Professional Documents
Culture Documents
Nickie Roberts - Batı Tarihinde Fahişeler
Nickie Roberts - Batı Tarihinde Fahişeler
FAHİŞELER
Nickie Roberts
Türkçesi:
Gülden Şen
BATI TARiHiNDE FAHişELER
Sabah Kitapları 78
Çeşitlemeler Dizisi 9
Türkçe çevirinin tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa
alıntılar dışında, yayı ncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
Yazarın Notu . .
....... .... ............................. .. ..
.... . ............................. .......... . LV
/(işisel Bir Giriş .................................. .... . .. . . ..
.... .. .... . .............. . . . ........... .... V
Resimler . . . . . .
............... ............... ....... ... ..... .... ....... ............. ..................... . 166
Sonsöz .................................................................................................... 310
Teşekkür . .
...... .................. ........ ........ . .. .. ... . .
.... ......... ....................... ....... . 315
Notlar . .
......... ............. ..................... .. . .
..... .... ........................... .... ......... . . 316
Kaynakça . . . . . .
.......................... .. ... ... ..... ......... ......... ... ........ ................ . . . . . 324
Bana kendin gel , bi rleşeceğiz ve birbirimizin kollarına düşe
ceğiz. Tanrılar şaşı rmayacaktır; çünkü onları biz yarattık.
Yunanlı kibar fahişe Phryne, MÖ 4. yy
Yazarın Notu
Bu kitapta ' işçi sınıfı ' terimi zaman zaman çağdaş kavramının dışında
kullanılmıştır. Bunda amaç, tarih boyunca büyük çoğunluğu hiçbir şeye
sahip olmayan ve yaşayabi lmek için varsıl insanlar adına çalışmak zorunda
kalan insan sınıflarından gelmiş ve gelmekte olan fahişelerin deneyiminde
ki tarihsel süreklil iği vurgulamaktır. Klasik çağ köleleri, ortaçağ sertleri,
çağdaş işçi ler; bunlar hep farklı türlerde işçi sınıflarıdır.
Kişisel Bir Giriş:
Bir Başka Gizli Geçmiş
Fahişe l iğin tarihçesini yazmayı ilk kez beş yıl önce, 19S6'da seks sektörü
konusundaki ilk kitabım olan The Front Line ın (Cephe) yayınlanmasından
'
Destanda Enkidu 'nun altı gün yedi gece fahişeyle yattığı , bu sürede kadı
nın ona tanrıçanın lütuflarını sunduğu anlatılır. Bunlar; 'ana sevgisi, şefkat,
rahatlık, m anevi aydınlanma ve seks'tir. 5 Enkidu bu masalın arkasından
kendine geldiğinde, artık bir hayvan-adam değildir: 'Şimd i akı ılanmış , anla
yışı gelişmişti . ' Fahişenin sanatı onu o kadar uygarlaştırmıştır ki, artık hay
vanlar arasındaki eski yaşamına geri dönemez. ' Şefkatli fahişe' onu 'bir an
ne gib i ' alıp kentte yepyeni, insanca bir yaşama götürür.
Gılgamış destanından bu öykü, allegorik bir biçimde tanrıçanın şamanla
rı ve rahibeleri aracılığıyla insan ı rkına kültürü armağan edip onu hayvanlar
krallığının vahşetinin içinden çekip çıkarmasın ı anlatmaktadır. Tanrıça -bu
eski destanda adı Inanna'dır- m üzik, dans, şiir, insan ilişkileri ve tedavi gi
bi uygar sanatların iyi huylu iıahesiydi. Bunların hepsi rahibe-fahişelerin
simgeled iği, kadın-merkezli toplumlardan mirastır. Bu sevgi, zevk ve biıgi
kültürünün özünde, Enkidu 'nun yaşadığı ve tarihin bil inen dönemlerine dek
halkın büyük çoğunluğunun uygu ladığı cinsel-tinsel birleşme vardır.
Kökenler: Tannça ve Fahişe 11
Krallar ve rahi plerle birlikte 'kutsal nikah' ayinini de entu rahibeleri ger
çekleştirirdi. Bazı tarihçiler bu törenin MÖ 6SS'e; kadınlarla erkeklerin haıa
uyum içinde yaşadıkları bir zamana kadar uzandığına inanırlar. Her yıl tan
rıça ile oğlu/sevgilisi cinsel ve manevi birleşmelerini kutlarken, kutsal
nikah töreni de bu uyumu bir ayin biçiminde ifade ederdi. Ancak, ataerkil
dönemin başlarında ayi nin orijinal anlamı yitirildi ve Sümer kent-devletlerin
de kutsal nikah bir devlet töreni; kralın halk üstündeki egemenliğinin dra
matizasyonu haline geldi. MÖ 2 . 000 civarından kalan bir kutsal metinde bir
rahibenin 'nikah' hazırlığı olarak yeni toplanmış hurm alarla (süregiden zen
ginlik ve refahın ifadesi olarak) süslendiği anlatılır. Rahibe, 'kocası ' olan
kralı giparu'nun (tapınağın iç odası) kapısında bekler. Diğer rahibeler zifaf
yatağını burada hazırl am ışlardır. Kralı kapıda karşılar, sonra onu tapınağın
kalbinde, kutsal evliliğin gerçekleştirileceği kutsal odaya götürür.
Hem kadın , hem de erkek tarihçiler kutsal evliliği bir 'doğurganlık ayini'
olarak nitelemiş; politik boyutunu görmezlikten gelmişlerdir. Öte yandan,
daha sonraki feminist yazarlar bunu, kadınları damızlık ve ' seks nesnesi '
olarak kullanan b i r kültürde erkeğin kadın üstündeki gücünün gösterisi ola
rak açıkladılar. Onlara göre bu, dinsel bir ikrardan çok, cinsel bir aşağıla
maydı. Ancak, feministlerin iddiası da -bakış açısı her ne kadar farklı da
olsa- araştırmacılarınki kadar hatalıdır. Kralın saltanatına yasal dayanak
kazandı rmak için, tebasının gözünde aktif biçimde tanrıça tarafından kut
sanmak zorunda olduğu gerçeğini gözardı etmektedir. Bu kutsanma. ancak
tanrıçanın saygın rahibelerinden biriyle ayinsel seks i lişkisine girerek ger
çekleştirilebilirdi. Sümer Kralı Upit-iştar (MÖ 2 .000 civarı) işi kendi erkinin
simgesi olarak tanrıçanın ismini benimsemeye dek götürdü. Asu r kralı
,
Esarhaddon da ' herşeyin tanrıçası , Kraliçe iştar'ın sevdiği 7 olarak nitelen
diriliyordu. Yüksek düzeydeki tapınak fahişeleri de son zamanlardaki femi-
12 BATI TARIHINDE FAHIŞELER
nistlerin inandığı gibi erkeklerin baskısı altında ezilen kurbanlar değil ; ken
di başlarına güçlü ve ayrıcalıklı kişilerdi.
Babi lli entu'dan sonra naditu gelirdi. Bunlar, tapınaktaki çalışmalarının
karşılığında özel ayrıcalıklar edinen soylu kadınlardı. Kuramsal olarak,
naditu'nun evlenmesi ya da çocuk doğurması yasak olsa da, uygulamada
pervasızca her ikisini de yapıyorlardı. ' Erkeklerle eşit, belki eşitten de öte
koşullarda' ticaretle uğraştıklarından, ekonomik güçleri daha eski çağların
anaerkil rahibelerininkiyle karşılaştırı labilecek düzeyde olsa gerekti . Bun
lar, 'al ıyor, satıyor, kiral ıyor; borç para ve tahıl veriyor; yatırı m , dışal ım, dış
satım, köle ticareti yapıyor; insan ve toprak yönetiyor ve tapınaklarından ül
ke ekonomisinde önemli bir rol oynuyorlardl . ' B
Babil'deki tapınak fahişelerinin hiyerarşisi geniş ve çeşitli bir dizi işlev ve
uzmanl ıklar sergilemekte; eldeki belgelerden bunların tamamı belirleneme
mektedir. Entu ile naditu kuşkusuz en yüksek düzeydeki rahibelerdi; onla
rın arkasından kadiştu (sözcük anlamı kutsal kadınlar) ve yaşamlarını özel
likle tanrıça iştar'a hizmet etmeye adamış bulunan iştaritu geliyordu. Bu
kadınlardan çoğu şarkıcı, müzisyen ve dansçı olarak uzmanlaşıyordu. Bun
lara ek olarak, bir de bazı tarihçiler tarafından yarı-dünyevi fahişeler olarak
tanımlanan ve harimtu denen bir sınıf kadın vardı ki; bunlar büyük olasıl ık
la hem tapınaklarda, hem de sokaklarda çalışıyorlardı. Tapınak harimtu'la
rın ın çoğu anlaşılan birer kÖle; yani savaşta ele geçirilen kadınlardı. Tapı
nakta tapınan alelade erkekler için yine de tanrıçayı temsil etmekle birlik
te; yüksek sınıftan kızkardeşlerinin aksine, tapınak yetkilileri ve rahiplerin
kontrolü altındaydılar. Öte yandan, tüm kutsal fahişeler gibi, harimtu da
cinsel ayinler öncesi ayaklarına serilen yiyecek, şarap, yağ ve değerli mal
lardan oluşan sunularla tapınakları zenginleştiriyorlardı.
Tapınakların dışında yaşayan harimtu'lar tarihin ilk sokak kadınlarıydı. Tica
ri bir temelde, bağımsız çal ışıyorlardı . Böyleyken bile, sokak kadınları yine de
iştar' ın koruması altındaki kutsal kadınlar olarak kabul edildikleri ve kazanç
larını da tanrıçaya yönelik sunulardan sağladıkları için, dinle seks arasındaki
bağlantı sürdü. Metinlerden birinde tanrıçanın şöyle dediği aktarı lır: 'Taverna
nın girişinde oturduğumda ben, iştar, sevgi dolu bir harimtu'yum.' Sokak
kadınları özellikle tavernalarda çalışırdı; bazı taverna sahi plerinin, bol iş ge
tirmesi için tanrıçaya yalvarmak amacıyla özel ayinler düzenledikleri anlatılır.
Eski Mısır'da da tapınak fahişeleri eski yüksek konumlarından yarı-dün
yevi dansçı ve müzisyen konumuna indirgendi ler. Erkek hükümdarlarla ra
hipler güçlerini pekiştirirken , tapınak kadın larının çoğu tapınaklardan kovu
lup profesyonel şarkıcı-dansçı-fahişe grupları oluşturdular. Bunlar, dinsel ve
sosyal bayram yerlerini gezerek her zaman kutlamaların bir parçası olan eğ
lence ve ayinsel seks sağlarlardı. Günümüzde bile Mısır' ın Yukarı Nil bölge
sinde eğlendirici-fahişenin geleneksel tarihi beceri lerine sahip göçebe bir
Kökenler: Thnnça ve Fahişe 13
Klasik Tavırlar:
Eşler, Köleler ve Fahişeler
Asclepiades 2
Tarihte kendisinden önce gelen ler gibi, Antik Yunan da ataerkil sınıf ayrı
mına dayalı bir toplumdu. MÖ 5. yüzyılda klasik Yunan döneminin kent-dev
letlerinde erkek-egemen, köle sahibi bir sınıf hüküm sürüyordu. Yine de,
Batı, Sümerlere, ya da Akatlar veya Asur imparatorluklarına değil de, işte
bu Antik Yunan'a hayranlıkla bakmakta, atalarının onlar olduğunu öne sür
mektedir. Özellikle Klasik Atina, kuşaklar boyu erkek araştırmacılar tarafın
dan Batı geleneklerinin en üstün örneği olarak sunulsa da; döneme, onla
rın bakış açısından daha yakından bakacak olursak, aksi halde kupkuru
olan araştırmacı ların bu dönem hakkında yazmakta neden okul çocukları
kadar hevesli olduklarını anlayabiliriz. Atina yalnızca Batı düşününün en
sevdiği iki kurum olan demokrasi ve akılcı düşünceyi geliştirmekle kalma-
Klasik Tavırlar: Eşler, Köleler ve Fahişeler 17
mış; anlaşılan aynı zamanda da bir tarihçinin sözleriyle; ' insan cinsell iğinin
ne Avrupa'da, ne de başka bir yerde bir daha asla görülmemiş biçimde, gör
kemli ve sınır tanımaz bir diriliş yaşadığı duygusal bir cenner3 olmuştur.
O halde, erkek tarihçilerin kendi erkek entellektüel kahramanları olan es
ki Atina'nın devlet adamlarıyla düşünürlerini, Antik Yunan başkentinin bü
tün rahat ve cinsel yaşam biçimiyle birleştiren; üstelik anlattıklarına göre
bir eğlence ve zevk beldesi olan bir kültürle özdeşleşmelerine şaşırmamak
gerekir. Olup biten pek çOk şey vardı. Varsıl Yunan erkeği açıkça, utanma
dan ve sosyal damgalardan korkmadan , olağanüstü çeşitlilikte cinsel hiz
metlere erişebil iyord u . Elini sallasa tapınak fah işeleri , yüksek sınıftan kibar
yosmalar, dansçı-fahişeler, sokak kadınları, ev köleleri ve hatta bir de ka
rısı vardı. C insellik açısından , altını olan erkekler için, gerçekten de altın bir
devird i . Öte yandan, eski Atin a kadınları için, tabii , bambaşka bir öykü söz
konusuydu : Onlar, ' insan cinselliğinin çiçek açtığı bu devirde' birer h izmet
ç i , aracı ve işçiydiler.
Tarih her zamanki gib i Antik Yunan toplumunda kadı nların rolünü küçüm
semiş ve hatta gözardı etmiş; bu rolü büyük plan içinde önemsiz görmüş
tür. Ancak, Antik Yunan ' a kadınlar açısından bakarsak, farklı, ama daha az
göz kamaştırıcı olmayan- bir manzarayla karşılaşırız. En başta da daha er
ken toplu m larda başlayan. kadın haklarının bastırılması yer almaktadı r.
Yunan m itolojisi öykü ve destanlarında bu savaşım ı anlatır ve atalarımız
olan tüm toplumlarda olduğu gibi, ilk Yunanlıların da tanrıça dininden ol·
dukların ı belirtir. MÖ 2.000 civarından itibaren, b i rbiri ardına H int-Avrupalı
işgalciler ü lkeyi talan edi p beraberinde kendi erkek tanrılarını getird iler. Bu
nun arkasından önceki kültürel düzenler tekrarland ı ; bir süre i ki kültür bir
leşti ve sonunda Yunan dini ile mitolojisi olarak gün ümüze dek u laşan ka
rışım doğdu. H i nt-Avrupalıların bir numaralı ilahı olan baba-tanrı Zeus eski
kültten kalan güçlü tanrıça Hera 'yla evlendi ve birleşik m itolojinin içinde i ki
si sürekli birbirleriyle mücadeleye koyuldular. Zeus tek başına hüküm süre
miyord u ; kendisinden önceki Mezopotamya kralları ve ilahları gibi. erki kut
sal tanrıça ile yaptığı evlilikten kaynaklanıyordu.
Yine de. klasik Atina'nın ortaya çıktığı dönemde, gerçek yaşam artık kut
sallığı yansıtmıyordu ve Yunan erkekleri tanrılarıyla tanrıçalarının güç sava
şımiarını aşmışlardı . Kadınlar, en azından özel ev yaşamları içersinde, er
keklerin sıkı kontrolu altındaydılar. O çok övülen demokrasi kavramı onlar
için geçerli değildi; zira yalnızca mülk sahiplerinin oy hakkı vardı- ve yalnız
ca erkeklerin mülk sahibi olmalarına izin veril iyordu. Kadınların toplumdaki
gücünün böyle doğrudan yadsınması bir dizi erkek diktatörün çabalarıyla
gerçekleşmiş olsa da, Yunan toplumunda kadınların rolünün yerleşip ku
rumiaşmasından özellikle tek bir adam sorumluydu. Bu kişi, MÖ 6. yüzyılın
başında, Atina 'yı görkeminin doruğuna ulaşmadan hemen önce yöneten
BATI TARIHiNDE
Pek çok konuğa kucak açan genç kızlar, varlıklı Korinfin ikna edi
ci hizmetkarları; sizler taze günlüğün altın gôzyaşlarını tüttürüp. aşk
ların cennetteki anası Afrodit'e olan düşüncelerinizle yolluyorsunuz:
O size, kızlar, hiç çekinmeden güzel yataklarda narin ilkbaharın mey
velerini toplama iznini verdi; çünkü aşkın gerekleri karşısında her
şey mÜbahtır,tO
Öte yanda n , Antik Yunanlılar sevgili tanrıçalarını çoğu zaman daha açı k
sözlerle anıyoriardı. O Atina'da Kibar Fahişe Atrodit; Siraküza'da ise Güzel
Kalçalı Atrodit ismiyle bilinirdi . Başka yerlerde çeşitli zamanlarda Deliğin, ya
da Cinsel ilişkinin Afrodit'i ; Üste Binen Atrodit, Kendini Açan Atrodlt ve daha
başka çeşitiemelerde Kıvranan Afrodit ve Gecelerin Afrodit'i olarak anıldı.
Abydos kenti , fahişelerinin çabalarıyla düşman elinden kurtulduğunda (bu
konuda hiçbir ayrıntı bili nmemektedir; belki de hanımlar barış için aracı ola
rak kendilerini sundular. .. ) bir tapınak doğrudan Fah işe Atrodil'e adandI.
Kıbrıs adası da öze l l i kle Atrodit'le bağlantı l ı olarak anılmaktad ır.
(Chambers 20. Yüzyıl Sözlüğünde 'Cyprian (Kıbrıslı): Hafifmeşrep kadm'
22 BATI TARİHlNDE FAHlŞELER
şeklinde verilir.) Bir zamanlar eski tanrıçalar iştar ile Astarte'nin erotik ayin
lerinin kutlandığı yerlerde, artı k Yunan tanrıçasına tapınanlar eski gelenek
leri sürdürüyorlard ı. Afrodit'in adayla olan bağlantıları o kadar güçlüydü ki,
aşağıdaki gibi o, öykü ve destanlarda genelde ' Kıbrıslı' olarak anılırdı.
Yüksek sınıftan bağımsız bir fahişenin yaşamında herhangi bir Yunan va
tandaşının karısının yaşamına göre bazı avantajlar vardı. Solon'un bütün
fahişeliği kontrol altına alma çabalarına rağmen, binlerce kadın bağımsız
çalışıyor ve yasa koruyucuların sürekli baskısına hedef olsalar da , tam bir
cinsel ve ekonomik özerkli k içinde yaşıyoriardı. Bunlar, Antik Yunan 'da
bunu yapabilen tek kadınlardı. Bu bağlamda, tarihin ilk feministleri olarak
nitelendirilmeleri de yanlış olmaz.
Bu kadınlar arasında en ünlüleri ve en çok saygı görenleri hetairae'ydi
(sözcük anlamı 'erkeklere eşlik edenler'). Bunlar, Antik Yunan 'ın güzelli kle
ri ve sevişmedeki ustalıklarıyla olduğu kadar, zekalarıyla da nam salan seç
kin fahişeleriydi. Bu kibar fahişelerin yüzyı llar boyunca tarihçilerin i ıgisini
çekmesine şaşırmamak gerekir: Serbest ve lüks yaşamları evli kadınların
yalnızl ı k ve u nutulmuşluğuna daha büyük bir zıtlı k oluşturarnazdı. Victoria
dönem inin muhafazakar, hoşgörüsüz yazarı Dr.Sanger ile radikal feminist
Jess Well s gibi görüş ve inanışlarında taban tabana zıt i ki yazar bile
hetairae'nin 'zeki , espri l i , hazırcevap ve eğitimli' olduklarını kabul ederler.
Bunlar, 'Atina toplumunda kendi işlerini kendileri yönetmelerine izin veri
len; istedi kleri zaman, i stedi kleri yerde sokaklarda gezinebilen tek kadın
lardı. Oyunlara, tören ve konuşmalara gider; i stedikleriyle, istedikleri za
man konuşur ve Antik Yunan'daki entellektüel etkin l iklere katılırlardı: 13
Bu kibar fahişelerin çoğu muazzam birer servet sahibiyd i : Yunanistan'da
doğmuş olmasına rağme n , yaşamının büyük bölümünü Mısır'da geçirm i ş
olan Rhodopis mesleğinde öyle b i r servet edinmişti ki, kendi özel piramiti
ni yaptırabildi. Thais, Büyük i skender' in metresiydi ve onun ölümünden
sonra Mısır Kralı Ptolemy'nin kraliçesi oldu. Bu kadınlar en büyük Helen
ozanlarının, sanatçı ve devlet adamlarının metresi ve 'esin perisi' oldular.
Theoris ile Archippe, tiyatro yazarı Sofokles'in sevgilileriydi. Filozoflar
Diyojen ile Aristippu s , Büyük lais'in peşinden koşarken, kızı Küçük lais'in
de bir dizi sanatçı ve hatipten oluşan bir hayranlar ordusu vardı. Kibar fa
hişe Peitho, Siraküza hükümdarı H ieronymus ile evlendi ; Pythioni ke Babil
Kraliçeliğine yükseldi ve ölümünden sonra bir başka hayranı olan Tharpos
Kralı Harpalos tarafından adına büyük bir anıt yaptırıldı.
Hetairae Atina'da işlerini açık açık yürütüyor; hem devlet genelevlerin
den, hem de tapınaklardan bağımsız çalışıyorlard ı . Günümüzdeki dergi
i lanlarının yerine, genelde çok güzel bir mezarlı k bahçesi olan Ceramicus' u
kullanıyorlard ı . Her kibar fahişen in mesajlarını yazdığı b i r taşı vardı ve her
24 BATI TAR:tuINOE FAHIŞELER
sabah bir müşteri ona övgüler düzer, yanısıra buluşma zamanı ve yeri gibi
daha pratik bilgileri de yazard ı . Fahişenin özel hizmetçisi bu mesajı hanım 1-
na i letir ve uygunsa, kadın aynı gün daha sonra müşterisiyle mezarlıkta bu
luşmayı ayarlard ı . Akşamları bahçe güzel kadınlar ve m üşterileriyle dolar;
flört eder, şakalaşır, pazarlı k yaparlardı.
Kibar fahişelerin arasıra kendilerine sahip çıkmaya çalışan müşterilerle
sorunları oldurd u . Athenaeus zekasıyla tanınan Mania i s i m l i bir
hetairae' n ı n öyküsünü anlatır. Mania'nın sevgilisi olan atlet Leontiscus,
onunla birl ikte olan rakiplerini kıskanmaktadır. Mania, bir başka atlet olan
Antenor'u yatağı na aldığında, Leontiscus öfkelenir, ona tek başına sahip
olmak istemektedir. Mania hiç istifin i bozmadan tatlı l ı kl a şöyle der: ' Dert
etme, sevgilim; ben yalnızca i ki güreşçinin, i ki Olimpiyat şampiyonunun tek
bir gece içinde neler yapabileceklerini görmek istemiştim. '
B u kibar fahişelerin çOk iyi birer işkadın ı oldukları d a söylenir. Bu, onları
açgözıü ve zalim kadınlar olarak çizen pek çok tarihçinin gözünde bir baş
ka eksikliktir (tabi i bunların tümü , işadamlarında olsa takdir edilecek ' ha
talardır'). Alciphron'un Letters of Courtesans (Kibar Fahişelerin Mektupları )
adlı eserinden alınan b i r öyküde fahişe Petale nekes patronuna kendi eko
nomik gereksi nmeleri konusunda yazar: 'Keşke bir fahişe gözyaşlarıyla evi
ni çekip çevirebilseydi. Sizin yüzünüzden döktüğüm yaşlarla iyi yaşardım o
zaman. Ancak şu durumda, bana gereken para, giysiler ve hizmetkarlardır.
Ne yazık ki ben Myrrhinus'da bir malikane miras almadım, gümüş maden
Ierinde h issem de yok. Beni m yalnızca kazandığım param ve sevgililerimin
bana verd ikleri , gözyaşlarıyla lekelenmiş basit armağanlar var. ' 14
Kendisini benzer bir durumda bulan fahişe Philumena da müşteris i
Criton'la açıkça yüzleşir: ' Neden uzun mektuplar yazıp zahmete giriyorsun?
Ben elli altın istiyorum, mektup deği L . Beni seviyorsan, öde; ama paranı da
,
ha çOk seviyorsan, o halde artık beni rahatsı� etme. Elvedaı 15
Erkeklerin sevgil ilerinin cinsel hizmetleri karşılığında para ödemeye istek
sizlikleri anlaşılan Antik Yunan'da da bugünkü kadar güçlüydü. Metresinin
hem parasal, hem de cinsel hayatı üzerindeki gücünden usandığı belli olan
isimsiz bir müşteri, sonunda ıslak rüyaların hayal alemine çekilir ve şöyle der:
çok sanatçıya esin kaynağı olmuş, pek çok Afrodit heykeline ve portresine
modell i k etmiştir. Bu sanat eserlerinin en ünlüsü olan ve sevgilisi tarafın
dan yapılan Afrodit heyke l i , bugün hala klasik çağın belki de en kusursuz
yontusu olarak kabul edilmektedir. Kendi devrinde bu heykel bütün Helen
dünyasında yankı uyandırmış; çünkü Praxiteles tanrıçayı geleneksel biçim
de peçeli olarak değil de, çıplak betimlemişti. Heyke l i sipariş eden Kos
adası halkı bunu reddedi p daha muhafazakar, örtülü bir heykeli yeğledi ler.
Öte yandan, Knidos kenti onu büyük bir istekle aldı ve çok güzel bir bahçe
de sergilenen heykel , zaman içinde büyük bir gelir kaynağı oldu. Taştan
Afrodit'te 'ozanları n , i mparatorların ve tekneler dolusu turistin Knidos sığı
nağında oyalanmasına neden olan . . . duygusal bir titreşim, 17 vard ı .
Fahişe Phyme dinsel ayinlerde de Afrodi f i temsil ederdi. Bu rolüyle
Atina'da çok sevil iyordu; Sanger de onun 'son derece gözde' olduğunu söy
lemektedir. Poseidon ile Afrodit festival indeki rolünü şöyle anlatır: 'Bir nok
tada . . . her zamanki elbisesiyle deniz kıyısındaki tapınağın basamaklarında
beli rdi ve kalabalığın önünde ağır ağır soyundu. Sonra kıyıya gitti, suya
daldı ve kurban sundu ... bir deniz perisi gibi geri dönüp saçlarından kolla
rına ve bacaklarına damlayan suları kurulad ı ve bir an için kalabalığın karşı
sında durdu. Halk heyecan içinde kendinden geçmiş bağırırken, güzel rahi
be tapınağın içindeki bir hücrede gözden kayboldu . ' ls
Bu bölümde Sanger (anlaşı lan kendisi de 'heyecan içinde kendinden geç
m i ş ' bir h alde) Afrodit' in daıgaların içinden çıkmasının temsil edi ldiği ayini
anlatmaktadır. Atinalılann gözünde Phyrne 'nin ayinsel striptizi onu tanrıça
larının canlı temsilcisi yapıyordu ve bu nedenle de büyük saygı görüyor olma
l ıydı . Yine de güzel fahişe, Solon'un bağımsız fah işelere karşı olan yasala
rına ters düşmekten kaçamadı ve Afrodit olarak performansının kutsal gi
zemlere saygısızlı k olduğu gerekçesiyle mahkemeye çıkartıldı. Bu, düzmece
de olsa, idamıık bir suçtu. Düzenlenen mahkeme Antik Yunan'daki üst sınıf
erkeklerin hetairae'ye yönelik tutumlarının belirsizliğine klasik bir örnektir.
Phryne'nin davası kötü başladı. O bir fahişeydi , gözalıcı bir görkem için
de yaşıyordu; eğitimli ve bağımsızdı- kısacası, ezik ve gözden ırak olması
gereken örnek Atinalı kadının tam tersiydi. Düşmanları ona verip veriştirdi
ler. Sonunda, dava artık kaybedilmiş görünürken , avukatı Hyperides onu
kurtarmak için son bir çaresizce girişimde bulundu: Dramatik bir edayla ka
dının elbisesini yırtıp çıplak göğüslerini mahkemeye gösterd i . Hyperides,
tanrıçanın armağanı olduğu açıkça bel l i böylesi bir güzelliğin herhangi bir
dinsel töreni kirletemeyeceğini savundu. Yargıçların hepsi de bunu onayla
d ılar; onlar açısından Phyrne'yi mahku m etmek Afrodifi mahkum etmekten
farksızdı ve tanrıların gazabından korktukları için buna cesaret edemezler
di. Phyrne aleyhindeki bütün suçlamalar geri alınd ı ve kadın beraat etti.
Solon'un yasalarıyla başı derde giren bir başka hetairae da Aspasia'ydı.
26 BATI TARİHıNDE FAHışELER
Oyun yazarı Cratinus 'a 19 göre, ' utanmaz bir fahişe' olan Aspasia belki de
klasik Atina' nın en ünlü kadınıdır. Atina'nın hü kümdarı Perikles 'in metresi
olan Aspasia, son derece iyi eğitimli ve parlak bir filozof olmasıyla tanınırdı.
Herhangi bir erkek entellektüelden hiç aşağı kalmıyordu. Tarihçi Plutarkhos
onu 'devlet ve hükümet işlerini çok iyi bilen bi ıge bir kadın' olarak överken,
filozof Sokrates dostlarıyla öğrencilerini sık sık Aspasia'nın derslerini din
lemeye götürürdü. 'Saygıdeğer' bir Atinalı kadın için böyle bir şeyin hayal
bile edilemeyeceği bir dönemde, özellikle hatipliğiyle nam salmıştı.
Sevgi lisi Perikles ölünce, Aspasia o günden bugüne akıcılığıyla ün kaza
nan bir konuşma hazırladı ve cenazede sundu. Ancak, Perikles hayattayken
sahip olduğu güçten dolayı onu kıskanıp nefret eden çoktu. Özellikle Atinalı
'erdeml i ' eşler onun burnunun biraz sürtülmesini istiyorlardı. Kaçınılmaz
olarak, bunlar Aspasia'nın mahkemeye düşmesine neden oldular. Aleyhin
deki suçlamalar 'dine saygısızlık' ve genelev çalıştırmaktı; ancak o da da
vayı kazanıp beraat etti- ne de olsa, eğitimli erkekler 'hayat arkadaşların
dan' uzak kalmayı istemiyorlardı .
Aspasia'ya yönelti len suçlamalar Phryne'yi mahkemeye düşürenlerle aynı
olmakla beraber, Aspasia örneğinde 'genelev çalıştırmak' suçlamasının da
bulunması iıgi nçtir. Aslında Aspasia işleyen bir genelevin değil, hetairae
adaylarının eğitim görüp sanatların ı öğrendikleri bir gynaceum' un başın
daydı. Aspasia'nın gynaceum' unda yaşayan kızlar sevişme sanatında usta
laşmanın yanısıra, edebiyat, felsefe ve güzel konuşma sanatlarıyla bilimle
rini de öğreniyorlardı. Bu öğrenciler daha sonra Antik Yunan 'ın en akıllı ve en
bilgili kadınları oldular. Radikal feminist tarihçi Jess Wells bile Aspasia'nın
evini 'kadınların bütünüyle soyutlanıp her türlü entellektüel ve kültürel et
kinlikten yoksun bırakıldı kları , tartışmalar sırasında konuşmayıp görülme
,
meleri gerektiğini öğrendikleri bir toplumdaki ıD ilk kadın sığınaklarından
biri olduğunu kabul etmekted ir.
Gynaceum Aspasia'yı ve diğerleri n i , 5. yy'daki Atina'nın 'altın' çağından
birkaç yüzyıl önce varolduğu bilinen ünlü kadın-merkezli koiejiere bağlar.
Şiirlerinde Afroditin en büyük savunucusu olan ve tüm Antik Yunan ozanla
rının en sevilenlerinden Safo'nun MÖ 6. yüzyılda Midilli adasında böyle bir
okulu vardı. Genç kızlar yarımadadaki evlerini ve ai lelerini terkedip Midil
li 'ye taşınır, orada devrin en önde gelen kadın aydınları tarafından ileri dü
zeyde eğitilirlerdi. Afrodit tapınağının yanında genç hetairae adayl arının eği
tilmesi için bir oku lu bulunan Korint'te de aynı ölçüde tanınmış bir kurum
vardı. Burada genç kızlara hem bilimsel konular, hem de tanrıçaya adan
mış aşk sanatları öğretilirdi.
Antropolog Paul Friedrich'e göre bu beceriler arasında 'sevişmedeki çe
şitl i pozisyonlar ve hareketler. . . şarkı ve dans usulleri , saç tarama sanatı,
yağ ve kozmetik maddelerin kullanılması . . . afrodizyak içecek ve yiyecek-
______ ---=KI
= as=ik
=-Th-:c v'::"lr"-"la...f:
""-' "'-
.= Eşl�r, Köleler ve Fahişeler 27
ler ... (ve) özellikle de şarkı , duygusal paylaşım, duyarl ılık ve düğünlerle i ıgi
,
li şiir türlerinin yazılıp okunmasl 21 bulunuyordu.
Başka kaynaklar bu etkileyici l isteye ebelik, bitki uzmanlığı ve aromate
rapi becerilerini de eklerier. Antik Yunan'ın kibar fahişeleri zevk almak,
tedavi ve insanların duygularını paylaşmak sanatların ı ; yani , her düzeyden
insan i l işkilerin i canl ı tutmayı meslek edi nmişlerd i . çoğu zaman bild iklerini
kendi kızlarına aktarırlardı. Aspasia ile diğerlerinin terk edilmiş kız bebekle
ri alıp hetairae olarak yetiştirdikleri de bilinmektedir.
Fahişeler kültürünün ruh u , Safo'nun şiirlerinden günümüze kadar ulaşan
parçalarda görülebilir. Safo, Friedrich'in sıraladığı konularda pek çok şiir
yazmıştır. Heteroseksüel ve lezbiyen aşktan kendi kızı Cleis için h issettiği
şiddetli , korumacı ve şefkatli ana sevgisine dek, aşkın her türlüsü hakkın
da şiirleri vardır. Safo'nun eserleri duyguların her türlüsünü kutluyor ve
ister hetero- ya da homoseksüel , ister annelik; aşkla arzunun farklı biçim
leri arasında kesin çizgiler çizilmiyordu. Klasik çağdaki hetairae de işte bu
geleneği m iras almışlardır. Bunun sonucunda, Safo'nun kendi zamanından
günümüze dek tarihçilerin onu sürekli bir fahişe (damgalama amacıyla) ola
rak n itelemiş olmaları iıginçtir. Öte yandan, Safo'nun herhangi bir biçimde
fahişelik ettiği yolunda h içbir kanıt bulunmamaktadır. Anlaşı lan , kadınların
eski kültürel geleneğiyle özdeşleşmek o zaman da, bugün de, eğitimli ço
ğu erkeğin gözünde bir kadını mahkum etmek için yeterli olmaktadır.
Solon'un yasaları, yeni oluşmaya başlayan bir aydın lar grubu olan filozof
ların görüşlerinden de büyük destek görüyordu . Bunlar yeni, 'akılcı ' bir dü
şünce ve dünyaya bakış açısı getirmeye hevesliydiler. Bu en yeni bilim olan
felsefe, evreni bir takım soyutlamalara indirgiyordu. Dünya eskiden hayal
ler ve şiir aracılığıyla görülen; ruhlar ve olağanüstü varlıklarla dolu bir yer
ken , 6. yüzyı ldan sonra bu bakış açısı değişmeye başladı. Ü stelik, bu deği
şim çok hızlı oldu. Çalışmalarında bu değişimi yansıtan Pitagoras herşeyi
birbirinin zıddı soyut i kilem lere bölüyordu: Aydınlık/karanlık, tek/çift,
akıı/madde, sol/sağ, iYi/kötü ve kaçınılmaz olarak da, erkek/dişi. Bu ikili
düşüncenin kul lanışlı bir sonucu da Solon 'un 'ahlaksal' gerekçelerle kadın
lara karşı aldığı önlemleri haklı çı karıyor olmasıyd ı . Bu kurama göre, ruh
(erkek), tenden (kadın) üstündür, deniyordu; ve buna bağlı olarak da, tenin
arzuları evrenin 'dişi l ' yarısında bulunan kökenleri nedeniyle lekeleniyordu.
Bedene, cinselliğe, kadınlara ve doğal dünyaya karşı akla dayandırılan bir
korku, Yunan düşününün temelini oluşturdu. Pitagoras ile öğrencileri erkek
lerin 'tenin hakimiyetinden kaçarak' kendi lerini geliştirmeleri gerektiğini öğ
retiyorlardl. 23 Yunan düşünürleri 'zevki altetmenin' erdemlerini övmeye baş
ladılar; hatta bazıları evlilik çerçevesinde ve üreme amacıyla olmadıkça,
cinsel ilişkiyi de doğruca yasaklama yoluna gittiler. Aslında bu da, iıginç bir
biçimde Hıristiyanlığı öngörüyordu.
Ancak, Atina'nın büyük düşünürlerinin yüksek ülküleri gerçek yaşamda
pek ender uygulanıyordu. Genelde 'akılcıların' çoğunun metresleri vardı ve
bunlar entellektüel açıdan kendilerine denk olanı seçiyorlardı. Konuşma ve
yazılarında fahişeliği yerseler de, anlaşı lan kendi cinsel zevkleri sözkonusu
Olduğunda, üstün erkeksi ilkelerinden vazgeçmeye hazırdılar.
Athenaeus, bir partide dansçı kad ınlardan etki lenmediğini iddia eden bir
filozofun öyküsünü anlatır. Filozof bütün geceyi içerek geçirmiştir. Ancak
daha sonra, fahişeler hizmetlerini konuklara açık arttırmaya çıkardığında,
filozof belirli bir kızı bir başka müşteriye sattığı için arttırmayı yönetenle
yumruk yumruğa gelir. Platon 'un Devlet' inde tanımlanan ütopyada fahişe
lere yer olmasa da, büyük adamlar yine de gerçek yaşamda onlardan vaz
geçem iyorlardı: Platon'un metresi kibar fahişe Archeanessa'ydı.
Alciphron'un Letters of Courtesans adlı eserinden al ınan bir öykü, çoğu
filozofun fahişeler konusundaki çifte standartlarını hicvetmektedir. Kibar
fahişe Thais sevgilisi Euthydemus'un felsefeyle uğraşmak için kendisini
terketliğinden yakınmaktadır. Mektubunda, felsefe bilimine karşı zevk sa
natlarını ustalıkla savunur:
Klasik Atina'da yalnızca erkeklere özgü şölenler çok modaydı ve sık sık
veri l i rdi. Sevgili eşleri güvenli bir şeki lde evlere kapatıldıklarından , Yunan
erkekleri başka yerlerde zevk peşinde koşmakta özgürdüler. Bu partilerde
au/etrides denen dansçı-müzisyen-fahişelerden oluşan gruplar tarafından
eğlendiri l irlerd i . Bu kadınlar flüt, davul ve zil çalar, Ortadoğu 'nun duygusal
dansları nı yaparlardı (çoğu , Anadolu 'daki kentlerden toplanan kölelerdi).
Eğlenceden sonra erkekler göstericilerin cinsel hizmetlerinden yararlanmak
için birbi rleriyle yarışırlard ı . Tarihçi Henriques özlemle şöyle der: ' insan sah
neyi tahmin edebi liyor-zengin ve egzotik yiyecekler, sürekli akan şarap, garip
bir biçi mde heyecan veren müzik ve hepsinden öte , yarı çı plak kızların dans
ederken yaptıkları kışkırtıcı hareketler. ' 26 Gerçek bir çapkınlar cenneti.
Kahvaltı partileri de zaman geçirmek için çok modayd ı . Athenaeus bunlar
dan birinde yaşanan şu 'utanç verici ' sahneyi anlatır: ' içki su gibi akarken
diğer gösterilerin yanısıra , Tesalyalı dansçılar geldi. Bunlar, kendi adetleri n
ce yaln ızca bel lerine bağlad ı l ları bir kumaş parçasıyla dans ediyorlardı ve
başka giysileri yoktu. Yaşlı erkekler kend i lerini tutamayıp ayağa fırladı lar ve
gözlerinin önündeki harika manzara karşısında bağırdıl ar . . . sonra başka
pek çok bayağıl ı k yapmaya girişti ler. ' Athenaeus'un bu kez muhafazakarlığı
tutar ve ayrıntıları yazmaz.
Kuramsal olarak au/etrides köleydiler ama popülerlikleri ve kazanma güç
leri o kadar fazlayd ı k i , çoğu özgürlüklerini satın alıp kendilerine büyük
servetler edinmeye girişti ler. Evleri lükste ve güze l l i kte çoğu zaman
heairae' nin evleriyle boy ölçüşebi l iyord u . Au/etrides istedikleri yerlerde otu
rabil iyor ve hetairae gibi , bazı müşterileriyle uzun süreli ilişki lere girebil iyor
l ardı . içlerinden çoğunun ünlü ki bar fahişelerinkine denk düzeye yükseldik
leri söylenir. Bunlardan fahişe Lamia meslek hayatı na bir au/etrides dans
Çlsı olarak başlamış ve o kadar başarı l ı olmuştur ki, Mısır Kralı Ptolemy ile
Makedonya Kralı Demetrius'un gözdeliğine yükselmiştir. ikincisi üzerindeki
etkisi anlaşılan öyle büyüktü ki, Demetrius'un yaln ızca metresinin sabun i h
tiyaçlarını karşılamak için Atina'ya özel bir vergi koyduğu söylenir.
Klasik Tavırlar: Eşler, Köleler ve Fahişeler 3ı
Alci phron iki auletrides arasındaki yarı-şaka erotik bir yarışmayı anlatır
ken , bize bu hanımların yetenekleri konusunda b iıgi vermektedir:
Roma Sirki:
Imparatorlukta Seks Ticareti
Plautus
B atılı araştırmacıların sevdi kleri ikinci büyük klas i k uygarl ık eski Roma'dır.
Yazar Reay Tannah ill'e göre bu imparatorluk, 'insan l ığın yarattığı en zarif ve
en mantıklı yapıdır. ' Roma toplumu ve kültürü, MÖ 8 . yy' ın minicik kent-dev
letinden MS i l k beş yüzyılın dev imparatorluğuna dönüşüm tarihini incele
yen yazarlarla araştırmacıları büyülemiştir. Öte yandan, Romalılar aşırı de
recede zevk düşkünü olduklarından, o kadar h ayranl ı k duyulan 'zarif ve
mantıklı yapının' yanısıra, o lağanüstü ve karmaşık bir çeşitli l i kte cinsel uy
gulamalar da yaygınlaşmıştır. Bunları sapıklık olarak kestirip atmak aslında
h afife almak olur; zira o zamana dek bilinen her türlü ahlaksal ve cinsel
kavramı çiğneyip atmışlardır. Çok sayıda insana sah i p olmak, yönetici sınıf
ların en inanılmaz haya llerini bile uygulamaya geçirmelerine olanak tanımış
ve bunu büyük bir zevkle yapmışlardır. Öte yandan, kentin büyüklüğü; geliş
mes i n i n doru k noktasında 2.5 milyon nüfusa u laşması, fahişeliğin de çok
büyük bir ölçüde gel işmesini desteklemiştir. Eski Roma'da hayat ucuz,
seks daha da ucuzdu ve Roma aristokrasisi her ikisinin de tadını sonuna
kadar çıka rtmaya hevesliydi .
Romal ı l arın cinse l l iğe yönel i k tavırlarını v e fah i şe liğin toplum içindeki
yerini a n l amak için, Roma kültürünün gel işmesini en baştan incelemek
yerinde olur.
34 BATI TARtHtNDE FAHtŞELER
Diğer tüm eski uygarl ı klar gibi , Romalılar da i l k başta kabileiere bölün
müşlerd i . Tüm halkın genel adı olan Latin sözcüğü, ırkın i l k kraliçesi olan
Latia'dan geliyord u . Bu, kabilelerin anaerkil olduklarının da göstergesiyd i .
Efsaneye göre , kabilenin anası Acca Larentia , toprağını Romalılara bırak
mıştı. Larentia'nın da 'soylu fahişe' olarak nitelendiril mesi i lginç olup, Ro
ma'nın tarihöncesinde de eski tanrıça dininin varlığına işaret etmektedir.
Kabilenin anası ve toprağın sahibi olan Larentia'nın da o dinin i leri gelen
rahibesi ol ması olas ı l ığı büyüktür
Diğer tüm Akdeniz uygarlıklarında olduğu gibi, tarihöncesi Roma'da da
mülk ve i ktidar kadın soyundan gel iyordu ve en eski krallar ancak toprağı
ve tahtı m i ras alan kadınla evlenmek yoluyla saltanat sürebiliyorlard ı . Bu
rada da erkekler ataerkil evl i l i k biçi m lerini kurumlaştırarak kadınları bastır
mayı ve kontrolü ele geçirmeyi başardılar. Ancak, Roma'da bu devrim özel
likle pek ani ve şiddetli oldu. Sonuçta, erkek hükümdarlar eski dünyan ın en
sert bazı ataerkil yasalarını getird iler. Antik Yunan'ın erkekleri gib i , Romalı
erkekler de toprak mül kiyeti ve kendi özel yasaları aracılığıyla gücü tekelle
rine aldılar. Öte yandan, Roma'da paterfamilias, yan i sözcük anlamıyla
'ailenin babası/sahibi ' , eşi , çocukları ve köleleri üzerinde her türlü hakka
sahipti. Bu haklar o kadar genişti k i , yasalar babaya aile üyelerini ölüme
mahküm edip öldürme hakkını bile tanıyordu. Rom a ' n ı n en eski dönemle
rinde bunun pek çok örneği bulunmakla birl i kte, i mparatorluk gelişip büyü
dükçe yönetimdeki aristokrasi de daha sakinleşti . Dizginler büyük ölçüde
gevşetildi ve daha eski , s ı kı yasalar yürürlükten kalktı.
Romalı üst sınıflarda nikahlı eşler Yunanl ı hemcinslerinin aksine, evlere
hapsed ilmiş ya da sosyal yaşamdan sürgün edilmiş değil lerd i . (Sözde
kocaların ı n rızasıyla da olsa , ) sık sık çıkıp gezinirler; tiyatrolara gider, tapı
naklarla mahkemeleri ziyaret ederlerd i . Genelde aile evinde özel öğretmen
lerden eğitim almalarına izin veri l irdi . Romalı kadınların Yunanl ı hemcinsle
rinden daha özgür oldukları kuşkusuzdu ve kaderin bir ci lvesi olarak, bu
özgürlüğü onlara tanıyan da Roma'nın ataerkil toplum yapısıyd ı . Yunan'da
tüccar sınıfı eski aristokrasiyi iktidardan etmekte başarılı olmuşken,
Roma'da üst sınıfa kimse asla meydan okumad ı . Aristokrasi de soylarının
süreceğinin güvencesi içinde, kentte herkesin izleyeceği kuralları beli rleme
ye koyuldu. Bu, MS 4. yy'da Hıristiyanlığın yükselişine dek sürdü
Romalı kad ınlar da bu nedenlerden ötürü mağrur ve kişili kliydiler. Özgür
lüklerine o derece değer verirlerdi ki, i l k imparator Augustus özell ikle üst
sınıflardan kadınları evlenip çocuk doğurmaya zorlamayı hedef alan yasalar
çıkardığında, çoğu gönüllü olarak fahişeliğe kaydolup kendilerini bu kurallar
dan kurtarmayı yeğledi ler. Bu arada aşağı sınıflar da bütün ataerkil evli l i k
biçimlerini gözardı edi p atal arının cinsel adetlerini sürdürmeyi yeğl iyorlard ı .
Roma Sirki: Imparatorlukta Seks Ticareti 35
Otto Kiefer Eski Roma 'da Cinsel Yaşam isimli kitabında şöyle anlatır: 'Bağ
layıcı bir birleşme olarak evl i l i k ( halk tarafından) kuşkusuz bilinmiyordu. Bu
doğrultuda, çocuklar anneni n a ilesine ait oluyorlard ı . BU ... n i kahsız i l i şk i son
zamanlara kadar Roma'da varlığını sürdürdü ve yaygın bir serbest aşk s iste
minin temelini o luşturup, çok geçmeden farkl ı fuhuş biçimlerine dönüştü . ' ı
Aslında, iş bu kadarla da kalmıyordu. Rom a ' n ı n yayıımacı pol itika ları ,
kente m u azzam sayıda ve sürekli seks işçisi akını anlamına geliyordu.
Yabancı sömürgelerin fethedi lmesi yalnızca birbiri ardına daıgalar hal inde
binlerce kölenin kente a kı n etmesine neden olmakla kalmıyor; MS b i rinci
binyı l ı n başındaki genişleme döneminin savaşları sırasında topra klarından
koparılan köylülerin de çaresizce bir ücretli i ş peşinde kente doluşmalarını
kaçın ı lm az k ı lıyord u . Bu 'özgür yoksullar' bazı bakımıardan kölelerden bile
kötü durumdayd ı l ar; çünkü köleler en azından kendilerini birer yatırım o l a
rak gören efendileri tarafından beslenip barındırı lıyorlard ı .
Eski köylüler içi n kentte yaşamak güçtü . işsizlik çok yaygındı ve çoğu dev
letin dağıttığı tahı ı la yetinmek zorunda kalıyordu. Bu koşullar altında , içlerin
den çoğu kaçınılmaz olarak fuhuşa yöneliyordu. Bu durumda bile, eski Ro
ma 'daki seks işçi leri nin büyük bölümü (kentin işgücü nün çoğu gibi) özgür
doğmuş köylüler deği l , kölelerd i . Roma'yı eski dünyanın gördüğü en büyük
ve en zengin i mparatorluk haline getiren de, i şte bu kölelik sisteminin akla
hayale gelmemiş ölçüde sömürü l mesiyd i . Kentin gücünü yüzyıl lar boyu ko
rumasını da yine kölelik sağlad ı . Kesin m ülkiyet kavramını ilk kez Romalı
hUkukçular ortaya attılar. Bu kavram kölelere uygulandığında, onların yasal
açıdan birer nesne olması; birer hayvandan ve hatta araçtan farklarının ol
maması anlamına geliyordu. Köle sahibinin hakları eskinin aile babasını an
d ırıyordu ve kölelerin ezilmesinin eşlerin ezilmesinden daha etki n sonuçları
olmasının tek nedeni, Roma im paratorluğunun varlığının buna dayanmasıyd ı .
Klasik Yunan ' ın aksine, Roma'da asla demokrasi gelişmedi ve b u neden
le kentin politik iktidarı h iç bir zaman kalabalık bir orta sınıfa yayılmadı.
imparatorluğun bütün varlığı süresince küçücük bir aristokrasi i ktidarda
kaldı . Kend ilerini birer tanrı olarak i lan eden im paratorlar gücün bu aynı an
da hem yayıl m a , hem de yoğunlaşmasına kusu rsuz birer örnektirler: i mpa
ratorlar kendilerini tüm d ünyanın efendisi olarak görüyorlar ve dolayısıyla is
tekleri tanrısal irade sayılıyord u . Onlar da bunu m u azzam sayıda köleden
oluşan bir aşağı sınıf üstünde acımasızca kullanıyorlard ı . Roma dünyasının
pek b i l inen zali m l iği, büyük ölçüde aristokrasinin köle nüfusu üstünde her
türlü kaprisini tam bir özgürlükle gerçekleştirebi lmesinden kaynaklanıyor
d u . Kitlelere yöne l i k bir eğlence biçimi o l arak her gün insan yaşamları n ı n
ziyan edi l d iği sirklerin dehşeti pek i y i bilinmekteyken , bunlara en tepede ki
lerin örnek olduğu kabul edilmelidir. Sosyal ve ahlaksal davranış kuralları
36 BATI TARiHiNDE FAHışELER
çal ışan umumhanelerde kendini satard ı . Efsaneye göre, sabah olup genelev
ler kapandığında Messalina cinsel açıdan hala tatmin olmaz ve zaman za
man kapı dışarı atılması gerekirmiş. En bilinen olayı da cinsel dayanıklıl ığıy
la tanınan bir fahişeyi tutup, tek bir gecede kimin en fazla erkekle yatacağı
konusunda onunla yarışmaya girmektir. Yarışmayı imparatoriçe kazanmıştı .
Eski Roma 'nın sözde tanrısal aileleri böyle örnekler oluştururken , impa
ratorluğun her tarafında cinsel açıdan ölçülül davranışlarda bulunmanın
olağand ışı olmasını yadırgamamak gerekir. Roma bir kez dünyanın en bü
yük gücü haline geldikten sonra, iktidardaki sınıfın arzularına gem vurup te
keşli evliliklere katlanması için hiçbir neden kalmamıştı. Rahatlayıp cinsel
açıdan kendilerini özgür bırakmak isteyerek her yaştan erkek fahişelerle,
cariye ve kölelerle cinsel i l işkilere girmeyi yeğledi . Çevrede her zaman ar
zularını tatmin edebilecekleri birileri vard ı . Ozan Horace şöyle diyordu:
Bir kez daha efendilerinin cinsel aşırılıklarına göğüs gerenler, köle ve hiz
metkarıar sınıfı oldu. Bu talihsiz kadın ve oğlanlar için tecavüz ve cinsel is
tismar hayatın günlük gerçeklerindendi . Belki de tek kurtuluş umutları ka
ÇıP isimsiz fahişeler olarak sokaklarda ve genelevlerde çalışmaktı. Bu bi
çimde en azından cinsel hizmetlerinin karşı lığında para alabilirlerd i .
yor; Romalı kadınlar da sık sık gelip lüks içindeki bomboş yaşamlarının yol
açtığı sıkıntı ve stresi üzerlerinden atıyorlardı.
Aşağı sınıftan bir fahişe için sokak, kentin kayıtlı genelevlerine oranla çok
daha iyi bir çalışma ortamıyd ı . Fuhuş evi genelde küçük bir binaydı ve da
ha şık semtlerde fahişelerin odaları göıgelik bir avlunun çevresine dizi l i
olurdu. Daha basit yerlerde ise koşullar da s o n derece basitti : Küçük b i r
koridordan fahişelerin hücrelerine gidi lird i . Hücreler d e küçücük, l o ş ve ha
vasız yerler olup, azıcı k eşyası bazen yalnızca bir lamba ile yere atı lmış bir
kaç minder ve örtüden ibaretti. Her hücrenin kapısında bir tabela asıl ıyd ı :
Bir tarafında kadının ücreti yazı l ı r, diğerinde ise u m u m i tuvaletler gibi, meş
gul yazısı bulunurdu. Genelevin dışına, yapılan işi duyuran süslü ve belirgin
bir tabela asıl ır; içinde erotik heykel ler ve duvar resim leri bulunurdu. Müş
terinin hayaıgücüne pek az şey bırakı l ırdı ; lambalar bile kanatlı cinsel or
ganlar biçiminde olurdu.
Kendilerine kaydolmaya isteksiz fahişeleri taciz etmenin yanısıra, gene
levler arasında 'düzen i ' sağlamak ve yasal çalışma saatlerine uyup uyma
dıklarını kontrol etmek de aedile' nin görevleri arasındayd ı . Bu saatler
öğleden sonra üçten, ertesi sabah şafak sökene dek uzanırd ı . Buralarda
çalışan kadınların yasaların gerektirdiği gibi giyinip giyinmedi klerini ve ken
d i lerine doğru ücretin ödenip ödenmediğini kontro l etmekle de yükümlüydü
ler. Bu, fahişelerin yararına olan tek yasayd ı : Geri kalanların tamamı o n l a
rın aleyhine kısıtlamalar ve zorunluluklardan oluşuyord u . Bu nedenle, çalı
şan fahişelerin büyük çoğunluğunun yasa koyuculara kafa tutup kendi
başlarının çaresine bakmalarına şaşırmamak gerekir.
Eski Roma'da iki türlü fuhuş evi bulunurdu; birincisinde genelevin sahibi,
herbirine çal ışmalarının karşılığında ufak bir ücret ödediği kölelerinden, ya
da kiraladığı özgür kadınlardan kar ederd i . ikinci tipe ise daha az raslanırd ı :
Burada genelev sahibi bağımsız çalışan fahişelere oda kiralayan b i r mal sa
hibi gibiyd i . Pazarın alt ucundaki yerler çok yalınken, pahalı evler lüks biçim
de döşenmişti ve fahişeler daha çok kazanıyorlard ı . Evlerin sahi pleri kentin
her yanından müşteri toplamak için çığırtkan çıkarıyor, müşteri eve bir kez
geldikten sonra her türlü kaprisi yerine getiriliyordu. Müşteriyi fahişenin ya
nına götürmeden önce veznedar onunla görüşüp parasını al ıyordu. Del i kanlı
hizmetkarlar da şarap ve diğer ikramların yanısıra, yıkanmak için temiz su ge
tiriyorlard ı . Fahişelerin, kendileri için özel kadın hizmetçi leri vardı ve bunlar,
kadınları i ki müşteri arasında taze ve güzel görünümlü tutmakla görevliydiler.
