You are on page 1of 224

Keith Sherwood

RUHSAL ŞiFA • •

TEKNiKLERi
Şifa Gücünüzü Kullanarak
Mucizeler Yaratabilirsiniz

Çeviren:
Semra Ayanbaşı
Kitabın Orijinal Adı:
The Art of Spiritual Healing

Copyright © 1985 Keith Sherwood


Bu Kitabın Türkçe Yayın Hakları,
Akaşa Yayın Dağıtım Tanıtım Ltd. Şti. tarafından,
Llewellyn Publications'dan satın alınmıştır.
( Woodbury, MN 55125 USA) www. llewellyn.com
Bu kitabın hiçbir bölümü, yayınevimizin yazılı izni alınmadan foto­
kopi, ses kaydı ya da herhangi bir bilgi depolama sistemi dahil ol­
mak üzere, elektronik veya mekanik, hiçbir şekilde kopya edilemez,
çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

Baskı: Avcı Ofset/ Matbaa Sertifika No:45259


Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi No:2/13 Topkapı İstanbul
Kapak Basımı: Karadeniz Basım A. Ş.
Cilt: Evren Ciltevi
Yayıncılık Sertifika No:44354
ISBN: 978 -605 -9262 -09 -5

AKAŞA
Yayın Dağıtım Tanıtım Ltd. Şti.
Lamartin Cad. No:40 Asma Kat Taksim - İstanbul
Tel: (0212 )235 99 73 Fax:235 99 70
http:// www.akasa.com.tr

Altıncı Basım
İstanbul, 2019

2
BU KİTABI NEDEN OKUMALISINIZ

Hepimiz bir şifacı olma potansiyeline sahibiz. Ruhsal Şi­


fa Teknikleri, size, içinizdeki ve çevrenizdeki şifa enerjisi akı­
mıyla nasıl bağlantı kuracağınızı ve hem kendinize hem baş­
kalarına -uzaktan ve nasıl şifa verebileceğinizi öğ­
retebilir. Bu kitabı okuduğunuzda,
* Kendi doğanızın ve şifa Kaynağı ile ilişkinizin farkına
varmanızı sağlayan özel bir tekniği, nasıl "dikkat edeceğinizi"
öğrenebilirsiniz. Bu bilgi sizin kendinizdeki ve başkalarındaki
sorunları teşhis etmenizi sağlayacaktır.
* Soluduğumuz havada bulunan görünmez enerji kayna­
ğı prana' dan yararlanmayı öğrenebilirsiniz . Prana hayatımızı,
enerjimizi ve sağlığımızı sürdürmemizi sağlayan yaşamsal kuv­
vettir.
* Auraları görmeyi ve hissetmeyi -onlar fiziksel bedende
hastalık olarak ortaya çıkmadan önce- sorunları aurada teşhis
etmeyi ve iyileştirmeyi öğrenebilirsiniz.
* Çakralarınızı açmak ve dengelemek için tasarlanmış me­
ditasyonları ve teknikleri öğrenebilirsiniz.
* Şifa vermek ve kendinizi yeniden programlamak için im­
gelemeleri ve onaylamaları kullanmayı öğrenebilirsiniz.
* Yol gösterici ve evrensel Hermetik Yasaları öğrenebilir­
siniz.
* Şifa için, egoyu aşıp yüksek benliğinizle bütünleşmeyi
öğrenebilirsiniz.
* Ayrıca, en etkili şifa tekniklerine ek olarak, bu kitap
sağlıklı yaşamak için -uygulanması kolay- bir sağlık programı­
nı da sunmaktadır.
Evrensel şifa enerjisi daima içimizden akmaktadır ve o
bilinçli olarak kullanıldığında mucizeler yaratabilir.

3
YAZAR HAKNDA

Keith Sherwood 1949'da New York'da doğdu. Uluslara­


rası düzeyde tanınan bir öğretmen ve şifacı olarak, Amerikan
Psişik Derneği'ni kurdu. Birleşik Devletler'de ve Avrupa'da bir­
çok televizyon ve radyo programına konuk oldu. Üç yıl boyun­
ca, "Psişik Seminer" adlı haftalık bir televizyon programını
üretti. Halen çakra terapisini, Batı terapi tekniklerinin bir sen­
tezini, Taocu Yoga'yı ve Tantra'yı öğretmektedir.
Sherwood'un enerji çalışmasına eklektik yaklaşımı, yıllar
süren bir çalışmanın ve incelemenin sonucudur; bu çalışma onu
önce New York Kenti'ndeki bağımlılarla bir karşılaşım grubu
terapisti olarak psikoterapiye yönlendirdi. Daha sonra Guate­
mala'ya giderek orada bir Gurdjieff üstadı ile çalıştı ve Yoga
ve Pranayama alanında eğitildi. Ayrıca Dominik Cumhuriyeti'
nde de çalıştı ve orada şifacılık ve duru-görürlük yetenekleri
ortaya çıktı. Yazar halen kendisini şifanın ve insan enerjisinin
incelen,_mesine adamıştır.
Kendisini www.onewholelove.com adresinde ziyaret ede­
bilirsiniz.

4
İÇİNDEKİLER

BÖLÜM 1
Şifaya Giriş / 7

BÖLÜM 2
Korku Tehlikesi / 1 7

BÖLÜM 3
İçinizdeki Şifacı / 25

BÖLÜM 4
Zihinsel Hastalık / 39

BÖLÜM 5
Alfa/Teta Hali / 51

BÖLÜM 6
Çakralar / 63

BÖLÜM 7
Prana / 73

BÖLÜM 8
Uzaktan Şifa / 83

BÖLÜM 9
Zihinsel Şifa / 97

BÖLÜM 10
Şifada Teşhis ve Aura / 107
5
BÖLÜM 11
Çakra Şifası / 125

BÖLÜM 12
Tam Bir Uzaktan Şifa / 139

BÖLÜM 13
Uzaktan Şifa Hakkında Sorular / 14 7

BÖLÜM 14
Elleri Koyarak Şifa Vermek / 153

BÖLÜM 15
Kutuplaşma / 169

BÖLÜM 16
Empatik Şifa / 18 1

BÖLÜM 17
Egoyu Aşmak / 19 1

BÖLÜM 18
Sağlıklı Yaşam İçin Günlük Bir Program / 201

Kaynak Notları / 220

6
1

ŞİFAYA GİRİŞ

Şifa enerjisi içinizden sürekli akmaktadır. Bu kitapta, bu


enerjiyi nasıl tanıyacağınızı ve hem kendinizi hem çevrenizde­
ki insanları iyileştirmek için nasıl kullanacağınızı öğreneceksi­
niz. Benim kanımca, şifa enerjisi, ona açık olan, onun var oldu­
ğuna inanan ve hastalığı sağlığa dönüştürerek insanın hayatı­
nı değiştirmesini bekleyen herkes tarafından kullanılabilir. O,
onu açık bir kalple dileyen herkese akan Tanrı vergisi bir ye­
tenektir. O, her sağlıklı insanda durmadan devam eden ve her­
kesi her zaman sağlıklı tutmak için uğraşan bir yenilenme sü­
recine benzetilebilir. Sağlık bozulduğunda, şifacı müdahale ede­
rek iyileşme sürecinin hızlanmasına yardım eder; o, sağlık, uyum
ve dengeyi insana yeniden kazandıracak bir aracı olarak hiz­
met eder. Buna ruhsal (spiritüel, Öz'sel) şifa denir, çünkü Tan­
rı, Bütün, şifanın kaynağı, En Yüce Varoluş, bizim hayal ede­
bileceğimiz en yüksek katta, ruhsal katta yer alır. O'nun özü,
ruhsal kattan aşağıdaki katlara doğru, titreşim değiştirerek dö­
nüşür.
Bhagavad Gita 'da bu konuda şöyle yazar: "Ebedi ruhun
elleri ve ayakları her yerdedir, her yerde o gören gözlere, dü­
şünen kafalara ve konuşan ağızlara sahiptir. O her yerde din­
ler, tüm dünyalarda yaşar ve hepsini kuşatır. "1

Hasta
Ruhsal şifada, hasta hastalığın kurbanı olarak görülmez.
Hastanın davranışı, tutumu ve yaşam tarzı, hastalığın geliş­
mesinde ve beslenmesinde önemli etkenler olarak görülür. So-

7
1?,.ufısalSifa 'Tef(l;i.R{eri
nuç olarak, hasta daima kendi iyileşmesinde başrolü oynayan
kişi olarak görülür ve onun, ruhsal şifada pasif kalmak yerine,
aktif olması istenir. Hastalığını iyileştirmekten temelde o so­
rumludur.
Ruhsal şifa, diğer tedavi biçimlerinden (alopatik, homeo­
patik, kiropraktik vb.) farklı olarak, şifacının şifa enerjisini doğ­
rudan hastasına kanalize etme yeteneğine ve hastanın o ener­
jiyi iyileşmek için kullanma yeteneğine dayanır. Bu, büyük öl­
çüde, tüm insanlarda uykuda bulunan yetenekleri kullanan bi­
linçdışı bir süreçtir. Bugün tıp bilimi, bedenin kendi kendini iyi­
leştirebilmesi için, insan bedenindeki koşulları değiştirmeye ça­
lışmaktadır, ama o, şifanın ne olduğunu ya da şifa enerjisinin
nereden kaynaklandığını anlamaz. Şifa, hastalık belirtilerinin
giderilmesinden ve hastanın fiziksel sağlığa kavuşturulmasın­
dan çok daha fazla bir şeydir; o, dengeye ve uyuma geri dö­
nüştür. Tüm varlık sağlıklı ve hem içsel hem dışsal çevresi ile
uyum içinde olmadıkça, tam bir fiziksel sağlığa ulaşılamaz.

Tam Sağlık
Tam sağlık ruhsal şifanın hedefidir. Bu hedef, bir kez ula­
şılıp sonra unutulacak bir şey değildir; şifa bir süreçtir. Biz ya
sağlık yönünde ya da hastalık yönünde ilerleriz. Dolayısıyla,
her insan kendi sağlığı konusunda bireysel sorumluluk üst­
lenmelidir. Sağlık söz konusu olduğunda gönül rahatlığına as­
la yer yoktur, çünkü insanın durumu asla durağan değildir.
Çevremizde, bizi hastalığa doğru iten olumsuz etkiler ve bizi
sağlığa doğru iten olumlu etkiler vardır. Şifacı bu etkilere dik­
kat eder ve onları zihninde tutarak, olumsuzluğun yerine olum­
lu olanı geçirmeye çalışır. O, hastayı tüm düzeylerde iyileştir­
meye çalışır.

8
'Böfüm l
Şifacı
Şifacının işi, hastada herhangi bir düzeyde bulunan uyum­
suzluğun ve hastalığın nedenlerini tanımlamak ve sonra, bu ne­
denlerin giderilmesi, yeniden dengenin sağlanması ve belirti­
lerin yok olması için şifa enerjisini hastaya kanalize etmektir.
Şifacı bunu, tanrısal irade ile işbirliği yaparak ve tanrısal bi­
linç ile bir olmasına izin vererek başarır. Bunu yaparken, o da
tanrısal enerji tarafından şifalandırılır, güçlendirilir ve bilgi­
lendirilir.
Kabir, yazdığı bir şarkı sözünde (tinwir sanjh ka gahira
awai) şöyle der:

Akşamın gölgeleri koyulaşır ve derinleşir


ve sevginin karanlığı bedeni ve zihni sarar.
Batı'ya bakan pencereyi aç ve sevginin semasında kaybol;
Kalbin lotusunun yapraklarından süzülen tatlı balı iç.
Dalgaları bedenine al:
Denizdeki ne ihtişamdır o!
Dinle! Kabuk boruların ve çanların sesleri yükseliyor.
Kabir der ki, "Ey kardeş, bak ve gör!
Tanrı, beden denen bu taşıttadır. " 2
Tahmin edebileceğiniz gibi, şifacı sağlık ve hastalık konu­
sunda özgün bir görüşe sahiptir. O, onları sıradan bir kişinin
gördüğü gibi görmez. Hastalığı ve sağlığı ayrı koşullar olarak
görmez. Aynı şekilde, yaşamı ve ölümü de ayrı koşullar olarak
görmez. Şifacı, sağlığı ve hastalığı, aynı şeyin, birbirinden sa­
dece derece olarak farklı olan zıt kutupları olarak görür. O,
hasta olan kişilerin negatif kutba (hastalığa) sürüklenmeleri­
ne izin vermiş olduklarını ve şimdi dış yardım almadan zıt
kutba (sağlığa) ulaşmayı imkansız bulduklarını anlar.

9
Hastalık
Hastalık, bir insanın negatif kutba doğru, onun sağlığı­
nın bozulmasına ve dengesini yitirmesine neden olan bir salı>
nımı olarak görülür. İnsanın sağlığını ve hayattaki dengesini
bozan stres ile hastalığın fiziksel belirtilerinin ortaya çıkışı
arasında direkt bir bağ vardır. Yaşam tarzındaki büyük bozul­
maların neden olduğu stres incelenmiş ve onun sağlık üzerin­
de büyük bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Yakın geçmiş­
te İngiliz tıp dergisi Lancet'te yayınlanan bir haberde, 1981 'de
Atina'da meydana gelen depremin ardından öldürücü kalp kriz­
lerinin önemli derecede arttığından söz edilmiştir. Avustralya'
da, eşini kaybetmenin neden olduğu keder üzerine yapılan bir
araştırma, eşin ölümünden sekiz hafta sonra, yaşayan eşin ba­
ğışıklık sisteminin zayıf düştüğünü ve bunun da onu çevrede­
ki olumsuz etkilere karşı daha savunmasız ve dolayısıyla has­
talıklara karşı daha dayanıksız kıldığını göstermiştir. Ameri­
kan Aile Doktorları Akademisi, hastaların üçte ikisinin stresle
ilgili belirtiler yüzünden doktorlara başvurduğunu işaret et­
mektedir. Louisville Üniversitesi'nde Davranışsa! Tıp Progra­
mı'nın yöneticisi olan Dr. Joel Elkis, yaşam tarzımızın ve ha­
yatımızı yönetme biçimimizin bugün Amerika' da en önemli has­
talık nedeni olarak ortaya çıkmakta olduğunu söylüyor.
Ruhsal şifacılar, hastalıklara sadece hastalık üreten mik­
ropların neden olmadığını her zaman anlamışlardır. O yaratık­
lar hastalığın kök nedeni değildir. Onların neden olur görün­
düğü hastalıklar, aslında, genellikle daha yüksek katlardaki bir
dengesizlikten kaynaklanan daha derin sorunların fiziksel be­
lirtileridir.

Beslenme
İnsanların yaşadıkları dört kat vardır ve dengesizlik on-
10
'Bö[üm l
ların herhangi birinden kaynaklanabilir. Dengesizliğe ayrılık
neden olur ve bir insan bu dört katın herhangi birinde beslen­
me kaynağından ayrılmış olabilir. Ayrılık, ruhsal kata erişti­
ğinde, insanlar Bütün'den, yani ruhsal beslenme kaynağından
ayrıldıklarında en had safhadadır. Tanrısal kaynak, ebediyen,
yaratımıyla birliği arar ve -eğer birey sağlığını korumak için
ruhsal beslenmeye ihtiyacı olduğunun bilinçli olarak farkına
varırsa- her varlığın sağlığını ve uyumunu güvence altına ala­
bilir. Ama bu farkındalık genellikle yoktur ve bu yüzden birlik
kolayca bozulur. Bu bozulma vuku bulduğunda, ruhsal kattan
enerji aktarımı, Bütün'den insanın ruhuna şifa enerjisi akta­
rımı bozulur ve o zaman bu enerjinin daha aşağı katlara doğ­
ru titreşim değiştirerek dönüşmesi için kullanılabilecek yeter­
li enerji olmaz. Bu olduğunda, insan negatif kutba, yani has­
talık kutbuna doğru kaymaya başlar ve zayıf düşen yenilenme
süreci daha aşağı katlarda karşılaşılan olumsuzluğu etkisiz kı­
lıp nötralize edemez.

Dört Kat
Şifacı, dünyayı her düzeyde yaşamla dolu olan canlı bir
varlık olarak görür. O, evreni, her şeyin Tanrı tarafından, Bü­
tün tarafından dengede tutulduğu tek bir büyük zihin, beden
ve ruh ekolojisi olarak görür.
Şifacı, evreni, farklı frekanslarda titreşen birbirine bağlı
düzeylerden oluşan karmaşık bir sistem olarak görür. Farklı
gelenekler çeşitli düzeylere farklı isimler vermiştir. Durumu sa­
deleştirmek için ben evreni, Batı metafiziksel geleneğine uy­
gun olarak, dört farklı kata ayıracağım. Bu gelenek büyük öl­
çüde kadim Hermetik felsefeden türemiştir ve Hıristiyan ve
Hindu öğretilerine karşılık gelir. En yüksek düzeye ruhsal kat
denir. O, Bütün'ün, şifa kaynağının yeridir (bütünlüğün oldu-

11
�ulisaiSifa 'Tek!;ik[eri
ğu düzeydir). Ruhsal katın altında, zihinsel kat denen düşün­
ce ve zihin düzeyi bulunur. Onun altında, duygularımızın yeri
olan eterik kat yı:ır alır. Ona bazen astral kat da denir. En alt­
taki kat, fiziksel yaşam ve madde düzeyi olan fiziksel kattır.
Farklı katlarda, farklı titreşimlerde enerji ve madde bulunur.
Daha düşük titreşimlerdeki enerjinin titreşimleri yükseltile­
rek daha yüksek katların titreşimine dönüştürülebilirken, da­
ha yüksek titreşimler daha yüksek düzeylerde kalabilir ya da
daha aşağı düzeylerde kullanılmak üzere dönüştürülebilir. Biz
insanlar, tüm boyutlarda yer alarak, en yüksek kat (Ruh) ve
en düşük kat (madde) arasında bir köprü oluştururuz.

Hermetik Öğretiler
Bu kitap boyunca, Hermetik Felsefe'ye ve onun ruhsal
şifadaki önemine değineceğim. Hermetik öğretiler, bizim üze­
rine ruhsal şifa anlayışımızı inşa ettiğimiz temeldir. Eğer şifa­
cı ruhsal şifa tekniklerinde ustalaşmak istiyorsa, bu öğretileri
anlamak zorundadır.
Hermetik öğretiler kadim Mısır'da ortaya çıkmıştır. Bize
söylendiğine göre, bu öğretiler Mısır'ın bilgelik tanrısı Thoth
tarafından insanlığa verilmişti; daha sonra Yunanhlar onu Her­
mes Trismegistus (Üç Kere Bilge) olarak adlandırdılar. O, en
kadim zamanlardan beri "Üstatların Üstadı" olarak övülmüş­
tür. Eğer Hermes gerçekten var olmuşsa, o gerçekten ezoterik
bilgeliğin babasıdır. Onun hayatının ayrıntılarını bilmiyoruz,
ama bir geleneğe göre, o İbrahim'in çağdaşı idi. Belki de o, İb­
rahim'in aşar vergisi ödediği ya da "Melkisedek Tarikatı'nın
bir rahibi" olarak tarif edildiğinde İsa'nın onunla kıyaslandığı
efsanevi Melkisedek idi.3
Gerçek her ne olursa olsun, Hermes insana, o zamandan
beri felsefeyi ve dini etkilemiş olan bir dizi öğreti vermiştir. O-

12
'Bö[üm l
nun öğretileri, çağdaş öğrenci için, Kybalion adlı eserde kısa
ve öz bir biçimde bir dizi aksiyom (kabul edilmiş gerçek) ola­
rak sunulmuştur. Bu eserden, biz tüm felsefenin yedi basit pren­
sibe dayandığını öğreniyoruz ve birçok şekliyle şifa uygulama­
sı Hermetik terimler içinde en açık biçimde anlaşılmaktadır.
Birinci Hermetik Aksiyom şöyle der: "BÜTÜN zihindir:
Evren zihinseldir."4 Bu, maddesel dünyada gördüğümüz her şe­
yin Hinduların maya dedikleri bir illüzyon olduğu anlamına gel­
mez. Bir Hermetist ya da şifacı her şeyin zihinsel olduğunu söy­
lediğinde, o bununla, canlı ve cansız her şeyin kaynağının, koz­
mik kökeninin sonsuz yaratıcı zihin olduğunu kastetmektedir.
(Sanskritçe' de bu OM sözcüğüyle ifade edilir).
İnsanlar, zekaya ve öz-farkındalığa sahip olduklarından,
sonsuz zihni, o onların ruhlarında tezahür ettiğinde, varlıkla­
rının merkezinde bulunan BEN'İM (yüksek benlik) aracılığıy­
la deneyimleyebilirler.
İkinci Hermetik Aksiyom şöyle der: "Yukarısı nasılsa, aşa­
ğısı da öyledir; aşağısı nasılsa, yukarısı da öyledir." (Kybali­
an).5 Bizim bulunduğumuz bu katın üzerinde katlar -daha yük­
sek boyutlar- vardır ve eğer ikinci Hermetik Aksiyom olan Uy­
gunluk (tekabüliyet) Prensibi evrensel olarak geçerli olmasay­
dı, o katlar daima bizim anlayışımızın ötesinde, perdelerin ar­
dında gizli kalırdı. Uygunluk Prensibi tüm zamanlarda ve tüm
düzeylerde geçerli olduğundan, insan daha aşağı katları ince­
leyerek daha yüksek katları anlamaya başlayabilir.
Üçüncü Hermetik Aksiyom olan Titreşim Prensibi şöyle
der: "Hiçbir şey durağan değildir; her şey hareket eder; her
şey titreşir."6
Titreşim Prensibi'ni şifaya uyguladığımızda, sadece her şe­
yin titreştiğini değil, titreşen her şeyin kendi özgün işareti olan
karakteristik bir titreşim hızına sahip olduğunu da görürüz.
Bu titreşim, çevredeki diğer titreşimlerden olumlu ya da olum-
13
'l(ufisaiSifa 'IeK:rfiK{eri
suz bir biçimde etkilenebilir. Bir insanın titreşimi olumsuz bi­
çimde etkilendiğinde, bu hastalığa yol açabilir. Şifa süreci, bir
insanın titreşim hızını düzeltme sürecidir. Bunu, hastalığı b\r
yalpalama ya da ritmik-olmayan bir titreşim olarak düşüne­
rek şöyle tasvir edebiliriz : Bir arabada eğer tekerlekler ayarlı
değilse, bir yalpalama ortaya çıkar ve bu direksiyon kullanı­
mını etkiler; bunu düzeltmek için, kişi ayarı kontrol ettirmeli
ve tekerleklerin balans ayarını yaptırmalıdır. Bir kez yalpala­
ma ortaya çıktığında, onun karakteristik-olmayan titreşimi ara­
badaki diğer sistemleri olumsuz biçimde etkileyebilir; aynı şey
insanın sisteminde de meydana gelebilir. Bir bölgedeki hasta­
lık ilişkili başka bir bölgede ya da yakındaki bir sistemde has­
talık yaratabilir. Bir yalpalama ayrıca bir düzeyde başlayabilir
ve sonra ona bitişik olan düzeye doğru titreşim değiştirebilir.
Örneğin, eterik kattaki ritmik-olmayan bir titreşim, eğer dü­
zeltilmezse, hem zihinsel katta hem fiziksel katta hasara ne­
den olacaktır.
Dördüncü Hermetik Aksiyom, Kutupluluk Prensibi olarak
adlandırılır. Bu prensip şöyle der: "Her şey ikilidir; her şey ku­
tuplara sahiptir; her şeyin iki zıt kutbu vardır; benzer ve ben­
zemez olan aynıdır; zıt kutuplar doğaları itibarıyla aynıdır, sa­
dece derece olarak farklıdır; zıt kutuplar buluşur; tüm gerçek­
ler yarı gerçektir; tüm çelişkiler uzlaştırılabilir. "7 Bu prensip­
ten şu sonucu çıkarabiliriz: Ruh ve madde aynı şeyin iki kut­
budur ve onların arasında yer alan her şey her ikisinin de un­
surlarına sahiptir; onlar birbirlerinden sadece derece (yani tit­
reşim) olarak farklıdır. Eğer zıt kutuplar gerçekten aynıysa ve
eğer ruh ve madde -birbirinden sadece titreşim hızları bakı­
mından farklı olan- aynı şeyse, o zaman onlar (birbirlerine doğ­
ru) titreşim değiştirebilir ve ruhsal enerji -fiziksel beden de da­
hil olmak üzere- fiziksel dünyadaki her şeyi olumlu biçimde et­
kileyebilir. Dolayısıyla, insan deneyiminde nefret sevgiye, acı
14
'Böfüm l
sevince, hastalık sağlığa dönüştürülebilir. Şifacı, Kutupluluk
Prensibi'ni anladığından, her düzeyde olumsuz enerjiyi olum­
lu enerjiye dönüştürebilir.
Beşinci Hermetik Aksiyom şöyle der: "Her şey dışa ve içe
doğru akar; her şeyin gelgitleri vardır; her şey yükselir ve al­
çalır; sarkaç salınımı her şeyde tezahür eder; sağa doğru salı­
nımın ölçüsü, sola doğru salınımın da ölçüsüdür; ritim telafi
eder (eşitler ve dengeler) . "8
Şifacı ritim yasasını anlar ve her yerde, özellikle kendi
içinde bulduğu doğal ritme karşı duyarlı hale gelir ve ona "dik­
kat eder." O, ritmin telafi ettiğini ve büyük hekim Hipokrat'
ın dediği gibi "zıtların zıtları tedavi ettiğini" öğrenir. 9
Şifacı, kendi ritimlerine ve hastasının ritimlerine karşı du­
yarlı ve dikkatli olduğundan, herhangi bir ritimdeki "yalpala­
ma"yı görebilir ve şifa enerjisini hastasında bulduğu hastalığı
ya da yalpalamayı telafi edecek doğru titreşime ya da dozaja
dönüştürebilir.
Altıncı Hermetik Aksiyom şöyle der: "Her nedenin bir so­
nucu vardır; her sonucun bir nedeni vardır; her şey yasaya gö­
re meydana gelir; şans, henüz tanınmamış olan yasa için kul­
lanılan bir sözcüktür; birçok neden katı vardır, ama hiçbir şey
bu yasadan kaçamaz. "10 Bu Şifa Prensibi'nin en önemli özelli­
ği, hiçbir şeyin şans eseri, yani tesadüfen meydana gelmeme­
sidir; her hastalığın kökü, hastanın -büyük ölçüde bilinçsiz ola­
rak da olsa- katılmış olduğu bir olaylar zinciridir. Son hesapta
o sorumludur ve sonuç olarak, geçmişteki eylemlerinin bedeli­
ni şimdiki hastalık ve acıyla ödeyecektir. Bu neden ve sonuç
yasasına karma denir. Galatyalılar adlı kitapta Havari Pavlus
bu konuda şöyle der: "Tanrı ile alay edilemez, insan ne ekerse
onu biçecektir. " 11
Yedinci Hermetik Aksiyom, Cinsiyet Prensibi'dir. O şöy­
le der: "Cinsiyet her şeyde vardır; her şey erkeksi ve kadınsı
15
!l(ufısafSifa 'Te/(t;�ri
prensiplere sahiptir; cinsiyet tüm katlarda tezahür eder."1 2
Anlaşılması gerektiği gibi, bu cinsiyet bizim fiziksel katta gör­
düğümüz, erkek ve kadın arasındaki farklılıklardan çok daha
fazla bir şeyi temsil etmektedir. Cinsiyet tüm katlarda teza­
hür eder. Zihinsel katta, erkeksi cinsiyet prensibi, nesnel (ob­
jektif) zihin, bilinçli aktif zihin olarak tezahür eder. Kadınsı
cinsiyet prensibi ise öznel (sübjektif), bilinçdışı pasif zihin ola­
rak tezahür eder. Duygusal katta, erkeksi prensip girişkenlik,
öfke ve tüm dışa vurulan duygular olarak tezahür eder. Ka­
dınsı prensip ise alabilmek, koruma ve tüm içedönük duygu­
lar olarak tezahür eder. Bu dualite, insanlar da dahil, tüm can­
lıların doğasında vardır. İnsanlar olarak, bizim içimizde hem
erkeksi girişkenlik unsuru, hem de kadınsı alabilirlik unsuru
vardır. Şifacının işi, bu ikili doğayı önce kendi içinde, sonra da
hastasının içinde bütünleştirmek, şifa verdiği herkesi uyum
ve dengeye kavuşturmaktır.

16
2

KORKU TEHLİKESİ

Ne kadar sağlıklı olacağımızı belirleyen şey, başka her şey­


den daha çok, zihinsel halimizdir. Böylece, ruhsal şifada, bi­
zim için en çok erişilebilir düzey olan zihinsel katta aracılık
ederek hastalığı etkisiz hale getirmeye başlarız.
Çoğumuz kişisel bir dizi kurala, hayatımızı yönlendiren
bir inanç sistemine sahibizdir ve inanç sistemimiz, büyük öl­
çüde, çevremiz ve o çevrede deneyimlediğimiz ve öğrendiğimiz
şeyler tarafından belirlenmiştir. Okullarımız, ailelerimiz, arka­
daşlarımız ve okuduğumuz kitaplar, hepsi bizi etkiler. Onlar bi­
zi şekillendirerek bugünkü halimize getirmişlerdir. İnsanlar ve
kurumlar bizim evrenle ilgili görüşümüzü şekillendirmiş, ken­
dimizi nasıl göreceğimiz, ne kadar sağlıklı olacağımız, nasıl tep­
ki göstereceğimiz, ne isteyeceğimiz ve hatta neden korkacağı­
mız konusunda bizi programlamış ve etkilemişlerdir. Kutsal Ki­
tap (Kitab-ı Mukaddes), aşırı korku tehlikesinden ayrıntılı ola­
rak söz eder. Eski Ahit te, İbrani peygamber Yeşaya şöyle der:
'

"Alemlerin Rabbi'ni kutsayın ve bırakın o sizin korkunuz ol­


sun, bırakın o sizin büyük korkunuz olsun; o zaman o sizin sı­
ğınağınız olacaktır . . . " 13 Daha sonra, Yeni Ahit te şöyle denir:
'

"Çünkü Tanrı bize o korku ruhunu vermedi; o bize güç ve sev­


gi ruhunu ve sağlam bir akıl verdi. "14 Sağlığı en çok tehdit eden
şeyler, korku ruhu ve onun endişe, kuşku, kaygı gibi yardım­
cılarıdır.
Korkularımız çoğu zaman öznel ve yersiz olsa da, bilinç­
dışı zihnimiz çocuk gibidir; o, bilinçli zihnin ona söylediği şeye
inanır ve olgu ile kurguyu birbirinden ayırt edemez. Böylece,
eğer olumsuz düşünceler ve imgelemeler şeklindeki olumsuz
17
!l(ulisalSifa 'IeR!Jik[eri
programlama bilinçte dizginlenmezse, bilinçdışı zihin hayalet­
lerin ve canavarların işkencesine uğrayacaktır. İnsan, korku­
yu destekleyen bir inanç sistemi tarafından yönetildiğinde, ger­
çek olmayan düşünceler gerçek şeyler haline gelir; o zaman,
insan realiteye dayanmayan endişelerin ve kaygıların kurbanı
olabilir, çünkü onlar daha sonra fiziksel hastalık yaratabilir.
Aşağıdaki öykü olumsuz imgelemenin etkilerini tasvir etmek­
tedir:
Çakırkeyif bir beyefendi, üzerinde ve yanlarında delikler
olan bir kutuyu ellerinde taşıyarak bir sokakta yavaş yavaş yü­
rüyordu. Görünüşe göre, o kutuda canlı bir hayvan taşıyordu.
Bir tanıdığı onu durdurdu ve sordu:
"Kutunun içinde ne var?"
"Bir firavun-faresi" diye yanıtladı çakırkeyif adam.
"Onu neden taşıyorsun?"
"Eh, beni bilirsin, ben şu anda gerçekten sarhoş değilim,
ama az sonra olacağım. Ve sarhoş olduğumda, tüm çevremde
yılanlar görüyor ve çok korkuyorum. İşte firavun-faresini bu­
nun için, beni koruması için aldım. "
"Aman yarabbi, ama onlar hayali yılanlar!"
"Bu da hayali bir firavun-faresi!"
Evet, o kutu aslında boştu. 15
Bu öykü, eğlendirici olsa da, bize şunu göstermektedir:
Eğer insan, içsel uyumunu yeniden kazanmak ve olumsuz im­
gelemeden ve hastalıktan kurtulmak istiyorsa, zihnini arındır­
malı ve kontrol altına almalıdır.
Dr. Caroline Thomas, 1948'den 1964'e kadar bin üç yüz
otuz yedi tıp öğrencisinin uzun vadeli sağlık kayıtlarını incele­
di ve insanın ailesine karşı hissettiği olumsuz duyguların da­
ha sonra gelişen kanserin, zihinsel hastalıkların ve intiharla­
rın başlıca göstergesi olabileceğini buldu. Dr. Carl Simington
18
'Bö{üm2
ise bu konuda şöyle diyor: "... Eğer bir insan bir kanserin ya­
yılıp yayılmamasını zihinsel olarak etkileyebiliyor ya da onun
üzerinde kontrol kazanabiliyorsa, onun başlangıçta o kanse­
rin oluşmasında da etkili olması mantıklı görünüyor." 16

Olumsuz Programlama
Düşünce eylemden önce geldiğinden, eğer siz belirli "tür"
de bir kişi olduğunuzu imgelerseniz, eylemleriniz imgeleme­
niz tarafından önceden belirlenecektir. Dahası, eğer davranı­
şınız insanların sizin hakkınızda söylediklerinden etkileniyor­
sa, o zaman davranışınız çevrenizdeki insanlar tarafından prog­
ramlanacaktır. Böylece, kişisel realiteniz, ne kadar karmaşık
olursa olsun, sizin tarafınızdan değil, koşullanmanız tarafın­
dan belirlenecektir.
Eğer siz yıllar boyunca hayatınızın herhangi bir alanında
aileniz, arkadaşlarınız ve kurumlar tarafından olumsuz bir bi­
çimde programlanmışsanız, o zaman şimdiye dek onların olum­
suzluğunun sıkıntısını ve acısını çekmişsinizdir. Ayrıca, bu olum­
suzluk zamanla fiziksel bedeninize de zarar vereceğinden, ge­
lecekte belki daha ağır bir biçimde sıkıntı ve acı çekeceksiniz.
Herhangi bir düzeydeki olumsuz programlama, fiziksel beden
üzerinde, onu yavaş yavaş çökerten, sağlığı yıllar içinde azar
azar kemiren sinsi bir etki yapar. Psikolojik kökenli hastalık­
ları olan çocuklarda olumsuzluğun dramatik etkilerini görebi­
liriz, ama bunlar buzdağının sadece görünen ucunu oluşturur.
Olumsuzluk, insan ırkının her üyesi için hastalıkların görün­
meyen etkenidir. O hepimizi, özellikle daha hassas olanlarımı­
zı etkiler.
Tüm hayatınız boyunca siz, belirli biçimlerde davrana­
cak, belirli inançları kabul edecek ve belirli kurallara göre ya­
şayacak şekilde programlandınız. Bunun sonucunda, kariyeri-

19
1{.ufısalSifa 'TeR!;iR.,feri
nizi, ilişkilerinizi ve sağlığınızı etkileyen bir inanç sistemi ge­
liştirdiniz. Bu programlama tarafından yaratılan inanç siste­
miniz ve sizin ona gösterdiğiniz tepki nasıl yaşayacağınızı be­
lirler. Ancak, o her zaman sizin için tak.ip edilecek en verimli
ve doyum verici sistem değildir, çünkü o sizi kendi doğal dür­
tüleriniz, arzularınız ve ihtiyaçlarınız ile çatışmaya sokabilir.
Bu tür bir programlama, engelleyici olduğundan, sizin denge­
nizi bozabilir, uyumsuzluk yaratabilir ve fiziksel bedeninizi yıp­
ratabilir. O, neden olduğu kısıtlama ve stresten ötürü, hastalı­
ğın gelişmesini kaçınılmaz kılan bir saatli bomba haline gele­
bilir. Ama sizin olumsuz programlama tarafından bir köle gibi
yönetilmeniz ya da onun yüzünden fiziksel olarak zarar gör­
meniz gerekmez. Sonraki bölümlerde göreceğiniz gibi, olum­
suz programlamanın etkisi tersine çevrilebilir, hatta onun ye­
rine, sizi besleyecek ve size sağlıklı ve mutlu olmanız için ge­
rekli yapıyı sağlayacak olumlu bir programlama geçirilebilir.

Olumsuzluğu Yenmek
Siz, olumsuz programlamanın ve kısıtlayıcı bir inanç sis­
teminin size kabul ettirdiği sınırlamaları aşabilir ve kendileri­
ni tanrısal şifa gücüne açmanın yollarını bulmuş olan şifacı­
lar ve şamanlar, metafizikçiler ve simyacılar, kutsal erkekler
ve kadınlar gibi, bir şifa kanalı olabilirsiniz. Yaşanı tarzınızı de­
ğiştirebilir ve hayatınız, sağlığınız ve esenliğiniz için tüm so­
rumluluğu üstlenebilirsiniz. Stresi yenmeyi, herhangi bir dü­
zeydeki olumsuz programlamaya direnmeyi öğrenebilirsiniz.
İyileşebilmek için içsel kanallarınızı açmayı öğrenebilirsiniz.
Kendinizi açıp BEN'İM'in (yüksek benliğinizin) ortaya çıkma­
sına izin verebilir, böylece tekrar bütünlüğe kavuşabilirsiniz.
Bu benim arayışım olmuştur. Ben bir şifacı olarak öğrenmiş
olduklarımı sizinle paylaşacağım ve içimdeki kanalları açmayı

20
'.Bö[üm2
nasıl başardığımı ve kaçınılmaz olarak gelen şifa enerjisini na­
sıl odakladığımı açıklayacağım. Öğretmenlerimden ve çalış­
maları günümüze kadar gelen kadim halklardan öğrendikleri­
mi sizinle paylaşacağım. Siz mevcut en pratik teknikleri öğre­
necek ve onları kendi ruhsal gelişiminiz için bir rehber olarak
kullanabileceksiniz. Siz ilerleme kaydettikçe, Tanrı'nın, Bütün'
ün direkt bir tezahürü olan şifa gücü ile Birliğe ulaşacaksınız
ve o sizi gerçek kimliğinizin daha derin bir anlayışına ulaştı­
racaktır. Olumsuzluğu aşmış olan insan, yeniden dengeye ka­
vuşmuş ve şifa gücünün akacağı bir kanal açmıştır. Yeniden
bütün olmayı öğrenmiş olan insan, İkinci Krallar Kitabı 'nda
anlatıldığı gibi, dikkate değer şeyler başarabilir:
Ve kadın Elyesa peygamberin ona söylediği mevsimde ha­
mile kaldı ve bir oğlan doğurdu. Çocuk büyüdüğünde, bir gün
düştü ve sonra o sırada hasat kaldıran babasına gitti. Baba­
sına, "Başım ağrıyor! " dedi. Babası da oradaki bir delikanlıya,
"Al bunu annesine götür" dedi. Delikanlı çocuğu alıp annesi­
ne götürdü. Anne de çocuğu alıp Elyesa'nın evine götürdü ve
onu Tanrı adamının yatağına yatırdı ve kapıyı onun üzerine
örtüp gitti. . . Elyesa eve geldiğinde, onun yatağının üzerinde
yatan çocuk ölmüştü. Elyesa içeri girdi, kapıyı örttü ve Rab'be
dua etti. Sonra yatağa çıkıp çocuğun üzerine uzandı ve ağzını
onun ağzının üstüne, gözlerini onun gözlerinin üstüne ve elle­
rini onun ellerinin üstüne koydu, öylece çocuğun üzerine uzan­
dı, böylece çocuğun bedeni ısındı. Sonra Elyesa kalktı, evin
içinde bir ileri bir geri yürüdü. Sonra yine yatağa çıkıp çocu­
ğun üzerine uzandı. Sonra çocuk yedi kere aksırdı ve gözlerini
açtı. O zaman Elyesa Gehazi'yi çağırdı ve "Şunammite'yi çağır"
dedi. Çağrılan kadın geldiğinde, Elyesa, ona, "Oğlunu al" de­
di. 11

21
Açılmak
Şifa çalışması yapanlarınız, yaratıcılığınızın sınırlarına ka­
dar uzanacaksınız. Şifacı, tanrısal iradenin bir aleti, yani şifa
enerjisinin bir kanalı olarak, sınırlı ve sonlu olanı aşar ve son­
suz sevgi ve gücü ileten bir kanal haline gelir. Şifa çalışması
sırasında, şifacı beşeri sınırlılığı aşar, BEN'İM ortaya çıkar ve
şifacı Tanrı ile birlikte tanrısal bir dansa, aslında bir yaşam
dansına katılır! Tann'nın gözdeleri yoktur ve O'nun armağan­
ları onları samimiyetle arzu eden ve onlara ihtiyaç duyan her­
kese akıtılır. Bir kanal, bir şifacı olmayı, şifa bulmayı ve baş­
kalarını iyileştirmeyi samimiyetle arzu edenleriniz hayal kırık­
lığına uğramayacaklar. Siz hizmet etme ve şifa verme arzunu­
zu takip etmelisiniz. Arzunuz sizin anahtannızdır. Onu, içsel ka­
pılarınızı açmak için kullanın, Tanrı'nın şifa gücü oradan aka­
caktır. Şunu hatırlayın: Eğer siz Tanrı'dan ekmek isterseniz,
o size bir taş vermeyecektir; o size manna, yani ruhsal ekmek,
yaşam ekmeği verecektir ve sizin o ekmeği onun açlığını çeken
herkesle paylaşmanız gerekir. Şifa yaşam ekmeğidir, çünkü o
yaşamı yenileme sürecidir.
Kendinizi açmak ve bir kanal olmak için işe, "dikkatinizi
vermeyi" öğrenerek başlamalı, sonra kim olduğunuzu "hatır­
lamalı" ve "kendinizi toplamalısınız. " Bu kitabın amacı size
"dikkat etmeyi" öğretmek ve sizi kendinizi "hatırlamaya ve
toplamaya" yönlendirmektir ki bu sizi beslenme kaynağınızla,
Bütün ile tekrar "ilişki"ye sokacak ve en sonunda onunla bir­
liğe ulaştıracaktır; böylece siz çok sağlıklı yaşayabilir, bir şifa
kanalı haline gelebilir ve her türlü hastalığı çekenlere hizmet
edebilirsiniz. Bir Budist, sizin Bütün ile daima birlik içinde ola­
geldiğinizi, ama cehaletiniz içinde bunu unutmuş olduğunuzu
ısrarla söyleyecektir. Aynı fikirde olduğumu söylemeliyim, ama
şunu da eklemeliyim ki siz sadece Bütün ile birlik içinde değil-

22
'Böfüm2
siniz, siz aynı zamanda bir şifa kanalısınız. Siz bu çalışmaya,
çocukken zaten bir kanal olduğunuzu, ama büyüdükçe dikkat
etmeyi bıraktığınızı hatırlayarak başlamalısınız. O kanallar ih­
mal edildi, bakımsız kaldı ve unutuldu. Ama şimdi, tekrar dik­
kat ederek, kim olduğunuzu hatırlayabilir ve kendinizi açarak
bir şifa kanalı haline gelebilirsiniz. Tanrısal şifa gücü, isteyen
herkese karşılıksız verilir. Gerekli olan tek şey, onun gelebil­
mesi için yolun açılmasıdır.
Siz o tıkalı kanalları temizlemeli ve onları tekrar hizme­
te açmalısınız; şifaya umutsuzca ihtiyaç duyan bir dünyanın
hizmetine . . .
Şifa esasen içsel kanallarımızın açılmasıdır. Tanrısal şifa
gücü varlığınıza dolup taştığında, siz şifa bulabilirsiniz. Bu ruh­
sal enerjiyi ya da -Sanskritçe'de söylendiği gibi- prana'yı baş­
ka bir insana odakladığınızda, onun şifa bulması için bir ka­
nal görevi görürsünüz. Bu, enerjiyi (onun titreşimini değişti­
rerek) dönüştürme sürecidir. Ruhsal kattan gelen enerji sizin
ruhunuza girer ve dönüşüm geçirir. O sonra sizin zihninize (zi­
hinsel kata) girer; sonra da duygularınıza (eterik kata) girer;
oradan da fiziksel bedeninize akar. Bu, sağlıklı insanlarda her
zaman meydana gelen doğal bir süreçtir.

Şifacının Aletleri
Ben bu kitabın konusunu üç bölüme ayıracağım: Hastalı­
ğın teşhis edilmesi, uzaktan şifa verme ve ellerinizi hastanın
bedenine koyarak şifa verme. Siz hastalarınızın hastalıklarını
nasıl teşhis edeceğinizi öğreneceksiniz. Auraları görmeyi ve on­
lardan teşhis koymayı, aurayı hissetmeyi ve hastanızın "süptil
enerji sistemi"ndeki sorunları teşhis etmeyi öğreneceksiniz. Uy­
kudaki psişik güçlerinizi uyandırmak için tasarlanmış teknik­
leri öğreneceksiniz, böylece hastalarınızdaki rahatsızlıkları du-

23
!l(u!ısafSifa Tef(!;iR[eri
ru-görü yoluyla "görebilecek" ve duru-sezi yoluyla "hissedebi­
lecek"siniz. Size, şifa enerjisini uzaktan aktarmayı da öğrete­
ceğim. Ben ona "uzaktan şifa" diyorum. Ona bazen zihinsel �i­
fa da denir, ama bu terim bu şifayı tanımlamakta yetersiz ka­
lır. Uzak mesafeden bile, bir şifacı şifa verici düşüncelerden
daha fazlasını yansıtabilir; o, şifa ışınlarını gönderebilir ve şi­
fa vermek için renkleri kullanabilir. Ayrıca, şifacı kendi bilin­
cini hastasının bedeninin içine yansıtabilir ve direkt olarak has­
ta bölge üzerinde çalışabilir. Uzaktan şifada, daha derin bilinç
düzeylerinde çalışmayı ve o düzeylerden enerji ışınlarını çak­
ralarınızdan (enerji merkezlerinden) yansıtmayı öğreneceksi­
niz ; şifa vermek için sözlü onaylamaları ve imgelemeleri kul­
lanmayı da öğreneceksiniz.
Ellerinizi hastanın bedenine koyarak şifa verme bölümün­
de ise titreşim yoluyla, kutuplaşma yoluyla ve sizi hastanızla
birlik haline sokacak empatik şifa yoluyla şifa vermeyi öğre­
neceksiniz. Size, çakralarınızı açmak ve dengelemek için ta­
sarlanmış meditasyonları ve teknikleri de göstereceğim. Tama­
men gevşemeyi ve doğru nefes almayı da öğreneceksiniz ki da­
ha fazla miktarlarda pranayı (şifa enerjisini) bedeninize alıp
hastanıza aktarabilesiniz. Bu kitap size sadece başkalarına şi­
fa vermek için gerekli teknikleri öğretmeyecek, siz kendinizi na­
sıl iyileştireceğinizi de öğreneceksiniz.

24
3

İÇİNİZDEKİ ŞİFACI

Hastalığı, sağlığı ve şifacının hastalığı nasıl sağlığa dö­


nüştürebildiğini anlamak için, sizin, olduğunuzu düşündüğü­
nüzden çok daha fazlası olduğunuzu anlamalısınız. Tüm sınır­
lamalarınızı siz kendinize empoze etmişsinizdir. Fransa'nın en
önde gelen beyin uzmanlarından biri olan Dr. Frederic Tilney
bize şöyle diyor: "Gelecekte biz, bilinçli olarak talep ederek,
şimdi hayal bile edemeyeceğimiz zihinsel güçleri kullanmamı­
za olanak verecek beyin merkezleri geliştireceğiz. " 18
İnsan potansiyelinin artması yeni bir kavram değildir. Eğer
iki bin yıl geriye gidersek, İsa'nın havarilerine şöyle dediğini
öğreniriz: "Eğer bir hardal tanesi kadar imanınız olsa, dağları
yerinden oynatabilirsiniz ve sizin için hiçbir şey imkansız ol­
maz . " 19 Her birimizin içinde uyuyan olağanüstü potansiyel ve
güç, çoğu zaman BEN'İM olarak adlandırılan bilinçdışı benli­
ğin bir tezahürüdür. O, yüzeyin hemen altında, bilincin altın­
dadır. Olağanüstü güçlerimiz bu içsel hazneden kaynaklanır.
Şifa bu güçlerden biridir.
Bhagavad Gita, bu konuda şöyle diyor: "Bir ermiş görse,
işitse, dokunsa, koklasa, yemek yese, hareket etse, uyusa, ne­
fes alsa da, gerçeği bilir; bunları yapanın o olmadığını bilir." 20
Şifacı, bilinçli benliğin şifacı olmadığını bilir. O, şifa verenin as­
la illüzyon dünyasına bağlı olan alt benlik ya da ego olmadığı­
nı bilir. Alt benlik, en fazla, kenara çekilerek bilinçdışı benli­
ğin, BEN'İM'in şifa vermesine izin verebilir. Bilinçli benliği ke­
nara çekmek için, işe "dikkatinizi vererek" başlamalısınız. An­
cak o zaman bilinçdışının aslında ne olduğunu göreceksiniz. O­
nun yekpare olmadığını keşfedeceksiniz; o, onun özelliklerini
25
'f(ufisalSifa 'Te/(!}if([eri
ortaya çıkarmaya başladığınızda size hem aşina hem yabancı
görünecek olan karmaşık bir karaktere sahiptir. Ben, bilinçdı­
şı benliği ve onun iş gördüğü katları sadece ana hatlarıyla ta­
rif edeceğim.
Ben size sadece en belirgin özellikleri sunacağım ve siz
ilerleme kaydettikçe ve o özellikleri ortaya çıkardıkça, ayrıntı­
ları kendiniz kaydedebilirsiniz. Bilinçdışı benlik ve her insa­
nın içsel çevresi özneldir, birçok bakımdan özgündür ve her
insan için belirli ayrıntılar farklıdır. Her insan bilinçli ve bi­
linçdışı unsurların bir sentezidir. Bilinçli benlik fiziksel dünya
ile ilişkilidir. Bilinçdışı benlik ise fiziksel-olmayan dünyalarla
ya da daha yüksek titreşimlerle ilgilidir.

Dört Beden
Bizim evrenimiz dört kattan ya da boyuttan oluşur ve
her insan bu katlarda bulunan d?rt bedenden oluşur. Bilinçli
düzeyde, biz fiziksel katta bulunan fiziksel bir bedene sahibiz.
Fiziksel beden beş duyu vasıtasıyla bilgi alıp verir ve yiyecek­
le, suyla ve soluduğu havayla beslenir. O, düşük bir frekansta
titreşen yoğun maddeden oluşur. Gerçek varlık, yani bilinçdışı
benlik, fiziksel dünyayı fiziksel beden vasıtasıyla deneyimler.
Fiziksel dünya, bizim madde dediğimiz şeyden ve maddenin
tepki göstermesine neden olan enerjilerden ve kuvvetlerden
oluşur.
Bu ayrımların biraz keyfi olduğunu hatırlamalısınız, çün­
kü hiçbir şey Bütün'ün dışında ayrı bir varoluşa sahip değil­
dir. Burada ayrı katlar ve bedenler şeklindeki sınıflandırma­
lar bir anlatım kolaylığı sağlamak için yapılmıştır. Şifacı, fi­
ziksel bedeni kendi başına, ayrı bir şey olarak görmez ; aynı
şekilde, o maddeyi de özgün bir materyal olarak görmez. O,
maddeyi, daha düşük titreşimli enerji olarak görür. Aynı şe-

26
'Böfi3
kilde, o fiziksel bedeni de Bütün'ün daha düşük titreşimli bir
tezahürü olarak görür.
Bu, "Yukarısı nasılsa, aşağısı da öyledir" diyen Hermetik
Uygunluk Prensibi'ne uyar. 2 1 Bu uygunluk (tekabüliyet) pren­
sibini ruhsal şifaya uygulayarak, herhangi bir insanın fiziksel
sağlığının, onun daha yüksek frekanslarda titreşen daha yük­
sek bedenleriyle doğrudan ilişkili olduğunu görebilirsiniz.

Eterik Beden
Her birimizin fiziksel bedeninin içinde, çoğunlukla fizik­
sel bedenin ölçüsüne ve şekline uyan bir eterik beden vardır.
Eterik beden, fiziksel beden gibi maddeden oluşur, ancak o fi­
ziksel maddeden çok daha hızlı bir frekansta titreşir. Onun fi­
ziksel bedene göre olan konumunu bir Rus bebeği (Matruşka)
benzetmesini kullanarak hayal edebilirsiniz. O, bir elin bir el­
divene uyması gibi, fiziksel bedene uyar.
Bunun hemen ardından sözünü etmemiz gereken "birbi­
rinin içine nüfuz etme" prensibi, astral ya da eterik katın bir
yer olmaktan daha çok, bir koşul olduğunu açıklar; çünkü her
fiziksel atom, molekül ve beden bir astral madde denizinde yü­
zer. Astral madde fiziksel maddeye nüfuz eder ve sizin astral
bedeniniz fiziksel bedeninize nüfuz eder.
Astral bedenin esas işlevi, fiziksel bedene duyarlı kalma­
sı için gereken enerjiyi sağlamak ve onu evrenin temelini oluş­
turan enerji ağına bağlı tutmaktır. O bunu, omurga boyunca
yer alan çakralardan, yani yedi büyük enerji merkezinden (bkz.
Tablo 1), tüm bedene dağılmış olan küçük enerji merkezlerin­
den ve onları birbirine bağlayan meridyenlerden oluşan "süp­
til enerji sistemi" ve fiziksel bedeni kuşatarak onun çevresin­
de yumurta şeklinde koruyucu bir kılıf oluşturan aura vasıta­
sıyla yapar. Enerji, daha yüksek katlardan gelip, eterik bede-

27
Tablo 1: Yedi Çakra

28
'13ö{üm3
nin yüzeyinde yer alan çakralar yoluyla fiziksel bedene girer.
Alice Bailey, Ezoterik Şifa adlı kapsamlı eserinde bu konuda
şöyle bir açıklama yapıyor: "Eterik beden, esasen, insanın sa­
hip olduğu en önemli yanıt-tepki aygıtıdır. O sadece beş duyu­
nun doğru işlev yapmasını ve böylece somut dünya ile beş bü­
yük temas noktası sağlamakla kalmaz, insanın daha süptil
dünyaları duyarlı bir biçimde algılamasına da olanak verir. " 22

Zihinsel Beden
Zihinsel beden, hem eterik bedene hem fiziksel bedene nü­
fuz eder. O, düşünce merkezidir ve eterik bedenle birlikte, ço­
ğunlukla bireysel-ruh (soul) denen şeyi oluşturur. O, hem di­
ğer duyarlı yaratıklardan gelen düşünceleri alır ve aktarır, hem
Bütün'den gelen düşünceleri, onlar ruhsal kattan zihinsel ka­
ta doğru titreşim değiştirerek dönüştüğünde alır. Bu dönüşüm
süreci, yeni fikirlerin Bütün'ün sonsuz zihninden insanın sı­
nırlı zihnine nasıl girdiğini açıklar. Uygun zamanlarda, Tanrı,
yeni fikirlere açık zihinlere yeni ve yenilikçi fikirler sunar. Şi­
fada, biz zihinsel bedene büyük önem veririz, çünkü hastalık­
ların birçoğu oradan kaynaklanır. Zamanla, rahatsızlıklar ete­
rik bedene doğru titreşim değiştirerek, aşırı arzulara, olum­
suz ruh hallerine, halsizliğe, nefse aşırı düşkünlüğe vb. neden
olur. Eğer sağlıklı zihni koruyan zihinsel aura zayıflamışsa,
başka insanların zihinlerinden kaynaklanan olumsuz düşün­
celer gafil bir zihne aktarılabilir. Ve bir insan olumsuz düşün­
celeri filtrelemeyi ve onların yerine olumlu düşünceleri geçir­
meyi öğrenmedikçe, çocukluk çağında benimsediği olumsuz bir
inanç sistemi zihinsel bedenin sağlığını yavaş yavaş yok edebi­
lir.
Eterik ve zihinsel bedenlerden oluşan bireysel-ruh (soul),
ruhsal (spirit) beden ve onun arzuları tarafından etkilenebilir.
29
!l{_u/isa{Sifa 'TeR!JiR[eri
Fiziksel bedeni, onun arzularını ve bir insanın yaşam ve sağ­
lık çizgisini büyük ölçüde belirleyen şey, o insanın "bireysel­
ruhu"nu etkileyen kuvvetleri nasıl bütünleştirdiğidir.

