kırılgan olan spiritüel yanım günbegün bü­
yüdü. Her gün, yaşamaktan daha çok, spiritüel yanıma daha
fazla sahip olabilmek için dua etim.
Öyleyse ben nasıl aydınlandım? Bilinmeyen Tanrı ile ba­
rıştım ve tam olarak o olmak istediğime karar verdim. Ve Tan­
rı sevdiği, sadece verdiği, asla almadığı için, içimdeki Tanrı ba­
na tam olarak olmak istediğim şeyi verdi: Sevgiyi tüm yaşam­
la paylaşabilen her şey. Benim her gün yaptığım savaşın ne ol­
duğunu biliyor musunuz, üstatlar?* Hayatımın her gününde ben
yok etmek, kuşkulanmak isteyen ilkel yanımla savaştım. O iler­
lemek ve fethetmek istedi. Her gün bu yanımla savaştım, çün­
kü artık en zor savaşa, kendimi yenme savaşına girmiştim. Pe­
ki, bu fetih bana ne verdi? İlk başta hiçbir şey vermedi, çünkü
ben yaralarımı tartabiliyor, tüm insanları görebiliyor ve tüm
geçmiş zaferlerimi sayıp dökebiliyordum. Onun gerçek olduğu­
nu görebiliyordum, ama benim istediğim gerçek değildi, o en
azından elle tutulur, somut bir gerçekliğe sahip değildi. Her gün
gerçek-olan gerçek-olmayanla çatışıyor, onunla eğleniyordu. Ben
orada oturup, "Ramtha, sen bir soytarısın. Sen yaşlı bir soyta­
nsın" diyordum. Ben kendime bunu söylediğimde içimde bir şey
94
'Böfüm 2
inciniyordu. Bir acı hissediyordum, bu yüzden bu acıyı incele­
mem gerekiyordu. Ve acıyı incelediğim her seferinde, o benim
için daha gerçek hale geldi. Böylece hayatımın geriye kalanın­
da her konuda düşünmeyi seçtim. Ve bedenimde kalmamın tek
nedeninin onunla yakın bir ilişkiye sahip olmam olduğunu id­
rak ettim. Öfkelendiğim her seferinde, bedenimde merkezleni­
yordum. Bedenimin iradem üzerinde daha fazla güce sahip ol­
duğu her seferinde, ben onun içinde kökleniyordum. Ama her
geçen gün, gittikçe daha az bedenim ve daha fazla zihnim ha­
line geldim.
Böylece, hayatımın sonunda, bu kattan nasıl ayrıldığımı bi­
liyor musunuz? Tahta bir tabutun içinde değil. Ben bu kattan
rüzgarla ayrıldım. O neden benim taşıyıcım oldu? Çünkü o Öz'
ün taşıyıcısıdır. Ben neden diğer doğal insanlar gibi ölmedim?
Çünkü ben doğal değildim. Beni ne böyle yapmıştı? Ben doğal
benliğimi, yani bedenimi, kişiliğimi, genetiğimi yenmiştim. Ve
hayatımın sonunda, geçmişle olan ince bağımı koparmayı ba­
şarmıştım.
Böylece ben ne oldum? Ben daha iyi bir insan olmadım.
Ben spiritüel bir varlık, bir Tanrı oldum. Olmak istediğim oy­
du. Eğer Bilinmeyen Tanrı'nın bir yüzü yoksa, o zaman o biz­
zat doğadaki güç ve dürtülerdi. Benim olmak istediğim rüz­
gardı, çünkü bana Tanrı'yı en çok insanlar değil, tüm yaşa­
mın bir parçası olduğu bilişiyle davranan bu unsur tanımlı­
yordu. Ve ben o oldum.
Ben neden aydınlanmış varlık oldum? Çünkü ben bede­
nimden çok, Özüm haline geldim. Böylece bugün, bildiğiniz gi­
bi, başka bir bedenle buradayım. Siz beni dinlemeye geldiniz,
çünkü sözlerimi okudunuz, başka insanları dinlediniz ve bu
sözlerin hayatınızda yarattığı değişimi gördünüz. Siz bu dün­
yaya erkek veya kadın olarak gelirsiniz, bedende bulunan bir
Öz olarak gelirsiniz. Özünüz'ün işi hayatınızın her gününde si­
zi canlı tutmaktır. Sizin onu kullanmanızın tek nedeni bu ol-
95
!R,.eafiteyi �aratma !R,gliberi.
muştur. Şimdiye dek ölmemiş olmanızın tek nedeni, bu Öz'ü
sizi canlı tutması için kullanmış ve onu henüz bedeninizi terk
edecek kadar çok istismar etmemiş olmanızdır. Siz onu tümüy­
le bunun için kullanmışınızdır. Ama sizin bugün burada bu­
lunma nedeniniz o'dur, çünkü o görülemese, ancak bir kuvvet
olarak hissedilse de, ben o'yum.
Siz buraya beni görmeye gelmediniz. Ben şu anda size sı­
radan, doğal bir insan olarak görünüyorum. Öyleyse bu öğre­
ti, Tanrı'nın içinizde Öz olarak yaşamasıdır. Ama şimdiye dek
o sadece sizi canlı tutmuştur. Eğer onu görebilseydiniz, onun
asla bedeninize benzemediğini görürdünüz. Ben burada benim­
le çelişir görünen bir bedende bulunuyorum: Bu bir kadın be­
deni ve ben bir erkektim. Ama bu harika bir seçim, çünkü bu
bedeni size Tanrı'nın hem erkek hem dişi olduğunu, ne erkek
ne dişi olduğunu öğretmek için, beyninizde düşündüğünüz şe­
yin ille de tüm var olan olmadığını ve asıl varlığınızı göreme­
yeceğinizi öğretmek için seçtim.
Böylece, çok uygun bir biçimde, ben geçmişte tanıdığım
insanlarla konuşmak için buraya geldim, ancak aslında o geç­
miş zaman ve bu şimdiki zaman aynı anda yaşanmaktadır.
Ben daha önce size öğretmediğim şeyi öğretmek için burada­
yım. Ve şimdi size beni takip etmeyi öğretmiyorum; zaten bu­
nu yapamazsınız, öldüğünüzde bile bunu yapamazsınız, çünkü
öldüğünüzde ancak kabul edebileceğiniz bir yaşam armağanı­
nı alacaksınız. Ve sizin kabul ettiğiniz tek şey, o her nasıl olur­
sa olsun, sizin yaşamınız olmuştur. Sizin için önemli olan odur.
Açlık sizin için önemlidir; acı sizin için önemlidir; realiteden
hoşlanmadığınız için, yönünüzü kaybetmek sizin için önemlidir.
Bir kadın veya bir erkek olmak sizin için önemlidir. Tüm bun­
lar fiziksel doğadadır ve açlık Öz 'ü geçersiz kılabilir. Açlık çe­
kerken, başka her durumdan daha hızlı bir biçimde, Tanrı'ya
odaklanışınızı yitirebilirsiniz.
Böylece ben size ölseniz bile aydınlanmayacağınızı bildir-
96
'13öf:üm 2
meye geldim (çünkü siz ruhsal, spiritüel bir varlık olacaksınız,
ama zihniniz orada olmayacak, o burada kalacak) ve size ru­
hen bildiğiniz ve benim öğrendiğim şeyi -tek Tanrı'yı, her şe­
yin Tanrı olduğunu- öğretmeye geldim. Ve bu sizin yaşamış ol­
duğunuz tek hayat değildir. Bu bedenler giysiler gibidir; siz bu
bedeni bu zaman akışında bir giysi olarak giyiyorsunuz. Daha
önce birçok bedeni eskittiniz. "Bunları neden hatırlamıyorum?"
diyebilirsiniz. Hatırlayamazsınız, çünkü henüz aydınlanmadımz.
Bunu anlıyor musunuz? Son yaşamınızda, bu yaşamınızda ol­
duğunuzdan daha çok ilerleme kaydetmediniz. O yaşamınızda
da sadece kişiliğinizin beynini ve bedeninizi kullandınız. Böy­
lece, o beden o beyinle birlikte ölüp gittiğinden (zihninizi o be­
denle birlikte bıraktığınızdan) siz şimdi bir şey hatırlayamaz­
sınız. Sizin tüm hatırlayabildiğiniz bu yaşamdır ve bu yaşa­
mın bile çoğunu hatırlayamazsınız, çünkü onları (şimdiki an­
da bulunmadığımzdan) gerçekten yaşamamışsınızdır. Siz o an­
larda mevcut olmamışsınızdır.
Siz binlerce yıl yaşadınız. Siz evolüsyon* içindesiniz. Tan­
rı size sonsuz bir yaşam verdi. Bu ne anlama gelir? Bu, siz öl­
düğünüzde bedeninizin yok olacağı, ama sizin spiritüel bedeni­
nizde uyanacağınız anlamına gelir. Ama spiritüel beden ancak
onu işgal eden zihin kadar büyüktür ki siz şimdi onu geliştiri­
yorsunuz. O ebedi, sonsuz yaşamdır. Siz sonra tekrar enkarne
olabilir, ama bugünü hatırlamazsınız. Neden? Çünkü sizin ge­
lecekteki beyniniz bugün burada değildir, ama Özünüz bura­
dadır.
Böylece, ben buraya size beni takip etmeyi öğretmek için
gelmedim, çünkü bu imkansızdır ve ben bana tapınılmasını da
istemiyorum. Ben kendinize, içinizdeki Tanrı'ya tapmanızı is­
tiyorum. Tanrı'nın en büyük tapınağı taştan, altından, gümüş­
ten, değerli taşlardan inşa edilmemiştir. Tanrı'nın en büyük ta­
pınağı insan bedenidir ve Öz bu filemde o bedende bulunur; ta­
pınak odur. Eğer burada öğrendiğiniz şeyin sizi içsel olarak
97
1<._eali.teyi Yaratma 'l?g/iberi
yükselttiğini hissederseniz, o hissin içinizdeki Öz'den kaynak­
landığını bilin. Eğer buraya geldiğinizde yorgun ve açsanız ya
da canınız sıkılıyorsa, bu bedeninizden kaynaklanır. Ve zihni­
niz bedeninizdedir, Özünüz'de değil. Eğer öğreneceklerinizin si­
zi yükselttiğini hissederseniz, bu içinizde göremeyeceğiniz, ama
içsel olarak o olduğunuz şeyden kaynaklanacaktır. Onun saye­
sinde, öğrenecekleriniz size son derece anlamlı ve mantıklı ge­
lecektir.
Bu öğretilere kim itiraz edecektir? Maymun-zihniniz, * in­
san beyniniz . Neden, biliyor musunuz? Çünkü sizin kabul dü­
zeyiniz yeterince geniş, derin ve yüksek değildir; inanç budur.
Siz kabul etmediğiniz bir şeyi hayatınızda asla tezahür ettire­
mezsiniz; sadece kabul ettiğiniz şeyi tezahür ettirirsiniz. Öy­
leyse sizin kabulünüz ne kadar geniştir? O kuşkunuzdan daha
büyük müdür? Sizin kabulünüzün sınırları nelerdir? Bu yüz­
den mi hastasınız? Bu yüzden mi yaşlandınız? Bu yüzden mi
mutsuzsunuz, kabul düzeyiniz mutsuzluk olduğu için mi? Ne­
yi kabul ederseniz, onu elde edersiniz. Ondan daha büyük bir
şeyi elde edemezsiniz, çünkü ondan daha büyük olan her şey
Öz'de bulunur. Böylece sizin Özünüz sizi mutsuz etmektedir,
çünkü siz ona böyle yapmasını söylüyorsunuz.
Böylece bugün sorun yaşayacağınız tek şey bedensel zih­
ninizdeki kabul düzeyinizdir; o beyninizdeki nöronettir (sinir­
hücresi-ağıdır). Eğer siz suçluluk duygusunun kurbanı olan bir
kişiyseniz -eğer bir sürü kötü ve korkunç şey yapmışsanız ve
bu kadar çok suçlu olduğunuz için çok özel olduğunuzu düşü­
nüyorsanız- o zaman kabul konusunda zorluk yaşayacaksınız,
çünkü realitenizi kendiniz yaratırsınız. Eğer siz bir kurbansa­
nız, onu siz böyle yapmışsınızdır. Bundan hoşlanmayabilirsiniz,
çünkü siz acınızdan, sınırlılığınızdan ve yoksunluğunuzdan baş­
kasının sorumlu olmasını istersiniz. Ben size bunun sizin so­
rumluluğunuz olduğunu söyleyeceğim ve siz bundan hoşlanma­
yacaksınız. Özünüz bunu kabul eder, ama beyniniz kabul et-
98
'Böfüm 2
mez, çünkü o kimin onu incittiğini söyleyebilir; kimin onu düş
kırıklığına uğrattığını söyleyebilir; neden kuşku duyduğunu söy­
leyebilir. Bu asla sizin değil, başka birinin hatasıdır. İnsan bey­
ninin kibri . . . Siz bundan hoşlanmayacaksınız.
Ayrıca, siz hepinizin Tanrı olduğunuz kavramıyla da zor­
luk yaşayacaksınız, çünkü bazılarınız hfila Tanrı'nın cennet de­
nen bir yerde bulunduğuna ve tüm iplerinin onun ellerinde ol­
duğuna inanmak istiyorlar. İşte bu yüzden eğer hayatınızda bir
şey kötüye giderse, bunun Tanrı'nın iradesi olduğunu söyleye­
bilirsiniz.
Cennetteki Tanrı uygun bir imajdır, çünkü Tanrı orada
oturduğu sürece, yanlış davranışlarınızdan, sevgisizliğinizden,
kötü düşüncelerinizden ötürü sizi cezalandıracak olan odur. Bu­
nu cennette yapan Tanrı'dır. Ve siz kurtarılmak istediğinizde,
birisinin sizi kurtarabilmesini istersiniz. Neden, biliyor musu­
nuz? Çünkü bunu kendiniz yapabileceğinize inanmazsınız. Tan­
rı aslında dinde harika bir rol oynar. Ama size söyleyeyim, cen­
net denen yer sizin içinizdedir ve inanmanıza izin verdiğiniz şey
gerçekleşir. O zaman Tanrınız hemen bugün sizin suçunuzu ve
eksikliklerinizi bağışlayabilir. Bugün bir kurban olmayı bıraka­
bilirsiniz. Bugün hasta olmayı bırakabilirsiniz. Bugün şeytana
inanmayı bırakıp kendinize inanmaya başlayabilirsiniz. Bazıla­
rınız bundan hoşlanmayacaksınız, çünkü siz bir kurtarıcıya ih­
tiyaç duyuyorsunuz. Siz bundan hoşlanmayacaksınız, çünkü
Tanrı'nın (kurtarıcı İsa'nın) geri dönüp sizi almasını istiyorsu­
nuz. Dolayısıyla, benim söylediklerim sizin inandığınız şeye ters
düşecektir, çünkü ben size sizi ve içinizde bulunanı öğretece­
ğim. Çoğunuz herhangi bir şeyi tezahür ettirebileceğinize inan­
mıyorsunuz. Siz yoksunluğunuzu kabul etmişsiniz. Söyleyecek­
lerim size ters düşecektir. Ancak söylediklerime inandığınız­
da, "Kendinize inandığınızda her şey mümkündür" aksiyomu
gerçekleşecektir.

99
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{e!Weri.
Bu Okul Kendinize İnanm akla İlgilidir
Buradaki sorun nedir? Onu bulduğumuzu düşünüyorum.
Ona kendine inanmak deni.r. Bu okul bununla ilgilidir; o sade­
ce bu hayata özgü olan bir benliği yenmek, en büyük arzuları­
nızdan daha büyük olmak, insan beyninizin kabul etmediği şe­
yi kabul etmeyi öğrenmek ve bunu beyninize öğretmekle ilgi­
lidir. Bu okul, mucizevi olmak için içinizdeki Öz'ü -içinizdeki
Tanrı'yı- yeniden diriltmekle ilgilidir. Ben burada bir kurtarı­
cı olmak için bulunmuyorum, olduğumu da asla söylemedim
ve olmak da istemem. Ben burada size bildiğim birçok şeyi öğ­
retmek için bulunuyorum. Ve bunu başarmak için de binlerce
yılın sabrına sahibim, ama sizin bu sabra sahip olduğunuzdan
kuşku duyuyorum.
Öğreneceğiniz şey içinizdeki Tanrı'yı yüceltmektir. Bu epey
bir çalışmayı gerektirecektir. Ve sonunda siz hfila bedeninize
sahip olacaksınız, ama kabul düzeyiniz gerçekten sınırsız ola­
caktır. Neden, biliyor musunuz? Çünkü siz kendinize daha çok
inanmanıza neden olacak mucizevi şeyler yapmayı öğrenecek­
siniz.
Bu, bunun altın yol olduğu anlamına gelmez ; bu tehlikeli
bir yoldur, çünkü yol boyunca her adımda, bu bedenin kişiliği
olan değişmiş-egonuz sizi öldürmek için hep orada olacaktır.
Siz aydınlanmış bir varlık olduğunuzda, bu, değişmiş-egonuzu
yendiğiniz için olacaktır. Öyleyse -o ince yaşam ipliğine tutun­
mayan- sizlere kaybedecek neyiniz var diye soruyorum? Bu okul­
da harcayacağınız kısıtlı zamanın dışında, neyi kaybetmeniz ge­
rektiğini biliyor musunuz? Sadece kuşkunuzu. Mucizevi olanı
reddetmek yerine, kabul etmekle kaybedeceğiniz ne vardır? Kay­
bedeceğiniz ne vardır? Siz sabah kalkacaksınız, ben size Öz'
ün güçlü nefesini nasıl üflemeniz ve gününüzü yaratmanız ge­
rektiğini öğreteceğim. * Size, bu yöntemin doğru olduğunu ka­
*Bu yöntem, Ramtha'nın Doğumun ve Ölümün Gizemi adlı kitabında anla­
tılmıştır. (Ç.N.)
1 00
'13öfüm 2
bul ederek kaybedeceğiniz ne olduğunu soruyorum. Kaybede­
ceğiniz şey bu hayatın bildiğiniz sınırlamalarıdır ve siz ebedi
bir yaşam kazanacaksınız .
Ebedi yaşam ne anlama geliyor? Evet, sonuçta herkes
ölümsüzdür, hepiniz sonsuz varlıklarsınız. Ama sizde ne fark­
lı olacak? Siz bu bedende yaşarken cennet-filemini, * o boyutsal
filemi ziyaret etmeyi öğrenecek, dolayısıyla kabul fileminizi ge­
nişleteceksiniz. Ve eğer ölürseniz, ölmeyi seçerseniz, başka her­
kesin gittiği yere gitmeyeceksiniz. Belki buraya geri dönmeniz
bile gerekmeyecek. Belki siz o kadar yüceleceksiniz ki başka bir
galaksiden süper-zeki bir varlık ırkı sizin sonraki ebeveynle­
riniz olacak, çünkü siz burada bilinilmesi çok zor olan gerçek­
leri bilmeye hazırsınız.
Bu okula gelen herkes daima sınanır. Ama onları kimin sı­
nadığını biliyor musunuz? Kendileri. Öz tek başına kırılgandır
ve ona kendi başına gelişmesi için bir fırsat daima verilir. Ama
eğer kişinin zihni, değişmiş-egosu daha büyük hale gelir ve gün­
lük yaşama hükmederse, o çok küçük ve kırılgan olan Öz'ü azal­
tacaktır. O zaman ne olur? Çok geçmeden bu kişiler kuşkulan­
maya, yoksunluk hissetmeye ve inanmamaya geri dönerler. Ve
rahatlık bulmak ve beslenmek için her şeyi kendilerinin dışın­
da aramaya başlarlar, çünkü onu kendi içlerinde yitirmişler­
dir.
Sonra onlar ikircikli değişmiş-egolarla bu okula geri dö­
nerler. Bu yüzden ilk günlerde bir temizlik çalışmasının yapıl­
ması gerekir. Bu temizlik çalışması nedir? Onlara bedenlerin­
den daha büyük olduklarının ve Tanrı fileminde var olanın on­
ların kuşkularından daha büyük olduğunun tekrar söylenme­
si gerekir. Sonra onların disiplinlerine sokulmaları ve istedik­
leri şeyi tezahür ettirmeleri gerekir. O zaman onlar, "Ah, ta­
mam, tamam, şimdi hatırlıyorum" derler. Onlarla sadece bir
hafta geçirdiğimi düşünün. Bu bir haftanın dört gününü te­
mizlik çalışmasına, üç gününü başka bir düzeye çıkmaya ve
101
9{eafi.teyi 'Yaratma 9{eliberi
daha önce kabul etmedikleri bir şeyi kabul etmeyi öğrenmeye
ayırırız ve sonra onlar giderler. Peki, benim bu okula geldikle­
rinden beri değişmiş olan öğrencilerim var mıdır? Evet, var­
dır. Benim mucizevi şeyler yapabilen öğrencilerim var mıdır?
Evet, vardır. Benim mucizevi şeyler yapamayan öğrencilerim
var mıdır? Evet, vardır. Neden? Arada neden bir fark vardır?
Neden bazıları yapabilir de, bazıları yapamazlar?

Bilinç, Enerji, Zihin ve Beyin


Bir numaralı dersimiz budur: Siz tam olarak istediğiniz
şeyi elde edersiniz. Bunu defterinize yazın.
Yazmanızı istediğim ikinci cümle şudur: Bilinç ve enerji
realiteyi yaratır. Evet, bilinç ve enerji realiteyi yaratır. Yazma­
nızı istediğim sonraki cümle şudur: Bilinç, enerji ve bir beyin
zihni yaratır. Siz bilincin ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
Bilinç, basitçe, hayatın dokusudur. O hayatın zihni değil, do­
kusudur. Ve bilinç bir farkındalık olduğundan, onun enerji içer­
mesi de gerekir. Bilinç ve enerji ayrılamaz bir biçimde birleşik­
tir. Onlar bir ve aynıdır. Bilinçsiz enerji diye bir şey yoktur. Bu­
nu anlıyor musunuz? Bilinç ve enerjinin realitenin doğasını ya­
ratması, basitçe, realitenin bilinç ve enerji olmadan var olama­
yacağı anlamına gelir, çünkü realite kendinin farkındadır.
Kafanız yaratılmış en büyük organı, beyninizi barındırır.
Bilinç beyin hücrelerine yaşam veren şey olsa da, beyin bilinç­
ten farklıdır. Beyin bilinç yaratmaz, düşünce yaratır. Bunu da
defterinize yazın. Beyin düşünce yaratır, onun işi budur. Bir dü­
şünce zihne eşittir. Bunu da yazın. Zihin bir düşünceye eşittir.
Kafanız karıştı, değil mi? Bu normaldir. Tüm alimler bu
bilinç, zihin ve beyin sözcüklerinin anlamını anlamaya çalışır­
lar. Hiç kimse onların gerçekte nasıl çalıştığını bilmez, ama ben
size bunu söyleyeceğim. Onlar sadece sözcükler olsa da, bir ta­
nımları vardır. Bilinç ve enerji Kaynak'tır. O yaşam verdiğin-

1 02
'1Jöfüm 2
de, bir düşünceden dolayı yaşam verir. İnsan bedeni bir beyin
içerir ve o beyin bilinç ve enerji akımlarının aracıdır. Bilinç ve
enerji beynin güç kaynağıdır.
Beynin işi nörolojik düzeyde bilinç ve enerji dürtülerini
alıp düşünceler yaratmaktır. Beyin aslında bilinç akımını (be­
yindeki) nörosinaptik yollarda yer alan tutarlı düşünce form­
larına ayırır. O zaman beyin bir düşünceyi hatırlayabilir; onun
işi budur. Böylece beyniniz içinden akan bilinç ve enerji akı­
mıyla işlev yapmak, sinaptik noktaları ateşlemek, size imgeler
sunmak için oradadır. Zihin bilinç ve enerji değildir; o ürün­
dür. Zihin beyinde düşünce formları veya anılar yaratan bilin­
cin ürünüdür. Biz tüm o anıları alıp bir araya getirdiğimizde,
siz, "Ben şu kişinin zihninden hoşlanıyorum" diyebilirsiniz .
Bilinç, enerji ve zihin terimleri arasında bir fark vardır.
Daha ileri gitmeden önce bir şeyi anlamanızı istiyorum. Siz bu­
rada bir gerçeği değil, bir felsefeyi öğreniyorsunuz. Bu onun bir
öğreti olduğu anlamına gelir. Bu öğreti tamamen sizinle ilgili
realite denen kuramsal bir kavram hakkındadır. Ama o gerçek
değildir. Gerçek görecelidir. Sadece sizin bildiğiniz şey gerçek­
tir. Eğer başka bir şeyi bilmezseniz, o gerçek değildir. Eğer bi­
rileri size bu evrenin yanında bir yirmi-üçüncü evrenin bulun­
duğunu söylerlerse, bunu bilimsel gözlem sonucu söylüyor ola­
bilirler; bu onların gerçeğidir. Ama o sizin gerçeğiniz değildir.
O, hayatınızdaki çoğu şey gibi, bir felsefedir. Onun neden ger­
çek olmadığını biliyor musunuz? Çünkü siz yirmi-üçüncü evre­
ni deneyimlemediniz ve ancak onu deneyimlediğinizde o bir ger­
çek olur. Şimdi size öğreteceğim şeyi öğrenmekten korkmama­
nızı rica ediyorum, çünkü bu öğreti harika şeyler yapar. Onu
bir felsefe olarak kabul edin ve onu bir kez uyguladığınızda,
felsefeden gerçek ortaya çıkacaktır. Bunu anlıyor musunuz?
Böylece şimdi güvendesiniz. Biz kimsenin inancını değiştirme­
yeceğiz .

1 03
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(efWeri
Bir Kavramı İfade Etmek İçin Sembolleri
Kullanmak
Eski çağlarda öğretmenler görünmeyeni sembollerle öğ­
retmeye çalışırlardı. Onlar Tanrı'nın güneş ışığı ya da Ra'nın
ışığı gibi olduğunu, bunun bilinç ve enerji olduğunu ve sizin ışı­
ğı gördüğünüzde aydınlanacağınızı söylerlerdi.
Bilinç ve enerji sembolizmde güneş gibidir, çünkü güneş
rüzgarlarıyla bir bilinç akımı yayar ve o bilinç akımı insan bey­
ni tarafından alınır, düşünce formlarına sokulur ve o düşünce
formları da bir şey eker, bir şey görür ya da bir şey yaratırlar.
Bu ışık fikri, ışığa gitmek, insan bilincinde bir arketiptir
(temel modeldir) , çünkü insan beyninin Tanrı, bilinç ve enerji
realitesini deşifre etmesinin tek yolu onu karanlığı aydınlatan
ışık olarak görmesidir. Siz karanlık bir odada hiçbir şeyi göre­
mezsiniz, ama bir ışık huzmesi odaya girdiği ya da küçük bir
ateş yakıldığı anda dik açıyla gelip nesnelere çarpan ışık bir de­
rinlik kırılması yaratır ve siz görmeye başlarsınız. Böylece ay­
dınlanma fikri cehaletin gerçeğin ışığıyla yok edilmesi kavra­
mından kaynaklanır ve o bilinç olarak adlandırılır. O gerçekte
bir ışık değildir, ama bir ışık olarak görülür ve tanımlanır. Bu
insanlar, eğer Tanrı burada bu ışık akımını tüm varlıklara ya­
yan formsa, o zaman o ışık yayanın Tanrı olması gerektiğini dü­
şünmüş ve onu böyle tarif etmişlerdir.
Beyne canlı denilebilmesi için onun bir bilinç akımına sa­
hip olması gerekir. Doktorların, bir insanın yaşayıp yaşamadığı­
nı, beyninin canlı olup olmadığını anlamak için beyne o elek­
trotları bağladıklarında gördükleri şey, beynin bilinç ve ener­
jiyi işlemden geçirme yeteneğidir ve bu beyindeki nöronların
ateşlemesiyle görülür. Nöronlar farklı frekanslarda ateşlerler,
böylece bilim bu ateşleme olgusuyla beynin canlı olup olmadı­
ğını belirler. Doktorlar bunu canlı olmak olarak adlandırırlar.
Eğer bir beyin dalgası kaydı elde ederlerse, o zaman o kişinin

1 04
'Böfi 2
canlı olduğunu varsayabilirler. Ama o kişi neden uyanık değil­
dir? Çünkü o komada bulunmaktadır. Ama o canlıdır.
Bu sizin için dikkate değer, şaşırtıcı bir şey değil mi? O
insan bilinçsizdir, ama canlıdır. Onu canlı tutan nedir? Bilinç
ve enerjinin özü. O neden uyanık değildir? Çünkü o düşünceyi
bilinçli bir düzeyde işlemden geçirmemektedir. Siz bilinçli ol­
duğunuzda ne olur? Gözleriniz açıktır ve siz düşünür, düşün­
ceyi işlemden geçirmeye başlarsınız. Gözleriniz kapalıyken de
uyanık, farkında ve orada mevcut olabilirsiniz. O zaman çev­
renizle düşünceyle etkileşime girersiniz.
Kişinin düşünme yeteneği ona bir zihin verir. Öyleyse si­
zin zihniniz ne kadar büyüktür? Hadi, dürüst olun. Aranızdan
kaçınız bu enkarnasyonda öğrenilecek her şeyi öğrendiniz? Ka­
çınız her şeyi biliyorsunuz? Eğer bilinç ve enerji her gün size
akıyor ve içinizden geçiyorsa, sizin var olan her şeyi bilmenizi
ne engeller? Sizin zihniniz var olan her şeyin temelidir; siz sa­
dece bildiğiniz şeyi bilirsiniz. Biz sizden söz ettiğimizde, sizi bü­
tünden ayırır ve bir birey olarak sizin hakkınızda konuşuruz.
Sizi ne bir birey yapar? Görünüşünüz, konuşma ve düşünme bi­
çiminiz. Tüm diğer şeyler sizin düşünme biçiminizin sonuçları­
dır. Ve sizin zihniniz, sadece, okulda öğrendiğiniz tüm felsefe­
nin bütünü olabilir. Siz, "Ben okuldan mezun oldum" diyebilir­
siniz. Bu ne anlama gelir? Bu, "Okulda bana öğretilen her şeyi
hatırladım ve belleğime dayanarak tüm sınavlardan geçtim" de­
mektir. Ama onları deneyimlediniz mi? Hayır. Böylece sizin bey­
niniz gerçek olması gerektiğini kabul ettiğiniz, ama öyle olma­
yan kuramsal felsefeyle doludur. O, size onu öğreten kişinin bi­
le gerçeği değildir. O, onu keşfetmiş olan kişinin gerçeğidir. An­
lıyor musunuz? Öyleyse sizin kafanızda ne vardır? Ebeveynle­
rinizin size öğrettikleri her şey; okularınızın, tarihinizin ve kül­
türünüzün size öğrettiği her şey . . . Ama onun ne kadarı ger­
çektir? Başka bir deyişle, kafanızda birisi var mıdır, yoksa bu
sadece bir kayıt mıdır?
1 05
'.l(eafiteyi 'Yaratma 1?.g/Weri
Artık neden, teknoloji alanı dışında, kimsenin mucizeler ya­
ratmadığını biliyor musunuz? Çünkü herkes, zihnen öğrenmiş
olduğu her şeyin gerçek olduğunu varsaymaktadır. Mucizeler sa­
dece beklentinin pahasına gerçekleşir. Başka bir deyişle, o si­
zin öğrenmemiş olduğunuz şeydir. O sizin gerçek olarak bilme­
diğiniz ve olmasını beklemediğiniz şeydir ve o olur; işte o ger­
çektir. Böylece sizin zihniniz çok fazla anlamsız ve mantıksız
sözle doludur. Kafanızda ne kadar çok batıl inanç var? Merdi­
venlerin altından geçer misiniz? Beyazın iyi, siyahın kötü oldu­
ğuna inanır mısınız? Yazıklar olsun. Suçluluk hisseder misiniz?
Hala suçluluk hissediyor musunuz? Yazıklar olsun. Bakın, me­
sele şudur: Sizin bu hayatta çok sıkılmanızın nedenlerinden bi­
ri, sadece gerçek olarak bildiğiniz şeyi yapabilmenizdir. Siz her
Cumartesi gecesi şöyle olduğunu, her Pazar sabahı böyle oldu­
ğunu, işinizde şöyle olduğunu vb. bilirsiniz. Siz işinizden ve
hayattan sıkılırsınız. Neden? Çünkü siz nasıl yapacağınızı bil­
diğiniz tek şeyi yapıp durursunuz ve sizin sahip olduğunuz tek
gerçek odur. Başka her şey varsayımdır. Öyleyse sizin zihni­
niz ne kadar büyüktür? O sadece sizin gerçeğiniz kadar bü­
yüktür.

Özünüz'ün Sesi
Öyleyse amaç nedir? Özünüz 'ün ne düşündüğünü hayal
edin. Siz hiç Cumartesi gecesi Özünüzü hayal ettiniz mi? O si­
ze ne demektedir? "Bugün yine bunu mu yapacağız? Vazgeç. "
Özünüz'ün, Tanrınız'ın size şunu söylediğini hayal edin: "Senin
neyin var? Başka bir şey yapamaz mısın? Kendi başına düşü­
nemez misin? Seninle konuşmama izin verecek kadar uzun bir
süre susamaz mısın?" Özünüz'ün size şöyle dediğini hayal edin:
"Ben bugün işe gitmek istemiyorum. Bugün aynı şeyleri yap­
mak istemiyorum. Bunu neden istemediğimi biliyor musun?
Çünkü her gün aynı şeyleri yapmak için kullandığın şey ben'im.

1 06
'13öfüm 2
Ben gittikçe küçülüyorum. Eğer sen kurumuş görünüyorsan, bu­
nun nedeni beni bunlar için kullanıp tüketmiş olmandır."
Birisine acımasız davranıp zarar verdiğinizde, Özünüz si­
zi buna muktedir kılar. Ben bunun nasıl bir his verdiğini bili­
rim. Maymun-zihniniz* masum birine acımasızca saldırdığın­
da, bunun için -olayı dehşetle izleyen- Özünüzü bir kukla gibi
kullanır. Bunu hayal edin. Özünüz'ün size şöyle dediğini hayal
edin: "Beni dinlemeyecek misin? Neden böyle olmak zorunda­
sın? Neden savaşmak yerine, bu insanı sevmek istemiyorsun?
Onu sev." En şiddetli anınızda kafanızın içinde bu sesi duydu­
ğunuzu hayal edin. Siz çok öfkelenmişsinizdir ve o size, "Sa­
kinleş. Bu insanı sevelim. Şu anda saldırdığımız varlık biziz"
demektedir. Siz o sesi duymak istemezsiniz. Ona susmasını söy­
ler ve daha da fazla öfkelenir, karşınızdaki kişiye daha da şid­
detle vurursunuz. Özünüzü hayal edin; onun başka ne yapma­
sı gerekir? Sizin yaşlanmanızın ve bir sürü hastalığa yakalan­
manızın nedeni Özünüz'ün sizden bıkıp usanmış olmasıdır, çün­
kü sizin gelişmeniz gerekiyordu. Siz bu yüzden buradasınız. Ge­
lişmek ne anlama gelir? O sizin bedeninizin değil, bilgeliğinizin
gelişmesi gerektiği anlamına gelir. Sizin Özünüz bir enkarnas­
yonda kullanıp tükettiğiniz yaşam-kuvvetidir. * Siz bir çocuk­
ken o kuvvet büyüktür, her yanı kaplar. Siz spermlerinizi saç­
maya ya da adet görmeye başladığınızda ve dünya hakkında gö­
rüşler, yargılar oluşturmaya başladığınızda, o küçülmeye baş­
lar, çünkü siz onunla yaratmak için Özünüzü kullanıp tüket­
mektesinizdir.
Neden ölmekte olduğunuzu biliyor musunuz? Çünkü siz
yaratılmış düşünceler formunda hayati bir enerji kaynağını kul­
lanıp tüketmişsinizdir. Bu günlerin birinde Özünüz sizden kur­
tulmak için daha fazla beklemeyecektir. O, siz yere düşene dek
o ağacı sarsacaktır. Bir Öz nasıl bu kadar acımasız olabilir?
Çünkü sevgili varlıklar, siz burada gelişip tekamül etmek için
bulunuyorsunuz. Burada mevcut durumu sürdürmek için de-
1 07
�ealiteyi 1'aratma '1<.efıDeri
ğil, realiteyi yaratmak için bulunuyorsunuz. Siz burada bilgi,
felsefe ve sonra gerçek bakımından gelişmek için bulunuyor­
sunuz. Burada hayattan korkmak için değil, yaşamak için bu­
lunuyorsunuz. Siz burada beyninizi düşünceler yaratmak ve
cehaletinizi yenmek için kullanma amacıyla bulunuyorsunuz.
Bir insan aydınlandığında ne olur? O cehaletini yener. Bu
ne anlama gelir? Bu onun değişmiş-egosunu, kişiliğini, bedeni­
ni değil, Özü'nü geliştirdiği anlamına gelir. Ve o her gün o ener­
jiyi içererek çalışır. Öyleyse ona ne olur? O asla gerçekten yaş­
lanmaz O dinamik enerjiye sahiptir. O yaratabilir. Ve onun ka­
bul düzeyi olağanüstüdür. Eğer siz o insana, "Buna inanıyor
musun?" diye sorarsanız, o daima evet diyecektir. "Ben onu çok­
tan deneyimledim. Ona sahip oldum" diyecektir. Eğer ona bu­
nun ne anlama geldiğini sorarsanız, o sizi şöyle yanıtlayacak­
tır: "Bu benim onu bir felsefe olarak yarattığım, sonra bir de­
neyim olarak tezahür ettirdiğim anlamına gelir; ben onu de­
neyimledim. Deneyimleyince, onu bildim. Ben bilgeliğe sahibim.
Ben gerçeğe sahibim. " Bunu anlıyor musunuz?
Bu sizin bir melek, bir iyilik timsali haline gelmeniz ge­
rektiği anlamına gelmez. Yeni Çağ, yeni çağ değildir; o ebedi çağ­
dır. Bu sizin bedeninizden daha büyük olmanız, önyargınızdan
daha büyük olmanız, yoksunluğunuzdan daha büyük olmanız
anlamına gelir. Ve bu olumlu bir zihinsel tutuma sahip olmak
değildir, çünkü eğer bir insan olumlu bir zihinsel tutuma sa­
hipse, bu onun gerçekte -içinde olumlu bir zihinsel tutuma sa­
hip olmaya çalıştığı- olumsuz bir zihinsel tutuma sahip oldu­
ğu anlamına gelir. Böylece, o sahte bir tutumdur. Oysa ben siz­
den değişmenizi ve o olmanızı istiyorum.