Avru pa'da ahlaksızlığın arttığı daha i leri çağlarda, özellikle de Victoria dö
nem inde olduğu gibi, iktidar sınıfındaki erkekler bakire fahişeler için önü
alınmaz bir şehvetle doluydular. Bir genelev sahibi ne zaman taze bir baki
re bulsa (genelde köle kızlar) kapısına defne yapraklarından bir çelenk ko
yar, üstüne yanan bir lamba ile bir de tabela asıp kızın özelliklerini ayrıntı lı
Roma Sirki: ıml)nratol"l�kta S..!!ı-s Ticareti 43
çogu erkek yazarın kadın düşmanl ıgı nedeniyle, her çagdan fah işelerle i l
gi l i anlattı klarında zaman zaman masalı gerçekten ayırmak kolay ol masa
da; kuşaklar boyu tarihçilerin hışımla iddia etti kleri gib i , Romalı kadınların
tanrı ve tanrıçalarını orgazma varan ayinlerle kutsadıklarında gerçek payı
var gibidir. Tanrıça Bona Dea'ya tapınanların hepsi kadındı ve Plutarch
onun ayinlerini oldukça ölçü l ü , tarafsız bir biçimde anlatsa da, Juvenal ' i n
kaleminden, aşırı abartı l m ış bir bölümde ( i lerki dönemlerin araştırmacıları
tarafı ndan büyük bir zevkle aktarı i mıştır) kad ınlar çı ıgın ve sarhoş bir nem
fomanlar gurubu olarak anlatı l ı r. Bunlar yoldan geçen her erkege tecavüz
etmeye hazırdırlar ve hatta -erkek yoklugunda- eşekleri ahırlarından çı ka
rı p şehvetlerini dindi rirler. Juvenal ' i n anlatımı aslında düş gibidir. Yine de,
Bona Dea kutl amalarına fahişelerin de katı ld@ b i l indiginden, programda
kuşkusuz cinsel etkinli kler de bulunmaktaydı . Bunların 'yüzeyselden öte gi
,
den sevici hareketleri 22 de içerdikleri b i l i n mektedir. Bu da, Juvenal gibi
gözlemci lerin antipatisini kısmen açıklamaya yeter.
Roma i mparatorlugunda en sevilen tanrıçalarından biri de Mısır'dan al
dıkları isis 'ti. iSis, tüm kutsal özelliklere sahip bir baş tanrıça olarak kabul
edi liyord u . Merhameti , 'anaç' nitelikleri de vurgulanıyordu ama, o da ken
dinden önceki iştar gibi bir fahişe-tanrıçaydı . Belki de isis güçlü kadınlık im
gesini böylesine yaratıcı biçimde temsil ettigindendir ki, Roma devleti ona
olan bagl ıl@ bir tehdit olarak aıgı ladı ve ona baglı olanlarla rahiplerine
karşı uzun ama sonuçsuz, resmi bir cezalandırma kampanyasına girişiid i .
Sonunda yetkil iler yeniıgiyi kabuilenip, o n u n h e m kentte , h e m d e i mpara
torlugun her köşesinde bulunan tapınaklarına göz yumdular. Roma dünya
sının her tarafında; hatta uzaklardaki Britanya 'da bile isis'e tapınıl ıyord u .
Bu popülerligin başlıca nedeni büyük olasılıkla d i n i n herkese açı k olması
gerçegiydi. Tanrıçayı özell i kle kadınlarla köleler seviyordu. Tarikatına baglı
olanların rahat bırakılmasından sonra, aristokrasi arasında da moda olmuş
tu ama, ona tapınanlar büyük ölçüde Roma'nın avam tabakasıyd ı . Bunların
pek çogu i mparatorluktan çok uzaktaki topraklarda dogmuşlardı ve bu ne
denle, Roma'nın gücünden pek çıkarları yoktu . Ancak, imparatorluk genişle
yip zenginleşirken üst sınıflardaki kadınlar da bir ölçüde özgürlüklerini kaza
nınca, isis dini onlar arasında da hızla yayıldı: 'Onun en sadık ve en ateşli
taraftarları kadınlardı, imparatoriçeden en aşagıdaki köle-fahişeye kadar. ' 23
Her zaman oldugu gibi, erkeklerin isis dini ile iıgili anlattıklarında, gerçe
gi uydurmalardan ayırmak kolay degildir. Bazıları kuşkusuz digerlerinden
daha dengeli, ya da en azından daha az paranoyaktır. Örnegin Ovid'in öne
sürdügü, i s i s ' i n kadın ların cinsel açıdan daha özgür ol malarına yardım etti
gi savı dogru olabi l i r. Öte yandan Juvenal ona tapınan kadı nları Ianetlemiş,
' rahibelerin fahişelerden farkı o lmadıgı n ı ' söylemiştir. Yine de, isis'in bazı
ayinlerine katılmadan önce, kadınların on güne kadar sürelerle erkeklerden
Roma Sirki: imparatorlukta Seks Ticareti 45
Dansçılar önceli kle fahişe olmasalar da, çoğu cinsel hizmetler satarak
kazançlarını arttırır ve h ayatlarında bir ölçüde l ükse erişip nispeten debde-
Roma Sirki: Imparatorlukta Seks Ticareti 47
Juvenal her zamanki gib i , ' Herhangi bir kad ı n ı ' elinden gelen bütün hırçın
Iık ve nefretle kötülemekte ve böylel i kle, ' saygın ' hanımı sözle aşağılayarak
sadistçe zevkler döngüsünü tamamlamayı başarmaktadır. Öte yandan,
Juvena l ' i n anlattı kları ister üst sınıftan fahişeler, isterse de soylu ' hanıme
fendiler' olsu n , kadınların da mutlak gücün yoldan çıkarıcı etkisine karşı
bağışık olmad ı klarını kanıtlamaktadır. B u iki grup kadın arasındaki düş
manlığın antik Yunan'da olduğu gib i , Roma 'da da hayatın bir parçası oldu
ğu ve n i kahlı eşleri n , fahişe hemcinslerinin parasal ve cinsel özgürlüklerini
açıkça kıskandı kları yolunda da kanıtlar vardır.
Dramatist Plautus aşağıdaki diyalogda bu karşılıklı düşmanl ı k konusun
da bir fikir vermektedir:
Antik Yunan 'da olduğu gibi Roma'da da fahişeler, ihmal edilen eşlerin
düşman l ı k ve kıskançlığından kendilerini korumak için profesyonel dayanış
maya güveniyoriard ı . Yine Yunanl ı kibar fahişeler gibi. onlar da kendi
benzersiz ve ren k l i kültürlerin i yaratmışlar; ' saygın' Romal ı kadınları n ezik
durumları n ı küçümsüyor. fahişelerin en eski geleneği olan tam cinsel öz
gürlükleri n i , hiçbir erkeğe ' ait' o lmamayı yeğliyorlardı . Romalı kibar fahişe
ler eğitimleriyle. zekalarıyla, güze l l i k ve bağımsızlıklarıyla gurur duyar;
Roma ' n ı n gerçek 'özgür kadı n l arı ' olduklarını bilirlerd i . Belki de Rom a ' n ı n
iktidar s ı n ıfındaki evli kadı n ların onları bu kadar kıskanıp içerlemelerinin ne
deni de buyd u . iki grup kadın arasındaki bu düşmanl ı k tarih boyunca tek
rarlanacaktı ve özünde de en büyük çelişki yatıyordu: Eşin kendi d urumunu
pekiştirmesi için fahişeye gereksinme duyması. Ne de o lsa, ' Kötü ' kadın
yokken , ' iyi ' kad ı n kend i n i kiminle kıyaslayayıp övünebilirdi ki?
Karanlık Çağlar:
Cinselliğin Kurban Edilmesi
Tertu ll i an
Aziz Augustine
R oma dünyasının parçalanmasıyla birl i kte, Batı tarih i Karan l ı k Çağlar ola
rak isimlendirdiğimiz bir döneme girer. Bu dönem, kabaca Roma imparator
luğunun çöküşünü izleyen beş yüzyı l ı kapsamaktadır. Tarihsel süreç hemen
hemen -ama tümüyle değil- gözden kaybolur. Öze l l ikle erken Hıristiyan Ki
lisesi açısından d ikkatli bakacak olursak, bu çalkantı lı dönemin olaylarına
bir ölçüde ışı k tutmak olanak kazanır. işte o zaman bu dönem boyunca fa
hişe o larak çalışan kadınların yaşamları konusunda da görüş yürütebiliriz.
M S 5. yy'da kendi içindeki kavgalar, ekonomik buhranlar ve kölelerle köy
lülerin isyanları sonucu zayıflayan Roma i mparatorluğu, sınırlarındaki
Cermen kabi lelerinin baskıları na boyun eğmeye başladı . Bu istilacı lar Batı
Avrupa üstünden Fransa'ya, ingi ltere'ye, ispanya'ya, itaiya 'nın kendisine ve
hatta Kuzey Afrika'ya kadar indi ler ve imparatorlu k parçalandı . Doğal ola
rak, bu yenilgilerin imparatorluğun kent-kökenli kültürü üstündeki etkisi de
yıkıcı oldu. istilacı kabileler kendi tarımsal ve köy-merkezli sosyal örgütlen
me biçimlerini de beraberlerinde geti rdiler. Ancak bunlar, eski anaerkil stil
de çiftçi toplumlara dönüş anlamına gelmiyordu. Barbar savaşçılar kendi
krallıklarını kurmak amacıyla muazzam topraklara el koyarken, özgür köylü-
Karanlık ÇaAlar: Cinsellilin Kurban Edilmesi 53
lerle eski köleler buldukları yerlere yerleşip kendi köyleri n i kurd ular.
Arkasından, yüzyıllar süren sosyal kargaşa gel d i . Cermen kabileleri sü
rekli birbirleriyle savaş halindeydi ler. Para birimi ve yazıl ı dille birlikte,
Romalıların eski dünyaya kabul etti rdikleri otoriter 'barı ş ' ; ya da hukuk ve
düzen de s i l i n i p gitti. Yaşamın odak noktası, artık boş ve çökmüş olan
kentsel merkezlerden kırsal böıgelere kayd ı . Fahişeler için bu, bütün dö
nem boyunca"yaşamlarındaki tek başına en yıkıcı değişiklik olmalıyd ı .
Roma dünyasının kentleri seks ticaretinin bell ibaşlı merkezleriyd i . Bunla
rın yı kılması ve arkasından daha az gereksinmesi olan; parası ve hepsinden
öte , açgözıü bir iktidar sınıfı olmayan daha az karmaşık bir toplumun gelme
siyle, kentli fahişeler yaşam biçimlerinin neredeyse bir gece içinde yok oldu
ğun u gördüler. Ancak, bu kadar merkezi bir rol oynadıkları toplumun çÖkme
si sırasında çoğu yok olsa da, kendilerini içinde b u ldukları yeni koşullara
çabucak uyum sağlamış olmaları gerekir. Fahişeler zaten görünürde o l anak
sız koşullar karşısında bile ayakta kalabilmeleriyle tanınıyorlard ı .
çoğu kadın yol lara düşmüş olmalıdır. Bunlar köyden köye gezip takas yo
l uyla ticaret yaparken, diğerleri de Avrupa'nın bir ucundan diğerine dolaşan
çeşitli orduların peşlerine takı lmış olmalı. Hatırı sayı lır miktarda kad ı n da
'ocak-kızları ' olacaktı. Bu , Hıristiyan papazların odal ı klarına verilen isimdi.
Öte yandan, eski Roma'nın çöküşüyle fahişelerin kendileri ortadan sil in
mediyse de, kültürel gelenekleri için ayn ı şey söylenemez. Karanl ı k Çağlar
da aşk, erotik ve diğer zevklerle biıgiler gibi uygar sanatlar ortadan silindi.
Bu yitik sanatlardan izler daha i l erde , saray aşkları kültünde görünecekti
ama eski lerin gururlu ve kutlu kadın duygusallığı geleneği sonsuza dek kay
bolmuştu. Ne gariptir ki, Karanl ı k Çağlar boyunca ve arkasından gelen bü
tün toplumlarda Roma imparatorluğundan aynen kalan tek gelenek , kadın
sanatlarının yıkıcısın ı n geleneği oldu : Bu, Hıristiyan Kilisesiyd i .
337 yılında i mparator Konstantin ö l ü m döşeğinde H ı ristiyanlığı kabul
edince, yen i d i n bütün imparatorlu k yapısının resmi d i n i haline geldi ve yep
yeni bir insan sınıfı yarattı: Din adamları . Bunlar kısa zamanda Roma dev
letini bile geride bırakan muazzam bir bürokrasi oluşturdular. Yen i dini ,
imOparatorluğun ayak takımına kab u l ettirmeyi başlıca görevleri sayıyor
Iardı ve 4. ile 5. yüzyıl lar boyunca, i mparatorluğun çöküşünün başlamış ol
duğu bir dönemde, binlerce rah i p uçsuz bucaksız ülkelerde bir H ı ristiyanlık
seferberliği başlattı . O kadar başarı l ı oldular ki , Batı i mparatorluğun u n eya
letlerindeki ; yani Fransa, ispanya ve Portekiz'deki köylülerin kültürü artık
geri dönüşü o lmayan biçimde değişti. Bu nispeten kısa zaman süreci için
de d i lleri bile başkalaşım geçirdi ve bu halkl ar, eski Keltçe ' n i n yerine Latin
ce' n i n basit bir b içimini benimsediler. Bu d i l sonradan çağdaş Fransızca,
i spanyolca ve Portekizce'ye dönüşecekti.
S4 BATI TAR1HIN-'.:O =-
=-:E FAH
==
-=: I Ş'-=E=L=
E=R=----
_____________
sel arzudan başka bir şey olmadığına inanıyordu. Bu kurama göre, uygarlığın
başındaki bütün belalar şehvetten kaynaklanan zevklere kapılmaktan kay
naklanıyordu ve açgözlülük, kölelik, zulüm, ya da savaşla hiçbir ilgisi yoktu.
Erken dönem Hıristiyanların resmi inançlarının biçimlenmesinde katkısı
bulunan bir başkası da MS 3. yy'da yaşamış olan m istik Plotinus'tur.
Plotinus ruhun ancak bütün d ünyasal etkilerden, özellikle de cinsel duygu
lardan silkinip kurtulması koşuluyla Tanrı-babayla bütünleşeceğini öğreti
yordu. Plotinus, bi ıge insan ların bedenlerini kontrol altına alıp, sekse kayıt
sız hale gelmeleri gerektiğini öne sürerken , hevesl i ve i ıgili öğrencisi
Porphyrios daha da ileri gidi p , her türlü zevki günah olarak niteledi .
Yeni H ı ristiyanlık dini işte bu entellektüel ortam içinde gelişti. Böylesine
dünyadan el etek çekmek hiçbir zaman Hz. isa'nın öğretilerinin öneml i bir
özelliği olmamışsa da, dinin daha sonraki savunucuları erken erkek-ege
men düşüncenin cinsellik-karşıtı geleneklerini büyük ölçüde benimsemi ş
lerdir. Bu adamlar arasında en dikkate değer olanı, öğretileriyle Hıristiyan
Kilisesinin ideolojisinin biçimlenmesine yardımcı olan Aziz Paul'dür. Tah
m i n edileceği gibi, Paul de karşı cinsel ilişkiye girmemeyi ' insanoğlu' için
ideal bir durum olarak övmüştür. Yine tahmin edi leceği gibi, felsefesi
genelde kadınlara , özell ikle de fahişelere yönelik, insanlık dışı bir tavır içer
mektedir. Mesaj yeterince açıktı: 'Kadın tam olarak boyun eğip sesini çı kar
m adan öğrenme!idir. Hiçbir kadının bir erkeğe ders vermesine, ya da söz
geçirmesine izin vermiyorum; kadınlar sessiz kalmalıdırlar: 2
H ı ristiyanlığın en erken günlerinde Kilisenin demokratik topluluklardan
oluşan gevşek bir grup olduğunu ve kadı nların genelde erkeklerle denk
d üzeyde bulunduklarını unutmamak önem taşımaktadır. Hz. isa'nın kadın
lara karşı hoşgörülü davranışı sonucunda, kadınlar yeni d inde bir ölçüde
özgürlük ve saygınlık yaşadılar. Kutsal ayinleri öğretebiliyor, hatta yönetebi
!iyorlard ı . Ancak, Paul sayesinde Hıristiyanlığı erkeklerin egemenliği altın
da, hiyerarşik bir i ktidar yapısına dönüştürecek olan süreç başladı. Bu yapı ,
Roma devleti için dinsel ve ideolojik bir araç olarak kullanıldı . Paul'ün çar
pıttığı eski metinler daha sonraki Hıristiyan doktrininin temelini oluşturdu.
Kadı n düşmanlığı d a Kilise tarafından aynı biçimde kurumsallaştırı ldı.
Paul kadınları 'yaradılıştan' aşağı varlıklar olara k görüyordu. Tanrı 'nın ak
lına sonradan, ciddi bir iş olan erkeğin yaradılışı tamamlandıktan sonra
gelmiş gibiydiler. Tekvin'in i l k metinlerinde kadınla erkeğin Tanrı suretinde
yaratıldıkları anlatılsa d a, Paul yalnızca erkeği 'Tanrı 'nın sureti ve zaferi '
olarak görüyord u . Kadın d a tesel l i ödülü aldı; o , yalnızca 'erkeğin zaferiy
d i . ' Paul'e göre, 'erkek kadından değil ' (biyolojik kanıtların tersine), ' kadın
erkekten geliyord u . '
Kaçınıl maz olarak, Pau l ' ün en şiddetli saldırılarının hedefi fahişeler oldu.
56 BATI TARIHiNDE FAHiŞELER
Fahişeler onun için kadınlığın ' aşağılık derecede cinsel ' yaradılışını temsil
ediyorl ardı. Peygamberinin Magdalene'e gösterdiği sevgiyi unutmak işine
geldi ve fahişelerle müşterilerine karşı şiddetli bir kınama yazdı :
Tanrı ' nı n adamları ataerki l olduklarından , Kilisenin i ktidar arayışı ile cin
selliği yadsıması elele gidiyordu. Kadınlar tartışmasız erkeklerin kontrolu
altına girmedikçe, ataerkilliğin güvence içinde Olmayacağını farketmişlerdi.
Eski mücadele yepyeni bir şiddetle tekrar başl ıyord u . Roma imparatorluğu
nun son yıllarında Kilisenin kadın karşıtı kampanyaları da güç kazandı . öte
yandan, fuhuşa karşı garip biçimde işgüzarca bir tavır benimsenmişti.
Augustine bu tavrı kısaca şöyle özetliyordu: ' Fuhuşu engellerseniz, ' d iyor
d u , 'kaprisli şehvetler toplumu yıkar. '
Bu görüş , dünya zevklerinden bütünüyle çekinmeyi savunan yobazlığın ne
kadar düzmece Olduğunu da göstermektedir. Kilise Büyükleri tekeşiilik kural
larına hep karşı gelecek olan, erkeklerin gerçek dünyasıyla uğraşmak zorun
da olduklarını biliyorlard ı . Sonunda, ortak bir noktaya gelindi: Augustine'in
pragmatizmiyle Paul'ün kadınlara yönelik nefreti birleşti . Artık fahişeler doğ
rudan kötü tensel şehvetlerle özdeşleştirilecekti. Fahişe, erkekleri Tan
rı 'nın düzeyine çıkmaktan alıkoyan cinsel özü toplayan bir tür kanalizasyon
olara k görülüyordu. Kilise böylece hem pastaya sah i p olup hem de yiyord u :
Bir yandan her türlü cinsel ilişkiyi kötülüyor, öte yandan da fuhuşun varlı
ğını vageçi l mez bir kötülük olara k kabul ediyorlard ı . Kilisenin fahişelere yö
nelik tavrının hiç kuşku götürmediğini söylemeye bile gerek yoktur:
Fahişeler meslekleri n i icra ettikleri sürece kiliseden aforoz edi liyor ve iyi
Hıristiyan erkeklere sürekli 'yabancı ve kötü kad ınlardan' uzak durmaları
öğütleniyord u . Ancak, erkeklerin m anevi hocalarının önerilerine pek aldırış
ettikleri yoktu.
Bu arada, Yunan ve Roma seçkinlerinden pek çoğunun kadınlara karşı
hissettikleri iticilik. ve önyargılar din kurumunun içinde iyice kök saldı. impa
ratorluğun çöküşünden sonra, Hıristiyanlar akıllarına estiği gibi kadınlık ilke
sini ayaklar altına almaya başladılar. Okuma yazma manastırların tekeline
58 BATI TARiHINDE FAHiŞELER
T icaret Patlaması:
Ortaçağ Avrupası'nda Fuhuş
Dükü Cesur Charles'ın ordusuna 2000 kadar böyle kad ın refakat etmektey
di. Yazar Hilary Evans bu ' kamp izleyicileri' için şöyle der: 'Askerlerin sırtın
dan geçiniyor; onlara yiyecek, içecek ve seks sağlıyorlard l . ' 3 insanın aklına
tabii, kimin kimden geçindiği sorusu geliyor.
Aslında ortaçağ Avrupası'nın ordularına hizmet veren fahişeler o kadar
gerekli görülüyorlardı ki , dönemin sonuna gelindiğinde çoğu ordunun, bu
kad ınları düzene sokmak ve sayısız görevlerini yeterli bir biçimde yerine ge
tirmelerini sağlamak için özel subayları bulunuyordu. Öte yandan , bu kadın
lar tam olarak kimlerdi? Kuşkusuz, bağı msız, özerk bir fahişeler sınıfı oluş
turmuyorlardı. çoğu tarihçi, bun ların günün gezgin ordularının başına
musallat olan asalak, gözünü seks bürümüş serseriler oldukları varsayı
mından başka, haklarında fi kir yürütmeye zahmet bile etmemektedir. An
cak, çok büyük bir çoğunluğunun yaşamak için bu işi yapan, yerinden
yurdundan edilmiş köylü kadınlar olmaları daha büyük olasılıktır. ' Kamp iz
leyicileri' olarak erkeklerin yanısıra kendi şansları nı deneyebil iyor1ardl.
Yaşam koşulları izledikleri askerlerin başarısına ve şansına bağlı olarak,
cehennemı ile çekilebilir ölçü arasında , çok çeşitli olmalıydı .
Erken ortaçağdaki Haçlı Seferleri sırasında binlerce fahişe Hıristiyan or
dularıyla birlikte Kutsal Topraklara gitti . 1189'daki kayda değer bir olayda,
Fransız askerleri bir gemi dolusu kadın toplayıp onlar olmadan yelken aç
mayı reddettiler. 13. yy'ın ortasındaki Fransız seferlerinden birinde aziz
Kral iX. Louis'nin, ordudaki fahişelerin çokluğundan büyük üzüntü duyduğu
ve kendi kral iyet çadırının karşısındaki genelev çadırının kaldırıl masını em
rettiği anlatılır. Louis ayrıca genelev çadırından alınan zavallı bir şövalyeyi
de ibretlik yapmış. Adama iki cezadan birini seçmesi söylenmiş: Ya atıyla
silahlarını teslim edip onursuz biçimde ordudan ayrı lacak, ya da boynuna
ip bağlan ıp oynaşırken yakalandığı fahişe tarafından kampın içinde gezdiri
lecekm iş. Kabahatli şövalye ikinci şerefsizliğe katlanmaktansa, kendi başı
na eve dönmeyi yeğlemiş.
Fuhuş konusunda tarihin en unutulmaz ve en iıginç beıgelerinden birisi
de haçl ılar zamanından kalmadır. 12. yy Arap tarihçisi imadeddin tarafın
dan yazılan bu beıgede Avru palı ordularla birlikte Kutsal Topraklara gelen
fahişelerin nefes kesecek kadar ayrıntılı bir anlatımı yer alır:
Bu i lginç bölüm bir çelişkiler şaheseridir: imad, dindarca ayı plamasını tam
değil ama, neredeyse bastıran edebi bir orgazm içinde kadınlarla davranışla
rını hem övmeyi , hem de yermeyi başarmaktadır. Sözleri bugün bile erkekle
rin kadın cinselliğine yönelik tavırlarının ikilemi konusunda eşsiz bir örnektir.
Tarımsal ekonominin canlanmasıyla kentsel ticaret merkezleri yükselip
TIcaret Patlaması: Ortaçağ Avrupası'nda Fuhuş 65
gelişti. ortaça� Avrupası 'nın kasaba ve kentleri 11. yy'dan itibaren hızla ge
l i şti ve kent yaşamı zengin ve güçlü kentlilerden oluşan. burjuvazi denen
küçük bir sınıf tarafından yönetilmeye başlandı. Bu tüccar, banker ve avu
katlar servetlerini yasalarla beli rlenen ayrıcalıkların ticaretinden kazanmış;
sonra d a kendi kentsel toplumları içinde gücü tekel lerine almak için kul lan
m ışlard ı . Bu arada, burjuvazi kendini kabul ettirme peşindeyken , altlarında
ki kentli nüfus da büyümeye devam etti. Bunlar ço�unlukla zenaatkarlar ve
ailelerinden, küçük tüccarlar ve dükkancılardan, çıraklardan ve hiç durma
dan ço�alan bir 'çok yoksullar' kitlesinden oluşuyord u .
Bu aşa�ı sınıflar için kasabalar, zengin efendilerin tarlalarında ömürboyu
kölel i�e karşı bir seçenek oluşturmaktaydı : Kasaba ve kentlerde onları
angaryaya ve askeri hizmete zorunlu tutacak soylular yoktu. Böylece Avru
pa'nın her tarafında kafi leler halinde kadın, erkek ve çocuk , efendilerin eza
sından bir sı�ınak olarak gördükleri kentlere akın ettiler. Ancak, kent yaşa
mının da tehlikeleri yok de�ildi; Kent ekonomisi zorunlu olarak pazarın çev
resinde dönüyordu ve -ister tarımsal ya da sınai ürünler, i sterse de beceri
şeklinde- satacak bir şeyi olmayanlar da burjuvazinin hizmetkarları olarak
iş bulmak, ya da toplumun sınırlarında yaşayıp ekmeklerin i dilenerek veya
suç işleyerek kazanak zorundaydılar.
Öte yandan, kadınların her zaman satabilecekleri bir malları vard ı : Kendi
lerini ve ai lelerini seks satarak geçindirebilirlerdi. ilk başta yetkililer, fahi
şelerin kentlerde çalışm asını reddederek fuhuşu ön lemeye çalıştılar.
Kadınlar da evlerini ve genelevleri kent kapılarının hemen önünde. yolu çok
fazla uzatmadan 'susuzluklarını gidermek' isteyen kentli müşterilerin bur
nunun dibine kurdular. Sonunda yetkililer boyun e�ip fahişelerin kentlerde
çalışmalarına izin verd iler, ama ço�u zaman bazı sınırlamalar sözkonusuy
d u . Bazı yerlerde fahişelerin ancak hava karardıktan sonra çalışmalarına
izin veril iyordu. Örne�in Nuremberg'de. yaz aylarında güneş battıktan son
raki iki saat; kış aylarında üç saatle sınırlandırılmışlardı . Kadınlar kolaylık
la görülebilmek için ellerinde fenerler taşırlard ı .
Dirilen ticaret b i r kez daha canlanmaya başladı v e fahişeler akıllarına es
ti�i yerlerde açıkça müşteri toplar oldular. Roma'nın düşüşünden sonra, ta
rihte bilinen i l k fahişeye 1058 yıl ı nd a Londra sokaklarında rastlıyoruz: ' Bi r
katıra binmiş, bukleleri omuzlarına dökülüyor ve elinde küçük. parlak bir asa
taşıyordu . . . açık saçık giysileriyle yollarda YOlcuların d i kkatini çekiyord u : 5
Roma ve Atina devirlerinde oldu�u gibi, fahişeler bir kez daha kendi ev
veya odalarının yanısıra, sokaklarda; ya da han ve tavernalarda müşteri
a�ırlamaya başladılar. Bazı raporlarda kilise leri n çok kullanılan yerler oldu
�u anlatıl ı r. Hamamlar da eski popülerliklerini yeniden kazandılar. Karanlık
Ça�larda toplumun banyo yapma ahşkanlı�ı hemen hemen unutulmuş olsa
66 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
Kaçınılmaz olarak, yerel hamam larda yemek, içmek, kumar ve seks, ken
dileri için ayrılan yerlerde isteğe bağlı ekstralar h al ine geldi ve sonunda as
l ında h amam demek olan 'stew' sözcüğü genelevle eşan lamlı oldu.
O rtaçağda seks ticaretinin canlandığı bu ilk yıllarda fuhuş, o zamanki pi
yasanın koşullarına göre küçük ölçekli ve çoğunlukla serbest bir meslekti .
Fahişeler her düzeyde bağı msız çalışıyor; çoğu bunu küçük ölçekli, evden
yürütülen bir işi gibi yapıyordu. Bazı kadın lar başarıl ı ve girişimci olup gene
lev, h an veya taverna açı p i şletiyor, buralarda ortaçağ kent kültürünün ' m a
damları' olarak çalışıyorlard ı . Ancak hepsinden önemlisi, bu dönemdeki
fahişelerin toplumun kabul edilen bir unsuru olmalarıyd ı . Kilisenin aleyhle
rinde verip veriştirmesine rağmen, kadınlar sinip saklanmıyor, ne devletin ,
n e d e bireylerin istismarına uğramıyordu. Ortaçağ Avrupası ' n ın fahişe ka
dınları için bu, bildikleri en az baskıcı dönemlerden biriyd i . Tabii , uzun sür
mesine de olanak yoktu.
12. yy'a gelindiğinde, Avrupa uygarlığı ve kültürü bir kez daha gel işmeye
başlamış, eğitimli sınıflardan erkekler fuhuş 'rezaletine' karşı fikir yürütme
ye başlamışlard ı . Bu konuda, seiefierinin kadı n düşmanlığı geıeneğin i
sürdüren manevi danışmanlarından da destek görüyorlardı . Böylelikle
Piskopos Pisa'lı Huguccio (Öl. 1210) ' seks asla günahsız olamaz' diye va
az verirke n , öğrencisi Papa I I I . Innocent de 'evlilikte cinsel i lişkinin tenler
Ticaret Patlaması: Ortaçağ Avrupasl'nda Fubuş 67
için birbirleriyle yarışmaya başladılar. 12. yy' ın başlarında Fransız din adamı
Keşiş Henry cemaatine, yosmaları dine davet etmeyi , sonra da onlarla ev
lenmeyi öğütled i. Ancak, bu hareketin gerçekten canlanması biraz daha son·
raya rastlar. Yüzyılın son on yılında Neuilly'li Fulk eski fahişeler için bir sığı
nak olarak Paris yakınlarındaki St. Antoine manastırını kurdu. Yaşamlarının
kalan kısmını inzivada geçirmek istemeyen kadınlar için de çeyiz parası sağ
ladı. Paris'in 'dürüst burjuvazisinden' 1000 livre, kentin öğrencilerinden de
250 livre toplamıştı. 1198'de dine davet furyası Pa pa ı ı ı . Innocent'e kadar
ulaştı ve Papa, bütün iyi Hıristiyanları, fahişeleri dine davet etmeye teşvik et
ti. Sonuç olarak, hareket tüm hızıyla Fransa ve italya'da da yayıldı; 1227'de
Pa pa IX.Gregory tarafından resmen kutsandı. Çok sayıda din adamı kendile
rini bu heyecana kaptırıp -fahişelerle eğlenmek konusundaki kendi eği limle
ri bir yana- fahişe kötü kadınları 'kurtarmak' için ateşli bir kampanyaya giriş
tiler. Onlara göre her tövbekar fahişe geleceğin bir Mısırlı Azize Mary'siydi.
Kend ilerini dine verm iş eski fahişelerin doldurduğu manastırl ara
' Magdalene Evleri ' dendi ve bunlar Avrupa'nın her tarafında bitiverdiler.
Hepsi deği l , ama çoğu din adamları tarafından kurulmuştu (diğer kurucu lar
arasında soylular, bazı varsıl kentliler ve zaman zaman kraliyet ailelerinin
üyeleri bulunmuştur. Majorca Kraliçesi Esclarmonda'nın Perpignan'da böy
le bir ev kurduğu söylenir) .
Bu Magdalene Evlerinde çeşitli sıkılıkta rejimler uygulanıyordu. Daha
aydınlık tiplerin bir örneği Fransa'nın güneyindeki Montpellier'de bulunur.
Buraya her yaştan fahişe kabul edil iyordu . Yaşlıca kadınlar güvence içinde
buraya çeki lebiliyor, genç meslektaşlarıysa fuhuşu bırakıp saygın topluma
geri dönmek istediklerinde bir yıllık deneme süresi geçirmelerine izin veri l i
yordu. Diğer kurumlar daha sert bir yaklaşımı benimsemişlerdi: Tabii bun·
ların çoğunlukta olduğunu söylemeye gerek yoktur. Avignon 'daki evde arşiv
ler yöneticilerin kabul ettikleri kadınlar konusunda titiz davrandıklarını gös
termektedir: Yalnızca 25 yaşın altında olanların orada kalmasına izin verili
yordu ve bunlar için bile bir şart vardı -sekiz ya da on gün kaldıktan sonra,
kutsal yemini edip rahibel iğe girmeleri gerekiyordu. Ufak tefek kurallara
karşı gelinmesi şiddetle cezalandırıl ıyor; kadınlara yalnızca ekmek ve su
dan oluşan bir yemek veril iyor ve hatta hapise bile atılıyorlardı.
Çoğu kurumda eski fah işelerin iplik eğirmek ve nakış işlemek konusun
da iyi , dürüst (ve bedava) çalıştıkları görüldü. Bazıları güzel hayatı bostan
cılık şekli nde sunuyorlardı . Magdalene Evlerinin en tanınmışlarından biri
14. yy'da Viyana'da kuruldu. Burası kentli lerce ' Ruh Evi ' olarak bilinird i . Bir
manastırı andırsa da, daha özgür yaklaşımı i evlerdendi ve burada kalanlar
dan rahibe olmaları istenmiyordu . Buradan geçen kad ınların çoğu saygı n
vatandaşlarla evlendiğinden, ev çok iyi bir ün kazanmıştı. Çok başarı lı oldu
ğu k�bul edil iyor ve halktan bağış yağıyordu. 1480'de Alman imparatoru ı l ı .
Ticaret Patlaması: Ortaçağ Avrupası'nda �IJ��
Thomas, kadını, müşteri için daha çekici hale getirmeyi amaçlayan her
hangi bir makyaj ya da kurnazlığın bir tür aldatmaca olduğunu; çünkü o za
man müşterinin 'malın' gerçek değerinden fazlasını ödemiş olacağını söy
lüyordu. Bu koşullar altında, diyordu Thomas, fahişe paranın ancak ufak bir
bölümünü tutabilirdi; kalanını aidatıimış zavallı müşteriye geri vermesi
-veya Kiliseye bağışlaması gerekiyordu.
12. yy'da özellikle fahişeleri kontrol altına almayı amaçlayan ilk yasalar
Fransızlar tarafı ndan hazırlandı. Ancak, bunları gereken ölçüde uygulayacak
'yasa ve düzen' güçleri bulunmuyordu . Yasalar büyük ölçüde etkisizdL Yi
ne de, hukuk kitaplarında yer almaları bile kadınlar açısından bir dönüm
noktası oluşturmaktaydı . Artık kentli burjuvaziden laik hukukçular da işin
içine giriyor; bir yandan fuhuşun varlığını kabul etseler de, aynı zamanda bu
ticareti e uğraşan kad ınların toplum dışına iti lip cezalandırılmalarını arzu
eden Kil ise yaklaşımını benimsiyorlardı.
Hukukçuların stratejisi fahişelerin temel yasal haklarını ellerinden al
maktı. Böylece bu kadınların mahkemede ifade vermeleri ve başkalarını
kendilerine karşı suç işlemiş olmakla suçlamaları yasaklandı. Bu, erkekle
ri fahişe leri istismara davet demekti . Normandiya ' nın Tres ancien
coutume'ü -çok eski geleneği- (1200) bunu daha da açık bir biçimde ifa
de eder: Fahişelere tecavüz yasalar tarafından onaylanmaktadır.
Ortaçağın başlarında Kil ise tarafından desteklenen çoğu Avrupalı lider ve
imparator fuhuş konusunda iradeler çıkarmayı iş edindiler. Haçlı seferleri
nin ünlü imparatoru Frederick Barbarossa bunların ilkierindendi . 1158'de
italya yol larındayken askerleri nin fahişelerle düşüp kalkmalarını engelleme
ye çal ıştı . Adamlar 'şiddetli cezayla' tehdit ediliyor (tarihçiler bunun ne ola
cağını bildirmezler); fahişelerin burunları kesiliyordu. Bazı tarihçiler bunu
imparatorluk ordusunun peşindeki kamp izleyicilerinden kurtulma girişimi
olduğunu yazarlar. Ancak, bu kadınların verdikleri hizmetlerin ışığında bu
pek akla yatkın görünmemektedir. Durum her ne idiyse, Barbarossa'nın fa
hişelere karşı girişimi özelli kle sadistçeydi . Bu, onun bir özelliği gibi görün
mektedir, çünkü doğrudan kendi eline geçirdiği Napoli kentinde de fahişe
lerle, zina yapan kadınların burunlarının yarılmasını emretmiştir.
Diğer kraliyet fermanlarında da fuhuşu yasadışı ilan etmek için çabalar
harcandı ama hiçbirisi bunu başaramadı . 12. yy'da Kastilya Kralı ıx.
Ticaret Patlaması: Ortaçağ Avrupası'nda Fuhuş 71
Korkunç Üçlü:
Organize Fuhuş, Saray
ve Kilise
14. yy baladı
ingiltere'de Chaucer ile Langland iftet yeminleri edip sonra da açıkça bun
lara karşı gelen rahiplerle rahibeleri hicvettiler. Açıkçası , Kilise toplum için iyi
bir örnek oluşturmuyordu. Ancak, çürüme ilk aşamalarda başlamıştı. Rahiple
rin ahlaksızl ıklarının en iyi beıgelenmiş kanıtlarından bazıları 13. yy
Parisi'nden gelmektedir. Burada öğrenci-rahipler kentin aynı mahallesinde fa
hişelerle içiçe yaşar, hatta genelde aynı pansiyonları paylaşırıardı. 1230 yılı
civarında yazan Jacques de Vitry 'yukarı katta din okulu, aşağıda genelev'
bulunan binaları anlatır: 'Birinci katta profesörler ders verirken, altlarında fa
hişeler utnaç verici mesleklerini icra ediyorlard l : 3 Çırak dinadamlarının kendi
lerine gelince, de Vitry onların 'cinsel ilişkiyi günah saymadıklarını' söyler.
'Fahişeler oradan geçen rahipleri sokak ortasında açıkça ve neredeyse zorla
genelevlere çekerler; rahipler girmek istemezse, fahişeler onlara sapı k der: 4
O günleri anlatan başka beıgelerden öğrencilerin pek de gönülsüz müş
teriler olmad ı kları anlaşılmaktadır. Büyük Fransız yazarı François de Villon
o dönemde Paris 'te öğrenciydi; daha sonra pek çok arkadaşı gibi, ül kenin
dört bir yanında serserice bir yaşam sürerken, fahişelerle ve suçlularla dü-
Korkunç Üçlü: Organize Fuhus, Saray ve Kilise 77
şüp kalktı . Ancak, Villon 'un Pari s ' i n yeraltında geçen gençlik yıll arını özel
bir sevgiyle andığı , ' Şişman Margo ' nun Balad ı ' isimli şiirinde görülebilir. Ya
zar bu ş ii rinde öğrenci-rahip ve bir kadı n satıcısı o larak yaşamını kutlar.
Demek ki, Tanrı'dan korkan öğrenci rah iplerin tavrı buydu ve bu tavır pek
çOk rah i p tarafından da paylaşılıyordu . Rahiplerin kendi toplumlarında ör·
nek olma rollerini de devri n zanaatkarları üstlenmişti . çağın katedral lerinin
çoğunda rah iplerin cinsel serüvenleriyle dalga geçen heykeller bulunur ve
78 BATI TARilttWE FAHİŞELER
Sanger'e göre: ' Bi r yerde keşişin biri bir kadın hayranıyla cinsel bir ilişki
içinde temsil edilmişti. Başkalarında rahibelerle meşguı bir başrahip, may
munların rahatsız ettiği çıplak bir rahibe, günah çıkardıklan rahip tarafından
kırbaçlanan genç tövbekarlar, i riyan yabancılara konukseverlik gösteren
6
başrahibeler, vb" vb, görulüyordu:
Aslında din adamlannın cinsel aşırılıklan Kilise hiyerarşisinin en tepesine
kadar uzanıyor; burada tensel zevkler en açık ve en rezilce biçimiyle sergile
niyordu. Ömeğin, Papa IV.lnnocent sekiz yıllık bir ziyaretin ardından lyon'dan
aynıdığında, kendisine eşlik eden Kardinal Hugo veda konuşmasında ilginç
sözler söyledi: 'Buraya geldiğimizde ancak üç ya da dört genelev bulduk. Ar
kamızda tek bir tane bırakıyoruz. Ancak, şunu eklememiz gerekir ki, bu gene
lev hiç aralıksız, kentin doğu kapısından batı kapısına kadar uzanmaktadır:7
Yüksek konumlardaki çoğu din adamı çapkınlıklanyla nam saldılar. Bun
lar arasında 12. yy'da Mainz'li Başpiskopos Christian, fuhuşa Kilisenin
resmı işlerinden daha fazla zaman ve para harcamakla ün kazanmıştı. Üs
telik, bunlar istisna da değildiler. Büyük ve güçlülerden oluşan herhangi bir
Kilise toplantısının fahişeler için tam bir piyango olması kesindi. 1414
Konstanz Konsili sırasında Avrupa'nın dörtbir yanından lS00'Ü aşkın eğ
lencelik kızın mesleklerini icra etmeye geldikleri anlatılır. Dahası, bu hanım
ların herbiri tek bir gecede din seçkinlerine hizmet karşılığı 800 altın düka
dan fazlası nı kazanabil iyordu . Konsilin toplandığı dört yıl boyunca
'Floransalı Poggio' isimli birisinin komşu Baden'deki 'kaplıca hamamında'
din adamları için cinsel eğlenceler düzenleyerek bir servet kazandığı anlatılır.
Fahişeler Kınsal Kent Roma'da -hatta Vatikan'da bile- pek iyi durumday
dılar. çoğu fahişe Kiliseye ait mülklerde oturuyordu . Kadınlar işlerini açık
ça yürütüyor, yaşamlarını cinsel zevkleri n arayışına adamış gibi görunen di
nadamlarının yanında kent sokaklannda salınıyorlardı. çoğu zaman olduğu
gibi, balık baştan kokuyordu: Hiyerarşinin alt basamaklanndaki dinadamlan
bizzat Kutsal Pederleri örnek alıyorlardı. Papalarla yüksek mevkilerdeki
meslektaşlarının yapıp ettikleri karşısında neredeyse dili tutulan Dr. San
ger bizlere birkaç ayrıntı verir: Papa XXi i . John ile Vi. Alexander' i 'canavar
lar' olarak nitelerken, i i . Julius ile halefi X. leo'nun 'aşırı cinsel zevkleri yü
zünden frengili' olduklarını, ıv. Sixtus'un da 'göbeğinden ayak topuklarına
,
kadar çürumüş 8 olduğunu söyler.
Papa Vi . Alexander'ın (Borgia'lardandl ve ünlü Cesare'nin de babasıydı)
papalık sarayında küçük aile geceleri düzenlediği anlatılır. Bu eğlenceler
den birinde hem hizmetkarlarla, hem de konuklarla dans etmeleri için 50
fahişe tutulmuştu:
•••
14. yy'ın ortalarından 15. yy'ın ortalarına dek derebeylik kendini aynı an
da birkaç cephede birden patlayan derin bir buhranın içinde buldu. Önce,
soyluların ormanıarı yok ederek toprak açma alışkanlı klarının doğrudan bir
Korkunç üçlü: Organize Fuhuş, Saray ve Kilise 85
sonucu olarak ekolojik bir fel aket gerçekleşti . Bu pol itika çoğunluğun zara
rın a olmuş, pek az kişiye yarar sağlamıştı . Sonuçta daha fazla toprak sürül
müş, ancak işin sakıncaları da çok geçmeden ortaya ç ıkmıştı. H ızlı geniş
leme ve yoğun i şleme yeni tarlaları yıpratmış ve eski toprak hızla erozyona
uğrarken , eldeki sürülebilir toprak m i ktarı da azalmıştı. Bunun sonucu ola
rak 14. yy' ı n ilk dönemlerinde yaşanan bir dizi yaygın açlık. çalışan nüfusun
büyük bölümünü kırdı geçird i .
Öte yandan, ekonomi k felaket de ufukta beli rd i . Gümüş sıkıntısı nedeniy
le, Avrupa'nın her yan ında paraların ayarı düşürüldü , bu da fel akete yol
açan bir enflasyona yol açtı. Tahıl fiyatları düşerken -kırsal nüfus azalmış
ve tahıl talebi düşmüştü- soylu ların tarım gel irleriyle satın aldıkları lüks
malların fiyatları fırladı. Bu ekonomik kıskacın pençesindeki soylular he
men eski adetleri uyarınca toprak için birbirleriyle mücadeleye tutuştular ve
bu da bir d izi yıkıcı savaşın başlangıcı oldu . 1337 ile 1453 arasında Fran
sa 'yı yakıp yıkan Yüz Yıl Savaşlarıyla 15. yy i ngilteresi ' ndeki Gül lerin Savaşı
bu ' Baronyal gangsterl iğin ' sonucuydu.
Bütün bunlar yetmezmiş gib i , i nsanların karşısına bir felaket daha çıktı:
Kara Ölüm 14. yy' ın ikinci yarısında Avrupa'yı kasıp kavu rdu . 1348'de ingil
tere'ye ulaştı ve 1400 yılına gelind iğinde Avru pa n üfusunun beşte ikisini
öldürdü. Günümüzde Kara Ölümün Asya kaynaklı olmakla birlikte, büyük
ölçekli orman kesim lerinin sonucu olduğu olası görün mektedir. Normalde
ormanıarda yaşayan sıçanlar kentleri istil a etmiş ve kentli fare lerle sıçan
lara aşı ladıkları veba m ikrobu pireler tarafından i nsanlara bulaştırılmıştır.
Yönetici sınıf böylece maddi zenginliğini yaratmak için gereksinme duydu
ğu i şgücü konusunda büyük sıkıntıyla karşı karşıya kaldı ve bu da emek
ücretlerinin yükselmesine yol açtı. Bunun üzerine soyluların köylü nüfusa
saldırıya geçerek ücretleri düşürme girişimleri beklenmedik, şiddetl i bir d i
renişle karşılaştı. 14. yy'ın son ve 15. yy'ın i l k dönemlerinde köylü isyan
ıarı Avrupa'nın her yanına yayıldı: Fransa'da Grande Jacquerie ( 1358) i l e
ingiltere'de 1 3 8 1 Köylüler i syan ı b u isyanların en ünlüleri arasındayd ı .
Ayaklanmaların hemen hemen hepsi kanl ı bir biçimde bastırılsa da, sınıfla
rarası dengelerde bir tür değişikliğin gerçekleşmiş olduğu açıktır. Çalışan
i nsanların sayısı daha azdı ; bu nedenle değerleri arttığından , 15. yy boyun
ca hem ücret d üzeyleri, hem de yaşam standartları sürekli yükseldi.
Bu dönemde fahişelerin durumu toplumun her kesiminde süregiden
savaşıml arı yansıtmaktadır. Genelevler de işçilerin toplanıp hoşnutsuzluk
larını dile getirdikleri her yer gibi, -yöneticilerin gözünde- kargaşa ve
toplumsal huzursuzlukla bağlantılıydılar. Kent yöneticileri seks ticaretini
kapsayan yasaları daha d a sıkılaştırmaya başladı lar. 1417 'de Londra Be
lediye Başkanı kent içindeki 'Yasadışı Genelevlerin ' kapatılması konulu bir
karar yayınladı. Yeni yasa bağımsız genelevlerin sözde teşvik ettiği pek çok
86 BATI TARİHtNDE FAHtŞELER
14. yy'ın sonlarında Londra 'da Southwark ya da Cock's Lane dışında ça
lışırken yakalanan bir fah işenin kafası kazınıyor ve özel olarak bu amaç için
tasarlanmış bir hapishane arabasına bind irilerek teşhir ediliyordu. Talihsiz
kadının çizgil i şapkasına uygun , kırmızı beyaz bir tentesi olan bu arabanın
yanısıra kiralık çığırtkanlar yürüyor ve saygın vatandaşlardan oluşan kalaba
lıklar hapishane kapısında topl an ı p fahişenin teşhir edilmesini, kırbaçlanıp
kent kapılarının d ışına atılmasını seyretmeye davet edi l iyordu.
Bu uygul ama güya itaatsiz fah işelere yönelik olsa da. uygulamada para
cezası karşılığında bu sadist gösteriye boşveriliyord u . H al kın önünde, yöne
ticilerin elinde böylesi şiddette bir aşağılanmayı yaşayan talihsizler ise her
zamanki gibi fahişelerin en yoksul ve en güçsüz olanlarıyd ı .
çe verdiler. Kral onl ara kollarına 'zıt renkte bir biye taktıkları sürece ' isted ik
leri gibi giyinme hakkını tanıdı. Ancak, bu Toulouse'un bazı esnafı için yeter
li olmadı ve bunlar fahişeler her sokağa çıkışta onlara saldırmaya başladı
lar. Kadınlar da grev yaparak buna karşılık verdi ler; geneleve çekilip kapıları
da kilitlediler. Bu anlaşmazlığın sonucunda fahişelerin kentin başka bir ma
hallesine taşındıkları ve her i ki tarafın da ateşkes ilan ettiği yazılmaktadır.
1462'de Toulouse 'lu fahişeler bir başka isyanın daha ortasındaydılar.
Olayların nedeni bu kez belediyenin madam ın yerine erkek bir ' patron' ge
tirmesiydi. Bu adam da fahişelerin emeğinden maksimum kar sağlamaya
kalkışmıştı . Bunun sonucunda fahişelerin Toulouse Parlamentosuna
yaptıkları başvuru 'özünde . . . 15. yy'da uygulandığı haliyle, genelev işleme
sistemine yönelik bir eleştiriyd i . ' 15 Bir başka deyişle, fahişeler kentin ileri
gelenlerinin genelevi bir seks fabrikasına dönüştürme girişim lerine karşı bi
linçl i , örgütlü bir direniş sergiliyorlardı. Kadınlar burjuva duygu larını zeki bir
biçimde tezlerine katarak belediyeyi kötülükleri teşvik etmekle suçladı lar.
Fahişelerin alaycı bir biçimde 'genelevin başrahibi' dedikleri genelev işlet
mecisi , aslında basit bir kadın satıcısından başka bir şey değildi. O da 'gü
nahkar seks ' cirosunu arttırarak kadınların sırtı ndan olabildigınce fazla pa
ra kazanmak peşindeydi.
Kadınlar genelev işletmeciliğini 'aptalca bir gelenek' olarak niteliyor ve
kendi alternatif 'yönetim ' planları çerçevesinde, genelevi kendi içlerinden
birinin yönetmesini öneriyorlard ı . Bu anlaşmazlığın sonucu kayda geçirilme
m iştir, ancak belediyenin genelevcilik işinin Toulouse kentinde aynen
devam ettiğini ve sonunda halkın gözünde de fahişelerin gözünde olduğu
kadar sevimsiz hale geldiğini biliyoruz. Bir sonraki yüzyı lın başlarında halk,
genelevleri istismar ederek kendilerine lüks giysiler alan meclis üyelerini
protesto etmeye girişmişti .
Kadınların bakış açısından bakı lacak olursa, fuhuş yükselmenin ; hatta ço
ğu zaman da hayatta kalmanın tek yoluydu. Bu, özellikle savaş, açlık ve ve
banın etkisiyle mahvolmuş bölgelerden gelen kadınlar için de geçerliyd i .
,
Tarihçi N icholas Orme bizlere ' kötü . . . davranışları karşılığında 16 deneyimli
bir zanaatkarın kazancının iki mislini alan aşağı sınıftan bağımsız bir fahişe
yi anlatır. Fahişeler de haklı olarak nispeten yüksek kazançlarının yalnızca
yaşam standartlarını yükseltmekle kalmayıp, aynı zamanda ilerki yıllarda
,
kendilerine saygın bir iş edinme olanağını da sağlayacağını görmüşlerdir.
•
Saltanat ve Çileler:
Rönesans ve Reformasyon
Çağlarında Fuhuş
O rtaçağın sonu 14. yy'da antik Yunan ve Roma öğreti lerinin yeniden keş
fedilmesiyle; yan i Rönesans ' l a geldi. Klasik dönem yazarlarının mantıkl ı ,
hiç durmadan soru soran kafa yapıları o güne dek Katolik Kilisesi tarafın
dan ezi lmiş bir 'özgür düşünce' ruhunun yeniden doğuşunu destekledi . Bu
na bağlı olarak eğitim l i (erkek) akı lların dinsel dogmanın deli gömleğinden
kurtulmasıyla kazandıkları ivmenin önüne geçilemedi.
Klasizim ile mantığın bu ikinci doğuşunun beşiğinin italya olması rastlan
tı deği ldir. 14. ve 15. yy'larda bu böıge yalnızca teknik ve ekonomik açılar
dan Avru pa'nın geri kalanından çok daha ilerde olmakla kalmıyordu; ayrıca
-antik Yunan 'da olduğu gibi- güç ve zenginlik merkezleri de burjuva ve aris
tokrat seçkin ler tarafından yönetilen kent-devletlerdi. Bunlar, servetleri ti
caret, tarım , finansman ve üretimden gelen güçlü adamlardı ve Hıristiyanlık-
öncesi klasik çag düşünürlerinin yazılarını kullanarak Kiliseni n toplumla kül
tür üzerindeki etkisini hafifletti ler. Böylelikle de ekonomi, bilim ve teknoloji
deki atılımların YOlunu açtılar. işte bu atılımlar ortaçagı sona erdirecekti .
Ortaya çıkan toplum kaçınılmaz olarak erkeksi bir toplum oldu ve bizim
bakış açımızdan, klasik düşüncenin Rönesans adamları tarafından hayata
döndürülen en önemli özelligi, cinsler arasındaki ilişkiler konusunda antik
Yunan yaklaşımı oldu. iş ve politikadan oluşan toplumsal alanların erkek
lere; özel -ve daha önemsiz- ev hayatının da kadı nlara ait oldugunu bel i r
leyen klasik doktrinin canlandırılmasıyla. kadınlar ortaklık düzeyinden bir
alt düzeye indirildi. Erkeklerden degil , yalnızca kadınlardan iftet bekleyen
eskinin çifte standardı daha da güçlendirilerek, Atinalı evli kadının ev yaşa
mı Rönesans italyas l ' nı n kadını için de aynen geçerli oldu. Eşler kutsal gün
ler dışında kimseyle görüştürülmeyip kendi evlerine hapsedildi; kutsal gün
lerde de ancak kocaları eşliginde kiliseye gidi p gelmelerine izin verildi. Ko
ruma duygusu güçlü erkeklerin eşıerini yı llar boyu bu koşullar altında ev
hapsinde tuttukları bilinmektedir. Kendi ailelerinin işlerine tümüyle katılan
güçlü ve nispeten bağımsız ortaçağ kadınlarının gelenegi sona erdi. Röne
sans idealine göre, evli bir kadın silik ve yumuşak başlı olmalı; erkeginin
yaşamının göıgeli arka planlarında kalmalıydı.