Ruhsal Beden
Ruhsal beden en yüksek titreşimli bedendir. O, sonsuz
zihnin, Bütün'ün yeri olan ruhsal katta yer alır.
Ruhsal kattan, en parlak ve en derin enerji bir insanın
ruhsal bedenine girer. Oradan sonra, o enerji daha aşağı kat­
larda kullanılabilmesi için titreşim değiştirir. Ruhsal beden,
aslında zihinsel, eterik ya da fiziksel beden gibi ayrı bir beden
değildir. O, Bütün'ün direkt bir tezahürüdür ve böyle oldu­
ğundan, Tanrı ile insanın bir sentezidir.
Eğer bir insanın Bütün ile ruhsal bağlantısı zayıflamışsa,
onun ruhsal bedeni de zayıflamıştır, çünkü o sonsuz zihin olan
ruhsal besin kaynağından kopmuştur. Bir insan ruhsal doğa­
sının ve ruhsal besin ihtiyacının farkında olmadığında, ruhsal
bedeninde hastalığın gelişmesini bilmeden teşvik edebilir. Ruh­
sal bedendeki hastalık er ya da geç aşağı katlara doğru titre­
şim değiştirir, ta ki fiziksel bedene sirayet edene dek.
Bir zamanlar, Edgar Cayce'e şifada ruhsal enerjinin öne­
miyle ilgili bir soru sorulmuştu. O, trans halindeyken, bu so­
ruyu şöyle yanıtladı: "Ruhsal şeylere itimat ettiğinizde, fizik­
sel bedenin şifaya karşılık vermesi daha hızlı olacaktır. Çünkü
-zihinsel ya da fiziksel- tüm şifalar bedenin her bir atomunu,
beynin her bir refleksini, her bir atomda ve hücrede bulunan
Tanrı'nın farkındalığına açar." 23
Tanrı, Bütün, ruhsal kattan (sınırlı zihnin karşıtı olan sı­
nırsız zihin düzeyinden) başlayarak, titreşim değiştirmeye, ya­
ni dönüşmeye devam eder, kendi sonsuz doğasının zihin düze­
yine akmasına ve orada sınırlı zihin ve düşünce olarak teza-

30
'Bö{üm3
hür etmesine izin verir. Bu süreç, düşüncenin titreşimleri dü­
şürülerek daha aşağı katlara doğru dönüşüm geçirmesiyle de­
vam eder.
Eflatun, bu süreci anlayarak, "formlar"dan söz etmiş, her
maddi nesnenin ardında saf bir "düşünce formu"nun bulun­
duğunu açıklamıştı. Havari Yuhanna da bu süreci anlayarak,
Mesih'i "Söz" (Tanrı'nın düşüncesinin tezahür edişi) olarak ta­
rif etmiş ve bu süreci şöyle açıklamıştı: Başlangıçta Söz (Ke­
lam) vardı ve Söz Tanrı ile birlikteydi ve Söz Tanrı idi . . . Her
şey O'nun tarafından yaratılmıştı ve O'nsuz hiçbir şey yaratı­
lamazdı. "24

Dikkat Etmek
Bir insan, ancak "dikkat ederek, " kendi karmaşık doğası­
nın ve Tanrı ile olan ilişkisinin farkına varabilir. Dikkat et­
mek, şifacı için bir yaşam biçimidir. O, normal bilişten farklı
bir algılama biçimidir. Dikkat etmeyi öğrenmek ruhsal şifada
temel bir gerekliliktir, ama o basit bir iş değildir. Dikkat et­
mek iradi bir eylem olarak başlayabilse de, sadece irade gücü
bir insanın dikkatini başka bir insan ve nesne üzerinde uzun
bir süre tutamaz. Eğer siz sadece irade gücünüzle bir nesneye
dikkatinizi vermeye çalışırsanız, kısa bir süre sonra dikkatini­
zin dağıldığını fark edeceksiniz; o, gelip geçici bir düşünce ya
da his tarafından etkilenecektir. En iyi niyetle bile zihninizin
oradan oraya gezinmesini engellemenin zor olduğunu görecek­
siniz.
İlk başta dikkatinizi vermeniz zor olabilse de, uygulama
yapmayı sürdürdüğünüzde, çok geçmeden bunun oldukça ko­
lay hale geldiğini ve sizin dünyayı normal deneyimleme yönte­
minizden daha doyum verici olduğunu göreceksiniz.
Dikkat etmek, ruhsal şifa uygulamasında başlangıç nok-

31
!R._ufısa{Sifa 'Tek:!;ik.,feri
tasıdır. Dikkat etmek şifada önemlidir, ama o konsantrasyon
ile karıştırılmamalıdır. Konsantrasyon, çoğu insanın anladığı
şekliyle, tamamen zihinsel bir süreçtir; bu süreçte bir kişi dik­
katini sadece bir nesneye yöneltir ve kendini başka her şeye ka­
patır. Konsantrasyonu içeren bazı meditasyon yöntemleri var­
dır, ama ben konsantrasyonun şifada çok az değere sahip ol­
duğunu gördüm, çünkü o tamamen zihinsel bir süreçtir.
Sizin şifada ihtiyacınız olan şey, bir şeyin üzerinde kon­
santre olmak değil, o şeye dikkatinizi vermenin bir yolunu bul­
maktır. Ben bunun, her şeyi yolun üzerinden çekerek ve son­
ra bir irade eylemiyle zihni tek bir şey üzerinde kalmaya zor­
layarak yapılamayacağını gördüm. Dikkat etmek, konsantras­
yondan farklı olarak, zihin ile kalbin işbirliğini gerektirir. Bi­
linçli zihne giren her şeyi yoldan çekmek yerine, sizin sadece
bir şeye önce bilinçli zihninizle bakmanız gerekir. Sonra, eğer
kalbinizi ona açar ve onu bilinçdışı zihninizin dikkatiyle, sevgi
ve şefkatle tutarsanız, dikkatiniz sarsılmayacaktır. Siz dikka­
tinizi verirken, bilinçli zihne de istediği gibi gezinme özgürlü­
ğü verebilirsiniz. Kalp merkezinizle direkt bağlantıda olan bi­
linçdışı zihin, kalbiniz bir nesne üzerinde merkezlendiği süre­
ce, o nesneye odaklanacaktır. Yedinci Hermetik Aksiyom olan
Cinsiyet Prensibi'nde özetlendiği gibi, dikkat etmek, insan do­
ğasının kadınsı, alabilen veçhesinin bir tezahürüdür.
Şifacı, dikkatini vererek, dünya ile dengeli bir kalp ve zi­
hinle ilişki kurmayı öğrenir. Erkeksi, girişimci unsurlar ile ka­
dınsı, alabilen veçheler (bilinçli zihin ile bilinçdışı zihin ya da
kalp) arasında bir işbirliği vardır.
Ayrıca, dikkat etmek analizi ya da kıyaslamayı içermez.
Analizde, gözlemci çevredeki bir şeyin görsel olarak farkına var­
maktan daha fazla bir şey yapar; o, gördüklerini kendi geçmiş
deneyimi açısından anlamaya çalışır. Gördüğü şeyi, deneyimi
zihinsel bir filtreden öznel biçimde geçirerek değiştirir.
32
'13ö8Un3
Dikkat ederken, deneyimi öznelleştirmekten kaçınmalısı­
nız ; bunu da kendinizi duyularınızla algıladığınız şeyden ayı­
rarak yapabilirsiniz. O zaman siz deneyime katılmadan, nes­
nel biçimde görürsünüz.
Mahkemelerde bile şu husus kabul edilmiştir: Önyargı­
lar, tanıkların gördükleri olayları algılayışlarını ya da jürinin
tanığın deneyimlediği şeyin gerçeğini belirlemedeki nesnelliği­
ni (objektifliğini) etkileyecektir.
Dikkat etmek iradi bir eylem olarak başlayabilir, ama o
bir teslimiyet eylemi olarak meyvesini verir. Bu, siz dikkatini­
zi verdiğiniz şeye kalbinizi açtığınız ve ona karşı alabilen ol­
duğunuzda başarılır. İradenizi çevreye empoze etmek yerine,
onu Bütün'ün hizmetine koymayı öğrenir ve sonra her şeyi,
olmasını istediğiniz gibi değil, gerçekte olduğu gibi görmeye
başlarsınız.
Ancak, realiteyi görmek, her şeyi gerçekte olduğu gibi gör­
mek yeni bir şey değildir. Bu, sizin çocukken deneyimlediğiniz
doğal insani duruma geri dönmektir. Bu ancak, sizin doğanı­
zın (kalp ve bilinçdışı zihinle ilgili olan) kadınsı veçhesi, erkek­
si girişken veçheyle bütünleştiğinde ve siz Tanrı' dan, farklı kat­
larda tezahür eden Bütün'den size gelen enerjiyi alabilir hale
geldiğinizde mümkün olur. Dikkat etmek, teslim olmak, ana­
lizi ve yargıyı -en azından geçici olarak- askıya almak, şifa için
ve her şeyi gerçekte olduğu gibi deneyimlemek için gereklidir.
Çoğunuz çocukluk halinin nasıl bir şey olduğunu unut­
muşsunuzdur. Ancak, şifada çocukluk halini hatırlamak çok
önemlidir. Kutsal Kitap 'ta bu konuda şöyle yazar: "Tanrı'nın
alemini küçük bir çocuk gibi kabul etmeyenler, ona asla gire­
meyecekler."25 Tao'da ise bu konuda şöyle yazar: İnsan, yerin­
den kımıldamadan tüm dünyayı bilebilir; pencereden dışarı
bakmadan cennetin yolunu görebilir. İnsan ne kadar uzağa gi­
derse o kadar az bilir. Öyleyse bilge kişi, yerinden kımıldamak
33
1<.uftsalSifa 'TeR!;ik,feri
zorunda olmadan bilir, görmek zorunda olmadan tanımlar, bir
şey yapmak zorunda olmadan gerçekleştirir. "26 Şifacı da, bilge
kişi gibi, dikkat eder. O, dünyayı gerçekte olduğu gibi görür
ve bu süreç sırasında kim olduğunu hatırlar; o bir şeyleri de­
ğiştirmeye çalışmayı bırakır ve onun yerine alabilen haline ge­
lir.

Kendini Hatırlamak ve Toplamak


Yola, yani Tao'ya geri dönmek, benim "hatırlama" dedi­
ğim şeydir. Hatırlamak, kendinizi gerçekte olduğunuz gibi ve
evreni gerçekte olduğu gibi deneyimlemektir. Siz kendinizi ken­
di uygun rolünüzde ve dharma'nızda (yaşam yolunuzda) de­
neyimlersiniz. Dikkat ederek, gerçeği ve ona nasıl uygun düş­
tüğünüzü görürsünüz.
P. D. Ouspensky bu konuda şöyle diyor: "İnsanın kendi­
sini hatırlaması, kendisinin -BEN'İM'in- farkında olması an­
lamına gelir. Bazen o kendiliğinden gelir; o çok garip bir his­
tir. O bir işlev değildir, düşünmek ya da hissetmek değildir; o
farklı bir bilinç halidir. " 27 Hatırlamak, bizim birden daha faz­
la düzeyde var olduğumuz, kutuplu bir doğaya sahip olduğu­
muz, fiziksel cinsiyetimiz her ne olursa olsun tüm düzeylerde
erkeksi ve kadınsı unsurları içerdiğimiz, yani hem girişken
hem alabilen olduğumuz bilgisini hatırlamaktır. Siz, evrenin
dünyevi, kaba maddesel varoluştan daha fazla bir şey olduğu­
nu öğrendiğinizde ve bilinçli ve bilinçdışı benliklerinizi bütün­
leştirmeye başladığınızda, gerçek kimliğinizin realitesini dene­
yimlemeye başlayacak ve sizin sadece fiziksel bir varlık olma­
dığınızı göreceksiniz. Siz dünyayı sadece duyularınızla dene­
yimlemeye mahkum değilsiniz. Her biriniz, aynı anda tüm kat­
larda işlev yapan çok-boyutlu bir varlıksınız.
Bütün gibi, siz kendinizi her boyutta ifade eder, her bo-

34
'Bö[üm3
yutta etkiler ve etkilenirsiniz. Eğer dikkat edip bunu hatırla­
yabilirseniz, kendinizi toplayabilir, bir araya getirebilir ve ye­
niden bütün olabilirsiniz. Ben, "kendini toplamak" derken, bu­
nunla ruhsal, zihinsel, duygusal ve fiziksel doğalarınızı bütün­
leştirmeyi kastediyorum. Kendinizi tüm düzeylerde var oldu­
ğunuz gibi deneyimleyerek, tüm katlardaki, hatta en yüksek
kat olan ruhsal kattaki enerji kaynağına bilinçli olarak erişe­
bilir ve sonra tüm katlardan gelen enerjileri şifa için kullana­
bilirsiniz.

İlişki ve Sevgi

Kendinizi hatırlamak ve toplamak sizi beslenme kayna­


ğınızla ilişkiye geçirir; siz her katta olumlu ve besleyici olana
karşı açık olmayı, onu alabilmeyi, olumsuz ve yıkıcı olana kar­
şı ise direnmeyi öğrenirsiniz.
Herhangi bir katla ilişki sizi birliğe götürebilir, ama iliş­
ki ve en sonunda birlik iki tarafı gerektirir. Sonuç olarak, eğer
siz ilişkiyi arzu ediyorsanız, sevgi gereklidir. Uygunluk Pren­
sibi, sizin fiziksel ve eterik katlardaki sevgiyi inceleyerek daha
yüksek katlardaki sevgi hakkında sonuçlar çıkarabileceğinizi
öğretir.
Biz ilerledikçe, siz, en yüksek biçimleriyle ilişki ve sevgi­
nin şifada gerekli ana unsurlar olduğunu göreceksiniz. Ben, sev­
gi sözcüğüyle, bir insanı başka bir insanla ya da bir şeyle ilişki
kurmaya yönlendiren kuvveti kastediyorum. İngilizce' de bu kuv­
vet için bir sözcüğümüz var, ama Yunanca'da üç sözcük var­
dır. Sevgi için kullanılan bu üç sözcük, eros (cinsel, fiziksel sev­
gi), filio (kardeşçe sevgi) ve agape'dir (tanrısal sevgi) . Bu üç
terim insan sevgisinin hallerini tarif eder. Bir insan sevgi his­
settiğinde, normal olarak o sevdiği insanla ilişki kurmak, o­
nunla daha yakın temasta olmak, onu daha derin bir biçimde

35
'l(.ufisa!Şifa 'Te/(J;if([eri
deneyimlemek ve bu deneyimin süresini uzatmak ister. Başka
bir deyişle, herhangi bir biçimde sevmek, insanın sevdiği kişi­
ye doğru yönelmesine neden olur. Bir insan sevdiğine e:r:işti­
ğinde ise farklı deneyimler yaşayabilir, çünkü üç sevgi türü fark­
lı titreşimler tezahür ettirir. Bir insan cinsel sevgisinin (eros)
nesnesiyle birleştiğinde, bu fiziksel bir ilişki ve fiziksel bir do­
yum üretir. Kendi başına, bu geçici bir ilişkidir ve bir insanın
tekrar tekrar doyum aramasına neden olur; çünkü cinsel do­
yum, doğası gereği, geçicidir. Bir insan daha yüksek katlarda
ilişki aradığında, agape sevgi (ruhsal ilişki) aradığında, sonuç
çarpıcı bir biçimde farklı olur. Çünkü sadece ruhsal kattan ge­
lebilecek diğerkam bir sevgi biçimi olan agape sevginin titreşi­
mi erotik sevgiden daha yüksektir. Titreşim ne kadar yüksek­
se, ilişki deneyimi o kadar kalıcı ve derin olur. Böylece, agape
sevgi birliğe götüren kalıcı bir doyum üretirken, eros ve filio
(kardeşçe sevgi), doğaları gereği, bunu yapamaz. Agape sevgi­
nin birliği mümkün kılan ek unsuru Tanrı'nın inayetidir ki o
sadece O 'na iman edenlere sunulabilir.

İman ve Birlik

Şifacıyı en sonunda Tanrı ile ve hastaları ile daha yüksek


katlarda ilişkiye götüren, onun daha düşük titreşimlerde kur­
muş olduğu ilişkidir. Şifacı, insan sevgisine (filio) kanallık ede­
re� agape sevgiyi öğrenir; insan sevgisi onun öğretmeni olur
ve -eğer o agape sevgiyi sürdürecek imana, hastası da o sevgi­
yi kabul edecek imana sahipse- içsel kapılar açılıp agape sevgi­
nin ondan hastasına akmasına izin verir. Şifacı iki yöne uza­
nır; önce Tanrı'ya yönelir, şifanın kaynağı Bütün ile ilişki ku­
rar ve sonra hastasına yönelip onunla ilişki kurar, onlar ara­
sında şifa enerjisinin aktığı bir kanal haline gelir. İlişkide de­
neyimlenen titreşimler, insanın neyle ilişki kurduğuna bağlı ola-

36
'.Böfi3
rak, farklı olabilir. Ama insan teslim olmayı daha aşağı boyut­
lardaki ilişkiden öğrenir ve teslimiyet deneyiminden de kendi
titreşimini yükseltmeyi öğrenir. Dahası, bir insan agape sevgi
ve iman yoluyla gerekli titreşime eriştiğinde, şifanın kaynağı
olan Bütün ile kalıcı bir biçimde birleşir. O zaman Bütün'ün
enerjisi, sürekli olarak, onun aracılığıyla hastalarına ve sonra
çevreye akabilir. Görebileceğimiz gibi, şifacı işe hastasıyla da­
ha aşağı katlarda, yani daha düşük titreşimlerde ilişki kura­
rak başlamalı, ama aynı zamanda, daima en yüksek katta bir­
liğe ulaşmaya çalışmalıdır.
Kutsal Kitap , imanın " . . . umut edilen şeylerin cevheri ve
görülmeyen şeylerin kanıtı"28 olduğunu söyler ve şöyle devam
eder: " . . . iman olmadan Tanrı'yı hoşnut etmek imkansızdır;
çünkü Tanrı'ya gelen insan O'nun var olduğuna ve O'nu se­
batla arayanları ödüllendirdiğine inanmalıdır."29 Sevgi bizi Tan­
rı ile, Bütün ile, ruhsal besinin geldiği şifa kaynağı ile ilişkiye
sokar, ama iman bizi o ilişki içinde tutar ve birliğe ulaştırır.
İmanı tanımlamak neredeyse imkansızdır, ama ben ima­
nın, başka herhangi bir şeyden daha çok, bir armağan olduğu­
nu söyleyen otoritelerle aynı görüşteyim. Ruhsal kattan kay­
naklanan imanın yaratıcısı Bütün'dür, Tanrı'dır. Sevgi gibi,
imanla da, bireysel-ruh daha aşağı katlardan daha yüksek kat­
lara, sonlu olandan sonsuz olana yükselir. Ama sevgiden fark­
lı olarak, iman sadece, her şeyi aşan "varlığın" gücü tarafın­
dan kavranmış olmanın sonucu olan bir haldir. İman imal edi­
lemez ve başka herhangi bir şeyle kıyaslanarak anlaşılamaz.
O bize sadece Bütün, Tanrı tarafından bahşedilebilir. İman as­
la bir insanın sahip olduğu ya da tekamül ederek ulaştığı bir
hal değildir; o, bireyin içinde bulunan ve onun Bütün'e koşul­
suz olarak kabul edilmiş olduğunu ve O'nun bir parçası oldu­
ğunu tasdik eden tanrısal bir haldir. O, iki razı tarafı içeren
ve dualite unsurunu koruyan ilişkinin ötesine geçer. İnsan ta-
37
'l(ufısafSifa 'Te/Q}i.R{eri
rafında, bu ilişki bir ruh hali ya da inanç değişikliği. yüzünden
zedelenebilir ya da geçici olarak kopabilir. Ama imanla, duali­
te ve ayrılık ortadan kaldırılır; çünkü imanda, Tanrı uzşnıp
kişiyi Kendine çeker.
Bir kez ayrılık ortadan kalktığında ve ruhsal beslenme
daimi hale geldiğinde, bu birliğe ulaşmış olanlar Tanrı'nın dün­
yayı besleyen ve şifalandıran temsilcileri haline gelirler. On­
lar, buna açık ve gönüllü olanları Tanrı ile ilişkiye yönlendi­
rirler ki onlar da iman armağanıyla Tanrı ile kalıcı bir biçim­
de yeniden birleşebilsinler.

38
4

ZİHİNSEL HASTALIK

"Zihin daima inşa edendir. Beden-zihin, her neyle besle­


niyorsa, yavaş yavaş o beslendiği şey haline gelir. "30
Zihin, çatışan kuvvetlerin birbiriyle karşı karşıya geldiği
bir arenaya benzetilebilir. Bir tarafta, iyi etkiler üreterek fi­
ziksel bedenin sağlığını koruyan olumlu düşünceler ve tutum­
lar sıralanmıştır; diğer tarafta ise olumsuz etkiler üreterek
zamanla fiziksel bedeni olumsuz biçimde etkileyen olumsuz
düşünceler ve tutumlar sıralanmıştır.
Zihnin hastalık üzerindeki etkisi son elli yıl içinde epey
dikkat çekmiştir ve araştırmacılar şimdi bu konuda zengin bir
bilgi kaynağına erişebilirler. Uzun vadeli bazı incelemeler, ki­
şiliğin ve tutumun, hastalığın gelişip ilerlemesinde önı:mli bir
rol oynadığını göstermiştir. Kanser vakalarında, zihinsel etken
bu hastalığa yakalanma eğilimini ve hastalığın tedavisini etki­
lemektedir. Araştırmalar, olumsuz tutumlara, zihinsel alışkan­
lıklara ve fikirlere sahip olan insanların kansere yakalanmaya
çok daha yatkın olduklarını (bu kural diğer hastalıklar için de
geçerlidir) ve tedaviye, kişilikleri farklı olan hastalardan çok
daha kötü yanıt verdiklerini gösteriyor. Kanser kişiliğinin en
olumsuz veçhesi, çok olumsuz bir öz-imajla el ele giden bir ken­
dine-acıma eğilimi gibi görünüyor. Kanser hastası, çoğunluk­
la, kendine ve başkalarına güvenme konusunda az gelişmiş bir
kapasiteye sahiptir ki bunun izi ilk çocukluk döneminde red­
dedilmeye kadar sürülebilir. Kanser hastası, öfkeyi içinde tut­
ma ve içerleme barındırma konusunda güçlü bir eğilime sa­
hiptir. O, bağışlayamadığı, unutamadığı ve güvenemediği için,
yakın ilişkiler geliştirmeyi ve sürdürmeyi zor bulur.
39
�ufısalSifa 'TeKJ;ik,kri
Onayl,amalar ve İmgelemeler
Şifacılar, olumsuz bir zihinsel halin hastalığın ortaya çık­
ması için verimli bir zemin olduğunu daima anlamışlardır. Bu
yüzden, onlar çalışmalarına hastalığa -onaylamaları ve imge­
lemeleri kullanarak- zihinsel katta karşı koyarak başlarlar.
Onaylamalar ve imgelemeler şifacının en güçlü aletlerindendir.
Şifacı, etkili olmak için, insan zihninin nasıl çalıştığını anla­
malıdır; onun şifa stratejisi hastasının durumunun ve zihinsel
halinin doğru bir değerlendirmesine dayanmalıdır. Eğer has­
tanın fiziksel katta uyumu yeniden kazanması ve hastalıktan
kurtulması isteniyorsa, zihinsel beden de fiziksel beden gibi iyi­
leştirilmelidir. Şifacı bilir ki bu ancak eğer tutumlar değişirse
ve olumlu imgeleme onunla karşılaşıldığı her zaman olumsuz
imgelemenin yerine geçirilirse yapılabilir. Aksi halde, hasta sa­
dece kendisinin değil, çevresindeki insanların da olumsuz dü­
şünceleri ve imgelemeleri tarafından oradan oraya savrulacak­
tır. Düşünceler gerçektir. Onlar eter aracılığıyla bir zihinden
diğerine aktarılabilir; bir zihnin ürettiği olumsuz düşünceler
başka bir insana zarar verebilir. Özdeyişler Kitabı bu konuda
şöyle diyor: "Öfkeli bir insanla arkadaşlık etmeyin ki onun yol­
larını öğrenmeyesiniz. "31 Bu boş bir uyarı değildir!
Birçok olumsuz düşünce tipi vardır, ama tüm olumsuz dü­
şünceler hüsrana uğramış arzudan ve korkudan kaynaklanır.
Arzu ve korku ebediyen öznel olduklarından, onlar fiziksel kat­
ta ve diğer katlarda nesnel realiteyi asla doğru biçimde tarif
etmez.
Olumsuz düşünce kalıplarını olumlularına dönüştürmek,
kendinizi ve başkalarını iyileştirmek için yapılması gereken ilk
iştir. Ona zihinsel dönüşüm denir. Hermetik felsefede, o şöyle
ifade edilir: "Zihin bir halden bir hale, bir dereceden bir dere­
ceye, bir koşuldan bir koşula, bir kutuptan bir kutba, bir tit-

40
'Böfüm 4
reşimden bir titreşime dönüştürülebilir. "32 Dönüşüm, eğer onu
yeniden-programlama olarak düşünürseniz daha iyi anlaşıla­
bilir. Tüm hayatınız boyunca siz çevreniz ve çevrenizdeki in­
sanlar tarafından programlandınız. Eğer zihinsel dönüşüm kav­
ramını anlarsanız, düşünme biçiminizi değiştirerek kendinizi
değiştirmeyi öğrenebilirsiniz. Olumsuzluk sizi içten yıkar ve dış­
tan size saldırır. Olumsuzluk genelde size önce zihinsel katta
saldırır. Eğer orada durdurulmazsa, çok hızla eterik kata doğ­
ru titreşim değiştirir (dönüşür) ve orada olumsuz hisler ve duy­
gusal bir kasılma üretir. O zaman fiziksel bedeniniz endişele­
nerek tepki gösterir. Kaslarınız kasılır, nefesiniz sığlaşır, vb.
Tek başına irade gücü olumsuzluğu yenmenize yardım edemez
ve bunun iyi bir nedeni vardır. Olumsuz düşünceler olumsuz
imgeleme üretir ve olumsuz imgeleme de olumsuz hislere ne­
den olur. İrade ve imgeleme çatışma içinde olduğunda, kaza­
nan daima imgeleme olur. Büyük Fransız metafizikçi Emile
Coue bu konuda şöyle yazmıştır: "Bizim eylemlerimiz irade­
mizden değil, imgelememizden kaynaklanır. "33
Olumsuz düşünceler sözel ve görsel olarak aktarılır (zih­
ninizde görüntüler ya da sözcükler olarak belirirler) . Olumsuz
sözel düşünceler sizi rahatsız ettiğinde, onların olumsuz etki­
sini dönüştürmek için siz de sözcükleri kullanmalısınız. Tibet'
te keşişler olumsuz düşünceleri zihinlerinden uzaklaştırmak
için "Neti, neti" (bu değil, bu değil) derler. Ben, Jose Silva ta­
rafından geliştirilmiş olan tekniği kullanarak, "İptal, iptal" de­
meyi tercih ederim. Bir kez düşüncelerinize dikkat etmeye baş­
ladığınızda, üzerinizde olumsuz etkiler yapan düşünceleri tanım­
layabileceksiniz ve olumsuz sözel bir düşünceyi zihninize gi­
rerken yakaladığınız her seferinde, "İptal, iptal" diyerek onu
zihninizden uzaklaştırabileceksiniz. Olumsuzluğu, o henüz zi­
hinsel kattayken durdurarak, onun duyguların düzeyi olan ete­
rik kata doğru titreşim değiştirmesini, dönüşüm geçirmesini
41
'l(ufisafSifa 'TeR!fif([eri
önleyebilirsiniz. Olumsuzluğun aşağı katlara aktarılmasını ön­
lediğinizde, duygularınızı kurtarmış ve fiziksel bedeninizi ko­
rumuş olursunuz. Eğer bu tekniği bilinçli bir biçimde kulla­
nırsanız, kendinizi olumsuzluğun en süptil biçimlerinden kur­
tarabilirsiniz.
Bir kez olumsuz sözel düşüncelerin sizi rahatsız etmele­
rini önlediğinizde, bir adım daha ileri gidebilirsiniz. Korkulu
düşüncelerin yerine korkusuz düşünceleri, nefret dolu düşün­
celerin yerine sevgi düşüncelerini vb. geçirebilirsiniz . İş görsel
olarak düşünmeye geldiğinde, olumsuz imgelerin (görüntülerin)
etkisini, onların yerine olumlu imgeleri geçirerek yok edebilir­
siniz. Bu, çaba harcamadan yapılmalıdır ve siz gevşemiş bir
zihinsel haldeyken bu iş en kolay biçimde başarılır.
Bir an için şu olağan durumu hayal edelim. Bir çalışan,
bilinmeyen bir nedenle patronunun ofisine çağrılır. Onun ilk
tepkisi olumsuzdur, "Acaba yanlış bir şey mi yaptım?" diye dü­
şünür, hatta daha kötüsünü düşünür, "Yoksa işimi kaybede­
cek miyim?" Eğer o aklına gelen bu ilk düşünceleri düşünme­
ye devam ederse, olumsuz düşüncelerden oluşan bir çığı hare­
kete geçirebilir ki o da korku ve endişe üretebilir (bu çalışanın
ne olup bittiğini henüz bilmediğini hatırlayın) . İlk soruna ve
daha sonra ortaya çıkabilecek sorunlara sadece olumsuz dü­
şünceler ve imgeleme neden olmuştur. Çalışan, o olumsuz dü­
şünceleri "İptal, iptal" diyerek etkisiz kılabilirdi. Bunu hemen
yaparak, hem olumsuz bir duygusal tepkiyi, hem daha sonraki
fiziksel tepkiyi önleyebilirdi. Eğer olumsuz bir his zaten yara­
tılmışsa, çalışan, zihninde olumlu bir görüntü yaratabilir ve
olumlu imgelemeyi kullanarak olumsuz imgelemeye karşı ko­
yabilirdi. Yukarıda tarif edilen teknikleri kullanarak, bu kişi o
durumu olumsuz değil, olumlu bir tutumla karşılayabilirdi.
Dahası, olumlu imgelemeyi kullanarak durumu kendi lehine çe­
virebilirdi. Böylece o, patronun ofisine çağrıldığında ilk tepki-
42
'Böfüm 4
si olumsuz olsa bile, "İptal, iptal" diyerek durumu tersine çe­
virebilirdi. O, şu onaylamayı yapabilirdi: "Ben amirleri tara­
fından takdir edilen mükemmel bir çalışanım" ve "Her gün,
her bakımdan gittikçe daha iyi oluyorum. " En sonunda, pat­
ronuyla birbirlerine gülümseyerek el sıkıştıklarını imgeleye­
rek yeniden-programlamayı tamamlayabilirdi.

Olumlu Onaylamalar
Aşağıda, sağlığı korumakta yararlı bulduğum olumlu onay-
lamaların bir listesi yer almaktadır:
1. Her gün her bakımdan gittikçe daha iyi oluyorum.
2. Beni güçlendiren Tanrı sayesinde her işi başarabilirim.
3. Bana korku ruhu değil, güç ve sevgi ruhu ve sağlam
bir akıl verilmiştir.
4. Ben mutluyum; ben sağlıklıyım; ben bütünüm.
5. Ben imana sahibim ve imanla her şeyin üstesinden ge­
lebilirim.
6. Ben her bakımdan tamamım; cesaret ve içsel kuvvetle
doluyum.
7. Ben kendimle barış içindeyim ve kendimi olduğum gi­
bi kabul ediyorum.
8. Ben kaderimin efendisiyim; ben hayatımın efendisiyim.
9. Olumsuzluk beni hiçbir zaman hiçbir düzeyde etkile­
yemez.
Bu onaylamaları doğal bir biçimde, çaba harcamadan tek­
rarladığınızda, onların üzerinizde olumlu bir etki yaptığını gö­
receksiniz. Onların birini ya da daha fazlasını günde on kere,
mümkünse yüksek sesle tekrarlamanızı ve günde en az bir ke­
re, Tanrı'nın sizi sevdiğini ve O'nun gücüyle hiçbir şeyin sizi
yenemeyeceğini kendinize hatırlatmanızı öneririm. Kuşku hiç-

43
'l(ufisalSifa 'Iek:!Jik.[eri
bir şeyi başaramaz; bu yüzden, eğer yeniden-programlamayı
dener, ama aynı zamanda onun etkinliğinden kuşku duyarsa­
nız, çok az şeyi başarabilirsiniz. Eğer kendinden kuşku dµy­
mak sizin sorunlarınızdan biriyse, kendinize olan güveninizi ar­
tırmak için onaylamaları ve yaratıcı imgelemeyi kullanın. Ço­
ğunuzun bildiği gibi, olumsuz düşünmek herhangi bir çaba ge­
rektirmez; aynı şekilde, olumlu düşünmek için de bir çaba har­
camanız gerekmez. Ben yeniden-programlama sürecinin çaba
harcamadan yapılması gerektiğini güvenle söyleyebilirim.

Onaylamalar "Şimdi "yi İçermelidir


Düşünmek bir insanın zamanının büyük bölümünü alır ve
onun bakmamız gereken başka veçheleri de vardır. Fiziksel dün­
yada, insanların ömürleri boyunca deneyimledikleri bir olay­
lar sıralanışı vardır; biz buna zaman diyoruz . Biz zamanı geç­
miş, şimdi ve gelecek olarak böleriz. Bu bölme, bilinçli zihnin
muhakemesine dayanır ve bilinçli zihin bilgisinin büyük bölü­
münü beş duyu aracılığıyla alır. Biz bilinçli haldeyken nesnel
zaman görüşü iyi iş görür, ama biz bilinçdışı halde işlev ya­
parken, uyurken ya da farklı bir zihin hali içindeyken, nesnel
zaman görüşü yıkılır; tıpkı Newton fiziğinin, Einstein'ın Gö­
relilik Teorisi ile yan yana incelendiğinde yıkılması gibi. Bi­
linçdışımn aleminde geçmiş ve gelecek yoktur, sadece şimdi var­
dır. Orada mantık ve tümevarımlı muhakeme de yoktur. Her
şey özneldir ve "şimdi" cereyan etmektedir.
Bu, ruhsal şifa için de geçerlidir. Şifa daima ebedi şimdi­
de gerçekleştirilir. Bu yüzden, eğer etkili olmalarını istiyorsa­
nız, tüm onaylamalarınızı şimdiki zaman kipinde söylemelisi­
niz. Asla "Ben iyileşeceğim" dememelisiniz, çünkü bu, şifayı
var olmayan geleceğe taşır; onun yerine, "Ben şu anda iyileş­
tim" (veya iyileşiyorum) demelisiniz.

44
'Böfüm 4
Elektriksel Beyin
Bir insan olumsuz düşünceleri barındırdığında ve bunun
sonucunda olumsuz bir duygusal ve fiziksel tepki gösterdiğin­
de, onun beyin dalgası frekansında bir değişiklik meydana ge­
lir. Beyni ve onun elektriksel doğasını anlayarak, zihinsel kat­
ta şifa verme konusunda bir içgörü edinebilirsiniz.
İnsan beyni elektrik üretir. İnsan beyninde, hepsi elek­
triksel bir şarj taşıyabilen yaklaşık yirmi milyon hücre vardır.
Bu beyin hücrelerinin her biri, bir elektrik şarjı olarak işlev ya­
pan bir aksona (sinir hücresinin uzantısı olan ve sinir uyarıla­
rını sinapsa ileten bir sinir lifine) sahiptir. Her bi\ hücre, elek­
trik alıcısı olarak işlev yapan bir aksona ve dendrit denen bir
ila on iki vericiye (sinir hücresinin kısa uzantısına) sahiptir.
Bu belli şekil, beyin hücreleri arasında trilyonlarca bağlantıya
olanak verir. Beyin hücreleri dinlenme halindeyken, her bir hüc­
re potansiyel bir elektrik kuvvetine (voltaja) sahiptir. Aynı hüc­
reler aktif hale geçtiklerinde, potansiyel enerjiyi salıverirler;
böylece, mesajı diğer sinir hücrelerine taşıyan bir elektrik akı­
mı üretilmiş olur. İnsan beyni tarafından üretilen elektriksel
uyarılar ve onların yarattığı kalıplar altmış yıldır elektroense­
falograf (EEG) denen bir aygıtla kapsamlı bir biçimde incelen­
miştir. EEG kalıplarının anlaşılması zor olabilir, çünkü beyin
dalgası kalıpları sürekli olarak değişmektedir ve tam aynı ka­
lıplara sahip olan iki kişi bile yoktur.
Bireysel beyin dalgası kalıpları sonsuz farklılıklar göste­
rebilse de, tüm insanların ortak beyin dalgası ritimlerine da­
yandırılan genel kalıplar vardır ve bu kalıplar gruplandırıl­
mış, isimlendirilmiş ve onların farklı bilinç halleriyle ilişkisi
belli bir dereceye kadar ortaya çıkarılmıştır.
Beyin dalgası ritimleri dört ana kategoriye ayrılır: Alfa,
beta, teta ve delta. Alfa ilk keşfedilen beyin-dalgası frekansıydı

45
�ufısa{Sifa 'Iek!;iR.,feri
ve halen bunca çalkantıya ve karışıklığa neden olan alfadır. Bey­
nin elektriksel faaliyetinin neden olduğu kalıplar (ritimler) sa­
niyedeki devir sayısı (CPS) ile ölçülür. Genelde, saniyede on
dört ya da daha yüksek devir sayısı beta dalgaları olarak, yedi
ila on dört devir sayısı alfa olarak, dört ila yedi devir sayısı
teta olarak ve dört ve daha aşağı devir sayısı delta olarak ka­
bul edilir.
Beyin-dalgası kalıpları tek bir belirli frekans olarak ka­
rakterize edilemez, çünkü her bir kategori içinde onlar çeşitle­
nebilirler ve işte bu yüzden frekans alanları olarak tanımla­
nırlar. Farklı etkenler de bir EEG'de kaydedilen elektriksel uya­
rıları değiştirebilir. Örneğin, kayıt elektrotlarının yerleştirilişi
bile, onların kafatasının ön (alın) bölgesine mi, yoksa kafatası­
nın merkezinin ön bölgesine mi yerleştirildiğine bağlı olarak,
farklı beyin-dalgası kayıtları verebilir.
Biyolojik geribildirim araştırmalarından kaynaklanan bir
sürpriz şu olguyu gözler önüne sermiştir: Bir bireyin EEG ka­
lıbı onun gevşeme ve dikkat yokluğu olarak tanımlanan bir hal
içinde olduğunu gösterirken, bireyde yoğun bir konsantrasyon
ve dikkat bulunabilir. Birey, kendi alfa ya da teta faaliyetini
kontrol altına alma çabasıyla büyük bir enerji harcayabilir, an­
cak, EEG kayıtları onun -normalde tetikte olma ve dış çevre­
deki olaylar üzerinde konsantre olmayla ilişkili olan- olağan­
dışı bir çaba harcadığını göstermeyecektir. Acaba EEG, şifacı­
ların çok uzun bir zamandır sezgisel olarak ayırt ettikleri gibi,
dikkat etmek ile konsantre olmak arasındaki niteliksel farkı
niceliksel olarak gösteriyor olabilir mi?

Delta
En yavaş beyin dalgası frekansına delta denir. Onun hızı
(ritmi) saniyede sıfır ila dört devir arasındadır. Delta sadece

46
'1Jöfüm 4
uykunun en derin düzeylerinde, koma halinde ya da bir insan
anestezi altındayken ortaya çıkar.

Teta
Teta dalgaları uyanık haldeki bir insanın EEG kalıbında
nadiren bulunur. Bu dalgaların frekansı saniyede dört ila yedi
devir arasındadır ve uyuşukluk/uykululuk haliyle ve yeni bil­
ginin özümsenmesi haliyle ilişkilidir. En iyi durumda bile, te­
ta dalgaları uyanıklık saatlerinde deşarj olan toplam beyin dal­
galarının yüzde beşini nadiren geçer. Onlar en sık, bir insan de­
rin bir biçimde gevşemişken ya da hayal kurarken mevcuttur.
Teta normalde uyku haliyle ilişkili olsa da, o içgörü ve ilham
anlarında ve derin şifa meditasyonunda birden ortaya çıkar.

Beta
Siz saniyede on dört devirin, yani alfa düzeyinin üstüne
çıktığınızda, her şey beta başlığı altında toplanır. Beta faaliye­
ti diğerlerinden en dikkat çekici biçimde farklıdır, çünkü onun
kalıpları genelde ritmik değildir ve düşük voltajdadır. Beta fre­
kansı tetikte, rasyonel, analitik davranış ve problem çözümün­
de konsantrasyon haliyle ilişkilidir. Beta düzeyinin bir stres
hali olduğu kabul edilir. O, belirli bir his ya da zihinsel hal ile
ilişkili değildir. Beta düzeyindeyken korkudan sevince, mutlu­
luktan acıya kadar her şeyi hissedebilirsiniz. Bununla birlik­
te, suçluluk, umutsuzluk, kıskançlık, korku gibi olumsuz duy­
guların daha düşük beyin dalgası frekanslarında bulunmadığı,
sadece beta frekansında bulunduğu keşfedilmiştir. Ayrıca, araş­
tırmalar betanın yetişkinlerin büyük çoğunluğunun uyanıkken
sahip olduğu normal beyin dalgası kalıbı olduğunu göstermiş­
tir. Yetişkinler uyanıklık zamanlarının yüzde seksenini beta
düzeyinde geçirirlerken, henüz buluğ çağına erişmemiş olan
47
!l(ufısaisifa rreK!JiK[eri
çocukların uyanıklık saatlerinin yüzde seksenini alfa hali için­
de geçirdikleri tahmin edilmektedir.

Alfa
Alfa düzeyinin saniyede yedi ila on dört devir arasında bir
elektriksel frekansı vardır. Artmış alfa üretiminin hem Zen
hem Yoga meditasyonu uygulamalarına eşlik ettiği artık fark
edilmiştir. Bu disiplinlerin öğrencileri üzerinde EEG aygıtla­
rıyla yapılan testler göstermiştir ki, onların meditasyona baş­
lamalarıyla birlikte alfa niceliklerinde ani ve çarpıcı bir artış
olmakta ve kısa bir süre sonra alfa azalmakta, onun yerini ar­
tan teta faaliyeti almaktadır. Maddesel evrenden ayrılma duy­
gusu, kişisel kimliği kaybetme ve birlik duygusu hissettikleri­
ni bildiren birçok kişi, alfa ve teta faaliyetlerinde en büyük ar­
tışları göstermiştir. Alfa düzeyinde bulunmanın fiziksel bede­
ne de yararı vardır, çünkü bir insan alfa halindeyken, yenilen­
me ve kendini iyileştirme süreci hızlanır.

Alfa ve Plasebo Etkisi


Artmış alfa üretiminin başka önemli özellikleri vardır. O,
hipnoz haline girmeyi kolaylaştırır, hipnoz da insanı telkine
açık kılar. Sonuç olarak, alfa halindeki bir insan çevresindeki
insanların düşüncelerine, enerjilerine ve telkinlerine daha açık
hale gelir. Bu fenomen ruhsal şifa için de önemlidir, çünkü şi­
fa sürecini hızlandırmada tutumun önemli bir etken olduğu ar­
tık bilinmektedir ki o alfa düzeyinde güçlenmektedir. Yıllar­
dan beri, ruhsal şifanın ya da diğer geleneksel-olmayan yön­
temlerin ürünü olan tedaviler ya plasebo (hastaya ilaç diye ve­
rilen etkisiz madde) etkisine ya da zihnin madde üzerindeki
gücüne atfedilmişti. Ancak, yeni araştırmalar göstermektedir
ki, hangi tedavi yöntemi kullanılırsa kullanılsın, plasebo etki-
48
'13öfüm 4
si ve zihnin gücü fiziksel iyileşmelerde esas etkenlerdir.
Tarih boyunca, insanlar pek çok ilaç ve deva ile tedavi
edilmişlerdir; timsah gübresinden, tek boynuzlu (mitolojik) at
boynuzuna kadar her şey kullanılmıştır; onların hepsi değer­
sizdi, ancak hastalar onlarla iyileşmeyi bekledikleri, iyileşe­
ceklerine inandıkları için o tedaviden de yarar görüyorlardı.
İncelemeler üst üste biriktikçe açıkça görülmektedir ki,
plasebo etkisi doğru koşullar altında herkeste harekete geçiri­
lebilir. Doktor Albert Schweitzer bir zamanlar şöyle demişti:
"Büyücü hekim (kabile büyücüsü) tüm doktorların başarılı ol­
dukları aynı nedenle başarılı olur ... her hasta kendi doktoru­
nu kendi içinde taşır. Onlar bu gerçeği bilmeden bize gelirler.
Biz en büyük başarıyı, her hastanın içinde bulunan doktora
çalışması için bir fırsat verdiğimiz zaman elde ederiz. "34
Plasebo etkisi ilaçların, iğnelerin, hatta ameliyatların öte­
sine geçer. 1950'lerin sonlarında ve 1960'larda, Amerika' da bir­
çok cerrah bunaltıcı bir göğüs ,ağrısı olan göğüs anjini çeken
insanların acılarını hafifletmek umuduyla meme atardamarla­
rını bağlamaya başladıkları sırada dikkate değer bir deney yü­
rütüldü. Bu ameliyatların sonuçları olağanüstüydü. Hastaların
yaklaşık yüzde doksanı, durumlarında iyileşme ile birlikte gö­
ğüs ağrılarında hafifleme olduğunu bildirdi. Ama bazı kişiler
bu ameliyatın etkinliği hakkında kuşkuluydular. Onlar hasta­
ların iyileşmesine başka etkenlerin katkıda bulunduğuna ina­
nıyorlardı. Bunun sonucunda, bugün Amerikan tıp standartla­
rına göre ahlaki sayılmayacak bir deney yürütüldü. Hastalar
iki gruba ayrıldı ve her hastaya, ona göğüs anjininin belirtile­
rini kontrol altına almakta son derece etkili olduğu kanıtlan­
mış bir ameliyat yapılacağı söylendi. Hastaların yarısına ger­
çekten ameliyat yapıldı, diğer yarısına ise anestezi verildi, on­
ların göğüslerinde küçük bir kesik açıldı ve sonra o kesik di­
kildi; uyandıklarında onlara ameliyatın çok başarılı olduğu söy-
49
'l(ufisa!Sifa 'TeR!f�ri.
lendi. Dikkate değer görünen olgu şu ki, tüm sonuçlar toplan­
dığında, doktorlar sözde ameliyat edilmiş hastaların, gerçek­
ten ameliyat geçirenlere kıyasla daha iyi olduklarını gördüler.

Alfa ve Ruhsal Şifa


Hem alfa düzeyine eşlik eden, hem plasebo etkisine bağ­
lanmış olan telkine açıklık hali şaşırtıcı anlamlar içeriyor.
Bilimsel araştırmaların da gösterdiği gibi, eğer bir insan
kendini iyileştirme konusunda doğal bir yeteneğe sahipse, be­
lirli bir bilinç haline girerek ve o düzeyde belirli şifa teknikle­
rini kullanarak bu yeteneği güçlendirebilir. İnsan alfa/teta dü­
zeyindeyken, onun insanları iyileştirme yeteneği güçlenir.
Alfa eğitimi konusunda ilk araştırmalardan birini yapan
Jose Silva, dünyanın her yanındaki psişik ve ruhsal şifacıların
EEG grafiklerini kaydetti ve onların şifa verirken büyük mik­
tarlarda saniyede on devirli alfa dalgası ürettiklerini gördü.
Daha önemlisi, hastaların, farkında olmadan kendi beyin dal­
gası kalıplarını, onların üzerinde çalışan şifacının beyin dalga­
sı kalıplarına uyacak şekilde değiştirdiklerini keşfetti.
Düzenli olarak saniyede on devirle işlev yapanların daha
güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olduklarını ve daha hızlı
iyileştiklerini biliyoruz. Onlar, esasen beta düzeyinde işlev ya­
panlara kıyasla, ağrı ve acı üzerinde daha fazla kontrole sahip­
tirler. Onlar kan basıncı, kalp atışları, beden ısısı, hatta kana­
ma gibi istem dışı fiziksel tepkileri bile kontrol edebilirler.
İnsanın, alfa düzeyindeyken olumlu onaylama ve imgele­
meleri birlikte kullanarak kendini iyileştirebildiği ve başkaları­
na iyileştirici düşünce ve enerji yansıtabildiği aşikardır.
Zihin artık göz ardı edilemez. O bugün, iyileşme ve sağlı­
ğı koruma konusunda başlıca etken olarak ortaya çıkmıştır.

50
5

ALFA/TETA HALİ

Hem Doğu' da hem Batı' da, alfa/teta üretimini artıran me­


ditasyon ve dua gelenekleri vardır. Bu uygulamaların derin kök­
leri genelde bir geleneğin içinde yer alır ve onlar şimdi bize o
gelenekten koparılarak öğretildiklerinde, genelde, aydınlatmak­
tan daha çok kafa karıştırmaya hizmet ederler. Bu zorluklara
rağmen, onlardan, hiçbir kültürel eğilim içermeyen ve bir in­
sanı "alfa/teta hali"ne sokmakta etkili olacak basit meditas­
yon teknikleri çıkartılabilir. Bir kez alfa/teta haline ya da ge­
nel tanımla meditatif hale veya hafif trans haline ulaşıldığın­
da, nefeste bir değişiklik olur. Nefes derinleşir, kalp atışları ya­
vaşlar, kaslar gevşer ve gözler hiçbir şeye odaklanamaz. Göz­
ler hiçbir şeye odaklanamadığırida, dış çevrenin görsel analizi
bozulur. Zihin aldığı deneyimleri eleştiremez ya da düzenleye­
mez ve kısa bir süre sonra bunu yapmaya çalışmayı bırakır.
Zihin boşalır ama uyuşmaz ve çok geçmeden, boşluğun yerini,
kendiliğinden ortaya çıkan görsel imgeler alır ki biz onları ya­
ratıcı imgeleme ya da hayal kurma olarak adlandırıyoruz. Bu
hale güçlü bir iyilik ve mutluluk duygusu eşlik eder. Zihin te­
tikte ve bilinçli programlamaya açık kalırken, endişe ve kaygı
yok olur. Ayrıca bedenin sol tarafında, özellikle göğüs boşlu­
ğunda gittikçe artan bir duyarlılık vardır; bu, beynin sağ ta­
rafındaki faaliyetin arttığını ve sol yarıküre faaliyeti (rasyonel
zihin) ile sağ yarıküre faaliyeti (sezgisel zihin) arasında daha
uyumlu bir dengeyi gösterir.

51
!l(ulisa!Sifa 'Ie/Q}iK.{eri
Alfa Haline Girmek
İstediğiniz zaman alfa/teta düzeyine girmek için şu tali­
matları uygulayın. Sırtınız dik olarak rahat bir pozisyonda- otu­
run. Karnınızdan doğru birkaç derin nefes alın; sonra gözleri­
nizi kapatın ve gevşeyin. Gözleri kapatmak anında alfa/teta
dalgası üretimini başlatır. Derin bir biçimde nefes almaya de­
vam edin ve bunu yaparken, yavaş yavaş beşten bire, yani ge­
riye doğru sayın. Geriye doğru sayarken, her bir sayıyı içi­
nizden üç kere tekrarlayın ve gözünüzde canlandırın. Bu tek­
nik sizin imgeleme yeteneğinizi güçlendirecektir; bu yüzden, ace­
le etmeyin ve zihninizin istediği kadar yaratıcı olmasına izin
verin. Hatırlayın, meditasyon yapmanın hiçbir doğru ya da yan­
lış yolu yoktur. Bir sayısına ulaştığınızda, zihninizden şu onay­
lamayı yapın: "Şimdi derin bir biçimde gevşedim ve kendimi
önceki halimden daha iyi hissediyorum. " Derin bir biçimde ne­
fes almaya devam edin ve birkaç saniye sonra, bu kez ondan
başlayıp geriye doğru saymaya başlayın; içinizden on derken
nefes verin. Bir derin nefes daha alın ve nefes verirken içiniz­
den dokuz deyin. Bir derin nefes daha alın ve nefes verirken
içinizden sekiz deyin. Bir sayısına gelene dek bu şekilde de­
vam edin. Bir sayısına ulaştığınızda, kendinizi çok hafif hisse­
deceksiniz. O zaman bedeninizde, duygularınızda ve zihniniz­
de hissettiğiniz süptil değişikliklere dikkat edin. Her bir medi­
tasyon farklı olacaktır ve meditasyon yaptığınız her seferinde
kendi hakkınızda yeni bir şey öğreneceksiniz. Meditasyonda siz
enerji merkezlerinizi açarsınız ve onlar da daha fazla enerji­
nin "süptil enerji sisteminize" girmesine izin verirler, böylece
bilinçdışı faaliyet artar.
Birçok durumda, kaslarda depolanmış fiziksel gerilim, ener­
jinin enerji merkezlerinden süptil enerji sistemine serbestçe akı­
şını engeller. Biz bu gerilimi boşaltmak için, bedenin istemli

52
'13ö[üm5
kaslarındaki gerilimin boşalmasına yardımcı olan kadim bir
yogayı uygularız. Budizm'in yin-yang kavramı, her eylemin ken­
disine eşit ve zıt bir tepkiye sahip olduğunu açıklar; bu yüz­
den, gevşemek ve gerilimi boşaltmak için, sizin kaslarınızı ön­
ce sıkmanız ve kasmanız gerekir. Bir sayısına ulaştıktan son­
ra, zihninizden şu basit onaylamayı yapın: "Zihnim tamamen
gevşemiş halde. Ben bu zihin düzeyine eriştiğim her seferin­
de, zihnimi daha çok ve daha yaratıcı biçimlerde kullanabili­
rim. " Sonra, kısa bir süre bu hal içinde dinlenin. Kendinizi ha­
zır hissettiğinizde, dikkatinizi ayaklarınıza verin; nefesinizi içi­
nize çekin ve ayak kaslarınızı mümkün olduğunca çok kasın.
Nefesinizi üç saniye boyunca tutun. Sonra nefesinizi bırakın
ve ayak kaslarınızın gevşemesine izin verin. Tekrar derin bir ne­
fes alın ve aynı işlemi bu kez ayak bileklerinizde ve baldırları­
nızda tekrarlayın. Aynı işlemi bedeninizin şu bölümleri ile tek­
rarlayarak devam edin: Uyluklar, kalça ve alt karın, orta ve
üst karın, göğüs ve omuzlar, boyun, kollar ve eller. Sonra yüz
kaslarınızı sıkın ve nefesinizi üç saniye boyunca tutun. Sonra
kaslarınız gevşetin ve nefes verin. Sonra ağzınızı açın dilinizi
dışarı çıkarın ve yüz kaslarınızı mümkün olduğunca çok ka­
sın; nefesinizi üç saniye boyunca tutun. Sonra yüz kaslarınızı
gevşetin ve nefes verin.
Bu egzersizi tamamlamak için, tüm bedeninizi kasın (bu
kez yüz kaslarınızı sıkın) ve nefesinizi tutun. Üç saniye sonra,
nefesinizi kuvvetle burnunuzdan verin ve bu sırada tüm be­
den kaslarınızı aynı anda gevşetin.
Bu sırada on ila on beş dakika geçmiş olacaktır ve siz ke­
sin bir biçimde "alfa/teta düzeyi"nde bulunuyor olacaksınız.
Sonra zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben alfa düzeyinde­
yim. Bu zihin düzeyine her eriştiğimde, bu benim daha derin
ve daha sağlıklı düzeylere geçmemi kolaylaştırıyor. "
Dikkatinizi fiziksel bedeninize verin ve ondan akan süp-
53
1?._ulisalSifa 'Iel<:.!Jif([eri
til titreşimleri ve enerjileri hissedin. Birkaç saniye daha buna
dikkat edin ve zihninizden kendiliğinden geçen imgeleri göz­
lemleyin. Onları kontrol etmeye kalkışmayın; sadece gözlem­
leyin, izleyin, ama onlara bağlanmayın. Bu imgelerle birlikte
akarken, zihninizin tamamen gevşeyebileceği kutsal sığınağına
doğru sürüklenmesine izin verin. Sizin sığınağınız yetişmeniz
gereken hiçbir randevunun, ödemeniz gereken hiçbir fatura­
nın, sizi rahatsız edecek hiçbir stresin olmadığı bir yerdir. O,
kendinizi hoşnut hissettiğiniz, endişeden, kuşkulardan, güven­
sizliklerden azade olduğunuz, kendinizle ve çevrenizle barış
içinde olduğunuz bir yerdir. Onun dünya üzerinde bir yer mi,
yoksa zihinsel katta yarattığınız bir yer mi olduğu önemli de­
ğildir. Önemli olan, onun stres zamanlarında sizin için bir sı­
ğınma ve yenilenme yeri olmasıdır. Bu yüzden, oradayken key­
finize bakın ve tamamen gevşeyin. Sığınağınızda beş dakika
kadar kalmanızı öneririm. Orada duyularınızı ve duygularını­
zı uyanık ve açık tutun ve sığınağınızı yapabildiğinizce tam
olarak deneyimleyin.
Buraya kadar, gevşemek, zihninizi alfa/teta düzeyine sok­
mak için basit ve etkili bir tekniği tarif ettim. Ancak, siz alfa/
teta düzeyine geçtiğinizde, dikkatinizi kendinizi yeniden prog­
ramlamaya ve daha sonra iyileştirmeye yöneltebilirsiniz. Biz,
zihinsel yansıtma (projeksiyon) denen bir teknikle, imgeleme
ve zihinsel qlarak şifa verme yeteneğimizi kusursuz hale geti­
ririz. Alfa/teta düzeyindeyken, onaylamalar ve imgelemeler yo­
luyla bilincinizi evrende istediğiniz herhangi bir yere yansıta­
bilirsiniz (projekte edebilirsiniz). Sadece istediğiniz her yere gi­
debilmekle kalmaz, hayatınızın her fasetinde kendinizi iyileş­
tirmek için zihinsel yansıtmayı kullanabilirsiniz.

