Professional Documents
Culture Documents
Kur'an-I Kerim'in Yüce Meali Ve Çağdaş Tefsiri
Kur'an-I Kerim'in Yüce Meali Ve Çağdaş Tefsiri
s . s i 19 .
Sayfa
FATİHA SURES İ 19
z,..11.».11 Zı 4.4-1 24
BAKARA SURES İ 29
• (:tj o— ) c :tl--; 30
(441- v- -t) .I y Ul >l 35
JJ:4 (.5. 36
Y• ) :ıHt„.::11 I j ;-...1 j1 41
(j ı) It: I t? 44
y o) jn!, 46
(.J—rN) ;3'31 48
y, — y, .) ) 1 .;k 1 J Je,* :51 j 50
(T t A— .) JI 1„s"1 62
(.:u3 o 'N—f) .. • .• JT 67
(:yT o v) 4Jı L.111 71
(u.T .ı t—on) ğ•th 1j 1.4-zi L..1; , 72
(aj y) iI 74
(:y.f ,j1211 j 76
vt v) j:)1 ,5,1 ı) 4..):4J J ı; :,1 3 78
(T —v o) ,5_,,,12;:;1 81
(T A '‘ —Ar) ,zz* I 3. 84 i
(zj Av) z5Zi cs. j..Jj .86
,N . AA) j ı ,I; I ,tl; 88
(;uj cı n—NN, ) I j ap j; 91
Sayfa"
(üT • t) ict 100
(a7 1 • v— ı • ğ) 101
(uT ı --S • A) rl 103
(Z,:r I 1 r— ► 1 ı ) djt..13,1 jA :AS- L:7.'51 1 1_,11; j 105
(u[ 1 1 0-1 1 t ) ak.1 108
(ı — ı ı 141 d;ı 1 1.'11; 110
(■. s.1- t Yr— t r •) 1 -g-7 ,!•1•^0 112
(43 IY9-1Yt) c., 4411 c51,1.( 113
ı ro— ı r.) 4.4. (. ı.1 ./. 1 ,5& 120
(ziF ı — ı `N) lJI J:):1 t. , Zu lili; 124
( 4'T 1 t r) rt:4; 0.1j1 127
o• — ■ t .ı ) c:„:ol 134
(•J l 0 r--1 o 1) r(:. j., j J1 LS 135
(:y.1. 1 o v— ı o r) J:J 139
(..Y.T 1 on) :„.11 3 LZ.ĞJ1 145
rı r — ı oN) Lı ,yl ı.. z.3I 146
'‘v— ı 'NI«) , 149
(Z!.T Nv ı — rtA) 0 .; ,j 1 >j Le 1 .915 Lcl L 151
(y.T 1 VI"-- ı vr) 1_,:„.T :J:411 11,: k 153
(•ki:r v•ı — ı vt) Jyt L. j 160
(Z( N V V) j , !ii); z.)T 0...g 161
(4,3«. ı V9-- ı vA) rçtp f. .1/11.1.: 1 k 162
(z!T ı Ar—t A.) r4,1 151 rçs.l. 167
(+J A .N — NAr) 170
ı nv) r.—; r1,..211 :t1..J ,3.- 1 179
(z!"5 t AA) 186
A <l) Z1> 190
Sayfa
(Z;3" Y 1 Y) öt.?-1 1 j,a5" z):;11.1 214
(:J r r) Lı.-1 ,:i1S" 215
(Zir ylo—y ı t) ı,1.4-
Z ri 219
("q Y 1 A—Y1'1) j 221
(:y.T yr .—y ■ ,0 226
(Z4T ry N) ("9 , vl.S. 228
(.T Y
. rr—yry) 242,
Qj Y Y 3 y y t) — r(31.e5' L,o ;411 1".1. 246
(aj ryv—Yrk) u4e, ,..4 .111 250
(:t:J yrr—yrn) •J Croı. ft?. .C.+La 11211 253
('1=T z51411j11, 270
JI J4, ,.j.,411 , 272
(a1.F YY'c■ —Yrt)
'c41- y ry—y y-0 Z...4) ,•)11, 275
yrn) ;'9,....11 , jo I 279
YrN) Ulş.jj 1 )1.i 281
y t y—y t .) 283
(.`jr t 'o t r) III 285
( .;Y:1- ğ Y—T t '‘) 54/1 JI » 288
(i ir —yor) 2.115 293
(ij y o o) ri ,;111 jı. Zı i 297
YA'; YAo)
— j 4.! ,1:;1 Le LJ 344
ALİ İMRA,N SURESİ 347
▪
Sayfa.
(kT r y.)1 1 411Y ,;:■11 < 348
(z,ş v) .:514T d.111y. 350
(Z,:r q—A) 1:.:?,.t* :51 L5v L, , 353
(i,r ı y— .) 14'4 rf:P (..;4.5 :) -0 c...Y. 11 '31 353
(z.:T No cş li+411 355
(:ziT Y • — ı o) rçs.t.;31 ji; 357
(*.b..1" Yr—y ı ) z11 (*.ı l 359
Y t —y I") ,../. .111 J1 361
(kT Y-V — Y o) - ‘‘.111.1 1.4111 J; 363
(4,:f y A). .t,i 363
(kT Y' Y — Y 9) 'C "I"?. ° -94;
'4 1. I,d c (*J! J 368
(;j r t —rr) r .5T ,:11 369
(kT .ı —y• o) c.-J1.; ;I 369
(IQ rv) ıi4:; 371
(.43..T t t vA)
— a;.) ,!.111:.> 372
. ) _ t o) d:U! '.ı' ;5111 374
NT o t—o y) V.; 376
(.41" *A-0 O) ?_ Lj tı e:111 j1:5*:51 377
'‘r—a<t) r .J J.;:r •331 :)1 385
(a?..1 .; A t) .X J1 1_,11.; yt:Z.Q hi j; 386
vt y l:5J1 388
vv—vo) aul; j&I 389
eyj A •—VA) ,
391
e3 Ar—A ı y Zul :51 j 395
(Çr 'N1—At) 1:,lo J .y1 ,j; 396
(^j q y) j2k; c;,;- .).1! I J I s , 401
(Z)r 4 o — r) (141,..1 9k>- ,515" 1.1.1211 j5" 402
9v—ck .ı ) J; 403
ı • r‘t A) J>İ L j; 405
(z.if ı • ,\-- ı • t) JI 407
(.,■j ıı ı •) cı t.. 11 c....- 74-1 409
(z.,T 1 ı Y—N 1 r) û ı l üLl ze't; yı:2.Q „.„.?) 411
(Z,,:f 1 r • — A) z ıkj , 1„:„1" Lts:11,, 413
7
Sayfa
Sayfa
(.iaT on) ....... 110,1 Zıl 575
(4T o N) il, J j51 1),,I.1.5 .11 ly4.1 1.! 579
("j v • •) d,JJI J y1 le. t4:1 zy. .111J1 jg 583
(Z:r v`t—v t) 589
(.44T v9--vv) r61 ji1 591
(4T A o-A .) .ıiı I LUŞ! 595
(.4T A 1/—V jil l,. cy—.- t I 1:31_, 600
(4.T 91 —A A) 1 . ,,S" le. 4,...5-J 1 yil, ,55i vwltl 3 J ll 604
11" '‘Y)
—
:..11.5"1.., 608
C4T 4131 1:51 1 1? 613
(•j gt—eto) J I jık. i*JN:“311 ‘5. jAp1.:111 V 615
(: 1. 1. • — 9v) (:)1 617
(k.T 1. t -- 1 1) ;1,....ıı 62 0
(jT • o) I Le 131 626
(.>T 11 0-1 I t) ij •ıl 630
(:ij ■ yr— ■ 1'1) .... )1.4 V L'ul ,*JI 632
3
(.1, ı rı—NTY') jmi Li1A1 636
(.J ı ro — ı yv) u,l ci; 640
, t v_, r)41),...) cip J:J: cs.UI uLSJI, 41.yı 457t, 1.„ 64_5
(4T ı t t A) 1,11; yl Ji:211 J.J1, A.+.1 650
(3T )oy NO.) — 4ıx >s inl J,ı 1 3;.A. S. JIJI 653
t;1:5" c:31 654
Hz. Muhammed (s.a.v.), çevresi içinde normal bir insan_ olarak bü-
yümüş tü. Okuma, yazma bilmiyordu. Zaten o zaman toplum içinde okur
yazar olanlar çok azd ı . Bütün dünyayı cehalet sarmıştı . İnsanlar, elle-
riyle yaptıkları putlara tanrı diye tapıyorlardı . Zayıflar eziliyor, insanlar
köle diye e şya gibi alınıp satılıyor, kadınlar hor görülüyor, yeni do ğan
kız çocukları ndan utanç duyuluyordu. Dünyan ın üstüne tam bir karan-
lık çökmüştü. Dünyayı bu karanlıktan kurtaracak bir nâr, insanl ığı hi-
dayete götürecek bir rehber bekleniyordu.
Üçüncü halife Hz. Osman zaman ında da bu ana nüsha, yine Zeyd
İbn Sabit başkanlığında toplanan bir komisyon tarafından çoğaltıldı ,
altı nüsha yazıldı . Biri Medine'de b ırakıldı ki bunun adı el-Umm (ana
nüsha)d ır. Diğerleri büyük İslam şehirlerine gönderildi. İşte bugün
Kur'ân-ı Kerim, hiç de ğişmeden elimizdedir. Bu vasfa sahib tek ilahi
kitâp da ancak odur. Di ğer kitaplar vahyolunduklar ı zaman yazılmamış -
lardı. Suhuf denen eski kaâplardan hiçbiri mevcut de ğildir. Tevrat ise
muhafaza edilememi ş , çıkan yangınlarda yanm ış veya ortadan kaybol-
muştur. Nihayet Azrâ ad ında biri, H7. Musa'dan yediyüz yıl sonra şifahi
nakle dayanarak Tevrat') yazm ıştır.
Hasılı, Allah'tan indiği gibi muhafaza edilen tek ilahi kitâp, Kur'an-1
Kerim'clir. Onun muhafazas ını Allah, kendi üzerine alm ıştır: "Onu biz
indirdik ve onu biz koruyaca ğız" demiştir. korumakta olduğu
bir kitab kaybolmaz.
13
Kur'ân-ı Kerim'in son derece özlü bir ifadesi vard ır. Az kelime ile
çok mana anlatır. Baz an iki kelimesini izah etmek için sayfalarca yaz ı
yazmak gerekir.
Fsr kökünden türeyen tefsir kelimesi, tefcil bab ından masdar olup
çoğulu teffisirdir. Fsr, örtülü şeyi açmak, tefsir de güç bir kelimeden
kasdedilen as ıl manayı açığa çıkarmak, izah etmektir. İlmi bir terim
olarak tefsir, Kur'an]. Kerim'in açıklaması anlanunadır. Kur'ânı Ke-
ıs
Gerçi Türkçede yap ılmış birçok tefsirler vard ır ama bunların dili
artı k yeni kuşağın anlayamayaca ğı kadar eskimi ştir. Ayrıca bu tefsir-
ler metot bak ımından modern anlay ıştan uzaktır, birçok zayıf haber-
ler tenkide tabi tutulmadan bunlar ın içine girmiştir. Bıktıracak ölçüde
de uzun yaz ılmışlard ır.
Yıllardan beri "üniversitede Tefsir dersleri okutmaktay ız. Öğren-
cilere şu tefsirden, bu tefsirden baz ı parçalar okutma yerine Allah
Kelammın başından başlayıp sonuna do ğru âyet ayet izah etmeyi uy-
gun bulduk. 'aç yıl önce başlattığımız bu metot ile verdi ğimiz dersler,
17
T
S
H b
Z
ş va
D
T
Z z .1;
c
t
L
I- FÂTIHA SURESİ
Nüzulü:
Gelen rivayetlerden anla şıldığına göre ilk önce Alak Suresinin ilk
beş ayeti, sonra Kalem, Müzzemmil ve Müddessir Surelerinin ba ş taraf-
ları inmiştir. Fakat o sureler henüz tamamlanmadan, Fâtiha suresi
bütün olarak nazil olmu ştur. İbn Abbas ve Mücâhid'e nispet edilen bir
20 Fatiha Suresi
° 41ı ,r-
deki bâ', mukadder (gizli) bir ebtedPu (ba şhyorum) veya ak-
ra'u (okuyorum) fi'line ba ğlıdır. "Allahtan yardım dileyerek başlıyorum
veya okuyorum" demektir.
Allah, yüce Rabbin, en büyük ad ıdır. Allah'ın doksan dokuz adı
vardır. Fakat onların hepsi bu adın sıfatıdır. Onlar 'sıfat bildirir. Bu ise
Cenabı Hakk'ın bütün sıfatlarını kendinde ta şır.
Araplar, Islâmdan önce de Allah' ı tanırlardı. Fakat O'nun yanında,
şefaatçi bildikleri birtakım putlara da taparlard ı . Bunlara dalı (çoğulu
âlihe) derlerdi. Allah adiyle yaln ız yüce Tanır'yı kasdederlerdi. .Nlah
için ilâh adını da kullanırlardı. nah hem Allah için, hem de putlar için
kullanılan ortak bir isimdi. Bu bakımdan Allah adı, Türkçeye tanrı
diye çevrilemez. Tanrı, ilâh adının karşılığıdır. Tanrı kelimesiyle Allah
da kasdedilebilir, tanr ı diye tapınılan diğer yaratıklar da. Kullanamn
maksadı ne ise o anlaşılır. Fakat puta Allah denmez. Allah ad ı, yüce
Rabbe mahsus, diğer bütün sıfatları ve isimleri içinde taşıyan çok büyük
bir isimdir. Kur'ân-ı Kerim'in. İngilizce tercümelerinde de Allah adı ay-
nen kullanılmıştır. el-Esmâ'ul-Husnâ (Allah' ın doksan dokuz güzel
adın)ı nazmen şerheden İbrahim Cûdi, Allah adını şöyle açıklıyor:
Hz. Pey ğamber (s.a.v.), Mülk Suresinin otuz ayet oldu ğunu söy-
lemiştir. Kurrâ' ve ayet say ıellar, Miilk Suresinin, besmele hariç 'otuz
ayet olduğunda birleşmişlerdir. Yine Hz. Pey ğamber, Kevser Suresinin
üç ayet oldu ğunu söylemi ştir. Kevser Suresi de besmele hariç, üç ayettir.
Eğer besmele bu surelere dahil olsayd ı , Mülk Suresinin otuz bir, Kevser
Suresinin de dört ayet olmas ı lazımgelirdi. Demek ki besmele, surelere
dahil değil, müstakil âyettir.
Besmelenin ayet olup olmad ığı , ayet ise surenin bir parças ı olup
olmadığı hakkındaki bu görü ş farkları yüzünden besmelenin namazda
okunması meselesinde de görü ş ayrılıklar' do ğmuştur:
(0)- ..4
j ı OY. ' '6 ı (r) •
e:4 :: P LJ
(V) :53
Tefsir•
aş- ştrât : kelimesi, genellikle sad ile okunur. Fakat sin'le sirât, z
ile zirât şeklinde de okunmuştur. Sırat, yol demektir. Burada kasdedilen
yol, Allah kitabının gösterdi ği yoldur, yani İslamdır. Hz. Peygamber
(s.a.v.): "Doğru yol, Allah' ın kitabıdır" demiştirt. İbn Hanbel'in rivayet
ettiği bir hadiste de "Sırat"m, islam oldu ğu bildirilmektedir2. Sırıttı
müstakim, Allah'ın, nimetine mazhar kıldığı kimselerin yoludur. Al
lah'ın nimetine erdirilenler de, Nisâ' Suresinin 69 ucu ayelinde belirtil-
diği üzre: peygamberler, s ıddikler, şehidler ve salihlerdir. İbn Abbas'tan
gelen rivayete göre Allah' ın nimetine erdirilmiş olan, mü'minlerdir.
İbn Abbas'ın bu tefsiri daha şümullüdür.
1 Miiide Suresi: 77
2 Ilin Kesir, L, 29, Mısır; Tefsiru Aynti'l-alıkâm, I, 11-12 Mısır
3 Tirıni'l, Nesâ'i, ibn Mke, Ibn Hibbân ve Hâldm rivayet etmi şlerdir, sahibtir. Feydu'l-
Iadir, II, 33
4 Hadis için bkz. Ebu Dâvnd, Saint, 132; Tefsfır, 2; Nesn'i, Iftitah, 23...
Cüz': 1, Sure: 1 27
1 Buhâri, Müslim, Ebu Dâvüd, Tirmili, Nesâ'i, İbn Mke ve İbn Hanbel rivayet etmişler-
dir. Eeyd, VI, 429
2 'Müslim, şalât, 38, 41; Ebu. Dâvüd, şalât, 132; Nesâi, İftitah 23; İ bn Mke, İ lFame, 11
Salât, 116, Tefsiru Sure: 1;....
3 Müzzemmil Suresi: 20
4 Buhâri, İman, 15; Tirimili, Salat, 110; Nesar, İltitâh, 7; İbn Mâee, ikrime, 72
28 FAtiha Suresi
Daha sonra İsrailo ğulları tarihinden ibret verici olaylar anlat ılır
ve olay dizileri arasında öğütler verilir. Hz. İbrahim'in, oğlu İsmail ile
birlikte Kâ'beyi yapmas ı, kıblenin, İbrahim tarafından yapılmış clan
Ka'be'ye çevıihnesine karşı Yahudilerin tepkileri, gerçek takva'nm, yüzü
sağa sola çevrimekle de ğil, Allah'a gönülden ba ğlılıkla olaca ğı bildiri-
lir. Daha sonra oruç, hac ibadetleriyle ilgili hükümler gelir. Cihad ın öne-
mi belirtilir, nikah talâk, iddet ve süt emzirme, içki ve kumar ile ilgili hü-
kümler sıralanır.
Yine İsrailo ğulları hayatından sahneler anlat ıldıktan sonra tevhidin,
Allah yolunda harcaman ın önemi belirtilir ve Allah yolunda infaka te ş-
vik edilir. Faizi yasaklayan âyetleri, borç al ıp verirken yazd ırman ın ve
ş ahit bulundurma= gere ğini bildiren iki ayet izler.
Tefsir:
1-5: Sure, hurüf-i ınukatta`a ile ba şlıyor. Bu harflerin gerçek anlam ını
Allah bilir. Baz ı surelerin ba şında bulunan bu harfier üzerinde çok çe şitli
tefsirler yap ılmıştır. Fakat bu tefsirlerin hiçbiri tatminkâr bir sonuca
ula şmanuştır. Müfessirlerin ço ğu, bu harfleri Kur'ân' ın esrarı kabul eder.
Bazı müfessirler de bunlar ın masasının bilinebileceğini, söylemişler,
?.pl 411;1 : Ben Allah bilirim," ji..11 ZulUl : : Ben Allah, yarat ıklara
şekil veririm ' şeklinde mana vermi şlerdir.
1 Müslim, Musâfirin, hadis: 212; Ebu Dâvüd, Menâsik, 97; Tirmifi, Salât, 213; ibn Mâce
İkame, 186
2 Müslim, Müsâfirin, hadis: 252
Cüzi 1, Sure: 2
lelerde kelimenin kazand ığı mana, kalbi, meş gul edecek her şeyden te-
mizleyip tam Allah'a yönelmek anlam ında saf' dindarh ğı , tam huşuu
ifade eder. "Ey inananlar. Allah'tan, O'na yaraşı r biçimde ittilia edin"'
âyetinde saf dindarl ık, tam hu şu` anlamında kullanılmıştır.
Mü'min, önce şirkten kaçuur, sonra günahlardan sakmarak yüksele,
yüksele kalbi me şgul edecek her şeyden uzakla şıp gönlünü yalnız Al-
, lah'a tahsis eder, tam huzur ve güvene erer. İşte gerçek takva sahipleri
bunlardır. Müteakip ayetler, iman ın hakikatine ermiş bu mü'minlerin
niteliklerini anlatmaktadır.
Bunlar kendilerine yol gösteren kitaba uyar, görmedilderi halde
ğaybe iman ederler. İman, lagatte tasdik etmek, birinin söyledi ği sözü
doğrulamak demektir. Söylenen sözün do ğruluğunu dil ile itiraf etmek,
dil ile tasdiktir. O sözün do ğrulu ğunu kalbden kabul etmek, kalb ile
tasdiktir. Söylenen sözün manas ını fi'len uygulamak ise fili tasdiktir.
Şeriat dilinde İman: Hz. Muhammed(s.a.v.)in Allah'tan getirip
haber verdi ği şeylerin hepsinin do ğru olduğunu kabul ve itiraf etmek
demektir. İşte bu âyetteki ima ıun manası budur. Bunlar ın doğruluğunu
kalben kabul eden mü'mindir. Ancak kendisine İslam muamelesi yap ıl-
ması için ya inandığını diliyle de söylemesi veya bilfiil dinin emirlerini
yapması gerekir. Demek ki dil ile ikrar, iman ın esas unsuru de ğil, Vali
unsurudur. Müslüman muamelesi görmek için ş arttır. Diliyle inkar et-
tiği halde gönlünden inanan kimse, yine Allah nezdinde mü'mindir.
Fakat müslümanlar, onun inan ıp inanmadığını bilemeyecekkrinden
ona müslüman muamelesi yapmazlar, mesela müslüman kabrista ıuna
gömme ler. Buna kar şılık gönlünden inanmadığı halde diliyle inandığım
söyleyen, kendisini müslüman göstermek için islamın emirlerini yapan
kimse gerçek mü'min de ğil, münafık ve riyakar ılır.
Ayette geçen "ğayb" kelimesi masdardır. Gözden kaybolan şeye
ğayb dendiği gibi duyularla idrak edilemey en, insan bilgisi d ışında kalan
şeye de ğayb denir. Bir şey, yaratıklara nispetle ğayb olur. Allah'a nis-
petle ğayb yoktur. O'nun ilminden hiçbir şey kaybölınaz. Bu âyetle
kasdedilen ğayb, duyularla algılanmayan ğaybdir2 .
Kur'ân- ı Kerim'e göre varl ıklar iki kısma ayrılır: Görülüp idrak
edilmeyen varlıklar ki bunlar ğayb âlemini meydana getirir. Görülen,
idrak edilen varlıklar ki bunlar da ş ehadet Mei:Ilini meydana getirir.
Yani bütün kâinat, ba şlıca iki kategoriye ayrılmıştır. Bir kısmı beş
duyudan gizli kalan ğayb âlemidir; bir kısmı da gözle yahut beş duyudan
biriyle algılanan şu şehadet alemi (görülen dünya). Ğayb alemi, kainatın
ruhu durumundad ır. Ma'nevi varlıklar, ğayb âlemindendir. Ğayb ale-
mine ait varlıklar da iki kısma ayrılır:
1) Bir kısmının denli yoktur, varlığını Allah'tan başka kimse bil-
mez. Kâinatta, duyular ımızdan saklı nice varlıklar mevcuttur ki bunlar ı
ancak Allah bilir: "Ğaybin anahtarları O'nun yanındadır. Onları, O'ndan
başka kimse bilmez."' ayeti, ğaybin bu kısmına işaret etmektedir. Al-
lah'ın bilgisi, kazâ ve kaderi hep bu ğayb'dendir.
2) Bir kısım varlıklar da vardır ki idrak edilemez, fakat mevcudiyet-
leri delil ile anla şılabilir. Allah, Allah'ın sıfatları , melekler, âhiret, cennet
ve cehennem bu tür ğaybe dahildir?
İşte: "Onlar ğaybe inanırlar.." âyetiyle kasdedilen ğayb varlıklar'
bunlardır. Yani mü'minler, görmedikleri halde Allah'a, O'nun melek-
lerine, pey ğamberlere gelen kitaplar ın Allah tarafından vahyedildi ğine,
âhirete, cennet ve cehenneme, Allah' ı n huzuruna ç ıkacaklarına inamr-
lar.
Hz. Peyğamber (s.a.v.)i gören ashab ın en büyük meziyetleri, onun
bu hususlara ili şkin sözlerini kabul ve tasdik etmeleridir. Pey ğamber'i
görmeyen di ğer ümmet ise b ır meziyet yamnda, Pey ğamber'in kendisini
de görmedikleri halde giyaben ona inanma n ıeziyetine sahiptir. Bu hu-
susta kesin imana sahip olmu ş ümmete, Hz. Peyğamber(s.a.v.)den
övgüler nakiedilmi ştir3 .
Ğaybe iman, baz ı insanlarda sezgi ve ke şf ile, bazılarında da düşünce
ve istidlal ile hasıl olur. Düşünce tarihinin ba şlangıcından bu yana, bir-
çok hekim, mutasavvıf ve filozoflara göre as ıl gerçek alem, şu görünen
şekiller aleminin ruhu olan gayb âlemidir. Görünen şekiller dünyası,
o gerçek âlemin tecellisi (görüntüsü)dür. Bugünkü felsefeye göre de dış
,
1 El-1'3m Suresi: 59
2 Ber;Illvl, -Enviru't-tenzil, I, 21, Istanbul, 1206
3 İba Kesir, I, 41.
34 Bakara Suresi
soğukluk esas ında birer titre şimdir. Bundan dolayı ısı ışığa, ışık ısıya dö-
nilşebilmektedir. Koku ve tad da titre şen maddelerden gelen titre şimin,
tad veya koku alma duyular ında aldığı ş eklidir. Frekansları de ğişik
titreşimlerin tecellisi de ğişmekte, kimi bizde ses, kimi ışık, kimi sıcaklık,
so ğukluk, kimi koku ve tad halinde kendini göstermektedir. Hakikat
olan bunlar de ğil, bunların dayandığı titre şim, yani harekettir. Biz ha-
reketin kendisini de ğil, tecellisini algılamaktayız. Hareket de şüphesiz,
görülmeyen bir hakikatin tecellisidir. O halde be ş duyumuzla algıladığı-
mı z şu âlem, mutasavvıflarm dedi ği gibi, aslında birer tecelli (görüntü)-
den ibarettir; bir gölge ve hayaldir. As ıl hakikat, görülmeyen gayb
filemidir. Hakikat görülmez, görülen, hakikatin tecellisidir'.
1 Bkz. Hamdi Yaz ır, Hak Dini Kur'ân Dili I, 172-174; M. İkbal, Recoustruction of the
Religious thought in İslam.
Cüz> 1, Sure: 2 35
dur. Kur'ân'ın ahiret dü şüncesi, Allah' ın beyanı olduğu için tam gerçe ği
aksettirmektedir.
Ğayb alemi, şu gördüğümüz âlemden daha mükemmeldir. ikhiret
de elbette bu dünya aleminden daha mükemmel olacakt ır. Varh ğımız,
Allah'tan gelmiştir, tekrar Allah'a dönecektir. Beni hiç yoktan şu var-
hğa getiren Allah, benim canımı aldıktan sonra neden onu yeni bir âleme
getirmesin ? Fizikte: "Hiçbir ş ey yok olmaz, halden hale de ğişir" diye bir
kanun vard ır. Bu kanun bile bizim yok olmad ığımızı, bu dünyadan ay-
rıldıktan sonra yeni bir hayata gidece ğimizi göstermez mi? Her gece
uyuyup uyanmamız, kışın ölüm uykusuna giren tabiatm, İlkbaharda
taze bir canlılık bulması .... her zaman gözümüzü!' önünde bir ahiret,
öldilkten sonra dirilme örne ği vermektedir.
, , . e 'a.
r /..<5-3) I 1
, .9
L)",_~,3
k , • , ,L
,
(V ) ***3
Tefsir:
6-7: Küfür, laga-tte nimeti örtmek, yani nankörlük etmektir. Şeriatte
küfür imanin kar şıtıdır. İ man, nasıl pey ğamberin söylediklerini ta sdik
ise, küfür de onun söylediklerini kabul etmeyip yalan saymakt ır. Içinden
inanmayan kimse kâfirdir. Zor kar şısında kalmadan diliyle inkar eden de
kâfirdir. Ancak zor kar şısında, içinden inanmak ş artiyle dil ile inkâr,
insanı imandan çıkarmaz. Diliyle inkar etmedi ği halde Kur'ân' ı küçüm-
semek, onunla alay etmek de fili küfürdür.
Yüce Allah, yukar ıda mü'minlerin niteliklerini anlattıktan -sonra
bu âyetlerle de, onlar ın karşıtı olan kafirleri tavsif etmektedir: Kafirler
peşin fikirli, inatlar ının, kibir ve gururlarmın esiri olan insanlardır.
Kalbleri hakka kapalı, basiretleri perdelidir. Allah n ı sözünü anlamaz,
Hakk'ın nurunu görmezler Çünkü maddenin ötesinde bir ş ey düşünmez-
ler. Onlar, küfürde o derece ileri gitmi şlerdir ki onlar ı uyarmak veya uyar-
mamak hiçbirşey de ğiştirmez. Hakkı kabule tenezzül etmezler. Kibir-
lerinden dolayı başları , odun gibi kalkıktır. Yüce Allah, Yasin Suresinin
şu âyetlerinde de onlar ın bu kibir ve gurur hallerini şöyle niteliyor:
"Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. 0 halkalar çenelere kadar
dayanmıştı ,. ; onun için kafaları yukarı kalk ıkt ır,"1
Bu ayetler, Allah' ın onları küfre zorlad ığını değil, fakat kibir ve
gururlarmın, kendi boyunlarına demir bir halka gibi geçip kendilerini
vahim bir duruma soktu ğunu belirtmektedir.
Mücallid, "Allah kalblerini ve kulaklar ını mühürlemi ştir..." âye tin.d e
şöyle demiştir: "Kalbin damgalanmas ı , günahkila sar ılmasıdır. Günah
lar kalbi her yandan sar ınca kalb günahla damgalanmış , kapanmış olur,
artık ona hak girmez." Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"Mü'min günah i şlediği zaman kalbine siyah bir nokta çizilir. Eğer teybe
eder, özür dllerse kalbind3ki o siyahl ık kalkar. Günah işlemekte devam
ederse siyahlık artar, nihayet bütün kalbi kaplar. İşte Allah' ın : (Hayır,
onların iş leyip kazand ıkları şeyler, kalblerinin üzerine pas olmuştur) 2 clye-
tiyle bildirdiği pas, bu pastır. "3
• 3 ••• 0 Ot )1 t .51 o
At.lttAi r L) (.) j.2.1 4:).
ö I (,) LA ' ( A)
1 Ytisin Suresi: 8
2 Mutaffifin Suresi: 14
3 bn Mâce, Zillı d, 29; hadis" Tirmi2i, Nesâ'l ve Taberi de rivayet etmi şlerdir.
Cüz' L Sure: 2 37
'sk
I 3-j.; r."› ı, (N •)
- (4 - -
°■ L , .,— •
Tefsir:
1 'Abdu's-Selâra ibn Harun, Teldibu Sireti Ibn Hişam, I. 102-105, Beyrut, 1972
Cüz' 1, Sure: 2 39
yaklaştı . Ona tabi olup sizinle sava şacağız; Ad ve Irem nas ıl öldürüldü
ise biz de sizi öyle öldürece ğiz I"
Yahudiler, birbirine dü şman olan bu iki Yesrib kabilesi arasındaki
kavganı n bitmesini istemez, hatta körüklerlerdi. Çünkü bunlar ın bir-
leşmesi, kendileri için tehlikeli olurdu. Islâmiyet bu dü şman kabileleri
birbirine yakla ştırdı . Hazrec kabilesi daha kalabal ık ve daha kuvvetli
idi. Hz. Peyğamber(s.a.v.)in, Medine'y e göç etmelerinin arefesinde
Hazreçliler ve Evsliler, Hazreç lideri bulunan 'Abdullah ibn Übey ibn
Selül'e taç giydirip onu kıral yapma hazırlığı içinde idiler°.
Hz. Pey ğamber, Medine'ye gelince art ık kimse Abdullah ibn Übey
ile meşgul olmadı . Abdullah, Bedir Olayına kadar bekledi. Bedir Olayın-
dan sonra müslümanların güçlendiğini görünce müslüman oldu. Kendi-
siyle beraber adamlar ı da müslüman oldular. Fakat Abdullah, daima
içinden Hz. Peyğamber'e ve İ slama kin besliyordu. Hz. Pey ğamber'e,
kendisinin kıralh ğını elinden almış gözüyle bakıyor, İslami yıkmak ve
Hz. Peyğamber (s.a.v.)i Medine'den ç ı karmak için adamlariyle birlikte
entrikalara giri şiyordu. Kendisi önemli bir ki şi olduğundan onun hare-
ketleri, zaman zaman müslümanl ık için tehlikeli durumlar arz etmi ştir.
Miirlafıkların büyük kısmı, onun emri alt ında idiler.
Beri taraftan Evs kabilesi içinde de bir ki şi vardı ki adı, Ebü (A.mir
idi. Bu adam, Allah' ın birli ğine inanan Sabillerden olmu ştu. Kendisinin
peyğamber olaca ğını zannediyordu. Pey ğamberlik Hz. Muhammed Aley-
hisselâm'a verilince kıskançlığından dolayı hıristiyan Oldu. Baz ı yakın-
larını da Allah'ın Resulüne kar şı kışkırttı ve Abdullah ibn Übey'in adam-
lariyle birle şip onları İslamı yıkmaya te şvik etti.
söylemiş , Allah'ın Reslü ise ona babas ını asla öldiirtmeyece ğini, tınu
hoş tutaca ğım bildirmişti.'
'Hz. Pey ğamber'i kendi dünya saltanatlarnu kurma dâvülar ına
âlet edemediklerinden dolayı ona dü şman olan Yahudiler de münafik-
ları sürekli olarak kışkırtmışlardır. Müslümanlar arasında zayıf düşünceli
kimseleri kandırmış ve müslümanhk aleyhine hareketlere sevk etmi şler-
dir. Yahudilerin bu telkinleri, zaten içi küfür dolu insanlar ın öfkelerini
körüklemi ştir.
Münafiklar kalben inanmamakla beraber inanm ış görünüyorlar,
namazlarım kılıyor, zekatlar ım veriyor, sava şlara katıhyorlardı. Onların
tutumları, bu âyetlerde oldu ğu gibi Kur'ân- ı Kerim'in çeşitli yerlerinde
de anlatılmıştır. Münüfiklar hakkında başlıca bir sure de inmi ştir.
Müfessir Hâzin, İbn Abhas'a atfen yukar ıdaki 14 ncü âyetin ini ş
sebebi olarak şöyle bir alay zikreder: Güya Abdullah ibn Vbey ve adam-
ları, bir gün yolda yürürken Allah' ın Elçisinin ashabından bir grupa
rastlanu şlar. Abdullah, adamlar ına:
— Bakın, demiş, şu adamları nasıl kandırıp ba şınızdan savaca ğım.
Gitmiş , Ebubekir'in elini tutmu ş :
— Merhaba ey S ıddik, Teym o ğ ulları= lideri, islâmın şeyhi
(alimi), Allah Elçisinin Ma ğara arkada şı, canını ve mal ını Allah Elçisi
uğrunda feda eden, demi ş . Sonra Ömer'in elini tutmu ş :
— Merhaba Adiy ibn Kü`b o ğulları= lideri, Allah'ın dini u ğruna
hakkı batıldan ayı ran, Allah Elçisi uğrunda can ını ve malını veren,
demiş . Sonra Ali'nin elini tutmu ş :
— Merhaba ey Allah Elçisinin amcas ı o ğlu ve damadı , Hâ şim Oğul-
larmı n, Allah Elçisinden sonra lideri, demi ş . Ali:
— Ey Abdullah, Allah'tan kork, bil ki münafıklar Allah'ın en şerli
yaratıklarıdır, demi ş . Abdullah ise:
— Dur ey Ebu'l-Hasan, demi ş , ben bunu münafıklık yapmak için
söylemiyorum. Vallahi biz de sizin gibi inan ıyoruz, sizin gibi do ğrulu-
yoruz. Sonra ayrılmışlar. Abdullah, arkada şlarına:
— Gördünüz mü nasıl yaptım, demiş . Arkada şları da kendisini be-
ğenmiş , takdir etmişler.
Bu rivayetin uydurma oldu ğu gayet açıktır. Zira bu üç ki şiye veri-
len vasıflar, hicretten çok sonra verilmi ş, hattâ belki de bu halifeler,
o .9 • 9 19 0..., 9 ',!!! 1 o 1 41
• T * 1 ") _ - P (.00 k
o •-
9
; ° - - . _ -
Q3 :J 4:,G7. 5J:jt:¥■2*J.
Tefsir:
1 Müntıfikuu Suresi: 4
• 2 Ilaclid Suresi: 13
3 Hadid Suresi: 12
44 Bakara Suresi
"c!.
•
° 5..<3 (T ) "<5.-A3 '<_1_,-;
e , • j- - - *-
j...,...;;11 J _;_; I j
JaA ı ; ‘ .° 5 3 1;°.
9 o,7; ■.; o o o9
- -
(Yr) -‘5,i ı-,-. ° 5. :::.& `' ) ı ı .,(3,' ° ‘,:,. ° 5 "..,1"..tt,_',. ı i '_ ° .'f -_, ,,L.İ°_,...„
ı
,_'„Li t c,„)._,:i -, ,,,...ıı -_,Lıı ı;;;,'..';ei ıl_ı:,°,1:; °,..,:i -_, ıi'...r.,°L.; ° 3 '..)-G
(Y t) - 7 iı:.<°..0 °. ,.:),..k-P>t C '.0.-JC.,:._>,_! ;
1 Tahrim Suresi: 8
2 İbn Kesir, I. 55
3 BulAri, İman, 24; Müslim, İman, 25, hadis: 106
Cüz) 1, Sure: 2 45
Tefsiı
21-24: Bu âyetlerin manas ı açı ktır. Allah, muhte şem yıldızlar içinde
dünyayı, yaratıkların en şereflisi kıldığı insanlara dö şek gibi rahat bir ika-
met yeri, gö ğ ii de tavan gibi onu koruyan, besleyen hârika bir eser yap-
mıştır. İnsanları beslemek için gökten indirdi ği ya ğmur ile, çe şit çeşit
meyvalar, ürünler ç ıkarmıştır. O halde bizi yaratan, şu dünya evine
yerle ştiren ve bizi çe şitli rızıklark besleyen Allah'a neden ba şkasını ortak
ko ş ahm ? Oturdu ğ umuz dünya evi O'nun, yedi ğimiz rızık O'nun, var-
lığı= O'nun. Bizi besleyen, ya ş atan, yöneten ba şka bir yaratı cı yoktur.
Kâinatta ne varsa hep O'nun yarat ıklarıdır. _O'nun yaratıklarını
O'na ortak ko şrn.amız, akıl alır şey de ğildir. Kulluk yalnız Allah'a yap ı-
lır, yalnız O'na tap ılır.
24 ncü âyet, Kur'ân' ın, Allah kelânu oldu ğundan şüphe edenleri,
ona benzer bir sure getirme' ğe davet etmektedir. Bu âyet, Medine'de
inmiştir. Mekke'de inen âyetlerde de yüce Allah, inanmayanlar ı, Kur'ân'a
benzer bir kitap', Kur'ân'a denk bir söz 2, Kur'ân'a benzer on sure 3,
Kur'ân'a benzer bir sure 4 , getirme ğe davet etmi ştir. Kur'ân'a cephe
alan hiç kimse, onun bir âyetine denk bir söz söyleyememi ştir. Çünkü o,
Allah sözüdür. Be şer onun gibi bir söz söyleyemez.
Kur'ân, az kelime ile çok mana ifade eder. Bazan onun iki kelimesini
izah etmek için sayfalarca yaz ı yazmak gerekir.
1 Kasas Suresi: 49
2 taxa Suresi: 88
3 Hud Suresi: 13
4 Yunus Suresi: 38
46 Bakara Suresi
.3, .5 -5 o o
Ij C,:,-$ ..ı..11 I j_Jci
(‘' °) - -125. ." 1 f::: °e-4-
fi
Tefsir:
1 Ihn. Kesir, I, 62
48 Bakara Suresi
. -
o ''y
- « .. - • l «"a .9 •
r irj ) .):'4
ı
4—;
26— Allah, bir sivrisineği, hattâ onun da üstünde olanı (ondan daha
zayıf bir varlığı) misal vermekten çekinmez. inananlar, onun, Rablerinden
(gelen) bil gerçek olduğ unu bilirler. inkâr edenler ise : "Allah, bu rhisalle
ne demek istedi ?" derler. (Allah), onunla birçoğunu saptırır ve yine onunla
birçoğunu yola getirir. Onunla sadece fasıkları saptırır. 27— Onlar ki söz
verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar ; Allah'ın birleş-
tirilmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabahk ba ğlarını) keserler ve yeryü-
zünde bozgunculuk yaparlar ; işte ziyana uğrayanlar onlardır. 28— Allah' ı
nasıl inkâr edersiniz ki siz, ölüler idiniz, O sizi diriltti ; yine öldürecek,
yine diriltecek ; sonra O'na döndürüleceksiniz. 29— O ki yeryüzünde ne varsa
hepsini sizin için yaratt ı ; sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak dü-
zenledi. O, her şeyi bilir.
Tefsir:
26, 27 nci ayetlerde Cenab ı Hakk' ın, gerçe ği anlatmak için her
türlü misali verdi ği, bunun gayet do ğal olduğu bildirilmektedir. Mü'-
minler, verilen bu misallerle anlatmak istenen mânay ı derhal kavrarlar.
Cüz' 1, Süre: 2 49
Ama inkârcılar, inkâr etmek için bahane arar, bu misalleri güya Allah'a
yakıştırmazlar. Said'in, Katâ'eden nakletti ğine göre Kur'ân'da örümcek
ve sinek, misal olarak anlat ılınca sapıklar: "Allah bunları anmakla ne
demek istiyor? Allah böyle şeyleri söylemekten münezzehtir" dediler.
Işte 26 ncı âyet, bu münasebetle indi'.
Kalbi hastalıklı birçok insan, bu misallerin derinine inemedi ğinden
sapıtır. Fakat i şin iç yüzünü kavrayan birçok insan da bunlarla anlat ıl-
mak istenen gerçe ği kavray ıp hidayete gelir. Tabii, sap ıtanlar, kötü
niyetli fasıklardan başkası de ğildir.
Fısk, dilde yoldan çıkmak demektir. Dinde f ısk, büyük günah iş-
lemek suretiyle Allah'a itaatin d ışı na çıkmak anlamınadır. Fıskın üç
mertebesi vard ır: Birincisi, günah ı çirkin kabul etmekle beraber yine
de bazan nefse uyup günah i şlemektir. İkincisi, günah oldu ğunu bilerek
sık sık günah i şlemektir. Üçüncüsü, günahın çirkinliğini inkâr ederek,
onu iyi bir şey kabul edip günah i şlemektir ki bu türlü fısk, küfürdür.
Bu tür fâsıklar, verdikleri sözü tutmayan, Allah' ın ilişkiyi sürdür-
meyi emretti ği akraba ile ili şkiyi kesen, yeryüzünde bozgunculuk yapan
kimselerdir. Bunların sonu hüsrandır.
Anlatılan örümcek ve sinek misallerini onlar, kalın kafahlıklarından
veya inatlarından ötürü anlamamışlardır.. Aslında basit gibi görünen
örümcek ve sinekte, Allah' ın bu ho-r görülen küçük yarat ıklarında ne
ilahi sanatlar gizlidir. O ş ahane tül evini ören örümcek küçümsenir mi?
Kaldı ki bu misal ile, kendilerini korumak için Allah'tan ba şka veliler,
rablar edinen kimseler, t ıpkı korunmak için ev yapan örümce ğin duru-
m-tufa benzetilmi ştir. örümce ğin evi ne kadar zay ıf ise, işte inkürcılarm
sığındı kları tanrılar da öyle zayıftır. Örümcek evi, bir çöp ile y ı kıhr.
O tanrı diye tapuulan şeylerin de bir sine ğe dahi gücü yetmez. Sinek o
putların üstüne taranır, üzerlerine sürülen ya ğı, tatlıyı emer, ama put
üstüne taranan sine ğe engel olamaz. Bununla gayet aç ık bir biçimde
anlatılan gerçek şudur: Inkârcıların tanrı diye taptıkları putlar. âcizdir,
tapanlar, çok çürük bir i ş yapmaktadırlar. Bu misal, inkârcıların yaptık-
ları işin çürükliiğünü, gayet canlı bir biçimde herkesin gözleri önüne
sermektedir. Neden Allah, insanlar ın kavrayışlarına uygun gelen misal-
leri vermesin? Tabiattan verilen misaller, soyut mânalar ı, milşahhas
hale getirir, insan zihnine sokan.` Kur'an, tasviri üslûbu kullannu ştır.
28-29: Son iki âyet de Allah' ın, bizi ölü iken diriltti ğini, sonra öldü-
receğini, tekrar diriltece ğini, daha sonra da O'na döndürülece ğimizi; O'nun
1 Ibn Kesfr, I, 64
50 Bakara Suresi
yer yüzünde olan her şeyi bizim için yaratt ığını , sonra gö ğe yönelip
onları yedi gök halinde düzenledi ğini ve her şeyi bildiğini ifade ediyor.
Yüce Allah bize ş öyle demek istiyor: Ey insanlar, dü şünün siz can-
siz idiniz, hayatta de ğildiniz, daha önce babanı zın belinde bir tohum idi-
niz, ondan önce de belki bitki, daha önce de toprak idiniz. Hepinizin
ash toprak idi. Allah sizi çe şitli aş amalardan geçirip şu insan hayatına
getirdi. Size can verdi, ak ıl verdi. Şimdi O'nu nasıl inkâr edersiniz ?
Bir müddet bu dünyada ya şadıktan sonra sizi öldürüyor, ama ölüm her-
şeyin sonu de ğildir, yine diriltecek ve en sonunda O'nun huzuruna top-
lanacaks ınız. Allah, size sadece hayat vermekle kalmad ı , yeri de,
yerde olanları da sizin için yarattı . Bu kadar nimete kar şı nasıl nan-
körlük edersiniz ? Her iyili ğe bir teşekkür gerekir. Allah' ın size ver-
diği can nimetine ve dünyada sizin için yaratt ığı sayısız nimetlere kar şı
te şekkür et ıneniz gerekirken nas ıl oluyor da O'nu inkâra sap ıyer, O'nu
bırakıp birtakım âciz yarat ıklara tap ıyorsunuz ?
• ••• t. o ...
t4-1f r (r.) t:.
."' 3 ... "'" o "' . 3 . ••• 3. , ,
O3 .,-
O' ' l ' ...fth O 1•1-.1 OLi ;C.S.3Sk......3 I d_p ,,-t..,,,,:..„.::
(.3, -. .; J
- - , ç, .5 5
c C.:::_ts LA I (;:i - ° Lp 't ,.,..i:;C,, ı j_it:; (t )) -- cj:; .b ı",,,, . - - -
- - f-
' °4..ri 5(:.>1 t-_,.. "LiC; ( r 'O ,..,
c*e:4-j1,::t:, ' e...i ',.....<:,,1',1.:11 ,:.:; -1 -,!..):; ı
,,...
' 1°pI :_j ı * 5'. <_-_s °4;_i-I °3-i -Jc; °
e- _ e e:t,.-ı,°_,- t..:,. ° e-5/.1--:,'-;'T ),:„ıi
........ ....., ..,
, -Tı -j ....A -j-_,'":„.iı -,,..,.°.„-k.
e - -_.< 1-:..,- ,;., ..x.„.; G. ' -_,■::;1 -j „,_,:,°_,-
e
İ , ,L,,...,,i e '51 ı j ..1_ .,Ni z_<J5k......1) 9- _,
C.:_iii '; , ı , (rr) _,.....,-,
% - - -- -
1 İbn Kesfr, I. 67
Cüz' , 1, Sure: 2 51
fol
(1' 0 _i ı:ğ ° •
Q- ı ı
a ,
I
14-ş,
(re.) C.J. -eji-J :51 -j
4J!
- \ j
• • .9 O ".<1., o fiıı, ı fi , .9,5 .9, o
L9 9 j G
<J, e I
30- Bir zamanlar Rabbin, meleklere : "Ben yer yüzünde bir halife
yarataacğım," demi şti. (Melekler): "Orada bozgunculuk yapacak, kan dö-
kecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni
takdis ediyoruz!" dediler. (Rabbin): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim,"
dedi. 31- Adem'e isimlerin tümünü öl,5'retti, sonra onları meleklere sunup :
"Haydi, doğru iseniz onların isimlerini bana söyleyin," dedi. 32- Dediler
ki : "Sen yfıcesin (ya Rab); bizim, senin bize ii ğrettiğinden başka bir bil-
gimiz yoktur. Şüphesiz sen, bilensin, hakimsin (her şeyin iç yüzünü bilen,
her şeyi yerli yerince yapans ın)." 33- (Allah) dedi ki : "Ey Adem, bunlara,
onların isimlerini haber ver." (Adem), bunlara, onların isimlerini haber
verince (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblartn ı bilirim, sizin
açtkladığınız ve içinizde gizlemekte oldu ğunuz şeyleri bilirim, dememi ş
miydim?" dedi. 34- Meleklere : "Adem'e secde edin" demi ştik. Hemen
secde ettiler ; yalnız Iblis diretti, böbürlendi, inkârcılardan oldu. 35- De-
dik ki : "Ey Adem, sen ve e şin, cennette oturun, ondan dilediğiniz yerde
bol bol yeyin, ama şu ağaca yaklaşmay ın, yoksa zalimlerden olursunuz!"
36- Derken şeytan, onların (aya ğını) oradan kaydırdt, içinde bulunduk-
lart(nimet yurdu)ndan çıkardı . (Biz de) dedik ki : "Birbiriııize dü şman
olarak inip. Sizin yeryüzünde kal ıp bir süre yaşamantz ltiz ınulır."
37- Adem, Rabbinden birtak ım kelimeler ald ı (onlarla amel edip Rab-
bine yalvâ.'rdı , 0 da) bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz
0, tevbeyi çok kabul eden (kulunun günahından geçen) dir, çok esirgeyen-
52 Bakara Suresi
dir. 38— "Hepiniz oradan inin," dedik, "Yaln ız (iyi bilin ki) size benden
bir hidayet geldiği zaman kim benim hidayetime uyarsa artık onlara bir
korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." 39— "inkar edip ayetlerimizi
yalanlayanlar ise ateş halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır."
Tefsir:
aheı tarafından bu sesler tekrar ses halinde kulaklara yans ır. Keza
uzay dalga haline gelen şekillerimizi de ta şır. Bir alıcı televizyon ta-
rafından bu dalga şekiller, tekrar görüntüye dönü ştürülür. İşte sesleri-
miz ve görüntülerimiz nas ıl tabiat güçleriyle zaptediliyor, tesbit
ediliyorsa amellerimiz de Allah' ın yarattığı ma'nevi güçlerle, melek-
lerle böyle tesbit edilmektedir. Bir gün bunlar, önümüze serilecektir.
Peygamberler, melekleri, şekilleriyle görmü şlerdir. Şekiller de cis-
mânidir ve boyutludur. Maddesiz, soyut kuvvet tasavvuru, bizzat Al-
lah'ın kudretini düşünmek demektir. Allah'tan ba ş ka soyut zât yoktur.
Madde düşüncesinden silindiği zaman kudret, Allah' ın kudretinden
ibaret kalır. Henüz hiçbir selde girmeyen bölünmez madde halindeki
saf madde, tamamen at ıldır, onda hiçbir aktiflik yoktur. Bu güçlere
aktiflik verildi ği zaman şekle giren cisim olurlar. Şekle giren bunların
hakikatleri de ğildir, ancak, maddede görünümleri, şekil halinde olur.
Islam filozoflarına göre melekler ne boyutludur, ne de cicim.
insan ruhu gibi soyut cevherlerdir, fakat mahiyetleri insan ruhundan
başkadır, daha güçlü, daha bilgilidirler. Melekler iki k ısma ayrılır:
Bir kısmı sadece Hakkı bilmenin içine dalmiş , başka bir şeyle u ğ-
raşmaktan uzak kalmıştır. Onlar "Hiç usanmadan, gece gündüz Allah' ı
tesbih ederler." Bir kısmı da kazâ ve kader i şini yönetirler. Bunların
yere ve gö ğe ait olanları vardır. Öncekiler de bunların ruhları durumun-
dadır.'
Bütün maddi kâinat, bir göktür ki Kurân-i Kerim'de buna en yak ın
gök denir. Bunun ötesinde daha yedi gök vardır. Bu göklerin her birine
mahsus melekler vard ır. Bunları düşündükçe meleklerin makamlar ının
ne kadar yükseklere vard ığını , sayılarının ne kadar çok oldu ğunu anla-
mak mümkündür. Meleklerin çokluğımu anlatmak için Pey ğamberimiz
(s.a.v.) .şöyle buyurmuşlardır: "Gök gıcırdamaktadır Gıcırdamakta haklı-
dır. Zira gökte hiçbir ayak basacak yer yoktur ki orada secde veya,
rülıtı eden bir melek bulunmas ın."2
Meleklerin en büyükleri: Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrâil (selam
onlara)dır. Cebrail, pey ğamberlere vahiy getirir. Mikail bir k ısım olay-
ların, ya ğmurların, rüzgarların ve ekinlerin meydana gelmesine; Azrall,
can alma ğa; İsrafil kıyamette birinci ve . ikinci Sur'u üflerae ğe yani
kıyametin kopmasına ve âhiret gününün ba şlatılmasına me'mur melek-
tir.
ki yüce Allah onlara hakikat diliyle: "Ben sizin bilmedi ğiniz şeyleri
bilirim." demiştir.
imffiniyye ve sidiyyeye göre kitap ehlinin ve bizim indimizde me ş-
hur olan Adem'den ba şka birçok Ademler vardır. er-Rilhu'l-mecâni adh
eserde şöyle deniyor: İmamiyyeden Camicu'l-alıbar yazarı, eserin 15 nci
faslında, babamı z Adem'den önce daha otuz A.demin bulundu ğuna, her
Ademle diğer Adem aras ında bin yıl geçtiğine, bunlardan sonra dib ıyaıım
elli bin yıl harap kalıp sonra elli bin y ıl imar edildiğine, daha sonra da
babamız Adem'in yaratıldığma dair uzun bir rivayet nakleder.
öğretti. Bu görü şler İbn Abbas'a nispet edilir. İbn Kesir şöyle diyor:
"Allah, Adem'e, bütün e şyanın kendisini, sıfatını ve ne iş yapabilece ğini,
neye yaradığını ö ğretti." 2 Bu ifadeye göre Allah, Âdem'e eşyanın isim-
lerini ve özelliklerini *etmi ştir.
1 Fussilet Suresi: 11
2 Ibn Kestr, I. 73
58 Bakara Suresi
Bütün bunlar gösterir ki ilk insana az çok konu şma özelliği veril-
miştir. Öğretilen isimler, dildeki kelimeleri ifade eder. Demek ki Adem'-
den önceki yaratıklar, konuşmaktan yoksun idiler. Dil yetene ği, eşya
hakkında bilgi sahibi olup e şyayı bilinçli olarak işleme özelliği, sanat
kabiliyeti ancak insanda ortaya ç ıkmıştı r. "Allah, Adem'e isimlerin
tümünü öğretti" âyeti bunlara i şaret etmektedir. Gerçi melekte de e ş-
yaya tasarruf özelli ği vardır ama melekler, e şyayı işlemez, ş eklini de ğiş-
tirmez, e şyayı terkib edip yeni şekiller ortaya getirmezler. Da ğları ye-
rinden oynatma gibi ola ğan üstü şeyleri yaparlar. Ya da meleklerden
bazıları birer güçtür. O gücü yönetecek ak ıllı varhk, insandır. İnsan,
bilgi ile Allah'ın yarattığı bu güçleri kendi yararma kullanma özelli ğine
sahiptir. Meselâ da ğları , ovaları yarıp akan ırmaklar birer meleki güç-
tür. Onların önüne barajlar yap ıp elektriğe çevirme, araziyi sulayıp
ürün alma yetene ği ancak insana verilmi ştir. İşte meleklerin insana
boyun e ğmesi, Allah bilir, bu anlamı ' da ta şımaktadır.
1 Aynı
Cüz' 1, Sure:, 2 59
Yazır şöyle diyor: "Nefs-i nât ıka-i Adem'in bütün kuvve-i kemaliyyesi-
ni haiz olarak maddeye ilk taalluku, ba şka deyişle ilk Adem hücreci-
ğinin teşekkülü ve ondan zevcinin dallanmas ıdır. Muhyiddin-i Arabrnin
ta'birine göre ruhun tabiata ilk tevdiidir."'
Eğer Âdem'in bulunduğu cennet, tıuld (ebedi) cennet olsayd ı, orada
zaten ebediyyet içide bulundu ğundan, Âdem'in ebediyyet aramas ına
lüzum yoktu. Halbuki Adem, ebediyyete ermek için yasak a ğacın mey-
vasından yemiştir. E ğer bu cennet ebedi cennet olsayd ı , ondan çıkılmaz
ve şeytan oraya giremezdi, orada günah i şlenmezdi. Çünkü Kur'ân'da
cennet, do ğru hareket edenlerin, ne saçmalamaya, ne de günaha sok-
mayan bir kadehten i ştahla içecekleri yer olarak nitelendiril ınektedir.2
şlenmez. Halbuki Âdem'in bulundu ğuDemkibdcntgüah
cennette günah i şlenmiş, Allah'ın emrine kar şı gelinmiştir. Başka bir
ayet ise Âdem'in bulundu ğu ilk cennet: "Sen orada acLkmayacaks ı,n ve
sen orada susamayacaksı n" 3 şeklinde, acıkma ve susamanın olmadığı
bir yer olarak tasvir edilmektedir. Muhammed Ikbal, bu âyetlerden şu
sonuca varmaktadır: "Kur'ân' ın Adem hikâyesindeki cennet, insan ın,
pratik olarak çevresiyle münasebet kuramad ığı , dolarsiyle ferdi ihti-
yaçları hissetmediği bir durumu gösterir. Insan ın bu ihtiyaçları hisset-
mesi, insan kültürünün ba şlangıç noktasını işaretler. Demek ki Adem'in
cennetten inmesi hikâyesinin, insan ın bu gezegende ilk kez görünmesiyle
bir ilgisi yoktur. Bunun gayesi, insanın içgüdüye bağlı istekten, itaat
ve isyana kabiliyetli, bilinçli iste ğe, irade hiirriyetine, yani insan benli-
gine kavuşmasını anlatmaktır "4
" Şu ağaca yaklaş may ın, yoksa zalimlerden olursunuz": Zulüm,
haddi aşıp bir hakkı, asıl yerinden ba şka bir yere koymak demektir.
Yüce Allah, Âdem'e hürriyet vermi ş , fakat bu hürriyeti s ınırlamıştı . O
sınırı geçmekle haksızlık etmiş olaca ğı kendisine bildirilmi şti. Kendisine
cennette serbestlik verilmi ş , açlık; susuzluk duymamas ı , dünya dert-
leriyle tasalanmamas ı için bir ağaca yakla ş maması emredilmi şti.
Bu ağacın bugday, üzüm, incir olduğu hakkında rivayet vardır.
Bazı bilginlerin kanaatine göre bu a ğ aç burada sembolik bir anlam ta-
şnnaktadır, cinsel birle şmeden kinayedir. Çünkü bu birle ş me ile insan,
tıpkı ağaç gibi dallanır, ürer. Hıristiyanlara göre de bu a ğaç, kadınla
erke ğin cinsel münasebetinden kinayedir. Tabii bu, sadece bir görü ştür.
(f
* ),..);;;JG J
crji li.;)_<:7 A Cl
Sri ‘) jQL.
o 5 ;;; -t , o .'.., ...... , ............, .9 o . 3, "ı 1. ... -!...9,..... ... .Z,,... ( , n ).-. . , ,..... Ot, .." 1."
4.. 4...; / J 4 -, 4-.),..) I.,-9 )'1/4 ,4 ..4,.; I (:) ..,.."144J y :1..) I ■`• ''' .1 (..;-^5.41.->ı.J1 j.P
_ (.3. . . . ı.., . ,. 5-
.53- 31 - se j
. ., .9 o ..
.5 I
...• ,...
J.....—il J
O
.,..., _ (.5.*-. ±. L,.- (E ') - •,. ) j..._,:-
i 1 -j °3 ı
4—.
5
„j _ _ j
i ;2 5 (t v ) „...-i."1 _.,..Iı -‘.j.." ° s,_ ...._
'..° 15.; _JI' —
- ....9 ° Ç "S,_,Ip ' ° -- ° .'i
,,- .. ı......-4-stJ
... o .9 "• o, o o o -o „
•
(t ,),p 09 09 ,ı5, o o .9 09
t,İ6
40- Ey İsrailoğulları, size verdi ğim nimetimi hat ırlayın, bana ver-
diğiniz sözü tutun ki, ben de size verdi ğim sözü tutay ım ; (başkasından
değil), sadece benden korkan! 41- Sizin yan ı nızda bulunan], doğrulayıcı
olarak indirmiş bulunduğum (Kur'ân)a inanın ve onu ilk inkür eden siz
olmay ın ; benim âyetlerimi birkaç paraya satmayın ve benden sak ının.
42- Bile bile gerçeği bâtılla bulayıp hakk ı gizlemeyin. 43- Namaz ı k ılın,
zeküt ı verin, rüldi' edenlerle (Allah' ın huzurunda e ğilenlerle) beraber eği-
lin. 44- Siz, kitüln okudu ğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi
unutuyor musunuz? Akl ınızı kullanm ıyor musunuz? 45- Sabırla, namazla
(Allah'tan) yardı m dileyin, şüphesiz bu, (Allah'a) saygı gösterenlerden
başkasına ağır gelir. 46- (Allah'a sayg ılı olanlar), Rablerine kavuşacak-
larını (gözetir) ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.i 47- Ey ısrailoğul-
ları, size verdiğim nimetimi ve sizi âlemlere üstün k ıldığım ı hatırlayı n.
48- Ve öyle bir günden korkan ki, o gün hiç kimse kimsenin cezas ını çek-
mez, kimseden şefaat (aracılık, iltimas) da kabul edilmez, kimseden fidye
de ahnmaz ve onlara hiçbir yardım yap ılmaz.
Tefsir :
gidecek biçimde yorumlayan, icab ında haram olan bir şeyi helal gösteren,
üç beş kuruşluk menfaat kar şılığında dinlerini satan sözde din adamlar ı
vardır. İşte Kur'an böylelerine ihtar ediyor, "Birkaç para için Allah'ın
âyetlerini satmayın" diyor. Zira dünya geçicidir. Bu geciçi hayat bitip
de ruh, âhirete do ğunca dinini verip dünyayı alan adamlar, aslında
cevher verip, vücudunu yakacak ate ş satın aldıklarını , kendi elleriyle
kendilerini ate şe attıklarını anlarlar ama o zaman i ş işten geçmiş olur.
Bazı bilginler, bu âyete dayanarak Kur'an ö ğretme kar şılığında
para alınamayacağını ileri sürmüşlerse de bu do ğru değildir. Herkes
uğra ştığı iş karşılığında bir ücret al ır. Bilginlerin ço ğunluğu bu kanaat-
tedir. Buhari'deki bir hadiste bunun caiz ,oldu ğu şöylece beyan edil-
mektedir: " Ald ığınız en güzel ücret, Allah'
ın kitabı(nı öğretme) karşılığı nda aldığınız ücrettir."' Öğretim kar-
şılığında alınan ücret, ki şinin harcadığı çaba ve vaktin kar şılığıdır.
Burada kar şılıklı menfaat vardır. Öğrenci öğrenmekte, ö ğretmen de
çabası karşılığında ücret almaktadır. Bu, Allah'ın âyetlerini satmak de-
mek değildir. Allah'ın âyetlerini satmak, bile bile menfaat için onlar ı
tahrif etmek, manas ını gizlemek, yanlış yorumlamak, has ılı, hakkı giz-
lemektir. Kur'ân ö ğretmede hakkı gizlemek veya de ğiştirmek diye bir
şey stiZ konusu de ğildir. Bilakis Hak öğretilmiş olur. Elbette bu meslek,
mübarek bir meslektir. Ama bu, ö ğretim için böyledir. Dini görevleri
yapma kar şılığında yine ücret alınır. Fakat yalnız Kur'ân okuma kar şılı-
ğında para alınmaz. Ahnan para, okunan Kur'ân' ın kar şılığı değil, har-
canan vaktin kar şılığıdır. Harcanan vakit için bir miktar para al ınabilir,
Yoksa Kur'ân' ın değeri biçilmez. Para ile Kur'an okumay ı meslek edin-
mek doğru de ğildir.
Rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde Medi-
ne'deki Yahudi hahamlar ından bazıları , kendilerine gizlice gelip Hz.
Muhammed hakkında ne dersin diye soranlara, do ğrudur, derler, Al-
lah'ın Resnlüne uymayı emrederlermi ş . Fakat kendileri, cemaatlerinden
ellerine geçen hediyelerden, vergilerden mahrum kalmak endi şesiyle
Peyğambere tabi olmazlarm ış . Bazıları da sadaka veriniz diye emreder,
kendileri vermezlermi ş . Diğer bazıları da Allah'a itaat ediniz, âsi ol-
maynuz, namaz kıhnız, rükü ediniz derler, fakat kendileri bu sözlerini
tutmazlarmış . İşte Cenabı Hak, başkalarına iyiliği emredip sözlerini
kendileri tutmayan kimseleri uyarmaktad ır. İnsanın sözünün etkili
olabilmesi için önce kendisinin o söze uymas ı gerekir. Asıl öğüt,
insanın sözden çok hareketleriyle, davram şlaı iyle verdiği Sğüttür.
1 Butıiırl, Ictıre, 16 ,
aiz): 1, Sure: 2 67
• -
L",„11
A o
e •
9 A
j -.9. ,y
„(...1
0. ,-
(,)
„ -
j. j ...• °.5 - o e .I
- ...
1 İbn Kedi., I. 8
2 Aynı
68 Bakara Suresi
5 :.; o 5 o -
$3
... o -A
(° O b .,_...yl ı ,.,1_,_d ı I : 4.; ı , ,,......i:p
‹ ",..,1":: i ‘ S,J. G --f. P * 3 .1
- - I - •-- e- - ) • -': e-
ö .j_4a. .ı.k11 (5 j..; ,s.:...'s.- ,,..I.I c)./.°3_; I". 1 <;„9... l. ,_;_1.; l _,
. . 5....„... o ... '';
4. 9. ( 'N .. • .0,. 0 . .... • .0 • • ••••t ı 5 ..... ,- ,
ı...,„....- - • f .....
•A
(J: çd,
5 1._:,'
...::::•_3 A - 7 k ° ° ,,, (.) i .."-- . - ..-J A-: - .$ I , 4_.41.....27
- I 4-)..1
- ,..k..›.- I-9
. I I ... I
s .s ,• -., o 9 -;,..- -, o 3. o -. o ...
( ° .1 ) - -
için, denizi yarm ıştık, sizi kurtarm ış ve Fir'avn âilesini boğ muştuk ; siz de
bunu görüyordunuz. 51 Musa ile k ırk gece için sözle ş mi ştik, sonra siz
-
birbirinden ayıran ölçü) vermi ştik. 54 Musa, kavmine demi şti ki : "Ey -
riltmiştik.
Tefsir:
teri altun buza ğıya tapmışlard ı . Musa döndü ğü zaman kavminin bozu-
lup saptığmı gördü. "Haydi teybe edin, kendinizi öldürün" dedi. Bu ken-
dinizi öldürün tabiri üzerinde üç mana verilmi ştir:
1) İsrailo ğullarımn tevbesi, birbirini öldürmek şeklinde idi. Eline
kılıcı alan herkes, baba o ğul demeden rastlad ığnıı öldilrürdii°. Fakat
böyle bir halde geriye katillerden ba şkası kalmaz, toplum mahvolurdu.
2) İbn Abbas'a dayanan ikinci yoruma göre Hz. Musa, buza ğı ya
tap.anları Allah'ın emri veçhile oturtmu ş , tapmayanlar da ellerine han-
çerleri almışlar. Zifiri karanlık olunca bunlar birbirlerini öldürme ğe baş-
lamışlar. Nihayet karanl ık açılıncaya kadar yetmi ş bin kişi öldürülmü ş.
Öldüren de, öldürülen de affedilmi ş2 . Bu doğru ise şu anlamı yaşır: Top-
lum öylesine bozulmu ş ki çetin bir iç savaş başlanUş . Bu iç sava şta bir-
çok insan öldükten sonra nihayet bar ış olmuş , toplum düzelmiş .
3) Üçüncü mana ise tasavvufi manadır. Mutasavvıf müfessirlere
göre "Kendinizi öldürön" ifadesi daha derin bir mana ta şımaktadır.
Buradaki öldürmekten maksat, d ış vücudu öldürmek de ğil, nefsin şeh-
vetlerini, kötü duygular ını öldürmektir. Vücudu de ğil, nefsi, yani in-
sanın egosunu, bencilliğini öldürmektir. Nefis öldürülünce, onun kötü
duyguları yok edilince ruh düzelir, insan ruhu vesveselerden kurtulup
yücelir. İşte âyetin kasdı, insanı kötülüklere sevk eden baya ğı duyguları , ,
nefsialtgüçrödmeki.
Teybe ettikleri için Allah İ srail O ğullarını affetti. Fakat onlar ın
isyanı bununla bitmedi. Daha da ileri giderek Allah' ı açıkça görmek
istediler. Tefsirlerin nakline göre bu teybe olayından sonra Musa kav-
minden bazı insanlar, Allah' ın Musa ile konuşmasını duymak istemi şler.
O da imanları kuvvetlensin diye kavminin içinden yetmiş kişi seçip
Tur'a götürmü ş . Tur'da Hz. Musa'ya gelen vahyi gören bu adamlar:
"Hayır, biz Allah' ı açıkça görmedikçe sana inanmayız." demişler.
İnsanın Allah'ı görmesi mümkün de ğildir. Bu adamlar, muhal ulan
bir şeyi istemekle Alldh'ın gazabını hak etmişler. Kendilerini korkunç
bir ses yakalam ış , hepsi bu korkunç gürültünün tesiriyle bay ılıp, olduk-'
ları yere yığılmışlardır. Aslında ölmemişler ama ölü gibi yerinden kımıl-
dayamaz, bir şey anlayamaz duruma gelmi şler. "Siz bak ıyordunuz"
1 Kitabı Mukaddes, Çıkış, 33. btibın 27-28 nd Liyetleri, buzağıya tapanlar hakk ındaki
hükmü ş öyle açıklıyor: " İsrailin Allahı Rab şöyle dedi: Herkes &ham beline ku şansın ve
ordugâhto kapıdan kapıya dolaşsm ve herkes kendi karde şini ve herkes kendi arkada şını ve
herkes kendi komşusınıu öldürsün. Ve Levi o ğulları, Musa'nın söylediği gibi yaptılar ve o
kavimden üç bin adam kadar dü ştü."
2 İbn Kesir, I. 92
Cüz': 1, Süre: 2 71
e:. "(:■„ ıı
:;,:
Tefsir:
o.$
:::!....,' ,,
- :::, ı-4 ::,—. 11...& :i ":(_,:Jzo
J— .11 o ....1-_k. j_1:.-o
' l'
9
* 5-,CA:12:- * '-,_t * ;...+3-; ' ' - • °.51'
e - , . e- , :12._,-
_f- ' • :, -,...-it-• 3ı ı
s!,°-_; °.4...,, ı ,_..-.1-1, -,.)...k_ıı -J ..C.:3 (. A) -cJ.,..:....:
.
"L.,: „. T J°_, 11_,Q:ii -c,,...,,L.)1 -sp L:3,;:;1-J °,5_ -J (..;
„ , , , ,
-4-.,
, aJ Lsw.,- 4 A-_,.( 4.,_.,
--.. -9,-,,, , - J k° `') C.)i-i...,..:o_., I J-
. .•
A,_,-.J1
1 Tirmi4 Tıbb, 22
Cüz' 1, Sure: 2 73
58- Demi ştik ki : " Şu şehre girin, oradan dilediğiniz yerde bol bol
yeyin; secde ederek kap ıdan girin ve "ltiga (ya Rabbi, bizi affet)" deyin ki,
biz de sizin hateilannızı bağışlayalım, biz güzel davrananlara daha fazlasnı
da veririz." 59- Derken o zalimler, onu kendilerine söylenenden başka bir
sözle değiştirdiler. Biz de yapt ıkları kötülüklerden dolay ı o zulmedenlerin
üzerine gökten bir pislik(azab) indirdik.
60- Bir zaman da Musâ, kavmi için su (yağmur) istemi şti; "Asün'la
taşa vur", demi ş tik. Bunun üzerine ta ştan on iki göze fışkırmıştı . Her
bölük, kendi içecekleri p ınarı bilmi şti : "Allah' ın rızk ından yeyin, için ve
yeryüzünde bozgunculuk yaparak (şuna buna) sa/d ırmayırt."(demiştik).
61- Hani siz demi ştiniz ki : "Ey Musa, biz bir yeme ğe dayanamayacağız,
bizim için Rabbine duâ et de bize yerin bitirdi ği sebzesinden, kabağından,
sanmsağından, mercimeğinden, soğanı ndan çıkarsın." (Musa): "İyi olanı ,
daha aşağı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin, orada size
istediğiniz var," demi şti. Üzerlerine alçaklık ve yoksulluk damgas ı vurul-
du; Allah'ın gazabına uğradılar. öyle oldu, çünkü onlar, Allah' ın ayet-
Terini inkür ediyorlar ve haksız yere pey ğamberleri öldürüyorlardı . İsyana
daldıkları, sınırı aştıkları için bunu hak ettiler.
Tefsir:
58-61 : İ srail O ğulları, Mısır'dan kurtulduktan sonra kendilerine, ata-
ları Ya'kub'un yurdu olan Arz- ı Mukaddes'e girmeleri, orada oturan kâfir
Amalika kavmiyle sava şmalar ı emredildi. Yılgınlık gösterdiler, sava ş -
ınaddar. Bu yüzden ceza olarak Allah, onlar ı Tih(çöl)e sürdü. K ırk yıl
Tih'te kald ıktan sonra Nun o ğlu Yitş a` kumandası altında Beyt-i Mu-
kaddes'e yürüdüler ve oray ı fethettiler. Allah, onlara fethettilderi şeh-
rin kapısı ndan secde ederek yani böbürle ıımeden, alçak gönüllülükle,
Allah'a kar şı boynu e ğik bir vaziyette girmelerini ve girerken de "hitta"
demelerini emretti. Fakat İ srail Oğulları , bu emrin hilâfnı a hareket et-
tiler, şehrin kapısı ndan kibr ile girdiler. "klitta" bizi affet, bizi ba ğışla
demektir. Böyle diyeeekleri yerde "hinta" dediler IJinta bu ğday demek-
tir. Af yerine menfaat istediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur-
muştur: "İsrail OğnIlarına : 'Beyti Makdis'in kap ısından eğilerek (teva-
zu ile) giriniz ve 'Hifta (bizi ba ğışla)' deyiniz denildi. Onlar ise k ıçları
üzerine emekleyerek girdiler ve (emrolundukları kelimeyi de ğiştirip)
habbe fi şacara (bize bu ğday, başağında tane ver) dediler."1
İşte böyle yoldan ç ıktıkları için Allah onların üzerine azâb indirdi,
hastalıklara, sıkıntılara u ğradılar.
1 Buhtırt, Tefstr, 4; Müslim, Tefsir, 1; Fethu'l - Bari bi ş arhi sahthll-Buhârt
74 Bakara Suresi
k *J j fi k _10 .«r n fi
-9 o o9
.> U-Ş,40 j:TV1 .guL,
e "-• o
(.■ 4')"9 e 3 ;51 - :CP 'L;
Tefsir:
62— Yüce Allah, yukarıdaki âyette s ınırı aşanları sayıp onların gaza-
ba ve azâba düçâr olduklar ını anlattıktan sonra bu âyetle de bir istisna
yapıp Kitap ehli olan milletlerden: yani mü'minlerden, Yahudilerden,
Hınstiyanlardan ve Sabiilerden, Allah'a ve ahiret gününe inan ıp iyi iş
yapan kimselere..korku olmadığını, onların üzüntüye ve s ıkıntıya uğra-
mayacaklannı bildirmektedir.
