Professional Documents
Culture Documents
Eric Hobsbawm
D
' .
Hobsbowm, E. J.
Haziran
975-7501-41-71 Türkçesi,
2003, Ankara, 380 sayfa.
Tarih-Avrupo-19. yy.-Fronsa!ingiltere-Kaynokça-Dizin
DEVRİMÇAÖI
Avrupa 1789-1848
E.]. Hobsbawm
ISBN 975-7501-41-7
Önsöz 7
Giriş 9
I. Kısım: Gelişmeler 13
1 1 780'lerin Dünyası ıs
2 Endüstri Devriini 36
3 Fransız Devrimi 63
4 Savaş 89
5 Barış 112
6 Devrimler 123
7 Milliyetçilik 147
8 Toprak 163
14 Sanatlar 274
15 Bilim 299
Haritalar 333
Notlar 345
Kayrıakça 358
Dizin 365
Onsöz
Bu kitap, burada 'çifte devrim' adı verilen olguyu -1789 Fransız Devrimi
ile çağda§ı olan (İngiliz) Endüstri Devrimi'ni- ilgilendirdiği ölçüde, 1789
ile 1848 arasında dünyanın uğradığıdönü§ümün izini sürmektedir. O neden
le, tam olarak ne bir Avrupa ne de bir dünya tarihidir. Bu dönemde çifte
devrimin yansımalarından etkilenen ülkelere, üstünkörü de olsa değirımeye
çalı§tım. Bu dönemde devrimin üzerlerindeki etkisi ihmal edilebilir boyutta
olanlarıysa atladım. Dolayısıyla okur, kitapta Mısır hakkında bir §eyler bula
caktır, ama Japonya hakkında bulamayacaktır; İrlanda hakkında Bulga
ristan'dan, Latin Amerika hakkındaysa Afrika'dan daha fazla §ey bulacaktır.
Bu, bu kitapta göz ardı edilmi§ olan ülkelerin ve halkların tarihlerinin,
kitapta yer alanlardan daha az ilginç ve önemsiz olduklarıanlamına gelme
mektedir-doğal olarak. Kitabın görüngesini, esas olarak Avrupa'nın, daha
kesin bir anlatımla Frarısa-İngiltere'nin olu§ turmasının nedeni, bu dönem
de dünyanın -en azından büyük bir bölümünün- Avrupalı, daha doğrusu
Fransız-İngiliz bir temelden hareketle dönü§üme uğraml§ olmasındandır.
Ne var ki, pekala daha ayrıntılı biçimde ele alınmayı hak eden bazı konular,
yalnızca yer darlığından dolayı değil, (ABD tarihi gibi) bu dizide yer alan
diğer ciltlerde uzun uzadıya ele alındıkları için bir yana bırakılmı§lardır.
8 DEVRiM ÇAGI
Geli�meler
1
1780'lerin Dünyası
·ormancı.
1 780'LERiN DÜNYASI 1 7
rak göç ettirilmesi, Apulia ovaları gibi bütün bir bölgenin insan yerle
§imine kapalı kalmasına neden olmaktaydı: Ondokuzuncu yüzyıl ba§la
rında Roma ovasının turistik basma resimlerinde, birkaç harabenin, bir
iki sığırın bulunduğu sıtmanın kol gezdiği ıssız yerler, tuhaf görünü§lü
pitoresk haydutlar, bu tarz bir peyzajın tanıdık görüntüleri arasındadır.
Tabii o tarihlerde Avrupa'da bile sahanın girdiği toprakların çoğu, hala
kıraç çalılık, su dolu bataklık, engebeli otlak ya da ormanlıktı.
Yine insanlık, bugüne göre bir üçüncü bakımdan da daha küçüktü:
Bir bütün olarak alındığında, Avrupalılar bugünkünden belirgin biçimde
daha kısa ve hafiftiler. Bu genellerilenin dayandığı askere alınanların
beden ölçüleriyle ilgili yığınla istatistikten bir örnek alırsak: Ligurya sahi
lincieki bir kantonda, ı 792-9 tarihlerinde askere alınanların yüzde 72'si
ı .50 metreden daha kısaydı.2 Bu, onsekizinci yüzyıl sonlarında ya§ayan
insanların bizlerden daha dayanıksız oldukları anlamına gelmez. Fransız
Devrimi'nin sıska, bodur, talimsiz askerleri, sömürge dağlanndaki cılız
gerillalara denk bir fiziksel direnç göstermi§lerdi. Hergün otuz mil olmak
üzere bir hafta durmaksızın tam teçhizatlı olarak yürüyü§ yapmak, sıradan
bir uygulamaydı. Ancak seçkin muhafız alayları ve zırhlı süvari bölükleri
olu§turulurken kralların ve generallerin ' uzun boylular'a özel değer verme
lerinden de anla§ılacağı gibi, bizim ölçüderimize göre, o günkü insanların
fizik gücünün çok zayıf olduğu da bir gerçektir.
Ancak, dünya pek çok bakımdan daha küçük idiyse de, haberle§me
deki zorluklar ve belirsizlikler onu uygulamada bugünkünden çok daha
büyük yapmaktaydı. Bu güçlükleri abartmak istemem. Ortaçağın ya da
onyedinci yüzyılın ölçütlerine göre onsekizinci yüzyıl sonları, çok sayıda
ve hızlı haberle§me olanağının varolduğu bir çağdı; hatta demiryolu devri
minden önce, yollarda, atlı arabalarda ve posta hizmetlerinde hatırı sayılır
iyile§tirmeler yapılmıştı. ı 760'larla yüzyılın sonu arasında Londra'dan
Glasgow'a yolculuk, on oniki günden altmış iki saate inmişti. Onsekizinci
yüzyılın ikinci yarısında kurumla§an posta arabası sistemi ya da diligences,
Napoleon Savaşları ile demiryolunun geli§i arasındaki dönemde inanılmaz
boyutlarda yayılmış ve sadece görece bir sürat değil -Paris Strasbourg
arası posta hizmetl ı833'te otuzaltı saat tutuyordu-, aynı zamanda düzen
lilik de getirmi§ti. Fakat karadan yolcu ta§ıma koşullan yetersizdi; gönde
rilen maliarsa hem yerine geç-ula§ıyor, hem de son derece tuzluya patlı
yordu. Devlet i§lerini görenler ya da ticaret yapanlar, birbirlerinden ayrı
değildi: Bonaparte ile yapılan savaşların ba§larında İngiliz posta idaresinin
elinden yirmi milyon mektup geçtiği sanılmaktadır (ele aldığımız dönemin
sonunda bu sayı on �at artmıştı) ; fakat o günün dünyasında yaşayanların
1 8 DEVRiM ÇAGI
lenti konusuydu. Orta ve üst sınıflardan bir avuç insan için çıkarılanların
dışında gazete yoktu (ı8ı4'te bile bir Fransız gazetesinin olağan satışı
5000 idi) ve çok az ki§i okuma biliyordu. Haberler daha çok yolculardan,
tüccar, seyyar satıcı, gezgin usta, göçebe zanaatkar, mevsimlik işçi, gezgin
rahip ya da hacılardan, kaçakçı, soyguncu ve panayırcılara dek uzanan
geniş ve karışık, ba§ıbo§lar, serseriler gibi nüfusun yer değiştiren kesimlerin
den ve elbette sava§ sırasında halka tebelle§ olan, barı§taysa oralarda
kışlayan askerlerden alınıyordu. Doğal olarak resmi kanallardan da -devlet
ve kilise- haberler gelmekteyciL Fakat bu tür devlet kurulu§larında ya
da kilise te§kilatında çalı§an yerel görevlilerin büyük bölümü, ya yörenin
insanlarıydı ya da ya§am boyu hizmet vermek için aralarına karı§ml§ kimse
lerdi. Sömürgeler d1§ında memurların merkezi hükümet tarafindan atanması
ve birbiri ardına ta§rada göreve gönderilmeleri, daha yeni yeni ortaya çıkan
bir uygulamaydı. Devletin bütün ast görevleri arasında bir tek, teseliiyi
ülkenin envai çe§it §arabında, kadınında ve atlarında arayan kıta subay
larından belli bir bölgeye takılıp kalmadan ya§amaları beklenebilirciL
II
III
askeri sının te§kil etmi§ bölgelerde ya§ayan aynı vah§ilikte köylü sava§çılar,
lordun ve malikanenin menzili dı§ında kalan öncü özgür göçerler ya da
büyük ölçekli çiftçiliğin söz konusu bile olmadığı geni§ ormanlık alanlarda
ya§ayan kimseler. Ancak bütün olarak bakıldığında, tipik ziraatçı özgür
olmayan biriydi; aslında onbe§inci yüzyılın sonlarıyla onaltıncı yüzyılın
ba§larırtdan itibaren neredeyse kesintisiz bir biçimde kabaran serflik seli
altında kalmı§tı. Doğrudan Türklerin yönetimi altında bulunmu§, o tarih
lerde hala da bu durumda olan Balkanlarda durum bu boyutta değildi.
Türklerin feodalizm öncesi özgün tarım sistemi (her birimin kalıtsal olma
yan bir Türk sava§çısını beslediği kaba bir toprak bölü§ümü) , uzun zaman
önce bozularak Müslüman beylerin yönetimindeki kalıtsal bir toprak mülkü
sistemine dönü§mܧ olmasına kar§ın, bu beyler çok nadiren çiftçilikle
uğra§maktaydılar; yalnızca olabildiğince köylülerden sızdırıyorlardı. Bu.
yüzden Balkanlar, Tuna'nın ve Sava'nın güneyi, ondokuzuncu ve yirminci
yüzyıllarda Türk egemenliğinden ayrıldıklarında, son derece yoksul ve
yoğunla§mı§ tarımsal mülkiyerin varolmadığı ülkeler olsalar. da, özünde
köylü ülkelerdi. Yine de Balkan köylüsü, bir Hıristiyan olarak yasal bakım
dan özgür değildi ve en azından beyin menzili içersinde olduğu sürece de
bir köylü olarak de facto [fiilen] özgür değildi.
Bölgenin geri kalanında tipik köylü, haftanın büyük bölümünü lordun
toprağında wrunlu çalı§mayla ya da buna benzer yükümlülüklerle geçiren
bir serfti. Özgürlüksözlüğü bazen o kadar büyük olabiliyordu ki, Rusya'da
ve Polanyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, topraktan ayrı olarak satılabilen
ta§ınır bir mal olan köleden hemen hemen hiçbir farkı kalmıyordu.
(1801'de Gazette de Moscou'da §öyle bir ilan yayımlanml§tı: "Satılık: Terbi
yeli ve görünü§leri iyi üç arabacı, yanında her ikisi de farklı el i§lerinde
becerikli ve güzel görünü§lü 18 ve 15 ya§lannda iki kız. Aynı evden, biri
21 ya§ında, okumayı, yazmayı, müzik aleti çalınayı bilen araba kull�nan,
diğeri bay ve bayanların saçlarını yapmakta usta, aynı zamanda piyano
ve org çalan iki berber.". Serflerin büyük bir bölümü ev i§lerinde çalı§tırı
lırdı; 1851'de Rusya'da bütün serflerin yakla§ık yüzde 5'i evlerde çalı§tırılı
yordu.5 ) . Batı Avrupa ile ticaretin ana güzergahında bulunan Baltık deni
zinin iç bölgelerinde, batının ithalatçı ülkelerine gönderilen ihraçmalla
rının (tahıl, keten, kenevir ve genellikle gemicilikte kullanılan orman
ürünleri) büyük bölümü serf tarımıyla sağlanıyordu. Diğer yerlerdeyse
tarım, daha çok Saksonya, Bohemya ve büyük ba§kent Viyana gibi olduk
ça ilerlemi§ bir imalatın ve kentsel geli§menin varolduğu, ula§ılınası müm
kün en az bir bölgeyi içinde barındıran bölgesel pazarlara dayanmaktaydı.
Ne var ki, bu pazarların çoğu geri kalmı§ti. Karadeniz yolunun açılması
24 DEVRiM ÇAGI
-ya da 182 7'de Avrupa'daki toplam soyluların yüzde lO'u kadar8- oluştur
maktaydılar. Ba§ka yerlerdeyse sayıları çok daha azdı.
IV
kar§ı çe§itli yükümlülükler ta§ıdığı yerel bir lord u vardı. Fakat bu siyasal
bağlardan sıyrıldığında Avrupa'nın büyük bölümü; genelde, zengin bir
köylü azınlığın, daimi ürün fazlasını kent pazarında satarak tüccar çiftçi
durumuna gelme eğilimi gösterdiği ve, küçük ve orta ölçekli köylülerin
çoğunluğunun, toprakları onları ücret kar§ılığında tarlada ya da imalat
hanede yarım gün çalı§mak mecburiyerinde bırakmayacak kadar küçük
değilse, topraklarında geçimlik üretim yaparak ya§adıkları köylü tarımının
geçerli olduğu bir bölge olarak boy gösterecektir.
Tarımsal geli§me, ancak birkaç bölgede safkapitalist bir tarıma bir adım
daha yakla§mı§tı. İngiltere, bunların ba§ında geliyordu. Burada toprak mül
kiyeri son derece yoğunla§mı§ olmakla birlikte, karakteristik ziraatçı, emek ·
rinde onun payı vardı- ve Kuzey İtalya'da pirinç belli bir ilerleme kaydet
mi§ti. Çe§idi prensliklerde, çoğunlukla gelir amaçlı bir devlet tekeli olarak
tütün yeti§tirilmekteyse de, modem ölçüdere göre kullanımı fazla değildi:
ı 790'da ortalama bir İngiliz ayda 40 gram kadar tütün içiyor ya da çiğni
yordu. İpekböceği üretimi, Güney Avrupa'nın bazı bölgelerinde yaygındı.
Yeni ürünlerin ba§ında gelen parates (belki diğer yiyeceklere nazaran
dönüm ba§ına bariz §ekilde daha fazla insanı besieyebildiği için olsa gerek)
ba§lıca ürün olarak yeti§tirildiği İ rlanda dı§ında, kendine daha yeni yeni
yol bulmaktaydı. İngiltere ve Alçak Ülkeler dı§ında, köklü bitkiler ve
saman dı§ında diğer yem bitkilerinin sistemli bir biçimde yeti§tirilmesi
hala oldukça istisnai bir duru1:9du ve §eker için pancar ekimine yoğun
biçimde ancak Napoleon Sava§lan ile ba§landı;
Elbette onsekizinci yüzyıl, tarımda durgunluğun ya§andığı bir yüzyıl
değildi. Tersirıe, uzun bir demografik geni§leme, büyüyen kentle§me, tica
ret ve imalat çağı, tarımsal iyile§meyi te§vik etmi§, aslında bunu zorunlu
kılmı§tır. Y üzyılın ikirıci yarısından itibaren, modem dünya için son derece
niteleyici bir görüngü olarak nüfusta §a§ırtıcı ve kesintisiz bir artı§ın ba§la
dığına tanık olurımu§tur: Örneğin ı 755 ile ı 784 arasında Brabant'ın
(Belçika) kırsal nüfusu yüzde 44 artmı§tL 10 Fakat İspanya'dan Rusya'ya
kadar demekler kuran, hükümet raporları hazırlayan ve propaganda
amaçlı bildiriler yayımlayan sayısız tarımsal iyile§tirme yanlısını en fazla
etkileyen §ey, tarımdaki ilerlemelerden çok, tarımsal geli§menin önüne
dikilen engellerin büyüklüğüydü.
• Aynı zamanda Avrupa'nın bu mallara artan talebini kar§ılamak üzere çay, ipek ve porselen
aldıkları Uzak Doğu'ya da belli ölçülerde aynı §eyi yaptılar. Fakat Çin'in ve Japonya'nın siyasal
bakımdan bağımsız olmaları, bu ticareti bir ölçüde korsanvan hale getinnekteydi.
28 DEVRiM ÇAGI
VI
İngiltere ile Fransa, aynı zamanda bir anlamda eski ve yeni rejimler arasın
da bir çatı§maydı. Çünkü, ticaretre ve sömürgelerde kaydettiği hızlı ilerle
me yüzünden İngiltere'nin dü§manlığını çeken Fransa, aynı zamanda
sözcüğün klasik anlamında en güçlü, seçkin ve etkili bir aristokratik mut
lak monar§iydi. Yeni toplumsal düzenin eskisi kar§ısındaki üstünlüğü,
hiçbir yerde bu iki devlet arasındaki çatı§madan daha canlı bir örnek
sunmamı§tır. Çünkü İngiltere, belirleyici nitelikleri deği§se de biri dı§ında
bu sava§ların tümünü kazanmakla kalmadı, bu sava§ları görece daha
kolay bir biçimde örgütledi, parasal olarak destekledi ve yürüttü. Öte
yandan Fransız monar§isi, İngiltere'den daha büyük, nüfusu daha fazla
ve potansiyel kaynakları bakımından daha zengin olmakla birlikte, bu
sava§ları yürütebitmek için çok büyük çaba harcadı. Yedi Y ıl Sava§ları'nda
(17 56-63) yenildikten sonra Amerika'daki sömürgelerde patlak veren
ayaklanma, Fransa'ya durumu tersine çevirmek için bir fırsat verdi. Fransa
da bu fırsatı kullandı. Gerçekten de müteakip uluslararası çatı§mada,
İngiltere kötü bir yenilgi aldı ve Amerika'daki imparatorluğunun çok
önemli bir parçasını kaybetti. Yeni ABD'nin müttefiki olan Fransa ise
sonuçta zafer kazanmı§tı. Fakat maliyet çok ağırdı; Fransız devletinin
içine dü§tüğü zorluklar, onu kaçınılmaz olarak ülke içinde bir siyasi buna
lım dönemine sürükledi ve altı yıl sonra da bu bunalımdan Devrim doğdu.
VII
Şimdi geriye, Avrupa (daha kesin bir anlatırula Kuzey Batı Avrupa) ile
dünyanın geri kalanı arasındaki ili§kilere bir göz atarak, bu hazırlayıcı
nitelikteki dünya turunu, çifte devrimin e§iğine kadar getirip tamamla
mak kalıyor. Avrupa'nın (ve onun deniza§ırı uzantıları olan beyaz göçmen
lerin) dünya üzerindeki eksiksiz siyasal ve askeri egemenliği, çifte devrim
çağının bir ürünü olacaktı. Onsekizinci yüzyıl sonlarında Avrupalı olma
yan büyük devletlerin ve uygarlıkların pek çoğu, henüz beyaz tüccar,
denizci ve askerlerle görünü§te e§it kü§ullarda kar§ı kar§ıya gelmekteyciL
O günlerde Mançu hanedam döneminde nüfuzunun doruğunda olan
büyük Çin imparatorluğu, henüz kimsenin kurbanı durumunda değildi.
Tersine, eğer bir kültürel etkile§meden söz edilecekse, bunun yönü doğu-
. dan batıya doğruydu. Avrupalı sanatçılar ve zanaatkarlar o zamana dek
yanlı§ anla§ılml§ Uzak Doğu motiflerini eserlerinde çok sık olarak kullanır
ve ('porselen' gibi) yeni malzemelerini Avrupa'nın kullanımına uyarla
yarak sunarken, Avrupalı filozoflar da bu son derece farklı ama yüksek
olduğu kesin uygarlığın dersleri üzerine kafa yoruyorlardı. Kom§U Avrupa
1 780'LERiN DÜNYASI 35
ݧleyi§leri, nedenleri ve sonuçları ne olursa olsun, bu tür i§lerin sonsuz bir değerleri
vardır ve nereye giderse gitsin, insanları dü§ünmeye sevketmek gibi bir erdeme sahip olan
bu son derece çalı§kan ve yararlı adanun yeteneklerine büyük iltifat kazandınrlar ... İnsanları,
sorgulamadan, dܧünmeden, heves etmeden, bütünüyle atalarının yoluna zincirleyen bu
miskin, uyu§uk, apıalca kayıtsızlıktan, bu tembellik gafletinden kurtul ve iyiyi
gerçekle§tireceğinden emin oL Brindley, Watt, Priesley, Harrison, Arkwright gibi adamların
eserlerinden, ya§amın her yolundan nice dܧünceleı; nasıl bir çalı§ma azmi doğmU§tur, bir
dܧün ... Watt'ın buhar makinesini görüp de uğra§ısına dalıa büyük bir canlılıkla sarılmayacak
bir insan, hayatın hangi yolunda bulunabilir?
Arthur Young, Tours in England and �les1
Bu pis su yolundan, bütün dünyayı gübrelernek üZere, insan gayretinin en büyük nehri
akmaktadır. Bu pislikten altın akmaktadır. Burada insanlık, en tam ve en lıayvani geli§mesine
ula§maktadır; burada uygarlık mucizelerini gerçekle§tiriyer ve uygar insan bir vall§iye döııiü
i§ yor.
A. de Toqueville, 1835'te Manchester üzerine söylediklerinden2
Endüstri Devrimi ile, yani İngiltere ile ba§layalım. İlk bakı§ta bu, kaprisli
bir hareket noktası gibi görünmektedir; çünkü bu devrimin yansımaları,
ele aldığımız. dönemin sonlarına dek (her halükarda İngiltere dı§ında)
kendini açık ve yanılmaz bir biçimde hissettirmedi. Devrimin yansımaları,
1830'dan önce değil, büyük olasılıkla 1840'dan önce de değil, ama yakla
§ık o sıralarda duyulmaya ba§landı. Ancak 1830'larda yazın ve sanatlar,
kapitalist toplumun yükseli§iyle, (Carlyle'nin deyi§iyle) para bağının,
amansız bir altın ve değerli kağıt bağının dı§ında bütün toplumsal bağların
ufalandığı bir dünyayla açıkça me§gul olmaya ba§lamı§lardır. Bu yükseli§in
en olağanüstü yazınsal anıtı olan Balzac'ın İnsanlık Komedisi, bu onyıllara
aittir. Endüstri Devrimi'nin toplumsal etkileri üzerine resmi ve gayrı resmi
büyük bir yazın selinin ortaya çıkl§ı (İngiltere'de Bluebooklar ve istatistik
ara§tırmaları, Villerme'nin Tableau de l'etat physique et moral des ouvriers'i,
Engels'in İngiltere'de İşçi Sımfının Durumu, Belçika'da Ducpetiaux'un yapı
tı, Almanya'dan İspanya'ya ve ABD'ye kadar [Endüstri Devrimi kar§ı
sında] deh§ete kapılan ya da kederlenen yığınla gözlemcinin çalı§ması),
ENDÜSTRi DEVRiMi 37
muhafazakar tarihçiler arasında bir ara böyle bir devrimin varlığım reddet
mek ve onun yerine 'hızlanml§ evrim' gibi yavan terimler koymak gibi bir
modanın varlığına kar§ın, yerle§ik geleneğe uygundur. Eğer ı 780'lerde ya
da o tarihlerde meydana gelen bu ani, niteliksel ve temel dönü§üm, bir
devrim değil idiyse, bu durumda bu sözcüğün sağduyucia bir anlamı yok
demektir. Endüstri Devrimi, aslında bir ba§langıcı ve bir sonu olan bir olay
değildi. Ne zaman tamamlandığını sormak saçmadır; çünkü onun özü, o
tarihlerden sonra devrimci deği§imin bir kural halini almasıydı. Hala da
sürmektedir; çok çok, bu ekonomik dönü§ümlerin, genel konu§ursak,
varolan teknikler içersinde istediği her §eyi üretmeye yetenekli esastan
endüstrile§mi§ bir ekonomiyi, teknik dille 'olgun bir endüstri ekonomisi'ni
yerle§tirecek kadar ileri gidip gitmediklerini sorabiliriz. İngiltere'de,
dolayısıyla da dünyada endüstrile§menin bu ba§langıç dönemi, muhte
melen, neredeyse tam tarnma bu kitapta ele alınan dönemle çakl§maktadır;
çünkü, eğer 'kalkı§' 1780'lerde ba§laml§sa, 1840'larda İngiltere'de ağır
endüstrinin kurulması ve demiryollarının yapımıyla bittiğiİli söylemekte
de hiçbir sakınca yoktur. Fakat Devrimin kendisine, 'kalkı§' dönemine, bu
gibi konularda olabileceği kadar bir kesinlikle, ı 780'den 1800'e kadarki
yirmi yıl içersinde bir tarih vermek mümkündür; yani, biraz daha önce
olmakla birlikte Fransız Devrimi'yle çağda§tır.
Nereden bakılırsa bakılsın, bu, en azından tarımın ve kentlerin icadın
dan bu yana dünya tarihinde gerçekle§mi§ en önemli olaydı ve ba§ını
İngiltere çekmekteyciL Bunun bir raslantı olmadığı açıktır. Eğer onse
kizinci yüzyılda Endüstri Devrimi için bir yarı§ yapılsaydı, bu yarı§ın tek
bir yarı§çısı olurdu. Portekiz'den Rusya'ya, hepsi de en azından günümü
zün yöneticileri kadar 'ekonomik büyüme'yle yakından ilgilenen Avru
pa'daki her aydınlanmı§ manarkın bakanları ve memurları, pek çok en
düstriyel ve ticari ilerlemeyi desteklemi§lerdir. Endüstriyel yapıları çok
küçük olmakla ve İngiliz endüstrisinin dünya çapındaki devrimci etkisini
gösterebilmek için fazla yerel kalınakla birlikte, bazı küçük devletler ve
· bölgeler, örneğin Saksonya ile Liege gibi yerler, gerçekten etkileyici biçim
de endüstrile§ıni§lerdi. Fakat devrimden önce bile İngiltere'nin, toplam
üretim ve ticaretiyle kar§ıla§tırılabilir boyutlarda olsa bile, kişi başına üre
tim ve ticaret bakımından ba§lıca potansiyel rakibinin oldukça önünde
bulunduğu açıkça görülmektedir.
İngiltere'nin ilerlemesi nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, bilimsel
ve teknolojik olmadığı kesindir. Fransa, doğa bilimleri açısından hemen
hemen kesin biçimde İngiltere'nin önündeydi; İngiltere'de reaksiyon bili
me ku§kuyla bakarken, Fransa'da Fransız Devrimi bilimi te§vik ettiğinden,
ENDÜSTRi DEVRiMi 39
• "Bir yandan İngilizlerin siyasal yaşamları için, bunu bilgiçlik tasiayarak yapıyor olsalar
da, eskiçağ yazarlarının eserlerinden zengin bir hazine çıkardıklarını görmek memnuniyet
vericidir; öyle ki parlamentodaki hatipler, her fırsatta iyi amaçlarla onlardan alıntılar yapıyorlardı
ve bu, meclislerinde taraftar bulan, etkisiz de kalmayan bir uygulamaydı. Öte taraftan üretim
konusundaki eğilimlerinin baskın olduğu, o nedenle halkı bu uğraşları geliştiren bilimlerle ve
sanatlada tanıştırına ihtiyacının açık olduğu bir ülkede, bu gibi konuların çocukların ders
kiraplannda yer almadıklarını görmek bizi hayrete düşünnektedir. Buna rağmen, mesleki bir
formel eğitimden yoksun insanların bu kadar çok şeyi başarmış olmaları da aynı ölçüde
şaşırrıcıdır." W. Wachsmuth, Europaeische Sitteııgesclıichte 5, 2 (Leipzig, 1839), s. 736.
40 DEVRİM ÇAGI
II
• "Satın alma gücü, nüfus, ki§i ba§ına gelir, ula§ım maliyetleri ve ticaret üzerindeki
sınırlamalar nedeniyle yava§ ilerlemekteydi. Fakat pazar geni§liyordu ve hayati soru §Uydu:
Tüketim malları üreten bir üretici, pazarın, üretimini hızlı ve sürekli geni§lemesine olanak
verecek kadar büyük bir bölümünü ne zaman ele geçirecekti?"5
ENDÜSTRi DEVRiMi 43
birini) sağlayan deniz a§ın ticaretin bir yan ürünü olarak geli§ti. Avrupalı
imalatçılar, Hint pamuklu mallarının ya da calicoesun [patiska] elindeki
pazarı, onları taklit ederek ele geçirmeye çalı§tılar. Ba§larda, iyi ve özenli
mallada rekabet edecek ucuz ve adi taklitlerini üretmekle birlikte, çok
ba§arılı olamadılar. Ancak, bereket versin, yünlü ticaretinin yerle§ik ve
güçlü çıkarlan dönemsel olarak (Doğu Hint Şirketi'nin tamamen ticari
çıkarlada Hindistan'dan büyük miktarlarda ihraca çalı§tığı) Hint pariska
larının ithalatının yasaklanmasım sağladı da yerli pamuk endüstrisinin
bu pariskaların yerini tutabilecek mallar üretmesine olanak verdi. Y ün,
pamuk ve pamuk karı§ımı mallardan daha ucuz. olan bu mallar, içerde
mütevazı olmakla birlikte yararlı bir pazar yarattı� Fakat onların hızla
geni§lemesini sağlayan en büyük §ans, deniza§ın ticaretre yatıyordu.
Sömürge ticareti, pamuk endüstrisini yarattı ve besledi. Onsekizinci
yüzyılda pamuk endüstrisi, Bristol, Glasgow ve özellikle köle ticaretinin
de merkezi olan Liverpool gibi büyük sömürge limanlannın hinterlandın
da geli§ti. Gayrı insani olmakla birlikte hızla geni§leyen köle ticareti, her
adımda pamuk endüstrisini daha da uyardı. Gerçekten de bu kitapta ele
alınan bütün dönem boyunca kölecilik ve pamuk el ele gitmi§tir. Afrikalı
köleler, kısmen de olsa Hindistan'ın pamuklu mallarıyla satın alındı; Hin
distan'daki ve yöresindeki sava§ ya da isyanlar bu malların arzını kesintiye
uğrattığında da, ortaya çıkan bo§luğu Lancashire doldurdu. Kölelerin
götürüldüğü Antiller'deki plantasyonlar, İngiliz endüstrisine pamuk ham
maddesi sağlıyor, buna kar§ılık çiftlik sahipleri de Manchester 'ın damalı
pamuklularını alıyorlardı. 'Kalkı§'ın kısa bir süre öncesine kadar Lancashire
pamuklu ihracatının ezici çoğunluğu, Afrika ve Amerikan pazarlarına
gidiyordu. 7 Lancashire, sonralan kölelere olan borcunu, bu ticareti koru
yarak geri ödedi; çünkü 1790'lardan sonra Birle§ik Devletler'in güne
yindeki köle plantasyonlan, ham pamuğun büyük kısmını sağladıklan
Lancashire fabrikalannın doymak bilmez ve füze hızıyla yükselen talepleri
yüzünden çalı§maya devam etmi§ ve geni§lemi§ti.
Dolayısıyla pamuk endüstrisi, bir planör gibi, arkasına bağlandığı sö
mürge ticaretinin çekmesiyle havalandı. Bu ticaret, yalnızca büyük olmak
la kalmayıp, aynı zamanda hızlı ve her §eyden önce görülmemi§ bir geni§·
leme vaat eden; giri§imciyi, bunu kar§ılayacak devrimci teknikler benim�
serneye te§vik eden bir ticaretti. 1750-1769 arasında İngiliz pamuklu
ihracatı, on kattan fazla arttı. Böyle bir durumda bu pazara damalı pamuk
lularıyla ilk giren birinin kazandığı ödül, astronomik boyutlardaydı ve
teknolojik maceralara atılma riskine değerdi. Fakat deniza§ın pazar, özel
likle de bu pazar içindeki yoksul ve geri 'azgeli§mi§ bölgeler', zaman içer-
44 DEVRİM ÇAGI
III
IV
biçimlerine göre yatırımcı için daha karlı olduğundan (çoğu, son derece
mütevazı karlar getirirken, bir bölümü de hiç kar getirmemi§ti) , bu,yatırım
patlamalan usdı§ı gibi görünüyordu: 1855'te İngiliz demiryollarına bağla
nan sermayenin ortalama getireceği faiz, yalnızca yüzde 3. 7 idi. Ku§kusuz
hisse sahipleri, spekülatörler ve diğerleri, demiryollarından a§ırı ölçüde
yararlandılar; ama sıradan yatırırncının durumunun böyle olmadığı açıktı.
Yirıe de demiryollarına büyük ümitlerle 1840'ta 28 milyon sterlirı, 1850'dey
se 240 milyon sterlin yatırıldı. 28
Niçin? İngiltere söz konusu olduğunda, Endüstri Devrimi'nin ilk iki
ku§ağımn temel gerçeği §uydu: Rahatı yerinde ve zengin sınıfların elinde,
• İngiltere'de denizden yetmi§ mil yüksekte hiçbir yer yoktur ve bir istisna dı§ında
ondokuzuncu yüzyılın bütün belli ba§lı endüstri bölgeleri, ya denizin yakınında ya da ona
kolaylıkla ula§abilecek uzaklıktaydılar.
•• l848'de Fransız demiryollarında kullanılan sermayenin üçte biri, İngilizlere aittiY
56 DEVRiM ÇAGf
Yine, modem bir refah toplumu ya da sosyalist bir toplum, ku§ku yok
ki bu büyük birikimi toplumsal amaçlarla dağıtırdı. Bizim dönemimizdeyse
hiçbir §ey bundan daha az mümkün değildir. Neredeyse hiç vergi ödemeyen
orta sınıflar, tam da bu nedenle, açlıklan kendi birikimlerinin tamamlayıcısı
olan peri§an durumdaki halkın ortasında para biriktirmeye devam ettiler.
Bunun yanında, tasarruflarını yün çorapların içine istiflemekten ya da altın
bilezik almaktan mutlu köylülerden olmadıklarından, karlı yatırım alanlan
bulmalan gerekti. Fakat nerede? Örneğin mevcut endüstriler öylesine ucuz
laml§tı ki varolan fazlanın yatırıma ayrılan bölümünü bile ernebilecek du
rumda değildi: Hatta pamuklu endüstrisinin hacminin ikiye katlandığını
varsaysak bile, sermaye maliyeti, yatırıma ayrılmı§ bu fazlanın ancak bir
bölümünü emebilirdi. Hepsini emecek sünger gibi bir §ey gerekiyordu. •••
Elbette bu tür harcamalar ekonomiyi de uyarır, ancak hiç verimli olmayan ve asla
endüstriyel geli§meye katkısı olmayan bir yönde.
