You are on page 1of 146

TOM B.

BOTTOMORE

SEÇKiNLER

VE

TOPLUM
Çeviren: Prof. Dr. Erol Mutlu

GÜNDOGAN
To m B . B otto m ore
S e ç k i n l e r v e To p lu m
Ç e v . P r o f . D r . E ro l M u t l u
G ündoğan Yayınları: 90.3 1 .2
Siyaset/Sosyoloji D izisi: 02.07 .2
Sayfa Düzeni: Gündoğan Macintosh E lektronik Dizgi·
Kapak DUzenleme: G ündoğan G rafik
Baskı, c i lt: Emel Matbaacı l ı k
Birinci Baskı: 1990
İkinci Baskı: Kasım 1 997
I S B N: 9 75-5 20- 0 1 6- 9
G ündoğan Yay ı nları
B ay ı n d ı r Sokak 6/ 1 2
K ız ı lay / Ankara
. Tel:0 31 2 43397 95 (4 hat)
Faks: 432 32 5 0
Yazışma Adresi:.
P . K . 2 7 1 Yen işehir/ Ankara
İÇİNDEKİLER

1- SEÇKİ NLER: KAVRAM VE İ DEOLOJİ. . . ...................... .7


il- EG EMEN SINIFTAN İ KTİ DAR SEÇKİ NLERİ N E .
....... ... 23
ili- SİYASET VE SEÇKİNLERİN DOLAŞIMI ..................... 4 5 .

iV- AYDINLAR, YÖNETİCİLER VE BÜROKRATLAR ........ 6 5


V- G ELENEK VE MODERNİTE: G ELİŞMEKTE
OLAN ÜLKELERDEKİ SEÇKİNLER ............................. 86
VI- DEMOKRASİ VE SEÇKİNLERİ N ÇOKLUGU . . . . . . . . . . . . 103
Vll- EŞİTLİK Mİ, SEÇKİ NLER Mİ? . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
1- Seçkin ler Üzerine Genel Çalışma . . ................. . . 137
2- Siyasal Seç k i n ler .
. . ........ ..... .............. ......... . . ..... 138
3- End üstri Patronları ve Yönetici l eri . ......... .. . . ....... 139
4- B ü rokratlar .......................... . ............ ......... . ...... 139
5 - Ayd ınlar ........................................................... 140
6- Seçkinlerin Dol aşımı . . . .. . .
.................... . ...... ...... 141
7- Azgelişmiş Ülke Seçkinleri .......... . . . . .
...... .... ...... 142
8- Seçkinler ve Demokrasi . ..
. . ............... . .... ... . . ...... 143
-METİNDE ADI GEÇEN DİGER YAPITLAR . . ......... 143
- 1-

SEÇKİ NLER: KAVRAM VE İ DEOLOJİ

Seçkin (Elite) sözcüğü onyed i nc i yüzyı lda ü stü n ka l itedeki


m al l arı tan ı m lamakta kul lanı l ı rd ı . Sonraları bu sözcüğün ku l l a n ı m
a l a n ı gen işleyerek birinci sınıf askeri b i r l i kler y a da soy l u l uğun
y ü ksek mertebeleri gibi üst top l u msal kümeleri kapsamaya
başlad ı . 1 İ ngi l i zce Oxford Söz l üğü'ne göre, « Seçki n » sözcüğünün

Elite sözcüğünün ilk anlamının, « C e q u ' i l y a de meilleur dans chaque es­


pece de marchandise» olarak verildiği Dictionnaire de Trevous (l 771)'e
bakın; sonra da «cer terme a passe de la boutique des marchands a
d 'autres usages... (trouges d 'elite, ! 'elite de la noblesse)». Renzo Sereno ' -
da alıntı olarak kullanılmış, «The Anti-Aristotelianism of Gaetano Moşca
and Its Fate» , Ethics, XLVIII (4). July, 1983 , s. 515). Onaltıncı yüzyılda,
Edmond Huguet, Dictionnaire de la Iangue française du. seizieme sie­
cle 'a göre, elite sözcüğü basitçe choix (seçme) anlamına geliyordu; faire
elite, «bir seçim yapmak» demekti . Ayrıca deyimin kendisinin ve seçkin­
l er fikrinin ilk kullanımı üzerine, Hans P. Dreitzel, Elite begriff und So­
cialstruktur, ve H.D. Laswell et. a l . , The Comparative Study of
Elites'e bakın. Topluluğun üstün bireyi.erden oluşan bir küme tarafından
yönetilmesi düşüncesi , Platon'un düşünyapısında, daha da çok eski Hint
toplumunu düzenleyen Brahmancı kastöğretilerinde belirgin biçimde yer
almaktadır. Bir başka ve toplumsal kuramlar üzeri nde önemli bir etkisi
olan biçimde, birçok dinsel itikatlar, «Tanrının seçtiği»yle bir seçkin
kavramını dile getirmişlerdir. Modern, toplumsal ve siyasal seçkinler an­
layışı belki de Saint-Simon'un bilimadamları ve sanayiciler yönetimini
savunuşuna dek geriye gitmektedir; ama Saint-Simon'un yapıtında bu
fikir ' özellikle o nun dolaysız izleyicilerinin düşüncesini sosyalizm
yönünde geliştirmelerine elveren, sınıf farklılıklarını ve zengin ile yoksul
karşıtlığını kabul edişiyle sayısız biçimde nitelenmektedir. Saint-Si­
mon'un düşüncesindeki seçkinci ve yetkeci öğeler, Bonald'ın fiki rleriyle
birleşerek August Comte'un pozitif felsefesinde yeniden öne çıkmış ve
böylelikle modern seçkinler kuramının yaratıcıları Mosca ve Pareto'yu
doğrudan etkilemiştir. (Dipnotlarda gönderme yapılan y:apıtların hepsi
kitabın sonundaki «Seçilmiş Kaynakça»da yer almaktadır.)

7
İngi l izce d i l i nde en eski b i l i n en ku l l an ı m ı , 1 823'e, artık top l umsal
kümel eri de kapsamaya başladığı bir tari he uzanmaktadır: Ancak
bu l��; ' ! .n ı i n topl umsal ve siyasal yazı nda yayg ı n l ı kl a k u l l a n ı m ı
Avrupa'da ondokuzun Cü V!.!?:y ı l son l arında, İ ngiltere v e Ameri ka'­
da i se özel l i kl e Vilfredo Pareto'n u n yazı ları saye;inde topl umbil­
i msel seçki nci kuram l ar ı n yayı l d ığı tari h olan 1 930'1 arda başlar.
Pareto, « Seçk i n » deyi m i n i iki farklı şek i l d e tan ım l am ı ştır. İ şe
çok genel b i r tan ı m l a başlıyordu : « H er i nsan faa l iyeti dalı nda her
bir bi reye, ayn ı okul sı n avlarında çeş itl i kon u larda veri len notlara
benzer b i r biçi mde, kapasites i n i n bir göstergesi ol arak bir endeks
veri ldiği n i varsayal ı m . Sözgel i m i , en üstü n h u ku kç u tipine on ver­
i l sin. Müşteri bulamayan h u kukç uya bir veri l s i n -tepeden tırnağa
salak olan da sıfırı hak etsi n-. Mi lyonlar kazanmış bir i nsana -
dürüst ya da dürüst ol mayan yol l ara başvu rmuş ol ması önem l i
değil- o n verel i m . B i n l erce l ira kazanmış olana a ltı verel i m ; yok­
sul lar evi ne d üşmemeyi a ncak başaran a b i r, yoksu l lar evi n e
d üşene i se sıfı r . . . Tüm i nsanal faal iyet dal ları i ç i n ayn ı şek i l d e. . .
Böylece ken d i faa l i yet dalları nda e n yü ksek endeks lere sah i p olan
i nsan l arda n bir s ı n ıf ol uştura l ı m ve bu s ı n ıfa seçki n ler (el i t) ad ı n ı
verel i m . » 2 Pareto b u seç k i n tanı m ı n ı faz l a k u l l a nmaz; bu tan ı nı
sadece topl u msal yaşa m ı n her alanı ,n da b i reysel yeten ekleri n eşit­
sizliğini vurgulama ve Pareto'nun ası l i nceleme k �nusu olan b i r
«yönetici seçkin» tan ı m ı i ç i n başlangıç noktası sağl ama işlev i n i
görür. �< B u s ı nıfı (seç k i n l er) h ü kümette dolayl ı y a da dolaysı z
olarak ön em l i rol oynayan b i reylerin ol uşturduğu yönetici seç k i n­
ler ve geri kalanların oluşturduğu yönetic i-ol maya n seçki n l er şek­
l i nde iki kategoriye daha ayırmak, özgü l araştırma konumuz olan
toplumsal denge durum u n u n (equilibrium) i ncelenmesi i ç i n
yararl ı olacaktır. . . Böylel i k l e b i r topl umda i k i katman bulun mak­
tad ı r : (. 1 ) H ükümet ,üzeri ndeki olası etk i l eri bizi burada i l­
gi lendi rmeyen bir alt katman, yan i seçki n-ol maya nl ar; (2) a. Yö­
netic i seçkinler ve .b . Yönetici-olmayan seçki n l er olarak i k i ye
ayrı lan b i r üst katman, yan i seç k i n ler. » 3
2 V. Pareto, The Mind and Society, I!I, ss 1422-3...

3 lbid., ss. 1423-4

8
Daha önceki yazı l arı na bakarak Pareto'nun bu kavrama
nas ı l u laştığı kolayca anlaşılabil i r. Cours d'economie politique4
ad l ı çal ı şmasında Pareto, bir topl umda nornıa l bir servet d ağı l ı mı
eğri s i fi kri n i ortaya atmı ştı . Les systemes socia listes ' de5 i se i l ki n
b i reyleri n zeka düzey l eri , m atematiğe yatk ı n l ı k l ar ı , m ü z i k
yetenekleri, aktörel karakterleri v b . g i b i başka ölçütlere göre
düzen len meleri durumunda da olas ı l ı kl a servet d ağıl ı m ı nk i ne
benzer dağı lı m eğri leri n i n ortaya ç ı kacağı n ı ; i ki nci olarak da,
bireyleri n siyasa l ve topl u msal erk ya da n üfuz derecelerine göre
sıralanmal arı durumunda, çoğu top l u mda, ayn ı b i reyleri n bu h iy­
erarşide servet hiyerarşisi ndeki ayn ı yeri tuttu klar ı n ı n görüleceğ i n i
bel i rterek iddi asın ı sürdürür: « Ü st sın ıf d iye adland ırılanlar çoğun­
l u k l a en zengin s ı n ıflard ı r da. Bu s ı n ıflar b i r seç k i n kes i m i , bir
"aristokrasi"yi temsil ederler ... »6
Bununla birl i kte, The Mind and Society'de soru n u n form ü le
ed i l işi bir hayl i değişiktir, çünkü Pareto bu çal ı şması nd a (erk ve
n üfuz dahil) bel l i özel l i klerin bir dağı l ı m eğrisi yerine erk sahibi
olanl ar, yani «yönetici seçkin ler» ile erk sahib i o l mayan l ar, yani
yığı n lar arası ndaki yal ı n bir karş ı tl ı kl a ilgi l e n i r. Pareto'n u n
düşü ncesindeki b u değişme -başka deyimler ku l l a nmakla birli kte­
« seçkin l er» ile yığırilar aras ı nd a ilk sistem l i ayrımı yapan ve bu
temel üzerine yen i bir siyaset b i l im i k urmaya çalışa n Gaetano
Mosca' n ı n yapıtı yüzü nden o l ab i l ir.7 Mosca temel fikri n i şöyle
dile geti rmekted i r: « Tü m s i yasal organ iz m a l arda b u l u n an
değişmez olgular ve yönsemeler arasında biri, en i lgisi� b ir gözle

4 Laussanne, 1896-7.
s tik basımı, Paris, 1902; ikinci bası, 1926.
6 Op. cit., s. 28.
7 Gaetano Mosca, The Ruling Class, Arthur Livingston tarafından yayına
hazırlanan bu İngilizce versiyon, Mosca 'nın Eleme nti di sciehza politi­
ca (Birinci bası 1896, ikinci gözden geçirilmiş ve genişletilmiş bası
1923)'sının iki ayrı basımındaki bölümlerinin birleştirilmiş ve yeniden
düzenlenmiş halidir. Mosca'nın yapıtının yakınlardaki dört dörtlük bir
değerlendirmesi -J.H. Meisel, T he Myth of Ruling Class- Mosca 'nın

9
dahi görülebi l ecek kadar ortadadır. Tü m toplumlarda -çok az
gel işmiş ve uygarlığı n ayd ı n lığına zar zor ulaşmış toplumlardan
en gel i şmiş ve en güç l ü top l u m l ara kadar- i ki sınıf i nsan b u l u n u r
-yöneten b i r sı n ıfla yönetilen bir sın ıf-. H e r zaman sayısı d a h a az
o l an i l k sınıf tü m siyasal işlevleri yeri ne getirir, erki teke l i nde tu­
tar ve erk i n sağladığı ü stü n l ü k l erden yararl anır; buna karşı l ı k
sayısı d aha çok olan i k i nc i s ı n ıf birincisi tarafrndan bazen ş u y a d a
bu ölçüde meşru, bazen d e yine ş u y a d a b u ölçüde keyfi ve zo­
ra daya l ı b i r b i ç i mde yöneti l i r ve denetl en i r. . . »s Mosca, az ı n l ığ ı n.
çoğu n l u k üzeri ndeki yöneti m i n i , a z ı n l ı ğ ı n örgütlü ol masıyla
açı klar: « . . tek bir itkiye itaat eden örgütlü b i r azı n l ığın örgütsüz
.

çoğu n l u k üzeri ndeki egemen l iği kaç ı n ı l mazd ı r. Örgütl ü az ı n l ı k


tü m l ü ğü karşısı nda tek baş ı n a d uran çoğu n l uğa dah i l bir b i rey
azı n l ığ ı n erk i n e d i renemez. Ayn ı zamanda az ı n l ı k, tam da az ı n l ı k
o lduğu i ç i n -ayrıca d a genel l ik l e üstün bireylerden meydana gel­
d iği i ç i n- örgütl üdür. .. Yönetici bir azı n l ığın üyeleri yaşad ı kları
topl u mda i ster gerçek olsun, i ster görü n ü rde, birtakım çok saygı
duyulan ve etk i l i öze l l i klere sah i ptirler. » 9
Dolayı sıyla gerek Mosca, gerekse Pareto, ya doğrudan
siyasal erki kul lanan, ya d a siyasal erkin kullanı m ı n ı adamakı l l ı
etk i leyecek b i r �on umda bulu nan i nsan kümeleri anlamında
seç k i n lerle ilgilen i yorlard ı . Aynı zamanda, «yönetici seçkinleri n »
ya d a «Siyasal sınıf» ı n bizati h i farkl ı toplu msal kümelerden mey­
dana geldiğini k�b u l ed iyorlard ı . Pareto, «topl umu n üst katman ı
olan seçkin leri n, ismen aristokrasi ler adı veri len, s ı nıfl arı her za-

"
öğretisinin ana öğelerini ilk kitabı olan, Sulla Teorica dei governi e sut
governo parlainentare: Studi storici e Sociali (Tur,in, 1884)'de formüle
etmiş olduğunu açığa çıkarır ve bu öğretinin sonraki yazılarında nasıl
geliştirildiği ve düzeltildiğini gösterir. Meisel ayrıca Mosca ile Pareto' -
nun fikirleri arasındaki ilişkiyi çok doğru bir şekilde tartışır (op. et.,
Bölüm 8) ve Pareto'nun (Mosca'nın savladığının tersine) basit bfr intihal
ile suçlanamayacağını gösterir; ne var ki, Pareto'nun daha sonraki yö­
netici seçkin açıklaması Mosca'nın öğretisinden bir şeyler almış gibidir.
8 G. Mosca, The Ruling Class,s. 50.
9 Ibid., s. 53.

10
man pek de bel irg i n o l mayan bel l i i nsan kümeleri n i kapsadığı »
sonucuna varmış, «askeri, d i nsel ve ticari aristokrasi ve p l ü­
tokrasi lerden » söz etmeyi sürdürmüştü r. ı o Bu nokta, bireylerin
yönetici seç k i n lerin farkl ı a lt kümeleri arası ndaki h areketi n i açık
biçi mde tartışarak, böylesi kümen i n : zengin leri n , soylu ların,
silah l ı ari stokrasi ni n ve ruhban l arı n tari h i n i ayrı ntısıyla i ncele­
meye koyulan ve Pareto' n u n bir öğrencisi olan Marie Kolabi n­
ska' n ı n Fransa'da seç k i n ler üzerine bir i ncelemesi nde daha bel i r­
gin biçimde gündeme geti rilmiştir.11 Ne var ki, Pareto'nu n eği l i­
mi hep yönetici seç k i n ler i l e seçk i n ol m ayan l ar ayrı ş ı m ı n ı n altını
kuvvetle çizmek olm uştur; özel l i kle modern demokratik toplum­
l arda seçki nlerin kom poz isyo_n u n u daha kapsa m l ı olarak i n­
celeyen ve i se . Mosca'd ı r. Mosca, böylece, «siyasa l s ı n ıfın
böl ü ndüğü ve daha kalaba l ı k olan s ı n ıfların oyl arı için yarı şmak
zoru nda kal a n çeşitl i parti örgütleri » nden söz eder; sonra da,
«tems i l i ( h ü kü met) s iste m i n i n b i rçok farklı topl u msal gücün
siyasal sisteme katı l m ası n ı , böylel i kle de, d iğer topl u msal güç­
leri n, özel l i kl e de bürokrasi n i n n üfuzunu dengeleme ve s ı n ırlama
olanağ ı n ı sağland ı ğı n ı n yadsı n amayacağı n ı » bel i rtir. Bu son cüm­
le, Pareto i l e Mosca arası nda, siyasal sistemlerin gel i ş i m i n e i l işkin
yorum ları ndaki önem l i bir ayrı l ığı d a ortaya koymaktad ı r. Pareto
her zaman yönetici seç k i n ler i l e yığı n lar arası ndaki ayrı m ı n
evrenselliği n i vurgulayarak, modern « demokrasi » , «İnsanc ı l l ı k
(humanitarianism)» v e « İlerleme» kavramları konusunda en sert
ve iğneley i c i yoru m l arı n ı sakl ı tutar. Mosca'ysa, modern
demokrasi n i n bel i rgi n öze l l i kleri n i tan ı maya ve s ı n ı rlı bir biçi mde
on'!ylamaya haz ı rd ı r. Mosca' n ı n i l k kitabı nda, parl amenter bir
demokraside, «temsi l c i leri n oy ku l lananlarca seç i l mediği ama bir
kural olarak kendi leri n i onl ara seçti rdiği n i . . . ya d a kendi leri n i
seçtirenlerin dostları oldukları n ı » bel i rttiği doğrudur a m a daha
sonraki yap ı tları nda· çoğu n l uğun, tems i l c i leri a rac ı l ığıyla,
hükümet pol itikası üzerinde bel l i bir denetime sah i p olabi leceğ i n i
kabul eder. Meise l ' i n d i le getirdiği g i b i , Mosca bir tek Marx' ı

10 V. Pareto, The Mind and Society, III, ss. 1429-30.


11 Marie Kolabinska, La circulation des elites en France, s.7.

11
eleşti rirken yığı n l ar i le az ı n l ı klar arasında kes i n b i r ayrım yapar;
geneldeyse, s iyasal sı nıfı n bizati h i (topl u mdaki sayısız fark l ı ç ı kar­
ları tems i l eden) «toplumsal güç ler» tarafından ve de bütün b i r
toplumun h u ku k kuralıyla d i le gelen aktörel birliğince etkilenip
kıs ıtlandığı daha i ncel i k l i ve karmaş ı k b i r kuram koyar ortaya.
Mosca'nın kuramı nda, seçkinler sadece kaba güç ve aldatmaca
i le yönetmezler; bir anlamda,· topl u mdaki ,önemli ve nüfuzl u
kümelerin ç ı kar ve amaçl arı n ı da «temsil ederler.»
Mosca' n ı n kuramı nda, bu kuramın baştak i katı genel çizgi­
leri ni dönüştüren başka bir öğe daha bu l unur. Modern çağda,
seç k i n ler t9plumda geri kalan kes i m leri n üzerine basitçe gel i p
çör�klenmiş deği ldir; her bakımdan devlet görev l i leri, yönet i c i l er
ve beyaz yaka l ı işç i ler, b i l i m adamları, m ühend isler, b i lgi n ler ve
ayd ı n l ardan oluşan «yeni orta sınıf» ı n bütününü kapsayan b i r alt­
seçkinler arac ı l ığıyla topluma s ı k ı sı kıya bağlantı lıdırlar. Bu küme
yalnızca seçki n lere (dar anlamda egemen s ı n ıfa) yen i üyeler
sağlamakla kalmaz; bizati h i toplumun yönetim i nde can alıcı b i r
rol oynar v e Mosca, «herhangi b i r s i yasal orga n i z m an ı n
i sti krarı n ı n b u i ki nci katmanın u l aştığı ahl ak, zeka v e etki n l i k
d üzey i ne bağlı" olduğunu» bel i rtir. Öyleyse, Gramsci 'n i n ş u id­
d i ası hiç de akla aykırı değildir: Mosca' n ı n siyasal s ı nıfı ... bir bul­
m acadı r. İ nsan Mosca' nın derd i n i n ne olduğunu tam olarak-" an­
l ayamaz, öylesi ne dalgalı, öylesine esnektir bu kavram. Kimi kez
orta sınıfı düşünmekte gibidi r, k i m i kez de genel olarak m ül k
sahibi i nsanları ; sonra d a kend i leri n i « okumuş» d i ye adlandıran­
ları. Ama kim i başka durum larda da, Mosca' n ı n "siyasal perso­
nel"i düşündüğü besbe l l idir.» 12 Sonra, daha açık b i ç i mde şöyle
der Gramsc i : « Mosca'n ın "siyasal s ı nıf"ı egemen kümenin en­
telektüel kes i m i 1Jden başka b i r şey deği ldir. Mpsca'n ı n deyim i ,
Pareto'nu n seç k i n ler kavramına yaklaşır -tari hsel ayd ı n kes i m
fenomen i n i ve onun siyasal v e topl umsal yaşamdaki i şlevi n i yo­
rum l am a çabası.» 13

12 Antonio Gramsci, Note sut Machiavelli.


13 Idem, Hapishane Anı Defterinden (1932); Gli Intellettua e l'organiz­
zazione della cultura'da yayımlanmıştır.

12

j
Mosca i le Pareto' n u n formü l e ed i p d i le getird i kleri kavram­
sal şema böylel i kle şu ortak nosyon l ardan oluşmaktad ı r: Her
topl umda toplumun geri kal a n ı n ı yöneten bir azı n l ı k b u l u nu r, bu­
l u nmalıdır da; bu azı n l ığı n -siyasal komuta görevleri n i el leri nde
tutan l ardan ve daha bel i rsiz biçi mde siyasal kararları doğrudan
etki leyebi len lerden ol uşan «siyasal sın ıf» veya « yönetici seçkin­
ler» i n -mensupları normalde topl u m u n alt katmanlarından yeni
bireysel üyeleri n a l ı n masıyla, bazen yen i topl u msal kü melerin
katı l ı m ıyla, çok ender olarak da devri m l erde olduğu g i bi yerleşi k
seçki leri n « karşıt seçki n ler» tarafı ndan yerleri nden edi l mesiyle
değişir. B u « seçki n leri n dolaş ı m ı » fenomeni sonraki bir böl ümde
daha gen i ş olarak i ncelenecektir. Pareto ve Mosca' n ı n an l ayışl arı
bu noktada ayrı l maktadır. Pareto her topl u mdaki yönetenler i l e
yöneti len ler arasındaki ayrım üzeri nde ş iddetle ı srar eder ve
demokratik sistem i n başka herhangi bi r si stemden bu yönüyle
farkl ı laştı ğı görüşünü bir yana iter.14 The Mind and Society'n i n i l k
böl ü m leri nde uzun uzad ı ya a n l attığı tortular (duygu lar) fi krinden
yara r l a n arak, seç k i n l e r i n dolaşı m ı n ı esas otarak psi koloj i k
koşularla açı klar. Mosca'ysa, siyasal s ı n ıfı n en üst katma n ı olan
seçki nlerin ayrı-türden l iği n i n; bu katm an ı n temsi l ettiği ç ı karları n
ve toplu msal güçlerin ve modern top l u m lar örneğinde esas olarak
bu katman ı n siyasal-sı n ıfı n en alt katmanı olan «yen i orta sın ıf»
arac ı l ı ğ ı y l a toplumu n geri k a l a n kes i m leri y l e o l a n yakın
bağl arı n ı n çok daha fazl a ayrı m ı ndad ır. Dolayısıyla Mosca, mo­
dern demokrasi ler i l e.başka s iyasal örgütlenme tipleri a rası nda bi r
fark bulu nduğunu ve b i r yere kadar egemen az ı n l ığ ı n. çoğu n l u k
üze.ri ndeki ba.sit yönet i m i yeri ne i k i s i arası nda bir karş ı l ı k l ı et­
ki leş i m olduğunu da kabu l eder. Son ol arak Mosca, yeni seçkin-

14 Demokratik duyguların etkisi altında olma dışında, yönetici seçkinler


yönetimlerinde mütereddit ve ehli' y etsi z olabili rler. Çoğu kez olduğu gibi,
burada Pareto 'nun bilimiyle siyasal öğretisi arasında bir çatışma vardır;
demokratik bir sistemde, hata, kaçınılmaz olarak bir yönetici seçkinke­
sim bulunur; yine de Pareto demokrasiye sanki böylesi bir seçki nkesimin
varlığını gerçekten tehdit ediyormuşcasına çıkışır. ·

13
lerin (ya da seç k i n ler i n içi ndeki yen i u nsurların) yüksel i ş i n i
kı smen top l u mda yen i ç ı karları (örneğ i n tekno loj i k ya d a
ekono m i k ç ı karları) tem s i l eden toplu msal güçler i n ortaya
ç ı kışıyla da bağlantı land ı rdığı için, seçkin leİ"i n dolaşımı psikoloj i k
olduğu kadar top l umbi l i msel olarak d a aç ı klamaktadır. 1 5
Seçki n l er üzerine daha sonraki i ncelemeler Pareto i l e
Mosca' n ı n, öze l l ikle de i ki ncis i n i n siyasal erk soru n l arıyla i lg i l i
çal ışmaları n ı yakından izlem i ştir. Böylece, H . D . Lasswe l l , gerek
bizzat Mosca tarafı ndan h araretle övgü lenen i l k yazı larında ol­
su n , gerekse d a h a son ra l arı seçki n l er üzeri ne Hoover En­
stitüsü' nce yürütülen i ncelemeleri nde olsun, kend i si n i öze l l i kle
aşağıdaki gibi tan ı m l adığı s iyasal seçki nlerin i ncelenmesine ver­
m i ştir: « Siyasal seçki n ler siyasal bir bü nyede erki ellerinde tutan­
l arda n meyda n a gel ir. E rki ellerinde tutan lara, bel l i bir dönem
boyu nca, önderl iği ve önderleri n tipik olarak ç ı ktı kları ve kend i ­
s i ne karşı soru m l u l uğun sürdürü ldüğü topl u msal formasyo n l a r
dah i ld i r . » l 6 Pareto i le Mosca' n ı n anlayışlarından farkl ı o l a n nok­
ta, bu rada siyasal seçk i n ler i n önem l i bir toplumsal nüfuzu ola­
bilmes i ne karş ı n erkin kul lanımıyla bağlantısı daha az olan d iğer
seçk i n l erden ayr ı l ması ve bir düşü nce şemasından, öze l l i kle Pare­
to' n u n ku ram ı ndan d ı ş l a n an seç k i n leri n üye kaynağı o l a n
« topl u msal formasyon lar» (topl u msal s ı n ıflar d a dah i l) fikri n i n b u
düşü nce şeması n a yen i den soku l masıdır. B i razda n göreceğ i m i z
g i b i , seçki n ler fikri esasında toplumsal sınıflar fikri ne karşıt ol arak
kavra m l aştı rı l m ı ştır. Esas olarak yöneten b i r azı n l ı k an lamı ndaki
seçkin leri i ncelemekle birl i kte seçkin ler i le top l u msal s ı n ıfl ar
arasında b i r i l işki kurmaya da ça l ı şmış, modern topl u m l arda

15 cf. Meisel, op. cit., s. 303: « . . Marx'ın sınıfları gibi , Mosca 'nın toplumsal
.

güçleri evrim gösteren bir uygarlığın ekonomik, toplumsal, kültürel tüm


değişmelerini olduğu gibi yansıtır. Her yeni gereksinimle birlikte bu mey­
dan okumaya karşılık vermek ve eski yerleşik çıkarlardan kendi iktidar
payını istemek üzere yeni toplumsal güçler doğar.»
16 H.D. Lasswel l , D. Lernerve C.E. Rothwell, The Comparative Study of
Elites'de.

14
seçkin lerin çoğu l l uğu (pl üralizmi) üzerinde ısrarla durmuş ve
normalde siyasal erk sistemin bir parçası n ı oluşturmayan entelek­
tüel seçkinl erin top l u msal n üfuzu nu incelememiş olan Raynıond
Aron'un yazil arı nda da benzer b.ir gelişme görü l ür. 1 7
Seç kin l e r kavram ı ndaki yeni farkl ı l aştı r ı nı l a r ve
ayrı ntı land ı rmalar şimdiye kadar ku l l anı l agel enden daha ayı rtedi­
ci bir terminoloji gerektirmektedir. 1 B « Seçkin(ler) » deyimi şimdi
asl ı nda genel l ikle bir top l u mda ( her ne neden l e olursa olsun)
statüsü yü ksek olan işlevsel , esas olarak profesyonel kümeler için
ku l l a n ı l maktad ı r ve bundan böyle bu deyim i , ben de bu a n l amda
kul lanacağını . Bu tü r seçkinler üzerine yapı l acak bir inceleme
birkaç yönden çok yararl ı olacaktır: değişik �opl u m tiplerini
ayrıştı rmada ve topl umsal yap ıdaki değişmeleri aç ı k l amada
gözönüne a l ı n ması gereken en öne m l i olgu lar arası nda seçkin­
lerin boyutu, farklı seçkin leri n sayısı, onların birbirleriyle ve
siyasal erki k u l lanan kümelerle ilişkileri bu l u n maktadı r; seçkin­
lerin kapa l ı ya da aç ı k karakterde ol ması, ya da başka bir deyişle
üyeleri arası n a katı l m a n ı n n itel iği ve bun u n ima ettiği top l umsal
h areketlilik derecesi d e ayn ı şekilde öneml idir. Genel « seçkin»
deyimi bu işlevsel kü meler için ku l l a n ı l acaksa, o zaman tamı
tam ı na ayn ı a n l amda işlevsel bir küme olmayan, her durumda
ayrı bir isim verilmeyi· hak edecek kadar büyük toplumsal önem
taşıyan ve bir top l u m u yöneten azı n l ı k için başka bir deyime
gereksinim ol acak. B u rada, siyasal erk ve n üfuz k u l l ;;tnan ve
siyasal önderlik savaş ı m l a r ı n a katı l a n tüm bu kümeleri
ad l a n d ı rmak için Mosca' n ı n « s iyasal s ı n ı f» deyimini k u l ­
l anacağ ı nı ; v e siyasal s ı n ıf içinde veril i herhangi bir zamanda, bir
toplu mdaki siyasal erki gerçekten ku l l an a n bi reylerden ol uşan d a-

17 Raymond Aron, «Social Structure and the Ruling Class, Part I», British
Journal of Sociology, I (ı), 1950.» "Sınıf" toplumbilimi ile "seçkin"
toplumbilimini bir bireşim olarak bir araya getirme sorunu... Şu soruya
indirgenebilir: " Modern toplumlardaki toplumsal farklılaşma ile siyasal
hiyerarşi arasındaki il işki nedir?"»
18 Bkz . Aron, The Opium of the Intellectuals (Landon, 1957).

15
ha küçük bir kümeyi, « siyasa l seçki nleri » ayırt edeceğinı . 1 9
Böylece siyasa l seçki nleri n kapsam ı n ı belirlemek görece kolay
olacaktı.r: bu kesi m hü kü.met ve yüksek idare üyeleri ni, askeri ön­
derleri, kimi durum larda da, b i r aristokras i n i n ya da kra l iyet
hanes i n i n siyasal açıdan nüfuzlu a i leleri n i ve güçlü ekonom i k ku­
ruluşların önderleri n i içermekted ir. Siyasal sınıfı n sın ırları n ı bel ir­
lemekse daha zordur; el bette siyasal seçki n l eri içerecektir bu sınıf
ama i ktidarda ol mayan siyasal parti önderleriyle yeni topl u msa l
ç ı karların ya da s ı n ıfların temsilci leri nden (örneğin işçi send i kası
önderleri), işadamı kümelerinden ve etkin siyaset y9paıı ayd ı n l ar­
dan da oluşan « karşı-seçkinleri»de içereb i l ir. Dolayısıyla siyasal
sı n ıf b i rbi rleriyle değişen ölçü lerde işbirliği, rekabet ya da çatışma
h a l i nde olabilen çok sayıda kü meden ol uşmaktad ır. '
Siy;;ısal seçkin kavram ı Mosca ve Pareto tarafı ndan yen i b i r
toplumsal b i l i m i n anahtar deyimi olarak sunulmuştur,20 a m a bu
kavra m ı n onları n yaz ı ları nda pek de aç ı k ol mayan b i r yönü vard ı ;
b u kavram modern demokrasiye karşıt olan ya d a o n u eleşti ren ve
modern sosya l izme daha da karşıt bir s iyasal öğreti n i n bir
parçası nı ol uştu rmaktad ı r.21 C . J. Fried rich, ondokuzuncu yüzyı l ı n
üstün bireylerden ol uşan b i r seçki n kes i m i n yönetimi üzerine
bütün ondokuzuncu yüzyı l Avrupa öğreti leri n i n -Mosca, Pareto
ve B ru ckhardt' ı n düzyazı i ncelemeleri kadar Carlyle' i n kahraman
fel sefesi ve Nietzche'nin üsti nsan görüşünü de içine alan öğreti­
lerin- « henüz b i rçok feoda l ka l ı ntıyı barı nd ı ran bir top l u m u n
döl ü » olduklarına v e b u öğreti lerin eski top l umsal h iyerarşi fi kir­
leri n i yen iden canlandırmak ve demokrati k fi k i rleri n yayı l ması n ı

19 Bu da Raymond Aron tarafından şu makalesinde öneril miştir: «classe so­


ciale, classe politique, classe dirigeante», European Juornal of Sociolo­
gy, I (2), 196Q; ben de onun öncüllerini bir yere kadar izlemekteyim.
20 Her iki yazar incelemelerinin pozitif, bilimsel karakteri üzerinde şiddetle
ısrarlıydılar ve bu konudaki katkıları James Burnrntm'.ın The Machiavel­
lians ında çok olumlu olarak değerlendirilmiştir.
'

21 Sosyalist öğretilerin ve hareketlerin el eştirisi, daha sonra incelenecek olan


Robert Michels'in Political Parties adlı eserinin çok önemli bir yönüdür.

16
enge l lemek i ç i n b i rçok farklı çabayı temsn ettiğine d i kkat çek­
m i ştir.22 B u öğretilerin toplumsal çevresi , siyasal önder l i k sorunu-.
mın tam da sahici b i r burjuva demokra�isi kurmayı başaramamış,
yani feod al öğeler i n özellikle güçlü olduğu ü l kelerdeki toı:ilum ­
b i l i mc i ler tarafından ortaya atı lmış olduğunu öne süren G . Lukacs
tarafı ndan tan ı m lan maktad ı r; G. l:. u kacs bu zih i nsel uğraş ı n ben­
zer ve tipik görü n ü m l eri olarak (Almanya'da) Max Weber' i n
« kari z m a>> k avramı n a ve (İta lya'da) Pareto' -n u n «Seç k i n l erıı
kavramı n a i şa ret etmekted i r. 2 l
Seçki nler fi kriyle demokrasi fi kri arasındaki karşıtl ı k i ki
biçi mde d i le getiri lebi l i r: İ l ki1 seçki n kuram l arında bireysel doğal
yeteneklerin eşitsizliği üzerinde ı srarla duru l m as ı , b i reyler i n
temeldeki eşitl iği n i vurgulamak eği l im i ndeki demokratik siyasal
d üşü ncen i n özsel b i r çizgisine karşı ç ı kmaktad ır; i kirıci olarak d a,
- yönetici b i r az ı n l ı k fikri demokratik çoğu n l u k yöneti m i kuramıyla
çel i şmektedir. Ama bu karşıtlığın ilk bakışta görüldüğü kadar
kesin ve aşırı ol ması h iç de gerekmez. Demokrasi önce l i kle b i r
siyasal s istem olarak kabu l ed i l iyorsa, b i rçoğu nun yaptığı gibi,
« halk tarafından h ü k ü metiri» (yani çoğun l uğun fi i l i yöneti m i n i n )
uygu l amada olanaksız olduğu, s iyasal demokrasi n i n esas ol arak
toplumdaki erk konu m l arı n ı n prensipte herkese aç ı k olması an­
l am ı n a geldiği, erk i ç i n rekabet demek olduğu, erki el i nde tutan­
ları n her zaman seçmenlere karşı sorum l u olduğu pekal a öne
sürülebi l i r. Sch u mpeter, demokratik yöntemi, ((bireyler i n karar al­
ma erk i n i , hal k ı n oyu i ç i n rekabetç i b i r savaşım yol uyla elde et­
tikleri, siyasal kararlara varmanı n kuru msal düzenlen işi » olarak
tan ı m l arken, o zamandan bu yana yaygı n kabu l gören böylesi b ir
demokrasi görü şü n ü ortaya atıyordu .24 Ayn ı şekilde, daha önceki
-b i r aşamada seç k i n kuram c ı l arı n ı n görü şleri nde « d o l aysız
eylem » i n ve bir öndere koşu lsuz boyun eğişin i rrasyonel b i r

22 Cari J. Friedrich, The New lmage of the Common Man.


23 G. Lukacs, Die Zerstörung der Vernunft.
24 J. A. Schumpeter, Capitalism, Socialism and Democracy.

17
,
hakl ı lanışını saptayaıı25 Kari Mannheinı sonralan bu kuramları
demokrasiyle bağdaşır sayar: « ... siyaset fiilen seçkinlerin ellerinde
şeki l l enir; anıa bu, top l umun demokratik olmadığı anlamına
gelmez. Çünkü bireysel yurttaşlar, hükünıette dol aysı z bir rol oy­
n amaktan hep alık.ansalar bile, en azından bel li aralarla arz u l arını
duyurma olanağına sahiptirler.ıı26 Kaldı ki, demokrasinin bir
siyasal sistemden daha fazl a şeyleri kapsadığı düşünü lse bile,
seçkin kuramlarıyla yine bağdaşabilir . olduğu pekal a öne
sürülebilir; çünkü demokrasinin bir topl u m biçimi o l arak içlemle­
diği savlanabilen eşitlik fikri kolayca «fırsat eşitliği » ol arak
yeniden yorumlanabilir. Demokrasi o zaman -siyasal olduğu
kadar·ekonomik ve kültü rel- seçkinlerin il ke o l arak «açıb olduğu
ve üyelerini gerçekte bireysel meziyetlere göre fark l ı topl umsal
katman lardan topladığı bir topl u m tipi olarak ele al ınacaktır.
Seçkin lerin bir demokrasideki yerine iliş kin bu a n layış, gerçekte
seçkinlerin dol aşımı kuramıyla öngörü l mekte ve Mosca'nın
yazılarında açıkça ifade edilmektedir.
Bu noktada, tartışmış olduğum her iki anlay ı ş ı n -siyasal rek­
abet f ı rsat eşitliği anlaşıları n ı n » liberal ya da laisses-faire
ekonomik ku ramı n doğal uzantı l arı ol arak sunul abileceğini belirt­
mek gerekli. Schumpeter bunu n pekala farkındaydı: «Bu (siyasal
önderlik için) yarışma kavramı ekonomik alandaki yarışma
kavramına benzer güçl ükler sunar ki bu ikisinin karşılaşt ı r ı l ması
çok yararl ı ol abilir»27 daha yakı n l arda bir yazar ise bu bağlantıyı
daha güç l ü biçimde dile getirmiştir: «.. . seçkinler kuramı özünde
toplumsal faissez-faire'nin inceltilmiş halinden başka bir şey
değildir. Eğitim f ı rsatı öğretisi yarışmaya ve "ilerlemeye" ağırlık
ver.en ekonomik bireycilik öğretisinin bir sil üetidir yal n ı zca. »2 8

25 Kari Mannheim, ldeology and Utopia (1929, İngilizce çev. 1936), s.


119.
26 ldem, Essays on the Sociology of Culture.
27 J. A. Schuriıpeter, op. cit. s. 271.
.

27 J. A. Schumpeter, op. cit., s. 271.


28 Raymond Williams, Culhıre and Society (Penguin Books basımı), s.

18'
Dolayısıyla bir anlamda Pareto ile Mosca'nı n seçkin kuramları
(onlar ı n bugünkü ardı llarının kuramları da) genel demokrasi
fi krine karşı t değildi. Onların esas ve temel uzl aşmaz karşıtlıkları,
gerçekte sosyal izm, özellikle de Marxist sosyal izmdi. Mosca'nı n
yazd ığı gibi: «Yaşamakta olduğumuz dünyada, sosyalizm ancak,
şu anda toplumsal incelemel erde h ü kü m s ü ren metafizik ve
iyimser yöntemler gerçekçi bir siyasal bilim taraf ı n dan yok edil­
diği takdirde durduru lacaktır... » Pareto, Weber, Michels ve diğer­
lerinin farkl ı biçim lerde gel iştirmeye yard ı mc ı oldu klar ı bu
«gerçekçi bilim» Marx' ı n toplumsal s ı n ı f l ar ku ram ı n ı herşeyden
önce iki esas noktada çürütn:ıeyi amaçlıyordu: İ l ki, çoğu top l um­
larda, özel l ikle de modern sanayi toplumları nda, değişmez ve ka­
pal ı bir egemen s ı n ı f ı n ol uşmasın ı ö n l eyen seçkin lerin sürekli
olarak dolaş ımı n ı ortaya koyarak, Marxist bir «egemen sı n ıf»
kavrayışı n ı n yan l ı ş olduğu n u göstermek; ikincisi de, her toplumda
fiilen yöneten bir azın l ı k b u l unduğu, b u l unmak zorunda da
olduğu için sı n ıfsız bir top l umun· olanaks ı z l ı ğ ı n ı göstermek.
Meisel'in çok yerinde olarak açıkladığı .gibi: «"Seçkin" kavramı
başta bir orta sınıf nqsyon uydu .. . (Marxist kuramda) .. . Proleterya
s ı n ı fsız top lumu başlatacak nihai s ı n ı f olacaktır. Hiç de değil. Ter­
sine tüm topl umlar ı n geçmiş ve gelecek tarihi o top l u mları n ege­
men srn ıfları n ı n tarihidir . . . Her zaman bir egemen s ı n ı f,
dolayısıyla da sömürü olacaktır. Bu seçkinci ku ramı n ondokuzun­
cu yüzyılın son o n yılında tomurcuklanırkenki anti-sosyalist, özel­
likle de anti-marxist yan l ı l ığıdır.»2 9 Seçkin kuramları ayrıca, ege­
menliğini ekonomik ve askeri erk sayesinde kuran bir sın ı f nos­
yonu yerine, üyelerinin üstü n nitelikleri nedeniyle egemen olan.
bir seçkinler nosyonu koyarak daha genel bir biçimde sosyalist
öğretilere karşı çıkarlar. Kol abinska'nın dediği gibi, «.•. "seçkin"
deyiminin ilettiği başlıca nosyon üstü n l ü k nosyonudur . »30 . .

29 JH. Meisel, op. cit., s. 10.


30 M. Kolabinska, op. cit., s. 5, S.F. Nadel de, «The Concept of Social
Elitese, International Social Bulletin VIII (3), 1956, denemesinde,
«toplumsal üstünlüğü» bu kavramdaki i deolojik öğeyi önemsemeksizin
bir seçkinin ayırtedici özelliği olarak vurgular.

19
Seçkin kuram l a r ı ndaki ideo loj i k öğe ler ü zeri nde bu
düşünceler k i m i i l ave soru n ları da ortaya ç ı karmaktadır. Belirtmiş
old uğum gibi seçkinler fikri n i demokratik topl u msal kuru m l arla
uzl aşt ı r m a k m ü m kü nd ü r; y i ne de, seç k i n kuram ları n ı n i l k
savu nucuları s u götürmez birer demokrasi düşmanıyd ı l ar (bunun­
la birlikte Mosca İta lya'daki Faşist yönet i m i yaşadıktan sonra
görüşleri n i b i r ölçüde değişti rip, demokratik h ü kü meti n kimi yön­
leri n i n özen l i bir savunucusu ol ur) ve bu düşman l ı k ortaya bi l im- .
sel siyaset kuram l arından çok topl umsal m i tler koyan Carlyle ve
N i etzsche gibileri nde daha da bel i rgind i r. B u nas ı l açıklanacaktır?
Önce bu ondokuzuncu yü zy ı l düşünü rleri demokrasiyi farkl ı bir
şeki lde « yığı n l arı n » apaç ı k bir gerek l i l ikle sosyal izme gidecek
« ayaklanmalarında» b i r evre olarak görmekted i rler. Böyle l i kle,
demokrasiyi eleştirirlerken dolayl ı bir yolda n sosyalizmin ken­
d isiyle savaşıyorlard ı . Dahası, seç k i n kura mc ı ları n ı n bizzat
Sch umpeter' inki gibi yen i demokrasi tan ı m l arı üretmede önemli
etki l eri o l muş, bu tan ı m lar daha sonra demokrasi n i n seçki n ler
nosyo n u y l a bcığdaşı r l ı ğ ı n a örnek tutu l m uştur. Top l u msal
düşü ncede, gerek modern demokrasi , gerekse modern sosya l izm
anlayışları n ı etki lemiş olan bu gel i şmeler, sonraki bir böl ü mde
daha ayrı ntı l ı biçimde i ncelenecektir.
Seç k i n kura m l ar ı n ı n b i r başka karakteristiği sosyalizme karşı
yöneltilen b i rç. o k yen i toplu msal kuramda yeniden-üreti l m iştir;
şöyle ki, bu kura mlar öze l l ikle Marx ism'de bulundukları bel i rlen­
inı ciHği (determinism) eleştirirken, kendi leri eşderecede sıkı bir
tür bel i rlenimci l i k kurma eği l i m i göstermekted irler. Seçkin ku­
ram l arı n ı n temel savı sadece b i l i nen her toplumun yönetici bir
az ı n l ı k ve yöneti len b i r çoğu n l u k şekl i nde i kr katmana böl ü n m üş .
olduğu değ i l , tüm top l u m ların bu şeki lde böl ü n mek zorunda
. oldukları d ı r. Bu hangi �)akı mdan Marxism'den daha az bel irlen­
inıci l i ktir ki? Zira i nsan l ar ister s ı n ıfsız topluma u laşmak zoru nda
olsu n l ar, isterse ona u l aşmaktan her zaman i ç i n zoru n l u olarak
a l ı l <onu l nıuş b u l unsun lar, i kisi nde de el leri kol ları eşit biçi mde
bağ l ı d eği 1 m i d i r? Örnekler i n benzer o l maeı ğ ı ; seçk i n

20
kuramc ı l arı n ı n öbür olası l ı kları aç ı k b ı ra kması na karş ı yal n ızca
tek bir toplum biçimi ı ii ol anaksız olarak d ı şlad ığı (Mosca da
toplu msal b i l i m lerde neyin asla olmayacağını öngörmen i n, neyi n
tam ol arak olaca�>ı n ı öngörmekten daha kol ay olduğunu öne sür­
müştür); buna karş ı l ı k Marxi stl eri n bel l i b i r top l u m biç i m i n i n
zoru n l u ol arak oluşacağı öndeyişi nde bu l u n d u kları şeki lde iti ra­
·
z l ar yükseleb i l i r. A ma, ayn ı şeki l de, seçki n kuramc ı l arı n ı n -özel ­
l i kle de Pareto'nun -tek t i p bir siyasal toplumu n evrensel ve
zoru n l u olduğunu savl ad ı kl arı, Marx istler i n ise bu « seçki n ler ve
yığı n l ar yasas ı » n ı n evrensel geçerl ili ğ i n i yadsıyarak, i nsanın yen i
topl u m b i ç i m leri n i i mgeleme ve yaratma özgürlüğünü savu ndu..k­
ları pekala söylenebi l i r. Kısacası, her i ki kuramda da, az ya da çok
vurgu l a nabi lecek bir topl u msal bel i rleni mcil i k öğesi b u l u nmak­
tad ır.
Bu soruya şimd i l i k ya l n ızca seç k i n ler kavra m ı n ı n i deol oj i k
ve kuramsal yön l eri aras ı ndaki bağlantıyı ortaya ç ı karmak
amacıyla değin iyoru m . B u kavram göz lem lenebilen bir toplumsal
görüngüyü d i l e getirmekte ve top l u msal olayları, özel l i kl e s iyasal
değişmeleri açıklamaya çalışan kuramlar arası nda yerini almak­
tadır. Ayn ı zamanda, seçki n l er kavram ı topl u msal düşü ncede
kendi s i n i öyle bir zamanda ve koşu l l arda ortaya koymuştur ki,
ekonom i k l i bera l izm ve sosyalizm arası ndaki yarışmady hemen .
ideoloj i k bir a n l am-önem e lde etm i ş ve ideoloj i k amac ı n ı açı k
açık ifade eden öğreti l erde iyice yayg ı n l ı k kazanmışt ı r. Daha son­
raları b i le, hatta ideoloj i-sonrası olduğu iddia ed i len çağı m ızda
b i le, bu kavram katıksız bi l i msel b i r z i h i n yapısı olarak görüle­
mez; çünkü her top l u mbi l i msel kavram ve kura m ı n i nsarıl arı n
g ü n l ü k yaşa m l arı ndaki düşü nce eylem leri ü zeri nde etki s i ne­
deniyle i deoloj i k b i r gücü vard ır. Ya topl u msal bir öğretiyle döl­
l end i ğ i i ç i n, ya da herhangi b i r dolays ı z doktri ner etki y i
d ışlaması na karşın, y i n e d e top l u m l a yaşamı n bel l i öze l l i klerine
d i kkat ed i p, bunların a l t ı n ı ç izerek ve d i ğer yön leri gözardı ed­
erek, böylelikle de i nsan l arı mevcut koşu llar ı n ı ve olası gelecek­
lerini başkası yerine bel l i bir terim ler kü mesiyle d üşünmeye i kna

21
ederek b u etkisi n i gösterebi l i r. D�mek ki kavramsal bir şema n ı n
y a d a b i r kura m ı n ideolojik yönüyle eleşti risi, sadece on u n daha
geniş bir i nsan ve top l u m öğreti s iyle bağl antısını göstermek ve bir
başka top lu msal öğretiyi onun karşısına koymak değildir; ayrıca
.veya esas o l a rak, kavram l ar ı n ve kura m l arı n b i l i msel
s ı n ı r l ı l ıkları n ı göstermek ve topl u m alanı nda fii len olup b iten leri
daha doğru ve daha uygun biçi mde betimleyecek yen i kavra m l ar
ve ku ram l ar önermektedir. Kitab ı n bundan sonrası nda büyük
ö lç üde seç kin ler fikrinin böy lesi bir eleşti rel değerlendi rmes i n i ya­
pacağı m ve b i l i msel kuramlar aracı l ığıyla kör topal d i l e geti rilen
rakip top l u msal öğretilerle ilg i l i bir tartışmaya ancak kitabın so­
n u nda döneceği m .