Tabii bu âyetin hükmüne göre Allah'a, Kur'ân ın tanımladığı bi-
çimde şirksiz inanmak, Uzeyr'i veya Isa'y ı Allah'ın o ğlu saymarrıak,
âhirete de lâyiki veçhile inanmak, bunun yan ında Islam dinine gitmese
dahi Kur'ân' ın Allah kelâmı , Hz. Muhammed'in de hak peygamber
olduğunu inkâr etmemek lâz ımdır. Nitekim: "Rabbimiz Allah't ır, deyip
sonra doğ ru olanların üzerine melekler iner : 'Korkmay ın, üzülmeyin,
size söz verilen cennetle sevinin' (derler)."' âyetinde de Allah'a inanan-
,
, -)11311 ° » ı
- 3 - o
(") 1:4
- e
4:u1
('‘ j---
-( * )°
- -
0
„,, . „ ,
('\.) .;
L4- -
1 11311 Kesir, I, 104
Cüz' 1, Sure: 2 77
Co C»
Tefsir:
63-65 nci âyetler de İsrail O ğullarının hayatından bazı sahneler an-
latmaktadır. İsrail O ğullarına, Cumartesi denizde avlanmak yasakt ı . De-
niz kıyısında bulunan bir köy halkı , Cumartesi avlanmak için bir hileye
başvurdular: Cumartesinden önce a ğlarını, şebekelerini denize att ılar,
a ğları Cumartesi toplamad ı lar. Cumartesi geçtikten sonra a ğlarmı top-
ladılar. Yahut Cumartesi çokça gelen bal ıkları yakalamak için bir ark
açtılar. O arka gelen bal ıklar, su azald ığı için tekrar denize dönemiyor-
Jardı . Köylüler de Cumartesi geçince arktaki bal ı kları yakallyorlardı .1
Böyle bir hile ile Allah'ın yasağını çiğniyorlardı .
65 nci âyette Cumartesi yasa ğına uymadıkları için bu insanların,
Allah'ın gazabına uğrayıp maymun kılığına sokuldukları anlatılmakta-
tadır. Bu a ş ağılık maymun olma, görünürde bir şekil değiştirme midir,
yoksa ma'nevi bir dü şüklük müdür, bu konuda ihtilâf vardır. Müfes-
sirlerin ço ğu, bunların zahiren meshedildiklerini, maymun kılığına so-
kulduklarım söylemişlerse de Mücâhid ve taraftarlar ı , bu meshin (şekil
değiştirmenin) ma'nevi oldu ğunu, görünümlerinin de ğil, kalblerinin
meshedildiğini söylemişlerdir. 2 .
'°bi
_
J
-41 5,;) ı - Jc; 9; ı _
,
iS
,sı. o
‘..) Lut.,
9
J1.; !) .; 33
9 .... s
1 i_31; c Gö j .A.. ı.
ft
iC; ('‘A)
ı .L • IL 9. O 991 r .L .-. 1;
j ..1;L:11 J 4.; ı Jt.•
"):43ı İ -Lr.AC,. ",!...1_,:j .(`■ 't)
> 131
' 4:; i - dc; (v.) _4 3 4131
oo j il' O'
uı
5 ."•
Ii
1. O .L , O .9 OL, O ... o .0
90.1A Lirj e..; (.5 Lffl (V
ı-4*.Arı ..
.... , ....
., .. ...
1,12.; ....f.
.... - , ,, .- o .. .... 9 -- • 90 9 9 O .. ... ."
1,,..1 L.+:,._,. ‘'..) I i , 1, 1,11 4U-A 7:'• J.;,-...:—.9 L.;:;i:::::). ...,‘•:-. 3
.- -. .. `.....-
J. c0 ..... :.■ 9
(V 0 . ' )).1..4.A.; 1..F joi Ot-) . o1,3 C; L
,41 z-....•ğ.,. ,-.. °‘:,_..
6'1- Musa, kav ınine : "Allah size bir inek kesmenizi emrediyor'? de-
mi şti. "Bizimle alay m ı ediyorsun?" dediler. "Cahillerden olmaktan Al-
lah'a sığınırım!" dedi. 68- "Bizim için Rabbine duâ et, onun ne oldu ğunu
bize açı klası n." dediler. Dedi ki : "O diyor ki :c 0 (inek), ne yaşlı, ne de
körpe, ikisinin ortasında (bir inekd)ir!) Haydi, size emredileni yap ın!"
69- Dediler ki : "Bizim için Rabbine duâ et, rengi nin nas ıl olduğunu açık-
lasın." Dedi : "0 diyor ki: 'Rengi parlak, sarı bir inektir, bakanlara
Cüz': 1, Sure: 2 79
sevinç verir,". 70- "Bizim için Rabbine duâ et, onun nasıl bir şey olduğunu
bize açıklasın. Zira o inek bize (başka ineklere) benzer geldi. Ama Allah
dilerse mutlaka (emredileni yapma ğa) yol buluruz.'? dediler. 71- Dedi :
"0 şöyle diyor : '0, henüz boyunduruk alt ına alınmam ış bir inektir. Yeri
sürmez, ekin sulamaz. Salma, (çifte ko şulmamış), hiç alacası yok'." " İşte
şimdi gerçeği getirdin" deyip ineği boğazladılar, az daha yapmayacaklar-
dı. 72- Hani siz, bir adam öldürmüştünüz de onun (kaatili) hakkında bir-
birinizle atış m ıştınız ; oysa Allah, gizledi ğinizi ortaya çıkaracaktır. 73-
Onun için : "(ineğiı .) bir parçasiyle c (öldürüle)ne vurun." demi ştik. İşte
Allah, böylece ölüleri diriltir, size âyetlerini gösterir ki, düşünesiniz. 74-
Sonra yine bunun ardından kalbleriniz katılaştı ; şimdi onlar taş gibi,
hattâ' daha da katı dır. Çünkü öyle ta ş var ki içinden ırmaklar fışk ırır ;
öyhısi var ki çattar da bağrından su kaynar ; öylesi de var ki Allah korku-
sundan yukarıdan (yere) düşer. Allah, yaptıklarınızı bilmez de ğildir.
Tefsir:
C-)L5 .! Ç6- -
... • ,
3
J 931.- °e-: t:, .
T.*:-.2 k., ı P • •
I
—5 e- 7. sJ 01 o o o
„k i
fi ••
• •••• ı • • .fi
(A ) ..;..L
jPL; LA cCU1 ' SP 4.„).., j„;2.j. 1o 431 L:A.L.>„,
vC.›.,4
*
•
1 .1_;241- :15 -J (A N)
(M) - "
de düş ünüp akıl erdirdiken sonra, bile bile onu değiştirirlerdi. 76- İna-
nanlara rastladıkları zaman : "İnandık" derler ; birbirleriyle yalnız kal-
dıkları zaman : "Allah' ın size açtığı nı onlara söylüyorsunuz ki, onu Rab-
biniz kat ında sizin aleyhinize delil olarak m ı kullansınlar? Aklı nız ı kul-
lanmıyor musunuz?" derler. 77- Bilmiyorlar m ı ki Allah, onlar ın gizle-
diklerini ve açığa- vurduklarını, biliyor ? 78- Onlann içinde bir de ümmiler
(okur yazar olmayanlar) var ki, Kitab ı bilmezler, bütün bildikleri birta-
k ım kuruntulardır (yahut bilgileri kulaktan dolmadır) ; onlar sadece zan
içinde bulunurlar. 79- Vay haline o kimselerin ki, Kitab ı elleriyle yaz ıp,
az bir paraya satmak için : "Bu, Allah katındandır" derler. Ellerinin
yazd ığından ötürü vay haline onların! Kazandıklarından ötürü vay haline
onların! 80- Bir de dediler ki : "Say ılı birkaç gün dışında bize ateş dokun-
mayacaktır." De ki : "Allah'tan (bu hususta) bir söz mü aldınız? - Şayet
öyle ise Allah, verdi ği sözden dönmez- Yoksa Allah hakk ında bilmediğiniz
bir şey mi söylüyorsunuz?" 81- Evet kim bir günah kazan ır da suçu ken-
disini ku şatmış olursa işte onlar, ateş (cehennem) halkıdı r, orada ebedi
kalacaklardı r. 82- İnanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar da cen-
net halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.
Tefsir:
laktan dolmad ır. kuru iddialar pe şindedirler. Allah'ın kitabı nda bulun-
mayan ş eylerin Kitapta oldu ğunu ileri siirerler.
4) Bazıları da dünya menfaati için kendi elleriyle kitaplar yaz ıp
bu yazdıkları şeylerin Allah kelâmı oldu ğunu iddiâ ederler.
- .45ıı 5 ı J,).1-J--*"
„
0. J1
11..1;_;; (.5,S C...:k°1 :, L5',.C.:_:::1I -.3 L;,:"..231 4 ,Ç :5 ; 1;l:—.,-1 c;,:.,ı.3 I-AU -.3
.,
SI ---1- - ;" 5".;1I l,,,2 T
s5C,43I li 9-. ...._; ı j ı;.__,..>. u,l......0 ,
:. _,
ej -'
ıc" -- i- ir - , . 9 .... =,:3, .„
:<:;(...t.:. l:;°£;Î '' , ı -, (AY') - .).1.,..,:i,_.' °e-:-; . t J e-S--:" :.:1-;
. o ,4 ......., t . o ...- ı z - 9 o .9 -- - o 9„....- ..- .... 9 ,.... .o .-. Y
(....):A 4- 5N-....-.4-; G...) .."-- j •-••...; '51 j çc.5■ -51 4 . C„).)-5N-4......._,
-
9 .- o o • '47, 9 .- •
o o fr-
j•AU2-; LJ L4ı. j- je ı.z ._;
o9 o -95„. 9 ok- o
I J.; C.) I j "31 7) °..r)1°U
o .... ... ,
ı
o fi „.. , et. o .., fi o ı o ., o ,- ... ı, 5; ,.. fi .. 3 ....
Q-4.."....).J t..) j ..,.....4
9 3.:Zi C ‘,...4....›..-1:,->:-
i) I <,.‹..._1-P (h .,..p.:.+L-ı4 i-A1 ..9
••• ... .."
.. ....
Ljj _ (.7.4 °1 _;••"' 4-i 4 Li-f2 :;:-) --(..) j j3-.4..‹.; j 4.-J C:- .'5
j".*'.4-
,. . , • ..
, ,4 , ,g , o , o- ... - o ,:', r, o 9o
43 j J -, j..ı j Ö j-->,.:fi ci '''c.5°_;->.- 4 ! ı ,,__:,_,.
. . :1...4 (-..-;2-51
-, ‘ L.._; ..k1 ••.- ■
) .aıı ı
•-• •
'5'1_i I 4:7
-
(^ 'N) °" ° r4b j Lr$
83- Biz İsrail Oğullarından şöyle söz alm ıştık : "Allah'tan başkasına
kulluk etmeyeceksiniz, anaya-babaya, yak ınlara, yetimlere, yoks ııllara
iyilik edeceksiniz, insanlara güzel söz söyleyin, namaz ı k ılın, zekat ı ve-
rin!" Sonra siz, pek azı ntz hariç döndiinüz ; hâla da yüz çevirip duruyor-
sunuz. 84- "Birbirinizin kan ını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlar ınız-
dan çı karmayacaksınız!" diye sizden kesin söz alm ıştık ; göre göre bunu
ikrar etmiştiniz. '85- Ama siz yine birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir
grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz; onlara karşı günah ve düşmanlık yap-
1 Nisa Suresi: 162
Cüz' :1, Sure: 2 85
Tefsir:
veya esir al ırlardı . Sava ş durup barış yapılaca ğı zaman her iki taraftaki
Yahudi kabileleri, aralar ında yardım toplayıp Arap kabilelerine esir
düşmüş olası Yahudileri fidye ile kurtar ırlardı .
Demek Yahudiler, kendi aralar ında birle şik bir kütle de ğil, birbir-
lerine dü ş man bir kütle idiler. Onlar da Arap toplumunun sosyal karak-
terine uymu şlardı . Böyle birbirlerine kar şı dövüşüp birbirlerini yurt-
larından çıkaran, kendi milletlerine kar şı yabancılarla birle şen toplum-
ları n sonu dünyada yenilgidir. Bu haram i şleri yapanlar, âhirette de
azabın en çetinine at ılacaklardır. Bunlar, âhireti verip dünyay ı satın
almışlardır
.> „ (9" .,
T °L:2
-•
'0 ı:;°.f, „_A
o .<9
0
e
9 e e
-,
o
f
ı
I
..
y
\c„,
•
....
Tefsir:
şeydir. Ruh, e şyadan insana do ğru tekaraill eder. Bitkideki ruba nebâti
(bitkisel) ruh denir. Fakat henüz bitkisel ruhta hareket ve irade yoktur.
Bunun bir derece üstü hayvan ruhtur. Bu da hayvanlara canl ılık ve
hareket verir. Fakat henüz tam anlam ıyla düşünce yetene ğine sahip
değildir. Bunun üstünde de insani ruh vard ı r. Bu ruhta canlılık, hareket
ve kuvvet yanında düşünce yetene ği de vardır. Bu ruhlar, madde ile
birle şmek suretiyle onlara canl ılık ve hareket veren ruhlard ır. Bir de
tamamen ruhâniyyetten ibaret ruhlar vard ır ki melekler, böyle soyut
ruhlardan ibarettir. i şte Ruhül-Kudüs, temiz ruh demektir ki pey ğam-
berlere vahiy götüren, onlar ı manen destekleyen Hz. Cebrail'in ad ıdır.
İşte Hz. İ sa, Cebrail Aleyhisselam ile te'yid edilmi şti. Gerçi di ğer
peyğamberler de Cebrail tarafından teyid edilmi ştir. Fakat Hz. Isa'nın
onunla ili ş kisi daha fazla oldu ğundan, burada özellikle Hz. Isa'n ın,
onunla desteklendi ği bildirilmektedir. Meryem Suresinde belirtildi ği
I )3C;i1 4 0 .5 t...-P
...., ..„ ec:,.., ffl.CL .-). °C;-.4 --S.P ► ' 9L.C.ı=;21 ° C). 9 >9111 "J .;Z,
ı-:›- I ", ('‘.)::,......, 4.-. -,1"-Cp -,../ .....,..ii...<:1
)] , 4••_• ..(5-P )
ı......,m49.
•• •
....
-•-- , • .9 -• )4 • .11 .9 , ..9 , ... • ••• -• .9 .-. o .9 ... ...
.. t.9 . 9 * ,../.....,.-
• ,..._ • ..,' ı ... ı. , t f..0 ı .• t ı O „ ••• 1, ı 9..* iı ı .., ı
e . .i i . Q5 ı 0. ı ., . ..• 4
1 ı t
1:::"_...-..., bijt:i
,
4 b..*
) - -,..4jr j
-
0. ;.42-i. e... t.;..)..j T L4 i i ..1 —
...
C ) 1211
o. • • • ..9„, •, O „ . o .9
‘r000- . - .1 4..,* 'J -v..P
• ı ı O >of 0. * :A.(9
‘:.•_;LS I J.9 Qk Y') j.„. u I A.J.
, ,
<J:Ğ' • ,ı _kiı
Cüz' :1, Sure: 2 89
o , o 90 9 o. ....o, o
•
) t) ffi U
— ° 't o 9 ••••-•
(`k o)
o o 9
I ,‘-4.j
e f"
I - - *—A
J-?*
-
4..) 1 ..? CA
Tefsir:
88-95 nci âyetlerden anla şıldığına göre Hz. Pey ğamber(s.a.v.), İsrail
Oğullarına Kur'ân'ı okuyup onları dü şünceye davet ettikçe onlar inat
ve küfürlerinde ısrar etmişler "Senin dediklerini akhmız almaz, bizim
bildiğimiz bize yeter, fazlasma ihtiyac ımız yok, senin dedi ğin şeylere
90 Bakara Suresi
bizim kalblerimiz kapand ır" demişlerdi. Oysa onlar, :daha önce, yakmda
çıkacak bir peyğamberin öncülüğünde Araplara galip geleceklerini söy-
leyip duruyorlardı . Fakat kendi milletleri d ışında bir insanın peyğamber
oluşunu çekemediler. Bu pey ğamberin getirdikleri, kendi yanlar ında
bulunan kitab ın hükümlerine uygun oldu ğu halde sırf kıskançhklarm-
dan dolayı bile bile onu inkar ettiler. Böylece onlar, iman ı verip küfrif-
satın aldılar, kötü bir alışveriş yapmış oldular. Çünkü bu ah şverişin
sonu, kendilerini alçaltan bir azâb olacakt ır. Bu tür alışveriş yapanlar,
Allah'ın gazabına uğrarlar. Allah' ın -Iâneti, öyleleüni ku ş atıp mahve-
der.
Hamdi Yazır şöyle diyor: "Dar, hıgatte, etrafı çevrili, yaş amağa
elveri şli yer demektir. Dilimizde büyük konak, saray, şehir, memleket,
yurt ve vatan kelimelerinin anlamlar ını ta şır. Yerine göre bu masalar-
dan birini alır. İ çinde bulundu ğ umuz şu &deme de dâr-i dünya (dünya
evi), buna karşılık olarak ahirete de dar-i ahiret (ahiret evi) denilir.
Âhiret evi, ölümden sonra ebedi kalmacak yurttur. Binaenaleyh ahiret
yurdu, sırf bizimdir demek, öldükten sonra herkes ya mahv veya kah-
rolacak, sadece biz kalaca ğız, biz mes'ud olaca ğı z demek olur. Ölüm-
den sonra böyle ebedi bir saadet, yaln ız kendilerinin olduğuna cidden
Cüz' : 1, Sure: 2 91
o
t—) LS;14.:1:; (j'.P 34:r 345;
, ti j )
—•
.9 0 ,,
( ,ı v) • (.5
o ,
ı ı
o -
.151-
99- Andolsun sana ap açık eıyetleri indirdik, onlar ı yoldan ç ıkm ışlar-
dan başkası inkar etmez. 100— Ne zaman bir ahit (andlaş ma) yapt ılarsa
onlardan bir grup o andi bozup atmadı mı ? Zaten onlar ın çoğu inanmaz-
lar. 101— Allah tarafı ndan kendilerine, yanlarında bulunan ı doğrulay ıcı
bir elçi gelince, kitap verilmi ş olanlardan bir grup, Allah' ın kitab ını
sanki bilmiyorlarmış gibi sırtlarının arkası na att ılar.
Tefsir:
_
j
5•-
_l_z_;
(4.11-f t_., t;.J j:;51
9 Bakara Suresi
o 5 -
ıa Cı4 41-ı t.)
o .4 o.
LA J ,CkA c:;:"
•—• o ,
ı ‘si ol
9 o 9 o o 9 9 o „ ,
J.A.5- 4...~:4-; I k., Ii J (..)-"'""-•-
•
'«
,5 o- o
L d:111 ı° ı T° ° • Y)
( ■ • r) 11.;&i°
bından) korunmu ş olsalardı, elbette Allah katı ndan (verilecek) sevap, (ken-
dileri için) daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!
Tefsir:
Eski Müfessirler Bübirde insanlara büyü ö ğreten iki melek hakk ın-
da çok acayip rivayetler - nakletmişlerdir. Bu rivayetlerin özeti şudur:
Güya melekler Allah'a: Adem o ğullanmn çok günah işlediklerini söy-
lemişler, Yüce Allah da onlara demi ş ki: "Ben onları, size vennedi ğim
birtakım illetlere mübtelâ kıldım. Eğer o illetleri size verseydim, 'siz
de onlar gibi yapardınız." Melekler: "Hâş â, seni tenzih ederiz." demi ş-
ler, Allah da içlerinden iki ki şi seçmelerini emretmi ş , melekler Hârut
ve Martıt'u seçmi şler. Allah Hârut ve Mürut'u insan o ğlunun şehvet-
lerine mübtelâ kılıp Babil'e indirmiş .
Bunlar güzel bir kadına rastlanu şlar, kadından küm almak istemi ş-
ler. Mecusi olan bu kad ın örce bunlan kendi dinine davet etmi ş, kabul
etmemişler. Sonra kadın bir put çıkarmış, demiş ki:
- Ya bu puta tapacaksınız, ya şu adamı öldüreceksiniz, ya da şu
şarabı içeceksiniz.
Aksi taktirde kendilerine teslim olmayaca ğını söylemiş . Onlar da
daha hafif diye son şılçkı kabul edip şarap içmi şler. Şarap içip sarho ş
olunca zinâ etmi şler ve orada bulunan bir insan kendilerini ihbar eder
düşüncesiyle onu da öldiirmü şler, puta da tapnu şlar. Allah da onları
ya dünya ya da ahiret azab ından birini seçmekte serbest b ırakmış .
Birincisini seçmişler. Bu yüzden Allah'ın emriyle ayaklar ından ba ş
aşağı asılmışlar. İşte Bübil'eleki insanlar bunlar ın yanına gelinrriş ,,bun-
lar da onlara büyü ö ğretirlermi ş . Fakat büyü ö ğretirken onları uyanr-
lar, kendilerinin bir fitne olduklarım„insanlann denenmesi için büyü.
*ettiklerini, bu bilgileri kötüye kullanman ın küfür olduğunu söyler-
lernaiş .° ,
Bu rivayetlerin zayıf ve garip oldu ğunu İbn-i Kesir söyledi ği gibi
Razi de bunların asil olmadığını çeşitli yollarla isbat etmi ştir.
Büyünün Arabeas ı sihir'dir. Sebebi gizli; ince, anla şılması güç bir
olaydır. İnceliğinden dolayı sabah vaktine de seher denmi ştir. Sihir,
hakkı bâtıl, batılı hak göstermek ve çıkar sa ğlamak kasdiyle yap ıldığın-
dan kötüdür; imans ızlığa, ahlüksızliğa dayanır.
Büyü, tabiat üstü âlem ile ba ğ kurarak varl ıklar üzerinde etki
yapma amac ını ta şır. Bunun bir kıs ım tamâmen yalandır, bir kısım da
hakikatle hayâlin karışımıdır. Yani bir kısmı az çok bir gerçe ğe dayanır,
ama bu gerçe ğe pek çok yalan kar ıştırılmıştır.
Ayette şeytanlarm, insanlara büyüyü ve bir de Babirde Hârut ve
Marilt isimli iki meleğe indirileni ö ğrettikleri ifade ediliyor. Ayetin
bu kısmı üzerinde tefsirciler birçok fikirler beyan etmi şlerdir: Bir kısmı
burada mâ'yı nâfiye kabül ederek: "Babirde Hârüt ve Mârât ad ında iki
mele ğe bir şey indirilnıedi" diye ınânâ vermiştir ki, ayetin alt tarafı
bu mânây-a uygun de ğildir. Bu mânâyı verenlerin maksad ı, meleklerin,
insanlara büyü ö ğretmelerini kabül etmemektir. Hakikatte buna lii.zum
yoktur. Çünkü ayet, büyü ile meleklere indirileni ay ırmaktad ır: "Onlar,
insanlara büyüyü, bir de iki meleğe indirileni öğretiyorlar" diyor. Ş eytan-
lar, bu ikisini birbirine kar ıştırarak bir yığın hayalât, vafk, tılsım ortaya
atmışlardır. Demek ki, melekler, insanlara büyüyü de ğil, büyünün de
dayandığı temel bilgiyi vermişlerdir.
Her bilgi iyidir. Büyünün kendisi de bilgi olarak kötü de ğildir.
Allah, akıl sahibi insanların, her bakımdan bilgi sahibi olmalarını is-
temiş ve bu bilgilerini kötüye kullan ıp kullanmayacaklarım sınamak
dilemiştir. Bunun için semâvi kuvvetler olan melekleri görevlendirmi ş ,
melekler insanlara ilham ile bilgiler vermi şlerdir. Peygamberin d ışın-
daki insanlar, meleklerden ancak ilhâm ile bilgi alabilirler. Ayette ge-
çen iki melek, asl ında meleklerden ilham alma derecesine yükselen iki
melek ruhlu insandır. Bu mânâyı veren müfessirler oldu ğu gibi: "Mele-
keyn" kelimesinde lam' ı kesre ile "nıelikeyn" şeklinde okuyanlar da var-
dır. O zaman: "Bâbil'de iki kırala indirileni ö ğretiyorlardı" demek olur.
Hakikaten kırallık kurumunun kökünde de büyü vard ır. O takdirde
indirme, ilhânı etme anlamına gelir.' Hasılı diğer bilgiler oldu ğu gibi,
büyünün dayandığı temel bilgi de Bâbil'de iki melek ruhlu insana veya
iki kırala melekler tarafından ilhâm edilmiştir. Ama kötüye kullanıl-
mak üzere de ğil, sadece bilinmek ve şerrinden korunmak üzere ilham
edilmiştir. Çünkü Bâbilliler, büyü i şleriyle u ğraşıp duruyorlardı . İn-
sanları bunların şerrinden korumak için büyünün ne oldu ğu, hangi
sebepler zincirinin düzenlenmesinden meydana geldi ği iki insana ilham
edildi. Aslında insana ola ğanüstü gelen büyü, yaln ız erbâbmca bilinen,
başkalarına gizli kalan sebeplerin düzenlenmesinden has ıl olan bir olay=
dır. Herhangi bir olayın sebebi, bilinmezse, büyü gibi görünür. Ama
sebebi anla şıhnca olay, gariplikten ç ıkar. Mesela: bugün tabiat kuvvet-
1 Aliısi, Ruhu'l-Mectınf, I. 277-282.
Cüz': 1, Sure: 2 97
lerinden yararlamlarak yap ılawuçak, bin yıl önceki insanlar için büyük
bir büyüdür.
İş te basit olaylann dahi büyü gibi göründü ğü Mezopotamya in-
sanları arasında iki kişi, diğer insanların kavrayamayaca ğı birtakım
olayların kanunları n keşfetmişler ve bunu talebelerine ö ğretirken kö-
tüye kullanmamalar ını söylemişlerdi. Fakat Babilliler ve Babirde
esâretleri s ı rasında onlardan garip olaylar ı öğrenen Yahudiler, birçok
hurâfeleri de katarak bu bilgileri kötüye kulland ılar, büyü yaptılar.
Büyü, o zamanlar tabiat ilimleriyle kan şıkti. Bir filozof, aynı zamanda
hüyüeü idi. Dedi ğimiz gibi ö ğrenme merak ı , insanı her şeyi bilmeğe
sevk eder. Bugün müsbet ilimler de öyle de ğil midir? Elektrik bilgisi,
parlak bir ilimdir. Fakat o bilgiden yararlanarak herkesin ayak bast ığı
merdiven parmakl ıklarma gizli bir kablo ile elektrik verip insanlar ı
öldürmek büyüdür. Atom bilgisi yücedir. Atomu insanl ığın yararına
kullanmak güzeldin Fakat bir atom bombasiyle bir şehri, bir ülkeyi
öldürmek büyüdür. O halde, melek büyü ö ğretir mi, diye dü şünmeğe
bizum yoktur. Melek büyü ö ğretmiyor. O, birtakım kanunları ilham
ediyor. İ nsanların, bu bilgileri kötüye kullanmalar ı büyü oluyor.
İ mam Fahri Razi, büyüyü sekiz çe şide çıkarmaktadır:
.
İster küfür ister harâm kabul edilsin, büyü ile u ğra şan, bu işine de-
vam ederse bütün mezheplere göre öldürülür. Has ılı büyü bir tezvir
sanatıdır. Ancak kötü ruhlu ki şilerin uğraş aca ğı bir şeydir. Bununla
uğraş anlar dünyada da, âhirette de iflâh olmazlar. Çünkü Allah: "Bü-
yücii nereye varsa iflah olmaz."' diyor.
Büyünün nasıl islâmiyetle bir ilgisi yoksa, büyliciinün de din
adamlığı ile bir ilgisi yoktur. Bu, tâ eski medeniyetlerden kalma bir
mirastır. Düşünmek lazımdır ki İslam, böyle şeyleri yapanlara ı;ezâ-
ların en a ğırını vermekte, böylelerini ölüm cezâsma çarpt ırmaktadır.
Tekrar edelim: Harâm olan, bir şeyi bilmek de ğil, yapmaktır. Müslü-
man halkımızın, Allah'a ilticâ ederek bu gibi haram şeylerden kaçm-
malarmı tavsiye ederiz. İmam Ahmed ibn Hanbel, Pey ğamberimiz'den
şu hadisi rivayet etmektedir:
t-4.-!.
•
1 Kesti. I. 147-148
2 Taha Süresi: 69
3 Müsned, II. 429; aynı meâlde bir hadis, Müslim, Selam Kitab ında da vardır. Baba tah-
rinırbkehaneti...
Cüz) : 1, Sure: 2 101
Tefsir:
104 ncü ayette geçen rci(intı kelimesi, "bize riayet et, bizi gözet"
demektir. Müslümanlar, Allah' ın Elçisine böyle hitabederlerdi. Yahudi-
ler ise müslümanların kullandıkları bu kelimeyi, ağızlannda e ğip bilke-
rek hakaret anlamına gelecek biçime sokuyorlardı : Kelimeyi hakaret ve
kabalı k anlamına gelen ruanet kökünden yapılmış rain sıfatına, yahut
"bizim çoban" anlammdaki rand kelimesine ya da ibranicede sövme
anlammdaki bir kelimeye benzeterek söylüyorlar ve müslümanlar ın
kullandıkları bu kelimeyi duydukları zaman birbirlerine i ş aret edip
kendi içlerindeki manayı ima ederek müslümanlarla alay ediyorlard ı.
Ayrıca onlar, es-seltı m kelimesini de ölüm anlamına gelen es-sclm şeklinde
telaffuz ediyorlard ı . Nitekim Nisa Suresinin 46 ne ı ayetinde, onlar ın,
kelimeleri yerlerinden de ğiştirip tahrif ettiklerine i ş aret edilmektedir.
Bir gün Evs kabilesinin lideri Sacd ibn Muâz, Yahudilerin, sözü böyle
gevelemekten maksatlar ını sezince onlara şöyle demişti: "Ey Allah'ın
düşmanları, Allah'ın lâneti üzerinize olsun. Nefsimi elinde bulunduran
Allah hakkı için bir daha içinizden birinin böyle bir şey söylediğini du-
yarsam boynunu vururum." Onlar da: `Siz de böyle söylemiyor musu-
nuz ?" demişlerdi. İşte yil'ee Allah, müslümanlara, bundan böyle ku şkuya
ve iştibaha fırsat verecek sözler söylememelerini, racinti yerine unpunii
yani "latfen bize bak", demelerini emretmektedir. Allah Elçisinin, ara-
larında bulunması, insanlar için büyük latuftur. Onun arac ılığı ile inen
bu ayetler, kıtuflarm en büyü ğüdür. Müslümanlar, bu latuflarm kadrini
bilip Allah'ın elçisine saygıh olmah, asla saygıya aykırı düşen bir kelime
kullanmamalıdırlar.
.y, ,. - t , .
..j.„A I LA
,... e
4.).42.:L>G.j
.... o• •
r <_,,
0 ii 0 0 o* 0
ftzlı , r A . 15:4
c C4J:LA °J-t
e F
A^J LA
(‘ • V)
102 Bakara Suresi
tahsis eder, Allah, büyük lütuf scthibidir. 106- Biz, daha iyisini veya ben-
zerini getirmedikçe bir âyeti(n hükmünü) yürürlükten kald ırmaz veya unut-
turmayız. Allah' ın, her şeye gücü yeter oldu ğunu bilmedin mi ? 107- Bil-
medin mi ki göklerin ve yerin ınülkü, (hilkümranhğl, yönetimi, mülkiyeti)
yalnız Allah ı ndır ? Sizin için Allah'tan baş ka ne bir dost, ne de bir yardımc ı
yoktur.
Tefsir:
105-107: Yüce Allah, 105 nci âyette kitap ehlinin ve putatapanlar ın,
rnü'minlere Rablerinden inen nimetleri çekemediklerini, inananlar aras ın-
da birlik ve sevgi bağının kurulmasını asl'a istemediklerini belirttikten son-
ra Yahudilerin ve mü şriklerin, müslümanlar ın kalblerine kuşku sokabil-
mek için hükmü yürürlükten kald ırılan bazı âyetleri ele alarak: "Mu-
hammed bir şeyi emrediyor, sonra onu yasakl ıyor. Bu;pey ğamberlerin
yapaca ğı bir iş de ğildir" tarzındaki sözlerini cevapland ırıyor. Benzerini
veya daha iyisini getirmedikçe hiçbir âyeti nesli veya insâ'etmeyece ğini
bildiriyor.
Nesli kelimesi, lûgatte gidermek, de ğiştirmek, bir yerden bir yere
nakletmek, bir yaz ıyı kopye etmek anlamlar ına gelir. Burada kullanı-
lan nesli, bir âyetin hükmünü ba şka bir âyetle ortadan kald ırmak de-
mektir. Bir âyetin hükmünü ortadan kald ıran âyete nüsih, hükmü or-
tadan kaldırılan âyete de mensiilı denir. islâmı n kuruluş safhasında
konulan bazı hiikümlerin, ş artların de ğişmesiyle kaldırılıp yerine ba şka
hilkümlerin konması pek tabiidir ve Allah' ın hikmetine uygundur. Ni-
tekim yüce Allah, hikmeti uyar ınca, insanların sosyal yönden geli şmesi,
ihtiyaçlarm ve şartların de ğiş mesiyle yeni pey ğamerler göndermek
suretiyle eski dinlerin baz ı hükümlerini neshetmi ştir. Islâmda da müs-
lümanların zayıf zamanlarında inen bazı âyetler, müslümanlar kuvvet
bulunca neshedilmi ş ve onları n yerine yeni hüküm bildiren âyetler gel-
miştir. Meselâ müslümanlar ın zayıf bulundukları Mekke devrinde
cihad emredilmemiş, Sizin dininiz size, benim dinim
:
o •••, 11 o o
J
Jrj."
-;:- - -j
LrA
o.
•
o e9 d ." •• o
1 Slc '1"), S" j (t • A)
1 A'ltı Suresi: 6
2 Bakara Suresi: 115
3 Bakara Suresi: 144
104 Bakara Suresi
o • o o •• o, o • .0 ,,„ • },, ı
L -L Ly—.4 jt...4—N
- —
o ••• e s- • :1; - o o
t_J oLW " t .,•1 j ı • ıJ• J
‘-aıS;11 i i:,,zıt
: • N)
o o o .0 • o, • .31 `.=
oC.0 Oj 5—A
rj C
o r _olli ;• t—A j
Tefsir:
108 nci âyetten anla şıhyor ki müslümanlardan baz ıları , Hz. Pey-
ğamber'den bazı şeyleri istemişler, hattâ içinde az ıcık ku şku bulunan
bazı sorular sormuşlardır. Bu âyet, fazla soru sorman ın mü'minlere
yakışmadığını, Allah'ın Elçisini rahatsız etti ğini belirtmektedir. Kur'-
ân-ı Kerim nazil olurken teferruâta dair sorular sormak, müslümanlar ın
aleyhine olur. Hac âyeti indi ği zaman bir adam: "Ya Resulâllah, her sene
mi hac yapaca ğı z?" diye sordu. Allah' ın Resulü cevap vermedi. Adam
bu soruyu birkaç defa tekrar edince Allah' ın Resulü: "Hayır, dedi evet
desem (her sene hacca gitmek) farz olur, farz olunca da yapamazs ınız.
Benim sizi serbest b ıraktığım hususlarda siz de beni (kendi halime) bıra-
kın! Sizden önce hele& olan milletler, çok soru sormaları ve pey ğamberlerine
karşı gelmeleri yüzünden hela olmu şlardır. Size bir şey emrettiğim zınaan
elinizden geldiği kadar onu yapın, size bir şeyi yasaklarsam onu b ırakın."
Bir kısım müfessirlere göre 108 nci âyetteki hitâp, Yahudilere yö-
neliktir. Çünkü onlar, Hz. Pey ğamber'den, gökten bir kitap indirmesini
istemişlerdir. Onların bu istekleri, Nisa Suresinde anlat ılmaktadır:
"Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar.
1 Müslim, Hacc, hah: 37, hadis: 412
Cuz': 1, Sure: 2 105
Musa'dan, bundan daha büyüğünü istemi şler ; 'Allah'ı bize aç ıkça göster'
demi şlerdi..."'
Bir kısım müfessirlere göre de âyetteki hitap, putatapanlara yöne-
liktir. Onlar da Hz. Pey ğamber'den, gökten bir kitap indirmesini, yerden
ırmaklar fışkırtmasım, bahçeler meydana getirmesini .... istemi şlerdi.
Onların bu istekleri de Mekke'de inen ayetlerde anlat ılmaktadır.
Bu âyetteki kitabın, müslümanlara âidolması, muhtevaya daha
uygun düşmektedir. Demek ki müslümanlardan baz ıları , belki de Ya-
hudilerin te şvikiyle Allah' ın Resulünden bazı ş eyler istemişler, bu is-
tekleri içlerinde bir ku şku uyandığını ima etti ği için yüce Allah, o kimse-
leri kınamıştır.
109 ncu ayet, yine Yahudilerin kötü niyçtlerine kar şı müslüman-
ları uyarmaktadır. Onların bütün amaçları, müslümanları eski cahil
ve müşrik durumlarına döndürmek, onların arasındaki birli ği bozmak,
kuvvetlerini kırmak ve böylece onlara hakim olmak idi. Hz. Muhammed'
(s.a.v..)in peygamber oldu ğunu bilmediklerinden de ğil, kıskançlıklarından
dolayı böyle yapıyorlardı . Yahudilerin bu kıskançhklarına ve kötü ni-
yetlerine ra ğmen yüce Allah, müslümanlara yine ho şgörüyü, affı tavsiye
etmektedir. Bu ayetler, Yahudilerin, müslümanlar aras ında ne kadar
etkili olduklarını , müslümanları birbirine katmak için nas ıl desiselere
başvurduklarını gösterir. Ayetin sonu, Yahudilere büyük bir ihtard ır.
Zira Allah'ın güçlülüğünü hatırlatmaktadır. Bu, hilelere ba şvuranların
bir gün Allah'ın kudretiyle mahv ve peri ş an olacaklarına iş arettir.
110 ncu ayet ise müslümanlara üzerlerine dü şen görevleri yapmala-
rını telkin etmekte, yapt ıkları iyiliklerin zayi olmayaca ğını , Allah'ın
her şeyi gördüğünü, iyileri mükâfatlandıracağım bildirmekte, böylece
müslümanlara moral gücü vermektedir.
‘ 5,C...2:; "3- 1 '6.;_ıc, " ı".5" 6 ,. 5•1. . ı -.:::::>.:tı -1.):_>-°_,Cı c'ci:1 ıi:.ıı) --i
(I ‘ ■ ) .„_i
..„,Co ° '::::::s `.., ı " .'..<_:; 1:A°1, 11.;Cıe °J-;
' (Al'
; C. C.U.
- ,..
e-
3 3 • - I. 3 -, .0, •3 -3 3
4°e-.4-:-,
J
fi , • , , „ .. - .. o
:
o -. --
-
...X.,...P 0 .)..,:- 1 4...1,i- C.),:ı".›,....4 jjb J ..1, 4..+,>:- .3 rk....4 Ci-A J-J.
Jfi -- • , , , -- ft -.e -- o fi •-• , • •,, 15, o.- on, '-'-'--
ft-4.--11 k:..'11:1 j (‘ Y) t*J j..;_;.›.....! .), ., e-:+-:-I-P L.9 j--4- i 4-4. j
,;,
-. S.P '.1.4,,,":11 c.:...:),:i (.5",Q4..:iı c.,:seı -, . L5°).:;;, " Sp -, ı',.,_:,5ı ,:.____,Lo. ,1
2 Ayet: 153
106 Bakara Suresi:
5 . i"°- ' •
, -....
Tefsir:
111-113: Kitap ehlinden her biri, kendi yolunun en do ğru yol oldu-
ğ unu iddiâ ediyor, her biri cenneti yalnı z kendisine mahsus görüyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) devrindeki Yahudiler, cennete Yahudilerden
başkasının girmeyece ğini, hıristiyanlar da cennete h ırıstiyanlaı dan baş-
kas ını n girmeyece ğini söylüyorlardı . Halbuki bunlar, kendi hayallerinden
ibaret gö ı ü şlerdi. Cennet, ne Yahudilerin, ne de h ırıstiyanların elinde
olan bir şey değildir. Cennet, Allah'ın elindedir. Mülk O'nundur. Allah,
cenneti diledi ği kuluna lâtfeder. O'nun lütfuna hiç kimse engel olamaz.
Allah, halisane kendisine teslim olan kimselere cenneti va'detmi ştir.
Bu teslimiyyet ise, yahudilik ve h ırıstiyanhktan çok daha geni ştir.
Bunun adı İslâmdır. Ve dünya kurulandan beri islâm ile vas ıflanan her-
kes cennete girer.
islam, sirkten tamamen uzak durarak kendini Allah'a teslim etmek
demektir. Bu vasfı taşıyana müslim denir. Fakat müslimi'n ikinci bil.
kemal vasfı vardır ki o da ihsan'dır. İhsan, güzel yapmak, güzel davran-
mak, iyilik etmek demektir. A.11ah' ı n Elçisi, ihsan'', iman ve islâm ın
üstünde bir kemal mertebes; olarak şöyle tanımlamıştır: " İhsan, Al-
lah'ı görüyormuşsun gibi O'na ibadet etmendir. Zira sen O'nu görmüyor-
san da 0 seni görüyor."' Demek ki müslümanın ameli vasfı muhsin'dir.
özünü Allah'a teslim eden ki şi, güzel davramr, her ş eyi güzel yapar.
1 Buhâri, Tefsiru Surer 31 /2, İman, 37; Müslim, Iman, 57; Ebu Mvuel, Sunne: 16; Tir-
mizi, İman, 4; ibnlVigıce, Mukaddime 9; Ahmed ibn Ha-nbel, Musned, I, 27, 51, 53, 319: II. 107,
426, IV. 129. 164
Cuz': 1, Sure: 2 107
L
t:: J- °c;i -.— J-4 ." - 1°1;1 --P
-
o --o, o A
__43 CA c Lgi 3 :„S
) 4_4
DA,
j _J • 1--*
e
o) _rp I j "J,Iı W J I c ,11
Tefsir:
bu âyetle ibadette bir tarafa dönü şün, sembolik bir şey olduğunu, do-
kanun da,' bat ının da Allah'a ait bulundu ğunu, nereye dönülse Allah' ın
zatının orada haz ı r bulunaca ğını haber verip müslümanlara bir geni şlik
110 Bakara Suresi
ı L911:. c La 3_1 I3 3
o a o el
Q-0;, ,) N 'O ‘J'Sj
y
Tefsir:
116— İlk iki ayette Allah'a çocuk isnadedenler lunanmaktad ır. Müş -
ı ikleı , melekleri Allah' ın kızları sanırlardı . Yahudiler, Uzery'i, h ırıstiyan-
lar da Isa'yı Allah' ın o ğlu kabul ederler.Bunlar ın hepsi şirktir. Gökler-
de ve yerde ne varsa hepsi Allah ındır, her ş ey O'na boyun e ğruiştir, her
şeyi O yaratmıştır. Gökleri ve yeri, kendi iradesiyle yoktan var etmi ş -
tir. Haş a 0, kimsenin babas ı de ğildir. Babalı k, o ğulluk yaratıklarm sı-
fatıdır. Allah, kainatı do ğ urmamıştır. Bazı felsefelerde ileri sürüldü ğü
gibi kâinat, tıpkı do ğ um. gibi Allah'tan do ğup çıkmamış , Allah parça-
lara bölünmek suretiyle kainat meydana gelmemi ştir. Öyle olsayd ı
kainatı oluşturan as ıl kaynak tükenir, yahut şu fani varlıklar gibi o
da yok olurdu. Ha ş a Allah, kendisi parçalanarak bu kainat ı meydana
getirmemi ş , O, iradesiyle kainat ı yoktan var etmi ştir. Hiçbir şey O'nun
o ğlu veya kızı de ğildir. O, o ğ ul, kız sahibi olmaktan münezzehtir. Bir
şeyi var etmek için do ğ urmaya lüzum yoktur. 0, bir şeyin olmasını
dileyince o ş ey d e rhal oluverir.
117 nci âyetteki feyekün ifadesinde çok ince bir hikmet vard ır:
Burada Allah bir şeyi dileyince o oluverir, deniyor, diledi de oldu den-
miyor. Gerçekten yaratmada dinamizm vard ır. Yaratma ezelde olmu ş ,
bitmiş de ğil, her an olmakta devam etmektedir. Kainatta her an yeni
şeyler yaratılmaktadır. Allah, her an bir ş andadır, yeni ş eyler yarat-
maktadır.
118 nci ayette ise gerek mü şrilderin, gerek yahudilerin, Hz. Pey-
ğamber'den tuhaf ve alaylı istekleri tahkir edilmektedir. Onlar: "Ya
Muhammed, e ğer sen pey ğambersen Allah bizimle konu şsun, ya da bize
bir mu'cize getir" demi şlerdi. Bunlardan önceki milletler de pey ğam-
berlerin.den böyle acaip ş eyler istemi şlerdi. Bütün inkareıların dü şün.-
celeri birbirine benzer. Dü şünen insanlar için şu Kur'an' ın 'ayetlerin-
den daha büyük ayet, daha büyük mu'cize olur mu? Bunlar dünyan ın
ve ahiretin mutlulu ğunu taşımakta, do ğruyu, e ğriyi göstermekte, kâi-
natm esrarı nı ihtiva etmektedir. Pey ğamberin görevi, insanlar ı irş addır.
119 nen ayet ise Hz. Pey ğamber'i teselli ederek: "Ey Muhammed
biz seni gerçekle, cennetle müjdeleyici ve cehennemle uyar ıcı olarak
gönderdik. Onlar yola gelmiyorlar, hakk ı inkâra devam ediyorlarsa sen
üzülme. Çünkü sen cehennem halk ının yaptıklarından sorumlu de ğil-
sin." demektedir.
112 Bakara Susesi
cri
5 ..
c j.› 4.s .1-ft3 C.).)
( 1 Y *) • .111 - • AL —9t • -A ,
9 9
c I I . .1.1 I
Ly
.9 o .9 o 1, o
AC• 1-• 41,..■
°") „r fib
-* •
I -
,o 9o 0 .4 o o , . 9 3,/ • r-
cs-, I .4.5. .1-P I JI " I j ..
j _
NI I
"
-,„
5 — 0. 5 o , z ,— o
Tefsir:
120 ne! ayette kendi dinlerine tabi olmad ıkça yahudilerin ve
lurıstiyanlarm, Hz. Pey ğamber'den raz ı olmayacakları belirtilmekte-
dir. Kıblenin, Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Haram'a çevrilmesi,
yahudilerin ho şuna gitmemi şti. Hatta tefsirlerin anlatt ığına göre
yahudiler, Hz. Peygamber'den, sürekli olarak Mescid-i Aksâ'y ı kıble
tanımakta devam etti ği takdirde kendilerinin de onun pey ğamberligine
inanacaklar ım söylemişler, bu ayet !laza olmu ştur.
($ ;,1 =
-Lf:Lf• -;
S.C.4-P ' J "JCi
3 t) ,5j. ewi
,<
j .ı) ıeI", •
L):4
5 !İ -* C -°• J+ L) °
*-4k-"Qi
‘_:*1 .. °3-....ı , . "c7"..T° ,..,:. ,-.J ■ ,-.....5...,11 -,:,:.• 34".. C.ft,-- 1 °Li'3°)t -j
LA.,. *Ç: 4..;._..
-. , ..., „. . ,. ..„„ 90 , , A •.% , ,J1 P, ...- „... ı o ..- •••• 0 ,•••
jt•••••1 / L• (..L, d
, O J- 12... ej 3k,..Li A......... Li j_LS c.,-. j J ıi
..... -ero. A ,. 5 ı O , O. .... / , ,.
5 .• • 5 .• • ,
(‘ VA ) ji L.JI ;t
•
114 Bakara Suresi
ıaw O 0 "1 0 ı o ı W .
.12 C
4.4
.•
_31 ° J - - o
• - e
Tefsir:
`0 gün henüz Mekke şehri kurulmamıştı . Hz. İbrahim, anne ile o ğluna
,
bir dağarcık hurma ile bir kırba su bırakıp geri döndü. Kendilerine üzül-
memelerini, Allah'ın emriyle kendilerini buraya b ıraktığı m söyledi.
Hacer, Allah'ın emriyle buraya b ırakıldığını ö ğrenince Allah'a güvendi.
Hz. İbrahim de onlardan ayr ıldıktan sonra bir tepe üzerine ç ıktı, bu
rada bıraktığı zürriyetinin bolluk içinde ya ş atılmasım, çeşitli ürünlerle
beslenmesini, insanları n buraya meyletmesini Allah'tan diledi.
Hacer, yanında bulunan su ve az ık tükenince su bulmak için ya-
kındaki Safa ile Merve tepeleri aras ında koştu. Safâ'ya ç ıkıp çevreye
bakındı, kimseyi göremedi; Merve'ye ç ıkıp çevreye bakt ı, kimseyi gö-
remedi. Bu iki tepe aras ında yedi defa gidip geldi. İşte hacda iki tepe
arasında yedi defa gidip gelmek ondan kalm ıştır. Merve'ye yedinci
çıkışında bir ses işitti. Bir mele ğin, aya ğının ökçesiyle veya kanadiyle
Zemzem'in yerini e ştiğini gördü. Meleğin eşmesiyle. su çıkıvermi şti.
Hacer, suyun akıp gitmemesi için etrafını tutarak havuz yapma ğa
başladı . Peygamberimiz: "Allah, Ismail'in annesine rahmet etsin, e ğer
havuz yapmasaydı, Zemzem, şimdi akar pu. olurdu" demi ştir. Hacer,
avucuyla kana kana su içti, çocu ğunu emzirdi. Melek ona korkmama-
larım, kaybolmayaca.klarmı , bu çocuğun, burada Allah' ın Evi'ni yapa-
cağını söyledi.
O sırada Beytullah'ın yeri yüksekçe idi. As ırlarca gelen sel sular ı,
sağmdaki s-olundaki eraziyi yalayarak buray ı tepeeik haline sokmu ştu.
Bu sırada Ciirhümlülerden bir cemaat, Keda da ğı yoluyla gelip Mek-
ke'nin alt tarafına konmuşlard ı . Susuz olan bu yerde Zemze ın'in ortaya
çıkması, -bunları çok sevindirmi şti. Suyun asıl sahibi Hz. Ilâcer'den
müsaade alıp buraya yerle ştiler. Di ğer Cürhümlüleri de buraya davet
ettiler. Onlar da gelip buraya yerle şmeğe başladılar.
Hz. İsmail büyümü ş , ana dili İbranice'den ba şka Araplardan
Arapçayı da öğrenmişti.. Zemzem'in as ıl sahibi olan Hz. Ismail'e herkes
saygı gösteriyordu. Evlenme ça ğına gelince onu Cürhümlülerden bir
kı zla evlendirdiler. Bundan sonra Hacer vefat etti.
Hz. İ brahim, zaman zaman gelir, Hacer'le o ğlunun durumlarını
sorardı . Bir daha geli şinde artık yeti şmiş olan oğlunun, Zemzem yanın-
daki bir a ğaç altında kendisi için ok yonttu ğunu gördü. Baba o ğul
birlikte ok yaptılar Sonra o ğluna:
— İsmail, yüce Allah bana şurada bir ev yapmam' emretti, bana
yardim eder misin? dedi ve eliyle o yüksek yere i şaret etti. İsmail de:
— Rabbin sana ne emrediyorsa yap, sana yard ım ederim, dedi.
118 Bakara Suresi
düzen alt üst olur. Halbuki hac aylar ında birden bire takriben iki mil-
yon insan Mekke'yi ve Medine'yi doldurun ama yine kimse aç ve susuz
kalmaz. Bu, Hz. İbrahim'in ve Hz. Pey ğam.ber'in duâlarm ın eseridir,
Allah'ın liitfudur. Yüce Allah, kendisine ve âhiret gününe inananlar ı,
dünyada bolluk içinde ya şataca ğım va'detmi ştir. Allah'ı inkar edenler
de ayetin ifade etti ği üzre yine dünyada ya şayacaklar, bu nimetlerden
de istifade edeceklerdir. Fakat sonunda onlar ın gidece ği yer ate ştir.
Mil'minin varaca ğı yer ise, diinyadakinden çok daha iyidir. Demek ki
kâfirin dünyada ya şaması , hikmetine aykırı de ğildir. Yine
kâfirin dünyada bolluk içinde ya ş aması da Allah'ın ondan razı olduğu
anlamına gelmez. Bu, Allah'ın hikmeti gere ğidir. Bu dünya hayat ı ,
bir sınavdır. Allah, insanlar"' e verdi ği nimetlerle sınamaktadır. Allah'ın
emirlerine uyanlar için âhirette daha bol nimetler verilir. Uymayanlara
da, dünyada verilmiş olan nimetler, âhirette azâba çevrilir.
126-129 neu ayetlerde, Hz. İbrahim'in, o ğlu Ismail ile birlikte
Kâ'beyi in şa ederken yaptıkları duâ zikredilmektedir. Kur'ân- ı Keri-
min üsliibu, tasvir üsliibudur. Yani Kur'an, olaylar ı canlandırarak,
sahnele ştirerek anlat ır. Bunu temin için fiillerin zaman kiplerini uygun
biçimde kullan ır. Mesela geçmi ş bir olayı anlatırken bu'âyette oldu ğu
gibi şimdiki zaman kipini, gelecekteki bir olayı anlatırken de geçmi ş
zaman kipini kullanır Çoğ u kez de zaman kipini tamamen kald ırın. Bir
de bakarsınız ki, geçmi ş olay, veya gelecek vak'a, gözümüzün önünde
cereyan eden bir sahne oluvermi ştir. Mesela: burada Kur'ân, İbrahim
Aleyhisselâm'ın, oğlu İsmail ile birlikte Kâ'be'yi yaptığım anlatmak-
tadın. Hâdise çok önceden olmu ştur. Fakat Kur'ân, bu geçmi ş olayı
"İ brahim Kâ'be'yi yaptı" şeklinde mazi fiille anlatmıyor, "firtıhim,
Ktebe'nin temellerini yükseltiyor" diye şimdiki zaman kipiyle başlıyor
ve hemen sözü, İbrahim'in ağzına koyuyor: "Rabbimiz, bizden kabul
buyur, çünkü sen i şitensin, bilensin.." Artık biz, İbrahim'in, o ğluyla
birlikte Kâ'be'yi yapmakta olduklar ını görüyor ve onların duâsmı işi-
tiyoruz. Olay eski değildir, gözümüzün önünde geçen taze bir olayd ır.
• e .... ,4 ı
"° ı , 5; -
c_t2.° ı
o 9 . o. >e, o ıı„ ı o .9 o9o ••••a A , 9
r ı ki , L5-4 •-kA
9
.1‘..n.; C. - JC; .•> ı
- ,..„1.;C,1" ı ı
— • -
o -o -
On') 5 43
ı
c . c4:ı
11 .15- (kr
ss ı o o o
--c31:5-- J-, _9 C 1_,
c;\ •-• e, o t? oh
130- Nefsini a şağı lık yapan (beyinsiz) den başka, kim İbrahim
dininden yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (beğenip) seçmi ştik,
âhirette de o, iyiler dendir. 131- Rabbi ona : "Islam ol!" demişti, "A-lem-
lerin Rabbine teslim oldum." dedi. 132- İbrahim de bunu kendi oğullarına
vasiyyet etti, Yakub da : "O ğulları m, Allah, sizin için o dini seçti, bundan
dolayı sadece müslümanlar olarak ölünüz" (dedi). 133- Yoksa siz, Ya'-
kub'a ölüm (hali) geldiği zaman orada mı idiniz? 0 zaman (Ya'kub),
oğullarına : "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?" demi şti. "Senin
tavrın ve ataların İbrahim, İsmail ve işhak'ın tanrısı olan tek Tanrı'ya
kulluk ederiz, biz O'na teslim olanlar ız." dediler. 134- Onlar bir ümmet
idi, gelip geçti. Onları n kazandıkları kendilerine, sizin kazandık/annız
size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.
135- "Yahudi veya h ıristiyan olun ki doğru yolu bulası nız" dediler.
De ki.: "Hayır, biz dosdoğru İbrahim dinine (uyarız). 0, (Allah'a) ortak
ko şanlardan
Tefsir:
Yalnız İbrahim. de ğil, ondan önceki pey ğamberler de, onun soyun-
dan. gelen pey ğamberler de hep tevhidi, Allah'a teslim olmaktan, yaln ız
Allah'a kul olmaktan ibaret olan İ slami getirmişler, onu qiitlemişlerdir.
İbrahim, bunu o ğullarma tavsiye etti ği gibi torunu Ya'kub da o ğulları-
na müslüman olmalarını ve ancak müslüman, olarak can vermelerini
ö ğütlemiştir-.
Hz. Ya'kub, bütün ömrü boyunca İ slami tavsiye etmi ş , ölüm dö-
şeğinde bile Mısır'da yerle şmiş bulunan oğullarını başına toplarruş ,
Mısırlılara uyup sapacaklarından endişe etti ği için kendisinden sonra
islamdan ayrılmayacaklarına dair onlardan söz almıştır. Onlara:
diye sormuş . Onlar da:
— Benden sonra neye ibadet edeceksiniz ?diye
— Senin tanrına ve ataların İbrahim, İsmail ve İ shak'ın tanrısı
olan tek Allah'a ibadet edece ğiz, O'na teslim olaca ğız, demişler, atak-
rnun gerçekle ştirdiği tevhid dininden ayrılmayacaklanna söz vermi ş-
lerdir.
Hz. Ya'kub, Hz. İ shak'ın oğluduı . 133. ayette İbrahim ve İsmail
de Ya'kub'un babası gibi gösterilmiştir. Bu, dedeniııı ve ameanın baba
gibi insanın kökü olduğunu belirtmek içindir. Baz ı durnmlarda amcaya
da baba denir. Ya'kub'un o ğulları , Ya'kub'un dedesi İbrahim'i ve am-
cası ismail'i de onun babası saydılar ve kendilerinin sadece israil o ğul-
ları değil, İbrahim o ğulları olduklarını da ifade ettiler. Burada Tevrat' ın,
son peygamberi müjdeleyen ve tammlayan âyetlerinden baz ılarındaki
"sizin karde şleriniz aras ından gelecektir" cümlesinin bir aç ıklaması
vardır. Bugün ellerde bulunan Tevrat' ın beşinci sifri olan Tesniye'nin
18 nci babında Hz. Musa'nın, İ srail Ogullarına şöyle dedi ği anlatılıyor:
"Allahın Rab, senin için aranızdan, karde şlerinden benim gibi bir pey-
gamber çıkaracak; onu dinleyeceksin... Ve Rab bana dedi:.. Onlar için
karde şleri aras ından senin gibi bir peygamber çıkaraca ğım ve sözlerimi
onun a ğzına kcyaca ğım ve ona emredece ğim her şeyi onlara söyleyecek.
Ve vaki olacak ki benim ismimle söyleyece ği sözlerimi dinlemeyecek
olan adamdan ben arayaca ğım..."'
Tevrat'taki bu ayetler, Hz. Muhammed (s.a.v.)in pey ğamberliğine
açıkça tanıklık etmektedir. Çünkü Hz. Musa, İ srail %Alarma kendi
aralarından ve karde şleri aras ından kendisi gibi bir peygamber gelece-
ğini müjdeleinektedir. İsrail Oğullarmdan, Hz. Musa gibi bir peygamber
gelmemiştir. Gerçi Hz. İsa gelmişse de o, yeni bir din getirmemi ş , sadece
Musa dinini düzeltmeğe çalışmıştır. Hz. Musa'ya denk olarak gönderi-
,.
1 Kitabı Mukaddes, Tesviye, lıtib: 18, s. 195
Cüz' :1, Sur: 2 12 3
Tefsirini yaprn.akta oldu ğumuz ayette i ş aret edildi ği üzre Hz. ib-
'rahim'in iki o ğlu vardı : Ismail ve İ shak. Ishak'tan Ya'kub (israil) ol-
muş , Ya'kub'un on iki o ğlundan da İ srail O ğullarm ı n on iki kolu türe-
miştir. Hz. ismall'den de Hicaz bölgesinde yerle şen Kureyş Kabilesi
- türemiştir. Demek ki Kurey ş Kabilesi ile israil O ğulları karde ştir.
Arapça ile Ibranice aras ındaki yakınlık da bunun bir delilidir.
I şte unvanı İ srail olan Hz.. Ya'kub'un o ğ ulları, amcaları Ismail'e
de baba diyerek Araplarla olan karde şliklerini belirtiyor ve tevhid di
ninden asla ayrılmayacaklarnu söylüyorlar.
134 ncü ayette yüce Allah, bu temiz insanlar ın güzel yolunu aç ık-
ladıktan sonra: "Onlar bir millet idi gelip geçti. Onların yaptıkları onlara,
sizin yapt ığı nı z sizedir. Siz onlar ın yaptıkları ndan sorulmazsınız." diyor.
Böylece kendisini düzeltmeyen bir milletin, atalariyle övünmekten bir
yarar sa ğlayamayaca ğma dikkati çekiyor. Demek istiyor ki:
Ey İsrail O ğ ulları , evet onlar böyle seçkin insanlard ır. Ama siz en-
ların yolundan ayrıldı gnuz halde onların yaptıklariyle iftihar edip ba ş --
ımzdır ama kamiletrüsnhyouz.Gerçinlast
onların yaptıklariyle siz üstünlük kazanamazsm ız. Onların ş erefi ken-
dilerine aittir. Siz onlar ın yaptıklarından soı umlu olmayacağinı z gibi
onlar da sizin yaptıklarmızdan sorumlu değillerdir. Asıl şeref, kuru dava
ile değil, onların yolunda gitmekle olur. Kabir ta şiyle öviinülmez.
Bu, ferd için böyle oldu ğu gibi toplum için de böyledir. Herkes
kendi yaptığına ba ğlıdır, onunla de ğer kazanır. Ahirette insanlar ara-
sında soy sop yoktur, burada oldu ğu gibi orada da öyle birbirlerinin
soyunu, atas ını sormazlar. Çünkü orada herkesin de ğeri ameliyle
atasiyle de ğil. Evet iyi atalar ının yolundan gidenler, muhakkak ki
onların ş erefinden istifade ederler. Fakat kendileri tamamen o yoldan
ayrıldikları halde sırf atalar ının iyiliklerine güvenerıler, bo ş hayale
kapılmış olurlar. Çünkü bunlar ın onlarla ma'nevi ba ğı , tamamen kop-
muştur.
135:Yahudi ve hırıstiyanlardan her biri, kendi yolunun en do ğru
yol olduğunu iddia edegelmi,lerdir. Yahudiler: "Yahudi olun ki do ğru
yolu bulasınız", hu ıstiyanlar da: "H ıristiyan olun ki do ğru yolu bulas ı-
nız" derle . Hayır, yahudilik de bozulmuştur, hıristiyanlık da. İkisi de
124 Bakara Sûresi
- -t - . - , ....,- .9 •r,
jk..,.. I C.j.....4. ,.
■ c,....;:t...; y .......4.-_, ) C7,4 Jj_......±:JI 4.9 7., I 17„. .., <.9.H,. . . ..Gi
. 3 . , . 3 . 3 .5 o .. o 9o
ç,__._, T CA j..,,...,.., 11_:,:AT °C.), Ci (N Y-0
., r ,
3 r ı ,0
o . CS 1.
j
, 3 3 r. 9 0 -o. 3 - -Ş
eli', I çeiP I
ı
•) 41 L. 4.u ı
t:. - ı:43
e• -•
(N t N) -1).,'.1..4.°_*-4
Söyle (t nlara) "Allah bizim ve sizin Rabbiniz iken O'nun hakk ı nda bi-
zimle tart ışıyor musunuz? Bizim yapt ıklarım ız bize, sizin yapt ıklarınız
da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız." 140— "Yoksa siz,
İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve sıbt(torun)lar ın yahudi yahut hıris-
tiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?" De ki : "Siz mi daha iyi bilirsiniz,
yoksa Allah m ı ?" Allah tarafı ndan bildiği bir şahitliği gizleyenden daha
zalim kim olabilir? Allah yapt ıklarınızdan gafil değildir 141— Onlar bir
ümmet idi, gelip geçti. Onlar ın kazand ıkları kendilerine, sizin katand ık-
ları nız size aittir. Siz onlar ın yaptıklarından sorulmazsınız.
Tefsir:
1 Ayette geçen el-Esbât s ıbt'ın ço ğuludur. Sı1.4 Arapçada torun demektir. Ya'kub o ğul-
larından türeyen kabilelerden her birine s ıbt denir. Ya'kub o ğulları, Tekvin sifrinin 46 ncı babın
da açıklandığı üzre şunlardır:
Şimeon, Levi, Yehuda, Peretsin, issakar, Zebulun, Cad, A ş er, Beria, Yusuf ve
Benyamin.
126 liakara Suresi
sanmak büyük hatad ır. Allah mı yarat ıklarını daha iyi bilir, yoksa bu
iddia sahipleri mi? Hem bunlar içinde gerçe ği bilen, Hz. Muhammed'in
hak pey ğamber oldu ğunu Tevrat'tan okuyup anlayan insanlar da vard ı
ama gerçe ğ i gizliyorlardı . Allah tarafı ndan kendisine verilen bir bilgiyi,
gördüğü ve bildiği bir şeyi gizleyen insandan daha zalim kim olabilir?
Allah, herkesin yaptığı nı bilir.
141 nei ayette insan ın gerçek de ğ rinin kendi amellerinden do ğ-
duğu, sadece atalar ın şerefiyle ,övünmenin bir yarar sa ğlamayacağı
hatırlatılarak: "Onlar bir ümmet idi, gelip geçti. Onları n yaptıkları kendi-
lerine, sizin yapt ıklarınız size aittir. Siz onlar ın yaptıklarından sorulmaz-
sı nız, onlar da sizin yaptıklarınızdan sorulmazlar" deniyor.
Siz ayrı bir nesilsiniz, ayrı bir milletsiniz. Zaman de ğişmiştir. Artık
zaman ilerlemiş , sizin ihtiyaçlarının karşılamak üzere yep yeni bir din
gönderilmiştir. Siz geriye ba ğlanıp kalmamah, mutlulu ğ unuz için bu
yeni dine uymalısınız. Aslında o pey ğamberler de sizi bu dine uyma ğa
sevk etmiştir. Çünkü bu son din, her ça ğın ihtiyaçlarına cevap vere-
cek bir mükemmelii ğe ve elastikiyete sahiptir.
İ slam dininin, bir taraftan de ğ iş mez hükümler, bir taraftan da
de ğişebilir hükümler ihtiva etmesi, onun k ıyamete kadar kah şını sa ğla
yacak sebeplerden biridir. Bu sayede be. ş eriyyetin hem terakkisi muha-
faza olunur, hem de insanlık bunalımlardan, yıkıcı devrimlerden koru-
nur. Ayrıca peygamberlerin yolunda yürümek isteyenlerin, geçmi şlerini
e ğrisiyle, do ğrusuyla körü körüne taklid ile u ğraşmayıp hak ve bat ılı
bizzat birbirinden ayırd ederek amel etmeleri gerekir. Çünkü "Siz on-
ların yaptıklarından sorulmazs ınız" buyurulmuştur.°
Caz) ; 2
'5 5 5'
c & c - I j..; -
— I J *si I 11 Z1-2.11 LA
'‘&1 C.,4
j-fi .) :1
j _j_ffl
o, o .9 .... - 9 .9 o .9 5 o ot
G0 1j 3
- LA ^I
.•
o o ■<., .- o., 9 9 o.. 9 ..9o.
"... ti
,3->s,..)1 Ar i J:1 ,..L.11
.• •
I e t t) (-;t.) 441
O .5
4jjk.... 3
„
Ğ:J fr
w. 5", -; C.. • Ar T
,9 o ı
• Z4..; 4..sr...J
-* e-r- •
t.) T.z1 4 1.°_11
Tefsir:
ğunun da, batının da Allah'a âid oldu ğu, Allah'ın, kullanın dilediği
yöne çevirebilece ği ve kullarmdan diledi ğini do ğru yola iletece ği hatır-
latılmaktadır.
Allah'ın Resulü (s.a.v.) Mekke'de iken Kâ'be'ye do ğru yönelip na-
maz kılardı . Mediııe'ye gelince Yahudilerin k ıblesi olan Kudüs'teki
Satıra'ya do ğru yönelerek namaz k ılmağa başladı . On altı-on yedi ay
kadar böyle namaz k ıldı . Bundan maksadı , Yahudileri İslâma ısındır-
mak, onların İ slâma yönelmelerini sa ğlamak idi. Fakat gönlü, Kâ'be'nin
kıble olmasını istiyordu. Çünkü yahudiler, İslâma ısınmak şöyle dursun,
bundan şımararak: "Muhammed ve ashab ı, kıblelerinin neresi oldu ğunu
bilmiyorlardı , biz onlara yol gösterdik" deme ğe ba şlamışlardı . Allah'ın
Resulü, kıble hususunda Allah'tan bir emir bekliyordu.
Nihayet Bedir Gazasından iki ay önce bu emir geldi. Kendisi ö ğle
rıamazının henüz iki rek'atini kıldırmıştı ki: "Biz senin yüzünün gö ğe
doğru çevrilip durduğunu, (gökten haber bekledi ğini) görüyoruz. (Merak
etme) Elbette seni ho şlanacağın bir kıbleye döndüreceğiz. (Bundan böyle)
Yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir, nerede olursanız yüzkrinizi o
yöne çevirin. Kendilerine kitap verilmi ş olanlar, bunun Rabları tarafın-
dan bir gerçek olduğunu bilirler. Allah, onların yaptıklarından gafil de-
ğildir." âyeti indi. Allah'ın Resulü ve arkas ındaki cemaat, kıbleye do ğ-
ru döndüler. Kadınlar erkeklerin yerine erkekler de kad ınları n yerine
geçtiler.
Bu emrin, namaz d ışında, yahut ikindi veya sabah namazmda gel-
diğine dair rivayetler de vard ır. Fakat riv ayetlerin kuvvetlisi, ö ğle na-
mazında gelmiş olduğudur. Peyğamber(s.a.v.) Seleme O ğulları Mesci-
dinde öğle namazı= iki rek'atini kılmış iken Kâbe'ye dönme emri
gelmi ş , bundan dolayı O mescide mescidu'l-kıbleteyn (iki kıbleli mes-
cid) denmiştir. Ö ğle namazını , Allah'ın Resulü ile birlikte kılmış
olan bir adam, ikindi vakti ba şka bir toplumun mescidine gitmiş
ve ikindi namazı= rükil'unda bulunan cemaate: "Allah şahiddir ki
ben Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Kâ'be'ye do ğru namaz kıldım" de-
miş , oradakiler de Kâ'be'ye dönmü şlerdir. Kıblenin çevrilmesi hakkın-
daki emir, Kuba Mescidine ancak ertesi gün sabah namaz ında ula şmış ,
yüzleri Şam'a do ğru dönük olan bu cemaat, Kâ'be'ye dönmü şlerdir.'
mün şöyle veya böyle olmasını etkileyen kimse demektir. 0 halde insan-
1 Bakara: 142
2 Bakara: 143
Cüz): 2, Sure: 2 131
Teknikte geri kalan İ slam toplumu, bugün her hususta bat ıya tak-
lideder duruma gelmiştir. Bu, sosyolojik bir kuraldn: Zay ıf toplumlar,
kendilerinden güçlü toplumlara kar şı bir hayranlık duyar ve onları
taklidederler. Böyledir ama neden islam milletleri bu zay ıf duruma dü ş-
müşlerdir ? Dinleri onlara: "Diişmanlarınıza karşı gücünüz yetti ğince
kuvvet haz ırlayın" dediği halde niçin onlar böyle uyu şmuşlardır ? Bunun
birçok nedenleri vardır. Bunların detayına girmeğe lüzum yok. Bununla
beraber İ slam toplumu, kendisinin üstün ümmet oldu ğunu; tahriften
korunmuş tek ilahi kitaba sahip bulunduğunu; şefkat, merhamet, ba ş-
kalarına yardım; konukseverlik; ihtiyac ı olduğu halde komşularuu
düşünmek; hattâ ba şkalarının yararını kendi yararından üstün tutmak
gibi yüksek meziyetler bak ımından kendisinin üstün olduğunu bilerek
silkinmeli, Allah'ın, kendisi için belirledi ği orta noktadaki yerini al-
malıdır. Yoksa batının her yaptığını keramet bilip onu taklide kalkarsa
bir gün farkına varmadan zaten insani meziyetlerini yitirme ğe yüz tutan
batı nın potasında eriyip varl ığının elden gitti ğini görür ama o zaman da
iş işten geçmi ş olur.
Ilim mü şterektir. Bunlar ı bulduğu her yerde almas ı müslümanın
görevidir ama as ıl mt,deniyetin kendisi olan ahlak ve törelerinden fera-
ğat etmemesi gerekir. Bilmek laz ımdır ki İ slam dünyası re kadar ken-
disini batıya benzetme ğe kalkıp onun sempatisini kazanma ğa çalışsa
boştur, çünkü onlar, tamamen kendilerinden olmad ıkça kimseden razı
olacağa benzemezler.
1 Bakara: 148
2 Mide: 51
132 Bakara Suresi
o3 O -- t . 3. o 33 •
I LAT <._10 I I
,9 O „ o 9,o - ,
I - o
4_;1 ,
(‘ t ‘\) cA J
° 5 °Y t" '4° -
1:/1 *51
:1
e ..-
C, ,, e 7, o 9 o, o
'012
"'"'"
o 9 •
°
9
J j A-İt pLi ( J-A.54-114
°
e-
146— Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu(n gerçek oldu ğunu), oğul-
larını tanıdıkları gibi tanırlar ama yine de onlardan bir grup, bile bile ger-
çeği gizlerler. 147— Gerçek, Rabbinden gelendir, artık ku şkulananlardan
olma. 148— Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. O halde hayı r iş lerine ko-
ş un. Nerede olsanız Allah sizi bir araya getirir. şüphesiz Allah, her şeyi
1 Tefstru kati'l-alıkâm, I.
Cüz': 2, S ıı re: 2 135
apt:.
50 0905 .
'S (N N)
——
(N T)
152— öyleyse beni an ın ki ben de sizi anay ını ; bana şükredin, nankörlük
etmeyin.
Tefsir:
bir cemâat içerisinde zikredeı im. Bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir
kulaç yakla şırı m. O, bana yürüyerek gelirse ben ona ko ş6rak giderim."'
"Allah'a, zikredenle etmeyen, diri ile ölü gibidir." 2
"Her şeyin bir cilits ı vardı , kalblerin cilüsı da Allah'a, anmaktı r.
İnsanı Allah' ı n azabından en çok koruyacak şey, Allah' ı anmaktan baş -
kası değildir. (Allah yolunda cihad da mı değil? dediler) Hayı r, kesilinceye
kadar vuruşsa dahi buyurdu."3
"Bir topluluk oturup Allah' ı zikrederse melekler onları 'ku ş atır, rah-
met onları kaplar, üzeı lerine sekine (huzur, feyiz) iner ve Allah, onları
yaııındakilere anar."'
