You are on page 1of 3

KAÇ TÜRK MAYIN TEMİZLEME

İHTİRASINA KAPILIP ŞİRKET


KURDU?
Hükümet Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin yasayı geri çekerken,
eski bir Başbakanlık yetkilisi kulağıma şunları fısıldadı:
“Mayın işi Abdullah Gül’ün Başbakanlığı döneminde proje edildi.  Erdoğan asıl
maksadı biliyor; işin içinde İsrail var ve bu duruma da tepkili. Tayyip Erdoğan yol
vermese AKP grubu bu kadar fire vermez. Milletvekillerinin serbest bırakılması Gül’e
mesajdır. Gül, vaktinde kendisine gelen Türk firmalarına randevu bile vermedi.”
Erdoğan’ın grubunu serbest bıraktığı konusunda ciddi kuşkularım var. Erdoğan bizzat
yoklama alıp milletvekillerini oylamaya katılmaya zorladı. Hani oyun içinde bu kadar
oyun varsa da, bize söz düşmeyecektir.
Diğer taraftan “Gül, vaktinde kendisine gelen Türk firmalarına randevu bile vermedi”
ifadesi çok daha kritiktir. Sözü edilen Türk firmaları kimdir?
Bu sorunun yanıtını Genelkurmay’da görev yapmış bir askerde buldum.
Mayıncı Türkler
Edindiğim bilgiye göre 2003 başlarında, mayın temizlemek üzere tam 17 Türk şirketi
kuruldu. Bu şirketler Milli Savunma Bakanlığı’na “Biz bu işi yaparız” diyen süslü
dosyalar sundular. Şirket sahiplerinin içlerinde pek çok ünlü isim vardı. Örneğin
Eczacıbaşı, Ali Şen, Ahmet Nazif Zorlu vd.
Mayın temizleme işi teknik ve zor bir iş. Bu Türkler ne zaman öğrenmişti bu işi? Tabi
ki bilmiyorlardı. Eczacıbaşı’nın ortağı İngiliz, Ali Şen’in ortağı Rus’tu. Yani Türk
şirketi denilenler aslında taşeron vazifesi göreceklerdi. Neden girdiler bu işe? Çok
karlı bir iş olduğunu düşündüler.
Gül’ün bir şartnamesi vardı
Peki Gül, Türk şirketlerine neden randevu vermedi?
Yukarıda sözünü ettiğim Başbakanlık yetkilisi Gül’le çok yakın mesaisi olan bir
isimdi. Yani o söylüyorsa, “mutlaka kıymeti vardır” diye düşünmek lazım ve bu
yetkilinin verdiği bilgiye göre “O tarihlerde (2003) İsrail adresli bir şartname taslağı
hazırlanmıştı.” Bu ifadeleri özellikle kayda geçirmek üzere aktarıyorum.
Neden Namsa
Gelelim bugüne…
Mayın temizlemeyle ilgili yasada tadilata gidileceği anlaşılıyor. Ama daha da önemlisi
Genelkurmay Başkanlığı mayın temizliğinde “Namsa’yı (Nato İkmal ve Bakım
Ajansı)” işaret etti. Nedir bu Namsa; bence iyi okumak lazım.
NAMSA, 1958 yılında kuruluyor. Başlangıçta görevi Amerikan kaynaklı teçhizata ait
ikmal maddelerinin temini, depolanması ve dağıtımını yapmak şeklinde belirleniyor.
Zaman içinde faaliyetlerini geliştiriyor ve NATO ülkelerine ikmal, bakım ve destek
sağlayan bir merkez haline dönüşüyor.
NAMSA 900 personeli ile muazzam bir ekonomi meydana getiriyor. Konuşlandığı
(avuç içi kadar bir ülke olan) Lüksemburg’da halen 220’nin üzerinde bankanın
bulunması boşuna değil.
Diyelim ki Hollanda, Almanya, Türkiye yakın tarihlerde belli sayıda F- 20 savaş uçağı
almaya karar verdiyse, Namsa bu ülkelere, “uçağı, bir araya gelip satın alın”
tavsiyesinde bulunuyor. Satın alma operasyonunun da proje yönetimini üstleniyor.