Bilinç ve Enerji Disiplini


Bilinç ve enerji realitenin doğasını yaratır. O realite in­
san bedenini ve onun en büyük organını, insan beynini yarat-

1 08
'13öfüm 2
tı. Beyin bilinç ve enerji yaratmaz; beyin bilinç ve enerjinin bir
aletidir; o bir makinedir. Onun işi, bilinç ve enerjiyi alıp, ez­
berlenmiş, biyokimyasal düşünce olarak dondurmaktır, böyle­
ce o düşünce realiteyi yaratabilir; yani beyinde tutulan (ön lop­
ta imgelenen) düşünce zaman akışında realiteyi yaratır. Mese­
le, bakir bilinç ve enerjiyi alıp tekfunülsel düşünceyi yaratmak­
tır -daha büyük olmak ve daha büyük düşünmektir- ki o sizin
için daha büyük bir yaşam yaratabilsin. Böylece Tanrı, Öz şim­
di sizin içinizde gelişmektedir. Ve içinizde meydana gelen, dı­
şınızda da meydana gelecektir.
Ben size Bilinç ve Enerji disiplinini göstereceğim. Bu di­
siplin şu anlama gelir: Sizin bu okulda öğrendiğiniz ilk şeyler­
den biri zihni sakinleştirmek ve Boşluk denen yeri bulmaktır.*
Boşluk, Ana/Baba prensibidir. O, bilinç ve enerjinin kaynaklan­
dığı yerdir. Siz enerjiyi omurganızın dibinden orta-beyninize çı­
kararak beyninizi temizlersiniz, böylece kimliğiniz, hissettikle­
riniz, endişeleriniz yok olur. Beyindeki tüm diğer şeyler teıniz­
lenir, çünkü eğer beyin düşüncelerle somut realite yaratmanın
mekanizması ise, o zaman sizin onu temizleyip saflaştırmanız
gerekir ki, ön-loba koyup üzerinde odaklandığınız düşünce çev­
renizde mutlak bir berraklıkla tezahür edebilsin.
Bunun neye benzediğini size bazı (daha ileri düzeydeki) öğ­
rencilerle göstereceğim.** Bu (nefesle yapılan) uygulama size şa­
şırtıcı, korkutucu, hatta biraz utandırıcı görünebilir. O size ay­
rıca kendi kabul düzeyinizi de gösterecektir. Neden kabul et­
ıniyorsunuz? Neye karşı önyargılısınız? Neye inanmıyorsunuz?
Bu öğrencilerin bu disiplini uygulayışlarını izledikten sonra,
yapmak istediğiniz şeyin bu olup olmadığına, bu okula devam
etmek isteyip istemediğinize karar vermenizi istiyorum, çün­
kü bir ara verdiğimizde, gidip yatırdığınız parayı geri alma fır-

*Bu uygulama Ramtha'nın Doğumun ve Ölümün Gizemi adlı kitabında anla­


tılmıştır.
* * Bu Bilinç ve Enerji disiplini yine aynı kitapta anlatılmıştır. (Ç.N.)
1 09
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(efiberi.
satına sahip olacaksınız. Ama buradan ayrılırken, hiç olmazsa
bu karışıklıktan harika bir şeyin ortaya çıkabileceği düşünce­
siyle ayrılmanızı istiyorum. İleride, kendinizi hazır hissettiği­
nizde, buraya geri dönebilirsiniz. Elbette o zaman daha yaşlı
ve daha bilge olacaksınız.
Hatırlayın, bu çalışma sizinle ve bir veçhenizi geliştirme­
nizle ilgilidir. Bu okulda ölmüş hayvanları hayata geri döndür­
müş olan öğrenciler vardır. Yaşamlarında mucizevi şifalar ya­
ratmış olan birçok öğrencimiz vardır. Bunlar belgelenmiştir. Bu
okuldaki her öğrenci kendisi için realiteyi yaratmıştır. Onlar
yaşamlarını çeşitli derecelerde değiştirmişlerdir. Ve onlar sizin
"psişik güç" dediğiniz, tüm tanrılığın sadece bir fenomeni olan
gücü geliştirmişlerdir.
Siz aradan sonra geri döndüğünüzde, ben benliğin köken­
leri, bu sıkıntılı duruma nasıl girdiğiniz, bu durumda olmanı­
zın nedeni ve ondan nasıl çıkabileceğiniz hakkında konuşaca­
ğım. Yarın Bilinç ve Enerji disiplinini ve hayatınızda gerçekleş­
mesini istediğiniz üç şeyi nasıl yaratabileceğinizi ve hayatınız­
da kurtulmak. istediğiniz üç şeyi nasıl değiştirebileceğinizi öğ­
reneceksiniz. Sizi seviyorum. Artık gidebilirsiniz.

1 10
BÖLÜM 3

BENLİGİN KÖKENLERİ

İçinizdeki Tanrı'yı selamlıyorum. Onun nerede bulundu­


ğunu asla unutmamak için dua edelim ve hayatın şerefine bir
bardak su içelim.

Sevgili Tanrım,
bugün öğrendiğim şeyin
gerçekleşmesini istiyorum.
Onu deneyimlemeyi bekliyorum.
Tanrım hayatımı kutsa.
Öyle olsun.

Öğretileri Kendi Sözlerinizle İfade Etmenin Önemi


Şu andan itibaren bir felsefeyi öğreneceksiniz, ama bu fel­
sefeyi gerçekten özümsemenizi istiyorum. Dikkatle dinleyin.
Söylenenlere konsantre olun, çünkü sık sık sizden öğrendiği­
niz şeyi yanınızdaki kişiye ifade etmenizi isteyeceğim. * Onu
kendi sözlerinizle ifade edin. Çünkü siz işittiğiniz şeyi söze dök­
tüğünüzde, o sizin beyninizde kalır. Bu öğretiyi kendi sözleri­
nizle ifade edebilirseniz, o benim öğretim olmak yerine, sizin öğ­
retiniz olur. Anlıyor musunuz?
Zihin realiteyi yaratır. Hayatınızın her günü sizin düşün­
me biçiminizin bir ürünü olmuştur. Eğer bu süreci anlayabilir
ve kabul düzeyinizi, anlayış düzeyinizi genişletebilirseniz, ger­
çeği, onu kendi yaşamınızda tezahür ettirerek deneyimlersiniz.
Bu yüzden bugün size öğrettiğim her şeyi yanınızdaki kişiye
*Bu Ramtha'nın öğretim yönteminin önemli bir özelliğidir. Ramtha sık sık
öğrencilerinden öğrendikleri şeyi yanlarında oturan kişiye ifade etmelerini is­
ter. Okura da, bu isteğe uyarak, Ramtha'nın öğretilerini yanındaki kişiye ya
da kendi kendine, kendi sözleriyle ifade etmesini öneririz.
111
1(µfiteyi 'Yaratma 'RgfWeri
kendi sözlerinizle ifade edebilmenizi istiyorum. Yanınızdaki ki­
şiyi kendinizmiş gibi düşünün ve ona bu öğretiyi kendi anla­
mak istediğiniz gibi ifade edin. Eğer bunu yaparsanız, gün so­
nunda daha çok şeyi biliyor olacaksınız.
Sizler küçük çocuklar gibisiniz. Başka gezegenlerde -baş­
ka galaksilerde, boyutlarda ve zaman akışlarında- sizden çok
daha gelişmiş varlıklar ve uygarlıklar vardır; ancak, az sayıda
başka dünyada sizden daha az gelişmiş varlıklar vardır. Sizler
küçük çocuklarsınız. Sizler Tanrı denen bütünün bir parçası­
sınız. Ve binlerce yıldır biz sizi insan dramına çok uygun olan
bir terimle adlandırıyoruz: "Unutulmuş Tanrılar. " Siz tanrısal­
lığınızı unutmuş ·ve fizikselliğinize, maddesel benliğinize sarı­
nıp sarmalanmışsınız.

Boşluk: Var Olan Her Şeyin Kaynağı


Şimdi başlangıca, sadece bir an önce meydana gelmiş olan
başlangıca geri dönelim. Her şey nasıl başladı? Bugün size su­
nacağım öğreti sözel çelişkiler içeriyor görünebilir, ancak söz­
leri aşan bir anlayış düzeyi vardır. Böylece sözler ifade edilmek
istenen şeyi ifade etmekte yetersiz kalabilir. Bugün tüm bun­
ların, bu engin uzayın ve zamanın nasıl meydana geldiğinden,
sizin nereden geldiğinizden, neden burada bulunduğunuzdan ve
gitmeniz gereken yere gitmenizi engelleyen ne yaptığınızdan söz
edeceğiz.
Şimdi boş bir kağıt çıkarın, kağıdın üzerinde hiçbir şey
olmasın. Biz bu iki-boyutlu ifadeyle bir gizemden söz edeceğiz.
Sizden şu sözcüğü tekrarlamanızı istiyorum: Boşluk. Bu söz­
cüğü tanımlayalım. Boşluk engindir, ama bu enginlikte hiçbir
şey yoktur. Böylece o engin bir hiçliktir. Orada hiçbir şey yok­
tur, yani düşünce bile yoktur. Böylece o engin ve boş bir hiç­
liktir. Ancak, bu hiçlikte potansiyeller vardır. Böylece, Boşlu­
ğun, engin bir hiçlik olsa da, potansiyel olarak her şey olduğu-

112
'Böfüm 3
nu söyleyebiliriz. Böylece, sizden şunu tekrarlamanızı istiyo­
rum: Her şeyin potansiyel olarak bulunduğu, ama hiçbir şeyin
maddesel olarak bulunmadığı engin bir hiçlik. Yanınızdaki ki­
şiye dönüp Boşluk terimini tanımlayın: Her şeyin potansiyel
olarak bulunduğu, ama hiçbir şeyin maddesel olarak bulunma­
dığı engin bir hiçlik. Boşluk budur.
Sınırlı bir zihnin Boşluğu kavraması zordur. Bu yüzden
belki kullanılabilecek en uygun görüntü şu olabilir: Uzayı ve
onun içinde bulunan tüm yıldızları, gezegenleri gazımsı bulut­
ları, nebulaları düşünün ve sonra uzaydaki tüm bu ışıkları yok
edin. Şimdi Boşluğun engin bir hiçlik şeklindeki zihinsel kav­
ramına sahibiz. Peki, bu engin hiçlik ne kadar yaşlıdır? O za­
mansızdır, çünkü zaman ondan kaynaklanacak olan bir potan­
siyeldir. Bunu anlıyor musunuz? Böylece Boşluk daima vardı.
Siz Boşluğu normal yaşamınızda deneyimler misiniz? Siz zih­
ninizin dinlenmesine veya doğal olarak duraklamasına izin ver­
diğinizde, hiçbir şey düşünmeden sabit bakışlarla boşluğa bak­
tığınızda, işte o anda Boşluğu deneyimlemektesinizdir. Bu da­
imi Boşluğa Ana/Baba Prensibi veya -tüm yaşamın ondan kay­
naklandığı- Kaynak da denir. Ama yaşam bir hiçlikten nasıl
kaynaklanır? Boşluk kendisi olmayan bir şeye nasıl yaşam ve­
rir?
Vuku bulmuş olan şudur: Bir noktada Boşluk olağanüstü
bir şey -bir şey- yapmıştır.

ŞEKİL 1: BOŞLUGUN KENDİNİ DÜŞÜNÜP TASAR.LAMASI

1 13
11._ealite!Ji ?'aratma 1{t6Dtri
Olan şuydu: Boşluk kendini düşünüp tasarladı. Şimdi siz­
den kollarınızı iki yana açmanızı istiyorum. Düşünüp tasarla­
ma, görsel olarak, bu şekilde görülür. Sağ ve sol elin bir araya
geldiği yer mıknatısın merkezidir. Negatif ve pozitif kutupla­
rın biraraya geldiği yer mıknatısın merkezidir. Mıknatısın mer­
kezi ne negatif ne de pozitiftir. O sadece vardır. Kollarınızı iki
yana açın: Boşluk engin bir hiçlik olarak kendini düşünüp ta­
sarladı. Ve o bunu yaptığı anda, bir an doğdu.

ŞEKİL 2: SIFIR NOKTASI

Şimdi elinizdeki boş kağıdı kendi içine doğru katlayın. KA­


ğıdın uçlarının buluştuğu yere kalemle bir nokta koyun Bu,
tüm bunların nasıl başladığıyla ilgili zihinsel bir resimdir.

ŞEKİL 3: BOŞLUGUN KENDİNİ DÜŞÜNÜP


TA8ARLAMASININ PRATİK ÖRNEGİ

114
'Böfüm 3
Bunun basit bir anlatım ve ilkel bir örnek olduğunu unut­
mayın. Kendini düşünüp tasarlayan Boşluk kendisinin bir ak­
sini yarattı. Başka bir deyişle, o kendisinin bir değişmişliğini
yarattı ve biz bunu bu noktada görüyoruz. İlk kez, daima var
olan Boşluk'tan bir potansiyel doğmuştu. Ve Boşluğun kendi­
ni düşünüp tasarladığı yerdeki o potansiyel bir akis oldu, ama
o ko'nsantreydi. O bir tekamül, bir evolüsyondur. İşte siz böy­
le başladınız. (Şekil 2'deki) bu varlık bilinç ve enerji olarak içe­
rilir. Bu bilinç ve enerjidir. Sizin başlangıcınız buydu, ama siz
hfila başlamamıştınız. Siz sadece Boşluk tarafından düşünü­
lüp tasarlanmıştınız. Bu (Şekil 3'teki) tümüyle Boşluk'tur ve
biz onu bu iki-boyutlu, lineer zamanda görüyoruz. Ama bura­
daki nokta şimdi bir referans noktası olur. Ve ona Tanrı de­
nir. Şimdi sizden o noktanın yanına "Ben olan Tanrı" diye yaz­
manızı istiyorum. Bu düşünüp tasarlama noktası bilinç ve ener­
jinin başlangıcıdır. Boşluk ona yaşam veren Ana/Baba Prensi­
bi'dir ve o sizin başlangıç noktanızdır.
Şimdi Boşluk bu küçük varlıkla konuşur ve ona şöyle der:
"Merhaba. Senin içimdeki mevcudiyetini özledim. Senin görü­
nüşün beni memnun etti. Benden istediğin gibi yaratmanı isti­
yorum, istediğin şeyi yapmanı istiyorum. Ben artık yalnız deği­
lim. Sen şimdi benimle birliktesin. Şimdi git ve benimle ne is­
tersen onu yap . "
Anneniz v e babanız siz küçükken size bunu söyledikle­
rinde başınız derde girerdi. Siz evde ve dışarıda koşturur, yap­
mak istediğiniz her şeyi yapardınız, ama geri döndüğünüzde ebe­
veynlerinizin zihinlerindeki şeyin tam olarak bu olmadığını an­
lardınız. Ancak bu ebeveyn farklıydı, o hiçbir kısıtlama koyma­
dan size gelişme ve genişleme izni vermişti. "Git ve benimle
ne istersen onu yap. " Bu Boşluk'ta zamanın olmadığını anla­
malısınız. Eğer zaman yoksa, mesafe de yoktur. Eğer mesafe
yoksa, uzay da yoktur.
Bu durumda siz şöyle düşünmeye başlarsınız: "Pekfila, ben
1 15
�te!Ji 'Yaratma 'l(efWeri
oraya buraya koşturacağım. Bu eğlenceli görünüyor. " Böylece
siz burada belirdiğiniz anda buraya geri dönersiniz, çünkü Boş­
luk'ta "burada" "orada"dır. * Bunu anlıyor musunuz? Orada
zaman yoktur, böylece "burada" da yoktur. O zaman siz biraz
düş kırıklığına uğrar ve "Eh, o zaman ben aşağıya giderim" der­
siniz. Ama Boşluk için aşağı nedir? Böylece siz aşağıya gider­
siniz. Ama aşağıda olduğunuzu algıladığınız anda, başladığınız
yere geri dönersiniz, çünkü Boşluk'ta zaman yoktur. Böylece,
her yer aynıdır. Bunu anlıyor musunuz? Bu varlık (Sıfır Nok­
tası) Boşluğun her yanındaydı, ama asla bir yere gitmedi. Bu
varlık kim bilir ne kadar uzun bir zaman orada kaldı ve ebe­
veyninin olmasını söylediği her şey olmaya çalıştı, çünkü "her
şey" kesinlikle yeni bir anlayışa adaydı. Bu bilinç, yöneldiği
her yerde, zaten vardı, böylece o hiçbir yere gitmedi.

ŞEKİL 4: SIFIR NOKTASININ


BOŞLUK'TA HAREKET EDİŞİ

Sıfır Noktası

Sonra bir gün, Sıfır Noktası kendini düşünüp tasarladı.


Onun ne yaptığını bana ellerinizle gösterin. Siz kendinizi dü­
şünüp tasarladığınız her defasında tekamül edersiniz. Böylece
o tümüyle kendi üzerine döndü. Ve o bunu yapar yapmaz, dü-
*Başka bir deyişle, zamanı ve uzayı ölçecek bir referans noktası olmadığın­
dan , Sıfır Noktası hareket etmeye çalıştığı her defasında kendini hep aynı
yerde buldu. Sıfır Noktası, onları ölçmesini sağlayacak herhangi bir referans
noktasına sahip olmadığından, herhangi bir değişikliği veya hareketi algılaya­
mıyordu.
1 16
'Böllim 3
şünüp-tasarlama noktası yaratıldı. Şimdi iki elinizi (Şekil 2'
deki gibi) birleştirin. Bu o küçük noktanın kendi üzerine dön­
mesidir. O bunu yaptığı anda bölündü. O bunu yaptığı ve geri
döndüğü anda, artık bir değil, ikiydi (bkz. Şekil 1).

Ayna Bilincin ve Zamanın Yaratılışı


Bilinç ve enerji eşliğe sahiptir; burada biri daha vardır.
Boşluk, Sıfır Noktası'nı doğurmuştur. Sıfır Noktası da bu ay­
na bilinci doğurmuştur. O nedir? Ayna bilinç, Sıfır Noktası'nın
daha düşük bir veçhesidir. Ellerinizi yukarıda ve aralık tutun.
Buradaki bu yer Boşluk'ta çok özgündür, çünkü ilk kez biz iki
bilinç noktasına sahip olduk (bkz. Şekil 5). Ancak bu iki nokta
arasında biz yeni bir realiteye de sahip olduk ve o realiteye za­
man denir. Zaman neden sadece burada mevcuttur? Çünkü bu
iki realite noktası arasında bir mesafe vardır. Ellerinizi birleş­
tirin. Eğer bu elleri birleştirirsek bir zaman olur mu? Şimdi
zaman var mıdır? Hayır. Böylece şimdi ikinci büyük yaratıma
sahibizdir: Biz başka bir bilincin doğurduğu zaman, mesafe ve
uzaya sahibiz.

ŞEKİL 5: ZAMANIN ELLERLE TASVİRİ

Sıfır Noktası A3'na Bilinç

Yedinci Düzey
Uzay Zam.an
-

1 17
1(.ealiteyi 'Yaratma 1(.efıberi
Siz cennetin* yedinci düzeyini (ya da katını) duydunuz mu?
Bu cennetin yedinci düzeyidir. Biz orada başladık. Ellerinizi tek­
rar birleştirin; şimdi biz bir'iz. Onları ayırın; şimdi biz ikiyiz.
Yedinci cennet katında realite ne kadar hızlıdır? Eğer siz ye­
dinci-düzey varlığının bilincine sahip olsaydınız ve bir düşün­
ce düşünseydiniz, onun tezahür etmesi hiç zaman almazdı. Çün­
kü yedinci katta düşünceler anında tezahür eder.
Şimdi tam burada bir yaratıma sahibiz. Bu Tanrı'dır (Sı­
fır Noktası) ve bu da Tanrı'nın ayna bilincidir. Şimdi yaşam
meydana gelmektedir. Bu iki elin arasında, tıpkı bu dünya ka­
tı gi�i, bütün bir realite vardır, sadece o yedinci kattır. Peki,
siz yedinci katta -tahmin etmeye cüret etmeyeceğimiz kadar­
çok uzun bir zaman yaşadıktan sonra, daha ileri gitmeye ha­
zır olduğunuzda ne yaptınız? Yine kendi üzerinize döndünüz,
değil mi? Ama şimdi küçük bir sorun vardır, çünkü benlik bu­
rada gezinen bir şeye sahip olmuştur. O bu diğer ele sahip ol­
muştur. Böylece bu Sıfır Noktası'nın bu ayna bilince aynı şeyi
yapma mesajını vermesi gerekir. Böylece onlar (ellerin birleş­
mesi örneğinde olduğu gibi) zamanı çökertirler. Şimdi onlar bir­
dir, değil mi? Ve onlar düşünüp tasarladıklarında, artık yedin­
ci cenneti düşünüp tasarlamamaktadırlar; onlar sonraki cen­
neti düşünüp tasarlamaktadırlar, çünkü yedinci cenneti zaten
yaşamışlardır. Ellerinizi birbirine yaklaştırın, bu yedinci cen­
nettir, ama program yeni cennet katını yaratmaktır. Onlar dü­
şünüp tasarladıklarında altıncı cennet katı ya da realitesi or­
taya çıkar (Şekil 6). Peki, zaman altıncı cennette daha yavaş
mıdır, yoksa daha hızlı mıdır? Daha yavaştır.
Peki, eğer siz altıncı realitede yaşıyorsanız, sizin düşünüp
tasarladığınız bir düşüncenin gerçekleşmesi ne kadar hızlı ola­
caktır? Siz yedinci realitede yaşayan bir kişiden biraz daha ya­
vaş olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Evet. Aradaki fark bu­
dur.

1 18
'.Böfüm 3
ŞEKİL 6: ALTINCI DÜZEY

Sıfır Noktası �a Bilinç

Altıncı Düzey
Uzay - Zaman

Burada harika bir şey meydana gelmektedir. Biz düzeyle­


re sahibiz. Burada biz yedinci düzeye sahiptik ve şimdi altıncı
düzeye sahibiz. (Eller örneğinde görüldüğü gibi) altıncı düzey­
de Sıfır Noktası ile ayna bilinç arasındaki mesafenin yedinci dü­
zeyde bu iki unsur arasındaki mesafeden daha uzun olduğuna
dikkat edin. Bu, zamanın -sözünü edeceğimiz- sırrıdır. O, uzak
bir yıldız gibi yoğunlaşıp katılaşmış noktalar değil, bilinçteki
ilişkidir. O bilinçtir. Şimdi gerçek yaratım, yaratılış sürüp git­
mektedir. Biz Boşluğa sahibiz ve Boşluk'tan -Boşluğun içinde­
bir sırrı öğrenmiş olan bilinç ve enerjiye sahibiz : Kendi üzeri­
ne dön ve düşünüp tasarla. Bunu yaptığınızda, genişlersiniz.
Böylece şimdi bir merdiven inşa edilmiştir. Buradaki (Şekil 5'
teki) ayna bilinç daima buradaki Tanrı bilincini yansıtmakta­
dır. İkisi arasında var olan şeye yaşam potansiyelleri denir.
Böylece, yedinci cennet altıncı cennetten farklı bir realiteye sa­
hipti. Bunu anlıyor musunuz?
Sevgili öğrenciler, şimdi yeni bir çizim yapmanızı istiyo­
rum. Daha önce yaptığınız gibi, Sıfır Noktası'nı koyun. Bu si­
zin tanrılığınızdır. Sonra aşağı inip başka bir nokta koyun. Bu
iki nokta arası yedinci kattır. Bunu kapatıp aşağı inin, başka
1 19
1?._ealiteyi 'Yaratma !l?g.fıberi
ŞEKİL 7: BEŞİNCİ DÜZEY

Sıfır Noktası .Apa Bilinç

Beginci Düzey
Uzay - Zaman

bir kat daha yaratın; bunlar altıncı ve yedinci katlardır. Sonra


alt alta beş nokta daha koyun, toplam olarak yedi nokta çizin
(Şekil 8) . Bunu o Boşluk kağıdınıza çizin. Şimdi yine ellerinizi
önce birbirine yaklaştırıp, sonra birbirinden gittikçe daha çok
ayırarak bu düzeyleri temsili olarak gösterin. Şimdi hangi dü­
zeydeyiz? Bu beşinci düzeyde zaman altıncı düzeydekinden da­
ha yavaş mıdır, daha hızlı mıdır? Daha yavaştır.
Piramit kutsal geometride yaratılmış en kutsal formlar­
dan biriydi, çünkü piramit her şeyin ondan kaynaklandığı ya­
ratılış noktasının düşüncelerinin haritasıdır. Üçgenler, bu kat­
ta bilinç ve enerji olarak esas unsurdur. Böylece, dördüncü dü­
zeyde zaman beşinci düzeydekine kıyasla daha yavaştır. Bu za­
man uzunluğunu (Şekil 8'deki gibi) yatay çizgilerle belirleyece­
ğiz. Şimdi bu çizgileri çizin. Alttaki zaman üsttekinden daha
yavaştır, bu yüzden onun için daha uzun bir çizgi çizin. Çizdi­
ğiniz her çizgi üsttekinden biraz daha uzun olacaktır.
Şimdi bu size çok basit görünebilir, ama bunlar z aman­
çizgileridir. Bu, bu kata dayanan bir zaman-çizgisidir. Bugün
hepiniz birinci düzeydesiniz. Siz bu yavaş zamanda ve bu za­
man-çizgisinde yaşıyorsunuz. Bu salonda, başka bir zaman-çiz-

1 20
'Böfi 3
ŞEKİL 8: BİLİNÇ VE ENERJİNİN
SIFIR NOKTASINDAN AŞAGI İNİŞİ

Sıtlr Noktası

7. Düzey


. Düzey

8. Düzey

1. Düzey
Şimdi .
Ayna Bilincin lnigi
Frekans Düzeyleri

gisinde bulunan başka bir bilinç düzeyi de vardır, o sizinle ay­


nı uzayı (yeri) işgal etmektedir, sadece onun zamanı sizin za­
manınızdan daha hızlıdır. Sizin oturduğunuz yerde (sözünü et­
tiğimizden) başka bir zaman-çizgisi de vardır. Onun frekansı
daha da hızlıdır ve bu en üst düzeye kadar böyle devam eder.
Böylece sizin oturduğunuz yer diğer boyutlarda bulunan baş­
ka yaşam-formları (diğer bedenleriniz) tarafından da işgal edil­
mektedir. Onları görememenizin nedeni onların sizden çok da­
ha hızlı titreşmeleridir, enerji frekanslarının sizinkinden çok da­
ha yüksek olmasıdır. Yerkürenin elektromanyetik dalga frekans
birimi (hertz) 8 olduğundan, siz sekiz hertz'de titreşiyorsunuz.
Ama aranızda oturan spiritüel bir varlık 320 hertz 'de titreşi­
yor olabilir. Anlıyor musunuz?
Siz Sıfır Noktası olarak doğduğunuzda, Tanrınız sizi ye­
dinci katta yarattığında ve siz düşünüp tasarlama ile yolculu­
ğa ve aşağı inmeye başladığınızda, Boşluk'ta gittikçe derinleş­
meye başladınız (bkz. Şekil 8). Siz ayrıca iki bilinç noktası ara-
121
9(eafiteyi 'Yaratma 'Rg./Weri
sında büyük bir lineer zaman da yaratıyordunuz. Sıfır Nokta­
sı asla hareket etmez. Sadece ayna bilinç hareket eder. Biz he­
pimiz aşağı inerken, bunu İnvolüsyon Kitabı* olarak adlandır­
dık. Böylece sizden piramidin (Şekil 8'deki üçgenin) sol tarafı­
na aşağı inen bir çizgi çizmenizi istiyorum. Ve onun yanına
"İnvolüsyon"* yazmanızı istiyorum.
Öyleyse siz bu birinci kata nasıl indiniz? Bunun kötü bir
yer olduğunu kim söyledi? Buraya sizi kimse zorla getirmedi,
siz kendiniz geldiniz. Burada olmak isteyen sizdiniz. Bu düşü­
şü gerçekleştiren sizlerdiniz. Bu bedeni ve bu zaman-çizgisini
seçen sizlerdiniz. Binlerce yıldır kendi araştırma ve keşfinizle
bu zaman-çizgisinin kaderini takip etmek için çeşitli bedenler­
le tekrar tekrar enkarne oldunuz.
Şimdi size bir şey sormak istiyorum. Siz burada titreşe­
rek oturuyorsunuz. Elinize bakın. Sizin eliniz yanınızdaki ki­
şinin eliyle aynı görünüyor mu? Onlar aynı yoğunlukta mı? Evet,
bu her ikinizin elinin de aynı hızda, aynı frekansta titreştiği
anlamına gelir; aksi takdirde onun elini göremezdiniz. Burada
herkes aynıdır. Herkesin beden frekansı aynıdır. O (görünme­
yen) bedenin frekansı bu bedenin frekansına bağlıdır. Size şu­
nu sorayım: Sizin burada olmanız ve diğer titreşim frekansını
görememeniz, onun var olmadığı anlamına gelir mi? Hayır. Her
şey bu noktanın (Sıfır Noktası'nın) gölgesi altında ve şu anda
içinde bulunduğunuz zaman ve uzayda meydana gelmektedir.
Bu zaman-çizgisi bir illüzyondur. Yukarıya, piramidin merke­
zine uzanan bu çizgiye Şimdi denir (bkz. Sekil 8). Sizin içiniz­
de olağanüstü bir zeka düzeyi vardır. O zeka düzeyini göre­
mezsiniz, çünkü o daha yüksek bir hızda titreşmektedir.
Şimdi burada küçük bir gösteri yapacağız. Elinize renkli
bir kalem alın. Yedinci katta iki bilinç noktası arasındaki za­
man uzunluğunda enerji akmaktadır. Sizden bu enerjiyi bir dal­
ga gibi çizmenizi istiyorum, çünkü enerji böyle dalgalanır. Bu
enerji dalgalanması, bu noktadan şu noktaya gitmenin aldığı
1 22
'1Jö{üm 3
zamanın salınımıdır. Böylece bu bir e� erji çizgisidir. Şimdi o
enerji çizgilerini aşağıdaki şekildeki gibi çizmenizi istiyorum.

ŞEKİL 9: YEDİNCİ KATIN ENERJİSİ

Sıfır Noktası

O bilinç düzeylerinin her ikisi de tam burada olduğunda,


o zaman her şey onların ikisi arasında var olur. Şimdi, eğer
biz iki bilinç noktasını (Şekil 2'deki gibi) birleştirirsek, enerji
nereye gider? Eğer bu iki bilinç düzeyi arasında dans eden bir
enerji varsa, biz onları (elleri birleştirme örneğindeki gibi) bir­
leştirdiğimizde, enerji nereye gider? O bilince geri döner, onun­
la birleşir. Biz elleri altıncı düzey ölçüsünde ayırdığımızda, ye­
dinci düzeyde var olan o kısa-dalga bilincine ne olur? O enerji
düzeyine ne olur? O hala var olur mu? Evet. Ama şimdi bu iki
bilinç noktası altıncı düzeyde bulunuyorsa, yedinci düzeyin tan­
rısal enerjisine ne olmuştur? O yavaşlar ve kendi üzerine kıv­
rılır. Ve biz bu daha uzun enerji dalgasına ve bilincin realiteyi
yaratmasında daha yavaş bir zaman oranına sahip oluruz. Böy­
lece, eğer siz yedinci katta yaşamaya alışmışsanız, ama şimdi
altıncı katta yaşıyorsanız, bu yedinci katın artık var olmadığı
anlamına mı gelir? Hayır. Anlıyor musunuz?
Şimdi sizden bu piramidi doldurmanızı istiyorum ve bu­
nu yapmanızı istememin nedeni çok basit fiziktir. Siz zamanı,
titreşimsel kütleyi, enerjiyi, neden burada olduğunuzu ve ne­
den diğer katları göremediğinizi öğreneceksiniz. Sizden tüm kat-

1 23
'.Böfüm 3
Şimdi sizden üçüncü düzeyi yaratmanızı istiyorum. Şim­
di dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci düzeylerin enerjisine ve
zamanına ne olur? Siz üçüncü katta ne tür bir bedene sahip
olacaksınız? O ne kadar hızlı titreşecek? Bedenin nedeni nedir?
Neden şudur: Eğer siz ruhsal-spiritüel bir varlıksanız, ancak
o katın unsurlarına büründüğünüzde bir katta bulunabilirsi­
niz. Başka bir deyişle, eğer Öz (Spirit) Boşluk'tan doğmuşsa,
onun bir zaman düzeyinde var olabilmesi için, o zamandan ya­
pılmış bir giysiye bürünmesi gerekir.

Ayna Bilincin Salımm Hareketi


İlk insanlar iki aya ve (stratosferde) bir bulut örtüsüne
sahip olan bu Terra katında (birinci kat) bu yolculuğa başladı­
lar. Sizin bedeniniz uzun, güzel ve kusursuz değildi. O kam­
bur, kıllı ve küçük bir beyne sahip olan bir bedendi. Ama o in­
sanımsı varlık buraya, birinci kata gelen bilincin ilk bedeniydi;
o bilinç sadece buraya nasıl geleceğini biliyordu, ama burası
hakkında hiçbir şey bilmiyordu, çünkü bu yer hakkında insa­
nın yaratacağından başka bilinecek bir şey yoktu. Bunu anlı­
yor musunuz? Böylece şimdi siz bu piramidin en dibindesiniz
(birinci kattasınız). Bu düzeyde harika bir şey olmaya başlar.
Bu bilinci alıp şunu yapın (Şekil 1 1) . O salınmaya başlar. Bu
salınım bir sarkaç hareketi gibidir. Şimdi konsantre olun. Ha­
tırlayın, bu bilinçtir. Böylece eğer bilinç burada ileri doğru sa­
lınıyorsa, diyelim ki o olumludur, * ama yine de siz hayal kur­
maktasınızdır.

*Elin bu ileriye doğru salınımı herhangi bir zıtlar dizisinin olumlu veçhesini
temsil eder. O, kötü yerine iyiyi, alçak yerine yükseği, hayır yerine eveti, geç­
miş yerine geleceği vb. temsil eder.

1 25
!l{ealitegi 'Yaratma �eri
ŞEKİL 1 1: HAYAL KURMAK

Sıfır Noktası

Burada durup şu şekle bakalım (Şekil 12). Buna Şimdi hi­


zalanması denir. Bu hayalin gerçek olması için, onun şöyle sı­
ralanması (geçmişe geleceğe giderek değil, şimdiki anda analo­
jik olarak yaratılması) gerekir:

ŞEKİL 12: ŞİMDİ HİZALANMASI

Sıfır Noktaı Ayna Bilinç

Sıfır Nokta7la Hizalanma

Böylece şimdi bu küçük varlığın ileri geri salınması gere­


kir. Ona hayal kuran, hizalanan, hizadan çıkan, yoğunlaşma­
sına izin veren ve sonra o yoğunlaşmaya bir deneyim olarak
giren ayna bilinç denir: Evet/Şimdi, hayır/Şimdi, olumlu/Şim­
di, olumsuz/Şimdi, gelecek/Şimdi, geçmiş/Şimdi. Bu gereklidir,
1 26
'Böfüm 3
çünkü bu varlık merkezden uzaklaşmadan hayal kuramaz. O
merkezden uzaklaştığında, iıngeleyebilir, hayal kurabilir. Bir kez
o hayali yarattığında, hayali hizaya sokar, Tanrı (Sıfır Nokta­
sı) ile arasındaki aralığı kapatır, geri çekilir ve tüm zamanı ha­
yaliyle döller. Bunu anlıyor musunuz?