54
'13öfüm 5
Zihinsel Yansıtma
Sığınağımzdan geri döndükten sonra, zihninizden şu onay­
lamayı yaparak bilincinizi yansıtmaya başlayabilirsiniz: "Ben
bilincimi evrende istediğim herhangi bir yere yansıtabilirim. "
Sonra derin bir nefes alın ve nefes alış verişler arasında ara
vermeden burnunuzdan nefes almaya devam edin. Sonra, eski
kiliselerde ermişlerin resmedildikleri gibi, avuçlarınızı kalbini­
zin üzerinde birleştirin (bkz. Tablo 2) ve dikkatinizi üçüncü
gözünüze verirken derin bir biçimde nefes almaya devam edin.
O, oradan görsel imgeler aldığımız ve yansıttığımız yüksek ze­
ka merkezidir. O, burun köprüsünün hemen üzerinde ve kaş­
ların arasında yer alır. Bu çalışmaların hiçbiri herhangi bir ça­
ba gerektirmez. Sadece derin ve ritmik bir biçimde nefes alın
ve avuçlarınızı kalbinizin üzerinde birleştirin. Bu sizin kalbi­
nizi uyaracak ve imgelemenize yardımcı olacaktır. O ayrıca, be­
deninizin -imgeleme yeteneğinizi engelleyebilecek olan- manye­
tik şarjını nötrleştirir. Dikkatinizi üçüncü gözünüze verdiği­
nizde, imgelemeye ve zihinsel yansıtmaya başlamaya hazırsı­
nızdır. Bilincinizi fiziksel kattaki maddenin üç düzeyine, mi­
neraller alemine, bitkiler alemine ve hayvanlar alemine yansı­
tarak, bilincinizi yansıtma ve imgeleme yeteneğinizi kusursuz
hale getirebilirsiniz.
Zihinsel yansıtmaya başlamadan önce, bir kez alfa/teta dü­
zeyine girerek içinizdeki bilinç merkezlerini hazırladığınızda,
zihinsel yansıtma yapmanızın artık mümkün olduğunu kabul
etmeniz gerektiğini hatırlayın. Bu zor olmamalıdır, çünkü siz
geceleri rüya görürken ve gündüzleri hayal kurarken veya im­
geleme yaparken sürekli zihinsel yansıtma yapıyorsunuz. Ken­
dinizi belirli bir yerde ya da durumda imgelerken, aslında ona
-onun zihinsel kattaki varlığına- gidiyorsunuz. Fiziksel katta
mevcut olan her şey -birinci Hermetik aksiyomdan bildiğimiz

55
I

Tablo 2: Ermiş Duruşu

56
'13öfüm 5
gibi- titreşim değiştirip fiziksel kata geçmeden önce, zihinsel
katta bir varoluşa sahiptir. Öyleyse kafanız karışmasın; zihin­
sel yansıtma sadece imgeleme değildir. Alfa/teta düzeyindey­
ken kendiliğinden ortaya çıkan imgeler gördüğünüzde, gerçek
olan ve zihinsel katta var olan şeyleri görmektesinizdir; ve siz
yeni imgeler yaratarak yeniden-programlama yaptığınızda, zi­
hinsel katta yeni realiteler yaratmaktasınızdır ki onlar daha
sonra titreşim değiştirerek fiziksel realiteye dönüşecektir.
Bilincimizi, fiziksel dünyadaki en basit madde formuna,
mineraler aleminde bulunan bir cansız maddeye yansıtarak alış­
tırmamıza başlayalım. Sonra daha büyük karmaşıklık içeren
alemlere geçeceğiz.
Derin bir biçimde nefes almaya devam edin ve sonra,
sizden iki metre uzakta bulunan ve bir metre yükseklikte olan
bir platform imgeleyin. O platformun üstünde, yaklaşık bir
metre çapında olan kahverengi bir taş imgeleyin. Taşı gözlem­
lerken duyularınızı açık ve aktif tutun, çünkü beş duyuyu kul­
lanmak, zihinsel katta da fiziksel katta olduğu kadar önemli­
dir. (Bazı insanlar, yanlışlıkla, sadece yüksek katları deneyim­
lemek için kullanılan bir altıncı duyunun var olduğuna inanır­
lar. Durum tam böyle değildir. Altıncı duyu insan sezgisinden
başka bir şey değildir ki şifacı ona duru-sezi der. O, daha yük­
sek katlardan bilgi almak için, beş duyusuyla birlikte duru­
seziyi de kullanır.)
Taşı iki metre uzaktan inceledikten ve onun büyüklüğü­
nü, şeklini, rengini ve dokusunu gözlemledikten sonra, onun
yanında durduğunuzu imgeleyin. Sonra ona dokunduğunuzu im­
geleyin. Bu sizin sadece görme duyunuzdan daha fazlasını kul­
lanmanızı sağlayacaktır. Şimdi taşı daha ayrıntılı olarak göre­
bileceksiniz ; ona dokunabilecek, onun dokusunu, sıcaklığını,
kayganlığını, nemliliğini hissedebileceksiniz. Zihinsel yansıtma­
da ve şifada ayrıntılar çok önemlidir ve bir nesnenin ne kadar
57
'R.ufısalSifa 'Tek!;ik,feri
çok niteliğini deneyimleyebilirseniz o kadar iyidir. Bu neden­
le, taşı yakından incelemek için bir iki dakika ayırın. Sonra
derin bir nefes alın ve zihninizden şu onaylamayı yapın: "Şim­
di bu taşın içindeyim ve onu bütünüyle deneyimliyorum. " O
anda, kendinizi o taşın içinde ve ona rahatça sığacak bir bü­
yüklükte bulacaksınız. O taşın içindeyken, acele etmeden onu
inceleyin. Bunu sadece isteyerek iyice küçülebilirsiniz, böylece
taşın içini moleküler düzeyde bile inceleyebilirsiniz. Taşın için­
deyken, tüm duyularınızı fiziksel olarak kullanabileceksiniz. Gö­
rebilecek, işitebilecek, tadabilecek, koklayabilecek ve dokuna­
bileceksiniz; taşın niteliklerini tam olarak deneyimleyebilecek­
sınız.
Duyularınızı kullanmanın yanı sıra, taşın ruhunu, yani
özünü hissetmek için sezginizi kullanın. Yaratılmış her şey bu
bireysel "asli" niteliğe sahiptir ve bir şifacı bu niteliği hissede­
rek, bir şeyin titreşiminin doğruluğunu ya da yanlışlığını du­
yumsayabilir. Bu şekilde hissetmek şifada son derece önemli­
dir, çünkü hastalığın psişik teşhisinde, bir yanlışlık hissi ge­
nelde bir insanın "süptil enerji sistemi"ndeki olumsuz bir tit­
reşimin ve hastalığın ilk göstergesidir.
Başlangıçta, taşın içini keşfetmek için üç, dört dakika ayır­
manızı öneririm. Taşı tam olarak deneyimlediğiniz konusun­
da tatmin olduğunuzda, tekrar onun dışında, platformun iki
metre uzağında durduğunuzu imgeleyin. Sonra taşı zihinsel ola­
rak bırakın kaybolsun. Avuçlarınızı birleşmiş halde tutarak de­
rin bir nefes alın ve daha derinleşin, yani tamamen gevşeyin.
Bundan sonra bitkiler alemine zihinsel yansıtma yapaca­
ğız. Avuçlarınızı birleşmiş halde tutun ve dikkatinizi üçüncü
gözünüz üzerinde tutarak, önünüzdeki platformun üzerinde
bir saksı i ç i nde laleler imgeleyin. Fiziksel dünyadan bir şeyi
i mgel ediği niz her seferinde, taşı incelerken öğrendiğiniz süre­
ci iek rn rlııy ı n . Elbette, ilerledikçe, alemlerin her birinden fark-
58
'.Böfüm 5
lı şeyleri öncekilerin yerine geçirebilirsiniz. Ama şimdilik, la­
leleri iki metre uzaktan gözlemleyin. Buna kısa bir süre ayırın
ve sonra çiçeklerin yanında durduğunuzu imgeleyin. Daha ön­
ce yaptığınız gibi, elinizi uzatıp onlara dokunun. Bitkiyi dene­
yimlerken duyularınızı ve hislerinizi uyanık ve aktif tutmayı
hatırlayın. Kısa bir süre laleleri yakından inceleyin. Sonra, de­
rin bir nefes alın ve zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben
şimdi lalelerin içindeyim ve onları bütünüyle deneyimliyorum. "
Kendinizi bir anda bitkinin içinde bulacaksınız. Laleyi keşfet­
meye onun çiçeğinden başlamanızı, çiçeğin organlarını incele­
menizi, sonra sapına inmenizi ve en sonunda incelemeyi bitki­
nin kökleri ile tamamlamanızı öneririm. O sırada taştan daha
karmaşık bir canlıyla meşgul olduğunuzdan, acele etmeyin ve
bitkinin sadece fiziksel niteliklerini deneyimlemekle kalmayıp,
onun içinden akan "yaşam kuvveti" ile de temas kurmaya ça­
lışın. Yaşam kuvveti, prananın, "mutlak enerji"nin bir tezahü­
rüdür. Bitkiyi incelemeye en az beş dakika ayırmanızı öneri­
rim. Onu bütünüyle deneyimlediğinizde, kendinizi yine bitki­
nin dışında, platformun iki metre uzağında görün. Sonra, bit­
kiyi bırakın kaybolsun. Derin bir nefes alın ve daha da çok gev­
şediğinizi ve derinleştiğinizi hissedin. Eğer isterseniz, bu zihin­
sel yansıtmaların her birini ayrı bir meditasyon ve alıştırma
olarak uygulayabilir ya da bizim burada yaptığımız gibi, alfa/
teta düzeyinde kalarak, bir nesnenin ya da canlının yerine bir
diğerini geçirebilir, yani onları art arda deneyimleyebilirsiniz.
Eğer yorulmamışsanız ve dikkatinizi daha uzun bir süre sür­
dürebilecekseniz, benim burada sunduğum gibi, art arda de­
vam edin, çünkü daha sonra uzaktan şifa tekniklerini öğren­
diğinizde, bir şifa meditasyonu sırasında birden fazla kişiye
şifa vermek isteyebilirsiniz ve bu, bizim şimdi bilinci yansıttı­
ğımız aynı şekilde, bir kişinin yerine diğerini geçirmeyi gerek­
tirecektir. Eğer bir ya da iki zihinsel yansıtmadan sonra me-
59
�ufısa[Sifa 'Tef(!;ik,kri
ditasyonu bitirmek isterseniz, bu bölümün sonundaki talimat­
ları uygulayın.
Bitkiler alemindeki zihinsel yansıtmadan, hayvanlar ale­
mindeki zihinsel yansıtmaya geçiyoruz. Tekamül skalasında yu­
karı çıktıkça, deneğiniz ile daha fazla düzeyde "temas" kura­
bilirsiniz. Hayvanlar aleminde, siz incelediğiniz yaratığın sa­
dece fiziksel niteliklerini ve "yaşam kuvveti"ni değil, duygula­
rını ve hayvan bilincini de deneyimleyebilirsiniz.
Bu meditasyona devam etmek için, ellerinizi kalbinizin
üzerinde birleştirerek derin bir nefes alın. Hazır olduğunuz­
da, o platformun üzerinde bulunan bir hayvanı imgeleyin. Ev­
cil bir hayvan en uygun seçim olacaktır; ancak, bir çiftlik hay­
vanını ya da hayvanat bahçesinde veya vahşi doğada gördüğü­
nüz bir hayvanı da imgeleyebilirsiniz. O hayvanı platformun
üzerinde imgeleyin ve onun fiziksel bedenini tepeden tırnağa
inceleyin. Kısa bir süre sonra, hayvanın yanında durduğunu­
zu ve onu okşamaya başladığınızı imgeleyin. Hayvanın tepki­
sine dikkat edin. Bu yolla deneğiniz hakkında çok şey öğrene­
bilirsiniz. Tüm duyularınızı kullanmaya devam edin, ama ön­
cekinden daha da fazla, temas kurduğunuz hayvanın farklı ki­
şiliğini hissetmeye çalışın. Bilincinizi yansıtırken hayal gücü­
nüzden daha fazlasını kullandığınızı hatırlamak önemlidir. Siz
o hayvanla zihinsel düzeyde, bilinçdışı zihninizle temas kuru­
yorsunuz. Söz konusu hayvan sizin mevcudiyetinizi hissedecek­
tir, bu yüzden nazik olun . Onunla zihnen konuşmanız, ona
olumlu niyetiniz konusunda güven vermenize yardımcı olabi­
lir. Empati, şifanın önemli bir parçasıdır, bu yüzden burada
temas kurduğunuz hayvanla empati kurarak (onun duyguları­
nı anlayarak) bu na baş l ay ı n . Eğer rol değiştirerek, yaratığın
hislerini duyu msam a n ı z ıı ve eğer mümkünse onun düşüncele­
rini dü ş ü n menize i z i n veri rse n i z , bu iş size kolay gelecektir.
Hay van ı n fiz i ksel n i t.el i k lt•r i ı ı i ve kişiliğini yeterince deneyim-
<ıO
'Bö{üm 5
lediğiniz konusunda tatmin olduğunuzda, derin bir nefes alın
ve zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben şimdi bu hayvanın
içindeyim ve onu bütünüyle deneyimliyorum. " Bir anda ken­
dinizi hayvanın içinde, ona rahatça sığacak büyüklükte bu­
lacaksınız. Hayvanı incelemeye onun akciğerlerinden başlama­
nızı öneririm. Akciğerlerin arasında durduğunuzu imgeleyin ve
tüm duyularınızı kullanarak, incelemenize başlayın. Elinizi uza­
tıp onlardan birine dokunun. Hayvan nefes alıp verirken akci­
ğerlerin ritmik hareketini hissedeceksiniz. Tüm fiziksel nite­
likleri deneyimleyin, ama orada durmayın; akciğerlerdeki doğ­
ruluğu veya yanlışlığı hissedin ve kendinize onların normal bi­
çimde işlev yapıp yapmadıklarını, sağlıklı ve uyumlu olup ol­
madıklarını sorun. Son olarak da, yaratıkla empati kurun ve
rol değiştirerek kendinizi o hayvan olarak deneyimleyin. Bir şe­
yi tamamen deneyimleme yeteneği çalışarak kazanılan bir be­
ceridir; empati kurma yeteneği de öyledir. Elinizden gelenin
en iyisini yapın ve eğer hayvanı hemen tümüyle deneyimleye­
mezseniz cesaretiniz kırılmasın. Uygulama yaptıkça bunu ba­
şaracaksınız. Akciğerleri sizi tatmin edecek şekilde deneyim­
lediğinizde, kendinizi hayvanın omurgasının kök bölgesine yan­
sıtın. Uzanıp omurlardan birine dokunun. Omurga bölgesin­
deki değişik doku ve organlar arasındaki farka dikkat edin.
Omuru, omurgayı ve çevresindeki dokuyu incelemek için bir­
kaç dakika ayırın. Birkaç dakika sonra ya da siz tatmin oldu­
ğunuzda, kendinizi hayvanın bedeninin içinde istediğiniz yere
yansıtın. Eğer hastalıklı bir bölgeye giderseniz, sağlıklı ve has­
talıklı dokular arasındaki farklara dikkat edin. Sonra, dört,
beş dakika daha ayırarak incelemenizi tamamlayın. Bitirdiği­
nizde, kendinizi hayvanın dışında, platforma iki metre uzak­
lıkta görün. Derin bir nefes alın, hayvanı ve platformu zihnen
bırakın, kaybolsunlar. Ellerinizi iki yanınıza indirip gevşeyin.
Daha sonraki meditasyonlarda, eğer isterseniz, aynı hay-
61
!l(ufisalSifa 'Tekgi.K{eri
vanı ya da farklı bir hayvanı inceleyebilirsiniz. Şimdiden itiba­
ren zihinsel yansıtmayı düzenli olarak uygulamanızı öneririm,
çünkü ruhsal şifada kullandığımız tekniklerin birçoğu ona da­
yanır.
Sizin normal bilince geri dönüş yolculuğunuz bir onayla­
ma ile başlar. Derin ve ritmik bir biçimde nefes alırken, zihni­
nizden şu onaylamayı yapın: "Bu zihin düzeyine her geçişim,
zihnin daha derin ve daha sağlıklı düzeylerine geçmemi kolay­
laştırıyor. " Sonra yavaş yavaş birden beşe kadar şu şekilde
sayın: Bir, iki, sonra zihnen "Yavaş yavaş kendime geliyo­
rum" deyin... üç, dört, beş diye sayın. . . gözlerinizi açın . . . ve be­
şe ulaştığınızda, kendi kendinize, "Kendimi çok uyanık, tama­
men gevşemiş ve önceki halimden daha iyi hissediyorum" de­
yin.

62
6

ÇAKRALAR

Ruhsal, zihinsel ve eterik katlardan gelen ve şifa için kul­


landığımız enerji, çakralar denen enerji merkezleri yoluyla fi­
ziksel kata girer.
Daha yüksek katlardan gelen enerji duygularımızı ve fi­
ziksel sağlığımızı direkt olarak etkiler. Her birimiz yedi çakra­
ya sahibiz (Sanskritçe'de çakra sözcüğü çark anlamına gelir) .
Onlar bizim içimizde, eterik bedenimizin yüzeyinde çarkımsı
delikler olarak görünürler. Aslında, onlar eterik bedenin yüze­
yinde daha geniş ağızları bulunan uzun, ince hunilere benzer­
ler; on dokuzuncu yüzyılda kullanılan işitme aygıtlarını andı­
rırlar. (Bkz. Tablo 1)
Bu çakralar, enerjinin (prananın) daha yüksek katlardan
fiziksel bedene aktarıldığı terminaler olarak işlev yaparlar. Ruh­
sal şifayı anlamak ve uygulamak için, çakraların işlev yapma
biçimini anlamak gereklidir. Tıpkı modern demir ve hava yol­
ları terminallerinde trafik tıkandığında sorunların ortaya çık­
ması gibi, çakralar yoluyla aktarılan enerjinin önü kesildiğin­
de de sorunlar yaşanabilir. Daha yüksek katlarda oluşan bu
sorunlar süptil enerji sistemini zayıf düşürür. Bu zayıflık son­
ra titreşim değiştirerek fiziksel kata geçer ve fiziksel hastalı­
ğın gelişmesi için verimli bir zemin yaratır.
Duru-görü sahibi şifacı, çoğu zaman, hastalığı daha fizik­
sel bedende ortaya çıkmadan önce, eterik katta görür ya da
hisseder. O, psişik yeteneğini kullanarak, hastalığı duru-görü
yoluyla görebilir, onu eliyle hissedebilir ya da onu hastasının
aurasında (her insan bedenini kuşatan ve ona nüfuz eden ener­
j i alanında) görebilir. 1982 yılının Ekim ayında, genç bir ka-
63
1(ufısa!Sifa 'TeR!Ji.R[e.ri
dm bir psişik konsültasyon için bana geldi ve ben bu süreçte
duru-görü ile, ellili yaşlarda görünen iri yarı, saçsız ve gözlük­
lü bir adam gördüm. O bu genç kadınla ilişkili görünüyor�u.
Genç kadına bu adamı sordum ve o bu tarifin kayınpederine
uyduğunu söyledi. Ona bu adamın kalp hastası olup olmadığı­
nı sordum, çünkü adamın aurasında, kalbinin üzerinde kah­
verengi bir leke görebiliyordum. Aurada kahverengi daima has­
talığı işaret eder. Genç kadın, kayınpederinin hiçbir kalp so­
runu olmadığını ve iki ay önce yaptırdığı kontrolde doktorla­
rın ona kusursuz bir sağlığa sahip olduğunu bildirdiklerini söy­
ledi. Ben de ona, hastalığın, henüz fiziksel bedende ortaya çık­
mamış olsa da, kesinlikle mevcut olduğunu ve er ya da geç bu
adamı olumsuz biçimde etkileyeceğini açıkladım. Kadın ikna
olmadı ve az sonra gitti. Ancak, altı hafta sonra beni aradı ve
daha yeni bir kalp krizi geçirmiş olan kayınpederine uzaktan
şifa yapıp yapamayacağımı sordu. Adamın o sırada hastanede,
yoğun bakımda bulunduğunu ve eğer onun üzerinde çalışır­
sam bunun ona büyük bir moral vereceğini açıkladı. Ben el­
bette bu çalışmayı yaptım. Çok şükür ki adam iyileşti, ama o
zamandan itibaren faaliyetlerini kısıtlamak zorunda kaldı.
Eğer ben bu adamın durumunu gördüğümde onun üze­
rinde çalışmama ve ona çakralarını nasıl açıp dengeleyeceğini
öğretmeme izin verilseydi, bu kalp krizi önlenebilirdi. (Çakra­
lar düzgün biçimde çalışmadıkça sağlıklı olmak mümkün de­
ğildir. ) Belki o zaman onun kalp hastalığı eterik kattan (titre­
şim değiştirerek) fiziksel kata geçmeyebilirdi.
Ben, çakralardaki sorunları düzeltmek ve hastalığın ge­
lişmesini önlemek için, düzenli olarak kullanıldığında çakrala­
rı açıp dengeleyecek, böylece enerjinin onlardan düzgünce ak­
masını sağlayacak basit bir uygulama geliştirdim. Çakraları
açma ve dengeleme sürecinin iki amacı vardır. Birincisi, sağlı­
ğ"ı n ı z ı koru m a k i ç i n ç ıık ralıırı n ı z ı açık ve dengeli tutmanız ge-
64
'13öfüm 6
reklidir. Eğer bir insanın tıbbi sorunları varsa, çakraları den­
geye sokmak onun hızla iyileşmesini destekleyecektir. İkinci­
si, başkalarına şifa vermek, çakralar yoluyla büyük miktarlar­
da enerji aktarımını gerektirir. Bu da ancak çakralar açık ve
dengeli olduğunda yapılabilir.
Seminerlerimde, ben öğrencilerimin hastalarına şifa ener­
jisi aktarmaya başlamadan önce kendi çakralarını açmalarını
ve dengelemelerini sağlayarak onları doğru biçimde hazırladı­
ğımda, onların, çakraları kapalı (tıkanık) ve dengesiz halde şi­
fa çalışmasına başlamalarına kıyasla çok daha büyük başarı
elde edebileceklerini keşfettim. Benim de, düzenli olarak dua
ettiğimde ve meditasyon yaptığımda, yani çakraları sağlıklı ve
güçlü tutan bu çalışmaları yaptığımda, şifalarda çok daha bü­
yük başarı elde ettiğimi gördüm.

Birinci Çakra
Daha önce de söylediğim gibi, yedi çakra vardır. Birinci
ya da kök çakra omurganın dibinde yer alır ve aktif haldeyken
ateşli bir turuncu-kırmızı renktedir. O, dünya katına giren süp­
til enerjiler için bir kanaldır ve düzgün biçimde işlev yaparken
insan dünyaya karşı derin bir bağlılık hisseder. Yedi çakra fi­
ziksel bedendeki yedi büyük salgıbeziyle ilişkilidir. Alice Bai­
ley bu konuda şöyle diyor: "Yedi güç merkezi yedi büyük sal­
J.{ıbezinin yer aldığı aynı bölgede bulunur ve ezoterik öğretiye
göre, her bir salgıbezi, aslında bu güç merkezlerinin fiziksel
tezahürüdür. "35 Birinci çakra böbreküstü bezlerine tekabül eder.
Bildiğimiz gibi, böbreküstü bezleri beden sıvılarının kimyasal
yapısını kontrol eder; onlar her iki böbreğin üzerinde yer
alırlar.

65
İkinci Çakra

İkinci çakra, sakral çakra ya da dalak çakrası olarak bi­


linir. O, üreme organlarının civarında yer alır. Bu çakra güne­
şe tekabül eder ve dolayısıyla aktifken yaşamsal kuvvetin (pra­
nanın) tüm renklerini yayar: Kırmızı, turuncu, sarı, mavi ve
menekşe rengi. O, yumurtalıklar ve erbezleriyle ilişkilidir ve
hem cinsel hem de yaratıcı enerjiyi kontrol eder.

Üçüncü Çakra

Üçüncü çakra, göbek ya da güneş sinirağı (karın boşlu­


ğu) merkezi olarak bilinir. Onun önemi, onun vasıtasıyla ken­
dimizi fiziksel ve eterik dünyaya bağlı hissetmemizden kaynak­
lanır. O, duygusal enerjimizin dışarı aktığı çıkış yeridir. Sıra­
dan insan için, o kişiliğin yeridir. Bu çakra iki renkle, kırmızı
ve yeşille ilişkilidir ve midenin arkasında ve biraz altında bu­
lunan yassı bir organ olan pankreasa tekabül eder. Pankrea­
sın salgıladığı enzimler yağların ve proteinlerin metabolizma­
sında önemlidir. Dahası, pankreas ensülin salgılar ki o kan şe­
keri düzeylerini dengelemekte ve karbonhidratların metabo­
lizmasını kontrol etmekte büyük bir öneme sahiptir.

Dördüncü Çakra
Dördüncü çakra kalp merkezidir; o parlak bir altın ren­
gindedir. O, ışık ve sevgi kaynağıdır ve bu sevgi sadece insan
sevgisi değil, Yeni Ahit in "yaşam suyunun nehirleri"36 olarak
'

şiirsel bir biçimde tasvir ettiği agape sevgi, yani tanrısal sev­
gidir. Kalp çakrası şifada en büyük öneme sahiptir. " . . . Tanrı
sevgisi, insan kalbinden geçerek her tarafa akar. "37 Kalbin dö­
n i.i �türücü enerjileri şifa çalışmasında büyük bir odak noktası­
d ı r . B i z kalbimizle düşünmeyi, bilincimizi o yaşamsal merkez-

66
'Böfüm 6
den yansıtmayı, böylece güçlü şifa ışınlarını şifaya muhtaç
olanlar üzerinde odaklamayı öğrenmeliyiz. Kalp çakrası kalbin
hemen üzerinde yer alır. Timüs salgıbezi kalp çakrasına teka­
bül eder. Onun nasıl çalıştığı hakkında şimdiye dek çok şey bi­
linmemekle birlikte, çağdaş araştırmalar onunla bağışıklık sis­
temi arasında bağlantı kurmaktadır. Bu salgıbezi buluğ çağın­
da en büyük haline ulaşsa ve sonra onun lenfatik dokusunun
yerini basit bir yağ dokusu alsa da, onun uyarılmasının, yetiş­
kinlik çağında da bağışıklık sistemini uyardığına ve güçlendir­
diğine inanmak için bir neden vardır.

Beşinci Çakra
Beşinci çakra gırtlak çakrası olarak bilinir. Eğitilmiş bir
duru-görüre o çoğu zaman hafif yeşilimsi bir ton içeren gümü­
şi mavi renkte görünür. Bu merkez boynun arkasında bulu­
nur, omurilik soğanının heme� altından başlayıp, aşağıya ve
öne, gırtlak çıkıntısının hemen altına kadar uzanır. Bu çakra
önemlidir, çünkü o insanın ifade merkezidir; her varlığın dış
dünyayla yaratıcı bir biçimde iletişim kurmasına olanak verir.
O, bireysel-ruhun (soul) niyetini aktarır. O, fiziksel katta tiro­
it bezi olarak tezahür eder ki bu bez metabolizma hızını kont­
rol ederek bedenin dengesini korur. O, nefes borusunun her
iki tarafında yer alır.

Altıncı Çakra
Altıncı çakra, alın çakrası ya da "üçüncü göz " olarak ad­
landırılır. O, kaşların arasında ve biraz üzerinde yer alır. İki
ana renk arasında, sarı ve -gelişmiş kişilikte menekşe rengi sı­
nırına dayanan- koyu mavi arasında değişen bir renk yayar.
O, görmekle doğrudan ilişkilidir ki bu sadece fiziksel anlamda
görmek değil, daha yüksek katları görmeyi, sezgisel görüşü,
67
!l(ufısafSifa 'TeR!;iK{eri
duru-görüyü ve diğer paranormal biliş biçimlerini içeren mis­
tik anlamda da görmektir. O, yaratıcılığın yeridir; aktif ve açık
olduğunda ise tanrısal zekanın yeridir. Uzaktan şifada o en bü­
yük öneme sahiptir.
Ben, çalışmalarımda, hem alın çakrasından (üçüncü göz)
hem de kalp çakrasından gelen ışınları aynı anda hastaya ak­
tarmanın uzaktan şifada etkili bir yol olduğunu gördüm. Se­
minerlerimde şunu açıklarım: Ben bu iki çakrayı zihinsel ve
fiziksel olarak aktive ettiğimde ve sonra onlardan gelen ışınla­
rın hastam tarafından massedildiğini imgelediğimde, ışınlar has­
ta üzerinde güçlü bir etki yapmaktadır.
Alın çakrasının fiziksel tezahürü hipofiz salgıbezidir ki o
kafatasının alt kısmında yer alır ve genel işlevi büyümeyi ve me­
tabolizmayı düzenlemek olan hormonlar salgılar.

Yedinci Çakra
Yedinci çakra, taç çakra olarak bilinir. Aktifken, en par­
lak çakradır. O pek çok renkle titreşir görünür, ancak eğitil­
miş göze o ağırlıklı olarak menekşe rengi görünür. O, başın
tepesinde yer alır ve Hindu kutsal yazılarında "bin yapraklı
lotus" olarak adlandırılır. O, uyandırılacak son çakradır ve bu
yüzden ruhsal mükemmelliğin en yüksek düzeyine tekabül eder.
Diğer çakralar gibi, o da daha yüksek katlardan bize akan yük­
sek enerjiler için bir kanaldır; ancak, diğerlerinden farklı ola­
rak, o tam aktif olduğunda kendini ters çevirebilir ve o zaman
bir merkezi güneş gibi ışık yayar, tüm çevresine sevgi ve bere­
ket yağdırır. Taç çakra, orta beynin alt kısmında yer alan epi­
fiz salgıbezine tekabül eder. Onun işlevi tıbbi olarak tam anla­
şılmamıştır, ama onun büyümeyle ilgili olduğuna dair kanıt­
lar vardır; bunun ötesinde çok az şey bilinmektedir. Onun şifa
için önemi, en derin ruhsal enerjilerin alıcısı olmasından kay-

68
q]öfüm 6
naklanır ve fiziksel hastalıklar üzerinde dönüştürücü bir etki­
ye sahip olan da bu enerjilerdir. Taç çakra yoluyla bedene gi­
ren enerjiler yenilenebilir enerjilerdir; ve yenilenme çalışması
için daha fazla ruhsal güç üretildikçe, daha fazla enerji çakra­
ya akarak, bireyin başının üzerinde saf ışıktan ve tanrısal ener­
jiden oluşan gerçek bir taç meydana getirir.
Ben kendimi tümüyle şifa çalışmalarıma verdikten kısa
bir zaman sonra, bir şifa seansı sırasında ve sonrasında başı­
mın titreştiğini fark etmeye başladım; bu titreşim başımın te­
pesinde başlayıp tüm kafatasıma yayılıyordu. Ben daha çok ça­
lıştıkça, titreşim de o kadar çok belirginleşti, sonunda sanki
tüm gün -sonra günler- boyunca, ona dikkatimi verdiğim her
defasında güçlenerek devam eder oldu. Bu son derece hoş bir
histi, ama beni şaşırtıyordu, ta ki bazı meslektaşlarım taç çak­
ranın bir özelliğini (enerjilerin kendilerini ters çevirebildiğini)
ve birçok şifacının bu titreşimi hissettiğini ve bir kez bu titre­
şim -genelde spiritüel bir hizmet yaparken- başladığında, bu
enerjinin kendi kendini üretir hale geldiğini bana hatırlatın­
caya dek . . .

Çakraları Açmak ve Dengelemek


Çakralar, görmüş olduğumuz gibi, fiziksel bedenimize ener­
ji aktaran deliklerdir (menfezlerdir); her bir çakra farklı bir fre­
kanstaki enerjinin giriş kapısıdır. Bu kapıların herhangi biri
herhangi bir nedenle kapandığında ya da tıkandığında, sorun­
lar ortaya çıkar, çünkü fiziksel bedeni beslemesi için gerekli
enerji kısıtlanmıştır ve bu sorunlar daha sonra fiziksel hasta­
lıklara dönüşecektir. Bu sorunları düzeltmek için, sizin yedi çak­
rayı açmanız ve dengelemeniz gerekir. Aşağıda tarif ettiğim
teknik, düzenli olarak uygulandığında, tam da bunu yapacak­
tır. Ben onu "çakra dengeleme" olarak adlandırıyorum.

69
!l(ufısalSifa TeR!fif([eri
Beş dakika boyunca rahatça oturabileceğiniz ya da yata­
bileceğiniz sessiz bir yer bularak başlayın. Oturmanız ya da
yatmanız hiç fark etmez. Sadece sırtınızın düz olmasına dik­
.
kat edin. Lotus duruşuna aşina olanlarınız için o duruş yeterli
olacaktır; eğer o duruş size zor geliyorsa, onu herhangi bir ne­
denden ötürü rahatsız edici buluyorsanız, elleriniz yanınızda,
sırtüstü yatarak da aynı iyi sonuçları alabilirsiniz. Öyleyse, ya
lotus duruşunda oturarak, ya dik arkalıklı bir koltukta otura­
rak ya da sırtüstü yatarak rahat edeceğiniz bir duruş bulun.
Sonra gözlerinizi kapatın ve gevşeyin. Zihninizin serbestçe ge­
zinmesine izin verin ve onu kontrol etmeye çalışmayın, onun
mükemmel gevşeme yerine (kutsal sığınağınıza) gitmesine izin
verin.
Orada bir süre dinlenin ve sonra beşten bire kadar geriye
doğru saymaya başlayın, her sayıda uzun ve derin bir nefes
alın ve daha derinlere sürüklendiğinizi hissedin. Zihni herhan­
gi bir biçimde kontrol etmeye hiç ihtiyaç yoktur, onun istediği
yere gitmesine izin verin. Bir sayısına ulaştığınızda, zihniniz­
den şu onaylamayı yapın: "Ben derin bir biçimde gevşedim, ken­
dimi önceki halimden daha iyi hissediyorum. " Görebileceğiniz
gibi, her ruhsal uygulama sırasında kendimizi yeniden prog­
ramlama fırsatını kullanıyoruz. Sonra dikkatinizi omurganın
dibindeki birinci çakraya verin. Siz ona dikkatinizi verir ver­
mez, çakra titreşmeye ve karıncalanmaya başlayacaktır. Siz
her bir çakranın yerini böyle saptayabilirsiniz ; karıncalanma
hissi çakranın merkezinden kaynaklanır. Dikkatinizi çakrala­
rınıza verdiğinizde, onların açıldıklarını ve genişlediklerini his­
sedeceksiniz. Siz, onların nerede yer aldıklarını ve onlardan
auranıza geçen enerjilerin neden olduğu nabız atışlarını ve ka­
rıncalanmayı hissedebilirsiniz.
Dikkatinizi birinci çakraya vererek, sadece onun yerini
saptayabilmekle kalmazsınız, dikkatinizin zihinsel kuvveti onu
70
'Böf:üm 6
aktive etmeye hizmet eder. Bu zihinsel uyarım, çakraların açıl­
masında ilk adımdır. Sonraki adım, her bir çakradan doğru, ne­
fes almaktır. Böylece, nefesin doğasında mevcut olan enerjiyi
devreye sokarak onları daha da çok uyarabilirsiniz ki nefes bu­
rada "prana"nın (yaşamsal kuvvetin) çakralara sunulan bir te­
zahürüdür. Bu iki alet, yani zihin ve nefes sizin hizmetiniz­
deyken, siz enerji merkezlerinizi açma ve dengeleme sürecini
kolayca başlatabilirsiniz. Ona zihinsel olarak dikkatinizi vere­
rek, (omurganın dibindeki) birinci çakra ile başlayın. Sonra
onun içine doğru nefes alın ve -nefes alış ile veriş arasında hiç
ara vermeden- nefes verin ve bunu yaparken evrensel OM se­
sini çakradan doğru nağmeyle seslendirin. * Son aşamada (ne­
fes verirken bu sesi çıkarırken) hatırlanması gereken önemli
şey şudur: Seslendirdiğiniz müzikal nota, çakrada sempatik
(uyumlu) bir titreşime neden olmalıdır. Bu fenomeni, bir diya­
pazon çalındığında, bir kemanın telleri arasında diyapazonla ay­
nı sese akortlu olanın sempatik titreşimine (aynı tonda çınla­
masına, rezonans haline) benzetebiliriz . OM mantrasını ses­
lendirme sürecini, kök çakradan başlayıp taç çakrada bitire­
rek, her bir çakradan doğru üç kere tekrarlayın.
OM sesini (OHM diye okunur), birinci çakra için Sol no­
tasıyla başlayarak, her bir çakra için bir nota yükseltin, böyle­
ce yedi çakra için skalanın yedi notasını seslendirin. Çakra den­
geleme tekniği sadece üç, dört dakika alır, ama o kadar kısa
bir sürede bile alınan sonuçlar dikkate değer olabilir. Bu sü­
reçte çakralar sadece açılmakla kalmayıp, dengeye de kavuşa­
rak enerjilerde sağlıklı bir bütünleşme yaratırlar ve bu da fi­
ziksel bedenin enerji sistemini güçlendirir ve yeniden canlan­
dırır. Sizi hem içsel hem dışsal çevrede karşılaştığınız olum­
suzluklardan koruyan süptil enerji sistemi de güçlenir. Birçok
* OM, Sanskritçe'de evrensel titreşimin sesidir. Bu ses Tanrı'nın yaratılış sı­
rasında çıkardığı ilk sestir ve tüm yaratılmışların birleşik sesidir.

71
!l(ulisalSifa 'Iek!Ji.K[eri
kişi onun etkilerini yarım saat ya da daha fazla meditasyon
yapmanın etkileriyle kıyaslar. Ben, daha uzun bir meditasyon
için zaman olmadığı durumlarda, bu çakra dengeleme tekniği­
ni bir alternatif olarak tavsiye ediyorum. Bu teknik ideal ola­
rak günde iki kere, sabah ve ikindi vakti uygulanmalıdır. Onu
gece yatmadan önce uygulamanızı tavsiye etmem, çünkü o si­
nirleri uyardığından sizi uyanık tutabilir. Eğer onu düzenli ola­
rak uygularsanız, çok geçmeden etkilerini deneyimlemeye baş­
larsınız. Zihniniz daha uyanık hale gelecek, daha az boş geve­
zelik deneyimleyecek ve içinden daha az parazit geçecektir. En­
dişeleriniz azalacak ve siz kendinizi daha rahat hissedeceksi­
niz. Dahası, enerji düzeyiniz yükselerek sizi daha büyük bir
esenlik duygusuyla dolduracaktır. Bu uygulama fiziksel bede­
ninize prana akışını uyarır, bedeninizin kendini daha hızla iyi­
leştirmesine ve yenilemesine olanak verir. İçinizden daha faz­
la prana akacağından, siz bir şifa kanalı olarak daha yararlı
ve daha başarılı olabilirsiniz. Her zaman olduğu gibi, kendini­
zi şifalandırarak, başkalarını şifalandırmakta daha etkili ola­
bilirsiniz.

72
7

PRANA

Prana, Sanskritçe'de "mutlak enerji" (yaşamsal kuvvet)


anlamına gelir. Aldığınız her nefesle içinize prana aktığına ina­
nılır. Bir insan, bir Pranayama (Nefes Bilimi) Üstadı olduğun­
da, sadece nefesini kontrol etmeyi öğrenmekle kalmaz, tüm var­
lığıyla bu yaşamsal kuvvete dalabilir ve "süptil enerji sistemi"
ni kontrol etmeyi öğrenebilir, böylece enerjiyi gereken herhan­
gi bir titreşime dönüştürebilir. Bu yaşamsal kuvvet kozmik
bir zamk gibi iş görür. O, Bütün'den yayılır, her boyuta akar,
tüm uzayı doldurur ve dört katta bulunan her şeyi birbirine
bağlar. O, evrendeki tüm kuvvetlerin kaynağı olan birincil kuv­
vettir, tüm enerjinin kaynağında bulunan birincil enerjidir; o,
düşünceyi eter aracılığıyla aktarır, ama o düşünce değildir! Pra­
na, madde değildir, ama m,adde tüm çeşitlemeleriyle onun sa­
yesinde vardır. "Var olan" her şey pranadan kaynaklanır ve
sonra farklı titreşimlere dönüşür. Ancak, prana bilinç (Brah­
ma) değildir; o basitçe, her şeyin devam etmesini sağlayan ve
yaşamın yakıtı olan mutlak enerjidir.
Bhagavad Gita'da bu konuda şöyle yazar: "Bir yogi, bir
Pranayama üstadı olabilir ve o zaman Brahma ile bir olabilir
ve Bütün'ün devam eden yaratımında bir birlikte-yaratan ha­
line gelebilir. O, bilinçdışı zihniyle birlikte yaşamsal kuvveti
kullanarak, ihmal edilmiş olanı yenileyebilir ve hastalanmış ola­
nı iyileştirebilir. Onun üstatlığı istediği her şeyi değiştirip dö­
nüştürmesini mümkün kılar: Halden hale, dereceden derece­
ye, koşuldan koşula . . "38
.

Prana, Kathopanişad' da ateşe benzetilir:

73
!l(ufisalSifa 'TeR!Ji.K[eri
Dinle ey N aciteka, çok dikkatle dinle.
Ben, ölümsüzlüğe götüren
ateşin bilgisine sahibim.
Bu ateş, bu enerji,
gerçekten de cennete giden yoldur.
O tüm yaradılışın dayanağıdır
ve yaşamın gizeminde
derinlere kök salmıştır. 39
Bir insan bir pranayama üstadı olduğunda, o yenilemek,
yaratmak ve en önemlisi, iyileştirmek için "mutlak enerji"yi kul­
lanabilir. Pranayı bir insanın "süptil enerji sistemi"ne en kon­
santre şeklinde taşıyan şey nefestir ve siz doğru nefes alarak
enerji (prana) düzeyinizi yükseltebilir ve -elektriği herhangi bir
yararlı amaç için kullandığınız gibi- pranayı kullanabilirsiniz.

Doğal Nefes
Nefes, sadece bedene oksijen taşımaktan daha fazla şey­
den sorumludur. O, daha yüksek alemlerden gelip süptil ener­
ji sistemine akan prananın niceliğini ve niteliğini belirleyerek,
insanın sağlık durumunu büyük ölçüde belirler. Şifacı, dikka­
tini verip kendini açıkça görerek, doğru nefesin önemini öğre­
nir. O, yanlış nefesin, daha yüksek katlardan onun fiziksel be­
denine gelen normal enerji akışını bozduğunu görür. Tanrısal
enerji (prana) daha düşük titreşimlere dönüştürülebilir, ama
o ruhsal kattan kaynaklanır ve şifa açısından bakıldığında, o
Tanrı' dan, Bütün'den gelen tanrısal şifa kuvvetidir.
Yanlış nefes şifa sürecini engeller ve ben şifa süreci der­
ken, kendini iyileştirmeyi ve yenilemeyi de kastediyorum. Bir
insan, sağlığını korumak için doğru nefes almalıdır. Nefes tam
olarak alınmadığında, sığ olarak alındığında, insan ağzından
nefes aldığında ve nefes alış ile veriş arasında nefesini farkın-
74
'BöEi 7
da olmadan tuttuğunda, o kendi sistemini fiziksel düzeyde bo­
zar; ama daha önemlisi, çakralardaki serbest prana akışını bo­
zar. Fiziksel düzeyde, sığ nefes almak diyafram kaslarını -kul­
lanılmadıkları için- güçsüzleştirir. Yanlış nefes almak, aynı ne­
denle, akciğerlerin alt bölümünü de güçsüzleştirir. Yanlış nefes
almak, eterik düzeyden gelen enerjinin serbest akışını engel­
ler ve bunun sonucu olarak duygular bastırılır. Sığ nefes al­
mak, ayrıca, üçüncü ve dördüncü çakralarla, yani güneş sinir­
ağı ve kalp merkezleriyle ilişkili olan sevgi ve ait olma duygu­
larını da bozar. Prana üçüncü ve dördüncü çakralara erişeme­
diğinden, insanın ilişkileri ve dünya ile bağlantısı, yani kurum­
lar, insanlar ve yerler ile bağlantısı bozulur.
Dördüncü çakra, yani kalp çakrası için bu engellenmiş
sevgidir. Tehlike aşikar olmalıdır. Siz sürekli sığ nefesler aldı­
ğınızda, sevgiyi, sıcaklığı ve şefkati kesersiniz ; sonuç olarak,
gerçek doyumun neredeyse sadece sevgi ilişkilerinden geldiği
bir dünyada kendinizi tecrit oltnuş hissedersiniz. Dahası, ete­
rik düzeyde, yani duyguların düzeyinde oluşan herhangi bir
hastalık, en sonunda titreşim değiştirerek fiziksel düzeyde bir
hastalığa dönüşecektir.
Küçük çocuklarla zaman geçirenleriniz, çocukların nefes
alış ile veriş arasında ara vermeden nefes aldıklarını fark et­
miş olabilirsiniz ; bu doğal ve doğru nefes almaktır. Çocuklar
böyle nefes almayı öğrenmezler, o güzel bir biçimde işlev ya­
pan doğal bir ritimdir, ta ki bir şey gelip onu bozana dek. Şi­
facı, çalışması sayesinde "bir çocuk gibi" olur, doğal ritimleri­
ni hatırlar ve bedeninin onlara geri dönmesine izin verir. Ne­
fes alış ile veriş arasında durakladığını fark edenleriniz, bu bö­
lümün sonunda yer alan alıştırmayı uygulayabilirsiniz. O si­
zin bedeninizi yeniden eğitmenize yardım edecektir ve siz bir
çocuk gibi en sağlıklı biçimde nefes almayı hatırlayacaksınız.
Nefes alış ile veriş arasındaki o küçük ara önemsiz görünebi-
75
1{.ulisa!Sifa 'IeR!fif(Jeri
lir, ama o beşinci çakra, yani gırtlak çakrası üzerinde de bo­
zucu bir etki yapabilir. O kendinizi ifade etmenizi engeller ve
bu da çoğu zaman endişe ve çekingenliğe neden olur.
Ağızdan nefes almak başka bir anormal nefes alma biçi­
midir. O, birkaç nedenden ötürü zarar verici olabilir. Normal
solunum organlarını kullanmayı ihmal eden kişi, bedenindeki
filtreleri ve toz tutucuları devre dışı bırakır. Burundan nefes
alındığında, burun mukozası ve kılları gelen tozları, kirleri ve
yabancı maddeleri yakalar; ancak, ağızdan nefes alındığında,
bunların tüm solunum sistemine girmesine izin verilmiş olur.
Ve bu parçacıklar solunum sisteminde birikerek bronşları ve
akciğerleri tahriş edebilir. Bu tahriş daha sonra yangılanmaya
(inflamasyona) ve daha da büyük sorunlara neden olabilir. Bu­
run kanallarının, bedene giren sıcak havayı soğutmak ve so­
ğuk havayı ısıtmak gibi önemli bir işlevi de vardır. Siz ağızdan
nefes aldığınızda, hava aşırı ısı derecelerinde solunum siste­
minize girerek sisteme zarar verebilir. Yogi Ramacharaka, sü­
rekli ağızdan nefes alan bir insanın "doğa yasalarından birini
ihlal ettiğini ve hastalık tohumları ektiğini" söylüyor.40
Hava, uzun ve dar burun kanallarından geçerek, sadece
içindeki parçacıklardan temizlenmekle ve uygun ısı kazanmak­
la kalmaz, arınır da ve hemen sisteme prana salmaya başlar.
Ağızdan nefes almanın başka bir olumsuz yanı daha vardır;
ağızdan nefes aldığınızda, burun kanallarını ihmal etmiş olur­
sunuz ve kullanılmayan kanallar kirlenip tıkanır. Bu sağlıksız
durum, kan toplanması, yangılanma ve iltihaplanma gibi lo­
kal sorunlara yol açabilir.

Yoga Nefesi
Yoga'da, doğru nefes almayı "hatırlamanıza" yardımcı ola­
cak bir teknik vardır. Bu tekniğe, üç bölümlü Yoga nefesi de-

76
'Bölüm 7
nir. Az sonra onu açıklayacağım, ama önce sizden zaten bildi­
ğiniz bir şeyi hatırlamanızı istiyorum: Ben size yeni bir şey öğ­
retmiyorum. Eğer her şeyi doğru perspektifi içine yerleştirir­
sek, insanların hasta olmayı öğrendiklerini göreceksiniz. Bizim
asıl halimiz kusursuz bir uyum ve sağlık haliydi. Hasta olmak
ise ancak, insan ona bilinçli ve bilinçsiz destek verdiği sürece
devam eden bir süreçtir.
Hasta olmak durağan bir varoluş hali değildir. O bir sü­
reçtir, akıcıdır ve ancak siz onu beslediğiniz sürece devam eder.
Desteğinizi çekerek, bu süreci tersine çevirebilirsiniz . Bir kez
onu beslemeyi bıraktığınızda, onun sürmesi için gerekli koşul­
ları değiştirdiğinizde, hastalık açlıktan kırılacak ve en sonun­
da yok olacaktır.
Doğru nefes aldığınızda, sisteminizi besler ve canlandı­
rırsınız. Yaşamsal kuvvet (prana), bedenin kendi kaynaklarını
hastalığa karşı harekete geçirmesine yardım eder. Ona karşı
daha büyük bir kuvvet harekete geçirildiğinde, hastalık geri­
lemek ve sonunda yok olmak zorundadır.
Benim Yoga Nefesi dediğim tam nefes, üç temel nefesin
bir sentezidir. Üç temel nefes şunlardır: Karından nefes al­
mak ki bunda karın genişler ve aşağı doğru gerilir; orta-nefes
ki bunda hava, karnı doldurduktan sonra genişleyerek göğüs
boşluğunu doldurur, göğüs kafesini genişletir ve omuzları kal­
dırır; burundan nefes almak ki bunda hava, önce karnı ve son­
ra göğsü doldurduktan sonra, burun kanallarını doldurur ve
devam ederek kafayı doldurur. Tam Yoga nefesinde, siz sade­
ce fiziksel bedeninize daha fazla oksijen almakla kalmaz, ka­
rından kafanın tepesine kadar prana alarak çakraları da uya­
rırsınız. Bildiğiniz gibi, prana da her şey gibi titreşir ve onun
titreşimi çakraları etkiler, onların açık kalmalarına ve uyum­
lu biçimde işlev yapmalarına yardımcı olur.
Doğru nefes almak, bu kitapta sözü edilen diğer teknik-
77
'l(ufısalŞifa 'TeR!Jif<[eri
lerin asli bir parçasıdır. Bu yüzden, hepinizi her gün vakit ayı­
rarak, aşağıda tarif edilen alıştırmayı uygulamaya davet edi­
yorum. Onu çok yararlı bulacaksınız.
Sırtınız dik olarak ve ayaklarınız zemine düz basarak ra­
hat bir pozisyonda oturun. Eğer isterseniz lotus pozisyonunda
oturabilirsiniz. Sonra, sağ elinizi karnınıza, güneş sinirağının
hemen altına koyun. Bu, nefesinizin ritmini hissetmenize yar­
dım edecek ve onu daha akıcı ve ritmik hale getirecektir. Son­
ra gözlerinizi kapatın. Gözleri kapatmak şart değildir, ama bu
sizin gevşemenize yardım edecek ve ritmik nefesi kolaylaştıra­
caktır. Nefes alarak başlayın; önce akciğerlerinizin alt kısmını
havayla doldurun. Eliniz karnınızın üzerinde olarak, mideniz
hafifçe genişlerken diyafram kaslarınızın gerildiğini hissede­
ceksiniz. Nefes almaya (sadece almaya) devam ederek havanın
akciğerlerinizin orta ve üst kısmını doldurduğunu hissedin.
Omuzlarınız kalkacak ve akciğerler genişlerken göğüs kafesi­
nin kasları gerilecektir. Orta-nefes esnasında, bazıları sırtın
üst kısmında, kürek kemikleri arasında ağrı hissederler. Bu ağ­
rıya, yıllardan beri kasılmış ve sertleşmiş kaslar neden olur.
Bu, büyük ölçüde, yanlış nefes almaktan kaynaklanır. Bu kü­
çük rahatsızlığın cesaretinizi kırmasına izin vermeyin, devam
edin; birkaç gün içinde bu rahatsızlık kaybolacak ve kasları­
nız normal esnekliklerine yeniden kavuşacaktır. Hava akciğer­
lerinizi doldurduktan sonra, onun yükselmeye devam ederek
burun kanallarınızı ve kafanızı doldurmasına ve size hafif ve
hoş bir his vermesine izin verin. Nefes verdiğinizde, süreci ter­
sine çevirin, önce burun kanallarının boşalmasına, sonra akci­
ğerlerin üst, orta ve alt kısımlarının boşalmasına izin verin.
Omuzlarınız doğal olarak düşecek ve diyafram normal pozis­
yonuna geri dönecektir (bkz. Tablo 3) . Nefes alış ile veriş ara­
sında ara vermeden, bu alıştırmayı beş dakika kadar sürdürün.
İlk başta, bu uygulama için gün içinde özel zamanlar ayırın,
78
'Bö[üm 7

Tablo 3: Yoga Nefesi

79
1{.ufisafŞija 'Ie(Q;if([eri
ama bir kez bu ritmi uygulamada ustalık kazandığınızda, bu
nefes biçimini norm olarak benimsemelisiniz . Nefesinize dik­
kat edin ve o sığlaştığı her seferinde onu yavaşça tam nefese ge­
çirin. Şimdi bir uyarıda bulunmalıyım: Kendinize karşı nazik
davranın! Sürekli olarak kendinizi ve nefesinizi izlemeyin. Bu­
nu bir saplantı haline getirmeyin, çünkü bu durumda kendi­
nizi başka alanlarda baltalar ve -özgürleştirmek yerine- daha
da kısıtlarsınız.

Sıvı Nefes
Bu alıştırmanın yararlı bulduğum bir çeşidi vardır. O, ön­
ceki alıştırma ile aynıdır; aradaki tek fark, nefes alırken, o­
nunla birlikte yaşam kuvvetinin sıvı halde içinize aktığını im­
gelemenizdir. Bu, elbette, sizin imgelemenizde sıvı olarak -ya
da daha iyisi, ışık ve enerjiyle dolup taşan bir sıvı olarak- gör­
düğünüz pranadır. Her nefes alışta, bu sıvının burun kanalla­
rınıza, sinüslere, bronşlara, akciğerlere aktığını imgeleyin ve her
nefes verişte, bu enerjinin tüm bedeninize yayılarak organla­
rı, dokuları, hücreleri, hatta molekülleri yeniden şarj ettiğini
imgeleyin. Bu alıştırmanın, sizin zihninizi, hücrelerin çekirdek­
leri de dahil olmak üzere, tüm bedeninizdeki bilinç merkezle­
rini yeniden programlamak gibi bir etkisi de vardır. Siz, bede­
ninizin hücresel düzeyde bile yeniden canlandığını imgeleye­
rek, o realiteyi zihinsel katta yaratırsınız ve sonra dönüşüm
(titreşim değişikliği) yoluyla, hücreleriniz enerji alıp güçlenir­
ler.
Bir kez tam olarak nefes almaya başladığınızda, çok geç­
meden bunun olumlu sonuçlarını görürsünüz. Deneyimleyece­
ğiniz ilk şey, canlılığınızın artması olacaktır. Endişe ve dep­
resyona daha az eğilimli olduğunuzu fark edeceksiniz . Dahası,
bu hislere eşlik eden sinirli zihinsel gevezelik ve marazi dü-

80
'Bölüm 7
şünceler yavaş yavaş yok olacak. Çakralar açıldıkça, duygula­
rınız daha kolayca akacak ve daha derinleşecek. Zayıf bir bel­
leğe sahip olanlarınız, doğru nefes aldığınızda belleğinizin güç­
lendiğini fark edeceksiniz. Gerçek "benliğiniz " ve kişisel "ira­
deniz" ile daha çok temasta olacaksınız. Bedeninize daha çok
prana aktıkça, daha büyük bir içsel kuvvet ve daha fazla ener­
ji hissedeceksiniz. Kötü alışkanlıklarınızı yenmek için daha faz­
la güce sahip olacak ve bağımlılıklarınızdan çabuk kurtulacak­
sınız. Yoga nefesi özellikle çok sigara içenleriniz için yararlı­
dır. Siz doğru nefes almaya başladığınızda, sigara içme arzu­
nuz önemli derecede azalacaktır. Doğru nefes, bu kitapta oku­
yacağınız birçok tekniğin temelini oluşturur. Öyleyse artık de­
rin ve tam olarak nefes almaya başlayın ve şu andan itibaren
doğru nefes alma alışkanlığını kazanın. Eğer bunu yaparsa­
nız, bir daha asla yanlış nefes alma alışkanlığınıza geri dön­
meyeceksiniz.

81
82
8

UZAKTAN ŞİFA

Şifa konusunda ilerleme kaydettikçe, içsel çevrenizin da­


ha çok farkında olacaksınız. BEN'İM, yani bilinçdışı "benliği­
niz " hakkında daha çok şey öğreneceksiniz. Süptil enerji sis­
teminizden, yani enerjiyi kanalize eden ve dağıtan sistemden
daha fazla prananın aktığını hissedeceksiniz; dikkatinizi ver­
meyi daha kolay bulacaksınız ve kim olduğunuzu hatırlamaya
başlayacaksınız. Bilinçdışı "benliğin" yeniden uyandırılması ve
özgürleştirilmesi şifada başarı için gereklidir. Siz sadece alt
(bilinçli) benliğinizle özdeşleşmeyi reddederek yeniden denge­
ye kavuştuğunuzda, tanrısal bilincin bir temsilcisi olabilir ve
şifa enerjisi için bir kanal işlevi yapabilirsiniz. O zaman, ka­
rizmanız, yani yeni dengenizin işareti karşılaştığınız herkes ta­
rafından açıkça görülecektir ve siz gittiğiniz her yere şifa gö­
türeceksiniz. Çağdaş Zen üstadı D.T. Suziki, "Eğer bir insan
bir sanatın (bizim durumumuzda, şifanın) ustası olmayı ger­
çekten istiyorsa, teknik bilgi yeterli olmaz " diyor ve şöyle de­
vam ediyor, "İnsanın tekniği aşması gerekir ki o sanat bilinç­
dışından kaynaklanan sanatsız (doğal) bir sanat haline gele­
bilsin. "41
Önceki bölümlerden bildiğiniz gibi, zihin beta frekansın­
dayken, yani bilinçli düzeydeyken sözcüklerle düşünür. Şunu
da biliyorsunuz ki, beyin dalgası frekansı yavaşlayıp alfa/teta
düzeyine geçtiğinde, zihin imgelerle (görüntülerle) düşünür. Siz
alfa/teta düzeyinde, yani bilinçdışı düzeyde iken, sürekli şifa
alır ve yenilenirsiniz; ayrıca, iki insan arasında şifa enerjisi bu
düzeyden en kolayca akar.

83
'l(ufısa!Sifa 'Tel<:!Jif([eri
Şifa Enerjisini Odaklamak
Bildiğiniz gibi, insan zihinsel imgeleme yoluyla bilincini ev­
rende istediği yere yansıtabilir. Ayrıca, o zihinsel yansıtmayla
(projeksiyonla), imgeleme ile zihinsel katta yeni realiteler ya­
ratarak fiziksel realiteyi değiştirebilir. Dahası, imgeleme yete­
neği, insanın zihinsel (şifa) enerjilerini şifaya ihtiyacı olanlara
odaklamasına olanak verir. İmgelemeyi hayal kurmaya benze­
tebilirsiniz; ancak, imgelemede -hayal kurmaktan farklı olarak­
imgeler gelişigüzel yaratılmaz, seanstan önceki ya da seans sı­
rasındaki onaylamalarla bilinçli olarak programlanır. Bilinçli zi­
hin, yani rasyonel, nesnel zihin bir bilgisayar klavyesi olarak
düşünülebilir. Onun vasıtasıyla, insan istediği şeyi programla­
yabilir, bir başka deyişle onaylayabilir; o zaman, Edgar Cayce'
in Akaşik Kayıtlar dediği, Carl Jung'un Kolektif Bilinçdışı Zi­
hin dediği- merkezi veri bankasından gelen bilgi bilinçli zih­
nin ekranında imgeler şeklinde belirecektir. Biz bu imgeler prog­
ramlama yeteneğini alıp ondan evrensel olarak uygulanabile­
cek bir şifa tekniği geliştirebiliriz. Onunla, ihtiyacı olanlara şi­
fa enerjileri yöneltebiliriz.

Alfayı Deneyimlemek
İstediğiniz zaman alfa/teta düzeyine girmek için güveni­
lir bir yöntemi daha önce öğrenmiştiniz. Bu, şifada önemlidir,
çünkü şifa onaylamalardan ve imgelemeden daha fazla bir şey­
dir. Şifa, (Bütün'den gelen) ruhsal enerjinin şifacı tarafından
(o, alfa/teta düzeyinde bulunurken) hastaya kanalize edilmesi­
dir. Size şunu tekrar hatırlatmalıyım ki, Bütün'den, yani şifa
kaynağından gelen enerjiyi hastaya aktaran kişi şifayı gerçek­
leştiren değildir; o sadece, onun aracılığıyla gelen enerjiyi ak­
tarır ve odaklar.
Ama bu enerjiyi odaklamak için, şifa kaynağı olan Bütün
84
'Böfüm. 8
ile -kolaylık olsun diye- şifacı dediğimiz kanal arasında bir
uyum bulunmalıdır. Şifa enerjisini zihin aracılığı ile ya da zi­
hinsel kattan hastaya odaklama süreci bu bölümün konusu­
dur. Bu bölümde, daha önce öğrendiğiniz nefes ve meditasyon
tekniklerini zihinsel yansıtma ile birleştirerek, "görsel ekran"
denen bir tekniği yaratacağız. Siz şifa enerjisinin kaynağı olan
Bütün ile uyum halinde olduğunuz sürece, şifa için bu görsel
ekranı kullanabilirsiniz.