Zikir üçe ayrılır: Zikr - i celi veya fikr-i cehri, hafi veya Z'ıkr-i
sırri, Allah adını veya kelime-i teviıid vs. den birini dil
ile zikretmek, aç ık zikirdir. Nefesle yap ılan zikir bari yani gizli zikirdir.
Allah'ı kalben düşünmek suretiyle yap ılan zikir, kalbi zikirdir. Zikrin
en üstünü, Allah'tan ba şka her şeyi unutarak sadece Allah' ı düşün-
mektir ki bunun için sürekli bir çaba ve temrin gerekir. İnsan nef-
sini ı slâh edip kemale ula ştıran, zikirdir. Çünkü insan Allah' ı hatırla-
dıkça kötü dü şünceler onun kalbinde yer bulamaz. Peygamberimiz
buyurmu şlardır ki: "Şeytan, insan oğlunun kalbi üzerine ağz ını ve bur-
nunu kcyar, insan Allah'ı zikredince şeytan geri çekilin, unutunca
şeytan onun kalbini yutar." 5
Zikrin tasavvufta ald ığı derin manayı Erzurumlu İbrahim Hakkı
Hazretleri, Ma(rifetnâme'sinde anlat ır. Özeti aş ağıdadır:
"2ikrullah üç dereceye ayrılır: Kelimelerle yap ılan dilin zikri. Bun-
da huzur yoktur. Ama buna devam ede ede zikir kalbe i şler. Dil durur,
k.alb kendiliğinden Allah' ı anar. Nefesiyle gizlice Allah, Allah veya lailühe
illâllah diyen kimse, lisâni ve kalbi zikri beraber yapm ış olur. Bir an
gelir ki zikir, kalbden bütün vücuda yay ıhr, ruhu sarar: Bu da ruhun
ikridir.
"Z
. ikrullah ile gece gündüz u ğraş an kimsenin kalbinden hikmet
nurları parlar. Evvelâ şimşek gibi çakar, geçer. Sonra yine çakar, fakat
daha uzun kalır. Ve nihayet her tarafuu kaplayan nurlar, ledünni ilim
sırlarını basiret gözüne açar. Bu nurlar, zikir nurlar ıdır, sâflaşan ruhun
1 Müslim, Kıtabu'i%fikri va'd-du (5', 1.
2 Buhâri Dacavtıt, 67; Müslim, 'fikir, 12
3 Tirmifi, Dacavkt, 5
4 Müslim, 2ikir, 1, 11
5 Ubu Ydltı, Milsued; Beyhalp, şucabu'l-imtm; Var;lu'l-Iadir, II, 354
138 Bakara Suresi
gaz d ış arı atılır. Sadece bir nefes al ıp verme işleminde Allah' ın bize iki
nimeti vardır. Kanuni Sultan Süleyman' ın dediği gibi sadece sa ğlı k
nimeti, dünyaya de ğer bir devlettir. Bütün bunlardan ayr ı olarak Al-
lah tabiatı bizim hiz ınetimize vermi ştir. O'nun verdi ği bu nimetlere
teşekkür etmek de bizim görevimizdir. Allah'a ş ükür söz ve fiille olur.
Asıl şükür, Allah'ı anmak, O'na kulluk etmektir. Allah'a ibadet, O'nun
nimetlerine kar şı bir te şekkür ifadesidir. Şükür, nimetin artmas ı na,
şükrün kar şıtı olan nankörlük ise nimetin elden gitmesine sebebolur.
İnsan şükrettikçe Allah onun nimetini artı rır, onun gönlüne kanaat
ve huzur verir. Ama nankörlük eden, "Allah bana ne verdi ki, karn ının
doymuyor ki..." deyip de dilini "Allah'a şükür, hamdolsun Allah' ın
verdiklerine..." gibi sözlere alıştırmayan insan ın gönlü sıkıntı dan kur-
tulmaz, nimeti de elinden gider. Yüce Mevlâ buyurur: "Şükrederseniz,
(nimetimi) artııınm. Ama nankörlük giderseniz, muhakkak ki azab ını şid•
detlidir."'
° t)
• ° "s•
r
I I :5 I cj.. ..U - 1 ° °)
- e -
° 41,:. :31 C; 11_1 Ci
° v) j'.1_•f_4.91.° 1 °•
e - J "41
1 İ brahim Suresi: 7
140 Bakara Suresi
Tefsir:
1 Tinnin, I,"-lytımet, 26
2 Mefâtibul- ğayb, II. 5'5
3 Mefâtibu'l- ğayb, II. 53
4 Mefâtilfl-ğayb, II. 55
142 Bakara Suresi
1 Alızisıb suresi: 16
Cüz': 2, Sure: 2 143
d3.1 I s. r.
e' J- ı-43ı
-
o .-. fi •••—•
G I 5(0
Tefsir:
158— Safâ ile Merve, Kâ'be'nin yak ınında bulunan iki tepeciktir.
Bu iki tepe arasında dörtyüz metre civar ı nda bir mesafe vard ı r. Hac
ve ömre yapan kimse buralara da ziyaret edö ı .
Hac, belli zamanda yap ılan ibadetlerin ad ıdır. Yola gücü yeten,
ergin müslümanlara hac farzd ır., Ömre de hac gibi bir ibadettir. Ancak'
ömrenin belli bir zaman ı yoktur. Her zaman yap ıhbilir. Ömre, Kâ'be'yi
tavaf ile Safâ ile Merve aras ında sa'y'den ibaretti ı .
Allah için hac veya ömre yapan kimsenin, Safâ ile Merve'yi ziyaret
etmesinde bir günah yoktur. Çünkü buralara ziyaret de hacc ın. menasikin-
dendir (hac ibâdetlerindendir). Kim kendili ğinden bir iyilik yaparsa
muhakkakki Allah, onun yapt ığı iyiliği bilir ve o iyili ğin karşılığı n' verir.
Rivayete göre Cahiliyye devrinde Safâ ile Merve aras ında sa'yedilir-
di. Bu tepelerden biri üzerinde Esâf, di ğeri üzerinde naile ad ında iki
Arap putu vardı . Araplar bu putların yanında kurbanlarını keserlerdi.
I şte bu tarihi geçmi şinden dolayı müslümanlar, buralara ziyaret etmek-
te tereddüdettile ı . Bunun üzerine Safâ ile Merve'nin, lı accın menasi-
kilden olduğunu, buralara ziyaret etmekte bir sak ınca bulunmad ığını
bildiren bu âyet indi.
Bu iki tepe aras ında sa'yin me şru olmasının hikmeti şöyle açıklanır:
Hz. İbrahim, karısı ile o ğlu İ smail'i Mekke'ye bırakıp gitmişti. Ismail'in
annesi Hacer, su bulmak için çocu ğunu Harem'in bulundu ğu yere ko
yup tepeden tepeye ko şmağa başladı . Bu sırada Allah'ın yardımı yetiş -
miş ve Zemzem Kuyusunun yerinden su fışkırmıştı . İşte onun hatı rası
için bu iki tepe aras ında koşmak, haccın ibadetleri aras ına konulmu ştur.
Bu ko şma, Allah'ın yardımını aramanı n ve bunaldıkları zaman Al-
lah'ın yardımının, insanlara yeti şeceğinin bir simgesidir.
Safa ile Merve aras ında koşmak, Maliki ve Ş afli mezheplerine göre
farz, Hanefi mezhebine göre vacibdir. Çünkü "Günah yoktur" ifadesi,
mendub bildirir. Ancak bu koşmanın, farz oldu ğunu bildiren hadisler
de mevcudoldu ğundan, Hanefiler, sa'yi vacib kabul etmi şlerdir.
5e
(„5-. k.431 -, ,:x.:.__.: I:. -,..),„,_-__,
-. -,..,iii ''1 ..
- ..,
,.C.--.;• C.>,
• ...
.- .
' ..31 - •‘j:,.. ı _r.°.
'jj
i
-..".el:J.
"'''. jaCIAire,.
' ft.::-.^..i:J. ... . . 3 1
'‘„4 I..:1 ....,.L..;_•.c 4.j.... . . '0L-_., t-,
. ,C:Ji
. . . ı . ci
rt
..‘!■12.3 jti 1.1.1j ; I;NZ O , 11-.I. C; '../ .1tiJl .: ( N ° )-) j5J,p 5k:0'
„
o
434ı " °!): pe'Jb-.;
s<4
'‘) Cjı-Z3Î
,9 .9 • } •••••
( \ ) ./.7..W.J A
Tefsiı :
(‘'r) T) °,ftı A_ C_ ı 4_ ı
j'Ş
ı •••• ı r 0 p • O O •
4.W (.13.; I
ı ; • 9. ... o
1,„...K • j Cej j J.S.'
•
(• •• t) ,git
. ı
- b°1_,": ı j31.43:1;
• ,ı 0.k.) -41 5(*)-1 .1.1) "Ğ;LII
,,, ı-£.3ı
-
(‘'‘'‘)
,„,
411
.9 .51
LtU c
,
I
4.• ee
e- J " • 1-
150 Bakara Suresi
-163— Tanrınız bir tek Tanrıdır, O'ndan başka tanrı yoktur. O, Rah-
mandır, Rallinıdir. 164— Şüphesiz göklerin ve yerin yarat ılışında, gece
ve gündüzün de ğişmesi nde, insanların faydas ı na olan şeyleri denizde
taşıy ıp giden gemilerde, Allah' ın gökten su indirip onunla ölmü ş olan
yeri dirilterek, üzerine her çeşit canlıy ı yaymas ında, rüzgarları ve yer ile
gök arası nda emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde elbette dü-
şünen bir topluluk için (Allah'ın varhğına ve biili ğine) deliller vardır.
165— insanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar, Allah'', sever gibi on-
ları severler. inananlar ise en çok Allah'', severler. Zulmedenler, azâb ı
gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah'a âid oldu ğunu ve Allah' ın aza-
bının çetin olduğunu anlayacaklarını ke şke bilselerdi. 166— İşte uyulanlar,
(kendilerine) uyanlardan uzak durdular ; azabı gördüler, aralarındaki
(bütün) bağlar kesildi. 167- Uyanlar şöyle dediler : "Ah ke şke bir daha
dünyaya gitmemiz mümkün olsayd ı da şimdi onların bizden uzak durduk-
ları gibi biz de onlardan uzak dursaydık!" Böylece Allah, onlara i şledik-
leri bütün fiilen hasretler (pişmanlık ve üzüntüler kayna ğı) olarak gös-
terir. Ve onlar, ateşten çıkamaz/ar.
Tefsir:
bir Tanrının varh ğını söyler. Bundan dolay ı Kur'ân, her vesile ile in-
sanın dikkatini tabiat âyetlerini okumaya, onlardaki incelikleri dü şün-
meğe davet eder. Onlar ı okuyan, derhal Allah' ın var olduğunu, bir
olduğunu, Rahman ve Rahim oldu ğunu onlar, her şeyin O'na boyun
e ğdiğini görür. Kendisi de bilinçli olarak O'nun emrine boyun e ğer,
O'na kulluk eder.
J:„ı:;iı
) ,
") j -CP
Sr C4 , CW
: A.G 11.45ji3 e(.Ş1 ■
,11:).Z >:j..11 O•jLi
° S, 11JC; -J-j_rt C. ')
v.)
v ■) -° oft • •, .< fi . t, s
° .."-fie-ı g-LP .> 'V
Tefsir:
s:I.Ji, e.. ,:_>ı,_.:..), c,... 11..ı:_s ıi:.:,...T -,.,:. J:J' ı 1-4',:i ı--,
, ,.....,.... , ...,..., -1 :,,-,-. ( %n„ ) -,.. 5i,. x::: 3, , .., :::«95....,:) ,, . ii., 5s.„:2..,.f -_,
-,. <,-,,,-, ,- k 'OL,1
-- F: .)
c .:C1A ;;;;,:J ..4, 'j:;,,1 •C.; ,2:.°_!! -.:,:i ", "rf..ı1I -_, "z::::_.,:il
J.).4_, 4,■,1 1 4 4..;',Cp "e32 sc .>CpSr:, 1C.J -i_.—.Ş. ‘;i2-:.;1' u-....i
13, ... . ı , %;
, ,,
(N vw) '' ,,
c:
172- Ey inananlar, size verdiğimiz r ız ıkları n iyilerinden yeyin,
Allah'a şükredin ; eğer O'na tapıyorsanız. 173- Allah size le ş„ kan, domuz
eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Ama kim mecbur
kalırsa (başkası na) saldırmadan ve sınırı aşmadan (bunlardan) yemesinde
bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah, çok ba ğışlayandır, çok esirgeyendir.
Tefsir:
172 nci ayette yüce Allah, bizim için yaratt ığı güzel rızıklardan yeyip
kendisine şükretmemizi emrediyor. Müfessirlere göre "yeyiniz" emri,
ibaha ifade eder, " Şükrediniz" emri vücub ifade eder. Zira yeme içme
gibi sırf kulların yararına olan şeyleri emreden ayetler, birer vazife de-
ğil, hak bildirir. Ş ayet bunlar hak de ğil de vazife bildirecek olsalar,
bunları yapmamaktan ceza laz ımgelir ki insanın yararı için em-
redilen şey, bir noktada insan ın zararına bir sonuç do ğurur. Bu ise
çelişkidir. Bundan dolayı helal olan şeyleri yemek bir haktır. Fakat -
haramdan kaçınmak ve Allah'a şükretmek bir görevdir. Ancak insan ın,
ölmeyecek kadar yemesi farzd ır. Mümkün iken yemeyip açl ıktan ölen
kimse, intihar etmi ş olur, günaha girer. ibadet yapabilecek ölçüde güç
kazanmak için yemek mendub, tam doyacak kadar yemek mübah,
bundan fazla yemek ise haramd ır. İşte "yeyiniz" emri, mübah derece-
sine kadar olan yemeleri içine al ır.
173 neii ayette ise yenmesi yasak olan şeyler açıklanmıştır. Bu ayet-
te haram kılınan maddeleri izah edelim:
Malildlere gelince "Size iki ölü ve iki kan helCıl k ılındı ..." hadisini
zayıf görmüşlerdir. Onlara göre Kur'ân' ın sünnetle tahsisi (yani genel
manasımn özelle ştirilmesi) ihtilaf konusudur ama Kur'an' ın zayıf ha-
disle tahsis edilemeyece ği. hususunda ittifak vard ır. İ kinci ve üçüncü
hadis ise sahihtir. İşte Malikiler ikinci ve üçüncü hadise dayanarak
Kur'ân'ın, meyte hakkındaki hükmünü tahsis etmi şler, balığın ölüsünü
helal, çekirgenin ölüsünü haram saym ışlardır. Onlara göre çekirge ölü-
sünün helal olduğu hakkıda bir hadis yoktur.
Kur'an' ın hiçbir suretle sünnet ile tahsis edilemeyece ği kanaatinde
olanlara göre de bal ık ölüsünü meyte hükmünden çıkaran hadis de ğil,
"Size deniz av ı ve yeme ği helal kılındı " ayetidir. Denizin avı , bir uzak
ile yakalanan hayvand ır; yeme ği ise su üstüne çıkan, ya da denizin çe-
kilmesiyle karada kalan ölmü ş balıklardır.
Ebu Hanife, meytenin haram oldu ğunu göz önünde tutarak annesi
boğazlanıp da kanundan ölü ç ıkan yavrunun da haram oldu ğuna hük-
metmiştir. Çünkü meyte haramdır. Fakat Ş afii ve Ahmed ibn Hanbel,
annesinin bo ğazlanmasiyle yavrunun da bo ğazlanmış sayılaca ğını ileri
sürerek bu yavruyu helal saym ışlardır. Malik ise uzuvları tamamlanmış ,
kılı bitmiş olduğu takdirde yavrunun yenilebilece ğini, aksi halde yeni-
lemeyece ğini ileri sürmüştür. Onların delili de Hz. Pey ğamber'in şu
sözüdür: "Zeköt ıı'l-cenini '-ekâtu ummih : Yavrunun bo ğazlanması , an-
nesinin boğazlanması dır."3
Mcime, 35
2 Mâide Suresi: 96 -
3 Tirmiii, Şayd, 10; Eb6 Davûd, Adgii, 17; tim Mace, Zebâih 15; Darimi, AMA 17; Ilmi -
Hanbel, ITI, 31, 39, 45, 53; H€ıkim, İbn 1.1ibbân, Darekutui ve Taberâni de rivayet etmi şlerdir.
156 Bakara Suresi
soru_ sormu şlar, Hz. Peyğamber de: "isterseniz yeyin, çünkü yavrunun
kesilmesi, annesinin kesilmesidir." demiştin'
Meytenin etini yemek haram olmakla beraber boyac ıhkta kullan ı-
lıp kullanılamayaca ğı , derisinin tabak edilip edilemeyece ği sorunu da
ihtilâf konusu olmu ştur. Fakihleı in çoğunluğu, haram olan i şin, meyte-
den yararlanmak oldu ğuna dayanarak meyteden her türlü yararlanmay ı
haram kabul etmi şlerdir. Câbir, Ebu Hüı eyre ve Hz. Omer'den rivayet
edilen bir hadise göre Allah' ın Resulü, meytenin iç yağını toplamayı
yasaklam ış : "Allah yahudilere meytenin iç ya ğını haram kıldı , onlar da
onu satıp parasını yediler."z demiştir. Ya ğımn haram olmas ı , bunun
satunının da haram olmas ını gösterir. Fakat `Ata, meyte'nin iç ya ğının
boyacıhkta kullarulabilece ğine, bununla gemilerin ya ğlanıp boyana-
bilece ğine hükmetmiştir. Ona göre âyette yasak edilen şey, yararlan-
mak de ğil, yemektir. Ayr ıca Meymune'nin koyunu hakk ındaki hadis
de Yahudiler hakkındaki hadise -ayk ırıdır:
Hz. Peyğamber'in zevcesi Meymune'nin ifadesine göre Allah' ın
Resulünün hal:anılarından birinin koyunu ölmü ştü. Allah'ı n Resulü:
"Derisini alıp istifade etsenize" dedi. Aynı hadisi İbni Abbas da rivayet
etmiştir. Onun rivayetinde bu koyun, Meymune'nin cariyesine ait idi.
Abdullah ibn Abbas'ın rivayet etti ği diğer bir hadise göre de deri tabak
edilince temiz olur.'
,
göre bu hadiste kanı tahsis edecek bir şey yoktur. Çünkü ci ğer ve dalak
ne et, ne de kan sayılır. Burada Malikilere hak vermek gerekir. Zira
ci ğer ve dalakta kan fazla ise de bunlar yine et kategorisine girer.
Hınzir Domuz demektir. Zahiriyye mezhebi mensuplar ından bir
kısmı domuzun sadece etinin haram oldu ğunu, iç yağımn haram ol-
madığım söylemişlerdir. Çünkü Allah: " y. l 9 : domuz eti (size
haram kılındı)" demiştir. Ama cumhura (bilginlerin ço ğunluğuna)
göre iç ya ğı da ete dahildir, o da haramd ır.
Allah'tan başkas ı adına boğazlanana gelince : Bu da üzerine Allah' ın
adı değil de başka birinin adı amlarak kesilen veya Allah için de ğil de
bir put için, Allah'tan ba şka bir varlık için kesilen hayvandır. Acaba
hırıstiyanların, İ sa'nın adını anarak kestikleri hayvanlar yenilir mi,
yenilmez mi? Bu mesele ihtilaf konusu olmuştur. Ebu Hanife, Ebu
Yusuf, Muhammed, Mü ve Marık'e göre İ sa'nın adı amlarak kesilenler
de Allah'tan başkası adına kesilenler grubuna girer. Atâ, Mekhal, Ha-
san, Sa'bi ve Said ibn el-Müseyyib, Malikilerden E şheb ise bu hayvanın
haram olmadığına kanidirler. Ihtilaf nereden ç ıkmıştır ?
Maide Suresinin 5 nci âyetinde: "Kendilerine Kitap verilenlerin
Yeme ği size helül, sizin yeme ğiniz de onlara helâldir." denilmektedir. Bu
.
1 Bultâri, Zelıat, 61; Müslim, Ilaytl, 100, 101, 2eba'ilt 30; EbtiDttvûd, Libas 38, 39; Nesâ'f,
Fare: 4, 5; Dürimi, Adâbl 20; Muvatta', Şayd 16; bn Hanbel, I, 262.
2 E/1%m Suresi: 145
3 BulAri, Zebâ'i1.1 28, 29; Müslim, Şayd, 12-15; Tirmili, Şayd, 11, At eime 6; Ebü Dttvfıd,
At'ime 25, 32; Nesâ'i, Buyfıe 79; Ibn Mâce, Şayd 13; Dûrimi, Adâhi, 18; Muv4-W, Şayd, 13, 14;
İbn Hanbel, I, 244, 289.
4 Müslim, Sayd 15, 16; Ebû Dâvûd, Ateime, 32; Tirmifi, Ş ayd, 9, 11; Nestt'1, Şayd 86; bn
Mûee, Şayd 13; Dârimi, Adabl 18; Ibrı Hanbel, I, 147, 244, 289, 302, IV, 89, 90, 127
5 Buhari, Mağâzi, 38, 2ebâ'ilı, 27, 28; Müslim, Şayd, 36, 37; Ebü Dâvûd, AtSme, 25, 33;
Attime, 5; Nestil, Şayd 65-71; Ibrı 1VIûee, 2ebil'ib 12, 14.
6 Bkz. Muvatta', Şayd, 10, 11, 12
Cüz': 2, Sure: 2 159
-• -
' Z J jj I L,. c',.) I
$
.\1_1 t. C. - _, t 1:43
o -4: o ı o, 59 9 9 9
5 - J F.:4:■ S" yi
oy°
ov ğ )
ı .
vi)
174- Allah' ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu birkaç paraya
satanlar var ya, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey yemiyorlar.
Kıyamet günü Allah, ne onlarla konu ş acak ve ne de onları temizleyecektir .
Onlar için acı bir azâp vardır. 175- Onlar hidayet karşılığı nda sayklık,
mağrifet karşılığında azâp satı n almış lardır. Onlar ateşe karşı ne kadar
da dayanıkl ıdırlar(!) 176- (Onlara) böyle (azâp edilecek)dir, çünkü Allah
kitabı gerçekle indirmiştir. Kitapta ayrılıp düşenler, elbette derin bir an-
laş mazl ık içindedirler.
Tcfsir :
174 - 176: Mânaları açık olan bu âyetler, do ğruyu gizleyen, birkaç ku-
ruşluk cltinya menfaati için dinini satan kimselerin u ğrayaoaklar ı kötü so-
nucu tasvir etmektedir. İnsana dünya cazip gelir ama gayri me şru tarzda,
yalan ve haksı zlıkla, hakkı gizlemekle elde edilen dünya mal ı, aslında
cehennemin ta kendisidir. O haram şeyleri yiyenler, yemek yediklerini
sanırlar ama, içlerine cehennem ate şini indirdiklerinin farkında de ğil-
leı dir. Kıyamet gününde Allah, buyruklar ını tutanlara hitab edecek
iken bunlara konu şmaz, bunları temizlemez. Allah'ın temizlemediği
kimseler de aci azab ın içinde kahrlar. Şimdi bunlar, o âhiret azâbm ı na-
sıl düşünmeden dünyada böyle hakkı gizleme ğe kalkıyorlar?. Ate şe ne
kadar dayanıklı insanlar (!) ki hakkı gizleyerek kendilerini ate şe at-
makt adular.
Cüz': 2, Sure: 2 161
Q: J J t-°Ç" ° - A ,k4-
* -ot—J 9° J j31 (.9
4 I jj Tc u —;fi &‘..› •
(I ı ,,„„
ı
177— Yüzlerinizi do ğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik de ğildir.
As ıl iyilik, o (kimsenin iyiliği)dir ki, Allah'a âhiret gününe, ıneleklere,
Kitâba ve pey ğaınberlere inan& Allah rızası için yak ınlara, yetimlere,
yoksullara, yokla kalm ışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan
(köle ve esirler)e mal verdi ; namazı kıldı, zektıtı verdi. Andla şma yaptık
ları zaman andlaşmalarını yerine getirenler ; sık ıntı, hastalık ve sava ş
zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar onlardır, (Allah'ın azabından)
korunanlar da onlarda r.
162 Bakara Suresi
Tefsir:
- 177- Mânası açık olan bu âyet, kuvvetli rivayete göre, kıblenin çev-
rilmesini bahane edip müslümanlar ın kalblerine ku şku sokmağa, onların
aras ındaki birliği bozm a ğa çalış an Yahudiler hakkında inmiştir.Bu âyet
islâmın özünü açıklamaktadır: Yüzü sa ğa, sola çevirmek sembolik bir
harekettir, Allah'a itaatin simgesidir. Bu hareketin as ıl amacı , bütün
ruhiyle insanın, Allah'a inanmas ı, O'nun emirlerini tutması, elinden
geldi ğince Allah'ın yaratıklarına iyilik etmesi, sözünde durmas ıdır. Ver-
di ği sözü tutmadıktan, ba şkalarına zerre miktarı iyilikte bulunmadık-
tan, hakkı gizledikten, her türlü kötülü ğü işledikten sonra insan, yüzünü
sağa sola çevirmekle iyilik yapmış olmaz. Allah insanın dışına de ğil,
içine; görilnü şüne de ğil, yaptığı işlere ve o i şleri yaparken içinde
sakladığı niyyetine bakar.
Bakara Suresinin ilk âyetlerinde münaf ıklann durumlar ına temas
edilmiş , daha sonra ta buraya kadar Yahudilerin muhtelif karakterleri
ve davran ışları anlatılmıştır. Bütün bunlar, İslâmın ortaya ç ıkışı
sırasında Yahudilerin, İslâma ve müslümanlara kar şı ne yaman bir
dü şmanhk içine girdiklerini, • İslâmı yıkmak için ne kadar çaba harca-
dıklarını gösterir.
Şimdi burada yeni bir fas ıl başlamakta, İslam hukukunun bazı
hükümleri açıklanmaktadır:
j«i0P
‘..) 1 ..C11
..O o *fili 0 o °fil. o ı O ı e ." ı 0
j.j. '11 j j I
C j F
t:, -3 (1 v A)
‘.7
( 1 v i')
Tefsir :
Ayetin iniş sebebi hakkında birkaç rivayet vard ır. Katâcle'den an-
latıldığına göre: Cahiliyye ça ğında kabileler, kendilerini birbirlerinden
üstün görürlerdi. Şayet kuvvetli olan kabilenin kölesi öldürülse, onun
yerine bir hür; kadın öldürülse, yerine bir erkek; hür bir erkek öldürül-
se yerine iki hür erkek öldürmek isterlerdi. Böylece o kabile; kölelerinin,
başkalarının hürlerine; kadınlarının, ba şkalarının erkeklerine; bir hür-
lerinin, ba şkalarının iki hürrüne denk oldu ğunu ileri sürmü ş, öv-ünmüş
olurdu. İşte Yüce Allah, bu 'ayeti indirerek ancak köle kar şılığında kö-
lenin, kadın karşılığında kadının k ısas edilebileceğini bildirdi ve insan-
ları böyle a şırılıklardan menetti. Daha sonra da Mâide Suresindeki:
"Onlara (İsrail o ğullarma) Tevrat'ta cana canın, göze gözün, buruna buı -
nun, kulağa kulağın ve yaralamaları n da birbirine karşı k ısas edileceğini
yazdık." meâlinde bulunan 45 nci ayeti indirdi. Buna benzer bir rivayeti
de tabiûndan bir topluluk, ş a`bi'den nakletmi ştir.
tulün velileri yalnız kısas yapmak zorunda bırakılmışlardı. Size ise kısası
diyete indirme kolaylığı sağlandı . İmdi kim diyeti ald ıktan sonra kaatili
de öldürmeğe kalkaı sa onun için acı bir azap vard ır. Kim kendisine
çizdiğim yolu tecavüz eder de cahiliyye âdetine dönerse onun için ac ı
bir azap vardır.
Âyetin ba ş tarafı, k ısası genel prensip olarak farz k ılmakta, fakat
maktulün velisine kaatili affetme yetkisini de vermektedir. Bu husus,
ümmet için bir rahmettir. K ısastan maksat, toplumun huzurunun
teminidir. Çünkü haks ız yere iildürülenin kaatili de hayattan mahrum
edilmezse bu durum, maktulün yakınları arasında bir infiâle, kan da
vasının sürüp gitmesine ve iki taraf aras ında ardı arası kesilmez öldür
melerin cereyamna sebebolur. Ama kaatiI, ş eriatin bir emri olarak öl-
darülünce iki taraf da yat ışır, karde ş olarak ya şamaları nı sürdürür.
Kısasın yanında af yetkisinin de tanınması , Kur'an hükmüne her zaman
uygulanabilecek bir elastikiyyet vermi ştir.
Bilginler, bu ayetin manas ında ve bundan çıkarılan hilkünderde
bazı yönlerden ihtilafa dii şmüşlerdir: Köle kar şılığında hür öldürülebilir
mi? Zimmi karşılığında müslüman öldürülebilir mi? Hanefiler sorulara
olumlu, Şafüler ve Hanbeliler olumsuz cevap vermi şlerdir. Ihtilafın
sebebi, ayetin ba şının müstakil bir hüküm ifade edip etmemesidir.
Hanefilere göre 'ayetin ba şı ve sonu birbirinden ba ğımsızdır. Diğer-
lerine göre ba şı ve sonu birbirine ba ğlıdır. Hanefiler diyorlar ki: Allah,
'ayetin ba şiyle kaatilin öldürülmesini farz k ılmıştır. Bu hüküm, bütün
katillere ş amildir. Kaatil, ister hür olsun, ister köle olsun; ister kad ın
olsun, ister erkek olsun; ister müslüman, ister zimmi olsun de ğişmez.
Her kaatil öldürülür. "Hürre karşılık hür..." cümlesi ise, geçen hükmü,
teyid şeklinde açıklamakta ve baz ı kabilelerin tatbikat ını yasaklamak-
tadır. Onlar kölelerine kar şılık hür öldürmek istiyorlardı . Âyet onların
bu zulmünü önlemekte ve ancak kaatilin öldürülece ğini eınretmektedir.
Buna göre ayette köle öldürmü ş olan bir hiirriin, ölditralıneyece-
ğine dair bir delil olmad ığı gibi kadın öldüren erke ğin öklürülmeyece ğine
dair bir delil de yoktur. Âyetin ba şı, genel bir hüküm ifade eder. Hür
yerine hürrün öldürülmesinin zikredil ı:nesi, öteden beri uygulanan bir
zulmii iptal etmektedir. Zulmen öldürülen herkes: "Kim zuln ıen öldürü,-
lürse, onun velisine yetki veririz ama o da öldiirınede aşırı gitmesin."'
âyetinin kapsamına girer. Maktul müs1ü.man olsun, zimmi olsun,
hür olsun, köle olsun, kadın olsun, erkek olsun velisine k ısas talebetme
1 lira Suresi: 33
Cüz': 2, Sure: 2 165
yetkisi verilmiş tir. Mâide Suresinin 45 nci âyetinde de "cana can, göze
göz"ün k ısas edileceği beyan edilmektedir. Ehli kitap hakkındaki bu
-
hükmü nesheden, bir ayet inmemi ştir. "Kim size tecavüz ederse, onun size
tecavüz etti ği kadar siz de ona tecavüz ediniz !", 1 "Ceza verirseniz, size
edilen azap kadar ceza veriniz."2 âyetleri de kısası emretmektedir.
Sünnet de lusastaki bu genel hükmün, kölelere de tamil oldu ğunu
gösterir. Peygamber (s.a.v.), -müdümanlann kanlar ı= birbirine denk
olduğunu söylemiş , köle ile hür aras ında ayının yapmamıştır. Peygam-
ber (s.a.v.); "kölesini, öldüreni öldürürüz, onun burnunu, kulağını,
kesenin burnunu, kulv ğını keseriz ve onu i ğdiş edeni iğdiş ederiz" 3
buyurmuştur.
Malik -ler ve şafitler diyorlar ki: "öldürmekrde k ısas size farz !alın-
dı" cilmlesiyle ayetin manas ı tamamlanmıyor. Ancak "kadına karşılık
kadın.." sözüne varınca mana tamamlanmış oluyor. Allah, gerçi e şitliği
emretmiştir ama muteber e şitliğin ne olduğunu da: hürriin hiirre kö-
lenin, köleye; kad ının kadına eşit oldu ğunu buyurarak açıklamıştır.
Bu görüşe göre kadına karşılık erke ğin öldürülmemesi lazım gelir ama
kadını öldüren erke ğin öldürülece ği hakkında icma vardır. Fakat
köle, hürre e şit değildir. Bir köle için bir hür öldürülemeyece ğine göre
miisliim.an da zimmi karşılığında öltlürülemez. -Küfü'r alâmetlerinden
olan kölelik kusuru yüzünden köleye kar şı hür öldürülmediğine göre
yine küfür izleri ta şıyan zimmi karşılığında da müslüman öldürülmez.
Hz. Pey ğamber'in: "Wire karşılık bir- mü' ınin, yahut andi içerisinde
bulunan bir ahidli öldürülmez."4 hadisi, bunu kanıtlar.
"Bir kâfir için bir mü'min ve andi içinde bir zimmi öldürülmez."
hadisine gelince bu, tevil edilebilir: Hz. Peygamber, cahiliyye ça ğında
öldürülmü ş bir kâfir yüzünden bir müslüman ın öldürülmeyece ğini,
ahidli bulunan kimsenin de andi içinde öldürülmeyece ğini, cahiliyye
çağının bütün kan davalar ı nın kaldırıldığını haber vermi ştir. Bu hadis,
o münasebetle söylenmi ştir.'
•
Cüz': 2, Sure: 2 167
(‘ A
■•■■ — 1 72,
(‘ AY) *
180— Birinize ölüm geldi ği zaman, eğer bil hayır (mal) bırakacaksa,
anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyyet etmek, Allah'tan
korkanlar üzerine bir borçtur. 181 - Kim i şittikten sonra onu (vasiyyeti)
değiştirirse, günaht, onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah,
işitendir, bilendir. 182— Kim de vasiyyet edenin bir -hata veya günah iş-
lemesinden korkar da (tarafların aralarını) düzeltirse, ona günah yoktur.
Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Tefsir:
180-182 nci âyetlerde, eceli yakla şan her müslümana, malından ana
babasına, akrabasma vasiyyetle bir şey bırakması ; bu vasiyyetin, her-
hangi bir tarafı kayırmadan, âdilâne bir biçimde yerine getirilmesi em-
redilmekte, vasiyyetiiı bir tarafı kayırdığı görüldüğünde, vasiyyetle ilgili
168 Bakara Suresi
kimselerin aras ını bulmağa çal ışmakta bir sakınca olmadığı belirtilmek-
tedir. Bu ayetlerde, henüz ana baban ın ve akrabanın terekeden miras
hakları belirtilmemiştir. Bu ayetler, miras hukukunun bir ba şlangıcıdır.
Bu âyetlerden vasiyyetin ne derece önemli oldu ğu anla şılmaktadır.
Buhari, Müslim, Tirmizt ve Ebu Davud'un rivayet ettikleri bir hadiste
şöyle buyurulmuştur: "Hiçbir müslüman ın, vasiyyet edece ği bir şey var-
ken, vasiyyetini yazmadan iki gece (dahi) yatınası doğru değiklir."'
Taberi de Dahhak'in şu sözünü yazıyor: "Akrabas ı için bir şeyler
vasiyyet etmeden ölen ki şi, amelini günah ile kapatmıştır." Dahhak'a
göre: "Akrabas ı olmayan kişi, fakir müslümanlar için vasiyyet eder."
İmam şafii, yukarıdaki, hadisi izah ederken şöyle diyor: "Müslüman
,
için ihtiyatlı olan, vasiyyetinin yan ında yazılı bulunmasıdır. Kişi vasiy-
yetini sağlimda hemen yazmah ve yazd ığına şahid de tutraalıdır. Va-
siyyetine yap ılmasını istediği her şeyi yazmalıdır."
Son ayette vasiyyet eden kimsenin, bir taraf ı kayırmak suretiyle
haksızlı k etmesinin önlenmesi istenmektedir. Buna misal olarak müfes-
sirler şunu ileri sürerler:
Mesela dedenin, sağ olan evladından birinin o ğluna mal vasiyyet
edip diğerlerinin o ğullarına vasiyyet etmemesi haks ızlık-t ır. Yahut
kadının, kızlarından birisinin kocas ına mal vasiyyet etmesi haksızlık-
tır. Çünkü her iki halde de mal, torunun bahasma, yahut annesine gi-
decektir. Ayrıça bunlara mal vasiyyet etmek öteki çocuklar ı zarara
sokar. Bu gibi haksızhkların önlenmesi istenmektedir. Fakat dede,
babası ölmüş bulunan torununa vasiyyetle mal b ırakmandır. Çünkü dede
vasiyyet etmezse babası öldüğü için o çocuk miras da alamaz, peri şan
olur.
Bu ayet vasiyyeti geı ekli kıldığına göre insan, malını vakıf olarak
da vasiyyet edebilir. Müsned yazarlar ı , İbn Ömer'den şunu rivayet
ederler: "Ömer Hayber'de bir erazi ele geçirdi. Hz. Peyğamber(s.a.v)e
geldi, Ey Allah' ın Resulü, dedi, Hayber'de öyle bir erazi elde ettim ki
ondan daha güzeli şimdiye dek elime geçmemi şti. Onu ne yapmanız emre-
dersin bana? Allah'ın Resulü buyurdu ki : istersen aslını bakla ve tasad-
duk et. Ömer de onu, sat ılmamak, miras ve hibe olunmamak, geliri fakirlere,
akrabaya, kölelikten kurtulmak isteyenlere, Allah yolunda sava şanlara,
yolda kalm ışlara, konuklara harcanmak üzre tasadduk etti (vakfetti).
Ona bakan (miltevelli) ondan iyilikle yiyebilir, bir dostuna da yedirebiliy-
di, ancak onu kendine mal etmemek şartiyle."2
1 Müslim, Vasiyyet, Kal, 25, badts: 1; Fayd, V, 441. Hadis muttefekun aleyhtir.
2 et-Tile, II, 274; et-Tefsiru'l-b.adis, VII, 277
Cüz': 2, Sure: 2 169
Ayetteki 1,layr mal manasına gelir. Hz. Ali ve Hz. Ai şe'nin ifade-
delerine göre b ırakılacak az miktardaki maldan de ğil, çok maldan va-
siyyet edilir. Miras âyetleri gelmezden önce ki şinin, bıraktığı maldan
anne babasına ve akrabasma bir pay verilmesini vasiyyet etmesi, bu
âyetle faiz kılınnuş idi. Fakat Nisa Suresindeki miras âyetiyle anne
babamıa ve akrabanın mirastan alacaklar ı hisseler
Hz. Peygamber de: "Allah her hak sahibine hakk ını vermi ştir. Artık
veırise vasiyet olmaz."' dediği için bu ayetin akrabâya vasiyyet hükmü
neshedilmi ş, yani ortadan kaldırılmıştır. Fakat bazı bilginlere göre
miras âyetlerinin inmesiyle yak ı n akrabaya vasiyyet hükmü nesnedilmi ş
ise de mirastan pay ı olmayan uzak akrabaya vasiyyet hükmü farz
olarak baki kalmıştır.
Mesela erkek evlad ı , ana ve babas ı bulunduğu zaman ölünün kız
kaı deşlerine miras düşmez. Amcaları bulunan çoçuğa, dedesinden
miras kalmaz. Babas ı, yahut erkek evladı bulunan kiınsenin, amcasına,
halasına, dayısına teyzesine miras dü şmez. İşte bu gibi kimseleri zaru-
retten kurtarmak için bunlara bir miktar mal ı ti asiyyet etmek, bu
âyetle ,emredilmektedir.
Genel kanaate göre gerek miras âyetlerinin inmesi, gerek rivayet
edilen hadislerle vasiyyet mecburiyyeti kald ırdmıştır. Ancak vasiyyet
caizdir. Kişi miras düşmeyen akrabasma vasiyyet edebilece ği gibi baş-
kalarına da vasiyyet edebilir. Hatta kendine° korunmasnu gerekli gör-
düğü miras payı olan akrabas ı için de vasiyyet edip onun mirastan ala-
cağı paydan ayrı olarak vasiyyetle de ona bir şeyler bua.kabilir. Ancak
vasiyyet edece ği mal, bırakt ığı malın üçte birini geçmemelidir. Mal ı n
tamamını vasiyyet etmek do ğru de ğildir.
Sa`d ibn Ebi Vakkas, Mekke'de hastaland ığını , kendisini sorına ğa
gelen Allah'ın Resulüne: "Ya Resulâllah, malımın tamamını vasiyyet
edeyim mi?" diye sorduğum, Hz. Peyğamberin, malın tamam ını veya
yarısın ı vasiyyet etmesine raz ı olmayıp, ancak üçte birini vasiyyet ede-
bileceğini, zira geride başkaları na el açan fakir varisler b ırakma yerine
zengin varisler bırakmasımn, kendisi için daha iyi ve çoluk çocu ğuna
1 Ebu Dâveıcl, Vaşâyâ, 6, Buyilc, 88; TinuiM, Va şâyâ, 5; Nesâ'i, Va şâyâ, 5; 1bn Mace,
Vaşâyâ, 6; Diirimit, Va şâyâ, 28.
170 Baka a Suresi
y edirdi ği nafakan ın kendisi için sadaka olduğ unu bildirdi ğini naklet-
mi.ştir.°
Un Abbas da şöyle demi ştir: "Mal çocuklara, vasiyyet ana babaya
idi. Allah bundan istedi ğini nesnetti. Erke ğe, kadının iki misli, ebeveyne
altı da bir, kadına sekizde veya dörtte bir, kocaya da yar ı veya dörtte
bir pay verdi." 2
L:>1-.5_35-C_;_,
r.
ıZ.'i e-
... ... 5.
GJ-..^:- I <e 1..J 1
0
,r, ..- e e
, *, A.
h..., -"
,ft z;
i> -3,..^_i
-
.. ... .. -
J ..o_..... d_c- i
0
- e -.. -
1....iı 2 . . ,. . . _.,. (j1.5" • ..,
(.7.
•••• ıt
-..
(N A .1) -.4').,fi,„ki.2,5°..7„
1 Butıâri, Vaşâyâ, 2
2 Butiâıl, Vaşâyâ, 6
titiz': 2, Sure: 2
Tefsir:
183-184: şıyâm kelimesinin dilimizde karşılığı oruçtur. Arapça
şavm ve şı yâm, ayni anlama gelir. Ş avm yani oruç, nefsi e ğilim duydu;
ğ u şeylerden geri tutmak, menetmektir. Dinde tam tamm ı , dini emirler-
le yükümlü bir insanın, tan yeri a ğarmasından güneşin batmasına kadar
olan zaman içinde yemekten, içmekten ve cinsel ili şkiden, ibadet niyyetiy-
le geri durmas ıdır Söz söylemekten çekinm.ek de oruç anlam ı içine girer.
Bu tip ibadete susma orucu denir. Meryem Sureti, 26. âyette bu tip oru-
ca iş aret edilmiştir. Fakat bizim dinimizde tam susma orucu yoktur.
Yalnız Ramazanı n son on gününde yap ılması sünnet olan ictikeıf ibadeti,
buna yakındır. Konu şmak, orucu bozmaz, fakat oruçlu iken mil ınkiin
mertebe lüzumsuz sözler konu şmayıp sükat ile Allah'ı anmak, tefekküre
dalmak menduptur.
Oruç yaln ız müslümanlara de ğ il, daha önceki toplumlara da farz
kılınmıştır. Çünkü insan nefsini şelıvetlerden çekip dizginleyen, ruhu in-
celtip temizleyen en güzel ibadet oruçtur. Gerek Yahudiler, gerek hi-
r ıstiyanlar, Allah tarafından emrolunan bu en güzel ibadeti de, dinin
birçok hükümleri gibi de ğişikliğe uğratmışlardır. Yahudiler orucun gü-
nünü azaltmışlar, hıristiyanlar da şeklini değiş tirip onu perhiz haline
sokmuşlar ve gününü ço ğaltmışlardır. Bu yüzden oruç, İslâm dini ile
aslına çevrilmi ştir.
Orucun Faydaları :
Biz, ibadeti yarar ından dolayı de ğil, Allah emretti ği için yapar ız.
Fakat şu da muhakkak ki Allah, her zaman yarar ımıza olan şeyleri yap-
marn ızı emreder, zarar ımıza olan şeyleri yasaklar. Oruçta gerek ruhu-
muz, gerek bedenimiz için pek çok yararlar vard ır.
Oruç nefsin şehvetlerini kırar, önüne geçilmez ihth aslarnu, azg ın-
lıklarım dizginler. Oruç tutmadığı zaman insan, can ımı". çekti ğini yemek
ister, ama cruçlu bunu yapamaz. Harama bakmaya meyleden nefsi,
oruç bundan meneder, zin.an ın ve diğer yasak şeylerin sebeplerinden
uzakla ştı m; nefsin baya ğı iştahlarım kıraı . Bundan dolayı Peygambe-
rimiz Hazretleri, mucun, kötüliiklere - karşı bir kalkan olduğ unu söy-
lemiş' ve demiştir ki: " İçinizden kimin evlenme ğe gücü yeterse evlensin.
Çünkü evlenmek, gözü haramdan korur. Buna gücü yetmeyen oruç tutsun.
Çünkü oruç, onun şehvetini kırar."'
Oruç, vücuda sa ğlık getirir. Bir y ıl tıka basa yemeden dolay ı mide
yorulur. İşte oruç, midenin uzun süre dinlenmesine vesile olur.
'Ancak iftar vakti ölçüyü kaç ırıp mideyi şişirmemek ve terâvihi de mut-
laka kılmak lazımdır. Terâvih, ibadet yönünden orucun tamamlay ıcısı
olduğu gibi, dolan midenin, yemekleri kolayca sindirmesine de yardımcı
,
Oruç, insanı sabra, dayanıklı olmaya ahşt-ırır. Bugün iste ğiyle oruç
tutan kimse, bir gün sava ş , deprem veya ba ş ka felaketler gibi zor ş artlar'
kaışısında yiyecek bulamadığı zaman, daha önce kendisini aç kalmaya
Makbul Oruç:
Oruç, sadece midenin bo ş kalması demek de ğildir. Bunun yanında
dilin dedikodudan, gıybetten; kula ğın kötü söz dinlemekten;- beynin
bo ş düşüncelerden kaçnamas ı ; hasılı bütün organların kötü işlerden sa-
kınması lazımdır ki oruç insan ruhundaki etkisini yaps ın. Yoksa sadece
aç kalmak, bir mana ifade etmez. Resuli Ekrem Efendimiz: "zür sözü
(yani yalan, gıybet, dedikodu gibi günah sözleri) ve bununla amel etmeyi
bırakmadı ktan sonra bir kimsenin yemesini, içmesini terk etmesine Al-
lah'ın bir ihtiyacı yoktur."' demiştir. Oruç ayında bu gibi kötü duygu-
ları içimizden çıkarıp atmal ıpz ki Allah'ın coşan rahmetine ve feyzine
dalalım. "Nice oruç tutan var ki, orucundan kendisine kalan; sadece açlık
ve susuzluktur.."4
186 ncı âyette Allah' ı n, kullarma yakın olduğu, duâ edenin duls ını
kabul buyuraca ğı belirtilmektedir. Baz ı rivayetlere göre Ashabdan
biri: "Rabbimiz bize yak ın mıd ır? E ğer yakınsa O'na içimizden yalva-
ralım, uzaksa ba ğıralım." diye sormuş , bunun üzerine bu âyet inmi ştir.
Bu rivayet sa ğlam bir senede dayanmamaktad ır. Ayet, kendinden ön-
ceki âyetlerle ba ğlantılıdır. Kullara ümid a şılamakta, onları Rab Taâ-
lâya iltica etme ğe yöneltmektedir. Bu âyetin anlam ın pekiştiren hadis-
ler de vardır:
1 Ebû Dâvûd, Vitr, 23; Timi ". Da'avgit, 105; Ibn Mke, Durcâ'; 13
2 İbn Ha bel, III. 18,
3 Tirmizî, Dacavât, 66
4 et-Tile, II. 80
178 Bakara Suresi
bunlardan biri ya şh, diğeri genç idi. Yaşlının boşalma endi şesi az oldu ğ u
için onun öpmesine müsaade etmi ş , fakat genci öpmekten menetmi ştir.
Muhammed İ zzet Derveze, hadislerden yararlanarak oruç hakk ın-
daki hükümleri şöyle özetlemi ştir:
1- Hayız, nifas halinde bulunan kad ınlar, oruçlarm ı yer, ba şka
günlerde tutarlar.'
2- Gebe ve emzikli kad ınlar da oruçlarm ı yiyebilirler. Ancak bun-
ların yedikleri gün için fidye v erecekleri, yahut ba şka günlerde oruç-
lannı kaza edecekleri hususunda ihtilâf va ıdır. 2
1 et-tâc, II, 88
2 et-tâc, II, 87
3 et-tâc, II. 88-89
4 ibn Ke§tr, Hazin, Tabresi
5 et-tâc, II. 67
6 et-tâc, II. 78
7 et-tâc, II. 78
8 et-tâc, II. 82
Cüz': 2, Sure: 2 179
e
o to t
0 ı
c 3 I
-
C. 1,;;,:°.,5
çr' °11
9e1 :.* 9 — - „
4 Co J1 ;,.,al
••• A
t!U Aa. Cr .13.A c..,":" • -
; ‘4.. . . ° ft 45.>.
187- Oruç gecesi, kadınlara yaklaş mak, size helâl !alındı . Onlar sizin
elbisenizdir, siz de onları n elbisesisiniz. Allah sizin kendinize yaz ık etmekte
olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul edip sizi affetti. Art ık şimdi onlara
yaklaşı n ve Allah' ın sizin için yaz(ıp takdir etmi ş ol)duğunu arayın;
şafağı n beyaz ipliği siyah iplikten ay ırdedilinceye kadar y eyi ıı , için ;
sonra tâ gece oluncaya dek orucu tamamlayan. Mescidlerde ibadete çekilmiş
iken kad ınlara yaklaşmay ın. Allah, insanlara âyetlerini böy le açıklar ki
korunup salansınlar.
Tefsir:
Ensârdan bir adam (Ebu Şırma veya Rays ibn S ırma), akş anıleyin
Hz. Peyğamber'in yanına gelir. Orucun hayli yıpratmış olduğu bu ada-
ma Hz. Pey ğamber, peri ş an durumunun sebebini sorar. Adam der ki:
senin, onun tesirini bo ğazında hissetmesi gibidir. Hatta göze çekilen sür-
me, batma (karın boşluğuna) gitse de yine orucu bozmaz. Çünkü orucun
bozulması için orucu bozan şeyin, normal yoldan karna gitmesi gerekir.
Normal olmayan yolla karna gitmekle oruç bozulmaz. Gözden karma
giden doğal bir yol yoktur. Sürme ancak mesâm (k ılcal damarlar) yo-
luyla karma gitmiş olur. Bu, suya giren kimsenin, suyun so ğıikluğunu
ciğerinde hissetmesine benzer. Bunlar orucu bozmaz. B ıyık yaVamak
da orucu bozmaz.
"Fakat suılt ve vücür (buruna ve a ğıza ilaç damlatmak) orucu
bozar. Çünkü biri dima ğa, diğeri karma gider. Bundan dolayr oruç
bozulur. Ancak bu suretle oruç bozma cinayeti, tam olmad ığından kef-
fareti gerektirmez.
bir yolla karı n veya dimağa giden oruç bozucu, orucu bezmaz.°
de, mayi hukne d ışında, bo ğazdan gayri bir yolla karma giden şeyin
orucu bozmad ığım söylemektedir2.
burun ve kalın barsak dışında adale ve damar yoluyla zerk edilen ilaç-
lar, iğneler orucu bozmaz.
Gerek İmam A'zam'ın, gerek iki imamm görüşlerinden hangisi
esas almsa i ğnenin, mutlaka orucu bozaca ğı söylenemez. Gerçi İmamı
A'zamın görüşünde iğne ile zerk edilen ilaç, mideye giderse orucu bo-
zar, fakat iki imamm görü şünde hiçbir suretle igne orucu bozmaz.
Hastalar için oruç tutmak zorunlu de ğildir. Oruç tutmay ı tercih
eden hastalarımız, iğnelerini iftardan sonra yapt ırmandırlar. Fakat
mecbur kaldıkları takdirde penisilin gibi antiseptik i ğneleri yaptırabi-
lirler. Bunun oruca bir zarar ı yoktur. Ancak kuvvet i ğnesi, besleyici
serum gibi iğneleri yaptıranlar, yine oruçlarma devam ederler, imameyn
kavline göre bunların oruçları bozulmaz. Fakat İmamı A'zam kavline
göre oruçlarmın bozulmas ı kuşkusu bulundu ğundan o gün oruçlarma
devam etmekle beraber Ramazandan sonra da ihtiyaten o günü kazâ
ederler.
Kan verme:
Kan aldırmak orucu bozmaz. Hz. Peygamber (s.a.v.), Ramazanda
kan aldırmıştır. Çünkü kan ald ırmak orucun rüknü olan yememe ve
içmemeye bir zarar vermez.' Eskiden kan ald ırma usulü çok ilkel idi.
Bugün bu iş modern usullerle yapılmaktadır. Herhangi bir hastan ın
kurtarıılması, yahut tahlil için kan vermek caizdir, orucu bozmaz. Fa-
kat zaruret olmadıkça oruçlu iken kan aldırmak mekruhtur.
Bir şeyin tadına bakma, bo ğaza toz duman kaçmas ı :
Oruçlu olan, boğazına sokmadan bir şeyin sadece diliyle tad ına
baksa orucu bozulmaz. Nas ıl abdest alırken a ğza su verip çıkarmak
oruca zarar vermiyorsa diliyle bir şeyi yoklamak da oruca zarar ver-
mez. Ancak zaruret olmad ıkça böyle yapmak da mekruhtur. Oruçlu-
nun, dış arıdan ağzına aldığı susam tanesi büyüklii ğiindeki bir şey,
çiğneyerek a ğzında dağılır ve tad ını boğazında hissetmezse orucu bo-
zulmaz.2
Boğazından midesine kaçan sinek de orucu bozmaz. Çünkü bunda
insanın bir kusuru ve iste ği yoktur. Bu, boğaza kaçan toz duman gibi-
dir. Bunlardan kaç ınmak mümkün de ğildir. İnsan konuşmak için a ğ-
zını açsa, boğa..ma toz, duman sinek kaçabilir? Ancak kendi iste ğiyle
1 el-Mebsüt, III. 57
2 Bter6101-Felfib, s. 363
3 el-Mebs6t, III. 98
Cüz': 2, Sure: 2 185
zevk aldığı dumanı içine çekmek orucu bozar. Bundan keffaret de ge-
rekir. Sigara içmek orucu bozar, keffâreti gerekli k ılar.'
Zorla yemek yedirilen veya bir ş ey içirilen kimsenin orucu bozulur,
fakat bu adama yaln ız kazâ lazım gelir.
Uyuyan kimsenin bo ğazına su dökülse Hanefi imamlarm ın ço ğun-
luğuna göre orucu bozulur. Fakat İmam Züfer'e ve İmam Şafirye göre
bozzulmaz. Çünkü bu kimse, unutarak orucunu yiyenden daha mazur-
dur. Unutarak yiyenin, hiç de ğilse yemede bir ihtiyar], iradesi vard ır.
Halbuki uykuda kendisine, bir şey yedirilen kimsenin hiç iradesi yoktur.
Bu konuda Hanefi İ mamı olan İ mam Züfer'in ve Ş afii'nin görü şü ter-
cihe ş ayandır.
Oruçlunun misvak kullanması da orucuna zarar vermez. Misvak
ağzı temizler. Ağza su vermek nasıl mekruh de ğilse, misvak kullanmak
da mekruh de ğil, bilakis sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v.) oruçlu iken
de misvak kullanmıştır. Misvakin kuru ve yaş olmasında bir sakınca
bulunmadığı gibi, su ile ıslatılmasında da bir sakınca yoktur.' Buna
göre dişleri fırça ile temizlemek de caizdir. Ancak ihtiyaten macun kul-
lanmamandır.
Oruçlu abdestte a ğzına su verirken su bo ğazına kaçsa, oruçlu ol-
duğunu biliyorsa Hanefilere göre orucu bozulur. E ğer oruçlu oldu ğunu
hatırlamıyorsa orucu bozulmaz. Bu, unutarak su içen kimse gibi olur.
İmam Şafirye göre a ğzına su verirken kendi iste ği dışında midesine su
kaçması, hiçbir suretle orucu bozmaz. Ona göre bu adam, unutarak
yiyen kimseden daha mazurdur. İmam Mü Peyğ amberimizin: " Ümme-
timden hat4, ve, unutma ve zor kar şısında yaptıkları şeyler affedilmi ştir"
meâlindeki hadisi, delil getirmektedir. İbn Ebi Leylâ'ya göre abdesti
farz ise orucu bozulmaz, nafile ise bozulur.'
Sakız çiğnemek: Sakız çiğnemek orucu bozmamakla beraber mek-
ruhtur. Ancak sak ızın orucu bozmamas ı için ıslanmış, yumuşamış tabii
sakız olması gerekir. Bugünkü şekerli, naneli çikletleri çi ğnemek orucu
bozar. Sakızı çiğnerken da ğılan eczas ı mideye giderse orucu bozar. 4
ı maddeden armm ış , bitkiden elde edilmi ş , yumuşa- Hertülyabnc
tılmış, çiğn.erken hiçbir suretle da ğıhp kendisinden mideye bir şeyler
gitmeyen sakızı çiğnemek, orucu bozmaz. Fakat mekruhtur, yani oru
cun cevabını azaltır.
1 el-Ibtiyg'ır, oruç kısmı.
2 e1-Mehs14, III. 99
3 Ayni eser, III. 66-67
4 Aynı eser, III. 100; el-Ibtiytır, I. 134
186 Bakara Suresi
1_4 I j..J-X:; r ı
s
•
JI"
.9 -
A °L):
• A J
RIS ^ l^ _J r_lâpd`I
( ı n A) -451,..1;;;
.
1 s. 361
2 Tabtâvi, s. 362
Cüz': 2, Sure: 2 187
Tefsir:
188 nci ayet, ba şlıca iki hüküm ta şımaktadır: malların batıl ile
yenilmesi ve hakimlerin önüne at ılmaması .
A- Batıl: Ortadan kalkan, bo ş a çıkan, ash olmayan anlam ınad ır.
Malı batıl ile yemek, iki ş ekilde olur: Biri, malı sahibinden zuliim, hır-
sıalık, gasp ve sair suretlerle almak; di ğeri kumar gibi ş eriatm yasak-
ladığı işler yaparak kazanmak suretiyledir. Bu tür yemelerin hepsi
batıl ile yemenin anlamı içine girer.
Yüce Allah, malları batıl ş ekilde yemevi defaatla yasaklamak-
tdır: "Ey inananlar, mallarınızı aranızda batı l (sebepler) ile yemeyin,
ancak rızanızla yaptığınız ticaret hariç.'”, "Yetimlerin mallarını zulüm
ile yiyenler, kar ınlarına sadece ateş doldurmaktadı rlar."2
Bu âyetlerle haram k ılınan iş , sadece yemek de ğildir, haks ız olarak
yapılan bütün tasarruflar haram k ılınmaktad ır. Maldan gözetilen as ıl
gaye yemek oldu ğu için yüce Allah "yemeyin" diyor. Malı nı harcayana
halk arasında "malını yedi" denir. Halbuki adam mal ın ı yalnı z yememiş ,
satmış , elbise almış , otelde yatmış , fuzuli yerlere vermi ş vs. ş ekilde kul-
lanmıştır. Ama bunların hepsi için "yedi" deyim: kullan ılır. İşte ayet-
teki "mallarının batıl ile yemeyin" tabiri de "mallar ının batıl şekilde
kullanmayın" demektir.
Fahru'd-din Raznıin tasnifine göre mallar madenlerden, bitL iler-
deii ve hayvanlardan olu şur. Bunların ya bizzat kendileri haramd ır
veya kendileri asl ında helal, fakat kazan ılmaları yönünden haram olur-
lar:
1) Hayatı, sıhhati ve akl ı gidermeyen madenler, bitkiler helaldiy.
Fakat zehir gibi hayat ı gideren veya sa ğl ığa zarar veren madenler ve
bitkiler haramd ır. Hayvanların da yenilmesi helal ve haram olanlar ı
vardır. Yenilen hayvanlar ın helal olmas ı için şeriate uygun biçimde
kesilmeleri veya avlanmalari gerekir.
2) Mallar, ya insan ın iste ğiyle veya iste ği dışında elde edilir. İn-
sanın iste ğiyle elde etti ği mal da ya bir başkasının elinden veya sahipsiz
1 Nisâ, suresi: 29
2 Nisâ, Suresi: 10
188 Bakara Suresi
bir yerden alınır Birinin elinden alınan mallar, ya adam ın rr,asiyle veya
zorla alın ır. Sahibin i n elinden almanlar ya bir kar şılık verilerek al ınır,
ticaret gibi. Veya kar şılıksız alını r, hibe, vasiyyet gibi. Zorla ahnanlar
da ya mülkiyet hakk ının düşmesinden ötürü al ınır, savaş ganimetleri
gibi. Yahut zcrla almay ı gerektiren bir durum has ıl olmasından ötürü
alınır: Zekât vermeyenden zorla zekat ın alınması, çoluk çocu ğunu bes-
lemeyen, onlara nafaka vermeyen kimseden zorla nafakan ın alınması gibi.
olur. Bu toplum Allah' ın cezasına müstahak bir hale gelir. Amr ibn
el-As'ın rivayet etti ği bir hadiste Hz. Peygamber: "Tefeciliğin ortaya
çıkt ığı bir toplum, k ıtlık ile cezalandırılır ; rüşvetin zuhur etti ği bir toplum
da korku ile (düş man saldırısı ile) eezalandırılır." demiştir?
Rüşvet, toplumun üzerine çöken bir kâbustur, toplumu korkunç
bir karanlığa bo ğar. Hakları yenen mazlümlarm ah" yerde kalmaz.
Allah'a ç ıkar ve azap haline dönüp zalimi yakar. Hz. Peygamber (s.a.v.)
Muaz ibn Cebel'i vali olarak Yemen'e gönderirken ona demi ştir ki:
"Mazliimun duüs ı ndan sakın. • Çünkü onun duâsiyle Allah aras ı nda
perde yoktur."'
Karakteri sa ğlam, kalbi iman dolu hakimler, yöneticiler davaya
bakarken kılı kırk yararlar. Yarat ıkları memnun etmek için Yaratan
kızdıracak davran ışlardan sakmırlar. Kimsenin hakkını bilerek veya
bilmeyerek çi ğnememek için çok titiz davran ırlar. Böyle adil kimse/er,
kıyametteki çetin hesaptan aln ı ak çıkınca Allah' ın büyük ikramına
mazhar olurlar. Fakat haktan sapanlar, "Allah' ı n azabı ş iddetlidir 1"
ilahi uyarıyı hatırlamalıdırlar.
o 5
C:JJ cs-- :L >
-
° c
J111_9_72_1 j 1 4:„. 1 9 ., I ig
A4 )
1 Bkz. Bubari, Abküln, 9; Ebû Dâvûd, Aktliye, 4; Ibn Mke, Abküm, 2; Ibn Hanbel, II,
164, 190, 194,. V, 279
2 Ibn Danbel, Musned, IV, 205
3 Bubüri, Zekât, 63; Müslim, Intân, 29; Ebil Dâvnd, Zekât, 5; Nesâ'i, Zekât, 1, 46; Tir-
ndhi, Bin., 68; Ibn Mâce, Zekât, 1: Muvatta', Da`vetu'l-Mazlûn ı, 1; /bn Manbel, I, 233.
Cüz': 2, Sure: 191
Tefsir:
189— El-ehilleh : hilâlin çoğuludur. Yeni doğan aya hilâl denir. Ay,
ilk iki gecede hilâl adını al ır. Sonra büyür, kamer olur. Ebul-Haysem'in
ifadesine göre ay ı n sonundaki iki gecede de ay'a yine, hilâl denir.
pıdan girmezler, evlerinin veya çad ırlarmın ardından açtıkları bir delik-
ten girerler, yahut bir merdiven kurup bacaya ç ıkar, oradan evin bah-
çesine inerler, bu yapt ıkları işi bir (iyilik) sayarlardı .' İşte âyetin ikinci
şıkkı da bu hareketin bir iyilik olmad ığını, dindarlığın böyle ş ekillerle,
ters yollardan eve girip ç ıkmakla de ğil, takvâ ile, gönülden Allah'a ba ğ-
lılık ile olaca ğını belirtmektedir. Nitekim Hadis-i Şerifte de: "Allah,
sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz, fakat sizin kalblerinize ve amel-
lerinize bakar."2 buyurulmu ştur.
Eve kapıdan veya bacadan girmenin, insan ruhu üzerinde ne etkisi
olabilir ki? İnsan ruhunu ar ıtıp Allah'a yakla ştıracak olan birr (iyilik),
böyle budalaca merasimler, yok yere nefse eziyet çektirmeler de ğil,
kalbe yerle ştirilen Allah sevgisidir, Hakk'a ba ğlıhktır
• 0 9 0
r
O9
..gb
990 ı
I j
9t ••••,11
, — e ,4 o 0. ı ı 9, 0 o O 9 .9 0 't
I • I
_
O 9 .9 9
1 CLJ (.9 1.° 1 ..X«° . P ° j'Jh
„
z_ `‘T)
• 1 Ci G oU4
.'
r) Sp
o
il..., 4°_,:lp c
190- Sizinle sava ş anlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksız yere
saldırmayın, çünkü Allah haks ız yere saldıranları sevmez. 191- Onları
nerede yakalarsanız öldürün, onların sizi ç ıkardıkları yer(Mekke)den
siz de onları çıkarı n! Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür.
Mescid-i Haram'da onlarla savaş mayın ki onlar da sizinle orada savaş-
masınlar. Fakat onlar sizinle savaşırlarsa hemen onları öldürün; kâfirlerin
cezası böyledir. 192- Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse Allah
bağışlayandır, esirgeyendir. 193- Onlarla savaşın ki fitne ortadan kalk-
sın, din yalnız Allah' ın (dini) olsun. Eğer onlar (sava ştan ve küfürden)
vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık olmaz. 194- Haram
ayı, haram aya karşılıktır. Hürmetler karşılıklıdır. Kim size sald ınrsa,
onun size saldtrdığı kadar siz de ona saldıran; Allah'tan korkun, bilin ki
Allah (günahlardan) korunanlarla beraberdir. 195- (Mallarının) Allah
yolunda harcayan, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmay ın, iyilik
edin. Doğrusu Allah, iyilik edenleri sever.
Tefsir:
190-193: Bu âyetlerde, müslümanlara, kendileriyle sava ş anlara karşı
savaşmaları, fakat haks ız yere saidırmaktan kaç ınmaları emredilmekte-
dir. Müslümanlara saldırı olmadıkça müslümanlarm saldırmalarını İslam
kabul etmiyor Çünkü Allah, saldırganları sevmez. Ama müslümanlara
saldıranların saldırıların ı kırmak vicdanlara bask ıları kaldırmak
için saldırganlara kar şı her zaman ve her yerde sava şılır. Müslümanları
yerlerinden yurtlanndan ç ıkaranlara misliyle kar şılık verilir ki fitne
kalmasın, din yalnız Allah'a mahsus olsun, küfür ve ilhadın, putatap-
manın izleri silinsin. Fakat dü şmanlar müslümanlara saldırmaktan vaz-
geçerlerse müslümanlar da onlara sald ırmazlar. Çünkü haks ızlardan
başkasına düşmanlık edilmez.
uyan, andla şma ş artlarından) hiçbir şeyi size eksik b ırakmayan ve size
karşı hiç kimseye arka ç ıkmayanların andlaşmalartnı, kendilerine tanıdı-
ğınız süre sonuna kadar tamamlayan.." Aynı Surenin yedinci ayeti de bu
hükmü getirmi ştir: "Ancak Mescid-i Haram'da andlaşma yaptığınız
müşrikler hariç. Onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst dav-
ranan..." Bilindiği üzre Hudeybiye andla şması da müslümanların düş-
manı olan Kurey ş müşrikleriyle yapılmıştır.
Ayetteki fitne kelimesi, müslümanlar aras ında bozgunculuk, vic-
danlar üzerinde bask ı yapmayı, insanların hürriyetini kısmayı kasdet-
mektedir. İşte Allah' ın dinine davet hususunda müslümanlara engel
olan, yani insanların hürriyetini kı sıtlayan insanlara kar şı savaşmak
farzdır. Yoksa zorla insanlar ı dine sokmak için sava şmak emredilmedi ği
gibi, böyle bir davran ış haksız saldırı kabul edilmiş ve 190 ncı ayetin,
196 Bakara Suresi'
larla barış içinde ya ş amak isteyen mü şriklere kar şı barış içinde yaş a-
mayı, onlara iyi davranmay ı tavsiye etmektedir.'
Nitekim Hz. Pey ğamberi'n şu hadisi de İslamda hiç kimsenin zor-
la dine sokulmayaca ğnu gösterir: "Hz. Peygamber (s.a.v) bir ordu veya
seriyye gönderdiği zaman başına geçirdiği kumandana ve yan ındaki müs-
lümanlara Allah'tan korkmaya tavsiye ettikten sonra kumandana şöyle
derdi : Allah'ın adiyle gaza), a çıkıntz, inkür edenlerle sava şınız,
gazâ ediniz, hiyanet etmeyiniz, ganimet mal ını çalmayınız, andi bozma-
yınız, kulak burun kesmeyiniz, çocuk öldürmeyiniz. Mü ş rik olan düşına-
tanla karşılaştığın zaman onları üç şeyden birine davet et, hangisini kabul
ederlerse sen de kabul et, onlardan elini çek : Onları İslama davet et. Kabul
ederlerse sen de onların müslümanl ıgını kabul et ve onlardan elini çek ve
onları , yurtlarını bırakıp göçmenlerin yurduna gitmeğe davet et, bunu yap-
tıkları takdirde göçmenlere uygulanan hükümlerin kendilerine de uygu-
lanacağını söyle. Bunu kabul etmezlerse müslüman bedeviler gibi, olacak-
lannı, Allah'ın mü'minlere uygulanan hükümlerinin kendilerine de uy-
gulanacağını, ancak müslümanlarla birlikte savaşa katılmadıkça ganiınet
alamayacakların ı söyle. Bunu kabul etmezlerse onlara cizye vermeyi teklif
et. Kabul ederlerse onlardan cizye al, başka bir şey yapma. Bunu da kabul
etmezlerse Allah'tan yard ım dile ve onlarla savaş . Bir kale halkını ku şat-
tıgın zaman onlar, kendilerine Allah ve Resulünün zimmetini (hayat
güvenliğini) tanımam isterlerse onlara bunu tanıma, fakat sen kendin ve
adamların adına onlara can güvenliği tanı . Çünkü senin ve adamlarının
verdiği garantiden cayman, Allah ve Resulünün garantisinden caymandan
daha hafif olur. Onlar senden Allah'ın hükmünü kendilerine uygulan ıanı
isterlerse bunu kabul etme, fakat kendi hükmünü uygula. Çünkü sen, Al-
lah'ın onlar hakkındaki hükmünü do ğru bir biçimde uygulay ıp uygula-
mayacağ'ını bilemezsin."'
194 ncü âyetteki bardm, ayına gelince: Haram ayı tabiri, ilk defa
bu ayette kullan ılmaktadır. Haram dokunulmas ı yasak, kutsal de-
mektir. Araplar, kentler aras ında serbestçe, güvenlik içinde gidip gele-
bilmek için dört ayı haram (dokunulmaz, kutsal) kabul etmi şlerdi.
Bunlardan üçü, ard arda gelen hac aylar ı idi: 2ilka<cle, 2illıicce, Muhar-
rem. Bu aylarda İrak'tan, Yemen'den, Ş am'dan, çe şitli bölgelerden in-
sanlar kentlere serbestçe gidip gelebilir; Arap kabileleri hac ibadetle-
rini güvenlik içinde yapabilirlerdi. Receb ay ı ise, özellikle Hicazhlar
arasında dini bir aydı. Şüphesiz bu dola şma serbestisinin, ekonomik
1 Ibu Mace, Cihad, 38; Diyat, 14; Siyer 47, Fe<J'ailu'l-ur'ân. 17; Muvatta', Cihad,
11; Ihn 1.1anhel, II. 524.
198 Bakara Suresi
"— Siz, ayeti yanl ış yorumluyorsunuz. Bu ayet biz Ensâr hakk ında
inmiştir. Allah, dinini giiçlendirip, dinin yard ımcıları çoğahnca biz, ken-
di aramızda: "Keski art ık biz mallarımı zın başına dönsek de onlara bak-
sak!" dediydik de Allah bu ayeti indirdi." demi ş'.
Muhakkak ki Ebu Eyyûb el-Ensâri Hazretleri, İstanbul kuşatma-
sında bulunan müslümanlara cesaret vermek için ayeti o ş artlara uygun
olarak tefsir etmiştir. Evet ayet, müslümanlar ı infâka te şvik ediyor ama
bu infâkın savaş masraflarını karşılamak için yapılacak infak oldu ğu;
söz geliminden anlaşılıyor Çünkü sava ş önce cana, sonra mala dayan ır.
Canlarını Allah Yoluna fedâ etmeğe hazır alan müslümanlara, mallarını
da o uğurda harcamaktan çekinmemeleri buyurulmak suretiyle konu
bağlanıyor,
..,,a,....:zn ... Z. • , 1• ı
,:.) U Lu J. j I ..9«o•oj I j
ı ı ı ı
0 , ...
i; ı e ..1 1 ..« o/ J'. .0 , .5' .. 0 o/ .Z. i ı 0 _,
(.9.... ...›. icos,.../.., . .9 ..) I >41‘...,.•J j (S 4/...3 (....r.
... ‘ /. 1. oo • 0 0 oo.
1
O O 10;.xi.5 ."
e-
i
, ,
,..,J ,, ....4 °J■ ,:,.. ..,„_.÷..;„,t 1,...; c_.,...11 JI
• ı
I
I c.-> J1
.
r
•
I
•'?
e • o
or3
N•‘) I;_.:Cpi
1. Ibıı Kelr
200 Bakara Suresi
Tefsir:
Hac zamanmda ömresiz olarak tek ba şına yapılan hacca ifrad haccı
denir. Hac zamanında ınikatta, `ömre yapmak niyyetiyle ihrama girerek
cömreyi yaptıktan sonra ihramdan ç ıkıp bir Mekkeli gibi kalmak, sonra
hac günlerinde yeniden ihrama girmek suretiyle yap ılan hac, ternettuc
haccıdır. Mikatta hem 'ömre hem de hac niyetiyle ihrama girip önce
cömreyi, sonra ihramdan ç ıkmadan haccx yapma ğa da kıran hattı denir.
Ebu Hanife'ye göre hacc ın efdali önce kıran, sonra ifrad, sonra temet-
tucdür. Fakat ş afil'ye göre efdal olan önce ifrâd, sonra temettuc, sonra
kıran haccıdır.
Cüz': 2, Sure: 2 201
1 Bubüri, Hac 77, 104, Tefsiru Sure II, 35, Me ğâzi, 77; Müslim, Hac, 111, 113, 173, 190;
Ebû Dâvûd, Menâsik, 23, 24; TirmiZ1, Hac, 96; Nesâ'i, Menâsik, 50, 58; Muv4ta', Hac 42.
2 Müslim, Hac, 203; Ebû Davûd, Menâsik, 23, 24, 56; bn Mâce, Menâsik, 40, 84; Dürimi,
Menâsik, 34, 38.