22
- 11
-

EGEMEN SINIFTAN İKTİDAR SEÇKİNLERİNE

Mosca ve Pareto'n un yeni b i r si yaset b i l i m i yaratmak i ç i n or­


taya koydukları çaba n ın neden i , görmüş olduğumuz gibi, on ları n
sosyal iz me, özel l i kle de gel i şmekte olan işçi h areketine göz l e
görü l ü r bir düşü nsel enerj i v e özgüven sağlayan Marx' ı n top l u m­
sal kuram ı na karşıtl ı klarıdır. James Burnham' ı n onl ara verd iği ad­
la 1 « Makyavelc i ler » i n bu yen i b i l i mi Marx' ı n topl umsal s ı n ıflar ve
sınıf çatışması kuramı ndan üstün müdür?
Marx'ın kuram ı kı saca şu önermelerle ifade ed i leb i l i r :
1 ) En i l ke l i dışında her topl u mda i k i i nsan kategorisi ayı rte­
d i lebi l i r: (a) b i r egemen s ı n ıf ve (b) bir ya da daha çok
sayıda bağı m l ı s ı n ıf.
2) Egemen s ı n ıfın başat konu m u, onun başlıca. eko nomi k
üretim araç larına sah i p olmasıyla açıklanm aktad ı r ama
onun siyasal egemen l iği, askeri güç ve fi kir ü ret i m i üz­
erinde gerçekleştird iği etkiyle pekiştiril mektedir.
3) Egemen s ı n ıfla bağı m l ı s ı n ıf ya da s ı n ıflar arası nda
sürek l i çatı şma vard ı r; b u ç atışman ı n m a h i yeti ve
yön ü n ü önce l i kl e ü reti c i g ü ç leri n ge l i şmes i , yan i
teknoloj i k değişmeler etki l er.
4) Sınıf çatışmas ı n ı n ç izgi leri en keski n b i ç i m iyle modern
kapital i st topluml arda ç i z i l m i ştir; ç ü n kü ekonom i k ç ı kar
fark l ı l aşması, feodal top l u mdakiler gibi kişi se l bağlar
tarafı ndan çapraşıklaştı rılmamış olarak en açık b i ç i mde
bu toplumlarda ortaya ç ı kar; keza kapital i zm i n gel i şi
serveti n top l u m u n bir ucu nda, yoksu l l uğun d a öbür

1 James Burnham, The Machiavellians.

23
ucu nda daha önce h i ç görü lmemiş bir biçi mde yoğu n­
l aşması ve toplumun ara ve geç iş katn'ian ları n ı yavaş ya­
vaş ortadan kaldı rmas ıyla s ı n ı fların başka herhangi bir
top l u m ti p i nde varolanclan daha köklü b i r kutuplaşını ı n ı
beraberinde geti rir.
5) Kapi ta l i st top l u m daki sı n ıf savaş ı m ı çal ışan s ı n ı fı n
zaferiyle sona erecektir ve b u zaferi s ı n ı fs ı z b i r
topl u m u n kuru luşu izleyecektir. S ı n ıfsız bir top l u m u n
ortaya ç ı kışı n ı ü m i t etmek i ç i n birçok neden· öne
sürül mekted i r. Önce, modern kapitalizm gelecekte yen i
top l u msal böl ü n meleri üretmesi olanaksız olan türdeş
b i r işçi s ı n ıfı yaratma eği l i mi ndedi r. İ ki nci olarak, b izzat
işç i lerin devrimci savaş ı m ı işbirl iği n i ve bir kardeşl i k
d uygusunu doğurmaktadır v e b u duygu, devri m h areke­
ti n i n ürettiği ve ı\'.larx' ı n kençl i düşü nces i ne de s i n m i ş
. olan ahl aki v e toplumsal öğretil erle güçlenmek tedir.
Üçüncü olarak, kapita l izm sınıfsız b i r toplumun madd i
ve kü l türel şartların ı yaratır -maddi şartları, tüm insan­
l arın gereksi n i m leri n i n karş ı l anmas ı n ı mümkün kılan ve
fiziksel yaşamı sürd ü rme savaş ı m ı ndan s ı n ırları kal d ıran
engin üretken l iğiyle; kültü rel şartlarıda, « kı rsal yaşa m ı n
bönlüğ ü n ü » a l t etmes iyle, oku ryaz arl ığı teşvi k
etmesiyle, b i l i msel bi lgiyi yaymasıyla ve halk yığı n ları n ı
s iyasal yaşama katmasıyla yaratı r.
Marx ' ı n kuramı, topl umsal b i l i m lerde o zamana deği n ortaya
kon muş en kapsa m l ı , en sistemati k kuramd ı ; geriye dönüp
b ak ı l d ı ğ ı nda, bu kura m ı n geçen yüzy ı l boyu nca top l umsa l
d üşün ceye egemen olması ve işçi hareketin i n gel işi m i n i böylesine
güçl ü biçimde etkilemiş o lması h i ç de şaşırtıcı deği ldir. Öte yan­
dan, gözüpek ve kapsam l ı genel lemeleri n i n ve bu genel lemeler i n
üzerine kuru l d uğu ö n e sürü len devrimci öğreti n i n bu nca çok
sayıda eleştirel ya l a n lamayı cezbetmesi de şaşı rtıcı değ i ld i r.
Eleştirilerin biçimleri çok çeşitlidir. B i r d üzeyde, çok genel söz­
lerle, tarihsel değişmelerin karmaş ı k l ı ğ.ı na olas ı l ı kl a gereken

24
rleğeri veremeyen teknedense! (monocausal) kuram d eğer­
lend irmesiyle ekonomik tarih yoru muna saldırı l nıaktad ır. Gerek
Mosca, gerekse Pareto bu tarz savlar sürmüşlerd i r öne ama
tartı şmayı sürdürü rl erken, Marx' ı n kuram ı n ın kapsam ı n ı h aksız
biç i md e gen i ş l etmişlerd i r. Marx tüm top l u msa l ve kü l türel
değişmeler i n ekonom i k etmenlerle açıklanabi ,leceğini söyleme-
.
mişti . Başl ıca top lum tipler i n i n , öncel ikle de Avrupa uygarlığıyla
anlaş ı l abHecekleri n i ve bir toplum tipinden bir d iğerine belli başlı
değişmeler i n ekonomik faa l i yetlerde yen i ç ı karları olan yen i
topl u msal kümeler yaratan değiş i k l i klerle açıkl anab i l eceğini sap­
tamaya ça l ı şmıştı . Marx' ı n kuramı na yöne l i k daha c iddi bir
eleşti ri, o n u n tan ı m ladığı baş l ıca b i r ya da daha çok top lum tip­
i n i n , ekonomi k-ol maya n etmenlerce ortaya ç ı ktığını, varl ığını
sürd ürdüğü n ü ya d a çözdüğünü göstermek ol u rdu. Sözgelişi,
Avrupa feodal i zm i n i n yükse l i ş i n i ekonom ik etmen lerle açı kla­
man ı n güçlüğüne ve topl u msal kurumların değişen ekonomi k
şartl arda b i ç i ml eri n i sürdürme eğ i l imine d i kkat çekerken Schum­
pete.r' i n n iyeti budur: « Top l u msal yap ı l ar, tipl er ve tutu mlar ko­
laY,ca eri meyen maden i para l ardır. B i r kez biçim verildi kten son­
ra olasılıkla varlıklarını yüzlerce yıl sürdürürler. Keza farkl ı yapılar
ve tipler hemen her zaman varl ıkları n ı sürdü rme yetisine farkl ı
derecel erde sah i p olduk ları·i ç i n , gerçek grup ve ulus davran ış ı nın,
başat ü reti m süreci b i ç i m lerinden çı karsamayı dened iğim izde ol­
mas ı n ı bekl ed iğ i m izden az çok saptığı n ı görmekteyiz. B u genelde
geçerl i ol ma�la birl i kte, e n açık biçi mde, çok daya n ı k l ı bir yapı
kend i s i n i bütü n olarak bir ü l keden bir başkası na naklettiğinde
görü l ü r . . . . B u n u n l a i l g i l i bir durum göz korkutucu önemdedir.
Feodal toprakbeyliği tip i n i n Frank kra l l ığı nda al\ıncı ve yed i nc i
yüzy ı l l ar s ı rası nda ortaya çı k ı ş ı n ı d ü şü n ü n . B u "kes i n l i k l e
t;µl u m u n yap ı s ı na yüzyı l l a r boyu nca b i ç i m vere n , ayrı.ca
gereks i n i m ler ve teknoloj i d a h i üretim koşu l l arı n ı etki lemiş en
önem l i olayl ardan biriyd i . Ama bunun en ya l ı n açı klaması, yen i
toprakların kesi n e l e geç i r i l i şi nden sonra feoda l toprakbeyleri ha­
l i ne gelen a i l elerin ve bireyleri n daha öncel eri dold urdu kları

25
(gerçi bu işlevi e l leri nde tutmayı sürd ü rd ü l er) askeri önderl iğin
i şlevi nde bulun maktadı r.2 Avrupa'da ve başka yerlerde feodal
top l u m l ar ı n ortaya çı kışı gerçekten de Marx i st kuram i ç i n hayl i
çeti n b i r sorun yaratır; çünkü bu topl u mların askeri önderlik ge­
lenekleriyle büyü k ölçekl i toprak sahi p l i ği n i n yerleş i k b i r tar ı m
toplumundaki birleşmesi nden dolaysız ol arak doğduğu (böylelik­
le ekono_ m i k bir tarih yorumu nun tü müyle dişında kaldığı) kabul
ed i lebi l i rse de, bun lar esas olarak m erkezi i mparatorl u kların
bölü nmesine cevap ol arak ortaya ç ı ka n siyasal yaratı m l ar gibi
görünmekted irler.
Marx' ı n ku ramı n ı daha da h ı rpal ayacak benzer ç i zgide bir
eleşti ri de, modern kapital i zm i n kökenleri n i n ekonom i k yorumu­
na, yani Marx' ı n en ayrı ntı l ı şeki lde i ncelediği ve kuramı i ç i n
·kes i n del i l sağlad ı ğ ı n ı dü şü ndüğü b i r top l u m t i p i nden b i r
başkası n a geç i ş i n açı klan ışı üzeri ne kuşku d ü şürecek b i r e leştiri
ol u rdu. Max Weber' i n, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu'n�
da, modern kapi ta l izmin gel işmesi için, Marx' ı n ongerekl i l i k
sayd ığı ekonom i k değişmeleri n v e yen i b i r. s ı n ıfı n ol uşmas ı n ı n
yan ı sıra, i nsan l ?rın çalışmaya ve servet b i r i ki m i ne karş ı tutum­
farı nda, protestan d i n i n i n neden olduğu rad i ka l bir değişi k l i ğ i n de
gerektiğ i n i gösterme çabası, bu tür eleştirilerin en tan ı n m ı ş ı d ır.
Weber iddiasına -protestan öğretileri n i n esas ol arak kapi ta l ist
ekonom i k faal iyetlere zaten girmiş bulu nan toplu msal kümelerce
kabu l ed i l m i ş ol ması da dah i l - bi rçok kayıtlama getirm i ştir ama
feodalizmden kapita l i z m e geç i ş i n sadece ve esas o l arak
ekonomi k etken lerden kaynakland ığı n ı yadsıd ığı ölçüde, We­
ber' i n savları yine de Marx'ı çürütme çabası olarak kal maktad ır.
Peki de, Weber' i n kendi tezi ne kadar geçerl i d i r? B u tez çeşitl i
gerekçele�e dayanı l arak e leştiri l m işti r: Weberqn tez i n i n protestan
ahlakını beti mleyişi ve protesta n l ı k ve kapitalist girişim arası ndaki
bağı açı klayışı tarihsel olara� yeters izd i r; d ah a da genelde bu tez
kapita l i z m i n doğuşu üzerine bağımsız b i r açı kl ama sağlamamak­
tad ı r. Weber' i n bunu yapab i l mesi i ç i n sadece protestan a h lakı n ı n

2 J. A. Schumpeter, Capitalisıri, Socialism and Democracy, ss. 12-1 3 .

26
yen i ekonom i k tutumların biçi mlen mesi nde önem l i bir unsur
olduğunu deği l , ayrıca bourgeoisie çevre l eri nde tomu rcuklanan
başka hiçbir fikri n aynı amaca hizmet edemeyeceğini, dolayısıyla
d a tarihsel Reform olayının kapita l i z m i n gel i şmesi nde özsel
olduğunu göstermesi gerekird i . Son yı l l arda Weber' i n tez i ne,
toplumsal değişmeleri hızlandırma veya geci ktirmede i deoloj i­
lerin önem i n i ; Marx' ı n kuram ına göre d aha fazla vurgu lamasıyla
(Marx'ın faydac ı l ığı bou rgeoisie' n i n ideo l oj i s i olarak çöz ü mlen­
·
m esi n e karş ı n ) daha ölçü l ü bi r d eğer b i ç i l m eye başland ı .
G ü n ü mü zde, bizzat Marxisz m i n hız l ı end üstri leşmeyi kuvvetle
destekleyen bir ideoloj i olarak başarıları n ı , öte yandan da . H i nd is­
tan gibi geri kal m ı ş ü l kel erde geleneksel i nançların geci ktirici et­
k i leri n i yaşadığımız i ç i n , i deoloj i le r i n top l u msal deği şmedeki
önem l i rol ü n ü daha iyi görebi l iyoruz.
Marx ' ı n egemen sınıf kavramı nın d eğeri genel top l umsal ku­
ramı n ın doğru luğuna d ayanmaktadır. Eğer bu kuram evrensel
o l arak geçer l i değ i l se, b i r egemen s ı n ı f ı n ü reti m araç ları
sahi pl iği nden olduğu kadar, askeri i ktidardan ya d a modern
ç ağlarda s iyasal b i r part i n i n i ktidarı n d a n kaynak l a n d ı ğ ı da
d ü şünü lebi lir. Ne var ki, bir egemen sı n ıfı n bütü n l üğü n ü n çeşit l i
i ktidar -ekonomik, askeri v e s iyasal- tipleri n i n deri ş i m i n i gerekti r­
diği; n itek i m çoğu top l u md a l;ıu s ı n ı fı n ekonom i k erk i n ele geç i ­
ri l mesiyle ol uşmaya baş lad ığı y i ne d e öne sürü l ebi l i r. Ama b u
egemen b i r sınıf fikrine i l işkin daha özel b i r soruya yol' açmak­
tad ı r. En yal ı n ı ve i lke l i d ı ş ı nda her toplu mda bu erk deriş i m i
görü l mekte v e bir egemen s ı n ı f oluşma kta m ıd ı r ? B u rada, farkl ı
top l u m tipleri n i n, Marx ' ı n açıkça b i r egemen s ı n ı f i l e bağım l ı
s ı n ıfl ara bölünmüş bir top l u m model i ne farkl ı ölçü lerde u yduğu
hemen söylenmel i d i r. Bunu olası l ı kla en destekleyi c i örnek, ayırt
ed ici öze l l iği toprak m ü l k i l eyetini, askeri gücü ve s iyasal yetkiyi
e l i nde sımsıkı tutan, keza kudretl i bir k i l i se n i n i deoloj i k desteği n i
d e a l m ı ş savaşçı bir s ı n ıfı n3 egemen l iği olan Avru pa feodal­
i z m i d i r. Ama burada b i l e birçok kayıtlamalar gere k l i d i r. Tu­
tunum l u (mütecanis) b i r egemen s ı n ı f fi kri, feodal top l u m l arın

3 Bkz . Marc Bloch, Feudal Society, Cilt II, Kitap III, Bölüm I .

27
özgüllüğü olan siyasal iktidarın özeksiz yönetimiyle (decentral­
ization) çakışnıaktadır;4 bu özeksiz yönetimin üstesinden gelin­
diği aşamada da -mutlak monarşilerde- Avrupa toplumları artık ·

sözcüğün tam anlamıyla savaşçı bir soyluluk tarafından


yönetilnıiyorclu. Bununla birlikte, ancient regi me'in 60yluları bir
egenıen sınıf ideal tipine yaklaşmaktadır.
Marx'ın modeline birçok bakımlardan gayet iyi oturan bir
başka örnek erken kapital iznı bourgeoisie' sin inkiclir. Bour­
geoisie'nin önemli bir sınıf olarak gelişmesi ekonomik alandaki
yükselişine de toplumdaki -siyasette, idarede, silahlı kuvvetlerde
ve eğitim sistemindeki- diğer erk ve prestij konumlarının
kazanılması eşlik etmiştir. Toplumun değişik alanlarındaki erkin
ele geçirilmesi, Avrupa ülkelerindeki birçok çeşitlemesi olan uzun
ve karmaşık bir süreçti ve Marx'ın modeli de -yerli bir sınıfın yük­
selişinin en şiddetli ideolojik ve siyasal anlatımı olan- Fransa'daki
devrim deneyimleriyle İngıltere'deki sanayi devriminin deneyim­
lerini bir araya getiren, karmaşık toplumsal gerçekliğin bir soyut-
, lamasıydı. Ne var ki, olayların düzeni Marx'ın şemasına genel
olarak uymaktadır; İngiltere'de 1832 Reform Yasası (Reform Act)
siyasal erki bourgeoisie'ye verdi ve epeyi bir süre Parlamento ve
kabinelerin toplumsal kompozisyonunu değiştirmese bile,
yargının karakterinde değişikliklere yo1 açtı.5 1855!den sonra
Devlet Görevliliğinde yapılan reform üst orta sınıftan adaylar için
en yüksek idari kademelere giden yolu açtı;& keza kamu

4 Marc Bloch, op. cit.


5 Bkz. W. L. Guttsmai1, The B ritish Political Elite, Bölüm 3, «The chang­
ing social structure of the British political el ite: 1 868-1955».
6 Bkz . J. Donald Kingsley, Representative Bureaucracy, özellikle Böl üm
III, «Mi ddle Class Reform: the Triumph of Plutocracy», Kingsley, «Orta
.sınıflar 1 870'e doğru hemen her cephede ancient regime'i yok etmişti
(ama) esas kazanımı bu sınıfların üst mertebeleri elde etmişti. Avam Ka­
marasında zengin tacirler, bankerler, sanayiciler toprak sahiplerini yer­
lerinden ediyorlardı ve fazla geçmeden kabinedeki yerlerini almaya
başlayacaklardı. Devlet hizmetinde bir· ölçüde benzer bir değişme
olmuştu. Y üksek görevlere gelmek artık aristokratik nüfuz konusu ol­
maktan çı kmıştı. Kapının kilidini açan anahtar şimdi . . . yeni sisteme "plü­
tokratik bir karakter" veren pahalı bir eğitimdi». (s. 76).

28
oku l ların ı n gel i şmesi yeni zengin sanayi ve ticaret aileleri n i n
çocu kları n a, seçki n görevler i ç i n yeni eğitim fı rsatları yarattı .
Bourgeoisie ayrıca, Marx ' ı n cı ç ı k lamasına göre, siyasal i ktisatçılar­
dan ve faydac ı fi lozofl ardan güç l ü ideoloj i k destek ald ı .
Ne var ki, bourgeoisie bi rçok bakı mdan feoda l soy l u l uğa
göre çok daha az tutun u m l u bir egemen s ı n ı f görü nümünded i r;
askeri , siyasi ve ı;>konomik erki fi i l en ayn ı kişi l erde birleşti rmez ve
bourgeoisie'yi (Marx1 ı n söylediği gibi) temsil eden farkl ı kümeler
arasında ç ı kar çatışmal arı ol ası l ığı doğar. Dahası, kapita l i st
toplum feodal topl umdan daha açık ve daha hareketlid ir; öze l l i k­
le de ideoloj i k ·alanda, dü nyevi düşü nsel uğraşların gel i şmesiyle,
çatışan öğretiler doğabilir. Marx i ki başf ı ca s ı n ıfı n -bourgeoisie i le
sanayi işç i s ı n ıfı n ı n- kutup l aşmas ı n ı n kapital izmin gel i ş i m i n e eşl i k
etmesi n i ve bourgeoisie'nin egeme n l i ğ i n i n daha gözle görü l ü r,
daha keski n o l mas ın ı bek l i yord u . Ama i l eri kapita l ist top l u m l arda
böyle o l madı : Farklı iktidar a l an ları daha fark l ı laşmış, i ktidar kay­
nakl arı da daha çok sayıda ve çeşitlenmiş görü nmekted i r; Marx' ı n
kura m ı ndaki « i ki büyü k s ı n ıf» arası ndaki karşıtl ı k yen i orta
s ı n ıfl arın ge l i şmesiyle, çok daha karmaş ı k meslek ve statü
farkl ı l aşı m ıyla değişmiştir; siya�al yöneti m de genel olarak da.ha
ı l ı m l ı , daha az baskıcı hale gel m iştir. Bu gel i şmen i n önem l i bir
öğesi, i l.ke olarak ekono m i k ve s i yasal i ktidarı n b i rbiri nden
ayrı l ması n a yol açan yeti ş k i n l ere genel oy h akkı n ı n veri l mesid ir. ·
Marx' ı n kendisi, genel oy hakk ı n ı n elde ed i l iş i n i devrimci bir
adım olarak görüyor ve bu hakkın s iyasal erki işçi s ı n ı fına aktara­
cağı n ı düşü n üyord u . 7 Böylel i kle, ekonom i k ve siyasal i ktidar
aras ı ndaki bağ feodal topl u m örneğinde ya da siyasal hakları

7 Kari Marx, «The Chartists», New York Daily Tribune, 25 Ağustos


1852. «Şimdi Çartistlere İngiliz işçi sınıfının siyasal olarak etkin kesi­
mine geliyoruz. Uğruna savaşım verdikleri hakların (Charter) altı mad­
·

desi, Genel Oy Hakkı ve Genel Oy Hakkı olmasıksızın işçi sınıfı için ha­
yal olan, gizli oy . üyelerin ödentisi , yıllık genel seçimler gibi koşulların
talebi dışında hiçbir şey ihtiva etmiyor. Ama Genel Oy Hakkı, pro­
leteryanın halkın büyük çoğunluğunu oluşturduğu, yeraltında olmakla �

29
sadece m ü l k sahi pleriyle s ı n ırlayan erken kapita l izm örneğinde
kol ayca saptanabi l mektedi r; buna karşı l ı k, modern kapita l ist
demokras i lere gel i nce bu o den l i kol ayca saptanamaz; bel i rgi n ve
yerleşmi ş b i r egemen s ın ı f fi kri de kuşku lu, bel i rs i z duruma gel i r.
Marxist tutucu l ar, Marx'ın toplu msal kura m ı n ı el değmeksizin ko­
rumaya ç a l ı ş ı rken, s iyasal demokrasilerde b i le bourgeoisie'nin·
serveti n dolay l ı etkisi aracı l ığıyla !ıer zaman fi i len hükmettiğ i n i
savlamak zoru nda kal m ı şlard ı r; a m a b u n u n savlanması kan ıtlan­
masından çok .daha kolaydır.
Marx ' ı n egemen sınıf kavrayışı ndaki başl ıca güç l ü klerin
b azıları kısaca bunlardır. B u kavrayışın değeri, s iyasal i ktidarın
kaynakları n ı çözüm lemeye ve siyasal rej i m i n bel l i baş l ı değişi m­
l eri n i açıklamaya harcanan özen l i çabada yatmaktad ı r. B u
kavramın yard ı mıyla Marx popü ler düşü ncede ve top l umsal ku­
ramda sürekl i olarak yi nelenen bir fikri, yani i nsan top l u m l arı n ı n
b aş l ıca yapısal öze l l i kleri nden biri n i n b i r yanda egemen ve
sömürücü kü meye, öbür yanda da b ağ ı m l ı ve söm ü rü l e n
kümelere böl ünmüş olmas ı n ı daha t a m b i r b i ç i mde d i le ge- .
ti rmey i ;B bu böl ünmen i n nedenleri n i etki l i b i r sentezle, daha
önceleri bağlantı landırılmamış ekonomik, siyasal ve kültürel ol­
gu l ar yığı n ı na bağlayarak ortaya koymayı ; ve top l u msal yapıdaki
d eğişmel er.i s ı n ıfları n yü ksel i ş ve çöküşleriyle açıkl amayı
başarm ıştır. Görmüş olduğumuz gibi, kısmen s ı n ıfs ı z bir topl u m a
u l aşma n ı n olanaksızlığını tan ıtlamak a macıyla, ayn ı zamanda da,

birlikte uzun süren iç savaşta bir sınıf olarak konumunun açık bilincine
kavuşmuş olduğu ve kırsal bölgelerin bile artık kqylüleri tanımadığı,
yalnızca toprak sahiplerini, sanayi kapitalistlerini (çiftçileri) ve kiralık
işçileri tanıdığı tngi ltere 'nin işçi sınıfı için siyasal iktidara eşdeğerdedir.
Genel Oy Hakkının tngiltere 'de kabul ettirilmesi bu yüzden, Kıta Avru­
pası 'nda sosyalist adıyla onurlandırılmış olan herhangi bir şeyden çok da­
ha sosyalist bir önlem olacaktır. Bu hakkın kaçınılmaz sonucu, burada,
işçi sınıfının siyasal üstünlüğü olacaktır.
8 Karş. Stanislaw Ossowski , Class Structure in the Social Consciousness,
II. Bölüm

30
ele a l d ı ğ ı m ı z kuramsal zor l u kl arı ya n ıtlamak - i ç i n « yönetici
seçkin ler» ya da «siyasal sın ıf» kavramı seçenek olara k öneril­
m i ştir. Bir yönetici seçkin ler kavramı öıel l i kl e ekono m i k konu­
muyla tan ı ml anmış özgü l bir sın ıfın gerçekte topl umsal yaşa m ı n
tü m a l a n l ar ı na egemen olduğunu göstermenin zorluğunu ortadan
· ka l d ırır; ama bunu ancak onun d i l e getird i ğ i fenomenleri açı kla­
ma çabaları n ı b ı rakma pahasına yapar. Yönetici seçkin l er, Mosca
ve Pareto'ya göre bir topl u mdaki kabu l ed i len siyasal i ktidar kon-
. u mları r n i şgal edenlerden o luşur. Böylece, bel l i bir top l u md a i kti­
dar ki m i n el i nded i r d iye soracak olursak yanıt i ktidarı e l i nde tu­
tan l ar, yan i özgül konu m ları i şgal ede n ler olur. Bu h i ç de
ayd ı n l atıcı değ i ldir; bize bu bel l i b ireyler i n nas ı l olup da i ktidar
konumlarını işgal etti kleri n i açıklamaz. Üstel i k, sözgelişL b i ç i msel
h ü kü met sistemi nd e i ktidara sah i p görünen l er gerçekte bu sistem
d ı ş ı ndaki başka bireyleri n veya kümeler i n i ktidarına bağı m l ı ysalar
ya n ı ltıcı d a olur. Kaldı ki, bu yönetici seç k i nler fi kri s iyasal
değişmeler i açı kl amada da çok yard ı mc ı ol maz. Pareto'nun son­
raki bölümde i nceley�ceği11Jiz seçki n lerin dolaş ı m ı kuram ı b i r
h a l k ı n psikoloj i k karakteristikler i n i n dağı l ı m ı na i l işki n b i r sürü
g ü ç l ü k ç ı karan, Pareto'nun kend i yapıtı nda da s ı n an m am ı ş
savlara dayanmaktad ır. Mosca ise, siyasal d eğişim sorun ların ı ele
a l maya g i ri ştiği nde yen i seçkin lerin kaynağı olarak « topl umsal
güçler» (ya n i t6p lumdaki önem l i ç ı karlar) nosyonunu ortaya at­
m ak zoru nda kal ı r; bu da, Mei sel ' i n yorum l ad ığı gibi, onu « ra­
h atsız edi c i bir şekilde Marx'a yaklaştırıu9 ·

Yönetici seçki n l er kavramı n ı n ortaya ç ıkardığı güçlükler, b i r


yanda Marx' ı n etkis i n i , öbür yanda d a Mosca'yla Pareto'n u n et­
kisi n i ortaya koyan ve yakı n larda yayı n lanan b i r yapı �ta -mütevef­
fa C. Wright M i l l s' i n İktidar Seçkinleri'nde- çok açık biçi mde
görü lebi l m ektedi r. M i l is «egemen s ı n ıf» yerine « i ktidar seçki n leri »
deyi m i n i yeğlemesi n i şöyle açıkl ıyor : «"Egemen s ı n ıf" yüklendiği
a n l am lar bak ı m ı ndan kötü bir deyimd i r . "Sın ıf" ekonomik bir

9 J H. Meisel, op. cit.

31
tan ı md ı r "egemen olmak" ise siyasa l . " Egemen" deyimi bu yüz- ·

den ekonom i k bir s ı n ı f ı n s i yasal ol arak h ü kü met ett iği kuranıın ı


i çermekted ir. Bu kestirme kuranı, zaman zaman doğru olab i l eceği
gibi, doğru o l mayab i l i r de aına bu oldukça basit kuram ı n , sorun­
l arı n tan ı m l amakta kul landığımız terim l ere bu l aşmas ı n ı i stemi­
yoruz; kuram ları daha kes i n ve tek yan l ı anlamı olan terimleri kul­
l anarak açı k biçimde ifade ·etmek i sti y o ru z . Özel l ikle " egen�en
s ı n ıf" dey i m i , bi l i nen siyasal ya lanlama-l arıyla, siyasal düzene ve
etken leri ne yeterince özerk l i k sağlamaz ve bu n itel iğiyle askerlere
i l işki11 h içbir şey söylemez . . . Böylesi yalın b i r "ekonom i k bel ir­
l en i mc i l i k" görüşü n ü n · "si yasa l bel irlen i mc i l i k" ve "askeri bel i r­
leni mci l i k" i le gel i şti r i l mesi gerektiğ i n i ; bu ü ç alanı herb i r i n i n en
üst etkenler i n i n şimdi s ı k l ı k l a d i kkat . çek i c i ölçüde özerk l iğ i
olduğu n u ; v e ancak çoğu n l u kl a girift koa l isyon yol larıyla bLJnların
en önem l i kararları a l ı p yü rüttükler i n i savun uyoruz.» ı o
M i l l s' i n . i ktidar seç k i n l eri ta n ı m ı Pa reto ' n u n « yönetici
seçkinler>> tan ı m ı na çok benzer; şöyle demektedi r M i l is: « i ktidar
seçkinler i n i i ktidar araç larına göre -komuta . konum ları n ı i şgal
eden ler ol arak- ta n ı m layabi l i riz . » ı ı Ama b.u tan ı mdan yola
çıkı larak yap ı lan çözü mlemelerin yetersi z yön leri vard ır. İ l k elde,
M i l is AB D'de bel l i baş l ı üç seçk i n kes i m saptamakta -şirket
başkanları, siyasal önderler ve askeri �efler- ve bunların birlikte
tek bir i ktidar seç k i n leri ol uşturup oluşturmad ı ğ ı n ı , eğer ol uştu­
ruyorlarsa o n l arı b i rb i rl erine ney i n bağ l ad ı ğ ı n ı a raştı rmaya
girişmek zoru nda ka l m aktad ı r. Bu soru lara verilecek olası bir
yan ı t, bu üç kes i m i n b i r üst s ı n ıfın tems i l c i leri olduğu için tek b i r·
seçkin kes i m oluşturdu kları n ı söylemektedir. Arna Mills bu seçkin
kes i m lere mensup olanlardan çoğu n u n aslı n d a top l u mda üst sınıf.
kabu l ed i len b i r s ı n ıftan a l ı nd ı kl arı n ı vurgu l a makla birlikte, bunun
seçkin ler aracı l ığıyla toplumu yöneten b i r s ı n ıf olup olmadığı n ı
tartışmaya a ç ı k bı rakacağı n ı söyler; b u soru n a döndüğünde de,

10 011. cit., ss. 277.


11 Op. cit., ss. 23.

32
bunu sadece yukarıda aktarı lan kısa böl ü mdeki Marxist b i r ege­
men sınıf fikri n i yadsımak içi n yapar. K ısaca sorun h i ç b i r zaman
cidd i biçimde tartışı lmaz; bu da M i l l s ' i n i n celediği özgü l olayda
ve dile getird iği fiki rler bağlamı nda merak uyand ı rı cı bir kusurdur.
Mi l i s daha önce i ktidar seçki n leri n i n seç i m ler ve başka araç larla
halk tarafı ndan denetlendiği görüşünü yadsımış; keza seçkin l erin
birl iği n i n yan ı sıra topl u msal köken leri n i n türdeşl iği n i n de altını
çizmiştir -ki bunların hepsi egemen bir s ı n ıfın b i rleşikl iğine i şaret
eden noktalard ı r. M i l l s'i n fi i le n ortaya koyduğu formü l bel irsiz ve
inandırıcı l ı ktan uzaktı r: « ekonomik, askeri ve siyasal erk i n çoğun­
lakla s ı k ıntı l ı bi rarada l ığ ı n ı » , M i l l s'in gene l l ikle Ameri ka'n ı n dahil
olduğu u l usl ararası çatışma n ı n baskısı yla açıkla nmas ı n ı önerdiği
bir biraradal ığı d i le getiren b i r form üldür b u .
Bu soru n lar Mosca v e Pareto'ya yöne l i k eleşti ride de s ı k s ı k
ortaya atı l m ıştır. Bundand ı r ki, Cari J . Friedrich, tüm seçki nci
öğretilerin en soru nsa l l ı bölüm leri nden b i r i n i n , i ktidar sahibi i n­
san ların tutu numlu b i r küme ol uşturd u kları varsayımı olduğunu
bel i rtmiştir: « Çoğu nluğun b i reş i m i ndeki sürekli deği şme ışığında,
hükümette öneml i rol oynaya n ların, demokratik bir işleyişte
geçerl i olan koşu l l ar altı nda, tutun u m l u b i r küme ol uşturd u kl arı nı
söyleme olanağı yoktur. » 1 2 Modern demokrasi l erdeki seçkin lere
i l işkin bu görüş genelde kab u l görmekted ir. İ n g i l i z top l umunun
üst katma n l a rıyla i l g i l i ya k ı n l arda ya p ı l a n b i r çal ı şm a n ı n
sonuçları nd a a ç ı k v e net o l arak şöyle denmekted ir: « . yönetici ler
..

h iç de b i r l i k içi nde ya da birbirlerine s ı k ı bağl arla bağl ı duru mda


deği ldirl er. B i r gü neş sistem i n i n merkez i nde değ i l d i rler; birbi rle­
rine geçmiş çember sa l k ı m l arında olduğu gibi, herb i ri geniş
ölçüde kend i mesleği . ve uzmanl ığıyla uğraşır ve d iğerlerine
yal n ızca bir kenarda'n doku nur . . . Tek bir i ktidar yapı sı (establish­
ment) deği l d i rler, b i r i ktidar yapısı n ı n h a l kalarıdırlar. Deği şik
çemberler arası n daki sü rtüşme ve dengeler demokrasi n i n en

12 Cari J. Friedrich, The New Image of the Common Man, ss. 259-60.

33
ü stü n koruyucusudur. H içbir merkez ol mad ığı için, merkezde
ki mse d u ramaz . >> 1 3
M i l l s yadsıdığı bu gü ncel l i beral-z ihniyetteki öğretiyi şöyle
özetlemekted i r : « Seçk i n ler, b ı rakın sın ı rsız erke sa h i p olmayı, ta­
ri hsel b i r güç ol uşturmak için gerekl i b i r tutu numa sah i p olamay­
acak kad ar d ağ ı n ı ktırlar . . . . Resmi otorite makam ları n ı işgal eden- ·
ler -diğer seçkin lerin baskıları veya seçmen ol arak ha l k ya da
anayasal ku ra llar tarafı ndan- öylesine kı stı rı l nı.ışlard ı r ki, belki
ü sts ı ıı ı fl arın varl ığı ndan söz ed i lebi l i r ama egemen b i r sınıf yoktu r;
i ktidar sahi b i i nsanlar olab i l i r belki ama i ktidar seçki n leri yoktur;
bel ki b i r katmanl aşma sistemi vard ı r ama en üstte etk i l i tek bir kat­
man yoktur. » 1.4 Görmüş olduğumuz gibi, M i l i s bel l i başl ı ü ç
seçkin kes i m i n -ekonomi k,. siyasi ve askeri- gerçekte tutu n u m l u
b i r küme olduğu kon usunda ı srarl ı d ı r v e b u görüşü n ü top l umsal
köken leri n i n benzerl iği n i , deği şik seç k i n ler arası ndaki ya k ı n
k i ş i se l v e a i l e i l i ş k i l er i n i v e ü ç a l a n aras ı ndaki e l e m a n
değ iştokuşun u n sı k.l ığ ı n ı saptayarak desteklemekted ir. A m a bu kü­
men i n egemen bir sınıf olduğu sonucu nda d i rettiği için, i ktidar
seçki n leri n i n dayanı şmas ı konu su nda betim leyici olmak d ı ş ı nda
i nandırıcı bir açı klama sağl ayamamaktad ı r. Dahası, b i r egemen
s ı n ı f fi kri n i ortadan kal d ı rarak m uhalefetteki sın ı flar fi kri n i de
dışlama ktad ı r; böyl e l i kl e de Amerikan toplu muyla i lg i l i aşı rı
karamsar bir değerlend i rmeye u l aşmaktad ı r. Kitab ı n ı n gerçek
tema ları i l k i n, sayısız küçük ve özerk kümelerin siyasal kararların
oluşmas ı nda etk i l i söze sa hip olduğu b i r top l u mun, i ktidar seç k i n­
leri n i n tü m önem l i konu l arı kararlaştırd ığı ve yığınları pohpoh la­
ma, kan d ı rma ve eğl enceyle sessiz kı ldığı bir kitle top l u mu n a
dönüşmes i ; i ki ncisi de bizzat i ktidar seçki n l erinin yoz laşması
olup, b.u yozlaşmayı Mi l i s önce l i kle i ktidar ·seç ki n l eri n i n karar­
ları nda herhcı ngi b i r örgütlü kamuya karşı soru m l u ol madığı bi r
duruma ve de servet sah i b i olmanın başat değer olmasına
bağlamaktad ır. M i l ls' i n modern siyaset i n kimi önem l i yönler i ne -

13 Anthony Samp5on, A natomy o f Britain, 5. 624.


14 Op. cit , 55. 16-17.

34
sözge l i ş i askeri şeflerin a rtan siyasal n üfuz u na- açı k l ı k getiren ta- ,
ri hsel d eğişme değerlendi rmesi, beti m led iği ve kınadığı duru m­
dan h i ç b i r ç ı kış yol önermemesi anlamı nda karamsard ır. M i lis,
Pareto ve Mosca gibi, modern toplumlara a ldatıcı görü n ü m lere
kap ı l m aks ; z ı ıı bakacak o l u rsak kurumları (constitutions) ne kada r
demokrati k o l u rsa o l s u n , bunlar ı n asl ı nda bir seç k i n kes i m
tarafından yönet i l d i ğ i n i söyl üyor, h atta b u söz l eri ne köke n i
itibariyle fevkal ade e lverişli o l a n -bir feoda l mertebeler s i stem i o l ­
mayan, yu rttaş ları arası nda hayl i e ş i t b i r ekonom i k v e top l u msal
koşul l a r ın söz konusu olduğu ve güç l ü b i r demokrati k i deoloj iye
sah i p- A B D g i b i bir topl u iııda b i le olayları n gücü, önceden kesti­
r i l emeyen b i r i ktidara sah i p ve soru msuzl u kta egemen seç ki n ler
yarattığ ı n ı ekl iyor gibid i r. M i l l s' i n diğer Makyavek i l erden farkı,
onları n ya övd üğü, ya da düşkırıkl ığıyl a kab u l etti kleri bir d u ru m u
k ı n ıyor ol m asıd ı r .
« Egemen s ı n ıf» v e «yönetici seçkin ler» kavramları siyasal
olayları bet i m l emekte ve açıkl amakta ku l l a n ı l ı r ve bu kavra m ların
değerleri s iyasal sistem lere i l işkin önem l i sorulara akla yak ı n
yanıtları ol anakl ı k ı l ma ları ölçü alı narak b iç i l me l i d i r. Top l u m u n
yöneticiler i toplumsal b i r küme oluşturuyor mu? Bu k ü m e tu­
tunum l u mu yoksa böl ü n m üş mü, açık mı yoksa kapa l ı m ı ?
Üyeleri n as ı l seç i l mekte d i r? İ ktidarları n ı n teme l i ned ir? Bu i ktidar
s ı n ı rs ı z m ı d ı r, yoksa top l u mdaki öb ü r kümeler i n i ktidarı
ta rafı n d a n s ı n ı rl a n m a kta m ı d ı r? B u b a k ı m l ard a n topl u m l a r
arası nd a a n l a m l ı v e düzen l i farklar var m ıd ı r, eğer varsa, bun l a r
n as ı l açı klanma l ıd ı r?
B u i k i kavram top l u msal yapı n ı n en öne m l i olgularından b i ri
ol arak, yönetenlerle yöneti len l er arası ndaki böl ü n menin a l tı n ı
ç izmesi bakı m ı ndan çok benzerd i r?1 5 Ama böl ü n meyi farkl ı
biçi mde d i le geti ri rler: « Yönetici seçki n ler» kavramı örgütlü, ege-

15 «Bil imse.! araştırma açısından egemen ya d a siyasal sınıf kavramının (biz­


i m kullandığımız terminoloj ide «siyasal seçkinler» TBB) gerçek üstün­
lüğü, egemen sınıfların değişen yapısını farklı halkların siyasal tipini ve
ayrıca uygarlık düzeyini belirlemedeki ağırlıklı öneminde yatmaktadır. »
(Jvlosca , op. cit., s, 51)

35
nıen az ı n l ı kla örgütsüz çoğ u n l uğu ya da yığınları karşıtl aştı r ı r;
buna karş ı l ı k «egenıen s ı n ıf» kavramı egenıen s ı n ıfla, kendi leri de
örgütleneb i l e n veya örgütler o l u ştura b i l e n bağı m l ı s ı n ıfları
karşıtl aştı r ı r . B u farkl ı kavrayı ş l a r yon ete n lerle yönet i l en l e r
arasınd aki · i lişki lere değ i n farklı düşü nme biçimlerine y o l açar.
Egemen s ı n ıf kavramı n ı k u l la nan Marxist kuramda, s ı n ı fl a r
arası ndaki çatişma toplumsal yapıda değişmeleri yaratan başl ıca
·güç olur; seçkin kuram larında ise -Pareto' n u n « son derece doğru »
d iye beti ın led iğ i 1 6 Marx ' ı n s ı n ı f savaşı m ı kavrayışı n ı çok övme­
sine karş ı n- örgütl ü az ı n l ı k i l e örgütsüz çoğu n l u k arasındaki
i l işkiler daha edi lgin biçi mde tasarı m l an ı r ve bu a n l ayı ştan kay­
naklanan egemen seçkin lerin yükseliş ve çöküşleri n i n n as ı l
açıkl anacağı sorusu, şayet böyl e b i r soruyla karş ı l aşı l acak olursa,
ya seçki � l erde zaman zaman ortaya ç ı ka n bir a h laki geri leme
(decadence) postü l e ederek (Pareto), ya d a ,kuram ı Marxism'e
yaklaştıra n yığ ı n l a r arası nda yen i «top l u msal güç len> i n yükselişi
fi kri n i ortaya atarak (Mosca) ele a l ı nmak zoru ndad ır.
İ ki kavram . arasında bir başka fark egemen az ı n l ığ ı n tu­
tunumlul uğuna i l i şkin açıklamal arı olanakl ı k ı l ma dereces i nded i r.
B i r toplu mda komuta kon u m l arı n ı işgal edenler d iye tan ı m lanan
« yönetici seçki n l er» zengi n s ı n ıfa mensup o l maları, ya da aris­
tokrati k a i l e kökenleri gibi başka m ü l ahazalar ortaya atı l madıkç a
(ki Mosca tutarlı olarak, Pareto d a z a m a n z a m a n bu görüşleri or­
taya atmaktad ı rl ar) tutu n u m l u bir küme olarak varsayıl ır. Ama b i r
toplumdaki baş l ıca ekonom i k ü reti m araç lamıa sah i p olan s ı n ıf
d iye tan ı m l a�an « egemen s ı n ıf», önce mensuplar ı n ı n bel i rg i n or­
tak ekonom i k ç ı karları olmas ı , daha da önem l isi, toplumdaki
d iğer sınıflarla kesintisiz bir çatı şma içi nde ol ması ve bunu n
sayesi nde özb i l i nc i n i n ve d ayanışmas ı n ı n sü. rekli olarak güçlen­
mesi nedeniyle tutu n u m l u b i r top lumsal küme olarak göste­
r i l mektedir. Dahası bu kavram, az ı n l ığın egemen konumunun
temel i n i , yani ekonom i k başat l ı ğ ı n ı tam olarak d i le geti rirken,
« yönetici seçki nler» kavrani ı Marxist s ı n ıf ku ra m ı ndan b i rtak ı m

16 Pareto, Ies systemes socialistes, i l , s . 405.

36
unsurl arı bünyes ine d a h i l etmed iği sü rece, seçkinlerin .sahip
oldukları erkin temel lerine i l işkin çok az şey söylemektedir.
M i l ls' i n « İ ktidar seçki n l eri » çalışmasında, başl ıca üç seçki n kes­
imin i ktidar konumunu -iş h ayatındaki yönetici lerinki n i , ticari şir­
ketleri n boyut ve karmaş ı kl ı k olarak büyü mesiyle; askeri şeflerink­
i n i savaş araçlarının boyut ve harcamalar ı n ı n teknoloj i ve u l us­
lararası çatışmaların durumu tarafı ndan bel i rlenen büyü mesiyle;
u l usal siyaset önderleri n i nk i n i de, bir bakıma pek tatm i n etmeyen
b i r bi·ç i mde, yasamanın, yerel s iyaseti n ve gön ü l l ü kuru lu ş l arı n
çöküşüyle- ayrı ayrı açıklama çabası vard ı r ama tek bir küme
olarak i ktidar seçkinleri n i n birliği ve onun i ktidarı n ı n temel i
aç ı kl anmamaktad ı r. Peki , o halde n i ç i n tek bir i ktidar seçki nleri
vard ı r da, üç tane yoktu r?
« Yönetici s ı nıf» kavra m ı n ı n üstü nlüğü onun doğurgan l ı ğ ı nda
ve düşünsel çağrışım l ar içlemlemesinde ve teori ler b i n a etmedeki
değeri nde yatmaktad ı r. . Ama bu kavra m ı n ki m i yeters i z l i klerin i
daha önce bel irtmiştim, şimdiyse b u yetersizl i kleri n alt ed i l i p
edilemeyeceğini düşünmek gerekmektedir. B u yönde atı l acak e n
önemli ad ı m , bu kavra m ı n a y n ı genel b i ç imdeki tüm toplumlarda
göz lemlenen gerçek bir fenomenin beti mlemesi olan Marxist
görü n ü m ü n ü bir yana bırakmak ve onu Max Weber' i n verd iği an­
lamıyla bir « ideal tip» olarak görmek o l acaktı r. 1 7 Kavram ı bu şek­
i lde işleyecek olursak, bel l i b i r toplumdaki i l i ş k i leri n b i r egemen

17 ideal tip kavramı «tarihsel yaşamın bell i ilişkileri ve olaylarını içsel


olarak tutarlı bir sistem olarak düşünülen bir bileşki (complex) halinde
bir araya getirir... Bu zihinsel yapının kendisi gerçekliğin belli öğelerinin
analitik olarak altının çizilmesiyle ulaşılan bir ütopyaya benzer...
Hipotez değildir ama hi potezl erin kurulmasına yol gösterir. G!!rçekliğin
bir tasviri değildir ama böyle bir tasvir için muğlak olmayan anlatım
araçları vermeyi amaçlar... tdeal bir tip bir ya da daha çok görüş nok­
tasının tek yanlı vurgulanışı ve bu tek yanlı olarak vurgulanan görüş
noktalarına göre birleştirilmiş bir analitik yapı halinde düzenlenen çok
sayıda dağınık, farklı, az çok mevcut ve zaman zaman mevcut olmayan
somut bireysel fenomenlerin senteziyle oluşturul ur.» Max Weber, The
Methodology of the Social Sciences, s. 90.

37
s ı n ı f ve bağı m l ı s ı n ıflar ideal tip i ne nice yaklaştığın ı sorarak yo l u­
muza devanı etrnenıiz m ü m kündür; böyle l i kle de, kavramı bir
d üşü nce ve araştırma aracı ol arak yerl i yeri nde ku l lanabi l i riz. O
zaman b i r « egemen sinıf» fi kri n i n bel l i b i r tarihsel durumun -feo­
dalizm i n sonu ve niodern kapita l izmin başlangıçl arı n ı n-1 8 ince­
l enmesinden kaynakla ndığın ı açıkça görmem iz ve sın ı f oluşumu­
nun yokluğu ya da zayıfl ığı n ı n b i r sonucu olarak başka örnekleri n
ne ölçüde ve ne bakımlardan bu ideal ti pten sapma gösterd iğini,
s ı n ı fların yaratı lmasında m ü l kiyetten başka faktörlerin etk i s i n i ve
farkl ı i ktidar biçim leri arası ndaki çatı şmayı ele almamız mümkün
olur.
B i r egemen s ı n ıf tipi nden açık bir sapmayı öze l l i kl e göreb il­
d iğimiz i k i t i p örnek bulu nmaktad ı r. İ l ki , b i r « Üst sın ıfı> -yani,
e l i nde top l u mdaki mül kiyetin büyük bir böl ü m ü n ü bulunduran ve
u l usal gel i rden ora nsı zca büyü k pay alan ve bu ekonom i k ü stün­
l ü kler temel i üzerinde ayrı bir kültür ve yaşam tarzı yaratm ı ş,
açıkça kendi s ı n ı r ı n ı diğerlerinden ayırm ış b i r toplumsal küme­
b u l u nmakla b i r l i kte, bu s ı n ı fı n m ü l kiyet hakl arı n ı kol ay l ı kl a
sürdürebi l mesi y a da bu hakları kuşaktan kuşağa kazasız belasız
aktarabi l mesi a n l am ı nda, siyasal i ktidarı tartışmasız ve s ı n ı rsız
b i ç i mde ku l l a n m a d ı ğ ı durumdur. B u öze l l i k l e modern
demokrasi lerde bi rçok göz lemci tarafı ndan ayı rted i len bir durum­
dur; daha önce bel i rtm iş olduğum gibi, modern demokrasi.lerde
küçük b i r az ı n l ığ ı n servete ve üretim kaynakl arı na sahipl iği i l e
halk yığı n ı n ı n o y hakkı sayesi nde siyasal i ktidara s a h i p olması
aras ı nda potansiyel bir karşıtl ı k bu lu nmaktadı r . Tıpkı de Toc­
quevi l le' i n b i r zamanlar yazmış old uğu gibi : « i l est contrad icto i re
que de peuple soi t a la fois miserable et souverai n . »

18 Croce'nin, tarihsel maddeci lik kuramının bütünü için öne sürdüğü gibi :
« Maddeci tarih görü Şü, tarihsel yaşamın etkenlerinin soyut biçimde
araştı rılmasından deği l , belirli bir sosyal fenomeni açıklama gereksini­
minden doğdu.» B. Croce, Historical Materialisın and the Econoınics
of Kari Marx, s. 1 7 .

38
r Böyle bir durumda «egemen b i r s ı n ı f,, ı n b u l u n u p bu l u n­
mad ı ğ ı n ı bel i rl emek i ç i n , önce üst s ı n ı fı n m ü l k sah i p l i ğ i n i
sürdü rmedeki başarı derecesi n i i ncelemek gerekir. R i r yanda,
i ç i nde bu l u nduğumuz yüzyı l boyunca d emokrati k ü l kelerdeki
özel m ü l kiyeti n ku l la n ı m ı n a önem l i kısıtlama l ar geti rildiği ve
vergi lemedeki ge l işmelerle ve kamu m ü l k iyeti n i n ve kamu
h izmet leri n i n artışıyla servet ve gel i r eşits i z l i kleri nde bir azalma
old uğu n u bel i rtmem i z gerekecek. D iğer yandaysa, üst s ı n ıfı n
sah i p olduğu özel servet oran ı n ı n çok yavaş ve ı l ı m l ı bir biçi mde
azald ığın ı , gel i r i n vergi lendi rme yol uyla ye niden dağıtı m ı n ı n faz l a
gel i şmed iği n i bel irtmel iyiz. İ ngi ltere'deki duru m John Strachey
tarafın d a n özenle i ncelen m i ş olup l 9 Strachey şu sonuca varmak­
tad ı r : ı< 1 93 9'a kadar u l usal gel i r i n, sendika ların baskısıyla olsun,
bütçe değişmeleriyle o l s u n halk yığı n ları yararı n a yen iden
dağıtı m ı çok azd ı r ya da hiç söz konusu olmamıştır ... Ücretl i leri n
yaşam standardı a ncak toplam u l usal gel i rdekt· artışa para lel
ol a rak, payları hemen hemen değişmeks i z i n kal arak
yükse l m iştir . . . Ortaya ç ıkan genel dağıtım örü ntüsü . . . Başta ( 1 9 1 1 )
olduğu gibi ele aldığımız dönem i n ( 1 938) sonunda da, n üfusun
yüzde 1 O kadarı n ı n u l usal gel i r i n yaklaş ı k yarısını, ka l an yüzde
90' ı n ı n da u l usal gel i r i n d iğer yarı s ı n ı a l ması şek l i ndedi r.ıı20 Bunu
iz l eyen dönemde, 1 95 1 'e kadar, toplam u l usal gel irin yüzde on
kadarı n ı n mülk sah i pl eri nden ücret l i l ere aktarı l masıyla sonuçla­
nan yen i bir gel i r dağı l ı m ı gerçekleştirilmiş ama bu eği l im
olas ı l ı kla 1 95 1 'den sonra yen iden ters i ne dön müştür.21 Strachey

19 John Strachey, Cohteınporary Capitalism, Bölüm VII, «The Real De­


velopment», Sfrachey, Douglas Jay, The Socialist Case ve Dudley Sears,
The Levelling of lncoınes since 1938 ve Has the Distribution of In­
come Become More Unequal? dahil birçok çalışmadan yararlanmak­
tadır.
20 01>. cit . , ss. 1 37-38.
21 lbid ., s. 146. Daha yakın bir tarihte, Richard M. Titmuss, lncome Dis·
tribııtion and Social Change'de, gelir dağıl ımına ilişkin bilgi kaynakları
üzerine lngiltere'de b ugüne kadar yapılmış en kapsamlı çalışmayı
.

