You are on page 1of 10

Sömürge Sonrası Afrika Sineması ve Osman Sembene’nin

Kara Kız Filminin İncelenmesi

Afrika, Sanayi Devrimi sonrası ticari ve teknolojik olarak gelişen Avrupa’nın,


siyasi ve ekonomik olarak yayıldığı; doğal kaynaklarının, hammaddenin ve emeğinin
sonsuzca sömürüldüğü bir şansız bir kıtadır. 1890’lardan itibaren başta İngiliz ve
Fransızların hüküm sürdüğü bu kıtada sinema sadece seyirlik bir eğlence değil,
politik ve eğitici bir görevi de üstlenmektedir. Bu yazıda amaç; sömürgecilik ve
post-kolonyalizme genel bir giriş yapılarak bu bağlamda Afrika Sinemasının ve
Ousmane Sembene ve ilk uzun metrajlı filmi olan La Noire de… (Kara Kız, 1966)
filmi incelenecektir.

I.Sömürgecilik ve Ardılı Post-kolonyalizm

Sömürgecilik en genel anlamda, bir toplumun ya da devletin, başka toplum ve


devletler üzerinde hâkimiyet kurarak; onları açık veya gizli yollarla sömürmesidir.
Sömürgecilik ve emperyalizm kavramları sıklıkla birbirinin yerine kullanılmakta olup;
emperyalizm kavramıyla genellikle Avrupa devletlerinin 19. yüzyılın ikinci yarısından
bu yana devam eden yayılmacı faaliyetleri kastedilmektedir. Büyük Devletlerin
coğrafi keşif hareketleri ile başlayan maceraperestlik ve egemen olma duygularıyla
dünyanın güzellik ve zenginliklerini ele geçirme istekleri emperyalist dönem
sonrasında da devam etmiştir.

1945 sonrasında ise, Büyük Devletler II. Dünya Savaşı’nın sebep olduğu ağır
tahribat ve sömürgelerindeki dekolonizasyon hareketlerine bağlı olarak
sömürgelerini bırakmak zorunda kalmıştır. Sömürgeleştirme hareketleri Fransızların
Vietnam’da ya da Cezayir’de, İngilizlerin ya da Hollandalıların Hindistan’da ya da
Endonezya’da yenilgiye uğramaları ile son bulmuş olsa da, Batı hâkimiyeti şu ya da
bu biçimde yaşamaya devam etmiştir.1 Avrupa devletlerinin başını çektiği Büyük

1
Ferro, Marc, Sömürgecilik Tarihi, Fetihlerden Bağımsızlık Hareketlerine Kadar 13.-20. Yüzyıl, (2002), Çev: Muna
Cedden, Ankara: İmge Kitabevi, s. 49

1
Devletlerin II. Dünya Savaşı’ndan sonra da çeşitli yollarla sömürgeci politikalarını
gizleyerek sürdürdüğü döneme Postkolonyal dönem adı verilmiştir.

Loomba’nın, Bottomore’un A Dictionary of Marxist Thought adlı eserinden


aktardığı ifadeyle, daha önceki kolonyalizmlerin kapitalizm öncesi olmalarına
karşılık, modern kolonyalizm Batı Avrupa’da kapitalizmin kuruluşuna eşlik etmiştir.
Modern kolonyalizm fethettiği ülkelerden haraç, mal ve zenginlik toplamaktan daha
fazlasını yaparak, fethettiği ülkelerin ekonomilerini yeniden yapılandırmıştır. Aynı
zamanda kendi ekonomileriyle karmaşık ilişkiler içerisine sokmuş, böylelikle
kolonileştirilmiş ülkeler ile kolonileştirenler arasında insan ve doğa kaynakları akışı
başlamıştır. Bu akış iki yönlü olarak cereyan etmiştir. Köleler ve sözleşmeli emeğin
aynı sıra hammaddeler de metropolde yapılan ya da metropoldeki talebi karşılamak
için başka bölgelerde yapılan mal imalatına aktararak; aynı zamanda, koloniler de
Avrupa mallarının alıcısı olan birer pazar sunmuştur. Böylece köleler Afrika’dan
Amerika’lara gönderilmiştir. Bunlar Avrupa’da tüketilen şekeri Batı Hindistan
plantasyonlarında üretip; Hindistan’da üretilen ham pamuk, elbise yapımında
kullanılmak üzere İngiltere’ye aktarmışlardır. Bu mamul malların daha sonra
Hindistan’a satılmasıyla sonuçta bu ülkenin giysi üretimine zarar vermiştir. İnsanlar
ve malzemeler hangi yönde akarsa aksın, kârlar daima anayurda akmıştır. 2

