Professional Documents
Culture Documents
japon kültürü
(NİHON BUNKA)
Bozkurt Güvenç
Meldfr'ya
JAPO NLAR DAN ÜÇ DİLEK
SöZBAŞI: TEŞEKKÜRLER 11
Söz ARALARI: 1 , 2, 3, 4 15
GİRİŞ: ''JAPONYA'YI YAZMAK" 19
YAYINLAR SORUNLAR: "ŞU ANLAŞILMAZ .JAPONLAR!"
2 "TANYERİ" ÜLKESİ:ADALAR VE İNSANLAR 49
3 BAŞKENT ToKYo'oA: GÜ NLÜK HAYAT 83
4 JAPON TöRESİ: "DENİZİN ÇOCUKLARI" 119
5 SANATLAR ÇEVRESİ: "BURUK ACI HURMA TADI" 159
6 TOPLUMCA BiR TOPLULUK: HANELER VE AİLELER 205
7 EKONOMİ POLİTİKASI: "ÖNCE ÇELTİK, SONRA ŞENLİK" 243
8 DİL VE HABERLEŞME: "YAPAYA LNIZ BİR D İ L!" 281
9 E GİTi :-.ı SüRECi: OKULLAR: ÖNCESİ VE SONRASI 315
10 JAPONLUK DUYGUSU: "İNSAN GİDER, SANI KALI R!" 367
1 1 BULGULAR VURGULAR: DEGİŞENLER VE DEGİŞMEYENl.ER 407
12 EKLER B ÖLÜMÜ 433
1 Paragraflar ( §§) ve Arabaşlıklar 434
2 Harira lar 439
3 Kurular (Kişisel Gözlem ve Yorumlar) 440
4 Resimler 443
5 Şekiller: Çizimler-Grafikler 447
6 Ta blolar 448
7 Japonca Sözcükler Dağarcığı 450
8 Kısalrmalar 465
9 Yararlanı lan Kaynaklar 467
!O Japonca Ninni Notası 4 92
1 J İngilizce Özer: An Ouervıew 494
12 Bu Kitap Hakkında: Yazılanlar, l'vlekttı plar 498
13 Japon Hayranlığımızın Ta rihi Kaynakları 500
14 Chie N AKANE ile Söyleşi (Milliyet) 5 02
15 Japon M ucizesi [mi?I 503
16 İmgeler, Gerçekler ve Gelecek 505
17 Türk-Japon Vakfı ve K ü ltür 1v1erkezi - O RAN 512
18 Adlar D izini 515
9
SÖZ BAŞ!
TEŞEKKÜRLER
11
hipliği görevini cömertçe yerine getiren meslektaşım bilge Pro fesör NA
KANE Chie'ye;
Nociriko'da her yıl yapıla n A ltay Ta rihçileri Kurultayı'ndaki dostça
davran ışları ve konu kseverliği için Profesör YAMADA Nobuo'ya;
Ô saka 'daki U l usal Etnoloj i Müzesi'ni tanıtmak için gösterdiği çaba
lardan ve Ô saka 'da ki ev sahipliğinden d o layı Halkbilimi D oçenti MAT
SUBARA Masatake'ye ve a ilesine;
Okayama-Kuraşiki bölgesindeki turistik rehberliği, ayırd ığı günler
ve konukseverliği için Profesör NAKAE Toşiraka'ya ve ai lesine;
Hiroşima-Miyacima yöresindeki yakın ilgi, yetkin reh berl iği ve ko
nukseverliği için Profesör SATÔ Miçirô'ya;
Fukuoka-D azaihu bölgesindeki akademik rehberliği, unutulmaz ko
nukseverliği ile Kiyfışfı Müzelerini tanımamdaki eşsiz yard ımları, Ja pon
ya'nın erken dönem a rkeolojisinin önemli sorunlarını kavramamdaki
büyük katkıları için Arkeoloj i Profesörü OKAZAKİ Takaşi'ye;
Hokkaidô Adası'nın Şintoku İlçesi'ndeki Bölge Hayvancılık Ensti
tüsü'nü görmemi sağlayan ve Hokkaidô tarihiyle ilgili kişisel yorumları
nı esirgemeyen, İ lçenin (eski) Başkanı HİRANO Eici'ye;
Miyagi İli Tomari ( ba lı kçı ) Köyü ile Tayva-çô (çeltik ) Vadisi'nde
yaptığım kısa süreli çok yoğun a la n çalışmasını düzenleyen, planlayan
ve dostça girişimleriyle gerçekleştiren Tôhoku Üniversitesi öğretim üye
lerinden Profesör SASAKİ Tetsurô ' ya ; bu konuda kişisel ilgisini esi rge
meyen Profesör TSUKAM OTO Tetsundo ile Antropoloji D oçenti SUGİ
YAMA Kôiçi'ye ve Ün iversite Merkez Kütüphanesi'ni tanıtan Japon Fel
sefesi Profesörü HARADA Riyfıkiçi'ye;
Senday yöresindeki a lan çalışmalarımın bütün ön hazırlıklarını özel
bir d ikkatle yerine getiren Ulusal Etnoloji Müzesi Asistanı İZUMİ Yu
ka 'ya;
Tayva-çô İ lçesi'nde alana çıkmama izin veren, programı tasarlayan,
denetleyen ve çalışma arkadaşlarının yakın desteği ile başarıya ulaştıran
İlçe Başkanı ASANO Taiçirô'ya, Kültür İşleri Müdürü NAKAGAVA Şiçi
rô'ya, Eğitim Müdürü SAT Ô Şizuo'ya, Tarım Müdürü ABE Akio'ya,
Topra k (Tarım) Reformu Uygulama Yürütücüsü Mühendis SAKURAİ
Sakutad'ya, yörede kaldığımız sürece beni ve arkadaşım Dr NAGATA'yı
evinde konuk eden VAK Ô Clıcirô a ilesiyle, evinde ağırlayan H ORIGO
ME Torao a ilesine, Tomari ( ba l ı kçı) Köyü'ndeki candan ev sahi bimiz
MATSUKAVA ailesine;
Toyohaşi-Futagava yöresindeki a la n çal ışmamda bana reh berlik
eden, evinde ağırlayarak Budist tapınakların yönetim, bütçe ve işletme
sorunları; Budizm ile Şintô ilişkileri konusunda son derece özden ve iç
ten bilgi ler veren Uygur tarihçisi dostum ODA Cuten ile a ilesine ve se
vimli çocuklarına;
12
Zaman bulup katılabildiğim sü rece beni özel yazı derslerine buyur
eden, aile sofrasında dostça ağırlayan ve kitap kapağındaki " Nihan Bun
ka" (Japon Kültürü) yazısını yazan fırça öğretmenim TSUDA Sadako'ya;
TSUÇİYA Matasaburô'nun " Resimli Tarım Takvimi "nin fotoğraf
kopyasını veren Musaşino Üniversitesi emekli profesörlerinden MIYA
MOTO Tsuneiçi'ye; takvimdeki bilgileri özetleyerek Türkçeleştiren Tô
kai Üniversitesi genç öğretim görevlilerinden aile dostu KOMATSU Hi
sao'ya;
Merkez ve güneybatı yörelerinde yaptığım bir aylık gözlem gezisi
nin tren tarife ve saatlerini kusursuz bir doğrulukla önceden hazırlayıp
düzenleyen tarih öğretmeni ŞİDARA Kunihiro'ya;
Asya ve Afrika D i lleri Enstitüsü'ndeki günlük çalışmalarımda idare
bölümünün hiçbir desteğini esirgemeyen, boş zamanlarımda bana hesap
cetveli (Soroban) dersleri veren dostum SAKUMA Kei ki'ye;
Çoğu konuda bilgisine başvurduğum, Japon görgüsünün yabancıla
ra en zor gelen inceliklerini açıklayan, araştıran, yorumlayan, kita bın
yazılması süresince çeşitli sorularımı geciktirmeden yanıtlayan İNOUE
Yumiko'ya teşekkürlerimi sunarım.
Ayrıca, daha alan notlarımı derleyip toplamadan önce kitabımın ya
zılmasıyla ilgilenen, bu i lgiyi sürdürerek moral yönden destek olan İş
Bankası Kültür ve Sanat Müşavirliği mensuplarına, basılmasını uygun
gören Kültür Yayınları Kurulu'na, şekilleri çizen Mimar Aktan Okan ile
Mimar Oral Vural'a, bazı dia'ları yeniden çeken Bedirhan Yiğitbaş'a,
film yardımı yapan Profesör Gürol Ataman'a, elyazmalarımı özenle
daktilo eden Sekreter Nevin Heparslan'a, taslakları bölüm bölüm oku
yup yapıcı eleştirilerini esirgemeyen değerli d ost ve meslektaşlarım Pro
fesör O rhan Öztürk'e, D oçent Yahya Kema l Kaya'ya, D oçent Yıldız
Kuzgun'a, Profesör Talat Tekin'e ve Japonya haritasını çizen kardeşim
Kaya Güvenç'e özel teşekkürler borçluyum.
Bu kitap, yalnızca adlarını anıp teşekkürlerimi sunduğum k u rum ve
kişilerin yardımıyla gerçekleşti diyemem. Ne var ki onların toplu katkı
ları ve dostça desteği olmasaydı, bu k itap h iç yayımlanamaya bilirdi.
13
İ K İ N C İ BASIM
SÖZ ARAS I 1
Japon Kiiltürii, beklenenin üstünde bir i lgi ve kabul gördü. Geniş oku
yucu kitlesine seslenen bir sosyal bilim denemesi olarak, başlangıçta, bi
raz " büyükçe tutulmuş" gibi görülen ilk baskı -Şô<�ım dizisinin de uyan
dırdığı merakla- iki yıl içinde tükeneli . Kitap, yaklaşık bir yıld a n beri
bul unmuyor, okuyucu istem inin azalmadan yaygınl aştığı anlaşılıyordu.
Son çıkan yayın ları izleyerek, düzeltilmiş metni sürekli olarak d izgi
ye hazır tutmaya çalıştım. Basım kara rı çıkınca gecikmeden işe başladı k .
Teknik tasarım aynen korundu. Sayfadaki boşluklarla boş bırakılmış a r
ka sayfaları kul lanmakla yetinildi. Baskı işi yine TİSA'ya verildi. Ne var
ki ki.içlik ama çok sayıdaki düzeltme, ekleme ve göndermelerin gözden
kaçmayacağını sanırım.
Kültür Yayınları, Basımevi ve yazar olarak, okuyucuya, daha az
yanlışlı, daha okunaklı ve daha remiz görü nüşlü bir k itap sunmaya ça
l ıştık. Bu çabamızı destek leyen bi.iri. i n dostlarıma teşekkür ederim .
Kişisel eleşti rilerini yaza ra ileten okuyucularım, umarım k i çoğu öne
rilerinin dikkate a lınmasını sevinçle karşılayacaklardır. Ayrıca, görüşlerini
gazeteyle yayımlamış bulunan yazarlarımızdan seçilmiş ki.içlik bir " tanıt
malar" demetini sunuyorum. Yoğun çabalarımıza karşın, yine de gözden
kaçmış yanlışlar bulunacaktır, hoşgörülü okuyucumdan özür di lerim.
15
Ü Ç Ü N C Ü BASIM
SÖZ ARAS I 2
Japon Kültürü dokuz yılda "Üçüncü Baskı " sını yapıyor. Yazarı için ne
büyük bir onur ve mutl uluk! Kita bı sevip sevdirenlerle yeni baskıyı ger
çekleştirenlere duyduğum derin şükranı, d izgi ve baskı yanlışlarını azal
tarak dile getirmeye çalıştım. Renkli resimlerin bu kez kuşe kağıda ba
sılması, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nın okuyucuya sunduğu gü
zel bir armağan olarak değerlendirilebilir.
Beyaz Sakuralar ülkesinin öyküsü, B eyaz Zambaklar Finlandiyası
gibi, bir Türkçe Klasiği olmak yolunda hızla i lerliyor. Üçüncü Basıma
eklenen " Ek lemeler" bölümünde ( s . 42 1 ) , kitabın bazı eksiklerini gider
meye çalıştım: Kutu 1 00-l 'deki "Ninni "nin notası, " Yeni Yayınlardan
Seçmeler" ve İngilizce özet gibi. Kapak d üzeni değişti ama içerik şimdi
l i k güncelliğini ve geçerliğini koruyor.
İ stenen ya da beklenenden daha güzelini verebilmek için çaba ve
özen gösteren TİSAMAT'a özel bir teşekkür borçluyum.
D Ö R D Ü N C Ü BASIM
SÖZ ARAS I 3
Japon Kültü rü nün dördüncü baskısı da yapılıyor. " O kuyucu ilgisi bitti
'
mi, bitiyor m u ? " derken, kitap sanki daha çok a ranır, sorulur olm uştu.
Ne büyük mutluluk! Bu başarıyı, okuyucunun beğenmesine ve gönüllü
tanıtmasına borçlu olduğumuzu d üşünüyorum.
Kültür Yayınları , TİSAMAT Basım Sanayii ve yazar olarak el ele ve
rip okuyucumuzun büyük i lgi ve ödülüne layık olmaya çalıştık. Kitabın
en son ve i leri teknolojiyle dizilmesi, daha kusursuz basıl ıp, daha güzel
ve zengin bir içerikle sunulması için hiçbir özveriden kaçınmadık.
Beğeneceğinizi umar, gözlem ve yapıcı eleştirileriniz için şimdiden
teşekkürler ederiz.
16
ALT I N C I B AS I M
SÖZ ARAS I 4
Altı yıl aradan sonra Japon Kültürü ' nün altıncı basımına gerek duyu
l unca, beşinci baskıya bir söz arası yazmadığımı fark ettim. İşin özeti,
sayılar k a rıştı; " a l tıncı baskı "ya " dördüncü söz arası"nı yazıyorum.
Yıllar geçerken, Japon Kiiltiirü, yerini k orudu. Yeni makale ve ya
yınlar eklendi. Süratle değişen yazım k urallarına uyum sağlandı. Dizin,
kısaltılarak daha kullanışlı hale getirildi. Metin belki genişlemedi ama
gözden geçirilerek yenilendi. Umarım, daha rahat okunur hale geldi.
Bütün bu gelişmeler içinde kalıcı bir soru var: Acaba kitap genel bir
başvuru kaynağı olarak geçerliğini ve güvenirliğini koruyor m u ? Yirmi
yıldır, Japonya'nın değişmediği söylenemez, besbelli. Değişen istatistikler,
rakamlarla dile getirilen olgu ve olaylara k arşın, dünyanın "Japo n Muci
zesi" adını verdiği bir süreklilik var ki işte o değişmiyor - biz Türklerin
geleneksel "Japon hayran lığımız" gibi.
Altıncı baskının 1 3. Eki'nde, Japon hayranlığımızın tarih i köklerini;
Ek 1 4'te, Japon i nsanbilimcisi Chie NAKANE'nin otuz yıl önce yazılmış
Japon Toplumu eserinin geçerliğini koruduğunu yansıtan bir söyleşiyi;
Ek l 5'te, "Japon Mucizesi' nin güncel bir yorumunu; EK 17'de ise,
Türk-Japon Vak fı'nın son yıllarda Ankara ( ORAN)'da gerçek leştirdiği
Kültür Merkezi'nin öyküsünü bulacaksınız.
Kitabın yeni biçim ve özünü beğeneceğinizi umar, yeni düzenlemede
emeği geçen Mürşit Balabanlılar, Osman Tülü ile Mas Matbaacılık AŞ'ye,
kitap hakkı ndaki görüş ve eleştirilerini yazara veya yayıncıya yazma zah
metine katlanacak okurlarıma da önceden teşekkürlerimi sunarım.
17
GİRİŞ
21
c;İRİŞ
diğimi sanıyorum. Taksim Alanı'ndaki askeri " Resmi Geçit" leri izledikten
sonra babam, "Japon Nlağazası'na kadar yürümek ister misin ? " diye so
ra rdı. Karmaşık bir duyguya kapılır; hem ister hem İstemezdim. Nerdeyse
"on-yüz bin" çeşit birbirinden güzel oyunca k sergileyen " kocaman" cam
lar önünde dolanır dururduk. Yıldız Savaş Akademisi'nde öğrenci olan
babam çok beğendiğim oyuncakları bilir ama alamazdı. Kimi akrabaları
mız, o zamanlar "mika " denilen, plasti kten yapılmış beyaz kuğular, tu
runcu balıklar, mavi bacalı küçük savaş gemileri getirirlerdi. Oyuncakları
önce hamam tasında sınar, sonra hamama götürürdüm: Kurnada yüzdür
mek için. Ihlamur semtinin mermer dik itleri arasındaki ot bürümüş ba
kımsız havuzları iyice temizleyip onarmak, Hamidiye Çeşmesi'nin suyu ile
doldurmak geçerdi içimden - k uğularımı ve gemilerimi yüzdürmek için.
iri gözlü balıklar, o beyaz, kıvrık boyunlu kuğular gerçekten "Japon "
muydu ? Doğrusu hala bilemiyorum. Ama oyuncaklarımın "Japon Mağa
zası " denilen "çocuk cenneti "nden geldiklerini düşler ve sanırım bu d üşü
mün gerçek olduğuna inanırdım, inanmak isterdim.
Babam gönlünün çektiğince Japon oyuncağı alamazdı belki ama
a kademide okuyup öğrendiği Japon ( savaş) öykülerini anlatarak gönlü
mü almaya çalışırdı. En renklisi ya da benim hiç unutamadığım, Japon
ların "Te " ya da "Ti "ye alma öyküsüyd ü ! Yalın, yaman bir savaş oyu
nuydu, bu. (Şekil 0 1 )
Japon denizcileri Tsuşima ( Coşima ) deniz savaşında Çarlık donan
masını "Te " ye a lmışlar. Birerle kolda yaklaşan savaş gemi leri ön ünde
i leri geri bir mekik gibi dokuyarak ve top atışlarını en öndeki gemi üs-
JAPON
\) ---
\)
�
'W\.
�
"'N.
22
§ 01 "YEDi Sı\l\lllRAY'' :vll? "KANLI PİRiNÇ' .\·li?
tünde toplayarak çok büyük bir yengi kazanmışlar. Bu oyun, Deniz Sa
vaşları Tarihi'ne "Te-taktiği" diye, denizci dil ine ve Türk Argosu'na
"Te-ye almak" diye geçmiş; karşıtını kesin yenmek ya da saf dışı bırak
mak anlamında kullanılagelmiş.
Daha sonraları, "Savaş " adlı bol kara d umanlı bir sinema filmi gör
düğümü de anımsıyorum. Kahramanı, çekik gözlü bir deniz subayı idi.
Yiğitçe savaşıyor, kazanıyor fakat öykünün sonunda nedense yakın bir
arkadaşının yardımıyla harakiri yapıyoı� kendi karnını deşerek canına kı
yıyordu . Hiç an layamamıştım yengi kazanmış bir savaşçının neden canı
na kıydığını. İkinci Dünya Savaşı sırasında "kami-1.wze " ( "Tanrı Yeli" )
adı verilen gözü pek Japon pi lotlarını, uçağı ile düşman gemisine çarpan
gönüllü savaşçıları duymuştuk. Doğrusu o savaş tanrılarını da anlayama
m ıştım. O gençleri öllime gönderenlerden, y iğitlik örneklerine karşın Ja
ponya 'nın savaşı neden yitirdiğini sorup öğrenmek isterdim. Sonra, "Ku
vai Köprüsü " film ini gördük. Batı kaynaklı yorumda, İngiliz savaş tut
saklarını bir demiryolu köprüsü yapımında zorla çalıştıran, sert ve acı
masız Japon kumandanını hiç mi hiç sevememiştim. Bunda sanatçı Alec
Guinness'in katkısı neydi, niceydi : B ilemiyorum.
Mimar Frank LL. Wright'ın hayat öyküsünü kendi kaleminden
okurken, ünlü sanatçının mesleki gelişmesinde, Japonya'da geçirdiği zor
yılların ne öneml i bir yer tuttuğunu görmüştüm. Ama onun Japon sana
tına verdiği değer, "Kuvai Köprüsü "yle yıkılan düşlerimi onarmaya yet
medi . Uzakdoğu'nun "An laşılmaz Japonları " uzunca bir süre, d uygu ile
ilgi alanımın dışında kaldı.
Bir Anadolu kasabasının yazlık sinemasında " Kanlı Pirinç" adlı filmi gö
rünceye değin Japonya'yı sanki unutmuştum. Bu film, yoksul bir çeltik kö
yünü silahlı eşkıyalara karşı savunan, çullar içinde ama üstün yetenekli
"yedi savaşçı" nın unutulmaz öyküsüydü. Yıllar sonra aydım ki gördüğüm
"Kanlı Pirinç '', dünya sinema tarihinin baş ustaları arasında sayılan KU
ROSAVA Akira'nın " Yedi Saın u ray ı idi. Türkiye'de nedense duyulur bir
"
yankısı olmamıştı. Oysa bu savaşçılar, insanı ve onun ruhunu çok iyi tanı
yan, onun varlığına değer veren, sorunlarına saygı duyan, çelişkilerini hoş
görüyle karşılayan, yazgısını değiştiren, becerikli, yürekli ve bilge kişilerdi !
Yeni öğrendiğim bir Japon özdeyişi bana o filmdeki askerleri anımsatıyor:
Nasake a şiruga makata na buşi!
( Gerçek savaşçı insan ruhunu okuyan kişidir. )
Sonra 1 964 Tokyo O limpiyatları'nın özel belgeseli geldi. Uluslar ve
sporcular madalya kazanmak için yarıştılar. Fakat, gördüğüm üç olim
piyat filmi ( Bedin, Roma ve Tokyo) arasında bir yarışma açılsaydı, kişi-
GiRiŞ
sel oyumu hiç d ura ksamadan " Tokyo O li mpiyatları " fi lmine verirdim.
Çünkü izlediğim hiçbir belgesel filmde kamera "İnsan "a böylesine içten
yaklaşamamış, onu öylesine a nlayıp yansıtamamıştı !
Eğitim Milli Komisyonumuzun özetle "Japonya'yı örnek almamızı"
salık veren ( 1 9 6 1 ) raporunu yine o sıralarda okudum. Fakat hiç inandı
rıcı bulmadım. Japonya, Japon Mağazası'ndaki yükselen rafları ya da
çocukluğumun engin diişlem dünyasını oyuncaklarla dolduran gizemli
ülkeydi. Onu i nceleyebilir, belki anlamaya bile çalışabilirdik ama örnek
almaya hazır değildik - h enüz.
24
§ 05 ..JAPONYA'YI YAZI\HK" A:'vlA NASIL?
da, Japon kültürünü şöyle daha uzunca bir süre yakından ve yerinde in
celemek isterseniz, bu dileğinizi pek de öyle gerçekdışı görmediğimizi si
ze söyleyebilirim. "
İşler, işlemler, si.irade yürütüldü. Tokyo Havalimanı'ndaki b u veda ko
nuşmasından tam bir yıl bir hafta sonra kendimi yeniden Japonya' da bul
dum. Alan araştırması yapmak için sunduğum projeyi yeterli gören Japon
ya Vakfı, bana yedi aylık bir burs vermişti. Bu bursla gittim Japonya'ya.
25
c;miş
26
:\ oı; Al.AN, ZA\-L\N VE Dil.
27
GİRİŞ
s. s. c. a. ,:�
�
ÇIN HALK CUUHUAIYETt
.· '�\,
·�. · ·'
.- �
PEKING �-
/
, , : y .. ıi;�;�;;';;;;: [,,
.-,_ =--1"1r=
�·
REH&NlôE?-"
��·ı•ücr:::::===
. ,"":::'·
28
� 08 BİLGİ VF l IAllFR Kı\YNAKL.\IUM: REHBEIU.FRİl\1
bilgi türü odur. Yıllarca J aponya 'da yaşamış, ülkenin dilini, tarihini öğ
renmiş olmasına karşın, Japon evine, töresine girememiş, görünmez bir
duvardan, kara perdeden yakınan yabancılarla karşılaştım. Denemiş
ama aşamamışlard ı koruyucu engelleri .
Japonluğa özgü bilgileri elde etmek için Japonya'ya gitmek yetmez.
Onlardan biri olmak, biri gibi sayılmak gerekir. Japonya'daki koruyucu
meleğimin ( talih kuşumun) bu konuda bana doğrusu cömert davrandı
ğın ı söylemeliyim. Görünmez bir el gibi, gerçek kimliğini saklı tutan o
gizemli varlık hiç yanımdan ayrılmadı; yolumun üstündeki tüm engelle
ri kaldırdı, kapıları içerden açtı, yürekleri açık tuttu. "Niye, nereye ? "
sorusuyla karşılaşmadan her dilediğim yere ulaştım .
0 7 . G E N E L YA K LAŞ I M : Y Ö N T E M V E T E K N İ K L E R
08. B İ LG İ V E H A B E R KAY N A K LA R I M: R E H B E R L E R İ M
29
<;iRi�
0 9. AÇI KLAMALAR
30
� 09 ,\ÇIKl.:\\IAL\R
TABLO 09-1
T Ü R KÇEYE B E N Z E M EY E N JAPO NCA Ü N S Ü ZLE R
Alafranga Alafranga
Japoncası Türkçesi
eh yerine ç
sh yerine ş
ts yerine su
yeri ne e
w yerin e v
y yerin e iy
TAB LO 09-2
TÜRKÇE YAZ I M DAN D OG RU JAPONCAYA
Türkçeleşmiş Resmi
Japon Adlarındaki Japonca Yazılışı
e yerin e
ç yerine eh
su yerine tsu
ş yerine sh
v yerin e w
iy yerine y
31
GİRİŞ
Japon dilinin bir sesçil özelliği de uzun ve çift seslilerin çokça kullanıl
masıdır. Bu tür uzun seslileri, uzatma işaretiyle belirtmeye çalıştım: a, e, !,
ô, ı1 gibi. Uzatmalı bir ünlü yaklaşık iki ü nlüye denktir: ô = o+ o! gibi.
Ancak bazı Japonca sözlerde, uzun ünlü yerine çift ünlü varsa, b u tür
sözcükler, düzeltme ( uzatma) imi n yerine, çift ünlü olarak da yazılmıştır:
" o'o" gibi.
Çengel imi ( § ) , ara başlıkları ve belli başlı paragrafları ayırmak için
kullanı lmış, metindeki göndermelerin ( yollamaların) kolayca bulunması
için, tek numaralı sayfa başlıklarında ayrıca gösterilmiştir.
32
1
• B İ R SÖYLE N C E LE R ALAN I
• YAZ ILI KAYNAK BOLLU G U : ÇELİ Ş İ K YAR G I LAR
• " B İLİMSEL" B U LG U LAR
• "ŞU ANLAŞ ILMAZ JAPON LAR!"
• YAN ITLANACAK ANA S O R U N LAR
• "FEO DALİTE VE DOGA" S O R U N U
• D İ N SO R U N U
• "TOPLU M M U , TO PLU LU K M U?" S O R U N U
• U LU SAL KARAKT E R V E KİŞİLİK
• D EGİŞ ENLER VE DEGİŞMEYE NLER
İnsanca şeyler bana hiç yabancı gelmiyor.
- TE R E N C E
BTürkçe denemedir. Bu niteliğiyle bir "Japon araştırması " sayıla bilir.
u kitap, Japon k ültürüne bir bütün olarak bakmaya çal ışan ilk
Geleneğe uyarak, yeni bir alana ilk kez girerken, daha önce yapılmış,
yazılmış ve tartışılmış konulara değinilmiş, bunların kısa özeti sunul
muş, ayrıca, üzerinde durulan ve yanıtlanmasına çalışılan temel bazı so
runlar aşağıda açıklanmıştır. Denemenin, "Japon Araştırmaları " alanı
na yeni " bir katk ı " sayılıp sayılmaması, besbelli, üzerinde durulan ana
sorunların güncelliğine, geçerliğine ve verilen yanıtların güvenirliliğine
bağlı kalacaktır.
1 0 . B i R S ÖY L E N C E L E R A LA N I
Kuru 10
K İM Lİ K ARAYAN U LUS!
"Dünyayı kend ilerine hayran b ı rakan ama sevi lmeyen, bilim ve teknolojiyi
gerçek bir sanat, ticareti ise din yapabilen bu insanlar da ki m?"
Time Dergisi (Ağustos 1 9 8 3)
35
llİR - Yı\YINLı\R SORlJNLı\ll
" Hiçbir şeyini değiştirmeden Batı d üzeyine u laşmak" akla pek yat
kın bir sav gibi gözükmüyor; ama her yaygın inancın " bi limsel " bir kay
nağı vardır, aranırsa bulunur. Sözgelişi, tarihçi Niyazi Berkes de Asya
Mektupları adlı gezi izlenimlerinde, Japonca için şunları yazıyordu:
36
§ 11 YAZILI Kı\YO'JAK BOLLUCU: ÇELİŞİK Yı\RGIL.ı\R
Bazı söylencelerin yazılı, basılı olması onların " söylence " n iteliği n i de
ğiştirmiyor. Ünlü bir işadamı ve sanatsever olan İDEMİTSU Sazô, " Öl
mez -ya da ölümsüz- Japonya " adlı k itabında şöyle der:
37
l\İR - Y:\YINL:\R SORUNL\R
modor Perry tarafından zorlanıp açıldıktan sonra, XIX. yy'ın ikinci ya
rısında başlamıştı r. Bu tarihi serüvenin öncüleri arasında, Basil Hali
Cha mberlain, Kari Florenz ve Ernest Fenol losa gibi saygıdeğer akade
misyenler; Satow, Astan, Charles Eliot ve Sir George Sansam gibi ünlü
"amatörler" vardır. Chamberlain'ın ( 1 977, öncesi 1 904) Japon araştır
maları ve Japon hayatı üzerindeki yazıları, Fenollosa 'nın ( 1 967) Japon
Sanatı ve Sansom'un ( 1 93 1 ) Japon K ü ltür Ta rihi üzerindeki kitapları,
Japonya ile ilgilenen her a raştırmacını n sık sık başvurduğu, el altında
tuttuğu ana kaynaklardır.
Fransızlar da ilgisiz kalamamışlar bu serüvene. Peder Papinot'u n
yazdığı ( 1 9 10, 1 9 80) "Japonya'nın Tarih ve Coğrafya Sözlüğü " hala
anıtsal bir derleme sayılmaktadır. Son Osmanlı dönemi üzerindeki Azi
yade ( 1 879), Bir Sipahinin Romanı ( 1 8 8 1 ) ve İz/anda Balıkçısı eserleriy
le tanıdığımız denizci Pierre Loti, Madame Chrysantheme ( 1 8 8 7) roma
nıyla Japonya 'ya da el atmış. Gerçi yazar Loti, Japonları da pek doğru
dürüst anlamamış ama bol bol yazmış, uzun uzun anlatmış, haklı haksız
eleştirmiş.
Bütün bu akademisyenler ve amatör yazarlar arasında, çağdaşlaşan
-değişen- Japonya'yı en iyi anlayan ve en çok tutan Lafcadio Hea rn ol
muş. Ya rı İngiliz, yarı Yu nanlı bir göçmen olan Hearn, " Bi li nmeyen Ja
ponya'dan Yal ı n İzlenimler" adlı kita bıyla tanınıyor ve seviliyor. Yazar
Hearn, öylesine sevmiş ki Japonya'yı orada evlenmiş, yerleşmiş Japon
olmuş. Çoğu yabancının hiç denemeyeceği bir işi başarmış.
Batı D ünyası'nın Japonya'ya gösterdiği ilgi, Osmanlıları da hareke
te geçirmiş. Ertuğrul gemisin i n gönderilmesiyle başlayan diplomati k iliş
kiler, Ertuğrul'u bekleyen acıklı sonun d uygusal an ılarıyla bes lenmiş,
güçlenmiş, 1 904-5 Rus-Japon Savaşı'nın Japon yengisiyle bitmesi üzeri
ne doruğa varmış ( Bkz. T.C. Tokyo B üyükelçil iği 'nin Ertuğrul Hatırası
yayını, 1 93 7 ) . Bu savaş ve yengiden sonra, Kadı Abdürreşit İbrahim
Efendi'nin ( 1 9 1 2 ) ''İslam Dünyası ve İslamiyet'in japonya 'da Yayılma
sı " başlığını taşıyan bir incelemesi yayımlanmış. Rus-Japon ( 1 904-5 ) Sa
vaşı 'na bir gözlemci olarak katılan ( ka tılmış gibi yazan ) Pertev Demir
han (sonradan genera l ) , Japonların askeri, u lusal ve asıl 1 mora l 1 gücü
konularında bir d izi i nceleme bırakmıştır.
Japonya, Japon k ültürü, tarihi ve insanı konusundaki araştırma ve
yayınların sayısında son yıllarda öylesine hızlı bir artış olmuştur ki 1 96 9
y ı l ı Mart ayında Japonya'daki Keidanren Kütüphanesi'ndeki tam bin
kitaplık bir sergi açılmış. Seçi lmiş kitapların sayım dökümü, Japon araş
tırmalarındaki büyük parlamanın dolaylı bir göstergesi sayılabilir. ( Ta b
lo 1 1 )
38
� 1 1 '" ll İ L i !l l SFL'" lllJl.(;lJLA!l
TAB LO 1 1
JAP O N ARAŞTIRMALARINDA ARTIŞLAR
Adı geçen kütüphanenin seçim işinde son derece titiz davra ndığı
söylenebil i r. Çünkü, günaşırı yeni bir kita bın (ya da çevirinin) yayımlan
dığı ve yeni yayınlarla i lgili kitap özetlerinin verildiği bir ü lkede, yıllık
yabancı yayın sayısının SOO'ün üstünde olduğu rahatça söylenebilir. Se
\vard ( 1 971 ) ve OZAKİ ( 1 978: 1 6), yalnız İngiliz dilindeki "40 bin
eser" den söz ederler ki hiçbir ölümlünün tek başına el atamayacağı çap
ta bir kitaplıktır. ( Bkz. T]F 1 978 ve 1 9 80)
Böylesine zengin ve verimli bir yayın a lanını değil yakından tek rek
incelemek, uzaktan izlemek bile zor! D oğrusu izlenemiyor da. Japon
ya'yı incelemeye çalışan ların ortak kanısı o k i yoğun i lgi ve kaynak
bol l uğu yanında yaygın bir karmaşa da var. Her yan ve yönden o kadar
değişik yorumlar gel iyor, öylesine çelişik gözlem ve k arşıt görüşler du
y u l u yor ki, Japonlar belki biraz da bu y üzden "akıl ermez" ya da "an
laşılmaz" yaratıklar oluyor. Bu durumda hiç olmazsa " bilimsel " yayın
ve b ulgulara yönelmek gereği duyuluyor. Acaba onlar ne diyor?
39
llİR - YAYıNLAR SORU�Lt\R
" Anlaşılmaz Japon " deyimi, büyük bir olasılıkla önce Batılılarca öneri l
miş ama Japonlarca da sevilip benimsenmiş bir sözdür. Burada, küçültü
c ü ya da eleştirici bir bağlamda değil de konunun güçlüğünü ve karma
şıklığını göstermek amacıyla kul lanılmaktadır. "Anlaşılmaz Japonlar"
deyiminin kaynakları oldukça eskilere, derinlere uzanır. Batılı yazarların
Japonya üstüne gözlemlerinden seçilmiş örnekler (ve benzerleri için Bkz.
Chamberlain 1 977: 2 5 1 -60) :
( 1 ) Alman Asya Araştırmaları Derneği'nin Tutanakları'na göre: " Si-
40
� 13 "ŞU ANLAŞIL!\IAZ JAl'Of\:Lı\ll!'"
41
l\İR - Y:\Y l\IL\R SORU;\;L\ R
1 5 . " F E O DA L i T E V E D O GA" S O RU NU
42
) 15 " F H lll.\LİTE VF DO(;.\·· SORU'.\il.'
'
liği, yetkiye boyun eğme, çalışma disiplini, ilişkilerde düşeylik, hep " Fe
odalite " den kalma " Ortaçağ" tortu larıdır ve zamanla değişebilecektir
( İŞİİ 1 976 ) . Peki ya Japon külrüri.i nün dünyaca beğenilen, övülen güzel
likleri, başarıları ve üstünlükleri ? Görgü, incelik:., zarafet, vb gibi: Japon
lar, işte bu konuda, birden ekoloj ist (çevrebilimci) olurlar. Ve iyi yük
lemlerini Doğa'ya ( iklimin, doğal çevrenin ve koşulların yum uşak ) ılı
man ve insana u ygun oluşuna borçlu olduklarını söylerler. Sanki Japon
ruhu, kendi iç dünyasını değil de Doğa 'nın güze l l iğini, temizliğini, iyili
ğini yansıtıyor derler. Bunlardan birincisi (sorunların feodal iteyle açık
lanması) nasıl ekonomik-politik bir gerekircilik ise; kültürel yetkinlikle
rin doğa ve iklimle açıklanması da bir tü r çevreci ( coğrafyacı) gerekirci
l iktir. Oysa kültü rel açıklama, ne birini ne de öteki n i onaylar. İkisini de
birlikte dikkate almaya, şu soruları gündeme getirmeye çalışır: Japon in
sanının, onun kişilik yapısının, aşırılık ve kara rsızlık eğilimlerinde, takı
madayı her gün her saat sallayıp duran sayısız depremlerin hiç etkisi
yok m u ? Japon töresinin, halk inançlarının oluşmasında, yanardağların,
tayfun ların, iklim koşulları ndan kaynaklanan bolluk ve açlıkların hiç
mi payı yok ? Oysa, konut tasarımından kukla tiyatrosuna, görgü kural
larından çocuk bakımına; halk sanatları ndan sorumlu vatandaşlık imge
sine değin, Japonları Japon yapan kimi kü ltürel özellikler, çoğun luğun
yanıp yakındığı feoda lite ( Tokugava Beyliği ya da hatta Japon O rtaçağı)
döneminde oluşmuş ve gelişmiştir.
Ne var ki Japon feodalitesi Batılı ülkelerin feodalitesine hiç benze
mediği gibi, onun Hıristiyan O rtaçağı'na benzetilmesi büyük bir yalın
laştırma ve yanlışlık olur. Japon a raştırmacılarca derlenip yayımla nmış
zengin bir tarih belgesi vardır. NUMATA ve Arkadaşları ( 1 964), " Fe
odalite " ve "Japon Yakınçağı " diye nitelenen ( 1 603- 1 8 67) döneminde,
dünyada neler olupbittiğini, Japonya'nın çok yakından izlediğini ve işi
ne yarar gördüğü hemen her değeri kolayca aldığını göstermişlerdir. Bu
her şeyin ne tür şeyler olduğu konusunda, Batılı gözlemcilerle, Japonlar
arasında önemli bir görüş ayrılığı va r. Japonlar, bütün dil, bilim, sanat
ve zanaatlara ve bunların yaşamdaki her türlü uygu lamalarına " B ımka"
( kültür) diyorlar. İnsan yapısı olan, insanın öğrenebileceği her şey kül
türdür, Japonlar için. Öte yandan yaratı lan her şeye kü ltür denmesi, bi
limsel kültür tanımına da son derece u ygundur. Oysa Batı dünyası, gele
neksel olarak, kültürü, daha çok güzel sanatlar, edebi yat, felsefe gibi be
şeri ( moral, manevi) değerler karşılığında k u llanmıştır. Bu dar anlamda
alınsa, anlaşılsa bile, görülecektir ki Ortaçağ Japonyası Çin'i, Feodal Ja
ponya ise Batı kültürlerinin ürünlerini yakından izlemiş ve beğendikleri
ni almışlard ı - resimden mühendisliğe, felsefeden eğitime, spordan eğ
lenceye, gemi yapımından çiçek ( hastalığı) aşısına deği n .
43
BiR - Y:\Yl 1'L:\R SORUNL\R
1 6 . Ş İ NTÔ VE H A L K D İ N İ S O RUNU
" Feodalite" ( beylikler) "Doğa " ve " Halk dini-Hak dini " konuları kadar
önemli ve belki de onlardan daha temelde olan bir ana sorun da Japonla
rın, toplum mu (cemiyet) yoksa topluluk (cemaat) mu olduğu bilmecesidir.
Belki de Batılı bilim adamlarını yanıltan, yabancı gözlemcileri şaşırtan ko
nunun özüne ilişkin güçlüklerin başında gelen temel sorun budur.
Avustralyalı olup şimdi Tokyo'daki Sophia ( " Cizvit" ) Üniversite
si'nde konuk bulunan Profesör Gregory Clark'a ( 1 977) göre, Japon bil
mecesinin anahtarı, Japon ulusunun -toplumlaşmayıp- bir topluluk (ce
maat) olarak kalmayı nasılsa başarmış olması gerçeğinde saklıdır. Ora
da aranmalıdır. Başka bir deyişle, çağdaş Japonya -toplumlaşmamış
hızla b üyüyen bir klan, kabile ya da aile düzeyinde kalmıştır. Japon
"akıl ermezliği " n in, "Japon biricikliği "nin gizemi, büyüsü buradadır. İs
ter " topluluk" ister "cemaat" densin, bu olgunun Batı'daki " toplum"
olgusundan ayırımı nedir?
B u ayırım ilk kez Alman sosyologlarından Tönnies'in ( 1 8 8 7) Gesel
leschaft-Gemeinschaft ikilemesinde ve Durkheim'in ( 1 8 9 8 ) ünlü " Top
lumda İşbölümi.i " adlı araştırmalarında yapılmıştır. Adı geçen bilim
adamlarına göre, herhangi bir insan grubunda iki türlü dayanışma söz
konusu olabilir: ( 1 ) Birbirine benzer insanların, benzerlikten d oğan
( "mekanik ") dayanışması; (2) Birbirine benzemeyen insanların birbirine
bağımlı oluşundan, gereksinme duyuşundan doğan ( "organik '') daya-
44
§ 18 TOPl.U:vl S A L K A R AKTER VE K İŞİLİK
Japon olsun yabancı olsun, Japon incelemeleri a lanında çalışan çoğu araş
tırmacılara göre, Japon toplumunun yapısı ( insan ve kurum ilişkileri) ve
değerleri ( kültürü, düşüncesi ve ülküsü) değişmektedir. Ama Japon ulusuna
özgün karakterini veren bireylerin temel kişilik yapısı sanki değişmemekte
ve süreklilik göstermektedir. Bu alanda çalışan toplumbilimcilerle psiko
logların ve ruh hekimlerinin çoğu aynı görüşte birleşiyor. Oysa, Japon kül
türü değişiyorsa, Japon insanının temel kişilik özellikleri de değişmek zo
runda değil mi ? Japon kişilik yapısının temel niteliklerini belirleyen ana-ço
cuk-bakım ve eğitim ilişkilerinde gelişme ve değişmeler oluyorsa, kişilik
özelliklerinin değişmez kalması mümkün müdür? Çalışan anaların çocuk
larından daha erken yaşlarda ayrılmaya başlaması, okulöncesi eğitim ku
rumlarının yaygınlaşması, anaokullarına verilen önem bu yönde değerlen
dirilebilir. Bireylerin kültürel gelişmelerden ayrı biçim ve ölçülerde etkilen
mesi besbelli Japon kişiliğini değiştirecektir. Türkiye' de 6 k işi dolayında
olan ortalama hanehalkı büyüklüğü Japonya'da 3,49 (dörtten çok üçe ya
kın), Tokyo'da üçün altında (2,9)'dır. Daha da önemlisi aynı soydan gelen
kuşakların aynı çatı altında ya da komşu yaşamasından oluşan Dôzo
ku'nun yerini giderek ana baba ve çocuklardan oluşan "çekirdek aileler"
alma ktadır. 1 9 75'te çekirdek aile oranı yüzde 64 idi. Yerleşme ve hanehalkı
büyüklüğündeki a nlamlı değişmeler yanında, çocuğun daha " doğal", daha
"demokratik" , daha "dengeli" ve " bağımsız" yetiştiril mesi; hayatı boyun
ca soya ya da a ileye bağımlı kalmaktan kurtarılması yönünde giderek güç
lenen bir akım vardır. Bunun bir koşutu olarak, okullarda kız ve erkek ço
cukların daha uzun süre birlikte eğitildiği (cinsiyet ayırımının giderek azal-
45
IIİR - Y,\YINUR SORUNUR
dığı ) gözlemleniyor. Kız kolej leriyle, eski " kadın üniversiteleri"ne erkek öğ
renciler a lındığı, sınavda başarı gösteren kızların "erkek " üniversitelerine
kabul edildiği de görülmektedir. Samuraylar ülkesinin toplumsal içerikli sa
nat ürünleriyle TV-dizilerinde, sinema, radyo, basın ve yazında, erkeğin fi
ziksel (beden) gücü yanında kadının tinsel ( moral) gücü, dayanıklılığı vur
gulanmakta; çocuksu, güçsüz erkeğin güçlü (ana) kadına bağımlı gösteril
diği bile izlenmektedir. Araştırmada, bu kişilik yapısı ve onun oluşumu
üzerinde durulacaktır.
1 9 . D E G İ Ş E N L E R V E D E G İ Ş M EY E N L E R
RESİM 19: Akşam sular kararırken Tokyo kent merkezi. Eski He yeni yan yana. Hangisi ası\ Japonya?
işte soru bu!
46
'i 19 DF(; i Ş E!'J l . EI\ VE D E(; i Ş :\ I EYE!\ L ER
47
2
- B. G .
20. S I RAYA D i Z i L M iŞ B İ N L E R C E ADA ...
Çinliler, güneşi n doğduğu yönde bulunan takı madaya " Gü neşin yeri "
anlamında bir a d vermişler. Bu adı, "güneş" ve "kök" (kayn a k ) a nlam
l arına gelen iki k alem fikir simgesiyle yazmışlar: a*
Tarım uygarlığının çoğu ürünleriyle birlikte Çin yazısını da alan
adalılar, bu ;adı beğenmişler; kendilerine "Nippon" ya da "Nihan" de
meye başlamışlar. Ülkenin adı böyle konmuş. Gezgin Marco Polo,
Çin'de duymuş Nippo n adalarının varlığını, Çince ( Cihpon) söylenişine
benzeterek " Ciappone" koymuş ülkenin adını. Batılı dillerin Japan'ı da
]apon'u da Ciappone'den türetilmiş. Biz Türkler Batı'dan duymuş "fa-
RESiM 20: Bütün insanlar gibi Japonlar da kendilerini dünyanın tam merkezine koyarlar, biraz da
üstüne. Ama dünyayı çok iyi izler ve tanırlar.
51
İ K İ - "'L\NYEIU" ÜLKESİ
52
§ 21 "TANYERİ"
muş belli dağlara San derler. " Fuci San" gibi. Suyun adı da sui' dir. Dağ
(san) ile su (sui) bir a raya gelince "Sansui" ( manzara) olur. Seto'da o ka
dar çok dağ ve öyle bol su vardır ki Okayama kenti güneyindeki Kinlw
San 'dan içdenize doğru bakan herkes, dağ ile suyun neden güzel bir çift
oluşturduğunu görür, kavrar. Seto'da, her dağ, tepe bir ada, her ada -ta
nımı gereği- güzel bir manzaradır. Denizi çevreleyen binlerce dağ, deniz
den bakıldığında, birer ada ve manzara olur_ Adalılar, yüzlerce kilometre
l i k bu güzel manzara ya Setonaikai "İçdeniz " adını vermiş, onu sevmiş
lerdir. Dağlar ve adalar da bu sevgiden mutlu olmuştur sanki.
Kuzeyden güneye uzanan sıradağlar ve adala r doğudan batıya yük
selen vadiler, tümünü tutkuyla sarıp manzaraya dönüştüren a karsular
ve denizler bir "yaşayan doğa " ; doğanın insanoğlu na sund uğu bir
" Cennet Bahçesi " dir. Doğal güçlerin bir gösteri ya da uygulama a lanı,
canlı bir tiyatro sahnesidir. ( Bkz. Resim 2 1 -2 )
Her gün her saat yoklayıp geçen sayısız depremler, ufuklardan ko
pup k ıyıları vura n deprem dalgaları, karla örtülü çatılara benzeyen du
manlı tepeler, her yerden fışkıran ılıca ve kaynarcalar, her güz mevsimi
yeni baştan sıra n umarası alan acımasız tayfunlar, kıyıları yıkayıp giden
sıcak-soğuk a kıntılar, tropikleri andıran coşkulu muson ( manson) yağ
murları, büyüme hızı nerdeyse gözle görülüp kulakla duyulan bambu
ağaçları, kiraz baharları, hurmalar ve kasımpatılar. . . Bütün bunlar, ti
yatronun seyircisi değil , kendisi ve oyuncusudur. Japon Adaları'nda ha
yat, oyun ve sanat, seyirlik değil, yaşamlıktır.
Japon insanı, kendini bildi bileli, bu sahnede yaşamış. Çünkü baş
kaca bir yer y urt kalmamış yaşamaya. Ken d i l iğinden yetişen ya da kendi
53
İKİ - "TANY ER i " ÜLKESİ
54
:; 22 Y.\Z Y:\(;\tUIUJ VE i'ARl.AK Y:\l'RAK l.IL:\R
55
İKİ - "TANYERİ" ÜLKESİ
RESİM 22: Kiku (kasımpatı, krizantem) Tokyo'nun Şincuku Parkı'ndaki yıllık sergi, i m paratorluk
Ailesi'nin simgesi. Bir kökten "800" dal ve çiçek alıyorlar. Güzün, olgunluğun, sonun ve sonrasızlığın
düşündürücü güzelliği.
bir dağdaki uzunca soluk alma, d inlenme molasından sonra geriye döner,
güz mevsiminin kış yolculuğuna başlar; dağlardan, ovalara ve kıyılara,
kuzeyden güneye doğru. Güzdür bu kez kuzeyden inen. Sakura beyazı,
erik pembesi yoktur a rtık. Güz dalgası küçük boy akçaağaçların "çınar
eli"ne benzeyen beş parmaklı yapraklarını önce sarartır, sonra nar gibi kı
zartır, en sonunda rnorlaştırır. Ekim başlarında, Şikoku Adası'nın o şiirsel
mavisi dışında, doğadaki her ren k vardır: Hokkaidô'nun Şikotsu-Toya
Ulusal Parkı ormanlarında. Yaz başında birbirinden yeşil olan ağaçlar, güz
başında salt kırmızılık derecesiyle ötekilerden ayrılır. Katmerli kasımpatı
ların patlamasına daha günler, haftalar vardır. Altın sansı renkleriyle ha
sada hazırlanan çeltik tarlaları kuzeyden gelen güzü karşılar ve yolcu
ederler. Bu arada, kasımpatı seraları ya ısıtılır açmakta gecikmesinler diye,
ya soğutulur erken patlaması nlar diye. Çeltik hasadıyla kasımpa tı arasın
da kalan hurma (Şibu gaki) mevsimciğidir. Portakal kırmızısı parlak hur
malar dalları basar, yapraklarını döker, kışı beklerler. Japon dilinde,
" meyve veren ağaçların taşlanması " diye söz yoktur. Meyvel i ya da mey
vesiz, çiçekli ya da çiçeksiz olsun her bitki canlı bir varlıktır. Koparılmaz,
taşlanmaz, gelişigüzel budanmaz - bilir bilmez kimselerce.
Çiçeklerin en güzeli, dişiliğin, güzelliğin, ulusal birliğin ve k utsallığın
simgesi olan Kiku ( kasımpatı)'dır. En seçkin leri, ünlü kent bahçelerinde
56
§ 22 YAZ YM�:\·1URU YE l'ARL\K YAl'R,\ K LI LA R
57
i K İ - . .-L\�YI-: IU" ÜLK I .�i
rının çok sınırlı olmasına karşılık ormanlarını korumak zoru ndadır. Or
man azalırsa yaz yağmuru, y ağmur azalırsa çeltik verimi ( orman altı be
sinleri ) , çeltik azalırsa nüfus azalaca ktır. Oysa, Japonya ulusal nüfusunu,
kendi besleyebileceği düzeyde tutmayı tasarlamaktadır.
2 3 . N Ü F U S : DAG I L I M V E Y I G I LMALAR
TAB LO 23-1
TO PRAKLARI N E KO N O M İ K
KESİM LE R E DAG I LI Ş I
Kullanma Yüzde
Tarı m a elverişli 14,5
Mera ve otlak 2 ,5
Ormanlık alanlar 69,0
Konut, boş, vd. 14,0
Toplam 100,0
Kaynak: FFJ 1 (1977: 6)
-
58
23 i\: U Fl lS: ll.\ C i l . .\ L\ VF Y f (; f l . .\ l ı\ l .ı\ R
% N ü fus
100 -
86 Kentli
80 -
66
60
40
34
20 -
14 Köylü
1935 1 9 75
Ş E K İ L 2 3 - 1 : Nüfus ya pısında d eğişi m : 1935-75.
% N üfus
60 -
5 5 H izmet
40
- 3 2 Ü retim
-- -
-
-'<...
-
-
' ... ... ...
20 -
· Tarım
18 - -
1935 1975
ŞEKİL 2 3-2: N üfus yapısın d a değiş im: 1 935-75.
Kaynak: Teikoku 1977: 20.
59
İ K İ - "TANYER İ " ÜLKESİ
RESİM 23-2: Akuakültür (Su ekini). Yüzer sallar inci kültürü nün ağlarını taşıyor. lse-Şima Ulusal
Parkı'nda Ago Körfezi.
60
§ 21 N Ü FUS: DA(;IL:vl A VE Y I (; l l . \ I A L A ll
TABLO 2 3-2
S EÇ İLMİŞ Ü LK E LE R D E
TAR I M SAL TOPRAGA D Ü Ş E N N Ü FUS
Ülkeler Yıllar Km2'de Kişi
Japonya (1979) 2000
Endonezya (1 969) 911
Batı Almanya (1971) 732
Çin (Halk C u m h .) (1967) 660
Tü rkiye (1 969) 200
Kaynak: FFJ 1 (1977: 6)
-
61
i K i - ·"TAI'Y l·:IU" (J JKFSI
24. YARA D I L I Ş ÖY K Ü S Ü
62
�; 25 J\llALJ\ R l N Y;\ /'. I - ÖNCESi -(\ IU l ı i
Tennô !Tanrı J adı verilmiş) Seto Denizi üzerinden Yamato ülkesine doğru
yüriimüş ve ikinci denemesinde Japon Birliği 'ni ku rmayı başarmıştır.
Bilinen tarihi olaylardan gerilere doğru gidildiğinde, Japonya'nın
İsa 'dan önce 660 yıllarında kuru lmuş (yaratılmış) olması gerekiyor. Bir
önceki İmparator H irohito, Japonya'yı k uruluşundan beri yöneten Cim
mıı-Tennô soyunun 1 24'üncü İmparator-Tanrısıdır. 2500 yılda 1 24 im
para tor! Orta lama hizmet süresi yirmi yılı biraz aşkın görün üyor.
2 5 . ADALA R I N YAZ I - Ö N C E S İ TA R İ H İ
63
İ K İ - "TAN YERİ" Ü L K ESİ
64
§ 25 ADALARIN YAZI - ÖNCESİ TA R İ H İ
RESİM 2 5 -2: Kore yoluyla Güney Çin'den Japonya'ya u laşan Yayoi (Çeltik) kültürü, yeni tür
çanak - çömlek getirmiş (Fukuoka Kenti Tarih Müzesi).
65
İKİ - "TA'.\YEIU"' ÜLKESi
TAB LO 2 5
TAR İ H ÖNCESİ VE TARİ H İ DÖ N EMLER
Dönemler Miladi Yıllar
Savaş sonrası (Ekonomik kalkı n m a) dönemi 1 945 - G ü n ü m üze
Meici (Endüstrileşme, Çağdaşlaşma) dönemi 1 867 - 1912 (1 945)
Tokugava - Edo (" Merkezi Feoda lite") dönemi 1 603 - 1867
Birleşme (H ı ristiyan lığa ve sömürgeciliğe karşı) 1 573 - 1 603
Aşikaga Muromaçi dönemi
- 1333 - 1 5 73
Kamakura ("Japon Ortaçağı") dönemi 1 1 85 - 1333
Heiyan (Çin kültürünü özümseme) dönemi 794 - 1 1 8 5
Nara (Budizm ve kuruluş) dönemi 710 - 794
Kôhun Yam ata "Atlı Göçebeler" dönemi
- 300 - 710
Yayoi (Çelti k kü ltü rü) dönemi MÖ 3 00 - 300 (MS)
Cômon (Mezo litik, Neolitik) dönemi MÖ 4000 - 300 (MÖ)
Seramik-Öncesi (Pealeolitik) 500000 - 4000 (MÖ)
Kaynak: Varley 1 972: 9-42.
66
§ 25 ADALARIN Y,\ Z I - ÖNCESİ T:\ IUHİ
RESiM 25-3: N I NTOKU'nun büyük "Anahtar" mezarı: Kôhun. Boyutlar: - 3 00 m. x 5 00 m . Osaka, V. yy.
m i o ( 1 9 6 7 : 1 3 0 ) , Kocil�i Kütü
ğü'nde ve Çin kaynaklarında adı
geçen Yamata (Yamatai) halkının,
aynı "atlı-göçebeler" olabileceğini
düşünüyor. Dönemin başıyla sonu
arasındaki çok büyük sanat aşama
sı ancak dışardan gelmiş güçlü bir
kültürün yayılma dalgasıyla açıkla
nabiliyor. ( Bkz. Resim 25-2)
Japonya'nın tarihöncesiyle i l
gili ana sorunların yanıtı belki de
b u Kohım'la rın içinde bulunabilir.
Ancak, " İmparatorların Yaradan
Tanrı soyundan geldiği " i nancı ile
mutlu olan Japon u lusal bilinci,
Kôhun ' l a r ı a ç ı p d e r i n le m es i n e RESiM 2 5-4: Kohun (Hüyük) mezarlardan çıkan
Haniva'lar, "Atlı göçebeler"in pişmiş topraktan
araştırmaya ş i m d i l i k p e k istekli yapılmış törensel koruyucuları ya da kulları
görünmüyor. imiş.
67
i K İ - "TANYER İ " ÜLKESİ
Tarih dönemleri boyunca ada yerlisi Japonlar, yabancı kültürlerle hep kar
şı k arşıya gelmişler, tanışmışlaı; çatışmışlar, er geç uzlaşmışlardır. Tarihi
çağlar boyunca, üç büyük kültür dalgası a daları vurmuş ve sarsmıştır. Ja
pon l ar depreme karşı nasıl -doğayla b irlikte sallanarak- dayanmışlarsa,
yabancı kültürleri de hızla öğrenip özümseyerek dalganın üstünde kalma
yı bilmişlerdir. Önce Çin'den yazı
ve sanat gel miş: Budizmin yedeğin
de ve V-VI. yüzyıllar arasında. Yed i
yüzyıllık b i r aradan sonra ( XII. yy) ,
yine Çin'den bu kez Zen Budizm,
Zen felsefesi ve Zen sanatları gel
miş. Son olara k Batı k ü l türleri gel
m i ş (XVI, XIX ve XX. yüzyıllar
da), Hıristiyanlığı yayan m isyoner
öncüleri, tüccarlan, top l u tüfe k l i
" k ara boyalı gemileri ", atom bom
balı uçakları, özgürlük ( demokras i )
şampiyonu generalleriyle. Bu a l t
bölümde, Japon tari h i n i n i l k bin yı-
ResiM 26- 1 : Tanrıça Amaterasu Dergôhı. lı özetleniyor: Kanci (Hanlık) yazı-
/se, vı. yy. sından Eda Beyliği'ne.
RESİM 26-2: Tanrıça Amaterasu'nun eski ve yeni (CingQ) dergahları. Yeninin yapımı bitince eskisi
sökülüyor, en yeninin yapımı başlıyor - her yirmi yılda bir.
68
§ 26 T,\RİH DÖNE!\·ILl'Rİ (552.- 1 603) KANCİ'DEN EDO'Yt\
69
İKİ - "TA N Y ER i " ÜLKESi
RESİM 26-5: Daibatsu (Büyük Buda Mabedi) . Dünyanın en yaşlı, en büyük ahşap yapısı. Nara, Vlll. yy.
ğu'nun Büyük Anıtı) de dönemin başlıca sanat yapıtları arasında yer alır.
Boy bos, ölçü ve ölçek olarak bunların her i k isi de Japonya'ya yabancıdır.
Ancak Büyük Buda (Daibutsu) girişiminin ta en başında, İ mparator Ş Ô
MU'nun törensel genelgesi, yeni bir uygarlık serüveni eşiğinde bulunan
"Japon Ruh u " n u ve ülküsünü şöyle yansıtıyor:
70
'i 2ti T.\ llİH D0NE1'H.FIU (552- 1 603) KANCİ'DFN EDCYYA
RESiM 26·8: Kamakura'daki Daibutsu (Büyük B uda, bronz, ı 2 m.) Kamakura dönemi X l l . yy.
72
§ 26 TA R İ H DÜNE:\ILERİ (552- 1 60.3) K ı\ NCİ"DEN EDO'YA
RESiM 26-9: Kinkakuci (Altın Köşk). Geleneksel mimarlık sanatının anıt yapısı ve ulusal esin kaynağı.
AŞIKAGA Yoşimitsu tarafından 1397 'de yapılmış. 195 0 onarımında yanmış. Yeniden inşa edilmiş (Kiyôto).
73
İ K İ - "L\ N Y ER İ " l! J K E S İ
Kentli + ��vaşçı
I<öylü Uretici
74
§ 26 TAR İ H DONE\I LEltİ (552- 1 603) K AN C İ ' D l'N W O ' Y..\
RESİM 26-10: Kiyôto kentinin ünlü kapıları, yalnız giriş-çıkışları değil, kültürel mekanı, insan ilişkilerini ve
davranışlarını düzenliyor.
gibi kastlara ayrı lır. Soyl u yönetici lere yaklaşıp onları Hıristiyan yaprık
tan sonra kiliseye topl u katılmalar sağlayan, 1 5 8 7 yıllarında toplam sayı
ları 300 bine ulaşan Hı risriyan hareketine kesin bir "dur" denir. Kılıç Ya
sağı ile ( 1 5 8 8 ) ü lkedeki bütün savaş araçları toplatı lır. Aralarında yerli ve
yaba ncı papazla r bulunan birkaç bin Hıristiyan çarmıha gerilir. Nagasa
kili Hıristiyanlar kurdukları B udist tapınaklarda saklanırlar. H ı ristiyanlı
ğın yayılması böylece durdurulur. ( ENDO 1 977) Ancak HİDEYOŞİ'nin
Kore Seferi başarısızlıkla sonuçlanır. Onun ölümü üzerine yerel ( feod a l )
beylikler ikiye bölünürler. Edo Beyi Tokugava I EYASU, Sekighara ( 1 600)
Savaşı'nclcı iktida r adayı öteki beyl ikleri dize getiri nce, "Şôgu n " olarak
aranı r ( 1 603 ) .
75
İ K İ - ··TA N Y E R İ " ÜLKESİ
2 7 . E D O - TO K U GAVA D Ö N E M İ ( 1 6 0 3 - 1 86 7)
İşte, kuşun ötmesini (ya da halkın baş eğmesini) beklemekten yana olan
İEYASU;:- iki buçuk yüzyıl boyunca Japonya'yı yönetecek olan Tokuga
va a ilesi n i işbaşına getiren, " Edo" Bey l iğini kuran kişidir. Bu dönemde,
Hıristiyanlığın yayılışı d urdurulmuş, misyonerler tümüyle uzaklaştırıl
mıştır. ( ENDO, 1 9 8 0 ) Dış ticaret, Nagazaki limanında kalmasına izin
verilen Çinli ve Hollandalı tüccarlar aracılığıyla yürütülmüştü r. Öyle k i :
76
§ 27 ICDO - TOKUGAVA DÜNL\'1İ ( 1 603- 1 867)
time almış, halkın yabancılarla ilişki kurmasını yasak lamış ama dünyaya
sırt çevirmemiştir! D ünyada neler olupbittiğini yakından izlemiş, beğendi
ğini almıştır. Yabancılara ambargo koymuş ama beğendiğine izin vermiş
tir. Sözgelişi, " Güney Barbarları" adını verdiği Portekizlilerle İspanyolları
uzaklaştırmış ama Hollandalıları tutmuştur. Dine " hayır", bilime, tekniğe
ve kültüre " buyur" demiştir. Japon yöneticileri ve hekimleri, ünlü Ta b ulae
Anatomicae Arlası'nın Flamancasını, ilk kez 1 77 1 yılında görmüşlerdi.
1 774 yılında eserin 4 renkli Japoncası basılmıştır. (Bkz. Güvenç 1 990: §
28) Ayrıca belirtmeli ki Japonlar bilim, fen ve sanatlar arasında anlamlı
ayırım görmezler. Öğrenilecek her şey kültürdür, onlar için. Bu gerçeğin
en çarpıcı kanıtları bir grup Japon bilim tarihçisinin (NUMATA Cirô
1 964) hazırladığı yayında toplanmıştır. Başlığın çevirisi: " Batı Kültiirle
ri'nin ]aponya 'ya Girişi: XVI-XIX. Yüzyıl lararası. " Japonya'nın Batı'ya
kapalı olduğu yüzyıllarda, Batı kültürleri; tıptan askerlik bilimlerine, fen
bilimlerinden güzel sanatlara ve felsefeye değin türlü bilgiler ve tekn ikler
(aşılar, ilaçlar, araçlar) Japonya'ya kolayca girmiştir. Bu tarihi gerçek,
Tokyo'daki "Doğu Asya Kültürleri Araştırma Enstitüsü " tarafından İngi
l izce yayımlanmış olan yüzlerce belgeyle de kanıtlanmaktadır. İsveçli ünlü
bilgin Linneaus'un yardımcısı olan ve sonradan onun yerin i a lan Dr
Thunbergin ( 1 790) üç BATI diline çevrilmiş olan dört ciltlik anıları ( " Tra
vels . . . in Asia " ) Japonların yalnız Hollandalılara değil , İsveçli hekime de
ne derece yakınlık gösterdiğini, çalışmasına ve Japon dilini incelem esine
izin verdiğini doğruluyor. ( Bkz. Steenstrup 1 977- 1 978: 23-5)
İkinci sorun " feodalite"dir. Edo döneminin " Batı Feodalitesi " ne ben
zeyen yanları olsa da benzemeyen yönleri de vardır. Sözgelişi, toprakların
tapu-kadastrosu ( 1 6 1 0'da) bitirilmiş; üretimde, vergi gelirlerinde, para ve
pazar ekonomisinde büyük gelişmeler sağlanmıştır. (Smith 1 975) Toplum
katları yeni bir düzenlemeyle, askerleı� çiftçileı� sanatçılar ve tüccarlar ola
rak dört kast'a ayrılmış; toplumsal geçişkenlik sınırlanmıştır. Sözgelişi,
çiftçilerin, ata binmesi, i pekli giymesi, kılıç kuşanması, çay içmesi yasak
lanmıştır. Ama toplumun en düşük katında bulunan tüccarların varlık ve
saygınlık kazanması yine de önlenememiştir. Öyle ki "Eta-Hinin " adı ve
rilen yoksul ve dokunulmaz sınıfın varlığı, ressam Vatanabe KAZAN'ın
çizgilerinde görülüyor. (KUVABARA Masao 1 971 ) Dönemin i kinci yarı
sında nüfus fazla artmamıştır ama hızlı bir kentleşme ( iç göç) vardır. Bu
dizm de bastırılmış, Konfüçyus öğretisi desteklenmiştir. Ulusal Korunma
Yasası ( 1 636) örnekleri Orraçağ'da görülen bir dini bağnazlık simgesi de
ğil, bir bilinç, ileriyi görüş belgesidir. Bu yasa, Japonya'yı sömürge olmak
tan kurtarmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk elçisine göre, EDO ça
ğının egemen değer yargısı " Durana Dokunmamak"tır! Oysa toplumdaki
tarih (değişme ve gelişme) bilinci çok güçlüdür. Şôgım İEYASU'nun toru
nu MİTSUKUNİ başkanlığında çal ışan bir bilim kurulu, Japonya'nın 240
77
İ K i - "TAI" HR İ " Ü LKESi
28. M E I C I : i M PARATO R U N YA PT I G I D EV R i M
78
§ 28 .\ l EİC:i - İ :\ l l'ARATOllUN YAl'Tt(;ı llFV R İ .\ l
Gazi ı'vlustafa Kemal , Kurtuluş Savaşı 'nda, " Batı'nın sömü rgeci saldırısına karşı en
etk i l i savunma rine Barı Külrii r ü d iir" demişti.
79
İKi - ·'TA N YERİ" ÜLK ESİ
"evrimci " kitapları ile Kant'ın felsefe yazıları tümüyle Japoncaya çevrilmiş,
yayımlanmış bulunuyordu. Aydın kişiler DE-KAN-ŞO ( Descartes, Kant ve
Şopenhauer) okuyordu. ( Bkz. Güvenç 1 990 - § 30-32)
Ancak başarını n temeli besbelli ekonomik atılımlardaydı. Japonya,
çağdaşlaşma sorununu daha en baştan bir en düstrileşme süreci olarak
görmüş onu üç aşamada gerçekleştirmiştir: ( 1 ) Merkezi bir plan uyarın
ca, tüketimi kısıp dışsatıma ağırlık verdiler, tarımdan ağır toprak vergi
leri a lıp endüstriye yatırdılar, yabancı uzmanlardan öğrenip kendileri
uyguladılar. Devlet tekelinde, iktisadi i şletmeler kurdular. (2) Kurulmuş
ve işletmeye açılmış (üretime başlamış) endüstrileri özel girişime a ktar
dılar. Ulusal bankacılığı kurdular, vergi i şlerini düzenlediler. Zaib ııtsıı
adı verilen büyük finansman (kredi) ho ldingleri yarattılar. ( 3 ) Üçüncü
aşamada (yaklaşık olarak Birinci D ünya Savaşı yılları ) , kendi endüstrile
rini kendileri kurabilir düzeye geldiler. ( Bkz. NAKAYAMA 1 96 3 )
Yazar FUTABATEİ Şimei, Batı geleneğine uyarak kaleme aldığı Uki
gumo (Yüzen Bulut) romanıyla, " çağdaşlaşma" serüvenini yazmıştır. An
cak her şeyi tümden değiştirmeye kalkan Meici Japonyası, bazı düş k ırık
lıklarını da yaşamıştır. Tok ugava seçkinlerinin bağlan dığı, "Japon Ruhu -
Batı Öğretim i " düşlemi ne yazık k i gerçekleşmemiştir. Bilimsel/teknik bu
luşları alıp Batı düşüncesini kültürel gümrük ler dışında tutmak mümkün
olamamıştır. 1 9 04-5 R us-Japon Savaşı ve Japon askeri başarısı ertesinde
ki durumu inceleyen yazar NATSUME Sôseki, Kokoro adlı romanında,
geleneksel Japon ruhunun yittiğini ve toplumun geleceği konusundaki
karamsarlığını dile getiriyordu. Romancı TANİZAKİ Cunniçirô " Maki
oka Kardeşler" de, İkinci Dünya Savaşı öncesinde sesi soluğu kesilmiş,
yorgun bir toplumu anlatıyordu. Güçlü Batı ile güçlenen Japonya er geç
kapışıp çatışacaklardı, aslında, benzerlerin çatışması kaçınılmazdı. (Bu
konuda Bkz. Ailen 1 979: 6 7-90 )
80
§ 29 SAVAŞ, YENİLGİ VE SONRASI
gın olan bir "Japon mucizesi " söylencesi vardır. Oysa, olaya yak ı ndan
bakan uzmanlar, bir mucize değil, gerçekçi i l keler buluyorlar. Reischauer
( 1 977) bu sözüm ona mucizeyi sekiz ilkede toplamıştır:
( 1 ) Emeği-çal ı şmayı, eğitim, beceri ve ü retimle birleştiren, b ütün
leştiren bir ulusal denge tutkusu;
(2) Yüksek bir yatırım düzeyi, yerinde ve zamanında alınmış karar
larla endüstrinin (teknolojinin) sürekli yeni lenmesi;
( 3 ) İtici-yü rütücü güç olan enerj i gereksinmelerinin eksiksiz ve ko-
şulsuz olarak zamanında karşılanması;
(4) D ışsatımda girişim, beceri ve u lusal işbirliği;
(5) Savunma giderlerinin kısılması;
( 6 ) Savaş giderlerinin k a lkınma yatırımlarına yönlendirilmesi;
( 7) İ leri teknolojiyi doğuran a raştırma ve uygulamalara ağırlı k ve
öncelik verilmesi;
( 8 ) Hükümet ( devlet) - özel girişim ve emek üçlüsü arasında kalkın
ma için iş ve ülkü birl iği sağlanması: "Japon kurum u " Uapan
Incorporated) adı verilen ü l k ü birliğinin gerçekleşmesi .
Bugünkü birliğin merkezi, ülkenin dış dünyaya açık tutulan pence
resi, en önemli giriş-çıkış kapısı, "Doğu Başkent" anlamına gelen Tok
yo'dur. Bu başkentin günlük yaşamı bundan sonraki bölümde a n latıl
maktadır.
81
3
BAŞKEN T TOKYO'DA
G Ü N LÜ K H AYAT
• KU RAK B İ R YAZ KO RK U SU
• DEPATO'LAR
• D Ü Z E N VE ÖZEN
• ÇALIŞAN LAR, UYUYAN LAR VE SIZAN LAR
• GİYİM-KUŞAM
• YİYECEK-İÇECEKLER
• ÇARŞl-PAZAR VE ALIŞVERİŞ
• SPOR VE T U RİZM
• EGLEN CE, D İ N LENCE VE "SU TİCARETİ"
• ÇİÇİBU'DA BİR HAFTA SON U
Tokyo kenti yanında Londra cüce kalıyor.
85
üc_: - IL\�KENT TOK YO'I >.\
RESİM 30: MATSURİ: Tokyo'da her yıl mayıs ayı ortalarında yapılan bir geleneksel bayram hazırlığı.
3 1 . DEPATO ' LA R V E K E N TS E L Ç E V R E
86
'i 3 1 DFP.\TO'L.-\ll VF I-; Fl"TS F I . l,:F\"lff
Diyet
(Meclis)
Yüksek Elçilikler
Ma h keme
-- --
--
-- �-
�- İmparator
Eğitim-Kültür
�-
Sarayı
Bakanlıklar Bölgesi
(Edo Beyliği �
-
(Üniversiteler)
-- H isarlık Tepe)
--
Tu ristik Gazeteler
Oteller
Marunouçi
(Duvarlar arası)
Bankalar-Kurumlar
G i n z a P a z a r ı
ŞEKİL 3 1 - 1 : Tokyo Merkezi: Çiyoda-ku (Binçağlar) Mahallesi.
87
UÇ - llAŞKENT TOKYO' Dı\
88
§ 3 1 DEPATO'L\ R VE KENTSEL ÇEVRE
\
ŞEKİL 3 1 -2 : Depôto: Kent merkezini saran Yamanote demiryolu halkasıyla
çevre (uydu) kentlerin ulaşım ve toplutaşım kavşağı.
89
il�: - 11.-\�K J·:vr TP K Y O ' l l .-\
!ısı, Ay-ta kvimiyle, her ayın bell i bir gi.in i.i belli bir semtte kuru lan gezgi n
ci pazarıdır: " 2 8 - Meguro - Pazarı " gibi. Bu paza rla rda, Depato 'da ya
da Ginza'da kolay bulunmayan her ti.irili çiçek, böce/�, örümcek (canlı,
başlı, çiğ ya da pişmiş olarak) satın a lına bilir. Dereceli (yaş) gözlüğünden,
elektronik hesap makinesine, peynir şekerinden tatl ı çekirge kavurması
na, sülükten saksıda yetişti rilmiş 1 5 0 yaşıııdaki çam ağacı ( Bonsay) ci.ice
lerine değin. Ne bulunmaz ki bu pazarl arda !
İlkokul çağındaki hatta daha d a ki.içi.i k kızlar v e oğlanlar, b u pazara
küçi.ik birer plastik kuru, kova, kafes ve çantayla gelirler. Kurtları kuşla
rı, böcekleri toplayıp evlerine dönerler. Bu bir pazar değil, açık havada
kurulmuş "doğa tarihi" müzesidir sanki. Fakat en çarpıcı özelliği, alıcı i le
satıcı arasındaki o gizemli yakın lık; karşılıklı saygı, sevgi ve teşekkürün
davranışa ve sese yansımasıdır. "Japon Ruhu " bu pazarda egemen dola
şır. Ülkede uzun yıllar kalıp da Japonya'yı " görmemiş" olmaktan yakı
nan yabancılar, her nedense bu pazarı görmemiş olanlardır. Ay-pazarı,
Tokyo'nun mutl u l uk pazarıdır. Hiç a lışveriş yapmak da gerekmez aslııı
da. Mutlu çocukları, güleç insanları izlemek yeterlidir, mutlu olmak içi n .
Kentte dört m ilyon konut varmış. ( N O H ve Gordon 1 97 8 : 8 7) Yak
laşık y üzde 40'ı otura n larııı kendi malı, yüzde 40'ı kiralık, yüzde l ü'u
hi.ikümet ( memur) lojmanı, yüzde a ltısı çok ucuz ( sosya l) mesken olmak
üzere. Aile malı konutların orta lama büyüklüğü 42 rn 2 , Dançi ( kiralık)
tipi konutlarıııki 14 m2 imiş. Bu konutların ancak yarısı sürekli çalışan
kanalizasyona bağlı, gerisi septik çukur ve vidanjör arabalarıyla yetini
yor. Kimi Batılı eleştirmenler, kanalizasyon ağıııııı yetersizliğin i , " kentin
pisliği " olarak yorumluyor. Oysa, kanalizasyon bir amaç değil a raçtır.