ŞEKİL 13: AYNA BİLİNCİN SALINIM HAREKETİ

Sıfır Nokt.aı

Geçmi!I

� Biling

İnsan Türünün Tekamülü


Homo Erectus ve Tyrannosaurus Rex
Siz kimdiniz? Bir zamanlar olduğunuz o harika, müteva­
zı yaratıkları bugün korkunç bulurdunuz. Ama olmanız gere­
ken tüm şey oydu. Başka türlü, yaratılmasına yardımcı oldu­
ğunuz dünyanın nasıl bir parçası olabilirdiniz? Bir Öz bir gülü
nasıl koklayabilir? O bir sürüngeni nasıl eline alabilir? O nasıl
bir ağaç olabilir, ağacı gözlemleyebilir? Böylece, bu kata inme­
yi seçmiş olan varlık, burada aynı frekanstan yapılmış olan ve
çok küçük bir beyin içeren bir bedene girdi. Sizin küçük bir
beyne ihtiyacınız vardı, çünkü henüz ne biliyordunuz ki? Çok
şey bilmiyordunuz. Yüzünüz ise hayvani büyüklükteydi. Neden?
Çünkü gözlerin, burun deliklerinin, çenenin büyük, kolların ve
1 27
!l{ealiteyi �aratma !l{e!Weri.
bacakların uzun olması gerekiyordu, çünkü bu bir araştırma
ve keşif bedeniydi. Bir ağacı görebilmek, ona dokunabilmek, bit­
kileri koklayabilmek ve koparabilmek için tüm gereken çok kü­
çük bir beyin, küçük kafatası ve büyük duyu organlarıydı. Bun­
lar sizin ilk bedenlerinizdi.
Bedene sahip olmanın önemi nedir? Siz neden onun için­
de kaldınız? Neden onun dışına çıkamıyorsunuz? Ve bir kez o­
nun dışına çıktığınızda, neden ona geri dönmekten hiç kaçın­
mazsınız? Siz spiritüel kapasitenizi ve yeteneklerinizi beden
düzeyini aşacak kadar geliştirinceye dek hep bu bedene sahip
olacaksınız. Siz bu zaman-çizgisinde, en başında başladınız. Te­
kamül etmek için tüm bu zamana sahiptiniz. Bir insan nasıl
tekamül eder? Siz nasıl değişirsiniz? Bedenleriniz zaman için­
de nasıl değişip bugünkü güzel bedenlere dönüştüler? Siz na­
sıl değiştiğinizi biliyor musunuz? Kadim bir beyinden akan bi­
linç ve enerjinin Özü ile; onunla beyin sadece var olduğunu bil­
diği şeyi görebildi; siz bir ağaca tosladığınız her defasında, bir
kayadan aşağı yuvarlandığınız her defasında, Tyrannosaurus
Rex'i ve onun sıcak nefesini deneyimlediğiniz her defasında, ge­
liştiniz. Siz canınızı kurtarmak için koşmak istediğiniz, ama ye­
terince hızlı koşamadığınız ve koşabilmeyi dilediğiniz her de­
fasında, hücre biyolojisini değiştiriyordunuz. Kromozomlarınız
üzerindeki damgayı neyin yarattığını düşünüyorsunuz, üstat­
lar? Sizin DNA'nız nedir? O sizi nasıl oluşturacağını nasıl bi­
lir? Bedeni bir araya getirmekten kim sorumludur? Sizi oluş­
turmaktan anneniz ve babanızın sorumlu olduğunu mu düşü­
nüyorsunuz? Onlar bilinçsiz bir düzeydiler, çünkü sizin düşün­
müş olduğunuz her düşünce -sahip olmuş olduğunuz her kor­
ku, her arzu, her ihanet, her his, her sevinç- onları deneyimle­
diğiniz her an, o DNA'yı damgalayan duygudur. Ve DNA sar­
malını değiştiren şey duygudur. Duygu DNA'yı nasıl değişti­
rir? O, onu damgalar.
Böylece bu dünyadaki ilk yaşamınızda, eğer Tyrannosau-
1 28
1Jöfüm 3
rus Rex'ten kurtulacak kadar hızlı koşamamış ve onun tara­
fından yenmişseniz, son düşünceniz daha uzun bacaklara sa­
}ıip olmayı dilemek olmuştur. Böylece ölürsünüz, bedeniniz dün­
yanın toprağı olur ve siz bu piramitte yer alan üçüncü düzeye
(üçüncü kata) çıkarsınız. Bu kata çıktığınızda, ışıkta geçmiş
yaşamınızı gözden geçirirken hatırlayabildiğiniz tüm şey bu za­
man-çizgisinde öğrendiğiniz şeylerdir ve sonra o kesilir. Üçün­
cü katta, yani ışık katında görebileceğiniz tüm şey budur.
Siz bu dünyaya neden geri döndünüz ve hayatınızda ne
bir fark yarattı? Sizin buraya, zaman-çizgisine geri dönmeniz
gerekiyordu, çünkü çocuklarınız, iki kuşak içinde doğan çocuk­
lar daha uzun bacaklara sahip olacaklardı. Böylece siz bu nok­
taya kadar kazandığınız her şeyle geri dönmek istersiniz. Bu
çok spiritüel bir şey değildir. Çoğu insan son nefesini verirken
yaptığı şeyler için üzülür, pişmanlık duyar, sevdiği insanlara o
kadar katı davranmamış olmayı ister. Onlar gerçekten daha
iyi, daha verici, daha anlayışlı olmuş olmayı dilerler. Ölüm nok­
tasında onlar derin düşünürler, ama bu sadece onların teka­
mülünün bir sonucudur. Tyrannosaurus Rex tarafından yenen
varlık hiç böyle derin düşünmezdi. Onun düşündüğü tek şey o
canavardan daha hızlı koşabilmeyi dilemekti. Onun arzuladığı
son şey buydu.
Onun üçüncü katta, o zaman-çizgisinde ne kadar ilerledi­
ğini düşündüğünde, göreceği tüm şey bu olacaktır. Böylece o
Tannsı'na ne söylemektedir? O, "Bu kadar berbat bir çocuk ol­
duğum için üzgünüm" değil, "Daha uzun bacaklara sahip olmak
isterdim" demektedir. Ve onun Tanrısı ne yapacaktır? O son­
raki kuşakta kısa bacaklı değil, uzun bacaklı bir ailede doğar.
Şimdi o, onu kovalayan hayvanlardan daha hızlı koşmak iste­
yen bir Öz'e sahiptir. Şimdi ona genetik olarak bu potansiyele
sahip bir beden verilmiştir. Böylece bu varlık büyür, çevresin­
deki yırtıcı hayvanlardan daha hızlı koşar, onlardan daha akıllı
davranır ve o böyle olduğundan, onun çocukları duygusal ola-
1 29
!.l?ga[itegi 'Yaramıa 'l(efWeri
rak bu özelliğe sahip olarak doğarlar. Anlıyor musunuz? Böy­
lece o, bedenleri içinde bulundukları çevrede yaşamak için da­
ha iyi donanmış olan çocuklara sahip olur. Ve o bedenlerde bu­
lunan ruhlar ve Özler tekamülde o noktayı hak etmiş olan var­
lıklar olacaktır.
Aranızda kaçınız ebeveynlerinizin genetik ve duygusal özel­
liklerini taşıyorsunuz? Ellerinizi kaldırın. Hem duygusal hem
de fiziksel özellikler genetiğe aittir. Aranızdan kaçınız spiritü­
el olarak ebeveynlerinize hiç benzemiyorsunuz? Ellerinizi kal­
dırın. Bu şu anlama gelir: Eğer fiziksel bedeninize ebeveynle­
rinizin özellikleri hakimse, eğer annenizin korkusunu, babanı­
zın kuvvetini ya da babanızın korkaklığını, annenizin suçluluk
duygusunu kalıtsal olarak almışsanız, bunun nedeni, bedenin
genetik olarak realitesini vericisinden, yani ebeveynlerinden alıp
yaratmasıdır. Cesaretsiz ve azimsiz insanlar bu genetik kaderi
asla geçersiz kılamazlar. Başka bir deyişle, daha önce söyledi­
ğim gibi, onların Öz enerjileri bedenin genetiği tarafından tü­
ketilir. Bedenin genetiği Öz'ün enerjisini tüketerek yaşamak­
tadır ve burada öğrenmek için bulunması gereken varlık hiç­
bir şey öğrenmemiştir.
On buçuk milyon yılda burada kaç yaşam geçirdiğinizi dü­
şünün. Bir enkarnasyonda ortalama altmış, yetmiş ya da sek­
sen yıl yaşadığınızı düşünürsek, on buçuk milyon yılda kaç ya­
şam geçirmişsinizdir? Birçok, değil mi? Bazıları size sen yaşlı
bir ruhsun ya da genç bir ruhsun derler. Hayır, tüm ruhlar ay­
nı zamanda yaratılmıştır. Aranızda sadece iki hayat yaşadığı­
nı düşünenler var mı? Burada sadece iki kere yaşamış tek bir
kişi bile yoktur. Siz bu dünyada binlerce yaşam geçirdiniz.
Maymunsu görünüme sahip atalarınızın insanımsıdan Ho­
mo erectus'a, ondan da Neanderthal'e evrimleşmiş olmaları si­
ze mantıklı geliyor mu? Bu yaratıkların değişmelerinin bir ne­
deni var mıydı? Bu neden neydi?
İnsanlar zor koşullarla karşılaştıkları için mi tekamül et-
1 30
'Böfüm3
tiler? İnsanlar sorunlarla karşılaştıkları için mi tekamül etti­
ler? Siz de bu yaşamda geçirdiğiniz zorluklar yüzünden teka­
mül etmediniz mi? Evet, öyledir.
Öyleyse atalarınızın bir sürü zorluk ve sorun yaşamış ol­
duklarını söyleyebilir miyiz? Evet, çünkü siz onların azimleri­
nin ve ulaştıkları çözümlerin ürünüsünüz. Siz bir emir yüzün­
den tanrısallık katından bu kata geldiniz ve bu emir "Bilin­
meyeni bilinir kıl" idi. Var olan tek yasa budur: Bilinmeyeni
bilinir kılmak. Boşluğun buradaki yaratımına söylediği budur:
"Benden istediğin gibi yarat. Yaratan ol. Ben sana arzuladığın
her şeyi vereceğim. Doğru ya da yanlış yoktur; sadece tekamül
vardır. Sadece yaratıcılık vardır. "
Böylece, bu küçük varlığın (Sıfır Noktası'nın), çok güçlü ol­
sa da, Boşluk'ta hiçbir yere gidemediğini en sonunda idrak et­
tiğini öğrendiniz. Biz bu varlığa Tanrı diyeceğiz. Böylece Tan­
rı o halden tekamül ederek uygun bir yaşam-formuna ve za­
man boşluğuna sahip olmuştur. Bu bizim bilinmeyeni bilinir kıl­
ma yasasını yerine getireceğimiz oyun-alanıydı. Biz bedenleri­
mize ilk kez girdiğimizde, bu zaman akışındaki önceki enkar­
nasyonlarda kazanmış olduğumuz şeyden başka bir şey bilmi­
yorduk. Böylece, eğer o bizim ilk enkarnasyonumuzsa, biz hiç­
bir şey bilmiyorduk. Ve kendimize öğretebileceğimiz tüm şey
çevremiz, çevremizin zorlukları ve fiziksel bedenle hayatta kal­
manın gerekliliğiydi.
Ama ilk enkarnasyondan sonra biz öğrenmeye başladık.
Peki, bu yaşam-çizgisine nasıl bir katkıda bulunuyorduk? Dü­
şünce katkısında bulunuyorduk. Bize bir bilinç akımını alabi­
len bir mekanizma bahşedilmişti. Hatırlayın, bilinç, beyin ve zi­
hin farklı şeylerdir. Bilinç Tanrı akımıdır. Beyin alıcıdır, çün­
kü o bilinci alıp onu hatırlanabilir, nörolojik düşünceye dönüş­
türür ve o düşünceyi bellek şeklinde dondurabilir. Yaratımda
bellek bir ev inşa etmek için taş blokları toplamak gibidir. Be­
yindeki -bilgi şeklinde toplanmış- düşünce sizin düşünce form-
131
'l(eafiteyi 'Yaratma 'l(efıberi
larını yeniden yaratmanıza izin verir ve eğer o formlar beynin
neokorteksinin ön tarafında (ön lobunda) tutulurlarsa, onlar
enerjiyi çökertip forma dönüştüren yasa-yapıcılar olacaklardır.
Böylece, beynin bizim ihtiyaç düzeyimize uyması için tekamül
etmesi gerekiyordu.
Öyleyse biz bundan ne kazanıyoruz? Eğer biz Tyranno­
saurus Rex'ten hızlı koşmak için daha uzun bacaklara ihtiya­
cımızın olduğunu idrak edersek, bu bir öğrenimdir -bu yara­
tımdır- yaşanılan zorluklar sonucunda daha iyi olma ihtiyacı­
dır. Bu da bedende daha tekamül etmiş bir beden için zemini
oluşturur. Bu sizin spiritüel benliğiniz için ne yapar? O sizin
burada yaşamak için kendinizi yeniden yaratmanız gerektiği­
ni idrak etmenizi sağlar. On buçuk milyon yılda hepiniz kadın,
erkek, çocuk, ana, baba, kardeş olarak yaşadınız. Hepiniz öl­
dürüldünüz, vahşi hayvanlar tarafından yendiniz, yakıldımz, hu­
zur içinde öldünüz, boğuldunuz. Hepiniz ölümünüzle çeşitli -ve
pek yaratıcı olmayan- biçimlerde karşılaştınız . Sonuçta siz her
şeyi yaptınız.

Tanrıların Müdahalesi
Bu zaman-çizgisinde yaklaşık dört yüz elli beş bin yıl ön­
ce, burada, birinci katta harika bir şey vuku buldu. Siz hfila ye­
dinci kattayken, bazı varlıklar çoktan aşağı katlara inmişler­
di. Bakın, siz hepiniz aynı zamanda inmediniz, herkes farklı
zamanlarda ve farklı katlara indi. Bu sizin seçiminize bağlıy­
dı. Hfila beşinci katta yaşayan varlıklar vardır ve onlar daha
aşağı katlara hiç inmemişlerdir. Belki sonraki iki yüz yılda on­
lar bu kata inecek, belki de buraya asla gelmeyeceklerdir. Ama
onların bildikleri tüm şey o kat olacaktır. Bazılarınız onları me­
lekler olarak adlandırırsınız. Siz onları böyle adlandırırsınız,
çünkü onlar sizin katınızla ilgili olarak tam bir masumiyete sa­
hiptirler. Onların iyi ve kötü yargıları yoktur, onları anlamaz-

1 32
'Böfüm 3
lar. Onlar sadece sevgiyi anlarlar. Ama onlar burada hiç yaşa­
mamışlardır. Tanrı'yı fiziksel bedende asla içermediklerinden,
asla bir Mesih olmamışlardır.
Siz dördüncü kattayken, bu birinci kata milyarlarca yıl
önce gelmiş olan, bu zaman-çizgisinde, 8,2 hertz'de titreşen bu
üç-boyutlu madde katında bulunan varlıklar vardı. Yani onlar
bu zaman-çizgisine çoktan inmişlerdi. Onlar bu birinci kata
inerken üçüncü kattan geçtiklerinde, dördüncü kata çıkan bir
spiritüel realite inşa ediyorlardı. Başka bir deyişle, onların re­
aliteleri bu kadar yavaş bir bedende (birinci kat bedeninde) bu
kadar hızlı (dördüncü kat zamanında) meydana geliyordu. Bu­
nu anlıyor musunuz? Böylece onlar yavaş yavaş parlaklaşma­
ya başladılar ve şimdi dördüncü katta bulunuyorlar. Onlar si­
zin kardeşlerinizdir. Onlar çeşitli ve farklı gezegenlerde yaşar­
lar ve çoğu o gezegenlerin iç kısımlarında yaşar, çünkü bir yö­
rüngede dönen tüm gezegenlerin içleri oyuktur. Onlar şimdi
sizden ileridedirler. Bu salonda bulunan hepiniz, dört yüz elli
beş bin yıl önce bu zaman-çizgisine, birinci kata geldiniz, en so­
nunda bu noktaya eriştiniz. Peki, ne kadar gelişmiştiniz? Siz
erkek veya kadındınız. Çocuklarınızı yetiştirmek uğruna bir­
likte yaşıyordunuz. Kabilelerde kadınlar hükmediyordu, onlar
kültürün liderleriydi. Erkekler aileye yiyecek sağlıyorlardı. Ah­
laklı bir aile düzeni vardı.
Sonra, az önce sözünü ettiğim ve Tanrılar denen varlık
grubu buraya geri döndü. Onlar buraya geldiler ve sizin biraz
yardıma ihtiyacınızın olduğunu, gelişmiş olsanız da, çok fazla
gelişmemiş olduğunuzu anladılar. Böylece, onlar sizin tekamül
zaman-çizginize merhametle müdahale ettiler. Bu katta siz kü­
çük bir beyne ve büyük yüz hatlarına sahiptiniz . Bu küçük be­
yin sürüngen beyni (beyincik), orta-beyni ve korpus kallosu­
mu içeriyordu. Başka bir deyişle, bu beyin neokorteksi içermi­
yordu. Tekamülünüzün bu noktasında siz çok psişiktiniz. Bey­
niniz psişik alem denen kızılötesinde çalıştığından her tarafa
1 33
�ealiteyi 'Yaratma �eli.beri
telepatik mesajlar gönderebilirdiniz, ama sizin ilkel bir beyni­
niz vardı. Bu varlıklar geldiler, tohumlarını sizinkilerle karış­
tırdılar, böylece sizin bedeninize kendi deneyimlerini aktardı­
lar.
Size ebeveynlerinizin duygusal kimliğini de miras aldığı­
nızı söylemiştim. Bu varlıklar da sizi (DNA'larıyla) tohumladık­
larında, siz bir kültür olarak değiştiniz. Bedeninizdeki kıllar dö­
küldü, boyunuz orantılı biçimde uzadı. İskeletiniz değişti. İki
kaburganız yok oldu ve beyniniz muazzam bir biçimde büyü­
dü. Yüz hatlarınız yumuşadı, inceldi.
Bu varlıklar bunu neden yaptılar? Çünkü onlar sizin kar­
deşlerinizdir. Onlar sizinle aynı Kaynak'tan gelen, sadece te­
kamülde sizden önde olan Tanrılar'dır. Onlar sizi hizmetkar­
lar olarak da kullandılar, çünkü siz sadece bu zaman-çizgisin­
de bulunduğunuzdan henüz tekfunülsel bir bilgi kapasitesi ka­
zanamamıştınız. Siz onların bildiği her şeyi bilmiyordunuz. Öy­
leyse sizin göreviniz neydi? Sizin göreviniz onlarla birleşmek
ve birlikte yaşamaktı. Onlar da size psikolojiyi, sanatı, mate­
matiği, astronomiyi öğrettiler. Onlar size bir kültür duygusu
ve dinamik bir benlik duygusu aşıladılar. Ama siz ne kadar
büyüktünüz? Sizin büyük, ama nadiren kullanılan bir neokor­
teksiniz vardı, çünkü bir Öz olarak, size o genetik bedeni ve­
recek deneyimi yaşamamıştınız. Yani bu çocukların ebeveynle­
rinin giysileriyle çevrede dolaşmaları gibiydi. Giysi uygundu,
ama içindeki hala bir çocuktu. Anlıyor musunuz? Bu değişim
dört yüz elli beş bin yıl önce meydana gelmeye başladı.
Kutsal kitabınızdaki efsanelerde sözü edilen bu Tanrılar
hepinizin bedenlerini yaratıp sizinle etkileşime girdiler ve sonra
kendi yaşamlarını sürdürdüler. Bu hepiniz için ne yaptı? O dört
yüz elli beş bin yıl önce sizi zaman-çizgisinde bir bekleme kalı­
bına soktu. Siz değişmediniz, çünkü bir bekleme kalıbında bu­
lunuyordunuz. Böylece tekrar tekrar enkarne oldunuz, ama son
enkarnasyonunuzda bıraktığınız aynı spiritüel gelişimle geri ge-
1 34
'1Jöfüm 3
liyordunuz. Bu ne anlama gelir? İnsanlık kırk bin yıl önce du­
rağanlaştı ve insanın kafatası kırk bin yıldır değişmemiştir. Bu,
spiritüel insanlar olarak, sizin tüm mekanizmasını (beyin ka­
pasitesini) henüz kullanmadığınız bir genetik çizgide enkariıe
olup durduğunuz anlamına gelir.

Kırk Bin Yıllık Tekiınülsel Durgunluk


Bu giriş konuşması size sıkıcı görünebilir, ama kökeni­
nizin nereye dayandığını anlamaya başladığınızda bu konuş­
ma size ilginç gelebilir. Ve devam edip realiteyi yaratmaya baş­
lamadan önce bunu anlamanız önemlidir. Bazı sorularınızın ya­
nıtlarına ihtiyacınız vardır. Siz tüm beyninizi kullanmıyorsu­
nuz. Onun onda birinden daha azını kullanıyorsunuz. Bu bü­
yük neokorteksin onda birinden azını kullanmak, asla gerçek­
leştirmediğiniz büyük bir potansiyele sahip olduğunuz anlamı­
na gelir. Einstein bile tüm beynini kullanmamıştı. Yeni fikirle­
ri, yeni teorileri tam olarak ifade edememiş ve -vizyonunu gör­
düğü şeyi tarif edecek- yeni matematiği geliştirememişti.
Öyleyse eğer siz aslında doğasının gerisinde olan spiritü­
el bir varlıksanız, içinizdeki tembelliğin ve sabırsızlığın çok ge­
lişkin bir bedende bulunan ilkel bir Öz'den kaynaklanıyor ol­
ması size çok mantıklı gelebilir. Bir dahi zihninin sınırlarını ge­
nişletmiş olan biridir ve o zihin her şeydir. Sizin on buçuk mil­
yon yılda çok fazla tekamül etmemiş olmanızın nedeni, hala
dört yüz elli beş bin yıl öncede olmanızdır, bedeninizin kırk bin
yıl önce durağanlaşmış olmasıdır, sizin henüz bedeninizin· ka­
pasitesini kullanamamanızdır; spiritüel benliğinizi onun bu be­
deni Tann'nın ince-ayarlı bir aleti olarak çalıştıracak kadar ge­
liştirmemiş olmanızdır. Siz son enkarnasyonunuzda ne yaptınız?
Sanayi devriminde burada mıydınız? il. Dünya Savaşı'nda öl­
dünüz mü? Eviniz savaş uçakları tarafından bombalandı mı?
İrlanda' da kıtlık yüzünden öldünüz mü? Salgın hastalıktan öl-

135
�ealiteyi 'Yaratma �efWeri
dünüz mü? Kaç çocuğunuz vardı ve onlar bugün neredeler? Son
yaşamınızda nasıl bir katkıda bulundunuz? Siz bunları hatır­
layamazsınız.
Siz bu hayatta buraya en büyük spiritüel potansiyelinizi
yaşamayı ve bedeninizin en büyük potansiyelini kullanmayı öğ­
renmeye geldiniz. Sizin genlerinizde Tanrılar var mı? Gerçek­
ten var. İçinizde taşıdığınız gelişkin bir zeka var mı? Gerçek­
ten var. Siz üstün bir ırkın çocukları mısınız? Birçok üstün ır­
kın çocuklarısınız. Bir ırk onu yaratmış olan zeka kadar bü­
yüktür ve bu da elbette tüm kökenleri hayal eden Tanrı'ya ge­
lip dayanır.
Bu zamanda sizin hayatta mutsuz olmanızın nedeni rea­
liteyi hayal etme yeteneğinizin sonunda olmanızdır; siz her şe­
yin bunu sizin için yapmasına iziri verirsiniz . Sinemaya gider
ve siz öylece durup izlerken başka birisinin bir serüveni yaşa­
masına izin verirsiniz. Ağzınız kapalı bir halde, başka birinin
size söylediği bir melodiyi dinlersiniz. Bir başkasının yazdığı
şiire bayılırsınız. Bir başkasının sanat eserine hayran kalırsı­
nız. Bir başkasının dehasının hayatınızı kolaylaştırmasına izin
verirsiniz . Bu durumda sıkılmanızda ve eğlenceye ihtiyaç duy­
manızda şaşılacak bir şey yoktur, çünkü tüm bu yaratıcılık siz­
den kaynaklanmamaktadır. Eğer siz Tanrı'ysanız -ki kesinlik­
le öylesiniz- ve eğer bilinç ve enerji realitenin doğasını yaratı­
yorsa, belki sorun sizin yeteneğinize, kapasitenize, kudretinize
inanamamanızdır. Belki o geni ebeveynlerinizden almışsınızdır.
Çoğu ebeveyn kendi ebeveynlerinden, genlerinden daha büyük
olabileceğine asla inanmamıştır.
Siz kırk bin yıldır böyle yapıyordunuz . Bilinciniz şiddetle
(Şekil 13'de görüldüğü gibi) ileri geri salınıp duruyordu. Siz ne
kadar değişken ve kararsızsınız? Bir an bir şeyi kabul edip son­
raki anda ret mi ediyorsunuz? Bir an bir şeyden hoşlanıp son­
raki anda ondan hoşlanmıyor musunuz? Geleceğinizden ne ha­
ber? Hangi gelecek? Geleceğiniz daha çok geçmişinizi düşün-
1 36
'1Jöfüm 3
mek gibi değil mi? Eğer öyleyse, sizin geleceğiniz buraya sap­
lanıp kalmıştır. Tanrılar buradan ayrıldıklarında, gökyüzünde
kaybolduklarında, siz onların cennete geri döndüklerine inan­
dınız . Ve bu inanç -inanç realitenin yaratıcısı olduğundan- içi­
nizdeki Tanrı'yı uykuya yatırdı ve seçtiğiniz Tanrı'yı dışınıza
koydu.
Oysa onlar da sizin gibi, sadece daha gelişmiş varlıklardı.
Onlar da tıpkı sizin sorunlar yaşadığınız gibi sorunlar yaşa­
yan varlıklardı. Onlar da sizin gibi Tanrılar idi. Ama bir nok­
tada siz onları kendi üzerinize yerleştirdiniz . Böylece siz Tan­
rı'yı kendi içinizde değil, dışınızda görmeye başladınız ve bu
sizin yaratıcılığınızı engelledi. Çünkü yaratım sürecinde siz içi­
nizdeki Tanrı ile hizalanır, bir hayal yaratır, sonra o hayalden
ayrılarak onun enerji olarak tezahür etmesine izin verirsiniz;
o imgeleme enerjiyi yoğunlaştırır, tezahür ettirir, deneyimi ya­
ratan budur. Ama siz Tann'yı kendi içinizde değil, dışınızda gör­
düğünüzde bunu yapamaz, saplanıp kalırsınız. Böylece kırk bin
yıldır siz her enkarnasyonda bunu yaptınız . Bu ne anlama ge­
lir? Örneğin, siz okula gider ve kültürün size sunduğu her şe­
yi öğrenirsiniz. Sonra sıkılırsınız, çünkü katkıda bulunacak baş­
ka bir şeyiniz yoktur, çünkü hayali imgelemeyi, onu hizalandır­
mayı, zamanı çökertmeyi, enerjiyi çökertip görsel forma dönüş­
türmeyi ve sonra onu deneyimlemeyi bilmezsiniz .
Herkes bu zaman-çizgisinde biraz ilerler, sonra ölür, üçün­
cü kata gider, orada ışıkta geçmiş yaşamını gözden geçirir ve
bu zaman-çizgisine geri döner. Siz burada saplanıp kalmışsı­
nızdır. Hiç kimse imajını* aşamaz . Sadece az sayıda varlık bu
kattan ayrılıp dördüncü kata çıkar. Onlar bu Tanrı sorununu
aştıklarında bu kata çıkar, spiritüel olmaya başlar, Kaynağın de­
rinliklerine erişir ve onu bu, birinci katta tezahür ettirirler. Bir
Mesih kimdir? Zaman-çizgisini bitirip yuvaya geri dönen var­
lık. Şimdi bunu yanınızdaki kişiye (ya da kendi kendinize) açık­
layın.
137
138
BÖLÜM 4

ENERJİ: BİLİNCİN HİZMETKARI

Ulaklar
İleri düzeydeki öğrenciler kendi aralarında fısıldaşarak si­
zin çok fazla bilgi aldığınızı söylüyorlar. Alıyorsunuz. Bu fel­
sefeyi aktarırken, onu sizin için tezahür ettirecek ulaklar da gön­
dereceğim ki onu bir gerçek olarak görebilesiniz . Bir ulak ne­
dir? Size bir haber, bir mektup getiren bir varlık bir ulaktır. Si­
zinle sonuçta bu felsefeyi gerçek olarak deneyimleyeceğiniz şe­
kilde etkileşime giren veya bir durum yaratan bir varlık bir ulak­
tır. Size birçok ulak göndereceğim. Ve bugün size sunduğum
bilgiyi sunmamın tek nedeni bu yıl olağanüstü bazı keşiflerin
yapılacak olmasıdır. Onlar yapıldığında, siz burada oturup tüm
bunları işittiğinizi hatırlayacaksınız.

Enerji: Bir Dalga ve Bir Parçacık


Şimdi enerjiden söz edeceğim. Siz enerjinin hareketinin bir
yılana benzetildiği o tıp sembolünü gördünüz mü? Gerçekten de
bir enerji dalgası bir yılanın hareketine benzer. Enerji öylece
başlayıp sona ermez; o bir düşünceyle başlar ve bir düşüncey­
le biter. Bu iki bilinç düzeyi enerji içerir. Enerji dalgalı bir bi­
çimde hareket eder. Bir deneyime hangi bilinç düzeyi katılı­
yorsa, o tür bir enerji bekleyebilirsiniz . Eğer siz çok gelişmiş
bir zekaya, gelişmiş bir bilinç düzeyine sahipseniz, o bilinçten
aynı düzeyde bir enerji yayılır. Düşüncelerini tezahür ettirme
yeteneğine sahip olan varlıklardan o tür bir enerji yayılır. Ya­
vaş ve uyuşuk olan, bu zaman-çizgisinde bulunan, hayatı çok
fazla umursamayan varlıkların enerjisi ise düşünceler, kanılar
ve yargılar ile başlayıp biten uzun dalgalı bir enerji olacaktır.
1 39
1?,_ealite!Ji Yaratma �fiberi
Bu dalga çizgileri ne anlama gelir? Siz bir varlığın harika
bir enerjiye sahip olduğunu söylediğinizde, bununla neyi kas­
tedersiniz? Ya da "Ben o kişiden çok kötü (zarar verici) bir
enerjinin yayıldığını hissettim" dediğinizde neyi kastedersiniz?
Birçoğunuz böyle bildirimlerde bulunmuşsunuzdur. Bu, enerji­
nin bakir olduğu anlamına gelir. O, düşünceyi taşıyan bir dalga­
dır. O hareket halindeki düşüncedir. Böylece, eğer bir kişi çok
zarar verici bir enerjiye sahipse, siz onu hissedersiniz, çünkü
o onun beyninden akan -zihin olarak ortaya çıkan- bilincidir. Siz
onu beyninizin beyincik bölümüyle algıladığınızda, beyniniz bu
enerjiyi tartarak yorumlar: Bu iyi mi, yoksa kötü bir enerji mi­
dir? Oysa enerji ne iyidir ne de kötü. Enerji ne pozitiftir ne de
negatif; o her ikisidir. Ve tüm sonsuzluğun ışığında görüldü­
ğünde, hiçbir şey iyi ya da kötü değildir. Ama sizin yaratıcılar
ve Tanrılar olmanız için, içinizde bir tanrısallığın, tanrısal bir
doğanın olması gerekir. Öyleyse o nedir?
Çok az kullanılmış ve yanlış kullanılmış olan bir sözcük
vardır: Gizli-olan. Gizli-olan, kutsal bilgidir. Ama o kutsal bil­
gi nedir? Siz gizli-olanı ortaya çıkarana dek kutsal bilgiyi elde
edemezsiniz. Ama felsefi bir yorumda, gizli-olanın şu anlama
geldiğini söyleyebiliriz: Her enerji dalgasının içinde bir zihin ta­
şıyıcı alanı bulunur; o enerji hem bir parçacık hem de bir dal­
gadır ve o bir fikir ya da bir düşünceyle başlar (bkz. Şekil 14) .
O serbest bırakıldığında, bir alana girer ve realite olarak so­
nuçlanır.
Şimdi sizinle yanınızdaki kişi arasındaki alana bakın ve
onu gözünüzle ölçün. O alanda ne vardır? Yanınızdaki kişinin
o alaria yayılan enerjisini hissedebilir misiniz? Orada görmedi­
ğiniz şey nedir? Bu alana ya da sizinle benim aramdaki alana
gizli-olan denir. O görünmezdir. Sizin çevrenizdeki bu atmos­
fer bir enerji alanıdır ve bu alanda enerji ve potansiyeller var­
dır (bkz . Şekil 14) .
Yanınızdaki kişinin omzuna dokunun. İşte yedinci düze-
1 40
'13ö[üm 4
ye (kata) geri dönmek için geçmeniz gereken mesafe ancak bu
kadardır. Hayatta istediğiniz her şey -zenginlik, gençlik, sağ­
lık, uzun ömür- onu hayatınızda yaratmak için gerekli enerji
yanınızdaki kişiyle aranızdaki alandan daha azım gerektirir. Bu­
nun üzerinde düşünün. Gizli-olan odur. Burada, lineer zaman­
daki bu atmosfer -bu salondaki atmosfer, yerkürenin, güneş
sisteminin ve galaksinin unsurlarını oluşturan o alanlar- hep­
si farklı tekamül aşamalarındaki aynı enerji alanından oluşur.
O farklı aşamalardaki aynı alandır. İçinde bulunduğunuz bu
birinci kat tüm bu yedi realite düzeyini içerir.

Gözlemci Enerji Alanını Çökertir


Sizin içinizde tanrısal olan nedir? Sizin içinizde tanrısal
olan, bir insan beyninin mekaniğiyle dondurulan bilinç ve ener­
jidir. O neden önemlidir? Eğer siz tüm bu düzeyleri içeren bu
alanla (aura alanıyla, enerji bantlarıyla*) kuşatılmışsanız, bu
alanı etkileyen şey nedir? Düşünce. Ona Gözlemci denir. Göz­
lemci nerededir? O sizin kafanızın içindedir.
Eğer siz realiteyi yaratacak güce sahipseniz, bu sizin bu
alanı etkileyecek güce sahip olduğunuz anlamına gelir. Peki, bu
alan nedir? O Sıfır Noktası'na kadar uzanan farklı aşamaları
(yedi düzeyi) içeren bir alandır. Siz bu alanı nasıl etkileyebilir­
siniz? Eğer siz bu Gözlemci denen varlıksanız ve beyninizin ön
lobunda bir düşünceyi tutarsanız (imgelerseniz) , o zaman çev­
renizdeki bu alanı etkilersiniz. Bunu nasıl yaparsınız? Tüm
madde, tüm kütle -üzerinde oturduğunuz şey, giydiğiniz şey,
bedeniniz- atom-altı parçacıklardan oluşur. Sizce bir atom ne­
ye benzer? Onun bir çekirdeği vardır, değil mi? Çekirdek ne'
den oluşur? Protonlar. Bir protonun içinde ne vardır? Bir ku­
ark. Peki, kuarklar nereden gelmiştir? Altıncı kattan; altıncı
kat kuark alanıdır. Onun altında, beşinci katta proton alanı
bulunur. Onun altında, dördüncü katta çekirdek sona erer ve

141
�teyi 'Yaratma 'leri.
onun altında, yani birinci, ikinci ve üçüncü katlarda elektron­
lar ve pozitronlar denen madde ve anti-madde yarışır. Böylece
bir atom tümüyle potansiyelin mevcut oluşudur.
Eğer bir atomu çekirdek düzeyinde açarsanız, bir atom
bombasına sahip olursunuz. Siz bir atom bombasının gücünü .
biliyor musunuz? Enerjinin gizli-olandan gelmesi ilginç değil mi­
dir? Parçacık ne kadar küçükse, enerji o kadar daha güçlüdür.
Bu enerjinin nereden geldiğini hiç düşündünüz mü? Belki çe­
kirdeğin parçalanışıyla açığa çıkan bu güçlü enerji zamanın ya­
vaşlamasıyla sıkılaşmış ve kıvrılmış enerjinin serbest kalma­
sından kaynaklanmaktadır (bkz. Şekil 10). Bu size mantıklı gel­
mekte midir? Çünkü eğer atomun çekirdeğini parçalarsanız, el­
de ettiğiniz enerji türü bu yedi düzeyde ortak olan enerjidir.
Bir atom budur. O tümüyle, bir parçacıkta gizli olan yedi rea­
lite düzeyidir.

ŞEKİL 14: ENERJİ DALGASININ ÇÖKEREK


BİR PARÇACIK HALİNE GELMESİ

Enerji Dalpaı Çökmftf Parçacık

Peki, atomu ne etkiler? Eğer tüm madde tümüyle atom­


lardan oluşuyorsa, atom nasıl ortaya çıkmıştır? Bir atom tü­
müyle, bir araya gelmiş ve kapanmış diğer katların atmosferi­
dir. Onlar duyarlı mıdır? Eğer burada bir çekirdek, dış kabuk,
yörüngede dönen elektronlar ve pozitronlar varsa, bu, bu ato­
mun çevresinde dönen her elektronun siz buna izin verdiğiniz
için o atomun çevresinde döndüğü anlamına gelir. Siz buna na­
sıl izin verirsiniz? Siz onu sorgulamadan kabul edersiniz. Baş­
ka bir deyişle, siz Gözlemci'siniz . Eğer siz bu belirli parçacık,
1 42
'Böfüm 4
bu atom üzerinde odaklansaydınız -eğer onun elektronları üze­
rinde odaklansaydınız- bu atomun elektronlarının dönüşünü ter­
sine çevirebilirdiniz. Bunu nasıl yapabilirdiniz? Çünkü bu sizin
tanrısal doğanızdır. Eğer sizin tekamül etmeniz ve bilinmeye­
ni bilinir kılmanız gerekiyorsa, bunu yapmanızı sağlayan yeti
nedir? O odaklanmış bilinçtir. Sizin bir düşünceniz olduğunda
ve bu atom üzerinde odaklandığınızda, ona elektronlar ekleye­
rek ya da onları yok ederek atomun enerjisinin doğasını değiş­
tirebilirdiniz.
Siz sizinle benim aramda bulunan alanı görmüyorsunuz.
Görmediğiniz için de o bunu yapıyor (bkz. Şekil 14) . O hareket
halindedir. Siz durup benimle sizin aranızdaki atmosfere bak­
tığınız anda, küçük ışıklar görmeye başlarsınız. Daha: önce on­
ları gördünüz mü? Birileri size bunun bir göz yanılgısı olduğu­
nu söylediler mi? Hayır, bu bir göz yanılgısı değildir. O küçük
ışıklar aslında bu enerji dalgasının elektron denen yörüngesel
bir ışıkla çökerek bir parçacık haline gelmesidir. Siz bu görün­
meyen alana odaklanmayı bıraktığınız anda, ışık kaybolur. O
zaman sizin gördüğünüz tüm şey yakın mesafede baktığınız ki­
şi ya da nesne olur. Siz bu alanı görmezden geldiğiniz sürece,
o hareketsiz kalır, yani siz onu aktive etmezsiniz, böylece o ol­
duğu gibi kalır. Siz gizli-olan üzerinde odaklandığınız anda, onu
açığa çıkarırsınız .
Evet, bilinç ve enerji realitenin doğasını yaratır. Her katı
nesne, yaratıcısı tarafından katı hale getirilmiştir. O nesnenin
yaratıcısı onun katı olduğunu kabul ettiği için o nesne katı ka­
lır. Ama gerçek şu ki, siz bu gece uykuya daldığınızda, yatak
odanız gözden kaybolacak ya da bulanıklaşacak ve buzdolabı­
nızdaki ışık zayıflayacaktır, çünkü siz uykuya daldığınız anda
odanızı gözlemlemiyor olacaksınız. Ve siz artık odanızı gözlem­
lemediğinizde, o bulanıklaşacaktır. Bunu anlıyor musunuz? Bu
böyledir.
Öyleyse, nasıl oluyor da siz bir gözünüzü açıp odaya bak-
1 43
!l{ea.Bteyi Yaratma !Rgli.beri
tığınızda her şeyi olması gerektiği gibi görebiliyorsunuz? Onun
öyle olmasını kim belirliyor? Siz belirliyorsunuz. Ama ya bir sa­
bah uyanıp yirmi-üçüncü evrende bulunduğunuzu görseydiniz?
Sizin odanıza ne olurdu? Bu değişir. Çünkü eğer siz yirmi-üçün­
cü evrende bulunduğunuzu düşünerek uyanırsanız ve bunu ke­
sin olarak bilirseniz, orada olursunuz. O çok net olur. Siz ken­
di kendinize "Benim odama ne oldu?" diye sorduğunuz anda,
uyanırsınız. Anlıyor musunuz? Bakın, siz o kadar güçlüsünüz ki
beyninizin ön lobuna her neyi koyarsanız (orada olmuş gibi im­
gelerseniz), o ister tanrısal, ister süfli bir şey olsun, enerjiyi et­
kiler.
Sizin düşündüğünüz her şey ya enerjiyi geçmişinden öz­
gürleştirir ya da geleceğine çökertir. Böylece şimdi sizden şu
hareketi yapmanızı istiyorum. * Bu enerjidir. Siz izin verdiği­
nizde, o böyle hareket eder (bkz. Şekil 14). Onun üzerinde odak­
landığınızda, o bir kütleye dönüşür. Bu böyle işler. Burada siz
tüm bu potansiyelleri içeren harika bir atmosfere sahipsiniz,
ama insanların enkarnasyonlar boyunca aynı zaman-çizgilerin­
de kalmalarının nedeni, bilinçli güçlerini bedenlerinin ihtiyaç­
larına harcamış olmalarıdır. O zaman onlar genetik olarak be­
lirli bir biçimde olmaya eğilimli bir bedende doğarlar. Ve onlar
bedenin büyüyüp kendi yolunca devam etmesine izin verirler.
Beden genetik otomatik pilotla devam eder. Bunu anlıyor mu­
sunuz?
Beden otomatik pilotta olduğu sürece, sizin yaşamınız için
her şey belirlenmiştir. Hiçbir şey onun içine girmez ve dışına
çıkmaz; her şey belirlenmiştir. Böylece siz her gün bedenini­
zin realiteyi yaratmasına izin verirsiniz . Peki, bedeniniz reali­
teyi yaratma konusunda ne bilir? O sadece hayatta kalmayı ve

* Enerji bir yılanın hareketi gibi dalgalanır. Ramtha bu hareketi eli açık ola­
rak koluyla gösterir. Enerji dalgası çökerek bir parçacığa dönüştüğünde, dal­
galanma hareketi durur ve el sımsıkı kapanıp bir yumruk haline gelir ki bu da
parçacığı temsil eder.