Emperyalizm ve kolonyalizm arasındaki farklılıklar, tarihsel değişimlere bağlı


olarak farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Loomba’nın ifade ettiği üzere, emperyal
ülke, iktidarın kaynağı ve dışa aktığı metropoldür; koloni ya da neo-koloni,
metropolün nüfuz ettiği ve denetlendiği yerdir. Emperyalizm resmen koloniler
olmaksızın işleyebilir (bugünkü Birleşik Devletler emperyalizminde olduğu gibi), ama
kolonyalizm işlemez.3

Post-kolonyalizme geldiğimiz de bu terimin genelde sömürgecilikten sonra


ortaya çıkmış edebi ve sanatsal ürünlere veya genel olarak sömürgecilik sonrası
ulusal kurtuluşu izleyen bir tarihsel döneme referansla kurulmuş olduğu olabilir.
Buna şu da eklenebilir: Bu terim ile sadece Üçüncü Dünya ülkelerinin değil, aynı
2
Loomba, Ania, Kolonyalizm Postkolonyalizm,(2000), Çev. Mehmet Küçük, İstanbul:Ayrıntı Yay.,s.21
3
Loomba, Ania, a.g.e. s.24

2
zamanda bugün Birinci Dünyada yer alan önemli bir göçmen kitlesinin kültürel,
toplumsal varlığı ve sorunları da kastediliyor4 denilebilir.

Loomba’nın ifade ettiği üzere, Kolonyalizm konusundaki tartışmalar, post-


kolonyal teriminin anlamını da karmaşıklığa itmektedir. Loomba’nın ifadesiyle,
kolonyalizm çağı sona erdiğinden ve bir zamanlar kolonileştirilmiş olan halkların
torunları her yerde yaşamakta olduğundan, tüm dünya post-kolonyal bir görüntü
sunabilir5. Yani, kolonileştirilenler kolonileştirenlerin bir yansıması haline gelir.
Kolonileştirenleri, kolonileştirilenlere bakarak anlayabiliriz. Loomba’ya göre, bu terim
birçok açıdan tartışmalıdır. Birincisi, post ön eki, sonrasını iki anlamda ima ettiği
(sonradan gelme anlamında zamansal bir sonra ve öncekinin yerini alma anlamında
ideolojik bir sonra) için sorunları karmaşıklaştırır. Terime eleştirel yaklaşanların itiraz
edilebilir olduğunu düşündükleri anlam da bu ikinci imadır.

Eleştirmenler, kolonyal egemenliğin yarattığı adaletsizliklerin yok edilmediğine


dikkati çekerek, kolonyalizmin ölümünü ilân etme zamanının gelmediğini savunur. 6
Loomba’ya göre, bir ülke hem postkolonyal (biçimsel açıdan bağımsız olma
anlamında) hem de aynı zamanda neo- kolonyal (ekonomik veya kültürel açıdan
bağımlı kalma anlamında) olabilir. Ne biçimsel olarak koloni konumunun sona
ermesinin önemini ne de kolonyal yönetim esnasında tesis edilen eşitsiz ilişkilerin
günümüzdeki birinci ve üçüncü dünya arasındaki dengesizliklere yeniden kazındığı
gerçeğini bir yana bırakabiliriz7. Yeni küresel düzen doğrudan egemenlik kurmaya
dayanmamaktadır. Ama bu düzen, bazı ülkelerin başka bazı ülkelere ekonomik,
kültürel ve politik yönden nüfuz etmesine izin verir. Kültürel sömürgecilikte hedef;
sömürgeleştirilenlerin geçmişi ile bugünü arasındaki bağları koparmaktır. Bu da en
etkili olarak sömürgeci eğitim metodları ile gerçekleştirilir. Sömürgeci eğitime tabi
tutulan toplum, kendi kültürüne yabancılaşır ve kültürel yabancılaşma ortaya çıkar.
Böylece toplumun sömürülmesi daha kolay gerçekleştirilir. 8