Rönesansta evli kadın ların kapatılmasının kaçını lmaz sonucu olarak bir
diğer klasik kurum olan yüksek sınıftan yosmalar yeniden canlandı . Eski
nin Yunan hetairae'si gibi; Venedik , Milano ve Floransa cortegiane'si de
eğitim l i , etkin ve yetenekli güzellerdi. Bunlar, eşleri nin yaşamlarına bütü
nüyle katıl m alarına izin vermeyen erkeklerin cinsel ve sosyal gereksinme
lerine h izmet veriyorlard ı . Yüksek sınıftan italyan fahişeleri zengin ve
bağımsızdı lar; kendi lüks evlerinde oturuyor ve günün önde gelen ressam
ları n ı , filozof ve devlet adamlarını burada kabul ediyorlardı. Cortegiane'yi
ziyaret eden pek çok ünlü erkek arasında sanatçılar Titian , Raphale ve
Cellini ile yazar Aretino bUlunuyordu. Değişiklik olarak, 'Kilisenin prensieri
bile onlara yabancı değildi.· 2
Öte yandan, bu hanımların becerileri yalnızca sevişme sanatıyla sınırlı de
gi ldi; çoğu kendi başlarına birer sanatçıydı . Bir kardinalin kızı olan Tullia
d ' Aragona, dönemin en güçlü politik figürlerinden biri olan Cosimo
de'Medici 'nin himayesine girmiş ünlü bir şairdi. Bir diğer tanınmış entellek
tüel olan kibar fahişe Veronica Franco birkaç d i l bilmenin yanısıra, yetenek
li bir müzisyendi . Ressam Tintoretto'nun da yakın arkadaşıydı ve daha
tanınmış müşterileri arasında Fransa Kralı i i i . Henri bulu nuyordu. Bu güzel
yosma cehaletten nefret eder ve anlaşılan en büyük keyfi biıgi arayışından
alırdı. Hevesli bir genç aşığına neredeyse küskün bir ifadeyle şöyle yazmış
tır: 'Çok iyi biliyorsunuz ki, benim sevgimi kazanabildiğini iddia edenlerin hep
si çalışma disiplininde çok azimliydiler. . . Eğer servetim uygun olsaydı, bütün
92 BATI TARiH1NDE FAH1ŞELER
,
zamanımı sessizce, erdemli erkeklerin ilimieriyle uğraşarak geçirirdim. 3
Veronica kadın olduğu için arzu ettiği eğitimi alamamıştı ama en azından
mesleği ona erkeklere ait eğitim ve kültür dünyasına katılması için gerekli
parasal ve sosyal koşulları sağlıyordu. Kişisel servetin güç demek olduğu
bir toplumda, bu kadınlar son derece başarılıydılar ve hizmetleri karşılığı
yüksek ücretler alıyoriardı . Tarihçi Reay Tannahill, Veronica Franco'nun bir
öpücüğünün dört ya da beş crown (bu , bir uşağın altı ayda kazanabildiği bir
paraydı); 'bütün işlemin' de 50 crown ettiğini söyler. Bir başka hanımefen
di olan Imperia Cognata 'nın (Rafael'e modellik etmiştir) bir Alman müşte
risinden bütün bir geceyi birlikte geçirme karşılığında 100 crown aldığı
söylenir. (Son derece zengin olan Cognata ile iıgili bir başka öyküde de, bir
seferinde bir ispanyol müşterisinin son derece şık dairede tükürecek bir yer
aradıktan sonra uşaklardan birinin yüzüne tükürdüğü; çünkü odadaki tek çir
kin şeyin o olduğu anlatılır.) Cognata genelde 26 ile 31 arası olarak göste
rilen, romantik olacak kadar erken bir yaşta öldü. Tarihçiler arasında intihar
etmiş olabileceği yolunda tahminler yürütülmektedir. Hangi koşullar altında
ölmüş olursa olsun , Cognata Roma'daki Strada del Populo' nun döşenmesi
için cömert bir miras bırakmıştır. Burası, taşradan gelen daha az şanslı
hemcinslerinin ortak mesleklerini icra etmek için doluştukları sokaktı.
Eski Roma'nın fahişeleri gibi, çoğu Rönesans güzeli de saçlarını sarıya
boyuyord u . Bu, kuşkusuz Almanya ve ingi ltere'den gelen sarışın fahişe hem
cinslerinin başarısının etkisi altında yapılıyordu. italyan fahişeler kadife çi
çeğinin yapraklarını papatya, kına ve limon suyuyla ezip püre haline getiriyor
ve başlarına sürüp arzu edilen tonda 'altın telli saç' elde edilene dek bek
letiyorlardı. Ressam Titian'ın kuzeni Cesare Vicallio kadınların 'so/ana altın
da saatler geçirdiklerini' yazar. Bu, 'Tepesi olmayan, çok geniş kenarlı özel
bir şapkaydı. Kadınlar sıvı boyalar sürdükleri uzun saçlarını bu şapkanın ke
narlarına serer ve evlerinin damlarında saatlerce oturup kuruturlardl.' 4
Emmett Murphy Great Bordellos of the World (Dünyanın Büyük Randevu
evleri) isiml i , ibretlerle dolu kitabında batı lı erkeğin sarışınlara olan saplan
tısı nın Rönesans döneminden kaynaklandığını öne sürer. Rönesans'ın
'sarışın kültünün' birkaç ayrıcalıklı erkeğin nörotik arayışlarından kaynak
landığı doğrudur. 14. yy yazarlarından Boccaccio 'ideal güzelin' sarı saçlı
olması gerektiğini söyleyerek Çığı başlatmış; yarım yüzyıl sonra bu kavram
San Salvatore Başrahibi tarafı ndan Dia/ogo del/e bel/ezze donne isimli ese
rinde çııgın aşırılı klara taşınmıştır:
(O) kentin hanımlarına ders verdi . . . (ve) bir dizi güzel uzuvdan ide
al bir güzellik oluşturdu. Kadın anatomisinin en küçÜk bir parçası
bile gözlerninden, ya da iıgisinden kaçmamıştı. Gözlerde parlak
kahve de güzel sayılmakla birlikte, tercihan tanrıça mavisi renkte;
Saltanat ve Çileler 93
Bu şehvetli Calypso' ların öyle bitmez tükenmez bir çekici likleri var
dır ki, ünleri Hıristiyanların en uzak köşelerinden pek çok kimseyi
Venediğe çekmiştir. Saraylarından bi rine geldiğinizde . . . Venüs'ün
94 BATI TARiHıNDE FAHışELER
Coryat bu küçük ibret oyununu son bir hakaretle bitirir: ' Eğer onlarla oy-
__ --=
Sc=al. tı�llut ve Çilel��m�
sında bir tür ceza olarak başvurulan toplu tecavüzlere değinir: 'cezayı ha
keden kadının en az otuz kiralık adam tarafından tecavüze uğraması, veya
yetmiş beş kiralık serserinin saldırısı . ' Murphy düşünceli bir biçimde ekler:
' Böylesi korkunç bir alçakl ı k hem müşterilerin hem de gelirin önemli ölçü
de azalmasına yol açıyordu.' 9
O halde, bir cortegiana'nın yaşamı tehlikesiz deği ldi; ancak durumu da
ha alt sınıftan hemcinsleri olan sokak fahişelerine oranla kuşkusuz daha
iyiydi. i kincisi için yaşam bütünüyle kurallar ve yasaklarla doluydu. Bunlar,
her zamanki haklar ve (çoğunlukla) yasakların karışımıydı . Bazı haklara sa
hip olsa bile, (örneğin , bir fahişeye hakaret etmenin cezası 100 düka ve bir
ay hapistil , aşağı sınıftan fahişenin hanlara, tavernalara ve kiliselere gitme
si yasaktı; Türklere, Mağrıbi lere ve Yahudilere de seks satamazdı . Bu
yasaklara uymamanın cezası kırbaçlanmak ve kazığa bağlanmak olurdu.
Fuhuş mesleğinde sınıf farkları 'saygıdeğer' topluma oranla daha az katı ve
ayırımcı olsa da, sokak fahişesi pek ender olarak soylu hemcinsinin duru
muna ve servetine erişmeyi umut edebilirdi.
Kent meclisi Papaya ricada bulunmak için kırk kişiden oluşan bir
temsil heyeti gönderdi. Karar çok ciddi bir ekonomik çÖküntüye yol
açacaktı. Kentin nüfusunun azalmasına, lüks malların ithalatının
düşmesine, saygıdeğer tüccarların iflas etmesine neden olacaktı .
Di plomatik heyetler de rahatsız olmuşlardı ve ispanya, Portekiz ile
Floransa elçileri itirazlarını bildirdiler. 18
Fahişeler ve onlara bağlı kişilerle birlikte 25 , 000 insan kentten ayrıl ma
ya hazırlan ırken, Roma sokaklarında toplu panik yaşandı. 17 Ağustos'ta,
Papa kararın ı ilk açıklamasının üzerinden daha bir ay geçmeden geri almak
zorunda kaldı ve fahişeler yerlerinde kaldılar. Pius, lüks ticarete dokunmadıy
sa da, Roma'daki alt sınıftan fahişeler üzerindeki baskıyı arttırmayı yine de
başard ı . Her zamanki gibi, Kutsal pederin gazabının hedefi fazlasıyla göz
önünde bu l unan sokak kadını oldu . Bunlar ya kentten kovuldu, ya da bir get
toya kapanıp kırbaç ve/veya sürgün tehdidiyle oradan ayrı lmaları yasaklandı.
Öte yandan Fransa'da Reformasyon ile Karşı-Reformasyonun etkisi 16.
yy'dan itibaren arttı. Protestan askerler Gai l l ac kasabasında fahişeleri dö
vüp kulaklarını keserek yeni ahlaki dönemin havasını da belirledi ler.
.._______ . ____.................
___ _�ıI!l!l!I!��t....ve Çilele!
__ ıtJ.3.
Fransa'da bütün yerel yönetici ler kendi bölgelerindeki fah işeleri ezmeye ve
eskiden ancak küçük para cezaları gerektirecek kabahatler için barbarca
cezalar vermeye başladılar. Arşivlerde Toulouse genelevinden bir kadının
sokakta yürürken tutuklan ı p sokaklarda çırı lçıplak koşmaya zorl and ıktan
sonra kentten kovu lduğu yer almaktadır. Kadıncağız kasabaya 'yalnızca
erzak almak için indiğini' söyleyerek itiraz edince yargıçlar cezayı iptal eder
ler ve onun yerine ' kadı n ı n yüksek yargıca teslim edilmesine' karar veri rler.
'O, kadını kanatana kadar döve döve koşturduktan sonra geneleve geri gön
derecek ve kadın b i r daha kasabada dolaşırken görül ürse, asllacaktır. ' 1 9
Bu devirde Tou l use fah işeleri için çok tutulan bir başka cezalandırma bi
çimi de (16. yy'da Avrupa'da pek çok kent ve kasabada olduğu gibi) suya
daldırm aktı . Yalnızca kad ı n lara uygulanan bu barbarca ceza genelde erkek
tarihçiler tarafından -özlemle a n ı lmak bir yana- eleştirilmeden anlatılır.
Tou louse ' da yerleşen bu uygulamanın iki amacı vard ı : Talihsiz kadı n için
özel bir ceza ol manın yan ısıra, aynı zamanda aşağı s ı n ıflara yeni ahlak an
l ayışına karşı gelenlerin ödeyecekleri bedel i anımsatan çok ciddi bir tiyat
roydu . ° devirden kalan bir beıgede bu işlem şöyle anlatılır:
16. yy' ın orta dönemi boyunca güney Fransa'da yöneticiler belediye gene
levierini kapattılar. 1555'te Languedoc'da Castelnaudry meclisi genelevi
yıkıp arsasını da satmak üzere karar aldı; iki yıl sonra Montpe llier evi en yük
sek fiyatı veren 'saygı n' müşteriye sattı; son olarak da, Toulouse'daki gene
lev 1557-8'de işletmeye veri l medi ve daha sonra o da ' saygıdeğer' kul lanı
ma çevri ldi. Bir sonraki onyı lda bu baskı ortamı Fransa ' nın her tarafı na yayıl
d ı ; 1561 'de Kral iX. Charles' ı n hükümeti ülke çapında geriye kalan tüm res
mi genelevleri kapattı . Pek çok bağımsız genelev çalışmayı sürdürse de -sa·
hipleri n i n yüksek mevkilerde dostları vardı- C harles ' ı n kararları ortaçağdaki
Fransız seks endüstrisine gösterilen açık hoşgörü politikasının sonu oldu.
Charles fuh u ş konusunda kendi yasa l arını çıkartarak dinsel reform d aıga
sına kapılanlar arasında tek başına değildi; başka hükümdarlar da aynı ne
denle, aynı fikirleri paylaşıyorlard ı . Bunlar, halkın ahlak anlayışını daha sıkı
104 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
kontrol altına almanın olsa olsa kendi d ünyevi güçlerini arttıracağını anla
makta gecikmediler. ingiltere Kralı Vi i i . Henry ile Alman imparatoru V.
Charles ülkelerindeki, öze l l ikle fuhuşu engellemeye yönelik olanlar da da
h i l , bütün ceza yasalarını sertleştirdiler ve bunların titizlikle uygulanmasını
sağladı lar. Avusturya Kralı i. Ferdinand bir adı m daha i leri giderek 1560'da
bir 'ittet Komitesi ' kurdu. B u komitenin tek amacı kralın tebasının özel
yaşamlarını kontrol etmektL Avrupa'nın dörtbir yan ında fuhuş ve genelev iş
letmeciliği , özellikle çalışan nüfusu disiplin altına alma ve ilke olarak onla
rın isyancı etkinliklerini azaltma amaçlı özel ahlak yasalarının hedefi oldu .
i . Elizabeth (kendisinin de Messalina usulünce, Londra'da bir iki genelevi
gizlice ziyaret ettiği anlatılır) devrinde ingiltere'de fahişenin kafası kazınarak
cezalandırılır, daha sonra kağıttan bir şapka giydirilip 'suçu' duyuru larak so
kaklarda gezdirilirdi. Bu aşağılanma süresince yuh çeken bir gru p berber ken
disine eşlik ederdi. Bunların görevi de leğenlerini hep birden tıngırdatıp alay
etmektL Kadın eğer şanssızlık eseri birden fazla tutuklanacak olursa, 'araba
nın arkasına' bağlanıp sokaklarda süruklenir ve Bridewell'e, yani ' islahevine'
varıldığında genelde kırbaçlanırdı. Hapishane dayağı çOk geçmeden gösterişli
bir adet halini alarak bir kurul gözetiminde yapılmaya başlandı. Shakespeare
bu röntgencilerin ikiyüzlülüğünü Kral Lear'in ağzından şöyle yerer:
ingi l iz yasaları aslında 16. yy'ın başından beri fuhuşu hedef almaya baş
lam ıştı . O çağa ait bir tarihçede şöyle yazar: ' 1506'da; Vi i . Henry'nin 21' in
ci yılında . . . Southwark'daki genelevler bir mevsim için enge l lend i , kapıları
kapatı ldı, ama uzun sürmedL .. kapılar yeniden açılana dek. '
1535'te Vii i . Henry Southwark genelevierini kapatmayı dened i , ama tıpkı
babası gibi o da başarısız oldu . Ancak, önemli bir fark vardı: Henry'nin
Roma'dan kopması sırasında Kilise arazilerine el koyması Southwark'da iş
lerin bil inen düzenini artık bir daha geri dönülmeyecek biçimde değiştirmiş
ti . Bunların Anglikan Winchester Piskoposu Stephen Gardiner' in eline geç
mes i , genelevlerin , Piskoposun bağlı olduğu kralın kaprislerine daha açık bir
hale getird i . Kuşkusuz Gardiner' in Majestelerine özel bir hizmet olarak
Bankside'daki 'Winchester Kazıarının' en seçkin lerini sunmasının (hatta ara
sıra kralın da bu eğlencelerine katılmasının) nedenlerinden biri de buydu.
Henry güvenilmez bir kraldı ve Londra'daki seks ticaretine uyguladığı bas
kı iktidar açlığını körüklemiş olmalı. Peder Symon Fysshe din adamlarında
pek sık rastlanmayan bir şefkat gösterisiyle, reform yapması için krala baş-
Saltanat ve Çileler 105
bir keresinde onunla ' şu yaşlı Kilise pezevengi ' diye alay etmişti) Hampton
Court'taki görkemli sarayında da böyle bir oda vardı. Odanın girişinin ü stü
ne kusursuz bir Kilise Latincesi 'yle şöyle yazılmıştı: ' Kardinal Efendimizin fa
hişelerinin evi . ' Söylemeye gerek yok, Henry' nin de benzer bir 'evi' vard ı .
1 6 . yy'daki baskı dalgası konu sunda e n yaygın yanı ıgılardan birisi d e bu
nun cinsel i l işkiyle bulaşan frengi hastalığının Avrupa'ya gelmesinden kay
naklandığıdır. Bu varsayım baskının gerçek sosyal ve politi k kökenlerini
gözlerden gizlemektedir.
Frengi ilk kez 1495'te, Napoli 'de konuşlandırılmış Fransız askerlerinde
teşhis edildi . Anlaşılan, hızla tüm Avrupa'ya yayıldı. Aslında, hastalığın ger
çekten yeni olup olmadığı tahmin konusudur. O dönemde hastal ıkların tıb
bi sınıflandırı lmasında sağlanan gelişmeler sayesinde ilk kez resmen 16.
yy'da tanınmış da olabi lir. Durum her neyse, frengi 'saıgınıyla' genelevlerin
kapatı lması arasındaki bağlantı son derece kuşkuludur. Kapatılmalar hızla
sürerken ( 1550'ler civarında) hastalık korkusu yatışmaya başlamıştı bile .
Dahas ı , frenginin cinsel yol la bulaştığı gerçeğinin o devirde bilinmediğini
ne de dikkat çekmek gerekir: O zamanlar frengi , veba gibi diğer bulaşıcı
hastalıklardan hiçbir şeki lde ayrı tutul m uyordu. insanlar frenginin havadan,
gıdalardan, emzirme yoluyla, giysi ve araçlardan geçebi leceğine inanıyorlar
d ı ; hatta bazıları bir bakışla bile geçebi leceğini düşünüyordu. Hastalığı fu
huşa bağlamak için hiçbir tıbbi gerekçe yoktu. Son zamanlarda, tarihçiler
bile böyle bir bağlantı kuran kuramı reddetmeye başlamışlardır:
F a h i şeleri n şansına, seks ticaretinin süresiz olarak enge llenmesi yasal bir
kurgu olmaktan öteye gidemed i . Kent ve kasabaların sürekli genişleme s i ,
n üfus u n artması, insanların (öze l likle de kadın ların) yoksullaşması ve ser
best pazar koşullarının yaygınlaşması sayesinde fuhuşun önü alınam ad ı .
Ç o k fazl a insanın bunda çıkarı vard ı . Vi i i . Henry Southwark'daki genelevle
rini kapattıktan b i r yıl sonra öldü ve fahişelerle aveneleri her zamanki gibi
i şlerine devam ettiler. Genelev l e r hala kesinlikle yasadışı o lmakla birlikte ,
Henry'nin sağlıksız oğlu Edward' ı n tahta çıkması i şletmecilere şanslarını
deneme cesaretini verd i . P i s ko po s Latimer genç kral ı n huzurunda verdiği
b i r vaazda çaresizlik içinde e s i p gürled i : 'Şu anda Londra'da Bank'ta geç
m i şte olduğl:'ndan çok daha faz l a fuhuş vard ı r. . . Genelevlerini kapattınız
ama rica ederim , sorun nasıl çözüldü? Fuhuşun yalnızca yerini değiştirip o r
tadan kaldırmamanı n ne yararı var?' 1
Ne yaran vardı gerçekten? Y i n e de , bu piskopos efendi Londra'nın 'fahi
şeliğinden' yakınırken, kutsal b iraderlerinin pek çoğu eski görkem l i gele-
108 BATI TARtHtNDE FAHtŞELER
Thomas Aquinas'ın Katoliklik açıs ı ndan gere kçesi yeniden su yüzüne çı kı
yor, ama sonuç getirmiyord u : Genelevler yasadışı kaldı ama yetkililer artık
rüşvet ve bedava seks sayesinde onları görmezden gelmeye i kna edilebi l i
yoriard ı . Böylece genelev sahipleriyle kadın satıcıları kazançlarına devam
ettiler; müşteriler eğlencelerine baktı lar; fahişeler hayatlarını kazandılar.
Yasalar yerinde olduğundan , devlet istediği zaman bunları yine ezebilirdi.
Bu durum, çağdaş i ngiltere ' deki seks işçileri için de yabancı deği ldir.
Fransa'da da durum benzer çizgi lerde gelişiyordu. Kuramsal olarak -özel
ya da halka açı k- bütün genelevleri kapatılıp toplumdan fuhuş temizlenecek
ti . Uygulamada ise işler her zamanki gibi sü rüyordu. Zenginlere, etkili yerler
de dost ve müşterileri olanlara ait genelevler yetki lilerle özel anlaşmalar sa
yesinde açık duruyor; kalanlar da yeni kararn ameleri uygu lamakla yükümlü
olanların geleneksel yolsuzluğuna güveniyordu. Böylel i kle genelevlerin büyük
çoğunl uğu ticarete devam ed iyordu ama h içbir yasal hakları yoktu. Yalnızca
yetkil ilerin göz yumması sayesinde çalışıyorlardı ve bu da tehl i keli bir durum
du. Böylelikle, kapatmaya karşı özel bir tepki olarak, Fransız maisons de
tolerance sistemi doğdu. Bunlar 'göz yumu lacak ' , seçilmiş bazı evlerdi ama
yeni gelişen yasa ve düzen güçleri tarafından sürekli yakından izlenecekler
d i . 20. yy'ın ortalarına kadar Fransız fuhuş dü nyası işte bu sistemle yaşadı .
Ticaretle birlikte , uzmanlık kon uları da gelişti. Bazı fahişeler eski gelenek
Iere bağlı kalıp rahiplerin ya d a soylu l arla burj uvaların metresleri olurken ,
diğerleri tiyatro ve tavernal ara yöneldiler. çoğu fah işe, artık daha iyi örgüt
lenen ve yasa koruyucu güçlerden çOk daha kalabalık olan Londra'nın ye
raltı dünyasıyla güçbirliği yapıp yasaların gözetiminden kurtulmayı başard ı .
Halk a rasında 'Müstehcen Bohçacılar' olarak bilinen kad ı nlar ev e v dolaşır;
seks ticaretini maske lemek için görünürde iğne ve ıvır zıvır satarken, bir
yandan da suç ortakları adına araştırma yaparlard ı . Bir de erkek i şb irlikçi
leriyle b irlikte zengin kurbanlarını kandı rıp soyan fahişeler vard ı . i ngi lte
re'de çocuk genelevlerinin yine ilk kez bu dönemde sözü edilir. Bunlar zen
gin müşterilere yedi ila ondört yaş arasındaki kız çocuklarını pazarlarıardı.
Yoksulların çocukları bazen ya ana babaları tarafından fuhuş yapmak üze
re satılır; ya d a bu amaçla kaçırı l ı rd ı .
Zorunluluk y a da seçim nedeniyle (veya her i kisi yüzünden) fahişelik ya
pan kad ı nların yan ıs ıra, bu meslekte bazı orta sınıf ev kad ınları da vard ı .
B e n Jonson'un Bartholomew Fair isimli oyununda fahişe P u n k Alice kendi
işine el atan bir yargıcın karısını azarlar: 'Çok yazık, senin gibi ler bizi mah
vediyor ve işim izi eli mizden alıyorlar, taftalar içindeki kalçaları nızlal . . . Za
vallı basit fahişeler özel zenginlerle başedemez; sizin pelerinleriniz ve kadi
fe başlıklarınız b izim müşterilerimizi ayartıp yağım ızı keserler.' s
Alice 'in a lınganlığı anlaşılır olsa da, hedefi yanlıştır. Pek çok evli burjuva
kadın da işsizliğin çoğa lması ve ortaçağda sahip oldukları , sanatlarla zana
atlerdeki eşitliğin bozulmasının zararını görmüşlerd i . Orta sınıftan çoğu evli
kadının kendilerin ait pek paraları yoktu ve içlerinde daha bağımsız görüş
lü olan ları herhalde tümüyle kocalarına bağımlı olmaya bayılmıyorlardı. Şair
John Taylor'a göre orta sınıftan bu fahişelerin eline ilk kez Vii i . Henry dev
rinde, genelevlerinin ilk kapatılması sırasında fırsat geçmişti:
1 10 BATI TARİHİNDE FAHtŞELER
kötü bir tip kad ın daha vardır ki; şımarık, aptal. pervasız, boşboğaz,
dedikoducu. hoppa, kararsız. akılsız, sağduyusuz, zayıf, d ikkatsiz,
patavatsız, mağrur, nazl ı , laf taşıyan, kulak kabartan, dedikodu Çı
karan, sivridill i , fesat düşünceli , ve şeytanın pisliklerinin tortusuyla
her bakımdan aptallaşmıştır.8
Piskoposu n hangi tür kadının çoğu n l u kta olduğuna inandığını tahmin et
mek büyük başarı değil tabii ! Aslında Aylmer başka yerlerde o en ender bu
lunan yaratığı; ' iyi' kadını da 'bir torbaya, beş yüz yılanın arasına konmuş
bir yılanbalığı ' şek linde yermiştir. ' ... insanın şansı yaver gidi p bütün o
yılanların arasından tek yılanbalığını çekse, yine de sonuçta e l i ndek i , kuy
ruğundan tuttuğu bir yılanbalığıdır. , 9 ( Böylesine büyüleyici fal l i k imgeler in
sanda piskopos efendinin b u böl ü m ü kaleme alırken aslında erkekleri dü
şündüğü izlenimini uyandırıyor.)
Piskopos Aylmer bütün kad ı n cinsine karşı olumsuz düşünceler besle
mekte yalnız deği ldi. Reformasyon-sonrası dönemde bir başka erkek (yani
ticari sekse yönelik talebin asla tümüyle karşılanamayacağın ı söyleyen cin
sin bir üyesi) 1616 tari hli bir metinde kadınların 'doymak b ilmez bir şehvet
le' dolu oldukl arın ı , 'tensel şehvete erkeklerden daha düşkün olduklarını';
' keçilerden b i le daha kızışmış olduklarını' ; ve kadının dünyadaki rolünün
'şehvetle tembelliğe kucak açıp beslemek olduğu n u ' söylemişti . lO
Ancak, devri n eğitim görmüş erkeklerini n kendi düşüncelerindeki kadın
hayalini nasıl bir dehşetle görd ü klerinin e n iyi ifadesi Shakespeare'in Kral
Lear'inde bulunur:
i şte hepsi burada: Pislik. günah, utanç, cehennem . . . insanı b ı ktırana ka·
dar ve daha da fazla. Seks-karşıt ı , erkek-egemen suçluluk yükü sonunda kül·
türel bilince yerleşmişti ve yüzyıllar boyu orada kokuşacaktı. 1 7 . yy'd a ingiliz
ahlaksal ve politik yaşamını kontrol altına almak için girişilen uzatmal ı sava·
şımda, Püriten hareketi d e i şte bu cinsel nefret deposundan destek alacaktı .
Kadın cinsi için bir kez daha eziklik ideal bir özellik olarak niteleniyord u :
Püriten erkekleri açısından, ' iyi' b i r kadın sessiz, yumuşak başlı, kocasına
itaatkar, çocuk doğuran , alçakgönü l l ü , cinsell iği bulunmayan, karşılık ver
meye n , evl i ve ücretsiz bir h izmetçiydi . Amin.
I sott Wall özel bir köy fahişesiydi ve ' kapısını geceni n her saatinde evli veya
genç b i r adama açacağını' duyurmuştu. Anlaşılan Isott gebelikten korunma
ve kürtaj konularında da biıgil iyd i : Ona göre 'ancak aptall ar gebe kalı rd ı . , 20
Pensfield köyünün fahişesi de evli bir kadındı; bir Püriten o l an kilise bekçi
sini tiksindiren de, en düzenli müşterilerinden b i rinin köyün papazı olmasıydı.
sivil yaşam ve ticaret üzerindeki etkisi korkunç oldu. çoğu profesyonel fahi
şe ve bu arada, kargaşada geçi m kaynaklarını yitiren pek çok 'saygı n ' kadı
nın tek şansları eski ' kamp izleyici l iği' geleneğine uymaktı . Çağdaş argoda
bunlara 'cephanelik fah işeler' deniyord u . Bu ordunun üst düzeyin i o kadar
rahatsız etti ki, 1643'te Kral ı ' C harles ' ordudaki genel hafifmeşrepliği , kut
,
sal değerlere s aygı sızıığı . awaşl ığı ve fuhuş düşkünlüğü nü 2 3 yeren b i r
duyuru yapmak zorunda kaldı . (Anlaşılan çoğu asker gid i p kralları i ç i n sa
vaşmak yerine, fahişelerle gön ü l eğlendirmeyi yeğliyorlardı . ) Üst kademeyi
aynı ö lçüde çileden çıkaran b i r başka d u ru m da, kad ı nl arın çoğunun erkek
gibi giyin i p normalde kad ı n kamp izleyicilerinden beklenen angaryalardan
kurtul m ayı adet edinmiş o l malarıyd ı . Her bölüğün başına ivedi o larak b i r
başka kraliyet duyurusu geldi :
Fahişelere yaln ızca kendi l erine izin verildiği sürece ordunun peşine takılabi
lecekleri ; ve çoğu zaman kendilerine göz yumulsa, hatta askerlerle birlikte
kamp kursal ar bile, herhangi b i r kabahatları karşılığında şiddetle cezalandı
rılabilecekleri anlatıldı ve cezalandırıldılar da. Beıgelere göre , Kraliyet ordusu
nun peşinde Londra 'dan Coventry'ye gelen bir fahişe 'askerler tarafından
yakalanıp önce kasabanın içinde dolaştı rı ld ı , sonra kazığa bağland ı , sonra bir
kafese kapat ı l d ı , nehi re daldırıldı ve en sonunda da kasabadan kovuldu.' 25
Püritenlerin zaferinden sonra fuhuşun ortadan kaldırıl acağı varsayıl d ı .
Öte yandan, Püritenler arasında bile yen i , a h l a k l ı b i r toplumda fuhuşun ye
ri olduğunu düşünenler de hala vard ı . Doktor Chamberlen isimli b i risi
Com monwealth 'in ilk y ı l ı o lan 1649'da parlamentoya verdiği önergede, ü l
kenin her yan ında kayıtlı fahişeler çalıştıran, devlet tarafı ndan d üzenlenmiş
hamamlar açılmasını istedi . Ancak, Solonvari bu plan redded ildi ve Pü riten
ler bunun yerine ülkenin geri kalan genelevlerinin yanısıra, tiyatrol arı . kumar
haneleri , yarış pistleriyle Mayıs bayramı yerlerini de ortadan kaldı racak yasa
lar çıkarmakla uğraştı l ar. Yeni Commonwealth 'e göre her türlü eğlence
yasaktı ; böylelikle oyuncu lar da kendilerini fahişelerle dostlarının yan ısıra rıh
tımda dizilmiş buldu lar. Hepsi de k ısaca yargılan ıp para cezaları , dayak ve
hapisle cezaland ı rıldılar. Püritenler kendi politikalarını dayatmak için ellerin
den geleni artlarına koymadılar: Ü l kenin her tarafı ndan kent ve kasabalarda,
120 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
Öte yandan, Bow Street'teki 'Oxford Kate's' gibi , Londra' nın yuksek sını
fa yönelik yerleri pek göze batmadan da olsa , çalışmayı surdürduler. Her
halde bunun nedeni, sahiplerinin çok güçlü ve etkin bir müşteri kitlesine
sahip olmasıyd ı . 1652'den itibaren yeni kahvehaneler hızla fahişelerle
müşterilerinin buluşma yerleri haline geldiler. 1656'dan kalma popüler bir
dizeye inanılacak olursa, din adamları da seks ticaretiyle olan geleneksel
bağlarını koparmadı lar:
miştir. Burada, kraliyet devletinin merkezi mutlak gücü , bir yandan reform
peşindeki entellektüellerin , öte yandan da asi köylülerin gittikçe artan etki
si altına girmiş; sonunda da 1789 Fransız ihti lali patlak vermiştir. ingiliz
aristokrasisin in, para musluklarını kontrol eden Püriten orta sınıflarla zora
ki bir ödünleşmeye girerek benzer bir kan banyosundan kurtulduğu öne
sürülebilir. Kendilerinden eski sefahat alışkan lı klarını bir yana bırakmaları
da istenmiş deği ldir. Aksine, ingiliz aristokrasisi bir yüzyıldan fazla sürecek
bir bedensel zevkler dönemini başlattılar. Kesenin kontrolünü belki elden
kaçırdılar ama, cinsel zevklere olan düşkünlüklerini asla yitirmediler.
ingiliz Restorasyon dönemi ahlaksal konularda örnek bir dönemdi :
Aristokrasi şık 'büyüklerini' açıkça ya da gizliden gizliye taklit etme arzusu n
daki toplum açısından eşi benzeri görülmemiş bir sefahat örneği sergiliyor
du. Eski dünyalarının çökmesiyle moralleri bozulan aristokratlar, gittikçe
artan bir çaresizl ik, boşvermişlik ve şiddetle, dörtnala zevklerinin peşinde
koşturmaya başlamışlardı. içki, fuhuş ve kumar gündemdeydi. Bu tür aşırı
sefahat için sosyal koşullar daha da ideal olamazdı. ingi liz toplumu köklü
bir degişimin, sürekli ve teh likeli biçimde yaklaşan bir kargaşanın erime po
tasıydı ve sıradışı davranışlara her zaman bolca olanak vardı.
Özünde rahat bir sınıf olan aristokrasinin başlıca işlevlerinden biri göste
rişli bir biçimde keyif sürmekti ve büyük bir şevkle buna atıldı lar. Hiçbir kra
lın bu ti p gösterilere i I . Charles'dan daha yatkın olmadıgı söylenebilir.
Rochester Kontu --entellektüel, hovarda, şair ve Majestelerinin büyük dos
tu- onun hakkında şöyle yazmıştır:
peten oıgun bir çağ sayılan 60 yaşına kadar bağımsızlık ve güvence içinde
yaşadıktan sonra, 1117 'de öldü. Bu, içinde bulunduğumuz günler de dahil,
hiçbir çağda kadınlar için kolay bir başarı deği ldir.
Kendi içlerinden gelen sürekli ve bol bir metres akışı olsa da bu , üst sınıf
ların kendi cinsel oyun arkadaşlarını zaman zaman avam tabakasından
seçmelerine engel olmadı. Sokak fahişelerine yaln ızca soyluların evlerinde
değil ; sarayda da sıkça rastlanırdı. Samuel Pepys kendilerine ' Balıers '
diyen 'genç zamparalardan ' oluşan bir saray kulübünden söz eder. Bunla
rın toplantılarında tanınmış bir madam olan ' Lady Bennett , ' hanımları tak
,
dim ederdi. Orada bulunanlar da çıplak dansedip 'çapkınca işler yapmaya 4
başlarıardı. Aristokratlar halk içinde de kendilerini pek tutmuyorlard ı . Aksi
ne, Oxford Kate ' s gibi halka açık evlerde keyif sürerken, ya da avam taba
kasının gittiği genelevlerde aranırken görülebiliyorlard ı . Pepys yine kralın
yakın çevresinden (ve kibar yosma Catherine'in babası) Sir Charles
Sedley'in ibret verici bir öyküsünü anlatmaktadır:
Mr. Batten geçen gün bize, Sir Charles Sedley'in bir süre önce
Oxford Kate's'teki alemleri yüzünden Başyargıç Foster ile yargıçlar
kurulunun önünde yargılanmasını (anlattı). Sir Sedley güpegündüz
balkona çıkıp çıplaklığını (göstermiş) ve akla hayale gelebilecek her
türlü şehvet ve sevişme hareketini yapmış. Kutsal kitabı alaya ala
rak o kürsüden serserice bir vaaz vermiş ve aşağıda bin kişi durmuş
kendisini dinlerken, kentteki bütün kadınları peşinden koşturacak
bir toz satacağını söylemiş. Bundan sonra bir kadeh şarap almış ve
içinde organını yıkadıktan sonra içmiş; sonra bir kadeh daha alıp
kral ın şerefine kaldırmış. 5
karn ı n ı n tok olduğunu ve parayı ödemeden hiçbir yere gitmesine izin verme
yeceği n i söyledi. Sonra d a , onunla i lgilenmesi i ç i n fedailerinden birini
çağırd ı . ' Sonunda, pek çok münakaşadan sonra , ' kral madamı rehin bırak
mayı teklif ettiği yüzüğe değer biçmesi için bir kuyumcu çağırmaya i kna etti .
Kuyumcu yatağından kaldırılıp yüzük kendisine gösterildi, 'bunu i nceler i n
celemez şaşk ı n l ı ktan donakaldı ve gözlerini kad ına d i kip evde kimi ağırla
d ı kl arı n ı sordu. Kadın buna karanlık görünüşlü, çirkin bir orospu çocuğu ,
d iye cevap verd i . Cebinde beş parası YOktu ve yüzüğü nü rehin bırakmak
zorunda kalmıştı . Kuyu mcunun dediğine göre yüzük o kadar değerliyd i ki ,
ü l kede ancak bir tek adamın bunu takmaya gücü yetebi l i rd i ; o adam d a
Kraldı . . . ihtiyar Jezebe l ' le fedaisi konukları n ı n olağanüstü niteliğini öğren
d ikten sonra şaşakaldılar ve dizlerinin üstüne çöküp aman diled iler. Kral en
sevecen haliyle onları bağışladı , gülerek yüzüğün b i r şişeyi daha karşılayıp
,
karşılamayacağını sordu. 6
Kıyafet değişti rip kendi ara l a rı nda rol yapmaya olan düşkü n lükleri göz
önünde tutulursa, saraydaki soyl u ların en sevdikleri eğlencelerden birinin
de tiyatro oluşuna şaşırmamak gerekir. Pü riten leri n zalimce ezdikleri tiyat
ro, Charles tarafı ndan hızla canlandırılmış ve yen i l i k olarak kadın rol lerini
(eskiden oğlanlar oynardı) a rtık kad ınl arın oynamasına izin veri l m i şti . Tiyat
rodaki bu devrimin Restorasyon dönemi tiyatrolarında, perdenin her iki ta
rafında çalışan kadınlar üzerindeki etkisi büyük olacaktı .
Püriten i ktidarından önceki gün le rde olduğu gib i , kentin fahişeleri tiyatro
ya üşüştüler. Burada, seyirciler arasındaki saray mensupları , beyefendil er ve
esnafın içinden seçkin avlar bulunabiliyordu . Hemen hemen anında i ki özel
türde tiyatro fahişesi türedi . Birincis i , seyirciler arasında dolaşıp meyve,
program ve kendilerini satan; ya da diğer fahişelerle müşterileri arasında
aracı l ı k yapan portakalcı-kızlard ı . B u meslekte başarıl ı olmak için çeşitli ye
tenekler gerekiyordu ve bunların en önemli lerinden b i ri de hazırcevaplı ktı .
'Orange Betty' Mackere l l , portakaıcı fahişelerin neredeyse efsaneleşmiş b i r
örneğidir: Fiziksel gücü ve ş imşekten hızlı d i l i n i n yan ısıra , hafifmeşrepliği sa
yes inde de çok beğenil iyord u . Çağdaş bir hicivde salondaki sözü sohbetiyle
tanı nan kişi lerin 'Orange Betty'le çene yarıştırmakta' oldukları anlatı l ı r. 7
i kinci tür tiyatro fahişesi gerçek bire r profesyone l ; salonun içinde çal ış
makta uzmanlaşan kad ınlard ı . Bu h anımlar, taktıkları maskelerden dolayı
'vizard ' olarak b i l i n i rlerd i . Pepys b i r oyunda bun l a rdan birinin yanında otur
d u ktan sonra günlüğünde şöyle anlatır: ' Bi r fahi şe olduğunu sanıyorum ,
çünkü doğru düzgün her erkeği tanıyor ve onlara Jack ve Tom diye, isimle
riyle sesleniyordu . Oyun bitmeden a l ı p götürd ü ler. ' 8 1691 'de John Dryden
tarafından kaleme alınmış b i raz safça b i r piyes girişinde de tiyatrodaki
seks ticareti nin bu ustaları iş ü stünde anlatılır:
126 BATI TARiHtNDE FAHtŞELER
(Her zamanki gibi, ' illeti ' , yani belsoguklugunu fahişeden kapan zavallı er
kek müşteridir; aksi hiç olmaz.)
Salonun otuz basamagı en azından üç sınıf fahişenin avlanma alanıydl.
En pahalı kadınlar, gündemde olan saraylılarla soyluların bulunabi lecegi
salonda ve localarda gezinirlerdi. Burjuvaların yeri orta balkonda fiyatları
daha hesaplı olan kadınlar bulunurdu. Sarhoş pezevenklerin de sık sık
buraya doluştukları anlaşılmaktadır. Son olarak da, üst balkon avamdan
kişi lerle ucuz ve yoksul sokak kadınlarının bulundugu yerdi. Fahişelerle pe
zevenkleri kendi aralarında öyle patırtı yaparlardı ki, oyun yazarları bu du
rumdan sık sık yakınırlardı:
Son derece tutu lan bir tiyatro fahişesi olan ' Kara Bess' köylü bir kad ın
olup, karşı konmaz çekicil iğiyle Dorset Kontunu ele geçirmişti . Kont, aşağı
daki dizeleri ona yazd ı :
Bess , kad ın 'ustalarının' aşağılamalarına hiç kulak asm ıyordu. Soylu bir
kad ı n ona Dorset'in orospusu diye seslenince , Bess ' En azı ndan akı l l ı bir
adamı hoşnut etti m , ' diye yanıt verd i . 'Bütün serseri ler de yatakta seninle
12
dans etsin ler! '
Fu huş, tiyatrocular arasında da kök salmıştı. Restorasyon döneminde
sahne, kend ini yoksulluktan kurtaracak yetenek ve azime sahip aşağı sınıf·
tan pekçok kad ın için ikinci ve parlak bir mesleğin çıkış noktasıydı . Oyun
culuk iyi para getirmed iğinden, tek başına yoksull uktan kurtulmak için yeter
li deği ldi. Bu nedenle oyuncular ya iyi birer evl ilik yapmak, ya da para geti
ren ek bir iş olarak fuhuşa yönelmek zorundaydılar. Oyuncu kadınların
sahneyi, zengin müşteri leri çekmek ve çoğu zaman da, zengin bir damat bul
mak için vitrin ol arak kullanma adeti yaygınlaştı. Çok geçmeden 'aktri s' söz
cüğü 'fahişe' ile eşan lamlı oldu. Ne de olsa, hiciv üstadı Tom Browne 'ın dik
kat çektiği gibi : 'Güzel bir Kadının Tiyatroda dürüst kalması , bir Eczacının Sı
cak Havada Melasını Sineklerden koruması kadar zordur; Seyirciler arasın
daki bütün Zamparalar onun Bal Çanağının çevresinde vızıldıyor olacaktır. ' 1 3
Böyle bir bal çanağının sah ibi El izabeth Barry'di. Yoksulluk içinde doğan
Elizabeth sahneye, ilk kez 1674 'te, on altı yaşındayken çıktı. Büyük bir fi
yasko oldu. Ancak, pek beklenmeyecek bir yetenek avcısı olan kurnaz
Rochester kızda gizli bir takım yetenekler görmüş olacak ki, onu kanatları
nın altına aldı ve başarı l ı bir oyuncu yapacağına dair bir arkadaşıyla iddiaya
gird i . Rochester altı ay boyunca El izabeth 'e yoğun bir eğitim verd i . Oyuncu ve
menajer Thomas Betterton 'a göre , ona 'her duygunun anlamını hissetmeyi;
yalnızca doğru ses tonu ku ll anmayı deği l , aynı zamanda karakterlerin içinde
bul unduğu duyguları kavrayıp tüm davran ışını bunlara uydurmayl , 1 4 öğretti .
Anlaşı lan, Rochester ' metod ' oyunculuğunun ilk öğretmeniyd i . Büyük
başarı kazandı ve Barry sahnelere döndükten sonra Betterton onu 'eşsiz'
olarak niteledi. Kız, en don uk bir oyunu bile çok üstün nitelikli bir hale
getirebiliyord u .
Bu işbirliğinin bir başka sonucu da Rochester' ın kıza duyduğu aşk oldu.
128 BATI TARİHıNDE FAHışELER
Ancak, bu karşılıksız bir aşktı. Yeni elde ettiği başarı Elizabeth 'e çok sayıda
zengin aşık kazandırmıştı. ilişkilerinin ilk ateşi söndükten sonra Rochester
genelde açıkta kal ıyordu. Düş kırıklığı içindeki Pygmalion Elizabeth 'e, 'Seni
lanetlemem olanaksız, ' diye yazdı. 'Ama hiç olmazsa kendi kendime acıma
ma izin ver; sen bana hiç acımayacaksın . ' 15
Barry kibiri ve sevgililerine duygusal davranmamasıyla ün sal mıştı. Tom
Browne şöyle yakınıyordu: ' Bütün gece yanında yatsan ız da, ertesi sabah
cebinizde beş pound daha yoksa eğer, sizi tanımaz bile . ' 16
Her şey bir yana, El izabeth Rochester'dan pek para almadı; adam ona
sağlam bir eğitimle bir de kız çocuğu verdi. Öte yandan, ünlü oyun yazarı
George Etheredge Elizabeth ' le olan ilişkisinden sonra ona cömert bir arma
ğan verdi. Elizabeth oyuncu-fahişe olarak uzun ve görkemli bir kariyer son
rasında taşrada, Acton ' a çekildi. Ölümünden sonra çağdaşı Colly Cibber
onun için şunları yazdı:
çok güzel bir kadındı . . . Onu öptüm, karım da öptü; ve ne güzel bir kadındl . ' 1 8
,
Yaradılış olarak 'saygısız, pişki n ve son derece iyi taklitçi 19 olan Nell'in
eşsiz bir de oyunculuk yeteneği vard ı : Dryden'in The Maiden Queene adl ı oyu
nunda oynadığı 'çııgın kız' Rorimell rolüyle Restorasyon tiyatrosunun yıldızı
haline gelmişti. Pepys Mart 1667'de oyunu ilk seyrettiğinde kendinden geçti:
Nell'in oynad@ bir Rorimell rolü var ki, bir daha ne bir erkekten ,
ne de bir kadından buna benzer bir şeyi görebilirim. Kral ile York Dü
kü de oyundaydı lar; ancak inanıyorum ki , bu kadar büyük bir oyun
culuk dünyada görülmemiştir. Nell önce çılgın bir kız olarak, sonra
da, asıl en güzeli, genç bir delikanlı olarak oynadı ve duruşu, hare
ketleri hayatta gördüğüm en bıçkın delikanlıdan bile daha bıçkındı.
itiraf edeyim ki, ona hayranım. 2o
Bir piyesin kadın kah ramanının ' bıçkın,' ya da dönemin moda delikanlıla
rından birininin rolünü oynaması aktrislerin dar pantolonlar içinde bedenleri
nin güzell iğini sergileyebifmeleri için sıkça başvurulan bir yöntemdi. O dö
nemde Bayan Nelly' nin özel lkle güzel ve biçimli bacakları olduğu da bilinen
bir gerçekti. Kral -baş aktrisiyle birl ikte- The Maiden Queen'i o kadar beğen
di ki, sarayda sahnelenmesini emretti . O günden sonra Nell'in yıldızı parladı .
Bal çanağına koşan i l k sarayl ı , tanınmış salon adamı Buckh urst old u .
Sah neyi bırakması için Nel l 'e yılda 100 sterlin verd i ve kısa bir süre için
Epsom'da onunla birlikte bir ' şenlik evi' açtı. Ancak, ilişki uzun sürmedi ve
çok geçmeden Nell sahnelere geri dönüp bu kez Buckhurst'ün kardeşi
Dorset Kontu Charles'ın gözüne gird i . Nell çok geçmeden i kinci mesleğin
de daha d a yükseldi ve önce kral ı geceleri ara sıra ziyaret etmeye başlad ı ;
sonra da kralın b a ş metresi oldu. Zengin ve güçlü saraylı ların rahibi
Piskopos Burnet onun için şöyle yazd ı :
Aksi Burnet'in de dediği gib i , başka metreslerin göze girip gözden düş
mesi ' Bayan Nelly" nin yıldızını asla söndürmed i . O , her zaman kralın hare
mindeki kadınların rolü konusunda ayakları yere basan bir bilince sahipti.
130 BATI TARtHlNDE FAHışELER
Aristokrasinin ahlaki düşkün lügü onsekizinci yüzyıl tari hine d e can l ı l ı k ka
tan en öneml i konulardan biri olmayı sürdürmektedir. Fransa'da XiV. Lou is
sonunda 1715'te ölmeyi becerd i . Onun uzun saltanatı ' Fransız tarihinin en
müstehcen ve en düşkün dönemlerinden biri ' oldu. Bu dönemde Kral Naibi
Orleans Dükü'nün l iderligindeki sosyete, ' kendi lerini bir ölçüsüzlük ve hafif·
meşrepl i k alemine kaptırdllar.' 2 5 Yıllar içinde soylular gitgide daha alaycı bir
hale gel i p yoldan ç ı ktılar. i ngi lte re'de, aristokrat gençlerin kurduğu
Mohock'lar gibi çeteler geceleri Londra sokaklarında geziyor, eglence için ma·
sum halkı soyuyor, tecavüz ediyor ve öldürüyorlard ı . Bunların ünvan sahibi bü
yükleri ise ünlü Hell-Fire (Cehennem Ateşi) kulübü gibi özel tarikatlar kuruyor
lard ı . Bu kulübün toplantılarında lordlarla leydiler eski bir katedral i n yıkıntı l a
nnda alemler yapıp eş degiştirerek egleniyorlard ı . Hem yüksek sınıfın bakire
lere düşkünl ügü , hem de ' i ngil izleri n Günahı ' ; yani, ingiliz toplumunun i leri
gelenleri arasındaki kırbaçlama merakı hızla yayıldı. Fransız tarihçi Taine, bir
ingil iz ' Don Juan "ının kısa ama dogru bir tanımını yaptı: 'Ödünsüz gurur, baş
kalarını ezme arzusu, mücadele sevgisi, yükselme ihtiyacı, bunlar en önemli
özellikleridi r. Bunlarla karşılaştırıldığında, şehvet ikinci planda kal ır.' 2 6
Böylesine sevim l i özell i kler cinsler arasında pek yakın i l işki lere olanak ta
nımıyord u . Bu i l iş ki le r çok geçmeden azçok gizli b i r savaş şekline dönüştü .
' Erkekler kad ı n l a rı rahatlıklan için k u l lanacakları birer araç o l arak görmeye
başlad ı lar. Kad ı nlar da erkekleri iğrenç b i rer yaratık olara k görüyorlardı a m a
ne yaz ı k ki o n larsız d a olmuyordu : 2 7
Böylesi b i r küçüseme ve saldırganlık temeli üzerinde, Sade Markisinin
cinsel şiddeti oldukç a d ikkat çekicidir. 18. yy' ı n sonlarında açan Fra nsız
aristokrasisinin bu çiçeği (ne yazık ki bazı 'özgürlükçüler' tarafından hala
kad ı n l a rı cinsel özgürlüge kavuşturan kişi o larak a n ı l maktadır) , fahişeleri ve
işçi s ı n ıfı ndan başka kadı n l arı hapsetmekten , işkence etmekte n , zehi rle·
mekten zevk al ırd ı . Zevklerini uzun uzun ve sıkıcı bir b içimde yazdı ve ken
di sı nıfının duyarl ı l ı kl arın a ken d i ismini vererek dönemi noktal adı : Sadizm .
Ari stokratl a r ı n aşı rı l ı kl arı bagl a m ı n d a , Rus i m p a ratoriçesi B ü y ü k
Kateri n a ' n ı n (1762-96) sarayı ilginç b i r farkl ı lı k gösterir. B u rada , yü ksek
sosyete bir erkegin deği l , bir kad ının cinsel alışkan l ı kl arı nı ömek a l ıyord u .
Katerin a ' n ı nhem iktidara. h e m sekse muazzam b i r iştah i vard ı . H e r i k i zev
kini de kendi e l iyle seçtigi özel b i r erkek gözdeler grubu içinde tatmin eder
d i . ' Küçük Hermitage ' , Hell-Fire klübQnün Rusya'daki b i r tür karş ı l l ğıyd ı .
Kateri n a ' n ı n fahışelerinin büyük çoğu nl uğu, meslek yaşamına sarayın mu
hafız b i rl iğinde çavuş o l arak başlayan Korsakov gibi , ' h a l k adamlarıyd ı . '
Kateri n a ' nın geçici yatak arkadaşları n ı n en azından bir düzi nesi sonunda
132 BATI TARİHiNDE FAHiŞELER
sarayda mevki sahibi olup, hizmetlerine artık gerek kalmayınca maaş bağ
lanarak, onurlu bir biçimde emekliye ayrıldılar. imparatoriçenin erkek fahi
şelerinin en ünlüsü çok sevgili arkadaşı , dostu , danışmanı ve aslında her
yönüyle kocası olan Potemkin'di. Katerina'nın yalnızca kalbine değil , ordu
larına da hükmetti ve sonunda Rusya'nın en güçlü adamı haline geldi .
' Prenslerle Büyük Dükleri sanki birer uşak karşılarmış gibi karşıl aması,
Katerina'nın dairesine çıplak bacaklarıyla, bir ropdöşambr içinde derbeder
dalıvermesi, onun her şeye yeten gücünün bir göstergesidir.' 28
Katerina'nın sarayındaki hanımefendiler de büyük bir hevesle kraliçelerini
örnek alıp erkek gözdeler tutmaya , Küçük Hermitage ' ın sefahatini taklit eden
bir birlik olan Doğa Filozofları Kulübüne katılmaya başladı lar. Rusya impara
toriçesinin öyküsü olağandışı bir örnek olmakla birlikte yine de, kendi başı
na iktidarla zenginliğin, her zaman yalnızca erkeklere özgü olmayan cinsel
aşırılık için karşı koyulmaz bir tahrik unsuru olduğunu göstermektedir. *
Fransız sarayında iktidarın dizginleri tabii erkeklerin elindeydi ve burada da
metres tutmak pek modaydı. Güneş Kral Louis de en az kuzeni ingi ltere Kralı
i i . Charles kadar metreslerine düşkündü. Bunların en sonuncusu olan ciddi
Madame de Maintenon, Fransız sarayına ası k suratlı bir dinsellik havası
getirmişti. Sonuç olarak, Louis'nin ölümünden sonra Fransız soyluları bir kez
daha ahlaksal sınırlamalardan kurtulup önce Orleans Dükünün, sonra da XV.
Louis'nin önderliğinde, 'gösterişli çapkınlık' alışkanlıklarını Devrime kadar
sürdürdüler. ingiltere ve Rusya 'da olduğu gibi burada da soyluiara ve özellik
le de hanedana fahişelik etme mesleği yetenek ve girişimciliğe bağlıydı.
çağın olağanüstü ürünlerinden biri de kibar yosma, entellektüel ve sanat
sever Claudine du Tencin'di. 1685'te Grenoble 'da doğan Claudine ilk baş
ta kendisi için uygun görülen evlilikten kurtulmak için kaçıp bir manastıra
sığındı. Genç Claudine burada görünüşte büyük bir vurdumduymazl ıkla bir
dizi ilişki yaşadı (bunlardan biri şair Louis Camus'ydü. Ondan olan oğlu iler
de filozof d'Alembert olacaktı). Claudine manastırdan ayrıldıktan sonra, 'il
kesiz bir başrahip'olan erkek kardeşi onu Fransa Kral Naibine tanıştırınca,
naibin baş metresi oldu. Anlatı lanlara göre, fırtınalı bir ilişkileri vardı ve
Claudine son bir münakaşanın ertesinde ahlaksız Orleans'ı terkedip Baş
bakanı Cardinal Dubois 'yı seçti. Kardinal de minnet duygu larıyla Claudine'in
kardeşini piskoposluğa yükseltti. Claudine'in sonraki sevgi lisi güçlü
Richelieu Düküydü; ancak sonunda entellektüel ve edebi bir kariyer uğruna
onu da terketti . Fahişelikle geçmiş bir ömrün kazandırdıkları kendi salonu
nu açmasına olanak tanıdı . Burası Fransız kültürel yaşamının en parl ak
ışıklarının uğrak yeri olunca, bir zamanların fahişesi , filozof Montesquieu
"' Büyük Katerina ile iıgili daha fazla bilgi için bkz: de Madariaga, Isabel, Çariçe Katerina:
Çağının Sımrlarım Zorlayan Kadın, Sabah Kitapları, i stanbu l , 1997.
