You are on page 1of 6

Ders adı: Hormonlar, Kimyasal Yapıları ve Genel Özellikleri

Ders Sorumlusu: Prof.Dr. Ediz Demirpençe


Ders Süresi: 2 saat
Dersin Amacı: Hormonlar ve endokrin sistem ile ilgili temel kavramların öğrenilmesi.
Dersin Öğrenim Hedefleri: Homeostazın korunmasında dokulararası bilgi aktarımının
öneminin kavranması; hormon, endokrin bez, hedef hücre, reseptör, bağlanma proteini
kavramlarının öğrenilmesi; hormonların kimyasal yapı, sentez yeri, sentezlenme şekli, etki
mekanizması, depolanma/salgılanma özelliği ve işleve göre sınıflandırılmaları.
Ders İçeriği:
Canlıların büyüme, gelişme, farklılaşma ve üreme gibi yaşamsal işlevleri sürdürebilmeleri
için ortamdaki değişiklikleri algılayıp bunlara uygun yanıtlar verebilmeleri gerekir. Sinyal
iletim mekanizmaları ile denetlenen bu dinamik denge durumuna homeostaz adı verilir. İnsan
gibi ileri derecede gelişmiş organizmalarda farklı yapı ve işleve sahip dokuların bulunması
sebebiyle, homeostazı sağlamak üzere organ sistemleri düzeyinde bir iş bölümü oluşmuştur.
İç ve dış ortamdaki değişikliklerin uygun doku ve hücrelere bildirilmesi için gerekli bilgi
aktarımını yapan başlıca iki sistem bulunmaktadır: Endokrin ve sinir sistemleri. Sinir
sisteminde hem elektriksel hem de kimyasal uyarılar yer alırken, endokrin sistemde sadece
kimyasal uyarılar bulunmaktadır. Bazı durumlarda sinir sistemi endokrin sistemin işleyişini
denetler. Uyarıları hücre dışı ortamda taşıyan kimyasal haberciler sinir sisteminde
nörotransmiterler, endokrin sistemde ise hormonlardır. Nörotransmiterler ve hormonlar
benzer sentez, salgı ve etki mekanizmalarına sahiptir. Sinir sisteminde üretilen bazı hormonlar
olduğu gibi, hem nörotransmiter hem de hormon olarak görev yapan kimyasal haberciler de
vardır. Endokrin (Yunanca krinein’den) iç salgı anlamına gelmektedir. Hormonlar ve hormon
üreten dokularla ilgili bozuklukları inceleyen tıp dalı ise endokrinolojidir.
I. Hormonların Genel Özellikleri ve Bazı Temel Kavramlar
Hormon sözcüğü (Yunanca hormein’den) uyarıcı anlamına gelmektedir. Hormonlar klasik
olarak bir organda sentezlenip kan dolaşımıyla hedef hücrelerine ulaşan ve etki gösteren
(endokrin etki) maddeler olarak tanımlansa da sentezlendikleri hücreye (otokrin etki) ya da
yakındaki komşu hücrelere (parakrin etki) etki gösteren hormonlar da vardır.
Endokrin Bez: Hormonların büyük kısmı endokrin bez adı verilen özelleşmiş dokularda
sentezlenir. Ancak aynı bez içinde farklı hücrelerde farklı hormonlar sentezlenebileceği gibi,
esas işlevi hormon yapımı olmayan dokularda da hormon üreten hücreler yer alabilir.
Hedef Hücre: Bir hormonun hedef hücresi, deneysel çalışmalarla o hücrede söz konusu
hormon için biyokimyasal ya da fizyolojik bir yanıt gösterilmiş olup olmadığına