NATO üyelerinin füze sistemleri tedarikinde de, radarların bakımında da hep Namsa
var.
Namsa bir şey daha yapıyor. Literatürde “demilitarizasyon” olarak tanımlanan, her
harp unsurunun askeri olma özelliğini ortadan kaldırma faaliyetlerinde de Namsa var.
Örneğin Kırıkkale- Yahşihan’daki  mühimmat imha fabrikasını da Namsa inşa etti.
Mayın temizleme de Namsa’nın işlerinden biri.
İşi Namsa alır
Namsa bütün faaliyetlerinde aslında bir proje yöneticisi olarak davranıyor. Yani
mayın temizleme işini yapan firmaları Namsa buluyor, gerektiğinde konsorsiyum
oluşturma işini da Namsa yapıyor.  Tabi bu firmalar rastgele seçilmiyor. Seçim için
Namsa’nın kaynak arşivine başvuruluyor. Kaynak arşivi 30 binin üzerinde firma, bir
milyon 200 binin üzerinde malzeme kaydıyla müthiş bir sanayi bilgi bankası.
Gelelim işin nirengi noktalarına:
1)    Namsa, başvuruda bulunan ülkelerin “özel şartlarını” kabul etmiyor. Örneğin
mayın temizleme işinde en az bir Türk firması olsun diyemiyorsunuz.
2)    Şirketler Nato ülkelerinden seçiliyor. Bu yüzden İsrail ya da örneğin bir Rus
firması Namsa işinde yer alamıyor. Ama şöyle bir istisna var. Namsa’nın
yüklenici kıldığı firma taşeron olarak bir Rus ya da İsrail firmasına iş
verebiliyor. Tabi çıkan işin standartlarını Namsa denetliyor.
3)    Namsa, kar amacı gütmeyen (non profit) bir kuruluş. Ama Hilal -i  Ahmer
niyetine de çalışmıyor. Dünyada silah sistemlerinin önemli kısmı Amerika’ya
ait. Namsa’da bunları pazarlıyor, bakım ve idamesini sağlıyor. Yani bir
anlamda Amerikan firmalarının Avrupa yüzünü Namsa oluşturuyor.
4)    Namsa’da her şey fena halde şeffaf. İhaleler, hangi ülke ne aldı; bunlar apaçık
biliniyor. Diğer taraftan Namsa, yapılacak işle ilgili şartname özelliklerine
müdahale de etmiyor. Şu şartlarda iş istiyorum diyen ülkeye, konu edilen
şartlara haiz firma buluyor.
Mayın temizliği ve arazilerinin işletilmesine ilişkin yasa tasarısının görüşülmesine
önümüzdeki hafta devam edilecek. Temizlik ve işletme hükümlerinin
ayrılabileceğinden söz ediliyor.
Ne yapılırsa yapılsın, bizim kulağımıza gelenlere göre bu iş Namsa’ya kalacak.
Türk mayın temizleme şirketleri de kağıt üzerinde kalmaya mahkum olacak.
“Petrol var” efsanesi teranedir
Özel bir not olarak da şunları aktarmayı istiyorum.
Mayınlı bölgenin önemli bölümü Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak hattında bulunuyor. Bu
hatta da ticari kıymette, anlamlı miktar ve kalitede petrol bulunduğu, arazilerin de son
derece verimli olduğu iddiaları bulunuyor. Benim tespitlerime göre iddiaları şehir
efsanesi olmaktan kurtaracak bilgi devlette bulunmuyor. Öte yandan petrol bulunan
arazinin tarım açısından da verimli olması düşünülemez. Mayınlı sınırı belki de en iyi
bilen meslek grubu askerlerdir. Benimde bu hatta görev yapmış pek çok asker
tanıdığım oldu. Bugüne kadar karşı tarafın petrol zenginliğine şahit olmuş kimseyle
karşılaşmadım.
Ahmet Erhan Çelik

You might also like