_______�....... Haşrnem Yosmalar: Aristokrasinin Zaferi 133
gibi gibi yetenekleri ağırlamaya başlad ı . C laudine du Tencin, yal nızca 'gü
nahla rı n ı n kazancıyla' yaşamının sonuna doğru kaleme aldığı kitaplarıyla
değil , bel k i daha da öneml i s i , bütün yaşamı boyunca gösterdiği, bastırılmaz
bağımsızlık duygusuyla anılmaya değer.
XV. Loui s 'nin tahta çıkmasından önce Fransa k ra ll arının başmetresleri
hep soylu aile lerin kızlarıyd ı . Ancak yeni k ra l önce Madame de Pompadour,
arkasından da Jeanne, Comtesse du Barry ile bu geleneğe son verdi .
Pompadour; y a d a asıl adıyla Jeanne-Antoi nette Poisson, i l k başta alçakgö
n ü l l ü , ü nvansız b i r burj uvaydı . Güze l liği ve zekasıyla Fransa' n ı n en arzu
edi le n kadınlarından b i ri haline geldi. Platin sarısı saçları ve öze l l i kl e de cil
dinin 'eşsiz' dokusuyla ı şı ltıs ı -çağdaşları tarafından 'göıgesiz' ; ve b i r 'gü
neş şölen i ' olarak tanımlanıyordu- soylu Charles G u i l la u me la Normant
d ' Etoi l e s i l e mantık evli l iği yaparak s araya gird i . Güzel Jeanne-Antoinette
burada, b i r maske l i baloda k ralla tan.ştı. Y i rm i dört yaşında ve güze l l iğinin
doruğundaydı . Kral büyülenmiş gibi , onun peşine düştü , ama onun bedeli
çok yüksekti ve kra l l a yatmadan önce baş metresi olmak i stiyordu . M ajes
telerinin bu koşullara boyun eğmesi ' kraliyet adetlerinde görül memiş b i r
duru m ' olarak nite lendi. Kralın yatak odasının yal nızca soylu b i r fahişeye
açık olması i lkesi ortadan kalkmıştı . Yeni başrnetres Pompadour Markizi
yapıldı ve Jeanne-Antoi nette 1764'teki ölümüne dek, yirmi yıl boyunca sa
rayda , ' neredeyse Fransa kraliçe s i ' olarak, b u ünvan la hüküm s ü rd ü . Du
Tencin gibi Pompadour da hem yetenekl i , hem de güzeldi; yaşamı boyu kra
l ı n e n güvendiği danışmanı olması b i r yana, tüm sanatların koruyucusu ve
destekçisi olarak d a Fransız k ültür yaşamı üzerinde kalıcı bir etki b ırakt ı .
Pompadour'un yerine geçmişi Nell Gwyn ' i n kine ç o k benzeyen b i r kadın gel
d i . Jeanne, Comtesse du Barry bir hancı kadının kızıyd ı ; babası bilinmiyord u .
Ası l adıyla Jeanne Becu, annesi başkentin en tanınmış kibar fahişelerinden
birinin evine kahya olunca, daha çocukken Paris'e götürü ldü . Zaman içinde
annesi bir katiple evlenince Jeanne da eğitim için bir manastıra gönderild i .
Tıpkı C laud ine d u Tencin gibi, o da burada seks işinin ince liklerini öğrendi .
Çıraklık döneminden sonra manastırdan ayrıl ı p dönemin ü n l ü madam ların
dan Madame Gourdan'ın yanında çalışmaya başladı. Genç kadın büyük olası
l ı kla burada Kont Jean du Barry ile tanışıp metresi oldu. Kontun kend isi de
yüksek sosyetede bir tür seks s imsarıydı. Du Barry kentteki fah işeler arasın
dan gelecek vaat eden metresler seçip onları zengin sınıflarla beraber yaşa
mak üzere eğitmeyi ve sonunda da en yüksek fiyatı verene devretmeyi ken
d ine iş edinmişti . Jeanne metresiyken du Barry kraliyet fahişeliği görevinin
boş olduğunu öğrendi ve genç kadını bu rol için hazırlamaya koyuldu.
Jeanne kontun küçük kardeşinin eşi olarak saraya tanıtıldı ve anlatı ldığı
na göre kral genç kadının yal nızca güzell iğine değil ; zekasına, zevkine, 'ne
şesine ve cömertliğine' de hayran kaldı. Kökenlerinin utanç verici ayrıntıl arı
134 BATI TARiHiNDE FAHışELER
ortaya çıkmaya başladığında bal ı k artık oltaya takılm ış; aşağı tabakadan
Jeanne 'ın baş metreslik tahtına çıkması garantilenm işti . Kral onu sarayda
ki soylu çevreye kabul ettirmek için kağıt üzerinde du Barry'nin kardeşiyle
evlendirerek pırlantalardan ve sahte bir doğum sertifikasından oluşan bir
çeyiz verdi. Böylece aristokrasinin bütün gereklerine sahip olan Madame
du Barry, Louis'nin 1774'teki ölümüne dek saraya hükmetti . Fransız sarayı
nın ikiyüzlülüğüne ve züppel iğine rağmen, tıpkı yüzyıl önce ingiliz sarayında
ki Nell Gwyn gibi, bataklıktan soylul uğa giden aynı göz kamaştırıcı yükseli
şi gerçekleştirmişti.
Ne yazık ki, sınıf atlamanın karşılığında en yüksek bedeli ödedi ve Fransız
Devriminin kanlı dehşeti sırasında yargı lanıp idam edildi. Davasında, ' utanç
verici fahişeliği ' çok vurgulandı. 'Yurtta ş Dubarry' sonuna kadar hayatının
bağışlanmasını diledi; giyotinin başında bile 'hiçbir zaman kimseye bir za
rarı dokunmadığını' söyleyerek kendisini kurtarmaları için halka yalvardı.
Bunun hiçbir yararı olmadı ve 50 yaşındaki eski kral metresi 8 Aralık
1793'te giyotinle idam edi ldi. Son sözleri celladına acıkıı bir yakarıştı: 'Bir
dakikacık daha, bay cellat ... bir saniye daha . . . ' 2 9
i ster soylu, ister halktan olsunlar, genç ve güzel kızların ai leleri kızlarını
bu kral iyet haremine göndermekte hiçbir sakınca görmezlerdi. Kızlar dokuz
Haşrnetli Yosrnalar: Aristokrasinin Zaferi 135
yaşında bu eve girer, o günden sonra ' m adame' ı n sıkı disiplin ve terbiyesi
altında yetişirlerd i . Du Barry'ye göre Rompart 'Soylu bir kan taşıyordu ve
Burgundy'nin en iyi ailelerinden b i rinden geliyordu.' Kızlar görgü , müzik, re
s i m , dans, tarih ve edebiyat dersleri alır; on beş yaşına gelip de kralın koy
nu na girebilecek kadar oıgunlaşmış ve yontulmuş kabul edildiklerinde, kra
la takdim edilirlerd i . Kendilerine kralın sarayda yüksek bir görevde bulunan
bir Polonya asi lzadesi olduğu söylenird i . On sekizinde bu yüksek eğitim
kurumundan 'mezun olurlard ı . ' Genç kadınların kraldan doğurdukları çocuk
lar sessiz sedasız bakıcı annelere gönderilir, kadınların kendilerine de birer
çeyiz ve koca; o olm azsa bir manastırda 'saygın ' bir emekl i l i k sağlanırdı.
Aşağı sınıftan ai leler için Park-aux-Cerfs kuşkusuz iyi bir gelir kaynağı ol
manın yanısıra, kızları n ı n sosyal konumunu değiştirmek için de bulunmaz
bir fırsattı. Soylu ailelerse kızlarının seçilmesini (sözkonusu çeyiz bir yan a , )
kralın bir l ütfu olarak kabul ederlerd i . H e r durumda, h içbiri kendi kızlarını
cariye olarak satmakta herhangi bir sakınca görmediler. Aksine, anlaşıldığ ı
kadarıyla hepsi de bu işten oldukça hoşnuttular. Öte yandan, tarih genç kız
ların kend ilerinin kaderleri konusunda ne düşündüklerini belirtmez. Bunun
Fransız ulusuna yüklenen maliyetine gelince: Park-aux-Cerfs o günlerde yıl
da 20.000 sterlin gi bi, muazzam sayılabilecek bir tutar yutuyordu.
BÖLüM 10
Sefahat Devri:
18. Yüzyılda Avrupa
Tarih boyunca toplumun her kesiminde genelevler bulunsa da, 18. yy'da
yüksek sınıfların cinsel deneylere düşkünlüğü her türden özel zevklere ses
lenen yeni tip genelevlerin yaygınlaşmasına zemin hazırl adı . Bu türün bir ör
neği Pari s'te, Rue des Deux Ports 'taki Mme Gourdan'ın eviyd i . Bu hanımın
yeniliklerinden biri, evinin orta yerinde saray denen büyük bir salon yaptır
masıyd ı . Fahişeler burada çarpıcı pozlar takınıp beceri lerinin reklamını ya
parlard ı . M adam aynı zamanda son derecede geniş bir d izi cinsel hizmeti
kapsayan; en çeşitli ve hatta en olağandışı zevkleri bile tatmin edecek bir
menü sunardı. Biraz yardıma gereksinme duyanlar için pornografi ve 'tah-
Sefahat Devri: 18. Yüzyllc:l� Avrupa 137
Mme Gourdan 'ın evine doluşan müşteri ler zengin ve güçlü insanlardı. Ço
ğu, örneğin din adamları gib i , d ıştan bakıldığında saygıdeğer bir konumday
dılar. M adame la Patronne, bunu hesaba katarak büyük bir düşüncei ilikle
yan sokaktaki masum görünüşlü bir evin içinden geneleve gizli bir geçit
sağlamıştı. M adamın taşrada köylülerin alayh biçimde. manastır olarak an
dıkları bir evi daha vard ı . Zengin müşterilerin en gözde olanları uzun süreli
sefahat alemleri için buraya çekilirlerd i .
M m e Gourdan ' ı n fikirleri; özellikle d e ortadaki saray yen i liği yaygın olarak
taklit edildi. Yüzyılın ortalarında Paris'te olağanüstü başarılı diğer iki gene
lev sahibi olan M adame Paris ile M adame Dupuis de benzer kurumlar işle
tiyorlardı. Bunlardan b irincisi 1 740'Iarda ve 1750' lerde b irkaç evi birden
çalıştırdı. Bu evlerden biri olan Hitel du Roule'da kadınların açık saçı k giy
siler içinde oturup zengin müşteriler tarafından seçilmeyi bekledikleri bir or
ta salon vard ı . Mme Paris 1 752'de on i ki yaşındaki bir kızı iğfal etmek su
çundan yargılanıp işten el çektiriidi ve piyasanın öncüsü olarak yeri hemen
M me Dupuis tarafından kapıldı. Bu kadın da kariyerine profesyonel metres
olarak başlamış, sırasıyla bir doktor, bir banker, bir s ilahşor ve bir başrahi
be eşlik ettikten sonra, birikimleriyle i l k genelevine yatırım yapmıştı. Onun
ki randımanlı olsa da biraz garip bir yerd i ; bir tür l üks hayvan pazarı gibiy
d i . Orta saray her an elli fahişeyle dolu olur, bunlar farklı renklerde kurde
lalar ve aksesuarlarla gruplara ayrılır ve her kadının fiyatı açıkça belirtilird i .
Diğer genelevler d e seks piyasasının uzmanl ı k isteyen köşelerini tuttular.
138 BATI TARiHtNDE FAHtŞELER
Birisi yalnızca din adamlarına hizmet veriyor, bir diğeri yalnızca zenci kadın
lar çalıştırıyor, yine bir başkası ise (çoğu sözde) bakirelerde uzmanlaşıyor
du. En az bir genelev, güya kadınlarının hepsinin soylu ailelerden olmasıy
la övünüyordu. Bu devirde Paris seks piyasasında çeşitl ilik o kadar fazla ve
rekabet o kadar yoğundu ki, bunların yan ürünü olarak ikinci derecede bir
reklamcılık piyasası oluştu . Genelev sahi pleri kentin iş lek yerlerine adam
lar koyup fahişelerinin erdemlerini -ve de günahlarını- tanıtan ve sunduk
Iarı çeşitli özel hizmetleri sıralayan kartlar dağıttırıyorlard ı . Bazı fahişeler de
kendi kartlarını dağıtırken , matbaacılar da ayrıntılı genelev rehberleri basa
rak sektörden pay kaptılar. Seks ticaretinin yıldızı daha önce hiç görülme
dik biçimde parl ıyordu.
ingiltere'de de lüks ticari seks sektörü Fransız başkentine sık sık giden
Mrs Goadsby isimli bir kadının 1750 civarında Soho'daki Berwick Street'te
bir ev açmasıyla , Paris doğrultusunda bir evrim geçirdi. Paris'teki lüks evle
ri n büyük başarısını örnek alan Mrs Goadsby en yüksek fiyatlardan her tür
lü zevke hizmet etmeye başladı. Diğer madamlar da onu ilgiyle izleyip bu
şekilde elde edilebi lecek karların büyüklüğünü anlamakta gecikmediler. Çok
geçmeden Londra'da Fransız stili evler çok yaygın bir olgu haline geldi .
Londralı bir başka madam olan Miss Fawkland, Gourdan 'ın izinden gid ip,
Westmi nster'deki St. J ames's Street'te bulunan bitişik üç evinden birinde
profesyonel olarak bütün gün çalışmaya başlamadan önce fahişelerini sıkı
bir eğitimden geçirirdi. Fawkland'ın evleri birer tapınak gibi döşenmişti .
Bunlardan birincisi olan 'Aurora Tapınağı nda' yaşları on bir ile on altı ara
sında değişen , yeniyetme fahişeler çalışıyordu. Bu 'zevke ilk adım'da yaşlı
başlı müşterilerin gencecik kızları okşayıp salyalarını akıtmaları na izin veri
liyor, ama daha ileri gidemiyorlardı. ' Eğitimden geçtikten ' sonra olgu nlaşan
kızlar Flora Tapınağına terfi ediyorlardı. Burası normal bir lüks genelevdi.
Üçüncü ev olan Gizemler Tapınağı ise her türlü olağandışı zevke; özellikle
de üst sınıfların pek sevdiği sado-mazoşist uygu lamalara ayrı lmıştı .
Miss Fawkland'ın genelev üçlüsü büyük başarı kazandı ve ülkenin ileri ge
lenlerini müşterileri arasına kattı . Bunlar arasında Cornwallis, Buckingham,
H amilton ve Bolingbroke lordlarıyla, yazarlar Sheridan ile Smollett vardı.
Kentin en lüks semtlerinde; kraliyet saraylarının, parlamento binalarının,
soyluların konaklarının burnunun dibinde yoğunlaşmış olan lüks genelevler
arasında Mrs. Hayes'in ünlü 'manastırı' da vardı. Burası , yenilik olarak teatral
alemlere el atmış bir evdi. 1770 yılında (genelevlerin en parlak devrinde) dü
zenlenen bu alemlerden birinde birkaç milletvekili, konusunu Pasifik'te keşif
yolculuğuna çıkan Kaptan Cook'un anlattıklarından alan küçük bir suareye
katıldılar: 'Bu akşam saat tam Tde 12 güzel peri, Kraliçe Oberea'nın (bu
rolü bizzat Mrs. Hayes üstleniyordu) yönetiminde ve önderliğinde Tahiti'de
kutlanan şekliyle ünlü Venüs Şölenini canlandıracaklar. ' Tören sırasında;
Sefahat Devri: 18. Yüzyılda Avrupa 139
9 Ocak Pazar
Meclis Üyesi Drybones için genç bir kız. Nelly Blossom, 19 yaşla-
rında, dört gündür kimseyle yatmamış ve bakire . . . . . . . . . 20 gine .
Lord Spaan için güzel bir kız. Hedge Lane'den Black MolI. Çok
güçlüdür. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 gine
Albay Tearal l için hanım hanımcık bir kadın. Taşradan yeni gelen ve
henüz gözü açılmamış olan Mrs. Mitchell ' in hizmetçisi . . . . 10 gine
.
Bath 'daki kapl ıcalardan gelen ve Lord Alto ile olan i lişkisinde düş
kırıklığına uğrayan Lady Loveit daha iyi birini istiyor ve bu akşam gü
zel h izmet görmeyi bekliyor. Yüzbaşı O'Thunder veya Swney
Rawbone . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 50 gine
. . . . . . .
Ekselanslan Kont Alto için yalnızca bir saatliğine çekici bir kadın.
Dunkirk'den gelen Mrs. Smirk veya Paddington'dan Miss Graceful
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 gine
Lord Pyebald için bir el piket oynamak, göğüslere ellemek vesai-
re için. Başka amaç yok. Chelsea'dan Mrs. Tendrille . . . 5 gine4 . . .
Burada lüks genelevlerin h izmet verdiği özel zevklerin hemen hemen ta
mamı görülmektedir: M astürbasyon, i l işkiye girmeden sevişmek, bakireyle
yatma k , kırbaçlamak- ve zengin kadın m üşteri için de erkek fahişeler. Ka-
140 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
dın ve erkek müşterilerden alınan ücretler arasındaki fark çok iıginçtir. Bu,
büyük olası lıkla cinsel hizmetler satın almak isteyen kadınların sosyal
açıdan girdikleri büyük riskleri yansıtmaktadır. Ancak, bel li bir talep sözko
nusuydu ve Mrs. H ayes üst sınıftan leydi lere ticari seks sunan tek madam
değildi: Curzon Street'te Mrs. Banks isimli bir kadın her iki cinsten müş
terilerine kadın ve erkek fahişe sağlıyordu. Bolton Street'teki Mrs. Redson
ise hanımefendi lerin kendi zevklerine göre , romantik seçimler yapmaları
için odalarını veriyordu.
Bir de tabii, lezbiyen ticaret vard ı . Suffolk Street'teki 'Cesaret Ana' ile
Bow Street'te Miss Frances Bradshaw bu sektörde hizmet veriyorlard ı .
Anne ile Eleanor Redshawe isimli i k i kızkardeş Tavistock Street'te . . . yük
sek sosyetenin en ileri gelenleri için son derece gizli ve . . . göze çarpmayan
bir Entri kalar Evi işletiyor. . . en soylu leydilere hizmet götürüyorlard ı . 5 Drury
Lane'de Mrs Elisabeth Wisebourne ise, yalnızca' en iyi yosmaları için deği l ,
aynı zamanda şu çağdaş hicivin değindiği ' aygı rlarıyla' da ünlüydü:
lemek' için kullanı lan tekni kler o kadar yaygınlaşmıştı ki, yüzyıl içinde baki·
relerin fiyatı 50 sterlinden 5 sterl ine kadar düştü.
John C leland' ın 1748'de yayınlanan romanı Fanny Hi/I'e adını veren kah
raman da Mrs Wisebourne'un kızlarıyla benzer bir yolu izler. Londra'ya iş
aramak için gelen acemi genç kız, bir madam tarafından bulunup genelev
de çalıştırılır. Hareketli kariyeri sırasında, yazarın pek iyi b i ldiği. 18 . yy seks
ticaretinin farklı yönlerinin pek çoğunu yaşar. Kitap görünüşte bir kadının
bakış açısından yazılmış olsa da, tartışmasız bir çapkınlar klasiği olup; her
şey üst sınıftan erkek okuyucunun zevkine göredir. Fanny lüks bir genelev
de o çağa özgü bir seks oyununa katılır. Genç bir aristokratlar ku lübü eve
sürekli gelmektedir; Fanny onlardan birine metres olara k veri lir ve kulüp
toplantılarından birinde bütün çiftler sırayla soyunup diğerlerinin önünde
sevişirler. Hell-Fire Klübünün oyun ları düşünülecek olursa, bu öyküde ol
dukça büyük bir gerçek payı vardır.
Fanny bir kırbaçlama sahnesinde de bulunur. Bu spora yönel i k düşkün
lük düşünülecek olursa, böyle bir sahnenin yokluğunda kitap tamam sayıl
m azdı . Kırbaçlama, Restorasyon döneminde halkı n bilincine yerleşmeye
başlam ış olamakla birlikte, -Thomas Shadwell The Virtuoso (1678) adlı
eserinde 'cezalandırmayı pek seven' yaşlı başlı bir beyefendiyi anlatır-
1718 'de pornografik Kırbaçlamanın Kullanılması Konu/u inceleme'nin ya
yınlanmasıyla , bu tutku i lgi odağı oldu. Mother Burgess' i n Covent
Garden'daki . kırbaçlama konusunda uzmanlaşan evi 1738 tari h l i h iciv The
Paphian Grove'da anlatılır:
lar da, çağdaş Alman yazarı Johann von Archenholz' un deyişiyle, 'yaşlı in
sanları ve dejenereleri' lo güzelce bir kırbaçlamak için yeterli donanıma
sahiptiler. Buraları Paris'in getirdiği bir yenilik değil ; aslında bir ortaçağ ge
leneğinin yeniden canlandırılmasıydı. Gerçek bir hamam olan ilk banyoı
1681'de Covent Garden Piazza 'da açıldı ve büyük sükse yaptı . On yıl içinde
çevrede birkaç tane daha açıl ıverdi. Yüzyı lın sonunda, yine eski gelenekler
uyarınca birer randevuevine dönüştüler ve çok geçmeden banyo sözcüğü
genelevle eşanlamlı oldu. Casanova kısacık Londra gezisi sırasında bir tane
sini deneyip kısaca şöyle değindi: 'Zengin bir adamın Londra'da çokça bulu
nan hoş yosmalardan biriyle yemek yiyip, banyo yapıp yatabildiği 'banyolara'
da gittim. Muhteşem bir sefahat alemi için yalnızca altı gine ödeniyor. ' l 1
Paris seks ticaretinde olduğu gibi, 18. yy Londrası ' nda örgütlü lüks fuhu
şun yaygınlığı sektörün üyeleri arasında şiddetli rekabete yol açtı. Bu reka
bet müşteri çekmekten çok, (müşteri her zaman fazlasıyla vardı) en iyi
müşterileri çekmek içindi . Londralı genelev sahi pleri de Parisli meslektaş
ları ve bazı bağımsız lüks fahişeler gibi reklama başladılar. Sonuçta, kentin
fahişelerini ve genelevlerini konu edinen bir takım rehberler piyasaya çıktı .
The Ranger's Magazine bir ' Covent Garden Aşiftelerinin Ayl ık Listesi'ni ya
yınladı . Bu konuya ayrılmış destan-taklidi şiir The Meretriciad'da (1770)
' Mrs Susannah Birch 'ün' Exeter Street'teki evine övgü ler düzdü:
Aristokrasi, ortaçağın başı ndan beri toplumun tartışı lmaz liderleri; aşağı
sı nıfların kendilerine örnek aldıkları model olmuştu . Eğer burjuvazi olası bir
hükmeden sınıf olarak rekabete girmek istiyorsa, kendini geçerli bir seçe
nek olara k tanımlamalı ve dahası , bunu aristokrasinin değerlerinin tam ter
si koşullarla yapmalıydı. Orta sınıfın bunu başarma girişiminin en önemli
yol u , kendini ahlaklı sınıf olarak tanımlamasıydı. Arsitokrasinin sefahat
Sefahat Devri: ıs. YÜZYılda Avrupa ı43
düşkünlüğü göz önünde tutulacak olursa, bu pek de güç değildi. Bir kez da
ha çekirdek aile ideal i ve ona eşlik eden kadın iffeti yüceltiidi . Orta sınıf er
kekleri esin kaynağı olara k özlemle klasik Atina'ya yöneldiler.
Aile, 18. yy' ı n büyük bölümü boyunca Avrupa i le Amerika'yı kasıp kavu
ran o yeni (ama bazı bakım ıardan o kadar da yeni deği l) ideoloji daıgasının;
yani Aydınlan manın önde gelen düşünürlerinin ileri sürdüğü programın
önemli bir dayanağı haline geldi. Aydınlanmanın kökenleri i lerici düşünürl e
rin kendi dünya görüşlerini Katolik kilisesi , mutlakiyetçi devlet ve kayıtsız
aristokrasiden oluşan katı üçlüye rağmen kabul ettirme mücadelesini ver
dikleri Fransa 'ya dayanır. Önceki yüzyılda Newton , Descartes ve diğerleri
nin bil imsel alanda sağladıkları i lerlemelerden yararlanan -aralarında
Voltaire , Diderot, Montesquieu 'nün de bulunduğu- yeni filozoflar, yaşamın
her yönüne akılcı analiz uygularken, Tanrı 'nın yanısıra , gelişigüzel tüm güç
leri reddettiler. Politik esinlenme için Atina demokrasisine yönelip italyan
Rönesansı döneminde başlayan bir eğilimi benimseyerek, kadı nlara karşı
tavırlarını o Antik Yunan düşünürlerinin tavırlarına dayandırdılar. Kadınlar
bir kez daha erkeklerden ayrı ve eşit değil kabul edilirken, eve kapatılıp ev
işleri ve annelikten oluşan birer yaşama mahkum edildiler. Kadınların rolü
nün bir saat kadar düzenli işleyen bu idealleştirilmesi aynı zamanda bir çif
te standart içeriyordu: Erkekler kariyer yapabiliyor, para kazanabi liyor ve
kendi kurtlarını dökebiliyorlard ı .
Aydınlanmanın önde gelen bireylerinden Yazar Jean-Jacques Rousseau
bu çifte standardı temsil ediyordu. Aydınlanma döneminde aile konusunda
ki en sistemli ve etkin düşünürlerden biri olan Rousseau, Reformasyon i le
doğrudan bir bağlantı oluşturuyordu . 0 , Kalvinist Cenevre cumhuriyetinin
bir yurttaşıydı ve burayı klasik Atina'nın yeniden dirilişi olarak yüzeltiyordu .
Tahmin edileceği gib i , cinsellik felsefesini de Atinalı akılcılarınkine dayan
dırıyord u . ' Kadınlar, ' diye yazd ı , 'erkeklerin zevki için yaratılmışlardır ve asıl
işleri çocuk doğurmaktır . . . annelik kendi başına bir kariyer ve görevdir: 1 5
Rousseau'ya göre kadınlar uygarlığa hiçbir katkıda bulunamazlardı. Antik
Yunan lıların karılarıyla kızlarını eve kapatıp iki cinsin dünyasını ayırmakta
ve işi kad ınlarla birlikte yemek yemeyi yasaklamaya dek vardırmakta haklı
olduklarına inanıyordu. Kadınlar 'erkeklere boyun eğmek' için yaratılmış ol
salar da, d iye yazıyordu , ister evl i , i ster bekar olsunlar, erkeklerle bi rlikte
yaşamayı istemek ' uygun düşmezdi . ' Kadınlar sözkonusu olduğunda, o pek
yücelti len 'Aydınlık çağ' her zamanki gibi bulanık ve mantıksızdı.
Rousseau ' nu n cinsellik ideoloj i sinin Antik Yunanlılarınkinden daha ileri
gittiği yer, anneliğin bir kariyer olarak aıgılanmasında (gerçi bu 'kariyer' için
ücret ödenmesi konusuna nedense hiç değinmedi) direnmeydi. 18. yy
boyunca idealleştirdiği kenetlenmiş, çekirdek aile artık özellikle kuzeybatı
Avrupa'nın orta sınıfları arasında gerçekleşmek üzereydi. ingiltere'de Püri-
144 BATI TARiHiNDE FAHiŞELER
tenler annel iğin özel likle de çocukların kafalarıyla kalplerine di nsel ve ahlak
sal inançları yerleştirme konusundaki olası rolünü -ve gücünü- zaten anla
mışlardı. Buna dayanarak, annelerin yaptığı işin değerini vurgu layan bir gele
nek Oluşturdular. Eskiden çoğu ana baba çocuklarına pek aldırış etmezken,
artık orta sınıflar çocuklarının ilk eğitimiyle uğraşan annelerin onlara kendi
sınıflarının değerlerini benimsetebileceğini anlamaya başladılar. Bu, üç açı
dan çok etkin ve gerekli bir silah oldu: Aristokrasinin yabancı tavırlarını hala
örnek alan bir topluma karşı; aşağı sınıfların (özellikle de fuhuşla ifade bu
lan) ahlaksızıığına karşı; ve kendi orta sınıf dünyalarının merkezi olan piyasa
ekonomisinin bütün ahlak sistemini nakit paraya indirgeme eği limine karşı.
O halde 'aile , ' burjuvazinin çürümüş bir aristokratik geçmişten tam anla
mıyla kapitalist bir geleceğe geçerken sağlam basmak ve kendini dengede
tutmak için kul landığı bir araçtı. Çekirdek aile vahasında erkek-egemen
miras korunuyor, orta sınıf değerleri sürdürülüyor ve paranın yarattığı anarşi
görünürde dengeleniyordu. Bütün bunların arasında kadının ailenin temel
direği olma rolü her zamankinden daha önemliydi. Rousseau'nun kadının 'er
demliliğine' saplantı derecesinde önem vermesinin nedeni de işte buydu.
Fahişeler açısından bu, can sıkıcı derecede bildik bir öyküydü . Bir yandan,
eş-annenin daha fazla idealleştirilmesi ve fahişenin daha çok kötülenmesi
vardı. Öte yandan fah işe, erkeklerin dillerinden düşürmedikleri cinsel kontro
lü kendi kendilerine uygulamaktan kaçınmalarına olanak sağlayan bie aile
aksesuarı olarak, toplum için her zaman olduğu kadar gerekliydi. Orta sınıf
ahlakı 19. yy'da iyice yüceleştirilecekti ancak, o an için aristokratik ahlaksız
lık fahişel ik mesleğinin hala nispeten damgasız olmasını sağlamaya yetiyor
du. Rousseau ve onun gibiler bu nedenle kendi sınıflarından erkeklerin bir
asır sonra gizlemeye kal kacakları çifte standardı açıkça uygu layabiliyorlardı.
Tipik biçimde, lüks fahişelere başvuruyoriardı. Rousseau itiraffar' ında
Venedi k'te iki ki bar yosmayla yaşadıklarını anlatır. ilk girişimi anlaşılan onu
büyük bir hastalık korkusuyla bıraktı. ikincisi ise, sözkonusu hanımın onda
uyandırdığı hayallere bakılacak olursa, ilk bakışta daha umut vaad ediciydi:
'Manastırlardaki genç bakirelerden daha körpe; saraydaki güzellerden
daha canlı; cennetteki hurilerden daha çekici. Bir faninin kalbine ve duygu
16
larına böylesi tatlı bir zevk asla sunulmamıştır.'
Öte yandan, Rousseau sözkonusu fahişenin göğsünün buruşuk olduğunu
keşfettiğinde tiksindi. Bunun, kadının 'bir tür canavar; doğanın, insanın ve
aşkın dışladığı biri ' olduğunu kanıtladığını idd ia etti ve lütfedip bunu ona da
söyledi. Kadın ona hemen kapıyı gösterd i ve kadınlardan vazgeçip matema
tikle uğraşmasını öğütledi. 'Akıı Çağındaki' kadınlar açısından, ne yazık ki
Rousseau bu sağlam öğüde kulak asmadı.
Sefahat Devri: 18. Yüzyılda Avrupa 145
Zaten parası olanlar için; ve para kazanacak sermayeyi biri ktirmek üzere
di lenebilen , borç alabilen, ya da çalab i lenler içi n ; bun lar olağanüstü başa
rılı yıll ardı . Her şeyden öte, serbest pazar ekonom i s i , onun tarihi taraftarı
olan burjuvaziye yarıyordu ama bu büyük başarın ı n getirdiği sorunlar da yok
deği ldi. Öncelikle, piyasa orta s ı nıfın ahlakl ı s ı n ıf olarak görüntüsünü ciddi
biçimde tehdit ediyordu. Bunun nedeni para ekonomisinin çarkları n ı n ahla
ki değerler de dah i l , bütün değerleri yok etme gücüne sahip olmasıyd ı . Her
şeyin bir bede l i vardı ve 18. yy'da yaşam ucuz, hayatta kalmak güç bir iş
ken , erdem i n fiyatı yerlerde sürünüyord u .
O p e k yüceltilen ailenin b i le gücü her yere yeten b u ticaretten kurtu l uş
o lmuyordu . Aristokrasiden başlayarak m ü l k sahi b i bütün s ı n ıfla r , bunu
yaptıkları evli l iklere temel o larak almak zorunda kaldıl ar. Erkekler için eş
arayışı daha çok para; yani olası sermaye arayışıyd ı , çünkü yasalar gereği
evl i l i k ertesinde erkek eşin i n şahsı ve m a lları üzerinde mutlak kontrol
sahibi o l uyord u . Edebiyattaki fah i şelerden biri o l a n , Daniel Defoe'nun
Roxana i s i m l i roma n ı n ı n (1724) kahramanı şöyle der: ' Ev l i l i k-Sözleşmesi
n i n öz yap ı s ı kısaca Özgürl üğü , M a l ları , Yetkiyi ve her şeyi Erkeğe devret
mekten başka bir şey değildi ve kad ı n ondan sonra gerçekten de yalnızca
Kad ı n ; yan i , bir Köle o l uyord u . '
Orta l ı k dolandırıcılarla ve fırsatç ı larla kaynıyord u . Bunlar, kendi paraları
olmayan, ama zengin bir av yakalamak için beyefendi ler gibi giyinip davra
nan erkeklerd i . Defoe'nun b i r başka romanı MoII Flanders (1722) durumu
kadının açısından gösterir. Romanın kahramanı evl i l i kten dulluğa giden yol
da metresliğin sağladığı rahat l ığı , bir haydutla girişilen felaket bir evli l iği .
yoksu l luğu ve fuhuşla suçun etkilerini yaşar.
146 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
MolI Flanders ' a göre evlilik, 'yerleşik bir yaşam düzen ine' geçmenin yo
luydu_ Ancak, bir yandan da koca namussuz, zorba, ya da kayıtsız çıkarsa,
korkunç bir tuzak haline dönüşebilirdi. Bunun seçeneği tabii ki, o bildik
meslekti: Fahişelik. ister eninde sonunda iyi bir kısmet bulma umudunda
ki yoksul kızlar olsun ; isterse de aileleri dönemin ekonomik belirsizliklerine
kurban gitmiş olanlar olsun; bazen 'saygın ' olması beklenen kızlar için bi
le tek seçenek bu oluyordu. Bir çeyiz biriktirmenin tek yolu fahişelikti.
Mutlak tekeşlilik (kadı nlar için) ahlakının henüz sağlam biçimde yerleşme
diği bir devirde metres , ya da kapatmalık mesleği pek güzel kabul görüyordu.
Bu tip metreslerin büyük çoğunluğu orta sınıf köken lerinden gelmekle birlik
te, bu hala bir ölçüde yetenek ve hırsa açık bir meslekti . Genelde zeki ve
azimli bir kız çıraklığını bir genelevde yapıp, sonra Fanny Hill usulü, beğeni
len bir sürekli müşterinin metresliğine geçebilirdi. eleland'ın kahramanı kari
yerinin metreslik aşamasında Marylebone 'da 'ev açmıştı.' Anlaşılan, burası
beyefend ilerin metreslerine özgü bir semt olmalıydı. Archenholz şöyle anlatır:
miş bir gerileme yaşandı: 'Yaygı n bir hareket kentleri aynı anda bütün yön
lerde genişletti. Kentlerin dışında inanılmaz mahalleler; pis kulübelerle do
lu gecekondu böıgeleri oluştu. Çirkin sanayiler. .. domuz yetiştiriciliği, çöp
dağları ve pis sokaklar. ' 19
Kentlerin çevresinde biten gecekondu mahallelerinde yaşayan yoksul ka
dınlar için bu, özellikle şiddetli bir buhrandl . 16. yy'dan başlayarak ağır ağır
ticaretten soyutlanmaları , artık saygıdeğer bir tüccar ya da zanaatkarla ev
lenmeyi becerememeleri halinde önlerinde pek az i ş seçeneğinin kalması
na yol açm ı ştı. Bunlar ya hizmetçi . ya terzi çırağı , ya d a fahişe olabilirlerd i .
H ızla büyüyen mülksüz sınıftan geldikleri i ç i n , bu�uvazinin aile kavram ı ve
ona eşlik eden ahlak anlayışıyla i lgileri yoktu. Fırtınadan kaçmak için kendi
sınıflarından bir erkekle evlilik limanına sığınma umutları da gerçekçi değil
di. Bu koşullar altında, fahişelik kaçınılmazdı. Seçenekler neydi ki?
' Bazı kızlar için , hayatlarını kazanmak için bedenlerini satmak günde 14 i le
16 saat terzi çırağı olarak çalışmaktan yeğdi.' 20 Başkaları için fuhuş yalnız
ca işsizl iğe bir tepkiyd i . Defoe içinse , çok sayıda hizmetçi kız az sayıda işye
rinin peşinde koşuyordu; 'sokaklarımızın aşiftelerle kaynamasının nedeni' de
buydu. 'Bu nedenle pekçoğu oradan oraya, genelevden hizmetçil iğe. hizmet
çil ikten yeniden geneleve gidiyorlar Bu yaratıkları bir hafta iyi bir ailenin ya
'
nında, ertesi hafta bir genelevde bulmaktan daha normal bir şey olamaz. 21
Bu koşul lar altında ahlaka ve mülke saygı , işçi sınıfından kentli kadınl a
rın pek sahip olamayacakl arı bir lü kstü. Fahişeliğe başladıklarında bile
hayatta kalma mücadelesi bitmi ş olmuyordu ; seks sektörünün alt ucu yok
sul kadınlarla öylesine doluydu ki , özellikle bakmaları gereken çocukları da
varsa. çoğu zaman geçinebilmek m ümkün olmuyordu. Bu nedenle kadınlar
fuhuşun yanında suça da başlıyorlardı.
Aşağılayıcı ve ucuz angaryalar, işsizlik. yıkıcı yoksulluk. fuhuş ve suç: iş
çi sınıfının kadınları i şte bu kasırgaya kapıldılar ve seçimlerini bu bağlam
içinde yapmak zorunda kaldılar. Günümüzde kanıksadığımız, düzgün ahlak
sal ve h ukuksal çizgilerin onların yaşamlarına uygul anma olanağı yoktu .
On larınki içinde bulunduğumuz bu yüzyılda çoğumuzun hayal etmeyi bile
olanaksız değilse de çok güç bulacağımız bir varolma biçimiydi.
•••
Londra 18. yy'da Batının en gelişmiş kenti; modern bir geleceğe doğru
i lerleyen tüm ekonomilere örnekti. Fuhuş da dahil, tüm sektörler gelişiyor
du. Burada, başkentin gôbeğinde, geleneğe h iç ara verilmedi. Aristokrasi,
orta sınıflar ve çıraklardan oluşan geleneksel müşterilerin yanısıra, taşra
dan gelen bolca ' münasip' genç adam da vardı. Bunl ar genelde evlenme
den önce mal edinip para biriktirmek için kente geliyorlardı. Bunun sonu-
148 BATI TARtHtNDE FAHIŞELER
cunda fahişelere yöne l i k talep arttı ve işler kentte u luorta yürütülmeye baş
landı . B u, bazılarının gözün e battı. 1149 ' da yayın lanan, Satans Harvest
Home ( Şeytanın Hasat Evi) isimli yazarı belirs i z b i r incelemede, Strand ' i n
arkasında, Drury lane'deki d u ru m , ahlaki b i r isyan d uygusuyla anlatılır:
Aklı başında bir Kişi eski Hundreds of Drury'de hafif bir Yürüyüşe
çıkmayagörsün; altı Adımda bir, sanki bütün dogal Güzelligini Şeyta
nın alıp götürdügü garip Tiplerle karşılaşır-yüzlerinin her çizgisinde
Şeytanlıktan başka bir şey okunmaz; Ruhlarının her bir pencereSin
den H ırsızlık, Fahişelik, Cinayet ve Küfür baka-Gözlerinizi bu H afif
meşreplik Odalarına çevirirseniz, güpegündüz bile o Pencerelerde
en Utanç Verici Sefahat manzaralarıyla karşılaşırsınız. Bazıları kom
şularının gözleri önünde Cinsel i l işkiye girmektedirler. Başkaları
gömleklerini , Önlüklerini ve Başörtülerini kaldırır, kendilerini gelen
geçene çıplak sergilerier. . . Camm, bana bir kadeh şarap versene;
beni Peterininin altma al, Ruhum, ya değerli . . . n ne alemde? Avlu ,
Sokak ve Caddelerin h e r köşesinde birbirleriyle atışan Yosmaların
Münakaşa ve Çıglıkları duyulur, Askerlerle Kabadayılar birbirlerine
karışır, en agza alınmaz Küfürler duyulur.
her gece sabahın beşine kadar oturup tek tük kalan her Zamparayla
içki içmek ve bu sarhoş konukların aklına esen her davranışa dayan
mak -en sonunda da en ahlaksız ilişkilere katlanmak zorundadırlar. 2 7
•••
Dikkat çekici bir tüketirnin sosyetede bir moda halini aldığı Londra'nın d a
h a ferah sokaklarında seks ticareti de sessizce artıyordu . Görünürde say
gın kuruluşların ( kahvehaneler, çikolatacılar ve şapkacılar) arka odaları ge
cekondu birer geneleve benziyor; buralarda her i ki cinsten müşterilere seks
de dah i l , çeşitli hizmetler sunUluyordu. 18. yy'da gezintiye çıkmış delikan
l ıların çok tuttukları avlanma sahalarından biri de çay bahçesiyd i . Lokanta
lardan h avai fişek gösterilerine türlü çeşitli eğlenceler sunan Marylebone
Gardens, zengin hanımefendilerinen sevdi kleri yerd i . Hampstead yakınla
rında, kendine ait parkın içindeki Belsize House'un kumarhanesi, yarış pis
ti ve dans salonları da fahişelerle müşterilerini bir mıknatıs gibi çekiyordu.
çay bahçelerinin en sevi leni Thames'in güney kıyısındaki Vauxhall'du. Bu
rası, çiftlerin çekilebilecekleri kuytu , yeşillik köşelerle doluydu. Bir diğer zevk
bahçesi olan Ranelagh da 1742'de Galler Prensi tarafından açılmıştı. Bura
da, diğerlerinde olan özel liklere ek olarak, bir de maskeli balo yapılıyordu.
Burada yüksek sın ıftan Londralı lar ayaktakımının arasına karşıyor, aşağı sı
nıftan fahişeler için bulunmaz fırsatlar doğuyordu. Bu maskeli balolar 18. yy
Londrası ' nda çok seviliyordu. St. James' s'deki Almack's, ve Casanova'nın
eski metresierinden Madame Cornelys' in Soho Square'deki konağı gibi özel
klüplerde de bu balolardan düzenleniyordu. Erdemli olmayan yoksul lar her
Sefahat Devri: 18. Yüzyılda Avrupa 151
Birkaç bin sefih insan hapse atıldı, ceza kesildi ve kırbaçıandı; öy
le ki , kentin Tower tarafı ve bize ait sokaklardan çoğu , eskiden ora
ları kirleten bu Gece Kadınları Kuşağından temizlendi . . . kırk ya da
elli kadarı bir hafta içinde Bridewell 'e gönderildi ve burada öyle iyi
bir disiplin aldılar ki, içlerinden pek çoğu plantasyonlara gönderilip
oralarda çalışarak dürüst bir geçim sağlamayı tercih ettiler. 34
Karındeşen-türünde bir dizi cinayet oldu. Bu cinayetler tam 200 yıl sonra,
yine benzer bir ahlaksal histeri döneminde gerçekleşecek olanları pek de
uzak olmayan bir biçimde andırıyordu.
Yine de, sokak fuhuşunun neden olduğu huzursuzluklar bir tartışma baş
latmış ve reform birl i kleri hareketi 'hükümetin ve i ktidarın cinsel davranış
ve ifadede yeni uygarlık ve saygınlık değerlerinin arkasında harekete geç·
,
melerine yol açan bir görüş ortamını 36 tehl ikeye sokmuştu. Sosyal düşü
nürler, akıllarını ve kalemlerini ' sorun' için yormaya başladılar. Fuhuşa is
ter karş ı , ister taraftar olsunlar; bütün bu adamları bir araya getiren, düzen,
kontrol ve 'ahlaksal düzgünlük' konularındaki kaygılarıydı. 1724'te Bernard
de Mandevil le isimli bir yazar ortaçağ. andıran bir öneri getirdi: Ü l ke çapın
da devlet genelevlerinin açılmasını, hepsi de ' derl i toplu ve temiz' tutul a
cak örneğin 2000 kadının çal ıştırmasını ve bunların ' Beyefendileri uygar ve
kibar bir biçimde ağırlamalarını , 37 istedi.
Hepsi de çok hoştu; ancak, başkalarının aklı bu işe pek yatmamıştı.
Londralı yargıç ve romancı Henry Fielding' in kardeşi Sir John Aelding de
bunların arasındaydı. Sir John , ingiltere'nin ilk profesyonel polis gücü olan
Bow Street Runners' ı kurmakla tanınır. 'Bu büyük kentin sahi pSiz yoksul
kızlarını korumak ve zorunluluklar yüzünden sokaklara düşüp de erdeml i bir
yaşama geri dönmek ve çok çalışarak dürüstçe yaşamak isteyen fahişele
,
ri doğru yola getirmek 38 amaçlı bir kurum önerd i .
Aelding'i n 'çok çalışkanlığı ' , yoksul kadınların ü ç kuruş karşılığında iyilik
sever orta sınıfların çamaşırlarını yıkayarak ruhları ndaki ahlaksızlığı atacak
l arı bir halk çamaşırhanesi çeklindeydi . Bu ideal kurumun bir diğer amacı
da eskinin asi ve dikbaşlı fahişelerine yemek pişirmek, örgü ve temizlik gibi
ev kadın ı beceri lerini öğretmekti. Uzun döneml i hedef ise bunları n mucize
vi bir biçimde yumuşak başlı ve sorumlu birer eş haline dönüşmeleriyd i .
1 758'de ' iyiliksever' Dr William Dodd, Londra'da Goodman Relds yakın
l arındaki Magdalen Hastanesini kurarken bu önerilerden bazılarını dikkate
aldı. Bir kez daha amaç, 'sahipsiz yoksulların saygın ve disiplinli Hıristiyan
,
yoksullar 39 haline dönüştürülmesiydi. Düzen yine katı ve kasvetliydi ; Bura
da kalanlar yazları sabah 6'dan 10'a, kışları 7 'den 9 ' a sıkı çalıştırıl ıyor, el
bise ya da satılabilir küçük mallar dikiyor; boş zamanın tamamı din eğitimi
ne ayrılıyordu. Aslında bu dinsel etkin likler kadınları ev işlerine hazırlamak
için tasarlanmıştı ki ; bu da piyasaya zaten sayısız fahişe sürmüş bir yaşam
biçimiyd i . Evde her zamanki acımasız ve kinci kurallar vard ı . Örneğin , kadın
l arın d ışarı çıkmak için izin almaları gerekiyordu. Bu kurallara karşı geI inme
si hücre hapsiyle, ya da yemek ve ücretlerin kesilmesiyle cezalandırılıyordu.
Anlaşılacağı gibi, kuruluşundan sonraki ilk 40 yıl içinde bu koşullar altın
da yalnızca 2217 eski fahişe Magdalen Hastanesi tarafından kurtarılmaya
Sefahat Devri: 18. Yüzyılda Avrupa 161
razı oldu. Öte yandan, bir model oluşturulmuştu ve çoğu Fielding'in düşle
diği çizgiler doğrultusunda. buna benzer pek çok ev daha açıldı. Buralarda
ki kadınlar çamaşırcı olarak işe koyuldular. Ancak, 'bu yapmacık kutsallık
taki angarya evlerinin' artması seks sektörünün h acmini pek etkilemedi .
18. yy' ı n ortalarında fahişeleri günah keçisi yapmak için b i r kez daha ka
mu düzeni bahanesine başvuruldu ve genelevlerinin kapatılmasını kOlaylaş
uran yasalar çıkartıldı . 1752'den itibaren kanıt getiren iki vergi m ükellefi ,
yerel yöneticileri n genelevlerini dava etmeleri n i sağlayab i l iyorlardı. Relding
yasalardaki bu sertleşmeden yararlanarak çay bahçelerine ve sefahat evle
rine karşı harekete geçti. 1752 tarihli Uygunsuz Evler Yasasını çıkarttı . Bu
yasaya göre Londra ya da Westmi nster'de ruhsatı olmadan müzik, dans, ya
da başka eğlencelere izin veren herhangi bir ev, oda, ya da bahçe uygun
suz bir ev (yani , genelev) kabul edilip ona göre cezalandırılacaktı. (Aradan
200 yıldan fazla süre geçtikten sonra Westm inster Belediyesi bu yasayı h a
la uyguluyordu : 1973'te Soho'da b i r striptiz klübüne uygulandı). Yetkililerin
genel YOlsuzluğu, nakit rüşvet ve cinsel i kramlar karşılığında her zaman
ruhsat alınab il mesini olası kılsa da, Fielding Belsize House'u ve tanınmış
çay bahçelerinden bazılarını kapattırmayı başard ı . Zevk merkezlerin i n ve
genelevlerin çalışmasını güçleştirerek kentli yoksulların kültürünün kontrol
ve düzen altın a alınması, hatta m ümkünse bastırılması için hukuksal b i r o r
tam yarattı . Böylel ikle de ahlaksal paniğin doruk noktasına ulaşacağı ve
burjuvazinin zaferiyle i kiyüzlülüğünün önüne çıkan her şeyi silip süpüreceği
Vi ktorya çağın a zem i n hazırlamış oldu.
BÖLÜM 11
E s ki Avrupa'yı altüst edecek, çığır açan Iki gel işme 1 8 . w'ı n sonlarına
doğru yaşandı: Sanayı devrim i ile Frans ız ihtilali. Tarihçi E.J. Hobsbawn 'un
dediği gibi, ingiliz Sanayı Devrimi belki de dünya tarihinin en önemli olayı olsa
da, Fransa'daki politik devrım çok daha büyük yankı uyandırdı ve çağdaş
gözlemcileri , muhafazakarların akıntıyı geriye çevirmek yolunda sayısız girişim
lerine rağmen, yaşadıkları dünyanın bir daha asla eskisi gibi olamayacağına
inandı rd ı . Öte yandan, fahişeler açısından Sanayi Devriminin sonucunda
gerçekleşen ekonomık ve sosyal değişim çOk daha büyük önem taşıyacaktı.
18. W ingilteresl'nde Sanayı Devriminin gerçekleşmesine neden olan sü
reçler hiç de yeni değildi; bunların bazılarının Izini burjuvazinin yüksel işinde,
topraksız bir Işçi s ınıfının doğmasında ve 16. w'dan Itibaren kapitalizmin ya
yılmasında görebi liyoruz. Ancak, 18. W sonları, büyük ölçüde fabrikalarda
tekstil ü retimine dayanan bir ü retim sektörünün yaratılmasıyla yepyeni bir
tür endüstriyel ekonominin doğuşuna tanı k oldu . B u ' karanl ı k , şeytans ı ' fab
. rlkalardaki Işçilerin (%40'1 kadın ve çocuklardı) emeğiyle biri ktiri len karlar,
halk Içinden yepyeni bir orta sınıfın doğmasına yol açtı . Fabrika ü retim i hala
mül ksüz kentli sın ıfın tamamına Iş sağlayacak kadar yaygın deği l d i ; ama bu ,
önceki köylü lerin iş aramak için kentlere akın etmesini önleyemedi .
B u s ü reçler 1 8 . W kentlerinde Işçi sınıfı nın içine düştüğü inanıl maz yok-
Eski Dünya, Yeni Dünya: 19. Yüzyılda ıki Kıtada Fuhuş 163
su IIuğu daha da arttırdı ve yaşama koşulları korkunç bir hızla kötüleşti . Se
fil gecekondular, yoksul semtleri özelli kle de, kent ve kasabaların dış ma
hal lelerini çevreledi. Yoksul ve ezilmiş insan yığınlarının karşı karşıya
kaldığı aşağılanmayı , bugün hayal etmek bile güçtür. 19. yy'ın ortalarında
'ingiltere 'nin en karanlık yerleri ne' girmeye cesaret eden orta sınıftan araş
tırmacılar, işçi sınıfının yaşam koşul ları hakkında tekrar tekrar aynı öyküyü
yinelemektedirler:
Fransız toplumu şok dalgalarıyla sarsıldı. Yüzyıldan fazla süre önce kendi
monarşi leriyle hesaplaşan i ngiltere'nin aksine, Fransızlar hala XVi .
Lou is'nin mutlakiyetçi iktidarı altında ezi liyorlardı. B u iktidar bütün toplumu
nefessiz bırakmış ve aristokrasiyi bile karşısına almayı başarmıştı . Sabrı
tükenen orta sınıf 1189'da hem köylülerle, hem de kentli yoksu llarla birlik
olup bir devrim hareketi başlatarak, birkaç yıl içinde hü kümeti devirdiler,
aristokrasiyi yerinden ettiler ve monarşiyi silip süpürdüler. Tarihte kısa bir
an için gerçekten eşitlikçi bir görüş birliği ; ya da en azından böyle bir vizyon
sağlanmış olmalıydı, ama bu uzun sürmedi. 1793'te solcu Robespierre'in
düşü şüyle devrim hükümetinin politikaları yine sağa kaydı ve bunun, toplu
hareketlenmeyle devrimin gerçekleşmesine olanak sağlayan halk yığınları
üzerinde ciddi etkileri oldu. Yeni b�rjuva liderlerin ku rduğu liberal ekonomi
de ücretler zorla aşağıda tutu lurken , fiyatlar fırlad ı . Bunun korkunç sonuç
ları 1795 'te yazan bir gözlemci tarafından şöyle anlatılmaktadır:
yapmak üzere Paris'e geld i . 1780'de de Gouges ismiyle, çalışkan bir yazar
olmuştu . Eserlerinin arasında köle karşıtı bir oyun olan L 'Esclavage des
Noirs (Siyahların Köleliği) ve öncü fem inist kitaplar arasında sayılan, dev
rimciler tarafından 1789'da benimsenen insanlık ve Yurttaşlık H akları Bil
dirgesine dayanarak yazı lmış Kadın Haklan (1791) vardır.
De Gouges devrim politi kalarında etkin rol aldı. IIımiı Girondin' lerin taraf
tarı olarak kan dökülmesinden nefret ediyor ve yazı larında heyecanla terö
re karşı çıkıyordu. Bu, onu giyotin taraftarl arıyla karşı karşıya getirince, ka
deri bel li oldu . Temmuz 1793 'te tutukland ı ; aynı yıl 3 Kasım'da giyotinde
idam edildi. Sonunda resmen kendisini reddeden öz oğlu da dahil, herkes
tarafından terkedilmişti .
Aslında, kadınların devrimin politik etkinlikleri içi nde rol oynadıkları dö
nem son derece kısa sürdü. Anlaşılan bütün devrimlerin yapısı böyle. Lider
ler orta sın ıftan erkeklerdi ve d ahası, Aydınlanma çağının cinsel ideoloji le
rine inanıyorlard ı . Fransız Devrimi, kadınlar açısından kaçını lmaz olarak
Rousseau 'cu Annelik ve Erdemli Eş doktrinlerinin panayırına dönüşürken;
erkekler bunu böyle tutmak için canlarını dişlerine takıp mücadele verd iler.
Olympe de Gauges 'un idamından iki hafta sonra halk savcısı Chaumette,
onun kaderini hırslı kadın lara ibret -ya da tehdit- olarak gösterdi ve ' i l k kez
kad ın derneklerini kurup cumhuriyette rol almak için kendi evini terkeden
ve sonunda yasaları n inti kamcısı çeliğin altında kellesini kaybeden küstah
Olympe de Gauges' u u n utmayınız, ' 5 diye gürledi .
Kadınlara yönelik mesaj bundan belirgin olamazdı. Çok geçmeden,
1799 'da Napoleon Bonaparte'ın bir darbeyle i ktidarı ele geçirmesi üzerine
bu mesaj daha da pekişti . Beş yıl sonra, 1804'te yeni hükümdar ' Napol
yon Kanunları'nı getirdi . Kadınları neredeyse yok sayan bu yasalar, bir son
raki yüzyı lda Avru pa'nın dörtbir yanında aydınlanmış burjuvazi adaletine te
mel olacaktı. Reşit olmayan çocuklar ve davranışlarından sorumlu olmayan
kişilerle bir kefeye konan kadınlar, yasalar karşısında yetkisiz sayılıyor ve ev
liyseler, kocalarının izni olmaksızın okula gidemiyor, ya da bir işe gi remiyor
lardı. Kocalar, eşlerinin malını mülkünü yönetmenin yanısıra, kazandıkları
bütün paranın kontrolünü de ellerinde tutuyorlardı. Erkeklerin evlilik d ışı iliş
kiler yaşaması ve metres tutması kabul edi lir, hatta normal karşılanırken; zi
nadan suçlu bulunan bir kadın iki yıla kadar hapis cezası alabil iyordu . Kent
lerdeki işçi sın ıfıyla birlikte, kadınlar büyük devrimden eli boş çıktılar.