Kentte kara sinek, çöp ve lağım kokusu yoktur ama sivrisinek ve tatar
cık vardır. Yarım ton luk k üçük k amyon l a r, sabah saat sekiz olmadan,
kentin günlük çöpünü tümüyle toplayıp kaldırırlar. Tokyo temizdir.
Son 20-3 0 yılda, kentteki oto sayısı 1 2 kat, oto yolları ancak iki kat
artmış. Yine de görünür bir trafik tıkanıklığı, kargaşası yok. Çoğu kav
şakta ışık, yaya geçidi, köprü ve "geçiş marşı" var! Yeşil yanıııca, derin
den bir " marş sesi" duyulur. Görmeyene yol yön, görenlere uygun bir hız
veriyor, zamanında karşıya varmaları için. Işık olmayan geçitte yaya is
terse flamayla oto trafiğini durdurup karşıya geçiyor. Flamayı karşıdaki
sepete bırakıyor. Otolar, yol ve yaya kaldırımı üzerinde park edilmiyor.
Özel bir otopark yeri gösteremeyen kentl iye yeni oto plakası veri l miyor.
Çarşı pazar ve işyerlerinde, çok katlı otopark evleri açılm ış. Kimi asan
sörle çalışıyor. Kimisi, otomobili -lunaparklardaki dönme dolaplar gibi
alıp yukarıya kaldırıyor, İstenince yere indiriyor. Boşalan yere yeni araba
alıyor. Korna, klakson sesi hemen hiç duyulmuyor, belki de yasak! Bazı
yaya kaldırımları bile gidiş geliş olarak ortadan ikiye bölünmüş! Ana
caddelerde bisikletlilerin yaya yolunda gidebileceğini gösteren işaretler
90
': 12 l l İ l i'. J·: � \T l l i'. F �
var. Ölümle sonuçlanan trafik kaza ları 1 970-77 arasında yarı yarıya d üş
müş. Bugünkü kazaların en önemli yüzdesi, motorlu araçlarla çocuğunu
a rka selede taşıyan bisikletli annelerin çarpışmasından oluyormuş. ( Yo
miuri Gazetesi 26 Ekim 1 978 ) Sokak ışıkları, hava kararınca yanıyor, ay
dınlanın ca sönüyor - kendiliğinden, belli saatleri bekl emeden.
Her köşede, durakta, dükkan kapısında telefon var. Renk renk k ırım
zı, sarı, pembe, çakır mavisi ! Bir iki liralık madeni paralarla çalışıyor. Ye
terince bozukluk varsa, her yerle anında konuşulabiliyor. Ülkeni n ve ken
tin en ucuz, en hızlı ve etkili haberleşme a racı olmuş telefon. Çok kullanı
lıyor ama hiç "meşgu l " işareti vermiyor, yanlış n umara d üşmüyor.
Tokyo dünyanın en temiz kenti olma ya bilir ama belki de en temiz
tutulan başkentlerinden biridir. Tokyolu yolda sigara içmez, çoğunlukla
bir şey yemez, çiklet çiğnemez. Toprak ve moloz taşıyan kamyo n l arın
üstü branda beziyle örtülür. Tekerlek ve lastikler yıkanıp durulandıktan
sonra yola çıkılır. Özel oto ve taksiler yıkama ve teknik bakımdan, met
ro vagonu servisten yeni çıkmış gibidir. Polis, bakımsız, kirli toz l u bir
arabayı trafikten a lıkoya b i li r.
Yeşi l park alanının az, kent havasının kirli olduğu çok söylenmiş, ya
zılmıştır. Yeşi l park a lanı, Paris'te beş kat, New York'ta 1 0, Londra'da 30
kat daha çokmuş. Bu bilgide bir istatistik yanılgısı olmalıdı r. Çünkü Tok
yo, New York'tan sanki daha yeşi l bir kenttir. Manhattan'daki merkez
(Central) park ölçeğinde dört beş büyük park, 40-50 küçük boy park
vardır. Fakat yeşilliğin çoğu evlerin, tapınakla rın bahçelerinde, mezarlık
lardadır. Bunlar park değildir ama yine de kentsel soluma işini görürler.
Kentin havası 1 96 0 yılında uluslararası birimlerle 1 20 ölçümünde
kirliymiş. 1 970 yılında 60'a düşmüş. Hava kirlil iği derecesi 1 978'de
40'a doğru iniyorm uş. Ağzı burnu gazlı bezden yapılmış beyaz fil trelerle
kapal ı dolaşanl a r, hava kirliliğinden kaçanlar değil , havayı kirletmekten
çekinen hemşerisine saygılı hastalardır. Son yıllarda Tokyo'nun çok bü
yüdüğü, yönetilemez bir ö lçeğe u laştığı, yeni b ir başkent bulma gereğin
den söz edilmektedir. Ancak bu öneri pek öyle ciddiye a lınmaz. Konut
sıkıntısının sorun olduğu, kiraların yüksekliği, işe gidiş dönüşün çok za
man a ldığı doğrudur. Belki hükümet merkezi bir gün başka bir kente de
taşınabilir. Ama başkent Tokyo'nun yerinden oynatılması çok büyük ve
pahalı bir projedir. Ülkenin ekonomik gücü bile buna yetmeyebilir.
91
ÜÇ - llAŞKFNT TO K YO'DA
RESİM 32- 1 : Yol altındaki PTI kanal ve hatlarının sürekli bakımı. Tokyo: Roppongi.
92
� .1 2 DÜZEN VE ÜZEN
93
U(. - IL\�KE'.':T TOKYO'I J,\
Çalışan genç anneler sabah erkenden o yıl yuvaya başlayan çocukla rını
ellerinden tutup okula bırakırlar. Ayrıl m a k biraz zaman a l ı r, güç ol ur.
Çocuk birkaç adım atar durur, döner annesine ba kar. Anne kapıda d ur
m u ş o n a gülü msemekte, " Haydi ç o k k a lmadı, biraz daha gayret" de
mekted ir. Sonunda başarırlar. Bir iki yaş daha büyük olanlar el ele rntuş
muş d urumda, birlikte giderler o k u l a . Sonra çalışan erkekler düşer yol
lara. Uzun yol boyu o kuyacak l a rı kitap, dergi ve gazeteleri o m u zdan a s
k ı l ı torbalarında, h ızlı h ızlı yürürler, en yakın derniryolu durağı na doğ
ru. Sonra da anneler al ışverişe, babaanneler yü rüyüşe, geziye çıkarlar,
i k i l i üçlü g ru plarla.
Kentlinin yaşı ne kadar ileriyse, çevresine gösterd iği i lgi ve d i k ka t o
denl i a rtar. Hemen herkes birbirin i n ne yaptığını görür, göz ucuyla izler
ama belli etmeden . Ta nışmayan l a r bile birbi rine saygılı davranı r. Yol
verir, yer verir. Hızlanı r, yavaşlar, çarp m a m a k için. Yakın dan geçmek
zoru nda ka l ı rsa, başı h a fif eği k , mahcup yüzle g ü l ü m ser, beden belden
öne doğru eği k , a d ı m l a r sıklaştı rılmış; sol el, kesecek gibi sağ bi leğin
ü stünde, " affedersiniz" der. Bir otu rma ya da gezi yerinde b i rkaç k ez
karşı ka rşıya gelenler, aynı mahal leden eski tanı d ı k l a r gibi gü lerek se
lam laşı r. B i r b i rlerine güler yüz gösteri rler. ( Resim 33- 1 ) Ha l-hatır so
rarlar.
İ ş i lişkil eri tebessümle başlaı� güler yüzle bitirilir. Az gülen, k a h k a
h a d a n dikka tle k açına n J aponlar s ü rekli g ü l ümser. Kimi u z m a n kişiler,
tebessüm çeşitlerini yoru mlamaya çalışmışlardır. ( Bkz. § 44) G ü n l ü k iş
lerinde çok yorulan Japon, tren, va pur, otobüs yolcul uğu sırasında,
ayakta duru p beklerken, gözlerini kapayıp hemen uyuyabi l i r ya da uyur
gibi d ur a b i l i r. Belli b i r zamana, yere bağlı o lmadan. Sabah, öğle, akşam,
94
3.l Ç\LIŞN'1L .-\ll, UYUY,\ NL:\I( VE SIL A N L:\lt
9 .)-
Ü( - BAŞKENT TO K Y O ' D A
KUTU 33-1
S E N DAY D E P R EM İ N D E ÔTSU l<A İSTASYON U ...
Büyük Senday (ı 9 78) depremi sı rasında ôtsuka istasyonu. Akşam saat beş
suları. Yamanote tren seferleri güvenlik gerekçesiyle geçici olarak d u rd u ru l
muş. Otomatik makineler bilet satmıyor. Tren be kleyen yolcular istasyonda
birikiyor. Görevliler, ı ş ı klı yazı ve h o parlö rlerle sü rekli yayın yaparak en son
d urumu açıklıyorlar. Öğrenciler, anne ler, açıkta d u ran telefon lar önünde kuy
ru k olmuş - gecikmeyi evlerine haber verme k için bekleşiyorlar. Te laş, h eye
can ve panik yok! Sarsan, bekleyen leri sarartan ikinci bir sarsıntı oldu. H e r
kes birden rahatlad ı ; en çok korkulan geçmiş gibi. Trenler, yavaş yavaş işleme
ye, inenler kadar yolcu almaya başladı. Çocu klara ve genç kızlara öncelik ve
ri ldi. İstasyonda birikmiş bin lerce kişi, yaklaşık bir saat içinde, isted iği tre ne
binebildi. İstasyondaki d uyurular, a ğı r gid e n kalabalık trenin hoparlörün d e
de devam etti. Herkes d i kkatle d i n liyor, söyleneni yapmaya çalışıyord u . Şin
cuku istasyonunda o ld u kça heyecanlı görü nen bir grup genç bindi trene. Ben
d u ru m u kesti ri p anlamaya çalışırken, yan ım d aki yolcu usulca açı klad ı: "İlk
dalgada, yeni bir gökdelenin üst katında epey sallan mışlar!" Saat 1 9 : oo'da
kentin yaşamı olağana dön müştü. O lası kazaları önlemek a macıyla 3 -4 m il
yon yolcu 1-2 saat b ekletilmiş ancak h içbir olay çıkmamıştı. Ertesi günkü ga
zeteler yalnızca Senday'da ki depre m i anlatıyordu. Tokyo'da "olay" yoktu!
Gece yarısına kalanlar, aktarmalı trenler yerine takuşi ( taksi) 'yi yeğ
tutarlar. Bu yüzden gece 1 1 ile sabah O l saatleri a rasında boş bir taksi
bulmak güçleşir. Sabahın erken saatleri taksicilerin "iş" saatidir. Erkek
müşterilerin çoğu hafiften sarhoştur. Şoför yolu belki biraz uzatabilir
ama taksimetrenin gösterdiğinden fazlasını a lmaz, paranın üstünü santi
mine kadar geri verir. Bahşiş beklemez, genel likle almaz da. İçkiyi fazla
kaçıranlar " ik i günlük sarhoş" olurlar. Ertesi günü kalkıp işe gidemez
ler. Onun için sayılı ve önemli " sohbetler" hafta sonuna rastlatılır.
KUTU 33-2
M ETRO TRENİ N D E "UYUYAN" KAD I N
Hibiya metro tre n in d e küçük çocuklu kadın . Geldi oturd u . Çocuğun u n ayak
kabılarını ç ı kard ı , döşemeye bıra ktı. El çantasını sol yan ı n a koyd u. Geriye
d oğru yasland ı . G özleri n i kapadı, uyumaya başladı. Gözleri kapalı: el çantası
n ı n ferm uarı n ı açtı, elini ça ntaya soktu. Küçük bir kadife parçası çıkard ı. D iz
lerin i hafifçe yu karıya doğru kırd ı . Rugan aya kkabıları nın tek tek toz u nu aldı.
Sonra bezi katla d ı , yeniden çantasına koydu . Fermuarı kapad ı. Hata göz leri
kapalı uyuyor gibiyd i. Ama "uyuyor" muydu?
96
§ 34 GiYi:v t-KUŞMvl
34. G I Y İ M - K U ŞA M
H a l k a rasında yaygın b i r
söz vardır: " I<iyôto 'mm
giyim i!To!?.yo 'nun yiyi
mi" denir. Kiyôto l u l a rın
daha çok giyime, Tokyo
! ula rıı1 ise yemeğe düş
k li n o l d u k l a r ı a n l a tı l ı r.
K iyôto'nun ününe gölge
düşli rmeden yine de de
nebi l i r ki, Tokyo, belki
de, dünyada en temiz gi
y i n e n l e r i n b a ş k e n t i d i r.
I l ı m a n i k l i m kuşağında
y a ş a y a n d ü n ya l ı l a r ge
nellikle dört mevsime gö
re giyinirler. Oysa Tok
y o l u l a r tam 24 k ü ç ü k
mevsiınciğe göre giyinir.
Birkaç özel gün, bayram
ve yılbaşı ile bu sayı yıl- RESiM 33-2: Okul dönüşü otobüste uyuyan liseli (Hokkaido).
da ra hatça 28-3 0'a çıka-
bilir. İk işer haftal ı k her ınevsimciğin başında ya da sonunda, Tokyolu
insan günlük giyiminde bir şeyleri değiştirir, ekler ya da azaltır.
Yaptığı her işi iyi yapmak, kimseden geri kalmamak üzere yetiştiril
miş olan Japon, her ne iş, durum ya da topluluk için hazırlanıyorsa, dik
katle giyinir. Özenini, giyimine yansıtmaya çal ışır. Doğaya, denize, teni
se göre spor giyinmiş kişi hemen bel l i olur. Hükümet memurl a rı ile ma
aşlı (sarariman ) ' l a r giysilerinden kolayca tanınır. Aile törenleri ( nikah ve
ölüm gibi) için giyinen erkekler, düz siyah hafif elbiseleri, buz beyazı se
rin gömlek ve gri ipek kravatları ile dikkati çekerler. Ayrıca ellerinde ef
latun - mor - leylak rengi hamam bohçalarına (fııroşil<.i) konmuş hediye
ler ( omiyage) taşırlar.
Liseli öğrenci lerin, siyah renkli, hakim yakalı, sarı parlak düğmeli
bir - örnek giysileri, beyaz spor kepleri ve omuzdan askılı turist çantala
rıyl a tam bir karşıtlık yaratır. Kaçıncı sınıfta oldukları kol düğmelerin
den söylenebilir. Kız öğrencilerse, lacivert pilili etek üstüne çivit beyazı
bluz, koyu bordo renkli eşarplarla geçen yüzyılın Notre Dame de Sion
(Fransız Kız Lisesi) öğrencileri ni a nımsatırlar. (Resim 94-3 ) İlkokul öğ
renci leri, çok renkli ve ra hat giysileriyle; anaokulu öğrencileri, sarı renk
l i yağmurluk ya da s a rı renkli denizci kepleriyle hemen tanınırlar. Japon
97
lJ(: - 11 ..\ŞKENT TOKYO'DA
kültürü " sarı " rengi giyimde bol bol kullanır: " D ik kat, Dikkat ! " karşılı
ğında; özell ikle, küçükleri, yaşlıları ve grupları görünür görünmez kaza
lardan korumak için.
İşçiler, şoförler, polisler, postacılar, sürücüler, kapıcı lar, askerler
birbirine çok benzeyen, ancak mesleğe özel renklerle ötekilerden ayrıla
bilen üniformalar giyerler. Elleriyle çalışan postacılar ve şoförler kar
beyazı eldiven; yapı işçileri lastik tabanlı ve iki tırnaklı siyah tozluk ço
rap, sarı miğfer, itfaiyeciler yanmaz, gümüş rengi " astronot tulumu" gi
yerler.
Geleneksel kimono'yu giyenler günümüzde çok azalmıştır. İşten eve
dönen erkek, günlük elbiselerini çıkarıp bir ev kimonosu ya da yazlık
yukata giyebilir. Tokyolu kadınların yarısı kimono giydiğin i söyler ama
yılda ancak birkaç kez (A EN, 2 1 Haziran 1 978 ) . Yüz hanımdan ancak
biri yılda 1 0 günden fazla kimono giyermiş. Bir n ikah törenin de, kendi
çocuklarının 7-5-3 (şiçigosan) yaş törenlerinde ve yılbaşın ı karşılarken.
B u yüzden günlük hayatta kimono giyenler, çoğunlukla yaşlı hanımlar
ve B u dist rahiplerdir. Geyşa da kimono giyer ama soylu olanı pek orta
l ıkta görünmez. Çoğu turistlerin "geyşa" sandığı genç hanımlar, içkili
kulüplerde " Hosutesu " ( hostes) olarak çal ışan genç kadınlardır. ( Bkz.
Resim 42- 1 )
Geli n k ız, kırmızı beyaz atlastan pahalı bir kimono; güvey ise beyaz
astarlı siyah ipek bir kimono (gri kuşa k ) ya da reye (çizgil i ) pantolonlu
uzun ( k uyruklu) ceket giyebilir. Kimono'lu her giyim uygun bir yelpaze
(sensu) ile tamamlanır. Ozanlar, yazarlar, askerler, bilgeler ve rahipler,
yelpazesiz "eksik" sayılır. Yelpaze, taşıyan ustasının elinde, kılıç, kalem,
fırça, kutsallık simgesi, bir tür "kimlik belges i " olur. Kişinin mesleki kim
liğini söyler.
Aşevlerinde çalışan erkek işçiler, gri-mavi renkte, kısa, geniş kollu,
"dişçi ya da berber" önlüğüne benzeyen happi (adlı) önlükler giyerler.
h
Başlarına bir açimaki ( a l ın bağı ) takarlar. Geleneksel giyim, ayakkabı
yerine, üstten atkılı ( "Tokyo" tipi) nalın (geta, zôri) i le tamamlanı r. Na
lının malzemesi, rengi, biçimi, eskiden, giyen kişinin işini, cinsiyetini,
yaşmı, smıfııu belirtirmiş. Geta nalınına bakıp k işinin gangster olup ol
madığı bile söylenebilirmiş. Bu derece zengin, ince ve simgesel bir giyim
geleneğine sahip olan Japonlar, Batılı gibi giyindik lerinde de k üçük şey
lere büyük önem verirler.
Çağdaş Japon kadını, şalvar pantolon gibi modaya uygun giysiler
giyse bile, cinsel kimliğini bell i eden simgeleri özenle seçer. Geleneksel
kadın, boyun ve ensesini açabilirdi. Çıplak ayakla görünmesi ayıp sayı
lırdı. Çağdaş kadın, dekolte (açık) iskarpinler giyerek topuğunu göste
rebiliyor. K üçük, yuvarlak, bakımlı ve pem bemsi topu klar kadın güzel
liğinin ve özgürlüğünün başlıca simgesidir. Kimonolu resmi , törensel
98
�) J� GIYl\1-KUŞ:\\I
gıyım dışında, bakımlı bir topuk her mevsimde ortadadır. Ancak, ten
rengi bir çorapla çoğu zaman yarı örtül üdür. Dekolte iskarpin modası
yüzünden kadınlar, spor giysiler altına bile, parlak gümüş ya d a altın
yaldızlı ( lame) papuçları seçerler. D oğu giyimi giderek yerini B atı 'ya bı
rakmaktadır. Ancak Doğu 'nun ayakka bıya verdiği önem şimdil i k yaşa
maktadır. Japon terliğinin sağı solu belli değildir. Her i k i ayağa da uyar.
Ama dişisi k ırmızı, erkeği mavi'dir. Erkekle kadın, a ynı hamama gider,
birlikte yıkanır ama birbiri n i n terliğini giymez. Ancak nerede o lu rsa ol
sun büyük bir özenle giyinirler. Her giysi, yeni dikilmiş, henüz yıkanıp
ütülenmiş ve ilk kez giyilmiş gibi d u ru r üstlerinde. Siyah giyside roz,
beyazında leke, renklisinde ter izi yoktur. Bu özen, mekansa l çevreye
bir şölen-tören havası, sanki yeni yıkanıp "çivitlenmiş çamaşır" serinl i
ğ i veri r. ( Resim 3 4 )
RESİM 34: Japon Hamamı: Temizlikten önce, birlikte olmak; dinlenmek, paylaşmak, arınmak ve
rahatlamak!
99
UÇ - l\AŞK F1'T TOK YO'[),\
Kuru 34
BATI LI G İYİ M D E G ÖSTE RİŞ Ö R N EG İ
U luslararası Kültürevi Lokantası' n da B atı usulü öğle yemeği yiyen, 35 yaşla
rında, işad a m ı (ı 97 8 yazı) , şöyle giyi nm işti :
Beyaz çizgili koyu lacivert elbise, siyah ruga nd an makosen ayakkabı, ipek ço
rap, açık mavi lacivert damalı spor göm le k koyu mavi üstüne beyaz işlemeli
i pek kravat, kırmızı (yakut) taşlı kravat iğnesi, krodoki l derisinden bir örnek
kemer ve cüzdan, beyaz krom üstü n e sarı b ro n z kayışlı (Quartz) kol saati, al
tın kol d üğmesi, madeni çerçeveli güneş göz lüğü, sarı madeni cep defteri, in
ce altın tüke n m ez kalem, mini cep kompüteri, Dunhill çakmak, tabaka ve si
gara takı mı, yakadan m e n d i l cebine inen altın bir zincir!
1 00
ôi 35 Yi YECEK VE İ(:FCEKl.ER
TAB LO 3 5
E T Ü R ETİMİ
Et Üretimi (1978) Ton
Domuz 1 . 260.000
Tavuk 860.000
Sığır 430.000
Koyun 2 70.000
At eti 90.000
To plam 2.910.000
101
0(: - IL\�KFNT TOKYO"l l,\
Sütlü ve s i.itten
yapılmış besinlerin,
Japon l a ra (genel
o la ra k b ü t ü n Mo RESİM 3 5 - 3 : Çağdaş sofra düzeni. Birer kişilik öğünler. Lokanta
düzeninde ikram.
gollara ) dokunduğu
yol unda yaygın bir
inanç vardır. Ancak Moğolistan halkının yalnız si.i tl i.i besinlerle yaşadığı
da biliniyor. Besi hayvancıl ığı yanında si.i t h ayvancılığı da gelişiyor. Bul
garla r, Avrupa'dan sonra yoğu rdu Japonya'ya da başarıyla tanıtmışlar.
Her türlü yemeğe tat ve koku veren Şôyu (soya ) sosud ur. Şôyıı
besin sayılmaz ama şôyu'suz besin ve beslenme olmaz! Şôyu yaln ızca
çaya ve bazı tatlı l a ra konmaz. Kü ltürün ken d i ne özgü bir kokusu bel
ki yoktur; a ma canlı ca nsız, yen ir yenmez her şeye b i raz şôyu kokusu
s i n miştir. Şôyu, J a pon k ü l türünün kendine özgü a roma s ı : ta d ı ve ko
kusudur!
İki üç parmak k a l ınlığında ve ciltli bir kitap büyüklüğündeki ka-
1 02
:; .'\ 5 Yİ YFCFK VE İ(TC:FKLFR
paklı kutuya konmuş haşlama beyaz pirinç ile ortasına yerleştirilen kır
mızı renkli tek bir erik turşusu, "Japon Bayrağı "na benzer, " Bayrak ye
meği " (hino maru bentô ) diye bilinir. Bu, yoksul Japonların " katık ye
meği " , "soğan ekmeği " dir. Doldurur, doyurur ve tok tutar. Biraz daha
besleyici olanı Soba ya da Udon denilen takviyeli şehriye çorbasıdır.
( Kutu 3 5- 1 )
Çok acıkmış bir Japon, hafif bir öğle yemeği y a da " Bayrak yeme
ği " üstüne koca bir kase Udon çorbasını rahatça içebilir. Yolda, yolcu
l ukta, trende, vapurda, bir k:lse udon, iki çocukl u bir a i lenin bir öğün
lük yemeğidir. Kase de cabadır, aileye hatıra kalır.
Yılın en büyük bayramı olan Oban tatilinde sunulan Çiraşi Zuşi ye
meğinde besin çeşitleri şunlardır:
"Pirinç, balık yumurtası, karides, kızarmış balık, hıyar ( söğüş ) ,
kökler, beyaz turp rendesi, kuşbaşı doğranmış 1 -2 parça çiğ e t v e balık,
dilinmiş lahana yaprakları, kızartılmış mürekkep balığı halkaları . "
Kuru 35-1
U DO N (Ş E H R İYE) Ç O R BASI
Bir kepçe dolusu önceden haşlanmış şeh riye (1-2 num ara ince ç ubuk makar
na) delikli bir kevgi rle kaynar suda biraz tutulara k yeniden iyice ısıtılır. Koca
man bir kaseye boşaltıl ı r. Ü zerine, bir kaşık ya da bir tutam taze kıyılmış ye
şillik (sebze, kök, salatalık, soğan, yosu n , m ayd anoz türlü karışık otlar) serpi
lir. Üzerine bir kepçe dolusu kaynar sıcak et suyu, balık ya da tavuk suyu e k
lenir. B u udon yalancı udon olur, işini bilen k u rnaz tilki bu ço rbayı sevd iği
için, "Tilki Udonu" d iye de bilinir. Ü lkenin en çok sevilen, en çok a rana n, en
ucuz yemeğidir. Yalancı çorba üzerine bir parça et, tavu k, balık ya da karides
kızartması kon u rsa, "Gerçek udon" o l u r. Bazen et yerine yu m u rtada kızarmış
pirinç tiridi de konur.
1 03
UÇ - Bı\W ENT T( lK YO'llı\
" Kuşbaşı d oğranmış ta vuk eti, beyaz turp rendesi, birkaç baş
mantar, dilinmiş patates, birkaç baş ayşekadın, "Konya k u " adlı
bir bitkiden yapıl mış j elatin ( paça gibi bir dondurma ) , bir-iki
d ilim kızartılmış köpek balığı filetosu . "
1 04
Kuru 3 5 -2
S EÇ İ LM İŞ JAPON YEM E KLERİ
Yer Balıkçı l(öyü /(ent - !(asaba Şölen
Öğün (Konuk - ev Sofrası) (Lokanta Sofrası) (Konuk Sofrası)
Çiğ yumurta, ıspanak salatası Yosun çorbası (d uru), h ıyar ve Balı k, çiğ yumu rta, krizantem
patlıcan ve kök turşular, beyaz domates salatası, kök bitki sapı salatası, Şôyu fasulyesi,
Sabah t urp ve h ıyar (söğüş), kö pek haşlaması, sade o m let, erik Miso çorbası, erik turşusu.
bal ığı kızartması, bezelye tatlısı turşusu, patlıcan, biber turşusu. Pirinç ve çay!
kurabiye. Pirinç ve çay! (TO MARİ) Pirinç ve çay! (MATSU M OTO) (TAİVA ÇO)
lzgara balık, deniz kestanesi, çiğ "Cengiz Han" Yemeği: 4- 5 parça YAMAM E çeşitlemesi: Ya mame
midye, patlıcan haşlaması, se bze ke m i ksiz pirzola, sebze ve kökler, balığı n ı n yumurtası, kızartması,
kızartması, iki tane sosis, lahana yaprakları, tatlı patates, haşlaması, tatlısı, kemi ksizi,
Öğle
haşlama kestane (ya da tatlı siyah Sopporo birası. lakerdası, ızgarası, kurut u l m uşu 1
,,.,
o
fasu lye) ezmesi. Pirinç ve çay! Pirinç ve çay! ve ç orbası. Pi rinç ve çay!
(TOMAR !) (SAPPO RO) (FU K U O KA)
Yengeç haşlaması, deniz ŞO KADA (si ndiri m i kolay Çi Ç EK) T E M P U RA* (Etsiz yemek,
kestanesi, midye (avabi) , Ç i ğ ahtapot, beyaz tu rp, ka rides, balık orucu)
palamutlakerdası, m ürekkep patlıcan ve kabak d ilimi, kızartma Karides kızartma (susam
balığı (halka), mağro balığı patates, bezelye ve kök bitki leri, yağı nda), manta r, patlıcan,
Akşam haşlaması, Vakame (yosun) bambu ağacın ı n filizleri, yılan biber, soğan Şişo bitkisinin
çorbas ı , turşu lar (re n k ve çeşit) . balığı kızartması, renkti v e çeşitli yaprağı, Ginna n (ağacı) tohumu,
Pirinç ve çay! turşular. Miso (fasulye u n u) tatlı patates.
çorbası, karpuz. Pirinç ve çay! Pirinç ve çay!
(M İ U RA) (TOKYO) (TO KYO)
(Bkz.) Resi m ler 3 5- 3 1, 3 2 ve 3 3) . *Tempores: Zaman veya Cuma günü
orucu; etsiz yemeği (İspanyolcadan).
3 6 . ÇA R Ş I - PAZAR V E A L I Ş V E R İ Ş
1 06
riş stra tej isi değişiktir. " Her türden en az bir çeşit" bulunduran D e/Jil
to 'ya karşılık, Ginza pazarları a rasında " bi r türün her çeş i d i n i " satan
lar vardır: İçki pazarında dünyadaki her çeşit içki, ipek paza rında
dün yadaki her tür ipek, müzik paza rındaki her plak ve kaset gibi. Çar
şı pazarlar, çok çeşitli mal ve eşyan ın a yrı dükkanlarda satıldığı yerler
dir. Sokak pazarlar -bakırcılar, S<ı h a flar, sa rra flar gibi- belli bir tür
malı satanların sıralandığı sokak l a rdır. Eğitim Mahallesi ( B ımlqô
k u ) ' ndeki 1 5 -20 ü n iversite ve yü ksekokul a rasında uzanan " Eski Ki
tapçılar" çarşısı, Akihibara'daki ü n l ü " Elektrikçiler" çarşısı ya da
" A maye - Yok o ç o " diye bilinen Şekerci Pazarı gib i . Tatlı sattığı için
değil ele en ucuza sattığı için -sa nı rım- "Tatlıcı Pazar" elenmiştir. Eski
Ma hm utpaşa'ya benzer.
Günlük pazarlar - bizim Salı ya da Perşembe pazarı gibi h a ftanın
belli bir günü değil de - 28 günlük her ayın belli bir günü, büyükçe bir
mahallenin genişçe bir tapınak ya da park çevresinde kurulan panayır
çarşıla:rdır. (§ 3 1 )
Tapınak ( Otera) pazarları, Asakusa'daki Kanııon 'da olduğu gibi,
Budist tapınaklar çevresinde toplanmış kapalı çarşılardır. İncik boncuk,
hediyelik eşya satan ucuz pazarlardır. Kalaba l ığı ve ya bancı turistleri
çekme gücüyle, O rtadoğu'nun kapalı çarşısına da benzerler. Aydınlık ve
tem izd i rler. Top ta ncı p a za rl a rı, topta ncı h a l leri n e b en z e yen, sa tılan ü rü
ne göre uzmanlaşmış alışveriş yerleridir: Balık ve Çiçek paza rları gibi .
( Bkz. Resim 32-2 )
Bütün pazarlarda ortak nitelikler dikkati çeker. Pazaı; dükkan, çar
şı, bunlardan oluşan Depfıto, yeni eski, ucuz, pahalı, tek ya da çok çeşit
mal satsın, kendi hizmet alanında bütün çeşitleri bulundurmaya çalışır.
En göze çarpan örneği çanta pazarıdır. Adı belki " 1 00 1 Çeşit Ça nta "
değildir ama sayılırsa 8 0 8 8 çeşit çanta sararlar: Çeyiz çantasından anah
tarlığına, kadın-erkek, siyah-ka hve, plastik, deri, hasır, örgü, dokuma,
çadır bezi, spor ve fantezi vb. Çeşit tutkusunu belki de Japon kültür ve
kişiliğindeki eksiksiz, kusursuz olma eğilimine bağlamak doğru olabilir.
Gerçekten de köşe başındaki küçük bir foto dükkanında bile kamera
dan merceğe, film çeşitlerinden albüme, fotoğrafla ilgili olarak akla ge
lebilecek her şey bulunur.
Bunun en güzel örneği, " Şekerci Pazarı " nın hemen a rkasındaki
" D ü nya üst-giysi fua rı "dır. Mevsimlik, spor, fantezi, kısa, uzun, kalın,
ince, dışalı rn l ık, d ışsatırnlık, yağmurluk, yazlık, baharlık, ucuz ve paha
lı, açık ve koyu her renkte, klasik ya da modern, genç ve yaşlılar için her
türlü " üst-giysi " vardır. O kadar çeşit ki bilmeyen yorulur, şaşırır, en be
ğendiğini alamadan fuardan çıkabil ir.
Dükkanların yan bölmelerine yerleştiri lmiş d uvardan duvara ayna
l a rla, işyeri oyl umunu iki üç kat, mal ve çeşit zenginliğini 8-28 kat ara-
107
U<,: - IL\�K FNT TOKYO'D.-\
108
(i ;7 SPOR VF TlllUZ.\I
için " Bu bir hediyed ir" (gifuto ya da purezento ) demesi yeterlidir. Yarış
başlar. Ve satıcı bu sanatta k imseden geri kalmamaya hele kendi stan
dardını h iç düşürmemeye çalışır. Ö nce uygun boyda bir kutu seçil i r.
Müşterinin onayı a l ın ır. Sonra kağıdı beğeni l i r. Seçilen k utu, kağıdın sol
beri köşesine verevine gelecek şekilde, oturtulur. Sonra kut u , kağıt üze
rinde bir o yana bir bu yana devrildikçe, kağıd ı n p i lileri içeri doğru kat
lanı p bastı rılır. Sonunda pa ket, kağıdın sağ alt köşesinde biter. İ şte ora
da, paketle kağıt tek b i r bütüne dönüşür. Uygun bir i p l i k , ipekle bağla
nır. Bu, sıradan bir pa ketlemcdir. Eğer alınan malın " özel bir armağa n "
y a da hediye olacağı beli rtilirse, paket işi uzman sanatçıya bırakılır.
Dü kkan sahibi ya kendi yapar paketi ya da denetler. Alıcının k i m liğine,
kişiliğine, alınan malın n iteliğine bakıp hediyen i n kime ne amaçla verile
ceği ni k estirirler. Mevsim ve takvim buna ya rdımcı olu r. Belk i m ü şteri
de bir i k i küçük imle i pucu verir. Sonra d ur u r ve sanatçının çalışmasını
zevk le izler, karşıdan destek olur, özendirir.
Depato la rda " omake" (ca b a ) yoktur ama güzel yapıl m ı ş paket
'
başlı başına bir ödül dür. Tokyo'nun engin ve zengi n çarşı pazar ları sa
dece Japon ekonom is in i n , Japon teknoloj isinin birer fuarı deği l, insan
lararası i nce ve görgülü i l i ş kilerin uygulama sahnesidir. O denli büyük
b i r kentte, böylesine çeşit l i çarşı-paza r alışverişlerinde, " ulusal davra
nış b i rliği " nasıl sağlanıyor? Sapporo kentindeki büyük bir Depato'nun
c a m l ı g i r i ş k a p ı s ı ö n ü n d e s a b a h 09- 1 0 saatleri a rasında uygulanan açı
lış rörenselini izleyen herkes sila h l ı kuvvetlerdeki nöbet değiştirme tö
renlerinden çok daha k a rmaşık, ciddi, renk l i ve önemli bir olaya tanık
lık etmiş olu r. Akşa m k i kapanış töreni, daha da d ramati k t i r. Z i l çalın
ca, m üsta hdem güleç b i r mankene dönüşür. Planlamanın , örgütleme
nin, denetimin, u y u m ve uygulamanın d i s i p l i n i karşısında k i ş i h a y retle
re düşeb i l i r. H i ç b i r o rd u -ünlü Vemıacht b i l e- böylesine göz kama ştırı
cı, böylesine etkileyici ve izlemeye değer b i r geçit veya nöbet töre n i dü
zenleyemez. Bu tö ren seli uygulayanlar, gönü l rahatlığı ile temel a skeri
eğitimden bağı ş l a n a b i l i r. H içbir ordu geleneği nin, bu insanla ra öğrete
bi leceği daha ileri bir disiplin düşünülemez. Emekli bir yedek s u bayın
görüşüyle dene b i l i r ki Tokyo çarşı pazarında gizli bir savaşım gücü var!
Top ve tü feği ile savaşan Japon 'u yenmek hiç kolay olmamıştı. Sessiz ve
s ü rtünmesiz b i r b i lyalı yatağın üstündeki Japon'\a yarışmak biraz daha
zor olacağa benziyor.
1 09
()(_: - B.\�/..: F"-.:T TO /..: YO'IU
yarışta biz de varız! " Ancak Tokyo'da spor o denli simgesel değildir. Ül
kedeki l ü milyon tenisçi, 1 2 milyon kar kayakçısı ve 1 5 milyon golf
oyuncusundan en az onda-birlerinin Tokyo'da yaşadığı söylenebilir.
Kentin her mahallesinde yükselen özel golf parkla rı yeşil renkli kafes te
liyle çevrilmiş ve örtülmüştür. Alanlar çok geniş değildir. Ama yeşi l ka
fes telleri beyaz gol f toplarını içerde tutar; adayları da dışarda! Kulüple
re üyelik için gerekli birkaç yüz bin lirayı ödemeye hazır olan üyelerin
toplamı milyonları bul uyormuş. Spor kulübü üyeliği toplumsal bir say
gınlık simgesi ymiş.
Spor ve atletizm her dereceli okullara çoktan girmiş, orta derecel i
okulları bitirmiş, şimdi, yükseköğretime devam etmektedir. Her okulun
bir kapalı salonu bir de açık hava spor alanı vardır. Çok amaçlı olara k
kullanılıyor. Öğrenciler sabah erkenden önce alanı ıslatıyor, sonra silin
dirleyip bel l i oyunlara göre çizip hazırlıyor. Haftan ın yedi günü, alanın
boş yerlerine dağılmış ayrı ayrı grupların çal ıştığı görülebilir. O k u l spo
runun baş özelliği, yarışma ya da seyirden çok katılma ve çalışmadır.
Herkes çalıştığı için sporun izleyicisi yok gibidir.
Seyirlik oyunların başında beyzbol ve "Sumô " güreşi gelir. Profes
yonel beyzbolcular Amerika lılarla oynayacak düzeye gelmişler. Ancak,
büyük spor olayı, her yıl ağustosta yapılan liselerarası beyzbol şampi
yonl uk turn uvasıdır: Yediden 70'e herkes bu turnuvayı izler. Şampiyon
luk kazanan okul, kendi kentine, iline büyük onur getirir.
Televizyonda en sık ve sürekli izlenen spor olayı, yı lda altı kez yi
nelenen Ulusa l Sumô Şampiyonaları'dır. Çok çok iki h a fta sürer. Ama
biri bitmeden ötek i başlıyormuş gibi gel i r izleyiciye. Şampiyona sözde
her deste - boyda herkese açıktır. Oysa 1 8 0-1 8 8 cm boyunda, 1 2 8 - 1 78
kg ağırlığında iri kıyım gü reşçilerin kazanma şansı biraz daha yüksek
tir. Adaylar, il ve i lçelerdeki özel haralarda, geleneksel bir beslenme re
j imiyle ve " usta-çıra k " yöntemiyle yetişip hazırla nı rlar. Güreşler, bü
yük kentlerdeki kapalı bir salonda, tavanda asılı " törensel çatı " altında
k u ru lmuş yüksekçe bir m inderde yapılır. Minderin üstünde dört m etre
çapında, urga nla çevrilmiş bir gü reş çemberi vardır. Güreşçiler, renk l i
bir kasıkbağı ( Fondoşi) v e birbiri nden özenli saç tuvaletleriyle mindere
çıka rlar. Güreş, üç beş dakikalık ağı r ve törensel bir peşrevden sonra
çemberin ortasında başlar; çoğunlukla, bir dakika dolmadan sonuçla
nır. Kurallar yalın ve kesind ir. Yerdeki i p çemberin dışına basan ya da
bedeni yere değen gü reşçi yen ik sayılır. Çemberi n içinde ve ayakta ka
lan kazanı r. Güreşçiler bi rlikte düşer ya da çember dışına çıkarlarsa,
yeniden tutuşurlar. Bera bere kalmak yoktur. Akılla gücü, güçle tek niği
birleştiren , kendi güreşini karşı oyuncuya göre ayarlayan kazanır. Gü
reşi en ağır, en güçlü olan değil, en tek n i k güreşen kazanır. Sonuç her
zaman önceden kesti rilemez. Bir Sumôcunun, yeni l d iği bir güreşçiyi
110
'i 1S F(;JFNCE - DiNLENCE VI' "SU TIC\RFTi··
111
UÇ - l\AŞKENT TO K Y O ' l l i\
RESİM 38: Paçinka: Japonlara özgü mekanik bir dinlenme yöntemi ve endüstrisi!
1 12
'i 38 F(;f.1-:NG: - DiNLENCE VE "SU TJC\RET/"
1 13
U<,: - HA$KFNT TOK YO'll.-\
1 14
': .lY Çl(l l\l!'DA H A I TA SONL'
3 9 . Ç İ Ç İ B U ' DA H A FTA S O N U
115
l/C,: - B A Ş K F i'\T TOK Y O ' D ı\
Kuru 3 9
ÇİÇİ B U ' DA HAFTA S O N U
Haziran başları nda b i r pazar sabah ı saat 08.00! Yamanote halkası üzeri nde
İkebukuro istasyon u . Peronlar, spor giyim li ge nçler ve çocuklarla dolu p dolup
boşalıyor. "Madison Square Garden " çantalı babalar; " U C LA" (Ka liforn iya
Ü n iversitesi Los Angeles) gömlekli gençler. Gelip buluşuyor, toplaşıp gid iyor
lar. Bir ü n ivers itede çalışan la rdan ve aileleri n d en oluşan 3 0-4 0 kişilik grubu
m uz saat 08. 3 o'da toplan d ı . Grubun sosyal i ş l e r "Görevlisi", hepimize çoğal
tılmış bir gezi h a ritası ile p rogram dağıttı. Bir saatlik t re n yolculuğu boyunca,
gezi bölgesinin kültür tarih i kon uşuldu, a n latı l d ı .
Edo d ö n e m indeki koza c ı l ı k v e ipekçilik çoktan ölm üş. Bağcılık, şarapçı
l ı k, manta rc ı l ı k ise yeni yeni gelişiyor. Çimento sanayii bölgeye bir can l ı l ı k
getirmiş. Yeşil vad i boyu nca her d u ra kta b i r vagon b ı rakan tre n i miz so n u n d a
Çiçibu'ya vardı . B izi bekleyen özel oto büse b i n i p , ö nceden sapta n m ış tapı
nak ve türbeleri tek tek dolaştık. Yol boyunca dizilmiş, ormana gire n , da ğa
d oğru yükselen yerler. Çocu klar, grubun i lgi ve d uygu me rkezi n de ! Bir bay
ram sevi nci içinde koşup oynuyor; gru pta ki h e rkesten sevgi ve ilgi görüyor
lar. (Bkz. Ren kli Resi m 102-5) Sorup öğre n iyo rlar. H ediye d ükka n larında be
ğendiklerini a n n e ve babaların a gösteriyorlar. B üyükler, "okun m uş - m ü h ü r
len m iş", dualı m u s kalar sat ı n alıyorlar, " Kazaya - hastal ığa - başarısızlığa"
karşı. Okunmuş d u a la r, "sigorta" n ı n kapsam ı n a ve gücüne göre, 80-100 lira
ed iyor. G eziyi ve zamanı, sosyal işler görevlisi ayarlıyor. Bazı ta p ı naklarda,
mevlit gi bi, y ü ksek sesle Bud ist Sutra'lar okuyan kad ı n la r var. Öğle ye meği
ni bir Riyokan'da ye dik. Yemek ö n cesinde, çocu klar a n nelerin in kucağı nda,
yanında oturd ular, kendilerine okunan öyküleri din ledi ler. Çocuklar çoğun
l u k, uyumlu v e m utlu gö rün üyorlard ı . Yem eği erkence yiyip, hası r Tatami'd e
b iraz kestird i le r.
Öğleden sonra Şimamba adlı ünlü bir tapınağı ziyaret ettik! Burada yatan
Tan rı tüm kötülükleri kendi göğüslüyor, insanları felaketlerden koruyormuş. Eda
1 16
:\ 3 '1 ÇİUBll'IM I L\ l·T,\ S00:l !
<J
döneminde, çocu kları öld ürülen Saraylı h a n ı m la r Kosa - date - kannon adlı
bir Tanrı çaya ilk taşları koym uşlar. Töre, bugüne değin sürmüş. Anneler ölen
çocukları için tapın ağa önce küçük bir h eykel adıyor sonra ziyaret ediyorlar.
Yo ntuların boyu nlarına temiz kırmızı önlükler bağlanmış.
Daha sonra, m antar yetiştiren b ir çi�liğe gittik. (Resim 102- 5 ) Asma lı bir
' bağın ortası n dan geçerek çiftliğe vard ık. Sol geri lerde, çimento sanayi i n i n ya
rıdan kesip tükettiği dağın çı plak ya macı görülüyord u . Kimse dağdan söz et
medi. G i rişte m a ntar konacak p lastik torbalar d ağıttılar. İlk iş olarak çam kü
tükleri üzerin e mantarların nasıl ekilip yetiştirildiğini öğrendik. Arkadan man
tar toplad ık. İlk 3 00 gram ücretsiz, ama her 100 gram fazlası için 2 0 lira. Son
ra bir gölcük yan ında ve yü ksekçe bir set üstünde ki çay çardağına geçtik.
Mangal kömürü yakılmış ma ltızlarda taze mantar kebabı yaptık. Çifüiğin ken
di ürünü olan kırmızı şarapla güzel bir yemek yedik. G ü n ü n ve gezi nin yor
gu n luğunu çıkard ı k. Güneş batarken otobüsle istasyon alanına d ö n d ü k. Sa
bah geldiğimizde hiç d i kkati çekmeyen istasyon çarşısı şimdi kalabalı k, d u
manı tüten panayıra dönüşmüştü. G ru b u n üyeleri, Tokyo'daki iş a rkadaşları,
akrabaları ve konu komşuları için uygun hediyeler (omiyage) seçtiler. Çocuk
lar burada da öndeyd i. Hemen her isted i kleri a l ı n d ı . Akşam sular kararırken
trenle To kyo'ya d oğru yola ç ı ktık.
Çiçibu gezisinden To kyo'ya dönüş yolculuğu, Havai Adaları'ndan İsviç
re'ye dönüş gibiydi. Yolcu ları H availi, tre n i İsviçre li olan garip bir yolculuk! Bi
risi yere bira döktü. öteki kağıt mendille hemen sildi temizledi. Karş ımda ki
yolcu : "Çocuklar koşuyor da" d iye açıkladı. Te m izleyen d üzeltti: " N a s ı l olsa
biri temizleyecekti! Ben üstlendim." Çikolata ve üzümler tükeninceye değin
çocuklar uya n ı k kalmaya çalıştı lar. Mevsimlik gezi, başlad ığı yer ve saatte a k
şam 08. 3 o'da bitti. Grubun üyeleri, birbirlerini u ğurlayıp dağıldılar. Ertesi
gün, gruptaki deli kanlı gençlerin toplanıp Sake içm eye gitti kleri duyuldu, ko
nuşuldu.
1 17
4
JA PON TÖRES İ
" D E N İZİ N ÇOCU K LA RI "
- Ü K U L ŞARKiSi
40. B İ R KOCİKİ VA R M I Ş ...
121
!)(JJff - J APON TO R ESI
RESİM 40: ise Körfezi'ndeki kayalıklar arasından doğan Güneş (Amaterasu). Kayaları bağlayan Şimenava
(halat), Japon Adaları'nın kutsal birliğini güven ve ülküsünü simgeliyor.
şiirlerde sözünü ettiği ( § 40) " Yamato ü lkesi " , Nara kenti güneyinden
batıya, Seto içdenizine doğru akan Yamata Irmağı kollarının su ladığı
küçük bir tarım vadisi idi. Tanrıça Amaterasu'nun kısaca " Cingü" adı
122
:'. 4 1 J ,\l'O"' IUll ili i KOK\lROl VF TO R l l
4 1 . J A P O N R U H U (KOKORO) VE TORİİ
Kocih destanında yaşayan Japon Ruhu'nun gizemini tek bir "Ta nyeri "
manzarasında bulmak, ya da Futamigaura kayalıklarındaki güneşin do
ğuşunu "Japon Ruhu" olarak yorumlamak mümkün müdür? Resim
40'daki küçük kayalıklar, simge olarak Japonya'dır: Nihan yani "Tan
yeri " ülkesidir. D oğu denizinin enginliği içinde, küçük adalar ü lkesi ken
di başına ve yapayalnızdır. Bu yalnızlığın tek tanığı, güvenilir eski dostu
ve yoldaşı Tanrıça Amaterasu'dur. Oysa, büyüklü küçüklü adacıklar,
yalnız ve bağımsız varlıklar değildir. Büyük sivri kayadan, daha küçük
yassı kayaya uzanan bir çift " kursal " urgan (Şimenava) , iki kayayı (yani
adaları) birbirine bağlar. Yöresel ve mitoloj ik yoruma göre şiınenava ev
liliğin kutsal birliğini ( Meotoiva) simgeliyormuş. Bu d urumda, küçük
kayacıklar da kuts a l birliğin çocukları oluyor. " Denizin Çocukları" güf
tesini anımsatan bir manza ra ! Yalın ve güçlü simge, yalnızca tek tek ço
cuk ve a ileleri değil, tüm Japon varl ığını düşündürüyor. İki kaya a rasın
daki çift şimenava, toplumsal ( ulusal) kültürel birliğin simgesi olabilir.
Büyük ( erkek) kaya üzerindeki küçük Torii simgesi de bu olası lığı akla
getiriyor. Japon kü ltür tarihçi leri ve Japon bilimcileri arasında " ne " liği
uzun ta rtışmalara yol açan Torii (Kuş ya da kuş-ti.i neği, II) ile İse'deki
bu doğal manzaranın öğeleri arasında anlamlı bir benzerlik, hatta öz
deşlik vardır. Başka bir deyişle ama aynı yorumla, Torii Japonya'dır;
doğrudan doğruya, Japon varlığının, ülküsünün simgesidir.
Torii, en yalın biçimiyle, ikisi düşey, ikisi yatay dört çubukta n olu
şur. Düzey çubuklar taşıyıcı d irek, yatay çu b u k larsa kiriş gibi kullanıl
mıştır. Resim (40)'daki küçük Torii'nin yatay kirişleri dümdüzdür. Oy
sa, ülkedeki çoğu Cinca'ların kapısın daki Torii'lerin üst başlığı, asma
köprünün taşıyıcı ka blosu gibi sarkık ve kıvrı ktır. Ortası düşük, uçları
biraz yukardadır. İki ucundan asılmış gibi dura n zincir eğrisi ne benzer.
Ülkedeki bazı Cinca'larda Torii'nin üst başlığını şiınenava olarak göre
meyenlere yardımcı olmak için -herhalde- a yrıca gerçek bir şinıenava
( u rgan) da asılıdır.
Torii, simgesini "Japon Ruhu "yla özdeştiren nedir? Japon geleneğine,
töresine göre, şinıenaua iki kutsal varlığın birliğini simgeler: Doğa ile insa
nın, iki insanın, kadın la erkeğin, iki ayrı topluluğun. Bütün birlik s imgeleri
1 23
DÖRT - JAPON TÖRESi
RESİM 41: Miyacima Adası'nda ltsukuşima Dergahı. Amaterasu'n u n yavuz kardeşi Susanô'nun kızlarına
adanmış. Deniz içinden yükselen Torii, sanki Japon mitolojisinin denizle olan yakın ilişkilerini simgeliyor.
gibi, şimenava aynı zamanda bir sınır, bir ayırım ve bölme (kecime)'dir. Bir
liğe giremeyenleri dışarıda tutar; " biz"den olanlarla olmayan ları ayırır. Şi
menava'nın bizden olan yanı (uçi) arınmış ve temiz; öteki yanı (yoso), ya
ban ya da yabancıdır. Bir yanı umur, hayat ve aydınlık; öte yanı, karanlık,
kirli ve hatta ölümdür. Şimenava, bizle ötekilerin, temizle kirlinin sınırıdır.
Dünya ile cennetin, kutsal olanla olmayanın hem uçurumu hem de köprü
südür. Ailelerin, u lusal birl iğin kutsa llığı, kutsalın dokunulmazlığı işte bu
mdan gelir. Şimenava'yı taşıyan kayalar, insanlar ve direkler doğal varlıklar
olabilir; ama şimenava ( urgan)'nın kendisi, insan yapısı bir teknik (kültür)
ürünüdür. İnsan emeğiyle örülür, insan gücüyle korunur, insan inancıyla
kutsanır. Bu bağın çift (örgü ) oluşu, uluslararası ilişkilerin de karşılıklı (tek
yönlü değil, çift) olduğun u gösterir. Karşılıklı (toplumca) bir bağımlılığın
çocukları olan Japonlar için, bu simgenin asıldığı kapılar ve geçitler de kut
saldır. Çünkü, şimenava, bir birlik simgesi olduğu kadar bir ayırım (keci
me) simgesidir: Bizle ötekileri, temizle kirliyi, kutsal olanla olmayanı, bili
nenle bilinmeyeni, aydınlıkla karanlığı, Japon olanla Japon olmayanı ayı
ran toplumsal-kültürel bir simge!
Kendisini Torii ile özdeştiren Japonlar, şimenava simgesini evlerin ve
cinca'ların kapısına asmakla, bu iki yeri de k utsallığın simgesi yapmışlar
dır. Böylece, şimenava ve Torii yalnız Şintô ( ta nrılar yolu )'nun değil, Ja
pon Kültürünün ve Tarihi Birliğinin de simgesi olmuştur. Cimmu'dan (ku
ruluştan) bu yana kutsanmış olan bu varlıklar arasındaki karşılıklı i l işki-
1 24
§ -12 TA K ViM \',\PR:\KL:\Rl: S,\Y I LI CUNLER . . .
Günleri saymanın iki genel yöntemi var: Biri, günleri birbirinden ayırma
mıza yarayan yıllık takvim bilgisidir; ikincisi, doğan, gelişen ve göçeden
insanların " yaşam dönencesi"dir. Çağdaş toplumlar daha çok yıllık tak
vimi, geleneksel toplumlarsa yaşam dönencesini kullanırla r. Japon toplu
munun özell iklerinden biri de son derece ayrıntılı bir takvim bilgisi ya
nında, her imparatorun ta hta çıkış y ılını, kullanılan zamanın başlangıcı
olarak saymalarıdır. Bu kitabın yayım yılı -.Japonlara göre- MS 1 98 0 de
ğil, 1 925 yı lında başlayan İmpa rator Ş Ô VA Dönemi 'nin 55. yılı : Şôua
55'tir. Çağdaşlaşmış, endüstrileşmiş ülkeler a rasında .Japonya, geleneksel
" yaşam dönencesi " n i sürdürmeye çalışan tek ülkedir. Bunun ilk ve i lginç
örneği, her yıl, yılın 1 2 burcu ile günün 1 2 saati a rasında kurulan bire bir
ilişkidir. Aslında gün 24 saattir; ama iki saatl i k zaman " bir saat" sayıla
rak, günün saatleri 1 2'ye indirilmiştir. (Tablo 42- 1 ) On iki yılda bir, yıllar
yeniden aynı burca girer. Böylece, 1 95 7, 1 969, 1 9 8 1 Horoz'dur. Y ı l bur
cu bilinen kişinin yaşı kolayca hesaplanabilir.
TAB LO 42-1
YI LLAR, B U RÇLAR VE SAATLER
Burçlar COnişi Günün
Batı Japon* Saatleri
Koç Fare 23 - 01
Boğa Öküz 01 - 03
İ kizler Kaplan 03 - 05
Yengeç Tavşan 05 - 07
Aslan Ejderha 07 - 09
B aşak Yılan 09 - 1 1
Terazi At 1 1 - 13
Akrep Koyun 13 - 1 5
Yay May m u n 15 - 17
Oğlak H o roz 17 - 1 9
Kova Köpek 19 - 2 1
Balık Domuz 21 - 23
Kaynak: B u s h 1 967: 398-9.
* Çin kökenli burçlar.
1 25
DÖRT - l\ PO\: T(\ RESİ
TA B LO 42-2
AY ADLAR! VE ANLAM LAR !
Geleneksel Tsuki (Aylar)
Türkçesi Adı Anlamı
126
': -12 T,\ K\"lld Y,\J'RAKL\IU: SAY i i .! C U N l .ER . . .
Mevsim lerden her biri ayrı güzeldir. Ama Japonlaı� yılın dört mevsi
mini, aylardan b a ğ ı m sız olarak, 1 4-1 6 günlük 24 küçük mevsimciğe bö
lerler. (Ta blo 42- 3 )
Yaş v e yaşam dönencesiyle ilgili gelenekler, özellikle büyük kentler
de giderek anlamını y itiriyor. Ancak kişisel yaşam dönencesiy le ilgili
aşama törenselleri kırsal yörelerde hala büyük ölçüde geçerli sayılmak
radır. ( Bush 1 9 67: 1 4 ) Bu günlerden önemli olanlar Kuru 42'de toplu
o larak sunulmuştur.
TAB LO 42-3
M EVS İMLER VE M EVS İMCİKLER
Mevsimciklerin
Mevsimler Türkçe Anlamı Japonca Adı Başlangıcı
Bahar başlangıcı Risşun 5 Şu bat
Bahar: Yağmur suyu Usui 1 9 Şubat
Hana-mi Böceklerin uyanışı Keiçitsu 5 Mart
(Çiçek seyri) Bahar dön encesi Şumbun 21 Mart
Mevsimi Açı k hava Seimei 5 N isan
Ta rım yağmu ru KokO 2 0 N isan
Yaz başlangıcı Rikka 5 Mayıs
Yaz: Küçük bolluk Şaman 2 1 Mayıs
Yukata Ekim Boşu 6 H az iran
(Yazlık Kimono) Yaz dö nencesi Geşi 21 Hazira n
Mevsimi Küçük sıcaklar Şoşo 7 Tem m uz
Büyük sıcaklar Daişo 23 Te m m uz
1 27
DÖRT - J A POT\: TOIU:SI
Kum 4 2
Ö N E M Lİ G Ü N LE R : YAŞ G Ü N LERİ
Oşiçiya Doğumdan sonraki yed inci gü n yemeği (ko n u komşu ve ak
raba lara) .
Miyamairi Bebeğin ilk Cinca (Şi ntô) ziyareti; oğlanlar 3 2 günlük, kız
bebekler 33 günlük iken.
Tabezome Be beğin ilk pirinç yemeği, 12o'nci gün töreni.
Tancô-moçi Bebeğin ikinci yaş gününde, anneanne evinden gön derilen
pirinç tatlıs ı n ı n su n ulması.
Hina-matsuri 3 Mart, kızlar gü n ü . Oyuncak bebekler sergi leniyor. Oyun
lar, eğlenceler düzenlen iyor evde.
Tangonosekku s Mayıs, oğlanlar günü. (Resim 4 2-2)
Hakamagi Oğlan bebekleri n, bebeklikten kurtulup çocu k olmaya baş
ladı kları beşinci yaş töreni. Çocuğa, etekliğe ben zeyen ha
kama e ntarisi giydi riyorlar.
Obitoki Kızların, bebeklikten kurtu lup kız çocuğu olmaya başlad ı k
ları kabul edilen yedi yaş töreni, törenden sonra kız çocuk
özel b i r kuşak (obitoki) sarıyor.
Şiçigosan Ü ç yaşındaki erkek-kız be beklerle, beş yaşı ndaki oğlanla
rın ve yedi yaşın da ki kızların ilk Cinca (Şin tô) ziyareti; yedi
beş-üç-günü. (Resim 4 2-1)
Gempuku Sam uray'ların 1 5 yaşı n a basan oğulları n ı n saç tarama ve kı
lıç kuşanma töre n i ; bu töre n le oğlan çocuk erkek ve Samu
ray olmuş sayılıyor.
Hatsuşimada 16 yaşına bas m ış kızları n ilk saç (baş) yaptı rma töreni. Giy
sileri ndeki teğelti kıvrı k (baskı lar) açılıyor. Genç kızları n ka
d ı n lı k yaşı na bastığı kabul ediliyor.
Honke gaeri Erkeklerin ikinci çocukluk döneminin başlan gı c ı : Çocuklar,
61 yaşına basan babalara, kırm ızı ren kli giysiler, başlı k ve
nalın (terlik) hediye ediyor.
Koki : Yetmişi n ci yaş töreni. l_
Bu yaşlara ulaşmış
Kicu Yetmiş yedinci yaş töreni. kişilerin mutlu luğa ermiş
Beicu Seksen sekizinci yaş töreni J
olduğu ka bul ediliyo r.
Doğum günü İlk i ki yıl, bebeklerin yaş günü, doğdu kları günde kutlanıyor.
Toşitori Üç yaşı ndan sonra herkesin yaş günü, yı lbaşı gü n ü ve hep
birli kte kutlan ıyor, yeni yılla birlikte.
128
§ 42 ·ıi\ K Vİı\I YAPRAKLAR!: Sı\YILI GÜNLER . . .
TABLO 42-4
U LU SAL (RESMİ) TATi L G Ü N LE R İ
1 Ocak Yılbaşı ve yaş gü n ü
15 Ocak Büyükler gün ü
1 1 Ş u bat Kuruluş gün ü
21 Mart Bahar başlangıcı
2 9 N isan İm p a ratorun doğum gün ü
3 Mayıs An ayasa gün ü
1 5 Eylül Yaşlı lara saygı gün ü
23 Eylül Güzbaşı
1 0 Ekim Sağl ı k ve spor günü
3 Kasım Kültür gün ü
2 3 Kası m Emekçile re şü kran günü
Kaynak: FA), Mart 1 977.
129
D Ü RT - J APON TÖRESİ
TABLO 42-5
AN I MSANMASI KO LAY G Ü N LER
Ay Gün Adı
1 1 Yılbaşı, yaş günü
3 3 Kızlar gün ü
5 5 Oğlanlar g ün ü
7 7 Tanabata Matsuri'si
(Sevgililer gün ü)
9 9 Krizantem günü
10 10 Sağlık ve Spor gü nü
Ulusal v e saygılı günlerin, büyük çoğunlukla,
tek sayılı ayların aynı sıra nolu günlerine dikkat.
43. S Ö Z L E R, D EY İ Ş L E R ...
130
� 43 SÖZL.FR. DEYiŞi.ER . . .
131
DÜRT - JAPON TÜR ESİ
1 32
§ 43 SÖZLER. DEYiŞi.ER . . .
1 33
DÜRT - J A PO N TOIU:SI
1 34
� 44 C0RG0YF U Y G UN Dı\\/Rı\NIŞI .,\R
135
DÖRT - JAPON TORESI
Kuru 44-1
KAD I NA SAYG I
HonşD Adası'ndan Hokkaidô Adası'na gece seferi yapan Towada Moru feri
botundaki yerimiz, d ö rt kişilik kuşetli bir kamara idi. Kamarot, içerd eki d u
rumu kontrol e t m e k için, b i z i k ı s a b i r s ü re koridorda bekletti. Sonra yerleri
m izi gösterdi. Çı ka rtılmış ayakka bı la rdan, yol a rkadaşlarımızın h a n ı m old u k
ları n ı anlad ı k. Ranzalarına çıkıp yat m ışlard ı . 4 - 5 saatlik yol boyu nca, rah at
sızlık bir yana yüz yüze bile gelm e d i k. Biz u ya n d ı rıldığım ızda, h a n ı m lar çok
tan ç ı km ışlard ı .
136
§ 4-1 GORGÜYE UYGUN DAVRANIŞLAR
temeleridir. Konukevinde çalışan bir görevliye verdiğiniz " yazbaşı " he
diyesinin Japonca teşekkürünü ertesi sabah sıcağı sıcağına alabilirsiniz.
Oysa, size, sizin dilinizde yazmaya çalışan bir dostun cevabı 1 -2 ay geci
kebilir. Yine de b ir-iki yanlış vardır; ama geciktirilmiş özenl i yanıt kişiye
verilen önemi, değeri yansıtmaya çalışır.
Kuru 44-2
C ENAZ E TÖR E N İ N E G ÖTÜ R Ü LE N Ç İ Ç E K VE ÇİÇEGE TEŞEKKÜR ...
Tokyo'daki ü n iversitelerd e n birin d e öğretim üyesi olan bir d ostum u n a n n esi
nin cenaze (toprağa verme) töre nin e çağrılmak o nu runa e riştim. " O nu r" diyo
rum; ç ü n kü, küllerin m ezara konulması yaln ızca aile üyelerin i n (oğul, kız, da
m at ve gelinlerin) katıldığı özel bir uçi (biz-bize) töre n idir. Yabancılar genel
likle çağrılmaz. Kanazava B u nko'daki törene, görgü kurallarına uygun bir de
met çiçekle fakat yarım saat kadar geç u laşt ı m. Aile üyeleri çocuklar, damat
lar ve gelin ler gazino gibi kapalı bir yerde (be n i) bekliyord u . Yola ç ı ktığım ha
berini almış olmalıyd ı lar. Mezara s u n ulacak çeşitli saygı öğeleri a rası n da bir
demet kırçiçeği d e hazı rlan mıştı. G etird iğim çiçeği ön ce sanki görmezlikten
geld iler. Hiçbir şey demedile r. Ama kendi çiçekleri yerin e benim getirdiğim çi
çeği mezara koyarak teşekkürleri n i d i le getirdiler - sanıyorum.
137
DÜRT - J:\l'ON TORFSI
Kuru 44 - 3
YOLCU U G U R LAMA TÖ R E N İ
To kyo Merkez Garı'nda, o rta yaşl ı b i r m üd ürü y a da i ş arkadaşları n ı uğu rla
yan kalabalık bir grup ... Yolcu tam o rtada, uğu rlayanlar iki üç a dım kad a r
uzakta düzgü n bir ya rım çember oluşturmuşlar - yolcunun çevresinde. Tek
tek sırayla yolcu nun ö n ü n e gid ip selamlaşıyor; karş ılıklı bir iki şey söylüyor
sonra yarım çemberdeki yerlerine dön üyorlar. Görgüsel anlamı: toplu uğurla
mada tek tek herkese eşit bir özgü rlük sağlamak olabilir. Böylece, herkes
uğu rladığı yolcuya kendi kişisel iyi d i leği n i söylemek, ya nıtını almak olanağı
n ı buluyor. Ötekilerin etkisinde kalmad an. B azı hanımların gözleri yaşlı gibiy
di, uzaktan bakınca, ağlıyorlardı sanki.
4 5 . MATS U R İ N E D İ R , N E D E G İ L D İ R ?
Japonların günlük hayatında hemen her hafta, bazen haftada birkaç kez
gözlemlenen b i r olaydır, Omatsuri! Batılılar Matsuri'yi Katoli k l erin
Karnava/'1arına, Almanların Fasching'lerine, Meksikalıları n Fiesta'ları
na benzeterek "festival" ( bayram, şölen, tören ) demişler. Kuşkusuz,
Matsuri'nin bütün dünyadaki türlü bayram ve şölenlere benzeyen evren
sel nitelikleri vardır ama yalnızca kendine benzeyen özellikleri de pek
çoktur. Bu yüzden matsuri'yi, başka bir olaya benzetmektense, "mats u
ri " olarak anıp a nlatmak belki daha doğru olabilir.
Matsuri, anlam ve deyim olarak, " ta nrı çağırmak", tanrının önün
de, hizmetinde bulunma ktır. Japon hayatında 8 0 bin ya da sekiz mil
yon (yaoyorozu) tanrıdan, önemli birisinin sayılıp okunması, a nılıp
on urlandırılmasıdır. ( ÔNO Şokyô 1 96 8 : 1 2) Öylesine Japonlara özgü
bir olay ki Currie ( 1 978:20) adlı a raştırmacı, " Matsuri'nin sırrını bütü
nüyle çözen, ruhunu kavrayan kişi Japonların dünya görüşünü de a n la
m ı ş sayılır" diyor. Gerçi kendisi b u sevdadan çoktan caymış ama baş
kaları hala deniyor. Törensel Matsuri'de şu ana öğeler var: Önce M iko
şi, elle taşınır boyda, küçük yaldızlı, renk l i bezemeli bir iki tonluk bir
cinca ( ma bet, türbe, derga h ) modeli omuzda taşınır. Yangın tulumbası
gibi, iki uzun taşıma koluna ya da tekerlekli bir a ra baya bindirilmiştir.
Geleneksel Matsuri giysili ( beyaz-dar iç donu, happi tipi ceket ve beyaz
a lınbağı) delikanlı erkekler, Mikoşi'yi b u l u n d uğu Cinca'dan a lıp belli
bir yol (güzergah) üzerinde dolaştırıp yen iden Cinca'ya getiriyor. Mat
suri'ye i lgi duyan kalabalık, yol boyunca Mikoşi'nin taşınması ve tanrı
nın çağrılması törenine katılıyor, törenseli dıştan destekliyor, kaval ve
davullarla. Çan ve zillerin sürekl i çalınışı Matsuri'ye tempo tutuyor.
Gençler, yaptıkl arı kutsal görevin , izleyici toplu l uğun duygusal desteği
138
§ 45 !l. !ATSURİ NEDİR, NE DE(;I L D İ R?
RESİM 45: Saidici Tapınağı'nda Kannon Tanrısı'nı anma töreni. Gençler, rahibin attığı iki demir parçasını
elde etmeye çalışıyor. Bulan, hayat boyu mutlu olacak!
1 39
DORT - .JAPON T(mrsı
Kuru 4 5
OMATSURİ
Kitakami, Tô hoku (kuzeydoğu) bölgesindeki Mo riyoka kenti güneyinde kü
çük bir kasabadır. Sanat festivalleriyle ü n l ü dü r. Unda Rabin adlı Batılı bir
dans yazarı, Kitaka m i (kuzey tanrısı) kasabasında katıld ığı bir Matsu ri'yi şöy
le a n latıyor:
140
§ 46 İNSı\Nl.ı\R, l\ÜYÜKl.ER VE KAivl İ l .ER
141
DORT - J A l'ON TOR FSİ
142
§ 47 ŞİNTÖ: T:\N!ULAR YOLU
K uru 46
"KO N U K LAR I M IZ TAN R I LA R I M IZ D I R!"
Ünlü bir ses sanatçısı olan M İ NAMİ Harou (5 5 yaşları nda) sahneye çıktığın d a
seyircilerini şöyle selamlar:
Okyaku sama-va (Ko nu klarımız
Karni sama desu! tanrı !arı m ızd ı r!)
Buradaki tanrı karni, Osmanlıca "Müşteri vel i nimetimdir" sözündeki velini
met (besleyen , koruyan, yaşatan) anlamına ge lmekted ir.
47. Ş İ N T Ô : TAN R I LA R YO L U
İnsan, üstün insan, kanıi özdeşliğinin simgesel bir kanıtı, kanıiler için
yapılmış Cingit' larda b ulunabilir. Şintô geleneğini izleyen ziyaret yerle
rinin ( cinca = dergah) arkasında, kanıi evleri vardır. Tanrıevi, 20-28
kadar ahşap direk üzerine oturtulmuş, tek katlı, tek oylumlu tek bir
oda ya da yurttur. Cin caların baş yöneticilerince yılda tek bir kez açılıp
temizlenen bu yerlerde, genellikle, kutsallık simgesi olan ayna b u l unur:
Tanrıça Anıaterasu'nun torunu Niningi'ye verdiği üç kutsal s imgeden
birisi olan ayna! Japon töresinde ayna gibi k utsal sayılan simgeler ge
nellikle kapalı ya da örtü l ü tutulur. Kutsal simgelere bakmak töreye
uygun olmadığı için, Kami evine girenler başlarını, gözlerini kaldırıp
tanrıya bakmazlar. Ve tabii, bakmadıkları için de Kami'yi göremezler.
Oysa, kutsal simgeye baka bilselerdi, bakmalarına izin veril seyd i, ne
göreceklerd i ? Futagava kasabasındaki Şintô Cinca sının baş yöneticisi '
143
DÜRT - J A PON TÖRESİ
TABLO 47
İ NSAN İLE KAMİ ARASI N DAKİ G İ Rİ
Bizimkiler Ötekiler
Uçino-rno Yosornono
1
1 1
1 1
Bizi m ki ler BEN Yakın karni Uzak karni
1 "On " 1 "Giri " 1
1 44
§ 47 ŞİNTÖ: TANRILAR YOLU
Kuru 47 -1
"BİZ JAPON LAR, Ş İNTÔ D OGAR, B U DİST Ö L Ü R Ü Z!.."
N isan (1977) ayında, N ara dolayında otobüsle yap ı la n bir " K ü ltür Gezisi" s ıra
sında, O rtadoğu l u Müslüman bir ko n u k, gezi grubuna Şintô ile B u d a gele
n eklerin i açıklayan re hber han ıma "Siz Şintôist m is i n iz, yoksa Budist m i ?" di
ye sord u . Genç h a n ı m , hiç d üşünmeden yanıtla d ı : " B iz Japonlar, Şintô d oğa r,
Budist ölürüz; yılda iki kez d e H ı ristiyan ların N oel'i gibi hediye alıp veririz. İs
lam'dan da b ir şeyler öğrenm eye h azırız."
1 45
DÜRT - JAPON TÜRESİ
nuşmaya başladı: Japonya savaşı yitirdi. Yitirdi ! Karniler yas tutuyor: Fa
kat ü lke yeniden yükselecek, Kmni'ler Japonya'nın geleceğini görüyor . . . "
Şinrô ziyaretlerin i n en büyüğü, belki de Güneş Tanrıçası Amatera
su'nun İse'deki Büyük Cingü'suna yapılanıdır. ( Bkz. Kutu 4 7-2)
Kuru 47 -2
iSE C İ N G Ü'SU N U Z İYAR ET
Amaterasu'nun İse CingO'su, iki dağın ortasında gür ve duru akan isuzu l rma
ğı'nı n kıyısında, yüce servi (Tsugi) ormanları içinde kurulmuş. Servi ağacından
yapılmış bir köprüyle geçiliyor kutsal yakaya. Sağda, ormanın içinde yükselip
gökte dalgalanan tek bir J apon bayrağı tüm kon uma egemen; sahne, İ kinci Sa
vaş'tan sonra kaldı rıldığı söylenen "Devlet-Şi ntô"yu düşündürüyor. İse'de iki
CingO var. Birincisi doğal güçlerin ana kaynağı olan Amaterasu Ômikami; i kinci
si, besin, giyim ve konut gibi evrensel (maddi) gereksinmelerin tanrısı Toyuke
no Ôkami. Amaterasu Ômikami'ye giden yol boyunca Torii'lerin altından geç ili
yor. Yollara beyaz renkli, i ri d en iz çakılı serilmiş. Düzenli ayak sesleri d uyuluyor.
Uzayan yol, bir yerde genişleyip nehir kıyısına varan bir alan oluyo r. Ziyaretçi
ler, lsuzu ırmağı kıyısında topla n m ışlar, törensel bir "arınma" banyosu yapıyor
lar. Sonra rehberli ve bayraklı grup la r çakıllı yolda yeniden ilerliyor. Yüce servi
lerin çevrelediği küçük bir alanda yol birden tüke niyor. Solda, taş bir merd iven
ve basamaklar. Ü st sahanlıkta servi ağacından küçük bir Torii yükseliyor. To
rii' nin arkasında bir buçuk katlı küçük bir CingO. Ci lasız, çivisiz, boyasız, ot çatı
lı ve saçaklı yalın bir Okyanusya yapısı. CingO'n u n hemen arkasında, yükselen
yenisinin çatısı görünüyor. Gruplar ve kişiler Tanrıça'ya olan bağlılıkları nı yineli
yor sonra dönüş yolundan ilk köprüye geliyorlar. Tüm ziyaret 1-2 saat sürüyor
ve başladığı gibi sessizlik içinde bitiyor. (Bkz. Resim 26-11 ve Resim 26-12)
Sesli dua yok, cezbeye kap ı lan yok. Hacı ların yüzünde bir m utluluk, arın
ma, tazelenmiş yaşam gücü ve inanç var. Yaratıcı'nın ziyaretinden güvenle ay
rı lıyo rlar. G ökte dalgalanan bayrak, " B u sabah siz Japonya'yı ziyaret ettin iz!"
d iyor; "Güle güle" d i liyor. Ahşap köprü n ü n öte yakasında sıralanmış evlerin
ka pı larındaki pirin ç sapından örülmüş Şimenava'lar, kutsal d ü nyad an, gün
lük d ü nyaya dönüldüğü n ü simgeliyor - İse'd en ayrılanlara. (Bkz. Resim 4 7)
Buda (Buddha) 'cılık adı verilen din, M Ö VI. yy'ın ikinci yarısında Hin
distan'ın Nepal yöresinden yayılmaya başlamış dünyaya. B i r zaman
Batı'da kuşkuyla karşılanmış a ma ku rucu GAUTAMA ya da ŞAKA
MUNİ (Şakaların Bilgesi ) gerçek bir insan ! Başlangıçta soyut simgelerle
anlatılan Buda, MS 1 . yy'da, bugünkü P a k istan'ın Taksila ( İslamabad )
146
.:İ -IS BUDA. BUDİZ.\I \il' BLJJJİSTI.l'I(
TABLO 48
B U DİZMİN İLKELERİ
(Orta yolu bulmak için)
İki Temel Öğreti Dört Temel Gerçek Sekiz Davranış İlkesi
• ı st ı ra p evrenseldir • Doğru bilgi*
• Hayat d eğişi m d i r • Doğru niyet
• ıstırabın kaynağı arzula rd ı r • Doğru söz
• Doğru davra n ış
• Arzu lardan kurtulmak için • Doğru kazanç
• B u d a l ı k doğald ı r • Doğru çaba
• Orta yolu izlemek gerek • Doğru yorum
• Doğru tutum
Kaynak: BOK 1 980.