•• Onsekizinci yüzyıl geleneklerine sahip birkaç kent, kamu binaları yapmaktan vazgeçmedi;
fakat Lancashire'daki Bolton gibi birkaç tipik endüstri metropolü, 1 847-8 öncesinde pratikte
gösteri§li olmayan ve faydacı olmayan yapılar inp ettiler.3ı
••• McCullohn, pamuk!u endüstrisinin -sabit ve i§letme olmak üzere- toplam sermayesinin,
l833'te 34 ınilyon sterlin, l845'te 47 milyon sterlin olduğunu tahmin etmektedir.
ENDÜSTRi DEVRiMi 57
zayıftı. 1850'den sonra sıradanla§acak olan bir kitlesel göç türünü ortaya
çıkarmak, (1835-50 arasında sekiz buçuk milyon olan toplam nüfusun bir
buçuk milyonunun öldüğü) İrlanda Açlığı gibi gerçek anlamda bir doğal
felakete kalmı§tı. Yirıe de bu etkenler, ba§ka her yerden çok İngiltere'de
çok daha güçlüydü. Eğer öyle olmasaydı, endüstriyi emeğirı içeri girmesini
sağlayacak delikten yoksun bırakan köylülerirı ve küçük burjuvazirlin içirıde
bulunduğu istikrarın ve görece rahatlığın Fransa'nın ba§ına açtığı gibi,
İngiltere'nin endüstriyel geli§mesirıirı engellenmesi i§ten bile olmazdı.*
Yeterli sayıda emekçiye kavu§mak bir §ey, doğru niteliklere ve becerile
re sahip yeterince emekçiye sahip olmaksa ba§ka bir §eydir. Yirminci yüzyı
lın tecrübeleri, bu sorunun ya§amsal olduğu kadar çözümü güç bir sorun
olduğunu göstermi§tir. İlkin, bütün i§çilerin, endüstriye uygun bir tarzda,
yani tarım hayatının mevsimlik ini§ çıkı§larından ya da bağımsız zanaatka
rın i§ keyfiyetinden tamamen farklı, düzenli, kesintisiz bir günlük çall§ma
ritmirıe uyarak çalı§mayı öğrenmeleri gerekiyordu. Ayrıca parasal özendir
mdere de kar§ılık vermeyi öğrenmek gerekiyordu. Bugün Güney Afrikalı
ların yaptığı gibi, o dönemde de İngiliz i§verenler, durmadan i§çilerin
'tembelliğirıden' ya da eskiden geçimlerirıe yeten parayı kazanıncaya kadar
çalı§ıp sonra yattıklarından yakınırlardı. Yanıt, (para cezaları, hukuku
i§verenin yanında harekete geçiren 'Efendi Köle' yasası vs. ile sağlanan)
sert bir i§ disiplininde, ama hepsinden önce, mümkün olan her yerde
i§çiyi, asgari bir gelir elde edebilmesi için bütün hafta durmadan çalı§mak
zorunda bırakacak kadar az bir paranın ödenme uygulamasında bulundu
(2 1 7-18. sayfalada kar§lla§tırın) . Çall§ma disiplirıinirı çok vahim boyutlar
da bir sorun te§kil ettiği fabrikalarda, çoğunlukla, yönetilmeleri kolay
(ve daha ucuz) kadın ve çocuk i§çilerirı çalı§tırılması yoluna gidildi. 1834-
4 7 arasında İngiliz pamuk fabrikalarında çalı§ an bütün i§çilerin yakla§ık
dörtte biri yeti§kin erkek, yarıdan fazlası kadın ve kız, geri kalanı da
onsekiz ya§ının altında çocuklardıY ifadesini, bu ilk evredeki küçük
ölçekli, dağınık endüstrile§me sürecinde bulan çall§ma disiplirıini sağla
manın bir ba§ka yaygın yolu da, ta§eronluk uygulaması ya da vasıflı i§çileri
vasıfsız yardımcılarının fiilen i§vereni durumuna getirmekti. Örneğin pa
muk endüstrisinde erkek çocukların yakla§ık üçte ikisi, kız çocukların
da üçte biri 'doğrudan ustaların emrinde'ydiler; böylelikle daha yakından
izlenebiliyorlardı. Fabrikaların dl§ındaysa, bu tür düzenlemeler daha da
yaygındı. Elbette ta§eronun, bu kiralık emeğin i§ini sermesini . önlemekte
doğrudan maddi çıkarı vardı.
• Bir diğer seçenek de, İngiltere'nin, ABD gibi, kitlesel göçlere bel bağlamasıydı. Aslında
İngiltere kısmen de olsa İrlandalılann göçüne güvenmi§tir.
ENDÜSTRi DEVRiMi 61
I
Ondokuzuncu yüzyıl ekonomisi esas olarak İngiliz Endüstri Devrimi'nin
etkisi altında §ekillenmi§se, siyaseti ve ideolojisi de Fransızlar tarafından
biçimlendirilmi§tir. İngiltere, Avrupalı alınayan dünyanın geleneksel eko
nomik ve toplumsal yapılarında yank açacak ekonomik dinamiti sağladı,
çağın dünyasının demiryolları ve fabrikalan için bir örnek sundu; bununla
birlikte Fransa da onun devrimlerini gerçekle§tirdi, ona dü§üncelerini
verdi. O kadar ki üç renkli bayraklar, yeni doğan her ulusun amblemi
oldu ve 1 789 ile 1 9 1 7 yılları arasında siyaset, ağırlıkla 1 789'un, hatta
daha da tutu§turucu olan 1 793'ün ilkeleri uğruna ya da onlara kar§ı
mücadeleden ibaret hale geldi. Dünyanın çoğu yerinde liberal ve radikal
demokrat siyasetin tartı§ma konularını ve sözcük dağarını Fransa sağladı.
Pek çok ülkeye hukuk kurallarını, bilimsel ve teknik örgütlenme modelini
ve metrik ölçüm sistemini getirdi. O zamana kadar Avrupalı d ܧÜncelere
direnmi§ olan eski uygarlıklara, modem dünya ideolojisi ilk kez Fransız
etkisiyle sızdı. Bu, Fransız Devrimi'nin eseriydi.*
• Bu İngiliz ve Fransız etkileri arasındaki farklar fazla büyütülınemelidir. Bu çifte devrimin
merkezlerinden hiçbiri, kendi etkisini herhangi bir özel insani etkinlik alanıyla sınırlamadı;
birbirine rakip olmaktan çok, birbirini tamamlıyorlardı.
64 DEVRiM ÇAGJ
Louis'in ilk bakanı olarak böyle bir programı uygulama giri§imi açıkça
ba§arısızlığa uğradı. Bu ba§arısızlık manidardır. Makul ölçüler içirıde bu
nitelikteki reformlar mutlak monar§iler içirı uygun ya da ho§ kar§ılanmaya
cak §eyler değildi. Tersirıe, daha önce gördüğümüz gibi, egemenliklerini
güçlendirdiği için, aydınlanmı§ despotlar diye anılan kralların arasında
yayılmaktaydı. Fakat aydınlanml§ despotluğun varolduğu ülkelerirı çoğunda
bu tür reformlar ya uygulanma §ansı bulamadı (bu nedenle sadece teorik
olarak serpildi) ya da siyasal ve toplumsal yapının genel niteliğirıi deği§tir
menirı uzağında kaldı; yahut diğer bazı durumlarda yerel aristokrasirıin
direni§i ve ba§kaca yerle§ik çıkarlar yüzünden ba§arısızlığa uğrayıp ülkeyi
önceki halirıden biraz daha derli toplu bir hale getirmekle kaldı. Fransa'da
yerle§ik çıkarların direnci daha etkili olduğundan, reformlar burada ba§ka
yerlerde olduğundan çok daha hızlı bir biçimde ba§arısızlığa uğradı. Ancak
bu ba§arısızlığın sonuçları monar§i için çok daha feci oldu; burjuva deği§im
güçleri, bundan atalete kapılmayacak kadar zirıdeydi. Sadece aydınlanml§
monar§ilerden yüz çevirip umutlarını halka ya da 'ulus'a bağladılar.
Bununla birlikte, böyle bir değerlendirme, ne devrimirı neden o tarihte
patlak verdiğini ve neden o olağanüstü mecraya girdiğini anlamaha bize
pek fazla bir mesafe aldırmıyor. Bu bakımdan en iyisi, barut fıçısı Fransa'yı
patlatan kıvılcımı fiilen çıkaran 'feodal tepki'yi incelemektir.
Yirmi üç milyon Fransız içinde ulusun tartı§masız 'birinci tabakası'
olan soylular sınıfını olu§turan a§ağı yukarı 400.000 insan, a§ağı sınıfların
tecavüzüne kar§ı Prusya'da ya da ba§ka yerlerde olduğu kadar iyi korun
mu§ olmasalar bile, yine de yeterince güvenli konumdaydılar. Daha iyi
örgütlenmi§ durumdaki ruhhan sınıfı kadar olmasa da, vergiden muafiyeti
de içeren pek çok önemli imtiyaza ve feodal vergiler koyma hakkına
sahiplerdi. Siyasal açıdansa durumlan o kadar parlak değildi. Ethos bakı
mından tümüyle aristokratik, hatta feodal nitelikli olmasına kar§ın, mut
lak monar§i soyluları siyasal bağımsızlık ve sorumluluktan yoksun bırakml§
ve bunların, zümre meclisleri (estate) ile parlamentolar gibi yıllanml§ temsili
kurumlarını da olabildiğince budamı§tı. Krallarca, ba§ta mali ve idari
olmak üzere çe§itli gerekçelerle yaratılan son zamanların kostüm soylulan
ile yüksek soylular arasında bu olgu, irirıli bir yara gibi varlığını sürdürmek
teydi. Kendilerine soyluluk payesi verilmi§ bir orta sınıf, soyluların ve
burjuvazirlin çifte rahatsızlığıni., hala varlığını sürdüren hukuk mahkeme
leri ve zümre meclisleri aracılığıyla olabildiğince ortaya koymaktaydı.
Ekonomik açıdan soyluların endi§eleri hafife alınacak gibi değildi. Maa§·
lılar olmaktan çok doğu§tan ve geleneksel olarak sava§çı olan ve ticaret
yapma ya da bir meslek icra etmekten de resmi olarak men edilmi§ bul u-
FRANSIZ DEVRiMi 67
ler' bile çıkarmadı. Bununla birlikte, oldukça uyumlu bir toplumsal grup
içinde genel fikirler üzerinde çarpıcı bir uzla§manm varlığı, devrimci hare
kette etkin bir birliksağladı. Bu grup 'burjuvaii' idi; fikirleri de, filizoflar
ve iktisatçıların ifade kazandırdığı, farmasonluğun yaydığı ve gayrı resmi
birlikler içinde geli§en klasik liberalizmin fikirleriydi. Bu açıdan bakıldığında,
'filozoflar' haklı olarak Devrim'den sorumlu tutulabilirler. Devrim, aniarsız
da gerçekle§ebilirdi; ancak eski bir rejimin salt yıkılmasıyla, yerine etkin
ve hızlı bir biçimde yenisinin konması arasındaki farkı onlar yaratml§tır.
En genel biçimiyle 1 789'un ideolojisi, Mozart'ın Sihirli Flüt'ünde
(1791) olduğu gibi masumane bir yücelikte ifadesini bulan mason ciaıngalı
bir ideolojiydi. Sihirli Flüt, en büyük sanatsal ba§arılann çoğunlukla propa
gandayla ilgili olduğu bir çağın propagandacı büyük sanat eserlerinin
ilklerirıden biriydi. 1 789 burjuvasının talepleri, daha özgül olarak o yılki
'İnsan ve Yurtta§ Haklan Bildirgesi'nde belgelenmi§tir. Bu belge, soylula
rın imtiyazıarına dayanan hiyerar§ik topluma kar§ı olmakla birlikte, de
mokratik ve e§itlikçi toplumdan yana bir bildirge değildi. İlk maddesi,
"İnsanlar e§it ve özgür doğar; yasalar kar§ısında e§it ve özgür ya§arlar"
der; fakat aynı zamanda, "ancak ortak yarar gerekçesiyle" olsa bile, top·
lumsal ayrımların varlığım §art ko§maktadır. Özelmülkiyet kutsal, vazge
çilmez ve dokunulmaz bir doğal haktı. İnsanlar yasa önünde e§itti, meslek
ler yetenekli olan herkese e§it ölçüde açıktı; ancak yarı§ın ba§ında herke
sin e§it olması kadar, yarı§macıların yarı§ı birlikte bitiremeyebilecekleri
de aynı biçimde önceden kabul edilmi§ti. Bildirge'de, soylular hiyerar§isine
veya mutlakiyete kar§ı olarak "her yurtta§ın yasaların olu§umuna katıl
maya hakkı olduğu" belirtiliyor; ancak bu hak, "ya §ahsen ya da temcilci
leri aracılığıyla" kullanılır deniliyordu. Yönetimin temel organı olarak
gördüğü temsili meclisin demokratik olarak seçilmi§ olması veya öngör
düğü rejimin krallan bir kenara atmı§ olması da zorunlu değildi. Kendini
temsili bir meclisle ifade eden varlıklı�ar oligar§isine dayanan anayasal
bir monar§i, burjuva liberallerirı çoğuna, teorik özlemlerinin daha mantık
sal ifadesi gibi görünen demokratik cumhuriyetten daha yakın geliyordu.
Gerçi, bunu da savunmaktan geri kalmamı§ kimseler yok değildi. Fakat,
genel olarak 1 789'un klasik liberal burjuvası (ve 1789-1848 döneminin
liberali) bir demokrat değildi; ama anayasacılığa, ki§isel özgürlüklerin,
özel giri§im güvencelerinin bulunduğu laik bir devlete ve vergi verenlerle
mülk sahiplerinin yönetimine irıanmı§ biriydi.
Bununla birlikte, böyle bir rejim resmi olarak s1rfkendi sınıf çıkarlarını
değil, sonradan (yapılan önemli-bir özde§le§tirmeyle) 'Fransız ulusu'
demek olan 'halk'ın genel iradesini ifade edecekti. Kral, artık Tanrının
70 DEVRiM ÇAGI
II
1789 ile 1791 yıllan arasında muzaffer ılımlı burjuvazi, artık Kurucu Mec
lis haline gelmiş organ aracılığıyla hareket ederek, hedefini gerçekleş
tirmeye, yani Fransa'yı ussallaştırmaya ve reform yapmaya girişti. Dev
rimin en çarpıcı uluslararası sonuçları olan metrik sistem ile Yahudilerin
ilk özgürleşme hareketi gibi Devrimin en kalıcı kurumsal başarılarının
çoğu bu dönemin tarihini taşımaktadır. Kurucu Meclis'in ekonomik gö
rüşleri tümüyle liberal nitelikteydi: Köylü politikası, ortak arazilerin ekime
kapatılması, kırsal girişimcilerin teşvik edilmesi; işçi sınıfı politikası, sen-
FRANSIZ DEVRiMi 75
III
•Napoleon Fransası'nın Haiti'yi ele geçimıekte ba§arısız olması, Louisiana Anla§ması (1803)
ile A.B.D.'ye satılan geri kalan tüm Amerikan İmparatorluğu'nun tasviye olmasının ba§lıca
nedenlerinden biriydi. Böylece Jakobenliğin Amerika'ya yayıl!§ının ba§ka bir sonucu da, ABD'yi
kıta ölçeğinde bir güç haline getirmek olacaktı.
FRANSIZ DEVRiMi 8 1
bu güne ülke ya§amına egemen olan; ekonomik olarak geriye dönük, ancak
kendilerini Devrime ve Cumhuriyete tutkuyla adaml§ küçük ve orta köylü
mülk sahipleri ile küçük esnafve dükkan sahiplerinden olu§an zaptedilmez
bir kale kuruldu. Hızlı ekonomik kalkınmanın temel ko§ulu olan tarımın
veicüçük yatırımın kapitalist yönde dönü§ümü, ernekleyecek kadar yava§la
tıldı; onunla birlikte kentle§me hızı, iç pazarın geni§lemesi, i§çi sınıfının
çoğalması, dolayısıyla proleter devriminin görünmez ilerleyi§i de yava§ladı.
Fransa'da uzun süre hem büyük i§ çevreleri hem de i§çi hareketi, kö§eba§ı
bakkalları, küçük köylü mülk sahipleri ile kahvehane sahiplerinin olu§tur
duğu bir denizin çevrelediği adalar gibi, bir azınlık olgusu olarak kalmaya
mahkum edildi (9. Bölümle kar§ıla§tırın) .
Jakobenlerle baldırıçıplakların yaptığı ittifakı temsil eden yeni hükü
metin merkezi, bu yüzden belirgin biçimde sola kaydı. Bu durum, hızla
Fransa'nın en etkin sava§ kabinesi haline gelen, yeniden olu§turulan Ka
mu Esenliği Komitesi'nde yansısını buldu. Güçlü, sefih, belki yiyici ama
göründüğünden daha ılımlı olan (son krallık idaresinde bakanlık yapmı§)
son derece yetenekli bir devrimciyi, Danton\ıkaybetti ve en etkili üyele
rinden biri haline gelen MaximiHen Robespierre'i kazandı. Kimsenin ta
rafsız kalamayacağı korkunç ve görkemli II. Yıl'ı hala §ahsında somutladığı
için, erdem sanki ki§isel tekelindeymi§ gibi a§ın bir duyarlığa sahip olan
bu züppe, tez canlı, ate§li avukatın kar§ısında pek az tarihçi serinkanlı
olabilmi§tir. Cana yakın biri değildi; bugünlerde onun haklı olduğunu
dü§ünenler bile, genç Saint Just'ü, yani Sparta cennetleri mimarının l§ıltılı
matematik keskinliğini ona yeğleme eğilimindeler. Büyük bir adam değil
di, hatta yer yer sığ biriydi. Ancak Napoleon sayılmazsa, Devrimin kursa
dığı ve hakkında bir tapı geli§tirilmi§ tek ki§iydi. Böyle olmasının nedeni,
Jakoben Cumhuriyet'in, tarih için olduğu gibi kendisi için de bir sava§
kazanma aygıtı değil, bir ideal olmasından kaynaklanıyordu. Tüm iyi
yurtta§lann ulusun nazannda e§it olduğu ve halkın, hainlerin hakkından
geldiği, adalet ve erdemin korkunç ve görkemli hükümranlığıydı bu ideal.
Bu gücü ona Jean-Jacques Rousseau (a§ağıdaki 268-70. sayfalara bakınız)
ve billurla§mı§ bir haklılık inancı vermekteydi. Resmen diktatörlük yetki
lerine sahip olmadığı gibi, resmi bir görevi bile yoktu; kendisi de Konvan
siyon'un -bütün yetkileri elinde toplamasa da, en güçlü- alt komitelerin
. den biri olan Kamu Esenliği Komitesi'nin bir üyesiydi sadece. Onun ikti
darı, halkın, Paris kitlelerinin iktidarı; onun terörü, halkın terörü deınekti.
Nitekim onu terk ettiklerinde, o da dü§tÜ.
Arkalarma aldıklan bu desteğe yabancıla§mak zorunda kalmaları,
Robespierre'in ve Jakoben Cumhuriyet'in trajedisiydi. Rejim, orta sınıf
82 DEVRiM ÇAGI
IV
dan bağımsız kıldı. Hiçbir zaman etkin bir ikmal sistemine sahip olmadı;
çünkü ordu birlikleri, bulunduklan ülkenin imkanlarıyla geçiniyorlardı.
Hiçbir zaman ba§lıca ihtiyaçlarını güç bela da olsa kar§ılayabilecek bir
silah endüstrisi tarafından desteklenmedi; çarpı§maları öylesine bir hızla
kazamyordu ki, silaha ihtiyacı pek olmadı: 1806 yılında büyük Prusya
ordusu, içindeki bütün bir kolordunun yalnızca 1.400 büyük top atı§ı
gerçekle§tirdiği bir ordu önünde darmadağın oldu. Generallerin güvene
bilecekleri tek §ey, sınırsız bir saidırma cesareti ve hatırı sayılır miktarda
yerel yardımdı. Ku§kusuz, ordunun kendinden kaynaklanan zaafları da
vardı. Napoleon ve bir iki generalin dı§ında, komuta geleneği ve kurmay
çall§ması zayıftı; çünkü devrimci general ya da Napoleoncu mare§al, pek
büyük bir olasılıkla kafasından ziyade cesaretinden ve önderliğinden dola
yı terfi etmi§ kaba bir 'ba§çavu§' ya da 'bölük komutanı' tipiydi. Kahraman,
ama oldukça budala olan Mare§al Ney, bu bakımdan çok tipiktir. Napo le
on, sava§ları kazandı; mare§alleriyse kaybetme eğilimindeydi. Yarım yama
lak ikmal sistemi, Belçika, Kuzey İtalya ve Almanya gibi geli§mi§, zengin
ve yağmaya elveri§li ülkelerde yeterli oluyordu. Polonya ve Rusya'nın ıssız
bölgelerindeyse, göreceğimiz gibi çöktü. Sağlık hizmetlerinin hiç olmaması,
kayıpları çoğalttı: 1800 ile 1815 yıllan arasında Napoleon, birliklerinin
yüzde 40'ını kaybetti. Bunların üçte biri firar yoluyla olmu§sa da, kayıpların
yüzde 90-98'ini muharebe sırasında değil, aldığı yaralar, hastalık, bitkinlik
ve soğuk yüzünden ölenler olu§turuyordu. Özetle bu ordu, bütün Avrupa'yı,
yalnız böyle yapabilme yeteneğinde olduğundan değil, böyle yapmaya
mecbur olduğu için, ani ve §iddetli hamlelerle fethetti.
Öte yandan ordu, burjuva devriminin yetenekli ki§ilere açtığı diğer
alanlar gibi mesleki bir alandı; bu i§te ba§arılı olanların da, diğer bütün
burjuvalar gibi ülkenin istikrar kazanmasında çıkarları vardı. Jakoben
liğine rağmen orduyu Thermidor sonrası hükümetlerin direği yapan ve
önderi Bonaparte'ı da burjuva devrimini sonuçlandırıp burjuva rejmini
ba§latmaya uygun bir ki§ilik kılan i§te budur. Napoleon, barbar memleketi
olan Korsika ölçülerine göre kibar bir aileden gelmi§ olmakla birlikte,
tipik bir karisyeristti. 1 769'da doğdu; kraliyer ordusunun teknik yeterlili
ğin vazgeçilmez olduğu ender dallarından birinde, topçuluk alanında
yava§ yava§ yükseldi; hırslı, zor beğenen biriydi ve devrimciydi. Devrim
ve bilhassa tüm gücüyle desteklediği Jakoben diktatörlüğü zamanında
son derece önemli bir cephede yerel bir komiser tarafından oldukça yete
nekli ve gelecek vaad eden bir asker olarak farkedildi. Komiser de raslantı
eseri Korsikalı'ydı, ancak bu durum görü§lerini olumsuz yönde pek etki
lememi§ olmalı. II. Yıl, onu general yaptı. Robespierre'in dü§ü§ünden sağ
86 DEVRiM ÇAGI
bir çehreydi.
Bunların yanında Fransızlar için çok daha basit §eyler de ifade etmek
teydi: Uzun tarihlerindeki en ba§arılı hükümdardı. Ülke dı§ında muhte
§em zaferler elde etmi§ti ülke içinde de bugüne dek varlığını sürdürmü§
Fransız kurumlarını kuran ya da yeniden kuran ki§iydi. Ku§kusuz çoğu
fikirleri, belki de hepsi Devrim ve Direktuvar tarafından dile getirilmi§ti;
onun ki§isel katkısı, bunları daha muhafazakar, hiyerar§ik ve otoriter
kılmak oldu. Kendisinden önce gelenler sadece dü§ünmü§tü, o hayata
geçirdi. Bütün bir Angio-Sakson olmayan burjuva dünyasına örnek ola
cak Fransız hukukunun apaçık büyük anıtlan (Code'lar) , Napoleon'un
eseriydi. En yukandan en a§ağı kademesine, mahkeme, üniversite ve
okullardaki makam hiyerar§isi onun imzasını ta§ır. Ordu, devlet memur
luğu, eğitim, hukuk gibi Fransız kamu ya§arnının büyük 'kariyerleri', hala
Napoleon dönemindeki biçimlerini korumaktadırlar. Onun yaptığı sava§
lardan geri dönemeyen yarım milyon Fransız dı§ında herkese istikrar ve
refah getirdi; onların a:krabalanna dahi §erefkazandırdı. İngilizler, kendi
lerini tiranlığa kar§ı özgürlük için sava§an kimseler olarak görürler; fakat
1815'de İngilizlerin çoğu, muhtemelen 1800'de olduklarından daha yok
sul ve kötü durumdayılar. Oysa Fransızların çoğunun durumu, hemen
hemen kesinlikle daha iyiydi. Hala ihmal edilebilir konumda olan ücretli
i§çiler dı§ında, Devrimin sağladığı maddi ekonomik kazanımları
kaybetmi§ kimse yoktu. Bonapartizmin, Naoleon'un dü§Ü§ünden sonra,
siyasetle ilgilenmeyen Fransızların, bilhassa zengin köylülerin ideolojisi
olarak kalmasında esrarengiz bir yan yoktur. 185 1 ile 1870 yılları arasında
ikinci ve küçük bir Napoleon'un varlığı, bu mirası çarçur etmeye yetti.
88 DEVRiM ÇAGI
Sadece bir tek §eyi yıkml§tı: Jakoben Devrimi'ni; onun görkemi altında
baskıyı ortadan kaldırmak için ayaklanan halkın dü§ünü, e§itlik özgürlük
ve karde§lik dü§ünü. Onunkinden daha güçlü bir mitti bu; çünkü onun
dü§mesinden sonra, onun anısı değil, kendi ülkesinde bile bu dü§tür
ondokuzuncu yüzyıl devrimlerine ilham veren.
4
Savaş
Bir yenileşme döneminde, yeni olmayan her şey kötüdür. Monarşininaskerlik sanatı artık
bize uymuyor; zira bizler yeni insanlanz ve faı·klı düşmanlanmız var. Halkın iktidan ve
fetilıleri,siyaset ve savaşlanmn görkemi, her zaman tek bir ilkeye, tek bir güçlü kurnma dayanmıştır
... Ulusumuz kendine özgü bir ulusal kişiliğe şimdiden salıiptir. Onun askeri sistemi düşmanlanndan
farklı olmalıdır. O halde, şayet Fransız ulusu bizim azim ve yeteneğimizden ötürü ürkütücüyse ve
şayet düşmanlanmız sakaı; soğuk ve ağırkanlıysalar askeri sistemimiz de atılgan olmalıdır.
Saint-Just, Kamu Güvenliği Komitesi adına Ulusal Meclis'e sunulan rapoı; II. Yıl'ın ilk
ayımn 19. Günü (lO Ekim 1 973)
Savaşın ilahi olarak mukadder olduğu doğru değildir; toprağın kana susadığı doğru
değildir. Tann savaşı lanetlemiştir; savaşanlar ve onu gizemli bir dehşet içinde sürdürenler
de öyle.
Alfred de Vigny, Servitude et grandeur militaires
• Fransızlar, uydu nitelikte olan bir Ren Cumhuriyeti kurmayı bile başaramadılar.
94 DEVRiM ÇAGI
bir halk desteğine sahip olmasına kar§ın çok kötü örgütlenmi§ti ve kolayca
bastırıldı. Bu nedenle bir Fransa-İrlanda ortak harekatının teorik olasılıkları
üzerine kafa patlatmak bo§unadır.
SAVAŞ 95
sona erdi. Askeri durum bir açmaz dayattığından, olay daha da dikkate
değerdi: 1 790'ların sonlarından itibaren İngilizlerin kıtaya tam olarak
geçemeyeceği, Fransa'nınsa kıtayı tam anlamıyla terk ederneyeceği açıktı.
Fransa kar§ıtı diğer güçler, daha az ölümcül bir mücadele tarzı yürütü
yorlardı. Tümü de, elbette kendi siyasal emellerinden vazgeçmeden Fran
sız Devrimi'ni yıkmayı umuyordu; fakat 1 792-5'den sonra bunun artık
uygulanabilir olmaktan çıktığı görüldü. İtalya' daki müstemlekeleri, nüfuz
alanları ve Almanya'daki önder konumu Fransa tarafından doğrudan
tehdit edilince Bourbonlarla aile bağlarını daha da sıkıla§tıran Avusturya,
en tutarlı Fransa kar§ıtı kesildi ve Fransa'ya kar§ı kurulan her büyük
koalisyonda yer aldı. Sadece 1 795-1800, 1805--:7 ve 1 8 12'de sava§a giren
Rusya, dönem dönem Fransa kar§ıtı bir tutum içinde girdi. Prusya, kaf§ı·
devrimci cenaha yakınlık, Avusturya'ya duyduğu güvensizlik ve Fran
sa'nın giri§iminden nemalanan Polanya ve Almanya üzerindeki emelleri
arasında bölünmü§tÜ. O nedenle sava§a (1 792-5'te, tuzla buz olduğu
1806-?'de ve 1 8 13 'te) zaman zaman ve yarı bağımsız bir kılıkta katıldı.
Zaman zaman Fransa kar§ıtı koalisyonlara katılan öteki devletlerin politi
kası, benzer dalgalanmalar göstermektedir. Devrime kar§ı olmakla birlikte,
politika politikadır deyip ba§ka sularda avlanıyorlardı ve bu ülkelerin
çıkarları arasında, onları Fransa'ya, özellikle Avrupa toprağının yeniden
payla§ımını tayin ettiği bir dönemde muzaffer bir Fransa'ya kar§ı kalıcı,
deği§mez bir dü§manlığa zorlayacak bir §ey yoktu.
Avrupalı devletlerin bu kalıcı diplomatik emelleriyle çıkarları, aynı
zamanda Fransa'ya sayısız potansiyel müttefik sağladı; çünkü devletlerin
sürekli olarak birbirleriyle rekabet ve gerginlik içinde bulunduğu bir sis
temde, 'dü§manırnın dü§manı dostumdur' anlayı§ı egemendir. Aralarında
en güvenilir olanları, prenslikler üzerinde İmparatorun (yani Avustur
ya'nın) gücünün zayıflamasında uzun zamandır çıkarları olan -normal
olarak bu konuda Fransa ile ittifak halindeydiler- ya da Prusya'nın gücü
nün artmasından rahatsızlık duyan küçük Alman prensleriydi. Güneybatı
Alman devletleri -Napoleoncu Ren Konfederasyonu'nun (1806) çekirde
ğini olu§turacak Baden, Wurtemberg, Bavyera- ile Prusya'nın eski rakibi
ve kurbanı Saksonya, bunların en önemlileriydi. Gerçekten de Saksonya,
yine kısmen ekonomik çıkarlada açıklanabilecek nedenlerden dolayı,
Napoleon'un en son ve sadık müttefiki olmu§tu; çünkü son derece geli§kin
bir imalat merkezi olarak Napoleon'un 'kıta sistemi'nden fayda sağlıyordu.
Yine de, Frarısa kar§ıtı kanattaki bölünmelerle Fransa'nın yanına çeke
bileceği potarısiyel müttefikler hesaba katılsa bile, Fransa kar§ıtı koalisyon
lar kağıt üzerinde kaçınılmaz olarak, en azından ba§langıçta daha
98 DEVRiM ÇAGI
II
III
IV
Yirmi yıldan fazla süren sava§ın, Avrupa'nın siyasal yapısı üzerinde yarat
tığı etkileri gördük. Fakat, fiili sava§ sürecinin, askeri seferberliğin ve
harekatların ve bunlara dayanılarak alınan siyasal ve ekonomik önlem
lerin sonuçları neydi?
Bu sonuçların, en büyük zararları görmü§ ve dalaylı olarak da diğer
ükelerden çok daha büyük nüfus kaybına uğraml§ Fransa dı§ında akan
SAV� 1 05
amınsayacak olursak ( ı865 gibi ileri bir tarihte bile İspanya'da kolera
salgınmda 236.744 ki§inin kurban verildiği söylenir8 ) , yirmi yıldan fazla
sürmü§ genel çaplı bir sava§ için iki milyon ölü bile kanlı sayılmayabilir.
Gerçekten de hiçbir ülke (belki Fransa haricinde) , bu dönemde nüfus
artı§ oranının önemli ölçüde yava§ladığını iddia etmemektedir.
Sava§an tarafları bir yana koyarsak, Avrupa'nın sakinleri için sava§,
muhtemelen ya§amın olağan seyrinde zaman zaman meydana gelen doğ
rudan bir kesintiden ba§ka bir §ey ifade etmiyordu, o da belki. Jane
1 06 DEVRiM ÇAGI
Austen'ın kırda ya§ayan ailesi, sanki hiçbir §ey olmamı§ gibi i§lerini sür
dürmü§tü. Fritz Reuter'in Mecklenburgerlileri, yabancı i§gal dönemini,
bir dramdan çok, küçük bir anekdot olarak hatırlıyorlardı; (coğrafi ve
siyasi durumu bakımından ordulan ve sava§lan sinekler gibi üzerine çeken
ve bu bakımdan sadece Belçika ile Lombardiya'nın yarı§abileceği Avru
pa'nın 'çeki§me alanlan'ndan biri olan) Saksonya'da geçen çocukluğunu
amınsayan ya§h Kuegelgen'in kafasında, bir tek askerlerin Dresden'e giri§i
ve kı§lamalan kalmı§tı. Geçerken belirtelim, sava§a giren askerlerin sayısı,
modem ölçüdere göre olağanüstü olmamakla birlikte, önceki sava§ larda
olduğundan çok daha fazlaydı. Hatta zorunlu askerlik bile, sava§maya
gönüllü olanların askere alınmasıyla sınırıydı: Napoleon'un hükümdarlığı
sırasında Fransa'nın 350.000 nüfuslu Côte d'Or bölgesinden yalnızca
ı 1.000 ki§i askere alınmı§tı (yalnızca yüzde 3. ı5) ve ı800 ile ı8ı5 arasın
da askere alınanlar, Fransa'nın toplam nüfusunun yüzde 7'sini geçmiyor
du; oysa çok daha kısa süren Birinci Dünya Sava§ı'nda bu rakam yüzde
2 ı 'di.9 Yine de mutlak rakamlarla bakıldığında, bu çok büyük bir sayıydı.