3 Deylemi, Musnedu'l-Firdevs'te Câbir'den; I3âkim Zeyd ibn Sâbit'ten rivayet etmi şler-
dir. Fayçlu'l-Iadir, III, 407
4 Taberi, Camicu'l-beyiin, II, 212; Ilin Banbel, III, 357
5 Dm Mâce, Menâsik, 44; Taberi, Ii. 212
Cüz': 2, Sure: 2 203
1 Hac Suresi: 33
2 Maide Soresi: 95
204 Bakara Suresi
bilir. Ebu Hanife'ye göre temettu'a i ş arettir. Yani ancak ailesi Mes-
cid-i Haram'da oturmayanlar ömre ile hacc ı birle ştirebilirler. Mescid-i
Haram halkı temettu' ve k ıran hattı yapamaz. Yaparsa cinayet demi
gerekir ki bundan yiyemez. Ş afirye göre "bu" zamiri, oruç ve kurban
fidyesine i ş arettir. Yani ailesi Mescidi Haram'da oturmayanlar, oruç
ve kurban fidyesi verirler.Âilesi Mescid-i Haram'da oturanlar, temet-
,
tu` yap ıp ihramdan ç ıkmakta kendilerine oruç tutmak veya kurban kes-
mek gerekmez. Zira ömre yapan ta şralı, ömre için rnIkatta ihrama gi-
rer, sonra ihramdan ç ıkar, hac için yeniden ihrama girer ama bu kez
mikattan de ğil Harem'den ihrama girdi ğinden ölmesine göre haccmda
bir eksiklik olur. Bunu telifi için kurban keser. Fakat Mekke'li, ömre
için de hac için de Harem'de ihrama girer. Böyle bir eksiklik onun için
söz konusu olmadığından ona oruç ve kurban fidyesi gerekmez.' Hane-
filerin de delilleri varsa da fazla teferruâta girrne ğe lüzum yoktur.
,..:1, ) 9ci
- .,.:Jı ',.): t...! ,?,-,: i ğ ,_•,:i- ‘ >. : ° . ,43._I" 4' .-„, ..*3 ı
_,..,'.1,,_
9 o - .• .... •- •
4.,,a.-1-it-ı ,...,-,-,:- ,:)...• 1.9-1-•tı2-; t-• _9 G .. . ,. . .1I J., J ı -L.e- 'T:, "c31.....:_i 51-_,
ula!
...• • ,11 1-.., (:),,..'-.. r :, (1.,:;i:d ,.. ;1I ",:;,..- '.), G I i'.37;2; ", ‘ ' aıı
ı-..5 Cı ° °<:,-, ., 'k.°.,, -.J ı j'_;,:::°:.; °,..)- i ''c.C.::,- ° .' ..C .:CP . ,:J 0 ah V)
.- ‘j e'« " G.7^'"?:
1"J
--,Iı -,°_,- .:n ".ı::,_p -41ı 11.;_ *ı"_ı L-_,Ci",:p *..,. "z°,.:11
-
- F
,51,. )
41:k1 13-','.S..b°G ° .',:.‹.„,..C...".4 . 5.72,a-J I'S ei < `k 'k) "s' _,:j ij,';:.
- " t`:-
',J..9-';1-, °L.7-.4 „,......(_:jr,..,:.,:i ‘ T.,°. ;› '-i"._.;-,1 °il' `;.<:t1-_,:r °‘:...ç J:S...CS
. ... .,
e_...,„. j ( Y . • ) S5k>. °,..,:... ;,„,.:-TI • j j4C..5 C,, i C..;',.01 Li ı:,_;T t:;
,„ _
J 1"." J..9-4.-?.
5
11,:„..s ° e-4- ): J1 1-jj
Tefsir:
186 nci âyette hacc ın, belli aylarda yap ılacağı, hac yapmak isteye-
nin hac aylarında cinsel ili şkiden, günahtan, kavgadan sak ınması ge-
rekti ği belirtilmektedir. Hac aylar ının Şevvâl, Zilka'de Zilhicce oldu-
ğ u rivayet edilirse de bunlar ın, haram ayları olan Zilka'de, Zilhicce ve
Muharrem ayları olması daha uygundur. Çünkü bu aylar, eskiden beri
haccın güven içinde yapıldığı aylardır.
1 Yahut: O size nasıl güzel hidayet ettiyse, siz de onu öyle güzel bir biçimde an ın. Envtı-
ru't-Tenz11. I. 146
208 Bakara Suresi
198-199 nen ayetlerde yüce Allah, hac farizasm ı yapmaya engel ol-
madıktan, hacc ın aclâbl dışına çıkmadıktan sonra hac aylar ında ticaret
yapmanın, ya da me şru biçimde çalışıp kazanman ın günah olmadığını
belirtmi ştir. Arafat'tan indikten sonra Müzdelife'de bulunan Me ş'ar-i
Haram'da Allah' ı zikretmelerini, Me ş 'ar-i Haram'dan da hep birlikte
.Allah'ı anarak. O'ndan ma ğfiret dileyerek inmelerini insanlara emret-
mektedir.
200-202: islamdan önce Araplar, hac ibadetlerini yapt ıktan sonra
Mina'da durup atalarının iyiliklerini atarlardı. İşte 200 ncü ayette müs-
lümanlara, hacc ı tamamladıktan sonra atalar ını andıkları gibi hattâ
ondan da fazla Allah' ı anmaları , O'na şükretmeleri emredilmektedir.
Ayette hacda bulunan baz ı yer adları geçer: `Arafat, Zilhiccenin
dokuzuncu günü hac ıların toplandığı ovadır. Hacıların burada ihramlı
bulunması , yani diki şli elbiselerinden soyunup iki havluya sar ılmış ol-
maları ş arttır. Bu mahşeri kalabalık, insana dünya tasalarm ı 'unut-
turur, sanki mah şer demini ya ş atır. Burada insanlar aras ında tam
e şitlik kurulur.
Mescar-i haram : Arafat'la Mina aras ında, iklüzdelife'de bulunan
bir yerdir. Hacılar Arafat ovas ından sonra Müzdelife'ye gelir, sabah
namazını buradaki Mes'ar-i 1.-larâm'da kılarlar.
1 Taberi, Cânıirul-beyan, I. 285
Cüz': 2, Sure: 2 209
ot t „ . , .9 ••••
4)-4 j
.
—
L5.^.- L..,_'; i
• .. -, ii --
.
.
ı , (Y. O çiş.„,:;....i ı ..0 ı j..A , 4,_r_i , _. ,
• ... .. --
LJ CA j_p 4..,,I
,
41, ‘ j.„.:_..J ı , ,::>,_,..°J ı ",!..ı...1°4 _, , 1.,,i
, . _3 u,_1;•°1 ,Li
., ..L.,.....,L
';`";_.:i ı >4:3-..k:;T -,11 3; '43 -j.,_;
.., ı-S ı -, (T • 0) 1-_,...,:;..51 ',...._,:_,"
s, ez
- cy.A (Y • '‘) 1°1 °.3 -.„4
,tcj-
(Y • v) "fij.9'3") e.;.;
,• •
204- İnsanlardan ,öylesi var ki, dünya hayatına dair sözü, senin
hoş una gider. Kalbinde olana (sözlerinin kalbden geldi ğine, sözüniin
özüne uyduğuna) Allah' ı şahit tutar. Oysa o, hasımların en yamanıdır.
205- Dönüp gitti mi (veya i ş başına geçti mi) yer yüzünde bozgunculuk
yapmaya, ekin ve nesli yok etme ğe çalışır; Allah da bozgunculuğu sevmez.
206- Ona : "Allah'tan kork!" dense, gururu, kendisini günaha sürükler.
Art ık ona cehennem yeti şir ; ne kötü bir yataktır o! 207- İnsanlardan
öylesi de var ki, kendisini Allah' ın rızasına -satan Allah da kullar(m)a
çok şefkatlidir.
210 Bakara Suresi
Tefstr:
204-207nci âyetlerde iki insan karakteri çizilmektedir: Biri riyakâr,
yalancı, kendini beğenmiş, kibirli, dıştan dost görünen, içi kin dolu
insan; diğeri 4 Allah'ın rızasmdan ba şka bir şey düş ünmeyen mü'
min, mütevazi insan.
204-206 ncı âyetlerin, Saldfli Almes ibn Şurayk hakkında nazil
olduğu rivayet edilir Bu adam, Zühre o ğullarmm andhs ı idi. Medine'ye
gelip Hz. Pey ğamber'in yanında oturdu, müslüman olduğunu, Allah'ın
Resulünü sevdi ğini söyledi, bu hususta yemin etti. Asl ında münafıktı,
bu sözleri içinden gelmiyor, a ğızdan söylüyordu: Içi kâfirdi. Sonra müs-
lümanlardan bir toplumun ekinlerinin yanı ndan geçerken ekinleri yakt ı
_ve hayvanları öldürdü. İşte "döndüğü zaman başlar, ekini ve nesli yok
etmeğe" ibaresi, buna i ş aret etmektedir'.
Bu tip insanlar her zaman mevcuttur. Kurnazca lâf ederler, söz-
lerini anayı") pullayarak insanları kandırırlar, fakat içleri fesat doludur.
Kimi de var ki bir araba dolusu laf eder, zerre kadar i ş baş aramaz.
Kimseyi de be ğenmez, kendinden üstün insan görmez. Kendisine yan-
lış yola gittiği, Allah'tan korkup kendini düzeltmesi hat ırlatılsa zoruna
gider. "Kendisine Allah'tan kork dense, gurur, kendisini ,günaha sürük-
ler." Bu sözün söylenmesine tahammül edemez, kaba sözlerle muha-
tabmm g'önlünü k ırar. İşte Islam, gerek bu ve gerek benzeri' ayet ve
hadislerle sözden çok özün önemli oldu ğunu beyan etmekte, öze uymayan
sözün bir de ğeri olmadığmı anlatmaktadır. Ş airin dediği gibi:
"Ayinesi iştir kişinin lafe bakılmaz; Ş ahsın görünür rütbe-i akl ı
eserinde."
Evet dünyada böyle içi kof, lafazan insanlar oldu ğu gibi bunim tam
karşıtı olan, yani Lafı- bırakıp iş yapan, yaptıklarını, iyiliklerini söylemek
istemeyen, hattâ gizleyen, yaln ız Allah'ın mama arzu eden insanlar
da vardır. Işte Yüce Allah, Kur'ân' ın mdâni, yani konular ı karşıtlı,
iki kutuplu anlatım prensibi uyarınca bu olgun insan karakterini de
şöyle çizmektedir:
_ satar. Al-
"insanlardan öylesi de var ki kendisini Allah'ın rızasına
lah da kullar(m)a çok şefkatlidir:"
1) İbn Abbas'tan gelen rivayete göre bu âyet, Şuliayb ibn Sinan,
`Ammâr ibn Yâsir, babas ı Yâsir, annesi Sümeyye, Bilâli I3abe şt, 1.1abbâb
ibn el-Erett ve Abis hakk ında nazil olmuştur. Müşrikler butlar ı tutup iş-
kente etmi şlerdi. Bunlardan Şuhayb, Mekkelilere: "Ben ihtiyar bir ada-
mım, malım ve e şyam var. Benim, sizin veya dü şmanlarmızm yanında
olmam, size ne yarar, ne de zarar vermez. Ben bir söz söyledim, art ık
Ondan dönmek istemiyorum. Ben size mahm ı ve e şyamı vereyim, böy-
lece sizden dinimi satın alayım" demişti. Onlar da bu söze raz ı olmuş -
lardı . Bu anlaşma üzefine, Şuhayb, malını Mekkelilere verip Medine'ye
geldi. Medine'ye girerken rastlad ık"' Hz. Ebubekir, kendisine: "Al ış
veri şin kazançlı oldu" dedi ve bu âyeti okudu. Demek ö yolda iken bu
âyet inmişti.'
2) Hz. Omer'den gelen rivayete göre de âyet, iyili ği emreden,
kötülükten nehyederı bir adam hakkında inmiştir.
3) Bir rivayete göre de Hz. Pey ğamber'in hicreti s ırasında onun
yatağına girip yatan ve böylece çok büyük hir tehlikeye fütursuzca
gö ğüs geren Hz. Ali hakkında inmiştir.
Bu sebeplerin hepsi yak ıştırmadan ibarettir. Bu âyet, yukar ıdaki
âyetlerle bir bütün te şkil etmektedir. Kur'ân, o âyetlerle bozuk karak-
terli bir insan tipini çizmi şken bu âyetle de onun kar şısında bulunan
sağlam karakterli, Allah r ızası için nefsini feda etmekten çekinmeyen,
Hakkın rızasından başka bir düşüncesi olmayan insan tipini çizmek-
tedir. Her âyete mutlaka bir nüzul sebebi arama ğa gerek yoktur. İn-
sanlık yaratılalıdan beri bu iki tip insan vardır. Birinciler huzursuz-
luğun girdabında bocalar durur, ikinciler huzur ve saâdetin zirvesine
ulaşırlar. "Allah onlara, altlarından ırmaklar akan cennetler va'detmiş-
dr."' Dünyaları cennet gibi olur, âhiretlerinde ise cennetin içindedirler.
1.,...ı.PLe • A
(„):
j, (Y N.) j3.A c J
o -0
4.■31";C:_. •_„ V. ""s- „I
• `) - • - e F -
(Y N N) -41 °•
1 Rtizt, Meftuibu'l- ğayb, II, 184-189; et-Tefsiru'l-badg, VII, 316-317; Hak Dini Kur'an
Dili, I, 731-734
2 Teybe Suresi: 72
212 nakara Suresi
landırır. Fakat ceza vermede aceleci de ğildir. Gücü, kaba kuvvet de ğil,
hikmete bağlıdır. Gücünü hikmetiyle kullanır O'nun gücü yıkıcı değil,
dihelticidir, cezas ı zulüm de ğil, yola getiricidir. O'nun cezas ı da yaratık-
larına rahmettir. Öyle ise O rahmeti bol padi ş ahm gösterdi ği yoldan
gidin: "Hep beraber Allah'ın ipine sardın ve ayrılmay ın." I "Allah'a ve
O'nun resulüne itaat edin, kavga etmeyin ; sonra başarısızlığa uğrarsınız,
gücünüz (elden) gider. Sabredin, çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir."2
210 ucu' ayet Allah' ın ve meleklerin, beyaz buluttan gölgeler ara-
sında gelip kendilerine do ğrudan do ğruya konuşmasını bekleyen kim-
selere karşı atar niteli ğinde bir sorudur. Böyle bir şey olduğu takdirde,
Allah'ın, ötedenberi sürüp giden âdeti uyar ınca bunu isteyen insanların
işlerinin bitirilece ği, mahvolup gidecekleri hakkında şiddetli bir uya
rıdır.
Allah, gelip gitmek gibi yaratıklara mahsus iş lerden münezzehtir.
Allah'ın bu âyetle muradi; bizim anlad ığımız manadaki gelip gitme
olamaz. Selef-i salihine göre bunun mahiyetini biz bilemeyiz. Bunun ge-
niş anlamını Allah'a havale ederiz. Fakat sonradan kelân ıcılar: Allah'ın
gelmesini, Allah'ın emrinin gelmesi, azab ının gelmesi vs. şekillerde
te'vil etmişlerdir. Bunlar da nihayet birer te'vilden ibarettir. Fahri
Razi' ılin kanaatine göre "Ey inananlar, tüm olarak İslama girin...•"
ayeti yahudiler hakkındadır. Bu ayet de yine onlar ın halini anlatmak-
tadır. Çünkü onlar, Allah' ın gelip gitmesini caiz görüyorlar ve O'nun,
Tur'da, bulutlardan oluşmuş gölgeler arasında Musa'ya göründii ğiinü
söylüyorlardı. Hz. Muhammed(s.a.v.)den de bunun gibi bir mu'eize
istemiş veya böyle bir şey istenmesini başkalarına telkin etmiş olabilir-
ler. İşte ayet, onlar ın bu durumuna temas ederek, Allah, bulutlardan
gölgeler arasında gelip görünmedikçe onlar ın inanmayacaklarmı belirt-
mektedir. Baksana onlar, Musa'ya da: "Allah'ı açıkça görmedikçe sana
inanmayız" 3 demişlerdi.
Eğer ayet, gerçekten yahudilerin halini anlatmakta ise o zaman
te'vile hiç hacet yoktur. Çünkü onlar ın muhal olan şeyi istediklerini,
böyle bir şey olmayaca ğına göre onların hiç inanmayacaklarmı belirt-
mektedir. Bu iste ğin, Kurey ş kâfirlerinden gelmi ş olması da muhtemel-
dir. Çünkü Kureyş kafirleri, muhtelif vesilelerle Allah' ı görmelerini,
meleklerin inmesini, kendilerine gökten hazineler aç ılmasın ı istemiş-
lerdir. Furkan Suresinin 21 nci, En(am Suresinin 8 nci, 1nd Suresinin
211- Evet onlara ne kadar aç ık ayetler verilmi şti, fakat onlar yine
inanmadılar, "Ey Musa, Allah'', açıkça görmedikçe sana inanmaylz"
dediler. Bu küstahhklarmda direnince da ğlar başlarına kaldırıldı, millet-
leri dağıldı. Nice yıllar esaret içinde kald ılar, işkence hayatı yaşadılar,
belalara u ğradılar. Bütün bunlar, o inat ve küfürlerinin cezas ı idi. Ey
Muhammed, şimdi sana inanmamakta ısrar edenler, Allah' ı melekleri
görmek isteyenler, bu küfür ve inatlarmda direnenlerin sonuçlar ının
ne olaca ğını İsrail O ğullarından sorsunlar. Onlar ın başlarına gelenler,
bütün inanmayanlar için ibrettir. İşte 211 nci ayet bu gerçe ği beyan
ediyor.
,9
.51
— • 3
: :›r.°J
o
Cj-• J-.1. c
Tefsir:
212nci âyet, fakir müslünranlarla alay eden, "E ğer bunlar, Allah ada-
mı olsalardı Allah bunlara bol rızık verirdi" diyen Kurey ş veya yahudi
ileri gelenleri, yahut münafıklar hakkında inmiştir.° Geçici dünya mali
na güvenerek üstünlük taslayanlar her zaman vard ır. İnsanın de ğeri
dünya maliyle ölçülmez. Bir insanın, dünyada refah içinde ya ş aması,
mutlaka onun Allah kat ında makbul bir kimse olduğunu gösterhreye-
ceği gibi fakirlik ve s ıkı ntı içinde yaşaması da onun kötü olduğuna de-
lâlet etmez. iyilik takvâya ba ğlıdır. Takvâ sahibi olmayan kimseler için
zenginlik bir azaptır, çünkü o, mallarının hesabını vereceklerdir. Sabre-
den rtıü'ınin fakirler için de çektikleri s ıkıntılar, zaruretler bir s ınavdır,
bU sınavda muvaffak olduklar ı için ebedi nimetlere ereceklerdir. Ahiret-
te her şeyin iç yüzü ortaya ç ıkacaktır. O zaman kibirli zenginler, ser-
vetlerinin nasıl bir azap kesildi ğini, sabreden fakirler de s ıkıntılarmın
ne nimetlere dönü ştüğünü göreceklerdir! R ızkı veren de, alan da Al
lah'tır. .Allah, herkesin hakkında neyin hayırlı olduğunu bilir ve herkese
hakkında hayırlı olanı verir.
4:7
454i kL.' c*CS
-
• 4-b-; T;
.11 .9 o o .5 ıı e
: 0.C.e!C* J j 0., ji c), ...d1
.31
ı
c<„ 4111 c 4...; 4.3
(r ı r)
>(`:-
213— İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, pey ğamberleri, müj-
deciler ve uyarıcılar olarak gönderdi, an,laş mazl ığa düştükleri konularda,
insanlar arasında hükmetsin diye o pey ğamberlerle beraber, içinde ger-
çekleri taşıyan kitap indirdi. Dysa kendilerine kitap verilmi ş olanlar,
kendilerine açık kan ıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki k ıskançlıktan
ötürü o(kitap hakkı)nda anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerin6 Allah,
kendi izniyle insanlar ı, onların üzerinde ihtilaf ettikleri gerçeğe iletti.
Allah, dilediğini doğru yola iletir.
1 et-Teffsiru'l-hadM, VII. 321
216 Bakara Suresi
Tefsir:
İnsanlar, önceleri birbiriyle anla şan, huzur içinde yaşayan bir top-
lum idi. Brahmanizm ve Budizm eserleri, Homeros'un şiirleri, insan-
ların atalarının mutlu ya şantılarından söz eder. Sonradan yay ılan
tamah, kin ve hased duygular ı, insanları aulaşmazlığa diişürmüş ve
bunun üzerine Allah, insanları yola getirmek için pey ğanıberler gön
dermiştir'
213-Bundan önceki ayette, insanlar ın kibre kap ılıp yoldan saptıkları
anlatılnuştı Burada da küfürde ısrar eden kimselere hat ırlatılıyor ki:
Kibir ve küfür, dünya sevgisinden, kıskançlıktan ileri gelmektedir. Bu,
eskiden beri görülen bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalananlar, peri ş an
olmuşlar, cezalarm ı bulmuşlardır. Aynı yolu izleyip küfre giden bu
insanlar da öncekilerin âkibetine u ğrayacaklardır.
Peyğamberlerden önce insanlar ın bir tek ümmet olması hakkında
çeşitli tefsirler ileri sürülmü ştür:
1) Burada ümmet din anlammad ır. İnsanlar, önceleri hep ayn ı
dine bağlı olan bir toplum idiler. Bu din, Allah'a iman ve O'na teslim
olma esasına dayanan frtri (do ğal) din idi. Allah'ın varlığını ve birliğini
kabul etmek, do ğuştan insanda mevcut bir özelliktir. Nitekim Hadis-i
şe'rifte de: "Her çocuk, fıtrat (Allah'a teslim olma) esası üzerine doğar.
Sonra onun anası babası, onu ya yahudi, ya htrıstiyan veya mecusi ya-
par. Nasıl ki her hayvan yavrusunu, vücut organları tam olarak doğurur,
hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görür müsünüz?
(Fakat sonradan insanlar, onun kula ğını keser, burnunu yarar, ona baz ı
iş aretler vururlar. İşte insan da böyledir. Kusursuz, islam dinini, tev-
hidi kabule müsait bir durumda yarat ılmışken, sonradan ana babas ı
ona kendi damgalarını vururlar). Hadisi rivayet eden Ebu Hüreyre :
"Allah'ın, insanları yarattığı fitrat. Allah'ın dininde bir değişiklik yok-
tur, işte doğru din budur."2 ayetini okumu ştur."3
Bu Hadisi şerife göre çocuk, Allah' ın varlığını ve birliğini kabule
istidadı bir biçimde yaratılır. Insanda bulunan ak ıl, insanı bu inanca
götürür. İşte bu, özüyle islamdan ba şka bir şey olmadığından her in-
san, islam, yani Allah'a itaat ve kulluk yarat ıhşı üzerine dünyaya gelir.
Fakat sonradan aile ve çevre, çocu ğun bu saf yaratılışını de ğiştirir,
ona, benli ğine aykırı, tevhide
. muhalif inançlar a şılar. Insanlığın baş-
1 Tantfıvi Cevheri, el-Cevâhir ff Tefsirrl-Kur'ân, I, 190
2 Rum Suresi: 30
3 BuWiri, Cenâiz 92; Ebh Dtıvıld, Sunnet 17; Tirmia, {ader, 5; Muvatta', Cenâiz 52; Ibn
XIanbel, II, 233, Tecridi Sarih Tercemesi, IV, 674
Cüz': 2, Sure: 2 217
1 Ayet 92
2 Yunus Suresi: 19
218 Bakara Suresi
olduğundan söz etmiyor. Bu husus ancak delil ile bilinir. Elde delil ol-
madığına göre bu konuda kesin bir hüküm verilemez. -
'Daha ba şka teferruât kabilinden görü şler varsa da onlar ı sırala-
maktan sarfı nazar ediyoruz. Bu görü şlerin her birinin haklı yanları
vardır. Fakat biz Kur'âm Kerim'in ruhuna müracaat edersek ğörürüz
ki Kur'ân'ın kasdetti ğı , insanların fıtri din üzerinde bulunrüâlar ıdır.,
Hz. Adem hem peygamberdir, hem de insanl ık vasfmı kazanan toplu-
mun babasıdır. Ancak onun pey ğamber olarak gönderildi ği toplum,
kendi çocukları idi. Bunların yaş antıları basit, ihtiyaçlar ı az idi. Ilkel
insanlard ı . Ona vahyedilen şeriat de bir Allah'a iman esas ına dayalı ,
fakat ilkel toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak basit ak ıl kurallarından
ibaret idi: İnsanın fıtratında var olan tabii, tevhid dini idi. Fakat zaman-
la insanların sayıları ve ihtiyaçlar ı arttıkça kin ve hased duygular ı
belirme ğe başladı, anlaşmazlıklar çıktı . İnsanlar, babaların ın âsüde
yolundan saptılar, çe şitli kuvvetlere tanr ılık atfettiler, ayr ı ayrı millet-
ler do ğdu, ayrı ayrı inançlar meydana geldi. KavgaMr, niza'lar ba şladı .
İşte insanları rahat ve huzura kavu şturmak, yanlış yoldan çıkarıp Hak
yola sokmak için peygamberler gönderildi. O günden bugüne Hak ile
batılın mücadelesi sürüp gitti. İlk insanların uydukları kurallar, ister
tabii akıldan, selim düşiinceden çıksın, ister bir peygamberin vahyi
olsun, kainatın yaratıcısına iman ve O'na itaat esas ına dayalı idi. İşte
bu inanç sisteminin ad ı islarndır ve ilk insandan bu yana yegane Hak
yol, islâmdır.
... .5 o o ,“ o
sl J-411 j c •
• e Ir - •
... 7.; -9
L» 4-; (9:-4 4.^..4 •
J J J J
51 J ;2'
9 e 9
LA J—S' ( - ( Y N t) ‘_- ı j_i• .11W
J-°,1 ,>-- °• ° ı
(Y c):4 C.4;
Tefsir:
imamları , yoksul ana babayı beslemenin, evlat üzerine farz oldu ğunu
söylemişler ve bu husustaki harcamay ı zeka saymamışlardır. Binaen-
al--yh zekât ayrıdır, böyle gönülden yap ılacak iyilikler de ayrıdır. Kur-
an, her vesile ile müslümanlar ı iyiliğe tevşik etmekte ve yap ılacak iyi-
liğin evvel emirde ana babaya, akrabaya, yetimlere, r ızkım kazan-
maktan jaciz yoksullara, yolda kalm ışlara yapılmasını öğütlemek-
tedir.°
o , ,-, O ı
, , o .9,„, !. '6; o .9 1
I 4, „) I a •
e Lj" e .jç
o.
dı.ı • 0
r lb
7.;9
jt-j 4...?L>shei j )1 Feri
o ;ot
ı
3 j (:), -k I ı,) )
9
(y Ay '"
j-A-P
ft 4.11 4■1 ° - * „9-?-*-
J-J - Lui
216— Gerçi hoş unuza gitmez ama, size sava ş yaz ıldı (farz kılındı).
Bazan ho ş unuza gitmeyen bir şey, hakk ınızda iyi olabilir ve ho ş unuza ,
giden bir şey de hakk ınızda kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
217-- Sana haram ayından, onda savaştan soruyorlar. De ki : "Onda
savaş , büyük bir günahtır. Fakat (insanları) Allah yolundan çevirmek,'
Allah'a ve Mescid-i Harama karşı nankörlük etmek halk ını ondan
(Mekke'den) sürüp çıkarmak, Allah yan ında daha büyük bir günahtır.
Fitne çıkarmak, (adam) öldürmekten daha büyük (bir günah)t ır." Onlar,
yapabilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle sava ş maya de-
vam ederler. Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, i şte- onların
bütün yaptıkları, dünyada da, âhirette de boşa çıkm ıştır ve onlar, âteş
halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. 218— Onlar ki inandılar, göç ettiler,
Allah yolunda savaştılar ; işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah,
çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Tefsir:
216— Hz. Muhammed (s.a.v.), Mekke'de iken kendisine sava şma izni
verilmemişti Çünkü mü'minlerin durumu buna müsait de ğildi. Medi-
ne'ye hicret edince önce savunma sava şına izin verildi, sonra genel ola-
.
rak sava ş emredildi, en sonunda da cihad farz k ılındı. Islâm bilginleri-
nin kanaatine göre bir saldırıya uğramadıkları zaman, cihad müslüman-
lara kifayeten farzd ır. Yani içlerinden bir grup sava şmca di ğerlerinden
bu görev dü şer. Ama müslümanların yurduna saldırı olduğu zaman
cihad, bütün fertlere aynen farz olur.
Yukarıdaki âyette yüce Allah diyor ki: Sava ş sizin hoşunuza git-
mez, size güç gelir, fakat hazan giiciinüze giden bir şey sizin için hayırlı-
dır ve ho şunuza giden bir şey de sizin için kötüdür. Çünkü i şlerin iç
yüzünü Allah bilir, siz bilmezsiniz.
lara ba ğlamıştır. Şerri hayır yapacak yine O'dur. "Allah, teybe edip güzel
iş yapanların kötülüklerini iyiliklere çevirir."' Meyvalar, güne şin karşı-
sında dura dura tathla şır. Hakk'ın rı zası karşısında duranlar da ruhen
olgunla şır, iki cihanın mutluluğuna ererler.
Bir tanıdığım, bana şu anlatmıştı : "Bir müesseseye çimento
,
1 Furkau Suresi: 70
Cüz': 2, Sure: 2 225
_ 217 nci ayet Haram ayında- sava şmanın caiz olup olmadığı hakkın-
daki bir soru üzerine inmi ştir. Hz. Peygamber (s.a.v.), halasm ın oğlu
Abdullah ibn Cah ş'ı mulıacirlerden yedi-sekiz ki şilik.bir bölüğün ba-
şında yola çıkarmış , gönüllü olmayanı götürmemesini kendisine emret-
miş ve bir mektup vererek bu mektubu ancak iki gün sonra .eknmas ını
bildirmişti, İki gün sonra mektubu açan Abdullah, şöyle yazdı:1411u
gördü: "Mektubumu okuyunca Mekke ile Tâif aras ındaki Nahle'ye ka-
dar ilerle; buradan Kurey ş 'i gözetle ve bize onlardan haber getir".
Abdullah ile arkada şları Nahle'ye vardılar. Bu sırada Kureyşe ait bir
ticaret kervan ı oradan geçiyordu. Recebin birinci günü idi, fakat müslü-
manlar, Cumad'ı n son günü olduğunu samyorlardı . Eğer, o gün, onlara
bir ş ey yapmazlarsa ertesi gün Haram ay ı girer, hiçbir şey yapamazlar
diye düşündüler. Kurey şlilerin, kendilerine yaptıkları fenalıkları hatırla-
yinca dayanamay ıp kervana saldırdılar, kervanın başkanı Abdullah
el-Haçlrami'yi öldürüp iki ki şiyi de esir aldılar, bir adam da kaçt ı. Ker-
yanı sürüp Medine'ye getirdiler. Allah' ın Resulü: "Ben site haram aytıt-
da savaş maya emretmemi ştim" dedi ve ganimetten kendisine ayr ılan
almadı. Ashabı kiram tarafından da kınanan sava ş çılar, çok üzüldüler.
Recep ayı, savaşma= yasak oldu ğu haram ayların en saygıhsı idi.
Kureyş , olayın Recep ayının başında olduğunu iddiâ edip: "Muhammed
haram ayını helal saydı" diye aleyhte propaganda yapma ğa başladılar.
Savaş a katılan müslümanlar ise Cumad'ın sonunda savaştıklarm ı söy-
lediler. nihayet inen 217 ve 218 nci ayetler, Seriyye sava şçılarının, fit-
neye karşı baskınlarmı haklı çıkardı. Onların, Allah'a inanan, hicret
eden, Allah yolunda sava şan faziletli insanlar oldu ğunu, Allah'ın rahme-
226 Bakara Suresi
o9 9 9 ,p ı
e-4-3
9 1ft 0 0
j9
... o o o • it
4.1J İ j ")-4) ...L...4'd
I
(.< *) çj.>. *P
Tefstr:
219 ncu âyetin nüzul sebebi hakk ında çe şitli rivayetler vard ır:
1) Tirmzrnin kaydetti ği rivayete göre Hz. Ömer: "Allah' ım, hamr
hakkında bize şifa verici bir aç ıklama yap" diye duâ ederdi. Önce Ba-
kara Suresinde, tefsirini yapt ığımız bu âyet indi. Ömer yine duâ etti.
Sarhı. ş iker namaza yakla ş mayı yasaklayan, Nisa Suresindeki 43 rcü
âyet indi. Ömer yine hamr hakk ında şifa verici bir açıklama yapmasm ı
Allah'tan niyaz etti. Maide Sures;ndeki 91 nci âyet indi.'
Âyette geçen i'Llrı (günah), içki içip sarho ş olduktan sonra görülen
sövmeler, kavgalar, öldürmelerdir. Menafic (yararlar) ise ticaret ve lez-
zet olabilir. Çünkü tâcirler içkiyi Ş am'dan hicaza getirip satarlar ve
büyük •para kazan ırlardı .
Ayette günah oldu ğu bildirilen hamr ve meysir'in ne oldu ğunu ve
bunlar hakk ında Islamın son hükmünü inceleyelim:
1— Hamr : Hmr maddesinden olup örtmek anlam ınadır. Baş ör-
tüsüne de bin:Lar denir. Aklı uyuşturup örttii ğii için ş araba hamr den-
miştir. 13:anırın ne olduğu hakkında müctehidler iki grupa ayr ılnuştır:
Malik, şâfii, Ahmed ibn. Hanbel, Hicazl ılara göre gerek üzüm, gerek
1 Nisa Suresi: 43
2 Maide Suresi: 90-91
3 Rtızt, Mefatil,lu'l- ğayb, II, 217
4 A'raf Suresi: 33
Cüz): 2, Sure: 2 229
başka maddelerin suyundan elde edilen alkollü içkiye hamr denir. Hur-
madan, arpadan, bu ğdaydan, hasılı her türlü üründen yap ılan sarho ş
edici içki, ljamrdır.
Hicazlılar, hangi maddeden yap ılırsa yapılsın sarho şluk veren her
içkinin hamr oldu ğu kanaatinde bulunduklarmdan dolay ı hamrı haram
eden âyetlerle alkollü içkilerin tümünün haram oldu ğuna hiikmetmişler-
dir. Bu içkinin azı da ço ğu da haramd ır. Bu hususta delilleri şudur:
Şaraba, aklı uyuşturduğu için hamr denmi ştir. Nebi2 de aklı uyuş-
tur'''. Çünkü ikisinde de sarho ş eden madde alkoldür. O halde dil bak ı-
mından nebizlere de hamr denmesi gerekir. Bu delil zay ıftır. Çünkü dil,
kıyas ile sabit olmaz. Şeriat bakımından delilleri de şöyledir:
1 Nebil', aslında atmak, bırakmak, atılmış şey demektir. Bir kaba konulan hurma üzerine
biraz su d5külüp mayalanma ğa bırakıldığından dolayı bu türlü içkiye neblâ denmi ştir.
2 Bu4arl, Edeb, 80, .A.Vkâm, 22; Müslim, E şribe, bal) 't; Ebu Davhd, E şribe, 5; Tirmiât,
Eşribe 1; Nesâi, E şribe 53; İbn Mke, Eşribe 9; Darimil, E şribe 8
3 Müslim, E şribe bab: 4, hadis' 3, Tirmia, E şribe, 8
4 Ebu Dâvhd, Eşribe, Bab'al-hamru mimme hiye, c. 2, s. 293
230 Bakara Suresi
şarabımız kurmadan yap ılırdı ."' Hz. Aişe de şöyle diyor: "Allah' ın Re-
sulüne tib' (yani bal nebizi)nden soruldu. 'Sarhoşluk veren her içki ha-
ramdır' dedi:."2 Bütün bunlar, nebizlere de hamr dendi ğini gösterir.
Bunların azı da, ço ğu da haramdır. Çünkü Hz. Peygambeı (s.a.v.):"
41 e y SES, i 1. : Çoğu sarhoş eden şeyin az ı da haramdır."' buyur-
muştur.
İraklılar ise yalnız üzümden yapilan alkollü içkiye hamr dedikle-
rinden, hamr hakkındaki âyetlerle yaln ız üziiınden yapılan alkollü
içkilerin haram oldu ğuna kani'dirler. Ba şka maddelerden yap ılan iç-
kiler, nebiz oldu ğundan onlar, liamrı yasaklayan âyetlerin hükmü al-
tına girmez. Sünnette ise sarho ş edecek kadar nebiz içmek haramd ır,
fakat sarho ş etmeyecek kadar nebiz içilmesine müsaade edilmi ştir.
Onlara göre nebillerden haram olan, üçüncü kadehtir.
kâfir olur. Fakat öbür içkilerin bizzat kendilerinin haram ve necis ol-
duğu hususunda kesinlik yoktur. Bunlar ın ancak sarho ş eden miktarı
haramdır.
İraklılar, Hicazhlarm delil gösterdikleri hadislerin bir k ısmın ı
zayıf bulmuşlar, bir kısım hadislerde de nebize mecâzen h.amr dendi ğini
ileri sürmüşlerdir.°
Netice:
İki tarafın da-ileri sürdü ğü bazı hadislerden sonraki ça ğların dü-
şünce kokusu gelmektedir. Bunların, o düşüncelerin mahsulü olması
da muhtemeldir. Meselâ "Çoğu sarhoş eden şeyin arı da haramdır" ha-
disi, ikinci ve üçüncü asırların fıkıh kuralına benzemektedir. Nitekim
bu hadisi Tirmüi de garip bulmuştur. Ancak bu meselede Hicazhlarm
delilleri daha ağır basmaktadır. Çünkü Allah, sarho şluk verdiğinden
dolayı içkiyi yasaklamıştır. Bu, çe şitli âyetlerden anla şılmaktadır.
Sonra Sahabe, hanırm yasaklandığmı duyar duymaz diğer maddeler-
den yapılan sarhoş edici içkilerin de yasakland ığma kani olmuşlar ve
mevcut bütün içkilerini dökmüşlerdir. Enes ibn Malik şöyle diyor:
"Hamr haram edildi ği zaman ben, Ebu Talha'n ın evindeki bir toplulu ğa
hamr sunuyordum. Çünkü ben onlar ın en küçüğü idim. O gün onların
içtikleri hamr, büsr ve temr (kar ışımı) idi. Birinin, ş arap haram kılındı
diye, bağırdığını duy'duk. Medine sokaklar ında (şarap) aktı . Ebu Talha
bana dışarı çık da bunu dök dedi. Çıkıp döktüm..."2 Burada döküldüğü
ifade edilen içki, temr ve büsr kar ışımı nebizdir. Bunda alkol derecesi
fazladır.
Czümden yap ılan içkiler aynen necistir. Öbür maddelerden yap ı-
lan alkollü içkileri içmek de haramd ır. Fakat haram olan, bunlar ı iç-
mektir. Bu haraml ık, sarho ş etme Metinde bunların hamr ile ortak ol-
masmdan ileri gelir. İkisi de sarhoş eder. Arada bir fark vard ır. 'üzüm-
den yapılan içkilerin aynen kendileri necis sayılmıştır. Yalnız içmek
değil, kendileri de haramd ır. Onlar elbiseye dökülse elbise pis olur, y ı-
kanması gerekir. Fakat öbür maddelerden yap ılan içkilerin içilmesi
haram ise de bunlar ın necis oldu ğu iddia edilemez. İspirto, bira, özel-
likle artık bir ikram maddesi haline gelen kolonyan ın elbiseye dökülmesi
veya bedene sürülmesi namaza mani de ğildir.
Hamdi Yazır şöyle diyor: "Ebu Hanife Hazretleri, bu suretle ş a-
raptan başka sarhoşluk veren içkilerin aynı ve katresinin necis olmad ı-
1 Tefairu Aytıti'l-abkilm, I, 122
2 müslim, Eşribe, bal), 41
•
Cüz): 2, Sure: 2 233
ve içki murdardır!
2— Meysir:
Kesilen deve 28 parçaya ayr ılırdı. Okları Rebâbe denilen bir tor-
han n içine koyup adil 13.;r kişinin önüne bırakırlardı . O adam da torbaya
müşteri de elbise sahibi olur. Toplum için de bir madde üretilmi ş olur.
Halbuki kumarda bir taraf sadece kazan ır, öteki tarafın hiçbir kazancı
yoktur. Ona sadece ziyan kal ır. Kumarda bir şey üretilmez, kalblerde
üreyen düşmanlık ve nefretten ba şka. Kumar nice aileleri y ıkmış , nice
ocakları söndürmüştiii. Içki ve kumar belas ını yasaklamakla İ slam,
toplumun üzerine çöken iki kabusu defetmi ştir.
Câbir ibn Abdullah' ın rivayetine göre bir adam Hz. Pey ğamber'e
yumurta büyüklü ğünde bir altın getirmiş : "Bunu sadaka (müslüman-
lara yardım) olarak al, vallahi bundan ba şka bir şeyim yok" demi ş .
Allah'ın Resulü almamış . Adam sa ğdan gelmiş , almasını rica etmiş ,
soldan gelmiş, almasını rica etmiş . Hz. Peyğamber kı zarak adamın elin-
den altını alıp sonra adama fırtlatmış : "Biriniz bütün varım yo ğunu
getirsin, sonra da otursun dilensin (öyle mi)? Sadaka ancak zenginlikten
verilir. Bunu al, bizim buna ihtiyacım ız yok" demi ş ."2
1 Ebu Dâvâd, qtâk, 9; Nesa't, Buyur, 84; !bn Hanbel, III, 305; Fayçlu'l- IÇuctir, I, 426
2 Darimi, Zekât, Bibu'n-nehyi bi-cenal<1 mâtinde'r-racul, I, 390; Mefatibu'l-Crayb, II, 222
236 Bakara Suresi
1 Ayet: 10
2 Ayet: 152
Cüz.: 2, Sure: 2
için kendisine sevap verilir. Ve kim, yan ında bulunan kız veya erkek bir
yerime iyilik ederse benimle o, cennette ş u iki parmak gibi (yan yana) olu-
ruz. (Hz. Pey ğamber, iş aret parma ğiyle orta parma ğını göstermi ştir)."'
ı ı 0 0 ı • 5 0 ıg o •
>e..P i J-J
o .9o, IS, o 9 5, o, 9 o
çh- • •
°- * 5
;,;2;,k), j e:,11
1.4
lenmeyin. (Allah'a ortak ko ş an kadın), hoş unuza gitse dahi, inanan bir
cariye, ortak koş an bir kadı ndan iyidir. Ortak koşan erkekler de inanıncaya
kadar, onlarla (kadınlarının) evlendirmeyin. (Allah'a ortak ko ş an hür
bir erkek) hoş unuza gitse dahi, inanan bir köle, ortak koş an bir adamdan
iyidir. (Zira) onlar ateşe çağırıyorlar. Allah ise izniyle cennete (girme ğe)
ve mağfirete çağırıyor. insanlara dyetlerini (böyle) açıklıyor ki öğüt al-
sı nlar.
Tefsir:
221— Ayetin nüzul sebebi hakk ında iki rivayet vard ır. Bir rivayete
göre müslümanlardan biri (Mersed ibn Mersed), mü şriklerden güzel bir
kadınla evlenmek hususunda Allah' ın Resulünden izin istemi ş , onun
üzerine bu âyet inmi ştir. Diğer bir rivayete göre de ş air sahabi Abdul-
lah ibn Ravâhe'nin zenci bir cariyesi varm ış . Abdullah bu cariyeyi
dövmüş , sonra yaptığına piş man olup Hz. Peyğamber'e durumu arz
etmiş Hz. Peyğamber (s.a.v.), cariyenin halini sormu ş . Abdullah da
namaz kıldığını , oruç tuttu ğunu ve Allah Resulünün pey ğamberliğine
ş ahitlik etti ğini anlatmış . Hz. Peyğamber de bu cariyenin inanm ış bir
kadın olduğunu söylemiş . Abdullah, yaptığını telâfi için onu âzad edip
onunla evlenme ğe yemin etmiş ve öyle yapmış . Bazı kimseler, onun bu
hareketini k ınamışlar: "Cariyesiyle evlendi" demi şler. Bu olay üzerine
bu âyet inmi ştir.2
1 Teybe Suresi: 30
2 Maide Suresi: 73
3 Maide Suresi: 5
4 Bakara Suresi: 105
5 Maide Suresi: 82
240 Bakara Suresi
1 Ayet: 23
2 Milmtehiue Suresi: 10
Cüz': 2, Snre: 2 241
Maide Suresinin 5 nci âyeti, kitap ehli kad ınlarla evlenmeye mü-
saade etmiştir ama müslümanların, kitap ehli erkeklere kız vermeleri
hususunda bir açıklama yapmamıştır. Hz. Câbir'in, biraz önce kaydet-
tiğimiz sözü de müslüman kad ınların müslüman olmayan hiçbir kimse
ile evlenemeyece ğini gösterir. Buna göre müslüman bir k ız veya kadın,
müslüman olmayan bir erkekle hiçbir suretle evlenemez. Çünkü çocuk
babaya tabidir. Müslüman kad ın, kitap ehli bir erkekle evlendi ği tak-
dirde doğacak çocuklar, küfürle bulanm ış bir dine sokulmuş olurlar.
Hz. Ömer, toplumu bozar, müslüman kad ınlar ihmal edilip, ba şka ka-
dınlarla evlenme arzusu yayıhr endişesiyle kitap ehli kadınlarla evlen-
meyi dahi hoş kanılamamıştır. 3
Dinine bağlı, namuslu, güzel - huylu bir kadın en büyük mutluluk
kaynağıdır. Hz. Pey ğamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kadın şu dört
1 Şiretu Ibn Hişâm, II, 296-299, 302-304; et-Tefdru'l hadg, VII, 336 _
2 İbn Kesir, I, 257; Râzi, 1VIefâtibu'1- Ğayb, II, 225-228; Taberl, II, 378
3 Bkz. Ibn Kedi., I, 257; Taberi, II. 378
3/4
242 Bakara Suresi
.O
cs .› i_th j_ffl
o ı
*; ... o
5 - o 5
,C‘A ı çcS. ı C.)-4 CrAıi3G
5o
(Y Y Y) °
X:;1"
c'ç
,9
ii.4:
o e90 & O .."
; 5
(Y Yr) "c›.:,;3_1.°I c
1 Buhari, Nikâh 15; Müslim, Radae14; Ebû Davild, Nikah 2; Nesa'i, Nikâh 13; ibn. Mace,
Nikah, 6, Darimi, Nikah 4; Muvatta', Nikah 21; İbn Hanbel, II, 428
2 Müslim, Ra ılâ( , bal) 17, hadis: 64
2, Sure:• 2 243
Hıristiyanlar ise hayza hiç önem vermezler, hay ızlı kadınlarla müna-
sebette bulunurlardı. Araplar, özellikle Medineliler, bu hususta Yahudi-
lerin tesirinde kalmışlardı. Onlar da Yahudiler gibi yapıyorlardı . Bazı
sahabiler, Hz. Peyğamber'den bu konuda islâmın hükmünü sordular.
İşte âyet, bu münasebetle indi.'
Ayetteki "kadınlardan ayrılın" sözü, onlarla münasebette bulun-
mayın anlamınadır. Yoksa onlarla bütün ili şkileri kesin, demek de ğildir.
Hz. Peyğamber (s.a.v.) hay ır halinde bulunan han ımlariyle, cima dı-
şında bütün ilişkilerini sürdürmü ş ve âdet halindeki kad ınla ilişki ko-
nusunda sorulan bir soru üzerine: "Cima'dan başka her şeyi yap ın" de-
miştir.2 Hz. Aişe diyor ki: "Ben ve Pey ğamber, ikimiz de cüniip iken ayn ı
kabdan (su alıp) yıkanırdık. Ben Met halinde iken göbe ğimle diz kapağtm
arasını kapatmamı emreder ve o şekilde benimle münasebette bulunurdu.
İ'tikâfa girdiği zaman (ınescidinden) başını uzatırdı , Medi olduğum halde
onun başını y ıkardım." 3 "Ben (idetli iken su içti ğim kab ı Peyğamber
(s.a.v.)e uzatırdım, o da alır, benim ağzımı vurduğum yere ağzını koyup
su içerdi. ;Medi 'iken yediğim tikeyi, Pey ğamber (s.a.v.)e verirdim, o da
alır, benim ağzımı vurduğum yerden yerdi." 4, "Ben adedi iken Allah' ın
Resulü ile beraber aynı kaftan içinde yatardık. Eğer benden, kendisine bir
şey bulaşmış olursa yalnız o bulaşan yerini yıkardı . Şayet elbisesine bir
şey bulaşırsa yalnız orayı y ıkar ve o elbise içinde namaz kılardı."5
"Temizlendikleri zaman Allah' ın emrettiği yerde onlara yarın" cüm-
lesi üzerinde fakihler ihtilâf etmi şlerdir:
1) Ebu Hanife'ye göre birinci "yathurne”nin kökü, kendili ğinden
temizlenmek, yani hayz ın kesilmesi demektir. Ş eddeli olan "tetahharne"
ise, insanın çaba sarfederek kendini temizlemesidir. Fakat burada
"tetahharne" kelimesi de şeddesiz yathurne anlam ınadır. Binâenaleyh,
kadının, âdeti kesilince yıkanmadan dahi onunla münasebette bulun-
makta bir sakınca yoktur.
2) Malik, Zühri, el-Leys, Rabia, Ahmed, İshak ve Ebû Sevr'e göre
kan kesilince münasebette bulunabilmek için kadının yıGnması gerekir.
Bunlara göre de Ebû. Hanife görü şünüµ aksine, birinci "yathurne",
şeddeli olan "yattahharne" anlamınadır. "Su ile yıkanmadan, onlarla
1 tiberi, II. 380-391; Ilin Kesir, I. 358-360
2 Müslim, ljayçl, 3, Hadis 16; Ebu Dâvüd, Nikilli 46
3 Buliâri, ljayd, 6
4 Müslim, Ijay4, bn, 3, Hadis: 14
5 Elif' Hâvüd, Nikâh 46, Tahâret, 106; Nesli% Tahâret 178, Hayd 11; Darimi, Vudfl',
105; et-Tefsiru'l-hadik VII, 338-340; el-Cevâhir ft Tefshi'l-Iur'ân, I, 200-201
244 Bakara Suresi
tır: "Yani adam dilerse yüzü koyun yat ırır, dilerse ba şka türlü yatırır.
Ancak tek yere, yani yaln ız ferce varmak şartiyle."'
kadın ancak fercinden kullanılabilir. İmam Malik'ten ise kad ını arkadan
kullanmanın caiz olduğu rivayet edilmi ştir. Hakim, Dârekutni, Hatibi
Bağdâdi, İmam Malik'in, kadını dübüründen kullanmanın caiz olduğu
kanaatinde bulundu ğunu çe şitli yollarla rivayet etmi şlerdir. Fakat
senedlerde zayıfhk vardır."3 Nâfi' ibn Ömer'in: "Ayet kadınlara arka-
larından varmanın caiz olduğu hakkındadır" dediğini nakletmiş, fakat
başkaları, Nafi'i, bu rivayetinde yalanlam ışlardır. Şiadan Seyyid el-,
Murtaza da bunun caiz oldu ğuna kanidir. Seyyid Murtazâ, bu görü şü,
İmam Ca'fer ibn Muhammed es-Sad ık'tan rivayet etmiştir.4
•,..Ş T .41
-
41 e s (t. Y 4 ) .1r- tt...4_,,4 ' 4341
1 Tirmiii, Tahâret, 102; İbn Mâce, Tahâret, 122; Dârind, Vudn' 114; bil Manbel, II,
408, 476
2 Tirmilt, Tahâret 102
3 Müsned, II, 182, 210
Cüz>: 2, Sure: 2 247
• 9ı 9
,.j.‹.3 °
... ..g.
( " o )
224- Allah(ın adın)ı yemin (etti ğiniz i ş) lerinize (yani) iyilik etmenize,
(kötülüklerden) korunmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel
yapmay ın. Allah, i şitendir, bilendir. 225- Allah, sizi yapt ığınız kasıtsız
yeminlerizden sorumlu tutmaz; fakat kalblerinizin kazand ığı (bile bile
yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah ba ğışlayandır, halinıdir.
"Kim bir şeye yemin eder de onun aksini daha hay ırlı görürse hayırlı
olanı yapsın, yeminine de kefafret versin."'
Bu hükmiyle İslam, iyiliğin önüne konulan bütün engelleri ortadan
kaldırmıştır.
225— Lâğv, boş, önemsiz sözdür. Yemin-i lâ ğv : sözü kuvvetlen-
dirme amacı taşımayan yemindir. Bu hususta ba şlıca iki tefsir vard ır:
1) Ebu Hanife'ye göre lâ ğv yemini, bir şeye, kanaatine göre yemin
etmek, sonra o şeyin, yemininin hilâfma oldu ğu anlaşılmaktır. Bu ye-
min, istikbale de ğil geçmişe ba ğlıdır. Yalan kasd ı olmadan yapılan
,
kör olsun" gibi kendi aleyhine bedduâ etmeyi, unutarak yemin etmeyi
1 Butıâri,Sums 15, 26, Eymiin 1, Keffirk, 10, Ablcâm, 5, 6, Tevbid 56; Müslim
Eymiin 4, 9, 10-13, 15-17; Ebu Dâvâxl, Eymün,-12, 14; Tirmi21, Nuâûr 5, 6; Nesül, Eymiln 15,
16, 43; Ibn Mâce, Keffârât 7, 8; Darimi, NUM. 9; Ibn IIanbel II, 185-
2 Mefatitu'l-Gayb, II, 237
Cüz': 2, Sure: 2 249
lağv yemini sayanlar olmu ştur ama bunlar yemin etmek amaciyle ya-
pılan yeminler olduğu için bunları lağv saymak doğru olmasa gerektir.
Allah, yeminin iki türlü olduğunu bildiriyor. Biri ka şıtsız, diğeri de kasıt-
lı olarak yapılan yeminlerdir. Kas ıtsız yeminlerden ötürü insanlar ı so-
rumlu tutmuyor. Kas ıth yemine gelince bu da iki çe şittir:
1. Kalbin kazandığı yani mali sath ve yalan yere yemin ki buna
yemin-i ğamüs denir. Ğaınfıs, daldıran demektir. Sahibini günaha dal-
dırdığı için yalan yere yemin etme ğe bu ad verilmi ştir. Bunun keffareti
yoktur. Sahibi teybe etmelidir. Teybe ile Allah' ın affına mazhar olmazsa
âhirette azâba düçar olur.
2. İ stikbale ma'tuf yeminler vard ır ki bunlara yemin-i müntakide
denir. "Vallâhi ş öyle yapaca ğım, şuraya gidece ğim..." gibi. Sonradan
yemin ettiği şeyin tersinin daha hayırh olduğu anla şıhrsa yemine kef-
faret vE rilip bozulur, yemin edilen şeyin aksi yapıhr.
Maide Suresinin 89 ucu ayeti, bu çe şit yeminlerin keffaretini aç ık-
lamaktadır. İnsan bir şeyi yapmağa veya yapmamağ a yemin eder de
sonra bunun aksinin daha iyi oldu ğunu görüp de yerninini boz arsa yemi-
nine verece ği keffaret: ya on fakiri ortalama bir yiyecekle doyurmak,
ya da giydirmek veya bir köle âzadetmektir. Bunlar ı yapmak müm-
kün olmadığı takdirde üç gün oruç tutmak Laz ımdır.
Ebu Dâvûd, şu hadisi rivayet etmektedir: "Adem o ğlunun, malik
olmadığı bir şeyi, yahut Allah'a isyan ı veya akraba ile münasebeti kesmeyi
adaması, yahut bunlar için yemin etmesi olmaz. Kim bir yemin eder de
onun aksini daha hayırlı görürse yeminini bıraksın, haydrı olanı yapsın.
,
1 Ebu Davud, Eyman, 12; Hadisin ba ş tarab Nes8.1 Eyman, 18 ve İbn Haubel II, 190,
212 de de vard ır.
250 Bakara Suresi
s
I - ‘3 1-3 Y-!.
(Yrk) "Ja,ı ;,3 ı;Ci
t.- 2-
226— Kadınları hakk ında ilet edenler için, ancak dört ay bekleme
(hakkı) vardır. Eğer (o süre) içinde dönerlerse Allah bağışlayan, merha-
met edendir. 227- Eğer boşamağa kesin karar verirlerse, ş üphesiz Allah
işitendir, bilendir.
Tefsir:
226- ila' lûgatte yemin demektir. Dinde ise erke ğin, herhangi bir se-
beple karısına yaklaşmamağa yemin etmesidir. Böyle yemin edene mali
denir. Eskiden beri Araplar bu şekilde yemin ederlerdi. Bu yemin, kad ın
için kötü bir bo şanma tarz ı idi. Böylece kad ın, kocasına haram sayılır,
ama ondan tam bo ş olmadığı için başka birisiyle de evlenemez, kocas ı
olduğu halde kocasız gibi yaşardı. Bu i ş çe şitli nedenlerle yap ılırdı :
Kadının çok çocuk yapmas ın ı önlemek, kadını sevmediği halde evinde
bırakıp hizmetçi gibi çalıştırmak, ona i şkence etmek gibi. İşte islâmiy-
yet, kadının çok aleyhinde olan bu durumu düzeltti.
İnsan kırgınlık dolayısiyle karısına yakla şmamağa yemin edebilir.
Yemin mu'teberdir, bu da bir yemind;r. Ancak erke ğin, bu yemini yıl-
larca uzat ıp kadını zarara sokma ğa, ona işkence etme ğe hakkı yoktur.
Yüce Allah, bu âyetleriyle buyuruyor ki kadmlarma yakla şmarn . ağa
yemin edenler, bu yeminlerini en fazla dört ay sürdürebilirler. Bu dört
ay içinde k anlarma dönmez de bo ş amağa karar verirlerse Allah onlar ın
sözlerini işiten, bilendir.
Evet erkek, ailenin reisi, kad ının âmiridir. Ama ona kötülük ede-
mez. Yemin ederek kar ısından bir süre ayrı kalabilir, bu müddet içinde
iyice düşünüp taşınır. Onunla yaşayabilece ğine kanaat getirirse yemini
bozup ona döner. E ğer yaşayamayaca ğını anlarsa artık bu muvakkat
ayrılığı dört aydan fazla uzat ıp kadını zarara sokamaz. Onu b ırakır,
o da gidip ba şının çaresine bakar, bir ba şkasiyle evlenir.
Det'ınn vasfı üzerinde İslam hukukçuları arasında anlayış farkı
vardır. Bir kısmına göre ancak k ızgınhkla ve kadına zarar vermek
amaciyle yapılan perhiz yemini i/â'd ır. Meselâ kadının sağhğma zarar
vermemek, çocu ğun sütünü bozmamak gibi iyi niyyetlerle yap ılan
perhiz yemini ila' olmaz. Çünkü Allah, kadını erke ğin kötü muâmele-
sinden kurtarmak için i/â'ya dört ay süre koymu ştur. Böyle bir zarar
söz konusu olmayınca kadını kurtarmak da söz konusu olmaz. 0 halde
iyi niyyetle yapılan perhiz yemini ila' olmaz ve o ye ıninin üzerinden
ne kadar zaman geçerse geçsin kad ın boş olmaz. Bu görüş , Hz. Ali'ye
dayanır.
Başkalarına göre de ne niyyetle yap ılırsa yapılsın, her türlü perhiz
yemini i/et'd ır ve bunun üzerinden dört ay geçince kad ın boş olur. Ebu
Hanife'ye göre en az dört ay süre ile kad ına yaklaşmamağ a yemin eden
252 Bakara Suresi
kimse, i/â' etmiş olur. Bundan az bir süre için yap ılan perhiz yemini
i/â'
Bir kısım ulemaya göre ihr, yalnıı münasebeti terke yemin etmek
değildir, kadını döveceğine, ona kötülük, dü şmanlık edece ğine yemin
etmek de îlâ'd ır Çünkü bu şekilde yapılan 2 arar, ondan luak durmakla
yapılan zarardan daha az de ğildir.
İki talâk aras ındaki fark: Ricci talâk, erke ğin, yeni bir nikâh
kesmeden ve mehr ödemeden kar ısına dönebilece ği talâktır. Bin talâk
ise karısına dönebilmek için erke ğin, yeni bir nikâh kesmek ve mehir
ödemek zorunda bulunduğu talâktır. Ayrıca bâ'in talâkta kad ının,
kocasına dönmeğe muvafakat etmesi de şarttır. Kadın isterse kocas ına
dönmeyip başka biriyle evlenebilir.
9 .9 , 7...7
+ JI - J- - 5Ö2J1- ( Y YA) -
o - t • c, o , o .-
ı J j->r...-J. - y j ı
Zi o Z; o• ... 5 ..- 5 o
°; *1 I c.r.ro 1 LA.-.4 I ,J1-T , L;
°T_P c 5 1-" ci c
ı .■ .9 O
-
j 99.2 5Ci0 OC)A 4.4,112 4.9 v ■olko.:oi 1
ı o
. jj J L.5-.4->" u-A
.$ $ o
acil .>3 tj.1 J J
-
1 Ibn Kesir, I, 268
2 et-Tefstrefbbaclig, III, 343-344
254 Bakara Suresi
° 3 9 9 9 , e
j (Yr.)
o— ,- t T 9 9, o 9 o
Cr. (j j",...
4,;" C.)- 11%
, . .9 9
• I i, J') J I . 1.1;
ı ' IjA
: G 0..J -
,
ı"".•• ı J (Y Yl)
o
j j j (.)
.
$
41fl :;#*...1;1; ';;J.
( r Y) S1
(üçüncü kez) boşarsa, artık o kadın, başka bir kocaya varmadan kendisine
helal olmaz. O (vardığı adam) da bunu boşarsa, Allah'ın sını rları içinde
duracaklarına akılları kestiği takdirde, (eski karı kocanın) tekrar birbir- -
Tefsir:
1 Ahz3b Suresi: 49
2 Tal3k Suresi: 4
3 Talâk Suresi: 4
256 riakara Süresi
edebilir, anla ş mazlığa düşeb'lir. öfkeye kap ılıp boş anmağa kalkabilir-
ler. Ama bu arla ş mazhk, ço ğu kez bir tehevvürün, bir öfkenin eseridir.
Şimdi bunlar, birbirlerine yakla ş madan, aynı evde veya ba şka evlerde
bir süre ayrı yaş ayıp düşünürlerse, ço ğunlukla yaptıklarına pişman olur,
birbirlerini gerçekten sevdiklerini ve ayr ı ya ş ayamayacaklarını anlar
ve birbirlerine dönme ğe karar verebilirler. Nitekim Cenab ı Hak: "Bile-
mezsin, belki Allah, bundan sonra bir i ş yapar (bir anla şma imkanı ortaya
çıkarır)." 1 âyetiyle iddetin hikmetini aç ıklamıştı r. Öyle ya, insan bir
nimetin kadrini, bir süre ondan uzak kal ınca daha iyi anlar.
Kadın, iddeti içinde iken kccas ı isterse yeni bir nikâh kesmeden
ona dönebilir. Ancak iyi niyyetle dönmek ş artiyle. Yüce Allah: "Bu
arada, kocaları da barışınak isterlerse onları geri almağa daha çok hak
sahibidirler."2 cümlesiyle .bu iyi niyyetin, ıslah ve barış riyyetinin esas
olduğunu bildiriyor. Müfessir Kasimi, ıslah niyyetiyle olmadı kça iddeti
içinde, bo şadığı kadına dönmenin haram oldu ğunu söylemi ştir. Koca-
sının iyi niyyetinden emin olmayan kadı n da isterse kocas ının dönme
isteğine razı olmayabilir. "Kadınların üzerinde (erkeklerin) birtakı m
hakları olduğu gibi onların da (erkekler üzerinde) birtakım hakları var-
dı r" cüırdesinden bu mana anla şılıyor. Nasıl erke ğin, iddeti içinde ka-
rısına dönmeyip i şi bâ'in talâka çevirme hakk ı varsa, kocas ının iyi niy-
yetinden emin olmayan kad ının da aynı hakkı vardır. Bu anlayış , "Er
keklerin, kadınlar üzerindeki hakk ı bir derece fazladır." cürnlesine ayk ırı
düşmez. Çünkü bu ifade, genel olarak "aile hayat ında, aile reisli ği, nafaka
temini, kad ını himaye gibi hususlarda erke ğin bir üstünlük kazandığını
belirtir. Erke ğin, kadın üzerinde hakkı olduğu gibi, kadının da erkek
üzerinde hakk ı vardır. İkisi de kar şılıklı olarak birbirlerine iyilik etmekle
yükümlüdürler. İbn Abbas ş öyle demiş : "Nasıl ben, kadının benim için
süslenmesini istiyorsam, benim de kad ın için süslenmemi isterim. Çünkü
Allah (Kadınların üzerinde erkeklerin birtak ım hakları olduğu gibi, on-
ların da erkekler üzerinde birtakım hakları vardır) diyor." 2
1 Tal5k Suresi: 1
2 Bakara: 228
3 İbn Kesin I, 371
Cüz): 2, Sure: 2 257
2– 229 nen ayette: "Bo şama iki defadır. (Bundan sonra) ya iyilikle
tutmak, ya da güzelce sahvermek (lazımdır)" buyuruluyor.
islamdan önce Araplar, kar ılarmı istedikleri kadar bo ş ar, belli bir
süre sonra tekrar ona döner, yine bo ş ar, yine döner, böylece 227 nci
'ayette açıklanan ila'da oldu ğu gibi bu yolla da kad ına i şkence ederler;
ne ona hürriyetini verirler, ne de ona e ş gözüyle bakarlard ı. İslam dev-
rinde Ensardan bir adam, kar ısına:
— Sana hiç yakla şmayacağım, ama sen benden çözülüp ayr ıla-
mayacaksm dedi.
Kad ın:
— Nasıl olur, dedi. Adam:
— Seni bo ş ayacağım, süren dolmağa yaklaşınca sana dönece ğim.
Yine boş ayaca ğım, süren sonuna yakla şmca tekrar dönece ğim, işi böyle
sürdürece ğim, dedi.
Kadın, bu durumu Allah'ın Resulüne arz etti. Yüce Allah 229 ncu
ayeti indirdi.'
İşte yüce Allah, kadının aleyhine i şleyen bu boş ama sistemini kal-
dırıyor ve erke ğe, ancak iki bo ş amada dönme hakkı tanıyor. Üçüncü
defa da bo ş arsa artık ona dönme hakkı vermiyor?
İslama göre kadın nasıl boş anır ?
Kütüb-i Sittede bulunan hadislerin de ifade etti ği üzre karısını bo-
ş amak isteyen kimse, kadın Metinden temizlendikten sonra onu bo ş ayıp
bekler, Kadın bir adet daha görüp temizlendikten sonra bir daha bo ş ar.
Yine bekler, kadın bir adet daha görüp temizlenir. E ğer adam bo ş amada
kararlı ise bir daha bo şar. Böylece kadınla bütün evlilik ba ğları kopmuş
olur. Kad ın ertesi Metini de gördükten sonra diledi ğine varabilir, dile-
diğiyle evlenebilir.
Bütün mezheplere göre adet halinde bulunan kad ını boşamak caiz
değildir. Adeti kesildikten sonra kocas ı , temas etmeden onu bo şayabilir.
Adetten sonra temas etmi ş ise bu temizlik içinde de bo ş amak caiz de ğil-
dir.'
Kur'ân'ın anlattığı tarzda bo ş ama halinde kad ın, kocasının evinden
ayrılırken iddet süresini de bitirmi ş olarak ayrılır. Kur'an şöyle diyor:
1 Talâk Suresi: 1
2 Buhâri, Talâls, 1; Müslim, Talâls, 1; 1bn Mâee, Talâls .2; Nesâ'i, Tarak 1; Tirmizî, Talâls. 1.
3 BulAri, Talâls, 7; Müslim, Talâls 1.
Cüz) : 2, Sure: 2, 259
sonunda otuz üçer kere "subbeınelleth, elbamdu 'Mak, Allahu ekber" den-
mesi emredilmiştir. İnsan bir a ğızdd "otuz üç kere subbanelleth,..." de-
mekle bu emir yerine getirilmez, belirtilen sevaba erilmez. Ayr ı ayrı tam
otuz üç kere "subbânellah,...." demek gerekir. Nur Suresinin 58 nci
âyetinde hizmetçilerin ve bülü ğa ermemiş çocukların, üç kere izin al-
maları emredilmiştir. Hadiste de:' "Izin alma üç defad ır. Eğer izin veri-
lirse gir, yoksa geri dön" buyurulmu ştur. Bu e ınirlerin yerine gelmesi
için üç defa ayrı ayrı izin almak gerekir, bir kerede "Üç defa şöyle olsun"
demekle emir yerine getirilmez. İşte talâk hakkındaki emir de böyle-
dir.'
( (3hk1.11)) daki ( (.11) ist ğirak ifade eder. Ayetin takriri:
ZtJU Zı t;,.: Bütün bo şanmalar iki keredir, bir de üçüncü boşama vardtr."
demek olur. Böyle olunca me şru talâk, ancak ayr ı ayrı yapılan
talüktır. ( ) ancak ayr ı ayrı yapılmakla olur. Kitabın, sünnetin
ve dilin gere ği budur2
"Ashabm hepsi, Hz. Ömer devrinin ilk y ıllarına kadar bir lâfızla
söylenen üç talükm bir talâk oldu ğu kanaatinde idi. Bu görü şe itiraz
eden olmdmıştı. Bundan dolayı bazı ilim erbabı, bu meselenin, kadim
bir icma olduğunu söylemiştir. Ama bunun hilâfına bir icma olmamış,
günümüze kadar her as ırda bu görüşü benimseyen ve buna göre fetva
veren âlimler bulunmu ştur:
"Abdullah ibn Abbas bu görüşte olduğu gibi Zübeyr ibn el-Avvâm
ve Abdurrahman ibn Avf da böyle fetva vermi şlerdir. Hz. Alt ve İbn
Mes'ild'dan ise iki rivayet gelmektedir. Birine göre bir lüf ızdaki üç ta-
lükı kabul etmişler, diğerine göre etmemi şlerdir. Tâbiüdan İkrimc,
Tüvus, tübrut-tüblinden Muhammed ibn isbük, Hilüs ibn Amr, el-
Hâris el-Ukeyli, bunlardan sonra gelen nesilden Dâvüd ibn Ali ve ta-
raftarları, İbn Hazm ve başkaları, İmam Malik'in bir kısım talebesi,
Hanefilerden bazıları, İbn Hanbelin bazı talebeleri böyle fetva vermi ş-
lerdir. İmam Ahmed'e göre bir a ğızla yapılan üç talükm geçerli olma-
yacağı hakkındaki hadis do ğrudur, fakat hadisi rivayet edenin, hadisin
hilüfını benimsediğinden dolayı İmam, hadisin hilüfl olan görüşü kabul
etmiştir. Çünkü İbn Abbas'tan, bunun- hilâfma da rivayet vard ır.
"Hz. Ömer'in, bir a ğızla söylenen üç talük ı geçerli saymasma ge-
lince: Ömer devrinde, insanlar talük ı küçümser oldular, bunun bir anda
olup bitmesini isteyenler ço ğaldı. Resulullah devrinde insanlar, Allah'-
,
1 /bn Hanbel, Ebû Havüd, İbn Mace ve Hakim rivayet etmişlerdir, sahihtir.
Kadir, VI, 433
2 Buhari, Talâk
3 Bkz. %bari, Tarak, babu't-talak ril-ğlak.
Boşama kasdı olmadan yapılan yeminler: Burada bo şama üzerine yapılan yeminler hak-
kında biraz maliimat vermek gerekmektedir:
Yemin kasdı olmadan "hayır vallâhi, evet yallah" gibi ye ıninler lağv yemini olduğu gibi
"Üzerime talâk laz ım gelsin ki, karım benden bo ş olsun ki şu iş şöyledir" gibi yerninier de lağv
sayılır. Önemli olan niyyettir. Söz arasında böyle söyleyenin, asıl niyyeti karısını boşamak
sözünü isbat etmek olduğundan bu yeminlerle talâk olmaz.
Kasıtlı olarak yapılan bo şama yeminlerine gelince: Do ğru görüşe göre bunlarla da Ula
olmaz. Ancak bunlar yemin oldu ğu için keffaret verilir "Kar ım benden bo ş olsun ki şu işi yapa-
cağım veya yapmayacağım" diyen kimse yemin etmi ştir. Ama bu yem?nin gere ği yapılmaz,
keffareti verilir. Hz. Ali, Hz. Ali'nin kadısı Şurayh, Ibn Mes'ûd, Davud ibn Ali ve taraftarlar ına
göre talâk üzerine yemin hanide, bu tür yeminlerden ötürü hiçbir şey lazımgelmez. "Şunu ya-
parsam, karım bana haram olsun" gibi sözlere gelince Abdullah ibn Abbas'ın, Buharide nakle-
dilen görtişüne göre bu sözden hiçbir şey lazım gelmez. (Bkz. Talak, bâb lime t ıtharrimu ma elıal-
lelltihu lek...) Müslim'de ise Abdullah ibn Abbas'tan, bunun yemin oldu ğu, keffaretinin verile-
ceği rivayet edilir (Talak, 3).
Şarta bağlı sözlerin ise geçerli bo şama olacağı hakkında görüşler bulunduğu gibi bunların
geçerli olmadığı hakkında da görüşler vardır. Geçerli olsa bile bunlarla ancak bir talâk vukubulur.
Kocanın dönme hakkı vardır. Bu hususta (AcItımu'l-MuvalApcin'in 3 114. cilt, 69 78 nci -
1 Nisa Suresi: 35
2 Taliik Suresi: 1-2
Cüz> 2, Sure: 2 265
Karısını bir kere b'o şamış olan, iddeti içinde ona dönebilir. Bu
dönüşünden sonra yine anla şmazlık olur, bir daha bo ş arsa yine döne-
bilir. Her boşamanın iddet süresi üç âdet süresidir. Bu süre içinde
karı koca anlaş abilirlerse ne alâ. Anla ş amazlarsa o zaman bir daha bo-
şar ki i şte ondan sonra ip tamamen kopar. Erkek, art ık karısına dö-
nemez. Mesele bu kadar geni ş ve açık iken bunu daraltmak do ğru de ğil-
dir. İslânım prensibi zorla ştırmak de ğil, kolaylaştırmaktır.
Bu yanlış anlama yüzünden İslâma birçok tenkidler yöneltilmi ş -
tir. islâmın, kadını kocanın elinde bir esir yapt ığı söylenmiştir. Halbuki
bu, İslâma iftirad ır. islâmın, kadına tanıdığı hak ve hürriyeti hiçbir
nizam tanımamıştı r. Bu üç talâk meselesi de yine onu, erke ğin sonsuzca
alıp boşama arzusundan, onun i şkencesinden kurtarmak içindir.
larıdır. Sakın bunları aş may ın. Kimler, Allah' ın sınırlarını aşarsa işte
onlar zalimlerdir."
229 ncu ayetin bu k ısmı, erke ğin, boş arken kad ına daha önce ver-
miş olduğu mehr ve sair mal ve e şyayı geri almasını yasaklıyor. Zira ver-
diğini, kendisine hizmet etmi ş olan eşinden geri almas ı, "İyilikle tutmak,
yahut güzellikle sal ıvermek" prensibine aykırıdır.
"Onlara verdiklerinizin bir kısmını (onlardan) alıp götürmek için
onları sıkıştırmayın. Şayet açık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla
iyi geçinin." 1 ayeti de kötü maksatla, verdi ğini geri almak için kadına
baskı yapmayı yasaklamaktadır. Ancak kadının edepsizce davran ışı,
kötü huyluluğu, serke şliği görüldü ğünde verilen mal geri al ınabilir.