* Doğruyu Buda öğretir.
1 47
DOllT - J.-\l'ON TOllESİ
Meici Yenileşmesi 'ne değin tüm cenaze kaldı rma işleri Budist ra
hiplerce yapılmıştı. Bugün de yaşamları boyunca Bud izm diniyle
hiç ilişkisi olmamış Japonlar, Budist törenseline göre roprağa ve
rilir. Budist ailelerde, ölmüşlerle ilgili tabletler (ad levhaları), ha
nedeki özel [Butsudan] Buda ra fının önüne konur ve ölüler "Bu
da" ("Hotoke-Sama ") diye anılır. Bu çağrı, bildiğim kadarıyla,
Japonlara özgü ve açıkça Şintô geleneğine öykünen bir olgudur.
Şintô ölüleri doğrudan karni ya da üstün-insan olurken -"Tanrı"
demek belki biraz a bartma olur- Budist ölülerine daha küçük
bir ad san verilmesi doğrusu ya pek h akça olamazdı. Bu yüzden
Budist ölülerini de " Buda " diye anmak gelenek olmuştur. Böyle
ce, halk bilincinde ya da halk dilinde, Buda'lık Kami 1i k 1 e hemen
'
1 48
ı; 48 BUDA, ııunız:-.,ı VF BUDiSTLER
KUTU 48
B U DİST TAPI NAG I N DA OBON G ECESİ
Tôkaidô (Pasifik a n a kıyı yolu) üzerin d e 3 -4 bin n üfuslu küçük bir kasa badaki
iki B u dist tapı nağından biri: Şôginci! 35 0 kadar aile üyesi var. 4 Ağustos 1 9 7 8
akşamı, saat 8 .
G eçen yıldan bu y a n a yakınlarından birini yitirmiş ailelerden 3 0-3 5 kişilik
bir grup gü nlük ev giysileriyle tapı nağın toplantı salonunda oturmuş sessizce
bekliyordu. Evin d e kon u k bulunduğum rah i p, Oban törenine katılmama izin
verdi. Tören, küçük bir davulla tutulan "tik-tak" temposuyla başladı. Tempo
giderek hızlandı. Beyaz cü p pesi üzerin e mor renkli ikinci bir kimon o giymiş
olan rah i p, ileri geri gid i p geliyor elindeki beyaz püs küllü tören asası ile sağ ve
solda otura n ları ritmik hareket ve sözlerle kutsuyordu. "Ô-ya, Mu-ya; Ya-ô, Ya
mu ... " gibi sesler çıkarıyord u. Genç rah i p yard ımcısı da küçük d avulla ritim tu
tuyor, başıyla ve güleç yüz h a reketleriyle kon ukları selamlıyordu.
Küçük çocuklar öbekler arasında sağa sola koşup oyalanıyor. Büyüklerden
sigara içenler, gözlerini kapamış uyuklar görünenler var. 'Tik-tak' birden d urdu.
Topluluk giriş kapısı yanı ndaki sunak önünde yeni bir toplanma d üzeni aldı, bir
ağızdan dua etti. Rahip yeniden söz aldı. Bir köşede tek başına oturup not tutan,
fotoğraf çeken yabancıyı tanıttı. Japonya'ya niçin geldiğini tap ı nakta ne yaptığın ı
anlattı. Törene katılanla r, t e k tek d ö n ü p başlarıyla yabancıyı selamladılar. "Hoş
gelmişsiniz" der gibi. Rahip, o gün yabancı konukla birlikte yaptığı Haçiman
(Şintô) ziyaretine d e değindi. Şintô-Budizm ilişkileri üzerinde de önemli, olumlu
_
sözler söylüyordu ki - beklenmedik bir şey oldu: Yaz gecesinin nemli s ıcağında,
tapınağın açık kapı ve penceresinden yayılan sözlü ritmin çağrısına dayanama
ya n Semi (Ağustos) böcekleri, birden coşkulu bir konsere başladılar:
"CıR, C ı R R R , ... C I R rrrrr"
Doğal Koro'n u n gücü ve kararlığı önünde rahip önce sustu; sonra -sanırım
geceki son sözü böceklere bıraktığın ı söyleyerek töreni kapattı. Katılan lar bu ka
rarı pek beğendiler; doygun yüzlerle arabaların a binip tapınaktan ayrıldılar.
Oban G eces i'nin renkli m üzikli Katolik ayinlerini a n ımsatan özellikleri yan ın
da, Afrika yerlilerini a n d ı ra n sanatsal bir yal ı nlığı ve Asya göçebelerine ben
zeyen büyüsel bir Şamanizmi vardı . Kurgu, yap ı m ve uygulama J a po n'd u .
149
DÖRT - \APON TOR F.Si
150
§ 49 "' HALK DiNİ'"
Kültür İşleri Kurumu'nun ( 1 972 yılı) raporuna göre, çeşitli dini kurum
ve örgütlere üye b u lunan Japonları n toplam sayısı, ülke n üfusunun iki
katına yaklaşıyor. ( Tablo 4 9 ) B u sonuç her ergin Japon'un en az 2-3 dine
üye olduğunu gösteriyor. Öyleyse, Japon i na ncında dinin hiç ayırıcı ol
madığı söylenebilir. Din ve inanç konusundaki b u söylenceler, Japon di-
151
DOHT - J A l'ON TÜRFSi
"Hangi d inden olursa olsun bir Japon'un asıl yolu (mesleği, mez
hebi) Japonluktur. " ( Bkz. Berkes 1 976: 253 ) Yine Berkes, Japon
ya'daki kısa süreli gözlemleri sonunda şu doğru yargısını da dile
getiriyor: "Japon dilinde, din ve milliyet eş anlamda kullanılı
yor. " "Doğan Güneş " in son yüzyılını yazmış olan Ailen ( 1 979 )
" XX . yy Japonyası'nın dini bell i değildir" diyor. Haklıdırlar.
TABLO 49·1
D İ N LE R VE D İ N DAR LAR: 1 978
Dinler Yandaşlar
Ş intô 98 milyon
B u d izm 88 m i lyon
H ı ristiyanlık 1 milyon
Ötekiler 14 milyon
Toplam 2 01 milyon
Kaynak: SJK, Religion in Japon 1980:5.
TAB LO 49·2
JAPON LAR I N D İ N İ : 1 9 7 3 ARAŞTI RMAS I
Sorular Evet (%) Hay1r (%)
" Dininiz var m ı?" 30
125
70
1
J 70
1
"Dini çalışmalara katılır m ı s ı n ız?" 7,5
152
'i 49 " H ALK D İ N İ "
TAB LO 49-3
JAPO N LAR I N D İ N İ : 1 973
Sorular Budim (%) Yok (%)
"Aileniz hangi d i n e bağlı" 90 (?)
1 S3
DÜRT - JAPON T()RESİ
1 54
a ileyi ve kişiyi, öteki aile ve kişilerden ayırır. Görevi, tüm a ileyi baba
soyu içinde birleştirip bütünleştirmektir. Başkanın ve üyelerin görevi,
ailesinin remiz adını ( on urunu) siirdii rmekrir. İnanca göre, kader çizgisi,
aile içindeki yeri n i yitirmiş (ölmüş) kişiyi alır ara soyunun ruhlarına
götürür, kişi atalarıyla birleşmiş olur.
İkinci inanç sistemi "hito-gami" , bireysel bir karni ( tanrı )'nin, Saman
gibi bir din uzmanıyla kurduğu ilişki sonunda elde edilir. Güçlü ve koru
yucu kişiler( l iderler), "hito-gami " ile i lişki kurarak ranrılaşabilir. Ama hi
to-gaıni, öbür dünya için hiçbir güvence vermez. Kişi, seçtiği kami'ye gös
tereceği saygı ve güvenle onun desteğini kazanabilir. Böyle bir sistemde,
hepsinden güçlü tek bir Tanrı'ya pek gerek duyulmaz. Çünkü kaıni'ler da
ha üst düzeydeki kamilere bağlı, bağımlıdır. Öte yandan kişi de bir yarı
kanıi olabilir. Başka bir deyişle, her insan kanıi olarak kutsallaşabilir.
Özetle, ııçi-gami, a i le, soy sop gibi akrabalık (dôzoku) top l u lukla
rı içinde bera berliği ve birliğin özerkliğini, öteki a ilelerden bağımsızlı
ğını simgeler; a i le, soy sop üstündeki u l usal birliği, bütünlüğü ve ya
rarları ise hito-gaıni sağlar. Uçi-gami ayırıcı, tanımlayıcı bir görev ya
parken; h ito-gami b irleştirir, uzlaştırır. Tablo 49-1 ve 2'deki çelişik bil
giler bu ikilemden kaynaklanıyor. Çağdaş Japon insanı, uçi-gami'ye
" evet " , hito-gami'ye " hayır" diyor. Ancak, Ş inrô dergahlarının % 8 0'i
hito-gami'lere a d an mıştır: Miwa, Kama, Haçiman gibi. (HORİ 1 974:
34-5 ) Hemen her d indeki remel konulardan biri ruhun ö lümden son
raki ya da öte dünyadaki yazgısıdır. D o re ( 1 973 : 363 )'nin " Öl ümden
sonra hayat" olup olmadığı sorusuna ald ığı yanıtlar Tab l o 4 9 -4'te
özetlenmişti r.
TABLO 49-4
"Ö L Ü M D E N S O N RA NE VAR? N E LER O LACAK D E R S İ N İZ?"
Yanıtlar % ve Sayı
"Hiç bilemiyorum" 12
"Ölüm, h e r şeyin sonu" 34
"Bir şey yaşayacak ama ne / nasıl bilemiyorum 5
"Bir şey yaşayacak ama belirsiz biçimde" 9
"Ruhlar ya cenn ete ya cehenneme gidecek" 14
"Ce nnet cehennem yok, m utsuz ruhlar olabilir" 26
To plam % 100 kişi
Kaynak: Dore 1 973: 363 (Tablo 24)
155
DÜRT - JAPON "[ÜRESİ
K UTU 49-1
TR E N DE K İ " H I RİSTİYA N LAR"
KiyDşD Adas ı ' n ı n Ôita Kumamoto m otorlu t re n inde, kocaman bir gitar çanta
-
s ı taşıyan ü n iversiteli bir gençle tanışt ı m . İ ngilizceyi çok az kon uşmasına kar
ş ı n , H ı ristiyan olduğuna i nanmam için büyük bir çaba gösterdi. Beni Avrupalı
ya benzetmiş, h atta H ı ristiyan sanmış olabilirdi. Belki de geçmişte yasal ko
vuşturmaya uğramış H ı ristiyan bir soyda n geliyord u. O s ı ra da trene bir grup
genç daha bindi. G öğüslerin d e (İngi lizce: Jesus is my Lord) :
"HAZR ETİ İSA B E N İ M TAN R I M D I R!"
yazılı bir örnek göm lekler giymişlerd i. Yol arkadaşıma "Sizinkiler" dedim. Bak
tı: "Onları h iç tanımıyorum" d iye yan ı tlad ı. B u n u n üzerine, H ı ristiyan olmadığı
m ı söyledim. Gülüşerek ayrıldık. Trende belki bir H ıristiyan vardı ama onunla
bir türlü tanışamadık. Sonradan öğrendim. Meğe r o bir örnek İsa gömlekliler d e
H ı ristiyan değilmiş. Gençler (Batı) m odası olarak o t ü r göm lekler giyerlermiş!
156
§ 49 '"l-IA l . K l l l N I "
Kum 49-2
KON FÜ ÇYUS B İ LG E Sİ' N İ N B U DA'YA SAYG I S I
" İTÔ Ci nsai adı ndaki ü n l ü Konfüçyus bilgesi günlerden bir gün öğre ncileriyle
birlikte bir Bud ist tapınağın ı ziyaret etmiş. Buda'nın önünde saygıyla eğilmiş.
Öğrencileri sormuşlar: "Bu nasıl olabilir?" İTÔ şöyle açıklamış: "Konfü çyus
çulukla Budacı lık birbiriyle bağdaşmaz, kuşkusuz. Fakat kuru m u ziyaret edip
de o n u n kurucusuna saygı göstermemek doğru o lmaz."
Aktaran : Dore 1 973 : 3 0 7 .
157
5
SANATLAR Ç EVR E S İ
" B U R U K AC I H U R MA TAD I "
- J A P O N Sö zü
5 0 . "SANAT? SANAT, N E D E G I L K İ " - P I CA S S O
" Sanat ned ir ? " diye soran kişiye, "Sanat ", d iye yinelemiş ünlü Picasso,
"Sanat, ne değil k i ! " Bununla belki sanatın tanımlanamayacağını, belki
de her şeyde sanat dediğimiz, " o " şeyden, bir şeyler bulunduğunu söyle
mek istemiş olabilir. Japonya 'daki iş-güç a n layışı, Picasso'nun b u sözü
nü anımsatıyor. İyi, güzel, temiz yapıla bi len her iş-güç, her meslek Ja
ponya 'da sanattır. Japon kültüründe gerçi Geicutsu ve Gigei d iye bilinen
genel sanat (sanayi, beceri, hüner, yetkinlik ve marifet) kavramları var
dır; ama dildeki zanaat, sanat, güzel sanat ayrımları, Batı d illerinde ol
duğu kadar kesi n değildir.
Japonlar sanarları, aldı üstlü raflara koymak yerine, yan yana dize
rek tek tek tanımayı yeğ tutarlar. Batı dünyasına uyarak bugün bizim
" zanaat" saydığımız pek çok iş-güç Japon kültüründe soylu, saygın ve
yaşayan sanarlardır:
Bonsayi : Saksıda ağaç yetiştirme, Hanabi : Hava fişeği yapına,
Bonseki : Taştan oyma manzara, Origanıi : Kağıt kıvırma,
Zoen : Bahçıvanlık, bahçecilik, Seppuku : Yaşamına son verme,
Çanoyu : Çay töreni yapmak, Engei : Küçük bahçecilik, gibi.
Batı'daki "güzel sanat" saygınlığına özenen bir "Bicutsu" (güzel sa
natlar) kavramı da kullanılmaktadır ( YAŞİRO Yukio 1 96 5 ) ; ama " sanat
sözcükleri -gei ve cutsu yerine- yazın ve kültür kökü olan "Bun" k avra
mından türetilir:
Bun : Yazı, deneme, Bunka : Kültür,
Bundan : Yazar çevresi , B unkyo : Eğitim,
B ımgei : Yazı sanarları Bımnıei : Uygarlık, vb.
Geleneksel kabuki (saz-söz-oyu n ) tiyatrosunun ünlü b i r erkek
oyuncusu şöyle övünür: " Kadınlık rolünü [ benden] daha iyi yap a b i len
[kadın] yoktur! " Kadın rolleriyle ün yapmış sanatçı öylesine başarılı ki
161
llLŞ - S,\ N ı\Tl .ı\R ÇEVRESi
1 62
� s 1 ( ; CJzu İN G F LFNFKSFL A ll l :\ R I VE T:\T l :\ R I
5 1 . G Ü Z E L İ N G E L E N E KS E L A D LA R I V E TAT L A R I
Batılılar, güzel şeyleri bireysel yaşant ının algı ve duyumun yoğun luğuna
göre ayırırlar: " güzelce, güzel, çok güzel, olağanüstü , eşsiz güzel, vb."
Japonlar, güzel yaşantısının yoğu nluğu, doyumu kadar, belki daha da
çok, güzelden aldıkları tada duya rlıdırlar. Kimi zaman güzel karşısında
duygu lanıp ağlarlar. D iyalektik mantığın Ban düşüncesindeki görünür
bilinir çelişki leri gibi bir şeydir. Japon güzellik duygusundaki şibui! Çok
çok güzel şeyler, insana acı bir tat, hatta dayanılmaz bir ürperti verir:
Türkçede " korkunç güzel " deyimiyle anlatılan güzellik! Japon, iri bir
yemiş görünüşünde, tatlı bir portakal rengindeki Tra bzon Hu rması'nın
tadına benzetmiştir en güzelin tadını :
Hanı hurmanın
Buruk - acısı:
İçinde saklı sanki,
Her japon 'un renk
Biçim, güzel tutkusu.
-Yazar'ın k işisel yorumu-
KAVABATA ( 1 96 8 ) 'nın, " Güzel Japonya ve Ben Kendim" adlı Nobel
demecinde sunduğu güzelliklerde, " buruk-acı " nın tadı, kokusu vardır.
TAB LO 5 1 - 1
G Ü Z E LLİK S I FATLAR I - TATLAR !
Anlam Sıfat (Tat)
Tom u rcuğun bahara kattığı renkli, çarpıcı, gelip geçici tat Hade
Kökün topraktan aldığı tat: kalıcı, sakin, olgu n , içine dön ü k Cimi*
Ham hurman ı n t a d ı gi b i (kusurlu) buruk-acı bir tat Şibui
Hoş, temiz, d üzgün , iyi, olması gerektiği gibi Kireği
Olgun, görmüş geçirmiş, bilmiş, d ünyevi bir tat iki**
Kaynak: Condon J. ve KU RATA Keisuke (1976:40-6).
* Bkz. Resim 5 1 - 1 .
** Bkz. Resim 5 1 - 2 .
1 63
Bl'Ş - S,\NATL:\ R <,:EVRFSI
TAB LO 5 1 -2
G E LE N EKSEL G Ü Z E LLİ K ADLARI
Kavram (Ad) Anlam
Vabi D u rgun, yalnız, alçakgö nüllü, ağırbaşlı, kusurlu güzellik:
Çay soh betindeki d ostluğu n güzelliği
M i YAB İ Hoş, latif ve narin bir güzellik, zarafet, Heian dönemi için
kullanılan klasik güzellik
Şibusa/Şibumi Acı veren, çelişkili, b u ruk bir çay gibi güzellik duygus u
Sabi B i lgece, yalın, terk edilmiş, yaşlı, olgu n , güzellik (§ 59)
Yögen G izem, gizemlilik taşıyan anlaşı lmaz, büyüleyici güzellik,
"o-şey" (Noğ ve Zen sanat ı n d a)
Monono Avare Doğa n ı n kederi; acı n ı n güzelliği, sonbahardaki hüzün lü güzellik
Kaynak: TAZAVA Yutaka ve Arkadaşları (1973: 1) .
1 64
§ 5 1 CÜ71'1.İN GFLENEKS EI . ı\DI.:\ R I VE TXrI.:\IU
165
llEŞ - SAN:\TL\R ÇEVRESİ
ce, yitik güzelliklerin yoğun bir sergilemesidir. Konuk evi, sessiz, temiz
ve güzel bir y apıdır. Hizmet hem ciddi hem güleç yüzlüdür. Arka bahçe
özenle düzenlenmiş, oda zevkle döşenmiştir. (Şekil 5 1 -4) Konuğun iste
d iği yemekler, birbiriyle ve besin lerle son derece uyumlu kapkacak için
de getirilir, odasında sunulur. ( Resim 3 5 - 1 ) Sonra da yönetici gelir, yere
ilişir; yolcunun sunulan hizmetlerden hoşnut kalıp kalmadığını sorar
öğrenmek ister. O zaman riyokan olayının bir " konuk ağırlama sanatı "
olduğu daha iyi anlaşılır. Hiç kuşkusuz koca ülkede daha güzel konak
lar, daha saygın konuklar vardır. Oysa her yolcu, mavi boncuğun o gece
kendisinde olduğunu sanır. Riyokan'ın yeşil-mavi çinilerle bezenmiş
( ofuro) banyosunda, sıcak suya girmiş olan konuk, pencere doğrama
sından ayna pervazına kadar, her yapı öğesinin mavi-yeşi l ren kte sera
mik (silme) çubuklardan yapıldığını, mavi-yeşil çinilerle bezenmiş oldu
ğuna dikkat edebilir. Seramik öğelerden yapılmış bir pencere d oğraması
ya da ayna çerçevesi dünyanın her yerinde her gün rastlanabilecek tür
den bir kültür olgusu değildir. Ama orası Japonya ' nın yüreğin de, toprak
pişirme sanatının beşiği, seramiğin anavatanı ise burada anlatılan dene
yim gerçek olabilir.
5 2 . P İ Ş M İ Ş T O P RA K : S OY L U G E L E N E K
1 66
} Sl l'lŞ\ l i K TOl'Rı\ K : SOY I .U GEI .FNFK
1 67
BEŞ - SANATLAR (EVRESi
Japonlar " Kişinin fırçası k işiliğin aynas ı " derler. " Kişiyi işinden tanı, sö
züne aldırm a " anlamında bir deyim. Bununla, Japonlar, " kişi fırçasın
dan y a da çizgisinden belli olur" demek isterler. Ünlü bir D oğu bilgesi
nin, kendisine öğrenci olmak isteyen delikanlıya, " Hele b i ra z konuş k i
seni tanıyayım " elemesi gibi, Japon insanını n kimi kimliği, yeteneği, kişi
liği, fırçasından anlaşılabilir. Çanak çömlekçilik en eskisidir ama yazı
( fırça-çizgi) geleneği öteki sanat ve becerilerin en büyüğü, en saygımdır:
Yazı fırçayla yazılır, resim fırçayla yapılır, i mza fırçayla atılır, i pekli do
kuma fırçasıyla boyanır. Japon şiiri, salt bir ses söz sana tı olmaktan çok
bir yazı-fırça sanatıdır. Şiir, söylenmez yazılır, d in lenmez okunur. Gözle
varılır şiirin tadına, güzelliğine.
Nobel kazanmış KAVABATA ( 1 96 8 : 74) , " Güzel Japonya ve Ben
Kendim" adlı denemesinde, " Benden anı olarak bir şeyler yazmamı iste
yenlere Rahip D Ô GEN'in ya da Rahip MY Ô E'nin bir şiirini yazarım "
d iyor. ( Bkz. § 42)
Kuşkusuz her sanat gibi, "Şodô " adı verilen yazı sanatının da genç
yaşlarda başlayan, yaşam boyu süren, kendine özgü bir eğitimi var. Şodô
büyük boy, kalın bir fırçayla özel kağıtlar üzerine, siyah çizgiler çekerek
168
§ 5.l '· KiŞİNİN Fl llÇASl K İŞİLi(;iN AYNASI "
1 69
BEŞ - SANATI.AR c_:l'VRFSİ
Her bi şeyleri
Daha güzelleştiren
Bahar yağmuru!
- Çiyoni, R.H. Blyth'ın ( 1 952) İngilizce
çevirisinden, yaza rın Tü rkçeye çevirisi.
Kum 53
" K İ Ş İ N İ N FI RÇAS l / K İ Ş İ L İ G İ N AYNASI "
"Şova hito nari" -Japon sözü
Yazı öğretmenim, hafta sonunda yazd ığım "güz yeli" anlamındaki alıştırmala
ra tek tek baktı, bir iki d üzeltme yaptı. Sonra:
- "Açılmaya başladın ız, iyi. Mekan ve fırça de neti m iniz de gelişiyor. Kendi
n ize güveniniz a rtıyor!" dedi.
Son alıştırm am ı n üstüne, kırmızı fırçasıyla iç içe iki kıvrak yuvarlak çekti ve
e kledi:
- "Güzel!"
İnsanın sorası gel iyor: "Bahar yağmuruna ne olmuş ? " Çünkü bir ek
siklik, bitmemişlik var sanki şiirde. Oysa resim ya da yazıdaki duygu bü
tünlüyor, şiirde duyulan eksikliği. Japon şiiri, duygu ile düşüncenin doğa
dan kaynaklanan bir esinle birleşip
bütünleşmesi , kağıda dökülmesi,
bir anlamda resimleşmesidir. Batı
şiirinde, seste sözde, toplanan o gi
zem, Japon şiirinde çizgidi r, çizgi
nin akışıdır. Fırçanın tutuluşu, el
kol-belin uyumlu h areketi, fırçanın
kağıt üzerine bastırılıp yayılması,
fırçanın eğilip doğrulması, çizginin
başlayıp bitişi, incelip kalınlaşması
-yalnız düşünceleri değil- duygula
rı da serer ortaya. Çalgı aletlerini
konuşturan müzikçiler gibi, Japon
lar fırçalarını konuştururlar. Bu
yüzden çizgiye, yazıya çok duyarlı
dırlar. Güzel yazan bir Japon'un
fırçasını, el yazısını izlemek, sevilen
bir şiir ya da şarkıyı yeni baştan
RESİM 53-3: Ot biçen köylüler! Köyde tarım dinlemek gibi güzel bir deneyimdir.
görevlisi TSUCİYA Matasaburô'nun fırçası
(1707). ( Resim 53-3)
1 70
� 5> " K İ Ş İ N İN FIRÇASI K İŞİLi(;iN ,\Y NASI"
RESİM 53-5: SÔ TATSU'ııun "Geyikleri" ve KÔETSU'nun ünlü fırça yazısı. Altın ve gümüş mürekkeple.
xvı ı . yy (AKİYAMA 1977: 1 52).
171
l\E� - S :\ Nı\TLı\I( c,:rvın:si
Dilin belleğidir yazı. Bir sözcüğü bulmaya çalışan Japon, gözlerin i ka
par, eliyle havada çabuk bir şeyler çizer ve hemen anımsar unuttuğu sözcü
ğü, "Şô, şi, ki " gibi çok anlamlı ses ve heceleri söyleyen kişi, hangi anlamı
düşündüğünü, hızlı bir el (yazı fırça) çırpmasıyla belirler. Gerekirse, çok
önemliyse yazar; tahtaya, kağıda ! O kez a nlaşılır dediği, demek istediği.
Yazı sanatıyla ilgili öteki bazı gözlemler § 82'dedir. Yazı ve fırça sa
natlarının biraz daha özgürcesi demek olan resim sa natları ise, hemen
aşağıda (§ 55'te) özetlen mektedir. Ancak resim sanatının engin kaynak
larına yönelmeden önce şekersiz içilen yeşil çayın o " buruk acı" tadına
şöyle bir bakmak gerekiyor.
Önce çay! Çünkü k i m e gidilse Japonya 'da neye başlanmak istense önce
bir kap acı çay sunulur. Romantik eğilimli kimi Japonlara göre, çay ve
çay törenleri, geleneksel kü ltürün "en güzel " kalıntısıdır. Devrimci genç
lere, gelecekçi eleştirmenlere göreyse çay, i şlevini yitirmiş, a n lamsız bir
tortu ! Toplumsal gerçek kuşkusuz, bu iki ucun arasında bir yerlerde ol
malı. Halk dili, güvenilir bir seçici olarak, " Çayı eksik" diyor insan dra
mına d uyarlı olmayan kaba, bencil kişilere. ( Bkz. OKAKURA 1 944: 1 2 )
Türkçesi, " Kapaksız kayna mış" y a da " Az demlenmiş" olabilir.
Çay ( Ça, ta, the, tea), Çin kamelyası ( Camellia Sinensis) diye bi linen
bitkinin kurutulmuş yapraklarından yapılan çok eski bir iksir ya da içkidir.
Kaynağı Çin olan bu bitki, ilk kez VIII. yy'da getirilmiş Japon Adaları'na .
Zen Rahibi Y Ô SAİ, Çin çayını Japonya'nın ulusal içkisi yapmış. Çay iistii
ne yazdığı ünlü denemesinde bakınız neler söylüyor. Y Ô SAİ ( 1 2 1 4 yılları ) :
1 72
§ 54 ÇAY. Ç,\Y TÜRENI VE Ç.-\Y S.-\ N ,\TI
uyuşan birkaç yakın dostun, pazar ile pazarlıktan uzakça bir köşede bir
araya gelip çay içmesi, sohbet etmesi, duyguların, deneyimlerin en beğeni
lenidir. Eğer çay, bir çay ustasınca düzenlenmişse, gerçekten güzeldir.
OKAKURA ( 1 944: 22), " Çay bir sanattır, onun güzelliğini ancak usta bir
el çıkarı r ortaya" diyor. Doğru ya eksik! Ustalık yetmez. Konukların da o
sanatı bilmesi, gönül ehli olması gerekir. Gönül birliğine "çay töreni " de
niyor. Türkçedeki:
G önül ne çay ister
ııe çayhane
Gönül ahbap ister
çay bahane!
Dizeleri, çayı ne güzel anlatır!
Çay töreninin ilk büyük ustası, Zen rahibi Murata CUK Ô ( 1 422-
1 502 ) imiş. Çay törenine, yalınlık ve ölçü k urallarını getiren CUK Ô önce
ki başkent Kiyôto'da " u l usal hazine" sayılan Togudo ( adlı çayevi)'nun
mimarıdır. "Ulusal h azine" Japonların en yüksek kültür ve sanat değerle
rini (eserlerini) ayırmak, tanımak, korumak için kullandıkları değerlendir
me ölçütüdür. Ne var ki çayı sanat yapan kişi çay ustası SENNO RİKYÜ
( 1 52 1 -1 5 9 1 ) olmuştur. Bugün bile geçerli olan çoğu çay kurallarını ve çay
görgüsünü RİKYÜ koymuş, geliştirmiştir. Konuklarına a ltın kaplarla çay
sunan Hanpaku (İmparator Vekili) HİDEYOŞİ'nin "yaba " (kaba) beğeni
sine karşı kesin bir turum a lmış ve çay ruhunu şöyle özetlemiştir RİKYÜ :
Çay ruhu:
Ot kokulu
Çardakta!
" Çay ruh u " çardakta saklı ya, sanatın kendisi nerede, nasıl bir şey?
Bu konuda çok şeyler yazılmış, söylenmiş. En yalını, en güzeli belki yine
RİKYÜ ustadan:
Kaynat suyu,
Demle çayı;
Oldu sana
Çay sanatı!
- SENNO RİKYÜ
" Hepsi bu mu ya gerçekten ? " Çay sanatının gizemini soran b i r me
raklıya RİKY Ü öteki gizleri şöyle açıklıyor:
1 73
l\EŞ - S;\ N i\Tl .ı\R (EVRESi
1 74
'i 5� e,:AY. (:ı\Y TOR ENI vı: Çı\Y Sı\N:\TI
Kuru 54
ÇAY TÖR E N İ EGİTİ M İ : ÇAN OYU
Zengin Çin porselenleri koleksiyonu ile tan ınan İ D EM İTS U Sanat Galerisi'nde
salı akşamları yapılan çay eğitimine bir s ü re gözlemci olarak katıl d ı m .
G alerin in sergi salonları önündeki geniş oturma d inlenme h o l ü n ü n içerlek bir
köşesi, yerden b i raz yükseltilmiş, Tokonoma'lı, Tatami'li, doğal (pencere) ay
d ı n latmalı şirin bir Çaşitsu (çay odası) 'ya dön üştürülm üştür. Bitişiğinde bir
Yo rits u ki (çay o cağı, çay kileri) vard ı . (B kz. Resim 54 -2)
Yaşlı (60-6 5 ) , gül güleç yüzlü, tatlı sözlü Çacin Ha nım, 5 -6 genç kız ve 2- 3
e rkek öğrencisiyle 4 - 5 hafta burada bu luştu, çalıştı. Galeride me mu r ya da
uzman olarak görevli öğrenciler, usta n ı n denetiminde birbirlerine ve kon u k
seyircilere çay y a p ı p s u n d ular, birlikte içtiler. A m a "çay bahaneydi" d iyo
rum.* Aslı nda, d iz çöküp to p u k üstüne oturmayı, sendelemeden kalkmayı,
yürümeyi, köşe dönm eyi, ayakkabı çıkartmayı, od aya girip çıkmayı, kap tut
mayı, çay sunmayı, selam vermeyi, gü lü msemeyi öğrendile r. Kısaca, J apon
görgüsünün temel ilke-kurallarını yaparak öğre n d i ler. Doğru ları d eğil, en gü
zel hareket ve d avranışları pekiştird iler. Bu, törenden çok, bir eğitim, görgü
semineriydi; asıl törene haz ı rlıktı. Eğitim i n son u nda, usta n ı n kendi evinde bir
de çay çağrısı d üzenlendiği n i duyd um ama ne yazık katılamadım. Töreni ka
çırd ı m , yazamıyorum.
* Çünkü: Gönül ne ç a y ister ne çayhane,
Gönül ahbap ister çay bahane!
- Anadolu Sözü
1 75
!\EŞ - SANATI.AR ÇEVRESi
1 76
§ 55 YAŞAYAN SANATLARIN KAYNAKLARI
RESİM 55-2: KÔRIN Ogata'nın "Kırmızı Erik Ağacı". Kağıt üstüne paravan deseni. XVll. yy (Atami Müzesi).
tır. Tutuştaki en k üçük basınç değişikliğine yanıt verir. Tutuşa göre çizginin
kalınlığı, koyuluğu, derinliği ve örtme gücü, tutana göre karakteri değişir.
Nihongi'ye göre ilk ressamlar ve seramikçiler MS 5 8 8 yılında Kore
ülkesinden gelmiş. Prens Ş Ô TOKU'nun 607 yılında Çin'e gönderdiği
grup içinde sanat öğrencileri de varmış. Japonya'daki fırça-çizgi geleneği
ni ilk başlatanlardan çoğunun bu öğrenciler olduğu sanılıyor. Heian dö
neminden kalan en eski resimler, Buda dininin saygın büyüklerini s imge
leyen gizemli "manzara " çizimleridir. O kadar kutsal sayılırlar ki hemen
h iç sergilenmezler. Geç Heian ya da Fucivara döneminde, sanatçılar aris
tokrat eğilimli bir saray çevresinde toplanmış. XI ve XII. yy'da yeni akım
bir Budizm sanatının başladığı biliniyor. B u resimler de o kadar değerli
dir ki görülmeleri zordur. Fakat kutsal Buda geleneği yanında, ünlü
" Genci Öyküsü"nü resimleyen bir " Yamato-e" geleneği oluşur. Saray
soylularının günlük yaşamını yansıtan resimler Emakimono tekniğiyle
yapılmıştır. Fırça geleneğinin en eski, en sevilen örnekleridir, bu resimler.
Roberts ( 1 971 : 43 ) 'e göre, bu başla ngıç, bir dönem sonraki Muromaçi
Sanatı'nın yolunu döşemiştir. Siyah (sımıi) mürekkeple yapılan suluboya
tekniği, Budist metinlerin elle çoğaltılması sırasında geliştirilmiştir.
Kamakura ( 1 1 35 - 1 3 9 2 ) döneminin resim sanatı, bir yandan gerçek
çiliğe özenir, öte yandan karikatüre yöneli r. TOBA S Ô C Ô , La Fon
taine'in hayvan öykül er i türünde, Wal t D isney'in " Mickey Mouse " ları
na benzeyen resimler ( Çôçil - giga) çizmiş.
XIV. yy'da çizilmiş ilk manzara, NEZU derlemesindeki Naşi Şelale-
1 77
llEŞ - SANATLAR Ç E V R ESi
1 78
� 55 YAŞAYAN SAN AT! . A R I N K AY N A K L A R I
RESiM 55-3: HIROŞIGE'nin (17 77 -18 5 3) Elli-üç resimlik Tôkaido-menzil, yol-dizisinden, "Şôno'da
Yağmur" (Tokyo: Ulusal Müze).
RESİM 5 5 -4: HOKU SAY Katsuşika (1760-1849)'nın "Fuci" Dağı dizisinden: "Güneşli Hava'da Fuci"
(Ata mi Müzesi).
1 79
BFŞ - Sı\ N ı\TL\ R (.:EVRESi
1 80
\i 56 l\,\J-l(:ELER vı-: (:İÇl'KLrn
5 6 . BA H Ç E L E R VE Ç İ Ç E K L E R
Japon Bahçesi dünyaca ünlü bir sanat olayıdı r. Öteki ünlüler gibi n e tür,
nasıl bir sanat olduğu çok iyi bilinmez. Gizemli bir sanattı r. Bu yüzden
tek bir "Japon Bahçesi" yerine "Japon bahçe sanatları " ndan söz etmek
belki daha doğru olabi lir. Gerçekten de Japonya'da yaygın bir doğal
manzara (San-sııi=dağ-su ) duyarlığından, çok çeşitli çiçek d üzenleme
okulla rına uzanan ça lışma türlerini içine alan geniş bir " Bahçe sanatla
rı" ailesi ya da sürek liliği vardır. ( Bkz. Tablo 5 6 ) Japon dilinde, "doğa "
ve " sanat" karşılığında özgün kavramlar olsaydı, belki bu sürekliliğe
" Doğa Sanatları " da denebilirdi. Oysa ikisi de yoktur.
Bahçe sanatının üç ortak öğesi vardır: toprak, su ve b itki! Başka bir
deyişle, canlı ve cansız doğa, dağ ve su (sansui) ya da manzara. Dağlar
genel k ural oLuak ağaç ve ormanla örtülü olduğu için, sanatın üç ana
öğesi insan-yapısı bahçelerde daha kolay görülür.
Bahçe sanatlarının amacı, doğal sansui'den alınan güzellik tadının in
san eli ve emeğiyle yaratılmasıdır. Japonlar bu ya ratma işinde, ulusal park
lardan tek bir saksıda yaşatılan minik ormana değin değişik ölçek ve türle
ri denemiş, hepsini de geliştirmişlerdir. Yöresel Beylik Hisarı çevrelerinde
kurulmuş olan Hira-niva bahçelerinde, doğal ve yapma öğeler, birbirinden
ayrılmayacak ölçüde dengelenmiş, bütünleştirilmiştir. Bahçedeki -höyük
benzeri- küçük tepecikler dağları, gölcükler doğadaki suları ( deniz, göl,
akarsu ve şelale gibi); küçük boy ( bodur) ağaçlarla kaya yosunları da canlı
doğayı simgeler. Bu simgeler, aslında yarı doğal yarı yapaydır. Canl ı öğeler
RESİM 56-1: Hira-Niva: Düzl ü k Bahçesi. Ritsurin Kôen (Takamatsu Parkı, Şikoku Adası).
181
BEŞ - SANAT I . A R ÇFVRESI
1 82
TAB LO 5 6
BAHÇELER, SAKS I LAR, ÇİÇEKLER
Türler Doğal Yapma Minyatür (Engei) Bahçeler
Sansui Hira-Niva Kare-Sansui Tsuba Niva Hako-Niva Bonsay İkebana Çay
Öğeler (Manzara) (Düz-Bahçe) (Kuru ıylanzara) (Avlu) (Tepsi) (Sa ksı) (Vazo) Bahçe leri
Yer Dağ Tepe-Kaya Kara kaya Taş
(Top rak) Deniz Tepside Saksıda Vazoda Tüm bahçe
Su ve Gölcük Kum-Çakıl To prak Bahçe Cüce ve Çiçek Türleri ve
Göl Modelleri Yaşlı ağaç Düzenleme Ölçekler
yetiştirme
Bitki Orman Ağaç Çim-yosu n Ağaç (Maketler) <'1
o:>
rl
İ kenobo - Raci:
Doğal G ezinti Tek ağaç/ riyQ, Şebnem yolu
Çeşitler/ (U lusal) ve Görüntü Avlu Bahçeleri N iva çok ağaç Şôgetsu -
Özellikler Parklar Bahçeleri Modelleri (orman) riyQ, Tsu ki-yama
Ôhara-riyu, (Yamaç
Ko'riyQ. Bah çesi)
Ölçek < < < B üyüyor < < < Ölçek > > > Küçülüyor > > > Çeşitleniyor
(Birim)
Amaçlar Dinlenme Arı n m a Ge liştirme Öğre n m e Kendini Ya ratma
Tanıma
BEŞ - SANATLAR ÇEVRESi
1 84
§ 56 IIAHÇELER VE ÇİÇEKl.FR
RESiM 56-3 : Katsura: İ m paratorluk Kasrı Bahçesi (Kiyôto). insan eliyle doğanın birlikte yarattığı
uyum ve gizemli denge. KOBORI Enşü, XVll. yy (Seidensticker 1970:89).
1 85
llEŞ - Si\NATLı\R ÇEVRFSİ
..
c
RESİM 57-1: Japon evinin içi: Sofra ve ağaç, kağıt ve Tatamı'nin şiirleşen birliği.
1 86
§ 57 YAPIL\R, ÇATILAR VE TATMv! ILER
müş, çatı bunun üzerine oturtulmuştur. " D i kme-kiriş " birimi, i k i ağaç
dikmeye bağlanmış yatay bir kirişten oluşur. Bugün Hokkaidô Adası'nda
yaşayan Aynuları n k on utları, böyle bir dikme kiriş çatkısının ot ya da
sazla örtülmüş türüdür. Öyleyse tarım öncesi Japon konut yapılarının
çağdaş Aynu evlerinden çok değişik olmadığı düşünülebilir. Bu yapı gele
neğinin Japon Adaları'ndaki en gelişmiş örneği, V. yy'da yapılmış olan
Büyük İse Cingi t'sudur. ( Resim 2 6-2) VI. yy'da Çin'den ve Kore'den gör
kemli b i r tapınak mimarisi gelmiştir. Ancak, Fucivara döneminde ( X-XII.
yy), ya bancı m imarl ığa karşı duygusal tepkinin geliştiği görülmüş; öteki
güzel sanatlar gibi, Japon yapı sanatlarını n temeli XIV-XVI. yy'daki Mu
romaçi döneminde atı lmıştır. Bu dönemin en ünlü yapıtı, Kiyôto'daki
"Altın Köşk " (Kinkakuci) 'tür ( Resim 26-9). Bu yapı, "Şoin-Zukuri " adı
verilen bir yapı geleneğinin n iteliklerini taşımaktadır. Altın Köşk en güzel
örnek değildir. Ta blo 5 1 - l 'deki güzellik sıfatıyla, " Gümüş Köş k " ( Gin
kalv.1-ci), Altın Köşk 'ten daha şibui sayılmaktadır.
"Şoin-Zukuri " Yapı Geleneğinin Başlıca Özellikleri:
1 ) Yapının, çevre ve bahçesiyle uyuşması ( Resim 5 7-3 ) ;
2 ) Yapının ö n cephesinde "engava " adı verilen üstü saçakla örtülü,
yanları açık bir veranda ( ba lkon) yapılması;
3) Giriş kapısında "Genkan " adı verilen bir antre bulunması ( Re
sim 62);
4 ) İç bölmelerin "fusuma-sugito " d iye b i l inen h afif ahşap bölme ve
kapılarla ayrılması ( istendiğinde takılıp çıkarılan b u bölmeler, sürme ka
pılar gibi açılır, kapanır), ( Resim 5 7- 1 ) ;
187
BEŞ - S :\ N ATL:\R <)'VRFSİ
RESİM 57-3 : Bir mimar çizgisiyle yapı ve bahçe (İZUMOCI Yoşikazu, Kiyôto 1 9 6 3 : 97).
( 1) Ü O GAL M A LZ E M E İ LK E S İ
188
§ 57 Y.-\l'ILAR. ÇATI L A R VF Tı\TMd İ L.Fll
rı " kullanılmıştır. Bitkisel saplar, süpürge otları gibi, birbiri üstüne ko
nup dikilerek kalınca bir örtü taba kası oluşturulur. Çatı iskeletine bağ
lanan bu örtü, yağmuru, karı, sıcağı geçirmez; ama o nemli havalarda
sıcak havanın yukarıya doğru yükselmesine, dışarıya atılarak evin serin
letilmesine aracı olur. Depremde yıkılsa, tayfunda uçsa k imseye zarar
vermez. Tek sakıncası yanıcı olması, içten dıştan kolay tutuşmasıdır. Bu
gün yerini hızla kiremit örtüye bırakmaktadır. Yanmayan, güneş a ltında
kızışmayan, su çekmesin d iye renkli (sırl ı ) yapılmış kiremitlere ! Yağışlı
ve güneşli günlerin erken ve geç saatlerinde cilalı k iremitten yapılmış bu
çatılar birer ayna gibi ışıl ışıl parlar. Ancak, yaşlı köylüler arasında, ha
valandırmalı ot çatıların daha sağlıklı olduğuna inananlar vardır.
c) Döşeme kaplaması: Mutfak h amam, antre ve koridor dışındaki
çoğu odaların döşemeleri, "Tatami " deni len bir Japon hasırı ile örtülür.
Tatami, 5-6 cm kalınlığında, 90 cm eninde, 1 80 cm boyunda, l if ve sap
gibi doğal malzemeyle boyuna dokunmuş, üst yüzü ince bir hasır örgüyle
kaplanmış; kenarları kumaş bir bordürle bastırılmış bir döşeme malze
mesidir. Eskisi ve k irlisi onarılır, yenisiyle değiştirilir. Tatami, Japon evi
nin ot kokusunu, dokusunu, özgün havasını verir. ( Resim 57-1 )
d ) Düşey bölücüler: Bölmeler, kapılar ve pencereler, çok ince hafif
ağaç çıtalar üzerine yapıştırılmış, ışığı geçiren (opal) kağıtlardan yapılır.
Tataıni ( 90 cm x 1 80 cm) boyundaki standart kapın ı n ağırlığı birkaç kilo
yu geçmez. İstendiğinde sürme (kanal) yuvalarından kolayca çıkartılarak
belli yerde üste toplanabilir. Kapı ve bölme kanatlarının üstünde havalan
dırma kanatçıkları bulunur.
RESİM 57·4: Yeni İ m paratorluk Sarayı'nın tören (Muayede) salo n u : Tokyo, 19 60. lse'deki Ama terasu
Cingu'su ile karşılaştırılabilir (Resim 26·2).
189
BEŞ - SANATLAR Ç F V R ESI
RESİM 57-5: Ulusal Tiyatro (Tokyo). Geleneksel malzeme ve yapı tekniğiyle çağdaş çözümlere doğru
(Bkz. Resim 26-2).
1 90
§ 57 YAl'IL\R, <,:ATIL\R VE TAlNvl l L F.R
(4) S Ü R E K Lİ Lİ K
Japon toplum yapısının geçirdiği köklü değişmelere karşılık yapı sanatla
rında ve yapı tasarımının i lkelerinde kararlı, kalıcı bir süreklilik görülür.
191
BEŞ - SANATLAR ÇEVRESi
TAB LO 5 7
TATAMİ ÖLÇÜ LERİ VE M E KAN LAR I N BOYUTLAN D I R I LMAS I
Tatami Tsubo Boyutları Alanı Kullanma
Sayısı (2 Tatami) (mxm) m< Yeri
Yı 0,90 x 0,90 0,81 Pencere
1 (Biri m) 0,90 x 1,80 1 ,62 Ka pı
2 1 1 ,80 x 1 ,80 3,24 G i riş
3 1,5 1 ,80 x 2,70 4,86 Banyo
4 2 1 ,80 x 3,60 6,48 Mutfak
4 Yı 2,70 x 2 ,70 7,29 Küçük Oda*
6 3 2,70 x 3,60 9,72 Oda*
8 4 3,60 x 3,60 1 2,96 Oda*
10 5 3,60 x 4,50 1 6,20 Büyük Oda*
* O d a büyüklükleri biçimseldir, değişkendir. Kullanış sırasında y a da gereğine göre, ara
bölmeler açılıp kapanarak iç mekanlar istendiğince büyültülüp küçültü lebilir.
(Bkz. Resim 57·1)
Japon mimarlarının "Kivari " adını verdiği ilkeye göre, yapı elemanları
taşıdıkları yüklerle doğru orantılı olarak büyür ya da küçü lür. Türlü
mekan boyutlarında kulla nılması en uygun olan dikme kiriş ve silme ke-
1 92
§ 57 Yı\l'!LA R. ÇATlLı\R VE Tı\TA\·I İ L ER
R ESİM 5 7-7: Edo-Tokugava döneminin iyi korunmuş bir kalesi: H i meci Beylik Hisarı (Şôgun filminin
açık hava seti).
sitleri bellidir. Öyle ki odanın tatami ölçüsü seçilmişse, dikme, kiriş bü
yüklüğü de belirlenmiş olur. Karşıt olarak da bir çerçevenin dikme kiriş
kesitleri· seçilmişse, o kesitlerle ör
tülecek mekan büyükl üğü belir
lenmiş olur.
Kivari ilkesinin uygulama ör
nekleri, eski Beylik Hisarı yapıla
rında, çağdaş konutların kapı pen
cere doğramalarında görülebilir.
Himeci Kalesi ( Resim 57-7), çok
katlı bir mühendislik anıtıdır. ( Şe
kil 57-8 ) Oysa, 3-4 cm boylarında
çok i nce serenlerden 1 -2 cm'lik
kayıt-silmelerden yapılmış kapı ve
pencereler 1 -2 m m ' l i k yataklar
içinde bilya makarasız ( ru lman
sız ) , kendiliğinden kayacak kadar
d üzgü n ve h a fi ft i r. S ü r t ü n meyi
azaltmak için sürmeli kesit yüzey
leri -rulmanlı yataklar gibi- dışbü
key yapılmıştır. Kızak gibi kayar
RESİM 57-8: Himeci Beylik Hisarı'nın bahçesi.
Beylikler dönemine ait bir açıkhava tarih müzesi
lar, yatak üstünde. ( Güvenç 1 979
ve kültür parkı (Şôgun filmi burada çekildi). b: 255 )
1 93
58. SAH N E SANAT LA R ! VE KA BUKİ
"Kabulü " deyi nce akla "Japon Tiyatrosu " geliyor. Oysa Kabul::.i J apon ..
tiyatro larından sadece birisidir. Kalmki ile b i rl ikte belli başlı sekiz tür ti
yatro var. ( K um 5 8 - l ) Sözcük olarak üç ayrı öğeden oluşuyor kabuki:
Ka ( müzik-saz ) , bu ( d a ns-oyu n ) , k i ( beceri, ustalık, yaratıcılık v b . ) gibi.
Geniş anlamda Kabuki, tüm öteki sahne, m üzik ve oyun sanatların ı da
içine alır. Çoğu öteki sanatlar gibi seyirlik oyu nlar da Çin'den gelmiş.
Çin asıllı old uğu sanılan H O DA KOVATSU Vl. yy sonlarına d oğru 33
kadar sahne oyu nuyla J apon tiyatrosunun temel ini atmış.
Soylu sınıfın geleneksel Noğ tiyatrosu, Japon tiyatrolarının en aris
tokrat olanıdır. Noğ'un kendine özgü zengin bir maske dağarı ve bi r an
latım d i l i vardı r. Sözgelişi, tek bir adım atmak yolculuktur; elin y u karı
kalkması üzüntü; baş ve yüzün doğrulması sevinç; ellerin birbirine bağ
lanması aşk gibi romantik bir duygu; ellerin ovuşturulması kaygı; elin
kalçaya vurulması " anladım" (çaktım ) dernektir. Ö zel Noğ dilini b ilme
den oyunu izlemek olanak dışıdır. Bu simgeleri bilenlerin oyunu izleme
siyle sabır isteyen bir sınavdır. Ne var k i özgün s i mgeleri de vardır: Kimo
no'n un dürülmesi giysi sahibinin öldüğünü; giysi sağ kolunun yırtılması
sahibinin dövüşe ve savaşa hazır olduğunu a nlatır. Simgesel a raçla rın en
güçlüsü Ôgi (yelpaze ) ' d i r. Sanatçın ı n elinde o açılır katlanır kağıt, d oğan
Ay'ı, batan Güneş'i, rüzg,l. rdan savrulan güz ( haza n ) yapraklarını, kar ta
nesinin uçuşunu, kuşu, kelebeği, gelmiş bir mektu bu, mektuptaki iyi ya
da kötü h a berleri bile anlatabilir. Yelpaze, yazarın elinde fırça, savaşçının
elinde kılıç; Budacı keşişin elinde sevgi ve bilgelik simgesi olur.
Japon tiyatro seyircisi, bir oyunu baştan sona görmek, baştan sona iz
lemek için gitmez tiyatroya. Zaten çoğu klasik oyunlar da baştan sona bü
tünüyle sahnelenmez. O oyundan bir perde, ötekinden bir sahne, berikin
den bir tablo vardır. Ancak her kabuki temsilinde, çok başarılı sayılan
ölümsüz sahneler, "tablo"lar kısaca "miye "ler vardır. Japonlar asıl o mi
ye'ler için gelir. Canı sıkılan çıkar, dolaşır, yer içer ve döner - belli bir nıiye
için . Kabuki ve Noğ türleri kadar ünlü ve yaygın olmamakla birlikte, Ja
pon kültürünü temsil etme gücü yönünden üç tiyatro türü dikkati çeker:
• Rakugo ( medd a h ) tiyatrosu,
• B unralw ( ku k l a ) tiyatrosu,
• Öncü (aumıt-garde) tiyatrolar.
1 ) Rakugo ( medd a h ) Tiyatrosu. TV' den dolayı sayı ve seyircileri,
ünlü sanatçıları azalmakla birli kte, zengin b i r söz sanatl a rı geleneği var.
Ya bancı gözlemcilerin pek fazla d ikka tini çekmeyen, d i l bilmeyenlerin
rahat izleyemediği bu tiyatro türü üzerindeki yayınlar çok sınırl ı k a l m ış
tır. Tokyo'nun Ueno K ültür Parkı dolayında Suzımıoto Halk Tiyatro
su 'ndan edinilmiş kişisel izlenimler, K utu S 8 -2'de toplanmıştır.
1 94
': 5 8 S,\l IC'F s,\ N .YJJ,\IU \T K.\ l\U KI
l<UTU 5 8-1
TİYATRO N U N G E N E L D Ö K Ü M Ü
1 Kagura Dini törenlerdeki Şamanca oyunların atası. Maskeli v e ö z e l giy
sili, türkülü, şiirli pandomim ler. "Her yer ve şeyde Ta nrı var" te
ması işleniyor, çoğun lukla.
Gagaku Budizmle birlikte Asya'dan J a ponya'ya ulaşan 200 kadar kutsal
metin, m üzik eşliği nde, sözsüz oyun biçiminde sunuluyor. Mas
keler J a ponlarca geliştirilmiş.
Bugaku Danslı bir Asya oyu nu. Bin yıllık bir geçmişi var. Kore, Çin, Hint
ve Mançu etkileri görülüyor. Maske ve oyun giysileri, söylen ce
leri simgeliyor.
Noğ (Nah) XV I . yy'da doğmuş, klasik, soylular tiyatrosu. Ana ilkeleri Z EAMİ
Motokiyo'n u n yazd ığı (1 4 2 3) l<adenşo adlı eserde toplanmış.
Beş türü var:
a) Tanrıların oynadığı Şintô öyküleri;
b) l<ah ramanlık (Samuray) öyküleri;
c) l<ad ı n ların aşk acı ları n ı canla ndıran öyküler;
d) Akl ı n ı yitirmiş kad ı n d ra m ları;
e) l<ötü (hasta) ruh öyküleri, gibi.
Kiyôgen Noğ ile yaşıt bir güld ü rü ve toplum taşlaması.
Kabuki 1 59 6-166 4 yı lları arasında gelişmiş:
a) Okumi (dinsel) ,
b) Onna (kadın) ,
c) VakaşD (oğlan),
d) Yorô (cinselliği sanata dönüştüren)
Kabuki tü rleri var! 166 5 -1 74 0 arasında. Genroku kabukisi, aşk
ödev, birey-toplum, toplum-doğa çelişkilerini işleyen bir "dram"
tiyatrosu olmuş. Çağdaş l<abuki'nin üç türü var: Saz eşliğinde
(Şoseigoto), tarih i oyun lar (Cidaimono), aile-töre (Sevamono).
Şinpa Batı m o d e l in d e politik bir d evrim , ideoloji tiyatrosu.
Şingeki Çağdaş (modern) tiyatro. Geleneksel ile Batı bi leşkesi. Aşamaları:
a) Kabuki türünde Batı'dan aktarma-uyarlama,
b) Tsukici Şôge kicô (Batı'ya öykünen),
c) Proleter (devrim) tiyatrosu (19 2 9 -195 0),
d) Edebi tiyatro: İkinci Dü nya Savaşı sonrası tiyatrosu.
1 95
BFŞ - SA?'-J,\TL\f{ (EVRl'SJ
KUTU 5 8-2
RAKUGO (M E D DAH) TİYATROSU
Çok katlı, modern yapının üçüncü katındaki oyun salonuna, yürüyen merdivenle
çıkılıyor. 400 kişilik, şirin, serin bir meka n düzenlemes i. Çoğu orta yaşlı olan se
yirciler, hazır yemekleri (bentô) ve soğuk içecekleriyle gelmişler, öğle matinesi
ne. Perdesiz sah n en in orta yerinde, mor renkli tek bir minder, m ikrofon ve ayaklı
elbise askısına benzeyen ağaçtan yapılmış, yalın bir sunuş panosu görülüyor.
Boz renk kimonolu, yelpazeli bir ç ı ra k ç ı ktı. Halkı selamladı, yer minderi
ne d iz çöküp oturd u . Önce Eda döneminde bir aile toplantısını; sonra da ev
sahi bi-kiracı tartışmasın ı seslendird i. Sahneden ayrıl ı rken oturduğu minderi
alt-ü st etti. Sunuş panosundan bir yaprak çevird i . Makasçı (komi-kiri) ustası
n ı tanıttı. Usta, kağıttan kestiği Geyşa v e Samurayları seyircile ri n e d ağıttı.
" Başka ne isters i n iz?" d iye sordu. Önceki gün d e sormuş. B irisi, sert kalın
plastikten yapılmış bir yemiş paketi n i uzat ı p sormuş, "Şunu da bir zah met
kesebilir misiniz?" Patlayan kah kahadan tavan yıkılıyor sanmışlar. Sen riyQ
kalfa, fı kralar a nlattı , şiirler o ku d u , türküler çağırdı. Nefesli bando ile bir yay
lı sazlar o rkestrasını seslendirdi. ABD, Meksika ve Japon müziğinden seçme
ler sundu. İki sanatçı h a n ı m , ayakta, yanlış a n lama yarışı yaptılar. Kimin ka
zand ığı pek belli olmadı. U sta meddah, yeşil kimono ve kahverengi pelerinle
geldi. Zikir halkası n d a ki dervişler gibi a rka a rkaya "Buda" adı n ı çağıran ra
hipleri çizgiledi. Şemsiye cambazları, tahta kutudan, toplara, halkadan şap
kaya her şeyi d ö n d ü rü p dengelediler, renkli şemsiyeler üstünde. Dört saate
yakın s üren oyun en yaşlı ustanın en çok alkışlanan sunuşuyla noktalandı.
To plumsal eleştiri v e taşlamanın h e r türlüsü vard ı. G ü n l ü k siyaset, parti
cilik yoktu.
Kuklanın sağında duran birinci oynatıcı baş, sağ kol ve sağ ele; so
lundaki ikinci oynatıcı sol el ve kola; arkadaki üçüncü oynatıcı ise be
den ve ayaklara hareket veriyor. Kukla öylesine güçlü bir oyun ki kara
1 96
§ 58 Sı\I-INE SANATL\ R I VE KABUKi
cüppeli sanatçılar kısa bir süre sonra gerçekten görünmez oluyor, s ahne
den sanki siliniyorlar. Öyküyü anlata n usta ses, kuklaya ruh ve can, se
yirciye duygu veriyor. Kukla, gerçek bir sanatçının tek başın a düşleye
meyeceği anlatım gücüne ve yüceliğine ulaşıyor. Evrensel duygu temala
r ı işleniyor: dostluk, düşmanlı!?., sadakat, kin, vefa, intihar, aşk ve ihanet
gibi. Bunraku bazı duygu ları öylesine güçlü biçimde anlatmı ş ki geçmiş
te, kimi soylu kabuh oyuncu ları kul?.!aya öykünmeye başlamışlar. S iyah
beyaz resme özenen bahçe sanatlarındaki kuru manzara soyutlaması gi
bi; sahne sanatlarında da kuklaya özenen oyuncular olmuş. Bir tür, so
yutun ikinci bir kez daha soyutla nmas ı !
Japonya'nın ünlü tiyatro yazarı ÇİKAMATSU Monzaemon ( 1 653-
1 725) ustanın B ımraku için yazdığı oyun lar sonradan Kabuki'ye de
uyarlanmış. ÇİKAMATSU'nun tiyatro üzerindeki düşünce ve önerileri
hala çağdaş Japon tiyatrosunun temel ilkeleri arasında sayılmaktadır.
Örnekler:
1 97
ili·: � - >.\i\,\TL\R �:ı \'IU:Sl
Kuru 5 8- 3
"TRAMVAYC I L I K (B İ LETÇİ Lİ) OYU N U "
Çoğu kentlerde tramvay çoktan kald ı rılm ış. Hele bi letçili tramvay hemen hiç
kalmam ış. Ancak Nagoya kenti kuzeyindeki Meici-Mura adlı açık hava tarih
m üzesin de, Meici döneminin " İ ngiliz-Elektrik" marka lı tramvayları çalışıyor.
Biletçi, om uzdan atkılı para çantası, iki kapaklı bi let kutusu, lastik başlı
bilet kesme kalemi ve bakımlı pos bıyı klarıyla bir XIX. yy görevlisi. Yo lcuları,
sahanlıkta karşılıyor, gü ler yüzle. Bi let satıyor, soru ları yanıtlıyor, annelere
yer gösteriyor, baba lara takılıyor, çocuklarla şakalaşıyor. D u rmadan yorulma
dan konuşup anlatıyor. Orkestra şefi gibi, vatman dahil, herkesi yönetiyor.
Te k başına oynuyor "Tramvaycı l ı k Oyu n u " n u . Sa hneyi dolduran usta bir
oyuncu ve yönetici.
D ikkatle ve biraz da hayranlıkla kendisini izlediği m i bi rden duyumsadı.
Bir şeyler demek istedi, d iyemedi. Ko nuşması nı kesm eden şöyle yandan bir
baktı, sonra pos b ıyığı n ı burdu ve m uzipçe göz kırptı . Jest ve mimiklerinde şu
nu okudum:
- "Gördüğün gibi, geçen yüzyıl ı n biletçisini (tramvayı) oyn uyoru m . İşi
mi seviyorum, m utluyu m , Ya sen -O bıyıklarla- ve o denli di kkatle hangi oyu
nu oynuyorsun?"
Sonra yan ı ma geldi, saygılı bir teşekkürle, biletime o gün ü n tarih dam
gas ı n ı vurd u ve oyu n u n u coşkuyla sürdürd ü :
- " Beyler, h a n ı m lar, bilet ve damga isteyenler, inecekler bin ecekler,
i lerleyeli m , bekleyenleri b e kletmeyelim , beyler, h a n ı m lar, yabancılar... haydi
bakalım, acele edelim, zaten tüm yüzyıl geç kalmışsınız!" der gibiyd i .
1 98
:: 5 '> ZE>:T VF S.-\>iXI
5 9 . Z E N VE SANAT
Zen, Buda dininin bel li başlı kollarından biri. Birinci yüzyılda H int'ten
Çin'e gelmiş. Vlll. yy'dan sonra orada büyük bir gelişme göstermiş, XII.
yy'da Japon Adaları 'na u laşmış olan Budizmin özü Pracna ( a ş k ın bilge
l i k ) ile kanma ( coşkulu, sevgi aşk ) 'dır. Zen yolcuları, ''Satori " a dı n ı ver
dikleri bir aydın lığı ara rl a r. Bilgelik, d ü nyanın a n l a mını ve yaşa m ın öne
mini kavrama ktır. Aydınlanmış k i ş i bilge k i ş i bencil kar-zarar hesapla
rından, duyumsal acı-tatlı ayırımından sıyrılmış, kendi varlığı nı , başka
l a rınJ a ydın lık götürmeye adamış k işidir. Bilgeli k kişinin içinded i r. Zen
içimizdeki avidyô (ca h il l i k ) 'nın egemen liğinden ku rtarmaya çalışır prac
ııa 'yı. Zen, akılcılığı, kavramlaştırmayı ve biçimsel a k ı l yürütmeyi yad
sır. ( Bu konuda Bk:z. § 8 6 . "Japon Dilinin Mantığı " ) Sözler ve sözcük ler
boş soyutlamalardır. Zen, kendinde gerçek olanı -gerçeği- v u rg u l a r, ger
çeğin yaşanmış olmasın ı şart koşar. Zen Budistlere göre; 1 ) sözel ileti
şimle okuyup dinleyerek elde edilen; 2) bil imsel yaklaşımla (gözlem de
ney, çözümleme ve vard a m a ) i le elde edilen ve 3 ) sezgisel kavrayışl a elde
edilen olmak üzere başlıca üç tür bilgi v a rd ı r. Ü çüncüsü, k i ş i n i n kendi
varlığının ( be n l iğini n ) deri n l i klerinden gel i r. Zen yolcul a rı üçüncü tür,
sezgisel bilgiyi ve onun aydın l ığını en üstün sayarlar.
Çinli bir sanatçı, resim yapmanın gizemi n i şöyle açıklamış öğrenci
lerine: " On yıl boyunca durup d i nlenmeden bambu ( ağac ı ) çiz, bambu
ol, sonra bambu çizerken bambu olduğuı) U unut. K u s u rsuz bir tek niğe
u laştıktan sonra da bırak kendini, içindeki esinin a k ışın a . " Bambu ol
nrn k , sonra da onu çizerken onunla bir ve b i r l i k olduğunu unutmak, işte
budur " Ba m b u ' n u n Zeni" olmak . ( Resim 5 3 -2 ) Kişinin, bambu r u h u ve
kendi ruh uyla b i rl i kte uyumlu devinimidir. O ruha egemen o l m a k ama
onun bilincinde olmamak uzun ve sıkı bir eğitimle elde edilen ü stün bir
başarı d ı r. (SUZUK İ Daysetsu GJC, 1 9 77: 47)
Zen, hu ereğin i bir özdeyişle dile getiriyor: "Ti.imde bir (var) birde
tüm . " Bu bir bilgi kura m ı değil, olsa olsa Zeıı'in dünyayı algılayış biçimi
dir. Kavramsal olarak kolay çözü mlenemeyen bu özdeyiş, pracna ( bi lge
lik, haklrn l i k ) 'dir. Gerçeğin -ne eksik ne fazla- olduğu gibi algılanıp kabul
edilmesidir. Zen k ısaca şöyle anlatır bu ilkeyi: " Söğütler yeşil, çiçekler kır
mızıdır. " Her yaşantının öğeleri, olguları yaşandığı gibidir. Yaşantılardır
salt gerçek! Yaşantıyı dıştan çözü mlemeye çalışan ve oradan bir bilgi ku
ramına varmaya uğraşan kimse, Zen öğrencisi, Zen yolcusu sayı lmaz.
Dengesizlik, si metri yokluğu, fırça sayısında aşırı ekonomi, " uabi "
ve "sabi " ti.i ri.inde yalın güzell ikler (Tablo 5 1 -2 ) , Japon kültürü n ü n ve Ja
pon sanatının kendine özgü n itel i kleridir. Bütün bunlar bir Zen gerçeğin
den kaynaklanıyor: Her şeyi salt kendisi olarak, "çok'tak i biri, bir'deki
çokluğu görmek ! " K u ru daldaki tek bir k uş, güz mevsiminin h üznüdür.
1 99
BEŞ - SAN:\TL\ R ÇEVR ESi
Bunun k işiye verdiği d uygu "vabi "dir: Yokluk ve yoksulluk içindeki du
yumsal, ruhsal zenginliktir. Günlük deyişle, samanlıktaki mutluluk, yok
sulluktaki dirlik sevincidir. Doğaya öylesine yakın bir varoluş ki bahar
yağmurunun " pıt-pıt"ından bile sevinç duyar. O sevinçteki çocuksu, ya
lın duygu, doğaya yakınlık, bize eski bir çocuk şii rimizi anımsatır:
Pıt-pıt cama kim vurur?
Ay ne iri damlalar . . .
Demek dışarıda yağmur var!
Gerçeğin bozulup çarpıtılmadan, mantığa vurulup düşünceyle bu
landırılmadan algılanışı, Zen yolculuğunun temel ilkelerinden biri ol
muş. Zen ustası şöyle anlatıyor ilkeyi:
200
§ 59 ZEN VE SANAT
201
şa rırnı k dışında b i r yaşam felsefeleri yok J a po n l a rı n . Ama SUZUKi Day
setsu ( 1 9 77: 4 9 ) 'ye göre, özgün bir ölüm felsefesi var.
D ünya çapında ün yapmış Ja pon kılıcı, savaş ve Samııray'l a ilgili ol
duğunca kahra manlığın, özverinin de evrensel simgesi olm uştur. Gelene
ğe göre, kılıç yapacak usta, koruyucu tanrısından gerekli izni aldıktan
sonra ama işe başlamadan önce, tezgahını temizl er, kendi bedenini a rı n
dırırmış. Kılıcı, yalın b i r savaş aracı gibi değil d e san ki-sanat eseri ola
cakmış gibi yapmaya koyulurmuş. Böylece kılıç, silah deği l, ru ha güzel
duygu lar veren bir sanat ürünü olurmuş . ( Tö ren ve ayrı ntılar için Bkz.
Bronowski 1 9 75 : 1 3 0 - 3 )
Samuray i k i kılıç taşırmış. Uzunu, düşmana saldırmak y a d a kendi
ni savunmak için; kısa olanı gerektiği zaman kendi canına kıymak, ya
şamına son vermek için. Böylece kılıç manevi güçlerin temeli sayılan na
m us ile onu run da en yüce s imgesi olmuş. O kadar k i giderek kılıç u sta
lığı Zen ustalığı ile özdeşleşmiş. Sözüngelişi, muga ya ela muşin ( a k ıldışı)
durumuna geçebilen Samuray, kılıç u stal ığının da en üst rütbesine u laş
mış, sayılırmış.
Kılıç ya pma sanatı bugün yerini elektro n i k rok etlere ya da bilgisa
yar end üstrisine bırakmış olabil ir. Hatta, çay töreninin ateşi ocağı gide
rek kü llenebilir, çay suyu da soğuyabilir. Ancak Hayku ( k ısa şiir) gelene
ği ile sumiye ( m ü rekkep) resm i var gücüyle yaşıyor - Japon ruhunda.
Burada şiirlerine sık sık yer verilen ünlü BA ŞO, Budist keşişi değilmiş
kuşkusuz ama Zen'e yürekten bağlı bir gezginci ozanmış. Güz başında,
ağaçlar yapra k dökerek soyu n urken, dağlar daha ya l ın bir görünüm alır.
Akarsular duru l u p saydamlaşır. Akşam sular kararı r, kuşlar yuvalarına
dönerken, gezginci ozan, insanın yazgısını ve yalnı zlığını keneli yüreğin
de duymadan edemez. Ve BAŞO şöyle yazar:
Yalnız bir yolcu Kuru dalında
Diye ansmlar heni ( va ela ) Yoğun güz dumanmm
Giiz yağmımında. Yalııız bir l<.arga.
202
Kum 5 9
"JAPON BAHÇESİ": YAZAR' I N YOR U M U
Mimarlık, nasıl "donmuş b i r m usiki" olarak ta n ı m la nmışsa, Japon bahçesini
de "dondurulmuş bir an tropo loji"ye benzetenler olm uştur. Sanı mca, kanımca
pek geçerli bir benzetme d eğild ir. Japon bahçesi donmuş değil, ılı k, sıcak, yu
muşak ve ko nu ksever bir ziyaret, ibadet, arınma yeridir.
Evler, korunmak-barınmak için (doğaya karşı) yap ı ld ığı halde; bahçe, doğayı
ve yaşa mı yoru m lamak için yapılm ıştır, sanki. Japon bahçesi, gü nlük h ayat
tan, uygarlıktan bir kaçış değil, geçmişle, tari h le bir buluşma ve konuşma ye
ridir. Biçim ler, biçemler çok farklı olabilir; ama çevre ve öğeler (taş, tepe, saz
çatı , ağaç, yeşillik, su, gölge ve yan kı) hep bildiktir. İlk defa giden-gezen bile
daha ö n ce gelmiş-görm üş gibidir. Bazen u n utulmuş, bazen dün gibi canlı
ama hep meraklı, heyecanlı ve sürü kleyici - tarih i bir ro man gi bi.
Japon bahçesi 1500 yıllık bir sanat geleneğinin ürünüdür. M üzesi demek yanlış
olur, yaşayan ta rih idir. Yaşa r, yaşlan ır, d eğişi r. Bahçede bir doğallık ya da gü
zel manzaralar (dağ, ağaç, su ve yankıları) va rdır. Ama bahçe, doğanın bir tak
lidi ya da insan-eliyle yaratılmış doğa değildir. Belki de bahçe, doğayı ve kendi
doğallığını unutan insana doğanın hatı rlatılmasıd ır. İnsanın kendi öz va rlığına
dönmesi, kendisiyle buluşup hesaplaşmasıd ır. Bahçede bir d üzen ve anlam
vard ı r, kuşkusuz! Ancak o anlam, açıkça söylenip vurgulanmamış; belli-belir
siz bırakılmıştır. Öyle ki herkes o belirsizliği kendince yorumlayıp kavrayabilir.
İnsanı çeken, büyüleyen de belki o belli-belirsizliktir. Bahçe güzel, uyumlu, öl
çülü, gü nle, mevsimle değişen (yaşayan) bir sanat eseridir. Kişi bunla rı görü r,
algılar; ama anlamı üzeri nde uzun boylu d urup d ü şünmek istemez.
Özetle,
1 ) Zen, törensel olana deği l , d uygus a l o l a na ağırl ık verir; k i ş i y i k u
ramsal v e sözel y o ru m l a rdan ötedeki dolaysız v e sezgisel yaşantıya, a n
l a r ı m a , i letişi me yöneltir.
2 ) Zell, dine ve tö reye ( u y u m a ) değil , sanata ve ya ra tıcıl ığa yakın
dır. Öğretisinde ve u yg u l a m asında, geleneksel değerlerden çok estetik i l
k e l e r egemen d i r. Sanatçı o l m a k , Tan rı gibi (kami-uaza) Tan rı vergisi bir
yara tıcılığa sahip o l m a k demektir.
3 ) Zen, Doğa'nın ve yaşamın düny as ı nda var o l u r. Zen eğitimi,
dağların derinindeki (yüreğindeki) m a nastı rla rda, çalışıp yaşa yarak ya
pılır. Zen, sanat nesnes i n i n içine girmeyi onun ru hunu (özü n ü ) yakala
yıp a n l atmayı a m açlar. ( Bk z . Resi m 5 3 -2 )
4) Zen, çay sanatına da yakındır. Çünkü çay, tıpkı Zen gibi, i nsanın
doğaya -kendine- dönüşü, doğayla bir ve birl i k oluşunun sanatıdır. ( § 54)
5) Z en i n a macı, felsefe ile öteki di nler ve sanatlar gibi, kişiyi düz-
'
203
lüğe, aydınlığa ( Satori'ye) çıkarmaktır. Zen, bu aydınlığın nasıl kazanı
lacağını açıklamıyor. Ama, bir Zen ustası, aydınlıkla karanlığın arakesi
tini şöyle çiziyor:
Descartes'ın " Düşünüyorum, öyleyse varım ! " özdeyişi, olgucu Batı Fel
scfesi'nin öncüsü ve simgesi olmuştur. Japonl a r için de bir varoluş sim
ges i aransaydı, ola ki, " Biz bir a ileyiz, öyleyse varız! " gibi bir deyim bu
l unabili rd i . Böyle bir deyiş bulunsaydı, Japonluk duygusuna son derece
uygun düşerdi. Barılı insan, varlığını d üşüncesiyle kanıtlar. Oysa Japon
insanı, varoluşunu bir a ilenin üyesi olarak d uyumsar ve yaşar. Batılı için
bireyin d üşüncesi , Japon insanı içinse " biz"lik duygusu, biliş i öneml idir,
varlık koşuludur. " Biz" d u ygusu aile birliğinden doğar, akra balar, kom
şular, arasında gelişir, meslektaşlarla iş arkadaşları ara sında sürdürülür.
Japon d il inde bir uçi ( biz) sözcüğü var ki bizimkileri (uçi) öteki ler
den (soto) ayırır. Bu sözcük, a i le ve a krabalar (mi uçi) için kullanıldığı
gibi, konu komşu, okul, işyeri ve meslek gru pları için de geçerli olabilir.
Ya bancılar " bizden" sayılmaya, yakın görül meye başlanın ca u çi o l urlar.
Bizim " Uçi "nin ya bancılaşması, ötekilerden sayılması daha güçtür ama
o da olabilir. Aileye gelen gelin "uçinoyome " olur da başka bir aileye
içgüveysi giden oğul, zamanla yabancılaşıp "soto " (öteki ) ola bilir.
Belli bir yerleşmede belli bir sokakta
birbirine komşu oturan altı hane ve bu ha
( r- ÜÇ l<ARŞI ----ı nelerde yaşayanlar " bizden " sayılır. Japon
lar en küçük k omşuluk birimini, " bizim ev,
karşıdaki üç ev ve yanlardaki iki ev" (mu
kô sangen riyô donari) olarak tanımlar.
Böylece, her hane, ikisi i k i yanı başın
da, üçü karşı sırada yer alan beş evle bir
H likte bir " komşuluk" sayılır. Komşu l u k
1
�-
""'
L İKİ-� YAN __J ) zincirine giren hanelerin birbirine karşı
görev ve soru m l u l ukları , yerel, yöresel,
Ş E K İ L 60: H-Hanesinin bölgesel ve u l usal dayanışma, yardımlaş
komşuluk birimi.
ma örgütleri vardır.