39
ç alışması nda şu sonuca varmaktadır: « Bütün bunlar kapitalizm i n
gerçekte aşırı ve g iderek artan eşitsizl iğe doğru doğuştan b i r
yönsemesi olduğunun kanıtıdır. Yoksa, halk güç leri n i n yüzyı l ı
aşkı n sü redi r yasalaştırmayı başard ı k l arı tüm b u eşitl i kç i önlemler
birikim i n i n sadece durumu deği şmez tutmaktan faz la bir şeyler
yapması gerekmez m iyd i ? Eğer sistem i n işleyiş tarzı sürekl i olarak
d eği ş i k l iğe uğramam ı ş ·o l sayd ı , Marx' ı n kapita l i z m i n özsel

gerçekleşti rmiştir. Titmuss'un çalışmasının esas amac ı � ulusal gelirle il­


gilenen öğrencilerin kullandığı ve öncelikle Boarcl of Inlancl Revenue
(Ulusal Geli r Kurulu)'nun rapor ve incelemelerinden çıkarılan verilerin
yeterliliğini araştırmaktır; ve ayrıntısıyla gel ir dağılımının verili bir za­
man içinde ya da zamanla gösterdiği değişmeleri kesinlikle belirleme
konusunda nice yetersiz olduğunu ayrıntısıyla göstermektir. Ne var ki,
Titmuss'un görüşüne göre, özellikle de üst sını fın payına düşen servet ve
geliri hesaplamada hesaba katılması gereken ilave faktörler -hayat sigorc
taları, emeklilik, emeklilikle vergiden muaf toptan ödemeler, eğitim söz­
leşmeleri, her türlü servet satın alan mali kuruluşlar, harcama hesapları ve
sermaye kazançları- esas olarak eşitsizl iği artırıcı yönde işlemektedir ve
bunların boyutlarıyla ilgili bir araştırma, 1938 'den bu yana daha fazla
servet ve gelir eşitliğine doğru herhangi bir hareketin, en hafif deyimiyle,
çok ılımlı boyutlarda olduğunu dolaylı olarak ortaya koymaktadır . . Tit­
muss şöyle bir sonuca varmıştır: « .. .tngiltere 'de 1938'den beri eşitleyici
güçlerin işbaşında olduğu iddiasının bir «doğa yasası» durumuna yük­
seltilebileceğini ve geleceğe yansıtılabileceğini önermekte çok daha
mütereddit olmamız gerekiyor. Göstermiş olduğumuz gib i , toplumsal
yapıya derinden kök salmış ve büyük ölçekli ekonomileri n doğasında bu­
lunan bir çok karmaşık kurumsal etmenlerin beslediği ve karşıt yönlerde
işleyen güçler bulunmaktadır çoğunlukla. İktidarın dağı lımıyla sıkı sıkıya
bağlı ve kendi içlerinde uzun süreli etkilerin tohumlarını içeren -örneğin
yeni yerleşimlerde ve tröstlerde olduğu gibi- bu etmenlerin daha kritik­
lerinden bazıları eşitsizliğin gizli çoğaltanları olarak ·görev yaparlar. Bun­
lar şu an için gelir istatistiklerince değil , o da en sınırda olmak üzere an­
cak servet istatistikleriyle ölçülmektedir. Böyle bile olsa, çok sayıdaki i n­
celemede, gelir eşitsizliğinin 1949 'dan beri artmakta, buna karşı Birleşik
Krallık'da, Birleşik devletler 'dekinden çok daha fazla derişen servet
sahipliğinin olasılıkla daha da eşitsiz ve aile mülkiyeti aracılığıyla son
yıllarda belki de daha çarpıcı hale geldiği konusunda i puçları deği l , daha
da fazla belirtiler vardır.» (s. 198)

40
yönsemesi ol arak ortaya koyduğu daha da keskin kutu p l aşmaya
yol açacağı, aç ı k değ i l m i d i r ?22 Konu bir başka biçimde d i le ge­
tiri ldiği nde, İngiltere' deki üst s ı n ıfı n ekono m i k ç ı karl arı n a yönel i k
sal d ı r ı lara başarıyla d i renebi ldiği ve ç ı karları n ı savun acak güce
sah i p olma a n l am ı nda, i ç inde bu l unduğumuz yüzyı l boyu n ca b i r
egemen s ı n ı f olmayı sürd ü rdüğü açıktı r. İ skandinav ü l keleri
d ış ı nda diğer denıokratik ü l kelerdeki durum İ ngi ltere'deki nden
çok farklı deği l d i r; yaşad ığımız yüzyı l ı n büyü k bölümü nde, bu
ü l kele ri n sağ kanat h ü kü metlerce yöneti ldiği ; servetle gel i r i n , eğer
olduysa yeniden dağı l ı m ı n ı n çok yavaş olduğu görül mekted ir.
Dolayısıyl a halk yığın ı na oy hakkı veri lmes i n i n hemen ha l k ege­
m enl i ğ i n i olanaklı k ı lacağı -ya da gerçekten modern demokrasi­
leri n varolduğu kısa dönem .içi nde ol anaklı kı l dığı- ve bir egeme.n
sınıf i ktidarı n ı ortadan· kal d ıracağı görüşü n ü .kuşkuyla karşılamak
gereki r. Ş u zamana değ i n demokratik ü l kelerde, üst sı n ıfı n i kti­
darı nda bir azalmadan çok işçi s ı n ıfı n ı n köktenciliğ inde (radical­
ism) bi r gerilemeyle karşı karşıya bu l u n u lduğu izlen i m i mevcut­
tu r.
« Egemen s ı n ıf-bağ·ı m l ı sın ıflar» modeli nden bir ayrı lman ı n
söz konusu olduğu i kinci d u rumda, egemen küme Marx' ı n
öngördüğü anlamda bi r sınıf değ i ld i r. B u d u ru mu n bi r örneği,
ayd ı n l a r ya da bürokratlar katman ı n ı n en üst i ktidarı k u l l andığı
söylenebi lecek toplumlard ı r -literati'n i n egemenl iği altındaki Çin
ve Brahmanları n egemenl iği altındaki H i nd istan.- Bir başka örnek,
i ktidarın bi r siyasal parti n i n önderle ri nde toplandığı günümüz
kom ü nist ülkeleri d i r. Ne var ki, bu örneklerde, egemen katman­
ların egemen bi r sınıftan ne denli açı k biçi mde ayırt ed i lebi leceği
özenle i n celenmel i d i r. H i nd istan'da B rahmanlar en güç l ü olduk­
ları ı;ağlar boyunca, aynı zamanda varlıkl ı toprak sah i pleriydi ler
ve H i nd istan tari h i n i n i mparatorl u k ve feodal dönemlerinde
toprak sah i bi savaşçı kastlarla yakın bi r bağdaş ı k l ı k içi ndeydi l er.
Bazen ken d i leri bizzat egemen ya da soylu h anedanlar kurdu lar;

22 Strachey, op. cit., ss. 150- 1 .

41
keza bazen de, öyl e görü l ü yor ki, B rahma n l ar ve Kşatriya (savaşç ı)
kastl arı aras ı n d a b i r m i ktar b irey ve a i le h a reketleri bulun makta
olup, klasik meti n lerde açıklanan kast ayrıcal ığı öğretileri bu
hareketlerden h i ç söz etmemekted i r.
Yine Ç i n ' de, literati kümesi n i n mensupları, feoda l dönemde
başl ıca toprak sahibi a i l e l erde n gelmekteyd i ler, d iğer dönemlerde
de bu n l ar esas ol arak zeng i n a i lelerden gel i yorlard ı ;23 öy le k i ,
bunlar her z a m a n b i r üst s ı n ıfa sıkı sıkıya bağl ıyd ı l ar. Dahası b u
ayd ı n v e idarec i kümeleri n egemenl iğiyle i lgi l i Kari Wittfogel ' i n
· d i kkat çektiği b i r başka önem l i ekono m i k husus bulu nmaktadı r.24
Çin ve H i ndistan'da (ve çok sayıda başka eski ! toplumda)25
başl ıca üreti m araç l arından biri sul ama sistem iyd i ve literati i le
Brahmanlar tarımsal üret i m i n dayand ığı bu m ü l ke sah i p o lma­
makla birl i kte ku l la n ı m ı ü zerinde oldukça eksi ksiz bir denetime
sah i pti ler. Dolayısıyla, bunlar toprak sahibi olmalarının yanı sıra,
Wittfogel'e göre, siyasa l egemen l i kleri n i n baş l ıca dayanağı olan
canalıcı bir ekonom i k i ktidarı da e l leri nde bu l u nduruyorlard ı .
Ama b u kayıt l amalara karşı n , b u tür top l u msal katmanlar i l e
i ktidarları n ı doğrudan doğruya yasal m ü l k sahipl iğine dayand ı ran
egemen s ı n ıflar aras ı n d a k i ayr ı m dev a m etmektedir. İdari
araç ların sa h i p l iği, Max Weber' i n öne sürmüş o lduğu gibi, siyasa l
i ktidarı n b i r temel i o l ara k ekonomik ü retim araçl arı n ı elde b u l un­
durma n ı n bir seçeneği o l ab i l i r.26 B u ayrı m, ü reti m araç ları nda
özel. m ü l kiyeti n bulunmadığı, egemen konumdaki partiyle devlet
görev l er i n i n ekonom i y i d enetled iği g u n u m u z kom ü n ist
ü l kelerinde o l as ı l ı k l a daha gözönü nded ir. Wittfogel , çok us.taca,
bu tip siyasal i ktidarı, genel « doğu despotizm i » katagorisine sok-

23 Bkz . s. 66.
24 Kari Wittfogel , Orientel Despotism.
25 Bkz. Julian H. Steward, et. . al., Irrigation Civilizations: A Coınpara­
tive Study.
26 Bürokratik toplumların karakteristiği yakınlarda yapılan bir çalışmada
uzun uzadıya incelenmiştir. S.N. Eisenstadt, The Political Systems of
·

Eınpires.

42
maya çal ı şm ıştı r27 ama bence fark l ı l ı klar -birinde özel toprak
m ü l kiyeti n i n ve m ü l k sahibi sın ıfların varl ığı , öbüründe de bir
siyasal parti egeme n l iği n i n özgü l karakteristikleri-28 bu çabanın
başar ı l ı ol ması n ı engel leyecek kadar büyü ktür. Komü n ist ü l kelerin
siyasal si stemi katıksız bir « İ ktidar seç k i n l eri )) tipi ne, yani i ktidara
halkın bel i sın ı flar ı n ın desteği ya da rızasıyla gel i p, esas ol arak
örgütlenmemiş çoğun luğun karş ı sı ndaki örgütlenm i ş az ı n l ı k ol­
ması sayes i nde i ktidarı n ı koruyan bir kümeye yakl aşmaktad ır da­
ha çok; buna karş ı l ı k eski ( 1 ) Çin ve H i nt örneği nde, egemen bir
sınıfl a ·b ir i ktidar seçki n leri n i n özel l i kleri n i birleştiren b i r sistem i
ele almak d u rumu ndayız.
Egemen b i r s ı n ıfı n kon umunda daha önce deği n i l m i ş olan
bir başka u nsur var ki, böylesi bir sınıfın varl ığı n ı n kuşkulu olduğu
durumlarda, dayanakları n ı n daha adamak ı l l ı i ncelenmesi gereki­
yor. B i r egemen s ı n ıfın i ktidarı m ü l k sahipl iği nden kaynaklandığı
için ve bu m ü l kiyet kuşaktan kuşağa kolayca aktarı labil diği nden,
bu sı n ıfın kalıcı bir karakteri vardır. Bu sınıf aile m ü l kiyet nakli
yoluyla uzun dönem ler boyu nca onun u nsurl arı ol arak kalan bir
ai leler kürf!esi tarafı ndan oll)ştu ru l u r . Bu s ı n riı n bireşi m i tümüyle
değişmez değ i l d i r, çünkü yen i a i leler bu s ı n ıfa girebil i r, eski ai l e­
ler gücünü yitire9ilir ama üyelerin i n büyü k böl ü m ü kuşaktan
kuşağa üye l ikleri n i sürd ürürler. Bir tek, tüm üreti m ve m ü l kiyet
s istemi nde h ı z l ı değişmeler olduğunda egemen sı hıfı n bireşimi
a n l a m l ı bir değiş i kl iğe uğrar; ve bu dÜrumda b i r egemen s ı n ıfın bir
başkasıyla yer değişti rdiğini söylemek m ü mkündür. N e ki, şayet
özgül bir top l umda ya da topl u m tipinde, bireyleri n ve ai l elerin
farkl ı topl u msal düzeyler arası ndaki hareketi nin, hiçb i r ai leler
kümes i n i n kend isi n i ekonomik ve siyasal üstü n l ü k konu munda
uzunca bir süre için koruyamayacağı kadar kesintisiz ve yaygın
olduğunu görseyd'i k, o zaman böylesi bir toplumda egemen bir
sınıfı n b u l u n madığı n ı söylemem i z gerekird i . Asl ı nda, bi rçok yazar
tarafından, modern endüstri toplumların ı n i k i nc i öneml i özell iği

27 Wittfogel, op. cit.


28 Bu konu daha sonraki bir bölümde daha kapsamlı olarak tartışılacaktır.

43
olarak -ilki genel oy hakkı- saptanan (seçkin kuramcı ları n ı n ter­
minolojisiyle) «seçkinlerin dolC)ş ı m ı » ya da (daha yeni sosyoloj i k
incelemelerin diliyle «toplumsal hareketlilik», bu top l u m larda bir
egemen s ı n ıfın bulu nduğu iddias ı n ı , tümüyle dışlamasa bil e bir
hay l i kayıtlanıaktad ır. Bu suretle, başkaları n ı n yan ı sıra, Kari
Man n h�inı taraf ı ndan da formüle edilen,29 sanayi topl uml arını n
g� l işim lerinin bir s ı n ı f sistemi nden bir seçki n l er sistemine,
m ü l kiyet miras ı n a dayalı bir toplumsal h iyerarşiden meziyet ve
başarıya dayal ı bir toplumsal hiyerarşiye geçiş olarak betimlen­
mesinin yerinde olacağı görüşüne ulaşab i l iriz.
« Egemen s ı n ı f » ile « siyasal seçkin ler» kavramları arası ndaki
bu karş ı laştHma, bence bir düzeyde bun l ar ı n siyasal yaşa m ı n,
öze l likle de siyasal örgütlen menin gelecekteki olası l ı �ları n ı ç·ok
fark l ı biçimlerde yorumlayan gen i ş kapsaml ı kuramlardaki ögeler
olarak tümüyle karşıtlaştırı labilirken, bir başka düzeyde de, farkl ı
siyasal sistem tiplerini ya da aynı siyasal sistemi n farkl ı yönlerini
di.le getiren birbirlerini tamamlayı c ı kavramlar o larak anlaşı l abile­
ceklerini ortaya koymaktadır. Bu kavraml ar ı n yard ı m ı yl a bir ege­
men sı n ıfın ve ayn ı zamanda bu s ı n ı f ı n b u l u nmadığı ama ikti­
dar ı n ı m ü lkiyet ve kat ı l ımdan çok idari mekanizmayı denetimi ve
asker� gücü üzerine kuran bir siyasal seçki n l erin bu l u nduğu
toplumlar ile; ve araları nda da güçl ü bireyler ve ailelerin tu­
tunumlu ve kal ı m l ı bir kümesi bul u nmuyormuş görü nen bir
seçkinler çokluğuyla karşı l aşı lan topl u mlar arası nda ayrım yapma
çabas ı n a girişebiliriz. Bu tür bir sı nıflama yapmak için, -sonraki
böJümlerde yapacağı m gibi- seçkir:ılerin dolaşı m ı n ı , seçkin ler ile
s ı n ıflar arası ndaki ilişkileri ve yeni seçki n lerl e yen i s ı n ı f ları n
oluşma biçimlerini daha yakından i ncelememiz gerekmektedir.

29 Oıellikle bkı . Man .and Society , Ke�im ll, Bölüm ll.

44
- 1 11 -

SİYASET VE SEÇKİNLERİN DOLAŞIMI

«TARİ H aristokrasi lerin mezarl ığıdır. » Pareto kend i siyasal


kuram ı n ı n temel fiki rleri ndeıl b i r i n i - « seçk i n lerin dol aşı m ı » n ı- bu
çarp ıcı c ü m l eyle formüle edey. Ama Pareto'nun bel l i baş l ı
yapıtlarında, bu fenomeıı i n çözümlemesi üslubu nun debdebesi
kadar etki l i deği ldir. Burada başl ı ca i k i güç l ü k _ç ı kar karş ı m ıza.
H erşeyden önce, « seçkin ler i n dolaş ı m ı » , b i reyleri n seç k i n l er i l e
seçki n-olmayanlar arası nda dolaştığı b i r süreci m i , yoksa b i r
seçki n-kes i m i n yeri n i b i r başkas ı n ı n aldığı b i r süreci m i i fade et­
mekted ir? i l k i ağı r l ı k taşımakla birl i kte, Pareto' nun çal ışmaları nda
her iki a n layış da bu l u n u r. Örneğin, aristokrasi lerin çöküşü ve ye­
n i lenişi n i tartışı rken, «yönetic i sın'ıf ı n · a l t s ı n ıflardan.yükselerek ge­
len a i leler tarafı ndan sadece sayı olarak değ i l -daha da önem l i si­
n i te l i k o l a ra k da yen i l endiği n i . . . » söyler. 1 Pareto benzer
a n l atıml arı ku l l a narak bu fenomenden tekrar tekrar söz eder­
« b i reyl eri n i ki katman (seçki n l er ve seçki n-ol maya n l ar) arası nda
dolaş ı m ı » (op. e it., 1 1 1 , s. 1 427); «toplumun üst katman ı nda, il S ı n ı f
tortu, zaman zaman alt katmandan yükselen akıntılarca pekiştiri­
lene d eğ i n giderek güç yitirirler» (ibid.). Aynı zamanda Pareto
top l u mu n kararl ı dengesi (equilibrium) i ç i n canalıcı önemde olan
b i r başka tür top lu msal hareketten söz eder. B u hareketi, ilk an­
l amdaki dolaşımda görü len bir aksamayla bağlant ı landırmakt a
gibidir; ne ki, bunu genelde seçkinlerin dolaş ı m ı n ı n b i r yön ü
olarak görd üğü de açıkt ı r. Les systemes socialites'de, «bu (bi rey­
lerin) dolaş ı m ı n ı n yavaşlaması, hala i ktidarı e l l erinde tutan

The Mind and Society, III, s. 1430. Bu fikir daha önceki kitabı Les sys­
.
temes socialistes, ss. 2 8-30 i le hemen hemen özdeş terimlerle ifad e
edilmektedir.

45
s ı n ıflardaki yoz öğelerin önem l i ölçüde artı şı, öte yandan d a ·
ba ğı m l ı s ı n ıflardaki üstü n n i te l i k l i öğe l e r i n çoğa l nıasiyla
son u ç l ana b i l i r . Böyle bir d u r � ıııda, top l u msal denge
i sti krarsızlaşır . . . ve en ufak bir darbe onu y ı kar. B i r i sti l a ya da bir
devri m köklü bir değişikl i k yaratır, yen i b i r seç k i n-kes i m i i kt_i d ara
getirir ve yen i b i r k ararl ı denge kuru l u r . . » (s. 30).
.

Çeşitl i seçkin lerin dalaş ı nı türleri Pareto'nun ti l m iz leri nden


biri olan Marie Kol anb!nska tarafı ndan, b.i zzat ustasın ı n övgüyle
sözünü etti ği La circulation des elites en France baş l ı k l ı bir
çal ı şmada daha açı k biçimde _ayrıştı r ı l nııştır. Kolabi nska üç tip
dolaş ı m ı birbiri nden ayı rt eder. İ l k i n yönetici seç k i n lerin bi zzat
farklı kategorileri arası nda ol agelen b i r dolaş ı m vardır. İ k i n c isi,
seçkin ler ile hal k ı n geri kalanı aras ı nd a şu i k i biçi mden b i ri n i a la­
b i len bir dolaşım vardır: . ( 1 ) alt katmanl ardan b i reyler varolan
seçkin leri n arası na gi rmeyi başarabi l i rler, ya d a (il) alt katma n l ar­
d a n gelen bireyler daha s o n ra va rol a n seçki n l er l e i ktidar
.
savaşımına gi rerek yeni seç k i n kümeler o l uşturabi l i r. Kol ab i n­
ska' n ı n çal ı şmasında büyük böl üm bu son i ki sü reci n Fransız
toplumunda on b i r i l a on sek i z i n c i yüzyı l lar arası ndaki dönemde
i n cel·emes i ne ayrı l m ı ştır; bu ç a l ı şman ı n bulgu ları n ı daha sonra ele
·

a lacağız.
Pareto'n u n 'konuyu ortaya koyuşundaki i k i n c i güç l ü k seçkin­
ler i n dolaş ı m ı n a i l işkin açıklamasıyla i lgi l id i r. Kimi duruml arda
Pareto seçki n leri bel l i top l u msal ç ı karların tems i lcisi olarak,
seçkin leri n dolaşım ı n ı d a yerleş i k ç ı karların çökmesi ve yen i
ç ı karların doğması ndan kaynaklanıyor o l arak görür gibidir. Böyle­
l i kle, « başlangıçta -sözünü etmeye değmeyecek b i rkaç istisna
d ı ş ı nda- askeri , d i nsel ve ticari aristokrasi lerle pl ütokrasiler yö-
. netic i seçkinleri n parçal arı n ı ol uşturmuş, k i m i zaman da tümünü
ol uşturmuş olsalar gerektir . . » der (The Mind and Society, i l i , s.
.

1 430). Başka bir yerde, yen i seç k i n lerin yü ksel i ş i n i tartışırken ,


İ n g i l tere'de sanayi işçiler i n i n b i r sen d i ka seç k i n leri oluşturduk­
larını bel i rtir (les systemes socialistes, s. 32-33). Bu tür b i r aç ıkla­
m a, F ransız tari h i n i n değişik dönem leri nde yü kselen seçkin küme

46
örnekleri olarak ticari s ı n ı fları , sanayi s ı n ıfları n ı , bourgeoisie'yi,
h u kukç u ları ve ıiıal iyeci leri anan Kolab i nska tarafı ndan daha açık
biçimde sergi len mekted i r .
N e var ki , Pareto'nun seçki n leri n dolaş ı m ı n ı esas ol arak, b i r
ycında seçki n kesi m üyeleri n in, d iğer yanda alt katmanlara men­
sup olanların psikoloj i k karakterlerinde değişmelerle; ya da ken d i
d i l iyle, iki katmanda ol agelen tortu l ardaki d eğişmelerle açıkla­
m aya n iyetli olduğu bel l id i r . Aristokrasi l er, der Pareto, sadece
sayıca çökmezler: « Can l ıl ıkları n ı yiti rmel eri, on lara i ktidarı ele
geçirip elleri nde tutma olanağı veren tortu ların oranlarında bir
azalma olması anlamı nda n itel i k olarak d a çöküşe g i rerler. Yö­
netici sınıf. . . alt s ı n ıflardan yükselen a i leler tarafı ndan yeni le n i r »
(The Mind al"!d Society, I U , s. 1 430). Pareto, yine bütün kümeleri n
dolaşı m ı n ı tartışı rken, devrimlere top l u m u n ü st katmanlarındaki
yozlaşm ı ş biri kmesi ve alt katman lardaki üstün n itel i kte öğelerin
çoğal ması n ı n yol açtığ ı n ı öne s ürer (ibid., s . 1 431 ) . Bu açıkla­
m a n ı n değerini kestirmek için, Pareto'nun « tortu l ar» kavra m ı n a
kısaca deği n mek gerekmekted ir. Pareto, The Mind and Society'de
toplu msal yaşamdaki b i reylerin mantı k l ı ve mantı k l ı olmayan
( « ussa l » ve «ussa l olmaya n » daha uygu n ter i m ler olurdu) eylem­
l er arasında bir ayrım yaparak yola koyu l u r : mantı k l ı olanlar elde
ed i l eb i l i r hedeflere yönel i k ve b.u hedeflerin elde ed i lebil m es i n e
uygun araç ların ku l la n ı ldığı eylem lerd i r ; m a n t ı k l ı olmayan-lar i se,
herhangi b i r hedefe yönel meyen ya da u l aşı.lamayacak hedeflere
yönel i k, veya h edefe u l aş ı l ması n a e l vermeyen ara ç l a r ı n
k u l lan ı l dığı eylem l erd i r. Pareto i nsan eyl e m leri n i n çoğu n u n
m antı ksız olduğu görüşün ü savun u r2 ve ma ntı.ksı z eylem i n
gerisinde yatan güçler i n neler olduğu n u , s ı k s ı k olduğu gibi,
mantıksız eyl em i n n a s ı l ol u p d a m a n t ı kl ı eylem o l arak

2 Pareto 'ya göre mantıklı eylemin belli başlı alanları ekonomik (ya da iş
hayatı) ve bilimsel alanlardır. Bu alanlardaki özellikle ilk alandaki
davranışın ussallığını abartır iyice Pareto ve öbür toplumsal eylem biçim­
lerindeki, örneğin siyasetteki ussallık derecesine hak ettiği değeri ver­
mez:

47
tasarımlandığını a raştı rmaya devanı eder. Bu güç l eri a l � ı « lortu»da
b u l g u l a r ve b u n l a rı, ( 1 ) b i r l eşıiıe leri n , ( H) tü m l ü k l er i n
dayan ı k l ı lı ğ ı n ı n, ( 1 1 1 ) top l u ıııcu l luğun (sociability), ( iV) faal iyetin,
(V) b ireyi n clürüst,lüğün ü n (integrity), (VI) ve ci nsiyetin tortu ları
ol arak a d l a nd ı r ı r . Bu tort u l a r l a bel i rlenen eylem leri n n ası l
mantıksal eylenı görü nümü a l d ı k l arın ı , Pareto, Marxist anlaıııcla
« ideoloj i ler» l e bazı benzerl i kleri olan «türevler» (derivations)
baş l ığı altında tartışı r. Pareto tortuları pek kesi n bir biçi mde
tan ı m l a maz ve on ları top l u msal ol aylara i l işkin betim lemeleri nde
i ş i ne gel d iği şek i lde ku l l an ı r . 3 The Mind and Society'n i n son
böl ümü nde, seç k i n !erin dolaş ı m ı sorununu daha kapsam l ı olarak
işlerken, yal n ızca iki tortu s ı n ıfından . yararlanır Pareto. Yönetici
seçki n lerin egemen l iği, der, i ki türlü olabi l i r : ya kurnaz l ı kl a (bir­
l eşme tortu l ar ın ı n ü stünl üğü), ya da kaba güçle (tüııı \ ük\erin
dayan ı k l ığı tortu l arı n ı n üstü n l üğü). 1 . ve il. tortul.ar böylece tüm
s iyasal tutu m l a r ı n s ı nıflandı rab i l eceği kategoriler olara k ele
a l ı n maktad ı r ve Pareto' n u n siyasal yaşamla i lg i l i tartışma ları n ı n
büyü k böl ü m ü Batı top l u m ları tari h i nden seç i len veri lerin bu .
şemaya uydurulma çabası ol maktadır. Öze l l ikle Pareto' nun in­
celemes i n i n daha önceki böl ü m leri nde kurduğu devasa kavram­
lar yapısıyla i l iş k i l i olarak düşünü ldüğü nde, bu d i kkat çekecek
kadar ya l ı n b i r s ı n ıflandı. rmad ı r ve hiç de çarpıcı bir özgü n l ü k
göstermez. Pareto'n u n s ı rasıyla 1 . ve i l . tortular tarafı ndan can­
land ırılan i ki seçki n tipi - « spekü l atörler» ve « rantiyeler» diye de
adland ı rd ığı tipler- M achiave l l i ' n i n «tilki ler» ve « aslanlar» ı n a pek
benzemekted i r ama daha b i l i msel bir k ı l ığa bürü ndürül müşlerd i r.
B u n l arı n gerçekten daha bi l i msel teri m l er o l u p olmad ı k ları
asl ı nda su götü rür, ç ü nk ü Pareto' nun i ncelemes i nde baştan başa
büyü k b i r b i l i msel yöntem resm i geçidi olmakla birl i kte, kı l ı k ı rk
yaran soruşturma yöntemleriyle, bu seçkin ti pleri n i n karakteristik-

3 «Tortular» kavramı , Morris Ginsberg tarafından, Pareto'nun bu konu üz­


erine fikirlerini n bel i rsizliğini ve yetersizliğini iyice ortaya koyan « Pare­
to'nun Toplumbilimi » üzerine bir denemede enine boyuna eleştirilmiştir .
Ginsberg'in Reason and Unreason i n Society sine bakınız.
'

48
ll:'ri ı ı i bel i rled iği söylenen iki tür kişiliğin gerçekten varolduğunu
scıptanıa ya ela bu nl arı ps i koloj i k teri nı lere kesin biçinıde bet i nı­
len-ı,e ya da siyasa l kişi l iğin başka çeşidi olmadığını gösternıe için
çok az çaba harcannıakta ya da h içbir çaba harcanmamaktadır.
Böylesi kişi l i k ti pleri n i n varlıği ve bunların s iyasal yaşanıdaki
önemleri varsay ı l sa b i l e, seçkin kesi m mensupları arası nd J z i h i n
v e duygu durunı larındaki, fi kir v e duygu larda ki değişmelerin
topl u msal değişmelerden bağ ı msız olar.ak o l uştuğu n u ve bunun
da seçki nlerin dolaş ı m ı na yol açtığını göstermek yine de gerek­
l i d i r. Pareto bunu yapmaya çal ışmaz; onun yeri ne, sadece çöken
seçki nlerle i lg i l i tari hsel örnekler a l ı r, sonra da onları n «tortu­
l arı » nda bir değişme olduğunu savl ar.
Pareto'nun seç k i n lerin yükse l i ş i ve çöküşüyle i l gi l i in­
celemesi bu haliyle yetersizdir. Elde bulu nan tüm örnekleri (s ı n ırlı
dönemler i ç i n b i le) birleşti rmeye ve seçki nlerin dolaşımında
duygu larl n bağı msız ol arak sapta nabi leceğ i n i varsayarak bu
duygu lardaki değişmelere bağlanabilecek düzen l i l i kler · bu l un­
duğunu göstermeye çal ı şmaz . Yal n ızca genel savla rı n ı d estekle­
mek için esas olarak çağdaş İtalyan siyaseti nden ve antik Roma
tari h i nden al ı nm ı ş tari hsel aç ı klayıcı örnekler üretir.
N i h ayet Pareto, i k i tip seçkin ler dolaşı m ı n ı -bireylerin
tı rman ışı ve inişi i le toplumsal kümeler i n yükse l i ş i ve i n işini- b ir­
birl eriyle nas ı l bağlantıland ı rd ığı sorusuna yanıt getirmez. Kısaca,
yönetici seçki nlerin alt katman l ardan gelen bireylere görece açık
olması· durumunda kal ıcı l ı k şansı n ı n daha faz l a olduğu n u ;4 ter­
sine, bir seç k i n kes i m i n yer i n i b i r d iğer i n i n a l ması n ı n b i reylerin
bu dola ş ı m ın da aksama ol masından kaynaklanabi leceğ i n i öne
sürer. Böyle l i kle şöyle i dd i a eder Pareto: « Devri m ler top l u m u n üst
katmanlarında artık onları i ktidarda tutmaya elveren tortu lara
'
sah i p ol mayan · ya da kaba güç kul lanm aktan çekinen çökmeye

4 Krş. Kolabinska, op. cit., s. 9; «Genelde, kendileri dışından öğeler alan


seçkinler kalıcılık açısından böylesi öğeleri dışlayanlara göre daha iyi bir
konumdadır.»

49
yüz ttıtmuş öAt'le>rin -ya sın ı f dolaşı m ı nda b i r yavaşlama, ya da
lı,ışk.ı ıwclen ler yli z linclen- biri kmesiyle gerçekleşmekte; buna
k.ır ş ı l ı k , l ıu ar<:ıcla top lumun alt katmanları ndaki hükümet etme
işlevlerini k u l l a n maya uygun tortu lara sah i p ve kaba kuvvet kul­
l anniaya yeteri nce i stek duyan üstü n niteli kte öğeler ön p lana
ç ı kmaktad ı r » (The Mind and Society, ili, s. 1 43 1 ) . N e var ki,
okuyucu, b i reyleri n seçki nler . i le seçki n-ol maya n l ar arası nda
dolaş ı m derecesinde önem l i farklar g·österen top l u m l a r arasında
sistemati k b i r karşıl aştı rmadan olsun, karşı laştı rmalı bir devri mler
i ncelemesi nden olsun, bu önermeleri destekleyecek a n l a m l ı
tanıtları boş yere arar.
Bu tür karş ı l aştı rmalar i ç i n veri toplamanın güç ol acağı
doğrudur ama Pareto'ııun genel lemes i n i hemen geçersiz leşti recek
gibi görünen tari hsel örnekler vard ır. B i r örnek -upuzun dönemler
boyunca aşırı katı bir katm anlama biçimine sah i p olan ve
keşfed i l eb i l d iği kadarıyla toplumun a l t katm an l arından seçkin lere
doğru görece çok az bir h areketin bu l u nduğu; ama yine de m od­
ern çağlara değin b i rkaç _devri mci hareket yaşa m ı ş ve h i ç b i ri n i n
d e b i r seçk i n kes i m i n b i r diğerine yeri n i b ı rakmasıyla sonuçl an­
madığı bir ü l ke olan- H i ndistan'dır. Modern Batı top l u m ları nda
top l u msal h areketl i l i k m i ktarıyla devrimci duygu ve etki n l i kleri n
yaygınl ığı arası nda b i r bağlantı araman ı n yararlı olabileceği sonu­
cuna varsak bi le, seçkin lerin yükseliş ve çöküşünü, i ster devr i m c i ,
isterse d a h a yavaş değişmelerle o l s u n , yal n ı zca b i reyleri n seçkin­
l ere geç i ş i üzerindeki k ı s ı tl"a m a l a rl a aç ı kl a m ak y i ne de
olanaksızd ır. Pareto' nun söz ü n ü ed i p de araştı rmad ığı o « d iğer
neden ler» i n bazı ları n ı incelemek zoru n l ud u r.
Marie Kolabinska' n ı n F ransa'daki seçkinler üzerine yaptığı
çal ışma, Pareto'nun kuramı n ı n doğru luğunu tek bir toplu mdaki
dolaŞım sürec i n i daha ayrı ntı l ı b i r i ncel emeyle tan ı tl a m ay ı
amaçl ıyordu . N e v a r k i , gerçekte b u .çal ışma, ayn ı yetersiz tari h ­
sel örnek verme yöntemi n i k u l landığı i ç i n , Pareto' nun kend i s i n i n
.
tarihe yaptığı gezi l erden elde ettikler i nden d a h a i nandırıcı h i ç b i r
ampirik tanıt sağlamamaktad ır. Araştırdığı Frans ı z tari hsel dönem-

50
!eri n i n her b i ri için Kolabi nska bel l i b i reyler i n ya da a i lelerin yük­
sel i ş ve çöküşleri nden örnekler zi kretmekted i r ama bu, kimi b i rey­
lerin bu dönemler sırasında F ransız top l u m u ndaki topl u msal ko­
num larını değişti rebildi kleri n i göstermekle b i rl i kte (zaten bundan
kim kuşku d uymaktad ı r k i ?) , bu dolaşı m ı n büyük l üğüne i l i şk i n
h içbir aç ı klamç yapmamakta v e dolayısıyla dolaşım hacmiyle
ekonom i k ve siyasa l sistemdeki önem l i değişmeleri b i rb i rleriyle
bağlaıitı land ı rma o lanağı n ı bize vermemekted i r. Kol a b i n ska, b i r
tek, i ncelemes i n i n kapsad ığı en son döne m i ( 1 7 1 5-89) ele a l ı rken,
seç k i n lerde farkl ı topl umsal katmanları n temsi l iyle i l gi l i n icel
göstergeler sağlarııaktad ı r ve o zaman da h i topl ad ığı malzeme çok
yetersi zd i r ve anlamlığına i l işkin kuşku lar uyandı racak bir şeki lde
yorum l a nmaktad ır. Böyle(ce) bir yerde (s. 93) 1 787 yı l ı nda yük­
sek şöva lye memurl arı n ı n beşte biri n i n u nvan l ı soyl u l uğa mensup
olmadığı n ı ve baz ı l arı n ı n i s i m lerinde «de» takısı n ı n b i l e bu l u n­
mad ığı görüşÜ nü, hal k katma n ı n ı ndan olanların askeri seç k i n l er
aras ı na gireb i l meleri n i n b i r del i l i olarak aktarmaktad ı r ; ne ki, hem
de sonrak i böl ü mde Fransız seç k i nlerin i n , askeri seç k i n ler d a h i l ,
Devr i m i n hemen öncesi ndeki yıl l arda giderek d ı şa kapal ı h a l e
geldiğini ö n e sü rmekted i r-ve bir başka yazardan soy l u l u k takısı
yokluğun u n .b i r b i reyi n soylu .ol mayan a i l eye mensup olduğunu
tanıtlamadığı n ı gösteren bir a l ıntı yapmaktad ı r (s. 1 04). Ayrıca,
araştı rmas ı n ı The Mind and Society' n i n yayı n l a nması ndan önce
yapan Kolabi nska'nın, meslek yaşamları n ı i z l ed iği bu b i reylerin
yazgı larıyla on ların «tortu ları » arasındaki bağlantıyı araştı rma
zoru n l u l uğundan kend isi n i ayrı tutabi l me tal i h i ne sah i p olduğu
d a bel i rti leb i l ir ve dolayısıyla bu h areketleri büyük ölçüde yen i
ekonom i k ç ı karların gelişmesiyle açıklam ıştı r.
Seç k i n l er dol aş ı m ı fenomeni, bu dolaş ı m ı n n as ı l ve n iç i n
olduğuna i l işkin d iğer açıklamalar i ç i n yap ı t l arına yönel eceği m i?
b i rçok yazar tarafından da i ncelenmiştir. Mosca, i l k kitab ı nda
bunu şu söz l erle betiml iyord 11 : « Komuta etmeye ve siyasal dene­
timi ku l l anmaya yatkı n l ı k artık bir tek yasa l yöneti c i n i n malı ol­
maktan ç ı kı p, d iğer i nsan l a r arası nda da yeteri nce yayg ı n l aşm ı ştır;

51
egemen s ı n ı f d ı şi nda, yönetim soruml u l ukları n ı pay l aşma yetisine
sahip olmakla birli kte, kend isini i ktidarda n yoksun bulan başka
b i r sınıf oluştuğunda -demek ki, o yasa temel bir gücün yol unda.
bir engel h a l i ne gelm iştir ve şu ya da bu yol la ortadan ka l d ı r ı l ması
gereki r» (Teorica dei governi e governo parlementare). Ayn ı
d üşü nce daha sonraki yapıtı olan Elementi di scienza politica'da
y i ne form ü l e ed i l i r: « . . . alt s ı n ıfları n içi nde başka bir egemen s ı n ıf
ya da yön l e n d i rici b i r az ı n l ı k zoru n l u ol arak oluşur ve bu yen i
s ı n ı f çoğu n l u k l a yasal h ü kümet m ü l kü n ü eli nde tutan sı n ıfla
uzlaşmaz karşıtl ı k i ç i nded ir. » Mosca ayrıca seçkin ler arasındaki
savaşımdan ve eski bir seçki n kesimi n yeri n i yen i bir seçkinke­
simin a l masından ibaret olan bu dolaşı m biçimi n i n yan ı sıra,
varolan seçk i n lerin top l u m u n alt s ı n ıfları ndan bireylerin gi rme­
siyle yen i lenmesi o l an d iğer biçimi de kabul etmekted i r; b i r çok
değişik bağlaml arda. da seç k i n lerin arası n a girmen i n görece ko­
l ay l ığı n ı ya da zorl uğunu i nceler. Buradan hareketli ve hareketsiz
toplumlar ayrı ş ı m ı n a yönelmekted ir. Mosca ve seçkin leri n aç ı k l ı k
derecesine göre v e Pareto'ya karşıt olarak, farkl ı top l u msal
düzeyler arası ndaki hareket l i l i k h acmi n i n bir hayli ol ması n ı mod­
ern demokratik top l umların anlamlı b i r öze l l iği ol arak saptayıp,
bunu gerçekte abartmaktadtr da. Modern Avrupa toplum ları nda,
« • . . yönetici s ı n ı f mertebeleri açık tutu lmaktadır. Alt s ı n ıfl ara men­
sup b i reyl erin üst s ı n ı fl ara gi rmekten a l ı koyan engel ler, ya
.
kald ı r ı l m ı ş, ya da aza ltı l m ı şt ı r ve eski mutlakiyetçi devletin
gel i şerek modern temsi l i dev lete dönüşmesi hemen hemen tüm
s i yasal g ü ç l e r i n , hemen hemen tüm top l u msal değer leri n
toplumun yönetimine katı l ması n ı olanak l ı k ı l m ı ştır» (The Ruling
Class, s. 474).
·

Ne var ki, Mosca' n ı n seçkiiı ler dolaşı m ı n ı ele a l ı ştaki en be­


l i rg i n özel l i k onun u l aşmaya çal ı ştığı aç ı klama türünde görü l ür.
Seçkin kesi m üyeleri n i n entelektüel ve ah laki n itel iklerini zaman
zaman d i le get i rmekle b i r l i kte Pareto'd a n fark l ı olarak, bu
psi koloj i k karakteristi.k lere çok faz l a önem atfetmez Mosca. İ l k
ol arak böylesi b i reysel kara kterist i kler i n s ı k l ı k l a top l umsal

52
koş u l l a r tarafından ü reti l d i ğ i n i bel i rtir: « Savaşta cesaret, sa l d ı rıda
tezca n l tl ı k, d i ren i şte d ayan ı k l ı l ı k -bu n l ar uzun zamandır ve
çoğu n lukla üst s ı n ı fların teke l i nde bu l u nmakla övü nülen n itel i k­
lerdir. B u kon u l arda bir b i reyden d iğerine çok doğal ve -sözümüz
yan l ış an laşı l m azsa eğer- doğuştan farklar olabi l i r el bette; ama
bunları herhangi bir büyük i nsan kümesinde yüksek düzeyde,
a lçak d üzeyde ya da sadece ortalama b i r düzeyde tutan başka
tü m etken lerden önce gelenekler ve çevresel etki lerd i r » ( i b id . 1 s.
64). İ k i nc i o larak, Mosca seçkin lerin yükse l i ş ve çöküşüyle i lg i l i
aç ıklaması nda böylesi b i reysel karakteristi kl ere hemen h i ç gön­
derme yapmaz ; bu fenome'n l eri b i r top l u mda yen i soru n l arın or­
taya ç ı kmasıyla b i r l i kte yen i ç ı karların ve idea l leri n fi l izlen­
mesiyle açı klar; «Gördüğümüz şud u r k i , siyasal güç ler den­
gesi nde bir deği şme o l u r ol maz -ya n i , eski sinden farklı kapa­
sitelerin k<'ı ı d i l eri n i d evlet yöneti m i nde kabu l ettirmeleri gereksi­
nimi d uyu lduğunda, dolayısıyla eski kapasi teler bir m i ktar önem
kaybettiği yd da dağı l ı m ları n da değişmeler olduğu nda- o zaman
yönetici s ı n ı fı n oluşm a tarz ı nda da değişi kl i k olur.. Eğer bir
topl u mda yen i bir servet kaynağı gel iş i rse, eğer b i lgi n i n pratik
önem i artarsa, eğer eski bir din çöküp yen i s i doğarsa, eğer yen i bir
fi kir akı m ı yayg ı n laşırsa, o zaman, bun larla aynı zamanda yöneti­
ci sınıfl arda gen i ş kapsa m l ı ç atlaklar m eydana gel i r » ( i b i d . , s. 65).
Meise l ' i n bel i rtmiş old uğu gibiS bu tartışma çizgisi Mosca'yı
Marxist fi k i rl ere yaklaştırır ve Mosca bu teh l i kenin ayrı m ı nda
olduğu i ç i n de, ekonom i k tarih yoru m u n u n s ı n ı rl arı üzeri nde du­
rarak ve toplumsal değişmede ahlaki ve d i nsel fi kirler i n etki s i n i
vurgulayarak kura m ı n ı Marx' ınki nden ayrı tutmaya büyük çaba
gösterir. Mosca' n ı n bu konudaki tavrı tari h i n ya l n ızca ve tek-yan l ı
olarak ekono m i k yoru m u n u yadsıma bak ı m ı ı'ıdan, asl ı nda Max
Weber' i n ki nden pek de farkl ı deği ldir; ama Marx' ı n düşüncesin i n
etkisi n i kabu l etme konusund a, işçi hareketi ne ve sosya l i zme duy­
duğu deri n düşman l ı k nedeniyle Weber'den daha i steksizd ir.

5 Bkz . Yukarıda; s. 32.

53
Bu aşamada görüşl eri n i kısaca ele a l ab i leceği miz iki yazar
daha seçki n l eri n dolaşımı soru n u n u old u kça bağımsız şeki lde
tartışmışlardır. Belç ikalı tarihçi Henri Pirenn e, « Les periocles ele
l ' h istoire soc i a l e du capital isme » G ad l ı b i r denemede, kapita­
liz m i n gel işmesi ndeki her b i r farklı dönem i n 7 fark l ı · bir kap ital ist
sı n ıfın başatl ığıyla karakterize old uğu h i potez i n i öne s ü rm üştür.
« Ekonom i k gel i şmedeki her deği şmeyle b i r l i kte s ü rek l i l i kte bir
kesi nti olur. O n oktaya değin etki n olan kapita l i stler, denebi l i r ki,
o zamana deği n bi l i n meyen, cloyuru l mal arı yen i araçları gerek- .
tiren gereks i n i m l erce yaratı l a n koş u l l ara kend i l eri n i
uyduramad ı kl arı n ı kabu l ederler. Savaş ı mdan geri çek i l i rler ve
· mensupları, eğer işl eri n yöneti m i ne katı lacak o l u rl arsa, yal n ızca
sermaye sağl ayarak ed i l g i n b i r biç imde katı lan bir aristokrasi ha­
l i ne gel i rler. Onların yerlerine yen i i nsanl ar, değişme yelleri
önünde cüretle yel ken açan yürekli ve g i rişimci b i reyler yük­
sel ir. .. » P i renne böylesi dönüşümlerin meydana geldiği dört ana
dönemi ayı rteder -on birinci yüzyı ldan başlayarak kent taci rler i n i n
yüksel işi, onüçü ncü yüzyı l da u l usl ararası ticareti n gel i şmesi, on­
a l tı ncı yüzyı l d a yeni sanay i lerin ve imal atçı kentlerin ortaya çıkışı,.
en son olarak daı onsekizinci yüzyı l ı n sanayi devrimi- ve bu
dönüm noktaları n ı n herb i r i nde yen i i nsanların top l u m u n alt kat­
man ları ndan ç ı ka rak ekonom i k etki n l iğ i n önderleri h a l i n e ge l d i k­
lerini göstermeye çal ış ı r.
K i m i benzer gözlemler, « Etni k o larak tü rdeş bir ortamda
topl umsal s ı n ıflar»B üzerine b i r denemede Schumpeter tarafı ndan
yap ı lmaktad ır. Schumpeter denemesi n i n « b i r s ı n ıf içi nde a i lelerin

6 Bulletin de l'Academie royale de Belqigue, mai , 1�14. Dipnotl"arının


birçoğunun alınmadığı bir İngilizce versiyonu, American Historical Re-.
view 'da yayınlandı, Nisan 1914.
7 Pirenne 'nin bu gelişmenin kökenlerini çok erken bir dönemde, yani on­
birinci yüzyılda bulgulaması şu anki tartışmamızıetkilemez.
8 tık olarak Archiv für Sozialwissenschaft un Sozialpolitik, Cilt 57,
1927'de yayınlandı. İngilizce çevirisi, Joseph A. Schumpeter, lınperial­
ism and Social Classes'dadJr.

54
yü kse l i ş i ve çöküşü » , « S ı n ı f ç izgi leri cırası nda hareket» ve « tüm
s ı n ıfların yükseliş ve çöküşü » n ü ele aldığı böl ü nı lerinde farkl ı
. dalaşını tipleri n i çok açık biçimde birbirinden ayı rteder. Schunı­
peter' i n i ncelemes i n i n en değerl i özel l i k leri ncleıı biri, seçki n leri n
'
dol aşı �ı ı nda bi reysel ve topl umsal etmenleri b i rl i kte d üşün me­
sidir. A i lelerin s ı n ı flar aras ı ndaki hareketi nde, d i ye öne sürmekte­
d i r Sc h u mpeter, top l umscıl tırman mayı -şansın i şleyi ş i n i b i r yancı
bı rakı rsak- enerji ve ahlak bakımı ndan bi reysel tan rı verg i s i n i n
yanı s ı ra üst s ı n ıfların açıklığı ve yen i etk i n l ik al aıi ın d a girişim
.
fı rsatları gibi top l u msal koşu l lar da etk i ler. Benzer şek i lde, bütün
s ı n ıfları n yükseliş ve çöküşü nde, bireylerin n ite l i klerine bir m i ktar
ağ ı r l ı k vermesi gereki r ama daha öneml i etkiyi seçkin k imselerin
iş levler i n i etki l eyen yapısal değişmeler gösterir. « . . . u l usal yap ı n ı n
büti'ı ıılindeki h e r b i r sın ıfın konumu b i r yandan (on u n) i şl evine
veri len öneme, öte yandan da, bu s ı n ıfın işlev i n i başarı yla yeri ne
getirme derecesi ne bağl ıdır. » Schumpeter bu süreci Al ma nya'da
bir savaşç ı soyl u l uğun yükse l i ş i ve u l usal id are s i stem i n i n
gel i şmesi, son radan d a toprak m ü l kiyeti n i n babadan oğu l a
geçmes i n i n bir son ucu ol arak bu savaşçı soy l u l uğun ondördü ncü
yüzyı l ı n sonundan itibaren çöküşü üzeri ne bir i ncelemeyl e örnek­
l er. Bu çöküşün altı nda yatan nedenler, bireysel savaş işlevi n i
top l u msal önem i n i n kaybolmasında -top l u m u n m i l i terli kten uzak­
l aşmas ı - ve gen i ş toprak mal i kaneleri nden yana ekonom i k
deği şmelerde b u l u n maktad ır.
Y u karıdaki i nceleme leri n hepsi bir yönden, ya res m i
lı ü kü met kurumları ndaki personel değişnıeler i ıı i açı kl ayarak, ya
da daha gen i ş b i r anlanıda, top l u mda bel l i kümelerin i ktidarı nda
veya etkisiı:ıdeki dalgalanma ları açıklayarak s i yasal değişmenin
anlaşı l ması na katkıda b u l u n mayı amaçlamaktad ır. B u n l ar temel
soru n l �ırı formü l e etın ede ve yarg ı larını destekleyecek del i l leri
üretmede nereye kad ar başa rı l ı o l m u ş l a rd ı r ? Pareto ' n u n
yaklaş ı m ıyla, Mosca, Pirenne ya d a Sc hurnpeter' i n beni msediği
yaklaş ı m aras ında çok büyük farklar bu l u n maktad ır. Pareto birey­
lerin seçki nler ve seçki n-ol mayan lar arası ndaki dolaşı m ı n a çok

55
fazla önem vermekted i r; bu düşü nsel uğra�, doğrudan doğruya
araştırması n ı n ana konusu o l a rak « topl umsal clenge »yi seçmiş ol­
nıasından kaynaklanmaktad ı r . Modern i şlevselci l er gibi -ki on­
.
ların esas atası i deol oj i k olduğu kadar b i l i msel an lamda da bizz at
kend isidir- Pareto, bel l i b i r top l u m u n ya da bel li bir top lum biçi­
m i n i n varlığı nı s ürdürme s i n i sağl ayan etmenleri i ncelemekle yol a
ç ı kar ve yine on l ar gibi, top l u m tipleri aras ındaki başl ıca farklarla
ya da bir topl u m tipi nden bir başkasına olan değişmen i n neden­
leriyle i l gi l i herhangi bir soruşturmayı kend i araştırma alanı ndan
üstü kapa l ı bir şeki lde uzaklaştı rır. Pareto' nun çizdiği tari h
resm i nde, toplum sa l yapı n ı n gerçek dönüşüiııleri değ i l , çöken bir
seçkin kes i m i n h a l k ı n alt kes i ml eri n den yeni öğeleri a l arak
yen iden ca n l andığı ya da bu aynı öğeler tarafı ndan birey olarak
yerleşik seçki n kesi me gi rmekten yoksun b ı ra k ı l d ığı koşul l arda
oluşturulan yeni b i r seçkin kes i m tarafı ndan devrild iği ve yeri n i bu
yeni seçk i n kes i me b ı raktığı b itimsiz bir döngüsel hareket vard ır .
Tüm bu hareketler boyu nca, top l u mun biçimi, bir seçkin kes i m i n
h a l k ı n çoğu n l uğu ü zeri ndeki egemen l iği olarak soyut biçimde
tan ı m l andığı i ç i n değişmeks i niz ka l ı r. Pareto' nun ben i msed iği
bakış açısından, seç k i n kes i m i n bi leşi m i ve kültürel görünümü nde
ya da seç k i n l e r i l e y ığ ı n l ar a ras ı ndaki i l i ş k i l erde tari hsel
değişmeler i n olup o l madığı n ı sorma n ı n h i çbir anlamı yoktur.
Pareto, ne zaman buna benzer soru n lara değinecek olsa, hemen
geri çek i l i p, i ncelemes i n i n ana temas ı n ı n top l umsal denge n i n
genel, soyut ve tari hsel-olmayan koşu l l arına . i l işkin soru n l ar
olduğunu tekrar bel i rtir.
B u na karşı l ı k, Mosca, P i renne ve Schumpeter, b i rçok nokta­
da birbirleri nden ayrı l makla b i r l i kte, ekonom i k veya kü l türel
değişi k l i klerin b i r sonucu ol arak bir topl umda yen i top l u msal
kümeleri n ol uşabileceğ i n i , b u kümeleri n daha sonra gird i kleri
faa l iyet türleri n i n topl u m için geı1el olarak canalıcı öneme sah i p
o l ması ölçüsünde topl u msal n üfuz ları n ı arttırabilecekleri v e bu
etki n l i klerin . zam a n l a s iyasal s i stemde, b i r bütün ol arak d a
top l u msal s i stemde değişmeler yaratabi l eceğ i n i kabu l etme
konusunda an laşı rlar. Top l u msal kümeleri, öze l l i kle de ekono m i k

56
işlevleriyle ayı rt ed i l e n kü nıelerin yükse l i ş ve çöküşüyle i l gi len­
meleri , Marx ' ı n s ı n ıflar kuranı ı n ı n etki s i n i ortaya koymaktadır;
aynı etki, bu kümeler i ç i n "seçki n ler»den çok " sı n ı f» teri m i n i kul­
lanma l arında ve böylece sınıf yapış ı n ı n karmaşıkl ığı ve tari hsel
değişken l i ğ i n , egemen bir seçkin kes i m i l e yığı n l ar arası nda
evrensel ve değişmeyen bölü n meden daha göze çarpa n biçi mde
beti m l endiği bir top l u m modeli sunma l a r ı nda da görü lmekted i r.
İ ki nci böl ü nme, ancak Mosca ' n ı n yapıtı nda yer almaktad ı r ve da­
ha önce gösterm i ş olduğum gibi, modern topl umların ?iyasal sis­
tem ler i n i tartı şmaya gel d i ğ i nde de büyük ölçüde b i r yana
b ı rak ı l ma ktadı r. Bu, yaza rl ardan herhangi biri n i n, top l umsal
kümeleri n h areketiyle i lgilenirken, b i reylerin seçki n kü meleri (ya
da üst s ı n ı f) i le top l u m u n a l t katma n l arı arası nda dolaş ı m ı n ı
t ü m ü y l e yoksayın a l arı a n l a-m ı na gelmeme kted i r . Görmüş
olduğumuz gibi, Schu mpeter bu fark l ı dolaşım tü rleri arası nda
çok özen l i bir ayrım yapar, daha az açık seç i k bir biçi mde Mosca
da böyle yapma ktad ı r; b i r tek Pirenne, bu t i kel i ncelemede, d i kka­
ti n i yeni sın ıfl arın oluşumuyl a s ı n ı rl amaktad ı r. Ama b u noktada
da, bireyleri n ve a i leler i n s ı n ıf sistem i içi ndeki dolaş ı m ı n ı b i reysel
yetenek ve karakter farkl ı l ı kları ndan çok, büyük ölçüde sınıf
yapı s ı n ı n kendi karakteristi kleriyle açıkladıkl arı (Schumpeter'i n
yapıtı n ı n öze l l i kle açığa ç ı kardığı gibi) i ç i n , Pareto'dan bel i rgin
biçi mde ayrı l ı rlar.
B u seçk i n l er dolaşı m ı kavrayış ı n ı n en bel i r i n özell iği -ve bu
zaten bel i rtm i Ş olduğum nokta lardan kaynaklanmaktad ı r- seçkin­
lerin mah i yetinde, h i ç deği l se Batı uygarl ığı a l a n ı nda, gerçek bir
tarihsel gel işmeyi ve seçki nlerin toplu m un geri kalanıyla i l i şkileri­
n i gözönüne a l ması ve teknolojide ve genel ol arak kültü rdeki
değişmelerin farkl ı s ı n ı f yap ı s ı ve siyasal i ktidar biçimleri ol uştur­
duğunu kabul etmesidir.
Ama, Mosca, Pirenne ve Sc h u mpeter' i n çcılışmalarında,
seçkin lerin dol aş ı m ı ü zerine Pareto' n u n ya4 ı l arındaki nden daha
tutarlı bir çözü mleme ve daha makul aç ı k l amalar bul abilmemize
rağmen, bu ç a l ı şm a l a r yine de birçok bakımdan yetersizd ir. En
görü nen eksikl i kl erden biri uygun bir a raştı rma yönte m i n i n yok-

57
l uğudur. Bu i ncelemelerden hiçbiri top l u nıclaki bireylerin ve
kümelerin dolaş ı m m ikta rı i l e ekonomi k, siyasal ve kü l türel_ s i s­
temdeki değişmelerin ölçüsü aras ı nda değ işmez bir bağlantı var
mı yok mu so �usunu, i l k i n topl um l ar aras ı nda s i ste m l i bir
karşı laştı rma sun mamaları, i ki ncisi ele, ele a l d ı kları fenomen lerin
e ks i ksiz bir ölçümünü vermemeleri nedeniyle yanıtlayamanıak­
tacl ı r. Pareto, Mosca, Ko labi nska, P i renne ve Sc h u mpeter, heps i ,
l:ıaz ı bireylerin sr n ıfsal konu m l arını değiştirdiği n i y a d a seçki n l er
i l e seçki n-ol maya n lar arasında yer deği ştird i kleri n i gösterebi l mek­
ted i rl er. B u n u esas olarak, top l u msal h iyerarş ide yü kse l m i ş o l a n
b ireylerden örnekler vererek yaparlar. Ama bu b i ze en ç o k bi l m e
gereks i n i m i n i d uyd uğumuz şeyi ; ya n i , seçkin kes i m y a d a üst ·
s ı n ıfın oran olarak ne kadar ı n ı n toplumun .ı l t katma n l arı ndan
a l ı nd ı ğ ı n ı ve alt katman lardan yükselebi lenleri n ora n ı n ı aç ı k l a­
maz. B u tari hsel örnekleme yöntemi n i n sonucu çoğu kez b i r
topl u mda d olaşım m i ktar ı n ı n şişkin gösteri l mesine yol açma kta
g i b i d i r. Örneğin Wi l l iam M i l ler, Ameri kan tari h i n i n ya kın b i r
dönemi boyu nca seçkin ler arası n a girnıen i n b i r yön üyle i lg i l enen
tari h çi lerin, topl u m u n alt katmanl arı ndan yü kselen i ş d ü nyası ön­
derleri n i n oran ı n ı büyük ölçüde ab.ırtm ış oldukl ar·ı n ı bel i rtmiştir.
« Bu (iş d ü nyas ı n ı n seçki nleri arasına katıl ma) modeli oluşturmaya
g i rişen tüm genel lemeler « h ırsız baron» dönemi nden bi rkaç
göza l ıc ı yaşamöy küsüne dayan maktad ır. .. Ama iş d ü nyas ı n ın ön­
derleri n i n yaşarrı ı n ı okumak .... İşçi s ı n ıfı ya d a yabancı köken l i leri
n eredeyse boşuna aramak olacaktır; hatta bu önderler arası nda
yoks u l ve qku nıam ı ş ç i ftç i del i ka n l ı l a r b i le görü l mez . » 9 Seçk i n ler
i l e seçki n-ol mayan lar arası nda bireylerin (modern top l u m b i l i nıci-

9 William Miller, « Aınerican Historians and the Business Elite»,


William Miller (der .) Men in B usiness'de. Bu görüş, verilerin mevcut
olduğu ondört ülkenin hiçbirinde halkın kol gücü katmanları ndan üst
düzeylere kayda değer bir hareket ol madığı sonucuna varan ve seçkin­
lerin aralarına yeni üyeler alması hakkında karşılaştırmalı bir incele­
meyle doğrulanmaktadır. Bkz . S.M. Miller, «Comparative Social Mobll­
ity», Current Sociology, IX (!), 1 960.