"Yalnız erkek ve kad ının, Allah' ın sınırlarında durmayacaklarından
korkarsamz, o zaman kadının, (ayrılmak için) verdiği fidyede ikisine de
bir günah yoktur." cümlesinin belirtti ği gibi kadın, kocasiyle Allah' ın
emretti ği tarzda geçinemeyece ğini anlar ve ondan kurtulmak ister,
kocası da boş amak için kendisinden mal talebederse kad ın, ald ığı mehri
veya fazladan mal ve para vererek kocas ından ayrılabilir. Buna fıkıhta
al-Hul` denir.
Bu hususta şöyle bir vak'a zikredilir: Sâbit ibn Kays' ın karısı bu-
lunan Übeyy o ğlu Abdullah kızı Cemile (veya IJabibe), kocas ının çirkin-
liğinden, başka bir rivayete göre kendisini dövdü ğünden dolayı, Hz.
Peyğ amber'den, kendisini kocas ından ayırmasınf ister. Kocas ı Sâbit
de bo ş amak için, kadına verdiği bahçenin geri verilmesini ş art ko şar.
Cemile, yalnız bahçeyi değil, daha fazlas ını da verme ğe hazır olduğunu
söyler. Hz. Peygamber (s.a.v.). Sâbit'e yaln ız bahçeyi alıp kadını ser-
best bırakmasm ı emreder. İşte İslamda ilk tlul< olayı budur?
:Ayetin açıkladığı üzre bul`, ancak e şlerin, Allah'ın emretti ği bi-
çimde güzel geçinemeyeceklerini iyice anlad ıkları zaman yap ılabilir.
Allah'ın belirttiği sınırlara uymamak: geçimsizlik, itaatsizlik, dövme,
hakir görme, ihmal, hastal ık, bunaklık, çirkinlik gibi hallerden ileri ge-
lir. Mecbur kalmadan böyle bir yola ba şvurmak günahtır. Hz. Peygam-
ber: (s•a.v.): "Hangi kadın zorunlu bir sebep olmadan kocasından,
kendisini boşamasını isterse ona cennet kokusu haramdır."3 demiştir.
Bir cemaate göre hulc, talâk değil, fesh'tir. E şler raz ı oldukları za-
man erkek yeni bir nikah ve mehirle kar ısına dönebilir. Bu nikah, yeni
1 Nisa Suresi: 19
2 Ibn Kedi.; Itazi, Mefâtib, II, 249
3 Ibn Mke, Talâk 21; Ebû Dav ıld, Talâk, bâb fi'l-hul`; Dârimi, Tali& 6
Cüz' 2, Sure: 2 267
bu maksad ile yap ılan nikâh batıldır. Böyle yapmakla kadın, ne birinci
kocasına, ne de ikinci kocasına helâl olmaz. İkinci erkek, tam arzu ile
ve devamlı karısı olması niyetiyle kadınla evlenecektir. Sonra herhangi
bir sebeple bo ş arsa o zaman kad ın birinci kocasına varabilir.
Dilimizde /Aile denen bu uygulama, Kur'ân' ın ruhuna aykırıdır.
Muvakkat nikâh caiz de ğildir. Hz. Peygamber (s.a.v.) in, bu i şi yapan
(muhallil)e de, yaptıran (muhallelun leh)e de lânet etti ği rivayet edilir
Kadının ikinci evlenmesinin, bir ş aka, ya da eski kocas ına varmak
için şer'i bir hile olmayıp tam bir evlenme olduğunu, yukarıda kaydedilen
cuseyle hadisi de göstermektedir. İbn Abbas da muhallil hakk ında so-
rulan bir soruya, Hz. Peyğamber (s.a.v.) in, ş öyle dediğini rivayet et-
miştir: "Böyle şey olmaz. Ancak istek ile evlenme olur. Elden ele dola şacak
nikâh olmaz, Allah' ın kitabiyle eğlenilinez. Erkek, kad ının balcığazından
tadmadıkça nikah olmaz." 2
İbn Menzür ve İbn Ebi Şeybe, Hz. Ömer'in, kendisine bir muhal-
lil veya muhallelun leh getirilse onlar ı recmedece ğini söylemiş bulundu-
ğunu rivayet etnışilerdir. 3
İbnu'l - Kayyim Aclâmul-Muvakkıcin'de birkaç fas ılla bunun kö-
,
Yüce Allah 232 nci ayette de: "Kadınları boşadığınız zaman bek-
leme sürelerinin (sonuna) vardılar mı kendi aralarında güzelce anlaş-
tıkları takdirde, (eski) kocalariyle evlenmelerine engel olmay ın. Bu, içiniz-
den Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Bu, sizin
için daha iyi ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz." buyurarak
boş andıktan sonra tekrar kocalar ına dönmek isteyen kad ınlara engel
o Q 4 - •-• o 'o-
j
y ci o "Z",0 A .o o . --- t ,
J L) I -.)! •
J3.)I c J *_A.k * * 5-* 3T CA * °
(''rr))
1 Tefsiru İbn Kesir, I, 280-282; Ibnu'l-Arabi, Al -.1(ânıu'1-Kur'ân, I, 199-200; Tefsiru Aya-
trl-Ahkihn, I, 148-150
Cüz' 2, Sure: 2 271
Tefsir:
223- Baz ı bilginlere göre bu âyet, bo ş anmış kadınlar hakkındadır.
Çünkü bo ş anmağa ilişkin âyetlerden hemen sonra gelmektedir. Yani bo-
şanmış olan anneler, çocuklar ını iki yıl emzirirler. Tam emzirme süresi
iki yıldır. Bu süre içinde çocu ğun babası , ya da babas ı yoksa onun varisi
de annenin nafakas ını ve giyimini temin eder. Emzirme süresi içinde
annenin geçiminin sa ğlanması emredildiğine göre âyetin bo şanmış
anneler hakk ında olduğu anlaşılıyor
Fakat ço ğunluğun kanaatine göre âyet, yaln ız boş anmış kadınlar
hakkında değil, bütün anneler hakk ındadır. Anne süt vermesi, çocu ğa
bakması dolayısiyle belki kocasına hizmette kusur eder de bu yüzden
kocası onu beslemekten kaçm ır diye yüce Allah, özellikle emzikli anne-
lerin beslenmelerini, giydirilmelerini em/etmi ş bulunmaktadır.
"Emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için" ifadesinden de anla-
şılacağı üzre iki yıl süt emzirmek vacib de ğildir. Tam emzirme süresi
iki yıldır. Çocuğunu tam emzirmek isteyen kimse, iki y ıl emzirir demektir.
Tam emzirme süresi iki yıl olduğuna göre islâmın tanıdığı "süt emmeden
doğan evlenme yasa ğı" da ancak bu iki y ıl içinde süt emen çocuklara
mahsustur. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Neseb yüzünden haram olanlar,
süt yüzünden de haram olur."' buyurmuştur.
İmam ş âfirye göre iki ya şına kadar bir kad ından süt emen çocuk
için bu haramlık sabit olur. Ondan sonra emen çocuk için haraml ık sa-
bit olmaz. Ebil Hanife'ye göre süt emme süresi otuz ayd ır. İki buçuk
.
yaşına kadar emen çocuklar için haraml ık sabit olur, ondan sonra emen-
ler için sabit olmaz.
1 Buldiri, şehadat, 7, Nikah, 20, 27, 117, I:111ms, 4; Müslim, Rada r hadis:, 1, 2, 9, 12; Ebü
Daviid, Nikah 6; İbn Mace, Nikah, 34; Darimi, Nikah, 48; Muvalla', Raçlâ c, 1, 2, 16; İbn
Ijanbel, 1, 275, 290, 329, IV, 4, 5, VI, 44, 51, 66
• •
r .1 ^0 ••••
j
c
e-
(i
,•
ı , Iri,..k...p ı ,"_;
, c7 5.....ı, j
Cüz): 2, Sure: 2 273
-11 e
C. • -
•
C
' 1 I
(Yr °Y -4-,0 ı
Tefs'ir :
234-235 nci ayetler, kocas ı ölen kad ınlar hakkındadı r. Kocas ı ölen
kadın, dört ay on gün iddet bekleyecektir. Bu müdet içinde kad ının gebe
olup olmadığı anlaşılır. Ş ayet gebe ise: "Gebe olanların süreleri de yük-
lerini bırakmalarına kadardır"' âyetinin hükmü uyarınca do ğuruncaya
kadar bekler.
Gebe değilse dört ay on gün sonra, gebe ise do ğurduktan sonra
kadın, ahlâka uygun olmak ş artiyle istediği gibi hareket edtbilir, evlen-
mesi caiz olan diledi ği erkekle evlenebilir.
Acaba bu dört ay on gün içinde kad ın, süslenmeden ve koku sürün-
meden de uzak durup yas mı tutacaktır sorunu ihtilâf konusudur. Ule-
manın çoğunluğuna göre evet'kad ın, bu müddet içinde süslü elbise giy-
meyecek, koku sürünmeyecek, kocas ının evinden ayrılmayacaktır. Hz.
Peyğamber'in hanımı Hafsa, Hz. Peygamber (s.a.v.)in şöyle dediğini
nakletmiştir: "Allah'a ve âhiret gününe inanan hiçbir kadının, üç günden
fazla yas tutmas ı helül olmaz. Yalnız kocası için yas tutması hariç. Kadın,
kocası için dört ay on gün yas tutar ?"3
1 Tali& Suresi: 4 ,
2 Hadiste ihdâd kelimesi geçer. İhdâd: güzel koku sürünmekten ve süslenmekten uzak
durmak demektir. Biz bunu yas tutmak diye terceme ediyoruz.
3 Buhâri, Cenâ'iz, 31, ¥ayçl, 12, Talâk 36-49; Müslim, Ta/4, bâb 9, hadis: 58, 59, 62,
63-67;
2/4 Bakara Su esi
Fakat pek çok hadis, birinci görü şüp daha kuvvetli oldu ğunu gös-
termektedir. Bunlardan sadece ikisini kaydedelim: Ümm-i Seleme, Hz.
Peyğamber(s.a.v.)in şu sözünü rivayet etmi ştir: "Kocası ölen kadın
(süs için) bitkiden ve topraktan yap ılmış boya ile boyalı elbise giymez,
mücevherat takmaz, k ına yakmaz, sürme çekmez." 2 Ümm-i Atiyye de şöy-
le diyor: "Biz, ölüye üç günden fazla yas tutmaktan menedilirdik. Ancak
kocaya dört ay on gün yas tutardtk. Bu süre içinde sürme çekmezdik, koku
sürünmezdik, boyal ı elbise giymezdik. Yalnız boyalı iplikle dokunmu ş
kumaştan elbise giyebilirdik. Birimiz âdetinden y ıkanıp temizlendi ği
zaman (kötü kokusunu gidermek için) küst ve azfar(buhurlar ın)dan
biraz sürünmesi için bize izin verilmi şti."'
Daha önce Arap toplumunda kocası ölen kadın, bir yıl yas tutar,
evinden ayrılmazdı. Kur'ân, bu süreyi dört ay on güne indirmi ştir.
Fakat bu müddet sonunda kad ının, mutlaka evden ç ıkıp gitmesi gerek-
mez. Ş ayet kadın, evinden ayrılmak istemezse, kocanın varisleri, tere-
keden, bir yıl süre ile kadının nafakasını karşılamak zorundadırlar.
Surenin 240 nc ı ayeti şöyle diyor: "İçinizden ölüp de geriye e şler bırakan
kimseler, e şlerinin, evden çıkarılmaks ızın, bir yıla kadar geçiınler' inin sağ-
lanmasını vasiyyet etsinler. Şayet kendileri ç ıkarlarsa, kendileri hakkında
uygun olana yapmalartnda' sizin için bir günah yoktur."
Ancak bu bir yıl, yas tutma süresi de ğildir. Dört ay on günden fazla
yas tutmak haramd ır.
Bazı bilginlere göre kocası ölen kad ın gebe ise, çocu ğunu doğurun-
caya kadar kocas ının bıraktığı maldan nafakas ı temin edilir. 240 ncı
âyet buna delil olduğu gibi, Talâk Suresinin: : "(Bo ş adığınız) kadınları,
gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları
sık ıştır(ıp evden çıkmağa zorla)mak için kendilerine zarar vermeğe kalk ış-
may ın. Şayet gebe iseler yüklerini btrakmalarına kadar onları besleyin."'
âyeti de bo şanan kadının, değuruncaya kadar nafakas ının teminiri
emretmektedir.
Fakat bazıları na göre kadının miras hakkını belirten âyetler gel-
dikten sonra art ık kocası ölen kadının nafakası= temin edilmesi hak-
kındaki âyetin hükmü nesbedilmi ştir. Miras hakkı olmayan bo ş anmış
kadın ile, kalan maldan miras alacak olan kocas ı ölmüş kadın arasında
fark vard ır.2
Kocası ölen kadın, iddeti içinde evlenemez. Ancak iddet süresi için-
de âdâba uygun biçimde, kapal ı bir tarzda ona evlenme teklifi yapmak
câizdir. kette bu husus, tdriçi kelimesiyle ifade ediliyor. Tdriçl, üstü
kapalı biçimde anlatmak demektir. İddeti içinde bulunan kad ına veya
onun velisine, üstü kapah biçimde hitbe (evlenme teklifi) yap ılabilir.
Meselâ: "Inş allah, Allah bana iyi bir kad ın nasibeder", ya da: "Sen
güzelsin!" gibi sözlerle bu niyyet belirtilebilir. Yahut bu niyyet hiç
söylenmeden, içte ta şınabilir. Ama böyle bir kadınla gizli gizli k4nu ş-
mak, buluşmak, ya da gayri me şru bir şekilde birleşmek üzre sözle ş-
mek haramdır. Üstü kapalı tarzda evlenme teklifinden ba şka, edep
d ışı bir söz söylemek veya ona kar şı kötü bir niyet ta şımak yasaklan-
mıştır.
ft ft . P. . . .. ._
_^.,—.....;
9 -,!, - - - -- ... ., ,
ft ft .._
0 i ...kı ' i
„t_ -
. 3 LA .C....,_:JI
. 9...«
".■....•.,.. k 1
Z9
e_:..:2.'..00
9% ... ı
...j...C. E C,-Ai."-::-.* j C
ı
ı• ı ı Z9
-
ı
-cl:.
:ı...).. ,..i ‘..,..g.. 1.i.,;" j..A...; j I
9 • ı0 '''' 9
0 3. , 0 2
L.3 .7., . o 4..4-P o
ı ı
°J.-1
9, , • ı - •
-(:) I
• e" -•
Tefsir:
236-237 nci âyetler, henüz dokunulmadan bo ş anan kadınlar hakkın-
dadır. Ş artlar gerektirdi ği takdirde birle şmeden kadın ı boş amak caizdir.
Ancak erke ğin, keyif için bunu yapmas ı günahtır. Çünkü "Allah indinde
en sevilmeyen hellil, bo şamadır." Ş ayet boşamayı zorunlu kılan bir durum
varsa nikâhtan sonra henüz dokunmadan kar ısını boş ayan erkek, kad ına
m.ütta vermek zorundad ır. Yani bir şeyler verip onun gönlünü almas ı
lâzımdır. Nikâhta e ğer mehir kesilmemi ş ise böyledir. Fakat nikâhta me-
hir belli edilmiş ise onun yarı s ı verilir. Ama kadın, isterse hakkından vaz-
geçebilir, yahut erkek, mehrin tamam ını verebilir. Buras ı, onlarin se-
çimlerine ve faziletlerine b ırakılmıştır. Tabii karşıdakinin lehine ba ğışta
bulunmak, başkalarma karşı liitufkâr davranmak takvaya daha yakm-
dır. Allah, kullarmın yaptıklarını' görmektedir. Yap ılan iyilik, zayi
olmaz.
236 ncı âyet, mehir kesilmemiş ve dokunulmadan bo ş anmış kadının,
237 nci âyet ise mehir kesilmi ş ve dokunulmadan bo ş anmış kadının
durumunu anlatmaktad ır. Dokunmadan bo ş ama halinde kadmın iddet
beklemesi gerekme i,
bu görüşü benimsemi ştir. Hz. Ali, Şureyh, Said ibn el-Museyyib, Cubeyr
ibn Mut'im, Mücâhid ve Sevrrye göre bu deyimle kasdedilen, kocad ır.
Ebıl Hanife ve Ş afii de bu görüşü benimsemişlerdir. Bu görüş daha kuv-
v< tlidir. Zira nikah ba ğı , tam olarak kocanı n elindedir.Kadm ın velisi,
gti>rçi onu evlendirebilir ama bu tasarrufunun geçerli olabilmesi için
Boş anmış kadınlara verilecek mütca, bir atiyye de ğil, kadının erkek
üzerinde bulunan bir hakk ı, bir alaca ğıdır. Bu sürenin 241 nci ayeti,
bunu açıklamıştır: "Bo şanmıs kadınlara uygun bir geçim vermek, koru-
1 Nisa Suresi: 4
278 Bakara Suresi
1 Ahzâb Suresi: 28
2 İbn Kesir, I, 287-288
3 Tefsfru Ayâtrbahkâm, I, 161
4 bu Kesir, I, 287
Cüz': 2, Sure: 2 279
olan kimse, ona dokunmamı ş olsa dahi, tam mehr verecektir. Halbuki
ayetin ifadesi açıktır. Âyet dokunmadan bo şama halinde yarı mehr
veribnesini emretmektedir. Dokunma, birle şmeden kinayed;r. Kald ı
ki Hz. Peygamber (s.a.v.), Şurahbil kızı Umeyne ile nikahlanm ış, fakat
zifafta kad ına elini uzatınca kadın hoşlanmartilş . Allah'ın Resulü de
Ebıl Useyd'e, kad ını donatmas ın ı, ona iki mavi elbise giydirrnesi ıı i
emretmi ştir. Demek ki Hz. Peygamber, halvet oldu ğu halde dokun-
mad ığı için kadına müt`a vermiştir. Bu da gösterir ki tam mehr, ancak
v-at' (birle şme) halinde şarttı r.
Dühulden önce boşanmış kadınlara iddet gezekmez.
Ahzâb Suresinin 49 ncu âyetinde de, dokunulmadan bo şanmış
kadınlara miit'a verilip b ırakılmaları , onlarmiddet beklemelerine gerek
olmadığı bildirilmektedir: "Ey inananlar, inanmış kadınları nilaihlayıp
da henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız
bir iddet hakkınız yoktur. Hemen müt'alar ını verin (biraz geçimlik verip
memnun edin) ve onları güzellikle serbest b ırakın."
Bunların iddet beklemelerine lüzum yoktur. Çünkü iddet, rahmin
berâetinin anlaşılması için emredilmi ştir. Dokunulmamış kadın için el-
bette böyle bir durum söz konusu olamaz.
1 BulAr4, Cihad, 98; Müslim, Mesacid, bâb: 35, hadis: 202, 205, 206; İbti Mâee, Şahit 6
2 Tirmiz4, Salât, bâb mâ eâ's fi şalâti'l-vus%â
280 Bakara Suresi
O9o •"'
1 °J ". •
e •-•- _ . • J £—"" 4
(Y 1* j*
•• 5- *
e °
e
239- Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, yaya yahut binmi ş olarak
kıhn ; güvene kavu ştuğunuz zaman, bilmedi ğiniz şeyleri size öğrettiği şe-
kilde Allah' ı anın.
Tefsir:
239— Taberrnin anlattığı üzre sava ş , yırtıcı hayvan sald ırısı, sel
ve saire gibi erkâniyle namaz k ılmanın tehlikeli olacağı durumlarda
yürüyerek, ya da binek üzerinde nama2 k ılmak caizdir. Yüzün yöne-
lebildiği taraf kıbledir. Tabii bu durumda rükâ' ve secde, ima ile yani
baş eğmek suretiyle yap ılır. Ancak secde için ba ş , rükti'a e ğildiğinden
biraz daha fazla e ğilir. E ğer ima da mümkün olmazsa sadece iki tekbir
kâficlir. Bu durumda yüzün k ıbleden ba şka yöne çevrilmesi namaza mani
olmadığı gibi konuş mak da mani de ğildir.
Bu ş ekilde namazlar sadece iki rek'at k ılınır. Bir rek'at dahi k ıl-
mak yeterlidir. Görüldü ğü üzre bu namaz, Allah' ı hatırlamadan ibaret-
tir. Zira iki tekbir dahi kâfi görülmü ştür. Böyle tehlikeli anlarda namaz,
müslüman! me şgul edip tehlikeye atmaz, onu sava ştan geri 'koymaz.
İslamda güçlük yoktur. Tabii bu şekilde namaz, gerçekten her an teh-
likenin gelebilece ği durumlarda kılınır.
Abdullah ibn Ömer, Hz. Pey ğamber'in, korku namaz ını ş öyle kıl-
dırdığmı anlatıyor: "Allah' ı n Resulü (s.a.v.), sava şları ndan birinde
korku namaz ı k ıldırdı . (Askerden) bir bölük, kendisiyle beraber namaza
durdu, bir bölük de düş manın karşısında (tetikte) bekledi. Kendisiyle
namaza beraber duranlar bir rek'at kılıp gittiler, bu kez ötekiler geldiler.
Resulullah, onlara da bir rek'at kıldırdı . Sonra her bölük, (bulunduklar ı
yerde) birer rek'at daha kıldılar."
tekbir kafi gelmez, tam güvene kavu şuncaya kadar namaz ı ertelerler.
Mekhal de böyle demiştir. Tüster Kalesi ku ş atmasında bulunan Enes
(ibn Malik), sabah ışırken sava ş devam gitti ğinden namaz, kılamadık-
larını, ancak güne ş yükseldikten sonra kendilerine fetih nasib olup
namaz kılabildiklerini ve Eba Masa ile k ıldıkları o namaz ın, kendisi
için dünyadan ve dünya içinde bulunan her şeyden daha hayırlı oldu-
ğunu anlatmıştır."'
Buhari, bu görü şüne Hz. Peyğamber'in, ikindi namaz ını erteleyip
güne ş battıktan sonra k ıldığını delil gösterir. Ço ğunluk, Hendek Sava-
şı nda, henüz korku namaz ı hakkındaki emrin gelmediğini söyleyerek
Buharrnin görü şüne itiraz etmi şler, bu husustaki emirler geldikten
sonra, Nisa' Suresi 102 nci ayetin, emri ve bunu aç ıklayan hadislerin
tarifine göre namaz k ılınabilece ğini söylemi şlerdir.
fakat korku namaz ı hakkındaki emirlerin, Hendek Sava şından
sonra gelmiş olması, Buhari'nin, tehlikeli anlarda namaz ın trtelenebi-
lece ği hakk ındaki görü şüne aykırı düşmez. Zira bu hal, nadir bir durum-
dur. Tehlike çok fazla ise namaz ertelenebilir. Nitekim Hz. Ömer za-
manında fethedilen Tüster Kalesi ku ş atmasında sahabiler, sabah nama
z ırlı ertelemişlerdir. 2
Biz yine çoğunluğun görüşüne uymayı uygun görüyoruz: Tehlike
fazla de ğilse Nisa Suresi, 102 nci ayette tarif edildi ği şekilde namaz k ı-
lımr Tehlike fazla ise herkes kendi ba şına, yaya veya binek üzerinde ima
ile, iki veya bir rek'at rı arnaz'kılar. Bunu da yapmak tehlikeli ise yaln ız
iki tekbir alm'ak, iki defa "Allâhu ek ber, Allâhu ekber" demek kâfi gelir.
Maksat Allah'ı gönülden anmak, her i şte, her zaman O'nunla beraber
olduğunu unırtmamaktır. •
(Y .t Y) e 4_7C., Î ° — £..< (Y t
—— ç".
1 Butıki, Şalât, bâb aş- şalâtu iude ınunâhati'l-hu ştm...
2 ibtı Kesir, I, 295-296
284 Bakara Suresi
Tefsir:
240 ncı ayetin, babas ı, karısı ve çocuklariyle Tairten Medine'ye
hicret edip orada vefat eden bir adam hakk ında indiği rivayet edilir.
Kadının mirastan alaca ğını belirten mirasayetleriyle neshedildi ğini
söyleyenler bulunduğ u gibi, muhkem oldu ğunu söyleyenler de var-
dır. İbnu'z-Zubeyr Hz. Osman'a (İçinizden ölüp geriye e şler bırakan-
lar...) âyetini ba şka bir ayet neshetti ği halde ne diye onu Mushafa -
yazıyorsun? deyince Hz. Osman: "Karde şimin, oğlu, ben hiçbir şeyi
yerinden de ğiştiremem." cevabm ı vermiştir.'
İ bni Abbas'a göre kocas ı ölmüş olan kadın, bir yıl evinde durur ve
kendisinin geçimi temin edilirdi Bunu miras âyetleri neshetmi ştir.
Ancak bu ayeti nesheden ayetler, rivayetlere göre de ğiş mektedir. Bir
rivayete göre bunu, daha önce tefsirini yapt ığımız 234 ncü ayet nes-
hetmiş , bir kısmına göre Nisa Suresinin 11 nci âyetindeki "Allah'tan
bir vasiyyet olarak.." sözü neshetmi ştir.
234 neü.ayet, dul kad ının, beklemek zorunda oldu ğu süreyi tayin
etmektedir. 240 ncı ayet ise evden ç ıkmak istemeyen dul kad ına, bir
yıl süre ile evde kalma hakk ının verilmesini ve geçiminin sa ğlanmasını
emretmektedir. Iki ayetin hükmü birbirine ayk ırı de ğil, birbirini
tamamlar niteliktedir. İkisi arasında aykırılık olmadığı için nesilı de
yoktur. Ancak bu bir y ıl, yas, tutma süresi- değildir. Dört ay on
günden fazla yas tutulmaz.
241 nci ayet, bo ş anan kadı nlara müt'a verilmesini, muttaki-
ler üzerine bir borç kılmaktadır. 236 ncı ayette herkesin, bo ş adığı
kadına kendi gücü ölçüsünde mütca vermesinin, iyilik edenler üzerine
bir borç oldu ğıgiu bildirdiği zaman bir adam: "Istersem iyilik ederim,
istersem etmem" demi ş, bunun üzerine yüce Allah, 241 nci ayeti_indi-
rerek müt'a vermenin, bütün muttakiler üzerine borç oldu ğunu bildir-
miştir.
236 ncı âyetten, baz ı müslümanlar, müt(an ın farz de ğil, bir ihsan
(iyilik) olduğunu anlamışlardı . İşte 241 nci âyet, bu durumu aç ıklığa
kavuşturmuştur.
242 nci âyet de Allah' ın âyetlerini böyle aç ıkladığını bildirmektedir.
}.17 .0 't oA o 0 9 „
ı .5 d 9
J11 JI c
(Y t Y') -C)11S.°_,b u.„LI",_lç
5'Al I"; (Y t "Lul W iJ
c Cot:::,
( T ") 4
9; 3 , 1
- ‘7''Ş.`
5 "4--
"!
ayakları üzerine dikildiklerini ve büyük bir ordu oldu ğunu Kitabı Mu-
kaddes anlatır ve bunun, Allah'ın kudretinin bir delili olduğunu söyler.
yazdın. Bizi yak ın bir süreye kadar ertelesen olmaz mıydı ? De ki : Dünya
geçimi azd ır. Korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl kadar haksızlık
edilmez. Nerede olsan ız, sağlam kaleler içinde de bulunsantz yine ölüm
sizi bulur."'
,
L 5... °?-I»
"J(J• J °Lpı:i".; 1.<£. ılı I
,i
ıjiC; °:›
C., ijiCi "JC:_«,us ı °e2?:—.:p °S-A
J "j...,.C;2_,•'.
_£p J• ° -1s.-^.7.• ı°J- J:; •• • ",
fis
° • 3.43 JO, (Y ")
ıj'_ı t;
ro.„ o...% o „ ft o.
"zkıı -- JC; aJı
Z, ••
_
‘ 5 2,-. .,J5k.:1: 'Lı T"j ftc.iT J
o O9• 0 •9 ı . .
Le:Li, (Y t A) z 1
yr..< ,- o s t, e
, t, 99 9 9,
• - ı Lı u
• .
1 Bubini, Tıb 30. Bu konuda Müslinı'de birkaç hadis vard ır: Mara, hadis: 92-94, 98, 100
2 İbn Kesir, I, 298
Cilz) : 2, Sure: 2 289
9 7.; 9 o o o o O ıı fi ş
,:i-A .5L (.9:,2,4 ‘.)■.
o J, o 0..ı. J,
ji G 4-4 .-A 1 4.:-4 J .2.:9 O L:, 4 —• J-P
_ ,i ı_,., ri,,,iı
. . ,..
I
„„
maktadır. Eğer inanlyorsanız bunda sizin için kesin bir alamet vard ır".
249- Talat, askerler(iy)le ayrılınca dedi ki : "Allah sizi bir ırmakla dene-
yecektir. Kim ondan içerse benden de ğildir. Ondan (kana kana) tadmayıp
sadece eliyle bir avuç alan bendendir". Içlerinden pek azı hâriç, hepsi on-
dan içtiler. Nihâyet Talat ve kendisiyle beraber inananlar, irmağı geçin-
ce : "Bugün Calisıt'a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok" dediler. Al-
290 Bakara Suresi
lah'a kavuşacaklarına kanaat getirenler ise şöyle dedi : "Nice az bir topluluk
var ki Allah' ın ,izniyle çok toplulu ğa galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle
beraberdir". 250— (Tâlût'un askerleri) Calut ve askerlerine karşı çıktık-
larında şöyle dediler : "Rabbimiz, üzerimize sab ır dök! Ayaklar ımızı sağ-
lam tut ve o kâfir millete kar şı bize yardım et!" 251— Derken Allah' ın izniy-
le onları bozdular. Dâvâd Câlât'u öldürdü; Allah ona hiikümdarhk ve hik-
met verdi ve ona diledi ğini öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmiyle
diğerlerini savmasaydı, dünya bozulurdu. Fakat Allah, bütün âlemlere
karşı lâtuf sahibidir. 252— Bunlar, Allah'ın âyetleridir ; bunları sana
gerçek ile okuyoruz. (bunlarla sana gerçekleri aç ıklıyoruz). Elbette sen
gönderilen elçilerdensin.
Tefsir:
246-252 nei âyetler, evvel emirde müslümanlara cihad ın önemini
anlatmak için bir ibiet misali getirmektedir. Hz. Musâ'dan bir zaman son-
ra Yahudiler, davran ışlarını bozdular. Kimileri puta taptılar, kimileri çe-
şitli günahlara sapt ılar. Bu yüzden zayıfladılar, kendilerini çevreleyen
düşmanlarm hücumuna uğradılar. Daha sonra aralar ında çıkan bir pey-
gamberin ir ş adiyle uyand ılar, az olduklar ı halde çok olan dü şmanlarını
yendiler. Başlangıçta az bir ordu ile koca dü şmanla baş edemeyecek-
lerinden korkmuşlardı ama Allah'ın yardımiyle bunu ba ş ardılar.
1 İ slâmi kaynaklara göre Tâbût, Tâlût'un evine getirilmi şti. Peygamber Samuel de Tâ-
liit'un kralhğına delil olarak Tâbût'un, onun evine gelmi ş olmasını gösterdi.
.292 Bakara Suresi
2 Bkz. Kitabı Mukaddes, Samuel I, bâb 1-31; Samuel II, b'âb: 1-24, s. 272-334
Cüz': 3; Sure: 2 293
e • s s 4
- 1!),—;
r O ı r O ıı
r! jr4 A,..fL•2_,,-.1
0 ‘
., .71 .0 .1 iı ... ' ; •••q. . .. , -.!:, .- o ,
'41 ;l:::;.3j 4 -m J....4 11
ı
C., J J. 0 1. 1 ! J1... I i
- ■ Lı, t ...A..k ...:.i 1
fi .11 O ı . ı , ı O ı O
j ...0 0, t r":". L A tire..J • .. • .--A .C.O..
-) .t>.•
‘j: 1 ... -•
, ,..... , ,... 5o ...r ... . . . .r. o ... 11 ••
1:.9 L:L:U1 LA
- ftA:Ui -.5, t, ı.,i3 :, C :,::4:.< '' ‘..i:A °1 .4...LA ..9 L'j-A 1 C7,4 o i.;•,A.."
.9 .9 ı D ı ıı
j.L ;L; I jj,...4T Ltr.J C!. (" j."_;„,
o T, - • •, ı •A, • ••• e a o O
% 1 s-
e
Tefsir:
Allah, iki yaş ayan dinin pey ğamberiı;ıi ismen zikrediyor ve bunlarm
ortasında da derecelerle yükseltilen zat ı anıyor. Onu bu iki peygamberin
bulunduğu çizginin ortas ına, peyğamberler dairesinin merkezine ko-
yuyor. Onun, kendi katındaki derecesini belirtmek için de ismini müp-
hem bırakıyor. Ondan bu şekilde söz edilmesi, onun derecesine daha
fazla büyükliik katıyor, sözü daha etkili yap ıyor. Bu tarz beyan, bazan
dilde daha etkili olur. Arap edebiyat ında bunun örnekleri çoktur. Meselâ
kendisinden en yüksek ş airin kim olduğ u sorulan "Hutay'a", Züheyr'i
ve Nabiğa'yı söylemiş, " İstesem üçüncüyü de söylerdim" sözüyle de
kendisini kasdetmi ştir. Bu ifade, " İstesem kendimi de söylerdim"
ifadesinden daha beliğdir.
Hz. Muhammed Aleyhisselâm, pey ğ amberlerin en üstünüdür. Çün-.
kü o, son peyğamberdir. Yüce Allah, Ahzâb Suresinin 40 nc ı âyetinde
onun, peygamberlerin sonuncusu oldu ğunu; Sebe' Suresinin 28 nei
âyetinde de onun, bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gön-
derilidğini haber vermiştir. Diğer peyğamberler bu niteli ği taşımazlar.
Hz, Peyğamber'in kendisi de peygamberler aras ındaki mevkiini şöyle
belirtmiştir.:
"Benimle, benden önce gelen pey ğamberlerin durumu, tıpk ı şu bina
yapan adamın durumu gibidir ki : bu adam bir bina yaptı, güzel yapt ı,
onu süsledi, tamamladı . Yaln ız kö şelerinden birinde bir kerpiçlik yer eksik
kaldı . Insanlar binanın çevresini dolaşmağa başladılar. Onu çok. beğendi-
ler ama "keşke şu kerpiç de yerinde olsaydı" dediler. İşte o kerpiç benim.
Ben pey ğamberlerin sonuncusuyum." 2
Evet o, bütün peyğamberlerin yüksek huy ve vas ıflarını kendisin-
de toplamıştır. Nasıl Kur'an, gelmi ş geçmiş bütün kitaplar ın özü ise,
o dd gelmiş geçmiş bütün peyğamberlerin özüdür. O, insan o ğlunun efen-
disidir. Kendisinin şöyle dedi ği rivâyet edilir:
"Ben k ıyamet günü, Adem_ o ğlunun efendisiyim. Kabri ilk aç ılan
(yani ilk diriltilen) ben olacağım. İlk şefaat eden ve şefaati kabul edilen
1 Nisâ Suresi: 164
2 BulArl, Menadglı 18; Müslim, Fadgril 22, 23; Tirmi'gi, Edeb 77, Mentıkıb I; Ibn Iianbel,
II, 137,....
Cüz': 3, Sure: 2 295
1 Müslim, Imân, hadis: 327, 328, Fasiâ'il, 3; Tir' Tefsiru Sure IV; Ebn. Dâvfld, Sunne 13
2 Dm Mâce, Zühd 37; Dârîmi, Mukaddime, bâb mâ u ctlye'n-nebiyyu (s.a.v.)
3 Buknri, Enbiyâ 35; Müslim, Fa ğ â'il, hadis: 159
4 Bkz. Ibn Kesir, I, 304
' 296 Bakara Suresi
4
.5 A1 c. '43
ı
...L, I J• -
A Lot 41; .)
e! ı r
j G ...5, C4; 41-4-1P
.* •5 j-?. j G 1
255- "Allah, ki O'ndan başka tanrı yoktur, daima diri ve yarat ık-
larını koruyup yöneticidir. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutmaz.
Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan O'nun
katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir.
Onun ilminden, ancak kendisinin diledi ği kadarından başka 'bir şey havra-
yamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplam ıştır. Onları koru(yup
gözet)mek, kendisine ağır gelmez. O, yücedir, uludur.."
Tefsir:
255— Bu ayet, içinde Allah'ın tahtı anlammdaki Kürsi kelimesi geç-
tiği için Ayetu'l Kürsi (Kürsü Ayeti) adiyle me şhurdur. ketül-Kürsrnin .
ında çe şitli hadisler vardır'. Bunlardan birkaçm ı kaydedelim: fazilethk
Ebıl Dâvûd Tirmizi ve İbn Hanbel'in, Yezid kiz ı Esınâ'dan rivayet
,
ettikleri bir hadise göre iki ayet var ki bunlar Allah' ın İsm-i Aczammı
(en büyük ismini) ihtiva etmektedirler: (Allah lailahe illa huve'l-bay-
yu'l-lcayyam) ve (E.L.M. Allahu lâilill ıe illa huve'l-bayyu'l-bayyllm.)i
Dârimi'nin rivayet etti ği bir hadise göre de Kur'ân'da en büyük
sure, İhiâs Suresi, en büyük ayet de Ayetii'l-Kürsi'dir. 2
ebeyy ibn Kâcb diyor ki: "Allah' ın Resulü bana, Allah' ın kitabın-
da hangi ayetin daha büyük olduğunu sordu. (Allah ve Resulü daha iyi
bilir) dedim. Ayn ı suali tekrar etti. (Allahu lailahe illa huve'l-bayyu'l-
Icayyrım)dur dedim. ( İlim sana mübarek olsun ey Ebirl-Münzir) dedi." 3
Hz. Ali ve Ebû emâme, Hz. Peyğamber'in şu hadisini rivayet et-
mişlerdir: "Kim her farz namaz ın arkasında Ayetü'l-Kürsryi. okursa,
artık onun cennete girmesine ölümden ba şka bir engel kalmaz."'
1 Ely0 Dâvad, Kitabu'a- Şalât, bâbu'd-ducâ, I. 343, 344
2 Dadal?, Façlâilug-X(ur'âtı, 14; İbn klanbel, V, 58
3 Ebti Dâvftd, Şalât, balo mâ câe fi katil-Kutsi
4 Fayı;lu'l-Radh., VI, 197; 'hit Kdir, I, 309
298 Bakara Suresi
ne eklense yine kiirsinin geni şliği karşısında, çölün içine dü şen bir halka
gibi kalırdı . Taberi şu hadisi naklediyor: "Kürsi içinde yedi gök, bir kal-
kan içine atılmış yedi dirhem gibi kal ır." Ebu 2er de Hz. Peyğamber'in
şu sözünü nakletmiştir: "Arş içinde kürsi, yer yüzünde bir çölün içine at ıl-
mış demir bir halka (yüzük) kadard ır."'
Kürsi, her şeyi böylesine kaplayan bir şey olduğuna göre onun,
her ş eyi içine alan mutlak mekân oldu ğ unu da düşünebiliriz. Bunun üs-
tünde zaman vard ır. Arş da kürsiyi içine alm ıştır. Akıllar ve ruhlar
âlernini içeren, Allah'a yak ın meleklerle çevrilmiş bulunan Arş , mekân
üstüdür. "Rahman Arşın üstüne oturdu"2 âyetinin söylediği üzre Allah,
Arşın içinde de ğil, üstündedir. Allah'ın, Arşın üzerinde olmas ı, mekân-
siz bir keyfiyettir. "Ey Rabbimiz, sen rahmet ve ilimce her şeyi ku şattın."3
âyeti gere ğince Allah'ın kuş atması, ilim ve rahmetiyle kuş atmasını ifade
eder. O'nun kürsisi, bu rahmetinin, bizim kâinat ı mıza tecelli etti ği yer-
dir. Allah'ın kürsisi olmas ı, Allah'ın düşündüğümüz tarzda onun üze-
rinde oturmas ını gerektirmez. Hâ ş â Allah cisim değildir. Bu ifade, Allah'
ın kâinatı yönetmekte oldu ğunu, küinatın mutlak hakimi oldu ğunu belir-
tir. işte gökler ve yer ne kadar a şikârsa Allah onlardan daha a şikârdır.
Bunları kuşatan kürsi ve onun ötesi ne kadar gizli ise Allah ondan dahi
gizlidir.4 O, çok yücedir, çok uludur,
o „ o ,
•
3 ,4
) 11 e .ls • ".01 -01 - °( ı
0 3 0.
••• ••• 0 0 3
ja.) 1 „; At.) j y. t t..123
5 ,-.■ıı L-4.73
1, :;2- 5-
(../..,..l.)-1 i •
- !;11 -d I L-_JC..._1!1;i1 - • _. e e- , .;?_,
Q,
' 4'.›. e
■c
.. ),,,
„
-
s■ 31.
,.:>C ..fi. L ı-j ı _ il"..:Jı- L):
• A ".4.:; .P'_.,- .> ..°;.'., ',....>„,.. ı:b.ii
C, cs.f.."sı ı °?-1- (Y. C 'fi
(su - JC.; c I
, - .
43.) Ci It j "JC-# c
-7.- "
1 %ıl Kesir, I, 309
2 Tâhâ Suresi: 5
3 Ğâfir Suresi: 7
4 Bkz. Hamdi Yazır, Hak Diui Kur'an Dili, I, 859
Cüz': 3, Süre: 2 303
oG oo,
4.... Jt- ...J. Lg..." t
4 .ı t
•
ları, çocuğu olduğu takdirde onu yahudiler aras ında yeti ştirip yahudi
yapacaklarını adar idiler. Çünkü yahudileri, din bak ımından kendi-
lerinden üstün görürlerdi. Böylece baz ı ensâr çocuklar ı, yahudiler ara-
sında büyümü ş ve yahudi olmuşlardı— İslam gelip de yahudilerden
Nadir oğulları, yurtlarınd an sürülünce ensarl ılar: "Biz çocuklar ımızın
onlarla' beraber gitmesine müsaade etmeyiz" dediler ve çocuklar ını müs-
lüman olmağa zorlamak istediler Bunun üzerine bu ayet indi.'
Bir rivayete göre de ayet, yine ensar ın bir kolu olan Salim ibn Avf
Oğullarından el-Hu ş ayn hakkında inmiştir. Bu zat ın iki oğlu vardı .
Bunlar Ş am'dan Medine'ye kuru üzüm getiren iki tüccarm telkiniyle
hıristiyan olmu şlardı . Bu çocuklar da o tüccarla beraber Ş am'a gitmek
isteyince babalar ı, bunları zorla İslama sokmak istedi ve. Allah' ın Re-
sulünden, arkadan adam gönderip bunlar ı İslama döndürmesini rica
etti, bu ayet indi. 2
İşte bu iniş sebeplerine dayanarak baz ı' müfessirler bu ayetin, an-
cak kitap ehlinden olan kimselerin müslüman olma ğa zorlanmayacak-
ları görüşünü ileri sürmü şlerdir. Baz ılarına göre de âyet önce bütün
insanlara ş amil olmak üzre inmiş , sonra kıtal ayetiyle mü şrikler ile olan
ilişkisi neshedilmiş ve hükmü, yalnız kitap ehline ili şkin olmak üzre
baki kalmıştır. Kitap ehli kendi dinlerinde kalmakta serbesttir. Ama
müşrikler, ya İslami veya ölümü seçmek zorundad ırlar. Zira onlar hak-
kında: "Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah' ın oluncaya kadar
onlarla savaş"' buyurulmaktad ır. Bir kı smına göre de "Dinde zorlama
yoktur" ayeti, "Fitne kalmay ıncaya.... kadar onlarla savaş," ayetinden
sonra inmiştir. Arap Yar ımadasındaki müşrikler tamamen müslüman
olduktan sonra "dinde zorlama yoktur" ayeti inmiş ve bundan böyle
hiç kimsenin zorla dine sokulmayaca ğı açıklanmıştır. Fakat bu ayet
ininceye kadar Arap mü şriklerine din hürriyeti tamnmam ıştı . Zira Hz.
Peygamber: "Allah'tan başka tanrı yoktur demelerine kadar onlarla savaş-
mam emredildi. Bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını benden-
korumu ş olurlar. Ancak Islamın hakk ını yerine getirerek söylemeleri gerekir.
Hesapları da Allah'a aittir demiştir."4 Bu hadisin hükmü, "dinde zorlama
1 Ebû Dâvûd, Cihâd, hah fil-esir yukrahu Nesii, İbn Ebî Hâtim ve İbn Hib-
bin da rivayet etmi şlerdir; İ bn Kesir, I, 310; Ibnu'l- (Arabi, Alikam, I, 333; el-Bahru'l-mukit,
II, 281
2 İbn Kesir, I, 310, 311
3 Enfal Suresi: 39
4 Buhari, Iman, 17, Zekât 1, Cihad 95; Tirmiai, Iman, 1,2, Tefsiru Sure LXXXVIII;
Nesât, Zekât 3, /man 15, Cihad, 1, Tahrim 1; İ bn Mke, Mukaddime 9, Fiten 1; Darimi,
Siyer 10; İbn Haubel; I, 11, 78, II, 314
Cüz': 3, Sure: 2 305
1 Buhâri, Iman 17, Zekât, 1, Cihâd 95; Tirmiil, Itufm 1, 2, Tefsiru Sure LXXXVIII;
Nesâ't, Zekât, 3, İman 15; Cihâd, 1, Tabrim 1; İbn Mâce, Mukaddime 9, Fiten 1; HârimI, Siyer
10; /bn Hanbel I, 11, 78, II, 314
2 İbn Hanbel, III, 109, 181
3 İbn Kedi', 1, 311
4 İbn Keslr, I, 311
306 Bakara Süresi
Demek ki cihad, din de ğiştirtmek için bir zorlama arac ı de ğil, hak
dinin yüksekliğini filen ispat vasıtasıdır. Cihadın hikmeti, insanlar ı
ikrahtan korumak, ikrah kabul etmeyen dini hakim k ılmak suretiyle
Allah'ın kelimelerini yiiceltmektir. Yani hakk ın serbestçe kabulüne en-
gel olmak isteyen ve bu hususta cebir kullanan hak dü şmanlarının def'i,
hak yoldan engellerin kald ırılması için cihad yap ılır. İşte kelime-
tullâh budur.-
Yalnız burada bir hususa daha dikkati çekmek gerekir. Gerçi İs-
lânida
_ zorlama yoktur. Ba şka bir din mensubu zorla İslâm dinine so-
kulmaz ama İslâmı kabul eden veya İslam tabiiyetinde ya şayan kim-
senin,
. islam nizamma uymas ı mecburidir. Meselâ müslüman bir kim-
senin içki içmesine veya zina etmesine engel olunur. Çünkü bu fiiller,
düzeni bozar. Her hukuk sistemi, kendisine tabi vatanda şları, kanun-
larma uymağa mecbur etti ği gibi İslam hukuk sistemi de kendi tabbii-
yetinde ya şayanları, prensiplerine uyma ğa, getirdiği düzene göre ya-
ş ama& mecbur eder.
"Kim tâğâtu tanımaz ve Allah'a inan ırsa kopmayan sağlam bir kulpa
yapışmıştır..."
Tâğât, tuğyândan mübâlâ ğa kipinde bir cins ismidir. Çok azg ın,
azman, azıtkan demektir. Allah'a kar şı azan, ba şkalarını da azd ıran
herşey tâğuttur. As ıl azdırıcı, şeytan olmakla beraber, kendisini tanr ı
yerine koyan, insanlar ı yanhş yollara sevk eden kötü ki şiler ve kendı-
lerine tapmılan putlar da tâ ğâtun anlamı içine girer.' İşte o tâ ğütu in-
kâr edip Allah'a inanan kimse, kopmayan sa ğlam kulpa yap ışmış olur.
Mücâhid'e göre sa ğlam kulp imandır. Süddiye göre İslâmd ır. Enes ibn
Malik'e göre Kur'ând ır. Bunlar e ş anlaınh görüşlerdir. Kays ibn Ubâd
şu olayı anlatıyor:
1 Müslim, Faılailu's- şabilbe, bâb 33; Bulıüri, Tâclıir, 23, Menürpbu'l-ensür 19; bn 1;lanbel,
V, 452
308 Bakara Suresi
,^ -" ,
j j_P j1->- u-Rı j ..9 j_P .7 A (.5 •:t!i l.s °J i
.• 11 , • 3 -4; 1.24
eLP 41 &ULA Li L L-42 i-A .L14-t 4.1)1 L9J I U
01
• 't ıf O ı O. ı •_ ı, ı :7;
j ı
J .1Ljr A-j - ı
, 17, , 1e
. t.• e." cı b L:31-.1•Ç e 1.1.2.-1J1
°L;_ç -sp
• • • ,
- JC;
JL; 61-3 -j -:(jı-_;
c>:
z
- sp • ,
":12J1
.ş -
4*..) rLpi .
(y.ı •)
Tefsir:
259 ncu âyet, muhakkak ki o zamanki yahudiler aras ında anlatı-
lan bir olaya iş aret etmektedir. Daha önceki âyette kendisini tanr ı ye-
rine koyan zalim bir kıral tipi temsil edilmişti. Burada da Allah'ın kud-
retini görünce derhal hakk ı kabul eden mü'min bir kişi canlandırılmak-
tadır.
Bu adam, yıkılmış , harab olmu ş bir şehrin yanından geçerken ümit-
sizliğe düşer: kendine "Acaba Allah bunlar ı nasıl diriltir?" der.
Allah'ın yaratmasından şüphe etti ğinden değil, fakat büyük umutsuz-
luk ve esef içinde bulundu ğundan, şaşkınlık içine düştüğünden dolayı
böyle söyler, düşünür ve uykuya dalar. Uykuda iken Allah onun ru-
hunu alır, yüz yıl böyle kalır. Sonra tekrar onu diriltir. Adam, uyuyup
biraz sonra uyand ığım sanır. Kendisine gizliden bir ses "Ne kadar kal-
dın?" diye sorar. O da bir gün, ya da günün birkaç saati kadar bir süre
böyle kaldığını söyler. Kendisine, yüz yıl o şekilde kaldığı, yiyecek ve
içeceğinin bozulmadığı, fakat merkebinin da ğılmış kemik haline gel-
diği, Allah'ın kudretini göstermek ve insanlara bir ibret b ırakmak
için merkebinin, onun gözleri önünde diriltilece ği söylenir. Allah'ın ira-
desiyle kemikler bir araya gelip birbirine eklenir, eklenen kemikler
üzerine et giydirilir, içine ruh iiflenir ve merkep dirilip kalkar. Allah' ın
bu yüce kudretini gören adam: "Biliyorum, Allah her şeyi yapabilir"
der.
I3u adam kimdir ? Bunun, o sözü söyledi ği zaman mü'min mi,
kâfir mi olduğu hakkında tefsirler çe şitli rivayetler ileri sürmü şlerdir.
Fakat âyetin muhtevas ından, bunun mü'min bir insan oldu ğunu anlı-
yoruz. Müfessirlerden ço ğunun kanaatine göre bu adam, İsrailoğulları
peyğ amberlerinden biridir. Nâciye ibn Kâb, Süleyman ibn Büreyde,
Katâde, Rabi, Süddi, Dahhâk ve İbn Abbas'tan gelen rivayetlere
göre bu adam Uzeyr'dir. Di ğerlerine göre Hilkiya o ğlu Yeremyâ'd ı r.
İbn İshak'a göre bu adam Hıdır'dır Çünkü Hıdır, İmran oğlu Hârun'un
torunlarından olan Hilkiya o ğlu irmiya'dır.°
Kitab- ı Mukaddes'te anlat ıldığına göre Fars Kral ı Nebukadretsar
(Buhtunnasr) Kudüs'ü ya ğmalamış , yahudileri esir alıp götürınüştür.
Hem Yeremya, hem de Hezekiel, Kudüs'ün tahrib edili şini görmüş ,
Babil'e götürülmüşlerdir.
243 ıı cü âyetin tefsir3.nde de Hezekiel hakk ında benzeri bir olayı
arz etmi ş bulunuyoruz. önemli olan, bu adamın ya da gördü ğü yıkık
diye yalvarmış . Allah'ın kudretinden şüphe etti ğin den dolayı de ğil,
kalbindeki inancı daha da güç kazans ın diye böyle söylemi ş . Çünkü
bilmek, gözle görmek gibi de ğildir. Gözle görmek, daha kesin bilgi ve-
rir. Yüce Allah da ona dört ku ş alıp bunları kendine çekmesini, yani
kendi yanında bulundurup yarat ılışlarını iyice incelemesini, sonra kesip
her da ğın başına bunlardan birer parça koymas ını emretmi ş .
Ayetteki (fe şurhunne) kelimesi, çlamme ile de kesre ile de
okunabilir. Fakat damme ile okunması meşhurdur. pamme ile okun-
duğunda "Onları yanına al, kendine meylettir" demek olur. Kesre ile
okunduğunda "Onları kes" anlamına gelir. Ancak İbn Abbas'tan gelen
rivayetlere göre çlamme ile de, kesre ile de okunsa ayn ı anlamı verir.
Kelime, N abatçadan gelir, "kes, da ğıt" demektir. Zaten "meylettir"
manası da verilse yine siyaktan "onlar ı kendine meylettir, yan ına al,
ineele, -sonra kes" anlam ı ortaya çıkmaktadır. Demek ki herhalde keli-
mede kes anlam ı vardır.'
Hz. İbrahim Aleyhisselâm'ın, bu emri yerine getirdi ği açıkça zik-
redilmemiştir. Ama siyaktan böyle yapt ığı anlaşılıyor. Allah'ın buyruğu
uyarınca dört kuş -rivayete göre tâvus, güvercin, karga, horoz- alm ış,
bunları inceledikten sonra kesmi ş ve bunların her parçasını bir da ğın
başına koymuş, sonra bunları kendisine ça ğırmıştır. Dağılan parçaları
bir araya toplan ıp Allah'ın kudretiyle yeniden can bulan ku şlar, ko-
ş arak Hz. Ibrahim'e gelmi şlerdir.
Bu ve bundan önceki âyet, her şeyi sebeplere ba ğlayan yüce Yara-
tıcının, istediği zaman bilinen sebepler koymadan da e şyayı yarataca-
ğını, O'nun "Ol!" dediği her şeyin derhal olaca ğını anlatmaktadır. Her
iki olay da birer mu'cizedir. 259 ncu âyette öldükten sonra dirilmeyi
görmek isteyen insana, bu olay hem kendi ş ahsında, hem de hayvanın-
da gösterilmiştir. 260 ncı âyette ise öldürüp diriltme olay ı, dört kuşta
yapılmıştır.
Allah, sevdiklerinin dileklerini yerine getirir. Bir kul, Allah a şkı
ile, O'na kullukla o derece yak ınlık kazanır ki Allah, diriltme sıfatını
bir an için onda tecelli ettirir. Yüce Mevlâ, Mulıyi (diriltici) sıfatiyle
peygamberi Ibrahim'e tecelli etmi ş ve kesilip parçalanan ku şlar Allah-'
ın Diriltici sıfatına mazhar olan Ibrahim'in ça ğırısiyle can bulmuşlar-
dır. Görünüşte onları çağıran İbrahim ise de gerçekte Allah't ır Çünkü
Allah'ın tecellisi kar şısında İbrahim'in be şeri varlığı ortadan silinmi ştir.
İşte Hz. Pey ğamber (s.a.v.) bu yüce mertebeye ş öyle iş aret buyurmu ş-
lardır: "Allah buyurdu : Benim bir velime dü şmanlık yapana karşı savaş
açarım. Kulum, kendisine farz kald ığım ibadetlerle yaklaştığı kadar hiçbir
.
Lzı re, '-°'
.9 5 9 , y, .9 o .9 99 5 . o ,
SAÇ C002..) acil j_5 j...A • J
00
a C;1. 4
-7. 4"")•
0 15 ;4;
J L4-; Y I A { ,5 4.15_.01
•
5 5 .9
43; ,:J ı" ",;J ı '43
° 0•
e L)—,A
• 9. e ,ot.
ı ° - c.) :J:J
1 9 9 1 • Z7
:,, Luı ı .
o • 911
,..., •te.
411 j G 0, t--.:•.%: —J2:51-., j
yüz dâne olmak üzere yedi ba şak veren bir dâne'nin durumu gibidir. Allah
dilediğine kat kat verir, Allah( ın geniştir, (0) bilendir. 262 Mal- -
lar, insanlara gösteriş için Malını verip Allah'a ve âhiret gününe inanma-
yan adam gibi, başa kakmak ve eziyet etmekle sadakalar ınızı boş a çıkar-
may ın. Öylesinin durumu, 'üzerinde biraz toprak bulunan ş u kayaya
benzer ki ; ş iddetli bir sağnak indi de (üstündeki topra ğı silip süpürerek)
onu sert bir taş halinde bıraktı . (Böyleleri), kazandıklarından bir şey elde
edemezler. Allah, kâfir kavmi do ğru yola iletmez. 265 Allah' ın rızasını -
bire her şeyi kasıp kavuran bir rüzgâr ç ıksın da ürününü yaks ın, bahçesi-
ni mahvetsin, kurutsun, çoluk çocu ğ unu peri ş an bir duruma soksun ?
Elbette kimse böyle bir duruma dü ş mek istemez. İşte sadakalarm ar-
dından baş a kakmak ve eziyet etmek de amellerin meydana getirdi ği
manevi bahçeleri mahvçden dondurucu bir kas ırgadır. Bu hareket,
o güzelim amelleri yakar, kül eder. Hz. Ömer (r.a.): "Biriniz ister mi ki
kendisinin, altı ndan ırmaklar akan, içinde her çeş it meyvas ı bulunan,
hurmalardan ve üzümlerden oluşmuş bir bahçesi olsun da..." ayeti hakkın-
da demiştir ki: "Bu ayet, güzel amel yap ıp da en çok amele muhtaç bulun-
duğu ömrünün son demlerinde kötü amele sapan kimsenin durumunu
sembolik olarak anlatmaktadı,r."'
3 ı ı oı 0 «0 3
• (..r°
4 A.
0
(y .k ,k) .
269- Allah, dilediğine hikmeti verir. Kime hikmet verilirse ona çok
hayır verilmiştir. Ancak öz ak ıl sahipleri düş ünüp ibret alı rlar.
Tefsir:
269 nen ayette, hikmetin önemi helirtilmi ştir. Hikmet : hkm kö-
künden gelir. Hükm, hükâmetj ve ilikam manalariyle ilgili olarak
1 Fussilet Suresi: 53
2 Mülk Suresi: 19
3 Ğgleiye Suresi: 17-20
4 Yusuf Suresi: 105
318 Bakara Suresi
‘,..; ...t..ıo
1 Hakim, Tirmui ve !bn Lâl, İbn Mes'ud'dmi rivayet etmi şlerdir, sahihtir. Faydu'l-Kadir,
574
2 Müslim, şalâtu'l-musâfirin, bâb, 47, hadis: 267
3 bn Abdi'l-Barr, Enes'ten rivayet etmi ştir, sahihtir. IV. 268
Cüz): 3, Sure: 2 319
> o
A j r J Q...4 I
•••
t .9 • o. 5„ ,
° A-7--""1
. 4.w
Ç
(Y v T)
-
O .P "' o O • O •••
j—reL,..11 ci
ft
° -f•‘- ‘. ft ft- İ .*;
çe4
P iı
ı o
L,' -U I (‘" v 4W c..) C.)—•
o Oı O > •
C SCG
-
f‘„
j t-J
Ç4-
°9
(Y v t ) ° .4_°L
270- (Allah için) Yapt ığınız her harcamaya, yahut adadığını,z her
adağı Allah bilir. Zalimlerin yardı mc ısı yoktur. 271- Sadakaları açıktan
verirseniz ne güzel! E ğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için
daha iyidir, ve sizin günahlaı ınızdan bir kısmını kapatır. Allah, yaptık-
larıntz ı duyar. 272- (Ey Muhammed), onları yola getirmek sana düş mez.
Allah dilediğini yola getirin. Verdiğiniz her hayır (sadaka), kendiniz için-
dir. Yaln ız Allah' ın rızasınt kazanmak maksadiyle verirseniz, verdi ğiniz
her hayır, size tastamam verilir ve hiç hakk ınız yenmez. 273- (Sadakaları-
nızı) şu fakirlere (verin ki), Allah yolunda kapan ıp kalm ışlardır. Yeryü-
zünde gezip dola şamazlar. Bilmeyen, utangaçltkParından dolayı onları
zengin sanır. Ordan simalarından (yüzlerinden) tanırsın. Yüzsüzlük edip
insanlardan istemezlr. Yaptığınız kay ıtları muhakkak ki Allah bilir.
274- Mallarını gece gündüz gizli ve aç ık, Allah yolunda verenlerin mükâfat ı
Rableri yanındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Tefsir:
270 nci âyette yüce Allah, verilen sadakalar ı, yerine getirilen adak-
ları bildiğini, zalimlerin bir yard ı mcılar ı olmad ığını, 271 nci âyette de
açıkça sadaka vermenin iyi olmakla beraber gizlice sadaka vermenin
çok daha iyi olduğunu, Allah'ın, böyle sadaka veren kimselerin kötü-
lüklerini örtece ğini, günahların bağışlayaca ğmı, zira O'nun, kullarm ı n
yaptığı herşeyi bildiğini buyurmaktadır.
Bu âyet, sadakay ı hiç kimse bilmeden sırf Allah rızâs ı için gizlice
yoksullara vermenin, aç ıkça vermekten daha iyi oldu ğunu gösterir.
Çünkü bu şekilde sadaka, hem gösteri şten uzak kal ır, hem de yoksul,
herkesin içinde utand ırılmaz, onuru kırılmaz. Ancak başkaları nı da
320 Bakara Suresi
sadaka vermeye te şvik gibi toplum yarar ına bir amaç ta şı yorsa o zaman
açıkça sadaka vermek daha efdal olur. Peygamber (s.a.v.)
kendi gölgesinden ba şka hölgenin olmadığı kıyâmet gününde gölgesi
altına alaca ğı yedi kişiden birinin de: "Sağ elinin verdiğinden sol elinin
habeı i olmayacak derecede gizli sadaka veren adam" olduğunu bildirmi ş-
lerdir.' Şu hadis de gizlice sadaka vermenin önemini belirtmektedir:
"Allah Dünyay ı yaratınca Dünya sallanmağa başladı . Allah dağları
yaratıp Dünyanı n üstüne koydu. Dünya istikrar buldu. Melekler da ğları n
gücüne hayret edip sordular :
— Ya Rabbi, dediler, senin dağlardan daha güçlü bir yaratığın
var m ı ?
Evet, demir, dedi.
— Ya Rabbi, demirden daha güçlü bir yaratığı n var mı , dediler.
Evet, ate ş , dedi.
Ya Rabbi, ate şten daha güçlü bir yaratığın var mı, dediler.
-- Evet, su, dedi.
Ya Rabbi, sudan daha güçlü bir yaratığı n var mı , dediler.
Evet, rüzgâr, dedi.
Ya Rabbi, senin rüzgârdan daha güçlü bir yaratığın var mı dediler.
— Evet, sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen Adem o ğlu
(riizgârdan da güçlüdür) buyurdu:".2
nci âyette "Onları doğru yola iletmek sana düşmez. Allah dile-
diğini doğ ru yola iletir. Sizin yapt ığınız iyilikler kendiniz içindir. Allah
rızâsı için verdiğiniz sadakalar size ödenir. Verdiğiniz herşeyi tastamanz
Allah kat ı nda bulursunuz" buyurulmaktadır.
1 Bubtiri, Edeb, 36; Zektı t, 16; Rilf4, 24; kludûd, 19; Tirmizî, Zühd, 53; Nes5'1,
Ca.çlti', 2
2 Kit5bu't-tefsir, 96
Cüz': 3, Sure: 2 321
C) 3:Ü41 jj-.>%:4,-J ( V \1° )) 1.4-JC>.- '" i ° 'A je:J1 ftc..X.,•4:4431 - ' ...1,...(_3,1:9
e-
Ci..,:k5 *)) ( Y ") .
o. - :% P P --
,,...i. I j 'Uç j_S -L..„,_,..,
„,--
o 9
3.,:»1 3 ,:,ı:;',.\:,,i ı 4. ,,_,,
' F34.3" -'0'"
.., S'j11'
i- "ir
-.,- "Z.5Call l i'..,.Cil -_, -
C>,_3l::2.11 {1.14.-.p
-
9 1.;.-.:„.T
.3 ''• >:-: "
' - ' ‘. :CP ''.-->-S -_, * :- -..X....P 05 5 :r -I
- r-
• e'-'.
_......'_ ',1... -1,'..)ı ı - L.,-
• .. -_, c,. ı J''''
4,.$7,2 . - ...) J -,cuı J".. 4.!; ı 9.:AT
' : - -.......kiı "ı4Z:iı:f.
‘4_1,_,,,, j.w ,:,.., f°,:,,,. ıi_;....... ,..... ., o .)t_i(TvA)
z. u ıi_ı_._..7 , , .,
&Li.„.3_,.
.... ,
, . , , • ... ... • 5/ , O , f 5 ,..., o P,„,,,,. o .9 .o P o
-J ,-.0.112..> "V i-4...Lâ:P ... ,..-31 ,..9-A I Q- 4 J ..) -^->:-..' 4 • - ..1 3
I.,_; ..l.da.; 4.) 1 i L e j.....-:-.4 ,.. I .0. .)-1.2-..-i ö .j......-P i .5 ,)3..5" u ._I i(YvN)
., - ._ ,
P Or , , , 0 r 0)03 e o
L•j-? j
„ t Z: °'
0. A j CA j-; f i
275- Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarpmış olduğu kimsenin kalkt ığı
gibi kalkarlar. Bu, onların : "Alışveriş de faiz gibidir" demelerinden ötürü-
dür. Oysa Allah alışveriş i helal, faizi haram 'almıştır. Kime Rabbinden
bir öğüt gelir de (c ö ğüte uyarak faizden) vazgeçerse geçmi şte olan kendi-
sinindir ve iş i de Allah'a kalm ıştır (Allah onu affeder). Kim tekrar (faize)
dönerse onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. 276- Allah, faizi
mahveder, sadakaları artırır. Allah, (haramda ısrar eden) hiçbir günah-
kar kâfiri sevmez. 277- Onlar ki, inandılar, güzel işler yaptılar, namazı
1 El:ıl"' Dav6d, Zekât, 34 Tirma, Zektıt, 22; iba Mâce, Zekât, 26; İbn
I. 388, 441
Cüz': 3, Sure: 2 323
Tefsir•
1) Nesi'e ribası : Nesre bir şeyi bir süreye ertelemek, veresiye ver-
mek demektir. Bir mal ı, kendi cinsinden bir mal ile, bedelini bir süre
sonra almak üzre de ğiştirmekten do ğan fazlahk, nesi'e ribas ıdır. Mesela
kışın birine bir ölçek buğday verip yaz ın onun yerine iki ölçek bu ğday
almak gibi. Buradaki fazlalık, bedelin veresiye olmas ından doğmuştur.
Bu fazlalıği veren kimse, tamamen kar şılıksız vermiştir. Bunun karşılığı
yoktur.
324 Bakara Suresi
° Z...ıi:Pl:İ .4 11(.41
"Ey inananlar, ribâyt kat kat yemeyin" 2 âyetiyle evvel emirde bu insaf-
sı z uygulama yasaklanraıştır. 3
Va'de yenilendikçe eklenen ribâ, yaln ız kapital üzerinden hesap-
landığı gibi hazan biriken faizler de hesaba kat ılarak fazlal ık yekün
üzerinden tahakkuk ettirilirdi. Bu i şlem, bugün basit ve bile şik faiz
dediğimiz sistemden ba şka bir şey de ğildir.4
NesVe ribası denen faizle borç verme, Allah' ın kitabı, Resülün sün-
neti ve müslümanlarm icmaiyle kesin olarak haramd ır. Bundan vazgeç-
meyenler, 279 ucu ayetin aç ıkladığı veçhile bizzat Allah ve resulüyle
savaşa girmiş olurlar ki böylelerinin sonucu husrandan ba şka bir şey
olamaz.
Ribayı yasaklayan âyetleri yukar ıda gördük. Şimdi ribâ hakkında
gelen birkaç hadis üzerinde dural ım:
Ubâde ibn es-Sâmit yoluyla gelen bir hadiste alt ı şeyin birbiriyle
değiştirilınesinde bir tarafın alacağı fazlahğın haram oldu ğu belirtil-
miştir: "
,t -$ ."
Hz. Ömer de altunun para ile ancak pe şin olarak de ğiştirilece ğine
kani'dir. Malik ibn Evs, Hz. Omer'iu huzurunda paras ını bozdurmak
istemiş . Orada bulunanlardan Talha ibn Ubeydullah: " Şimdi altununu
ver, param sonra gel al" demi ş . Hz. Ömer: "Hayır ya şimdi parasını
ver, veya altunu iade et. Çünkü Pey ğamber (s.a.v.), paran ın altunla,
buğdayın buğday ile, arpan ın arpa ile, hurmanın hurma ile ancak pe şin
değiştirilebilece ğini, veresiye olursa ribâ olaca ğım söyledi" demiştir.3
ığı rivayete göre Hz. Peygamber, pe şin Dirm'nbOedal
alişveri şte dirhem yerine dinar, dinar yerine dirhem al ınmasına müsa-
ade etmiş ,4 Buharrnin rivayetine göre de altunu veresiye olarak para
ile satınaktan men etmi ştir.'
1 Müslim, Müstılsüt, bâb: 17
2 Müslim, Müs4üt,.bâb: 16
3 Müslim, Müsalgit, hâb: 15; Tirmikl, Büyü', 24
4 Dtirimi, Büyü', 43
5 Bubâri, Buyü` 80; Müslim, Mils4rit, hadis: 87 Nesâi, Büyü( 49;...
328 Bakara Suresi
Faraza bir yıl önce bin lira borç veren adam, bir y ıl sonra yine
bin lira alırsa-paranın yılda yüzde on veya daha fazla de ğer kay-
bına uğradığın ı düşünürsek en az 100 lira zarar etmi ş olur. Çün-
kü bin lira, bir yıl 'sonra 900 lira de ğerine düşmüş tür. O halde
bu adamı ziyana sokmamak için paran ın yılda uğradığı değer kay-
bını vermek lazımdır. Bu bir fazlalık de ğil, adamın kendi paras ıdı r.
İslam kimsenin zarara u ğramasını istemez. Evet altun ve gümü ş ,
yahut hadiste say ılan maddelerin ödünç verilmesinde fazlal ık ha-
ramdır, faizdir. Fakat de ğer kayb ına uğrayan paraların ödünç veril-
mesinde paranın değer kaybı kadar bir fazlalık, haram faiz hükmüne
girmez, yahut borcun, altun veya gümü ş ğibi değerini koruyan mad-
deler üzerinden verilip al ınması uygun olur. Mesela borç olarak al-
tun verilir ve alınan altun aynen ödenir. Böylece borç veren de
zarardan korunmu ş olur.
Jli Ai l (j pJ j_ f
A NA. `1
• 51 % ..0 j j .! J.> j A
Insanların malları içinde artması için verdiğiniz faiz (mal ı), Allah kat ın-
da artmaz. Ama Allah' ın rızasını isteyerek verdiğiniz Işte (sevap-
larmı ve mallarını) kat kat artıranlar on(u veren)lerdir." Hz, Peygamber
(s.a.v.) de: "Ribâ çok da olsa sonu azalmaya rılahkümdur" demiştir.3
Yukarıya yazdığımız Rum Serisinin. 39. ayeti Mekke'de inmi ştir.
Bu âyetle henüz Mekke devrinde dahi islam ın ribâ hakkındaki görüşü
belirlenmiş , riba kötülenmi ş, sadaka övülmüştür. Ribâ hakkında atı-
lan ilk adım budur. İkinci aş amada, Mi İ mran Suresinin 130 11 CU üye-
tiyle kat kat faiz yenmesi yasaklanm ıştır. Ve nihayet Veda Hace ı Sıra-
larında indiği rivayet edilen.4 tefsirini yapmakta olduğ umuz âyetlerle
faiz tamamen haram k ılınmıştır. İleri toplumlarda faiz i şlemi cereyan
etmez. Demek ki Hz. Muhammed Aleyhisselân ı'm 23 senelik peyğam-
berlik hayatının sonlarında islam toplumu bu tekâmül seviyesine gel-
diğinden faiz tamamen yasaklanm ış ve Hz. Peygamber Veda hutbe-
sinde: "...Câhiliyye faizi yasakt ır. Ayağımın altına aldığım ilk ribâ kendi
fcıizimiz, Abdulmuttalip o ğlu Abbas'ın faizidir. Onun bütün faizi kald ırtl-
m ıştır.."6 sözleriyle faizin tamamen yasakland ığını duyurmuştur.
İslamdan önceki ilahi dinlerde de faiz haram k ıhnmıştı. Bugünkü
Tevrat'ın, Çıkış Kitabının 22 nci bab 25 nei âyetinde faiz yasaklanmak-
tadır. Buna ra ğmen İsrail oğullaiı bu yasa ğı çiğneyip faize dadanmış lar,
dünyaya da faizcili ği yaymışlard ır. Bu yüzden Kur'ân onlar ı faizcilik-
le nitelemektedir: "Menedildikleri halde faiz almaları ndan ve haksız
yere insanların mallarını yemelerinden ötürü..."6
1 !bn Mâee, Tieârât 58; Nesâ'i, Buyâc 2
2 Bûhârî, Buyü, bâb kavlillâh yâ eyyuhâlleMne âmenü lâ te'kuhfr-ribâ
3 tim Hanbel, I, 395, 434 •
4 Hz. ömer'den rivayet edildi ğine göre son nazil olan ayet, ribâ âyetidir. İbn Mke, Ti-
eârât, 58
5 Müslim, klace, hadis: 147; Ebâ Dâvtid, Buyâ` 5; ibn .Mâce MenLik 76;...
6 Nisa Suresi: 161
332 Bakara Surest
dini tekliflerin bütün hikmeti( rini bilemeyiz. Belki daha bilmedi ğimiz
nice zararlar ından ötürü Allah faizi yasaklamıştır.°
« (j.) e..5•j
280- "Eğer borçlu darlık içinde ise bir kolayl ığa plancaya kadar
beklemek löz ımdı r. Eğer bilirseniz, sadaka olarak bağıslamanız sizin için
daha hayırlıdır."
Müslüman fedâkârd ır, güzel borç vererek müslüman karde şlerinin
dertlerine deva olur. Verdi ği borcun mükâfatını berçludan de ğil, Al-
lah'tan bekler. Borcundan faiz almad ığı gibi vadesinde ödeyemeyen fa-
kire, eli gen; şe çıkıncaya kadar süre tan ır, icraya verip Ona yata ğan
yorganım sattırmaz. Ş ayet hiç ödeyemeyecek durumda ise borcunu
bağışlar, sadaka sayar. Ahmed ibn Hanbel'in, Süleyman ibn Burey-
de'den rivayet etti ği bir hadiste Hz. Pey ğamber: verdi ği borcu, güç
durumda bulunan borçlunun geni şliğe kavuşmasına kadar erteleyen
kimseye Allah'ın, va'desinden önceki her gün için borcun bir misli,
va'desi dolduktan sonraki her gün için de borcun iki misli sadaka sevab ı
verece ğini bildirmiştir.2 Es'ad ibn Zürâre'nin rivayet etti ği bir hadiste
de Hz. Pey ğamber:
. 9 7; .9 • • Z; ••• •
k
J
ıl; ( .1."W • LUL, C.) 1
Kim ki Allah' ın, kendisini, gölgesi altında gölgelendirmesini isterse
eli darda olan borçluya mühlet versin, ya da borcunu tamamen kaldır-
sın"3 demiştir. Darlık içinde bulunan borçluya borcunu erteleyen veya
tamamen bağışlayan kimseyi Allah'ın, kıyamet gününde gölgelendir-
ece ğine, teybe edinceye kadar onun i şlediği giinahlarclan geçece ğine
dair muhtelif hadisler vard ır.