4
Mutman, Mahmut, Post-kolonyalizm Ölü Bir Disiplinin Hatıra Defteri isimli makalesinden,
(http://www.scribd.com/doc/46957875/Mutman-Post-Kolonyalizm)
5
Loomba, Ania, a.g.e. s.24
6
Loomba, Ania, a.g.e. s.24-25
7
Loomba, Ania, a.g.e. s.25
8
Zahar, Renat, Sömürgecilik ve Yabancılaşma, (1999), İstanbul: İnsan Yayınları, s.43

3
Post-kolonyalizm özellikle 1980 sonrası kültürlerarası bir disiplin olarak
anılmaya başlamıştır. Said, 1978’de yazdığı Oryantalizm kitabı ile Doğu-Batı
arasındaki ilişkide Doğu’ya ait bilginin Batı üzerinden edinildiği için sorunlu bir bilgi
olduğunu tartışmaya açmıştı. Post-kolonyalizmin içeriğini ise Zeliha Hepkon’un
William ve Chrisman’dan aktardığı üzere; Batı ürünü çeşitli metin biçimleri ve
özellikle kolonyal kontrol altında merkez dışı bölgeler ve kültürlerle ilgili
9
sistemleştirilmiş bilgileri içerir olarak değerlendirebiliriz.

Günümüzde Post-kolonyalizm bağlamında yapılan eleştiriler; bu kavramın


azınlıklar, kadın hakları, gay-lezbiyen hakları gibi konularla ilgilenmemesi,
sömürgeciliğin miras bıraktığı eşitsizliği aşma yönünde bir tavır sergilememesi gibi
konular üzerinedir. Ayrıca Hepkon’un Arif Dirlik ve Vinay Bahl’dan aktardığına göre
Üçüncü Dünya düşüncesinin post-kolonyalizme evrilmesi süreci, kavramın
1970’lerdeki mücadele bağlamını zayıflatmıştır.10

II. Afrika Sineması

Ancak 1980 sonrası post-kolonyal düşüncenin dünyada estirdiği rüzgâr Afrika


Sineması’nı da etkilemiştir. Afrika Sineması, 1960’lar itibariyle, ülkeleri
bağımsızlıklarını kazandıktan sonra başlamış, eğitim ve teknolojik olarak Avrupa’ya
bağımlı kalınsa da, toplumu aydınlatma ve gerçekleri yansıtma konusunda son
derece başarılı örnekler vermiş bir sinemadır. Afrika’da yazılı bir sanat anlayışından
ziyada daha yaygın olan sözlü gelenek, buradaki film yapımcılarının sinemayı
yaratıcı, daha ulaşılabilir bir sanat olarak özümsemelerine temel olmuştur.

Sömürgeci ülkeler sinemanın ilk yıllarından başlayarak Afrika’da filmler


çekmişlerdir. Burada çekilen filmlerin en önemli amacı; batı ülkelerindeki gençlerde
sömürgelere gitme isteği uyandırma ve sömürge halklarının görgü ve bilgilerini (!)*
artırmayı amaçlayan bir sinema anlamında kullanılmıştır.11Bu filmlerde, Beyaz Adam,
Afrika’ya uygarlık götüren “kahraman” olarak konumlandırılır. Filmlerle Afrikalı,
kendi kültür ve geleneklerine yabancılaştırılmaktaydılar.
9
Hepkon, Zeliha, Afrika Birliği Mücadelesinden Postkolonyalizme Afrika’da Sinema, (2007), Üçüncü Sinema ve
Üçüncü Dünya Sineması, Derleyen: Esra Biryıldız, Zeynep Çetin Erus, İstanbul: Es Yayınları, s.185
10
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.189
*Yazarın notu
11
Teksoy, Rekin, Rekin Teksoy’un Sinema Tarihi, (2005), İstanbul:Oğlak Yayınları, s.566