58
leri n « top l u msal hareketl i l i k » d i ye ad l a nd ı rdı kları i nceleme
a l a n ı n ı n bir bö l ü m ü n ü o l uşturan) d o l a ş ı ını ıı ı n tanı o l a rak
ölçül mes i , gü n ümüz top l u m l arı nda denend iğinde b i le büyük
güç l ü kler sunmaktad ır. Bu güç l ü klerden baz ı ları, karş ı l aştırma l ı
ol arak top l u msal hareketl i l i k üzeri ne yak ı n l arda yapı l m ış b i r i n­
cel emede bel i rti l mekted i r. 1 0 Genel ölçü m sorunları n ı n çokluğu
bir yana, bir top l u mdan b i r başkası na, seç k i n lerin hacmi ndeki
deği ş i k l i kl erden ve n üfusl arı n ı n tarını veya sanayi ya da kol ve zi­
h i n gücü uğraşları arası ndaki oran ları çok farklı olan top l um ların
sınıf yapıları ndaki farklardan doğan bel l i güç l ü kler vardır. ,

Bu soru n l arın düşü n ü l mesi nden ortaya çıka n sonuçl ardan


biri, Pareto' n u n kullanmış olduğu gibi seçkin ler ve seçki n-ol­
mayan l ar şekl i nde yal ı n bir ayrı m ı n pek yeterl i ol mamasıdır,
çünkü n üfusu n d iğer kes i m leri nden seçkinl ere geç iş ora n ı n ı n
hesap lanması, bel l i b i r topl u mda seç k i n l erin boyutu v e yapısına,
keza genel s ı n ı fsal yapıya i l işkin bir şeyler b i l med iğimiz sürece
m u htemelen pek anlamı ol mayacaktır. B u n u n l a b i rl i kte, günümüz
topl u m ları nda, u l usal örneklenı araştı rmaları ya d a bel l i seç k i n
kümelerin daha yoğun i ncelenmeleriyle, seçkin lerin dolaş ı m ı na
i l iş k i n çal ışma l arda gere k l i veri leri top l a mak h i ç d eğ i l se
olanak l ı d ı r. Bel l i seçki n kümeler hakkında ta ri hsel çal ışmalara
g iriştiği m i zde, b izzat ver i toplama, daha önceki yazarların ciddi
bir şekilde yüzyüze gelm ed i kleri fazladan bir güçlüktür. Şu anki
bilgi yokl uğu, h i ç kuşkusuz, kısmen genel tarihçi lerin genell i kle
bu tür nicel soruşturmalarla i lgilenmemelerinden ve bu sorun lar­
la i l g i l enen top l u msal tari h i n ise henüz gelişt i ri l mek d u ru m unda
olması ndand ır. W i l l iam M i l ler' i n daha önce a l ı ntı l ad ığı m de­
nemes i nde ayr ı m ladığı gibi : « Hep gen iş ölçüde yönetici s ı n ıfları n
etki n l i kleriyle uğraşmış olan tari hçi leri n, seçkinlerin yen i üyelerle
destek lenmes i ve yerlerini tutma l arı soru n l arı n sistematik ol arak
i l k i nceleyenler arası nd a oldu kları varsayı labi l i r. Bu resmi kast sis­
tem i ve yasal olarak kökleşik kal ı tı msal hiyerarş i leri olmamış

lO S.M. Mill e r, o p . cit.

59
Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülke özellikle ilginç bir
durumdur. Yine de çoğu Amerikalı tarihçi bu soruna çekingen
kalmıştır. ı ı Miller'in derlediği kitapta ticaret seçkinleriyle ilgili
lıııPil·ıııeler, Çin literati'si üzerine yeni bir inceleme12 ve çeşitli"
ülkelerdeki siyasal seçkinlerle ilgili birkaç inceleme13 bazı du­
rumlarda gerekli tarihsel bilgilerin bulgulanabileceğini göstermek­
tedir; ne var ki, birçok yüzyıl ve dönem" boyunca, seçkinlere katılma
ve seçkinlerden dışlanma hareketlerinin miktarını tam olarak
belirlemek olasılıkla mümkün olmayacaktır.
Birçok ülkede seçkinlerin dolaşımına ilişkin yeterli miktarda
bilgi sağlanabilse bile, bu dolaşım ile diğer toplumsal fenomenler
arasındaki bir bağlantıyı göstermek için, daha önceki yazarlardan
hiçbirinin denememiş olduğu bir adım atmak, yani toplumlar
arasında kapsamı ı ve sistemi i karşılaştırmalara girişmek hala
gerekli olacaktır. Pareto bireylerin seçkinler ile seçkin-olmayanlar
arasında dolaşımının değişmez ve düzenli bir fenomen olduğunu
öne sürmektedir. Ama böyle midir gerçekten? Dolaşım oranında
toplumlar arasında önemli farklar yok mudur? Eğer varsa, bu
farklılıkların nedenleri ve siyasal alandaki etkileri nelerdir? Mosca
ve diğerleri, modern toplumlarda dolaşım hızının çok yüksek
olduğunu ve Mosca'nın sözleriyle, «modern temsili devletin
neredeyse tüm siyasal güçler ve tüni toplumsal değerler için,
toplum yönetimine katılımı mümkün kıldığını» öne sürmekte­
dirler. Buraya kadar ele almış olduğum araştırmalar bu görüşü
doğrulamıyor ama modern sanayi toplumları yine de birçok başka
tür topluı:ndan daha hareketli olabilir. Ortaya atabileceğimiz bir
başka soru bireylerin hareketliliği ile seçkinlerin ya da sınıfların

11 Op. cit., s. 309.


12 Robert M. Marsh, The Mandarins: The Circulation of Elites in China,
1600-1900.
13 Bkz. özellikle, W. L. Guttsman, The British Political Elite, ve Dwaine
Marvick (der.), Political Decision-Makers'da, Mattei Doğan'ın Fransız
mebusları üzerine incelemesi.

60
r
yükseliş ve çöküşleriyle i l g i l i d i r. Pareto' nun savladığı gibi, dev­
rim ler gerçekten bireylerin dolaşım oranı çok düşük oldu ğunda
mı meydana gelmekted i r ? Bu soru lar şu anki bi lgiye dayanarak
kesi n l i kle çözümlenemeyen ve daha önceki yazarların açıklayı.c ı
ifadel-er olmaları amac ıyla d i le getirmelerine karş ı n aç ıkla maktan
çok ortaya koymuş oldukl arı bir" soru n l ar d iz i s i ne işaret etmekte­
dir.
Pareto, görm ü ş o l d u ğ u m u z gibi, d i kkati n i seç k i n ler
dolaşı m ı nda b i reyleri n h areketi üzeri nde toplamıştı . Kü meleri n
hareketiyle -seçk i n ler i n yüksel iş ve çöküşüyle- daha ayrı ntı l ı
ol arak i lgi lenen d i ğer yazarlar, Marx' ı n topl u msa l s ı n ı fların
kökenleri ve gel iş i m leri n i açı klama konusu nda u laştığı nokta n ı n
çok da ötesi ne geçmiş gibi gel m i yorlar bana. Asl ı nda, hepsi
toplumda yen i ç ıkarları n ortaya çı kışına önem vermektedi rler.
Mosca' n ı n «top lumsal güçleri » , Marx' ı n « S ı n ı f ç ı karları » n ı n çok
benzeridir. Pirenne yen i kap i ta l i st kümelerin yükselişiyle uğraşır
baştan sona, Schumpeter i se s i l a h l ı bir soyl u l uğun çöküşü n ü
büyük ölçüde ekonom i k koşul larla açı klar. Bun ların Marxismden
ayrı l d ı kları ngkta, başl ı ca top l umsal s ı n ıflar i ç i ndeki a lt-kü meleri n
-sözgel i ş i yen i mes l e k k ü meleri n i n- gel i ş mesiyle çok daha
ayrı ntı l ı uğraşmaları ve hiç kuşkusuz, Marx' ı n modern kapitalizm­
le sezd iği s ı n ıfs ı z top l u m potansiyel i üzer i ne herhangi b i r
tartışmaya girişmekten kend i leri n i sakı n malarıdır. Gerçi Mosca
yeni « topl umsal güçler» i n yaratı lmasında kü ltürel ve d i nsel et­
men lerin etk i s i n i haraketle i ncelemekle birl i kte, bu tür etmenlerin
kimi zaman toplumsa l yapıda değiş i k l i klere yol açacak önemde
oldukları savı n ı destekleye b i l ecek tar i hsel örnekler üretememekte
ya da böyle örnekleri ayrı ntısıyla i ncelememektedir. Schumpeter,
daha sonraki b i r ç a l ı şması nda -Capitalism, Socialism and Democ­
racy� kapi ta l i z m i n çöküşüne katkıda b u l u nan kültürel değişmeleri.
tartış ı r, ama bu değişmeleri iki ncil d üzeyde ve geniş ölçüde
ekonomi k düzendeki değişmelere bağl ı olarak işler.
Bu yazarl a r ı n Marx kadar b i l e yakı n b i r i l giyle i n ­
celeyemedi kleri bir sorun vardır: toplumdaki devrimci değişikl i k�

61
leri n mah iyeti ve nedenleri. B u soru n, Marx ' ı n -ondokuz uncu
yüzyıl devr i m leriyle uğraşı rken- kl) l l andığı teri m lerden çok daha
gen i ş terimJerle gözler önüne ser i l me l id i r. Toplumsal kümelerin
yükseliş ve çökü şleri nde i k i süreç göz lemleneb i l i r : b i ri yeni bir
top l u msal katmana mensu p bi reylerin kimi kez yerl eş i k siyasal
seç ki n lerin mensuplarıyla bağlaş ı kl ı klar kurarak i ktidar kon u m­
l arı n ı yavaş yavaş ele geçi rmeleri süreci; d iğeri de yükselen b i r
topl umsal kü meyl e toplumun yerleşi k egemenleri aras ı ndaki kes­
k i n b i r çatışma n ı n söz konusu ol duğu b i r s ü reç . S i yasal
araştırmaların konu larından biri, olabi l d iği kadarıyla top l umsal
kümelerin bu fark l ı dolaşı m türleri n i n koşu l ları n ı ve nedenleri n i
bulgulamaktad ır. Pareto bu- soruna hemen h i ç deği n mez; devri m­
ler ü zerine gözle m leri de dağ ı n ı k ve b i rbirleriyle bağlantısızd ı r.
Mosca i se, The Ruling Class' ı n bir böl ü m ü n ü devrim konusuna .
ayırır; ne ki bu bölüm çal ışmas ı n ı n en düşkı rıkl ığı yaratan
k ı s ı mları ndan biridir ve birkaç devri m dönem i n i n bet i m leyici b i r
a n l atımdan faz l a b i r şey vermez. Marx'dan sonraki d iğer top l u m­
b i l i mc i l er i n çal ı şmal arı n ı n d evr i m c i yüzyı l ı m ı z a sağl a d ı ğ ı
m a l zeme bol l uğu n a karşın, devrimci değişmelerin açı klanmasına
çok şey kattı kları söylenemez . Son yı l l arda bu soru n lar en kap­
sam l ı ve s istem l i biçi mde, C. Bri nton tarafı ndan The Anatomy of
Revolution ad l ı kitabı nda tartı ş ı l m ı ştır. 1 4 B r i nton d evr i m c i
değişmeyi kolayl aştı rıcı koş u l l arı şöyle ayırt eder: bir top l u mdaki
ekonom i k i l erleme, keskin sınıfsal uzlaşmaz l ı kl ar, ayd ı n l ar ı n ege­
men sınıf terketmesi, hükünıet aygıtı n ın yetersi z l iği ve siyasal
bakı mdan beceriksiz b i r egemen . s ı n ıf. Koşu l l ar b izati h i devri m c i
sı nıfın ol uşmasına ç o k d a h a az önem veri l mesi d ı ş ı nda, Marx' ı n
çeşitli zamanl arda, öze l l i k l e i l k yaz ı larında önerd i kleri nden
gen e l l i kl e farklı d eğ i l d i r; ama çok daha öze n l i bir karşı l aştı rmalı

14 Ayrıca, bkz . L . Gottschalk'ın denemesi, « Causes o f Revo!lıtion», Amer­


ican'.Journal of Sociology, L (I), 1 944; ve sorunlarla literatürün özlü bir
şekilde değerlendirildiği, Raif Dahrendorf, «Uber einige Probleme der
soziologischen Theorie der Revo iution», European .Journal of Sociolo­
gy, n (S), 196 1 .

62
i nceleme çerçevesi içi nde ortaya konmuşlard ır. Bu kavramsal
çerçeven i n yararı , y i rm i nci yüzyı l ı n çoğu endustriyel o larak geri
ka l m ı ş ü l kelerde meydana gelen ve Brinton ' u n ayı rtettiği karak­
teristi klere büyük ölçüde sah i p olan -zengi n l e yoksu l aras ı ndaki
yoğun fark l ı l ı kların ürettiği a.şırı s ı n ıf uzlaşmaz l ı kları, Batı l ı laşmı ş .
ve çoğu n l u kla Marxismden etkilenmiş ayd ı n ların bağ l ı oldukları
kümeyi terketmeleri ve gelene�sel egemen kümeleri n ekonom i k
sorun l arla ve daha i leri toplum ların etki siyle uğraşmaktaki be­
ceriksizl iği- devri m l erine uygu landığı nda görü lebi l i r.
Kon uyla i lgi l i daha sonraki bu yaz ı l ardan açı kça ortaya
ç ı kan ve Marx ' ı n kura m ı n ı doğru layan şey modern devri m lerin
küçük seç k i n küme leri n etk i n l i ğiyle açıklanamayacağı -bu d e­
vri m l ere tüm sı n ıfl arın eylemleri n i n neden olduğudur. Bu s ı n ıfl ara
yol göst�rmek gerekmekted i r; ama seç k i n önderler kü mesi
s ı nıfların o l uşumu ve gel i ş i m i n bir sonucu ol arak ve bir ölçüde
onlarla b i r l i kte ortaya ç ı kar -bu küme bir sınıf oluşturmaz, ne d e
kendi baş ı n a b i r devri m e neden olur. Ayn ı s ı , bence, i ktidar h iyer­
arşisi ndeki kümeleri n konumund a daha tedrici değişmeler ol m ası
durumunda da geçerl i d i r. Yeni seçki n l er i n ol uşab i l meleri ve za­
manla topl u m u n yerleşi k egemen lerinden zorla siyasal i ktidar
içi nde bir pay · kopara b i l meleri nüfusu ol uşturan görece gen i ş
kümelerin durumundaki değ işmeler yüzü ndend i r.
B i reylerin dolaşı m ı n ı i ncelerken olduğu gibi, kümeleri n
dolaş ı m ı n ı d a i ncel erken veri top l amada b i rçok g ü ç l ü kl e
dalaşm a m ı z gerekir. B u i k i i nceleme b i r ölçüde çakışır v e ayn ı
soru n l arı ortaya koyarlar, ç ü n kü yen i top l u msal kümeleri n
o l uşumuna ya da eski l erin çöküşüne ı ş ı k tutmak için bireyler i n
h areketi n i a d ı m a d ı m i z lemek gerekebil i r. Ned i r ki, çoğu d u rum­
da top l umsal kümel eri n varl ıkları ve etki n l i kl eri yasal met i n lerde
ya da çağc ı l kayıtl arda mu hte melen belgelendiği veya toprakta
tasarruf hakkı (tenure) sistem leri i le d i nsel ya da askeri örgütler
gibi d iğer topl umsal kuru m l ara i l işk i n b i lgiden ç ı karı l abi l d i kleri
için, bu n l ar ı n yü ksel i ş ve çöküşlerine del i l bul mak bir yerde daha
kolayd ı r. Ama seçki n l erin dolaşımı hangi yön üyle d i kkatim i z i

63
çekerse çeks i n , bu fı:�npınen üzerine ta r i hsel b i lgiyi (bu b i l g i n i n
kendisi de büyük ülc,.üde gen işleti l eb i l i r) yirnı i nc i yüzyı l ın toplunı­
sal hareketleriyle i l g i l i i ncelenıeler - seçk i n ler konusuyla i l gi lenen
daha önceki yazarl arın güçleri n i aşan i ncelemeler- sayesinde
bütü nleyebi l i rii. So1ı iki on y ı l boyu nca, sanayi top lumları nda
seçki nlerin dolaş ı m ı sayı sız araştırmaya kon u o l m u ştur; keza bu
konuya şimdi az gel işmiş ü l kelerde de aynı önem veril mektedir.
Bu ndan sonraki i k i böl ü nıde ele alacağını her türden bi rkaç
toplunıa i l işkin kan ı t biri k i m i n i n gözden geç i r i l mesi, bize burada
eleştiri len lerden daha yeterl i desteğe sah i p bazı genel lemeleri for­
m ü l e etme o lanağı verebi l ir .

64
- iV -

AYDINLAR, YÖNETİCİLER VE BÜROKRATLAR

Y i rm i n c i yüzy ı l ın büyük toplumsal ve siyasal deği ş i k l i k­


leri nde öne ç ı kan toplu msal kümeler arasında üç seçkin kesi m -
ayd ı n l ar, sanayi yönetic i leri ve yüksek h ü kü met görevl i leri- çoğu
kez daha önceki egemen s ı n ıfları n işl evl eri n i n m i rasç ı ları ve yen i
topl u m b i ç i m leri n i n yaratı l m ası nda canal ıcı etkenler olarak e l e
a l ı n maktadı r. B u n l arı n değişmeyi başlatmakta gerçekten önemleri
nelerd i r? N e ölç üde topl u md aki başka, daha özsel değişmeleri n
ü rü n l eri ya da daha güç l ü ç ı karları n tems i lc i l erid i rler? İşin
baş ı nda, bu seçkin kümelerine böylesi büyük toplumsal etki yü k­
l emen i n h erşeyden önce genel seç k i n ler kuram ı n ı n kabul
ed i l mesi nden kaynaklandığı ve doğrudan doğruya bu ku ram ı ıı
sağlad ığı Marksizm eleştirisi nden ç ı ktığı konusunda aç ı k o l a l ı m .
Çü nkü Marksizme göre yak ı n Batı tari h i n i n e n önem l i olgusu yen i
b i r top l u msal güç o l arak işçi s ı n ı fı n ı n yü ksel işidir; bu n a karşı l ı k
ayd ın l ar ı n ya d a yönetici leri n ya d a bürokratlar ı n yükse l işine
i l işkin açıklamaların tüm ü bu görüşe meydan okumakta ve kapi­
ta l iz mdeki dönüşüm leri n seç k i n l erin arasına yeni üye a l ı m ı n ın
« s ı n ıfsız» ol masına (ya n i bireyleri n çeşitli prestij ve i ktidar d üzey­
leri arası nda oldukça m ü kemmel bir dolaşı m ı na) yol açtı ğ ı n ı ama
ayn ı zamanda egemen seçkinler ile yığı nlar arası ndaki fark ı n
varl ığın ı sürdürdüğü n ü {ya n i s ı n ı fsız b i r topluma doğru yol al­
madığı n ı ) göstermeye ç a l ışmaktad ı r: Dolayısı yla, b'.u seçki n lerin
yükse l i ş i n i i ncelerken, önce onların başl ıca topl umsal s ı n ıflarla
nas ı l bağl a nt ı landığı n ı ve kapita l i st ü l kelerin s ı n ı f s i stemi nde ne
gibi d eğişmelere yol açm ı ş oldu kları n ı ; i k i nc i olarak da onların
Sovyet tipi kol ektivist top l u m lardaki etki leri n i n yapıs ı n ı e l e a l ­
mamız gerekecek.
Ayd ı n l ar bu ü ç küme i çi nde tan ı m l an ması ve toplu msal et-

65
k i s i n i n l>c•li rll•ıınw�i güç o l a n ı d ı r. « Ayd ı n lar» ve « aydı nkes i m >�
cıı

(lntelllRentsl.t) ,ıı,ı�ıı ıda bir ayrım yaparak işe başlayabi l i riz. İ kin-
1 ' 1 lt•ıi ı ı ı i l k kvl onclokuzuncu yüzyı lda, Rusya'da kend i lerine pro­
fl·�yoı ll•I iş yapına ni tel iği kaza ndıran bir ü n i versite eğiti m i n i a l m ı ş
ol.ıııl<ırı ad landı rmak i ç i n ku l l an ı l d ı ; sonra l arı sözcüğün kapsam ı
bir çok yazar tarafı ndan kol gücüne dayan mayan (non-manual)
uğraşlarda b u l u n an herkesi içerecek biçi mde genişleti l d i . Bu an­
l amda ayd ı n kesim terimi « yeni orta sın ıflar» a denk düşmekte
ol up, bu sınıf içi nde üst ve alt katmanl arı ayı rt etmek olana k l ı d ı r -
üst katman profesyonel işlerde çalışanlardan, alt katman ise daha
ruti n büro ve idari görevl erde bu l u nan l arda n ol uşmaktad ı r.
Ayd ı n l arın ise genel ol arak fi k i rl erin yarat ı l m as ı n a, i leti l mesi ne ve
eleşti ri l mes ine doğrudan katkıda b u l u nan çok daha küçük bir
kümeden o l uştuğu kabul edi l i r; bun lar yazarları, sanatç ı l arı, b i l i m
adamlarını, fi l ozofları, d i n d üşünürleri ni, top l u m ku ramc ı l arını,
siyasal yorumcuları içine a l ı r. B u küme n i n s ı n ırl arı n ı kesin
biçimde bel i rlemek zor olabi l i r ve alt katman ları ela öğretmen l i k
ve gazetec i l i k gibi orta s ı n ı f uğraş larıyla kaynaş m ıştı r a m a b u kü­
men i n karakteristik özel l iği -bir top l u m u n kültürüyle dolaysız i l ­
g i s i - yeteri nce açıktır.
Ayd ı n l ar hemen her topl u mda vard ı r -okuryazar olmayan
topl u m l arda büyücü ve rahip, ozan ve minstrel, soykütü kçü l er
(genealogist) vb. olarak; okuryazar topl u m l arda da fi lozof, ozan ,
oyu n yazarı (dramatist), memur y a da h u kukçu olarak- a m a işlev­
leri ve top l u msal önemleri büyük ölçüde değişir. Bazı top l u m lar­
da ayd ı n lar bir yönetici seçkin ol maya iyice yakındır. Çi n'de
literati uzun dönemler boy unca bu tür bir yönetici katman
ol uşturmuş o l up, Max Weber'e göre laik soyl u l ara (genteel lay­
mam) veri len eğitimden ç ı ka n literati bu tür b i r egemen katman
ol uşturmuştu r.1 Bu katmana giriş halka aç ı k bir yarışma s ı navıyla
olduğu için kal ıtı msal ya da d ı şa kapa l ı bir küme deği l d i ; ned i r ki
uygu l amada bu kümen i n ü ye leri çoğu n l u k l a feodal dönem

1 Max Weber, «The Chinese Literati » , H.H. Gerth ve C. Wright Milis


(der.), Froın Max Weber'de.

66
boyunca önenı l i feoda l ai l elerden, daha sonraları da (büyük oran­
da memur ai leleri d_a h i l ) yü ksek top l u m katman ları ndan a l ı n ıyor­
d u . Bununla birl i kte, 1 600- 1 900 a rası dönemde literati' n i n özen­
li b i r istatisti ki çözümlemesi yüzde otuz kadarı n ın sıradan a i l eler­
den, ya n i baz ı l a rı kesi n l i k l e vars ı l a i l elerden olmakla b i rl i kte,
seç k i n lerin a ltındaki b i r topl umsal kerteden gel d i kler i n i ortaya ko­
nıaktad ı r.2 Bu d u rum, H i ndistan'da Brahman ları n kendi başlarına
toplu mda egemen b i r katman oluştu rma larına benzemekted ir,
ama Brahmanlar _ka l ı t ı msal bir kast oldukları, eğitim leri ele edebi­
l i kten (literary) çok d i nsel olduğu i ç i n Çi n'deki d u rumdan hayl i
farkl ı l ı k gösteri rler. Öte yandan, ruhban l a r Avrupa' n ı n feodal
top l u m l arında daha az egemen b i r konu md a bu l u n uyorlar ve an­
cak feoda l i z m i n yıkı l ışıyla ayd ı n l a r daha öneml i b i r topl u msal
işleve sah i p o l maya başlad ı .
Modern ayd ı nların köken leri gene l l i k l e ortaçağ Avrupa'sı n ı n
üniversitelerinde b u l u n ıııaktad ır.3 Ü n ivers itelerin gel iş mesi h ü ­
man ist öğre n i m i n yaygın l aşmasıyla b i rleşerek, ruhban kastı ol­
mayan, üyeleri deği şik top l u msal ortaml ardan gelen ve b i r ölçüde
feodal top l u m u n egemen sın ıflarından ve egemen öğreti leri nden
bağını koparm ış bir ayd ı n s ı n ıfı n ın oluşumuna olanak sağlad ı . B u
ayd ı n s ı n ı f Ayd ı n l anma düş'ünürlerini ü retti , öze l l i kle d e Fransa'­
da ayd ı nlar ancien regime'i n egemen s ı n ı fıyla K i l isesi'ne karşı
ç ı karak kend i lerini top l u m u n eleşti rmenl eri olarak kabul etti rd i l er.
Modern ayd ı n l a r işte bu rol leriyle, yan i top l u m u n eleşti rmenleri
ol arak ele a l ı n ı rlar. Devrimci hareketlerde, bir bütü n olarak işç i
h areketi nde v e d a h a yakı n l arda az gel işmiş ü l kelerin dönüşüm ü n­
deki rol leri b i rçok yapıtta, çok kez de, Marx' ı n prol eter devri m ku­
ram ı n ı n b i r eleştirisi bağlamı nda vurgu l a n m ı ştır. Ayd ı n l arın etki­
sine i l işkin bu tür bir değerlendi rme yapan i l k yazarlardan biri

· 2 Robert M. Marsch, The Mandarins: The Circulation of Elites in Chi­


na, 1600-1900.
3 Bkz . Jacques Le Goff, Les intellectuels au Moyen Age, ve Kari
Mannheim, «The Problem of the Intelligentsia»,, Essays on the Sociolo­
gy of Culture.

67
olan Polonya l ı bir devri mci, Waclaw Machajski, b i rkaç kitapta,
"
öze l l i kl e de The l ntellectual Werker ( 1 905 )de4 sosya l ist hareketin .
gerçekte doyumsuz ayd ı n l a r ı n ideoloj i s i n i d i l e get i rd i ğ i n i ,
başarı s ı n ı n d a s ı n ıfsı z b i r topluma deği l , « Devlet kapita l i zm i » d iye
·

ad land ı rd ığı b i r toplum b i çi m i nde, yen i orta sı n ıfla bağlaşıkl ı k ku­


ran yen i yönetici ayd ı n lar s ı n ıfıyla sonuç l anacağı n ı bel i rtmiştir.
Machajski sosyal izmin geleceği kon usu nda tü müyle de karamsar
d eğ i l d i ; eğiti m i n genel o l a rak ge l i şmesiyle ayd ı n l ar ı n
egemen l iğ i n i n. azalabi l eceğ i n i , son unda da s ı n ı rsız bir top l u m a
u l aşı labi leceğ i n i düşünüyord u . A m a yapıtı genel olarak pek
d i kkat çekmed i ve devrimci ayd ı n lar fi kri çoğu n l u kla sosya l i z m i n
m u h a l i fleri n ce, i l kin lv\ax Nomad, daha sonra d a y " rninci yüzyı l
devr i m lerinden çoğunun sosyal izm bayrağı altı nda i ktidarlarını
kabul etmeyi başaran ayd ı n lar tarafı ndan yöneti ldiği şek l i nde
bugün yayg ı n b i ç i mde payl aşılan görüşü savu nan H . D . Lasswe l l
tarafından beni msend i .
Ayd ı n ların rol ü başka bazı yazarlarca . çok farkl ı biçi mde
düşünül müştür. Daha önce Mosca'n ı n ayd ı n l arı . yeni ve daha
değerl i bir seçk i n kes i m i n çeki rdeğ i n i ol uşturab i l ecek, bour­
geoisie i le proleterya arası nda konuml anan az ço k bağımsız bir
küme o l arak d ü şü ndüğü n ü gördük. Teorica dei governi e gover­
no parlamehtare'nin son sayfalarında umutlar ı n ı şöyle d i l e ge­
ti rmekted i r Mosca : « Eğer özel ç ı karları sadece b i r süre i ç i n bile ol­
sa bi r yana itmeye hazır ve gerekli tarafsızl ıkla ortak iyiyi algı l aya­
b i l ecek bir top l u msal s ı n ı f varsa, bu s ı nıf kes i n l i kl e titiz entelek­
tüel eğitimi sayesi nde karakter soyl u l uğuna, gen i ş çevrelere ve
yeti ler i n gen i şlet i l mesine ağı r l ı k verecek şeye sah i p s ı n ıftır . . . B u
s ı n ı f, tekb a ş ı n a b u s ı n ı f gelecekteki b i r kötü l üğü ö n l emek
amacıyla ş i m d i k i bir iyiyi özgürce kurban edecektir.» Benzer b i r
a n layışı, «top l umsal olara k bağımsız ayd ı n kes i m »de giderek kap­
samı gen i şl eyen b i r top l umsal yaşam alanından ge len, eğitim
_

4 Kitapları Rusca yazılmıştır ve İngilizce'ye çevrilmemiştir. Fikirleri


İngil izce olarak ilki n Max Nomad tarafından bu değerlendirmeyi aldığı
Rebels and Renegades'de yorumlanmıştır.

68
r
arac ı l ı ğıyla birbirine bağlanan ve kend i nde toplum yaşam ı na
sızmış tüm ç ı karları barınd ı ran görece s ı n ı fsız b i r katma n ı
ayrı msayan Kari Mannheim ortaya koyar.5 Bu karakteristi kleri ne­
deniyle ayd ı n lar, Mannheim'a göre, top l u m l arına öze l l i kl e de
toplumlarındaki farkl ı çı kar kümelerine i l i şki n görece eksiksiz ve
nesnel b i r görüş ed i n me ve daha genel topl u msal ç ı karl arı üste
ç ı karacak şekilde bağ ı msız h areket etme yetisi ndedi rler.
Ele a l d ı ğ ı m ı z bu fki görüşün de doğru yönleri vard ı r.
Ayd ı n l arın köktenci ve devri mci hareketlerde önem l i rol leri ol­
muştur ve 1 9 56' dak� Pol onya ve Macaristan olaylarından, Küba
devri m i nde ve b i rçok ü l kedeki sömü rgeci l i k-karşıtı hc1reketlerde
tan ı k o l u nduğu üzere hala da olmaktad ı r. Ama sosyal i st hareketi n
ayd ı n l arı çekmesi, onların aldatıcı sosya l izm ve s ı n ıfsız topl u m
sloga n l arıyla i ktidar savaş ı m ı veren yen i b i r seçkin kes i m oluştur­
dukları şekl i ndeki b i r kurumdan başka b i ç i m l erde açı kl anabi l ir.
Batı topl u m l arı ndaki işçi hareketi basit bir protesto h areketi deği l ­
d i . Tutku ları n ı el leri n i n altında hazır b u ldu kları d i nsel i mgese l l i k­
le ( imagery) d i l e geti rebi len kölelerin ve köylü lerin dağı n ı k ayak-
. !anmalarından farkl ı olarak, işçi hareketi h emen hemen en
başından iti baren gel işti r i l mes i nde ayd ı nların önem l i bir rol oyna­
ması n ı gerektiren bir top l u m ku ramı n ı i çeriyordu . Ayd ı n l a r sosya­
l ist harekete çeki m lendi ler, çü nkü bu harekette bir on ursal kon um
ve bir ölçüde d e bizzat entelektüel yaşam i ç i n cana l ı c ı olan ki m i
karakterist i klere -ussa l l ı k , tarafsızl ı k ve hatta öte d ü nyal ı l ık- s a h i p
bir topl u msal örgütlenme idea l i buldu l ar. Eş önemde, belki d a h a
da önem l i b i r başka etmen ayd ı nların topl u msal köken leriyd i .
B i rçok modern toplumda ü n iversiteler ve genelde entelektüel
uğraşlar yetenekli b i reylerin toplumu n alt katman larından daha
önem l i konu m l ara yükseleb i l meleri n i n baş l ı ca aracıyd ı . B u n u n
sonucu nda ayd ı n seçkin lerin toplumsal b i l eşi m i gene l l i kle d i ğer
seçki n l erden önem l i ölçüde farklı l aşm ış ve b i rçok ayd ı n ı n işçi
s ı n ı fı h areketi yle b ağ l aş ı k l ı k kurma o l as ı l ı ğı hep m ü m k ü n

s Kari Mannheim, ldeology and Utopia, s. 136 ve sonrası.

69
ol muştur.
B u görüş ayd ı n sec;ki nlerin, kend i uğraşlarına i l işkin ç ı karları
ol maktansa bel l i baş l ı topl umsal s ı n ı flarla birleşecekl eri ya da
bağlaşıklık aç ı s ı ndan bu s ı n ı flar aras ı nda bölü necekler i n i öne
sürmekted ir. Ayd ı n l arın top l u m a i l işkin nesnel b i r görüş sahibi
olabilen ve bir bütün olarak top l u m u n baz ı genel ç ı karların ı tutarl ı
olarak savu nab i l en bir küme o l uşturduğunu öne süren i ki nc i
görüş, ayd ı n l arın kend i l erine a i t özgü l b i r k ü m e \'. ı karı ge l i şti re­
b i lecekleri n i hala yadsı rken , öte ya ndan ayd ı n seçki n l er i tüm
s ı n ı fların üstüne koymaktad ır.
B u değerlendi rmeleri n i ikisi de, modern top l u m l a rdaki
ayd ı n l a r ı n d u ru mu ndaki farkl ı laşma ve başka laşım _ göstere­
b i l eceği ne yer vermez . H e rşeyden önce Avrupa ve Kuzey
Ameri ka' n ı n sanayi ü l keleri a ras ı nda önem l i u l usal farklar vard ı r .
R aymond Aron, The Opium of l ntel lectuals'da, F ra n s ı z
aydı n l a rı n ı n top l u mda İ n g i l te re, A l m anya veya A B D ' n i n
ayd ı n l arından daha yüksek b i r sayg ı n l ığa sah i p olduğunu, siyasal
yaşamın idari ve pratik yön leriyle daha az a l akadar oldukları n ı ve
top l umlar ı n ı daha köktenci olarak eleştird i kler i n i gözlemlem işt i r .
1 87 1 'den 1 9 58'e kadar Fransız M i l l et Mec l i si ü yeleri üzerine
yapılan b i r i nceleme, bu dönem boyunca seçi len 6000 mebusun
yarı sından fazlasının gen iş anlam ıyla ayd ı n olduklar ı n ı -yazarl ar,
üniversite öğretmen l eri, hukukçular, gazetec i ler, b i l i m adamları,
m ühend isler, o'kul öğretmeıi leri- olduğunu göstermekte ve şu
son uca varma ktad ı r. « F ransa'da, e n a z ı nd a n , u ç u n c ü
Cumhuriyette olduğu gibi Dördü ncüsünde d e Mec l i steki siyasal
tartı şmalarda en tutku l u o l an l ar · ayd ı n l a rd ı . Çoğu n l u kl a e n
uz laşmaz idec;ıloglard ı o n lar. Soru n l arı soyut biçimde a z çok
içten l i kle ortaya koyma, çoğu kez de onları beceriyle d i l e get i r­
meye eği l i m l i olmaları a n l am ı nd a "düşünceleri benzer biçimde
.
donat ı l m ış"tı. Ama bu eği l i m -çoğu n l uk l a gerçekçi ol mayan
çözümler önermeleri, özsel o l a n ı savsa klayıp kurnaz l ı k üzeri nd e
sap lan ı p ka lmalar, böylece yapay soru n l a r i cat ed i p kend i ar­
alarında a n l aşamayarak parlamento görüşleri n i gereksi z biçi mde

70
karmaş ı klaştırıp uzatma ları anlamına gel iyord u . » b Ayrıca, Petit
Larousse'da kayded i ldiği şekl iyle, Fransa ' n ın büyü k adam larına
i ı.işkin bir incelemeden, önce gelen ayd ı n l a rı n nas ı l en ayrı c a l ı k l ı
a n lamıyla -yazarlar, sanatçı lar v e b i l gi n l er- sıralandığı n ı , böylel i k­
le o n l ar ı n top l u msal sayg ı n l ı ğ ı n ı n ne kadar büyü k o l arak
düşünüldüğünü göz lemlemek de i l ginçti r; yüzy ı l lar boyunca bu n�
lar top l am ı n yaklaşık yarı s ı n ı kapsayarak en geniş kümeyi ol uştur­
maktad ırlar ve ondokuzu ncu yüzyı l ı n son u na kadar (araştı rnıaıi ı n
kapsad ığı en son dönem) sayg ı n l ı k ları istikrarl ı biçi mde artm ı ştı r.7
İ ngi ltere' de ayd ın lar Fransa' da ki gibi, böylesi büyük topl u msal
sayg ı n l ığa sahip olamam ışl ard ır, ne de parlamento üye l iğiyle af­
sun, herhangi bir kolektif siyasal düşü nce ve e leştiri. etk i n l iğiyle
olsun, hiç böylesine öne ç ı kmamışlard ır. Ayd ı n kümeleri n i n
h a l k ı n büyük i lgisi n i çekmesi y a d a dolays ı z b i r siyasal nüfuz
sah ibi görü nme leri ancak çok ender durum larda söz kon usu ol­
muştur : geçen birbuçu k yüzyı ldaki en gözl e görülen böylesi
örnekler arası nda, yararcı (utilitarian) fi lozoflar, H ı ristiyan sosya l­
istl�r, ilk Fabi an' lar ve l 930' 1arın Sol Kitap K u l übü (Left Book
Club) ve anti-Faşist örgütlerle i l işkisi olan ayd ı n lar bulunmaktad ır.
İ kinci bir önem l i öze l l i k, çoğu ü l kede ve çoğu kez ayd ı n
seçkin kes i m i n i n , en heterojen v e tutu n u msuz seçkin l erden biri
olması ve kü ltürel ve siyasal soru n l a r hakkında çok faz l a kanaat
çeşitl i l iği göstermesidir. Tüni ayd ı nların siyasal olarak sola bağ l ı
oldukları y a d a bağ l ı o l m u ş oldukları söylenemez, örneğ i n şu an­
da, Batı Avrupa ü l ke leri ndeki ve AB D'deki birçok ayd ı n olas ı l ıkla

6 Mattei Doğan, «Political Ascent in a Class Society: French Deputies


1870-1958», D. Marvick (der), Political Decision-Makers 'da, s. 67.
7 Alain Girard (der). Le reussite sociale en France, ss. 239-40. Der­
leyicinin be İ irtitği gibi , aydınların farkl ı ortamlardaki say gı nlık ve nü­
fusunu karşılaştırmada bir temel sağlamak amacıyla çeşitli ülkelerden
benzer malzemeleri elde etmek çok i lginç olurdu. Ne yaz ı k ki, hala bir ilk
adımın atılması ya da hatta öngörülmesi gerekmektedir; aydınlar üzerine
-
en son ayrıntıl ı ve oylumlu simpozyum -The Intellectuals: A Contro­
versial Portrait, G. B. de Huszar. tarafından derlenmiştir- hala onların
toplumsal işlevi üzerinde izlenimci çözümlemelere bel bağlamaktadır.

71
sağ ka nada nıeıısup�ur. Ayd ı n ların siyasal tutu m l arı n ı n topl u msa l
s ı n ıf kökenleri nce çok güçlü ol arak etki lendiği n i gösteren b i rçok
ka nıt vard ı r; örneğ i n Fransa' da hemen tümüyle üst s ı n ıfl ardan ge­
len ve tutu m l arı ağı rlıkla sağ eği l im l i olan eski Ecole libre des Sci­
ences politiques'i n öğrenc i l eriyle _çok daha gen iş biçi mde orta
s ı n ı f, işç i s ı n ıfı ve köyl ü l ü kten gelen ve tutuml arı baskı n l ı k l a sol
eği l i m l i olan Ecole Normale' i n öğrenci l eri arasında çarpıcı bir
farkl ı l ı k b u l u n m aktad ır. Bu rada hiç de açı k ol m ayan konu ,
ayd ı n l arın etki n l ikleri v e yaşam b i ç i mleri nedeniyle diğer seçki n ­
lere göre toplu msal sınıf köken leri nden daha a z etki lenip etki len­
ıned iğid i r. B u ndan başka, ayd ı n l arın toplu msal tutu m l arı nda
topl u mdaki daha genel değişmelerin yol açtığı önem l i tari hsel
dalgalanmalar vard ı r . 1 930' 1 arda Avrupa l ı ayd ı n l arın çoğun l uğ u
ve ABD'd e k i b i rçok aydı n siyasal solu n des_tekleyicileriyd i ler; ama .
1 950' 1erin başından bu yana sağa doğru bel i rgi n bir kayış
görü l mekte olup, bu refah yasa l arı n ı n etkisi sonucu toplumsal
koşu l l arda meydana gelen deği şmelerle ya da bizzat ayd ı n
seçkin lerin özn i tel iği ndeki değişmelerle açıklanab i l ir. ,
B u bağlamda sanayi topl u m l arı ndaki ayd ı nların yak ı n tari­
h i ne i l i şk i n iJ<i öze l l i k gözönüne a l ı n ması gerekti rmekted i r .
Ü n i versite eğiti m i n i n yayg ı n l aşması v e b i l i msel, tekn i k v e pro­
fesyonel uğraşl arın gel i şmesiyle, özel l i kle alt düzeyde, ayd ı n
seç k i n lerin boyutu da, i şsel fark l ı l aşı m ı d a gel işm i ştir. Ayn ı za­
m anda, ayd ı n seçki nler i ç i ndeki fark l ı k ü meleri n göreli önem­
leri nde değişmeler olmuştur; şu ya da bu türdeki uzman l ar genel
kü ltür ya da topl u msal fi k i rleri daha edebi ve felsefi biçimde d i le
getirenlere üstü n l ü k sağlam ışlardır. Doğa b i l i mc i leri n i n artan
toplumsal önem i , onların etki n l i k ve gereks i n i m leri n i n h a l k ı n
d ikkat i n i çek i ş derecesi nden, v e b i l i madamlarına, danışma ku­
ru l ları na 'ü ye l i k ve hükümet i le idare de artan biç i mde temsi l
(örneğ i n B i l i m Bakanlığı n ı n kurulması) ed i l me ol anağı sağlan­
masıyla onların kam u siyasası n ı biçi m lend i rmede daha faz l a yer
a l maları yön ünde artan baskılardan açı kça görü l mekted ir. Bu
gel i şmeleri n bir bağlantıs ı olarak, i htimal k i ayd ı nlar topl u m u n
genelde d a h a a z köktenci eleşti rmenler o l m a ve i ç i nde yaşad ı kları

72
san ayi top l u m l arı n ı n� ka rmaş ı k etki n l i kleri nden d oğan kısa
dönem l i , özgü l türden soru n l arı çözmekle daha faz l a i l gi l enme
eği l i m i gösterm i şlerd ir. Bu a n l amda, Mosca' n ı n aç ı klamış o lduğu
yönlerden biri nde ayd ı n l arın etkisi artm ı ştı; ama giderek böyle­
sine s ı nırlı, uzman görevleri yü klenmeleri onların egemen b i r
seçki n kes i m konumu gerekl i n i tel i klerden uzakl aşnıası n a yol
açar, çünkü ayd ı n l ar ayı rted i c i b i r küme örgütlenmesinden ya da
i deoloj i si nden yoksu ndurlar. Şu anda, en çok az. gel işmiş ü l ke­
lerdeki ayd ı n l ar siyasal yaşamaa önem l i b i r rol oynayan tutu num­
lu ve köktenci bir seç k i n kesi m ol uştu rmaktad ır.
Potansiyel egemen seçk i n kes i m olarak d i kkat çeken i ki nc i
bir kümeyi sanayi yönetici leri ol uşturmaktad ır. B i r süre i ç i n , mo­
dern top l u mda yönetic i lerin yü ksel i ş i , geni ş ölçüde James Burn­
ham' ı n yönet i m devrim i kuram ı n ı n etkisiyle top l u m b i l imsel
tartışmanı n odak noktası h a l i ne gelm i şt i .8 Bu kura m ı n genel fi kri
çok daha önce Veblen tarafı ndan The Engineers and the Price
System de d i le geti ri l m i şti . Veblen kapita l i z m i n, yan i esas ol arak
'

ü reti m araçları sah i pleri nce yöneti len b i r ü reti m si stem i n i n sanayi
kaynaklar ı n ı veri msiz biçi mde ku l l anac ağı i ç i n devam ede.­
meyeceğ i n i öne sürüyor ama kapita l i z m i n çökü ş ü n ü n i şç i
s ı n ıfı nca gerçekleştiri leceği ve b u çöküşü s ı n ıfsız b i r top l u m u n
i zleyeceği şekl i ndeki Marksçı görüşü kabul etmiyqrdu. Kapita l i st
endüstri n i n başl ıca muhal ifleri ol arak teknoloj i k uzma n l arı -
"mühendisler" i - görüyordu ve modern endüstri işleyi ş i n i n onların
ç a l ışmalarına dayandığı n ı , keza onların sonraki hamleyi yapacak
· konumda bu l u nduklarını iddia ed iyordu . « Koşu l ların zorlamasıyl a
o n l a r cemaati n madd i refa h ı n ı n bekç i lerid i rler; b u n a karş ı l ı k
ş i md iye değin gerçekte kol lanan s ı n ıflara serbest gel i r sağlayıcı ları
ve bu gel i r i n bekÇ i leri olara k faa l iyet göstermi şlerdir. On lara
endüstri s i stemi n i n soru m l u yönetic i l eri konumu veri l mekted ir ve
tam d a bu yer deği ş i kl iği sayesi nde cemaatin maddi refa h ıyla i lgi l i
son söz sahibi olma konumuna gel i rler. S ı n ı fsal b i l i nç sah ibi ol­
maktad ı rl a r ve a rt ı k o n l arı tec i msel bir ç ı kar d ü rtü l emez;
sendi kalaşmış m ü l k sahipleri n i n ve b i rleşmiş işç i leri n çı karl arı n ı

8 James Burnham , The Managerial Revolution.

73
gözetmeleri a n l amı ndaki ticari ç ı kardan üzaktırlar. Ayn ı zaman­
da, say ısal ol arak ve al ışkısal bakış açısıyla, sayı ları ve dağ ı n ı k
ç ı karları neden iyle tüm çabal arı sonuçsuz k a l a n bi rleşm i ş i şç i ler
kadar heterojen ve hantal bir topl u l u k deği l lerd i r )) (op. cit., s. 74)
Burnham' ı ıı tezi de özünde benzer ol makla b i rl i kte daha
özen l i bir biçimde sergi len mekted ir. B u rn ham bir toplum tipi nde
bir başkası na, kapita l i st topl u mdan (yani bel l i bir ü retim tipiyle,
sanayici ve bankerlerin egemenliğiyle ve özgül i nanç sisteml eri ya
da ideoloj i l erle karakterize 'ol a n b i r top l u md a n ) «yönet i m
top l u m u )) o l arak adland ı rmayı önerd iği b i r top l u m tipine geçi ş
dönemini yaşad ığı mızı ö n e sü rmekted i r. B u topluma geç i ş süreci­
ni -«yönet i m devri m i )) n i - aç ı klamadan ö n ce kap i ta l i z m i n
çöküşüyle i l g i l i baş l ı ca alternatif kuram olan Marksç ı proleter dev­
rim kuram ı n ı tartışır. Eleşti risi b i l d i k b i r fi k i rler s i ls i lesi n i izlemek­
ted i r. İ l kin, R usya'daki devrim sosya l ist bir toplumu resmen
baş l atamam ı ştır; iki ncisi de i l eri sanayi ü l keleri n i n çoğu nda pro­
l eter devr i m olmam ı şt ı r; devrim o l a n l a rd a ela başarıyla
u l aşmam ıştır. (Örneği n , 1 9 1 8'de A l manya). Burnham'ın k� ndi ku­
ramı herşeyden önce yönetici o l an larla i l g i l i bir açıklamayı, son­
ra da tan ı m l am ı ş olduğu kümeni n top l umda gerçekten egemen
seçkin hal i ne gel mekte olduğunun ispatın ı i çermekted ir. B u rnhani
yöneticiler arası nda baş l ıca iki kesim i b i rbiri nden ayı r ı r : b i l i m
adamları i l e teknologlar v e üretim sürec i n i n d i rektörleri v e koor­
di natörleri . İ ki nc i ler par excellence yöneti c i lerd i r ve Burnham,
çoğu b i l imsel ve teknik n itel i klere sah i p o l a b i l se de, on l arı Ve­
b l e n ' i n anlamıyla « mühend i s l en> den ayırır. B u n lar gerçekte
ticaret ş i rketleri n i n üst yönetic i leri veya şirket müdürleridirler ve '

Burnham' ı n onların toplumdaki durumlarına i l işkin çözümlemesi


. '

: · ı ·ı dlk ölçüde modern end üstri toplum ları nda sanayi m ü l kiyeti i le
rlrnetinıi arası nd a kökten bir farkı n gel iştiği şek l i n deki saptamaya
dayanhlaktad ır. Böylesi bir ayr ı m ı yapma fi kri, anonim şi rketleri n
geli şmeleri n i gözlemiş olan, ondokuzuncu yüzyı l toplum i n­
celemelerine (Marx dah i l ) yabancı deği l d i ; ama bu ayr ı m ı n öne­
m i , The Modern Corporation and Private Property ad l ı
çal ışmalarında A . A. Berle ve G . C . Means tarafı ndan i l k ke� sis­
teml i biçimde i ncelenen modern dev korporasyonun ortaya

74
r
f
ç ı kışıyla iyice artmıştır. B u rn hanı yöneti c i l erin daha önceki
End üstri lerin k apita l ist sa hipl eri n i n el lerinde olan ekonom i k erki
ele geç irdiğini böylece de bütün top l u msal si steme biç i m verecek
güce u l aştığ ı n ı savl amaktadır. Burnham, -yöneticilerin bir tek ay r ı
b i r topl u msa l küme olmal arı n ı deği l , b i r e r k mücadelesi nde kenel i
kümeleri n i n ç ı karları n ı n ayrı m ı n a varm ış, tutu n u m l u b i r küme ol­
maları n ı d a gerektiren- tez i n i kapita l iz m i n b i reyci ideokıj i si n i n
yeri n i yöneti mci b i l' ideoloji n i n a l makta olduğu n u göstermeye
çal ışarak destekler. Bu i ki nc i noktaya de l i l ol arak Al manya ve •

İtalya'daki faşist korporatif devlet deneyim leri n i , Sovyetl er B irliği


(ki bu böl ümde daha sonraki bir yerlerde göstermeye çal ışacağı m
gibi, bu ü l ken i n b i r yönetici toplumu ol arak yoru m l a n ması pek d e
doğru değ i l di r) ve A B D i l e d iğer B atı ü l kelerinde s ı n ı r l ı sayıda
devlet plan l aması deneyimleri n i su nar.
Daha son raki eleşti riler modern top l u m l arda m ü l kiyet i l e
deneti m i n ayr ı l ması şek l i ndeki temel nosyo n u n olsa olsa b i r yarı
gerçeği d i l e getirdiği n i ortaya koymuştu r. Sanayi sahipleriyle yö- ·

neti c i l er a rası n da birçok bakı mdan s ı k ı b i r bağ vard ı r . i l k o l arak


yöneticiler çoğu kez, şi rketleri nde önem l i pay sahibi o l m a l arı an­
l a m ı n da, yönetti kleri ş i rketlerin sah i b id i r ler de, paydaş l ı k çok
gen i ş biçi mde dağ ı n ı k da olsa bu durum az sayıda büyü k h isse
sahipleri n i şi rket siyasası n ı denetimlerinde tutmal arı n ı sadece ko­
laylaşt ı r ı r. 9 İ k i nc i s i , yÇ\neti c i l e r kend i ş i rketleri n i n başl ıca
' h issedarları ol masalar bile, çoğu n l uk l a zengi n k i ş i lerd i r; C .
Wright M i l ls' i n i ktidar Seçkinleri'nde işaret ettiği gibi, « ü st yö­
netici l er ve çok zengin ler i k i farkl ı ve topl u msal olarak birbir­
l erinden kopu k kümeler değildir . İ kisi d e, m ü l kiyet ve ayrıcal ı ğ ı n
. .

iyice b irleşmiş olduğu b i r dü nyada birbirleriyle iç içe geçm iştir. . . »


(s. 1 1 9 . ) Ü ç ü ncü o l arak yönet i c i l e r i n kaynağı bask ı n l ı k l a
topl.u mun üst katmanlarıdır. Mil ls'e göre, AB D'de « l 95Ö' n i n üst
yönetici l eri kentte başarıya u l a ş m ı ş k ı rsal kes i m çoc u k l a r ı
deği l lerd i r>) ; göçmen, hatta göçmenlerin çocukları hiç deği l lerd ir;
« bu kentl i , beyaz, Protestan Amerika n l ı lar üst ve üst orta s ı n ıf
a i leleri n çocuklarıdır. Baba ları çoğun l ukla g i rişimcidir (entrepre-

9 Bkz. P. Sargant Florence, The Logic of British and Aıneric?n Industry.

75
neur); yüzde 5 7 'si i şadamlar ı n ı n oğu l ları d ı r; yüzde 1 4' ü meslek
sah i b i i nsanl arı n ; yüzde l 5 ' i çiftç i leri n oğu l l arıdı r . » Bu sonucu
başka bi rkaç i nceleme de d oğru l amaktadır. Yüzyı l ı m ı z ı n i l k on
·yı l ı ndaki önde gelen 1 90 Ameri ka l ı i ş dü nyası önderi n i n topl um­
sal kökenleriyle i lgi l i özen l i bir araştı rmada, W i l l iam M i l ler,
örneksel başar ı l ı işadamın ı n topl umun alt katmanlarından yü ksel­
diği fikri n i n daha o dönemde modası geçmiş b i r fikir olduğunu or­
taya koymuştur. 1 0 M i l ler' i n i ncelediği i şadam ları n ı n yüzde 1 O' un­
dan az ı yurt d ı ş ı nda doğmuştur ve a ncak yüzde 1 'i «yoksul göç­
menler» say ı l ab i l i r. Bu i şadam ları n ı ıi çoğu büyük kasaba ve
kentlerdeki eski yerleş i k Ameri ka l ı a i lelerden gelmekted ir; yüzde
80' i de ticaretle uğraşan ya d a profesyonel olan ailel erdendir.
1 940'da Phi ladelphia'daki üst s ı n ıf ve i ş hayatına mensup seçkin­
lerle i l gi l i çok ayrıntı l ı bir i n ce lemede şu sonuca u l aş ı lmaktad ır:
« . . . üst s ı n ıfı n i ş dünyası cam i ası i ç i ndeki katkısı önderlerle i lg i l i
payından çok daha fazlad ı r : Who's Who'da ad ı geçen bankerler i n
yüzde 75' i , avu katları n yüzde 5 1 ' i , mühendislerin yüzde 45'i ve
i şadamları n ı n yüzde 4�fsi ayn ı zamanda üst s ı n ıf üyeleridir (yani
Social Register'de sıralanan a i lel ere mensupturl ar) . Ayrıca
end üstriyel ve m a l i kuruluşl ardaki seçkin kes i m üyelerine ait 532
yönetici l i kten yüzde 60' ı üst sınıf üyelerine aittir. N i hayet, kent­
deki önde gelen banker ve avu katlar üst sınıf mensupl arıd ır. En
büyük altı ban ka n ı n başkan ları ve yüzde 80 müdürü hakiki
Phi ladelph i a ' l ı d ı r; tıpkı en büyük avukatl ı k firmaları n ı n kıdem l i
ortakları gibi . » 1 1
·

İ ngiltere'de büyük kamu ş i rketterin i n yönetic i lerine i l işkin


b i r araştı rma, bun ların yüzde 50 ve 60 aras ı n ı n mesleklerine
. ai leleri n i n sağladığı i ş bağ l ant ı ları avantaj ıyla başlad ıklarını, buna
karş ı l ı k yüzde 40' ı n ı n d a toprak sahibi, meslek adamı ve benzer
topl umsal düzeyde a i lelerden geld i klerini göster� i ştir. 1 2

10 «American Historians and the Business Elite», William Miller (der),


Man in Business'de.
11 E. Digby Baltzell, An Aınerican Business Aristocracy, s. 43 1 .
12 G. H. Copeman, Leaders ofBritish Industry: A Study o f the Careers
of More than a Thousand Public Company Directors.