Teslimiyet
Şifa, bir insan şifa kaynağı ile uyum halinde olduğunda,
bilinçdışından kaynaklanır. Bu uyumun deneyimlenmesini en­
gelleyen, bilinçli zihnin bir işlevi olan egodur. Şifacı, kapıyı şi­
fa enerjisine açmak için, egoyu ezmeden görevden almalıdır. An­
cak o zaman uyum gerçekleşebilir. Bu uyum, şifacının teslimi­
yeti ile sağlanabilir; şifacı egoyu kenara iterek BEN'İM' e yer
açtığında bu mümkün olabilir.
Teslimiyet daima "şimdi"de gerçekleşen bir süreçtir; ama
o, insanın içinde derin bir iz bırakabilmesi için, birçok kere
tekrarlanmalıdır. O, meditasyon, yoga nefesi, imgeleme ve özel­
likle onaylamalar yoluyla hızlandırılabilir. Siz bir kanal olmak
istediğinizi, sizin kanalınızla gelmeye çalışan enerjiye teslim ol­
mak istediğinizi ne kadar çok onaylarsanız, ilerlemeniz o ka­
dar hızlı ve Bütün ile ilişkiye girmeniz o kadar çabuk olacak­
tır. Kutsal Kitap 'ta bu konuda şöyle yazar: "Beni çağırın, ben
size yanıt vereceğim ve size bilmediğiniz büyük ve kudretli şey­
leri göstereceğim. "42
Onaylamalar, insan alfa/teta halindeyken en büyük etki­
yi yapar. Dahası, alfa/teta haline geçmek tüm şifa tekniklerin­
de bir önkoşuldur. Öyleyse, biz alfa/teta düzeyine girerek ilk
şifa meditasyonumuza başlayacağız.

85
!l(ufısalSifa 'Iel(!;ikferi
Alfa/Teta Düzeyinde Şifa
Alfa/teta düzeyine girmek için sadece şu talimatları izle­
yin: Sırtınız dik olarak rahat bir pozisyonda oturun ve öaha
önce öğrendiğiniz Yoga nefesine başlayın; nefes alış verişler ara­
sında ara vermeden tam nefesler alın. Yoga nefesine devam
ederken gevşeyin ve yavaş yavaş beşten bire, yani geriye doğ­
ru saymaya başlayın, her sayıyı üç kere tekrarlayın ve gözü­
nüzde canlandırın. Bir sayısına ulaştığınızda, kendi kendinize,
"Şimdi derin bir biçimde gevşedim ve kendimi önceki halim­
den daha iyi hissediyorum" deyin. Derin Yoga nefesine devam
edin ve hazır olduğunuzda ondan bire, geriye doğru sayın ve
her sayıyı zihninizden tekrarlarken nefes verin. Bir sayısına
ulaşana dek böyle devam edin. O zaman kendinizi çok hafif,
çok gevşemiş ve zihnen çok uyanık hissedeceksiniz. Şimdi zih­
ninizden şu onaylamayı yapın: "Bu zihin düzeyine her gelişim­
de, zihnimi daha çok ve daha yaratıcı biçimlerde kullanmayı
öğreniyorum. "

Merkezi Pranik Titreşim


Fiziksel bedeni gevşetmenin, bu meditasyonda öğrenece­
ğiniz alternatif bir yöntemi vardır. Zihinsel yansıtma sırasın­
da yaptığınız gibi fiziksel bedeninizin farklı bölümlerini kas­
mak ve gevşetmek yerine, bu meditasyonda bedeninizin her bö­
lümüne bilinçli olarak dikkatinizi vereceksiniz, önce o bölümü
zihinsel olarak uyaracak, sonra onun içinden akan bir titreşi­
mi hissedeceksiniz. O zaman tüm gerilimden kurtulduğunuzu
zihinsel olarak deneyimleyeceksiniz. Sözünü ettiğim titreşime
"merkezi pranik titreşim" denir. O her zaman sizinle birlikte­
dir. O sizin eterik bedeninizin bir tezahürüdür. Her ne zaman
eterik beden fiziksel bedenin hapsinden kurtulsa, siz onun bi­
linçli olarak farkına varırsınız . Bu, siz -meditasyon ya da uy-
86
'13öfüm 8
ku sırasında- alfa/teta düzeyinde bulunuyorken gerçekleşebi­
lir.
Bazılarınızın, uykudan aniden uyandığınızda, fiziksel be­
deninizin onu kımıldatamayacak kadar güçlü bir biçimde tit­
reştiğini biliyorum. Bu geçici titreşim ve felç hali, insan eterik
beden fiziksel beden kılıfına tekrar girmeden önce uyandığın­
da meydana gelir.
Siz uyurken eterik beden fiziksel bedenin dışına çıkar ve
orada daha yüksek katlardan gelen enerjiyle yeniden şarj olur.
Bu, uykunun işlevlerinden biridir. Eğer eterik beden fiziksel be­
denin biraz dışındayken bilinçliyseniz ya da bilinçdışı zihinsel
faaliyeti bilinçli zihinsel faaliyet ile bütünleştirmişseniz, bu tit­
reşimi bilinçli olarak deneyimlersiniz. İkincisi siz alfa/teta dü­
zeyinde şifa verirken meydana gelen şeydir. Siz alfa/teta düze­
yinde çalışırken, merkezi pranik titreşime dikkat etmeli ve onun
yenileyici etkilerini deneyimlemenize izin vermelisiniz. O, fizik­
sel bedeni gevşettiği ve yenilediği için ve "elleri hastanın be­
denine koyarak" yapılan direkt şifada kullanılabildiği için ya­
rarlıdır.

Fiziksel Bedeni Gevşetmek


Dikkatinizi ayaklarınıza vererek fiziksel bedeninizi gev­
şetmeye başlarsınız ; dikkatinizi ayaklarınıza birkaç saniye bi­
le verirseniz, onların karıncalandığını hissetmeye başlayacak­
sınız. Bu karıncalanma hissine kan dolaşımı neden olur. O pra­
nik titreşim değildir, ama bazen onu harekete geçirir. Dikka­
tinizi vermenin, sizi alfa/teta düzeyinde tutmak gibi bir özelli­
ği de vardır. Eğer bu düzeyde yeterince uzun bir süre kalırsa­
nız, pranik titreşimi hissetmeye başlayacaksınız. Ama şimdi­
lik, sadece dikkatinizi ayak parmaklarınıza verin, onlardaki ka­
rıncalanmayı hissedin ve sonra parmaklarınızın gevşediğini his-

87
1(ufısalSifa 'TeR!;if([eri
sedin. Sonra titreşimin ayaklarınıza yayıldığını ve ayaklarını­
zın gevşediğini hissedin. Dikkatinizi ayak bileklerinize vere­
rek uygulamayı sürdürün. Onlar karıncalanmaya ve gevşeıpe­
ye başlayana dek dikkatinizi onlara verin. Ayak bileklerinize
masaj yaptığınızı ya da onları sıvazladığınızı imgelemeyi ya­
rarlı ve gevşetici bulabilirsiniz. Bu imgelemeyi, bedeninizin on­
dan yarar göreceğini düşündüğünüz her bölümünde kullana­
bilirsiniz. Bedeninizin farklı bölümleriyle zihinsel olarak konuş­
mak onların gevşemesine yardımcı olacaktır. Her hücrenin ken­
di bilinç merkezine sahip olduğunu, düşüncelerinizin ve sözle­
rinizin onları etkilediğini hatırlayın.
Dikkatinizi baldırlarınıza yönelterek bu fiziksel gevşeme
sürecini sürdürün. Oradan dizlerinize geçin. Karıncalanma his­
sinin dizlerden yukarıya, uyluklara geçişini hissedin. Onlar ta­
mamen gevşeyene dek dikkatinizi uyluklarınıza verin. Kalça­
larınız, kaba etleriniz, leğen kemiği, alt karın, alt sırt, üst ka­
rın ve orta sırt bölgelerinde de bu şekilde devam edin. Sonra
dikkatinizi nefesinize verin, derinleşene ve daha ritmik hale ge­
lene dek onu izleyin. Her nefes alışta prananın solunum siste­
minize girdiğini imgeleyin ve her nefes verişte prananın ener­
jiyle dolup taşan bir sıvı şeklinde göğsünüzden dışarı fışkıra­
rak yayıldığını imgeleyin. Sonra göğsünüzdeki ve omuzlarınız­
daki karıncalanmayı hissedin. Dikkatinizi omuzlarınıza verin
ve onların gevşediğini hissedin. Bu noktaya kadar bazılarınız
merkezi pranik titreşimi hissetmiş olacaksınız. Pranik titreşi­
mi diğer duyumlardan ve titreşimlerden ayırt edebileceksiniz,
çünkü sadece pranik titreşim siz dikkatinizi ondan uzaklaştır­
dıktan sonra da devam eder. Omuzlarınızın gevşediğini his­
settikten sonra, dikkatinizi parmaklarınızda odaklayın. Gevşe­
me sürecine parmaklarınız, elleriniz, bilekleriniz, alt kolları­
nız, dirsekleriniz ve üst kollarınız ile devam edin; sonra boy­
nunuza geçin. Yüzünüz özel bir dikkat gerektirir. Çoğu insa-
88
'Böfüm 8
nın duygusal gerilimleri yüz kaslarında depolanır. Çeneniz ile
başlayın, sonra ağzınıza, yanaklarınıza, burnunuza, kulakları­
nıza, gözlerinize ve alnınıza geçin; karıncalanma hissinin en­
senizden yukarı doğru yayıldığını, sonra tüm kafatasınızın ka­
rıncalandığını ve tamamen gevşediğini hissedin. Şimdiye dek,
çoğunuzun karıncalanma hissinin yerini merkezi pranik titre­
şimin aldığını hissetmiş olması gerekir. Genellikle, pranik tit­
reşim göğüste başlar, ama eğer beden tamamen gevşemişse, o
hızla tüm bedene yayılacaktır.
Bazılarınız için, merkezi pranik titreşimi tanımak biraz
uygulama gerektirecektir ve onunla çalışmak için ise herkesin
uygulama yapmaya ihtiyacı vardır. Tüm bedeniniz gevşediğin­
de ve siz merkezi pranik titreşimin bedeninizde aktığını his­
settiğinizde, bir enerji dalgasının taç çakranıza aktığını ve taç
çakradan bedeninizin her bölümüne aktığını imgeleyin ve his­
sedin. Enerjinin bedeninizi gevşettiğini ve yeniden canlandır­
dığını hissedin. Sonra zihninizin- sürüklenmesine izin verin. O
sürüklenirken ve görsel imgeler kendiliğinden belirmeye başlar­
ken, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Bu zihin düzeyine ulaş­
tığım her seferinde, zihnin daha derin ve daha sağlıklı düzey­
lerine geçmem daha kolaylaşıyor. " Sonra kendinizi kutsal sı­
ğınağınızda görün. Orada beş dakika kadar ya da tatmin ola­
na dek kalın. Sonra oradan ayrılın ve zihninizden şu onayla­
mayı yapın: "Ben şifa için açık bir kanalım ve şifa enerjisi be­
nim içimden akıyor. "

Görsel Ekran
Sonra, iki metre ötenizde (bir sinema perdesi gibi) bir
ekran imgeleyin. Onun bir platformun üstünde durduğunu im­
geleyin ki ekran başınızdan otuz derece yukarıda bulunuyor
olsun. İyileşmesini istediğiniz kişinin ismini zihninizden tek-

89
j(ufısalSifa 'Tek:!JiR[eri
rarlayın. Gözlerinizi otuz derece yukarı çevirin, o kişinin o
ekranda belirdiğini göreceksiniz. Eğer doğru bilinç düzeyin­
deyseniz, bu herhangi bir çaba gerektirmeyecektir. Eğer &lfa/
teta düzeyindeyseniz, hastanız kendiliğinden ekranda belire­
cektir. Eğer kalbinizi, yani dördüncü çakrayı açar ve hastanızı
ekranda sevgiyle tutarsanız, onun görüntüsü titremeden ek­
randa kalacaktır. Ben, şifacı kalbini açtığında ve ekranda gör­
düğü kişi için sevgi ve şefkat hissettiğinde, imgelemedeki tüm
sorunların çözüldüğünü keşfettim. Hastanızı ekranda gördü­
ğünüzde, ondan iki metre uzakta değil, onun yanında durdu­
ğunuzu imgeleyin. Zihinsel olarak, sağ elinizi hastanızın bede­
ninin hasta bölgesine, sol elinizi de onun sırtına, o hasta böl­
genin tam karşısına koyun (bkz. Tablo 4) . Eğer hastanızın,
örneğin, kalp rahatsızlığı varsa, sağ elinizi onun kalbine, sol
elinizi de onun sırtına, kalbin karşı tarafına koyun. Beş duyu­
nuzun tümünü açık, aktif ve uyanık halde tutun ve hissetme­
nize izin verin. Hissetmek derken, hastaya duygusal olarak
bağlı olmayı kastetmiyorum. Şifada, tüm ruhsal ve psişik ça­
lışmalarda olduğu gibi, duyularınızı ve hislerinizi asla devre
dışı bırakmazsınız. Tam tersine, etkili bir kanal olmak için,
duygularınızın özgürce akmasına izin vermeli ve duyularınızı
açık tutmalısınız. Çalışmanızın sonuçlarına ya da meyvesine
saplanıp kalmaktan da kaçınmalısınız. Egonuzun, çalışmanıza
-şifa sürecine kişisel olarak bağlanacağınız kadar çok- karış­
masına izin vermemelisiniz. Şifada, siz sadece bir kanal oldu­
ğunuzdan, çalışmanızı daima zihninizde bir ödül düşüncesi ol­
madan yapmalısınız. Yeni Ahit ' te tarif edildiği gibi, bir "yar­
dımseverlik" tutumu gereklidir. Bhagauad Gita bunu şöyle açık­
lar: "Bu dünyada, insanlar, o fedakarlık olarak yapılmadıkça,
eylemleri tarafından zincire vurulurlar. Bu yüzden, eylemleri­
nizi bir bağlılık olmadan, sadece fedakarlık olarak yapın. "43
Şunu hatırlamalısınız: Eğer hastanızın görüntüsünü o ek-
90
'13öfü:m 8
randa titremeden (sabit) tutmak istiyorsanız, kalbinizi açmalı
ve o görüntüyü, dikkatinizi ona kalbinizle ve bilinçdışı zihni­
nizle vererek ekranda tutmalısınız.
Siz zihinsel dikkatinizi kalbinize yönelterek onu aktive
edersiniz. Nefesinizi kalbinize yönelttiğinizde, kalp çakranızdan
nefes aldığınızda ve sağ elinizi onun üzerine koyduğunuzda,
sevgi duyguları aktive olacaktır ve bu enerjiyi hastanıza yönelt­
tiğinizde, zihinsel imgelemeyle ilgili hiçbir sorununuz olmaya-

Tablo 4: Görsel Ekran

91
'l(ufisafSifa 'TefQ;iR.,kri
caktır. Ellerinizi hastanızın üzerinde gördüğünüzde, ellerini­
zin gitgide ısındığını ve enerjinin onlardan aktığını imgeleyin.
Hastanızla mümkün olduğunca çok empatize olmak (onun .his­
lerini hissetmek) önemlidir, çünkü sonraki adımda, onun ener­
jiyi massettiğini hissetmelisiniz. Onun bu enerjiyi şükranla ka­
bul ettiğini hissetmelisiniz ve eğer mümkünse, hastanın bede­
nine akan enerjinin onun üzerinde yaptığı olumlu etkileri his­
setmenize izin vermelisiniz. Acele etmeyin ve şifa sürecinin bu
bölümüne kendinizi iyice verin; onu bütünüyle deneyimleyin.
Kendinizi ne kadar az düşünürseniz, kendinizi yaptığınız işe ne
kadar çok verirseniz, o kadar iyi olur, öyleyse sabırlı olun ve şi­
fa enerjisinin içinizden akmasına izin verin. Başlangıçta, bu im­
gelemeyi uygulamaya beş dakika ayırmanızı öneririm.

Aurayı Yeniden Şarj Etmek


Bu uygulamanın hastanıza yararlı olduğu konusunda tat­
min olduğunuzda, yine o ekrandan iki metre uzakta durduğu­
nuzu imgeleyin. Sonra derin bir nefes alın ve daha derinlere git­
tiğinizi hissedin. Yine, enerjinin ellerinizden dalgalar halinde ya­
yıldığını hissedin, ama onu hastanızın bedeninin belirli bir böl­
gesine yansıtmak yerine, hastanızın aurasını (çevresindeki ener­
ji alanını) şifa enerjisiyle doldurun. Eğer ellerinizden çıkan ışın­
ların hastanın aurasını ışıkla doldurduğunu imgelerseniz, bu im­
gelemeyi yapmak çok kolay olur. Bu enerji ışınlarını gönderir­
ken -zihinsel katta yarattığınız şeyin er ya da geç titreşim de­
ğiştirerek fiziksel katta tezahür edeceğini hatırlayarak- hasta­
nızın mutlu ve sağlıklı bir biçimde gülümsediğini imgeleyin. O­
nun aurasını enerjiyle doldurmaya devam edin ve onun bu ener­
jiyi -bu kez derisinden içeriye, tüm bedenine, ta hücrelere ka­
dar yayılan- bir sıcaklık olarak massettiğini hissedin. Başlan­
gıçta, bu tekniğe iki, üç dakika ayırmanızı öneririm. O, hasta-

92
'1Jöfüm 8
nızın üzerinde güçlü ve olumlu bir etki yapacaktır. Onu yeni­
den şarj edecek, enerji (prana) ile dolduracaktır. Onun canlılı­
ğını artıracaktır ki bu eğer bitap düşmüş bir hastanız varsa
özellikle yararlıdır. Hastanız aktardığınız enerjiyi masseder ve
onun tarafından yeniden şarj edilir; bunu, boşalmış bir araba
aküsünü tam şarjlı başka bir aküden şarj etmenize benzetebi­
liriz. Şifacı burada hastanın fiziksel bedenini doğrudan etkile­
mediği için bu tekniği hafife almamalısınız. Şifacı burada da­
ha yüksek katlarda çalışır ve hasta şifacı kanalıyla gelen ener­
jiyi dönüşüme uğratarak (titreşimini değiştirip fiziksel kata ak­
tararak) kendi kendini iyileştirir. Şifacı, hastanın sadece eterik
ve zihinsel bedenlerini etkileyebilir. Enerjinin fiziksel katta et­
kili olmasına izin vermek hastaya kalmıştır. İşte bu yüzden has­
tanın tutumu çok önemlidir. O ne kadar açık ve alabilir ise,
ruhsal şifadan o kadar çok yararlanacaktır. Son analizde, dai­
ma hasta kendi kendini iyileştirir. Hastaya prana aktaran ve
onun aurasını enerjiyle dolduran her teknik şifa sürecinde ya­
rarlı olacaktır, çünkü eğer hasta açık ve alabilir ise, (eterik kat­
ta yer alan) süptil enerji sistemine akan enerjinin dönüştürü­
lerek fiziksel kata aktarılmasına izin verecektir. Orada, o ener­
ji fiziksel hastalığı iyileştirmek için kullanılabilir.
Başlangıçta, hastanızın aurasım şifa enerjisiyle doldurmak
için üç ila beş dakika ayırın. Onun aurası, tam olarak şarj ol­
duğunda canlılıkla parlamalıdır, boyutları genişlemelidir ve do­
kusu tüm yüzeyi boyunca düzgün ve aynı olmalıdır. Hastanın
aurasında, o yeniden şarj edilmeden önce görünen koyu leke­
ler şimdi kaybolmuş olmalıdır. Hastanızın aurasının tamamen
şarj olduğu konusunda tatmin olduğunuzda, derin bir nefes alın
ve gevşeyin. Gevşerken, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Tan­
rı seni iyileştirdi, iyileştiriyor ve iyileştirmeye devam edecek. "
Sonra hastanızı bırakın kaybolsun, derin bir nefes daha alın
ve nefes verirken ekranı da bırakın.
93
1(.ufısalŞifa 'TeR!fiK[eri
"Süptil Enerji Sistemi "ni Yeniden Şarj Etmek
Bir şifa meditasyonunun sonunda, şifacı daima kendisini
de yeniden şarj etmek için zaman ayırır. Derin bir nefes alıp
onu bir an tutarak kendinizi yeniden şarj etmeye başlayın ve
bunu yaparken zihninizi sürüklenmeye bırakın. O sürüklenir­
ken, bir enerji dalgasının başınızın tepesinden (taç çakradan)
tüm bedeninize akarak onu tazelediğini ve şifalandırdığını his­
sedin. Onun el ve ayak parmaklarınızdan dışarı çıktığını ve o
çıkarken, başka bir enerji dalgasının onun yerini aldığını his­
sedin. Çakralarınızın ısındıklarını (hatta hararetle yandıkları­
nı) hissedene dek, peş peşe dalgaların bedeninizden geçtiğini
hissedin. İlk başta, bu sıcaklık duyumu belli belirsiz olabilir
ve sadece taç çakrada hissedilebilir, ama siz daha fazla şifa ça­
lışması yaptıkça, bu duyum daha güçlü hale gelecektir.
Tanrısal enerji, bir insanın içinden akarken, enerji mer­
kezlerini etkiler. Zamanla, tüm çakralar açılıp dengelendiğin­
de, enerji hepsinden aynı anda yayılır. Her çakra kendi karak­
teristik duyumlarını üretecektir. Bu duyumlar, çakraların açık
olduğunu ve şifa enerjisinin onlardan geçtiğini gösterdiğinden,
olumlu işaretlerdir. Bu deneyimleri yaşamak, birçok spiritüel
gelenekte Tanrı'dan gelen bir armağan olarak kabul edilmiş­
tir, bu yüzden sizi bu duyumları tam olarak deneyimlemeye
davet ediyorum.
Yeniden şarj olmak için gereken zamanı sezgisel olarak
belirlemelisiniz. Ben (ellerimi hastanın bedenine koyarak) di­
rekt şifa yaptığımda, şarj çalışmasına genellikle üç ila beş da­
kika ayırırım. Kendi meditasyonlarımda uzaktan şifa yaptığım­
da ise, ona genelde daha uzun süre ayırırım.
Bu meditasyonun nihai adımları, daha sonra ele alaca­
ğım meditasyonlar da dahil, normal bilince geri dönüş yolcu­
luğunu içerir. Siz bu yolculuğa daima bir onaylama ile başla-

94
'13öBim 8
malısınız. Kendinizi tam olarak şarj olmuş hissettikten sonra,
zihninizden şu onaylamayı yapın: "Şifa enerjisine kanallık et­
tiğim her seferinde, ben de şifalanıyorum ve şifa için daha güç­
lü bir kanal haline geliyorum. " Sonra birden beşe kadar yavaş
yavaş saymaya başlayın. Bir, iki diye sayın, sonra kendi ken­
dinize, "Ben yavaş yavaş kendime geliyorum" deyin; üç, dört,
beş diye sayın ve sonra gözlerinizi açın. Beş sayısına ulaştığı­
nızda, kendi kendinize "Kendimi çok uyanık, tamamen gevşe­
miş ve önceki halimden daha iyi hissediyorum" deyin.

95
96
9

ZİHİNSEL ŞİFA

Bildiğiniz gibi, bir insan bilincini (bilinçdışı zihnini) ev­


rende istediği her yere yansıtabilir. Bu herkeste uykuda olan
bir yetenektir ve uzaktan şifanın gerekli bir parçasıdır. Siz bu
tekniği daha önce, zihinsel yansıtma ve görsel ekran çalışma­
sında öğrendiniz. Bu bölümde, bu tekniği bir adım daha ileri
götürecek, bilincinizi başka .bir insanın fiziksel bedenine yan­
sıtmayı ve o bedenin içindeyken şifa vermeyi öğreneceksiniz.
Bu tekniği uygulamaya, sırtınız dik olarak rahat bir pozisyon­
da oturarak başlamalısınız. Sonra gözlerinizi kapatın ve -ne­
fes alış verişler arasında ara vermeden- derin bir biçimde ne­
fes almaya başlayın. Kısa bir süre bu şekilde nefes aldıktan
sonra, alfa/teta düzeyine gireceksiniz. Bu düz.eydeyken, sade­
ce bilincinizi başka bir insanın bedenine yansıtabilmekle kal­
maz, onun şifası için bir kanal görevi görebilirsiniz.
İki, üç dakika kadar Yoga nefesi uyguladıktan sonra, beş­
ten bire kadar, geriye doğru saymaya başlayın. Her sayıyı gö­
zünüzde canlandırarak, kendi kendinize üç kere tekrarlayın.
Acele etmeyin. Kendinizi hazır hissettiğinizde, zihninizden şu
onaylamayı yapın: "Ben şimdi alfa halindeyim ve kendimi ön­
ceki halimden daha iyi hissediyorum. " Derin bir biçimde nefes
almaya devam edin ve kısa bir süre sonra, yavaş yavaş ondan
bire kadar geriye doğru saymaya başlayın; nefes verirken zih­
ninizden her sayıyı tekrarlayın. Bir sayısına ulaştığınızda, zih­
ninizden şu onaylamayı yapın: "Bu zihin düzeyine girdiğim her
seferinde, daha derin ve daha sağlıklı düzeylere geçmem daha
kolaylaşıyor. " Sonra ayaklarınıza dikkat edin. Kısa bir süre için­
de ayaklarınızda bir titreşim hissedeceksiniz. Titreşimin ayak-
97
'l(ufısa!Sifa 'TeR!;i.K.,feri
larınıza yayıldığını, kasları, kemikleri ve dokuları tamamen gev­
şettiğini hissedin. Sonra titreşimin ayak bileklerinize geçişini
izleyin. Tüm gerilim boşalırken ayak bileklerinizin gevşediği­
ni hissedin. Titreşim baldırlarınızdan geçip onları da gevşetir­
ken onu izlemeye devam edin. Sonra titreşim fiziksel bedeni­
nizin her bölümüne girerken ona dikkat edin. Tüm gerginlik bo­
şalırken, her bir bölümün titreştiğini hissedin. Titreşim bede­
ninizin her bölümüne eriştikçe şu onaylamada bulunun: "Tit­
reşimi hissediyorum ve (bedenin o bölümünün adını söyleyin)
tamamen gevşedi. " Bu, bedeninizdeki tüm bilinç merkezlerine
bir başlama işareti verecek ve onlar tamamen gevşeyip rahat­
layacaklar.
Tüm bedeninizin titreştiğini ve tüm gerginliğin yok oldu­
ğunu hissettiğinizde, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Bede­
nim tamamen gevşedi, kendimi önceki halimden daha iyi his­
sediyorum. " Sonra zihninizin sürüklenmesine izin verin ve kı­
sa bir süre sonra kendinizi kutsal sığınağınızda görün. Sığına­
ğınızın keyfini çıkarmak için kendinize beş dakika verin, bu
sırada tüm bedeninizden yayılan merkezi pranik titreşimi his­
setmelisiniz. Beş dakika sonra, zihnen meditasyon yerinize dö­
nün ve kendi kendinize şu onaylamayı yapın: "Ben açık bir ka­
nalım ve şifa enerjisi benim içimden akıyor. " Sonra iki metre
uzağınızda, başınızdan otuz derecede yukarıda görsel ekranı­
nızın durduğunu imgeleyin. İyileştirmek istediğiniz kişinin adı­
nı zihninizden tekrarlayın, sonra gözlerinizi otuz derece yuka­
rı çevirin ve o kişinin ekranınızda belirdiğini göreceksiniz.

Üçüncü Çakrayı Kullanmak

Son bölümde, hastanızın dışındayken, dördüncü ve altın­


cı çakralarınızı kullanarak uzaktan şifa uyguladınız . Hastanı­
zın fiziksel bedeninin içinde çalışmak için, dikkatinizi üçüncü

98
'13öfüm 9
çakranıza (güneş sinirağına) vermeli ve onu da kullanmalısı­
nız. Hastanızın bedeninin içinde çalışmak için, dikkatinizi kalp
çakranıza vererek ve o çakradan doğru nefes alarak başlayın.
Kısa bir süre sonra, hastanızı görsel ekranınızda daha kolayca
tutmak için, elinizi kalbinizin üzerine koyun. Kısa bir süre has­
tanın bedenini tarayın ve onun "esas" niteliklerini ve titreşi­
mini hissedene dek onunla empatize olun. Hastayla uyum hali
oluşturmak ve onu tam olarak hissetmek için, onunla empati­
ze olmak önemlidir. Sonra, hastanızı önünüzde sevgiyle tutar­
ken, dikkatinizi üçüncü çakranıza verin. Onun titreştiğini his­
sedene dek dikkatinizi ona verin. Titreşimi hissettiğinizde, gü­
neş sinirağınızdan hastanızın güneş sinirağına uzanan bir kor­
don imgeleyin. Sonra hastanıza doğru çekildiğinizi hissedin;
şimdi sizi birbirinize bağlayan kordondan gelen kuvvetli çeki­
şi hissedin. Aranızdaki kordon kısalırken, direnmeyin, hasta­
ya doğru çekilmenize izin verin. Sonunda, tamamen teslim ol­
duğunuzda, hastanızla karışıp birleştiğinizi hissedeceksiniz.

Bedenin İçinde Teşhis


Üçüncü çakrayı bu şekilde kullanarak, hastanızla daha de­
rin temas kuracak ve onun hislerini ve süptil enerji sistemin­
deki olumsuz titreşimleri daha kolayca duyumsayacaksınız. Has­
tanızın bedeninin içindeyken, zihninizden şu onaylamayı yapın:
"Ben hastamın akciğerleri arasında duruyorum. " Birden, ora­
da ve oraya rahatça sığacak büyüklükte olacaksınız. Elinizi uza­
tıp onun akciğerlerinden birine dokunun; onu tam olarak in­
celemek için tüm duyularınızı kullanın. Akciğerdeki "doğrulu­
ğu" ya da "yanlışlığı" hissedin; onun titreşiminde herhangi bir
"yalpalama" olup olmadığını hissedin. Bir akciğeri incelemeye
iki, üç dakika ayırın, sonra diğerini inceleyin. Bitirdiğinizde, de­
rin bir nefes alın ve nefes verirken, hastanın omurgasının ya-

99
'l(ufısalSifa 'Tek!fik[eri
nında durduğunuzu imgeleyin. Omurgayı ve onu kuşatan do­
kuyu iki, üç dakika kadar inceleyin. Çeşitli dokular arasındaki
farklara dikkat edin. Omurga bölgesini tam olarak deneyimJ.e­
diğiniz konusunda tatmin olduğunuzda, derin bir nefes alın ve
hastanızın bedeninin hasta bölgesinin yanında durduğunuzu im­
geleyin. Eğer, örneğin, böbrek hastaysa, onun yanında durdu­
ğunuzu imgeleyin. Oradayken, hasta doku ile daha önce göz­
lemlediğiniz sağlıklı doku arasında bir fark göreceksiniz. Onun
titreşimindeki "yalpalama"yı hissedin; dokuyu, ısıyı ve rengi
kontrol edin. Hasta doku genellikle koyu renklidir ve düzensiz
bir yapıya ve şekle sahiptir. Çoğu kez, doku pütürlü görüne­
cek ya da çok soğuk veya çok sıcak bir his verecektir. Eğer
kahverengi, siyah, gri, çamurlu (bulanık) sarı ya da çamurlu
yeşil görürseniz, eğer herhangi bir kirli, çamurlu renk görür­
seniz, o bölgede bir sorun olduğunu bileceksiniz . Eterik ve zi­
hinsel düzeylerdeki yanlışı teşhis etmek, size, hangi şifa tek­
niğinin en etkili olacağı konusunda içgörü verecektir.

Bedenin İçinde Şifa


Hasta dokuyu inceledikten sonra, zihinsel olarak ellerini­
zi onun üzerine koyun ve enerjinin ellerinizden ona aktığını his­
sedin. Eller karşılıklı durmalı ve birbirine dokunmamalıdır.
Enerjinin ellerinizden aktığını ve ellerinizin ısındığını hissedin.
Sonra hastanızın o enerjiyi şükranla massettiğini hissedin. Bu
enerjiyi iki, üç dakika boyunca aktarın. Sonra, elinizde şifa
için kullanabileceğiniz bir dizi aletin bulunduğunu imgeleyin;
bunlar tıp aletleri, mutfak aletleri, tamirci aletleri, ressam alet­
leri olabilir. Uzaktan şifada her türlü aleti, hatta kendi icat
ettiğiniz ışın tabancası gibi aletleri kullanabilirsiniz. Beş daki­
ka boyunca aletlerinizi kullanarak hastanıza şifa verin.

1 00
'Böfüm 9
Şifa İmgelemeleri
Ben her ne zaman uzaktan şifa yapsam, aletler kullanı­
rım. Aşağıda, alet kullanımını içeren ve benim için etkili oldu­
ğu kanıtlanmış iki imgeleme var. Birincisinde, Colorado'da ka­
yak yaparken ayağı kırılmış bir hasta üzerinde çalıştım. Onu
şahsen görmem mümkün olmadığından, tüm çalışmayı uzak­
tan yaptım. Hastanın bedeninin içinde, kırık kemiğin yanında
durduğumu imgeleyerek şifaya başladım. Yanımda zamk ge­
tirdiğimi ve onu kırık kemiğin iki ucuna sürdüğümü imgele­
dim. Biraz bekledim ve sonra iki ucu birbirine doğru bastırıp
sıkıştırdım. Zamk tutuncaya ve kemik sağlam bir biçimde bir­
leşinceye kadar onları bir arada tuttum. Sonra bir macun ka­
rışımı hazırladım ve onu iki kemiği birleştirdiğim ek yerine
sürdüm. Onun sertleşmesini bekledim, sonra bir eğe aldım ve
o bölgeyi tamamen düzgün hale gelene dek zımparaladım. En
sonunda, üstünde "şifa ilacı" yazan bir tüpten sıktığım mer­
hemi çatlağın etrafına sürdürrı ve ellerimle ovarak merhemi ke­
miğe yedirdim;
,
bu sırada, ellerimden kemiğe akan şifa enerji-
sinin onu tamamen iyileştirdiğini imgeledim. Daha sonra aldı-
ğım haberler, kemiğin rekor sürede iyileştiğini doğruladı.
Diğer vakada, merdiven boşluğundan bir kat aşağı düş­
müş olan bir kız bebek üzerinde çalıştım. Benden onun üze­
rinde çalışmam istendiğinde, durumu kritikti. Ensesindeki bağ­
lar kopmuştu ve bebek iç kanama geçiriyordu; boynundaki ve
başındaki atardamarlarda ve toplardamarlarda pek çok kan
pıhtısı vardı. Bu durumda, hasara uğramış atar ve toplar da­
marlar ve bağlar üzerinde aşağıdaki işlemleri uyguladım. Ön­
ce, kendimi bebeğin ensesinde, tıkanmış damarlardan birinin
içinde, elimde bir elektrikli matkapla dururken imgeledim. Mat­
kabı kullanarak bebeğin boynundaki kan pıhtılarını parçala­
maya başladım. Pıhtılar ufalanarak küçük parçalara ayrıldı-

101
'l(ufısaiSifa 'Ie�ik._feri
ğında, onları süpürerek, yanımda bulunan bir kovaya koydu­
ğumu imgeledim. Bir damardan diğerine geçerek, hepsi pıhtı­
lardan temizleninceye dek bu uygulamayı sürdürdüm. Sopra
kopmuş bağlar ve kaslar üzerinde çalışmaya başladım. Kop­
muş uçları birbirine dikerek onları onardım. Yanımda iğne ve
iplik bulunduğunu imgeleyerek, kopmuş olan her bir bağı ve yır­
tılmış olan her bir kası birbirine diktim. En sonunda, kan da­
marlarına geri döndüm ve onarmış olduğum damarlara "şifa
ilacı" sürdüm. Ardından, diktiğim kaslara ve bağlara da bu
merhemi sürdüm. Bu işlem benim dört saatten daha fazla za­
manımı aldı, ama buna fazlasıyla değdi, çünkü ertesi gün ba­
na bebeğin tehlikeyi atlattığı ve hızlı bir iyileşme kaydetmek­
te olduğu bildirildi.

Aletlerinizi Kullanmak
Zihinsel şifa uygularken, aletlerinizle şifa vermek için yak­
laşık beş dakika ayırın. Dilediğiniz kadar yaratıcı olun. Zihin­
sel şifa sırasında hastanızla zihnen konuşmak genelde iyi bir
fikirdir. Ben hastalarıma enerjinin onların bedenlerinden akıp
geçmekte ve onları iyileştirmekte olduğunu söyleyerek onları
yüreklendiririm. Ben konuşurken hastalarımın enerjiyi masset­
tiklerini imgeler ve enerjinin onları iyileştirdiğini hissederim.
Bazen hastalarım bana zihnen karşılık verir ve nerede tıka­
nıklık bulunduğunu ya da nerede daha fazla enerjiye ihtiyaç­
ları olduğunu söylerler. Bu zihinsel konuşmalar onları daha de­
rin bir biçimde hissetmeme yardımcı olur. Ben daha fazla his­
settiğimde, çakralarım daha çok açılır ve onlar aracılığıyla da­
ha fazla enerji akar. Sonuç olarak, hastalarım ve ben daha ya­
kın bir ilişki ve uyum içine gireriz. Bu yüzden, hastanızın be­
deninin içindeyken, özellikle hasta doku üzerinde aletlerinizle
çalışırken kendinizi ifade etmekten çekinmeyin.

1 02
'13ö[üm 9
Hastanızın Aurasını Yeniden Şarj Etmek
Aletlerinizle çalışmayı bitirdikten ve hasta bölge tama­
men iyileşmiş göründükten sonra, kendinizi hastanızın bede­
ninin dışında, ekranın iki metre uzağında görün. Derin bir ne­
fes alın ve daha da derinleştiğinizi hissedin. Sonra ellerinizden
dalgalar halinde yayılan enerjiyi hissedin. Enerjinin elleriniz­
den hastanın aurasına akmakta olduğunu imgeleyin. Bu ener­
jiyi, ellerinizden akan ve hastanızın aurasını ışıkla dolduran
parlak ışınlar olarak imgeleyin. Hastanın, ellerinizden akan
enerjiyi massettikçe mutlu ve sağlıklı bir biçimde gülümsedi­
ğini imgeleyin. O gülümserken, onun enerjiyi derisiyle masset­
tiğini ve o enerjinin onun bedenindeki her hücreyi yeniden can­
landırdığını görün. Bu uygulamayı iki, üç dakika sürdürün, son­
ra ellerinizden akan enerji ışınlarını bırakın ve ellerinizi yine
iki yanınızda görün. Hastanızı ve görsel ekranınızı bırakın, kay­
bolsunlar. Derin bir nefes alıp gevşeyin.

Kendinizi Yeniden Şarj Etmek


Sonra, taç çakranıza bir enerji dalgasının aktığını imge­
leyerek kendinizi yeniden şarj edin. Onun taç çakradan içeri,
bedeninizin her tarafına aktığını, her hücreyi yeniden şarj et­
tiğini hissedin. Tüm çakralarınızın hararetle ısındığını hisse­
dene dek bu şarjı sürdürün.
Dışsal bilince geri dönüş yolculuğunuza, zihninizden şu
onaylamayı yaparak başlayın: "Her şifa yaptığımda, ben de şi­
fa alıyor ve şifa için daha güçlü bir kanal haline geliyorum. "
Sonra birden beşe kadar yavaş sayın ve beş sayısına ulaştığı­
nızda, gözlerinizi açın. Kendinizi çok uyanık, tamamen gevşe­
miş ve önceki halinizden daha iyi hissedeceksiniz.

1 03
'l(ufısaiSifa 'Te/(!}ik_feri
Dr. Simington ve Zihinsel Şifa
Dr. Carl Simington ve eşi Stephanie, bütünsel (holistik)
sağlık alanında öncüydüler ve 1970'lerin başlarından beri kan­
ser tedavisinde imgeleme ve gevşeme tekniklerini kullanmak­
taydılar ve onların aldıkları sonuçlar iyi belgelenmiştir. Şaşır­
tıcı olgu şu ki, Simington'un hastaları arasında sağ kalanların
oranı, Birleşik Devletler'deki ulusal normun iki katıydı. Aşa­
ğıda, Simingtonların, geleneksel tıp topluluğu tarafından, te­
davi edilemez oldukları resmen bildirilmiş olan bir grup kan­
serli hastayla yaptıkları çalışmaların sonuçlarının bir özeti yer
almaktadır. Simingtonların tedavisine başlamadan önce, has­
taların hiçbirine bir yıldan fazla ömür biçilmemişti. Bu hasta­
lar Simingtonlar tarafından en az dört yıl ( 1974- 1978) boyun­
ca tedavi edildiler. 1978'de kendilerinden bu veriler alınan yüz

elli dokuz hastadan altmış üçü hala yaşıyordu. Bunlardan yüz­


de 22,2'si, yani on dört hasta hiçbir hastalık belirtisi göster­
miyordu; yüzde 19, l 'i, yani on iki hastada tümörlerin gerile­
mekte olduğu görülüyordu; yüzde 27,l 'i, yani on yedi hasta
kanserin stabilize olduğunu gösteriyordu; ve yüzde 31,S'inde,
yani yirmi hastada ise hiçbir tümör yoktu.

Bir Vaka Tarihçesi


Aşağıda, çalışmalarının başlangıcında Simingtonları etki­
lemiş olan dramatik bir vaka tarihçesi yer almaktadır. 1971
yılında, bir tip gırtlak kanserine yakalanmış olan bir adam te­
davi için onlara gelmişti. Adamın durumu ağırdı ve iyileşme
şansı çok azdı. Geldiğinde zaten epey kilo vermiş ve son dere­
ce güçsüz haldeydi. Kanser ortaya çıkmadan önce o altmış ki­
loydu, ama sonra on dört kilo kaybederek kırk altı kiloya düş­
müştü. Daha da kötüsü, tükürüğünü bile güçlükle yutabiliyor
ve nefes almakta zorlanıyordu. Adama konan teşhis açıktı;
1 04
'Bö(üm 9
onun beş yıldan fazla yaşama şansı yüzde beşten de azdı. O,
tanınmış bir tıp fakültesinden bir ekip tarafından tedavi edil­
mişti ve bu doktorlar onun durumunu umutsuz olarak gör­
düklerinden, tedaviye devamı tavsiye edip etmeme konusunda
kararsızdılar. Tedavinin hastanın durumuna yardımcı olma­
yacağına, onu daha da perişan edeceğine inanıyorlardı.
Dr. Simington, hastayı tedavi etmeye, ona başarının has­
tanın tedaviye aktif katılımına bağlı olduğunu açıklayarak baş­
ladı. Hastaya, kendi hastalığının seyrini etkileme gücüne sa­
hip olduğunu açıkladı. Sonra, bir gevşeme, onaylama ve imge­
leme programı oluşturdu. Hastaya, günde üç kere, sabah uyan­
dığında, öğle yemeğinden sonra ve gece yatmadan önce kendi­
ne şifa vermek için beş ila on beş dakika ayırmasını söyledi.
Hasta bu süreler esnasında sessizce oturup gevşeyecekti; bu­
nun için dikkatini bedeninin kaslarına verecek ve zihnen, her
bir kas grubuna gevşemelerini söyleyecekti. Bir kez alfa/teta
düzeyine geçtikten sonra, tamamen gevşeyebileceği ve huzur
içinde olabileceği bir yere gidecekti. Bu mükemmel gevşeme ye­
rinden' geri döndükten sonra, kanserini -aldığı şekil içinde- gö­
zünde canlandıracaktı.
Sonra, Dr. Simington hastaya, devam ettiği radyasyon te­
davisini, yolları üzerindeki kanserli hücreleri bombardıman eden
milyonlarca küçük enerji mermisinden oluşuyor olarak imge­
lemesini söyledi. Normal hücreler kanserli hücrelerden daha
güçlü ve sağlıklı olduklarından, mermiler onlara zarar verme­
yecekti, ama daha zayıf olan kanserli hücreler ağır hasar göre­
cek ve öleceklerdi. Bu tedavinin son aşamasında, hastadan, be­
deninin iyileştirici beyaz kan hücrelerinin kanserli hücrelerin
üstüne çullandıklarını, ölü veya ölmekte olanları toplayarak ka­
raciğere ve böbreklere taşıdıklarını ve ölü hücrelerin bu or­
ganlar vasıtasıyla bedenden atıldıklarını imgelemesi istendi. Son­
ra ona, birbirini izleyen her meditasyonda kanserin gerilediği-
1 05
'l(.ufısa!Sifa 'Te/(:!}�ri
ni, küçüldüğünü, sonunda yok olduğunu ve bedeninin norma­
le döndüğünü görmesi söylendi. Radyasyon ve imgeleme teda­
vilerinin birlikte uygulanmasının sonucu, Simingtonların }:>ek­
lentilerinin ya da daha önce salt fiziksel müdahalelerle elde et­
tikleri sonuçların ötesinde olmuştu. Hasta dikkate değer bir
ilerleme kaydetti; radyasyon tedavisinin kötü etkilerine dair
hiçbir belirti göstermedi. Daha tedavinin yarı yolundayken gırt­
lağı o kadar iyileşmişti ki tekrar yemek yemeye başlamıştı.
Kilo aldı, güçlendi ve genel görünümü dikkate değer bir iyileş­
me gösterdi. Ama en önemlisi, kanseri gittikçe kayboluyordu.
Simingtonların tedavisinin önemli bir unsuru, onların has­
taya kendi bedeni ve hastalığının seyri üzerinde bir kontrol
duygusu aşılamalarıydı. Hasta, tedavi sürecinde sadece bir im­
geleme seansını kaçırdığını bildirmiş ve bu yüzden çok üzül­
düğünü söylemişti, çünkü seansı kaçırdığı için tedavisi üzerin­
deki kontrolü yitirebileceğini ve bunun kendi sağlığını etkile­
me yeteneğini zayıflatabileceğini hissetmişti. Hasta, Siming­
tonların bakımı altında hızla iyileşmeye devam etti ve tedavi­
nin başlamasından iki ay sonra, artık kansere ait hiçbir belir­
tisi kalmamıştı. Onun hastalığının seyrini etkileyebileceğine da­
ir sağlam inancı, tedavinin sonuna doğru Carl Simington'a şöy­
le söylediğinde çok aşikar olmuştu: "Doktor, başlangıçta iyi­
leşmek için size ihtiyacım vardı. Şimdi, siz olmasanız da be­
nim kendi başıma iyileşebileceğimi düşünüyorum. "44

1 06
10

ŞİFADA TEŞHİS VE AURA

Daha önce, organlardan, "süptil enerji sistemi"nden ve


özellikle çakralardan söz ettim. Çakralar pranayı, yani mutlak
enerjiyi daha yüksek katlardan insanın aurasına kanalize eder­
ler. Her çakra, insanın aurasına farklı frekanslarda prana ak­
tarır ve görsel ışık tayfı gibi, bu frekanslar farklı renklere ay­
rıştırılabilir. Eğitilmiş şifacı bu renkleri görebilir ve onlar has­
tanın sağlık durumunun bir tablosunu sunar.

Üç Aura
Her insanın üç aurası vardır: Ruhsal bir aura, zihinsel bir
aura ve eterik bir aura. Prananın en yüksek frekansları ruh­
sal aura içinde yer alır. Ama prana titreşim değiştirerek zihin­
sel enerjiye de dönüşür ve bu enerji formu zihinsel aurada be-
,
lirir. Diğer enerji daha fazla titreşim değiştirerek eterik ener-
jiye dönüşür ve hem o hem fiziksel bedenden gelen enerji ete­
rik aurada yer alır.
Ruhsal aura, fiziksel bedenden en uzağa yayılan auradır.
Sağlıklı bir insanda onun yarıçapı yaklaşık yedi buçuk metre­
dir. Onun içinde, zihinsel bedenden gelen enerjiden oluşan zi­
hinsel aura yer alır. Onun enerjisi normal bir insanda iki bu­
çuk metreye kadar yayılır ve bir insanın zihinsel halini yansı­
tır. Son aura bir insanın duygusal ve fiziksel sağlığını yansıtır.
Ona eterik aura denir ve o fiziksel bedenden yaklaşık yirmi
santimetre uzağa yayılır.
Şifada biz öncelikle eterik aura ile ilgileniriz, çünkü has­
talık eterik bedende ya da fiziksel bedende ortaya çıktığında,

1 07
!l(ufısalSifa 'IeR!fik{eri
o süptil enerji sistemini bozar ve sağlıklı frekanslar sağlıksız
frekanslara dönüşür. Titreşim frekansında bir değişiklikle bir­
likte, hastanın eterik aurasındaki renkte de bir değişiklik Iley­
dana gelir. Şifacı, sağlığı gösteren normal renklerin çamurlu,
kirli hale geldiğini ya da yine sağlıkla ilişkili parlak, berrak
ana renklerin toprak tonlarına, kahverengiye, griye ve siyaha
dönüştüğünü görebilir ki bunların hepsi hastalıkla ilişkilidir.
S. G. J. Ouseley, Işınların Gücü adlı eserinde bu konuda
şöyle diyor: "Aura gerçek insanın ifadesidir . . . O, insanın -fizik­
sel, eterik, astral, zihinsel, ruhsal- tüm kuvvetlerinin ve tüm
duygularının toplamıdır. Kısaca söylemek gerekirse, o bir in­
sanı parlak bir sis ya da bulut şeklinde kuşatan, süptil, fizik­
ötesi (fiziksel yasalarla açıklanamaz) bir yayılımdır. Aura ya­
yılımı bir insanın hayatının özüdür; o, insanın karakterini, duy­
gusal doğasını, zihinsel çapını, sağlık durumunu ve ruhsal ge­
lişimini gözler önüne serer. "45
Bir şifacı, hastasının aurasının renklerini ve niteliklerini
inceleyerek, hastalığın doğasını ve şiddet derecesini anlayabi­
lir ve hastasının sağlığını ve dengesini yeniden kazanması için
gereken enerji türünü saptayabilir. Sonra, uygun renkteki ge­
rekli şifa enerjisini hastasına yansıtabilir.
Bir şifacının hastasının aurasını görebilmesinin üç yolu
vardır: O, kendi aura görme yeteneğini geliştirerek aurayı gö­
rebilir, aurayı avuçlarıyla hissedebilir ya da aurayı duru-görü
yoluyla görebilir.

Aura ve Dr. Kilner


İ ngiliz bilimci Walter J. Kilner insan aurası ile ilgili araş­
tırmaların öncülüğünü yapmıştır. 1908'de, Kilner, auranın uy­
gun bir maddeyle kaplanmış bir ekran aracılığıyla görülebile­
ceği fikriyle ortaya çıktı. O, bir kömür katranı türevi olan Dic-

1 08
'13ö(üm 10
yanin ile deney yapmış ve onun gözün görme yeteneği üzerin­
de olağanüstü bir etki yaptığını keşfetmişti. Kömür katranı­
nın, onunla kaplı bir ekrandan bakıldığında, geçici bir miyop­
luğa neden olduğunu keşfetmişti. O ekrandan bakan insanlar,
renk tayfının morötesi ucundan yayılan ışınıma daha duyarlı
hale geliyorlardı. Bir nedenle, bu artan duyarlılık insanların
eterik aurayı net bir biçimde görmelerini sağlıyordu. Kilner,
loş ışıkta auranın daha görünür olduğunu da keşfetti ve de­
neylerinin çoğunu yarı karanlık odalarda yaptı. Siyah bir fo­
nun aurayı görmeyi kolaylaştırdığını da keşfetti, bu yüzden,
deneylerinin çoğunda deneği yarı karanlık bir odaya, koyu renk­
li bir duvarın yaklaşık yirmi beş santimetre önüne yerleştirdi
ve sonra onu Dicyanin ekranın ardından inceledi.
Sonraki yıllarda, aradaki ekrana gerek olmadığı keşfedil­
di, çünkü aura görmede önemli olan etken geçici miyopluktu.
Gözlerin odaklanmışlığı bozulana dek bir nesnenin ötesine ba­
karak miyopluk kolayca oluşturulabiliyordu.

Aurayı Görmek
Daha sonraki araştırmacılar, eterik aurayı fiziksel olarak
görmek için dört koşulun yerine getirilmesi gerektiğini keşfet­
tiler. Birincisi, gözlemcinin alfa/teta düzeyinde bulunması ge­
rekiyordu. İkincisi, onun kalp çakrası açık olmalıydı. Üçüncü­
sü, oda yarı karanlık olmalı ve bakılan kişinin arkasında koyu
bir fon bulunmalıydı. Son olarak da, gözlemci gözlerini odak­
lamadan bakmalıydı.
Aura en kolayca başın, ellerin ve ayakların çevresinde gö­
rülür. Siz, ellerinizin çevresindeki aurayı görmeye çalışmakla
başlamalısınız . Onu görmek için, yaklaşık bir metre boyunda
ve yarım metre eninde siyah bir kartona ihtiyacınız olacak. Son­
ra sırtınız dik olarak oturun ve Yoga nefesi uygulamaya baş-

1 09
1(ulisalSifa 'Iek!;if([eri
layın. Bu nefese iki, üç dakika devam edin ve sonra kısa bir
meditasyona başlayın. Daha önce öğrendiğiniz teknikleri kul­
lanarak en az on dakika meditasyon yapın. Bu sizi alfaf.teta
haline geçirecektir ve siz sözcüklerden çok imgelerle (görün­
tülerle) düşünmeye başlayacaksınız . Beşten bire ve ondan bi­
re, geriye doğru saydıktan sonra ve bedeninizi tamamen gev­
şettikten sonra, kutsal sığınağınıza gitmenizi ve orada beş da­
kika kalmanızı öneririm. Oradan geri döndüğünüzde, zihniniz­
den şu onaylamayı yapın: " Ben tamamen gevşedim, kendimi
önceki halimden daha iyi hissediyorum ve aura görebilirim. "
Sonra birden beşe kadar sayın ve gözlerinizi açtığınızda, aşa­
ğıya, ellerinizin ötesine, onların altındaki kartona bakın. En iyi
sonuç için, elleriniz kartonun yedi, sekiz santimetre üzerinde,
yatay bir pozisyonda tutulmalı, avuçlar yukarıya dönük olma­
lı ve parmaklar birbirine dönük, neredeyse birbirlerine doku­
nacak gibi durmalıdır. Parmaklar rahatça açılmış olmalıdır.
Siz ellerinizin ötesine bakmaya başladığınızda, gözleriniz hiç
zorlanmadan odaklanmadan bakacaktır. Dikkatinizi kalp çak­
ranıza verin ve ondan doğru nefes almaya başlayın, işte o za­
man auranın parmaklarınızın arasında belirdiğini göreceksi­
niz (bkz. Tablo 5).
İ lk başta, bu aura belli belirsiz olabilir, onun görülmesi
zor olabilir; o bir su buharlaşması gibi görünebilir, ama eğer
siz gevşemeye, derinleşmeye, konsantre olmadan dikkat etme­
ye devam ederseniz, aura parlaklaşacaktır. Parlaklık güçlen­
dikçe, renkler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bu olduğunda, el­
lerinizi yavaş yavaş birbirinden uzaklaştırın; işte o zaman,
parmaklarınızı birbirine bağlayan kuvvet çizgilerini görecek­
siniz . Bu çizgiler her elin birbirine karşılık gelen parmaklarını
birbirine bağlıyor olacaktır ve siz elleri birbirinden on beş, yir­
mi santimetre uzaklaştırıncaya kadar da bunu yapmaya de­
vam edecektir. Sonra çizgiler merkezde birbirinden kopacak-
1 10
'l(ufısalŞifa 'Tefq;ik,kri
tır ve siz her bir eli ayrı olarak kuşatan aurayı göreceksiniz.
Bu tekniği kullanmakta ustalaştığınızda, ellerinizin çevresin­
deki renkleri görmek sizin için gitgide kolaylaşacaktır. Bu .Ye­
teneğinizden emin olduğunuzda, arkadaşlarınızın ve iş arka­
daşlarınızın auralarını incelemeye başlayın. En kolay görece­
ğiniz, onların başlarının çevresindeki aura olacaktır. Sizin, sa­
dece, gevşemiş haldeyken (alfa/teta halindeyken) , kalp çakra­
nız açıkken ve onlar koyu renkli bir fonun önünde dururlar­
ken onları gözlemlemeniz gerekir.
Başka bir kişinin aurasını görmek istediğinizde, alfa/teta
haline geçmek için, daha önce öğrendiğiniz yöntemlerden biri­
ni kullanın. Sonra, gözlerinizi odaklamadan o kişinin ötesine,
arkadaki fona bakın. Başın çevresindeki aura önce bir sis gibi
belirecektir; sonra, önce koyu renkler, ardından daha açık renk­
ler belirecektir. Aura, azizlerin resimlerinde, onların başları­
nın çevresinde gördüğünüz halelere benzeyecektir (bkz . Tablo
6) . Siz bu tekniği kullanmakta ustalaştığınızda, aura renkleri
madde dünyasında gördükleriniz kadar, hatta onlardan daha
parlak hale gelecektir.

Auranın Özellikleri
İ ngiliz Renk Konseyi, aura renkleriyle ilgili bir katalog
oluşturmak için çalışmaya başladı ve sonuçta insan aurasında
şaşırtıcı sayıda renk buldu. Bu güne dek, onlar mavinin 1400
tonunu, kırmızının 1000 tonunu, kahverenginin 1400, yeşilin
800, turuncunun 550, menekşe renginin 360 ve beyazın 12 to­
nunu keşfettiler.
Aurayı incelemiş olan araştırmacılar, genelde, onun aşa­
ğı yukarı yumurta şeklinde olduğu ve çoğunlukla fiziksel be­
denin dış hatlarını takip ettiği konusunda görüş birliğine var­
mışlardır. Ancak, daha fazla canlılığa sahip olan insanlar da-

1 12
'13öfüm 10
ha güçlü bir auraya da sahiptirler ve bunun sonucunda, onla­
rın auraları fiziksel bedenlerinden daha uzağa yayılır. Ayrıca,
auranın bileşimi bireyden bireye değişir. Onun dokusu, rengi
ve büyüklüğü bir kişinin mizacını gösterir gibidir. Dokusu ge­
nelde kişinin karakterini gösterirken, şekli ve rengi kişinin sağ­
lığını ve duygusal durumunu gösterir.

.. .•. .
· " . .

. . ··'. ..
. :

; . ...
· ·. · ..
... ... .
.. • ..