4
Sömürge ülkelerin bağımsızlıklarını kazandıktan sonra da daha önce belirtmiş
olduğum gibi eğitim ve teknik imkânlar nedeniyle Batı’ya bağlı kalması, filmler
üzerinden bu ülkelerin kısıtlama ve sansür uygulamalarını sağlamıştır. Ancak
Afrika’da sinema özellikle bağımsızlık sonrası toplumsal bilinçlenme ve ulusal temsil
açısından son derece önemlidir. Bu da sinema-siyaset ilişkisinin daha açık ve yoğun
yaşanmasını getirir. Afrika Sineması, gerek Kıta içindeki örnekleri gerek Kıta
dışındaki örnekleriyle kendi dilini yaratmaya çalışan, politik hedefleri olan ve
başlangıcından itibaren toplumsal hareketliliğin bir bileşeni olarak ortaya çıkan bir
12
sinemadır.

1960 sonrası Sahra-altı Afrika Sinemasının tarihine bakacak olursak;


öncelikle bahsedilmesi gereken isim Ousmane Sembene’dir. Sembene, yerli bir
Afrika sinemasının arayışındadır. Onun birçok kişiye esin kaynağı olmasıyla, Afrika
Sineması canlanmaya başlamıştır. Senegal, ilk kara Afrikalı kadın uzun metraj film
yönetmenini de yetiştirdi.131960lar itibariyle, Fransızca konuşulan birçok Afrika
ülkesinde canlı bir film yapım kültürü gelişti. Bağımsızlık sonrasında Fransa’nın
Afrika’daki sinema ilgili ilk faaliyeti, Paris’te kurulan Uluslar arası Görsel İşitsel
Konsorsiyumu (C.A.I)dur. Bağımsızlıklarını elde eden Afrika ülkelerine iletişim
alanında yardım etmek amacıyla kurulduğu belirtilen C.A.I, araç gereç, fon, teknik
uzman sağlanmasını, haber ve eğitim programları için maliyetin paylaşılmasını,
çeşitli Afrika ülkeleri ve Paris’te prodüksiyon birimleri kurulmasını sağlar. 14 Ancak
sonrasında üretilen filmlerin toplumsal bilinçlenmeye istenmeyen katkıları (!) sonucu
1979’da Fransa, Afrika’da film üretimi durdurur ve baskı laboratuarlarını kapatır.
Ayrıca Fransızca konuşulan Afrika’da devlet sinemaya önemli ölçüde destek
vermiştir. Ama bu durumunda istemeyen yan etkileri olmuş, örneğin Senegal
hükümeti, bazı filmlerin yapım ve dağıtımını durdurabilmiştir.

İngilizce konuşulan Afrika’daki sinema gelişimi incelendiğinde ise (Nijerya,


Gana gibi) diğer Afrika ülkelerinde olmayan teknik imkânlara sahip olsalar da
İngilizlerin uyguladığı sömürge ve sömürge sonrası politikalar nedeniyle yeterince
gelişemediğini görülmektedir. İngilizlerin 1935’te “Bantu Sinema Deneyi” ile
12
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.172
13
Magombe, Vincent, Sahra-altı Afrika Sinemaları, Dünya Sinema Tarihi, Editör: Geoffrey Nowell-Smith, (2003), Çev:
Ahmet Fethi, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, s.761
14
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.176

5
amaçlanan; sinemayı kullanarak Afrikalıları eğitmek ve onları yeni koşullarla uyumlu
hale getirmekti.15Afrikalı teknik eleman, yönetmen ve oyuncuların gelişmeleriyle hiç
ilgilenmemişler ve bağımsızlık sonrası ofislerini kapatmışlardır. Bu durum Nijerya ve
Gana dışında İngilizce konuşan Afrika’da sinema, Fransızca konuşan Afrika’nın
oldukça gerisindedir.