-*5
ı i o t. ..9 o o
A 111 C4._. I k:
-
t. - .t , . ot - 3 99 01
ke.br L L,r, j ir) 1—) • 1..ffl
o le 9 o o .5, o
(5. .111 j J L9 I - JI
9o o o
( 5 :L11"
4. Ci .)
ı
- 7: 9 o -1 9 O•Ç ı ..rlı O
1 t ilm.""4,
.9 0
^JJCT
•
cie,-::1.r) C; Ci
e
ı
3 .9 .9 o o r .9 .9 r 9 ı ı o
jı,.kyt, G Lo 4 t
Ci jfi-;;;-A °L-;CÇ
*3 •
o • 9 A o z 9
' 43..:1.; Ci C
(Y A rY
Tefsir:
282- İbn Kesir'in rivayetine göre "Kur'ân' ın, Arş a en yakın ayeti,
deyn (bore)ayetidir". Yani en son inen ayet budur.' Bu ayetler, Faizin ve
alışveriş in durumunu bildiren âyetlerle bir bütün te şkil etmektedir.
I, 334
Cüz': 3, Sure: 2
1- Mü'minler, belli bir süre için borç alıp verdiklerinde bunu bir
senede yazacaklard ır. Senedi yazd ırmak, özellikle borcu alan kimsenin
görevidir. Çünkü o mükelleftir.
Alış veriş , ticaret vs. işleri, kadından ziyade erke ğin işidir. Kadın-
ların asıl görevi çocuk yeti ştirmek, ev i şlerini yürütmektir. İşte asil
erkeklerin görevi olan alış veri ş, borçlanma vb. gibi hususlarda ş ahitlik
etmek de erke ğin görevidir. Ama erkek olmazsa bu görevi kad ınlar da
yapar. Ancak kadın, burada asil görevi d ışında bir vazife yüklenmek-
tedir. Erke ğe ait olan bir vazifeyi bir tek, kad ına yüklemek, onun için
ağır bir yük olur. Bunun için bu vazife iki kad ına yüklenmektedir. Bir
erkek yerine iki kadının tanıklık etmesi, erkeklerin tan ıklık yapabile-
cekleri meselelerdedir. Do ğum, süt emzirme gibi hususlarda bir kadının
tanıklığı bile kâfidir.
338 Bakara Suresi
Bazı tabillere atfedilen sözlere göre kad ınlar, had, ceza ve k ısas
gibi konularda tanıklık edemezler, ancak mal, akid, nikâh, köle azadi,
doğum, süt emzirme, bekâret, dulluk vs. gibi davalarda tan ıklık edebi-
lirler. Fakat bu görü şe mesned olabilecek bir hadis veya sal ı abi sözü
yoktur. Ibnul-Rayyim el-Cevziyye, bu meseleyi etrafl ı olarak incelemi ş,
Kur'an ve hadisin naslarma göre kad ının da her hususta tan ıklık ede-
bileceği sonucuna varmıştır.i
8-- Taraflardan biri yolda veya yola ç ıkmak üzre olur da borcu
yazdıracak birini bulamazsa senet garantisi yerine geçmek üzere borçlu,
borç verene bir rehin verir. Rehin yaln ız seferde de ğil, hazarda da veri-
lebilir. Fakat seferde yazma i şi güç olduğundan borcun teminatı ola-
rak rehin vermek daha lüzumlu hale gelir. Yoksa bu âyetten, hazarda
rehin verilmez anlam ı çıkmaz. Nitekim Hz. Pey ğaınber (s.a.v.), Medi-
ne'de yani hazarda kendi z ırhını âilesinin geçimi için otuz yasak arpaya
bir Yahudiye rehin vermi ş idi.'
9— Taraflar birbirine güvenir de yazma ğa veya rehin almağa 1ü-
zum görmezlerse güvenilen ki şi, arkada şının güvenini kötüye kullan-
mamah, aldığı borcu eksiksiz ödemelidir. Yahut rehni alan, borcun öden-
mesi halinde rehni sahibine geri vermelidir.
Borcu yazdırmak hususunda müfessirler birkaç görü ş ileri sürmüş-
lerdir: Bir görü şe göre "Onu yazın", "İki şahit tutun" emirleri vücub ifa-
de eder. Bu emirlerle borcu yazd ırmak farz k ılmmış , "Birbirinize güve-
nirseniz, güvenilen kimse emaneti ödesin" sözüyle bu farz neshedilip emir-
ler nedbe çevrilmi ştir. Bu görüş zayıf bir görü ştür. Çünkü ikinci âyetin,
birinciden sonra geldi ğine dair bir kesinlik yoktur. Bunlar birlikte inen
ve aynı konuyu anlatan âyetlerdir. Cumhurun kanaatine göre "Onu
yazın", "İki şahit tutun" emirleri nedb ifade eder. Bundan dolay ı borcu
yazmak ve ş ahit bulundurmak menduptur. Çünkü sahabe, tabiun ve
İslam ülkelerinin fakihleri, borcun yaz ılması ve ş ahit bulundurmak hu-
susunda titiz davranmanu şlardır. Onların aralarındaki ahşverişler, borç
işlemleri, genellikle yazısız ve ş ahitsiz geçerdi. İçlerinden hiçbirinin bu
tutuma itiraz etmemi ş olması da âyetteki emirlefin nedb ifade etti ğini
gösterir.
Yapılan akidler, verilen borçlar unutulmas ın, herkesin mal ı korun-
sun diye yüce Allah, borcun yaz ılmasını hoş görmüştür. Zira olabilir ki
güvenilen kişiler hilekâr çıkar, ald ığı borcu inkâr ederler. Yahut verilen
miktar unutulur. Yüz lira borç verir de 150 lira verdi ğini sanır. 200 lira
borç alır da 150 lira ald ığını sanabilir. Yahut borçlu veya borç veren
ölür. Arada yaz ılı bir vesika yoksa böyle hallerde taraflardan biri ziyana
uğrar, hattâ bu durum sonradan k ırgınhklara yol açar. Ama her şey
yazılıp şahitlerin de huzurunda i şlem yapılırsa i ş sağlam olur, kimsenin
gönlünde şüphe de k almaz.
"Onu yazın" emri, âkidlerin senedi bizzat yazmalarm ı gerektirmez.
Nitekim "Aranızdan bir yazıcı (onu) adületle yazs ın" ifadesi, senedi âdil
bir kâtibin yazaca ğım açıklıyor. Acaba Mil kâtip bu senedi yazma ğa
dinen mecbur mudur? Bir k ısım bilginlere göre yazmas ı farzı kifayedir.
Bir kısmma göre yazması talebedildiği takdirde yazmas ı farzı ayindir.
Fakat do ğru olan görüşe göre bu bir irşad emridir. Kâtib-i adl, ücretini
almadan yazmaktan imtina edebilir.
10- Müslümanlar gördüklerini, duyduklar ını gizlemez, yalan be-
yanda bulunmazlar. Her hal-ü karda Allah'tan korkarlar. Şahitliği
gizleyenin kalbi günaha batmış olur. Allah her yap ılanı bilir ve insan-
lara yaptıkları hareketlere göre kar şılık verir.
j ci C.; '
013.
90.w.j .„ o .9 o .
90 o
•1.4
•
, J C 9§okH 0
1 Müslim, Teybe, hadis 52. Hadis di ğer mecmualarda da vard ır ve muhtelif rivayetleri
bulunmaktadır.
2 Elyn-Ferae Cemâlu'd-din cAbdu'r-Rahman ibn el-Çevzi, Ztıdu'l-Mesir ficilmi't-
tefsir, I, 342-343
3 Ahzâb Suresi: 5
4 Bakara Suresi: 225
Cüz': 3, Sure: 2 343
1 Müslim, Birr, 32; İbn Mke, Zühd, 9; İbn Banbel, II, 285,539
2 Mefatilıu'l-ğayb, II, 560-562
3 Aynı yer.
4 Buhki, Ri k âk, 31
5 Bulıki, İman, 39; Müslim, Müstıhüt 107; İbn Mke, Fiten 14; Dkimi, Buytic, 1
344 Bakara Suresi
, 3 o .3 o , o o , 3 o. 3 3 7;
A3..1.
(..),,«;.- ...A-J 4...,J I J I
,
4j j .-4-; j j A j 411 _I
Tefsir:
285-286 ncı âyetle Bakara Suresi son bulmaktad ır. İçinde birçok
hükümler belirtildikten sonra Resulün ve mü'minlerin, Allah'tan
gelenlere inandıkları ifade edilmek suretiyle sure, gayet mütenâsib bir
sonuca ba ğlanmakta ve mü'minlerin duâsiyle bitirilmektedir. İbn
Mes'fid, bu iki âyet hakk ında Hz. Pey ğamber(s.a.v.)in şöyle dediğini
nakletmi ştir: "Kim geceleyin, Bakara Suresinin sonundaki bu iki âyeti
okursa bunlar ona yetişir (onu gecenin şerrinden, kötülüklerinden korur.
Yahut bunlar gece ibadeti olarak ona kâfi gelir)"i İmam Müslim, Sahi-
binde, Abdullah ibn Abbas'tan şunu naklediyor: "Cebrail Aleyhisselam,
Peyğamber(s.a.v.)in yanında otururken üst tarafından kapı gıcırtısına
1 Müslim, Saltı tu'l müsffirin, hadis, 256. Hadisi Butiâri, Ebit Dâvud, İbn Mâee, Tirmiii ve
-
benzer bir ses işitti, başını kaldırdı . 'BUgün gökten öyle bir kap ı açıldı ki
bundan önce hiç böylesi açılmam ıştı (işte bu ses onun sesidir)' dedi. 0
açılan kapıdan bir melek indi: ,Bugün öyle bir melek indi ki, bundan önce
hiç inmemi şti. Selam verdi ve şöyle dedi : Senden önce hiçbir pey ğambere
verilmeyip yaln ız sana verilen iki nuru müjdeliyorum : Fâtiha ile Bakara
Suresinin sonları . Onlardan okuduğun her harf için mutlaka sana (sevap)
verilecektir."'
Dahhâk ş öyle demi ş : "Cebrail, Peyğamber(s.a.v.)e geldi, dedi ki :
`Ya Muhammed, rabbenâ ltitu'âgZ"na in nesinâ ev al ıta'na de.' Allah'ın
Resulü söyledi. Cebrâil `(Allah, dedi ğini) yaptı ' dedi. Yine Cebrâil Hz.
Peyğamber'e : 'Rabbena velâ tahmil caleyna ışran kemâ lıamelteh ıl
ldine min lcablinâ' de, dedi. Allah'ın Resulü söyledi. Cebrâil (Allah
dediğini) yaptı, dedi. Ve yine Cebrâil Rabbenâ velâ tulı ammitnâ mâ lci-
takate lenâ bih' de, dedi. Allah'ın Resulü söyledi. Cebriif,l (s.a.v.) `(Allah,
dediğini) yaptı' dedi. Sonra `Va`fu `cuma, va ğ`fir lenâ, varlıamnâ, ente
mevlâneı fanşurnâ calâ'l-icavmi'l-kâfirin de,' dedi. Allah'ı n Resulü söyledi.
Cebrâil `(Allah, dediğini) yaptı,' dedi."'
Ebu Hüreyre yoluyla gelen rivayete göre: "... iklerinizdekini aç ık-
lasanız da gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker.. âyeti, müslü-
manlara ağır geldi, Hz. Peyğamber(s.a.v.)e gelip diz çöktüler :
— Sana inen bu ayetin hükmünü yerine getirme ğe gücümüz yetmez.
Namaz, oruç, cihad, sadaka işlerini yapabiliriz ama bu ayetin hükmünü
yerine getiremeyiz, dediler. Allah' ın Resulü
Sizden önceki iki kitap ehlinin dedikleri gibi, i şittik, isyan ettik
mi demek istiyorsunuz? i şittik, itaat ettik, bizi bağışla, dönüş sanadır
desenize, dedi.
Fakat okudukları zaman dilleri acizleşince yüce Allah, bunun ard ın-
dan âmene'r-restı lü âyetlerini indirdi."'
Bu rivayetten, 284 ncü ayetin neshedildi ği anlamı çıkarılmış sa da
önce söylediğimiz gibi orada neshedilecek bir şey yoktur. Ahâd haberiyle
ayet neshedilemez. O ayetin n2.aksad ı , içte kötü düşünceler ta şınmasım
önlemek, gayri ihtiyâri kalbe gelen dü şüncelerin sürüp at ılmasmı sağ-
Il • 341
4-
1 Taberi, Câmicu'l-beyan, III, 161-163; Râzi, Meatihul- ğayb, II, 584-585; et-Tefsirul,
hadis, VIII, 73-74; tbn Hi şâm, Siretu'u-nebi, I, 657, Mısır
Cüz': 3, Sure: 3 349
1— Elif lam nzim, 2- Allah ki, O'ndan başka tanrı yoktur, daima diri
ve yaratıklarını koruyup yöneticidir. 3- Sana Kitabı hak ile ve kendinden
öncekini doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrat ve ıncil'i de indirdi : 4- Bun-
dan önce, insanlara yol gösterici olarak. Furkan(do ğruyu ve eğriyi bir-
birinden ayırdeden kitab) ı da indirdi. Muhakkak ki Allah' ın âyetkrini
inkâr edenler için çetin bir azâb vardır. Allah, daima üstündür ve öc
alandır! 5- Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
6- Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'dan baş ka tanrı
yoktur. O, azizdir, hikmet sahibidir.
Tefsir:
Bu Sure de Bakara Suresi gibi hurrıf-i mukatta`a (müstakil harf-
lerle) başlamaktadır. Bu harflerin gerçek anlam ını Allah bilir. Bunların,
okunmakta olan valiye dikkati çekmek için uyar ı niteliği taşıdığını söy-
leyenler vardır.
1-- Daha önce de söyledi ğimiz gibi Surenin başı ndan itibaren seksen
küsur ayetin, Necran'dan gelen H ıristiyan hey'etiyle Hz. Pey ğamber
(s.a.v.)in görü şmeleri sırasında ir diği rivayet edilir.' Belki bu ayetlerin
hepsi bir anda inmemiş , fakat bir ay süren müzakereler esnas ında ara-
inmiştir.
2 nci ayette Allah' ın daima diri, yarat ıklarını yönetici olduğu
hatırlatılmaktadır. ketu'l-Kürsrnin tefsirinde söyledi ğimiz gibi Ebü
Davüd, Tirmizt ve ibn Hanbel'in rivayet ettikleri bir hadiste Hz. Pey-
ğamber (s.a.v.), ism-i A`zam (Allah'ın en büyük adı)ın "Allahu lailahe
illa huve'l-bayyul'-kayyrim" olduğunu ifade etmi şlerdir.
3-4 mü ayetlerde kullarmı irş âd için yüce Allah' ı n Hz. Muhammed'e
bu gerçek olan, kendinden önceki kitaplar ı doğrulayan kitab ı indirdi ği
bildiriyor. Nitekim O, insanlar ı doğru yola iletmek için Musa'ya Tevrat' ı
Meryem o ğlu Isa'ya İncil'i indirmişti. İşte Tevrat ve incil'i kim indir-
mişse hakkı batıldan ayıran bu Kur'ân' ı da O indirmiş tir. O'nun indir-
diği kitapları kabul etmek gerekir. Allah' ın ayetlerin inkar edenler,
çetin bir azâba u ğrarlar. Çünkü Allah yenilmez, daima galiptir. buyru-
Z 9
T 54.:,° -
.7' (S J-
o o 9 A. . ı , .5ı fie. ı o,, t .54
( ...4,»-L9 LA Li 1 j (h
1 ndul-Mesir, I, 351
2 Ruhtiri, Tefsiru Sisireti Ali'cimrtın. Hadis diğer hadis rceemualarinda da geçer.
352 o İmran Suresi
Bunları, ileri gitmiş bilginlerin ancak bir kısmi bilir, hepsi bilemez. İş -
te Peygamber (s.a.v.) in, 'Ali (r.a.) ve İbn Abbas için: "Allah ım, onu
dinde bilgili yap, ona te'vili öğret!" sözüyle i ş aret edilen te'vi!,
müte ş abihin bu kısmının te'vilidir."'
Surenin ba şında iş aret etti ğimiz gibi konumuzun esasını te şkil eden
ayet, hırıstiyarlar hakk ında nazil olmu ştur. Necran'dan gelen h ıristiyan
heyeti, uzun süre Medine'de kalıp Hz. Peyğamberle Allah'ın birli ği
üzerinde çe şitli miinakaş alar yapmışlardı . İşte Ali İmran Suresinin
seksen küsur ayeti onlar hakkında indi. Bu ayet, hırıstiyanların, kitabın
esası olan açık 'ayı -ileri bırakı p müte ş âbihlerin pe şine takild ıklarından
ötürü tevhide ayk ırı inançlara sapmış bulundukları na i ş aret etmek-
tedir. Her kitab ın, herkesçe anla şılmayan bazı müte ş ab;hleri vard ır.
Elbet Allah kelâmı mn esrarı bulunacaktır. Müte ş abih ayetler, Allah
kel:alnının esrarıdır. Müslümanların görevi, selefin yapt ığı gibi kitabın
temeli olan muhkem, manas ı açık âyetlere uymak, müte ş abihe de inanıp
onları muhkenılerin ışığı altında izah etme ğe çalış mak ve gerçek mana-
smı Allah'a havale etmektir.
İbn Kesir ş öyle diyor: "Bir k ısı m bilginlere göre te'vil, iki manaya
gelir. Birinci manada te'vil, bir ş eyin hakikati demektir. E ğer ayette
1 el-Mufredut, s. 225
2 Müslim, Şalât 222; Ebu' Davud, Ş alât, 148, Vitr 5; 1.Nesâ'i, 1(tyâmu'l-ley1 51; Tirmui,
Da'ava, 75, 112; İbn 11113ce„ D`3,3.
3 Tâhâ Suresi: 5
4 itkün, II, 6
Cüz': 3, Sure: 3 353
(‘‘) 4-.u+ c r
8— "(O ilimde râsih olanlar derler ki) "Rabbimiz, bizi do ğru yola
ilettikten sonra kalblerimizi eğriltme, bize kat ından bir rahmet ver, şüphesiz
sen çok bağış yapansın! 9— Rdbbimiz, sen mutlaka insanlar ı, asla şüphe
olmayan bir günde toplayacaksın!" Allah sözünden dönmez.
Tefsir:
8-9 ucu âyetlerde ilimde rasilj, yani - son derece ileri gitmi ş
alanların, Allah'a ba ğlılıklarını gösteren duaları yer almaktad ır.
Ümm-i Seleme'nin anlattığına göre Hz. Pey ğamber (s.a.v.)"
. c<1.?.› y31211 : Ey kalbleri istediği gibi çeviren (Allahım),
kalbimi dinin üzerinde tut!" 2 diye duâ eder, sonra "Rabbenâ lâtuziğ
lculübena bdde iz-hedeytenâ ve heb ler ıa min-ledunke ralımeh, inneke
ente'l-vehhab" âyetini okurdu. 3
o >, 9,. , 1 o_şt -.7,1 .-_, oe.:..4...:11 ...." 0_,4-1 ofe. 9 4::: ... . .....;
0 ,....)..3 ....,...)...:5 „., ;:),..131 r.,,.. )
..- .) °,..,,--p *j_i- -
JT ,-,1" --05- 1 .) jt:.....31'.51:i "j, °Ç,...A,
-.
"" ",!...1}:(.1'1 ":, 1.;:.x:..':, ,Cul -,_.
5 . . 5' ." ... ı •''' C. ...• ...- ... • .... , Z: ı ■••• 4 O , ., .
* .:1)..; LJ. , .'W çeft, :ILT Li 1..:...*A..1__.; 1.,..,..1..5 (...4:1—:_ Q:A Ly......ul
- (>1_,:ts°_,,ft.7 -_, -C i‘ -. ,..:,. -_,,
): 1_,,.s , °Jft_i ( İ 1) L.,G...- ,,Dı '..b _t :. ',c u ı
:-: - ,...*.k:u
••• • ı O Aı
:L)T Ga) " t:41.1° I
1 Tefsir, I, 347
2 Ibn Mâce, Ddâ, 2; Timizl, Ddavât, 90
3 Taberi, Câmicu'l-beyan, III, 187; ibn Kesir, Tefalr, 348; Tirnaia, Ddavât, 90
354 Al-i imrân Suresi
• iı .D ıı ı ı , T .
(‘ t) j_Ca.,.1 °Erj:
10— "Inkar edenler var ya, ne malları, ne de çocukları onlara, Allah'a
karşı hiçbir fayda sağlamaz. Onlar, ateşin yak ıtıdırlar. 11— Fir'avn aile-
sinin ve onlardan öncekilerin durumu gibi. Onlar da ayetlerimizi yalan
ladılar, Allah da onları günahlariyle yakaladı.. (malları ve çocuklar ı,
onlara bir yarar sağlamadı). Allah •ıncezası çetindir. 12— Inkar edenlere
söyle : "Yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz. Oras ı ne kötü bir
döşektir!" 13— (Bedir'de) karşılaşan şu iki toplulukta sizin için bir ibret
vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu, öteki de inkara (idi ki)
bunlar(müslümanlar) ı açıkça, gözleriyle kendilerinin iki kat ı görüyorlardı .
Allah, dilediğini yardımiyle destekler. Elbette gözleri olanlar için bunda,
bir ibret vardır.
Tefsir:
10-13 ncü âyetlerin nüzul sebebi hakk ında birkaç rivayet nakledil-
miştir: İbni ishak'm rivayet etti ği bir görüşe göre âyetler Kaynuka Ya-
hudileri hakkında inmiştir.Bedir Sava şından sonra Hz. Pey ğamber(s.a.v.)
Yahudileri Kaynuka Çar şısında toplayıp, Kureyş'in başına gelenlerin,
bir gün kendi başlarına da gelmezden önce müslüman olmalar ını söyledi.
Yahudiler dediler ki: "Ya Muhammed, sen a'ldan ıyorsun. Sen sava ş-
mamut bilmeyen toy bir Kureyş toplumuyla dövüştün. E ğer bizimle
sava şırsan bizim ne yaman sava şçılar olduğumuzu, ömründe bizim gibi-
sini hiç görmedi ğini anlarsın !" dediler. Onların bu sözleri üzerine :
"Inkar edenlere de ki : Yeniteceksiniz, ve cehenneme sürüleceksiniz...."
âyetleri
Diğer bir rivayete göre Medine Yahudileri, Bedir olay ından sonra
nerdeyse müslüman olacak.Mra ı : "Bu, kitabımızda gördüğümüz, san-
cağı geri çevrilmeyecek olan peygamberdir." dediler. Bir k ısmı da:
"Hele acele etmeyin, bekleyin bir vak'as ını daha görün" dediler. Uhud
Savaşı olunca şüpheye düştüler: "Bu, o de ğil" dediler ve Hz. Pey ğamber'-
le aralarındaki andla şmayı bozdular. Katkı ibn el-E şref altmış kişi ile
Mekke'ye gitti, "Söz birli ği edelim" dedi. İşte bu âyetler, onlar hakk ında
indi. İbn Abbas'a ve Dahhak'a nisbet edilen üçüncü bir görü şe göre bu
âyetler, Bedir vak'as ından önce, Kureyş müşrikleri hakkında inmiş -
1 Cffinicu'l-beytin, III, 192
2 Zâdu'l'-biestr, I, 356
Cüz' : 3, Sure : 3 355
tir.' Diğer bir görü şe göre de ayetler belli bir, toplulu ğu değil, bütün U-
firleri, bütün inkare ılan kasdetmektedir. Belli bir toplum hakk ında in-
diğine dair bir delil yoktur? Tüm inkâr edenlere hitabedilmektedir.
oı
I I j â J i' -« •
.L.)1
.-
0 .,-,12.."..4«.1.
91 o 9 9 ı o 9
O j G C.:.; rı C::>,:31 J
(N O ,_,T.21)
14— Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altun ve gümü şten,
salma atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük,
insanlara süslü (cazib) gösterildi. Bunlar, sadece dünya' hayatının geçi-
midir. Asil var ılacak güzel yer, Allah' ın yanındadır.
1 Zklul-mesir, I, 356
2 Zaclu'l-meslr, I, 358; Taberl, III, 195
356 Al-i İmran Suresi
Tefsir:
14 neii ayette geçen sehevât kelimesi, şehvetin çoğuludur. Şehvet, nefsin
arzu ettiği ş eye atılışıdır ki Türkçede buna gönül çekmek denir. Rana-
IcanNr' ın çoğuludur. el-Mulsantara, kantarlanmış demektir. Kantar-
larm kantarlanmas ı , paranın yığın yığın artması anlamını ta şımakta-
dır. Kantar, çe şitli milletlere göre de ğişen bir- ölçüdür. Bir zamanlar
Afrika'da ye Endülüs'te sekiz bin miskal, sonra yüz r ıtl Jir kartar ka-
bul edilirmiş .° Hazreti Pey ğamber(s.a.v.)den kantar ın bin ikiyüz okya,
on iki bin okya, on iki okya, bin ikiyüz dinar oldu ğuna dair rivayetler
vardır.2 Ayette kantar kelimesi, belli bir say ı ifade etmeyip çok miktar-
da anlamına gelir. Araplar kantar' ı çokluk ifade eden bir kelime olarak
kullanırlardı. el-Haylu'l-musevveme : otlağa salınmış atlar, yahut i ş a-
retlenmiş veya çok güzel atlar anlamına gelir.
Yüce Allah bu ayette insanın tabiatinde bulunan tutkuya i şaret
etmektedir. İnsan kadına, evlada, çok miktarda altun ve gümü şe, sal-
ma atlara, davarlara, ekinlere, has ılı tüm dünya varl ığına düşkündür.
Bunlardan ne miktar elde etse daha fazlas ına sahib olmak ister. İnsanın
bu tutkusu dizginlenmezse gözü' doymaz bir varl ık olur, -çıkar. Peyğam-
berimiz (s.a.v.), bir hadislerinde: "İnsan oğlunun bir vadi dolu mali alsa
ikincisini ister: İki vadi dolusu malı olsa; üçüncüsünü ister. İnsan oğ-
lunun karın bosluğunu ancak toprak doyurur. Allah teybe edenin' tevbesini
kabul eder."3 demiştir.
Çalışıp kazanmak güzel bir şeydir. Helal malından yemek, güzel
giyinmek de iyidir. A'raf Suresinin 32 nci ayetinde süsün ve güzel şey-
lerin mü'minlere yasak k ılınmadığı açıklanmakta, 31 nci ayetinde de:
"Mescidlere giderken süsünüzü 1«k ın (elbiselerinizi giyin), yeyin, için,
fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez" buyurulmaktad ır. Demek
ki Kur'ân' ın gayesi, insanı dünyadan el etek çekme ğe sevk etmek de ğil,
fakat dünya mal ına düşkünlük göstermeyi önlemektir. Çünkü dünya
tutkusu, insan ruhunu karart ır, kendinden başkasını düşünmez hale
sokar. Fani ş eylere ihtiras, onları n sevgisini kalbe sokmak doğru değil-
dir. Çünkü mal, mülk, kadm, evlat, hep şu geçici dünyanın birkaç gün-
lük geçiminden ibarettir. O halde aza kanaat edip gönülden dünya h ır-
sıni çıkarmalı, ruhu Allah sevgisi ile doldurmal ıdır Çünkü insana mut-
luluk getirecek tek şey, Allah sevgisidir. En güzel mükafat, Allah' ın
,.,.. .
4_, j -.Ay 1 .j. °-;i:;r - ).:„
Ğ1 .* j:<..1- ° ,_.. j_:,..>,,.,
°- ;:,.‹):,4_;1 1- °j';
r- • .
e- 0, Z; ı
C.. jj 1 j 1.1. . . 1 .7. ..,t_11.,:. jt_4...; ' 1 I L4.::-._>,; 4:):.. (s,:.>,._7 ‘'.'..,1..:,_,.-
:y.ı..1.5-,« ( ‘ ° ) ..
-.(. .> CA,5ti> LJ
.„'
k400....)
«....
.... . >41.W 4 LO ..,..).../4 'jil.„) 1 :;..,L.,...›... '.:, I'3:):+.11: 4
*...
.,
0 ı
.4.3j C>. ce, (N N) -' 5(5 Ci .Z4
.1.5) °Lfi c Q-- - -(.5-- •
0, c
, , .
(Y') .... •
c 5k-J
15— De ki : "Bunlardan daha iyisini size söyleyeyim mi? Allah'tan
korkanlar için Rableri katında altlarından ırmaklar akan, ebedi kalacak.:
ı ' cennetler, tertemiz e şler ve Allah' ın rızası vardır.” Allah kulları gö-lar
rür : 16— "Rabbimiz, biz inand ık, bizim günahlar ımızı bağışla, bizi ateş
azabından koru" diyenleri. 17— Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda
gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için (mallarını) harcayanları
ve seherlerde istiğfar edenleri (Allahtan ba ğışlanmalarını dileyenleri
Allah, görmektedir). 18— Kendisinden başka tanrı olmadığına Allah şa-
hidlik etmi ştir. Melekler ve ilim sahibleri de adaletle şahittir ki O'ndan baş-
ka tanrı yoktur. (0), azizdir, haki ındir. 19— Allah katında din, isliimdır.
Kitap verilmi ş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki
kıskançlıktan ötürü ayrılıp düştüler. Kim Allah' ın ayetlerini inkar eder-
358 Al-i imrân Suresi
Tefsir:
15-17 nci ayetlerde Rablefinden korkan, geceleri ibadet edip O'n-
dan ma ğfiret dileyen mü'minlerin erecekleri nimetler ve Allah ka-
tmda kazandıkları dereceler anlat ılmaktadır.
o
Jc—:^ - JI j .1.11 Lı I
o .1' o ı. t .0 ı 0 oı
Ffib
. jj A
‘3• ° ° -1 3
(Y Y) °• " CA j
• t,
p - 03 09
° °
e-A J F
0
,t_J ı ci3 ; (tv)
^
t) Cj ^JL7jL5 °
Tefsir:
23-25: Bu üç ayetin, yahudiler hakk ında indiği rivayet edilmektedir.
Yahudiler, Allah' ın birliğini kabul ediyor, fakat Hz. 1VIuhammed(s.a.-
v.)in peyğamberliğini kabuk yanaşmıyor, onun pey ğamberliğine karşı
362 imrân Suresi
r
■
9 o .... 15
0 1.2.j). ( *1..1,1 (.33:.; CA
, 9 9 o , 4 9 -
‘:.>„o V A n.
.. .9 9 o —• o
•• • '‘)
- c
Cr.° 'ks->c
` :11 ° . 3- - 11 e.I J
J -4-
o 9 „9p
(1. V) (...ıito.,>. • (j • - j ,• - .
j-->e
-26- De ki : "Allah ım, (ey) mülkün sahibi, sen dilediğine mülkü ve-
rirsin, dilediğinden mülkü al ırsın ; dilediğini yükseltirsin, dilediğini al-
çaltırsın. Hayır senin elindedir. şüphesiz sen, her şeye kadirsin!" 27-
"Geceyi gündüze sokars ın, gündüzü geceye sokars ın ; öliiden diri çıkarır-
sın, diriden ölü çıkanrsın, dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın!"
Tefsir:
26-27 nci âyetlorin manas ı açıktır. Yalnız "Ölüden diri çıkarırsın,
diriden ölü çıkarırsın" kısmı üzerinde müfessirlerin aç ıklamaları şöyledir:
"Taneden ekin, ekinden tane; çekirdekten hurma, kurmadan çekirdek;
kafirden mü'min, mü'minden kafir; yurnurtadan tavuk, tavuktan yu-
murta; meniden insan, insandan meni ç ıkarırsm..."'
o - 5o
Ci■-,...A3.1 .) .j .3 , • 9
.9 o • ı. o ... Or 0,0, O,
(T A ) aci l'Lz ı
1 ibn. Kesir, III, 356; Câmicu'l-beyttn, 224-225
364 hurân Suresi
Tefsir:
28 nei âyetin iniş sebebi hakkında dört iivayet vard ır:
1- Bir rivayete göre müslümanlardan baz ıları Yahudilerle dost
idiler. Uyanık müslümanlar, bunları uyard ılarsa da bunlar, dinlemediler.
Bu âyet inerek müslümanlar ın, müslüman olmayanlarla s ıkı fıkı dost
olmalarını yasakladı .
2- Buna yakın bir rivayete göre de bu âyet Abdullah ibn Ubeyy
ve adamları hakkında inmi ştir.' Yabudilerle sıkı dostluk kuran bu adam-
lar, müslümanların sırlarını Yahudilere ta şıyorlar, Yahudilerin, Pey-
ğamber(s.a.v.)e kar şı zafer kazanmalar ını istiyorlard ı . Bu âyet bu mü-
nasebetle indi.
3- Bir diğer rivayete göre de Ubâde ibn es-Sân ıit'in Yahudiler
arasında dostları vardı . Hendek Sava şı sırasında Ubâde: "Ya Resulâl-
lah, Yahudiler içinde be şyüz adamım var, onların da benimle beraber
düşmana karşı savaşmalarını istiyorum" dedi. Bu âyGt indi.
4- Dördüncü bir rivayete göre de Mekke'nin fethi için sefer haz ır-
lıkları yapılırken ashabdan Hâtib ibn Ebi Belteca, yazdığı bir mektupla
Hz. Peyğamber'in sefer haz ırhklarmı Kureyşe bildirmeğe te şebbüs ev.
mişti. Bunun üzerine bu âyet indi.'
Bu son rivayet, âyetin siyak ına uymaz. Çünkü bu son rivayet,
Mümtehine Suresinin birinci âyeti münasebetiyle anlat ılmaktadır.
Bu âyet, Yahudilerin de zaman zaman kat ıldığı Necran h ıristiyan-
lariyle Hz. Pey ğamber arasında geçen uzun münaka şalar üzerine inen
âyetlerdendir. Yüce Allah, yukarıda kitap ehli. olan Yahudilerin küfür-
leriııi, pey ğamberlere saldırılarını açıkladıktan sonra müslümanlara,
böyle toplumlara karşı ihtiyath bulunmalarını, bunlara sır vermemeleri
ni emretmektedir. Bu âyet, müslümanlar ın, müslüman olmayan top-
lumlarla ilişkikri konusunda iki prensip getirmektedir:
1- Müslüman olmayanlarla ilişki kurarken daima ihtiyath olmak,
-onlara fazla güvenmemek, yaln ız müslümanları gerçek dost bilmek,
1 Zadul-mesir, I, 371
Cüz': 3, Sure: 3 365
mayı n" demiyor, "müslümanları bırakıp onları dost tutmay ın" diyor.
Andlaş ma yapıp iyi geçinmek ba şka şey, dost tutmak ba şka ş eydir.
Mümtehine Suresinin sekizinci âyetinde bu husus, açıkça belirtilmek-
tedir: "Allah, sizi, din hakk ında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan
çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men-
etmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever."
Daha sonra yüce Allah, mü'minleri, buyru ğuna aykırı bir davranış
ve dü şünce içine girmekten sak ındırmak için içlerinden geçen bütün
düşüncelerini, gizli ve a şikar bütün yapt ıklarını bildiğini hatırlatarak
diyor ki:
I •5 J—; G Ç9
c:1— * L..—Lfr
o 9
c:) I ii (r •) ı --*
'2.:9 ):; -) .1'J.1 c 43JI ) ;_ç
O ı 0, ı 9 0 O 9 555 5 .5.5
O 5 ,ıı
ı°
29- De ki : "Göğiislerinizde' olanı, gizleseniz de, aç ığa vursanız da
Allah onu bilir ; göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.
30- 0 gün her nefis, yapt ığı her hayrı hazı r bulacaktır; işlediği her kötü-
lüğ ü de. İster ki o kötülükle kendisi aras ında uzak bir mesafe bulunsun.
Allah sizi . kendisin(in emirlerine kar şı gelmek)den sak ındırıyor.' Allah
kullarına şefkatlidir." 31- De ki : "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun
ki Allah da sizi sensin ve günahlar ınız ı bağışlasın. Allah, bağışlayan,
esirgeyendir." 32- De ki : "Allah'a ve Peyğambe‘ r'e itâat edin!" Eğer
dönerlerse muhakkak ki Allah, Wirleri sevmez.
Tefsir:
29-30 ncu ayetlerde Allah' ın her şeyi bildiği, iıısan' ın içinde sak-
ladığı diiş iincelere dahi vak ıf olduğu. hiçbirş eyin O'ndan gizli kalma-
dığı ve kişinin, yaptığı herşeyi bir gün kar şısında bulaca ğı, dünyada
severek yapt ığı kötü şeylerin azap şeklindeki korkunç hakikatlerin-
den kaçma ğ a çalışaca ğı, ama onlardan kurtulamayaca ğı anlatılıyor ve
kullarına ş efkatli Allah, onlar ı kendisinden çekinip kötüliiklerden
sakındırıyor.
31-32 nci âyetlerin, Neerar ı 'dan gelen hey'etin veya ba şka kimselerin
"Biz Allah' ı çok seviyoruz" demeleri üzerine nazil oldu ğu rivayet. Allah' ı
sevmek, O'nun emirlerini tutmakla olur ` . Kuru sözle olmaz. O'nun emir-
lerini insanlara duyuran da Hz. Muhammed(s.a.v.)dir. O halde Resulün
getirdiklerini, kabul etmek, onun yolundan gitmek lâz ımd ır. Çünkü
Resul, Allah' ın insanlara elçisidir. Elçiye itaat, elçiyi gönderene itaat
demektir.
Cüz': 3, Sure: 3 369 •
(r t Yı .Cp
e::
33 ncü ayet, tabiattaki ışfıfiiya işaret etmektedir./ Ştıffl, bir şeyi yaban-
cı maddelerden ayıklamak, saf ve temiz yapmak demektir. Müfessirler,
ıştıfâyı : " : Onlar ı yaratıklarının en sâfı kıldı" veya:
" Li.s.,JI 1—LO : Onları kötü sıfatlardan
temizledi, güzel huylarla bezedi"' şeklinde iki türlü tefsir etmi şlerdir.
Bunların ikisi de birbirine bağlıdır.
Yüce Allah, alemi bir tekâmül kanununa göre yaratm ıştır. Insanı
vücuda getirmek için önce anorganik maddeleri yaratm ış , bunları süze
süze, bitkileri vücuda getirmi ş , bitkileri de olgunla ştıra, olgunlaştıra can-
lı ları yaratmış , canlıları da geliştire geliştire Âdem'i ortaya ç ıkarmıştır.
A • j:;£::i
o . ...„:„; 1 ;o? ., , •
J (-41 <-,)
35- İ mreın'ın karısı demi şti ki : "Rabbim, karnımda olanı tam hür
olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen i şitensin, bilensin."
36- Onu doğurunca - Allah onun ne doğurduğunu bilirken - yine şöyle
dedi : "Rabbim onu k ız doğurdum, erkek kız gibi değildir. Ona Meryem
adını verdim. Onu ve soyunu, kovulmu ş şeytanın şerrinden sana umar'',
yorum."
Tefsir:
j
o
o „
37- Rabbi, onu güzel bir sekilde kabul buyurdu, onu güzel bir bitki
gibi yetistirdi ve Zekeriyya da onun bak ım ını üzerine aldı . Zekeriyya,
onun yanına, mihraba her girdiginde yanında bir rızık bulurdu. "Ey
Meryem, bu sana nereden?" derdi. "Bu, Allah katından" derdi. Zira
Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
Tefsir:
37— Meryem, henüz annesinin karn ında iken babasını kaybetmi ş,
yetim doğmuştu. Annesi onu hahamlara götürdü. Hadis-i şerife göre
Meryem'in eni ştesi, bir rivayete göre de teyzesinin kocas ı olan Zekeriy-
ya, Meryem'in bakımını üzerine almak istedi. Fakat hahamlar toplulu-
ğu, buna itiraz ettiler. Meryem'i yan ına almak isteyen yirmi dokuz ki şi
arasında kur'a çekildi: Herkes okunu nehre att ı . Okların hepsi suyun
dibine battı, yalnız Zekeriyya'ıun oku batmadı . Böylece Meryem'in
bakımı, Zekeriyya'ya kaldı .
Meryem biraz büyüyünce Hz. Zekeriyya, annesinin va'di yerine
gelsin diye Beytu'l-Makdis'teki mihraba koydu. Mihrab yüksek yer
demektir. Meclislerin en mu'tenâ yerine mihrab denir. Demek ki Hz.
Meryem, ma'bedde özel ve yüksek bir odaya konmu ştur.
Hz. Meryem, burada ibadet ile me şgul iken kendisine mana'dan
rızıklar gelmiştir. Hz. Zekeriyya, onun yanına odaya girdi ğinde yanında
rızıklar görmüş , bunun nereden geldiğini sormuş , o da bunun Allah ta-
rafından geldiğini söylemiştir. Bu âyet-i Kerime, evliyâ'n ın kerametinin
hak olduğunu gösterir. Zira bir peygamber olmayan Hz. Meryem'e
Allah tarafında rızıklarm gelmesi, salih ki şilerin böyle ilâhi lâtuflara
nail olacaklarma delildir. Peygamber olmayan iyi ki şilerin nail olduk
ları bu olağan üstü hâdiselere kerâmet denir. Peyğamberlerden zuhur
eden olağan üstü olaylar da muccizedir.
Hz. Zekeriyya, Meryem'de zuhur eden bu ola ğan üstü hâdiseyi,
zamansız olarak ona taze meyva verilmi ş olduğunu görünce ihtiyarlam ış
olmasına 'rağmen, kendisinin de bir çocuğu olması arzusu içine düştü-
günden Allah'a niyaZ etmiş :
37.2 imrân Suresi
• .0
l*A ‘ffi 'J C, CP ı,f„U
, •
19
•
- JC; ,ı34
* 1 -J (t N) J * Î
L3Ciİ:ol j
: ı
; —3 (t Y)
e -
o o ••• ş o
■ , ,o„„•-• ş , .9 0
4_, .4~,4),L4 ı
. (t t)
38- Orada Zekeriyyâ, Rabbine duâ etmi şti : "Rabbim, demi şti, bana
katı ndan temiz bir nesil ver. Sen duây ı işitensin." 39- Zekeriyyâ, ma'bedde
durmuş, namaz k ılarken melekler ona : "Allah, sana Allah'tan bir keli-
meyi dogrulay ıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak
Yahya'y ı müjdeler." diye ünlediler. 40- Dedi ki : "Rabbim, bana ihtiyarlık
gelip çatmış , karım da k ısır iken benim nasıl oğlum olur?", "Öyle (ama)
Allah, dilediğini yapar," dedi. 41- "Rabbim, o halde bana (oğlum olaca-
ğına dair) bir alamet ver" dedi. (Allah) buyurdu ki : "Senin alânıetin, üç
gün insanlarla, işaretten başka türlü konuşmamandır : Rabbini çok an,
akşam sabah (O'nu) tesbih et." 42- Melekler demi şti ki : "Ey Meryem,
Allah se ıii seçti, temizledi ve seni dünyalar ın kadınlarına üstün kıldı ."
43- "Ey Meryem, Rabbine divan dur, secde et, (O'nuia huzurunda) eğilen-
lerle beraber eğil." 44- Bunlar, sana vahyettiğimiz, görünmez âlemin ha-
berleriııdendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini (oklarim)
atarlarken sen onların yanında degildin ; çekiştikleri zaman da sen yan-
larında değildin.
Cüz': 3, Süre: 3 373
Tefsir:
38-41 nci ayetlerde, ihtiyarlık çağında, Hz. Zekeriyya'ya, Allah'tan
bir kelimeyi doğrulayacak, seyyid, ha.ştir ve sâlihlerden bir pey ğamber
olacak bir o ğlu dünyaya gelece ğinin müjdelendiği, oğlu olacağına alamet
olarak da, üç gün insanlarla sadece i ş aret ile konuşabilece ği ve sabah
akşam Allah'ı tesbih etmesi emredildi ği bildiriliyor.
Allah'tan kelime : Ibn Abbas, Hasan, Mücâhid, Katâde, Süddi ve
Mukatil'e göre Hz. Isa Aleyhisselâm'd ır. Çünkü o, "kün : ol" kelimesiyle
oluvernıiştir. Ebu Ubeyde'ye göre "Allah'tan kelime" Allah'ın kitabı
ve gönderdiği âyetlerdir. Fakat birinci görü ş daha do ğrudur. Seyyid :
değerli, şerefli, efendi, hatt ın., günahlardan korunan, hikmet sahibi,
bilgin manalarına gelir. Ha şür ise kadınlara kar şı şehvet duygularmdan
arınmış, tertemiz insan demektir. I şte Zekeriyyâ'nm o ğlu Yaby‘i, do-
ğumu, sırf kün kelimesinin harika bir tecellisi olan Hz. Isa'y ı doğrula-
yan, Allah katında de ğerli, şehvet duygularından arınmış, temiz, nezill
bir efendi, salih bir peygamber olacakt ır. Hz. Yahya'nın, Hz. Isa'dan
altı ay, bir rivayete göre de üç ay önce do ğduğu ve Hz. Isa'nın ortadan
çexilmesinden alt ı ay önce şekle" edildiği rivayet edilir.
42-43 ncü. ayetlerde Meryem'in, o zamanki dünya kad ınları
arasından seçilip onlardan üstün kılındığı ve kendisine Rabbinin hu-
zurunda rüldi ve sesde etmesinin emredildi ği anlatılmaktadır. Müslim'in
rivayet etti ği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Dünya kadınlarının en iyisi İmran kızı Meryem ile 1,Iuveylid k ızı
.13adice dir."' Tirmizi de şu hadisi rivayet etmektedir: "Sana şu dünya
kadınları kafi : `İmran kızı Meryem, Huveylid k ızı 1,1, adice, Muhammed
kızı Fettıma, ve Fircavn'ın karısı c."İsiye." 2
44 ncü ayette de Meryem'in do ğumu, Zekeriyya'nın onun bakımını
üzerine alması ve Hz. Yahya'nın doğumu hakkında bu anlatılanların,
ğayb haberleri oldu ğu, bunların, Hz. Muhammed'e vahiy suretiyle
bildirildiği anlatılmaktadır. Şüphesiz bu haberler, hınstiyanlann İncil-
lerinde zikrediliyor ve halk arasında da söyleniyordu. Fakat rivayetler
birbirini tutmazdı. Bu incilleri okumam ış olan Hz.' Muhammed
(s.a.v.) için bunlar ğayb idi, bilinmeyen şeylerdi. Yüce Allah bu
ayetlerde, birbirini tutmaz çe şitli rivayetler halinde gelen haber-
lerin esasını anlatmak suretiyle üzerinde çok ayr ılığa düşülen konu-
ları aydınlı:O. kavuşturmuştur. Hz. Muhammed Aleyhisselam' ın, bun-
ı ğ:zı
, 9 e .9 .0 •
37.4
( •AJI
• -1 I A-4...A
t5
".423
9
(") - 5.■_;;;;15.1.)
c 0 e ... .9 .9/ ro
J L4 -L") (r0
fi,:.:1 or..!,-) CA "
ı•
9 e .9
4■4.1.9L9.. ( tv )
• ,
j•
e-""---• 9 .9 • • • e 9 .„„,!0 o
:1211 ,;(j■ ,-;-,
e, ST L•j:JJ L; I
I • ••
bul e 30 ' C) • 1:3
) .tie.;
o ,, o .91., o,
(. J-1- 1,r4 Ij j..1. •■•• I j
0,9 09 " •
• j«) .„4- LA ;
tirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanıcı, iseniz elbette bunda sizin için
bir ibret vardır.' 50- (Ben), benden önce gelen Tevrat' ı doğrulayıcı olarak
size haram kılınan bazı. şeyleri size hela yapay ım diye gönderildim. Size
Rabbinizden bir mu'cize getirdim, o halde Allah'tan korkun, bana itaat
edin.' 51- 'Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin,
doğru yol budur!"
Tefsir:
45 nci ayette ve Nisâ Suresinin de 171 nci âyetinde Hz. Isa, Allah'-
tan bir kelime diye tavsif edilir. Kelime, kelâmdan geneldir. Kelâm
yalnız kulağa hitabeden sözdür. Kelime ise gerek kulak, gerek göz,
gerek ba şka duyular aracılığı ile içte duygular, manalar uyand ıran her
şeydir. A ğızdan çıkan veya kitaba yazilan sözler birer kelime oldu ğu
gibi insanın ruhunda ibretler uyand ıran tabiat olayları da birer keli-
medir, fakat bunlar sözsüz kelimelerdir. Gözlerimizin önünde cereyan
eden tabiat olaylar ı : doğumlar, çiçeklerin açmas ı, ağaçların yeşilliklere
bürünmesi, kuşlarm uçmas ı, her şeyin belli kanunlara göre ve düzenle
işlemesi, büyük bir kudret, akıl ve bilgi sahibi bir yaratıcının varlığını
haykıran, ruhta derin duygular uyand ıran birer kelimedir. Hz. Isa'nm
doğumu ise olağamn üstünde bir hadisedir. Bu fevkalade hadise, herkes
için Allah'm kudretini ifade eden sözsüz bir konu şmadır. İşte doğumu-
nun uyandırd ığı ibretten dolayı Hz. Isa, Allah'ın kelimesi olarak nite-
lendirilmiştir. Yani zuhura geli şi, varlığı başlı başma bir sözdür, insan-
lara ibret veren ilahi bir konu şmadır, bir âyettir. Kur'an'da sözlü ve
sözsüz ayetlerin anlamı üzerinde daha geni ş bilgi edinmek için "Kur'-
an'da Allah ve İnsan" adlı terceme eserimize bakılabilir. -
İlk defa burada Hz. İsa, Mesih sıfatiyle anılmaktadır. Müfessirler
Mesih kelimesi üzerinde birkaç mana vermi şlerdir. Aya ğmm altı düm-
düz olduğu, hiç çukurluk bulunmadığı için Hz. İsa'ya Mesih denmiş ;
yahut çok seyahat etti ğinden, ya da elini sürdü ğü her hastayı şifaya
kavuşturduğundan, yahut kendisi bereketle meshedildi ğinden, yahut
mesbedilmek suretiyle kirlerden ar ı tıldığı için, ya da annesinden ya ğ
sürülmüş olarak doğduğu için Mesih denmi ştir. Tabii bu faraziyeler,
kelimenin Arapça kabul edilmesine göredir. Fakat mesih kelimesinin
ibranice mesih yahut mesiya kelimesiaden geldi ği görüşü daha dogru
görünmektedir. Peygamber Samuel, Allah' ın emriyle kıral yaptığı
Saul(Talut)un ba şına yağ döküp meshetmi ş : "Kendi miras ı üzerine reis
olarak Rab seni meshetti" demi ştir.' O günden sonra İsrail kırallarına,
• ••• •••• J, ı ,
4"»1"-J Jei
"J„.,-
",31 , JD
" 1£,T (ot)
(o t)",:y (o r) e4i ■ 64
52- İsâ, onlardan inkarı sexince : "Allah'a gitmek için kimler bana
yardımcı olacak?" dedi. Havartler : "Biz, Allah (yolun)un yardımala-
rıym ; Allah'a inandık, şahid ol, biz müsliimanlarıx" dediler. 53- "Rabbi-
mix, senin indirdiğine inandık, peyğambere uyduk, bizi şahidlerle beraber
yaz!" 54- Mekr ettiler (isa'yı ortadan kaldırmak için tedbir dü şündüler,
tuzak kurdular) Allah da onların mekirlerine karşılık verdi (tedbirlerini
boşa çıkardı). Çünkü Allah, mekredenlerin (tedbir edenlerin) en iyisidir.
Tefsir:
52-53 : İsrail oğullannın kendisini inkâr ettiklerini anlayan Hz.
İsa, kendisine Allah yolunda yardımcılar aradı. Kendisine inanmış
olan havariler, ona yard ım edeceklerini va'dettiler. İsrail'oğulları ise,
Isa'yı ortadan kald ırmak için çareler ar ıyorlar, tuzaklar kuruyorlard ı .
Nihayet onu çarmıha gererek öldürme ğe karar verdiler.
54 ncü ay( t, onların bu tedbirlerine i şaret etmektedir. Mekr, bir
şeyi yapmayı plânlamak, tedbir dü şünmek demektir. Genellikle yap ı-
lacak kötü şeyler gizli tutulduğundan mekr, kötü i ş düzenleme, tuzak
kurma anlamnada kullan ılır. Fakat mekr mutlaka kötü tedbir dü şünmek
demek de ğildir. İyi tedbir düşünmeğe de el-mekru'l-liasen denir. Bu ba-
kımdan Allah, mâkirlerin en iyisidir şeklinde tavsl' edilmektedir. Yani
co A)
55- Allah demi şti ki : "Ey Isa, ben seni vefat ettireceğim, bana yüksel-
teceğim, seni inkar edenlerden temizleyece ğim ve sana uyanları, ta kıyamet
gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz bana
olacaktır. Aynl ığ'a düştüğünüz şeyler hakk ında aranızda ben hükmedece-
ğim." 56- "Inkar edenlere gelince, onlara dünyada da, âhirette de şiddetli
bir şekilde azâb edeceğim, onların yardımcıları da olmayacaktır." 57-
Inamp iyi işler yapanlara da (Allah) mükafatlarınt tam olarak verecektir.
Allah zalimleri sevmez. 58- İşte bu sana okuduğumuz (olaylar), ayetlerden
ve hikmetli zikir(Kur'ân)dand ır.
Tefsir:
55-Teveffi lagatte esas itibariyle bir say ının tanı olması, bir işi tam
yapmak anlannnadır. Sonradan ölüm manas ında kullanılmıştır. 55 nci
ayette geçer teveffi kelimesi üzerindeki görüşleri üç noktada toplayabiliriz :
1) Teveffi ölüm manasmadır. 2) Teveffi uyku manasınadır. 3) Teveffi,
lp.bz (tamamen alıp kaldırmak) manas ınadır. Bu görüşleri açalım:
378 ımrân Suresi
1) Ali ibn Ebi Talha'n ın, ibn Abbas'tan nakletti ği bir görüşe göre
"inni muteveffike, inni mumituke : yani ben seni öldürece ğim" demektir.
Muhammed ibn İshak, meçhul bir şahıs yoluyla Vehb ibn Münebbih'ten,
Allah Isa'yı yük seltece ği zaman üç saat, ya da üç gün öldürmü ş , sonra
diriltip yükseltmi ştir. Bir kısım tefsircilere göre de tevefil ölüm -anla-
mınadır, fakat âyette takdim ve te'hir vard ır. Mütevefface ile reıficuke'yi
birbirine ba ğlayan vâv tertib ifade etmez, cern' ifade eder. Ayetin tak-
diri: "inni râficuke ileyye ve mateveffike ya`ni ba (cle zâlik : Ben seni bana
yükseltece ğim, daha sonra öldüreceğim" şeklindedir.°
Fakat bu görü ş , tutarlı bir görüş olmaktan uzakt ır. Çünkü edebi
bir sözde, yapılan işler bir sıra ile anlatılır, gelişigüzel söylenmez. 1VIese-
lâ "Sabahleyin kalkaca ğım ve çar şıya gidece ğim ve elbisemi giyece ğim."
denmez. "Sabahleyin kalkaca ğım, elbisemi giyece ğim ve çarşıya gide-
ceğim." denir. E ğer takdim ve te'hiri gerektiren edebi, ince bir nükte
olursa o zaman takdim ve te'hir yap ılabilir. Burada takdim ve te'hiri
gerektiren bir şey yoktur.
tabı ile kasdedilen, Hz. İsa'nın ruhudur. Çünkü ruh, insan ın hakikatidir.
Cesed, emanet elbise gibidir. Artar, eksilir. De ğişmeyen insan ın ruhudut. 2
Bu görüş , âyetin ruhuna daha uygundur. Zira:
,Demek ki ayetin dedi ği gibi Allah, isaya ikram edip onu düşman-
ların ın elinden kurtarmış ve İsa, gizlice ba şka bir ülkeye gidip normal
hayatını yaş adıktan sonra vefat etmi ş , vefatından sonra da ruhu, Allah
katında yüce derecelere yükselmi ştir.
ederek Avrupa'ya anlatan misyonerler, yeni yeti şen tarafsız bilim adam-
larının çabalariyle yava ş yavaş bu tutumlarmdaıı vazgeçmek zorunda
kalmışlard ır. İslam, oldu ğu gibi anlatıldığı takdirde Avrupa'da ve dün-
yanın her tarafında hakim duruma geçece ğinde şiiphe yoktur.
Kur'ânı Kerim'de Ali İ mran Suresinin 55 nci âyetiyle Mide Su-
resinin 117 nci âyetinde İsa'nın vefat ettirildi ği açıklanmıştır. Mâide
Suresinin 117 nci âyetinde belirtildi ği üzre Hz. İsa, insanları, Allah'tan
ayrı olarak kendisini ve anas ını iki tanrı tanımaya davet etmemi ş ol-
du ğ unu yüce Allah'a söylemi ş ve şöyle devam etmi ştir: "
j5 1,1i G r.f.3
Ben onların içinde olduğ um sürece atılan kolladım, fakat sen beni vefat
ettirince onları gözetleyen (yalnız) sen oldun. Sen her şeyi görensin."
Görülüyor ki âyetlere göre Hz. İsa'nın vefat ı kesindir. Bu sahih
âyetleri, âhâd haberlerine dayanarak te'vil etmek yerine bu hadisleri
te'vil etmek dah. do ğrudur. E ğer bu hadisler, rivayet edildikleri şekil-
de Hz. Pey ğamber tarafından söylenmiş ise bunlardan şu mana anla şı-
labilir : İsa'nın ruhu yani ümmeti mahvolmad ı, daha yaş ayacakt ır.
Fakat kıyametten önce bu ruh yani İsa ümmeti, islâmiyete dönecektir. .
.S1 O
St.:A
sci
- (o ,k)
1,
(.1t3
J31' C.7.4 A .k..*
*
•
';:..<31: " 1: '1°.C; °J.3..s3
•
-
j..^
, - ••• ı o 9...
‹,
.- ,!3 43A
t es
11.3_,.;' 2:I 5:;; Ci c 41 .ı.ı.3
j -,) ( 3 (t) C;
. s o
CA-J
u.„C;i1 --LJ- 1 ' (51, ek v) ",..,,S j,:l.,:11.1 -,..,.., -4:>C5' CA:, %1„...1°—.,)_,. ti:L›.
'1 -_, c 11.;:.T "ci A1 -_, ‘5.:.",..:JI 1-£4b ", 3,4 -cj: if..0 - ...),17_, ı,.
(. A);:,,,,.....,.,. °I..1) ,.,. . .1 --,
64— De ki : "Ey kitâb ehli, bizim ve sizin aran ızda eş it olan bir keli-
meye gelin : Yaln ız Allah'a tapalım ve O'na hiçbir şeyi ortak ko şmayahm ;
biribirimizi Allah'tan başka Tanrılar edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse:
"Şâhid olun, biz müslümanlarız" deyin. 65— Ey kitâb ehli, neden ibrâhim
hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indi-
rildi. Düş ünmüyor musunuz? 66— Haydi (diyelim) siz biraz bilginiz olan
şey hakk ında tartıştınız ; ama hiç bilginiz olmayan şey hakk ında neden
tartış tyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. 67— İbrahim ne Yahudi,
ne de hırıstiyandı ; dosdoğru bir müslümandı . Müş riklerden de değildi.
68- Doğrusu insanların, Ibrahim'e en yakı n olanı , ona uyanlar, bu pey-
ğamber ve mü'minlerdir. Allah da mü'minlerin dostudur.
Tefsir:
64-68: İbn Abbas'tan gelen rivayete göre Necran hey'eti Medine'de
iken Yahudi hahamlar ı da toplant ıya katıldılar ve Hz. Peyğamber'in
huzurunda hırıstiyanlarla tart ıştılar. Yahudiler: " İbrahim Yahudidir"
diyor, hıristiyanlar da: " İbrahim hırıstiyandır" diyorlard ı . Yüce
.
Allah, bu âyetleri indirerek İbrahim'in ne Yahudi ne de h ıristiyan olma
yı p, dosdo ğru bir müslüman olduğunu bildirdi. Çünkü Yahudilik, Tev-
rat'ın inişinden sonra, hıristiyanlık da İncil'in inişinden sonra ortaya
çıkmış dinlerdi. O halde bunlardan çok önce gelen İbrahim Yahudi ve
ve hıristiyan olamazdı.' İbrahim'in dini, tek Allah'a teslim olma, O'ndan
ba şka tapılan bir varlık tanımama esasına dayalı tevhid dini olan İslam
dini idi. Bu bak ımdan kâinatın Tanrısını millileştiren Yahudiler de,
Allah'a o ğul isnadeden, O'nu üç esastan meydana gelmi ş bir varlık kabul
eden hıristiyanlar da İbrahim'den fikren çok uzak dü şmüşlerdi. Ona
yakın olanlar, kendisine uyanlar, onun getirdi ği tevhid dinini tazeleyen
bu peyğamber ve tevhide inanan mü'minlerdi.
o t o . o • ..
, o o .9 9 o' ■rl s
('k'k) 1 )11
j j u _P
ot , z.., J9..9.„ O t , o AZ t is o ..
.-k-4...11 4.5..1. -Y I k."
.o O .9„.. eO 501 t o. sft O
I L.• J,_»- .1 4.3 1 c5 -t—Ab
o 9
°J)_; c•
)
o . ...ot , S. ,„ .. o
j .> 4■11 j c s-L...t.?. Cj_* • 4 -•• (v r) :c.
(v t.) ^ ...3;ı_se.i>I
69- Kitüb ehlinden bir grup istedi ki sizi sapt ırsınlar. Oysa sadece
kendilerini saptırıyorlar, fakat farkında değiller. 70- Ey kitab ehli, (ger-
çe ği) gördüğünüz halde niçin Allah' ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?
71- Ey kitâb ehli, niçin hakk ı bâtıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizli-
yorsunuz? 72- Kitüb ehlinden bir grup dedi ki : " İnananlara indirilmiş
olana, günün önünde inanın, sonunda inkâr edin ; belki (size bakarak
onlar da) dönerler," 73- "Sizin dininize uymayandan ba şkasına inanma-
yin" (dediler). De ki ; : "Hidâyet, Allah' ın hidâyetidir. Birine, size veri-
lenin misli veriliyor veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getirir-
ler diye mi (böyle davranıyorsunuz) ?" De ki : "Lütuf Allah' ın elinde-
dir, onu dilediğine verir. Allah'(ın lûtfu) geniştir, (O her şeyi) bilendir.
74- Rahmetini dilediği« has /alar. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibi-
dir."
1 Tirmizî, Tefsfr, Siire: III, hadis: 2995; Ilin ganbel, I, 401, 430
Cüz': 3, Sure: 3 389
S • e•—, • e
• „ • • „. ,•
ı C:, -L, z, I
T' ci 11.1C.; °
(v0) -4)1_4:1Z '1:_t• "L>.k:S,eiı J5,1 "z);_k;_i!.
(\i'0 -L»; , 31
• ft J s i • r
4:4-"J.
1 Taberi, III, 311; Ihn Kedi., I, 373; et-Tefdru'l-b.adle, VIII, 113-114
390 A.1-i İmran Suresi
-11,w 3 3
41 )
SI
(v v) rT "3 - c'
75- Kitâb ehlinden öylesi vardır ki ona yüklerle emanet b ıraksan onu
sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki ona bir dinar versen, devamlı ola-
rak başına dikilmedikçe onu sana ödemez. Onlar : "timmilere kar şı bize bir
sorumluluk yoktur" dedikleri için böyle yap ıyorlar ve Allah'a karşı bile
bile yalan söylüyorlar. 76- Hayır, kim sözünü yerine getirir ve (günahlar-
dan) korunursa, ş üphesiz Allah da korunanları sever. 77- Fakat Allah'a
verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya işte onların,
âhirette bir payı yoktur ; Allah k ıyamet günü onlarla konuşmayacak, on-
lara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için ac ı bir azâb var-
dır.
Tefsir:
75-77: Bu ayetler de yine, Yahudilerin hiyanet ve pintiliklerini anlat
makta ve mü'minlerin onlara aldanmamalar ın ı ö ğütlemektedir. Yahudi-
lerin veya daha geni ş mânasiyle kitap ehlinin hepsi bir de ğildir tabii. İ ç-
lerinde öyle güvenilir kimseler vardir ki kantarlarca mal emanet etseniz,
emaneti size geri verir, hiç hiyanet etmez. Bunlar annl ıktad ır. Ama
öylesi cre vardı r ki bir dinar dahi verseniz, sürekli olarak ba şına dikilip
istemedikçe onu size iade etmez. Yahudilerin, Yahudi olmayanlardan
aldıkları borç ve emaneti iade etmek istememelerinin bir sebebi de Ya-
hudi olmayan kimselerin mallarını yemekten ötürü kendilerine bir so-
rumluluk gelmeyece ğine inanmalarıd ır. Onlar: "Allah bize, şu ümmi-
lerin mallarını helâl kılmıştır" derler. Bugün elde mevcut Tevrat'ta
bulunan bir hükme göre Yahudi, ancak Yahudi kom şusuna, kendi din-
daşına karşı dürüst davranmakla yükümlüdür. Yahudi olmayamn mal ı-
nı çalması, ona kar şı yalan söylemesi,. bir yahudi için günah say ıl-
amaktacl ır.
altındadır. Yaln ız emanet hâriç. Çünkü iyiye de, kötüye de emaneti geri
verilir."
Bir adam Abdullah ibn Abbas'a şöyle sormuş : "Biz, gazâda zim-
milerin mali olan tavuk, koyun ele geçiriyoruz. Bunun bize bir günah'
yoktur diyoruz." İbn Abbas şu cevabı vermiş : "Bu söz, tıpkı ‘1..Imml-
lerin malını yemek bize günah de ğildir' diyen kitâb ehlinin sözüne ben-
ziyor. Zimmiler, cizyelerini verdikten sonra mallar ı size helâl de ğildir.
Ancak kendi gönül rızalariyle verdikleri hariç." ı
Son âyetin tefsiri üzerinde müfessirler baz ı 'hadisler de zikretrai ş-
lerdir. Bunlardan üçünü kaydedelim: "Allah'ın Resulü şöyle buyurdu :
Üç ki şi vardır ki Allah, k ıyamet günü onlarla konuşmaz, onların yüzüne
bakmaz, onları temizlemez. Onlar için ar ı bir azâb vardır. Allah'ın Resulü
bunu üç defa okudu. Hadisi rivayet eden Muâz : Ya Resulöllah, bu ziyana
uğrayıp mahvolanlar, kimlerdir? diye sordu. Allah'ın Resulü: Müsbil
(elbisesini yerden sürüye sürüye yürüyüp kibreden, çal ım satan), yalan
yeminle tica(etinde sürüm yapma ğa çalışan ve verdiklerini başa kakan
kimselerdir, dedi."'
"Kim birinin mal ını ele geçirmek için yalan yere yemin ederse Al-
lah'a kavuştu& zaman Allah kendisine k ızgın olur."3, "Üç ki şi vardır ki ,
Allah, k ıyamet gününde onlarla konuş maz, onlara bakmaz, onları temizle-
mez : çölde yan ında bulunan fazla suyu yolcuya vermeyen, ikindiden son-
ra malını satmak için yalan yere yemin eden, dünya için devlet ba şkanına
biat de başkan ona mal verince ona verdiği sözde duran, mal vermeyince
verdiği sözü tutmayan kimse." 4
•••, ı O ı
t
•■
t C:J- T j ı S
N ie s .} o, • - eş
ki‘ I I
78-- "Onlardan bir grup var ki (kitaptan olmayan bir, şeyi) siz kitap-
tan sanas ınız diye dillerini kitapla e ğip büker(uydurduklart sözleri vahiy-
iniş gibi göstermek için kelimeleri dillerinde bükerek okur, onlar ı kita-
bın sözlerine benzetme ğe çalışır)lar : "O, Allah kat ındandtr" derler. Oysa
o, Allah kat ından değildir. Bile bile Allah'a kar şı yalan söylerler. 79--
Hiçbir insana yak4m,az ki Allah ona kitap, hüküm (hikmet) ve peyğam-
berlik versin de sonra o, (kalksın) insanlara : "Allah'', b ırak ıp bana kullar
olun" desin. "O ğretti ğiniz ve okuduğunuz kitap gere ğince Rabba hâlis
kullar olun" der. 80-; Ve size : "melekleri ve peyğamberleri tanr ılar edinin"
diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size inkar ı, emreder mi
hiç.?
Tefsir:
78 ne! ayette geçen yelv ü' ne fi'li, leyy kökünden gelir. Leyy kelimesi,
bir şeyi eğmek, bükmek demektir. Kitap ile dili e ğmek, onun sözlerini
başka anlama gelecek şekilde telâffuz etmek, onu as ıl manası dışında
yorumlayıp tahr;f .etmek demektir. Bu ayet, Yahudilerin, kitab ın söz-
lerini kasden yanlış telâffuz ederek, ya da kitapta olmayan sözleri ki-
tâba sokup kitaptaki bazı kelimeleri çıkarmak suretiyle tahrif ettikleri-
ne işaret etmektedir. Nisâ' Suresinin 46 nc ı âyetinde de Yahudilerin bu
kasıtlı davranışları anlatılır: "Yahudilerden öyleleri var ki kelimeleri
yerlerinden de ğiştiriyorlar : ve isyan ettik', 'Dinle, dinlemez olas ı'
ve dillerini e ğip : 'reıcinet' diyorlar. E ğer onlar : itiiat ettik', 'Dinle
ve bize bak' deselerdi, elbette kendileri için daha iyi, daha do ğru olurdu.
Fakat Allah, inkarlar ından dolay ı onlar ı lânetlemi ştir, pek am hariç,
inanmazlar."
Bu ayetten Yahudilerin, kasden sözleri yanl ış telâffuz ederek, yer-
lerini de ğiştirerek dili eğip bükmek suretiyle tahrif yapt ıkları anlaşil-,
maktadır. Müfessirlerin nakline göre Yahudiler: "
yerine: " " demişlerdi. Birincisi normal bir duâdır, "Kötü söz
iştimeyesin" demektir. İkincisi " İşitmeyesice" anlam ına gelir ki haka-
ret sayılır. Yine Arapçada birinin yard ımını taleb için söylenen " U .);,.;1"
kelimesi yerine ibrânicede bir sövme kelimesi alan “râcinâ"
Cüz': 3, Sure: 3 393
Hz. İsa, Allah'a "baba" demi şse bu, Allah'ın kainatın sahibi ol-
duğunu anlatmak için kulland ığı mecâzi bir sözdür. Fakat ona inan'an-
lar, bu sözü hakiki manas ında anlayıp İsa'yı "Allah'ın oğlu" sanmışlar
ve sapıtmışlardır.
1 Buhari, Edeb 35, 38, Cihad, 98; Müslim, Selam 10, 11, 13; Tirmill, Siyer, 40, Istratın
12, 13; Earimi, Isti'aan 7; Ibn Manbel, II, 114,
2 Mefılhu'l-ğayb, VIII, 107, tahran baskısı .
394 Al-i İmrân Suresi
Hz. Peygamber (s.a.v.), daima kendisinin bir insan oldu ğunu söy-
lemiş , hiç kimsenin, Allah'tan ba şkasına tapmas ına veya birini tajı aeak
derecede kutsallaştırmasma müsaade etmemi ştir. İnsanlar yalnız Al-
lah'ın kuludur. Peygamberimiz, bir insanın, diğer bir insana "kölem"
diye hitâbetmesini dahi ho ş görmemiştir. Buyurmuştur ki: "Hiçbiriniz,
(elinin altında bulunanlara) 'kulum' demesin. Çünkü hepiniz Allah' ın
kullarısınız. Fakat uşağını desin. Köle de sahibine 'Rabbim' demesin,
fakat, 'Efendim' desin." 2
L.JuS
•
• ft-°_,:"..; 1" -
ı
- -
ı
o9e o o!
4.! C A 3 _J
°° °S1 -Jc;
Ç4- -)j
(A C;- 1 11.4ğ-t, - Jı3
:1 '43 :3
• ••
,JA ci
(Ar) 4__sı 3
81 Allah, peyğamberlerden şöyle söz alm ıştı : "Bakın, size kitap ve
-
yerde olanların hepsi ister istemez O'na teslim olmu ştur ve O'na döndü-
rülüp götürüleceklerdir.
Tefsir:
81 nci âyetten anla şılıyor ki risalet görevinin gere ği olarak her
peyğamber kendinden sonra gelecek peygamberi tasdik eder, onu müj-
deler. Müfessirlere göre burada peygamberler zikredilmi ş , fakat onların
kendileri de ğil, ümmetleri kasdedilmi ştir. Yani Allah, pey ğamberleri ar-
acılığı ile onlara tabi olan ümmetlerinden, daha sonra gelecek kitap ve
peygamberi kabul ve tasdik etmeleri hakk ında söz almıştır.' Bir görü şe
göre de Allah, her pey ğamberden, âhir zamanda gelecek son pey ğam-
berine inanmalarma dair söz alm ıştı r. Hz. Ali ile İbn Abbâs ş öyle de-
mi şler:
"Allah, gönderdi ği her peygamberden, Muhammed geldi ği zaman
sağ oldukları takdirde mutlaka ona inamp ona yard ım edeceklerine dair
söz aldığı gibi ayrıca onlara, ümmetlerinden Muhammed:e yeti ştikleri
takdirde ona inan ıp yardım etmeleri hakk ında söz- almalar ı nı emretmiş-
tir." 2 Baz ı hadislerde Hz. Peygamberin "Eğer Musa ve İsa sağ olsalardı .
bana uymaktan başka bir şey yaprızazlardı ." dediği rivayet edilir,'
1 Elin Kesti., I, 378
2 Aynı
3 Aynı
396 *AM imrân Suresi
(At) '43
3.> ı- °. ı ° ı ı .1 ıı
- ı (“)"
ı' 4-
.
•
.9 ı ı
1.'3;j:Y ( ) 4 J1
Tefdr:
' 86-89 ncu ayetlerin ini ş sebebi hakkında birkaç rivayet nakledi-
lir. Bir rivayete göre Ensar'dan bir adam müslüman olmu ştu. Sonra
dinden döndü, şirke katıldı . Daha sonra yapt ığına pişman oldu. Adam-
larını gönderip, tekrar teybe ederse tevbesinin kabul edilip edilmeyece-
ğini sordurdu. 86-89 ncu ayetler bu münasebetle indi. Bunun üzerine
adam iyi bir müslüman oldu.' Mücâhid'den nakledilen bir rivayete göre
de müslüman olup ırtidad eden adam el-Hâris ibn Suveyd'dir. Onun
küfre dönmesi üzerine: " İmir/ ettikten sonra inkâr eden bir topluma
Allah nasıl yol gösterir Allah çok esirgeyen, çok ba ğışlayandı r" âyet-
leri indi. Bu âyetleri, kavminden birisi Hâris'e okuyunca Hâris:
1 Müslim, İ bn Hanbel, Hz. Aişe'den rivayet etmi şlerdir. Fayd, VI, 182; Müslim, Akdiye,
Mili: 8, hadis 18
2 Ibn Kesti., I, 379
3 Bu hadisi Nesli, Hakim, Ibn Hiblıfin rivayet etmişlerdir.
Cüz': 3, Sure: 3 399
Bir rivayete göre bu ayetler, Hz. Pey ğamber'es inanmış iken sonra
irtidâd eden, Kurey ş 'e katılan, daha sonra baz ı ları inkarında direnen,
kimileri de teybe eden bir Arap toplulu ğu hakkında inmiştiı .2 Bir kı-
sım müfessirlere göre de ayetler, Hz. Pey ğamber'in vasıfları n ı bildikleri
için daha önce ona inanm ış iken sonra o kendilerine gelince inanmayan
yahudiler hakk ında n azil olmu ştur.