1
bakılmaksızın, yalnızca o hormona özgü reseptörlerin varlığı ile tanımlanır. Reseptör hücre
zarına ya da hücre içine yerleşmiştir; hücre içinde de sitozolde veya çekirdekte bulunabilir.
Reseptör: Reseptör her zaman protein yapıda bir moleküldür ve üç boyutlu yapısında başlıca
iki bölge tanımlanabilir. Bunlardan biri hormonla etkileşen ligand bağlama bölgesi, diğeri ise
hormonun bağlanması ile uyarılan konformasyon değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan ve
sinyali başka bir moleküle ileten aktivasyon bölgesidir.
Reseptör ile hormon arasında özgül ve yüksek afiniteli bir bağlanma söz konusudur. Bu
bağlanma asla kovalent değildir, her zaman zayıf etkileşimlerle olur ve geri dönüşlüdür.
Hormonun (H) reseptöre (R) bağlanması ve hormon-reseptör kompleksinin (HR) oluşması şu
şekilde ifade edilebilir: H + R ↔ HR. Bağlanma ile ilişkili bir kavram olan ayrışma sabiti
(KD) afinitenin bir göstergesidir ve ortamdaki reseptörlerin yarısına bağlanmayı (%50
doygunluk) sağlayan hormon derişimine karşılık gelir (KD = [H][R]/[HR]). KD ne kadar
küçükse, afinite o kadar yüksektir. Bir reseptörün farklı afiniteye sahip alt tipleri olabildiği
gibi, aynı reseptör farklı konformasyonlarda farklı afinitelere de sahip olabilir. Hormonlar
dolaşımda çok düşük derişimlerde (pM-nM) bulunurlar ve bu derişimlerde etki
gösterebilmeleri ancak yüksek afiniteli reseptörlerle mümkündür.
Hormonun etkisi ile ilgili olan sayısal bir kavram, fizyolojik yanıtın %50’sini oluşturan
hormon derişimidir (EC50). Bu kavram hormonun reseptöre olan afinitesi ile doğru orantılı
değildir, çünkü fizyolojik yanıtın oluşması için hormonun reseptöre bağlanmasından sonra
moleküler düzeyde başka etkileşimlerin de olması gerekir. Bazı durumlarda, reseptörlerin
yalnızca çok küçük bir kısmına hormon bağlanmışken en yüksek fizyolojik yanıta ulaşılır.
Örneğin, karaciğerde fizyolojik insülin yanıtı için reseptörlerin %1’ine insülin bağlanmış
olması yeterlidir. Dolayısıyla EC50, KD’den daha küçük olabilir.
Hücrede fizyolojik yanıt için gerekenden fazla bulunan ve hormon bağlanmayan reseptörlere
yedek reseptörler denir. Yedek reseptörlerin varlığı, çok düşük hormon derişimlerinde bile
fizyolojik yanıtın oluşabilmesini garantiler. Yedek reseptör miktarı ne kadar fazlaysa EC 50 o
kadar düşüktür.
Agonist ve Antagonist: Reseptöre bağlanarak doğal hormonunkine eşdeğer fizyolojik etkiler
oluşturan ligandlara agonist, bağlandıkları halde herhangi bir etki göstermeyip doğal
hormonun etkisini de engelleyen ligandlara ise antagonist adı verilir.
Bağlanma Proteini: Reseptör dışında hormonlarla etkileşime giren bir diğer protein grubu
bağlanma proteinleridir. Büyük kısmı dolaşımda bulunan bağlanma proteinlerinin bazıları
hücre içinde yer alır. Sulu ortamda çözünürlüğü nispeten düşük olan hormonlar için bağlanma
proteinleri öncelikle taşıyıcıdır. Ancak hormonların dokulara geçişi için bağlı oldukları