76
Demek ki, üst yönetici lerle m ü l k sah i b i olanların asl ında tek
bir top l u msal küme oluşturacak şeki lde sıkı sıkıya bağlantı l ı
olduğu aç ı ktır. Orta ile alt yöneti m düzeyleri n i n d u rumu der
hemen hemen farksızd ı r, çünkü bu düzeylere a l ı nacak eleman­
ların topl umsal alanı çok gen i ş deği l d i r ve bu düzeylerdeki yö­
netici leri n .çoğu daha yüksek i dari görevlere u l aşmayı hedefledik­
leri nden, genelde tepedeki lerle ayn ı toplu msal tutu ml ara sah i ptir­
ler ve ayn ı bağl antı l arı kurmaya çalış ırlar. Yönetim merdivenine
tı rmandıkça elde ettikleri m ü l kiyet ç ı karları daha d a önem
kazanır. Bütün bunda eli ku lağında bir «yönetici devri m i » n i ima
eden ya da Burnham ' ı n yen i yönetic i ideoloj isi tas l ağına gerçeğe
benzerl i k kazandıracak pek bir şey yoktur. Yöneticiler, özel l i kle
üst yönetic i ler sanayi toplu mlarında önemli bir işlevsel küme
ol uştururlar; saygın l ı kları n ı n yü ksek ol ması ve önem l i ekonom i k
kararlar almaları anlam ı nd a seçkind i rler ve bir işlevsel küme
olara k kon u m l arı n ı n g iderek d a h a da çok ayı r ı m ı na
varmaktad ı rlar (bu bi l i nç yönet i m a l a n ı nd a sistemati k i n ­
celemelerin ve eğitimin gel i şmesiyle beslen mekted i r), ama üst
m ü l k sah ipleri s ı n ıfından bağ ı msız deği ldi rler ve yen i bir «egemen
s ı n ıf» hal i ne gelmemekted irler.
Ş i mdi, birçok gözlemciye modern top l u m l arda giderek güç
kazanan ve bir seçkin kesi m olarak görü nen üçüncü b i r top lum­
sal kümeyi -yüksek hükümet görevl i l eri kümesini- ele al mamız
gereki yor. Toplumb i l imcilerin bürokratik seçki nlere ilgi duyması
Max Webe r' i n yapıtından onun « Kari Marx h ayaleti » ve Marx'ın
ard d l arıyla olan uzun tartışmaları ndan kaynaklanır. Weber' i n
sosyalizm karşıtl ığı n ı , sosya l i z m i n bi re)' özgü rlüğünün yitiri lme­
si ne, topl umsal yaşa m ı n az çok tümcül b i r zaptürapt altına
a l ı nmasına duyduğu korku es i n lemiştir. Marx modern topl u m l arın
tari h i nde ü retim araç l arı n ı n küçü k bir kapita l i st sınıfın el inde
biriktiği n i görüp, bu s ı n ıfın i şçi s ı n ıfı nca m ü l ksüzleştiril mesi n i n de
i nsan özgürlüğünün artacağı bir dönemi başlatacak ilk adım
olduğu n u düşü nürken; Weber sosyal ist bir toplumda e n üst nok- .
tas ı na u l aşacak üste l i k b i rey üzeri nde de doğrudan uzantı ları ola-

77
cak bir idari cıraç lar derişimi sürec i n i n varokluğunu düşün üyord u :
« Modern dev leti n ge lişimi prensin eylemiyle başlat ı l ı r. Prens
ya n ı nda yer alan ve yürütnıe gücünün özerk ve "öze l " sa h i b i
o l a n l a r l a idare, savaş v e ma l i örgütlenme araç larına sah i p o l an­
l ar ı n bu varl ı klarına el koyu l masına yol açmış lard ı r . . . B u süreç
kap ita l i st i ş l etmen i n bağ ı ms ı z üretic i l eri zamanla ortad a n
kaldı rarak gel i şmesi süresiyle tan\ bir koşutluk içi ndedir. Sonun­
da, modern devl et tüm siyasal örgütlenme araçlarını denetler. . » 1 3 .

Weber, bürokras i n i n erk i n i n demokrati k b i r sistemde dahi


siyasal otoritelerce denetlenemeyeceği n i düşün üyordu. "Ol ağan
koşul lar altı nda, tam olarak gel i şmiş bir bürokrasi n i n i ktidar kon­
umu her zaman ezicidir. "S iyasa l efendi" kend isi n i "uzma n " ı n
karşısı nda b i r « amatör heveskar (dilletante) » konu munda b u l u r
önü nde idare n i n yü rütü l mesi işi n i yü klen m iş eğiti m l i memurlar
vard ır. Bürokras.i n i n h izmet ettiği "efend i", ister "yasa önerme
hakkı", "referandum"' ve memurları görevi nden alma yetkisi gibi
s i l a h larla donatı l m ı ş bir "halk" olsun, isterse daha aristokratik ya
da daha demokrat i k bir temelle seç i lmiş ve güvensizlik oyu kul­
l anma hakkıyl a donatı l m ı ş bir parlamento olsun, bu söyled i kle­
rimiz geçerl i d i r . . . 1 4
Almanya'daki l i beral pol i ti kacıların güçsüzlüğü ve Prusya
bürokrasisi örneğ i n i n Weber' i n bu yorumunu aşırı derecede et­
ki l ediği ne kuşku duyu lamaz . Ne var ki, Avrupa yak ı n tari h i ndeki
o l aylar, özel l i k l e de, Rusya'daki sosyal ist devrim deneyimleri ve
demokrati k sanayi ü l kelerinde devletin ekonom i k faaliyeti daha
gen i ş biçimd e denetlemesi n i n yarattığı sonuçl ar, çoğu gözlemciye
göre, Weber'in bürokras i n i n artan gücüne i l işkin �ezi n i destekle­
mekted ir. Weber' i n fikirleri Sovyet toplumsal sistem i ne en kap­
sam l ı ve aç ı k biçimde total iter kom ü n izmin bir eleşti risi olan Yu­
goslav Mi lovan D j i l as tarafı ndan Yeni Sınıf (The New Class) ad l ı
kitabı nda uygu l a n m ı ştır. Dj i l as, « B u yen i sı n ıfı n , bürokras i n i n i n
1 3 Max Weber, " Politics as a Vocation", H.H. Gerth v e C . Wright Mil is,
From Max Weber'de.
1 4 Max Weber, " Bureaucracy" , i bid.

78
ya da daha yeri nde b i r deyişle siyasal bürokras i n i n » kend i ne ait
bazı ye n i karakteri sti klerin yan ı nda daha ö nceki egemen s ı n ıfların
tü m karakteristi k l erine · de sa h i p olduğun u bel i rtmektedi r. Yeni
s ı n ı f " e l l e r i n d e b u l u nd u rd u k ları idari tekel n e de n i y le özel
ayrıca l ı kl ara ve ekonom i k terc i h l ere sah i p olanlardan oluşıııak­
tad ı r. " Ama Djilas, bu s ı n ı fa mensu p olanl arı n alışı l agelen anlaııı­
da h ü k ü nıet görevli leri ya da i d a reciler olmad ı ğ ı n ı kabu l etmek
zoru nda ka l ı r : " . . . daha ayrı ntı l ı b i r çöz ü m l eme yö n eti c i
bürokrasi n i n (ya d a yen i s ı n ıfı n ) çeki rdeğ i n i sadece özel b i r
bü rokratlar katmanın ı n , idari gbrevli ler ol mayan kişilerin mey- ·
dana getirdiğini gösterecektir. B u gerçekte bir parti bürokrasisi ya
da s iyasal bürokrasi d i r. D iğer görevl i ler yen i sın ıfın denetimi
altı nda b u l u nan bir aygıttı r sadece. " Sonuçta " part i n i n bir sonucu
ol arak gel iştiğini ve partiyi bir temel ol ctrak ku l l andığı n ı ; bu sınıf
güç lend i kçe, parti n i n zayıfladığı n ı " söyleyerek kaçmaya çal ışır.
Son unda, bu fenoıııeni, yen i sınıfı n üret i m araçlarına sah i p ol- ·
nıasıyla tan ı mladığını iddia ederek Marksist ku ram ı n kapsa m ı na
sokmaya çalışır: « . . . bunun özel bir s ı n ıf olduğ u n u n kan ı tı, onun
m ü l kiyetinde ve d iğer s ı nıflarla olan öze l i l lşkileri nde yatmak­
tad ı r . . . Komü n ist siyasal bürokrasi m i l l i l eşti r i l m i ş m ü l kiyetin keyfi­
ni ç ı karmakta; bu m ü l kiyeti kul lanmakta ve i dare etmektedi r . »
Görüşüme göre bu Sovyet top l u m u ndaki seç k i n l ere i l işkin çok
yan ı l tıcı bir çözüm lemed ir. Dji l as' ı n bizzat iti raf ettiği gibi, yen i
s ı n ıf s ı k ı an l a mda b i r b ü rokrasi deği l d i r, ç ü n kü h ü k ü met
görevl i leri ve idarec i l eri nden meydana gelmemektedi r; asl ı nda,
bürokrasi de değid i r, çünkü onu ol uştura n l ar -önde gelen parti
üyeleri- bü rokrat değildir, ya da sanayi yönetic i l eri ne kadar
bü rokratsa onlar da o kadar bürokrattı rlar. 1 5 Bunlar Marksizm­
Len i n i z m sınavları n ı başarıyla vererek değ i l , siyasal yeti l erin -tak-
15 Krş. C. Wright Milis, The Power Elite s. ( 1 33 ), "Bürokratik kariyer,
tam olarak tanımlandığında, görevler hiyerarşisinin bir düzey i nden
öbürüne tırmanma anlamına gelmez sadece. Bunu içerir kuşkusuz ama
daha önemlisi işgal edilen her bir makam için katı ve tek yanlı niteliklerin
tesisi anlamına gelir. Bu nitelikler çoğunlukla, hem özel resmi eğitimi,
hem de değerlendirme sınavlarını gerektirir.

79
tik b,,eceri, k u rnaz l ı k, i n a n d ı r ı c ı l ı k, en erj i , sebat, vb.­
ku l l a n ı l masıyla partide i ktidara ge len siyasal önderlerdir. 1 fı Ayn ı
şeki lde, part i n i n bizzat k u l l andığı egeme n l i k bürokrati k değ i l
politikt i r. Dji las, "parti (yeni) s ı n ı fı yaratır" derken gerçekte b u n u
kabu l etmekte, aına ard ı ndan, " s ı n ı f güçleni rken parti zay ı flar"
d iye ekleyerek d e bu ifaden i n gücünü yu muşatmaya çalı şmak­
tad ı r. Herhangi b i r komü nist ü l kedeki Kom ü nist Parti' n i n bu özel
biçi mde � ayıf düşmüş olduğuna dair h iç b i r del i l yoktur; Dj i l as'ın
d i le geti rmeyi başard ığı şey uhla_ki b i r değerlendirme, ideal par­
ti n i n, devri mc i proleter parti n i n çöktüğü idd iasıdır. Sonuç olarak
parti n i n ü retim araç ları n ı denetlediği için egemen olduğu n u öne
sürmek b i r yan ı lg ı d ı r; tersi n e parti siyasal i ktidarı e l i nde tutuğu
i ç i n ü retim araç l ar ı n ı denetlemekted ir. Polonya l ı bir toplumb i l i m­
c i n i n öne s ü rdüğü g i b i : " . . . gerek l i beral, gerekse Marksçı yorum­
lardaki ondoku zuncu yüzyı l sosyal s ı n ı f an layı ş ı modern dü nyada
uygu l an ab i l i rl iğ i n i büyü k ö l ç üde yitirm i ştir. Top l u msal yapı
değişmeler i n i n şu ya da bu ölçüde siyasal otoritelerin kararlarıyla
yöneti ldiği duruml arda, ü retim araçlarıyla olan i l işki l eri ya da
başkaları n ı n söyled iği gibi, piyasa i le olan i l işki leri tarafı ndan be­
l i rlenen kümeler şekl i nde düşü n ü l en sı n ıflar . . . çok geride kal d ı . . . .
Siyasal otoritelerin açı kça ve etki l i b i r şeki lde s ı n ıfı n yap ı s ı n ı
değişti reb i l d i ğ i , u l u sal ge l i rden daha büyü k pay alma dah i l
topl u msal statü i ç i n gerekli ayrıcal ı kların siyasal otoritelerin bir
kararıyla bağ ı ş l andığı, halkın büyük b i r böl ü m ü ya da hatta
çoğu n l uğu n u n bürokrati k b i r h i yerarşide görü len türde b i r kat­
manlaşmaya d a h i l olduğu durumlarda -ondokuzuncu yüzyı l s ı n ı f
çatışmaları yer i n i başka topl umsal uzl aşmaz l ı k (antagonism)
16 Bir Amerikalının Sovyet bürokrasisiyle ilgili incelemesi, John A. Arm-
strong, The Soviet Bureaucratic Elite: A Case Study of the Ukranian
Apparatus, bürokrasi yöneti miyl e i l gili hemen hemen aynı tezi
paylaşmaktadır. Gerçekte yazar özel parti okullarında parti görevlilerinin
resmi eğitimine giderek artan bir önem verildiğini belirtmektedir ama ik�
tidarın en tepesine tırmanmanın pratik siyasal önderlikteki başarıdan çok,
bu eğitim sisteminde gösterilen başarıya, yani formel niteliklere
dayandığını da göstermemektedir.

80
biçi m leri ne bırakır. 1 7 B u , top l u msal h iyerarş i n i n a l l kerteleri
bürokratik ol arak örgütlenebi l i rken, egemen kümenin b i zzat bir
siyilscıl otoricle olduğunu ,1ç ığa koymaktad ı r .
SSCB ve diğer komünist ü l kelerde yüksek devlet memu r l a r ı nı n
etkisi olduğunu önermek değ i l isted iğim; sadece onların egemen
bir s ı n ı f o l ın<:ıdığı n ı bel irtmek. Sta l i n dönem inde bi le, egenıen par­
ti, memurl ar dah i l çeşitli seçki n kümelerin tutu m ve arz u l ;:ı rı n ı bir
ölç üde hesaba katmak zorundaydı besbel l i k i ; daha l i beral
Kruşçev rej i m i nde ele, hal a part i n i n gözet i m iyle s ı kı sı kıya
kısıtlanmış olmakla birl i kte, yü ksek kademedeki memurları n ,
sanayi yönetic i leri n i n, ayd ı n l arın v e diğerler i n i n topl u msal poli­
takal ar ü zerinde bir ölçüde bağı msız etki leri olduğu aç ı ktır.
Batı demokrasi leri ndeki memurl arı n durumu yukarıda.ki nden
farkl ı m ı d ı r ? B i rçok yazar bürokras i n i n devlet i n i ktidarı n ı n , yük­
lend iği etki n l i k alanları n ı n artışı ve kamu yöneti m i n i n giderek kar­
maşıklaşmasıyla aç ı k l ad ı kları faz lalaşmas ı n a d i kkat çekmi şti r.
Fransız idari seçkinleri n i eleştiren bir yazar bunu şu söz l erle be­
timlemiştir: «Onlar (yüksek kademedeki memurl ar) kend i eleman­
lar ı n ı kendi içleri nden· alan (self-recru itig) üstün ve egemen bir
top l u l u k ol u şturuyorlar; siyasal müdahaleden bağışık, tüm siyasal
fırt ı n a l a r ı n boş yere dövüp d u rduğu ve etkisiz kal d ığı b i r
kaya » 1 8 B u n a karşı l ı k b i r başka yazar, Fransa' da b i r "yönetim
...

devr i m i " n i n gel i ş i m i n i gözden geçi ri rken şun ları öne sürmekted i r :
" İ k i uzman kümesi ekonomide olduğu g i b i devleti n içinde d e ön­
der hi r kon u m u üstlenme yönseri1es i nded i r . İ d are .
mekanizmas ı n ı n seçki nleri esas olarak lnspecteurs des fiances
arası ndan ve Conseil d'Etat üyeleri arasından a l ın maktadır; her
yana yay ı l a n genel b i r kadrod u r bu. Bu idareci ler s ı k s ı k özel sek­
töre geçtikleri nden, bankalarcla , büyük ölçek l i sancıyi ve ticari ku­
ruluşlarda bu nlar bul u nmaktadır. İkinci kayncık, devleti n tekn i k
böl ümleri n i n seçkin kes i m i n i ol uşturan, ama ayn ı zamanda artan

l7 Stanislaw Ossowski , Class Structare in the Social Consciousncss, s.


184.
1 8 H. L üthy , The State of France, s. .
17

. 81
bir şeki lde büyOk ölçekl i sanay i lerin yönetici leri de olan Ecole
polytecnlque mezunlarıdır. " 1 9
!hı tür iddial ar, b i r bürokrasi n i n i ktidarı en bel irg i n biçi mde
b i zzat siyasal otorite zayıf ya d a i sti krarsız olduğunda ortaya
ç ı ktığı için Fransa'da çok yaygı n d ı r; anıa tü m Batı l ı ül kelerde şu
ya da bu biçi mde bu iddialarla karş ı l aşı l maktad ı r. Kimi zaman,
Andre Sigfri ed ' i n yukarıda al ı ntılanan yapıtında olduğu gibi bu
sav genel "yönetim devri m i " tez iyle bağlantı l ?ndırı l makta ve özel
sanayi yönetic i leriyle m i l l i leşti r i l mi ş giriş i m l erin y<)netic i l eri ve
yüksek h ü kü met görevl i leri n i n b i r l i kte b i r egemen seçkin l er h a­
l i ne geld iği öne sürülmektedir. B u fi k i r, farklı i şletme ve idari ke­
s i mler arasında personel değiştokuşu nun ·giderek artmakta olduğu
göz lemiyle destekl enmektedi r. Daha önce yönetic i leri n bağ ı msız
b i r i ktidar seç k i n leri oluşturmad ı ğı n ı ortaya koym uştum; benzer
b i r tan ıtlama mem u rlar örneği i ç i n de yap ı labi l ir. Onların pol iti ka
bel irleme (policy-making) i ktidarları, ne denl i artm ı ş dahi o lsa, en
sonu nda siyasal bir otorite n i n deneti m i n e tabidir ve demokratik
ülkelerde s iyasal parti l er arasındaki çatışma bu deneti m i n gerçek­
leştir i l me araç l arından birid ir. B i r başka araç, bürokrasi n i n ken d i
eti k d üzgesi, öze l l i kle de s iyasal tarafs ız l ı k l ı k öğretisi d iye ad­
l a n d ı rabi l eceğ i m iz şeydi r ; b i rçok Batı l ı ül kede ve özel l i k le
İ ngiltere'de bu öğreti yüksek devlet görevl i leri n i n siyasal önder­
lerin pol iti ka bel i rleme i ktidarl arına el koyma arzu ları n ı kısıtlayıc ı
b i r etkide b u l u nmaktad ı r. Kal d ı k i , memurlar üzerinde yap ı l a n
y e n i araştırmalar, tıpkı sanayi yönetic i lerinde olduğu gibi, onların
d a topl u mdaki üst s ı n ı flarla yakından i l işki i ç i nde olduklar ı n ı or­
taya çıkarmaktad ı r; keza m emurlar kamusal siyasayı doğrudan
etk i ledikleri sürece, bu etki olas ı l ı kl a ken d i lerinin yükselen bir i k­
tidar seçki n leri o l ma özgül amac ı ndan çok sınıfsal ç ı karları
doğru ltusunda ol acaktı r. İ ng i l tere'de R.K. Kelsa l ' ı n bir i ncelemesi ,
yüksek devlet h i zmeti ndeki i d a r i s ı n ı f mensuplarını n gel d i kleri
tüpl u msal alan 1929 i le 1950 aras ı nda gen i şlerken, işçi s ı n ıfı n ı n
toplam nüfusun yüzde 3 0 kadarı n ı oluşturan alt katmanl arından
19 Andre Siegfried, De la llleme a la IVeme Republique, s. 246.

82
(yarı-kal ifiye ve ka l i fiye o l.maya n işçi l er) hala çok az yen ı uye
a l ınd ığı n ı , öte yandan el a yüksek devlet görevl i leri n i n yüzde
30'unu n nüfu sun yal n ızca yüzde 3 ' ü n ü ol uşturan mülk sah i b i ve
nıeslek sah i b i k i ş i l e r i n a i lelerinden ge l d i ğ i n i gösterm i şti r.20
F ransız yü ksek devlet _ memurları üzeri n e ben i nı yaptığı m bir
araştı rma, bu kesime yen i üye a l ı m ı nd a daha d a büyük bir
tarafl ı l ığın varl ığın ı ortaya koymaktadır: üst düzeyde grands corps
de l'Etat'cla, memurların yüzde 84'ü üst ve üst orta sı n ı f a i lelerden
gel mekte, yüzde 1 'den azı ise sanayi işçisi veya tarını emekçisi
a i lelerden gel ıııekted i r . 2 1 Dahası, gerek İ n g i l tere'cle, gerekse
F ransa' da yü ksek devlet memurları çoğu n l u k l a bağımsız, üst sınıf
oku l l arı nda ve topl umsal olarak h a l ka açı k ol mayan yüksek öğre­
tim ku ruml arında eğiti l m işler, bu yol l a da üst s ı n ıfı n topl umsal
görüşleri devam eni ri l in i ş ve peki şt i ri l m iştir. Fransa'cla Ecole libre
des Sciences politiques'in 1 945'e kadar üst s ı n ı f içi nde idarec i b i r
seçkin kes i m i n ol uşumu nda öze l l ikle önem l i bir rol ü o l m u ştur.
Oku l u n kurucusu E m i l e Boutmy kon uyla i lg i l i görüşleri n i açıkç a
şöyle d i l e geti rmi ştir : "Ayrıca l ı k yok olmuştu r, demokrasi d u rdu­
rulamaz. Kend i leri n i a d l and ı rd ı kları biçim iyle yüksek s ı n ıflar
çoğunluğun hakkı n ı kab u l etmek zorundad ı r l ar ve siyasal üstün­
l ükleri n i a ncak en kapasite l i n i n h akkı n ı ta lep ederek sürdürebi l i r­
ler. O n l a r ı n ayrıca l ı kl a rı n ı n ve geleneğ i n çöken s u r l a r ı n ı n
gerisinde d emokrasi dalgası sayg ı n l ığı yadsı namayan apaç ı k ve
yararlı yetilerden, üstün n i te l i klerden i nşa ed i l miş b i r ikinci savun­
ma hattıyla karşı karşiya gelmek zorundad ı r . . . "22 Savaş
sonrası nda Fransız yü kse � hükü met memuru o l ma konusunda
Ecole Nationale d'Administration'un ku ru l uşu da dah i l, yap ı lan
, reform lar idareci seçkin ler için eğitim ethos'unu değişti rmiş -onu
daha faz l a "yönetimsel" ve daha az " üst s ı n ıf" yapmış- ama henüz
bu göreve geti r i lenlerin ait o ldukları topl u msal alanın ç ap ı n ı an-
20 P.K. Kelsall , Higher Cicil Servants in Britain, s. 153.
21 Bu araştırma Bureaucracy and Social Classes in France başlığıyla
yayımlanacaktır.
22 25 Şubat 187 1 tarihli mektup.

83
',\
,,

• \
1
"
,

lmıı l ı ölı;Ocll' c lP�işt i rnıenı iştir. A B D'de ise, özel l i kl e yül<sE'. k nıer­
tı;•hf'lım lı• k.ı ps,ı nı l ı b i r hüküıııet görevi mesleğ i n i n yokl uğu, idari
,
l ıi r �ı·ı. k i ıı kl's i nı ol uşmas ı n ı önlemiş, ayn ı zamanda da üst s ı n ı f
. ı i l l'll'riıı bazı ü yelerini yönetime yerleştirme konusuna p e k i l g i
cluynıaııı a l a r ı n a yol aç m ı ştı r.23 C . Wright M i l i s, gerçek b i r
bürokrasiden yoksunl uğun, Ameri kan top l u m u nda sorumsuz b i r
i ktidar seçk i n l eri n i n yaratı lmasına olanak sağlayan önem l i b i r et­
men old uğu görüşüne varm ı ştı r : " B i rleşik Dev letler'de güven i l i r
b i r devlet h izmeti kariyeri veya si yasal parti baskısı n ı n fi i len üze-
, rine ç ı kmış bağımsız bir bürokrasi olma teme l anlamında h i ç
gerçek bir devlet görev l i l iği ol mamıştır ve yoktur . . . asl ında, n e yö­
neti c i l er, · ne de siyasetç i ler parti m ü l ahaza ları ndan gerçekten
bağı msız; eğitim ve deneyimle alternatif politikaların sonuçları n ı
özen l e değerlendirmek i ç i n gerek duyu lan tü rde beceri lere sah i p
b i r uzman idareci kümesi i stemez ler."24 Ama b u türden del i l
göstermek gerçek bir bürokrasi n i n yü ksek memurları i l e top l um­
daki üst s ı n ıf arası nda çok yak ı n i l işki n i n varolduğu Avrupa
topl umları ndaki deneyim leri rı tü münü bir yana itmekle olur.
Modern topluml arda öne ç ı ka n üç seçkin kes i m l e i l g i l i bu
değerlendirme seçki n lerle s ı n ıfl ar aras ındaki i l işki l er ve seç k i n­
lerin dolaş ı m ı h akkı nda çok sayıda i lginç sonuçlara yol açmak­
tad ır. Ne ayd ı n l ar, ne sanayi yönetici leri, ne de bü rokratlar ciddi
b i ç i mde yönetic i seçkin lerin yeri i ç i n yarışan kümeler ol arak
görü l e b i l i r . Bu küme l eri n h iç b i r i böylesi b i r d u r u mda
düşünü lebilecek kadar tutu n u m l u ya da bağ ı msız d eğ i l d i rler.
Ayd ı n lar norm a l koşul l ar a l t ı nda kend i ara l a r ı nd a bel i rg i n
biçimde böl ü n müşlerdi r ama b u üç küme n i n tümü de, top l u mda-
23 Bkz. R. Bendix, Higher Civil Servanst in Amerikan Society. Az sayıda
yüksek devlet görevlisi nin işçi sınıfı ailelerinden gelmesi bakımından
İngiltere ya da Fransa 'daki benzer bir durum söz konusudur, ama toplum­
sal kompozisyonun genelde daha baskın biçimde orta ve alt orta sınıf ol­
ması nedeniyle farklıdır. Dahası, Amerikan yüksek düzey memurlarının
daha önceleri çeşitli uğraşlarda ol maları ve bu uğraşlardan gelmelerinin
yanı sıra, daha heterojen bir eğitim geçmişleri vardır.
24· C.Wright Mi İI , The Power Elite, ss 239, 24 1 .

84
ki özgün önem leri n i ve amaçlar ı n ı d i le getirecek herhangi b i r
öğreti o l u şturmam ı ş o l d u kl a rı için tutu n u ııısu z d u r . B u n l a r ı n
öznitel i k l eriyle i lg i l i b i r araştırma, Cari J . F riedridı ' i n seçki n ku­
ranı l a r ı n ı e l eşti ri rken i na n d ı r ı c i şeki lde d i l e get i rdiği bir sor u n u or- .
taya koymakta d ı r : « Pareto, kendi tan ı m l ad ı ğı b i ç i m i y l e "seç k i ne
l e r " i n farkl ı b i r künıe karakterine sah ip olduğ un u göstermek i ç i n
h iç b i r çaba. harcamamıştır . . . » , ayrıca, « . . . h e r i k i yazar (Mosca v e
Pa reto) tü mseç k i n öğret i l e ri n i n en soru m l u k ı sİıı ı olan . . .
h ü kümette rol oynaya n l a r ı n tutu n u m l u b i r küme ol uşturd u kları
sav ı n ı · ka n ıt l a n m a m ı ş b i r varsayım ya da baş l ıca öncü l o l a rak el
a l tı n d a n sokuştururlar. . » 25 S ı n ı f kavranı ı n ortaya ç ı kardığı bir
.

sürü güçl üğe karş ı n, bence modern demokrati k top l u m l arda gen i ş
s ı n ıf ç ı ka r l arı n ı n varl ığı h ı (özgül örgütl eri n, s i yasal i deoloj i le r i n ve
oy verme d avranış ı n ı n sağl a d ı ğ ı b i l itlerle) tan ıtlama k, bu böl ü mde
i nceled i ğ i m ize benzer seç k i n kümelerin benzer kol lektif ç ı karları
ya da hatta kol lektif b i r "seçkin-b i l i n c i " olduğun u göstermekten
çok daha kolayd ı r.
Görmüş olduğumuz g i b i , bu seç k i n l e r i n özerk l i ğ i b i rçok yön­
den s ı n ı r l ı d ı r . S ı n ı f yakı n l ı kları vard ı r ki bu ayd ı n l ar örneği nde
o l duğu gibi çok yön l ü ya da genelde yöneti c i ve bürokratlarda
ol duğu g i b i tek yön l ü olabi l ir; böyle l i k l e de, b i r ölçüde top l umsal
s ı n ı fl a r ı n tems i l c i l eri ol arak düşü n ü l me leri gerekir. B ü rokratl ar! i s­
ter komü n i st ü l kelerde olduğu gibi tek part i , isterse de demokrat i k
ü l kelerde o l duğu g i b i çeşi t l i parti lerce o l s u n , siyasal otori te lerce
doğrud a n denetlenmekted i rler. Bu seçki n l eri n artan etk i l eri n i n
önemi, öyle görü l ü yor ki, b u n l arın her b i ri n i n üstün i ktidar sa­
vaşı m ı na katı l a n potansiyel bir egemen s ı n ı f olmasından deği l ,
araları ndaki rekabet v e çatışma n ı n veri l i b i r dönemde topl umda
egemen o l a n l ar ı n i ktidarı n ı kısıtlayab i l i r ol mas ı ndand ı r .

25 Cari J. Friedrich, The New Iınage of the Coınınon Man, ss. 257-8.

85
-V-

G ELENEK VE MODERNİTE: G ELİŞMEKTE OLAN


ÜLKELERDEKİ SEÇKİNLER

G ü nüm üzde, seçkinler fi kri n i n en s ı k ortaya atı ld ığı bağlam,


« azgel i ş m i ş ü l ke l er » i n prob l e m leri ve u m u t l a r ı y l a i l g i l r
tartı şmalard ı r. D a h a önce top l u msal yapıdaki · değ i şmelerle
seçkin leri n yü ksel i ş ve çöküşü arasında yak ı n b i r i l işki olduğunu
görmüştük; demek ki bu durum hiç de şaş ı rtıc ı deği l . Ekonom i k,
siyasal ya da d i ğer değişikl i kler i l kin fark l ı topl u msal kümeleri n
sayg ı n l ı k ve i ktidarı nda değ i şi k l i klere yol açar ve i ktidarları n ı
artıran kümeler el e değişmeleri denetim altı nda tutmaya ve b u
değişi kl i kleri i l eriye doğru zorlamaya çal ış ırlar ayn ı zamanda,
nerede karmaşık ve zor l u top l u msal deği ş i k l i kler gerçekleşse ve
b i l d i k yaşam tarzları yok ol u p gitmekte olsa, orada halk öne ç ı kan
önderlere ve seçkinlere şiddetle gereks i n i m d uyar. Bu yüzden,
günü müzü n ge l i şmekte o l a n ü l kelerinde 's eç k i n leri n b i zzat
toplumları n ı modern, ekonom i k ol arak i leri u l uslar h a l i n e geti rme
çabasıyla gösterd i kleri etki n l i kl eri n yanı s ı ra seçkinleri yaratan
toplumsal güçleri i ncelemek i ç i n de e l i m izde m ü kemmel b i r fırsat
b u l u nmaktad ır.
Bu ü l kelerin herbi r i n i n , ka l k ı n malarını az ya da çok etk i l eye­
b i len ve tari h l eri nden coğrafi kon u m l arından ve başka u l u slarla
olan kendine özgü i l i şki lerinden kaynaklanan bazı farkl ı öze l l i k­
leri ve soru n ları vard ır kuşkusuz;' ama ya tüm azgel işmiş ü l keler
için ortak olan ya da bel l i bir tipe mensup ola n larda görülen
b i rçok önem l i karakterist i k ler de bu l u n ma ktad ı r . B u radaki
amacımız bak ı m ı ndan ü l ke l erin büyü k l ü k ve doğal kaynak et­
men leri n i bir yana bırakacak o l u rsak, herbi rinde önem l i toplum-

86
· sa l yapı ve kü l tür benzerl i kleri olan dört ana azgel işmiş ü l ke ka­
tegori s i ayı rtetmek mümkündür: (1) Afri ka devletleri ; ( i l ) Orta
Doğu ve Kuzey Afri ka' n ın Arap devletleri ; ( i l i) Asya devletleri ; ve
(iV) Lati n Ameri ka devletler i . i l k kü meye g i ren ü l keler s iyasal re­
j im leri n i derinden etki lemiş olan sömü rgeci l i ğe karşı savaşlarla
rej imlerini kurmuşlardır. B u n lar ekonom i k ka l kı nma soru n l arına
i l aveten , s ı n ı rları içi nde varl ı k l arı bir ölçüde Afrika ' n ın sömürgeci
güçler arası nda keyfi biç imde böl üşülmes i n i n sonucu olan kab i l e
kümeleri nden meydana gelen b i r u tusalJop l u l uğu sağlamlaştırma
soru n l arıyla da yüzyüze gelmek zoru ndad ı r l ar. İ k i n c i kümen i n
ü l keleri arası nda bir kısmı doğrudan söm ürge yöneti m i n e karşı
bağıms ız l ı k savaşımları tarafı ndan ol uşm uşken, birçoğu da bir
süre siyasa l bağımsı z l ı ğın ı yaşamış ve esas olarak ekonomi k kay­
n akları n ı n yabancı güç ler tarafı ndan · dolayl ı denet i m i ne karşı
d i renmek zorunda ka l m ı ş l ard ı r . B u n l a r ı n siyasal soru n l arı
temelde, çok eşitsiz ve katı sistem leriyl e bağlantı! ı feodal ve aris­
tokrati k hü kümet sistem lerini yı kn:ıakt ı . Üçüncü kü meyi oluşturan
Asya ü l keleri n i n özsel karakteristiği, bunların genelde geleneksel
top lumsa l ku ru m l a r ı n . çok güç l ü b i ç i md e kökleştiği eski
uygarl ı klar olmalarıdır. Ayrıca b u n lar söm ürge yöneti m i nden çok
yakın zaman l arda kurtu lmuş ü l kelerd i r ve Afr i ka ü l keleri nde
olduğu gibi kabile kümeleri n i u l usal bir top l u l u k hal i nde bütün­
leştirmen i n yarattığı büyük sorun larla karşı karş ıya olmamakla bir­
l i kte, ( H i ndistan'da olduğu gibi) kastlara ya da d i l sel bölgelere
veya etn i k ve d i l se l o larak ayrı küme lere (örneğin Seylan'da
Tam i l ' ler ve Si nhalese; Mal aya'da Malay'lar ve Ç i n l i ler) böl ü n­
müşlü kleri ölçüsü nde benzer u l usa l bütün leşme soru n l arıyla
Y,üzyüze ge l mekted irler. Dördüncü küme olan Lat i n Amerika
ü l keleri, öbü rleri nden önem l i bakım lardan ayrı l ı r. B u ü l keler
genelde ekonomi k ol arak daha gel işmişlerd i r ve gen i ş ölçekl i
sanayi leşmeye daha yen i başlamış o l ma l arı n a karşın şimd iden
tarım top l u mu o l maktan çok kent topl umudurlar ı ; keza görece
1 Arjantin ve Şili 'de kentsel alanlarda yaşayan nüfusun genel nüfusa oranı
yüzde 60-65, Breziyla'da da yüzde 3 5 dolayındadır.

87
uzu n b i r süred i r siyasal ol arak bağımsızdırl ar. Dolayısıyla Peru
gibi kimleri nde geni ş kızı l deri l i n üfusu n fiala tam yurttaşlığı elde
edemem i ş o l masına karşın, bu ü l kelerin si yasal soru n l arı diğer­
leriyle ayn ı ölçüde bir u l usal bütü nleşme soru nu değ i l d i r; ayrıca
yakın zamanl a rdaki siyasal etki n l i k, giderek bölgedeki Kuzey
Amer i ka ' n ı n e kono m i k n üfu z u n a karşı yönel mektey,se de,
rloğrudan u l u salcı l ı ktan es i n len mekted i r . · Temel sorun lar sana­
yileşmen i n , h ı z l ı nüfus artışı n ı n ve gen iş toprak sahi pleri n i n uzun­
d u r egemen old u kları ve çoğu n l u kla askeri d i ktatör l ü k l er
arac ı l ığıyla egemen l i kleri n i sürd ü rdükleri b i r siyasa l sistem i ç i nde
işçi h<ıreketi n i n güçlenmesiyle ortaya· ç ı ka n sorunlard ı r.
Azgelişmiş ü l keleri n genel soru n l arı büyük ölç üde ard ı ndan
koşulan ve değiş i k ölçü lerde de başarılan , zaten sanayi leşmiş
ü l keler örneği nce yeteri nce tahrik ed i l en sanayi leşme ad ı rn l ar ı n ı n
s ı kl aştı r ı l masından; tı bbi b a k ı m v e d i ğer toplu msal yard ı m
hizmetleri n i n gel i şmesi nden kaynakl anan h ı z l ı n üfus artışından ve
ekonomik kal kınmanın gerçekleştiri l mesi gereken topl u msa l ve
siyasal koş u l l ardan kaynaklanmaktad ı r. B atı ü l keler i n i n sana-
. yi leşmesi , çoğu duru mda, daha uzun ve yavaş bir süreç .o l m a n ı n
yan ı sı ra, geleneksel kuru m ları n · çökmesiyle halkın psikoloj i k
olarak haz ı rlanmış olduğu, çok daha elverişli ekonom i k örgütlen­
me, siyas·a ı tutunum ve i sti krar koşulları nda başlamıştı . Şu a n k i
azgel işmiş ü l keler, dü nyada zaten kend i leriyle ticaret ve yatı r ı m
alanı nda yarışacak i leri sanayi ü l keleri n i n b u l u n masından kay­
naklanan e konom i k güç l ükler i ç i nde bu l u nmaları n ı n yan ı sıra,
siyasal isti krarsızl ı k ve geleneksel yaşam biçim leri n i savu nan et­
k i l i muhalif güçlerle de savaşmak zoru ndad ırlar.
Böylesi koşul lar altında etki l i eylem tel k i n etme, olayları
denetl eyi p yön lend i rme yetisine sa h i p seçkin leri n ve önderleri n
önemi çok daha artmaktad ır. Ayrıca çoğu duru mda, ister yer l i , i s­
ter yabancı otokratik yönetic i lerin bastırm a ve etkisizleşti rmeyle
sürdürdükleri h a l k yığın ları n ı n toplurrısal ve s iyasal örgütlenme
deneyi m i n i n yeters izl iği bu önemi daha da arttırmaktadır. Öy­
l eyse ortaya ç ı kıp ekono m i k kal kı nma görevi n i başlatacak ya da

88
bu görevi üstl enecek yen i seç k i n l er hangi leri< f ü ve önder l i k leri ne
den l i etki l i d i r sorusunu sormak gerekiyor. Sanayi l eşme ü zeri ne
yakın larda yapı l;:ın bir ç;:ı l ı şm;:ıda bazı önem l i seç kin kümeleri
;:ı yı rted i l mekte ve s;:ı nayi l eşme sürec i n i n önderl iğini göreneksel
olarak ve çeşitl i biçim lerde üstl enen beş ideal seçkin tipi old uğu
öne sürül mekted ir: ( 1 ) lı;:ınedan seçkinleri ; (2) orta sın ı f; (3) dev­
rinıci ayd ı ıı l ar; (4) söm ürge yöneti ci leri ; ve (5) u l usçu önderler . " 2
. .

B u seç kin lerin i kisi son dönemde görece o larak önemleri n i yitir­
m i ş l erd i r dolayıs ı y l a o n l arın etki leri ne kı saca deği nebi l i r i z .
Sömürge yöneti c i l eri birçok Asya ve Afrika ü l kesi nde �tki l i bir
idari ve hukuksal yapı kurarak, modern eğitimi başl atarak ve bazı
modern end üstri l eri n yanı sıra modern ban kac ı l ı kta . ticareti teşvi k
ederek endüstriye l gel i şme i ç i n öngerekl i l i klerden k i m i s i n i
yaratm ı ştı r.3 Ne var k i b u başarı lar b i rkaç nedenle doğrudan h ı z l ı
sanayi l eşmeye yol açamazd ı : sömü rge i ktidarı n ı n ekonom i k
ç ı karları ve yabancı egemen l iğ i n i n genelde yasakçı etki l eri ciddi
enge l l erd i , n itekim, gen i ş ölçek l i ticaret ve end üstri n i n ge l i ştiği
yerlerde b u genel l ik l e sömürge i ktidarı n ı n yu rttaşların e l l eri nde
olnı uştur. B ugün hala sömü rge yöneti m i ndeki ü l kelerde yabanc ı
yönetici lerin, a ncak bağımsızlığın kaza n ı lmas ı ııdan sonra yen i
seç k i n l erce canla baş l a yü rütü lebileceğ i ekono m i k büyüme
koşul l arını hazırl amaktan fazla b i rşey yapamadıkl arı genel l i kl e
kabu l edil mekted ir.
ister toprak sahi pl iği nd.e n, i sterse bir ticaret aristokrasisi nden
ge lsin -hanedan seçki n leri n i n işlevi de s ı n ı rl ıdır. Birkaç Orta
Doğu ve Latin Amerika ü l kesi nde bu tür seçkinl er, kimi zaman ya­
bancı baskılar yüzünden, tepeden inme topl u msal ve ekonomik
değiş i kl i kler gerçekleşti rme yön ünde çabal ara. giri şm i ştir ne var ki
2 Clark Kerr, John T. Dunlop, Frederich H. Harbison ve Charles A. Myers,
lndustrialism and Industrial Man, Böl . 3 "The Industrializing Elites and
Their Strategies" ,. s. 50.
3 Burada . sömürge yöneticileri nin gerçek başarıl arından söz ediyorum.
Birçok örnekte bana kuşkulu görünse de, sömürge istilaları ol masaydı ,
benzer gelişmelerin yerlilerce gerçekleştirilemeyeceği iddiasında değilim.

89
topl umun varo l an yapı s ı n ı sürd ü rmede b i r s ı n ıf olarak ç ı karları
bulu nduğu ndan eylenı l eri c iddi biçinıde kısıtlanmıştır. Reform
politika ları n ı başarıyla yürütmeleri i ç i n çok daha fazl a top l u msal
hareket l i l iğe izin vermeleri , dahası bunu özend i rmeleri ; eğiti m i
hızla yaygı n laştırmaları ve top l u m u n a l t katman l arındaki bi rey­
lerin ve kümeleri n kendi seçkin kon u m l ar ı n a u l aşab i l meleri n i da­
ha kol ay hale sokmaları gerekird i . Bunu e kono m i k büyüme n i n ve
yükselen yaşam düzeyi n i n ac i l talepleri n i karş ı l amak ya da kend i ­
leriyle yığı n l a r ı n desteğini kazanma konusunda yarışan yen i
seçkinleri n nüfuzuna karşı koymak i ç i n gerekl i ölçekte ve h ızda
yapıp yapamayacakları kuşku lud ur. ,
Ad l arı n ı andığım d iğer üç seçki n küme, azgel işmiş ü l kelerin
çoğu nda çok önem l i bir rol oyn amaktad ır. Orta s ı n ıflar, genel l i k­
le ya l n ızca özel beceri l eri n i n katkısıyla değ i l , modern yaşam
biçimlerine genel bağ l ı l ı k l arıyl a ekono m i k gel işmeyi etki lerler.
Çeşitli azgelişmiş ü l ke tipleri nde, orta s ı n ıfların içi ndeki farkl ı
kümeleri n etkisi ağır basa b i l i r. Asya ve Afrika ' n ı n eski söm ü rge
ü l keleri n i n çoğu nda orta s ı n ıfl arı, özel l i kl e H i ndistan örneği nde
açı kça görüldüğü üzere, büyük ölçüde egemen söm ü rge i ktidar­
ları n ı n devreye soktuğu eğiti m ve idari sistem ler yaratmışt ı r.
H i nd i stan l ı bir tari hçi olan B . B . Misra, bu ü l kede orta s ı n ı fların
gel i ş mesiyle i l gi l i · b i rçok belgey l e d esteklenen değer­
lendi rmesi nde, « H i nd i stan orta s ı n ıfları n ı n tümüyle ayd ı n kesi m-
. den -kamu görevl i leri, d iğer ücret l i i şgöre n l er ve eği t i m l i meslek
sah i p lerinden- o l uşageld iğ i n i » göz lem l e m i ştir.4 Orta s ı n ıflar
i ç i nde bu ayd ı n kesim egeme n l i ğ i n i n temel neden i yer l i b i r ticaret
sı n ıfı n ı n oluşma· olanakla:·ı n ı n b u l u nmamasıyd ı ; bu da düşük
ekonomi k büyüme h ı z ı ve küçük modern sanayi ve ticaret kesi­
m i nde sömü rge i ktidarı yurttaşl arı n ı n ayrıcal ı k l ı konumları yüzün­
dend i . Bu ü l keleri n siyasal bağı msız l ı kları n ı kazanmaları, « beyaz
yaka l ı » orta sın ı fların üstün l üğünü pek etki lemem iştir; ç ü n kü
ekonomik büyümen i n plan l ı o l ması ve çaba l a r ı n özelden çok . ka­
mu girişi m i üzeri nde yoğu n l aşması b i r işada m l a r ı s ı n ıfın ı n
4 B.B. Mısra, The Indian Middel Classes, s. 343.

90
gel i şmesine im kan verm,emiştir. Diğer yandan, Lat i n Ameri ka ve
Orta Doğu ü l keleri nde bir işadaml arı s ı n ıfı çok daha önce
yarat ı l m ı ştı ve bu sınıf orta s ı n ı fların önem l i b i r kes i m i n i olu ştu­
ruyord u . H er şeye 'karş ı n bu, şu an. için çok etki l i bir seç k i n kesi m
deği ldir. Latin Ameri ka ü l kel erini n çoğu nda ekonom i k d u rJm
1 958'den bu yana durmadan bozu l makta, ou na karşı l ı k n üfus art­
maya devam etmekted i r. Bu d u ruma i l aveten, Lati n Ameri ka
ticareti i l e h ammadde sanayi lerinde büyük bir payı olan ve geç­
mişte bu ü l keleri n doğal kaynakları n ı amansızca söm ürmüş,. kar­
gaşa ü l ke dışına ç ı karmış Kuzey Ameri kan firma larıyla Lati n
Ameri kan ticaret kesimi arası ndaki birl i kte l i k .ticaret seçki nleri n i n
sayg ı n l ı ğ ı n ı iyice sarsm ı ştı r. Ticaret seçki n l er i n e v e Kuzey
Amerika ' n ı n ticari ç ı karlarına karşı gel i şen mu halefet Küba dev­
rim iyle birl i kte daha da ivme kazanm ışt ı r ve Fide! Castro' n u n
siyasal öğreti leri v e eylemler i n i n d a h a sonra a ld ığ ı biçim baz ı
kuşku lar uyand ı rmakla b i r l i kte, sosya l i st p l a n l amaya bağ l ı yen i
seçkin l e r i n , Lat i n Amerika'n ı n h e r ya n ı nda h ı zla ge.l i şmekte
o ld uğu apaç ı k bir gerçekti r.
B i rçok azge l i şmiş ü l kedeki « beyaz yaka l ı » ortası n ıf içi ndeki en
önem l i küme, böylesi ne büyük bir ölçekte yürütülen ekonom i k ve
toplumsal planlama koşu l l a r ı nda ayr ı ksı soru m l u l u klar üstlenen
ve ayrıksı bir i ktidar elde eden yü ksek hükümet memurl arı kü me­
sidir. Kapita l ist girişimc i l er onsekiz ve oridokuzuntu yüzyı l Batı
top l u m ları n ı n e kono m i k kalkı nmas ı iç i n n e ifade ediyorsa,
hükümet memu rları da yirm i nci yüzyı lda birçok yönden yeni
u l usların ekonom i k kal kı nması için aynı şeyi ifade etmekted ir.
Ama tüm öneml erine karş ı n i ktidarları çok daha dar b i r al anda
s ı n ı r l ı kalmaktad ır. Kapita l i st girişi mci l er (entreprenuer) n üfuzları
h ü kümet ve idare arac ıl ığıyla yayılan bağımsız bir s ı n ıft ı ; buna
karşı l ı k memurlar siyasal önderlerin astlarıd ır; nasıl i leri endüstri
toplumlarında b i r yönetici ya da bürokras i devrim i olmam ı şsa,
azgel işmiş ü l kel erde de böy l e bir devri m yoktu r.
Azge l işmiş ü l kelerde gel işme yol u n u n kararl aştı r ı l ması nda
başı çeken siyasal seçk i n lerd i r. Bu seç k i n lerin köken leri çoğu kez

91
daha önce söz ü ed i l en i k i kü meden -u l usçu önderler ve devrimci
ayd ı n l ar- biri nde ya ela d iğeri nde bulu nmakta olup, bu i k i küme
baz ı d u ru m l arda b i rb i rleriyle birleşmiş ya da kaynaşm ıştır.
Hemen bütü n Asya ve Afrika ü l keleri nde ayd ı n lar sömü rge yöne­
ti m i n e karşı savaş ı m l arda öne m l i bir yer tutmuşlardı r. Bağı msı z l ı k
hareketler i n i n h ücum tabu ru çoğ u n l u kla ü n iversite öğrenc i l eri ol­
muş; yu rt d ı ş ı nda oku muş olanlar ise yen i u l usçu part i l eri
yaratmışlar ya ela parti l erin ol uşmasına katkırla b u l u n muşl ard ı r.
Bağımsızl ı k hareketi n i n i l k evreleri n i ele alan ve yen i E ndonezya
seçkin l eri üzeri n e yapılan bir i ncel eme, rad i kal fi kirleri n ü n iver­
site öğrenc i leri n i n arasında yayı lmasına ve siyasal b i l i nç sah i b i
ayd ın ların güç l ü etki s i ne d i kkat çekerek, sömü rgeci l i k-karş ıtı
h areketlere etk i n ol arak katı lan ların çoğu n l uğunu okumuş E n­
donezya l ı ları n o l u şturduğunu ortaya koyma ktad ı r.s N ijerya'da
« Batı'da eğitim görmüş ve s ı k l ı kl a da kend i s i n i yeti şti rmiş i nsan­
l arda n » o l uşan yeni b i r seç k i n kes im, bağımsı z l ı k hareketi
gel i şti kçe gel eneksel egemen a i lelerden oluşan eski seç k i n l erin.
yeri n i a l m ıştır (gerçi , çoğu kez olduğu gibi, eski seçkin a i l e l er
çocu kları i ç i n Batı'da eğiti m sağlama kon usuda en iyi olanaklara
sah i p bu l u nd u kları ndan eski yeni seçkin ler arası nda bir m i ktar
örtüşme de yok değ i ld i)& T. Hodgki n de, African Political Parties
başl ı k l ı k i tabında, u l usçu s iyasal seçkinlere mensup olanları n
gen iş ölçüde yeni «orta s ı n ı flar>ıdan, özel l i kl e de «< okumuş orta
s ı n ıf»tan geld i ğ i n i bel i rtir. Gana M i l l et Mec l is i nde 1 954 seç i m l eri
sonrası üyeler i n yüzde 29'u öğretmen, yüzde 1 7'si memur,
m u hasebec i, . yüzde 1 7'si serbest meslek sah i p l eriyd i . 1 95 7 seç i m­
l eri sonras ı nda, eski" Fransız B atı Afrikasındaki sekiz bölge n i n
yasama mec l i s i üyelerinden yüzde 22'si öğretmen, yüzde 2 7' s i
h ü kümet görevlisi v e yüzde 20'si serbest meslek mensu buyd u .
(op. c i�., s . 29).
Ama u l usçu önderler her zaman ya ayd ı n lar, ya da devrimci­
ler olmam ı ştır. H i nd i stan'da u l usçi.ı önderler bu iki kü meye de
s W.Van Niel , The Modern lndonesian Elite.
6 H.H. Smythe ve M.M. Smythe, The New Nigerian Elite.