Fahişeler hem kadın, hem de çoğunlukla işçi sınıfından olduklarından;
devrimden sonra onlar açısından işlerin kötüye gitmesi uzun sürmed i. Orta
sınıftan hemcinsleri belki de, fahişelerin bağımsızlığını kıskanarak iktidar
daki erkeklere ' ulusal evler' kuru lması için d ilekçe verdiler. Buralarda fahi
şelere, kendi sınıflarından kadınlara yakışacak biçimde, angaryanın erdem
Ieri öğretilecekti. Eski Magdalene Evlerindeki duaların yerini burada vatan-
Solda: Hayvanlı tahta otur
muş tan rıça . Anadolu 'da
Çatalhöyük, MÖ 6000 civarı.
Erkeklerin uydurdukları 'bere
ket kültleri' masallarına rait
men, atalarımız için tanrıça
her şeyi kucaklayan bir ilahtı.
(Çatalhöyuk, Arkeoloji Müzesi,
Ankara, Türkiye. )
yor ve şöyle ekliyordu: 'Oturalı daha beş dakika olmadan iki kez davet edil
,
dim ve dışarda gidebileceğim evler Olduğu söylendi . 8
Viktorya döneminin bütün kuruluşları gibi, dans salonlarıyla gazinolar da
sosyal sınıfların katı h iyerarşisini yanısıtyordu . i şçi sınıfının gittikleri yerlere
oranla sosyal merdivenin biraz daha yukarısında, Holborn Casino gibi 'eğlen
ce yerleri ' vardı. Burası 'çeşit çeşit prizmaların ışığıyla pml pırıl ' ; polka ve
kadril müziği eşliğinde danslar edilen muazzam bir salondu. Burada orta
sınıftan genç adamlar 'flaş' giyimli, işçi sınıfından fahişelerle karışıp arala
rından seçebiliyorlardı. Müşteriler 'tıp öğrencileri, stajyer avukatlar, genç
gemi subayları , katipler ve hali vakti yerinde tüccarlardl.' 9 Londra'da,
Haymarket'teki Argyıı Rooms'da daha da sosyetik bir grup görülebilir; bura
da 'sportmen hanımlar' (Viktorya döneminde fahişe yerine çok kullanılan bir
tanımlama) Lord Hastings gibi sportmen aristokratlarla eğlence peşinde ko
şarlardı. Tanınmış hovardalardan olan Lord H astings, bir keresinde bir çuval
dolusu fareyi getirip dans pistinin ortasına boşaitmıştı. öte yandan ,
Londra ' n ın dans salonlarının en görkemlisi lüks Portıand Rooms'du. En pa
halı yosmalar geceyarısıyla sabahın dördü-beşi arasında, mesleklerini burada
icra ederlerdi: 'Kankan dansı en rahat biçimiyle burada yapılır, kadınlar baş
ka yerlere oranla kendilerini daha çok koyverir; ama polis hiç karışmazdl.'lo
Böylesi seçkin kişiler karşısında polis doğal olarak daha hoşgörülü oluyordu.
Tiyatro, seks sektöründeki geleneksel yerini koruyordu. Fahişeler seyirci
ler arasında, özellikle de özel local arla. lüks tiyatro barlarında açı k açı k çalı
şıyorlardı. Viktorya döneminde yaşamış dindar b i risi bu yerler için 'o kor
kunç günah ve ahlaksızlık yataktarı ' der ve b i raz da içi giderek devam eder:
'Genç b i r adam orada güzel. iyi giyimli ve hoş tavırlı b i r kızla tanışınca. bir
likte görünmelerinin uygunsuzluğunu. konuşma ve davranışlarının edepsiz
liğiyle serbestliğin i unutur. ya da bunlar onu büsbütün çeker: ' (açıkçası bu
rada, bilen b irisi konuşmaktadır) 've onlarla i ıgileni p kapıl ı r; çevresinde say
gın görünüşlü büyüklerinin hiç çekinip sıkılmadan onlarl a düşüp kalktığını
görünce de büsbütün yoldan çıkar. ' l 1
Dans ederek. ya da tiyatroda geçen bir akşamdan sonra. fahişelerle
müşterileri kafelere, divanlara ve bütün gece servis veren lokantalara gider
lerd i . Kafeler daha alt tabakaya yönelik olup gece çalışanların yanısıra ,
'piyasanın kadınlarına' hizmet verirdi. Bazı yerlerde, özellikle d e St.
Giles'de, buraları yalnızca suç dünyasının gittiği yerler haline gelmişti . Da
h a erkeksi ortamlar olan divanl arda geceleri erkekler puro satın a lmak, s i
gara ve içki içmek. ya da fahişe bulmak için toplanırl ardı . Hali vakti yerin
de olan eğlence düşkünleri gece lokantalarına çekilip şampanyalı akşam
yemeklerinin ya da kahvaltıların tadını çıkarabilir; veya özel gece kulüpleri
ne çekilebilirlerd i . Müşteriler burada son derece pahalı bir akşam yemeği
nin arkasından sadede gel i rler; sürekli çevrede bulunan açık saçık giyimli
178 BATI TARiHINDE FAHışELER
JAN FOWLER. ince, uzun boylu , zarif; sarı saçlı . inanılmayacak ka
dar beyaz ve şeffaf teni i ; masmavi gözlerini çevreleyen güzeı, ipek-
ISO BATI TARtHtNDE FAHIŞELER
Sekiz yaşına bastığım gün okulu bıraktım ve kırk elli kadar çocuk
la birlikte günde on dört saat tarlalarda çalışmaya başladım. O kü
çük yaşta bile içlerinde en büyükleri bendim. Bütün gün elinde uzun
bir kırbacı olan ve bunu kullanmaktan asla çekinmeyen yaşlı bir
adam peşimizde gezerdi . Çocukların büyük çoğunluğu daha ancak
beş yaşındaydı. ıg
Yüzyı lın ortalarında Yorkshire'da de sekiz ile on dört yaş arası çocu klar
tekstil sektöründe çalışıyor, içlerinden çoğu ondördüncü doğum günlerini
Eski Dünya, Yeni Dünya: 19. Yüzyılda tki Kıtada Fubuş ISI
Huş dalından bolca kamçı sı vardı. Bunlar her zaman yeşil ve es
nek olmaları için suda tutuluyordu. Her birinin üstünde bir düzine
kırbaç ucu; bir düzine farklı boyda ince sopa; araba dizginleri gibi
deri kayışlar ve üstlerinde yıllar süren kullanımın nasırlaştırdığı ka
lın derileri kaşıyıp deşmek için iki buçuk santimlik çiviler vardı.
Çobanpüskülü dalları, karaçalı dalları , kasap çalısı denen dikenli
bir yeşil çalı ve yaz aylarında cam ile Çin vazolarldaki hiç bitmeyen
taze ısırganotlarıyla ölülere can katıyordu. Böylece, cebinde bol pa
rayla onun dOkkanına giden herkes sopalanabilir, kırbaçlanabi lir,
kamçılanabilir, iğnelenebi lir, yarı asılabilir, çObanpüskülüyle, kara
çalıyla , kasap çalısıyla, ısırganotuyla dövü lebilir, kaşağı lanabilir, ha
camat edilebilir ve işkence görebilirdi .
18. yy' ın hala sürdürülen bir diğer geleneği de erkek eşcinsellerin genelev
leriyd i . Yalnız kızlara ve erkeklere ait özel o kulları n birer eşcinsell i k yuvası ol
masına rağmen, Viktorya dönemi tabul arının başında eşcinsell i k geliyord u .
Herkes sanki böyle bir oıgu yokmuş gibi davranıyordu . Bunun sonucunda
'gizl i ' , ama son derece yaygın bir eşcinsel seks sektörü doğdu. Bu sektörün
müşterileri , kraliyet ailesinden başlayarak, hemen hemen yalnızca üst sınıf
ların üyeleriydL West End ' i n eşcinsel genelevierinde sahte evli likler alemler
le kutlanıyor: ' Hayatta saygın bir yer ve rütbe sahibi erkekler en aşağı l ı k se
fillerle yatakların içinde, ya da üstünde alt alta üst üste görülebil iyordu: 22
Çok daha küçük ölçekte de olsa, zengin s ı n ıfların kadı nlarına da h izmet
götürül üyo rd u . Dönemin en başarılı seks gi rişimcilerinden biri olan Mary
Wilson, 'tü rünün bulabildiğim en güzel örnekleri n i ' sergilediği bir 'tapınak'
açmışt ı . M üşteri b u seçkin örneklere göz gezd irip 'Zevkini sürmeyi i stediği
bir tanesini belirleyerek . . . hizmetçinin zilini çal ıyor, nesneyi gösteriyor, ve
erkek hemen yatak odasına geti ril iyord u . Kadın onunla isterse karan l ı kta,
isterse ışık yakarak, ya d a yüzüne maske takarak sevişebiliyordu. Bir saat,
ya da bütün bir gece kalabiliyor; hiçbiri tarafından tanınmadan, arzusuna
göre ister tek, ister bir düzine erkekle birlikte olabil iyord u. , 23 H anıma bütün
gereken bolca parayd ı .
Döneme a i t edebiyatta a r a sıra , Viktorya çağı ingi lteresi ' nde genelevler
de ve sokakl arda gel i şen m a rjinal cinse l l i k dünyasına bakışlar yer a l ı r.
Soho Sq uare 'deki bir lüks genelevde bir ' i s kelet Odas ı ' * vard ı . Burada,
'bir mekanizm ayla dolaptan bir i s keletin fırlaması s ağlanıyord u ! ' 24 Yıl lar
geçt i kçe d üzgü n toplumda kabul gören cinse l normlar gitgide daha baskıcı
bir hal aldı. Seks gettolarında burjuva erke kler gittikçe daha garipleşen bir
dizi cinsel alışkanlık peşinde koşuyoriard ı . Ancak, istekler ne kadar doğa
ya aykırı ol ursa olsun, kesin olan bir şey vardı : Vi ktorya devri beyefendisi
arzularını yerine getirecek bir fahişe bulmakta h iç zorl anmıyord u . Aşırı er
dem ı i l i k iddiasındaki bu devir , Batı tarihinde gel mi ş geçm iş en çok fah i şe
kad ı n ı n görüldüğü dönemd i r .
hiç kulak asmayarak ortalığa dökül melerine dayanamayan yeni yönetici sı
n ıf arasında, toplum ahl ak ı ile sosyal kontrol pek güncel tartışma konuları
haline gel d i . B i r kez daha fuh u ş sorunuyla baş etmesi için pOlise açı k kart
veril d i ; onlar da b i r kez daha eski çözüm l e rine başvurd ular. Kurallar, gör
mezli kten gelme -ve şantaj .
Daha 1810'da Paris pol i s i buduval arın kaygıiarına özel bir ahlak pol i s i
masası kurarak karş ı l ı k verdi. Bunların i ş i , fah i şelerin merkezi b i r deftere
kaydedilmesini yönetmekti. Pari s l i fahişeler b i r kez kaydedildikten sonra,
her ay polis doktoru tarafından vajinal m u ayeneden geçiyor; b u ayrıcalı k on
lara her seferinde üç franka maloluyord u . Cinsel yol l a b ulaşan bir hasta l ı k
bulunacak o l u rsa, kadınlar zorla b i r hapishane hastanesine kapatılıyorlard ı .
Fah işelerin yaşamları kendilerine n e zaman, n e rede ve n a s ı l m ü şteri bu
labi leceklerini gösteren olanaksız derecede sıkı kurallarla da kısıtlanıyordu.
B u kurallara uymayanlar tutuklanıp hapse atı l abil iyord u . Ahlak poli s i , Fran
sızlara özgü b i r bürokrasi ç ı ıgın l ığıyla mesaisinin büyük bölümünü daha faz
la kural yaratmaya ayı rdı . 1820' lere geli ndiğinde , Paris bahçelerinin içinde
veya yakınında, köprü ve rıhtım l a rda, halka açık yerlerde , Adalet Sarayı ci
varındaki tavernalarda 've son olarak da, mesleklerini sokakta icra ederken
yakalanan , 25 fahişeler tutuklanabiliyordu. Aslında, bu pol i s kurallarına gö
re, Pari s l i fahişelerin ça1ışabilecekleri tek yer Seine nehri yd i .
1820' Ie ri n sonunda kadınların 'birlikte yürü meleri , sokaklarda durmaları ,
grup l a r halinde toplanmaları, kaldırı mları işgal etmeleri, gelen geçeni davet
etmeleri n i n yan ı s ı ra; serbest konuşmaları ve uygunsuz giyimleriyle skandal
,
yaratma l arı 26 da yasaklandı . 1830'da çıkarılan yeni kurallarla sokaklar,
bulvarlar, anayollar ve parklar fahişelere tümüyle yasakland ı . Üç yıl sonra ,
yeni b i r l i ste bu kez pencere l e rinde ya da kapı eşiklerinde d u rmalarını veya
' kabare lerle halka açık diğer yerlerin yan ı s ı ra , ' yani tavernalar, ote ller, vb;
' ıssız, terk edilmiş sokaklara ve böıgelere; ya da fuhuşun hoşgörüldüğü
özel evl e re gitmeleri n i ' de yasakladı. Fahişeler h içbir biçimde yan l a rında
kadın ve çocuk olan erkeklerle konuşmayacak; ya d a hiç k i mseye 'yüksek
,
sesl e ve I s rarla 27 seslenmeyeceklerd i . B u gülünç k u ra l lara karşı geI i nme
si Petite Force hapishanesinde b i r s ü re kalmak demektL Dahası, kadı n l a
rın temyiz hakkı da yoktu; fuhuşla iıgil i h içbir yasa olmadığından, düzenli
yasal prosedürler de bulunmuyord u . Poli s , kendi icadı olan b i r s i stemde
kend i sine mutlak yetki tanımıştı .
Yetk i l i le r bu biçimde seks işçi leri için bir tür yeraltı pol i s devleti kurmuş
oldular. Bu sistem fahişelerin yalnızca kurallar çerçevesindeki genelevlerde
çalışma larına olanak tanıyordu . B u genelevler, ahlak polisinden ruhsat a l ı
yor ve onların kurallarına göre çalışıyordu. Ahlak pol i s i her zaman bu evlere
serbestçe girebiliyordu. Yalnızca evlerde çalışanl a r gözetim altında tutul-
Esl.<i Dünya, Yeni Dünya: 19. yüzyılda t�i_Kıtada �huş IS5
makla kalm ıyor, madamın da müşterilerin i smini bir konuk defterine kaydet
mesi gerekiyordu . Madam ya da çalışanlardan b i ri işbirl iğine yanaşmayacak
olurs a , polis her zaman genelev ruhsatını iptal edip ceza kesebiliyordu.
Genelevin içinde madamın sözü geçiyordu . Madam, personelin giydiği
giysilere varıncaya dek, evin ve içindeki her şeyin sahibiyd i . Her zamanki gi
b i , bu katı sistemde fahişe kadı n herkes tarafından sömürüıüyordu.
Ü l kenin dörtbir yanındaki yöneticiler de Pari s ' i örnek alarak benzer taktik
ler beni m sedi ler ve gittikçe gel işen genelevcilik sektörün ü teşvik ettiler. Ev
ler, yoksul mahallelerdeki ucuz uğrak yerlerinden. orta düzeyde, iddiasız
köy genelevleri nin kırsal olanaklarına; oradan zengin burjuval arla aristokrat
müşteril e re hizmet veren evlerin abartıl ı . l üks ortamlarına değişiyord u . Yüz
yılın ortalarında sistemi inceleyen i ngi l iz doktor W i l l ia m Acton gibi. d ı ş ü lke
lerden gelen düzenleme taraftarları bu ' l ü ks görkem yuvalarına' övgüler
düzd üler. Buralarda kadınlar ' renk renk ipekliden zarif giysiler içinde koltuk
l arda oturuyor. saçları en son modaya göre taranmış 0 luyord u : 28
Bu paha l ı genelevlerin ayrıcal ı k l ı durumu, üst s ınıfların uzmanlık ticareti
ni büsbütün körükledi. Londra'da olduğu gibi, bu sektör gittikçe daha çeşit
Ien i rken bazı bakımıardan göz kamaştırıcı bir hale geldi. En önde gelenlerin
de işkence odalarının yanısıra , odaları çevreleyen ve röntgencilerin canları
istediğinde bu zevklerini tatmi n etmelerini sağlayan aynalarla gözetleme de
l i kleri vard ı . B u özel evlerin bazıl arı son derece titiz bir biçi mde hazırlanmış
can l ı gösteriler sahnelemeye baş l adılar. Bunlar, çıplak fahişelerin, tahmine
hiç yer b ı rakmayan açı k saç ı k pozlar takınıp taşbebek gibi hareketsiz durduk
ları gösterilerd i . Son derece zengin hayal gücüne sahi p bir dizi cinsel eği l i m
tatmi n edi l iyordu. 20. yy' ı n şafağında zenginlerin genelevleri soluk kesen b i r
dizi cinsel hizmetin üretilip tüketild iği birer butik haline gelmişti sanki .
Fransız fu huş sistemi hem bağı msız fahişeler, hem d e genel olarak çalı
şan kad ınlar için yaşamı teh l i ke l i hale getirmeni n yanısı ra, kaçı nılmaz ola
rak da güçleştirdi. Burjuva halk bütün çal ışan kadınl arı bire r fahişe, ya da
fah i şe adayı ol arak gördüğü nden , polis yalnızca 'bir erkekler güruhu ' i l e ge
zen kadınları değil ; aynı zamanda ' s ı k s ı k sevgil i değiştiren' kadınları da fa
hişe olarak nitelemeye başlad ı . Bu koşullar altında, orta sınıfın tekeş l i l i k
normu na uymayan bütün çalışan kadınlar fahişe olarak damgalanıp fişlene
biliyorlard ı . B i r kadı n ı n ahlak pol i s i tarafından soruşturulması içi n tek b i r
isimsiz i h b a r yeterli olduğu ndan, çalışan kadının c i n s e l yaşamı etkin biçim
de kısıtlanmış oldu . Sokaklarda, yanında kendisine sah ip çıkacak bir erkek
olmadan görülen her kad ı n polis için bir hedefti . O kadar ki , işçi sınıfın ı n
kad ı n l arı k ı s a zamanda kendi mahallelerine, öze l likle de hava karard ı ktan
sonra, girmernek gerektiğini öğrendiler. Bekar çalışan kadınların yaşadı k
ları otel ve pansiyonlar her an baskına uğrayabiliyord u ; yalnız yaşayıp da
186 BATI TARIHINDE FAHIŞELER
bir, ya da daha fazla sevgil i kabul eden her kadın karakola götürü lüp bürok
ratik bir gösteriş içinde resmen fahişe olarak fışlenebiliyordu . Bu dönem
den kalma aşağıdaki anlatım tek değildir:
Bir kadın ... otel defterinde, şapkacı yazıyordu ... müfettişierin ra
porlarında ise işsiz olduğu ve el altından fuhuş yaptığı iddia ediliyor
du. Kapıyı açmakta sorun çıkarttı. Yanında bir erkek vardı. O da,
adam da sanki haksızlığı uğramış gibi davrandılar. Yetkinin kötüye
kullanılmasından, meskene tecavüzden, onurlarının ayaklar altına
alınmasından söz ettiler. . . komiser bu konuşmaları sabırla dinledi.
Sonra, onlara hiç cevap vermeden sertçe şöyle dedi:
' Kalkın ve giyinin.'
Kadın hıçkırarak, ' Beni böyle götürmesine izin mi vereceksin?' di
ye bağırdı.
Adam büyük bir vakarla , ' Efendim, bu kadın benim metresimdir;
ona kefilim!' dedi.
'Ah, pekala, efendim, öyleyse iş değişti . isminiz, mesleğiniz. ad
resiniz?'
'Niçin?'
' Eger ona kefil oluyorsanız, kiminle muhatap olduğumuzu bilme
miz gerekir. Ahlaki durumunuz, sözünüze inanıııp inanılmayacağını
gösterecektir. . . bu küçük soruşturma sona erince. bize de verdiği
miz rahatsızlı ktan ötürü özür dilemek kalacak. '
'A-a-ama. efendim: diye kekeledi adam .
' Ben de öyle düşünmüştüml Üzerinizde kimliğinizi gösteren beıge-
ler var mı? Bu işleri kolaylaştırırd ı . '
' Şöyle ki, kimsenin bilmesini istemiyorum .'
' 0 halde susun ve bırakın da işimizi yapalı m . '
Adam yatağa döndü v e k ı z gitmek için giyindi. Aşağı yukarı aynı
sahne on odada daha yaşandı . . . Bazıları göz kamaştırıcı yaratıklar
olan bu kızların bu berbat evlerde, üç tane mumun ışığında, üzerle
rinde yalnızca gecelikleriyle yataktan kalkıp bir düzine erkeğin önün
de giyinmek zorunda kalmaları ,aynı zamanda hem çekici, hem de
itici; garip bir manzaraydı . 29
Böylel ikle, bir cinsel yaşam sü rmeye cüret eden işçi s ı n ıfından bütün be
kar kadınlar Fransız ahlak polisinin gözü nde suçlu kabul ediliyordu . Pol i s i n
i ş i kadınları taciz e d i p tutuklamaktı . Yumuşak baş l ılıkla önlerinde giyinen
'bu göz kamaştırıcı yaratıkların' aynı anda ' hem çekici . hem de itici ' görü
n ü m leri de işin zevkli yanlarından biriydi kuşkusuz.
Evl ilik dışı seksle i ıgi li olarak ahlakiliık, gizl ilik ve hepsinden öte , ikiyüzlü
lük saplantısındaki bir çağda poli s , kendi güçlerinden emin olarak, yöntem
leri sorgulandığında her zaman bu tip şantajiara başvurabil iyord u. 19. yy
Fransası 'ndaki kurallar s istemi her türden istismarla doludur. Beıgelenen
bir örnekte kendi kapısının eşiğinde, 'nişanlısıyla öpüşüp vedalaştığı anda'
tutuklanan Marie Ligeron anlatılır. Hapishanede geçird iği kısa sürede
sağlığı bozulmuş ve çıktıktan az sonra da ölmüştür. Bir başka olayda, ka
yıtlı bir fahişe olan Amel ie Renault, bir gece hasta çocuğuna i laç almak için
evinden ç ı ktığında tutuklandı. Polis onun hikayesine inanmayı reddedi p ge
ce Amelia 'yı hücrede tuttu ; ertesi sabah evine götürdüklerinde çocuğu ölü
buldular. Daha sonra ahlak polisi Amelie'yi ' bu olaydan söz edecek olur
,
sa 30 intikam almakla tehdit etti. Ahlak polisinin görünürdeki ' a hlakının' ge
risinde yatan gerçek işte buydu.
Sistem en büyük taraftarını 1836 'da Paris'te fuhuş konulu bir i nceleme
yayınlayan Dr Alexandre Parent-Duchatelet'de bulacaktı . Bu i nceleme, da
ha sonra yüzyıllar boyu nca sayısız esere temel ol uşturdu. Parent, işçi sını
fının cinsel l iğini , orta sınıfı n ahlakına uymadığı gerekçesiyle yıkıcı kabul
eden bir burjuvazinin sözcüsüydü. Yetki li ler, fahişelik yapsın yapmas ı n , cin
sel açıdan aktif bütün işçi sınıfı kad ınlarını daha en baştan fahişe olarak
niteleyip, sonra da onları poli s gözetimindeki hapishane, hastane, gene lev
ve i bret olsun d iye birkaç örnekte ıslahevlerine kapatarak, bütün işçi sını
fını etkileyebileceklerine ve h izaya getireceklerine inanıyorlardı.
Kadınlar bir kez daha günah keçisi oldular. Özel ol arak bu amaç için ta
sarlanmış kapalı, penceresiz arabalarda bir baskıcı kurumdan diğerine sü
rüklendi ler. Mevzuat, fahişeleri ve işçi sınıfı ndan diğer çalışan kadınları böy
lelikle baskılara hedef yaparak, orta sınıf ahlakına boyun eğmeye zorluyor
du. Bu ahlak çerçevesinde, kapa l ı , güçsüz kad ı nlar öngören Rousseau 'cu
bir ütopyada ' iyi ' hemcinslerine katılacaklardı. En azından, yönetimdeki er
keklerin umudu buydu.
işe de yaradı . Pek çok fahişe ve başka bağımsız kadın, kendilerini önce
den kabul eden toplumlardan artık dışlanmaya başladılar. Artık cinsel yön
den özerk kad ınlar resmen fişlenip onur kıncı genelev koşullarında çalıştı
nlabiliyordu. Bu, onları hem kendi çevreleri nden koparttı , hem de seks sek
törünü terketmelerini gittikçe daha güç bir hale getird i . işçi sınıfından d iğer
kadınlar da suçlu görünmek endişesiyle onlarla i lişkiyi kestiler. Bu da ah
lak polisinin istediğinde ku llanabildiği bir karttı. Fransız tarihinde ilk kez, fa
h işeler kendi çevrelerinde bile dışlanmış bir grup haline gelmişlerd i .
Yine d e , gerçekler polisle propagandacılann düş ledikleri toplam kontrol
dan çok uzaktı. Fahişeler de birer insan oldukları için, çeşitli biçimlerde sis
temden ku rtu lma savaşımı veriyorlard ı . 19. yy boyunca bağımsız olarak giz-
188 BATI TARiHINDE F�I\H=tŞ"-CE=L=E=R=--_____________
liden gizliye fuhuş yapan kadınların, yani fişlenmemiş fahişelerin sayısı her
zaman çok fazla olmuştur. Bunlar, onur kırıcı ve istismar edici kurallara
kend iliklerinden boyun eğmek yerine, tutuklanma ve cezalandırılma riskini
göze alan kad ınlardı. Bu kadınlar geleneksel biçimde; pansiyon ve otel
lerde, kahvehanelerde, kabarelerde veya lokantalarda; hatta sokaklarda
çalışıyorlard ı . Toplumun pezevenk dediği erkek işbirlikçilerini casus ve
aracı olarak kullanıyorlardı. Bazı fahişeler genelevleri kendi amaçları doğrul
tusunda kullanıyor; kış aylarında buralara sığınıp baharın gelişiyle sıvışıyor
lard ı . Genelevlerde çalışanlar bile arasıra ev değiştirerek seçme özgürlük
lerin i kullanıyor; defterden sil inmek istedi klerinde gözden kayboluveriyor
lardı. Polis bütün taktiklerine rağmen, kaybetmesinin kaçını lmaz olduğu bir
savaşım içindeydi. Kentler büyürken seks sektörü de kontrolden çıkıyordu.
1810' lere gelindiğinde sistem çıkmaz sokağa girmiş ve ahlakçılar gizli fu
huşun ' işgal inden' kaygı duymaya başlamışlardı. Her zamanki gibi, onları
asıl rahatsız eden, işçi sınıfından kadınların seks satması, para kazanması
ve bunun yanlarına kar kalmasıydı.
19. yy'ın ortalarına gelindiğinde, büyük ölçüde Fransız veya Prusya mo
delierine dayanan kurallar sistemi, Avrupa ' n ın dörtbir yanında tekrar tekrar
denenmişti. Bu sistemde fişlenme, zorunlu m uayeneler, kapalı evler ve/ve
ya kontrol a ltındaki mahalleler vard ı . Fahişelerin büyük çoğunluğu her
zaman yetki li lere başkaldırıp gizli çalışmayı yeğleseler de, zaten güç olan
yaşamları, gittikçe daha çok soyutlanmalarıyla, ya d a devlet zu l müyle daha
kolaylaşmıyordu. çoğu kadın bunlar yerine dah iyi bir yaşam, ya d a en azın
dan, daha fazla özgürlük bulmak amacıyla göç ediyordu.
Fuh uşun Yeni Dünyası; sürekli genişleyen sınırları Batıdaydı . çoğu Ame
rikan kentinde seks sektörü daha 1 7 . yy'da kurulmuş olsa da, asıl büyü
mesi 18. yy'da deniz ticaretinin yayılması ve New York i le Boston gibi kent
lerin pek çOk Avrupalı fahişeyi kendilerine çekmesine den k gelir. 19. yy'a
gelindiğinde, ABD'de artık eski dünyadakilerin herhangi biriyle boy ölçüşe
bilecek, gel işmekte olan bir seks sektörü vardı.
Amerikan seks sektörünün aldığı biçimler bazen Avrupa'dakilere benzer
ken , bazen Yeni Dünyaya özgüdür. Amerika'da 'salon evleri' olarak bil inen
lüks randevuevleri dünyanın her yerinde aynıyd ı . William Sanger New
York'taki seks sektörünü konu alan 1858 tarihli incelemesinde (tipik bir
eleştiriyle) kentin zengin semtlerindeki göze çarpmayan randevu evlerinin
' pek de zevkli olmayan, abartıl ı bir lüksle döşendiği n i . . : , 'göz kamaştırıcı
eşyalarl a ' , 'büyük aynalarla' , 'gösterişli çerçeveler içindeki resi m ve gravür
lerle ' , 'vazo ve heykelciklerle', 'yumuşacık lüks halılarla' ve çok sayıda
,
' kanape, sedir ve koltukla 35 döşendiğini anlatır. Bu evlerde bir gecel i k eğ
lence müşteriye aşağı yukarı 60 dolara maloluyordu . Bu paranın günümüz
deki değeri konusunda bilgi sahibi olmak için , onla çarpmak gerekir.
Toplumbilirnci Fernando Henriques tarafından 'bütün zamanların en bü
,
yük genelev kenti 36 olarak tanımlanan New Orlenas'da en lüks randevuev-
Eski Dünya, Yeni Dünya: 19. Yüzyılda iki Kıtada Fuhuş 191
kardeşlere gel ince , kurnaz ikili, polis ve politikac ı ların haraçları ödendikten
sonra, ayda 10,000 dolar kar ediyord u . Ada ile Minna yalnızca on iki yıl ça
l ı ştıktan sonra emekliye ayrıl d ıklarınd a , birer m ilyoner o lmuşlard ı .
Amerikan randevuevlerinde çalışan seçkin fahişeler i ç i n günahın bedeli çok
iyiydi . Sanger tarafından gözlemlenen evlerde hanımlar haftada 50 dolardan
fazla kazanıyordu . Bu, ortalama bir çalışan kadının haftada bir dolar olan
ücretiyle karşılaştırıldığında, hatırı sayıl ı r bir miktard ı . Kad ınların kazanma
gücünü beceri ve yetenekleri bel irliyordu . Singer şöyle anlatır: ' Bazıları çok iyi
eğitim l idir; aralarında zaman zaman çok iyi müzisyen ve ressamlar bulunur.
Başkaları ise tiyatroya eğilimlidir. Çoğun luğu pek zarif ve görgülüdür. . . , 39
işgüzar doktor fahişelerin çoğunun para biriktirebildiğini görünce düş
kı rı kl ığına uğradı : Konuştuğu kadı nlardan birinin bankada 7000 doları
vard ı . Başkaları amaçlarının (yasal olsun olmas ı n , ) kendilerine i ş kurmak
Olduğunu söyledi ler. Kadı nlardan çoğu tek başlarına çocuk büyütüyorlard ı ;
v e tamamı son derece çeşitl i ailelerden geliyorlard ı . 1869 tarihli bir New
York rehberinden birkaç tanesi anlatı l ı r .
M i s s N e l l i e , ' kentteki en akı l l ı , e n kurnaz, en pratik kadı nlardan b i r i ' o l a
r a k tanıtılır. B i riktirdiği parasını gayrımenku le yatırm ıştır. Nellie ' iddiasız bir
aileden geldiği ve eğitimsiz olduğu içi n ' , boş zamanlarını kendisine çocuklu
ğunda göremediği eğitimi vermeye adamış, ingiliz edebiyatında uzmanlaş
mıştır. Miss May i se 'çok ince, çok uzun boylu , ama yine de zarif ve propor
siyonludur . ' Alman göçmenlerin soyundan gelen bir New Yorklu olarak prcr
fesyonel yaşamına California 'daki 'bir şarkıcı grubuyla bağlantıl ı olarak' baş
ıamı ştır. Miss May en alttan başlayıp mesleğinde zirveye ç ı kmış, yolda Fran
sızca i l e i spanyolca (anadili i ngilizce ve Almanca'ya ek olarak) ve ç ı ıgınca bir
müzik sevgisi edinmiştir. Başarıl ı bir müzisyendir ve özell ikle ' komi k ve i nan
d ırıcı b i r biçimde' çaldığı banjo'da 'olağandışına yönelik zevkiyle ' ünlüdür.
Sosyal yelpazenin diğer ucunda ' Küba peris i ' olarak tanınan, bir ressam
dan d u l kalmış Kübalı ' Madam C- vard ı . Savaşta New Orleans' a taşı n ı p
m a l ı n ı m ü l kü n ü yitirmesine rağmen, New York seks piyasasına girdiğinde
elinde hala 'yüz bin dolarlı k serveti vardı ve ' kendi çekiciliğiyle bu m i ktarı
hatırı sayıl ı r ölçüde arttırmıştl: 40
New Orleans'da, öze l likle de iç savaştan önce, siyah deril i kad ı nların be
yazlarla rekabet edebildikleri tek alan lüks fahişeliktL Dörtte bir ve sekizde
bir siyah kanı taşıyan kadınlar, güneyi i seçkinler gurubundan beyaz gençler
arasında m etres olarak pek makbu ldü . Yalnızca beyaz gençlerle melez fahi
şelerin davet edi ldiği özel balolar düzenleniyor; delikanlılar kadınların anne
leri ya da teyzeleriyle pazarl ı k ed ip, seçtikleri metreslere ev açıyorlard ı .
' M ulatto' fahişeler genelde randevuevlerinde çalışan beyaz kızlar kadar iyi
eğitimliydi . Bunlar, güney eyaletlerinin hetairae'siydiler. Kölelik karşıtı hare-
Eski Dünya, Yeni Dünya: 19. yüzyılda ıki Kıtada Fuhuş 193
kette de siyah fahişeler önemli bir rol oynad ı. Amerikan iç savaşına yol açan
mücadele kısmen onların parasıyla finanse edildi.41 Bu, tarihte fahişelerin bir
direniş hareketinin isimsiz kahramanları arasında son yer alışı da deği ldi.
Kentte , bu orta sınıf yerlerde çalışan kadınlar, işler ağır gittiği zamanlar
da sokaklara çıkıp kendi 'john' larını' bulurlard ı . Her zaman olduğu gibi,. ti
yatro iyi bir avlanma yeriyd i . New York'a gelen bjr konuk şöyle yakınıyordu:
'Hiçbir dans salonu , konser salonu, ya da berbat bir meyhane yoktur ki;
New York'taki ahlak düşkünlüğünü ve aşağılığı Bowery tiyatrosunun balko
nundan daha iyi sergilesin.' 43 Bir tiyatro fahişesi, 'numara için müşterisini
eve götürmeye bile zahmet etmez; ama adam gösteriyi izlemeye devam et
sin diye ince bir düşünceiilikle işini hemen oracıkta yapıverirdi.
ABD'nin bütün kentlerinde, işçi sınıfından gelen talebe dans salonları , bar
lar ve sefil meyhanelerde hizmet sunuluyor; ancak, bu hizmetin niteliği deği
şebil iyordu. New Orleans'da dans salonlarında fah işeler yarı-çıplak, ya da Çl
rılçıplak dans ediyor; öte yandan New Yorklu orospular kendilerini bu kadar
koyveremiyorlardı. Sanger, Alman barlarıyla dans salonlarından başlayarak
New York piyasasını ayrıntılı biçimde incelemiştir. Buraları o kadar düzenli
yerlerdi ki, iyi niyetli doktor neredeyse bunları onaylamanın eşiğine gelmişti :
Doğruca sokağa açılan bir bar var. . . Burası mekanın ağırlama sa
lonu ve pencerelere asılan kızıl beyaz perdelerin anlamını bilme-
194 BATI TARlHlNDE FAHiŞELER
den . . . bir bardak bira içmek için içeri gelen bir yabancı, bir Alman kı
zının peşinden bara kadar yürüdüğünü görür. Kız ona ingilizce ola
rak kendisini 'tedavi ' edip edemeyeceğini soracaktır. . . (Bu) salon
çOk temizdir. Ortada bir kanape, bir iki divan ve duvar diplerine bir
dizi koltuk sıralanmış; üzerinde Alman gazeteleri bulunan bir de seh
pa vardır. Bir piyano . . . ve birkaç resim ya da gravür eşyayı tamam
lar. Odanın orasında burasında oturmuş yün ören, ya da dikiş diken
i ki-üç kız vardır. ister namuslu, ister fahişe olsunlar; Alman kızları
tembellikten çOk çekinir ve böyle bir yerde bile ellerinde iş olmadan
pek görünmezler. . . (Konuk) genelde aşağı sınıftan fuhuşun ayrılmaz
öğeleri kabul edilen o gürültül ü unsurların hiç bulunmamasına şaşı
m. Orada oturup kentin herhangi bir otelindeki kadar huzurla püro
sunu tüttürebilir; ve bir kez bir kadına onunla sohbet etmek isteme
diğini söylerse, artık kendisi bir girişimde bulunmadıkça bir daha hiç
rahatsız edilmez. Eğer işletme sahibiyle sohbet etmeyi uygun görür
se, mutlaka kibar bir yanıt alacak; genelde onun zeki ve konuşkan
bir adam olduğunu görecektir. Son olarak da, çevresindeki günaha
davet unsurlarına karşı koymaya karar verirse, büyük bir güvenlik
içinde, en ufak bir hakaret görme korkusu olmadan oradan ayrılır. 44
Sanger için ideal bir genelev şöyle olmalıydı : H içbir seks i l işkisine giril
meyen bir fahişeler yuva s ı . Ne yazık ki , onun bakış açı sından, ortalama b i r
ziya retçi b u d ikkat çekmeyen barda neyin satıldığını p e k iyi b i l iyordu . Bu tür
b i r genelevin arkada, bodrumdaki yatak odalarında pek çok fahişe b u l unur;
haftada on dolara bir oda k i ralayan kadına yine de teniz bir on dolar kalırd ı .
B u d a h a l a çalışan kadının u l u sal haftal ı k ücret ortalamasının on m i sl iydi .
Sanger b u Alman evlerin i ; hatta b i r piyano i l e kemandan o l uşan orkestra
n ı n geceyarısına kadar u l usal valslerle pol ka l ar çaldığı dans salonlarını bi
l e seviyordu . Burada da, fahişelerin bir yandan işlerini yapmalarına rağ
men, her zaman düzen haki m d i .
Öte yandan Sanger, genelde denizcilere hizmet veren bar-genelevlerdeki
i rl andalı seks işçilerinin davranışlarından bu kadar etk ilenmed i . Erkeklerin
izinde çoğunlukla kavga ederek ve/veya körkütük sarhoş olana dek içerek
zaman geçirme biçimlerini hiç onaylamıyord u . Genelevdeki fahişeler d e iç
ki içtikleri ve genelde 'deri i toplu ' o lmadı kları için eleştiri yağmuruna tutul
d ul ar. Anlaşılan. b u hanımlar iş başında olmadıkları saatleri ö rgü örerek ge
çirmiyorla rd ı . irlandalıların dans salonlarına gel ince; Sanger ne yapacağın ı
bilmez b i r h a l d e , ' B u ra larda tan ı k olunan p e k ç O k sahne , ' diye yazar, ' an
latıl acak gibi değildir. Evde kalan kadı n ların heps i , b u ld ukıarı en bayağı giy
s iler içinde oradadır. çoğu iç çamaşırlarını tercih etmiştir. Orkestra bir ke-
Eski Dünya, Yeni Dünya: 19. Yüzyılda tki Kıtada Fuhuş 195
man, bir banjo ve bir teften oluşur. . . Bar çok kalabalıktır ve geceyarısına
dopru çoğunluk sarhoş olmuş; tek tük ayık kalmıştır.' 45
New York'ta da sokak kadınları vard ı . Bu fahişeler hava kararınca
Broadway' le ona paralel olan Crosby, Mercer, Hudson ve Canal sokaklarını
doldururlardı. Yakınlardaki pansiyonlarda çalışırlardı. Bu pansiyonlar kapı
larına renkli fenerler asar ve 'Denizci Sinbad ' , ' Kara Korsan ' , ' Unutma
Beni ' gibi iddialı isimler taşırlardL Buralarda yiyecek, içki , müzik ve seks gi
bi her zamanki hizmetler sunulurdu. Fahişeler kentin parkıarında da dola
şır, müşteri toplarlardı. Bir kısmı da kentin dış mahallelerinde, 'en coşkulu
,
alem lerin 46 yapıldığı özel parkıarda iş bulurlardL
New Orleans sokakları da aynı biçimde, fahişelerle doluydu. Cehennem
ve lanetlenme konulu vaazlar veren Philo Tower, i856'da Rampart Street
semtinde bir tur attıktan sonra şöyle verip veriştinniştir:
i849 'da dünyanın dörtbir yanından insan ları Uzak Batıya çeken Altına
Hücum daıgası sonucunda, California eyaleti fahişeleri bir mıknatıs gibi
kendine çekti . Her iki cins de bir gecede servet edinebil iyorlardı. Bir Fran
sız fahişenin Batıda geçirdiği bir yılın sonunda ban kada 50.000 dolar birik
tirdiği anlatı lır. ilk genelevler altın sahalarının hemen kenarına dikilmiş ça
dıriardan oluşuyordu. Bunlar çok geçmeden yerlerini ahşap barlara, salon
ve genelevlere bıraktılar. Bunların duvarları aynalarla ve 'açık saçık, tahrik
,
edici resimlerle 48 kaplıyd ı . Birinci kattaki yatak odaları 'sportmen kızların'
bölgesiydi. Bu , özellikle kadınlar için acımasız, karmakarışık bir dünyaydı ve
kendi başlarının çaresine bakamamaları halinde, çoğu zaman erkeklerin
şiddetine ve istismarına kurban gidiyorlardı. Buna, aşağıda anlatıldığı gibi ,
toplu tecavüze uğramak da dahildi:
196 :.:
BATI TARIHiNDE FAHiŞELER
.::.:==----==.::.=
....:: ==:.=-=-====�- -- - - ----
Çlsı Lola Montez olarak tanıttı. Londra'da pek başarılı olamasa da, Avru
pa 'ya taşınıp fahişeliğe başlayınca şansı döndü. Franz Liszt ile Alexandre
Dumas pere'e metreslik yaptıktan sonra , Bavyera Kralı i . Louis'nin sevgili
si oldu. Kral onu Landsfelt Kontesi yapıp bugünün parasıyla yıllık 10.000
dolar maaş bağladı. Lola, devlet işlerinde o kadar etkiliydi ki , kralın bakan
lar kuruluna ' Lolaministerium' ismi takı lmıştı. 1848'de Louis bir devrim
sonucunda tahttan feragat etmek sorunda kaldı ve Lola da yeni hükü met
tarafından sınır dışı edildi. Bundan sonra ABD 'de görüldü. Ders veriyor,
dans salonlarını geziyor ve eski mesleğini icra ediyordu. Sonunda San
Fransisco'lu zengin bir gazete patronuyla evlendi ama onunla çok otur
madı. Sağlığı bozulmaya başlamıştı . New York'a gitti, yoksul fahişeler ara
sında hayır işleri yapmaya başladı ve 1861'de orada öldü.
Öte yandan, 19. yy'ın en göz alıcı fahişeleri Fransa'da yaşadılar. Kaderin
bir cilvesi olarak, Fransa'da çalışan en ünlü lerden biri ingi lizdi . Efsanevi
Cora Pearı , 1836 'da müzisyen bir babayla şarkıcı bir anneden,
Plymouth'da dünyaya gelmişti . Asıl adı Emma Crouch'tur. Anılarında anlat
tığına göre, on dört yaşındayken bir beyefendi tarafından iğfal edildi ve da
ha sonra önce fahişe, sonra da William Buckle isimli bir başka beyefendi
nin metresi oldu. Bu ikincisi onu tatil için Paris'e götürdüğünde Cora kent
ten o kadar hoşlandı ki , orada kalmaya karar verd i . Şaşırtıcı bir güzellikte
olmamasına rağmen (bazı erkek tarihçiler onu basık suratlı olarak tanımlar
lar ama kesinlikle öyle değildi), canlılığı ve kişiliğiyle kısa zamanda mesle
ğinin doruğuna yükselerek imparator i i i . Napoleon 'un kuzeni Prens Jerome
Bonaparte'ın metresi oldu. Cora Pearl 'in kendi stili outre olarak tanımlanı
yordu. En sevdiği eğlencelerden biri en ' saygın' müşterilerini akşam yeme
ğine davet edip tam tatlı servisinden önce ortadan kaybolmak ve birkaç
dakika sonra , uşakların taşıdığı gümüş bir tabağın içinde ve Parma menek
şelerinden oluşan bir yığının üstüne çırılçıplak uzanmış bir durumda ortaya
çıkmaktı. Bu manzaraya tanık olanlardan biri 'O kadar güzel bir vücudu
vardı ki , ' diye yazar, ' bütün konuklar hayranlık içinde nefeslerini tuttu lar. ' 53
Tıpkı Skittles gibi, Cora da hiç de hanımefendil iğe yakışmayan tavırlarıyla
hayranlık toplardı. Kral iyet ailesinden (ismi bilinmeyen) birisi şöyle gözlem
,
lemişti : 'Öyle muhteşem bir şekilde bayağı ki! 54 Mesleğinin doruğundayken
Prens ona Rue de Chaillot'da 80,000 sterl in değerinde bir konak armağan
etti . Küçük Emma Crouch, yurttaşı Elizabeth Howard gibi soyluların arasına
girmiş sayılmazsa da, çok yol almıştı . Howard ise bizzat iii. Napoleon'un
metresi oldu ve bir şato ile 1,000,000 sterlinin yanısıra, Beauregard
Kontesi ünvanıyla ödüllendirildi.
Öte yandan, ünüyle 19. yy'ın bütün yosmalarının tamamını geride bırakan
kadın Al phonsine Plessis oldu . Paris sosyetesinde la Divine Marie Duples-
ki:...O .. a Yi n i Oji!'ya: 1�.J:"ji�lIda ıki Kıtada Fuhuş
______ ----=:E==s= =-.: u
=-:n::ıy-=,=
L e 199
yavaş yavaş ağırlaştı. Sadık hizmetçisi Clothilde ile alacakl ıları dışında es
ki sevgili leriyle dostlarının tümü tarafından terkedilmişti. La Divine Marie ,
du Plessis Kontesi 3 Şubat 1847 'de daha yirmi üç yaşındayken, arkasın
da göz kamaştırıcı bir kariyer bırakarak öldü.
Ölümünden sonra, kendisini terketmiş sosyete tarafından ağıtlar yakıl·
maya başlandı. Gazetelerden biri ' kadınların en zarifi , en aristokrat zevkle
re sahip olanı ve en görgü lüsüydü: Sosyetenin büyük bir bölümüne liderlik
ederdi' diye yazdı. Eleştirmen Ju les Janin, Marie 'nin 'genç ve incecik beli
ni. .. yüzünün güzel ovalini. .. ve 'anlatılmaz' bir parfüm gibi çevreye yaydığı
zerafetini' anımsadı. Eski sevgi lisi Dumas onun 'çekik, ihtiraslı, canlı bakışlı
,
Japon gözleri ni, kiraz kırmızısı dudaklarını ve dünyanın en güzel dişlerini 56
anımsadı. Kısacası , bu beyefendilerden biri bile o ölüm döşeğindeyken ba
şucuna gitmeye gerek görmese de, hepSi de onu ölesiye sevmişlerdi.
Ertesi yıl Dumas, Marie'nin yaşamı ve ölümünden esin lenen La Dame
aux Camelias ( Kamelyalı Kadın) isimli romanını yayınladı. 18S2'de sahne
ye uyarladığı bu roman, anında klasikler arasına girdi. O günden bu yana
en büyük aktrisler öksürerek oyunun , Marguerite'nin sadık Armand'ın kol
larında can verdiği rom antik sonunu oynamanın yollarını aradılar. Verdi de
18S3'de oyunu operaya uyarladı : La Traviata.
Aslında Marie de kendi sınıfından pek çok kad ın gibi çocukluğunda yaka
landığı bir yoksulluk hastalığından erken yaşta öldü. Ancak, Dumas'nın
oyunu, sefahat dolu bir yaşam nedeniyle genç yaşta ölen fahişe masalını
ku llanıyordu. Dünyanın dörtbir yanındaki seyirciler bu beylik kalıbı tanıyıp
alkışladılar ve böylece yazarı son derece zengin bir adam yaptı lar. Öte yan
dan, asıl Dumas 'nın anlatmadığı hikaye çok daha i ıginçti: Kendine Fransız
sosyetesinin doruğunda pırıltı lı bir kariyer yapan ve kökenleri nedeniyle ala
madığı eğitimi kendi kendine sağlayan yoksul ve cahil bir yetim in öyküsüy
dü bu. Gerçek ' Kamelyalı Kadın' kendinden ve yaşamından, Alexander
Dumas (oğlu)'nın düşleyebi leceğinden çok daha büyük bir eser yaratmıştı.
BÖLÜM 12
Madonnalar ve Magdalenler:
19. Yüzyılda Fahişe Damgası
B u rjuvalar için ekonomik, politik ve ideolojik açıl ardan 1 9 . yy, zafer saatiy
di. Yüzyı llar süren savaşımın ardından, burjuvazi artık toplumun geri kalanı
na kendi fikir ve adetlerini yayaca k duruma gelmişti ve bunun kadınlar
açısından ciddi sonuçları olacaktı.
Burjuva ailesinde kadının çok önem l i bir rolü vardı. Kendi efendisine olan
sadakati i le babaerkil mülk m irasını güvence altına alırken, bir yandan da
ailenin temel direğini oluşturarak, onun, ekonomi k gelişmenin yarattığı
çal kantılara göğüs gerebilmesini sağl ıyordu. Bu düzeni korumak için kadı
nın özgürlüğü , özellikle de cinsel özgürlüğü, her ne pahasına olursa olsun
elinden alınmalıydı. Bu amaçla eğitimli erkekler bil ime başvurarak kadının
arzularını sonsuza dek batıracağını umdukları bir tür psişik hadım etme
yöntemi geliştirmeye koyuldular. Kad ının cinselliğini hepten reddetmeye
dayanan, oldukça basit bir stratej i kullanıyorlardı. Viktorya dönemi seks
bilimcilerinden Dr William Acton, ancak erkek bir ' uzmana' yakışacak bir
kayıtsızlıkla, durumu şöyle özetled i : ' Kadınların büyük çoğun luğu herhangi
bir cinsel dürtünün rahatsızl ığını d uymamaktadır. ' 2
19. yy'da sürekli gelişen medya tarafından desteklenen bu yalan, orta sı
nıftan kadınların beyinlerini yıkayıp bilinçsizl iğe sürüklemek ve kendi beden
leriyle arzularını tanımamalarını sağlamak için kullanıldı. Böylelikle, Viktorya
dönem i erkekleri düşlerindeki saf, cinsiyetsiz yaratık olan bu yepyeni
202 BATI TARİHlNDE FAHIŞELER
ruhtü; erkekleri cani , kadınları fahişeyd i . Bu, işçi sınıfından kadınları yara
d ı l ıştan ahlaksız yapıyordu. Dolayısıyla birer fah işe olarak, cinsel suçluğun
yükünü , talepleriyle kadınların bu işi sürdürmesine neden olan orta sınıf er
keklerinin omuzlarından a l maları gerekiyordu. Bir başka deyişle; Kadın eğer
fahişe idiyse, bunun tek suçlusu kendisiyd i .
likle fahişeyle i ıgilenen bir sürü hevesli takipçisi çıkmıştır. 1857 'de William
Acton, fUhuş konusunda Parent'ın iddiasının iki öğesini benzer bir düğüm
haline getiren bir araştırma yayınladı . Acton' u n fuhuşa yol açan öğeler l iste
sinde ekonomik faktörlerden önce, ' şehvetli yaradılış; günahkar yaradılış;
tembelliğin çalışmaya tercih edilmesi; kötü eğilimler' gibi kişisel özellikler
vurgulanmıştı . Ancak, Acton'un nedenlerinden ilki olan şehvetli yaradılış ka
dının hayatında hiçbir rol oynamadığından, kuşkusuz yok sayılabilirdi? O hal
de, diye fikir yürüttü Acton , çoğu kadın, mutlaka cinsellikten uzak kurbanla
rını boyun eğmeye zorlayan ' profesyonel iğfalcilerin' eline düşmüş olmalıyd ı .
Aslında , kadınların cinsell ikle i ıgileri olmadığından, orij inal listenin ters
yüz edilmesi ve ekonomik nedenlerin -istemeyerek de olsa- en başa gel
mesi gerekiyordu . ' Kuşkusuz çoğu kendini beğenmişlik ve tembellik, giyim
kuşam düşkü nlüğü , heyecan merakı, içki düşkünlüğü nedeniyle düşmekte
dir ancak, en büyük çoğunluğun kötü yollara sürüklenmesinin nedeni hiç
kuşkusuz acımasız bir yoksulluktur: 6
Bütün bu belirsizliklerin üstüne, Acton sonuçta fuhuşu bir de kalıtıma
bağladı. Doğruca Parent-Duchatelet'den kaynaklanan bu çel işkiler yumağı ,
ilerleyen yıllarda erkek seks bilimcilerin pek az değişikliklerle ortaya attık·
l arı , önceden sindirilmiş fikirlere örnekti . Bu fikirler de dönemin erkek
romancılarının düş güçlerini besledi ve onlara fahişeyi zavallı, ezi lmiş bir
kurban olarak betimlemek için gerekli cephaneyi sağladı . Anthony Trollope
sevgiyle şu m anzarayı çiziyordu:
rek l i konuşuyor, yalan söylüyor; aşırı yemek ve içki tüketiyor; s ü rekli öfke
nöbetlerine kapılıyor; su gibi para harcıyordu. Lezbiyendi; 'bir çocuğun
psikolojisine, genç bir vahşinin d ikkatsizligine, hala hayvansa l l ı ktan kurtu
lamamış tarih öncesi bir beyin i n h a reket l i l iğine ve boşluğuna' sahipti . 8
Kısacas ı , gerçek b i r cevherd i ! Fahişeye zaman zaman daha sevi m l i nite
likler de yakıştırılıyordu ama bunlar mutlaka onun çocuksu yarad ı lışını vur
gul ayan , içten gelen şeylerd i : Fahişe içinden dindard ı , art niyet besleme
den cömertt!, çiçekleri , h ayva nl arı , çocukları ve pezevengini severdi . Ancak,
fah işede akıı o lmadığından , h içbir zaman akıllı seçimler yapamazdı-yalnız
ca etten, yabani dürtü lerden, hayvansal şehvetlerden ve içgüd ü lerden o l u
şuyord u . Bazı yazarlar nefret ve suçl ama konusunda daha da i leri gid i p
,
fah i şeleri 'can l ı pislik' v e ' in san k ı l ığı na bürünmü ş d lŞkl yığınları g olarak d a
nitelem iştir. Bir kez d a h a , fah işen i n erkek müşterileri h akkında neler d üşü
n ü ldügü be l i rti l mez.
Bu bey l i k örneklerle önyargıl ar kaçınılmaz olarak günün edebiyat eserIeri
ne yansıd ı . Zol a ' n ı n Nana isimli romanında, (1880) i şçi sınıfından gelme ki
bar bir yosma olan kahraman, bütün bu paranoyakça d üşleri tek bir masaısı
tipte birleştirir. Zola'nın klasikleşen bu eserine başlamadan önce aldıgı
notlara bakı lacak olursa, genelde kadın cinsel l iği konusunda; özell ikle de
fahişelerle i ıgi l i olarak bazı tipik, ama yine de garip kavramlara sahip olmalı:
zengin burjuva erkeğin içten içe kendisi olduğunu bildiği asalak olmaktadır.