İki'yan + Ü ç karşı komşu.
207
_.\JTI - TOl'Ll l \ I (.'_.\ TOl'Ll lLllK
K u m 60
HAN E VE KOM Ş U LU K
"J apon evinde sır olmaz" diye ünlü bir söz ve gözlem vard ır. Kağıt kaplı böl
meler ses geçirdiği için evde ki h erkes olan biteni duyar. Ancak komşuluk biri
mini oluştu ran haneler aras ında da pek sır-sırça yoktur. He r hane, komşuda
"pişeni" bilir.
Yer - zaman: Tokyo'n u n bir kuzey mahallesindeki küçük bir hanede yazı
d ersi ndeyim. Nemli bir yaz akşam ı , s u ların ka rardı ğı saatler, sokak ışıkları
tek tük ya n ıyo r. Ko mşudaki sesler d uyuluyor. Yemek kokuları geliyor. Evler
aras ında 1-2 saçak payı aralık var yok. H a n e ler, birbirini görüyor, kokluyor ve
din liyor. Öyle ki tüm ko mşuluk, geniş bir h a n e gibi birlikte yaşıyor. He r hane
nin sesi soluğu duyuluyor.
Olay: Yazı d e rsi alan i ki kardeş a rasında d uygusal bir çatışma oldu. Öğ
retmen, erkek olan küçük kardeşe bir daha kopya çekmemesini söyledi. Abla,
kardeşini koruyacağına ona yüklenince, erkek kardeş, önü ndeki m ü rekkep
çanağın ı kaptı, ablasına d oğru h ı rsla fı rlattı. D uvar ve yer kirlendi. Aradan 3 - 5
dakika geçti geçmedi. Çocukların an nesi kapıda görü ndü. Getird iği a raç ge
reçlerle başlamış olan temizliğe katıl d ı . Hangi yolla bilemiyorum, olayın ha
beri anneye hemen ulaşmıştı.
Yorum: Ai leye, haneye giren yabancı, komşuluğa da girmiş oluyor. Çü n
kü komşuda olu pbiten leri gizlemek olanağına kavuşuyor. Bu yüzden Japon
ailesine (hanesine) girmek zor. Saygılı bir komşu her komşusuna dan ışm a k,
o n ların olurunu almak gereksinmesi n i d uyuyor olmalı. Komşu aileler, büyük
bir konağın odalarındaki kiracı la r gibi birlikte yaşıyor.
Kişiler iyi eğitilirse a ile düzenli olur; aile düzen li olursa devlet
hakça yönetilir; devlet hakça yönetil i rse herkes barış ( dirlik-dü
zenlik) içinde mutlu yaşar.
- KON FÜÇYUS , Büyü!?. Öğreti
208
60 .-\ I U-:. TOPLU\! VF A İ L E TOPLU\IU
209
. \ i Ti - TOl' l . l l \ I C.-\ TllPl . l i l . l J K
210
'i 6 1 .-\ İ l .1-: l ll i Z F N I K .-\ZO K LI S F J l l l l
Babasoyu çizgisi
[:.,. - o 0 ---+-
geçici aileler
"Bunke" olara k
---+- o 4 0 - 6 [:.,. o
Ş E K İ L 6 1 - 1 : Japon Ailesi.
21 ı
.\ ! Ti - TOl'l . l i \ I L\ TOl'Jl !Jl!K
Kaynana (şılto), geli n i ne, kök ailenin töresini (kafhtı) öğretir. Kay
nana gelin anlaşmazlığı olağan sayılır. Görümceye " küçük kaynana "
(lwcılto) denir. Hon-k:.e ( kök aile) başkanlığı, 3 5 -40 yaşına gelmiş büyük
oğula bırakılınca; kaynana da hane yönetiminin simgesi olan pirinç ka
şığını geli n i ne bırakır (Sakuşi- Vataşi) . Ailede önemli olan karıkoca iliş
kisi değil, ana-baba ile çocuk i l işkisidir. Meici Yen i l eşmesi sırasında yü
rürlüğe giren 1 8 98 Aile Yasası ' na göre, evli erkek önce ana-babasın a,
sonra çocuklarına, en sonra da karısın a bakmakla yükümlüymüş.
NAKAE Tôcu'nun ( X V I I . yy'd a ) genç kızlar için hazırladığı ahlak
derslerinde şöyle deniyormuş: "Erkekler, yaşlı ana-ba basına baksın , so
yuna çocuk doğursun d iye evleni r. " Başka bir deyişle evlenen k a d ın ın ,
kocasının ana-babasına bakmak v e koca soyuna çocuk doğu rmak gibi
iki temel görevi vardır. ( Kutu: 65-1 )
Buraya kadar anlatılan aileye Japoncada ··iye " deniyor. İye sözcüğü
Türkçedeki ev gibi, hane, aile ve soy anlamlarına geli r. Aile ile ilgili çoğu
k::ıvramlar aynı "iye " kavramından türetilir ama ''/w " diye okunur:
Kamei: Aile adı, sanı, soyadı Kasan: Aile malı, varlığı, mülkli
Kafü : Aile töresi, geleneği Kagiyô: Ailen in asıl işi-gücü
Katohı: Ailenin büyük oğlu Kak:.un: Aile yasası gibi.
Anne (O 'k:.asan) adı, a i le mal ve va rlığı anlamındaki kasan'dan geli r.
Japon d i linde anne i le aile özdeşleşir.
İye kavramı, ailenin önceliğini ve k işiye üstünl üğünü simgeler. Ka
ile başlayan yukardaki kavramlaı� kişinin değil a i lenin malıd ır. Bireyin
iyi davranı şları a ilesine onur verir; kötü davranışları ise a ilesinin adına
gölge düşürebilir. Ya lnız bugün yaşayanlara değil, a ilenin gelmiş geçmiş
ve gelecek kuşaklarına da ! Böylece h.a, bir soy sop sürekliliği, saygınlığı
kazanır. Bi rey, kişi, İye'nin namus ve onuru n u sürdürmekle, dış dünyaya
karşı korumakla yükümlüdür. Soyun sürekli liği o kadar önemlidir ki ai
lenin tükenmemesi için akla gelebilecek her yasa l önlem al ınm ıştır. Soyu
sürdürecek bir oğul yoksa ya da olasılığı kalmamışsa:
1 ) Koca, bir oğu l edinebiliı�
2 ) Kocası ölmüş dul kadın bir oğu l edinebilir,
3 ) Aileni n gelinlik kızı, dışa rıya gelin verileceğine, ai leye uygun bir
damat ( içgüveysi ) oğul bulunur.
4 ) Ana ve ba ba ölmüşlerse, a i lenin kızı kendine bir koca b u lup, ko
casına kend i a ilesinin adını verebi lir,
5 ) Ailenin üyeleri ti.i mden tükenmişse bir akra ba, dost ya da hatta
bir komşu, kendi küçük oğluna tükenmiş ailenin adını vererek soyu can
land ırıp, yaşata bilir.
Aile başkanl ığı babadan büyük oğula geçer. Toprak ve mal mülk ai
lenin ortak malıdır, mirasla böliinemez. Ancak kök ai leden ayrılan yan
dallara (bımke) , aile başkanın ın u ygun göreceği küçük paylar verilebilir.
212
'.: 6 1 c\I LI·: D l l i'.F � I : K c\ /'. OKl J S Fl l ll l
6 erkek
o kadın
/'.',.
evlilik bağı
1 soy
il kardeşlik bağı
ı1ı ıh ıh ıh ıh
!:::,. o /'.',. o !:::,. 6 0 6 6 0 6 /'.',. o
kök dal 3 dal 2 dal 1 dal 4
21 3
A i Ti - TOPll l \lC:\ TOPl . U U I K
aile kuraca k kadar güçlü o lmuş; köylü lerse geniş ailenin özlemin i duymuş
lardır. Çünkü geniş aile, bir güç (saygınlık) s imgesidir. To/:wgava ailesinin
yine de yukarıda sayılan çoğu özelli klere ayak uydurmaya çalıştığı sanılı
yor. Ancak, Samuray ile yeni oluşan tüccar ve çiftçi kastları, her kastın, List,
orta ve alt sınıflarıyla bölgeler arasın da aile konusunda önemli uygulama
ve yorum ayrıl ıkları olabi leceği kabul ediliyor. İye'yi, yazıp tanıtmak iste
yenler olmuş ama tanımlama denemeleri pek başarıya u laşamamıştır.
Halk bilimci ARİGA ( 1 9 6 0 ) , iye'yi, evl i l iğe dayalı ( bağl ı ) olarak bir
li kte yaşayan bir a kraba lar ailesi (dôzok ıı) o la ra k görmüştür. Ancak aile
köküne bağlı dalların i l le de aynı soydan gel mesi yani kan ( soy) bağı ge
rekmez. Yanaşmaların, ortakçıların, sevilen uşakla rın, kök ai leden mal
m i.i l k edinerek tıpkı soyun kendi yan dalları gibi köke aşılandığı ve ek
lendiği biliniyor. İye'n i n görevini sair bir m ü l kiyet hakkı ya da ekono
mik b irliği sağlamak olarak gören NAKANE Chie ( 1 9 6 4 ) 'ye k a rşıl ı k ,
Halkbilimci YANAGİDA K u n i o ( l 946 ) 'ya göre, iye'n i n sürekl il iğini
sağlayan güçler arasında, ortak bir atadan gelme ve a taya tapma i n ancı
n ın önemli bir yer tuttuğu söylenebilir.
İYE
(G ü n eybatı'd a yaygı n)
ŞEKİL 61-3: İye Türleri.
214
A i l e b<1 ş k a n ın ın b e l i rlen mesinde, i k i gen e ! k ural va r. " Taşi-zanriyıf··
62. A İ L E N İ N KÖ K E N İ
iye olgusunu daha iyi a nl a m a k için, Japon a i l esinin ta rih i gelişme çizgi
sini tanımak gerekiyor. Japon h a l k b i l i mc ileri a ilenin kü ltü rel (etnik )
kaynakl arın ı 1 920' l erde a raştırmaya başlamışlar. İlki ve en ü nlüsü, Vi
yana O k u l u ' n u n k ü ltür tari hi yöntemiyle çal ışan OKA ( 1 93 4 ) ol muş.
I<ociki ve Nihonşo/.<.i benzeri mito l o j i ve tarih kaynakla rın ı ( B kz . § 40)
ta rayan OKA, tarihöncesi Japon k ü l t ü r ü n ü n beş ayrı kaynaktan gelmiş
o l a b i l eceği görüşünü savunmuş:
1 ) Melanezya kökenli, anasoyunu izleyen ve kök bitkiler üreten bir
avcı kültürü,
2 ) Avustralya-Asya kökenli, anasoyunu izleyen ve k uru ( yayla) çel
tiği ü reten bir tarım k ültürü,
3) K uzeydoğu Asya (Tımgus) kökenli, b abasoyunu izl eyen bir avcı
k ültürü, kuru tarım ı da b i liyor.
4 ) Avustra lya-Polinezya kökenl i , erkek erk i l l iğine dayalı, b a l ı kçı
k ültürü, a kran-örgütleri de var,
5 ) " U ra l-Altay" kökenli bir " atlı-göçebe-kültürü " , uçi ve ba basoyu
topl u m u .
OKA'nın ortaya attığı " Ural-Altay" kökenli k ü ltür katm anı, EGAMİ
215
AiTi --TOPLU \lCA TOPLULUK
216
:; 63 L\RL\I :\ l l .F�İ: Dll7.0 K l '
Adası 'na girmesi, ( Ho/.:_kaidô 'nun "tarıma açılması " ), ancak geçen yüzyı
lın ikinci yarısında mümkün olmuştur. Kültür tarihi açısın dan önemli
olan gerçek şudur: Tarım toplumu Güneyban'da en az iki bin, Kuzeydo
ğu'da ancak iki-üç yüz yaşındadır. Çeltik tarı mının k uzeye doğru yayı l
ması Aynıı'ların çetin diren mesiyle karşılaştığı için son derece yavaş ol
muştur. Ayııu halkın dan, h5.la " Kuzeyin yeni k barbarları " (Ezo) d iye söz
edilmesi, savaşımın yakın zamanlara kadar belki de bugün bile sürdüğü
nü düşündürmektedi r.
63. TA R I M Aİ L E S İ : DÔZOKU
J::ıpon Adabrı 'ndaki tarımsal, köysel �1erleşme birimi "Mura "dır. Ancak
Tokugaua dönemi sonunda 70-80 bin düzeyine yaklaşan ınura sayısı, Me
ici Yenileşmesi'nden bu yana yapılan tarım ve yönetim düzenlemeleriyle
sürekli olarak azaltılagelmiştir. Öyle ki bugün artık oba, mezra gibi en kü
çük tarını yerleşmelerine "Mura " yerine "Buraku " deniyor. Kırsal ya da
k ıyısal yerleşme türü ve en küçük topluluk birimi olarak buraku'nun öne
mini ilk gören SUZUKİ Eitarô ( 1 940) olmuştur. Embree'nin ( 1 9 3 9 ) Suye
Mura adlı incelemesinden antropoloji biliminin yöntem ve tekniklerini öğ
renen SUZUKİ, Japon köy sosyoloj isinin temellerini atmıştır.
Halkbilimci, ARİGA, OİKAVA ve KİTANO'nun araştırmalarında
kırsal-toplumsal yapı ve i şlevler bir bütün olarak ele alınmıştır. ARICA
( 1 943 ) , kır-köy topluluklarının yapısını "dôzoku " ve "dôzoku olmayan "
d iye iki genel sınıfa ayırmıştır. FUKUTAKE ( 1 949), dôzoku ' nun Kuzeydo
ğu'da yaygın olduğunu göstermiş; dôzoku'ya h iç benzemeyen ama Gü
neybatı'da yaygın olan demokratik akrabalık düzenine 'kô kuıni " ( eşit or
takçılık) adını vermiştir. FUKUTAKE'ye göre, Japon kırsal aile yapısı çel
tikteki düşük verime özgü dôzoku'dan, yüksek verime ulaşmış l<ô bıın i' ye
doğru genel bir evrim süreci içindedir. Öyle ki verim ve düzeyi yükseldikçe
aile ve toplum yapısı, dôzoku'dan ko kumi'ye dönüşmekrediı: Ancak dô
zoku'nun işlevsiz kalmış bazı gelenekleri h.ô k ımı i'de hala yaşama ktadır.
Beş kökenli soy tipleştirmesin i ilk öneren halkbilimci OKA, İkinci
Dünya Savaşı'ndan hemen sonra yaptığı yeni bir çalışmada, daha önce
önerd iği katmanla rdan en az ikisi'nin kırsal yörelerde haJa yaşadığını
saptamıştır. Bunlar:
1 ) Asya - Tunguz kökenli dôzoku ai lesiyle
2) Polinezya kökenli, sulu tarım yapan, a kran-örgütlü aile gelenek
leridir.
OKA'nın öğrencilerinden GAMÔ ( 1 95 2 ) , Kuzeydoğu ve Güneyba
tı'da i k i değişik toplum yapısı bulunduğu savını doğrulamıştır:
a ) Kuzeydoğu k ırsal toplumu
Katmanlaşmış iye topluluğu ve yardımlaşması . Alt tipler:
217
.\ l .T I - H l l'l . l i .\ IL ,\ TOl' l . l ' l . l ' K
Kuru 6 3 -1
K U Z EYDOGU BÖLG E S İ' N D E: TAYVA-ÇÔ Ö R N EG İ
"Tayva-çô'' , Tôhoku (Kuzeydoğu) Bölgesi ' n i n e n önemli u laşım ve sanayi
merkezi sayılan Senday kenti nin 3 5 - 4 0 km kuzeyinde (kuzey 38° 3 0° parale
li) , 1500 metreye yükselen Funagata Dağları'ndan doğuya (O kyan usa) akan
Yoşida l rmağı ' n ı n sulad ığı dar uzun bir çe lti k vadisinde, d ağı n ı k köysel yer
leşmelerden oluşan, ye ni kurulmuş bir ilçen i n a d ı d ı r. İ lçenin merkezi Tayva
kasabası, doğuya akan Yoşida ı rmağı ile gün ey- kuzey doğru ltusunda uzanan
demir ve karayolları ağı n ı n kavşağı nda ge lişm iş, 1 9 5 5 'te yapılan yö netim re
form unda Tayva kasabasıyla komşu dört köy bi rleşerek Tayva-çô İlçesi'ni
oluşturm uşlar. İ lçenin 18 bin kişilik n üfusu 4 5 00 hanede yaşıyor. Bir han ede
4 n ü fus var. Yoşida Köyü, ilçeye en yakın , büyük yerleşmelerden biri. Kasaba
nın hemen batısında d e nizden 50 m yükseklikte bulun uyor. Yoşida'da kayıtlı
600 hanenin soylara (sü laleye) dağı lışı şöyle:
H O R İ G O M E'ler: 250 Hane
HAYASAKA'lar: 50 Hane
Öteki SOY'lar: 3 00 Hane
İlçede, 2150 hane ailenin üye bulunduğu üç adet tarım kooperatifi, bir li
se, birkaç ortaokul, çok başarılı bir tarı m reformu uygu laması (§ 74) , bir Tarım
Araştırma G eliştirme Merkezi, bir Devlet Orman Fidanlığı, bir Ruh Sağlığı- Re
habi litasyon Kurumu var. Çe lti k eken haneler, ortalama 15 d ö n ü m l ü k top rak
tan yılda ortalama 10 ton pirinç kaldı rıyor.
218
pon ct11011im ' l e r i , gerçek ten de a n a - b a b a soyla rın d a k i t Li nı a k ra b a l a ra
ayna-ba k ış ı k a d b r veriyor ( Güvenç 1 9 9 1 : 2 5 3 ) , Esk i m o l a r ve Batı l ı l a r
g i b i ( Şe k i l 6 3 - 1 )
Kum 6 3 -2
YAŞAYAN DÔZO K U : VAKÔ AİLESİ
Tayva-çô (Kutu 6 3 -1) İlçesi'n in Yoşida yöresindeki çok küçük bir Buraku'da
yerleşmiş 2 2 ailenin soy (ad) dağılımı şöyledir:
Hane adı Hane sayısı
Çeşitli birer 3
ASAN O 7
UZAR İ BAŞ İ 6
VAKÔ 3
YOKOHAŞİ 3
Toplam 22
VAl<Ô a d ı n ı taşıyan ailelerden VAl<Ô COcirô'n u n hanesinde üç ü evli, dört
kuşak ve 10 n üfus (kişi) yaşıyord u . Bu aile yan ı n d a bir süre ko n u k kal d ı m . VA
l<Ô COcirô' n u n hanesinde "İşşi-ZanriyO" sürekliliğin in (Tablo 61- 3) tek hane
de yaşayan çok kuşak dôzoku'su var (21) . Soy kökünden gelen evli a i leler ay
nı çatı altında yaşıyo r. Aile Başkan ı COcirô ve eşi, oğlu YQya, gelini Kiyoko, kız
toru nu Masao, "damat-toru n u", Masayuki ve kız torunun kızı Rum iko. (Resim
9 1- 4) Dede COcirô ' n u n d ö rt torun u da kız olduğu için, aileye bir damat-toru n
(Masayuki) a l ı n m ış. Kız torun lardan iki ortancalar Senday kentin de çalışıyor.
En küç ü k kız toru n o k u la gid iyor. VAl<Ô a i lesinin toplam 4 0-50 d ö n ü m çe ltik
tarlası var. Tarlalar bölü n m emiş. CQcirô' n u n yöneti minde tek elden işletiliyor.
VAKÔ CQcirô', ilçedeki üç tarım kooperatifinden birinin kurucusu ve başka
n ıymış. (Bkz. Şekil 6 3 - 2)
o 6. o = 6.
5 6 5 6
1
ı -- ı-
o = 6. 6. = o o = 6. 6. o o 6.
1
=
3 1 4 3 1 2 3
µ__;
4 4
1
il
o
13
6.
� T ���
o kişi " " �o"
13
o
6. o o 6.
(Ana ya n ı) 15 16 11 12 (Baba yan ı)
21 9
,\ıTl - Tl l l'LL\H :,\ T( li'l . U l . l iK
Kum 6 3 - 3
ÇÖZÜLEN DÔZO K U : HAYASAKA AİLESİ
Tayva-çô İlçesi'nde, Yoşida lrmağı'nın kaynağı nda, denizden 500 m kadar yük
sek bir yamaçta kurulmuş Matsuzava obasındayız. Yöredeki toplam 50 HAYA
SAKA hanesi nden birisi bu obada oturuyor. Baba, 50-55 yaşları nda, zayıf, uzun
boylu, çakır-mavi gözlü, sessiz, çalışkan bir adam. Anne, 50 yaşlarında sağlam
ya pılı, güler yüzlü, tatlı d i lli bir kadın. Ailenin üç oğlu, Obadaki ilko kulu bitird i k
ten sonra, Yoşida'daki yatılı bölge okuluna, sonra Senday'da liseye gitmişler.
Okulları n ı bitirdi kten sonra da kentte kalmışlar. Büyük oğlun, 3 0 yaşında, evli,
bir-buçuk yaşında bir çocuğu var; bir elektrik fabrikasında çalışıyor. Tayva-çô
do layı ndaki Ôhira Köyü'nde 15 dönüm tarla almış, tarımcılığa dön meyi d üşünü
yormuş. Ama baba evine değil! Ortanca ve küçük kardeş ler, kentteki evlerin i
apartman katlarına çevirmişler, orada (Senday'da) yerleşeceklermiş.
Matsuzava yamaçları ndaki HAYASAKA (kö k) ailesi tüm dalları nı yitirmiş. Dal
lar kopmuş, başka yerlere ye niden d i kilecek. Kök aile n i n 20 dönüm e kilebilir,
teras toprağı ve 200 d ö nü m ormanı var. To plam 15 dön ü m çeltik, i ki dön ü m tü
tün, i ki dönüm kadar da börülce ekiyor. O yıl (1 97 8) çeltik, dönüm başı n a 3 25
kg pirinç vermiş (ovadaki veri min ancak yarısı) . Obanın elektriği 1 9 5 o'de gel
miş ve her şeyi değişti rmiş. Kök ailenin, ren kli te levizyon u , telefo n u , elektrikli
ev ve tarım araçları, 20 beygirlik bir traktörü, bir moto-traktörü (Yanmar mar
ka S-65) yarı m tonluk bir pikabı ve kamyonet i var. Ailen in işleri d üzenli, sağlı
ğı yeri nde görün üyor, yaşlı l ı kta yalnız kalmaktan başka e n dişeleri yok. Ne var
ki bütün bu olanakla r, kentte eğiti m gören oğulları geri getirmeye yetmiyor.
Açıkça anlattılar, yakınmadan. Yazgılarına boyu n eğmiş, çelebice bi r hayat ları
va r. Elektrikle ısıtılan masa tandır çevresinde 7-8 tane resimli d uvar takvi m i ve
boy boy masa saatleri vard ı . Aile bekliyor ama zaman geçmek bilmiyord u. Kök
aile (dôzoku) için için, yavaş yavaş tükeniyord u. Değişen zamana uymaktan
baş ka çare yokt u.
toplumsal yapı ayrılığı bulunduğu anlaşılmış. Böylece, dôzoku ailesi ile ak
ran-örgütlenmesi yapan aileler (topluluklar) dışında, aynı soydan gelen ev
li kuşakların ayrı oturduğu üçüncü bir aile tipi bulunmuş. ( OKA 1 960,
GAMÔ 1 963 ) SUMİYA da ( 1 96 3 ) , bu i.içli.i aile sınıflamasına katılmıştır.
220
\i <' 3 "L\ REvl A i LESi : DÖ/.O K U
O = .A CUCİRO (7 0)
O = .A YUVA (4 5)
MASAYUKİ • =
O MASAO (20) o o o
Y-
(d amat-oğul) ke ntte öğrenci
çalışıyor
o R U M İ KO (2)
Ş E K İ L 6 3 - 2 : Vakô CfJcirô Hanesi: Dôzoku Şeması.
221
.-\ i Ti - T( > 1 ' 1 . l i .\ IC\ !()J'll 'l.UK
KUTU 64
l<UZEYDOGU l<IYI S I N DA AKRAN ÖRG ÜTLE N M E Sİ: TOMARİ HAMA O BASI
l
Tayva-çô İ lçesi doğusundaki Oçika-Hantô, h e m e n gü neydeki ünlü MATS UŞİ
MA (Çamlık adalar körfezi) gibi güzel bir yarı mada. Dantel gibi işlemeli kıyılar
boyunca balıkçılıkla geç i n e n küçük buraku'lar d izilmiş. Yarı mad a n ı n güney
kıyısı köylü leri su-kültürüne geçmişler, koyları körfezleri ekip biçiyorlar. Ku
zey kıyıdaki Tomari, ulaşım güçlüğü nedeniyle teknolojik ge lişmelerin geri
sinde ka lmış ama gelenekl e rini ko rum u ş küçük bir balıkçı köyü (hama) ola
rak tanınıyor. Han e dağı l ı m ı sırayla şöyle:
������ �
64 i l i Nl/C:l ,\ l l l' � I VF ,.\ K IU N - ( ) [( ( ; [ l l l . F R I
<l
H İ RATS U KA 24 Han e
MATS U KAVA 17 Han e
ABE 14 Han e
ÔNO 1 Han e
•
l<AM U RA 1 Han e
Toplam 5 7 Han e
Köyü n ikinc i e n kalabalık soyu olan MATS U KAVA hane lerinden birinde
konuğum. Bir kanadı motel ola rak işletilen hanede Başkan MATS U KAVA (5 5)
ile eşi, büyük a n n e (7 5) , iki gelin ve üç toru n la birlikte oturuyor. MATS U KAVA
ailesi nin i ki oğlu ve i ki de kızı olmuş. Kızlar Senday kentinde çalışıyor. B üyük
oğul bir balina teknesinde aşçılık, küçü k oğul telsizcilik yapıyormuş. Çocuk
lar uzakta çalışıyor, gelinlerse aileyle birlikte yaş ıyo r. Herkesin sağlığı ve ya
şam sevi nci yeri nde - gö rünüyor. Köyde "Sei n endan" adı veri len geleneksel
bir akra n örgütü, bir ilkokul, iyi çalışan, güçlü bir kooperatif (Kutu 74 -6) var.
Akran ö rgütü n ü n görevleri şöyle a n latıld ı :
1) Eskiyen, akan saz çatı ları aktarı p ye n i lemek,
2) Mezar taşlar ı n ı (te pedeki mezarlığa) taş ı m ak,
3) Çapa tarayan balıkçı tekneleri n i kurta rmak,
4) Aile güc ü n ü aşan "im ece" işlere katı lmak,
5) Matsu ri'de "aslan kuklası" taşım a k.
Töreye göre, köyde d ü ğün veya cenaze olunca balığa çıkılm ıyorm uş. Bu
na "fu nadome" (halat bağla ma) ve "riyôdome" (av yasağı) deniyor. Ö rgüt
üyelerinden 4 2 yaş ı n a basanlar gençlik örgütün d e n ayrı lıp "kapalı" bir yaş lı
lar derneğine üye oluyorlarmış. Köyün elektriği gelmiş, beton-asfalt yolu ya
pı lıyord u . Her hanenin telefo n u , otomobili, ren kli televizyon u vardı. l<öy oku
lunun görü n ü r bir d o n a n ı m eksiği yoktur. Ancak a kran örgüt ü n ü n geleneksel
işleri h ızla azalıyord u :
1) Tüm çatılar kiremitle örtü lm üştü (l<öyde saz çatı kalmamıştı).
2) Köyde her tü rlü y ü kü taşımaya elverişli motorlu a raçlar vard ı.
3) Havayı ve fırtı nayı h a b e r vere n k ı y ı koruma telsizleri çalışıyordu .
4) Aile gücü n ü a ş a n im ece işler, köyün kooperatifi tarafın dan üstlenil
mişti. H atta h a lat bağlama d uyuruları kooperatifi n hoparlörü nden yapılıyor
du (d o nanı m bakı m ı, ya ngın söndürme vb. gibi) .
5 ) Ge nçlere "asla n- ku klası" taşıtmaktan başka görev kalmam ıştı.
6) Örgütü n görevleri ni kooperatif yürütüyordu . (Bkz. Kutu 74 -2)
Aile başka n ı MATS U KAVA SAN , h e r türlü ev işlerine yard ı m ed iyor; gelin-
leri çalı ş ı rken bebek toru n larını sırtında gezd irip oyalıyord u . Demokratik bir
başka n d ı . Dôzoku yetkileri yoktu.
������·__J
223
.-\ i Ti -· TOl' l . l l \ I C:..\ TOl'LU l . l i (,;
65. D E G İ Ş İ M İ N B OY U T L A R !
Kuru 6 5 -1
BABA EVİ N E D Ö N M E K İSTE M EYEN OG U L
To kyo'daki Ul uslararası Ko n u k Evi nde, 1 97 8 güzünde yapılan bir açıkoturum
da, İngilizce ko n uşan Japon üyeler evlilik ve aile sorunları nı tartıştılar. Genç
bir üniversiteli e rkek kendi soru n u n u şöyle özetledi:
"Evlen m eyi şimdilik d üşünmüyoru m " d iye söze başlayan gen ç kız, üni-
versiteli erkeği n soru n u n u dolaylı o larak yan ıtla d ı :
224
§ 65 DE(;IŞL\!İN BOYUTLARI
225
A i Ti - TOl'LlL\lC\ TOPLULUK
226
� 6S DF(; i Ş i l- l l N BOYUTLARI
Kum 6 5 -2
ÇALIŞAN KAD I N : SAYISAL BAZI N İTELİKLER
Ta rım işçileriyle, eczacıların yarıdan fazlası, öğretmenlerin üçte-ikisi; tü m ça
lışanların (ücretlile rin) beşte-ikisi kadtn! Üst d üzey yöneticiliği dışında kadı n
lar, polislik, şofö rl ü k, TV-programcılığı, ressamlık gibi her tü rlü i ş i yapıyorlar
- hem d e başarıyla! Çalışan a nnelerin çocukla rına bakmak için son yıllarda
20 bin dolayı nda a naokulu açılmış. Mesleki ve yükseköğre n i m görmüş kadın
lar ı n çoğun luğu çalışıyor. Erkeklerden daha d ü ş ü k ücretlerle iş e başlıyo rlar
ama gelir d u ru m la rı giderek d üzeliyor.
Kad ı n ların o rtalama doğum sayısı iki çocuğun altına d üşm üş. O n d a seki
zi, öyle ya da böyle bir tür doğum kontrolü yapıyormuş. Kad ı n 25- 3 5 yaşları
arasında doğu rup b üyütüyor çocukların ı . 3 5'ten s o n ra çoğun l u k yeniden ça
lışm aya başlıyor. Ev kad ı n ları günde o rtalama altı saat ev işi yapıyor, çalışan
kad ı n la rsa ancak ü ç saat. Kad ı n kocasından ortalama dört-beş yıl uzun yaşı
yor. H ayat ı n ı n son yedi-sekiz yılı n ı dul ola ra k geçi riyor. Oy veriyor: seçiyo r,
seçilebiliyor! Politikaya atılanlar ise çok az. (MFA 1 97 5)
227
A i Ti - TOl'Lll :-- IC..\ TOl'Ll !LUK
Küçülen a ilede çal ışan annenin elinde yeni bir çocuk k i ş i l iği, o k i ş i l i kte
yeni bir dünya görüşü biçimleniyor: " Kendime yeterli ve bağımsız ol
mak zorundayı m " diyen bir dünya görüşü ! Bağımsız olmak istiyor ama
hen üz gönlünce olamamış. Zaten o lamadığı için bağımsızlıktan çokça
söz ediyor.
66. ÇÖZ Ü L M E V E B Ü T Ü N L E Ş M E S Ü R E Ç L E R İ
Kum 66-1
HİGANBANA*: BABALARI N YAN I LG IS I
Yazar SATOMİ Ton ile fi lm yönetmeni O Z U Yasu cirô ' n u n " H İ GAN BANA" (Baba
ların Yan ı lgısı) öyküsü, töresel bazı d eğerlerin h ızla değişmekte olduğu n u
belge liyord u :
228
ı
§ 66 c,:()ZOI . i\ F VF l\ÜTU N I .E�i\!F SÜRı-:ÇLFRI
229
:\ i T i - TOl'Lll \ I L\ TOl' U J L U K
Kuru 66-2
TR E N DEKİ AİLE
Obon, aile birliğin i kutlamak, ölm üşleri anmak için herkesin baba evi n e dön
d üğü bayram m evsimidir. (Kutu 4 8-2) B u tati lin 12 Ağustos 1 97 8 günü O kaya
ma'dan H iroşima'ya gide n posta tre n i nde, d eğişik bir aile ile yapılan yolc u
luktan edind iğim izlen i m ler:
Büyüklü küçüklü tam sekiz kişiydiler: 25 yaşlarında genç adam (işçi ya da
işsiz olabilird i , aile başka n ı gibi davra n ıyordu) , karısı ve bir buçuk yaşındaki
oğlu; bir babaanne; 3 0- 3 5 yaşları nda, bir kad ı n , 12-1 3 yaşlarında oğlu ile üç ve
beş yaşları nda iki küçük kızı. Bir ara istasyonda trene zar zor yetiştiler. Önüm
deki s ı ralara yerleştiler. Bebek ağlamaya başladı. Anne denedi, s usturamadı.
Genç baba bebeği ald ı , dizlerin in arasına sı kı ştırd ı. Ya naklarından patlayan bir
"şok" verd i. Çocuk ö nce s ustu sonra için için ağladı bir süre. Kimse ilgilenme
di. Genç baba ile ergen delikanlı ken d i d izleri n i n üstünde e l çantaları ndan bir
masa kurdular, çiçekli kart (hanahuda) oynamaya başladı lar.
Aile üyeleri yol boyu süre kli yiyip içti . H e r d u ra kta bir şeyler satın aldılar.
Küçük kızlar, dağıtılan yiyecek içecekler a rası nda, b i re r kutu d rops şekerini
t ü kettiler. Sabah saat 1o'da, dört büyük hazır yemek (bentô) kutusu açıldı.
Önce pirinç sarmaları so n ra et, bal ı k ve t u rşular bölüşüldü. Babaa n n e çanta
dan koca bir ka n gal m uz ç ı kardı. Herkese dağıttı. Muz kabu kları elden ele do
laş ı p cam kenarında oturan babaan nede topla n d ı . Babaa n n e ka bu kları bir
kesekağıda do ld u rd u , kağı d ı pencerede n d ışarı d oğru uzattı ve b ı raktı. Aile
üyele rinden, "ah, eh, kihi" gibi biraz şaşkın l ı k b i raz sevinç anlamında sesler
d uyuld u . Büyüka n n e , elleriyle " Sizler bana, ben d e d ı şarıya" anla m ı n a kendi
n i savundu. G ü lüşmeye oğul-bebek uya n d ı . Mızıldandı. Kızlar kıkırd a d ı . Anne
oğlunu sanki oyalar gibi yaptı ama b ı ra ktı. Kuvvetli bir kokuyla birlikte, koru
yucu bir ağlama sesi duyuldu. Bebeğin hiç şaka etmediği a n laşı ldı. Anne, oğ
lunu dizleri üstüne ters yatırdı. Altı n ı açtı. Kağıt m endillerle uzun, ayrı ntılı bir
tem izliğe girişti.
B i ra içen baba, olayla sanki hiç ilgilenm e di. Davra n ışları sert, a ksi, gü
rü ltü lü ve abartmalıyd ı . Söylemekte n , yapmaktan çok d i kkati çekmeye çalışı
yord u . Sahnede baba rol ü n ü oynamaya çalışan ç ok gen ç bir oyuncuya benzi
yordu. Kendisini ve ailes i n i d ikkatle izlediği m i n bilinci n d eydi. Ama "Senin
a ram ızda işin n e? " gibisine, yol boyu beni yok sayd ı. Öğleye doğru yiyecekler
ve kutu bira la r tükendi. Çiçekli iska m bil de b itti. Aile üyeleri birbirine yas la
narak uykuya daldılar. Ergen delika n l ı elimdeki yol haritasına bakıp " N e re
ye?" d iye sord u. " H i roşima"ya dedim. Küçük kızlar yarı uykulu sevi ndiler:
" H i roşima, H i roşim a, biz de o raya." Küçük kızlar uykuya tam dalmadan Hiro
şima'ya vard ık.
230
:: 6.,. .. DÜŞEY TOl'Lll\I .. TATE-�,\ K A İ K U R. \ \ 1 1
Kırsal geniş aile (iye) geleneğinden kopan Japonlar, kentsel iş-güç aileleri
çevresinde yeniden toplanıp örgütlenmekte, bu büyük ailelere yine (iye)
adını vermektedir. Yeni aile, bir eğitim, üretim kurumu, bir ticaret hizmet
ortaklığı olabilir. Sosyal bilimci NAKANE Chie ( 1 972)'ye göre, yeni aile
deki i lişkiler -geleneksel iye ve dôzoluı topluluğunda olduğu gibi- düşeylik
(tate-şakai) ilkesine uygun olarak düzenlenmektedir: Baba-oğul, alt-üst,
kök-dal, yaşlı-genç, k ıdemli-kıdemsiz ilişkileri gibi. NAKANE, aile ile iş
güç ilişkilerindeki işlevsel benzerliğe ( paralelliğe) dayanarak, Japonya'nın
düşeyine işleyen bir toplum yapısına sahip olduğu savını atmış ortaya.
Düşeylik kuramını irdelemeden önce iki temel kavramı açıklamakta
yarar olabilir. Bunlar toplumsal bağ (uaku) ve bireysel sıfat (şikaku) kav
ramlarıdır. Toplumsal bağ (vakıı), yer yurt, memleket, aile, ortaklık, işyeri
olabilir. Bireysel nitelik (şikaku) ise, bireyleri birbirinden ayırmaya yarayan
soy, cinsiyet, meslek ve yetenek sıfatlarıdır. Toplumsal bağlar grupları, sı
fatlar ise bireyleri tanımlar. "Samancıların büyük damadı" bir bağ, "yük
sek mühendis Ali" ise bir sıfatlar dizisidir. Hemen her toplumda, bireylerin
hem bağları hem de sıfatları vardır. Bazen biri bazen öteki daha önemli sa
yılabilir. Kimi zaman birbiriyle eşdeğerli de olabilirler. Bağ ile sıfatların an
lam ve işlevleri yakından ilişkilidir birbiriyle. Bu tür i lişkilere dayanarak
toplumun yapısı incelenebilir. Yapısal yaklaşımın temel ilkesi budur.
Sosyal bilimci NAKANE'ye göre, Japonlar bireysel niteliklerden (sı
fatlardan) çok, toplumsal bağlara ( ilişkilere) ağırlık verirler. Kimliği soru
lan bir Japon, kendini falanca kurum, şirket ya da ailenin üyesi olarak ta
nıtır: " MİTSUBİŞİ'de, SONY'de ya da İDEMİTSU'da çalışıyorum" de
mekle yetinirmiş. Orada ne iş yaptığı, kişisel sıfatları o kadar önemli sayıl
mazmış ya da daha öz önemliymiş. Japon i nsanının kendini özdeştirdiği
bu grup, nesnel bir olgu değil, biz, bizimkiler {uçi) gibi öznel bir grup , de-
Başkan
o
' Emekli
Emekli
r- o o
/ /
o o o �
' ' '
r- o o o o
/ / / /
o o o o o �
t t t t t
Ş E K i L 6 7 - 1 : İye örgütlerinde yaş-kıdem katmanları.
231
Atrı - TOPLU\lCA TOPLULUK
232
§ 67 "DÜŞEY TOl'l.UM"' TATE-ŞAK:\J KUR:\l'vll
RESiM 67-1: "Yedi Talih" Tanrısından biri: RESİM 67-2: Sokakta: Sakura Sofrası sohbeti
Ebisu (To kyo). (Bir Nisan ama şaka değil).
RESİM 67-3: Tate-Şakai: To kyo Ü niversitesi profesörleri nin (köy koruyucusu) yaşlıya saygısı.
A i Ti - TOl'J . l ! :\ 1 C\ TOPIU LUK
İye içindeki düşey i l işkiler, N A K ANE'ye göre, yatay ilişki lerden da
ha önemli sayılma ktadır. Bir fabri k a d a k i ustalar ya d a üniversitedeki
öğretim üyeleri yetenek ve başarılarına göre değil, yaş ve k ı demlerine
göre sıralanmaktadır. Orduda olduğu gibi, bir y ı l l ı k k ıdem kıdemdi r. Kı
demli olan senpai ( üst), kıdemsiz k i şi kôhai ( ast) sayılır. İye toplu luğuna
birlikte girmiş olanlar, birlikte terfi eder, birlikte zam görü r, birl i kte
emekli olu rlarmış. Yöneticiler genellikle en k ı demli ler (yaşlılar) arasın
dan seçil i r. Ö nce k ıdem, sonra yetenek gelirmiş.
Japonlaı; herkesin eşit yetenekte olduğunu varsayarlar; bireyleri ça
lışkan (gayretl i ) ve tembel olarak iki genel sınıfa ayırırlar. Ö yle ki eğer
isterse ve çaba gösterirse, herkes başarılı olabilir, derler. Bu nedenle
önemli olan, yetenek değil, çalışmaktır. Böylece, yeteneğin k üçümsen
mesiyle kıdemin önemsenmesi arasınd a k i zorunlu ilişki kurulmuş o l u r.
Yönetim i l işkisini (senpai) k ı d em belirleyecekse, yeteneğin o kadar
önemli sayılmaması d oğa l değil mi? Ne var k i iye örgütlerin deki düşey
l i k yapısı, silahlı k u vvetlerdeki ast-üst, komuta n-er ilişkisine hiç benze
mez. İye'nin üst d üzeyi n d e k i k ıdemli y ö neticil er, emirler yağdıran
" Prusyalı Subaylar" değildir. D üşey yapının en tepesine ulaşa n k ıdemli
lerin, ti.i m iye ( a i l e ) 'sine karşı açık, u laşıla bilir, d uyarlı, anlayışlı, h oşgö
rülü ve de koruyucu bir " baba " rolünde bul unması beklenir. Başka bir
deyişle, örgütlerdeki i lişki ler, karşılıklı a nlayış, sevgi ve saygıya daya n a n
b i r ba ba oğul (aile) ilişkisidir. Katı, acımasız b i r " e m i r k umanda zinci ri "
değildir. ( Bkz. Ek: 1 4)
Gerçekten İ kinci Dünya Savaşı'nı karnı edinen k i m i romanlarda,
gençler, savaştan, yenilgiden hatta ö lümden çok, üstlerinden gördükleri
kötü davranışlardan yak ı nmışlar. Savaşan gençler, sert disip l i n l i k o m u
tanlar değil, a n l ayışlı v e duyarlı b a b a l a r aramışlar başlarında, bulama
yınca m utsuz o l muşlar.
Ü n l ü işadamı İ DEM İ TSU Sazô ( 1 972 ) , Batı top l u mların d a k i yasal
k u rumsal ahlak (morals, maneviyat) a nlayışı ile Japon toplu m u n u n tö
resel d uygusal a h l a k (dôtolw) a n layışı arasındaki temel ayırımı işte bu
rada görür. Batı'da ö rgütler, yetkiler, sorum l u lu k l a r vardır. Üstler astlara
k a rşı yetkili, astlar üste k a rşı (verilen görev, ödev ve emirlerin yapılma
sıyla ) soru mludur. Oysa, dôtoku'da yani meuye-meşita ilişkilerinde kar
şılıl<.lı yetkiler ve sorumluluklar vardır. Yöneticinin yalnız yetkileri değil,
tüm iye (aile)'sine karşı sor u m l u l u k ları d a vardır. Gerçi lvieici dönemi
yöneticileri "Zengin ülke güçlü ordu " (Hukoku Kiyôhei) sloganıyla bu
yurgan ve seçkinci bir yönetim düzenini savunmuşlar ( Y O ŞİNO 1 96 8 :
23-6) ama o dönem çoktan kapanmış. Çağdaş bir psikolog, bireylerara
s ı ilişkilerde, tek yönlü bir buyurgan l ı k yerine, karşılıklı bir güven ve da
yanışma (amae) d u ygus u n u n hala geçerli o l d uğunu savunuyor. ( D O İ Ta
keo 1 976) Japonlar, bizden (uçi) saydıkları grup ü yeleriyle karşı l ı k l ı bir
234
'i 67 " l lÜ$FY TOPLU.\ ! '' TXIT-S A K :\ İ K UIUMI
235
:\ iTi - TO PLU \ I C:\ TOPLULUK
Japon h a l k ı Edo dönemi boyunca başlıca dört sın ıfa ayrılırmış. Saygın
lık sırasıyla:
1 ) Şi, Samuray, savaşçı beyler, asker-yönetici ler,
2 ) Nô, Köylüler ve toprağı işleyen ü retici-çiftçiler,
3 ) Kô, Sanatçı ve zanaatçılar, yapıcı-yaratıcılar,
4) Şô, Tüccar ve esnaf, dağıtıcı-satıcı ve aracılar
Ayrıca, imparator a i lesini de içine alan soylular ve sınıf dışı Eta'lar
varmış. Bu sınıfları, H indistan'daki katı ve değişmez kastlara benzeten
gözlemciler yanılmıştır. Toplum katman larının en durağan göründüğü
ya da tutulmak istendiği Tokugava (Eda, 1 600- 1 8 6 8 ) dönemi n de bile,
sınıflar arasında ve s ı nı fların kendi içinde belirgin , görül ü r ölçüde geçiş
ler olmuş. Sözgelişi, varlıklı köylülerden yöresel derebeylere kredi açıp
para vererek (ad ve kılıç satın alara k ) , soylul uğa yükselenler o l d uğu gi
bi; elindeki toprağı bitiri p yitirdiği için köyl ü-çiftçi sınıfından esnafl ığa
hatta tüccarlığa düşenler görülmüş. ( Smith 1 975: 5 0-1 80) Ö te yandan
Tokugaua çağın ın " Uk iyo " adını verdiği " yüzen dünya " i n a ncası, güçle
nen ve saygınlık merdiveninde i n i p çıkan esnaf ve tücca r hareketinden,
akımından başka bir şey deği ldir.
Toplumun ü retici gücünü ve merkezi yönetim i n gel i r (verg i ) düzeyi
ni a rttırmayı a maçlayan Sôgım ve Samuraylar mal ve mülkün yeni bir
sınıf elinde toplanmasını önleyememiştir. Meici Yeni leşmesi 'nde bu yeni
sınıfı n rolü ve katkısı büyük o l m uştur. Meici Devri m i 'nden sonra, gele
neksel dörtlü s ı n ı flama yerine üçlü bir sını flama öneri lmiştir:
1 ) Kazoku: Soylu l a r rakımı,
2) Şizol<.u: Eski samuraylar ve
3) Heimin: Avam ( ha l k ) ta bakası.
Bu yüzyılın başlarında soylularla k i ba rl a r toplumun yüzde beşini
oluşturuyormuş, halk tabakası ise geri kalan yüzde doksan beş çoğunlu
ğu. ( Chamberlai n 1 977: 95) Gerçi , 1 8 98 yılında yürürlüğe giren Vata n
daşlık Yasası, her a ile başkanın ı oturduğu evin kapısına hangi sını ftan
olduğunu ve k im l iğini gösteren bir " tabela " asmakla yükümlü turmuş.
Ama kentleşme/endüstrileşme süreci içinde geleneksel ya da yasal sın ıf
ları n düşey hareketlil iği sürüp gelmiştir. Başka bir deyişle, tabelalar ve
çiviler toplumsal h areketl iliği ön leyememiştir. İ k inci Dü nya Savaşı son
larındaki kır n ü fusu ile kent n ü fusu arasındaki den k l i k , savaştan sonra
ki h ızlı ekonomik büyüme, yaygın ve etk i l i ta rım-topra k reformu sonu
cunda kentlerden yana bozulmuştur. ( Bkz. Şeki l 7 1 - 3 ) Son yıllardaki
toplumbilim araştırmaları ekonomik kesimler arasında yeni bir n ü fus
dağı l ı m ı gösteriyor:
236
r: 68 s ı � I F l ..-\ R, KASTLAR: K O R ELİLER VE BURAKlfL.-\R
Kum 68-1
ETA (B U RAKU) ' LAR S O R U N U
Etalar ya d a daha kibarca ad ıyla Buraku-Hinin'ler kültürel kökleri kes i n bi
-
linmeyen Japon Parya'larıd ı r. Canlı h ayvan kesimi gibi Bu dizmin yasa kladığı,
dericilik (d abağ) gibi toplumca "çok p is" sayılan işlerle uğraştı kları için ola
cak, kast d ışına itilmiş ve toplum d ışı tutulm uşlardı r.
Kimi tarihçilere göre, Gen era l H İ D EYOŞ İ' n in başarısız Kore seferi nde (§ 26-6)
alınmış savaş esirlerinin çocukları ; kimi a raştırmacı lara göre, Kamakura (Xl l.
yy) döneminin (§ 26- 4) ünlü komuta n ı General YORİTOMO'nun evlilik dışı ço
cu klarıym ış Eta'lar.
"Eta" sözcüğünün Çincedeki "pislik bolluğu" (e-ta) ya da " hayvan ya ka
layan" (e-tori)'d a n geldiği sanılıyor. Chamberlain'a (1977 : 1 5 0) göre Eta s ı n ıfı
n ı n oluşması, dah a geriye, Budizm in doğuşuna değin uza n ı r. Buda d i n i öldür
m eyi yasakladığı için, canlı bir varlığı (hayva n ı) kesenler h o r ve aşağı görül
müş. Onlar da kasaba ve kentleri n d ı şı nd a kendi başlarına, kendi yönetim leri
altında yaşam ışlar. Yasal ayırım 18 7 1'de sözde resmen sona ermiş. Ama top
lumsal ayrım bugüne değin süregelmiş. "J apon çoğunluğu ile Eta azın lığı a ra
sın daki ılık ve derin savaşı m gü n ü müzde d e s ü rüyor" muş. Pathan (1 979) ,
H i n t Müslümanları a rası n d a yaşayan Kasai (kasap) lerin en alt tabaka (kast)
olarak gö rülmesini ve köy d ı şında tutulmas ı n ı, " h ayvan kesim iyle" açı klıyor.
Cham berlai n'in tezini destekleyen ve Hindistan'd a n kaynaklanan bir bilim bul
gusudur.
237
AiTi - TOl'l .U.\ I C :A TOl'l.ll l .llK
Eta, Japon toplumunun " parya " sı, görünmez ırkı, sınıflar dışı bir
kast'ıdır. Tolwgaua dönemi boyunca yasal bir çoğunluk baskısı altı nda
yaşamıştır. Bugün de toplumsal bir baskı altında yaşadıkları genellikle
kabul ed iliyor. Eta'ların geçmişte canlı hayvan kesimi, kasaplık ve deri
cilik gibi " kirli " ( pis) sayılan işler yaptığı da söylenir. (YONEYAMA
1 967: 207) Ama sın ı f ayrımının kökü-kökeni kesinkes bil inem iyor. Irk
sal yönden benzer ve oldukça bir örnek göri.in i.işlü Japonlar arasında iki
i.iç mi lyon dolayında toplum ya da kast dışı (Japon sayılmayan ) Japon
yalı yaşıyormuş. Bazı Japonlar duruş ve davranışlarından bu Eta'ları he
men tanıdıklarını söylermiş. (Kutu 6 8- 1 )
Eta'nın çağdaş ( Batı) giysileri içinde tanınması belki biraz daha güç
ama olanaksız deği lmiş. Batı ölçeği ile " k i.içli k " sayılan Japon insanla
rından biraz daha kısa boylu ve daha zayıf, tenleri sanki daha esmerce,
yüzleri ciddi-asık, davranışları yavaş, ölçülü imiş. Kimsenin yüzüne doğ
rudan bakmayan, kimseyle konuşmayan, k imliğini belli etmemeye çalı
şan bazı hemşerilerin "Eta " olduğu sanılıyormuş. Ara sıra, Eta oldukla
rı bilinen bazı kimseler sağda solda ölü bulunurmuş. Eta'lar da verd ikle
ri her kurbana bir kurban alarak, karşılık verirlermiş. Sessiz ve sonuçsuz
bir savaş sürer gidermiş, iki kesim arasında.
Çağdaş Japonya'da sesini, derdini biraz daha yüksekçe perdeden
duyuran azınlık grubu Korelilerd ir. Bir türlü Japon topl umuyla bütünle
şemeyen, bütünleşmek de istemeyen bu azınlığın güncel sorunları Kutu
6 8 -2'de özetlenmektedir.
Japon insanının dünyasında düşey hiyerarşinin ya da yatay katman
ların önemli bir yeri olduğu tartışılmaz bir gerçek. ( Benedict 1 96 6 : 43-
57-95) Ancak bu katmanlaşma, sınırlayan, k ısıtlayan bir olay değil -ter
sine- aşılır, kazanılır hatta yitirilebilir bir değerdir. Ekonomik güç ve top
lumsal saygınlığa bağlı ( sınıfsal) bir hiyerarşi yerine, yöresel bölgesel kö
kenlerin daha güçlü olduğu gözlemleniyor: " Osakalı Tüccarlar", " Kiyô
tolu Bilim Adamları " , " Şitamaçili Esnaf'', " Tôhokulu Çeltikçi ler'' ,
" Hokkaidôlu Hayvancılar" , " Orarulu Balıkçılar" vb. vb. gibi. Bütün bu
gruplar, kendi içinde, üst-orta-alt katmanlara da ayrılabilir. Varlık ve say
gınlık, değişebilir nitelikler olarak kesin öncelikler taşımıyor. Başarı lı bir
yöneticinin Fukuokalı, gazetecinin Yamaguçili çok ünlü bir öğretmenin
Hamayamalı olması soy sop ya da sınıf özdeşliğinden önce gelebilir. Söz
gelişi, Tokyolu p rofesörlerin daha çok tek başlarına, Kiyôtoluların ise
birlikte araştırma yaptıkları oldukça sık duyulan bir gözlem ve eleştiridir.
Japonya'da göze çarpan bir "sınıf" olgusu vardır. Ayrıca sınıfların
geli r ve saygınlık farkları da vardır, kuşkusuz. Ancak, zenginle yoksul
arasındaki farkın en düşük olduğu kapitalist ülkelerden biri , son OECD
araştırmasına göre, Japonya'dır. (KUVABARA Takeo AEN, özel eki, 1 9
Kasım 1 9 79)
238
:: (,'! TOl' l . U \ ISAL DFNFTİ \ I : SU(,: VE Cl:Z,-\
Kuru 68-2
" KO R ELİLER" SO R U N U
(The Japan Times Week/y, 1 1 Kasım 1 97 8)
To plam nüfusu 115 m i lyon a u laşan ve h e r yıl bir m i lyon dolayın da artan Ja
po nya'da, 7 5 0 b in yabancı uyruklu yaşıyor. B u n ların 650 bin i Kore asıllı. Öteki
yaban c ı ların toplamı 100 b in d üzeyi nde.
Koreliler, İkinci Dü nya Savaşı öncesi yılları nda, kömü r ocaklarında, inşa
at şa ntiyelerind e ve tersanelerd e çalıştırı lmak üzere (ucuz işçi olarak) getiril
miş. To praksız kalmış tarım işçilerinden kend i isteğiyle gelenler d e olmuş.
To plam sayıları iki üç m i lyo na kadar çıkmış. Savaş sona eri nce çoğu ü lkesine
geri dö nm üş. Kore Savaşı ve ülkenin bölün mesi nedeniyle dönemeyenler de
olm uş. Bugün Japonya'da yaşayan ü ç tür Koreli va r:
1) Sürekli oturanlar (3 7 5 bin),
2) Japonya'da doğmuş Koreliler (1 4 0 bin),
3) J a ponya'da doğmuş Korelileri n çocu kları (120 bin).
Her yıl okulları n ı bitire n 10 bin kad ar Kore asıllı gençten ancak yarısı Ko
reli lerin kurd uğu şirketlerde iş bulabiliyo rmuş. Sosyal ve ekonomik yard ı m
isteyen Korelilerin sayısı 1 9 65- 7 8 yı lları arası nda 2-2,5 kat artmış. Kore asıllı
lar, J a ponlar gibi vergi veriyor fakat 2oo'e yaklaşan sosyal yard ı m programı
nın çoğundan yararlanamıyormuş. Koreliler, üç b i n kadar kent ve kasaba yer
leşmesinin iki binin d e iş, kredi ve çocuk yard ı m ı n d a n yoks u n oldu kların ı söy
lüyorlar. "Meinen " adlı Kore ö rgütünden gelen eleştirilere karşı, kimi J apon
lar, " Beğenmeyen ü l kesin e geri dönsün" d iyorlarmış. Japo nyalı Korelilerden,
Kuzey Kore'ye bile d ö n e nle r olmuş. Ancak Kore dilini bilmeyen ki m i gençler
gidecek yer, yapacak iş bulam ıyorm uş.
239
ALTI - TOPLUl\IC:..\ TO PLULUK
K u r u 69- 1
B İ R B ORÇLU N U N S O N U
Asahi Akşam Haberleri (AEN, 2 9 Ağustos 1 97 8) G azetesi'ne göre, 1 97 8 yılı n ı n
i l k sekiz ayı nda, 1oo'den fazla kişi, borcunu zamanında ödeyemediği i ç i n ken
di canına kıymış. Ayda ortalama 12-13 düzeyin d e olan toplam intihar sayısı,
Ağustos ayı nda 1 5 'e çıkmış. AEN G azetesi (1) yüzde 100 ile yüzde 180 a rasın
da değişen yıllık faiz ora n ları n ı n yüksekliği n d e n , tefecile ri n gereğince d e n et
lenmediğin den yakın ıyor; (2) suçsuz ve günahsız çocuklarla eşlerin , borçlu
babalarla birlikte cezalandı rı lması soru n u n a d i kkat çekiyor.
240
§ 69 TOI'LU:\ıSAL DENFTİM: SUÇ YE CEZA
KUTU 69-2
H İ ROKO' N U N ÖL ÜM Ü
Ortaokul öğrencisi H İ RO KO (ı2 yaşında kız) , bir n aylon torbayla ken d i n i as
mış. H İ RO KO, dolduru p a n n e-babasına b ı raktığı teyp bandı n da: "Son s ı n av
larda iyi notlar alamad ığın ı , sı n ı f arkadaşların a ke n din i yeterince sevd i re m e
diğini" söylemiş; a n n e ve babasından özür d i le miş, başarısızlığı için.
- l ngilizce gazeteler, 1 KAsıM 1 978
D üşük suç ile y üksek intihar oranları arasında ortak bir i l işki var gi
bi görünüyor. Bu ilişki kısaca " toplum denetimi'nin etk i n liği " o larak
özetlenebilir. Etkili denetim suç işleme eğilimini önlüyor, frenliyor. Oysa
düşük suç oranı gençlerin ve vatandaşların çok mutlu ve doygun o ldu
ğunu yansıtmıyor. Toplumsal durum ve koşullar konusunda genç Japon
ların tutu mları Tablo 6 9'dadır.
TAB LO 69
G ENÇLER V E TO PLU M
Tutumlar Yüzdeler
M e m n u n değil 27,6
M e m n u n sayılmaz 46,5
M e m n u n sayı lır 21,9
Mem n u n 4,0
Toplam % 1 00,0
Kaynak: Başbakanlık Gençlik Bürosu: 1 97 2
Araştırması (NAKA 1977: 39).
241
AiTi - TOPLUMCA TOPLULUK
denetim yaygın, güçlü ve etkili! Suç işleyip yakayı ele verenlerse ele-güne
çıkacak yüzleri kalmadığı için, kendi kendilerini cezalandırmayı yeğli
yor. Profesör NAKANE'nin (yazarla yaptığı görüşmedeki ) açıklamasına
göre, toplumsal çevre yalnız suç işleyeni değil, suçlunun ailesini de kını
yormuş. Eşlerle a i leler de genellikle birbirinin davranışlarından sorumlu
tutuluyormuş. İntihar eden HİROKO ( Kutu 69-2 ) , yalnız ailesini üzdü
ğü için değil de k işisel başarısızlığı ile ailesini mahçup d uruma düşürdü
ğü için anne-ba basından özür diliyor. Başarısız kişi ya da kendini suçlu
bulan kişi, a ilesini ve işyerine karşı olan sorumluluklarını da düşünüyor.
Somıç olarak, topluluk (cemaat) d uygusu ve etkin denetim, suçu büyük
ö lçüde sınırlıyor, azaltıyor. Ama suç işlenmişse bir kez, toplumun sert
tepkisi cezayı da şiddetlendiriyor. Cezanın şiddeti, suçluyu ya da kendini
suçlu gören kişiyi intihara kadar itebiliyor. (§ 1 0 8 ) İntihar eden kişinin
suç dosyası genellikle kapanıyor, suç unutuluyor. Aileden arta kalanlar
hatta biraz övünçle dolaşabiliyor ortada. Gerektiğinde kendini cezalan
d ırabilmek kahramanlık ve mertlik sayılıyor. Savcıya, yargıca, avukata
b u yüzden fazla bir iş düşmüyor.
Durumu özetleyen Time Dergisi, Japonya'yı " avukatsız ü lke" ola
rak n iteliyor. Gülmece sanatçısı Russel Baker, ABD'nin dış ödemeler
açığını kapatmak için, " Her Japon otosuna karşılık Amerikalı bir avu
katın satılmasını " öneriyormuş.
242
7
EKON OM İ POLİTİKAS I
"Ö N C E Ç E LTİ K, SO N RA Ş E N Lİ K"*
- JAPON ATASÖZÜ
70. " E KO N O M İ K YA RATI K LAR" I N "YÜ KS E L E N Y E N " İ
Kuru 7 0
JAPON K Ü LTÜ RÜ VE O R MAN
Ağaç ve orman sevgisi, uygar insanı tanım layan önemli bir etkendir. Yeşil ör
tü n ü n zengin liği ise ülkenin gelişmişliği ile orant ı l ı d ı r... Ağaç ve orman varlığı,
kültür ve sanat hayat ı n ı n öyle ayrılmaz bir parçasıd ı r ki, onun gü n lük h ayatla
bütünleşmesi, ül keni n kalkın mışlığı ko nusunda sağlam ipu çları verir.
Japon toprakları n ı n yüzd e 1 3 'ü (ya klaşık olara k 5 .200.000 hektar) , "Doğayı
Koruma Alanı " olarak ayrı lm ıştır...
- Revue Forestiere Fran çaise
(Fransız Ormancılık Dergisi) B kz. Özkahraman 1 98 3 : 4 5
Japonya, kapitalist ABD ile sosyal ist Sovyetler Birliği'nin hemen ar
dından dünyamızın üçüncü büyük ekonomik gücü! Britanya ile Fran
sa'nın toplamına eşit bir üretim düzeyine ulaşan Japonya, Birleşmiş Mil
letler Örgütü'ne en büyük desteği sağlayan üç ülkeden biri, adı geçen ör
gütün Güvenlik Konseyi'ne de üye adayı.
245
YEDi - FKONO\ıl POLİTI KASI
" Yükselen Yen in arkasında hızla büyüyen ekonomik bir güç var
"
kuşkusuz! Oysa, kişi başına düşen ortalama gelir payı ölçüsüne göre Ja
ponya, Fransa'nın hemen ardında, Britanya 'nın biraz önünde, ancak 1 2 .
sırayı alıyor. (Tablo 70- 1 )
TAB LO 70-1
KİŞİ BAŞ I NA G E Lİ R İ N E N YÜKSEK O L D U G U YİRMİ Ü LKE: 1 978
Gelir Gelir
Ülke (ABD Do/art) Ülke (ABD Do/art)
Kuveyt 1 1 .995 Fra nsa 7. 1 45
İsviçre 10.010 Japonya 6.00 5
İsveç 9. 4 80 S u u d i Arabistan 7 . 76 5
N o rveç 8.845 İngiltere 4. 3 6 5
ABD 8.7 1 5 Demokrat ik Almanya 4. 2 2 0
Danimarka 8. 465 Çekoslovakya 3 .84 0
Kanada 8. 375 İtalya 3 . 4 70
Federal Almanya 8. 37 0 İspanya 3 . 1 80
İzlanda 8. 30 5 Yu nanistan 2 .88 5
Belçika 8.185 S inga p u r 2 .780
Kaynak: lsviçre Union Bankası'nın "1978 raporu".
Kuveyt ve İsviçre gibi küçük n ü fuslu ü lkelerin (Tablo 70- 1 'de) sıra
lamanın başına geçmesi; ABD ve Federal Almanya gibi büyük ekonomik
güçlerin aşağılarda kalması nasıl açıklanabilir? Bu şaşırtıcı sıralama,
ekonomik güç kadar, adı geçen ülkelerin n ü fusuyla da ilgi l i ! N ü fus bü
yüdükçe, milli gelirin n ü fusa bölünmesiyle hesaplanan kişi başına düşen
ortalama gelir azalıyor. İşte bu yüzden Japonya öteki büyük ü lkeler gibi
aşağılarda görün üyor. Ama çoğu büyük ü lkeler için şaşırtıcı-yanıltıcı
olan bu ortalama, Japonya'nın ekonomik gerçeğini doğru olarak y ansıt
maktadır. Yüz milyonluk Japonya toplum olarak güçlü bir ü lkedir; ama
kişisel gelirlerinin yaklaşık beşte-birini tasarruf eden Japonlar, tüketen
dünyanm mutlu zenginleri arasmda sayılmıyor. Gönüllü tasarrufların
çoğunu kalkınma projelerine yatıran Japonya, kapitalist dünyadak i en
yüksek kalkmma hızına u laşmış. "Yükselen Yen " i , hızlı ekonomik bü
yümenin bir simgesi ve göstergesi olmuş. Ama petrolden ve enfl asyon
dan bunalan d ünyamızda, Japon kalkmma h ızı bir sorun olmaya başla
mış bile. Yen değer kazandıkça, Japonya'nın dış ülkel ere mal satması
güçleşiyormuş . Bu yüzden Japon i ktisatçıla rı, önümüzdeki beş yılda, bü
yüme hızınm daha düşük ( yüzde 6 d üzeyinde) tutulmasmı öneriyor.
1 979'da bu düzeye i nmeyi başarmışlar.
D ü nya iktisatçılarının i lgisini çeken b u olay Japonlara soruldu-
246
§ 70 "FKONO:-.tiK YARATIK L A R " I N "YÜKSELEN YEN " İ
ğunda, övünçle k a rışık bir özeleştiriyle, biz " Ekonomik Yaratık l a rız"
derler. D aha sert konuşup, " Ekonomik Hayvanlarız" diyen de çıkar.
( K i m ba l l 1 9 73 : 1 3 ) Emekli diplomat KAVASAKİ ( 1 9 7 6 ) , Japon " eko
nomik mucizesi " n i , adal ıların " in s a n l ı k [ uygarlık] dışı '' , elverişsiz
koşullardaki yüksek çalışma gücüyle açıklıyor. Japon Bankası y öneti
cilerinden KUSAKA ( T]T, 25 Haziran 1 9 7 8 ) ise, Japony a ' n ı n ek ono
mik başarısını " Özgün ve üstün bir kültür yaratma gücü " olarak n i
teliyor. " Önce çeltik s o n r a şiir-şe n l i k " atasözü ( k i "Pirinç Sonra Se
uinç " diye de çevrilebilirdi), sanat ve kül tü rdeki geleneksel başarı dü
zeyin i n sağlam b i r ekonomik temele dayandığını yansıtıyor. Ancak
Japonya ' n ı n asıl gücü nasıl açık l a n a b i l i r ? Çoğu Batılı kaynaklar, Ja
pon başarısını, y üksek ü retim -dü ş ü k tüketim- y üksek tasarruf ve
doğru yatırım gibi salt ekonomik değişkenlerle açıklamak eğil i m i nde
d irler. ( Bkz. Ta blo 70-2 )
TAB LO 70-2
ÖZETİN ÖZETİ
AYL I K YEN G ELİRİ* N E R EL E R E G İ DİYOR? (1 983)
Giderler Yüzde
Yiyecek - içecekler 27
U laşım 8
Tasarruflar 21
G iyecekler 7
Enerji ve h izmetler 5
Konut (kira) 5
Eğitim 4
Sağlık h izmetleri 2
Ötekiler (eğlence vd) 21
Toplam %100
Kaynak: Time (Ağustos 1983)
* Aylık Ortalama: $ 1 5 1 7 (416 bin TL)
247
YEDi - EKONOil.Iİ POLİTİKASI
EN ERJi-KONUT
BESİ N-GİYİM
O BESiN -GİYİM
!!il E N E RJİ-KONUT
i!l U LAŞIM-TATI L
TASARRU FLAR
O EGITIM-SAGLIK '
O TASARRUFLAR '
7 1 . D OGAL KAY N A K LA R V E E N E RJ İ
248
� 7 1 DOCı\I. Kı\YNı\K LA R VE F.l\FRJI
TAB LO 71-1
EKONOMİK KESİMLERİN M İLLİ G ELİRE KATKISI (1 976)
Kesimler %
B İ R İ N Cİ KESİM 6,0
Tarım, orman ve balıkçılık
TAB LO 71·2
E N DÜ STRİNİN D IŞALIMA BAG I M L I LI G I (1 976)
Hammadde/er %
Bakır 92
Kurşun 79
Ç i n ko 64
Boksit 100
De m ir 99
K o k kömürü 89
Petrol 100
Kaynak: FA}, No. 5 1 03 :4.
249
YEDi - EKONOMi POLİTiKASI
� SANAYİ
il H İZ M ET
1IJ TAR I M 1 97 5
250
§ 7 1 DOGAL K AY N A K LAR VE ENERJi
TABLO 7 1 -3
DI ŞALIM VE DIŞSATI M KALEMLERİNİN DAG I LIŞI (1975)
Toplam Ana Toplam
Dışalım Maddeler Dışsatım
% 15 Besin % 1
20 Hammaddeler 1
Dokumalar 7
44 Yakıtlar
Makineler 55
21 Man üfaktür 36
%100 Toplam % 1 00
Kaynak: FFJ, 1 9 77: 28.
TAB LO 7 1 -4
KİŞİ BAŞ I NA TOPLAM E N ERJİ TÜKETİ M İ N İ N (M İ LYON Kİ LO KALO Rİ)
E KO N O M İ K K E S İM L E RE DAG I LI Ş I : S EÇ İ LM İ Ş ÜLKELER (1 977)
Ticaret ve
Ülke Toplam Enerji Ulaşım Endüstri Konutlar
ABD 80 10 19 25 26
Batı almanya 40 4 5 16 15
B ritanya 35 4 5 12 14
Fra nsa 31 3 5 11 11
J a po nya 28 3 4 14 7
İtalya 23 2 4 10 7
Kaynak: (ı) OECD Enerji istatistikleri, (2) Japonya Enerji ve Doğal Kaynaklar Kurumu.
25 1
YEDİ - EKON O � I İ l'OLİTİ K ı\SI
TABLO 71-5
E N ERJİ TÜRLERİNİN TÜ K ETİ M DEKİ PAYI
Akaryakıt % 74
Kömü r 15
H i d roelektrik 6
Doğalgaz 3
Atom enerjisi 2
To plam %100
Kaynak: Dış Ticaret ve End üstrisi, Bakanlığı, FA},
Haziran 78, 05103: 6.
TAB LO 71-6
KÖM Ü R Ü R ETİMİ İ LE TÜKETİ M İ N D E DEGİŞİM
BİRİM (M İ LYO N TON)
1961 1976
Ü retim 59 18
Dışalım 8 62
Toplam 67 80
Kaynak: FAJ, Ocak 1978, No. 05309: 6.
252
;; 72 ··pl'ON \ I UCİZES İ " N İ N T\ R f ,\ I S A L K Ö K E N i
(termik) santra llerinin üretimindeki payı ise yüzde 4 8 ' den 75'e çıkmış;
ato m ya da nükleer enerj i payı hiç yoktan ( sıfırdan ) yüzde yediye yük
selmiştir (Tablo 7 1 -7).
TABLO 7 1 - 7
ELEKTRİK Ü R ETİMİ: 1 960-1 976
Elektrik 1 960 1 976
H id roelektrik % 52 % 18
l sı (te rm i k) 48 75
Atom en erjisi o 7
253
Y EDi - EKON0 :-- 11 l'O ı.iTIKı\ S I
254
§ 72 '"JAPON iv!UCİZESİ " N I N Tr\ RL\ISAL K O K F N I
miş bölgesini. Emrinde iki tip görevli varmış. Kasaba (ya da beyli k hi
sar)'da çalışan merkez memurları ile tarım-üretim yörelerindeki görevli
Ôşôya ( mültezim) 'lar. Ôşôya'lar kendi yörelerindeki genel düzeni denet
ler, vergileri toplar, emirleri duyurup uygular, uyuşmazlıkları çözümler
ve adaleti sağlarmış. ( YONEYAMA 1 967: 2 0 9 ) Mül tezimlerin ulakları,
yazmanları, koruyucu ve yardımcıları varmış ama özel savaşçıları yok
muş. Askere gerek duyulursa, kasa badan hazır kuvvet çağrılır, gönderi
lirmiş. Böylece mültezimler, beylik hisardaki askerin varlığına dayana
rak ama çoğun l u k asker gücüne hiç başvurmadan yönetmişler köylerin i .
Başarılı yöneticiler yöresel örgütün gücüne d e saygılı davranırmış. H i
sarlıktaki Sipahi Beyi (Daimyô), tek tek aileleri değil, ü retim bölgesini,
köyü ve yerleşmeyi toptan vergilendirir; verginin aileler ve haneler ara
sında bölüştürülmesi işini yerel yöneticilere bırakırmış. Köy yerleşmesi,
bir tüzel kişilik olarak, köyün vergisini toplayıp ödemede "mültezime"
yardımcı olmaya çalışırmış.
Köylüler yollarını, sulama kanallarını kendileri ya par, kendileri
onarırlarmış. O rtak alanlardaki s u - sulama haklarını savunurlar; kol
luk ve yargı görevlerini de yine kendileri yerine getirirler; borç alıp öder
ler; köylülerin töre dışı davranışlarını kendi sorumlulukları olarak gö
rürlermiş.
Bu yönetim düzeni, "feodalite " kavramının akla getirebileceği bas
kılı bir ( askeri ) yönetimden çok, örflere dayalı geleneksel bir yönetime
benzemektedir. Başlangıçtan bu yana, çeltik köyü (mura), güçlü bir tü
zel kişiliğe, hatta özerkl iğe sahip olmuş. Belki de Japon köyü n ü n kendi
varlığını özgün ve bağımsız bir şima ( " ada " ) gibi algılamasında (TAKA
TORİ Masao AJS, l, 1 9 77: 5-8 ) bu güçlü tüzel kişiliğin etkisi olabilir.
Köy yerleşmelerin i n toplu n iteliği, koruyucu tanrıların yöresel karakteri
ve yerel yalıtım "şima " duygusunu besleyen başlıca kaynaklar arasında
sayılabilir. Ayrıca köy tüzel kişiliğinin evrensel özerkliği ( muhtarlık) ve
onun aileler üstündeki yetki leri de söz konusu olabilir.
Gelişen sürekli pazarların etkisi altında zamanla bozuluncaya değin
köylerin toplumsal yapısı pek fazla değişmemiş. Tokııgava yönetimi, as
ker gücünü kalede tutarak, köy "muhtarlığı " na karşı saygılı davranma
ya, hatta onu yaşatmaya çalışmış. Bu yönetim, köylere ve tarıma dayalı
ülkeye 250 yıllık bir gelişme ve barış dönemi getirmiş; ancak merkezi yö
netimi n yetkileri öylesine dağılıp yaygınlaştırılmış ki, sözgelişi, 1 600 çeşit
yöresel para basılmış. Ama gerek duyulduğunda yetki tek elde toplana
mamış; ivedi kararlar, uzun süre de etkili olacak önlemler zamanında alı
namamış. Srnith'in ( 1 975) son derece barışçı yorumuna karşılık Y ONE
YAMA ( 1 96 7: 2 1 7), ağır vergilere, tekelleşen pamuk ticaretine, rüşvet
alan ve yozlaşmış yerel yöneticilere k arşı l 500'ü aşkın toplu ayaklanma
görüldüğünü açıklıyor. Bu tür hareketler dönemin sonlarına doğru (XIX.
255
YFDİ - EKONO\ıi 1'01.ITİKASI
7 3 . " G E L E N E KS E L" TA R I M
Meici Yen ileşmesi ( 1 8 6 8 ) başlarındaki Japonya'nın " ilkel bir tarım top
luluğu görünümünde" olduğu söylentisi güvenilir bir gözlem ya da yargı
değildir. Meici öncesi Japonya kuşkusuz geleneksel bir tarım ülkesiydi
-çünkü makineli endüstriye ya da yoğun üretime henüz geçmemişti
ama ilkel ya da geri kalmış bir ülke değildi. Tersine, Japon tarım tekno
lojisi oldukça ileri bir düzeyde bulunuyordu. Bu teknoloji , 1 600- 1 850
yılları arasında çeltik verimini ya da tarımsal emeğin üretkenliğini en az
iki kat artırmıştı. Özell i kle 1 700'lerden sonra, tarımsal gelişmede önem-
256
§ 73 ·'GELENEKSEi." TARIM
257
Y ED İ - FKONO!\!İ POLİTİKASI
RESİM 73: Pedallı s u dolabı: insan gücüyle çalışan bir tulumba! OKU RA Eicô'nun "Tarım Araçları"ndan
örnek (1826). Kaynak: Smith 1 975 : 9 6 (Aynı dolap Kore'de kullanılmıştır).