Öyle anla şılıyor ki baz ı kişiler müslüman olmuş iken sonradan din-
den dönmüşlerdir. Bunların davranışı , hem Hz. Pey ğamber'e, hem de
mü'minlere a ğı r gelmiştir. Bu irt idad olayında belki de yahudilerin de
.
parma ğı vardır. İşte ayetler bu davran ış içine girenler hakk ında inmiş -
tir.
Fakat Allah' ı inkar eden, maddenin ötesinde hiçbir şey kabul et-
meyen maddeci kafirler, ne icadederlerse etsinler, ne kadar iyilik yapar-
larsa yaps ınlar yaptı klar ının kar şılığını ancak dünyada görebilirler.
ASirette bu hareketleri, kendilerini azaptan kurtarmaZ. Çünkü orada
iman aran ır.
Caz': 4
çesi vardı ki burası, kendisinin en çok sevdi ği malı idi. Allah'ın Resulü
(s.a.v.) buraya girer, güzel suyundan içerdi. Yukandaki ayet nazil olun-
ca Ebu Talha Allah'ın Resuliine geldi: "Yüce Allah kitab ında sevdikler-
n;zden infak etmedikçe iyili ğe nail olarnazs ınız.” buyurmaktad ır. Be-
nim en sevdi ğim mal, Beyrabledn. Onu Allah için sadaka yapıyorum.
İyiliğini ve ürününü Allah'tan bekliyorum. Ya Resülüllah nas ıl istersen
onu öyle yap, istedi ğim ver" dedi. Allah'ın Resulü buyurdu ki: "Maşaal-
lah, işte kazançlı mal budur, kazançlı mal budur. Dediğini işittim. Ben
bunu, senin, akrabaların arasında taksim etmeni uygun görüyorum."
Ebu Talha o mal ı akrabası ve ameasmın oğulları arasında bölüştürdü.'
Hz. Ömer: "Ya Resulâllah, dedi. Benim mal ımın en iyisi Hayber'-
deki hissemdir. Ne buyuru ı sun, onu ne yapayım" Allah'ın Resulü buyur-
du ki: "Asl ını tut, meyvesini- sadaka yap" 2
Abdullah İbn Ömer de bu ayet inince en sevdi ği-şey olan Rum ca-
riyesini Allah için âzâd etmi ş ve: "E ğer bundan daha çok sevdi ğim birşey
olsaydı, onu tasadduk eder, bununla evlenirdim." demi ştir.3
( 90') 1A,91:3C1
o o
C3. (") e-A L!,,y_33
Tefsir:
96-97: Me şhur rivayete göre Bekke, Mekke'nin bir di ğer telâffuzu-
dur. Başka bir rivayete göre de Kâ'be ve çevresine Bekke, bundan öte-
sine Mekke denir. Birinci görü ş daha do ğrudur. Burada Ev ile kasde-
dilen herhangi bir ev de ğil, ma'beddir. Hadislerde belirtildi ğine göre
ibadet için ilk yap ılan ma'bed, Kâ'be'clir.
1 Bubari, Enbiya, 10, 40; Müslim, Mesâcid, bâb, 5, hadis: 1, 2; Nesa'1, Mesâcid, 3; Ibn
Mke, Mesâcid 7; Ibn Ijanbel, V, 150,...
2 İbn Kesir, I. 383
Cilz': 4, Sure: 3 405
ğim zaman gücürıiiz yetti ği kadar onu yapınız. Sizi bir şeyden men
ettiğim zaman da onu b ırakınız."'
Hac, ş artlarını haiz olan kadın erkek her müslüman a farzd ır, an-
cak çocu ğa farz de ğildir. Hac, gidip gelme ğe gücü yeten kimseye farz
olur. Hastaya, tutuklu olana hac farz de ğildir. Gidip gelme esnasında
kendisinin ve geride bıraktığı çocuklarının rızkı mevcud olmayan kim-
seye de hac farz olmaz. Ba şka birisi, kendisine gidip gelme masrafın'
yerse, onu kabul etmek zorunda de ğildir. Hattâ kendi çocu ğu dahi yol
masrafmı yerse, Malik ve Ebu Hanife'ye göre bunu kabul etmek gerek-
mez, ş afirye göre kabul etmek gerekir. Çünkü insan ın çocuğu, kendi-Si-
nin bir parças ıd ır. Onun vermesinde minnet olmaz?
ıP ,
4.3.J 4' 1 j ""1 sj-;
°J)ı.; C. "Sp
• ,ı L4 o•I e.:_; ı j j-P L4._; ()..1 41.11
„
ii I (`‘ `‘) j.it;4-)
„
.9 .9 0, ı
( • •) -Lx.
• '1' ,„*,t,c ° cj-IJI
09 ı , .O9
-
,... ..r o .4„..o ....,...
•F
.. , o .> ol o . .. .1.... ı > .3.,..,... o ......„ ....
AL i ‘.....JLJ 1 ,5■,,,,WP (.4 :Z> .1-$ 1 j J4.-....,
j J.j 4„..4, 5 j
... ..- .. f' ..
..... o! , ,... ... „ ... > o ....... , D ı D ı O „ ., ..0, .9 ,
£.-4-:-....~• -10- 1 ./..40 (3 I (...5 ...1-4 .._A-i
! 4» LJ 44.Z."-i • A j C 4-3 j-,A)
5F- - -* e- . . , `7
.r,
41.;....;
‘.)-.,"-; )1 i-
5 ... ,p
.
(3.T 41 1.)-2 .71 1j:
_,• 1 o .4.11 I+, 1 I., (N •
. H - 1.".:(S"
4.£ T °,..'g" '411',,., C.4..•,... ° 'S- -.WL:; j. t:31. - c.•. 0'°''
,,,..12->■ "A
- - - r-
98- De ki : "Ey Kitâb ehli, Allah yapt ıklarının görüp dururken ne-
den Allah' ın âyetlerini inkar ediyorsunuz?" 99- De ki : "Ey Kitâb ehli,
1 Müslim, ljace, bâb: 73, hadis: 412; ayn ı hadisi Ahmed ilın Hanbel de rivayet etmi ştir.
2 Akıkilmu'l-lur'ân, I. 288-290
406 Al-i İmran Soresi
Tefsir:
98-99 ucu ayetlerde hitap, kitap ehlinedir. Bile bile Allah' ın ayet-
lerini inkar etmeleri, Hak yolunda yürümek isteyenleri ş aşırtmağa çalış-
maları, inkar tarz ında sorıdarak bu tutumlar ı kmanmaktadır. Gerçekten
kitap ehli, Allah' ın Elçisine gelen ayetlerin, ilahi vahy oldu ğunu bil:-
yor, Hz. Muhammed(s.a.v.)in gerçek pey ğamber olduğunu da gayet
iyi anlıyor, fakat gurur ve menfaat yüzünden inkarda ısrar ediyor,
Hak yolu eğri gösterme ğe, inananları şaşırtma ğa çalışıyorlardı.
dı . İki kabile aras ında geçen son sava ş da Buceıs harbi idi. Medine'ye_
İslam gelince iki kabile birbiriyle dost ve karde ş oldular.
.tW Gj L ;:.31-
›s ı 4:-CP t.lei-1:::::; d» I j t:-. :i T -,,,,CL; (N • v) "c)"..ı.JC.
görürse onu eliyle değiştirsin, buna gücü yetmezse diliyle onun kötülü ğünü
söylesin, buna da gücü yetmezse kalbiyle onu kötü görsün. Bu da iman ın
en zay ıf clurumudur."' Bu konuda diğer bir hadis de ş öyledir: "IVefsimi
elinde tutan Allah'a andolsun ki siz, ya iyiliği emredip kötülükten meneder-
siniz, ya da Allah, kendi kat ından sizin üzerinize bir azâp gönderir. 0
zaman duâ edersiniz, fakat duânız kabul edilmez." 2
Daha sonra gelen iki âyette, k ıyamet gününde baz ı yüzlerin a ğa-
racağı, bazı yüzlerin kararaca ğı, yüzleri a ğaranların, Allah'ın rahmeti
içinde yani cennette olup orada ebedi kalacaklar ı , yüzleri kararanların
da azâba çarptınlacaklan belirtilmektedir. "Siz inandıktan sonra inkar
mı ettiniz?" şeklindeki tekdir hitab ı ndan bu ikinci zümrenin, inkâra
sapan kimseler oldu ğunu anlıyoruz. Bunlar ın kim olduğu hakkında üç
görüş ileri sürülmüştür: Hasan Basn'ye göre yüzleri kararanlar: "mü-
nafıklardır". Mücahid'e göre bunlar "mürtedlerdir". Zeccâc'a göre bun-
lar "kitâb ehlidir."3 Bu âyetlerin ibaresini belli bir zümreye hasretmek
doğru olmasa gerektir. Ayetlerin mânas ı geneldir. Insanlığın başlangı-
cından kıyamete kadar tüm insanlar, ba şhca iki grupta toplan ır. Allah'a
inanan ve O'nun buyruklarma gönülden ba ğlananlar, âhirette yüzleri
ağaran zümredir. Bu zümre, Allah' ın rahmeti olan cennette ebedi kala-
caklardır. Yüzün a ğarması, sevinci belirten mecâzi bir ifadedir. Allah'a
inanmayan, ya da inand ıktan sonra inkâra sapanlar da yüzü kararacak
zümreyi oluşturur. Yüzün kararmas ı da tasayı ifade den ınecâzi bir ifa-
dedir. Bu adamların dünyada yapt ıkları, kendilerini tasaya sokacak,
tasadan yüzleri kararacak, azâp içinde kalacaklard ır.
Yüce Allah, bu âyetlerle insanlar ın, yaptıklarından sorumlu ol-
duklahnı bildirmekte, küfürden, fitne ve tefrikadan sak ındırmaktadır.
o e 99os jı e 5 .5
(3),... L:7 "..>-
o, 0
0-4T
-•-• e3J 414
- C.)-P
(
t t '
‘'))«.%. 35J.°1
A° A C ° 3+3
F
.)C.ı°.;Sri °(:) c ;•
;25i. 5:,.5'.:ts ı 4:43,:p (N ‘)
1 Müslim, Iman, Idtb 20, hadis: 78; Tirnd'ii, Fiten, 11; Nesh'i, İman, 17
2 Ebh Dâvûd, Melahim, 16; Tirmial, Fiten, 9; ilin klanbel, V. 388,...
3 Abkiimul-Etir'ân, L 294
410 Al-i İmran Suresi
ft -
1 JL, j
o o
9 9.0 „o, 1o Z; 9 o 1o
Li c!„,141
, ""f-
0 ı
j4.42,.P 4 .5 43.7.1
" ,•
Y)
, ,,
L, i ",*_) J° °‘..•):A G
o o 5 5 o Li; „
T ;İ,3 ı
O O r
‘
4« ")
,9 9 o, ı.o , o o, iı 5 o
pj ,ICJ,.
(‘ t) 9 9
5 -0 9 e
I (N 1 o) ;A L .1:p c:71-9
-""
O 0 1. O 5 o o. o 9 o ı 0 9 0 9 ı
.W
d'. • A A 1,31 ‘5/_, •
J 1
e- e. O
Gt
1 Müslim, İ man, bâb 94, hadis: 367, 369; Buhâri, Rikük 21; 50, Bed'ul-hak, 8, Libas, 18;
Itlyümet, 12, 16; /bn Mâce, Zühd, 34; İbn ljanbe.1, IV. 16,...
•
•
C; I ıf«t Ct:-: t::°J .ı11 •is -0 i t:.
• 33 • .. jı o ,o • o .3 3 o •••• , ,• o ...
c L. ;t.; ı ..›.9
V ) -c) )1 ;cs ° •
113- Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayak-
ta durup Allah'ın tiyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk var-
dır. 114 - Onla• Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötü-
lükten menederler ; hay ır işlerine koşuşurlar. İşte onlar iyilerdendir.
115- Yapt ıkları hiçbir iyilik inkâr edilmeyecektir. Şüphesiz Allah, (gü-
nahlardan) korunanları bilmektedir. 116- O inkâr edenler (yok mu), ne
malları , ne de evlatları onlara, Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Onlar ateş halladır ; onlar orada ebedi kalacaklard ı r. 117- Bu dünya ha-
yatında harcadıklarının durumu, tıpk ı (şu) dondurucu rüzgâra benzer
(ki) kendi kendilerine zulmeden bir toplulu ğun ekinine vurdu da onu mah-
vetti. Allah onlara zulmet ınedi ; fakat onlar kendi kendilerine zulmediyor-
lardı .
Tefsir:
Yukarıdaki ayetlerde Kitap ehlinden ço ğunun yoldan çıktığı, çe-
şitli entrikalarla müslümanları rahatsız etmeğe çalıştıkları bildiridikten
sonra 113-115 nci ayetlerde de Kitap ehlinin hepsinin bir olmad ığı, bun-
lar içinde geceleri kalk ıp Allah'ın âyetlerini okuyan, secde eden, Allah'a
ve âhirete inanan, iyili ği emredip kötüliikten mereden, hay ır işlerine
koşan kimselerin bulunduğu belirtilmekte ve Allah'tan korkan bu in-
sanların, iyiliklerinin karşılığını bulacakları, kimsenin yaptığı işin
zayi olmayaca ğı ifade edilmektedir.
. ,.,„ , • .- - ,„ ,
`',_.<
5 ....;j5.5 ,..,:. 4..;02_, Ii ,.t....._:..,. ),I ..,.:,,•.1- . ,...,...x11 ILC, .,
• ,
L)•-• .1.1_;,—JI c, ,ı.., -Li e--- " • P CA I _9 J ‘ IC.,:.- . - ;J5..ri°-).. -'1
*e-fi--
;iz i., .0 5,....-, ı z.....:: , 0 ... .5 ı 0,,,... t O .İ° } 9 9, .o . 9.. ı O i ı 0.t ı
C:J y. Y İ Ç,T>.-J l.....L ı .l..! G ..)...-3
...
• I ..le j ..., .40 .„‘....4->j LA _, çd...›, 1,,_.41
Tefsir:
dan başkasını kendime sıkı dost mu edineyim ?" diye cevap vermi ş .
İbni Kesir şöyle diyor: "Bu haberde, zimmileri müslümanlar ın gizli
ve önemli işlerinde kâtip olarak kullanman ın caiz olmadığına delil var-
dır. Zira bu takdirde müslümanların sırrı, müslümanlarla sava ş halinde
bulunan düşman.larm eline geçer."'
Şüphesiz devlet güvenliğini ilgilendiren iş lerde samimi müslüman
olmayandan ba şkasını istihdam etmek do ğru değildir. Ama ilimde ve
sanatta herkesten istifade edilmelidir ve İslam tarihinde böyle yap ılmış-
tır. Peygamberimiz, hikmeti, mü' ıninin yitiği saymış ve nerede bulu-
nursa alınmasını emretmi ştir. Bundan dolayı müslümanlar, ilim ve tek-
nik adamlarından istifade etmi şler, din dışında kalan fenlerde, bilim dal-
larında gayri müslim bilginlerden yararlanm ışlardır. Bağdad'da ve diğer
islâm ülkelerinde kurulan felsefi ve teknik okullara gerekti ğinde gayri
müslim öğretmenler atanm ış , gayri müslim bilginlere de itibar gösteril-
miş , eserler terceme ettirilmi ştir İlimde tefrik yap ılmaz. Hikmet ve tek-
nik herkesten ö ğrenilebilir. Fakat İslam dini, yalnız müslümanlarclan
öğrenilmelidir. Devlet güvenli ğini ilgilendiren işlerde de ancak müslü-
manlar kullanılmalıdır.
CA (‘ a ) J. t....eS T
o. 5 ı, ıl
tı. j Y... 1 431
ISJİ i (‘ ")
Lr'. 43( 1 V V)
o A Z; o 3 , 9o ••• o o o e 9 o, o, e, ,
'1*1 • `—• C
* ..•••• . „
I )3 LA j ci 411 ( Y A) '.(..)1..1.,t:1;
o
o va .N J-4.P 4.111 c
Tefsir:
121-129ncu ayetler, Uhud Sava şına iş aret etmektedir. Uhud Sava şı ,
hicretin üçüncü yılında, Şevval ayında ve Bedir Sava şından takriben on-
beş ay sonra vukubulmuştur. Müşrikler, Bedir'de a ğır zayiat vermi şler,
ileri gelen liderlerini kaybetmi şlerdi. Fakat as ıl müslümanların vurmak
istedikleri kervan, yolunu de ğiştirerek kurtulmu ş , Mekke'ye varm ıştı .
İşte Ebu Süfyan, bu kervan malını, Bedir'in intikam ını almak için as-
ker ve silah toplamaya harcamay ı uygun buldu. Kureyşliler bununla
asker ve silah toplad ılar ve üç bin ki şilik bir ordu ile Medine üzerine
yürüdüler.
Kureyş ordusu, Medine civarındaki Uhud Dağı yakınına kondu.
Allah'ın Resulü, düş man ordusunun Medine üstüne geldi ğini görünce
arkada şlariyie konu ştu, şehri içinden savunmak ya da ş ehir dışı na çı-
kıp düşmanla dış arıda çarpış mak konusunda ashab ının fikirlerini sordu.
Cüz': 4, Sure: 3 . 41/
Abdullah ibn Vbeyy ve bazı insanlar, şehrin içinde kalmay ı uygun gör-
düler : "Biz ne kadar şehir içinde savaşmışsak yenmişiz, ne zaman şehir
dışına çıkmışsak yenilmişiz. Ş ehir içinde kalalım, duvarları kendimize
siper edip şehri savunahm. E ğer düşman bize saldırı rsa kadı nlannuz
da evlerin bacalarından düşmana ok ve ta ş atarlar.." dediler. Fakat as-
habın bir kısmı da, özellikle Bedir Sava şında bulunamayanlar, şehir
dışına çıkmayı , düşmandan korkmayıp üstüne yürümeyi ileri sürdüler:
"Ya Resulâllah, bizi düşmanımıza çıkar, bizim kendilerinden korktu-
ğumuzu sanmasmlar" dediler.
sTarihlerin kayd ına göre Allah'ın Resulü şehir içinde kalma taraf-
tarıydı, fakat bu ısrar üzerine z ırhını giyip çıktı . Yüzünde biraz ho şnut-
suzluk vardı . Dış arı çıkma fikrini ileri sürenler, onun bu halini görünce,
ona gönülden istemediği bir şeyi teklif ettiklerini anlad ılar: "Ya Re-
sulâllah, istersen şehir içinde kalahm" dediler. Allah' ın Resulü: "Bir
peyğa ınber, zırhını giydikten sonra artık savaşmadan çıkarmaz" dedi
ve bin k i şiden oluş an ordusuyla yürüdü.
Fakat münafiklann büyü ğü Abdullah ibn "Übeyy: "Onlara uydu,
bizim sözümüzü dinlemedi. Ben sava ş olacağını sanmıyorum. Sava ş için
çıkmadım" diyerek taraftar ı olan üçyüz ki şi ile geri döndü. Az daha
Hârise O ğullariyle Seleme Oğulları da bunların tesirinde kalıp geri çeki-
leceklerdi. Fakat Allah, samimi olan bu insanlar ın kalbini sağlam tut-
tu da bunlar ona kap ılmadılar, geri dönmediler.
Muhammed İzzet Derveze'ye göre âyetlerde münafiklarm önce
yola çıkıp sonra yoldan geri döndüklerine dair bir i şaret yoktur. Hattâ
daha sonra gelecek âyetler münafiklarm, sözlerine uyulmad ığı , savaş
olmayacağı gerekçesiyle Medine'den hiç ç ıkmadıklarına delâlet etmek-
tedir.'
Allah'ın Resulü, kendine tabi olan 700 ki şi ile birlikte yoluna de- °
vam etti, Uhud'un yamacma vard ı. 0 gün Cumartesi günüydü. Cuma
veya Çarş amba günü olduğunu söyleyenler de vard ır. Askerin sırtını
dağa vermek suretiyle ordusunu sava ş düzenine soktu. Abdullah ibn
Cübeyr'in kumandası na verdiği elli kişilik okçu kuvvetini de dü şmanm
sızma ihtimali bulunan Da ğ'ın geçidine yerle ştirdi: "Oklarınızla bizi
savunun, nrkaııiızdan gelmelerine engel olun. Biz yensek de, yenilsek
de kat'iyyen yerinizden ayr ılmaym!" dedi.
Düşman, müslümanların beş katından fazla olmasına rağmen, ilk
anda müslümanlar dü şmanı bozguna uğrattılar. Ama müslüman okçu-
1 et-Tefslru'l-Vadis, VIII. 154
418 imrân Suresi
ZLPL,:2-• bt-R-4., J ı -J
ı T ". .151
5.4.p> ı'Jı
-
►
"'
o Y' .) ° L‘s
-P L .°
4 ") "j1 ;:jil
- "‘ZU1 (‘ N)
9 o ı. , 9 o şo. o o ... t ,
1 9 -ıd 47A (,..; I
oo ıo
rio . 9 9 o 'Z ;
.ı ..„„Jı ‘fi J:3 ı (rfr) I
j G , j
420 Inırân Suresi
• .• 11 o --e r r / o .1 0
j ‘Lı.a.,". 1.; 1 irt,. Pt.3 1 .5 1 â,J1 I Y' t)
, •
ı
.•1.; .• , ,• ... o o ,
$1331 4 1 41; ji
o 11 .1t .1 n o o 11 4 ,-9 0.
- • -• • - • - e o 1/1 r O Oı Oir ı
„L4,..; 'S, I j r 4.-+J ;;J:i1;4-4
Or'N) -• 1-.3ı ) ° -1 ° ;
130- Ey inananlar, kat kat faiz yemeyin, Allah'tan korkun ki, kurtu-
luşa eresiniz, 131- Kâfirler için haz ırlanm ış ate şten sabr ım! 132- Al-
lah'a ve Peyğamber'e itaat edin ki size de merhamet edilsin. 133- Rabbi-
nizden bir ba ğt şlanmaya ve geni şliği göklerle yer aras ı kadar olan, koru-
nanlar için haz ırlanm ış cennete ko ş un! 134- O(koruna)nlar ki bollukta
ve darhkta Allah için harcarlar, öfke(lerin)i yutkunurlar, insanlar ı affe-
derler. Allah da güzel day ı:artanlar ı sever. 135- Ve onlar ki . bir kötülük yap-
tıklar ı, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah' ı hatırlayarak hemen
günahlannın bağışlanmasını dilerler. Günahlan da Allah'tan ba şka kim
bagışlayabilir ? Ve onlar, yapt ıklar ında bile bile ısrar etmezler. 136- İşte
onlar ın mükâfat ı, Rableri taraf ından bag ışlanma ve altlar ından ırmaklar
akan, ebedi kalacaklar ı cennetlerdir. Çal ışanların ücreti ne güzeldir!
•
Tefsir:
130-136 ncı âyetlerde faizin kat kat yenilmesi yasaklanm.akta,
kâfirler için hazırlanmış bulunan cehennem ateşinden korkulması : Al-
lah'a ve O'nun Elçisine itaat etmek suretiyle korunanlar için haz ır-
lanmış bulunan cennete ko şulması emredilmekte ve korunanlarm yas ıf-
ları anlatılmaktadır:
Müttakiler yani korunanlar bir günah i şledikleri zaman derhal
Allah'ı hatırlayıp günahlaıından teybe ve istiğfar ederler, bile bile kötü
işlerde ısrar etmezler. Böylelerinin mükâfat ı, ebedi kahnaeak olan cen-
netlerdir. Çalışanlarm, güzel i ş yapanların ücreti ne güzeldir!
ifadesi gayet aç ık olan bu âyetler hakk ında müfessirler bir nüzul
sebebi zikretmezler. Ancak 135 mi âyet için şöyle bir nüzul sebebi an-
latılır:
Hurma satan bir müslümana bir kad ın gelmiş, hurma almak istemiş.
Adam da içeıide daha iyisi oldu ğunu söyleyip kadını içeri almış . Içeride
kadınla yalnız kalınca kadına sarılmış, onu öpmüş . Kadın: "Allah'tan
kork!" demiş. Bunun üzerine adam kad ını bırakmış, fakat içine bir kor-
Cüz': 4, Sure: 3 421
130-131 nci ayetlerde kat kat faiz yemeyi b ırakmak suretiyle ka-
firler için hazırlanmış bulunan ate şten sakuulması emredildikten sonra
132-133 ncü ayetlerde de Allah'a ve Resule itaat etmek suretiyle Al-
lah'ın rahmetine eri şmeğe çalışmak ve müttakiler için haz ırlanmış olan
cennete ko şmak emredilmekte, daha sonra da müttakilerin vas ıfları
sayılmaktadır:
Ebu Zer (r.a.), bir gün havuzunun ba şında su içerken, bir adam
onu kızdıracak bir şey yaptı : ş aka için Ebu 2err'in ba şındaki saçların
tellerini sayma ğa kalktı . Ebü Zer ayakta idi, hemen cturdu, sonra -
uzandı. "Niçin oturdun, sonra da uzandm?" dediler. Dedi ki: "Allahın
Resulü (s.a.v.) bize şöyle buyurmu ştu : Biriniz ayakta iken k ızarsa otur-
sun, k ızg ınlığı giderse ne Gitmezse uzans ın."4
1 Buljürl, Edeb 76, 102; Müslim, Birr, 107, 108; Ebu Drivüd, Edeb, 3
2 Ebü Dâvûd, Edeb, 4
3 TirmiE, Dacrıvilt, 52
4 Ebu Dâvûd, Edeb 4; Feyçlu'l-Kadir, I. 407
5 Ebü Dâvüd, Edeb, 4
Cüz': 4, Sure: 3 423
den işlenir. Öfkeye kapılan insan, ço ğu kez derin pişmanlık içine düşer.
Atalarımız: "Öfkeyle kalkan, zararla oturur" demi şlerdir. Bundan do.
layı Kur'ân, Allah'tan korkan mü'minlerin, öfkelerine hakim olduklarını
belirtmekte, Allah ın Resulü de öfkeye kap ılmamayı tenbih etmektedir.
İnsanları affetmek, en büyük meziyyettir, büyüklerin i şidir. Al-
lah'ın Resulü hiçbir zaman nefsi için öfkesine kap ılmanuş, intikam al-
mam ıştır. Ancak Allah'ın yasaklarnun çiğnenmesine de müsaade et-
memiştir.
Insanın nefsini ilgilendiren konularda öfkesine hakim olmak, Al-
lah'ın emridir, fakat kamuyu ilgilendiren meselelerde adaletin bozul-
masına göz yummamak lâz ımdır. Çünkü böyle konularda müsamaha,
toplum düzeninin bozulmasına yol açar, önüne geçilmez kötülükler
ortaya çıkarır. İslâmda nefis için kızmak iyi bir şey değildir, fakat Allah
için kızmak güzeldir. Mücâbedeler, sava şlar, hep Allah için kızmanın
gere ğidir. Nefsin iste ği reddedilir ama Allah'ın isteği yerine getirilir.
Nefis için öc alınmaz, fakat Allah' ın dininin yücelmesi için gerekli olan
ne ise o yap ılır. Allah için sevme, Allah için kızma mü'minlerin pren-
sibidir.
Daha sonraki âyetlerde nefis bir öfkeye kap ılıp aşırıhğa düştüğü
zaman yapılacak işi belirlemektedir. Mü'min, dü ştüğü hatâyı işlemeğe
devam etmez,'hatâsm ı anladığı zaman derhal ondan döner, günahın-
dan Levbe eder. Allah da teybe edenleri affeder.
j.k.';‘, J ,,,,t:."-,U, ''' ı t..,:, 1-.1:* ( ı rv) 7.5,;,:ı:91. °1 ';;;Cp "(:)CS ,..;..:T
9
21; lifje,„:; -'- l',,ğ.:7 - 0 r A) ;5LL
... ıi, ''zi,...p°:.
. ,
., ....-....,.. , , 0„,,,,,,,,,,
Liti cji ..,.....4.-: c).) (, ) ,‘. .,...4 ,-Ar.....> JI , c.,),,-1,..G Y 1
.....
(J -o C:sh
-
-,S):::.1, t:4i i (.. 1:.; 're:'s.ı -d.,l:L; ",
>,i..r_.. - -''tği2i -re.,:.7:31 ,..,_,,..
' .4
09
'1....›.'..:S1 >45.•1 --j- c -$.1"...t:r_' :....‹.:,.. "..1.;..Z :, 1 .1..::« AT "(:),.. ,I51 "41 - -1::,.-1-_,
F --
".. ,kt:S.:1. 1 -,:>..-.:::.:! , 1,,X_A
ft T - y. -C1I '4341 „,..„21 _, (N t •) c,‘._1. C:WI
0 0
L):.... - 5 1 ....--.1:A:J
- t:1- --, -:C:.:_,..
• .11 1 )50.C3 1. O ÷
ğ ,---,- r1 0 *‘)
(‘ t Y) ".., 1,,l'ç,',411 -r."1:.:?, ) `'.S.::.. I j'.. ı:A4
424 İmran Suresi
137- Sizden önce de (Allah'ın yasala ştırdığı) nice olaylar gelip geçti.
Yeryüzünde dola şın da yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğunu görün.
138- Bu (Kur'an), insanlara bir açıklama, (Allah'tan) korkanlara yol
gösterme ve öğüttür. 139- Gevşemeyin, üzülmeyin, e ğer (gerçekten) inanı-
yorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz! 140- Eğer size (Uhud'da) bir
yara dokunduysa, o topluluğa da (Bedir'de) benzeri bir yara dokunmuştu.
0 günler... (evet) onları biz, insanlar arasında çevirip duruyoruz (kah
bir kavme, kah ötekine gaalibiyyet veriyoruz; bazan bir topluma iyi
veya kötü günler gösteriyoruz. bazan ötekine). Allah inananları ortaya
çıkarsın, sizden şehidleı edinsin diye (zamanı kâh lehinize, kah aleyhinize
çevirmektedir). Allah, zalimleri sevmez. 141- Ve inananları (günahlar-
dan) temizlesin ve ketfirleri mahvetsin diye (böyle, günleri insanlar aras ın-
da çevirmektedir). 142- Yoksa siz, Allah, içinizden cihâd edenleri (sına-
yıp) bilmeden, sabredenleri (sınayıp) bilmeden cennete gireceğinizi mi
sandınız?
refsir:
137-142 nci ayetlerde de Uhud Sava şına işaret edilmekte ve müslü-
manlara şöyle denilmektedir: Sizden önceki milletler aras ında da bunun
örnekleri geçmiştir. Yeryüzünde dola. şm, ara ştırın, yalanlayıcılarm nasıl
bir sonuca uğradıklarını görün. 137 nci âyetteki bu ifade, insanlar ı ara ş-
tırmaya, özellikle tarihi ve arkeolojik ara ştırmalar yapmaya yönelt-
mektedir. Demek ki tarihi, arkeolojik ve benzeri ilmi ara ştırmalar yap-
mak, bu ayetin hükmün göre en az ından mendu'bdur. Bu tür ara ştır-
malar göstermektedir ki inkarc ılar, peyğamberlerine karşı gelenler, on-
ların getirdiklerini yalanlayanlar, sonunda peri ş an olmuşlar, yenik dü ş-
müşler, hak galip gelmiştir. O halde ey müslümanlar, siz de Uhud'daki
durumunUzdan ötürü üzülmeyin, gev şemeyin, sabredin, metin olun,
gerçekten inananlar iseniz siz üstün geleceksiniz.
Eğer Uhud'da siz, bir yara aldm ızsa bundan önce de Bedir'de
düşmanlannız benzeri bir yara alm ıştı. Ama onlar sizinle sava şmak
için azmettiler, çah ştılar, sebat ettiler, neticede çal ışmalarının ve sebat-
larının karşılığını aldılar. Allah, onları sevdiğinden dolayı onlara zafer
vermiş değildi, fakat onlar çal ışmalarının semeresini almış oldular. Siz
ise peyğamberinizin buradaki emirlerini dinlemediniz. Pey ğamberin
sözünü dinlememek, insanlar ı yenilgiye götürür. Maamafih bu felaket,
sizin denenmeniz içindi. Yüce Allah, kimlerin, a ğır ş artlar alt ında tanla
başla dinini savunup bu uğurda can verebileceklerini ortaya ç ıkarmak,
kimlerin imanlarmm zay ıf ve çürük oldu ğunu belli etmek için sizi böyle
bir sınavdan geçirdi. Hep siz galip gelseydiniz, belki nas ıl olsa Allah bize
Cüz': 3, Sure: 3 425
.1, er e o .0..„ .4 J,
(..) I I J
Tr. r.; 9 o e.
4.4-0.0_, -)İ CA -J (‘ r) I j
, • ,
-o „T
c
C;$1"..x:s
;ft,C71:.1
) (N t
A)
143- Andolsun ki, siz ölümle kar şılaş madan önce onu arzuluyordu-
nuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. 144- Muhammed,
sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür, veya
öldürülürse siz, ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi
üzerinde geriye dönerse, Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah, ş ükredenleri
mükâfatlandıracaktır. 145- Allah' ın izni olmadan hiçbir kişi ölemez.
(Ölüm), belirli bir süreye göre yazılm ıştır. Kim dünya sevab ını (menfaa-
tini) isterse, kendisine ondan veririz ; kim âhiret sevab ınt isterse, kendisine
ondan veririz, ş ükredenleri mükâfatland ıracağız. 146- Nice peygamber
var ki, kendileriyle beraber birçok erenler çarpıştılar; Allah yolunda baş -
larına gelenlerden yılmadılar, zayıflık göstermediler, boyun e ğmediler.
Allah, sabredenleri sever. 147- Sadece şöyle diyorlardı, : "Rabbimiz, bizim
günahları m ız ı ve i şimizde ta şk ınlığtm ız ı bağtşla, ayakları m ız/ (yolunda)
sağlam tut, kâfir topluma karşı bize yardım eyle!" 148- Allah da onlara
hem dünya karşılığını , hem de âhiret karşılığı nın en güzelini verdi. Çünkü
Allah, güzel davrananlaıı, sever.
Tefsir:
143 ncü âyette, mü'minlerin, sava ştan önce ölüm, yani şehadet
istedikleri belirtilmektedir. İşte bu sava şta o arzuları yerine gelmi ş , is-
tedikleri şehadete birçoklar ı kavuş muştur. Bu sava şta Ensârdan yetmi ş,
muhâcirlerden de 5-13 kişi arasında şehid verilmiştir. Arkadaşlarının
birbiri ardınca şehid düşmesi, müslümanların moralini kırmış , onları
beklenmedik bir hal kar şısında bırakmış ki yüce Allah: "İşte ölümü
gördünüz ama hayret içinde bakıp duruyorsunuz!" diyerek böyle sars ıl-
malar ını kmamaktadır.
Cüz': 4, Sure: 3 427
• e eS oWl
r o
.) 11 (.
.7„
O r
... 9 1; , 3 9 r o ke e. or o9 • , 9 „. .9 ... o
. . li f t I.
(j...."...9. ... ...,.. eJ LA 411 L,
J •..,-
Lİıi....v .1.4
.......
ı
. fi , .5 9 o. 9 .... • .... 9 ... 9 .., ıı ...• ı • ••••••• r / ■ rı
A.÷; jerr•■•>Cr.;
...
O ....x_p j atı l A,..5...9 -1.4, -1.4.3 j l ‘ o ) -ciLWI l. L (s-j2:
° -_A
ı ı -- -
. o 5 .... , - ....z.,,,, . . 5.. -.,....... ...• o ."..o, ,..... ,... , Z.... o.
(....r..A Ç,...7.
. «....4 P j ..)«.•• Y I ....(j ico,,,,,,G )1,......., j £..,,,,,A-~9 I .)...1 ,..."•• 4 ...4...; 3».
I ••
o 5„..0. ı t, 0to , t i .." . ." o.
ı O -9,00. ı . t J'. i.
ı O 9.„.„, , ı ı l. ı O ı
F>'-'-'' -, !
L2'-' 4" -L..)--» U- 4 ,4-)"•
1 "- '4 4 1) 9-:-'"--' L F )
... /..) L ""‘••••=3
t4 , .•
i •••
o, „,,, , o....9. , ‘,..* , , • 9 o. , o , ,... , z; 9,,. ‘ ...... .4,7to, 5 . 9 • ....
..4.,..1
A j C ....A."..l.......3
. ........c. -9 .1' ,-,
0 ...,..› . yı ...l., .-,
.)... Q
-A
--- • .- I
• .9 • 9 o, ı
>I o y) 3_ , J9 z 4431
• ." ı• e ." o o
1-j.,*- J:
•
• j
e •
l, LA
F
v 1. j_p
--*
' II J (Nor) -L5 °-;
4-54_ \e_.!
o o, 0, , o9
ej ."„
I 4.0 4L2..A149- j 4_43 Clo 4 tmt-- • :( • T
- .0. 4 .9 • 0 ...o.
j•i2 J ZLLt, C>C3
• u. 3; AULJ
.0 9 9 o 0. . .9„ .0, t. •
.,„°„."Tı C. • 2.a•fT
••• ı ı .” ." • J' • • o ..11 ...
:1«1 j_e c LA
- - - e
o
izıı -
• L' -A" " .AJI
ı
j
0 ,... 9.9. •
e": 9 , •9
.5„,„ .9
.1,0411 .11 c .3 e
`'" 1°A
j . "7 ". .15 ı 0.0
of•,
j L.7-■;; ' 4,1:32°.::«i
;. ft '..;J:;:::.1.
c ı 00Y -zul;‘..)
r:-
Cüz': 4, Sure: 3 429
Tefsir:
muştU.
Yüce Allah, her i şin, Allah'ın elinde olduğunu, yalnız O'na itaat
edilece ğini, ölen kimsenin ancak takdir F dilmiş eceliyle öldü ğünü, eceli
gelen kimsenin, evinden çıkmasa dahi ölümden kurtulamayacag ını, her
insanın ölümü nerede mukadderse oraya gidece ğini, Allahın, gönüller-
den geçen her şeyi bildiğini hatnlatınaktadır.
j_JC.; 11):;şf
0, j
° 4 ;, °)"*4TI *
- -
o 9, e , , ..1„.
...(3 2.13 4.0 I I LA
31.— o o
j L j
ı'.,'. o ...4.. 11 o
,t"..kı l- • ,. i, _A„;...1
*'', ...,•.„. ., I ‘,."u l j...);_,.. Li
19 O , o
°
Cüz' : 4, Sure: 3 433
Tefsir:
*3
.J
G, • ı 09 O O ı 0 09 O ı 9 O O ı O 4-
j
4:o - J:p
• °,3 1 (N o 'k)
5Ci '41 fi °
..1.11 ; e_ .e.
buyurmuştur: "Kişiye bildiği bir şey sorulduğu zaman onu gizlerse Allah,
kıyamet günü o kimseyi yularla bağlar."'
Tabiidir ki istişare, nass olmayan konulara mahsustur. Tabillere
ve onların tabillerine atfedilen sözlere göre Allah ın Resulü (s.a.v.),
vahiy olmayan ve dini esaslarla ilgili bulunmayan konularda isti şare
ederdi. Fakat vahye dayal ı dini esaslarda Hz. Peygamber (s.a.v.) is-
tiş are etmemiştir. Çünkü "Nass olan yerde ictihad yap ılamaz". Dini
esaslar, Hz. Pey ğamber'in kendi be şeri görüşüyle de ğil, Allah'ın vahiy
ve ilhamiyle kurulmuştur. Burada isti ş arenin yeri yoktur.
Ancak şu var ki Kur'ânı Kerim'de siyasete, idareye, cihada, eko-
nomi, kaza (yargı) ve sosyal konulara ili şkin ayetlerin çoğu, genel pren-
sipler niteliğ-indeclir. Bu konularda detaylara girilmemi ştir. Detaylar ı
belirlenmiş hükümler çok azdır. Bu hükümlerin kurallar halinde düzen-
lenmesi ve infazı, müslümanların yaş adıkları ve yaşayacakları şartların
gereklerine b ırakılmıştır. İşte müslümanlar, Kur'ân' ın koyduğu bu genel
prensipler ve ve anahatlar çerçevesinde isti şare ve ictihad ile meselelere
çözüm ararlar. Bu yöntem islam ın her devre uymas ını, her devrin so-
runlarına çözüm getirmesini, dolayısiyle onun ebedi ya şamasını sa ğlar.
İstiş are geneldir. Her ça ğda istişareye uygun insanlarla isti şare
edilir. İstiş are edilecek kişPerin vasıflaıı vard ır. İbn Kesir'in, İbn Ab-
bas'tan yaptığı bir rivayette "Emirde (işinde) onlara danış ."2 âyetinde
istişare edilmesi kasdedilen insanlar, Hz. Ebubekir ile Hz. Ome,r'dir.
Bu görüş , ayetin ruhuna aykırıdır. İstişare edilebilecek herkesle isti ş are
edilir İstişare yapılacak konular değişiktir. Her konuyu, o konuda bil-
gi, tecrübe ve ihtisas sahibi insanlarla isti şare etmek gerekir. Ekonomik
bir konuyu ekonomistlerle, sava şa ait bir konuyu sava ş tecrübesi olan,
savaş konularında yetişmiş askeri şahsiyetlerle, siyasi konular ı diplomat
ve hukukçularla, has ılı her konuyu, o konuda yetişmiş elemanlarla is-
tişare etmek laz ımdır.
İmam Şafii, "Emirde (işinde) onlara daim" âyetindeki emir kipi-
nin nedb (mendubluk) ifade etti ğini söylemişse de ayetin zahir an-
lammdan bunun gereklik ifade etti ği anlaşılmaktadır. Fakat nass olan
yerde ictihad caiz değildir. Vahiy gelen konularda peygamberin, asha-
biyle istişaresi caiz olmaz.
Acaba na şş bulunmayan her konuda pey ğamber ashabiyle isti şare
edebilir mi? Bu konuda bilgi'inler iki kuma ayrılnuştır. Bir kısım bilgin-
]. Ebu Dtıvıld, <Dm, Bâbu ker3hiyyeti mencrl-cilin.
2 Ali İmran Suresi: 159
438 İmrân Suresi
lere göre "Emirde onlara danış" âyeti, savaş gibi dünya işlerine mah-
sus konulara aittir. Din i şlerinde peygamberin isti ş are etmesi caiz de-
ğildir. Bir kısım bilginlere göre de "Lıı : Bütün i şler Allah'a
aittir"' âyetindeki emir (i ş) savaş a mahsus olmadığı gibi "Al
âyetindekifi'l-e ınri (işte) de sava şa mahsus de ğildir. Her iş bunun kap-
samı içine girer. Nitekim Allah ın Resulü (s.a.v.) vahyi gözetlerdi. Vahiy
gelmeyen konularda re'y ve ictihad ile ame] ederdi. Ba şlangıçta bu icti-
hadda hatâ da olabilir. Fakat hatâ olursa vahiyle düzeltilirdi. Peygam-
berin ictihadm ın diğer içtihadlardan farkı, onur ictihadında vu-
kubulacak herhangi bir hatân ın, gelecek vabiyle düzeltilmesidir.
" ,1 h h 0 : Ey ak ıl sahipleri ibret altntz"2 âyetiyle itibar ve
kıyas emredilmiş tir. Allahın Resulü (s.a.v.) de bu âyet ile ictibada
ıne'murdur. İctihad ise görüşme danışma ve tartışma ile güç bulaca ğın-
dan peygamber (s.a.v.), vahiy olmayan her konuda isti şare etmekle
emredilıniştir. Bazı bilginlerin görüşü budur.
o ıt o , 9, o . o 5 , 9 ,, o t. •
Lı—J t...•1 • C,. ,
- -
9 • 3 o9 ..- o ....
" 3
5
.)
ı 34ı °L;c3 o
oy. L .4.-r.
,
::1: 3
Fiş J " kj ı: "T e 4
• P j- j.•••••,)
3 3 3 ‘«
°• 1 '.cs °. İ
(ru)
Tefsir:
161 nci âyet, hiçbir peygamberin hiyanet etmeyece ğini, devlet
mahnı zimmetine geçirmeyece ğini belirtmektedir. Hiçbir peygamber,
kamu mal ını zimmetine geçirmeyece ğine göre Hz. Muhammed Aleyhis-
selâro hiç geçirmez. Çünkü o, peygamberlerin, en yücesidir.
şeyle gelecektir. Ahmed ibn Hanbel'in rivayet etti ği bir hadiste Pey-
ğamberimiz şöyle buyuruyor:
"Bizim i şimizi yönetmek için tayin edilen kimse, evi yoksa ev als ın,
karısı yoksa evlensin, hizmetçisi yoksa hizmetçi als ın, bineği yoksa binek
alsın, bundan başka (devlet malından) bir şey alan kinise, hiyanet etmi ş
olur."'
Bu hadisi şerifte bir yönetici için zaruri olan şeylerin, devlet büt-
çesinden sağlanmasma müsaade edilmi ş , bunun ötesini almak hiyanet
sarhanştır. Evi olmayan insan rahat edemez, kar ısı olmayanın düzenli
yaş aması zordur. idarecinin i şlerini görecek bir hizmetçiye, kendisini
istediği yere götürecek bir bine ğe ihtiyacı vardır. Bunlar normal ya şa-
mak için gerekli olan şeylerdir. Bunun ötesi zaruri de ğildir. Zaruri ol-
mayan şeyleri devlet malından alan kimse, hiyanet etmi ş olur. Ahmed
ibn Hanbel'in nakletti ği bir hadisi şerifte valilere, tahsildarlara verilen
hediyeler dahi hırsızlık sayılmıştır.2
Tirmizrnin rivayetinde, Allah' ın Resulü (s.a.v.) Muâz ibn Cebel'i,
Yemen'e gönderirken ona ş öyle demiştir: "Benim iznini olmadan hiçbir,
şey alnıa, çünkü bu hırsızhkt ır. Devlet malını aşıran kimse, k ıyamet günü
o aşırclığını getirir.'"
Ahmed ibn Hanbel'in ı ivpyet ettiği bir hadis de şöyledir: "Kimi
vergi toplama& tayin edersek topladığı vergilerin azını, çoğunu getirsin.
Sonra kendisine (tarafımızdan) verileni alır, verilmeyenden vazgeçer." 4
Buhâri ve ibn Mâce de şu hadisi nakletmişlerdir: "Hz. Peygamber
(s.a.v.) in yükünün ba şında Kerkere adında bir adam bulunurdu. Bu
adam öldü. Peyğamber (s.a.v.):40 ateştedir' dedi. Gidip adama baktılar,
yanında çalmış olduğu bir elbise veya aba buldular."5
Başhca hadis mecmualarmda rivayet edilen şu hadis de çok dikkat
çekicidir: Ebu Hüreyre anlat ıyor: "Biz Allah' ın Resulü ile birlikte Hay-
ber'e gittik. Allah bize fetih nasib etti, Orada ne altın, ne de para alamadık.
Yaln ız ev e şyası, yiyecek ve elbise ganimeti elimize geçti. Sonra vadiye do ğru
yürüdük. Allah' ın Resulünün, kendisine Cüzagi'dan bir adamın hediye
ettiği, Dabib oğullarından Zeyd oğlu Rifde adl ı bir kölesi vardı. Vadiye
indiğimizde Allah Resulünün kölesi, yükünü çözme ğe başladı. 0 sırada
atılan bir ok, ölümüne sebeb oldu.
1 İbn Hanbel, N. 229
2 Musned, V. 424
3 Tirmiii, A ham, 8
4 Müslim., İmam, 30; /bn Hanbel, IV. 92; Ebu Davad, /mare 10
5 Buhari, Cihad, 190; /bn Mace, Cihad, 34
Ctitz': 4, Sure: 3 441
1 Bubfiri, Eyman, 33, Mağtist, 38; Müslim, İman, 183; EVI Dtıvild, Cihad, 133; Nesâ'i,
Eymtm, 38
•
•
162 ve 163 ncü ayetler, ğulill (çalma, kamu mal ını zimmete geçir-
me) hakkındaki âyetlerle ili şkilidir. Bunlar da çal ıp aşıran kimseyi
uyarmakta; Allah' ın rızasından ayrılmayana da ma'nevi dereceler,
uhrevi cennetler va'detmektedir.
164 ncü ayet ise Allah'ın mü'minlere olan lütfunu hat ırlatmaktadır.
Evet Yüce Allah, onlara kendi aralar ından kendilerine Allah' ın ayet-
!erini okuyan, kendilerini temizleyen, daha önce ap aç ık bir sapıklı k
içinde bulunduklar ı halde şimdi kendilerine Kitap ve hikmeti, ilim ve
irfanı öğreten bir elçi göndermekle büyük lütufta bulunmu ştur.
165— Başınıza bir bela gelince —siz onun iki kat ını (Bedir'de) onların
başlarına getirmiş olduğunuz halde yine— "Bu nereden ba şı m ıza geldi?"
dediniz. De ki : "O (belâ), kendinizdendir." Şüphesiz All4, her şeye kaa-
dirdir. 166- İki topluluğun karşılaştığı gün, sizin başınıza gelen, ancak
Allah'ın izniyle olmu ştur ki (0), inananları bilsin (deneyip ortaya ç ıkar-
sın). 167- Ve iki yüzlülük yapanlar ı bilsin (ortaya ç ıkarsın). Onlara :
"Allah yolunda savaşın, ya da savunun" dendiği halde : "Eğer savaş (ola-
cağını) bilseydik, sizinle gelirdik." dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre
yak ın idiler. Ağızlariyle, kalblerinde olmayan', söylüyorlar. Halbuki Al-
lah, içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir. 168- (Sava ştan geri
.
Tefslr:
tün getirirdi. Fakat Allah ezelde bir yasa koymu ştur. Çal ışanı , tedbir
alanı baş arıya ula ştıraca ğmı takdir etmi ştir. Kâinatta bu yasa hakim-
dir. Allah'ın yasasında değişiklik olmaz. Baz ı müslümanlar, burada ted-
biri bırakıp küçük menfaatleri dü ş ündüklerinden başlarına bu bozgun
geldi. Savaşın yasası , ölümü göze alarak vargücüyle çarp ışmaktır. Böy-
le çarpış mayan insanların baş arıya ula şması zordur. Allah' ın genel
yasası budur. Ama Allah için güç olan bir şey yoktur. Allah dilese kâ-
firleri her şeye ra ğmen ba ş arıya ula ştırmaz. Fakat böyle olmas ında yine
O'nun hikmetleri vard ır.
Böylece Allah, sabır ve sebat eden mü'minler ile ikiyüzlülük yapan
insanları birbirinden ayırıp herkese belli etmek için bu olaya müsaade
etmiş tir. 0 ikiyüzlü insanlara Allah yolunda sava şmaları, Savunmala-
rı söylendi ği zartran "Biz sava ş olacağını bilsek sizinle beraber geliriz,
ama sava ş olmayacak" diyerek sava şa katılmaktan geri durmu şlardı . O
gün onlar, imandan çok küfre yak ın idiler. Kalblerinde olmayanı ağız-
lariyle söylüyorlardı Çünkü onlar, sava ş olacağını pekâlâ biliyorlardı ,
ama sava ş tan kaçmak için bu sözü bahane ettiler. Allah onlar ın içlerin-
de gizlediklerini bilir. Sava şa katılmayıp kadınlar gibi oturan iki yüzlü..
ler, sava şıp da şehid düşen karde şleri için:
"Bizim sözümüzü, dinleselerdi öldürülmezlerdi." dediler. Ey Mu-
hammed, onlara söyle: "Eğer doğru iseniz, kendi nefsinizden ölümü sa-
annız bakalım." Eğer savaştan çekinip oturmak, insan ı ölümden kur-
tarıyorsa sizin öl ınemeniz gerekir. Acaba siz ölümden kurtulacak m ı-
sınız ? Gayet sa ğlam saraylarda da olsan ız, yine bir gün ölüm sizi ya-
kalayacakt ı r. Ölüm, insan için mukadder oldu ğuna göre şerefle ölmek,
birkaç gün a ş ağılık içinde yaşamaktan iyidir. İslam için savaşıp ölenler,
asla ölmezler. O şehidler ebedi şerefe ve sonsuz dirili ğe ermiş olurlar.
O o 9 19 - o 90 91 •
J (rk 40 9J'
o • • o • 9 0, o , • 9 o ..••••
r- , o 9 • „ o •1 o • o Z; 0,
J
..21/4..~ ?• k
(‘ y N)
Tefsir•
Allah'ın Resulü (s.a.v.), ashab ından kırk kişiyi, Need halkın ı İs-
lama davet için gönderdi. Asl ında kendisi göndermek istemiyordu, fa-
kat huzuruna gelip sözlerini dinleyen, İslama girmediği halde ona meyil
duyan Ebu Amir'in, Necd tarafına bir hey'et göndermesini istemesi ve
onları koruyaca ğına söz vermesi üzerine bu k ırk kişiyi gönderdi. Brın-
larm ba şında el-Munzir ibn Amr var idi. Bi'ri Maiâne'ye indiler. Buras ı
Süleym Kabilesi ile Amir ibn et-Tufeyl'in topraklar ı arasında bir yer
idi. Buraya konunca Haram ibn Malhan ile, Hz. Peygamber (s.a.v.) in
mektubunu Amir ibn Tufeyl'e gönderdiler. Bu Allah dü şmanı, mektuba
hiç bakmadan, onu getiren sahabinin üzerine at ılıp onu öldürdü. Diğer-
lerini de öldürmek için Amir O ğ allariyle Sfieym o ğullarm ı ça ğırdı. Âmir
o ğulları onun çağn ısma uymadılar, fakat Süleym o ğulları onun ça ğırısı-
na uyup Bi'ı i Manne'de bulunan müslülharıları kuş attılar, onlar da sa-
rıld ıklarını görünce kılıçlarını alıp son fertleri ölünceye kadar çarp ıştı-
lar ve şehid oldular.' İşte orada öldürülen sahâbiler hakk ında bu ayet-
lerin nazil oldu ğu rivayet edilir.
Müslim'in rivayet etti ği bir hadisi şerife göre ashab ı kiramdan Mes-
ruk diyor ki: "Biz Allah' ı n Resulüne bu âyetten sorduk, ş öyle buyurdu :
— Ya Res ıdallah, dedim, babam şehid oldu, geriye borç ve çoluk ço-
cuk b ıraktı .
— Fakat bilir misin Allah başkalariyle ancak perde arkasından ko-
nuş muş iken babanla karşı karşıya konu ştu, ona `(Kulum.), dile, vereyim'
dedi. Baban : 'Ya Rabbi, beni dünyaya döndürmeni dilerim ki senin u ğ-
runda ikinci kez öldiirilleyim.' dedi. Yüce Rab buyurdu ki : 'Ölenlerin bir
daha dünyaya dönmeyeceklerini söylemi ştim.' Baban : 'Öyle ise Rabbim,
bizim arkam ızdan onlara (duramumuzu) haber ver' dedi. Yüce Allah :
"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma ; hayır onlar diridirler, Rableri
katında rız ıklanmaktadı rlar..." âyetlerini indirdi."'
J' • .9- -9
o .9 o o o o 5,ı, ... 0 rv 5
,...;,,L11 '5,31 rff-J
16- -
11-;..1.1;e1 (N yr) j'_1129* c
j
ç'‘
v t)
Bu.âyetler, hemen Uhud Sava şını müteâkib cereyan eden bir olay ı
anlatmaktadır. Ş öyle ki:
Müşrikler, Uhud'da kazand ıkları zaferden ülkelerine dönerlerken
yolda pişman oldular. Neden müslümanların kökünü kesip Medine'yi
ele geçirmedik diye dü şündüler ve geri dönme ğe karar verdiler. Allah' ın
Resulü, onların bu kararmdan haberdar olunca müslümanlar ı , onları
takib etme ğe çağı rdı . Yalnız Uhud Savaşında bulunmuş olanların ken-
disiyle beraber gelmesine müsaade etti. Uhud'da bulunmayan yaln ız
bir ki şi bu takibde Resulullah' ın ordusuna katıldı ki bu da genç Câbir
ibn Abdullah idi. Babas ı Abdullah, Uhud'a giderken onu yedi k ızının
üzerine koruyucu olarak koymu ş :
— O ğlum, ikimiz de sava ş a gidip bu kızları yalnız bırakmanuz
do ğru olmaz. Ben Allah' ın Resulü ile birlikte cihada gitme konusunda
seni kendime tercih edemem. Sen bu k ız karde şlerinin yanında kal, de-
miş , Cabir de bu yüzden Uhud Sava şına katılamamıştı .
Câbir bu durumu Resulullah'a anlat ınca, Resulullah, onun da ken-
dilerine katılmasına müsaade etmişti.
Daha bir gün önce Uhud Sava şında çe şitli yaralar alan yetmi ş
sahabi, Allah'ın Resulü ile birlikte düşmana kar şı sava ş a gidiyorlardı .
Içlerinde öyle yaral ılar vard ı ki yola gitme ğe güçleri olmad ığından nö-
betle şe birbirlerini-sırtlar ında ta şıyorlardı . Allah Resulü de birçok yara-
lar almıştı . Yüzü yaralanm ış , alın yarılmış , azı dişinin önündeki dişi
kırılmış , alt duda ğı yaralanmış , sa ğ omuzu incinmiş , iki dizi de yaralan-
mıştı . İşte bu halde iken dü şmanı takibe koyuldular.
Medine'ye üç mil mesafede bulunan Hamrâu'l-Esed'e geldiler.
Uhud Sava şı, Cumartesi günü olmu ştu, ertesi gün yani Pazar günü Al-
lah'ın ResuIü düş manı takibe ç ıkıp buraya geldi. Burada üç gün kald ı .
O sırada henüz mü şrik olan Huzda kabilesinden Ma'bed, Resulul-
lah ve ashab ını n ba şına gelenlere üzülmü ş , Allah' ın Resulü riamrâu'l-
Esed'e vardığı zaman Ma'bed de müslümanlar ı ikinci bir sald ırıdan ko-
rumak için, Ravhâ'da konaklayan ve tekrar sald ırı için geri dönme ğe
hazırlanan Ebu Süfyan' ın yanına gitmişti. Ebu Süfyan:
— Arkanda ne var, ne kadar kuvvet var Ma'bed, diye sordu. Ma'-
bed:
— Muhammed ve adamları , o kadar büyük bir kuvvetle seni ta-
kibediyorlar ki o derece büyük bir toplulu ğu öihrümde görmedim, hepsi
de size kar şı ate ş püskürüyorlar. Uhud'a kat ılmayanlar da yapt ıklarına
eüz' : 4, Sure: 3 449
tir.2
D ıı
4—,LP
090,A
L...J
" • ı 19 .1) VA)
450 Al-i imrân Süresi
fi :12L3
,134 L, I J eli '.1*".) ° °• -41i 5 •
1fi t , , 5,
" ./ P I 4.0).0.4 ..)
h.s.""ji-L
•••
.0 9 o o r„ T 311_ • °
imıA C.r/ 4
ft
da,%
t
Fib 1...1 I 1/4.7.1
. .
f..AC ..4.31 ...r.,Z _4; lı 9
c
o
J.2:,
o o
Tefsir:
175-176 ncı âyetlerde şeytanm, mü'minleri kendi dostlar ı olan kâ-
firlerden korkuttu ğu; yahut şeytanm, kendisine dost gördüğü, imanı za
yıf insanları korkuttuğu; şeytamn vesvesesine aldan ıp da Allah'ın düş-
manlarmdan korkmanm, mü'minlere yara şmayacağı beyan edilmekte
ve Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a, inkâra ko ş anlarm tutumlanna üzül-
memesi öğütlenmektedir. tzüline ğe gerek yoktur, çünkü Allah' ın izni
olmadıkça onlar mü'miniere hiçbir zarar veremezkr. 0 kimselerin âhiret-
te de bir nasibi yoktur, orada büyük azâba dûçar olacaklard ır.
177-178: iman ı verip küfrü alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremez-
ler. Allah'ın, dünyada kâfirlere verdi ği servet ve maddi kuvvet, asl ında
Cüz'• 4, Sure: 3 .151
bir inıtiharıdan başka bir şey de ğildir. Bu, onlar iyi insanlar olduklar ı
için kendilerine verilmi ş , onların hayrına olan bir şey değildir. Çünkü ca-
zip nimet gibi görünen o dünyal ıklar, kişiye Rabbini unutturuyor, onu
günahlara, isyanlara dald ınyorsa azâbm ta kendisi olacakt ır. Allah bu
clihıyalıklarla insanları imtihan etmektedir. Servet ve nimet içinde kendi-
sine itaat edip etmediklerini denemektedir. Nimetlere sahip iken Allah'a
kulluk eden kazanır. Ama şu geçici dünya nimetlefini, ebedi kendisinin
kalacakm ış samp da gurura kapılan, Allah'ı unutan, günahlara ve inkâra
dalan kimse, azâbm içine dü şer; kendi gelece ğini mahveder. İşte kâfir-
ler bu dünya nimetlerine aldan ıp günahlara dalarlar, böylece o nimetler
âbirette karşılarına birer azap olarak ç ıkar.
180- Allah'ın verdiği nimetlere cimrilik edip onları sıkı sıkı tutarlar,
servetlerinin hayrını görme2ler. Yar ın kıyamet gününde o sıkı sıkı tut-
tukları şeyler, boyunlarına dolanır, kendileri için cehennem azâ.b ı olur.
Zekât ve sadakas ı verilmeyen mal, kul için âhiret azâb ı olacaktır. Bun-
da şüphe yoktur. Düşünmek lâw ımdır ki şu mülkler kimindir ? Kime kal-
mıştır ? Her fani bunlara bir zaman ba ğlanır ama sonunda bırakıp gi-
der. Gök.lefin ve yerin miras ı Allah'ındır. 1Vlülkün gerçek sahibi O'dur.
İnsanların "malım" di.). e cimrilik ettikleri şeyler, aslında kendi malları
değildir. Bütün mülk Allah'ındır. Allah mülkü diledi ğine emanet olarak
verir. Allah'ın bu emanetini kendinin sanıp Allah'ın kullarma vermekten,
yoksullan doyurmaktan kaçmanlar, yar ın aldandıklarmı anlayacaklar-
dır ama iş işten geçmiş olacaktır. Hiç kimse mülkünü âhirete götüre-
mez. Kefenln cebi yoktur. Ahirete götürülen, cinıxilik edilip saklarlar'
değil, Allah için barcanandır.
dünya nimetleri onlar için bir imtihand ır fakat onlar) farkında değil-
ler."ı âyetiyle aynı anlama gelir.
Allah'ın verdiğine cimrilik etmek do ğru değildir. Hz. Peygamber
(s.a.v.) şöyle_ buyurmuştur: "Her kime Allah mal verir de o kimse mal ının
zekatını vermezse, k ıyamet gününde onun mal ı, gözlerinin üstünde birer
siyah nokta bulunan çok zehirli bir y ılan şekline sokulur ve öylece sahibinin
boynuna dolanır. Bu y ılan ağziyle adam ın çenesini iki tarafından yakalar :
`Ben senin (dünyada çck sevdi ğin) malınım, ben senin hazinenim!' der.
Resulullah bu hadisini söyledikten sonra (Allah ın, keremiyle kendilerine
verdiği şeylere cimrilik edenler, onu kendileri için hay ırlı sanmasınlar.
Hayır, o, kendileri için şerlidir. Cimı-ilik ettikleri şeyler, k ıyamet günü
boyunlarına dolandırılacaktır) âyetini okumu ştur."z
Abdullah ibn Mes'ud'un rivayet etti ği benzeri bir hadis de şöyle-
dir: "Hangi kul, malının zektit ı,n1 vermezse mal ı çok zehirli erkek bir y ı-
lan şekline sokulur ve adam ın ardına düşer, adam ondan kaçar, fakat
malı onu takib eder : 'Ben senin hazinenim' der. Sonra Abdullah, delil
olarak (Cimrilik ettikleri şeyler, k ıyamet günü onların boyunlarına dolan-
dırıhr) âyetini okumu ştur."3
Birçok sahabi tarafından rivayet edilen buna benzer hadisler, he-
men bütün hadis mecmualar ında yer almıştır. Bunların sıhhatinde şüp-
he yoktur. Bu hadislerin sözlerinde ufak tefek de ğişiklik varsa da hep-
. . . .
sının özü birdir ki o da şudur: Zekâtı verilmeyen mal, kı yamet gününde
yılan olup sahibinin boynuna dolan ır. Öyleyse insan, mal ını kendisi
için yılan değil, cennet bahçesi yapmal ıdır. Bu da Allah'ın verdi ğini,
Allah yolunda harcamaktan kaçmmamakla oluı . Allah'ın verdiğini
Allah yolunda harcayan insan, sevgili Pey ğamberimizin de bir hadis-
lerinde belirttikleri üzre g ıpta edilecek insand ır. Ne mutlu öyle insan-
lara!
j 1 "J.°,3 6.c;:s
, • .9 9e
li_JCi; C.
r ı O O'
1 Suresi: 55-56
2 Bullâri, Zekât, 3, Tefsfru Sure 3; Nesât, Zekât, bâbu mâniq zekâti mâlih.
3 İbn Kestr, T. 433
Cüz': 4, Sure: 3 453
.9 1.7 •• .• •• .• • ••
J • ;
0 ... .... 0 ı . . .9-
''' J-- -
_.• Lç. . ..LIL
.... i ul.:,..,.—JL,
... .. ..... ... j _• ..3 • ,..„: ...) •j?
• A ''ıci" -9 C;..> '1:;11
. e..C-$ •J'"
ç,_ - $1-.$.-
..Croi '..4,' .5,1:5 °(..) G 0 Ar) '<,...:....
■, <,...-. . . (r. j..
_ • ft-• .' c. ) I • fift. ft ..5....:_t..3 - 1.1
; t-,„„,$ r..
_,,.....'1.°1 ,,,c;_..s;:iı ", 1.,5 -, c.,ı-J:,'::k., 1'3 ı:, -,,..11°_,) °&... '}',....; z..;:&
( ı nt)
Tefsir:
181-184: Müfessirlerin rivayetine göre: "Kimdir o adam ki Allah'a
güzel bir borç versin de; Allah da ona kat kat fazlasiyle ödesin!"i âyeti indi-
ği zaman Yahudiler: "Ey Muhammed, herhalde Rabbin fakirle şti ki kul-
larmdan borç istiyor!" demi şler, yüce Allah da 181 nci âyeti indirmi ş .
Başka bir rivayete göre de Hz. Pey ğamber (s.a.v.), Hz. Ebubekir
(r.a.)i, müslümanlarm müttefiki olan yahudilerden, yap ılacak bir
savaş için borç isteme ğe göndermiş , Hz. Ebubekir, Allah için borç ver-
menin faziletini anlatm ış , bu sırada bir yahudi, onunla alay eder tarzda
konu şmuştur. Bu ildnci rivayet gerçe ğe daha uygun görünmektedir.
Çünkü Hz. Pey ğamber (s.a.v.), Medine'ye geldiklerinde yahudilerle
bir ittifak andla şması imzalamıştı . Bu andlaş maya göre bu ittifaka
giren yahudiler müslümanlara kar şı bir savaş vukuunda, müslü-
manların savaş masraflarına katılacak, mal ve para yard ımı yapacak-
lardı. Kendilerine bir sald ırı vukuunda da müslümanlar onlara yard ım
edeceklerdi.° İşte bu ittifak gere ği olarak Hz. Ebubekir, sava ş yardımı
isteyince yahudiler Allah' ın âyetleriyle alay etmi ş : "Demek Allah
fakir ki bizden borç istiyor" demi şler, bu olay üzerine yukarıdaki âyet-
ler inmiştir.
Ayetler, Hz. Peyğamber(s.a.v.)i teselli etmekte, Yahudilerin, daha
önceki peyğamberlere de kar şı geldiklerini, bu hareketlerinden dolay ı
hesaba çekileceklerini belirtmektedir.
Yahudiler, inannıamak için: "Allah bize, herhangi bir peygamber
bize ate şin yiyece ği bir kurban getirmedikçe ona inanmamay ı tavsiye
etti." demi şlerdir. Halbuki onlara, daha birçok mu'cizeler yan ında ate-
şin yakıp kül ettiği kurban ı getiren peygamberler de gelmi şti, fakat on-
lara da inanmam ışlardı . Bu talep, inanmamak için onlar ın ortaya at-
tıkları bir bahaneden ba şka bir şey değildi.
Tevrat'ın Birinci Krallar Sifrinde Yahudilerin, birçok pey ğanıberi
öldürdükleri anlatılmaktadır. 183 ncü âyette i şaret edilen kurban ola-
yı da yine bu sifirde yer almıştır ki özeti şöyledir:
israiloğullan arasında puta tapma yayg ınlaşmıştı . Putlara tap-
maya ça ğı ran., dörtyüzden fazla insan vard ı . Krallar, özellikle kral
Ahab ve karısı İzabel, insanları puta tapmaya te şvik ediyordu. Allah'ın
peyğamberi İlya ile Ba'l (put) pey ğamberleri aras ında bir tartış ma oldu.
Gerçek peya ınber İlya, Ba'l peyğamberlerine meydan okuyup: "Bir
boğa siz alıp boğazlaym, parçalay ın, odunların üstüne koyun, ate ş yak-
mayın. Tanrınız Ba'l'den ate ş isteyin. Bir boğa da ben alı p kesece ğim,
odunların üstüne koyup altına ate ş yakmayaca ğım. Allah'tan ate ş iste-
yeceğini. Han gimizin kurbanını , gökten ate ş gelip yakarsa o hakl ıdır,
onun Allah' ı İsrailin rabbidir." dedi. İki taraf da hayvan be ğazlayıp
odunların üstüne koydular. BaTin pey ğamberleri ne kadar yalvard ılar- •
c J 11 :CAC.J31 -
.1 4.)5.,;_1:;£3 A °) fteS—":4 \
. 1 1 CA
9 • .. . .,
1
° ‹....e..,:r> °‘..+ *,-.4 ,,,,...4.<31 11-7 il .... (.. ) .131 (:.' ,: ı3 45.."...o.......1....! j ,,..,...j!,,j I j
, ...
(ıi -t.»
,..,
Cr A j ,
. ,
sfizo o ...
'51 r
185- Her cân ölümü tada(aktır. Kıyamet günü ecirleriniz, size eksik-
siz verilecektir. Kim ki hemen ate şin elinden kurtarılı r da cennete sokulur-
sa, işte o, kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten ba şka bir şey
değildir. 186- Mallarınız ve canlarınız hususunda deneneceksiniz ; sizden
önce kendilerine kitap verilenlerden ve putatapanlardctn, çok incitici (söz-
ler) duyacaksınız. Ama sabreder, (günahlardan) korunursanız ; işte bun-
lar, yapmağa değer işlerdendir.
Tefsir:
185-186: Yüce Allah, bu âyetleriyle her canl ının ölümü tadaca ğını
haber vermektedir. Ölmeyen diri, yaln ı z kendisidir. İnsanlar, cinler... hep
öleceklerdir. Her canl ı öldükten sonra yüce Allah, kıyameti baş-iatacak,
yeni bir dünya kurulacak ve kurulan yeni dünyada mükellef canl ılar,
bu dünyada yaptıkları işlerin karşılığını göreceklerdir. Orada cennet
ve cehennem vard ır. Cehennem insanlar ı kapmak isteyen bir canl ı gibi
tasvir edilmi ştir. Gerçekten de insan yarat ılış itibariyle şehvete, dünya
zevklerine düşkündür. Bunların içyüzü, âhiretteki hakikati ise cehen-
neındir. İşte kim cehennemin elinden kurtar ıhp cennete sokulursa o
kimse gerçek kurtuluş a ermi ş olur. Asil nimet odur. Dünyadaki geçici
mal, trıiilk değil. Dünya hayatı , aldatıcı bir geçim, bir zevkten ba şka
bir şey değildir. İnsan, gelip geçti ği yol ile de ğil, varıp kalaca ğı ebedi
yurdu ile övünmelidir. Allah'ın Resulü (s.a.v.): "Cennette bir kamçı
kadar yer, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha iyidir, ister-
seniz : (Kim ate şin elinden kurtarılır da cennete sokulursa, işte o kurtuluşa
ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten ba şka bir şey değildir) âyetini
-
Nefis, zât ve ruh manalar ına geldiğinden dolayı baz ı zâtlar, _bu
âyetten, ruhun bakas ını anlamışlardır. Çünkü tadmak, bir hayat ese-
ridir. Ve tadma anında tadan kimsenin, baki (mevcut, canl ı) olduğunu
ifâde eder. Aksi takdirde tadma dü şünülemez. Öyle ise mana: "Her
nefis, bedeninin ölümünü tadacakt ır" demek olur. Bu da nefsin beden-
den ayrı olduğunu ve bedenin ölümüyle nefsin ölmeyece ğini anlatır.
ölüm, bedensel hayata özgü olup bedenden ayr ılmış ruhlarm ölmeyece-
ğini söylemişler, âhiret meselesini de ruhun ölmezli ğine dayalı ruhsal
bir hayat olarak düşünmüşlerdir.
1 Ziimer Suresi: 63
2 Hak Dini KurVın Dili, IL 1244-1245
458 imrân Suresi
)1,
J-^--41 F J "
-
N C..M
5° (:)1 t_.,._,
AA)
Tefsir:
187-189: Bir dini, bir kitab ı kabul eden kimseler, onun içindekilere
uymayı teahhüd etmi şlerdir. Cenab ı Hak, gönderdi ği bütün kitapları
açıklamayı, o dinin saliklerine emretmi ştir. Bu âyetlerde, Yüce Allah' ı n,
kitap ehlinc]en, insanlara gerçe ği açıklamaları , Hakk'ı n gönderdiği emir-
lerden hiçbirini gizlememeleri konusunda söz ald ığı , bu hususta Allah'a
kesin söz vermelerine ra ğmen, dünya menfaati kar şı sında sözlerini unu-
tup hakkı gizledikleri ifade edilmekte ve yapmad ıkları şeyleri yapm ış
gibi gösterip kendilerinin övülmesini isteyenlerin, ac ı azâbdan kurtuia-
mayâcakları, mülkün gerçek sahibi olan Allah' ın, herşeye kaadir ol-
duğu açıklanmaktad ır.
188 nci âyetin tefsiri münasebetiyle Buhâri, iki rivayet sevk eder.
Birincisi ş öyledir: Allah'ın Resulü (s.a.v.), gazâya ç ıktığı zaman müna-
fıklar sava ş a çıkma2lar ve bu fiillerinden dolay ı da sevinirlerdi. Allah'ın
Resulü savaştan döndü ğü zaman da gelip özür dilerler, sava ş a katıl-
madıkları halde savaş a katılmışlar gibi itibar görmelerini, övülmelerini
isterlerdi. İşte 188 nci âyet bu münasebetle inmi ştir.
J ci
O ■■•■ . o 9
Ij j J
(N 'N ) L51 -4...JI-Lp :i24 . t:A 1--;.5-J:j
oJ
° >'.
"> C.1 7'-ı:j L.AT.:i
j_p CJT;ly (N 'vi") C.:;;;",
(N 1 31" °- C' •7.->c«.
°' ■
J.
el-Hasan el-Basri ş öyle demiş : "Ey Adem oğlu karnının üçte bi-
riyle ye, üçte biriyle iç, üçte birini de dü şiinıneye ayır."'