Afrikalı sinemacıların karşılaştıkları en büyük engellerden biri, modern sinema


eğitiminin yokluğu, dolayısıyla da sinemanın zayıf kalan yapım ve teknik temelidir 16.
Bu sorunu gidermek için Afrika içi eğitim kurumları açılmış olsa da ekonomik şartlar
nedeniyle kapanmışlar ve yurtdışındaki eğitim kurumlarına bağımlı hale gelmişlerdir.
Afrikalı sinemacıları eğiten başlıca yabancı sinema okulları, Rusya, Fransa ve
Belçika’daydı. Ancak bu durum; Afrikalı sinemacıların kendi yaklaşım ve tutumlarını
geliştirme konusunda sıkıntılarla karşılaşmalarına neden olmuştur. 17

1969’da Cezayir’de kurulan FEPACI örgütü ile Afrika’da sinema birliğinin


kurulması ve film yapımcıları aracılığıyla Afrika Sinemasının yaratılması
hedeflenmiştir. Afrika’nın ekonomik, politik ve kültürel özgürleşmesi, film
dağıtımında Fransız-Amerikan tekelinin kırılması da diğer amaçlar olarak belirlenir. 18
Hepkon’un Diawara’dan aktardığı üzere; film yapımcılarının sömürgeciliği teşhir eden
yarı belgesel filmler yapması, ülkenin siyasal bağımsızlığı ile kültürel ve ekonomik
olarak Batı’ya bağımlılığın getirdiği yabancılaşmayı didaktik bir biçimde anlatması
gerekliliği vurgulanır.19FEPACI’nın bir diğer amacı da tüm Afrika kapsamında, film
dağıtımı ve gösterim düzenlenmesidir.

Bu süreç içerisinde 1969 yılından itibaren Burkina Faso, Ougadougou’da Pan-


Afrika Film ve Televizyon Festivali (FESPACO) düzenlenmektedir. Böylelikle Afrikalı
sinemacıların yaratıcı yaklaşımları teşvik edilirken; film yapımıyla uğraşan
profesyoneller ile sinemacılar ve sinemaseverler arasındaki iletişim çift yönlü olması
sağlanmıştır.

15
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.174
16
Magombe, Vincent ,(2003), a.g.e., s.765
17
Magombe, Vincent ,(2003), a.g.e., s.765

18
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.179
19
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.179

6
III. Ousmane Sembene:

Ousmane Sembene, Afrika Sinemasında akla gelen ilk isimlerdendir. Yerli bir
Afrika Sineması arayışının arkasındaki ilk isimlerden biridir. Düzenli bir eğitim
göremeyen, kendi kendini yetiştiren, çeşitli işlerde çalışan, bu arada on yıl süreyle
Marsilya’da liman işçiliği yapan Sembene ilkin romanlar yazdı. Docker Noir(Kara
Liman İşçisi) adlı ilk romanında, Marsilya’daki işçilik günlerini ele aldı. Burslu olarak
gittiği Moskova’daki Gorki Stüdyolarında sinema öğrenimi gördü. 20 Geri döndüğünde
ise, yok denecek kadar az mali imkân ya da teknik destekle ve inanılmaz zor
koşullar altında çalışarak kendi öykülerini filme uyarlamaya başladı.21

Bir yandan roman yazmayı sürdürürken bir yandan da kısa film çalışmalarına
başladı. Okuma-yazma oranının çok düşük olduğu Senegal’de sinemanın siyasal bir
araç olarak kullanılabileceğini düşünen, sinema aracılığıyla Afrikalı kimliğinin ortaya
çıkarılabileceğini inanan Sembene, bu görüşünü ilk olarak Borom Sarret (Arabacı,
1969) isimli kısa filminde uyguladı. Dakar sokaklarında dolaşan bir sürücünün
aracılığıyla başkenti görüntüleyen Sembene, geleneksek yaşamla batılı etkiler
arasındaki çelişkileri ve kol gezen yoksulluğu çarpıcı biçimde vurguladı. 22 Film,
Dakar'da, bir at arabacısının başından geçen talihsizlikleri ve sonunda at arabasına
polisin el koymasını anlatır. Kısa öykü olarak basılmamış, orijinal bir fikirden yola
çıkan film, iyi gözlenmiş detaylara ve derli toplu bir karakterizasyona
dayanmaktadır.23