2
proteinden ayrılmaları gerektiğinden, bağlanma proteinleri aynı zamanda hormonların
metabolizmasını geciktiren ve stabilitesini arttıran faktörlerdir. Hormonun proteine bağlı hali
depo formu olarak da tanımlanabilir. Bağlanma proteinleri reseptörlerle kıyaslandığında
hormonun her iki proteine de zayıf etkileşimlerle ve geri dönüşlü olarak bağlandığı, ancak
bağlanma proteinlerinin özgüllükleri ve bağlanma afinitelerinin daha düşük (M düzeyinde)
olduğu görülür.
II. Hormonların Kimyasal Yapılarına Göre Sınıflandırılması
Hormonlar sinyal iletim sistemlerindeki ilk habercilerdir ve farklı özelliklerine göre
sınıflandırılabilirler. Bunlar içinde en yaygın olanı kimyasal yapılarına göre sınıflandırmadır
ve hormonların diğer özelliklerinin çoğu da yapılarıyla ilişkilidir. Kimyasal yapılarına göre
hormonlar başlıca üç sınıfa ayrılmaktadır: Amino asit türevi olanlar, peptid/protein yapıda
olanlar ve lipid türevi olanlar.
Amino asit türevi olan hormonlar: Amino asit türevi olan hormonların öncülü amino
asitlerdir ve bu öncüllerden enzimatik değişikliklerle sentezlenirler. Bunlara “hormonal amin”
adı da verilmektedir, çünkü büyük kısmı amino asitlerden dekarboksilasyon yoluyla oluşan
hormonlardır. Bunların bir kısmı aynı zamanda nörotransmiter aktiviteye de sahiptir.
Sentezlendikten sonra hücre içindeki salgı veziküllerinde depolanır ve uygun bir uyarı
geldiğinde ekzositozla salgılanırlar. Bunlar içerisinde sentezi, yapısal özellikleri ve etki
mekanizması bakımından diğerlerinden farklı olan hormon tiroid hormonudur. Tiroid
hormonu tirozin türevi olmasına karşılık serbest tirozinlerden değil, büyük bir protein olan
tiroglobulin üzerindeki tirozinlerden enzimatik değişikliklerle oluşturulur ve daha sonra
tirogobulinin lizozomlarda hidrolizi sonucu serbestleşir.
Peptid/protein yapıda olan hormonlar: Kırkın üzerindeki üyesiyle peptid/protein yapıda
olan hormonlar en geniş grubu oluşturur. Çoğu organ sisteminde sentezlenen hormonlara ek
olarak büyüme faktörleri de bu gruptandır. Yapılarındaki amino asit sayısı büyük değişkenlik
gösterir; sadece 3 amino asitten oluşan bir hormonun yanı sıra 200’ün üzerinde amino asit
içeren de vardır. Ribozomal yolla sentezlenir ve translasyon sonrası değişikliklerle
olgunlaşırlar. Çoğunlukla büyük, inaktif öncül proteinler olarak sentezlenir ve endoplazmik
retikulumda proteazlarla kesilerek aktif biçimlerini alırlar. Bir kısmı ise glikozillenerek
glikoprotein yapısını alır. Bu gruptaki hormonlar da sentezlendikten sonra hücre içindeki
veziküllerde depolanır ve gerekli uyarı geldiğinde ekzositozla salgılanırlar. Yapılarından
dolayı hücre zarını geçemez ve hücre içine giremezler; o nedenle de hücre zarına yerleşmiş
olan reseptörleri aracılığıyla etki gösterirler.

3
Lipid türevi olan hormonlar: Lipid yapıda öncülleri olan başlıca iki grup hormon vardır:
Steroid hormonlar ve eikozanoidler. Steroid hormonlar, hepsi de kolesterolden enzimatik
değişikliklerle sentezlenen küçük, lipofilik moleküllerdir. O nedenle hücre içinde önemli
oranda depolanmaz, zarı geçerek hücre dışına çıkarlar. Aynı şekilde dolaşımdan hedef
hücrelerine geçerek hücre içinde bulunan reseptörlerine bağlanırlar.
Eikozanoidler ise hemen her dokuda sentezlenen ve 20 karbonlu çoklu doymamış yağ asidi
türevi olan hormonlardır. En yaygın öncül, dört doymamış bağ içeren araşidonik asittir.
Eikozanoidler depolanmazlar, ihtiyaç olduğunda sentezlenerek aynı hücreye ya da yakındaki
hücrelere etki gösterirler. O nedenle doku hormonları olarak da adlandırılırlar. Lipid türevi
olmalarına rağmen, hücre zarına yerleşmiş reseptörleri aracılığıyla etki gösterirler.
III. Hormonların Diğer Özelliklerine Göre Sınıflandırılmaları
Hormonlar kimyasal yapıları dışında sentez yerlerine (organ temelli), sentezlenme şekillerine,
etki mekanizmalarına (kullandıkları reseptörün yerleşimi ve niteliğine),
depolanma/salgılanma özelliklerine ve işlevlerine göre de sınıflandırılabilirler. Sentez
yerlerine göre hormonlar, en üst merkez olan sinir sisteminden başlayarak hipotalamus,
hipofiz, tiroid, paratiroid, pankreas, böbrek üstü bezi ve gonad hormonları olarak ayrılabilir.
Bu dokuların her birinde yapılan hormonlar Tablo 1’de görülmektedir. Ayrıca gastrointestinal
sistemde yapılan hormonlar da (GİS hormonları) bulunmaktadır.
Sentezlenme şekillerine göre hormonlar, ribozomlar üzerinde sentezlenenler ve enzimatik
değişikliklerle sentezlenenler olmak üzere iki büyük gruba ayrılırlar. Kimyasal yapı olarak
peptid/protein yapıda olanlar ribozomlarda sentezlenirken, amino asit veya lipid türevi olanlar
öncül moleküllerin enzimatik tepkimelerle değişikliğe uğraması sonucu sentezlenirler. Amino
asit türevi olan hormonlardan tiroid hormonu ise tiroglobulin proteinindeki tirozinlerden
yapıldığı için sentezinde hem ribozomal, hem de enzimatik mekanizmalar yer alır.
Etki mekanizmalarına göre hormonlar öncelikle reseptörlerinin hücredeki yerleşimi göz önüne
alınarak sınıflandırılır. Peptid/protein yapıda olan hormonların hepsi ve amino asit türevi
olanların tamamına yakını hücre zarına yerleşmiş olan reseptörleri aracılığıyla etki gösterirler.
Amino asit türevi olanlardan sadece tiroid hormonunun reseptörü hücre içinde, çekirdekte
yerleşmiştir. Lipid türevi olan hormonlardan steroid hormonlar hücre zarını geçerek hücre
içine girebilirler ve hücre içindeki reseptörlerine bağlanırlar. Steroid hormonların ve tiroid
hormonunun reseptörleri aynı aileye (nükleer reseptörler) üyedir. Lipid türevi olan
eikosanoidlerin reseptörleri ise hücre zarına yerleşiktir, ancak bazı eikosanoidlerin nükleer
reseptörlerle de etkileştikleri gösterilmiştir.