ı 793-4'teki zorunlu askere almalar sırasında, (teorik olarak askere çağn
lan 770.000 ki§iden) yakla§ık 630.000'i silah altına alındı; ı805' de, barı§
zamanında Napoleon'un askeri gücü, 400.000'i buluyordu ve kıtanın geri
kaamndaki, özellikle İspanya'daki Fransız birliklerini saymazsak, ı8 ı 2 'de
Rusya'ya ba§latılan sefer sırasında Büyük Ordu'da (300.000'i Fransız ol
mayan) 700.000 asker bulunuyordu. Mali sorunların ve örgütlenmede
ya§anan sıkıntıların tam bir askeri seferberliği zorla§tırmasının yanında
(örneğin 1809 anla§masıyla ı 8 ı3'de ı50.000 ki§ilik bir orduya sahip ol
masına izin verilen Avusturyalıların elinde aslında sefere hazır 60.000
asker bulunmaktaydı) , İngiltere dl§ında bu ülkelerin sürekli sava§ halinde
olmamalanndan bile kaynaklansa, yine de ransa'nın dü§manlannın
seferber ettikleri askerlerin sayısı çok daha küçüktü. Öte yandan İngiltere,
§a§ırtıcı miktarda askeri seferber etmi§tir. Parlamento'dan yeterli tahsisatı
çıkardığı 300.000 ki§ilik bir kara ordusu, ı 40.000 ki§ilik deniz ordusuyla
gücünün doruğunda olduğu dönemde ( ı 8 13-ı4) , insan gücüne Fran
sa'nın yaptığından çok daha ağır bir yük bindirmi§ olsa gerekti. *10
Yüzyılımızda dökülen kanla kar§Ua§tırıldığında fazla sayılmasa da, ka
yıplar yine de ağırdı; fakat garip olan, aslında bunların pek azının dü§man
tarafından ödürülmü§ olmasıdır. 1 793-1 8 ı5 arasında ölen İngiliz deniz
cilerinin sadece yüzde 6'sı ya da 7 'si Fransızlada çarpı§ırken öldü; yüzde
•Bu rakamlar, Parlamentonun izin verdiği para miktanna dayandığından, insan sayısı aslında
daha azdı. J. Leverrier, La Naissaııce de l'armee ııationale, 1 789-94 (1939), s. 139; G. Lefebvre,
Napoleon ( 1936), s. 198, 572; M. Lewis, age., s. 1 19; Parliamerıtary Papers XVII, 1859, s. 15.
SAVAŞ 1 07
•Talep üzerine külçe alnnla deği§tirilebilir olsun olmasın, gerçekte her tür kağıt para,
onsekizinci yüzyıl sona ermeden önce, fazla bilinen bir §ey değildi.
J 08 DEVRiM ÇAGI
Rothschild hanedam gibi bu aldı verdi i§lerinde aracı gibi hareket eden,
-ister İngiliz ister yabancı olsun, giderek daha fazla, uluslararası para piya
sasının ba§lıca merkezi haline gelmi§ olan- Londra üzerinden ݧ gören ulus
lararası mali çevreler oldu (Rothschild'ın kurucusu olan Meyer Amschel
Rothschild, oğlu Nathan'ı 1 798'de Frankfurt'tan Londra'ya gönderdi) .
Bu büyiik uluslararası bankerler çağı, sava§lardan sonra ortaya çıktı ve
bu bankerler, eski rejimierin toparlanmasına, yenilerinin de istikrara ka
vu§masına yardımcı olmak üzere büyük krediler verdiler. Fakat, Baringlerin
ve Rothschildlerin, onaltıncı yüzyıl büyük Alman bankerierinden bu yana
kimsenin yapmadığı kadar dünya para piyasasına egemen oldukları çağın
temeli, sava§lar sırasında atılmı§tır.
Ne var ki, sava§ maliyesinin teknik ayrıntıları, büyük miktarda kaynağın
barl§ zamanından büyük bir sava§ın gerektirdiği amaçlarla kullanılmak
üzere askeri alana kaydırılmasınınyarattığı genel ekonomik etkinin yanında
daha önemsizdi. Sava§ için gerekli kaynakların tamamen sivil ekonomiden
ya da onun pahasına kar§ılandığını dü§ünmek kesinlikle doğru olmaz. Ordu
yalnızca, aksi halde ݧSiz kalacak, hatta mevcut ekonominin sınırları içinde
bile çall§amayacak insanları seferber edebilir.* Sava§ endüstrisi, kısa vadede
insanları ve malzemeleri sivil piyasadan çekmesine kar§m, uzun vadede,
barl§ döneminde normal kar dü§üncesiyle el atılmayabilecek geli§meleri
uyarabilir. Bu, daha önce de gördüğümüz gibi (2. Bölüme bakınız) , pamuk!u
endüstrisiyle kar§ıla§tırıldığında hızlı büyüme olanağına sahip olmayan, o
nedenle geleneksel olarak uyaranını hükümette ve sava§ta bulan demir
ve çelik endüstrileri için çok bilinen bir durumdu. 183 1 'de Dionysius
Lardner, "onsekizinci yüzyılda demirhane ve demir döküm, neredeyse top
dökümüyle bir tutuluyordu" diye yazdı.12 O nedenle, sermaye kaynaklarının
bir bölümünün [sava§ endüstrisineJ kaydırıldığını kabul edebiliriz; sermaye
malları endüstrisirıe ve teknik geli§melere yapılan uzun vadeli yatırımların
doğası böyleydi. Örneğin devrimin ve Napoleon Sava§ları'nın yarattığı
teknik yenilikler arasında, kıtada (Batı Hint Adaları'ndan ithal edilen §eker
kaml§ının yerini almak üzere) §eker pancarı endüstrisi ile (İngiliz donanma
sının gemilerde bozulmadan saklanabilecek yiyecek arayı§larından doğan)
konserve yiyecek endüstrisi bulunmaktaydı. Buna rağmen, büyük bir saVa§,
kaynak kullanımında büyük bir deği§iklik anlamına geldiği gibi, ülkelerin
birbirlerini ablukaya aldıkları durumlarda, ekonominin sava§ ve barl§ sek
törlerinin aynı kıt kaynaklar için dolaysızca rekabete girmesi anlamına da
gelebilir.
• Bu, İsviçre gibi a§ırı nüfuslu dağlık bölgelerde paralı askerlik yapmak için göç etme
geleneğinin temelini olu§turmaktaydı.
1 1 0 DEVRiM ÇAGI
ümpereur de Russie est de plus le seul souverain parfaitement en etat de se porter des
d present aux plus vastes entreprises. Il est d la tete de la seule armee vraiment
.·
disponible qui
soit aujourd' lıui forme en Europe. '
Gentz, 24 Mart , ıs ısı
rılmı§ küçük bir krallık aldı. Bütün denizierin tamamen İngiliz donanma
sının denetiminde olması, İngiliz ve Rus imparatorlukları arasında sadece
zayıf ve karga§a içindeki prensliklerle bölgelerin bulunduğu Hindistan'ın
kuzeybatı sınırları dı§ında, herhangi bir toprak parçasının fiilen İngiliz
bayrağı altında bulunup bulunmamasını büyük ölçüde önemsiz bir konu
haline getirmekle birlikte, elbette İngiltere'nin Avrupa dı§ındaki teritor
yal emelleri çok daha büyüktü. Fakat İngiltere ile Rusya arasındaki reka
bet, 18 14-lS 'te sınırları yeniden düzenlenmesi gerekmi§ olan bu bölgeyi
hemen hiç etkilemedi. Avrupa'daki İngiliz çıkarları, hiçbir devletin çok
güçlü olmamasını gerektiriyordu
Kara üzerinde tayin edici askeri bir güce sahip ola_n Rusya, İsveç'ten
Finlandiya'yı, Türkiye'den Besarabya'yı ve her zaman Rusya'nın gözde
müttefiki olmu§ yerel bir hizbin yönetiminde belli bir özerklik tanınan
Polanya'nın büyücek bir kısmını almakla, zaten sınırlı olan teritoryalemel
lerini doyurdu ( 1830-1 ayaklanmasından sonra bu özerklik de kaldırıldı) .
Polanya'nın geri kalanı, 1 846 ayaklanmasından sonra ortadan kalkacak
olan Krakov kent cumhuriyeti dı§ında, Prusya ile Avusturya arasmda
payla§ıldı. Diğer düzenlemelere gelince; ba§lıca amacı devrimi kendinden
uzak tutmak olan Rusya, Fransa'nın doğusundaki bütün mutlak prenslik
ler üzerinde uzaktan ama etkili bir hegemonya kurmakla yetindi. Avustur
ya ile Prusya'nın da katıldığı Kutsal İttifak, bu amaçla Rusya'ya mali yön
den destek oldu; fakat İngiltere bu i§ten uzak durdu. İngilizlerin bakı§
açısından Rusya'nın Avrupa'nın büyük bölümünde neredeyse bir hege
monya kurması, pek de ideal bir düzenleme olmamakla birlikte askeri
gerçekleri yansıtıyordu ve Fransa'nın, eski dü§manlarından herhangi biri
nin kabul etmeye hazır olduğundan daha büyük ölçüde güçlenmesine
izin verilmedikçe ya da bir sava§ın katlanılamayacak ölçüde ağır bedelini
ödemeye hazır olmadıkça, öriüne geçilmesi olanaksızdı. Fransa, büyük
güç olarak kabul edildi; fakat ancak bu kadarına izin vardı.
Avusturya ve Prusya, sadece nezaket gereği büyük devletten sayıldılar;
Avusturya'nın, uluslararası bunalım dönemlerindeki herkesçe bilinen za
yıflığından ötürü haklı olarak; Prusya'nın 1806'da çöktüğü fikrinden ötü
rü de yanlı§ olarak öyle olduklarına ina�ılıyordu. Bunların temel i§levleri,
Avrupa'da istikrar unsurları olarak hareket etmekti. Avusturya, daha
önce kendisine ait olan İtalyan ta§ra bölgelerinin yanı sıra, İtalya ve
Dalmaçya'daki eski Venedik topraklarını ve çoğunlukla Habsburg hane
danından ki§ilerce yönetilen (Avusturya ile Fransa arasmda daha etkili
bir tampon i§levini görmek üzere eski Ceneviz Cumhuriyetini kendine
katan Piomonte-Sardunya Krallığı dı§mda) Kuzey ve Orta İtalya'daki
1 1 6 DEVRiM ÇAGI
O davudi sesiyle özgürlük, en deıin uykuda olanları bile uyandırır ... Bugün bir şeyi,
özgürlük iÇin ya da özgürlüğe karşı savaşmamn dışında düşünmek olası mıdır? İnsanlan
sevemeyenler, eskiden olduğu gibi belki hô.lô. tiranlar kadar büyük olabilirler, ama kim artık
insanlığa karşı ilgisiz kalabilir?
Ludwig Boerne, 14 Şubat 183P
Dengelerini yitirmiş hükümetler, Krallar ile uyruklan arasında yer alan ara sınıfın
feryatlanndan korkup sinmekte ve ne yapacaklanm şaşırarak manarkların asalarını kırmakta,
halkın sesine sahip çıkmaktadır/ar..
Metternich'den Çar'a, 18202
din adamları arasında bir iç sava§ dönemi açıldı. Kısmen Katalik Özgür
le§imi'ni gerçekle§tirerek ( 1829) yeniden reform kyna§ması içine girmi§
yerel volkanı İrlanda'daki tehlikeli indifalar yüzünden İngiltere bile bu
dalgadan etkilendi. 1 832 tarihli Reform Yasası, Fransa'daki 1830 Temmuz
Devrimi'ne kar§ılık gelmektedir ve gerçekten de Paris'ten gelen haberlerin
bu yasanın çıkartılmasında büyük etkisi olmu§tu. Bu dönem, İngilte
re'deki siyasal olayların kıtadakilerle ko§utluk gösterdiği modem tarihteki
belki de tek dönemdi; öyle ki gerek Whigler gerekse Toryler kendilerini
tutmasalar, 1 83 1-2'de İngiltere'de devrimci durumun ya§anması i§ten
bile olmayabilirdi. Yine bu dönem, İngiliz siyasal ya§amının bu terimlerle
çözümlenmesinin tamamen yapay kaçmadığı ondokuzuncu yüzyıldaki
tek dönemdi.
O nedenle 1830'daki devrimci dalga, 1820'dekinden çok daha ciddiy-
di. Gerçekten de bu dalga, Batı Avrupa'da aristokrasinin burjuvazinin
gücü kaqısında kesin yenilgisine i§aret eder. Sonraki elli yılın hakim sınıfı,
bankerlerden, büyük sanayicilerden ve zaman zaman üstdüzey memurlar
dan olu§an; kendini geri çekmi§ ya da (gerçi daha küçük ya da doyumsuz
i§adamları, küçük.burjuvazi ve ilk emek hareketlerinin ajitasyonları tara
findan dı§ardan taciz edilmekle birlikte, henüz geneloyun meydan okuma
sıyla kar§ıla§mamı§) burjuvazinin politikalarını destekleyen bir aristokrasi
tarafından kabul edilmi§ 'büyük burjuvazi' olacaktı. Büyük burjuvazinin
İngiltere, Fransa ve Belçika'da yerle§tirdiği siyasal sistem temelde aynıydı:
Anayasal bir monar§i altında -Fransa'da ba§langıçta sayıları yalnızca
168.000 olan- seçmeniere mülkiyet ve eğitim sınırlaması getirerek, liberal
kurumları (ki bunlar Fransız Devrimi'nin ilk ve en ılımlı devresinin, 1 791
Anayasasının kurumlarına son derece benzer kurumlardı) demokrasiye
kar§ı güvence altına aldı.* Ancak ABD'de Jacksoncı demokrasi, bundan
bir adım daha ilerideydi: O sırada Batı Avrupa'da galip gelenlerin rollerine
benzer bir rolleri olan demokratik olmayan mülk sahibi oligar§ilerin yenil
giye uğratılması, sınır boylarında ya§ayan çiftçilerin, küçük çiftçilerin,
kentli yoksulların oylarıyla, sınırlandırılmamı§ siyasal demokrasiyi iktidara
ta§ıdı. Bu, me§ um bir yenilikti ve ılımlı liberalizmin oy hakkının er ya da
geç geni§letilmesinin kaçınılmaz olduğunu bilecek kadar gerçekçi olan
dü§ünürleri, bu geli§meyi yakından ve kaygıyla izlediler. Özellikle Alex
de Toqueville, Democracy in America ( 1 835) ba§lıklı kitabında kasvetli
sonuçlara vardı. Fakat ileride göreceğimiz gibi 1 830, siyasal ya§amda daha
da radikal bir yeniliğe, İngiltere ve Fransa'da i§çi sınıfının ve pek çok
II
sinden öte bütün Avrupa'yı tek bir altüst olu§ hareketi -ya da 'akl§' demek
belki daha doğru olur- içersinde birle§tirmek gibi bir yararı oldu.
Hepsi de Fransa'nın ı 789-ı 797 arasında geçirdiği deneyimlerden kay
naklanıyor olmaklabirlikte, böyle pek çok model bulunmaktaydı. Bu
medeller, ı8 ı 5 sonrası muhalefetin üç ana eğilimine kar§ılık gelmekteydi:
Ilımlı liberal (ya da toplumsal terimlerle ifade edersek, üst orta sınıflarm
ve liberal aristokrasinin eğilimi) , radikal-demokrat (ya da toplumsal te
rimlerle, alt orta sınıfın, bir kısım yeni imalatçmm, aydınlarm ve ho§nutsuz
soyluların) ve sosyalist (ya da toplumsal terimlerle, 'çalı§an yoksullar'ın
veya endüstride çalı§an yeni i§çi sınıfının) . Yeri gelmi§ken belirtelim,
kökenbilim bakımından bunların tümü, dönemin enternasyonalizmini
yansıtmaktadır: Köken olarak 'liberal' olanı, Fransız-İspanyol; 'radikal'
olanı, İngiliz; 'sosyalist' olanıysa İngiliz-Fransız'dır. 'Muhafazakar' da, kıs
men Fransız kökenlidir ve Reform Yasası döneminde İngiliz ve kıta Avru
pası siyasal sistemleri arasında varolan benzersiz yakın bağlıla§ımın bir
ba§ka kanıtıdır. Birinci eğilimin esin kaynağı, ı 789-9 ı Devrimi; onun
mülk sahibi olma ko§uluna dayalı bir tür yan-İngiliz anayasal monar§isi
tarzındaki siyasal ülküsü, dolayısıyla ı 7 9ı Anayasasının gündeme getir
diği ve ileride göreceğimiz gibi 1 830-32'den sonra Fransa, İngiltere ve
Belçika'da standart anayasa tipi haline gelen oligar§ik bir parlamento
sistemiydi. İkincisinin esin kaynağıysa, 1 792-3 Devrimi olarak tanımla
nabilir. Bu eğilimin siyasal ülküsü olan, 'refah devleti'nden yana, zengin
lere belli ölçülerde husumet besleyen demokratik bir cumhuriyet, 1 793
tarihli ideal Jakoben anayasasma kar§ılık gelmektedir. Ancak radikal de
mokrasiden yana toplumsal grupların karma§ık ve garip bir ala§ım göster
meleri gibi, buna da, dayandığı Fransız Devrimi modeline göre kesin bir
etiket vermek kolay değildir. Her ne kadar, en iyi J akobenci ı 793 Anaya
sası ile temsil edilebilecek olsa da, içinde, 1 792-3'te Jirondenlik, Jakoben
lik, hatta Baldırıçıplaklık diye adlandınlabilecek unsurlar bir araya toplan
ml§tt. Üçüncüsünün esin kaynağıysa, II. Yıl'ın Devrimi, Thermidor döne
mi sonrası ayaklanmalar, hepsinden önce de modem komünist geleneğin
siyaset sahnesine çıkı§ına damgasını vuran a§ırılık yanlısı Jakobenlerin
ve ilk komünistlerin önemli ayaklanması, Babeuf'un Eşitlerin Nifakı hare
ketiydi. Bu, Baldırıçıplaklığın ve sol kanat Robespierreciliğin çocuğu ol
makla birlikte, birincisinden sadece orta sınıfıara ve zenginlere kar§ı
küçük ama güçlÜ bir nefret duygusunu almi§tır. Siyasi bakımdan Babeufçu
devrimci model, Robespierre ve Saint-Just geleneği içinde yer almaktaydı.
Mutlakçı yönetimler açısından bakıldığında, bazıları diğerlerine göre
daha bilinçli bir karga§a propagandası yürütseler de ve cahil, yoksul
1 28 DEVRiM.ÇAGI
III
yıl bir tarım i§çileri sendikası kurmaya kalkan altı dürüst Wesleyanlı i§çiye
verilen gözdağı ('Tolpuddle Şehitleri' olayı) , İngiltere'de de i§Çi sınıfı hare
ketine kar§ı benzer bir saldırıya geçildiğini gösteriyordu. O yüzden radikaller,
cumhuriyetçiler ve yeni proleter hareketler liberallerle safları ayırdılar; hala
muhalefette yer alan ılımlılar, artık solun sloganı haline gelen 'demokratik
ve toplumsal cumhuriyet' §iarından rahatsız olmaya ba§ladılar.
Avrupa'nın geri kalanında hiçbir devrim ba§arılı olamadı. Yenilginin
nedenlerine ili§kin sorgulamalar ve zafere ula§ına yolları üzerine tartı§ına
lar, ılımlılarla radikallerin ayrılması ve yeni bir toplumsal devrim eğiliminin
belirmesi sonucunu yarattı. Ilımlılar -Whig yanlısı toprak sahipleriyle,
orta sınıfiçinde varolduğu kadarıyla ılımlılar- umutlarını, yeterince duyar
lı hükümetlerin yapacağı reformlara ve yeni liberal devletlerden gelecek
diplomatik desteğe bağlaını§lardı. Tabii yeterince hassas hükümet bulmak
kolay değildi. İtalya'da Savoy, liberalizme yakınlığını ı;nuhafaza etmekteydi
ve ülkenin nihai olarak birle§ınesine yardımcı olacağını umduğu ılınılılar
dan giderek artan bir destek topladı. Yeni Papa IX. Pius'un ( 1 846) döne
minde kısa ömürlü olmu§ garip bir 'liberal papalık' görüngüsünden cesaret
alan bir grup liberal katolik, Kilisenin gücünü aynı hedef için seferber
etmek gibi ham bir hayal içine girdi. Almanya'daysa belli bir önemi haiz
her devlet, liberalizme sadece dü§ınanlık besliyordu. Ama bu durum -
sayıları, Prusya'nın tarihsel propagandasının ileri sür,düğünden .çok daha ·
az olan:_ bazı ılımlıların, en azından Alman Gümrük Birliği'ni ( 1 834)
hanesine artı puan olarak yazdırını§ Prusya'ya doğru yönelmelerine ve
bütün ılımlılann da barikatlar kurmakransa prensleri davalarına katınayı
dü§lemelerine engel değildi. Ilımlı bir reform sürecine Çar'dan da destek
bulına olasılığının, umutlarını her zaman böyle bir §eye bağlaınl§ kodaman
zevata (Czartorystis) artık güven vermediği Polonya'daysa, ılımlılar hiç
olmazsa Batının diplomatik müdahalelerine bel bağladılar. 1830 ile 1848
arasındaki olayların seyrine bakılacak olursa, bu ihtimalierin hepsi birbi
rinden hayalciydi.
Fransa'nın, Büyük Devrim'in ve devrim kuramının kendisine verdiği ·
VI
Her halkın, insanlığın genel misyonunun gerçekle�mesinde yerini alacak kendi özel
misyonu vardır. Her halkın milliyetini ol�turan, bu misyondur. Milliyet, kutsaldır.
Genç Avrupa Karde§lik Yasası, 1834.
Gün gelecek ... yüce Germanya, bir elinde uygarlık ışığıyla dünyanın en uzak kö�elerini
aydınlatacak aydınlanmanın me�alesi, diğer elinde yargıç terazisiyle, özgürlük ve adaletin
bınnzdan kaidesi üzerine çıkacaktır. İnsanlar ondan, aralarındaki çeki�meleıi halletmesini
isteyecek; o insanlar ki, bugün bize güçlünün haklı olduğunu göstermekte ve bizi horgörerek
çizmeleıiyle ezmektedirler.
Siebenpfeiffer'in Hambach Bayramı'ndaki konu§masından, 1832.
Gördüğümüz gibi, 1 830'dan sonra devrim lehine olan genel hareket bö
lünmeye uğradı. Bu bölünmenin bir ürünü özel bir ilgiyi haketmektedir:
Öz-bilinçli milliyetçi hareketler.
Bu geli§meyi en iyi simgeleyen hareketler, 1 830 devriminden kısa bir
süre sonra Giuseppe Mazzini'nin kurduğu ya da esiniediği 'Genç' hareket
lerdir: Genç İtalya, Genç Polonya, Genç İsviçre, Genç Almanya ve Genç
Fransa ( 1 83 1-6) ile 1 840'ların benzeri Genç İrlanda hareketidir. Bu so
nuncusu, ondokuzuncu yüzyıl ba§larmdaki komplocu karde§lik cemiyetle
ri örnek alınarak kurulan, en son ve ba§arılı devrimci örgütün, İrlanda
Cumhuriyet Ordusu sayesinde tanınmı§ olan Fenianların ya da İrlanda
Cumhuriyetçi Karde§lik Örgütü'nün atasıdır. Kendi ba§larına ele alındık
larında bu hareketlerin fazla bir önemi yoktu; yalnızca Mazzini'nin varlığı
bile, tümüyle etkisiz olmalarını garanti etmeye yeterliydi. Ancak sonraki
milliyetçi hareketlerin 'Genç Çekler' ya da 'Genç Türkler' gibi adlar
almalarının da gösterdiği gibi, simgesel olarak çok büyük önemleri olmu§
tur. Avrupa devrimci hareketinin ulusal birimler halinde parçalanmasına
damgasını vurmu§lardır. Ku§kusuz bu ulusal bölümler, aynı siyasal
1 48 DEVRiM ÇAGI
II
kan davası güden Kafkas kabileler, püriten bir İslam mezhebi olan
Marudicilikte, istilacı Ruslara kar§ı geçici bir birlik bağı ve Şamil'de de
( 1 797-187 1 ) büyük bir önder buldular; fakat bugün ortada bir Kafkas
ulusu değil, sadece küçük Sovyet cumhuriyetleri içinde ya§ayan küçük
dağlıhalklar topluluğu vardır (Modern anlamda bir ulus olu§turan Gürcü
ler ve Ermeniler, Şamil hareketinde yer almamı§lardı) . Arabistan'da Vaha- -
bilik ve bugün Libya adını almı§ olan yerde Sirrusilik gibi püriten dinsel
mezheplerin silip süpürdüğü Bedeviler, yalın bir Allah inancı ve basit bir
çoban ve akıncı ya§amı uğruna, vergilerin, pa§aların ve kentlerin bozucu
etkisine kar§ ı sava§mı§lardı; ancak bugün Arap milliyetçiliği olarak bildi
ğimiz (ve yirminci yüzyılın ürünü olan) §ey, göçebe çadırlarında değil,
kentlerde ortaya çıkmı§tır;
Çok sayıda ozan ve kahraman (Karadağlı §air-sava§çı piskoposlarda
olduğu gibi, bu ikisi ekseriyetle aynı anlama gelmekteydi) , Arnavut Skan
derberg gibi sözde-ulusal kahramanları ve Sırpların Kosova'da Türkler
kar§ısında uğradıkları yenilgi gibi trajedileri §erefle yadetseler de, Balkan
larda, özellikle güneydeki ve batıdaki nadiren boyun eğdirilebilmi§ dağlı
halklar arasında Türk!ere kar§ı giri§ilen ayaklanmaları modern milliyetçi
terimlerle kolayca yorumlamak olanaksızdır. Zorunluluğun ve isteğin ol
duğu yerde, yerel idareye ya da zayıflamaha olan bir Türk İmparatorlu
ğu'na kar§ı isyan etmekten daha doğal ne olabilir? Ne ki, bugün A§ağı
Slavlar [Yugoslavlar] olarak bildiğimiz grupları, hatta Türk İmparatorlu
ğu'nda ya§ayanlarını bile birle§tiren bağ, ortak bir ekonomik gerilikten
ba§ka bir §ey değildi ve tam da Yugoslavya kavramı, özgürlük için sava§an
lardan çok Avusturya-Macaristan'daki aydınların bir ürünüydü.* Hiçbir
zaman boyunduruk altına girmemi§ olan Karadağlılar, Türklerle sava§·
· tılar; ancak aynı §evkle kafir Katolik Arnavutlarla, tamamen Slav olmakla
birlikte yine kafir Müslüman Bosnalılara kar§ı da sava§tılar. Bosnalılar,
ormanlık Tuna ovasının ortodoks Sırplarıyla aynı, Arnavut sınır
bölgesindeki 'eski ortodoks Sırplar'la olduğundan daha da büyük §evkle,
aralarından birçoğunun aynı dini payla§tığı Türklere kar§ı sava§tılar.
Ondokuzuncu yüzyılda Balkan halkları atasında ilk ba§kaldıranlar, bir
domuz tüccarı ve §aki olan Kara George ( 1 760-18 17) yönetimindeki
• Bugün Yugoslavya'daki rejim, Sırp ulusu olarak sınıflanagelen §eyi, çok daha gerçekçi
alt-ulusal cumhuriyedere ve Sırbistan, Bosna, .Karadağ, Makedonya ve Kosova-Metohija gibi
birimlere ayırml§tıı: Ondokuzuncu yüzyıl milliyetçiliğinin dilsel ölçütlerine göre bu birimlerin
ve cumhuriyederin çoğu, Bulgadara daha yakın olan Makedonlarla Kosova'daki Arnavut azınlık
dı§ında tek bir 'Sırp' halkının üyesidirler. Fakat gerçekte hiçbir zaman tek bir Sırp milliyetçiliği
ortaya koymamı§lardır.
1 56 DEVRiM ÇAGl
• İrlanda dı§ında.
II
Sonuçlar
8
Toprak
Ben sizin efendinizim, benim efendim de Çarclır. Çarın bana emir vermeye hakkı vardır.
Benim bu emirlere itaat etmem gerekir, ama Çar size emir veremez. Benim evimde Çar
benim. Ben sizin yeryüzündeki tanrınızım ve Cennette Tanrının huzurunda sizden ben
sorumluyum . . . Bir atı önce demir kaşağıyla tırnar etmek gerekir, ancak ondan sonra tüylerini
yumuşak fırçayla tarayabilirsiniz. Sizleri biraz serıçe tımariamam gerekiyor, ama yumuşak
fırçayla tarayıp ıaramayacağımı Tanrı bilir. Tanrı havayı yıldırımlaı; şimşekler/e temizler;
ben de köyümü, gerekli gördüğümde yıldırım ve ateşle temizleyeceğim.
Bir Rus toprak sahibinin serilerine yaptığı konu§madan. ı
Bir iki ineği, bir domuzu ve birkaç kazı olan bir köylü, kendi gözünde toplumun aynı
mertebesindeki kardeşlerinden daha yukardadır ... Hayvanlarının ardından aylak aylak yürür
ken miskinleşir ... Günlük çalı§malar bıktımıaya başlar; düşkürılük tiksinmeyi artını: Nilıayetinde
yarı besili bir buzağının ya da damuzun satılması, bu tembellik düşkünlüğünü besieyecek yeni
olanaklar yaratıı: Bunu çoğunlukla ineğın satılması izler ve içinde, eskiden geçimini sağladığı
günlük ve düzenli çalışma biçimine yeniden başlama isteği duymayan düş kırikhğına uğramış
biçare köylü ... adsız ve sansız olarak yoksuUara yardım fonundan yardım almaya başlar.
Tarım Bakanlığının 1 798 tarihli Somerset Ara§tırması2
ticari kafalı çiftçiler için biçilmi§ kaftandı. Klasik Prusya çözümüyse, top
lumsal bakımdan en az devrimci olanıydı. Feodal toprak lordlannın kendi
lerini kapitalist çiftçilere, serfleri ise ücretli tarım i§çilerine dönü§türme
lerinden ibaretti. Junkerler, köle emeği kullanarak ihracat amacıyla uzun
zamandır ektikleri kıraç mülklerinin denetimini elden bırakmadılar; fakat
bunları artık serilikten -ve topraktan- 'kurtulmu§' köylüler i§lemekteydi.
Yüzyılın ilerleyen dönemlerinde yakla§ık 2000 malikanenin toprağın yüz
de 6l 'ini kapladığı, yakla§ık 60.000 orta ve küçük mülk sahibinin bulun
duğu, nüfusun geri kalanının topraksız olduğu Pomeranya örneği, ku§ku
suz a§ırı bir örnektir4 ; fakat, 1849'da Prusya'da topraksız ya da esas olarak
ücretle çall§an tarım i§çilerinin sayısının neredeyse iki milyon olduğu
tahmin edilmekle birlikte, bir tarım ücretlileri sınıfinın, Krüniz'in ı 773
tarihli Encyclopaedia of Domestic and Agricultural Economy'sindeki 'i§çi'
maddesinde bile adı anılmayacak kadar önemsiz olduğu da bir gerçektir.5
Kapitalist anlamda tarım sorununa diğer tek sistemli çözümü, aynı za
manda büyük bir pazar için üretim yapan bir küçük ve orta çiftçiler kesimi
de yaratmı§ olan Danimarka getirdi. Ne var ki bu çözüm, esas olarak
ı 780'lerin aydınl;::ınml§ despotizm döneminin reformlanndan kaynaklan
ml§tı; o nedenle bu cildin biraz kapsamı d1§ında kalmaktadır.
Kuzey Amerika çözümü, neredeyse sınırsız ölçekte bo§ toprağın varlığı
ve feodal ili§kilerin ya da geleneksel köylü kolektivizminin kalıntılarının
bulunmaması gibi benzersiz bir gerçeğe dayanmaktaydı. Saf bireyci çiftçi
liğin yayılmasının önündeki tek engel, avianma alanlarında çok sık rastla
nıldığı gibi -normalde İngiliz, Fransız ve Amerikan hükümetlerince garanti
altına alınml§ olan- toprakları ortakla§a kullanan Kızılderili kabilelerinin
olu§turduğu zayıf bir engeldi. Alınır satılır durumdaki bireysel mülkiyeri ·
yalnızca ussal değil, doğal bir düzenleme olarak gören bir toplum anlaYl§ıyla
öyle görmeyen toplum anlaYl§ı arasındaki bütüncül çatı§ma, belki de en
açık kanıtını Yankederle Yerliler arasındaki zıtla§mada bulmaktadır.
Yerlileri uygarlığın nimetlerini öğrenmekten alıkoyan nedenler arasında
"en zararlı ve ölümcül olanı" diyordu Yerli ݧleri Komiseri6 , "yerlilerin
ülkenin büyük bir kısmının ortak sahibi olmalan ve kendilerine büyük
miktarlarda ödenek ayrılmasıydı; bunlardan biri., dilediğince göçebelik ve
serserilik etmeleri için onlara geni§ bir saha sunuyor ve mülkiyet ile bireyliğin
bilgisini edinmelerini ve yerle§menin üstünlüklerinden yararlanmalarını
önlüyor; diğeri, tembelliklerini, tutumsuzluklarını besliyor ve bozulmu§
zevkleriyle i§tahlarını tatmin etmenin araçlarını sunuyordu." O nedenle
hile, dolan, hırsızlık ve ba§ka uygun baskı biçimleri kullanarak Yerlilerin
topraklanndan edilmeleri, karlı olduğu kadar ahlaki bir eylerndi de.
1 66 DEVRİM ÇAGI
toprak daha üretken kullanılırsa salt fazla nüfustan ibaret kalacak olan
çok fazla sayıda köylü' , köklerinden kopartılmak ve salıverilmek zorun
daydı. Ancak böylelikle bu insanlar, kaslanna giderek daha fazla gerek
sinme duyan kentlere ve fabrikalara göç edebilirlerdi. Ba§ka bir deyi§le
köylüler, zincirleriyle birlikte topraklarını da yitirmek zorundaydıl.ar.