Üstelik, Parent-Duchatelet'nin çizdiği portreye uygun olarak, Nana da akıllı
değildir. Notlarının bir yerinde Zola şöyle yazar: 'Onu zeki yapma, bu bir ha
ta olur; o etten başka bir şey deği L . ' Aslında Nana'nın kaderi en başından
belirlenmiştir: 'Gençliğinin baharında, ikbalin doruğunda ölmesi gerekir: 1o
Ve ölür de. Zola bunu sağlar. Kitabın sonundaki Nana'nın ölüm döşeği
sahnesi gayet ürkünçtür: 'Yastığın üstünde yatan bir kan ve irin yığını, bir
kürek dolusu çürümüş etti ' . . . ve kuşkusuz bir insan değildi. ' Sanki lağım
lardan, yol kenarına atılmış leşlerden aldığı zehir, pek çok insana bulaş
,
tırdığı o kokuşmuşluk artık yüzünü basmış ve çürütmüş gibiydi. 1 1
Zola'nın ' şaheserine' göre bu, 19. yy fahişesinin gerçeğiyd i . (Erkek) top
lumunu mahveden zehirlenmiş, hastalıklı ama çaresiz bir sürtüktü o. Böyle
si görüşler artık eğitimli sınıfın erkekleri arasında yaygın geçerlik kazan
m ıştı . Nana'nın Penguin baskısının çevirmeni George Holden'a göre, hem
Zola, hem de Dumas (oğlu), ikinci Cumhuriyetin çöküşünü (1870) fuhuşa
bağlıyorlard ı . Fahişenin hal kın bilincine bir numaralı halk düşmanı olarak
sızması da aynen bu döneme rastlar. O günden beri de orada kalmıştır.
Bir yandan fahişe olarak çalışırken , bir yandan da annelik yapan bu seyrek
saçlı , patlak gözlü, maymunsu yaratıklarla karşılaştığında Lippert'ın ne
yaptığı ne yazık ki bilinmiyor ama, kuşkusuz bu anormallik için de 'bilimsel '
bir açıklaması vardı. Öte yandan, görüşleri hiç de hakettikleri alaylarla karşı
lanmamıştır. Yüzyılın son döneminde bu tip aptalca ' araştırmalar' italya'da
Cesare Lombroso ve Rusya'da Pauline Tarnowsky'nin başı çektiği hevesli
bir grup bilim adamı tarafından beni mseni p çoğaltılmıştır. Birdenbire ,
fahişenin insan evriminin erken bir aşamasını temsil ettiği anlaşılmıştı.
Fahişe, akıı yönünden gel işmemiş, fiziksel açıdan özürlü ve insanlık düze
yinde deği ldi. Lambroso'ya göre, bütün fahişeler bu engellenmiş gelişimin
fiziksel özelliklerini sergil iyordu. Bu özellikler arasında dar ya da geriye d oğ
ru yatık bir alın , burun kemiklerinde anormallik ve çenelerin çok büyük ol
ması vardı . O çOk kurcalanan c insel organlar bölgesine gelince, fahişelerin
% 2'sinde kasık kıllarında 'anormal' uzama %16'slnda vajinal dudaklarda
'hipertrofi ' ve %13'ünde 'dev' klitorisler gözleniyordu. Tarnowsky de geri
kalmamak için fahişelerin kafatasıarının herkesinkinden küçük olduğunu
öne sürd ü . Tabii buna göre beyinlerinin de küçük olması gerektiğinden, b u
onların aptall ığını açıkl ıyordu.1 3
Bu 'bulgular' gittikçe şiddetlenen fahişe-damgasına destek vermek için tek
rar tekrar ortaya sürüldü. Böylelikle bu damga artık cinsiyet ayrımcıliğı , ırk
ayrımcılığı ve sınıflandırmaya dayalı ayrımcılıktan oluşan sıkı , 'bilimsel ' temel
lere dayanabilecekti . Gerçekten de, özellikle Lambroso'nun çalışmaları fahi
şeleri , evrim ağacında Batı bu�uvazisinden çok daha aşağıda olan, insanlık
altı; ' ilkel' insan düzeyine indirdi. 'ilkel kadın , ' diye yazdı, 'mutlaka fahişeydi:
Üstelik, insan sayılamayacak bu kadınları 'erkeksi ' ; yani erkek cinsiyeti
ne sahip hilkat garibeleri olarak tanımlayarak, en azından Viktorya dönem i
nin, sözümona cinsellikten uzak kadının nasıl cinsel açıdan aktif olabilece
ği bilmecesini de çözmüş oldu:
Fahişelerin insanlık altı varlı klar olduğu kavram ı kaçınılmaz olarak sosyal
bilimc ilerin bu kad ınlar üzerinde yaptığı ve onların gerçek insanlara göre
acıya daha az duyarlı olduklarını ortaya çıkaran deneylere gerekçe oldu. Bu
araştırmalarda fahişelere işkence yapıldı; ellerine, dillerine, burunlarına,
alınlarına, kalçalarına , karınıarına, göğüs ve cinsel organlarına elektrodlar
bağlanıp dereceli elektrik şokları uygulandı.
Psikoloji a lanında Lombroso ile onun gibiler, fahişelerin ' kıt zekalı' oldu-
208 BATI TARiHiNDE FAHIŞELER
Aslında, bu özelliklere göre fah işe, Viktorya döneminin kırııgan, benli ksiz,
pasif kadınından olabildiğince uzaktl.
Fuhuşun kendisi gib i , fahişenin kıt zekalılığı da kalıtımsal kabul edildi.
New York'taki bir kadın ıslahevinin müdi resi, fah işenin durumunun köken
Ieri n i a ilesindeki 'etkin biçimde kötü bir unsura , ya da açıkça dejenere bir
huya' bağlayarak, Parent-Duchatelet'nin görüşlerini tekrarladı. M üdire
hanım örneği n , görünüşteki yetersiz akıı kapasitesini verernU annesinden
ve kendisi değerSiZ alkoliklerle dolu dejenere bir aileden gelmiş olan
'ahlaksız' babasından aldığını örnek verdi. O halde bilgelikle varılacak
sonuç şuydu: ' kıt akıll ılann . . . iyi bilinen ahlaksız eğil imleri, onların doğal
olarak fuhuşa yönelmelerine yol açmaktadır. Kıt a kıllıların ahlaksızca eği
, 16
limleri ni ifade etmeleri için ellerine bir fırsat geçsi n , yeter.
Bu ideolojik aynalar salonunda her istismar terimi bir başkasını tanımla
m ak için kullanılıyordu: ' Kıt akıllılık ' , 'dejenerelik ' , 'ahlaksızlık', 'fuhuş.' Bu
nun sonucunda fahişeyi kader kadar belirsiz, ama kaçınılmaz bir şekilde
toplumdan dışlanmış bir durum içine kıstıran bir yoz döngü kuruldu. Artı k o,
Diğeri olacak; kendisini yargı layan ahlaklı varlıkların üstün ırkından sonsu
za dek ayn tutul acaktı.
sa, öyle yapılıyordu: Aile gelen paraya sevinirdi yalnızca. Öte yandan, kız
e�er isterse, seks sektöründe kazand@ nispeten yüksek ücretler sayesin
de ailesinden ayrılıp başına buyruk da yaşayabilirdi.
Ço�u fahişe parçalanmış ailelerden geliyordu. Bu ailelerde ana babadan
birinin, ya da her ikisinin birden erken ölümü onları ailenin ortak gelir h a
vuzundan yoksun bırakmıştı. Son olarak, bugün oldu�u gibi o gün de, kızlar
fuhuşu cinsel istismar, şiddet, ana babanın alkoli kl i�i , ya da başka baskı
ve sıkıntılar yaşadıkları a ilelerinden bir kaçış aracı olarak görüyorlard ı . Ye
niyetme fahişeler üzerinde yapılan bir araştırma , ' kızların ço�unun çocuk
luklarından beri sokakta yaşadıklarını, sarhoş ana babalarının şiddet
nöbetlerinden ve istismarından kaçarken, ellerinden geldi�i kadar kendi
,
başlarının çaresine baktıklarını H ortaya koymuştu.
Fahişelerin büyük bir oranı kendi a ilelerindeki erkeklerden cinsel istismar
gördüklerini anlatmış; ço�u, ana babalarından nefret ettiklerini söylemişti
ve yetişkinlerin onları kontrol etmek, ya da disiplin altın a almak girişimleri
ne karşı açıkça bir isyan içindeydiler. Ço�u genç kad ı n , do�ru dürüst bir i ş
bulmak için evden ayrılmış, a m a önerilen inanılmaz ücretlerle geçinmeleri
nin olanaksız oldu�unu görmüşlerd i . Örne�in 1850' Ierde ABD 'deki çalışan
kadınların dörtte biri eve haftada en fazla bir dolar götürüyordu . Willaim
Sanger bile şöyle demişti: 'Ne kadar ince hesap/ar yaparsa yapsın , hiçbir
ekonomist bir kadının günde on dört sentle ev, yiyecek ve giyecek sa�laya
bilece�ini iddia edemez.'
Gerçekten de, bu dönemde işçi sınıfı kadınlarının yoksul lu�u inanılır gibi
de�ildir. Araştırmacı gazeteci li�in i öncülerinden Henry Mayhew 1849' d a
' koyu Londra'nın' derinliklerini araştırıp yoksul d i kişçi kızların yaşamları n ı
anlatırken şunları yazmıştır: 'Çok yoksulluk gördüm ama, dikişçi kadınların
ne kadar yo�un bir yoksunluk içinde yaşadıkları hakkında hiçbir fikrim yok
tu. ' Görüştü�ü bir dikişçi sabahın beşinden geceyarısına dek gömleklerin
ön parçalarını dikiyor; ama yine de kendini ve çocu�unu geçindirecek kadar
para kazanamadı�ından, ek iş olarak da fah işel i k yapıyordu . Ucuz terzilere
dikiş d i ken bir başka kadın da haftada tam üç şilin kazanıyor ve gereken
mumları satın aldıktan sonra yiyecek almaya para kalmıyordu. Mayhew'a
bu işteki di�er genç bekar kadınlardan söz etm işti: ' Fiyatlar onları yaşatma
ya yetmedi�inden, sonuçta geçinmek için sokaklara düşüyorlar. '
Mayhew' un iş arkadaşı Bracebridge Hemyng 'fuhuş ordusuna kadın ve
ren ' meslek/eri sıralamı ştır. Bunlar a rasında hizmetçiler, ucuz dikişçiler,
nakışçılar, ayakkabı ba�layıcıları, çamaşırcılar, ' baleci kızlar' ve tezgahtar
lar vard ı . 18 Batı Avrupa ile ABO ' n i n her yerinde durum aynıyd ı ; kadınların ç a
IıŞtl�1 hemen her sektörde emeklerinin düşük de�eri , onları kaçınılmaz ola
rak bir erke�e ba�ımlı yaşamaya, ya da fuhuşa itiyordu.
Öte yandan, 19. yy'da kadınların bu kadar büyük oranlarda fuhuşa yöne/-
210 BATI TARtHlNDE FAHIŞELER
kızları . orta sınıf ahlak kavramının hiç bulunmadığı bir keyif kültürünü payla
şıyorlard ı . çoğu için yasal işlerin sıkıcılığı dinlenceye karşı büyük bir özlem
yaratıyor; cinsellik de hem bOş zamanlarının zevkini sürme. hem de bunun
karşılığında para alma fırsatını sunuyordu. New York'ta genç işçiler orta
s�nıfı şaşkınlığa sürükleyen bir rahatlık ve laubal i likle sinemalarda. ucuz ti·
yatrolarda, eğlence parkıarında. barlarda ve dans salonlarında bir araya gel i·
yorlard ı . Buralarda genç işçilerin eğlencesine tanık olan biri , 'Genç çiftlerin
çoğu kucaklaşıp öpüşüyord u , ' diye yakınıyordu . ' Başka başka masalarda
oturan kadın ve erkekler kaynaşıyorlardı . . . Hep birlikte şarkılar söylüyor. oda
nın çevresinde koşuşturuyor ve bir çılgınlar güruhu gibi davranıyorlard l : 25
O dönemin sevilen dansları da utanmazca seks yükıüydü. Pivoting ' havaya
fiziksel bir heyecan yükleyen vahşi, dönen bir danstı;' tough dances ise
' yavaş bir salınımdan ya da kalçalarla omuzların sallanmasından' özellikle
'bedenin kalça bölgesindeki çalkalanmalarla' ortaya çıkan 'gürültülü hayvan·
sal taklitlere kadar değişiyordu. ' Genç kadınlar fah işeler gibi gösterişli giysi·
ler giyiyorlardı. Burada, ' Eğer herhangi bir izleni m bırakmak istiyorsan, bir
stilin olmal ı ' ilkesi geçerliydi. Erkekler bir kadının ücretinin karşılayamaya·
cağı eğlenceleri 'ikram' ediyor. karşılığında hafif flörtten cinsel ilişkiye kadar
değişen cinsel ödüller alıyorlardı. Fabrika ve atölye işçisi kızlar için bu iyi ça·
Iışan bir sistemdi ve sert çalışma yaşamlarına panzehir gibi geliyordu. Bu kız·
lar, fuh uşa çOk yakın olan ve orta sınıftan gözlemcilerin fuhuş olarak nitele
d ikleri bu rahat cinsel alışverişler konusunda hiç de saflık taslamıyorlardl. 26
işçi sınıfı kültürünün bu yönü endüstrileşen dünyanın her yerinde aynıydı.
Kalabalık kentlerdeki barlarda. kahvehanelerde, pub'larda, salonlarda, müzik·
hollerde ve dans salonlarında, ailelerinin ve arkadaşlarının cinsel yaşamlarıy·
la içli d ışlı büyüyen işçi kızlar oldukça erken yaşta kendi cinsel yaşamlarına
başlıyor, bazı ' ikramlar' karşılığı belli şeylere izin veriyor, ya da fuhuşa dal ıyor·
lard ı . Orta sınıfların kendi genç kadınlarına yerleştirmekle uğraştıkıarı utanç ve
suçluluk güdüleri bunlarda hiç yoktu. işçi kızları seks ticaretinden alıkoyacak
bu ahlaksal engellemeler çoğu zaman kültürlerinde bulunmuyordu.
O h a lde, ortaya çıkmaya başlayan genel fuhuş tablosu, dönemin doktor·
ları, b i l i m adamları ve yazarları tarafından öne sürülenden çok farklıdır. 19.
yy'da normal fahişe ergenlik dönemi civarında cinsellikle tanıştıktan ve
kendi yaşından, kendi s ınıfından eşlerle rahat i lişkilere girdikten sonra, yir
m i yaşına doğru daha yüksek cüret, daha rahat koşullar elde etmek ve ka
d ınlara açık işlerden uzaklaşmak amacıyla seks sektörüne yönelen işçi sl
n ıfınçlan kadınlardı . Bu bağlamda bakıldığında, fUhuşun ezici bir yoksulluk
ve fırsatsızlık karşısında, o dönemde çoğu kadın için bilinçli ve olumlu bir
tercih olduğu görü l mektedir. Fahişelerin büyük çoğunluğu, kıt akıllıl ıkla aşa
ğılanma kurbanları olmaktan öte , en azından, kendilerini geliştirmeyi uma
bilecekleri bir işe girip orta sınıftan yargıçların asla görmeyecekleri yaşam
______ �
M atl.onnalar !e Maı;dalenler: 19. Yüzyılda Fahişe Damgası 213
geldi�i kadar lüks içinde yaşıyorum: 30 işçi sınıfında doğmuş bir kadın için
bu bolluk kişisel bir evrimden başka bir şey de�ildi.
Sokak fahişeleriyle genelev kadınları genelde benzer ücretler alıyorlardı.
Ancak, birinci grup bütün parayı cebine atarken , i kinciler madama komis
yon veriyorlardı. Genelev fahişeleri elbiselere, makyaj , berber ve di�er işle
re fahiş fiyatlar ödemek zorunda kaldıklarından , genelde en başından eve
borçlanıyorlard ı . Hal böyleyken bile, evlerde çalışan kadınlar 'namuslu'
işteki hemcinslerine oranla daha iyi bir yaşam standardına sahi ptiler.
Bu dönemde, fuhuşu di�er bütün sektör ve işlerden ayıran benzersiz bir
özelli�i de özünde kadınların kontrolünde bulunmasıyd ı . Genelevler, pansi
yonlar ve buluşma evleri çoğunlukla kadınlar tarafından işletiliyor ve kendi
dünyalarını kendileri kontrol ediyorlardı. Çok sayıda fahişe kendi oda ve dai
relerinde ba�ımsız yaşayıp çalışıyorlardı. Sektörün bu kadın-merkezci yapısı
ortak, sessiz, erkek-egemenlikten uzak ve burjuva ahlakını küçümseyen
özel bir kültüre yol açıyord u . Bir yandan da, kentli işçi sınıflarının kültürün
den soyutlanm ıyor; aksine sı kıca ba�1ı kalıyordu.
Öte yandan, fahişelerin başkaldırıcı kültürünün belki de en belirgin gös
tergesi giyim kuşamlarıydı: Sokaklarda ' her şeyi sergiliyor' , bir ölçüde
varlıklı hanımefendilerin bilinçli gösterişini taklit edip alaya alıyorlardı.
Ancak fahişeler bir yandan başka bir şeyi de sergiliyorlard ı : Kendilerinin
,
' i�renç dil ve tavırlarından' nefret edip, her şeyden de öte, ' hizmetçiler 31
üzerindeki etkilerinden çekinen orta sınıf yorumcuları şaşkına çeviren
cinsel ve sosyal bir davranış serbestli�i. işçi sın ıfının bu yaramaz kadınları
yorgun ve sinmiş fabrika işçileri de�i llerd i ; harcayacak paraları vardı ve
bunu keyifle harcamayı da biliyorlard ı . l868'de East-End'de bir müzikhole
giden Acton bu serbestlikten çok rahatsız olmuştu:
mişlerdir. Fransa'da bir fahişe öldüğünde, diğer fahişeler yas giysileri için
de kalabalı k halde gelir ve mezarlığa kadar cenazeye eşlik ederlerd i .34 Bir
Amerikan fahişesinin otobiyografısinde de benzer pe k çok küçük, ama
anlamlı iyi likler anlatılmaktadır: Kadının birinin çocuğunu kreşe vermeye
•
parası yetmezse diğer kadınlar hemen yardıma koşuyorlardı. Bir fahişe ha
mile kalı p da bebeği n i kaybederse kadı nlar sanki " birer öz abla ve anne
şefkatiyleW onun çevresini sarıyorlardl: 35
Bu biçimde dayanışmaya önem veren bir kültür çerçevesinde, fahişeler
sık sık kendi aralarında yakın ilişkiler kuruyor; bu i l işkiler cinsellik ağırlıklı
olsun olmasın, kaçınılmaz olarak dehşet içinde ' Iezbiyenlik' olarak nitelen
diri l iyordu. Parent-Ouchatelet kendisini pek kaygılandıra n bu 'sorunu' çöz
mek için genelevlerin her kadına ayrı bir yatak vermesi gerektiğini öne sü
rüyordu! Öte yandan, fuhuş sektöründeki kadınların nispeten sahi p olduğu
özgürlüğe ek olarak, (çoğu saygıdeğer görünüşlü) erkek müşteri lerin talep
ettikleri garip h izmetler, cinsel davranışlarda kurumsallaşmı ş normları ge
çersiz kılıyordu. Bir yandan fahişelerin ilişkilerini kontrol etmenin olanaksız
olmas ı ; bir yandan da genelev madamlarının lezbiyen gösteriler sahneleye
rek hatırı sayılır oranda lezbiyen fuhuşu etkin biçimde desteklemeleri nede
niyle, Parent'in önerilerine kulak asan olmadı. Yüzyı lın sonunda Paris'te ge
lişen bir lezbiyen kültürü vardı ve b u kültürün cinsel kanun kaçakları zorun
lu olarak fuhuş sektörü aracı lığıyla b irbirlerine yakla ştı lar. Paris fuhuş sek
töründe Havelock Ellis'in belirttiği gibi ; ' Lezbiyenlik son derece yaygın , hat
ta, neredeyse normal bile deneb i lirdi: 36
Fahişelerle iıgili olarak, yabancıların her zaman bolca yorum yaptığı bir
konu da pezevenkle olan ilişki leridir. Bu sözcük aslında özellikle fuhuş sek
töründe çalışan, ya da işsiz; bir fahişeyle il işkisi olan her erkek için kulla
n ı ld@ndan , biraz yanı ltıcı olmaktadır. 19. yy'da profesyonel pezevenklik
henüz yeni başlıyordu . i ngiltere'de hemen hemen hiç görülmezken , başka
yerlerde de ufak ufak başlıyordu. Fransa'da sistem simsarlığı destekl iyordu,
ama böyleyken bile, kadınların büyük çoğunluğu hem erkeklerden , hem de
devletten bağımsız çalışmayı sürdürüyorlard . . Öte yandan, her zamanki gi
bi gözlemciler yalnızca görmek istediklerini görüyorlardı ve özell ikle yüzyılın
sonlarına doğru reformcularla fuhuş-karşıtı hareket , pezevenklik konusunu
dillerine doladılar. Bunun sonucunda, kendi içindeki , hepsi de fUh u ş sektö
rünün kazancından pay alan polis, politikacılar, mal sahipleri, doktorlar ve
görünüşte saygıdeğer diğer erkekler toplumun d i kkatinden kaçtı.
Bütün bunların amacı küçük pezevenklerin varlığını yadsımak deği l , tam
aksine; bu erkeklerin konumlarını belirlemektL Bunlar genelde fah i şeleriy
le aynı sosyal kökenden gel iyor ve bu nedenle, aynı yoksullukla fırsat eşit
sizliği soru nlarını yaşıyorlardı. Öte yandan, erkek-egemenliğin az da olsa
216 BATI TARİHiNDE FAHiŞELER
Beni öpüp iyi geceler diledi. Uyumak istemiyordum ama öte yan
dan, yorgundum. Kafamda bu fikir yer etmişti. Gözlerimi açtım ve
onun derin derin uyuduğunu görünce kalktım. Budama bıçağımı
alarak vuracaktım. Benim hareketimden mi uyandı bilmiyorum , ama
tam bıçağı indirecekken dönüp elini uzattı . Ucu ucuna kendimi yata
ğa attım, başımı yastığa koydum. Birkaç saniye sonra boğazını kes
tim. Kıpırdadı ve bağırmak istedi . Ona bir daha vurdum. Sonra , her
iki elini de yakalayarak yeniden yatağa tırmandım ve ellerini bir men
dille bağladım. Bu işlem sırasında dizlerini karnına doğru ittim ve o
bu durumda öldü. Son nefesini verdikten sonra kalktım. Odasını ara
dım. Her şey bittiğinde , leğende kalan suyu kullanarak ellerimdeki
ve gömleğimdeki kanı yıkadım. Sonra. güneşin doğmasını bekleme
den çıktım. O sabah aldığım eşyadan birkaçını sattım. Daha sonra
Vaugirard'a dödnüp budama bıçağımı biledim. O gün pazardı, biliyor-
Madonnalar ve Magdalenler: 19. yüzyılda Fahişe Damgası 217
sunuz. Günün geri kalanını içki içip dans ederek geçirdim. Pazarte
si yine öyle yaptım. 37
Her gece erkek cinselliğine bütün görkemiyle tanık olan, erkeklerle hem
işlerinde, hem de aşklarında hem yaşamlarını, hem de bedenlerini tehlike
ye atan fahişelerin kendi yaradılışıarının eşcinsel yönünü keşfetmiş olma
larına şaşırmamak gerekir. En azından kendi kültürleri bu eşcinselliğin
huzur ve güvenlik içinde gelişmesine olanak tanıyordu.
Toplumun cinsel yaşamı hakkındaki biıgi ve deneyim leri , fahişelere yay
gın ahlak anlayışının nasıl bir aldatmaca olduğunu göstermişti. Sonuç ola
rak, bu ahlaka karşı ancak nefret besleyebiliyorlard ı . Amerikalı fahişeler
'dışardaki' kendini beğenmiş, saygın' erkekleri 'rüşvet alan, namussuzluk
yapan, yalan söyleyen, yüksek mevkilerde yolsuzluk yapan ve vergi veren
Ieri dolandıran' kişiler olarak görüyorlardl. 38 Toplum hakkındaki bu görüş
özünde doğruydu : Fahişeler, örneğin , politikacılarla işadamlarının o pek
övülen saygınlıklarının aslında bir m aske olduğunu, arkasında rüşvet ve çif
te standart gerçeklerinin yattığını biliyorlardı
1858 yılında The Times 'a yazan isimsiz bir fahişe de mektubuna öfkeyle
şöyle son veriyordu:
Fahişelerin kendi işçi sınıflarıyla olan ilişkileri daha sevecendi: Bu, onla
rın kendi ortamlarıydı ve fuhuş sektörü (yasaların ayırmadığı hal lerde) d iğer
çalışan kesimin yaşamlarından ve kü ltürlerinden kopuk değildi . Fahişeler
işçi sınıfı mahal lelerinde oturup çalışıyor, orta sınıftan müşterilere olduğu
kadar işçi sınıfından müşterilere de hizmet veriyor ve böylel ikle çevrelerin
deki insanlarla hem komşuluk, hem de ticaret ilişkileri içinde bulunuyor
lard ı . 1860'Iardan başlayarak, i ngi ltere'de fuhuşu düzene koyma girişimle
ri çerçevesinde işçi sınıfından fahişe olmayan çoğu kadın, fahişelere des
tek olmak için harekete geçti ler. Bu i ki grup kadın arasında karşılıklı yapı
lan küçük iyilikler, fuhuş işçi leri arasındaki dayanışmanın , bir bütün olarak
işçi sınıfı içindeki moral destek geleneğinin bir uzantısı olduğunu gösterdi .
218 BATI TARIHINDE FAH IŞELER
işçi sınıfı içinde -özellikle de kiliseye devam eden kadınlar arasından- fa
h işelere düşman bir kesim olsa da, sonuçta fahişeleri kendi sınıflarından
insa nlardan ayırmak ancak düzenleme ve baskı gibi , devlet güdümündeki
müdahale girişimleri sayesinde gerçekleşti .
işin özünde, fahişeler işçi sınıfının diğer kadınlarından farklı değil lerdi.
Eğer herhangi bir farkları var idiyse, bu da fahişelerin büyük olasılıkla genç,
beker ve hepsinden öte, bağımsız düşünceli olmalarından kaynaklanıyordu.
Viktorya dönemindeki seks ticaretinin tarihçilerinden Judith Walkowitı 19.
yy fahişelerini ' Kendi sınıflarından beklenen boyun eğme ve kaderci tevek·
küle dayanamayan genç kadı nlar' olarak tanımlar ve şöyle ekler: ' Bağımsız
ve saldırgan davranışlarıyla dikat çekiyorlardı . . . (bu da) onların işçi sınıfın·
dan çoğu çağdaşlarına göre, kendilerini kabul ettirmeye daha eğilimli bir
grup olduklarını göstermektedir: 40
Fahişeyi işçi sınıfından asi bir kadın olarak gösterme kavram ı orta-sınıl
toplumu için gerçek bir tehdit oluşturuyordu. Bu da bütün doktorların, göz
lemcilerin , araştırmacı ve reformcuların bireysel farklılıkları ne olursa
olsun, fuh uşu kötülemekte ve fahişelerin insan haklarını ( hatta bazı örnek
lerde insan olduklarını bile) reddetmekte neden bu kadar i nat etti klerini
açıklamaktadır. Bugün olduğu gibi o zaman da fahişe gerçeği, ahlakçıları
rahatsız ediyordu; onlar kendi kuram ve hayallerini tercih ediyorlardı.
Fuhuş sektörünü terk ettikten sonra fahişelere ne oluyordu? Garip bir bi
çimde, çalışan fahişelerin yaşamlarına burun sokmakla bu kadar uğraşarı
erkekler, işi bırakır bırakmaz onlara olan i lgilerini de yitiriyorlard ı . Korkunç ,
insanı kemiren bir hastalıktan (Zola usulü) zamansız ölen beyl ik fahişe
masallarına dokunmamayı yeğlediler. Eldeki kayıtlardan fahişelerin mesle�
h ayatlarının genelde kısa olduğunu ve yirmili yaşları nın başlarında -başka
çalışan kadınların erkeklerle evlenip duruldukları bir yaşta- onların da ge
nelde bir sevgiliyle evlenmek, ya da birlikte yaşamak için fuhuş sektörüne
bıraktıklarını görüyoruz. William Acton fahişelerin ' soylulardan ahırdakile,
re:41 her türden erkekle evlendiklerini yazmıştır. çoğu fah işenin mesle�
yaşamları boyunca iyi evli likler yaptığı ; bazılarının eski müşterileriyle, bazı
larının da bir tüccar ya da işadamı için iyi bir kısmet olacak kadar para birik
tirip evlendikleri bilinmektedir. Eski bir fah işenin Bracebridge Hemyng'e
söylediği gibi ; ' Biz çoğu zaman evleniriz. Hem neden evlenmeyelim ki; gü
zeliz, iyi giyiniyoruz , konuşabiliyoruz ve genç erkeklerin hem d uygularına,
,
hem de duyularına hitap edebiliyoruz. 42
Viktorya dönemi günlük yazarı A.J .Munby h izmetçiyken sonradan fah i şe
olan Sarah Tanner' ın i lginç öyküsünü anlatır. M unby, Sarah'yla ilk ket
1855'te , Londra'nın gözde West End'indeki Regent Street'te tanışmıştır:
' Hizmetçilikten bıkmıştı , ' der,
Madonnalar ve Magdalenler: 19. Yüzyılda Fahişe Damgası ı19
B atıda ikinci ,bir büyük sanayileşme daıgası, 1 9 . yüzyı lın son dönemlerin
de başladı ve beraberinde kentlerde olağanüstü bir büyüme görü ldü. Bu ge
lişmeler Viktorya dönemi orta sınıflarının eski inançları nı da sarstı. Eski
kafalı ahlakçılar, dev yeni kentler karşısında özellikle telaşlandılar. Bu kent
lerde, çoğu işçi sınıfından göçmenlerden oluşan isimsiz bir insan sel i , ai le
nin ve komşuların ahlaksal gözetimini olanaksız kılıyordu. Kitle sendika
cılığı, devrimsel ideolojiler, kentli yoksulların liberal cinsel kültürü ve genç
bekar kadınların toplu olarak işgücüne katılımı, hep bir arada burjuvazi
unsurlarını paniğe sürüklediler. Görünüşe göre, orta sınıf sosyal düzeninin
dokusu tehdit altındaydı.
Orta sınıf, bu 'tehdit' karşısında kendi sosyal disiplin geleneğine, ataer
kil çekirdek ailede var olan cinsell iğin püritence kontrolüne ve çalışma eti
ğinin yüceltilmesine yöneldi. Bu aile modelinin 'kitlelere' benimsetilmesi
hal inde, kitlelerin en etkin unsurlarının çoğu, burjuvazinin kendi kalıpları
içinde düzenlenecek ve böylece yürütülen mantık sonucunda işçiler kendi
davranış düzenlerinde orta sınıf normlarını yansıtırken, uygarlık da güven
ceye alınm ış olacaktı .
Ancak bu program , orta sınıf erkekleri açısından bazı özveriler gerektiri-
'Rezalet, Rezalet, Korkunç!' 221
Her yıl , her kasabada ızdırap içinde yanıp tükenen zavallılar öl
mektedir. Günahın son aşamalarında gelen bütün acılar toplanabil-
seydi, çığlığıyla gökler yırtılırdı . . . Siz , bu garip kadının (fahişenin)
bahçesine doluşup dinleyenler ... öne çıkın ve onun dördüncü devre-
sine bakın (frenginin- ya da cıva zehirlenmesinin son aşamaları) ...
kustuğu kanı , siğillerini ve yanan yaralarını, terini, çözülen irini ve
çürümüş kemiklerini görün! Dur, genç adam! 3
dını durdurup 'adi bir fahişe' olarak niteleme yetkisi tanındı. Kadı n daha
sonra mahkemeye çağırı lıp muayeneden geçmeye zorlanabil iyordu. Redde
derse, bir Kapalı H astaneye kapatılıp zorla muayeneden geçiril iyor ve has
talı k saptanırsa, üç aya kadar burada tutuluyordu. Kapalı H astaneler fahi
şelere yönelik sözümona klinik-hapishanelerd i . Kadınlar burada mantıksız
bir disiplinin yanısıra, gelişigüzel kurallara boyun eğd iriliyorlardı. Tedavi Ci
va zehirlenmesinden oluşuyordu. Buraya gelen kadınların çoğunda hastalık
bulunmadığı görülüyor; başkaları doktorların sterilize edilmemiş araç gere
cinden m ikrop kapıyordu. Kadın adet görüyorsa , adet döneminin sonuna
kadar burada tutuluyordu. Kadınlar dış dünyaya dönüşte genelde çocukla
rının çalışma evlerine götürülmüş, odalarının başkalarına kiralanmış, m al
larının d a kira borcunu ödemek için satılmış olduğunu görüyorlard ı .
Bu sistem barbarlı ktan başka b i r şey değildi; ancak, yetkil ilerin amaçla
rın a uyuyor olmalı ki , iki yıl sonra, l866'da ikinci bir yasa çıkartıldı . Bu ya
sa i le pol isin yetkileri arttınhp Fransız sisteminin iki önem li u nsuru benim
sendi : Fişleme ve on beş günde bir muayene. l898'de üçüncü bir yasanın
çıkmasından sonra (yasaların geçerli olduğu kasaba ve kentlerin sayısını
arttırıyordu), bütün ü lkede BHY'nin uygulanmasını sağlamak amacıyla bir
de sivil dernek kuruldu.
Bu aşamada yasaların büyük ölçüde, askeri önlemlerden bütün işçi sını
fının sistemli bir ahlaksal gözetim ine kaydığı belli olmuştu. Yetkil ilerin
kontrolü her zamanki gibi, çalışan kadınlar üzerinde alınacak polisiye ön
lemlerle sağlanıyord u . Yasaların geçerli olduğu kasabalarda ahlak pol isin
den sürekli "'orta malı kadınların" toplanabilecekleri yerlerde. özellikle işçi
sınıfının bOş zamanlarını geçirdikleri yerlerde ve oturdukları mahallelerde . . .
pub' lard a , birahanelerde, müzikhollerde, fuarlarda, özel evlerde ve . . . pan
siyonlarda . . . s ı kı gözetim uygulamaları . . . ' isteniyordu .4
Asl ında, polisin fahişe olarak n itelendi rdiği herhangi bir kadın tutuklanıp
fişleniyor ve o andan itibaren fahişe olarak kabul ediliyordu. Bir polis brifın
ginde kısaca şöyle deniyordu: ' Bütün askeri merkezlerde alt. .. sınıflardan
gelen ve çekici tarafları olan hemen her kadın serbest karakterlidir.' 5 Em
niyette m üdür yardımcısı olan M üfettiş William Harris şöyle yakınıyordu:
' Halka açık dinlence yerlerine uğrayan ve farklı erkeklerle gittiği belirlenen
,
her kadın alelade bir sokak kadını olmasa da, kaydolmaya çağı rılmalıdır. 6
Bu ve başka sözler ah lak polisinin ne kadar belirsiz yetkilere sah i p oldu
ğunu gösteriyordu. Hedefleri konusunda oldukça açıktılar: Erkeklerle olan
ilişki lerini uzun süreli tekeşiilik ila sınırlamayan herhangi bir; ve çal ışan her
kadın onlar için bir hedefti. Resmen damgalanmak olan fişlenme tehdidi
karşısında artık herhangi bir kadının akşam bir pub'a ya da müzikhole git
mesi, gece sokakta erkek arkadaşıyla flört etmesi , ya da kendi evinde bir
erkek arkadaşım ağırlaması teh li keli hale gelmişti .
224 BATI TARİHıNDE FAHışELER
daki en büyük itici gücü oluşturuyordu: 'Güzel ve düzgün konuşan ... (Butler)
hem erkekler, hem de kadınlar tarafından sevi liyordu. Karizmatik bir lider
ve yetenekli bir konuşmacı olarak, halkın beğenisini kazanmış ve neredey
se putlaştırmaya varan kişisel bir sadakat uyandırmıştl . ' 10
Butler yaln ızca bir feminist değil ; aynı zamanda koyu bir Hıristiyandı. i ptal
hareketinin havasını ve kullanılacak takti kleri belirleyen de onun ve çevre
sindekilerin paylaştı kları ahlaksal idealizm oldu. Feminizm ve Hıristiyanlığın
güçlü bileşim i , iptalci lerin fah işelere yönelik tutumlarının son derece bel ir
siz olmasına yol açtı . Bir yanda, iptalci hanımlar kadın ları fu huş sektörüne
iten ekonom ik faktörleri biliyor ve kınıyorlardı. Fahişelerle insan hakların
dan yoksun bırakılmış kadınlar olarak özdeşleşiyor; hatta doktorun zorunlu
muayenesine 'aletle tecavüz' nitelemesiyle açıkça karşı çıkıyorlardı. Ancak
bütün bu konu lar, kadınlarla erkeklerin ayrı dünyalarını eleştirmeyen (Butler
ile yandaşları da bunu bütün kapleriyle onaylıyorlardı) ve fuhuşu 'Büyük
Sosyal Kötü lük' olarak saplantı haline getiren Viktorya dönem i Hıristiyan
ideolojisi çerçevesinde ele alınıyordu. Butler bu konuda kuşkuya yer bırak
mıyordu. 187 1 'de yaptığı bir konuşmada, ' Biz, eski , yerleşmiş, derinlere
kök salmış fu huş belasıyla savaşa giriyoruz, ' demişti .
Reformasyon dönemi Protestanları gibi , iptalciler de fuhuşu dünya yüzün
den silmek istiyorlard ı ; bu nedenle, Butler' ın bu büyük temizlikten sonra
olacaklar konusundaki görüşünün Protestan ütopyasıyla aynı olmasına şa
şırmamak gerekir: 'Orijinal kötü lük ilkesi yeryüzünden sil inecek,' diye keha
nette bulunuyordu; 've doğru luğun saltanatı başlayacak.' l1
Bunlar güzel Hıristiyan ideal leriydi ama, işleri ellerinden alındığı nda fahi
şelere ne olacağı konusunda pek birşey söylenmiyordu. Liberal iptalcilerin
açıkca gösterdi kleri yakınl ığa rağmen, 'iptal kampanyası onlar için olumlu
gelişmedi. Fah işeler kendilerinden beklenen tövbekar rolünü oynamayı red
dedince beslenen sempati azaldı. iptalciler, ellerinde olmadan fuhuşa yö
nelik, temeldeki tiksinme duygularını fahişelerin kendilerine yansıtıyorlardı.
Daha da kötüsü, Viktorya dönemi orta sınıfının düşünceleri temelde fahişe
karşıtıydı ve iptal kampanyası bir yandan destek toplarken, bir yandan da ilk
liderlerinin etkisinden kurtu lup daha baskıcı bir nitelik kazanmaya başladı.
Bu değişkenlik daha en başından hareketin ku llandığı taktiklerde kendi
ni göstermişti . Olumlu açıdan, Butler'ın U lusal Hanımlar Birl iği (ladies
National Association-lNA), kentlerde BH yasaları nın bütün etkisini hisset
tirdiği işçi mahallelerine gidecek cesareti topladılar. Hanımlar bu mahal le
lerde fahişeleri zoru nlu fişlenme ve muayeneye karşı başkaıdırmaya teşvik
ederken , fahişeler de bu desteğe bütün kalpleriyle karşılık verdi ler. iptalci
ler aynı zamanda yasalara karşı halkın sempatisini toplamaya girişti ler. An
cak, uygu ladı kları propaganda, Viktorya döneminin geçerl i beylik cinsel ör
neklerine meydan okumak yerine bunları pekiştirdi. iptalciler, ahlak pol isi
226 BATI TARİHlNDE FAHIŞELER
tarafından zorla fuhuş sektörüne itilen masum kızları, pOlis tarafından tu
tuklanan ve 'aletle tecavüze' uğrayan kadınları konu alan korku h ikayeleri
ne ağı rlık verdi ler. Böylelikle de, kadınların fuhuş sektöründe rahatsız edil
meden çalışma hakları bir yana, gönüllü fahişelik konusunda da her türlü tar
tışmadan kaçındı lar. Bu hikayelerdeki fahişeler orta sınıftan Hıristiyanların
hayırseveri i k güdülerine sesleniyorlardı. Bir kez yalnızca şehvetli erkeklerin
ve devlet zulmünün kurbanları olarak gösterildikten sonra, artık etkin biçim
de ve pişman lık duymadan fahişelik yapıp, tutmaya başlayan kampanyanın
dayandığı muhafazakar ahlaksal görüş birliğini yıkmalarına göz yumulamazdı.
Bu tür kurban-fahişe propagandası örgütlenmiş erkek işçi sınıflarının da
gururunu okşuyordu. Bunlar fuhuşu , ataerkil biçi mde karı larını ve kızlarını
' koruyabi lecekleri ' sınıf baskısının bir yönü olarak görüyorlardı. Fahişelerle
işçi kad ınların birer kurban olarak gösteril mesi , işçi erkeklerin kendi ai lele
rini evi geçi ndiren erkek modeline göre kurup kadınları pek çok endüstriyel
işlerden dışlamalarına yol açtı. Bu, ilk başta işçi kadınların bütün seçenek
lerini evlilik ya da fuhuşa indirgeyen burjuva normunun biraz silik bir kopya
sıydı. Öte yandan, erkek-egemen ahlak doğrultusunda sınıflar arası bu iş
birliği ipta lciler açısından başarılı oldu. Halkın harekete geçirilmesi, reklam
ve sahne geri sindedeki lobicilik sayesinde Butler'cılar sonunda zafere ulaş
tılar. Parlamento 1883'te yasaları askıya aldı , üç yıl sonra da geri çekti .
1880' lerde i ptal kampanyasını göıgede bırakan sosyal tem izli k hareketi
ni başlatan lardan biri de bizzat Josephine Butler'dı. Bu hareket, kampanya
süresi nce her iki cins için tek bir iffet standardı getirerek, bütün fuhuşu sil
mek hedefini açıkça belirten i ptalci gi rişimin doğal bir takipçisi oldu. Butler
1873 'te genç erkeklere yönelik bir iffet kulüpleri birl iği olan Sosyal Temiz
lik Birliğini (Social Purity Alliance) kurdu. Bu birliğin amacı temiz yaşamdı.
iffete çağrı kısa zaman içinde orta sınıfların dinsel tari katları tarafından he
vesle benimsend i. Her türden kilise, tem izlik birlikleri kurmaya başladı ve
,
1880 'de 'işç i sınıfından iki köktenci Püriten 12 olan Alfred Dyer ile William
Coote, U l usal Gözlem Birliği 'nin (National Vigilance Association-NVA) kurul
masına yard ı mcı oldular. Bu birliğin amacı öncel ikle ulusun ahlakını koru
maktı . Bi rkaç yıl sonra fuhuşa duyduğu tiksintiyi ancak 'Tanrı 'nın yardımıy
la' yenebileceği ni itiraf eden enerjik bir Hıristiyan olan Ell ice Hopkins, Hıris
tiyan hanımları 'düşmüş kad ınları kurtarmak' amaçlı birliklerde toplamaya
başladı. Hopkins bir de Beyaz Haç Ordusu kurdu. Bunun, çoğunluğu yeni
yetme delikanlılar olan üyeleri şöyle yemin ediyorlardı:
Tem izlik kuralının kadınlar oldugu kadar, erkekler için de baglayıcı oldu
gunu kabul etmek.
Bu i l keleri arkadaşlarım arasında da yaymaya çalışmak ve küçük kardeş
lerime yardım etmek. 13
önerdi. Ancak, sonuçta bütün bir sınıfı yeniden koşul landırman ı n anahtarı
nın yeni yetişen kuşaklara ulaşmak olduğu anlaşıldı. Temizlik hareketçileri
bu nedenle, kendilerine gençleri hedef aldı lar. işçi sınıfından binlerce genç
kiliselerdeki iffet kulüplerinde ve Beyaz Haç Ordusu gibi örgütlerde toplanır
ken , reformcular bütün ülkeyi gezip işçi sınıfından annelere aile içinde
ensestten kaçınmanın ve çocuklarının cinsel konulara olan merakını gider
menin yolları konulu dersler vermeye başladılar. işçi sınıfındakilerin başlıca
sorunları olan yoksulluk, aşırı kalabal ık ve sağlıksızl ık konuları ele alınmadı.
Püritenler gerçek renkleri ni göstermeye başladılar ve toplumun bütün kat
manlarına içinde gerçek insanca yakınlığa, cinselliğe, ya da dayanışmaya
yer olmayan; baskıcı, zorlayıcı bir ahlak anlayışını kabul ettirme saplantıla
rını ortaya serdiler. 1880'de Ell ice Hopkins'in desteklediği Endüstriyel
Okullarda Düzeltme Yasası, temizl ik hareketinin çocuklara verdiği önemle
fuhuş saplantıları arasında bağlantı kuruyordu. Bu yasa ile polise, fahişele
rin oturdukları evlerden çocukları toplayıp Endüstriyel Okullara yerleştirme
yetkisi veriliyor, çocuklar annelerinden; anneler de çocuklarından yoksun
bırakılıyordu. Butler'cı feministlerden sağcı Hıristiyanlara kadar, temizl ik ha
reketinin tamamı onun çabalarına alkış tuttular. Josephine Butler daha son
ra Hopkins ile sosyal temizlik hareketçisi yoldaşlarına şiddetle karşı çıksa
da, artık çok geçti ; hareket eski Butler'cılardan çoğunu alıp yutmuştu bile.
Sosyal temizliği ul usal bir yangın hal ine getiren kıvılcım 1880' lerde ça
kıldı. 1883'te BHY'ler iptal edil mese de askıya alınmış, iptalci hareketin
hızı büyük ölçüde kesilmişti. i ptalciler de güçlerini yitirmemek için dikkatle
rini beyaz kölelikle bakire satışı gibi ikinci derece konulara çevirip, rıza ya
şını on üçe yükseltmek ve 'günah tüccarlarına' karşı yasalar çıkartmak için
kampanyalara giriştiler. Ancak, bunun Parlamento üstünde pek etkisi ol
madı. Bu dönemde başlarında bulundukları Salvation Army ile işçi sınıfının
mahal lelerinde fuhuşa karşı seferberlik açan Booth ailesiyle yakınlaşmış
bulunan Butler, Pall Malı Gazette'in editörü W.T.Syead'den yardım istedi .
Temizlik hedefine sem patiyle bakan ve hevesli b i r Hıristiyan olan Stead ,
konuya karışma fırsatını kaçırmadı ve 1885'te fuhuş sektörünün yeraltı bağ
lantıları konusunda kendi araştırmasını başlattı. Sonuçta, artık pek iyi bildi
ğimiz, sağa sola çamur atan sansasyoncu habercilik ekolünün ilk örneği
olan bir yazı dizisi ortaya çıktı. Mayhew ve Hemyng gibi önceki gazetecilerin
fahişeler de dahil, çalışan yoksulların yaşamlarına tanıklık edip seslerini
kaydetmekle yetindikleri bir dönemde, Stead büyük bir atlatma yaptı. Müş
teri pozuna giderek Eliza isimli bakire bir kızı ana babasından satın aldı. Kız;
Gizli çalışan bir ebeye götürülüp virgo intacta (ei değmemiş baki
re) olduğu beıgelendi. .. sonra, Stead'in kendisini yaşlı bir hovarda
ya benzeten garip bir makyajla beklemekte olduğu ucuz bir pansiyo-
BATI TARiHjNDE
Stead 'in sapık oyunları bir yana, gerçek şu ki, hem o , hem de Booth kızı
rızası olmadan , tıpkı 'yaşlı bir hovarda' gibi, kendi emelleri uğrunda kullan
mışlard ı . Stead çok sayıda gazete sattı ve Eliza hem evini , hem de ailesini
kaybedip kendini aşırı dinci bir gurubun elinde sürgünde bulurken, o bir ge
cede ün kazandı . Ancak, bunların önemi yoktu ; kızın o her şeyden önemli
kızlık zarı bozu lmamıştı. Bu olayın sonucunda Stead ' i n (teknik bir konu ne·
deniyle) ortaya çıkarmaya çaııştığı suçlar nedeniyle dava edilip üç ay hapis
te yatması belki de ilahi adalet oldu.
Stead bu ve bakire satışlarıyla i lgil i başka benzer öykülerle, Viktorya döne
m i toplumunun açlığını bir süre için giderdi. Sonuç olarak, yazı dizisi toplu
mun üstüne bir bomba gibi düştü. W.H. Smith'in yasakladığı sayıyı alabil
mek için, Pall Malı Gazette'in bürolarının dışında izdiham oluştu. Gazeteler
kendi fiyatlarının on i ki misli parayla el değiştirirken, dizi ABO'de yayınianma
ya başladı ve Fransa'dan Rusya'ya, bütün Avrupa 'da kitap halinde basıldı.
Stead 'in dizisinin yol açtığı skandalın ertesinde , Hyde Park'ta muazzam
bir gösteri (tahmini 250,000 kişiyle) düzenlenerek rıza yaşının on altıya
yükseltilmesi istend i . Feministler, sosyalistler ve Hıristiyanlar bir araya ge
lip Stead 'in açıkça sergilediği bu utanılacak duru m karşısında dehşete düş
tüklerin i ifade ettiler:
insanlar saflığı temsil eden beyaz gül lerle; 'Genç Kızlar Korun
sun ' ; ' Erkekler, ingiltere'nin Kızlarını Koruyun'; ' Londra Kadınları
Mücadeleye ' ; 'Günahla Savaş' ; ' Efendim , Bize Acıyın'; 'Utanç,
Utanç, Rezalet' yazılı pankartlarla; davullar, tefler, ve iskoç f1avtala
rıyla parka doğru yola çıktılar. . . arabalar dolusu beyazlar giyinmiş ba
kire dokunaklı turuncu bayrak oriflamme'ı açmış, 'Masumlar, KatIe
dilecekler mi?' diye soruyorlardı. . . Ve arkadan da bizzat kahramanın
kendisi geliyordu. Fransız bir gözlemcinin anlattığına göre 'bir araba
nın tepesine tünemiş , fatih gibi ilerliyor,' halktan 'Çok yaşa
Steadr 1 7 çığlıkları duyuluyordu.
'günaha' yol açabilecek her türlü 'şehvet alışkanlığına' karşı ' Kutsal
Savaş' öngörüyordu. Fuhuş hala en büyük düşmandı ve Orta Amerika'nın
bütün cinsellik-karşıtı içgüdüleriyle sın ıfsal önyargılarını tek bir güçlü simge
halinde topluyordu.
Temizl i k hareketçi leri arasında kadınlar yine ön saftaydılar. Avrupalı hem
cinsleri gibi, bunlar da şehvetli erkek yaradılışını daha yüksek bir uygarl ık
aşamasına çıkartmayı kadının özel görevi olduğuna inan ıyorlardı. Hedefleri
her iki cinse de ortak bir iffet standardı getirmekti. iyi Hıristiyan kadınlar
--özellikle de anneler- böylelikle ulusu 'Sosyal Hastalıktan' kurtaracaklar;
ve bu da yeryüzünde insanoğlunun kusursuz olmasını sağlayacaktı. Bu ara
da, fuhuş sektörü ve onunla beraber geçim kapıları kapandığında, fahişe
lerin kaderinin ne olacağı kimsenin umurunda değildi. Aslında, dargörüşlü
lükle fuhuş ve cinsel ahlaka odaklanmış sosyal temizl i k gündemi, halkın
dikkatini acil hızlı büyüme ve kentleşme sorunlarından uzaklaştı rıyordu.
Modern Amerikan toplumunun tüm sorunlarından fahişe sorumlu tutul uyor
ve ona göre cezalandırılıyordu.
Her zaman olduğu gibi, fuhuş sektörünü düzene sokma amaçlı sonuçsuz
çabaların arkasındaki başlıca itici güçlerden biri , yerel erkek seçkinlerin
fahişelerin sırtından para kazanma arzularıydı. Yüzyılın sonuna doğru kent
lerde yaşanan büyüme ve buna koşut olarak fuhuştaki artış karşısında
erkek girişimciler burada büyük paraların yattığını farkedip namuslu işlere
olduğu kadar, 'günaha' da yatırım yapmaya başladı lar. Fuhuş sektörünün
devlet kontrolüne sokan, yasallaştıran ve yeniden yapı landıran düzenleme
ler buradan kar sağlamayı daha kolay ve daha verimli hale getiriyordu.
Düzenlemeyi başaramamanın sıkıntısı içinde pek çok kent yöneticisi ayırım
eılık çözümüne başvurdu. Yerel politikacılar sektörün kırmızı fenerli mahal
lelere iti lmesine aracı oldular. Burada yasallaşmadan çalışılmasına göz
yumuluyor, böyleli kle kibar toplumun dikkati daha az çekil iyor, ama ilgili
tarafların para kazanması da kolaylaştırıl ıyordu. Fuhuş kırmızı fenerli ma
hallelerde gittikçe az çok gizli bir düzenlemeye boyun eğdi ve erkek kar düş
künleri pezevenklikle fahişenin kazancını el inden almaya başladılar.
19. yy'ın son dönemleriyle Birinci Dünya Savaşı arasında bu ayrı mahal le
ler, genelde kentlerin siyah, göçmen bölgelerinde ve duyarlı orta sınıftan uzak
yerlerde yayıldı. Romancı Michael Gold yüzyılın başında geçen çocukluğunda
New York'un Doğu yakasındaki yoksul Yahudi mahallesini şöyle anlatır:
Marchant, San Fransisco'nun Barbary Coast' ında benzer bir turdan son
ra 'oğlanlarla' ve müzikle, şarkılarla ve eğlenceyle, çıplak gösterilerle ve
şoförlü arabalarıyla yüksek sınıf evlerinden çıkıp gelen ' iyi giyimli, orta yaşlı
erkeklerle' dolu ucuz yerler gördü. Genelevlerle odaeıkiarın ve i şçi sınıfın
dan müşterilerin beş dakikalık bir sevişme için sıraya girdikleri apartman
ların yan ısıra semt, erkekleri içkiyle baştan çıkartan ve burlesk dansçılarla,
canlı seks gösterileriyle vodviller sunan salonlarla doluydu. Bazı yerlerde
yukarı kattaki odalar kullanılabilirken, diğerlerinde perdeli localar vardı.
New Orleans'da Storyville bütün kırmızı fener mahalleleri içinde en bü
yük, en cüretli ve en yüzsüz olmakla tanınıyordu. 1897 'de kurulan semt,
adını düzen leme çabaları başarısızlığa uğrayınca ayırımcılık önerisini geti
ren belediye meclisi üyelerinden Sydney Story'den almıştı . Storyvi lle tümüy
le genelevlerden, randevuev lerinden, salon lardan, dans salonlarıyla kaba
relerden oluşan 38 blok boyunca uzanıyor ve yalnızca fahişelere deği l ; sü
rüyle genç caz müzisyenine de iş sağlıyordu. Efsanevi blues piyanisti Jelly
RolI morton yeteneğini besleyen sahneyi şöyle anımsıyordu:
Li
'Kezalet, Kezalet, Korkunç!' 235
Öte yandan, fahişelere en büyük darbe hiç kuşkusuz 20. yy'ın ikinci yarı
sında başlayan, fuhuş sektörünün baskı altına alınması daıgasıyla indi.
Rockefeller soruşturması ertesi nde kırk Amerikan kenti ve eyaleti kendi so
ruşturmalarını yapıp tek bir agızdan ayırımeılık politikasını reddettiler.
Temizlik hareketçilerinin yardımı ve kışkırtmasıyla polis de genelevleri ka
patıp boşaitmaya girişti. Ancak, işsiz kalan fahişelere hala gerçekçi hiçbir
seçenek önerilmiyor, bu konuyu hiç kimse ele almıyordu . Barbary Coast'ta
ki bir fahişe bir kez daha işsiz kalan dans salonu çalışanlarına, iştah açıeı
h izmetçilik seçeneğini sunan tem izlik hareketçisi kadınlara şöyle yazdı :
her yönüyle suç haline gelmişti. Sosyal temizlik fanatikleri fahişe damgası
nın önemini arttırdıklarından, artık fah işeli k yapmaları gittikçe güçleşiyordu
ama öte yandan, doğru düzgün iş bulmaları daha da zordu. Bu neden le,
hem profesyonel, hem de suçlu olmak zorunda kaldılar. Kırmızı fener ma
hal lelerinden dışarı çıkartılınca dairelerde , otellerde, masaj salonlarında ve
telekız olarak gizli fuhuşa yöneldiler. Bu durum da erkek pezevenklere olan
bağl ıl ıklarını gittikçe arttırdı. Yine de, fahişelerin büyük bölümünün sığına
bi lecekleri tek yer sokaklardı ve burada da taciz edilip tutuklan ıyorlardl. Bu
da, ülkenin dört bir yanındaki kentlerde kurulmakta olan özel mahkemele
re, hapishane ve islahevlerine sürekli bir kadın akımına yol açıyordu.