258
� 73 "GEI.ENEKSFI."" TA R l !l l
bereketli olmamış ama buğday, sebze ve meyve ekimine yol açmış . Vergi
d ışı artık ürün paraya çevrilerek ertelenmiş vergi borçları ödenmiş, ar
tan gelirle yeni araç gereçler satın a lınmış.
Çeltik tohumluğu ambarında büyük gelişme olmuş, XVII. yy'daki
1 1 7 çeşit tohum, XIX. yy'da 2363 çeşide çıkmış. Ancak, en d ikkate de
ğer gelişme s ulama tekniğinde görülmüş. Binlerce bostan kuyusu açılmış,
sulama havuzları ve kanalları yapılmış, s u çıkartan pedallı dolaplar,
çarklar geliştirilmiş. ( Resim 73 ) Sözgelişi XVI. yy ile XVII. yy arası dö
nemde lvlıısaşi İli'nde ( § 3 1 ) 400 kadar yeni köy kurulmuş, vergilendiri
len çeltik hasadı 667 bin k oku'dan 1 milyon 1 67 bin koku'ya yükselmiş;
yüzde l OO'e yaklaşan bu verim artışında tarımsal sulamanın önemli bir
payı old uğu sanılıyor. XVIII . yy orta larında nüfusu iki milyona yaklaşan
Edo (Tokyo) kenti, böylesine yüksek bir tarımsal verimle beslenmiş.
Tokugava dönemi boyunca, özellikle de XVII. yy'dan sonra, pamuk
vb. para getiren pazar ürünlerine de geçildiği anlaşıl ıyor. Kavaçi İli'nin
Valwe İlçesi 'nde 1 8 77'de yapılmış bir tarım sayımına göre, sulanan çel
tik tarlalarının yüzde 28 'ine, sulanmayan tarlaların yüzde 5 8 'ine pam u k
ekili olduğu saptanmış. (Smith 1 975: 9 7-9 8 )
Tarım teknolojisinde zamanla başka yeniliklerle gelişmeler olmuş.
XVII . yy başlarına değin çeltik fideleri serpiştirme dikilirmiş. Oysa XIX.
yy başında, çeltiğin düzenli, doğru sıra ve eşit aralıklarla ekilmesine baş
lanmış. Yeni ekim düzeni, köklerde büyüyen ayrık ve sarmaşık tipi asa
lak otların kolayca temizlenmesine elverişl i olduğ u için verimin hızla
yükselmesine yol açmış. Yine XIX. yy başlarında, sulanacak tarla ta
banları yatak olarak düzeltilmeye başlanmış ve çeltik fidelerinin diz bo
yu su içine ekilip s u içinde büyütülmesi ürünün soğuğa ve don çarpması
na karşı korunmasını sağlamış. Böceklere karşı çeşitli yağl a r k ullanıl
mış. Ağır tanelerin (tuzlu suda çökertilerek ) tohumluğa ayrılması tekni
ği de yine bu dönemde geliştirilmiş. Bir dönümlük tarlaya geleneksel
olarak 2-3 Şô ( 3-5 it. ) tohum atıl ırken kimi yörelerde, tohumluk ölçeği
1 -2 lt'ye kadar düşürülmüş. Bu verim, buğday ekiminde bir'e 3 00 alma
ya denktir. Aki İli'nde yerleşmiş bir tarım ailesi, 1 78 7- 1 8 8 8 arasındaki
yüzyıl boyunca ekip biçtiği çeltiğin ayrıntılı kayıtlarını tutmuş. Ailenin
elindeki beş tarladan üçünde, verim yüzde 50-70 dolayında artarken
dördüncü tarlada yüzde 200 oranında artış olmuş.
Ancak, buraya kadar çizilen olumlu gelişim tablosunun daha çok
H01ışü Adası'nın merkez ve güneybatı yörelerindeki içdeniz (Seto) çevre
sinde geçerli olduğu da belirtilmeli. K uzey ve k uzeydoğu (Tôhoku) bölge
lerinde, Tokugava dönemi boyunca düzensiz aralıklarla altı büyük kıtlık
( 1 640, 1 6 95-96, 1 755, 1 783, 1 83 3 ve 1 86 6 ) olduğu, yüz bin lerce kişinin
öldüğü, yüz bin lerin de başka bölgelere göç etmek zorunda kaldığı bilini
yor. (YONEYAMA 1 967: 272)
259
YEDİ - EKONOl'vlİ 1'01.İTİ KASI
260
§ 74 TARIM RITOR:\IU VE KOOPERATİFLER
Kİ'nin çeltik çiftçisine gösterdiği kar yolu başarılı olmuş, hızla artan ve
rim, vergi artışını gerilerde bırakmıştır. Başka bir deyişle, Tokugava'nın
ağır vergi politikası, üreticiyi daha çok ve çeşit üretmeye, verimi artırma
ya zorlamıştır. Ancak hızla artan verimin aynı hızla vergilendirilememesi,
kimi köylülerin giderek güçlenmesine, mal mülk edinmesine, güçlü bir
orta sınıfın oluşmasına yol açmış; bu yeni güçlü sınıf Meici Devrimi'ni
hazırlamış, desteklemiş ve yapmıştır.
TABLO 74-1
Ç E LTİK V E R İ M İ N İ N KARŞ I LAŞTI R I LMAS I (1 960)
Ülkeler Kg/da
Japonya (Ova) 633
İspa nya 581
Mısır 543
İtalya 469
J aponya (Ortalama) 422
Çin 247
H i n distan 134
Fi lipinler 1 00
Kaynak: Japon FAO yıllığı 1959.
TABLO 74-2
Ç E LTİK, TAH I L VE ÖTEKİ TAR I M Ü R Ü N LERİ (1960)
Ekilen Üretilen
Ürünler Alan (%) Değer (%)
Çeltik 40 53
Tah ı llar 20 7
Ötekiler 40 40
To plam %100 %100
Kaynak: İŞIDA 1961 : 66.
261
Y E Di - FKON O \ I İ POl .ITI K :\ SI
74-3 TAB LO
TAR I M DA ROTASYON : M EVSİMLER, Y I L L I K EKİMLER VE Ü R Ü N LER
Yılda (4 Mevsimde) Ürün Çeşitleri
İki ürün Çeltik sonra b uğday, arpa, lahana, patates ve şalgam
gibi kış ürünleri;
Üç ürün Çeltik sonra bezelye vb. gi bi güz ürünle ri, sonra
yu kardaki kış ürünleri;
Dört ürün Çeltik sonra güz, sonra kış, sonra şalgam vb. ürünleri;
Dört ürün Önce bostan ve yaz sebzeleri sonra sırasıyla güz, kış ve
bahar ürün leri. B u tür rotasyonda çeltik, yıl aşırı ve yaz
ü rü n ü olarak ekilir.
Kaynak: YON EYAMA 1 967: 224.
262
§ 74 TA REv! R EFOR M U VE KOOPERATiFLER
Kuru 74-1
TS U RU S U (ADLI) TAR I M KREDİ KOOPERATİFİ
Meici (1868) Yen ileşmesi'nden sonra köylere kadar uzanan tarı m, hayvancılık
ve sanayi birlikleri kurulmuş. İ kinci D ü nya Savaşı'nda n sonra bu birlikler ta
rım kredi kooperatifleri o lara k yeniden örgütle n miştir.
Tayva-çô İ lçesi'ndeki üç kooperatiften birisi olan Tsurusu (Leylek Yuva
sı) ' n ı n 47 5 hane (üyesi), üyelerin 650 h ektar (65 00 dön ü m) sulanabilir çeltik
toprağı, 3 0 hektar d a çeltik dışı tarım ala n ı var. Bir yılda 3 200 ton çeltik üre
ten kooperatifin bir m i lyar yen (1 979 'da 200 m i lyon TL) geliri ve 10 m i lyon yen
karı ; ayrıca toplam 10 m i lyar yenlik bir sigo rta yükümlülü ğü varmış. Koopera
tif, merkezi yö netime yüzde 2 3 , yerel yöneti m le re yüzde 10 o ra n ı n da kurum
lar vergis i öd üyor. Kooperatif merkezi t ı p kı bir ba n ka gibi ö rgütlenmiş, açık
banko düzeni n d e çalışıyor. Üyelerin e yüzde yedi faizle kredi açıyor. Hayvancı
lı kla u ğraşan 2 2 üye toplam 3 80 baş sığır besliyor, yılda 150 m i lyon yen (3 0
milyon TL, aile başına ortalama bir buçuk milyo n TL) gelir sağlıyorm uş. Ko
operatifin tavukçuluk ve domuzculuk gi rişim leri başarılı olamam ış. Tarımsal
Araştı rma Enstitüsü'nün uygun görd ü ğü alanlarda kooperatif, istekli gençle
re a raştırma b u rsları da veriyorm uş.
263
YEDİ - EKONO?IIİ POLİTİKASI
264
� 74 TARii\ı R EFORi\1U VE KOOPEıL\TİFI.ER
KUTU 74-2
TOMAR İ HAMA (KÖYÜ) BALI KÇI L I K KOOPERATİ Fİ
Kooperatif 1 9 5 3 'te kurulm uş. Ası l amacı ''Avabi" adı verilen tek kabu klu bir
m idye üreti m i n i d estekle m e kmiş. Avabi yavruları dokuz ay boyunca s u için
deki ağlar üstün d e beslen i p büyütülüyor. Boyutları 8,5- 9 cm olunca toplanıp
satılıyor. Her üye kendi ürettiği ve kooperatife verdiği malın bedelini alıyor.
Fiyatlar aydan aya değişiyormuş. Kooperatif satış bed eli üzerinden yüzde ye
di, il m erkez indeki birlik yüzde bir-buçuk pay alıyor. Pazarda satılan ma l be
delinin geri kalan yüzde 9 1,5'u, iki hafta içinde ü reticinin özel hesa bın a yatırı
lıyorm uş. Üyelerin ürettiği d e n iz kestanesi ve yosu n gibi mallar d a ko operati
fe veriliyor, serbest satış yapılm ıyor. (Resim 2 3 -6)
Ev yapana, tekne alana ya da eski teknesini onaran üyelere kooperatif 6
m i lyon yen (so bin d olar)'e kadar kredi açıyor. İ ldeki Birlik Merkezi, üyelere
açılacak kredi s ı nı rları n ı yıllık olarak saptıyormuş. Kooperatif, kurumlar vergi
sine ek olarak, gelir vergisi de ödüyor. Yıllık hesap ve bi lançolar bastırılıp
üyelere yazılı o larak d ağıtı lıyor.
Bir perşembe a kşamı, ertesi günü balıkçı obas ı n ı n bağlı bulund u ğu Oci
ka bucak m erkezin d e yöresel yangı n söndürm e eğiti m i yapılacağı için d e n ize
çı kma yasağı konduğu haberi kooperatifin hoparlörü n de n köye d uyuruldu.
"Funadome" (halat bağlama) adı verilen bu tür sın ırlama kararları, eskiden
ge nçlik (akran) örgütleri tarafından a l ı nı rm ış. Köyün erkekleri karara uydu lar
(bu kon uda Bkz. § 6 4-1) , sabah erkenden otomobilleriyle Ocika'ya gittiler.
265
Y Ul i - l·'. K01'0�1İ l'OUT!K,\Sı
KUTU 74-3
"K ES-YAK" TEKNOLOJ İS İ: S U BAYAMA KÖYÜ
Şikoku Adas ı 'nı n (Kagava İli, İ kegava İlçesi' n d e) güney kıyısına yakın bir d ağ
ya macında, 34 hanelik küçük bir dağ köyü (obası) var: Ad ı : Subayama. Tarım
alanları 3 0° m eyilli bir yamaçta bulunan köyde 5 -6 bin yıldan beri tarımcıların
" kes-yak" ad ı nı verdiği bir tekn i kle çapa tarım ı ya pı lıyormuş. B u yerleşmenin
kü ltü rünü ve özgün teknolojisin i a n latan be lgesel bir filmden seçilmiş izle
nimler aşağıdadır (CVED 19 7 9)*:
"Köyde, akdarı, soya ve barbunya fasulyesi, mısır, tatlı patates (tara,
yam) karabuğday ve kağıt yapılan bir tür çalı ü retiliyor. Ekilecek yamaçtaki
ağaç ve çalılıklar bir yıl öncesinden kesiliyor, kökleri çıkarılıyor. Kesi lenler eğik
yamaçta bırakılıyo r. Yangı n ı n çevreye yayılmas ı n ı ön leyecek önlem ler alınd ık
tan sonra, uygun rüzgar altında, yamaçlar etekten zirveye doğru ya kılıyor. To
h u m lar, elle serpilere k tarladaki küller a rasına ekiliyor. Ve bu yolla zenginleşti
rilmiş topraktan bol ü rün elde ediliyor. Bir iki yıllık ekimden sonra ta rla d i n len
m eye bırakılıyor. Sonra ekim, komşu tepenin yamacına doğru kaydı rılıyo r. Ke
silip yakılan yamaç 10-1 5 yıl içinde yeniden yetişip eski d urumuna geliyor. H e r
yıl yakım var ama toplam orman a l a n ı küçülmüyor, tarla a l a n ı da büyütülmü
yor. En önemlisi doğa l çevrenin orman/yağm u r dengesi bozulmadan koru nu
yor. Tarımcılar, başarılı, m u t l u v e geleneksel teknolojiyi sürdürmede kararlı.
Teknolojinin yaşlan m ış olmasına karşılık, köy varlıklı, köylü mutlu görünüyor.
* Kaynak: Center for Visual Ethnological Documentation (Şincuku, Tokyo), "Four Seosons in o
S/osh and Bum Farming Culture". (Belgesel film, 197 8 yapımı, ı s: 15d).
266
\; 75 TEKN O LO J İK YAllı\TI C:ll.IK ORN EKLFRI
ğında bir iki balık yemeğe hak kazanır. Kormormıt avcılığı, doğa ile işbir
liği i lkesine tarihi bir örnektir. Deprem habercisi olarak kedi ( pisi) balığın
dan yararlanma denemeleri, daha da çağdaş bir işbirliği örneği sayıla bilir.
b ) Böcek Kaçırtan Çiçekler: Tokyo Körfezi ağzındaki Sagami koyu
nun Aburatsubo yöresi karpuzuyla ü nlüdür. Karpuz çiçeklerine dada
nan zararlı böcekleri kaçırmak için, ekili bostanlar sarı renkli yıldız çi
çeği tarlalarıyla çevrilmişti r. Çiçeklerin kokusundan hoşlanmayan bö
cekler bostandan uzak tutulunca, yörede çok lezzetli karpuz yetiştiril
miştir. Doğal bir sorunun doğal çözümü.
c) Ariyake Körfezi'nde Balık Avcılığı: Kiyıişı1 Adası'nın batısına
düşen Ariyake Körfezi'ndeki gelgit (med cezir), yöreye özgü bir avcılık
teknoloj isine yol açmış. Deniz çekildiği zaman, sığ körfezin üçte-biri göz
alabildiğine engin bir kumsala dönüşür. Su ile birlikte kaçamayan kaya
balıkları ve deniz dibi böcekleri, çukurlara ve birikintilere sığınıp ıslak
kumda barınmaya çalışır. Çekilen suyun hemen ardından körfeze giren
kıyı halkı, kumsalda çırpınan balıkları kolayca toplar. Kullanılan tek
nikler arasında en verimli olanı, uzunca bir kamışa bağlı bir olta ile ya
pılan Mutsugorô balığı avcılığıdır ( Şekil 75- 1 ) .
Avcı, kıpırdayan balığı görünce uzun oltasını eğerek ava doğru yönel
tir. Çapaya benzeyen ağır oltasını nişanlayıp yandan ileriye savurur. 01-
ta,kamışın altında 8-10 metre çapında bir sarkaç yayı çizer, hedefini bulur.
Yakaladığı balığı balıkçıya getirir. Bu teknikle avcı, yakın çevresinde gör
düğü balığı 1 -2 saniyede ve tek bir savurma hareketiyle avlayabilmektedir.
d ) Seracılık: Kuzeydoğunun sert kışına ve soğuğuna, güneybatının
şiddetli yağmur ve tropik tayfunlarına karşı yaygın bir seracılık uygula
ması var. Tarım bölgelerinde özgün sera tipleri görülmekle birlikte, ya-
"
\.
"
\.
- - - - - - �,
/
/
/
., "
/
--�'
267
YEDi - EK01'0,\I İ i'OLİTJKASI
268
§ 76 Y ER LEŞ1'1 F l . E R \IF M EKANIN KULLANIL:\lı\SI
76. Y E R L E Ş M E L E R VE M E KA N I N K U L LAN I L M A S I
269
YEili - EKONO\!İ 1'0 1 .İTIKASI
TAB LO 76
TAR I M TOPRAKLARI N I N BÜYÜ KLÜGÜ VE DAG I LI Ş I : 1 9 5 5 YILI N DA
5 Dönümden 5-10 1 0-20 20 Dönümden Toplam
Az Dönüm Dönüm Çok Hektar
Adalar (%) (%) (%) (%) (x1 0 Dönüm)
Japonya (ortalama) 34,2 3 1 ,3 2 5,8 8,7 6.043.000
Ho kkaidô 1 7,8 7,4 9,9 64,7 2 3 7.000
HonşO, KiyOşO
ve Şi koku 34,9 3 1 ,6 26,4 4,0 5.806.000
Kaynak: İŞİDA Riyucirô 1 961 : 64.
270
§ 76 YER LEŞ!vl l'LER VE MEKANIN K U LLANILMASI
RESİM 76: Şinden yerleşmesi: Orman dağ - tepe ile çeltik ekilmiş vadi ve düzlüklerin arakesitinde
uzanan konutlar (Tayva-çô, Tôhoku).
271
YEDi - EKONOi\11 l'OLİTIKr\SI
1 00
....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . ..............:---·····
JAPON YA
70 - ���--+-���+--+--�����-
H akka ido
.
.
.
.
.
.
.
50 - ���-+-�-+-�+--���----..,,�
'
'
,
.
'
.
'
40 - ���-+--+-��ı--�����--<�,,..._�
'
..
20 - ��-+---+---0
# # ,, '*
,.,0-�1--�����__,ı--���
272
§ 77 TOl'LUTAŞL\I VE ULAŞL\I
sürekl i olarak d üzeltilmiştir. Daha önce üzerinde durulduğu gibi, beş ki
şilik bir tarım a ilesindeki anne ve baba, h izmetler kesiminden bir ek ge
lir de sağlıyorsa, J aponya'daki en yüksek gönenç ( refah) düzeyine u laş
m ış sayılıyor. K uzeydoğu (Tôhoku) bölges indeki toprak ve tarım refor
munun amacı, gelir düzeyi açısından az gelişmiş olan yöreyi, ulusal or
talamaya yaklaştırmak gibi görünüyor. ( § 74)
Yirmi beş yıl kadar önce, ekspres trenlerin i n i stasyonlardaki duruş süre
si üç dakikaya indirilince, makinistlerin ağzından şarkı bestelenmiş
"Sevgil i leri öpmeye bile vakit kalmadı" diye. Sapporo-Kuşiro m otorlu
trenindeki hoparlör, " gelecek istasyonda 30 saniye durulacağın ı " bildi
rince, yolcular o eski makinist şarkısını anımsadılar. Biraz da özlemle!
Şimdi değil öpüşmeye doğru d ürüst el sallamaya vakit yok. Japon de
miryolculuğu, ü lkedeki hızlı, güvenli ve ucuz toplutaşımacılığın en çar
pıcı simgesi olmuş.
Kalkış dakikası dolunca kapılar kendi l iğinden kapanıyor. Tren 30
saniye bekliyor: geç kalanı ve yanlış bineni . Sonra hareket ediyor. Yarım
dakikalık bekleyiş tüm trenlerin sanki merkezi bir saatin yelkovan ve sa
n iye k o llarına bağlı olarak çalıştığını gösteriyor. Tren ler tam zamanında
kalkıp tam zamanında varıyor ama çoğun u n hızı yeterli değil . B u yüz
den başkent Tokyo'dan başlayıp Kiyıfşıl'nun başkenti Fukuoka ( Haka
ta )'ya kadar uzanan bir yeni demiryolu (Şinkansen) köprüsü yapmışlar.
1 9 78 yazında bu köprü Senda)' kenti üzerin den kuzeyde Morioka'ya
ulaşmıştı. Aomori'ye doğru i lerliyordu. Yakın gelecekte açılacak olan
derin sualtı tüneliyle Hokkaidô Adası'nın Sapporo kentine bağlanacak
tı. (Kitabın 5. baskısında, yeni yol işli yord u . )
Şiııkansen demiryolu, bir demiryolu hattından çok, ülkeyi bir uçtan
öbürüne bağlayan binbir ayaklı bir betonarme köprüdür. Hiç k uşkusuz,
dünyanın 3 bin km'lik ilk ve en uzun köprüsü ! Saatte 250 k m hız yapan
ünlü ışık (hikari) trenleri, bu köprünün üstünde çalışıyor. Böylesine hızlı
araçlar büyük kazalara yol aça bileceği için, tren rayını yerden 5 - 1 0 met
re yüksekte yapılmış özel bir köprü üstüne d öşemişler, köprünün a ltını
(direkler arasın ı ) d i key geçişe ve kullanışa açık tutmuşlar. Köprü tarlala
rın, köylerin, kentlerin, fabrika ve limanların ü stünden geçiyor ama dar
mekan ı i kiye bölmüyor, günlük trafiği engellemiyor; beklemiyor, beklet
miyor. Köprü, yer yer yükseliyor 3-5 karlı bir gar b inası oluyor. Anayolu
çatıdan geçen bir gar ! Normal tren leri ikinci, banl iyö trenlerin birinci,
otogarı zemin katta bulunan bir ulaşım kovanı. Gelen giden, a ktarma
bekl eyen binlerce yolcunun gereksinmeleri için yer altında çarşılar, pa
zarlar da düşünülmüş. Her şey çalışıyor: sessiz ve hızlı.
273
Y EDİ - EKONOMİ POLİTİKASI
RESİM 77: Meici Anıtkabri'ne giden Ômote-Sandô Bulvarı pazar günleri trafiğe kapatılıp yayalara
açılıyor; bir gençlik parkına ve festivaline dönüşüyor.
274
'i 78 GFLIR-GIDER. VFRGİ VE BÜTÇE DE:\GFLEıU
78. G E L İ R- G İ D E R , V E R G İ V E BÜTÇE D EN G E LE R i
Japonya' nın 1 976 yılındaki genel bütçesi, GSMH'nın yüzde 1 5'i olarak
hesaplanan 24 trilyon yen'e (yaklaşık 1 00 m i lyar ABD dolarına ya da
500 trilyon TL'ye) ulaşmış. Bütçe gelirlerin i n yüzde 26'sı geli r vergisin
den, yüzde 1 9 'u kurumlar vergisinden sağlanıyormuş. Bu iki verginin
toplamı yaklaşık 1 50 trilyon 450 milyar TL tutuyor. ( FF], 1 977: 23 )
Ulusal Vergi Kuru mu, ülkedeki vergi randımanı ile vergi kaçakçıl ığı
üstüne yapılan araştırma ve soruşturmaların sonuçlarını belli zaman ara
lıklarıyla kamuoyuna açıklamaktadır. ( T]T, 4 Temmuz 1 97 8 ) Adı geçen
kurumun 1 978 yarıyıl raporuna göre, 1 977 yılında toplam 2 1 0 milyar
TL'lık vergi gizlenmiş, 1 50 milyar TL'lik vergi kaçırılmış. Bu miktar, top
lanan uergilerin binde birinden azdır. Vergi denetçileri, 1 977 yılına ait
238 dosyayı incelemişler 1 63 'ünü savcılığa vermişler. İncelenen olayların
yüzde 60'ında bildirim ( usul) kusuru, yüzde 3 1 'inde gelir gizleme ( vergi
kaçırma) suçu bulmuşlar. Açıklanan yüzdeler ve oranlar, gelir-gider, vergi
ve bütçe işlerinin ne denli ciddi yürütüldüğünü ve sıkı denetlendiğini bel
geliyor. Küçük bir kasabadaki Budist tapınağın yıllık işletme bilançosu ve
vergi bildirimi bu yargıyı destekler n iteliktedir. ( Kutu 7 8 )
Kuru 78
Z E N-B U Dİ ST TAPINAG l ' N I N Y I L L I K G E LİR-G İ D E R BÜTÇESİ: 1 977-78
Daha önce (Kutu 4 8-2'de) tanıtılan küçük kasaba tapınağı n ı n 74 dön ü m topra
ğı var. Tapınak, bu toprağın 14 dönümünü ken d i kullanıyor; 60 d ö n ü m ü n ü ger
çek ya da tüzel 112 kişiye ki ralıyor. Bu işten yılda 2-3 milyon TL tutarın da gelir
sağlıyo r. Gelirinin yaklaşık yarısını vergi olarak h ükümete veriyor. (Tablo 78-1)
275
Y FD İ - EKON0.\'1İ l'O LITİKASI
TA B LO 78- 1
TA B LO
78-2
YAR IYI L İ K RAM İYELERİ: Ö R N E K
Başbakan 40 m ilyon TL*
Meclis Başka nı 35 milyon TL
Bakanlar 30 m i lyon TL
Tokyo Ü niversitesi Rektörü 20 m i lyon TL
* 1 992 cari fiyatlarla, yuvarlak.
2 76
'i 79 PLA�l.AM.-\, RFFAH VE GELECEK KAYGISI
Özetle Japon toplumu endüstrileşmiş, çağdaş bir kent topl umu olmuş,
Batı ülkelerine yetişmiş. Bu başarısını, gerçekçi bir planlamaya, kendi
hazırlayıp geliştirdiği disiplinli uygulamaya borçlu. Yayımlanmış toprak
kullanma harita ları ( Harita 79- 1 ve Harita 79-2 ), u lusal ve bölgesel
planlama uğraşlarının nasıl bir hızla geliştiğini ve bölge düzeyinde bü
tünleştirildiğini yansıtıyor. Öte yandan Harita 73-2, Tayva-çô İ lçesi'nde
k i ( Bkz. § 6 3 - 1 ve § 74- 1 ) yöresel bir planlama örneği olarak alınabilir.
Haritaların karşılaştırılması, makro düzeydeki ulusal planlamada genel
ekonomik s ınıflandırma ( endüstri, kent, tarım, turizm ve koruma alan
ları) ve tahsisler yapıldığını; yöresel planlamada ise, toprak k ullanımı
nın en i nce ayrıntılarına inildiğini gösteriyor.
Japon ekonomik mucizesinin gizemini bu türden planlama yapılma
sında değil uygulamasında aramak gerekir. Her ülke her türlü planı ya
par (yaptırır); uygulamadır planlamayı başarıya götüren. Japon a i le ya
pısı nasıl değişen gelişen ekonomik koşullara duyarlı olara k biçimlen
mişse; Japon ekonomisi de gerçekleştirdiği hızlı kalkınmada, aile toplu
mundaki birlik dirlik, çalışına ve üretim gücünden yararlanmış gözükü
yor. Kendi u lusal tasarrufuyla endüstri yatırımlarını gerçekleştiren Ja
ponya'nın Dünya Savaşları arasındaki askeri güce dayalı sömürgecilik
deneyimi uzun ömürlü olamamıştır. Doğal kaynakları sınırlı olan Ja
ponya kendi insanının özverisi ve akılcı ça basıyla ancak kalkınmayı ba
şarmıştır. Bugünkü varlığını ve mutluluğunu ( ! ) uluslararası serbest rica-
277
YEDİ - EKON O :-. l i l'OIİTİK,\SI
El
fl'�
-=·::-.·ı·
•
Trı-Metrcpolıs Sphf;n.
(TOk�(ı · Na,l(u·ta · O�t1k;J ,
Le h�n •e� Lı- ?'.sn ıı A""4-��ôl�"'tr.: :ı... n;:...:ı
ıs....,,:e.�JOJ
ı.. :';"':�=�"'1�:;_�-l�'J��-�.,,
HAR İTA 79·1: Kalkınma planına göre ada HARİTA 79-2: Bölgesel mekanlar ve ekonomik
topraklarının kullanımı bölgeler
(N OH ve Gordon 1 974 : 13 8). (Berque 197 6: 10 4) .
278
§ 79 PLA�LA:\L\ , REFAH VE GELECEK KAYGISI
279
8
J A PON D İ Lİ V E H A B ERLEŞM ES İ
"YAPAYALN I Z B İ R D İ L! "
" Halkın dili/Ruhun dili" özdeyişiyle YAKU Masao Japon gerçeğin i söy
lemiş. ( 1 972: 1 3 ) Japon dili, ada k ü ltürün ü n ve adalı ruhunun yalnızlı
ğını simgeliyor. Kanci (Hanca) yazısı Çinceden alınıp uyarl anmış ama
Japon dilinin yapısı Çinceye hiç benzemiyor. Japoncanın söz dizimi (sen
taks) ve öteki yapısal özellikleri -Türkçeyi de içine alan- Altay d illeri ai
lesine giriyor. Ancak yakınlık biçimde ve yapıda kalıyor. Japonlar kendi
lerini ve dillerini Altay kökünden gelmiş gibi d uyumsamıyorlar. Öte
yandan, Japoncan ın ses ve sesçil (fonetik) özell i k leri, Okyanusya'nın
küçük tropik adalarında konuşulan dilleri a nımsatıyor ama ilişki orada
bitiyor. Japon dilinin kökeni sorunu, kültür tarihinin dolambaçlı yolla
rında yitip gidiyor. Dünyada konuşulan 2-3 bin dil 40-50 kadar dil aile
sinde toplanır. Japoncanın bu aile gruplarına benzemeyen öyle özellik le
ri var k i Jacob ile Stern ( 1 947), Japoncayı tek başına bir aile, " yapayal
nız bir dil " saymışlar. Bu görüşü benimseyen Japonlar da vardır. Japon
dilinin gizi hiç k uşkusuz k ültür tarihinde saklı ama ya k ültür tarihi ?
Onun soruları ve sorunları? Japon dilini tanımak işi Japon kültürünü,
halkını ve ruhunu anlamak için gerekli olduğu kadar, eğitim s ürecini, ki
şilik yapısını ve dünya görüşünü kavramak için de aşılması zorunlu bir
dağ gibi yükseliyor her yazarın, araştırmacının önünde.
Japon dili, yaklaşık iki bin yıl önce Çin'den a l ı nmış olan kavram s imge
lerle ya da "İdiyogram "1ar1a yazılır. "Kanci " (Hanca, Çin Hanlığı ) yazı
sı d iye bilinen bu yazını n kökeni, Mısır hiyeroglifleri gibi yalın resimlere
dayanır. Nesnelere benzetilerek çizilen ilk resi mler, zamanla ve kullanıla
kullanıla, çizgi resimler olmaktan çıkmış, soyut birer kavram simgesi
(İdiyogram) olmuşlar. B ugünkü yazının evrimi Resim 80-1 'dedir.
Çince karakterlerden yüzlerce ve binlercesi kullanılıyor bugünkü Ja-
283
SEKiZ - J A l'O:\ D İ L İ VE 1-IA ll F R l .FŞMFSI
poncada . Ama sanı ldığı kadar da çok değil . Temel öğretimden mezun
olanların 8 8 1 , lise mezunlarının 1 85 8 ve ün iversite öğrencilerinin de
2 9 8 8 karakter bilmesi yeterl iymiş, başvuru kitaplarını okuyabilmek
içi n. Ne var k i toplam üç bin karakter üç yüz kadar öğeden türetil miştir.
Kuru 80-1
S E N , BEN VE İ K İ M İZ: TEMAE
Yaşlı bir Japon erkeği kendisinden "Vaşi" d iye söz ederken, karısı kendisin e
"Vataşi" y a d a "Ataşi", kızları "Atai'', oğulları is e "Boku" der. Sen, ben ve iki
m iz anlamına gelen "Temae" kavram ı da vard ı r.
Oysa Japonla r, toplu msal, iletişimse[ ve görgüsel güçlü kleri n i d i kkate
alarak, çoğu zaman "Ben" dem e kten kaçı n ı rlar ve iş leri adamakıllı karıştırıp
kimin kime ne dediği n i belirsiz b ı rakı rlar.
(Ad ıllar için B kz. Ta blo 82-1)
Tarihçilere göre MS III. yy'a değin Japon dilinin yazısı yokmuş. Ya
yoi sonu ile Kohım dönemi başlarında, Japonlar, Kore yoluyla Çin'den
gelen bu uygarlık yazısını öğrenmeye başlamışlar. Ancak hemen bir güç
lükle karşılaşmışlar. Tek heceli bir dil olan Çincenin sözcükleri, ön takı
ve son ek almıyorlar. Oysa Japonca, tıpkı Türkçe gibi, bol ve çok sayıda
son ek alabilen, son eklerle büyüyen bir dil. Ne yapsınlar? Çi nceden al
dıkları kök sözcüklere eklemek üzere "Kana " adını verdikleri fonetik
( sesçi l ) bir heceleme alfabesi geliştirmeye koyulmuşlar. Aslında bir değil,
"Hiragana " (elyazısı) ve "Katakana " ( kutu, blok yazısı) olmak üzere iki
ayrı heceleme tablosu vardır. ( Bkz. Tablo 8 0-2 ve 80-3 )
Genel ilke olarak Hiragana heceleri dildeki gramer ve sözcük eklerini
yazmak için kullanılır. Kutu 80-2'de, Tokyo ile ormanı birleştiren "nun "
eki gibi. Buna karşılık, Katakana heceleri, Japoncaya girmiş olan ya da
yabancı kökenli sözcükleri, kavramları yazmak için kullanılıı: Sözgelişi,
]aponlaı; Türklere ve Türkiye'ye To 'ru 'ko derler, katakana heceleriyle ya
zarlar. Bu örnekte, Japon dilinin Türkçeye benzeyen başka bir niteliği or
taya çıkıyor: Japonlar ünsüz sesleri tek başlarına, ya da yan yana koyup
söylemiyorlar. Adı üstünde, ünsüzün ünü yok ki ünlesin! Bu yüzden ün
süzler arasına, sonuna genellikle bir ünlü, çoğunlukla da u yerleştiriyorlar:
Hoteru: Hotel, Otel, Sarada: Sa/ad, Salata,
Takuşi: Taxi, Taksi, Hosutesu: Hostess, Hostes,
Bim: Beer, Bira, Aysu Kurimu: lcecream, Dondurma,
Seçil m i ş örneklerde bazı ü n l ü ve ünsüzlerin eksik o l d uğu görüle
b i l i r. D ilci HAŞİMOTO 'ya göre, MS VIII. yy'a değin Japon d i l inde
284
� S!l KANCI YAZISI VE ÜTE K İ LER
TABLO 80-1
KANCİ (HAN LI K) YAZISI N I N EVR İ M İ (PYE 1977: 7)
Türkçe Kanci /Hanca Japonca
ATEŞ M * � *- Hl
KUŞ � � � fu � TO R I
AT � � h b !::> UMA
I� AiY)
E
SINGLE
1
l'
u
?
E o
x �
'
� "17AE
SINGLE
1 u E o
1 rJ .I. *
VOWEL VOWEL
-
A 1 u E o A 1 u E o
H ı� o � � (i H
/\ 1:: 7 ....... *
-
HA Hl HU HE HO HA Hl HU HE HO
M * dJ. t; � t M 7 -- k j. -=E
MA MI MU ME MO MA MI MU ME MO
y � � J: y -\7 .:ı... 3
YA YU YO YA YU
1)
YO
R ı; l) � tı )) R 7 )1,, v o
RA RI RU RE RO RA RI RU RE RO
w *' iv � w r; :; 7
WA N o WA N o
285
SEKİZ - JAPON Dll.I VE H:\ llE R LE Ş :\ 1 1'.SI
Kuru 80-2
KANCİ YAZIS I N DAN BAZI Ö R N EKLER
• YALI N, SOMUT KAVRAM LAR
G ü neş+Ağaç= * Doğu
• Ö R N E K LER
�
* Ağaç, tvt Koru, Jlvi\ Orman,
*
* * O) ll'it\ Tokyo Orm a n ı
B ıt\.A
Ja pon-i nsan
Japon
a � X � t, Japon Kültürü
286
§ 80 KANC:I YAZISI VE ÖTEKİLER
'
' \
, , ,
' ' I
ı- ..
RESİM 80: "Eğitim" yazmayı öğrenen küçük öğrenci. (Foto: KUBO, Kaynak: Condon - KU RATA, 1 97 6:
10 9) "Eğitim " kavramı, sekiz, sıralı aşamada, sekiz fırça darbesiyle yazılıyor.
" F " sesini sanki " H " gibi duyar, söyler ve yazarlar- " L " ünsüzünü de
" R " gibi. Ta blo' da V ünsüzü de yoktur ama Japon "W"si tam Türkçe V
gibi yumuşa k söylenir. Tümüyle karmaşık ve çapraşık bir yazı d üzeni !
D uyu lduğu ya da söylendiği gibi yazmaya alışmış kişiler için, akıl sır er
direcek gibi değil. Oysa karmaşadan hoşlan mayan Japonlar bu güçlük
ten yakınmazlar. Üstelik böylesine karmaşı k bir yazıya karşın ü l kedeki
okuma-yazma bilmeyen oranını yüzde bire düşürmüş olmaktan övünç
duyarlar. " Bizim yazıyı söken kişi, güç şeyleri çabuk öğrenir, iyi yapar"
derler.
Özetle bu yazı, konuşulan Japoncanın yapısal ve işlevsel özelliklerine
uygun değildir. Ama gel gör ki Japonca hep böyle yazılmış, bu yazıyla ge
l işmiş. Yazıyı basitleştirmeyi çok düşünmüş taşınmış en sonunda hep cay
mışlar. Yazı, kli ltürle, halkla, halkın ruhuyla öylesine bütünleşmiş ki yazı
yı değiştirmek, sanatı, güzeli, beğeniyi, kişinin kimliğini değiştirmek gibi
zor geliyor onlara. Ünlü Japon bilimcilerinden Sir George Sansam, bu zor
yazının önemini şöyle vurguluyor: " Bu yazıyı okumayan, Japon estetiğini
287
SEKiZ - JA PON DİLi \'E 1-I A BERLl'Ş),IFSi
8 1 . K Ö K L E R , D A L LA R VE YA P RA K L A R : B i R B i R i N E B E N Z E M i Y O R LAR
Yazı dili üzerindeki bu kısa tartışma, çok heceli Japoncanın tek hecel i
Çinceye h i ç benzemediğini yeterince göstermiş olmalıdır. Oysa, Japonca
ile Kore dili arasındaki yapısal benzerlikler pek çok dilbilimcinin araş
tırma konusu olmuştur. Örnekler:
• Tümce kuruluşundaki sözcüklerin dizimi (sentaks),
çimleri yok,
• Soru ekleri sıfat, tümce ve fiillerin sonuna geliyor,
288
:; � 1 KÜK Ll-:I(, D A L L A R VE Y:\l'llAKL\R: B İ R ll l R İ N E BE'.'JZF.\ l İ YO R L:\R
Japon dilbilimcileri ve ÔNO (1 957), Yayoi (çelti k ) kültürü ile bir Al
tay dilinin gelmiş olabileceğini kabul ediyor da o tarihte henüz bilinmedi
ği için, Kohıın döneminin "Atlı göçebeleri " (§ 25-4) ve MORİ Masao
( 1 967)'nun " Bozkurtlar Devleti" tezi üzerinde yeterince d urmuyorlar.
Oysa Kohım ( MS IV-VII. yy'lar) dönemiyle ilgili olarak, UEYAMA
Şunpei ( 1 967)'nin "Atlı Göçebeler" ve MORİ Masao ( 1 967)'nun " Atlı -
Göçebeler Devleti: Bozkurtların Ataları " tezleri geçerli old uğu s ürece
"Kocik i " adlı kuruluş destanını söylemiş olan Yamata halkının Asya
kökenli bir Altay dilini konuşuyor olması mümkündür. Japon kültür ta
rihinin ve .Japon dili sorununun ortak anahtarı, bir kez daha, a na htar
deliği biçimindeki o Kohun mezarlarında kilitli tutuluyormuş gibi görü
nüyor. (Resim 25-4 1 )
289
SEKiZ - JJ\PON DiLİ VE H A l\FRLFŞMFSİ
Kuru 8 1
JAPON CA VE T Ü RKÇE B ENZERLİKLERİ
Japonca Türkçe
Tsu Su
Hay! H ay h ay!
Kama Kama
Yaban Yaban
Musubi Düğüm, dü ğün
Koyu Koyu
Yama (Dağ) Yamaç
Kare Kara, kuru
iyi İyi
Toru D u ru
82. Ö Z E L L i K L E R V E G E L İŞ M E L E R
Japon dili, doğu ve batı olmak üzere başlıca i k i kola ayrılır. Siyasal gü
cün Nara ve Kiyôro bölgesinde toplandığı XVII. yy'a değin, Kiyôro
(Kansa i ) ağzı standart dil sayılıyormuş. Tokugava (Eda) Beyli kleri döne
m iyle birli kte ekonomik gücün ağırlık merkezi doğuya doğru kayınca,
Tokyo (Kanto) ağzı daha resmi bir dil olmuş. Örgün eğitimin son yüz
yıldaki yaygın laşması, kitle iletişim araçlarının her bölge ve yöreye u laş
ması sonucunda, i k i tarihi ağız arasındaki farklar bugün son derece
azalmışsa da henüz tümüyle ortadan kalkınış değildir. Tokyo (doğu ) ağ
zında ünsüzler kuvvetlice, ü nlüler kısa ve yavaş söylenir. Kansai ( Barı )
ağzında ise ünsüzler kısa, ünlüler daha uzundur. Genellikle Tokyo ağzı
nın daha kaba saba ya da "erkekçe " ; Kansai ağzının ise daha ince ve
" kadınca " olduğu söylenir. (KOMATSU 1 962: 4 8 ) Vurgular da değişik
miş: Doğuda sözcüğün başında, batıda sonundaymış. İki ağzı ayıran sı
nır, aralarındaki Çubu bölgesinin tam ortasında geçermiş.
D ildeki ağız ayrılığının MS VIII. yy'dan bu yana süregeldiği, Vaka
türü şiirlerden oluşan ve ilk ulusal şiir a ntolojisi sayılan Manyoşi derle-
290
§ 82 OZFLLİKLl'lt VE GEl.İŞ.\ffL EH
TAB LO 8 2
KİŞİS E L ADILLAR (ZAMİ R L E R)
Türkçe Karşılığı Standart Japonca Erkek Ağzı Kadın Ağzı
Ben Vatakuşi Boku, Vatakuşi,
üre Ataşi
Biz Vatakuşi-taçi Bokura, Vatakuşi-taçi
O rera Ataşi-taçi
Sen Anata Kimi, An ata,
Omae Anta
Siz Anatagata Ki m i ra, An ata-taçi
Omaera Anta-taçi
Bu Kon o kata Koitsu Kon ohito
o An o kata Aitsu Anohito
Şu Son o kata Soitsu S onohito
B u n lar Kon okata-gata Koitsu-ra Kon o h ito-taç i
On lar Anokata-gata Aitsu-ra Anohito-taçi
Ş u n lar Sonokata-gata Soitsu-ra Sonohito-taçi
Kaynak: KOMATSU lsao 1962: 62.
291
SEKiZ - .JAPON D I I . I VE l·L\l\EIU.FŞi'vıESI
292
() 83 MSIN - YAY I N ÜIÜJ NLERI
KUTU 82
"SAYG I D EG E R PİK NİK"
"Thomas Raucat" (1 9 65, 1 935 ) kalem adıyla yazan Batılı bir diplomat, "Saygı
değer Piknik" (The Honorable Picnic) romanıyla Japon dilind eki saygı n lık tut
kusunu, ince bir mizah parodi türü nde eleştirmiştir. Tarihçi toplumbilimci m iz
Berkes (1 97 6 : 2 5 4) , Asya Mektup ları'nda çevirisi n i okud uğu bu romana, kuş
kucu bir polis d evletinin eleştirisi olarak yer veri r. Aslında romanda ele alınan
ve eleştirilen ana soru n , Japon kültürün d e ve özellikle kad ı n dilindeki aşırı
"saygıdeğerlik" e klerid ir. Yazar, bu romanıyla, saygıdeğer Japon kültürü n ü n ve
dilinin, saygıd eğer Batı'ya hiç benzemediğini, eğlenceli başlayıp acı klı biten
saygıdeğer bir çapkın l ı k öyküsüyle anlatmaktadır. Yazarı n , Japoncada "G eceyi
birlikte geçirelim mi?" anlamına da gelen takma adı Toma-rôka, gülmece ha
vasını saygılı bir biçi mde yansıtıyor. Yazar, Batı lıları da saygılı, ölçülü bir dille
eleştiriyo r.
293
SFKİZ - JAPO-.; D İ L! VE l ·I J\ l\Ell l . IS\ I FSİ
yadaki dördüncü s ırayı tutuyor - İngiltere ile birl ikte. Çeşitli alanlarda
yayımlanan kitapların, u l uslararası yayın kategorilerine göre genel dö
kümü Tablo 8 3 - 1 'de verilmiştir.
TAB LO 83-1
Y E N İ YAYI N LAR I N D ÖK Ü M Ü : 1 978
Yayın Türü Sayı Yüzde
Akade m i k başvu ru 557 2,1
Genel (çeşitli) 596 2,2
Felsefe 1 . 3 54 5,0
Tarih 1 .8 5 6 6,9
Toplum bilimleri 5 . 562 20,7
Doğa bilimleri 2.082 7,7
Teknoloji 2.439 9,1
Endüstri 1.180 4,4
Sanatlar 3.05 5 1 3,3
Dil 546 2,0
Edebiyat 5.516 20,5
Çocuk 2 . 1 73 8,1
294
� 83 Bı\SIN - Yı\YIN ÜRÜ:-\LERI
TABLO 83-2
K İTLE YAYI N LAR I NA AYR I LAN ZAMAN
(1 0 YAŞ I N DAN BÜYÜ KLER)
Hafta Günleri Ortam / Pazar Günleri
(Saat: Dakika) Araçlar (Saat: Dakika)
3:19 TV 4:11
35 Radyo 31
20 G azete 17
36 G örüşme 1 : 06
4 Ötekiler 17
5 : 54 Toplam 6:22
295
SEKİZ - JAPON D i Li VE H ı\ B F R l .EŞ.\ I FSI
KUTU 8 3 - 1
G Ü N D E LİK BAS I N DAN HAB E R Ö R N EG İ
"Yunan H ü kü m eti, Japoncaya henüz çevrilmemiş 62 değerli kitabı Diyet (M ec
lis) Kütüphanesi'ne armağan etmiştir. Yu nanca, Almanca, Fra nsızca ve İ n giliz
ce dillerinden seçilmiş nadir eserler aras ı nda, Yu nan Dışişleri (eski) Baka
n ı ' n ı n İngilizce olarak yayı mlanmış "Güçsüz Cumhuriyet Kıbrıs" başlıklı i n
celemesi de yer almaktad ı r."
Mainichi Daily News (İngilizce günlük) . B Ev LüL 197B
KUTU 83-2
ASAHİ - ŞİMBUN GAZETES İ ' N İ N SAYFA, KÖŞE VE BAŞ L I K D Ö KÜM Ü
(20 EKİM 1 978, G Ü N LÜ K BAS K I S I , 7, 5 M İ LYO N)
Sayfa Başlık ve İçerik Özeti
1 Lockheed Duruşması / G ü ney Kore, J a p on lise müdürleri n i çağırıyor
/ Öld ü rü le n kız öğrencinin katili yakala n d ı / Başyazı : "LOCKH EED" /
Kamu yönetim i n d e yen i atamalar / B u sayıd a neler var? (" İçindeki
ler") köşesi.
2 LOCKH EED: Haber ayrıntı ları / Çin Başbaka n Yd' n ı n Ziyareti / Japon
ya-A BD: Savu nma İşbirliği ve Ato m E n e rjisi Anlaşmaları / Kore (eski)
Başbakanı ile F U K U DA görüşmesi / FM (Radyo) PROG RAMLAR l ' n ı
geliştirme.
3 LOC K H E E D (deva m ı) / Seçim Yo lsuzluğu Davası / "Bir Şampiyon
Sporcuyla Söyleşi" köşesi / Yen i Yayınlar (ilan) .
4 U N ESCO'nun Basın - Yayın Kongresi / Yayın Dü nyası (tan ıtma köşesi
/ Ko m ü n ist Partisi d esteğiyle seçilmiş olan Kiyôto (eski) Va lisinin
Anı ları / Ev - arsa ila nları.
5 Okuyucu mektu pları / Uzman bir kişi / Siyasal Karikatür / Fıkra /
LOCKH EED : Liberal Partiye eleştiri / B as ı n ilan ları (Yoru m) / New
York'ta G rev / "Söz" Köşesi / Kitap.
6 İÇ HAB ERLER: Liberal Parti'de Seçim / S iyasal yorum / Ci rit atan po-
296
� 8-l RADYO-TV V E S l "' L\L\
1
litikacılar (seçim d e n yararlan ı p) / Fukuda' n ı n görüşmeleri / Yasa ta
<j
sarısı / Liberal Partiye yeni cokey? / Seçim açıklaması / LOCKH EED :
Yo ru m / D iyet Başkanının Çin Ziyareti (Ko m ü nist Parti temsilci yolla
mıyor) / Sağlık Sigortası Yönetmelikleri d eğişiyor / Meclis- H ü kümet
Haberleri / Kimler n e yapıyor-yapacak? / Kısa dış haberler / D iyet:
Görüşülen Yasalar / Konut ilanları.
7 DIŞ HAB E R LE R : Papa Seçimi / Zambia-Rodezyo Savaşı / Birman
ya'da D u r u m / Çin B aşbakan Yard ı m cıs r'nın Hayat Öyküsü / Na m ib
ya Sorunu / Denizaltı Füze Üssü / S u riye Lübna n'dan Çekiliyor / Do
ğu'dan Avustu rya'ya Sığı n anlar / Çinli ler, Sanat Yapıtların ı Kiral ıyor
/ Suzan Ford Evlen iyor / Yüzük Yu m u rt layan Tavu k / Al man Bi lgi n'in
ABD İzlenim leri / Avustralya'da Bi ra Tüketimi / Moda Dergisi ilanı.
8 EKO N O M İ - İŞ : l B M'de gelişmeler / Alüminyum üretimi %60 d üşürü
lüyo r / Borsa / H i sse senetleri tekeli / Vergi Kuru m u n u n M i n i k B ilgi
sayarları / Şirket Haberleri / Kağıt ü reten iki şirket birleşiyor / Ha ko
date Limanı gen işletiliyor / Yeni Çelik Fabrikası / Mağaza Satışları /
Piyasadaki Durgunluğa Çare / Konut ilanları.
9 JAPO NYA: SSCB'den Doğal Gaz Borusu Projesi / Banka Kred ile ri /
Mali gelişmeler / l<redi Piyasası n ı n Düze n lenmesi / ABD'nin TV -
Dampingine karşı önlem / Alman Bankacılık Fed erasyon u, Şi kago
Borsası / M eksika Petrolü Satın Alınaca k / Yen i Bütçe Tasarısı hazır /
Çelti k / İlanlar.
1 0- 1 1 Emlak ila n ı (tam sayfa) / H isse Senedi (Borsa) Fiyatları.
12-14 Radyo Prog. / Eğitim Kursu / TV- Prog. / Reklam ve ilanlar.
15 KÜLTÜR: Uzun ö m ürlü köylüler / Moda / Yeme k / Mektup.
16-17 Küçük ilanlar - Em lak ilanları .
18-19 SPOR: Beyzbol ve Kayak Haberleri.
20 TOKYO: Geçim Sıkı ntısı / Ucuz Konut / Toplantı / Ucuzluk.
21 Kazaları Önleme Kursu / Spor Program ı / Ücretlilerin Bir H astalığı /
Telefonlar / K ü ltür Progra m ı / Sinemala r.
22 EGİTİM - BİLİM: Kolera / Eğitim Soru n u / Lisede ne var?
23 MAH K E M E ve Polis Haberleri / Belediye'd e Yolsuzlu klar.
24 Ro man Tefrikası / Satranç Köşesi / Emlak ilanları.
84. RADYO-TV VE S İ N E MA
297
SFK IZ - JAPON D İ L İ VE J-I A l\ER l.E�MFSİ
kiler, büyük basın ve hizmet ş irketleriyle işbirliği yapan "öze l " yayın ku
ru mları. Vericilerin sayısal dökümü Tablo 84-1 'de görülmektedir. NHK,
abonelerden yıllık hizmet ücreti alıyor; rek lam yapmıyor.
TABLO 84-1
RADYO, TV VE RÖLE İSTASYO N LAR!
Yaym Türü Ulusal (NHK) Ticari (Özel) Toplam İstasyon
Radyo (kısa) 21 2 23
Radyo (orta) 314 1 79 493
FM (Radyo) 474 7 481
TV (VH F) 1.019 478 1.497
TV (UH F) 4.711 2.941 7.652
To plam 6.439 3 . 70 7 10.146
Kaynak: FFJ 1980: 61.
TAB LO 84-2
U LUSAL (N H K) RADYO VE TV PROGRAMLAR! : ZAMAN
Yaym Türü Radyo (%) TV (%)
Haber 39,5 32,7
Eğitim 1 ,4 1 6,4
Kültür 30,4 25,6
Eğlence 28,7 25,3
Toplam %100 %100
Kaynak: FFJ 1980: 62.
298
� 84 R A D YO-TV VF SİNE:'\!..\
299
�FKIZ - J ,.\ PCl:-\ DiLİ VF 1-1,.\1\FR LI-: Ş_\ IFSI
li toplam 700) anlamlı bir düşme olmadığı gibi, bilet satışı gelirlerinde
55 milyar yen'den 1 6 0 milyar yen'e doğru üç kat dolayında a rtış olmuş.
Öyleyse sinemanın -belki değişen ama- yitmeyen bir işlevi var. Sinema
endüstrisi bir yandan "Samuray " filmleriyle yakın tarihin eleştirisini su
nuyor. Öte yandan sosyal/kültürel ve psikolojik içerikli güncel film lerle,
değişim sürecine eğiliyor. Tıpkı büyük romanların ya da romancıla rın
yaptığı gibi, toplumsal bilinçaltındaki tortulu sorunlara yöneliyor: Ünlü
yönetmen KUROSAVA Akira 'nın ( 1 9 6 0 ) böyle bir filmi Kutu 8 4 - l 'de
kısaca tanıtılmaktadır. Japon sineması sosya l/kültürel eleştiri ve sos
yal/psikoloj ik arınması (katarsis) görevini, ölçülü, remiz bir dille, özgün
bir biçimde yapıyor. Geçmiş ya da güncel, ulusal bir sorunu alıyor.
Abartıp çarpıtmadan masaya yatırıyor. Önce şöyle evirip çevirip bir gös
teri yor. Sonra hızla yaklaşıp " Pandora 'nm Kutusu "nu açıyor. İçinde ne
var ne yoksa, bütün iyilik ve kötülükleriyle ortaya döküyor. Bazen
"u mut" bile kalmıyor geriye sığınacak.
Kuru 84-1
"KÖTÜ LER RAHAT UYU R"*
Yönetmen KUROSAVA Akira'nın İngilizceye "The Bad S/eep Wel/" (Kötüler Ra
h at Uyur) diye çevrilmiş 19 60 yapım ı, siyah beyaz, bir toplum eleştirisi:
Öyküde, in şaat ve m üteah h itlik h izmetlerindeki yolsuzlu k, rüşvet, tehdit, blöf,
baskı, cinayet ve intiharların perde arkası, ahlakın ahlaksızlığı, aile (iye) ilişki
leri çerçevesinde anlatılıyor. Güçlü bir kişiden telefonla emirler a lan kötü kişi
(baba) sonunda her çıkmazdan çı kıyor. Her tehlikeden sıyrı lıyor. Ama yapayal
n ız bir kimse, hiçbir Japon o yalnız insanın yerinde olmak istemezdi. Yönetmen
kötüyü kurtarıp kötülüğe karşı tep kiyi canlı tutuyor. Hesap soruluyor ama he
saplaşma, seyirci nin vicdanında yapılacak. İzleyici sonunda soruyor: "Bu rol
lerin hangisini ben oynuyorum?" d iye. Ben değilsem, "Baba kim?"
* Türkçedeki "iyiler rahat uyur" deyiminin tam tersi.
Sinema dili, an latımı, ırmağın a kışı gibidir. Konu, bel l i belirsiz bir
yerlerden doğuyor; akıyor, hızlanıyor, büyüyor, yavaşlıyor sonunda bü
tüne ( denize ) varı p birden bitiyor. Bazen kamera da olayın içinde, hare
ketli bir yolcudur. Çevreye yönelir. Bazen k amera, kıyı köşe bir yerde
durmuş, gelip geçen olayların gidişini izlemektedir. Çoğu kez, gerçekten
bir akarsu vardır, arka d üzlemde. Olayın, akarsuyun seçimi, kameranın
bakış açısı, olayların temposu ve sonuç tartışılabilir. Ancak, ailesi için
kendini feda eden bir kızın ya da a nnenin öyküsünde iki göz iki çeşme
ağlayan seyirciler, tam bir katarsis (arınm a ) banyosundan geçmiş gibi çı
karlar sinemadan.
300
� 85 KONUŞ\!.-\ Tll R FN S U . I : GEIU)'I< B i R D İ YA l .O c ;
KUTU 84-2
Y I LLAR SO N RA... H İ ROŞİMA
Bu akşam H iroşima'da
Ta rih i n başucundayım.
Bombanın yazılı öyküsünde
Ozanca yan kılar b u luyorum:
85. K O N U Ş M A T Ö R E N S E L İ : G E R Ç E K B İ R D İYALOG
Kirle iletişimi yaygın ve güçlüdür ama Japon dilinin en etkili olgusu, iki
k işi arasında konuşma -daha da etkil isi belki- bir grup Japon a ra s ında
ki masa başı, tandır sohbetidir. Konuşma ve sohbet törensel bir iştir, ba
zı törensel kurallara sıkı sıkıya bağlıdır.
1 ) Diyalog: Japon d ilinde nıonolog yok diyalog vardır. Gerçek bir
diyalog! Sessiz sakin bir köşeye oturulur konuşmak için. Konuşan dik
katle dinlenir. Sözü kesilmez. Ancak dinleyen, dinlediğini ve konuşanla
birli kte olduğunu bildiren, sesli ama sözsüz yanıtlar verir. ( Kutu 85) İki
hanım arasındaki konuşmada: "ahg, oh/j, uğh, ve ne, nee, neeğ " benzeri
ezgili ünlemler duyulur. Biraz hayret, şaşkınlık, sürpriz, destek ve olur
anlamlarında . B u seslerin rasgele seçilmediği, karnı mın, konuşmanın gi
dişine, i lişkinin duygusal ritmine uygun ola rak çıkarıld ığı söylenebilir.
Dinleyenler, bir koro gibi konuşanı destekler.
2 ) Erkekçe Ünlemler: Fımagata D ağı yamaçlarındaki bir konu kevi
nin, ormanlık vadiye bakan odasın da, vadideki susam ekimini yasakla
mış olan Dağ Tanrısı'nın yasağı çiğneyenlere karşı kızgınlığı konuşulu
yor. Riyokan sahibes i hanımın konuya ilişkin açıklamalarını dinleyen
yol a rkadaşla rım şöyle sesler çıkarıyorlar:
301
SEKİZ - J r\l'ON D i l .I VE 1-L\ı\ERl .F.Ş:--! FSı
Kuru 8 5
"MAYO N EZLİ SALATA" S İ PARİŞİ
Alafranga yemek servisi yapan temizce bir lokantada, 5 0- 5 5 yaşları nda iki Ja
pon hanım, İ ngilizce yazılmış mönüyü okuyup inceledile r. Çorba, balık ve
sebzeden oluşan tabldot istekleri n i garsona yazd ırdıktan sonra bir d e salata
h akları olduğu n u fark ettiler. Garsonu i m le çağı rd ı lar. Kon uşma şöyle geçti:
ı. Hamm : "Sumimasen, Sarada, nee?" (Bağışlayın, salata da tabldota dahil mi?)
Garson : "Hay. " (Evet)
H : "Miksu, nee?" (Karışı k salata olabilir mi?)
G : "Hay. "
H : "Dressingu, nee?" (Ya üstüne biraz sos, üstlü k?)
G : "Hay. "
H : "Mayonezu?" (Mayonez d e m ü m kü n m ü?)
G : "Hay. "
2. Hanım : "Doza!" (Lütfen)
G : "Hay, Dômo!" (Başüstüne, teşekkürlerimle, efendi m.)
ı. Hanım : "Oômo Arigatô" (Zah m etinize çok teşekkür.)
G : "Dôzo!" (Rica ederim, estağfurullah, görevim.)
Not: Karışık salata n ı n "mayonezli" olabileceği menü d e zaten yazılıyd ı. Ko
n uşmanın bu d e n li uzaması, töre veya görgü ge reği idi.
Türkçe Özeti: "Garson evladım, bize iki karışık salata yaptır, mayonezli olsun."
302
§ 86 "JAPO NC\' N I N :-- tA�TI(; ı " SOllUJ\:U
lerini kollarını, omuz başlarını sıvazlayıp, dinleyen kişiyi teselli eder ya
tıştırmaya çalışır.
5 ) " Dinleyen bilge olsa gerek " : Japoncada "yoin, " çan sesi, titre
şim, yankı anlamına gelir. Duyulmuş, yaşanmış olaylar da bir çan sesi
gibi, anılarda yankılanır; silinmez, unutulmaz izler bırakır. Japonluk
duygusuna göre, bir olayı yaşamak, karşılıklı olara k paylaşılan bir titre
şim ve onu izleyen bir yankıyla gerçekleşir.
Bir sevgiliden ayrılmada, bir dosta kavuşmada, bir acıyı ya da mut
luluğu paylaşmadaki yoin (titreşim ) , insanoğlunun duygusal belleğinde
ömrü boyunca yankılar yapar. Öyleyse insan ilişkileri ses ve titreşi mlere
açık olmalıdır. Ne var ki gerçek bir yankı için d uygu ve düşünceler tü
müyle açıklanmamalı ki dinleyen kişi de titreşime katılsın. Bu yüzden,
açık seçik konuşmaktansa, biraz belli belirsiz ve kararsız hatta çelişkili
ve mantık dışı olmalı k i dinleyen kişi devreye girsin. ( Kleinedler 1 97 8 :
1 9 8 ) . Dinleyen kişi, çıkardığı ünlemlerle konuşanı izlediğini, onunla bir
l ikte olduğunu belli eder. Dinleyen ne kadar çok duyarlı ve anlayışlı ise,
anlatan o kadar az açıklamak durumunda kalır. Öte yandan konuşan az
açıkladığı halde dinleyen ne denli çok a lgılarsa, o kadar çok yoin ( titre
şim) olur. Böylesine anlayışlı bir arkadaşı olmak, a yrı bir mutluluk ne
denidir. O da yaşanır, paylaşılır ve unutulmaz. Özetle, Japonca konuşma
törenseli, " di nleyenin söyleyenden bilge" olması ilkesine dayanır. Onun
için Japonlar az söyler daha az açıklar ama can kulağı ile dinler. Batı' da
etkili konuşmak, a nlatmak, söylev vermek bir sanattır. Japon dilinde
candan d inlemek, anlamak sanattır. Kamışına törenseli bu i lkeye daya
nır. Bir atasözü var: "Kuçiva vazavai na moto ! " (Tüm kötülükler ağız
dan geli r ! )
8 6 . "JAPO N CA N I N M A N T I G I " S O R U N U
İşte burada söz, Japon dilinin mantığına geliyor. B u dilin herkesçe a nla
şılabilir bir mantığı var mı? TOYAMA Şigehiko'ya ( 1 977: 28-3 1 ) göre
kimi aydınlar Japoncanın " mantıklı" bir dil olmadığı inancını taş ırlar
mış. TOYAMA, yaygın inancın gerekçesini, yabancı d i llerden Japonca
ya yapılmış bazı çevirilerin anlaşılmaz oluşunda buluyor. Aydınlar, çe
virilerin yeterli olup olmadığı üzerinde duracaklarına, kendi anadilleri
nin mantığı üzerinde k uşkuya düşmüşler. Oysa, Türkçeye yapılan çevi
rilerde olduğu gibi, yal nız cümledeki söz d iziminin değil, cümle ve fikir
diziminin de serbestçe değiştirilmesi gerekiyormuş. B u yapılmayınca da
Japonca çeviriler, mantık dışı (anlamsız tutarsız) metin ler o l u p çıkıyor
muş. Ancak asıl sorun -TOYAMA'ya göre- Batı d i lleri mantığının
"doğrusal sürekli " , Japon mantığının ise " noktalı kesintil i " oluşundan
ileri geliyormuş. Batı düşüncesi hedefine doğru doğrusal bir yörünge iz-
303
S E K I Z - J,\l'ON D İ I .I VI-: 1 1 :\ llFR LF�\ I ESI
liyormuş. Japon dili ve düşü ncesi ise, konuşmacı ile dinleyen, yazarl a
okuyan a rasındaki karşılıklı titreşim ve yankıya dayandığı için, sayılı
noktalardan oluşan bir yörünge izliyor, sıçraya sıçraya yaklaşıyormuş
ereğine. Japon ! din leyicisi, okuyucusu ! bu nok ta l ı yörüngeyi kendi ka
fasında birleştirmeye çalışırmış. TOYAMA, işte bu iletişim sürecine
"n okta mantığı" adını veriyor. Araştırmacıya göre Hint-Avrupa d i l le
rindeki "doğrusal mantı k " yakın ve sürekl i komşuluk ilişkilerinden,
'' nokta mantığ ı " ise Japon kültürünün ada olmasın da n kaynaklanıyor
muş. Bu kurama göre, Britanya adalarında konuşulan İngilizcenin de
" nokta l ı '' olması gerekmez mi? Oysa iyi yazılmış bir İngilizce deneme
(essay), günümüzde, Batı dillerinin en " doğru s a l " mantık örneği sayıl
maktadır.
Kuşkusuz her dilin bir mantığı, o mantığın doğru yanlış, güzel çir
kin, iyi körü bu lduğu önermeler vardır. Ama bu mantık, dilin kendi
mantığı değil, o dille konuşan düş ünceni n, insancıkların mantığıdır. Ja
pon dilinin mantığı, Japon kültürünün mantığıdır. Öyleyse sorun, Japon
düşüncesinin yani kültürün sorunudur. Japon düşüncesinin Batı düşün
cesine benzemeyen ilkeleri var mıdır? Sorun budur. (Bkz Fromm 1 977:
79-8 9 )
Batı düşü ncesi yalnız yazı gibi doğrusal değil, aynı zamanda, Aris
ro'nun önerdiği üç biçimsel mantık ilkesi üzerine kuruludur:
l ) Özdeşlik ilkesi: Bir şey ne ise o' d u r (A, A'dır) .
2 ) Çelişmezlik ilkesi: Bir şey hem kendisi hem başkası olamaz ( A, A
- o lmayan değildir).
3) Üçüncü şıl<km olmazlığı: Bir şey ya kendisidir ya da değildir; ( A
ile A - olmayan a rasın d a ) üçüncü bir A - durumu olanak dışıdır.
Aristo'nun yukarda ki mantık i lkelerine uymayan bir D oğu ( Hint,
Çin ) mantığı vard ı r ki biçimsel mantık i l keleriyle çeliştiği için Fromın o
mant ığa "çelişik ( paradoks a l ) mantık" adını veriyor. ( 1 973 : 1 3 0, 1 977:
8 0 ) Aristo'nun biçimsel mantık önermeleri yanında, Hera k l eitos ile
Hegel'in diyalek tik mantığı da çelişik (paradol<sal) mantıktır. Çin ve
Hint düşüncesinde yaygın, Budizm ve Ta oizmde hareket noktası ve Ja
pon düşüncesine egemen olan çelişik mantı ktır. ( Bu konuda, " Hayat,
sürekl i bir değişmedir" öncü lünden yola çıkan Budizm i lkelerine bkz.
Oysa, Aristo'nun biçimsel düşünce kuralları, " Hayat değişmeyen bir
sürekli liktir" der, gibidir. ) Çelişik mantık kısaca ve özetle şu i l kelere da
yanı r:
1 ) O, hem o'dur, hem değildir,
2 ) O, ne bu'dur, ne de şudur,
3 ) Çelişki (zıtlık) nesnel b ir o lgu değil , düşü ncenin yanılgısıdır.
Birbiriyle çelişik görünen b u iki m antık ( düşünce ) sistemi, Tablo 8 6 -
1 ' d e karşılaştırılmaktadır.
3 04
86 "J:\ l'ONC :.\' N I N \ 1 :\ NTl(;ı·· SORUN l 1
TAB LO 86
DOGU İLE BATI D Ü Ş Ü N C E S İSTE M L E R İ N İ N KAR Ş I LAŞTI R I LMAS I :
T E M E L Ö N CÜ LLER
Klasik Batı düşüncesi: Klasik Doğu düşüncesi
"Biçimsel" (Hint-Çin ve Japon): "Çelişik "
İkilemci (d üalistik) Çoğulcu (plüralistik)
(ya A ya da A - olmayan) (H e m A, hem de A - olmayan lar)
Yerine koyucu (substitutive) To playıcı (add itive) - e kleyici
(A değilse A - olmayan) (Hem A, hem d e A - olmayanlar)
Çatışmacı (conflictual) Uzlaşmacı (co nciliato ry) - ol uşçu
(A _,. ..--- A - olmayan) (Ne A, ne de A - olmaya n : A)
Akılcı: "Düşün üyorum, varım" Duyumcu : "Biziz, öyleyse varız"
Sonuç Sonuç
Doğrusal Döngüsel A > B
Kesin ve Göreli ve I' "'
S ü rekli Kesintili C
Öyleyse ..--- Çelişki _,. Öyleyse A<C
Kaynak: Fromnı 1973, 1 979; S UZUKI Daysetsu 1 977, 1 979.
305
SEKİZ - JAPON D İ Lİ VE HABERLEŞMESİ
R E S i M 86: ÜÇLÜ "TOMOE" Tapınak ve dergahlarda, spor ve müzik şölenlerinde rastlanan döngüsel bir
bezeme öğesi. Japon mantığının, ruhunun, aklının döngüsel ve üçlü diyalektiğini simgeliyor.
}
Çün k ü :
Taşa karşı kô.ğıt
Kô.ğıda karşı makas, Demek ki: Mutlak güç, güçlü yoktur!
Makasa karşı taş: kazanır.
Çocuk la r çok k üçük yaşta n başlayarak bu mantığı içlerine s indi
rir. Sağ elle oynar, sol elin parmaklarıyla yengilerinin çetelesini tutar
lar. Koreli çocuklar, aynı oyun u merdivende oynar; kazanan bir basa
mak yukarı çıkarmış. "Taş-kağıt-makas " , yazı-tura, tek-çi ft gibi tek
306
§ 87 Dİ L.İN D İ NLEYENE G Ü R E BIÇİ:VILENİŞI
değerli (ya yengi ya da yen ilgi) bir şans oyunu değil, iki değerli bir ola
sılık " hem yengi hem yeni lgi " oyunudur. Oyunu şans değil, karşısın
dakinin ne yapacağını önceden kestiren kişi kazanır. Japon d ü ş ü ncesi
n i n " d u rumsal gerçekçili k " a d ı verilen niteliği dolaylı o lara k bu man
tığa dayanır. ( § 1 0 8 ) D ü n yada, salt doğru, salt iyi ve salt güzel yoktur.
Duruma göre doğru, iyi ve güzel olanlar vardır. Japon d üşünces i n i n bu
özelliği, klasik felsefe ve fiziğin determinizm ( belirl il i k ) i lkesinden çok,
çağdaş fiziğin ve bilim felsefesinin olasılık (probabilizm) ilkesine ya
kındır. ( HIZIR 1 97 6 ) Başka bir deyişle, klasik Batı düşü nces ine göre
mantık d ışı gibi d u ran Japon düşüncesi, b i l im i n , evrimi n ve değişme
nin olasılık mantığına sanki daha yakın ve yatkınmış gibi görülebil
mektedir. ':- Tabım sözcüğü, olası (mu htemel ) demektir. Dediğim d oğ
rudur, anlamında değil de, " Sanırım, çoğunluk böyle düşünüyor" an
l am ı nda kullanılır.
87. D İ L İ N D İ N L EY E N E G Ö R E B İ Ç İ M L E N İ Ş İ
Fiil ve s ı fatların, şimdi (geniş), geçmiş ve o lası zamanlar için kul lanılması bu yargıyı
destekler. ( Blciler 1 98 0 : 60, 6 5 )
307
SEKİZ - J A l'O:\ llll.I VE 1-1:\BIJlLEŞ \ ! E S I
K uru 87
D İ N LEY E N İ N ÖNCE LİGİ VE ÜSTÜ N LÜ G Ü : AİZUÇİ
To kyo'nun Yamanote ireninde orta yaşlı iki h anım yolcu. Yan yana oturmuş
ko n uşuyorlar. Daha doğrusu birisi anlatıyor sürekli, öteki dinliyor sessizce,
can ku lağı ile. Konuşm ayı d uymuyoru m ama d i n leyeni görüyorum . Yüzü göz
leri, d udakları ve tüm m i m i kleriyle izliyo r ve sürekli yanıt veriyor. Sanki sah
nede mim yapıyor. Di n lediği her söze ayna tutuyor, yoin (§ 8 5 - 5 ) titreşim ya
pıyor. Şu yanıtlar okun uyor yankılarda:
Evet tabii, kuşkusuz, eh, iyi, ya, öyle mi, nasıl bilmiyord u m , yok ca
nım, ne zaman, vah vah, bitti mi, ah bu daha iyi, bilmiyord u m , affe
dersiniz, evet, sevindim, ilk fı rsatta, geçmiş olsun, kutlu o ls u n ...
şimdilik, izninizle ... vb. vb.
Bir yabancı olarak sözsüz yanıtlar (yan kı ları) böyle okudum. B i r Japon
belki konuyu b i le okuyabilirdi - d i nleyenin yüzünde.
308
\j 88 D .W R ANIŞl. A IU N VF S i :>. I G E l . J-: R I N Dl l .1
88. DAVRAN I Ş LA R I N V E S İ M G E L E R i N D İ L İ
309
SEKİZ - JAPON D İ Lİ VE 1-I A llERLEŞMESI
Kuru 88-1
R E N KLE R İ N D İ Lİ (G Ü N LÜ K YAŞAM VE GRAFİ K L E R D E)
Siyah Kırmızı Mavi Yeşil Sarı
Resm i Çin Gök Dağ D i kkat:
Devlet Ta rih Deniz-su Orman Teh like!
Çağrı Kültür Bilim Manzara Yaya geçidi
Töre (sel) Sanat Teknik Tarım Ana-çocuğu
Tören (sel) Yaşlı, eski Serüven D oğa Yavaş
Matem Değerli Gelişme Rahatlık Anaokulu
İş-ilişkisi Kız, kad ı n Gelecek, K ı ş Tatil, Yaz S ı n ı r, Güz
Önemli Hayat Erkek Tu rizm Trafik
Renk Bileşimleri:
Kırmızı üstüne altın sarısı: Çin uygarlığı, resmi / ciddi, kültür.
Turuncu: B u d izm, B u dist tapı nak.
Mor-eflatun-leylak: Japonya, Japon t ü resi, soylu luk, zarafet.
Kırmızı-mavi-yeşil kuleler: Seks (cinsiyet), aşkevi.
Beyaz: Yüce tören, u m ut, yoin (ya n kı), B kz Şekil 88.
310
§ 88 DAVRANIŞLARIN VE Sİ\!GELERİN DİLi
Kuru 88-2
ÜÇ G Ü LMECE Ö R N EG İ
• "Tembeller Tekkesi"
B i r dern e k kursak m ı ?
Boş ver!
N eye yarar?
Yah u , üşenm e d e n söylediklerimize bak hele.
"Karakuçi Tohosaku" 1 7 62.
• "Yiğit Savaşçı ' n ı n Karısı"
Kazı na "kış" d e m e kten korkan bir Samuray gece tuvalete kalkmış, karısı
elinde fen erle kapıda bekliyor. Sam u ray sesle n miş:
Korkmuyors u n , değil mi?
- Yo, hayır h iç!
- Aferin , yiğit savaşçı karısı dediğin senin gibi yürekli olmalı.
"Karakuçi Taiheiraku" 1 7 6 3 .
Peace : Barış,
Hope : Umut vb. gibi.
311
S E K İ Z - .JAl'00! D l l . I VE l l ı\ BE R l .J·: � :-. ı r s ı
" Umut" sigarasın ın, filtreli-filtresiz, uzun ve kısa türleri var. Kısa
boylu sigara lar, halk ağzında umudun tüken mesi, azlığı anlamında,
nükte konusu olmaktadır: " Haydi birer ' kısa-umut' tüttürelim mi ? "
" Kısa umut" içmek - Japonlar d a tıpkı bizim gibi çiğnemedikleri, yut
madıkları şeyleri ya " içer"ler ya da çekerler - "efkar dağıtmak " , dert
leşmek anlamlarına gelir.