Avrupa'nın büyük bölümünde bu, 'feodalizm' olarak bilinen geleneksel
yasal ve siyasal düzenlernelerin olu§turduğu yapının, hala varlığını sürdü
rebildiği yerlerde, ortadan kaldırılması anlarnma gelmekteydi. ı 789-ı 848
arasmda Cebelitank'tan Doğu Prusya'ya, Baltık'tan Sicilya'ya dek -çoğun
lukla Fransız Devrimi'nin dolaylı dolaysız etkisiyle- gerçekle§tirildi. Orta
Avrupa'da buna benzer geli§meler ancak ı848'de, Rusya ve Romanya'da
ı860'larda ortaya çıktı. Avrupa dı§ında, ı862-88'e kadar köleliğiri sürdü
ğü Brezilya, Küba ve Güney ABD dı§ında, Amerika kıtasında da buna
benzer geli§meler ya§andı. Doğrudan Avrupalı devletler tarafından idare
edilen birkaç sömürgede, özellikle Cezayir'de ve Hindistan'ın bazı bölge
lerinde benzer yasal devrimler devreye sokuldu. Türkiye'de ve kısa bir
dönem için Mısir'da da durum buydu.8
İngiltere ile, biJ anlamdaki bir feodalizme ya çoktandır son vermi§ ya
da (köylülerin geleneksel olarak ortak sahip olduklan mülkler söz konusu
olsa da) böyle bir yapıya hiçbir zaman tanık olmamı§ birkaç ülke dı§ında,
� bu devrimi gerçekle§tirmenin son derece benzer fiili yöntemleri vardı.
İngiltere'de, büyük mülkleri kamula§tırmak yönünde yasalar çıkarmak,
zorunlu olmadığı gibi siyasal bakımdan da uygulanabilir bir §ey değildi;
çünkü büyük toprak sahipleri ya da onların çiftçileri zaten burjuva toplu
muna uyum sağlamı§lardı. Kırda -ı 795 ile ı846 arasında- burjuva ili§ki
lerinin nihai zaferine kar§ı çok §iddetli bir direni§leri olm u§ tu. Ancak bu
direni§, her §eyi silip süpüren salt bireyci kar ilkesine kar§ı pek açık ol
mayan gelenekçi bir protesto biçimini içeriyor olmasına kar§ın, büyük
toprak sahipleriyle onların çiftçilerinin ho§nutsuzluklannm asıl nedeni
çok daha basitti: Devrimci sava§ların ve Napoleon Sava§lan'nın yol açtığı
yüksek fiyatlan ve yüksek kiraları, sava§ sonrası çöküntü döneminde de
koruma arzusu. Onlarınki, feodal bir tepkiden çok, kırsal bir baskı
grubunun tepkisiydi. O nedenle bıçak altına giden, köylülüğün kalıntıları,
rençberlerle tarım emekçileri oldu. 1760'dan itibaren yakla§ık altı milyon
dönüm ortak tarla ve toprağı ki§ilere dağıtan özel ve genel Çitl erne Yasası
ile yakla§ık be§ bin 'çitlenmi§ arazi' özel mülke dönü§türüldü ve daha alt
düzeydeki resmi düzenlemelerle de bu geli§me desteklendi. Kır yoksullan
için ya§amı daha da katlanılmaz kılmak ve kentlere göç ederek kendilerine
verilen her i§i yapmalarını sağlamak üzere 1834'te Yoksulluk Yasası hazır
landı. Gerçekten de çok geçmeden göçler ba§ladı. 1 840'larda çok sayıda
ülke, mutlak nüfus kaybının e§iğine gelmi§ti ve 1850'den sonra topraktan
kaçı§ genel bir görünüm halini aldı.
Her ne kadar bundan esas yararlananlar toprak lordlan değil, kiracı
köylüler ve açık tarla sisteminin kalduılmasının ardından arazilerini birey
sel mülkler haline getirmeleri te§vik edilen toprak sahipleri olsa da, Dani
marka'da feodalizme 1 780'lerdeki reformlarla son verildi. (Bu, 1 800'lere
gelindiğinde büyük ölçüde tamamlanml§ olan 'çitleme'ye benzer bir süreç
ti) . Kiracı çiftçilerden çok küçük mülk sahipleri için ya§amı zorla§tıran
Napoleon sonrası ekonomik çöküntü döneminde, 1 8 1 6 ile yakla§ık 1830
arasında bu süreç yava§lamı§ olmakla birlikte, bir eğilim olarak malika
neler parçalandı ve eski kiracılanna satıldı. 1 865'de Danimarka, esas
olarak mülk sahibi bağımsız köylülerin ülkesiydi. İsveç'te de buna benzer,
ama daha az zorlayıcı niteliğe sahip reformlar benzer sonuçlar yarattı;
öyle ki ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itaberen toprağın gelenek
sel ortak kullanımı, §erit sistemi [s trip system] , tamamen ortadan kalktı.
Bu ülkenin eskiden feodal olan bölgeleri, özgür köylülüğün her zaman
baskın olduğu (-1 8 1 5 'den sonra eskiden Danimarka'ya ait olan İsveç'in
bir bölümünü olu§turan-Norveç'te de özgür köylülük ezici çoğunluktaydı)
ülkenin geri kalanına katıldı. Mülkleri sağlamla§tuma yönündeki eğilime
kar§ı bazı bölgelerde büyük tarım i§letmelerini parçalama yönünde bir
eğilim kendini hissettirmekteydi. Bu geli§melerin yarattığı net sonuç §U
oldu: Tanmda verimlilik hızla arttı -Danimarka'da sığır sayısı, onsekizinci
yüzyılın son çeyreğinde iki katına çıktı9-, fakat giderek daha çok sayıda
kır yoksulu i§ bulamaz oldu. Ondokuzuncu yüzyılın ortasından sonra
çektikleri sıkıntılar, orana vurolduğunda verimsiz çorak Norveç'ten, biraz
daha az olmak üzere İsveç'ten, çok daha az olmak üzere de Danimar
ka'dan (çoğunlukla Amerika'nın ortabatısına doğru) bütün yüzyılın en
kitlesel göç hareketine yol açtı.
II
' Yerel endüstriyel geli§menin olmaması ve başlıca bir ya da iki ihracat ürününün (özellikle
tahılın) üretilmesi, büyük malikanelerin ve topraksız tarım işçisinin ortaya çıkışını kolaylaştırdı.
Bu gelişme, söz konusu örgütlenıneye kendini kolaylıkla uydurmaktadır (Rusya'da o dönemde
ticari amaçlı satılan tahılın yüzde deksanı malikanelerden, ancakyüzde onu köylü mülklerinden
gelınekteydi). Öte yandan yerel endüstriyel gelişmenin, yakındaki kentlerde büyüyen ve çeşitlenen
bir yiyecek pazarı yarattığı yerlerde, bundan köylüler ya da küçük çiftçiler büyük yarar sağladılar.
Dolayısıyla Prusya'da köylülerin kurtu!uş'u serflerin mü!ksüzleştirilmesine yol açarken,
Bohemya'da özgürleşme sayesinde ortaya çıkan köylü sınıfı, 1848'den sonra bağımsızlaştı. 14
TOPRAK 1 7 1
sonuç yararlı oldu. 1830-3 1 'de Prusya, yüzyıl ba§ındaki sığır ve koyun
sayısına ancak ula§abildi ve §imdi toprak lordları bu sayıda daha büyük,
köylülerse daha küçük pay sahibiydiler. Öte yandan yüzyılın ilk yarısında
ekilen toprak miktan yakla§ık üç kat, üretkenlikse kabaca yarısı oranında
arttı}5 Taqmsal nüfus fazlası da hızla büyümekteydi; ve kırdaki ko.§ullar
son derece kötü olduğundan -1846-8 kıtlığı, belki de en kötü yüzünü,
İrlanda ve Belçika'yı saymazsak, Almanya'da göstermi§ti-göç etmek için
yeterince neden vardı. Gerçekten de, İrlanda Kıtlığı'ndan önce bütün
halklar arasında en fazla göç verenler Almanlardı.
Şu halde, gördüğümüz gibi burjuva toprak mülkiyeti sistemini sağlam
la§tırmak için yasal adımların büyük bölümü 1 789 ile 1 8 1 2 arasında atıldı.
Napoleon'un yenilgisinden sonra ya§anan toplumsal ve ekonomik tepki
nin gücünden dolayı Fransa ile birkaç kom§U bölge dı§ında bu adımların
sonuçlan çok daha yavaş hissedildi. Genelde liberalizmin kaydettiği her
ilerleme, hukuk devrimlerinde kurarndan uygulamaya doğru bir adım
atılmasını sağladı. Eski rejimierin yeniden kurulması, özellikle kilise top
raklarının satı§ının ve laikle§menin en acil liberal talepler arasında bulun
duğu Katolik ülkelerde hukuk devrimlerirıi geciktirdi. Örneğirı İspanya'da
1820' de liberal devrimin gerçekle§tirdiği geçici zafer, soylulara topraklarını
özgürce sarabilme olanağı veren, 'zincirlerden kurtaran' (Desvinculacion)
yeni bir hukuk getirmekteydi; 1823'te mutlakçılığın geri gelmesiyle bu
hukuk yürürlükten kaldırıldı; 1836'da liberalizmin yeniden zafer kazan
masıyla birlikte bu hukuk yeniden gündeme getirildi ve böyle sürüp gitti.
O nedenle ölçebildiğimiz kadarıyla, ele aldığımız dönemde el deği§tiren
toprak miktarı, faal bir orta sınıf alıcının ve toprak spekülatörünün fırsat
lan değerlendirmeye hazır olduğu bölgeler dı§ında fazla değildi: (Kuzey
İtalya'da) Bologna ovasında soylulara ait topraklar, 1789'datoplam mikta
rın yüzde 78'inden 1804'te yüzde 66'sına, 1835'te de yüzde 5 l 'e dü§tü. 16
Öte yandan Sicilya'da bütün topraklann yüzde 90'ı, çok ileriki bir tarihe
kadar soyluların elinde kalmaya devam etti. 17*
Bu noktada bir istisna vardı: Kilise toprakları. Bu muazzam ve nere
deyse kaçınılmaz olarak kötü kullanılan, viraneye dönmü§ malikanelerin
-1760'larda Napoli Krallığı'ndaki toprakların üçte ikisinin kiliseye ait
olduğu ileri sürülmü§tür 19- savunucusu çok azdı; çevresirlde pay kapmak
için yığınla kurt dola§maktaydı. Hatta II. Joseph'in dü§mesinden sonra
III
IV
' Bu topraklar, onaçağcıl Hıristiyan ülkelerde hayır amaçlı ya da ritüel olarak kiliseye
verilen topraklara kar§ılık gelmektedir.
1 76 DEVRiM ÇAGI
sistemi, dönem dönem yabancı fatihleriri istilasına uğrayan ama iki sağlam
dayanağa yaslanan, geleneksel olmakla birlikte deği§mez olmayan toplum
lardaki toprak kiralama sistemi kadar karma§ıktı; toprak, -de jure ya da
de facto olarak- kendi kendirıi yöneten topluluklara (kabilelere, klanlara,
köy komünlerine, karde§lik topluluklarına vs.) aitti ve devlet üründen
belli bir pay almaktaydı. Bazı topraklar belli bir anlamda devredilebilir
olmasına, bazı tarımsal ili§kiler ortakçılık türünde kurulmasına, bazı öde
meler kira biçiminde yapılıyor olmasına kar§ın, gerçekte İngiliz anlamında
ne toprak lordu, ne bireysel toprak mülkiyeri ne de kira söz konusuydu.
Tarımsal ili§kilerde bildikleri türden düzenlemeler oturtmaya yeltenen
İngiliz idareciler için bu durumun anla§ılır ve ho§ bir tarafı yoktu.
Doğrudan İngiliz egemenliği altına girmi§ ilk büyük bölge olan Bengal'de
Mogul toprak vergisi, zemindar denen mültezimler ya da komisyoncular
tarafından toplanmaktaydı. Elbette bunların, (çağda§ İngiliz toprak ver
gisinde olduğu gibi) malikanesinin bütünü üzerinden değer biçilen bir
vergiyi ödeyen İngiliz toprak lordunun bir dengi; vergi toplama i§inin
kendisi aracılığıyla düzenlenmesi gereken, toprağın iyile§tirilmesirıde çı�a
rı bulunan, istikrarlarının güvencesini yabancı rejime verdikleri siyasal
destekte bulan bir sınıf olmaları gerekmez mi? Sonradan Lord olan
Teignmouth, Bengal'den sağlanan toprak gelirinin 'Kalıcı Çözümü'nü
TOPRAK 1 77
185 1 'deyse İrlanda nüfusu altı buçuk milyona dü§tÜ ve o tarihten sonra
düzenli olarak azaldı. "He u dira fames!" diye yazdı bir papaz, artık doğma
dıklan için Galway ve Maya'daki kilisdere vaftiz edilmek üzere hiçbir
çocuğun getirilmediği aylarda, karanlık çağlardaki tarihyazıcılarının ton
lamasını andırırcasına: "Heu saeva hujus memorabilis anni pestilenta!"* 29
Hindistan ve İrlanda, 1 789 ile 1848 tarihleri arasında bir köylü olarak
ya§amak için belki de en kötü ülkelerdi; fakat öte yandan da seçme §ansı
olan hiç kimse İngiltere'de bir tarım i§çisi olmayı istemezdi. Genel olarak,
kısmen ekonomik güçler, kısmen de (toplanan vergilerden yoksulların
ücretlerini sübvanse ederek emekçinin asgari ücret almasını sağlayan iyi
niyetli fakat hatalı bir giri§im olan) yoksulla§tıncı 'Speenhamland Sistemi'
( 1 795) yüzünden bu mutsuz sınıfın durumunun 1 790'ların ortalanndan
itibaren kötülediği kabul edilir. Bu sistemin ba§lıca etkisi, çiftçileri daha
dü§ük ücretler ödemeye cesaretlendirrnek ve tarım i§çilerinin moralini
bozmak oldu. ݧçilerin isyanındaki dermansızlığı ve cahilce heyecanı,
1 820'lerde avianınayla ilgili yasalara kar§ı saldırıların, 1 830'larda ve
1840'larda mülklere kar§ı giri§ilen kundaklamalann artı§ında, ama hep
sinden önce Kent'te kendiliğinden patlak veren ve 1830'un sonunda
sayısız kontluğa yayılan, vah§ice bastırılan salgın halinde bir ayaklanma
olan umutsuz 'son tarım emekçileri isyanı'nda görmek mümkündür. Eko
nomik liberalizm, tarım i§çilerinin sorununu, her zamanki enerjikliği ve
kıyıcılığıyla, i§çileri ekonomik bir ücretle i§ bulmaya ya da göç etmeye
zorlayarak çözmeyi önerdi. Görülmemi§ katılıkta bir düzenleme olan 1834
tarihli Yeni Yoksulluk Yasası, kilisenin sağladığı asgari geçim güvencesini
elinden alıyor ve (dü§üncesizce çocuk sahibi olmak gibi duygusal ve gayrı
Malthusçu alı§kanlıklarını kırmak için i§çiyi karısından ve çocuğundan
ayıran) yeni kurulan atölyelerde çalı§ması durumunda tarım i§çisine yar
dım sağlıyordu. Ele aldığımız dönemin sonlarına kadar yoksulluk yasasına
bağlıolarak yapılan harcamalar süratle azaldı (oysa en az bir milyon Briton
yoksullukla cebelle§iyordu) ve tarım i§çileri yava§ yava§ topraklarından
ayrılmaya ba§ladılar. Tarım çöküntüye uğradığından, sefaletieri sürdü ve
1850'lere kadar özsel hiçbir iyile§me olmadı.
Belki en geri kalrnı§ ve tecrit olmu§ bölgelerde her zamankinden daha
kötü olmamakla birlikte, tarım i§çilerinin durumu .aslında her yerde son
derece kötüydü. Talihsiz biçimde patatesin ke§fedilmesi, Kuzey Avru
pa'nın pek çok bölgesinde ya§am standartlarının gerilemesini hızlandırdı.
Örneğirı Prusya'da 1850 ve 1860'lara kadar durumlarında belirli bir iyile§-
•"İçeride ve d!§arıda köylüler ve işçiler arasında uzun süre bulunduğum için, kendi ko§ulları
içinde değerlendirildiğinde, Fransız köylüsünden daha uygar, temiz, çalı§kan, tutumlu, ölçülü
ya da iyi giyimli bir halk olmadığını söylemeliyim ... Bu bakımlardan Fransız köylüsü, a§ırı
ölçüde pis ve miskin olan İskoçyalı tarım emekçilerinin büyük bir bölümüyle, geçim araçları
bakımından ciddi darlıklar içinde bulunan, umutsuz ve a§ağılık durumdaki çoğu İngiliz işçisiyle,
yabani ko§ullarda ya§ayan yarı çıplak yoksul İrlandalılarla tam bir kar§ıtlık olu§turmaktadır. ".
..
H. Colman, The Agriculıural and Rural Ecoıwmy of France, Belgium, Halland and Switzerlaııd
(1848), 25-6.
9
Endüstri Dünyasına Doğru
A. Prommier2
• Endüstri sektörünün dünya ölçeğinde kazandığı zafer, bir kez daha (farklı bir tarzda da
olsa) dünya genelinde yakınsama gösterme eğilimindeydi.
1 86 DEVRiM ÇAGI
' İngiltere'dek ilk nüfus sayımı, 1801 tarihlidir; yeterli denebilecek ilk sayım ise 183 l'de
yapılmı§tır.
•• Çin'de hanedanlar arasındaki olağan döngülerin tarihi yakla§ık 300 yıldı; Mançu
hanedanı, onyedinci yüzyıl ortalarında iktidara geldi.
ENDÜSTRi DÜNYASINA DOGRU 1 87
miyi büyük ölçüde uyarması doğaldı; çünkü o olmadan, böyle hızlı bir
nüfus artı§ı, ancak sınırlı bir süre devam edebilirdi (Gerçekten de nüfus
artı§ının sürekli bir ekonomik devrimle tamamlanmadığı İrlanda' da, artı
§ın devam etmediği görülmü§tür) . Nüfus büyümesi, daha fazla emek,
hepsinden önce de daha fazla genç emek ve daha fazla tüketici demekti.
Ele aldığımız dönemin dünyası, ya§amının ba§ındaki insanlarla, genç çift
lerle ve çocuklarla dolu, öncekilerden çok daha genç bir dünyaydı.
İkinci büyük deği§iklik, ula§ım alanında ortaya çıktı. İngi�tere, ABD,
Belçika, Fransa ve Almanya'da uzun zamandır oldukça büyük bir pratik
önem kazanmı§ olmakla birlikte, demiryollan 1848'de henüz emekleme
evresindeydi; fakat demiryoll;;ınnın devreye girmesinden önce bile ula§ım
alanında eski ölçütlerle kar§ıla§tırıldığında heyecan verici yenile§tirmeler
olmaktaydı. Örneğin Avusturya imparatorluğu, 1830 ile 184 7 arasında
(Macaristan'ı saymazsak) varolan yollara 30.000 kilometre daha ekleyerek
karayollarını 2.3 oranında artırdı.5 Belçika, 1830-:1850 arasında yol ağını
neredeyse iki katına çıkardı. İspanya bile, büyük ölçüde Fransız i§gali
sayesinde, kısacık karayollarını iki katma çıkardı. Karayolu yapımında
diğer her ülkeden bekleneceği gibi daha dev adımlarla ilerleyen ABD,
posta arabası yol ağını sekiz kattan fazla -1800'de 2 1 .000 milden 1850'de
1 70.000 mile çıkartarak- büyüttü. 6 İngiltere bir kanallar sistemine kavu
§urken, Fransa ( 1800-47 arasında) toplam 2000 mil uzunluğunda bir
kanal ağı olu§turdu; ABD de, Erie, Chesapeake ve Ohio gibi ya§amsal
öneme sahip su yollan açtı. Batı dünyasının toplam gemi tonajı, 1800 ile
1840 ba§ları arasında iki katını geçti; buharlılar çoktandır (1822) İngiltere
ile Fransa'yı birbirine bağlıyordu ve Tuna'yı bir boydan bir boya katetmeye
ba§lamı§tı (Yelkenlilerle ta§ınan dokuz milyon tona kar§ılık 1 840'da bu
harlılarla 3 70.000 ton yük ta§ındı; ama aslında bu rakam ta§ıma kapasite
sinin yakla§ık altıda birini temsil ediyor da olabilir) . Yine burada da Ame
rikalılar tüm dünyayı geride bıraktı; hatta en büyük ticari filoya sahip
olmak bakımından İngiltere'yle bile yan§maktaydı.*
O zamanlar, hız ve ta§ıma kapasitesinde gerçekle§tirilen bariz iyile§tir
meleri de hafife almamak gerekir. Ku§kusuz Rus Çarını, 1834'te St Peters
bmg'dan Berlin'e dört günde götüren yolcu hizmetlerinden daha a§ağı
insanların yararlanması söz konusu değildi; fakat 1824'ten sonra Berlin
Magdeburg arasını iki buçuk gün yerine on be§ saatte alan (Fransa ve
İngiltere'den kopye edilmi§) yeni bir hızlı posta sistemi vardı. Rowland
Hill'in, 1839'da gönderilen postalardan standart bir ücret alınması konu-
• Demirden gemiler bir kez dahaJngiltere'ye üstünlük kazandırıncaya dek, 1860'larda
anıaçianna neredeyse ula§mt§lardı.
1 SS DEVRiM ÇAGI
II
katına çıktı: 354 buharlı makine sayısı, ki 1 1 .000 beygir gücü ediyordu,
7 1 2 oldu; bu da 30.000 beygir gücü demekti. 1850'de küçük olmakla
1 90 DEVRiM ÇAGI
sermaye malları da -demir, çelik, kömür vs- uzun zamandır, ilk İngiliz
endüstri devriminde olduğundan daha önemliydi: 1 846'da Belçika'da
endüstride çalı§anların yüzde 1 7'si, sermaye malları endüstrisinde çalı§
maktaydı; buna kar§ılık bu rakam, İngiltere'de yüzde 8 ile 9 arasındaydı.
1850'de Belçika endüstrisinin toplam buhar gücünün dörtte üçü, maden
cilik ve metalürji alanında bulunmaktaydı. ı 2 İngiltere'de olduğu gibi,
yeni endüstri kuruluşları -fabrika, demirhane ya da maden- ortalama
olarak oldukça küçüktü ve fabrikalada pazarın talepleri sayesinde büyü
mü§ ve sonunda her ikisinin geli§mesi kar§ısında silinip gidecek olan,
teknik bakımdan devrim geçirmemiş, eve i§ alan ya da ta§eronluk yapan
gerekli ölçeğin altında kalmı§ büyük bir ucuz emek kitlesiyle ku§atılmak
taydı. Belçika'da ( 1 846) bir yünlü, ketenli ve pamuklu i§letmesinde çalı
§an ortalama işçi sayısı 30, 35 ve 43; İsveç'te ( 1 838), tekstil 'fabrikası'
başına ortalama sadece 6-7 idi. ı 3 Öte yandan endüstrinin bazı yerlerde
İngiltere'dekinden daha fazla yoğunla§tığını gösteren i§aretler vardır; öyle
ki kimi zaman tarımsal bir çevrenin ortasında bir ada durumunda olan,
öncülerinin deneyimlerinden yararlanan, daha geli§mi§ teknolojiye daya
nan ve genellikle hükümetlerden büyük planlı destekler gören bu bölge
lerde endüstrinin gelişme kaydetmesi beklenir. Bohemya'da ( 1 84 1) bütün
pamuk hükme makinelerinin dörtte üçü, her birinde 100 ݧÇi çalı§an
imalathanelerde; bunların yakla§ık yarısı da, her birinde 200'ü a§kın ݧÇi
çall§tınlan on be§ imalathanede kullanılmaktaydı. ı4· (Öte yandan 1850'lere
kadar neredeyse bütün dokuma i§lemi, el tezgahlannda yapılmaktaydı.)
Yeni yeni öne çıkmakta olan ağır endüstrilerdeyse durumun böyle olması
çok daha doğaldı: 2000 ki§i çalı§tiran Seraing'deki Cockerill fabrikalan
gibi endüstri devlerini saymazsak, ortalama bir Belçika dökümhanesinde
( 1 838) 80 i§çi, ortalama bir Belçika kömür madeninde ( 1 846) 150 kadar
i§çi çalı§maktaydı. ıs
Demek ki, endüstrinin manzarası, adalada bezenmi§ bir dizi gölü
andırmaktaydı. Eğer ülkeyi bir göl gibi dü§ünürsek, bu adalar endüstri
kentlerini, (Almanya ve Bohemya dağlarında pek bildik bir görüntü olu§
turan imalatçı köyler ağı gibi) kırsal yapılan ya da endüstri bölgelerini
(Fransa' da Mulhouse, Lille ya da Rouen; Prusya'da -Frederick Engels'in
pamuk ustası dindar ailesinin bulunduğu- Elberfeld-Barmen ya da
Krefeld; güney Belçika ya da Saksonya) temsil etmekteydi. Bağımsız za
naatkarların, kı§ mevsiminde satmak üzere mal üreten köylülerin ve evde
siparişle çall§an işçilerin olu§turduğu geni§ kitleyi göl olarak kabul edersek,
adalar, çe§itli büyüklükteki imalathaneleri, fabrikaları, madenieri ve
dökümhaneleri temsil etmektedir. Bu manzara içinde su, hala büyük bir
1 92 DEVRiM ÇAGI
III
• "Bütün bu viranelik, bize satılması gereken en iyi ham pamukla el ele gidiyor ... Burada
hiç de bir zarar söz konusu değil, çünkü tam da bu imalathandere sokulan kimseler topraktan
kopanlmı§lardır." Morley, Life of Cobden, 3. Bölüm,
ENDÜSTRi DÜNYASINA DOGRU 1 99
gruba üye oldukları belli olmu§tu: (İberik Yarımadası dı§ında) Batı Avru
pa, Almanya, Kuzey İtalya ve Orta Avrupa'nın bazı bölümleri, İskandinav
ya, ABD ve belki bir de İngilizce konu§an göçmenlerin yerle§tiği sömür
geler. Fakat aynı ölçüde, ufak tefek bazı kısımlar dı§ında, dünyanın öteki
bölümlerinin geri kaldığı ya da -batının ihracat ve ithalatının gayrı resmi
baskısı ya da batılı sava§ gemilerinin ve askeri seferlerinin askeri baskısı
altında-batının ekonomik bağımlılarına dönü§tüğü de açıktı. 19 30'larda
Rusların, 'geri' ve 'ileri' arasındaki bu uçurumu a§acak araçlar geh§tirmesi
ne kadar, dünya sakinlerinin azınlığı ile çoğunluğu arasında varolan bu
bölünme, kaldınlamaz, geçilemez ve büyümeye devam eden bir uçurum
olarak kaldı. Yirminci yüzyıl tarihini bundan daha kesin bir biçimde belir
lemi§ bir ba§ka olgu daha yoktur.
lO
Yeteneklilere Yükselme Olanağı
Bir gün, bu orta sınıf mensubu beylerden biriyle Manchester'da yürnyordum. Kendisine,
şu yüzkarası sağlıksız teneke mahallelerden söz edip, dikkatini kentin fabrika işçilerinin yaşadığı
bu bölümünün iğrenç durumuna çektim. Hayatımda böylesine berbat kurulmuş bir kent
görmediğimi belirttim. Sabırla dinledi ve sokağın köşesinde aynlmak üzereyken, ''gelin görnn
ki paranın büyük bölümü burada kazanılıyor. Size iyi sabahlar efendim! " dedi.
F. Engels, İngiltere'de İşçi Sınıfı'nın Durumu1
I:habitude prevalut parmi les nouveaux financiers de faire pubier dans es journaux le
menu des diners et es noms des convives. •
M. Capet1gue2
gözünde tüten 1 780'lerin 'tatlı ya§amı' ile arasında jeolojik bir çağ vardı.
Balzac'ın Rastignac'ı, 1 780'lerln aristokrat olmayan ba§an sahibi Figaro'sun
dan çok 1880'lerin tipik siması Maupassant'ın Bel-Ami'sine, hatta 1940'la
rın Hollywood'una özgü bir sima olan Sammy Glick'e daha yakındır.
Tek sözcükle, devrim sonrası Fransa toplumu [sosyetesi] , yapısı ve
değerleri itibariyle burjuvaydı. O, parvenunun, yani kendi kendilerini
yeti§tiren insanların [sonradan görmelerin] toplumuydu; gerçi bu durum,
ülkenin bu gibi insanlar tarafından yönetildiği, yani ülkenin bonapartçı
ya da cumhuriyetçi olduğu dönemler dı§ında, çok açık belli olmuyordu.
1840'da Fransız asilzadelerinin yarısının eski soylu ailelere mensup olması
bize çok fazla devrimci görünmeyebilir; ancak öteki yarısının 1 7 89'da
halk tabakasından gelme kimseler olması, dönemin Fransız burjuvazisine,
özellikle kıta Avrupası'nın geri kalanında varolan diğer toplumsal tabaka;
ları dı§layıcı nitelikteki toplumsal hiyerar§ilere özendikleri bir sırada, çok
daha çarpıcı bir gerçek olarak görünmü§tür. İkinci İmparatorluğa kadar
tam anlamıyla sonradan görmelerin cenneti haline gelemeyecek olsa da,
"iyi Amerikalılar öldüklerinde Paris'e giderler" deyi§i, Paris'in ondoku
zuncu yüzyıldaki konumunu ifade etmektedir. Londra, hatta Viyana, St
Petersburg ya da Berlin bile, en azından ilk ku§ ak boyunca, paranın henüz
her §eyi satın alamadığı ba§kentlerdi. Paris'te ise parayla satın alınamaya
cak hemen hiçbir §ey kalmamı§tı.
Yeni toplumun bu egemenliği; Fransa'ya özgü bir-durum değildi. De
mokratik ABD'yi bir yana koyarsak, yeni toplum (aslında İngiltere ya da
Alçak Ülkeler'dekinden daha derin olmamaka birlikte) bazı yüzeysel yön
lerden Fransa'da hem daha a§ikar hem de daha resmi bir nitelik ta§ımak
taydı. İngiltere'de büyük a§çılar, Wellington Dükü'ne hizmet eden (daha
önce de Talleyrand'a hizmet etmi§ olan) Careme ya da Reform Klübü'nde
çalı§an Alexis Soyer gibi, hala soylulara hizmet etmekteydi. Fransa'daysa
Devrim sırasında i§ lerini kaybetmi§ soyluların a§çılarının açtığı halka açık
pahalı lokantalar çoktandır faaliyetteydi. Dünyanın nasıl deği§tiği, klasik
Fransız yemeklerini tanıtan bir kitabın kapağında yer alan §U ibareden
de anla§ılabilir: "Eski subaylardan, Provence Kontu sayın . . . , §imdilerde
Richeliu sokağı, no. 26'da bulunan La Grande Taverna de Londres Lükan
tasında i§letmecidir".4 Restorasyon döneminde icat edilen ve 1 8 1 7'den
sonra Brillat-Savarin'in Almanach des Gourmands'ında [ Oburlar Alma
nağı] yer alan bir tür olan obur, ev sahibelerinin gözlerini üzerinde hisset
meden ak§am yemeklerini yemek üzere çoktandır Cafe Anglais ya da
Cafe de 'Paris'e takılınaya ba§lamı§tı. İngiltere'de basın hala bir eğitim,
sövgü ve siyasal baskı aracıydı. Oysa Fransa'da Emile Girardin ( 1 836),
YETENEKLiLERE YÜKSELME Ol.ANAGI 203
• 1835'te Journal des Debats (yakla§ık 1 0.000 satl§t vardı) reklamdan yılda 20.000 frank
kazanıyordu. 1838'de LaPresse'nin dördüncü sayfası, yıllık 150.000, 1845'teyse 300.000 franka
kiralanmaktaydı. 5
•• "Le grand poeme de 1' etalage clıante ses strophes de couleur depu is la Maddeine jusque
a la Pone Saint-Denis." ["Madeleine'den Pone Saint--denis'ye kadar §Ür yazar gibi.düzenlenen
vitrinierde rengarenk dizeler okuruz. "]
204 DEVRiM ÇAGI
Doğanın Tannsı, insanın bozmaya hakkı olmayan adil ve haktanır bir yasa
koymu§tur; eğer böyle bir §eye cüret ederseniz, Tannnın sizi mukabil bir cezayla
cezalandıracağı her zaman için kesindir ... Aynı §ekilde efendiler, hizmetlcirlan
üzerinde daha etkili bir baskı kurabilmek için güçlerini birle§tinne cüreti
gösterirlerse, bu davranı§lanyla Tannnın büyüklüğüne kar§ı gelmi§ olurlar ve
Evrende bir düzen vardı, ama bu artık geçmi§in düzeni değildi. Adı 'buhar'
olan ve Malthus'un, McCulloch'un ve makine kullanan herhangi birinin
ağzından konu§an tek bir Tanrı vardı.