1 44
'13öfüm 4
hayatta kalmak için yiyeceğe, uykuya ve ihtiyaç gidermeye muh­
taç olduğunu bilir. Onun bildiği budur. Buna hayatta kalma
düzeyi denir. Çoğu insan, iyi bir eğitim görmüş olsa da, hayat­
ta kalma düzeyini asla aşamaz. Onlar yaratıcılığın özgür-yeri­
ne* asla geçemezler, böylece yaşamlarında sihri asla gerçekleş­
tiremezler. Eğer beden ve beyin sadece günlük yaşamla ilgile­
niyorsa, yarın o insana ne getirecektir? Siz yarının ne getire­
ceğini bilirsiniz, çünkü milyonlarca yarın yaşamışsınızdır, böy­
lece sizin yarınınız sadece geçmişinizdir. Sizin okula gidip bir
sürü bilgi öğrenmenizin nedeni de hayatınızı kazanıp bedeni­
nizi besleyebilmektir. Anlıyor musunuz?
Böylece, eğer siz başka bir kişiye manyetik bir çekim his­
sederseniz, onun Özü'ne değil, beden tipine çekilirsiniz. Neden?
Çünkü o beden tipi sizin sahip olduğunuz beden tipine benzer
ve onu tamamlar. Burada manyetik bir rezonans vardır. Böy­
lece siz cinsel ilişkiye girersiniz ve sonra çocuklarınız olur. Ne
tür çocuklara sahip olursunuz? Siz sizden biraz daha gelişkin
çocuklara sahip olursunuz, ama onlar sezgisel olarak yaratma
yeteneğiyle doğmazlar, yaratmak için eğitilmeleri gerekir. Böy­
lece, siz bedeninizin yaşamınızı belirlemesine izin verdiğiniz bir­
çok enkarnasyon geçirmişsinizdir.
Sihir neden çok önemlidir? Çünkü sihir genetiği tarafın­
dan belirlenen bir hayat yaşayanların başına asla gelmez. Ne­
den? Çünkü gizli-olanı ortaya çıkarma gücüne sahip olan be­
den değil, içinizdeki Gözlemci'dir, içinizdeki Öz' dür. Ama eğer
siz zayıfsanız ve sadece maddesel benliğiniz için yaşıyorsanız,
sizinle benim aramdaki mesafede gizli-olanı açığa çıkarmak ve
istediğiniz şeyi realiteye dönüştürmek için gerekli odaklanışı
asla geliştiremezsiniz. Siz bu hayattan kurtulmak mı istiyor­
sunuz? Onun çok korkunç olduğunu mu düşünüyorsunuz? O
bir nimettir, çünkü eğer bu gece ölürseniz, tekrar bu varoluş­
ta doğacaksınız. Ve ne tür ebeveynlerin çocuğu olarak gelecek­
siniz? Sizin şimdiki kabul düzeyinize sahip olanların. Böylece
1 45
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{efWeri
siz tekrar doğacaksınız. Bu beden ve bu beyin ölecek ve bey­
nin tüm bilişsel belleği onunla birlikte yok olacak. Sonuçta yep­
yeni bir bedende her şeyi tekrar öğrenmek zorunda olacak ve
onun genetik programlamasından pek emin olamayacaksınız.
Böylece, siz bu yaşamı hatırlamayacaksınız. Siz bu yaşa­
mın kötü olduğunu düşünüyor ve ondan kurtulmak istiyorsu­
nuz, ama sadece başka bir ateşe atlıyor olacaksınız. Ve bunu
kaç kere yaptığınızı biliyor musunuz? Bunu binlerce yıl boyun­
ca yaptınız. Siz kırk bin yıldır durağan bir ilerleme içindesiniz.

Öyleyse tüm bu teknolojiden kim sorumludur? Az sayıda in­


san. Peki, onlar böyle bir teknolojiyi nasıl yarattılar? Çünkü o
varlıklar sizin öğreneceğiniz, ilham alacağınız ve geliştireceği­
niz bir yeteneğe sahipler. Bu, bilgiyi ve düşünceyi yaratıcılığa
dönüştürecek biçimde imgeleme ve tezahür ettirme yeteneğidir.
Eğer siz bir süre bir düşünceyi yoğun bir biçimde odaklanarak
imgeleyebilir ve imgelediğiniz şeyi kabul edebilirseniz, o düşün­
ce bu alanı etkileyecek ve orada var olan şey dağılarak sıvı ha­
le geçecektir. İmgeleme bu hali tekrar etkileyecek ve o daha ön­
ce olduğu gibi değil, imgelendiği gibi bir araya gelip tezahür
edecektir.
Spiritüel insanlar keşfe öncülük etmiş olan varlıklardır.
Spiritüel insanlar, eski zamanların, insanlığa bireyin içinde giz­
li-olandan söz eden bir felsefenin temelini sunmuş olan filo­
zoflarıydılar. Her uygarlıkta az sayıda varlık bir bütün olarak
kültürü etkileyen bir biçimde parlamıştır. Ama mikroçipi siz
bulmadınız, onun fiziğini siz keşfetmediniz. Bir atomun çekir­
değini siz parçalamadınız, telefonu da siz icat etmediniz. Mik­
rodalgayı siz yaratmadınız. Televizyonu siz yaratmadınız. Ara­
ba motorunu siz yaratmadınız. Üzerinde oturduğunuz halıyı siz
dokumadınız. Öyleyse siz ne yaptınız? Siz onlar için çalıştınız.
Siz bilinçli olarak uyandığınızda, bildiğiniz bir an gelir. Ben bu
anı yaşadım, siz de yaşayacaksınız. Ve o anda siz birden ceha­
letinizden kurtulur ve biliş denen bir özgürlük yerine yükse-
1 46
'Böfüm 4
lirsiniz. Odaklanmış düşüncenizin yaşamı etkilediğini gerçek­
ten bildiğinizde, düşünüşünüzü disipline etmeye başlarsınız,
çünkü bunu yapmazsanız, onun sizi yok edeceğini anlarsınız.
Eğer Özünüz içinizde uyanırsa, o sizi özgürleştirecektir. Mut­
luluk fiziksel bir şey değildir; o fiziksel olanın kölesi değil, efen­
disidir.
Böylece, eğer siz hayatınızdaki her şeyi yaratmışsanız, ken­
diniz için yaptığınız her şeyden sorumlusunuzdur. Başarıları­
nızdan ve başarısızlıklarınızdan sorumlusunuzdur ve onların
başarı mı başarısızlık mı olduğuna siz karar vermişsinizdir.
Eğer mutluluğunuzdan veya depresyonunuzdan siz sorumluy­
sanız, o şekilde hissetmeyi seçmiş olan sizdiniz. Bu, bu kadar
basittir ve hep öyle olmuştur.
Siz zihninizin bu durumu değiştirebileceğini bildiğiniz an­
da hayatınız değişir. O nasıl değişir? Siz gücün içinizde oldu­
ğunu, düşündüğünüz her şeyi yaratabileceğinizi bilirsiniz. Si­
zin realitenizin sadece denetimsiz düşünüşünüze eşit olduğu­
nu anlarsınız. Bir süre oturur, kendi kendinize bu hayattan ne
istediğinizi sorarsınız. Asla bilmediğiniz nedir? Asla deneyim­
lememiş olduğunuz nedir? Eğer beyninizin onda birinden azı­
nı kullanıyorsanız, geriye kalanı aktive etmek için ne yapma­
lısınız? Ve eğer bunu gerçekten yapabilirseniz hangi potansi­
yele sahip olabilirsiniz?
Simdi bir liste yapın. Ne yapmak isterdiniz? Eğer yaşa­
mınız daha uzun olabilseydi ve siz düşünüşünüze ve kabulü­
nüze göre her şeyi değiştirebilseydiniz, bugün nasıl farklı olur­
dunuz? Çok farklı olurdunuz ve o zaman beynin görüntülerle,
hologramlarla çalıştığını ve onların her belirişinin düşünmek
olduğunu ve onların her belirdiklerinde beynin ön lobunu iş­
gal ettiklerini anlardınız. Ve onların, ön lopta belirdikleri her
defasında, çevrenizdeki bu enerji alanını etkilediklerini anlar­
dınız.
Siz bir düşünceyi beynin ön lobunda belirli bir süre tuta-
1 47
!l(eafitegi 'Yaratma !l(efWeri
bildiğinizde ne olur? Realiteyi yaratmak için Gözlemci'nin pren­
sibini bilerek kullanmış olursunuz . Çünkü siz onu orada tut­
tuğunuzda -ki bu tam bir kabuldür- zaman-çizginizi değişti­
rirsiniz . Her şey değişmeye, adeta sıvılaşmaya başlar. Beyni­
nizin ön lobunda imgelediğiniz, orada tuttuğunuz şey yaşamı­
nızı değiştirmeye başlar; yaşamınız adeta parçalanıp dağılma­
ya başlar. Siz, "Ama benim düşündüğüm, imgelediğim bu de­
ğildi" diyebilirsiniz . Hayır, sizin imgelediğiniz odur, çünkü ye­
ni bir yaşamın oluşabilmesi için önce eski yaşamın dağılması
gerekir; bunu bir masanın parçacıklarını dağıtmaya benzete­
biliriz, masa yok olduğunda, orada parıldayan bir ışık-alanı ka­
lır. Bu değişimdir. Sizin hayatınız ne kadar kısıtlıdır? Bu za­
man-çizgisinde yaşadığınız hayat bir yere saplanıp kalmıştı ve
kendini tekrarlayıp duruyordu. Bu yerin ötesinde ne vardır?
Yaşayacak daha fazla şey, olacak daha fazla şey, bilecek daha
fazla şey var mıdır? Gerçekten vardır. Ama o zaman-çizgisine
girmek için ne yapmalısınız? Geçmişi dağıtmalısınız, çünkü he­
piniz geçmişinize dayanarak geleceğinizi düşünürsünüz. Sizi geç­
mişte ne tutar? Suçluluk duygusu, olumsuzluk, korku ve deği­
şim korkusu. Peki, siz hayatınızdaki harika bir değişime odak­
landığınızda ne olur? Hayatınızdaki bir sürü şey parçalanıp da­
ğılacaktır. Neden? Çünkü onları bir arada tutan enerji özgür­
leştirilmelidir ki sizin istediğiniz şey o enerjiden yeniden oluş­
turulabilsin.

Tanrı Olmak Yaşaın Vermektir


Bu günlük bu kadar yeter. Bu günü, uzun zamandır işit­
tiğiniz, ama asla anlamadığınız bir sözü söyleyerek bitirmek
istiyorum: Tanrı sevgidir. Bu ne anlama gelir? Sevgi daima ver­
mektir. O almakla ilgili değildir. Tanrı, yani Sıfır Noktası'n­
daki varlık yaşam verir ve onu sürdürür ki o yaşam araştırılıp
keşfedilebilsin. Siz kendinizi sevdiğinizde, bu tutkusuz bir sev-

1 48
'13öfüm 4
gi olmayacaktır. Bu kendinizi şiirsel sözlerle avutmak olmaya­
caktır. Sevgi vermektir. Tanrı asla almaz, sadece verir. Yaşam
o noktadan (Sıfır Noktası'ndan) itibaren genişlemiştir; o asla
daralmamıştır. Tanrı yargılayamaz. Tanrı sizi yargılayamaz,
sizden nefret edemez, sizi suçlayamaz . Böyle bir şey yoktur. O
sadece izin verir.
Sevginin ne olduğunu bilmek, kendinizi açmak ve vermek­
tir. Bu bir barajı yıkıp onun tuttuğu suyu serbest bırakmak.
gibidir; o bir verme bilincidir. Siz kendinizi sevmeyi öğrendi­
ğinizde, kendinizi böyle sevmeyi öğreneceksiniz. Kendinize mad­
desel şeyler değil, özgürlük vereceksiniz . Kendinizi başarılı ya
da başarısız olarak yargılamayı bırakacaksınız. Geçmişiniz ko­
nusunda suçluluk duymayı bırakacaksınız, çünkü siz suçluluk
duygusuna saplandığınız sürece asla bir geleceğe sahip olamaz­
sınız. Düşmanlarınızı bırakacaksınız, çünkü siz onları bırak.tı­
ğınızda, onlar da sizi bırakırlar. Bu kendinizi sevmektir. Bir
düşmana sahip olmak ve onu daima zihninizde tutmak muaz­
zam miktarda bir enerjiyi gerektirir.
Kendinizi sevmek kendinizi bağışlamaktır. Ve kendinize
şöyle sormaktır: "Tüm sonsuzluğun ışığında, bu eylemin ne de­
ğeri var, o beni daha çok engelleyecek mi, yoksa sonsuzluk yo­
lunda genişletecek mi?" Tanrı sevgidir, çünkü Tanrı hayatını­
zın her gününde size verir ve sizi hayatı yaratmak. için gerekli
enerjiyle destekler. Aynı şeyi yapabildiğinizde, o zaman sizin içi­
nizde sevgi doğar. İnsanların sizi sevmelerini beklemeyin; on­
lar bunu yapamazlar. Kendinizin sizi sevmesini bekleyin. Ve
kendinizi kendinize özgürlük ve huzur verecek şekilde sevin.
Siz bunu yapabildiğinizde, diğer insanlara da bunu yapmaları
için örnek olursunuz. Bu özgürlüğü ve huzuru onlara da vere­
bilirsiniz.
İnsanların hatalar yapmalarına izin verin. Onlar da bilge­
liğin eşiğindedirler. Erdem hayattan kaçınmak. değildir; o ha­
yatı gerçekten yaşamaktır. İnsanlara geniş bir manevra alanı
1 49
!l{ealiteyi 'Yaratma �fWeri
verin. Onların bir hata yapmalarını beklemeyin. Onları sevin,
onlara izin verin. İnsanlar üzerinde gücünüzü kullanmayın ve
onlarla oyunlar oynamayın. Onlara özgürlük verin ve onlara kar­
şı dürüst olun. Ve bu dürüstlük onlara en çok istediğiniz şeyi
vermektir. Eğer sizi uygun bir biçimde yetiştirmedilerse, ebe­
veynlerinizi bağışlayın. Hiç kimse birisini nasıl uygun ve doğ­
ru bir biçimde yetiştireceğini bilmez. Ama hayata sahip oluşu­
nuzu ve onların size yaşam vermiş olmalarını kutlayın. Verin.
Almayın. Verme eylemiyle Tanrı olacaksınız. Siz merhametli ol­
duğunuzda, Tanrınız da merhametli olur. Siz bağışlayıcı oldu­
ğunuzda, Tanrınız da bağışlayıcı olur. Siz kendinizi bağışlayıp
da düşmanlarınızı bağışlamamayı nasıl bekleyebilirsiniz? An­
cak kendinizi bağışladığınızda, başkalarını da bağışlayacak bil­
geliğe sahip olursunuz .
Alıcı insanlar kurbanlardır ve hepiniz alıcı olmuşsunuz­
dur. Siz hayatın size bir şey borçlu olduğunu düşünürsünüz.
Ebeveynlerinizin, arkadaşlarınızın, sevgililerinizin size bir şey
borçlu olduklarını düşünürsünüz . Hiç kimse size herhangi bir
şey borçlu değildir. Siz bir verici değil, bir alıcısınız. Eğer bir
alıcıysanız, o zaman Tanrı'yı temsil edemezsiniz. Eğer siz bir
vericiyseniz, içinizdeki tanrısal gücü temsil edersiniz, çünkü tan­
rısal kaynağın bir sınırı yoktur. Bu gece uyumadan önce sakin
bir biçimde oturup hayatınızda gerçekleşmesini istediğiniz üç
şeyi düşünmenizi istiyorum. Bunlar hayal ettiğiniz üç şey ola­
bilir. Bu daha muhteşem bir Öz olabilir, daha bilinçli bir ya­
şam olabilir, büyük bir zenginlik olabilir. Bu -onu kabul ede­
bileceğiniz- herhangi bir şey olabilir. Beyninizin ön lobuna koy­
duğunuz şeyi kabul edemiyorsanız, ona sahip olamazsınız .
Yine bu gece uyumadan önce bu yol boyunca kaybettiği­
niz bir şeyi arayın. Çoğunuz onu çocukluğunuzda kaybetmiş­
sinizdir. Geriye dönüp onu bulun, ama o kabul edebileceğiniz
bir şey olmalıdır. Sonra onu defterinize yazın; onun bir resmi­
ni çizin. Bunu bitirdiğinizde, kendinizi düşünün. Kendinizle il-
1 50
'13öfüm 4
gili neyi değiştirmek istediğinizi düşünün, her şeyin mümkün
olduğunu bilin. Geçmişe devamlı bağımlı olmak diye bir şey yok­
tur. O sadece geçicidir. Yoksunluğunuz, kuşkunuz, hastalığınız
vb. üzerinde odaklanın ve onu yazın. Hayatınızda değiştirmek
istediğiniz üç şey nedir? Onları yazın ve resimlerini çizin. Yap­
manızı istediğim tüm şey budur.
Sonra, uyumadan önce, okuyun -televizyon izlemeyin- ki
zihninizde yüksek düşüncelerle uykuya dalasınız. Ne okuma­
nız gerekir? Kuantum mekaniği hakkında bir şeyler okuyun.
Realiteyi yaratma hakkında bir şeyler okuyun. Başka bir ya­
şam ve o yaşamda kim olabileceğiniz kavramıyla ilgili bir şey­
ler okuyun. Bedeninizi değil, Özünüzü besleyin. Ve beyniniz­
de onunla uykuya dalın.
Sizi seviyorum. Çünkü ben de sizin gibiydim. Bu yüzden
size verebileceğim şeyi veriyorum. Sizler unutulmuş Tanrılar­
sınız. Siz kendi tanrısallığınızı unutmuşsunuz. Çoğunlukla, ba­
tıl inançlı ve dogmatiksiniz. Bugün size öğrettiğim şey çok ba­
sittir. Gizli-olanın enerji olarak tezahür ettirilmesi size kar­
maşık gelebilir, ama o gittikçe daha açık hale gelecektir.
Henüz bilmediğiniz çok şey var. Sizin yerinizde olsam, ce­
haletimi kıskançlıkla savunmaz ve onu korumak için kuşku ba­
riyerleri oluşturmazdım. Siz kendinize yapabileceğiniz en kö­
tü şeyi zaten yaptınız. Bundan daha kötü bir şey yoktur. Bu
okulda ne ruhunuz ele geçirilecek, ne bir tarikata gireceksi­
niz, ne bir takipçi olacaksınız, ne de beyniniz yıkanacak. Geç­
mişte bunları zaten yaptınız ve yaşadınız. Asla geriye doğru git­
meyeceksiniz, sadece ileri doğru gideceksiniz. Böylece yarın re­
aliteyi, mutluluğu ve yeni bir disiplini tezahür ettireceğiz.
İ çinizdeki Tanrı'yı selamlıyorum. Bu el hareketinin anla­
mı budur. * Hepsi bu kadar. Artık gidebilirsiniz.

*Raıntha, ellerini dua eder gibi birleştirip yedinci mührünü işaret ederek ve
sonra öğrencilerin önünde eğilerek onların içlerindeki Tanrı'yı selamlar.

151
1 52
BÖLÜM 5

ÖÖRETİLERİN BÜYÜK ÇALIŞMA'NIN


ÖÖRENCİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Tanrınız Sizi Asla Yargılaınaz


Varlığımın Tanrısı varlığınızın Tanrısı'nı selamlıyor. Şimdi
hayatın şerefine bir bardak su içelim:

Beni yaratmış
ve bana yaşam vermiş olan
Sevgili Tanrım,
içimde bilme tutkusunu uyandır.
Bana gücümü geri ver
ki aydınlanmaya giden
bir yolculuk, bir yol
tezahür ettirebileyim.
Öyle olsun.

Oturun. Sevgili öğrenciler, bugün nasılsınız? Dün bir şey­


ler öğrendiğinizi idrak ettiniz mi? Buraya neden geri döndü­
nüz? Yanınızdaki kişiye dönüp, bugün neden geldiğinizi açıkla­
yın. İtiraf ruh için harika bir şeydir. Dün gece bazı sohbetleri­
nizi dinledim. Bu okula yeni başlayanların konuşmalarına ku­
lak misafiri olmaktan hoşlanırım, çünkü böylece onların düşün­
celerini nasıl ifade ettiklerini duyabilirim. Dolayısıyla, bugün
bazı sorularınızı yüksek sesle yanıtlamak istiyorum.
İçinizdeki Tanrı olmak, hafif kalpli ve sevinçli olmak, ha­
yatı bir yük olarak görmek değil, onu hafife almaktır. Güzel bir
sabah uyanıp size öğrettiğim şeyi idrak edeceksiniz. O zaman
durduramayacağınız bir biçimde, içinizden gelen kahkahalar­
la güleceksiniz . Çünkü her şeyi sıkıcı, kötü ve korkutucu gö-

1 53
!l{ealiteyi '.Yaratma !l{eftfıeri
ren bu ciddi insan tutumunun ötesinde bulunan sevinci göre­
ceksiniz. Benim sevdiğim Tanrı kimseyi yargılamaz, asla yar­
gılamamıştır. O verici bir varlıktır; o bir kaynaktır. O size as­
la, "Eh, bunu istiyorsun, ama ona sahip olamazsın" demez . O
size asla, "Onu elde edebilmek için önce kefaret olarak ceza çek­
men gerekir" demez. O size asla, "Önce pişman olduğunu söy­
le ki sana onu vereyim" demez. Onlar Yusuf oğlu İsa'yı gerili
olduğu o çarmıhtan indirmeliler. O ne kadar hazin bir görün­
tüdür. Onun amacı size kendinizi suçlu hissettirmektir.
Öğrenmekte olduğunuz Tanrı ebedi yaşamdır; bu o kadar
dolu bir yaşamdır ki siz henüz deneyimlemediğiniz ne kadar
çok şey olduğunu hayal edemezsiniz . Siz hayatın en kötü bö­
lümünü deneyimlemiş olduğunuzu biliyor musunuz? Eğer bir
tekrardoğuş döngüsüne saplanıp kalmışsanız, hep aynı tutu­
mu yaşayıp durursunuz. Bin yaşam boyunca farklı bedenlerde
hep aynı siz olarak bulunduğunuzu hayal edin. Ne kadar sıkı­
cı. . . Bu yüzden, yaşamak istememenizde şaşılacak bir şey yok­
tur.
Bakın, siz bir anda değişebilirsiniz, bu yeteneğe sahipsi­
niz. Neyi öğrenmemiş olduğunuzu hayal edin. Neyi bilmediği­
nizi hayal edin. Siz saplanıp kalmıştınız, aynı davranış kalı­
bıyla enkarne olup duruyordunuz. Farklı bedenler; aynı eski
tutum. Yapmış olduğunuzdan daha kötüsünü yapamazsınız. Ha­
yatta öğreneceğiniz tüm şeyin yaşamaya değmeyeceğini ve ken­
dinizi öldürmenizin pekala olduğunu söyleyen bazı varlıklar var­
dır. Size bir şey söyleyeyim: Eğer siz en azından on buçuk mil­
yon yıldır bu dünyaya geri dönüyorsanız, oldukça büyük bir şey
yapmış olabileceğinizi düşünmüyor musunuz? Siz bu kadar çok
yaşamda her şeyi yaptınız, birilerini öldürdünüz, birileri tara­
fından öldürüldünüz, kötülük yaptınız, kötülük gördünüz, dış­
landınız. Tecavüz ettiniz, tecavüz edildiniz. Kral, kraliçe, yok­
sul, köle, hizmetkar, aziz, günahkar, iffetli ve fahişe oldunuz .
Siz her şey oldunuz. Öyleyse henüz bilmediğiniz şeyin aynı es-
1 54
'Böfüm. 5
ki şeyler olduğunu düşünmenize neden olan nedir? Bundan son­
ra durum daha da kötüleşmeyecek, tam tersine daha harika ha­
le gelecektir.
Her şeyin yolunda olduğunu da düşünmeyin. Bu öğretinin
kötü olmanıza izin verdiğini söylemeyin; siz daha önce zaten
kötü olmuştunuz. Bu öğreti size bunu idrak etmenizi söyler ve
hayatınızın geriye kalanında ne yapacağınızı sorar: Siz her gün
-kendinizi bile sevmeyecek kadar çok- aynı eski öngörülebilir
kişi mi olacaksınız? Siz kendiniz gibi biriyle karşılaşsaydınız,
onunla bir ilişkiye girer miydiniz, yoksa ondan -kendinizden- ka­
çar mıydınız?

Bilgi Size Umut Verir


Hayatınızın geriye kalanında ne yapacaksınız? Çalışma­
ya devam mı edeceksiniz? Uyuşturucu maddelerle uçmaya de­
vam mı edeceksiniz? Başkalarının sırtından geçinmeye devam
mı edeceksiniz? Kendinize acımaya devam mı edeceksiniz? İn­
sanların, annenizin, babanızın sizin yüzünüzden kendilerini kö­
tü hissetmelerini mi sağlayacaksınız? Ne yapacaksınız? Çocuk
yapıp sonra onları doğduklarına pişman mı edeceksiniz? Öldü­
ğünüz güne kadar ne yapacaksınız? Gündeminiz nedir?
Bu öğretiler, bazılarınızın söyledikleri gibi, size umut ve­
rir. Çünkü onlar önce size cehaletinizden kurtulmanızı sağla­
yacak bir bilgi verir. Bütün boş inançlar, batıl inançlar ceha­
letten kaynaklanır. Bu öğretiler sizi boş inançlardan ve ceha­
letten kurtarır.
Bugün öğreneceğiniz şey bilimin, teolojinin ve Ramtha'nın
bir birleşimidir. Beyninizin pratik veçhelerini, hangi bölümün
neye karşılık verdiğini öğreneceksiniz. Bu bedenin ölümünden
sonra geçeceğiniz bedeni nasıl elde edeceğinizi, onun nereden
kaynaklandığını, onu nasıl tezahür ettireceğinizi öğreneceksi­
niz. Neden bazı insanların psişik olduklarını, diğerlerinin olma-

1 55
!l{eali.teyi 'Yaratma 'Rg/Weri
dıklarını öğreneceksiniz. Bu yeni bilgi değildir. Aslında bugü­
nün yeni bilgisi acınacak kadar yoksul ve kısırdır ve bunun
böyle olması amaçlanmıştır, çünkü insanlar her şeyi bildikle­
rinde ve her şeyin farkında olduklarında hükümetler varlıkla­
rını sürdüremezler. İnsanlar realiteyi yaratma gücüne sahip ol­
duklarında ticari hayat varlığını sürdüremez. Böylece bu kül­
türde insanın tanrısalığı önemsiz gibi gösterilmekte ve insanın
kendi adına düşünmesi, bireysel düşünceye sahip olması engel­
lenmektedir. İşte bu yüzden herkes herkesi aynı olmaya, aynı
şeye inanmaya, aynı şekilde davranmaya, aynı ürünleri satın
almaya, aynı görünmeye zorlamaktadır, çünkü aynılıkta kon­
trol vardır. Bireysellikte ise öngörülemezlik vardır. Hükümet­
ler halklarını köşeye kıstırıp kataloglayarak ayakta kalabilir­
ler. Ve hükümetler ancak herkes onların gücünü kabul ederse
iktidarda kalabilirler. Ama ya örneğin Amerika' da herkes Me­
sih düzeyine erişebilecek kadar aydınlansaydı, ne olurdu? Bu
ülkede hfila cumhuriyetçiler ve demokratlar olur muydu? Bir
ulusal borca sahip olur muydunuz? Sağlık sigortasına muhtaç
olur muydunuz?
Boş inançları ve dogmayı yok etmek, hükümeti iktidarda
tutmayı amaçlayan insanların yararına mıdır? Hayır, değildir.
Bu boş inançlar ve dogma insanları bölmeyi ve yönetmeyi sağ­
lar ve onlar bu insanlar sayesinde iktidarda kalırlar. Bu öğreti
dünyevi değildir. Bu öğreti beyin, spiritüel beden ve gelişim dü­
zeyleriyle ilgilidir. Bu öğreti size hayatınızı değiştirmek için ge­
reken her şeyin içinizde bulunduğunu açıkça söyler. Burada,
ben dahil, sizi değiştirecek biri var mıdır? Hayır. Siz unutul­
muş Tanrılar'sınız. Siz unutulmuş olabilirsiniz, ama hfila Tan­
rı'sınız . Ve bunun gerçek olduğunu unutmuş olan yegane var­
lıklar sizlersiniz. Öyleyse bir Tanrı olarak ve bilinmeyeni bili­
nir kılma sorumluluğuna sahip olarak, sizin kendi iradenize sa­
hip olmanız gerekir. Bugün öğreneceğiniz her bilgiyi öğrendik­
ten sonra, eğer onu kullanmazsanız, bu sizin iradeniz olacak-
1 56
'.Böfüm 5
tır. Bu sizin doğru ya da yanlış olmanız anlamına gelmez; bu
sadece sizin seçiminizdir. Ama bilgi sizi korkudan -bu çalış­
mayı yapamayacağınız korkusundan- kurtarır ve gelecek bir­
denbire öngörülebilir hale gelir.

Gerçek, Eylem Halindeki Felsefedir


Dün gece sizin konuşmalarınızı dinlerken, bazılarınızın
"Yarınki derse katılacağımdan emin değilim. Bu öğretinin ger­
çek olup olmadığını bilmiyorum" dediklerini duydum. Ben si­
ze gerçek hakkında ne dedim? Size söylediğim hiçbir şey ger­
çek değildir. Tanrı sadece sizin bildiğinizi bilir. Ancak siz söy­
lenenleri hayata geçirdiğinizde o gerçek olur. Aksi takdirde o
sizin için asla gerçek olmayacaktır. O sadece başka bir Yeni
Çağ öğretisi olacaktır. Siz onu deneyimleyene kadar o bir ger­
çek olmayacaktır. Ve sizin kinik zihninize karşı koymak için
epey gerçeğe ihtiyacınız vardır. Eğer onlar buna inanmıyorlar­
sa, kimseye onların kendilerini iyileştirme gücüne sahip olduk­
larını söylemenin bir yararı yoktur. Sizin de kimseye zengin ol­
mak istediğinizi söylemenizin size bir yararı olmaz . Eğer zen­
gin olmak istiyorsanız, oturup zenginliği simgeleyen bir görün­
tü içeren bir kart yaratın ve o gerçekleşene dek (analojik* ola­
rak onunla bir olduğunuzu, o olduğunuzu hissedene dek) her
gün bir saat onun üzerinde odaklanın. Yapmanız gereken tüm
şey budur. O zaman ona sahip olursunuz. O zenginlikle ne ya­
pacağınız başka bir odaklanma meselesidir. Ama siz bu öğreti­
yi, bu yöntemi kullanmadıkça, o işe yaramayacak ve gerçek ol­
mayacaktır.
Böylece, ben gerçekten söz etmiyorum; ben bir felsefeden
söz ediyorum. O benim için gerçekti ve o benim bu zaman çer­
çevesinde ortaya çıkıp size bildiklerimi sunmamı sağladı. Ba­
na inanmanız önemli mi? Bana inanmak zorunda değilsiniz. Ge­
reken şey kendinize inanmanızdır. Ve benden yararlanın. Söy-

1 57
'.Rµiteyi 'Yaratma 1(eli.6eri
leyeceklerimi dinleyin. Söylediklerimin içinden sizin için doğ­
ru olanı seçip alın. Söylediğim her şeyi kullanmak zorunda de­
ğilsiniz .
Sorumluluğu üstlenin ve "Bak, eğer bunu gerçekten isti­
yorsam, onu elde ederdim" deyin. Bu böyledir. Kusursuz iman
bir anda oluşur. Kusursuz şifa, kusursuz iyileşme, yenilenme
bir anda meydana gelir. Ve onun çoğunuz için bu kadar uzun
zaman almasının nedeni, yolun kuşku ve inançsızlık taşlarıyla
döşenmiş olmasıdır. Eğer bundan kurtulabilirseniz, istediğiniz
her şey bir anda gerçekleşebilir. Onu tezahür ettirmek sadece
bir an alır.
Bakın, siz burada, birinci kattasınız. Bu zaman-çizgisin­
de bir şeyin tezahür etmesi uzun bir zaman alır. Ama ya sizin
bedeniniz birinci katta, bilinciniz yedinci katta olsaydı? Ya siz
bir yedinci-düzey varlığının imanına sahip olsaydınız? Biz bu
varlıklara üstatlar deriz. Onlar bir bedende yaşarlar, ama zi­
hinleri ve enerjileri yedinci düzeydedir ve bu zihni ve enerjiyi
buradaki fiziksel bedende kulanırlar. Böylece beden birinci kat­
ta, bilinç yedinci kattadır. Onlar bir şey söylediklerinde, o (ye­
dinci katta olduğu gibi) hemen gerçekleşir. Eğer siz birinci kat­
taysanız ve sadece midenize, bedeninize, bağımlılıklarınıza ina­
nıyorsanız, bir şeyin gerçekleşmesi ne kadar zaman alır? Çoğu­
nuz (Şekil l l 'deki ellerin simgelediği gibi) hayal kurarsınız ve
Sıfır Noktası ile hizalanmak için zaman ayırmazsınız; siz çok
sabırsızsınız, böylece bu uzun bir zaman alır.
Bu okulda gerçekten istediklerini söyledikleri şeyleri ha­
la tezahür ettirememiş olan insanlar vardır. Neden? Çünkü o
tezahür üstteki dört kata çıkmak yerine, birinci, ikinci ve üçün­
cü katlarda kalır. Onlar başka alanlarda gerçekten harikadır­
lar. Onlar çok özgündürler. Öğretinin bazı alanlarında onlar
kendilerini bedenlerinden çekip dördüncü kata çıkaran mutlak
bir bilişe sahiptirler. Böylece bu bilişle, onlar bir şey üzerinde
odaklandıklarında; onun tezahür ettirmesi o kadar uzun sürer.
158
'1Jöfüm 5
Böylece onlar bilinçlerini -birinci, ikinci, üçüncü katlardan- üst­
teki dört kata çıkacak şekilde geliştirmişlerdir. Onların zihni
dördüncü katta gelişmektedir. Ama onun hepsi o katta değil­
dir; büyük bir kısmı hala alt katlarda bulunmaktadır. Burada
hiç yoktan bir nesne tezahür ettirebilen insanlar da vardır. Ama
onlara kendi kendilerini veya başkalarını iyileştirmelerini söy­
lediğinizde, birden onların kabul düzeyleri dördüncü kattan bi­
rinci kata düşer. Bunun nedeni nedir? Çünkü onlar bazı şeyle­
ri kabul ediyor ve başka şeyleri reddediyorlar. Kabul ettikleri
şeyleri hemen tezahür ettirebiliyor, kabul etmedikleri şeyleri ise
hemen tezahür ettiremiyorlar.
Aynı şey sizin için de geçerlidir. Bugün size tüm bu bilgi­
yi v.ereceğim. Beyin hakında ülkenizdeki insanların yüzde dok­
san dokuzundan daha çok şey bileceksiniz. Ve hiç kimsenin bil­
mediği yedi bedeni öğreneceksiniz. Bugün buradan istediğiniz
şeyleri tezahür ettirmenizi ve değiştirmek istediğiniz şeyleri de­
ğiştirmenizi sağlayacak bir disiplini öğrenmiş olarak ayrılacak­
sınız.
Eğer üst katlara, tam bir kabul düzeyine çıkabilirseniz,
hepsini hemen elde edersiniz. Siz bunu yaptığınızda her şey par­
çalanmaya başlar. Her şey parçalanır, çünkü şimdiki hayatını­
zı bir arada tutan zamk, enerji ve sizin odaklanışınızdır. Siz
odaklanışınızı değiştirdiğiniz anda, tüm enerji dağılır. İlişkile­
riniz değişmeye başlar, işinizden atılırsınız, kediniz bacağınızı
ısırır, kuşunuz kaçar, köpeğiniz saldırganlaşır. Her şey parça­
lanır.
Sizden bunu beklemenizi istiyorum. Neden biliyor musu­
nuz? Çünkü her şeyin parçalanmaya başlaması, sizin onlarla il­
gili tutumunuzu değiştirmiş olduğunuz anlamına gelir. Siz bir
şeyle ilgili tutumunuzu değiştirdiğiniz anda, o parçalanmaya
başlar. Her şey parçalanır. Ve eğer siz tutumunuzu yüksek kat­
larda, yüksek bilinç düzeylerinde tutarsanız, o enerji yeniden
oluşur. O aynı enerjidir. Örneğin, eğer siz pervasız bir hayat
1 59
'R.galiteyi 'Yaratma 'R.g/iberi
yaşar ve onun sağlığınız için yıkıcı olacağı uyarılarını duyar ve
ona inanırsanız, o yıkıcı olur. Ama o yıkıma neden olan, sizi has­
ta eden aynı enerji, zihin onun üzerinde odaklanmayı bıraktı­
ğında, sağlık yaratabilir. Zihin değiştiğinde, enerji parçalanıp
dağılır ve aynı enerji parlak bir sağlık olarak tekrar bir araya
gelir. Bunu anlıyor musunuz?
Bu konuşmayı ulaklarla* ilgili bir notla bitirmek istiyo­
rum. Ben çok sık olmasa da, burada öğrendiğiniz şeyleri öğre­
nip öğrenmediğinizi sınamak için size bazen ulaklar gönderi­
rim. Onları daima kutsayın. Eğer birisi size bağırıp çağırırsa,
sizi azarlarsa ve birden siz onun söylediği şeyin doğru olduğu­
nu anlarsanız, gülmeye başlayın ve karşınızdaki kişiyi kucak­
layın. O bir ulaktır. Ona hakaret etmeyin veya vurmaya kal­
kışmayın. "Söylediğin şey doğru. Onu bana gösterdiğin için te­
şekkür ederim" deyin. Bu tutum bir düşmana ne yapar? Eğer
siz gidip düşmanınıza sarılır, onu öperseniz, onu zararsız hale
getirirsiniz . Kabalığına karşılık ona teşekkür ederseniz, orta­
da bir düşman kalmaz. Anlıyor musunuz?
Bugün öğreneceğiniz şeye çok dikkat etmenizi istiyorum.
Öğrendiklerinizi yanınızdaki kişiye ifade etmenizi istiyorum. O
zaman öğrendiğiniz şey sizinle kalır. Bilmeniz gereken bir şey
daha söyleyeyim: Siz bir şeyle ilgili önce bilgiye sahip olma­
dıkça, onu asla tezahür ettiremezsiniz.