92
mensup deği l d i . U l usal Kongre' n i n i l k evleri nde genel olarak
Batı l ı fi k i rleri özü msem i ş ayd ı n lar tarafı ndan yaratıldığı ve onların
büyük etkisi altı nda olduğu doğrudur ama onlar devrimci değ i l
l i beraldi l er v e etkileri kısa ö m ü r l ü olmuştur. Bu durum, kısa za­
manda ticaret top l u l u kl arından ya da meslekleri nden gelen
siyasal önderlerin etkisiyle, dahası Gand i ' n i n geleneksel d i nsel
düşü nceden türetilen törel ve top lumsal öğreti leriyle etkisiz hale
geti r i l d i .
Devri m c i ayd ı n ların i ktidarı e l e geç i rdikleri yerlerde b u genel­
l i kl e siyasal i nanç o larak Marksizmin ben i msenmesi ve onları
sanayi işçileri, özel l i kle d e daha yoksu l köylülerle yakı n bir i l işki ·
içine sokan Kom ün i st parti lerin ya da benzer örgütleri n kurul­
masıyla olm uştur. Marksizm i n ve Kom ü n i z m i n azgel işm i ş ü l ke­
lerdeki çekic i l iği Raymond Aron gayet güzel b i r şeki lde d i le ge­
ti rmekted i r : " . . . i ster az çok feodal bir örgütlenme sistem i n i koru­
ma olsun, i ster ü l keni n kapita l i st dona n ı m l a çok ağı r i lerlemesi
siste m i n i koruma olsun, seç k i n lerin görevleri için yetersi z old uk­
ları yerlerde kom ü nizm i lerici bir güç olabi l i r . . . G ü n üm üzde
yaşam standard ı n ı yükseltecek ve cemaatin serveti n i artı racak
tek n i k kaynakları ku l l anamayan bir seçkin kesi m gerçekten
müfl is b i r seç k i n kes i md i r. Emekleri n i n veriml i l iği düşük olduğu
i ç i n yoks u l l u k çeken köy l ü ve işç i lerin tems i lcisi olan bir part i n i n ·

kazanç ları n ı traktör ya da imalat tezga h ları yeri ne l ü ks Amerikan


arabalarına h arcamayı yeğleyen askerlerden, ban kerlerden ya da
büyük toprak sa h i pleri nden idareyi devral mak üzere meydana
ç ı kması çok doğa l d ı r. » 7
Komü n i z m i n cazi besi Komü ni st parti lerin Marksi zmdeki etki l i
b i r (Mosca' n ı n deyişiyleB) · .« siyasal fornıü l » e -yani, peşi nde
7 Raymond Aran, "Social Strudure and the Ruling Class" , British Jour·
nal of Sociology, 1(2), 1950, s. 135.
8 Mosca, op. cit , s. 70 ... egemen sınıflar iktida rlarını yalnızca de facto
"

ona sahip olmakla haklı lamazlar; ona ahlaki ve meşru bir zemin bulmaya
çalışarak, onu genellikle kabul edilen ve onaylanan öğreti ve inançların
mantıklı ve zorunlu sonucu olarak gösterirler ... Siyasal sınıfın iktidarının
yaslandığı bu yasal ve ahlaki zemin ya da ilke, başka bir yerde ... ' siyasal
formül' diye adland ı rdığımız şeydir."

93
koşulacak amaçları aç ı kça ifade eden ve yönetic i seç k i n lerin ve
eylemleri n i n a h laki bir haklı lamasın ı sag l ayan bir akideye- sa h i p
ol masıyla artmaktadır. Markz i m i leri ci b i r görüş, eski kör i n ançları
uzlaşmazcasına karşıt modern bir d ünya görüşü, i nsan l arı her
yerde, en çok d a devasa zengi n l i kle e n aşağı layıcı yoksul luğun b i r
arada varolduğu ü l kelerde, şevke geticek güçte eşitl i kç i (egalitar­
ian) b i r akide, ayn ı zamanda da i nsan ları etki n l iğe ve çal ı şm aya
kışkırtan ve doğru luğu n u n prati k b i r teyid i olarak SSC B ' n i n
e konomi k büyümes i n i gösterebilen b i r h ı z l ı sanayileşme kuramı
gibi görü n mektedi r. Bu yönden MarkSizm yirminci yüzy ı l sanayi
devri mleri n i n Calvinism'id i r. Gelge l e l i m , görmüş olduğumuz
gibi, ayd ı n lar her yerde, Marksizm bir yan a devrimci fikirlerle b i l e
h a rekete geç i r i l ememekted i r ; çoğu d u ru md a da e konom i k
kalkı nma Komü n i st part i l erin �nderl iğiyle yürütülmemekted i r.
Marksizme karşı d i ren i şlerin sayısı b i r h aya l id i r ve bu n l ar, hem
bizzat Marksist düşüncen i n kend i içinden, hem de başka fi k i r sis­
temlerinden kaynaklanmaktad ı r. Ortodoks Markzim, entelektüel
bir şema olarak, bugün k i m i leri n i daha önceki bir böl ü mde ele
a l m ı ş olduğumuz birçok kuşku ve eleşti riye neden olmaktad ı r;
ama şu anki bağlamda daha da önem l i s i , o n u n prati k bir akide
o larak tehl i kelerinin aç ı kça kabul ed i l miş ol ması d ı r. SSCB ' n i n , bir
yanda Komü n i st parti önderl iği nde h ı z l ı ekonomi k büyüme
olanaklar ı n ı ortaya koyan deneyim l eri, d iğer yandan da bu tek
parti yönetimi türü n ü n olası veya olana k l ı sonuçl arı olarak d i k­
tatörlüğü ve kişisel özgü r l ü ğ ü n ü n yitim i n i , z u l ü m ve genel b i r
ızdırabı d a ortaya koymaktad ır. Gel i şmekte o l a n ü l kelerdeki
b i rçok ayd ı n ı n, çeşitl i dönemlerde Afri ka ya da Asya sosya l iz­
m i nde ya da Küba devrimci leri n i n öğreti lerinde · bulmay ı umduk­
ları ama hala kes i n ve zorlayıcı form ü l leştirme gel meyen yen i bir
i l erlemeci akide aramalar ı n ı n. neden leri i şte bu n l ard ı r.
D ı ş etkenlere bakacak olursak, birçok azge l işmiş ü l kede Mark­
s izme hem geleneksel d i n önderleri n i n, hem de Batı l ı l i beral fi k i r­
leri benimsenm i ş olanların karşı ç ı ktı ğ ı n ı görebi l iriz. Bu bakımdan
H i ndistan b ize aşı rı bir örnek sunmaktadı r , ç ü n kü Kom ü n rst Par-

94
tisi ' ne baş l ıca muhalefeti oluşturmak l a birli kte, Marksizmi n ya da
başka devrimci fi kirlerin entelektüel etkisi burada pek azdır.
H i ndistan'da modern, l a i k an lamda ayd ı n olarak beti m lenebi le­
cekler i n pek azı topl uml arı n ı n tutarl ı , rad i kal ya da etk i l i bi rer
eleştirmenleri ya da halk eylemi ne esi n vereb i l ecek yen i top l u m­
sal öğretilerin yaratı c ı l arıdır; keza genelde ayd ı nların etkisi, yen i
orta s ı n ıflarınkiıle uydurulmuş olup, bunların yaşam üslupları,
beğeni ve tavırl arda ufak ve ağır değişikli klere yol açmaktad ır.
Modern ayd ı nların birçoğunun içi nden ç ı ktığı kal ıtı msal b i r en­
telektüel seçki n kesim i n - Brahman ların- varl ığı, onların geleneksel
topl u mun d i nsel ve topl u msal idea l lerine birçok yönden bağ l ı
ka lmaları n ı sağl amaktad ır; entelektüel uğraşların yen i mensu p­
larını daha geniş bir topl u msal alandan a l m a uygu l aması b.ı,ı
bağ l ı l ığı azaltma eği l i m i gösterebi l ir; ne var ki bu uygula11:1a b i l e
şimd iye deği n yol gösterici bir kon umu ü stlenebi l ecek, kendi ne
güvenen, modern b i r ayd ı n s ı n ıfı o l u şturmayı; keskin kast ve
bölgesel bağl ı l ı kl ar nedeniyle başaramam ı ştır. Birçok azgel işmiş
ü l kede geleneksel fi kirleri n gücü H i n d i stan'daki nden daha az ve
Marksizmle daha bağdaşır olabi l i r ama ya i şbaş ı ndaki egemen
seç k i n l eri n s i yasal arı n ı u l u s a l c ı veya l i beral öğreti l ere
dayandırmış olma l arı neden iyle ya d a ayd ı n l ar ı n Batı l ı kü l tür­
leriyle halk yığı n larından yal ıtı lmış o l ma la rı nedeniyle devrimci
ayd ı n l arın etkisi yine de zayı f olabi l ir. Kimi d u ru m larda, ayd ı n l ar
siyasal bakımdan hiç de etki n bir küme olmayab i l ir, çünkü özüm­
senemeyecek kadar az sayıdadırlar ve bu rada bazı Batı l ı toplum­
l ardaki denklerine benzerl i k gösterirler. Ama ayd ı n ların duru­
m u ndaki çeşitlemeler ne olursa olsun -ister devrimci önderler, i k­
tidardaki seçki n leri n e leşti rmen leri , isterse eğitim, yöneti m ,
gazeteci l i k veya benzeri uzman laşmış etk i n l i k lere i yice dalmış i n­
sanlar olsun- her yerde azgel işm i ş top l u m l ar ı n en önem l i
kümeleri nden birini oluşturmaktad ırlar, ç ü n kü h a l i haz ı rd a bu
. top l u m l ar usu lçul uk, sosyalizm, Marksizm ve endüstrileşmec i l iğ i
i Çeren fikirler v e akidelerle yaşamaktadırl ar; geleneksel kuru mları
k ı smen y ı k ı l m ı ş ve yeniden can l andırılam ayacak olduğuna göre

95
de ancak bu yol la yaşayı p gel i şeb i l i rler.
U l usçu hareketlerin önderleri, açık ki, ekonomik ka l kı nma
ivmes i n i n esas o l a rak si yasal bağ ı msız l ı k scıvaşıml arı n kay­
naklandığı Asya ve Afrika ü l keler i ndeki en önem l i seç k i n kü me­
lerden b i r i n i o l u şturmaktad ı r l ar. Bu önderler Batı ü n i versiteleri n i n
e n rad i k a l ogren c i ha reket l e r i n i n , yerl i i ş ve meslek
topl u l ukları n ı n ya da geleneksel seçkin kümeleri n i n ürün leri ola­
b i l i rler ama erkleri n i u l usçu d uyguya daya n an ve o d uyguyu d i le
.i
getiren bir s iyasal parti n i n önder l i ğ i nden cıl malarıyla birbirlerine
benzerler. G e l i ş mekte olan ü l keler i n u l u sçu l uğu yaba ncı ege­
menlerden ku rtu lma savaşım ı n ı n b i r sonucu o l d uğu gibi, ayn ı za­
m anda bu ü l ke l e r i n bağı msı z l ı k l a rı n ı kazand ı ktan sonra
karşı laştıkları soru n ları n doğas ı n ı n da bir sonucudur� öze l l ikle bir­
b i rleriyle bağlantıl arı ol makla birl i kte yi ne de ayrı kabile ve d i l sel
kümelerden bir u l u s yaratma veya bu kümeleri bir u l us hal i nde b i r
araya topl a ma gereks i n i m i v e u l ke n i n endüstriyel ka l k ı nması n ı
u lusal b i r ölçekte planlamaya yönel i k ekonomik gereksi ni mden
kaynaklanan bir usu l ç u l u k bu. O halde, gel işmekte olan ü l kede
bağımsız İ ı k h areket i n i başarıyla yönetmi ş tek bir parti n i n ken­
disi n i egemen seçki nler ol arak kabul ettirmiş olduğun u ve i kti­
darın, gerek geç m i ş eylem leriyle, gerekse de gelecekte modern b i r
u l us yaratma vaad iyle meşru l aşt ı rllığı n ı görmek h iç d e saş ı rtıcı
değ'ildir.
U l usçu l uğu n bu egemen seç k i n leri destekleyen «tek formü l »
olduğu a n l a m ı n a gel mez b u . Başka örneklerde -sözgel işi Çi n'de­
u l usçu fiki rleri n devri mci b i r i dealojide yer al abi l mesi gibi, başka
fi ki rler, demokrasi, sosyal iz m ya da refah fi ki rleri egemen öğre­
t i n i n içine da h i l ed i lebi l i rl er. Afri ka'da, u l u sçu l u k b i r yanda
sosyal ist öğreti l erle, d iğer yanda, da pan-Afri kan izm fi kirl eriyl e
aşı l anarak fi i l i federasyon projeleri biçi m i n i a l m ıştır. Benzer şe­
ki lde b frçok Asya ü l kesi nde u l usç u l u k güçl ü b i r sosyal ist eği l i me
sah i pt i r; ki m i Orta Doğu ve Lat i n Amerika ü l ke leri nde de u l u sçu­
l uğu n gel i ş i m i yabancı ticari ç ı karlara m u ha l efet etmesi nedeniyle
sosya l i z m i n gel i ş i miyle birl i kte olmuştur. Ken d i baş ı na u l u sçu-
'

1
96 J

j
luğu azge li şın iş ü l keleri n s iyasal yönetici leri i ç i n muğlak bir öğreti
kılan etmen l erden b i r i , öze l l i kle kendi esk i l uygarlığını koruyan
topluml arda geriye bak ı l ı y.or ve geleneksel kurumları ve gelenek­
sel seç k i n leri yeniden c a n l a nd ı rnı a ya ça l ı ş ı yor be l ki de.
Bağı ms ı z l ı k hareketi boyunc::ı siyasal savaşı m ı n yan ı s ı ra yabancı
egemen lerin d i l , değer ve kuru nıları n 1 11 yadsı nmasına karş ı l ı k
ü l ken i n ken d i eski ! utku l a rı n ı n ve başarı ları n ı n yücelti l diği ve
öykü n ü l mek üzere ortaya atı l d ığı b i r kü ltürel çatışma gel işeb i l ir.
Bu olaylar örü ntüsü ne b i r örnek, Gand h i ' ni n İ ngi l iz egemenl iği ne
karşı bir kitle hareketi yaratmada hem kul land ıği, hem de ge l i ştir­
d iği H i nd u i z m i n H i nd i stan'da can landırıl ışı dı r; ne var ki, müslü­
manl ığın söm ü rge yöneti m i ne muhalif olanlar i ç i n b i raraya ge lme
noktası sağladığı kimi Arap ü l keleri nde, Pakista n'da ve hatta
Afrika' n ı n bazı böl ü m leri nde başka örnekler de görü leb i l mekte­
d i r.9 U l usçu l u k, gelenekçi biçimde can l andırılan eski ! değerler ve
yaşa m biçim leriyle bu şek i lde birleştiği zaman, ö:i;el l i kle topl u m­
sal yaşa m ı n başta n aşağı u ssal şatrı i ması na karşıtl ığıyla, ekonomik
ka l k ı nma için b i r engel hal i ne gelebi l i r. Böylel ikle u l usçu siyasal
önderler kend i yan l arı nda etk i l i güçl ere -bağımsı z l ı k savaş ı m ı n ı n
a n ı l arı v e ritüe l leri, yaşayab i lecek b i r u l us yaratma i steği ve
ekonom i k yaşam ı n u l usal çapta p l a n l a n ması i ç i n zorl ayıcı
gereksi n i m- sa h i p olmakla b i r l i kte, kendi kertelerindeki ve genel
ol arak topl u m d a k i ge l e nekç i l erle modern istler aras ındaki
çatışmadan, otoriteler i n i kısmen dayandırd ı k l arı öğretileri n bel i r­
siz l i k ve tutarsızl ığından ve b i reyleri eylemleri ya geleneksel bir
davranış d üz gesi ya d a aç ı k ve etki n bir top l umsal öğretiyle s ı kı
sı kıya denetlenmediği sü rece tek parti l i h ü kümet s istemi ndeki
egemen parti n i n önder kadroları ve görev l i l eri içi nde muhtemelen

9 Sözgelimi, bağımsızlıktan önceki Senegal 'le ilgili bir inceleme şunu i leri
sürmektedi r: " . . . geleneksel siyasi şeflerin i ktidarı ve nüfuzu geniş ölçüde
büyük İslami hiz i plerin Halifelerine geçirilmiştir; bu Halifeler bugün
modernist seçkinlere direnebilen başl ıca gücü temsil etmektedir ve mod­
ernist seçkinler ve onlarla özdeşleşen siyasal hareketler bir ölçüde uzak­
laşmak zorundadır." P. Merci er, "Evolution of Senegalese Elites". [n.
ternational Social Science Bulletin, VIII (3), 1956.

97
ol uşan ahl aki yoz l aşmadan kaynaklanan ciddi sıkıntılarla da
karşı laşırlar.
Şi mdiye değ i n sözünü etmed i ğimiz, ama kimi gel işmekte olan
ü l kelerde ayd ı n lardan da siyasal önderlerden de faz l a etki l i o l an
b i r başka topl uiıısal küme daha vard ı r -subaylar. Siyasal kurum­
ların yen i yen i olu şmakta olduğu ve siyasal otorite n i n değişik
ölçülerde hala kökleşmem iş ve güvencesiz old uğu bağı msız l ı ğ ı n a
yeni kavuşmuş ü l kelerde, doğrudan madd i z o r kul lanma g ü c ü n ü
denetleyen leri n , u l usun geleceği n i bel i rlemed e önem l i b i r r o l oy­
nama olanağı na sahip oldu kları aç ı ktır. B u n ların siyasal ol aylara
m üdahale etmeleri bi rçok etmene bağ l ı d ı r : Subayları n eğiti m ge­
l enekleri, topl u msal kökenleri, komut� etti kleri b i r l i kler üzerinde
sözügeçerl i l i k derecesi ve öbür yandan da, siyasal önderler i n güç­
leri ve askeri şefl erle olan i l işkilerinin nite l i ğ i . 1 o Geçmişte siyasete
bel l i başlı askeri m üdahale örnekler i n i n baz ı l arı Lati n Ameri ka
ü l keleri nde oldu ama b u n l ar bizim i nceleme kte olduğumuz du­
rumla tam ol arak i lgi l i değ i l d i r . Esas olarak h ız l ı ekonom i k
gelişme başlamazdan önceki dönemde ol m uşlard ı r ve s i l a h l ı
çeteleri o l a n caudillo' l ar, b urada e l e aldığı m ı z sanayi leşme ve
ekonomi k büyümeye az i m l i seçkin türünden çok, yerl eşi k bir
siyasal otorite n i n y ı kı l ışına tepki gösteren feodal beylere benz i­
yorlard ı . 1 1 B u el bette askeri şeflerin hala i ktidara gel eb i l me yol­
ları ndan biridi r ama şu anda onların önem l er i n i art ı ran başka et­
menler de vard ır. Yakı n larda b i r yazar askeriye n i n en azından
sekiz Afrika ve Asy.a ü lkes inde başat küme h a l i ne geld iğin i sapta­
m akta ve gel i şmekte olan ü l ke l erde ord u n u n siyasal rol ü n ü n ,
« . i l kin, ord u n u n karmakarışık geçi ş top l u m larına bir yerde yapay
. .

olarak sok u l m u ş modern bir kuru m olarak siyasal uzantı ları


bakı m ı ndan ; i ki nc i olarak da, böylesi bir ord u n u n top l u m u n d iğer
a l an l arında modern l iğe yönel i k tutu mları biçim lendirmede oy-

10 Sözkonusu faktörler hakkında genel bir tartışma için, bkz . S.E. Finer, The
Man on Horseback; ve. özellikle azgelişmiş ülkelerle i lgili 8. ve 9.
Bölümler.
11 Edwin Ljeuwen, Arms and Politics in Latin America. Kı sı m I.

98
nayabileceği rol açısı ndan düşü n ü l mesi gerektiği n i öne sü rmekte­
d i r. 1 2 Yazarı n i şaret ettiği üzere, ordular azgel işmiş ü l kelerdeki en
modern unsurlar arası nda yer alır ve « h ızlı teknoloj i k değişme an­
layışıyla bir modernleşti rici etkide bu l u nu rl ar, çü n kü mensup­
ları n ı modern tekniklerle eğitirler ve ça l ış maya karşı yen i tutu mlar
aşı l arlar.
B u yen i orduların çok sayıda yazar tarafı ndan d i kkat çek i l e n
bir başka özell iği d e yukarıya doğru olan toplumsal hareketl i l iği n
en etki l i kanal larından b i r i n i ol uşturmal arı ya da çok yak ı n za­
manlara değin bu kan a l lardan biri olmuş ol mal arıd ı r. Yü ksek
eğiti m i n ya l nızca üst s ı n ıfın teke l i nde olduğu ve s iyasal önder leri n
de çoğu n l u kl a bu sınıftan geldiği -birçok Orta Doğu devleti nde
olduğu gibi� topluml arda, ord u mensu pları n ı top l u m u n orta kat­
manlarından alarak, köyl ü l ü k ve işçi sınıfıyla s ı k s ı k bağlaşı klar
kurarak, siyasal merdive n i tırmanma savaş ı m ı n a girecek yen i bir
seç k i n kes i m oluşturma fırsatı sağlamışt ı r. Mısı r, Suriye ve l ra k'ta
devri mler esas ölarak orta sı n ıfa ve alt orta s ı n ıfa mensup genç
subaylarca yönetil m i ştir. Lati n Ameri ka'da da si yasete askeri mü­
dahale yüzyı l ı m ızda yen i b i r biçime bürünm üştür: Model basitçe
toprak sah i b i üst s ı n ıfa mensup ya da bu s ı n ıfa göz d i ke n ve b i r
h i z i p m ücadelesi nde erki ele geç i ren caudillo mode l i değ i l d i r
artı k; genç su bayl arca yönetilen h a l k devrimleri de ol m aktad ır.
L iedwe n ' i n ded iği g i b i : " B i rkaç Latin Amerika ü l kesi nde . . . devri m
mode l i yirm i nci yüzyı l ı n i ki nc i çeyreği nde rad i kal b i r değişi k l i k
geç i rd i . . . G enel görüntü emel leri de engellenmeye uğramış genç
subayların yükselen h a l k kümeleriyle işbirl iği yaptı kları devrim
model iyd i . Ancien regime' i zor ku l l a narak yı kmak için b u n lar
işb i r l iği yaptı l ar. » 1 3
Azgelişmiş ü l kelerdeki durumla i l gi l i bu kısa değerlend i rmeler,
önderl i k savaşımına sıvanab i lecek b i rkaç seçki n kümen i n bu l u n-

12 Lucien W. Pye, "Armiesi in the Process of Political Modernization", Eu­


ropean Journal of Sociology, II (I), 196 1 , s.83 .
13 Edwin Lieuwen, op. cit, s. 132. Verilen örnekler, 1936'da Bolivya,
1944 'de Guatemala, 1943 Arjantin ve 153 'de Kolombiya 'dır.

99
d uğunu ortaya koymaktadır: Devrimci ayd ı n la r, ul usçu s i yasal ön-
1
derler ve subaylar. H ükümet memurları ve i şadamları gibi d iğer
j
kümeler de ekonom i k büyü me çabalarını yönetmede önem l i bir
·

etkiye sah i p olabi l i rler. B u kümelerden hangi s i n i n baş rol ü ele


geçireceği n i bel i rleyen etmenler nelerd i r ? K i m i örnekl erde,Lati n
Ameri kzı v e Orta Doğu'da, toprak sah i p l eri ya da işadamları,
hanedan seç k i n leri kend i l eri kend i leri n i daha önceki bir dönemde
kabu l etti rmişlerd i r ve yerl erinden ed i l meleri çok zordur; hatta
yönetimleri etkisiz o lsa ve ekonom i k büyümeye engel teşk i l etse-
ler b i le bu böyledi r. Askeri müdahalen i n i ş i k i m i ü l kelerde Latin
Aıiıeri ka'd a o l duğu gibi askeri ve siyasi işlevler ayrı m ı n ı öner-
meyen b i r k ü l türel gelenek tarafı ndan ko l aylaşab i l i r; ya da
önceleri İngi l i z egemenl iği altında yaşam ı ş o l a n ü l kelerde olduğu
gibi sıkı s ı kıya kökl eşm i ş bir askerin tarafsızl ığı öğretisiyle zor­
l aşabi l i r.
Seçkinlerle h a l k ı n geri ka l a n ı aras ı nda send i kalar, köy l ü örgüt­
leri ve siyasal kitle parti leri gibi arac ı l arla, seçki nkesim h a l k ı n
emellerini d i le getiriyor v e ç ı karlarır:ıı kol l uyor görüneb i l mesi i ç i n
yakın bir bağ yarat ı l ması, b u ü l keler i n kal k ı nmada gösterecekleri
başarı bak ı m ı ndan can a l ı c ı bir etmen gibi gözü kmekted i r. Bu
koşu l , Batı d ü nyası nda h a l i hazırdaki ekonom i k ve toplumsal
gel işme süreci i l e daha önce gerçekleşm i ş olan arası ndaki bir farkı
i şaret etmekted i r. Çoğu Batı ü l kes i nde, en azı ndan ondokuzuncu
yüzyı l ı n ortası n a kadar, yen i seç k i n l er ken d i lerini ol uşturabi lmişti
ve yaygın h a l k desteğine d ayanmaksızın i ktidar i ç i n mücadele
edebi l iyorl ardı ya da böyl esi bir desteğe gerek duyduklarında h a l k
yığı n l arına amaçları v e ed i n i mleri konusunda hesap vermeksizin
sahip ofab i l i yorlard ı . B ugü n ü n az gel i ş m i ş ü l keleri nde zaten
end üstrileşmiş olan ve yü ksek yaşam standard ı n a ve gel işkin
topl u msal refah olanaklarına sah i p ü l kelerdeki örnekler yüzü nden
büyük ölçüde hal k desteği gereks i n i m i duyul maktad ı r.Tüm bir
ekonomik ka l k ı nm a süreci i l k end üstri devr i m i nde old uğu ndan
çok daha düşünülmüş ve b i l i n ç l i bir hale gel m i ştir. Marksizm i n
yirminci yüzyı l ı n sanayi devri m l er i n i n Kalv i n c i l iği olmadığını

1 00
söyleyerek b i r biçimde karşıtlığa işaret edebi l i riz. Kalvi n izm, şayet
Max Weber' i n açıklaması n ı izleyecek olursak, ekonomik ve
topl u msal yaşamda, düzen l i , sürekl i çalışma n ı n ve tutum i le
dünya n i metleri nden uzakta kal m a n ı n değeri n i aşı l amak suretiyle
amaç lanmam ı ş son uçl ara yol aça n teoloj i k bir i nançtı . Marksizm
bir top l umsal b i l i m d i r; ayn ı zamanda da i nsana! toplumun gele­
cekti d u rumuna i l işkin b i r görüyü ve bu d u rumu gerçekleştirmek
i ç i n . b i r eylem programı n ı dolaysız olarak ortaya koyan b i r
topl u msal v e siyasal i n a nçtır. A m a Marks i zm bu öze l l i kleri özel­
l i kl e çarpıcı bir biçi mde sunmaktadır; büyük ölçüde, azge l i ş m i ş -
ü l kelerin plan ve pol iti kaları n ı b i ç i m lendiren tüm öğreti l er,
endüstriyel b i r ekonomiden çok d aha fazlasını kapsayan ideal b i r
topl u m kavrayışı na -sını fsız b i r topluma, b i r refah devleti ne, işbir­
l i ğ i ne daya l ı b i r u l us l ar top l u l uğ u n a- seslenmekle b i r l i kte
endüstriyel gelişme bu idea l i gerçekleşti rmen i n başl ıca ve özsel
koşu l u o l a ra k s u n u l u r . Demek ki çeşitl i seç k i n le r i n h ı z l ı
ekonom i k büyümeyi sağlamaktak i başarısı büyük ölçüde halkı
şevke geti reb i l mekte başarılarına ve yoksul köylülerle sanayi işçi-'
leri gibi bel l i baş l ı toplumsal sın ı fl ardan aldıkları desteğ i n derece­
s i ne b ağ l ı d ı r.
Bu desteği kazanma ve gen i ş halk yığı nl arı n ı s iyasa l ve
topl u msal kal k ı n m a etki n l i klerine katma çabaları yığın parti leri n i n
ol uşturulmasından tarımsal kooperati fleri n örgütlenmesi ne ve ce­
maat kal k ı n ma şemaları n ı n saptanmasına değ i n çok çeşitl i b iç i m­
lerde göz lemleneb i l i r. Geriye b i rçok azgelişmiş ü l kede seç k i n­
lerin, Batı l ı eğiti m l eri, yüksek kastlardaki toprak sahibi veya tica­
retle uğraşan a i leler ya da aşiret başkan ı ai leleri ne dayanan -
köken leri ve yaşam tarzl arıyla halkın geri kalan kes i m i nden büyü k
ölçüde far k l ı olmas ı n ı n yarattığı zorluk kalmaktad ı r. B u d u ru m ,
öze l l i kle bu ü l kelerdeki hal k ı n bu tür yönetim biçim lerine uzun
geçm i şe dayanan al ışkan l ı kları göz önüne a l ı nd ığı nda bir tür
otoriter seç k i n l er yöneti m i n i n gel i şmesi teh l i kesi su nar. Aynı za­
manda, küçü k seç k i n kümeleri n kaz a n m ı ş olduğu önem,
toplumun a l t ve gele neksel o l arak i taatkar katm a n l arı ndaki

1 01
gi rişimci bireyl eri d ı şlayarak ya da cesaretlerini kı rarak, kısmen
plan l ı ekoıiorn i k büyüme amaçl arı n ı bozar. B u n u n b i r örneği,
bazı ü l kelerde, öze l l i kle de H i ndistan'da, kal kı nma faal iyetlerine
halkın katı l ı m ın ı çok fazl a sağl ayamayan ve yü ksek kastl arın ya da
zengin toprak sah iplerin i n etki s i altına girmiş cemaat kal k ı n ma
programları nda görü lmekted i r. 1 4 Yine de cemaa� kal k ı n ması
topl umsal h i yerarş i n i n d i bi ndeki kümel ere kendi çı karl arı n ı
· savunma fırsatı n ı vermekte, ayrıca bu kümel ere mensup bireyler i n
göz d i kebi l eceği ve h ü kü met işlerind e deneyim kazanabi lecekleri
alt d üzeylerde i dari görevler sağlamaktad ı r . Benzer olanaklar, da­
ha geniş ölçekte, eğiti m i n yayg ı n l aşmasıyla yaratıl maktad ı r ve
i leri sanayi ü l ke leri nde a l ı na n örnekle b i rl i kte, . ha l k yığı nları n ı n
emel leri ni harekete geç irme ve biçimlen d i rme konusunda e n
etk i n o l a n da o l ası l ı kla bu s o n gel işmed ir.
Seçki n l erin ve hatta b i reysel önderleri n -kısmen genel nüfusun
geri kalmış l ığıyla ol uşturd u kları karşıtlık sayesinde- azge l işmiş
ü l kelerde elde etti kleri büyü k öneme karş ı n, sori kertede, girmiş
oldukları kal k ı nma yol u n u n b i ç i m i n i bel i rl eyebi l en· ya da
başarısı n ı saptayabilen yal n ı zca bu seç k i n leri n ve önderleri n
etk i n l i kleri değ i l d i r. E l bet seç ki n ler ve önderler ehliyetl i ve i şb i l i r
olmal ı d ı r; ama bu yeterl i değ i l d i r. B u n l ar ayrıca n üfusun büyük
çoğu n l uğunu oluştu ran ve gü n ümüzde yoksu l l u k ve itaatkarl ı kl a
karakterize olan bir yaşama yüzlerce y ı l l ı k tutsakl ı kları ndan kaç�
ma savaşı m ı veren toplumsal s ı n ı fların ideallerini layıkıyla d i le ge­
ti rmel i ve b u ideal l eri sebatla kovalamal ı d ı rlar.

1 4 örneğin bkz. Birleşmiş Milletler'in araştırması, Community Develop­


ment and Economic Development (Bangk<?k. 1960).

1 02
- VI -

D EMOKRASİ VE SEÇKİNLERİN ÇOKLUGU

Mosca i le Pareto' n u n seçki n l er kuramına formü l e etti kleri


demokrati k kuram lar eleştirisi her top l u mda fii len egemen liği
e l i nde tuta n b i r azın l ığın bulunduğu iddiasıyla başl amaktad ı r. B u
eleştiriye -Mosca' n ı n da bizzat görmüş olduğu g i b i- h e r top l u m
i ç i n b i r yönetic i seçki n kes i m i n kaç ı n ı l maz olduğu nu kabu l et­
mekle b i rl i kte, demokrasi n i n bir hü kümet biçimi olarak ayı rted ici
öze l l iği n i n, seçkinlerin özgürce oluşmasına i z i n verd iği ve seçkin­
ler, arası nd a i ktidar konu m l arı içi n kura l l a ra bağla n m ı ş bir reka­
beti sağlad ığı iddiasıyla karşı konabi l i r. Siyasal bir s i stem olara k
siyasal parti leri n b i r seçmen kitles i n i n oyları i ç i n yarıştığ ı, seçki n­
lerin görece yarıştığı şek l i ndeki bu demokrasi kavrayışı ayrıca
seç k i n l erin görece «açık» oldukl arı n ı ve seçkin lere katı l a b i l meni n
l iyakat esası n a göre olduğunu (yan i kesi ntisiz ve yayg ı n b i r
seçkin ler dolaş ı m ı olduğu varsayımı) v e halk kitlesi n i n en azı ndan
rakip seç k i n ler arası nda bir seçi m yapabi l mesi an lam ı nd a egemen
top l u l uğa katı l a b i l d i ğ i n i de iç lem l er. D a h a önce görm ü ş
olduğu muz gibi, Kari Mannheim baş l angı çta seçki n kuraml arı n ı
Faşizmle ve entelektüalizm-karşıtı «dolaysız eylem» öğret i l eriyle
bağlantı landırırken, daha sonraları şöyle bir görüşü savunmaya
başlamıştır: " ... s iyaset fi i len seçkin lerin el i nde şek i l lenmekted ir;
ama bu toplumun demokratik olmadığı a n l a m ı na gel mez. Zira
b i reysel yurttaşların, hükümette her zaman dolaysız rol a lmaktan
a l ı konu lsalar b i le, en azından bel l i aralarla arzu l arı n ı duyurma
olanağına sah i p olmaları demokrasi i ç i n yeterl i d i r. . . Pareto s iyasal
i ktidarı n her zaman az ı n l ı klarca (seçkinler) kul l a n ı l d ı ğ ı n ı vurgu­
l arken haklıdır, keza Robert Michels' i n parti örgütlerinde o l i garş i k
yöneti me doğru yönseme olduğu şek l i ndeki yasası n ı da kabu l
edeb i l i riz. Ne var ki, demokratik top l umlarda böylesi seçki n leri n

1 03
isti krarı n ı veya i ktidarı keyfi b i ç i m l erde kul l a n n-la yeti leri n i abart­
mak yan l ış olacaktır. B i r demokraside, yöneti len ler her zaman ön­
derler i n i görevden alacak veya o n l arı çoğ u n l uğun ç ı karları
doğrultusunda kararl ar a l maya zorlayacak şek i lde hareket ede­
b i l i rler . » ı Mannheim ayrıca l iyakata göre seç i l men i n ve seç k i n l er
i le yığın lar arası ndaki daralan mesafe n i n seçki nlerin egemen l iği
i le demokrati k h ü kümet arası nda b i r bağdaş ı r l ı k yaratmadaki öne­
m i n i de vurgu lamıştır: « Demokras i n i n, seç k i n katman ı n ı n yok­
l uğuyla değ i l , daha çok yen i b i r seçkin seçme tarz ı ve seçki n leri n
kend i l eri n i yen i b i r b i ç i mde yoru m l am a l a r ı y l a karakterize
olduğunu düşünmekteyi z ... Demokrati kleşme süreci nde her şey­
den çok seçkin ler i l e astları arası ndaki mesafe değişmektedi r.
Demokrati k seçki n lerin k itlesel b i r geçmişi vard ı r; bunun yığı n l ar
i ç i n bi rşeyler i fade edebi lmes i n i n neden i budur."2
. Seçkin fi kriyle demokrati k yöneti m fikri arası ndaki uzlaşma,
Mannhei m ' ı n kendi yapıtı n ı n da tan ı k l ı k ettiği gibi, yirminci
yüzyıl boyunca h ızla gel işti ve b i rçok e lver i ş l i koşul da bu sürece
yardımcı old u . B u nlardan biri, büyük ölçekl i savaş durumu,
ekonomik büyüme konusundaki u l usl ararası rekabet ve yine u l us­
ların doğup gel i şmesi gibi, i nsan ların d üşü nceleri n i seç k i n l er
yöneti m i n i n teh l i kel eri nden uzaklaştı rıp, ver i m l i ve girişimci
seçkin lere d uyu lan gereks i n i m e yönelten olgu lar nedeniyle ön­
derlerin önem i n i n genelde artışı d ı r. Yarışmacı demokrasi modeli­
n i destekleyen b i r başka koşu l, tek parti l i h iç b i ri topl umsal yapıda
köklü bir değişi k l i k yapmayı amaçlamayan b i rçok parti aras ı nda
i ktidar savaşı m ı n ı n yaşandığı demokrati k toplumların deney i m leri
arasındaki karşıt l ı ktır. Dahası , bu mode l i n bir serqest girişim s iste­
m i ndeki ekonom i k davra n ı ş modeliyle olan benzeş i m i ve böylece
siyasal davra n ı ş ı n, s ı n ı r l ı dah i olsa, ekonom i k çözümleme kadar
kesi n ve sağlam b i r çözümleme u m ud u sağlaması nedeniyle bi­
limsel bir çek ic i l iği de vard ır. Bu benzeşmeyi daha genel b i ç i mde
modern demokras i n i n kapi ta l i st ekonomi k s i stem l e b i r l i kte
1 Kral Mannheim, Essays on the Sociology of Culture, s. 179.
2 Age, s. 20-0.

1 04
doğduğu ve onunla nedensel bir bağı bu l u n duğunu da savlayan 3
Schunı peter aç ı k b i r biçimde ifade etm işt i r.4 B u görüş, başarı l ı bir
po l i t i kac ı n ı n , Schunıpeter' i n a l ı nt ı l a d ı ğ ı konuşması n d a öz l ü
biçimde d i l e get i r i l mekted i r : « İş adam ları n ı n a n lamad ı kları, on­
ların petrolle uğraşmaları gibi, benim de seçmenlerin oylarıyla
uğraşıyor ol mamd ı r . » s Daha yakı n larda, seçl]le n l er i n oyları i ç i n
siyasal partiler arası ndaki yarışma anlamı ndaki bu demokrasi an­
l ayı ş ı , k u ram ı n ı aşağı d a k i söz l e r l e özetleyen A . Downs' ı n
«ekonom i k demokrasi kuram ı » nd a olduğu gibi daha i ncel i kle
işlenmiş olarak sunul muştur: «Temel tez i m iz, demokratik pol i ­
tikalardaki parti lerin, kar , amac ı na daya nan ekono m i lerdeki
girişimci lere benzediğidir. Özel amaç larına u l aşmak iç i n en çok
oyu kazandı racağı n a i nandıkları her tü r l ü pol iti kayı formü le eder
bu part i l er, tıpkı girişimc i lerin ayn ı nedenlerle e n çok kazanç el­
de edebi lecekleri ne i n andıkları ü rü n n e o l u rsa olsun ü retti kleri
gibi . . 6 B u mode l i n ku l l a n ı m ı na bir başka örnek, oyun kuramı n ı
siyasal davra n ışa uygu l ama, yan i s iyasal part i l er i n etki n l i klerine
ticari girişimcil er i n davran ı şı nı çözümlemede yaygı n olarak kul­
lanı l an bir matematiksel şemanın uygu l anması yolundaki bel l i be­
l i rsiz g i rişim lerde görü lmekted i r.7
Ama sadece siyasal partiler aras ı ndaki yarışma değ i l d i r seç k i n­
lerin varl ığıyla demokrasiyi uzlaştıra n . B u görüşü ,savunanlar,
demokrati k top l u m l arın seç k i n leri n çokluğuyla karakterize ol­
mas ı nda daha genel b i r ·d enet i m ve dengel er sistem i bulgul amak-
3 Schumpeter, Capitalism, Socialism and Democracy, s. 296-7.
4 Age, Bölüm XXII'de, "Another Theory of Democracy"
5 Age, s. 285.
6 A. Downs, An ·Economic Theory of Democracy, s. 295-6.
7 Ne var ki şu zamana değin oyun kuramı en yaygın biçimde uluslararası
çatışmaların incelenmesinde, özellikl e halen moda olan "savaş oyun­
ları " nda kullanılmıştır. Kuramın bu alandaki kullanımı, Raymond Aran
tarafı ndan , Paix et Guerre entre les Nations, Note finale, "Strategie ra­
tionalle et politique raissonable", s. 751-70'de eleştirel biçimde incelen­
miştir.

1 05
tad ır. Raymond Aron bu durumu i nand ırıcı ve aç ı klayıcı b i r
b i ç i mde ortaya koymuştur « . . h e r yerde i ş alem i n i n yönetic i leri,
.

h ü kü met görev l i leri, send ika sekreterleri ve bakan ları olmakla b i r­


l i kte, bunlar bu kon u m lara her yerde ayn ı şeki lde gel mezler, keza
ve tutu nu m l u b i r bütü n oluşturabi l i rl er ya da b i rb i rlerinden görece
farklı olabi l i rler. Sovyet tipi bir toplumla Batı l ı b i r top l u m tipi
arası ndaki temel fark, i l ki nde seçki nlerin b i rleşm iş, i kincisi nde i se
bölün müş ol mal arıd ı r. SSBCB 'de sendika sekreterleri , iş hayatı n ı n
yönetici leri ve yüksek d üzeydeki memurlar gene l l i kle Kom ü n i st
p artı s ı ne m e n suptu rl a r. . . Oysa çoğu l cu top l u m l ar d i ye
adland ı rmayı yeğled iğim demokrati k toplum lar üreti m araçları n ı n
sahi pleri, send i ka önderleri v e siyaset ada m ları arasındaki h a l ka
açık savaş ı m ı n gürü ltüsüyle doludur. Hepsi b i r l i k kurma hakkına
sahip oldukları için, her b i ri üyeleri n i n ç ı karları n ı hararetl i bir
coşkuyla savu nan mes l eki ve siyasi kurul uştan geç i l mez bu
toplum larda. İ ktidarda o l a n l ar durumları n ı n naz i k olduğu n u n
iyice ayı rı m ı ndad ı r l ar. Muhalefete karşı an l ayı ş l ı d ı rl ar, çünkü on­
lar da muhalefette bulu nmuşlard ı r ve gün ü n biri nde yine mu hale­
fete d üşeceklerd i r . » B
Demokras i n i n seçkin ler arası nda yarışma olarak tan ı m l a nması
çeşitli gerekçelerle -bu tan ı m ı n keyfi o lduğu ve tan ı m l ad ığı
fenomen i n genel ol arak kabu l ed i len - karakteristikleri n i değer­
lendirme dışı b ı raktığı ya da kul landığı kura m ı n yetersi z olduğu
ya da doğru o l m adığı ya da başka değer yarg ı l a rı n ı n karşıtl aştı rı l a­
b i leceği b i r değer yarg ı l arı kümesi nden yol a ç ı ktığı şek l i nde­
e leştirileb i l ir. Modern demokrasinin en s ı k görü len ve çoğu
siyasat düşünürün kabu l ettiği tan ı m ı , h a l k yığı n ı n ı n h ü k ümete
katı l ı m ı d ı r ve b u n u n en klasik form ü l leştirimlerinden biri Li ncol­
n'ün Gettysburg Söylevi'dir: « H a l k ı n halk tarafı ndan, . halk i ç i n
yöneti l m es i . » T ü m seçk i n k u ra m l arı gerçek a n l amda h a l k
tarafından b i r yönet i m i n varol a b i l ec eği n i yadsırl ar.9 B u
-
8 Raymond Aran "Social Structure and the Ruling. Class", British Journal
of Sociology, I, (I), s. 1 0.
9 Yukarıda a l ı ntılanan makalede Raymond Aran, ' Bi r toplumdaki
hükümetin birkaç kişiden fazla i nsanın elinde olması olanaksızdır ... hal k
için hükümet vardır; halk tarafından hükümet yoktur" diyor.

1 06
yadsımanı n dayanağı , Pareto ve Mosca'da olduğu gibi, geç m işte
b i l i nen birçok top l u mda yönetilenle yönetenler arası nda apaç ı k
bir fark b u l u nd uğu şek l i ndeki bir yerde sıradan b i r gözlem olab i l i r
ya da M ichels, Man n heim ve Aron'un büyük ve karmaşı k her­
hangi b i r top l u mda (ve top l u m içi ndeki büyük ve karmaşı k
örgütlerde) demokras i n i n doğrudan değ i l ancak temsili ola­
b i l eceğ i n i ve tems i l c i leri n aç ı kça terrısil etti kleri nden daha faz la
siyasal güce sah i p b i r az ı n l ı k olduğu n u ç ü n kü temsil ed i lenlerin
n üfuzu n u n azın l ığ ı n faal iyetleri üzeri nde oldukça uzun aral arla
yaptı kları değerl endirmelerle s ı n ı r l ı kald ığı n ı göstermeye ça l ışan
yazı larındaki lere benzer daha kuramsal bir çözüm lemeden de
kaynaklanabi l i r. Ama bu çözümlemeye karşı da birçok i t i raz yük�
seleb i l i r . Her şeyden önce şimdi de almış olduğu muz demokrasi
görüşüne göre, temsi l i hükümet sistem i sürekli ol arak h a l k ı n
çoğunluğunu yönet i m deneyimi nden dışladığı sürece ç o k açı k
ol arak yetk i n ol mayan bir demokrasi gerçekleş i m i olarak görü lür.
Temsi l i h ükümet i n demokrati k olmayan karakteri, temsi l i l kes i n i n
dolayl ı b i r seç i m sistem inde uygu landığı ve seç i l m iş b i r seç k i n
kes i m i n bizzat kend i l eri n i nkine eşit veya daha üstün s iyasal güçle
donatı l m ış ikinci bir seç k i n kes i m i seçtiği d urum l arda en bel i rgi n
. hale gel mekted ir. Bu uygulamaya halk egemen l iğ i ne karşı olanlar
s ı k l ı kl a başvurmuşlard ı r -bu n u n yakı n b i r örneği de Gau l l e'ün ön­
derl iği nden Fransa' n ı n Beş i n c i Cumhuriyeti ' ni n anayas ı nda bu­
l u n maktad ı r- ve de Tocquev i l le, d iğer baz ı düşünürlerle b i r l i kte,
bu uygu lamada demokrasiyi kısıtlamanın etk i l i bir arac ı n ı gör­
m üşlerd ir. Seçki n ler arası yarışma şek l i ndeki demokrasi fikri n i n
savunucuları bunu d iğer anlamıyla demokrasiye karşı -de Toc­
quev i l l e, Pareto, Mosca ve Ortega y Gasset' i n karşı ç ı kmakta b i r­
l eştikleri y ı ğı n l ar ı n siyasete akı n ı na karı şabi l erek kend i leri n i
sav u n ma i ç i n öne sürmed i kleri nde bile, temsi l i h ü kü meti h a l kı n
yasama ve yürütmeye d i rekt katılma ideal iyle karş ı l aştı rarak
değerlendi rmek ve bu amaca daha faz la yaklaşmayı sağlayacak
araçları aramak yeri ne, bu yöntemi i deal olarak görme eği l i -
m indedi rler.
·

Bu görüş Schumpeter, Aran ve d iğerleri n i n yaptığı demokrasi

1 07
çözümlemes i ne karşı iki nci b i r itiraza daha yol açar. O n la rı n
değerlendirmelerine göre, demokrasi diğer s iyasal sistem tü r­
leriyle dolaysız karşıtlaştı rılcıbilen, tamam l a n m ı ş ve eksi ks i z b i r
şey ol arak düşü n ü l mekted i r. Oysa o n dokuzuncu yüzyı l ı n büyük
böl ü münde başat olan halk tarafından yönet i m şekl i ndeki an­
l ayışı nda, demokrasi hakları n topl u msal pol iti kaya i l işkin kararları
etki leme gücü nden yoksun olan h a l k küm�lerine doğru giderek
yaygınlaştığı kesi ntisiz bir sü reç olarak gör ü l ü yord u . Bu i k i şeyi
içleml emekted i r : İ l ki , demokras i n i n önce l i kle soylu ve zengi n .
sın ıfl arı n egeme n l iğine karşı, top l u m u n altsın ı fl arına ait bir öğreti
ve siyasal h areket olarak ortaya ç ı kması (seçkinci kuram ların tep­
kisine yol açan temel neden l erden biri de k uşkuzdu r budur) ;
i ki nc i de, demokrasi n i n i nsan ları tümüyle k e n d i kend i l eri n i yönet­
t i ğ i , belki h i ç b i r zaman tama m ı y l a gerçeklemeyecek ama
demokratların bu uğurda çaba harçama ktan vazgeçmemesi
gereken i deal b i r toplum d u rumuna yön e l i k bir h areket o larak
görül üyor o l m as ı . On dokuzuncu yüzyıl demokrati k siyasal
d üşünürlerinden çoğunun akl ı na, genel oy hakkı n ı, çeşitli s iyasal
rej i mleri n kurumlarıyla karş ı l aştı rı ldığı nda n ice değerl i de olsa l ar,
demokratik i lerlemeni n ötesi ne geç i l meye cesaret edi l emeyecek
en son nokta olarak görmek gel memiştir.
Y i rm i n c i yüzy ı l da, seç k i n l er yöneti m i n i n bel i r l i ara l arda
yap ı l an seç i m lerle onaya s u n u l duğu statik b i.r demokrasi an­
l ayış ı n ı n ortaya çı kış nedenleri bu yüzyı l ın s i yasal koşu l ları nda
aranmal ı d ı r. Demokras i n i n çok parti l i , tem s i l i bir s i stem l e
özdeşlemesine puan ve sayg ı n l ı k kazandı ran olay A l manya' d a ve
italya'da Faşist, SSCB'de de Kom ü n ist tek part i l i devletlerin kuru l ­
masıyd ı . D a h a önce Raymond Aron'dan a l ı ntıl ad ığım v e Sovyet
tipi topl umların birleşik seç k i n lerini Batı tipi toplumlarda seç k i n­
lerin çokluğuyla karşıtlaştı ran pasaj bunu yetki n bir şeki lde açığa
koymaktadı r. Ne var ki örgütlü siyasal parti lerin -daha da gen i ş
olarak, örgütl ü seçki n kümelerin- demokratik b i r h ü kü met s i stem­
i n in varlığı için gerekli ya da yeterl i olup ol madığını sorabi l i ri z .
B u nların gerekl i ol madığı v e örneğin şimdi çoğu ü l kede varolan-

1 08
d a n daha adem-i merkez i yetç i t ü rden siyasal s i stemde,
h a l i hazırdaki siyasal önderleri n seç i m i n i n günümüz ·s iyasal parti­
leri nden çok dana örgütsüz, daha az bürokratik ve daha katı l ı msız
birl i klerin etk i n l i kleriyle gerçekleşti ri lebileceği çoğu · kez öne
sürü l müştür. Buna toplu msal sı nıfları n ortada n kaldırı l d ığı (ki
birçok düşünür bunu demokras i n i n gel i şm_es i n i n bir sonucu
olarak öngörmüştür) bir top l umda parti lerin kuru l ması i ç i n en
önem l i tek neden i n aynı şeki lde ortada n kalkmış olacağı ; siyasal
.
parti leri doğurabilecek başka ayrı şımlar ı düşü nmek mümkün ol­
makla birlikte, bu parti lerin siyasal yaşamda bugün bi ldiğimiz
parti lerle aynı kapsama ve etkiye sah i p olacakları n ı düşünmek
zord ur. B u görüşün tekparti l i b i r rej i m i değ i l , h i ç siyasal parti bu­
l u n mayan bir siyasal sistem i kastettiği farked i l ecektir. Tek parti re­
jimi hiç demokrati k deği l d i r, ç ü n kü yönetici partiyle karşı karşıya
olan bireyi, görüşleri n i açıklayacağı ya da ahbaplar ı n ı n görüş leri­
ni öğreneceği, özerk ve güç l ü bir b i r l i k şek l i ndeki bir foruma
sah ip olamadığı ndan, öneml i topl u msal kararlarla olan anlaşma­
zlığını d i le getirebi l i r ve hiçbir zorlamaya başvu rmcıks ı z ı n çok
sayıda i nsanı yasama ve yöneti m etki n l i klerine çekmeyi başarır;
ama bu duru mda, onun başka siyasi partilerin varl ığını men etm­
eye gereks i n i m i yoktur. Ayrıca tek b i r part i n i n yönetimi, savaş,
h ı z l ı sanayi leşme veya eski b i r sömürge yöresi nden yen i bir u l us
yaratma zorun l u l ukl arıyla hakl ı l a n abi l i r; ned i r ki bu orada işl eyen
siyasal rej i m i demokrati k b i r rej i m yapmaz. Zoru n l u l u k ispat­
l anacak olursa, yönetici parti n i n halkı halk i ç i n yönettiği kabul
ed i l ebi l i r ; ama bu halkın kend i n i yönetmesi değildir.
Demokratik b i r hükümet s i stem i i ç i n s iyasal parti lerin varl ığına
gerek olup olmadığına i l işkin b i r tartışma n ı n spekü l atif ol m ası
kaç ı n ı l mazd ı r ve parti ler i l e seçkin ler arası ndaki yarışmanın,
demokrasiyi sağl amada yeterli olup ol mad ığını düşünmek, hem
daha kolay, hem de daha prat i k o l u r. B ugü n bunun yeterl i
old uğu n u savu nan ya da seçki n ler arasındaki yarı şmayı hiç
deği lse kend i l eri n i demokras i n i n koşu l l arı n ı daha faz l a soruştur­
maktan kurtaracak kadar öneml i gören b i rçok l i beral düşünür

109
vard ır. Bunl ar, görıııüş olduğumuz gibi, sadece bi reysel yurttaşın
« h iç değilse belli aralıklarla isteklerini duyu rma olanağına»· sah i p
o l masının, b i r top l u mu demokrati k kıldığı n ı , öne süren Kari
Ma r.ı n h e i m tarafı ndan deste k l en mekted i r l er. 1 o Öte ya n d a n
Sc humpeter d e , Aron d a, siyasal si stem üzeri ndeki başka etk i lere
çok önem vermekted i rler. Schum peter, « demokrati k yönte m i n
başarı koşu l l arı » diye ad land ı rı p dört başl ık altında topl ad ığı
koş u l l arı açı kça gözler önü ne sermekted i r : (1) siyasetin i nsan
malzemesi (ya n i seçkinl er) yeteri nce nitel i k l i o l mal ı d ı rl ar; ( i l )
siy asal kararı n etki a l a n ı çok yaygı n laştırılmamal ıdır; ( 1 1 1 ) h ü kü met
yerl eşi k ve gelenek sahibi iyi yetişmiş bir bürokras i n i n hi zmetle­
rine komuta edebi lmelidir; ve (iV) demokratik b i r öz-denetim ol­
mal ı d ı r, yan i , rekabet içi nde olan seçkin ler, birb i rleri n i n yöneti­
m i n i höşgörm üş ler ve sahtekarları n, sabit fi kirl i leri n öneri lerine
karşı d i renmel i d i rler. Buna karşı l ı k seçim i n i yapmış olana seç­
men ler, tems i l c i leri n s_iyasal eyl emlerine ard ı arkası kes i lmeyen
müdahalelerden kaçı nmal ı d ı rlar. Benzer şeki lde, Aron, daha önce
a l ı ntılamış olduğumuz maka lesinde, çağc ı l çoğu lcu demokrasi­
ler i n başarısı i ç i n üç koşu l u n altını çizmekted i r : (1) gru plar
arasındaki an laşmaz l ı kl arı çözüme bağl ayab i len ve top l u l uğun or­
tak ç ı karları aç ı s ı ndan gerekl i kararları zorla a ldatab i l ip uygul ata­
b i len h ü kümet otoritesi n i n yen iden tes is ed i l mesi; ( i l ) hareketl i l iği
koruyacak, d ü rtü leri canland ı racak etkin b i r ekonom i k yönetim;
ve ( 1 1 1 ) top l u m u n genel çerçevesi n i değişti rmek isteyen b i rey ve
kümeler i n etk i l er i n i n s ı n ı rl a n ması . Ne var ki bu değer­
lendi rmeleri n , demokrasiyi seçki n ler arasında b i r yarışma ol arak
gören fiki rler şemasL içinde kaldığı ve bunun başkaca .uzant ı l a rı n ı
araştı rdığı; b u n a karş ı l ı k daha gen iş anlamdaki' demokrasi n i n
başarı y a d a başarıs ı z l ı ğı n ı ve kapsam ı n ı etk i leyen birçok başka
etmeni gözardı ettiği meydandad ı r. Öncelikle d iğer baz ı siyasa l
etki leri e l e a l mak istiyorum. Demokrati k b i r s iyaset i n
1 0 Bir yerde tutarsız olarak eşitsizliğin gelişmesi n yığınlar ile seçkinler
arasındaki mesafenin azalmasını. modern demokrasinin gelişmesindeki et­
menler olarak öne sürer yine de.