Japon gül mecesi de kimi bilginler ve araştırmacılar arasında uzun
tartışma konusu olmuştur. Her şeyi ve değeri b u kadar ciddiye alan bir
halkın "gülmece duygusu" olmadığı sanılmıştır. Ne yazık k i yeterince
incelenmemiş. Oysa Japon dilinin zengin bir gülmece ( mizah) geleneği
var. Bu konuda, yabancı dillerdeki bilinen kaynak, Norbert N . KANE
KO'nun ( 1 95 9 ) " Eski Gülmeceler" derlemesidir.
KANEK O ' n u n ( 1 95 9 : 5 9 ) kısa s u n uş yazısında belirttiği gibi, " İn
san olmak, biraz güldürüp biraz da gülmeyi bilmektir. " İşte ta m bu
anlamda J aponcan ı n zengin bir yazın hazinesi var; a raştırmacıyı bekli
yor. XVIII. yy'dan seçilmiş iki kısa gülmece örneği Kutu 8 8 -2'de veril
m iştir.
89. K Ü LT Ü R KAVRAM I N I N S İ M G E S E L A N LA M I
Japonlar Batı'nın " kü ltür" kavramına " Bunka " diyorlar. Bu kavramı, ki
tabın kapağındaki gibi Çinceden alınmış kanci simgeleriyle yazıyorlar.
Kültür: B unka: X 4t
Bu simgelerin açıklaması, k ültür kavramı nın , Japon dilindeki yeri,
anlamı ve değeri ile Kanci'nin geleneksel gücü konusunda iyi bir fi kir
verebilir. ( Bkz. Kutu 8 0-2)
Bun: Bilgi, öğreti, k itap, yazın, beceri, eğitim, yetenek, bunları n ha
zinesi, öğrenilmesi, öğretilmesi, geliştirilmesi, değerlendiri lmesi,
Ka: Ayaktaki k işinin çöküp oturması, önemli, törensel bir işe başla
ması, atılıp girişmesi,
B ım-ka: Bilgi ve beceri edinmeye başlamak, öğrenme süreci, bilgi
becerinin oturup yerleşmesi, ciddiye a l ın ması, değişti rilip gelişti rilmesi,
yeniden ele alınması.
Özetle, l<.ültür ve sanat işleri, otura rak ( tören le) yapılan, oturaklı,
önemli işlerdir. Kültür olupbitmiş, durağan bir varlık alanı değildir. Kül
tür, yapılan, yaşanılan, sürekli olarak yeniden yaratılan, canlı, dinamik
bir süreçtir.
Japon insanı, bu yapayalnız fakat d uygulu dilin sağladığı kültür or
tamında o dille eğitilir. Japon dili konusunda yapılmış ifgi çekici araştır
malar var. TSUNODA Tadanobu ( 1 9 7 8 : 3-7), yürüttüğü deneysel çalış
malar sonunda, Japonca konuşmal a rda çok sık duyulan " ü nlü ler" soru
nuna ışık tutmuş; dili bilmeyenlerin " duygusal tepki " , "hım hım" diye
312
89 K ( H T U R K W R ı\ \ 1 1 :--.J IN Sl. \ IGFSFI. ı\ N ı A\1 1
313
9
EG İTİM S Ü R ECİ
O K U LLA R : Ö N C E S İ V E S O N RAS i
317
DOKUZ - J:(;lTL\1 .� (llU:U
318
§ �O E(;iTİ ,\ I KAVRAMI: İLKELERLE 5LOGANLAR
TAB LO 90-1
JAPONYA'DA OKU LLAŞMA O RAN I : 1 978
Okul Düzeyi Yüzde (%) Binde (% 0)
Ana (yuva) 40, 5 405
Zorunl u (ilk + o rta) 99, 5 995
Lise 91,6 916
Yüksek 33 ,4 334
Kaynak: FA}, 05501, 1979: 4.
TABLO 90-2
YÖ N ET İ M İ N EGİTİM G İ D ERLE RİN E KATI LMA PAYLAR I : 1 978
Yönetim Düzeyleri İlk (%) Orta (%) Lise (%)
Merkezi 36 37 2
İl-özel 35 37 90
Yerel (Belediye) 29 26 8
Toplam 1 00 100 1 00
Kaynak: Japonya'da Eğitim: 2 · Ank : }BE, 1 9 79: 25.
" Solcu " olarak nitelenen Ulusal Öğretmenler Birliği ( örgütü) , yukarda
ana çizgileriyle özetlenen reforma karşı çıkıyor; reformu n eğitim standardı
nı düşüreceğini savunuyormuş. Öğretmenlerin tepkisi kamuoyunda olağan
319
DOKUZ - F(;ITİ \ I SURECİ
karşılanıyor. Kon uya ilişkin tartışmalarda, kimsenin ötekini " vatan haini "
diye suçlamasına rastlanmıyor. Oysa Meici döneminin ulusçu, biraz da as
keri ( 1 8 8 6 ) eğitim ilkelerine dönü lmesini öneren Eğitim Bakanı SANA
DA'nın en liberal (tutucu) basında bile eleştirildiği görülüyor. Eğitim, öğre
nim ve kültür konuları, ekonomiden hemen sonra, günlük basının ve u lu
sal bilincin i kinci en önemli sorunu. (Bkz. Asahi Şimlmn, Kutu 83-3)
Ja ponl u k bil inci politik bir baskı, öğreti ya da disiplin l e değil de Ja
pon insanının temel kişilik yapısıyla sağla nı yor. Barış ve dirlik, temeli
okulöncesi dönemde atılan " topl umsal kişilik" temeli ü zerinde yükseli
yor. K ısaca " tatami kişiliği " adı verilen bu yapının oluşumu , gelişmesi
ve nitelikleri, bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak ele alın m a k tadır. (§ §
1 00- 1 04) Ancak okul sistem ine ve sistemin öğelerine geçmeden önce,
oku löncesi dönemine bakmak, Japon çocuğunu ve öğrencisini tanımak
yönünden yararlı olabilir. Doğrudan ilkokula başlayanlar da 1 -3 yıllık
anaokulundan geçip gelenler de yararlı ve etkili bir okulöncesi deneyi
miyle okula hazırlanmaktadı r.
9 1 . O K U L Ö N C E S İ : B E B E K BA K i M i
320
§ 9 l O KULÖNCESİ: llEilEK BAKiMi
321
DOKUZ - E(;JTIM SÜRECİ
322
§ 9 1 O K U i .ÖNCESİ: BEBEK BAKiMi
RESİM 91-5: Kanazava - B u n ko kasabası tapınağında oyuncak bebek sergisi. Emekliye ayrılan
bebekler yıllık cenaze törenlerini bekliyor.
323
DOKUZ - E(;İTİ\I SÜRECİ
Kuru 91
B E B E K Lİ KTEN ANAO K U LU NA: S EÇ İ LM İŞ GÖZLEMLER
• Genç anne, 3 0 yaşlarında, üç çocuğu ile tek başına trende yolcu l u k yapı
yor. Bebek s ı rt ı n da, ortanca kız (3) kolunda göğsünde, beş yaşların d a ki
oğlu eteğin d e ve dizinde. S ırayla hepsini besliyor, silip temizliyor, yelpaze
ile seri nletip uyutuyor. Çocukları n "gıkı" ç ı km ıyor. İşi n i böylesine iyi ya pan
anne ne yakını yor, n e yorgun ne de övünçlü görün üyor!
• Baba ve oğul (3), Towada - Maru feribotu n u n tatami kaplı (bi ri n ci mevki)
güverte döşemesi üstünde birbirine sarı l m ı ş uyuyorlar. Arada tek tek uya
nı yor, birbirlerini sevip okşuyor, sonra yen iden uykuya dalıyorlar. U n utul
maz bir m utluluk sahnesi. Dü nya u m u rların da değil sanki. Ken d i d ünyala
rı nı yaratmışlar.
• Büyükanne, anne (25) ve bebek (1), O b i h i ro- Hiro motorlu tre n i n d e kar
şımda oturuyorlar. Bebek i l k yo lculuktan ted i rgi n olmuş, h uysuzlanıyor.
Anne: Emzik verdi, kucağı n a aldı, sırtına geçirdi, zıplatt ı , h o p lattı, süt ve
elma suyu (belki d e çay) verd i, bi bero n u büyüka n n eye verir gi bi yaptı ver
medi, bebeği besledi, salladı, arkas ı n ı sıvazladı, o kşadı, m ı n c ı kladı, gıd ı k
lad ı , güld ü rd ü ve sonunda uyuttu. B üyükann eyle bakışıp bu s on u cu, yen
giyi karş ı l ı klı kutla d ı lar. Çocuğu n ağla d ı ğı n a yan ma m h uyu d eğişir: Ağla
m ayı öğre n i r.
• Ağlayan çocuk (ı-2) , daha kucak çocuğu, t re n d e ki yabancıyı görü n c e
korku d a n ağlamaya başla d ı . An n e sustura m a d ı . Baba çocuğun yanağına
şöyle b i r fis keyle d o k u n u n ca çocuk h e m e n sust u . Bir s ü re iç çekti, s o n ra
uyu d u .
3 24
'i 92 OKUL SiSTE M i : ÇEŞİTLİLİKTEN Bİl\ Li(;E
bağımsız olarak ortak bir yargıya varmışlar: Japon insanında zaman za
man gözlemlenen aşırı yumuşaklık ( insancıllık), aşırı düzen (görev} tut
kusu ile savaşta k i fanatik davranışlar, erken dönemdeki tuvalet eğitimi
nin katılığından ileri geliyor - olabilir dem işler. Benedict'i n ( 1 96 6 ,
1 945 ) kişilik araştırması v e bulguları da bu tezi ( hipotezi) genellikle des
tekler niteliktedi r.
Bugün, tuvalet eğitimindeki geleneksel disiplinin oldukça gevşetildiği,
yumuşatıldığı söyleniyor, sanılıyor. Ancak 1 -2 yaşlarındaki çocukların bü
yüyüp de küçülmüş gibi susması, beklemeyi, isteklerini bastırmayı b ilen
ölçülü davranışları, yine de yabancı gözlemcilerin dikkatini çekmektedir.
Japon çocuğu böyle bir kişilik çatkısıyla başlar okula, anaokuluna. (Ço
cuk bakımı ve eğitimiyle ilgili ayrıntılar için Bkz. §§ 1 00- 1 03 )
92. O K U L S İ ST E M İ : Ç E Ş İ T L İ L İ KT E N B I R L İ G E
325
Normal Yaş Lisans Üstü Okullar Özel Eğitim Kursları
+
- 24 - Çeşitli Oku llar
23 - (M e ktu pla öğretim) Y Ü KS E KÖG R E N I M
-
Tek n i k
- 22 - Okullar
- 21 -
- 20 - Özel Amaçlı
Lise üstü 1 Ünive rsiteler
19 - Okullar
okullar
- 18 -
R
v
17 - L i s e l e r
Lise Kısmı §
_11_ 16 - (Tam gün) (Yarım gün) N
_
1_
0 1
w
ıv
°' ı
15 -
14 - t .-ı.�__ı_�����__J'-----'-'-�--ı O RTAÖ G R ETIM
3:
Orta Kısım
ı
O r t a o k u l l a r ,..
13 - ::ı
6
7
12 - - ��������----ı
c: ;;::
�:
- 11 - ::ı "'
5
- 10 -
4 İ LK ÖG R ETİM
- 9- i l k o k u l l a r ilk Kısım
3 o
-2 8-
�=
N
1 ı
5-
L_�-,-���
A n a o k u l l a r ı
�� Anaokulu O K U LÖNCESI
4- Bölü m ü EG ITIM
3-
Ş E K i L 92 : Okul siste mi şeması ve yaklaşı k öğrenci pira midi.
§ 92 OKUL SİSTEMİ: ÇEŞİTLİLİKTEN B İ R LiCE
okullarının tümünü yeni baştan ve yeni " üniversite " ler olarak örgütle
m işler. B ugün toplam sayıları 500'e yaklaşan genel akademik eğitim, gü
zel sanatlar, yabancı araştırmalar ve teknik öğretim için kurulmuş olan
ü niversite ve teknik kolejler böyle doğmuş, oluşmuş. ( Şekil 92)
Büyük Reform'dan b u yana sistemde iki önemli değişiklik daha ya
pılmış. Savaş sonrasında geçici bir statüyle ve deneme amacıyla k urul
muş olan iki yıllık (ön lisans) kolej leri, 1 964 yılında yükseköğretimin
kalıcı bir evresi durumuna getirilmiş. Bugün ( yüzde 84'ü öze l ) 5 00'ü
aşan kolejde okuyan 400 bini aşkın öğrenci iki yıllık yükseköğrenim gö
rüyor. Başarılı mezunlarla isteyenlere dört yıllık ü niversiteye geçme ola
nağı tanınıyor. Yükseköğrenimi yaygın laştıran b u kolejler yanında u l u
sal ekonomi ve ileri teknoloj inin ustalarını, yaratıcı öncülerin i yetiştir
mek üzere, ortaokula dayalı beş yıllık "Teknoloji Kolejleri " açılmış. İlk
üç yılı "Teknik Liseye " son i k i yılı " yüksek teknik" okuluna denk sayılı
yor. Mezunları, ü niversiteye de geçebiliyor. 1 978 yılında toplam 64 ko
lejde yaklaşık 5 0 b in öğrenci varmış. Japonlar haklı olarak övünüyorlar
endüstriyi besleyen, ayakta tutan bu kolejleriyle, onların mezun l a rı ile.
Temel eğitim yasasına göre eğitim kurumu sayılan kütüphaneler, mü
zeler ve -bizim eski h alkevlerimize benzeyen- halk eğitimi ve kültür mer
kezleri, Eğitim Bakanlığı'na ya da il ve belediyeler düzeyindeki yerel eği
tim kurullarına bağlı. Ulusal Yönetimi oluşturan 47 il ve 3 000'i aşkın be
lediyede yerel eğitim k urulları var. Eğitim yönetiminde yeni bir deneyime
girişmişler. Lise ders programlarının zorunlu olan üçte-birini bakanlık
saptıyor, üçte-ikisini yerel k urullara bırakıyorlar. Öneri ve uygulama aşa
masındaki yeni reform planında bu üçte-ikiyi de öğrencinin kendi seçimi
ne bırakmak gibi çok ileri bir önlem yer alıyor. ( Bkz. Tablo 95-2)
Hükümet üyesi bir bakana bağlı olan Eğitim Bakanl ığı, Mambuşo,
merkezi bir sekreterlikle altı büro ( daire ya da genel müdürlük) ve bir dış
büro (yarı özerk Kültür İşleri Kurul u ) 'dan oluşuyor. (Bkz. Şekil 92-2)
Eğitim Bakanlığı örgütü içinde 1 8 " danışma k urulu" var. En güçlüsü po
litika sorunları ve çözümleri üzerinde çalışmakla görevli olan " Eğitim
Merkez Konseyi " dir. Konsey, 1 952'deki kuruluşundan bu yana geçen 26
yılda 23 rapor hazırlamış. Bunlardan en ünlüsü, ulusal eğitimi n geliştiril
mesi, yaygınlaştırılması ve bütünleştirilmesiyle i lgili " 1 97 1 Raporu".
Eğitim Bakanlığı b u raporla çizilen yolda ve belirlenen hedefler yönünde
çalışıyor. Hükümetlerin değişmesi uzun süreli eğitim amaçlarını ve plan
larını pek etkilemiyor. Japonya'nın uluslararası eğitim, bilim ve k ültür
ilişkileri ( UNES C O ) konusundaki " 1 974 Raporu "yla adını yeniden ka
muoyuna d uyurmuş olan Merkez Konseyi, 1 977'de hayat-boyu ( sürekli)
eğitim sorunları konusunda yeni bir politika tasarısı hazırlamakla görev
lendirilmişti. Böyle bir belge için gerekle temel araştırmalar 1 97 8 ve
1 979 yıllarında sürdürülüyordu.
327
DOKUZ - EGITİ1\I SÜRECİ
Zorunlu eğitim çağındaki ( 6 - 1 5 yaşları ) Japon çocuk ları altı yıllık il
kokul ları bitirdi kten sonra üç yıllık ortaokullara gidiyorlar. Zorunlu eği
tim parasızdır. Eğitim giderleri, ulusal h ü kümet, il yönetimleri ve yerel
belediyeler üçlüsü arasında bölüşülerek karşılanıyor. (Bkz. Tablo 90-2)
Yoksul aile çocuklarının okul yemekleri, gezileri; araç-gereç ve benzeri
öğretim giderleri, sağlık ve bakım giderleri, özel yardım fonlarından kar
şılanıyor. Zorunlu ( temel) öğretim, yasal ve toplumsal amacına ulaşmış.
Ülkede okuma yazma bilmeyenlerin oran ı - 1 5 ve daha yukarı yaşlardaki
nüfus dilimi içinde- binde yediye ya da yüzde birin a ltına d üşürülmüş.
Başka bir deyişle, ulusal okul sistemine katılan öğrencilerin toplamı 1 977
yılında 26 milyona ulaşmış. Bu sayı ulus n üfusunun yüzde 23'üdür. Yak
laşık olarak her dört Japon'dan biri bugün bir okulda öğrenim görmek
tedir. Öğrencilerin, öğretim düzeylerine yaklaşık dağılımı Şekil 92'de gö
rülmektedir.
Öğrenci p iramidi i l k bakışta zoru n l u temel öğretimden liseye geçiş
oranının yüksekliğiyle d ik kati çekiyor. 1 9 77- 78 öğretim yılı başında, or
taoku l mezu nlarından yüzde 9 3 ' ü liseye yazılmış bulunuyordu.
Milyonu aşıp i k i milyona yaklaşan bir eğitimci ordusu çekip çeviri
yor bu dev örgütün çarklarını. Temel ve ortaöğretimde, 400 bini yar
dımcı, yönetici ve tekn i k personel; bir m ilyon 200 bini öğretmen olmak
üzere toplam bir milyon 600 bin görevli var. Öğretmenlerin okul düzey
lerine göre dökümü Tablo 92'de yapıl mıştır.
TAB LO 92
YÖN ETİCİ LER, Ö G R ETM E N LE R VE Ö GRE N C İ LER
SAY I LAR V E O RA N LAR ! : 1 9 78
Okul Düzeyi Öğretmen Öğrenci / Öğretmen Yönetici
Lise 2 3 1 .000 19 63 .000
Ortaoku l 243.000 20 40.000
İ lkokul 433.000 25 1 1 1 .000
Anaokulu 94.000 26 1 9.000
Özel eğitim okulları 23.000 1 1 .000
Çeşitli okullar 30.000 (?)
Kaynak: AJS No. B., Education in Japon FPC, 1978: 7.
328
§ 9.l ,\NAOKUL.Lı\ RININ YAYGIN!.AŞ/\lı\SI: OYUN VF /\IÜZIKLE EGİTİM
329
DOKUZ - E(;ıTIM SÜRECİ
Kuru 9 3
N H K - EG İTİM TELEVİZYO N U ' N DAN O K U LÖNCESİ Ö R N EKLERİ
N H K - Eğitim - TV, ö rgün v e yaygın eğitim p rogramları yan ı nda, okulöncesi
p rogramlarına d a yer veriyor. G ü n l ü k ve haftal ı k yayım lardan örn ekler:
• Eğlence Programı: Program, m üzikli oyu n, bilmece, öykü, gülmece karışı
m ı bir eğlence saati gibi d üzenlenmiş. Eğle n d i ri rken eğitiyor. Araya serpiş
tirilmiş kari katür ve bale skeçleri de var. H ızla d eğişen sahnelerin gerisin
de, değişmeyen bir ge nel tempo ya da ritm d i kkati çekiyor.
• Katılma Programı: Seyirci çocuklar p rograma etkin olarak katılıyor. Bir yö
rında görünen çocuklar, bir öğretm e nin gözetimi a ltı n da "serbest zaman"
çalışması yapıyorlar. Duvarlara kil ya pıştırıyor, kovalara girip yıka nıyor,
sanki can ları ne isterse on u yapıyor; koşuyor, bakıyor, seyrediyo rlar. Gö
zetmenler, sakıncalı olabilecekler d ı ş ı n d a h e r girişime yard ı m c ı oluyor.
Program vi deo banda a l ı nmış. Uzmanlar, çoc u kların ve öğretmenlerin d av
ran ışları n ı yorumlayıp değerlen d i riyor. Sarı saçlı beyaz te n li bir yabancı
çocuk d a bu a rada ortalı kta d olaşıyor. Ama d avra nışları büyük çoğu n luğa
uymuyo r. Belki de bir ·kontrol gru b u (karşı laştırma) görevi yapıyor. Çocuk
lar, sanki ölçülü ve kend in e güven i r gör ü nüyor. "Serbest zaman" amacına
ulaşıyor. İzleyenler d e b i r şeyler öğreniyor olmalı, tartışmalardan.
330
§ 93 ı\ N A O K U I.LAIUNIN Yı\YGINLAŞMASI: OYUN VE MÜZİKLE F.(;iTİM
331
DOKUZ - E(;JTiM SÜREc:i
çocuğun elinde ''Balığın Sırrı " vardı. Sofrada balık yerken, çocuk k um
salda bulduğu taş, kabuk, yosun ve kemiklerin adını ba basından öğreni
yordu . Açıklamalar, çocuğun okuya bileceği ya da sorup öğrenebileceği
hecelerle yazı lmış. Tokyo'da oturan a i le lerden b irçoğu 3-6 yaşları ara
sındaki çocuklarını h aftada en az bir kez kent dışma, doğaya çıkarmayı
babanın görevlerinden sayıyorlar. Babaların bu görevi severek ve biraz
da övünerek yaptığına tanık olunuyor.
Zorunlu temel öğretim a ltı yaşında, annelerin katıldığı öneml i bir törenle
başlar. B u bir eriştirme ve aşama törenidir. B u törenle çocukluk -okulön
cesinin mutlu çocukluk- dönemi biter, öğrencilik dönemi açılır. Çocuk
lar, olimpiyat oyunlarına katılan sporcular gibi sessiz, gergin ve kaygılı
dır. ( Bkz. Resim 93- 1 )
Okulöncesi yılla rı boyunca çocuk, okulda, evde bu büyük güne ha
zırlanmış önde gitmeye geride kalmamaya koşu llanmıştır. Okuldaki ba
şarı hayattaki başarıyı garantilemez; ne var k i okuldaki başarısızlık ha
yatta da başarısızlık anlamına gelebilir. Zorunlu temel öğretimin dokuz
yılı boyunca, her yıl a iman derslerin toplamı 8-1 O arasında değişir. Dör
d üncü ve sekizinci sınıflardaki ders dağılımı, yıllık toplam s aatleri ve
haftalık ders saatleri Tablo 94'de gösterilmiştir.
332
� 94 ZORUNLU E(;rrırvı: İ LK VE O RTı\OKLI L L.AR
TAB LO 94
İ L K VE O RTAOKU LLAR DA D ERS DAG I LI M I :
Y I LLI K V E HAFTALI K SAATLER
Saatler*
Dördüncü Sınıf Yıllık Haftalık* Yıllık Sekizinci Sınıf
Japonca 2 80 8 4 1 40 Japonca
Toplum bilim 105 3 4 140 Toplumbilim
Aritmetik 175 5 4 140 Matematik
Fen bilimleri 105 3 3 105 Fen bilimleri
Müzik 70 2 2 70 Müzik
Sanat eğitimi 70 2 2 70 Sanat eğit imi
Beden eğitimi 105 3 3 105 Beden (sağlı k)
Ev sanatları 105 3 3 105 Endüstri sanatları
Moral eğitimi 35 1 1 35 Moral eğitim i
Ders d ışı etkinli k 35 1 2 70 Ders d ış ı etkinlik
3 105 Seçmeli d e rsler
Toplam 1015 31 31 1 05 0
Kaynak: FA}, Education i n Japon, 0 5 01. 1979: 4· 5 .
� Haftalık ders saatleri, yıllık ders saatleri toplamı 3 5 hattaya bölünerek hesaplanmıştır. Yıllık ders
saatleri toplamının 3 5 ve 3 5'in katları olduğuna dikkat edilmiş, ders yılının 3 5 hafta olduğu
varsayılmıştır (yazar'ın notu).
Bütçe yılı gibi, nisanda başlayıp bir sonraki yılın mart ayında sona
eren öğretim yılı üç döneme ayrılır. Dönemler arasında toplam 17 hafta
lık dinlenme (yaz ve kış) tatilleri vardır. Bu tatiller sırasında öğrencilerin
ulusal pa � klarda çadırlı kamplar kurduğu, öğretmenleriyle birlikte yur
du ve doğayı tanıma gezilerine çıktığı görülür. Şu anlamda k i okullar ta
tildir ama "çocuğun dünyayı dolaşıp tanıması" ilkesi yürürlüktedir: Eği
tim sürmektedir.
Toplumbilim derslerinin tarih müzelerinde, fen bilimi derslerinin bi
lim, teknoloji ve endüstri müzelerinde, sanat eğitimi saatlerinin de çoğu
zaman, müze ve sanat galerilerinde yapıldığı dikkati çekmektedir. Tok
yo'nun Ueno Kültür Parkı'ndaki Bilim ve Keşifler Müzesi, fen bilimi öğ
retmenlerinin öğrencileriyle ziyaret ettiği bir eğitim laboratuvarıdır. Yal
nız Tokyo'dan değil, Tokyo dışından gelmiş otobüslerin m üze çevresinde
sırayla dolup boşalması, Japonya 'ya özgü bir eğitim manzarasıdır. Oto
büs trafiği, bu tür müze ziyaretlerinin, belli bir programa bağlı olarak ya
pıldığı, tek bir merkezden eşgüdüm sağlandığı izlenimini vermektedir.
Birkaç otobüs ayrılırken yerlerine yenileri geliyor. Müze boş kalınıyor.
Sapporo (Hokkaidô) Tarih Müzesi'nde yapılan bir tarih dersinde,
öğrencilerin sanki k ıra-pikniğe gider gibi hazırlıklı geldikleri, m üze çev-
333
DOKUZ - F(;iTiM SÜRECi
334
§ 94 ZORUNLU ECiiTİM: İ L K VE OllTı\ O K ULLı\ll
KUTU 94
TAYVA-ÇÔ İ LÇESİ (BKZ. KUTU 6 3 -1) YOŞ İYOKA O K U LU ' N DAN İZLE N İ M LER
Yoşiyoka Okulu' n u n her s ı n ıfı nda 3 0- 3 5 öğrenci olma k üzere toplam 8 5 0 öğ
rencisi var.
• Özel Eğitim: Matematik dersini yavaş öğren e n çocu klar okul kantin i n d e
rıya kitap veriliyor. Soru m l u bir öğretm e nin gözetim ve de netim i altında,
öğrenciler yönetiyor kitaplığı. Kitaplar 10 rafa ayrılmış ve şu raflara göre
kataloglan m ış :
00. Ge ne l / Çeşitli 50. Teknik ve El Sanatları
10. Felsefe-De neme 60. Endüstri Sanatları
20. Tarih Coğrafya 70. G üzel San atlar ve D i n le n ce
30. Toplumbilimleri 80. Dil ve Dilbilgisi
40. Doğa Bilimle ri 90. Ede biyat
• Yemek ve Yemekhane: H izmetleri, sağlık servisinin süre kli denetimi altın
da ve son d e rece temiz görünüyor. Okut m utfağın da, hepsi kad ı n olan se
kiz görevli, bir beslen m e uzman ı n ı n deneti m i n d e çalışıyor. Yem e k n u m u
neleri soğuk d olapta 4 8 saat saklan ıyor. Yem e kten ze h i rlenen olursa, n u
m une, laboratuvara gönde ri liyo rm uş, biyokimyasal i nceleme iç in .
• Öğle Yemeği saatinde okut radyos u n d a M e n d he lsson ' u n "Keman Konçer
tosu" yayım l a n ı rken, özel giysili öğrenciler gru p grup olmuşlar ok u lları n ı
temizliyorlard ı .
• Demokrasi: İ lkokul son (VI) s ı n ı fı n , ders d ışı serbest çalışma progra m ı top
335
DOKUZ - E(;iTİM SÜRECi
<]
• Yazı Dersi Ödevleri: VI. s ı n ıfı n yazı de rsi öd evleri (çalışmaları) d üzeltilmiş
o larak, s ı nıfın dış duvarına asılm ı ştı. Koridordan gelip geçenler, son s ı n ı fı n
yazı olgu nluğunu ve yazı sanatın d a ki gelişmesini göre biliyord u - öğretme
n i n eğitime katkı s ı n ı da.
• Aritmetik Dersi: Öğretm en, karele re b öl ü n m üş özel kağıtlar üzerin e , d oğ
rusal ve eğrisel grafikler çizdi riyordu, s ı n ıfa . Bir öğre n ci, karatahtada öğ
retmene yard ı m c ı oluyordu. Karatahta n ı n üstünde Japonya' n ın kuruluştan
bu yana yaşadığı tarih dönemlerinin (Tablo 2 5-1) resi m li bir özeti ve za
manlama tablosu görülüyordu.
• Okulun iyi donatılmış bir foto - film merkezi ve yıllık yarım milyon TL'lik bir öğ
retici film bütçesi varmış. Sağlanan filmler öteki okullara kiralık veriliyor.
• Müdür Odası ayn ı zamanda öğretmenleri n toplantı odasıyd ı. B u rada, Le
onardo'n u n ü n lü "Mona Usa" tablos u n u n bir kopyası ve 30 kada r öğret
m enin görev ve devam tablosu vardı .
• Bir yarı m g ü n geçirdiğim okuldan ayrıl ı rken, bahçede oynayan çocuklar
koşarak geldiler, elimi tutarak dostça güle güle dediler, m utlu oldu lar.
• Ben okulu tanımaya çalışı rken, on lar da beni tanımışlardı besbelli. "Ava gi
den avlan ı r!" ö rneği.
tı Çözüm!
2) x = 1 0 - y x : 1 23456
y : 9 8 7654
Her iki denklemde x = 4 için y = 6 o l d uğuna göre N (4, 6 ) nokta
sı, bu denklem çiftin i n ortak (çözüm) noktasıdır. İ lerde, l i selerde oku
tulacak fon ksiyonlar kuramı (cebir) için gerekli ve çok yararlı bir ön ha
zırl ı k !
O k u l aile ilişkileri, sınıf öğretmeninin ders y ı l ı başında öğrenci aile
sini ziyaret etmesi ve anne-baba ile tanışmasıyla başlar. Annenin, " eği
tim annes i " ni n okul - aile birliği çalışmalarına katılmasıyla devam eder.
336
§ 9S LiSELER: " S I N AV CEI-IFNNl'l\·IİNE'' DOCRU! . .
337
DOKUZ - E(;iTİM SÜRFU
TABLO 95-1
LİSE Ö G R E N C İ LE R İ N İ N
ANA PROG RAM LARA DAG I L I Ş I : 1977
Yüzde
Genel Akademik Liseler 65
Özel Meslek Liseleri
Ticaret meslek 14
Endüstri meslek 11
Tarım meslek 4
Ev sanatları 4
Ötekiler (çeşitli) 2
Ara toplam 35
Genel toplam 1 00
Kaynak: AJS No. 8, 1 978: 8.
TAB LO 95-2
LİSELERDE D E RS VE K RE D İ DAG I LI M I : 1 982
Zorunlu
Seçmeli Toplam
Saatler (Kredi)
Japo n ca 4 (İ llere,
Modern toplum 4 öğre n cilere
Matematik 4 b ı rakı lan
Fen bilim leri 4 seçimlik
Beden eğitimi 4 dersler:
Sağlık eğitimi 2 5 0 kred i)
Sanat eğitimi 8
To plam 30 + 50 = 80
Kaynak: Japonya'yı Tanıyalım "Eğitim 2", Ankara: JBE 1 979: 19-21.
338
:\ 95 JJSEl.FR: ··SJN:\V CEl-IENNEMINE" OOGRUJ..
Kuru 95-1
LİS E D E EGİTİM TEKN O LOJİSİ: N H K - EGİTİM - TV' D E N Ö R N E K L E R
• Geometri Dersi: Öğretmen, karatahta yeri n e saydam özel bir e kran üzerin e
çiziyor, yazıyor v e a nlatıyor. Kam e ra, sayda m ekra n ı n arkasın d a n he m öğ
retme n i n yüzün ü h e m de çizimleri a l ı p yansıtıyo r. Böylece tahtada çizim
ya pan öğretmenin durup geriye bakması gerekmiyor. Ancak bu teknikte
öğretmenin yazdığı sayı ve harfler ters (sağı sol olmuş solu sağ) görünece
ği için, verici i mgeyi sağ sol edip yayımlıyor. Öğretmenin sağ eli sol gibi
görün üyor ama yazı larla sayılar d oğru okun uyor.
• Fizik De rs i: Öğretmen, term inallerdeki bagaj taşıma a ra baları gibi, teke r
lekli bir el arabası üstünd e d u ruyor; elinde y ü ksek basınçlı bir gaz t ü pü
tutuyor. Tüp ü n püskürtme m usluğun u açınca, a raba ka rşı yönde h a re ket
ed iyor - jet m otorlu u çaklar gibi. Tüpün m usluğu n u gidiş yönüne çevirin
ce, araba önce yavaşlıyor, d u ruyor; son ra karşı yöne doğru gidiyor. Öğret
men sol eli n d e ki levhayı p üsküren gazı n ö n ü n e tutunca araba d u ruyor. So
nuç: Newto n ' u n ünlü yasası: "Her kuwete eşit - d e n k bir karşı kuwet var
d ı r." On dakikalık b u yalı n gösteri, N ewton fiziğin i n temel ilkeleri n i t ü m üy
le a n layıp kavramaya yetiyor.
339
DOKUZ - El.ITİ 1\ I SÜIU:Cİ
Kuru 95-2
EGİTİM SİSTEM İ N İ HALK NAS I L D E G E RLEN D İ RİYO R?
(G Ü N LÜ K YOM İ U R İ GAZETESİ 12 EY L Ü L 1 978)
G azetenin yü rüttüğü, değe rlendirip yayımladığı kamuoyu yoklamas ın a göre:
• J aponların üçte-ikisi u lusal eğitim siste m i n e güveniyor. Erkekleri n yüzde
340
� % YÜKSl'KOCRETlı\ I: G İ R EN Kı\ZAN I YOR
TAB LO 96
Ü N İVERSİTE ÖGRENCİ LERİNİN FAKÜLTELERE DAG I LIŞI: 19 77
Uzmanlık Alanlan Toplamm
(Fakültelere göre) Bin desi
Toplum B ilim leri 4 14
Doğa Bilimle ri ve Mühendislik 263
Eğiti m ve İnsan Bilimleri 207
Tıp, Diş ve Sağlık Bili mle ri 59
Ötekiler (geri kalanlar) 57
To plam %o 1000
Kaynak: AJ5, No. 8, 1 978: 1 1 .
341
DOKUZ - E(;iTIM SÜRECİ
342
§ % YÜKSEKö(;IUTİ\,I: G İ R EN KAZANIYOR
Kuru 9 6
UYG U LAMALI ARAŞTI RMA Ö R N E KLERİ
• HüKKAİDÔ EYALETİ Ş i NTO K U HAYVA N CI LI K ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
Geniş ve elverişli bir alanda 100 yıl önce kurulmuş. İki katlı ahşap bir yapı.
Yerler ahşap, cilalı ve bakımlı. Kalorifer yok, sökülmüş bir soba n ı n boruları
d u ruyor. Müdür ve öteki yöneticiler aynı salo n d a çalışıyor. Şefin çalışma kö
şesi yü ksekçe bir kita plı kla ayrılmış. Lüks ve savurga n lık yok. Uygulama ve
pazarlamaya yönelik yüzlerce araştırma ve yayın var:
a) Yem, ot, otlak, çayır ve m era tipleri üstü n e a raştırmalar;
b) Et ve süt h ayvancılığı için yerli ve yabancı ı rklar, e rkek-dişi araştırmaları;
c) Büyük ve küçükbaş h ayva ncılık kültürleri n i n doğumdan ölüme kadar sağ-
lık ve hastal ı k açısından i n celenmesi a raştırması.
Beslenme ve d ışkı araştırmalarında, seçilmiş hayva nların işkembes in e say
dam b ir gözlem p e n ce resi takmışlar. H e m gözl üyorlar sindirim s ü recini, he m
de istedikçe n u m u n e alabiliyorlar. Ayrıca 5 0 baş h ayvan besleyen bir "deney
ailesi" kurmuşlar, " N eyi nasıl yaparsa bu aile n e kad ar kaza n ı r?" a raştırması
yapı lıyor. Aile, h ayvancılık ya n ında, alabalık ü retiyo r ve mantarcılık d a ya pı
yor. Enstitü, " Hokkaidô'd a Tarım 1 977 " başlığı n ı taşıyan d eğerli bir derlemeye
katkıda bulunm uş.
343
DOKUZ - F(;ITİM SÜIU:Ci
<J
Sorular soruluyor. Ta rtışma ve katkılar banda alınıyor. Sunucular, tebliğ özet
lerin i yazılı olara k da dağıtıyor. 24 H aziran 1 97 8 Pazartesi günü yap ı lan bir
yaz seminerinde, İran, S u riye ve Rodos Adası üzerine üç tebliğ vardı . H e r
araştırma, b ir tarih coğrafya yönelimi içinde s u n u ld u . D a h a çok, yöntem ve
teknikle ilgili sorular soruldu.
9 7 . Ö Z E L- Ö G R E T İ M V E G E N Ç L İ K S O R U N LA R !
Japon eğitim dilinde " özel öğretim '', başka ülkelerde d e olduğu gib i
körler, sağırlar, görme ve işletme güçlüğü o l a nlarla zihin geli şmesi gecik
miş ve konuşma güçlüğü olan tüm çocuklar için özel eğitim ve öğretim
programlarını içine alıyor. Özel öğretim progra m ları a naokulundan l ise
sona değin her d üzeyde görülüyor. Başka bir deyişle, özel eğitime muh
taç olan 3 yaşından l 8 yaşına kadar herkes bu programların kapsamına
alınıyor. Özel öğretimin sayısal d urumu Tablo 97'de özetlenmiştir.
Ayrıca l 3 bin öğrenci, normal okullardaki özel eğitim sınıflarında
öğretim görüyordu. Toplam 60 bin öğrenci vardı.
l 978 yılında bütün i llerde özel öğretim okullarının açılması zorunlu
olmuş, beden ya da zihin kusuru olan çocuklar için.
TAB LO 9 7
ÖZE L Ö G R ETİM: 1 977
Öğretim Kurumu Toplam Öğrenci Okul Sayısı Öğrenci /Okul Oranı
Körler okulu 3. 500 76 50
Sağırlar okulu 7.000 1 07 70
Öteki Özel'ler 3 7.000 452 80
Kaynak: AJS N o . 8, F P Ç , 1978: 1 3 .
344
� 97 ÜZFl .-0(� R F.Tii\I VE GEN(:I_İK SORlJNl.AIU
345
DOKUZ - E(;iTi�1 SÜRECi
K u ru 97
"SARH OŞ" KIZLAR: CİCİ KIZLAR
Sapporo Kenti'nde, gençlerin toplan d ı ğı bir bira (Bomonti) lokali. Çevresinde
30 kişi oturan alt ı ge n bankolardan, 8-ıo tane va r, hepsi de dolu. 2 5 0-300 kişi
lik bir gençler topluluğu, adam başına 200-300 TL karşılığında hafif bir ye
mek yiyor; b ira, viski içiyor. Gençler, kızlı erkekli gruplarla geliyor, tanışıp ko
n u şuyor, ra hat arkadaşlıklar kuruyorlar. Hemen yanımızda otura n iki genç kız
(20-22 yaşları nd a) içkiyi sanki biraz fazlaca kaçırmış gibi salla n ıyorlard ı. Baş
ları eğik, gözleri kapalı, a rada birbirlerine sarı l ı p ö püşüyor, sonra ağlaşıyor
lar. Kızlardan b i risi ötekine sırayla "an nelik" yapıyor. Sonra roller birden de
ğişiyor. İşte o zaman oyun u kavradım.
Aileleri n d e n uzakta kentte çalışıyorlar. Daha birkaç yıl çalışt ı ktan sonra
2 5 'e doğru evlenecekler. Mutlu d eğiller belki ama m utsuz da. Sarhoş rolün
d e ler oysa sarhoş değiller! Arkadaşlarım k e ndileriyle ilgile n in ce ayıld ılar.
G ru ptaki yabancıyı gö rünce büsbütün toparlan d ı lar. "Görünüşümüze aldır
mayın [inanmayın, yan ı lm ay ı n], biz kötü kızlar d eğiliz." Sarhoş ro lünde, "ağlı
yor, eğleniyor ve d i n le niyo ruz" demek istiyorlar. Belki hafif çakır keyifler ama
yabancıya ser verip sı r vermeyecek kad a r d a bilinçli ve sorumlu iki genç kız.
Japon d i li nde, "sosyal eğitim" diye bir kavram var. Bununla Japonlar,
okul çatısı dışında yapılan yaygın eğitim sürecini söylemek isterler.
Türkçedeki halk eğitimi ve yaygın eğitim karşılığında bir kavram. Yetiş
kinler, gençler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar için ayrı sosyal eğirim prog
ramları va r. Uygulamada, geleneksel okul öğretimi yanın da görsel işitsel
ve mektupla öğretim tekniğine de başvurulur. Sosyal eğitim programla
rı, yerel yönetimlerce örgütlenen okul a i le birlikleri, kadın dernekleri,
gün l ü k gazeteler, Radyo-TV kurumları, büyük mağazalar tarafından yü
rütü lür. Eğitim Bakanlığı, sosyal eğitimi yöneten uzmanların yetiştiril-
346
§ 98 YAYGıN E(; iTlt-1 (ÖKEI KOGOTOl: "SOSYAL ECiTI:\!" l'ROGR.\i'v!LARI
347
DOKUZ - F(;iTi�t SÜ R ECİ
348
� 98 Y:\Y(;fN E(;İTİ.\I (OK UKoc;OTOJ: "'SOWı\L F(;iTL \ 1 " l'RO( ;fl.·\,\ I L\IU
Kuru 9 8
N H K' D E YAYG I N EGİTİM PROG RAMLAR!
N H K-Eğitim-TV'nin okul sistemine yönelik p rogram örne kleri ne yukarda yer
veri lmişti. N H K' n i n çoğu eğitim programları geniş halk kitleleri için başarılı
bire r genel kültür p rogra m ı sayılabilir. Seçilmiş örne kler:
• Canlı bir kurbağa n ı n kesilen kalbi saydam bir s u borusuna takı lara k, kal
(- 3) x (- 1) + 3 (+)
=
(- 3) x (± O) ± o
= -- s ı n ır!
( 3) x (+ 1)
- = - 3 (-)
(- 3) x (+ 2) = - 6
Bu gösteriden ö n ce, e ksi (-) ile artı (+) çokluk çarpı m ı n ı n neden e ksi (-) ol
duğu, günlük h ayattan seçilmiş güzel ö rn e klerle açıklanm ıştı.
349
DOKUZ - E(;iTİM SÜR ECİ
350
'i 99 U LUSAL FTNOL.OJI :-. ı üzı:sı
351
])()KUZ - E(;rrL'vl SÜRECi
TAB LO 99-1
M ÜZE ALANLARI N I N K U LLAN iM DÖKÜMÜ
Alanlar m2 %
Gösteri-sergi 10 bin 19
Depo-hazırlık 6 bin 19
Tan ı tma-danışma 6 bin 18
Araştırma Lab. 5 bin 14
Destek h izmetleri 7 bin 20
Toplam 34 bin 100
Kaynak: ôsaka Müzesi tanıtma kataloğu (1978)'ndan.
TABLO 99-2
M Ü ZE PERSO N ELİ N İ N D Ö K Ü M Ü : 1 978
Görevliler Kişi
Yürütücü-yönetici 10
D a nışman-eğitimci 20
Koruyucu-korumacı 30
Araştırmacı ve a kade m i k 70
To plam 130
Kaynak: Doçent MATSU BARA'dan alınan
özel bilgilere göre.
352
§ 9<1 ULUSAL ETNOLOJi M ÜZESİ
Genel
Müdür
�� Yardımcısı
Müze'nin
Logosu
1 1 1 1
� � �il
��l lf\l
1
. 1
�
�1
W1
Genel
i
Planlama
.:;,.
Kütüphane
i
Doğu Asya
'"
Güney Asya Avrupa Amerika Etnik
tj
1
Hizmetler r0 1 1 1 1 Sanatlar
1
Saymanlık
�·�
Sergileme
�
Gör-işit
1
1
Doğu Asya
1
Güney Asya
1
Avrupa
1
Amerika
1
Etnik
� 2 2 2 2
1��
Teknoloji
1�1 il
� �
1�
��
Doğu Asya
�
Güney Asya
1 1
Okyanusya Sözlü
�
1
resisfer Katalog Afrika
mı 3 1 1 Kültür
..
1 1 1 1 iil
ıif
1 1
�
1
Koruma Orta Asya
1. ""
1
Sergileme
1
Uluslararası
Alışveriş (UA)
Batı müze geleneğindeki " Lütfen dokunmayınız ! " k uralı yerine, d aya
nıklı eşyaya " dokunabilirsiniz" i lkesi getirilmiş. Yangın sakı ncası olma
yan flaşsız kamera l arın k ul la nı lmasına izin bile verilmiştir.
6 ) Batı Asya Pavyonu: Batı Asya pavyonu girişinde kocaman bir
kağnı ile gerçek bir karasaban karşılıyor, kişiyi. Tarım araçlarından Ka
ragöz'e değin pek anlamlı öğeler seçilmiş Anadolu'dan. Pavyonu düzen
leyen uzman, Burdur köylerinde saha çalışması yapmış, yetenekli bir
h a lkbilimci. Pavyonda bugün konuşulan Türkçeyi duymak, yazılan
Türkçeyi görmek, türküyü-sazı din lemek olanak ları yaratılmış.
7) Uluslararası Alışveriş: 1 978 yılı Ağustos ayında müzede Eskimo
353
DOKUZ - E(;iTİ M SÜRECİ
RESİM 99: Ulusal Etnoloji Müzesi'nin kuşbakışı görünüşü: Mimari Tasarım (1 974).
354
� 9 9 l l l .lJS:\L ETNOLO J İ \ I ÜZFSİ
355
Ö Z ET
JAPON EGİTİ M İ N İ N İ LK E L E Rİ*
1 . JAPON R U H U
2. İ N SAN I N D E G İ Ş E B İ Lİ R L İ G İ
Ayrıntı, gerekçe ve açı k la m a için bkz. G ü venç, B. Japon Eğitimi Raporu, MEB, 1 997.
357
ÖZET - J APON FCITl \ll'NIN 1 1 .KF.l.Flll
Çağdaş eğitim d üşüncesi nde yer alan ve karakter ( remel kişilik) ya
pısının " değişmezliği" n i savunan Batı köken l i eğitim görüşü, J apon eği
timcilerini fazlaca etkilememiştir. Japon eğitimcilerine göre, Batı ' n ın de
ğişmez ( remel) kişilik kavramı, insanın " değişebilirliği " ilkesiyle uzlaştı
rılamaz. Japon düşüncesine ve inancına göre zaten eğitimle yaratılmış
olan insan eğitimle değiştirilebilir.
Ancak, belli bir eğirim geleneğinin, erkinliği ve başarısı denenmiş
olan ilkeleri, kura lları korunup sürdürülmelidir. Bu cümleden olarak,
Japon toplumu, toplum yapısı ve kurumları hızla değişirken, Japon in
sanındaki temel kişilik yapısının süreklilik göstermesi; Japon toplumu
çağdaşlaşırken, Japon insanının " cemaat" karakterini koruması, kendi
ne ve topl umuna yabancılaşmaması, Japon toplumunun " büyük aile ka
rakteri"ni koruyabilmesi, Japon eğitim sisteminin süreklilik gösteren i l
keleri v e başarıl ı uygulama kuralları ile açıklanabilir.
Değişebilir olduğuna inanı lan insan varlığın ın bazı temel kişilik ve
karakter özell i klerinin Japon toplumundaki h ızlı ve köklü sosyal / kül
türel değişmeye karşılık büyük ölçüde koruna bilmiş olması, eğitim d ün
yasının dikkatini çeken ilginç bir olgudur. Japon toplumu ve k ültürü bü
yük boyda yapısal - işlevsel değişmeler geçirmiştir. Öylesine köklü değiş
meler içinde, kişilik yapısın ın ve dünya görüşünün nasıl olup da kararlı
ve sürekl i kaldığı, ancak ve ancak eğitim süreci ile felsefesindeki değiş
meyen bazı ilke ve uygulamalarla açıklanabilir.
3 . E G İ T İ M İ N S Ü R E K L İ L İ G İ V E TO P L U M SAL L I G I
358
§ 4 DÖTOKU: I-IALK-C;OREV İl.İŞKİSİ
4 . D Ô TOKU: H A K - G Ö R EV İ Lİ Ş K İ S İ
359
ÜZET - }\PO :--; F(;jTf \ 1 1 ' :--; i l\" i l . K Ei F R I
5 . Ç O K LU K - B İ R Lİ K , SAVAŞ - B AR I Ş
360
'i (, GELl�'>ıF \il' (.:.\C DAŞLIK
361
01'.ET - JAPON E(;iTİ!\Iİ'NİN İLKEl.FRİ
8 . K A L İ T E M İ , K A N T İ T E M İ ? YAYG I N L I K M I , Y Ü K S E K L İ K M İ ?
Ninomiya Sontoku, hayatta başarılı o l m a k için, dikkatli-sa bırlı o lmayı, ç a l ışıp öğre
nerek büyümeyi ve ölçülü-dengeli gelişmeyi öğürlcnıişrir.
3 62
� 9 TEO R İ - l'IL\TIK llilU.i(;J: Y:\l'ı\R:\1-: ö(; R F N l\ ı E VE GEl.IŞTiR :-- I E
9 . T E O R İ - P R AT İ K B İ R L İ G İ : YAPA R A K Ö G R E N M E VE G E L İ Ş T İ R M E
Japon Eğitim D üşüncesi ' n i Batı Felsefesi'nden ayıran önemli özellik ler
den birisi de teori ( kuram / nazariye) ile pratik ( uygulama / tatbikat) bir
liğidir. Analitik ( çözümleyic i ) Ba tı Düşüncesi, eğitim sürecini, bilgi ile
uygulama, bilmek i le yapmak olara k birbirinden ayırdıktan sonra,
"praksis " ( öğrenerek yapma ya da yaparak öğrenmel i ) ilkesinde yeni
den birleştirip bütünleştirmeye çalışmıştır. Bütüncü Japon Eğitim Dü
şüncesi, bu türden ( kavramsal) ayırımlar yapmadığı için sentezler ( bi le
şimler) a ramak gereğini de duymamaktadır. Japon Eğitim D üşüncesi,
bilmek ve yapmak ilkesi ile hem kavramsal ( soyut) hem de uygulanan
(somut) bir bütünlük göstermektedir. Her uygulama bir tür hazır b i lgiye
( geleneğe) dayandığı gibi, her bilginin de bir uygulama alaıı ı ( olanağı )
vardır; yeri-zamanı bugün yoksa ilerde bulunabilir. Bilim (science), uy
gulama ( teknoloj i ) ile geliştiği gibi, teknoloji ( ya da uygulama ) de bilimi
uyarır, uyandırır, yönlendirir, hatta geliştirir. Bu anlamda olmak üzere,
Japon eğitimcilerinin teknoloji ile kültür, bilim ile sanat arasında önem
li, anlamlı bir ayrıcal ı k gözetmediklerini, bilinçli bir ayırım yapmadı kla
rını belirtmek gerekir. B i limsel anlamına ve bağlamına çok yakın olarak,
363
lJZFT - J :\l'ON l·:(;IT l :\ l i " N I N 1 1 .K F l .l·:IU
1 0 . E G İ T İ M İ N YAZ I YA V E TA R İ H E B AG L I L I G I
Kültür, eğitim süreciyle kazanıldığı gibi her türlü eğiti min kazan dırdığı
bilgi, beceri ve yetenek, eğitimin konusu ve hedefi olabilen her değer de
bir kültürdür. U l usal eğitim yoluyla kazanılacak (ya da kazandırılaca k )
değerler Japon kü ltürü yle sınırlı olmadığı gibi, geçmişte yaşamış v e bu
gün yaşayan insanların ya ratıp bize miras bıraktığı, halen yaşayan ve
yaşatılan her kültür değeri eğitim yoluyla öğrenilebilir. Japon Eğitim Sis
temi'nin gerçek hazinesi (müfredat progra mı) dünya ve dünya kü ltü rle
ridir. Nerede, ne zaman, kim(ler) tara fından yaratı lmış, öğrenilmiş, ge
liştirilmiş, yapılmış ya da yıkılmış olursa olsun; her türlü kültür ve sana
tı alıp öğrenmeyi bir hak sayan Japon insarn, bu hakkını, özgürce yani
sınır koymadan kullanmaya çalışır.
Kü ltür olgusunun sürekliliği ile evrenselliği, sonrasızlığı ile kalıcılı
ğın Bun (yazı sanatı: Şôcü) simgesiyle, temellendirilip kavramlaştırılır.
Kü ltür (Bımka) : ;t l t sanatların hareketi, uygulaması, değişip geliş
mesi, büyümesi, yaşaması anlamına gelir. Eğitimin insana kazandırdığı
kültür sürekli olarak değişir-gelişir, ancak özü, ruhu, canlılığı, gücü, ya
ratıcılığı değişmez!
Bu yüzden her türlü sanat ve kültür yazı ( fırça ) ile başlar, yazı-fırça
ile uygulanır, değerlendirilir, eleştirilir ve geliştirilir.
Batı dünyası, kendi uygarlığını (civilisatio), tarihi bir olgu olarah.,
şehir, şehirleşme ve şehirli insan kavramları ile özdeş6rirken (ki Osman
lı Düşüncesinin "Medine " adından türettiği "medeniyet) kavramı da
Batı Sivilizasyonu'na aynı anlamda bir karşılık bulma çabasından doğ
muştur. ) Uza kdoğulu Çin ve Japon kültürlerinin yazıya, yazı sanatma,
364
'i 1 0 F(;iTİ \ıiN Y.\i'.I Y:\ TA R l l i l : l\ı\ G l . l l .l(;J
Kişinin fırçası,
Kişiliğin aynası!
Japon Eğirim Sistemi, yazılı kültürü alır, o n u bir "yazı sanatına doğ
nı geliştirmeye çalışır. " Eğitim felsefesi-ki muhteva olarak bütün d ünya
k ültürlerini içine almaktadır - bir yazı yazma ve güzel yazma felsefesidir.
Japon eğitiminde her işin b i r sanat o l a ra k görü lmesi, b i r ölçi.ide yazıya
dayalı kültür anlayışın d a n k ayna klanır.
365
10
- MiYAMOTO TS U N EİÇİ (1 9 6 1 : 2 1)
1 0 0. Kİ Ş İ L İ K YAP I S I : G Ö R Ü Ş L E R V E G Ö R Ü N Ü Ş L E R
369
ON - J APONLUK D U YGUSU
3 70
'� 1 00 K iŞ i Li K YAl'ISI: c ;ö llUŞl.FR \'E c ;öıuıNüŞ I . Ell
K u m 100
KO N N İ ÇİVA AKAÇAN!
(İYİ MİSİN B E B EGİ M?)
NİNNİ
İyi misin bebeğim ?
Güler yüzlü meleğim.
İyi misin bebeğim?
Tükenmeyen seslerin,
Ufak tefek ellerin,
Parlak kara gözlerin,
Söyle nasıl seveyim ?
Ben ki senin annenim.
Sevgimizin meyvesi,
Güzel uyu dilerim.
Çabuk büyü umarım.
İyi misin bebeğim?
Senden bir şey isteyim,
N'olur benim bebeğim,
Ara sıra dilerim,
Ana ile babaya,
Biraz rahat veresin.
Sana ben yalvarayım,
N'olur uyu bebeğim!
371
ON - J APONLUK DUYGlJSl J
Japon insanının temel kişilik yapısı " Tatami " adı verilen ( § 5 7 ( 1 ) c ) bir
tür hasır döşeme üstünde çatılır ve hasırın bazı dokusal ve fiziksel özel
liklerine benzer biçimde gelişir. Tatami kişilik yapısının başlıca özel likle
ri şöyle özetlenebilir:
( 1 ) Zamanla Koşullayıp Sınırlamak Yerine Bebe/::. İstedikçe Doyur
mak . Bebeğin karnı tok , a ltı kuru, sırtı pek öyleyse varsın ağla
sın yerine, bebeği elden geldiğince ağlatmamak. Ele, k ola, ku
cağa, s ı rta almak; istedikçe emzirmek, beslemek, sallamak, pış
pışlamak, avutmak, bebeğin korku ve yalnızlığını yatıştırmak,
bebeği rahatlatmak ve uyutmak. ( Bkz.: Kutu 9 1 )
(2) Anneden Ayırmamak. Gözü ve k u lağı ile annesini tanımaya
başlayıncaya kadar, bebeği mümkün olduğunca a nneden a yı r
mamak; annenin teninden, kokusundan, sıcaklığından ve sü
tünden, sağladığı güven d uygusundan bebeği yoksun bırakma
mak. Bebeğin bakım sorumluluğunu aile büyüklerine, konu
komşuya ve p rofesyonel bebek bakıcılarına a ktarmamak, yuva
lara bıra kmama k .
( 3 ) Bastırıp Sıısturmak Yerine Bebe/de Uzlaşma/� . Kaba güç ve oto
riteyle çocuğu korkutup sindirmek yerine, tarlı dil ve kandı rma
gücüyle, unutturma ve oyalama teknikleriyle çocukla uzlaşma
ya varmak; kesin kes " hayır yok, olmaz, yas a k " yerine açıkla
mak, a nlatmak, ertelemek, ikna ve rica yoluyla çocuğu bazı is
tek ve saplantılarından caydırmak .
(4) Çatışmak Yerine Avutmak. Uzlaşma yönündeki çabalar başarılı
olamazsa, çocuğu tatlı ve şekerlemelerle yatıştırmak. Bir bakıma,
bu, çocuğun tutturmasına karşı bir ödün vermek gibi görünüyor
sa da ilke olarak, açık bir çatışmaya girmektense ödün verip uz
laşmak , bu yolla çocuğu avutmak, barışı ve uyumu sürdürmek
yolunu seçmektir.
( 5 ) Cezalandırmak Yerine Korkutmak. Avutma politikası d a yürü
mezse, çocuğu öcü, böcü ve cin gibi düşlemsel güçlerle korkut
mak . Savaştan önce polis ve bekçi " çağrıl ırmış" ama şimdi terk
edilmiş. Ancak, çağrılan korkulu kişilerin çocuğa doğrudan kö
tülük yapmasına izin verilmeyeceği ilkesine dikkat edilir. Anne
çağırdığı güçleri geri de gönderebilir, bebeği vermeyebilir; verse
bile ona kötülük yapılmasına izin vermez.
( 6 ) Korkutmak Yerine Utandırmak . Korkutmanın biraz daha ağır
biçimi, çocuğu utandırmak, onunla alay etmektir: " Konu kom
şu, herkes sana gülecek ! " gibi. Herkese "gülünç olmak " istemi
yorsan gel sen bu inattan, sevdadan vazgeç! Japon kültüründe en
3 72
'.i 1 0 1 "T:\T:\ :\ I İ " K İ Ş i Li (;I N I N K,\Li lll Vlc DOKü:vıO
3 73
ON - .Pl'ONL UI< J >UYGI JSl.I
çık gösteriyor. Dr DOİ ( 1 976)'nin "Amae " adını verdiği, başkalarına, top
lumuna, grubuna bağlı temel kişilik yapısı budur. Aınae ve ona bağlı ola
rak gelişen On, çıl, giri, nincô ve dôtoku gibi Japon ahlak öğelerinin ve de
ğerlerinin, bireysel davranışlarla bireysel ilişkileri nasıl etkilediği bira z iler
de ( § l03 'te) tartışılacaktır. Ancak, ergin ve yetişkin kişiliğinin davranış bo
yutlarına girmeden önce, bebeklerin bu kalıba nasıl döküldüğüne yan ı na
sıl tatamileştirildiğine biraz daha yakından bakmakta yarar olabilir.
1 0 2 . ÇO C U G U N TA TAM İ' L EŞ T İ R İ L M E S İ S Ü R E C İ
Japon kişiliğ i tatamiye benzer çünkü Japon insanı üstünde yetiştiği ta
manıi hasırı gibi:
1 ) Doğa ile uyum içindedir,
2) Tek başına değil birlikte, örgütlü ve her zaman göreve hazırdır,
3 ) Genel yapının i lke ve ö lçülerine, oyunun k urallarına uymak, da
yanıklı, dayanışmaya yatkın olmak zorundadır,
4 ) Gerektiği gibi, temiz, düzenli ve güzel (kireği) görünmelidir,
5 ) Ayna gibi nesnel bir yansıtıcı olmak zorundadır: Yumuşak basa
na bir halı kadar yumuşak, sert basana çeli k kadar sert, dikkatsiz olana
cam kadar keskindir.
Japonlar ne yapıyorlar da çocuğun k işi l iğini yukardaki tatami nite
liklerine uyduruyorl ar? Genel kural olarak, k işilerin grup halinde uzunca
bir süre birlikte oldukları, oturup çalıştıkları, yiyip içtikleri, uyuyup din
lendikleri yerler, tatami hasırıyla kaplanmıştır: Evler, apartman katları
nın en az bir-iki odası, l okantalar, vapur güverteleri, tapınaklar, cingil zi
yaret yerleri, riyokan ' la r, işyerlerindeki toplantı ve dinlenme odaları vb.
Tatami döşemeye ayakkabıyla hatta terlikle bile basılmaz. Kişi, yaşamı
boyunca ayakkabı ve terliğini çıkardığı her yerde eski tatami kişiliğine
döner: Evde, işyerinde, yolda, yolculukta, dinlence ve eğlencede . . .
Japonya'da uzunca bir süre yaşamış olan kimi ya bancıla r, " ayakka
bılı" ve "ayakkabısız" olmak üzere iki tür Japon insanından söz ederler:
" Ayakkabılı J apon, kaba saba, h atta bencil bir varlık olabilir" de
"Ayakkabısını çıka rmış Japon bir görgü ve incelik simgesidir" derler.
(Seward 1 977: 1 99 ) Günlük davranışlardaki değişme böylesine büyük
değilse bile, duyumsanan ayrımı, ayakkabıdan çok tatami'ye bağlamak
belk i daha doğrudur. Çünkü, tatanıi her Japon'a, çocukluğunu, evini,
ailesini, annesini, eğitimini, sevgiyi , doğayı, mutlul uğu ve uyumu a nım
satır. Görünüşüyle, dokunuş ve kokusuyla, öteki insanlardaki tutum ve
davranış değişikliğiyle. Bunu anımsayan Japon, bir yaban (soto) olmak
tan çıkar, uçi ( biz, bizden biri) olur. Kendine gelir.
Çocuk, tatami üstünde yatar, uyur, emekler, sıralar, yürür kalkar,
yer içer, oynar. Kısacası, tatanıi üstünde büyür. Tatami üstünde değilse,
3 74
§ 1 0 2 ''TATA M İ " çocu(;uN 'T"AT:\ I'.l i 'LF)Tİ R İ L I\!ESİ SÜRECi
onlnt (sırtta), onbu 'da olmadığı zaman yine yerde tatmni üstündedir. Ta
tanıi i le anne s ırtı ( sevgisi, sevecenl iği) birbirinin yerini tutar. Kültürdeki
maddesel değişmelere karşılık, onbu-tatanıi çifti bugün de birliktedir.
Çocuklarda ve büyüklerde, tatami dokunuşu ile ot kokusunun aşırı dav
ranışlara karşı sanki bir yatıştırıcı, yavaşlatıcı ha tta uyuşturucu gi bi
olumlu etki ler yaptığı sık sık gözlemlenmiştir.
Eskiden bebeğin apış arasına havlu gi b i k a l ın bezler konurmuş. Er
ginlerin çoğunda görülen bacak eğriliğinin ( süvari yayı) o kalın bezler
den ileri geldiğine inanılırmış. Oysa, bebek anne sırtında taşınırken de
bacakları n biçimi zorlanmaktadır. Japon baca klarının biraz zayıf ve çe
limsiz oluşunu "onbu"ya bağlayanlar vardır. Bebeğin tuvalet eğitimine
3-4 aylıkken başlanır. Anne bebeği sık sık şişeye tutar; yer ve durum el
verişli değilse, çişini yapması için şişe bebeğe turulur. Bu sırada, anne,
çocuğu sesle de koşullamak için ninni gibi belli bir ezgi söyler, ıslık çalar.
Çişini tutan, erken söyleyen bebek övülür, sevi l ir ve ödüllendirilir. An
cak a ltını k i rleten, ıslatan bebek cezalandırılmaz. Arada, yolculuk s ıra
sında, a nnenin durumdan pek hoşnut kalmadığını belirten ünlemli ses
ler duyulur. Bebeğin altı hemen açılmaz. Biraz rahatsız olması, ıkınıp sı
kınması, hatta yanıp yakınması beklen ir. B u bilinçli eğitimin sonunda,
6-7 aylık bebek, doğal boşalımlarını önceden haber vermeye başlarmış.
Batılı uzmanlar pek inanmıyor ama japonya'da söylenen budur.
Bebeğin tay tay durması, sıralaması, erken yürümesi beklenmez, is
tenmez; hele yanın yarım konuşmas ı hiç pekiştirilınez. Ama çoğu bebek-
RESiM 102: Çiçubu'da Mantar Çiftliği'nin bahçesinde oynayan öğretmen çocukları. Doğaya, bitkiye,
canlıya saygı eğitimi küçük yaşta başlıyor, yaşam boyu sürdürülüyor.
3 75
ON - _ı,\l'O N l . l J h: D U YGUSU
Kuru 102-1
JAPON KIZI
Ailesiyle birlikte Oita motorlu trenindeki küçük kız 5 -6 yaşlarında gö rünüyordu .
Sıralar, koltuklar a rasında koşup oynarken trend eki yabancı yolcuyu görd ü ,
t a m karşısına geçti oturd u . Gözlerin i d i kti, d i kkatle incele meye koyuldu . Yaban
cı yolcu ona çiklet uzatınca hemen kaçtı, an n esine haber verdi. Sonra döndü,
yerine oturd u, çiklet çiğniyordu. Yabancı onun la hiç ilgilenmiyormuş gibi dav
ra ndı. Yabancının d i kkatini çekecek hareketler yaptı. Yabancı bu kez ona tuzlu
pirinç çörekleri sundu. Kız yine annesine haber ve rdi. Sonra döndü gevrekleri
aldı, gitti; erkek kardeşiyle birlikte döndü. Gevrekler bitince kız yerinden kalktı,
ya bancı n ı n önce yan ı n a sonra kucağına oturdu. Kim olduğunu, bu uzak yöreler
de ne aradığı n ı , ne yaptığını sord u . Japonca kon uşamadığını anlayınca gidip
y ine an nesine h a b e r verdi. Sonra geldi, yabancıya poz verdi. Kardeşini götü rdü.
Döndü, yabancın ı n not defterini, kalemini, kamerası n ı ve el ça ntasını tek tek in
celedi. Belki de bir gazeteci olduğuna kanaat getirdi. Yolculuğun sonunda gel
di, gülerek ve dostça "Sayonara" (Allahaısmarladık) dedi. Gitti.
3 76
'i 1 02 ··T.\T:\ \ 1 1 " ÇOCU(;lJ!\ 'lAL\ \ ! i 'LFŞTİ R İ L \ IFSI SÜ R ECİ
rir gibi yapar ama vermez. Ya bancılar bildikleri bu oyunda anneye yar
dımcı olur. Bebeği alır gibi yaparlar. Bebek a nneden yardım ister. Anne
sanki son anda yetişip bebeğini kurtarı r. Bu oyun, çocuk yuvaya başla
yıncaya kadar sürdürülür. Yaramazl ık yapan, k ıran döken, çevreyi dağı
tan çocuğun annesi " Ba ba iyi, onu seviyorum, o böyle şeyler yapmıyor"
der. Çocu k anneye söz verir, " Ben de iyi olacağım, evimizi temiz tutaca
ğım, beni de seviyor musun ? " Çocuklar bunun bir aldatmaca , şaka ol
d uğunu ancak küçük kardeşlerine uygulandığı zaman a n larlar.
Beş yaşın altındaki çocu klar, toplumsal yapıyı, s ın ı f ve simgeleri,
yaş ve cinsiyete bağlı saygınlık sıra l a masını, katlarını öğrenir. Ancak
kendisi bu sınırlara uymak zorunda deği ldir. Son yıll arda çocuğun öz
gürlük dönemi, okula başladıktan sonra da sürmektedir. Oysa yakın
zamana kadar çocuklara ta nınan özgürl ük okul çağında bitermiş. Üç
yaşın daki çocuk a nneye karşı gelebi l i r. 3-6 yaşlarındaki çornk a nneye
şakayla karışık el kaldıra b i lir. Baba, çocuğun yetiştirilmesiyle d oğru
dan i lgilenmez görünür. Çocuğa oyuncak alır, yapar; çocuğu denize, or
mana, dağa, parka götü rür. Babanın bu ilgisi büyük önem taşır. Heye
canla beklenir. " Anne çocuğuna hediye vermez, almaz" k u ra l ı son yıl
larda hızla değişmektedir. Büyük mağaza ların üst katları çocuklarına
bir şeyler arayan, satın alan genç annelerle doludur. Büyük çocuk ların
küçük kardeşlerini kıskanması doğal b rşılanır. Bir k a rdeş - aşırı kar
deşlerin birbirine daha yakın olduğu varsayılır. Üçüncü çocuk birinciye
ve dördüncü kardeş ikinciye emanet edilir. Çocuklara atalardan ve tan
rılardan söz edilir. Çocuklar kutsal günlerde, ziyaretlere, Budist tapı
nakla ra ve meza rlık l a ra götü rülür. Ancak tanrılar korkutucu varl ıklar
değildir. Onlardan aileye ve çocuklara ancak yardımcı olmaları isten ir.
( § 49)
Japon Gençlik A raştırmaları Enstitüsü'ne (! YRI, 1 978) göre, kişili
ğin pekiştirild iği dönem olarak kabul edilen 7- 1 1 yaşları arasın da, Ja
pon çocuğu Amerikalı akranlarından çok daha az ceza görmekted ir.
(Ta bl o 102- l )
TABLO 102-1
ÇOC U K LARA VERİLEN CEZALAR: ABD İ LE JAPONYA (1 97 8)
Cezalar ABD % Japonya %
Odaya kapatılma 65 11
Oyund a n alıkonma 55 20
TV'den yoksu n b ı rakılma 47 27
Büyük gibi m uamele görme 67 10
Kaynak: JYRI, 1978: 9.
377
ON - JAPONLUK DUH ;usu
KUTU 102-2
JAPON CAN EVİ : HARA!
Kişilik yapısının oluştuğu varsayılan yere Japonlar "Hara" diyorlar. Hara, insan
ruhunun, bağrının, huyunun, canının merkezidir. Bu yer, Japon inancına göre,
göbeğin bi raz altındadır. Japon inancında ve dilinde oldukça önemli bir yer tutan
hara, Batılı bir yazarın özel araştırma konusu olm uştur. (Von Dürekheim 1 977)
Erkeklerin hara'sından sıkça söz edilir; ama kad ı nların da hara'sı vardı r. Hara,
sıcaktan, soğuktan koru n u r. İç giysi, kemer ve kuşakla fazla s ı kılmaz. G iysi
ler, kuşaklar hara' n ı n ya altından ya da üstün d e n bağlan ı r. Hara sıkı lmaz.
Japon dilinde ayrı ca can, ruh , h ayat, h a reket vb gibi çok a nlamlı, Çi n köke n li
b i r "ki" kavram ı da vardı r. Ama ki ile hara d e n k, eşit ya da özdeş d eğil d i r. Tan
rı insanı yaratm ı ş ona bir ki vermiştir. Oysa eğitim, kültür ve bakı m d ı r i nsana
hara'sı n ı kaza n d ı ran. B u anlamdaki hara daha çok "kişilik" kavram ı n a yaklaş
maktad ı r. Japonlar kişilik özellikleri n i de hara'ya bağlarlar:
Haragei: İ nsan tan ı m a k sanat
Hara maki: Karın (bel) kuşağı
Hara o yomu: Kişiyi gözünden a n lamak
Hara obi: H a m ilelik kuşağı
Hara o vatte: Derdini d ö km e k
Hara g a futoi: Sağlam karı nlı y a n i güvenilir kişi
Hara kiri: Karn ı n ı kesmek (ke n d i canına kıymak) vb.
Hara guroi: Kara (kötü) n iyetli
Hara'nın Tü rkçed e ki en yakın karşılığı bağı rd ı r: Bağrıkara, bağrı yanık,
bağrına taş basmak, bağrını delmek gibi deyim lerimizdeki bağır, Japonların
hara'sına çok yaklaşır (Van Wolferen 1 99 0) .
3 78
§ 1 03 Y.-\1'1'-: I N 1-lc\RCI VF T.-\ŞL.-\RI
TAB LO 102-2
JAPON VE ABD'Lİ ÇOCU KLAR EN ÇOK
KİMDEN ÇEKİNİYO R YA DA KOR KUYORLAR?
Japonya Önem Sıralaması ABD
Anne 1 Baba
Baba 2 Ko mşu
Öğretmen 3 Ağabey
Ağabey 4 Abla
Komşu 5 Şeytan
Kaynak: JYRI, 1978: 10.
1 03 . YAP I N I N H A R C I V E TAŞ LA R I
Ruh hekimi Dr DOİ ( 1 962: 1 67)'nin tanımına göre, Japon dilin deki
"amae " kavramı, ana-baba gibi yakın birisinin sevgi ve hoşgörüsüne sı
ğınmak, dayanmak, güvenmek duygusu, bir başkasına bağımlılık duyma
eğilimidir. Çocuğun hatta yetişkinlerin, ana-babaya, büyüklerine ve ya
kınlarına dayanmak gereğini duyması, kendisini başkalarına bağımlı gibi
duyumsaması son derece olağan, sağlıklı karşılanır. Amae, ana-baba sev
gisine, hoşgörüsüne, desteğine duyulan güven ve gereksinmenin adıdır. En
yalın örneğiyle, üç dört yaşına basmış bir çocuğun parmağını emeceğine
hala meme istemesi, a nnenin de bu isteği yerine getirmesi "amae "dir.
Amae, Jap o n kişiliğinin temel harcıdır. Çünkü öteki yapı taşları an
cak amae ile b ir araya gelmekte, bir bütü n ü oluşturmaktadır. Ayrıca
amae, ya lnız çocukluk döneminde değil, gereksinmes i yaşam boyu süren
duygusal bir besindir. İnsanın doğal hakkıdır. Çok küçük yaşlardan baş
layarak, çocuk kişiliğinin gelişip büyümesi anıae ile sağlanır. Japonların,
3 79
() ;\ - .J A l'ON I . U K l l l J Y C ;usıı
"on " diye tanım ladıkları borçl uluk ya da şükran duygusu, kişinin ge
reksi nme duyd uğu ama sahip olma dığı bir besin kaynağına kavuşmak
tan doğar. Çocuğun en çok gerek duyduğu ve ana-baba denetimindeki
kıt kaynaklardan biri sevgi ve duygudur. Kişiler arasın daki sevgi ve d uy
gu bağının kurulması, yakın ve karşılıklı ilişki lere dayanan yıl l a r s üren
bir yatırımdır. Sevgi ve duygu, ekonomik ve politik kaynaklar gibi, tek
bir karar ve eylemle alın ıp verilemez. Kişi b u l d uğu amae'ye karşı borçla
nır. A ma bu borçtan mut l u olur sanki. Çünkü kendisine aınae verenl e re
sık sık ·· Kotoşimo-yoroşiku " ( koruyucu kanatl a rı nızdan aman beni
yoksun bırakmayın) der.
On, kişinin amae ' ye karşı yüklendiği borçluluk ve şükran duygusu
nun gösterilmesidir. Ancak geri ödenmesi mümkün değildir. Çünkü on
borcu ödenmez, ödense de tükenmez. Çocu k anneye karşı on duyar. Öte
yandan anne de sağladığı amae'ye karşı çocuğunun kendisine on ya d a
bağımlılık duymasına muhtaçtır. Yukarda ( § 1 02'de) sözü edilen karşı
laştırmalı araştırmada çocuklarının en çok " söz dinler" olmasını bekle
yen anneler, aslında kendi bağımlılık gereks inmelerini dile getiriyorlar.
Öte yandan, yetişen çocuktaki bağımsızlık eği limleri, a nnede derin kay
gılar yaratır. Çünkü çocuk bağımsız davranırsa, anne kendi varlığına ge
rek kal madığı sanısına, korkusuna kapılır. Annenin bu kaygısı, çocukta
suçluluk d uygusu yaratır. Çocuk, yeniden anneye dönerek, annesini kor
kusundan, kendisini de suçl uluk duygusundan kurtarmak ister.
Başka bir deyişle, anne ve babasının her türl ü kaygı ve üzü ntüsünü
çocuk, kendi eksiği, suçu ya da sorumluluğu gibi görmek eğil im indedi r.
Bu yüzden ana-babanın -özellikle annenin- dileklerini tümüyle yeri ne
getirerek o derin suçl u l u k-soru m l u l u k duygusundan kurtu lmaya çalışır.