1 60
BÖLÜM 6

AURA ALANI

İnsan Bedenini Kuşatan Enerji Bantları


Siz aura alanı terimini duydunuz mu? Peki, bir aurayı
yırtabileceğinize inanıyor musunuz? Enerjiyi nasıl yırtabilirsi­
niz? Bir düşünceyi nasıl parçalayabilirsiniz? Aura, tüm insan­
ları kuşatan ve aslında ikili bir doğaya sahip olan enerji bant­
larının metafiziksel ismidir. O şöyle görünür (bkz. Şekil 15).
Diyelim ki bu sizsiniz ve sizin bedeninizin çevresinde ikili bant­
lar vardır. Başka bir deyişle, o sadece gri veya mavi renkli ya
da gökkuşağının tüm renklerini içeren bir aura değildir. O çok
belirli enerjilere sahiptir, çünkü bir aura aslında bilinç düzey­
leri içeren frekans düzeyleridir. Şimdi kollarınızı iki yana açın
ve gerin. İşte çevrenizdeki aura alanı o kadar geniştir. Kolları­
nızı iki yana açın ve aura alanınızın içinde oturan kişilere ba­
kın. Biraz hareket edin ve alanınıza başka kimlerin girdiğine
bakın.
Parmak uçlarınıza kadar uzanan bu alan aslında iki bant
dizisidir. Birinci dizi (kollarınız gergin bir biçimde iki yana açık­
ken) dirsek seviyesinde biter; ikinci dizi ise parmak uçlarında
biter. Bu alan sizi dört bir yanınızdan kuşatır ve hareket ha­
lindedir. Bu alan insan gözleriyle görülemez; sadece bedenini­
ze en yakın olan bant gözle görülebilir. Eğer bu duvara siyah
bir örtü asıp önüne birinizi yerleştirseydik ve küçük bir ışık
dışında tüm ışıkları kapatsaydık, bedenin çevresindeki düşük
frekanslı ilk bandı görebilirdiniz . O bir ışık oyunu olmazdı; o
beynin görebileceği tek banttır.
Dün yedi düzeyle (katla) çalışmıştık (bkz. Şekil 8). Bunu
önce ellerinizle, sonra da çizimle yapmıştınız . Başladığımızda,

161
9{.eafiteyi 'Yaratma �eri
ŞEKİL 15: İKİLİ ZİHİN İMAJI YAŞAMAK
-

c-nctıı c 2004 JZ Knicht

İ kili Zihin

1 62
'13öfüm 6
iki nokta (ya da iki el) arasındaki enerjiden söz etmiş ve onun
zaman olduğunu söylemiştik. Eğer bu enerjiyi bir sonraki (al­
tıncı) düzeye yavaşlatırsak, bu enerjiye ne olacağını söylemiş­
tik. Şimdi bunu yanınızdaki kişiye açıklayın. Eğer biz onu bu
zaman alanına, altıncı düzeye indirirsek, bu enerjiye ne olur?
Eğer biz yedinci düzeydeki enerjiyi alıp yavaşlatırsak, o
kendini şöyle kıvırır (bkz. Şekil 10) . O normalde, yedinci dü­
zeyde, bir dalga gibi, dalgalanan alanlar olarak görünür. Eğer
yedinci düzeyde başlayan bu çekirdek enerjiyi alıp en aşağıya,
birinci düzeye (veya kata) indirirsek, bilimin yaşam hakkında
şaşırtıcı bulduğu şeye sahip oluruz. Bilimcilerin şaşırtıcı bul­
dukları şey atom-altı alanlar, minik parçacıklar, atomik parça­
cıklardır. Hepiniz bir atomun neye benzediğini biliyorsunuz .
Eğer bir atomu elektronu, pozitronları ve dış kabuğu ile baş­
layıp soysaydık, o atomu birinci kattan başlayıp yedinci kata
kadar soyabilirdik ve onun her bölümü bu zaman düzeylerin­
den birine karşılık gelirdi.
Böylece, bilim yaşamı büyükten küçüğe doğru anlamaya
çalışıyor; oysa yaşamı küçükten büyüğe doğru anlayabilirsiniz.
Bu şu anlama gelir: Bedeniniz ve bu yazı tahtası da dahil ol­
mak üzere, tüm madde atomlardan oluşur; sonra eğer atomla­
rı bir birlik içinde araya getirirseniz, o atomlar kaba maddeyi
yaratırlar. Kaba madde de molekülleri yaratır. Moleküller de
dokuyu yaratırlar.
Böylece, eğer bedeninizden mikroskobik bir hücre alsay­
dık, o, atom-altı alanla kıyaslandığında hfilıl büyük olurdu. Öy­
leyse bu size ne söylemektedir? O, tüm yaşamın parçacıklar for­
munda yoğunlaşmış bilinç ve enerjiden oluştuğunu söyler ve bi­
limin anlamaya çalıştığı şey bu birliğin nasıl oluştuğudur. Bir
atom başka bir atomla birleşmeyi ve onunla elektronları pay­
laşmayı nasıl bilir? Onlar bunu nasıl bilirler? Başka bir deyiş­
le, bir atomun ardındaki zeka nedir? Örneğin, eğer üzerinizde­
ki giysi de atomlardan oluşuyorsa, o neden derinizden farklı
1 63
'l(eafiteyi 'Yaratma �/ilJeri
bir his vermektedir? Söyleyeyim: Tüm atomlar bilince göre bir
ilişkiyi paylaşırlar ve onları bir arada tutan kalıp odur.
Hatırlayın, enerji hareket halindeki bilinçtir. O hareket ha­
lindedir. Böylece, enerjiye sahip olduğunuzda, bilinç denen ay­
rılmaz ve yönlendirici bir alana da sahip olursunuz. Yani her
atom ve atomun her parçası, ta yörüngesine dek, bir zihne sa­
hiptir. Her atomik yapı bir zihne sahiptir.
Eğer bir atomu yaratmak için tüm bu piramidin gerekti­
ğini ve o atomik alanı bir araya getirip birleştirmek için zama­
nın ve zihnin gerektiğini anlarsak, her şeyin dünya üzerinde na­
sıl o�aya çıktığını kolayca açıklayabiliriz (bkz. Şekil 10) . Biz
başlangıçta serbest bir enerji formuna sahiptik. Biz bir düşün­
ce-formuna odaklanabilen üstün bir zekaya sahiptik, böylece
o düşünce formu enerjinin efendisi olmuştu. Enerji değişti ve
ilişkiler yarattı, düşünce kalıbını doldurmak için bir araya gel­
di. Her ağaç, her böcek, her kum tanesi üstün bir zekadan gel­
di. Tüm kum parçacıklar şeklinde bir araya gelmiş enerjidir.
Ama onu bir arada tutan şey bir zihindir ve zihin o atomik ala­
nı kendisiyle ilişkiye sokar. O kendi kendisini çeker.

Yusuf Oğlu İsa'mn Mucizeleri


Öyleyse büyük, görünmeyenden oluşur. Görünen görünme­
yenden oluşur. Böylece, görüneni düzeltmek veya değiştirmek
için kendi realitenizde bile bir şeyleri kesip biçmeniz gerekmez.
Bir şeyleri fiziksel olarak süpürüp atmanız gerekmez. Sizin bü­
yük yapıyla ilgili zihninizi (düşüncenizi, tutumunuzu, odakla­
nışınızı) değiştirmeniz gerekir. O zaman büyük yapı parçalanıp
dağılır ve yeniden oluşur (onu oluşturan enerji yeniden şekil­
lenir). O yeni bir form almak için yeni bir ilişki içinde yeniden
bir araya gelir.
Yedinci kattaki hızlı zamana bir örnek vereyim. Yusuf oğ­
lu İsa, Mesih olduğunda, onun yaptığı şey yedinci kattaki za-

1 64
'.Böfi 6
man akışında yaşamaktı. Onun bedeni birinci kattaki zaman
akışındaki parçacıklardan oluşuyordu. Onun bilinci ve zihni, ya­
şamının geriye kalanını zihni yedinci kata dek hızlandırmaya
(titreşim frekansını yükseltmeye) harcadı. Böylece, İsa yedinci
katta akan bir zihin ve altıncı katta akan bir bilinç oluştura­
bildi ve o bilinci üç-boyutsal beynine aktarabildi. Yani üç-bo­
yutsal bir kişi gibi düşünmek yerine, o altıncı-boyutsal bir Tan­
rı gibi düşünebildi.
Altıncı kat, bu cennet* katı, birinci kattan çok farklı gö­
rünür. Altıncı katta hayal bile edemeyeceğiniz yaşam-formları
vardır, çünkü onlar için bir referansa sahip değilsiniz. Sizin ha­
yal edebileceğiniz tek şey burada, birinci katta çoktan oluştu­
rulmuş olandır. Altıncı katı ve onun müthişliğini, sınırsızlığını
ve ebediliğini yaratmış olan zihin, İsa'nın bu birinci katta ge­
liştirmiş olduğu aynı zihindir. Öyleyse onun yaşamı nasıl gör­
düğüne bakın. O, herhangi bir şeyi her nasıl görürse, onun tam
olarak öyle olmasını kabul ettiğini bilirdi. O, kör bir adamı gör­
düğünde ve adam ondan gözlerinin açılması için yardım iste­
diğinde, o eğilip yerden biraz kil aldı ve ona tükürdü. Onun kil
ve tükürüğüyle yaptığı şey parçacık ilişkisinin yeni bir biyo­
alanını yaratmaktı. O, kili tükürüğüyle şekillendirirken, kusur­
suz görüşü gördü. Böylece o kili tükürüğüyle şekillendirirken,
kil kusursuz görüşün katalizörü haline geldi. Ve İ sa o kör ada­
mın gözlerine o kili koyduğunda, o biyo-alan ya da morfojenik
alan beynin arkasındaki görsel sinirleri hemen onardı ve adam
bir anda görmeye başladı.
Siz böyle bir varlığı mucize yaratıcısı olarak adlandırırsı­
nız. Ama hayatının her günü parçacık alanı (kuantum alanı) ile
bu ilişki düzeyine erişen bu varlık gibi olmak ne kadar güçlü
bir şeydir? Onun ne yapması gerekiyordu? O, yolda yürürken,
çevresindeki manzarayı kabul etmeyi ya da onu değiştirmeyi se­
çiyordu. Eğer o yürürken safran renkli tozları havaya kaldırı­
yor ve bundan keyif alıyorsa, o zaman tozu kabul ediyordu ve
1 65
!l{ealiteyi 'Yaratma !Rg./iberi
toz hiç değişmiyordu. Siz kaç kere yolda yürürken ve tozları
havaya kaldırırken bundan rahatsız olmuşsunuzdur? Bu sade­
ce onun doğasını güçlendirir. İsa bir grup insanla karşılaştı­
ğında onlara öğretilerini sunmuş, sonra da onları beslemek
için durmuştu; ama karşısındaki beş bin kişiye karşılık yanla­
rında sadece bir sepet balık ve bir somun ekmek vardı. Bu du­
rumda sizin zihniniz ne derdi? "Hemen markete koşalım; " de­
ğil mi? Ama bu zihin ile madde arasındaki ilişkiyi anlamış olan
bir üstattı ve onun yapması gereken tüm şey gördüğü şeyle il­
gili fikrini değiştirmekti. Böylece balık ve ekmek onun zihnin­
de çoğalan tohum oldu ve İsa onu gördüğü sürece, balık ve ek­
mek arzı sonsuz olacaktı. Peki, bu arz, bu tedarik nereden gel­
mişti? Bu arz tek bir balıktan ve tek bir ekmek somunundan
gelmişti ve İsa'nın yapması gereken tüm şey onları çoğaltmak­
tı. Böylece, onun yaptığı şey balık ve ekmek yankılarını yarat­
maya devam etmekti ve o parçalanıp dağılmakta olan enerjiyi
alıp yeniden bir araya getiriyor, ona içinde bir araya gelebile­
ceği bir çerçeve veriyordu.
Şimdi durup şunun üzerinde düşünün: Başlangıçta -düşün­
ce yoluyla- birisi güle bir gül olmasını, birisi ona nasıl kokaca­
ğını ve birisi de kırmızı renkte olmasını söylemişti. Birileri bu­
nu yaptılar, gül kendi başına ortaya çıkmadı. O olduğu şey ol­
mak üzere yaratılmıştı; sadece gül değil, kuşlar, su ve tüm çev­
re böyle yaratılmıştı. Birileri odaklanarak onları yarattılar ve
tekamül sürecine soktular. Onlar kimlerdi? Sizlerdiniz.
Yusuf oğlu İsa, altıncı düzeye (kata) kadar bir üstat ola­
rak addedilmişti. O sadece bir üstattı; asla bir Mesih değildi.
Onun zor görevi, realiteyi zihniyle yenmekti. Bakın, ben bugün
size düşündüğünüz şeyin çevrenizdeki tüm yaşamı etkilediği­
ni söylüyorum. Eğer bir an durup düşünürseniz, hayatınızın
imaj düşüncelerinize göre nasıl durağan kalmış olduğunu gö­
receksiniz. Siz kentte araba sürerken kenti görmeyi beklersi­
niz ve kent oradadır. Bazı insanların dilendiklerini görmeyi bek-
1 66
'lJöfi 6
lersiniz, onlar daima oradadırlar. Yol kenarında bir araba en­
kazını görmeyi beklersiniz, çünkü biraz heyecana ihtiyacınız
vardır, dolayısıyla orada daima bir araba enkazı vardır. Eğer
bu doğruysa ve siz güce sahipseniz, her gün fiziksel realiteyi
yenmesi ve onu -orada olmayanı görebileceği ve yaratabilece­
ği- bir zihinle kaplaması gereken böyle bir varlık ve varlıklar
için bunun nasıl bir inisiyasyon olmuş olduğunu hayal edin. Bu
çok güçlü bir inisiyasyondur.
Onun sizden daha güçlü olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Hayır, o sizsiniz. Ama sizin enerjiniz nerededir? Sizin enerji­
niz hayatınızda sıradan, dünyevi olanı kabul etmenizdedir: Siz
sağlığınızın kötü olmasını kabul edersiniz, sorunlarınızı kabul
edersiniz, sınırlılıklarınızı kabul edersiniz ve onları kabul etti­
ğiniz için de onları dondurur ve o enerjiyi bir ilişkiye hapse­
dersiniz. Sizin her gün yaptığınız budur. Siz Tann'sınız; siz bu­
nu yapıyorsunuz. Her sabah kalkıp realiteyi yenmenin, sizin
için normal olanı normal-üstüye dönüştürmeye başlamanın na­
sıl bir şey olacağını hayal edin. Böylece, ilk gün kalkarsınız ve
birkaç şeyin değiştiğini, ama her şeyin değişmediğini görürsü­
nüz . Bu geriye dönüp sıradan realiteyi kabul etmek için yeter­
li midir, yoksa sizin herhangi bir yaşam-formunun ve herhan­
gi bir durumun enerji alanını alıp anında değiştirebilecek ka­
dar güçlü bir zihin yaratmanız mı gerekir? Bu neyi gerektirir?
Görülen yerine, beklenen üzerinde sürekli odaklanmayı . . .

Kuantum Mekaniğinde Gözlemci Etkisi


Kuantum mekaniği bilimi asil bir bilimdir. Bu bilim artık
tüm bilimsel topluluk tarafından kabul edilmektedir. Kuantum
mekaniğinde, örneğin Sir Isaac Newton'un realite alanından
farklı olan şey, kuantum mekaniğinin -bilimcilerin deneyimle­
dikleri gibi- siz bir parçacığın nasıl olacağını düşünüyorsanız,
onun daima öyle olacağını söylemesidir. Böylece bilimciler par-

1 67
'l{ealiteyi 'Yaratma 'l{efıberi
çacık davranışının kesinlikle Gözlemci'yle ilgili olduğunu anla­
maya başladılar.
Bir bilimcinin yaşamla bir deney yaptığını hayal edin. * O
bir levhada küçük bir yarık açar. O bu levhadaki yarıktan ar­
kadaki film levhasına ışık fotonları (lazer ışını) gönderecektir.
O ışık fotonlarını ateşlediğinde, onun (lazer ışınının) dümdüz
gitmesi gerekir. Bilimcinin görmek istediği şey, eğer ışık o ba­
riyerden geçerse, onun arkadaki film levhasında küçük nokta­
lar olarak belirmesidir. Böylece o foton makinesini açar ve la­
zer ışınını ateşler. Işığın ne yaptığını tahmin edebilir misiniz?
O bu ince yarıktan geçip arkadaki film levhasına çarpar. Bu çok
şaşırtıcıdır. Işığın kendine ait bir zihni mi vardır? O bunu yap­
mayı nasıl bilmiştir? O zaman bilimci, ışığın geçememesi için
yarığı kapatır. Makineyi çalıştırır ve ışık öndeki levhayı bom­
bardıman eder.
Bilimci sonra başka bir deney yapar. Işığa iki seçenek su­
nar. Levhanın üst ve alt kısmında birer yarık açar. Tekrar ma­
kineyi çalıştırır ve ışığın yarısı üstteki yarıktan, yarısı da alt­
taki yarıktan geçip gider. Işık bunu yapmayı nasıl bilmiştir?
* 1803'te Thomas Young, ışığın doğasının dalga olduğunu göstermek için çift­
yarık deneyini kullandı. Daha sonra, Albert Einstein, Max Planck'ın çalışma­
larını takip ederek, ışığın fotonlar denen parçacıkların bir bileşimi olduğu so­
nucuna vardı. Yine de, Albert Einstein, Young'ın deneyinin sonuçlarını yadsı­
yamadı. Bu iki bilimcinin keşifleri dalga/parçacık dualitesi sorununa, yani ışı­
ğın bir dalga mı yoksa parçacık mı olduğu sorununa yol açtı. 1924'de, Niels Bohr,
H. A. Kramers ve John Slater, eğer söz konusu dalgalar olasılık dalgalarıysa
dalga/parçacık dualitesinin çözülebileceğini öne sürdüler. Olasılık dalgaları her­
hangi bir zamanda çöken bir parçacığın olası yerini gösterir . En sonunda, Er­
win Schrödinger ve Werner Heisenberg'in araştırma çalışmalarındaki kuantum
mekaniği teorilerinin geliştirilmesi ve uygulanması bir atomun yerinin ve ka­
rakteristik enerji düzeylerinin doğru biçimde tahmin edilebilmesini sağladı.
Kuantum mekaniğinin incelenmesinden kaynaklanan en önemli ima Gözlem­
ci'nin realitenin doğasında oynadığı roldür. David Bohm, Wholeness and the
Implicate Order (Routledge, 1980) adlı kitabında şu sonuca vardı: "Şimdi esas
önemsenen nokta, gözlemcinin gözlemlenenden ayrılabilir olmadığı bölünme­
miş bütünlüktür. " Bazı modern kuantum fizikçileri, maddesel dünyada bilin­
cin ilişkisini ve rolünü araştırarak, Gözlemci'nin rolünü ciddiye almaktadır­
lar. Bkz. Amit Goswami, The Self-Aware Uniuerse (Tarcher/Putnam, 1995).

1 68
'13öfüm 6
Işık parçacıklarını gözlemleyen Gözlemci kimdir? Bilimci. Pe­
ki, o ışığın ne yapmasını düşünmüştür? O yarıkları açarak ışı­
ğı ne yapmaya yönlendirmiştir? O bunu yaptığından, zihninde
bu beklenti olduğundan, ışık tam olarak onun beklediği şeyi yap­
mıştır. Bilimci o yarığın orada olduğunu bildiğinden, ışık da o
yarıktan geçmeyi bilir.

ŞEKİL 16: ÇİFT-YARIK DENEYİ

ltıim veya atom-altı


parçacık18rın kaynajı

Bariyer
Çift-yarık Levhası Filin levhasında
tezahür eden parçacık

Bilimciler bunu Gözlemci etkisi olarak adlandırırlar ve on­


lar Gözlemci'nin atomik parçacıkları daima etkilediğini anla­
mışlardır ki bu Sıfır Noktası'nı ve ayna bilinci anlamak açısın­
dan önemlidir. Örneğin, bilimciler bir hidrojen atomunu ince­
lerken onun elektronlarının farklı yörüngelerde döndüklerini
gördüler. Gözlemci'nin parçacıkları daima etkilediğini anladık­
larında, atomun çevresindeki yörüngede bir parçacığın değil, bir
elektron bulutunun döndüğünü düşündüler ve bu sonuçla kar­
şılaştılar ve onlar orada elektronun dönmesini beklediklerinde
gördükleri de elektron oldu. Bu hoşunuza gitti mi?
Öyleyse siz sırtınızı döndüğünüzde tüm bu atomların ne
yaptıklarını hayal edin. Bir bilardo masasını hayal edin. Siz yü-

1 69
'l(.eali.te:gi 'Yaratma 'l(.efWeri
zünüzü masaya dönüyorsunuz ve tüm toplar oradadır. Siz ar­
kanızı dönüyorsunuz ve onlar bulanıklaşıyorlar. Siz masaya dö­
nüp onlara bak.tığınız anda onlar normale geri dönüyorlar. Bu
böyledir. Siz gece uykuya daldığınızda dünyanın hala çevreniz­
de olduğunu nereden biliyorsunuz? Burada bulunduğunuzu na­
sıl biliyorsunuz? Bu bilim için büyük bir sıçramadır, çünkü eğer
bu doğruysa, onlar sonraki adımı atıp sizin hayatı yarattığını­
zı söylemek zorundadırlar. Onlar bunu söyleyebilirler mi? Ha­
yır, çünkü bu dince kabul olunmuş inançlara, hakim olan fel­
sefeye ve bilime aykırı bir düşüncedir. Ama bu bir gerçektir.
Eğer bu böyleyse, o zaman en mütevazı insanın zihni sürekli
form tutmak.tadır. Siz bir yasanın ne olduğunu biliyor musu­
nuz? Bir yasa sizin forma itaat etmeniz gerektiğini söyler ve
onu parçalamak. yasaya aykırıdır. Siz bir anlaşmanın yasasıy­
la iş görüyorsunuz. Bunun böyle olduğunu kabul ediyorsunuz.
Bunu anlıyor musunuz?
İsa zihnini bu yüksek hale yükseltip orada tuttuğunda, o
aslında bu dünyada bulunsa da, bu dünyadan değildi. Onun spi­
ritüel benliği altıncı katta bulunurken, fiziksel benliği burada,
birinci katta kalıyordu. Onun son inisiyasyon olarak ölmeyi de
kabul etmesi gerekiyordu; bu nihai sınavdı. Bu nasıl bir nihai
sınavdı? Siz ölümü nasıl yenersiniz? Her şeyden önce, ölmeniz
gerekir; aksi takdirde o bir sınav olmazdı, değil mi?
Bunun ne kadar korkutucu ve dehşet verici olduğunu ha­
yal edin. Hiçbiriniz henüz o yerde değilsiniz . Ama Tanrı'yı bu
katta tam olarak geliştirmenin nasıl bir şey olacağım hayal edin .
İsa bunu nasıl yapacaktı? Onun son sınavı herkesin önünde öl­
meyi kabul etmek olacaktı. Onun "içimdeki Baba�' dediği zih­
ni, Sıfır Noktası'ndaki varlık o kadar güçlüydü ki, İ sa bedenin
ölmesine ve çürümeye başlamasına izin verdi. Sonra, uygun an­
da onun bedenle bir ilişkiyi yeniden oluşturması gerekiyordu.
Bu mümkün müdür? Bilimcilerin parçacıklara yapabileceğini­
zi söyledikleri şeyler göz önüne alındığında, bu mümkün mü-
1 70
'.Böfüm 6
dür? Evet, gerçekten mümkündür.
Burada kaçış yolu nedir? Kaçış yolu sizin hayattan çok
korkup asla yaşamamanızdır. Ölmekten çok korkup hayatı as­
la yaşamamanızdır. Bu salondaki hiç kimse İsa'nın yaptığım ya­
pabilme kapasitesine sahip değildir, çünkü hiç kimse böyle "be­
denin ölmesine izin verip, sonra onu yeniden dirilttiği" bir re­
alite inşa etmemiştir. Hiç kimse henüz bunu geliştirmemiştir,
çünkü onlar henüz yaşamamışlardır. İsa'nın o zaman ne tür bir
bedene sahip olduğunu hayal edin. Bu beden üç gün içinde fi­
ziksel çürüme sürecine girmiş ve sonra İsa geri dönmüştür. Ge­
ri dönmüş olan nedir? (İsa'nın altıncı kattaki bedeni) . (Şekil
8'deki) piramidin katlarını düşünün. Siz involüsyon* sürecin­
de aşağıya inerken, geçtiğiniz her bir düzeyin atmosferine ve
zihnine katkıda bulunursunuz . Böylece siz bu zaman çerçeve­
lerinin her birinde bir yankıya, bir bedene sahipsiniz. Onlar za­
ten oradadırlar. Buna inanmak zordur, ama öyledir.
Yani sizin sadece fiziksel bir bedeniniz yoktur. Yedi dü­
zeyin hepsinde bir bedeniniz vardır. Sizin geride bıraktığınız o
bedenler birer yankıdır. Onlar birer zihindir ve iç içe katlıdır.
Onlar iç içe katlıdır ve tıpkı iç içe katlanmış şu varlık gibi (bkz.
Şekil 10) açılmayı beklemektedirler. Siz bu bedenlerin herhangi
birine eriştiğiniz anda, bunu kendi kabul düzeyinize eşit olan bir
düzeye odaklanarak yaparsınız. Ve bunu yaptığınızda, o düzey­
deki atmosferi açmaya başlarsınız ve o -beynin arkasındaki, sü­
rüngen beyin denilen- beyincikten beyne giren bir bilinç akımı
olur. O bir zihin akımıdır ve beyincikten içeri girerek neokor­
teksi aktive eder. O yer o kadar aşinadır ki ona eriştiğinizde
nasıl oldu da onu geride bıraktığınızı merak edeceksiniz. Ama
onu bıraktığınızda, onun bir rüya olduğunu düşüneceksiniz, çün­
kü o kendi atmosferine geri sarılmış olacaktır.

171
!l(ealiteyi 'Yaratma !l(efıberi
ŞEKİL 1 7: BİRBİRİ İÇİNE KATLANAN YEDİ BEDEN

Böylece, her insanın yedi bedeni vardır; onlar fiziksel be­


deninizde iç içe katlı olarak bulunur ve (kollarınızı iki yana aç­
tığınızda) parmak uçlarınıza kadar uzanan aura alanınıza ya­
yılırlar. Yedi bedenin hepsi şu anda sahip olduğunuz fiziksel be­
deni oluşturan kaba maddenin içinde katlı halde bulunur. Siz
bu zaman-çizgisinde on buçuk milyon yıldır yaşıyor olabilir ve
dört yüz elli beş bin yıl önce ani bir beyin değişimi geçirmiş
olabilirsiniz, ama bu beyni sadece kırk bin yıl önce geliştirdi­
niz. Böylece tüm bedenler -çarkın üçüncü düzeyden (kattan) da­
ha ileri gidemediği- bir enkarnasyon çarkında bulunuyorlardı.
Bu ne anlama gelir? Bu, her enkarnasyonda, içinizde dört ışık
-yayan beden taşıdığınız anlamına gelir. Ölümde üçüncü bede­
ne geçersiniz . Bu ışık bedenin içinde dört diğer beden, dört di­
ğer frekans katlı olarak bulunur. Işığa gitmek öykünün sonu
değildir; o sadece aşina bir yerdir. Ama ışık-bedenin içinde farklı
zaman düzeylerine erişen dört beden daha iç içe -katlı olarak
bulunur. Onlar sizin o düzeylere ya da katlara erişmenizi sağ­
layan araçlarınızdır. Bunu anlıyor musunuz?

1 72
'13öfüm 6
Mesih'in Yeniden Dirilişi ve Yedi Bilinç Düzeyi
Siz son enkarnasyonunuzda öldükten sonra asla ışık ka­
tından (görünür ışıktan) daha ileri gitmediniz. Işık katında, bu
kez enkarne olmadan önce, son yaşamınızı gözden geçirdiniz. Bu
gözden geçirme ışık-bedeninizde meydana geldi. O tüm enerji­
yi gözler önüne serdi, size ne yapmış olduğunuzu, kim olduğu­
nuzu, neyi başardığınızı, nasıl tekamül ettiğinizi, nerede teka­
mül etmediğinizi canlı bir biçimde gösterdi. O, enerjiyi gözler
önüne serdi ve canlı bir biçimde sergiledi. Sonra, siz bu dün­
yaya geri dönmeye karar verirken, bir insan bedeniyle değil, bir
ışık-bedenle düşünüyordunuz. Ama yine de fiziksel bedende da­
ha iyisini yapabileceğinizin farkındaydınız. Ölümden dönen in­
sanların ışık katında yaşamlarını bilinçli bir muhakemeyle göz­
den geçirdiklerini söylemelerini ilginç bulmuyor musunuz? On­
ların bir beyni yoktu; o halde, gördükleri şeyle ilgili bir görüşe
nasıl ulaşabilmişlerdi? Çünkü onların bir beyni vardı. Bu be­
yin kafatasınızın içindeki gri doku değildi, o onların o sırada
içinde bulundukları bedene denk bir beyindi.
Siz öldüğünüzde, hemen kızılötesi kata geçersiniz. O psi­
şik alemdir. Psişik alemde ışık huzmesi belirir ve siz onu takip
edersiniz ; aslında, kızılötesinin düşük ucundan yüksek ucuna
doğru ilerlersiniz. Sonra ışığa (ışık katına) ulaşırsınız. Işık kim­
dir? O da sizsiniz. Siz orada her şeyi gözden geçirirsiniz .
Orada fiziksel yaşamınız hakkında bir karar verirken, ışık­
ta iç içe katlanmış dört potansiyel yaşam veya beden daha var­
dır. Ama sizin yapmaya devam ettiğiniz tüm şey bu hayata ge­
ri dönmeyi kabul etmektir. Bunu anlıyor musunuz?
Böylece, siz o dört bedeni (üst mühürleri) * asla değiştir­
memişsinizdir. Onlar gizli kalmışlardır. Siz daima ışık-bedeni
değiştirirsiniz, çünkü ışık-beden tıpkı bugün içinde bulundu­
ğunuz bedene benzer, sadece o daha genç ve sağlıklıdır. O ne­
den bugün sahip olduğunuz bedene benzer? Çünkü bugün sa-

1 73
1{eali.teyi 'Yaratma 'l?@Weri
hip olduğunuz beden, çevresinde ona öyle olacak zihni veren
bir ışık-alanı olmadıkça, göründüğü gibi görünemezdi. Böyle­
ce, siz daima ışık-bedeni, kızılötesi bedeni ve fiziksel bedeni ye­
niden kullanmaktasınızdır, ama daha üstteki dört alemin gizli
bedenlerini henüz kullanmamışsınızdır.
Tüm bu bedenler sizin içinizde ve çevrenizdedirler. Eğer
elinize bakarsanız ve daha önce sözünü etiğim atomik alanı dü­
şünürseniz, şunun üzerinde de düşünün: Tek bir atomun ışı­
yan alanı bu bedenlerden birinin ışıyan alanına eşittir. Başka
bir deyişle, elinizdeki her atom yedi zaman düzeyinin bileşimi­
dir. Bunu anlıyor musunuz? Böylece eliniz bu fiziksel madde­
ye sıkıştırılmış yedi düzeyin bir ürünüdür. Ama ya o realiteye
meydan okuyabilseydiniz? Ye bedeninizin böyle görünmesine
karşı çıkıp onun başka biçimde görünmesinde ısrar etseydiniz?
Bunu yapmak mümkün olur muydu? Kesinlikle olurdu. Bakın,
kuantum mekaniği bunun elektronlar için işe yaradığını, ama
sizin için işe yaramadığını söylemez. Bedeninizi kuşatan bu alan
kendi dokunuz içinde saklı yedi beden içerir. Fiziksel beden öl­
düğünde, o başlangıçta bir bedeni bırakır. O, kızılötesi beden­
dir. Ama kızılötesi bedenin içinde tüm diğer bedenler bulunur
ve siz onları soymaya devam edersiniz.
Öyleyse, bu üstteki dört bedenin İsa'nın bir Mesih olma­
sıyla ne ilgisi vardır? Çünkü onun Tanrı'nın daha üst alemine
eriştiğini kanıtlaması gerekiyordu. Ve o bunu sergilediği tüm
mucizelerle ve aktardığı tüm öğretilerle, her biçimde kanıtla­
dı. Ama tüm insanları derinden korkutan bir şey vardı ve o
ölümdü. O zamanın Helenistik Yahudileri tekrardoğuşa ina­
nan yegfuıe insanlardı. İbrahim'in Yahudileri tekrardoğuşa inan­
mazlardı.
Yusuf oğlu İsa'nın bir insan kültürüne ölümden sonra ya­
şamın olduğunu göstermesi gerekiyordu. Ve bunu yapmasının
yolu da kendi yaşamını feda etmekti. Onun bedeninin ölmesi­
ne izin ve:rmesi, tüm katlardan geçerek ve tüm o iç içe katlı be-
1 74
'1Jöfüm 6
denleri açarak, en üst bedene, en üst kata, yedinci mühre eriş­
mesi ve "Babam ve ben biriz " demesi gerekiyordu. Onun, "Be­
nim zihnim artık Davut'un Evi'nden değildir. Benim zihnim
içimdeki Baba'dır, " yani (yedinci düzeydeki) ilk zihindir deme­
si gerekiyordu. Onun bu bedenlerin her birini, ışık-bedeni bile
çıkarması gerekiyordu. Onu üzerinde tutamazdı. Onun ışık-be­
deni çıkarması, Mavi Bedeni* tezahür ettirmesi gerekiyordu.
Şiva* denen Mavi Bedeni çıkarması ve altın-bedeni* tezahür et­
tirmesi gerekiyordu. Altın bedeni çıkarması, açık-pembe bede­
ne geçmesi ve sonra da Sonsuz Bilinmeyene* ulaşması gereki­
yordu. O ancak bunu yaptığında, bedeni çürüme sürecinden ge­
ri döndürüp yeniden diriltebilmişti.
Yedinci kattaki bu halden o fiziksel bedenini yeniden di­
riltmiş ve ona yaşam vermişti, ama bu sonsuz bir yaşamdı. Baş­
ka bir deyişle, onun buradaki bedeni neredeyse ışık hızında tit­
reşiyordu. İsa o bedenin titreşimini sadece insanlarla ilişki ku­
rabilmek ve onlara son öğretiyi verebilmek için yavaşlattı. O­
nun bedeni neden bu kadar hızlı titreşiyordu? Çünkü İ sa'nın
bilinci şimdi o titreşimdeydi. Tanrı şimdi insan olmuştu. İ sa fi­
ziksel bedeni diriltti ve onun fiziksel maddesini yeniden oluş­
turdu, ama bunu Tanrı'nın görüş noktasından yaptı, bu yüz­
den o beden çok hızlı titreşiyordu. Peki, İ sa bu dünyadan ay­
rıldığında nereye gitti? O sadece frekansını yükseltmeyi sür­
dürdü. Başka bir deyişle, o atomun çevresinde bir dönüş baş­
lattı ve sonra dönüş içe, çekirdeğin içine doğru çöktü ve o dön­
meye başladı. İ sa bunu yaparken, tüm o dönüş o parçacıkların
her birinin özgür-yere* gitmesini sağladı. İ sa yedi bedeni açı­
yordu. Ve o burada gözden kaybolduğunda, ışıkta da gözden
kayboldu.
İ şte İ sa ancak o zaman Mesih olarak, Yükselmiş Varlık
olarak adlandırıldı. Bu onun son sınavıydı. Bu onun bilincinin
Mesih bilinciyle kesinlikle bir olması, öyle ki ölümün bile o zih­
ni yok edememesi anlamına geliyordu. O böyle yaptığında, siz
1 75
�ealiteyi 'Yaratma �e/Weri
bu varlığı çevreleyen büyük bir efsaneye ve dine sahip oldu­
nuz. Ama size asla söylenmemiş olan şey şudur: Sizin hayatı­
nızı kurtaracak olan İsa değildir; o, Tanrı'nın gücünü insanda
tezahür ettiren bir üstattı ve eğer bunu görecek gözlere sahip­
seniz, o zaman bu gerçeği anlayabilirsiniz. Eğer siz o mesajı du­
yacak kulaklara sahipseniz, o mesaj size sunulmuştur. Sizin in­
san Özü'nün sonsuzluğa dönüşümünü anlayacak kadar sade ol­
manız gerekiyordu ve bu size sergilenmişti. Bunu sadece İsa
sergilememişti. Bu binlerce yıl boyunca her kültürde sergilen­
mişti, çünkü insanlar çabuk unuturlar.
Şimdi siz neye sahipsiniz? İsa'nın Tanrı'nın tek oğlu ol­
duğu öğretisi çevresinde merkezlenen bir dine sahipsiniz. Bu
hiç mantıklı değildir, çünkü sadece İsa değil, herkes Tanrı'nın
oğlu ve kızıdır. Ve İsa sizi kurtaramaz . Eğer o bunu yapabil­
seydi, birinci yüzyılda yapardı. Anlıyor musunuz? Ama onun me­
sajı budur. O nasıl oldu da öğrencilerine (havarilerine) bunu
öğretemedi? Çünkü onlar basit adamlardı. Onlar balıkçılardı,
vergi tahsildarlarıydı. Onlar tıpkı sizin gibi insanlardı. İsa on­
lara bunu nasıl öğretebilirdi? Bunu yapamazdı. Onun yapabi­
leceği tüm şey onlara mesellerle ve eylemleriyle öğretmekti. Ve
o şöyle dedi: "İnanın. Eğer gözünüz size yalan söylerse, onu çı­
karıp atın. Eğer siz inanırsanız, ama kolunuz size karşı çıkar­
sa, onu kesip atın. " Bu söz, "Fiziksel bedeniniz her ne yaparsa
yapsın, o gerçek değildir" anlamına geliyordu.