Onsekizinci yüzyılın bilinemezci aydınlarının, kendi kendini yeti§tir
mi§ bilginlerinin ve onlar adına konu§an yazarların ortaya koydukları
çizgiler, çoğunun bu amaçla ili§kili olmayan hiçbir konuda tasalanmaya
cak kadar kendilerini para kazanma i§ine kaptırdıkları gerçeğini giz
lememelidir. Yetersiz eğitimlerinden dolayı ampirizmin ötesinde kalan her
konuya §üpheyle yakla§an pratik insanlar olduklarından, kendi aydınlarına,
hatta Richard Cobden ( 1 804-1 865) gibi özellikle ba§arılı bir i§adamı
olmadıklarında bile, pratik olmayan a§ırı karma§ık ve incelikli fikirlerden
uzak durdukları sürece değer verdiler. Bilimadamı Charles Babbage (1 792-
187 1 ) , bilimsel yöntemlerini bo§ yere bu insanlara önerdi. Endüstri tasarı
mının, teknik eğitimin ve ula§ımın ussalla§tırılmasının öncüsü Sir Henry
Cole, bu insanlara (Alman Prens Consort'un paha biçilmez yardımlarıyla)
yine kendi çabalarının ve giri§imlerinin en parlak anıtı olan 1 85 1 tarihli
Büyük Sergi'yi kazandırdı. Fakat buna rağmen, karlanna doğrudan bir yararı
olmadığı sürece bütün hükümet müdahalelerinden olduğu gibi nefret ettik
leri bürohasiden de zevk alan burnu büyük bir i§güzar olarak kamu ya§a
mından dl§landı. Demiryollarına damgasını vuran, Samuel Smiles'ın olu§
turduğu mühendisler panteonunda ("pratik ve kazanç getiren sonuçlara göre
bakıldığında Stephensonlar hiç ku§kusuz izlenıneye değer daha güvenilir
insanlardı" gibi melun bir ifade dl§ında) kendisine yer verilmemi§ hayal
gücü yüksek, ince dü§ünü§lü ve cüretkar mühendis Isambard Kingdam
Brunel'den çok, tek yaptığı eski beygir ve araba ölçüsünü trenlere uygulamak
olan kendi kendini yeti§tirmi§ kömür ocağı makinisri George Stephenson
oldu.8 Felsefi bakımdan radikal olanları, en iyi halde, yeni ve bilimsel temele
dayanan endüstrilerde çalı§acak teknisyenler yeti§tirmek üzere (bu tür
yerlerin doğasına uygun dü§mediği halde i§çilerin kulak vermekten vazgeç
medikleri siyasal bakımdan yıkıcı yanll§lardan arındırılml§) bir 'Makinist
Enstitüleri' ağı kurdular. 1848'e gelindiğinde, böyle bir teknolojik eğitimin
(Alınanlardan ya da Fransızlardan farklı olarak) İngilizlerin i§ine yaraya
bilecek §eyler öğretebileceği noktasında genel bir idrak noksanlığından ötürü,
bu enstitülerden pek çoğu can çeki§mekteydi. Yeni kurulan İngiliz Bilimi
Geli§tirme Derneği'nin toplantılarına ko§an zeki, deneysel kafalı, hatta
206 DEVRiM ÇAGI
• Kar§ıla§tırın: Leon Faucher, Manchester in 1 844 (1844), s. 24-5: "Bu kent, bir bakıma
Bentham'ın ütopyasını gerçekle§tirmektedir. Her §ey, fayda ölçütlerine göre sonuçlarıyla
ölçülmektedir; ve eğer Manchester'da GÜZEL, BÜYÜK ve SOYLU bir §eyler kök salacaksa,
bu ölçüte göre geli§tirileceklerdir."
208 DEVRiM ÇAGI
II
için belli bir miktar kaynak olmadan ba§arıya giden bu yola çıkmak çok
zordu. Bu duhuliye, eğitim yoluna girenler için i§ yoluna girenlerden
tartı§masız daha yüksekti; çünkü bir halk eğitim sistemi kurmu§ ülkelerde
bile ilköğrenim genellikle yoğun biçimde ihmale uğramaktaydı; ilköğreti
min varolduğu yerlerde bile, siyasal nedenlerle, asgari bir okuryazarlık,
aritmetik ve ahlaki bir itaatla sınırlıydı. Buna kar§ın, ilk baki§ta paradoksal
bir biçimde, eğitim yolu, i§ yolundan daha çekici geliyordu.
Ku§kusuz bunun nedeni, insanların alı§kanlıklarında ve ya§am tarzın
da çok daha küçük bir devrim gerektirmesinde yatıyordu. Sadece din
eğitimi alanında bile olsa, öğrenirnin geleneksel toplumda kabul edilmi§
ve toplumsal bakımdan değerli (hatta tam geli§ıni§ burjuva toplumunda
kindl=n bile daha seçkin) bir yeri olmu§ tU. Ailede bir papazın, rahibin ya
da hahamın bulunması, yoksul insanların umabileceği belki de en büyük
onurdu ve bunun için muazzam özverilerde bulunulmaktaydı. Bu meslek
ler bir kez yeteneğe açıldıklarında, bu toplumsal hayranlık kolaylıkla laik
aydına, memura ya da öğretmene veya çok olağanüstü durumlarda avu
kata ve doktora çevrilebilirdi. Üstelik öğrenim anti-sosyal de değildi,
oysa i§ ya§amı açıkca öyleydi. Eğitimli insan, ar duygusundan yoksun ve
bencil bir tacirin ya da i§verenin kolaylıkla yapabileceği gibi benzerlerine
sırtını dönmez, onlarla bağlarını koparmazdı. Gerçekten de, özellikle bir
öğretmen olarak eğitimli ki§i, sefaletierinin ba§lıca sorumlusu gibi görünen
cehaletten ve karanlıktan kurtulmalarında hemcinslerine yardım etti.
Genel bir eğitim açlığı yaratmak, i§ ya§amında genel bir bireysel ba§arı
açlığı yaratmaktan, okulda verilen bilgileri öğrenmek, para kazanmanın
tuhaf yollarını öğrenmekten daha kolaydı. Galler gibi neredeyse tümüyle
küçük köylülerden, küçük tüccarlardan ve proleterlerden olu§an toplum
lar, aynı anda hem çocuklarını eğitime, papazlığa yöneltmek gibi bir istek,
hem de zenginlerle i§ ya§amına kar§ı sert bir küskünlük geli§tirebilmi§lerdi.
Buna kar§ın bir anlamda eğitim, en az i§ ya§amında olduğu kadar
etkili bir biçimde bireyci yarı§mayı, 'yeteneğe açık bir meslek ya§amı'nı,
liyakatin, doğum ve hısımlık kar§ısındaki zaferini temsil etmekteydi ve
yarı§macı bir sınav aracılığıyla mümkün olabiliyordu. Her zaman olduğu
gibi bu kez de bunun en mantıksal ifadesini Fransız Devrimi ortaya koydu:
Fransız halkını yönetecek ve eğitecek seçkin aydınları, ulusal ölçekte
burs kazanmı§ ki§iler arasından kademe kademe seçen paralel bir sınav
hiyerar§ileri sistemi yarattı. Burs ve yarı§ma sınavı, aynı zamanda İngiliz
dü§ünürlerinin en bilinçli burjuva okulu olan ve -ancak bizim burada
ele aldığımız dönemin sonrasında- onu aristokrasinin sert direni§ine kar§ın
tamamen saf biçimiyle İngiliz İçi§leri Bakanlığı'na ve Hindistan Kamu
2 1 0 DEVRiM ÇAGI
dönem olması, kariyer yapmayı isteyen ki§iler için bir talihti. ı 830-ı 850
arasında ki§i ba§ına kamu harcamaları, İspanya'da yüzde 25, Fransa'da
yüzde 40, Rusya'da yüzde 44, Belçika'da yüzde 50, Avusturya'da yüzde
70, ABD'de yüzde 75 ve Hollanda'da yüzde 90 arttı (Sadece İngiltere'de,
İngiliz sömürgelerinde, İskandinavya'da ve birkaç geri ülkede, devletin
ki§i ba§ına yaptığı harcama, ekonomik liberalizmin en parlak dönemi
olan bu dönem boyunca ya aynı kaldı ya da azaldı) . 14 Bunun nedeni,
yalnızca vergilerin malum tüketicisi olan, ve büyük bir uluslararası sava§
olmamasına rağmen, N apoleon Sava§ları'ndan sonra öncekinden çok
daha büyümü§ olan ordu değildi: ı85 ı 'de büyük devletler arasında sadece
İngiltere ve Fransa'mn, Napoleon'un gücünün doruğunda olduğu ı 8 ı O
yılındakinden çok daha küçük bir ordusu vardı, bir çoğununki -örneğin
Rusya, çe§itli Alman ve İtalyan devletleri ve İspanya- fiili olarak öncekin
den daha büyüktü. Bunun nedeni, aynı zamanda devletin eski görev ve
i§levlerini geli§tirmesi ve yeni görev ve i§levler yüklenmesiydi. O yüzden
liberalizmin bürohasiye dü§man olduğuna inanmak, (kapitalizmin man
tıklı savunucularımn, Benthamcı 'felsefi radikaller'in payla§madığı) ciddi
bir liatadır. Liberalizm sadece etkisiz bürokrasiye, özel giri§ime bırakılmı§
alanlara devletin müdahalesine ve a§ın vergilendirmeye dü§mandır. Bir
devletin gece bekçisinin i§levlerine indirgenmesini isteyen kaba liberal
slogan, etkisiz ve müdahaleci i§levlerinden kurtarılmı§ bir devletin, önce
kinden çok daha güçlü ve hırslı olacağı gerçeğini gizlemektedir. Örneğin,
ı848'de devlet; Fransa'da ı 798'den, İrlanda'da 1823'ten, İngiltere'de
1829'dan ve İspanya'da (Guardia Civil) 1844'ten itibaren çoğunlukla
ulusal olmak üzere, modern bir polis gücüne kavu§mU§tUr. İngiltere dı§ın
da bir devletin bir halk eğitim sistemine; İngiltere ve ABD dı§ında bir
halkın kullanımına açık bir demiryolu hizmetine sahip olması ya da sahip
olmak üzere olması; her yerde ݧ ya§amınm ve özel ileti§imin durmadan
geni§leyeı:i. gereksinimlerini kar§ılamak üzere giderek büyüyen bir posta
hizmeti ağına sahip olması olağandı. Nüfus artı§ı, devleti daha büyük bir
adalet sistemi olu§turmaya ve sürdürmeye mecbur bıraktı; kentlerin büyü
mesi ve kentteki toplumsal sorunların artması, yerel yönetimlerin de bü
yümesini getirdi. İster yeni ister eski olsun, devletin i§levleri giderek tam
zamanlı çall§an maa§lı memurların, her devlette merkezi otorite tarafm
dan istenildiği gibi görev yerleri deği§tirilen ve terfi ettirilen yüksek görev
lilerin olu§turduğu tek bir ulusal devlet hizmeti sistemi tarafından görül
meye ba§landı. Ancak, bu tür etkili bir hizmet, çürümeyi ve yarım zamanlı
i§leri tasfiye ederek memurların sayısım ve idarenin birim maliyetini
oldukça azaltırken, aynı zamanda çok daha deh§etli bir yönetim aygıtı
21 2 DEVRiM ÇAGI
III
Toplumdaki hiçbir grup, hangi türden olursa olsun yeteneğe bağlı olarak
meslekte yükselme olanağını, sadece soylu olmadıklarından, iyi ailelerden
gelmediklerinden değil, resmi ve toplumsal aynıncılığa maruz kaldıkları
için de §imdiye dek yükselmeleri engellenmi§ azınlıklar kadar CO§kuyla
kar§ılamadı. Fransız Protestanlarının, Devrim sırasında ve sonrasında
kendilerini kamu ya§amına atmakta gösterdikleri co§kuyu, ancak batılı
Yahudiler arasında yetenek patlaması geride bırakabilmi§tir. Onsekizinci
yüzyıl ussalcılığının hazırladığı ve Fransız Devrimi'nin gerçekle§tirdiği
[Yahudilerin] kurtulmasından önce, bir Yahudinin önünde yükselmenin
sadece iki yolu vardı: Ticaret ya da tefecilik yapmak veya §eriatı yorumla
mak; ve bunların ikisi de onu, toplumdan ayrılmı§ dar getto cemaatiyle
sınırlıyordu. Bu gettodan çıkan bir avuç 'saray Yahudisi' ya da zengin
Yahudiler de, -hatta İngiltere'de, Hollanda'da bile- §Öhretin tehlikeli
ve aldatıcı parlaklığına çok fazla dalınamaya özen göstermekteydiler. Kaldı
ki böyle bir çıkı§, yalnızca, bir bütün olarak Yahudilerin kurtulu§undan
hayli mennuniyetsizlik duyan kaba ve ayya§ imansızlar arasında taraftar
bulmamakla kalmadı. Toplumsal baskıyla geçen yüzyıllar da, katı ortodok
silerinin dı§ına çıkmayı inançsızlık ve hainlik olarak reddeden gettoların
içe kapanmalarına yol açmı§tı. Almanya ve Avusturya'da Yahudi kurtu
lu§unun onsekizinci yüzyıldaki öncüleri, özellikle de Moses Mendelsshon
( 1 729-1786) , tanrıtanımaz ve firari olarak suçlandı.
YETENEKLiLERE YÜKSELME OI..ANAGI 2 1 5
Sömürgelerdeki büyük çiftlik salıiplerinin yüZlerce kölenin ortasında bir başına yaşamalan
gibi, her imalatçı da fabrikasında yaşar ve Lyon'un yıkılmasının San Domingo
ayaklanmasından bir farkı yoktur . . . Toplumu tehdit eden barbar/ar, ne Kafkaslardadır ne
de Tatar step lerinde; onlaı; bizim endüstri kentlerimizin varoşlarındadır . . . Orta sınıfın,
duwmun doğasını açıkça anlaması gerekir; nerede durduğunu bilmelidir.
Saint-Marc Girardin, 8 Aralık 193 1 tarihli journal des Debats.
• Hükmetmek için insanın Paltosu olmalı, çapraz sırınaları olmalı (his) . / Sizin için dokuruz,
dünyanın büyük adamları, 1 Biz sefil, biz baldırıçıplak, kefensiz gireriz toprağa. / Biz baldırıçıplak
lar Çıplağız tepeden tımağa (bis) . Ama gün gelir çıkanı tahta 1 Kalınayınca hükınünüz. / İşte o
zaman kefen dokuyacağız eski dünyaya 1 Ta buraya geliyor devrimin hoınurtuları zira. 1 Biz
baldırıçıplaklar, Artık çıplak değiliz tepeden tımağa
220 DEVRiM ÇAGI
• "ݧçileri, Paris'in merkezinden çıkmaya mecbur eden ko§ulların, söylendiği gibi, genelde
i§çilerin davranl§ları ve ahlaki yanları üzerinde müessif sonuçları olmu§tU. Eski günlerde i§çiler,
alt karlarında i§adamlarının ve görece rahat sınıfların diğer mensuplarırun doldurduğu binaların
üst karlarında ya§arlardı. Tek bir binanın kiracıları arasında bir tür dayanl§ma ortaya çıknıı§tı.
Kom§ular ufak tefek i§lerde birbirlerine yardımcı olurlardı. Hasta olduklarında ya da i§siz
kaldıklarında evdeki diğer insanlardan büyük yardım görebiliyorlardı; öte yandan, bir tür insani
saygı duygusu i§çi sınıfının alı§kanlıklarına belli ,bir düzeniilikle girdi." Bu sözlere raporlarında
yer veren Ticaret Odası ve Polis komiserliğinde bir iç rahatlığı göze çarpsa da yeni bir olgu
olarak [sınıflar arasındaki] ayrılık da kendini hissettinnektedir."
•• O zamanlara ili§kin bilgilerimizin -ve müteakip geli§tirmelerin- çoğunu kendilerine
borçlu olduğumuz uzun bir doktorlar listesi, burjuvazinin gönül rahatlığıyla hiç uyu§ınamaktadır.
Villerme ve 1829'da kurduğu Anııales d'Hygihıe Publique'ye katkıda bulunanlar (İngiltere'de
Kay, Thackrah, Simon, Gaskell ve Farr, Almanya'da pek çok ki§i), aslında olduğundan çok
daha fazla anılmayı hak etmektedirler.
224 DEVRiM ÇAGI
II
ki§ileri bağımlı, bireyleri sırf 'el'den ibaret bir duruma sokmak oldu. En
sert sonucuysa, durumları en katı iktisatçının bile kanını donduracak
fakir ve aç -el dokumacıları gibi-dedassed [sınıflarından kopmu§] yığınlar
yarattı. Bunlar vasıfsız ve cahil ayaktakımı değillerdi. 1830'larda iflas
eden ve dört bir yana dağılan Norwichli ve Dunfermlinelı dokumacılar
gibi topluluklar; pazarlıklarla olu§turulmu§ ve uzun zamandır kurumla§ml§
'fiyat listeleri' birer kağıt parçasından ibaret hale gelince ırgat gibi çall§tırıl
dıkları imalathandere dü§en Londralı mobilyacılar; gezgin proleterler
haline gelen ustalar; bağımsızlıklarını yitiren zanaatk�rlar; bütün bu in
sanlar, çall§an yoksulların en vasıflı, eğitimli, kendine güvenen unsurlarıy
dılar.* Ba§larına ne geldiğini anlayamadılar. Öğrenmeye çalı§maları, hatta
dahası bu duruma itiraz etmeleri son derece doğaldı.**
Maddi açıdan yeni fabrika proletaryasının durumu muhtemelen biraz
daha iyiydi. Öte yandan onlar da özgür değildiler; ustanın ya da denetme
nin dayattığı sıkı denetim, hatta sert disiplin altında, devlet korumasının
henüz ba§larında bulunulduğundan hiçbir yasal ba§vuru hak ve olanağına
sahip olmadan çalı§ıyorlardı. Belirlenen saat ve vardiyalarcia çalı§mak,
kurallarını i§verenin koyduğu, k�rını artırmasına hizmet eden cezaları
ödemek zorundaydılar. Toplum ya§amından uzak bölgelerde ya da endüst
rilerde çalı§an bu insanlar, gereksinimlerini patronlarının dükkanından
çoğu zaman ücretlerine mahsuben almak ya da i§Verenin verdiği konut
larda kalmak (böylelikle de vicdansız patronlarının k�rlarını katlamaları
na imkan tanımak) duruınundaydılar. Ku§kusuz bir köy çocuğu, bu ya§amı
anababasınınkinden daha bağımlı ve yoksul görmeyecekti; kıta Avrupa
sı'ndaki endüstrilerde güçlü bir ataerkil geleneğin, usta despotizminin
varlığı, zaman zaman i§verenin sağladığı güvenlik, eğitim ve sosyal hizmet
lerle kısmen de olsa dengelenmekteydi. Fakat özgür bir insanın fabrikaya
salt bir 'kol gücü' olarak girmesinin kölelikten pek bir farkı yoktu ve
bıçak kemiğe dayanıncaya kadar fabrikalarda çalı§maktan kaçınılıyordu.
Hatta erkekler, fabrikalardaki bu muazzam disipline çok daha fazla karşı
III
Emek hareketi, yoksul insanın çığlığına bir yanıt oldu. Emek hareketinin,
yazılı tarih boyunca ortaya çıkan katlanılmaz zorluklara kar§ı salt toplu
infiallerle, hatta öteden beri emeğin bir niteliği haline gelen grev pratiği
ve diğer militanlık biçimleriyle karı§tınlmaması gerekir. Bunların da, en·
düstri devriminin ötesine uzanan bir tarihleri vardır. Ondokuzuncu yüzyıl
ba§larının emek hareketinde yeni olan, sınıfbilinciyle sınıfsal emellerdi.
'Yoksul', artık 'zengin'le kar§ı kar§ıya değildi. Belli bir sınıf, emekçi sınıfı,
i§çiler ya da proletarya, bir ba§ka sınıfla, i§verenler ya da kapitalistlerle
kar§ı kar§ıyaydı. Fransız Devrimi, bu yeni sınıfa güven kazandırdı, endüstri
devrimi de bu sınıfa sürekli hareket halinde olma gereğini öğretti. Yalnızca
arada sırada yapılan ve geçici olarak bozulmu§ toplumsal dengeyi yeniden
eski durumuna döndünneye yarayan protestolar, doğru dürüst geçinmek
için yeterli değildi. Devamlı tetikte olmaya, örgütlenmeye ve bir 'hare·
ÇALIŞAN YOKSULLAR 229
Grev, i§çi sınıfının varlığının öylesine kendiliğinden ve mantıksal bir sonucuydu ki çoğu
•
Avrupalı dilde ona kar§ılık gelen (örneğin greve, huelga, sciopero, zabastovko gibi) tamamen
bağunsu yerli sözcükler vardır; oysa diğer kurumlarla ilgili sözcükler çoğunlukla ödünç alınmadır.
ÇALIŞAN YOKSULLAR 231
sınıfla i§çi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesi (1840 ba§larında) yerel siyasal
ya§amın ana konusu haline geldiğinde, derhal güçlü ve istikrarlı bir proletar
ya bloğu ortaya çıkmı§tı. 184 7 sonlarında kent meclisinde sekiz Chartist
bulunuyordu ve 1 848'de Chartizmin ulusal ölçekte çökmesinin, on ile
yirmi bin arasında insanın o yılın Paris devrimini selamladığı bir kentte
hemen hiçbir etkisi olmadı: 1849'da Chartistler, kent meclisindeki sandal
yelerin neredeyse yarısım ele geçirdiler. 24
ݧçi sınıfıyla Jakoben geleneğin altında, her ikisine de güç veren çok
daha eski bir gelenek tabakası yer alıyordu: Ba§kaldırı ya da umutsuz
insanların zaman zaman ba§vurdukları toplu protesto geleneği. Doğrudan
eylemin ya da ba§kaldırmanın, makineleri, dükkanları ya da zenginlerin
evini yıkınanın uzun bir tarihi vardı. Genelde bu gelenek, düpedüz açlığın
ya da (18 10-1 1'de ve yine 1826'da İngiliz dokumacılığında, 1830'larda
1 840'ların ortalarında kıta Avrupası'nın dokumacılığında) dönemsel ola
rak makinelerin tehditi altında gerilemekte olan el endüstrilerini saran
makineleri kırma dalgalarında olduğu gibi, sınıra dayanmı§ insanların
duygularının bir ifadesiydi. Kimi zaman İngiltere'de olduğu gibi, örgütlü
i§çiler tarafından toplu baskının kabul görmü§ bir biçimini olu§turmak
taydı ve siyasal ılımlılığı sendikacı olmayan meslekta§lanna kar§ı sistemli
bir terörle birle§tirmi§ madenciler, vasıflı tekstilciler ya da bıçakçılar ara
sında olduğu gibi, makinelere kar§ı bir dü§manlık içermiyordu. Bazen de
i§sizlerin ya da açların ho§nutsuzluklannın bir ifadesiydi. Devrimin
olgunla§tığı bir zamanda, özellikle ba§kentlerde ya da siyasal bakımdan
hassas ba§ka noktalarda patlak verdiğinde, böyle bir doğrudan eylem,
aksi halde siyaseten ham kalacak olan insanları, belirleyici bir güç haline
sokabilmekteydi. Gerek 1 830'da gerekse 1848'de bu tür hareketler, aksi
durumda son derece küçük bir ho§nutsuzluk ifadesi olarak kalacak bir
protestonun ardına muazzam bir ağırlık koyarak onu ayaklanmaya dönü§·
türdüler.
IV
•Kar§ıla§tırın: T. L. Peacock, Nightmare Abbey (1818): "Siz bir filorofsunuz dedi kadın, bir
özgürlük a§ığı. Siz, 'Felsefe Gazı' denen tei:in ya da İnsan Aklının Genel Aydınlanınası Projesi'nin
yazansınız."
ÇALIŞAN YOKSUllAR 235
• 182l'de Lancashire, o zamana dek ülkenin toplam nüfusuna oranla en yüksek dayanl§ma
demeklerine sahipti (yüzde 17); 1 845'de Oddfellows loncalarının yakla§ık yarısı, Lancashire
ve Yorkshire'da bulunuyordu."
•• 1839'da Newport'da ba§arısızlıkta biten Chartist ayaklanmanın önderi.
236 DEVRiM ÇAGI
vardı, altta, Bay Frost, toplumdan dı§lanmı§ sefil ve p�ri§an haldeki insanlar
adına Adalet isterken gösteriliyordu ... Evimizin müdavimlerinden biri de,
Feargus'un Mektubunu evden birinin kendisine ve diğerlerine okuması için
mürükkebi bile kurumamı§ bir Northem Star'la saat gibi her pazar sabahı
kapımızda görünen sakat bir ayakkabıcıydı. Gazetenin önce ate§te kurutulması,
sonra da neredeyse bu kutsal nesnenin tek bir satırına zarar gelmemesi için
özenle ve düzenli olarak kesilmesi gerekirdi. Bu i§lemler yapılırken, Larry, ara
sıra ocağa uzattığı piposunu sakin sakin tüttürür, bir sofunun tapınakta takındığı
bütün o vecd haliyle büyük Feargus'un mesajını dinlemeye hazırlarurdı."30
II
na almadan sessiz, yava§, ama emin bir biçimde yayılmaya devam etmek
teyciL Hem doğuya doğru, Endonezya'ya ve Kuzey-batı Çin'e, hem de
Sudan'dan Senegal'e, daha küçük boyutta da Hint Okyanusu'nun iç
sahillerinden ba§layarak batıya doğru yayıldı. Geleneksel toplumlarda
din gibi temel nitelikteki bir §ey deği§ikliğe uğradığında, çok büyük sorun
larla kar§ı kar§ıya kalınacağı açıktır. Afrika'nın içierinin dı§ dünyayla
olan ticaretini neredeyse tekellerinde bulunduran ve bu sayede kalabalık
la§an Müslüman tacirlerin, İslamın yeni halkların gündemine girmesinde
katkıları oldu. Topluluk ya§amını altüst eden köle ticareti, toplumsal
yapıları yeniden birle§tirınenin güçlü bir aracı olduğundan İslamı çekici
hale getirdi.4• Aynı zamanda Muhammed'in dini, Sudan'ın yarı feodal
ve askeri topluluklarına da seslendi ve bu dinin kazandırdığı bağımsızlık,
militanlık ve üstünlük duygusunun köleliği dengelemek gibi bir yararı
oldu. Müslüman zenciler, kötü kölelerdi: Bahia'ya (Brezilya) ithal edilen
Haussa (ve diğer Sudanlılar) , 1807 ile (çoğunun öldürüldüğü ya da gerisin
geri Afrika'ya gönderildiği) 1835'teki büyük ayaklanma arasındaki zaman
diliminde dokuz kez ba§kaldırdılar. Köleler, ancak son dönemlerde ticarete
açılmı§ olan bu bölgelerden uzak durmayı öğrendiler.5
Afrika İslamında beyazlara direni§ ögesinin çok az olduğu açık olmakla
birlikte (o zamana dek bu bölgede fazla bir direni§e rastlanmaml§tı) , Gü
neydoğu Asya'da öteden beri ya§amsal bir rol oynamaktaydı. Burada (bir
kez daha tüccarların öncülüğünde) İslam, uzun zaman önce yerel tapılara
ve baharat adalarının gerileyen Hinduizmine kar§ı; aynı zamanda Hindu
la§mı§ penslere kar§ı halkın bir kaqı koyma aracı olmakla birlikte, daha
çok Portekiziiiere ve Hollandalılara kar§ı 'bir tür ön-milliyetçilik' aracı
olarak geli§mi§ti.6 Giderek hareket alanları daralan bu prensler, Hollanda
lıların bağlılan ya da aracıları durumuna dü§tükçe, İslam da halkın bağrın
da daha derine kök salmaya ba§ladı. Hollandalılarsa, Endonezya prensle
rinin din öğretmenleriyle ittifak kurarak, Djogjakarta Prensi'nin Java
Sava§ı'nda ( 1825-830) olduğu gibi, genel bir halk ayaklanması ba§latabi
leceklerini öğrendiler. Bunun sonucunda, defalarca yerel egemenlerle
yakın bir ittifak kurma politikasına ya da dalaylı egemenliğe dönü§ yap
tılar. Bu arada ticaretin ve deniz ta§ımacılığının geli§mesiyle birlikte Gü
neydoğu Asya müslümanlanyla Mekke arasında kurulan sıkı ili§kiler, hacı
ların sayısının artmasına, Endonezya müslümanlarının ortodoksla§masına,
hatta Arap Vahabiliğinin militan ve canlandırıcı etkilerine açık hale gel
melerine neden oldu.
Bu dönemde İslama yayılma gücünün büyük kısmını veren İslam için
deki reform ve canlanma hareketlerine, aynı zamanda, Avrupa'nın geni§·
iDEOLOJi: DiN 245
III
duygusallığı ve bo§ inanca dayalı yapısı, hem ussal hesabm egemen olduğu
bütün bir topluma hem de dini kendi imgesine göre eğip büken üst sınıf
lara kar§ı bir ba§kaldırıydı.
Bu kitlelerden doğan orta sınıf içinse din, güçlü bir ahlaki destek,
geleneksel toplumun nefret ve horlamalarma kar§ı toplumsal varlıklarının
bir haklıla§tırımı ve yayılmalannın bir aracı olabildi. Din onları (mezhepçi
, olduklan ölçüde) bu toplumun prangalanndan kurtarmaktaydı. Kazanç
larına, saf ussal özçıkardan [bencillikten] çok daha büyük bir ahlaki etiket
kazandırmakta, baskı altına aldıkiarına kar§ı takındıklan sert tutumu
me§rula§tırmakta, dinsizlere uygarlık götürme i§iyle mal ticaretini birle§
tirmekteydi.
Monar§iler ve aristokratlar, daha doğrusu toplumsal piramidin tepe
sinde bulunanlar içinse, din, toplumsal istikrar anlamına gelmekteydi.
Fransız Devrimi'nden, tahtın en güçlü payandasının Kilise olduğunu öğ
renmi§lerdi. Güney İtalyanlar, İspanyollar, Tyrollüler ve Ruslar gibi okur
yazar olmayan dindar halklar, yabancılara, imansızlara ve devrimcilere
kar§ı kiliselerini ve yöneticilerini savunmak için silaha sarılml§lar, rahipler
de onları kutsaml§, hatta bazı durumlarda ba§lanna geçerek onları yönlen
dirrrii§lerdi. Cahil ve dindar halklar, Tanrının onlara uygun gördüğü yok
sulluk içersinde yakınmadan ya§ayabilmekte, yirie Tanrının ba§larına ver
diği yöneticilerin idaresi altında, aklın bozucu etkilerinden uzak, basit,
ahlaklı ve düzene uygun bir ya§am sürebilmekteydiler. 1 8 1 5 'den sonra
tutucu yönetimler -kıta Avrupası'ndaki hangi hükümet tutucu değildi
ki?- için dinsel duyarlılıkları ve kiliseleri te§vik, polis karakollan kurmakla
ve sansürle birlikte, uyguladıkları politikanın ayrılmaz bir parçasıydı; ra
hipler, polisler ve sansür, Devrime kar§ı tepkinin [Reaksiyon] üç ana
dayanağını olu§urmaktaydı.
Yerle§ik yönetimlerin çoğu için, Jakobenliğin tahtları tehdit ettiği,
kiliselerinse onları koruduğu yeterince açıktı. Ancak romantik aydın ve
ideologlardan olu§an bir grup için taht ile mihrap arasındaki ittifakın
daha derin bir anlamı vardı: Eski, organik, canlı toplumu, aklın ve libera
lizmin a§ındırmalarına kar§ı koruyordu ve birey bunu, bu trajik açmaza
ussalcıların sunduklarından çok daha uygun bir çözüm olarak görmek
teydi. Fransa'da ve İngiltere'de taht ile mihrap arasındaki ittifak için
yapılan haklıla§tırmalann büyük bir siyasal önemi olmadığı gibi, trajik
ve ki§isel, romantik bir din arayı§ı da söz konusu değildi. (İnsan kalbinin
derinliklerinin en önemli ka§ifi, Danimarkah S0ren Kierkegaard (1813-
1855), küçük bir ülkedendi ve çağda§larının pek az ilgisini çekmi§ti.
Ancak ölümünden sonra üne kavu§mU§tur.) Ne ki, monar§ik tepkinin
iDEOLOJi: DiN 25 1
' Ortodoks Kilisesinin gerçekten Hıristiyan cemaatinin yeni yeni ortaya çıkmakta olduğu
Rusya'da benzeri bir eğilim geçmişin lekesiz dindarlığına geri dönmekten çok, zamanın
Ortodoksiuğunda varolan gizemciliğin sınırsız derinliklerine çekilmek biçimini aldı.
252 DEVRiM ÇAGI
(Bay Bentlıam), insanlan tornadan geçirebileceğini sanıyor. Şiirden hiç nasibin almaTT!l§,
dolayısıyla Shakespeare'den ahlak hakkında bir �eyler öğrenebilecek biri değiL Oturduğu ev,
bulıarla aydııılatılıp ısıtılır. Hemen her konuda doğal yerine yapay olanı yeğleyenlerden ve
insan aklının her �eye yettiğini düşünenlerden. Dışarda olanlan, ye�il çayırlan, ağaçlan hor
görüyor ve her �eye Yarar gözüyle bakıyor.
W. Hazlitt, The Spirit of the Age ( 1825)
Sayılar bize 1 789-1 848'in dünyasında ilk sırayı dinsel ideolojiye, nitelikse
laik ideolojiye vermemiz gerektiğini söylüyor. Çok az bir istisnayla ele
aldığımız dönemde önemli bütün dü§ünürler, ki§isel dinsel inançları ne
olursa olsun, laik bir dil kullandılar. Ele aldıklan konuların çoğu (ve
sıradan insanların da üzerinde fazla dü§ünmeden veri kabul ettikleri konu
lar) , bilim ve sanat gibi daha özel ba§lıklar altında tartı§ılacaktır. Bazıları
da daha önce zaten tartı§ıldı. Burada, her §eyden önce çifte devrimden
doğan büyük izleğin ne olduğu, toplumun doğası ve gittiği ya da gitmesi
gereken yol üzerinde duracağız. Bu kilit sorun üzerinde iki büyük görܧ
aynlığı bulunmaktadır: Dünyanın gittiği yolu kabul edenlerle kabul etme
yenler; ba§ka deyi§le ilerlemeye inananlada İnanmayanlar. Dolayısıyla
bir anlamda büyük öneme sahip sadece tek bir dünya görü�ü vardı; değer
leri ne olursa olsun, çok sayıdaki öteki görü§ler, aslında bu büyük görü§ün
(onsekizinci yüzyılın ussalcı, insancıl muzaffer 'Aydınlanma'sının) ele§tiri
leriydi esas olarak. Aydınlanmayı savunanlar, insanlık tarihinin belli bir
düzeyde bir dalgalanma ya da gerileme hareketinden çok bir çıkı§ hareketi
iDEOLOJi: LAiKLiK 255
Büyük Thomas Hobbes, -pratik nedenlerle- 'biüm' d!§ ında bütün bireylerin her bakımdan
•
' 'Öz çıkar' m mutlaka toplum kar§ıtı bir bencillik anlamına geldiği sanılmamalıdır. insancıl
· .ve d ii§üncelerinde toplumu ön planda tutan faydacılar, bireyin ençokla§tırmaya çalı§tığı doyurnlar
arasında 'hayırseverlik'in de (yani ki§inin kendi hemcinslerine yardım etme güdüsünün de)
bulunduğunu ya da uygun bir eğitimle bunun sağlanabileceğini ileri süm1ü§lerdir. Buradaki
mesele, bunun ahlaki bir görev ya da toplumsal varolu§un bir yönü değil, bireyi mutlu yapacak
bir §ey olınasındaydı. "Çıkar", diyor d'Holbach, Systeme de la Naure I'de (s. 268), "her birimizin
mutluluğu için zorunlu gördüğü §eyden ba§ka bir §ey değildir."
iDEOLOJi: lAiKLiK 257
rak görmekten çok, onlara metafizik bir 'doğal hak' gücü kazandırmayı
yeğlediler. Öte yandan, onları ussal bir hesaplama i§lemine indirgeyerek
ahlakı ve görevi tamamen ortadan kaldıran bir felsefenin, pekala toplum
sal istikrarın dayanağını olu§turan cahil yoksulların kafasındaki [doğadaki
ve toplumdaki] §eyler arasında uygunluk bulunduğu dü§üncesini zayıf
lattığı da söylenebilir.