Filmlerinde Afrika geleneksel sanat ve kültüre oldukça fazla yer veren


Sembene, post-kolonyal Afrika’nın sorunlarına değinmektedir. Yeni ve modern
Afrika’nın toplumsal ve siyasal düzenine ayna tutar. Sembene’nin filmleri, Avrupa
ve Amerika’da da gösterim şansı bulmuştur. Onun filmleri, Batı karşısında ezilen
Afrika ülkelerini göstermektedir.

20
Teksoy, Rekin, (2005), a.g.e. , s.580
21
Magombe, Vincent ,(2003), a.g.e., s.762
22
Teksoy, Rekin, (2005), a.g.e. , s.580
23
Armes, Roy, Osman Sembene, (2007), Çev: A. Ufuk, Film Dergisi, Sayı:14, s.98

7
Filmleri, eğitsel bir amaçla, ister siyasal ister ekonomik ya da kültürel olsun
toplumun kötülükleriyle savaşan “kurtarıcı sanat” olmak amacıyla
tasarlanır.24Sembene’nin filmlerinde “gündelik yaşamın kahramanlıkları”nı ele
almaya başlaması, Üçüncü Dünya Sinemasının değişimi hakkında ipucu vermektedir.
1960’lı yıllarda sınıfsal ve ulusal kurtuluş mücadelesi etrafında gelişen öyküler
1980’lerin ardından gündelik yaşam sorunlarına kayar. Başlangıcından bu güne
değişmeyen ise sinemanın bir mücadele aracı olarak görülmesidir. 25

IV. La Noire De…(Kara Kız, 1969)

Ousmane Sembene’nin 1969’da çektiği ilk uzun metrajlı kurmaca filmi olan La
Noire de… (Kara Kız, 1969) aynı zaman Afrika Sinemasının da ilk uzun metrajlı
filmidir. Bağımsızlık sonrası Senegal’de ekonomik bağımlılık ve Avrupa hayat tarzının
özendirilmesi sonucu doğan bireysel yıkımı göstermesi açısından önemli bir filmdir.

La Noire de… filminde, işverenlerinin kendileriyle birlikte tatil süresince


çocuklarına bakmak için yanlarında Fransa- Antibes’e götürdükleri Diouana’nın
günlük yaşamı anlatılmaktadır.

Filmde, Diouana, Dakar’da yaşayan ve hizmetçi olarak işe alınan bir kızdır. İlk
başta yalnızca çocuklarla ilgilenir ve ev sahibesinin kendisine verdiği eski giysi ve
ayakkabılardan etkilenir. Ailenin yaz tatili için Antibes’e giderken yanlarında
götürdüğü Diouana, Antibes’te evden dışarı çıkarılmaz, parası verilmez ve her iş
yaptırılır. Fransa’da sahilde ve çarşıda dolaşıp, yeni kıyafetler ve ayakkabılar
alacağını düşünen Diouana depresyona girer ve film hazin bir sonla biter.

Film, Afrikalı işçilerin Fransa’da nasıl sömürüldüklerine dikkat çekmektedir.


Neo-kolonyalizmi suçlayan filmde, yönetmenin Yeni Dalga akımının etkilerini taşıyan
belgeselci anlatımı dikkat çeker. Film, İngilizce’ye “Black Girl” ve Türkçe’ye “Kara
Kız” olarak çevrilmiş olsa da aslında “birisine ait olma” anlamı taşımaktadır. “Birinin
Kara Kızı” olarak yapılacak bir tercüme ile filmin daha iyi anlaşılması sağlanabilir.
Diouana’nın yardımcı olduğu ev sahibesi, Diouana’yı sanki malıymış gibi
sahiplenmektedir. Eve çağırılan misafirlere gösterilecek bir salon eşyası gibi

24
Magombe, Vincent ,(2003), a.g.e., s.763
25
Hepkon, Zeliha, (2007), a.g.e., s.194

8
davranılmaktadır. Diouana’da sanki bir eşyaymış gibi hiç konuşmaz, yalnızca
“evet”,”hayır” der. Kendi varlığına yabancılaşan Diouana’nın yalnızca iç sesini
duyulur.