Bu açıdan bakıldığında, çocuğun başarılı olması yönünde ana-baba ların
dilek ve tutkuları, çocuğu başarıya yönelten en büyük itici güç o l u r. (De
Vos 1 960) Yapılan alan araştırmala rı , gerçekten de Ja pon çocuk la rında
yüksek bir başarı güdüsü, tutk usu saptıyor. ( Bkz. TODA'nın 1 9 78 araş
tırması, Ta blo 1 03 )
TA B LO 1 0 3
S EÇİLMİŞ BAZI Ü L K E L E R D E Ç O C U K LAR I N
BAŞARMA V E KAZAN MA G Ü D ÜS Ü : 1 9 7 8
Ülkeler Başart Puanı (%)
Japon çocu kları 75
Yu nan çocukları 61
ABD (beyaz) çocu kları 59
B elçika çocu kları 40
Kayna le: TODA Masanao, TJT Weekly, 21 Ekim 1 978.
380
1 IU Yc\ l' I N I N l IA RCI Vl' TA� I A R I
381
ON - ft\PONLLIK DUYCUSli
Öyldi (1):
" Genç bir savaşçı, çok hasta ve bitkin olduğu için güncel bir sa
vaşa katılamaz. Üç savaşçı arkadaşı, onu korkaklık ve savaştan
kaçmakla k ınarlar. Genç savaşçı iyi olur olmaz üç savaşçı arka
daşını tek tek düelloya davet eder. Hepsini öldü rür. Sonra da
kendini öldürür. Yiğit savaşçının kend i canına k ıyması anlayış,
saygı ve takdirle karşılanır. " ( Nincô --') Giri --') İntihar tırmanışı )
382
1 0-1 nü�Yı\ c;öR ÜŞÜ: İLİŞKİl.FRF D F (; rn ı rn
Öykü (2 ) :
" Bi r derebeyinin iki savaşçısı kavga ederler. Genç HAÇİÇ Ü RÔ,
kendisinden büyük olan DENNOSUKE'yi öldürür. HAÇİ ÇÜ
R Ô 'nun babası olayı öğrenince, oğlunu bir mektupla DENNO
SUKE'nin a ilesine gönderir. " Oğlum sizin, onu istediğiniz gibi
cezalandırı n " der. Anne, oğlunun katilini öldürmek ister ( nin
cô). Baba DENNOS UKE, oğlunu öldüren HA ÇİÇÜR Ô 'yu
kendine evlat edinir ue bağışlm: Yitirdiği ağıtla karşı bir oğul
kazanır. Kendisine gösterilen saygı ue giiueııi hak eder. Başka
bir anneyi oğulsuz bırakmaz. Cinayet suçu, giri ile tatlıya bağla
nır, intikam ( ka n ) davasına ( n incô ) dönüşmede n . " (Karşılıklı
Giri, Nincô'yu bastırıyor; sonuç: Barış ! )
1 0 4 . D Ü NYA G Ö R Ü Ş Ü : i L İ Ş K İ L E R V E D E G E R L E R
383
Ol\ - J :\ l' O N l . U K DUY< ;usu
İyi ile kötü arasında kesin seçim yapmak gerektiği zaman, Japonla
rın yaklaşık üçte-biri, insan doğasının temelde " iy i " olduğunu düşünü
yor. Bunun an lamı odur ki Japonlar birbi rlerini kabul ediyorlar. Ancak
daha anlamlı ( yüzde 3 5 ) çoğu nluk insan doğasın ın "ne iyi ne kötü '' , da
ha doğrusu, " hem iyi h em kötü " olduğuna inanıyor. Oldukça bilimsel
ve nesnel bir görüş! Çünkü i nsanın-doğası gerçekten öyledi r. İnsan hem
en iyi hem en kötü olabilir. İnsan değişebilir. Bugün kötü iken yarı n iyi
olabilir. Kişiye göre iyi, ele-güne karşı kötü ! Ya da tersi. Aslında Japon
ların çoğunluğu, insanın değişmez bir doğası olmadığı, i nsan davranışla
rının iyi ya da kötü olabileceği, yani insan doğasın ın " değişebilir" oldu
ğu görüşünü yansıtıyor.
TAB LO 1 0 4 -2
İ N SAN DOGA İ LİŞKİSİ NAS I L O LMALI? (1 953 -68)
Mutlu Olmak İçin İnsan Doğaya
Araştırma Bağımlı Uyumlu Egemen Ötekiler Toplam
Yılı Olmalı Olmalı Olmalı (%) (%)
1 953 27 41 23 9 1 00
1 96 3 19 40 30 10 100
1 968 19 40 34 7 100
Kaynak: SUZUKİ Tatsuo 1970: 53 ve Harumi BEFU 1 9 7 1 : 1 71 .
3 84
§ 1 0-1 D Ü N YA GORÜŞÜ: İLİŞKİLERE DEGERLER
TAB LO 1 04-3
ZAMAN YÖN ELİMİ
Zaman Yönelimi 1953 1968
G eleceğe yönelik 61 69
Geçmiş ve gelecek (eşit) 27 22
G e ç m iş ağırlıklı 9 7
Ötekiler ve belirsiz 3 2
385
Ol' - JAl'O '-:Lll K D U YGUSU
Kum 1 04
"KURİRUTAYU"
Altay tari h i üzerinde araştırma yapanların yıllık toplantısına "Kurirutayu" di
yorlar. Orta yaşlı tarih profesörü, Kuru/tay' ın d eğişmez başka n ı. En yaşlı ya da
en bi lgin olduğu için değil de Kuru/tay' ı e n iyi örgütleyip yönettiği, Altaycıların
en babacan ı olduğu için. Üyelerin yiyip içmeleri, gezi p eğlenmeleri, sağlı k ve
d i n lenmeleriyle çok yakından ve tek tek ilgileniyo r. On ları koruyup mutlu edi
yor. Üyeler d e başkana bağlı ve bağımlı davranarak onu sevi ndiriyorlar.
Cen net kapısına yakın -old uğu san ı lan- Nociriko (krater) Gölü kıyısında
yapılan yıllık kurultay boyunca, üyeler 3 - 4 saatlik uyku d ışında birbirlerinden
hiç ayrı lmad ı lar, kopmadılar, birbirleri n i yalnız bırakmadı lar: Ye mekte, banyo
da, gezide, d i n le ncede, eğlencede hep birlikte oldular. Adeta bir arada ol
m aktan bes lendiler. Kurultay boyunca, mekana yansıyan tek rütbe, kıdem sı
ralaması, yatak şiltelerinde görül d ü . Türk d i li gru b u n u n 4 kişi lik odası nda,
onur köşesinden başlayarak s ı ra şöyleydi : Ko nuk Profesör, Doçent, Kıdemli
Asistan ve Öğretme n (asistan) - Tokonoma'd an kapıya doğru!
o
� o o
o o o
ı o t
o o o
o ı o ı o
o o o o o o
o o
� o
A) Düşey İlişkiler B) Yatay İlişkiler C) Japonlararası
Hiyerarşik (Sosyal) (Demokratik) Dairesel (Biz) İlişkileri
386
j ı os İ l l F.\L KİŞİIİK: "" l\,\,\'i l\U ( ; rn ı s ı EN İ YİSİ"
387
ON - J:\l'ONl.UK D U YGUSLi
Kum 1 0 5 -1
BAŞAR IYA YÖN ELİK DAVRAN i Ş Ö R N EKLERİ: GANBARU
• Osaka'da Senri - H a n kyu Oteli'nin resepsiyo n u . Gece görevlisi m e m u r, yak
laşan yabancıyı görür görmez, ö n ü nd e ki listeye eği ldi, arad ığı n ı h e m e n
b u l d u . So nra, gülerek, " H o ş geldiniz Mr Gü-ben-d' d e d i . N a s ı l bildi? Ya ge
lecek başka bir ya bancı yoktu. Ya gelenler h e p gelmiş tek beklenen yolcu o
ka lmıştı ya da bilemediğim başka bir yöntemle. Ama memur, görevin i iyi
yapm ıştı, sevinçliyd i, övün ç lüyd ü, hatta m utluyd u .
• Aynı otelin resepsiyon u . Ertesi sabah saat 10.00. Kon u k Gü benci, oda
anahtarı n ı görevli h a n ı m a uzatıyor. Anahtara bağlı n u marayı gören görevli,
ezberlenmiş bir m esajı anımsayıp iletiyor: "Ah, Bay bay... [a dımı söyleye
miyor] No. 3 68 [oda No.], Bay MATS U BARA Hoca telefon etti. Ta ksi gelecek
sizi 10.1 5 'te alacak, müzeye götürecek. Lütfen 10-1 5 dakika için sizi kolay
bulabileceğimiz bir yerde olur m u s u n uz?"
• Pasaport ve vizem i i nceleyen polis m e m u ru, "Lütfen karşıda 10-1 5 dakika
bekler misiniz?" dedi. İki telefo n konuşması yaptı. Oturd u. Son de rece
özenli ve oku naklı bir el yazısıyla, oturma iznimi hazı rlad ı. Teşekkür e d i p
ayrı lı rken ekledi : "Sağlık sigo rtası için 16 No'lu pencereye gidebilirs i n iz,
isterseniz." Oradakiler İn gilizce bilmiyord u. Ama kim olduğum u telefo n
edip öğre n d iler. 2 5 0 T L yatırıp 6 ayl ı k sağl ı k sigortası oldum. İ k i g ü n s o n ra
adresime postayla gö n d erdi ler. Bu işler ilçe yönetimi merkezin d e oldu.
İyi ki sigo rta olmuşum! B eş ay sonra, o 2 5 0 lira lık sigorta ile Sen day ken
tinde küçük bir göz ameliyatı geçirdim. Ü cret ödemedim.
388
'i 1 05 İ D L-\ 1 . K İ Ş İ L i K : " LL\:VIBU C İ lllSİ EN i Y i S İ ..
Alanı: 34,7 m2
Yüksekliği: 2,3 9 m
Bir lokantada, gemi, yolcu luğunda, verilen saydam poşet üstündeki yazı :
" Şeker: 1 O gram
Kahve: 3 gra m "
A m a ölçü biçi tutkusunda b u sadece b i r başlangıçtır. Japonlar ç o k daha
ileri gidebilirler.
Bir feri bot iskelesinde iki ada arasın d a k i doğrusal uzaklık: " 3 km
539 m 4 1 cm" olarak verilebilir. Japon mantığı ve ölçü tutkusu bunu
"doğrusa l " yani kuş uçuşu diye belirtiyor. Çünkü feribotun izlediği eğ
risel yol levhadakinden birkaç metre ya da cm daha uzun olabil ir, kuş
kusuz.
Kum 1 0 5 -2
BEGEN D İ R M E K VE B E G E N İ LM E K ÇABASI Ü STÜ N E S EÇİ LMİŞ Ö R N E K LE R
• Trafik, yağm u rd a n tıkandı. Otobüsümüz bekledi. N i kkô - To kyo akşam
ekspresini kaçı rdı m . Elimdeki tren biletini istasyon daki hareket görevlisine
gösteriyordu m ki memur durumu hemen anladı. Biletimi aldı. H ızlı a dım
larla gişeye yürü d ü . Sonra koşara k d ö n d ü . Ye n i bir bilet i le ekspres farkın ı
para olarak geri getirdi. Bildiğim d i llerde kendisine teşekkür ederken, o
başıyla s ı k s ı k selam verip treni kaçırmamamı a n latmaya çalışıyord u . G ö re
vini yapmaktan sevinçli, takd ir ve teşekkür edilmekten mutlu gi biyd i. Gü
lüm süyord u.
• Odamdaki telefon çaldı. Otelin işletme m ü d ü rü, "Birazda n pencere m i n
ö n ü n e gelecek işçilerin c a n temizliği yapacaklarını, istersem perd eyi kapa
tabileceği mi, yok eğer bir sakı nca varsa temizliği bir s ü re e rteleyebileceği
ni" söyledi.
• Tokyo'n u n en can lı-re nkli mahallesi Roppongi'de gece 2 3 .00 suları. Genç
kad ı n , kend is i n i yakından izleyen ve el-kol ha re ketleriyle elinden belinden
yakalamaya çalışan çakır keyif delikanlıya karşı savunma savaşı veriyor.
Kıvra k ayak ve beden hareketleriyle, yavaşlayı p hızlanarak delika n l ı n ı n ku
şatmasından ku rtu luyor. Delika nl ı bird e n d u rdu , gülere k kad ı n ı selamlad ı,
kutlad ı : " Kazan d ı n ız" demeye getirdi. Kad ı n başıyla teşekkür işareti verdi
ve yoluna d evam etti.
• G eceyarısı. Kon u kevi n i n gece bekçisi. Kutudaki mektupları m ı ve telefon
haberleri m i verd i. Telefon haberlerinin da kti lo ile yazılmış old uğu n a hayret
ettiğim i fark edince açıklad ı : Bugün işi m iz azd ı. Gereği gibi çalıştık. H e r
g ü n böyle yetişem iyoruz.
389
Kum 1 0 5 - 3
KÜÇÜK D Ü Ş M E {HACİ) E N D İŞESİ
Japonların yabancı dostlarına mektup yazmadığı , yazan lara cevap vermediği
ya da çok geç yazd ığı yo lunda h a klı görü nen eleştiriler ya pılmıştır. Yüz yüze
i lişkilerde son d erece d i kkatli, görgülü davranan bu insa n ları n, yazma ko n u
sundaki tutuklukları, isteksizlikleri na sı l açı klanabilir? Ö n c e , Doğu' n u n öteki
toplumları gibi -yazan değil- karşı lıklı ko nuşan insa n lar. İ kincisi, yaban c ı lar
la yabancı d i llerde yazışmak zorundalar. Yabancılar Kanci ve Kana bilmediği
için. Ya ptıkları çeviri, yazı m , noktalama yanlışları kitaplara, antoloj i le re, d ü n
y a gülmece derlemelerine geçmiş. Yazmakta isteksiz davra nıyorlar; ç ü n kü
"d ü nyayı kendimize yeterince güldürd ü k" diye düş ün üyor olabilirler. Japon
laştırılmış İ ngilizce örnekleri için B kz. Cham berlain 1 97 1 : 1 34 - 4 6 ve Seward
1 97 : 6 5 - 9ı .
Tanı şm ak ve danışmak isted iğim ü n lü bir profesöre öze n le bir mektup
yaz mış fakat beklediğim ya n ıtı alamamışt ı m . Ü n lü profesörün yard ımc ı la r ı n
dan gelen bir telefo n h a b e r in d e "Profesörü n yard ı m cıları n d a n biriyle görü
şebileceği m" ö ne ri liyord u. Tü rkçeye çevirisi, ü n lü profesör benimle görüş
meyi kab ul etmiyord u . Daha sonra bir yemek çağrıs ın a katıldım ve p rofesör
le tanıştı m . Durum h e m e n ayd ı n la n d ı . Çok güzel Almanca ve iyi Fra nsızca ko
n uşuyord u ; İ ngilizcesi azd ı . Durumu bilere k kendisine Fra nsızca ya d a d a h a
kusurlu b i r İ n gi lizce ile yazmış olsayd ı m , s a n ı r ı m görüşme ş a n s ı m bi raz d a
ha yüksek olabilir.
Japonlardaki ölçü biçi tutkusu her zaman her konuda sayı ile dile
getirilmeyebilir. Ama temelde hep oradadır, varlığı duyumsanır. Nociri-
1. w ( k rater) Gölü 'nde çalışan gezi motorlarından birinin kapalı salon du
varında küçük bir hoparlör ayar düğmesi vardı r. Altında da şöyl e bir
not: " Hoparlördeki müzik sizi rahatsız ediyorsa kısabilirsiniz; ama baş
ka larının ti.imden işitemeyeceği kadar da k ısınamaya lütfen dikkat eder
misiniz? Teşekkürlerimizle. " Çünki.i sesin ti.imden kısılması trafik (gü
venlik) yönetmeliğine uymaz. Teh like duru munda, yolcular a yn ı h opar
lörden uyarılacaktır.
Büyük p rojeler büyük ölçümleri ve küçük önlemleri gerektirebilir:
" Büyük Honşu ile küçük Şik oku adaları arasında yapı m ı ta
sarlanan Kocima-Sakaido Köpri.isi.i 'nün proje hazırlıklarına
1 9 73 'te başlanmış. Temel 1 9 7 8 ' de atılaca k, köprü 1 9 8 7' d e
açı lacak. 1 3 km uzunluğundaki köprüye yaklaşık 1 00 m il yar
TL harcanacak. Bugün feri botlarla iki saa tte ya pılan yolcul u k
köprüyle yarım saate inecek. Doğal güzellik lerin k orunması
3 90
s 1 05 İ D l-: A L K i Ş i L i K : " l\A\ I Bl' ( ; iııısı ı-:N I Y i sr·
Kum 1 0 5 -4
S O R U M LU L U K D U YG U S U
• Aso Dağı teleferik istasyon undan otobüsle vad ideki tren istasyon u n a ini
yoruz. Hostesim iz, 5 - 1 0 d a ki ka süreyle, doğal çevreyi ve tari h i-mitolojik
sahneyi tan ıta n turistik bir ko nuşma yaptı ktan sonra -sa n ı rı m- ken disine
verilen görev uyarınca bir de halk türküsü söyledi. Sesi i n ce, titrek, güven
sizdi. Öteki yolcu ları n türküyü ne kadar beğe n d i klerin i bilemiyoru m ama
hostesin soru m l u l u k d uygusunu abartmadan hep birli kte alkışlad ık. Genç
kız mahçup bir tebessüm le, hafifçe kızararak teşekkür etti. " Pek ha k etme
dim" der gibiyd i.
• Ocika-İşi nomaki otobüsü. Hostesim iz, u l u sa l pa r k olma h azırlığı içindeki
"güzel geyik" yarım adasını yolc ulara tanıtmaya çalış ıyor. Kanı kaynayan 4-
5 genç balı kçı, laf atarak, n ükte yaparak, sürekli gülere k h ostese takılıyor
lar. Hostes, yılıp usanmadan, sesin i yükseltmeden delikanlı lara yanıt ye
tiştiriyor. S o n u n d a başard ı . Delikanlılar yo rulup tükendiler. Ye n i lgiyi ka
bullenip kızın d ayan ı klılığını ve başarı s ı n ı birlikte alkışladılar. G e n ç kad ı n
bu beğeniyi, m utlu bir tebessü m le karşıladı. "Övü n m e k gibi olmasın a m a
galiba b unu h a k ettim" d e m e k istedi.
• Posta satış m e m u ru, yazılı listemdeki pu lları özen le seçti, bir bir sayd ı,
ayırd ı , kenar t ı rt ı l la rı n ı tek t e k sıyırd ı , bir zarfa koydu ve uzattı. Sabırla
beklediğim, takdirle izlediğim için yerinden kalktı, bir de teşekkür etti: Eği
lerek selam verdi.
• Rahip dostum, kahvaltıdan kalkar kalkmaz çantamı kaptı, bisi kletin i n ar
kas ı na yerleştirdi ve istasyona doğru yola koyuldu. Büyük oğlu beni kestir
me yollardan istasyo na i n d iriyor. O n a yetişmek için a dımlarımı açtı kça de
likanlı h ızlan ıyor, ben geri kalınca yavaşlıyor. Deniyorum ama aramızdaki
bir iki adımı kapatam ıyo ru m . O tempoda istasyona vard ı k. Baba O DA, bi
letleri almış bizi güler yüzle karşıladı: "Tam zamanında geldiniz" dedi. Oy
sa trene daha 10-15 d a kika vard ı . Ama konuk yolcuya taksi parası verdirt
memek kararı başarı ile yerine getirilm işti. Ş i m d i oturu p biraz d i n le n m e n i n
kimseye zararı olmazd ı .
• Kon u kevin d e ki rezervasyon işle rinden soru m l u ola n kıdemli bir yön etici
nin zaman zaman, cam sildiğine, a m p u l d eğiştirdiğine, çanta taşı d ığına ta
nık oldum. Belki izinli a rkadaşlarına yard ı m c ı o luyor ama yüksün müyord u .
Te rsine övün çlüydü, s a n k i "İşleri n e güzel çekip çeviriyoruz?" de r gibiydi.
391
ON - JAPONLUK DUYGUSU
<J
• Demiryolu tarifelerin d eki iki-üç yılda bir yapılan büyük d eğişikliğe S e n
day'da rastladık. Devlet memurları i ç i n açılmış ucuz konukevinde, birisi ka
dın iki görevli saat ve sefer değişikliği n i renkli kalem ve cetvellerle, eski tari
fe üstüne işliyorlar. Olayı bilmeyen birisi, genç m ü hendislerin yol projesi çiz
diğini sanırdı . İnanılmaz bir dikkat ve öze nle, yüksün meden çalışıyorlard ı .
• Tokyo YMCA otelinin genç garsonu. Ka hvaltı servisi n i t e k başına yapıyor,
yönetiyor. Herkese yetişiyor. Savaştan yengiyle dönmüş bir Samuray övün
cü var yüzü nde. " B u işin daha iyi yapılabileceğini d üşünebilir m is iniz?" so
rusunu hatırlatıyor.
olarak hemen herkes aksayan, işlemeyen her şeyden önce kendini sorumlu
görür. Japon insanının kendi varlığından ayrı, kendine karşıt bir " devlet"i
yoktur. Japon kendini, o " devlet"in ayrılmaz parçası gibi görür. Kendi ya
pabileceğini dener, fazlasını beklemez, istemez. Bulamayınca yakınmaz.
Bu kişilik yapısı gül-güleç yüzlü görünür. Aslında gülmekle iç gerili-
392
§ 1 06 K ÜLTÜR E L BİÇE.\!: "KAIL\ L\ŞIKLI K- BEI. İR S İZ LİK -Y ONSÜZ l . Ü K "
K u m 1 05 -5
G Ü LEÇ B İ R YÜZÜ N G E RİSİ N DEKİ Y Ü KSEK G E RİLİM
G üler yüzlü tezgahtar hep sorard ı "Size ne zaman yeni bir kamera satabilece
ğim?" Söylediğine göre ku llandığım eski makine yavaş yavaş müzelik olmaya,
yeniden değer kazan maya başlamıştı. "Bana satmak istediğiniz makin eyi al
maya geldim" d iyerek bir gün önüne oturd u m . O satacağı makineyi seçm iş,
an latıyord u. Fiyatı kırdı kırabileceğince. Benden teşekkür beklerken , Ortado
ğulu pazarlık tekniğiyle, u mmad ığı bir şeyi yaptım : "İyi ama falanca yerde ayn ı
makineyi şu kadar ucuza görd üm" dedim. Bu kez, o benim beklemediğim şeyi
yaptı. Birden ciddileşti: "Yalancı ve üçkağıtçı değilim. Sizlere h izmet ederek
hayatı m ı kazanıyorum." Sonra ekledi, kızaran gözlerin i yumara k "Nereden is
terseniz oradan alın. Ya lnız d i kkat edin objektifi eksik olmasın." Çı kard ığı mal
zemeyi toplamaya başlad ı . Ben alttan alıp özür dileyi n ce, yumuşadı, biraz
üzüld ü. Sonunda, umarım bağışladı ve sitemli bir sesle açı klad ı : "Gördüğü n ü
z ü (söylediğiniz) fiyata objektif d a h i l d eğil, o n u ayrıca satıyorlar."
Her kültürün kendine özgü, baskın bir biçemi (üslubu, stili) vardır. B u bi
çem, kültürel kalıp ve öğelerin öyle bir bütünlüğüdür ki belli bir kültürü
ötekilerden ayını� onu özgün bir varlık alanı olarak görüp a lgılamamıza
yardımcı olur. İşte o biçem, bireysel davranışlarda görüldüğü gibi, top
lumsal kişilik yapısının da ayrılmaz parçası, yüklemi olur. Kişilik, dünya
görüşü ve sanat tarihi araştırmalarında tek tek bireylerin değişik duygu
sal tepkileriyle ( Bkz. K utu 1 05-5 ) değil de o tepkileri belirleyen, dışa yan
sıtan biçemin, " iyi-güzel, doğru ve hoşlandığımız" yönleriyle ilgileniriz.
Japon insanının kişilik yapısında ve de dünya görüşünde dikkati çe
ken başlıca nitelikler, " karmaşıklık, belirsizlik ve yönsüzlük " tür. Daha
önce ( § 50) üzerinde durulan şibui, sabi ve vabi gibi güzellik d uyguların
da gözlemlenen de açık seçik olmamak ve belirsizlik eğilimidir. Gerçi Ja
pon sanatında, karmaşa yerine bir yalınlık egemend ir; ama kişilik yapısı
çok katmanlı, oldukça " karmaşık " bir işleyiş içindedir. Anlaşılmaz de
ğil, ama kuşkusuz karmaşık. Hatta sanatsal anlatımdaki o yal ı n lığın, ki-
393
ON - J A P O N LUK DlJY(;USU
394
'i 1 06 K Ü ! TÜ R FI. Bl(:E.\I: '· K A R \ L\ Ş I K LI K-1\EU RSİZl.İK-YÜ:-.ISÜZl.ÜK"
karmaşık duygudur, Japon dilindeki "monono avare " yani " D oğa 'nın
hüzn ü . " ( ONİŞİ 1 939, Bkz. BEFU 1 971 : 1 77 ) Bu fizyolojik bir acı, psi
kolojik bir ruh sıkıntısından çok, yüce bir güzellik d uygusu (tadı)'dır. Sa
nat eserleriyle ve sanat yaparak yaşanır. İnsanoğlu bu acıyı tatmalı ve ya
şamalıdır. Japon d üşüncesine göre, kişi, ıstırapla, hatta acı çekerek ol
gunlaşırken, kendini, kimliğini, kişiliğini bulur. Ve onu bulmakla birlikte,
Yunus'un söylediği gibi " Biz dünyadan gider olduk" demeye, yaşam ger
çeğinin "gelip geçicilik" (mılco) olduğunu kavramaya başlar:
Tanka (şiir) Çevirisi:
Kış bitip bahar gelince
Yıl yenidir aylar yenice,
Ama insandır tükenen
Günler gelip geçtikçe . . .
395
ON - .JAP00: LUK D U YGUSU
396
\i 1 07 .f :\ l'ON RO:'-. I A NIND:\Kİ (;El .İl'- ( ; EÇ\l l Ş l. İ K DUYC ;usu: M lıc:o
TAB LO 1 0 7
ÇAG DAŞ JAPON YAZARLAR I N DAN VE ROMAN I N DAN
" BATl" N I N S EÇTİ K L E Rİ (1 973)
Yazar Roman İngilizce Çevirisi Yıl
ÔOKA Şôheyi "Ovadaki Yangın" New Yo rk: Knopf (1 9 6 7)
TAKEDA Taycun "lşıld ayan Yos u n To kyo: Tuttle (1 9 6 7)
MOR İYA Tadaşi "Ö lüye Rahmet Yok" To kyo: H o kuseido (1 9 68)
I B U S E Masuci " Kara Yağm u r" Tokyo: Kodanşa (1 9 68)
OSARAGİ Cirô "Memlekete Dön üş" New York: Knopf (1 9 5 4)
MİŞİMA Yu kio "Altı n Köşk Mabedi" New York: Knopf (1 9 5 9)
KAVABATA Yas u na ri " Uyuyan G üzeller" Tokyo: Kodanşa (1 9 5 9)
TAN İZAKİ Cun niçiro "Yaşlı Delini n G ü n lüğü" New York: Knopf (1 9 6 5)
ABE Kobo "Kum Te peli Kad ı n " New York: Knopf (1 9 6 4)
OE Kenzaburo "Kişisel Bir Sorun" New York: G rove (1 9 6 9)
Kaynak: Kimball (1973: 5 ·6).
397
ON - J APONLUK DU YGUSU
1 08 . A K I L VE R U H SAG L I G I
İşte böylece intihar konusuyla, Japon i nsanın ın ruh ve akıl sağl ığı soru
nuna geldik. Akı l-ruh sağlığı -ya da hastalıkları- sanıldığı gibi ruh he
kimlerinin beli rlediği bir denge değil, toplumun-kültürün betimlediği
sosyal-kültü rel bir olgudur. Kimin akıllı ve dengeli olduğuna -heki mler
değil- toplum karar verir. Çoğu ü l kelerde, başkalarına kötü lük edenler,
saldıranlar, yaralayanlar, öldürenler, kuşkusuz birer suç işlemiş ve suçlu
sayılır ama savunma avukatınca suçlunun akıl-ruh sağlığından şü phe
edilmez. Suçlular cezalandırılır. Oysa aynı ülkelerde, kendi canına kı
yanların arkasından çoğu zaman " Ak ıl-ruh sağlığı pek yerinde değildi"
denir. Kısacası, başkasına saldırmak olağan, İnsanca bir davranış; ken
dine saldırmak " a k ıl-ruh hastalığı " sayılır. Japonya'da bunun tersine
bir ayırım geçerli gibidir. Başkalarına ve topluma karşı suç işleyenler
dengesiz/saldırgan, kendilerine karşı suç işleyenlerse onurlu kişiler, yi
ğitler olarak kabul edilir. Bu konuda suç istatistiklerine bakmak yeterli
olabilir.
TAB LO 108
S EÇ İ LMİŞ Ü Ç Ü LKEDE: S U Ç LAR V E TUTU KLAMALAR 1 979
Suçlar ve
Tutuklama* Almanya (%) Japonya (%) ABD (%)
Ci nayet 2.6 44 94 1 .862 96 1 9. 1 2 0 75
Yaralama 1 33 . 1 1 0 69 28. 93 8 95 522.510 52
H ı rsızlık 2 1 .265 52 1 . 93 2 78 4 0 4 .85 0 27
Yan kesicilik 2 . 1 49 . 741 29 1 . 1 3 6.64 8 52 9 . 9 26. 3 00 18
Cinsel sald ı rı 6.725 73 2 .8 97 90 6 3 .020 51
Kaynak: FFJ 1980: 107
• Tutuklama oranları, her ülkedeki yıllık suç sayısından sonra toplam suçların yüzde (%)si olarak
verilmiştir.
398
§ 108 AKll. VE llUI-1 sM;ı.1(;1
Yüzbinde
80 -
J a ponya
60 -
40 -
20 -
Danim a rka
AB D
10 20 30 40 50 60 70 80 Yaş
ŞEKİL 1 08 - 1 : Seçilmiş üç ülkede kad ı n intiharları.
1 00
80
İl k Orta Lise
ŞEKİL 1 08-2: Öğrenci intiharları n ı n okul yaşların a dağılım ı .
399
ON - J A PONLUK D U Y c ; usu
Kum 1 08-1
M EZAR TAŞ I NA YAZIT Ö N E R İ LERİ
(ASAH i O KUYUCULA R I N DAN S EÇMELE R)
(ı) To kyolu kad ı n (2 9 yaşı nda) :
"Çalar saate paydos!"
(2) Tokyolu erkek (5 6 yaşın d a) :
"İçtim içtim, bütün
Şişeleri bitird i m ,
Kendimden geçtim."
(J) Tokyolu kad ı n (sı yaşında) :
" Kocas ı n ı n 'di k d u ra n m aym u n ' a d ı n ı taktığı kad ı n bu rada yatıyor."
(4) Çiba İli'nden erkek (s o yaşında) :
"Mal mülk ve köşk bırakmayan canlı, lüks mevkide n bir mezar alan adam."
(s) Saitam a İli'nden işçi kad ı n (4 6 yaş ı nd a) :
"Hayatı boyu nca beklediği sı rası gelmeyen kad ı n b u rada yatıyor."
400
§ 1 0 8 A K I L VE RUI-1 S,\(;[J(;J
karşı değil de kendi öz ve üst benliğine karşı sorumlu, onurlu bir tanrı
gibi yetiştirilmektedir. Toplum; Tanrı, Töre ya da Yasa bir kişiyi ceza
landırabilir. Ama Tanrı'ya kim ceza verebil i r ? Kendinden başk a ? Böyle
ce Japon kişilik yapısında ve ahlak a nlayışında, kendine ceza vermek
-bir ruh dengesizliği değil- ahlaki davranışın en yücesi sayılmakta, kişi
ye onur kazandırmaktadır. İşte bu gerekçeyledir ki ö nceki bölümde a n
latılan Japon eğitim s ürecine "Tanrıgillerin Eğiti m i " adı verilebilirdi.
Japon insanının üstün görev ve sorumluluk duygusu, Asahi gazete
sinin okuyucuları arasında açtığı, " mezar yazıtları " soruşturmasında
görülüyor. (Kutu 1 08 - 1 ) Bir atasözü, insan ruhundaki görev ve sorumlu
l uk duygusunu şöyle dile getiriyor:
İnoçi va gei ni yotte korose!
( Görev karşısında hayatın sözü mü olur! )
Ekonomik Planlama Örgütü'nce yapılan son bir araştırmaya göre
UFNU Yii, 3: 20), sekiz Japon'dan yedisi kendisini orta ve orta-üst sınıflar
dan sayıyormuş. Japonya'daki hızlı ekonomik gelişmeyi iyi yansıtan bir
belge. Ancak, aynı sekizden ikisi kendisini " ne mutlu ne de mutsuz" görü
yormuş. Genellikle, araştırma sonuçlarına göre, alınan yanıtlarda, zengin
ler yoksullardan, kadınlar erkeklerden, gençler yaşlılardan biraz daha mut
lu görünüyor. Japon kişiliğinde gözlemlenen melankoli -belki de- " ne mut
lu ne ımıtsuz"um d iyen bu tür kişilik yapılarından i leri geliyor. Japonlar,
genellikle birbirlerinin yüz (kao) ve maske (kamen)'lerinde mutsuzluğu
okuyorlar ama öteki duygusal ton ları okumakta güçlük çekiyorlar. Bu ne
denle "Japon yüzü " aynı zamanda "Japon maskesi "dir. Japon yüzlerinden,
maskelerinden, yani bir anlamda, çok sayıda "Japon kişiliğinden " söz edil
mektedir. İşte başkalarının içine çıkacak "yüzü " kalmayan Japonlardır, ge
nellikle kendi canlarına kıyanlar. ( Bkz. Kutu 69-1, 69-2 ve Kutu 1 08-2)
Kum 1 08-2
"EL İÇİ N E ÇI KACAK YÜZÜ KALMAMAK"
"RuyOgasaki Kasabası Belediye Meclisi üyelerin de n YOŞ İ DA H iroşi, bir taş
ocağına işletme izni verilmesi için 25 bin lira rüşvet almak ve belediye görev
lilerine baskı yapmaktan suçlanmıştır. Olayla i lgili dosya n ı n polisçe savcılığa
gönderilmes i n d e n 10 gün sonra, YOŞ İ DA H iroşi kendi evin i n arka bahçesinde
asılı bulunmuştur. "
- Yomiuri Gazetesi, 12 H aziran 1 97 8
40 1
ON - j,\J'ONLLJK DUYGUSU
bağımsız olmak istediklerini dolaylı olarak dile getiriyor: "I nıust !ive by
mysef! " ( Kendi başıma yaşamak [yeterli olmak] zorundayım. ) Ola k i bu
d ileğin Japoncası yok ya da böylesine güçlü ve etkili değil !
1 09 . J A P O N L U K D U YG U S U V E D Ü Ş Ü N C E S i
Japonlar "Nihan " dedikleri zaman, ü lkesi halkı, taşı toprağı ormanı su
yu, h ükümeti ve devletiyle tek bir bütünü düşünür. Bunun anlamı odur
ki J apon insanı devlet/toplum gerçekliğini kendi dışında -ya da üstün
de- görmez. "Nihan " kavramında, b irey, toplum, hükümet ve devlet
tek, bölünmez bir varlıktır. Yabancı gözlemcilerin "Japon Orta klığı"
adını verdikleri olgu budur. Biz Türklerin " Devlet"ten beklediğimiz her
özveriyi, Japon insanı "Nihan "un kendisinden beklediğine ve buna hak
kı olduğuna inanır. Başka bir deyimle, "Japonluk duygusu " , doğal hak
ve özgürl ü klerini bilen bir varlık olmak değil, bireyin Japonya'ya karşı
görev ve sorumlul u k larını bilmesi duygusudur.
Japon d üşüncesindeki sorumluluk/özgürlük ikilemi, kutuplaşması
yeni bir olay değil . Japon çağdaşlaşmasının en ünlü kişisi FUKUZAVA
Yukiçi ( 1 8 6 6 ) Seiyô Cicô ( "Batı Dünyası ") konulu denemesinde, özgür
lük kavranıını "ciytı " d iye çevirmiş, ancak hemen eklemiştir: ciyu, ben
cillik çıkarcılık, kişinin kendisini toplumdan önce görmesi demek değil
dir. FUKUZAVA bu hatırlatmasında iki yönden haklıydı. Ö nce, Batı dü
şüncesindeki özgürlük de kişinin kendine ve toplumuna karşı bell i bir
sorumluluğu içerir. İkincisi, Japonya çağdaşlaşırken, Batı ' n ı n k ül tü rünü
öğrenirken, özgürlüğü sorumsuzluk biçiminde yorumlamak yanılgısına
düşülmemeliydi. Batı'da sorumluluk kişinin kendine ( kendi içindeki üst
bene) karşı duyduğu bir duygu, Doğu'da daha çok başkalarından, aile
den ve toplumdan yana geliştirilen bir şükran, boyun eğme, adanmışlık
ve bağımlılık duygusudur.
Batı dünyasında görülen sorumluluk kişinin özgürlüğünü sağl ıyor
du. Batı-Doğu ayrı l ığı özde değil biçim ve vurguda idi. İşte b u yüzden
FUKUZAVA Yukiçi, Japon çağdaşlaşmasının aydın düşünürü, Japonluk
duygusundaki Doğu-Batı diyaloğunun simgesi, sentezi sayılır. Yaman,
yürekli bir aydın kişi! İyi anlamış, iyi anlatmış; D oğu'yu da Batı'yı da!
( Hayat öyküsü için Bkz. Fukuzava 1 96 0 )
Japonluk duygusu çalkantılar, sallantılar geçirmiş ama sağlığını ko
rumuştur. İkinci Savaş'taki yenilgiden ve 1 970 sonlarındak i hızlı kalkın
madan sonra, Japonluk duygusu, birey ve kurumlar üstü bir duygu birli
ği ( yeniden "Japon Ortak lığı " ) olarak beliriyor. Bu koruyucu çatı altın
da, çeşitli ve karşıt inançlaı; düşünceler ve hatta eylem akımları olabilir.
Ama hepsi Japonya içindir. Sanki Batı'nın " Çokluk içinde birlik; birlik
için de çokluk" i lkeleri Japonya'da geçerl i dir.
402
§ 1 09 J A PONLUK DUYCUSU VE DÜŞÜNCESi
403
ON - JAPONLUK D U YGUSU
404
§ 1 O'l J A PONLUK DUYGUSU VE DÜŞÜNCESi
Kuru 1 0 9 -1
JAPO N LU K D UYG U S U : FI KRADAKİ SAKLI G E RÇ E K
Batılı hatun kişi, u luslararası havaalan ı n d a rastladığı Uza kdoğuluya sormuş:
Siz Çinli misiniz?
......... ?
Mogolistan lı?
7
Filipinli ?
D u run bakayı m, yoksa Taylandlı mı?
......... ?
Sakın Koreli, fi lan? d iye zorlayı nca, Uzakdoğulu dayanamam ış.
"Ben demiş, "JAPONYA'yım."
Yakıştırma d ı r kuşkusuz ama J aponluk d uygus u n u n özeti, gerçeği b u d u r.
405
ON - J A PON LUK DUYc;usu
Ünlü bir fabrikanın işçi ve yöneticileri tarafı ndan her sa balı söylenen şarkının güftesi.
406
§ 1 09 JAPO"'LUK DUYGUSU VE DÜŞÜNCESİ
Kum 1 0 9 -2
FU KUZAVA YU KİÇİ' N İ N (§ 1 0 9) MORAL EGİTİM YASASI*
1. Ulaşılan düzey ve başarılarla asla yetinmeyerek, saygınlığını korumak, akli
yeteneklerini geliştirmek, insanın evrensel görevidir. Bu açıdan ahlakın ön
de gelen ilkeleri bağımsızlık ve özsaygısıdır.
2. Bedenin v e a klın bağımsızlık ilkesine v e kendi saygınlığına öd ünsüz sahip
çıkanlar bağımsız ve özsaygısı olan kişilerdir.
3. Ekmeğini alın teriyle kazanmak saygı ve bağımsızlığın ilk koşuludur.
4. Güçlü bir beden ve sağlık da hayatın ön.şartlarıdır. Bu yüzden sağlığımızı ve
aklımızı özen le korumalıyız.
5. Hayatı bütünüyle yaşamak herkesin görevidir. Hayatına son vermek akı ldı.şı
ve korkakça bir eylemdir.
6. Bağımsız ve özsaygılı bir yaşam için, yürekli ve eylemli bir kişilik gerekir.
7. Bağımsız ve özsaygılı kişi, başkalarına bağlı olamaz, bağımlı kalamaz.
8. Kadını erkekten aşağı görmek ilkel bir töredir. Kadın ile e rkek birbirini sev
meli ve saymalıd ır.
9. Hayat arkadaşının seçimi olarak evlilik kararı özenle verilmelidir. Bütün in
san ilişkileri, ailede başlar ve gelişir. Aileyi kuran eşler birbirlerinin bağım
sızlığı na ve özsaygısına karşı çıkmamalıdır.
10. Karı-kocalar çocuklarıyla ilişkilerinde ayn ı ilkelere uygun davranmalıdır.
11. Çocukları bağımsız ve özsaygılı kişiler olarak yetiştirmek ana babaların gö
revidir. Çocuklar da ana babaya saygı ve itaatle bağlı kalırken bağımsızlıkla
rını ve özsaygı ların ı korumalıdır.
12. Bağımsız ve özsaygı lı kişi hayatı boyunca öğrenerek gelişmeyi görev sayar.
Moral eğitimini asla ihmal etmez.
13. Birey ve ailelerden oluşan sağlıklı bir toplumun temelleri de ancak bağımsız
ve özsaygılı birey ve ailelere dayanır.
1 4. Toplum varlığın ı n sürekliliği için, her birey, ötekilerin bağımsızlık ve özsay
gısı n ı da gözetip sakınmalıdır.
15. Nefrete sığınmak ve intikam peşinde koşmak, ilkel ve karanlık çağlardan kalma
bir gelenektir. Onurumuzu korumada hak ve hukuk ölçülerini gözetmeliyiz.
1 6. Herkes kendi m eslek ve iş hayatının görevlerine sad ı k kalmalıdır. Görevini
ihmal eden kişi bağımsız ve özsaygılı biri olamaz.
1 7. Ötekilere güveniniz ki onlar da size güvensin. Bağımsızlık ve güvenlik için
bireylerin karşılıklı güveni şarttır.
1 8. Toplum hayat ı n ı n sürm esi için nezaket ve görgü kurallarına uyum esastır.
Ancak ku rallar özen ve ölçüyle uygulanmalı d ı r.
1 9. Ötekileri, kendimiz için beslediğimiz sevgiden ve saygıdan yoksun bı rakma
mak, toplumun m utluluğu için erdemli bir tutumdur.
* Eiichi Nakayama (ed). (1 9 85: 2 7 0- 73) Fukuzawa Yukichi on Education. Tokyo University Press.
�������-----' �
407
ON - JAPONLUK DUYGUSU
M ETAFİZİK G ÖZLEMLER
• Ja ponya geçmişin geleceğidir.
• Ja ponya'nın gerçek tanrı ları çocuklard ı r.
• Çocuklardaki "Annem bana aitti r d uygusu" asla silinmez.
• Çin bir süreklilik; J a po nya ise değişmeler [ ülkesi]d ir.
• J aponlar, dehanın rolünü en aza in d irmişlerdir.
• Japonya, d üzensizliğin birliğidir.
• Anlaması, a n latması zor; çünkü son d erece basit!
408
11
- MARAI N İ (1 9 7 1)
411
ON BİR - llULGULAR VURGULAR
412
§ 1 1 1 TOPLUM, TOPLULUK VE "TOPl.UMC:\"LIK
1 1 1 . TO P L U M , TO P L U L U K VE "TO P L U M CA" L I K
413
ON l\İR - B l l LGUL\I( VlJl( ( ; lJL\R
r;=:=====l - -= l========::;ı
r.======I = ı=- -;::::::; t== l=====:::;-ı
r.:====�1 �-=l == - �==l �=I i:=:: l=====::ı
[ ,= - � I=:= I= I= := := !:::==
l=:===:!..I
.· - .· · ...__,.
= t==:: ı ı::=.ı = .= r== == �
,__ . : .:·: .. . .
,___
,___
-
; . 1 ..
-·
ı::=
.1!===1===I = l= ı! .
l!:::= . . .. � == !.::=====�
� ,• • • 4 : '
' • • •
_ ::::!..I ·. : .• • . . .
1!:1:::==== 1::;: 'f •'
• •• .1 .• •• '--7-
L-- 1======�
.. .
. . .,
. . -. . . · l!::::=====:::=.J
,. ·. ·. · ·. .. ,
. .
. . . .. .
. . ,
.
• •• 1
: .
. . . · , . ..
.
·. . .. . ...._· .
414
'i 1 1 1 TOP LU\!. TOPLULUK VE ·'TOl'l.U\·IC:.-\ " LI K
415
ON BİR - BULCULı\R VURGULA R
416
§ 1 1 2 KUZEYLİ ,\Mı\ I-IIR İSTIYAN DE(;iL; DO(;ULU :\ t\H llUYU!lGı\N DILiL
417
ON BİR - BULGULAR VURCULAR
RESİM 11 3 -1: Mezarlıkta saksofon çalışan genç. Ölüye değil dirilere saygı.
418
(i 1 l .l DiNDAR A!\IA KADERCİ DE(;iL!
Böylesine bağışlayıcı ve her şeyi içine alan bir dünya (evren ) görü
şündeki Japonl a rın Zen yorumu işte yeniden İslam tasavvufçularına
yaklaşmaktadır. Bu özetin ışığında, Şintô geleneğinin -dinden çok- bir
419
ON BiR - BULGULAR VURCU l..\ I\
1 1 4 . D UYG U LU V E CO Ş K U L U B İ R A K I LC I L I K
420
§ l I S "JAPON .\ tlJC:IZESI" \ 1 1 ?
421
O� BİR - l\U l.CUL\R VURGLJL\R
1 1 6. " K Ü Ç Ü K Ş EY L E R / B ÜY Ü K Ş EY L E R " T E K E R L E M E S i
422
� 1 1 7 ,\NL\ŞIL:VIAZLIK SORUNU: YÜZLER :'vli, :'d :\SK E l . FR ''1 İ ?
1 1 7 . A N LAŞ I L M AZ L I K S O R U N U : Y Ü Z L E R M I , MAS K E L E R M İ ?
423
ON BiR - BULGU Lr\R V U RC;t JLAR
Kuru 1 1 7
" H E R KES BANA 'HOCAM' D İYO R AMA B E N İ NANACAK KADAR CAHİ L D EG İ Lİ M!"
Ünlü bir Japon Hoca' n ı n (Sensei) asistan öğre n cileriyle birlikte sake sofrasın
dayız. Genç asistanlar, içkiden ald ı kları cesaretle, asl ı nda çok sevip sayd ı kla
rı H oca'ya açı k kapalı bazı eleştiriler gö nderiyorlar. Belli bir düzeyden ve kırı
cı olmadan. Başında, sonunda "Hocam" d e m e kten geri kalm ıyorlar. Japon
Hoca, eğildi ve not d efteri m e yukard a ki özdeyi m i n Japoncasın ı yazd ı :
Sensei to ivareru hodono baka va naşi!
Anlamı: İlişkilerin dış görünüşünde saygı, ölçü, a ralık, m esafe, büyük/küçük,
güçlü/güçsüz, vardı. Ama içyüzünde eleştiri, şikayet vb. Sake sofrasında, ger
çeklerin öteki (görünmeyen) yarısı da d ile getiri liyord u .
1 18. D O G A V E F E O D A L İ T E YA N I LG I LA R I
424
� 1 1 9 DE(;iŞENLER VE DE(;iŞ:VlEYENLER
medi kleri, utandıkları, değiştirmek istedikleri ne varsa feo da lite den bil
'
1 19. D E G I Ş E N L E R V E D E G İ Ş M EY E N L E R
425
ON BİR - BULGULAR VU RGULAR
426
§ 1 1 Y D F(;iŞEN LER \IF DE(;tŞ,\ IEYENl.FR
427
ON B İ R - BULGULAR V U RGU L\R
428
§ 1 19 DE(;iŞF.Nl .ER VE DE(;iŞ!\1EYENLER
hayat (Budizme göre) sürekli bir değişmedi r, öyleyse insan ona ayak uy
durmak zorundadır. Bu uyumu sağlar. Ondan yararlanır, amacına u laş
mak için. Japon i nsanı bu ilkeyi, her şeye "evet" demekle benimser. Ev
rimci olduğu için devrime gerek d uymaz.
429
ON Blll - lllJl.(;[11.AR VURGLll.:\R
430
OKUYU C U MA
Kültür konusunda son sözü söylemek, sözü noktalamak hiç kolay değil. B elki
doğru da değil. İşte bu inançla, "son söz" yerine -birlikte- "söz sonu"na geld ik.
"Japonya'yı yazma" serüvenimi baştan sona izleyen hoşgörülü oku yu
cumla son bir d uygumu paylaşmak isteri m.
Beğendinizse ne m utlu bu serüvene destek olanlara ... Beğend ikleri n izi
dostları n ıza söylerken, eleştirilerin izi yazara ileti rseniz, sevinirim, gönülden
teşekkürler ederim.
Japon dostlarıma, ülkelerin i görd üğüm gi bi yazacağıma söz verm işt im.
Gördüğüm, duyduğum, yazd ığım JAPONYA - n e acı ne tatlı- buru k acı bir tat
b ı rakıyo rsa dillerde, gö n ü llerde, beni yine de bağışlamanızı d ileri m . Çü nk ü :
G E R Ç E K O LA Kİ - 1 7 H ECEYLE-:
"Buruk-acı"nın birazı ... "Güzel Japon "un kendi tadı!
SÖZ SON U
43 1
12
E K L E R B Ö LÜ M Ü
§§ Ek Başlık Sayfa
121 1 Bölümler, Paragraflar ve Arabaşlıklar 434
1 22 2 Haritalar 439
1 23 3 Kutular ( Gözlem ve İzlenimler) 440
1 24 4 Resimler 443
125 5 Şekiller, Çizimler ve Grafi kler 447
126 6 Tablolar 448
127 7 Japonca Sözcükler Dağarcığı 450
128 8 Kısaltmalar 465
129 9 Kaynaklar 467
1 30 10 Japonca Ninni ve Notası 492
131 11 İngilizce Özet 494
132 12 Bu Kitap Hakkında Yazılanlar 498
1 33 13 Japon Hayranlığımızın Tarihi Kaynakları 500
1 34 14 Chie NAKANE ile Söyleşi 502
1 35 15 Japon Mucizesi mi? 503
136 16 İ mgeler, Gerçekler ve Gelecek 505
137 17 Türk-Japon Vakfı Kültür Merkezi - ORAN 512
137 18 Özel Adlar Dizini 515
EK 1
1 YAYINLAR SORUNLAR:
" ŞU ANLAŞILMAZ JAPONLAR! "
10 Söylenceler Alanı 35
11 Yazılı Kaynak Bolluğu: Çelişik Yargılar 37
12 " Bi l imse l " Bulgular 39
13 "Şu Anlaşılmaz Japonlar! " 40
14 Yanıtlanacak Sorular 42
15 " Feodalite ve Doğa " Sorunu 42
16 Şintô ve Halk Dini Sorunu 44
17 "Toplum mu, Top luluk m u ? " Sorunu 44
18 Topl umsal Karakter ve Kişilik 45
19 D eğişenler ve Değişmeyenler 46
434
§ 1 2 1 BÖLÜ!\! VE Allı\BAŞLI K LA R
4 JAPON TöRESİ :
" D ENİZİN ÇOCUKLARI"
40 Bir Kociki Varmış! 121
41 Japon Ruhu (Kokoro) ve Torii 1 23
42 Takvim Yaprakları: Sayılı Günler 1 25
43 Sözler, D eyişler 130
44 Görgüye Uygun Davranışlar 1 34
45 Matsuri Nedir? Ne D eğildir? 138
46 İnsanlar, Büyükler ve Kami'ler 141
47 Şintô: Tanrılar Yolu 143
48 Buda ve Budizm ve Budistler 146
49 " Halk Dini " 151
435
ON İKİ - EKLER
7 EKONOMİ PO LİTİKAS I :
" ÖNCE ÇELTİK, SONRA ŞENLİK "
70 " Ekonomik Yaratıklar" ı n Y ükselen Yen'i 245
71 D oğal Kaynaklar ve Enerj i 248
72 "Japon Mucizesi " nin Tarımsal Kökenleri 253
73 Geleneksel Tarım 256
74 Tarım Reformu: Kooperatifler 261
75 Teknolojik Yaratıcılık Örnekleri 266
76 Yerleşmeler ve Mekanın Kullanılması 269
77 Topl utaşım ve Ulaşım 273
78 Gelir- Gider, Vergi-Bütçe Dengeleri 275
79 Planlama, Refah ve Gelecek Kaygısı 277
43 6
§ 1 2 1 BOLÜM VE ı\Rı\llAŞl.JK I.AR
9 EGİTİM S ü RECİ:
O KULLAR: ÖNCESİ / S ONRASI
90 Eğitim S üreci: İlkel er le Sloganlar 317
91 O ku löncesi: Bebek Bakımı 320
92 Okul Sistemi: Çeşitlilikten Birliğe 325
93 Yaygın laşan Anaokulları: Oyun ve Müzik 329
94 Temel ( Zorunlu) Öğretim: İlk ve O rtaokullar 332
95 Liseler: " Sınav Cehennemine" Doğru ! . . 337
96 Yükseköğrenim: Giren Kazanıyor v e Dinleniyor 340
97 Özel Eğitim ve Gençlik Sorunları 344
98 Yaygın Öğrenim: (Okeikogoto) : " Sosyal Eğitim" 346
99 Ulusal Etnoloji Müzesi ( Ô saka) 350
Eğitim Özeti ve İ lkeleri 357
10 JAPONLUK DUYGUSU:
" İNSAN GİDER, SANI KALI R "
1 00 Kişilik Yapısı: Görüşler, Görünüşler 369
101 Tatami: Kalıbı v e Dökümü 3 72
1 02 Çocuğun "Tatami "leştirilmesi Süreci 3 74
1 03 Yapının Harcı ve Taşları 379
1 04 D ünya Görüşü: İlişkiler ve D eğerler 383
1 05 İdeal Kişili k : " Bambu Gibisi E n İyisi " 387
106 Kültüre l Biçem: Belirsizlik,
Karmaşıklık, Yönsüzlük 393
1 07 Japon Romanındaki Gelip - Geçicilik: Mucô 396
437
ON İKİ - EKLFR
11 BULGULAR VURGULAR:
DEGİŞENLER VE DEGİŞMEYENLER!
110 Batılılaşma mı, Çağdaşlaşma m ı ? 41 1
111 Topl u m - Topluluk: Topl umcalık 413
1 12 K uzeyl i Ama Hıristiyan Deği l ! Buyurgan da 416
1 13 Dindar Ama Kaderci D eğil ! 418
1 14 Duygulu ve Coşkulu Bir Akılcılık 420
1 15 "Japon Mucizes i " mi ? 420
116 " Küçük Şeyler - Büyük Şeyler" Tekerlemesi 422
1 17 Anlaşılmazlık Sorunu: Yüzler mi, Maskeler m i ? 423
118 Doğa ve Feodalite Yanılgıları 424
119 Değişenler ve Değişmeyenler 4 25
Okuyucuya: Söz Sonu 43 1
12 EKLER
Bölümünün tasarımında izlenen ilke ve mantığa göre,
1 2. (yani Ekler) Bölümünün ana ve arabaşlıklarına bu
rada vermek gerekirdi. Ancak, Ekler'in planı ve " İçinde
k iler'' , § 120 (s. 43 7)'de verildiği için burada yinelen
memiştir.
438
EK 2
1 22 . H A R İ TALAR
Harita
(§!Sıra) Başlık
06-1 Japonya'da Alan Çalışması 28
20-1 Japonya'nın D ünyadaki Yeri 31
73 Tayva-Çô İlçesi Bölge ( Yöre) Planı 260
79-1 Topraklar, Ekonomik Kullanımı 278
79-2 Mekanın Planlanması ve Ekonomik Bölgeler 278
99 Ô saka Müzesi'ndeki Dil - Kültür
Bölgeleri Haritası ( Eski Dünya) 3 54
439
EK 3
1 23 . M ETi N D E K i K U T U LAR
Kutu
(§/Sıra) Başlık Sayfa
10 Kimlik Arayan Ulus 35
33-1 Senday Depreminde Ô tsuka İstasyonu 96
33-2 Metroda "Uyuyan" Kadın 96
34 Batılı Giyimde Gösteriş Örneği 100
35-1 Udon ( Şehriye) Çorbası 103
35-2 Seçilmiş Japon Yemekleri 105
39 Çiçibu'da Hafta Sonu 116
42 Önemli Günler: Yaş Günleri 128
44- 1 Kadına Saygı 1 36
44-2 Cenaze Törenine Çiçek ve Çiçeğe Teşekkür 1 37
44-3 Yolcu Uğurlama Töreni 138
45 Omatsuri 140
46 " Konuklarımız Tan rılarımızdır! " 1 43
47-1 "Şintô D oğar, Budist Ölürüz ! " 145
47-2 Ise Cinğu'sunu Ziyaret 146
48 Budist Tapınağında Oban Gecesi 1 49
49-1 Trendeki " Hıristiyanlar" 156
49-2 Konfüçyus Bilgesi'nin Buda'ya Saygısı 157
53 "Kişinin Fırçası Ruhun Aynası " 1 70
54 Çanoyu: Çay Töreni 1 75
58-1 Tiyatro Türlerin i n Dökümü 1 95
5 8-2 Rakugo ( Meddah) Tiyatrosu 1 96
58-3 Biletçil i Tramvay Oyunu 198
59 Japon Bahçesi: Yazarın Yorumu 203
60 Hane ve Komşuluk 208
63-1 Kuzeydoğu Tayva-Çô İ lçesinde Aileler 218
63-2 Yaşayan Dôzoku: VAK Ô Ailesi 219
440
� 1 23 METİNDEKi KUTULAR
Kutu
(§/Sıra) Başlık Sayfa
63-3 Çözülen D ôzoku HAKASAKA Ailesi 220
64 Tomari Hama'da Akran Örgütü 222
65- 1 Baba Evine Dönmek İstemeyen Genç Oğul 224
65-2 Çalışan Kadın: Sayısal Bazı Niteli k ler 227
66-1 Higanbana: Babaların Yanılgısı 228
6 6-2 Trendeki " Yeni Aile" 230
68-1 Eta ( Bu ra k u ) lar Sorunu 237
68-2 Koreliler Sorunu 239
69-1 Bir Borçlunun Sonu 240
6 9-2 HİROKO'nun Ölümü 24 1
70 Japon Kültürü ve O rman 245
74-1 Tsurusu: Tarım Kredi Kooperatifi 263
74-2 Tomari: Balıkçılık Kooperatifi 265
74-3 S UBAYA MA Köyünde " Kes-Ya k " Teknoloj isi 266
78 Zen Tap ınağının Gelir - Gider Bütçesi 1 977-78 275
80-1 Sen, B e n v e İ ki miz: TEMAE 284
8 0-2 Kanci Yazısı, Bazı İlkeler 286
81 J aponca v e Türkçe Bazı Sözcük Benzerlikleri 290
82 " Saygıdeğer Piknik " 293
83-1 Günlük Basından Haber Örneği 296
8 3 -2 Asahi Gazetesinin Sayfa Dökümü 296
84- 1 Kötüler Rahat Uyur 300
84-2 Yıllar Sonra Hiroşima ! 301
85 Mayonezli Salata S iparişi 302
87 Dinleyenin Ö nceliği: Aizuçi 308
8 8-1 Renklerin D ili 310
8 8-2 Gülmece-Güldürmece Örnekleri 3 11
91 Bebeklikten Anaokuluna: Örnekler 324
93 NHK - TV'de O k u löncesi Program Ö rnekleri 330
94 Tayva-Çô Yoşiyoka Okulu'ndan İzlenimler 335
95-1 Eğitim Teknoloj isi ( NHK) 339
95-2 Eğitimin Değerlendirilmesi Araştırması (Yomiuri) 340
96 Uygulamalı Araştırma Örnekleri 343
97 Sarhoş Kızlar: Cici Kızlar 346
98 TV'de Yaygın H a l k Eğitimi Programları 349
1 00 ( İyi misin Bebeğim ? ) : Ninni 371
1 02-l Japon Kızı 376
1 02-2 Japon Canevi: Hara 378
1 04 Alta ycıların "Kurirutay" u 386
441
ON İKİ - EKi.ER
Kutu
(§/Sıra) Başlık Sayfa
1 05-1 Başarıya Yönelik Davranış Örnekleri : Ganbaru 388
1 05-2 Beğenilmek - Beğendirmek Üstüne Örnekler 389
1 05-3 Küçük Düşme (Haci) Korkusu 3 90
1 05-4 Sorumluluk D uygusu 391
1 05-5 Güleç Bir Yüzün Gerisindeki Yüksek Gerilim 3 93
1 08-1 Mezar Taşına Yazıt Örnekleri 400
1 0 8-2 El İçine Çıkacak Yüzü Kalmamak 401
1 09-1 Japonluk D uygusu: Fıkradaki Saklı Gerçek 405
1 09-2 Fukuzava Yukiçi'nin Moral Eğitim Yasası 407
1 17 Herkes Bana 'Hocam' D iyor, Ama Ben . . . 424
119 Okuyucuma: Söz Sonu! 431
442
EK 4
124. RESiMLER
Resim
(§/Sıra) Altlık Sayfa
19 Tok yo Kent Merkezi 46
20 Japonya: Kendini Merkeze Koyan Japonlar 51
21-1 Tsukunıo Adalarından Manzara 53
2 1 -2 Sansui : Dağ+Su: Manzara 54
22 Kiku: Krizantem 56
23-1 Telefon Kulübesindeki Japonya 60
23-2 Su Ekini: Akua Kültür, Yapay İnci Üretimi 60
25- 1 Cônıon Çanağı 63
25-2 Yayoi ( Çeltik) Çanak-Çömleği 65
25-3 Kohım Mezarı, Anahtar Mezar 67
25-4 Kohun Mezarlardan Çıkan Haniva'lar 67
26-1 İse'de A materasu Cingit'su 68
26-2 İse'deki Eski ve Yeni Cingıt'lar 68
26-3 Pagoda: Buda Kulesi 69
2 6-4 Şôsôin: En Yaşlı Ahşap Yapı: Hazine Binası 69
26-5 Daibutsu (Büyük Buda Mabedi) 70
2 6-6 Gakkô Bosatsu: Bilge, Barışçı ve Mutlu Buda 71
26-7 Minamoto-no Yoritomo Portresi 71
26-8 Kanıakura'daki " Büyük Buda " (Daibutsu) 72
26-9 Altın Köşk: Kinkakuci Mabedi 73
26-1 o Kiyoto'nun Ünlü Kapıları 75
30 Matsuri: Geleneksel Bayram Hazırlığı 86
32-1 PTT Kanalları Bakımı: Roppongi/Tokyo 92
32-2 Okayama Kenti Kapalı Çarşısı 93
33-1 Tebessümler D iyarı'ndan Seçmeler 95
443
ON İKİ - FKLFR
Resim
(§/Sıra) Altlık Sayfa
33-2 Okul Dönüşü Otobüste Uyuyan Liseli 97
34 Japon Hamamı 99
35-1 Ç a y Sıcak Olmalı 1 02
35-2 Sofra D üzeni: Bir Dağevinde 1 02
35-3 Çağdaş Sofra D üzeni 1 02
38 Paçinko: Elektronik Dinlenme Teknolojisi 1 12
40 İse Körfezi'ndeki Kayalıklar: Şimenava ve Amaterasu 1 22
41 İtsukuşima Dergahı (Miyacima Adası) 1 24
42-1 Çocukların İlk Dergah Ziyareti 1 29
42-2 Oğlanlar Günü: 5 Mayıs, Tango-na Sekku 1 30
45 Gençlerin Mutluluk Ayini: Saidici Tapınağı 139
47 İse Ziyareti 1 45
48-1 Yol Tanrısı: Cizô Bosatsu 150
48-2 Japon Mezarı: Buda Geleneğinde 150
48-3 Buda Dolabı: Japon Evinde Butsudan 151
49-1 Pirinç Ekimi 1 54
49-2 Kiraz Baharı: Sakura 156
49-3 K aratsu'da Yol Kenarı Şinto " Mescid" i 157
51-1 Posta Pulundaki Gelinlik Kız 1 64
5 1 -2 Kinkofu: Şiirden Esinlenmiş Resim 1 65
5 1 -3 Samuray'ın Savaş Giysileri 1 65
5 1 -4 Ahşap Kafes: Nagahama Ryokanı'nda Bölme 166
52-1 Bir Vazo: Ninsei Usta'nın Kiyoto'ya Armağanı 167
52-2 Şigaraki: Çarpık ve Kaba bir Yuhaku Çanak 168
53-1 B ü y ü k Yazı Ustasıyla Küçük Öğrencileri 169
53-2 Bambu'nun Zen'i Olmak ! Ne demek ? 169
53-3 Tarımcı TSUÇİYA'nın Ot Biçen Köylüleri (XVIII yy) 1 70
53-4 Hokusay'ın Dalgalar Altındaki Fuci Dağı 1 71
53-5 S ÔTATSU'nun Geyikleri ve K ÔETSU'nun Yazısı 1 71
54-1 Sukiya: Çayevi 1 74
54-2 Çay Görgü Eğitimi 1 75
55-1 Eklenerek Büyüyen Paravan Resim 1 76
55-2 K Ô RİN Ogata'nın Erik Ağacı 1 77
55-3 Şono'da Yağmur (Hiroşige) 1 79
55-4 Güneşli Havada Fuci Dağı 1 79
56-1 D üzlük Bahçesi: Ritsurin Kôen, Takamatsu 181
5 6-2 Kare-Sansui: Susuz Manzara: Nanzenci Tapınağı 1 82
5 6-3 Katsura Kasrı Bahçesi: Kiyôto, XVII yy 1 85
57-1 Japon Evinin İçi: Kağıt ve Tatami Birliği 186
444
� 1 24 RFSIMLFR
Resim
(§/Sıra) Altlık Sayfa
57-2 Geleneksel Evde Modern Lokanta 1 87
57-3 Yapı - Çevre Birliği: Mimar Çizimi 188
57-4 Çağdaş İmparatorluk Sarayı: Tören Binası 189
57-5 Ulusal Tiyatro: Kz. Şoşoin Resim 26-4 1 90
57-6 Miyako Odori: Mevsimler Tiyatrosu 1 90
57-7 Beylik Hisarı, Himeci 1 93
57-8 Beylik Hisarı, H imeci 1 93
59 Yaşlı Ağaca Saygı: Doğaya, Tarihe, Topluma Saygıdır 201
62 E v Girişi: Genkan 216
63 Çeltik Tarlasında Zen Mabedi 221
67-1 Yaşlı Köy Korucusuna Saygı 233
67-2 Ebisu: Yedi Tal i h Tanrısından Biri 233
67-3 Sokakta Sakura Sofrası 233
67-4 Çeşitlilik ve Birlik 235
73 Pedallı S u Dolabı: Ayaklı Tulumba 258
76 Şinden Yerleşmesi: Dağ-Ova Arakesitinde 271
77 Ô mote Sandô Bulvarı: Gençlere Açılan Alanlar 274
80-1 Kanci Yazısının Evrimi 285
80-2 " Eğiti m " Yazan Öğrenci ve " Eğiti m " 285
86 Üçlü Tomoe S imgesi : Siyah-Beyaz ve Renkli 306
91-1 Onbu: Baba Sırtındaki Bebek 321
9 1 -2 Onbu: Anne Sırtındaki Bebek 322
9 1 -3 Ofuro: Günlük Mutluluk ( Banyo) Saati 322
9 1 -4 Vakô Rumiko: İki Yaşındaki Öğrenci 323
9 1 -5 Kanazava Bunko'da Bebek Sergisi 323
93-1 İlkokula Başlayan Çocuklar ve Anneleri 331
93-2 Çocuklar Okumayı Söküyor 33 1
94 Üniformalı Kız Öğrenciler: Tramvay Durağında 332
96 Eği ti m Annesi Çocuğunu Eve Götürüyor 342
98-1 Origami: Kağıt K ıvırma Sanatı 347
98-2 Güzellik: Görebildiğiniz Her Yerde 348
9 8 -3 Uluslararası Japon Evi Bahçesi 348
98-4 Sevgili Hocanın Dul Eşine Başsağlığı Ziyareti 350
99 Ô saka Ulusal Halkbilimi M üzesi 354
1 02 Çiçibu'da Oynayan Çocuklar 3 75
1 05 Altın Köşk Bahçesi 3 92
109 FUKUZAVA Yukiçi: Çağdaşlık B i lgesi 403
1 10 Değişmeyen Fırça Geleneği 412
1 1 3-1 Mezarlıktaki Saksofoncu 418
445
ON i K İ - EKLER
Resim
(§ /Sıra) Altlık Sayfa
1 1 3-2 Sumo Güreş i : Güce Karşı Teknik 419
1 1 9-1 Değişen Giysiler, D eğişmeyen G ü lücükler 426
1 1 9-2 Orişiyama Korusunda Köprü 429
446
EK 5
125. Ş E K i L L E R , Ç İ Z i M L E R - G RAFİ K L E R
Şekil
(§/Sıra) A ltlık Sayfa
01 Japonların Te-Ta ktiği (Savaş'ta ) 22
23-1 Nüfus Yapısında D eğişim: 1 93 5-75 59
23-2 Nüfus Yapısında Değişim: 1 93 5-75 59
3 1 -1 Tokyo K e n t Merkezi : Çiyoda-ku 87
3 1 -2 Dep!ıto: Merkez - Çevre Kavşağı 89
57-72 Tatam i Döşeme Boyutları ve Büyüme Kuralı 1 92
60- 1 En Küçük Komşuluk Birimi 207
61-1 Japon A il esi 211
6 1 -2 Geleneksel Aile ve Akrabalık Grupları 213
6 1 -3 İye ( Hane) Türleri 214
63-1 Akrabal ı k Terimleri 219
63-2 VAK Ô Ailesinde Dôzoku 222
67- 1 Yaş - Kıdem Katmanları 23 1
67-2 Top lumsal Hareketlilik 232
70 Aylık Yen Geliri Nereye Gidiyor? 248
71 Nüfus D ağılı mı ( Kesimler) : 1 950-75 250
75-1 A riyake Körfezi'nde Balık Avcılığı 267
75-2 Su Borusu ve Plastikten Yapılmış Sera 268
76 Toprak Dağılımı: JAPONYA ve Hokkaido Adası 272
88 Renklerin D i l i : Yer-Gök-Umut Güvercini 310
92 Ulusal Eğitim Sistemi Şeması 326
99 Ô saka Müzesi Örgütlenme Şeması 353
1 04 Düşey, Yatay ve D airesel İlişkiler 386
1 08 - 1 Kadın İntiharları (Seçilmiş Ülkelerde) 399
1 08-2 Okul Çağı Öğrenci İntiharları 399
111 D üşey ve Yataylıkların Sürekliliği: JAPONYA 414
447
EK 6
Tablo
(§/Sıra) Başlık Sayfa
09-1 Türkçeye Benzemeyen Ünsüzler 31
09-2 Türkçeden Doğru Japoncaya 31
11 Japon Araştırmalarında Artışlar 39
23-1 Toprakların Dağılım Y üzdeleri 58
23-2 Tarımsal Nüfus Yoğunluğu (Seçilmiş Ülkelerde) 61
25 Japon Tarihinin Başlıca Dönemleri 66
35 Et Üretimi: 1 978 101
42- 1 Yıllar, Burçlar ve Saatler 1 25
42-2 Ay Adları ve Anlamları 126
42-3 Mevsimler ve Mevsimcikler 127
42-4 Ulusal ( Resmi) Tatil Günleri 1 29
42-5 Sayılı Günler (Anımsanması Kolay Hatırlanan ) 1 30
47 İnsan ile Karni Arasındaki Giri 1 44
48 Budizmin İ lkeleri 1 47
49-1 D in ler-Dindarlar: 1 978 1 52
49-2 Japon Dini: 1 973 Araştırması 1 52
49-3 Japonların Dini: 1 9 73 1 53
49-4 Ölümden Sonra Ne Var ? N'olacak 1 55
51-1 Güzellik Sıfatları - Tatları 1 63
5 1 -2 Güzellik Adları 1 64
56 Bahçeler - Manzaralar - Saksılar 1 83
57 Tatami D öşeme Boyları, Boyutları 1 92
69 Gençler v e Toplum 24 1
70-1 Kişi Başına Milli Gelirin Yüksek Olduğu Ülkeler 246
70-2 Aylık Yen Geliri Nerelere Gidiyor? ( 1 98 9 ) 247
448
� 1 26 M ET İ N D F K İ Tı\ llLOL:\R
Tablo
(VSıra) Baş!tk Sayfa
71-1 Ekonomik Kesi mlerin Milli Geli re Katkısı 249
7 1 -2 Endüstrinin Dışalıma Bağım lı lığı 249
7 1 -3 Bütçe - D ışalım - Dışsatım Kalemleri 251
7 1 -4 Kişi Başın a Enerj i Tüketimi 251
7 1 -5 Enerj i Türleri: Tüketim Payları 252
7 1 -6 Köm ür Ü retimi ve Tüketimi 252
71 -7 Elektrik Ü retimi: 1 960-1 976 253
74-1 Çel tik Üreten Ülkelerde Verim Karşılaştırması 261
74-2 Çeltik - Tahıl ve Tarım: Verim Karşılaştırması 261
74-3 Tarı mda Rotasyon: Ürünler 262
76 Tarı m Topraklarının Büyüklüğü ve Dağılımı 270
78- 1 Budist Ta pınağının Yıllık Bütçesi ve Toprak Vergisi 276
78-2 Kamu Personelinin Yarıyıl İkramiyeleri ( Üst D üzey) 276
80-1 HİR A GA NA ( El yazısı) Heceleri 285
80-2 KATAKANA ( Matbaa) Heceleri 285
82 Kişisel Adıllar ( Zamirler) 291
83-1 Yen i Kitap v e Yay ınların Dökümü ( 1 978 ) 294
83-2 Kitle H aberleşmesine Ayrılan Zaman 295
84-1 Radyo-TV ve Röle İstasyonları 298
84-2 Radyo-TV: Ulusal Programları 298
86 Doğu ve Batı Düşünceleri : Bir Karşılaştırma Denemesi 3 05
90-1 Okullaşma Yüzdeleri 319
90-2 Yönetim lerin Eğitim Giderlerine Katılma Payları 319
92 Öğrenci/Öğretmen Oranları 328
94 Haftal ı k Ders Saatleri 3 .J" .J"
95-1 Lisede Öğretim Programları ( Kolları) 338
95-2 Lisede Ders ve Kredi Saatleri 338
96 Fa kültede Öğrencilerin Fakültelere D ağılışı: 1 977 341
97 Özel Eğitim Kurumları 344
99-1 Ô saka Müzesi Yapı Alanları 352
99-2 Ô saka M üzesi Personeli 352
1 02-1 Çocuklara Verilen Ceza lar 3 77
1 02-2 Çocuklar En Çok Kimlerden Çekiniyor? 379
103 Çocuk la rda Başarı, Kazanma Güdüsü: Seçilmiş Ülkeler 380
1 04-1 "İnsanın D oğası " Sorgulaması 383
1 04-2 İnsan - D oğa İlişkisi: Nasıl Olmal ı ? ( 1 953-68 ) 384
1 04-3 Geçm işe ve Geleceğe ( Zaman) Yönelme Eğilimi 385
1 07 Batı Gözüyle Japon Romanından Seçmeler 397
108 Yıllık Suçlar ve Tutuklamalar 398
449
EK 7
450
§ 1 2 7 :-. ! ETiNDE GEÇEN J A PONCA SÜZ VE SÜ7C :ÜKLFR
45 1
ON İ K i - EK LER
452
§ 1 27 MFTINDF Gl'ÇFN Jı\PONC\ SÜZ VF S0ZCÜKLER
453
ON İ K i - lcK L FR
454
\; 1 27 ivl FTl>"DF c ; l'C,TN .Jı\l'ONC:\ S()Z VF SÖZC0 K l .Fll
455
ON İ K i - EKLER
456
� 1 2 7 \ I FTl'.\J J ) J·: C I·:cy>J .J A PONCA SOZ \T SÖZCUKLFR
457
ON İ K i - FK l . FR
458
� 1 27 .\! ETİ N D E GE(FN JAPONCA SÜZ vı: sozcO K LER
459
O?'\ IK! - l'.KLE!\
S u m ô : Japon güreşi
Sutra: Kursa l Buda metinleri
460
'i 1 2 7 .'vtETI N D F GE(,:EN JAPONCA SÜ/. VE S07C:ÜK Ll' R
Şuda: Kohun döneminde ( MS 300-MS 600) meza rlara taş taşımak için
k u llanıldığı sanılan çata l kıza k
ŞOgaku i n : Kiyôto'nun ünlü bir çay bahçesi
Şugô: Beylikler dönem inde yerel yönetici
Şunğa : Açık-saçık aşk resimleri ( Edo dönemi )
ŞOto m e : Kaynana
461
ON İ K İ - FKLFR
462
\) 1 27 .\ l ı:TINDE GEÇEN J:\PO:\C ::\ SOZ VE SÜZC:UKLFR
M ET İ N D E G E Ç E N BAZI Ö Z D EY İ Ş L E R
463
ON i K i - F K l .FR
464
EK 8
AA American A nthropologist
( Amerikan Antropoloj i Dergis i )
A EN Asahi Euining News, İngilizce günlük gazete
AIE Association of lnternational Education (Japonya)
AJS A boıtt Japan Series, FPC'nin Tan ıtma D izisi
CEA CS Center far East Asian Cultural Studies (Doğu Asya Kültür
Araştırmaları Merkezi)
CVED Center of Visııal Ethnological Documentation ( Etnoloj ik
Verileri Görsel Olarak Belgeleme Merkezi ) Tokyo: Şincuku
DPT Devlet Planlama Teşk ilatı (T. C . )
DTC D i l v e Tarih-Coğrafya Fa kültesi (A.Ü.)