• . · ··

\ )
--

Tablo 6: Başın Çevresindeki Aura

1 13
Aura Renkleri
Aşağıda, insan aurasında bulunan başlıca renklerin ve on­
ların duygusal ve fiziksel sağlık bakımından neyi gösterdikle­
rinin bir listesi yer almaktadır. Bu listeyi sadece bir başlangıç
rehberi olarak kullanmanızı öneririm. Daha sonra, kendi göz­
lemlerinize dayanan kendi listenizi oluşturabilirsiniz.
Eterik auranın içinde, bazen, fiziksel bedeni kuşatan tek
renkli dar bir bant görebilirsiniz. O genellikle koyu renkli ya
da renksiz görünür ve çoğu kez fiziksel beden ile eterik aura
arasında bir yarık olarak belirir. O herkesin çevresinde görül­
mez, ama ona sahip olanları olumsuz bir biçimde etkiler gö­
rünmez. O, kolaylık olsun diye, fiziksel aura olarak adlandırı­
lan ilginç bir anomalidir.

Kırmızı Grup
Eterik aurada, kırmızı renk grubu, gözle görülebilir en
düşük titreşime sahiptir. Onlar ikili bir doğaya sahiptirler;
olumlu hallerinde, parlak ve berrak olduklarında, enerji veri­
ci, ısıtıcı ve heyecan vericidirler. Olumsuz veçheleri ise isyan­
karlık, kavgacılık, öfke, kötü niyet, yıkıcılık ve nefret arasında
değişir. Kırmızı çok koyu olduğunda, bencilliği ve asaletten yok­
sunluğu gösterir. Koyu kırmızı genelde tutkuyu gösterir. O ça­
murlu bir görünüm aldığında, tutkular kirli ve zarar vericidir.
İ çinde kahverengi bulunan kırmızı korkuyu gösterir; kahve­
rengi koyulaşıp siyahlaştığında ise kötü niyeti gösterir.
Kırmızının içinde hafif sarımsı bir rengin olması, kontrol
edilemeyen duyguları ve arzuları gösterir. Açık kırmızı asabi
bir mizacı; parlak, berrak kırmızı ise canlılığı, cömertliği ve fi­
ziksel sağlığı gösterir. Gül rengi bir parlaklık evlat ve yuva sev­
gisini gösterirken, pembemsi bir kırmızı mutluluğu ve yumu­
şak yürekliliği gösterir.
1 14
'Böfüm lO
Turuncu Grup
Turuncu, en berrak halinde, güçlülüğü ve canlılığı göste­
rir. Kırmızımsı olduğunda ise ben-merkezciliği gösterir.

Sarı Grup
Sarı, akıl (entelekt) rengidir. Donuk sarı, dünyevi bir ak­
lı gösterir. Parlaklaşıp altın rengine dönen bir sarı, aklın yük­
seldiğini ve ruh (spirit) vasıtasıyla arındığını gösterir. Çamur­
lu veya kirli sarı ise kurnazlığı, açgözlülüğü ve ben-merkezci
bencilliği gösterir.

Yeşil Grup
Yeşil denge rengidir. O, kalbin rengidir. Berrak ve parlak
olan zümrüt yeşili şifa rengidir. Bir insanın aurasında bol mik­
tarda zümrüt yeşilinin bulunması onun şifa sanatlarına ilgi duy­
duğunu ya da onları uyguladığını gösterir.
Yeşil, ışık tayfındaki merkezi renktir. O, kırmızı ve me-
,
nekşe rengi uçlar arasında orta noktada yer alır ve biz onu bir
insanın aurasında gördüğümüzde, bu denge, uyum ve esnekli­
ği gösterir. Açık yeşil uyumu, sakinliği, doğaya ve açık havaya
duyulan ilgiyi gösterir. Olumsuz şeklinde, yeşil aşırı bencilliği
gösterir. O çamurlu ve kirli olduğunda, sahtekarlığı ve açgöz­
lülüğü gösterir. Kahverengimsi olduğunda ise kıskançlığı işa­
ret eder.

Mavi Grup
Mavi renk daima dini duygular ve sezgisel anlayış ile iliş­
kilendirilmiştir. Tıpkı yeşilin şifa ve kalp ile ilişkilendirilmesi
gibi, mavi de en yüksek halinde Üçüncü Göz, ilham ve yüksek
akıl ile ilişkilendirilir. O, bir şifacının gördüğü ilk renklerden

1 15
!l{ulisalSifa 'TeR!JiK[eri
biridir. Ouseley, maviyi "cennetin rengi"46 olarak adlandırır
ve onu en yüce spiritüel amaçlarla ve kadınsı doğayla, yani öz­
nel sezgisel zihinle ilişkilendirir. Mavi çivit (indigo) rengine doğ­
ru koyulaştığında, kendini adayan bir karaktere ve derin bir
biçimde dindar bir ruha sahip bir insanla karşı karşıyayız de­
mektir. Olumsuz yanda, içinde kahverengi ya da siyah bulu­
nan mavi dini duyguların sapkınlığını, spiritualitenin karan­
lık yanına duyulan yoğun ilgiyi gösterir.

Menekşe Rengi Grup


Kırmızı ile mavinin bir bileşimi olan menekşe rengi daha
da yüce spiritüel idealleri ve gücü işaret eder. Auralarında me­
nekşe rengi bulunanlar ruhsal tekamül yolunda en çok ilerle­
miş olanlardır. O, kraliyet rengidir ve asil bir karakteri işaret
eder. Aurada menekşe rengi bir yalıtıcı ve arıtıcı görevi görür.
O, her aurada görülen ortak bir renk değildir. O, daha yüksek
alemlerden gelen ve bu yüzden sadece spiritüel üstatlarda gö­
rülen bir renktir. O eflatun rengine dönüştüğünde, yüksek spi­
ritualiteyi ve canlılığı gösterir. Leylak rengine dönüştüğünde
ise şefkatli ve özverili bir karakteri gösterir.
Menekşe rengi önce başın üzerinde, tepe çakrasının üs­
tünde oval bir şekilde belirir. Üstat ilerleme kaydettikçe, me­
nekşe rengi o çakradan yayılarak, �şığıyla tüm aurayı doldu­
rur.

Kahverengi Grup
Kahverengi tüm renklerin bir karışımıdır, ama kendi ba­
şına renk tayfında yer almaz . Bazı araştırmacılar kahverengi
ile ticaret ve endüstri arasında bağlantı kurarak onu işadamı­
nın rengi olarak adlandırırlar. Ama ben genellikle onun, fizik­
sel hastalıkla en sık ilişkilendirilen renk olarak, aurada olum-
1 16
'13öfi 10
suz bir etkiye sahip olduğunu gördüm. Çoğu şifacı kahveren­
giyi insanın olumsuz özellikleri ile ilişkilendirir. Bu renk deği­
şik tonlarıyla cimriliği, açgözlülüğü ve düşük maddi içgüdüleri
işaret eder. O ancak altuni bir kahverengi olduğunda titreşimi
yükselir ve çalışkan, düzenli, yöntemli bir karakteri gösterir.

Siyah
Işığın yokluğu olan siyah, tüm düzeylerde karanlığı işa­
ret eder. Tek istisna, onun fiziksel beden ile eterik aura ara­
sında dar bir bant olarak belirdiğindedir ki ona fiziksel aura
deriz. Siyah, aurayı doldurduğunda, hayatı yadsımayı ve red­
detmeyi işaret eder. Aksi halde normal olan bir aurada siyah
çizgiler görüldüğünde, bu çizgilerin etkisi olumsuzdur, çünkü
onlar auradaki iyi veçheleri etkisiz kılar.

Gri Gr,up
Gri de donuk, basmakalıp bir karakteri gösteren olum­
suz bir ' renktir. O, fiziksel düzeyde donukluğu işaret eder ve
çoğu kez hastalıkla ilişkilendirilen bir canlılıktan-yoksunluğu
gösterir. Koyu ve kurşuni griler korkuyu, kafa karışıklığını ve
genelde hastalıklılık sınırına dayanan donuk, ağır, karamsar
bir kişiliği işaret eder. Aurada gri genelde güvenilmez ve alda­
tıcı bir karakteri işaret eder.

Beyaz
Nihayet, tüm renklerin sentezi olan, tam bir bütünleş­
meyi ve bir olma kapasitesini işaret eden beyaza geldik. O,
Mesih Bilinci'nin rengidir, BEN' İM'in rengidir. O, ruhsal mü­
kemmelliğin rengidir ve sadece, birliğe ulaşmış ve aydınlan­
mış insanlarda bulunur.

1 17
'l(u!ısaiSifa 'TeR!fif([eri
Aurayı Hissetmek
Her birimiz eterik aurayı hissetme ve görme kapasitesi­
ne sahibiz. Eterik auranın yüzeyini hissetmek yaygın bir' psi­
şik teşhis yöntemidir. Biz bir insanın aurası hakkında, sadece
renklere bakarak değil, auranın şekline, dokusuna ve gücüne
bakarak da epey şey söyleyebiliriz . Şifacı, hastasının aurası­
nın yüzeyini avucuyla sıvazlayarak (avucunu auranın üzerin­
den geçirerek) , onun fiziksel sağlığı ve duygusal esenliği hak­
kında bilgi edinebilir. Eterik auranın yüzeyini sıvazlamak ba­
sit bir tekniktir ve eğer siz onunla ilgili talimatlara uyarsanız,
onu başarıyla kullanabilirsiniz .
Hastanızı sırtüstü yatırarak, aurayı hissetme tekniğini
uygulamaya başlamalısınız. Hastanın mümkün olduğunca gev­
şemesi önemlidir. Eğer o meditasyon ya da spiritüel alıştırma­
lar yapmıyorsa, ona üç bölümlü Yoga nefesini uygulatmanızı
öneririm. Hastanız bu nefesi iki, üç dakika kadar uygulasın.
Güçlü duygular, heyecan ve endişe aurada değişiklikler yara­
tabileceğinden, doğru izlenimler alabilmeniz için hastanızın gev­
şemiş olması şarttır. O gevşediğinde, siz alfa/teta düzeyine gir­
menizi sağlayacak teknikleri kullanın. Alfa/teta düzeyine gir­
diğinizde, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben şimdi alfa dü­
zeyindeyim ve ellerim duyarlı hale geliyor. " Sonra hastanızın
b_aşından başlayıp ayaklarında bitirerek, ellerinizi onun bede­
ninin üzerinden üç kere geçirin (pas yapın) . Bu paslar, eller
hastanın bedeninin yaklaşık yirmi santimetre üzerinde, avuç­
lar aşağı dönük ve parmaklar gevşek bir biçimde açılmış ola­
rak yapılmalıdır. Eller birbirine değmemelidir. Son pastan son­
ra, hastanıza gözlerini kapatmasını söyleyin ve daha duyarlı
olan elinizi onun kalbinin yaklaşık yarım metre üzerinde tu­
tun. Avucunuzun karıncalanmasına neden olacak hafif bir di­
renç hissedene dek elinizi yavaş yavaş aşağı indirin. Bu direnç

1 18
'Böfüm. 10
hastanın aurasının yüzeyinden gelir. Bildiğimiz gibi, eterik au­
ra fiziksel bedenin yaklaşık yirmi santimetre dışına yayılır ve
o, akışkan ve geçirgen olsa da, derimsi bir yüzeye sahiptir. O,
belirgin özelliklere sahip belirli bir yüzeyi olan, ama içinden
kolayca geçilebilen suya benzetilebilir.
Avucunuzdaki duyumlara dikkat ederek, elinizi hastanı­
zın aurasının yüzeyinde kaydırmaya başlayın. Avucunuzu dai­
ma o yüzeyin üstünde tutun. Ancak o zaman auranın kuvveti
ve dokusu ile ilgili doğru izlenimler alacaksınız . Eğer elinizin
yüzeyden içeri geçmesine izin verirseniz , kendi elinizin -has­
tanın bedeninden yansıyan- enerjisini hissedeceksiniz. Eğer has­
tanızın fiziksel bedenine yeterince yaklaşırsanız, onun bedeni­
nin ürettiği ısıyı hissedeceksiniz, başka bir şeyi değil. Hastanı­
zın aurasının tüm yüzeyini tarayın ve avucunuzdaki duyum­
lara dikkat edin. Auranın enerji düzeyinde -elinizin hastanın
bedenine doğru inmesine veya ondan uzaklaşmasına neden olan­
her değişikliğin farkına varın. Keskin değişmeler hastanızın au­
ra alanında ve süptil enerji sisteminde sorunlar bulunduğunu
gösterir. Isı farklılıklarına da dikkat edin; soğuk noktalar ve
sıcak noktalar da hastalığın varlığını gösterebilir.
Aura sağlam, düzgün -ve her yanı aynı ısıda- olmalıdır.
Her ne zaman bu koşullar değişse, bunun suçlusu herhangi bir
hastalıktır. Hastanızın bedeninin ön tarafından aldığınız tüm
izlenimleri kaydettikten sonra, onu döndürün ve aynı işlemi
onun sırtı üzerinde sürdürün. Başlangıçta, hastanızdan geri­
bildirim almalısınız . Uygulama yaparak, daha duyarlı ve daha
güvenli hale geleceksiniz ve farklı hastalıklar ve durumlarla
ilişkili duyumları tanıyacaksınız . (Bkz . Tablo 7).
Yanınızda bir not defteri bulundurarak bulgularınızı yaz­
manız size yardımcı olabilir. Her hastalık belirli bir titreşim
yayar ve eğer sezgisel olarak çalışırsanız, farklı hastalıkların
süptil farklarını ayırt etmeyi öğreneceksiniz .
1 19
Tablo 7: Aurayı Hissetmek

1 20
'Bö[üm 10
Aurayı Duru-görü Yoluyla Görmek
Aura görmenin üçüncü yolu, onu duru-görü yoluyla gör­
mektir. Bu benim en sık kullandığım tekniktir ve onun bir sı­
nırı yoktur. O, hastanızla birlikte olun ya da olmayın, her za­
man ve her yerde kullanılabilir. O diğer psişik teşhis teknik­
leriyle birlikte kullanılabilir, dolayısıyla, şifacı olarak çalışan
herkes tarafından geliştirilmelidir. Aurayı duru-görü yoluyla gör­
mek için, Yoga nefesini uygulamaya başlayın. Sonra alfa/teta
düzeyine girmek için, daha önce öğrendiğiniz teknikleri kulla­
nın. Kutsal sığınağınızdan geri döndükten sonra, zihninizden
şu onaylamayı yapın: "Ben şimdi alfa düzeyindeyim, kendimi
önceki halimden daha iyi hissediyorum. " Sonra iki metre ileri­
nizde duran görsel ekranınızı imgeleyin. Hastanızın ismini zih­
ninizden tekrarlayın, o zaman o ekranınızda belirecektir. Doğ­
ru görünmeyen herhangi bir şeye dikkat ederek, hastanın be­
denini taramaya başlayın. Sorunlar kendilerini göstererek dik­
katinizi çekecektir. Siz onun başının çevresindeki aurayı ince­
liyor o�abilirsiniz ve dikkatiniz birden onun dizine çekilebilir.
Bu olduğunda, dizde bir sorun olduğundan emin olabilirsiniz.
O zaman durup, dizin çevresindeki aurayı inceleyin. Onun ren­
gine, dokusuna ve sağlamlığına bakın. Sonra fiziksel bedenin
içine girin ve hastalığın fiziksel tezahürlerini arayın. Aurada­
ki hastalığın titreşim değiştirerek fiziksel bedene geçip geçme­
diğine bakın. Kanser ve kalp hastalığı gibi büyük hastalıklar­
da, büyük olasılıkla aurada olumsuz renkler göreceksiniz. Ama
siz auradaki çeşitli sorunlar ile fiziksel tezahür arasındaki bağ­
lantıyı görmeyebilirsiniz. Eğer böyle olursa, bilincinizi hastanı­
zın fiziksel bedeninin içine yansıtarak araştırmanızı sürdür­
melisiniz. Ö rneğin, kalp hastalığında siz hastanızın göğsünün
üzerindeki aurada çamurlu renkler görebilirsiniz, ama fiziksel
bedenin içine girene dek hastalığın gerçek mahiyetini bile-

121
!l(uftsafSifa 'Iei(?;if([eri
mezsiniz ve teşhisiniz eksik olur. Eğer teşhisiniz eksik ise te­
daviniz de eksik kalabilir.

Semboller ve Teşhis - Bir Vaka Tarihçesi


Bazen, hastanızın aurasında sorunlar görseniz de, onlar
fiziksel bedende nesnel olarak değil, sembolik olarak görünür­
ler. İ şte iyi bir örnek: Bir arkadaşımla vaka okuması yapıyor­
dum. Vaka okuması, psişik teşhiste bulunabilmek için bildi­
ğim en iyi yoldur. Arkadaşım katlanmış bir kağıt parçasının
dışına tanıdığı birinin ismini, yaşını ve adresini yazdı. Kağıdın
içine ise, hastanın tüm tıbbi ve psikolojik sorunlarını yazdı.
Kağıt katlanmış olduğundan, içinde ne yazdığını göremiyor­
dum. Sonra o beni, bizim uyguladığımıza benzer kısa bir medi­
tasyona soktu. Beni kutsal sığınağımdan geri döndürdükten
sonra, hastanın ismini, yaşını ve adresini açıkladı ve sonra
ben o kişinin "görsel ekranımda" belirdiğini gördüm.
Genç bir kadının, önce aurasına ve sonra fiziksel bedeni­
ne bakarak, tüm bedenini taramaya başladım. Onun sarışın
ve biraz tombul olduğunu gördüm, yanakları dolgun ve pem­
beydi. Yüzünde çok geniş bir gülümseme vardı. Ben bakmaya,
onun aurasını ve fiziksel bedenini taramaya devam ettim, omuz­
larına geldiğimde, birden dikkatim onun karnına çekildi. Kar­
nı şişmişti, ama karın üzerindeki aurada hiçbir sorun görme­
dim. Bilincimi onun karnının içine yansıttığımda, orada bir
basketbol topu gördüm ve çok şaşırdım. Adeta şoke olmuş­
tum, çünkü daha önce böyle bir şeyle hiç karşılaşmamıştım.
İlk düşüncem kadının karnında bir tümörün bulunduğu oldu,
ama bu bana doğru gelmedi. Genç kadın çok sağlıklı görünü­
yordu, aurası esasen parlak turuncu ve altın sarısı renkteydi
ve karnının üzerinde hiçbir olağandışı renk görünmüyordu.
Üstelik, o gülümsüyordu; eğer benim karnımda basketbol to-

1 22
'lJöfüm lO
pu büyüklüğünde bir tümör olsaydı, gülümseyebileceğimi hiç
sanmıyorum. Elbette, en sonunda oyuna geldiğimi anladım;
genç kadın kesinlikle hasta değildi, o hamileydi. O andan iti­
baren, basketbol topları benim için hamilelik sembolü oldu.
Yıllar içinde başka semboller de geliştirdim (ve aura teş­
hisini daima onlarla bağlantılı olarak yaparım) . Varisli damar­
lar daima tellere benzer, anemi sulandırılmış kana benzer, ar­
terit kemiklerin üzerinde duran kar tanelerine benzer ve ül­
serler püsküren volkanlar gibi görünür. Sizin sembolleriniz fark­
lı olabilir, ama deneyimle, onların anlamını keşfedecek ve on­
ları teşhiste etkili bir biçimde kullanabileceksiniz.

Duru-sezi ve Teşhis
Siz hastanızın aurasında hastalığı sadece görmez, çoğu
zaman onu hissedebilirsiniz de. Bunu yapabilme yeteneğine du­
ru-sezi denir. Çoğu psişik ve şif�cı bu yeteneğe sahiptir. Şifa­
cılar için duru-seziyi geliştirmek önemlidir, çünkü o şifada önem­
li olan, eınpatik bir doğayı gösterir. Bedeniniz , siz başka bir
insanın titreşimine uyum sağladığınızda onun bedenindeki ra­
hatsızlıkları kaydedecek olan bir alettir. Öyleyse, teşhis ya­
parken kendi bedeninizde olağandışı duyumlar hissetmeyi bek­
leyin. Sizin "süptil enerji sisteminiz " hastanızdan veriler alı­
yor olacak ve bilgiyi hisler, duyumlar ve küçük rahatsızlıklar
olarak kaydedecektir. Bu rahatsızlıklar geçicidir, onlar kalıcı
bir etki yapmayacaktır. O sizin teşhis koymak için dikkat et­
meniz ve kullanmayı öğrenmeniz gereken bir psişik iletişim
biçimidir.
Aura, anlaşıldığı gibi, duru-görü yoluyla görülebilir. O,
avuçlarla hissedilebilir, fiziksel olarak görülebilir ya da duru­
sezi yoluyla hissedilebilir. Auradan teşhis koymak sizin psişik
teşhisinizin bir parçası olmalıdır. Hastanızın bedenini tarar-

1 23
1{,ufısafSifa 'TeR!;ik,feri
ken, daima onun aurasına bakın. Dikkatinizi hastanın aurası­
nın rengindeki, dokusundaki ve boyutlarındaki değişikliklere
yöneltin. Duru-görü ve duru-sezi yeteneğinizle birlikte, aura
görme yeteneğinizi de kullanın. Onlar el ele gider ve tanıdı­
ğım çoğu şifacı psişik teşhis için bu yöntemleri birlikte kulla­
nır.

1 24
11

ÇAKRA ŞİFASI

"Süptil enerji sistemi" daha yüksek katlardan fiziksel be­


dene enerji taşır. Süptil enerji sistemi enerjiyi alabilen olarak
işlev yaparken, kadınsı rolde işlev yapmaktadır ve alabilen ola­
rak negatif kutupta yer alır. Hermetik felsefeden bildiğimiz gi­
bi, evrendeki her şey kutupludur, her şeyin kendi erkeksi ve
kadınsı, girişken ve alabilen veçheleri vardır. Şimdiye kadar,
süptil enerji sisteminizin kadınsı veçhesini, onun alabilen ro­
lünde nasıl davrandığını öğrendiniz. Ama erkeksi veçhe de şi­
facı için bir o kadar önemlidir.
Bu bölümde, süptil enerji sisteminizin erkeksi veçhesini
öğreneceksiniz , çünkü şifacının süptil enerji sistemi, alabilen
olarak, daha yüksek katlardan şifa enerjisi alsa da, şifacı gi­
rişken olarak, enerjiyi kemli süptil enerji sistemi aracılığıyla
hastasina aktarır.
Ruhsal şifada, süptil enerji sisteminizin ikili (erkeksi ve
kadınsı) doğası "çakra şifası" denilen bir teknikle bütünleşti­
rilebilir. Çakra şifasında, şifacı daha yüksek katlardan enerji
alır ve bu enerjiyi kendi çakralarından enerji ışınları halinde
hastasına yansıtır. Bu şifa yönteminde, enerji sadece kalp çak­
rasından ve üçüncü gözden yansıtılır. Enerji ya berrak ışınlar
ya da renkli ışınlar olarak yansıtılabilir; renkler şifa enerjisi­
nin titreşimini değiştirerek onu ince-ayarlar, böylece hastaya
ihtiyacı olan tam enerji dozajını sağlarlar. Siz hastanıza kalp
çakranızdan ve üçüncü gözünüzden enerji ışınları yansıtacak
olsanız da, şifa esnasında tüm çakralarınızı açık tutmanız önem­
lidir, çünkü bir şifa seansında prana hepsinden akmakta ve
kullanılmaktadır. Şifa sürecinde taç çakranızı açık tutmanız
1 25
'l(ufısalSifa 'TeR!fik(eri
önemlidir, çünkü en derin şifa enerjisi süptil enerji sistemini­
ze oradan girer.

Şifa Işınları ve Duygular


Çakra şifasına, çakralarımızdan enerjiyi berrak ışınlar
olarak yansıtarak başlayacağız. Sonra onları uygun şifa renk­
lerinde göndereceğiz. Çakra şifasında, şifacı doğrudan eterik
düzeyden çalışmaktadır, dolayısıyla onun duygusal hali çok
önemlidir. Kalp çakrasından aktarılan ve enerji ışınları olarak
yansıtılan eterik enerji, şifacı tarafından yoğun hisler olarak
deneyimlenir. Bu hisler, doğaları ve yoğunluklarıyla, şifacıya
hastasına yansıttığı ışınların gücünü bildiren bir geribildirim
mekanizması olarak hizmet eder. Şifacının kalp çakrasından
yansıttığı enerji ışını ne kadar güçlüyse, o hastası için o kadar
çok sevgi ve şefkat hisseder. Şifacının sevgisi ne kadar ruhsal
ise, ışının titreşim hızı o kadar yüksek olur. Üçüncü gözden yan­
sıtılan enerji ışını, sezgisel veya bilinçdışı zihinden yapılan bir
girişken (erkeksi) enerji yansıtmasıdır. Bu enerji, şifacı tara­
fından büyük bir berraklık ve irade olarak deneyimlenir. Şifa­
cı üçüncü gözü aracılığıyla ne kadar çok enerji yansıtırsa, şifa
sırasında o kadar çok irade gücü hissedecek ve dikkati o kadar
az dağılacaktır. Kalp ve bilinçdışı zihin birlikte çalıştığında ve
diğer çakralar açık ve dengeli olduklarında, şifacı, hastasının
üzerinde güçlü bir şifa etkisi yapacak olan enerjiyi başarıyla
yansıtacaktır. Edna St. Vincent Millay şöyle diyor:

Kalbin gücü denizi ve karayı iki yana itip,


onları birbirinden ayırabilir.
Ruhun gücü gökyüzünü ikiye bölebilir
ve Tann'nın yüzünün aradan parlamasına izin verebilir.47

1 26
'13öfüm 11
Enerji lşınlarını Yansıtmak
Çakra şifasına da, diğer uzaktan şifa tekniklerinde oldu­
ğu gibi, alfa/teta düzeyine girerek başlarız. Ö nce, sırtınız dik
olarak rahat bir pozisyonda oturun. Sonra gözlerinizi kapatın
ve üç bölümlü Yoga nefesini uygulamaya başlayın. Nefes alış
ile verişi birbirinden ayırmadan, üç, dört dakika böyle nefes
almaya devam edin. Nefesiniz derinleşene ve ritmik hale gele­
ne dek böyle nefes almaya devam edin. Sonra beşten bire doğ­
ru saymaya başlayın, her sayıyı gözünüzde canlandırarak üç
kere tekrarlayın. Bir sayısına ulaştığınızda, derin bir nefes alın
ve nefes verirken, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben şim­
di alfa düzeyindeyim ve kendimi önceki halimden daha iyi his­
sediyorum. " Sonra derin bir nefes daha alın ve ondan bire doğ­
ru, her sayıda daha derinleşerek saymaya başlayın. Bir sayısı­
na ulaştığınızda, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben bu
zihin düzeyine eriştiğim her seferinde, zihnimi daha büyük öl­
çüde ve daha yaratıcı biçimlerde kullanmayı öğreniyorum. " Ar­
dından, daha önce öğrendiğiniz yöntemlerden birini kullanarak,
,
fiziksel bedeninizi gevşetmek için beş dakika ayırın. Bedeni-
niz gevşediğinde, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Bedenim
tamamen gevşedi; ben bu zihin düzeyine eriştiğim her seferin­
de, daha derin ve daha sağlıklı düzeylere geçmeyi öğreniyo­
rum." Sonra kendinizi kutsal sığınağınızda görün ve orada beş
dakika kadar . kalın. Sığınağınızdan geri döndüğünüzde, derin
bir nefes alın ve nefes verirken iki metre ileride ve başınızın
otuz santimetre yukarısında yer alan "görsel ekranınızı" im­
geleyin. Hastanızın ismini zihninizden tekrarlayın, o hemen ek­
ranınızda belirecektir. O zaman kalp çakranızı açın ve hastayı
ekranda sevgi, şefkat ve empatiyle tutun. Siz bunu dikkatinizi
vererek, nefes alıp vererek ve uygun elinizi kalp çakranızın
üzerine koyarak en kolay şekilde yapabilirsiniz.

1 27
�ufısa{Sifa 'TeR!Jikferi
Sonra, dikkatinizi altıncı çakranıza, yani üçüncü gözünü­
ze verin. Dikkatinizi ona vererek onu aktive edeceksiniz ve çak­
ra açılırken bir karıncalanma hissedeceksiniz. Ondan gelen bir
sıcaklık da hissedebilirsiniz ; bunlar çakranın açıldığını ve da­
ha fazla prana aktardığını gösteren işaretlerdir. Sonra üçüncü
gözünüzden doğru nefes alın ve nefesinizin taşıdığı prananın
onu daha da aktive etmesine izin verin. Siz ondan doğru nefes
aldığınızda, çakradaki duyumlar daha da yoğunlaşacaktır. On­
lar o kadar güçlenecek ki siz üçüncü gözünüzden bir enerji ışı­
nının geldiğini hissedeceksiniz (bu, çakra yoluyla şifada önem­
li olan şifa ışınlarından biridir) . Dikkatinizi bu ışın üzerinde
odaklayın; o bir lazer ışını gibi çok belirgin olacaktır. Hazır ol­
duğunuzda, enerji ışınını ekrandaki hastanıza yansıtın. Işını
onun bedeninin şifaya muhtaç olan bölümüne yöneltin. Enerji
ışınının onun bedenine girdiğini, ona en çok ihtiyaç duyulan ye­
re gittiğini ve hastanın bu ışından gelen şifa enerjisini masset­
tiğini hissedin. Onun o enerjiyi şükranla aldığını ve -enerji onun
üzerinde iyileştirici bir etki yaparken- gevşediğini hissedin. Siz
ona enerjiyi yansıttığınızda, hastanızın -o anda nerede olursa
olsun ya da ne yapıyor olursa olsun- o enerjinin iyileştirici gü­
cünü eterik düzeyde hissettiğini hatırlayın. (Bkz . Tablo 8)
Şifa ışınını üçüncü gözünüzden üç, dört dakika boyunca
göndermeye devam edin. Onun olumlu bir etki yaptığı konu­
sunda tatmin olduğunuzda, üçüncü gözünüzden gelen enerji ışı­
nını bırakın. Derin bir nefes alın ve daha derinleşin. Sonra, dik­
katinizi kalp çakranıza yöneltin ve onu zihinsel olarak aktive
edin. Ona zihinsel dikkatinizi verdiğinizde, dördüncü çakradan
gelen enerjinin daha yoğunlaştığını hissetmeye başlayacaksı­
nız . Onun kanalıyla gelen enerji güçlendikçe, dördüncü çakra
da ısınacak. Sonra, nefes alış ile verişler arasında ara verme­
den, kalp çakranızdan doğru nefes alın. Prana ve hava onu da­
ha da aktive edecektir. Artık, hastanıza karşı güçlü bir sevgi
1 28
'13öf:üm ll

Tablo 8: Şifa Işınlarını Yansıtmak

1 29
1(ufısafŞija 'Tef\!Jik_feri
ve şefkat hissediyor olmalısınız . Ona yoğun bir sıcaklık veya
yanma hissi eşlik ediyor olabilir (bunlar prananın tezahürleri­
dir) . Bırakın kalp çakranızdan gelen enerji çok güçlensin, öyle
ki sonunda ondan bir enerji ışını aksın; o, daha çok -üçüncü
gözünüzden yansıtılan ışından daha az belirgin olan, ama yine·
de sevgi ve güç dolu olan- bir enerji dalgası gibi hissedilecek­
tir. Bu dalganın çakranızdan hastanıza aktığını ve onun bu
enerjiyi şükranla massettiğini hissedin. Enerji iyileştirici etki­
sini yaparken, onun gülümsediğini ve çok sağlıklı olduğunu gö­
rün. Bu ışını üç, dört dakika boyunca ya da tatmin oluncaya
kadar yansıtmayı sürdürün.

· Işınları Birlikte Yansıtmak


Dördüncü ve altıncı çakralardan yansıtılan enerji ışınla­
rı, az önce yaptığımız gibi, ayrı ayrı yansıtılabilir, ama onlar
birleştirilip hastaya birlikte yansıtıldıklarında en büyük etkiyi
yaparlar. Çakra şifasının sonraki bölümünde, siz kalp çakra­
nızdan gelen ışını üçüncü gözünüzden gelen ışınla birleştire­
cek, onları hastanıza birlikte yansıtacaksınız. Kalp çakranız­
dan enerji dalgasını yansıtırken, dikkatinizi üçüncü gözünüze
de verin. Dikkatinizi bu şekilde bölmek kolaydır ve biraz uy­
gulamayla bunda ustalaşabilirsiniz, ama o şifacının teslimiye­
tini gerektirir. Dikkatiniz üçüncü göz üzerinde odaklandığın­
da, bu çakra titreşmeye başlayacaktır. Sonra ondan doğru ne­
fes almaya başlayın; saniyeler içinde, enerjinin bir hayli güç­
lendiğini hissedeceksiniz . Zihinsel olarak, onu kalp çakranız­
dan gelen enerji dalgasıyla birleştirin ve her iki enerji ışınının
hastanızın bedeninin hasta dokusu tarafından massedildiğini
hissedin. Birkaç dakika daha bu enerji ışınlarını birlikte gön­
dermeye devam edin ve bu ışınlar onun üzerinde iyileştirici et­
ki yaparken, hastanızla empatize olun. Her iki ışını üç, dört

1 30
'.Böfüm. 11
dakika daha ya da iyileştirici etki yaptıkları konusunda tat­
min oluncaya dek göndermeye devam edin.
Enerji ışınlarını hastanızın bedeninin hasta bölgesinden
onun eterik aurasına aktararak, onun aurasını kalp çakrası
ile üçüncü gözün birleşik enerjisiyle doldurarak çakra şifasını
tamamlayın. Hastanın aurasını enerjiyle doldurmak için birkaç
dakika ayırın. Onun aurası prana ile dolduğunda genişleyecek
ve parlamaya başlayacaktır. Bir, iki dakika sonra, onun ener­
jiyi derisinden massettiğini ve bu enerjinin onun tüm bedeni­
ni ta hücrelerine dek yeniden şarj ettiğini hissedin. Bu çalış­
maya iki, üç dakika ayırın ve bitirdiğinizde, önce kalp çakra­
nızdan, sonra da üçüncü gözünüzden yayılan enerji ışınını ser­
best bırakın. Hastanızı ve görsel ekranınızı da bırakın. Derin
bir nefes alın ve gevşeyin. Saniyeler içinde, bir enerji dalgası­
nın tepe çakranızdan içeri aktığını hissedeceksiniz . Onun tüm
süptil enerji sisteminizi yeniden şarj etmesine izin verin. Bu
şarj için birkaç dakika ayırın, çakralarınızın ısındıklarını his­
sedene kadar onu sürdürün. Tamamen enerji dolduğunuzda,
zihniniz den şu onaylamayı yapın: "Şifaya kanallık yaptığım her
seferinde ben de şifa buluyorum ve şifa için daha etkili bir ka­
nal haline geliyorum. " Sonra yavaş yavaş birden beşe kadar
sayarak normal bilince geri dönün. Beş sayısına ulaştığınızda
gözlerinizi açın. Kendinizi çok uyanık, tamamen gevşemiş ve
önceki halinizden daha iyi hissedeceksiniz .

Renk Şifası
Bu tekniğin, yukarıdaki teknikte ustalaştıktan sonra kul­
lanmaya başlamanız gereken bir çeşidi de vardır. Ona renk şi­
fası denir. O, çakra şifası ile aynıdır, tek fark, sizin enerji ışın­
ları�ı birleştirdikten sonra, onları renkli olarak yansıtmanız­
dır. Bu, hastanıza, ihtiyacı olan tam dozajı ya da enerji titreşi-

131
'l(ufısalSifa 'TeK!Jif([eri
mini verecek ve iyileşme sürecini hızlandıracaktır.
Ben çakra şifasında dört ana şifa rengini kullanırım; bun­
lar sarı, yeşil, mavi ve menekşe rengidir. Diğer renkler de .Ya­
rarlı olabilseler de, bu renkler en belirgin şifa etkisine sahip­
tirler. İ kinci derecedeki şifa renkleri turuncu, kırmızı ve pem­
bedir. Onlar, eğer hastanız dört ana şifa rengini reddederse,
kullanılmalıdır. Hastanıza yansıttığınız renkler daima berrak
ve parlak olmalıdır. Ona asla donuk, çamurlu, kirli renkler gön­
dermeyin. İnsan aurası incelememizden bildiğiniz gibi, kirli, ça­
murlu renkler hastalık renkleridir. Sadece parlak renkler şifa
renkleridir. Bir hastaya hangi rengin en yararlı olacağını be­
lirlemek için bir kural yoktur. Sezginize güvenmeli ve her has­
tayı bireysel olarak tedavi etmelisiniz. Belirli bir durumda han­
gi rengin uygun olduğunu sezginiz size söyleyecektir. Bazen, siz
bir ışını -ya da iki ışını birlikte- yansıtırken, uygun olan renk
kendiliğinden belirecektir. Bazen hastanız size hangi renge ih­
tiyacı olduğunu gösterecektir. Eğer o bunu yaparsa, siz onun
isteğine uymalısınız. Eğer siz belirli bir renk göndermeye baş­
lar, ama hastanın ona direndiğini, bir kenara ittiğini veya onu
kolayca massetmediğini hissederseniz, o zaman başka bir ren­
gi deneyin ve hastanın istediği rengi bulana dek denemeye de­
vam edin. Renkleri kullanmaya başlamak için en iyi zaman,
üçüncü gözden gelen enerjiyi kalp çakrasından gelen enerjiyle
birleştirmenizden sonradır. İ lk başta, bir şifa renginin kendi­
liğinden belirip belirmediğini görmek için bekleyin; eğer belir­
mezse, dört ana şifa rengiyle deney yapmaya başlayın. Sarı ile
başlayın, ondan yeşile, ondan da maviye geçin ve en sonunda
menekşe rengini kull anın. En iyi rengi bulduğunuzda, şifa sü­
reci boyunca onu kullanın.

1 32
'Böfüm ll
Kendini Renk ile Şifalandırma
Renk, kendinizi iyileştirmekte de çok yararlı olabilir. O
iki şekilde kullanılabilir. Eğer sizin, bedeninizin belirli bir böl­
gesiyle sınırlı olan, lokal bir sorununuz varsa, onu tedavi et­
mek için, imgelemeyle birlikte rengi kullanabilirsiniz. Bu şe­
kilde kendinizi iyileştirmeye başlamak için, şu talimatları uy­
gulayın: Sırtınız dik olarak rahat bir pozisyonda oturun ve üç
bölümlü Yoga nefesini uygulamaya başlayın. Kendinizi çok gev­
şemiş hissedene dek onu uygulayın. Sonra yavaş yavaş beşten
bire kadar sayın. Bir sayısına ulaştığınızda, zihninizden şu onay­
lamayı yapın: "Ben şimdi alfa düzeyindeyim ve kendimi önce­
ki halimden daha iyi hissediyorum. " Sonra, kendinizi alfa/teta
haline kesin bir biçimde sokmak için, daha önce öğrenmiş ol­
duğunuz tekniklerin bir bileşimini kullanın.
Alfa/teta haline kesin olarak girdiğinizde, dikkatinizi has­
ta bölgeye vermeye başlayın. Gözleriniz açık olarak dikkatini­
zi verin ve gözlerinizi kırpmıunaya çalışın, bakışınız kendili­
ğinden pdaksız hale gelinceye dek dikkatle bakın. Bu sadece
saniyeler alacaktır (gözleriniz odaksız hale geldiğinde, yorul­
mamaları için, eğer gerekiyorsa onları kırpabilirsiniz ) . Odak­
sız bakmaya başladığınızda, sorunlu bölgenin ışıkla kuşatıldı­
ğını imgeleyin. Berrak beyaz bir ışıkla başlayın ve beyaz ışık
şifa renklerinden birine dönüşene dek bekleyin. Bu uzun za­
man almayacaktır. Eğer başlangıçta renkler belirmezse, cesa­
retiniz kırılmasın; sadece, şifa özelliği olan farklı renklerle de­
ney yapmaya başlayın. Bedeninizin kolayca massettiği bir renk
bulana dek farklı renklerle deney yapmaya devam edin. Göz­
leriniz odaklanmamış olduğu ve siz alfa/teta halinde bulundu­
ğunuz sürece, gözleriniz açıkken bile imgeleme yapmakta hiç
zorlanmamanız gerekir. Bir kez uygun rengi bulduğunuzda ve
onun massedildiğini hissettiğinizde, hasta organın ya da do-

1 33
'l(ufisaiSifa 'J'el(!;ikf!ri
kunun enerji ışınlarını aldığını imgeleyin ve enerji onun tara­
fından massedilirken hücrelerin güçlendiklerini ve iyileştikle­
rini hissedin.
Sorunlu bölgeyi kaplayan bir iyilik duygusu hissedene dek
bu tekniği sürdürün. Burada size yardımcı olması için nefesi
kullanabilirsiniz; her nefes alışta, hasta dokunun enerji ışını­
nı massettiğini ve her nefes verişte, şifa enerjisinin hücrelere
yayılarak onları yeniden şarj ettiğini hissetmeye çalışın. Baş­
langıçta, bu şifayı uygulamak için beş dakika ayırabilirsiniz .
Sonra kendinizi yeniden şarj etmek için iki, üç dakika ayırın.
Bu şarj çalışmasını tamamladıktan sonra, zihninizden şu onay­
lamayı yapın: "Ben mükemmel şekilde sağlıklıyım, dengeliyim
ve uyum içindeyim. " Sonra, yavaş yavaş birden beşe kadar sa­
yarak, normal bilinçli düzeye geri dönün. Beş sayısına ulaştı­
ğınızda gözlerinizi açın. Kendinizi çok uyanık, tamamen gev­
şemiş ve önceki halinizden daha iyi hissedeceksiniz . En iyi so­
nuçları almak için, bu tekniği günde en az iki kere uygulayın.
Alfa/teta düzeyine sağlam bir biçimde yerleşmek için on daki­
ka ayırın ve kendinize şifa vermek için de en az beş dakika
harcayın.

Kendini Renk ile Direkt Şifalandırma


Bir başka çeşitlemede, renk şifasını, imgelemeyi ve elleri­
nizden akan manyetik enerjiyi birleştirebilirsiniz. Girişken enerji
olan pozitif enerji, sağ elini kullanan tüm insanların sağ el­
lerinden akar; sol elini kullananlarda ise bu değişir, kişinin ne
kadar baskın biçimde solak olduğuna bağlı olarak, pozitif ener­
ji bazen sağ elden ve bazen de sol elden akar. Solak olanları­
nız, sol elinizle başlayın ve eğer bu teknik işe yaramazsa, sağ
elinizi kullanın. Bu tekniği kullanmaya başlamak için, erkeksi
enerjiyle şarjlı elinizi, eterik auranızın içinde kalmasına özen

1 34
'13öfüm 11
göstererek, hasta bölgenin dört, beş santimetre üzerinde tu­
tun. Gözlerinizi kapayın ve üç bölümlü Yoga nefesini uygula­
maya başlayın; nefes alış ile verişler arasında ara vermeden
derin bir biçimde nefes alın.
Uygun yöntemi kullanarak, alfa/teta düzeyine geçin. Sağ­
lam bir biçimde alfa/teta düzeyine geçtiğinizde, dikkatinizi er­
keksi elinize verin ve avucunuzun karıncalandığını ve elinizin
ısındığını hissedene dek onu (dikkatinizle) zihinsel olarak ak­
tive edin. Sonra avucunuzdan hasta bölgeye bir enerji ışınının
aktığını imgeleyin. Nefesinizi, son uygulamada yaptığınız gibi,
size yardım etmesi için kullanın. Işını berrak olarak imgeleye­
rek başlayın ve o kendiliğinden renk değiştirene dek bekleyin.
Eğer o saniyeler içinde değişmezse, en iyi sonuç veren rengi
bulana dek farklı şifa renkleriyle deney yapın. Bedeninizin has­
ta bölgesinin elinizden akan enerji ışınını massettiğini imgele­
yin ve sonuç olarak, bu enerjinin iyileştirici etki yaptığını his­
sedin.
Bu tekniği beş dakika kadar ya da eğer isterseniz daha
uzun :laman sürdürün. Onun hasta doku üzerinde iyileştirici
bir etki yaptığını hissettiğinizde, elinizi çekin, derin bir nefes
alın ve şu onaylamayı yapın: "Ben iyileştim ve her gün her ba­
kımdan daha sağlıklı hale geliyorum. " Eğer isterseniz bu onay­
lamayı birkaç kere tekrarlayın. Yeniden şarj olmak ve şifanın
etkilerinin keyfini çıkarmak için birkaç dakika ayırın. Sonra
meditasyonunuzu şu onaylamayla tamamlayın: "Ben mükem­
mel bir sağlığa sahibim; mükemmel bir denge ve uyum içinde­
yim. " Yavaş yavaş birden beşe kadar sayarak dışsal bilinçli
düzeye geri dönün. Beş sayısına ulaştığınızda gözlerinizi açın.
Kendinizi çok uyanık, tamamen gevşemiş ve önceki haliniz­
den daha iyi hissedeceksiniz .

1 35
!l{ufisaiŞifa 'T�iR{eri
Auranızı Renkli Işınlarla Yeniden Şarj Etmek
Kendine şifa vermenin şimdi açıklayacağım üçüncü çeşit­
lemesi, tüm bedeni etkileyen sorunlar için yararlıdır. O özel­
likle psikolojik ve duygusal rahatsızlıkları tedavi etme konu­
sunda yararlıdır. Bu tekniğe, gözlerinizi kapatıp Yoga nefesini
uygulayarak başlayın. Beşten bire doğru sayın, her sayıyı gö­
zünüzde canlandırarak üç kere tekrarlayın. Bir sayısına ulaş­
tığınızda, şu onaylamayı yapın: "Ben şimdi derin bir biçimde
gevşedim ve kendimi önceki halimden daha iyi hissediyorum. "
Yoga nefesini sürdürün ve daha önce öğrendiğiniz teknikleri
kullanarak alfa/teta düzeyine geçin. Sonra şu onaylamayı zih­
ninizde tekrarlayarak şifa sürecine başlayın: "Ben şimdi bir
şifa kanalıyım ve şifa enerjisi benim içimden akıyor. " Sonra,
görsel ekranınızı iki metre ötenizde olarak imgeleyin, başınızı
otuz derece yukarı kaldırın ve kendi isminizi tekrarlayın; ek­
randa belirdiğinizi göreceksiniz . Kalp çakranızı açarak kendi­
nizi ekranda sevgi ve şefkatle tutun. Dikkatinizi üçüncü gözü­
nüze verin ve ondan akan bir enerji ışınının ekrandaki aura­
nızı enerjiyle doldurduğunu hissedene dek, üçüncü gözünüz­
den doğru nefes alın. Dikkatinizi kalp çakranıza verin ve bir
enerji dalgasının ondan dışarı doğru aktığını hissedin. Onun
üçüncü gözünüzden akan enerji ışınıyla birleştiğini ve her iki
ışının auranızı şifa enerjisiyle doldurduğunu hissedin. Işınla­
rın şifa renklerinden birine dönüşüp dönüşmeyeceğini görmek
için kısa bir süre bekleyin. Dönüşmezlerse, o zaman şifa için
uygun olan rengi bulana dek deney yapın. Sonraki beş dakika
boyunca renkli ışınları göndermeye devam edin. Auranızın -ek­
randa sizi kuşatan ve ışıldayan büyük bir yumurta gibi görü­
nene dek- gittikçe büyüdüğünü ve parlaklaştığını imgeleyin.
En sonunda, auranızdan gelen enerjiyi ve canlılığı derinizle mas­
settiğinizi ve onun bedeninizin her hücresini yeniden şarj etti-

1 36
'Böfüm ll
ğini ve iyileştirdiğini imgeleyin. Bu süreci tamamlamak için is­
tediğiniz kadar zaman ayırın. Kendinizi ekranda son derece
mutlu, sağlıklı, ışık saçarak gülümserken görerek süreci biti­
rin. Şu onaylamayı yaparak imgelemeyi tamamlayın: "Ben mü­
kemmel bir sağlığa sahibim; mükemmel bir denge ve uyum
içindeyim. " Yavaş yavaş birden beşe kadar sayarak dışsal bi­
linçli düzeye geri dönün. Gözlerinizi açtığınızda kendinizi çok
uyanık, tamamen gevşemiş ve önceki halinizden daha iyi his­
sedeceksiniz .

Empati ve Kendini Şifalandırma


Bildiğiniz gibi, tüm şifa uygulamalarında hastanızla em­
patize olmak önemlidir. Bu özellikle kendine şifa vermede ge­
çerlidir. Empati başka bir varlıkla düşünceleri ve duyguları
paylaşma biçimidir. O, ancak, bir insan başka bir insan için,
hayatı onun deneyimlediği gibi deneyimleyecek, onun hislerini
hissedip, düşüncelerini düşünecek kadar çok şey hissettiğinde
meydana gelebilir. Kendi kendini şifalandırmada empati çok
f
önemlidir, ama o ancak eğer siz kendinizi kendi ıstırabınızdan
ayırabilirseniz gerçekleştirilebilir; ancak o şekilde şifacı siz has­
ta siz ile empatize olabilir. Kendinizi kendi ıstırabınızdan ayır­
mak kendini şifalandırmada gereklidir, çünkü ancak o zaman
BEN' İM ortaya çıkabilir (BEN' İM , her düzeyde hastalıktan aza­
dedir) ve şifaya ihtiyacı olan "siz " ile empatize olabilir. Siz ken­
dinizi böyle ayırmayı, tarafsız kalmayı öğrendiğinizde, şifa ener­
jisini Tanrı'dan size aktaran BEN' İM hastalığınızı ve ıstırabı­
nızı mükemmel bir sağlığa ve sevince dönüştürür. Tarafsızlığı
geliştirin ve Bütün'ün gücünün içinize akmasına izin verin;
böyle yaparak siz kendinizi iyileştiriyor ve mükemmel sağlığa,
uyuma ve dengeye doğru ilerliyor olacaksınız. Vedalar'da bu
konuda şöyle yazar:

1 37
!l(ulisalŞifa 'Iel<!;iR{eri
Tanrı, bir olduğundan
ve her varlığın derinlerinde saklı olduğundan,
O her şeyin ruhudur.
O tüm eylemleri yöneten ve mukadder kılandır,
her şeyi barındırandır,
her şeyin tanığıdır
ve tüm bilincin nedenidir, (ancak)
O'nun bir unvanı
ve herhangi bir niteliği yoktur.
O'nun ikincisi yoktur
ve O her bireysel varoluşun
(hem maddenin hem hayatın) ruhudur.
O bir tohumu alıp,
çeşitli ağaçlara dönüştürendir.
O'nu kendi akıllarının
derinliğinde var olan
olarak algılayabilenler,
sadece ve sadece onlar
ebedi mutluluğu alabilirler,
başka kimse bunu yapamaz .
O'nun herhangi bir parçası yoktur (bölünmezdir)
ve herhangi bir eylemi de yoktur.
O'nun herhangi bir yanlışı yoktur
ve herhangi bir bağlılığı da yoktur.
O, özgürlüğe ulaştıran köprüdür
ve yakıtsız bir ateş gibi, dingindir.
O'nun hiçbir sıfatı yoktur ve
O parlak ve ışık saçandır.
O'nu bilmeden ıstıraba son vermek,
imkansız olanı başarmaya çalışmaktır. 48

138
12

TAM BİR UZAKTAN ŞİFA

Bu bölümde siz, onaylamayı, imgelemeyi, psişik teşhisi,


çakra şifasını ve renk şifasını birleştiren tam (komple) bir uzak­
tan şifa uygulamak için, önceki bölümlerde öğrenmiş olduğu­
nuz uzaktan şifa tekniklerini kullanacaksınız.

Alfa/Teta Düzeyine Geçmek


Tam bir uzaktan şifaya başlamak için, sırtınız dik olarak
rahat bir pozisyonda oturun ya da uzanın. Gözlerinizi kapayın
ve Yoga nefesini uygulamaya başlayın. Buna üç, dört dakika de­
vam edin ve (beta düzeyi faaliyetini gösteren) içsel gevezeliğin
sustuğunu hissedin. Alfa/teta haliyle ilişkili olan iyilik ve mut­
luluk duygusunu hissettiğinizde, beşten bire kadar geriye doğ­
ru saJ.ln.
ı
Her sayıyı gözünüzde canlandırarak üç kere tekrar-
layın. Bir sayısına ulaştığınızda zihninizden şu onaylamayı ya-
pın: "Şimdi derin bir biçimde gevşedim ve kendimi önceki ha­
limden daha iyi hissediyorum. "
Yoga nefesine devam edin ve hazır olduğunuzda, ondan bi­
re kadar sayın; zihninizden on derken nefes verin . . . yine derin
bir nefes alın ve nefes verirken, dokuz deyin . . . yine derin bir
nefes alın ve nefes verirken sekiz deyin. . . bir sayısına ulaşana
dek bu şekilde devam edin. O sayıya ulaştığınızda, kendinizi çok
hafif ve berrak hissediyor olacaksınız. Fiziksel, duygusal ve zi­
hinsel bedenlerinizde hissettiğiniz süptil değişikliklere dikkat
edin. Bir sayısına ulaştığınızda, zihninizden şu onaylamayı ya­
pın: "Bu zihin düzeyine girdiğim her seferinde, zihnimi daha
çok ve yaratıcı biçimlerde kullanmayı öğreniyorum. "

1 39
'l(uhsafSifa 'Te/Q;if(feri
Fiziksel Bedeni Gevşetmek
Fiziksel bedeninizi tam olarak gevşetmek için, daha önce
öğrendiğiniz ve istemli kaslarınızda biriken gerilimi boşaltma­
nızı sağlayan kadim Yoga uygulamasını kullanabilirsiniz. Tüm
gerilimi boşaltarak, prananın süptil enerji sisteminizden ser­
bestçe geçmesini sağlayacaksınız. Hazır olduğunuzda, nefesini­
zi tam olarak verin ve ayaklarınıza dikkat edin. Sonra nefes
alın ve ayak kaslarınızı mümkün olduğunca çok sıkın. Nefesi­
nizi üç saniye tutun. Sonra nefes verin ve ayak kaslarınızın
gevşemesine izin verin. Tekrar derin bir nefes alın ve aynı iş­
lemi bu kez ayak bilekleriniz ve baldırlarınızla tekrarlayın. Son­
ra onu bedeninizin şu bölümleriyle tekrarlayın: Uyluklar, ka­
ba etler ve kalça, alt ve orta karın, göğüs ve omuzlar, boyun,
eller, kollar. Sonra yüz kaslarınızı sıkın ve üç saniye sıkılı tu­
tup bırakın ve nefes verin. Sonra ağzınızı açıp dilinizi dışarı
çıkarın ve yüz kaslarınızı mümkün olduğunca çok gerin; nefe­
sinizi üç saniye tutun, sonra yüz kaslarınızı serbest bırakın ve
nefes verin.
Gevşemeyi tamamlamak için, tüm bedeninizi aynı anda
(bu kez yüz kaslarınızı sıkarak) kasın, üç saniye nefesinizi tu­
tarak öyle kalın. Sonra nefesinizi kuvvetle verin ve tüm beden
kaslarınızı aynı anda gevşetin.

Kutsal Sığınağınız
Tüm bunları yapmak on dakikanızı almıştır ve şimdi al­
fa/teta düzeyinde bulunuyor olmanız gerekir. Zihninizden şu
onaylamayı yaparak devam edin: "Şimdi alfa düzeyindeyim.
Bu zihin düzeyine geçtiğim her seferinde, daha derin ve sağ­
lıklı düzeylere geçmem daha kolaylaşıyor. " Bırakın zihniniz kut­
sal sığınağınıza, sizin mükemmel gevşeme yerinize doğru sü­
rüklensin. Beş dakika kadar sığınağınızın keyfini çıkarın.
1 40
'13öfüın 12
Görsel Ekran
Sığınağınızdan geri döndüğünüzde, zihninizden şu onay­
lamayı yapın: " Ben bir şifa kanalıyım ve şifa enerjisi içimden
akıyor. " İki metre ilerinizde, başınızdan otuz derece yukarıda
duran bir görsel ekran imgeleyin. Ona bakın ve hastanızın is­
mini zihninizden tekrarlayın. O hemen ekranınızda belirecek­
tir. Dikkatinizi kalp çakranıza vererek, ondan doğru nefes ala­
rak ve elinizi onun üzerine koyarak hastanızı ekranda tutun.

Psişik Teşhis
Hastanız ekranda net ve sabit olarak göründüğünde, o­
nun bedenini tıbbi sorunları teşhis etmek için tarayın. Bıra­
kın sezginiz rehberiniz olsun ve onun sizi götürdüğü yere gi­
din. Hastalığın olduğu bölgelere çekileceksiniz . Eğer dikkati­
niz bedenin belirli bir bölümüne çekilirse, önce o bölgenin üze­
rindeki aurayı inceleyin ve aurahın rengindeki, dokusundaki
ve şeklindeki bozuklukları kontrol edin. Eğer aurada bir so­
run vatsa, bilincinizi onun altındaki hasta organa veya doku­
ya yansıtarak araştırmanızı sürdürün. Hasta dokudaki anor­
mallikleri inceleyin. Hatırlayın, eğer hastanızın sorununu tam
olarak görmek istiyorsanız empati önemlidir. Hastanızın aura­
sını ve fiziksel bedenini tamamen tarayarak teşhisinizi tamam­
layın. Başka anormallikler olup olmadığına bakın, eğer bir anor­
mallik bulursanız, yukarıdaki işlemi tekrarlayın.

Çakra Şifası
Teşhisinizi tamamladığınızda, birkaç derin nefes alın ve
gittikçe derinleştiğinizi hissedin. Zihninizden hastanızla konuş­
maya başlayın, o tamamen gevşeyene ve sizin yansıttığınız şi­
fa enerjisine açık hale gelene dek ona güven verin. Sonra dik-

141
!l(ufisalSifa rrek.!Jikfe.ri
katinizi üçüncü gözünüze vererek onu zihnen aktive edin. Çak­
ranın karıncalandığını ve ısındığını hissettiğinizde, ondan doğ­
ru nefes almaya başlayın. Bu onu daha da çok aktive edec�k­
tir. Altıncı çakradaki duyumlar o kadar güçlenecek ki ondan
bir enerji ışını çıkmaya başlayacak. Bu olduğunda, bu enerji
ışınını hastanızın bedeninin hasta bölgesine yöneltin. Hasta­
nın bu enerjiyi massettiğini, onu şükranla aldığım hissedin. Son­
ra dikkatinizi kalp çakranıza vererek onu zihnen aktive edin.
Çakranın karıncalanmaya ve ısınmaya başladığını hissettiğiniz­
de, ondan doğru nefes almaya başlayarak, zihninizin ve nefe­
sinizin onu daha da aktive etmesine izin verin. Çakradaki ener­
ji güçlenecektir ve en sonunda ondan bir enerji dalgasının ya­
yıldığını hissedeceksiniz. Bu olduğunda, enerji dalgasını hasta­
nızın bedeninin hasta bölgesine yöneltin. Her iki çakradan ya­
yılan birleşik enerjinin hastanız tarafından massedildiğini, onun
bu enerjiyi şükranla içine aldığını hissedin.