Dolayısıyla bu gibi nedenlerden dolayı faydacılık, orta sınıfın tek liberal
ideolojisi olamadı. Ancak muzaffer olanlara, artık §U soruları sorma olana
ğı kalmamı§ geleneksel kurumlan kökünden söken en keskin radikal bal
tayı sundular: Yaptıklarımı ussal mıydı? Yararlı mıydı? En fazla sayıda
insanın en büyük mutluluğuna hizmet etti mi? Fakat faydacılık, ne bir
devrimi esinleyecek, ne de bir devrimi saldırılardan koruyacak kadar
güçlüydü? Fesefi bakımdan çok daha yetkin olan Thomas Bobbes'dan
ziyade, Hobbes'un yanında çok daha zayıfkalan John Locke, kaba liber
lizmin gözde dü§ünürü olarak kaldı; çünkü en azından özel mükiyeti
'doğal haklar'ın en temeli olarak bütün müdahalenin ve saldırının dı§ına
yerle§tirmi§ti. Ve Fransız devrimcileri özgür giri§im taleplerini dile getirme
nin en iyi yolunu ("tout citoyen est libre d'employer ses bras, son industrie
et ses capitaux comme it juge bon et utile a lui-meme ... Il peut fabdiquer
ce qui lui plait"* ) 1 onu genel bir doğal özgürlük hakkı biçimine ("I.:exercise
des droits naturels de chaque homme n'a de bomes que celles qui assurent
aux autres membres de la societe la jouissance des memes droits"**)
sokmakta buldular.2
Dolayısıyla klasik liberalizm, siyasal dü§üncesi bakımından kendisini
son derece güçlü bir devrimci güç yapan cüretkar ve katı tutumundan
ayrılmı§ oldu. Ancak ekonomik dü§ünce açısından bu tutumunda ayak
diredi; bunun nedeni, kısmen orta sınıfın kapitalizmin zaferine beslediği
güveninin, burjuvazinin mutlakçılık ya da cahil ayaktakımı üzerindeki
siyasal üstünlüğüne duyduğu güvenden daha büyük olması, kısmen de
insanın doğası ve doğa durumuyla ilgili klasik varsayımlann, piyasanın
özel durumuna genelde insanlığın durumundan daha uygun dü§mesiydi.
Bunun sonucunda, çe§itli biçimleriyle klasik ekonomi politik, Thomas
Hobbes'a rağmen liberal ideolojinin en büyük dü§ünsel anıtını meydana
getirdi. Klasik ekonomi politiğin büyük dönemi, bu ciltte ele alınan döne
min biraz daha öncesine denk gelmi§tir. Bu dönem 1 7 76'da Adam
II
de hayalini olu§ turan 'yumu§ak bir anar§i' değil, ona ula§manm yöntemiy
di. Ancak tam da bu noktada sosyalizm, klasik liberal gelenekten ayrıldı.
İlkin, toplumun birey atomlardan olu§an salt bir toplam ya da bile§im
olduğu ve itici gücünü bu bireylerin öz çıkarlarından ve aralarındaki
rekab.etten aldığı biçimindeki liberal varsayımdan tamamen ayrıldı. Sosya
listler bunu yaparken, insanlığın bütün ideolojileri arasında en eski olanı
na, insanın doğası gereği toplumsal bir varlık olduğu inancına geri döndü
ler. İnsanlar doğal olarak birlikte ya§amakta ve birbirlerine yardım etmek
tedirler. Toplum, insanın istediğini yapma sınırsız oğal hakkında yapılan
zorunlu değil, ya§amını, mutluluğunu ve bireyselliğini gerçekle§tirmek
için [göze aldığı] müessifbir düzenlemeydi. Piyasa ortamında e§itler ara
sında gerçekle§en kar§ılıklı deği§imin bir biçimde toplumsal adaleti sağla
dığı yolundaki Smithçi dü§ünce, onlara ya anla§ılmaz ya da ahlak dı§ı bir
§ey gibi geliyordu. Sıradan insanlar, ifade edemeseler de bu görü§ü benim
sediler. Kapitalizmi ele§tirenlerin büyük bölümü, burjuva toplumunun
'insanı insanlığından çıkarması'na kaqı (Hegelcilerin ve ilk yazılarında
Marx'ın kullandığı teknik 'yabancıla§ma' terimi, toplumu, birbirinden
kopuk bireylerin etkinlik alanı olmaktan çok, insanın 'yuva'sı olarak gören
eski görÜ§Ü yansıtmaktadır) bütün uygarlık, ussallık, bilim ve teknoloji
sürecini mahkum ederek kar§ılık verdiler. Şair William Blake ve Jean
Jacques Rousseau gibi eski zanaatkar tipli devrimcilerden farklı olarak,
yeni sosyalistler böyle davranmamaya özen gösterdiler. Fakat, sadece insa
nın yuvası olarak geleneksel toplum idealini değil, sınıflı toplumun ve
mülkiyetin kurulmasından önce insanların öyle ya da böyle uyum içinde
ya§adıklarını öne süren eski dü§ünceyi; Rousseau'nun ilkel insanı ülkü
le§tirerek, Rousseau'dan daha az incelikli radikal yazarlarm da, yabancı
yöneticiler tarafından fethedilen halkların -Normanlar'ın Saksonlara,
Tötonlar'm Galyalılara yaptığı gibi- bir zamanlar özgürce ve karde§çe
ya§adıkları mitiyle dile getirdikleri dü§ünceyi payla§tılar. "Dehanm" diyor
Fourier, "bu ilkel mutluluğun yollarını yeniden ke§fetmesi ve onu modern
endüstrinin ko§ullarına uydurması gerekir."10 İlkel komünizm, geleceğin
komünizmine model olu§turmak üzere yüzyılları ya da okyarrusları a§ıp
gelmi§ti.
İkinci olarak, sosyalizm, klasik liberal geleneğin alanı dl§ında olma
makla birlikte bu gelenek tarafından fazla üzerinde durulmamı§bir savı
benimsedi. Klasik liberallerin gözünde, ileri sürdükleri öneriler (aslında
ilk modern sosyalistler için de) doğal ve ussaldı; o güne kadar cehaletin
ve tiranlığın dünyaya dayattığı yapay ve usdl§ı toplumla hiçbir ilgisi yoktu.
Aydınlanmanın insanlara neyin ussal olduğunu gösterdiği bugün, yapıl-
iDEOLOJi: LAiKLiK 265
III
IV
•Birbirleriyle neredeyse kırk yılı bulan yazı§maları sırasında Marx ile Engels onun adını
tesadüfen ve oldukça olumsuz bir biçimde üç kez anmı§lardır. Ancak geçerken belinelim,
Rousseau'nun diyalektik yakla§ınıırun Hegel'in diyalektiğini öneelediğini belinerek Roussea·u'ya
hakkını vermekten çekirunemi§lerdir.
270 DEVRiM ÇAGI
• Bu durum, son derece farklı bir tarihten geçen Avusturya için geçerli değildir. Sanatlarda
-özellikle de müzikte, mimaride ve tiyatroda- ve bazı uygulamalı bilimlerde Avusturya
İmparatorluğu son derece seçkin bir çizgi izlemi§se de, Avusturya dü§üncesinin ana özelliğinin
kesinlikle anılmaya değer bir yanı yoktur.
iDEOLOJi: LAiKLiK 27 1
larına gelip dayandığı bir dönemde, bu durum Alman dü§üncesine belli bir ,
avantaj sağladı. Bu durum, Alman dü§üncesinin ondakuzuucu yüzyılda
artan dü§ünsel etkisini açıklamaya yardımcı olmaktadır.
Alman dü§üncesinin en anıtsal ifadesi, klasik Alman yazınıyla birlikte
ve onunla yakın ili§ki içersinde, 1 760 ile 1 830 arasında yaratılan bir
dü§ünce külliyatı olarak Alman klasik felsefesiydi (Şair Goethe'nin seçkin
bir 'doğa filozofu' ve bilim adamı olduğu, §air S chiller'in sadece bir tarih
profösörü değil* aynı zamanda seçkin bir felsefi deneme yazarı olduğu
unutulmamalıdır.) Immanuel Kant ( 1 7 24-1804) ve Georg Wilhelm
Friedrich Hegel ( 1 7 70-183 1), Alman dü§üncesinin iki büyük yıldızıdır.
1830'dan sonra, aynı zamanda (onsekizinci yüzyıl ussalcılığının dü§ünce
alanındaki çiçeği olan) klasik ekonomi politik alanında ݧ ba§ında gördü
ğümüz parçalanma süreci, Alman felsefesinde de ya§andı. 'Genç Hegelci
ler' ile nihayetinde Marksizm, bu parçalanmanın ürünüydüler.
Hiçbir zaman unutulmaması gerekir ki, Alman klasik felsefesi iliğine
kadar burjuva bir görüngüydü. Önde gelen bütün simaları (Kant, Hegel,
Fichte, Schelling) Fransız Devrimi'ni selamlamı§ ve uzun bir süre ona
sadık kalml§lardı (Hegel, Jena Sava§ı'nın [ 1806] sonlarına dek Napoleon'u
savundu) . Aydınlanma, Kant'ın onsekizinCi yüzyıla özgü dü§üncesinin
çerçevesini, Hegel'inse ba§langıç noktasını olu§turmaktaydı. Her ikisinin
de felsefesi, ilerleme dü§üncesiyle doluydu: Kant'ın ilk büyük ba§arısı,
güne§ sisteminin kökeni ve geli§mesiyle ilgili bir hipotez ileri sürmesi
oldu. Hegel'in bütün felsefesiyse, bir evrim (ya da toplumsal terimlerle
ifade edersek tarihsellik) ve zorunlu ilerleme felsefesiydi. Dolayısıyla He
gel, ba§ından itibaren Fransız Devrimi'nin a§ırı sol kanadından ho§hınma
mı§ ve sonunda düpedüz muhafazakar olmu§sa da, bu devrimin burjuva
toplumunun temeli olarak tarihsel zorunluluğundan bir an olsun ku§kuya
dü§medi. Ayrıca, sonraki akademik filozofların çoğundan farklı olarak
Kant, Fichte ve özellikle Hegel, belli ölçülerde iktisatla da (Fichte Fizyok
ratlarla, Kant ile Hegel de İngiliz iktisadıyla) uğra§tılar; ve Kant ile genç
Hegel'in, kendilerini Adam Smith'in inanmı§ları olarak gördüklerine
inanmak için nedenler vardır. 14
Alman felsefesinin bu burjuva yanı, bir açıdan Kant'ta daha belirgindi.
Kant, bütün ya§amı boyunca sol liberal biri olarak kaldı ve son yazılarında
(1 795) sava§ı reddedecek bir dünya cumhuriyetler federasyonu aracı
lığıyla evrensel barı§ın kurulması için soylu bir çağrıda bulundu. Fakat
Kant, bir ba§ka açıdan Hegel'den daha çapra§ık ve karanlıktı. Çünkü
• Schiller'in -Walleııstein üçlemesi dışında- tarihsel draınalarında, insanı Schiller'in bir
tarihçi olmasından kuşkuya düşürecek kadar hata vardır.
272 DEVRiM ÇAGI
yazdığı kitaplardan biri] okumak için ara verdiği söylenen Kant üzerinde
yoğun bir etkisi olmu§tu) . Uygulamada hayal kırıklığına uğrayan felsefi
eğilimli devrimciler, gerçeklikle 'uzla§ma' sorunuyla yüzyüze geldiler ve
Hegel örneğinde bu uzla§ma, tereddüt içinde geçen yıllardan sonra -Na
poleon'un dü§mesine kadar Prusya hakkında bocalamt§ ve Goethe gibi
kurtulu§ sava§lanyla hiç ilgilenmemi§ti- Prusya devletinin ülküle§tiril
mesi biçimini aldı. Kuramsal olaraksa, tadhsel olarak ortadan kalkmaya
mahkum edilmi§ bir toplumun geçiciliği, felsefelerine yerle§ti. Mutlak
gerçek yoktu. Çeli§kinin diyalektiğiyle ilerleyen ve diyalektik bir yöntemle
kavranan tarihsel sürecin ilerlemesinden ba§ka bir §ey yoktu; ya da en
azından, tıpkı 1830'dan sonra ya§lı meslekta§larının yürümeyi bıraktığı
veya (Goethe gibi) her zaman bu yoldan uzak durduğu devrim yoluna
bir kez daha girmeye hazır olmalan gibi, klasik Alman felsefesinin mantı
ğını, büyük hocalannın ötesine geçmek isterneyeceği noktanın ötesinde
izlemeye can atan 1 830'ların 'Genç Hegelcileri'nin vardığı sonuç buydu.
Fakat 1830-48 arasında devrim meselesi artık orta sınıfın liberal iktida
nnın fethi gibi basit bir mesele olmaktan çıkmaktaydı ve klasik Alman
felsefesinin parçalanmasından doğan entelektüel devrimci, bir ]iranden
ya da Felsefi eğiliii-ılere sahip bir Radikal değil, Karl Marx idi.
Dolayısıyla çifte devrim dönemi, orta sınıfın liberal ve küçük burjuva
radikal ideolojilerinin zaferine ve en ayrıntılı formülasyonlanna ve bu
ideolojilerin bizzat kendilerinin yaratmaya koyulduklan ya da en azından
kucak açtıklan devlet ve toplumların etkisi altında parçalanmalanna
tanık oldu. 1 830 .. Waterloo döneminin sessizliğinden sonra Batı
Avrupa'nın büyük devrimci hareketinin canlanmasına olduğu kadar, bu
ideolojilerin bunalımlarına da damgasını vurmaktadır. Eksilmi§ ve azalml§
bir biçim altında olsa da varlıklarını sürdüreceklerdi; ama sonraki
dönemin klasik liberal iktisatçısı, Smith ya da Ricardo cesametinde biri
olmayacaktı (1840'1ardan sonra İngiliz liberal iktisatçı-felsefecisini temsil
etmeye ba§layan ]. S. Mill'se hiç olmayacaktı) ; klasik Alman filozofu,
Kant ya da Hegel'in etkinlik alanına ve gücüne sahip olamayacaktı.
1830'da, 1 848'de ve sonrasında Fransa'nın Jakobenleri ve Jirondenleri,
1 789-94'teki atalannın yanında cüce kalırlardı. Ondokuzuncu yüzyıl
ortasının Mazzinicilerine gelince, bunların onsekizinci yüzyılın Jean
Jacques Rousseauculanyla kar§ıla§tınlmaları bile olanaksızdır. Ama büyük
devrim -Rönesanstan sonraki dü§ünsel geli§menin ana akımı- ölmedi,
kar§ıtına dönü§mekteydi. Çapıyla ve yakla§ırnıyla Marx, klasik iktisatçı
ların ve filozofların mirasçısıydı. Ama peygamberi ve mimarı olmak
istediği toplum, onlarınkinden son derece farklıydı.
14
Sanatlar
Her zaman moda olan bir zevk vardır: Posta arabası kullanma - Hamlee oynama -
felsefi kon�malar yapma zevki - olağanüstü �ey lerden - basit olandan - parlak olandan
karanlık olandan - yumu�ak olandan - çetin olandan - haydutlardan - hayaletlerden -
�eytandan - Fransız dansçı/ardan ve Alman trajedileıinden alınan zevk - Kasımda kıra
çıkmanın ve kı�ları yaza kadar Londra'da kalmanın - ayakkabı yapmanın - pitoresk gezilere
çıkmanın zevki - sadece zevkten zevk alma ya da zevk üZerine yazmanın zevki.
T. L. Peacock'un Melicourt (1816) adlı eserindeki Soylu bayan Pinmoney'nin sözleri
Ülkenin zenginliğiyle oran/andığında İngiltere'de kayda değer bina sayısı ne kadar az ...
müzelere, resimlere, güzel �eylere, özel merak/ara, saraylara, tiyatro/ara ya da ba�ka üretken
olmayan �eylere yatırılan sermaye miktarı ne kadar küçüktür! Bunlar, bir ülkenin
büyüklüğünün ba�lıca temelidir ve yabancı gezginlerle bazı dergi yazarları tarafından
ekseıiyetle bizim geıiliğimizin kanıtı olarak sunulmaktadır.
S. Laing, Notes of a Traveller on the Social and Political State of France, Prussia,
Switzerland and other parts of Europe, 1842.1
• Sihirli Flüt'ün yanı sıra, İtalyan milliyetçiliğinin ifadesi olarak görülüp alk!§lamnl§ Verdi'nin
ilk operalarını, 1830 Belçika devrimini ate§leıni§ Auber'in La Mııett de Portici'sini, Glinka'nın
A Life for the Tsar'ını ve Macaristan'ın Hunyady Laszl6'su (1844) gibi, hala ilk dönem
ıniltiyetçiliğiyle olan bağlantılan nedeniyle yerel repertuvarlarda yerlerini koruyan çe§itli 'ulusal
operalar'ı anabiliriz.
278 DEVRiM ÇAGI
II
Fakat toplumda küçük bir azınlığın yaptığı sanat bile, hala bütün insanlığı
yerinde� oynatacak depremler yaratabilir. Ele aldığımız dönemin yazın
ve sanatında da durum buydu ve 'Romantizm'i ortaya çıkardı. Bir biçem,
okul, sanatta bir çağ olmak bakımından hiçbir §eyi biçimsel çözümlerneye
göre tanımlamak, hatta betimlemek bu kadar zor değildir; hatta 'roman
tizm'in, devrimin bayrağını kendisine kar§ı açtığını ileri sürdüğü 'klasizm'i
bile. Bu konuda romantiklerden de yardım ummak bo§unadır; çünkü
kendilerine ili§kin tanımlamalan sağlam ve kararlı olmakla birlikte, çoğu
zaman ussal içerikten yoksundu. Victor Hugo'ya göre romantizm, "doğa
nın yaptığını yapmaya, gölgeyle ı§ığı, grotesk olanla yüce olanı, ba§ka bir
deyi§le ruhla bedeni, hayvanİ olanla tinsel olanı birbirine karı§tırmadan
doğanın yaratımlarıyla kayna§maya çalı§maktır."2 Charles Nodier içinse,
"bayağı duygulardan yorgun dü§ffiܧ insan kalbinin bu son sığınağı, ro
mantik tarz denen §eydir: Toplumun ahlaki durumuna, ne pahasına olursa
olsun duygulanmak isteyen tıka basa doymu§ ku§ akların gereksinimlerine
çok uygun dü§engarip bir §iirdir."3 Novalis, romantizmin "sonluya sonsuz
bir bakı§la, geleneksel olana daha yüksek bir anlam" verdiğini dü§ünü
yordu.4 Hegel ise "Romantik sanatın özü [nün] , sanat nesnesinin, tam
da onun özünde varolan, kendini dı§ değil iç göze sunan özgür, somut ve
tinsel ülküsünde" yattığını ileri sürmü§tü.5 Bekleneceği gibi, bu açıklama
lardan hiçbir netliğe ula§mak mümkün değildir; çünkü romantikler
donuk, titrek ya da dağınık ı§ıkları, parlak olanlarına yeğlemi§lerdir.
Ne var ki romantizm, tarihlerini belirlemeye çalı§tıkça kökenierinin
ve sonucunun dağılıp gittiğini; tanımlamaya kalktığındaysa ölçütünün
biçimden yoksun geneliikiere dönü§tüğünü gören sınıflamaemın elinden
kayıp gitse de, kimse romantizmin ya da bizim onu tanıma yeteneğimizin
varlığından ciddi biçimde ku§ku duymamaktadır. Dar anlamıyla roman
tizm, 1800'ler civarında (Fransız Devrimi'nin on yılının sonunda) İngil
tere, Fransa ve Almanya'da, Waterloo'dan sonra Kuzey Amerika ile Avru
pa'nın daha geni§ bölgelerinde öz bilinçli ve militan bir eğilim olarak
ortaya çıktı. Jean-Jacques Rousseau'nun 'romantizm öncesi' adını verdiği
bir biçim altmda ve genç Alman §airlerinin 'çalkantılı ve sıkıntılı' [storm
and stress] edebiyatı olarak Devrimlerden önce de (yine esas olarak Fransa
ve Almanya'da) vardı. Avrupa, Romantizmin en büyük modasına olasılık
la 1 830-48 döneminde tanıklık etti. Geni§ anhimıyla romantizm, Fransız
Devrimi'nden itibaren Avrupa'nın yaratıcı sanatlarmdan çoğuna egemen
olmu§tur. Bu anlamda sözgelimi (hepsi de ele aldığımız dönemde ya§amı§)
280 DEVRiM ÇAGI
• Sanatsal ve siyasal tahriklere rağmen devrimci Goya'yı himaye etmeye devam eden
İspanya Kralı Ferdinand, bu bakımdan bir istisnaydı.
•• Fransa'da Mıne de Stael, George Sand, ressamlar Mme Vigee Lebrun, Angelica
Kauffman; Almanya'da Bettina �on Arnim, Annette von Droste-Huelshaff. Bu sanat
biçiminin, kızların iyi yetiştirilmesi için 'saygıdeğer' bir para kazanma yolu olarak kabul
edildiği orta sınıf İngilteresi'nde kadın romancılar kuşkusuz uzun zamandır bilinmekteydi.
Fanny Bumey, Bayan Radcliffe, Jane Austen, Bayan Gaskell, Bwnte kardeşler, şair EliZabeth
Barrett Browning gibi, tamamen ya d;ı. kısmen ele aldığımız döneme aittirler.
284 DEVRiM ÇAGI
III
Aklın, hakkında bir §ey bilmediği kalbin sesini gözardı etmek aptallık
olur. iktisatçıların ve fizikçilerin belirlediği referans çerçevesi içinden
bakıldığında, §airler dü§ünür klasmanında gerilerde kalırlar; ancak §airler
· [§eyleri] sadece daha derin değil, kimi zaman daha da net görmü§ kimse
lerdi. 1 790'larda William Blake'den ba§ka pek az insan, makinelerin ve
fabrikaların bir toplumsal sarsıntıya neden olacağını gördü; üstelik Blake,
SANATLAR 285
• Bütün Fransız romantikleri gibi Almanya'ya hayranlık duyan Gautier §öyle yazmı§tı: "O
Hermann, O Dorothee! Geınuethlichkeit!". "Ne .seınble-t-il pas que !'on entend du Icin le
cor du postillon?". 10 [ ':Ah Hermann, ah Dorothee! Huzur! Uzaktan posta arabasının çıngırağı
duyuluyor, size de öyle gelmiyor mu?"]
SANATLAR 287
akım olarak vardı. Fransa'daysa çok daha önemli olmuştu; çünkü burada
feodal hiyerar§iyi ve katolik düzeni değil, ebedi, zaptolunmaz, acı çeken,
yaratıcı bir halkı: Kimliğirıi ve görevirıi her zaman korumuş Fransız ulusunu
öne çıkarmaktaydı. Tarihçi kadar bir §air de olan ] ules Michel et, bu
deYrimci-demokrat ortaçağcıların en büyüğü, Victor Hugo'nun Notre
Dame'ın Kamburu ise bu düşüncenirı en bilirıen ömeğidir.
Özellikle gizemli dinsel geleneklerle İneşguliyeti nedeniyle ortaçağcı
lıkla yakından ilgisi olan bir husus da, çok daha eski ve derin gizemlerin
ve usdı§ı irfanın kaynaklarının doğuda (Kubilay Han'ın ve Brahmanların
romantik, aynı zamanda da muhafazakar dünyalarında) aranmasıydı.
Kabul etmek gerekir ki Sanskritçeyi bulan Sir William Jones, aydınlanmı§
bir beyefendirün yapacağı biçimde Amerikan ve Fransız Devrimlerini
selamlayan açık sözlü Whig yanlısı bir radikaldi; fakat Doğu konusunda
amatör olanlarda ve sözde Farsça şiirler yazanlarda (ki modem oryantaliz
me gösterilen coşkunun büyük bölümü bunlardan kaynaklanmı§tır),
Jakoben karşıtı bir eğilim bulunmaktaydı. Onsekizinci yüzyıl aydınlanma
sının egzotik imgelemirıi dolduranın, dirıdışı ve ussal Çin imparatorluğun
dan çok Brahman Hindistanı'nın tinsel amaçları olması manidardır.
IV
İlkel insanın yitirilen uyumuyla ilgili düşün, çok daha uzun ve karma§ık
bir tarihi vardı. İster altın bir komünizm; ':A.dem'in toprağı bellediği, Hav
va'nın çift sürdüğü", özgür Anglo- Saksonların henüz Norman istilacılar
tarafindan kölele§tirilmediği zamanların e§itlik çağı biçimirıde, ister çürü
mü§ bir toplumun kusurlarını gösteren soylu vah§i biçiminde olsun, bu
ezici ölçüde devrimci bir dü§tÜ. Bu yüzden, (soylu vah§iyi 1830'lar İspan
yası'nda bir turist gözüyle gören Gautier ya da Merimee'nin egzotizminde
olduğu gibi) salt burjuva toplumundan kaçı§a hizmet ettiği ya da tarihsel
sürekliliğirı ilkel birini muhafazakarlığı örnekleyen bir sima haline getirdiği
yerler dı§ında, romantik ilkelcilik solcu ba§kaldınya çok daha yakındı.
Bu durum özellikle 'folk' [halk] örneğinde elirgindi. Her türden roman
tik arasında, 'folk'un, yani endüstri öncesi köylünün ya da zanaatkarın,
bozulmamış erdemleri örnekiediği ve dilinin, §arkılarının, öykülerinin
ve göreneklerinin, halkın ruhunun gerçek hazinesi olduğu kabul edilmek
teydi. Bu basitliğe ve erdeme geri dönmek, Lyrical Ballads'ın Words
worth'unun; halk §arkıları ve peri masalları külliyatına girmek, pek çok
tötoncu §airin ve besteemin amacıydı; bazılan bunu ba§ardı da. Halk
§arkılarının derlenmesi, eski şiirlerin yayımlanması, yaşayan dilin lek-
288 DEVRiM ÇAGI
tiren ilk ku§ak oldu: Ya§lı romantiklerin çoğunun unutmadığı Fransız Devri
mi'nin yarattığı hayal kırıklıkları, onların, ülkelerindeki kapitalist dönü
§ümden duydukları deh§etin yanında solda sıfır kaldL Kıta Avrupası'nda
romantik sanada devrim arasındaki bu birle§me, daha ı 820'lerde sezilmek
teydi; fakat ancak ı830 Fransız Devrimi sırasında ve sonrasında tam an
lamıyla ortaya çıktı. Bu, aynı zamanda en bilinen ifadesini Delacroix'in
Liberty on the Barricades'inde [Barikatlar Üzerinde] (183 1) bulan, devrimci
olmanın romantik tarzıyla romantik bir devrim görüsü denebilecek §ey
için de doğrudur. Burada, üç renkli bayraklada ve frigyalı bağcıklarıyla
çevrelenmi§ halde, sakallı, silindir §apkalı, asık suratlı gençler, kısa görn
Iekli i§çiler, geni§ kenarlı §apkaları altında perçemleriyle halk yargıçları,
kıta Avrupası'ndaki her kentte yükselen barikadarıyla ı 793 Devrimi'ni
-ılımlı 1789 Devrimi'ni değil, IL Yıl'ın ihti§amını- yeniden yaratmaktadır.
Kabul etmek gerekir ki romantik devrimci, hiçbir biçimde yeni bir
tip değildi. İtalyan ve masonik devrimci gizli cemiyet üyesi -doğrudan,
hala sağ olan eski J akobenlerden ya da Buonarrotti gibi Baboufçulardan
esinlenmi§ Carbonaro ya da Yunansever- onun dolaysız atası ve selefiydi.
Bu, muhafız ya da süvari üniformalı vurdulu kırdılı gençlerin, operalardan,
suarelerden, dü§eslerle bulu§malardan, olağan bir durum halini almı§
loca toplantılarından çıkarak askeri darbe yapmaya ya da çarpı§an bir
ulusun ba§ına geçmeye kalkı§tığı Restorasyon döneminin tipik devrimci
mücadelesidir; bir bakıma Byroncı bir tarzdır. Ancak bu devrimci moda,
eskilere göre yalnızca onsekizinci yüzyıl dü§ünce tarzlarından çok daha
doğrudan esinlenmekle kalmayıp, belki de toplumsalbakımdan çok daha
dı§layıcıydı. 1830-48'in romantik devrimci ufkunun ya§amsal bir unsu
rundan yoksundu: Barikatlar, kitleler, yeni ve umutsuz bir proletarya;
Daumier, bu unsura Massacre in the Rue Transnonain (ı834) litegrafisinde
öldürülmü§ isimsiz i§çisiyle romantik bir imge eklemi§ti.
Romantizmle yeni ve daha yüksek bir Fransız Devrimi'nin bu birlik
teliğinin en göz alıcı sonucu, ı830 ile 1 848 arasında politik sanatın ezici
bir zafer kazanması oldu. 'İdeolojik' niteliği en az düzeyde olan sanatçıların
bile siyasete hizmeti evrensel ölçekte ba§lıca görevleri olarak gören birer
partizan kesilclikleri (bu bakımdan nadir) bir dönemdi. Ba§kaldırının
manifestosu olan Hemani'nin (1830) giri§inde Victor Hugo, "Romantizm,
yazında liberalizmdir" diye haykırıyordu.11 Tıpkı besteci Chepin (18 10-
50) ya da Avusturya-Macaristanlı içebakı§çı §air Lenau ( 1802-50) gibi,
doğası halka seslenmeye değil de özel konu§malara elveren §air Alfred
de Musset ( 18 1 0-49), "yazarların" diye yazmı§tı "kitaplarının giri§ bölü
münde gelecekten, toplumsal ilerlemeden, insanlıktan ve uygarlıktan
SANATlAR 291
söz etmek gibi bir eğilimleri var."12 Pek çok (müzisyenler arasında Chopin,
Listz, hatta genç Verdi; sırasıyla Polonyalı, Macar ve İtalyan §airler arasında
-mesih rolüne soyunmu§ olan- Mickiewicz, Petöfi ve Manzoni gibi)
sanatçı, siyasal simalar haline geldi; üstelik bütün sanatçıların peygam
be�e ya da ulusal simgeye dönü§me eğiliminde olduğu ulusal kurtulu§
sancılarıçeken ülkelerde de değil. Ressam Daumier'in esas i§i, gazetelerde
siyasi içerikli karikatürler çizmekti. Şair Uhland, Griının karde§ler, liberal
politikacılardı; parlak dahi çocuk Georg Büchner ( 1 8 10-37) faal bir
devrimci; Karl Marx'ın yakın dostu Heinrich Heine ( 1 797-1856), a§ırı
solun muğlak ama güçlü bir sesi olmu§tu.* Yazınla gazetecilik, özellikle
Fransa, Almanya ve İtalya'da birbirine karı§tl. Ba§ka bir dönem olsaydı
Fransa'da bir Lamennais ya da bir Jules Michelet, İngiltere'de bir Cadyle
ya da Ruskin, aynı zamanda halkla ilgili meseleler üzerinde de belli görü§
lere sahip §airler ya da romancılar olabilirlerdi; ama bu dönemde, §iirsel
esin ta§ıyan gazete yazarı, peygamber, filozofya da tarihçiydiler. Bu bakım
dan, genç Marx'ın zekasında gözlenen ve ne filozoflar ne de iktisatçılar
arasında alı§ılmadık boyutlara varan patlamalara §İirsel imgelemin lavları
e§lik etmektedir. Beyefendi Tennyson ile Cambridgeli arkada§larının yü
rekleri bile, Kilise güçlerine kar§ı Liberalleri desteklemek üzere İspanya'ya
giden uluslararası birlik için atmaktaydı.
Bu dönemde geli§en ve egemen olan tipik estetik kuramlar, sanada
toplumsal bağlanma arasındaki bu birliği onaylamaktaydı. Bir yanda Fran
sa'nın Saint-Simoncuları, öte yanda kırkların parlak devrimci Rus aydın
ları, ileride 'sosyalist gerçekçilik'13 gibi adlar altında Marksist hareket
içersinde birer ölçüt haline gelecek görü§ler geli§tirdiler. Bunlar, hem
sert J akobenlik erdeminden, hem de Shelley'in §airlerden "dünyanın (res
men] . onaylanmamı§ yasa koyucuları" olarak söz etmesine neden olan
ruhuri. gücüne duyulan romantik inançtan kaynaklanan, soylu olmakla
birlikte çok fazla ba§arılı olmamı§ ülkülerdi. Büyük ölçüde muhafazakarlar
ya da sanat meraklıları tarafından o sıralarda formüle edilmi§ 'sanat için
sanat' [§ian] , insanlık ya da ulus ya da proletarya için sanat [§iarıyla]
yarı§abilecek durumda değildi. 1848 devrimleri, insanın büyük yeniden
doğu§una ili§kin beslenen romantik umutları yok edinceye kadar, 'kendisi
için' estetikçi tutum, hak ettiği noktaya gelemedi. Baudlaire ve Flaubert
• Bu dönemin, §airlerin yalnızca a§ırı sola yakınlık duymakla kalmadıkları, hem iyi hem de
ajitatif §iirler yazdıkları bir dönem olduğu belirtilmelidir. Bunlar arasında, Shelley'in Peterloo'ya
bir kar§ılık niteliğinde olan Masque of Aııarchy'si (1820) bu tür §iirler arasında belki de en
etkili alanıdır, ama 1840'ların seçkin bir Alman sosyalist §airler grubu -Herwegh, Weerth,
Freiligrath ve tabiiki Heine- özellikle anılmaya değerdir.