Amerika'da 20. yy'ın başında fuhuş, devlet ve sosyal doku içinde bu kar
makarışık ve akıı almaz biçimde kurumlaştırıldl. Fahişeler için yaratılan ayrı
yargı ve ceza sistemi de apayrı bir sınıf devlet memurunun doğmasına yol
açtı . Bun lar ahlak pol isi, avukat ve yargıçlar, sosyal h izmetl iler ve hapisha
ne gardiyanl arıydı. Hepsi de fahişeleri yasad ışı bir mesleğe kıstıran kısır
döngüden geçiniyorlardı. Bir yandan da, düzenlemecilerle reformcu lar ara
sında bir anlaşmaya varı ld ı . Bi rkaç yıl önce fuhuşa bir düzen getirmeye ça
lışan polislerle doktorların yerine gelen devlet memuru profesyoneller, dev
letin örgütlediği bu kadın trafiği içinde kendilerine bir yer açtılar. Yaln ızca,
bunu hoşgörü ve yasallık çerçevesi içinde değil de, hoşgörüsüzlük ve suç
lama bağlam ında yaptılar. Öte yandan , fuhuşu ortadan kaldırma amacında
büyük başarısızlığa uğrayan sosyal temizlik reformcuları , çOk değer verdi k
leri ahlaksal ' sapkı nlık' doktrininin bu yeni sistemi yönetenlerin akı llarına
ve yüreklerine kazı nmasını sağladılar.
ideoloji lerini Lombroso ve benzerlerinden alan devlet hizmetindeki sim
sarıar, temizlik hareketçilerinin ulusun ahlak sağl ığına yönelik saplantılarını
kraldan çok kralcı yeni bir doktrin haline getirdi ler. Bu ' sosyal hijyen' dok
trini bunların uğraştıkları uzmanlık bi ıgisi oldu. Sosyal h ijyenciler zührevi
hastalıkları kontrol altına almak için artı k düzen altına alınmış fuhuş yerine
iffeti savunuyorlardı. '(Sosyal hijyen) ıslahçıların ahlaksal ve tıbbi konuları
na, zührevi hastalıklara ve doğum kontrolüne bilimsel yaklaşımıyla hem tıp
çı ları , hem de sosyal temizlik güçlerini sonunda bir araya getird i . ' 31
Bu biçimde, orta sınıfın , özellikle de alt sınıflara ait cinselliğe yaklaşımı
nın içinde var olan bütün çelişki ler düzeltildi ve 19. yy'dan beri süren uzun
savaşımlar sonucu fuhuş 'sorun u ' fahişeler pahasına çözümlendi. Fah işe
artık hem müşterilerden, hem de polisten gelen istismara karşı savunma
sızdl. Pezevenk de işte bu savunmasızlığın sonucunda koruma sağlayarak,
duygusal destek vererek ve hukuksal yardımda bulunarak yerini gittikçe
sağlamlaştırdı. Bir yandan da, yasakların yayı lması fuhuş sektörünün yeral
tına çekilmesine yol açtı. Fuhuşun yasa dışına itilmesi doğal olarak yepyen i
240 BATI TARiHINDE FAlUŞELER
bir kadın suçlular sınıfı yarattı ; bu da acımasız suç örgütlerinin işe karışma
sına neden oldu. Birinci Dünya Savaşından sonra Amerikan kentlerindeki
fuhuş pazarı bu örgütlerin eline geçti . Bunlar, eskiden ayrı kırmızı fener
mahallelerinden servet edinmiş olan pOlis ve pOlitikacılar gibi , yerel seçkin
lerle işbirliği yoluyla yerleri n i sağlamlaştırdılar. Bir kez daha ahlakçı sosyal
temizlik fanatikleri yan ılsamalarını gerçeğe dönüştürmeyi başarmışlard ı :
Hayallerinde gördükleri , sinsi u lusal suç örgütlerinin fuhuş sektöründe oy
nadıkları rol gerçek olmuştu.
Bütün bu olup bitenlerin tek bir gerçek kurbanı vard ı : Fahişe. Orta sınıf
tan reformcuların fahişelerin hem kurban , hem de toplumdan dışlanmış ki
ş i ler olması hayalleri gerçekleşti ve fahişeler önce yeni yasaların kurbanı
olurken , arkasından sistemli bir biçimde toplumdan dışlanmış bir grup ola
rak damgalandılar. içinde bulunduğumuz yüzyıl ı n ilk bölümünde Amerikalı
fahişeler kendileriniçoğu açıdan kısa süre sonra Atlantiğin öteki kıyısında
parlayacak totaliter rejim ierin öncüsü sayılacak, karabasan gibi bir sisteme
kısılmış buldular.
Josephine Butler'ın 1874-75 yıllarındaki Avrupa turu kıtada aynen ingi lte
re ve ABD'de yaşanana benzer, ateşli bir iptalcilik kampanyasının yeşerme
s ine yol açtı . Ancak, Avrupa'daki hareketin işi zordu, çünkü düzen altına alı
nan oradaki seks sektörü Anglosakson modeline oranla çok daha gevşek
bir yapılanma içindeydi.
Anglosakson iptalciler gibi , Avrupalı lar da fuhuşun ekonomik nedenleri n i
vurguluyor, a m a onlar da çalışan kadının YOkSUlluğuna alışılagelmiş ahlak
sal çarelerin dışında başka bir çözüm getiremiyorlardı. Temelde fuh uşu tü
müyle ortadan kaldırmak istiyor, sihirl i iffet değneğini kullanarak onu yok
edebileceklerini düşünüyorlard ı . Bu fuhuş-karşıtı d üşünce biçimi reformcu
ların ahlakçı dar görüşlülüğüyle bir araya geldiğinde, onları sonunda, bir bü
tün olarak işçi sınıfının ahlakına fahişelerin insan haklarından daha fazla
değer vermeye götürdü . Örneğin Fransız iptalciler sevicil iğe takılmışlard ı .
Bunlar d a Anglosakson ülkelerinde olduğu gibi, yeni yüzyıl yaklaşırken sos
yal temizlik savunucuları karşısında azınlıkta kaldılar.
Yetkililerin i ptalcilerin taleplerine yönelik tepkileri çeşitli oldu. Fransa'da
var olan sistem zaten çağdişı kalmıştı ve düzenleme karşıtı kampanya yal
nızca ölüm çanlarını çalmış oldu. 1850'Ierden beri gerileme içindeki ' kapalı
evler'den fahişeler o kadar nefret ediyorlardı ki, neredeyse her ay ev değiş
tiriyor, ya da bağımsız çalışmak üzere işten ayrılıyorlardı. Bu da madamlar,
genelev sahipleri ve polis açısından kargaşaya yol açıyordu. Brasserie'ler,
cate ' le r ve kabareler kapılarını fahişelerle müşterilerine açmış, herkes iyi
vakit geçiriyordu. B irkaç yıl sonra ' randevuevleri' genelevlerin alanına gir
meye başlad ı ; bunlar bütün fahişelerle müşterilerine açıktı, ama kadınların
'Rezalet, Rezalet, Korkunç!' 241
sokakta müşteri bulup istedi kleri gibi gelip gitmelerine de olanak tanıyor
du. Hem fahişeler, hem de müşterileri; ve sonunda ahlak polisi de bu tür
bir düzenlemeyi yeğlediler.
Reform kampanyacıları Fransa'da düzenleme karşıtı bir kamuoyu yarat
mayı başarmışlardı. Polis de ağırlığı genelevlerden gayrı resmi gözlemlenen
randevuevlerine kaydırarak, halkı sistemin çözül mekte olduğuna inand ırdı.
Ancak, 1880' lerden itibaren polis randevuevi sahiplerine baskı yaparak ev
lerini kullanan kadınlar hakkında dosya tutmalarını ve sağlık muayenesi
için her hafta doktorları kabul etmelerini sağladı. 1903-7 tarihli bir parla
mento komisyonu eski sistemi iptal edince, polisin yeni stratejisi göze
çarpmadı ve yetkililer düzenleme sistemini kaldırma görüntüsü içinde yep
yeni, gizli bir biçimini kurdular. Tarihçiler daha sonra buna 'yeni-düzenle
me' ismini vereceklerdi. Ahlak polisi resmen kaldırılmış olsa da, memurlar
hala eski görevlerini sürdürüyordu. Fişlenme kalkmıştı ama fahişeler yine
de mesleklerini icra etmek için niyetlerini belirtmek zorundaydılar ve eski
karnenin yerine, tabii zorunlu bir muayeneden sonra, kendilerine bir sağl ı k
sertifikası veri l iyordu. Hastalık kapmış fahişeler artık St-lazare 'a kapatıI
mak yerine yeni bir ' sanatoryuma' gönderi liyordu. Fahişeler dışında herkes
mutluydu: Halk düzenlemenin kalktığına inanıyor, polis ise randevuevi sa
kinlerini gözlemlemenin kendilerine, çalışan yoksulların cinsel yaşamlarına
daha iyi bir erişim sağladığını görüyordu.
19. yy'ın ikinci yarısıyla Birinci Dünya Savaşı arasında italya 'da da ben
zer uzlaşmalara varıldı. 1888'de italyan Başbakanı Crispi iptalcilerin istek
lerini kısmen karşılayan bir yasa çı karttı . Bu yasa ile genelevler kapanıyor,
ama polisin fişleme ve gözlemleme taktiklerini sürdürmesine olanak tanı
nıyordu. 1891 'de, gizli çalışanlar da dahil , bütün fahişe kadınları fişleme
konusundaki eski yetkilerini yeniden kazanmışlardı. Polisin çökmekte olan
genelev sistemine karşı tepkisi bir kez daha iıgilerini seks sektörünün da
ha açık yönlerine çevirmek ve düzenlemeci politikalarını daha gözlerden
uzak bir platformda sürdürmek oldu. 20. yy'in başlarında ' beyaz kölelik' pa
niğinin italya'ya ulaşması, işçi sınıfının cinsel kü ltürü üzerindeki baskılarını
arttırmalarına olanak tanıdı. Bütün yabancı fahişeleri taciz edip ülkenin li
manlarından girmelerini engellemeye başladılar ve otelleri , iş bulma kurum
larını, tiyatroları, dans kumpanyaların ı ; kısacası işsiz genç kadınları çekebi
lecek her yeri izlemeye başladılar.
Öte yandan, sağlık cephesinde bazı kazançlar sağlandı. Crispi yasası ile
fahişelere yönelik zorunlu hapishane-hastaneler kapatı lıp, yerine zührevi
hastalıkların tedavisi için herkese açık dispanserler kuruldu. Bu, fahişe
damgasını bir ölçüde kaldırmaya yardımcı olduysa da, tıbbi tedaviler hala
etkin olmaktan çok uzaktı. italya, polisin yeni-düzeni ile tıbbi liberallikten
oluşan bu garip karışımı 1920' lere dek sürdürdü. O tarihte Mussolini sıkı
242 BATI TAR.lHINOE FAHIŞELER
Sonunda yargının fuhuşa yaklaşımının yalnızca bir göz boyamadan ibaret oldu
ğunu anladımn . Hiç kimse ciddiye almadığından, fuhuşun hukuksal dayanağı
yalnızca bir saçmalıkt". Yalnızca nereden geldiği belli olmayan, bu gösteriyi tek
rar tekrar sahnelemek gerektiği duygusuna bağlıd,,; önemi olduğundan, ya da
bir şeyleri değiştireceğinden, veya birilerinin bunda bir hata bulduğundan da de
ğil; yalnızca görüntüyü kurtarmak için.
l
' L ' , Amerikalı hukuk danışmanı
için, bir gece içinde kurallara bağlı genelevler açıldı. ingi liz ozan Robert
Graves, Fransa'nın kuzeyindeki Bethune'deki evde bulunan yalnızca üç fa
h i şeden hizmet almak için 150 erkeğin sıraya girdiğin i görmüştür. Anlaşı·
lan . bu genelevler eski Roma'nın köle·genelevleri gibi işletiliyordu . Yaln ız ,
Fransa'daki fahişeler teknik açıdan özgürdüler ve üç hafta görev yaptıktan
sonra, bir subayın Graves'e dediği gibi, 'soıgu n , ama mağrur' bir halde, ka·
zançlarıyla birlikte emekliye ayrılabiliyorlard ı .
Bu arada kadınlar, izine çıkan binlerce erkekten yararlanmak için Paris'e
üşüştüler. Bu dönemde gizli fuhuş gerekçesiyle tutuklamalar %40 arttı. i n·
giltere ' de feminist sosyal tem izlikçiler yetkil ilerden aldıkları izinle, aşna
fişne yapılmadığından emin olmak için özel kadın devriye birlikleri kurdular.
Bu ü niformalı kadın polislerin görevi '(ordu) kamplarının çevresinde topla·
nan kadı n ve kızları n d avranışlarını etkilemek ve gerekirse kısıtlamak. . . kız·
larımızı halihazırdaki anormal koşul ların yarattığı olağanüstü heyecan ın
sonuçlarından korumak' ve 'görev başındaki erkeklerle konuşan, ya da uy
gunsuz davranışlar içine giren' kızları azarlamaktı. z
Sosyal temizlik taraftarı polis yalnızca kadınlara özgü sokağa çıkma ya
sakları da getirmişti ve askerleri dışarı atıp özel içki partilerine son vermek
için kadınların evlerini arama yetkileri vardı.
ABD'de savaş durumu yetkililere 'i lerici Dönemdeki' fuhuş karşıtı çabala
ra damgayı yurma fırsatı sundu. 191Tye gelindiğinde önemli bütün kırmızı
fener mahal leleri kapatılmıştı. Bunlara, o güne kadar kimsenin el uzata·
madığı , ama yakınlardaki donanma ü ssünün emriyle 191Tde kapatılan
Storyvil le de dahiidi. Ertesi yıl baskı tamamlanmış ve fUhuş hemen hemen
bütün eyaletlerde yasadışı ilan edilmişti.
Tahmin edileceği gibi, bu baskının en yıkıcı etkilerinden biri de seks tica
retinin yeraltı dünyasının eline geçmesi oldu. 1920'Ierin ortalarında çoğu
Amerikan kentinde fuhuş, büyüklü küçüklü çetelerin elindeydi. 1919'da alko
lün yasaklanması tek bir darbeyle bu adamların eline büyük güç verdi ve New
York, Boston, Philadelphia, Pittsburgh, Los Angeles ile San Francisco'da ya
sadışı içkilerin satıldığı , fuhuş için de bol bol odası bulunan speakeasy'ler
açıldı. ilerici Dönemi atlatacak kadar şanslı olan ve çoğunlukla yüksek
sınıftan torpilleri bulunan lüks genelevler artık koruma çetelerinin tahriba
tıyla yüz yüzeydi ler.
Detroifli zengin madam Helen McGowan, ' Eğer bell i bir gecede bin dolar
toplamışsak, ' diye anımsamaktadır, 'beş yüzü çeteye, dört yüzü kızlara gi
diyor ve yüzü de bana kalıyordu . . . Halkı en eski meslekten ' koruma' amaçlı
dürüst yasaları mız sayesinde, paramızın en büyük kısmı haydutlarla avukat
,
lara gidiyordu. 3
Gansterlerin kendilerinin işlettikleri genelevleri de vardı: Motzie Di Nicola ,
Connecticut'taki 'günah otelleri nden' yı lda 2 .500.000$ civarında para ka-
Özgür Bir Toplumda Fuhuş: 20. Yüzyıl 247
'O kadar da korkunç değil, ' dedi. 'Aslında, eskiye oranla çok da·
ha iyiyim. Ev hizmetindeyken , evin beyi hep peşimdeydi; ya da bey
Özgür Bir Toplumda Fubuş: 20. Yüzyıl 249
Sally'nin sözlerinde büyük gerçek payı vardı. 'Bütün bunlar' , namuslu işler
de çalışan çoğu kadının -haıa- göğüs germesi gereken cinsel tacizlerdi. Hep
si bir yana, işçi sınıfından bu erkek yazarlar fuhuşu otuzlu yıllarda kadınlar
için son çare de olsa, geçerli bir seçenek olarak görmekle, fahişe karakter
lerine yönelik pragmatik ve olumlu bir tavır sergilemektedirler. Bu, ahlaksal
gerekçelerle eserlerinin fahişe kahramanlarını mutlaka korkunç ölümlere
mahkum eden bir önceki yüzyılın erkek yazarlarının tam tersi bir yaklaşımdır.
Ekonomik Buhran aynı zamanda kendi ülkelerindeki yokSUlluk ve baskı
dan kaçan fahişelerin göçünü de doruk noktasına çıkardı. Bunların çoğu
Doğu Avru pa'daki pogrom' lardan kaçan Yahudilerd i . Birinci Dünya Savaşı
nın uluslararası yolculuklar üzerindeki engelleyici etkisi sonrasında, yirmili
yıllarda göçmen fahişelerin kullandıkları yollar ve ağlar da yeniden kurul
muştu. O halde, bu dönemde 1919'da kurulan yeni uluslararası bekçi
köpeği Uluslar Liginin fuhuş sektörüne ilgi göstermeye başlaması ve 19.
yy'daki tavırları yansıtacak biçimde soruşturmalar açıp, bitmez tükenmez
kararlar çıkarması da rastlantı değildir. Lig, aslında Josephine Butler' ın
Uluslararası i ptalci Federasyonunun geleneğini sürdürerek hem beyaz köle
liğe, hem de fuhuşun devlet tarafından düzenlenmesine karşı çı kıyordu.
Ancak, bu konu artık ne halkı, ne de yetkilileri heyecanlandıracak güce
sahip değildi. Otuzlu yıllardaki durgunluk, Nazizmin yükselişi ve dünyanın
yepyeni bir savaşın eşiğine gelmesiyle hem hükümetlerin, hem de insanla
rın akııları başka yerlerdeydi . Beyaz köle masalı popÜler melodramlar için
de küçük bir konu olarak kaldı ve örneğin , pek çok heyecanlı filmde ortaya
çıktı. Ancak, insanların akıl larında ve kaplerinde en kötü etkisini zaten
bırakmıştı . Yeni yasalar geçmedi ve yeni fuhuş karşıtı kampanyalar açıl
m adı : Sosyal tem izlik zafer kazan mıştı .
1930'larda Avrupa'da ortaya çıkan totaliter rejimierde fuhuşa karşı sözü
mona yeni yaklaşımlara gelecek olursak, bunların en göze çarpanları ve en
güçlüleri Sovyet Rusya ile Nazi Almanyası ' ndayd ı . Genç SSCB, Çarlık rejimi
nin göz yumduğu eski genelevleri kapattı, ama 1917 'nin hemen ertesinde
ki kargaşa yıllarında fuhuş önemli bir kaygı konusu olmadı. Ancak,
1920' lerde Rusya'da bir cinsel devrim gözlendi ve yirmili yılların başındaki
Yeni Ekonomi Politikasının, pazar ekonomisinin kısmen yeniden doğması
na izin vermesiyle, fuhuş da bir kez daha göz önüne Çıktı.
Partinin yayın organı Izvestiya Avrupalı orta sınıfların ahlak anlayışıyla da-
250 BATI TARiHINDE FAHiŞELER
Edith ilk başta e�leniyordu. 'Aman Tanrım, burası Andree 'nin başı·
na vurdu. Korkunç sayıda erke�i oldu, ondan bunu hiç beklemezdim.'
Sonraları Andree 'nin düşman topraklarının tam göbe�indeki yeri
ni Direniş adına çalışmak için kullandı�ını ve onu görmeye gelen
'müşterilerin' asl ında, Almanların deyişiyle, 'teröristler' oldu�unu
LL
ö�rend i k.
Bu tür anektodlardan daha iyi beıgelenen bir durum ise, Amerikan yetki
li lerinin bir kez daha savaşı bahane edip seks sektörünü sıkıştırması , iki
savaş arasındaki yıll arda Amerika'nın dört bir yan ında yayılan genelevleri
kapattırmasıdır. Erkekler savaşa gidip kadınlar da sanayide çalışmaya baş
layınca, nispeten iyi para kazandılar ve işçi sınıfı kadınlarının düşük ücretli
yada ücretsiz gettodan kurtu lmaları tehlikesi başgösterince, iktidardaki er
kekler yine bir ahlaksal paniğe kapıldı lar. Fahişeler günah keçisi ilan edilip
devlet güdümündeki geleneksel baskı yöntemleriyle cezalandırıldı. Yetki li
ler sağl ık ve polis güçlerine, 'cinsel suçlu' olarak tan ımladıkları her kad ını
tutuklayıp zorla muayeneye gönderme yetkisi verdiler. 1940-44 arasındaki
dönemde ahlak suçlarıyla suçlanan kadın sayısında %95 artış görü ldü .
Bunların çoğu fahişe olmakla birlikte , aralarında sözümona hafif kadınlar
da vardı. Aralarından çok azının cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıklar taşıdığı
binlerce kadın, muayene sonuçlarını beklerken dört beş gün hapiste kaldı
lar; bu süre içinde kendilerini kötü yoldan döndürmeye çalışan sosyal gö
revli lerin vaazları nı dinledi ler.
O halde, 20. yy'ın ortasında, ister Hitler Almanyası'nda, ister Stalin Rus
yası'nda, isterse de 'özgürlükler ülkesinde' yaşasın, fahişenin yaşamı her
zamanki kadar tehlikeliydi. Öte yandan, Batı dünyası yepyeni bir devrimin;
1960 ' ları n cinsel devriminin eşiğine gelmişti .
iki savaş arası yıllarda dünyayı sarsan şoklarla bunalı mlar, Viktorya döne
mi orta sınıflarını olasıl ığıyla bile ürküten yepyeni bir kitle toplumunun
doğum sancılarıydı. 1911 'den itibaren kitle demokrasisinden otoriter faşiz
me ve otoriter sosyal izme, çeşitli politik ve ekonomik modeller bu yeni
doğan dünyanın liderliği için şiddetli ve kanlı bir rekabete giriştiler. ikinci
2S2 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
Dünya savaşının sonunda zoraki bir denge kuruldu. Faşizm tehlikesi yenil
mişti ve batıda toplumun Amerikanlaşması başlasa da, Soğuk Savaş orta
ve doğu Avrupa'yı totaliter Komünizmin pençesinde dondurdu: Gelecek kırk
beş yıl için çağdaş toplumun haritası çizilmişti.
Dem irperdenin batısında savaş sonrası dönemde otomobil lerden çama
şır makinelerine; Levi 's jean ' lerden pop müzik plaklarına görülen büyük bir
üretim patlaması ile, tüketim ekonomisinde büyük bir gelişme yaşandı. Tü
ketim çı ıgınlığı teknolojinin kolaylıklarını kitlelere taşırken, yine o kitlelerin
üyeleri bu bir zamanın lükslerine sahip olmak için artık her zamankinden
daha çok çalışmak zorunda kaldılar. Böylece gittikçe daha çok sayıda evli
kadın hem üreti m, hem de dağıtım (süpermarketler gibi) alanlarında işgü
cündeki hemcinslerine katı ldı. Sonunda, 1980' lerde ABD ve batı Avrupa'da
kadınlar toplam çalışan nüfusun %40'ınl oluşturur hale geldiler.
Savaş sonrası ekonomisi kadınlara iş sunuyordu; ancak, bu işlerin büyük
çoğunluğu beceri gerektirmeyen , düşük ücretli ve çoğu zaman yarı-zamanlı
işler olduğu için, kadınların ne kendilerine duydukları saygının artmasına,
ne de yaşam standartlarının iyileşmesine yardımcı olamıyordu. Özelli kle
atmışlı yılların patlama döneminde iş bolluğu seks sektörüne giren kadın
ların sayısını bir ölçüde azaltsa da, fuhuş hala kadının, hem bir erkeğin
ücretinden fazlasını kazanabiidiği , hem de çalışma saatleri ve koşu lları ü s
tünde belli ölçüde söz sahibi olabildiği tek meslek olarak kaldı . Özellikle
yalnız başlarına çocuk yetiştiren işçi sınıfından kadınlar için fuhuş, kendile
rini yoksu lluk kapanından kurtarabilecekleri ve çocuklarına televizyon
reklamlarının kahraman yeni dünyasının standart olarak sunduğu yaşam
koşullarını sağlayabi lecekleri tek işti.
Kültürel açıdan tüketim çııgınlığı yepyeni ve iıginç bir çelişkiye yol açtı. Bu
süreç 1920' lerde, o deneysel onyılın ahlaksal rahatlığı içinde başlamış;
şimdiyse ellili yıllardaki yapılanma döneminin ardından , geleneksel bu�uva
ahlakı kendisini bir kez daha saldırıya uğrar buldu . Tüketim toplumunun
dinamiğini sürdürmek için, üretmek olduğu kadar tüketmek de herkesin
göreviydi. Bu nedenle, zevk için yaşamak moda oldu ve bu anlayış bir ilke
olarak, eski çalışma etiğinin yanısıra, huzursuz bir biçimde varolmaya baş
ladı . Kuşak çatışmasını; yani çalışma ve tasarrufu savunan eski değerlerle
keyif ve harcamayı vurgulayan yenileri arasındaki uçurumu yaratan da kıs
men bu oldu. Daha da önemlisi, bu yeni değerler eğlenceli atmışların cin
sel devrimince de benimsendi .
1 6 . yy'dan itibaren bu�uvazinin e n sevdiği doktrin olan çalışma etiği cin
selliğin sıkıca dizginlenmesine dayanırken, tüketim etiği cinselliği sergile
meye, etkin biçimde reklamını yapmaya; bir başka deyişle, onu tüketim
mallarının gösterişiyle bağlantılı temel bir eğlence biçimi olarak satmaya
sayanıyordu. Bu çelişki en iyi reklamcılık alanında görülüyor, burada anne-
Özgür Bir Toplumda Fubuş: 20. Yüzyıl 253
o yıl daha sonra Lord Denning'in Profumo olayı konusunda yayınladığı ra
por, yüzlerce adamın bir kopya alabilmek umuduyla geceyarısından Delet
Yayın Müdürlüğünün önünde kuyruğa girmesiyle, bir gece içinde bestseller
oldu. Bu arada, kurulu düzen kendisine bir günah keçisi buldu: Dr Stephen
Ward 'ah lakdışı kazançla geçinme k ' ; yan i , pezevenklikle suçlandı.
'Stephen Ward suçlu bulunduğunda kamuoyunun tepkisi daha da şiddetlen
di. . . Savcılığın elinde bir kaç belirsiz ima dışında, Ward'ın pezevenk olduğu
nu gösterecek hiçbir kanıt yoktu. Karar açı klandıktan sonra intihar etti . ' 1 4
Aslında, Keeler'ı Profumo'ya tanıştıran Stephen Ward, büyük olasılıkla
arabulucu luk yapıyordu ama sözkonusu kişi lerin tümü kendi iradeleriyle rı
za gösteren yetişkinler olduklarından, adamı kendi canına kıymasına yol
açacak ölçüde hırpalayıp suçlamaya gerek yoktu. Profumo olayının en ka
ranlık yanı da işte bu; politik düzenin kendi paçasını kurtarma pahasına
sergi lediği il kel ve ikiyüzlü tavırdır. Her ne haise, çabalar başarısızl ıkla so
nuçlandı ve ertesi yıl Harold Wilson ile işçi Partisi iktidara geldi .
Öte yandan , savaşın hemen ertesindeki ortam 1960'I ardan çok farkl ıydı.
Kadınlar savaşta büyük çabalar göstermiş, hem sanayide erkeklerin yerini
doldururken, hem de direniş hareketlerinde mücadele etmişlerdi. Savaştan
güçlenmiş olarak çıktılar ve bu da Batı hü kümetleri açısından, her ne paha
sına olursa olsun, önlenmesi gereken bir tehditti . Sanayide çalışan kadın
lar birdenbire işlerinin el lerinden alınıp kendilerinden ev yaşamına dönme
lerinin beklendiğini gördüler. Burjuvazinin duygusal cinsiyet-rolleri kültü de
yeniden kuruldu. Bu, doğal olarak fahişeler için iyi anlama gelmiyordu.
Gerçekten de, kırklı ve ellili yıllarda onlar için yaşamı olabildiğince güçleş
tirecek bir dizi yasa çıkartıldı.
Kaderin bir cilvesi olarak, 1946 'da fahişeler aleyhinde soğuk savaşı ilk
başlatan bir kadın; Fransız savaş kahramanı Marthe Richard oldu. iki sa
vaş arasındaki yı llarda genelevlerin vatanı Fransa, çeşitli türlerden evlere
polisin göz yummasını sağlayan düzenleme karşıtı politikalar benimsem iş
ti. Richard yasası görünürde bu sisteme artık bir son vermeyi ve Fransızları
kurallı genelev belasından kurtarmayı hedefl iyordu. Ne yazık ki orada kal
madı: Sokak fahişeliğini (özell ikle müşteri toplamayı) ve cinsel hizmetlerin
reklamının yapı lmasını da yasadışı ilan etti. Bu da, fuhuş güya yasal olma
sına karşın, fahişenin başı belaya girmeden çalışmasını olanaksız kıl ıyor
du. Richard yasasının saçmalığını göstermek için bir mağazacı örneğine
başvurmak yeterli olacaktır. Yasal bir biçimde perakendecilik yapıyor olabi
lir; ve ne o, ne de müşterileri alışveriş yaparken suç işliyor olmayacaklar
dır. Ancak, mağaza açmaya kalkışırsa, mal larını gelen geçene teklif eder
se, ya da reklam yaparsa cezalandırılacaktır. Asl ında, yeni yasanın gücü
fahişelerin göz önünde olmalarını engellemeye dayanıyordu. Savaş sonra-
Özgür Bir Toplumda Fuhuş: 20. Yüzyıl 255
öze l bir kadın polis birliği ile ilgili maddeler koydular. Ancak 32 yıl sonra,
1990'da bu iki madde de hala hayata geçirilmemişti .
Bekleneceği gibi, Merlin yasasının da Fransız karşılığınınkine benzer etki
leri oldu. Müşteri toplamanın suç haline getirilmesi pol isin herhangi bir za
manda sokaktaki ya da arabalarındaki fahişeleri durdurabilmesi anlamına
gelmektedir. Kadınların ehliyetlerine el konabil mekte , halka açık yerlere gir
meleri yasaklanabilmekte, hatta bazı örneklerde, doğdukları kente geri
gönderilmektedirler. 1958'den bu yana polis fuhuşa aracı olanlar maddesi
ni geniş bir çerçevede yorumlayıp mal sahiplerini, fahişelerin kocalarıyla er
kek arkadaşlarını ve aynı daireyi paylaşan diğer fahişeleri (birbirlerinin fuhuş
yapmasına aracılık ettikleri iddiasıyla) tutuklamaktadır. Yine Fransa'da oldu
ğu gibi, kadınların mesleğinin her yönü suç sayı lırken, ikiyüzlü bir yaklaşım
la, fuhuşun kendisi yasal kabul edilmektedir. Her iki ülkede de 'kadın sim
sarıığı ' ve 'aracılık' yasalarının, fuhuştan en büyük kazancı sağlayanlara; ya
ni Fransa ve italya devletlerine uygulanmadığını söylemeye gerek yoktur.
Savaş sırasında kadınların kazandıkları hakları geri alma hareketi ingiliz
hükümetinin 1950'lerde çıkarttığı yasaları da etki lemiştir. Bu dönemde ingi
liz ekonomisi ayağa kalkmaya başlamıştı ve fuhuş bir kez daha sokaklarda
göze çarpar olmuştu. Polisin fahişelere 'uygunsuz, kıŞkırtıcı , ya da ahlak
,
slz 16 davranmak gerekçesiyle ceza kesebilmesine rağmen , ne fuhuş, ne de
müşteri toplamak yasak deği ldi. Hükümet bu duruma göz yumulamayacağı
na karar verdi. Geniş kapsam lı bir yasal girişimler programı uygulamaya kon
du: 1954'te seks ticareti konusunda rapor vermek üzere Wolfenden Komite
si görevlendirildi. 1956'da Cinsel Suçlar Yasası kabul edildi ve 1959'da
Wolfenden 'in önerileri doğrultusunda, ünlü Sokak Suçları Yasası yürürlüğe girdi.
Bu yasa çerçevesinde kadınlar artık 'teyid edilmesine gerek kalmadan,
,
tek bir polis memurunun sözüyle, 17 tacizde bulunmaktan suçlanabiliyor
lardı. Taciz terimi yalnızca 'söylenen sözleri deği l ; gü lümseme, göz kırpma,
el hareketiyle çağırma, ya da bedeni herhangi bir biçimde fuhuşa davet ola
rak aıgılanacak biçimde kıvırtma gibi , yüzün, bedenin ve kollarla bacakların
çeşitli hareketlerini de kapsıyordu.' ls
Kadınlar açısından , toplum içinde cinsellik çağrıştıracak herhangi bir dav
ranışı kapsayan bu tanım, devletin (18. yy'a kadar uzanan), kadınların cinsel
ifade özgürlüğünü kontrol altına alma savaşımının yepyeni bir aşamasıyd ı .
B u sözsüz, ama caydırıcı tehdit 1959'dan beri ingi ltere'de geceleri sokağa
çıkan her kadının tepesinde asılı durmaktadır: Görünümlerine ve davranışla
rına dikkat etmezlerse, yalnızca pol isin sözüyle tacizde bulunmak suçundan
tutu klanabi leceklerdir. ingiliz Fahişeler Birliği 'nin gözlemlediğine göre:
Asl ında, tecavüz olaylarıyla i lgili istatisti klerden görüleceği gibi , kadınla
rın sokaktaki , ya da başka herhangi bir yerdeki güvenliği , kanun koruyucu
ları için pek büyük bir öncelik oluşturmamaktadır. O halde, bu yeni yasa fa
hişenin çalışma hakkına yönelik yeni bir saldırıdır ve böyle kabul edilmelidir.
Bu arada , ABD 'de fuhuş da, bununla bağlantıl ı herşey gibi h ala tümüyle
yasadışıdır. Bu, doğal olarak seks ticaretinin var olmadığı anlamına gel
memektedi r. i ki nci Dünya Savaşının hemen ertesi nde ülke sivil yaşama dö
nerken fuhuş konusunda da patlama yaşanmış, ama burada da, 1950'ler
den itibaren yasalar ülkenin her yerinde sıkılaştırılmış ve polise fahişeleri
yıldırm a emri veril miştir. Öte yandan, yıllar içinde fuhuştan elde ettikleri
muazzam karları yitirme korkusuyla , pol isin bütün girişimleri büyük ölçüde
gösteriş olarak kalmıştır. Özellikle savaştan bu yana, çeteler uyuşturucu ti
careti ve gayrımenkul spekülasyonu gibi daha karlı işler peşinde fuhuş sek
törünü bırakalı beri, karlar daha da artmıştır. 1950 ' Ierden bu yana, genel
de gelip geçici yoksulların yaşadığı, kent içlerindeki 'bal ı ı ' mahallelerde
seks sektörünün varlığına izin verilmiş; buraları ancak arasıra, bir seçim
kampanyasında, ya da belediyede başkanlık seçiminin bir çeki düzen ver
me işlemi gerektirdiği zamanlarda 'temizlenmektedir. ' Bekleneceği gibi ,
sektör kısa zamanda başka bir mahallede yapılanmakta ve bu amaçsız, pa
halı oyunun oyuncuları yeniden en başa dönmektedirler.
Amerikan polisi tutuklama istatistiklerini yükseltmek ve cezalar şeklinde
eyalete para kazandırmak gerektiğinde fuhuşun yasadışı olmasından yarar-
Özgür Bir Toplumda Fuhuş: LO. Yüzyıl 159
Yalnızca Kuzey Avrupa ülkelerinde hükümetler Batı 'da yaygın olan iptalci
yasakçı yaklaşımdan farklı yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Batı Almanya'da
19. yy ve erken 20. yy sistem lerine benzer bir sistemler gurubu oluşmuş;
bunlar ' Hamburg'daki sıkı kontrollu, tek böıgeli genelev sisteminden , Batı
Berlin 'deki hoşgörülü, açık böıge sistemine , 27 değişmektedir.
Atmışlı yılların sonlarında kuraılı genelevler Eros Merkezleri olarak, çağ
daşlaşmış bir biçimde geri döndü. Hükümetin onayıyla açılan ve özel birer
girişim olan bu çOk katl ı , betonarme, kışla benzeri seks süpermarketlerin
de yönetim ve resmi pezeven klik herkesin gözleri önündedir. Bunlardan ilki
1967 'de Hamburg'da açı ld ı ; Düsseldorf, Bonn, Köln, Stuttgart ve Münih gi
bi d iğer kentler de çok geçmeden onu izlediler. Eros Merkezlerinden birin
de çalışan bir Fransız fahişe işletmeyi içerden şöyle anlatır:
Kı rk-e ii i kadar oda bulunur ve her kızın kendi odası vardır. Her ka
tın merdiven boşluğunda her zaman dört beş kız bekler ve binanın
içinde, kendi kapılarının önünde dururlar. Müşteriler içeri girip bakı
nırlar. Bu nedenle, insanlar hayvan seyreder gibi bizi seyrettiklerini
söylediklerinde, işte orada öyledir, bize hayvanmışız gibi bakarlar.
Eros Merkezlerinde üzerinizde külot sütyeninizle çalışırsınız . . . Elbise
giymek isteyen kızlar, külot sütyenden başka bir şeyler de giyme k
isteyenler orada çalışamazlar. Kızları alıp kovan patrondur, kuralları
da o koyar. işte bu gerçek anlamda yoğun biz pezevenklik, bir pe
zevenklik sanayiidir. 28
Eros Merkezi çalışanı, odasını patrondan günlük bir kira karşılığı kiralar
(kitabın yazıldığı dönemde Düsseldorf'taki kiralar 60 dolardı). Bu nedenle, ki
rasını ödemek için bile birkaç müşteriyle beraber olmak zorundadır. Ham
burg'daki gibi büyükçe merkezlerde 136 kadına yer olduğundan, devletin
çal ışanlardan topladığı vergiler bir yana, işletme de hatırı sayılır oranda kar
etmektedir. Ancak, bu 'aydınca' yaklaşım, fahişeler arasında hiç de popüler
değildir. Çeşitli Alman kentlerinde saunalarda ve Hamburg'un St. Pauli sem
tindeki Herbertstrasse gibi (ortaçağda olduğu gibi, yalnızca seks ticaretine
ayrılmış, duvarlarla çevrili bir sokak) sokaklarda çalışmalarına izin verilse de,
çoğu Alman fahişe bu sistemlerin getirdiği endüstri düzenini reddetmektedir
ler. Bir kadın şöyle demektedir; 'Bilimkurgudan bile beter. Tümüyle parası
olan erkeklerin ve onların zevklerinin çevresinde kurulmuş bir toplum. , 29
161 BATI TARIHINDE FAHIŞELER
manda BBC'nin bir programında SSCB'de fuhuş konulu bir söyleşiye katı
lan Sovyet polis müdürü Nataşa Averina, sağl ık kayıtları açısından fuhuşun
yasaklanması ile pezevenklik, simsarlık ve genelev işletmecil iğine karşı ya
salar çıkarılması çağrı larına karşı çıktı . Buna dayanarak, Sovyet sisteminde
en liberal uçtakilerin Batı 'da bizim sahip olduğumuz türden yasaları savun
du kı arı anlaşılsa da; devletin Büyük Ağabey geleneği göz önünde tutulacak
olursa, bir tür düzenlemenin sözkonusu olacağı daha olası görülmektedir.
Öte yandan, Sovyet fahişeleri de düzene uymayı reddeden diğer tüm
gruplar gibi, hala baskı görmektedirler. Gulag günleri sona erse de, kadın
lar, Sovyet toplumundaki marjinalleştirilen diğer insanları cezalandırmak
üzere özel olarak çıkartı lmış yasaların yanısıra, hala ' asalaklık' suçuyla da
yargı lanabilmektedirler. Yabancılarla iş yaptıklarında dövüz kazançlarını
karaborsada bozdurduklarından, döviz spekülasyonu yapmak suçundan ha
pise girebilirler. Yukarda sözü geçen TV belgeselinde tanıtılan Ella isimli bir
kadın yabancı müşterilere hizmet verirken spekülasyon yapmak suçuyla
yargılanmış ve dört yıl hapise gönderilmişti . Diğer fahişeler, özellikle de
ergenlik çağındaki kızlar kend ilerini isimlerinden anlaşılabileceği kadar kas
vetli yerler olan sözümona ısl ahevlerinde bulabi lmektedirler.
Bu kadınlar bir kez dışarı çıktıktan sonra, yine kendilerini bu yaşama iten
sorunlarla yüz yüze gelmektedirler. Sovyet sisteminin, görünürde kadınları ,
mesleklerin orta kademelerine girmelerini kabul etmekteki başarısına rağ
men (örneğin, Sovyet doktorl arın %73'ü kadındır), Batıda olduğu gibi
SSCB 'de de kadınların ücretleri düşük ve seçenekleri kısıtlıdır. Genelde ka
dınlar hala her türlü işte en aşağı ve en düşük ücretli sektörlerde yoğunlaş
mış, buna bir de çift vardiya Ineti eklenmiştir: Ev işleri, çocukların bakımı,
mağaza önlerinde kuyruğa girmek, vb işler de kad ınların eline bakmaktadır.
Bir Sovyet fah işesi BBC 'ye şöyle demiştir: ' Bu ülkede aldığınız ücretle ge
çinmek çok güç. Kendime normal bir yaşam kurabilmemin tek yolunun
(fuhuş) olduğunu anladım . ' 32
SSCB'deki kadınların sorunları dünyanın her yerindeki kadınların sorunla
rıyla aynıdır; Sovyet erkek hiyerarşisi onları muhatap bile kabul etmez ve
glasnost'a rağmen, ileride edeceği de kuşkuludur.
şisel ilişkilerini suç haline getirmektedir. Bir yandan da, polisin seks tica
retine olan i ıgisi çok büyük miktarda kaynağı gerçek, ciddi suç konulann
dan uzağa yönlendirmektedir. En kötüsü de, fahişe damgasının yasal bir
kurum haline getirilmes i , fahişelere ve arkasından tüm kadınlara karşı iş
lenen şiddet suçlarına ortam hazırlamaktadır.
Bu yasal baskıyı en ağırlıklı olarak h issedenler sokak kadınlarıdır. Onlar
bir yandan seks işçilerinin en göz önünde olanlarıd ır. Yasada da öncel ik,
burjuvazinin ahlak koduna göre yumuşak başlı bir namuslu luğun hüküm
sürmesi gereken, h alka açık yerleri gözaltına almaya verilmiştir. Sokak ka
dınları aynı zamanda en kolay hedeflerdir; bir masaj salonunu basmak, ya
da bir telekız şebekesini ortaya çıkarmak çok daha karmaşık bir operasyon
gerektirir. Bu nedenle, ABD'de fahişelerin yalnızca %10-20'si sokakta çalı
şırken ; fuhuş suçlarıyla tutuklananların %85-90'lnl oluşturmaktadırlar. işçi
sı nıfından ve renkli ı rkıardan en çok kadının sokak kadınları arasında bulun
ması nedeniyle, bu istatistikler bir yandan da Batılı hukuk kurumlarının sı
nıfçı, ırkçı önyargılarını sergilemektedir. Amerikan tutuklama istatistikleri po
lis ı rkçılığını n açık bir göstergesidir. Charles Winick i le Paul M. Kinsie isim
li iki sosyoıog 1970'lerde Amerikan seks sektörü konulu araştırmalarında ,
siyah kadınların fuhuş nedeniyle tutuklanmaları olasılığının beyaz hemcins
lerininkinden on misli fazla olduğunu tahmin etmektedirler. Bernard Cohen
New York ' lu sokak kadınlarının %50'sinin beyaz, %45'inin siyah ve %5'inin
latin kökenli olduğunu ortaya çıkarmıştır. Buna rağmen, bu gruplar içinde
tutuklanma oranları %58 siyah kadınlar, %11 latin kökenl iler ve %31 beyaz
lar şeklindedir. ( Bu arada, New York Emniyet teşkilatının %90' 1 beyazdır.)
H apise atılma oranları renkli kadınların aleyhine daha da büyük bir sap
m a göstermektedir. Bunlar, ABD' de h.apise atılan fahişelerin %85'ini oluş
turmaktadırlar. Siyah kadınlara yönelik bu cezalandırma, yalnızca sökonu
su kadınları etkiiemekle kalmamaktadır. Devlet yardımı açısından yetersiz
kalan ABD'de bu kadınların çoğu ailelerini geçindirmek için fuhuş yaparlar.
Bu d a , beyaz olmayan fahişelerin ailelerin parçalanma ve anneleri hapise
gittiğinde çocukların bakım altına alınma olasılığının özellikle fazla olması
n a yol açmaktadır.
Halen yürürlükte olan hukuk sistemleri ve fahişelere yönelik polisiye
önlemler istismarcı, baskıcı, sınıf ayırımcısı ve ırkçıdır; aynı zamanda son
derece de pahalıdırlar. Kentler her yıl , her zaman var olmuş bir sektörle sa
vaşım için milyonlarca dolar harcamaktadırlar. i ngiltere'de ise durum biraz
farklıdır: 1983'te Wandsworth polis gücünün %30'u fuhuşla savaşıma yön
lendiğinden , gerçek suçlarla uğraşamamaktadır. 33 Fuhuşun kaçınılmaz ola
rak ağır suçlarla bağlantılı Olduğu ve fahişelerin baskı altına alınmasının bir
şeki lde bu ağır suçlara karşı bir etki Oluşturacağı iddiaları da en iyi olası lık-
Özgür Bir Thplumda Fuhuş: 20. Yüzyıl 265
la kuşkuludur. Bernard Cohen New York'un sokak fuh uşunun yoğun oldu
ğu böıgelerinde soygu n , hırsızlık ve cinayet gi bi suçların azaldığını ortaya
çı karmıştır. Cohen şöyle demekted ir:
vunmasız olanların) ' sapkm aracı larla' (erkeklerle) çalıştıklarını ve ço�u ör
nekte sanı ldı�ı gibi bu aracı ların kadınları değil , kad ınların onl arı kontrol et
tiklerini görmüştür. Pezevenklerle çalışan kadınların bile sanıldığından çok
bağımsızl ığı vardır ve artık hoşlanmadıkları, ya da kendileri için iyi çalışma
yan erkekleri terk ettikleri sıkça görülmektedi r. ingiltere'de saunalarda ça
l ışan kadınlara yönelik bir tahmin, şiddet kullanarak kendi lerini kontrol
eden dostları bulunan kadınların sayısının %10'dan az olduğunu göstermiş
tir.ı Sokak kadınlığından aj ans işlerine, sektörün her düzeyinde çalışmış bir
ingiliz fahişe olan Anita, ingi liz fahişelerin içinde pezevengi olanların azın
lıkta kaldı�ını doğru lamaktadır: 'Bu işi yaptığım yı llar boyunca ço�unluğun
beni m gibi bağımsız olduğuna içtenlikle yemin edebil iri m . Ben asla, asla
dost tutmadım . ilkelerim gereği- asla. , 3
Fahişelerin açısından, erkeklerini tanımlamak için toplum tarafından an
laşıldığı anlam ıyla pezevenk sözcüğünün kul lanılması bir soru işareti getir
mektedir. Bir Fransız fahişe olan ' E ' zorla çalıştırılan Fransız fahişelerinin
sayısının toplamın %5' inden az olarak tahmin ederken, konunun kadınların
erkeklerle olan geniş kapsaml ı i l işkileri nden soyutlanamayacağı nı açıklar:
ingiliz Fahişeler Birl iğinden iki kadın da dışardakilerin ' pezevenk' tanımını
reddettiklerini açıkça belirtmektedirler:
Fahişelere yönelik aile içi şiddeti diğer kadınlara yönelik olandan farklı
(daha kötü) kabul etmek, yalnızca fahişe damgasını güçlendirmeye yarar.
Böylelikle yapay bir erkekler sınıfı ' pezevenk' etiketiyle damgalanacaktır
(anlaşılan damgalanma bulaşıcıdır). Carol 'un rahatlıkla söylediği ' aslında
bunu her erkek yapar, ' sözleri kadınların erkeklerin şiddetinden çektikleri
konusunda çok şeyler ifade etmekte ve bütün kadı nlar gibi fahişelerin de
bu şiddete karşı yasal korunma altına alınması gerektiğini göstermektedir.
On lara gereken, kendileri ni tümüyle yalnız bırakacak ve erkeklerle güvence
içinde, kendi koşullarıyla ilişki kurm alarını engelleyecek bir ambargo değil
dir. ' Pezevenk' konusu 19. yy'daki beyaz kölelik saplantısının bir çeşidi
olup, dikkati fahişelerle i lgil i yoksulluk, soyutranma, günah keçisi yapılma,
vb gibi asıl öneml i konulardan saptıran bir unsurdur.
Aslında, yasalar şimdiki haliyle fahişelere yönelik şiddeti önlemekten
çok, bunu desteklemektedirler. Seks işçilerine zorla kabul ettirilen damga
ve sosyal soyutlanma bu kadınları tecavüzcülerle katillerin başl ıca hedefle
ri haline getirmektedir. Amerikan fahişe hakları savunucusu Priscilla
Alexander şöyle yazar: 'ABD de dahi l , en sıkı (fahişe-karşıtı) hukuk sistem
lerine sahip ü lkeler . . . fahişelere (ve fahişe olarak aıgılanan kadınlara) yö
,
nelik ş iddet sorunun en sık görüldüğü ülkelerdir. 9 1910'lerin ortalarından
bu yana seks sektörünün üzerinde yoğunlaşan polis baskısıyla, Batıda bir
fahişe öldürme saıgını başlamıştır. Fahişe hakları savunucusu Margo St.
James 1985 'te şuna d ikkat çekmiştir: 'oyalanma yasasını yürürlüğe koyan
ve sokakların temizlenmesini emreden her Amerikan kentinde birkaç yı l için
, 10
de bir seri katil ortaya çıkmıştır. .. Seattle, Portıand, Oregon, Los Angeles.
Yetmişlerin ortalarında Fransa'da bir dizi vahşi fahişe cinayeti bir protes
to gösterisine yol açtı. 'Yorkshire ' l i Karındeşen' adıyla anılan Peter Sutcliffe
de altı yıl boyunca Kuzey i ngiltere 'deki kadınlar üzerinde dehşet kasırgası
270 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
Polisin elinde bir şüpheli vardı. Böıgedeki. .. bir dizi fahişe onun ta
nımına uyan bir erkeğin saldırısına uğradıklarını bildirdiler. . . 'orta
sınıftan, iş sahibi ve evliydi' . . . poliste yüklü bir sabıkası vardı . . . ye
rel polisin onun suçlu olduğundan emin olmasına karşın ... suç yerin
de fiziksel kanıt bulunamamasından ötürü hiçbir suçlama getirilme
di. .. Carmen'in katili hala serbest dolaşıyor. ls
Burada, erkek egemenliğinin en aşırı biçimine tanık oluyoruz: Seri kati lle
ri , polis şefieri ve onların görüşleri ni paylaşan savcılar, halkın kayıtsızlığı
hepsi bir araya gelip fahişe damgasını güçlendirmekte, hatta erotikleştirmek
tedir. Güç sahibi erkekler de bu durumdan yararlanmakta gecikmezler. Ka
rındeşen yakalanmadan önce yerel ahlak pOlisinden iki memur Yorkshire'li
bir sokak kadınını tutukladılar, tecavüz ettiler ve eğer direnecek olursa onu
öldürüp 'Sanki Yorkshire 'li Karındeşen yapmış gibi' bir görüntü vermekle
tehdit ettiler. 20 Bu tür tavırların yalnızca fahişeler için deği l, bütün kadınlar
için tehlike oluşturduğu vurgulanmalıdır. Artık kadınların tecavüz davaların
da nasıl yargılandı klarını; giyim tarzlarının, davranış biçim lerinin ve geçmiş-
Tehlike Altındaki Kadınlar: Fuhuşun Bugünü 273
teki cinsel yaşamlarının deli k deşik edilip onları fahişe damgasıyla lekele
mek için nasıl kul l anıldığını hepimiz bil iyoruz. Sanki her kadın; özelli kle de
genç ve/veya bağımsız kadınlar beraberlerinde karanl ı k bir 'orta malı fahi
şe' etiketi taşıyormuş ve bu etiket şiddet yüklü bir suçun kurbanı n ı caniye
çeviriyormuş gibidir. Gerçekte ise pol is, hukuk sistemi ve genelde erkekler
kimin fahişe olup kimin olmadığının tanımını kendi amaçlarına göre yaptık
larından, h içbir kadın bu suçlamalardan uzak değildir. Her kadın herhangi
bir zamanda 'fahişe' olarak damgalanıp erkeklerin şiddetiyle karşı karşıya
kalabııir. Margo St. J ames şöyle gözlemlemektedi r:
Odaya girdikleri andan itibaren her şey size bağlıdır. Ne kadar ka
lacaklarını belirleyecek olan sizin kumazlığınızdır. Ben onlara masa}
dan başlayarak arkasından her neyse, hepsi için en çok kırk dakika
veririm. O zamana kadar hiçbir şey becerememişlerse, paramı alır
ve ' kusura bakma, ' derim ... Yapsalar da yapmasalar da, sizin insa
fınıza kalmışlardır... Normalde masajın başlamasından işin bitmesi
ne yirmi dakika sürer.22
mamakta; bu d urumda da, yukardaki örnekte olduğu gibi , yetkil ilerin, bütün
bu çabaların bir zaman , emek ve vergi verenlerin parasının ziyanı olduğunu
kabu l etmekten başka yapacakları bir şey kalmamaktadır.
Fahişelerin açısından salon ve saunanın lehine bir diğer önemli faktör de
bu yerlerin şiddete karşı sağladığı korumadır. Kapal ı mekan, diğer kadınla
rın, yöneticilerin ve bazen de korumaların varlığı olası saldırganiara karşı
caydırıcı etki yaratmaktadır (ancak, bu tek tük manyakları engel lemez).
Dahası , fahişeler bu nispeten korunaklı ortamda genelde kendi talep ve ku
rallarına göre çalışıp geniş bir bağımsızlık da kazanabilmektedirler.
Amerikalı bir fahişe, 'Salonu aslında biz kızlar yönetiyor gibiyiz,' diye
anlatmaktadı r. 'Salon sahibi işi pek bilmiyordu. Sabahları biz daha i şe gel
meden uğrayıp hasılatı alıyord u . Onu pek ender görüyorduk. Kararların çoğu
kı deme göre, salonu işleten kızlar tarafından alınıyordu. , 2 4
i ş kurmak için gerekli sermaye çoğu zaman erkeklerde bulunduğu için ,
salon sahipleri hemen hemen her zaman erkeklerden oluşuyordu. Asl ında
çoğu salon sahibi fuhuş sektörünün yanısıra , diğer sektörlerde de yatı rım
ları bulunan sıradan işadamlarıydı . Ameri kalı sosyoıog Lewis Diana masaj
salonuyla yasal girişimleri ni finanse eden bir ikinci el otomobil satıcı sı ör
neğini anl atır. 25
Salonlarla saunaların son bir avantajı da, kamuoyu önünde göze batma
malandır. New York Times 1974'te şöyle bildiriyordu : ' Halk tarafından hoş
görüyle karşılanıyorlar. Seksin açıkça reklamını yapan, ama göze batmadan
sunan masaj salonları, genelde sokağın köşesinde duran birkaç sokak
kadınına oranla çok d aha az tepki toplamaktadır. , 26
Fahişelerin polisin taeizinden ve halkın tepkisinden kurtulmak için uygu
ladıkları bir başka yöntem de, otel ve motellerde çalışmaktır. Otel işi sokak
ta çalışmaktan daha güç olabilir; (özellikle de siyah kadınlar için) otelin
güvenlik görevlilerinin gözünden kaçmak olanaksız gibidir. Zaman zaman
çare, i ngiliz fahişe M ichelle'in anlattığı gibi , kendilerine sıcak bakan perso
nele rüşvet vermek olabil ir:
ABD'de motellerin çoğal masıyla birlikte otel işi azald ı. Fah işeler müşterile
riyle birlikte kolaylıkla motellerde oda tutabiliyorlardı. Amerikalı fahişe
1930'ların barları tipindeki yerlerde de kolayca iş bulabilmektedir. Büyük
otoyol larda bulunan kamyon konaklama yerleri dışardan normal lokanta gibi
görünseler de, menüde seks olunca uzun mesafe sürücülerini ve gezici işa
dam ları tarafı ndan pek tutulurlar. Yol üstü dinlenme yerlerinde de benzer bir
sistem uygu lanır. Arka tarafta ve üst kattaki odalarda seks ticareti yapılır ve
bunlar genelde en yakın kentten beş on mil uzakta oldukları ndan, genelde öğ
len ieri işadamlarıyla profesyonel yöneticilerden , akşamları da işçi sın ıfından
oluşan sürekli yerli müşterileri de vardır. Hem kamyon konaklama yerleri,
hem de dinlenme yerleri rahat ortamlardır ve koşu llar iddiasız; işler yavaştır.