Renk Şifası
Enerji ışınlarım birleştirdiğinizde, bu renksiz ışınların ken­
diliğinden değişerek şifa renklerinden birine dönüşmesini bek­
leyin. Eğer onlar saniyeler içinde değişmezse, o zaman ana şi­
fa renklerinden (sarı, yeşil, mavi ve menekşe rengi) biriyle de­
ney yapın. Eğer hastanız bu renklerden birini kolayca masset­
mezse, ikinci derecede gelen şifa renklerinden (turuncu, pem­
be ve kırmızı) birini deneyin. Yansıttığınız rengin berrak ve
parlak olmasına dikkat edin. Doğru rengi bulduğunuzda, üç,
dört dakika boyunca çakra ve renk şifasına devam edin. Işın­
ların iyileştirici bir etki yaptığı konusunda tatmin olduğunuz­
da, önce üçüncü çakranızdan gelen enerji ışınını, sonra da
kalp çakranızdan gelen enerji ışınını bırakın.

1 42
'Bö[üm 12
Zihinsel Şifa
Hastanızın ekrandaki görüntüsünü, kısa bir süre daha,
kalbinizden akan sevgi ve şefkatle tutun. Derin bir nefes alın
ve daha da derinleştiğinizi hissedin. Dikkatinizi üçüncü çak­
ranıza, güneş sinirağına verin ve ondan doğru nefes alın. Dik­
katiniz ve nefesiniz onu aktive edecektir ve siz ondan sürekli
bir titreşimin geçtiğini hissedeceksiniz . Titreşim gittikçe arta­
caktır ve en sonunda çakranın ısınmaya ve karıncalanmaya
başladığını hissedeceksiniz. Titreşimin yoğunluğu artarken, çak­
ranızdan çıkan bir kordonun sizi hastanıza bağladığını imge­
leyin. Kordonun sizin güneş sinirağınızdan onun güneş sinira­
ğına uzandığını hissedin. Ona doğru çekildiğinizi hissedin ve
birbirinize yaklaşırken aranızdaki kordonun gittikçe kısaldığı­
nı imgeleyin. Kendinizi tamamen bırakın ve hastanızın fiziksel
bedeninin içine çekilmenize izin verin. Sonra, zihninizden şu
onaylamayı yapın: "Ben şimdi (hıısta dokunun adını söyleyin)
yanında duruyorum ve şifa v�rmeye hazırım. " Bir anda kendi­
nizi ha!'jta dokunun yanında bulacaksınız. Yanınızda, hastanı­
zı iyileştirmek için kullanabileceğiniz bir alet takımının bulun­
duğunu imgeleyin. Hasta bölgeyi aletlerinizle iyileştirmek için
beş dakika ayırın. İ şiniz bittiğinde ve dokuyu tamamen sağ­
lıklı olarak imgelediğinizde, ellerinizi iyileşmiş dokunun üzeri­
ne, karşılıklı gelecek şekilde koyduğunuzu imgeleyin ve dikka­
tinizi erkeksi ya da pozitif şarjlı elinize (genelde sağ el) verin.
Eli zihinsel olarak aktive ettiğinizde, onun ısındığını ve titreş­
meye başladığını hissedeceksiniz . Bu olduğunda, pozitif şarjlı
elinizden bir enerji ışınının aktığını ve onun şifa verdiğiniz do­
ku tarafından massedildiğini hissedin. Birkaç dakika ayırarak,
hastanıza bu ekstra şifa enerjisinin o bölgeyi koruyacağını ve
onu sağlıklı tutacağını zihnen açıklayın.

1 43
!l(ufisalSifa Tef<:!Jik_,kri
Hastanızın Aurasını Yeniden Şarj Etmek
Çalışmanızdan tatmin olduğunuzda ve hasta bölge tam
sağlıklı haline geri döndüğünde, kendinizi hastanızın bedeninin
dışında, görsel ekranınızın iki metre uzağında görün. Derin bir
nefes alın ve daha derinleştiğinizi hissedin. Dikkatinizi üçün­
cü gözünüze verin ve ondan doğru nefes almaya başlayın; on­
dan bir enerji ışınının çıktığını hissedene dek, bu çakrayı böy­
le aktive etmeyi sürdürün. Enerji ışınının sizin çakranızdan
hastanızın aurasına aktığını hissedin ve sonra aynı işlemi -on­
dan bir enerji ışınının çıktığını hissedene dek- kalp çakranıza
da uygulayın ve ondan akan enerjinin üçüncü gözünüzden akan
enerjiyle birleştiğini hissedin. Her iki ışının hastanızın aurası­
na enerji akıttığını, onu yeniden şarj ettiğini ve canlandırdığı­
nı hissedin. Enerji ışınlarının en etkili şifa rengine dönüşme­
sine izin verin ve şifa enerjisi ona akarken hastanızın aurası­
nın parladığını ve genişlediğini görün. Onun aurası enerjiyle
doygun hale geldiğinde, onun enerjiyi derisiyle massettiğini ve
bedende yayılan enerjinin her hücreyi iyileştirdiğini ve yeniden
güçlendirdiğini hissedin. İ ki, üç dakika boyunca ya da tatmin
olduğunuzu hissedene dek auraya bu şekilde enerji yansıtın.
Bitirdiğinizde, önce üçüncü gözünüzden, sonra da kalp çakra­
nızdan gelen enerji ışınlarını bırakın. Sonra hastanızı parlak
bir ışıkla çevrelenmiş olarak, mutlu, canlılık dolu, sağlıklı ve
gülümser halde imgeleyin.

Kendinizi Yeniden Şarj Etmek


İşiniz bittiğinde, hastanızı ve görsel ekranınızı bırakın, kay­
bolsunlar. Derin bir nefes alın ve zihninizden şu onaylamayı
yapın: "Ben bir şifa kanalı olarak çalıştığım her seferinde, sa­
dece hastam şifa bulmuyor, ben de şifa alıyorum. " İki, üç da­
kika ayırarak süptil enerji sisteminizi yeniden şarj edin. Çak-
1 44
'13ö{üm 1.2
ralarınızın ısındıklarını hissettiğinizde, süptil enerji sistemini­
zin yeniden şarj olduğunu bileceksiniz. Başlangıçta, sadece taç
çakranızda ve üçüncü gözünüzde bir ısınma hisedebilirsiniz,
ama bedeninizdeki farklı enerji frekanslarına daha duyarlı ha­
le geldikçe, diğer çakraların da ısındıklarını hissedeceksiniz. Ta­
mamen yeniden şarj olduğunuz konusunda tatmin olduğunuz­
da, zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben başka bir insana
şifa gönderdiğim her seferinde, daha güçlü bir şifa kanalı hali­
ne geliyorum. " Sonra, yavaş yavaş birden beşe kadar sayın.
Beş sayısına ulaştığınızda, gözlerinizi açın. Kendinizi çok uya­
nık, tamamen gevşemiş ve önceki halinizden daha iyi hissede­
ceksiniz.

1 45
146
13

UZAKTAN ŞİFA HAKNDA SORULAR

Yıllardan beri bana uzaktan şifa hakkında birçok soru


soruldu. En çok sorulan soruların bazılarını sizin için yanıtla­
mak istiyorum. Benim bu sorulara verdiğim yanıtlar herhangi
bir katı doktrine ya da teolojiye değil, kendi deneyimime daya­
nıyor. Onlar öznel yanıtlardır ve sonuçta siz kendi sezginiz in
ve vicdanınızın size rehberlik etmesine izin vermelisiniz.

Çoklu Şifalar
Birinci soru: Bir şifa meditasyonu sırasında birden fazla
kişi üzerinde çalışmak iyi bir fikir midir? Bu sorunun yanıtı .
şifacıya, onun canlılık düzeyine vı:ı uzaktan şifa için ayırabile­
ceği zamana göre değişir. Canlılık, şifacının şifa kuvvetine tes­
lim olabjlmesine, pranayı depolayabilmesine ve zihinsel, duy­
gusal, fiziksel sağlığına bağlıdır. Uyulması gereken tek kural,
"asla zorlanmamak"tır. Eğer şifa çalışması çaba harcamayı ge­
rektiriyorsa, eğer şifadan sonra bitkin düşüyorsanız ya da gün
sonunda canlılıktan yoksun olduğunuzu hissediyorsanız, o za­
man çok fazla şifa çalışması yapmışsınızdır ve bu sayıyı azalt­
manız gerekir. Kısa bir süre şifa çalışması yaptıktan sonra,
kapasitenizin arttığını ve daha fazla hasta üzerinde daha uzun
süreler çalışabileceğinizi göreceksiniz .

Şifaya Direnen Hastalar


İ kinci soru: Bir şifacı, onların izinleri olmadan insanlar
üzerinde -ya da iyileşmek istemeyen insanlar üzerinde- çalış­
malı mıdır? Ben daima, ruhsal şifadan yarar göreceğini sezgi-
1 47
'l(.ufısalSifa 'Te/(!}ik{eri
sel olarak hissettiğim her insan üzerinde çalıştım. Bu, bana
gelen herkes üzerinde çalışmadığım anlamına gelir. Ben kimin
ruhsal şifadan yarar görmeyeceğini sezerim ve onlar üzerinde
çalışmam. Benden onlar üzerinde şifa çalışması yapmamı iste­
memiş ya da bu çalışmaya direnen insanlar üzerinde, eğer on­
ların şifadan yararlanacaklarını hissedersem, çalışırım. Ben ka­
rarlarımı daima sezgime dayanarak verir ve sonra onları vic­
danımla dikkatle incelerim. Her ikisinden de onay aldığımda,
o kişi üzerinde çalışırım ve hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin be­
ni bundan vazgeçirmesine izin vermem. Sezgi ve vicdan doğ­
rudan Tanrı'ya bağlı olan içsel benliğin, BEN ' İM'in tezahür­
leridir.
Büyük bir şifa kanalı olan havari Pavlus bize şöyle diyor:
"Çünkü bizler Tanrı'nın iyi işler görmek için yarattığı işçile­
riz ki bizim o yolda yürümemizi O mukadder kılmıştır. "49 Ben
de, Pavlus gibi, Tanrı'nın, Bütün'ün bizim önümüze yapacağı­
mız işleri koyduğuna inanıyorum. Biz bu işleri, ancak, onların
farkında olduğumuzda tanıyabiliriz. Bu işlerin farkına varmak
ise ancak, dikkatimizi verir ve sezgimizi takip edersek müm­
kün olabilir. Şifayı Tanrı verir, kimin ne zaman iyileşeceğini
O bilir. Ancak dikkatinizi vererek O'nun sizin için hangi has­
tayı seçtiğini bileceksiniz . Eğer birisi üzerinde çalışmanız ge­
rektiğini sezgisel olarak hissederseniz, büyük olasılıkla, o si­
zin çalışmanızdan yarar görecektir. O kişi bilinçli olarak şifa
istemese bile, siz yine de ona şifa enerjisi gönderin. O bu şifayı
bilinçli olarak istemeyebilir, ama bilinçdışı olarak onu umut­
suzca istiyor olabilir.

Bir Şifa Seansının Süresi


Üçüncü soru: Bir uzaktan şifa seansı ne kadar sürmeli­
dir? Bir uzaktan şifa çalışması için standart bir zaman süresi

1 48
'13ö[üm 13
yoktur. Ben uzaktan şifayı meditasyon ile birleştiriyorum ve
tüm süreç yaklaşık kırk dakika alıyor. Bu sizin için farklı ola­
bilir ve o da pekfiladır. Ben kırk dakikalık bir meditasyonda
şifaya on beş dakika ayırıyorum. Bu bir ortalamadır. O sırada
nasıl hissettiğime bağlı olarak, şifaya bazen daha fazla, bazen
de daha az zaman ayırırım. "Elleri hastanın bedenine koya­
rak" yapılan şifa çalışmasına ise genelde otuz dakika harca­
rım. Ama bir semineri yönetirken ya da herkesin önünde çalı­
şırken, bu şifa çalışmasına çok daha az zaman ayırırım. Şifada
zamanın en önemli etken olmadığım hatırlamalısınız. Ben, ken­
dilerine sadece birkaç saniye dokunulduktan sonra bir anda
iyileşen insanlar görmüştüm.

Hastanın İyileşmesi Ne Kadar Zaman Alır


Dördüncü soru: Tam bir fiziksel iyileşme ne kadar za­
man alır? Fiziksel iyileşmenin ne �kadar zaman alacağını şifacı
asla bilemez . Hermetik felsefe bize, şifanın bir dönüşüm süre­
ci oldu&-unu öğretir; daha yüksek katlardan gelen enerji şifa
amacıyla dönüşüm geçirir, ama birçok vakada bu zaman alır.
Hastanın fiziksel bedeninin şifa enerjisini dönüştürmesi ve onu
hastalığı iyileştirmek için kullanması da zaman alabilir. Ayrı­
ca, önce zihni ve duyguları iyileştirmek, çoğu zaman, fiziksel
şifa için bir önkoşuldur. Biz hemen sonuç almayı hedeflesek
de, birçok vakada, hastanın zihinsel bedeni ve eterik (duygu­
sal) bedeni hala hastayken ani bir fiziksel iyileşme beklemek
gerçekçi olmaz . Birçok şifacı, arzulanan sonuçları görene dek,
hastalar üzerinde uzun zaman boyunca çalışır. 198 1 ' de ben de
böyle bir deneyim yaşadım. Benden, ciddi bir göz bozukluğu
çeken bir adam üzerinde çalışmam istenmişti. Hasta çevresel
görüşünü kaybetmişti, tam önünde olmayan şeyleri göremi­
yordu (tünel görüşü). Üstelik her iki gözünde de kanama var-

1 49
'l{uhsalŞifa 'Tef\!Ji.R{eri
dı ve bu onun görüşünü daha çok bozuyordu. Bunların hiçbiri
geleneksel tıbbi yollardan tedavi edilemiyordu. Onunla karşı­
laştığımda seksen iki yaşındaydı ve gözleri hariç son de.rece
sağlıklıydı. Benimle buluşmadan önce ruhsal şifaya karşı bir
ilgisi ve onunla ilgili bir bilgisi yoktu. Dindar bir adam değildi
ve ben hayatta karşılaştığı ilk şifacıydım. Haftada iki gün bir­
likte çalışmaya başladık, ayrıca onu günlük şifa meditasyonla­
rıma da dahil ettim. Adam, başlangıçta, endişeli olduğu için,
ona kanalize etmekte olduğum tüm enerjiyi almakta zorlanı­
yordu. Çoğu zaman, şifa enerjisinin geçebilmesi için tıkanık­
lıkları zorlayarak açmam gerekiyordu. Renk şifası ve çakra şi­
fası yapmak da başlangıçta özellikle zordu. Adamın alma yete­
neğinin olmaması imgelemeyi de zorlaştırıyordu. Sezgim bana
onunla çalışmaya devam etmemi söyledi ve ben de, o sırada
hangi teknik etkili göründüyse onu kullanarak, bunu yaptım.
İlk aydan sonra, durum yavaş yavaş değişmeye başladı. Tıka­
nıklıklar azalmaya başladı ve azar azar benim imgelemelerim
daha canlı ve uzun süreli hale geldi. Çok geçmeden, hastayla
aramızda bir uyumun oluştuğunu hissettim. Beşinci haftada,
o bazı renkleri kabul etmeye başladı ve aramızdaki bağlantı
daha sağlamlaştı, öyle ki en sonunda onu "tüm varlığı ile" his­
sedebildim. Ancak, altı haftalık bir çalışma sonunda, ne o ne
de ben onun fiziksel durumunda herhangi bir somut düzelme
görebilmiştik. Ama bir sonuç alamamak hastanın cesaretini kır­
mamıştı ve henüz bir düzelme görmese de bu çalışmaya de­
vam etmeye kararlıydı. Aynı hafta, olağan altı aylık kontrolü­
nü yaptırmak için göz doktoruna gitti ve doktor ona görüşün­
de bir düzelme olduğunu söyleyince çok şaşırdı. O noktada
kendisi bir düzelme görmemişti, ama bu açıklama onu ve beni
çok cesaretlendirmişti. Tazelenmiş bir şevkle birlikte çalışma­
yı sürdürdük ve bir hafta içinde o görüşünde bir değişiklik
olduğunu fark etmeye başladı. Başlangıçta bu düzelme sadece
1 50
'13öfüm 13
birkaç saat sürdü, ama tedavinin yedinci haftasının sonunda,
düzelme daha uzun sürmeye ve görüşündeki çarpıklık kaybol­
maya başladı. Sekizinci haftanın sonunda o doktora gitti ve
doktoru ona görüşünde dikkate değer bir düzelme olduğunu
bildirdi. Sadece çarpıklık değil, kanamalar da durmuştu. Ça­
lışmaya devam ettik ve tünel görüşü düzelmeye başladı. Ay­
lardan beri ilk defa o -önce bir büyüteçle, kısa bir süre sonra
büyüteçsiz olarak- tekrar okumaya başladı. Tekrar iskambil
oynamaya ve televizyon izlemeye başladı ki bunları daha önce
yapamıyordu. Tedavinin altıncı ve onuncu haftaları arasında,
doktoru onun görme yetisinin yüzde seksenini yeniden kazan­
dığını bildirdi.
Bize söylendiğine göre, Sandwich Lordu şifalı dokunuşa
sahipmiş ve hastalarıyla uzun süreler boyunca çalışırmış. Arc­
hibald Holms, Psişik Bilimin Olguları adlı kitabında, 1908'de
Lord'un şifa yeteneğine sahip olduğunu keşfettiğini yazıyor:
"Lord Sandwich mucizevi türde tedaviler yapmıyordu, ancak
ağrıları geçirmekte oldukça başarılıydı; ve hastalık iyileşme­
yebilse de, birçok vakada ağrı nüksetmiyordu. Lord Sandwich
yoksul ve ıstırap çeken birçok insanı tedavi etti; onun tedavi­
leri genelde uzun süreli olurdu ve kendisi o kadar fedakardı ki
bazen bir hastayı bir yıl ya da daha uzun bir zaman boyunca
her gün görürdü. "50

Şifa İçin En İyi Zamanlar


Beşinci soru: Şifa yapmak için en iyi zaman ne zaman­
dır? Tüm koşullara ve durumlara uygulanabilecek tek bir ya­
nıt yoktur. Her birimizin dikkate alınması gereken farklı bir
yaşam tarzı vardır. Elbette ben size, gevşemiş bir haldeyken,
zihninize baskı yapan bir şey olmadığında şifa çalışması yap­
manızı tavsiye ederim. Telaş içindeyken ya da uykuluyken ça-

151
!l{_ufısa{Sifa 'TeR!fiK.{eri
lışmanız iyi bir fikir değildir. Ben öğrencilerime, genellikle,
günlük işlerini tamamladıktan sonra, akşamın erken saatle­
rinde uzaktan şifa yapmalarını tavsiye ederim. Eğer günlük
programınız izin veriyorsa, sabahları da çalışabilirsiniz. Bir
hasta üzerinde ne kadar fazla çalışırsanız, o kadar iyi olacağı­
nı hatırlayın. Kutsal Kitap bunu şu sözle destekler: "Dürüst
bir adamın etkili ve coşkulu duası çok yararlı olur. "51 En so­
nunda, öğrencilerime, günde iki kere şifa meditasyonu yapsa­
lar da, bunun onların başka faaliyetlerle meşgulken de uzak­
tan şifa yapamayacakları anlamına gelmediğini söylerim. Siz
bilinçli zihninizi bir şey üzerinde odaklarken, ihtiyacı olan bi­
rine bilinçdışı zihninizle şifa gönderebilirsiniz . Bunu her iste­
diğiniz zaman yapabilirsiniz . Sokakta yürürken, acı çeken bi­
rini görürseniz ona şifa gönderin. İ şyerinizde birisi ıstırap çe­
kiyor olabilir; ona da şifa gönderin. Hangi faaliyetlerle meşgul
olduğunuz önemli değildir. Bilinçli olarak faalken de şifa ener­
jisi yansıtmak mümkündür. Sadece, alfa/teta haline geçerek
başlayın ki bu şifayı düzenli olarak uyguladığınızda kolay hale
gelir. En hızlı yol, sizin alfa/teta halinde olduğunuzu ve şifa
enerjisinin içinizden aktığını onaylamaktır. Sonra, dikkatinizi
dördüncü ve altıncı çakralarınıza verin ve şifa ışınlarının has­
tanıza akmakta olduğunu hissedin. Bir kez uyum oluştuğun­
da, doğruca onaylamaya ve imgelemeye geçin. Sizi temin ede­
rim ki, biraz uygulamayla, her zaman ve her yerde şifa yapa­
bileceksiniz.

1 52
14

ELLERİ KOYARAK ŞİFA VERMEK

Her nereye dönseniz, tarih size, "elleri hastanın bedeni­


ne koyarak" uygulanan ruhsal şifanın kanıtlarını sunar. O,
çoğu zaman, hastanın bedenini yağlarla ya da manyetize edil­
miş kumaş, pamuk, su gibi doğal maddelerle sıvazlamak (mes­
hetmek) gibi tekniklerle birlikte kullanılır. Bazen direkt temas,
Yeni Ahit'te tarif edildiği gibi, tükürük ve kil ile yapılır: " İ sa
geçerken, doğuştan kör olan bir adam gördü . . . yere tükürdü
ve toprak ile tükürükten çamur yaptı ve kör adamın gözlerini
bu çamurla sıvadı ve ona, 'Git, Siloam havuzunda yıkan' de­
di . . . adam gidip yıkandı, geri döndüğünde gözleri görüyordu. "52
Bazen, şifacı hastanın fiziksel bedenine dokunduğunda şi­
fa direkt olarak gerçekleşir. Baz en şifacı, fiziksel temasta bu-
lunmaksızın, sadece hastanın eterik aurası üzerinde çalışır. Te­
masta bulunan genelde şifacıdır, ama bu her zaman böyle ol­
maz. Hasta şifacıya dokunarak ya da sadece şifacının aura ala­
nı içine girerek şifayı başlatabilir. Yeni Ahit'ten alınan şu dik­
kate değer şifa bunu tasvir ediyor:
"On iki yıldan beri kanaması olan, birçok hekimden bir­
çok tedavi görmüş ve bu uğurda elindeki avucundaki her şeyi
harcamış, ama biraz olsun iyileşmemiş, aksine daha da kötüye
gitmiş olan bir kadın, İ sa'dan söz edildiğini işitmişti, kalabalı­
ğın arasından ona doğru yürüdü ve onun giysisine dokundu.
Çünkü dedi, eğer onun giysisine dokunabilirsem, iyileşeceğim.
Ve sürüp giden kanaması birdenbire kesildi ve o derdinden
kurtulmuş olduğunu hissetti. Ve İ sa, kalabalığın ortasında dö­
nüp ona baktı ve dedi ki, "Kızım, seni inancın iyileştirdi; hu­
zur içinde git ve o dertten azade ol. "53
1 53
9(ufısalSifa 'TeR!fikf!ri
Elleri Koyarak Şifa Vermenin Tarihçesi
"Elleri hastanın bedenine koyarak şifa vermek, " şifacıla­
rın çoğunun tercih ettiği yöntemdir. Ona "kralın dokumışu"
denmiştir ve o ortaçağ Fransa'sında ve İngiltere'sinde böyle
bilinirdi. Bize anlatıldığına göre, Roma İ mparatorları Vespasi­
an ve Hadrian doğuştan böyle bir yeteneğe sahiptiler. Kendi
zamanında bir aziz olarak görülen Norveç Kralı Olaf da öyley­
di. Aziz Patrick ellerini koyarak hastaları iyileştirebiliyordu.
Söylendiğine göre, o İrlanda' da körleri ellerini onların gözleri­
nin üzerine koyarak iyileştirirdi. Kadim Yunanlılar, elleri onun
üzerine koyarak hasta bir kişinin iyileştirilebileceğinin farkın­
daydılar. Hipokrat bu konuda şöyle diyor: "Birçok deneyimli
hekim, ellerden sızan ısının, hastaya uygulandığında, sağlığa
çok yararlı ve acıları dindirici olduğuna inanmaktadır. " 54
Kadim Mısır'da, elleri hastanın bedenine koyarak yapı­
lan şifa, en eski zamanlardan beri tapınak rahiplerinin kont­
rolü ve yetkisi altında uygulanmıştı. O, İ sis, Osiris ve Serapis
tapınaklarında geniş ölçüde uygulanmıştı. Alimler ve eski Mı­
sır uygarlığını inceleyen uzmanlar, lahitlerin, mücevherlerin
ve duvar resimlerinin üzerinde direkt şifayı temsil eden sem­
boller bulmuşlardır. Bu yöntem onlara, onu kadim gizem tari­
katlarının bir parçası olarak uygulayan ilk Hermetikçiler ta­
rafından devredilmişti. Bugün bile, elleri bedene koyarak şifa
vermenin, kökenleri kadim Mısır'a dayanan Gülhaççıların ve
Masonların şifa uygulamalarının bir parçası olduğunu görebi­
liyoruz . Bu yöntemin evrenselliği ve kadimliği tartışılmaz . O­
nun on beş bin yıldan daha uzun bir zaman önce de uygulan­
dığına dair kanıt, Pireneler'deki Neolitik (cilalı taş devrine
ait) mağara resimlerinde keşfedilmiştir. Direkt temasla ya da
bizim deyimimizle elleri bedene koyarak şifa vermek, evrensel
bir insan uygulaması olarak görünüyor. O hiçbir zaman her-

1 54
'13öfüm 14
hangi bir mezhebe veya dine özgü olmamıştır ve herhangi bir
dini grubun tekelinde olmamıştır. O, İ sa'nın zamanından da
önce, hem Hindistan'da, Çin'de, kadim İ srail'de, Kalde'de,
hem Batı' da uygulanmıştır. O, Ortaçağ boyunca ortodoks kili­
sesinin içinde ve dışında gelişmiştir ve tüm Üçüncü Dünya'da
günümüze dek şamanlar ve büyücü hekimler tarafından uy­
gulanmıştır. Sadece Batı'da, Sanayi Devrimi'nin ve (bilimsel
araştırmayı ve mantığı vurgulayan) Aydınlanma Dönemi'nin
başlamasıyla birlikte, elleri koyarak şifa verme yöntemi itiba­
rını yitirmiştir. Yine de, Batı' da bile, Teosofistler ve Pentekos­
tallar gibi küçük gruplar bu geleneği yaşatmışlardır; Şifalar
bu ve diğer tarikatlarda azalmadan devam etmiş, bazen genel
nüfusa kadar yayılmıştır.

Kim Elleri Koyarak Şifa Verebilir


Samimi bir arzuya ve gerçek bir ilgiye sahip olan herkes
zihnini ve ellerini şifa için kullanabilir. İnsan bunun için her­
hangj. bir örgüte ya da tarikata katılmak veya belirli bir dok­
trini benimsemek zorunda değildir. Elleri bedene koyarak şifa
vermek için tek önkoşul, başkalarının sağlığı ve mutluluğu için
duyulan samimi bir ilgi ve empatidir. Bilgi önemlidir, ama de­
neyim en iyi öğretmendir. Kendi fiziksel ve zihinsel sağlığınız
hakkında dürüst bir değerlendirme yapın; eğer onların bir en­
gel oluşturmayacağını düşünüyorsanız, direkt şifa uygulaya­
rak başkalarına yardım etmeye başlayabilirsiniz . Trans halin­
de yaptığı psişik okumalardan birinde, şifa grubuna katılan bir
kadın Edgar Cayce'den, "Başkalarına yardım etmek için izle­
yebilecekleri yollar ve uygulayabilecekleri yöntemler konu­
sunda onları aydınlatmasını" rica etti. Cayce'in yanıtı uzundu,
ama şu alıntı onun yanıtının özünü veriyor: " . . . Günbegün eli­
nizde olanı kullanın. Bilgi ve anlayış size uygulama yoluyla,

1 55
1?._ufısa!Sifa 'TeR!J�ri
Tanrı'nın iradesine uygun olduğunu bildiğiniz şeyi yapmanız
sonucunda elde ettiğiniz deneyimle birlikte gelecektir. "55

Asla Cesaretinizi Yitirmeyin


Fiziksel hastalıklar çeken insanların birçoğu başkalarına
şifa verme konusunda cesaretini yitirir. Ben bunun talihsiz bir
durum olduğunu düşünürüm. Aziz Augustine'in Hayatı adlı
eserden şu alıntı bunun nedenini ifade edecektir. Onun biyog­
rafisini yazan Possidius'un anlattığına göre, Augustine ölme­
den hemen önce, son hastalığını çekerken, " Bir adam hasta bir
akrabasıyla geldi ve Augustine'den, hastanın iyileşmesi için eli­
ni onun üzerine koymasını istedi. Augustine, 'Eğer böyle bir
gücüm olsaydı, onu önce kendime uygulardım' diye karşılık ver­
di. Bunun üzerine ziyaretçisi bir vizyon gördüğünü ve uyku­
sunda şu sözleri işittiğini söyledi: 'Piskopos Augustine'e git, o
elini bu hastanın üzerine koysun ve o iyileşecek. ' Augustine bu­
nu öğrenince, söyleneni gecikmeden yaptı ve Rab hemen has­
ta adamın iyileşmiş olarak oradan ayrılmasına neden oldu. "56

Tutum ve Çevre
Daha önce, imanın şifada gerekli bir unsur olduğunu söy­
lemiştim ve bununla sadece şifacının imanını kastetmiyorum.
Her şey eşit olduğunda, şifada başarıyı garanti eden şey has­
tanın imanıdır. Şifacı her şeyi bu olguyu aklında tutarak yap­
malıdır. Direkt şifada, şifacı hastasıyla kişisel temasa girer.
Sonuç olarak, o sadece hastasının ona ve ruhsal şifa sürecine
olan güvenini besleyecek şeyleri yapmalıdır.
Şifacı kendine güvenmeli ve hastalarında güven uyandır­
malıdır. Böbürlenmenin, kibrin ve kendini yüceltmenin şifada
yeri yoktur. Hatırlayın, şifa Tanrı' dan gelir ve siz O'nun yapı­
lacak kutsal bir işlevi olan aletisiniz .
1 56
'13ö[üm 14
Hastanızla ilk kez karşılaştığınızda, onu güvenle doldu­
run ve onu iyileşebileceğine inandırın. Onaylamalar vasıtasıy­
la, onun zihnine iyileşeceği sabit fikrini ekin. Umutsuzluk ye­
rine, ona sizinle birlikte cesaret ve şevkle çalışmayı telkin edin.
Başlangıçta herhangi bir düzelme belirtisi görünmese de, onu
sebat etmeye teşvik edin. Ben, vakaların büyük çoğunluğun­
da, algılanabilir bir düzelmenin biraz zaman aldığını gördüm.
Hatırlayın, hastanız size yardım almak için gelmiştir ve telki­
ne açıktır; o iyileşeceğine kuşkusuz bir biçimde ikna olana dek,
onun başlangıçtaki umudunu besleyin. Bu kanı, eğer beslenir­
se, imana dönüşecektir ve bildiğimiz gibi, imanla her şey müm­
kündür.
Direkt şifa, hiçbir şeyin süreci kesintiye uğratmayacağı,
sessiz ve dingin bir ortamda uygulanmalıdır. Şifacı, şifadan
önce ve sonra hastasıyla konuşmak ve kullandığı teknikleri
ona açıklamak için yeterli bir zaman ayırmalıdır. Daha da önem­
lisi, o, hastasını dinlemelidir. o; şifadan önce hastasının içini
dökmesine izin vermelidir.- Fiziksel olarak ıstırap çeken biri­
nin duygusal ve psikolojik acıdan azade olması pek mümkün
değildir; şifacı, sağlık ile hastasının duygusal ve zihinsel hali
arasında direkt bir bağlantı olduğunu hatırlamalıdır. O bir şi­
fa uygularken, hastasının sadece fiziksel bedeninden değil, ki­
şinin bütününden sorumludur. Bu yüzden, bütünsel bir yak­
laşım geliştirmek gereklidir. Hasta yeterince gevşeyip rahatla­
dığında, şifacı, kullanacağı teknikleri ve onların hastasını na­
sıl etkileyeceğini, hiçbir bilgiyi unutmadan, basit bir biçimde
açıklamalıdır.

Hastayı Hazırlamak
Ben, hastamın ilk ziyaretinde, ona ruhsal şifa hakkında
bir şey bilip bilmediğini sorarım. Hastalarımın yaklaşık yüzde

1 57
1?.,.ufısalŞifa 'Iek:!Ji*feri
yirmisi ruhsal şifa, homeopati ya da bütünsel tıp hakkında bir
bilgiye sahiptir. Ancak, insanların büyük çoğunluğu için, ruh­
sal şifa tümüyle yeni bir alandır. Çoğu insan, Amerika'nın ve
Batı Avrupa'nın rasyonel, entelektüel çevrelerinde yetiştiril­
miş olduğundan, çocukluklarından itibaren sadece gözleriyle
gördükleri şeyin gerçek olduğuna inanacak şekilde eğitilmiş­
tir. Onların hastalık ve hastalıkla ilgili kendi sorumlulukları
hakkındaki kavramları, metafiziksel ve ruhsal şifa kavramla­
rına çoğu zaman aykırı düşer. Ben, ruhsal şifanın ne olduğu­
nu, mümkün olduğu kadar yumuşak bir biçimde, tartışmaya
yol açmadan hastaya açıklar, benim sistemimin modern tıbba
aykırı olmadığını, onun gerekli bir parçası olduğunu ona müm­
kün olduğunca açık bir biçimde gösteririm. Hastaya, kendi
şifasına katılabileceğini ve hastalığı nasıl ve ne zaman başla­
mış olursa olsun, artık onun kurban olması gerekmediğini açık­
larım.
Ona, ellerimi koyarak şifa verme yönteminde üç farklı
teknik kullanacağımı, bunların titreşimsel şifa, kutuplaşma ve
empatik şifa olduğunu söylerim. Bu tekniklerin farklı el hare­
ketlerini içeren çeşitlemeleri olduğunu açıklarım. Biz konuş­
tuktan ve ben hastaya şifanın ardındaki teoriyi ve şifa seansı
sırasında ne beklemesi gerektiğini açıkladıktan sonra, ona yat­
masını söylerim. Rahat etmesi için ona kısa bir süre veririm
ve sonra ondan gözlerini kapayıp gevşemesini isterim. Yine kı­
sa bir süre sonra, ona derin bir biçimde nefes almaya başla­
masını söyler ve onu üç bölümlü Yoga nefesine yönlendiririm.
Doğru nefes almak onun gevşemesine yardımcı olur ve şifa
için uygun ruh halini oluşturur. Hastam derin bir biçimde ne­
fes almayı sürdürerek gevşediğinde, ona, şifa başladığında han­
gi hisleri ve duyumları hissedebileceğini söylerim. Ona, bede­
ninin hangi bölümlerine dokunacağımı vb. söylerim. Şifa ener­
jisinin farklı biçimlerde deneyimlendiğini, çoğu zaman şifacının
1 58
'1Jö[üm 14
ellerinden yayılan yoğun sıcaklık olarak hissedildiğini açık­
larım. Ama şifa enerjisi her zaman sıcaklık olarak hissedil­
mez . Bazen hastalar enerjiyi şifacının ellerinden yayılan "so­
ğuk ışınlar" olarak hissederler. O, şifacının dokunmakta oldu­
ğu bölgede bir karıncalanma ya da titreşim olarak da hissedi­
lebilir. Bazen bu karıncalanma duyumu kolların ve bacakların
içinden geçer. Hasta bazen başının çok döndüğünü, sersemle­
diğini hisseder ya da geçici olarak yönünü şaşırır. Çoğu vaka­
da, şifacı ellerini hastanın bedenine koyarken hastanın dene­
yimlediği duyumlar normal fiziksel halden farklı olacaktır. An­
cak, benim dikkate değer düzelmenin, hatta tam iyileşmenin
görüldüğü bazı şifa uygulamalarımda, hasta derin bir gevşe­
me duygusundan başka bir şey hissetmemişti.

Kendinizi Direkt Şifa İçin Hazırlamak


Hastamla direkt temas kurı,nadan önce, etkili bir kanal
olmak için doğru halde buluı:ıduğumdan emin olurum. Bunu,
Yoga n �fesi uygulayarak ve derin alfa düzeyine girmeme yar­
dımcı olan onaylamaları zihnimden tekrarlayarak yaparım. Al­
fa haline girdiğimde ise zihnimden şu onaylamayı yaparım: "Ben
bir şifa kanalıyım, şifa enerjisi benim kanalımla geliyor. " Bazen
bu onaylamayı birkaç kere tekrarlarım. Sonra ellerimi hasta­
nın şakaklarına koyarım. Şifaya daima ellerimi hastanın başı­
na koyarak başlar ve şifayı yine ellerimi onun başına koyarak
bitiririm.
Hastamın başında beş dakika direkt olarak çalışarak, tit­
reşimsel şifa uygularım. Sonra onun bedeninin hasta bölümü­
ne geçer, orada on beş dakika boyunca titreşimsel, kutupsal
ve empatik şifa uygularım; çoğu zaman, bu teknikleri el hare­
ketleri ve uzaktan şifa teknikleriyle birleştiririm. Sonra, yine
hastamın başına dönerim ve beş dakika boyunca şifa teknikle-

1 59
!l(ufısa!Şifa 'Te/(!}ik,feri
rinin bir bileşimini uygulayarak seansı tamamlarım. Alfa hali­
ne girdikten ve ellerimi hastamın başına koyduktan sonra, tit­
reşimle şifaya başlarım. O, daima, ellerimi hastanın bedenine
koyarak verdiğim şifada kullandığım ilk tekniktir.

Titreşimin Önemi
Üçüncü Hermetik aksiyom bize titreşimsel şifanın meta­
fiziksel temelini sunar. O, "Hiçbir şey durağan değildir; her şey
hareket halindedir; her şey titreşir" der.57 Birçok şifacı, eterik
bedeninden geçen şifa titreşiminin bilinçli olarak farkındadır.
Ben onu merkezi pranik titreşim olarak adlandırırım. Alfa/te­
ta halinde çalışırken onu hep hissederim. Ben direkt şifa ve­
rirken o çok belirginleşir.
Titreşim şifada önemlidir, çünkü merkezi pranik titreşi­
min gücü, bir şifacının süptil enerji sisteminden akan prana
miktarı ile doğrudan ilişkilidir ve bu güç şifacının direkt şifa
için sağlayabileceği enerji miktarını belirler. Ben, titreşim kul­
lanarak direkt şifa yapan öğrencilerimin şimdi, bu çalışmaya
başlamadan öncekine kıyasla, daha berrak, daha parlak ve da­
ha büyük eterik auralara sahip olduklarını gözlemledim. Ayrı­
ca, onların auralarında, kırmızılardan ve sarılardan yeşillere
ve mavilere doğru bir renk değişimi vardır. Ö ğrencilerim ba­
na, titreşimsel şifa yaparlarken başlarının döndüğünü ve çak­
ralarının ısınmaya başladığını da söylemişlerdir; bazıları au­
ralarının daha büyüdüğünü ya da ısındığını hissettiklerini bil­
dirmişlerdir. Diğerleri ise, titreşimsel hale geçtiklerinde, alev
alev yandıklarını ya da kafalarının gittikçe büyüdüğünü his­
settiklerini söylemişlerdir.
Titreşimsel hal, artan enerji düzeyi ile, şifacının imgele­
me yeteneğini kullanmasına yardımcı olur. Bir kez titreşim el­
de edildiğinde, şifacının zihni gereksiz gevezelikten arınır, böy-

1 60
'13öfüm 14
lece o dikkati dağılmadan çalışabilir. Dahası, şifacı titreşim ha­
line ulaştığında, onun kalp çakrası yoluyla çalışması daha ko­
lay olur, çünkü o "kalpten düşünmeyi" daha kolay bulacaktır.
Kutsal Kitap, "Tanrı sevgisinin kalpten yayıldığını"58 söyler, şi­
fa kuvveti de kalp yoluyla en güçlü biçimde tezahür ettirilir.
Kalpten düşünmek, kalpten gelen hislerle karıştırılmamalıdır.
Hisler kalpten gelen düşüncelerle ilişkili olacaktır, ama hisler
kalbin arzusunu sevgiye dönüştürmenin sonucu olan gerçek dü­
şünme değildir. Kalpten düşünmeyi harekete geçiren şey sevgi,
şefkat ve -başka bir insanı sağlıklı ve mutlu görmek için du­
yulan- samimi arzudur. Bu, ancak, şifacı zihinsel kapasiteleri­
ni yeterince yüksek bir hale erişecek kadar geliştirdiğinde el­
de edilebilir. O zaman o kendi şifa karizmasını "yaşam suyu­
nun nehirleri"59 gibi sürekli olarak yayacaktır.
Direkt şifanın üç türü arasında, titreşimsel şifa hasta üze­
rinde en hızlı etki yapan şifadır. Şifacı titreşimsel hale erişir
erişmez, hasta dalgalar halinde yayılan bir enerji hissedecek­
tir; çoğu zaman buna, bedenindeki bir karıncalanma hissi eş­
lik edecektir. O ayrıca esenlik (iyilik ve mutluluk) duygusun­
da ani bir artış da hissedecektir.

Titreşimsel Hale Erişmek


Aşağıdaki nefes alıştırmalarını uygulayarak titreşimsel
hale hızla erişebilir ve titreşimsel şifaya başlayabilirsiniz. Bu
teknik Yoga nefesine benzer. Ellerinizi hastanızın şakaklarına
koyarak şifaya başladığınızda, nefes alış ile verişler arasında
ara vermeden derin bir biçimde nefes almaya başlayın. Sonra
bedeninizin ritimlerine dikkat edin ve bu ritimlerin nefesinizin
ritmini yönetmesine izin verin. Bu, bir veya iki dakika almalı­
dır. Kalpten düşünmek, fiziksel bedeninizin ve süptil enerji sis­
teminizin bilinçdışı ritimlerini büyütecek ve onları bilincinize

161
!l(ulisalSifa 'Iek!;ik,feri
taşıyacaktır. Bu içsel ritimlerin nefesinizi yönetmesine izin ve­
rin ve sonra dikkatinizi ellerinize yöneltin. Nefesinizi biraz zor­
lamanız gerekir ve ellerinizin titreştiğini ve ısındığını hissede­
ne dek, nefes alış ile verişler arasında ara vermeden nefes al­
maya devam etmelisiniz.
Kısa bir süre sonra, ki bu sizin bu teknikte ne kadar us­
talaşmış olduğunuza bağlı olarak otuz saniye ile beş dakika ara­
sında değişebilir, hastanız için derin, neredeyse karşı konula­
mayacak kadar güçlü bir şefkat hissetmeye başlamanız gere­
kir. Elleriniz o kadar güçlü bir biçimde titreşiyor olacak ki Yo­
ga nefesi uygulamadan da titreşmeye devam edecekler. Titre­
şim böyle kendi kendine devam eder hale geldiğinde, normal
biçimde nefes almaya başlayın ve dikkatinizi elleriniz üzerin­
de tutarken, bilinçli zihninizin gezinmesine izin verin. Elleri­
nizdeki titreşim bir, iki dakika sonra azalmaya başlayacaktır,
ama o daha derin ve daha önemli bir titreşimi, merkezi pranik
titreşimi harekete geçirecektir; siz bu titreşimi, önce göğüs
boşluğunuzda ya da bedeninizin merkezi bölümünde bir yerde
fark edeceksiniz. O, ellerinizdeki titreşimden daha süptil ola­
caktır.
Eğer dikkatinizi verirseniz, merkezi pranik titreşiminin
güçlendiğini ve tüm bedeninize yayıldığını hissedeceksiniz. Ne­
fesiniz normale döner dönmez zayıflayan ilk titreşimden fark­
lı olarak, merkezi pranik titreşim siz dikkatinizi ona verdiği­
niz sürece devam edecektir. O, şifacının her titreşimsel şifa
seansında aktive etmek istediği ikinci titreşimdir. Bu titreşim
kalpten düşünmekle doğrudan ilişkilidir ve ilk titreşim kendi
içinde şifa verici etkilere sahip olsa da, onun esas işlevi ikinci
titreşimi başlatmaktır.
İkinci titreşim üzerinde konsantre olmayın. Eğer olursa­
nız, onu bozarsınız. Kalpten düşünmeye devam edin. Bu titre­
şim kendi kendine devam eder. Bir süre sonra, merkezi pra-
1 62
'Bö{üm 14
nik titreşim ellerinize geçecek ve elleriniz tekrar titreşmeye
başlayacaktır. Bu olduğunda, ellerinizi bir, iki dakika daha has­
tanızın başında tutun. Sonra ellerinizi onun bedenindeki has­
ta bölgeye kaydırın. Ani hareket etmeyin ve pozisyon değişti­
rirken bile kalpten düşünmeye devam edin. Ellerinizi karşılıklı
olarak hasta bölgenin iki tarafına koyarak üç, dört dakika bo­
yunca titreşimsel şifayı sürdürün, kalbinizin size rehberlik et­
mesine ve titreşimin süptil enerji sisteminizden hastanıza ak­
masına izin verin. Titreşimsel şifa sırasında diğer şifa teknik­
leri de kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Onlar titreşime engel
olmayacaktır ve özellikle hasta bölge üzerinde çalışırken, tit­
reşimsel şifa ile birlikte zihinsel şifayı, çakra şifasını ve renk
şifasını da kullanmanızı kuvvetle tavsiye ederim. Eğer bu tek­
nikler kendiliğinden ortaya çıkmazsa, onları programlayın. Bu
programlama sırasında merkezi pranik titreşimi sürdürmekte
bir sorun çıkmaması için, programlamanın asla çaba sarf ede­
rek yapılmadığını hatırlayın. Sfa kalpten düşünürken, bilinç­
dışı zihin hala bölünmemiş dikkatini şifaya verecek, hasta ile
sevecen bağlantıyı sürdürecektir; bu sırada, sürüklenmesi için
serbest bırakılmış olan bilinçli zihin de hizmete geri döndürü­
lecektir. Bu noktada, tekrar hastanızın başına geçip onun üze­
rinde dört, beş dakika daha çalışabilirsiniz. Sonra, uzaktan şi­
fada öğrendiğiniz teknikleri kullanarak normal bilince geri dö­
nebilir ya da şimdi tarif edeceğim sıvazlama tekniğini -veya
sonraki iki bölümde öğreneceğiniz direkt şifa tekniklerinden
birini- kullanarak hasta bölge üzerinde çalışmaya devam ede­
bilirsiniz.

Titreşim ve Sıvazlama
Titreşimsel şifa, daima, hastanın bedenine direkt olarak
temas edilerek yapılır. Ancak, onun, hastanızın eterik aura-

1 63
�ufısa!Şifa 'TeR!;iK{e,ri
sında çalışırken kullanabileceğiniz bir çeşidi de vardır. O, elle­
rinizle yaptığınız sıvazlama hareketlerinden oluşur. Ben, sı­
vazlama için en etkili zamanın, tam ilk titreşim kayboldukt?n
ve ben hasta bölge üzerinde çalışmayı bitirdikten sonraki za­
man olduğunu keşfettim.
Sıvazlama birkaç şekilde yapılabilir, ama eller hangi şe­
kilde kullanılırsa kullanılsın, sizin kalpten düşünmeye devam
etmeniz ve ellerinizden akan enerjiyi hastanızın bedeninin uy­
gun bölgesine odaklamanız gereklidir. Sıvazlama, ellerinizi has­
tanın bedeninden kaldırıp, fiziksel bedenin beş ila yedi buçuk
santimetre üzerinde, eterik auranın içinde tutarak başlatılır.
Sonra, elleriniz birbirinden ayrı ve parmaklarınız aralanmış
olarak, hastanızın başından ayaklarına kadar tüm bedeni bo­
yunca kesintisiz bir pas yapın. Bunu yapmak için ayakta dur­
manız gerekebilir. Pasa başlarken nefes alın, pası yaparken
nefesinizi tutun ve onu hastanın ayaklarında tamamladığınız­
da nefes verin.
Bu tekniği kullandığınızda yedi pas yapmalısınız ve her
bir pası tamamladığınızda, aura boyunca pas yaparken kap­
mış olabileceğiniz bir olumsuzluğu atmak için, ellerinizi hasta­
nızdan uzağa doğru silkelemelisiniz. Yedi pası tamamladığınız­
da, ilk pozisyonunuza, hastanızın başına geri dönün.

Hastanızın Aurasını Yeniden Şarj Etmek


Hastanızın başına geri döndüğünüzde, ellerinizi onun şa­
kakları üzerine koyun. Birkaç dakika boyunca, hastanın aura­
sını, kalp çakranızdan ve üçüncü gözünüzden çıkan enerji ışın­
larıyla zihnen doldurun. Aura enerjiyle dolana kadar çakra şi­
fasını ve titreşimsel şifayı birlikte kullanın. Hastanızın enerji­
yi derisiyle massettiğini ve bu enerjinin onun her hücresini ye­
niden şarj ettiğini hissedin. Onun bu enerjiyi şükranla aldığı-

1 64
'Böfi 14
nı hissedin. Onu mutlu, sağlıklı ve neşeyle gülümser halde im­
geleyin. Direkt şifa seansını bitirdiğinizde, ellerinizi hastanı­
zın başından çekin ve ona gözleri kapalı olarak yatmaya de­
vam etmesini söyleyin. Bunun şifa sürecinin bir parçası oldu­
ğunu, sessiz ve gevşemiş halde kalarak şifa enerjisini daha ko­
layca massedeceğini açıklayın. Hasta sessizce yatarken, siz de
kısa bir süre ayırıp, uzaktan şifada yaptığınız gibi çakralarını­
zı yeniden şarj edin ve en sonunda zihninizden şu onaylamayı
yapın: "Direkt şifa yaptığım her seferinde, sadece hastam de­
ğil, ben de şifa alıyorum. " Yavaş yavaş birden beşe kadar sa­
yarak normal bilincinize geri dönün. Beş sayısına ulaştığınız­
da, gözlerinizi açın; kendinizi çok uyanık, tamamen gevşemiş
ve önceki halinizden daha iyi hissedeceksiniz.

Temizlenmek
Çakralarınız tam olarak şır olduğunda, ellerinizi hasta­
nızın bedenine koyarak şifa, verirken kapmış olabileceğiniz her­
hangi, bir olumsuzluğu atmak için basit bir temizlik yapmalı­
sınız. Bunu, ellerinizi akan soğuk suya üç kere daldırarak ya­
pabilirsiniz. Her daldırıştan sonra, suyu ellerinizden kuvvetle
silkin ve zihninizden şu onaylamayı yapın: "Olumsuzluğun, (fi­
ziksel, duygusal, zihinsel ya da ruhsal) hangi düzeyde olursa
olsun, benim üzerimde hiç etkisi yoktur. " Üçüncü daldırışın
sonunda ellerinizde hafif bir karıncalanma ve hafif, hoş bir his
hissedeceksiniz. Temizlenme işlemi tamamlandıktan sonra, el­
lerinizde ya da bedeninizin başka bir yerinde hiçbir olumsuz­
luk izi kalmayacaktır.

Şifa Bittikten Sonra


Temizlenme işleminden sonra, hastanızın yanına gidin ve
onu oturtun. Ne deneyimlediğini anlatması için ona zaman ve-
1 65
!l{_u/isa{Sifa 'Te/(!}iRf!ri
rin. Herhangi bir olağandışı deneyim, şifa enerjisinin onu et­
kilemiş olduğunu gösterir; bunu hatırlayın. Eğer o size şifa sı­
rasında olağandışı bir şey hissettiğini söylerse, onu cesaretlen.­
dirin. Eğer hemen iyileşmezse, şifanın bir halden diğerine ted­
rici bir gelişim olduğunu açıklayın. O sabırlı olmalı ve enerji­
nin titreşim değiştirerek süptil enerji sisteminden fiziksel be­
denine geçmesini beklemelidir. Bu dönüşümün tamamlanma­
sının biraz zaman alabileceğini açıklayın.

Şifacının Tepkisi
Bana, şifacının bir direkt şifa seansından sonra kendisini
nasıl hissetmesi gerektiği sık sık sorulur. Yanıt oldukça basit­
tir. Eğer şifacı şifa sırasında egosunu devre dışı tutarak ba­
ğımsız ve tarafsız kalırsa, şifadan sonra kendini canlanmış ve
gevşemiş hissedecektir. Ben şifadan artakalan etkileri saatler­
ce hissederim. Şifa enerjisi için bir kanal olarak, şifacı da süp­
til enerji sisteminden akan enerjiden yararlanır. Ancak, eğer o
birkaç şifayı peş peşe yaparsa, kişisel yaşam gücünü aşırı sarf
etmenin neden olduğu hafif bir enerji kaybı hissedebilir. Her
şifada, şifacının pranası biraz harcanır ki bunu şifa sırasında
şifacı kanalıyla aktarılan Tanrısal şifa enerjisinden (prana)
ayırt etmek gerekir. Sadece bir ya da iki şifa yapıldığında bu
prana kaybı önemsizdir. Bir şifacı bir günde daha fazla sayıda
şifa yaptığında ise bazen onun kişisel pranası tükenme nokta­
sına gelebilir. Bu tükenme onun sinir sistemini etkileyecek ve
olağandışı bir halsizlik olarak deneyimlenecek, bazen onun ken­
disini uyuşuk ya' da uykulu hissetmesine neden olacaktır. Eğer
şifacı doğal biçimde yeniden şarj olmak. için kendine zaman
verirse, bu durum kendi başına tehlikeli değildir. Eğer şifacı
programını bunu aklında tutarak düzenler, dinlenmek, eğlen­
mek ve uyumak için bol zaman ayırırsa, ertesi gün o tamamen

1 66
'Bö[üm 14
şarj olmuş ve capcanlı olacaktır.
Eğer şifalardan sonra kendinizi tükenmiş hissederseniz,
kendinizi yeniden şarj etmenin bildiğim en keyif verici yolu
sahilde ya da kırda yalınayak yürümektir. On dakikalık sakin
bir yürüyüş şaşırtıcı bir etki yapacaktır. Tüm doğal çevreler,
tıpkı küçük çocuklar ve hayvanlar gibi, neşelendirici ve can­
landırıcı bir niteliğe sahiptir. Yediğiniz sağlığa yararlı yiyecek­
ler, doğal sebzeler ve saf, doğal sular size prana sağlayacaktır.
Eğer şifadan sonra bitkin düşerseniz, bu tavsiyeleri uygulaya­
bilirsiniz, ayrıca derin bir biçimde nefes almayı da unutmayın.
O zaman, kısa bir sürede tekrar direkt şifa yapmak için hazır
olacaksınız .

1 67
1 68
15

KUTUPLAŞMA

Ben, direkt şifanın ikinci bölümünü kutuplaşma olarak


adlandırıyorum. O, "Cinsiyet her şeyde vardır; her şeyin er­
keksi ve kadınsı prensipleri vardır; cinsiyet tüm katlarda te­
zahür eder"60 diyen yedinci Hermetik aksiyomla ilişkili olarak
anlaşılabilir.
Bildiğimiz gibi, erkeksi prensip girişken, kadınsı prensip
ise alabilendir. Şifacı için, bu dualitenin önemli anlam ve etki­
leri vardır. Ben onun önemini, çalışmamın başlarında şu olgu­
yu keşfettiğimde anladım: Eğer ben kalbimi açarak, uzun bir
süre derin bir sevgi ve empati içinde ve samimiyetle dua eder­
sem, bedenim son derece enerjik hale geliyordu ve onun için­
den enerji dalgalarının aktığını hissediyordum. Bedenimin bu
şekilde enerji dolduğunu hissettiğimde, ellerimi birleştirinceye
dek kendimi çok rahatsız hissederdim; onları birleştirdiğimde
ise sadece rahatsızlık yok olmaz, ben derin bir rahatlık ve hoş­
nutluk duygusu da hissederdim. Ben ellerimi birleştirdiğimde,
dağılan enerji dalgaları da birleşiyor ve kollarımdan ritmik bir
biçimde akmaya başlıyordu.
Daha sonra şifa çalışmalarıma başladığımda, aynı feno­
menin meydana geldiğini fark ettim, ama hissettiğim enerji da­
ha güçlüydü. Nefesimin bedenimin sol tarafından geldiğini his­
sediyordum ve bu, yine sol tarafımda hissettiğim olağandışı du­
yumlarla aynı zamanda oluyordu. Dua ederken hissettiğim ve
ellerimi birleştirdiğimde hafifleyen rahatsızlığın, direkt şifa sı­
rasında hastama iki elimle dokunduğumda da hafiflediğini keş­
fettim. O zaman bilmeden keşfettiğim şeyi şimdi kutuplaşma
olarak adlandırıyorum.
1 69
!l(ufısa!Şifa 'Tef(gJ.ri
İnsan Manyetizması

Bildiğimiz gibi, insan bedeni bir elektrik devresi gibi çalı­


şır. Enerji, fiziksel bedenin sinirleri yoluyla akarken, hafif btr
manyetik etki oluşturarak zayıf bir kutuplaşmaya neden olur.
Fiziksel bedenin bir tarafı zayıf bir pozitif şarja, diğer tarafı
ise zayıf bir negatif şarja sahiptir. Bu da, şifacıların, bedenleri
kutuplaştığında, neden bedenlerinin farklı taraflarında farklı
duyumlar hissettiklerini açıklar. Bu manyetik etki çoğunlukla
fark edilmez ve onun şifadaki önemi genellikle gözden kaçırıl­
mıştır. Ancak, şifacı dua, doğru nefes alma ve meditasyon yo­
luyla çakralarını açıp, sonra onlar aracılığıyla prana aktardı­
ğında, kalbini açarak arzularını sevgiye dönüştürdüğünde, iş­
te o zaman zayıf manyetik etki çok güçlü bir şifa aletine dönü­
şür.
Kutuplaşma yoluyla üretilen manyetik enerjinin bir yere
gitmesi gerekir, aksi halde o, birçoğu ellerde ve ayaklarda bu­
lunan sinir uçlarında sıkışıp kalır. Bu sıkışma, daha önce sö­
zünü ettiğim ağrılara neden olur. Bir kural olarak, manyetik
enerji tek yönde, sadece pozitif kutupta dolaşır. O, bir mıkna­
tıstaki elektronlar gibi davranır, askerler gibi düzgün sıralar
halinde bir hizaya dizilir. Şifacının kutuplaşmış bedeninin bir
tarafı enerjiyi kuvvetle ileri süren pozitif kutup gibi davranır­
ken, diğer taraf negatif kutup gibi davranır ve daha yüksek
katlardan gelen şifa enerjisini çeker.
Beden bu şekilde kutuplaştığında, bu büyük miktarlarda
prananın alınabileceğinin ve onun pozitif manyetik kutup ara­
cılığıyla bir kişiye odaklanabileceğinin açık bir göstergesidir.
Sağ elini kullanan insanlar için pozitif kutup sağ el, negatif
kutup da sol el olacaktır. Sol elini kullanan insanlar için ise
bunun tersi geçerlidir.