4
Depolanma/salgılanma özelliklerine göre de hormonlar depolananlar ve depolanmayanlar
olmak üzere başlıca iki gruba ayrılabilir. Peptid/protein yapıda hormonlar ile amino asit türevi
hormonlar (tiroid hormonu hariç) hücreye salgılanmaları ile ilgili bir uyarı gelene kadar zarla
çevrili keseciklerde (vezikül) depolanır ve uyarı geldiğinde ekzositoz ile salgılanırlar. Steroid
hormonlar zarları kolayca geçebildiklerinden sentezlendikten sonra hücre dışına bırakılmak
için özel bir uyarıya gerek duymaz ve hücre içinde önemli ölçüde depolanmazlar. Ancak
yağdaki çözünürlükleri yüksek olduğu için yağ dokusunda birikmeleri söz konusu olabilir.
Eikosanoidler de aynı şekilde depolanmaksızın hücre dışına bırakılan hormonlardır.
İşlevlerine göre ise hormonları salgılatıcı, uyarıcı, glukoz metabolizmasına etkili (kan şekrini
düşürücü/yükseltici), kalsiyum/fosfor metabolizmasına etkili, su/tuz metabolizmasına etkili,
anabolizan ve stres hormonları olarak sınıflandırmak mümkündür.

Kaynaklar
1. Lehninger Principles of Biochemistry, 5th edition. D.L. Nelson, M.M. Cox (Eds), 2008,
W.H. Freeman and Company.
2. Harper’s Illustrated Biochemistry, 28th edition. R.K. Murray, D.A. Bender, K.M. Botham,
P.J. Kennelly, V. W. Rodwell, P.A. Weil (Eds), 2009, McGraw Hill Lange.
3. Medical Biochemistry, 4th edition. N.V. Bhagavan (Ed), 2002, Harcourt Academic Press.

5
Tablo 1. Memeli organizmasında bulunan başlıca hormonlar ve özellikleri.
Reseptör
Kimyasal yapı Sentezlenme Depolanma Hücre Hücre
zarında içinde
Hipotalamus
CRH, TRH, GHRH, Peptid/protein Ribozomal Evet +
GnRH
Hipofiz
Ön hipofiz
GH, Prolaktin
TSH, FSH, LH Peptid/protein Ribozomal Evet +
ACTH
Arka hipofiz
Oksitosin, ADH Peptid/protein Ribozomal Evet +
Tiroid
T3 Amino asit türevi Ribozomal/enzimatik Hayır +
Kalsitonin Peptid/protein Ribozomal Evet +
Paratiroid
Parathormon Peptid/protein Ribozomal Evet +
Pankreas
İnsülin, Glukagon Peptid/protein Ribozomal Evet +
Böbrek üstü bezi
Korteks
Kortizol, Aldosteron Lipid türevi Enzimatik Hayır +
Medulla
Adrenalin Amino asit türevi Enzimatik Evet +
Gonadlar
Testosteron, Östradiol, Lipid türevi Enzimatik Hayır +
Progesteron
CRH: Kortikotropin salgılatıcı hormon; TRH: Tirotropin salgılatıcı hormon; GHRH: Büyüme hormonu
salgılatıcı hormon; GnRH: Gonadotropin salgılatıcı hormon, GH: Büyüme hormonu; TSH: Tiroidi uyaran
hormon; FSH: Folikül uyarıcı hormon; LH: Lüteinleştirici hormon; ACTH: Adrenokortikotropik hormon; ADH:
Antidiüretik hormon.

You might also like