Bu yerler de her zamanki gibi polise , politikacılara ve yetkili lere hem nakit,
hem de iş olarak haraç vererek kendileri ni koruyan yerli girişimcilere aittir.
Kuşkusuz yasalardan kaçmanın en iyi yolu telekız olarak çalışmaktır.
Telekızlar çağdaş seks sektörünün en seçkin leri ve en zengin müşterilere
hizmet veren, en çok kazanan işçileridir. Bazı kad ınlar kendi evlerinden ça
l ışıp özel dergilere ilan verirler; diğerleri komisyon karşılığı müşteri bulan
ajansıara yazı lırlar. Genelde iş yalnızca birkaç telekızın işlerini ayarlayan bir
kad ını telefonla aramaktan ibarettir, ancak bazı ajansıarın, iki randevu ara
sında kızları n birlikte dinlenebi lecekleri bir yerleri de vardır. Yine de, tüm bu
pırıltılı görünüme rağmen, telekızlar da ne erkeklerin şiddet gösterilerine,
ne de yasalara karşı karşı yüzde yüz korunuyor değillerdir. Öte yandan, bü
tün çekinceleri ve tehlikeleri bir yana, ' ister bir eskort servisi aracıl ığıyla,
ister kendi başlarına çalışsınlar, en bağımsız fahişeler; işte ve iş dışında
kendi yaşam larını en çok kontrol edebilenler, bu şeki lde çal ı şanlardır.' 28
Günümüzde seks ticaretinin yepyeni bir biçimi şirketlerin müşteri lerine
fahişe sağlamalarıdır. l'Jew York'lu bir işadamı şöyle açıklam aktad ır: 'Bu,
bir satın almacıyla samimi bir il işki kurabi lmenin bildiğim en hızlı yolu ... Ba
na ufak bir avantaj da sağlıyor; şantaj demiyelim ama, satın almacının bilin
çaltında bir baskı oluşturuyor. Bu benim el imde bir koz ol uyor ve satın
almacının eşinin önünde, isted iğim zaman ima edebiliyoru m . ' 29 Aşkta-ve iş
te her şey mübahtır.
Genelde kendileri de eski birer fahişe olan bazı kadınlar tanıdık fahişelere ev
lerinde oda kiralamakta; ya da genelev i şletmecil iği i le çocuk bakıcıhğını bir
arada yürütmektedirier, Zaman zaman eski bir fahişe geniş kapsamlı ticari
bir girişim olarak genelev i şletmeci l iğine soyunmaktadır. Yıllarca sektörde
çalıştıktan sonra biriktirdiği para i le Londra'nın sakin bir semtinde ki müsta
kil bir evde genelev açan 'yemek-fişli madam' Cynthia Payne bunlara örnek
tir. Cynthia'nın evi çok tutulmuş ve polisin baskınına uğrayana dek (araların
da travesti bir eski subayın da bUlunduğu) çeşitli ' sapıklar' için ikinci bir ev
haline gel miştir. Her zaman olduğu gibi , (bazıları tanınmış kşiler olan) müş
terilere dokunulmazken , Cynthia günah keçisi seçilmiş; ancak genelev işlet
meciliğinden suçlu bulunup kısa bir süre hapis yattıktan sonra diğer madam
ların izinden gidip anılarını yazarak deneyimlerini paraya çevirmeyi bilmiştir.
Bu anılar. Personal Services (Özel H izmetler) adıyla filme de çekilmiştir.
ingiltere'de daha olumsuz koşul larda çalışan genelevler de yok deği ldir:
Daireler 19. yy'daki apartman ve odaların yerini almış , Almanya'daki Eros Ev
leri 'nin yasadışı benzerleri olarak çalışmaktadırlar. Soho'da virane bir apart
manda bulunan daireler, Speedway Inn gibi yol üstü otellerini tasarlayanlar
la aynı kafada bir işletme tarafından, bir montaj bandı gibi düzenlenmişlerd i .
Seks ticaretinin tabu sayılan pek çok yönü gücünü hala korumaktadır.
Bunlardan belki de en di kkate değer olanı erkeklerin fahişeliğidir. çoğu bü
yük kentin sokaklarında müşteri arayan erkek fahişelere rastlanmakta ve
eşcinsel yayınların ilan sayfalarında , yalnız erkeklerin çal ıştığı masaj salo
nu ilanlarının yanısıra adları görülmektedir. New York'ta çoğu yirmi yaş civa
rında olan erkek fahişeler sokaklarda ve eşcinsel barlarında çalışmakta,
şık yerlerde toplanıp kadın meslektaşlarından biraz fazla ücret istemekte
dirler. Bunlar, müşteri pozundaki polislere pek kolay hedef olurlar. Fran
sa'da erkek fahişeler müşteri leriyle bağlantı kurmak için (telefon ağıyla
bağlantılı) bilgisayarlı Minitel biıgi sisteminden yararlanırlar. Bunların müş-
Tehlike Altındaki Kadınlar: Fuhuşun Bugünü 281
l
Erkek fuhuş sektörünün tarihin derinli klerinden beri varlığını sürdüren bir
kısmı da travesti ticaretidir. Ancak, bu gü nümüzde yepyeni bir görünüm ka
zanmış; cerrahi ve hormonal tekniklerin de yardım ıyla erkekleri fiziksel ola
rak kad ına döndürmek (ve daha ender ol arak tersi) olası kılınmıştır. Bir
araştırmaya göre 40 erkek dönmelerin (transseksüel) yarıya yakınının,
hatırı sayılır miktardaki tıbbi giderlerini karşılayabil mek için yaşamlarının bir
döneminde fuhuş yapmış oldukları tahmin edilmektedir. Bu dönme fahi şe
leri kad ı n meslektaşlarından ayırmanın tek yolu genelde, bunların daha gös
terişli giyinip müşteri aramal arıdır. Bernard Cohen New York 'lu dönmelerin
hem giyim, hem de davranış biçimi olarak daha abartılı; olası müşterilere
karşı da kadınlara oran la çok daha atak olduklarını anlatır. Bazı dönmeler
sokakta hormonla geliştirilmiş göğüslerini açarak yürümekte , başkaları ara
ba camlarından içeri uzanıp sürücülerin cinsel organlarını ellemektedirler.
Görünüşe göre seks ticareti pazarının büyümeye açık en son alanı, kadın
müşteri lere erkek fahişe sağlanm ası olm aktad ır. Öte yandan, bu ticareti n
normal sektörün boyutları na erişmesi için önünde daha çok yol vardır. Fahi
şelerin Kanada'lı eylemcilerinden Valerie Scott ile Peggy Mi ller şöyle
demektedirler:
Kadınlar daha büyük parasal güce eriştikçe, gittikçe daha çok sayı
da kadın, eskort servislerini aramaktadı r. Halen rehberde kadınlar
için ilan veren bir-iki eskort ajansı vardır. Sorun para; paralarının 01-
mamasıdır. Bu bir yana, (kadı nlar) henüz kendi kendilerine bu gerek
sinme için izin vermeyi öğrenmemişlerdir. Kendi şehvani amaçları için
birini çağırmanın yanlış olmadığını nasıl söyleyeceklerini bi lmezler. 41
282 BATI TARlHlNDE FAHtŞELER
Orta sınıftan çok sayıda erkek hala seks sektörünü kullansa da, son
araştır'11alara göre, önceki yüzyıllard a işçi sınıfından gelen müşterilerin
sayısı azalmıştır. Çağdaş fahişeler işçi sınıfından müşterilerin artık azınlık
ta kaldıklarını ve gelenlerin %70'den fazlasının orta sınıftan , orta yaşta,
beyaz, evli meslek sahipleri olduğunu bildirmektedirler. Bu. sektörün her
bölümü için geçerlidir: Eski bir i ngiliz fahişesi olan Chloe şöyle vurgulamak-
284 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
Özel hizmetler vermek açıkça beceri ister. Dikkatli ve kararlı olmanın ya
nısıra, hayaıgücüne dayalı bir de uzmanlık gerekir. Her zaman pek tutulan
bir mizansende müşteri öfkel i (ve gittikçe despot) bir öğretmen, hemşire,
'analık' ya da dadı tarafından cezalandırılır. Fransa'da çalışan bir Alman
fahişe, müşterilerine Almanca hakaret ederek aldığı parayı i ki misline çıkar
tabildigini keşfetti. Dogal olarak, bu onun işini pek kolaylaştırdı: Yalnzca
ana dilinde küfretmekle kalmıyor, müşterileri ne dedigini anlamadıkl arın
dan, hayal gücünü çalıştırmaya gerek görmeyip alışveriş l isteleri , yemek
tarifieri gibi aklına gelen her şeyi sıralıyordu . . .
Kraliçe Lash daha sonra bu gibi lere zalimce davranmayı bir meslek hali
ne getirdi ve gittikçe daha gelişmiş -ve bil imsel- bir teknik edindi:
Dayaklar özel ve ileri bir masaj seansı gibidir. Nefis bir şekilde,
sanki amaç eratik tahrik değil de cezaymış gibi , sert bir dayağa ka
dar şiddetlenirler. Hafif ve hızlı darbelerle başlamak, kanı o böıgeye
hücum ettirip daha sonraki zedelenmeleri azaltacaktır. Acı zevke
baskın geldiğinde kürkler ve tüyler kullanılarak tahrik edilir ve so
nunda , genelde anında orgazma yol açan bir doruğa ulaşılır. . .
Deneyimli bir elin acı i l e zevki birleştirebilmesinin nedeni , her iki
duygunun da beynin aynı böıgesinden kaynaklanmasıdır. insan he
yecanlanınca . . . endorfin saıgılanır. Bu , bedenin sağladığı doğal bir
uyuşturucudur. işin püf noktası gereksiz hasar vermeden , endorfin
leri saıgılatacak kadar acı ve/veya korku çektirebilmektir. 52
Damgalanmaktan Kurtulmak:
Günümüz Fahişeleri ve
Bir Hareketin Doğuşu
Batı toplumlarında fuhuş konusunda yepyeni bir veri de ırktır. 20. yy,
ABD 'deki siyahların, güneyden ülkenin her tarafına göç etmelerine tanık ol
muş; bunlara özel likle Orta ve Güney Amerika'dan gelen latin kökenl iler
katılmıştır. Avrupa'da da eski sömürgelerden büyük kentlere büyük bir göç
daıgası yaşanmıştır. Bu insanlar batı yaşamının bütün alanlarında olduğu gi
b i , fUhuş alanında da iki misl i ezilmektedirler. Batı toplumu, göçmenleri (ya
n i , beyaz olmayanları) ekonominin en düşük ücretli sektörlerine ittiğinden.
ırksal ezi lmişliğe bir de sınıfsal ezilmişlik eklenmektedir. Fahişe nüfusu için
de beyaz olmayan kadınlar sokaklarda ve masaj salonlarında yoğunlaşmıştır.
Pazarın üst ucuna doğru gittikçe renkli ırklar daha az görül mekte, ancak her
tarafta işçi sınıfından beyaz kadı nlar yine de çoğunluğu oluşturmaktadı rlar.
B u nedenle siyah kadınlar sokaklarda pek az görüldüklerinden fahişe ola
rak özellikle göze çarpmakta, ve bunun sonucu hem kad ı n , hem renkli,
hem işçi ve hem de fahişelerin en alt sınıfı olan sokak kadınları olarak bir
kaç damgayla birden damgalanmaktadırlar. Öte yandan, fazlasıyla göze
çarpmaları sonucunda, fahişeler arasında siyah kadınların fazlalıkta olduğu
izlenimini edinmek yanlıştır. Örneğin ADB 'de siyahların toplam nüfusun
%ll' ini oluşturmalarına karş ı n , fahişelerin %94' ü beyazdır. 2
Kadınları fuhuş sektörüne iten güçler her zamankiyle aynı olup; para ile
çalışma koşulları başlıca kaygıl ardır. Fahişeleri n , hala bir günde namuslu
bir işten, bir haftada alacaklarının fazlasını kazanabilmeleri düzeni değiş
memiştir ve bütün sektörlerde kadınların aldığı ücretlerin erkeklere ödenen
Ierin ü çte ikisinden az olduğu gerçeği de varlığın ı sürdürmektedir. lewis
Dian a ' n ın incelemesinde, öğretmenlik gibi mesleklerde çalışmış fahişele
rin yanısıra her zamanki d ü ş ü k ücretli i şler de ele alınmakta; yine de şu
sonuca varılmaktadır: 'Görün e n şu ki. . . bütün örnekler içinde fahişeli k yap
sa gelirini arttıramayacak tek bir kadı n bile yoktu. ' 3
Günümüzde, en azından Batıda. kadınları fuh u ş sektörüne iten mutlaka
amansız bir yoksulluk değildir. çoğu fahişe seçimini yapmadan önce biraz
bakınır. Diana Amerika'daki kamyon uğrakların ı n birinde çalışan bir fahişe
yi seks sektöründe çalı şma kararı ile i ıgili sorgulamıştır:
Winick i le Kinsie'nin sözünü ettikleri bir başka fahişe de, işçi sınıfından ka
dınları n emekleri karşılığı aldıkları düşük ücretleri ve bağımlıl ıklarını reddeder:
Bernard Cohen New York'ta görüştüğü Porto Riko ' l u fahişelerin ' işlerine
yönelik olağanüstü olumlu yaklaşımları ' karşısında şaşırmıştı : 18 ile 23
yaş arasındaki kadınların hepsi 'çocuklarına bakmaya yetecek kadar paza
ra kazanabi lecekleri tek iş olduğu için , 7 fuhuş sektörüne girmişlerd i .
Winick ile Kinsie ' n i n anlattıkları bir başka fahişe bu konuyu daha da açar:
'Alabildiğimi alıyorum. Bunu yapmak için büyük bir nedenim var; benim her
şeyim olan küçük kızım. Onu yetiştirmek için para gerekiyor. Onun her şeyin
en iyis ine sahip olmasını i stiyorum. Kocamdan boşandım ve kızıma tek ku
ruş nafaka ödemiyor. '8
Yasmin de bu yaklaşımı onaylamaktadır: ' Kızım benim hayatımda bir numa
radır. .. Ben her ne kadar kendim için güzel şeyler istesem de, onun için en
iyisini isterim. işten eve, kızıma dönmeyi , ona annelik etmeyi, onunla oyun
oynamayı, ona yemek pişirmeyi ve evimi derli toplu tutmayı çOk seviyorum.' 9
i ngi l iz Fahişeler Topluluğu 1980'de çal ışan fahişeler arasında yaptığı bir
araştırmada %70'ten fazlasının bekar anneler olduğunu saptamıştır. B u ,
erkek egemen görüşe göre kadınların ya fahişe, y a da iyi anneler olarak iki
ye ayrı lmasının fuhuş konusundaki en büyük yalanlardan biri olduğunu açık
ça göstermektedir. Bir yandan da, fahişelere karşı kullanılan ve onları
anneliğe uygun görmeyip çOCU klarını bakım altına aldıran yasaların acıma
sızlığını da ortaya sermektedir.
Anita'nın Soho'daki dairelerde çalışmaya devam etme kararı fahişelerin
Damgalanmaktan Kurtulmak 291
Orta sınıftan kadınl arda da, işçi sınıfından hemcinslerinde olduğu gibi, eği
timlerine devam etmek, ya da bir iş kurmak dışında, çocuklarına 'her şeyin
en iyisini' vermek arzusu da ağır basmaktadır. Eski bir masaj salonu çalışa
nı olan Tracy Leah Landi s ,arkadaşı ve meslektaşı Colleen için şöyle yazar:
iki oğlu vard ı . En büyüğü kocasının ilk evli l iğinden olmaydı ama, onu hep
kendi oğlu olarak kabu l etmişti. Col leen ai lesine kentin banl iyölerinden bi
rinde büyü k bir ev sağlamıştı. Bütün güzel şeylere sahipti ; kocaman bir buz
dolabı, iki otomobillik bir garaj ı , treyler üstünde kocaman bir teknesi ve
evin önünde de bir çift otomobili vardı. Oturma odası aile için kocaman bir
toplanma yeriyd i ; kapının yanında büyük bir akvaryum ve şöminenin yanın
da da güzel bir renkli TV duruyord u . 12
Bir başka Amerikalı kadın olan Sunny Carter kistik fibrosis hastası olan
292 BATI TARiHINDE FAHIŞELER
Elimde 100 dolarlık banknot, yatağın üstünde oturdum. Bana bahşiş bi
le vermişti. O kadar kolayd ı . Sözcüğün tam anlamıyla gelmesiyle gitmesi bir
olmuştu ve yirmi dakika içinde 100 dolar kazanmıştım .
Banyoya gidip aynaya baktım . Farklı görünmüyordum; Tanrı aşkına, bir fır
sat yakalamıştım ve bunun bilincindeydim.
Sunny'ninki özel bir durum olmakla birlikte, yine de fahişe annelerin ço
cuklarına gösterdikleri sevgiyle i ıginin eşsiz bir örneğidir: ' H içbir ahlak poli
si ya da Özel Ekip annelerin, çocu klarını sevip bakmalarını, onlar için daha
iyi bir yaşam arzu lama larını engelleyemez . . . Devletler kadınlara doğru dü-
Damgalanmaktan Kurtulmak 293
be olmaktad ır. Aslında bütün görkemiyle penise hiç kimsenin karşı koya
maması gerekir (William Acton 19.' yy'da başka iddiaların yanısıra, bunu
da öne sürmüştür). Bu neden le, her gün onun becerileriyle karşı karşıya
olan fahişelerin her seferinde zevkten kendilerinden geçmeleri gerekir. Bu
kal ı n kafalı lar, seksin fahişeler için bir eğlence değil , yalnızca bir iş olduğu
gerçeğini görememektedirler. Gerçekte fahişeler işleriyle zevklerini birbirin
den ayırıp, kendi cinsel tepki lerini özel yaşamlarında birlikte olmak istedik
leri erkek ya da kadınlara saklarlar. Öte yandan psikoanalizciler , fahişele
rin tepkisizliğini müşteri lerine frijitl ik olarak açıklamayı sürdürürler.
Yine frijitli k iddiasının gerisinde kadın cinselliğinin hayaleti durmakta; bu
erkek açısından bir tehdit unsuru , ya da Freud ' cu terimle, ' hadım edic i ' ka
bul edilmektedir. Bildiğimiz gibi , ataerki l erkekler kadınların özgürleşmiş
cinsell iğinden çekinirler. Bu nedenle, cinsel açıdan erkeklerden bağımsız
oluşu fazlasıyla göze çarpan fahişe, bu tehlikeli cinselliğin bir numaralı
hedefi olarak sunulur. Bu neden le, uzmanların söyledikleri bazı açılardan
çok i lginç olup, bizlere erkek patolojisi ile i ıgili bazı çok ilginç ipuçları ver
mektedir. Bu erkekler, fahişelerin hepsi 'frijit' olduklarından bunlardan
korkacak bir şey olmadığını söyleyerek kendi içlerini rahatlatmakla birlikte,
bir yandan da 'toplu hadım ed ilme' hayalleri işin içyüzünü açığa çıkarır ve
gerçek korkularını sergiler: Kadı n lar asl ında cinselliği olan yaratıklardır ve
bu cinsellik de özgürl üğe doğru bir evrim içindedir.
Öte yandan, gerçek dünyada fahişeler de diğer insan grupları gibi, kesin
basmakalıplar içine sığdırı lamazlar. Kişili kleri ve cinsellikleri her kadında
olduğu gibi çeşitlidir. Winick ile Kinsie de psikoanalitik görüşlere değer ver
mekle birl i kte, 'günümüzde fahişeleri n , fahişe olmayanlara göre daha
sorunlu kişil ikleri, ya da geçmişleri olduğunu doğrulayacak hiçbir kanıt bu
l unmadığınl , 16 kabul etmektedirler. Lewis Diana da yaptığı araştırmalardan
şu sonuca varmaktadır: ' Fahişenin özel bir kişi lik tipi , ya da profil i bul undu
ğu söylenemez. , 17 Bir başka deyişle, fahişelerin geçmişi ve kişilikleri diğer
kadınlardan pek farklı deği ldir. Belli kalı plara sokmak asl ında fahişe dam
gasının ayrı lmaz bir unsuru olup, günümüzde de 19. yy'da taşıdığı amacı
taşımaktadır: Fahişeleri anormal ve sapkın olarak niteleyip onlara yönelik
baskıyı arttırmak ve haklı göstermek.
Fahişe kalıbının 20. yy'a özgü yeni bir özelliği ise 'esrarkeş-fahişe' tipidir.
Kuşkusuz her sektörde olduğu gibi , seks sektöründe çalışan bağımlılar da
vardır; ancak bunların sayısı genelde sanıldığı kadar fazla deği ldir. Priscilla
Alexander şöyle der: ' Fuhuş hem fiziksel , hem de duygusal açılardan ağır
iştir. Bu nedenle, işi kolaylaştırmak üzere fahişelerin önemli bir oran ının şu
veya bu uyuşturucuyu kullanırlar. , 18
Damgalanmaktan Kurtulmak 295
Öte yandan, 'tipik' bir fah işenin eroin bagımlısı oldugu sonucuna varmak
da yanlış olacaktır: 'Toplumda uyuşturucu kullanımının ne kadar yaygın ol
dugu düşünülecek olursa, bagı m l ı fahişelerin oranıyla diger bagımlıların
oranı arasında büyük fark oldugunu sanmıyoruz. , 19
Lewis Diana'nın araştırması d a bu görüşü dogrular n iteliktedir. Diana,
(19SS'te) fahişeler arasında e n tutulan uyuşturucunun marihuana; sonra
sırasıyla a lkol , amfetaminler ve sakinleştiriciler oldugunu saptamıştır. Bu,
genel olarak ABD toplumu içinde en çok kullanı lan uyuşturucuları yansıt
maktadır. Örnek grubunun yalnızca %4'ü eroin, %2'si kokain kul lanmakta
dır. Son yıllarda fuhuşa yönelen bagımh kadınların (özell ikle de yetişme
çagındakilerin) sayısında gözle görü lür bir artış olmuşsa da, bunlar hala
medyadaki korku h ikayelerinin abarttıg, küçük bir azınlıktır. Genelde bunlar
cironun en yüksek oldugu ve en basit seksin yapıldıgı sokakta çalışmakta:
uyuşturucu a lışkanlıklarını beslerneye yetecek kadar büyük miktarda para
yı kazanabilecekleri tek iş oldugundan da , fuhuşa yönelmektedirler.
Fuhuşun kendisi uyuşturucu bagımlılıgının ne nedeni , ne de bir sonucudur.
Asl ında uyuşturucu bagımlıııgı tıpkı toplumun diger kesimlerinde oldugu gibi,
fUhuş sektöründe de sorunlar yaratmaktadır. Bagıml ilar ciroyu arttırmak için
fiyat kırmakta ve başka fahişelerin reddettigi seks türlerini teklif etmektedir
ler. ' Esrarkeş-fahişe ' imgesi, toplumun uyuşturucu bagımlıııgının kötülükleri
konusunda fahişeleri suçlayarak, fuhuş konusundaki -her zamanki gibi
ekonomik olan- temel gerçekleri gizleme girişiminin bir başka biçimidir.
Geçtigimiz on yılda, fahişelerin beli rl i kalıplara sokularak günah keçisi gi
bi kullanılmalarının bir başka örnegi de AIDS konusundaki tartışmalar ol
muştur. Frengi artık eskisi gibi bir öcü olmadıgrndan, AIDS' in aniden sahne
ye çı kışı ve heteroseksüel toplum içi nde yayı lmasıyla ahlakçı sagcılara gün
dogmuş; cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıkların yayıl masından tek başına so
rumlu gösterilen 'pis fahişeyle' iıgili eski masallar yeniden canlandırılmıştır.
Öte yandan, fah işeler c in sel ilişkiyle bulaşan bütün h asta lı klar konusun
da en ön cephede oldukları için, daha AIDS tanımlanmadan çok önceden
'güvenli seks' yapmaya başl amışlardır. O zamandan beri yalnızca daha da
d ikkatli olmaya başladılar. Polisin suç ölçüsünde sorumsuzca davranarak,
tutukladıgı fahişelerin üstünde buldugu prezervatiflere kanıt olarak kullan
mak üzere el koymasına ragmen, güvenli sekse önem verenler arasında
sokak kadınları d a vardır. Amerikalı eski fahişe eylemci Gloria Lockett,
pol isin otomobilini durdurup arad ı ktan sonra, kendisine yönel ik davranış
larını şöyle anlatır:
Prezervatifleri buldular. 'Oh, burada ne varmış bakalım?' dediler. Her bir
prezervatifi paketinden çıkartıp çakıyla teker teker deldiler. Güldüler, sonra
memurlardan biri, 'Şimdi git, kullan bunları , ' dedi:
BATI TARIHiNDE
Fahişeler arasında ci nsel ilişkiyle bulaşan hastalıkl arın oranı. her zaman
kendi yaş gru pları ndaki genel nüfusa göre çOk daha düşük olmuştur. Aslın
da, özellikle sokaklarda çalışan çoğu kadın fahişenin on sekiz i le yirmi beş
yaşları arasında oldukları düşünülecek olursa, bu fark daha da büyümekte
dir. Fahişelerdeki cinsel i lişkiyle bulaşan hastalık oranı %5 ' ken, üniversite
kampüsleri nde bu oran %25 civarındadır.23
Priscilla Alexander fuhuş ve AIDS bulaşması konulu çok güzel bir yazısın
da şu gözlemle durumu açıklığa kavuşturmaktadır: ' Fahişeler müşterilerine
AIDS virüsü bulaştırıyor olsalardı . AIDS ' l i beyaz, heteroseksüel erkeklerin
sayısı istatistiklerin gösterdiğinden çok daha fazla olurd u . ' Herhangi bir so
kak kadını yılda ortalama 1500 kişiye hizmet verdiği ve kadından-erkeğe
bulaşma oranının tahminen %20 Olduğu düşünülürse, New York'taki
20,000 fahişenin yalnızca %5' i bile AIDS ' l i olsayd ı , müşterileri arasında
300.000 AIDS vakasının görüleceği ortadadır. 'Öte yandan, AIDS tanısı ko
nan yalnızca 70 erkek, fahişelerle ilişkiye girmiş olmayı tek ris k faktörü
göstermişlerdir. . . H astalığın nasıl bulaştığının izi sürüldüğünde, fahişeyle
Damgalanmaktan Kurtulmak 297
,
i lişkiden AIDS kapan tek bir örnek bile beıgelenernemiştir. 24
Daha AIDS virüsü sahneye ç ıkmadan önce bile fah i şeler prezervatif kul
l anıyorlard ı . Bunda amaç yalnızca c insel ilişkiyle bulaşan hastalıklara karşı
korunmak de�iI ; aynı zamanda da müşteriyle kendileri arasından bir engel
oluşturmaktl . Margo St James şöyle gözlemlemektedir: 'Prezervatifler mah
rem iyet için kullanılır . . . fahişelerin işi e�lenceden ayırma yolu budur. ' 25
Aslında , sa�l ık konusunda e�itim görmesi gereken fahişe de�i l , müşteri
dir. Erkekler fahişelerden korunmasız seks istemekte , yalvarmakta, rüşvet
vermekte d i renmektedirler. Fahişe arkadaşlarımdan biri şöyle demiştir:
' Beni hep hayrete düşüren , bunların e�itimli erkekler olması; eşlerinin ve
çocuklarını n bulunmasıdır. Ortalıkta AIDS var ve bunlar hala d i retiyorlar:
" E�er prezervatif kullanmazsan, sana şu kadar ödeyece�im . " Ve hala pre
zervatif kul l anmayı " şekeri ka�ıdını çıkartmadan yemeye" benzetip sızIanı
yorlar. " Bu erkekler budala. '
Fahişeleri birer hastalık taşıyıcısı olarak tanımlayan 19. yy kalıplarının
yeniden do�masıyla , kaçınılmaz olarak duyulmaya başlanan fuhuşun dü
zenlenmesi ça�rı ları artık bir yüzyıl önce oldu�u kada r geçersiZdir. AIDS'e
karşı alınacak önlemlerin, fahişelerin başlıca müşterileri olan beyaz, hete
roseksüel , orta sınıf erkeklerin bilinçlendirilmesine (ve sorumluluk kazandı
rıl masına) yöneltilmesi daha yerinde olacaktır.
•••
1960' Iarın köktencil iği Batı toplumunda azınlıkların örgütlü eylemcil iğine
bağlı yepyeni bir savaşımlar kuşağına yol açtı. ABD ile Güney Afrika'da si
yahları n , i rlanda'da Katoliklerin insan Hakları girişimleri ; öğrenci hareketle
ri; eşcinsel gururu kampanyaları hep insanların kendi kaderlerin i , bezgin
eski politik kurumların dışında ve kendi koşulları doğrultusunda etkileyebi-
Damgalanmaktan Kurtulmak 299
bilince sahip olmadıkl arını biliyoruz: 19. yy'daki erkek bilirkişiler bize yete
rince sık söylemişlerd i ! Ancak, M i l lett aykırı fahişelerden birini bizzat ele
alana dek silahlar çekilmez. Birdenbire yazıları 19. yy'ı n en şiddetli kadı n
düşmanı erkek bilim adamına yakışır bir kara kter saldırısına dönüşür ve
fahişelerden birini ' kibirl i nevrotikliği her ne kadar kentli bir telekızın kişisel
sapkınlığının paradigmatik bir göstergesi olsa da, herhangi bir mantığa
,
karşı duyarsızdır 32 şeklinde tanımlar. Kulağa tanıdık gelmiyor mu? Bu kon
feransın hiçbir yerinde fahişelerin kendi adlarına konuşmalarına izin veril
memiştir. Bunlar gibi 'feministler' varken . . .
Feminist düşüncede fuhuşu ortadan kaldı rm a saplantısı tekrar tekrar
belirir ve yetmişli yılların sonlarında pornografı-karşıtı hareketin güçlenme
sinin ardından özellikle geçerli k kazanır. Bu hareket büyük ölçüde atmışlı
yıllarda köktenci öğrenciler olan orta sınıf Amerikal ıların önderliğinde, aşırı
köktencVdevrimci bir hareket olarak meydana çıkmıştır. O halde, bunların
savlarının büyük bölümünün devrim , savaş, düşman , ve benzeri gönderme
lerle dolu olmasına şaşırmamak gerekir. Konuşmaları da şunun ya da bu
nun 'ortadan kaldırılması ' çağrılarıyla yüklüdür.
1980'de, Leeds 'de toplanan Kadına Yönelik şiddete Karşı Kadınlar kon
feransında Sheila Jeffreys , köktenci feministin seks sektörü hakkındaki
görüşlerini d i le getirir. Jeffreys tezine başlangıç olarak i ngiliz Fahişeler Top
luiuğu 'ndan ( ECP) kadınların fuhuş sektörüne girmekteki amaçları konulu
bir alıntı i le başlar:
. . . Bizi fuhuşa yoksulluk zorluyor, ama aynı zamanda fuhuş aracılığıyla
yoksullukla mücadele ediyoruz. Seks karşılığında para almak kadınlar için
kendi adlarına para kazanmanı n ve parasal açıdan erkeklerden bağımsız
olmanın pek az yolundan biridir. Bu, yaşamlarımızı daha çok kontrol edebil
menin ve ne tür i lişkileri hangi koşullar altında istediğimizi dayatabilmenin
de bir yoludur. 33
Jeffreys bu son derece akılcı ifadeyi , bunun ' bize fuhuşun neden varoldu
ğunu açıklama kta yardımcı olmayacağl , 34 gerekçeSiyle kestirip atmaktadı r.
Bir başka deyişle, örgütlü fahişelerin kendi deneyimlerine dayanarak söyle
d i kleri, bu köktenci feminist açısından hiçbir önem taşımamaktadır.
J effreys seks faktörü konusunda dışardaki pek çok gözlemcinin düştüğü
aynı dikkatsiz hatayı tekrarlayarak devam eder. Fahişeleri fuhuşla eşit tu
tar ve 'ödemenin kadını satın alınmış bir nesne durumuna indirgediğin i , 35
öne sürer. Aslında, satın alınan kadın deği l, sunduğu cinsel h izmetlerdir.
Böylel ikle fah işeleri susturduktan ve birer nesne h al ine indirgedikten
sonra, Jeffreys bize kendi düşüncelerinin meyveleri ni sunar. Erkekler, der,
fahişeleri 'değerli cinsel baskı silahlarını bilemek için' kullanmaktadırlar.
Damgalanmaktao Kurtulmak 301
ça profesyonel demektir. ' ) Margo mücadele edi p temyizde kazandı ama bir
kez olan olmuş ve fahişe olarak damgalanmıştı:
Kapıdaki kızların dışında herkes uyuyordu . Birdendire 'Pol is! Polis! ' diye
bağırdıklarını duyduk. Gel m işlerdi. Önde kırk kadar sivil memurdan ol uşan
ahlak polisi vardı. Arkadakiler gösteri teçhizatı içinde, üniformalı ve kaskıı
polislerdi. Kil iseyi basıp 'Çevreniz kuşatıldı , herkes hemen dışarı ' diye bağır·
dılar. Kalktım , çabucak elbisemi üstüme geçirdim. içeri girer girmez açıkça
önce Ulla i le Barbara 'nın icabına bakacaklarını söyled iler. Bu arada, her iki·
miz de kızları sakinleştirmeye çalışıyorduk. Hepimiz yerlerde oturuyorduk.
Sonra üstümüze atıldılar, saçlarımızdan tutup yerlerde sürüklediler, ben bir
kapıya tutundum. Hepimiz elimizden geldiği kadar direnmeye çalıştık. Ancak,
her birim ize karşı onlardan en az on kişi vard ı . Hepimizi tekme tokat mini
büslere sürüklediler. Beni tam anlamıyla kafa ü stü savurdular. Başımı sü
rücü koltuğuna vurdular. Dışarıda U Ua bana tutundu ve polisler onu saçların
dan tutup çektiler. Acımasızca başına başına vurdular. Bayılıp yere düştü. 43
haber verdiğini öğrenmişti. Yaşlı kadın bunu duyunca kendini kaybetmi şti.
Sonra Sosyal Hizmet Görevlileri gelip altı yaşındaki torununun önünde ka
dına, artık çocuk bakamayacak kadar yaşlı olduğunu ve çocuğun el inden
alınıp bakımevine verileceğini bildirmişlerd i . Oğlan anneannesine kendisini
alıp götürmelerine izin vermemesi için yalvarmıştı . Sonra da astım krizi ge
çirip hastaneye kaldırılmıştı.
Sanığın başı da dertteydi . Pol is, birlikte yaşadığı erkek arkadaşını pezeven
lik suçuyla tutuklamak için evini gözetl iyordu ve sonunda da yakalamışlardl. 45
Fahişelerin i şgalini anlatmak üzere bir kez daha dünya bas ı n ı toplandı ve
televizyoncuların gösterdiği iıgi , olayın ülke çapında etki uyand ırmasını sağ
ladı. Halk fahişelere sempatiyle bakıyord u : Yiyecek ve içecek getiriyorlar;
d iğer kırmızı fener mahallelerinden de fah i şeler geliyord u . Bir noktada mes
lek içi dayanı şmayı göstermek amacıyla, Londranın dörtbir yanından gelen
fahişeler de kil isenin içindeki kadınlar gibi siyah maskeler taktıl ar. Feminist
gruplardan hiçbir destek gelmemesi dikkat çekerken, yalnızca Grrenham
Common 'dan bazı kadınlar işgal süresince fahişelere katıldıl ar.
Medyanın iıgisinin kamuoyunda yol açtığı yoğun sempatiyle, kad ınlar
güç l ü konumlarından yararlanıp aci l isteklerinin yerine gelmesi için yetki l i-
_________ D=
=-am
=.:JöL =n.:..:m
ga::c..la =.:: ail.tllll f{_urtulmak 307
lere baskı yaptı l ar. Bunlar polis ve milletvekil leriyle toplantılar yapı lmas ı ,
bağımsız bir gözlemcinin , polisin King's Cross'taki uygul amalarını denetle
me si ve yerel toplu konut i le sosyal h izmetler daire lerinde fuhuşu bırakmak
isteyen kadınlara yardımcı olacak yetkililerin atanmasıydı. işgal in on i kinci
günü olan 29 Ekım'de, Camden Belediyesi bir gözlemci görevlendlrmeyi
kabul etti ve ECP'nin d iğer isteklerinin de yerıne getirileceğine söz verdi. Bu
ödünler örgütlü fahişe hareketleri için yaşamsal önem taşıyan örneklerd i ;
ve uzun dönemde zaferin kaçınılmaz olduğunu gösteriyorlardı.
COYOTE , Fransız Fahişeler Topluluğu ve ECP 1970 ' Ierden bu yana dün
yanın dörtbir yanında kurulan pek çok fahişe örgütünden yalnızca üçüdür.
ABD'de New York Fahişeler Topl uluğu (NYP), bir grup s iyah seks işçisi ile
başka s iyah eylemci tarafından ECP'ye kardeş örgüt olarak 1979'da kurul
du. Bir yıl sonra değişik ırkıardan üyelerle ülke çapında bir ağ olan U SPROS
şeklinde dönüştüler. U SPROS, COYOTE ve PONY ( New York Fahişeleri) ile
birl i kte fahişe hakları için çok çal ıştı, polis gözlem ekipleri kurdu, LAW'u
örnek alan bir hukuk danışmanlığı oluşturdu , bir d izi Amerikan kentinde
fahişe karşıtı intikamcı larla mücadeleye başladı ve seri katillere yönelik kı
namalarını ulusl ararası bir düzeye taşıdı .
Sın ırın kuzeyinde, Kanada'da da b i r Fahişelerin Güvenliği Birliği (ASP)
bulunmaktadı r. Bunlar yakın zamanda POWER adını aldı lar ve özel likle
Vancouver'de etkinlik gösteri p, 1982'de bu kentte i lk Fah işelerin Gururu
yürüyüşünü düzenlediler. 1984'te, fahişeleri Vancouver' in batı yakasından
kovan bir kararname sonrasında fahişelere yönelik ş iddet olaylarının artma
sıyla, ASP bir kiliseyl i şgal etti .
Kanada'da ul usal bir örgüt bulunmaktadır. Kanada Fahişe Hakları Örgütü
CORP da COYOTE gib i , özel likle toplumun geri kalan kısmıyla diyaloğu
güçlendirmek için çalışm aktadır. CORP bu amaçla yakın zamanda feminist
lerle ı şbirliği yaparak Pornografi ve Fuhuş Politikası konulu bır konferans
düzenlemiş; iki kadın grubu arasındaki görüşmeler genelde çok hararetli
geçse de konferans, en azından iki kadın grubu arasında gerçek bir diyalo
ğun başlamasının somut bir beli rtisi olarak büyük başarı kazanmıştır.
1987 ' de de Kanada'da seks ticaretinin yasadışılığına son vermek amacıy
l a , Fuhuşla i ıgili Yasaları Reddetme Amaçlı Vatandaş Örgütü kurulmuştur.
Avusturalya'da (Fransa, i ngi ltere ve ABD'deki meslektaşlarından esinle
nen) fah i şeler 1983'te Avusturalya Fahişeler ToplUluğunu kurdular. O gün
den bu yana, fahişelerin ticaretini engellediği için Sydney Belediyesini mah
kemeye vermek, pOlisin YOlsuzluğunu gündeme getirmek, seks i şçilerini
taciz eden yerel gruplara karşı harekete geçmek, yasadışı tutuklamalar
sonrasında savunma yapmak ve son olarak da , seks sektörüne yönel i k hü-
308 BATI TARIHINDE FAHIŞELER
SONSÖZ
, i '
1Ieriye :Doğru
'
'Birleşmiş Mıllet/erin yaptığı Istatistiklere göre, dünyadaki Işlerin üçte Ikisini
yapap kadtnlartn gelirlerIn yüzde onunu almalart ve dünyadaki değerlerIn yüzde
birIne sahip ()Imalart fl.lhuş konusundaki temel gerçeği dile getirmektedir.
Erkeklerin en az iki misli çalışah kadtnıar çok daha az gelir ş'ağlamaktadtrlar.
'
, Bu nedenle erkekler �/ıcı; bizler satıcıyız. ,1
Her şeyden önce, Steve Roberts'ın bu kitaba harcadığı büyük emeğe ve dört yıl süren
araştırmalarına teşekkür ederim. Annem ve babam Uty ile George Greenwood' a sevgi ve
destekleri için; kayınvalidem ve kayınpederim Helen i le Geoff Roberts'in tüm yardımları
na ve bu arada çalışmam için yer göstermelerine özellikle teşekkür ederim. Arkadaşla
rım Helen Hymans, John Cummins ve Susanne Kappeler'e araştırma konusundaki
yardımlarından ötürü; Harper Coll i ns'teki editörlerim Richard Johnson ile Betty Palmer'a
metin üzerindeki titiz, iyi n i yetli ve hevesli çalışmalarından ötürü; çileli menajerim
Barbara Levy'ye de bana gösterdiği sabır ve güvenden ötürü teşekkürlerimi sunarım. Ay
rıca Lloyds Bank, Norwich'te görev yapan bir dizi son derece anlayışlı banka müdürüne
ve son olarak da, (erotik ve edebi) tüm sanatlar konusundaki sevgil i , sadık destekçim
Frank W., ya da diğer adıyla 'Henry'ye teşekkür ederim. Onun maddi desteği olmasaydı,
gerçek anlamda tökezlerdim.
Bunun gibi geniş kapsamlı bir çalışma kaçınılmaz olarak pek çok araçtırmacı ve yazarın
eserlerine dayanır. Çalışmalarından özellikle yararlandığım yazarlar arasında Femando
Henriques, E.J. Burford ve diğerleri bulunmaktadır; ancak konunun son zamanlardaki araş
tırmacılarına, özellikle de Leah Lydia Otis, Jill Harsin, Mary Gibson, Judith Walkowitz, Ruth
Rosen ve Jess Wells'e teşekkür borçluyum. Hepsi de fahişelere gizli geçmişlerini geri ver
me konusunda büyük çabalar harcamışlardır. Açıkça ortaya çıkıp fahişelerin hakları için
mücadele etme cesaretini gösteren ilk kişi olan Margo St. James'e de teşekkür etmeliyiz.
NICKlE ROBERTS, Lancashire'da dokumacı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. On beş yaşın
da okulu terk etti. Fabrikalarda çalıştı, garsonluk yaptı. Londra, Fransa, italya, Portekiz ve
Tunus'a giderek, buralarda dans etti. 1972'de Soho'ya geldi ve striptizci-dansçı olarak ça
lıştı. Sahne adları Bonnie de Ville ve Fanny Fatale'di. 1980'lerde Time Out, Spare Rib, the
New Statesman ve Cosmopolitan dergilerinde yazılar yazmaya başladı. i lk kitabı , The Front
Line: Women in the Sex Industry Speak (Ö n cephe: Seks Endüstrisindeki Kadınlar Konu
şuyor) 1986'da yayınlandı.
Notlar
Bölüm 11: Eski Dünya, Yeni Dünya: 19. Yüzyılda iki Kıtada Fuhuş
1. Alt. Rosen 66. 6. Alt. H I I I 15-16.
2. Alt. H III 135 . 7. Chesney 404.
3. AGE. , 1 7 1 . 8. Alt. H I I I 166.
4. Alt. Rude 176. 9. Chesney 366.
5. Gouges iii. 10. Alt. H I I I 167.
320 Notw
Acton , William: Prostitution, Considered in its Moral, Social and Sanitary Aspects,
Londra 1857.
Adlard, John (ed.): The Debt to Pleasure, Londra 1974.
Mler, Laure: La Vie quotidienne dans les maisons closes 1830-1 930, Paris 1990.
Anderson, Perry: Passages from Antiquity to Feudalism, Londra 1974.
- Lineages of the Absolutist State, Londra 1974.
Aron, J-P. : Miserable et glorieuse: la femme du XiX si�cle, Paris 1980.
Atkins, John: Sex in Literature, 3 cilt, Londra 1970-78.
Ballhatehet, Kenneth: Race, Sex and Class under the Raj: Imperial Attitudes and Policies
and their Crities 1 793-1 905, Londra 1980.
Balsdon, J.V.P.D.: Life and Leisure in Aneient Rome. Londra 1969.
- Roman Women, their History and Hab/ts, Londra 1974.
Beauvoir, Simone de: The Second Sex, Harmondsworth 197 2 .
Beli, Laurie (ed.): Good Girls/Bad Gir/s: Sex Trade Workers and Feminists Face to Face,
T oronto 1987.
Bellocq. E . J.: Storyville Portra/ts: Photographs from the New Orleans RedLight Distriet
cirea 1 912, New York 1970.
Bloch, Iwan: A History of English Sexual Mora/s, Londra 1936.
Blumenfeld, Simon: Jew Boy, Londra 1935.
Brassai (Gyula Helasz): The Secret Paris of the 1930s, New York 1976.
Braudel . Fernand: Capitalism and Material Ufe 1400-1800, 3 cilt, Londra 1973.
Bridenthal, Renate, and Koontz, Claudia (ed. ler): Becoming Visible: Women in European
History, Boston 1977.
Briffault, Robert: The Mothers. 3 cilt, Londra 1927.
Bristow, Edward J.: Vice and Vigilance: Purity Movements in Britain since 1 700, Londra
197 7 .
Brown, Wilmette: Black Women and the Peaee Movement, Londra 1983.
Kııyna!cça 32S
Bullough, Vern L. And Bonnie: The History of Prostitution, New York 1968.
- Sin, Siekness and Sanity, New York 197 7 .
Buonaventura, Wendy: Belly Daneing: The Serpent and the Sphinx, Londra 1976.
Burford, E. J.: Bawds and Lodgings: A History of the Bankside Brothels e. 1 00-19 75,
Londra 1976.
- The Orrible Synne: A Look at London Leehery from Roman to Cromwe/lian Times,
Londra 1973.
- Wits, Wenehers and Wantons: London 's Low-Life: Covent Garden in the 1Bth Century,
Londra 1986.
Caputi, Jane: The Age of Sex Crime, Londra 1988.
Cartledge, Sue, and Ryan, Joanna: Sex and Love, Londra 1984.
Castelot, Andr�: Madame du Bany, Paris 1989.
Chesney, Kellow: The Vietorian Underworld, Harmondsworth 1970.
Chester, Lewis, Leitch, David and Simpson, Colin: The Cleveland Street Aftair, Londra
1976.
Cleland, John: Fanny Hill, Memoirs of a Lady of Pleasure, Londra 1784/1989.
Cleugh, James: Love Loeked Out, Londra 1970.
Cohen, Bernard: Deviant Street Networks, Lexington 1980.
Coontz, Stephanie, and Henderson, Peta (ed.ler.): Women 's Work, Men 's Property:
Origins of Genderand Class. Londra 1986.
Corbin, Alain : Les Filles de noee: misere sexuelle et prostitution, Paris 1978.
Cordelier, Jeanne: The Life, Londra 1978.
Daniel, Mark: Jaek the Ripper, Harmondsworth 1988.
Defoe, Daniel: MolI Flanders, Londra 1722/Harmondsworth 1978, ed. Juliet MitchelL.
- Roxana. Londra 1724/Harmondsworth 1982.
Delacoste, Fr�d�rique, and Alexander, Priscilla (ed.ler.): Sex Work: Writings by Women
in the Sex Industry, San Francisco 1987.
Diana, Lewis: The Prostitute and her Client, Springfield 1985.
Dobb, Maurice: Studies in the Development of Capitalism, Londra 1946.
Dover, K. J . : Greek Homosexuality, Londra 1963.
Dumas (fi ls), Alexandre: La Dame aux eam�lias, Paris 1848/0xford 1986.
EI Saadawi , Nawal: The Hidden Faee of Eve: Women in the Arab World Londra 1980.
Elton, J. R . : Reformation Europe, Londra 1963.
English Collective of Prostitutes: A-Z for Working Girls-A Guide to the Rules of the Game,
Londra (tarih yok)
Enloe, Cynthia: does Khaki Become You ? The Militarisation of Women 's Lives, Londra
1988.
Evans, Hilary: Harlots, Whores and Hookers, New York 1979.
Evans. Richard J . : ' Prostitution State and Society in Imperial Germany', Past and
Present no. 70, 1976.
Feminist Review (ed.): Sexuality: A Reader, Londra 1987.
Rnnegan, Frances: Poverty and Prostitution, A Study of Vietorian Prostitutes in York,
Cambridge 1979.
Rsher, Elizabeth: Woman 's Creation: Sexual Evo!ution and the Shaping of Soeiety,
Londra 1980.
Rexner, Abraham: Prostitution in Europe, New York 1917 .
Foucault, Michel: The History o f Sexuality, Vol. 1 : A n Introduction, Londra 1979.
Frank, Viktor: The Failure of the Sexual Revolution, Londra 1974.
Fraser, Antonia: The Weaker Vessel, Londra 1984.
Friedrich, Paul: The Meaning of Aphrodite, Chicago 1978.
Gabrieli, Francesco: Arab Historians of the Crusades, Londra 1984.
Gerernek, Bronislaw: The Margins of Society in Late Medieval Paris, Cambridge 1987.
Gibson, lan: The English Vice: Beating, Sex and Shame in Victorian England and After,
Londra 1978.
Gibson, Mary: Prostitution and the State in Italy 1860-1 915, New Brunswick 1986.
Gouges, Olympe de: The Rights of Woman, Paris 1791/Londra 1989.
Graves, Robert: The Greek Myths, 2 cilt, Harmondsworth 1955.
Greene, Graham: Lord Rochester's Monkey, Londra 1974.
Grigson,Geoffrey: The Goddess of Love, London 1976.
Harman, Chris: The Rre Last Time: 1968 and After, Londra 1988.
Harrison, Fraser: The Oark Angel: Aspects of Victorian Sexuality, Londra 1977.
Harsin, Jill: Policing Prostitu/on in 1 9th Century Paris, Princeton 1985.
Henriques, Femando: Prostitutian and Society, 3 cilt. Londra 1962-8.
H i l l , Christopher: Reformation to Industn'al Revalution, Londra 1967.
Hobsbawm, E. J.: The Age of Revolutian, Londra 1962.
- The Age of Capital Londra 1975.
- The Age of Empire, Londra 1987.
Holland Joy (ed.): Feminist Action no 1 . Londra 1984.
Jaget. Claude: Prostitutes - Our Lives, Bristol 1980.
Keifer, Otto: Sexual Life in Ancient Rome. Londra 1934.
Kitch. M. J . : (ed.): Capitalism and the Reformation, Londra 1967.
Lannoy, Richard, and Baines, Harry: The Eye of Love in The Temple Sculpture of Ind/a,
Londra 1976.
Latham. Robert: (ed.) The /IIustrated Pepys, Londra 1979.
Lerner, Gerder: The Creation of Patriarchy, Oxford 1986.
Lewis , Oscar: La Vida, Londra 1967.
Licht. Hans: Sexual Life in Ancient Greece, Londra 1932.
MeCaII; Andrew: The Medieva/ Underworld. Londra 197 7 .
McLeod, Eileen: Women Working: Prostitution Now, Londra 1982.
Manniche, Lise: Sexual Life in Ancient Egypt, Londra 1987.
Marcus . Steven: The Other Victorians. Londra 1966.
Masson, Georgina: Courtesans of the ıtalian Renaissance. Londra 1975.
Mayhew, Henry: London Labour and the London Poor, Vol. 4: Those Who Wi/i Not Work,
Londra 1862.
Mernissi, Fatima: Beyond the Veli, Londra 1985.
M iii ett , Kate: The Postitution Papers, St. Albans 1975.
Mooers, Colin: The Making of 80urgeois Europe, Londra 1991.
Morewedge, Rosemary T.: The Role of Women in the Middle Ages, Albany 1975.
Morgan, Robin: Sisterhood is Global, Londra 1984.
Murphy, Emmett: Great 8ordellos of the World, Londra 1983.
Nestle, Joan: A RestrLcted Country, Ithaca 1987.
Neumann, Erich: The Great Mother. An Analysis of the Archetype, Londra 1955.
O'Faolain, J u l ia, and Martino, Lauro: Not in God's Image, Londra 1973.
Orme, Nicholas: 'The Reformation and the Red Light', History Today, Mart 1987.
Otis, Leah Lydia: Prostitution in Medieval Society, Chicago 1985.
Pearsalı, Ronald: The Worm In the 8ud: The World of Victorian Sexuality, Harmond-
Ktıyntıkça _ 3�?
sworth 1971.
Pearson, Michael: The Age of Consent: Victorian Prostitution and its Enemies, Nlwton
Abbott 1972.
Peradotto, John, and Sullivan, J. P. (ed.ler.): Women in the Ancient World, Albany 1884.
Perkins, Roberta, and Bennett, Garry (ed.ler.): Being a Prostitute, Sydney 1985.
Pivad. David: Purity Crusade: Sexual Morality and Social Control, 1869-1900, Weıtport
1973.
Pomeroy, Sarah B: Goddesses, Whores, Wives and Slaves: Women in CI,,,lclıl
Antiquity, New York 1975.
Prevost. 1'Abbe: Manon Lescaut, Paris 1731/ Harmondsworth 1949, ed. L. W.
Tancock.
Quaife, G. R . : Wanton Wenches and Waywan1 Wives, Londra 1979.
Rattray Taylor, G: Sex in History, Londra 1953.
Reed. Evelyn: Women's EvoMion, New York 1979.
Rhodes, Dusty, and McNeill, Sandra (ed.ler.): Women Against Violence Against Women.
Londra 1985.
Roberts, Nickie: The Front Line Women in the Sex Indrustry Speak, Londra 1986.
Rosen. Ruth: The Lost Sistemood: Prostitution in America 1 900-18, Baltimore 1982.
Rossiaud. Jacques: Medieval Prostitution. Oxford 1988.
Rude. George: The Crowd in the French Revolution, Oxford 1959.
- Revolutionary Europe 1 783-1815, Londra 1964.
Rugoff. Milton: Purity and Passion: Sexuality in Victorian America, Londra 1972.
Ryan, Michael: Prostitution in London, with a comparative view of that in Paris, New York
etc, Londra 1839.
Saıgado, Gamini: The Elizabethan Underworld, Londra 1984.
Sandford, Jeremy: Prostitutes: Portraits of People in the Sexploitation Business, Londra
1975.
Sanger, William: A History of Prostitution, New York 1859.
Shuttle, Penelope, and Redgrove, Peter: The Wise Wound: Menstruation and Everywoman,
Londra 1978.
Sion Abraham A.: Prostitution and the Law, Londra 1978.
Sjöö, Monica, and Mor, Barbara: The Ancient Religion of the Great Cosmic Mother of All,
Trondheim, Norway 1981.
- The Great Cosmic Mother: Rediscovering the Religion of the Earth, San Francisco
1987.
Smart, Carol and Barry (ed. ler.): Women, Sexuality and Social Control, Londra 1978.
Smith. Bradley: The American Way of Sex: an Informal //Iustrated History, New York
1978.
Snitow, Ann: et al. (ed.ler.): Desire: The Politics of Sexuality, Londra 1984.
Stafford, Ann: The Age of Consent, Londra 1964.
Stone, Lawrence: The Family, Sex and Marriage in England 1500-1800, Londra 1977.
Stone Merlin: The Paradise Papers, Londra 1976.
Stuard. Susan Mosker (ed.) Women in Medieval Society, Philadelphia 1976.
Tannahill. Reay: Sex in History, Londra 1979.
Thompson, E. P.: The Making of the English Working Class, Londra 1963.
Thomson, George: Aeschylus and Athens, Londra 1941.
Trudgill, Eric: Madonnas and Magdalens: The Origins and Development of Victorian
Sexual Attitudes, Londra 1976.
328 Kıı.yntıkça