1 76
BÖLÜM 7

KUNDALİNİ ENERJİSİ VE YEDİ MÜHÜR

Yedi Mühür
Her birinizde bu aynı piramit vardır ve bedeninizin çev­
resindeki güç sadece bedeninizin çevresinde değil, içinde de kat­
lıdır (bkz. Şekil 8 ve 18) . İnsan bedeninde yedi merkez vardır
ve bunlar çakralar değil, mühürlerdir. Bir çakra iki enerji çiz­
gisinin kesiştiği yerdir, o bir çakra noktasıdır. Her biriniz bu ye­
di mühre sahipsiniz. Onlar bu, şekildeki piramide eşittirler. Bu,
sizin için her ne önemliyse enerjinin orada bulunduğu anlamı­
na gelir. Birçoğunuz için önemli olan şeyler cinselliktir (birin­
ci mühür) ; üreme, acı ve ıstıraptır (ikinci mühür) . Siz ıstırap
çekmekten ve başkalarına ıstırap çektirmekten hoşlanırsınız .
Sizler savaşçı yaratıklarsınız. Ya da sizler güçlü insanlarsınız,
zorbalarsınız. Sizler zorbalar ve kurbanlarsınız (üçüncü mühür).
Bu tutumlar bu vortekslerle ilgilidir. Onlara mühürler de­
nir. Buradaki herkesin bu mühürleri açıktır. Bu ne anlama ge­
lir? Bu, ilk üç bedenin enerjilerinin bu düzeyde, kendi zaman­
akışına sahip üç-boyutlu bu dünya katında çalıştığı anlamına
gelir, çünkü bu katta var olabilmek için bu mühürlerin açık ol­
maları gerekir. Bunlar ayrıca her gün enerji iletmektedirler. Siz
her ne düşünürseniz, bedeninizdeki enerji ona göre açılır. Ör­
neğin, Yusuf oğlu İsa ilk mühürden doğmuştu. O büyürken ikin­
ci ve üçüncü mühürleri aktive oldu ve kırk gün çölde kalıp son
sınavından geçerken üçüncü mührü aktive oldu, onun bu mer­
kezdeki gücü kötüye kullanıp kullanmayacağı sınandı. Bu, bu
kattaki herkes için geçerlidir.
Bu, zekayı aşağılamak değildir. Bir insan çok zeki olabilir,
ama onun enerjisi sadece birinci mühürde bulunabilir. Neo-

177
!l{ealiteyi 'Yaramıa !l{eliberi
korteks zekası genellikle kurulu düzenle uyum içindedir, böy­
lece bu enerji ilk üç mühürde açıktır.
İsa'yı düşünelim. Onun kör bir adamın gözlerini açabil­
mesi için, ilk üç mühürden değil, üstteki dört mühürden gelen
enerjiye sahip olması gerekiyordu. Onun birinci katta bir mu­
cize sergilemek için, beşinci-düzey zihnini, beşinci mühürde bu­
lunan zihni açması, geliştirmesi ve tezahür ettirmesi gerekiyor­
du. Öyleyse bu ne anlama geliyordu? Bu, o anda onun tüm ener­
jisinin ilk üç mühürde değil, daha yüksek mühürlerde bulun­
duğu anlamına geliyordu.
Bugün sizin bedeniniz tıpkı bu çizimdeki gibi yedi mühre
sahiptir (bkz. Şekil 18). Bu fiziksel beden ilk üç mühre göre bir
arada tutulmaktadır. Böylece her insanda enerji birinci mer­
kezden, birinci mühürden çıkar, sarmal çizerek ikinci merke­
ze, ikinci mühre geçer, oradan da çıkıp sarmal çizerek üçüncü
merkeze, üçüncü mühre geçer. Eğer bu enerji cinsellik, acı ya
da güç olarak tezahür ediyorsa, bu merkezlerden bu enerji ya­
yılıyorsa, o tutumla ne kadar çok insanı etkilediğinizi yine kol­
larınızı (auranızın genişliğinde) iki yana açarak görün. Anlıyor
musunuz? Eğer siz daha yüksek mühürleri açabilseydiniz, üst­
teki dört frekans bandını ve dört bilinç düzeyini aktive eder­
diniz. Eğer bunu yapabilseydiniz, o zaman tüm realiteyi değiş­
tirebilir ve onu yeniden yaratacak yüksek bir zihni oluşturabi­
lirdiniz. Şimdi bedendeki yedi mührü gösteren çizimi (Şekil 18)
önünüze koyup her bir mühürle ilgili açıklamayı dikkatle oku­
manızı istiyorum ve o sırada sağ elinizi her bir mührün üzeri­
ne koymanızı, onunla temas kurmanızı istiyorum. Buna hemen
başlayabilirsiniz.

178
'}Jöfüm 7
ŞEKİL 18: İNSAN BEDENİNDE YEDİ BİLİNÇ DÜZEYİNİ
OLUŞTURAN YEDİ MÜHÜR

YEDiNCi M0H0R
Bu mOhOr batın tepeıiyla, lıipo­
na ••ı,.1ıezı1ıe, ultr•blllnçle,
ANALOJiK ZiHiN eo neu ı bilinmeyen frekanel a ve
O, birincil bilinç ile ikincil aydınlanmaya eritmeyle
biJinein, 06zlemei ile kitili · ilitlr.ilidir.
tin u7um nllamuının ıo·
nuoudur. Analojik Zihin telr.
ALTINCI MOHOR
zihin anl•mına plir. Bedenin
Bu mObOr epifiı aalgıbeıiyle,
d6rdl.ncQ, Nıinci, altıncı ve
hiper-bilinçle vo pmm.• 191nı
1edinel mObOrleri bu &!bin
l'roltano bendıyla ilitlr.il id ir.
hali içinde açıhr Ye dualite
Bilinçaltı zihnin bi litinl filt­
imojı ,JOlr. o lur. Bantlar, iç içe
reden �lren vo pH<lel91on
çarklar Jibi 111 yOnlerde d6- NtikOl•r olu9um bu &ihin
n•Nlt, beynin in lobu nda
alr. t ifiotllttnde aç ıl ı r.
tutulan dfltOneelerln
1olunlqıp ıeaabQr etmeleri ­
ni aatl41an ıGçlG bir vortelr.a
yaratır.
BEŞiNCi MOHOR
Bu m O. b Q r tiroit
ealıll>esiyle. ıO.per·
blllnçle, JMtını
Crekan•ayla ve dualiım
olmadan ıerçeti 067·
lem.ek ve ya9amakla
ilitlr.ilidir.

DôRDONCO MOHOR
Bu mnbor kotıılıuı
ıevsi, k6prQ bilinci,
mor..ateıl mavi tretanıı
UmO.e ıalıt·beai ve onu:
yqlanınayı-peiktirlei
hormonlarıyla
ilitk il ld i r.
i KiLi ZiHiN
Bu, dualitecle 7a9ayan ff
Tanrı"ııada n , G6zlemclıinden OÇONCO MOHOR
ayrılmıt olan bir kitinin Qrollitl Bu mDhQr bilinçli
aihindir. Bu albln b•li içinde farkındahtın ve gGrGnOr
aadaee ilk Oç mlbGr. einaellilr., 111k Crekanı bandının
bayatta kalma . •�• ve ıatırap. en•rji m.erkeaidir. Kontrol
maıtdurluk va zorbahlt mOhOrlerl ,aorbahk, mafdurluk ve f8

alt b&lıeai nde yer ahr.


aktineıir. Bu nlar genelde inNn ile ilitkllldir. Gnneı oinlr·
d ram ı n ın tam karmatdtlık.larında
devrede o lan mllhOrlorclir. Bil
aibin halinde baallar aynı ,.enci•
dinerek, 1eçmi9in aynı
dOfO:neelerini tekrarlar. iKiNCi MOHOR
Bıı mObQr loplıımaal bilincin
n lr.ızıl-6teai fnbno benclının
enerji merkesidir. Aca Ye

b6lı•i o de 1•r alır.


ı•ta rapla iliıtili•ir ve alt kar111

KUNDALIN I ENERJiSi BiRiNCi MOHOR


Bu mDbO.r Oreme organlan ,
einıellik, b41atla kalma,
bilinçal t ı ve hertsian fre·
kan.o bandıyla i litkilidir.

1 79
!Rµıfiteyi ')'aratma �eri.
Kundalini Enerjisi
Şimdi elinize kırmızı renkli bir kalem alıp, birinci müh­
rün hemen altında çöreklenmiş uyuyan bir yılan çizmenizi is­
tiyorum.
Siz kundalini terimini duydunuz mu? Kundalini, her insa­
nın omurgasının dibinde yer alan, çöreklenmiş uyuyan bir yı­
lanı veya ejderhayı -yani yaşam enerjisini- ifade eden eski bir
terimdir. Kadim öğretiler, bu yılan uyanıp harekete geçtiğinde
çok olağanüstü şeylerin meydana geldiğini de söyler. Kundali­
ni enerjisi birinci, ikinci ve üçüncü mühürlerden yayılan ener­
jiden sorumlu olan aynı enerji değildir. O bir tür büyük bir ku­
anta (kuantumlar) paketi gibidir. O çok özel ve gizli bir şey için
ayrılmış, insan tekamülü için ayrılmış bir şeydir. Yılanın, uya­
nıp kalktığında, kendini ikiye böldüğü söylenir. Omurga, omu­
rilik tüm sinir sisteminden gelen elektriksel bilginin tüm be­
dene aktarılmasını sağlar. Kundalini enerjisi omurga boyunca
hareket eder. Omurganın dibinden neokorteksin -sessiz yer de­
nen- ön kısmına uzanan bu yolculuk aydınlanma yolculuğudur.
Bu yılan uyandığında, ikiye bölünür ve omurganın çevresinde
dans etmeye başlar. O güçlü bir enerjidir; omurga boyunca,
omurilik sıvısını kullanarak yukarı çıkıp aşağı inerken, aslın­
da bu sıvıyı iyonlaştırır ve onun moleküler yapısını değiştirir.
Böylece, bu yılan omurga boyunca dans ederken, tüm bedenin
temel DNA kalıbını değiştirir. Yılanın yolculuğunun sonu, bu
enerjinin beynin beyincik bölümüne eriştiği anlamına gelir.
Sürüngen beyin denen beyincik, retiküler oluşum denen bir
bölümde üst beyin sapını kuşatır. Bu çizimde bu bölüme bak­
manızı istiyorum (bkz. Şekil 20) . O bir ağ örgüsüne benzer.
Şimdi beni dikkatle dinleyin. Bilinçaltının yeri orta-beyin de­
ğildir; o sürüngen beyindedir. Evet, bilinçaltı beyincikte yer alır.
Dahası, bu çizimde gördüğünüz retiküler oluşum aslında belir­
li bilginin neokortekse ulaşmasını sağlayan bir anahtarlar hat-

1 80
'Böfüm 7
tıdır. Bu bir bilgisayardır; ona programlanan her şey -özellikle
bedeni etkileyen- bir realite olur. Böylece, kundalinini yılan
enerjisi ya da ejderha enerjisi omurga boyunca yükseldiğinde,
omurilik boyunca yukarı ve aşağı akan tüm sıvıyı kutuplaşmış
enerjiyle iyonlaştırır. Ve o retiküler oluşuma ulaştığında, tüm
anahtarları açar. Bu ne anlama gelir? Bilinçaltının tüm kapı­
lan ardına dek açılır. Kundalini enerjisi, yolu üzerindeki her şe­
yi yakıp yok eden güçlü bir fatih gibi ilerler.
Orta-beyin denen bölüme gelince, buradaki talamus kadim
zamanlarda kapıdaki muhafız olarak adlandırılırdı. Kundalini
enerjisi bu kapıyı aktive ederek açılmasını sağlar. Talamus or­
ta-beyin bölümünde kritik öneme sahiptir, çünkü o ayrıca epi­
fız salgıbezinin koruyucusudur ki daha sonra bu konuda biraz
daha bilgi vereceğim. Talamus tüm sinir uçlarının ve retiküler
oluşumun tüm liflerinin bir araya geldiği yerdir ve o bir akta­
rım noktasıdır. Kundalini bu enerjiyi açtığında, bu bilinçaltın- �
da sizden saklı olan bilginin şimdi beynin ön lobuna serbestçe
akması anlamına gelir. Bu neden çok çarpıcıdır? Çünkü anah­
tarları ve kapıları açan kundalini, kadim bilginin yüzeye çık­
masını, bilinçaltının bilinçli zihninize erişmesini sağlamaktadır.
Kundalini tam bir aydınlanmaya hizmet eder. Tam bir ay­
dınlanma şu anlama gelir: Siz perdenin ötesini gördüğünüzde,
asla bilinmemiş olanı bilir ve tüm var olanı bir anda deneyim­
lersiniz. Bir anda tüm var olanı bilirsiniz. Göz kamaştırıcı bir
ışıkta, yaşamış olduğunuz tüm hayatları ve yaşayacağınız tüm
hayatları görebilirsiniz. Bir anda her şey bilinir. Bu nasıl müm­
kün olabilir? Omurganın dibinde bulunan kundalini enerjisi ya
da ejderha kuvveti şifrelenmiştir. O oraya aydınlanmaya ulaş­
tıran roket yakıtı olması için yerleştirilmiştir. Ben bu enerjiyi
(Şekil 8'deki ve lO'daki) piramit açısından nasıl tarif edebilirim?
O bu enerjilerden hangisidir? Hiçbiridir. Size Boşluk tarafın­
dan Sıfır Noktası olarak yaratıldığınızı ve sonra sizin kendini­
zi düşünüp tasarlayarak ilk düzeyi (yedinci katı) yarattığınızı
181
1{.ealiteyi 'Yaratma 1{.efı!Jeri
söylemiştim. Sonra ta aşağıya, buraya, yani üç-boyutlu birinci
kata indiğinizi söylemiştim. Siz şu anda burada bulunuyorsu­
nuz. Ve size insan beynini işleten bilincin bir sarkaç gibi salın­
dığını söylemiştim . . Onun hayal kurabilmek için bunu yapma­
sı gerekiyordu.
Meydana gelen -ve şimdi bilimin bile kabul ettiği- sihirli bir
an vardır; tıpkı insan bilincinin salınımı gibi, sarkacın salını­
mında onun durakladığı bir an vardır (bkz. Şekil 1 1) . Şimdi bir
an elinizle bir sarkaç gibi salınım yapın: Olumsuz/olumlu, ha­
yır/evet, alçak/yüksek, karanlık/aydınlık. Şimdi bunu ağır çe­
kimli yapın. Elinizin ileri ya da geri hareket etmediği, hare­
ketsiz kaldığı bir an var mı? Evet, var. Bu o elin diğer el ile hi­
zalandığı andır (bkz . Şekil 12). Siz her iki bilinç düzeyini böy­
le aynı hizaya getirdiğinizde, biz bunu ebedi Şimdi olarak, mık­
natısın merkezi olarak adlandırırız. O anda, bu aynadan (ay­
na bilinçten) bu Tanrı'ya (Sıfır Noktası'na) yansıtılan dinamik
bir enerji kuvveti vardır. Bu bir tünelde olmak gibidir. O tü­
nel enerjisi tam olarak kundalini enerjisidir. O insan bilincin­
deki uykusundan nadiren uyanır, çünkü çoğu insan şu salını­
mı yapmaktadır (bkz. Şekil 13) . Anlıyor musunuz? Başka bir
deyişle, tamamen bilmek, tamamen odaklanmak, insan oldu­
ğunuzun tamamen farkında olmamak gerçekten çok nadir bir
andır. O ancak siz çalışan iki bilinç düzeyine sahip olduğunuz­
da gelir: Gözlemci ve yapıcı. Eğer siz kundalini enerjisini uyan­
dırır, hayal ettiğiniz, gerçekleştirmek istediğiniz şeye bu ener­
jiyle odaklanırsanız, bu iki bilinç noktası (Sıfır Noktası ile ay­
na bilinç) arasındaki kuvvet-alanı güçlü bir mıknatıs gibi olur.
Anlıyor musunuz?
Ben size bunu çok basit ve çocuksu bir biçimde anlatıyo­
rum. Siz her ne zaman bir hayal kurarsanız, bu bilincinizin
(hizalanmadan ayrılıp) ileri doğru salındığı anlamına gelir; o
hayal kurmaktadır. O hayal kurmayı bitirdiğinde, tekrar hiza­
lanma haline (Şimdi'ye) geri dönmesi gerekir. Başka bir deyiş-
1 82
'lJöfüm 7
le, o bir aynadır. O, çiziminizi (üzerinde odaklanmak ve teza­
hür ettirmek istediğiniz hayalinizin çizimini) zapt etmiştir. O­
nun doğal momentumu (yedi düzeyi içeren) piramidi Sıfır Nok­
tası ile birleştirmek, ona çökertmektir. Bu şu anlama gelir:
Realiteyi etkilemek için sizin hayalinizin çizimini Tann'ya gö­
türmeniz gerekir, böylece orada bir zaman aralığı ve yer kal­
maz. * Böylece siz bir an için yok olursunuz. Piramit Sıfır Nok­
tası'ndan ayrıldığında, enerjiyi yine aşağı çektiğinizde ne olur?
Bu çekişte önemli olan nedir? O enerji için yeni programla si­
zin hayalinizdir ve siz enerjiyi zihinsel bir düşünceyle aşağı çek­
mektesinizdir. Böylece yedi bedenin her biri -fiziksel bedeniniz­
deki her atom- bu hayale göre değişmiş ve yeniden program­
lanmıştır. Anlıyor musunuz?
Böylece sizin doğal olarak hayal kurmanız ve Şimdi' de böy­
le odaklanmanız gerekir. Şimdi'den başka hiçbir şey mevcut de­
ğildir. Bunu başardığınızda, bedende yükselip büyük mutluluk
ve iyilik halini yaratan kundalini enerjisidir. Ejderha uyandı­
ğında, Sıfır Noktası ile ayna bilinç aynı hizada olduğunda bu
hal yaşanır. Piramidi Sıfır Noktası'yla birleştirin; sonra ener­
jiyi geri getirin; o kaderi oluşturur. Enerjiyi birinci kata geri
getirin; ondan ayrılın (bkz . Şekil 13) . Yılan enerjisi şimdi tüm
hücresel yapıyı programlamıştır ve o birinci kata, forma geri
çökmektedir. Ondan ayrılın (şimdiki anda bir olarak yarattığınız
hayalinize odaklanmayı bırakın) ve sonraki anda realite yeniden­
oluşur. Bu böyle işler. Şimdi yanınızdaki kişiye dönüp, kunda­
lininin ne olduğunu kısaca anlatın. Kundalininin ne olduğunu
felsefi olarak anladınız mı? O sadece Şimdi ile tam hizalanma
içinde var olan bir enerjidir. O enerjinin var olduğu tek zaman
odur. Şu sembolü tanıyor musunuz (Şekil 19)? Ona eskülap de­
nir. Bu sembol sağlığı temsil eder? Sizce o neye benziyor? Asa
omurgaya benzer. Tepedeki küre beyni temsil eder. İki yılan kıv-
*Bu yöntem Raıntha'nın Doğumun ve Ölümün Gizemi adlı kitabında açıklan­
maktadır. (Ç.N.)
1 83
!l{ealiteyi ')"aratma �eri
nlarak birbirini tamamlamakta ve tepedeki küreye bakmakta­
dır. Bu sembol kundaliniye benzemektedir, değil mi? Peki, küre­
nin üzerinde neden kanatlar vardır? Kanatlar sembolik olarak
neyi temsil eder? Özgürlüğü. Tam bir sağlığı ve iyiliği temsil
eden eskülabın tıp mesleğini temsil etmesi bir rastlantı değil­
dir, sadece onlar bu sembolün ne anlama geldiğini unutmuşlar­
dır.

ŞEKİL 19: ESKÜLAP

Bu kadim sembol size, parlak bir sağlığa odaklanarak Şim­


di' de kaldığınızda iyileşeceğinizi söyler. Sizin iyileşmenizin tek
yolu, bu enerjinin omurganız boyunca daire çizerek başınıza ka­
dar yükselmesini sağlamaktır ve bu yolculukta o yaratmakta
olduğu manyetik alanı iyonlaştıracaktır. O, bedeninizi oluştu­
ran tüm atomların çekirdek parçacıklarının (protonların ve nöt­
ronların) dönüşünü ve DNA'yı değiştirecektir. Siz kendilerini
zihinleriyle, düşünce güçleriyle iyileştiren insanları duydunuz
mu? Onlar bunu böyle yapmışlardır.

Beyin
Şimdi beyin çizimini çıkarın ve beynin bölümlerinin isim­
lerini kendi kendinize okuyun. * Çizimdeki beyincik bölümüne
bakın. Burada bir an duralım. Bir zamanlar epifız salgıbezinin
ruhun yeri olduğu düşünülürdü. O ruhun yeri değildir. Devam
edelim. Talamus. Çizime bakın. Hipokamp, amigdala.

1 84
'Böfi 7
ŞEKİL 20: BEYİN

NEOKORTEKS

HIPOFIZ EPI FIZ


SALGIBEZI SALGI BEZI

PONS

RETIKOLER
OLUŞUM

Şimdi bölümlerini tanıdığınıza göre, beyne bir bakalım (Şe­


kil 20) . * Bu çizimin altına bir zaman-çizgisi çizin (Şekil 21). Si­
zin kendinizi bu, birinci katta bulduğunuz gün birinci gündür.
Sonra ilerleyin ve şuraya 455.000 yıl öncesini işaretleyin. Son­
ra biraz daha ileri gidin ve oraya kırk bin yıl öncesini işaretle­
yin; biraz ileriye otuz beş bin yıl öncesini işaretleyin ve onun
önüne de Bugün yazın. Sonra tüm bu zaman-çizgisinin altına
on-buçuk milyon yıl yazın. Şimdi biz lineer bir akış içindeki za­
mandan söz ediyoruz. Bu zaman akışına genel olarak bakın.
*Bu, Ramtha'nın beynin işlevini ve işlemlerini öğretmek için kullandığı ilk,
karikatür-tarzı çizimdir. Ramtha, bu çizimde beynin farklı veçhelerinin ince­
leme ve anlama amacıyla abartılmış olduğıınu açıklamıştır. Bu çizim daha son­
ra beyin konusunda verilen tüm öğretilerde kullanılan bir gereç olmuştur.
*Ayrıca Michelangelo'nun Vatikan'daki Sistine Şapeli'nde yer alan Adem 'in
Yaratılışı adlı tablosuna bakınız. Ramtha, Michelangelo'nun realitenin yara­
tılmasında beynin işlevini anlamış olduğıınu açıklamıştır. Bu ünlü tabloda
Tann beynin ön lobundan insana uzanmaktadır. Tanrı'nın ve meleklerin al­
tındaki mavi-yeşil örtü omuriliği temsil etmekte ve bu tabloda beyni tanıma­
ya yardımcı olmaktadır.
1 85
!l(eafitegi 'Yaratma !!(&Deri
ŞEKİL 2 1 : ZAMAN AKIŞI

1 . Gün 40.00 BugUn.


456.000 36,000
10,6 Milyon yıl

Dört yüz elli beş bin yıl önce, bu insan beyni çarpıcı bir
biçimde farklı görünüyordu. Biz amigdala bölümüne sahip de­
ğildik. Hipokamp bölümüne sahiptik. Ön loba ve neokortekse
sahip değildik. Dört yüz elli beş bin yıl önce bu beyin ne kadar
büyüktü? Siz ilk çağların insanlarının kafataslarını gördünüz
mü? Bu kafatasının arka tarafının ne kadar küçük olduğunu ha­
tırlıyor musunuz? Kafatasının arkası korpus kallosumun bu­
lunduğu yerde bitiyordu. Böylece o beynin içerdiği tüm şey or­
ta-beyin ve sürüngen beyindi (beyincik) . Buna sürüngen beyin
denmesinin nedeni, "sürüngen çağı" denen çağdan kalma olma­
sı ve en az o kadar uzun bir zamandır var olmasıdır. Yani bu­
nun bir sürüngen beyni olduğunu düşünmeyin.
Şimdi kolunuzu dikey pozisyonda tutun ve elinizi yum­
ruk yapın. Kolunuz beyin sapını, yumruğunuz da orta-beyni
temsil etsin. Şimdi diğer elinizle bu elinizin bileğini sıkıca sa­
rın . Sürüngen beyin ya da beyincik omurgayı sımsıkı sarar. Baş­
ka bir deyişle, beyinden bedene gelen tüm bilgi ve bedenden
beyne giden tüm bilgi beyincik tarafından düzenlenir. Bu hari­
ka beyincik sizin düşündüğünüzden çok daha olağanüstüydü.
Eskiden insan, özellikle onun kafatası sizin bugün göründüğü­
nüzden çok farklı görünüyordu. Ama beyincik başlangıçtan be­
ri vardır. Siz onu tekamül süreci boyunca taşıyorsunuz . Bu si­
zin ilk kez bu bedene girdiğinizde tüm enerji düzeylerine eriş­
tiğiniz beyinciktir. Beyinciğin dokusu neokorteksten çok fark-

1 86
'.Böfüm 7
lıdır. Eğer bir usturayla beyincikten ince bir dilim kesip bir mik­
roskobun altına koyarsak, minik dilimde tüm neokortekstekin­
den daha fazla doku, daha fazla atom olduğunu görürüz.
Böylece bu damarlı, koyu renkli organ tüm yedi düzey ile
beden arasında alıcı ve aktarıcı olarak çalışır. İlk insanımsı var­
lıklar olarak biz diğer altı bedenin zekasını da getirdik ve bu
mekanizmayla bir bilinç akımını alıp gözler önüne serdik. Ne­
okorteks bir bilinç akımını almaz. O bilinç akımı sadece beyin­
cikten, beynin arkasından içeri girer. Böylece siz üst kısımdan,
neokorteksten değil, arka kapıdan yeni bilgi alırsınız .
Beyincik, dört yüz elli beş bin yıl öncesine kadar, bizim gel­
diğimiz daha yüksek boyutlarla aramızdaki alıcı ve vericiydi.
Orta-beyin bölümü mevcuttu ve epifiz salgıbezi o zaman bu­
gün olduğundan çok daha büyüktü. Beyincik bilinçaltının ye­
riyse, orta-beyin tüm psişik faaliyetin yeridir. O böyle olmak
için yaratılmıştı. Orta-beyin bölümü bir alıcı olarak kızılötesi
ışınıma duyarlıdır, o kızılötesi ışınıma duyarlı olan tek bölüm­
dür. Başka bir deyişle, siz birinci düzeyde (katta) sekiz hertz­
de (elektromanyetik dalga frekansında) bulunuyorsunuz, bu dü­
zeyin üzerindeki ikinci düzey, öldüğünüz anda geçtiğiniz kızıl­
ötesi alemdir. Kızılötesi, bir bant olarak, dalga-boyunun bir dü­
şük bir de yüksek ucuna sahiptir. Bu bizim geldiğimiz yere çok
uzak olan ikinci realite katıdır. Bu banda psişik alem denir.
Dört yüz elli beş bin yıl önceki insanımsı varlıklar telepatik
idiler. Onlar bugün hayvanların yaptıklarına çok benzer biçim­
de iletişim kurarlardı. Hayvanlar çok telepatik yaratıklardır.
Onların beyinleri kızılötesi ışınıma çok duyarlıdır ve kızılöte­
si, psişik banttır.
Evet, insanımsı varlıklar düşünceyi telepatik olarak alır­
lardı ve beyinleri kusursuz bir alıcıydı. Epifiz salgıbezine in­
san ruhu denmiş olmasının nedeni, onun neokorteksteki bilin­
ce eşit olan iki nöro-transmitter (sinir uyarılarını bir sinaps bo­
yunca aktaran kimyasal madde) üretmesidir. Epifiz salgıbezi
1 87
�teyi ')"aratma �eri
gündüzleri, ışık olduğunda serotonin hormonu üretir. Seroto­
nini bir anahtar olarak düşünün. Sizin göz retinanız epifiz sal­
gı.bezinde bulunan aynı hücreleri içerir; retinaya gelen ışık azal­
dığı, hava kararmaya başladığı anda, epifız salgı.bezi serotonin
üretmeyi bırakıp melatonin üretmeye başlar. Melatonin ikinci
nöro-transmitterdir ve o bedeni uykuya sokmak için yaratılır.
Böylece insanlar insan davranışının açma-kapama düğme­
sinin kafada bulunduğunu, bunun epifiz salgı.bezi olduğunu an­
ladılar ve ana düğmenin o olduğunu düşündüler. Öyle değildir.
Ancak, o altıncı mührün salgı.bezidir. O eşit önemdedir,
çünkü bu küçük salgı.bezi ışık retinanıza girdiği, hatta gözka­
paklarınıza nüfuz ettiği anda serotonin üretmeye başlar.
Serotonin, "kalk, harekete geç" nöro-transmitteridir. O
uyuyan herkesi uyandırıp harekete geçirir. Işık azaldığı anda,
o serotonin düğmesini kapatıp bu kez melatonin üretmeye baş­
lar. O sizi tembel, uyuşuk kılan ve uykuya sokan hormondur.
Ancak, epifız salgı.bezi bu çok önemli nöro-transmitterleri üret­
mesinin yanı sıra, olağanüstü başka bir şey de yapar: Melato­
ninden, pinolin denen ve halüsinasyon üreten (hayal gördüren)
bir uyuşturucuyu sentezler.
Beyindeki şaman epifız salgı.bezidir. Gece yarısından son­
ra, gece saat bir ile üç arasında siz en derin uyku düzeyinize
erişirsiniz ve en bilinçli rüyalarınız orada görülür. Bilinçli rü­
ya görme (rüya gördüğünün farkında olma ve rüyayı kontrol
edebilme) ancak eğer epifız salgı.bezi melatoninini alıp pinoline
çevirecek yeterli zamana sahip olmuşsa mümkündür. Peki, ne­
den pinolin? Pinolin, bilinçaltının beynin daha derin düzeyler­
le iletişim kurmasını sağlamak için kullandığı halüsinasyon üre­
ticisidir. Geceleri geç saatlere kadar uyanık kalan insanlar pi­
nolin üretemez ve bu iletişimden yoksun kalırlar. Bu iletişim
şudur: Uyuyan neokorteks boyunca yayılan pinolin nöronları
ters-ateşler, böylece ayna bilincin Sıfır Noktası ile konuşması­
na izin verir. Pinolin bilinçaltı zihnin kapısını açar ve beden-
1 88
'Böfi 7
dışı-deneyimin meydana gelmesine izin verir. Dahası, o zaman­
çizgisinde kehanet vizyonunun görülmesine izin verir ve sizin
daha yüksek bilinç düzeylerine çıkmanızı sağlar. Ve siz bede­
ninize geri dönmeden önce, tüm pinolin nekorteks tarafından
massedilir. Kapı kapanır ve siz bedeninize geri dönersiniz. An­
ladınız mı? Evet, epifiz salgıbezi gece yarısından sonra pinolin
üretir. Sizce Sinderella masalında bir gerçeklik var mıdır?
Kundalini yükselip epifiz salgıbezine ulaştığında, hemen
serotonindeki dönüşü iyonlaştırır. Dönüşü iyonlaştırmak ne an­
lama gelir? Eğer serotonin bir nöro-transmitter molekülüyse,
tüm moleküller atomlardan oluşur. Öyle değil mi?
Bir serotonin molekülü oluşturmak için gerekli atomların
hepsi bir birlik oluşturmak konusunda anlaşmışlardır ve bu
birlikte onların dönüşleri birbirine görecelidir. Onlar birlikte
elektronları değiştirir, dolayısıyla kütleyi değiştirirler ve bu da
molekülün kimyasal doğasını değiştirir. Böylece, eğer bu bir se­
rotonin molekülüyse ve sıcak bir kundalini rüzgarı, güçlü bir
kundalini manyetik alanı bu molekülden geçerse, bu enerji o mo­
lekülün dönüşünü tersine çevirecek, dolayısıyla onun özellikle­
rini değiştirecektir. Molekülün kendisi parçalanacak ve -en yük­
sek bedeninde- yeniden şekillenecektir. Serotoninin en yüksek
molekül potansiyeli pinolindir.
Böylece kundalini enerjisi orta-beyne ulaşır ve beynin ta­
lamus bölümünün kapısını açar. Enerji ilerler ve beynin sağ ve
sol yarıkürelerini aynı anda ateşlemeye başlar. Tüm nöronlar
(sinir hücreleri) ateşlenmeye başlar. Ve pinolinle birlikte, bir an­
da kusursuz biçimde değişen beyin sonsuzluk noktasına uza­
nan zaman-çizgilerini kaydetmeye muktedir olur. Şimdi yanı­
nızdaki kişiye dönün ve beyin hakında söylediklerimi ona açık­
layın. Şimdi beyninizi biraz daha iyi anladınız mı?
Hipofiz salgıbezi yedinci mühürdür. O taçtır, çünkü hipo­
fiz salgıbezi neokorteksi doğrudan etkiler ve tüm diğer salgı­
bezlerini aktive eder. Hipofiz bezi bunu epifizi aktive eden be-
1 89
�eafiteyi 'Yaratma �eh.beri
lirli hormonları salgılayarak yapar. Epifiz o zaman kendi hor­
monlarını ve nöro-transmitterlerini salgılar ve bedeni etkileyen
tüm diğer salgıbezlerini aktive eder. Eğer hipofız salgıbezi ol­
masaydı, siz bir cüce büyüklüğünde olurdunuz ve uzun süre ya­
şayamazdınız. Başlangıçta, dört yüz elli beş bin yıl önce, bu sal­
gıbezi mutasyon geçirdi. O zaman o şimdi sahip olduğu kapa­
siteye sahip değildi. Çünkü o zaman böyle bir kapasiteye sahip
olmaya ihtiyaç yoktu. Böylece başlangıç aşamalarında, eğer Ho­
mo .Erectus'un beyninin bir hologramım görebilseydiniz, o bey­
nin yedinci mühre sahip olmadığım anlayabilirdiniz. Yedinci mü­
hür bir mezuniyet salgıbezi olmuştur.
Tanrılar gelip siz ilkel varlıklara genlerini, ONA'laıını ak­
tardıklarında, neokorteks de ortaya çıktı. Bu ONA aktarımı ve
size yeni fiziksel olanaklar verme süreci dört yüz elli beş bin
yıl önce başlayıp kırk bin yıl önceye kadar sürdü. Bu ONA ak­
tarımıyla mutasyona uğramış ilk varlık grubu Moğollar olarak
adlandırıldı. Onların hepsi buğday tenli ve siyah saçlıydı. Ba­
zıları çok kıllıydı. Ancak kırk bin yıl önce Cro-Magnon beyni
tamamen oluştu, böylece şimdi siz deri rengi, saç rengi ve göz
rengi çeşitliliğine sahipsiniz. Bu büyük neokorteks tam olarak
(DNA'larını size aktarmış olan) Tanrılar'ın sahip oldukları şey­
dir. Siz -onu bedeninizi çalıştırmak, konuşmak, dengenizi ko­
rumak ve belleğe sahip olmak için otomatik ve genetik olarak
kullanmanın dışında- neokorteksle pek bir şey yapmadınız. Onu
en yalın· formunda kullandınız. Neokorteksin büyük bölümünün
işlevi henüz anlaşılmamıştır. Çünkü o bir şeyin olmasını bek­
lemektedir. O bir idrakin gerçekleşmesini beklemektedir: Bey­
nin ön lobunda yer alan şey gerçekleşir, realiteye dönüşür. Bi­
lim ön lobu sessiz bölge olarak adlandırır. Bu meditasyonda us­
talaşmış olanların odaklandıkları bölgedir. Beynin ön loba koy­
duğu şey yasa olur ve o bir Gözlemci olarak tüm enerji alan­
larım etkiler, onu mevcut haliyle tutar ya da değiştirir. Peki,
beyin bunu nasıl yapar? Bu neokorteks holografık imgeler ateş-
1 90
'Böfüm 7
lemek için yaratılmıştır; düşünce budur. Ve beyninizdeki her
nöron diğer nöronlara bağlıdır. Bir düşünce olarak sarı rengi
oluşturmak bile en az on bin nöronun size bu rengi sunmak
için aynı anda ateşlenmesini gerektirir.
Beyin imgelemek, imgeler yaratmak için kullanılır. Beyin
bir imgeleme makinesidir. Neokorteks imgeler oluşturur. Ön
lopta yer alan imgeler realiteyi yaratır. Onlar realiteyi ya ol­
duğu gibi sürdürür ya da değiştirirler. Bilimin Gözlemci dedi­
ği budur.
Daha önce sözünü ettiğim çift-yarık deneyini (bkz. Şekil
16) bilimci düşünerek yaratmıştı. Onun planı, ışığın o yarık­
lardan geçmesiydi. Onun izleyeceği bir nöronet (sinir-hücresi­
ağı) planı vardı. O orada bir yarık olduğunu, ışığın oradan ge­
çip arkadaki film levhasında bir iz bırakabileceğini biliyordu.
Işık onun düşündüğü gibi davrandı. Bilimcinin beyni tüm pla­
nı eşzamanlı olarak ateşledi. Siz buna düşünmek diyorsunuz .
Ama düşünce akımı meydana gelirken, ışığı etkileyen ve onun
o yarıktan geçip arkadaki filmde iz bırakmasını sağlayan, o
planla ilgili düşüncelerdi, çünkü beynin ön lobunda her ne yer
alırsa, o realite olur. Böylece neokorteks büyük bir mimardır.
Onun işi arketipler (temel modeller) tasarlamaktır. Onun işi tu­
tarlı biçimde düşünmektir. Onun işi size, Öz'e mümkün oldu­
ğunca çok imgelemler sağlamaktır, çünkü o olmadan siz ener­
ji dalgasını çökertip parçacığa dönüştüremezsiniz. Anlıyor mu­
sunuz?