1 70
'Bö(üm 15
Direkt Manyetik Şifa
Beden kutuplaştığında ve kalp çakrası yeterince açık ol­
duğunda, kalp çakrası bir vakum pompası gibi çalışır. O, diğer
çakralardan enerji çekerek, onu hastanızın tam ihtiyacı olan şi­
fa frekansına dönüştürür. Bu yüzden, kutuplaşma yoluyla şifa
verebilmek için kalp çakranızı mümkün olduğunca çok açma­
lısınız. Bunu, daha önce öğrendiğiniz tekniklerin bir bileşimi­
ni kullanarak yapabilirsiniz. Sizin, titreşimsel şifayı tamamla­
dıktan sonra, kalp çakranız açıkken ve siz onun aracılığıyla
enerji yansıtıyorken, kutuplaşma yoluyla şifa vermenizi öneri­
rim. Kutuplaşmadaki başarınızın, kalp çakranız aracılığıyla ça­
lışma yeteneğinize bağlı olduğunu anlamanız önemlidir. Eğer
sizin ellerinizi hastanın bedenine koyarak şifa vermek için sı­
nırlı bir zamanınız varsa, kutuplaşmayı ayrı olarak kullanabi­
lirsiniz ya da bir tam şifa seansında diğer şifa teknikleriyle
birlikte kullanabilirsiniz. Her iki durumda da, eğer onu kullan­
maya karar verirseniz, kısa bir süre Yoga nefesi uygulayarak
başlamalısınız.
ı
Yeterince gevşediğinizde, zihninizden şu onay-
lamayı yapın: "Şimdi derin bir biçimde gevşedim ve şifa ener-
jisi için açık bir kanalım. " Sonra, daha önce öğrendiğiniz tek­
niklerden birini kullanarak alfa/teta haline girin. Alfa/teta ha­
line girince, dikkatinizi kalp çakranıza vererek ve ondan doğ­
ru nefes alarak bu çakrayı uyarın. O uyarıldığında, açılacak ve
şifa enerjisi için bir kanal haline gelecektir. Kalp çakrası yete­
rince açık olduğunda ve ondan sevgi ve şefkat halinde yeterli
miktarda şifa enerjisi aktığında, siz kalpten düşünebileceksi­
niz. Siz kalpten düşünürken ve şifa enerjisinin onun kanalıyla
gelişini hissederken, dikkatinizi ellerinize verin. Ellerinizin ağ­
rımaya veya sızlamaya başladığını hissettiğinizde ve onları bir­
leştirme arzusu duyduğunuzda, fiziksel bedeninizin kutuplaş­
tığını ve içinden manyetik enerjinin aktığını bileceksiniz. O an-

171
!l(ufısaiSifa 'TeK.!JiR[eri
da zihninizden şu onaylamayı yapın: "Ben kutuplaştım ve içim­
den manyetik enerji akıyor. " Sonra ellerinizi birbirinden ayrı
olarak hastanızın bedeninin üzerinde tutun (kutuplaşma sıra­
sında elleriniz birbirine dokunmamalıdır) ve ellerinizden has­
tanıza akmakta olan ritmik enerji dalgalarını hissedin. Kutup­
laşma yoluyla şifaya beş dakika ayırın ve enerjinin şifa etkisi
yaptığı konusunda tatmin olana dek çalışmaya devam edin. Ben,
onu (kutuplaşmayı) , hastamın bedeninin hasta bölgesi üzerin­
de direkt olarak çalışırken, titreşimsel hale eriştikten sonra
kullanmaya başladığımda, kutuplaşmada en iyi sonucu aldığı­
mı keşfettim. Kutuplaşmanın hastanız üzerinde yaptığı etki si­
zi tatmin ettiğinde, kutuplaşmanın -bu bölümde daha sonra
açıklanan- çeşitlerinden birine geçin ya da daha önce öğrendi­
ğiniz şifa tekniklerinden birine geçin.

Kutuplaşmış Halde Kalmak


Bedeniniz kutuplaştığında, şifa enerjisi sizin erkeksi (po­
zitif şarjlı) elinizden ritmik biçimde akar. Onun ritmine mü­
dahale etmemek önemlidir. Bu zor olabilir, çünkü bilince gi­
ren herhangi bir fiziksel ritmi nefesin ritmine uydurmak (o­
nunla senkronize etmek) için bilinçdışı bir arzu duyulur. Bu
kaçınmanız gereken bir tuzaktır, çünkü siz bu senkronizas­
yonla, kutuplaşmayı yok etmekten (pozitif ve negatif kutuplar
arasındaki gerilim farkını yok etmekten) başka bir şeyi başa­
ramazsınız. Dikkatinizi nefesinizden uzaklaştırıp ellerinize ve­
rerek bu senkronizasyondan kaçınabilirsiniz. Ellerinizden akan
enerjiyi bilinçdışı zihninizle gözlemlemek pekfiladır, ama onu
bilinçli olarak uyarmaktan kaçınmalısınız.

Sıvazlama ve Kutuplaşma
Beden kutuplaştığında, sıvazlama hareketleri şifada çok
1 72
'Böfi 15
etkili olur. Onlar ritmik el hareketlerini, nefesi ve kutuplaş­
manın ürettiği manyetik enerjiyi birleştirir. Siz sıvazlama ha­
reketlerini kullanmak istediğinizde, ellerinizi hastanızın fizik­
sel bedeninden kaldırıp, onun eterik aurası içinde çalışmanız
gerekecek. Tekrar baş bölgesine dönmeden önce, hastanızın be­
deninin hasta bölgesi üzerinde çalışırken sıvazlama hareketle­
rine başlamalısınız . Bu hareketleri kullanmaya hazır olduğu­
nuzda, gözlerinizi açın, onları odaklanmamış halde tutun, el­
lerinizi hastanızın fiziksel bedeninden kaldırın ve erkeksi eli­
nizle onun eterik aurasının yüzeyini bulun. Sonraki nefes ve­
rişinizde, güçlü bir yayı bastırıyormuş gibi, pozitif şarjlı elinizi
aşağı doğru bastırın. Diğer elinizi omuz seviyesinde ve avucu­
nuz yukarı dönük olarak tutun (bkz. Tablo 9). Pozitif şarjlı
eliniz hastanızın fiziksel bedenine ulaştığında, nefes verişinizi
tamamlayın. Elinizi aşağı doğru her bastırışınızda, negatif şar­
jı kolunuzdan doğru gelen ve pozitif şarjlı kolunuzdan geçerek
hastanızın bedenine ulaşan ritmik enerji akışını hissetmeniz
gerekir. Nefes alış ile verişler arasında ara vermeden nefes al­
maya dham edin ve enerjinin hastanız tarafından massedildi­
ğini hissedinceye dek bu tekniği sürdürün. Hastanız eliniz ara­
cılığıyla yansıtılan enerjiyi massetmeye başladığında, onu uy­
gun şifa renginde bir enerji ışını olarak imgeleyin. Yansıttığı­
nız rengin berrak ve parlak olmasına dikkat edin. Sonra, iki
dakika süreyle, hasta dokunun sağlıklı dokuya dönüştüğünü
imgeleyin.

J)airesel l'aslar
Kutuplaşmanın bir başka çeşidi, hasta bölgenin üzerin­
deki aura içinde yapılan ritmik dairesel pasları içerir. Bedeni­
nizi kutuplaştırdıktan ve hasta doku üzerinde kutuplaşma yo­
luyla çalıştıktan sonra, erkeksi elinizi hastanızın bedeninden

1 73
Tablo 9: Sıvazlama ve Kutuplaşma

1 74
'13ö[üm 15

Tablo 10: Dairesel Hareket Halindeki El

1 75
!l(ufısafSifa 'IeR!Ji*leri
kaldırın (onu eterik auranın içinde tutun) ve negatif şarjlı eli­
nizi omuz seviyesinde ve avucunuz yukarı dönük olarak tutun
(bkz. Tablo 10). Sonra pozitif şarjlı elinizle, hasta dokunun ye­
di, sekiz santimetre yukarısında yavaş, dairesel hareketler yap­
maya başlayın. Sorunlu bölge üzerinde dairesel hareketler ya­
parken elinizi düz tutun, avucunuz aşağı dönük olsun, aynı za­
manda derin ve yavaş bir biçimde nefes alın. Daireler daima
saat yönünde yapılmalıdır. Nefesiniz, sanki baskı altındaymış
gibi, biraz zorlanmalıdır. Dairesel paslar yaparken, dikkatini­
zi avucunuza verin ve enerjinin ondan ritmik bir biçimde ak­
tığını hissedin. Sonra hareketleri daha hızlı yapmaya başlayın
ve elinizden hastanızın aurasına renkli bir enerji ışınının aktı­
ğını imgeleyin. Onun hasta dokuya nüfuz ettiğini, onu tama­
men iyileştirdiğini hissedin. Şifa enerjisinin olumlu bir etki yap­
tığı konusunda tatmin olana dek bunu sürdürün.

Sürekli Bakmak
Matta İncili'nin altıncı bölümünde, "Bedenin Işığı gözde­
dir . . . "61 diye yazar. Manyetik ya da karizmatik insanlara, ge­
nellikle, bakışlarının gücünden ve gözlerinin berraklığından ötü­
rü hayranlık duyulur. Onlar gözlerini prana yansıtacak şekil­
de kullanmayı öğrenmişlerdir. Sevgi ve şefkat dolu, güçlü ve
sürekli bir bakış güçlü bir şifa etkisi yapabilir. Sıvazlama yön­
temlerinde gözleri ya da sürekli bakışı kullanmak şifa süreci­
ne etkili bir katkıda bulunabilir.
Sürekli bakmak, dik dik bakmak anlamına gelmez ; ben
sürekli bakarken, dikkatimi hastama veririm, ama bunu ona
konsantre olmadan yaparım. Ben, hastamın bedeninin içine,
hasta dokuya bakarım. Gözlerim aracılığıyla odaklanan prana
ekstra güç sağlayacak ve şifa enerjisinin aktarımını kolaylaştı­
racaktır. Siz sıvazlamalar ya da dairesel bir biçimde paslar ya-

1 76
'Böfüm 15
parken ya da elinizi aşağı doğru bastırırken bu sürekli bakışı
kullanabilirsiniz. Onu, gözleriniz açık olarak çalıştığınız her za­
man kullanabilirsiniz.

Direkt Şifadan Önce ve Sonra Sürekli Bakmak


Ben, sık sık, bir şifa seansından önce ve sonra hastaları­
ma karşı bu sürekli bakışı kullanırım. Onu, hastalarımın gev­
şemelerini sağlamak ve şifa sürecinde daha açık ve güvenli ha­
le gelmelerine yardımcı olmak için kullanırım. Hastaların bir­
çoğu şifa için geldiğinde tedirgindir, çünkü ruhsal şifa onlar
için yeni bir şeydir. Elbette, endişeli olmalarının başka neden­
leri de vardır. Endişeye her ne neden olursa olsun, o şifa süre­
cini engeller. Şifacının, şifa seansı başlamadan önce hastasına
şifa vermeye ve onu rahatlatmaya başlaması ideal olurdu. İşte
sürekli bakış şifacıya tam bunu yapma olanağını verir. Bazı
şifacılar hastalarıyla karşılaşır karşılaşmaz onlara bakışlarıy­
la şifa enerjisi yansıtırlar. B�n ruhsal şifa yapmaya başladı­
ğımdan beri sürekli bakışı kullandım. Hatta daha hastamla
f
tanıştırılıyorken bu bakışı kullanırım; bu onun üzerinde çok
yatıştırıcı bir etki yapar. Sürekli bakışın beni de etkilediğini
keşfettim. O sık sık beni, ellerimi hastanın bedenine koyarak
şifa vermeye başlamadan önce, farklı bir bilinç hali içine so­
kar. Birçok kez, sadece sürekli bakarak çevreye çok fazla ener­
ji aktardığımı, öyle ki odanın enerjiyle dolduğunu ve atmosfe­
rin elektriklendiğini hissederim.
Ben, ilk karşılaşmada hastama ruhsal şifayı açıklarken
sürekli bakışı kullanırım, onu sık sık uzaktan şifanın farklı şe­
killeriyle birleştiririm. Sürekli bakışta gözler odaklanmadığın­
dan, bilinçli kalmak mümkündür ve ben bilinçdışı zihnimle
hastama şifa enerjisi yansıtırken, bir yandan da onunla konu­
şabilirim.

1 77
'f(ufısalSifa 'TeR!JiRfo.ri
Bazen yeni bir hasta o kadar tedirgindir ki şifa seansın­
dan önce ona sürekli bakmanın onun gerginliğini gidermekte
bir etkisi olmayacaktır. Ben, böyle durumlarda direkt şifa se­
ansı bittikten sonra hastaya sürekli bakmanın etkili olabilece­
ğini keşfettim. Bir hasta, ne kadar sinirli olursa olsun, seans­
tan sonra gevşemeye daha yatkın olur. O kendini, bir öğrenci­
nin final sınavları bittiğinde hissettiği gibi hisseder. Öğrenci
ister geçmiş ister kalmış olsun, zorlu sınav bitmiştir ve artık
korkulacak başka bir şey yoktur. Böyle durumlarda, direkt şi­
fayı bitirdikten sonra sürekli bakışı kullanırım. Hastanın en­
dişesi nadiren kronik bir sorundur ve o şifa sürecine alıştığın­
da daha açık ve daha güvenir hale gelir.
Sürekli bakış sadece şifaya ayrılmış bir teknik olmanın
ötesine gidebilir. O bir kendini-ifade aracı haline gelebilir. O,
çevreye prana aktarmanın en etkili yoludur; manyetik etki­
sinden dolayı insanları size çeker ve mevcut ilişkilerinizi de­
rinleştirir.

Çakra Temizleme
Sürekli bakma ve sıvazlama çakra temizlemenin esas un­
surlarıdır. Bazı şifacılar çakra temizlemeyi her şifa seansının
ayrılmaz bir parçası olarak uygularlar. O, siz hasta bölge üze­
rinde çalışmayı bitirdikten ve bu bölümde öğrendiğiniz yön­
temleri kullandıktan sonra, kutuplaşmayla birlikte uygulana­
bilir. Çakra temizleme, hastanızın çakralarını açık, dengeli ve
doğru çalışır halde tutmak bakımından yararlıdır. Onun, tüm
süptil enerji sistemi üzerinde yararlı bir etkisi vardır. Çakra
temizlemeye daima yedinci çakradan başlamalı ve aşağı doğru
devam ederek birinci çakra ile bitirmelisiniz.
Gözleriniz açık ve odaklanmamış olarak başlayın. Pozitif
şarjlı elinizi onun yedinci çakrasının üzerinde tutarak, hasta-

1 78
'1Jölüm 15
nızın eterik aurasının yüzeyini bulun. Sonra bir yandan kuv­
vetle nefes verirken, elinizi aşağı doğru, hastanızın fiziksel be­
deninin yüzeyine ulaşana dek bastırın. Sonra nefes alış ile ve­
riş arasında ara vermeden derin bir biçimde nefes alın. Bu iş­
lemi üç kere tekrarlayın, elinizi her bastırdığınızda nefes ve­
rin ve eterik auranın yüzeyine her geri döndüğünüzde nefes
alın. Negatif şarjlı eliniz hastadan uzakta, avucunuz yukarıya
dönük olarak tutulmalıdır. Bu sizin şifa enerjisini alma kapa­
sitenizi artırır. Aşağı doğru üç sıvazlama (pas) yaptıktan son­
ra, çakranın üzerindeki eterik auranın içinde saat yönünde da­
iresel harekete başlayın. Nefes alış ile verişler arasında ara ver­
meden nefes almaya devam edin ve kalpten düşünmeyi sürdü­
rün. Çakraya sürekli bakarken, tıkanıklıkların açıldığını, ener­
jinin artık kısıtlanmadığını hissedin. Bu tekniği hastanızın ye­
di çakrasında tekrarlayın. Onlardan birinde daha ciddi bir so­
run keşfetmedikçe, her bir çakrayı yirmi ya da otuz saniyede
temizleyebilmeniz gerekir. Eğer� bir sorun saptarsanız, o böl­
geye şifa enerjisi yansıtma için kutuplaşmayı ya da onun çe­
şitlerirtden birini kullanın. Daha sonra, temizleme işlemini, bı­
raktığınız yerden devam ederek tamamlayabilirsiniz. Çakra te­
mizleme de, çakra dengeleme ve Yoga nefesi gibi, sağlığı koru­
mak ve hastalığı önlemek için, yani koruyucu bir önlem olarak
kullanılabilir. Onun etkileri çakra dengelemede hissedilenlere
benzer, sadece bunlar daha güçlüdür ve etkileri daha kalıcıdır.
Bir kişinin çakra temizlemeden yararlanması için onun ille de
hasta olması gerekmez. Siz onu istediğiniz herkes üzerinde, ör­
neğin eşiniz, çocuklarınız ve arkadaşlarınız üzerinde uygula­
yabilirsiniz .
Görebileceğiniz gibi, şifacının kutuplaşma haline erişti­
ğinde kullanabileceği birkaç teknik vardır. O, hastanın bede­
nine dokunarak ve ritmik titreşimlerin pozitif şarjlı elinden
akmasına izin vererek hasta bölge üzerinde çalışabilir. Aşağı
1 79
1(.ufısaiSifa 'Tek!Jif;,kri
doğru sıvazlamaları ya da dairesel pasları kullanarak. aura için­
de çalışabilir ve sonra, sıvazlama hareketlerini sürekli bakış
ve uzak.tan şifa ile birleştirebilir. En sonunda, o çakra temizl!­
ği yapabilir.
Şifacı, her şifa seansında bu tekniklerin hepsini mi, yok­
sa sadece birini ya da ikisini mi kullanacağına kendi karar ve­
rir. Kesin bir kural yoktur; sezgisel olarak çalışın, o zaman en
iyi sonuçları elde edeceksiniz. Kutuplaşma yoluyla başardığı­
nız şey sizi tatmin ettiğinde, ellerinizi tekrar hastanızın başı­
na koyun. Orada çalışırken, seansı tamamlamak. için teknik­
lerden herhangi birini ya da tekniklerin bir bileşimini kulla­
nabilirsiniz. Seanstan tatmin olduğunuzda, ellerinizi hastanın
başından çekin, kısa bir süre oturun ve çakralarınızın tama­
men şarj olmalarına izin verin. Siz yeniden şarj olurken ve
herhangi bir olumsuzluk kalıntısından arınmak için ellerinizi
yıkarken hastanızın bir, iki dakika sessiz kalmasına izin ver­
melisiniz. Bir direkt şifa seansını bitirmenin en iyi yolu, onu
bir uzak.tan şifa seansını bitirdiğiniz gibi bitirmektir. Normal
bilince geri dönmek için uygun onaylamaları kullanarak, bir­
den beşe kadar saymaya başlayın. Beş sayısına ulaştığınızda,
gözlerinizi açın. Kendinizi çok uyanık, tamamen gevşemiş ve
önceki halinizden daha iyi hissedeceksiniz.

1 80
16

EMPATİK ŞİFA

Bu bölümde, elleri hastanın bedenine koyarak şifa verme


tekniğinin üçüncü kısmı olan empatik şifayı inceleyeceğiz. Onu,
daha önce öğrendiğiniz direkt şifa ve uzaktan şifa teknikleriy­
le birlikte kullanmayı öğreneceksiniz . Yaptığınız her direkt şi­
fa farklı olacaktır ve siz bildiğiniz her tekniği bir seansta kul­
lanmayacaksınız. Bir seansta, her tekniğe ayırdığınız zaman ve
onun uygulanışı farklı olacaktır. Ancak, siz empatik şifada us­
talaştığınızda, tüm şifa tekniklerinin karışıp birleştiğini göre­
ceksiniz ve artık şifa sürecine bilinçli olarak katılmayacaksı­
nız.
Empatik şifa en önemli ve en güçlü şifa yöntemi olsa da,
onu sona bıraktım, çünkü o açıklanması ve anlaşılması en zor
olan tekniktir. O, şifacı "ben-sen" dualitesini (ayrılık realitesi­
ni) aştığında ve kendisini artık hastasından ayrı görmediğin­
de, onunla bir olduğunu hissettiğinde başlar. Şifacının işi, has­
ta ile şifa kaynağı Bütün arasında bir köprü görevi görmektir.
Empatik şifada, şifacı ayrı kimliğini aşar ve BEN'İM ile yeni­
den birleşir. BEN'İM o zaman hasta ile birleşir ve Tanrı'nın şi­
fa enerjisi için bir kanal görevi görür. Şifacının kişisel kimliği­
ni geçici olarak yitirmesi, onun hastalığı (geçici ve daha hafif
bir biçimde olsa da) hastası gibi deneyimlemesine olanak ve­
rir. O, geçici olarak, hastasının hislerini hisseder, bedensel du­
yumlarını deneyimler ve düşüncelerini paylaşır.

Empati ve Birlik
Birlik, bu ister başka bir insanla, ister Tanrı ile birlik ol-

181
!l(ufısalŞifa 'TeR!;iR.,feri
sun, hiçbir zaman ulaşılması kolay bir hal olmamıştır. Ancak,
o empatik şifada en önemli unsurdur. Birliğe ulaşmak için, tes­
lim olmak ve BEN'İM ile yeniden birleşmek gereklidir. Anc�
şifacı teslim olduğunda, onun insan nitelikleri tanrısal nitelik­
lere dönüşebilir; ancak o teslim olduğunda, insan sevgisi aga­
pe sevgiye ve insan bilinci tanrısal bilince dönüşebilir.

Empatik Şifa İçin Gerekli Koşullar


Şifacının tamamen teslim olabilmesi ve empatik şifaya gi­
rişebilmesi için önce belirli koşullar yerine getirilmelidir. Şifa­
cı her zaman dikkat etmeyi öğrenmelidir. O, düzenli olarak al­
fa/teta halinde çalışarak bunu başarır. O, erkeksi ve kadınsı
özelliklere sahip olan ve aynı anda tüm katlarda işlev yapan
çok-boyutlu bir varlık olduğunu hatırlamalıdır. Sonra o, dağıl­
mış kimliğinin parçalarını bir araya getirerek, kendini "topla­
malıdır. " Bu toparlanışla o, insan sevgisini agape sevgiye dö­
nüştürerek ve bu sevgiyi ona ihtiyacı olan herkesle paylaşarak
bu ilişkiyi bulur. En sonunda, iman armağanını kucaklayarak,
teslim olmayı öğrenir ve böylece, önce Tanrı ile, sonra da has­
tası ile birliğe ulaşır.
Empatik şifa için gerekli hale ulaşmak için, şifacı dönüş­
türme sanatında beceri kazanmalıdır. O, dört düzeydeki (kat­
taki) enerjiyi, ihtiyaç duyduğu zaman, ihtiyaç duyduğu her fre­
kansa dönüştürmeyi öğrenmelidir. Bunu yapabilmek için, o bir
Pranayanıa (nefes bilimi) üstadı haline gelmelidir. Nefesini kont­
rol ederek, süptil enerji sistemini kontrol edebilmelidir. Eğer
onun nefes alışı kusurluysa, o zaman enerji sistemi de kusur­
lu bir şekilde çalışacak ve empatik şifa yapmak mümkün ol­
mayacaktır. Şifacı, aldığı emre göre ya görsel olarak düşünen
ya da boş ve berrak kal-an gevşemiş bir zihne sahip olmalıdır.
Şifacının fiziksel bedeni gergin olmamalıdır; onun çakraları açık

1 82
'1Jöfi 16
ve dengeli -hastaya büyük miktarlarda prana aktarmaya ha­
zır- olmalıdır. Şifacı kendi enerji sistemini kutuplaştırabilmeli
ve merkezi pranik titreşimi bilince taşıyabilmelidir. Tüm bu
koşullar yerine getirildiğinde, o bilinçli zihninin geri plana çe­
kildiğini hissedecektir. İşte bu noktada BEN'İM yönetimi ele
alır ve empatik olarak çalışmak mümkün hale gelir. Görebile­
ceğiniz gibi, bu noktaya kadar incelediğimiz teknikler empa­
tik şifa için önkoşullardır. Siz ancak onlarda ustalaştığınızda,
şifanın nihai, en çarpıcı safhasına geçebileceksiniz. O zaman şu­
nu keşfedeceksiniz: "Madde dünyasının ötesinde, Brahma'nın
yaratıcı kuvvetinin ötesinde, büyük bir dualite-ötesi varoluş
vardır; o her şeye hakimdir, her şeyin içinde yer alır ve her
varlığın kişisel Tanrısı olarak onun şeklini alır. . . "62

Empatik Şifada Ustalaşmak


Empatik şifadan önce, titreş!msel şifada ya da kutuplaş­
mada ustalaşmak gerekir. Bu iki teknik de empatik şifanın baş- -
langıç n,oktasını oluşturabilir. Titreşim ya da kutuplaşma yo­
luyla çalışmayı tamamladığınızda, zihninizden şu onaylamayı
yaparak empatik şifaya başlayabilirsiniz : "Tanrı'nın mevcudi­
yeti bizimle birlikte ve biz O'nunla bir'iz. " Sonra, onun hisle-
rini kendi hisleriniz olarak hissedene dek, tüm dikkatinizi has­
tanız üstünde odaklamalısınız. Bunun sadece saniyeler alması
gerekir. Bu sırada nefesinizde bir değişiklik hissedeceksiniz. Si­
zin nefesiniz ve hastanızın nefesi aynı ritimde yükselecek ve
alçalacak ve aldığınız her nefesle, kendinizi hastanıza daha çok
bağlanmış hissedeceksiniz . Bazı şifacılar, empatik şifa yapar­
ken güneş sinirağında (karın boşluğunda) olağandışı duyum­
lar hissederler, çünkü biz kendimizi insanlara, yerlere ve şey­
lere güneş sinirağı vasıtasıyla bağlı hissederiz.

1 83
'l(ufısalSifa 'Tek:t;ik,feri
Hastanızla Birleşmeniz
Hastanızın hislerini kendi hislerinizmiş gibi hissettiğiniz­
de, o zaman bedeninizin dışına sürüklendiğinizi ve hastanız'la
karışıp birleştiğinizi hissedeceksiniz. Hastanızla iki şekilde bir­
leşebilirsiniz. Bunu zihinsel ya da eterik olarak yapabilirsiniz.
Fiziksel bedeninizin dışına yansıtılan sadece zihniniz ya da bi­
linciniz olduğunda, hastanızla zihinsel katta bağlantı kuracak­
sınız ve bu deneyim zihinsel yansıtmadaki (projeksiyondaki) gi­
bi olacaktır. Ama siz eterik bedeninizi fiziksel bedeninizin dı­
şına yansıtarak hastanızın eterik bedeniyle de birleştiğinizde,
onunla bir olacak ve fiziksel bedeninizin kısıtlamasından kur­
tulacaksınız. Empatik şifada hastanızla böyle bağlantı kur­
mak istersiniz. Siz eterik bedenleri birleştirerek başlayacaksı­
nız, ama uygulama yaptıkça çok daha ileri gidebilirsiniz. So­
nunda, hastanızın daha yüksek (eterik, zihinsel ve ruhsal) dü­
zeylerdeki bedenleriyle birleşebilirsiniz.
Eterik bedenin fiziksel bedenin sınırlarını terk etmeye baş­
ladığı başlangıç aşamalarında, şifacı çoğu kez kendini yukarı
ya da aşağı doğru veya bir yandan öbür yana doğru sürükleni­
yor gibi hissedecektir. Bu kısmi bir yansıtmadır ve kendi başı­
na yararlıdır, çünkü eterik beden fiziksel bedeni terk ettiğinde,
bilinçli zihnin kontrolünden kurtulur ve Bütün, hasta ile daha
direkt temas kurar. Dahası, merkezi pranik titreşim daha güç­
lenecek ve süptil enerji sisteminizden hastanızın bedenine da­
ha fazla prana akacaktır.
Empatik şifa sırasında bedeninizi tamamen terk ettiği­
nizde, Bütün'ün önü sizin gerginlikleriniz, kuşkularınız ve kor­
kularınız tarafından kesilmez. O'nun bilincine müdahale ede­
cek bir bilinçli zihin yoktur; prana akışını kısıtlayacak bir fi­
ziksel beden de yoktur. Böylece, Bütün kısıtlanmadan sizin ara­
cılığınızla çalışabilir; bu çalışma, en direkt ve tam çalışma ola-

1 84
'1Jöfüm 16
cak ve çoğu kez kendiliğinden tam şifa ile sonuçlanacaktır.
Bir şifacı olarak, kendinizi ikiye ayırarak bağsızlık ve ta­
rafsızlık geliştirmelisiniz. Kalpten düşünmeyi, kalpten şifa ver­
meyi ve -bilinçli benliğin, nesnel zihnin ve egonun ayrı kalma­
sını, sadece gözlemci ve bazen de programlayıcı rolünü oyna­
masını sağlarken- bilincinizi hastanıza yansıtmayı öğrenmeli­
siniz.

Hastanın Tutumu
Empatik şifada hastanın tutumu, diğer şifa şekillerinde ol­
duğundan daha önemlidir. Eğer hasta kapalı ve endişeliyse ya
da şifacıya güvenmiyorsa, o zaman şifacının hastasıyla tam ola­
rak birleşmesi mümkün olmaz. Öte yandan, eğer hasta şifa sü­
recine inanıyor, iyileşmeyi bekliyor ve şifacıya yeterince güve­
niyorsa, empatik şifa mümkün olacak, kendiliğinden ve tam
bir şifa olasılığı epey artacaktır.
o

Geçmişte, yetmiş beş YEıŞında arteritli bir kadın hasta üze­


rinde �ylarca çalışmıştım; bu hastalık özellikle onun kalçasın­
da ve belinde çok şiddetli ağrılara neden oluyordu. Onunla ara­
mızda mükemmel bir uyum vardı ve onunla uzun süreler bo­
yunca empatik olarak çalışabiliyordum. O, kendisiyle kolayca
birleşmeme izin verecek kadar açıktı ve sonuç olarak meditas­
yonlarımda uzaktan şifa yaparken onun üzerinde çalıştım. İler­
lemiş yaşından ve hastalığının derecesinden ötürü, onunla as­
la tam bir fiziksel şifa elde edemedik. Ancak, onun ağrılarının
şiddetini epey azaltabildim. Sonuç olarak, rahat uyuyabilir ha­
le geldi ki yıllardır bunu yapamıyordu. Ayrıca, yetersizliği yü­
zünden bırakmak zorunda kaldığı faaliyetlere yeniden başla­
yabildi. Ben, aramızdaki mükemmel uyum ve onun açıklığı sa­
yesinde hastamın empatik şifadan yarar gördüğüne inanıyo­
rum.

1 85
!l(ufisa{Sifa 'T�i.R{eri
Bu vak.ada, empatik şifa ağrıların dindirilmesinde yararlı
olmuştu, ama şunu hatırlamalısınız ki empatik şifa yoluyla,
Tanrı'yla ve hastanızla bir olma yoluyla, kendiliğinden şifalar
meydana gelebilir.

Tam Bir Empatik Şifa


Başka bir vak.ada, empatik şifa bir kendiliğinden şifa ile
sonuçlandı. O, bir seminerimde, programın bir parçası olarak
empatik şifa uygulamasını gösterirken meydana geldi. 198 l 'in
Ekim ayında, deneğim olmaya gönüllü olan genç bir kadın üze­
rinde empatik şifa uygulamasını gösteriyordum. Aşağıda, 13 Ka­
sım' da ondan aldığım mektuptan bir bölüm yer alıyor:
" 1 1 Eylül 198l 'de bademciklerimi aldırmak için New York
Üniversitesi Hastanesi'ne gittim . . . Ameliyat gününden önceki
gece akciğerimin sol üst tarafında bir nodül görüldü. Üç yıl
önce çekilen röntgen filmleri yeni çekilenlerle karşılaştırıldı ve
New York Üniversitesi'nde önden ve yandan çekilen filmlerde
görülen nodül kesinlikle teyit edilmiş oldu. Doktorlar, nodü­
lün yerini ve yoğunluğunu tam olarak saptayabilmek için to­
mografik görüntü almanın gerekli olduğuna karar verdiler.
Bu sırada ben sizin Psişik Gelişme derslerinize devam
ediyordum ve üçüncü sınıf seansındaki psişik şifa uygulama­
nıza katılmaya gönüllü oldum. Bu, akciğerdeki nodülün keşfe­
dilmesinden iki hafta sonra idi . . . Tomografi çekimi, aygıttaki
bir bozukluk nedeniyle, 8 Ekim'den 16 Ekim'e ertelenmişti.
16 Ekim'deki tomografik incelemede görevli doktor hiçbir şey
göremediğini, akciğerin temiz olduğunu bildirdi.
Ben psişik şifa sürecindeyken, içime akan şifa enerjisinin
sıcaklığını hissetmiştim. Aslında, bedenimin sağ tarafı hala ya­
takta yatarken, sol tarafı (nodülün bulunduğu taraf) havada
yüzer gibiydi. Ben size nodülün nerede bulunduğunu söyleme-

1 86
'1Jöfüm 16
den, siz o bölgeyi seçmiştiniz. Daha sonra hissettiğim baş dön­
mesinden dolayı, psişik bir şifanın gerçekten gerçekleştiğine
kesinlikle inanıyorum. Size ve sizin aracılığınızla gelen Mesih
ruha teşekkür etmek istiyorum (çünkü bu işin itibarını sahip­
lenmediğinizi biliyorum) . Siz beni büyük olasılıkla acı verici ve
masraflı bir ameliyattan kurtardınız ve psişik şifaya ve haya­
tın ruhsal veçhelerine olan inancımı sağlamlaştırdınız. "

Hepsini Bir Araya Getirmek


Tam bir direkt şifa seansı, empatik şifa ile sona eren
uzaktan şifa ve direkt şifa tekniklerinin bir sentezidir. Hasta­
nızla bir direkt şifa seansı yapmaya hazır olduğunuzda, bir
yandan onun gevşeyip rahatlamasını sağlarken, ona elleri be­
dene koyarak şifa verme tekniğini açıklayarak başlamalısınız.
Hastanızın gevşemesine, onu yatırıp Yoga nefesine yönlendire­
rek yardımcı olabilirsiniz. Sonra, kendinizi rahatlatmalı ve Yo­
ga nefesini uygulamaya başlamalısınız. Sonra zihninizden şu
onaylaıpayı yapın: "Ben alfa düzeyindeyim ve ellerim duyarlı ha­
le geliyor. " Hazır olduğunuzda, ellerinizle, hastanızın eterik au­
rası boyunca üç tam pas yapın. Avuçlarınız aşağı dönük ve par­
maklarınız gevşek bir biçimde açılmış olsun. Son pasınızdan
sonra, pozitif şarjlı elinizle hastanızın eterik aurasının yüzeyi­
ni bulun. Hastanızın aurasını sıyırarak geçmek için o elinizi
kullanın ve sonraki birkaç dakikayı hastanın durumunu teş­
his etmeye ayırın. Bedenin ön tarafıyla işiniz bitince, hastanı­
za dönmesini söyleyin ve aynı işlemi bedenin arka tarafında tek­
rarlayın. Eğer onun aurasında herhangi bir sorun keşfederse­
niz, bilincinizi bedenin içine yansıtın ve teşhisinizi bedenin için­
den tamamlayın.
Teşhisiniz tamamlandığında, hastanızın başucuna oturun,
gözlerinizi kapayın ve yeniden Yoga nefesine başlayın. Her ne-

1 87
!l(ufısalSifa 'Te�if([eri
fes verişte daha derinleştiğinizi hissedin. Sonra zihninizden şu
onaylamayı yapın: "Ben bir şifa kanalıyım ve şifa enerjisi be­
nim aracılığımla geliyor. " Ellerinizi hastanızın başına koyun ve
Yoga nefesinin sizi titreşimsel hale geçirmesine izin verin. Be­
deninizin ritimlerine dikkat etmeyi hatırlayın ve onların nefe­
sinizin ritmini yönetmesine izin verin. Nefesiniz biraz zorlan­
malıdır ve ellerinizin titreştiğini ve ısındığını hissedene dek, ne­
fes alış verişler arasında ara vermeden nefes almaya devam et­
melisiniz. Titreşim kendi kendine devam eder hale geldiğinde
siz titreşimsel hale geçmiş olacaksınız. Titreşimsel şifayı kul­
lanarak hastanızın başı üzerinde beş dakika kadar çalışın ve
merkezi pranik titreşimin başlangıçtaki titreşimin yerini alma­
sına izin verin. Sonra, titreşimi bozmadan, hastanızın bedeni­
nin hasta bölgesine geçin. Ellerinizi birbirinden ayrı tutarak,
üç, dört dakika bu teknikle şifa verin. Eğer uzaktan şifa tek­
nikleri kendiliğinden ortaya çıkarsa, onları titreşimsel şifayla
birlikte kullanın.
Titreşimsel şifanın etkileri sizi tatmin ettiğinde, dikkati­
nizi kalp çakranıza verin ve ondan doğru nefes alın. Zihniniz­
den şu onaylamayı yapın: "Ben kutuplaştım ve manyetik ener­
ji benim içimden akıyor. " Kalp çakranızı yeterince uyardığı­
nızda, kollarınız ve elleriniz ağrımaya ya da sızlamaya başla­
yacaktır ve siz onları birleştirmek için güçlü bir arzu duyacak­
sınız. Bunlar bedeninizin kutuplaştığını gösteren işaretlerdir.
Sonraki beş dakikayı kutuplaşma yoluyla şifa vererek geçirin
ve pozitif şarjlı elinizden hastanıza akan ritmik enerji dalgala­
rını hissedin. İlk iki, üç dakika boyunca sadece kutuplaşmayı
kullanarak çalışın. Sonra, bedeniniz kutuplaşmış halde kalır­
ken, kalp çakranızdan çıkan uygun renkteki bir enerji ışınının
hastanızın bedeninin hasta bölgesine aktığını imgeleyin. Has­
tanın bu enerji ışınını şükranla massettiğini hissedin.
İki, üç dakika sonra ya da siz kutuplaşma ve çakra şifası-
1 88
'Böfüm 16
nın etkilerinden tatmin olduğunuzda, ellerinizi hastanızın be­
deninden kaldırın, gözlerinizi açın (onları odaklanmamış hal­
de tutun) ve sıvazlama uygulamasına başlayın. Pozitif şarjlı
elinizle hastanızın eterik aurasının yüzeyini bularak başlayın
ve sonraki nefes verişinizde, o elinizi, güçlü bir yayı bastırı­
yormuş gibi, aşağı doğru itin. Öbür elinizi omuz seviyesinde,
avucu yukarı dönük olarak tutun. Pozitif şarjlı eliniz hastanı­
zın fiziksel bedenine eriştiğinde, nefes verişiniz tamamlanmış
olsun. Hastanız eliniz aracılığıyla yansıtılan enerjiyi massetme­
ye başladığında, o enerjiyi uygun şifa renginde bir enerji ışını
olarak imgeleyin ve hastanızın onu şükranla massettiğini his­
sedin. Bu yöntemle şifa vermeye iki dakika ayırın. Bitirdiğiniz­
de, pozitif şarjlı elinizle, hastanızın fiziksel bedeninin yedi, se­
kiz santimetre üzerindeki eterik aurasında saat yönünde da­
iresel paslar yapmaya başlayın. Sorunlu bölge üzerinde daire­
ler çizerken elinizi düz ve avucunuzu aşağı dönük tutun ve
aynı zamanda derin ve yavaş bir biçimde nefes alın. Nefesiniz,
sanki baskı altındaymış gibi- biraz zorlanmalıdır. Dairesel pas­
ları yaparken, avucunuza dikkat edin ve enerjinin ondan rit­
mik biçimde aktığını hissedin. Sonra dairesel hareketleri daha
hızlı yapmaya başlayın ve elinizden çıkan renkli bir enerji ışı­
nının hastanızın aurasına aktığını imgeleyin. Onun hasta do­
kuya ulaşarak onu tamamen iyileştirdiğini hissedin. İki, üç da­
kika daha ya da elinizden akan enerjinin şifa etkisi yaptığı ko­
nusunda tatmin olana dek bu yöntemi sürdürün. Kutuplaşma
ve sıvazlama çalışmanızı hastanızın çakralarını temizleyerek
tamamlayabilirsiniz . Yedinci çakrayla başlayıp birinci çakray­
la bitirmeyi unutmayın.
Sonra hastanızın başına geri dönün ve zihninizden şu onay­
lamayı yapın: "Bu zihin düzeylerine geldiğim her seferinde, da­
ha derin ve daha sağlıklı düzeylere gitmem kolaylaşıyor. " Son­
ra ondan bire kadar, geriye doğru sayın ve daha derinleştiğini-
1 89
�ufısafŞija 'TeK.'!Jif([e,ri
zi hissedin. Sonra zihninizden şu onaylamayı yapın: "Tanrı'
nın mevcudiyeti bizimle birlikte ve biz O'nunla bir'iz. " Tüm
dikkatinizi hastanız üstünde odaklayın ve onun hislerini ken­
dinizinmiş gibi hissedene dek onunla empatize olun. Derin bi­
linç düzeyinizde bu sadece saniyeler alacaktır. Saniyeler sonra,
nefesinizde bir değişiklik fark edeceksiniz. Sizin nefesiniz ve has­
tanızın nefesi aynı ritimde yükselip alçalacak ve aldığınız her
nefesle ona daha çok bağlandığınızı hissedeceksiniz. Hastanı­
zın kalbinin her atışını kendinizinkiyıniş gibi hissettiğinizde, be­
deninizin dışına sürüklendiğinizi ve hastanızla karışıp birleş­
tiğinizi hissedin. Onunla birlik içinde olduğunuzda, tüm tek­
nikleriniz birleşip bir olacak ve siz hastayla empatik olarak ça­
lışabileceksiniz. Beş dakika kadar ya da tatmin oluncaya dek
onunla empatik olarak çalışmaya devam edin.
Seanstan tatmin olduğunuzda, ellerinizi hastanızın başın­
dan çekin; kısa bir süre oturup çakralarınızın yeniden şarj ol­
malarına izin verin. Bu sırada zihninizden şu onaylamayı ya­
pın: "Bir şifa kanalı olarak çalıştığım her seferinde, sadece has­
tam değil, ben de şifa alıyorum. " Çakralarınızın tamamen şarj
olduklarını hissettiğinizde, yavaş yavaş birden beşe kadar sa­
yın. Beş sayısına ulaştığınızda gözlerini açın. Kendinizi çok uya­
nık, tamamen gevşemiş ve önceki halinizden daha iyi hissede­
ceksiniz. En sonunda, şifa seansında kapmış olabileceğiniz her­
hangi bir olumsuzluktan arınmak için ellerinizi akan soğuk su­
ya üç kere daldırın. İşiniz bittiğinde, hastanızın yanına gidin
ve onunla şifa seansındaki deneyimi hakkında konuşurken, em­
patik şifanın sizin ve hastanızın üzerinde yaptığı etkilerin key­
fini çıkarın.

1 90
17

EGOYU AŞMAK

Ruhsal şifada her zaman gündeme gelen sorulardan ikisi


şunlardır: Ego, şifa sırasında hangi amacı yerine getirir ve şi­
facı bir uzaktan şifa seansında ya da elleri bedene koyarak ya­
pılan şifada egosunu olumsuzluktan nasıl korur? Bu bölümde
bu iki soruyu ele almak istiyorum. Bulaşıcı hastalıklar dışın­
da, bir şifacının hastasından fiziksel bedenini direkt olarak et­
kileyecek herhangi bir hastalık kapması işitilmiş bir şey değil­
dir. Ancak, hem uzaktan şifada, hem elleri bedene koyarak ve­
rilen şifada, şifacı bilincini hastasının içine yansıtmaktadır; o,
hastasıyla zihinsel ve eterik katlarda temas kurmaktadır ve o
sırada herhangi bir fiziksel hastalık aktarımı olamaz ise de,
şifacının, zihinsel olarak olumsuz düşünceler ve imgeler şek­
linde ve duygusal olarak olumsuz hisler şeklinde olumsuzluk­
ları kapması mümkündür. Eğer şifacı bağımsız ve tarafsız ka­
lırsa, eğer onun egosu devreye girmezse, eğer o kendisinin sa­
dece bir şifa kanalı olduğunu hatırlarsa, hiçbir sorunun olma­
ması gerekir. Ancak, eğer şifacının egosu, onun alt, bilinçli ben­
liği şifa sürecine dahil olursa, o zaman bir sorun çıkabilir. Alt
benliğin şifada hiçbir işlevi yoktur ve şifa başlar başlamaz onun
kenara çekilmesi gerekir. O, tanrısal şifa enerjisinin tek ka­
nalı olan BEN'İM'e saygı göstererek kenara çekilmelidir. Kı­
saca, ancak alt benlik, ego kendi iradesiyle şifa yapmaya kal­
kışarak Tanrı'nın işlevini gasp ederse bir sorun ortaya çıkabi­
lir.

191
1?.ufısa!Sifa 'Tef\!Ji.R{eri
Zihinsel Kattaki Olumsuzluğu Dönüştürmek
Ben, en başından beri, şifacının bir kanal olduğunu vur­
guladım. Tanrı şifacıdır. Eğer bu olguyu hatırlarsanız, hiçbir
sorun çıkmayacaktır. Eğer uzaktan şifa uygularken bir sorun
ortaya çıkar ve siz bir olumsuzluk hissetmeye başlarsanız, şi­
fayı hemen durdurun ve Üçüncü Bölüm'de öğrendiğiniz "İp­
tal, iptal" tekniğini kullanın. Eğer olumsuz bir duygusal tepki
zaten oluşmuşsa, hemen yeniden-programlamaya başlayın. Da­
ha önce öğrendiğiniz teknikleri kullanarak başlayın ve alfa/te­
ta düzeyine geçin. Derin bir biçimde gevşediğinizi hissettiği­
nizde, gözleriniz odaklanmadan bakar hale geldiğinde ve gör­
sel olarak düşünmeye başladığınızda, zihninizden şu onaylama­
yı yapın: "Olumsuzluk hiçbir zihin düzeyinde beni etkileyemez."
Sükunetinizi yeniden kazanana ve olumsuzluk dağılana dek bu
onaylamayı tekrarlamaya devam edin. Sonra olumlu zihinsel
halinizi güçlendirmek için olumlu onaylamaları kullanın. Zihni­
nizden şu onaylamaları yapın: "Olumsuzluğu yendiğim her se­
ferinde, daha güçleniyorum" ve sonra, "Ben Tanrı'nın bir ço­
cuğuyum, O'nun sevgisini ve gücünü aktaran bir kanalım. " Ge­
rekli olduğunu hissettiğiniz süre boyunca bu onaylamalara de­
vam edin. Eğer isterseniz, kendi onaylamalarınızı da ekleyebi­
lirsiniz . En sonunda, Yoga nefesinin sizi kısa bir meditasyona
sokmasına izin verin. Meditasyon sırasında, programlamayı ta­
mamlamak için zihninizde olumlu imgeler yaratın. Eğer baş­
langıçtaki endişeye direnir ve bildiğiniz teknikleri kullanırsa­
nız, olumsuz bir deneyimi olumlu bir deneyime dönüştürebi­
lirsiniz.

Şifada Ego Sorunu


Şifa çalışmalarına ilk başladığımda, bazen aşırı ölçüde zor­
layarak sınırlarımı aşardım. Egomu ait olmadığı yerlere soka-
1 92
'1Jöfüm 1 7
rak Tanrı'nın tekniğini geliştirebileceğime inanırdım. Egom ait
olmadığı bir yere her girdiğinde, bunu fark ederdim, çünkü o
deneyim acı verici olurdu. Olumsuzluk acı verdiğinden ve ben
bundan hoşlanmadığımdan, acıyı önleyecek yollar bulmaya zor­
landım. Ancak egoyu aşarsam etkili bir şifa kanalı haline gele­
bileceğimi sezgisel olarak biliyordum. Ama egoyu yenmek için
gösterdiğim ilk çabalar başarısız oldu. Egonun kurnaz olduğu­
nu ve arka plana atılmaktan ya da rafa kaldırılmaktan hoş­
lanmadığını fark ettim. Gösterdiğim tüm çabaya karşın, egom
bazen kendini şifa sürecine sokmak için mahirane yollar bulu­
yordu. Ben BEN'İM'i dinlemeye başlayana ve sonunda ayrı,
tarafsız hale gelene dek bu böyle devam etti. İrademi Tanrı'nın
iradesi ile uyum içine soktuğumda egoyu aşabildim. Bir insa­
nın sadece korktuğu ya da arzuladığı şeylere bağlı olabileceği­
ni bilmek size yardımcı olabilir. Korkulara ve arzulara doğru­
dan saldırmanın işe yaramadığını gördüm, çünkü o durumda
saldıran da, saldırıya uğrayan da "ben" idi. Bu şekilde değiş­
meye çalışmak amaca vericiydi, çünkü her iki durumda
da "ben" ego idi ve kendini-düzeltme arzusu egonun benim ka­
famı karıştırmak, böylece kendi üstün konumunu korumak için
kullandığı bir taktikten başka bir şey değildi. Ama ben, en azın­
dan şifa seanslarında, egonun şifayı yapan tanrısal enerjiye yer
açmak için kenara çekilmesi gerektiğini biliyordum.

Egoyu Aşmak
Deneyimlerim beni, egoyu ortadan kaldırma girişimleri­
min boşuna olduğu sonucuna götürdü. Egonun dünya katında
üstün olduğunu öğrendim. O asla zor kullanarak alt edilemez ;
o ancak aşılabilir ve bunun için de yardıma ihtiyacımız vardır.
Bu yardım başka bir insandan gelemez; en azından direkt ola­
rak gelemez. O sadece yüksek benliğimizden, yani BEN'İM'

1 93
'l(ufısalSifa 'Iel(z;i{feri
den gelebilir. Yalnızca BEN'İM egoyu zararsız hale getirecek
ve yenecek kadar güçlü ve akıllıdır. Yalnızca o, egoyu yüksek
konumundan atabilir. BEN'İM egoyu güç kullanarak yenmez
ve egoya saldırmaz, çünkü sağlıklı bir ego günlük yaşamda ge­
reklidir. O, insanı daha yüksek bir bilinç düzeyine ulaştırarak
egoyu aşar. Bu yeni düzeyde, karma'nın (neden ve sonuç ya­
sasının) gücü aşılır ve ego yeni partnerine, BEN'İM'e itaat et­
meye zorlanır.

BEN'İM ve Birlik
BEN'İM'i tanıdığınızda en nihayet keşfedeceğiniz şey, si­
zin O olduğunuzdur. O, sizinle sezginiz ve vicdanınız aracılı­
ğıyla konuşan kalbinizdir. Siz onu yeterince uzun bir süre din­
lediğinizde, o sizi pek çok şekilde etkilemeye başlayacaktır. İlk
başta, o size bir danışman olarak, sonra bir partner olarak ve
en sonunda da bir arkadaş olarak hizmet edecektir. Arkadaş­
lık çok yakın bir arkadaşlık haline geldiğinde ve güven baki
kaldığında, mucizevi bir şey meydana gelir. Siz BEN'İM hali­
ne gelirsiniz. En sonunda, her zaman O olageldiğinizi öğrenir­
siniz. Sizin ego ve kişilik olmadığınızı idrak edersiniz. Onlar si­
zin yanlışlıkla özdeşleştiğiniz maskelerdir ve zamanla siz bu
maskelerden başka bir şey olmadığınıza inanmışsınızdır. An­
cak, siz bir kez egodan ve kişilikten daha fazla bir şey olduğu­
nuzu idrak ettiğinizde, değişim ve dönüşümünüz başlayacak­
tır. Ayrılığın, yaradılışın geriye kalanından ayrı olduğunuz inan­
cının bir illüzyon olduğunu idrak edeceksiniz. Bir kez ayrılı­
ğın ötesine geçtiğinizde ve başka her şeyin bir parçası olduğu­
nuzu gördüğünüzde, kendinizi tüm diğer yaşam formlarıyla bir­
lik içinde bulacaksınız. O zaman, BEN'İM sizin içinizden on­
ların her birine akacak, onları tüm düzeylerde iyileştirecektir.
Zamanla, kişiliğiniz dönüşüm geçirecek, derin bir biçimde zen-

1 94
'Bö[üm 1 7
ginleşecek, BEN'İM'e hizmet eden tanrısal bir alet olacak ve
Tanrı'nın şifa verici ruhunun tapınağı haline gelecektir.
Eğer senin iletim hattın olan ruhumun kanalları
Çamurla dolup tıkanmış olmasaydı,
Sen ne büyük sevinçler iletmezdin ki?
Bırak, inayetin altın küreği kazmaya devam etsin,
Ta ki gözyaşlarının pınarı yeniden fışkırıp
Bu pisliği temizleyinceye kadar . . .
Tanrım, bırak senin ruhun iç çekişlerimi yükseltsin,
Ta ki ruhumun kanalları senin tatlılığınla dolana dek. 63

Ayrılık ve Hastalık
Ayrılık hali hiç kimse için doğal bir varoluş hali değildir,
ama o bugün insanların büyük çoğunluğu için normal hal ol­
muştur. O bir hastalık halidir, çünkü ayrılığı deneyimleyen
her insan, şu ya da yolla BEN'İM ile yeniden birleşmeyi arar.
Eğer bir insan bu yeniden bi_deşme girişimlerinde başarısız olur­
sa, o ı;aman herhangi bir şeyle birleşmeye çalışacaktır. Tüm
bağımlılıkların kökeni budur. Ayrılık hastalığa neden olur; has­
talık acı vericidir. Acı çeken insanlar teselli ve rahatlık arar­
lar; eğer onu içsel alemlerinde bulamazlarsa, fiziksel dünyada
ararlar. Onlar birliği çalışma, seks, aşırı yemek yeme, hatta
uyuşturucular ile, sonsuz çeşitlilikte bağımlılık faaliyetleri ile
ararlar. Önemli olan şu ki, bu bağımlılıkların kök nedeni BEN'
İM'den, gerçek benlikten ayrılıktır. Kutsal Kitap 'ın söylediği
gibi, "Eğer insan bütün dünyayı kazanır, ama kendi ruhunu
kaybederse, o ne kar elde etmiş olur ki?"

Yeniden Birleşme ve Kendini-Gerçekleştirme


Kendini-gerçekleştirme yoluyla yeniden birleşme daima en

1 95
'l(ufısalSifa 'Ief(!;ikferi
şevkli ruhların -her düzeyde hastalığa son vermeye çalışanla­
rın- hedefi olmuştur. Birçok yol BEN'İM ile yeniden birleşme­
ye götürür ve bir insan için uygun olan yol, daima başka bir
insan için de uygun olamaz. Karma, mizaç ve başka birçok et­
ken her insanın özel yolunu ya da dharma'sını belirler. İnsan­
lar arasındaki farklılıklar yüzünden, kadim Yogiler sekiz Yoga
ekolü geliştirmişlerdir. Bu yollardan hangisinin bir insanı bir­
liğe götüreceğini insanın mizacı belirler. Bhagauad Gita'da, Üs­
tat Krişna, eylem ve hizmet yolu olan Karma Yoga'nın çalışan­
lar için olduğunu; eylem yolunun birliğe dönüş yolu olduğunu
açıklar. O, doğru eylemin, diğerkam eylemin ya da hizmetin
egodan değil, "en yüce ruh"tan, BEN'İM'den kaynaklandığını
söyler. Şifada biz hizmetimizi özverili bir biçimde yaparız. Biz
bir kanal olarak çalışarak, Bütün'ün içimizdeki BEN'İM ara­
cılığıyla şifalandırmasına olanak vererek Karma Yoga yaparız.
Şu soru bana sık sık sorulur: Birliğe ve kendini-gerçek­
leştirmeye götüren en kestirme yol hangisidir? Yanıt şudur: Baş­
kalarına hizmet etmek. Şifada, biz önce Bütün ile, sonra da has­
ta ile birleşerek hizmet ederiz. Biz kanal görevi görürüz ve bu
süreç içinde egoyu aşarız. Aşkınlık ve ondan kaynaklanan bir­
lik öylesine sevinçli bir haldir ki ondan sonra şifacı tüm ilişki­
lerinde aşkınlığı ve birliği arar. Bu olduğunda, kendini-gerçek­
leştirme süreci yakında hedefine ulaşacaktır. Şifa çalışması yo­
luyla Tanrı'nın gücünü doğrudan deneyimlemek ve BEN'İM ile
birleşerek Tanrı'nın ruhunu deneyimlemek, insanı, Tanrı'nın
sevgisi ve gücü hakkında daha büyük bir anlayışa götürecek
ve ona Tanrı'yı daha çok ve daha sık deneyimleme arzusu ve­
recektir. "Yol"u arayanları, şifa çalışmasına başlamaya davet
ediyorum. O sizin dharmanızın, yani doğru yolunuzun bir par­
çası olabilir.

1 96
'1Jöfi 1 7
Dharmamı Buluşum
Bir insanın yaşam yolu, dharması, onun -eğer hayatında
anlam ve mutluluk bulmak istiyorsa- takip etmesi gereken bir
yol haritasıdır. Ben kendi hayatımda doğru dharma'ya yıllar
boyunca sırtımı döndüm. Başlangıçta, farklı olmaktan, "farklı
bir davulcu"ya kulak vermekten korkmam, benim yolumu ve
gerçek işimi yadsımama ve ihmal etmeme neden oldu. Kendim
olmaktan ve kendimi ve dharmamı kabul etmekten duyduğum
korku -hayal kırıklığım beni durmaya zorlayıncaya dek- beni bir­
çok yararsız yöne itti. Öğretmenimle birlikte yolculuk yapar­
ken, egoyu aşmayı, "içsel rehberim"in sözünü dinlemeyi sürek­
li olarak reddettim. BEN'İM'in rehberliğine uymak yerine, ego­
mun isteklerini yerine getirdim. Sonuç, hayal kırıklığı ve kor­
ku oldu. Ancak öğretmenim kendisini terk etmemi söyledikten
sonra, egom ile BEN'İM arasındaki çatışmalarla yüzleşmeye
başladım.