EAH< Eğitim Milli Komisyonu ( T. C . ) , 1 960
FAJ Facts A bout Japan, MFA'nın Tan ıtma Dizisi (Türkçesi:
"Japonya'yı Tanıyalım " )
FA O Food and Agricultural O rganization ( Besin ve Tarım
Örgütü, Japonya )
FFf Facts and Figures of Japan ( 1 9 77, 7 8 , 8 0 ) ( FPC'nin Yıllık
Ul usal İstatisti kleri)
FPC Foreign Press Center, Tokyo (Japonya Yabancı Basın
Merkezi )
GJ C Guides to JafJanese Culture, 1 9 77 JCI'nin "Japon Kültürü
Kılavuzu "
HKT Hokkaidô Tarım Örgütü
HT.f A Hundred Things Japanese 1 978 ( 1 979) JCI'nın Japon
Kültürü Üstüne Denemeler Antolojisi
HRA F Yale Üniversitesi'ndeki İnsan İ l işkileri Belgeliği (Human
Relations Area File)
IHJ lnternational House o f Japan, Inc. (Kokusai Bımka
Şinkokai) (Uluslararası Japon K ültürevi Kurumu)
465
ON i K İ - FKLER
466
EK 9
1 2 9. KAYNAKLAR
ADAÇİ Barbara
1 978 The Voices and Hands of Bımraku.
Mobil Sekiyu Kabushiki Kaisha.
AIE (Association o f International Education)
1 99 1 A B C 's of Study in Japan 1 99 1 .
Tokyo: Maruzen Co. Ltd .
AKALIN L. Sami
1 962 Japon Şiiri. İstanbul: Varlık.
AKANSEL Mustafa H.
1 943 Japon Mucizesi. İstanbul: Çınaraltı.
AKBAL O.
1 97 1 Hiroşimalar Olmasın. İstanbul: Çağdaş
AKİYAMA Terukazu
1 977 ( 1 96 1 ) La Peinture Japonaise. Geneve: Al bert Skirra.
AKMANSU Mehmet
1 972 Japon Vergi Sistemi. Ankara: Maliye Bakanlığı.
A.].G. ( Association of Japanese Geographers)
1 9 8 0 Geography of Japan. Tokyo: Tei Koku Shoin.
ALCOCK Sir R u therford
1 8 65 The Capital of the Tycoon. ( Chamberlain B.H., 1 977) .
ALLEN G.C.
1 963 A Short Economic History of]apan. New York.
ALLEN Louis
1 979 Japonya: D oğan Güneş. ( Çeviren Süleyman Alp).
İsta n b u l : Milliyet Yayınları (20. Yüzyıl Dosyası).
AL-Rahim A l R a hman ve MİKİ Vata nı
1 9 77 Village in Ottoman Egypt and Toluıgawa ]apan: A
Comparative Study. Tokyo: ILCAA. ( İçinde, Tsuçiya
Mata s uburô'nun ( 1 707) "Köy Takvimi " resimlemeleri var. )
467
ON İ K i - EKl .l'I(
ARIGA K.
1 943 Nihon Kazol<ıı-seido to Kosal<u-Seido.
(Japon ailesi ve toprak sistemleri ) . Tokyo: Kavade-Şobô.
ARIT Nilgün
(?) Kiraz Çiçekleri ve Vollwnlar Ülkesi: Japonya.
İstanbul: Ya lçın Ofset.
ARMAOGLU F. H.
1 95 6 Amerikan-Japon Miinasebetlerinin On Yılı: 1 93 1 - 1 94 1 .
Ankara: SB F.
ASAİ Kiyoşi
1 976 Literature of Modern Ja/Jan. Tokyo: CEACS.
ASO M. ve AMANO I .
1 972 Education and Japan 's Modernization. Tokyo: MFA .
ASTON W. G.
1 90 1 A History ofJapanese Literature. ( Bkz. Chamberlain B.H.,
1 977).
AXELBANK Al bert
1 973 ]apan Destiny. Tokyo: Charles E. Tuttle.
AYVERDİ Aligül
1 963 Japonya 'da İl<i Ev. İstanbul: İ.T.Ü.ff. O . Kütüphanesi.
1 972 Japonya Mimarlığı Mehanı: İstanbul: İ.T.Ü. M imarlık
Fakü ltesi.
BAŞAKMAN Mutlu
1 979 Eternal Meeting: Mernories and Jnıages. ( C ) Başakman.
BDK (Bukkyo Dendo Kyokai)
1 98 0 The Teaching of Buddha. Tokyo: BDK ( 1 55 . Bası m ) .
BEASLEY R.C.
1 9 72 The Meiji Restoration: Stanford: Stanford University Press.
BEFU Harumi
1 97 1 ]apan: An Antropological lntroduction.
San Fransisco: Chandler Publication Co.
BEFU H ve ]. Kreiner (eds)
1 992 Othernesses of]apan. München: Tudicium-Verlag.
BELL Ronald
1 973 The Japanese Experience. Tokyo: Weather Hill.
BENEDICT R uth
1 946 The Chrysanthenıımı and Sword: Bostan: Haufhton M ifflin
Co.
1 966 ( 1 94 6 ) Krizantem ve Kılıç ( Çeviren : Türkan Turgut).
Ankara: Türkiye İş Bankası K ültür Yayını.
468
§ 1 2 9 K ı\YN,\ K L\ lt
BERKES Niyazi
1 976 Asya Me/<.tupları. İstanbul: Çağdaş Yayını (200 1 , YKY ) .
BERQUE Augustin
1 976 Le Japon: Gestion de l 'espace et chaııgement social.
Paris: Flammarion.
BLEILER E. F.
1 9 80 ( 1 963 ) Basic ]apanese Grammaı: Tokyo: Charles E. Tuttle.
BISHOP ( Mrs )
(?) "Unbeaten Tracks of Japa n . " ( Chamberlain B.H., 1 977 Ref. )
BLYTH R.H.
1 952 Haiku ( 3 . cilt) . Tokyo: Hokuseido Press.
BREZINSKI Zbigniew
1 97 1 The Fragile Blossom: Crisis and Change in Japan.
New York: Harper and Row.
BRONOWSK İ ].
1 975 İnsanın Yüce/işi. ( Çeviri ) . İstanbul: Milliyet Yayınları .
BROWN Keith
1 96 8 "The Content o f Dôzoku Relationship i n Japan. " E thnology.
1 966 "Dôzoku and the ldeology of Descent in Rural Japan . "
American Anthropologist 6 8 : 1 1 29-5 1 .
BUSH Lewis
1 965 ( 1 95 6 ) Japanalia: A Concise Cyclopaedia.
Tokyo: Seihei O kuyama .
1 977 New ]apanalia. Tokyo: The Japan Times.
CAMİ Bey
1 9 1 5 ( 1 3 3 1 ) Osmanlılığın Atisi, İstanbul: İpham Ki.i ti.iphanesi.
CAUDILL W. ve DOİ Takeo
1 963 " lnterrelations of Psychiatry, Culture and Emotions in Japan. ''
ln F. Ga lston (Ed.) Maıı 's lmages in Medicine and
Anthropology. NeYv York: Internati onal University P ress.
CHAMBERLAIN B . H .
1 977 ( 1 97 1 , 1 904) .lapanese Things. Tokyo: Charles E. Tuttle Co.
CHRISTOPHER R.C.
1 9 83 The Japanese Miııd: The Goliath Explained. New York:
Lin den Press/Simon and Schuster.
CLARK Gregory
1 977 Nihoncin: Yımikusa no Gensen (Japon Biricikliğinin
Kaynakları). Tokyo: Simul Press.
1 978 " The Human-Relations Society and the Ideological Society. "
]FN, VI, No. 3 : 2-7.
469
ON i K i - E K i. F i\
ÇAPAN Cevat
1 99 1 Başo'dan, Buson'dan, İssa 'dan Hai/w'lar.
(Türkçesi Çapan) . İstanbul: İyi Şeyler Yayını.
ÇEZİK Asuman
1 973 japonya'da Kentleşme ve Yapısal Değişme, Ankara: DPT.
ÇİBA Reiko
1 978 ( 1 95 7 ) Hiroşige's Tôkaidô: in print and Poetry. Tokyo:
Tuttle.
ÇOLPAN Yılmaz
1 965 Japon Tiyatrosu, İstanbul: İzlem Yayınları.
DAVIS A.R.
1 979 Modern .fapanese Poetry. Queensland: Queensland University.
DAVIS G.] .
1 9 83 Tayfun ( Çeviri ) . İstanbul: Altın Kitapları.
DAYIR N.
1 9 82 Japon Mucizesi ve Biz. İstanbul: Gül Matbaası .
DE MENTE Boye
1 963 The Real )apan. Tokyo: Tut Books.
1 975 ( 1 9 6 2 ) Bachelor's japan. Tokyo: Charles E. Tuttle Books.
1 976 ( 1 9 75 ) The Tourist and the Real japan. Tokyo: C.E. Tuttle Co.
DEMİRHAN Pertev
1 942 Ja/JOnlarm Asıl Kuuveti: Japonya Niçin ve Nasıl Yükseldi?
İstanbul: Cumhuriyet Matbaası.
DEMİRSEREN Tarık
1 971 Japonya ve Japon Limanları. Ankara: Bayındırlık Bakanlığı.
De VERA J.M.
1 968 Educational TV in Japan. Tokyo: Sophia Univ. Press.
470
§ 1 2 9 KAYN:\ K L ı\ R
D EVOS George
1 960 "The Relation of Guilt Towards Parents and Achievement. . . "
Psychiatry, 23; 28 7-3 0 1 .
D O İ Takeo
1 976 ( 1 97 1 ) The A natomy of Dependence. Tokyo: Kodanşa
International.
D ONNELLY M .N .
1 978 "Japan's Search for Food Security. "
Current History, 75, 4 1 1 : 1 64 - 6 9 .
DORE R.P.
1 962 "]apanese Chracter and Cıılture. " (B.S. Silberman, ed. )
University of Arizona Press. Tokyo: Asa h i .
1 970 ( 1 9 6 7 ) Aspects of Social Change in Modern ]apan.
New Jersey: Princeton University Press.
1 973 ( 1 9 5 8 ) The City Life in ]apan.
Berkeley : University of California Press.
DOWNS Ray F.
1 9 70 ]apan: Yesterday and Today. New York: Praeger.
DURANTU Wil l
1 973 Felsefe Kılavuzu. (Türkçesi: Ender Güro l ) .
İstanbul: Milliyet Yayınları.
EBERHARD W.
1 98 6 "Japon Tarihi ", Uzak Doğu Tarihi içinde.
Ankara: TTK. s. 1 2-23 8 .
EGAMİ Narnio
1 96 7 Kiba Minzoku Kokka ( Atlı Göçe beler).
Tokyo: Çlıkô Ş inşo, Çlıô Koronşa.
ELIOT Charles
1 95 9 ( 1 93 5 ) ]apanese Buddhism. Londra: Ed\vard Arnold.
EMBREE J ohn F.
1 93 9 Suye Mıtra: A Japanese Village. University of Chicago.
EMK ( Eğitim Milli Komisyonu )
l 9 6 1 Report of the Turh.ish National Commission o n Education.
İstanbul: American Board Publications.
EMORİ I.
1 95 7 "Japon Ailesinde Ayrı Oturma Gelenekleri . "
Sakaigaku-Kenkyu, 8 , 5-6: 1 03-1 9 9 .
ENDO Şusa ku
1 9 8 0 Silence. Tokyo: Sophia University and Tuttle.
EPA ( Economic Planning Agency )
1 979 Economic Oııtlook of .lapan. Tokyo: EPA.
471
ON İ K i - EKLER
ERDENER Ç.
1 984 Japon Kıyı Sularında Sankuyruh ve Çipura J<iiltürü ( Çeviri ) .
Bodrum: Kültür Balıkçılığı N o . 2 .
ERDENTUG Nermin
1 977 "Türk ve Japon Kültü rleri Arasında Bazı Benzerl i k ler: "
Sosyal Adet ve Gelene/der: Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını
(254/4 ) .
ERTÜRK Silahattin
1 975 Tecelli, Ankara : Yelkemepe Yayın ları: 5 .
FAO
1 95 9 A Century of Development in ]apaııese Agriculture.
Tokyo: Japan fA O Association.
FENOLLOSA Ernst
1 967 "Japon Noh Tiyatrosu " . ( Çeviri ) Yeni Dergi, Aralık 1 967,
440-2.
FFJ ( FPC'nin Yıllık İstatistikleri)
1 977 Facts and Figures of .lapan 1 .
1 978 Facts and Figures of.lapan 2 .
1 980 Facts and Figures of]apan: 1 980, Tokyo: FPC.
FITZHUGH W. ( ed . )
1 97 5 Prehistoric Maritime Adoptation o f the Circumpolar Zone.
Paris: Monton Publication.
FPC
1 977- 79 AJS (A hout ]apan Series) :
1 ) Speaking of the ]apaııese,
2 ) Modernisation of the ]apanese Economy,
3 ) Cities of Japan ( Eastern ) ,
4 ) Leisure and Recreatioıı,
5) The \'i/omen of.lapan,
6 ) Energy Situatioıı of.lapan,
7) .fapan 's Mass Media,
8 ) Education in ./apan,
9 ) Labor Problems and lndustrial Relations.
1 O) Cities of.fapan ( Weste rn ) ,
l l ) Food and Agriculture,
1 2 ) Religion in ]apan.
FROMM Erich
1 973 ( 1 96 1 ) Çağınuzm Özgürlük Sorunu.
(Beyond the Chains of Illusion'den çeviren : B. Güvenç) .
Ankara, Ö zgür İnsan Yayını .
1 977 Sevme Sanatı ( Çeviren : Y. Salına n ) . İstanbul: D e .
472
� 1 2 9 K:\YN,\ K L A R
GIBNEY E
1 979 ]apan: The Fragile Super Power. Tokyo: Charles E. Tuttle.
GORER G.
1 943 " Themes in Japanese Cu ltu re. " Transactions of the New
York Academy of Scierıces, Series 2, 5, 1 06 - 1 24.
GÖKBERK M .
1 9 8 0 Değişen Dünya Değişen Dil. İsta n bu l : Çağdaş Yayınları .
1 98 3 " Aydın lanma Felsefesi ve Devrim ler. " ss. 2 8 3 -33 3 .
Çağdaş Düşüncenin lşığmda ATATÜRK. Eczacıhaşı Vakfı.
GÖKDENİZ Serınet
1 944 Rus-Japon Harbi, İstan bul: Harp Akademisi.
GULICK S . L.
1 977 Evolution of the }apanese. ( Chamberlain B.H. 1 977, Ref. )
GÜNAY R.
1 98 6 Tarihsel Gelişinı Süreci İçinde Japon Kiiltürii ue Sanatı.
İstan b u l : Yıldız Üniversitesi .
GÜVENÇ Bozku rt
l 9 76 Sosyal-Kültürel Değişme. Hacettepe Yayınları, D-2 1 .
1 978 a " Cu ltural Aspects of Mutual Understanding Between Japan
and Turkey " in Dialogue: Middle East and ]apan. Tokyo: TJF.
1 979 b " Ham Hurmanın Buruk-Acı Tadı: Japon Sanatı . "
ODTÜ Mimarlık (Fak.) Dergisi, 2 , V, ss. 227-2 6 8 .
1 9 80 Turko-]apanese Relations. T]T, 2 9 Oct. 1 9 8 0.
1 9 8 1 " A nthropological Field Work i n Japan. "
]ournal of Asiaıı and Africmı Studies. ( ILCAA: Tokyo) No.
22, pp. 56-74.
473
ON İ K i - E K i .ER
HAKU 1\i[aki
1 969 Festive Wine. (Translated by. N. Brannen ve W. Eliot) .
New York: \X1a lter Weather H il l .
HALLORAN R .
1 977 ( 1 9 70 ) lmages and Realities. Tokyo: Charles E. Tuttle Co.
HAYAŞİYA Tatsusaburo ( Ed . )
1 977 Studies in the History offapanese Performing A rts.
A cta Asiatica. No. 3 3 . Tokyo: Tôhô Gakkai.
HEARN Lafcadio
1 976 ( 1 8 90 ) G limpses of Unfamiliar fapan. Tokyo: Charles E.
Tuttle.
HIZIR N.
1 976 Felsefe Yazıları. İstan\:m\: Çağdaş Yayınları.
HİRAİ Tomio
( ?) Zen and the Mind. Tokyo: Japan Publications.
HİROŞİGE
1 978 Tôkaidô (Menzil Yolu). ( Bkz. ÇİBA Reiko 1 978 ) .
HKT
1 977 Agriculture in Hol<.kaidô. Sapporo: Hokkaidô Kyodokimizu
Tsushinsha.
HOKUSAY Katsuşika
1 975 ( 1 9 6 9 ) Omıano Sobyô. ( Kadın Figürleri ) . Tokyo: ( 6 . Bası ) .
HORİ İçirô
1 95 1 Minl<.an-Şinko (Halk İnançları ) .
Tokyo: İvanaci-Zenşo, N o . 1 5 1 : 8 - 1 0
1 974 ( 1 96 8 ) Folk Religion in japan: Continuity and Change.
Chicago : University of Chicago Press.
HUCİİ OTO'o
1 940 japanese Proverbs. Tokyo: Japanese Railways.
HYMAN Kublin
1 97 1 "What S h a l l I Read on Japanese ? " (Teksir). Tokyo: IH]
(Ulus lararası Kültür Evi Kurumu ) Library ( 0 1 6 , 9 5 2 ) .
"Japanese Social Science Works . " IHJ Library ( 0 1 6, 9 5 2 ) .
474
() 1 29 K:\YN:\KL\ll
İBRAHİM Abdürreşit
1 9 1 2 Alem-i İslam ve Japonya 'da İntişarat-ı İslam.
(Eski harflerle) . İstanbul: Ebulula ve Eşref Edip.
1 9 9 1 ( Yeni Türkçesi d e basılmış fakat bulunama d ı ) .
İDEMİTSU Sazô
1 965 If Kari Marx Had Been Born in ]apan, Tokyo: İdemitsu.
1 96 9 Capitalism of \Ylorking People. Tokyo: İdemitsu Kosan Co.
1 9 71 Be A True ]apanese, Tokyo: İdemitsu Kosan Co.
1 972 Dôtoku of}APAN: D iffers (rom Wlestern Morals.
1 978 The Etarnal ]apan. Tokyo: İdemirsu.
İİDE Tsuneo
1 977 Evol ution of the Policy J\ilakers in Japanese Economic
Studies. Bkz. A Journal of Translations, VI, No. 1 : 42-60 .
İLHAN Attila
1 976 ( 1 9 72 ) Hangi Batı? (Anılar ve Acılar) . A n kara: Bi lgi.
İMANİŞİ K.
1 95 6 Karakurum. Tokyo: Bungei Şuncu-şa.
1 963 Afurika-Tairiku (Afrika kırası ) . Tokyo: Çikumaşobo.
İNAGAMİ Takeşi
1 974 Society of Postwar ]apan. Tokyo: CEACS .
1 978 " Cu lture Contacts and the New Style of Thinking: The Case
of FUKUZAVA Yuk uiçi. " Annals of the lnstitute of Social
Sciences. No. 1 9: 92- 1 0 1 .
ISAIAH, Ben-Dasan
1 972 The ]apanese and the ]ews. Tokyo: Weatherhill.
ISEI
1 977 Understanding ]a/Jan: the Seasonal Roımd.
Tokyo: iSE! Press.
İŞİD A Eiiçirô
1 969 Nihan Bunka Ron. (Japon k ültürünün kökleri)
1 974 ( 1 96 9 ) A Study of Origins and Characteristics.
Tokyo: University of Tokyo Press.
1 977 ( 1 964) ]apanese Culture ( Çeviri ) . Tokyo: University of
Tokyo Press.
İŞİDA Riyucirô
1 96 1 Geography of.lapan. Tokyo: Kokusai Bunka Şinkokai. ( IH]) .
İŞİ'İ Susumu
1 976 History of Medieval ]apan. Tokyo: CEACS.
İTO Masami
1 979 " Postwar Japanese Law and Legal Studies . "
]FN VII, No. 1 : 5 - 1 1 .
475
ON İ K i - E K L ER
İVAO Sumiko
1 978 " Research Findings on Foreign Students . "
T h e japan Times V\!ee/::_fy, 2 1 Oct. 1 97 8 .
JANSEN M.B.
1 9 8 0 j APA N and its Wlorld: Tıuo Centuries of Change.
Princeron: Princeton Press.
JCI
1 977 Guides to ]a/Janese Cıılture (GjC).
1 978 ( 1 975 ) A Hımdred Things ]a{Janese (HT]).
1 9 80 A Hundred More Things Japanese.
Tokyo: japan Culture lnstitute (!Cl) .
.JEI
(?) .fapan E cho (.Japoncadan Önemli Çeviriler Dergis i ) .
Tokyo: japan Echo Inc. TRB Bldg. Chiyoda-ku, Tokyo 1 00 .
.J IIA (.Japanese Institute o f lnternational A ffairs)
1 979 \X/hite Papers of]apan ( 1 977- 1 978 ) :
Anırnal Reporrs and Statistics of the .Japanese Government.
JSE
1 96 8 Etlmology in _Tapan: Historical Revieıu.
Tokyo: K . Ş İBUSAVA Memorial Foundation for Etlmology.
.JTB
1 978 Travel Guide: .fa/Jan. Tokyo: Japan Travel Burea u .
JYRI
1 978 " Growing up with Morn . " Focus .Japan ( dergisi) V.5 . N. 6:
9 - 1 o.
KAHN Herrnan
1 971 The Emerging Jüpanesc Sııpcr Statc: Challenge and
Rcs/JOnse. Englewoodcli ffs N ..J . : Prentice Hail.
KALKAY Ta nj u
1 973 ".Japonya 'da Verimlilik Arttırma Hareketleri. "
MPM ( Milli Prodüktivite Merkezi, Ankara)
Verimlilik Dergisi, Cilt 3, Sayı 1 : 248-66 .
KANEKO Norbert N .
1 95 9 ( J 9 4 9 ) Old japanesc Hımıor. Tokyo: Tokyo News Service Ltd.
KANTO Şigemori
1 9 8 1 The japanese Courtyard Gardens. Tokyo: Weatherhill.
KARAPINAR Şera feddin (Amiral)
1 954 Japonya İkinci Dünya Savaşma Nasıl Girdi?
İstanbul: Deniz Kuvvetleri.
476
1 2'1 KAY1'.-\ K l:\R
KAT Ô Hidetoşi
1 979 "Japon Kültüründe Bireysellik . " ( Çeviren: Şan ÖZ-ALP )
Kurgu ( EİTİA, TÖ EF Dergisi), 2, ss. 1 24-34.
KATSUMİ Ya kabe
1 977 Lahor Relations in ]apaıı. Tokyo: MFA .
KAVABATA Yasunari
1 969 ( 1 9 6 8 ) .fapaıı the Beautifit! aııd lvlyself Tokyo: Kodanşa Ltd.
1 9 8 8 Uyhuda Sevilen Kızlar. ( Çeviri ) . Çaba Yayın ı .
KAVASAKİ İçiro
1 955 japanese are like that. Tokyo: Charles E. Tuttle Co.
1 976 ( 1 96 9 ) .fapan Unmasked ( 1 6 . Basım) . Tokyo: Tut Books .
KERKHAM E .
l 9 7 8 "The Classical a n d the Contempora ry in Modern J apanese
Fiction . " ]FN, VI, 3 : 7- 1 6 .
KIMBALL Arthu r G.
1 973 Crisis in Identity and Contemporary ]apanese Novels.
Tokyo: Charl cs E. Tuttlc Co.
KIRKUP James
1 97 1 ]apanese Themes and Scenes. Tokyo: Tsurunı i .
KIRKWO OD Kenneth P.
1 971 Renaissance in Japan. Tokyo: Charles E. Tuttle.
KİŞİBE Şigeo
1 9 74 History of A rts. Tokyo: CEACS.
KİŞİMOTO Kôiçi
1 977 Politics in Modern ]apan. Tokyo: Japan Echo Co. ine.
KİYOSİ Scike
1 9 80 ( 1 977) Art of]apanese Joinery. Tokyo:
Weathcrh ill/Tankosha .
KLUCKHOHN F. R . v e E L STRODTBECK
1 96 1 Variations in Value Orientation. New York: Ron Peterson.
KOBAYAŞİ Toınoaki
1 977 ( 1 96 5 ) Mucôlwıı no Bımgaku. Kısa özeti G]C, 1 977: 9 8 - 1 02.
KOBAYAŞİ Yoşihiko
1 978 "The Japancse Way of Thinking and Sel f Expression . "
Tokyo: ]FN, VI, 1 : 7- 1 0.
KODANSHA l nternational
1 994 ]apan: Profile of a Nation. K.l. Tokyo.
KOESTLER A.
1 964 Act of Creation. Londra: Pa n.
KOHEN S .
1 9 82 Bugünkü Japonya ( Dizisi) . İsta n b u l : Milliyet.
477
ON İ K İ - ICKl.. ER
KOMATSU Hideo
1 9 74 Linguistics. Tokyo: CEACS.
KOMATSU İsao
1 962 The ]apanese People: Origins ol the People and the Langııage.
Tokyo: Kokusai Bımka Şinkokai. (Uluslararası Kültür Evi ) .
KO RKUT Cevat
1 9 75 ( 1 972) Japonya (2. Bask ı ) . İzmir: Karınca Matbaası.
KURODA Yasumasa
1 974 Reed Toıvn, ]a/Jan. Hawai University Publication .
KUVABARA Masao
1 971 ( 1 96 9 ) İssô Hiya Kutay. ( Ressam Kazan Vatanabe'nin
Günlük Hayat Gerçekleri. Yorumlayan: KUVABARA J'v1. )
Tokyo: İvasaki Bicutsuşa.
KUVABARA Takeo
1 979 " lnternational Communication and Japanese Culture . "
AEN, Special Supplement, 1 9 Nov 1 979, p . 8 .
LaBARRE W.
1 945 " Some O bservations on Character Structure in the Orient:
the Japanese. " Psychiatry, 8: 32 6-42.
LAO-TZU
1 978 Taoizm. ( M .N. Özerdim çevirisi ) . Ankara: DTC Yayını, No.
275.
LEGGETT T.
1 9 80 ( 1 96 6 ) Shogi: japan 's Game ol Strategy.
Tokyo: Charl es E. Turtle.
LOTI Pierre
1 8 8 7 Madame Chrysantheme.
1 8 8 9 ]aponeries d'Automn. ( Chamberlain B.H., 1 977, Başvurula rı. )
MALRAU X Andre
1 978 " For the Eternal Japa n . " ( Önsöz ) . ( Bkz. Idemitsu S., 1 9 78 ) .
MARAINI Fosco
1 971 ]apan: Patterns ol Continuity. Tokyo: Kodanşa.
MATSUTANİ H iranoa
1 995 ]aponya 'nın Dış Politil.wsı ve Tiirh.iye, İstanbul: Bağlam.
MASUDA Yoşio ve NAMEKATA Akio
1 972 Man and Cultııres: General Reading 1 . Tokyo: Kenkyuşa Ltd.
MEİTETSU Advertising ( Eds. )
1 9 79 Splendors o l Central japmı. (Tanıtma Dergisi).
MFA ( Ministry of Foreign Affairs, Japan)
1 964- 1 979 Facts About ]apan (FA]) Series:
478
�; 1 29 Kı\YNı\KLAR
479
ON i K i - EK LER
MİTSUHAŞİ Fucio
1 970 "Japonya 'da Türkiye'ye ait Tetkiklerde Ka rşı laşılan
Meseleler. " Chiba University Amma/ Report, No. 5, 1 -3 .
MİYAMOTO Tsu neiçi
1 97 7 ( 1 9 6 1 ) Şomin ııo Hakken ( Taşra Adamının İzinde ) . Tokyo:
Miraişa. ( İngilizce Özeti : G]C, 1 977: 1 9-23 ) .
MİYAO Ş .
1 974 ( 1 9 6 9 ) , TOBA-E. Tokyo: Cin butsu Riyakuga .
MİZUTANİ Osamu ve Nobu ko
1 978 ( 1 977) Nihongo Notes. Tokyo: The ]apan Times.
lvl OORE C.A. (Ed.)
1 97 8 ( 1 96 7 ) The ]apanese Mind. Tokyo: C.E. Turtle Co.
MORİ Masao
1 966 Pratik Türkçe - Japonca - Türkçe Konuşma Rehberi. Tokyo:
Daigoku-Şorin.
1 9 67 Yıfboku Kiba Minzolw Kokka: "Ao!'-i ÔKAMİ no
Şişontaçi " ( Göçebe Atlı Devleti : Bozkurtların Ataları ) .
Tokyo: Kôdanşa.
MORRIS E.
1 9 82 Hiroşima 'nın Çiçelderi ( Çeviri ) . Cem .
MORRIS Ivan
1 976 "Japa nese Heroes and Hero Wors h i p . " ]FN, IV. No. 3: 8 -
12.
M ORSE Edward S.
1 978 ( 1 8 8 7 ) ]apaııese Homes and Their Surroımdings. Tokyo:
Charles E . Tuttle Co.
MORTON, W. Scott
1 978 "Japanese u niversities and Student Body To<lay. " Current
History, 7 5, 4 1 1 : 1 74 - 8 5 .
MURAKAMİ Yasusuke, et al
1 98 0 "The Real i ty of The Middle C lass and Others . " Tokyo:
JPC/Japan ( Series: 3 ) .
NAGATA Ylızô
1 976 Muhsin-Zade Mehmet Paşa ve Ayanlık Müessesesi. Tokyo:
ILCAA ( Tokyo Yabancı Etütler Üniversitesi ) Yayını.
1 9 77 "The İltizam Systeın in Egypt and Tu rkey. " ]AAS No. 1 4,
pp. 1 69-94. Tokyo: ILCAA.
NAKA Hisao
1 977 ]apmıese Youth in a Chaııging Society. Tokyo: ISEI.
480
§ 1 29 KAYNA KLAR
NAKAE Toşitaka
1 978 " Chemical and Biochemical Properties o f Mongolian M i l k
and M i l k Products . " Secondary Report on Mongolian
Studies, ss 2 7-3 3 .
NAKAMURA Hajime
1 96 9 A History of the Development of the ]apanese Thought:
5 62- 1 9 6 8 . Tokyo: Kokusai Bunka Şinkokai.
1 979 "The Acceptance of Man's Natura! D ispositions. " ]FN, Yii,
2: 1 - 8 .
NAKAMURA K içisaburô
1 978 ( 1 96 2 ) Formation of Modern ]apan. Tokyo: CEACS.
NAKANE Chie
1 96 7 Kinship and Economic Organisation in Rural ]apan.
Londra: University of Landon Press.
1 970 ]apanese Society. Landon: Weidenfeld & Nicolsan.
1 9 72 Hımıan Relations in ]apan. Tokyo: MFA.
1 976 "New Horizons in Cultural Exchange: From International to
Cultura l. " ]FN, IV, No. 1 : 7- 12.
NAKANE Çie ve S hinzaburô Ô ishi ( Eds)
1 99 1 Tokugava ]apan. University o f Tokyo Press.
NAKAO Sasuke
1 966 Origins of Cultivated Plants and Farming. Tokyo: Iwanami
Şinso.
NAKAOKA Tetsuo
1 979 " I mitation or Self Reliance ? " ]FN, VII, No. 4 : 1 -6 .
NAKATA Yuj irô
1 976 ( 1 97 3 ) The Art ofJapanese Calligraphy. (Translated by A.
Woodhu l . ) New York: Weather H il l/Heibonşa: Tokyo.
NAKAYAMA Içirô
1 963 Industrialization of]apan. Tokyo: CEA CS.
NARAYAN B.K.
1 9 80 " Sufizm and Islam. " Indian and Foreign Review, XVII, 1 2 :
1 4- 1 8 .
NECATİGİL Behçet
1 99 5 Ertuğrul Faciası. (Ti yatro oyun u . )
NOH Taşio ve D .H . GORD ON (Eds.)
1 9 74 Modern ]apan: Land and People, Tokyo: Teikoku - Shoin.
NORBECK Edward
1 965 Changing ]apan. New York: Halt, Rinehard and Winston.
NUMATA Cirô (Ed.) ve Arkadaşları
1 964 "Acceptance of \Ylestern Cultures in ]apan: XVI-XIX
Centuries. " Tokyo: CEACS.
481
ON İ K İ - EKLER
ODA Cuten
1 978 " Uigurista n . " Acta Asiatica. N. 34 - ss. 22-45.
Ô HİRA Masayoşi
1 978 Bursh Strokes: Moments {rom My Life. Tokyo: FPC.
OKA UM.
1 93 4 "Kulturschichten ln A lten ]apan. " (Japon Kültür Tari h i . )
( Yayımlanmamış Doktora Tezi ) . Viyana Üniversitesi .
OKAKURA Kakuzô
1 944 ( 1 906) Çayname ( Çeviren: Ali Süha Delilbaşı. ) İstanbul:
Remzi Kitabevi.
1 980 The Book of the Tea. Tokyo: Charles E. Tuttle.
OKAMOTO Taro
1 96 1 Vasurerareta Nihan. (Unutulmuş Japonya ) . Özeti : GJC,
1 977 1 4 - 1 9 . Tokyo: JCI.
OKAZAKİ Takaşi
1 972 Okinoşima: The Religious Treasures of Okinoşima. Tokyo:
The Mainichi Shimbun.
Ô KİTA Sabura
1 96 9 ]aponya 'da Ekonomik Planlama ve Bütçe Düzenlemesi
(Çeviri). Ankara: DPT.
Ô KURA Eicô
1 93 1 ( 1 82 6 ) Nôgu Benri Ron. (Tarım Araçlarının Kullanılması. )
1 1 cilt. Tokyo.
Ô MAÇİ T.
1 95 8 ( "Japonya'da Aile " ) NMT, 3 : 203-232.
OMOTO K. ve MISAVA S.
1 976 "The Genetic Relations of the Ainu . " in the Origins of the
Australian. Canberra: Australian Institute Aboriginal Studies.
ONO Susumu
1 977 ( 1 957) " The Origin of the ]apanese Language. " G]C, 1 977:
3 2-3 6 . Tokyo: ]CI.
Ô NO Şokyô
1 967 " The Concept of Karni in Shinto " Continuity and Change in
Shinto. Bkz. SASAKİ Yukitada (Ed . ) 1 967.
ONO Yasumaro (? 732 MS)
-
482
§ 1 29 KAYNAKLAR
OTAKE H Furakuçi
1 98 0 An Easy Introduction to GO. Tokyo: Seibundo Şinkoşa.
OZAKİ, Robert S.
1 978 The ]apanese: A Cultural Portrait. Tokyo: Charles E. Tuttle.
ÖZ-ALP Şan
1 979 "Japonya'da Yayım Dili Araştırması . " (Çeviri.) Kurgu
( Eskişehir, İTİA-TÖE Dergisi) 1 , 2 1 2- 1 5 .
1 979 "Japonya'da İnsanlar Zamanlarını Nasıl Kullanıyo r ? "
( Çeviri ). Kurgu (Eskişehir, İTİA-TÖE Dergisi) 1 , 2 4 1 - 7 1 .
ÖZDEŞ Rıfat
1 936 Coşima Deniz Muharebesi. İstanbul: Deniz Kuvvetleri
Matbaası.
ÖZGÜÇ M.
1 966 Japon Masalları ( Çeviri) . Varlı k .
ÖZKAHRAMAN İsmail
1 9 83 "Japon Kültü rü ve Orma n . "
Revue Forestiere Française'den çeviri.
Bkz. ORMAN M ÜHENDİSLİGİ, sayı 1 1 , ss. 45-46.
PALM W.P.
1 978 ]apanese Music and Musical lnstrunıents. Tokyo: Charles E.
Tu ttle.
PAPINOT E.
1 9 80 ( 1 9 1 0) Historical and Geographical Dictionary of Japan.
Tokyo: Charles E. Tuttle.
PASSİN H .
1 98 0 ]apanese and the ]apanese: Language and Culture Change.
Tokyo: Kinseida.
PATHAN Sophia Khanum M.
1 979 " Religion in irs socio-cu ltura l setting among the Muslims in
a South -Indian Village . " Unpu blished doctoral thesis
s u bmitted to the Karnatak University. Dharvar, Hindistan.
PEZEU-MASSA BUAU J.
1 978 A Physical and Social Geography of.lapan. Tokyo: Charles
E. Turtle.
PHENIX Philip H. (Ed.)
1 962 Phi/osaphies of Education. John Wiley & Sons.
PULVERS Rogers
1 9 80 "Japa n : A Key to Understanding the Western Min d . " ]FN,
VII, 5 : 8 - 1 1 .
483
ON İ K i - EKLER
PYE Michael
1 971 Everyday japanese Characters. Tokyo: Hokuseido Press.
RAPAPORT R.A.
1 96 8 Pigs far the A ncestors: Rituals in the Ecology of a new
Guinea People. New Haven: Yale University Press.
RAUCAT Thomas (Kalem adı)
1 965 ( 1 954, 1 93 0 ) Honorable Picnic. Tokyo: Charles E. Tuttle Co.
RAVERİ Massimo
1 978 "Japanese Festivals. " Bildiri, 2 3 rd International Conference
of the Orientalists. Tokyo: Tôhô Gakkai.
REISCHAUER E . O .
1 957 "The Japanese Character. " The U.S. and japan ( Pa rt III)
OSAKA: Kyoiku Tosho Co.
1 977 ( 1 964) Japan: Past and Present. Tokyo: Charles E. Tuttle.
1 970 Japan: The Story of a Nation. New York: Knopf.
REISCHAUER Harumi M.
1 98 7 Samurai and Silk. Tokyo: Charles E. Tuttle.
RICHIE Donald
1 979 "Japan's Avant-Garde Theatre . " JFN, VII, 1 : 1 -4 .
RIESMAN David v e E . T. RIESMAN
1 969 Conversations in Japan. Tokyo: Charles E. Tuttle Co.
ROBERTS Laurance P.
1 971 Notes on Japan. New York: Museum of Modern Art.
ROBERTSON ].
1 98 1 " D r. Chonin, the Urbanite, a n d Mr Bushido . " T]T, Feb 14,
1981.
ROGGEND ORF ].
1 9 80 "The Group - Key to the Japanese Mentality. " Tokyo: TJT,
2 1 Dec. 1 9 80.
SADIKLAR C. Tayyar
1 97 1 Kalkınma Yolunda Japon Örneği ve Türkiye. Ankara:
Ayyıldız Matbaası.
1 979 1 973 "Japon Kalkınması. " ( Basılmamış Doçentlik Tezi,
Teksir).
1 99 1 Zirvedeki Japonya. Ankara: (Kendi Yayı n ı )
SAKADE Florence
1 96 8 Seçme Japon Masalları ( Çeviren Ö nder Akça ) Ankara: AKAY.
SANSOM Sir George
1 96 8 ( 1 93 1 ) A Short Cultural History. New York: Appleton
Century.
484
§ 1 29 KAYNAKLAR
SANSOM Katherine
1 93 7 Living in Tokyo. New York: Harcourt, Brace and Co.
SASAKİ Yukitada ( Chairman)
1 967 Continuity and Change: in Shinto.
Proceedings of Second I nternational Conference for Shinto.
SAT Ô Eisaku
1 973 ln Quest of Peace and Freedom. Tokyo: TJT Lrd.
SATO Hideo
1 978 "Japanese-American Relations . " Hisrory, 75, 44 1 : 1 45-4 9 .
SAWYERS M.
1 976 " Income Distribution in OECD Countries. " OECD
Outlook ( Occasional Studies) .
SCK: Şukyô Cicô Kenkyu-kai (Dini Araştırmalar Derneği)
1 9 8 0 Religion in ]apan. Tokyo: FPC, A]S, No. 14.
SCOTT-STOKES Henry
1 975 ( 1 974) The Life and Death of Yukio MISHIMA. New York:
Deli Publishing Co. Ins.
SEIDENSTICKER E. ve Time-Life Eds.
1 970 Japan. Time-life International ( Nederland) N.V.
SEKİ K.
1 95 8 Age Groups (Akran Örgütleri. )
NMT, Nihan Minzokugaku Tai kei, 3 : 1 27-74 .
SEWARD Jack
1 977 ( 1 9 7 1 ) The ]apanese. Tokyo: Lotus Press.
S I O RIS George
1 974 Archetypal Similarities: ]apan and Greece. New Delhi.
SİMAVİ Sedat
1 93 4 Fujiyama (Serüven R omanı). İstanbul: Kanaat Kitabevi .
S I NGER Kurt
1 973 Mirroı� Sword and ]ewel. New York: George Brazillon.
SMITH Thomas C.
1 95 8 "The Land Tax in the Tok ugava Period. " Journal of Asian
Studies, XVIII, I .
1 975 ( 1 95 9 ) The Agrarian Origins of Modern ]apan. Stanford:
Stanford University Press.
1 977 Nakahara: Family Farming and Population in a Japanese
Village: 1 71 7- 1 8 3 0 . Stanford: University Press. AA, [8 1 ,
1 979] pp. 1 58-59.
S ÖZER Ersan ( Çev. )
1 979 "Japon R-TV Kurumunun Eğitim Yayınları ve Yaygın
Öğretime Katkılar 1 . ) NHK Eğitim Bülteninden Çeviri,
Kurgu, 2 (Eskişehir İTİA-TÖE Fakültesi) Dergisi, ss. 1 53 - 1 70 .
485
ON iKİ - EKLER
SPENYO R R.H.
1 9 85 The Eagle Against the Sun. New York: Free Press.
STEENSTRUP Cari
1 977- 8 " A Japanese Grammar Published in Sweden in 1 772. "
Newsletteı� Scandinavian Institute o f Asian Studies, No. 1 1 -
1 2, p. 23-2 8 .
STEWARD Julian H. (Ed.)
1 967 Contemporary Change in Traditional Societies. Volume 2 :
Asian Rural Societies. Urbana: University of Illinois Press.
STORRY Richard
( ?) A History of Modern japan. Tokyo: Taiyoşa Press.
SUENARİ Miçio
1 975 Anthropology and Ethnology. Tokyo: CEACS.
SUKEHİDO Hirokava
1 978 " Lafcadio Hearn's: At a Railway Station . " JFN, VI, No. 5 :
1 5-26.
SUMİYA K.
1 963 Kiyôdôtai no Şiteki Kôzo-ron.
(Kır Sosyoloj isinin Temel Kavram ları) . Tokyo: Ylıhikaku.
SUZUKİ Daisetsu
1 977 ( 1 93 8 ) Zen Buddhisın and its Jnfluence on ]apanese Culture.
Kısa özet GJC, Guides to ]apanese Cultııre, 1 977: 46-50.
1 979 Zen Budizınden Seçmeler. Çeviren: İlhan Gi.ingören. İstanbul.
SUZUKİ Eitarô
1 940 Nihan Nôson Şakaigaku Gemi. (Japon Köy Sosyoloj isinin
İlkeleri). Tokyo: Çiço-şa .
SUZUKİ Takao
1 977 ( 1 9 73 ) Kotoba to Bunka (Dil ve Kültür) . Özeti: G]C, 1 977:
24-28. Tokyo: İvanami Şinşo.
SUZUKİ Tatsuzo
1 970 "A Study of the Japanese National Character - Part IV. "
Annals of the lnstitute of Statistical Mathematics, Supp. 6
SUZUKİ Todaşi
" üne Aspect of the Ottoman Social Thought: Development
of the Organismic Theory of Society. " The World of Jslaın
N . 1 4 . pp. 9 0- 1 .
SWAAN Wim
1 970 ( 1 967) ]apanese Lantern. New York: Taplinger Publishing.
ŞEN Asım
1 9 82 Lessons from ]apan for Developing Nations. Ankara:
ODTÜ/Özgün Y.
486
§ 1 2 9 KAYNAKLAR
ŞİBUSAVA Keizo
1 95 8 ]apanese Life and Culture in the Meiji Era. Tokyo: O bunşa .
ŞİDARA Kunihi ro
1 976 Bibliography of West Asia and North Africa. Tokyo: CEACS.
ŞİMŞİR Bilal N .
1 9 75 İngiliz Belgeleriyle Türkiye'de Kürt Sorunu: 1 924-3 8.
Ankara: Dışişleri Bakanlığı.
ŞİMURA İzuru
1 93 6 Western Influences on ]apanese History of Culture in Earlier
- Periods ( 1 540-1 860), Tokyo.
ŞOCİ Kiçinosuke
1 954 Meici Işin no Keizai Kôzô. (Meici Devrimi . . . ) Tokyo.
487
ON İKİ - EKLER
TIME
1 9 83 "]APAN: A Nation in Search of ltself. " Time, Özel Sayı,
Ağustos 1 98 3 .
TINBERGEN, Jan
1 979 "The Hidden Side of Progress in Japa n . " "EKISTICS", V.
46, No. 276, pp. 1 49-52.
TJF
]FN The ]apan Foımdation Newsletter.
1 977 Dialogue: Southeast Asia and ]apan.
1 978 D ialogue: Middle East and ]apaıı.
Tok yo: T]F, Park Bldg. No. 3, Kioi-cho, Chiyoda-ku, Tokyo:
T 1 02, Japan.
1 978 An lntroductory Bibliography for ]apanese Studies. Vol 111.
Part 1 . Tokyo: University of To ky o Press.
1 9 80 An Introductory Bibliography for ]apanese Studies. Vol. lll.
Part 2. Tokyo: University of Tokyo Press.
TODA Masanao
1 978 "Japon Çocuklarının Yarışma Güdüsü . " T]T Weekly, 2 1
Ekim 1 978.
Tokyo Büyük Elçiliği (T.C. )
1 937 Türk, Nippon Dostluğunun Sonrasız Hatırası:
ERTUGRUL. (Türkçe-Japonca ) . Tokyo: T.C. Büyükelçiliği
TOYAMA Şigehiko
1 973 Nihongo no Ronri (Japoncanın Mantığı, İngilizce Özet G]C,
1 977: 28-3 1 ) . Tokyo: Chfıô Kôron-sha.
1 975 Nihongo 11 0 kan kaku (Japonca 'nın Duyarlığı). Tokyo:
Chfıô Kôron-sha.
TOYNBEE A.
1 968 Toynbee Meets ]apan. Tokyo: Kinseido Ltd.
TREVANIAN
1 979 Shibumi. Londra: Panther, Granada Publishing.
TRIBE M. and Ron Herman
1 980 A Guide to Gardens of Kyoto. Tokyo: Şufunotomo.
TSUÇİYA Matasaburô ( 1 642- 1 7 1 9 )
1 707 (Hôey: 4) Kôka-Şuncu. (Dört-Mevsimde Tarım ) . Kaga:
Işikawa. Elyazması eserin foto k opyası, Prof. MİYAMOTO
Tsu neiçi'den sağlanmıştır.
TSUNODA Tadanoku
1 978 "The Left Cerebral Hemisphere of the Brain and Japanese
Language" . ]FN, VI, No. l, 3 -7.
488
§ 1 29 KAYNAKLAR
TSURUMİ Kazuko
1 972 Nihoncin to Kôkişin (Japonlar ve Mera k ) . Tokyo: Kodanşa.
1 9 77 "Women i n Japan: A Paradox of Modernisation . " JFN: V.
No. 1 , 2-7.
TUCKER H. Frank
1 977 " Fronteirsman of Nippo n . " lntellect, December, pp. 25 1 -5 .
TUNÇOKU A . Mete
1 9 8 0 "Uzak D oğu Modelleri ve Türkiye . " Milliyet, 7 Mart 1 9 80.
TURGUT M.
1 9 8 5 _Tapon Mucizesi ve Türkiye. İstanbul: Dergah Yayınları.
TÜRELİ Orhan
1 96 8 _Tapanlar için: Türkçe Gramer ve Konuşma. Tokyo.
UÇİNO Tatsurô
1 976 ]apan 's Postwar Economic Policies. Tokyo: MFA.
UGURKAN Turhan
1 96 6 ]aponya'da Tatil. İstanbul: Özyürek.
UMESAO Tadao ve Tada Miçitarô ( Ed itörler)
1 972 Nihan Bımka na Hiyôcô (Japon Kültürünün [iç] Yüzü ) .
Tokyo: Kuşadası.
UMETANİ Şun'içirô
1 976 Economy of Postwar _Tapan. Tokyo: CEACS.
UNESCO ( Ecl . )
1 98 0 Peace on Earth. Paris: UNESCO.
UWQ ( University of Washington Q uarterly)
( ? ) ]ournal of ]apanese Studies.
489
ON i K i - E K i .ER
WALSH Len
1 96 9 Read ]apanese Today. Tokyo: Tut Books.
WARD R.E. ve D.A. RUSTOW ( Eds.)
1 964 Political Modernisation in ]apan and Turkey. New Jersey:
Princeton University Press.
\'V'ATSON Lan
1 969 ]APAN: A Cat's Eye View. Bunken Extensive Readings Series.
WEATHERALL W.
1 9 8 1 " Anti-Suicide Tradition i n Japa n : Past and Present. " T]T,
February 1 4, 1 9 8 1 .
WITTFOGEL K.A.
1 959 "The Theory of Oriental Society. " ln Readings in
Anthropology il. New York: Thomas Y Crowell Co.
WORLD Fell owship Commitree of tokyo Y W C A (Derleyen)
1 978 ( 1 95 5 ) ]apanese Etiquette: A n Introduction. Tokyo: C.E.
Tuttle Co.
WORONOFF ].
1 979 ]apan: The Coming Economic Crisis. Tokyo: Lotus.
YAKABE Katsumi
1 977 Labor Relations in Japan. Tokyo: MFA.
YAKU Masao
1 972 ( 1 96 9 ) The Kojiki in the Life of ]apaıı. (Translated by G .W.
Robinson. ) Tokyo: CEA CS.
YANAGAVA Keiçi ve ABE Yoşiya
1 978 " Some O bservations on the Sociology of Religion in Japan. "
Japa nese Journal of Religious Stııdies, 5, 1 : 5-2 8 .
YAŞİRO Yukio
1 965 Nihan Biçutsu no Tokuşitsu (Japon Sanatının Özellikleri) .
Tokyo: Iwanami Şôten.
YONEYAMA Toşinao
1 967 "Kaminosho Village . " pp. 1 8 9-255.
" Kurikoma Vil lage . " pp. 2 6 1 -325.
i n J . H . Steward (Ed.) Contemporary Change in Traditional
Societies, 2. 1 967.
YOŞİDA Şigeru
1 963 ]apan 's Decisive Century: 1 86 7- 1 967. New York: Praeger.
YOŞİNO M.Y.
1 97 1 ( 1 96 8 ) ]apan 's Managerial System: Tradition and Imıovation
Cambridge (Mas): MiT Press.
490
YUİZE Yasuhiko
1 9 78 " The Truth a bour Japanese Agriculture. " ]apan Quarterly
xxv, 3 .
ZIMMERMAN Mark
1 9 8 5 How to do Business with the ]apanese: A Strategy for
success. N.Y. : Random House .
Not: Kaynaklardaki çoğu kısaltmalar için lütfen Ek: 8 (§ 128)'e bakın ız.
491
EK 10
NİNNi
492
§ 1 30 NİNNi
KONNICHIWA, AKA-CHAN!
�'J tıJ
Moderatc
4•1 J J. 3 1
.. Koı • 111 • dı.1-•ı, ı • lı.ı . dun! A . u
"" · Kn • al • dıl-•ı, ı • h • chul Jı. . rıı-
ııo ; Kon • iti • chl-•ı , ı . ı.. ıl . c.hınl To • k i ·
�·ı J lı
J
Dil
J! J J 1 J.
rıt 0 lı.I • " • ••
ı.$
So
[ JI ı J
• 110 ehi • l •
J
n
r
lı ao •l . rı . 1 nı, 11\o • na ıhl • ı . wı • "
do • lı.I • •ı Pı • pı
.�-
#ı 1-
h,
t J 1 3;
Tu • H . rı •
J J J
11 M • lo •
1 �
CSJ
,.,. --
Qı Pı • Pi N U • 10 · mi J' · --
-1} J JJ J J l 1 J'
il. 1
ı;ı q 1J l l J. 'l 4 ıll
Hı · 11 . aı - •ı - ıhl - lıl Wı. tı · ll'ıl 11 Mı . 1111 ro.
t
Hı • il • nıı - 1111 -eJıı l • lıl Wı • l ı - ıhl 1• Mı • .,,
ı:ı.
•
1 J ;: J 1 1 J J
J•• �--'' ·- •. la • rı da • lal __ 110 A •
J J 1 J f; j ı E ,J 1 J.
rıo ıhl • r11 ıhl, Su • lı.o • ı• lı. ı - nl, u · hu·
ns.
So d ı · lı 1
f
lı:u • ıhl • h • lo • rıo • "' · --
• coda
1 J.
Ho • 111 l• da lı.e
J Jı J
rı, rl Shl • ıu .
... • • •
JıJ J 1 1 J IJı rq ı
k• nı y o . ru o __ Tıu · '-ul • I• ho • lhl • 1
41 J. J J 1 cı. J
�: ı. o .
... O • r• · ıu • ınl nı • ıı
j J 1 r' 4 J I J tl •1 qı
44· .. .
e
G•·I, ..
e =
cfı•nl __ o r• · ıu . mJ, . . .. .
l
J.J'J J IJ 1 QJ l il
Chınl Wa 0 h 0 1bl •• Mı ,. . __
493
EK 1 1
İ N G İ LİZCE ÖZET
The popular Turkish notion about Japan i s well echoed, 1 think, i n the fal
lowing passage guoted from the poet iLHAN (c. 1 976) : the "Japanese, on
the other hand, have caught up with the Western level, without changing
their culture [but] by technological rachievements] . . . " Historian BERKES
had earlier noted, in h is letters written from Tokyo, the prevailing Muslim
belief that the "Japanese have even surpassed the Western World, without
changing their religion, mores and Eastern roots. " This idea of "deuelop
ment without change " has even faund its way into the Western expertise.
An international committee of advisors, far example, had voiced (c. 1 960)
the opinion that "Turks may well fallow the Japanese lead or model by
494
§ 1 3 1 iNGİL.İZCE E K i .ER
adopting the Western technology but holding on to their Eastern roots . . . "
Although the Princeton Symposium (Ward and Rustow, 1 964) yielded no
tangible or conclusive support for such speculations, the idea has survived
and seems to be with us to sray. This myth can easily be traced, I believe, to
the original Meiji dictum of "Eastern Culrure/Western Technology, " and
reinterpreted as a necessary device (tatemae), relieving or concealing rhe
inner strains of the cultural assimilation (honne) still surging on.
Turning to rhe l egendary " forty-tho u s a n d b o o k s " in Japanese
Studies (which, by the way, I could not sample beyond the 1 % !eve!), I
discovered new controversies. Far examp le, were the Japanese peacelov
ing or warrior-like? Affectionate or rationalistic? Number " 1 " or frag
ile? A " tribe" or society? Creative or imitative? Scru p ulous or m ischie
vous? Unigue or ordinary ? Scholars from Chamberlain to Reischauer to
Befu had either a voided or resolved such i ssues. But I needed time to
discover them. When it looked hopeless, the poet Terence's maxium
resrored m y faith: " Nothi ng human can remain a mystery! "
Setting aut for the field, I had in mind, not only thc above issues or con
troversies but, l iterally, ali the " 8 8 topics" from the H . R . A . F. Field
Manual t h a t i s , a general s u rvey ! .Nly p u rpose w a s to test o u r
-
495
ON İKİ - EKLER
F I N D I N G S : C O N FO R M I N G TO A N D D E PA RT I N G F R O M TH E E S TA B L I S H E D
496
§ 1 3 1 INGILİZCE EKLER
497
E K 12
B U KİTAP HAKK I N DA
BAS I N DA N S E Ç M E L E R ...
O K U Y U C U M E KTU P LA R I N DAN Ö R N E K L E R
Güzel Japon Kültürü için teşekkürlerimi bir kez daha belirtmek isterim.
- AYŞE SEZER GöKHAN, Ankara, 24 Ş u ba t 1 9 8 9
498
§ 1 32 BU K IT,\ P l-I A K K I ND,\
499
EK 13
JAP O N HAYRAN LIG I M IZ I N TAR İ H İ KAYNAKLA R !
500
§ 1 33 JAPON l I AYRAN l .I C l �,t l Z I N TA R i H i KAYNı\KLı\ R I
501
EK 14
Çie NAKAN E ile Söyleşi
"JAPO N LAR M O D E R N LEŞTİ
AMA BATI LI LAŞMAD I ! "
• D ünyaca ünlü "Japon Toplumu " {japanese Society) 'c adlı eserin yaza
rı olan Tokyo Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Prof. D r. Naka
ne Chie ':· , b irkaç yıl önce Milliyet gazetesinde yayımlanan söyleşisin
de, özetle:
• " Yükselen Türkiye'nin aksine, Japonya'nın bir iniş trendine geçtiğini ;
• Japon dilinde " lider" sözcüğünün olmadığını, Japonya' d a n h içbir za
man bir Atatürk çıkamayacağını;
• Japonya'da çok yavaş olan değişimin, toplumun kültürel çekirdeğini
(kimliği n i ) etkilemediğini;
• Etkilemiş olsaydı, yirmi yıl önce yazdığı kitabın bugün hala satışta
olamayacağını;
• Oysa, kitabının hala ısrarla arandığını, sorulduğunu ve satıldığını;
• Öyleyse, "Japon Kiiltiirii nde değişen fazla bir şey olmadığı gerçeğini
"
vurgu! uyord u .
Saygın bir bilim insanının kendi toplumuyla i lgili bu i lginç yargısı, yazar
Güvenç'in Japon Kültürü kitabının da ilk yayımından 20 yıl sonra neden
hala arandığını ve yeniden basıldığını bell i bir ölçüde açıklayabilirdi.
502
EK 15
JAPON M U CİZESİ (M İ ?) *
503
ON iKİ - E KLER
504
EK 16
İ M G E LE R, G E RÇ E K L E R VE G E LE C E K
(TÜ R K-JAP O N İ LİŞKİLERİ)
G İ R İ Ş : KAVRAMSAL Ç E R Ç EVE
Türk-Japon i l işkilerinin, geçmişten geleceğe farklı açı ve boyutlarda ele
alınacağı bu p anelde, Türk toplumundaki Japon imgesinin ( imajının)
nasıl oluşup geliştiğini; başka bir deyişle, Türklerin Japonları nasıl gör
düğün ü yorumlamaya, i l işkilerimizi etkileyen bazı konuları gündeme
getirip değerlendirmeye çalışacağım :
1 . İnançlarla gerçekler, imgelerle kimlikler;
2. Bireysel, bilimsel ve topluma mal olmuş görüşler;
3. Değişmeler, gelişmeler ve süreklilikler, vb. gibi.
Türk-Japon ilişkilerinin dünü, bugünü ve yarını, halkbilimcilerin
epik ve etnik adını verdiği dönemlerden geçti; karşılıklı tanıtma, tanışma,
çıkar ve yararların ağırlık kazandığı objektif (lojistik) aşamaya geldi.
E P İ K D Ö N E M İ N D E STAN LA R !
Türk-Japon ilişkileri, Türk toplumu açısından, yüzyıl kadar önce
( 1 8 90'da), destanlaşan, kahramanlar yaratan, bir " Ertuğrul Faciası" ile
başladı. İmparatorl uğun dağılma dönemi nde, son yıllarında yaşa yan top
luma bir kurtuluş umudu veren Japon başarıları, Osmanlı d ünyasında
epik ( destansı) ve mitholojik masal kahramanları yaratılmasına yol açtı.
Batı medeniyeti karşısında giderek zayıflayan Ôsmanlı, yarattığı/yüceltti
ği Japon hayaline sığındı. Doğu'nun "Yükselen Güneşi" Japon'un yaptı
ğını biz de yaparız hayali ne kapıldı! Neden o lmasın ? Doğulu ortak kök
lerimiz nedeniyle esasen çok benziyorduk Japonlara. Üstelik Japonlar da
" Ertuğrul Faciası "nı alicenap bir millet olarak ne güzel değerlendirmiş
lerdi. Toplayıp gönderdikleri yardım paraları, resmi başsağlığı heyetleri,
geçmiş olsun d ilekleri ve denizcilik öğretmenleriyle, şehitlerimiz için dik
tikleri a nıtlar ve i nşa ettikleri ma betlerle Osmanlı'nın acısın ı paylaşmış,
şükran yüklü saygısını kazanmış, Batı karşısında, sarsılmış onurunu
onarmış, özgüvenini tazelemiş, ruhunu fethetmişlerdi.
505
ON İ K i - EKi .ER
1 904-05 J A P O N ZAF E R İ
Ertuğrul Faciası'nın öyküsü v e Japon konukseverliği ağızdan ağıza yayı
larak, her anlatışta biraz daha büyüyüp destanlaşırken, 1 9 04-05 Rus
Japon Savaşı'nda, Osmanlı'nın güçlü komşusu Çarlık Rusyası'na karşı
Japonya'nın, denizde ve karada kazandığı zaferler, bütün dünyayı oldu
ğu kadar Osmanlı'yı da hayrete düşürmüş; Osmanlı'daki Japon hayran
lığının tükenmeyen hazinesi olmuştu. Uzak Asya' nı n Japonları b u başa
rıyı gösterebiliyorsa, biz de yapabilird i k . Japon başarıları, böylece
umutsuzluk ve yeni lgilerle dolu son yıllarında, Osmanlı'nın en büyük
umut ve güç kaynağı olmuştu. Japonlar, Osmanlı'ya geçmiş yüzyıl ların
savaş kahramanlarını anımsatıyor, erkek bebeklere TOGO adı veril iyor
du; belki gün gelir amiral olurlar umuduyla.
Osmanlı Devleti, imparatorluğun haberleşmesini telgraf hatlarıyla sağ
lamaya çalışırken, Japon Ordusu'nun savaşta sahra telefonunu kullanması,
yaya erlerin çantasında taşıdığı yedek postallar vb. asker ve sivil yöneticile
rin hayranlığına yol açtı. Gizemli Japon, Osmanlı'nın sevgilisi oldu.
Dağılan imparatorluğunu İslam Birliği politikası ile kurtarmaya ça
lışan Sultan Abdülhamid, Kadı İbrahim Abdürreşit Efendi'yi özel bir
misyonla Japonya'ya gönderdi. Kadı'ya göre, Japonlar zaten o kadar
Müslümandı ki, İslam iyeti kabul için keliıne-i şahadet getirmeleri ve na
maz kılmaları yeterliydi. Ne ki Japonların günde beş vakit namaza vakti
yoktu. Daha azına da kadı yetkili değil d i .
İ K İ N C İ M E Ş R UTİYET
İkinci Meşrutiyet bütün bu umut ve hayallere -son değilse bile- kısa bir
ara verdi . . . Kadının kitabı ( 1 9 1 2 ) , İttihat Terakki Merkez-i Umumisi
toplantılarının gündeminde yer aldı. Konuşuldu, tartışıldı. Japonların
Müslüman olmaları şart değildi. Biz, onların milliyetçi eğitim ve çağdaş
laşma politikalarından yararlanabilirdik. Bu kez de Balkan ve D ünya
Savaşları araya girdi. Japonya dosyası belki rafa kalktı ama seferberlik
yıllarının sıkıntıları içinde bocalayan Osmanlı yöneticileri "Japonya
Mucizesi "ni unutmadılar.
C U M H U R İYET D EVR İ M İ
Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan askeri başarı, Osmanlı'da yeşeren u mut
ların o kadar da ham hayal olmadığını gösteriyordu. Japonya, çökmüş
olan Rus Çarlığı'nı yenmişti. Oysa " Yükselen Hilal " , Yunan' ı yenerken,
" üzerinde güneş batmayan" Büyük Britanya'yı dize getiriyordu. B üyü
kelçi Lindsay, 1 925 yılında Londra h ü kümetine gönderdiği raporda,
"Milliyetçi Türklerin gönlünde Japon çağdaşlaşmasının yattığını,
tepeden tırnağa toplum yapısının ve kurumlarının değişeceğini" haber
506
§ 1 36 İ !\ I GELER, GERÇEK LER VE GELECEK
İ K İ N Cİ D Ü NYA SAVAŞI
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin serüvenini ve geleceğini yorumlayan Er
nest Jackh, kitabına -"Yükselen Güneş" imgesini çağrıştıran- "Yükselen
Hilal" (The Rising Crescent) adını koymuştu. İkinci D ünya Savaşı'nda
karşı cephelerde yer alan Güneş ile Hilal, diplomatik ilişkilerini kesmedi
ler. Ancak Batılı ü lkelerin "Samuray" ruhunu hedef alan psikoloj i k pro
pagandası, özellikle de "Kıuai Köprüsü " filmi Türkiye'de soğuk bir duş
etkisi yaptı; ama Japonya aşkımızı söndürmeye, küllemeye yetmedi.
KO R E 5AVAŞI VE S O N RA S I
Batılı müttefiklerinin çağrısına uyarak K ore Savaşları'na katılan ve Ja
pon Adalarını ziyaret fırsatını bulan Ti.irk gazileri, yanıp yıkılmış bir Ja
ponya' nın nasıl ciddi bir çabayla toparlandığını, kendine geldiğini anla
tırken, Türk topl u m bilincinde uyuklayan Japon sevgisini uyandırdılar.
Cumhu riyetin ardından demokratik bir kalkınma hareketine girişen
Türkler yeniden ilgilenmeye başladılar Japon kalkınmasıyla.
1 950 sonlarında Japonya'yı da ziyaret eden tarihçi-toplumbilimci
Niyazi Berkes, ( 1 976'da yayımlanan) Asya Mektupları 'nda,
507
ON İKİ - EK LER
Bir Doğu ülkesi (kültürü) olan Türkiye de tıpkı Japonya gibi, Batı
medeniyetinden yalnız teknoloji alıp kendi geleneksel kültürünü
koruyarak kalkınmalı, milli eğitimini bu ilkelere göre düzenlemeli.
P R I N C ETO N S E M İ N E R İ / 1 964
Türk-Japon benzerl iği, yakınlığı, " Yükselen Güneş " ile " Yükselen Hi
lal"in çağdaşlaşma serüvenleri sonunda akademik dünyanın ilgisini çekti
ve araştırma masasına yatırıldı. Uzmanlar, yaygın inançların aksine bu
iki Doğulu toplumun birbirine hiç benzemediği ve karşılaştırılamayacağı
sonucuna vardılar. Ancak bu bulgu ve sonuçların Türk toplumunda gö
rülür bir etkisi olmadı.
Şair yazarımız Attila İlhan ( 1 9 7 6 ) toplum katlarına ve vicdanına
yerleşmiş inanç ve k anaatlerin kolay değişmediğini ve değişmeyeceğini
şöyle yankı l ıyordu:
508
§ 1 36 JM(;EIJ'.R. GER(,:FKLER VE C ELFCFK
İ K İ N Cİ J A P O N M U C İ Z E S İ
Savaş sonrasındaki başarılı ve hızlı Japon kalkınması, tüm dünyanın il
gisini çekti ve "Japon Mucizesi " olarak değerlendirildi. D ünya bu m uci
zenin sırrını çözmeye çalışırken biz de yeniden ilgilendik Japonlarla. Ga
zeteciler, turistler, d iplomatlar gittiler, gördüler ve bol bol yazdılar, pek
derinliğine inmeden. Her yeni araştırma Volkanlar ve Kirazlar ülkesini
biraz daha anlaşılmaz hale getiriyordu. Çoğu yargılar değişiyordu; ama
Japonya' nın değişmeden kalkınd ığı inancı yerli yerinde duruyordu. Ja
ponlar dışında k i mse bir şey yapamıyordu, sağlam bu k aleye.
J A P O N K Ü LTÜ R Ü VE E G İ T İ M İ
İşte bu inancı irdelemek amacıyla giriştim Japonya araştırmama. Kitabım
ve bulgularım önce kimsenin dikkatini çekmedi. Kimi inanmadı, kimi ina
nılmaz dedi, pek ciddiye alan da çıkmad ı . . . Yağ çekiyor diyenler oldu . . .
Aslında Teori-Z'den başka bir şey bulmamıştım. Mucize, "Japon kültü
rü "ndeydi. Shogun filmi imdada yetişti. Kitap üst üste baskılar yaptı.
Okundu, okutuldu ve tartışıldı. Ardından Japon Eğitimi denemeleri ya
z.ı ldı. Ama temel yargımız, Japonya'nın yalnız teknoloji alarak, yani değiş
meden geliştiği yargımız değişmedi. Her değişme gelişme değildi ama ge
lişme için değişme kaçınılmazdı. Sanımca Japonca bir Koca Çınar gibi, es
ki yaş halkalarının üzerine yeni halkalar ekle)ıerek büyüyordu. Eskiyi at
madığı, geçmişe dayandığı ve eski yeniyi taşıdığı için "değişmemiş " görü
nüyordu. Bu mucizenin nasıl gerçekleştirildiğini ikinci baskısı yapılan Ja
pon Eğitimi Raporu'nda açıklamaya çalıştık. Belki bazı etkileri oldu ama
yaygın kanıları değiştiremedi. Japon teknolojisinin Handa, Seiko, Sony,
Canan, Nikon, Nippon gibi teknoloji ürünleri, rekor zamanda tamamla
nan H a liç ve Boğaz projeleri, Japon teknolojisine d uyulan güveni besliyor.
Dünyada başarıları nedeniyle yalnız kalan Japonlar, Türkiye'deki
özel sevgi ve sempatinin mutluluğunu tadıp yaşıyorlar, ama, Türkiye'ye
karşı Batı'nın takındığı tavrı benimseyerek, Türkiye'yi Batı penceresin
den görerek tarihi birikimi ve hazineyi cömertçe harcar görünüyorlar. Bu
tutumun gerekçelerin i anlamaya çalışıyorum. Başardığımı söyleyemem.
509
ON İKİ - FKLER
İ Lİ Ş K İ LE R İ N G E LECEGİ
Kapanan dönem, Türk
Japon ilişkilerinin roman
tik (ethos-inanç) dönemi
oldu. Karşılıklı çıkar ve
yararlara dayalı ilişki lerin
geliştirilmesini hedef alan
yeni bir dönemin eşiğinde
b u l u n uyoruz. Başka b i r
deyişle, mythos v e ethos
dönemlerinden sonra lo
gos dönemi başlıyor. Ka-
Prens MİKASA, Kültür Merkezi temeline ilk harcı koyuyor. naatimce, yalnız teknolo-
j i k m ucize araçlar ve yük
sek teknoloji değil, Japon toplumundan, k ültüründen ve tarihinden ala
cağımız pek çok dersler var. Vakıf ve Kültü r Merkezi bu amaçla kuruldu.
Bu amaçla çalışaca k. Bütün dünyayı tanıma ve öğrenmede son derece ba
şarılı olan Japonlar, deneyim ve birikimlerini paylaşmada çok hevesli gö
rünmüyorlar. Ortak projelerden ziyade sanki kendi tanıtmaları na öncelik
veriyorlar. Karar ve tercih özgürlüğü tabii kendilerine aittir. Ancak, en
formasyon çağına giren ve global izasyon sürecinde yaşayan dünyada, ül
keler birikimlerini ötekileriyle paylaşmak, ötekilere kaynak aktarmak
durumunda olacaklardır. Uluslararası işbirl iğinden söz etmek, bu işbirli
ğini gerçekleştirmekten ve verimli kılmaktan sanki daha kolay görünü
yor. Söylemek her zaman yapmaktan daha kolay olmuştur. Ancak Türk
Japon Kültür Merkezimizin henüz birinci yılındayız. Bütün güçlüklerine
ve ekonomik bunalım sorunlarına karşın, bu dönemin tek yanlı, karşılık
sız ( romantik) bir aşktan daha sağlıklı olacağına inanıyorum. Eksikleri
miz tamamlandıkça, biraz sabır ve karşılıklı anlayışla, bazı sorunların
çözümleneceğini ve geleceğin daha verimli olacağını ümit ediyorum.
BOZKURT GÜVENÇ
510
§ L l6 İl\I CELER, GERÇEKLER VE GFLECEK
511
EK 17
T Ü R K-JAPO N VAKFI V E K Ü LTÜ R M E R K EZ İ
Profesör Doktor
C. Tayyar SAD I K LAR
Va kıf Başkan ı
512
§ 1 37 TÜllK-Jı\l'ON Vı\ K l'I VE KÜLTÜR M ER K EZ İ
5 13
ON İ K İ - EKLER
514
E K 18
A D LAR D İZİ N İ
515
ON i K i - EKLER
516
ADLAR DİZİNİ
517
ON i K i - E K L ER
518
.-\ ll l .:\R DIZİC-.:1
MİTSUBİŞİ 23 1 , 4 1 7 O'kasan 2 1 2
MİTSUKUNİ 77 Obihiro-Hiro 324
M i yagi 264 Ocika 265
MİYAı'vlOTO �vl usaşi 20 1 , 2 1 8 ODA Cmen 1 2
l'vliyamoto Tsu neiçi 3 6 8 O E Kenzaburo 3 9 7
MİYAZAKİ 257, 2 5 8 , 2 6 0 OİKAVA 2 1 7
ı\logolistaıı 405 OKA 2 1 5, 2 1 7, 220, 22 1
MORİ Masa o 66, 1 4 1 , 2 I 6 , 28 9 O KA Masao 348
lvlorioka Kardeşler 2 73 OKAKURA 13 7, l 72, 1 73
MORİYA Tadaşi 397 OKAZAKİ 65, 2 1 6
MORONOBU 1 80 OKAZAKİ Ta kaşi 7, 12
MOTOORİ Noriııaga 1 2 1 OKH OTSK 71
IvIURAKAMİ 248 Oktay Akbal 498
MURASAKİ Şikibu 293 OKUBO Toşimiçi 79
i'vlURATAK E 2 1 8 OKUivlA Şigenobu 79
ivl uromaçi 73 OKURA Eicô 2 5 8
Okyanus 2 1 6
NAGASU Kazuci 278 ÔMAÇİ 2 1 5
NAGATA Y lızô 1 1 , 1 2 OMOTO 66, 2 1 6
NAKA H isao 240, 24 1 ONDA ı\foku 256, 4 1 6, 4 1 7
NAKAE Tôcu 2 1 2, 357 ONiŞi 395
NAKAE Toşitaka 1 2 ÔNO a ilesi, 223
NAKAGAVA Şiçirô 1 2 ÔNO Susumu 2 8 9
NAKAMURA 7 1 , 400 Ô N O Şokyô 1 3 8
NAKANE Çie 9, 1 2, 1 7, 36, 37, 45, ÔNO Yasumaro 1 2 1
2 1 4, 234, 235, 236, 242, 3 8 6 ÔOKA Şôhcyi 397
NAKAO Sasuke l 00, 3 5 1 Oral Vural 1 3
NAKAYAMA 80, 253, 256 Orhan Öztürk 13
Namio 2 1 6 ÔSAKA Müzesi 422
Napoliteıı Serenadı 422 OSA RAGİ Cirô 397
'.\!ara 7 1 Osman Tü l ü 1 7
Narayan 4 1 9 Osma nlı 3 64, 503
NATSUME Sôscki 8 0 OZAKİ 2 8 , 39, 404, 4 1 6, 4 1 7, 420, 503
Nevin Heparslan 1 3 OZU Yasucirô 228
Newton 3 3 9
Nilgün Arıt 2 6 Özen Eren 499
Niningi 62 Özkahraman 245
Ninomiya Sontoku 3 62
NİNTOK U 67 Paçin k o 429
Nişigahara ivlahallcsi 268 Parkinson 27
Niyazi Berkcs 3 6 Pathan 237
NOBUNAGA 76 Paz 1 40
NOH 90, 278 Peder Gul ick 4 1
NOH ve Gordoıı 6 1 Peder l\1 p i not 3 8
NOMURA Ninsei Usta 1 67 Phenix 3 5 9
Norberr N. KANEKO 3 1 2 PICASSO 1 6 1
Norveç 246 Pierrc Loti 3 8 , 4 1 5
NUMATA 254 Prens İTÔ Hirobumi 79, 1 52
NUMATA Cirô 77, 497 P rens Ş ÔTOKU 1 34, 1 57, 1 77
NUMATA ve Arkadaşları 43, 497 Profesör İ Ş İ KAVA 1 1 2
Profesör İTO 1 5 2
5 19
o:-; İ K İ - E K L ER
520
A DL\ R DİZİNİ
52 1
ON İKİ - EKLER
522