1 10
gel işmesi nde, seçkinler arasındaki yarışmaya ek olarak, seç k i n­
lerin yapısı ve birleş i m i nde, kend i leri n i kavrayı ş l arında ve h a l k ı n
geri kal an ıyla o l a n i l işkilerinde değişikl i klere gereks i n i m olduğu
gene l l i k l e varsay ı l ı r -örneğ i n b u demokrasi n i n koşu l ları üzeri nde­
ki d iğer söz leriyle çel i şmekle birl i kte, Mannheim böyle varsay­
maktad ır. Kısaca, bir demokraside bireyleri n seç kinkesi me girip
ç ı kma d evi ngen l i ğ i n i n daha yaygın ve hızlı olacağ ı ; seçki n lerin
daha az bir «aristokrati k » bakış gel i ştirip, kendi leri n i yığı n l arla da­
ha yak ı n bir bağ içi nde görecekleri ve çeşitl i top l u msal d üzeç len­
me etk i l eri n i n bir sonucu ol arak, yaşam üsluplarında yığ ı n l ara
gerçekten d a h a faz l a yakl aşacakları varsayı l m akta d ı r . B u
koş u l l a r ı n i l k i kisi, ç o k d a h a faz l a sayıda bi reyi n yöneti l mek kadar
yönetmek deneyi m i n i de yaşayabi l eceği b i r d u r u m a yol
açarken ,d iğer koşu l l ar, s iyasa l yönet i m i n karakteri n i , onu daha
yakın, daha az otoriter, daha az görke m l i ve daha az karşı konu l ­
maz k ı larak, bir ölçüde değiştirir. G ü nümüzün Batı demokrasi l e­
rine bakacak o l u rsak, bun ların YC!rışmacı demokrasi mode l i n e bir
hay l i uymaları n a karşın, bu d iğer koşu l lar bakı m ı ndan yetersi z
kald ı kları n ı görü rüz : top l u m u n ü s t s ı n ıfından gelen seç k i n l er
kadrosu n u n dolaş ı m ı h a l a yeterince h ı z l ı değ i l d ir;ı ı seçki n leri n
bakışı ancak yavaş yavaş değişmekted i r ve işlevlerine i l işkin eski
aristokratik görüş leri, üst s ı n ıftan gel i yor olmalarıyla,bizzat seçki n
kuramlarıyla ve « i lerleme» i le « tepe»ye u l aşmayı özendiren ege­
men top l u msal öğretiler tarafı ndan canlı tutu l maktad ır; n i hayet,
Batı top l u m l arındaki koşu l ları n « düzeç lenmesi » öylesine ağı r ak­
sak yürümüştür ki, yöneten ler yöneti len lerden ekonom i k ve
top l u msal ol arak hala keskin biçimde ayr ı l m ı ş l ard ır. Seçki n ler
arası ndaki rekabetin tam ortasında duran siyasa l parti ler Je yığın
parti lerine dönü şerek demokrati k karakterleri nden b i rşeyler yitir-
1 1 Bkz . yukarıda Bölüm III. Ayrıca bkz. W.L. Guttsmırn, The British Polit­
ical Elite, bölüm jXI 'de, bir avuç insana ulusal politikaların oluşumunda
nasıl da etkili olma olanağı verilmiş olduğu gösterilmektedir. 1ngiltere'de
danışma komitelerinin, Kraliyet komisyonlarının ve benzer kamu kuru­
luşlarının çalışmalarına katılan -esas olarak toplumdaki üst sınıfa ait ol­
sa olsa birkaç bin kişilik- küçük bir "çok öneml i " küme bulunmaktadır.

111
m i şlerd ir. Çoğu n l uğu, Michels' i n . öngörmüş olduğu ol igarşik ku­
rum lar hal i nde gelmemiştir be l k i ;1 2 ama partide görev alan lar par­
tiye daha kolayl ıkla egemen olmakta, buna karşı l ı k sıradan
üyelerin siyasal belirl emede etk i n söz sahibi ol ması daha güç hale
gelmekted i r .
Bu siyasal etmen lerin yan ı s ı ra, demokrati k bir hükü met sis­
tem i n i n yaşaması ve gel i şmesi i ç i n vazgeç i l mez olan daha genel '

top l u m sal koşu l l arın bu l u n u p b u l u n madığı n ı da d ü şü n mek


- ı

,\

gerekir. Demokrasiyi basitçe bütün bir top l u m u n hükümet b i ç i m i


olarak tanı m layıp, bu tan ımdan d a , örneği n- « sosyal demokrasi >>
ya da «endüstriyel demokrasi » kavram l arında ortaya ç ı kan siyasal
ol mayan etmenleri d ı şlayarak, bu etmenler i n bizzat hükümet biçi­
m i üzerindeki olası etki leri n i göze al maks ı z ı n bazı gelişti rim ler
yapmaları, yen i seçkin kuramları n ı n d i kkat çeken bir özel l iğidir
ama bu, topl u m b i l i m i n Marx tarafı ndan, dönem i n i n siyasal fi lo­
zofları n a yönel i k eleşti risinde, yu rttaş olan (ya n i , siyasal haklara
sah i p bir bi rey ol arak) i nsanı, sivil top l u m u n bir üyesi olan (yan i ,
a i l e yaşamına v e ekonomik ü ret i me katı l a n b i r bi rey olarak) i n­
sandan tümüyle ayı rma n ı n büyük b i r h ata olduğu n u öne sürerken,
h ayran l ı k uyan d ı racak şekilde formü l e ed i len temel bir fi kri n i -
yani, toplumun farklı alan larında varolan kuru m l a r ı n sadece bir­
l i kte varolmad ı kları n ı , uyum ya da çel i şki i l işki leriyle birbi rlerine
bağlı oldukl arı ve bi rbi rleri n i karş ı l ı kl ı olarak etki ledi kleri fi kri ni­
gözden kaç ı rmak ya da i n kar etmek olur; 1 3 Örneğin, birçok
toplumbi l i mc i tarafı ndan ayrıntı l arıyla bet i m lenmiş ve genel
deyişle, üyeleri aras ı n d a k i i l işkiler i n ondokuz u n c u
y�zyı ldaki nden d a h a yard ı m l aşmalı, d a h a a z yetkeci o l a n Batı
top l u m l ar ı n d a k i m odern demokratik a i l e n i n demokrat i k
h ükümete fiki rleri nden etki len meksizin ortaya ç ı ktığını m ı ; yoksa
bir kez ortaya ç ı ktı ktan sonra h ü kümet a l a n ı ndaki demokrati k tu­
tu m ve prati kleri n sürdürülmesi ve yaygı n laşmas ında h i ç anlamı
olmad ı ğ ı n ı mı d üşü neceği z ? Önem l i top l u msal konulara karar
12 Robert Michels, Political Parties.

1 3 Kari Marx, On the Jewosh Question.

1 12
vermede b i reyi n bağı m s ı z yarg ı s ı n ı ve etk i n katı l ı m ın ı gerektiren
demokratik h ü kCınıet i n , hayatı n en önem l i a l a ı 1 1 a rı n d a n b i ri nde -
yani çal ışma ve ekonom i k ü retim a l a n ın d a- b·ireylerin büyük
çoğu n l uğuna, yaş<ını l a rı ıı ı esasl ı b i ç i mde etk i leyen ka rarfa r ı n
a l ı n ması nda etki n b i r rol oynama fı rsatı veri l mediği zaman ser­
y
p i l i p gel i şe.c eği n i kabu l edebi l i rm i i z ? B a na öyle gel i yor k i , bir i n ­
s a n , yaşa m ın ı n büyü k b i r bö l ü ııı ü nde eks i ks i z v e deği şti r i l emeyen
b i r itaat d u r u m u nda yaşayı p, y i n e de s i yasal demokrasi n i n gerek­
t i rdiği soru m l u seçme ve kend i n i -yönetme a l ı ş ka n l ı k l a r ı nı edi n e­
mez. B a t ı topl u m l a r ı nd a , b i reyi n i şte k i bağı m l ı l ığ ı n ı n bazı
bakım l ardan eskiye göre daha hafif o l d u ğ u doğrudur; b i reysel işçi;
sen d i kası ve i l kel b i ç i mde gel iş m i ş ortak d a n ı ş m a k u r u m l a r ı
arac ı l ığ ı y l a ç a l ışma koşu l l arı üzerinde k i m i et k i l ere s a h i p ol m a k­
ta; bu arada boş z a m a n ı n önem l i ölçüde artm ı ş o l m a s ı , işç i n i n
kend i s i n e a i t şeylerde ka rar a l ma a l a n ı n ı d a gen i ş l etmekted ir. Öte
yandan b i rçok sanayi i ş i , modern çağda faz l a böl ü n müş ve
yinelemeli hale gel m iştir; b u n u n sonu c u nda da işçi i şvereni
tarafından eski tarz otoriter denet i me tabi o l masa bi le, h a l a
görevi n i yaparken m u h a kemes i n i , i ıııgelem i n i v e beceris i n i ku l­
l a n m a firsat ı n ı giderek daha cız h u l ı ııa ktad ı r. 1 4
Demokratik h ü kü met uygu l a m a s ı n ı etk i l eyen ve d a h a s ı k
tartış ı l a n başka d u r u m l a r d a varcl ı r. B ü y ü k servet v e gel işme eşit- ·
s i z l i kleri b i reyleri n top l u l uğu yönetme etki nl i k l e r i ne katı l m a dere­
cesi n i a ç ı kça etk i l emekted i r , Zengin biri taıırı kra l l ığ ı na g i rm e kte
güç l ü k çekebi l ir, ama siyas,ıl b i r part i n i n üst komite l e r i n e ya da
b i r h ü k ü ıııet kes i m i n e göre kolay b i r şek i lde g i rebi l i r. Ayrı ca bu
zengin k i ş i siyasal yaşamda başka yol larla e l a - i l et i ş i m <Ha ç l a rı n ı
denetleyerek, yü ksek siyaset çevreleriyle ta n ı ş ı k l ı k k u rara k , baskı
kümeleri n i n ve şu ya da bu tür d ,ı ı ı ı ş ın.ı k u r u l l arı n ı n etki n l i k­
l eri nde önem l i b i r rol oyn,ıyarak- söz <;,ı h i h i ol abi l i r. Ynbu l b i ri
hu üstü n l ü k l erden hiçbiri ne 5,ı l ı i p deği l d i r : n ü fuz s;ı l ı i h i i n�.ın l;ır­
la i l işkisi yokluı, siy .ı�cı l e t k i n l i��· · ay ı ı at .ı k çok ,ız z,111 1,1 1 1 1 y-ı d,ı

14 Bu sorLın!Jrla i l g i l i ola ı ak lıkz. lieorgcs l'ri eıi;ıv nıı . Tlıc \ ı wtıııı ı� d


\York.

i 13
enerj i s i vard ı r ve siyasal fi kirler ya da olgu larla i lgi l i dört dört l ü k
b i lg i ed i nmek i ç i n ç o k a z fırsatı vardır. Ekono m i k eşitsiz l i kl erden
kaynaklanan far ki ı l ı kları eğiti mdeki far ki ı l ı k lar berkitir. Batı
de mokras i l e ri n i n çoğu nda, top l u m u n yöneti c i l e r i n i n ç ı ktığı
s ı n ı fl ara sağl anan eğitim türü i le yöneti len lerden ol uşan daha ka­
laba! ık s ı n ı fa sağl anan eğitim arası nda kesi ıı farklar vard ı r. ı s Çoğu
B atı top l u m u ndaki eğitim s i stem i , sadece yönetici l erle yöneti len­
ler arasındaki farkı pekişt irmekle kalmaz; tüm toplu lu kta g�ne l
eğiti m d ü z eyi n i yü kseltmekten ve . bu n u n yu rttaş kitles i n i n
topl u m u n yönet i m i n e daha faz l a katı l ması n a yapacağı katkıdan
çok, seçk i n kon u m l a r için m üstesna bireylerin seç i m i n i n ve gel i r
veya s kolasti k başarı kon u muna ödül verme üzeri nde durduğu
sü rece, genel seçk i n egeme n l iği i deol oj i s i n i can l ı tutar ve besler.
Söz ü n ü ettiğim servet ve eğitim fark l ı l ı kları, toplumun s ı n ı flara
böl ü n müşl üğü n ü n özel l ikler i d i r -.e sözge l i m i, sosyal demokras i
hükümet i l e bağdaşmaz görülen çoğu n l ukla i şte bu temel böl ü n­
m ü ş l ü ktür. B u n u , sonraki böl ü mde daha ayrı ntısıyla tartışacağı m .
Seçki nc i demokrasi kura m l arına karşı bu raya deği n ortaya
15 lngiltere ' de üst sınıf ve işçi sınıfı çocuklarının tipik kariyerleri şöyle be­
timlenibilir: Ust sınıfın çocukları Oxford ve Cambridge üniversitelerinde
ve başlıca kamu okullarında eğiti'm görmekte, oradan da iş hayatına,
siyasete, devlet memuriyetindeki yönetici sınıf arasına ya da daha eski
mesleklere katılmaktadır. işçi sınıfının çocukları devlet okullarında
genellikle modern orta öğretim okullarında eğitilirler ve bu okullardan
çıktıklarında da, on beş yaşındayken saniyede kol işçisi olarak çalışmaya
başlarlar ya da ufak tefek memurluk işlerine girerler. Bununla birlikte
bunların bazıları (bugün yirmi beş yıl öncesine göre daha yüksek oranda)
üniversite hazırlık okullarına (Grammer Schools) gitmekte ve bir taşra
üniversitesinde veya teknoloji kolejinde yüksek öğFetime devam ede­
bilmektedir. Her. 'iki sınıftan kimi çocuklar kendileri için belirlenmiş bu
yazgılardan kaçabilirler, ama böyle yapanların oranı genel görüntüyü et­
kilemeyecek kadar küçüktür. ABD 'deki eğitim durumu, İngiltere ve diğer
Avrupa ülkelerindekinden köktenci bir biçimde farklı olmakla birlikte, bu
değişiklik görece olarak yenidir; ABD'de tüm sınıflardaki ilgili yaŞ
kümesi nin çok yüksek bir oranı (yüzde doksan kadarı) on yedi yaşına
kadar orta eğitim görür ve önemli bir oranı da (yüzde otuz beş kadarı)
üniversiteye devam eder.

1 14
koyduğu m i t i razlar « ha l k tarafı ndan hükümet» biçimi ndeki a l ter­
natif b i r demokrasi kavrayı ş ı n a dayanmaktadı r; ama seçkin ler ku­
ram l arı n ı n kendi içleri ndeki tutars ı z l ı kl a rı ndan kayna kların başka
itirizlar da vard ı r . İ l ki n , seçkin ler aras ında sürekli karşıtl ı k ve
çatışma, seçkin lere mensup o l a n l arın ardı arkası kes i l nıeyen bir
dolaşı m ı varsa, b u durumda herhangi bir h ü kü met biçimi n i n uzun
süre var l ı ğ ı n ı sürdürü p sürdü renıeyeceği sorusu geliyor gündeme.
Ma nnheim, 1 930'ların başları nda Almanya' daki duruma i l işkin
o l a rak s i yasal demokras i n i n soru n l arı üzeri n e yazarken,
demokras i n i n gel işmes i n i n yönetici seçkinlerin türdeşliği nde bir
kayb ı n ortaya çı kması anlam ı n a geldiği n i gözlemlemiş ve şöyle
dem iştir: « Modern demokrasi , çoğ u n l u kl a daha tü rdeş yönetici
küm.eleri o l an i l k demokratik (ya d a demokrasi-öncesi) top l u m­
l arı n karş ı l aştı klarından çok daha karmaşı k karar verme sorun-
larıyla y ü k l ü o l maları yüzünden yıkıl maktadır.» 1 6 No,tes To­
wards the Definition of Culture'da T.S. El iot benzer bir biçi mde,
mensup l arı n ı n düzen l i olarak dolaş ı m ı n ı gereksi nen seç ki n l erin,
topl u msal sürekl i l iği daha önceki dönem leri n yönetic i s ı n ıflar ı n ı n
yapabi l d i kleri ölçüde sağ l ayamad ı kları n ı öne sürmüştü r. 1 7 N e var
ki her i k i yazar d a bu kaynaklardan doğan teh l i keleri abartmak­
tad ı rlar. Çünkü günüm üzde seçkin lerle geri kctlan halk aras ı nda
öneml i sayı labi l ecek m i ktarda b i rey dol aşı m ı yoktu r ve seçki n ler
16 Kari Manheim, Essays on the .Sociology of Culture.
17 TS. Eliot, Notes Towards the Detiniton of Culture. Eliot. Mannheim'ın
modern toplumlarda seçkinlerin daha önceki yönetici sınıfların işlevlerini
gereğince yerine getirebildiği şeklindeki görüşünü, Mannheim'ın ken­
disinin bu eleştiriyi zaten formüle etmiş olduğunu farekttirmeksizin
eleşti rir. Gerçekte, Mannheim, modern toplumda seçkinlerin yerine dair
durmuş oturmuş bir görüşe ulaşmış gibi görünmemektedir. Kimi kez
seçkinler arasındaki yarışmadan yana, bu yarışmayı demokrasinin koruyu­
cusu olarak gören sözler eder; bir başka bir zamanda da, aydınlardan
oluşan tek bir seçkin kesi min yönetimini savunur; son olarak da hiçbir,
seçkin kesimin ya da seçkinler kümesinin, varolan biİ' üst sınıfla birleşerek
bir yönetici sınıf özelliğini elde etmedikçe ve kalıtımsal ve mülk sahibi bir
küme haline gelmedikçe, siyasal istikrarı sağlayamayacağını öne sürer.
Mannheim'ın tutarlı olarak dışladığı tek kavram sınıfsız . eşitçi bir toplum
kavramıdır.

1 15
kura l olarak birbirl eriyle ciddi bir çatışmaya g i ri ş m i ş değ i l d i rler.
Batı topl u m larını n bugünkü durumunu tartışırken Aron ' u n söyle­
d iği gibi : « Yönetici seçkin lerin yap ısı giderek değişiyor olab i l i r;
seçki nlerin i ç i ndeki çeşitl i kümelerin görece önemi deği şiyor ola­
b i l i r, ama b i r top l um, ancak bu kümeler aras ı nda gerçek bir işbir­
l i ği oJ cl uğu sürece varl ığı n ı sürd ü rebi l i r ve ge l i şebi l i r. Seç k i n ler
arasında şu ya da bu biçimde özsel kon u l a r hakkı nda görüş ve
eylem b i rl iği n i n b u l u n ması gerekmekted i r. 1 8 Gerçekte bu görüş
ve eylem birl iği -ve Eliot' u n arz u l adığı topl u msa l kes i ntisi z l i k­
Batı top l um larında seçkinlerin top l u m u n ü st s ı n ıfından gelmeleri
ve seçkinler kuram ı n ı n kend isin i n i deoloj i k desteği yle geniş
ölçüde sağlanmıştır. « Doğu m saatleri nden iti baren k i m i l er i n i n
bağı m l ı ol mak, k_i m i leri n i n d e komuta etmek üzere seç i l mi ş
oldukları » 1 ' 1 h a l a doğrudur. Batı top l u m ları nda seçki n ler genelde
s ı n ı f ayrı m ları n ın o l u şturduğu büyük enge l i n b i r yan ın da durmak­
tad ı rl ar; böylel i k l e de, d i kkat i m i z i seçkin ler arası ndaki yarışma
üzeri nde toplar ve s ı n ıflar arası ndaki çatışmaları ve seçk i n leri n
çeşitl i topl u msal sı n ıfl a ra bağ l a n m a b i ç i m l eri n i i ncelemeyi
başara m azsak, tümüyle yan ı l t ı c ı b i r s i yasal yaşam görüşü
yaratı l m ış o l u r.
Demokrasi n i n , esas olarak ve sadece b i rb i rleri n i n kudret i n i
dengeleyen v e s ı n ı r l ayan seçkin ler aras ındaki yarışmayla korun­
d uğu ve sürd ü rü ld üğü görüşü, çağ ı m ı z ı n si yasa l m itlerinden
b i ri d i r. Bu tezden yana olan seç k i n kuramc ı ları n ı n savl arına
baktığı m ı z zaman, bu savın değişik evrelerinde b i r seçkin ler çok­
l uğu kavramından tamamen fark l ı , b i r gön ü l l ü b i rl i kler çokl uğu
kavramına kaymaktan kaynaklanan bir i ki n c i tutars ı z l ı k buluruz.
Sözge l i ş i Mosca, demokrati k bir si stemde b i rçok farkl ı « top lumsal
güc ü n » (seçkinler değil) s iyasal yaşamda yer a l m ası ve başka
topl u msal güçleri n, özel l i kle de bürokras i n i n i ktid arı n ı sın ı rl a­
maları· olas ı l ığından söz etm iştir. Ayn ı şek i l de, Aron, çoğu lcu
18 Raymond Aron, "Social Structure and the Ruling Class", British Journal
I (2), s. 129.
of Sociology,
19 Aristotle, Politics

1 16 .
demokrasi l erde iktid<ırın y;:ıyg ı n l aştırı l nıası n ın önem i ı ı i ı srarl a öne
sü rerken, ya l n ızca ayı rtetnı iş old uğu bel l i baş l ı seçkin lere seslep­
mez, bu toplunilard a bu l un;:ın ve yönetici lerin i ktidarl a rı na s ı n ı r
koyan çok çeş itli mesleki ve siydsal kuru l u ş l ardan söz eder. Etki l i
demokrasi n i n yaşamsal b i r koşu l u olarak g e l i ş i p serp i l e n gön ü l l ü
b i rl i klerin b u biçi mde savnul ması, seç k i n kuraml arı na destek
sağ lamaz. Çünkü etk i n yerel yöneti m i n , mesleki birl i kleri n ve
d iğer gön ü l l ü ya da özerk kuruluşL:ırı n önemine böyles i ne ağı r l ı k
veri ldiği nde öne sürülen, bu kuru l u şların siyasa l i ktidar i ç i n
önem l i savaşımlara g i rm i ş seçkiıı ler olduğu için deği l , bun ları n
sıradan erkekler ve kad ı n l ar için kend i kendi lerini yönetme i ş i n i
öğren meleri ve uygu l a m a l arı i ç i n b i rçok fı rsat ve o l a n a k
sağladığıdır. B u n l a.r halk tarafından yöneti m i n büyü k, karmaşık
b i r top l umda daha gerçek ve pratik k ı l ı nd ı ğ ı a raçlardır.
B u yol böylel ikle bizi ayrıca daha önce dile geti ri l m i ş olan bir
görüşe, demokratik b i r h ü kü met sistem i n i n korunması n ı n ve özel­
l i kle gel i şmesi ve i l erlemesinin, esas o l arak faal iyetleri sı radan
yurttaşları n gözetim ve deneti m i nden çok uzaktaki alan larda
sü ren küçü k seçkin kümeleri aras ında yarışm a n ı n özend i r i lmesine
değ i l , tüm yurttaşları n olmasa b i l e, yu rttaşları n ı n büyü k bir çoğu n­
l uğu n u n b i reysel yaşa m l arı n ı -iş yeri nde, yerel top l u l u kta ve
u l usun içi nde- hayati biçimde etk i l eyen top l u msal kon u larla i l gi l i
kararlara katı labildiği · ve seçkin lerle yığı n lar arası ndaki ayrı m ı n
ol ası en a z d üzeyde i n d i rgendiği koşu l l a r ı n yaratı l ması ve
yerleştiri l mesine bağ l ı olduğu görüşüne götürür. Böylesi bir görüş
i l ki n , kendi kend i n i yönetme uygu l aması n ı n kapsam ı n ı gen işl ete­
cekse fırsatların, özel l i kle karş ı l aştı kları tü m güçl üklere karş ı ıı , Yu­
goslavya' da işç i konseyleri ve Hi ndistan'da cemaat kal kınma pro­
jeleri gibi bazı modern deney i m l e r i n c iddi b i ç imde değer­
lend i r i l meyi h ak etti kleri alanda, b i l h assa da ekono m i k ü reti m
al anı nda y ı l nıaksız ı ıı araştırı l ması gerekti ği n i ; i ki n c i ol arak da,
temelde topl u msal s ı n ı f fark l ı l ı klarından doğan ve bu birl i kleri n
görev l i ol arak üst s ı n ıf ve orta sııı ı f b i reyl eri n egemen l i ğiyle göze
çarpan gön ü l l ü birl i kleri n yöneti m i ne tanı katı l ı m konusunda, en­
gel leri n bir şeki lde üstesi nden geli n mesi gerektiğini iç lemlenıek­
ted ir.

1 17
- Vl l -

EŞİTLİK Mİ SEÇKİNLER Mİ?

De mokra s i n i n en yerleş i k a n lam ları ndan b i r i , i n s a n l a r


arası nda önem l i ö lç üde eş�tl i k ol ması gerektiği n i içlemler; bu hem
bir top l u m u n mensubu o l an tüm yetişki n l erin toplum yaşam ı n ı n
önem l i yön l er i n i bel i rleyen kararlar üzerinde olabild iği nce eşit bir
etkiye sah i p o l mal arı gerektiği anlamı ndad ı r, hem de servet,
topl u msal mertebe veya eğitim ve bi lgiye erişmedeki eşitsi z l i k­
leri n, top l u msa l yaşam ı n çeşitli alanlarından herhangi biri nde,
bazı i n san k ü nıeler i n i ı ı d i ğerlerine devam l ı o l arak boyu n
eğmes i y l e son uç l a n acak ya da siyasal haklar ı n fi i l en
ku l l an ıl ması nda büyük eşitsiz l i k yarataca k kadar büyük ol­
maması a n l am ı nd a böyled ir. Eşitl iğin savu nucu l arı , hiçbir zaman
bi reyleri n fizi k, akıl ve karakter ba kımından birbirleri n i n tı patıp
ayn ısı oldu k l arı ya d a eşit oldu kları gibi apta l ca · bir şeyi idd i a et­
miş değ i l d i rl er. G örüŞleri n i b i rçok başka düşünceye
d ayand ırmışlard ı r ve bu n lar arası nda üçünün öze l l i kl e ayrı bir
önemi vard ır. İ l k i , tü m bi reysel öze l l i kl erine karşın i nsanların bazı
özsel yön l eri nden şaşırtıcı ölçüde birbirleri ne benzer oldukları d ı r :
i nsanların · benzer fiziksel, d uygu sal v e düşü ncel g�reksi n i m leri
vard ı r . Bir beslenme b i l i m i n i n, bu b i l i m kadar sağın ol masa da, bir
z i h i nsel sağ l ı k ve tedavi b i l i m leriyle çocuk eğitim b i l i m i n i n ola­
b i l mesi n i n n edeni budur. Dahası, bireyl eri n . n i te l i klerindeki
çeşitl i l i k alanı görece aard ı r ve b u alanın ortal arında bir yığışım
vardır. Eğer bu böyle ol masaydı -eğer insanlar aras ında farkl ı l ı k
derece meselesi değ i l de türsel olsaydı gerçekten ; eğer bir uçta ya­
ban ı l h ayvanlar, d iğer uçta da melek ya da tanrı benzeri var l ı klar
olsayd ı- o zaman eşitsizl i k d avas ı n ı n olgusal dayanakları ndan biri
ortadan kalkard ı .

1 18
İ k i n c i nokta1 i nsa n l ar aras ı ndaki bi�eysel farkl ı l ı kların ve oııfar
aras ı ndaki top l u nısal ayrı nıl arı ıı i k i ayrı şey olduğudur. Bu önem­
l i ayr ı m ı Rousseau çok uzun zaman önce yapnı ı ştı r : « Ben i nsan
türü arasında i k i tür eşitsi z l i k olduğunu düşü nüyoru nı ; b i ri nc i si ne
doğal ya da fizi ksel eşitsizl i k diyorum, çünkü bu eşitsi z l i k doğa
,
tarafı ndan beli rlen mekte ve yaş, sağl ı k, bedensel güç ve z i h i n ya
ela r u h n i tel i kleri n i n fa rk l ı l ığından meydana gel mekted i r .
Diğeriyse, a h l a k i y a da siyasa l eşitsizl i k d iye ad land ı rı l a b i l i r,
çünkü b i r tür uylaş ı m a d ayanmaktad ı r; i nsan ları n rızasıyla bel i r­
lenmiş ya da e n az ı ndan onaylanmıştır. B u i ki nc i s i , bazı i nsan­
ları ıı baş k a l a r ı n ı n zararı n a o l arak yara r l a ııd ı k l a r ı far ki ı
ayrıca l ı kl ardan oluşur; daha zeng i n, daha saygın, daha güçlü, hat­
ta zorl a başka larına boyun eğd i rtecek d u ru mda olmak gibi
ayrıca l ı klar."1 Modern çağlara değ i n varolan topl u m l arı n çoğu n-.
da .bu i ki tür eş itsiz l i ğ i n nereye kadar uygu n l u k içi nde olduğunu
kesi n b i r d i l le söyleyeb i lmem i z i ıı ol anağı yoktu r. Seçki n leri n
dolaşımı kura m ı n ı n amacı, kısmen b u n l ar ı n uyg u n l u k i ç i nde
olduklarını, her topl u md a e n yetenekl i bireyleri n seçki n lerin
arasına gi rmeyi ya d a zama n l a öne ç ı kacak yeni bir seçkin kesi m
ol uşturmakta başarı l ı olduğunu öne sür.m ektir. Ama .d aha önce
görmü ş olduğumuz g i b i , bu tezi desteklemek için ü retilen tar i hsel
del i l ler çok yetersizdir ve (genel o larak topl u msal h areketl i l iğ i n
çok b ü y ü k öl çekte o l d u ğ u qüşünü len) modern top l u m larda topla­ •

nan çok sayıda del i l de bunu doğru lamaktad ır. Toplumdaki


baş l ıca eşits izl ikler, esas olarak topl u m u n ürünleri olup, m ü l kiyet
ve ka l ı tım, siyasal ve askeri i ktidar k u r u m l arı nca yarat ı l ı p
sürdürül mekte v e h içbir zaman önde gelen b i reylerin h ı rslarına
tü müyle d i renmese b i l e bel l i i nançlar ve öğreti lerle desteklen­
mekted i r.
Bu düşü nceler b i z i b i r üçüncül noktaya, eşitl i kç i görüşlerin
karakteri ne i l iş k i n ol arak bel i rtmem gereken bir üçüncü konuya
getirir. Eğer ne eşits i z l i k, ne de eşi t l i k i nsan ların basitçe kab u l et-
1 J.J. Rousseau, A Dissertation on the Origin and Foundation of the In­
equality of Mankind (Everymann Edition), s. 160.

119
mek zoruı.ı da oldukL:ı rı doğa l b i r fenomen deği l se, b i ri n i n ya ela
d i ğeri n i n savunnıası türniiyle gerçek olgu lara dcıyanan b i l i msel b i r
icl d i ,ı ı ı ı n sun uııı u ndcın değ i l , ahl aki v e top l umsal b i r idea l i ı1 for­
m ü l leştiri nı i nden ibarettir. Eşitl iği seçebiliriz ve böyle yaparken
idea l i n uygu l an a b i l irliğine ve onu e l de etniek i ç i n elveri ş l i
araçlarla i lg i l i gerçekl ere d i kkat etmem i z gerekmekle b i r l i kte,
seçnı i m i z i n i ha i olarak hakl ı l ayan bizzat o n u n zcıten öyle ol ması
gerçeği değ i l , anıa eşitl iği elde etmek i ç i n u ğraşman ı n daha i m re­
n i l ecek bir top l u m yarata bi leceği şek l i ndeki mcı ntı ksal b i r idd i ­
a d ı r . « B i z » ter i m i n i ku l l a n ı rken, özel l ikle kastettiğim yirm i nc i
yüzyı l ın top l u m la rı nda yaşcıyan i nsa n lard ı r; ç ü nkü daha önceki
çağlardan herhangi biri nde, ekonom i k yaşam ı n güvences i z l iğ i ,
etk i l i i leti ş i m araçları n ın yok l uğu, eğiti m i n yeters i z l i ğ i v e top l u m­
sal yapıyla bireylerin karakterlerine i l i şkin bilgi yoksu l l uğu göz
önüne a l ı nd ığı nda, isti krarl ı ve süreğen b i r eş itl i kç i top l u m biçi­
mini pratik olarak kavram laştı rmak çok zord u . İnsan lara ilk kez
ol arak top l u msal yaşamı isteklerine göre biçi mlendirme ol anağı
ve araçl arın ı sunma bak ı m ın d a n yirm i nci yüzyı l ı n benzeri yoktur;
b u neden le de, hem umut veric i d i r, hem de korkutucu.
Amac ım, burada eşitl i k i ç i n b i r ahlaki savu nm;,ı yapmak değ i l , 2
d a h a çok eş i tl i ği sağlamak yol u ndaki çabaları engel leyen toplum­
sal ve s iyasal sorun ları, ayrıca da, ah laki itiraz lar d ı ş ında, seçkin
kuramc ı l arı n ın ortaya koydukları eleştiri leri ele almaktır. G erek
modern dü nyada diğerleri n i nki nden daha yaygı n kabul gören b i r
eşitl i k idea l i sund uğu, ge rekse seç k i n kuramları n ı n ortaya
ç ı kışı nda, bu kuramların kend i s i ne karşıtlığı nedeniyle başl ıca
kaynak ol ması neden i yle, Marx' ı n öngörd üğü ve arzu l a d ı ğ ı
sosya l ist top l u m i ç i n bir taslak hazırlamad ı ğ ı n ı b i l i r;.1 n e v a r ki,
2 Bu R.H. Tawney 'in Equality 'sinde çok güzel yapılmaktadır .
3 Şaşırtıcıdır ki , b u durum bir bilgelik işareti olarak sayılama yerine, sınıflı
toplumların kısıtlamaları için bile kendini gösteren, bu kısıtlamalar
kaldırıldığında çok daha kolaylıkla etki n kıl ınabilecek insanın yaratıcı ka­
pasitelerine olan bir derin inanç olarak sayılma yerine, çoğunl ukla Marx'a
karşı kullanı lır.

1 20
gelecekteki sosya l ist top l u ma gönderme yapan yaz ı ları ndan,
ge nel çizgi leriyle onun ayırded i c i öze l l i k leri o l a ra k neleri
görd üğü apaç ı k ortadadır . Marx' ı n s ı n ıfsı z topl u m tasl ağı, ahla ki ,
toplumbi l i msel ve tarih i ögeleri bi rleştirir. Ahlaki yön, en kap­
sam l ı olarak i l k yaz ı l arı ndan baz ı l arı nda, özel l i kle de Economic
and Philosophical Manuscripts of 1 844 ( 1 844 Ekonomi ve
Felsefe Yaz ı l arı)nda işlennıekted i r,4 ama sonraki yaz ı l arı nda da
bir yana b ı rakı l m ı ş değ i ld i r.5 Bu yön üyle s ı n ıfsız bir top l u m i n ­
sanların bi reysel yazgı ları üzerinde daha fazl a v e eşi t b i r deneti m
sahibi olacakl arı; devlet ve bürokrasi, sermaye ve teknoloj i gibi
kendi yaratı ları n ı n zorba l ığı ndan kurtu l acakları ; ed inici ol maktan
çok ü retic i olacakları; başka i nsa n l arla yarışma d u rumundaki an­
tagonizm ve sertli k yerine, onl arla topl u msal işbirl iği i ç i nde
hoşnutl u k ve destek bulacağı bir topl u m ol arak tan ı m l anma ktad ı r.
Marx bu toplum d u rumunu elde etme olası l ı ğ ı n ı hep ayn ı iyim­
serli kte d i le geti rmemi ştir6 ama bunu i deal saymaktan da h içbir
zaman vazgeçmemişti r. B i rey için ken d i kend i n i bel i r leme.
koş u l u n u oluşturacak olana i l işkin görüşünü, çeşitli b i ç i mlerde
i fade etm i ştir. İ lk i n b irey, s ı n ıfı ya da mesleği tarafı ndan bel i rlen­
meden özgürleştiri l mel idir; Marx ' ı n Alman İdeolojisi'nde yazd ığı
gibi : « . . b i r s ı n ıfa ait b i reyleri n g i rdiği ve b i r üçüncü tarafa karşı
.

ortak ç ı karlarıyla bel i rlenen komünal i l işki, sadece s ı n ı fları n ı n


varo l uş koşul l arı i ç i nde yaşad ıkları sürece b u bireylerin. ya l n ı zca
4 Bkz . T.B. Bottomore (der.), Kari Marx: Early Writings.
5 Sözgelişi, şu konulardaki tartı şmalara bkz . Capital. 1 . cilt'de, iş
bölümünün zararlı etkilerini altetme araçları; Capital 3, ci ltte insan özgür­
l üğünün koşulları, The Civil War in France (Fransa 'da lç Savaş)'da,
sahici demokratik özyönetim kurumları açısından Paris Komününe övgü­
leri v e Critique of the Gotha Programıne (Gotha Programının
Eleştirisi)'nde, Almanya Sosyalist lşçi Partisi programı üzerine yorum­
ları.
6 Sözgelişi, Capital, III. Cilt'deki insan özgürlüğü üzerine olan bölümde,
Marx ekonomik üretim alanının «herhangi bir olası üretim kipinin
buyruğundaki» bir zorunluluk alanı olduğunu bildirir. «Özgürlük alanı
ancak gereksinim ve dışsal amacın belirlediği emek ortadan kalktığında
başlar; bu yüzden doğası gereği gerçek maddi üretim alanı dışındadır.»

1 21
ortal ama bireyl er olarak mensup oldukları b i r top l u l u ktu . B i reyler
olara k değ i l , bir s ı n ıfı n üyeleri o larak katı l d ı k l arı b i r i l işkiyd i . Ama
kendi leri n i n ve · topl u nıun d iğer mensupları n ı n varoluş koşu l l arı
ü zeri nde deneti m l eri n i kuran devrimci proleterler top l u l uğunda
durum tam tersidir; b i reyler bi rey ol arak katı l ı rlar. İşte bireyleri n
(kuşkusuz modern üretim güç lerin gel işki n l i k d üzeyi gözön ü ne
a l ı n d ığı nda) bu b i rleşmesidir k i , tek tek i nsa n ların özgür ge l iş me
ve etki n l i k koşu l ları n ı ; eskiden şansa bırakı l m ış ve ayrı ayrı
bi reylere k � rşı bağımsız bir varl ı k kazanmış koşu l ları kend i dene­
timleri altına a l ma l arı n ı sağlar. » İ ki nc i olarak , bi rey uzak, eri ş i le­
meyen ve soru msuz bir h ü kü meti n egeme n l iği nden kurtarı l m a l ı
v e genel toplumsal öned medi kon u ların kararlaştı rıl m asına olabi l­
d iği nce eks i ksiz biçi mde katı l m a l ıyd ı . Marx, bu tü r katı l ı m ı n
prat i k b i r örneği olarak genel oyla seç i l i p, kısa sü rede geri
a l ı nabi. len ve soru m l u l u k taşıyan beled iye encümeni üyeler i n i n
h ü kü met işlevleri n i ü stlend iği v e Kom ü n üyeleri n i nki nden aşağıya
doğru tüm kamu görevl eri n i n işçilerin aldığı ü cretlerle yap ı ld ı ğı
Paris Komü n ü nü gösterir.
M arx' ı n kavrayı ş ı ndaki topl u mbi l i msel öge, onun eşitsiz l i k
i l kesi n i n top l u msal s ı n ı f kuru m ları nda -üret i m araçlarının sah i p­
leri i l e sahip o l m ayan lar arası ndaki ayrım- ve daha özsel o larak da
top l u mdaki iş böl ü m ü nde, öze l l i kle kol gücü ve kafa gücü
aras ı ndaki böl ün mede cisim leştiği savında bu l u n maktad ır. Bu sav,
eşitl iğin iş bölü m ü n ü n ortada n kal d ı r ı l masıyla elde ed i lebi leceği
şekl i ndeki görüşle devam eder. Marx, hep bu iş böl ü m ü n ü n
kal d ı rı l ması koş u l u n u n altı n ı ç iz m iştir. Alman İ deolojisi nde '

b u n u b i r ö l ç üde romantik b i r b i ç i mde d i l e getirmişt_i r : « . . .


işbölümü başlar başla maz her i nsan zorla yüklenmiş ve ondan
kaçamayacağı bel l i, özgül bir etk i n l i k alanına sah i p o l ur. B i r
avc ı d ı r, bir bal ı kç ı ,. bir çoban y a da eleşti re l eleştirmend i r7 ve
yaşamak i ç i n gerekli araçları n ı yiti rmek istemiyorsa öyle kal mak
7 Marx burada, değiştirilmiş Hegel felsefesini «eleştirel eleştiri» diye ad­
landırılan Genç Hegelcilere gönderme yapmaktadır (biraz da dokundur­
maktadır).

1 22
zoru ndad ı r ; bu na karşı l ı k ki msenin ayrı b i r etki n l i k alanı bulun­
maya n, ama herkes i n isted iği dalda beceri l i olabi leceği komünist
toplumda, genel olarak üreti m topl u m tarafı ndan d üzen len i r ve
böylel i kle bugü n bir şey, yarı nsa başka b i r şey yapmam ı , asl a b i r
avcı ; bal ı kçı çoban y a da eleştirmen o l m aksızın, sabah ley i n
avlanmamı, öğleden son ra balık tutmam ı , akşam s ı ğ ı r yetişti rme­
m i , akşam yemeği nden sonra eği l i m i me göre eleştiri yapmamı
mümkün k ı l an> ; ama daha sonra Kapital' i n ilk c i l d i nde, ayn ı fikri
daha gerçekçi biçi mde ifade eder: « . . . bugü n ü n ayrı ntı işçisi,
sınırlı bireyi, bel l i bi r topl umsal işlev i n önemsiz taşıyı c ısı, yeri n i
tamamıyla gel i şmiş, yer i ne getirdiği değişik toplumsal işlevler
onun için yal n ızca birçok alternatif etki n l i k biçimi olan b i reye
b ı rakacaktır. Daha şimd i den bu devri m i gerçekleşti rmeye doğru
kend i l iğinden atı l an bir adım, işç i çocu klar ı n ı n teknoloj i ve çeşit l i
emek uygulamaları pratik olarak yapma eğiti m i aldı kları tekn i k ve
tarım oku l l arı n ı n ve ecoles d'enseignement professionel' in kuru l ­
masıdır. . . İşçi s ı n ıfı i ktidara geldiği nde . . . kuramsal o l s u n , pratik o l ­
s u n , teknik öğretimin i ş ç i sın ıfı oku l larında uygun yeri ni a lacağına
kuşku olamaz. Demek k i Marx, s ı n ıflar fikrine karşı olduğu kadar,
işlevsel seçkin ler -sadece l i yakat esası n a göre toparlan m ı ş seçkin­
ler- fikrine de karşıdır. İş böl ü mü , heps i n i n üstünde de düşünen ve
tasarlayan i le yal n ı zca gerekl i kol emeğ i n i kul lanan arası ndaki
ayrı m, sınıf sistem i n i sürekl i ol arak yeniden yaratır ve b i reyi ken­
di için seçmed iği ve tü m yeti leri n i gel iştirme araç l arına ul aşama­
yacağı bir yaşam alanına tı kar.
Bu kavramdaki tarihsel ögenin iki yön ü vard ır. İ l ki n Marx bir
tari hsel şema su n ma ktad ı r ki bu şema, esas olarak Batı uygarl ığı
alanı nda uygul anabi l irl iğe s� h i p olup, bu uygarl ı kta egeme n l i k ve
kölelik -efendi ile köle, feodal bey i l e serf, sanayi kapital isti i le
işçi- biçimleri, i nsa n ı ı-i b i r bi rey olarak n i te l i k l eri ve toplumsal b i r
kategori n i n üyesi olarak n i tel i kleri arası ndaki karşıtl ığı n giderek
daha faz l a ayı rted i ldiği bir dizi ol uşturmaktad ı r. « ••. tari hsel
gel işme sürec inde . . . b irey i n k işisel yaşamı i l e bir emek dal ı ve ona
ait koşu llarca bel i rlenen yaşamı arasında bir farkl ı l ı k ortaya

1 23
ç ı kar. . Estate' ler sistem i nde (aşiretlerde daha ela faz la) bu hala
.

sakl ı d ı r : örneğin bir soylu hep b i r soyl udur, sırcıdan biri başka
i l işki leri söz konusu olmaksızı n hep sı rcıdan biridir; bi reysel l iğin­
den ayrı l am az b i r n itel i ktir bu. Kişisel bi rey i l e s ı n ıfsal bi rey
arası ndaki ayrım, b i rey i ç i n yaşam koşu l l ar ı n ı n rastlantısal
mah iyet i , kend i s i b.u rjuvaz i n i n bir ürünü olan s ı nıfı n ortaya
ç ı kışıyla görü nür hale gel i r ancak . . .' B i reysel proleteri n k i ş i l iği i l e
ona dayatı l an yaşam koşulu yan i emeği arası ndaki çel işki göz­
leri n i n önüne seri l i r, çünkü gençliği nden başl ayarak kurban ed i l ­
miştir ve o n u başka bir sın ıfa yerleşti recek koşu lları kendi s ı n ıfı
içi n de başarma fı rsatı h iç olmaz . » (Alman İdeolojisi). Bu d i z iye
Marx b i r teri m i daha i l ave etm iştir: Geleceğin s ı n ıfsız toplumu . . B u
topl u mda, bireyi n kişisel nite l i kleriyle toplu msal yaşam koşulları
arası nd a artı k keski n bir karşıtl ı k olmayacaktı r; her bi rey yeti lerini
son u na kadar gel iştirebilecek ve sadece maddi varo l uş araç l a r ı n ı
üretmek zorunda kal an v e ö l ü m l ü o l a n doğal bir varl ı k o l ma
s ı n ı rl ı l ığ ı n ı yaşayacaktır.
İ kinci olarak Marx s ı n ıfsız topl umu ancak kapita l i z m i n eksik­
siz gel işimine u l aştığı tari hsel anda düşü n ü lebi lecek ve gerçek­
leşti rilecek b i r toplum biçimi ol arak görmektedi r. Çü nkü kapita­
l i z m i n doğruğu n a u l aşması i l k kez olara k kend i iç inde daha fazla
topl u msal ayrışım ögeleri i htiva etmeyen bağ ı m l ı b i r s ı n ı f -pro­
leterya- ol uşturur. Proleterya kapita l i st endüstri sa h i pleri n i n
m ü l kiyetleri kam u l aştı r ı l arak özgü rleşti r i l d i ğ i n de, kend i
türdeşliğini v e daya n ışmas ı n ı d i le getirerek yeni top l umsal ku­
r u m l a r ı yaratacak ve topl u md a ye n i ayrı c a l ı k l ı k ü m e l eri n
oluşumunu önleyecektir. Modern eşitl i k taraftarlarından çok azı
Marx' ı n ahlaki s ı n ıfs ı z toplum idea l iyle görüş ayrı l ığına d ü şer;
ama M arx' ı n bu s ı n ı fs ı z topl u m u n ortaya ç ı kı ş tarz ı n ı
aç ı k l ayışında ve öze l l i kleri n i tan ı ml amada geti rd iği topl u m b i l i m­
sel ve tari hsel argümanlardan baz ı l arı n ı sorgu l arlar. S ı n ı fs ı z
top l u m u n ortodoks Marksist yorumuna (son yıl larda değişmekte­
d i r ama) daha d a fazl a itiraz ederler. Ortodoks Marksist yorum,
s ı n ı fs ı z top l u m kavra m ı n ı neredeyse h i ç özel end ü striyel

1 24
nı ü l kiyeti n bulu n madığı bir durumunu betinı l eyelen tek n i k bir an­
latıma i nclgi rgenı iştir. Marx' ı n kend i aç ı klamas ı n a yöne l i k başl ıca
itiraz, onun s ı n ıfsız bir top l u ma -sahici eşitl i k ve özgürl üğe­
u l aşmayı b i r a n l ı k b i r mesele o l a rak görü ntü lemekte
olmas ı ndan d ı r : B i r an i nsan lar ben c i l , ç ı karcı, dev i nge n l iği
çatışmaya dayanan kap ita l i st d ü nyada yaşama ktad ırl ar; bir sonra­
ki anda, tari h-öncesi sona erer ve i nsan l ar s ı n ı fsız b i r top l u m u n
yeni kurum larını yaratmaya giri şi rl er. B u Marx'a biraz h aksı z l ı ktır,
ç ü n kü o kapital izm i le sosyal i zm arası nda -o uğursuz « prol eterya
d i ktatörl ü ğ ü » dey i m iyle beti m l enen- b i r geç i ş dönemi ve
« ko m ü n i st top l u m u n yü ksek evrelerine» doğru ge l i şme
aşama l arı n ı (Gotha Programının Eleştirisi) hesaba katm ı ştı r. Ama
Marx' ı n bir an olsun bel l i koşu l lar altı nda kapita l i z m i izleyen
topl u mda yeni toplu msal ayrışıml arı ve yen i bir yönetici s ı nı fı n or­
taya ç ı kabi leceğ i n i düşü n memiş o l ması anlam ı nda, bu itiraz pek
haksız da sayı l maz; örneğin bizzat proleterya n ı n kol ayca b i r par­
ti n i n zorbal ı ğına dönen di ktatörl üğü nden kaynaklanan ayrışım
gibi . B u seçkin kuramc ı l arın ı n, öze l l i kle de Michels' i nB başarıyla
sald ırdı kları zayıf bir noktasıdır. Marksi.st öğreti n i n ; seçkin ku­
ramc ı ları n ı n eleşti ri l eri ne, Sta l i n' i n yöneti m i ndeki SSCB i le Doğu
Avrupa ü l ke l eri nde yaşa n a n l a r yen iden i na n d ı r ı c ı l ı k
kazand ı rm ıştır. Böylel i kle Raymond Aron sın ıfsız top l u m u ş u söz­
lerle beti m l eyebi l mekted i r : "Bununla b i rl i kte, böylesi bir topl u m­
da h a l a prati kte endüstriyel i şletmeleri yöneten, orduya komuta
eden, u l usal kaynakl arın tasarruf ve yatı rıma tahsis ed i l ec�k olan­
ların ı kararl aştı ran ve ücret skal a l arı n ı saptayan az sayıda i nsan
vard ır. Bu a z ı n l ığın i ktidarı, demokrati k bir topl umdaki siyasal yö­
neticil erden daha s ı n ı rsızdır; zira hem siyasal hem de ekonom i k
i ktidar onların elleri nde toplanmıştır. . . Siyaset adamları, sen d i ka
önderleri, kamu görev l i leri, genera l ler ve yönetici ler, hepsi b i r
partiye mensuptu rlar v e otoriter bir kuruluşun parçası d ı rl ar. Ken­
di aralarında birleşmiş olan seçki n lerin m utlak ve s ı nı r tan ı maz ik­
tidarı vard ı r . Tü m ara kuru l uşlar, tüm b i reysel kümeleni m ter, özel-
8-Bk��z�İiikle, Political Parties, Kısım VI, Bl, 2.