Filmin gözle görülen ikili yapısı, her sistemde görülen ezen ve sömürülen
ikiliğine tekabül etmektedir. Var olan sistem toplumu iki zıt kategoriye böler: ezilen
ve ezenler. Film zenci/beyaz ayrımını sahneye koyarken, kadın/erkek ayrımına aynı
şekilde değinmez. Siyahî bir kadın bir erkek tarafından değil de beyaz bir kadın
tarafından sömürülür. Filmde siyahî kadın işvereni ile birlikte Fransa'ya gidebilmek
için bir erkekten değil de annesinden izin almaktadır. Evin ve çocukların bakımı için
verilen emek bu anlamda kadın sömürüsünün en temel hali olarak temsil edilir.
Filmin “kadın” teması üzerine kurulması da yönetmenin düzenin değişmeye
kadınlardan başlayacağına inancını göstermektedir. Sembene aynı zamanda eğitim
sistemini de eleştirmektedir. Filmde okuma- yazma bilen hep erkeklerdir. Diouana,
“eğer yazabilseydim, anlatırdım” der.

Filmdeki “maske” imgesi Afrika geleneklerini akla getirmektedir; Diouana,


yaşadığı bunalımda, yuvasıyla ilişkilendirebildiği maske ile teselli bulmaktadır. Film,
Fransa sahillerinde geçse bile Afrika mecazlarıyla doludur.26Filmdeki son sahnede
maskeyi takan çocuğun Fransız’ı korkutması ise; geleneklerine bağlı bir ulusun tüm
güçlüklerin üstesinden gelip, sömürgecileri kaçırtabileceği şeklinde yorumlanabilir.

Kaynakça

Armes, Roy, Osman Sembene, (2007), Çev: A. Ufuk, Film Dergisi, Sayı:14

Ferro, Marc, Sömürgecilik Tarihi, Fetihlerden Bağımsızlık Hareketlerine Kadar 13.-


20. Yüzyıl, (2002), Çev: Muna Cedden, Ankara: İmge Kitabevi

26
Magombe, Vincent ,(2003), a.g.e., s.762

9
Hepkon, Zeliha, Afrika Birliği Mücadelesinden Postkolonyalizme Afrika’da Sinema,
(2007), Üçüncü Sinema ve Üçüncü Dünya Sineması, Derleyen: Esra Biryıldız,
Zeynep Çetin Erus, İstanbul: Es Yayınları

Loomba, Ania, Kolonyalizm Postkolonyalizm,(2000), Çev. Mehmet Küçük,


İstanbul:Ayrıntı Yay.

Magombe, Vincent, Sahra-altı Afrika Sinemaları, Dünya Sinema Tarihi, Editör:


Geoffrey Nowell-Smith, (2003), Çev: Ahmet Fethi, İstanbul: Kabalcı Yayınevi

Teksoy, Rekin, Rekin Teksoy’un Sinema Tarihi, (2005), İstanbul: Oğlak Yayınları

Zahar, Renat, Sömürgecilik ve Yabancılaşma, (1999), İstanbul: İnsan Yayınları

İnternet Kaynakları

Mutman, Mahmut, Post-kolonyalizm Ölü Bir Disiplinin Hatıra Defteri isimli makalesi:
http://www.scribd.com/doc/46957875/Mutman-Post-Kolonyalizm (14.06.2011)

Spass, Lieve, Female domestic labor and Third World politics in La Noire De … :

http://www.ejumpcut.org/archive/onlinessays/JC27folder/BlackGirlSpaas.html
(14.06.2011)

10

You might also like