292 DEVRiM ÇAGI
Belki ilham verici bir ya§am ufkuydu, ama romantik olmadığı kesindi;
çevresindeki mücevherleri e süslenmi§, kibarlık ve güzellik dolu bir alana
yukandan bakarak bir opera ya da baloyu onudanciıran Kraliyer ya da
İmparatorluk Majestelerinin olu§turduğu bir manzaraydı.
Orta ve alt orta sınıf kültürüyse bundan daha romantik değildi. Daya
nağını, ölçülülük ve ılımlılık olu§turmaktaydı. Ondokuzuncu yüzyıl sonla
rına özgü sözde-barak zenginlikler, sadece büyük bankerler ve speküla
törler ya da artık karlarının büyük bölümünü i§e yarırma gereği duymayan
endüstri milyonederinin ilk ku§ağı arasında ve ancak eski monar§ilerin ve
aristokratların artık 'toplum'a tümüyle egemen olmadığı birkaç ülkede
kendini göstermeye ba§ladı. Kendi i§lerinde manarktan farksız olan
Rothschildler, çoktan prensler gibi gösteri§e ba§ladılar. ıs Sıradan burjuva
larsa böyle değildi. İngiltere'de, ABD'de, Almanya'da ve Huguenot Fran
sası'nda Püritenlik, Evanjelik ya da Katalik dindarlık, ılımlılığı, tutum
luluğu, rahatı bozmayacak ölçüde bir spartalılığı ve benzersiz bir ahlaki
doumu te§vik etmekteydi; özgürle§mݧ ya da din kar§ıtı olanlar içinse, aynı
durumu onsekizinci yüzyıl aydınlanmasının ve farmasonluğunun ahlaki
geleneği sağlamaktaydı. Kar etmek ve mantıklı olmak dı§ında orta sınıf
ya§amı, duyguların denetim altına alındığı ve etkinlik alanlannın bilerek
kısıtlandığı bir ya§amdı. Kıta Avrupası'nda orta sınıfların i§ ya§amında
değil, (asker, öğretmen, profesör ya da bazı durumlarda da rahip olarak)
devlet görevinde bulunan büyük kesimi, gittikçe geni§leyen sermaye biri
kiminin bile uzağındaydılar; aynı §ekilde ılımlı ta§ra burjuvazisi de, ba§a
nsının sınırını olu§turan küçük kasaba zenginliğinin, çağının gerçek zen
ginlik ve güç ölçütleri kar§ısında esamesinin bile okunmayacağını biliyordu.
Gerçekten de orta sınıfİn ya§amı hiç 'romantik' değildi ve bu ya§am kahbına
hala onsekizinci yüzyıl modası yön vermekteydi.
Bu durum, orta sınıfkültürünün bütün merkezini olu§ turan orta sınıf
ev ya§amında berraklıkla görülmektedir. Napoleon sonrası burjuva evinin
ya da sokağının tarzı, katıksız biçimde onsekizinci yüzyıl klasizmi ya da
294 DEVRiM ÇAGI
VI
lın ürünleriydi; resimli broadsheetler ile chapbook ise çok daha eski dönem
lere aitti. Büyük kentteki gerçekten kentsel nitelik ta§ıyan yeni eğlence
biçimleri, toplumsal bakımdan örgütsüz çalı§an yoksullar için giderek
laik bir rahatlama, dirılenme merkezleri haline gelen tavernaların ya da
meyhanelerirı yan ürünleriydi ve zanaatkar loncaları, sendikalar ile ri
tüele§mi§ 'dostluk cemiyetleri', göreneğin ve geleneksel kutlamaların
son kentsel kalesirıi koruyup sürdürdüler. Tavernalardan 'müzik salonları'
ve dans salonları doğacaktı; fakat, ilk doğu§ belirtileri daha 1830'larda
ortaya çıkml§ olmakla birlikte, 1848'e gelirıdiğirıde İngiltere'de bile kendi
lerini göstermi§ değillerdi. 2 1 Diğer yeni büyük kent eğlence biçimleri,
her zaman gezgin eğlendiricHerin de içirıde hissesirlin bulunduğu pana
yırlardan ve fuarlardan geli§ti. Büyük kentte panayır, her zaman belli
yerlerde yapılır hale geldi; ve 1840'larda belli bulvarlar üzerinde sokak
gösterilerinirı, tiyatroların, i§portacıların, yankesicilerin ve arahacı ço
cukların olu§turduğu ke§meke§, Paris'irı romantik aydınlanna esin, halka
ise zevk veriyordu.
Endüstrinin, esas olarak yoksulların olu§turduğu piyasa içirı ürettiği
bireyselle§mi§ birkaç malın biçim ve süslemelerinde halkın zevki ön plan
da tutulmu§tu: Reform Yasası'nın anısına yapılmı§ ya da üzerirıde Wear
nehrincieki demir köprünün ya da Atlantik'i geçen üç muhte§em kaptanın
resimlerinin bulunduğu testiler; devrimci duyarlılığı, yurtseverliği ya da
namlı suçlan ölümsüzle§tiren halk kitapları ve kentli yoksulların satın
alabileceği türden birkaç mobilya ve giysi. Fakat bir bütün olarak kent,
özellikle de yeni endüstri kenti, giderek yayılan yapıla§ma hastalığı, bütün
doğal ya§amı zehirleyen dumanlar ve orta sınıfların her fırsatta dayattığı
durmadan çalı§ma zorunluluğu kar§ısında -açık alanlar ve tatiller gibi
sahip olduğu birkaç ho§luğu da yitiren sıkıcı bir yer olarak kaldı. Ana
caddelerin §urasında burasında yanan gaz lambalan, vitrinler, modern
kentte gecenin canlı renkleriniri ilk habercileriydi. Fakat modern büyük
kentin ve modern kentli popüler ya§am tarzlannın ortaya çıkması için
ondokuzuncu yüzyılın ikinci yansını beklemek gerekiyordu. Ve ancak o
zaman yıkım engellendi, daha doğrusu uzak tutulabildi.
15
Bilim
Bizlerden çok önce bilimin ve felsefenin tiranlara karşı sa�aş verdiğini hiçbir zaman
unutmayalım. Devrim, onların ısrarlı çabalarının ürünüdür. Özgür ve vefakar insanlar
olarak bilimi ve felsefeyi ebediyen bağTırmza basmarmz gerekiyoı: Çünkü bizlerin ele geçirdiği
özgürlüğü, bilim ve felsefe koruyacaktır.
Bir Konvansiyon üyesi1
"Bilimin sorunları" dedi Goethe, "çoğu zaman mesleki yaşamla ilgili sorunlanlır. Yapılacak
bir keşif, insanın ünlü ve zengin bir yurttaş olmasını sağlayabilir ... Yeni gözlenmiş her görüngü,
bir keşif ve lıer keşif bir mülktür. Birinin rrılı!ına mülküne dokunun bakalım; sirıirleıirıin
nasıl dikildiğini görürsünüz. "
2 1 Aralık 1823 tarihli Eckermann ile yazl§malar
saf bilimin apak olduğuna tutkuyla inanan biri bile, bilimsel dü§üncenin
en azından (bilim adamları, hatta en dünya dl§ı matematikçiler bile, onları
da içine alan bir dünyada ya§adıklanndan) bir bilimin kendi alanı dl§ında
kalan meselelerden etkilenebileceğinin farkındadır. Bilimin ilerlemesi, her
evresinde gizli ya da açık olarak önceden kendi içinde varolan sorunların
çözümlenmesi ve bunun da yeni sorunlar içeren yeni bir evreye yol açması
biçiminde basit, düz bir çizgi izlemez. Bilim aynı zamanda yeni sorunların,
eski sorunlara yeni bakl§ biçimlerinin, eski sorunlan yeni ele alma ve çözme
biçimlerinin ya da yeni kurarnsal ve pratik ara§tırma araçlannın ke§fedil
mesiyle de ilerler. ݧte burada dı§ etkenierin dü§Ünceyi uyardığı ve biçim
lendirdiği çok geni§ bir alan kar§ımıza çıkmaktadır. Eğer ele aldığımız dö
nemde gerçekte çoğu bilim basit düz bir yol izlemi§ olsaydı (temelde New
toncu çerçevede kalmaya devam eden astronomi örneğinde olduğu gibi),
bu konu çok da önemli olmayabilirciL Fakat, göreceğimiz gibi, ele aldığımız
dönem, (matematikte olduğu gibi) belli dü§ünce alanlarında yeni köklü
kopu§ların ya§andığı, (kimya gibi) o zamana dek uyuklayan bilimlerin
uykularından uyandıkları, Oeolojide olduğu gibi) yeni bilimlerin ortaya
çıktığı ve (toplum ve biyoloji bilimlerinde olduğu gibi) ba§ka bilimiere
yeni devrimci dü§üncelerin girdiği bir dönem olmu§tur.
Bilimsel geli§meyi biçimlendiren bütün dı§ etkenler gibi, devletin ya
da endüstrinin bilim adamlarından doğrudan talepleri de [iç etkeniere
göre] daha az önemli etkenler arasında yer almaktaydı. Fransız Devrimi,
bilim adamlarını seferber etmi§; Geometrici ve mühendis Lazare Camot'u,
Jakobenlerin sava§ i§lerinin ba§ına getirmi§, matematikçi ve fizikçi Monge'yi
( 1 792-3'te Donanma Bakanlığı yapml§tı) ve matematikçilerle kimyacılar
dan kurulu bir ekibi, sava§ gereçlerinin üretilmesinden sorumlu yapml§tı
(Daha önce de kimyacı ve iktisatçı Lavoisier'e, ulusal gelirin ölçülmesine
yarayacak bir çizelge olu§turma görevi vermi§ti) . Belki de, modem olsun
olmasın tarihte ilk kez eğitimli bilim adamı bu sıfatla hükümete girmektey
di; ancak bunun, bilimden çok devlet için önemi daha büyüktü. İngil
tere'de dönemin büyük endüstrileri, pamuklu kuma§lar, kömür, demir,
demiryolu ve gemicilikti. Bu endüstrileri devrimcile§tiren, kılgıl yanları
çok geli§mi§ adamların becerileriydi. İngiliz demiryolu devriminin kahra
manı George Stephenson idi. Bu adam bilim konusunda hiçbir §ey bilme
yen, ama bir makinenin nasıl çalı§tığının adeta kokusunu alan biriydi;
bir teknoloji uzmanı olmaktan çok olağanüstü bir zanaatkardı. Babbage
gibi demiryollarına yararlı olmaya çall§an bilim adamlarının çabalan ya
da Brunel gibi bu çabaları salt ampirik değil ussal temellere de oturtan
bilimsel mühendislerin gayretleri hiçbir sonuç vermedi.
BiliM 301
kanala çevirdiler) . Bunlar, kendi ba§ına bir amaç olarak safbilgiye ula§ma
yı amaçlayan kurumlar değildi; belki de safbilimsel ara§tırma kurumlan
nın bu denli yava§ ortaya çıkmalannın nedeni buydu. Almanya'da bile
üniversitede ilk kimya ara§tırma laboratuvarı (Giessen'deki Liebig labora
tuvarı) 1825'e kadar kurulamadı (Bu laboratuvarın ilhamını Fransa'dan
aldığını söylemeye bile gerek yok) . Fransa'da ve İngiltere'de olduğu gibi
teknisyen; Fransa ve Almanya'da olduğu gibi öğretmen yeti§tiren ya da
gençlere ülkelerine hizmet ruhu a§ılayan kurumlar da vardı.
o nedenle devrim çağı, bilim adamlarının, alimierin sayısının artması
nı ve bilimin üretkenliğinin yükselmesini sağladı. Ayrıca bu çağda bilimin
coğrafi evreninin ikiyoldan geni§lediği görüldü. Birincisi; tam da ticaret
ve sÖmürü süreci, dünyanın yeni alanlarını bilimin önüne sermekte ve bu
konudaki dü§ünceleri harekete geçirmekteydi. Dönemimizin en büyük
bilimsel kafalarından biri olan Alexander von Humboldt ( 1769-1859),
(gerçi bütün bilgisinin en soylu sentezi olan Kosmos'u (1845-59) belli
disiplinlerin sınırları içersine hapsetmek olanaksızdır, ama) bilime katkıla
rını coğrafya, etnografya ve doğa tarihi alanlarında yorulmak bilmez bir
gezgin, gözlemci ve kurarncı olarak yapml§tır.
İkincisi; bilimin evreni geni§leyerek, o zamana dek bilime yok denecek
kadar az katkıları olmu§ halkları ve ülkeleri de kucakladı. Sözgelimi
17 50'de bir büyük bilim adamları listesi yapılsa içinde Fransız, Breton,
Alman, İtalyan ve İsviçreli olmayan pek az kimse yer alırdı. Oysa ondoku
zuncu yüzyılın ilk yarısına ait büyük matematikçilerden olu§an çok kısa
bir listede bile Norveç'ten Henrik Abel, Macaristan'dan Janos Bolyai,
hatta Kazan gibi uzak bir kentten Nikolai Lobachevsky yer almaktadır.
Yine burada da bilim, devrim çağının çarpıcı bir ürünü olarak Batı Avrupa
d1§ındaki ulusal kültürlerin yükSeli§ini yansıtmaktadır. Bilimin yayılmasın
daki bu ulusal öge de, aynı zamanda 'Onyedinci ve onsekizinci yüzyılların
küçük bilimsel topluluklarının son derece tipik bir özelliği olan kozmopo
litanizmin gerilediğini göstermekteydi. Basel'den kalkıp St. Petersburg'a
giden, oradan Berlin'e geçen ve sonra Büyük Katerina'nın sar�yına dönen
Euler gibi uluslararası üne sahip gezginler çağı, eski rejimlerle birlikte
geride kalmı§tı. Bundan böyle bilim adamı, kısa geziler dı§ında kendi dil
alanında kalacak ve meslekta§larıyla, bu dönemin son derece tipik ürün
lerinden biri olan Proceedings of the Royal Society (183 1 , Comptes Rendus
de 1'Academie des Sciences ( 1 83 7), Proceedings of the American Philosophical
Society (1838) gibi bilimsel dergiler ya da Crelle's Journal für Reine und
BiliM 303
II
III
ve esas olarak ortak bir atadan gelmi§ olması gereken bu dillerin tarihsel
evrimini ortaya çıkarmaktı. Filoloji, evrimi tam da merkezine koyan ilk
bilimdi. Kutsal Kitap'ın, dünyanın yaratılması ve ilk tarihi konusunda
çok açıkken (ki biyologlar ve jeologlar bunun kendilerine neye mal olduk
lannı bilirlerdi) dilin tarihi konusunda görece suskun kalmı§ olması, bu
açıdan bir talihti. Bunun sonucunda filoloğun Nuh tufanının altında
kalması ya da Yaradılı§ I'de yer alan engellerle çelrnelenrnesi, rnutsuz
rneslekta§lanyla kar§ıla§tınldığında daha az bir olasılıktı. Bu konuda Kut
sal Kitap'ta tek bir açıklama vardı: "Ve bütün dünya tek bir dili konU§U·
yordu." Fakat filoloji bir ba§ka bakımdan daha §anslıydı: Bütün toplum
bilimleri arasında bir tek o, eylemlerinin özgürce yaptıkları seçimler
dı§ında bir §ey tarafından belidendiği biçimindeki telkinlere her zaman
kar§ı koyrnu§ insanlarla değil, böyle bir kar§ı koyma olasılığı olmayan
sözcüklerle uğra§rnaktaydı. Bu sayede filoloji, bugün de tarihsel bilimlerin
temel sorunu olan; gerçek ya§arndaki sayısız ve son derece kaprisli görünen
bireysel çe§itliliğin, deği§rnez genel yasalardan nasıl türetileceği sorunuyla
rahatça yüz yüze gelebildL
Bopp, çoktandır fiil çekimlerinin kökenine ili§kin bir kurarn önerrni§
olmakla birlikte, öncü filologlar aslında dildeki deği§rneleri açıklamakta
çok fazla bir mesafe kaydedernediler. Ancak Hint-Avrupa dilleri için bir
tür soyağacı tablosu olu§turdular. Farklı dil ögeleri içinde birbirlerine
göre deği§rne oranlarıyla ilgili çok sayıda türnevarırnsal geneliernelerde
bulundular ve (Töton kökenden gelen bütün dillerin, sessiz harflerde
belli deği§ikliklere uğradıklarını ve yüzyıllar sonra bir kısım Töton lehçe
sinin ba§ka bir deği§rneye uğradığını gösteren) 'Grirnrn Yasası' türünden
çok geni§ bir alanı kucaklayan birkaç tarihsel genelierne yaptılar. Ancak,
bütün bu öncü niteliğincieki açıklarnalarda filologlar, (dilin evrimi, sadece
zamandizinsel bir süreklilik olu§ turmak ya da deği§rneleri kaydetmek me
selesi olmadığından) dilin evriminin, bilimsel yasalara benzeyen genel
dil yasalarıyla açıklanması gerektiinden bir an olsun ku§ku duymadılar.
IV
• Rathke Estonya'da, Oorpat {Tartu) Riga'daki Pander'de ders verdi; büyük Çek fizyoloğu
Purkinje de fizyolojiyle ilgili ilk ara§tırma laboratuvannı 1830'da Breslau'da açtı.
BiLiM 3 1 3
genel öğütler'i, gerçi tarihsel bakınıdan derin olmakla birlikte, bir prog
ramdan ba§ka bir §ey değildir. Gerçekten de dönemimizdeki toplum bilim
lerinde önemli olan §ey (her ne kadar hayli miktarda bir betimsel malzeme
birikmi§ olsa da) sonuçlarından çok, insanın toplumsal farklılıklarını çev
reye göre açıklamak gibi bir belirlemecilikte ifadesini bulan sağlam mater
yalist temelleri ve aynı ölçüde evrime duydukları sağlam bağlılıktı; bu
· yüzden Chavannes, 1 787'de bu bilimin ba§langıç tarihlerinde etnolojiyi
"halkların uygarlığa doğru ilerlemelerinin tarihi" olarak tammlamamı§
mıydı?4
Ne var ki, toplum bilimlerinin bu ilk geli§me evresine ait ku§kulu bir
yan ürüne de değinmek gerekiyor: Irk kuramları. Farklı insan ırklarının
(ya da daha ziyade farklı renkte insanların) varlığı, insanın tek tek mi
yoksa toplu olarak mı yaratıldığı sorununa da kafa yorulduğu onsekizinci
yüzyılda çokça tartı§ma konusu olmu§tur. Monogenesisçilerle polygenesis
çiler arasındaki çizgi, basit bir çizgi değildir. İlk grup, evrime ve insanın
e§itliğine inananları, en azından bu noktada bilimin Kutsal Kitap ile çatl§·
maya girmediğini görerek rahatlayanları (Darwin öncesini temsil eden
Prichard v Lawrence ile Cuvier'i) bir araya getirmekteydi. İkincisindeyse,
sadece iyi niyetli bilim adamları değil, aynı zamanda Amerika'nın köleci
güneyinden ırkçılar da yer almaktaydı. Irkla ilgili tartl§malar, (aynı zaman
da, kafatası yapısından karakter okumaya çall§an garip bir çağda§ hobi
olan frenolojinin de cesaretlendirdiği) büyük oranda kafataslarının top
lanmasına, sınıflandırılmasına ve ölçülmesine dayanan antropometride
bir patlama ya§anmasına neden oldu. Gerçi konu çok geçmeden bir kez
daha bilimin dı§ına çıkarılmı§sa da, İngiltere ve Fransa'da frenoloji der
nekleri (1823, 1 832) kuruldu.
Aynı tarihlerde milliyetçilik, radikallik, tarih ve alan ara§tırmasından
mürekkep bir karl§ını, kalıcı ulusal ya da ırksal karakterler gibi aynı oranda
tehlikeli bir konuyu toplumun gündemine soktu. 1820'lerde Fransa'nın
öncü tarihçileri ve devrimci Thierry karde§ler, bugün de Fransız okul
kitaplarının ilk satırlarında yer alan bir özdeyi§te ve mavi pakedi Gauloise
sigara paketinde yansısını bulan ('Nos ancestres les Gaulois': 'Atalarımız
Galyalılar') Galyalıları ve Narman İstilasını incelemeye koyuldular. Bu
insanlar, sağlam birer radikal olan bu ki§iler, Fransa halkının Galyalılar
dan, Fransız aristokratlarınsa Galyalıları fetheden Töronlardan geldiğini
savundular. Bu, ilerde Kont Gobineau gibi üst sınıftan ırkçılar tarafından
muhafazakar amaçlarla kullanılacak olan bir savdı. Belli bir ırksal soyun
varlığını koruduğuna duyulan inanç -Galli doğabilimci W. Edwards'ın
anla§ılır bir gayretle Keltler için ileri sürdüğü bir fikir-, insanların, kendi
3 1 4 DEVRiM ÇAGI
sol ile bilim adamlarını açlığa mahkum etmekten başka bir şey yapmamı§
bilim karşıtı sağ5 arasındaki mücadele, o zamandan beri sürmektedir. Bu,
Fransa'da ya da ba§ka yerlerde bilim adamlarının o dönemde özellikle
devrimci oldukları anlamına gelmez. 1830'da kimileri barikatiara ko§an
altın çocuk Evariste Galois gibi, asi diye baskı gördüler ve 1832'de yirmi
bir ya§ında politik zorbaların tahrik ettiği bir düelloda öldürüldüler. Ku§ak
larca matematikçi, Galois'in dünyada geçireceği son gece olduğunu bile
rek harar...: tle kaleme aldığı o derin dü§üncelerden beslenmi§tir. Bazıları
da Lejitimist Cauchy gibi, belli nedenlerden dolayı militan bir krallık
kar§ıtı olmasına karşın Ecole Polytechnique geleneğine hayrandı. Napoleon
sonrası dönemde muhtemelen çoğu bilim adamı, kendini merkezin so
lunda görmܧ olmalıydı; bazıları da, özellikle yeni ülkelerde ya da o zama
na dek siyaset dı§ı kalmı§ topluluklar içinde bulunanlar (bilhassa
tarihçiler, dilciler ve ulusal hareketlerle bariz ili§kileri olanlar) , siyasal
önderlik yapmak zorunda kaldılar. Palacky, 1848'de Çekierin ba§lıca söz
cüsü oldu; 1837 'de bir protesto mektubunu imzalayan Göttingenli yedi
profesör, kendilerini bir anda ulusal kahraman olarak buldular* ve 1848
Alman Devrimi'nde Frankfurt Parlamentosu, diğer kamu görevlileriyle
birlikte profesörlerin doldurduğu bir meclis olarak nam saldı. Öte yandan
sanatçılar ve filozoflada kar§ıla§tırıldığında bilim adamları -özellikle
doğabilimcileri-, konu doğrudan kendilerini ilgilendirmediği sürece son
derece dü§ük bir siyasal bilinç düzeyi sergiliyorlardı. Örneğin Katalik
ülkeler dı§ında, Darwin sonrası bir çağın öğrencisini hayrete dü§ürecek
biçimde, bilimi suya sabuna kan§mayan bir dinsel ortodokslukla birle§
tirmek gibi bir yetenek göstermi§lerdi.
Buraya kadar yapılan doğrudan aktarmalar, 1 789 ile 1848 arasındaki
bilimin kaydettiği geli§meler hakkında bir §eyler söylemektedir, ama fazla
değil. Çağın olaylarının dalaylı etkilerinin ise çok daha önemli olduğu
açıktı. Kimse, dünyanın bu çağda öncesiyle kar§ıla§tırılamayacak kadar
radikal deği§ikliklere uğradığını görmezden gelemezdi. Dü§ünen hiçbir
kimse de, bu sarsıntılar ve dönü§ümler karşısında korkuya kapılmadan,
titremeden ve zihinsel olarak uyarılmadan edemezdi. Hızlı toplumsal deği
§imlerden, köklü devrimlerden, göreneğin ya da geleneksel kurumların
yerlerini sistemli olarak radikal ussalcı yeniliklere bırakmasından kaynak
lanan dü§Ünce kalıplarının kabul görmeye ba§lanmasında şa§ırtıcı bir
yan yoktur. Dünya işlerinden uzak matematikçilerin o zamana dek dü§Ün
ceyi etkilemi§ olan engelleri ortadan kaldırmaya istekli olmalarını, devri-
•Newtoneti bilime beslenen ku§ ku lar, ekonomik ve askeri değeri çok açık olan uygulamalı
çal!§malara kadar yayılmadı.
3 1 8 DEVRiM ÇAGI
dört kat artarak yakla§ık 800 milyon sterlinlik bir değere ula§an uluslar
arası ticaretre ve daha az sağlam ve istikrarlı bir görünüm arzeden teda
vüldeki para birimlerinde telaffuz edilen olağanüstü rakamlarsa, bütün
bu saydıklarımızı geride bırakmaktaydı.
- Bilim, hiçbir zaman bu denli ba§arılı olmamı§, bilgi bu denli geni§ bir
alana yayılmaını§tı. Dört birıi a§kın gazete, dünya yurtta§larına haber
ula§tırmaktaydı ve her yıl sadece İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD'de
yayımlanan sayısız kitap, be§ rakamlı sayılada ifade edilecek düzeylere
varını§tl. İnsanın icat gücü, her yıl daha da göz kama§tırıcı seviyelere
çıkıyordu. Argand lambası (1782-4), yüzey aydınlarmasında adeta bir
devrim gerçekle§tirmi§ti; gazhane olarak bilirıen dev laboratuvarlar, ürün
lerini, deniz altına dö§enen borular vasıtasıyla göndermeye ve fabrikaları• ,
çok geçmeden de Avrupa'nın kentlerini aydınlarmaya ba§ladı (Londra
1807'den, Dublin 1818'den sonra, Paris 1 8 19'dan itibaren, hatta Sydney
bile 184l'de aydınlatılmaya ba§landı). Elektrik arkıyla aydınlanma çok
tandır bilirımekteydi. Londralı prefösör Wheatstone, deniz altına dö§enen
bir elektrikli telgrafyoluyla İngiltere'yi Fransa'ya bağlamayı planlamaktaydı.
Bir yılda (1845) , İngiliz Krallığı'nın demiryollarından kırk sekiz milyon
yolcu gelip geçti. İnsanlar, İngiltere'de üç bin millik (1846) -1850'den
önce bu rakam altı birı mili a§mı§tl-, ABD'deyse dokuz birı millik yolu bir
çırpıcia alabiliyorlardı. Düzenli sefer yapan buharlı gemiler, çoktandır Av
rupa'yı Amerika'ya ve Hirıt Okyanusu'na bağlaını§tl.
Bütün bu zaferierin istatistiklere geçirilmek istenmeyen karanlık bii
yanı da vardı ku§kusuz. Bugün çok az sayıda insanın yadsıyabileceği,
Manchester'ın isli, zalim ve pis arka sokaklarının da her gün kanıdadığı
gibi, Endüstri Devrimi'nin insanın ya§adığı en çirkin dünyayı yarattığı
gerçeğini niceliksel olarak ifade etmeye kim kalkabilirdi ki? Ya da görül
memi§ sayıda insanı, kadınlı erkekli yurtlarından koparan ve çağlarının
güvenliklerinden yoksun bırakan belki de bu en mutsuz dünyayı kim
sayılara dökmek isterdi? Buna kar§ın, ''engelsiz i§leyen ticare tm bir yandan
uygarlığa öte yandan barı§a yol açacağına, insanlığı daha mutlu, akıllı ve
iyi yapacağına" içtenlikle ve kararlılıkla inanmı§ olan 1840'ların ilerleme
yanlılarını bağı§layabiliriz. "Efendiler" deıni§ti Lord Palmerston, yılların
en karası olan 1842'de pembe gözlükler takarak yaptığı konu§mada, "bu,
Tanrının takdiridir."2 Kimse, yoksulluğun olanağanüstü boyutlarda oldu-
Öte yandan 'sözle§meli emek' gibi çoktandır varolan yarı köleci sis
temler, Hindistan'dan Hint Okyanusu'na ve Batı Hint Adaları'na kadar
yayılmakt:�ydı.
Her ne kadar, Sicilya ve Endülüs gibi üretimin geleneksel olarak
latifundialarda yapıldığı yerlerde kır yoksullarının fiili durumları üzerinde
hemen hiçbir etkisi olmamı§sa da, sertlik ya da köylülerin toprağa yasal
bağlılıkları Avrupa'nın bir bölümünde kaldırılmı§tı. Ancak, ba§langıçta
gösterdiği sayısal artl§ın ardından, 18 1 1 'den sonra on, on bir milyon erkek
nüfusla sınırlı kalmı§ (yani görece terimlerle gerilemi§) olmasına rağmen,
Rusya, Avrupa'nın serfliğin hüküm sürdüğü ba§lıca kalelerinden biri ola
rak kaldı.* Buna kar§ın, her geçen gün ekonomik bakımdan kazançlı
olmadığı anla§ıldıkça ve özellikle 1840'hirdan sonra sayıları giderek artan
köylü isyanları yüzünden, (köle tarımından farklı olarak) serfe dayalı
tarımın gerilediği kesindi. En büyük serf ayaklanması, 1 848 devriminin
yol açacağı genel özgürle§menin bir tür pe§revi niteliği ta§ıyan 1846'daki
Avusturya Galiçyası'ndaki ba§kaldırıydı. Fakat köylülerin huzursuzluğu
Rusya'da bile 1826-34 arasında 148, !835-44 arasında 2 16, 1844-:-54
arasında da 348 ayaklanmayla kendini gösterdi ve 186 1 'de sertliğin kaldı
rılmasından hemen önceki yıllarda 474 ayaklanmayla doruğuna vardı.5
Toplumsal piramidin öteki ucunu olu§turan toprak aristokrasisinin
durumunda, Fransa gibi doğrudan köylü devrimlerinin ya§andığı ülkeler
dı§ında, akla gelebilecek olandan daha az deği§iklik ya§andı. Ku§kusuz
§imdi, (Rothschildler gibi malikanelerini yüksek sınıflar arasında bir ni§an
gibi ta§ıyanlar dı§ında) toprak sahiplerinin en zenginler arasında yer alma
dığı ülkeler vardı. Ne var ki, 1840'larda İngiltere'de bile ellerinde en
fazla zenginlik bulunanlar, kesinlikle hala asilzadelerdi. Güney ABD'deyse
pamuk üreticileri, Walter Scott'dan, §Övalyelikden, 'romantizm'den ve
üzerlerinden semirdikleri zencilere, yağlı domuz ve mısırla beslenmi§ ense
si kalın püriten çiftçilere hemen hiçbir §ey ifade etmeyen diğer kavramlar
dan esinlenerek, ta§rada kendileri için aristokrat bir toplum karikatürü
yaratmı§lardı. Elbette bu aristokrat katılık, ardında bir deği§imi giz
lemekteydi: Soylular, küçümsenen burjuvazinin endüstrisine, hisse senet
lerine, menkul değerlerine giderek daha bağımlı hale gelmekteydi.
Ku§kusuz 'orta sınıflar'ın da sayısı hızla artıyordu, ama gene de sayısal
olarak ağır basmıyorlardı. 1801 'de İngiltere'de bir yılda 150 sterlinin üs
tünde vergi ödeyen 100.000 mükellef vardı; dönemimizin sonlarında bu
rakam 340.000 dolaylarında olabilir6; aileleriyle birlikte, 21 milyonluk
· Il. Katerina ile I. Paul (1762-1801) döneminde sertlik artarak 3.8 milyon erkekten 181 l 'de
10.4 milyona çıktı.•
324 DEVRiM ÇAGI
çall§anların sayısının çok daha büyük olması doğaldır. Ama bunlar çok
zengin ki§iler değildi; iyimser bir tahminle yılda 5000 s terlinin üzerinde
••,
• Bu tahminler keyfi olmakla birlikte, orta sınıfa dahil olan herkesin evde en az bir hizmetçi
çalı§tırdığını varsayarsak, 1851 'de 674.000 'ev hizmetçisi'nin varlığı bize 'orta sınıf' evlerinin
azami büyüklüğü, kabaca 50.000 a§çıysa (hizmetçi kadın ve erkeklerin sayısı da yakl�ık bu
kadardı) asgari büyüklüğü hakkında bir fikir vermektedir.
•• Ünlü İstatistikçi William Farr'dan, Statistical ]ouma� 1857, s. 102 .
..., Belçika'nın kömür ve pik demir üretiminin yakla§ık üçte biri, neredeyse tamamı Fransa'ya
olmak üzere ihraç edilınekteydi.
SONUÇ 1 848"E DOGRU 325
,
R U S I M P A R A T O R L U G U
•
Moskova
a t o r ı u ğ u
1 789'DA AVRUPA
� Habsburg Dominyonları
o
Fransa Imparatorluğu
Napoleon'un denetimi
altındaki devletler
Napoleon'un müttefıki
olan devletler
Naooı.eonr·a düşman
ı
A k d e n i z
CHARLES GREEN
• Moskova
o
R U S Y A
.�
·�
Pasifik
Okyanusu
1800
Edinburgh nüfusu 1 OO.OOO'i aşan kentler
iSTANBUL - nüfusu 500.00'i aşan kentler
LONDRA nüfusu 1.000.000'u aşan kentler
1'
rs· Glasgow
•
St. Petersburg
ı 'iE ctinburg
1 qe>
..
�. "'\,f
�'1i
• Leeds
'
Moskova
• sheffield
c:_
t Birmingham
� •
• Berlin
•
• Varşova.