Düşünce Süreçlerinizin Farkında Olmak


Şimdi şunun üzerinde düşünün: Ya siz her gün düşünce­
lerinizin bilincinde olsaydınız? Çoğunuz düşüncelerinizin bilin­
cinde değilsinizdir. Siz konuşma biçiminizin bilincinde değilsi­
niz. Çoğu zaman bir Tann'ya yakışmayan bir biçimde, kaba ve
boş konuşuyorsunuz. Sözcükleri yaratıcı kuvvet olarak kullan-

191
�ealiteyi 'Yaratma �eliberi
mıyorsunuz. Bir hafta boyunca düşünme biçiminizi gözlemle­
seydiniz ne olurdu? Bir düşünce zincirinin nasıl hayatı dene­
yimlediğiniz biçimde yaratmak. için gerekli imgeyi oluşturdu­
ğunu görürdünüz. Öyleyse o imgeyi değiştirirseniz ne olur? Eğer
imgeyi değiştirirseniz, realiteyi de değiştirirsiniz. Bu, bu kadar
basittir. Bunun için, bu hafta size düşünüşünüzün bilincine var­
manızı sağlayacak. büyük bir ulak yollayacağım.
Ben size "Gidin ve istediğiniz üç şeyi düşünün" dediğim­
de, size ne yapmanızı söyledim? Ben "Düşünün" dedim. Ama
bu durumda siz oturup beyninize, adeta, "Şimdi dosyaları aç.
Ben ne istiyorum, görelim?" dersiniz. Beyniniz düşünceler oluş­
turur. İlk önce siz bir şey düşünürsünüz ve sonra iki şey daha
düşünmeye çalışırsınız. Siz ne istediğinizi düşünmeye çalıştı­
ğınızı biliyor musunuz? İstediğiniz şeyi düşünmeye çalışmak. zo­
runda olmanız ilginç değil midir? Eğer karşınızda bir sihirli lam­
banın cini belirse, ilk beş dakika boyunca nutkunuz tutulur­
du. Siz istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz. Şöyle söylemek
daima güvenlidir: "Eğer ben istediğim her şeye sahip olabilir­
sem, o zaman bundan sonra dilediğim her şeyi istiyorum, çün­
kü şu anda düşünebildiğim tek şey budur. "
Beyin size imgeler sunmak.tadır. Siz ne istediğinize karar
verdiğinizde, neokorteksinizin yaratıcı olmasını sağlamanız ge­
rekiyordu. O zaman o size bir imge verecekti. Siz ne yaptığını­
zı biliyor musunuz? Siz o imge hakkında düşündünüz. Başka
ne yaptığınızı biliyor musunuz? O imgeyi yargıladınız . "Bu as­
la olmayacak.. Ben onu hak etmiyorum. Bu çok fazla. Gerçekçi
ol. " Ben de size bunu yapmanızı, gerçekçi olmanızı söylemeye
çalışıyorum. Siz ön lobunuza bir imge koydunuz ve sonra onu
analiz ettiniz. Kaçınız bunu yaptınız, kaçınız istediğiniz şeyi ana­
liz ettiniz? Öğrenmiş olduğunuz şeyden sonra, bunun analizin
kötü kullanılması olduğunu düşünmüyor musunuz? Ya siz bir
şeyi hiç yargılamadan, "İstediğim budur" diye yaratsaydınız, ne
olurdu? Onu elde eder miydiniz? Eğer onu yargılamışsanız, ne
1 92
'Bölüm 7
olurdu? O hologramı analiz etseydiniz ne olurdu? Onu elde ede­
mezdiniz. Neden, biliyor musunuz? Çünkü o analiz altındadır.
O ön lobunuzda bulunuyor olsa da, yargılandığı ve tartıldığı
için, onun hiçbir şey yapmasına izin verilmemektedir. Onun
üzerinde düşünülmekte, hakında konuşulmaktadır. O asla ra­
hat bırakılmamaktadır. O analiz altında olduğu sürece, asla te­
zahür etmez.
Öyleyse neokorteksi bir arketip, bir imgeler ileticisi ola­
rak düşünün; o, imgeyi ön loba koyar. Ön loba yerleştirilen her
şey bu varlık (Sıfır Noktası) ile daima uyum içindedir, hemfi­
kirdir. Kundalini enerjisi beynin arka kapısından, beyincikten
girerek ön loptaki imgeyi gerçekleştirir. Enerji olmadan, o im­
ge gerçekleşmez. Eğer ona izin verirseniz, ona en büyük ener­
jiyi verirsiniz. Eğer onu analiz eder, yargılarsanız, onun ener­
jisini sınırlar, o enerjiyi ondan alırsınız.
Bu bilgiyle ilgili mutluluk verici şey şudur: Siz beynini­
zin nasıl çalıştığını, enerjiyi ve realiteyi nasıl etkilediğini ger­
çekten anladığınızda, şu sizin için aşikar olmalıdır ki, eğer o bir
şey için işe yarıyorsa, her şey için işe yarayabilir. Gizli-olanın
herhangi bir alanda kullanılmasını yasaklayan hiçbir yasa yok­
tur. Siz her şeyi yaratırsınız. Bu bilimi ve bu disiplini öğrendi­
ğinizde, hiçbir şey sizin için imkansız olmaz . Ne yazık ki bazı
insanlar onu asla uygulamazlar; onlar çok tembeldirler. Ama o
işe yarar. Eğer siz bir tüy tezahür ettirebiliyorsanız, Mesih ol­
ma yeteneğini de tezahür ettirebilirsiniz, çünkü o aynı enerji­
dir.
Şimdi dışarıda bir yürüyüş yapın, dinlenin. Ve istediğiniz
üç şeyin her birini bir sözcüğe indirgeyin. *

*Burada kastedilen, isteklerinizi "aydınlanma," "sevgi," "sağlık," "para" vb.


gibi tek bir sembolik sözcüğe indirgemektir. Bu, bir şeyi beynin ön lobunda
imgeleme; ve yaratmak için nefesi kullanma yöntemi Raıntha'nın Doğumun
ve Ölümün Gizemi adlı kitabında anlatılmaktadır. (Ç.N)
1 93
1 94
BÖLÜM 8

SON SÖZLER

İçinizdeki Tanrı'yı selamlıyorum. Onun nerede yaşadığı­


nı asla unutmamak için dua edelim. Ve hayatın şerefine bir bar­
dak su içelim.
Sevgili Tanrım
Ü zerinde odaklandığım şeyi
kesinlikle istediğimi bildiriyorum.
Onu hemen tezahür ettir.
Öyle olsun.

Bedendeki nefes spiritüel olarak Tanrı'nın iradesini tem­


sil eder. Ancak Öz (Spirit) bedende aktifken beden nefese sa­
hiptir. Öz bedenden ayrıldığında, beden artık yaşam nefesini
içermez. Şimdi eski çağlarda spiritüel insanların Tanrı ile bağ­
lantı kurmak için neden hep meditasyon duruşunda sessizce otu­
rup derin nefes alıp verdiklerini anlayabilirsiniz, çünkü nefes
Kutsal Öz'ün iradesidir. Siz iradeyi nefesle tanımlayabilirsiniz.
Bir imge üzerinde güçlü bir biçimde odaklanmanın ve onu ya­
ratmanın anahtarı önce beyni bunun için hazırlamaktır. Bede­
nin titreşim frekansının yükseltilmesi gerekir. Bedenin frekan­
sı yükseldiğinde, beyin alfa frekansına geçer ve irade nefesini
kullanabilirsiniz. O zaman herhangi bir şey üzerinde odakla­
nabilirsiniz ve o gerçekleşir.
Bu iki günde size öğrettiğim her şey sizin tanrısallığınızı,
siz olan Tanrı'yı ortaya çıkarır. Size söylediğim her şey, yarat­
tığınız şey tezahür ettiğinde berrak bir gerçeğe dönüşecektir.
Eğer siz gerçekten büyülü bir varlıksanız, bu günü ve burada
öğrenmiş olduğunuz şeyleri asla unutmayacaksınız. Tanrı'ya,
Tanrı'nın sihrine aşık olacaksınız ve belki hayatınızda ilk kez
1 95
'l(ealiteyi 'Yaratma 'l(e!Weri
uyanıp şimdiye dek neyi kaçırdığınızı idrak edeceksiniz. Sizin
yapamayacağınız hiçbir şey yoktur. Sizin için hiçbir şey imkan­
sız değildir.
Eğer istediğiniz şeyi düşünecek bir zihne, onu bir imge
olarak yaratacak bir beyne ve -tüm dışsal realiteye rağmen- ona
odaklanacak iradeye sahipseniz, her seferinde ona sahip ola­
caksınız. Dört yüz elli beş bin yıl önce bu dünyaya gelmiş olan
tüm o büyük Tanrılar bu şekilde ortaya çıktılar. Onlar bu bili­
mi o zaman biliyorlardı. Tekamül skalasında üst düzeylere çık­
mışlardı. Onlar farklı bir filemde, farklı bir yaşamdalar, farklı
bedenlere sahipler ve çok uzun yaşayabiliyorlar. Bazıları hiç öl­
meden binlerce yıl yaşadılar; bu sizin de hakınızdır. Siz de şim­
di onların bir zaman erişmiş oldukları bir anlayışa ulaşıyorsu­
nuz . -Size öğrettiğim her şey işe yarar. Eğer yaramasaydı, bu
okulun öğrencileri buraya geri dönmezlerdi.
Eğer Tanrı sizin içinizde yaşıyorsa, o zaman hiç kuşkusuz
bu iki günde size verilen olağanüstü kapsamlı öğretiyle biz tan­
rısallığınızın kaynağını belirledik: Bilinç ve enerji realitenin do­
ğasını yaratır. Bugün yaptığınız listeye, hayatınızda değiştir­
mek istediğiniz ve tezahür ettirmek istediğiniz şeylerin listesi­
ne bugünün tarihini koyun ve eve gittiğinizde onları her sabah
ve gece görebileceğiniz bir yere koyun. Onlar yaşamınızda te­
zahür ettiklerinde, o tarihi de kaydedin, çünkü size öğrettiğim
her şeye inanmanızın tek yolu onu bizzat deneyimlemenizdir.
Yarın sabah biraz erken kalkın, sessiz bir yere çekilin, göz­
lerinizi (beynin ön lobundaki imgeye odaklanmanıza yardımcı
olması için) bir gözbağıyla kapatın. (Doğumun ve Ölümün Gi­
zemi adlı kitapta anlatıldığı gibi) ön lobunuzdaki o imgeyi bir
rüzgar gibi, kuvvetle üfleyin ve gününüzü yaratın, gücünüzü ka­
zanın ve onu hissedin. Harika bir şey üzerinde odaklanın, bel­
ki yarın bir serüven olabilir ve günün sonunda bilgi kazanmış
ve gelişmiş olacaksınız. Size öğrettiğim şeyi uygulayın ve eğer
öğrendiğiniz şeyden hoşlanmışsanız, daha öğrenecek çok şey
1 96
'Böfüm 8
var.* O zaman buraya geri dönebilirsiniz ve size yine harika
şeyler öğretebilirim. Açık bir kalple ve öğrenmeye açık olarak
gelin. Bu arada, rüzgar estiğinde beni hatırlayın. Ulaklar gel­
diğinde beni düşünün. Ve bir daha asla Tanrı'nın sizin içiniz­
de yaşadığından kuşku duymayın. Sizi çok seviyorum, üstat­
lar. Ben Aydınlanmış Varlık, Ramtha'yım. Aydınlanma Okulu'
na giriş dersi sona ermiştir.

*Akaşa Yayınları'nın Notu: Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun daha ileri


öğretileri yine yayıneVimiz tarafından yayınlanan Üstadı Tanımlamak, Ru­
humuzun Bilgelik Yolculuğu ve Olağanüstü Olana Uyanmak adlı üç kitaplık
dizide yer almaktadır. Ayrıca, tamamlayıcı bilgiler içerdiği için, Doğumun ve
Ölümün Gizemi adlı kitabı okumanızı kuvvetle tavsiye ederiz.

1 97
1 98
EK BÖLÜM ÇALIŞMA REHBERİ
-

Çalışma Rehberi Talimatı


Arka sayfalarda yer alan diyagramları her bir çizim için
sunulan renk skalasına göre renklendirmeniz önemlidir. Bu uy­
gulama, Ramtha'nın öğretilerinin bu temel kavramlarının net
zihinsel resimlerini yaratmaya yardımcı olur. Renklendirilmiş
diyagramları kesip gelecekte veya bu kitabı okurken referans
olarak kullanabilirsiniz.

1 99
�teyi 'Yaratma �efiDeri

RENK KODU

DÜZEY BİLİNÇ ENERJİ RENK

So11
7. Ultra Altm Pembe
Bilinmeyen

6. Hiper Gam lpı Soluk

15. Süper X-Iımı Altın

••
Morötesi
Köprü. Moröteei Mavi Mavi

3. Bilinçli Farlwıdalık Görünür Iıık. San

2. Soayal Kızılötesi Kırmızı

ı.
Pu rengj./
Alt Hertzian Kahverengi

200
'EK_,'13öfüm
BİLİNÇ VE ENERJİNİN SIFm NOKTASINDAN
AŞAGI İNİŞİ

S I F I R N O KTASI

1. Düzey

ŞİMDİ
AYNA BİLİNCİN AŞAÖI İ NİŞİ
FRE KANS DÜZEYLERİ

201
!l(eali.teyi Yaratma !J(e/Weri

RENK KODU

DÜZEY BİLİNÇ ENERJİ RENK

Sonsuz
7. Ultra Altm Pembe
Bilinmeyen

6. Hiper Gam lfl Soluk Pembe

5. Süper X-lfl Altın

4. Köprü
Morötesi
Morötesi Mavi Mavi

s. Bilinçli Farkındalık Görünür ltık San

2. Sosyal Kızılötesi Kırmızı

Pa nmtı/
ı. Alt Hertzian KahveıeJ18İ.

202
'E{'lJöfüm
ANALOJİK ZİHİN - ŞİMDİ'DE YAŞAMAK

Clopyrighı C 204 .ız Knighı.

203
'l(eafiteyi 'Yaratma 'l(efi6eri

RENK KODU

DÜZEY BİLİNÇ ENERJİ RENK

Sonsuz
7. Ultra Altm Pembe
Bilinmeyen

6. Hiper Gam lıını Soluk Pembe

5. Süper X-Ipı Altın

4. Köprü
Morötesi
Morötesi Mavi Mavi

8. Bilinçli Farkmdalık Görünür ltık Sarı

2. Sosyal Kızllöteai Kırmızı

Pu rentJ
ı. Alt Hertzian Kahverengi

204
'E('Böfüm
İKİLİ ZİHİN - İMAJI YAŞAMAK

�· c 2004 JZ Kı•

205
BEYİN

NEOKORTEKS

H I POFIZ EPiFiZ
SALGIBEZi SALOIBEZİ

BEYiNCiK

PONS

OLUŞUM
RETİKÜLER

207
208
RAMTHA'NIN SÖZLÜÖÜ

Akasha: Bu, Hindu felsefesinde eterik ya da ruhsal filemi tanımla­


mak için kullanılan Sanskritçe kökenli bir sözcüktür.
Aklı Men Ra: Bu, Ramtha tarafından yaratılan Aydınlanma Okulu'
nun bireysel gruplarından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyeleri­
ne birlik ve kimlik veren belli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve
güçlendirmiştir.
Alacakaranlık: Bu terim, Ramtha tarafından öğretilen ve öğrenci­
lerin bedenlerini derin uykuya benzer kataleptik bir hale sokup, bi­
linçli farkındalıklarını korumayı öğrendikleri disiplini tanımlamak
için kullanılır.
Alacakaranlık İmgeleme İşlemi: Bu, Liste disiplinini ya da diğer
imgeleme biçimlerini uygulamak için kullanılan işlemdir.
Alan-çalışması: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun temel di­
siplinlerinden biridir. Burada öğrencilerden bilip deneyimlemek iste­
dikleri bir şeyin simgesini oluşturmaları ve onu bir kartın üzerine
çizmeleri istenir. Bu kartlar büyük bir alanın çit parmaklıklarına boş
tarafları dışa bakacak şekilde yerleştirilir. Öğrenciler gözlerini bağla­
yıp simgeleri üzerinde odaklanırlar, bilinç ve enerji ve analojik zihin
yasasını uygulayarak, doğrudan kendi kartlarına doğru yürürler.
Alışılmamış özgürlük: Bu tip özgürlük birey kutudan kurtulup öz­
gür-yere geçtiğinde deneyimlenir.
Altın beden: Bu, beşinci kata, süper bilince ve x-ışını frekansına ait
olan bedendir.
Altın kat: Bkz. Beşinci kat.
Altıncı kat: Bu, hiper-bilinç ve gamına ışını frekans bandının ale­
midir. Bu katta tüm yaşamla bir olma farkındalığı deneyimlenir.
Altıncı mühür: Bu mühür epifiz salgıbezi ve gamına ışını frekans
bandı ile ilişkilidir. Bu mühür aktifleştiğinde, bilinçaltı zihnin bilişi­
ni filtreleyip perdeleyen ağımsı oluşum açılır. Beynin açılışı bu müh­
rün açılışını ve onun bilinç ve enerjisinin aktifleşmesini ifade eder.
Ana/Baba prensibi: Bu tüm yaşamın, Tanrı Baba'nın, ebedi Ana'
nın, Sıfır Noktası'nın kaynağıdır.
Analojik: Analojik olmak, Şimdi' de yaşamak anlamına gelir. O yara­
tıcı andır ve zamanın, geçmişin ve duyguların dışındadır.
Analojik zihin: Analojik zihin tek bir zihin demektir. O, birincil bi­
lincin ve ikincil bilincin, Gözlemci'nin ve kişiliğin hizalanışının so­
nucudur. Bedenin dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci mühürleri bu

209
!l(ealiteyi 'Yaratma !J(e/Weri
zihin halindeyken açılır. Bantlar, bir çarkın içindeki bir başka çark
gibi, zıt yönlerde dönerek güçlü bir vorteks yaratır ve böylece beynin
ön lobunda tutulan düşüncelerin yoğunlaşıp tezahür etmesini sağlar.
Anti-mesih: (Antichrist) Anti-mesih değişmiş Mesih'tir, kendi ger­
çek tanrısal benliğimizi yok eden sınırlı insan kişiliğidir. Bu, insanlı­
ğı bastırıp, onu doğuştan sahip olduğu haktan ve tanrısallığından
yoksun bırakan herhangi bir şeyi ya da herhangi bir kişiyi ifade eder.
Avatar: Bu, istediği şeyi tezahür ettirme gücüne sahip olan, ama he­
nüz yükselişi gerçekleştirip ölümü yenmemiş olan bir üstattır.
Aydınlanma: Aydınlanma, insanın kendini tam olarak idrak etmesi,
ölümsüzlüğe ve sınırsız zihne erişmesidir. O, omurganın dibindeki
kundalini enerjisini beynin uykudaki bölümlerini açan yedinci müh­
re yükseltmenin sonucudur. Enerji, beyinciğe ve orta-beyne nüfuz
ettiğinde ve bilinçaltı zihin açıldığında, birey aydınlanma denen göz
kamaştırıcı bir ışık patlaması deneyimler.
Baba: Bu terim Kaynağı, Tanrı'yı, Sıfır Noktası'nı ifade eder.
Bantlar: Bantlar insan bedenini kuşatan ve onu bir arada tutan ye­
di frekanslı iki dizidir. Her bir bandın yedi-frekans tabakasının her
biri insan bedenindeki yedi bilinç düzeyinin yedi mührüne karşılık
gelir. Bantlar, iki-zihin ve analojik zihin süreçlerini sağlayan aura
alanıdır.
B&E: Bu, Bilinç&Enerji'nin kısaltılmış halidir ve Ramtha'nın Ay­
dınlanma Okulu'nda öğretilen, tezahür ettirme ve bilinci yükseltme
temel disiplininin simgesidir. Bu disiplin yoluyla öğrenci analojik bir
zihin hali yaratmayı, yüksek mühürleri açmayı ve realiteyi Boşluk'
tan yaratmayı öğrenir. Başlangıç B&E semineri, ilk başlayan öğren­
ciler için bir tanıtım semineridir; bu seminerde öğrenciler Ramtha'
nın öğretilerinin temel kavramlarını ve disiplinlerini öğrenirler.
B&E =R. Bilinç ve enerji realitenin doğasını yaratır.
Beden/zihin bilinci: Beden/zihin bilinci, fiziksel kata ve insan be­
denine ait olan bilinçtir.
Bedeni bırakmak: Bu terim bir beden-dışı deneyim inisiyasyonunu
tanımlar.
Beden katı: Bkz. Birinci kat.
Benlik: Benlik, insanın -kişilikten farklı olan- gerçek kimliğidir. Ki­
şinin aşkın veçhesidir. O, ikincil bilinci, involüsyon ve evolüsyon ya
da bilinmeyeni bilinir kılma yolculuğundaki yolcuyu ifade eder.
Beşinci kat: Beşinci varoluş katı, süper-bilinç katı ve x-ışını frekan­
sıdır. Ayrıca, Altın Kat ya da cennet olarak da bilinir.
Beşinci mühür: Beşinci mühür, spiritüel bedenimizin bizi beşinci
210
Sözilik,
kata bağlayan merkezidir. Bu mühür tiroit salgıbeziyle, gerçeği dua­
lizm (ikilik) olmadan söyleyip yaşamakla ilgilidir.
Beyaz Kardeşlik: Beyaz Kardeşlik insanlığı seven, onun tekamülü­
nü gözlemleyen ve bu tekamüle yardımcı olan yükselmiş üstatların
görünmez birliğidir.
Bilinç: Bilinç, Boşluğun kendi kendini düşünüp tasarlamasından
doğmuş çocuktur. Tüm varlığın özü ve dokusudur. Var olan her şey
bilinçten kaynaklanır ve onun hizmetkar enerjisiyle dışsal olarak te­
zahür eder. Bilinç akımı Tanrı zihninin sürekliliğini ifade eder.
Bilinçaltı zihin: Bilinçaltı zihnin yeri beyincik ya da sürüngen be­
yindir. Beynin bu bölümü ön lop ve tüm bedenle bağımsız bağlantıla­
ra, ayrıca Tanrı'nın zihnine, çağların bilgeliğine erişme gücüne sa­
hiptir.
Bilinçsizlik: Bilinçsizlik farkındalığın kaybıdır.
Bilinç ve enerji: Bilinç ve enerji yaradılışın dinamik kuvvetidir ve
ayrılmaz biçimde birleşiktir. Var olan her şey bilinçten kaynaklan­
mış ve onun enerji etkisinin maddeye dönüştürülmesiyle tezahür et­
miştir.
Bilinmeyeni bilinir kılmak: Bu ibare, Kaynak bilince verilen ve
Boşluğun tüm sonsuz potansiyellerini tezahür ettirip bilinçli farkın­
dalığa çıkarmayı içeren ilk tanrısal emri ifade eder. Bu bildirim, di­
namik tekamül, açılma (evolüsyon) sürecini teşvik eden temel niyeti
temsil eder.
Bilinmeyen Tanrı: Bilinmeyen Tanrı, Ramtha'nın atalarının, Le­
muryalıların tek Tanrısı idi. Bilinmeyen Tanrı aynı zamanda insanın
unuttuğu tanrısallığını ve tanrısal kökenini temsil eder.
Biliş: Biliş duyusal algının yardımı olmadan bir şeyi bilme yeteneği­
dir. Biliş, bilinçaltı zihnin bilgisine erişmeyi ifade eder.
Birinci kat: Bu, maddesel ya da fiziksel katı ifade eder. Bu imaj bi­
lincinin ve Hertzian frekansının katıdır. Yoğunlaşmış bilinç ve ener­
jinin en düşük ve yoğun formudur.
Birinci mühür: Birinci mühür, üreme organları, cinsellik ve hayat­
ta kalma mücadelesi ile ilişkilidir.
Boktau: Bu büyük sınav anlamına gelir. Bu, Ramtha'nın Aydınlan­
ma Okulu'ndaki, genelde en az otuz gün süren uzun bir inzivanın is­
midir. Bir mini-Boktau bu inzivanın kısa bir versiyonudur ve genelde
on beş gün sürer.
Boşluk: Boşluk, her şeyin potansiyel olarak bulunduğu, ama madde­
sel olarak bulunmadığı engin bir hiçlik olarak tanımlanır.
Boyut: Bir boyut herhangi. iki bilinç noktası arasında yaratılmış at-
21 1
!l{eali.teyi 'Yaratma !l{e!Weri
mosfer ya da çevredir. Yedi büyük varoluş katı vardır ve her biri son­
suz sayıda boyut içerir.
Boyutsal zihin: Boyutsal bir zihin, artık lineer zaman ya da tek bir
zaman ve uzay boyutu çerçevesinde düşünmeyen bir üstadın zihni­
dir. Boyutsal bir zihin tüm potansiyelleri aynı anda görebilen bir zi­
hindir.
Büyük Çalışma: Büyük Çalışma, Kadim Bilgelik Okullarının öğre­
tilerinin pratik uygulamasıdır. Bu terim insanın aydınlanmasını ve
ölümsüz, tanrısal bir varlığa dönüşmesini sağlayan disiplinleri ifade
eder.
Büyük Çalışmanın Disiplinleri: Raıntha'nın Kadim Bilgelik Oku­
lu Büyük Çalışma'ya adanmıştır. Bu okulda uygulanan Büyük Çalış­
ma Disiplinlerinin hepsi Raıntha tarafından tasarlanmıştır. Bu uygu­
lamalar öğrencinin Ramtha'nın öğretilerini uygulama ve deneyimle­
me fırsatına sahip olduğu güçlü inisiyasyonlardır.
Büyük mimar: Büyük mimar beyni ve özellikle holografik görüntü­
lerin veya düşüncelerin yaratıldığı neokorteksi ve ön lobu ifade eder.
Cehennem: Raıntha, cehennem kavramının ilk başta sığ bir mezar
anlamına geldiğini açıklar. Ceset vahşi hayvanların saldırısına ma­
ruz kalacağından bu hiç istenmeyen bir gömülme biçimiydi. Raıntha'
nın ebedi bir ceza yeri olarak bir cehennem bulduğu tek yer ona
inanan insanların bilinçleriydi.
Cennet: Bu terim üç şekilde kullanılır. O öncelikle bilinen cennet
bahçesi anlamında kullanılır. O ayrıca genel olarak bir varoluş katı
anlamında kullanılır. Cennet daha özel olarak, neokorteksin sessiz
alanının, yani ön lobun ismi olarak kullanılır.
Çakra: Çakra Sanskritçe bir sözcüktür. Bir çakra iki enerji hattının
kesiştiği yerdir. Bir çakra noktası bir enerji kesişme noktasıdır, bu
insan bedenindeki yedi mühürden ya da bilinç merkezinden oldukça
farklı bir şeydir.
Değişmiş-düşünme: Değişmiş-egonun düşünce süreçleri anlamına
gelir.
Değişmiş-ego: Latince kökenli psikolojik terim alter ego'nun nite­
likli bir versiyonudur. O, insanın sınırlı kişiliği anlamına gelir ve bi­
reyin kendi gerçek ve tanrısal benliğini değiştirmesini ve bastırması­
nı ifade eder.
Diyalog günleri: Diyalog günleri, insanların Ramtha ile yaptıkları
ve katılanların Raıntha'ya kişisel ve direkt sorular sormaya teşvik
edildikleri celseleri ifade eder. Bu celseler 1988'de Raıntha'nın Ay­
dınlanma Okulu kurulmadan önce yapılmıştı.

212
Sözfi
Doğru-kullanım: Bir şeyin doğru kullanımıdır. O ahlaki kusursuz­
luk niteliğidir.
Dördüncü kat: Dördüncü varoluş katı köprü bilincin ve morötesi
mavi frekansın alemidir. Bu kat, eskinin yok edicisi ve yeninin yara­
tıcısı olan Şiva katı olarak tanımlanır. Bu katta, enerji henüz pozitif
ve negatif yüke bölünmemiştir. Fiziksel bedenin her kalıcı değişimi
ya da şifası önce dördüncü kat ve Mavi Beden düzeyinde gerçekleş­
melidir. Bu kata ayrıca Mavi Kat ya da Şiva katı da denir.
Dördüncü mühür: Dördüncü mühür, koşulsuz sevgi ve timüs salgı­
bezi ile ilişkilidir. Bu mühür aktifleştiğinde, bedeni kusursuz bir sağ­
lık içinde tutan ve yaşlanma sürecini durduran bir hormon salgılanır.
Duygular: Bir duygu bir deneyimin fiziksel, biyokimyasal etkisidir.
Duygular geçmişe aittir, çünkü onlar beynin sinir-hücresi-ağında
çoktan bilinen ve yaşanmış deneyimlerin ifadesidir.
Duygu.sal beden: Duygusal beden bir bireyin kişiliğini tanımlayan
geçmiş duyguların, tutumların ve elektrokimyasal kalıpların bir top­
lamıdır. Ramtha, onu aydınlanmamış olanın ayartması olarak tanım­
lar. O, tekr�doğuş döngüsünün nedenidir.
Dünyaya bağlı ruhlar: Bunlar ölmüş olan, ama o yaşamı ve fizik­
sel varoluşunu bırakamayan ruhlardır. Onlar kızılötesi frekans ka­
tında bulunur ve genelde hayaletler olarak bilinirler.
Düşünce: Düşünce bilinçten farklıdır. Beyin, bir bilinç akımını iş­
lemden geçirerek onu düşünceler denen nörolojik, elektriksel ve kim­
yasal etki parçalarına, holografik görüntülere ayırır. Düşünceler zih­
nin yapı taşlarıdır.
Ego: Ego benliktir, insanın gerçek kimliğidir.
Elektrum : Bu terim elektrik denen pozitif ve negatif kutupları olan
bir elektromanyetik alanı ifade eder.
Elohim: Bu, Ramtha tarafından yaratılmış Aydınlanma Okulu'nun
bireysel gruplarından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine bir­
lik ve kimlik veren belli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güç­
lendirmiştir. Bu İbranice sözcük aslında Tanrılar anlamına gelir ve o
dünya gezegenine gelmiş belirli bir tanrı grubunu ifade etmek için de
kullanılmıştır.
Elohim Ka Men Ra: Bu Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun birey­
sel gruplarından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine birlik ve
kimlik veren belirli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güçlendir­
miştir.
Enerji: Enerji bilincin karşılığıdır, onunla aynı amaca hizmet eden
şeydir. Tüm bilinç kendisiyle birlikte dinamik bir enerji tesiri, ışıma

213
'.l{ealiteyi 'Yaratma '.l{e!Weri
ya da kendisinin doğal ifadesini taşır. Aynı şekilde, tüm enerji form­
ları, kendileriyle birlikte, onları tanımlayan bir bilinç taşır.
Enkarnasyon: Bu belirli bir yaşam-diliminin deneyimini ifade eder.
Öz (Spirit) ya da bireyin gerçek benliği Boşluğun ölümsüz bir çocu­
ğudur. Ruh (soul) Öz'den farklıdır. Ruh ölümsüz Öz'ün deneyimleri­
ni kaydedendir. Böylece Öz ve ruh fiziksel varoluş katıyla ilişki ve et­
kileşime girmek amacıyla bir enkarnasyonda fiziksel olarak bedenle­
nir. Ölümle, Öz ve ruh fiziksel bedeni bırakır ve bu katta öğrenmek
istedikleri şeyi tamamlamak için yeniden enkarne olma, yeni bir fi­
ziksel beden edinme fırsatı bulurlar.
Eterik: Bu etere, ruhani düzene ait bir şeydir.
Evolüsyon: Evolüsyon (tekamül, açılma), en yavaş frekans ve kütle
düzeyinden, en yüksek bilinç düzeylerine ve Sıfır Noktası'na, yani
yuvaya geri dönüş yolculuğudur.
Ezoterik: Bu terim kutsal ya da gizli bilgiyi ifade eder.
Fantastik realite: Bu kavram çok yüksek bir bilinç hali tarafından
yaratılan realiteyi tanımlar. O, üstatlar tarafından deneyimlenen re­
aliteyi ifade eder.
Filozofun taşı: Bu, ölümsüzlük iksirini ifade eden simyasal bir te­
rimdir.
Fiziksel kat: Bkz. Birinci kat.
Frekans: Frekans bir enerji dalgasını tanımlayan titreşim hızıdır.
Frekans belirli bir varoluş katının parçacıklarının ve dalgalarının tit­
reşim hızını tanımlamakta kullanılır.
Geçiş-yapan: Bu terim bir sonraki enkarnasyonunda, bir yandan
kendi cinsiyetinin perspektifini alıkoyarken, karşı cinsi anlamak is­
teyenleri tanımlamak için kullanılır. Geçiş-yapanlar kadın bedeninde
yaşayan erkekler ya da bunun tersi olarak anlaşılabilir. Kendi cinsel
yönelimleri konusunda karmaşa yaşayan bazı insanlar, her zaman
olmasa da, genelde geçiş-yapanlardır.
Geçmiş: Geçmiş kavramı, öznel çerçevede, kişi tarafından deneyim
yoluyla çoktan bilinen her şeyi ifade eder. Bu anlamda geçmiş, kişi­
nin diğer insanlarla, yerlerle, şeylerle, zamanlarla ve olaylarla ilişkili
her duygusal deneyimini kapsar. Geçmiş insan tekamülünün önün­
deki en büyük engeldir, çünkü o bireyin yeni düşünce paradigmaları
yaratma ve bilinmeyeni bilinir kılma yeteneğini yok eder.
Gerçek: Gerçek salt veri ya da bilgi değildir. Gerçek, bir kavramın
veya düşünce paradigmasının tam olarak idrak edilerek deneyime ve
kişisel bilgeliğe dönüştürülmesidir.
Gnosis: Yunanca kökenli bu sözcük bilgi anlamına gelir. Bu sözcük
214
Sözfüt
Hıristiyanlığı.n başlangıcında gnostik hareketler tarafından, aşkın bir
kaynak tarafından ifşa edilen ve Tanrı, yaradılış, insanın durumu ve
kaderi hakkındaki bir bilgi sistemini ya da anlayışı tanımlamak için
kullanılmıştı. Bu kutsal bilgi birey üzerinde kurtarıcı ya da özgürleş­
tirici bir etki yapmıştır.
Gnostisizm: Bu, Hıristiyanlığı.n başlangıcındaki, mevcut çeşitli ge­
leneklerden derlenen geniş bir öğreti dizisi sunan gnostik hareketler
için on sekizinci yüzyılda kullanılan bir tanımlamadır. Bu gelenekle­
rin temel fikirleri dünyanın dualistik bir görüşüdür. Onlar her insa­
nın maddenin kapanına kısılmış tanrısal bir kıvılcıma sahip olduğu­
na, bunun ışık ile karanlık, bilgi ile cehalet, iyi ile kötü arasındaki
bir çatışmaya neden olduğuna inanırlar. Kutsal bilginin ifşa edilmesi
bireyin ruhunun maddeden kurtulup, özgürleşip tekrar Tanrı'ya,
kaynağı.na dönmesini sağlar.
Göndermek-ve-almak: Göndermek-ve-almak, Ramtha tarafından
öğretilen bir disiplindir. Burada öğrenci duyusal algıyı dışlayarak or­
ta-beynin yetisini kullanıp bilgiye erişmeyi öğrenir. Bu disiplin, öğ­
rencinin telepati ve geleceği görme psişik yeteneğini geliştirir.
Gösteri katı: Fiziksel kata ayrıca gösteri katı da denir. Bu, kişinin
duygusal anlayışını genişletmek için yaratıcı potansiyelini kütlede
sergileme ve bilinci maddesel formda gözlemleme fırsatı bulduğu
kattır.
Gözlemci: Bu, kuantum mekaniğinin parçacık/dalga'sını çökertmek­
ten (enerjiyi yoğunlaştırıp maddeye dönüştürmekten) sorumlu olan
Gözlemciyi ifade eder. O, insanın içindeki gerçek benliği, Öz'ü, birin­
cil bilinci, Tanrı'yı temsil eder.
Hardwiring: Hardwiring beynin nörolojik bağlantılarını kuran ve
bunun haritasını çıkaran işlemdir. Bir düşünce kalıbının üç kez tek­
rarlanması bir alışkanlık yaratmaya ve onu nöronete (sinir-hücresi­
ağı.na) kaydetmeye yeter.
Hertzian ôlem: Bkz. Birinci kat.
Hieropant: Bir hieropant öğrettiği şeyi tezahür ettirebilen ve öğ­
rencilerini böyle bir bilgiye inisiye edebilen bir üstat öğretmendir.
Hiper-bilinç: Hiper-bilinç, altıncı katın ve gamına ışını frekansının
bilincidir.
Hipnotik yetenek: Bu analojik zihin denen farklı bir bilinç haline
girme yeteneğidir. Bu hal içinde neokorteksin faaliyeti iptal olur ve
orta-beyin ile beyincik aktive olur.
Iaut Aleph: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun bireysel grup­
larından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine birlik ve kimlik

215
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{e!Weri
veren belirli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güçlendirmiştir.
Işık: Işık, üçüncü varoluş katını ifade eder.
Işık-beden: Bu, üçüncü bilinçli farkındalık katına ve görünür ışık
frekansı bandına ait olan bedendir.
Işık-varlık: Bu üçüncü varoluş katından bir varlıktır.
İçimizdeki Tanrı: O, Gözlemci'dir, gerçek benliktir, birincil bilinç­
tir, Öz'dür, insanın içindeki Tanrı' dır.
İkili zihin: Bu terim iki zihin anlamına gelir. O, derin bilinçaltı zih­
nimize erişmeden, insan kişiliğinin ve fiziksel bedenin bilgisine erişe­
rek üretilen zihindir. İkili zihin sadece neokorteksin ve ilk üç müh­
rün bilgisine, algısına ve düşünce süreçlerine dayanır. Dördüncü, be­
şinci ve altıncı mühürler bu zihin hali içindeyken kapalı kalırlar.
İkinci kat: Bu, toplumsal bilinç ve kızılötesi frekans bandının varo­
luş katıdır. Acı ve ıstırapla ilişkilidir. Bu kat, görünür ışık frekansı
katı olan üçüncü katın negatif kutbudur.
İkinci mühür: Bu mühür, toplumsal bilincin ve kızı-ötesi frekans
bandının enerji merkezidir. Acı ve ıstırapla ilişkilidir ve alt karın böl­
gesinde yer alır.
İlk üç mühür: İlk üç mühür cinsellik, hayatta kalma mücadelesi,
acı ve ıstırap, mağdurluk ve zorbalık mühürleridir. Bunlar genelde
insan dramının tüm karmaşıklıklarında rol oynayan mühürlerdir.
İmaj: İmaj toplumsal bilinci ifade eder. O ayrıca sinir-hücresi-ağı ya
da kişilik tarafından üretilen zihni ifade eder.
İnsan oğlu: Bu kavram insanı ve kişinin fiziksel veçhesini ifade
eder. Bir kişi tanrısallığını değil, insanlığını takip etmeyi seçtiğinde
insan oğlu veya kızı gibi davranır.
İnsanlar, yerler, şeyler, zamanlar ve olaylar: Bunlar insan de­
neyiminin kişiliğin duygusal olarak bağlı olduğu ana alanlarıdır. Bu
alanlar insanın geçmişini temsil eder ve duygusal bedenin içeriğini
oluşturur.
İnvolüsyon: Bu, Sıfır Noktası'ndan ve yedinci kattan, en yavaş ve
yoğun frekans düzeylerine ve kütleye yapılan yolculuktur.
İnvolüsyon Kitabı: Bu, ruhun Sıfır Noktası'ndan en yoğun varoluş
katı olan fiziksel kata yaptığı yolculuğun tüm deneyimlerinin bir
kaydıdır.
İsim-alanı: İ sim-alanı, (Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nda) Alan­
çalışması disiplininin uygulandığı büyük alana verilen isimdir.
İyonya: İyonya, Atlantis kıtasının bugün Makedonya'nın bulunduğu
bölgesidir.