1 25
l i kle de meslek kümel eri gerçekte seçki n l eri n delegeleri nce ya da
terc i h i ne göre, Devlet temsilci lerince denetlenmekted i r . . . . S ı ı'ı ıfsız
bir toplum halk yığı n ı n ı seç k i n lere karşı herhangi bir ol ası savun­
ma aracı ndan yoksun b ı rak ı r . » 9
Aron daha sonra b u değerlendi rmeye yöneltilen bir itiraz ı ,
y a n i sın ıfsız bir top l u m fi kriyle Sovyet topl u m u n u n a z çök
kusursuz bir görü ntüsü n ü n birb i ri ne karıştı rıld ığı görüşünü ele a l ı r
ve şunu kabul eder: « teoride değişi k bir s ı n ıfsız toplum tipi
m ü mkündür. Ne var ki, ş i md i k i koşu l larda başka s ı n ıfsız top l u m
ti pleri kesi n l i kle ol anaksızd ı r. İ ktidar tekeli n i n devleti denetleyen
b i r küme i nsan ı n e l i nde olmas ı n ı ön lemek i ç i n , çok sayıda i ktidar
merkezleri n i yen i den kurmak gereklidir; çeşitli işletmeler veya
tröstler, merkezi devlet yerine onl arda çal ı şanların, yerel veya
sendika topl u l ukları n ı n m ü l k i yeti h a l i ne gel mel i d ir. Psikoloj i k ve
tek n i k nedenlerle, g ü n ü m üzde . böylesi b i r d esentra l i zasyon
gerçekleşemez. Ayrıca i ktidardaki seçki n lerin bir tür dinsel ve
, askeri mezhep oluşturmayab i l eceğj, demokrati k b i r parti şekl i nde
.
örgütleneb i leceği de düşünül-e bi l ir. Ne var ki bu rada da, teoride
mümkün olan fi kir prati kte kes i n l ikle olanaksızdır . . . Dahası da, i k­
tidardaki seçkin lerce koru nan i deol oj i k tekel bana öyle gel iyor ki,
böylesi b i r rej i m i n doğasında olan b i r gereks i n i me denk d üşmek­
ted i r . . . Kısacası , seçki nlerin birleş mesi tüm ekonom i k ve siyasal
i ktidarın onun e l l eri nde toplanması ndan ayrı l am az ve bu topla­
man ı n kend isi de baştanbaşa kol l ektifleşti r i l m i ş b i r ekonom i k
plan l amadan ayrı l amaz . » ı o
Bu itiraz ları göğüslemek ve eşitçi b i r top l u m ideal i n i daha kab­
u l edi lebi l i r b i r şeki lde formü le etmek m ü mk ü n müdür? Önce
Aron'un beti m lediği biçimiyl e SSCB'deki sın ı fsız toplum i l e
C.Wright M i l l s' i n AB D'de gel işmekte olarak görüntü lediği y ı ğ ı n
toplumu aras ı ndaki bazı öne m l i benzerl i klere i şaret edel i m M i l l­
s'in demokratik b i r «kamular top l u m u » i l e karşıtl aşt ı rd ığı bir kitle
toplununda: ( 1 ) Kanaat ifade eden i nsan sayısı, kanaatlerin al ıcısı
9 Agm British Journal o f Sociology, I (2), s. 1 3 1 .
..

1 0 Aynı yerde, s . 1 3 1 -2.

1 26
olan lardan çok çok azd ı r ; ç ü n kü kamu l ar top l u l uğu soyut bir kitle
i l etişi m araçlarından etki lenen b i reyler topl u ntusu h a l i n e gel mek­
ted i r. (2) Egemen i letişim süreç leri öyles i ne örgütl üdür ki, bireyi n
ald ığı i leti şim süreçleri ve bel l i b i r etki yaratacak şeki lde yanıt
vermesi çok zor, hatta olanaksızd ı r. (3) Kanaatin eylemle gerçek­
leşti r i l mesi, böylesi eylem kanal l arı denetl eyen ve örgütleyen
yetki l i lerce denet i m a l t ı nda tutu l u r . (4) Kitlen i n kuru m l ar
karşısı nda özerkliği yoktu r; tersine yetki l i kuru m ların aja n l arı bu
kitleye nüfuz ederek, kanaati n tartı şmayla oluş u m u nda söz
konusu olabi lecek özerkl iği en aza indirgerler . » ı ı Gerek s ı n ıfsız
toplum, gerekse kitle topl u m u n u n en öne m l i yapısal özel l i kleri
arasında aracı kuru l uşları n -bireyi n faa l iyetleri nde etkin bir sözü
olabi lecek kadar küçük gön ü l l ü derneklerin- çoküşü · ya da yok
o l u şu ve hert i p kurul u şta önderler i l e y ı ğ ı n l a r a rası ndaki
mesafenin artışı bu l u n m aktadır. Bu karakteristi kler, Sovyet tipi
topluml arda, dernek kurmaya siyasal veya yasal bir engel bulun­
mayan ve büyü k kuru l uş l ar arasında yu rttaşların bağl ı l ı ğ ı n ı kazan­
mak i ç i n gizl i old uğu kadar açı k b i r yarı şma n ı n da h ü kü m
sürdüğü Batı l ı ü l kelerdeki nden çok daha bel i rgindir; ama daha
genel amaç l ar tarafı ndan ü reti len ortak öze l l i kler de vard ı r ve bu
genel amaçlar ara s ı nda, kuru l u ş l a r ı n boyutl a rı nda (ü reti m ,
i l etişim, vb. de) teknoloj i k i l erlemen i n neden olduğu büyüme,
devlet i n hangi türden o l u rsa o l s u n , büyü k ö l ç ü d e savaş
malzemelerinin yığınsal ü reti m i n i n neden old uğu ekonom i k üre­
tim üzeri nde artan etkisi ve deneti miyle merkezi ve yetkeci siyasal
önderl iğin gel i şmes i n i kol aylaştıran bir yarı savaş hal i ne daya l ı
olarak düzen len miş u l us l ar arası nda, d ü nya çapında b i r rekabet
bulun maktad ır.
Bu karşıt etki leri n tü m üyle, tek bir top l u m u n s ı n ı r l arı i ç i nde
�tki l i şeki l de m ücadele ed i lemez; u l uslar arası nda i l işki lerde
değişmeleri de gerektirir. U l usal b i r d üzeyde ele a l ı nabi len soru n-:
l ar, büyük ölçüde örgütlerin boyut ve karmaş ı k l ı ğ ı ndan ve
.
Aron'un bel irttiği gibi, merkezi ekono m ik plan lamada, Özel l i kle
1 1 C.Wright Milis, The Power Elite, s. 304.

1 27
de kollektivist b i r ekonom ide üstü örtü k olarak bulu nan yetkeci
yönsemel erden kaynaklanır. B u n ları çözme çabas ı n ı n birçok
farkl ı çizgide yürütü l mesi gerekir ki, bun l arı n baz ı l arı önceki
böl ümde bel i rti l m i ştir -karar alma soru m l u luğu n u n mümkün o l a n
h e r yerde- yerel v e bölgesel konseylere v e gön ü l l ü derneklere
geç i r i l mesiyle siyasal yetke n i n olabildiğince clesentra l izasyonu ve
öz-yönetimin gün ümüz Yugosl avyası ndaki işçi konseyleri gibi uy­
gun yen i kuru m ların yarat ı l masıyla ekonom i k a l ana yayı l ması .
Kol lekti vist bi r ekonomide yen i bir siyasal patron l ar ve sanayi yö­
neti ci l eri sın ıfı n ı n oluşma tehl i kesi , sadece fabrikal ara öz-yöne­
t i m i n soku l m a s ı y l a değ i l , kol l e ktif m ü l kiyetin kapsam ı n ı n
s ı n ı rlandırı lmasıyla da göğüsleneb i l ir. Eşitlikç i b i r top l u mu n e lde
edi l mesi için, tüm küçü k ölçek l i perakende ticaret ya da çiftç i l iğin
veya yarı partizan ü reti m i n büyük kol lektif girişimci letce yutul­
ması bence . h i ç d e gerekli deği l . En az ı ndan, bu pratik bir sorun
olarak ele a l ı n m a l ı ve bu tür özel s ı n ıfları ve yeni eşits ; z l i kl eri
ü retme eği l i m , deneyi m ışığı nda özenle i ncelenmel id ir. Aynı şe­
ki l de, entelektüel bir di ktatörl ü k teh l i kesi, eğitim ve öğretim kuru­
luşlarına büyük ölçüde özerk l i k veri lerek göğüs l eneb i l i r.
E ntelektütel a l anda, bir tek radyo ve televizyon yayın larıyla
bas ı nda eleği 1 , kitap yayı mc ı l ığında ve b i l i msel a raştırmalarda da,
b i rbi rleriyle yarışan bağı msız derneklerin ol ması öze l l i kle çok
önem l id i r . Ama bu gerekl i l i k kamusal m ü l ki yet l erle peka l a
bağdaşır. Dernekler pekala üyeleri tarafı ndan denetleneb i l i r, on­
ların m ü l kiyetinde olabilir, bu arada da büyük öl{;:üde kamusal
fon larla desteklenir ve bir u l usa l otoritenin gene l düzenlemesine
tab i olabi l i r . Çoğu Batı ü l kesi n deki ü n i versiteleri n durumu
böyled i r zate n . Aynı i l ke, endüstri n i n ve ticaretin işleyi şine de
u yg u l a n ab i l i r . B i reyse l g i r i ş i m ler o n l arda çal ı şa n l a r ı n
m ü l kiyeti nde olabi l i r v e işleyişlerine i l i şki n çoğu pol itika kararları
d a yine çal ı şan l arı tarafı ndan a l ı nabi l i r; keza bunlar bir yanda
u l usal bir ekonom i k planın ç ı karları doğru ltusunda çeşitli türden
denetimlere tabi olmakla birl i kte, öbür yandan da. birb i rleriyle
fiyat ve kal ite ba k ı m ı ndan en az ş i md i ki qzel m ü l kiyete ,ı it işlet-

1 28
meler i n yaptığı kadar etki l i biçime yarışabi l i rler . Yugoslavya'da
kamusal m ü l kiyeti b i r p iyasa ekonom isi biçim iyle birleştiren bu
tü r bir sistem i n başarı ları, bi rçok pratik güç l üğe karş ı n , bunun b i r
ütopya değ i l , geçerl i bir ekonom i k örgütlenme b i ç i m i olduğu n u
gösternıekted ir. 1 2 Zorlu i l ksel sermaye birikimi i şi ne gi rişmek
zoru nda ol mayan i leri endüstriyel top l u m larda, ekonom i n i n bir­
bütün olarak merkezi b i r plan lama otoritesi tarafı ndan deneti­
m i n i n , genel ç izgi leriyle bel i rtmiş olduğum gibi, bir kamusal
m ü l kiyet sistem i nde, özel girişim sistemi ndekinden daha katı ve
yetkeci ol ması gerektiği n i düşünmek i ç i n h içbir neden yok gibid i r;
ç ü n kü her i k i d u ru mda da karş ı l aş ı l acak çok benzer soru nlar bu­
l u nacak ve ben zer -teknikler ku l la n ı labi lecekti r. Örneğin Fransa'­
da savaş-sonrası ekonom i k plan lamac ı ları n ı n i ktidarı bir hayl iyd i
ve ha l k ı n seç i l m i ş tems i l c i leri n i n sıkı bir deneti m i ne de bağ ı m l ı
değ i l d i ler. İ ngiltere'.de yakında kuru l muş o l a n U l usal Ekono m i k
Ka l kınma Kuru l u' n u n eğer etki n l i kleri n i n bir a n l a m ı olacaksa,
merkez i h ü kü met tarafı ndan uygu l anacak s ı n ı rlamalar ve istenen
tür ve h ı zda ekonom i k büyümeyi sağlayacak ödü l ler önermesi
gerekecekti r.
Sa n ı r ı m bu düşünceler, Aron' u n kol lektifleşti ri l m i ş bir ekono­
·
m ide i ktidarın gerçek · a n l amda desentra l ize ed i l mes i n i n ya da
d üşüncel i ve kültürel tekbiçi m l i l i kten kaçma n ı n olanaks ı z ol acağ ı
şek l i ndeki savı na ciddi gölge düşürmeye yeterl i . E lbette, desen­
tra l izasyonu çok i leri lere götürmüş ve sayısız bağımsız kuru m u n
serp i l i p gel iştiği s ı n ıfs ı z bir topl umda b i le, top l u m u n üyeleri
arası nda, topl u msal örgütlenmenin genel özel l i klerine i l işkin
temel bir a nlaşma n ı n varolacağı doğrudur. Ama bu her topl u m u n
sürek l i l iği i ç i n gerekli durumdur v e görmüş olduğumuz gibi,
demokras i n i n b i rbiri yle rekabet hal i nde seç k i n lerin çokl uğu
sayesi nde koru nduğu nu savlayanlar, hala bu yarışman ı n uçlara
iti l memesi ve altta yatan b i r görüş uylaşı m ı n ı n varo l ması gerektiği
l 2 Yugoslav sistemiyle ilgili kısa bir değerlendirme için, bkz. Fred Single-
ton ve Tony Topham, "Yugoslav Workers Control: The Latest Phase"
New Left Review ( 18), s. 73-84.

1 29
koş u l u n u koyarlar. Eşitliği savun a nların u mudu, h ı z la bu ideale
doğru yaklaşan bir toplu mda yaşama deneyi m i n i n son_u nda i n­
san ları bu idea l i n değerine i nandıracak olmas ı d ı r. Eğer bu olursa,
bütün entel ektüel a n l a şma z l ı klar ve kişisel yaşa m biçimi tercih­
leri ne i l i şki n tüm tav ı rlar varl ı ğ ı n ı sürdürecek ama tüm i nsan kat­
egori l eri aras ı nda sürekl i ayrı m l a r yaratan ve bu ayrı m l arı
besleyen eşi ts i z l i klere karşıtl ı k ve topl u msal eşitl iği n i steneb i l i rl iğ i
üzerinde genel b i r a n laşma bulunacaktı r.
Şimdi, Marx'ı n s ı n ıfsız bir top l u m kavra m ı n ı n ortaya koyduğu
başka bir soru na döneceğim. Marx'a göre iş böl ü m ü sadece ken­
di başına her bir bireyin tam ol arak gel işi m i ne b i r engel, bir köle­
l i k biç i m i olmakla kal maz, aynı .zamanda i nsan ı n özgürl üğü için
daha da sert s ı n ı rlamalar oluşturan başl ıca topl u msal s ı n ı fları
doğura n , bir kaynaktır. Dolayısıyla işbö l ü m ü n ü n « ha kk ı ndan
gel inmel i »d i r : yani kaldırılmalı ve aşılmalıdır. Ama modern b i r
sanayi top l u m u nda işbölÜmünün « kaldırı l masından söz etmek
m antı k l ı m ı d ır? i l k bakışta bu soru n, Marx' ı n yaşadığı dönemden
çok daha zor h a l led i l eb i l i r gibi görünmekted i r, ç ü n kü entelektüel
olanlar da dahil, tüm meslekleri n uzman l aşması h ı z l a gel işmiştir
ve endüstriyel kitle ü reti mi alanı nda görevlerin alt-böl ü m lenişi
öyle b i r noktaya ulaşm ıştır ki, b i reysel işçi giderek daha çok b i r
m akinanın yard ı hıcı s ı haline gel mekte olup, yaptığı bi rkaç basit,
d üşünce gerekti rmeyen ve yi neleme l i h areketi n yap ı l masıyla
sı n ı rl ıd ır. N e var ki, işte başka değişi klikler olmuştur ve Marx' ı n
geleceğe i l işkin görüşün ü çok daha maku l hale getiren yen i bir
olanaklar a l a n ı göz lenebi lmektedi r bugü n . H er şeyden önce,
meslekleri n mah iyetinde, özel l i kle otomasyon u n. gel işmesiyle or­
taya ç ı kan değişmeler olmuştur. Otomasyonun etkisi montaj
h auı ndaki işçiyi aradan çı karmakta ve onun yerine işlevi maki­
naların ayrı ntısıyla kontrol ettiği karmakarışı k ü retim zi ncirine
gözetmen l i k yapan daha eğiti m l i ve sorum l u b i r b i reyi geti rmek­
tedi r. Şimdi lerde bu değişmeler endüstrin i n sadece k üç ü k b i r
bölümünü etk i lemekted i r ama giderek öneml i hale geleceklerdir.
İ k i ncisi, modern endüstr i n i n yüksek ü retkenliği, şimdiden ça l ışma

1 30
saatleri nde bir azalmayı mümkün k ı l m ı ştı r ve h ı z lananbüyüme
ora n ı , önümüzdeki on, yirmi yı l zarfında, otuz beş veya otuz saat­
l i k b i r çalışma h aftası n ın yerl eşi k hale gel mesi n i tüm i leri sanayi
top l u m l arında imkan dah i l i ne sokacaktır. Bu ü l keler yen i ve dev­
rimci b i r fenomeni ol uşturmak üzered i rler; yan i , tü m nüfustan
ol uşan bir « aylak sınıf». AB D'de böyle b i r top l u m koşu l u n u n i l k
göstergeleri ş i md iden görü leb i l mekted i r; sözge l i ş i , l n ternational
Brotherhood of Electrical Workers' i n New York Şubesi 1 962 'de,
üyeleri için, günde esas olarak beş, haftada yirmi beş saat çalı şma
koşu l u n u kabul ettird i . 1 3 Üçüncüsü, eğer kamusal m ü l kiyet
altı nda olan sanayilere daha önce bel i rtm i ş olduğum özyönetim
türü sokulu rsa ve eğer tüm büyük girişimlerde bu tip kamusal
m ü l kiyet oluşturulursa, kol işçi leri ve mehıu'rl arın çalışma etki n­
l ikleri alanı öneml i ölçüde gen işleyecekti r. B i reysel i şçi artı k ken­
d i özel göreviyle s ı n ı r l ı kal m ayacak, ü reti m i n planlanması ve
yönetim i nde de görev alacaktır.
Ç;ıl ı şma yaşa m ı n ı n örgütlen işi ndeki bu çeşitl i değişikl i kler hep
birlikte işbö l ü m ü a n l ay ı ş ı n ı deri n lemesi ne değişti recekti r. Bol
m iktarda boş zamanı olan b i rey, Marx' ı n i nand ığı gibi, kend i s i n i
tek bir etki n l i kten d a h a faz l asına verme, kendi s i n i fiz i ksel olsun,
düşü nsel olsun, değişik emek alanlarında ifade etme olanağ ı n ı bu·
l acaktı r; hatta ekonomi k ü retici olarak yönetim i ş i ne katı larak ve
endüstriyel i şçi leri n dayandığı b i l i m ve teknoloj iden b i rşeyler
öğnenerek çok yön l ü yetenekleri n i gel i ştirmek i ç i n daha çok fı rsat
bulacaktır. İ şböl ü mü i nsa n l arı n yaşam a raçlarını ü retmede ku l l an­
mak ama aynı zamanda da denetlemek zorunda oldu kları bir yön­
tem hal i ne gelecektir açı kças ı ; art ı k onların yaşaml arı n ı n tü m ü n ü
biçi m leyip daraltarak, b i r i nsanı değiştir i l emez sekilde montaj
hattındaki işçiye, b i r başkasını bir memura, b i r ü ç ü ncüsü n ü de
. çok zeng i n ve nüfu z l u iş adam ı na dön ü ştürmeyecekti r. Bu
değişi k l i kler eğiti m i n tüm b i ç i m lerinde genel b i r yaygı n l ığı -genel
1 3 iş bölümü ve boş zamandaki artışı, Georges Friedmann, The Anatomy of
Work 'de, benimkine çok benzeyen bir bakış açısından uzun uzadıya in­
celemektedir.

1 31
orta öğretim, yü ksek öğreti m dönem i n i n on sekiz ila yirmi b i r
yaş l a r ı a ras ı n da k i leri n daha b ü y ü k b i r ora n ı ıçın
yaygınlaştı rı l ması, olgu n l u k çağında kendi n i yen i b i r meslek i ç i n­
haz ırlamaya karar veren ler i ç i n özel olanaklar sağlayan yetiş k i n
· eğiti m i n i n gen i ş ölçekte yayg ı n l aşması- v e büyü k ölçekte spor ve
eğ lence içi n dona n ı m sağlanmas ı n ı i çlemlemekted i r; bunlar şim­
d i den gerçekleşmeye başlam ı ştı r bile. Bu tartışmayı, çal ışma n ı n
gelecek b i r topl u mdaki rol ü ne i l işkin görüşü Marx'ı n k i ne pek
yakın olan İ ngi l iz i kti satç ı ları n ın önde gelenleri nden bi�ine gön­
derme yaparak tam a mlayabi l i ri m belki, ayn ı zamanda da yen i ve
köktenci fi k i rleri n dQnyada n as ı l ağı r bir i lerleme gösterd iğini
örnekleyebi l iri m . Alfred Marsh a l l , 1 8 73'de yayım lanan «Çal ışan
S ı n ıfların Geleceğ i » baş l ı kl ı denemesi nde şöyle yazıyord u :
" İ nsan ların · adet olduğu üzere, günde sekiz, on ya da on i k i saat
ağı r bedensel i ş yü klenmeleri öyles i ne a l ı ş ı k old uğumuz b i r ol­
gudur ki, d ü nyanın ahlaki ve z i hi nsel tar i h i n i ne ölçüye değin
yansıttığı n ı· pek kavrayamayız; i nsan ı n bedensel çal ı şması n ı n, i n­
san l ığın gel iş i m i n i güdükleşti rmedeki etkis i n i n ne kadar i ncel i k,
ne kadar kapsayıcı ve · güç l ü olduğunu tasavvur b i le edemeyiz . . .
Çalışm a, en i y i a n l a m ı yla, i nsan melekelerin i n sağ l ı k l ı biçimde
erkeyle çalıştırı l ması yaşa m ı n hedefi , yaşa m ı n kendisidir ve bu
a n l amda, (Marshal l ' ı n kafası nda kurduğu i deal toplumda) herkes
ş i md i k i nden daha eks i ksiz b i r işçi ol acaktır. Ama i nsanlar yüksek
erekler i n i kör l eştirecek derecede yaln ı zca fizi ksel çalışmayı
b ı rakmış olacaktır. Çalışma n ı n kötü anlam ı nda, yani bir i nsan ı n
yaşam ı n ın u n u fa k ettiği anlamı nda b u yan l ış olarak artacaktır; b i r­
b i r i n i i z leyen her kuşakta, her i nsan ı n meste� bak ı m ı ndan b i r
beyefendi ol ması t a m an lamıyla b i r hakikat olacaktır . . . gözler
önüne serm iş olduğumuz koş u l . . . her i nsan ı n erkeleri n i n ve yeti­
leri n i n tam olarak gel iştiği b i r koşul -insa n ların bugünkünden da­
ha az çal ışmad ı kları, daha fazl a çal ı ştıkları b i r koş u l ; ancak güzel
b i r eski dey i m i ku l lanacak olursak, onların i şlerin i ıi çoğu b i r aşk
i ş i olacaktır; i ster karş ı l ı ğ ı nda para a l ma k i ç i n yü rütü l sü n , ister
y ürütü l mesi n, meleke l i n i ku l lanacakları ve melekeleri n i besleye:..

1 32
.
· cek b i r iş o l acaktır. Ortadan kal acak olan sadec e, i nsan ı n yü ksek
doğas ı n ın özgürce gel işmes i ne pek olanak vermeyecek ölçü lere
vara n kol işidir. Böylesi ölçülere varan işleri yapan i nsanlar işçi
s ı n ıfı ndan olduğu için, i şçi s ı n ıfı ortadan kald ırılacaktı r. 1 4
B u raya kadar esas ol arak, sınıfsız, eşitl i kçi bir top lum fi krine,
ana tema l arı ol arak entelektüel zorba l ı k ve siyasal d i ktatörlü k
teh l i ke leri n i alan itirazları i nceled i m . N e var iki seçkinler soru nun
değişi k b i r yönü n ü gün ışığı n a ç ı karan b i r başka eleştiri · ç izgisi
daha vard ı r . Uygar l ı ğ ı n i l erlemes i n i n , tanrı vergisi ayrı ksı yetil er-
le don atı l m ı ş küçük i nsan az ı n l ı kl a rı n ı n etki n l iklerine bağ l ı
olduğu ve hep bağ l ı ka lacağı , ş u ya ela b u şekilde s ı k s ı k öne
sürülmüştür. Ortega y Gasset' i n , Kitlelerin Ayaklanması'ııda
söyled iği b u d u r : « İ nsan h ayatta i l erl erken erkek leri n -ve
kad ı nların- çoğun l uğunun kend i l erine dışsal zorlamayla bir tepki
ol arak sıkı s ı kıya dayatı landan başka bir çabaya kab i l iyeti ol­
1 madığ ı n ı daha fazl a kavrar. İşte bu nedenle, karşımıza ç ı kan ve
kend i l iği nden ve can l ı bir çabaya kabil iyeti olan çok az sayıdaki
b i rey, yaşam deneyimimiz içi nde deyim yerindeyse tek başı na, bir
anıt gibi kend i n i gösterir. B u n l ar seçkin i nsanlardır, soyl u l ard ı r,
sadece tepkin deği l etki n de olan yegane insanlardır; on l a r içi n
yaşam sürekli b i r çaba, kesi ntisiz b i r eğitim sürecidir.)) ı s Benzer
şeki l d e, Uygarlık başl ı k l ı kitabı nda, C l i ve B e l i , u ygar b i r
toplumun akla yatkı n l ı k ve b i r değerler duygusuyla karakterize
olduğunu ve bu n i te l i k leri n b i r seç k i n kes i m tarafı n d a n
üreti lebi leceği, aşı lanabi leceği v e taşı nabi leceğ i n i ö n e sürmekte­
d i r. Şi mdi bu yazarların savları n ı n b i r böl ümü, yan i uygarl ığı n ,
b üyü k ölçüde müstesna i nsan l arı n çabalarıyla i lerled iği savl a rı n ı n
b i r bölümü tartışma götürmezcesi n e doğrudur. (Uygar l ı k aynı za­
manda d iğer müstesna i nsan ların etk i n l i k leriyl e büyük ö lçüde geri
b ı raktı r ı l ı m ıştır da.) Ama bu, böylesi i nsanl arı n , yan ı nd aki ler veya
taki pç i leriyle b i rl i kte b i r toplumsal seçkin kesim ol uşturdukları
demek deği l d i r; keza çoğu durumda egemen seç k i n l er oldukları
anlamına hiç gelmemekted i r. Bun ların toplumsal saygı n l ıkları çok
az o l ab i l i r ya da top l u m u n yöneticileri tarafı ndan fi i le n hakir
14 Alfred Marshall , «The Future of the Working Classes» A.C. Pigon (der.),
Memorials of Alfred Marshall'da, s. 101-18.
15 Agy. s. 49.

1 33
görü leb i l i r ler; m a l i olarak b i r üst s ı n ıfın parçası olmaksız ı n, o
sı n ıfın koru ması n a bağl ı olab i l i r ler. Topluma katkıları, gene l l i kle
bel i rg i n bir top l u msal kümen i n oluşumuna bağ l ı ol mayıp, b i rey­
sel bir türded ir; sıklı kla ç a l ı şmaları n ı n bütü n b i r halkta (beş i nci
yüzyıl Ati nasında olduğu g i b i ) ya d a bütü n b i r s ı nıfta ( Rönesans
İtalyası veya onsekiz i nc i yüzyı l F ransasında oldu ğu gibi) yaratmı ş
olduğu destek v e şevk sayes i nde kuvvetle etki l i o l u r . Müstesna in­
san l ar, Pareto' n u n kavrama yü kled i ği a n l a m l ardan i l kine göre, bir
seçkinkesi m oluşturmakta d i ye düşünüleb i l i r belki -yan i kend i
etk i n l i k dal l arında en yü ksek yeteneğe sah i p o l a n l ar ı n kategorisi,
ne ki bu an l ama uygarl ı ğı n i lerlemesiyle çok az i lgisi olan ya da
hiç i lgisi ol mayaı� b i rçok etki n l i k dah i l d i r ve böylece fan ı m l anan
seç k i n l er, müstesna yaratıcı güçleri olan l arda n çok yetenekli
b i reylerden meydana gelmekted i r . Aslı nda, b i r seçkin kümesi n i
değ i l de, bas it b i r b i rey ler çokluğunu adlandırmak için, başka bir
terimi, sözgel i ş i Arnold Toynbee' n i n Tarih İ ncelemesi' nde kul­
land ığı «yaratıcı az ı n l ı k» ter i m i n i ku l lanmak çok daha uygun ola­
caktır. Şöyle der Toynbee' n i n «Tüm top l u msal yaratı m ed i m­
lerinde, yaratıcı olan l ar, ya yaratıcı b i reylerd i r ya da olsa olsa
yaratıcı az ı n l ı klard ı r . » 1 6
..

Seçkin öğreti lerini düşü nsel ve sanatsal yaratıcı l ığın önem i ne


gönderme yaparak savu n m aya çal ışanlar i k i yan l ı şa düşerler: İ l ki,
yaratıcı gücü olan b i reylerle i ç i nde yaşad ı k l arı top l u m arasındaki
-be l k i de b i l i msel çalı şmada en bel i rg i n olmakla b i r l i kte, resi m ve
m i mari tari h i nde, yaz ı nda, d i nsel hareketlerde ve ah laki reform­
l arda iz leri saptanan- can a l ı c ı karş ı l ı k l ı etki l eşi m i gözardı ederler;
i k i ncisi de, böylesi b i reylerin ancak h i yerarşi k ol arak düzen lenmiş
bir topl umda varo l ab i l en ve en iyi hal iyle de i sti krarl ı ve kalıcı
s ı n ıflara böl ü n m ü ş b i r top l u md a varolabilen b i r seçkin kes i m veya
seç k i n l er ol arak b i rayaya gel ebild i kleri n i varsayarl ar. Bu son an-
1 6 A Study of Histoıy , Cilt III, s. 239. Ne var ki , yapıtını yeniden gözden
geçirdiği son ciltte Toynbee şunları söyleyerek seçkinci kuramlara daha
fazla yaklaşır: «Yaratıcı bir azınlıkl a insan d oğasındaki yaratıcı
melekenin kendisini toplumun tüm üyelerinin yararına etkili bir azınlığı
kastediyorum ... Egemen bir azınlıkla, daha az cazibe ve daha çok kuvvet-
. le yöneten yönetici bir azınl ığı kastediyorum.» (Age. Clit, XII Reconsid­
erations, s. 305).

1 34
l ayışta, örneği n T.S. E l iot tarafrndan Notes Towards the Defini­
tion of Culture'da d i l e geti r i l d iği şek l iyle, tartışma konusu
kültli rün yaratımından, kü ltü rün i leti m ine, doğru kayma eği l i ııı i
göstermektedi r. E l i ot'u n görüşünce, her karmaşık toplu mda
bi rkaç kü ltür düzeyi bu l u n m<ıktaclır; bu farkl ı _kerteleri n birbiriyle
bağlantılandırı l ması top l u m u n sağlığı açısıncl<ın çok öne m l id i r;
ama birbi rlerinden farkl ı ka l maları ve genelde top l u m u n tavır ve
zevkleri n i n en üst kültür tarafından etk i l en mesi de aynı şekilde
önem taşı r . Kü l tür i l ksel ol arak aile arac ı l ığıyl a i leti ldiği için, an­
cak b i rçok kuşak boyu nca yerleşik bir yaşam tarzı sürdürebi len
a i lelerden ol uşan bir üst s ı nıfın varl ığı n ı n yüksek bir kü ltürü
sağlama a l mad ığı n ı kabul eder: <\ . bel i rttiğim "kü ltür koş u l l arı"
. .

yüksek uygarlığı mutlaka yaratacak deği l d i r ; sav l adığım sadece


b u n l a r ı n yok l u-ğu nda y ü kse k u yga r l ı ğ ı n da m ü m k ü n
ol mayacağıd ı r. 1 7 Ne var ki mümkün olabilir. Eşitli kçi bir toplum­
sal yaşam tarz ı n ı henüz dolaysızca deneyi mlemiş deği l i z ve bu
yaşam tarz ı n ı n yü ksek bir düzeyi n i yaratıp koruyabi leceğ i n i an­
cak kestireb i l iriz faz l as ı n ı yapamayız. Yaratım bi reysel b i r ed imdir
ama top l u mdaki kapsayı cı bir şevk ve can l ı l ı kl a mümkü n hale
gel i r ve boş z a'manın yaygı n olduğu, bireyler i n yetenekleri n i
gel i şti rmeye özend iri ldikleri b i r eşitl ikçi top l u m u n e n az ı ııdan
top l u mun ekonom i k koşu l larıyla s ı n ıf yapı s ı n ı n hızla dönüştüğü
daha önceki dönem lerde büyük şeyler başarm ı ş olanlar kadar
yaratıcı ol masını mantı ken bekleyeb i l iriz. Yü ksek b i r kültü rün ko­
runması ve i l eti l mesine gel i n ce, bunun esas olarak ailenin işi
olduğu ve ol ması gerektiği görüşünü peka l a d a payl aşmayabi l i riz.
Geçmişte başka b i rçok topl umsal küme -d i nsel birl i k ler, felsefi
oku l lar, a kademiler- kü ltürü i letmede en azı ndan a i le kadar
önem l i rol oynam ışlard ı r; ai le, yani top l u mdaki üst s ı n ıf ai lel er,
başka bir yerde saklanmış ve can l ı tutu lmuş b i rşeyi eğer başkasına
i l etmişl erse, bunu gene l l i kl e ku şaktan kuşağa üye l i ği pek de is­
ti krarl ı bir özel l i k göstermeyen birli kler arac ı l ığıyla yapmışlard ı r.
Sın ıfsız bir topl u mda, yü ksek kültür i le kü ltürü n aşağı tü rleri
arası nda mesafe daha dar olacaktı r; bölgesel ve yerel başka l ı k da­
ha bel i rgin hale geleb i l ir; kültü rel m i ras da, geçm işteki nden de
daha faz la olarak her türden gön ü l l ü birliklerle eğitim kuru mları
17 Age., s. 49.

1 35
tarafı ndan ve eskisine göre daha az olarak bel l i a i l elerce- i l etile­
cektir. G ü n ü m ü z · top l u m l ar ı nda s ı n ı f ayrıca l ı k la rı n ı n devanı
etmesiyle ayrı l m az b i çi mde i l m i k olmuş ki.i ltür koruyuc u l u n uğun
daha az vurg u l an ması -ya da h i ç deği lse görü n üşünü deği şti rme­
si- ve çok daha elde bir kabul ed i l meye başlanması ; bu ncı karşı l ı k
yen i kültür form l ar ı n ı yaratacak, sanat ve b i l i m l erde yen i bul uşlar
yapacak güce daha çok saygı gösteril mes i ve özend iri l mesi de
m ü mkündür.
Seçki n kuramcİları bu çeşit araç larla eşit l i k ruhuna öd ü n
veri rken, geç m iş i n eşit l i kç i-ol m ayan top l u m l arı n ı n m i rası n ı
savu n mcıktad ı rlar. Yönetici lerle yöneti len ler arasında mutlak b i r
ayrı ş ı m üzerinde kuvvetle aya k d i retip, bunu b i l i msel b i r yasa
o l a rak s u n makta; ama demokrasiyi de seç k i n ler aras ı n d a k i
y a r ı ş m a o l arak tan ı m l ay ı p b u durumla u z l aştı r maktad ı r l a r .
Top l u m u n s ı nıfl ara ayrı l mışl ığı n ı kabu l edip b u n u h a k l ı ç ı karırlar
ama bu ayr ı m ı ü st s ı n ıfları seçkin l er diye beti m leyerek ve seç k i n­
l er i n top l u msal kökenleri n i gözönüne al maksız ı n en yetenek l i
b i reylerden oluştuğu n u öne sürerek yalanıp yutu l ab i l i r h a l e ge­
tirmeye çalışırlar. Onları n d avası, büyük ölçüde eş itl i k fikr i n i n
yeri ne fı rsat eşitl iği fi kri n i koymaya dayanır. Ama bu i ki nc i
kavram ı , ç o k farkl ı b i r ahlaki a n lama sah i p o l ma n ı n yan ı s ı ra,
gerçekte kend i i ç i nde ç e l i şk i l i d i r. Deyi m i n a l ı ş ı l agelen
ku l la n ı m ıyla, fırsat eş itl iği eşits i z l iği öngerektirir, çünkü « fı rsat kat­
m a n l ı b i r toplumda daha yü ksek b i r düzeye yükse l me fırsatı » de­
mektir. Ayn ı zamanda, eş itliği de öngerektirir, çünkü bu katman­
laşmış top l u ma göm ü l ü olan eşitsizli klerin, b ireylerin gerçekten
_kişisel yetenekleri n i gel i ştireb i l ecekleri biçi mde her kuşakta b i raz
daha etkisizleşt i r i l mesi gerektiği n i ima eder; ve fırsat eş itliği n i n
koş u l larıyla i lg i l i her araştırma, kolay kolay değişmeyen topl um­
sal s ı n ı f farkl ı l aşma l arı n ı n bi reysel yaşam şansları üzeri nde n ic e
güç l ü ve etk i l i olduğu n u ortaya koyar. F ı rsat eşitl iği ancak sın ı fsız
veya seçkinsiz bir topl u mda gerç ek l i k kazanacaktır ve kavra m ı n
kendisi o zaman atıl hale gelecektir, çünkü h er yeni kuşaktaki
b i reyleri n eşit yaşam-şansları olağan olaylardan biri hal i ne gele­
cek ve fı rsat fikri daha yü ksek bir s ı n ıfa sahip olduğu an l ı k ve du­
yarl ı k n itel i k leri n i , başka i nsan l arla özgür bir birl i ktel i k i ç i nde tam
olarak geliştirme olanağı n ı i fade edecektir.

1 36
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Seçkinler Üzerine Genel Çalışmalar

ARO N, RAYMON D , 'Soc'ial Structure and the Ru l i n g Class' British


Journal of Sociology, 1 ( 1 ), March, 1 950, ss. 1 -1 6 ve 1 (2), June, 1 950, ss.
1 26-4 3 .
A R O N , R AYMO N D ; ' C l asse soc i a l e, c l asse po l i t ique, classe
d irigeante', European Journal of Sociology, 1 (2), 1 960, 55. 260-8 1 .
BORKE NAU, FRANZ, Pareto (Landon, Chapnıan & H a i l , 1 936)
B U RN HAM, JAMES, The Machiavellians: Defenders of Freedom
(Landon, Putnam & Co., 1 94 3 ) .
CLI FFORD - VAUG H A N , M ICHALI NA, 'Some F rench Concepts of
E l ites"', British Journal of Sociology, XI, (4) Gecember, 1 960, 55. 3 1 9-
31 .
COLE, G . D . H ., Studies in Class Structure (Landon, Routledge &
Kegan pau l , 1 95 5), Bölüm V, ' E l ites in B ritish Society.'DREITZEL, HANS
P., Elitebegriff und Sozialstruktur (Stuttgart, Ferd i nand Enke, 1 962).
G I N S B E RG, M. 'The Sociology of Pareto', Reason and Unreason i n
Society (landon, Longmans, G reen & Co., 1 947)'da.
JAEGG I , U RS, Die gesellschaftl iche Elite: Eine Studie zum Problem
der sozialen Macht (Bern, Pau l Haupt, 1 96C
LASSWELL, HAROLD O., L E R N ER, DAN I EL, and ROTHWELL, C.
EASTON , The Comparative Study of El ites (Hoover lnstitute Studies, Se­
ries B: E l ites, No 1 , Standford, 1 95 2 ) .
M E ISEL, JAMES H , T h e Myth o f the Ruling Class: Gaetano Mosca
and the E l ite (Ann Arbor, U n ivers ity of M ic h i ga n Press,
· 1 95 8 )
{Mosca'nın yazı larının bir kaynakçası var.]
M I LLS, C. WRI G H T, The Power Elite ( N ew York, Oxford U niver­
stiy Press, 1 956)
MOSCA, GAETA NO, The Ruling Class (New York, McGraw- H i l l ,
1 939).

1 37
NADEL, S . F . 'The Concept of Social E l ites' l nternational Social Sci­
ence Bul letin, V l l l 13), 1 956, ss. 4 1 3-24 .
OSSOWS KI, STA N ISLAW, Class Structure in the Social Conscious­
ness (lonclon Routleclge & Kegan Pau l , 1 96 3 ) .
PARETO, V I L F REDO, Les systeme socialistes (Paris, Marcel G iard,
1 902).
PARETO, VILFREDÜ, The Mind and Society (4 c i lt London,
Jonathan Cape, 1 93 5 ) [Trattato d i Sociologia Generale, 1 91 5-1 9'un
İngil izce çevirisi.]
SCHU MPETER·, J .A., lmperialisrn and Social Classes (Oxford, Basil
B l ackwel l, 1 9 5 1 )
SERENO, R ENZO, 'The Anti-Aristotelianisnı of Gaetano Mosca and
its Fate', Ethics, X LVll l (4), Ju ly, 1 93 8 .

Siyasal Seçkinler

G UTTSMAN, W.L., The Britsh Political Elite (London, Mac-Gibbon


& Kee, 1 963).
MCKENZIE, R .T., British Political Parties (london, H e i nemann, 2.
bası 1 963).
MARVICK, DWA I N E (der.) Political Decision Maker (Glencoe, The
Free Press, 1 96 1 ) . [G iriş'te güncel araştı rmalarla i lg i l i gen i ş bilgi var.]
MATTHEWS, D . R., The Social Background of Political Decision­
Makers ( New York, Doubleday, 1 954).
M I C H E LS, RO B E RT, Political Parties (G lencoe, The Free Press,
1 949), [Asl ı : Zür Soziologie des Parteiwesens in der modernen
Demokratie, 2. bası , Leipzig, 1 925] .
OSTROGORSKI, M., Democrarcy and the Organization of Political
Parties (2 C i l t London, Macm i l lan, 1 908) [La democratie et l'organisa-
tion des partis po!itiques'in ing. Çev. pari, 1 903] .
.
R U NCIMAN, 'N. G . Social Science and Political Theory (Canı­
bridge, Canıbridge U n i versity Press, 1 963) Bölüm iV, ' E l ites and O l i­
garchies' .

1 38
Endüstri Patronları ve Yöneticileri

ACTON SOCIETY T RU ST, Management Succession (London, Acton


Society Trus, 1 9 5 6 ) .
BAL TZELL, E. D I G BY, An American Business Aristocrarcy ( N ew
York, Col l ier Books, 1 962; İ l k yayı n ı : Philadclphia Gentlemen: The Mak­
ing of a National U pper Class, 1 958).
B ERLE, A.A. ve MEANS, G .C., The Modern Corporation a n d Private
Property ( N ew York, Macm i l lan, 1 93 3 ) .
B U RN HAM, JAMES, The Managerial Revolution (London, Putnarn &
Co., 1 94 3 ) .
CLEME NTS R.V., Manager: A Study o f Their Careers in l ndustry
(London, A i len & U n w i n , 1 958).
COPEMAN, G . H ., Leaders of British l ndustry: A Study of the Careers
of more than a Tousand Public Company Directors (London, Gee & Co.,
1 95 5 ) .
F LORENCE, P. SARGANT, The Logic of British and American lndus­
try (London, Routledge & Kegan Pau l, 1 95 3 ) .
M i LLER, WI LLIAM (der}, Men i n Business: Essays on the Historical
Role of the Entrepreneur ( N ew York, Harper & Row, yenibas ım 1 962).
TAUSSIG, F .W. and JOSLY N , C .S. American Business Leaders ( N-ew
York, The Mac m i l lan Co., 1 93 2 ) .
V E B L E N , THORSTEI N, The Engineers a n d the Price System ( New
York, The Viking Press, 1 92 1 .)
WAR N E R, LLOYD W . ve ABEGGLEN, JAMES C., Big Business Lead­
ers in America ( New York, Harper, 1 95 5 ) .

B ü rokratlar

ARMSTRONG, J O H N A., The Soviet Bureaucratic Elite: A Case


Study of thc U krainian Apparatus (London, Stevens & Sons, 1 959)
BENDIX, R. Higher Civil Servants in American Society (Boulder,
U niversitv of Colorado Press. 1 949) .

1 39
B LAU, PETER M . , Bu reaucracy in Modern Society ( N ew York, Ran­
donı House, 1 9 56).
BOTTOMORE, T.B., ' H igher C iv i l Servants i n France', Transactions
of the Second World Congress of Sociology (london, l ııternatioııal) So­
ciological Associat i n , 1 954), C i lt i l , 55. 1 43 - 5 2 .
DJI LAS, M. New Class ( Londoıı, Thanıes & H ud5on, 1 9 5 7) .
EISENSTADT, S . N ., The Political Systerns o f Ernpires: The Rise and
Fall of the Historical Bu reaucratic Ernpi re·s ( N ew York, Co l l ier-Mac m i l ­
l iaıı, 1 963) .
KE LSALL, R . K . , Higher Civil Servants in Britain ( Lonclon, Routledge &
Kegaıı Pau l, 1 95 5 ) .
K I N GS LEY, ) . DONALD, R epresentative B u reaucracy (Ye l l ow
Springs, Antioch Press, 1 944).
STEWARD, J U L IAN H., l rrigation Civilizations: A Comparative
Study (Washi ngton, Pan Anıerican U n ion, 1 955) .
WEBER, MAX, 'Bureaucracy', From Max Weber, (der.) H . H . Gerth ve
C. Wright M i l i s (Londorı, Kegan Pau l , 1 94 7 )
WITTFOG EL, K . A . Oriental Despotism ( N ew Haven, Yale U n iversi­
ty Press, 1 95 7 ) .

Aydınlar

A RON, RAYMON D , The Opium of the lntellectuals (London, Seck­


er & Warburg, 1 95 7).
B E N DA, J U L I E N , La trahison des clercs (Paris, G rasset, 1 927).
BODIN, LOU IS, Les lntellectuels (Paris, Presses U n i versita i res de
France, 1 962).
D E H U SZAR, G EORGE B., The lntel lectuals: A Controversial Por­
trait (G lencoe, The Free Press, 1 960) .
G RAMSCI, ANTO N I O, G l i intellettuali e l'organizzazione della cul­
tura (Milan, Eianudi, 1 95 5 ) .
L E GOFF, )ACQU ES, Les intellectuels au Moyen Age ( Paris, Editions
du Seu i l , 1 95 7).

1 40
LI PSET, S.M., Political Man (Londo n , Hei nemann, 1 960), Bölüm X ,
'Anıeric,rn l ntel lectu a l s : T h e i r pol itics v e Statu s'.
MAN N HEIM, KARL, l deology and Utopia \landon, Kegan Pau l ,
1 9 36) B ö l ü m 1 1 1 , k ı s ı m 4, 'Tlıe sociological problem o f t h e '' i ntel li­
gents i a" .
MAN N HEIM, KARL, Man and Society in an Age of Reconstruction
(landon, Kegan Paul, 1 940) Part i l , Chaps, V l l l-IX.
MICHELS, ROB E RT, ' l nte l l ectuals', Encyclopaedia o f t h e Social Sci­
ences, (der.) E .R.A., Selig nı an ( N ew 'ı'ork, Macnı i l lan, 1 932) c i l t V l l l , ss.
1 1 8-26 [Makalenin sonunda gen iş b i r kaynakça var] .
WEBER, MAX, 'The C h i n ese L i terati', From Max Weber (der.) H . H .
Gerth a n d C. Wright M i l is (Landon, Kegan Pau l, 1 94 7) .

Seçkinlerin Dolaşımı

B R I NTON, C RA N E, The Anatomy of Revolution ( New York, gözden


geç i r i l m i ş bası, 1 9 5 7 ) .
DAHRENDORF, RALF, ' U ber e i n ige Probleme der soziologischen
Theorie der Revolution', European Journal of Sociology, il (1), 1 96 1 , ss.
1 53-62.
G I RARD, ALAI N , la reussite sociale en France: ses cracteres, ses
lois, ses effets (Paris, Presses U n i versitai res de France, · 1 96 1 ) .
KOLA B I N S KA, MARI E, l a circulation d e s elites e n France: Etude his­
torique depuis la fın du Xle siecle jusqu'a la Grande Revolution (Lau­
sanne, l mpri meries Reun i es, 1 9 1 2) .
LI PSET, S.M. v e B E N OIX, R . , Social Mobility i n Industrial Society
(Berkel�y , U n iversity of Cal ifornia Press, 1 949).'
MARSH, ROB E RT M., The Mandarins: The Circulation of Elites i n
China, 1 600- 1 900 ( G lencoe, The Free Press, 1 96 1 ) .
M i L L E R, S.M. 'Comparative Social Mobility', Current Sociology I X
(1), 1 960, ·s. 89.
P I REN NE, H E N RI, 'Les periodes de l ' h i stoire sociale du capita l i sme,
Bulletin de l'Academic royale de Belg ique, Mayıs, 1 9 1 4 [ İ ngil izce çe­
virisi, American Historical Review, N isan 1 9 1 4'deJ .

1 41
Azgelişmiş Ü lke Seçkinleri

ALMON D, G .A. ve COLEMAN, J .S., The Politics of the Oeveloping


Areas (Princeton, Pri nceton U n iversity Press, 1 960) [Güneydoğu Asya,
G üney Asya, Afrika Alt Sahra, Yakın Doğu ve Latin Amerika üzerine beş
yararl ı a l a n çalışması içermektedi r . ) .
B E R G E R , MORROE, Bureaucracy a n d Society i n Modern Egypt: A
study of the Higher Civil Service ( Princeton, Princeton U niversity Press,
'
1 95 7 ) .
f RI EDMAN N , G EORGES, Problemes d'Amerique latine (P ar i s , G a l ­
l imard, 1 959).
F R I EDMAN N , G EORG ES, Signal d'une troisieme voie? (Paris, G a l l i ­
mard, 1 96 1 ).
HODG K I N , THOMAS, African Political Parties: An l ntroductory
Guide (Harmondsworth, Pengu in Books, 1 96 1 ) .
KE RR, CLARK, D U N LO P, J O H N T., HARBI NSON, F REDERICK H . v e
MYERS, CHARLES A., l ndustrialism and lndustrial Man (Cambridge,
H a rvard U n i versity Press, 1 960) (Öze l l i k l e 3. Bölüme bk., 'The lndustri­
a l iz i n g E l ites and their Strategies'] .
LI E UWEN, EDWI N , Arms and Politics in Latin America (New York
Frederick A. raeger, gözden geçiri l m iş ba s ı, 1 96 1 ).
M I S RA, B .B . , The lndian Middle Classes (London, Oxford University
Press, 1 96 1 ) .
N I E L , R. VAN, The Emergence o f the Modern lndoneisan Elite (The
H ague, W. Hoeve, 1 960).
PYE, LUCIAN W., 'Armies in the Process of Political Modernization',
Europen Journal of Sociology, il (1), 1 96 1 , ss. 82-92.
S H I LS, E., The l ntellectual Between Tradition and Modernity: The
lndian Situati�n (The Hague, Mouton & Co., 1 96 1 ; Comparative Stud­
ies in Society and H istory, Supplement 1).
SMYTHE, H . H . ve MYTHe M.M., The N e w Nigerian Elite (Stanford,
Stanford U n iversity Press, 1 960).
U N ESCO l nternational Social Science Bulletin, Vlll (3), 1 956. Afrika
seçki n leri üzer! n e sempozyum, ss. 4 1 3-88.

142
WERTH EIM, W . F . l nclonesian Society in Transition: A Stucly of So­
cial Change (The H ague and Bandung, W. Van Hoeve, 2. bJsı 1 9 59).

Seçkinler ve Demokrasi

B ELL, CLIVE, Civilizaiton: An Essay (Landon, Chatto & Windus,


1 928).
MANNHEIM, KARL, Man and Society in an Age of Reconstruction
(Landon, Kegan Pau l , 1 940), Part i l , Chaps, 1 1 -Vl l .
MANN HEIM, KARL, Essays o n the Sociology of Culture (landon,
Routledge & Kegan Pau l, 1 956), Bölüm 1 1 1 , 'The Democratization of Cul-
ture' .
S C H U M PETER, J.A., Capitalism, Socialism and Democracy (lan­
don, Ailen & U nwin, 1 943).
U NESCO, Democracy in a World of Tensions, (der.) Richard McK­
eon (Paris, U NESCO, 1 95 1 ) [Öze l l i kle G .C. F ield, Lord Lindsay, S. Os­
sowsk i and lth iel de Sola Poo l ' u n katk ı l arına bk. J .

METİNDE ADI GEÇEN DİGER YAPITLAR

ARON, RAYMON D, Paix et Guerre entre les nations (Paris, Cal­


mann-Levy, 1 962).
B LOCH, MARC, Feudal Society (Landon, Routledge & Kegan Pau l ,
1 96 1 ) .
BOTTOMORE, T . B . (der.), Kari Marx: Early Writigns (landon, Watts
& Co., 1 96 3 ) .
CROCE, B ENEDETTO, Historical Materialism and the Economics of
Kari Marx (Landon, Howard Latimer, 1 91 3 ) .
E L IOT, T . S . , Notes Towards the Defınition o f Culture (landon,
Fuber & Faber, 1 948).

1 43
F I N E R,. S . E ., The Man on Horseback: The Role of the Military in Pol­
itics ( L a nd o n, Pa l l M a i l Press, 1 962).
F RI EDMAN N, GEORGES, The Anatomy o f Work, (Londoıı, Heirıe­
nıann, 1 962) .
F RI E D RlCH, CARL J. The New l mage of the Common Man ( Bostoıı
Beacorı Press, 2 ' n c i bası, 1 950)
G RAMSCI, ANTONIO, Note sul Machiavelli, sulta politica e sullo
stato moderno ( M i la n , E i naudi, 1 95 5 ) .
LÜTHY, H. The State o f France (Landon, Secker & Warburg, 1 95 5 ) .
N OMAD, MAX, Rebels and R enegades (New York, Macnı i llan,
1 932).
ORTEGA Y GASSET, ıosE, The Revolt of the Masses ( 1 930; İng. çev.
1 93 2 ; Yen i bası Landon, Ai len & U nwin, 1 96 1 ).
PIGOU, A.C., (der.), Memorials of Alfred Marshall (Landon, Mac m i l ­
l a n , 1 925).
RO USSEAU, J .-J . A Dissertation on the Orig in and Foundation of the
lnequality of Mankind (The Social Contract and Discourses: Landon,
Dent & Sons, 1 9 1 3 ' ü n Everynıan bas ı s ı nda.)
SAMPSON, ANTHONY, Anatomy of Britain (Landon, Hodder &
Stoughton, 1 962) .
. S I E G F RI E D, A N D RE, ue La l l l 'eme a la IWme Repu glique ( Paris,
G rasset, 1 95 7) .
STRACHEY, JOH N , Contemporary Capitalism (Landon, Gol lancz,
1 956).
TAWN EY, R.H. Equality (Landon, A i len & Unwin, 4'üncü bası,
1 95 2).
TITMUSS, RICHARD, M., l ncome Distribution a n d Social Change
(Landon, Ailen & U nw i n , 1 962).
TOY N B E E , A.J,. A Study of History ( 1 2 c i lt, Landon,· Oxford U n i­
versity Press, 1 934-61 ) .
W E BER, MAX 'Politics as a Vocation', From .Max Weber, (der.) H . H .
Gerth and C. Wright M i l is (landon, Kegan Paul, 1 947)
W E BER, MAX, T h e Methodology o f t h e Social Sciences (Glencoe
The Free Press, 1 949).
W I LLIAMS, RAYMON D, Culture and S ociety (Harmondsworth Pen­
gu i n Books, 1 96 1 ).

You might also like