0 Munıch
• Viyana
•
Lyon
• Budapeşte
Tu rin
•
1 81 5-1848 ARASINDA BATI KÜLTÜRÜ: OPERA
"'
"
•·.
o
·.
"
j Bahia
jf
•santiago
(ll Rio de
<1.
Janeiro
C
� Buenos Aires
nn utile precauzione', 'Gazza Ladra': Auber: 'La Muette de Portici') icra edildiği yerler ve diller
Basel - Almanca icra edildi
St. Petersburg - yerel dillerde ve Almanca olarak i cra edildi
• ST. PETERSBURG
c:
(IJ
Q
:
·· · ·
·· :
;
:
\
:-·
Varşova
·�
••
· POLONYA
. .. ····.
!.�. .....:: .;_..........
· ":,; . .. ·" · · · · ......
D . .·
.�
.. . l ..�····· . ·
.RUDOLSTA T . .... . .
. •••
KONFEDERASYON '
:
• PRAG ••
•
r
•
·
BRNO e ...�··· "·
PARIS ·.
:-·
.
..:·.
..
.
.
Viyana • j' • PRESSBURG Odesse
A V.
Klau�enburg •••
Us ruFi ·· . •
,�A '"' l ':
Budapeşte
N
fı4.P4JVır. Hermannstadt
GRAZ • / • ••
• • • �. .
•·Kronstadt c:
• • ••
• : Of?(, '"
"
• • vl..:u
:i <ll
,
• AGRAM
T;;este
=
Lyon •
( 'O
'
�
�
"'
:.:':.·· · ··.-· ·· · · · · ... ..··.
.
............ ..._.:
••
• ro
�C:J
" \ :t::. .q_o
':::o
':
���
·· . O
· . s
111 q>
J\,•, 4
.
� ?-
tv l
·· ·· ·�
=. . . ' 1
· . . ·
. i 111 p
-
���
.
y ..
Malta
<"'" \:$''" '
"' A K D E N z
CHARLES GREEN
AD TOPLAM SO.OOO'İN İŞLENEN TOPRAK SCHEFFEL:DE KESiMLİK DEMİR KÖMÜR
NÜFUS ÜZERİNDEKİ MİKTARI TAHIL ÜRETİMİ SIGIR (MİLYON CWT o
* (1) Eskiden Hollanda'da ve Hollanda sömürgelerinde kullanılan, bugün Güney Afrika'da halen kullanılmakta olan yakla§ık iki dönüıne kar§ılık gelen
toprak ölçüsü birimi.
(2) Eskiden Prusya'da, Norveç'te ve Danimarka'da kullanılan bir dönüınün yakla§ık üçte ikisine kar§ılık gelen bir toprak birimi -çn.
300
DÜNYANIN ATÖLYESI
290 Dünyanın çeşitli yerlerine Ingiliz pamuklu
279 ürün ihracatı . ........ . . . . . . . . . . . . . . 1820 ve 1840
2 80
2 70 0 1 820 . 1840
2 60
70
60
o
NORVEÇ & iSVEÇ
KRALLIG i
A k d e n i z
CHARLES GREEN
CHARLES GREEN
nnnmnmnm
IU1lW11U1WW
181 5'den sonra Medeni
Kanun'un geçerli oldu{lu bölgeler
�
�
Fransa'nın yasal etkisi
altındaki bölgeler
�
�
Medeni Kanun'u
kendilerine uyariayan uluslar
R U S Y A
Notlar
1 1 780'lerin Dünyası
2 Endüstri Devrimi
3 Fransız Devrimi
4 Sav�
5 Ba�
. 6 Devrimler
165-6.
15) G. D. H. Cole ve A. W. Filson, British Working Class Movements. Select
Documents (1951), s. 402.
350 DEVRiM ÇAGI
7 Milliyetçilik
B Toprak
l l Çalışan Yoksullar
12 İdeoloji: Din
13 İdeoloji: Laiklik
14 Sanatlar
1 5 Bilim
Gerek konu gerekse konuyla ilgili yazın öylesine geni§tir ki, hazırlanacak bir
kaynakça, ne kadar seçici davranılmaya çalı§ılsa da sayfalan bulabilir. Okurun
ilgisini çekebilecek her konudan söz etmek olanaksızdır. Pek çok konuda daha
ileri okumalara kaynaklık edecek rehberleı; Amerikan Tarih Derneği tarafından
hazırlanrm§tır (Dönem dönem gözden geçirilen A Guide to Histarical Uterature) .
Oxford'daki hocalar da, öğrencilerin yararlanması için §U kitaplan çıkardılar: A
select list of works on Europe and Europe overseas 1 71 5-1 8 1 5, yayıma hazırlayan
]. S. Bromley ve A. Goodwin (Oxford, 1956) ve A select list of books on European
history 1 8 1 5-1 9 1 4, yayıma hazırlayan Alan Bullock ve A. ]. P. Taylor ( 1957) .
Birincisi daha iyidir. A§ağıdaki '*' i§aretiyle belirtilmi§ kitaplarda da ayrıca
kaynakçalar önerilmektedir.
Bu dönemi ya da bir bölümünü kapsayan çok sayıda genel t;ı.rih dizisi
bulunmaktadır. Birer tarih §aheseri olan George Lefebvre'nin iki ciltlik kitabını
da içerdiklerinden, aralannda en önemlisi Peuples et Divilisations'tır (Lefebvre,
*La Revolution Française (I. Cilt, 1789-93, İngilizce'de mevcuttur [ 1962]) ve
Napoleon [ 1953 ] ) . F. Ponteil'in *f.eveil des nationalites 1 8 1 5-48'i ( 1 960), bugün
de ba§vurulmaya değer bir kaynak olan G. Weill'in aynı ba§lığı ta§ıyan daha
eski tarihli kitabının yerini almaktadır. Aynı nitelikteki Amerikan tarih dizileri
The Rise of Modem Europe, daha söylemsel ve coğrafi açıdan daha sınırlıdır. Bu
KAYNAKÇA 359
( 1949) , tek bir besin türünün tarihsel önemini belirtınek bakırnından hayranlık
uyandıran bir çalı§rnadır; fakat, J. Drumrnond ile A. Wilbraharn'ın The Englishman's
food'u (1939) alanında öncü bir çalı§rna olmakla birlikte, son zamanlarda yapılan
çalı§rnalara kar§ın maddi ya§arnın tarihi hakkında bildiklerimiz hala çok azdır. ].
Chalrnin'in ro[ficierfrancais 1 8 1 5-1871 'i ( 1957), Georges Duveau'nun lJnstituteur'u
( 1 957) ve Asher Tropp'un The school teachers'ı (1957), meslekler hakkında nadir
rastlanan kitaplar arasında bulunmaktadır. Romancılar (örneğin, John Galt'ın
İskoçya'yı anlatan Annals of the Parish'i) , kapitalizmin yol açtığı toplum
deği§ikliklerin, §imdiye kadarki en iyi rehberleri olmayı sürdürüyorlar.
En uyancı nitelikteki bilim tarihi kitabı ]. D. Bernal'ın *Science in history'sidir
( 1 954) ; S. E Mason'ın *A history of the sciences'ı ( 1953), doğa felsefesi konusunda
iyi bir eserdir. Ba§vuru kaynağı olarak M. Daumas'ın yayıma hazırladığı Histoire
de la science'a (Encyclopedie de la Pleiade, 1957) bakınız. ]. D. Bernal'ın Science
and industry in the 1 9th century'sinde ( 1953), bilimle sanayinin etkile§irnine Üi§kin
bazı örnekler çözürnlenrnektedir; R. Taton'un (S. Lilley'in yayıma hazırladığı
Essays in the social history of science'de [Kopenhagen, 1953] yer alan) The French
Revolution and the progress of science ba§lıklı yazısı, çok sayıda rnonografi arasında
KAYNAKÇA 361
Blake, William, şair 90, 264, 278, 284-285, Buechner, Georg, şair 275.
3 1 7, 362. Bueckler, Johannes, bakınız: Schinderhannes
Blanqui, Auguste, devrimci 137- 138, 141· Buenos Aires ı ss, 260.
142, 347, 350, 362. Buffon, Comte de, hayvanbilimci 3 10.
Boehme, Jacob, mistik 238. Bulgaristan 7.
Boeme, Ludwig, gazeteci 123, 349. Biınyan, John 297.
Boheınya 23, 101, 159, 170, 191, 307, 351, Buonarroti, Filippo, devrimci 130, 135, 137·
ayrıca bakınız: Çekoslovakya, Çekler ı38, 307, 362.
Bolivar, Simon, 124, 158, 179. Burke, Edmund 260, 267-268, 286, 356.
Bolivya 124. Burma 15, 121, 363.
Bologna, 171, ayrıca bakınız: İ talya Bumey, Fanny, roman yazarı 283.
Bolton 51, 56, 226-227, 347. Bums, Robert, şair 90-91.
Bolyai, Janos, ınatematikçi 302, 305. Bütün Ülkelerin Birliği için Demokratik Birlik
Bombay 159, 177, 363. 144.
Bonald, L. de, politika yazarı 104, 268. Büyük Bölünme (1843) 246.
Bonapane, bakınız: Napoleon Büyük Frederick, IV, Prusya Kralı 98.
Bonaparte, Joseph, İspanya Kralı 17, 84-85, Büyük Katerina, Rus Çatiçesi l l , 24, 302.
87. Büyük Sergi, 1851 205-206.
Bopp, Franz, fılolog 308-309. Byron, Lord, şair 156, 278, 281, 288-290, 296.
Bordeaux 28.
Borinage 222. Cabanis, Pierre, filozof 3 ı O.
Borrow, George, yazar 13 2. Cabet, E., komünist 137, 265.
Bosna, Bosnalıiar 155. Cadiz Cuntası 103.
Bostan, Mass., 18, 294. Cadizli Cortes 169.
Boulogne-s.ur-Mer 124. Calabria, 174, ayrıca bakınız: İ talya
Bou!ton, Matthew, sanayici 30, 321. Calvin, John, Kalvincilik 297.
Bourbon, Bourbonculuk 83, 97, 1 14, 124, Cambridge 39, 291, 301, 3 1 1 , 346.
1 3 1 , 140, 150, 169, 174-175, 20ı , 364. Campe, D. H., yazar 91, 289.
Bouvard, A., astronom 299. Canning, George, politikacı 1 13, 1 17.
Brabant, bakınız: Belçika Capriclıos, Goya 278.
Brahman 287. Caravaggio, M. da, ressam · 282.
Bralımo Samaj, bakınız: Ray, Ram Mohan Carbonari, Carbonariler ı29-130, 135, 138,
Brentano, C., yazar 288. ı4ı- ı44, ıs2, 157.
Breslau 3 ı2. Careme, M. A., şef 202.
Brest 201. Carey, W., iktisatçı 262.
Bretanya 95, 174. Carinthia, bakınız: İ lirya
Brezilya 22, ı24, ı58, ı67, 244, 260, 322, Cariyle T., yazar 36, 275, 285-286, 291, 307.
324, 325-326. Camot, Lazare, Jakoben 40, 300, 304.
Bright, John, politikacı 225, 328: Camot, N. L. Sadi, matematikçi ve fizikçi
Brillat-Savarin, A., gurme 202. 3 ı4.
Brindley, J., mühendis 36. Castlereagh, Dışişleri Bakanı 1 12, 1 1 7, 349.
Brissot, J. P., politikacı 79. Cauchy, A. L., matematikçi 304, 315.
Bristol 28, 4 3. Cavendish, Henry, bilim adamı 301.
British Museum 282. Cawnpore, 179, ayrıca bakınız: Hindistan
Bronteler, yazarlar 276. Cebelitarık 167.
Browning, Robert, şair 275, 283. Cenevre 64, 104.
Brüksel 20. Cezayir ı 22, 167, 1 75- ı76, 195, 2ı6-2 17,
Brunel, Isambard Kingdom, mühendis 205, 245, 326.
300. Champollion, ]. E, Mısır bilgirrl 308.
Budapeşte ıs. Charles IV, Portraiı ofthe Family ofKing, Goya
Budapeşte Üniversitesi ı s ı. 275.
368 DEVRiM ÇAGI
· Dori Carlos (İspanya Kralı) Sava§ları 132, 174. Eski İnananlar 214, 246.
Don]uan, Moliere 239, 280. Essay aıı Govemmeııt, James Mill 204.
Donizetti, G., besteci 275-276. Essay on Population, T. L. Malthus 259, 306.
Dostoyevski, F. N., yazar 274, 276-277. Essex 248.
Doukhoborlar 246. Esterhazy 24.
Dresden 106. Estonya 153, 3 12.
Droste-Huelshoff, Annetre von, yazar 283. Etnoloji Derneği 3 12.
Dubarry, Madam, kralın merresi 64. Eugeıi Onegin, Pu§kin 275.
Dublin 47, 321. Euklides 305.
Ducpetiaux, E., istatistikçi 36. Euler, L., matematikçi 302.
Dumas, Alexander, Ya§lı, yazar 275. Eure bölgesi, 169.
Dumouriez, L.-F., general 77. Euston 296.
Dundee 18. Evans, Oliver, bulu§ÇU 189, 362.
Dunferınline 227, 234, 297. Eylau Sava§! 99.
Dupont de Nemours, P. S., iktisatçı 39. E�itlerin Nifakı, 127, ayrıca bakınız: Babeuf
Durham 54.
Durham, Kontluk 235. Falanks 265, 328.
Falck 190.
Eckemıann, J. P., yazar 299, 356. Faraday, Michael, bilim adamı 301, 303.
Ecole des Chartes 307. Famıasonluk, Masonik 131, 238, 277.
Ecole Normale Superieure 301. Fart, William, istatistikçi 223, 324.
Ecole Polytechnique, Paris 39, 128, 301, 315, Fas 160.
317, 350. Faubourg-Saint-Antoine 233.
Edinburgh 295, 310. Faucher, Leon, yazar 207, 353.
Edwards, W., doğacı 3 13. Faust, Goethe 275, 280, 283.
Efendi ve Köle Yasası 60. Faydacılık 257, 260, aynı zamanda bakınız:
Eichendorff, J. von, §air 2 7 5. Bentham
Eksiksiz Oy Hakkı İçin Birlik 139. Fenianlar, 14 7, ayrıca bakınız: İrlanda Cum-
Ekvator 124, 158. huriyetçi Karde§lik Örgütü
Elbe, Nehir 22. Ferdinand VII, İspanya Kralı 136, 283.
Elberfeld-Bamıen 191. Feuerbach, Engels 3 18. ·
Francis, John, yazar 8, 57, 347. Godwin, William, filozof 260, 262.
Frankfurt 109. Goethe, ]. W. von, şair ve filozof 18, 86, 192,
Frankfurt Parlamentosu 21 O, 3 1 5. 270-271, 273-275, 277, 280, 283-285,
Ftanklin, Benjamin, devlet adamı 29. 294, 299, 317, 3 1 9, 356, 362.
Freiligrath, F., §air 291. Gogol, N. V., yazar 20, 212, 275-276.
Freisclıuetz, Opera, Weer 286. Goldener Top[, E. T. A. Hoffman 281.
Friedland Sava§! 99. Goldsmid, Yerli ݧleri Görevlisi (Amerikan)
Friedrich, C. D., sanatçı 251, 271, 275, 308, 177.
361. Gorani, ]., İtalyan yayımcı 91.
Fritlıjofssaga, Tegner 288. Goriot Baba, Balzac 275.
Fromentin, E., ressam ve yazar 288. Gotik 56, 286, 295. ·
Hard Times, DickeılS 204, 206, 353. Hussey, Obed, bulu§çu 164.
Harring, Harro, devrimci 14 5. Hutton, James, jeolog 3 10.
Haussa 244. Hıristiyanlar 22-23, 6 5 , l l 7 , ı 5 7 , 237, 245,
Hawaü 196, 243. 25 1.
Haxthausen, A. von, yazar 320,326, 350, 355. Hırvat, Hırvatistan ı 5 1, 159, 169.
'
Hay Wain, Constable 275. Hırvatistan Gazetesi, bakınız: İlirya Ulusal
Haydn, J., besteci 24, 275-276, 280, 282. Gazetesi
Hazlitt, W., yazar 254, 289. lndiana, 265, bakınız: Birle§ik Devletler
Hebert, J.-R, devrimci, Hebertistler 74, 82. lngres, J.-D., sanatçı 276, 294.
Hegel, G. W. E, filozof 90, 264, 269, 271- Irish Melodies, T. Moore 288.
273, 279, 284, 295, 3 18-319, 356, 361. lturbide, A., general ı 24, 324.
Heine, Heinrich, §air 215-216, 253, 275, 291. lvanovo 214.
Helenik, Hellas, Helenizm, bakınız: Yunan,
Yunanistan İberik Yarımadası, 92, 100, 105, 132, 138, 199,
Beligoland 1 14. ayrıca bakınız: İspanya, Portekiz
Helvetia Cumhuriyeti, bakınız: İsviçre İlirya 22, 102, 104, ı59.
Hepburn, Tomıny, madencilerin önderi 234. İlirya Ulusal Gazetesi 15 1.
Herder, J. G., filozof 90. İngiliz Bilim Geli§tirme Derneği 295, 302,
Hernani, Victor Hugo 290. 3 ı 8.
Herwegh, G., §air 291. İngiliz Kilisesi, bakınız: Anglikanlar
Hess, Moses, komünist 2 ı6. İngiltere'de İşçi Sıııfınııı Durumu, E Engels 36.
Hill, Rowland, bulu§çu ı87. İnsan Hakları, Thomas Paine 90-91, 241.
Hindistan, Hintli ı2, 16, 35, 43-45, 89, ı 15, İnsan ve Yımtaş Hakları Bildirgesi 69, 72.
1 18, ı21, ı s ı , 154( ı67, 1 76-180, ı82, İnsanlık Komedisi, H. de Balzac 36, 277.
198, 209, 242, 245, 287, 323, 326, 363. İran 245.
Hindu, Hinduluk 65, ı54, 244. İrlanda 7, 18-19, 24, 26-27, 33, 46-47, 59-
Hint İsyanı 123. 60, 64, 9 ı -94, 125-ı26, 138, 152-154,
Hint Okyanusu 35, 244, 321, 323. 160, 1 7 1 , 180-ı83, 187, 2 1 1, 222, 225,
Hint-Avrupalı 308-309. 234, 252, 296, 330-331, 364.
History of the Bohemian Language, Dobrovsky İrlanda Cumhuriyetçi Karde§lik Örgütü ı4 7.
288. İrokiler (Amerikan Yerlileri) 245.
Hobbes, Thomas, filozof 239, 255-257. : İrvingitler 248.
Hodgskin, Thomas, sosyalist 262. İskandinav sagaları 275.
Hoelderlin, E, §air 9l.Hofer,Andreas, Tyrollü İskandinavya 19, 22, 92, 99, 103, 142- 143,
gerilla 95, 1 74. 145, 1 72, 184, 1 94-195, 197, 199, 2 1 1 ,
Hoffmann, E. T. A., yazar 281, 346, 350,352. 330, aynı zamanda bakınız: Danimarka,
Hollanda (Dutch) 18-19, 22, 26, 33, 64, 91, Finlandiya, Norveç, İsveç
93-94, 102, 1 14, 121, 124, 142, 186, İskenderiye 195.
193- 194, 2 1 1 , 214, 240, 243-244, 246, İskoç Kilisesi 243.
326-327, 330, 340, ayrıca bakınz: Alçak İskoçya 19, 39, 91, 164, 183, 246, 286, 295,
Ülkeler 360.
Hollywood 202. İslam, İslami 12, 35, 65, 155, 158-ı60, 2 1 7 ,
Hong Kong 1 2 1 . 243-245.
Hugo, Victor, §air 275, 279-281, 287, 290, İspanya Cumhuriyeti (193 1-9) 90, 131.
332, 356-357. İspanya 19, 22, 24, 27, 33, 36, 44, 90, 93, 95,
Humboldt, Alexander von, bilinı adamı 15, 99, 103-ı06, 1 17, 124, 126, 130-133,
302. 167, 169, 1 7 1 - 1 72, ı84, 186-187, 195,
Humboldt, Wilhelm, von, yazar 270. 197, 2 1 1 , 276, 283, 287, 291, 322, 364,
Hünkar iskelesi Anla§ması 1 19. ayrıca bakınız: Devrim
Hunt, Henry, politikacı 129. İsveç ı8, 22, 25, 1 14-1 15, 132, 1 5 1 , 153, 168,
Huılyady Laszlo, opera 277. 170, 186, 19ı, 208, 288, 306-307.
372 DEVRiM ÇAGI
İsviçre 49, 9ı, 93-94, 99, ı05, 109, ı24, ı26, Katalik Kilisesi 102, 242, 246, 252, 325, 327.
ı32, ı42-ı43, ı45, ı47, ı69, ı 74, ı84, Kauffman, Angelica, ressam 283.
225, 302, 325, 3 3 1 . Kay-Shurtleworrh, Sir J., reformcu 223.
İtalya 1 6 , ı8-20, 22, 24, 26-27, 3 9 , 74, 76, Kazaklar 22.
85-86, 9ı, 93-95, 97, 99-103, ı ıo, 1 ı 5- Kazan 302.
ı ı 7, ı24, 126, ı 29-130, 132-135, ı40- Keats, John, §air . 281, 289.
14ı, 143-ı45, ı47-ı49, 152, ı56-ı59, Keltler 3 13.
167, 169, 1 7 1 - ı 72, ı 74, ı86, ı97, 199, Kepler, J., bilim adamı 3 ı8.
2 ı ı , 250, 253, 275-278, 282, 290-291, Kiel ı5o.
297, 302} 306, 360, 364. Kierkegaard, Se>ren, filozof 250.
Kinsky 24.
Jackson, Andrew, ABD Ba§karu ı24, 325. Klopstock, E G., §air 9 1 .
Jacksoncu Demokratlar 49. Koenigsberg 8, 27 2 , 3 ı 2.
Jacobi, C. G. ]., maremarikçi 304, 364. Kolokotrones, T., Yunanlı asi ı04, ı57, 358.
Jacquard, J. M., bulU§ÇU 39. Kolombiya 124, ı 58.
Jakobenler, Jakobenlik 64, 73, 78-8ı , 82, 9 ı - Kolowrat, Habsburg bakanı ı59.
94, ı 2 7 , 130, 1 3 7 , ı40, ı59, ı 74, 233, Komünist Birlik 142.
238, 269, 273, 290-29ı, 300, 330. Komünist Manifesto, Marx ve Engels ı2, 37,
Jamaika 258. 143, 263, 285.
Japonya 7, 27. Kongregasyonalistler, Independentler 24 7.
lardin des Plantes 3 17. Konsrantinopolis ı56.
Java Sava§ı 244. Kopenhag 150, 301, 3 18, 361.
Jefferson, Thomas, devlet adamı; Jeffersonculuk Korsika 85.
74, 245, 248, 269. ' Kosmos, A. von Humboldt 302.
Jena ve Auersraedr Sava§ı 99. Kosova 155.
Jirondenler 64, 77-80, 273. Kossurh, Louis, Macar önder 140, 153.
Jones, Sir William, §arkiyatçı 287, 308. Kosziusko, T., Polonyalı önder 91.
Joseph Il, Avusturya imparatoru, Josephcilik Krefeld 191.
32, 33, 1 70, 1 72, 2 10, 213, 364. Krupp 190.
Joule, James H., bilim adamı 301. Küba 167, 197, 260; 326.
Journal des Debats 203, 219, 294. Kubilay Han 287.
Journalfür Reine undAngeandte Mathematik 302. Kügelgen 153.
Jude, Martin, madencilerin önderi 234. Kutsal Roma İmparatorluğu 102.
Kursal İrrifak 1 15, 1 17-1 18, 132, 251 .
Kabilya 1 76. Kuzey Amerika 1 0 , 1 8 , 3 5 , 5 7 , 124, 165, 279.
Kafkasya, Kafkaslar ı2ı, ı 54-ı55, 2ı9, 245. Kuzey Avrupa 182, 238.
Kahire ı95. Kuzey Denizi 28, 249.
Kalevala 275, 288. Kuzeybatı Eyaletleri, bakınız: Hindistan
Kane Ridge, Kentucky 248. Kırgız 1 2 1 .
Kant, Immanuel, filozof 72, 90, 27 1-273, 3 10, Kırım Sava§! 1 13.
356. Kıra Avrupası Sistemi 99, 109- 1 1 1.
Kara George, Sırhistan Kralı ı55-156. Kızılderililer, bakınız Yerliler (Amerikan)
Karadağ ı 5 5.
Karadeniz 23, 156. Leben Jesu, D. E Srrauss 308.
Karaibler 22. Lablache, L., §arkıcı 203.
Karajic, Vuk S., yazın adamı 288. Lachmann, K. C., bilgin 242.
Karamzin, N. M., tarhçi 307. Laclos, P. A. E Choderlos de, yazar 280.
Karde§ Demokratlar 143-ı44. Lafayerte, Marquis de, aristokrat ve devrimci
Karraca 96. 78, 1 20, 349.
Katalanya, 197, 207, ayrıca bakınız: İspanya Lamarck, J.-B.-A. de M . , Chevalier de,
Katalik Birliği, İrlanda ı53. biyolog 31 O.
DiZiN 373
Lamartine, A. de, §air 275, 307, 3 14. Liverpool 28, 43, 55, 221, 226, 241 , 295.
Lambert Oteli 148. Livingstone, David, misyoner ve kii.§if 243.
Lamennais, H.-E R. de,.dini yazar 128, 252, Livonia 170.
291. Lobachevsky, Nikolai I., matematikçi 302,
Lancashire 12, 39, 43-45, 56, 137, 195- 196, 305.
227-228, 235, 328-329, 346-348, 354- Locke, John, filozof 257.
355. Lombardiya 19, 100, 106, 140, 190, 224.
Laııcashire Co-operator 228. London General Omnibus Company 194.
Laplace, P.-S., Marquis de,matematikçi ve Londra 8, 18-19, 109, 185, 202-203, 238, 243,
gökbilimci 238, 3 1 O, 3 17. 301, 321, 346-347, 349, 353-358.
Lardner, Dionysius, teknik yazar 109. Londra Makine Enstitüsü 301.
LatinAmerika 7, 16, 44, 62, 64-65, 1 13, 1 1 7, Lönnrot, E., bilgin 288.
124, 130, 136, 145, 157-158, 179, 186, Louis Philippe, Fransa Kralı 139, 253, 330.
260, 324. Louis XIV, Fransa Kralı 1 20, 266.
Latin Amerika Birle§ik Devletleri, bakınız: Louis XVI, Fransa Kralı 65, 71, 76.
Latin Amerika Louis XVIII, Fransa Kralı 1 14.
Lavateı; J. K., psikolog 91. Louisiana Sat!§ Anla§ması 325.
Lavoisier, A.-L., kimyacı 300, 303-304, 3 17. Louvre 278.
Lawrence, Sir William, cerrah 3 10, 3 13. Luddite (Makine Kırıcılar) 48.
Leatherstocking romanlar 289. Luebeck 102.
Leblanc, N., kimyacı 194. Lutheı; Martin, Lutherci 207, 220, 241, 253.
Lebrun, Mme Vigee, ressam 283, 345. Lyell, C., jeolog 3 1 1.
Leeds 233. Lyonlular 137, 219, 234, 236.
Leeds Mercury 204. Lyrical Ballads 274, 281 , 287.
Leipzig Sava§! 39, 100, 243, 355.
Leith 18. Macaristan, Macar 24, 92, 101, 139-141, 143,
Lenau, N., §air 289, 290. 148-149, 1 5 1 , 155, 159, 187, 276-277 ,
Lenin, V. I., 86. 289-290, 302, 305.
Leningrad, 282, aynca bakınız: St Petersburg Mackintosh, Sir James, politika yazarı 91.
Leopardi, G., §air 275. Madeleine 203, 282.
Leopold I, Belçikalıların Kralı 1 12, 308, 349. Madison, James, devlet adaını 9 1 . .
Lermonrov, M. Y., §air 288. Madras Gelirler Dairesi 1 77.
Lesseps, E de, mühendis 160. Madrid 18, 32.
Levant 1 18, 145, 156. Magdeburg 187.
Liberty on the Barricades, Delacroix 290. Mahmud II, Türk imparatoru 1 18.
Liberty, On, ]. S. Mill 290. Mahratlar 1 2 1 , 154.
Liberya 243. Mainz 93, 102.
Libya 155. Maisons-Lafitte 203.
Liebig, J., kimyacı 302. Maistre, Joseph de, siyaset kuraıncısı 268.
Liechtenstein 24, 101. Makedonya 155.
Liege 38, 64. Makine Enstitüsü 234.
Lieven, Lady 294. Malta 99, 1 14.
Life for the Tsar, A, Glinka 277. Malthus, T. R., iktisatçı 49, 178, 182, 205,
Liguria Cumhuriyeti, bakınız: İtalya 2 18, 224, 226, 259, 306, 3 16.
Liguria, 94, ayrıca bakınız: İtalya Manchester 36, 41, 43, 45, 50-51, 55, 1 10,
Lille 1 9 1 , 207 , 221, 353, 361. 200, 203, 207, 214, 221, 226, 23 1, 241 ,
Lindy, Jenny, §arkıcı 208. 3 2 1 , 346, 355, 357.
Lingard, J., tarihçi 307. Maııchester Guardian 204.
List, Frederick, iktisatçı 198, 291. Maııchester in 1 844, L. Faucher 207.
Liszt, Franz, besteci 208, 276, 283. Maııchester Times 204.
Litvanya 215. Manchester Yazın ve Felsefe Topluluğu 301.
374 DEVRiM ÇAGI
Mançu hanedam 34, 186. Mimtrelsy of the Scottish Border, Scott 2S8.
Manzoni, A., yazar 275, 291. Mirabeau, Comte G.-H. R de, devrimci 78.
Marat, J.-P., devrimci 74, 78. Mississipi 197.
Marseillaise 157. Misyoner Cemiyetleri 243.
Marsilya 222, 223. Moby Dick, H. Melville 289.
Martinovics, Ignatius, devrimci 92. Moğollar 104.
Marx, Karl, Marksizm 134, 142-143, 145, Moerike, E., §air 275.
185, 2 15-216, 249, 253-254, 264, 265, Moliere, J.-B.-P., oyun yazan 239.
269, 272-273, 284, 288, 291 , 307-308, Malokanlar 237, 246.
3 12, 3 18-3 19, 349-350, 355-356, 361. Monge, G., matematikçi 300.
Masque of Anarchy, Shelley 291 . Momoe Deklarasyonu 1 17 .
Massachusetts, 3 0 1 , aynca bakınız: Birle§ik Montpellier 67.
Devletler Monumenta Germaniae Historiae 30S.
Massacre at Chios, Delacroix 275. Moravya 99, 159.
Massacre in the Rue Tramııoııain, Daumier 290. Mörike, Eduard, §air 294.
Maudslay, Henry, mühendis 295. Mennonlar 248.
Maupassant, G. de, yazar 202. Moming Post 63.
Mayo, 182, ayrıca bakınız: İrlanda Moselle 169.
Mazzini, G., devrimci; Mazziniciler 74, 135, Moskova 100, 104.
140- 141, 144-145, 147-14S, 269, 273. Mozart, W. A., besteci 69, 274, 2S1-2S2, 285.
McAdam, J. Loudon, mühendis 39. Mueller, Adam, yazar 25 1 .
McCormick, Cyrus, bulu§ÇU 164. Muette de Portici, opera, Auber 277.
McCulloch, J.R., iktisatçı 51, 205, 2S5. Mulhouse 191, 207.
Meckel, Johann, doğa filozofu 3 12. Murat, J., asker 9S.
Mecklenburg 106. Musset, Alfred de, §air 275, 281 , 291.
Medeni Kanun, Fransız, S6, 103. Mısır 7 , 12, 99, 1 13 , 1 19, 160, 167, 198, 245,
Medina Sidonia, düklüğü 24. 265, 308, 363.
Mehmet Ali, Mısır hakimi 12, 1 19, 160, 245,
265, 363. N apoleon Bonaparte, Fransa imparatoru 20,
Mekke 244. 5 !-56, 6S, 75-79, s ı , 84-9 1 , 94, 98-102,
Meksika 121, 124, 136, 1 5S, 174, 324, 355. 104, 106, l l l , 1 13-1 14, 1 17 , 1 20, 124-
Melicourt, T. L. Peacock 274. 127, 160, 1 7 1 , 181, 213, 225, 257-259,
Melville, Herman, yazar 275, 289. 264, 291, 293, 297, 301, 309, 3 1 0, 322,
Mendelssohn, Moses, reformcu 2 14. 3 3 1 , 35L
Mendelssohn-Barrholdy, E, besteci 215. Napoleon III, Fransa imparatoru 2 1 7 .
Merimee, P. yazar 2S7. Napali ı s , 3 2 , 94, 102-103, 124, 14P, 169,
Metodistler 246-249. 1 7 1 , 1 74-175, 242.
Mettemich, Prens C., devlet adamı 1 13 , 1 2 1 , Nash, John, mimar 282.
123, 128, 25 1 , 267, 349. Nasmyth, James, bulu§ÇU 184, 295, 357.
Mevsimler, Haydn 275. Natioııal Holiday and Congress ofthe Productive
Meyer's Conversatiom Lexicon 295. Classes, William Benbow 229.
Meyerbeer, G., besteci 2 15. aturdl History ofMan, Lawrence 3 1 !.
Michelangelo, sanatçı ve heykeltıra§ 2S2. Navarre 70, 174.
Michelet, Jules, tarihçi 234, 2S7, 291, .307. Neptüncüler 3 1 !.
Mickiewicz, A., §air 14S, 275, 291. Nerval, G. de, §air 283.
Mignet, E-A.-M. , tarihçi 307. Nestroy, Johann N., oyun yazan 136, 275.
Milano 1 4 1 , 192, 353, 355. . Netherlands, bakınız: Hollanda
Mill, James Stuart, filozof 39, 129, 204, 256, Neue Rheinische Zeituııg 143, 349.
260-261 , 285, 3 12. New England, 165, ayrıca bakınız: Birle§ik
Miller, William, Yedinci Gün Adventisti . 248- Devletler
249. New Harmony 265.
DiZiN 375