216
Sözfü{
JZ Knight: JZ Knight, Raıntha tarafından, ona kanallık yapması
için seçilmiş kişidir. Raıntha, JZ'den sevgili kızı olarak söz eder. O,
Raıntha'nın bu dünyadaki enkarnasyonu sırasında Raın'ın Evi'nin
çocuklarından biri olan Raınaya idi.
Ka: Ka, bir insanın ışık-bedenini ifade eden, Mısır kökenli bir terim­
dir.
Kadim bilgelik: Bu, çağların bilgeliğini, bu dünyada yaşayıp aydın­
lanmış her büyük üstadın bilgisini ifade eder. O, Büyük Çalışma'nın
disiplinlerinin ve Raıntha'nın öğretilerinin içeriğinin ardındaki ger­
çektir.
Kadim Bilgelik Okulu: Bu, tarih boyunca Büyük Çalışma'nın kut­
sal bilgisinin öğretildiği çeşitli okullara verilen bir unvandır. Raıntha
tüm bu okullardan büyük ölçüde sorumlu olmuştur.
Kanatlı Firavun: Bu, kutsal kanatlı disk simgesini takan dişi fira­
vunlara verilen bir unvandı. Dişi firavunlar en büyük üstatlardı, halk
tarafından sevilirlerdi, bir dokunuşlarıyla şifa verebilir ve halklarını
bilgelik ve adaletle yönetirlerdi. Bu firavunlar hanedanlığı Mısır ta­
rihinin bilinen kayıtlarından önce var olmuştu.
Karbule: Karbule, karbon-kanalları, mikro-kanalları ya da hücrenin
iskeletini ifade eder.
Karma: Karma bir insanın düşüncelerinin ve eylemlerinin doğal so­
nucudur. Karma, kişinin henüz sahiplenip bilgeliğe dönüştürmediği
tüm çözümlenmemiş meselelerden, tutumlardan ve duygulardan olu­
şur. Ruh tarafından henüz çözümlenmemiş o meseleler sürekli tek­
rarlanan enkarnasyon devrelerinin gerçek nedenidir.
Kartuş: Bu, bir fikrin ya da kişinin özünü temsil eden bir simgedir.
Kehanet: Bir kehanet şimdiki anın olgularına dayanan potansiyel
gelecek zaman-çizgisidir. Kehanetlere daima "şimdi görüldÜğü kada­
rıyla" bildiriminin eşlik etmesi gerekir, çünkü ortak bilinç değiştikçe
onlar da değişirler. Bu kehanet anlayışı Ramtha tarafından öğretilen
bilinç ve enerji yasasına dayanır.
Kızıl Aslan: Bu ölümsüzlük iksirini ifade eden simyasal bir terim­
dir.
Kızıl enerji: Bu terim kundalini enerjisini ve psişik enerjiyi ifade
eder.
Kızıl yılan: Omurganın dibinden mühürler boyunca yükselen kun­
dalini enerjisi, tıbbın simgesi yılanlı asa gibi, birbiriyle kesişerek
yükselen iki kızıl yılan olarak imgelenir. Bu ayrıca psişik enerjiyi ta­
nımlamak için de kullanılır.
Kirlian fotoğrafçılığı: Bu terim Rus teknisyenler tarafından geliş-
217
!l(ealiteyi 'Yaratma 9?g/Weri
tirilen ve canlıların aura alanını çekebilen fotoğrafık işleme verilen
isimdir.
Kişilik:Kişilik ikincil bilinçtir, ayna bilinçtir, tanrısal kökenini unut­
muş olan yolcudur. Bkz. Duygusal beden.
Kişisel-ötesi: Bu terim ruhsal düzeni, insanın aşkın veçhelerini ifa­
de eder.
Kolektif bilinç: Bu kavram Karl Jung'un kolektif bilinçdışı kavra­
mına benzer. Kolektif bir bilinç bir grup insanın, bir ülkenin, bir kül­
türün ortaklaşa paylaştığı tanınabilir bir zihin halidir.
Kolektif bilinçaltı: Bu insanlığın kolektif bilinç halidir, ama çoğu
insan onun farkında değildir. Ona toplumsal bilinç veya beden/zihin
bilinci de denir. O fiziksel katın ve ilk üç mührün bilincidir.
Kolektif tutum: Bu bir grup insanın paylaştığı bir dizi tutum ve dü­
şünce kalıbıdır.
Koşulsuz sevgi: Koşulsuz sevgi dördüncü mührün bilincinin ifade­
sidir. O, aydınlanmanın başlangıcı ve kişilik tarafından algılanan du­
alizmin, yoksunluğun ve ayrılığın son buluşudur. O, hiçbir duygusal
bağlılık olmadan, özgürlük içindeki sevgidir. Koşulsuz sevgi yaratıcı
ve verici yapıda bir zihin halidir. O, Tann'nın en yakın temsilidir.
Kozmik zamk: Bu, Ramtha'nın evreni bir arada tutan kuvveti ta­
nımlamak için kullandığı bir terimdir. O. sevgiyi kozmik zamk ola­
rak tanımlar.
Köylü: Burada köylü sözcüğü gerçek kimliğini ve tanrısal kökenini
bilmeyen bir kişi anlamında kullanılmaktadır. Bir köylü, bir üstadın
zıddıdır.
Kritik kütle: Bu bilincin yoğunlaşıp, kütleye dönüşüp tezahür et­
mesini ifade eder.
Kundalini: Kundalini enerjisi, bir insanın ergenlik çağında yüksek
mühürlerden omurganın dibine inen yaşam gücüdür. Bu genelde
omurganın dibinde çöreklenmiş bir yılan olarak resmedilen, insan te­
kamülü için ayrılmış büyük bir enerji paketidir. Bu enerji, ilk üç mü­
hürden gelen ve cinsellikten, acıdan ve ıstıraptan, güçten ve zorba­
lıktan sorumlu olan enerjiden farklıdır. O genelde uyuyan yılan ya
da ejderha olarak tanımlanır. Kundalini enerjisinin başın tepesine çı­
kış yolculuğuna aydınlanma yolculuğu denir. Bu yolculuk bu yılan
uyanıp omurga çevresinde dans etmeye, omurilik sıvısını iyonlaştır­
maya ve onun moleküler yapısını değiştirmeye başladığında gerçek­
leşir. Bu eylem orta-beynin ve bilinçaltı zihnin kapısının açılmasına
neden olur.
Kutu: Kutu, insanın kabul ettiği ve onun yeni düşünce ve deneyim

218
Sözfüt
paradigmalarını araştırmasını engelleyen bir dizi tutumu, alışkanlı­
ğı, inancı ve düşünce sürecini ifade eder. Kutu, sinir-hücresi-ağı ve
insan kişiliği ile aynı şeydir.
Kütledeki Mesih: (Christ-in-mass) Bu terim Noel (Christmas) bay­
ramını ifade eder. O ayrıca insan bedeninde mevcut Mesih bilincini
de ifade eder.
Kütle kütleye: Bu kavram fiziksel realiteye fiziksellik perspektifin­
den yaklaşmayı ifade eder.
Lineer fizik: Bu, klasik fiziği ya da Newton fiziğini tanımlayan bir
terimdir.
Liste: Liste, Ramtha'nın öğrettiği bir disiplindir. Burada öğrenci bil­
mek ve deneyimlemek istediği şeylerin bir listesini çıkarır ve sonra
ona analojik bir bilinç hali içinde odaklanır. Liste, kişinin sinir-hüc­
resi-ağını değiştirmek ve yeniden programlamak için kullanılan hari­
tadır. Kişide ve onun realitesinde anlamlı ve kalıcı değişimler yarat­
maya yardımcı olan bir uygulamadır.
Maddesel kat: Bkz. Birinci kat.
Merkabah: Merkabah, genel anlamının yanı sıra, Kuzey Yıldızı'nın
ötesinden gelen varlıkların çok büyük ana-gemisinin ismidir.
Materyalize etmek: Bu terim bir düşünceyi yoğunlaştırıp fiziksel
formda tezahür ettirmeyi ifade eder.
Mavi Ağ'lar: Mavi Ağ'lar fiziksel bedenin süptil bir düzeyindeki te­
mel yapıyı temsil eder. O, fiziksel alemin morötesi mavi frekans dü­
zeyinde titreşen görünmez iskelet yapısıdır.
Mavi Beden: Bu dördüncü varoluş katına, köprü bilincine ve mor­
ötesi mavi frekans bandına ait olan bedendir. Mavi Beden, ışık-bede­
nin ve fiziksel katın efendisidir.
Mavi Beden Dansı: Bu, Ramtha tarafından öğretilen ve öğrencinin
bilinçli farkındalığını dördüncü kat bilincine yükselttiği bir disiplin­
dir. Bu disiplin, Mavi Bedene erişilmesini ve dördüncü mührün açıl­
masını sağlar.
Mavi Beden Şifası: Bu, Ramtha tarafından öğretilen ve öğrencinin
fiziksel bedenini şifalandırmak ya da değiştirmek amacıyla bilinçli
farkındalığını dördüncü kat bilincine ve Mavi Bedene yükselttiği bir
disiplindir.
Mavi Kat: Bkz. Dördüncü kat.
Maymun-zihin: Maymun-zihin kişiliğin kararsız biçimde hareket
eden zihnini ifade eder.
Mesih: (Christ) Mesih tek bir bireyin ismi ya da unvanı değildir. Me-

219
9{.ealiteyi 'Yaratma 9{.diberi.
sih, fiziksel katın üzerinde hakimiyet kurmuş ve ölümü yenmiş tüm
o bireylere verilmiş isimdir. İnsandaki Mesih içimizdeki Tanrı'yı, ki­
şinin tanrısal veçhesini ifade eder.
Mesih yürüyüşü: Mesih yürüyüşü, Ramtha tarafından tasarlanmış
ve öğrencinin çok yavaş ve keskin bir farkındalıkla yürümeyi öğren­
diği bir disiplindir. Bu disiplinde öğrenci attığı her bir adımla bir Me­
sih'in zihnini tezahür ettirmeyi öğrenir.
Mu: Mu, Pasifik Okyanusu'nun dibinde yatan Lemurya kıtasıdır.
Müthiş: Ramtha, bu sözcüğü olağanüstü ve alışılmadık, eyleminde
kontrolsüz ve aşın derecede cesur ya da ateşli bir şeyi ya da birini
ifade etmek için olumlu bir biçimde kullanır.
Müthiş düşünce: Bu tip düşünce sınırsız, yüksek, aşkın bir düşün­
ceyi ifade eder.
Odaklanma: Bir düşünce üzerinde odaklanma yeteneği Büyük Ça­
lışma'nın disiplinlerinin esas unsurlarından biridir. Bu çalışmada bir
düşünceyi temsil eden holografık bir resim, bir imge beynin ön lo­
bunda bilinçli ve analojik olarak tutulur.
Olağan düşünce: Olağan düşünceler deneyim yoluyla beyinde sa­
bitleşmiş, sinir-hücresi-ağına (nöronete) kaydolmuş ve insan kişiliği
için olağan olan düşüncelerdir.
Om Akad: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun bireysel grupla­
rından birinin ismidir. O, her bir grubu, üyelerine birlik ve kimlik
veren belirli bir misyon ve amaçla isimlendirmiş ve güçlendirmiştir.
Özgür yer: Özgür yer, kutu'dan ve sınırlı kişiliğimizin kalıpların­
dan kurtulma deneyimidir. Özgür yer vecit hali olarak tanımlanır. O,
bireyin yaşamında daha önce kaotik ve çözümsüz görünen şeyleri
berrak bir biçimde görüp anlamasını sağlayan daha geniş ve yüksek
bir perspektif deneyimidir.
Prima materia: Bu, her şeyin nihai özünü ifade eden simyasal bir
terimdir.
Psişik yetenek: Psişik yetenek duyusal algının yardımı olmadan
bilme yeteneğidir. Psişik yetenek, orta-beyne erişilip, o açılıp, Hert­
zian frekans bandından daha yüksek bir frekans düzeyindeki çevre­
den bilgi alındığında gelişir.
Ra: Ra, bir Mısır Tanrısı'nın ismidir. Ra, Ramtha'nın güneş için kul­
landığı isimdir.
Ram: Ram, Ramtha isminin daha kısa bir versiyonudur. Ramtha,
Baba anlamına gelir.
Ramuste: Ramuste, Ramtha'nın içinde doğmayı seçtiği ortak ruh
duygusu evinin ismidir. Bu ortak bilincin duygusal anlayışı öğrenme
220
SözfüR.,
ve hakim olma gücüydü.
Ruh: Raıntha, ruhtan, bireyin tüm involüsyon ve evolüsyon yolculu­
ğunun bilgelik olarak kaydolduğu Yaşam Kitabı olarak söz eder.
Ruhun karanlık gecesi: Bu, kişinin kendisiyle ilgili anlayışında
çok derin değişimlerden kaynaklanan büyük bir duygusal ıstırap dö­
nemidir. Bu dönemde enerji duygusal bedende hızla akar ve onun
üzerine yerleştirdiğimiz bağlardan kurtulup arınır. Bu beyne yapılan
ve bedenin enerji alanını aktive eden ve ıstıraba yol açan ters bir
enerji şarjıdır.
Rüyalar: Rüyalar insan bilincinden kaynaklanırlar. Onlar sırf hayal
ürünü şeyler değil, diğer düşünce boyutlarının realiteleridir. Rüyalar
bilinçaltı zihnin fiziksel bedenle iletişim kurma ve uyku sırasında
onu onarma vasıtasıdır. Çoğu rüya bu sınıflandırmaya girer, ancak
bazı rüyalar geleceği bildiren kehanet olabilir. Bilinçli bir rüya, reali­
teyi istediğin gibi yaratıp tezahür ettirme biçimidir ki bu Büyük Ça­
lışma'nın disiplinlerinde kullanılır.
Rüzg&rın Efendisi: Bu Ramtha'nın ünvanlarından biridir. Rüzgar
özgürlüğü, gücü ve Öz'ün aşkınlığını temsil eder. Raıntha aydınlan­
dığında Rüzgılrın Efendisi olmuştur.
Sabiteler: Sabiteler Atriumu'nda yaşayan, doğal alemin döngülerin­
den ve dengesinden sorumlu olan varlıklar.
Sabiteler Atriumu: Bu fiziksel kattan daha yüksek bir frekansta
olan ve ruhların fiziksel dünyada enkarne olma fırsatını bekledikleri
bir varoluş katıdır.
Sarı beyin: Sarı beyin, Ramtha'nın neokortekse, analitik ve duygu­
sal düşüncenin evine verdiği isimdir. Ona sarı beyin denmesinin ne­
deni, Ramtha'nın beynin işlevi ve işlemleri üzerine verdiği öğretide
kullandığı ilk iki-boyutlu karikatür-tarzı çizimde neokorteks'in sarı
olarak renklendirilmesiydi. O, bu çizimdeki beynin farklı veçheleri­
nin iyice anlaşılması için abartıldığını ve renklerle vurgulandığını
açıklamıştı. Bu çizim beyin üzerinde yapılan tüm öğretilerde kulanı­
lan standart gereç oldu.
Sıfır Noktası: Bu, Boşluk tarafından, kendini düşünüp tasarlama
yoluyla yaratılmış ilk farkındalık noktasını ifade eder. Sıfır Noktası
Boşluğun ilk, asıl, birincil çocuğudur.
Sınama: Bu inisiyenin sınanması anlamına gelir. Bu olaylar genelde
on gün sürer ve öğrencilerin kendi başarı düzeylerini test etmelerini
sağlar.
Sınırlı düşünce: Bu kavram fiziksel uzay ve zamanın sınırlama­
larıyla bağlı bir düşünceyi ifade eder. Bu, insan kişiliğinin düşünce

22 1
'l(ealite!Ji 'Yaratma 'f(efıberi.
süreçlerini ve ilk üç mührün bilincini ifade eder.
Sonsuz Bilinmeyen: Bu, yedinci varoluş katının ve ultra-bilincin
frekans bandıdır.
Soyut düşünce: Soyut düşünceler bilinmeyenin kavramlarıdır. On­
lar henüz deneyimlenmemiş ve bu yüzden hiçbir duygusal enerji yü­
küne sahip olmayan düşünce paradigınalarıdır.
Süper-bilinç: Bu, beşinci katın ve x-ışını frekans bandının bilinci­
dir.
Şambala: Bu, genel anlamının yanı sıra, Ramtha dünyada yaşarken
İndus Nehri'nin kuzeydoğusunda bulunan kadim bir ormanın ismidir.
Şeytan: (Satan) Bu tek bir varlığın ismi ya da unvanı değildir. O bi­
zi tanrısallığımızdan ve değişimden yoksun bırakan her şeydir. Şey­
tan, suçlayıcı, insanı geçmişin duygularına hapseden şeydir.
Şiva: Tanrı Şiva, Mavi Katın ve Mavi Bedenin Efendisini temsil eder.
Şiva burada Hinduizm'in o ünlü tanrısı anlamında kullanılmamakta­
dır. Burada o dördüncü kata, morötesi mavi frekans bandına ve dör­
düncü mührün açılışına ait bir bilinç halini temsil etmektedir. Şiva
ne erkek ne de kadındır. Çift cinsiyetli bir varlıktır, çünkü dördüncü
katın enerjisi henüz pozitif ve negatif kutuplara ayrılmamıştır. Bu,
onunla, Şiva'nın bir karısı olan erkek tanrı olduğu geleneksel Hindu
temsili arasında önemli bir farktır. Onun ayaklarındaki kaplan deri­
si, üç dişli mızrak ve başıyla aynı düzeydeki güneş ve ay bu bedenin
ilk üç bilinç mührü üzerindeki hakimiyetini temsil eder. Kundalini
enerjisi omurganın dibinden başın tepesine yükselen ateşli bir enerji
olarak resmedilir. Bu da, Kundalini enerjisinin beşinci mühür ya da
boğaz düzeyinden dışarı çıktığı Hindu geleneğinin Şiva temsilinden
farklıdır. Şiva'nın bir başka simgesel imajı uzun koyu renk saçlar ve
boynundaki inci kolyelerin bolluğudur ki bu da onun zengin dene­
yimlerini bilgeliğe dönüştürmüş olduğunu gösterir. Okluk, yay ve ok­
lar Şiva'nın güçlü iradesini fırlatıp kusurluluğu yok ettiği ve yeniyi
yarattığı vasıtadır.
Tahumo: Bu, Ramtha tarafından öğretilen bir disiplindir. Burada
öğrenci doğal çevrenin insan bedeni üzerindeki etkileri, soğuk ve sı­
cak üzerinde hakimiyet kurmayı öğrenir.
Tank: Bu, Ramtha'nın Aydınlanma Okulu'nun disiplinlerinin bir
parçası olarak kullanılan labirente verilen isimdir. Öğrenciler gözleri
bağlı olarak bu labirentin girişini bulmayı ve onun içinden duvarlara
dokunmadan ya da gözleri veya duyuları kullanmadan, Boşluk üze­
rinde odaklanarak ilerlemeyi öğrenirler. Bu disiplinin hedefi gözler
bağlı haldeyken labirentin merkezini ya da Boşluğu temsil eden oda­
yı bulmaktır.
222
Sözfü{
Tank alanı: Bu, Tank disiplini için kullanılan labirentli büyük ala­
nın ismidir.
Tanrı: Ramtha'nın öğretileri "Siz Tanrı'sınız" bildiriminin bir ifa­
desidir. İnsanlık kendini unutmuş Tanrılar olarak tanımlanır. Tanrı,
Boşluk'tan farklıdır. Tanrı kendini düşünüp tasarlayan Boşluk'tan
kaynaklanmış farkındalık noktasıdır. O, araştıran ve Boşluğun bilin­
meyen potansiyellerini bilinir kılan bilinç ve enerjidir. Tüm yaradılı­
şın her-şeye-kadir ve her yerde mevcut Özü' dür.
Tanrı Alemi: Bu kavram Tanrı'nın sınırsız zihninin hakim olduğu
bir varoluş katını ya da zihin boyutunu ifade eder.
Tanrı Çağı: Tanrı Çağı bilimsel gelişmelerin eskisinden çok daha
fazla görüleceği bir zamandır. Bu çağ zamanda ve zaman değerlerin­
de kasıtlı bir değişimle ortaya çıkacaktır. O zaman artık bu katta has­
talık, ıstırap, nefret, yaşlanma, ölüm ve savaş olmayacak, sadece sü­
rekli yaşam olacaktır. Bunlar her bir varlığın yaşamında bilgi, anla­
yış ve derin sevgiyle ortaya çıkacaktır.
Tanrı/insan: Bir insanın kendini tam idrak edip, Tanrı'yı tezahür
ettirmesi.
Tanrı'nın kızı: Bu kavram her bireyin tanrısal kökenini ifade eder­
ken, kadınların eşitliğini özellikle vurgular.
Tanrılar: Tanrılar, teknolojik olarak gelişmiş ve 455.000 yıl önce di­
ğer yıldız sistemlerinden dünyaya gelmiş olan varlıklardır. Bu varlık­
lar bizim DNA'mızı kendilerininkiyle birleştirip değiştirerek, insan
ırkını genetik olarak yönlendirdiler. Onlar neokorteksin evriminden
sorumludurlar ve insan ırkını bir işgücü olarak da kullanmışlardır.
Bu olayların kanıtı Sümer tabletlerinde ve sanat eserlerinde kayde­
dilmiştir. Bu terim ayrıca, insanlığın, unutulmuş Tanrılar'ın gerçek
kimliğini tanımlamak için de kullanılır.
Tanrımız (ya da Tanrınız): Bu kavram Tanrı'yı, Öz'ü, Gözlemci'
yi, tanrısal unsuru, bireyin gerçek benliğini ifade eder.
Tanrı'nın oğlu: Tanrı'nın oğlu ya da kızı ilk üç mühre ait olandan
daha yüksek ve geniş bir bilinç haliyle doğan bireydir. Tann'nın oğlu
gibi davranmak, insan bilincimiz yerine, tanrısal bilincimizin pers­
pektifinden yaşamaktır.
Tanrı'nın zihni: Tanrı'nın zihni, herhangi bir zamanda herhangi
bir boyutta yaşamış ya da herhangi bir gezegende veya yıldızda yaşa­
yacak her yaşam formunun zihnini ve bilgeliğini kapsar.
Tekamül Kitabı: Bu, ruhun birinci kattan, fiziksellik katından ye­
dinci kata ve Sıfır Noktası'na yaptığı yolculuktaki tüm deneyimleri­
nin bir kaydıdır.

223
!l(ealiteyi :Yaratma �/Weri
Tekrardoğu.ş: (Reenkarnasyon) Tekrardoğuş sürekli tekrarlanan
enkarnasyon devresidir.
Terra: Bu, tanrıların 455.000 yıl önce ilk kez ziyaret ettiklerinde
Dünya gezegenine verdikleri isimdir.
Toplumsal (sosyal) bilinç: Bu, ikinci katın ve kızılötesi frekans
bandının bilincidir. Buna aynca insan kişiliğinin imajı ve ilk üç müh­
rün zihni denir. Toplumsal bilinç insan toplumunun ortak bilincini
ifade eder. O insan ırkı topluluğunun düşüncelerinin, varsayımları­
nın yargılarının, önyargılarının, yasalarının, ahlakının, değerlerinin,
tutumlarının, ideallerinin ve duygularının toplamıdır.
Ulak: Bir ulak Ramtha'nın bu dünyadaki yaşamında belirli mesajla­
rı ya da bilgiyi getirmekten sorumluydu. Bir üstat öğretmen diğer in­
sanlara kendi sözünü ya da niyetini bir deneyim veya bir olay şeklin­
de tezahür ettiren ulaklar yollama yeteneğine sahiptir.
Ultra-bilinç: Bu, yedinci katın ve Sonsuz Bilinmeyen frekans ban­
dının bilincidir. Bu bir yükselmiş üstadın bilincidir.
Uyanm amış varlık: Bu, kendi tanrısallığını bilmeyen bir kişidir.
Bu, dualite ve Kaynak'tan ayrılık illüzyonu yaşayan ve çevresinin
kurbanı olan bir varlığı ifade eder.
Uyanmış varlık: Bu, aydınlanmış ve artık genetiğinin ya da çevre­
sinin bir kurbanı olmayan kişidir. Bu ibare kendi realitesini bilinçli
olarak yaratan bir üstadı tanımlar.
Üçgen işareti: Yeni başlayan öğrencilere Büyük Çalışma'nın her­
hangi bir disiplinini uygularken gözlerini kapatıp üçgen işareti yap­
maları öğretilir. Öğrenciler bu disipline parmaklarıyla üçgenin tepesi
olan alınlarına ya da yedinci mühre dokunarak başlarlar. Sonra odak­
lanmayı sürdürerek, ellerini yavaşça sol dizlerine, sonra da sağ diz­
lerine ve en sonunda tekrar alınlarına götürerek üçgeni tamamlar­
lar. Bu üçgen involüsyon ve evolüsyon yolculuğunu temsil eder.
Üçüncü kat: Bu, bilinçli farkındalık ve görünür ışık frekansı bandı
katıdır. O ayrıca ışık katı ve zihinsel kat olarak da bilinir. Mavi Ka­
tın enerjisi bu frekans bandına düşürüldüğünde, o pozitif ve negatif
kutuplara ayrılır. İşte bu noktada ruh ikiye ayrılıp eşruhlar fenome­
nini başlatır.
Üçüncü mühür: Bu mühür, bilinçli farkındalık ve görünür ışık fre­
kansı bandının enerji merkezidir. Kontrol, zorbalık, mağdurluk ve
güç ile ilişkilidir. Bu mühür güneş sinirağı bölgesinde yer alır.
Üstat: Bir üstat tanrısallığının bilincinde olan ve bu bilgiyi günlük
yaşamına uygulayan kişidir. Ramtha öğrencilerine üstatlar der, çün­
kü onlar üstat gibi düşünüp davranmayı öğrenmektedirler.

224
Sözfüt
Üstat Öğretmen: Bir üstat öğretmen öğrencilerini kutsal bilginin
gizemlerine inisiye etme yeteneğine sahip yükselmiş bir üstattır.
Üstteki dört mühür: Bunlar dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci
mühürlerdir.
Vecit Katı: Bu, ruhların geçmiş yaşamlarını gözden geçirdikten son­
ra bir sonraki enkarnasyonlarını planladıkları dinlenme katıdır. Bu
ayrıca, ıstırabın, acının, ihtiyacın ya da yoksunluğun bulunmadığı,
her dileğin anında tezahür ettiği cennet katı olarak da bilinir.
Yaşam-çizgisi: Bir insanın belli bir zihin ya da bilinç halinden kay­
naklanan potansiyel bir zaman-çizgisi ya da olaylar olasılığı.
Yaşamını gözden geçirmek: Bu, insanın ölümden sonra üçüncü
kata eriştiğinde geçmiş enkarnasyonunu gözden geçirmesidir. O sü­
reçte insan kendi eylemlerinin Gözlemcisi, oyuncusu ve hedefi olma
fırsatını bulur. Geçmiş yaşam gözden geçirilirken ortaya çıkan halle­
dilmemiş meseleler bir sonraki enkarnasyonun gündemini oluşturur.
Yaşam-kuvveti: Yaşam kuvveti, insanın içindeki Tanrı'dır, Öz'dür,
yaşam nefesidir; insanın üzerinde illüzyonlarını ve hayallerini yarat­
tığı sahnedir.
Yedi mühür: Yedi mühür, insan bedenindeki yedi bilinç düzeyini
oluşturan güçlü enerji merkezleridir. Bu mühürlerin enerji bantları
fiziksel bedeni bir arada tutar. Her insanda enerji ilk üç mühürden
ya da merkezden dışarı sarmal çizer. İlk üç mühürden nabız gibi ata­
rak yayılan enerji sırasıyla cinsellik, acı ya da güç olarak tezahür
eder. Üstteki mühürler açıldığında, yüksek bir farkındalık düzeyi ak­
tifleşir.
Yedinci kat: Yedinci kat, ultra-bilinç ve Sonsuz Bilinmeyen frekans
bandı katıdır. Bu, involüsyon yolculuğunun başladığı kattır. Bu kat
Sıfır Noktası tarafından, o Boşluğun düşünüp tasarlama eylemini
taklit ettiğinde yaratılmıştı ve böylece ayna bilinç ya da ikincil bilinç
yaratılmıştı. Bir varoluş katı ya da uzay ve zaman boyutu iki bilinç
noktası arasında var olur. Tüm diğer katlar yedinci katın zaman ve
frekans bandı yavaşlatılarak yaratılmıştır.
Yedinci mühür: Bu mühür başın tepesiyle, hipofiz salgıbeziyle ve
aydınlanmayla ilişkilidir.
Yıldız işareti: Yıldız işareti gelişmekte olan öğrenci grubu tarafın­
dan uygulanan üçgen işaretinin daha karmaşık bir versiyonudur.
Yusuf oğlu İsa: Ramtha, o zamanın Musevi geleneğini izleyerek İsa
Mesih'ten Yusuf oğlu İsa olarak söz eder.
Yüksek mühürler: Bkz. Üstteki dört mühür.
Yükseliş: Yükseliş aydınlanmanın doğal sonucudur. O, insan bede-
225
!l{ealiteyi 'Yaratma !l{efWeri
nindeki tüm enerji merkezlerini açmanın ve bilinçaltı zihnin tama­
men açılıp tüm varoluş katlarında mutlak özgürlük kazanmanın so­
nucudur. Raıntha, bir adamdan ve kadından doğup da bu kattan ölü­
mü deneyimlemeden yükselen ilk insandı. O, halkına Bilinmeyen
Tanrı hakkında öğrendiklerini yüz yirmi gün boyunca öğrettikten
sonra onların üzerine yükseldi. Onlarla vedalaştıktan sonra, bedeni­
nin frekansını yükselterek en sonunda göz kamaştıran bir ışık patla­
masıyla gözden kayboldu. İ sa'nın, ölümünden ve yeniden dirilişinden
sonra, Galile Denizi kıyısında havarilerinin gözleri önünde fiziksel
kattan yükseldiği kaydedilmiştir.
Yükselmiş üstat: Yükselmiş bir üstat, fiziksel kat, uzay ve zamanın
sınırlamaları üzerinde hakimiyet kazanmış ve ölümü yenmiş kişidir.
Bu üstatlar fiziksel bedenlerinin frekansını -bu katı terk edip istedik­
leri her varoluş katında ya da boyutunda tezahür edebilecek noktaya
dek- yükselme yeteneğini kazanmışlardır. Raıntha, İ sa, Buda, Ratha­
bim, Zerdüşt, Takaşhunuman, Tyanalı Apollonius gibi birçok üstat
yükselmiş üstattır. Raıntha, insan ırkının, bu katı aşıp, ölümü hiç
deneyimlemeden yükselen ilk üyesiydi.
Zaman-çizgisi: Bu belirli bir bilinç halinin sonucu olan potansiyel
olaylar olasılığıdır.
Zamansızlık: Bu kavram Şimdi -ebedi, yaratıcı, analojik an- deneyi­
mini ifade eder. Zaman bu yaratıcı anın sonucu, tezahürü ve deneyi­
midir.
Zihin: Zihin, beyni etkileyip düşünce formları, holografik parçalar -
ya da bellek denen nörosinaptik kalıplar- yaratan bilinç ve enerji
akımlarının ürünüdür. Bu bilinç ve enerji akımları beyni canlı tutan
şeydir. Onlar onun güç kaynağıdır. Bir insanın düşünme yeteneği
ona bir zihin veren şeydir.

226
KAYNAKÇA

A Beginner's Guide to Creating Reality, lst ed. Yelm: JZK Publis­


hing, a division of JZK, ine., 1998.
Alford Alan F. Gods of the New Millenium, Scientific Proofof Flesh&
Blood Gods. England: Eridu Books, 1996.
Beginning C&E Workshop. Tape 324 ed. Yelm: Raıntha Dialogues,
1995.
Beginning C&E Workshop. Tape 326 ed. Yelm: Raıntha Dialogues,
2000.
Blue College Retreat. Tape 443.4 restricted ed. Yelm: Raıntha Dialo­
gues, 2000.
Blue College Weekend. Tape 437 restricted ed. Yelm: Raıntha Dialo­
gues, 2000.
Bohm, David. Wholeness and the Implicate Order. London: Routled­
ge, 1980.
Creation. Speciality Tape 005 ed. Yelm: Raıntha Dialogues, 1980.
Davies, Stevan L. The Gospel of Thomas and Christian Wisdom.
New York: Seabury Press, 1983 .
De la Cruz, Juan. Obras Completas. 4th ed. Madrid: Editorial de Spi­
ritualidad, 1992.
De la Cruz, Juan. The Collected Works. Washington, D.C.: Institute
of Carmelite Studies, 1979.
De Leon, Luis. De los Nombres de Cristo . Edited by Antonio Sanchez
Zamarreno. Madrid: Espasa Calpe, 1991.
Goswami, Amit. The Self-Aware Universe. New York: Tarcher/Put­
nam, 1995.
Grof, Christina and Stanislav. The Adventure of Self Discovery. New
York: State University of New York Press, 1988.
__ The Stormy Search for the Self. Londan: HarperCollins, 1991.
Guillaumont, A. et al. The Gospel Accordung to Thomas, Coptic Text
Established and Translated. London: Collins, 1959.
Henry, Martin. On Not Understanding God. Dublin: Columba Press,
1997.
Hirschberger, Johannes. Historia de la Filosofia. Vol. 1, Antigüedad,
Edad Media, Renacimiento . Barcelona: Editorial Herder, 1994.
In Search of the Self: The Role of Consciousness in the Construction
of Reality, a Conference on Contemporary Spirituality. February 8-9,

227
1997, Yelm, Washington. Video ed. Yelm: JZK Publishing, a division
of JZK, ine., 1997.
JZ Knight and Ramtha: Intimate Conversations. Video ed. Yelm: JZK
Publishing, a division of JZK, ine., 1998.
Kasper, Walter. Jesus the Christ. London: Burns&Oates, 1976.
Knight, J.Z. State ofMind, My Story. New York: Warner Books, 1987.
Krippner, Stanley, lan Wiekramasekera, Judy Wiekramasekera and
Charles W. Winstead, 111. "The Ramtha Phenomenon: Psyehologieal,
Phenomenologieal and Geomagnetie Data." The Journal of the Ame­
rican Society for Psychical Research, Vol. 92, No. 1, January 1998.
Layton, Bentley. The Gnostic Scriptures. The Anehor Bible Referen­
ee Library ed. New York: Doubleday, 1987.
Melton, J. Gordon. Finding Enlightenment, Ramtha's School of An­
cient Wisdom. Hillsboro: Beyond Words Publishing, 1998.
New Jerusalem Bible.
Our Omnipotent Spirit: Direct Line to the Power of Manifestation,
Tape 327.09 ed. Yelm: Ramtha Dialogues, 1996.
Platon, Dialogues. 22nd ed. Edited by Coleccion Austral. Mexieo: Es­
pasa Calpe, 1984.
Preserving Oneself Tape 304 ed. Yelm: Ramtha Dialogues, 1991.
Ramtha: Creating Personal Reality. Video ed. Yelm: JZK Publishing,
a division of JZK, ine. 1998.
Ramtha's Introduction to the World Tour. Video ed. Yelm: JZK Pub­
lishing, a division of JZK, ine. 1998.
Ramtha's Lifetime. Speeiality Tape 021 ed. Yelm: Ramtha Dialogues,
1984.
Reese, William L. Dictionary of Philosophy and Religion, Eastern
and Western Thought. Expanded ed. New York: Humanity Books,
1999.
Santos Otero, Aurelio de. Los Evangelios Apocrifos: Collection de tex­
tos griegos y latinos, version critica, estudios introductorios y comen­
tarios. 9th ed. Madrid: Biblioteea de Autores Cristianos, 1996.
Sehrödter, Willy. A Rosicrucian Notebook. York Beaeh: Samuel Wei­
ser, ine., 1991.
Talbot, Miehael. The Holographic Universe. New York: Harper Col­
lins, 1991.
The Observer Part I. Tape 376 ed. Yelm: Ramtha Dialogues, 1998.
The Portable Jung. Edited by Joseph Campbell. New York: Penguin
Books, 1976.
228
The Works of Plato. Edited by lrwin Edman. New York: Modern Lib­
rary, 1956.
The World of Michelangelo, 1475- 1564. Edited by Robert Coughlan.
New York: Time-Life Books, ine., 1966.
Tillieh, Paul. Systematic Theology, Combined Volume. London: Ja­
mes Nisbet and Company Limited, 1968.
Tolkien, J.R.R. The Lord ofthe Rings. London: Grafton, 199 1 .
Waite, Arthur Edward. Real History of the Rosicrucians. New York:
Steinerbooks, 1982.
Walking the Journey of the Woman. Tape 437.1 ed. Yelm: Ramtha
Dialogues, 2000.
Wolf, Fred Alan. Parallel Universes. New York: Touehstone, 1990.
__ Taking the Quantum Leap. New York: Perennial Library, 1989.
__ The Spiritual Universe. Portsmouth: Moment Point Press, ine.,
1999.
Zukav, Gary. The Dancing Wu Ling Masters. New York: Bantam
Books, 1980.

229

You might also like