Bir Mesel
Ben öğretmenimden ayrılırken, o bana asla unutmadığım
bir öykü anlattı. Öykü, genç bir adam öğretmeniyle ilk kez kar­
şılaştığında başlar. O, öğretmene, kendisini bir öğrenci olarak
alıp almayacağını sorar. Öğretmen, öğrenciyi bir koşulla kabul
eder; derslere başlamadan önce genç adam onunla birlikte de­
nize yelken açmalıdır. Genç adam bu koşulu heyecanla kabul
eder. Ertesi gün ikisi limanın güvenliğini terk eder ve uzakla­
ra yelken açar. Yolculukları yavaş ve olaysız başlar, ama bir
zaman sonra rüzgar çıkar ve onlar her geçen gün daha hızlı ve
daha uzağa giderler. Dalgalarla yarışırken, öğrenci geçmişteki
mutsuzluğunu unutur. Yaşadığı heyecan ve serüvenle adeta bü­
yülenmiştir. Yeni yerler görür ve yeni şeyler deneyimler. Bir
süreliğine mutlu olur. Bu yolculuğa çıkmadan önceki arayışını
1 97
9?._ufısa[Sifa 'Tef(t;i/([eri
bile unutur, ama onun içinde bir şey doyumsuz kalır. Ve çok
geçmeden özlemi, bu kez daha büyük bir zorlayışla geri döner.
Günler geçtikçe, öğretmen genç adamın rahatsızlığının arttığı­
nı görür. En sonunda, sakin bir günde ve karadan çok uzak­
tayken, öğretmen yelkenleri indirir ve teknenin kendi başına sü­
rüklenmesine izin verir. Sonra genç adama şöyle sorar: Benim­
le bu yolculuğa neden çıktın? Sadece heyecan için mi, yoksa
içinde, derinlerde seni bana çeken başka bir şey var mıydı? Se­
ni her şeyi geride bırakmaya zorlayan şey serüven ve heyecan
arayışı mıydı, yoksa seni bana yönlendiren şey tekrar bir ol­
mak için duyduğlın içsel özlem miydi? Genç adam yanıt ver­
mez. "Denize yelken açmak öğretinin bir parçası değildir" di­
ye devam eder yaşlı adam. "Seni buraya, öğretinin başlayabil­
mesi için getirdim. Seni konforundan ve kötü alışkanlıkların­
dan uzaklaştırmam gerekiyordu. Seni buraya, eski bağlılıkla­
rını ve düşkünlüklerini unutabilmen ve onları geride bırakabil­
men için getirdim. Geride bıraktığın şeylerin gerekli olmadığı­
nı, mutluluğunun onlara bağlı olmadığını öğrenmen gerekiyor­
du. Ama sen hfila tatmin olmuş değilsin, çünkü sen hfila "sen"
sin. Sorun duruyor. Sorun sensin! Hedefine ulaşabilmen için,
senin içinde bir şeyin değişmesi gerekiyor. Senin egonun karşı
gelinmeyen saltanatı sona ermelidir ki gerçek sen, BEN'İM or­
taya çıkabilsin. En çok arzu ettiğin şeye, kendini-gerçekleştir­
meye daima bu yolla ulaşılmıştır. Ona ancak teslimiyet yoluy­
la ulaşılabilir.
Şimdi denize bak. Sen deniz gibisin; ama egon seni ken­
dinden ayrı tutuyor. Deniz her şeydir; deniz sensin, deniz Bü­
tün'dür, o var olmuş ve var olacak her şeydir. Sen egonu ge­
ride bırakıp denize dalmalısın. Ona teslim olmalısın, ancak o
zaman ayrılığın acısını aşacak ve birliğe ve huzura erişeceksin. "
Öğrenci bir an tereddüt eder ve sonra yanıt verir: "Ben
senin sahip olduğun şeyi istiyorum, ben özgür olmak istiyorum. "
1 98
'Bö[üm 1 7
Yaşlı adam, bir şimşek hızıyla, bir anda genç adamı yakalar ve
kaldırıp denize atar. Genç adam suya düşer düşmez deli gibi
çırpınmaya başlar. Paniği içinde, yaşlı adamın ona söylemiş ol­
duğu her şeyi unutur ve umutsuzca tekneye doğru yüzmeye ça­
lışır.
İlk başta, öğretmen, "İmanlı ol, korkuna yenilme" diye hay­
kırır. Ama genç adam onu işitmez. O sadece canını kurtarma­
yı düşünmektedir. En sonunda, teknenin kenarını yakalar ve
asla bırakmaz . Öğretmen genç adamın tekrar tekneye çıkma­
sına gönülsüzce yardım eder ve genç adam bir süre teknenin
dibinde bitkin bir halde yatar. Uzun bir süre birbirlerine hiç­
bir şey söylemezler ve öğretmen dümene geçip tekneyi tekrar
limana doğru sürer. Bir zaman sonra limana ulaşırlar ve öğ­
retmen tekneyi iskeleye bağlar. En sonunda konuşurlar. Öğ­
retmen der ki: "Bu dünyada öğrenilecek çok şey vardır, ama
onlar sadece hazırlıktır. Tüm öğrenimin hedefi yeniden bir ol­
mak ve kendini-gerçekleştirmektir. Birliğe ancak teslimiyetle
ulaşılabilir ve o sonuçta sahip olmaya değer tek şeydir. Sen bir­
çok şey öğrendin, ama teslimiyeti öğrenmedin. Sen hala ego­
nun esirisin. Seni hala korkuların ve arzuların yönetiyor. Sen
çok çabuk öğreniyorsun, ama hedefini hala hatırlamıyorsun.
Sen hala "sen"sin. Şimdi gitmelisin. Artık bana ihtiyacın yok.
Dünyaya geri dön ve bırak dünya senin öğretmenin olsun. Bel­
ki gerçek 'benliğini' orada bulabilirsin. "
Öğretmenim bana bu meseli anlattıktan sonra ben bir
şey söyleyemedim. Yapabildiğim tüm şey oradan ayrılmak ol­
du. O öykünün anlamını kavramıştım; o bizim ilişkimizin bir
mecazıydı. Yıllar sonra, benim dharmam açıkça belli oldu ve
ben sonunda şifa çalışmalarımla BEN'İM' e teslim oldum ve he­
defime ulaştım. Kendini-gerçekleştirme, ben doğru dharmamı
kabul ettiğimde ve onu takip edecek cesareti gösterdiğimde ger­
çekleşti. Ben, kendini-gerçekleştirmenin hizmet yoluyla geldi-
1 99
�ufısafŞija 'I'eRtfif([e.ri
ğini keşfettim ve Tanrı, beni bir şifa kanalı olarak kullanarak,
bana bu yolu sağladı.

200
18

SAÖLIKLI YAŞAM İÇİN


GÜNLÜK BİR PROGRAM

Tam sağlık ruhsal şifanın hedefidir ve tam sağlık, keş­


fetmiş olduğumuz gibi, uyum ve denge haline geri dönüştür.
Buraya kadar, daha yüksek bedenlerimizde ve süptil enerji sis­
temimizde uyum ve dengeye kavuşmamıza yardımcı olacak tek­
nikler öğrendik. Daha yüksek katlardaki uyum ve denge, tit­
reşim değiştirerek, fiziksel katta sağlığa dönüşür. Ama biz, da­
ha yüksek katlarda çalıştığımız takdirde, fiziksel çevreyle iliş­
kimizin önemini göz ardı edebileceğimizi düşünmemeliyiz. Ger­
çekten de, eğer sağlıklı olmak istiyorsak, fiziksel dünyayla iliş­
kimizi dengeye kavuşturmalıyız ve eğer sağlıklı kalmak isti­
yorsak o dengeyi sürdürmeliyiz: Bu bölümün amacı, sizi fizik­
sel çevreyle uyum içinde tutacak ve ruhsal şifa teknikleriyle
düzelen sağlığınızı koruyacak günlük bir program önermektir.
Zaten bildiğimiz gibi, yaşam süreci asla durağan değildir;
yaşam, ya sağlık ya da hastalık yönünde ritmik bir biçimde
akar. Sonuç olarak, hiçbirimiz sağlığımız konusunda gönül ra­
hatlığı içinde olamayız. Fiziksel katta yaptığımız ve yapmayı
ihmal ettiğimiz şeyler fiziksel sağlığımız ve daha yüksek be­
denlerimizin sağlığı üzerinde önemli bir etki yapabilir (hatır­
layın, hastalık hangi bedende başlamış olursa olsun, titreşim
değiştirerek bitişik bedene geçebilir) . Öyleyse, bizim fiziksel
dünyaya karşı eylemlerimizin ve tepkilerimizin ve bu dünya ile
-yemek yeme, uyuma, dinlenme, çalışma vb. şeklindeki- tüm
ilişkimizin sağlık durumumuza önemli bir katkıda bulunabile­
ceği aşikar olmalıdır.
Fiziksel katta deneyimlediğimiz hastalık, normalde, izi da-
20 1
'f(ufısalŞifa 'Iek!;ik[eri
ha yüksek katlara kadar sürülebilecek daha derin sorunların
bir belirtisidir. Olumsuz kalıplar bir kez fiziksel beden içinde
kök saldıklarında, kendilerine ait bir atalete sahip olabilir ,ve
daha yüksek bedenlerin sağlığını olumsuz bir biçimde etkileye­
bilirler. Bu tür bir olumsuz koşullanma, olumsuz kalıplar ya­
ratır ve onlar da olumsuz tutumlar, olumsuz ilişkiler ve stres­
le olumsuz bir ilişki için verimli bir zemin yaratırlar. Eğer
tam sağlık kalıcı bir biçimde kazanılmak isteniyorsa, bu olum­
suz kalıplar olumlu tutumlara ve ilişkilere dönüştürülmelidir.

Stres Bir Düşman mıdır ?


Bir an için, stres konusunu ele alalım. Yıllardır, stres sağ­
lığın görülmeyen düşmanı ve hastalığın habercisi olarak kötü­
lenmiştir. Ama düşmanımız olan gerçekten stres midir, yoksa
suçlanması gereken bizim strese karşı tutumumuz mudur? Ya­
kın geçmişte kimyasal ACTH (adrenokortikotrop hormonu) üze­
rinde yapılan bazı araştırmalara bir göz atalım. O, öğrenme
konusunun birçok uzmanı tarafından, bedeninizin üretebildi­
ği en önemli hormon olarak kabul edilir. Yakın geçmişte yapı­
lan bazı deneyler, laboratuar hayvanlarında stres yaratıldığın­
da, ACTH'nin de üretilmiş olduğunu gözler önüne serdi. Buna
ek olarak, araştırmacılar, ACTH'nin laboratuar hayvanlarının
beyinlerinde yeni nöron (sinir hücresi) bağlantıları ürettiğini de
keşfettiler. Nöron bağlantıları beyinde, beyin hücrelerini bir­
birine bağlayan minik köprülerdir ve bu minik köprüler öğ­
renme olgusunun anahtarlarıdır. Fareler, daha fazla nöron bağ­
lantısına sahip oldukça, daha hızlı öğrendiler ve öğrendikleri­
ni daha fazla akıllarında tutabildiler. Aynı şey insanlar için de
geçerlidir. Stres, bu deneylerde -olumlu değişim etkeni olarak­
gerçek doğasının tekil değil, kutupsal olduğunu gözler önüne
serdi. Böyle deneylerden, biz stresli durumların doğal olarak

202
'13ö{üm 18
öznel olduğunu öğrendik. Bir insanın algısı, stresli bir duru­
mun olumlu mu yoksa olumsuz mu görüleceğini belirler. Sağ­
lık ve hastalık arasındaki mücadelede gerçek sorun daima, st­
res değil, kişinin strese ve olumsuzluğa karşı gösterdiği tepki­
dir. Sağlığınız ve esenliğinizle ilgili doğal sorumluluğunuzu ka­
bul ettiğinizde, eylemlerinizin ve tepkilerinizin genel sağlık ha­
linize yaptığı etkiyi de takdir etmeye başlayacaksınız. Sağlığı­
nızı korumak için sorumluluğunuzu ciddiye almalı ve hem iç
hem dış çevrenizde sağlığı destekleyecek basiretli adımlar at­
malısınız ; ondan sonra da, süptil enerji sisteminiz yoluyla ge­
len enerji akışını düzenleyecek ve dört bedeniniz arasında doğ­
ru ilişkiyi sürdürecek bir günlük program uygulamalısınız . Bu
bölümde, yeniden sağlığınıza kavuştuktan sonra sizi sağlıklı
tutacağına inandığım bir günlük programı ana hatlarıyla an­
latacağım.

Düzenlilik
İ,ki bin yılı aşkın bir zaman önce Hipokrat, çevresindeki­
lere, düzenliliğin sağlığın göstergesi olduğunu ve hem beden­
sel işlevlerde hem kişisel alışkanlıklarda düzensizliğin hastalı­
ğı teşvik ettiğini bildirmişti. Gay Luce da bu konuda, "Sağlıklı
bir kişi çevresiyle uyum içinde yaşar" diyor ve şöyle devam edi­
yor: "Sağlıklı insanların sadece içsel olarak ritmik olmadıkları
çok açıktır; onlar çevreleriyle senkronize olmuşlardır. "64
Karşı konulmaz kanıtlar, bir ritme sahip olmanın sağlık­
lı olmak açısından önemini ve sağlığı desteklemek için tasar­
lanmış her programın düzenliliği desteklemesi gerektiğini işa­
ret etmektedir. Günlük sağlık programınıza, yaşam tarzınızı
inceleyerek, yani yaşama, işlerinizi yönetme ve başkalarıyla
ilişki kurma biçiminizi inceleyerek başlamanızı öneririm. Ken­
di başına hastalık için verimli zemin oluşturabilecek bir yerle-

203
1(,ufısafSifa 'Te/Q}if([eri
şik düzensizliğin bulunup bulunmadığını kontrol edin. Bunu,
bir hafta boyunca her gün yer aldığınız farklı faaliyetleri bir
not defterine kaydederek yapabilirsiniz. Ne zaman uyuyup p.e
zaman uyandığınızı, ne zaman düzenli öğünler yiyip ne zaman
bir şeyler atıştırdığınızı, ne zaman çalışıp ne zaman dinlendi­
ğinizi, çalışırken ve dinlenirken yaptığınız farklı faaliyetleri not
edin. Hatta ne kadar zamanı yalnız, ne kadar zamanı ailenizle
ya da arkadaşlarınızla geçirdiğinizi de not etmelisiniz. Her fa­
aliyetin yanında bir boşluk bırakarak, oraya o faaliyetle ilgili
yorumlarınızı yazın ve özellikle, her faaliyetin sonunda -ve her
günün sonunda- kendinizi nasıl hissettiğinizi not edin.
Sanırım, bir, iki gün sonra kalıpların ortaya çıktığını gör­
meye başlayacaksınız ve esenliğinizin, direkt olarak, yaptığı­
nız faaliyetlerin türüne ve düzenliliğine bağlı olduğunu fark ede­
ceksiniz. Örneğin, geç saatlere kadar dışarıda kalarak normal
uyku düzeninizi bozduğunuzda, ertesi gün kendinizi endişeli his­
settiğinizi keşfedebilirsiniz; yaşam akışınızın düzenli ve önce­
den tahmin edilebilir olduğu günlerde daha iyi uyuduğunuzu
ve ertesi sabah tazelenmiş olarak uyandığınızı fark edebilirsi­
niz. Ben, genel olarak düzenli bir rutini takip ettiğinizde daha
iyi çalışabildiğinizi, kendinizi daha iyi hissettiğinizi ve daha
sağlıklı kaldığınızı göreceğinizi düşünüyorum.
Bir ritme sahip olmak ile sağlık, hatta üretkenlik arasın­
daki ilişki titiz bilimsel araştırmalar tarafından da saptanmış­
tır. Bu konu sadece laboratuarlarda değil, önemli ulusal ve kü­
resel olayların gözlemlenmesi ve araştırılması yoluyla, alanda
da incelendi. Dış dünya ile bir insanın içsel ritimleri arasında­
ki bağlantılara Almanca zeitgebers (çevre tarafından içsel be­
den saatini yeniden ayarlamak için verilen işaretler) denir. Bu
dış tetikler (çoğu zaman gündüz-gece döngüsü gibi ritimlerin
kendileri), içimizdeki beden saatlerine başlama işareti verir,
hatta onları bozabilir. Yemek ve içki güçlü zeitgeber 'lerdir, st-
204
'.Bö[üm 18
res de öyle. İçsel saatlerimiz ve ritimlerimiz günlük ritmin bo­
zulmasından, örneğin, çalışma saatlerinin değişmesinden de et­
kilenecektir. Günlük ritimlerdeki bu bozulma hassas içsel me­
kanizmamıza ve bir işçinin sağlığına ve genel çalışma yetene­
ğine çok zarar verebilir. Bilimciler, tam bu tür bir bozulma
için şu kaza örneğini gösterirler: Three Miles Adası nükleer
santralinde, işçiler için her hafta vardiya değiştirmek normal­
di. Bu, onların çalıştıkları saatlerin büyük bölümünde içsel sa­
atlerinin senkronize halde olmadığı anlamına geliyordu. Eğer
üretkenlik, sağlık ve ritim arasında direkt bir ilişki varsa, araş­
tırmacıların sonuçta bulmayı bekleyebilecekleri şey, işçilerin
kafalarının karışık olması, geçici bellek kayıpları yaşamaları,
muhakeme yeteneklerinin bozulmuş olması ve dikkatlerini ver­
mekte zorlanmaları olabilirdi. Eğer ritimleri bozulmuşsa, on­
ların bir kriz durumuna uyuşuk bir biçimde tepki vermeleri
de beklenebilirdi. İşte bu santralde meydana gelen kazanın ne­
denleri araştırıldığında, seyir defterinde, (sabaha karşı dörtte
meydana gelen) kazadan önceki saatlerde, vardiya değişimin­
deki işçilerin sayaç okuma ve veri değerlendirmede küçük ha­
talar yaptıklarına dair kanıtlar bulunduğu görüldü.
Uzun uçak yolculuğu sonrası saat farkından kaynakla­
nan uyku düzensizliği, yorgunluk ve sersemlik (jet lag), bir in­
sanın içsel ritimlerini, etkinliğini ve muhakeme yeteneğini boz­
duğu bilinen bir başka zeitgeber'dir. 1956'da, başkan Eisenho­
wer'in dışişleri bakanı olan John Foster Dulles, Mısır hüküme­
ti ile Asuan Barajı'nın inşası hakkında görüşmeler yapmak
üzere Mısır'a uçtu. Onun gelişinden sonra görüşmeler yarıda
kesildi; dış politikada yapılan bu büyük hata Mısırlıları Sov­
yetler Birliği'nin kollarına itmiş oldu. Şu ilginç bir husustur
ki, Dulles o toplantıya uçaktan iner inmez girmişti ve daha
sonra, yaptığı muhakeme hatasınıjet lag 'e atfetti.

205
!R._ufısalSifa 'Ie/Q;iR{eri
Kimyasal Dinlenme
Düzenliliğin sağlığı korumada ilk adım olduğunu söyleyen
Hipokrat idi. O, birçok çağdaş şifacının da inandığı gibi, ikinci
adımın dinlenme olduğuna inanırdı ki bu sadece fiziksel din­
lenme değil, onun daha da önemli gördüğü kimyasal dinlenme
idi. Onun tavsiye ettiği kimyasal dinlenme ancak yemek ye­
meyerek, böylece bedenin kendisini temizlemesine ve içinde bi­
rikmiş atıkları boşaltmasına izin vererek sağlanabilirdi. Onun
sözünü ettiği dinlenmenin uzun ve tam bir oruç kadar radikal
bir şey olması gerekmiyordu. Kısa, ritmik oruçlar, bir kişinin
günlük beslenme düzeninin bir parçası haline gelebileceğinden,
daha sık tavsiye ediliyor ve daha arzu edilir oluyordu. Sağlık
programınızın düzenli bir parçası haline gelmesi gereken ilk
dinlenme, akşam yemeği ile sabah kahvaltısı arasındaki din­
lenmedir. İncelemeler göstermiştir ki, akşam saatleri bedenin
büyük miktarlarda yiyeceği sindirmesi ve özümsemesi için en
uygun zaman değildir. Birkaç yıl önce Dr. Grans Halberg ta­
rafından Minnesota Üniversitesi'nde yönetilen bir deneyde, al­
tı gönüllüye kahvaltı saatinde iki bin kalorilik tek bir öğün ve­
rilmişti. Gönüllüler bu programı bir hafta boyunca sürdürdü­
ler. Deneyin ikinci haftasında, aynı gönüllülere aynı öğün ve­
rildi. Tek fark, o yemeği kahvaltı saatinde yemek yerine, ak­
şam yemeği saatinde yemeleriydi. Kahvaltı programında altı
gönüllü de kilo verdi. Ancak, akşam yemeği programında altı
gönüllüden dördü kilo aldı; diğer ikisi ise, kilo kaybetseler de,
kahvaltı programında kaybettiklerine kıyasla daha az kilo ver­
di. 65 Bedenin o kadar fazla kaloriye ihtiyaç duymadığı akşam
saatlerinde daha az yemek yemek mantıklı görünüyor. Akşam­
ları daha az yemek yediğinizde, fiziksel beden, sadece uyumak
için değil, toksinleri atmak için kullanabileceği kısa bir kim­
yasal dinlenme için de bir fırsata sahip olur.

206
'Bö{üm 18
Az Beslenme
Kimyasal dinlenmeyi bir adım daha ileri götürerek, daha
da şaşırtıcı sonuçlar elde edebilirsiniz. 1940'larda, Prof A. H.
Carlson ve meslektaşı Prof. F. Holzel, kesintili oruçların onla­
rın ömürleri üzerindeki etkilerini incelemek için fareler üze­
rinde deneyler yaptılar. Fareleri besin değeri yüksek yiyecek­
lerle beslediler ve onların istedikleri kadar çok yemelerine izin
verdiler. Uygulanan yöntem, deneye katılan fare gruplarının
her birinin farklı sıklıkta oruç tutmasıydı. Birinci grup her iki
günde bir oruç tuttu; ikinci grup her üç günde bir, üçüncü
grup ise her dört günde bir oruç tuttu. Kontrol grubu diğer üç
grupla aynı yemekleri yedi, sadece o diğerleri gibi düzenli oruç
tutmadı. Kontrol grubunda, azami ömür sekiz yüz gün olarak
kaydedildi, oruç tutan gruplarda ise ömür ortalama bin ila bin
yüz gün arasında değişmişti, böylece onların ömürlerinde yüz­
de yirmi ila otuzluk bir uzama görülmüştü. 66
Besin kısıtlaması üzerinde yapılan daha sonraki inceleme­
ler başka dikkate değer sonuçlar verdi. Örneğin, bir dizi ince­
leme, farelerde -yetersiz beslenme olmadan- az beslenmenin (ka­
lori kısıtlamasının), kimyasal olarak, onların takvim yaşlarının
gösterdiğinden daha genç fareler ürettiğini gösterdi. Dr. Ric­
hard Weindruch ve Roy Walford tarafından Los Angeles'teki
Kaliforniya Üniversitesi'nde yürütülen deneyler, besin kısıtla­
masının bağışıklık sisteminde gençleştirici bir etki yaptığını gös­
termiştir. İleri yaşlarda, bağışıklık sisteminin kendi bünyesi­
ne ait olan cisimler ile yabancı cisimleri birbirinden ayırt ede­
bilme yeteneği bulanıklaşır ve yaşlanma süreci, bünyede ken­
di-aleyhinde reaksiyonların ortaya çıkması ve yabancı, toksik
maddelerle savaşma yeteneğinin zayıflaması şeklinde karakte­
rize edilir. Yaşlılıkta, bağışıklık sisteminin gücü gençlikteki
zirvesinin yüzde yirmi ila otuzu oranında zayıflayabilir. Besin

207
!J(ufısa{Sifa 'Ie/q;ifckri
kısıtlaması bu iki eğilime de karşı koyar. Yetişkin farelerle ya­
pılan deneylerde, o çağda başlayan besin kısıtlamasının bağı­
şıklık sisteminin çarpıcı ölçüde gençleşmesine yol açtığı görül­
mektedir; sistemin kendi-aleyhinde reaksiyonlar gösterme eği­
limi de önemli ölçüde azalmaktadır. Kalori kısıtlaması başka
hangi etkileri yapmaktadır? Laboratuar hayvanlarıyla yapılan
ilk deneyler, kanser, katarakt, cilt kuruluğu, böbrek ve kalp
hastalığı gibi hastalıklara, kalori kısıtlaması ile yetiştirilmiş fa­
relerde, normal biçimde yetiştirilmiş farelere kıyasla daha sey­
rek rastlandığını göstermiştir. Buna ek olarak, hastalıklar sa­
dece azalmamakta, eğer ortaya çıkacaklarsa, daha ileri yaşlar­
da çıkmaktadır. 67

İyi Beslenme

Düzenli (ritmik) olarak uygulanan kalori kısıtlaması, açık


bir şekilde sağlık haline dönüşür. Sadece ritmik oruç sağlığı
desteklemez, doğru türde yiyecekler yemek de sağlığı korumak­
ta önemli bir rol oynayabilir. Beslenme konusundaki çalışma­
ların öncülerinden olan Dr. Henri Bieler, kanın, fiziksel bede­
nimize yakıt sağlamasının yanı sıra, bizim için çok daha fazla
şey yapabileceğini söylüyor. O bizim en iyi ilacımız olabilir. Dr.
Bieler, iyi beslenmenin hastalıklara karşı güçlü bir savaşçı ol­
duğunu kuvvetle savunuyor. O, her tip hastalığın yüzde sek­
sen ila seksen beşinin kendi kendini sınırlayıcı olduğu; onla­
rın normal seyirlerini izlemeleri gerektiği ve doğal gelişimleri­
ni tamamladıklarında hastanın iyileştiği gibi, çoğu zaman göz­
den kaçırılan bir gerçeği önemli bir konu olarak gündeme ge­
tiriyor. 68 Öte yandan, 1970'lerden beri, beslenme konusu git­
tikçe daha çok risk/yarar bakımından tartışılmaktadır. Bu şa­
şırtıcı değildir, çünkü halkın başta gelen altı katili -kalp has­
talığı, kanser, felç, yüksek tansiyon, diyabet ve damar sertliği

208
'13ö(üm 18
doğrudan beslenmeyle bağlantılıdır.69
Besin maddelerinin bolluğuna rağmen, Amerikalılar besin
değeri yüksek yiyeceklerden çok seyrek olarak yararlanabilmek­
tedirler. Dr. Henry Beigler'in işaret ettiği gibi, Amerikalılar
"cansız, aşırı işlemden geçirilmiş, Üzerlerine böcek-öldürücü­
ler püskürtülmüş gıdalarla besleniyorlar; bünyelerini kahve,
çay, alkol, çikolata, tatlandırılmış kolalı içecekler gibi uyarıcı­
lardan gelen toksik maddeyle dolduruyorlar; uyarıcı, enerji ve­
rici ilaçlar alan bu insanları düşük sağlık durumları zar zor ha­
yatta tutuyor. "70 Sağlıksız yiyecekler (besin değeri çok az olan
ya da hiç olmayan abur cubur yiyecekler) bugün Amerikalıla­
rın aldıkları ortalama kalori miktarının yüzde yirmi altısını
oluşturuyor. Irvine'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden Dr. Do­
nald Davis, seçilmiş bir grup fareyi standart Amerikan diyeti­
ni örnek alarak beslediği bir deney yaptı. Bu diyet zenginleşti­
rilmiş beyaz ekmek, şeker, yumurta, süt, sığır kıyması, laha­
na, patates, domates, portakal,, elma, muz ve kahve içeriyor­
du. Kontrol grubu ise sadece aynı kaloriyi içeren Purina Kedi
Maması ile beslendi. Kedi mamasıyla beslenen farelerle karşı­
laştırıldığında, Amerikan diyeti ile beslenen fareler hem genel
sağlık hem büyüme hızı bakımından kontrol grubunun çok ge­
risine düştü. Görebileceğiniz gibi, sağlığı korumak ve destek­
lemek için tasarlanmış her program doğru beslenmenin rolü­
nü dikkate almalıdır. Kalori kısıtlaması programını benimse­
diğinizde ise doğru beslenmeyi daha da çok dikkate almanız ge­
rekir. Daha az kalori aldığınızda, yediğiniz şey mümkün olan
azami besin değerine sahip olmalıdır.
Bireysel ihtiyaçlar farklı olsa da, ortalama bir insanın,
sağlıklı kalmak için nasıl beslenmesi, hangi besinlerden vaz­
geçmesi gerektiğini ya da hangi besinlerin onun için düpedüz
zararlı olduğunu dikkate alması akıllıca olurdu. Jane Brody
bu konuda şöyle diyor: "Homosapien'ler kompleks karbonhid-
209
!l(ufısafSifa 'Iek:!fikleri
ratlar ve lif (nişastalı yiyecekler, sebzeler ve meyveler) ba­
kımından zengin, hayvansal protein bakımından yoksul bir
diyetle evrimleştiler. "71 Bu, et bakımından zengin, lif bakımın­
dan yoksul, işlemden geçirilmiş tatlılarla, besin değeri olma­
yan yağlarla, şekerle ve alkolle dolu olan modern Amerikan
diyetinden çok farklı bir diyettir. Sağlıklı olmak ya da sağlığı­
nı korumak isteyen herkesin, bedenine neler doldurduğunun
bir hesabını yapması ve açıkça zararlı olan ya da aşırı miktar­
da yenildiğinde zarar veren yiyecekleri diyetinden çıkarması
gereklidir. Öte yandan, fiziksel bedenimiz için gerekli olan be­
sinleri, vitaminleri ve molekülleri almaya dikat etmeliyiz. Doğ­
ru moleküler beslenme uzmanları, bazı besinlerin diyetinizde
bulunmamasının da, bazı yiyecekleri aşırı ölçüde yemeniz ka­
dar sağlığınız üzerinde olumsuz bir etki yapabileceğini keşfet­
mişlerdir. Örneğin, hipoglisemi (düşük kan şekeri), psikoz da
dahil olmak üzere, çok çeşitli psikiyatrik belirtiler oluşturma­
ya muktedirdir.

Doğru Beslenelim
Bu bölümde, aydınlanmış araştırmacıların doğru beslen­
me konusunda bize söyledikleri ve mantıklı gelen sözleri ana
hatlarıyla sunacağım. Siz konuyu buradan alarak, kendinizi
beslenme konusunda eğiterek ve bedeninize dikkat ederek, ya­
ni ona kulak vererek ileri götürebilirsiniz. Yaşanı tarzınıza uyan
ve sizin işinize yarayan bir beslenme programı bulmalısınız.
Hepimiz için geçerli olabilecek bazı kurallar vardır. Her bire­
yin diyeti geniş çeşitlilikte yiyeceklerden oluşmalıdır ve hiçbir
besin maddesi alınan günlük kalori miktarının yüzde yirmi be­
şinden daha fazlasını oluşturmamalıdır. Aksi halde, büyük ola­
sılıkla, bedeninizi bazı gerekli besin maddelerinden yoksun bı­
rakıyor olursunuz. Sözde güçlendirilmiş besinler, vitaminler ve

210
'Böfi 18
besin destekleri tam (işlemden geçirilmemiş ve rafineleştiril­
memiş) ve doğal yiyeceklerin yerini tutmaz. Kimyasal katkı mad­
delerinden kesinlikle kaçınılmalıdır. Aşırı tuz kullanmaktan da
öyle. İşlemden geçirilmiş şeker tüketiminizi azaltın. Ağır yağlı
yiyecekleri, özellikle hayvansal yağlar içerenleri sınırlı ölçüde
yiyin. Meyveleri ve sebzeleri mümkün olduğu kadar çiğ olarak
yiyin (pişirme besinleri tahrip eder). Meyveleri ve sebzeleri be­
sin değerleri en yüksek olduğu zamanlarda yiyin. Bunun için,
yerel olarak yetiştirilen meyveler ve sebzeler üzerinde odakla­
nın ve onları doğal mevsimlerinde yiyin. Son olarak da, gıda
alışverişinizi sık sık yapın ki ne alacağınız ve yiyeceğinizle il­
gili bilinçli seçiminiz bedeninizin ihtiyacından kaynaklansın. Be­
deninizi dinleyerek, onun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini
içeren yiyecekleri seçebilirsiniz.
Besinler bizi fiziksel olarak ayakta tutacak enerjiyi ve ya­
pı maddelerini sağlar. Fiziksel bedenimiz, çoğunlukla en önem­
li besin maddesi olarak kabul edilen proteinden oluşur. Ama
Amerikalıların normalde tükettiklerinden çok daha az protei­
ne ihtıiyaçları vardır. Çok fazla protein tüketmekle ilgili sorun,
yediğimiz protein bakımından zengin yiyeceklerin çoğunun, ço­
ğu insanın ihtiyacı olandan ve sağlıklı kalmak için yememiz
gerekenden çok daha fazla yağ ve kalori dolu olmasıdır. Onun
yerine, çoğu zaman mükemmel protein kaynakları olan komp­
leks karbonhidratları, atardamar-tıkayıcı yağlarla dolu olan
hayvansal proteinin yerine geçirmek akıllıca olur. Hayvansal
proteinlerin yerine bitkisel proteinleri geçiren vejetaryenlerin,
et yiyen Amerikalılarınkine oranla, kan basınçlarının daha dü­
şük olduğu ve bünyelerinde çok daha az yağ ve kolesterol bu­
lunduğu saptanmıştır.
Proteinler aınino asitlerden oluşur. Doğada yirmi iki aıni­
no asit bulunur. İnsan bedeni onların -dokuzu hariç- hepsini
imal edebilir. Geriye kalan dokuz amino asit, esas amino asit-
21 1
!R._ufısa[Sifa 'Ief(l;iRferi
ler olarak adlandırılır ve onlar insanın yediği yiyeceklerden
sağlanmalıdır. Eğer bu amino asitler eksikse, o zaman insan
hayatta kalması için gerekli olan yüzlerce proteini imal ede­
mez. Bir insanın yirmi iki amino asidin hepsini nasıl aldığı
gerçekten önemli değildir. Sadece, onları alması önemlidir. Ço­
ğu hayvansal protein tamdır, yani onlar o eksik dokuz amino
asidi içerir, ama bitkisel proteinlere geldiğimizde, durum fark­
lıdır. Bitkisel proteinlerde, genelde, bir ya da daha fazla esas
amino asit eksiktir, bu yüzden proteinleri tamam olarak ala­
bilmek için çeşitli bitkileri yemek gerekir. Daha az et yemek
mantıklı görünür. Ama hayvansal proteinlerin yerine bitkisel
proteinleri geçirmeye karar verdiğinizde, bütün amino asit di­
zisini düzenli olarak aldığınızdan emin olmalısınız.
Eğer bir öğünde et ya da süt ürünleri yemiyorsanız, ta­
mamlayıcı karbonhidratlar yemelisiniz. Et her karbonhidratı
tamamlar, böylece eğer bir öğünde çok az miktarda da olsa et
yenirse, o, bitkilerde eksik olan amino asitleri telafi edecektir.
Soya fasulyesi hayvansal protein kadar bir tam protein kayna­
ğıdır ve o (genetiği değiştirilmemiş olması şartıyla) herhangi
bir endişe olmadan et ve süt ürünlerinin yerine geçirilebilir.
Ama diğerlerinin çoğunda bazı şeyler eksiktir ve onlar, yirmi
iki amino asidin tamamlanmasını sağlamak için, başka bitki­
sel proteinlerle birlikte kullanılmalıdır. Genel kabul gören bir
kural olarak, ihtiyacınız olan yirmi iki amino asidi, tofu, fasul­
ye, yerfıstığı gibi olgun baklagilleri; buğday, pirinç, arpa, yu­
laf gibi tam tahıllarla ve ayçiçeği, kabak çekirdeği gibi çekir­
deklerle vb. birlikte yiyerek alabilirsiniz.
RDA'ya göre, günlük kalorinizin yüzde on ila on beşini
protein oluşturmalıdır. Almanız gereken kalorinin yüzde elli beş
ila yetmişi kompleks karbonhidratlardan gelmelidir. Yakın geç­
mişte kompleks karbonhidratlar kötü tanınmıştı. Onların, yok­
sulların yaşamak için yemek zorunda kaldıkları ve onları şiş-
212
'Böfüm 18
manlatan nişastalı yiyecekler oldukları düşünülüyordu. Aslın­
da durum böyle değildir. Kişiyi şişmanlatan şey patates değil,
ona garnitür olarak kullanılan, büyük bir kalori deposu olan,
besin değeri çok düşük olan tereyağı ve kremadır. Patates, ma­
karna, tam tahıllı ekmek ve fasulye zengin besin kaynakları­
dır. Patates besin değeri bakımından bir altın madenidir; o,
günlük protein ihtiyacının yüzde beşini, demir ihtiyacının yüz­
de beşini, fosforun yüzde sekizini, tiyaminin yüzde onunu, ni­
asinin yüzde on birini ve (eğer kabuğuyla yerseniz) C vitami­
ninin yüzde ellisini sağlar. Kompleks karbonhidratlar diyeti­
mizdeki başlıca lif kaynağıdır (lif, bitkilerin hücre duvarlarını
oluşturan maddelerden kaynaklanır). Lif besleyici olmasa da,
diyetin gerekli bir unsurudur.
Karbonhidratlar fiziksel bedenin başlıca yakıt kaynağı­
dır. Sorun, gıda bolluğumuz içinde, bizim yüksek miktarda ra­
fine şeker ve kalori içeren, lif ve besin değeri bakımından ye­
tersiz olan işlenmiş yiyecekleri çok fazla tüketmemizdir. Tatlı
yiyeceklere karşı doymak bilmez iştahımız sonsuza dek risksiz
bir biÇimde tatmin edilemez. Ortalama Amerikalı'nın, her gün
yüz elli gram şeker tüketmesi, onun sağlık bakımından aldığı
riski bir hayli yükseltmiştir. Şekere bakışımızı, az bilinen bir
olguyla başlayarak anlatmak istiyorum: Enerji sağlamak için
yeterli nişasta alan bir insanın, diyetinde şekere yer vermeye
hiç ihtiyacı yoktur. Şekerle ilgili sorun, onun hiçbir besin de­
ğeri olmayan boş kaloriler sağlamasıdır ve bizim ekstra kalo­
riye ihtiyacımız yoktur. Boş kalorilerin obezite ve ömür üze­
rindeki olumsuz etkisini zaten biliyoruz, ama yüksek şekerli
diyetin diyabete eğilimli insanlarda bu hastalığı oluşturduğu­
nu gösteren güçlü kanıtlar da vardır. Diyetinizde aşırı şekere,
özellikle rafine şekere yer vermeniz için gerçekten hiçbir ne­
den yoktur.
Üçüncü önemli besin yağdır. Yağı hem hayvansal hem bit-
213
!l{ufisalSifa 'IeR!JiR[eri
kisel kaynaklardan alırız . Bitkisel kaynaklar genelde daha za­
rarsızdır ve onların, hayvansal yağlara kıyasla, daha kolayca
sindirildiklerine ve daha az hayati risk taşıdıklarına inanılır,
Yağ diğer besinlere kıyasla daha konsantre bir kalori kaynağı­
dır ve aldığımız kalorilerin en az yüzde kırkının yağdan geldi­
ği tahmin edilmektedir. Bu, beslenme bakımından sağlıklı bir
durum değildir. Hem kompleks karbonhidratlar hem protein­
ler, verdikleri kalorilerden çok daha yüksek yüzdelerde temel
besin maddeleri, vitaminler ve mineraller içerirler. Yağın her
gramı ise, protein ve karbonhidratlara kıyasla, iki katından
fazla kalori içerir. Yağlar, özellikle hayvansal yağlar kalp has­
talığı, obezite, kolon, meme ve rahim kanseri gibi hayatı teh­
dit eden hastalıklarla bağlantılıdır. Obezite, diyabet ve karaci­
ğer hastalığı gibi hastalıklar için başlı başına bir risk etkeni­
dir. Ayrıca, diyette ekstra yağ zararlıdır, çünkü diğer yiyecek­
lerle birleştiğinde sindirimin çok yavaşlamasına neden olur ve
bu durum metabolizmanın tembelleşmesiyle ve hücrelerin be­
sini yavaş yavaş almasıyla ya da hiç almamasıyla sonuçlanır.
Deniz Kuvvetleri Dairesi, yağ ile hastalık arasındaki bağ­
lantıyı destekleyen ilginç bir araştırma yapmıştır. 1977'de De­
niz Kuvvetleri diyet ve özellikle yağ tüketimi ile sağlık arasın­
daki bağlantıyı inceledi. Bu incelemede, Vietnam'da görev yap­
mış askerlerin kayıtları ile esir düşüp Vietnam esir kampla­
rında beş yıldan fazla kalmış askerlerin kayıtları karşılaştırıl­
dı. Bulgµlar, esir düşmüş askerlerin genelde kontrol grubun­
dan fiziksel olarak daha sağlıklı olduklarını gösterdi. Deniz
Kuvvetleri, onların sağlıklı oluşlarını, düşük yağlı, düşük ko­
lesterollü pirinç, sebze ve -arada sırada verilen- balık ile bes­
lenmelerine atfetti. Onların diyetinde alkol, kahve yoktu, çok
az tütün vardı, ayrıca günlük programları sıkı bir fiziksel eg­

zersizi içeriyordu. 72

214
'Böfüm 18
Egzersiz ve Sağlık
Egzersiz de günlük sağlık programının gerekli bir bölü­
müdür. Egzersiz, köşe başına kadar yürümekten, evi temizle­
meye, dağa tırmanmaya ya da rüzgar sörfü yapmaya kadar
herhangi bir şey olabilir. Her yaşam tarzına uyan ve düzenli
olarak ve doğru ölçüde yapıldıklarında sağlığınıza ve esenliği­
nize katkıda bulunan fiziksel faaliyetler vardır. İnsanların av­
cılar ve toplayıcılar olarak geliştiklerini ve daha ilkel zaman­
larda onların her gün her türlü yorucu fiziksel faaliyette bu­
lunduklarını hatırlayalım. Fiziksel faaliyet sadece hayatta kal­
mak için gerekli değildi, hayatta kalmak için gerekli olan faa­
liyet fiziksel bedeni en yüksek performansta çalışır halde tu­
tuyordu. Jane Brody bu konuda şöyle diyor: "Benim bildiğim
kadarıyla, egzersiz, karşılığında hiçbir şey vermeden (ya da hiç
denecek kadar az şey vererek) bir şey elde etmenin en iyi yo­
ludur. O, beden ve zihin için m\j.kemmel bir kuvvet ilacıdır.
Egzersizin fiziksel ve psikol<:Jjik yararları tıbbi bakım ihtiyacı­
nı azal�acak ve -ister sekiz yaşında, ister on sekiz, kırk sekiz
veya seksen sekiz yaşında olun- yaşam kalitenizi artıracak nok­
taya kadar gidebilir.73 Jane Brody egzersiz konusundaki olum­
lu görüşünde yalnız değildir. 1700'de, John Dryden bu konu­
da şu dizeleri yazmıştı:
Mide bulandırıcı bir ilaç için doktora ücret �demektense,
Kırlarda avlanmak daha iyidir, çünkü sağlık satın alınamaz.
Akıllı kişi sağlıklı olmak için egzersize gi.venir;
Tanrı, yaratımını asla insanın tamirine ı;P.uhtaç kılmamıştır.74
·•.

Çağdaş araştırmacılar, düzenli egzersiZin sağlık için -geç­


mişte bilinmeyen- pek çok yarar sunduğunu keşfettiler. Son bul­
gular, düzenli egzersizin kalp krizi riskini azalttığını göster­
mektedir. O, beden dokuları arasındaki oksijen dağılımını dü-

215
'l(uhsa!Sifa 'Tek!Ji(feri
zeltir, bu da insanın çalışma kapasitesini artırır. Düzenli ola­
rak sıkı fiziksel faaliyetler yapan insanların kolesterol düzey­
lerinin, daha hareketsiz insanlara kıyasla daha düşük olduğu
ve fiziksel kondisyonun kanın -kalpte, beyinde ve akciğerlerde
tıkanmalara neden olabilen- pıhtıları giderme yeteneğini geliş­
tirdiği görülmüştür. Düzenli egzersiz, diyabet tedavisinde de
önemli bir araç olabilir. Öte yandan, hareketsizlik kemiklerde
kalsiyum kaybına yol açar ve bu onların kırılmaya yatkınlıkla­
rını artırır ve insan yaşlandıkça, osteoporoz, yani kemik kaybı
olasılığı da artar. Düzenli egzersizin diğer yararları arasında,
esenlik (iyilik ve mutluluk) duygusunun güçlenmesi, kasların
kuvvetlenmesi, daha sağlıklı bir cilt, daha iyi konsantrasyon ve
daha iyi bir öz-imaj da yer alır.

Her Gün Sağlıklı Olmak


Sağlığı desteklemek ve korumak için tasarlanmış olan her
program insanın karmaşık doğasını dikkate almak zorundadır.
O, (dört katta yer alan) dört bedenin hepsinde denge ve uyu­
mu desteklemeli, süptil enerji sistemini sağlıklı tutmalı, olum­
lu tutumları ve ilişkileri desteklemelidir. Başlangıç olarak, çev­
renizdeki, sağlığınızı olumsuz biçimde etkileyen şeylerden kur­
tulmalısınız. Bunlar kendinden kuşku duymaktan, olumsuz iliş­
kilere ve zararlı kimyasal maddelere kadar her şey olabilir.
Hayatınızda olumsuz bir etki yaptığını ve hastalığa katkıda
bulunduğunu düşündüğünüz şeylerin bir listesini yapmanız yar­
dımcı olabilir. Sonra onlar hakkında endişelenmeyi bırakın ve
onun yerine, olumsuz düşünüşü olumlu programlamayla de­
ğiştirip dönüştürmeye başlayın. Olumsuz düşünceleri olumlu
düşüncelere çevirmek için öğrenmiş olduğunuz teknikleri kul­
lanın. Sonra, az çabayla ya da çaba harcamadan değiştirebile­
ceğiniz şeyleri seçin ve onları hemen kararlı bir biçimde yap-
216
'1Jö{üm 18
maya başlayın. Sonra, değiştirilmesi zor olan şeyleri seçin ve
onaylama ve imgeleme yoluyla onları yeniden programlamaya
başlayın. En sonunda, değiştiremeyeceğiniz şeyler için, onlar­
la ilişkinizi değiştirmenin bir yolunu bulun. Örneğin, eğer işe
arabayla gidiyor ve sürekli olarak trafik sıkışıklığına yakala­
nıyorsanız, arabanızın teybine takacağınız dil kasetleriyle ye­
ni bir dil öğrenerek oyalanabilirsiniz. Stresli olayları ve stresli
insanları bir araya getirmekten kaçının, onları zamana yayın
ve zamanınızı onlardan mümkün olduğunca çabuk kurtulacak
şekilde ayarlayın. Bedeninize dikkat edin ve o size sırt ağrısı
ve baş ağrısı gibi sinyaller verdiğinde biraz yavaşlayın. Ayrıca,
hayatınızda stresi azaltacak ve kendinizi iyi hissetmenizi sağ­
layacak şeyler yapmak için zaman ayırın. Sadece birkaç daki­
kanız olsa bile, Yoga nefesini uygulayabilir ya da kutsal sığı­
nağınıza gidebilirsiniz. Ancak, en iyi sağlık sigortası sizsiniz.
Her güne, çakralarınızı dengeleyerek başlayın ve bırakın o si­
zi kısa bir meditasyona soksun: Güne doğru başlamak için yir­
mi ila otuz dakika yeterlidir ve eğer meditasyondan sonra dik­
katinizi verirseniz, ondan sonra alfa halinde kalmanın kolay ol­
duğunu göreceksiniz. Meditasyonun bir bölümünü onaylama­
lar ve imgelemeler için kullanın; bir bölümünü kısa vadeli so­
runları çözmek için, bir bölümünü de uzun vadeli yeniden-prog­
ramlama için kullanın. Geriye kalan zamanı kutsal sığınağı­
nızda geçirin. Sonra doyurucu ve besleyici bir kahvaltı yapın.
Kahvaltıyı günün en büyük öğünü yapmaya çalışın. Eğer kah­
valtı ile öğle yemeği arasında serbest zamanınız varsa, o süre­
de zihinsel yansıtma (projeksiyon) uygulayın. Eğer randevula­
rınıza yürüyerek gidiyorsanız, aşağıdaki alıştırmayı deneyin.
Ben ona yürürken Yoga nefesini uygulamak diyorum. Yürür­
ken, dört adım boyunca derin bir nefes (Yoga nefesi) alın ve
dört adım boyunca nefes verin. Alfa düzeyine girene dek, bu ri­
timde, nefes alış verişler arasında ara vermeden, nefes almaya
217
!l(ufısalSifa 'Tel(!;i{feri
devam edin. Sonra onaylamaları Yoga nefesi ile birleştirin ve
yürürken yeniden programlama yapın. Nefes alırken, "Şifa ener­
jisi içime akıyor" diye ve nefes verirken, "ve beni tüm düz�y­
lerde iyileştiriyor" diye onaylama yapabilirsiniz. Kendinizi na­
sıl hissettiğinize bağlı olarak, farklı onaylamaları kullanabilir­
siniz. Öğle yemeği sizin ikinci büyük öğününüz olmalıdır ve onu
her gün aynı saatte yemeye çalışmalısınız. Yemek saatlerinde­
ki düzenliliğin beden saatlerine başlama işareti verdiğini ve on­
ları ritmik tuttuğunu hatırlayın. Yemekten sonra gevşemek için
zaman ayırmaya çalışın. Hafifçe kestirin ya da dinlenin veya
kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan bir şey yapın.
Günlük egzersiz, günlük sağlık programının önemli bir par­
çasıdır. Bu yüzden, egzersiz yapmak için her fırsatı kullanın.
Haftalık bir egzersiz programı yapın. En yüksek kondisyonda
kalmak için, haftada en az üç kere sıkı (ter dökerek) egzersiz
yapmalısınız. Ancak, bir süredir yorucu egzersiz yapmamış olan­
larınız ya da kırk yaşını geçmiş olanlarınız, işe, doktorunuzu
görerek ve bir stres testinden geçerek başlamalısınız. Bir stres
(zorlama) testi size kalp-damar sisteminizin durumunu bildi­
recektir. Bir egzersiz programına daima yavaş yavaş başlayın
ve egzersizden önce ve sonra daima ısınma hareketleri yapın.
Kapsamlı bir egzersiz programına başlamadan önce bu işin bir
uzmanına danışın ya da konuyla ilgili bir kitap okuyun. Onlar
size neyi yapıp neyi yapmayacağınız konusunda fikirler vere­
cektir.
Çalışma ile akşam yemeği arasındaki zaman, gevşemek
ve uzun bir şifa meditasyonu yapmak için mükemmel bir za­
mandır. Akşam yemeğinden önceki bir saati meditasyon ve şi­
fa için ayırmaya çalışın. Meditasyon sırasında, onaylamaları
ve imgelemeyi kullanarak uzun vadeli hedefleriniz üzerinde ça­
lışın ve nefes alıştırmaları yapın. Uzaktan şifa tekniklerini uy­
gulayın ve tek başınıza özel bir zaman geçirmek için kutsal sı-
218
'Bö[üm 18
ğınağınıza giderek bitirin. Hatırlayın, başkalarına şifa verir­
ken kendinizi de şifalandırıyor olacaksınız . Eğer bir iş günü­
nün sonunda, işlerin baskısından ya da çocukların sizi deli et­
melerinden dolayı gerilmiş haldeyseniz, akşam meditasyonu­
nuza çakralarınızı dengeleyerek ya da körük nefesi (hızlı ve
kuvvetle nefes alırken göbeğinizi ileri itme ve yine kuvvetle ne­
fes verirken göbeğinizi içeri çekme tekniğini) uygulayarak baş­
layın. Her iki teknik de sizi tekrar alfa haline geçirecektir. Ak­
şam meditasyonu ailenin bir araya gelmesi için mükemmel bir
zamandır, dolayısıyla bir aile meditasyonu düzenlemeye çalışın.
Birlikte meditasyon ve şifa yapmaktan ölçülemez derecede ya­
rar göreceksiniz. Bu çalışma sizi birbirinize yaklaştırmakla kal­
mayacak, grup dinamikleri nedeniyle, meditasyonlarınızı ve şi­
falarınızı daha derin kılacaktır. Akşam yemeği günün en kü­
çük öğünü olmalıdır. Akşam yemeğinden sonra bedeninize ih­
tiyacı olan kimyasal dinlenmeyi sağlamayı unutmayın. Hafta­
nın bir gününü oruç günü olarak ayırmaya çalışın. Uyarıcılar­
dan kaçının ve her gece ihtiyacınız olan dinlenmeyi uykunuzu
yete'rince alarak sağlayın. Akşam faaliyetleriniz sizin bileceği­
niz bir şeydir. Sizi sadece, aşırı ve bağımlılık yaratan faaliyet­
lerin sağlığa aykırı olduğu konusunda uyarmak isterim. Dai­
ma dengede kalmaya çalışın ve öğretmenimin bana sık sık söy­
lemiş olduğu gibi, "Dikkat edin; kim olduğunuzu hatırlayın ve
şükredin. "

219
KAYNAK NOTLARI

1. Shri P. Swami, (çeviri) The Geeta, The Gospel of the Lord


Shri Krishna, Londra, İngiltere: Faber and Faber, 1935, s. 73.
2 . Rabindranth Tagore, Songs of Kabir, New York, N .Y:
Samuel Weiser ine., 1915, s. 23.
3 . C. 1 . Scofield, ed., Holy Bible, King James Version, New
York, N .Y. : Oxford University Press, Heb. 5 : 6.
4. Three lnitiates, The Kybalion: Hermetic Philosophy,
Şikago, il. : Yoga Pub . Soc., 1 9 1 2 , s. 26.
5. Aynı kitap, s. 28
6. Aynı kitap, s. 30
7. Aynı kitap, s. 32
8. Aynı kitap, s. 35
9 . Hippocrates, Breaths, Book One.
10. The Kybalion, s. 38.
1 1 . Holy Bible, Gal. 5 : 7.
12. The Kybalion, s. 39.
1 3 . Holy Bible, lsaiah 6: 13-14.
14. Aynı kitap, il Timothy 1 : 7 .
1 5 . Vatiswarananda, Adventure i n Religious Life, Madras, Hindistan,
1959, s. 263.
16. Dr. Carl O . and Stephanie Simington. Attitudes of the Cancer
Patient, Laredo, Teksas: Silva Mind Control lnternational, ine.
17. Holy Bible, il Kings 4 : 1 7-23, 32-36.
18. Sheila Ostrander and Lynn Schroeder, Superlearning, New York,
N .Y. Dell Publishing Co, 1979, s. 3 .
19. Holy Bible, Matt. 1 7-20.
20. The Geeta, s. 38.
2 1 . The Kybalion, s. 28.
22. Alice Bailey, Esoteric Healing, New York, N .Y. Lucis Publishing
Co. 1953, s. 83.
23. Hugh Lynn Cayce, The Edgar Cayce Reader No. 2 , New York,
N.Y. Warner Books. 1969, s. 1 2 1 .

220
24. Holy Bible, John 1 : 1-3.
25. Holy Bible, Luke 18- 1 7 .
2 6 . D . C . Lau (çeviri) Tao Te Ching, New York, N .Y. Penguin Books,
XLVIl, vs. 107, 1963, s. 108.
2 7 . P . D. Ouspensky, The Fourth Way, New York, N.Y. Random
House ine. 1959, s. 8.
28. Holy Bible, Heb . 1 1 : 1 .
29. Aynı Kitap. Heb. 1 1 : 6
30. The Edgar Cayce Reader No. 2 , s . 62 .
3 1 . Holy Bible, Prov. 2 2 : 24-25.
32. The Kybalion, s. 43.
33. Emile Coue, Sel{ Mastery Through Conscious Auto-Suggestion,
Boston, Ma. : Allen and Unwin ine. 1922.
34. Lawrenee Cherry, "The Power of the Empty Pill '', Science Digest,
Cilt 89, No. 8, 198 1 , s. 1 1 6.
35. Esoteric Healing, s . 141- 142.
36. Holy Bible, John 7 : 38 .
3 7 . Holy Bible, Rom. 5 : 5 .
3 8 . The Kybalion, s. 43.
39. CJ:ıitrita Devi, Upanishads For All, Ram Nagar, Yeni Delhi,
Hindistan: S. Chand and Co. Ltd. 1973, Kathopanisad 14, s. 40.
40. Yogi Ramaeharaka, Science of Breath, Şikago, il. Yogi Publieati­
on Soeiety, 1904, s. 28.
41. Eugen Herrigel, Zen in the Art ofArchery, New York, N .Y.
Vintage Books, 1953, s. vi.
42. Holy Bible, Jer. 3 3 : 3 .
43. The Geeta .
44. Carl and Stephanie Simington, James Creighton, Getting Well
Again, New York, N .Y. Bantam Books, 1978, s. 8.
45. S. G. J. Ouseley, The Power of the Rays, Mokelumne Hill, Ca.
Health Researeh, 1957, s . 24.
46. S. G. J. Ouseley, The Science of the Aura, Romford, Essex,
İngiltere. L.N. Fowler and Co. Ltd. 1 949, s. 2 2 .
47. Edna S t . Vineent Millay, Collected Lyrics : "Renaseenee" New

22 1
York, N.Y. Harper and Row, 1 9 1 7 .
4 8 . Upanishads For All, Svetasvataropanisad, v s . 1 1- 1 3, s. 1 2 1 - 122.
49. Holy Bible, Eph. 2 : 1 0 .
50. Campbell Holms, The Facts of Psychic Science and Philosophy,
New Hyde Park, N .Y. University Books ine. 1969, s. 478.
51. Holy Bible, James 5 : 16.
52. Aynı kitap, John 9: 1 - 7 .
53. Aynı kitap, Mark 5 : 35-30.
54. Breaths, Book One.
55. The Edgar Cayce Reader.
56. Possiduis, Life of St. Augustine, 29 in Deffa, Aerly Christian
Biography, 1952, s. 1 1 1 .
5 7 . The Kybalion, s. 30.
58. Holy Bible, Rom. 5 : 5
59. Holy Bible, John 7:38.
60. The Kybalion, s. 39.
6 1 . Holy Bible, Matt. 6:22.
62. Upanisads For All, Svetasvataropanisad vs. 7, s. 99.
63. Edward Taylor, The Refiection: The Mentor Book ofMajor
American Poets, New York, N.Y. Mentor Books, s. 43.
64. Gay Luce, Biological Rhythm in Human and Animal Psychology,
New York, N .Y. Dover Publications, s. 10.
65. Aynı kitap, s. 1 1 .
66. Roy Walford, Maximum Lifespan, New York, Avon Books, s. 100.
67. Aynı kitap, s. 103.
68. Dr. Henry Bieler, Food Is Your Best Medicine, New York, N .Y.
Ballantine Books, s. 18.
69. Karen MacNeil, Whole Foods, New York, Vintage Books, s. 22.
70. Food Is Your Best Medicine, s. 2 7 .
7 1 . Jane Brody, New York Times Guide To Personal Health, New
York, N.Y. Avon Books, s. 1 .
7 2 . Whole Foods, s. 33.
73. New York Times Guide To Personal Health, s. 85.
74. John Dryden, Epistle to John Dryden of Chesterton, mısra 92.

222

You might also like