Bu âyetler, Allah'a ibadette bir güçlük olmad ığını, her durumda
insanın O'nu düşünüp ibadet edebilece ğini gösterir. 191 nci ayet, ayak-
ta, oturarak ve yan üstü yatarak Allah' ın zikredilebilece ğini belirtmek-
tedir. Ashabdan İmran ibn Husayn, kendisinde nâsur (basur) illeti
bulunduğunu söyler. Allahı n Resulü (s.a.v.) ona: "Ayakta namaz kıl,
bunu yapaınazsan oturarak kıl, bunu da yapaırıazsan yan üstü yatarak
kıl."2 buyurmuştur. Ebu Dâvud'un rivayetine göre Hz. Pey ğamber
(s.a.v.), ya şlandığı zaman bir dire ğin yanında durmu ş ve o dire ğe da- ,
or.<
9 ı .a, o 9 t, o9
j_ACp y (.41
-
e
Ci ° " •°
.4—ıı.—) -,75 I °j 4— .5
9. 3 O o O t o 5s
J Ii I I
o, • .5, -..-, • ..9„tt , - • • ft 0.- -
4.5 - j
•
3 o9 1 "" - o ..9
J.ııı e 5.. ct. 1"..?
— ,
.3"51L..1 °İ Li • „I. , -
•
(' .tv)
• -• 0„ • -
Jı-JL>:- jLg...j -Y I
o
( 'N A) j 1:4 j -> Lt
195- Rableri onlara karşılık verdi : "Ben, sizden kad ın erkek, hiçbir
çahşanın işini zayi etmeyece ğim. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler,
yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler, vuruşanlar ve öldü-
rülenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onlan, altlarından ır-
maklar akan cenrretlere sokacağım. (Yaptıklarma) Allah kat ı ndan bir kar-
şılık olarak (bu nimetleri verece ğim),. Karşılıklann en güzeli, Allah kat ın-
dadır. 196- İnkiir edenlerin, öyle şehirlerde gezip dolaş ması seni aldatmasın.
197- Bu, az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer cehennemdir. Ne kötü bir
5 Bu hadisi İbn Murdeveyh, <Atâ'dan; `Abd ibn IIumeyd tefsirinde Cafer ibn <Avrden,
Ibn Ebi Ratim ve 'bn 1-1ibban, cimrtın ibn Musa'dan rivayet etmişlerdir. /bn Kesir, Tefsir, I.
440-441
Cüz': 4, Sure: 3 463
Tefsir:
195 nci ayetin, mü'minlerin annelerinden "Ummii Seleme'nin: "Ya
Resulallah, yüce Allah Kur'an'da hep erkeklerin hicretini övüyor, ka-
d ınların hicreti hakk ında hiçbir şey söylemiyor" demesi üzerine indi ği
rivayet edilir'. Birçok ayetlerde oldu ğu gibi Yüce Allah, bu ayette de
kadınların, erkeklerle her yönden e şit olduğunu, hiçbir einsin diğer cinse
bir üstünlüğü bulunmad ığını bildirmi ştir. Islamdan ba şka biçbir dinde
kadın erkek e şitliği, bu derece açıklıkla ortaya konmamıştır. Kadın er-
kek, birbirinin tamamlayıeısı, bir bütünün parçalarıdır. Biri olmayın-
ca diğeri de olmaz. Baz ı yönlerden Allah birine üstünlük vermi şse baz ı
yönlerden de di ğerine üstünlük vermi ştir. Erkek yönetimde, sevk ve
idarede, maddi güçte bir parça üstünse kad ın da anne olmakta, ev ida-
resinde, şefkat ve merhamette, duyarl ılıkta üstündür. Birlaenalyelı bun-
lardan birini diğerinden üstün saymak do ğru de ğildir Çünkü her birinin
kendine has özellik ve meziyyetleri vard ır. Allah'a kulhık ve insanlik
bakımından ise hiçbiri di ğerine üstün de ğildir. Allah huzurunda kad ın
da, erkek de insanlık yönünden birdir. Hangisi Allah' ın buyruklann ı
daha çok tutarsa Allah kat ında o üstündür.
• Her insan, bu dünyada Allah r ızası için yaptığı güzel işlerin karşı-
lığını Allah'tan alacak, altlanndan ı rmaklar akan cennetlere konacakt ır.
Şüphesiz, karşılıklann en güzeli, mükafatlann en iyisi, Allah' ın yanın-
dadır.
Yüce Allah, 196-198 nci ayetlerde diyor ki: Şu inkâr edenlerin, bir
süre için nimet içinde bulunmalar ı, refah içinde ya şamaları seni aldat-
masın. Onların bu hali geçicidir, bir deneme devresi içindir. :Görünü şte
nimet olan o servetler, gerçekte onlar için azapt ır. çünkü azâba dünü-
şeceklerdir. Onlar, kap ıldıklan aldatıcı hayatın mahiyyetine, cehenne-
me ko şmaktad ırlar. Varacakları yer cehennemdir.
o .9 O
JJ C., 'Aya
• ,
J:f."` z.)1,
Tefsir:
199-200: Kitap ehlinin hepsi bir de ğildir. Içlerinde insafl ıları var-
dır. Kimin ağzından çıkarsa çıksın gerçe ği kabul eden, taassuptan uzak
insanlar bulunur. Allah'a gere ği gibi inanan bu insanlar, hem kendi-
lerint indirilene, hem de müslümanlara indirilen vahiylere inan ırlar,
Allah'tan korkarlar, gerçe ği gizlemezler, Allah'ın âyetlerini dünya men-
faati karşılığında satmazlar.
Kitap ehli içinde böyle taassuptan uzak, gerçe ği duyunca kabul
eden insanlar, Kur'ân ı Kerimin birkaç âyetinde övülmektedir. 199
numaralı yukarıdaki âyetten ba şka aş ağıdaki ,âyetler de insan ı kitap
ehlini övmektedir:
"Şüphesiz iman eden(müslüman)lar, yahudiler, hırıstiyanlar ve
ve Sabiller, bunlardan kim ki Allah'a ve eıhiret gününe inanır, iyi bir iş
yaparsa elbette onlara Rableri katı nda mükafat vardır ; onlara korku yok-
tur ve onlar üzülmeyeceklerdir."'
"Kendilerine verdiğimiz Kitab ı gereğince okuyanlar var ya, işte onlar
ona (o Kur'ân'a) inan ıdar."2
" ... Kitap verilenler, bunun, Rableri tarafı ndan bir gerçek olduğunu
1 Bakara Suresi: 62
2 Bakara Suresi: 121
3 Bakara Suresi: 144
Cüz': 4, Sure: 3 465
belirtmi ştir: "Size, yap ıldığı zaman Allah' ın hatüları sileceği, dereceleri
yükseltece ği bir amel (iş) söyleyeyim mi? dedi. Söyle, dediler, ya Resulâl-
lah. Zorluklar karşısında (soğukta, hastal ıkta ve di ğer güç zamanlarda)
güzelce abdest almak, mescidlere çok gitmek, namazdan namaz ı gözetmek.
İşte bu, ribâtır."'
el-Murübata : savaş için at haz ırlamak ve daima sava ş a hazırlıklı
bulunmaktır. Rübitü emri, daima düş mana karşı uyanık ve hazırlıklı
bulunan, anlamınadır.
Yurdu beklemek, sınırda nöbet tutmak büyük sevapt ır. İbn Kes?",
bu konuda birçok hadis nakletmi ştir. Bunlardan baz ıları şöyledir:
"Herkes ölünce ameli kapan ır. Allah yolunda murüb ıt (sınırda düş-
manı bekleyerek) ölen kimsenin ameli, ta Tay amete kadar sürekli artar
ve o kimse kabir fitnesinden (azâbından) güvende olur."?
"Allah yolunda bir gece nöbet beklemek, gecesi namazla, ğündüzü
oruçla geçen bin günden hayırlıdır."'
"Bir savaşta Allah'ın Resulü (s.a.v.), gece olunca :
— Bu gece bizi kim bekler, ona duâ edeyim de o da onun bereketini
görsün dedi. Ensar'dan bir adam kalktı :
— Ya Resulallah, ben, dedi. Allah' ın Resulü ona çok duâ etti. Bir
başka Ensarlı geldi
— Ben de beklemek istiyorum, ya Resulâllah, dedi. Allah' ın Resulü
(s.a .v.) ona da duâ etti. Sonra şöyle buyurdu : Allah yolunda uykusuz
kalan bir göze, cehennem ateşi haram kılınmıştır."4
Büyük bir k ısmı kadın haklarından söz etti ği için "Nisâ' (kadınlar)
Suresi" adiyle anılmış olan bu sure, hicretin 3-5 nci y ılları arasında ve
Mümtehine Suresinden sonra inmi ştir. 176 âyettir.
.J 11 e J ,
4sşı
C C
.5 e ;
° -<•Cp..-°;'51 . ■
(N)
Tefsir:
kamçılı tek hücreli hayvanlar, bölünerek ürerler. Biraz daha ileri saf-
hada tomurcuklanma ile üreyen canl ılar vardır. Bu üremede batan yav-
ru, anneden ayrılmaz, onunla birlikte koloni te şkil eder, hazan da anne-
den ayrılıp kendi kendine ya ş ar. Tatlı su hidrası, polip, mercan bu tip
üreme ile ço ğalan canhlard ır.
Zayıf canlıların meydana geldi ği bu tür üreme, hayat şartları kolay
olan denizlerde, su kenarlarında görülür. Karada ya ş ayabilmek için kara
ş artlarına dayanıklı varlıklar gerektir. Bu canlıların meydana gelmesi
de ancak iki canlının cinsel hücrelerinin birle şmesine bağlı kıhnmıştır.
Bu tür iiremeye de e şeyli yani cinsel üreme denir. Demek ki hayat önce
eşeysiz olarak denizlerde, su kenarlar ında görülen basit canklarla ba ş
lanuş , sonra karaya geçmi ştir.
Yüce Allah, Enbiya suresinin 30 ucu âyetinde buna şöyle işaret
ediyor: "inkeır edenler görmediler mi ki göklerle yer birbirine yapışık
idi, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık."
İşte tefsirine çal ıştığımız bu âyetten anladığımıza göre insanı oluş-
turmak üzre yarat ılan bir tür canl ı, önce e şeysiz üreme (kendi kendine
çoğalma) ile, ba şka varhklara veya hayvanlara hiç de ğişmeden kendi
istikametinde tekâmül edip e şeyli üreme a şamasına gelmiş , sonra da ilk
defa kendisinden üremi ş olan dişisiyle birle şerek, birçok insanlar ve ka-
dınlar yaratılmış olabilir.
Bu sözümüzle biz, bütün canl ıların, bir tek hücreden tekâmül edip
çeşitli hayvanların bu suretle meydana geldi ğini, insanın da herhangi
bir hayvandan veya maymundan türedi ğini söylemek istemiyoruz.
Mevcut canlıların hepsi tekâmül geçirmi ş olabilir. Fakat hiçbirinin, di-
ğerinden evrimle şerek bugünkü biçimine geldi ği kanısında değiliz.
Yüce Allah, her canlı türünü meydana getirmek üzere çe şitli hüc-
reler yaratm ış olabilir. Mevcut canlıların her biri, kendilerinin meydana
gelmesi için yarat ılan ayrı ayrı ana hücrelerden, kendi köklerinden
evrimleşerek bugünkü şekline getirilmiş olabilir.
İnsanın da basit, kendi kendine üreyen bir ilk kökten, bir ilk can-
Man yaratıldığını düşünebiliriz. İnsanın aslı olan bu canlı, -git gide
tekâmül edip önce şu, sonra bu hayvana, ondan sonra da insana çevril-
meden,- do ğrudan do ğruya gittikçe tekâmül eden insan modeli canl ı-
lardan geçe geçe, ak ıl ve yeteneklerini kazanan ve Adem ad ını alan in-
san şekline gelebilir. Duyular ını ve aklını kazandığı zaman Adem adını
alan bu en mütekâmil, kâinatm özü insan ın, kendisi gibi mütekâmil
insan düzeyine ula şmış olan e şiyle çiftle şmesinden birçok erkekler ve
kadınlar yarat ılıp dünyaya yayılmıştır.
Cüz': 4, Sure: 4 473
"Nefsi vâhide ile Adem'in kas'dedildi ğine dair bir na şş yoktur. Mü-
fessirlerden baz ılarma göre bu tür hitaplar Mekke halk ına, yahut Ku-
reyş Kabilesine yöneliktir. 0 zaman nefsi vallide ile kasdedilen, Mekke
halkının atası Adnan olur. E ğer en-ntıs tabiriyle bütün Araplar kasde-
dilini§ ise o zaman nefsi vâhide, bütün Araplar ın atası Yacrub veya
Kabtan olur. E ğer en-niis ile bütün insanlık kasdedilmi ş ise o takdirde
bu ayette"), herkes kendi inanc ına göre insanlığın atasını anlar. Bütün
insanlığın Adem'den geldiğine inananlar, nefsi vâhide ile Adem'in kas-
dedildiğini Milletlerin ayrı ayrı atalardan geldiğine inananlar
da nefsi vâhideyi kendi inançlarına göre yorumlarlar.
"Bakara Suresinin baş tarafının tefsirinde Adenı'den önce yeryüz-
ünde insan cinsinden fesat ç ıkaran, kan döken birtakı m yarat ıklar'n
bulunduğunu söyleyen Muhammed Abduh, nefs-i vâhideyi, Adem diye
tefsir edenlerin, ayetin na şşına de ğil, insanlığın atasmın Adem olduğu
hakkındaki önyargılarma dayand ıklarmı söyler ve şöyle devam eder:
1 Ku'rkm Kerime Göre Evrim teorisi, ıltıhiyat Fakültesi Dergisi, C. XX. s. 127-146
Cilz': 4, Sure: 4 475
çekirdek bulunur. Çekirde ği, protoplasm sarm ıştır. Çekirde ğin içinde,
birbiri içine geçmiş kromozom iplikleri mevcuttur. Her birinin özel bir
şekli bulunan bu ipliklerin sayısı , cinslere göre de ğişir ve her cinste
sabit miktardad ır. Mesela insan sipermasında 23 tane kromozom vard ır.
Bu sayı değişince, canhnm biçimi ve yap ısı da değişir.
Sperma ana hücresinin çekirde ğinde 23 çift kromozom bulunur.
Yani spermadakinin iki kat ı . Kadının yumurtası da aynen sperma gibi-
dir, ancak spermanm ba şı ve kuyruğu varken yumurtan ın kuyruğu
yoktur.
Erkek tohumunun ana hücresindeki kromozom çiftlerinin her biri,
ba şka bir biçimdedir. Kad ın yumurtasınm ana hücresi de aynı durum-
dadır. Erkek tohumunun ana hücresiyle kad ın yumurtası= ana hücresi
arasında bir fark vard ır. Erkeğin ana hücresindeki kromozom iplikleri-
nin son çifti birbirinden farkl ıdır. Bu kromozomlardan, biri uzun çomak
gibi, diğeri kısadır. Bunlardan uzunu x, kısayı y ile gösterelim. Kad ın
yumurtasının ana hücresindeki kromozomolar ın son çifti, birbirinin ay-
nıdır, ikisi de uzundur.
Cinsel birle şmede erkek, takriben 500 milyon sperma hayvanc ığı çı -
karır. Bunların yarısı uzun, yarısı kısa kromozom ta şır. İşte döllenme
esnasında e ğer yumurtayı kısa ip taşıyan sperma (y) a şılarsa yavru
erkek, uzun tip ta şıyan sperma a şılarsa yavru kız olur. Demek ki ço-
cuğun oğlan veya kız olması , anneye ba ğlı değil, tamamen babaya ba ğ-
lıdır. Erkek cinsi de, kadın cinsi de bir tek nefisten, yani erkekten gel-
mektedir. Kız veya erkek çocuk do ğurmak, kad ının elinde olan bir şey
değildir, erke ğin de elinde de ğildir. Bu, takdiri ilâhiye ait bir şeydir.
'Öyle ise kız çocuk doğurduğu için karısın ı kınayan, onu azarlayan-
lar, tamamen haks ız hareket etmektedirler. Çünkü yavrunun cinsiri
belirleyen unsur, karılarmdan de ğil, kendilerinden çıkmıştır. Bu da
Allah'ın .hikmetidir, O'nun kudreti ve takdiridir.
"Adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve rahimlerden
(akrabalık hakkına karşı gelmekten) sakıntn." cümlesinde yüce Mevlâ,
Allah'a itaati, akrabal ık hakkına saygıyı emrediyor. İnsanlar aras ında
adettir: "Allah hakkı için rica ederim," "akrabal ık hakkı için rica edi-
yorum" denilir. İnsanlar, bu ikisini anarak birbirlerinden istekte bulu-
nurlar. Bu, tür sözler, Allah'a ve akrabal ığa saygmm ehemmiyetini belir-
tir. Şimdi Cenabı Hak diyor ki: Adlarına birbirinize and verip dilekte
bulunduğunuz Allah'a saygı gösteriniz, akrabal ık haklarını çiğnemek-
ten sak_mını z, bunlara hürmette kusur etmeyiniz. Allah'a itaat ediniz,
O'nun buyruklarını tutunuz, akraba ile de ilgiyi kesmeyiniz.
•
Tefsir:
2— el- Yetâmâ, yetim'in çoğuludur. Yetim, tek kalma andamındaki
yetem'den gelir. Babas ı ölmüş kimseye, babas ından ayrı, tek kaldığı
için yetim dendiği gibi kocası ölmüş kadına da yetime denir. Bu, keli-
menin dil anlamı dır. Bu anlamda kaç ya şında olursa olsun, babas ı öl-
müş insana yetim denebilir. Fakat örfen yetim, babas ı ölmüş çocuğa
verilen addır. Erginliğe eren çocu ğa yetim denmez. Hz. Ali "Bulü ğa
erdikten sonra yetimlik kalkar" buyurmu ştur. Demek ki örfen babalar ı
ölmüş erkek ve kız çocuklara ço ğul olarak yetâmâ ve eytam dendiği gibi
kocasız kalmış kadınlara dahi dil bakımından yerime denir. Çünkü bun-
ların hepsi himaye ve şefkate muhtaçnr.,
Bu ayette Cevab ı Hak, yetimlere mallar ının geri verilmesini em-
rediyor. Baz ı müfessirlerin nakline göre: erginli ğe ermiş bir yetime,
amcası malını vermemiş, yetim de amcasını Hz. Peyğ amber(s.a.v.)e
şikayet etmi ş , bu ayet inmi ştir.°
Bu rivayet do ğru olabilir. Fakat ayetin ini ş sebebi olarak yalnız
bu olayı göstermek uygun de ğildir. Çünkü bu ayet, belli bir olaya s ığ-
mayacak kadar geni ş anlamlıdır. Her devirde, vesayetleri alt ında bulu-
nan yetimlerin mallarını hile ile yiyen, kendi yararlannda kullanan,
onların değerli mallarını, aynı cinsten fakat dü şük kaliteli mallaı la de-
ğiştiren insanlar çoktur. İşte ayeti kerirne, bu tür davran ışları yasak-
lamaktadı r.
Ayetteki lıabU ve ayyib'den maksat, haram ve helal oland ı r. Yani
helal malınızı bırakıp onların, size haram dan mallarını yemeyiniz, de-
mektir. Ba_ ı müfessirlere göre 4abg ve tayyib'den maksat, kötü ve iyi
olandır. Süddi ş öyle demiş : Bazı insanlar, yetimin şişman olan koyununu
alır, yerine zayıf koyun verirler " İşte koyunun yerine koyun" derlerdi.
Yahut yetimin de ğerli olan paras ını alır, yerine de ğersiz para verirler,
"O da dirhem, bu da dirhem" der)erdi. 2
İmam Ebu Hanife'ye göre bu ayet, yetimin malmm kendisine ve-
rilmesini emretmi ş , yetimin temyiz yetene ğine erişmesi ş art ko şulma-
mıştır. Ancak 6 ncı ayette nikah ça ğına varıncaya kadar yetimin de-
nenmesi, rüşde erdiği anlaşıhrsa malının verilmesi emredildi ğinden ma-
lının kendisine verilmesi için yetimde rü şd aranır. E ğer yetim, erginli ğe
erdiği halde henüz rü şde (yani temyiz yetene ğine) ermemi şse yirmi be ş
yaşına varıncaya kadar beklenir. Yirmi be ş yaşına bastığı halde rüşdüne
1 et-Tefdru'l-b.actil, IX. 8
2 Taberl, IV. 229; Ibn Kedi., I. 449
478 Nısâ' Suresi
ermemi şse artık beklenmez, rü şde ersin ermesin mal ı kendisine verilir.
Çünkü "Yetimlere mallar ını veriniz" emri mutlaktır.
Tabii, âyttteki veriniz tabiriyle bizzat mal ı kendisine vermek ka-
bul edilirse bu yorum do ğru olabilir. Fakat âyetin as ıl kasdı, yetimin
malının kendisine verilmesi de ğil, zimmete geçirilmemesi, onun yararına
korunması , işletilmesi, geli ştirilmesidir. Burada yetim ile yaln ı z biliiiğa
ermemiş babasız çocuk de ğil, akli yeteneklerini kazan ıp kendisini idare
edecek düzeye gelmemiş , babasız, zayıf insan, kasdedilmi ştir. Yani ye-
tim'in lûgat mânası burada daha kuvvetlidir. Vermek tabiri de onun
malını korumak, zimmete geçirmemek anlammad ır. Yoksa mahnı, mu=
hafaza edemeyecek durumda bulunan bir çocu ğa vermek ona biL'r yarar
sağlamaz. Halbuki bu emrin amac ı, yetimin yarar ıdır. Nitekim 6 ncı
ayette kendisini idare edemeyecek durumda olan yetimlere mallar ının
verilmeyip onlar lehine korunmas ı emir buyurulmaktad ır.
Velisi, yetimin mal ını muhafaza eder, batt ı onun yararına işletir,
geliştirir. Yetimin, kendi mal ın ı koruyacak, iyi istikamette kullanacak
duruma geldi ğini anlayınca malını ona teslim eder. Âyetin amac ı , ye-
tim haklarının korunmasıdır.
3 numaralı ayet, yetim kızlara kar şı adaletli davranamama endi-
şesi oldu ğu takdirde yetim olmayan kad ınlarla evlenmeyi ö ğütlemek-
tedir. Ayetin anlamı şudur: "Yetim, k ızlarla evlendiginiz zaman onlara
karşı adâletli davranamayacagınızdan korkarsanız onlarla evlenmeyiniz,
size helâl olan başka kadınlarla evleniniz."
Bu âyetin iniş sebebi hakkında bir olay zibredilmemi ştir. Ancak
âyetin tefsiri konusunda Buhâ ı i ve Müslim, Hz. Âişe'ırin bir yorumunu
naklederler: "Urve ibnu'z-Zubeyr Hz. Âi şe (r.a.) den ,Yetimler hakk ında
adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanı , ' âvetinden sordu. Hz.
.Aişe Şöyle cevap verdi: K ızkarde şimin oğlu, bu o yetim kı zdır ki veli-
sinin yanında olur, malını onun mal ına katar. Güzelli ği ve malı adamın
hoşuna gider. Bu veli, adâletli biçimde di ğer kad ınlara verilen mehr'i
ona vermeden onunla evlenmeye kalkar. İşte böyleleri, en yüksek mehir-
'erini vermedikçe yetim k ızlarla evlenmekten menedilmi şler ve ba şka
kad ınlarla evlenmeleri emıredilmiştir."'
Hz. lise şöyle devam ediyor: " İnsanlar bu âyetten sonra (Hz.
Peyğamber'den) fetva sordular. Yüce Allah:, Senden kadınlar hakkında
fetva istiyorlar. De ki : Allah, size onlar hakk ında hükmünü açıklıyor :
haram olduğuna dair kesin bil hüküm yoktur. Çok kadınla evlenmek,
Jüstinien kanunu ile yasaklanm ıştır.
Kadın kısır, hastal ıklı olduğu zaman kocası onu boşayıp kapıya
atma yerine şefkatle muhafaza eder, fakat kendisinin dünyada devam ı
olacak bir çocuğa sahib olabilmek, yahut zaruri ihtiyaçlar ını karşıla-
mak için başka bir ludınla evlenir. Çocuk sahibi olmak, her insan ın
en büyük arzusudur. Çünkü çocuk, insan ın en büyük deste ği, mutluluk
kayna ğı, vefatmdan sonra kendisinin hayattaki uzant ısıdı r..Kadm kı-
sırsa erkek, çocuk sahibi olmak için ya o zavall ı, günahsız kadını boş a-
yacak, yahut da çocuksuz kalmaya k atlamp bedbaht olacakt ır. Hal-
buki kı sırhğını bilen bir kad ın, kendisini ihmal etmeyece ğine, yüz üstü
bırakmayaca ğma inandığı erke ğinin evlenip çocuk sahibi olmasına razı
olur. Hem yuva yıkılmaz, hem de erkek mes'ud olur. İki kadın da Al-
lah'ın emrine raz ı olup karde ş karde ş geçinirler.
1 Ahdrıltıztz Çaviş, Anglikan Kilisesine Cevap, Çeviren: Mehmet, Akif, Sadele ştiren: Sü-
leyman Ate ş, Ankara, 1974, s. 164-166
Cüz': 4, Sure: 4 483
de ğildir. Kadınlar arasında 'adalet yap ılamayacaksa bir kad ınla yetin-
mek gerektir ve şarttır. Özellikle geçim ş artlarının son derece a ğırlaştığı
şu çağda, birden fazla kadın almaya kalkmak, aile saâdetini bozar, k ıs-
kançlık, huzursuzluk kayna ğı olur.
İ slami bu yüzden ta'n eden baz ı mahfillerde, ashnda gizli gizli
birçok kad ınla yasak a şklar ya ş andığı , herkesin malâmudur. İşte
İslam, böyle gayri me şru ilişkileri kabul etmez. İslama, göre insan, ya
tek kadınla ya ş ayacak, yahut tek kad ınla doymuyorsa nikah ile ba şka
kadın alacaktı r. Gayri me şru' birle şme, gizli dostluklar zinad ır, haram-
dır. Bunlar, toplum abi:akını bozar, insanları birbirine düşman eder,
nesli bozar, insanları dejenere eder.
Ayetin son bölümü olan "Yahut elinizin alt ında bulunanlar..." cüm-
. lesine gelince bu, o zaman yürürlükte olan bir âdeti ikrard ır, yeni bir
hüküm de ğildir. O zaman kölelik ve câriyelik yürürlükte idi. Sahibinin,
çariyesi ile cinsel ilişki kurması me şru idi. Bu adet, toplumda böyle
yerle şmiş idi. Kur'an, bu yerle şik âdeti hali üzre b ıraktı . Çünkü bu,
cariyelerin de yarar ına idi. Zira onlar ın da birle ş me ihtiyacı vardı . Hal-
buki onlar, maliklerinden ba şkalariyle birle şme hakkına sahip de ğil-
lerdi. Ancak sahipleriyle birle şebilirlerdi. Bu hak da onlar ın elinden
alınsa onlara zulinn olurdu. Şayet cariye, efendisinden hamile kal ıp
çocuk doğurursa ümmi veled (çocuk anas ı) olur, artık satılamaz ve efen-
disinin ölümüyle birlikte hürriyetine kavu şur. Bu, köle ve cariyeli ğin
kaldırılması yolunda atılmış bir adımdı r. Çünkü cariye de zevce say ıl-
nuştır: "İçinizden inanm ış, hür kadınlarla evlenmeğe gücü yetmeyen
kimse, ellerinizin alt ında bulunan inanmış câriyelerinizden alsın."'
4 ncif ayet de evlenen erkekle'rin, üzerinde anla ştıkları mehri karı-
larma vermelerini emretmektedir. Bu ayetin hükmüne göre, evlenen
her kadının, kocasından alaca ğı, mehr denen bir mebla ğ vard ır. Bunu
vermek, kocanın üzerine farzd ır. Ş ayet kad ın, gönül rızasiyle bu olaca-
ğından vazgeçerse o zaman koca, mehir vermeyebilir. Bu ayet de kad ın
hakların ı koruyan âyetlerden biridir.
e (.9 " e
I 'J J-9 ° ıt, • ı
-) e ‘'.) .
1 Nistı' Suresi: 25
Ctiz': 4, Sure: 4 485
o ıO
, O
, o , o1 o o o ,
4..) I bi j 1.91 y_oi j G 1."-^-9
o
(*..)LS- c
1. o . 1 o , . 9 o -1e L oj9..<
J
5—Allah' ın, sizin için geçim kayna ğı yaptığı mallartnızı aklı ermeyen-
lere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz
söyleyin. 6— Nikâh çağına varıncaya kadar yetimleri deneyin, eğer onlarda
bir olgunluk görürseniz, hemen mallarını kendilerine verin. Büyüsünler
diye alakoyup israf ile tez elden onların mallarınt yemeye kalkmay ın.
Zengin olan çekinin ; yoksul olan da (malın muhâfazas ı için gösterdi ği
çaba ve ihtiyac ına) uygun şekilde yesin. Onlara mallarını geri verdiğiniz
zaman da yanlarında şahid bulundurun. Hesapçı olarak da Allah yeter.
Tefsir:
5 nci ayette hayat ın kıvann (dire ği, temeli) olan mal ın, sefildere,
yani iyiyi kötüyü ayırdetme yetene ğinden yoksun bulunan kıt akıllı,
zayıf görüşlü kimselerin tasarrufuna verilmemesi, öyle kimselerin yal-
n ız yeme, içme, giyme gibi zaruri ihtiyaçlar ının karşılanması, onlara
karşı güzel davranilmas ı, iyi işlem yapılması emrediliyor.
Ayetin gelişinden anla şılıyor ki buradaki siifehâ' (aklı kıt kişiler),
velisinin akrabası olan yetimlerdir. Çünkü konu yukar ıdan beri yetim
konusudur. Bu ayetler, bütün, olarak yetimlerin hukukunu anlatan bir
bölüm oluşturmaktad ır.
Burada hitab edilenlerip kimler oldu ğu sorunu ihtilâfh ise de ye-
timlerin velilerine hitâb edildi ği, siifehâ ile de yetimlerin kasdedildi ği,
rüşde (olgunluğa) ermeden verilmemesi e ınredilen mallar da velilerin mal-
ları değil, yetimlerin kendi malları olduğu görüşü meşhurdur. Fakat
İbn Abbas ve İbn Mes'Cı d'a atfedilen bir görü şe göre de hitâb, yalnız
yetim velilerine de ğil, bütün akıllı hisanlaradır. Süfehâ'dan maksat
da kadınlar ve çocuklard ır.1
Ayetin hiikmüne göre malını kullanamayacak derecede ak ıl gü-
cünden yoksun kimselere haer konur (tasarruf yetkisi elinden al ınır),
velileri, bunların zaruri ihtiyaçlar ını, bunlara ait mallardan kar şılar.
Ayrıca bunlara güzel söz söylemek, ö ğüt vermek, iyi davranmak da
"ayetin emirleri arasmdad ır. Ayette geçen macriif kelinıesi, münkerin
1 Taberi, IV. 245
486 Nisâ' Suresi
ıntştır : (şu üç kişinin işlediği hatâ yaz ıl ınaz): Uyuyan kimse uyan ıncaya
kadar, küçük büyüyünceye kadar, deli ak ıllaruncaya yahut Şifa buluncaya
kadar."'
•
— Ya Resulâllah, hiçbir şeyim yok, yaln ız yan ımda malı olan bir
yetim var. Hz. Peygamber (s.a.v.) • şöyle buyurmu ş :
— Israf etmeden, kendine mal etmeden, kendi mal ını saklayıp onun
malını yememek şartiyle yetiminin mal ından yiyebilirsin."'
İkinci görüşe göre yetimin mal ından yiyen fakir veli, geni şe çıktığ)
zaman yediğini iâde eder. Çünkü bu müsaade, kendisine ihtiyac ınd an
dolap verilmi şti. iht ■Tacı kalmaymca' yediğini iâde etmelidir. Said ibn
Cübeyr, Mücâhid ve Ebâ'l-âliye bu görü ştedir. Hz. Ömer(r.a.)in ş öyle
dediği rivayet edilir: "Ben kendimi yetimin velisi yerine koydum. Zen-
gin olursam onun malma el sürmem, muhtaç olursam ödünç al ır, genişe
çikinca öderim." 2
Taberi'ye göre en do ğru görüş , bu ikinci görü ştür. Yüce Allah za-
ruret halinde fakir insana, ödünç olarak yetimin mal ından alabilece ğini
söylemiştin. Yetimin malmdan öyle hesaps ız, kitapsız yemek caiz de ğil-
dir. Yetimin bak ımma bir ücret takdir edilecekse e zaman veli ile yetime
bakan herhangi bir kimse aras ında fark kalmaz. Alaca ğı ücret, yetimin
bakımı için gerekli olan, yetime harcanan ücrettir. Bunun d ışında kendi
geçimi için yetimin malından harcayamaz. Harcarsa o, borçtur ödemesi
gerekir'
7; .31 ş. o e :5 -
G 9 J.; Ij -L11,3_11
J.>
". °
-
„
ı (.) T.k, ı
G TJC; e:4_; "i2j.> °
0 .)
1 Nesâ'i, Vaşâyâ, 11; bn Mke, Vaşâya, 9; Ibn Ilanbel, II. 186, 216
2 tim Kedr, I. 453-454
3 Candcul-beyan, TV. 260-261
Cüz': 4, Sure: 4 489
Tefsir:
7 numaralı ayetin, bir kad ının şikayeti üzerine indi ği riyayet edi-
lir. Bu kadının ölen kocası, geriye üç yetim k ı z bırakmıştı. Amcası oğul-
ları, adamın malını tamamen aldılar, bu kadına ve üç yetim kıza hiçbir
şey bırakmadılar. Kadın, durumu Allah'ın Resulüne şikayet etti. Al-
lah'ın Resulü, onlara adam gönderdi. Varisler, mal ın kendilerine âid
olduğunu söylediler. Çünkü ölen kişinin, erkek o ğulları yoktu. Arap
'Metine göre geri kalan mirasa, yaln ız ölenin erkek akrabas ı -Varis olur-
du. İşte bu ayet bu olay üzerine indi. Bu ayet inince Allah' ın Resulü
(s.a.v.) onlara haber gönderip Allah' ın, kad ınlara da pay ayırdığını
bildirdi. Daha sonra da akrabadan herkesin ne miktar pay alaca ğını
bildiren miras âyetleri indi.
490 Nisâ' Suresi
Bazı rivayetlere göre bu âyet, mü' ıninlere çok a ğır ve zor gelmi şti.
Yetimlerin mallarının, kendi mallarına karışmasından çok çekin,diler.
Yüce Allah bunun üzerine: "... Ve sana yetimlerden soruyorlar. De ki :
'Onların(durumlarını) düzeltmek hay ırlıdır. Eğer onlara karışır (onlarla
bir arada yaşar) sanı,z onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozan düzelten-
den ayırır..."4 âyetini indirdi. Bundan sonra yemeklerini yetimlerin
yemeklerine karıştırdılar, beraber yeyip içtiler.s
Yetim, en büyük koruyucusu olan babas ını kaybetmi ş , kendisini
yönetmekten âciz çocuktur. Yüce Allah, merhametinden dolay ı yetim-
ler hakkında Nisâ Suresinin başından itibaren dokuz âyet
Ayrıca Kurânı Kerim'in çe şitli yerlerinde yetimlere güzel bakmay ı,
onların haklarına asla dokunmamay ı emretmi ştir:
"... Öksüzlere karşı adâleti yerine getirmeniz hakk ında size okunan
ayetler, Allah'ın hükmünü aç ıklamaktadır."6
1 Taberi, IV. 271
2 BulAri, Vaşayil, 23, Tıb 48; Müslim, İman, 144; Ebû Dâvûd, Vaşûyâ 10;..
3 Taberi, IV. 273; bn Kesfr, I. 456
4 Bakara Suresi: 220
5 Ibn Kesir, L 456-57; Tefsiru :Ayüti'1-4kam, II. 41
6 Nisâ' Suresi: 127
492 Nisâ' Suresi
"Yetimin mal ına yaklaş mayın ; yalnız erginlik çağına eriş ineeye ka-
dar (onun malına) en güzel biçimde (yakla ş abilirsiniz)!..."'
"Sak ın öksüzü ezme!" 2 meâlindeki âyetler, yetim haklar ını korumayı ,
yetime kar şı şefkatli; merhametli davranmay ı emreden âyetlerden baz ı-
landı r.
o „ ss
J c•J ı_<
r ı
54- L3,2
,c• o 5 o , .5, 5 -,?•• 5. .5
4-4 b k--i ‘'. ı l.„( C.) L9 c,.—.;:i
1 ı 4,4 4.3.) j
o „... o o 99
I G i 1
; Lik. ı. ...LA-J
• tJ• -A o,
c o sçj 3 o 3 o
e-t Ij
5L:A:2_; (‘ "c.)Cs "e.aıı .) ı c .t3J "c7..
e c)5_<",..
°‘7
. ,A t:Z_
‘, 9.0; o
o .5 . 9
(J: "-”" " (: ,4_13 j
o o I
% ;i3 -5Cç 4) (*J ...90 , J:,
•••
9o 9
'j l-.4.:T °
•
Lra_otJ ( ı r) i>.431
Ao oft 9 9
(‘ ) L-A as
° 4.3 j jl..; 4.L> zj
•
11- Allah size, çocuklar ınız(ı n alacağı miras) hakk ında, erkek ka-
dının payının iki kat ın', tavsiye eder. (Çocuklar) ikiden fazla kad ın ise-
ler, (ölenin) geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer (çocuk) yalnız
bir kadınsa (mirasın) yarısı onundur. ölenin çocuğ u var& , geriye bıraktığı
(malı)ndan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer
çocuğ u yok da ana babası 'ona vâris oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer
kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdiı , (Bu hükümler, ölenin)
yapacağı vasiyyetten, ya da borcundan sonradır. Babalannız ve o ğulla-
rınızdan, hangisinin fayda bak ımından size daha yakın olduğunu bilmez-
siniz. Bunlar, Allah' ın koydu ğu farz/ar(haklar)d ır. Şüphesiz Allah,
bilendir, hikmet sahibidir. 12- Eğer çocukları yoksa, e şlerinizin yapa-
cakları vasiyyetten ve borçtan sonra geriye bıraktıkları(mirasları)n ın yarısı
sizindir. Çocukları varsa, bıraktıkları nın dörtte biri sizindir. Sizin de
çocuğunuz yoksa, yapacağınız vasiyyet ve borçtan sonra b ıraktığınızın
dörtte biri onlarındır; çocuğunuz varsa, bıraktığınz,z ın sekizde biri onla-
rındır. Eğer (ölen) erkek veya kad ını n mirasçısı, evlâdı ve ana babası
olmay ıp (başka yakınları var ise o zaman) bir erkek veya bir k ız
kardeş i varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire
ortaktırlar. (Bu taksim), zarar verici olmayan vasiyyet ve borçtan sonra,
(uygulanı r). Bunlar, Allah'tan (size) vasiyyettir. Allah, bilendir, halim-
dir. 13- Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Elçisine itâat eder-
se Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi kalı r-
lar. İşte büyük kurtulu ş budur. 14- Kim de Allah'a ve O'nun Elçisine
karşı gelir, O'nun sınırlarını aş arsa, Allah onu, ebedi kalacağı ateşe sokar.
Onun için alçaltıcı bir aza]) vardır.
Tefsir:
11-12 nci âyetler, islâm ın miras hukukuna düzenlemekte, ölen
kişinin mirasından vârislerine dü şecek payı belirlemektedir.
A --- <Die'nin çocuklar ının miras hakkı : ".
1) olenin erkek ve kiz çocuklar ı varsa erkek çocuk, k ız çocu ğun
iki katı miras alır. Mirasın tamam ı , kızlara bir, erkeklere iki hisse ol-
mak üzere bölü ştürülür.
494 Suresi
2) Ölen kişi, geriye yalnız bir kız bırakmış , erkek çocuk b ırakma-
mış ise, mirasın yarısını bu kız alır. Eğer geriye ikiden fazla k ı z çocuğu
bırakmış , hiç erkek çocuk b ı rakmamışsa bu kızlar, mirasın üçte ikisini
aralarında e şit biçimde bölü ştürürler.
Ayette, ölenin bir kızı veya ikiden fazla k ızı olması durumu izah
edilmi ş , fakat yaln ız iki k ızı olması hakkında bir şey söylenmemiştir.
Erkek karde şleri bulunmayan iki kızın vârislik durumu üzerinde ihti-
laf vardır. İbn Abbâs, bu iki kı zı bir kız hükmüne katarak her ikisine
mirasın yarısını vermiştir. Ona göre yüce Allah: "(Çocuklar) ikiden fazla
kadın iseler, geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır.." buyurarak ikiden
fazla olduklar ı zaman kızlara üçte iki vermi ştir. Şimdi biz, k ızlar iki
olduğu zaman onlara da üçte iki veremeyiz.
Fakat müctehidlerin ço ğunluğuna göre iki kız da ikiden fazla k ız-
lar gibi üçte ikiyi alırlar. Bu görü ş , birkaç yönden daha isabetli kabul
edilmektedir: Evvela bu hükümde k ızlar, iki bacının durumu ile karşı-
laştırılmıştı r. Ölen ki şinin iki kız karde şi varsa: "Eğer (ölenin) iki k ız-
kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır..."' âyetine göre bu iki
kı zkarde ş , üçte ikiyi alırlar. İnsanın iki kızı, kendisine iki kızkarde şin-
den daha yak ınd ır. Yüce Allah, iki k ızkarde şe üçte ikiyi verdi ğine göre
iki kı za da üçte ikinin verilmesi laz ımdır.
Saniyen: Kız, erkek karde şiyle beraber üçte bir al ır. Kı zkarde şiyle
beraber de bunu almas ı ve her ikisine üçte ikinin verilmesi do ğru olur.
d) Ölen,. geriye bir kız ile, bir de oğlunun kızını bırakmış olursa
kızına malın yarısı, oğlunun kızına da altıda biri düş er ki oğul kızı ile
kendi kızı, malın üçte ikisini almış olurlar.
E ğer üst dereceki çocuklar, iki k ız iseler, bunlar üçte iki alırlar. Bu
durumda alt derecedeki çocuk k ız ise kendisine bir şey düşmez. Me ğer
ki kendisinin karşısında (yani kendi derecesinde) veya daha alt derecede
bir erkek bulunsun. O zaman bu kız, o erkekle beraber bâkiyi (kalan
mirası) alır. İki erke ğe, bir kıza olmak üzere miras bölüştürülür.'
Buhârfnin, İbn Abbas'tan rivayet etti ği hadiste oğul kızı ile kızkar-
deşin durumu izah edilir. Orada İbn Mes'ıld, Hz. Peygamber(s.a.v.)in
hükmünce kıza yarı, oğul kızına altıda bir verilece ğini, geri kalan ın da
kızkarde şe düşece ğini belirtmiştir.2 Bu hadise göre dede4inin sa ğlığında
babası ölmüş bulunan oğul kı zına, kendisini mirastan mahrum edecek
oğul (yani k ızın amcası) yoksa bu kı z, dedesine vâris olur. O ğulun o ğlu
da buna kıyas edilir Nitekim Zeyd ibn Sâbit'in rivayet etti ği bir hadiste
liu husus, açıkça belirtilmi ştir: "Oğullarin çocuğu, insanın kendi çocuğu
Iıiikmündedir. Kendilerinin üstünde bir oğul yoksa, bunların erkekleri,
adamın kendi erkek çocukla? ı gibi, k ızları da kız çocukları gibidir. Onlar
gibi dedelerine veıris olurlar, onlar gibi mirastan mahrum olurlar. Oğulun
çocuğ u, oğul ile birlikte vâris olamaz."'
Buharl' ırin rivayet etti ği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.), 11(fuâz' ı,
bir kavme ö ğretmen ve emir olarak göndermi şti. Muâz, or‘ada, vefat
edip geriye bir k ı z ile bir kızkarde ş bırakan kimsenin k ızına mirası n
yarısını vermi şti.2 Bu olay, Hz. Peygamber(s.a.v.)in hayat ında oldu-
ğuna göre demek ki Muâz, bu hükmiinde Allah Resulünün hükmüne
dayanmıştır.
Sünen sahipleri, Allah Resulünün, geriye yaln ız oğul çocu ğu brrakan
kimsenin bu torununa alt ıda bir hisse verdi ğini rivayet ederler. Hz. Ebu-
bekir, o ğul oğlunun mirasından nenesine altıda bir vermi ş , bu kez çocu-
ğun başka nenesi de gelip Hz. Ön ıer'den hak istemi ş , Hz. Ömer: "E ğer
ikiniz birle şirseniz altıda bir ikinize dü şer, aranızda bölüşürsünüz. Yal-
nı z biriniz olursa alt ıda bir, ona. dü şer" demi ştir. 3
ljacb:
Ferâiz ilminde hacb denen bir şey vard ır. IJacb, daha yak ın akraba-
nın, daha uzak olanları mirastan dü şürmesi veya onlar ın miras hakkını
azaltmasıdır. 1.1acb-i noksân ve hacb-i hirmân olmak üzere iki türlü lıacb
vardır. Habc-i noksân, varislerden birinin veya birkaç ı= miras hakkını
azaltmak, hacb-i lıirman ise mirastan tamamen mahrum b ırakmaktır.
noksâna misal: Karı kocanın, birbirinden alaca ğı miras du-
rumudur. Koca, kar ısından yar ı alaca ğı yerde çocu ğun bulunması, koca-
nın hakkını yandan dörtte bire dü şürür. Kad ın, kocasından dörtte bir
alaca ğı yerde çocu ğun bulunmas ı, kadının hakkını dörtte birden sekizde
bire düşürür. Kezâ çocuk, dedesinin ve nenesinin miras hakk ını azaltır.
Vefat eden evlâd ından, babas ı üçte iki, annesi üçte bir alacak iken, ölenin
çocu ğu bulunması halinde dede ve nene, alt ı da birer hisse al ırlar. edenin
karde şleri de annenin hakkını, üçte birden, alt ıda bire dü şürürler. Baba
varsa kendileri varis olamazlar. Buna ra ğmen annenin miras hakkını
d.üşürürle ı .
1.1acb-i hirmâna misal de ölenin babas ı, dedesi veya çocuklar ı bu-
lunmas ı halinde anne bir karde şlerinin mirastan mahrum olmalar ı dır.
Çünkü ölenin babas ı, dedesi, yahut çocu ğu varsa anne bir karde şlerim
hiçbir ş ey düş mez. Keza anne baba bir, yahut baba bir karde şlerin miras
hakkı da, baba ile, anne ile, o ğul 've o ğulun o ğlu ile düşer.
1 Bubâıl, Ferâiz, bâbu mîrâisi ibnı'l-ıbn
2 BulAri, Ferâiz, babu miragi'l-bentu
3 TirmiZ1, Ferâiz, 10
Cüz': 4, Sure: 4 497
2) E ğer ölenin çocuklar ı ve karde şleri yoksa, mirasın üçte biri an-
nesine, geri kalan üçte ikisi de babas ına düşer. Böylece baban ın hissesi,
anneninkinin iki katı olur.
3) Ölenin anne babasiyle birlikte karde şleri de varsa, annesine alt ı-
da bir düşer. Ölenin karde şleri, annesinin üçte bir hissesini altıda bire
düşürürler. Ayette: "Eger kardeşleri varsa, annesinin payı altıda birdir"
buyurulmuştur. Demek ki annesinin hissesini üçte birden, alt ıda bire
düşüren, yaln ız bir tek karde ş değil, karde şlerdir. Ölenin yalnız bir kar-
deşi varsa, annesi yine üçte bir al ır. Baba ile birlikte karde şler varis
olamazlar. Yalnız annenin hakkını 1 /3 den 1 /6 ya dü şürürler. Fakat
Abdullah ibn Abbâs, karde şler, anneden eksilttikleri 1 /6 hisseyi (1 /3
1
= 2 x dır) alırlar demi ştir. Karde şler 1 /6 alınca Karde şleriyle
birlikte vâris olan babas ı ise, kalanm üçte ikisini ahr. Şöyle:
Ö. Anne karde şler baba
— 6 /6
1 /6 1 /6 + 4 /6
Fakat bu görü ş şâ2,dn. Cumhura göre baba ile birlikte karde şler vâris
olamazlar.
4) Kadın öliir, geriye kocasiyle birlikte babas ını, annesini bırakma
annesine üçte bir dü şer, Kocas ı mirasın yarısını alır. Geri kalanı da, ba-
bası alır ki kalan altıda birdir. Bu takdirde, anne, baban ın iki katı kadar
miras almış olur. Bu ise Ferâiz kural ına aykırıdır.
a) Bunu düzeltmek için sahâbenin ço ğunluğu, koca, hakkını aldık-
an sonra geri kalmam üçte birini anne3 e vermi şlerdir ki bu, biitün mi l ın
altıda birine tekabül eder. Baba ise bütün mal ın üçte birini al ır. İbn
1VIes'iid, Zeyd ibn Sâbit, yedi fakih ve dört imam bu görü ştedir. Fakat
Abdullah ibn Abbâs buna muhâlefet etmi ş , anneye, malın tamamının
üçte biri dü şer, demiştir.
b) Ölen kişi, geriye bir kad ın ile anne babasını bırakmış ise, karısı,
hissesini aldıktar sonra annesine, geri kalan ın üçte biri dü şer. Bu da tıpkı
.
birini alır. O zaman mesele alt ıdan gelir, Kocaya yar ı olan üç, anneye
kalanın üçte biri olan bir, babaya da geri kalan iki dü şer.
D— Kelâle'nin miras ı :
Ayette son olarak Kelâle'nin mirâsı anlatılmaktadır. Kelâle zay ıf
ve âciz kimseye denir. Daha sonra bu kelime, akrabâ yönünden zay ıf
kimseye denmi ştir. İnsanın çocuğu, annesi ve babas ı en yakın kimseleri-
dir. İşte bunlardan mahrum olarak ölen kimseye keletle demniştir.
edenin annesi, babası ve çocuklar ı yok, anne bir kız ve erkek kar-
de şi varsa, bunların her birine miras ın altıda biri düşer. Eğer anne bir
erkek ve kız karde şler birden fazla ise, bunlar, miras ın üçte birini kendi
aralarında bölüştürürler.
b. E ğer anne bir erkek ve k ız karde ş birden fazla iseler, miras ın üçte
birine ortak olurlar. Üçte biri, k ız erkek aralar ında e şit şekilde bölü ştü-
rürler.
e. Ölenin çocu ğu veya babası varsa bunlar, anne bir karde şlerini
mirastan düşürürler.
Burada kelâle, erkek de olabilir, kad ın da. Her ikisi için de bu hü-
kümler geçerlidir. Çünkü ev ( il) ile atfedilen kad ın, erkekle ayn ı hükme
tabi kılınmıştır Kadın da çocuksuz ve anababas ız ölürse onun anne bir
erkek veya k ız karde şi, mirasın altıda birini; karde şler birden fazla iseler
üçte birini al ırlar.
Tirmizi'de bulunan bir hadisi şerife göre asabesi, yani baba taraf ın-
dan akrabas ı olmayan ki şiye dayı sı vâris olur. Hz. Pey ğamber (s.a.v.)
ş öyle huyurmuştur: "Mevlds ı olmayanın mevkin, Allah ve Resulüdür.
Vârisi olmayanın vârisi, dayısıdır."' Bu hadisin birinci şıkkına göre
vârisi ohnayan ın mirası Beytül-rnale, yani devlet bütçesine aittir. Borcu
varsa o da Beytu'l-mal'den ödenir. İkinci şıkkma göre de asabeden vâ-
risi olmayanın mirası, dayısına düşer.
1 Tirmizî, Feraiz, 12
2 Bkz. Akkâmul-Kur'an, I. 351; Hak Dini Kur'an Dili, II. 1311
500 Nisa' Sures;
1 Buhild, Vaşâyâ, 6; Ebil Dâvûd, Va şâyü, 6; Tinnui, Buyû< 88; Nesil% Va şilyil, 5; %ıl
Mâce, Vaşilyil 6; Darimi, Vaşâyû, 28; Ibn Ilanbel, IV. 186...
2 Müslim, Vaşiyyet. bâb: 1, hadis: 5
3 Taberi, IV. 276
4 Ibn Kes?", I. 461
Cüz': 4, Sure: 4 501
yaptığı bir taksimdir. O, hikmet sahibidir, her şeyi yerli yerince yapar."
cürnlesiyle sona ermektedir. 12 nci âyet ise vârislere zarar vermekten
kaçmmaya dikkati çekmekte ve Allah' ın her şeyi bildiğin, insanların
ta şıdıkları niyyetlerden haberdar oldu ğuna iş aret etmektedir. 13 ve 14
ncü âyetlerde de, izah edilen bu miras hukukunun, Allah' ın çizdiği sınır-
lar oldu ğu beli...tilmekte, Allah'a ve Elçisine itaat edip O'nun belirledi ği
sınırlar içinde duranlar ı, yüce Allah' ın, ebedi kalınacak cennetlere so-
kaca ğı, en büyük kurtuluşun bu olduğu; Allah'a ve Elçisine isyan edip
Allah'ın koyduğu sınırları aş anları da yüce Allah'ın, ebedi kalmacak
ateşe sokac4ı, orada kendileri için alçaltıcı bir azâp bulunduğu ihtâr
edilmektedir!
Bu âyetlerin, iniş sebebi olarak birkaç olay anlat ılı r. Bunlardan biri,
Câbir'in anlatt ığı şu olaydır:
Sa'd ibn er-Rabi'in kar ısı , Allah'ın Resulü (s.a.v.) e geldi:
"— Ya Resulallah, dedi, bu iki kız, Sa'd ibn er-Rabrin kızlarıdır.
Babaları, seninle birlikte Uhud'da savaşırken şehid oldu. Amcaları da bun-
ların mallarını aldı , bunlara hiçbir şey bırakmadı . Mal olmadan bunlar
evlenemezler. Çünkü mal ı olmayan k ızı kimse almaz. Allah' ın Resulü
(s.a.v.):
— Bekle, Allah bu hususta bir hüküm verecek, dedi.
Bunun üzerine miras âyeti indi. Allah' ın Resulü (s.a .v.) kızların
amcalarına haber gönderip şöyle emir verdi :
— Sa'd'ın iki k ızına üçte iki ver, k ızların annesine sekizde bir ver,
geri kalanı da senindir."'
Câbir'in anlatt ığı diğer bir olay da ş öyledir:
"Allah'ın Resulü (s.a.v.) ve Ebubekir, Seleme O ğulları yurdunda
yürüyorlarch. Beni sormaya geldiler. Ben de o kadar hasta idim ki aklım
başımda yoktu. Allah' ın Resulü su istedi, o su ile abdest aldı , sonra üzeri-
me su serpti. Ben ay ıldım –Ya Resulâllah, dedim, mal ım hakk ında ne
yapmam', emredersin?. İşte o zaman : (Allah size, çocuklar ınızın mirası
hakk ında, erkeğe, kadını n alacağı payın iki kat ına tavsiye eder
âyeti indi."2
Birinci olay, bu âyetin ini ş sebebi olmasına daha müsaittir. Câ-
bir'in anlatt ığı ikinci olay, bu surenin son âyetin.in ini ş sebebi olabilir.
Zira Câbir'in kızları yok, kız kardeşleri vardı . Câhir kelâle olarak vefat
1 'bn Mke, Ferâiz, 2; Tirmiâi, Ferâiz, 3; Ebu Dâvüd, Ferâiz, 4; bn Kesir, L 457
2 Buhari, Tersir, Nisâ' Suresi; Müslim, Ferâiz, bâb 2, hadis: 5; tim Mâce, Ferâiz, 5
502 Nisâ' Suresi
etmiştir. Fakat Buhâri, âyetin ini ş sebebi olarak ikinci hadisi kaydet-
mi ş , ibn Kesir de Buhari'ye uyarak ikinci hadisi yazd ıktan sonra birinci
rivayetin, ayetin ini ş sebebi bakımından uygun olduğunu söylemiştir.°
F — Ferâiz ilmi-
" Z4I <.5• "U. Allah'tan bir farize olarak" cümlesindeki fariza,
Allah'ın farz kıldığı hak, ayırdığı pay demektir. Bunun ço ğulu olan
ferâiz kelimesi, İslam hukukunun miras dalını anlatan önemli bir bili-
min adıdır. Hz. Peyğamber (s.a.v.) kendi devirlerinde olu şan bu ilme
çok önem vermiş , bunu iyi öğrenmeyi insanlara tavsiye etmi ştir.: "Kur'-
ân'ı ve ferâizi öğrenin ve insanlara da öğretin. Çünkü (bir gün) benim ru-
hum kabzedilecektir (alınacaktır)." demi ştir.2 Abdullah ibn Amr ibn el-
İs'ın rivayetinde de Allah' ın Resulü ş öyle buyurmuştur: üçtür,
bundan ötesi fazladır : Muhkem ayet, yürürlükte olan sünnet, adaletli
ferüiz." 3 Abdullah ibn Mesud'un da: "Bir insan ferâizi, hacc ı ve talâkı
bilmedikten sonra onun, göçebe çöl halk ıyla ne fark ı kalır?" dediği
rivayet edilir 4
Ayetlerde belirtilen miras hükümleri, müslümanlar aras ında ge-
çerlidir. Müslümanlar ile kâfirler aras ında miras yoktur. Hz. Peyğamber
(s.a.v.) "Müslüman kâfire, kâfir müslümana vâris olmaz." demiştir.5
ılrisini (kendisine miras b ırakacak akrabâs ım) öldüren kişiye de Kezâm
miras düşmez. Peygamberimiz (s.a.v.): "(marisini öldüren) kaatil, vâris
olmaz." buyurmuştur.6
Rad (öldürme), gerek kasden, gerek hata ile olsun, ki şiyi mirastan
mahrum eder. İmam Malik'e göre hatâ ile öldürme, mirasa engel de ğildir.'
1 Taberi, IV. 275; /1m Kesir, I. 458; Tefsiru Ayati'l-abküm, II. 43
2 Tirmia, Ferâiz, 2
3 Ebii Dâvûd, Ferâiz, 1
4 Ibnu'l-cArabi, Alikiimu'l-Iur'ân, I. 331
5 Bubüri, Ferüiz, Mıhı' lâyerilu'l-muslimul-el-kilfire; Müslim, Ferâiz, 1; Tirmizî, Fer'aiz, 15
6 Tirmizî, Ferâiz, 17; 1bn Mâce, Ferâiz, 8; Diyilt, 14; »kimi, Ferâiz, 41
Ferâiz, 17
504 Nisâ' Soresi
olsun, kadın olsun, borcu verilip vasiyeti yerine getirildikten sonra geri
kalan miras ı taksim edilir. Bu, kad ına bütün medeni ve sosyal haklar ın
tanınması demektir. Kadın mülk sahibi olur, miras b ırakır, miras alır,
vasiyyet eder, vasiyyeti yerine getirilir, borç al ıp verebilir. Demek ki
Kur'an, kadına her türlü mülkiyet ve mülkünde tasarruf hakk ı tan ımış ,
ona tam hür bir ki şilik kazand ırmıştır. Bu, kadın hakları bakımından
çok büyük bir geli şmedir. Çünkü kadın ın mülkiyet hakkı, değil o günkü
toplumlarda, medeni kabul edilen Bat ı toplumunda bile ancak ondo-
kuzuncu asrın sonlariyle yirminci as ır başlarında tanıamaya başlamış-
tır. Kur'an indi ği zaman kadın, birçok sosyal haklarından yoksun ya şı-
yor, bir e şya gibi kabul ediliyordu. İşte Kur'an onun elinden tutup in-
sani bakımdan onu erkekle e şit yapmış , toplumun tan ıyabileceği en ileri
hakları tanımış , onu saygıdeğer bir insan yapmıştır.
5(:.p 4;:Ç.
1 o „ ..„ 0 >4:21 ,şks
4/ L , .,
:ji;L:. ‘t>j•—) t-h Lf.?..7-3
0
u. -A k:).,-.1._,-:-!. e.. „4-"4-':4-'. ..,--)1
AY\4__(1- 1,1":.Cp
15- Kadınlarınızdan fuhu ş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin ;
eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm (alıp) götürünceye, ya da
Allah onlara bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun (dışarı çıkarmaym).
16- İçinizden iki ki şi fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer teybe eder,
uslanırlarsa artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah, tevbeleri çok
kabul edendir, çok esirgeyendir. 17 Allah'a göre şu kimselerin tevbesi -
İşte Allah, onların tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
18- Yoksa kötülükler yap ıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca : "Ben
ş imdi teybe ettim" diyenler ve kâfir olarak ölenlere teybe yoktur (öylelerinin
tevbesi makbul de ğildir). Onlar için acı bir azab hazırlamışızdır!
Tefsir:
Fahiş e: pek çirkin, a şırı derecede edepsizlik demektir. Burada
fahi şe, zina anlammad ı r.
15 nci ayette fuh ş a saparak zina suçu i şleyen ve bu suçu i şledikleri,
dört ş ahit tarafından da görülmüş bulunan kadınların, evlerde hapse-
dilmeleri, ölünceye, yahut Allah kendilerine bir yol gösttrineeye kadar
evlerde tutulup d ışarı çıkarılmamaları emrediliyor.
16 ncı ayette de fuhu ş yapan erkeklere eziyet edilmesi, teybe edip
uslandı kları takdirde onların bağışlanması emir buyurularak yüce Al-
lah'ın, tevbeleri çok kabul eden, kullarm ı çok esirgeyen oldu ğu hat ır-
latılmak suretiyle insanlara da şefkat ve merhamet1e i şlem yapılması
tavsiye ediliyor.
Daha sonraki iki ayet ise hangi tevbenin makbul olaca ğını anlatı-
yor. Günahtan dönme, günah i şlememe ğe kesin karar verme anlam ını
ta şı yan tevbenin, bilinçli olarak yap ılması, içtenlikle kötülüklerden
Allah'a dönülmesi ö ğütlenmek üzere şöyle buyuruluyor: Allah, şu kim-
selerin tevbelerini kabul eder ki câhillikle bir günah i şler, hemen ardından
teybe edip günahtan dönerler. Günah i şleyip, işleyip de ölüm gelip çat-
tıktan, ya şama ümidi hiç kalmadıktan, gözlerden perdeler kalk ıp ahiret
halleri göründükten sonra "Teybe ettim" diyenlerin, ya da hayatlar ının
sonuna kadar inkâr içinde olanların tevbeleri makbul de ğildir.
1 Nur Suresi: 2
2 Ibu Kesir, I. 462
Cüz': 4, Sure: 4 507
1 Müslim, Dudiid, hâb: 4, hadis: 12-13; Buhârl, Tefsir, Nisâ Suresi; Ebu Dâvûd, 1:ludud,
23; Tirmiii, Dudud, 8; Dm lece, ljudûd, 7
2 Teber", IV. 294
3 Mileallid, Tefstr, s. 149
4 Tefs'iru Ayki'l-abkam, II. 56
508 Nisâ' Suresi
Ancak Nur Suresinde açıkland ığı üzre karısını zina ile suçlayıp dört
ş ahit bulamayan kimse, hâkimin karariyle kar ısından boşanır. Fakat
kad ın suçunu itiraf etmedikten sonra kendisine zina cezas ı verilmez. Hz.
Peygamber (s.a.v.), zina ettiklerini itiraf eden baz ı kişilere dahi acıyarak
"belki yanılıyorsunuz, belki ne söyledi ğinizin farkında de ğilsiniz .."
deyip recm cezas ını uygulamak istememiş, fakat o ki şilerin kendi ısrarı
üı erin onları recmettirmi ştir. Bunda Islamın toplumu kurtarmak için
verdiği ceza yanında af ve ho şgörüsünü de anlamak mümkündür. Bura-
da bir olayı anlatmakta yarar vard ır:
"— Sen deli misin, der. Mâiz deli olmad ığım söyleyince, Allah'ın
Resulü:
"— Sarhoş falan olmasın, der. Sarho ş olmadığı da anlaşılınca Allah-
in Resulü bu zâtı gönderip recmettirir."'
Bu olaya benzer bir ba şka olay da şöyledir:
Bir kadın, Hz. Peyğamber(s.a.v.)e gelip "Beni temizle!" der, zinâ
etti ğini itiraf eder. Allah' ın Resulü ona da: "Dön, teybe ve isti ğfar et!"
der. Fakat kad ın dönmez, zinâ'dan gebe kald ığını söyler. Allah' ın Re-
sulü.
"— Öyle ise karnındaki çocuğu doğurmalısın!" der. Kadın do ğumu-
mı yaptıktan sonra yine gelir, recmedilerek günahtan temizlenmesini
ister. Fakat Allah' ın Resulü (s.a.v.):
"— Seni recmedip yavruyu süt annesiz b ırakamayız" der. Kad ın
gider, çocu ğunu emzirir, sütten kestikten sonra yine gelir:
2) Eğer her iki âyette de zina kasdedilmi ş olsaydı , zinâ eden erkek
ve kadının hükmü, bir ayet içinde zikredilirdi. Nitekim "
" âyetinde aynı suçu işleyen erkek ve kad ının hükmü bildi-
rilmi ştir. İki ayette de kas ıt zina olsaydı, burada da böyle olur, bunlar
aynı ayet içinde zikredilir ve ayn ı şeyden söz eden ayetler tekerrür et-
mezdi.
3) " <5.9,11 i " âyetinin zinâ hakk ında olduğunu söyle-
yenler, ". . . :4)1 j tel : Yahut Allah onlar ın yararına bir
yol gösterinceye kadar" cümlesindeki gösterilecek yolu, recm ve celd
(taşla öldürme ve yüz de ğnek vurma) diye tefsir ediyorlar. Bu
do ğru de ğildir. Çünkü yüce Allah, burada kadınların lehine, yararına bir
yol gösterece ğini bildiriyor. Halbuki recm, celd ve sürgün kad ınların
lehine de ğil, aleyhinedir. Bunlar kad ınlar için çok a ğır bir cezadır. Bun-
dan dolayı biz, buradaki fuh şu, kadınlar aras ı ndaki seviciliğe yorarak
ayeti, "Allah, onların şehvetlerini nikâh ile tatmin yolunu gösterecektir"
şeklinde tefsir ediyoruz. Allah' ın onlara nikâh nasib etmesi, onlar ın le-
hine olan bir yoldur.'
Bir kısmına göre de hem dil ile hem de el ile yap ılır. İbn Abbas
şöyle demiş : Erkek fuhu ş yapınca kınama., ayakkab ı ile dövülürdü.
Mücâhid, " : Onlara eziyet ediniz"i söverek eziyet ediniz şeklinde
açıklamıştır.2 Taberrye göre yüce Allah, bu ayette eziyetin türünü be-
lirtmemiştir. Hz. Peyğamber (s.a.v.) den de şöyle veya böyle yap ıldığına
dair bir şey nakledilmemiştir. Binaenaleyh bu eziyetin hem dil, hem el ile,
hem de her ikisiyle olması , yahut bunlardan sadece biriyle olmas ı caiz-
1 Tirmizi, kludad, 24
2 Tirmizî, Ebu< Isa Muhammed ibn Savra, Sutyen, M ısır baskısı, IV. 58
3 Dr. Toshihiko IZUTSU, Kur'an'da Allah ve Insan, S. Ate ş çevirisi, s. 193, Ankara, 1975
512 Nisa' Suresi
Bir işin günah olduğunu bilmeden onu işlemek hatâdı r. Hatâ ile
yapılan günahlar affedilmi ştir.
Basit duygularına, şehvetlerine kap ılarak her nas ılsa günah i şlemiş
olan kimseler, bu yaptıkları işlerden pişman olur, bir daha- yapmamaya
karar vererek Allah'tan af dilerlerse şüphesiz Allah, tevbeleri kabul
edendir, merhametlidir, onlar ı affeder. Hayat ın hangi ça ğında olursa
olsun, yapılan teybe makbuldür.
Fakat hayat ın ın sonuna dek günahta ısrar edip de ölüm haline gel-
miş olan kişi, henüz hayattan ümid kesmeden teybe etmi şse onun tev-
hesinin kabul edilip edilmeyece ğini Allah bilir. Hadislerin ifadesine göre
hayattan ümid kesmeden önce küfürden dönenlerin iman ı makbuldür.
Ama ye's haline girdikten, yani ya şama ümidi kalmayıp gözlerden mane-
vi perde kalkt ı ktan sonra artık tevbenin ve inanmanın yararı olmaz.
Teybe için inand ıktan sonra iyi bir i ş yapabilecek kadar bir zaman bu-
lunmalıdır.
1 Yusuf Suresi: 33
2 Yusuf Suresi: 89
3 Zilmer Suresi: 53
4 Tirmiâf, Dacavat, 99; Ibn Mâce, Zühd, 30; Muva4;a', Uuelfid, 2; /bn Vanbel, II. 132,...
Cüz': 4, Sure: 4 srs
44
Sonra yakından teybe ederler.""cümlesindeki
J; „:" :
9 9 e o Ao o Z; A 9 ı
lje LJ CO•
•
9(:) Vs- I 4.i '‘,53 ı -S4:,, ti_j1;,,°.„<":7 °)"'t
T,122:u
-
''',..,.',. ı",,ı°,ı - *rfi.:::,:;1-", cy; "".)C.C. c°,-; -J1--ı°_,ze_j );:;°;:) 1
.•
O ••••
..9 .' ••• if 9
° ğ 9 •• 5 . 9O 0.... 1 ••• .9 O fi 5 O 0. -••• •••••• ....
( Y . )t,.■ ,■■,4 \c.J i
_ I;L:.fr■J 4-ii ..t..,:- 1_1 1°_,,.. 4_:-.. 1,..L.,.. L. 5.0
o • oşx o
(;) I I 4--;;:l-e- . 1;
19- Ey inananlar, kadınları miras yoluyla zorla almanız size helal değil-
dir. Onlara verdiklerinizin bir kısmını (onlardan) alıp götürmek için onla-
rı sıkıştırmayın. Şayet açık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla iyi
geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin ho şlanmadığınız bir
şeye Allah çok hay ır koymu ş olabilir. 20- Bir eşin yerine başka bir eş
almak istediğiniz zaman onlardan birine yüklerle mal vermi ş olsanız dahi
verdiğinizden hiçbir şey geri almayın. Iftira ederek ve açık günaha girerek
verdiğinizi alacak mısınız? 23- Nasıl alırsınız ki, birbirinize geçmi ş
(içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam söz almışlardı .
Tefsir:
atar: "Malma vâris oldu ğum gibi karısına da vâris oldum" derdi. Böyleçe
üvey annesi, kendisine kal ır, dilerse mehir vermeden —babasmm verdi ği
mehirle— onunla evlenir, dilerse kad ını başka biriyle evlendirip mehir
alırdı . İşte Yüce Allah, bu ayeti indirerek: "Ey inananlar, (akrabam=
kadınlar(m)a, onlar istemediği halde vâris olmanız size helal değildir"
buyurdu. Bu tefsire göre vâris olunan şey, kadının kendisidir. Yani
ayet, kad ını, tıpkı e şya gibi miras meta' ı olmaktan kurtarnu ştır.
Diğer bir tefsire göre ayetin manas ı, "Kadınlar istemedi ği halde
onları evlenmekten al ıkoyarak mallar ına vâris olmanız size helal de ğil-
dir" şeklindedir.
Karılarınd.an hoşlanmayan baz ı kimseler de onlardan ayr ılmak is-
terlerse verdikleri mehri geri almak için geçimsizlik yapar, mehri geri
vermeleri için karılarmı sıkıştırırlar, onların diledikleriyle evlenmelerin
de engel olur, ölünceye kadar evde tutarlar d ı. Ama kendileri de onlara
kocalık etmezlerdi.
hal kabul edip hatas ından dönmekten•çekinmedi ğini gösterir ki her iki
hareket de İslam karakterine yak ışır, olgun davram ştır.
Tevrat'ta "E ğer bir adam ölürse ve onun o ğlu yoksa o zaman
mirasını onun kızına geçireeeksiniz."' deniyor. Bu ifadeden, ölenin
o ğlu varsa kızına miras diişmeyece ği anlaşılır.
Yine Tevrat'ta kad ının adak adamas ı bile babasının veya kocası-
nın iznine bağlıdır.2.
o .9 o 9. o .9 .9 .• o . or..9.<oıc. 5
• _J)
•
I j.j5k} 5(it,
411
CJ-I I 4.5-AJ-3 L9
(Y ) (..)C5- (:)I c 4.02.)
'. • -.21i1 .1.".J • • " .0
Tefsir:
22-24 mü, âyetle rde, nikâh edilmesi haram k ılınan kadınlar açıklan-
maktadır. İlk olarak babanın karısiyle evlenmek haram kılınmıştır. Câ-
hiliyye clevrinde üvey annesiyle evlenenler vard ı. Müfessirlerin, 19 ncu
âyet münasebetiyle anlatt ıkları üzre adam ölünce, ba şka bir kadından
doğmuş olan oğlu, üvey annesinin üzerine elbisesini atarak "Makina
varis olduğum gibi karısına da vâris oldum" der ve böylece üvey an-
nesiyle evlenebilirdi.
Ensâr'ın sâlihlerinden olan Ebu Kays ibnu'l-Eslet vefat edince,
oğlu Kays, babasının karısiyle evlenmek istedi. Kadın: "Ben seni o ğlum
sayıyorum. Sen kavminin iyilerindensin. Ben bu durumu gidip Allah' ın
Resulüne soracağım" dedi ve gelip Allah'ın Resulünden sordu:
ortaklığı olmayan kız haram de ğildir. Kızkarde şin kızkarde şi, eğer
erke ğin kızkarde şi değilse haram olmaz. Meselâ Ahmed'in baba bir k ı z
kardeşinin, ba şka bir adamdan olan anne bir kızkardeşi, Ahmed'e he-
lâldir.
4- " : Halalarınız". Babalarınızın, dedelerinizin kızkarde ş-
leri olan bütün halalarm ız.
5- "ylr J : Teyzeleriniz". Annelerinizin ve ninelerinizin kızkar-
deşleri olan büyiik, küçük bütün teyzeleriniz.
6- " 1 ,...514 J: Kardeşinizin k ızları", torunları, bütün ye ğenleriniz.
7- " : Kızkardeşinizin k ızları", bu yoldan olan bütün
yeğenleriniz.
İşte bu âyette buraya kadar say ılan kadınlar, neseb nedeniyle
harâm olan kadmlardır. Bir de süt nedeniyle Earam olan kad ınlar
vardır.
B — Süt nedeniyle haram olan kad ınlar :
1- " rSZ 0.5.314.1 : Sizi emzirmiş olan süt anneleriniz" ve
nineleriniz. Süt anne, ki şiyi emziren kadın, yahut bu kadmın nesep
veya süt anneleri, nineleridir. Bunlar ın hepsi emene haramd ır.
2- "Z&L.:, 11 0.1_,;-1 J : Süt k ızkardeşleriniz". Süt emzirenlere anne,
beraber emenlere karde ş denilmesi, nesep hükümlerinin bunlarda da ge-
çerli olduğunu gösterir. Süt anneler, süt karde şler bulununca süt baba-
lar, süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt karde ş kızları da var demek-
tir. Buna göre süt yüzünden haram olanlar ın da kıyas yoluyla yedi ol-
duğu, fakat Kur'ân ı Kerim'de yalnız ikisinin anılmasiyle yetinildiği
anlaşılır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.): "Doğum dolay ısiyle haram
olanlar, emzirme ile de haram olur." buyurmuşturi
Yani süt emziren kad ın, emen çocuğun annesi durumuna, kadının
kocası da babası durumuna geçer. Kad ın o çocuğa haram oldu ğu gibi
oğulları , kı zları, erkek ve kız karde şleri, ataları, amcaları, teyzeleri,
oğul ve kız torunları ve dayıları da haram olur. Ayın kadından emen
erkekler ve kızlar-İster emzirenin kendi çocuklariyle emsin, ister ba ş-
kalarının çocuklariyle o kad ından emmi ş bulunsun- birbirlerine haram
olurlar.
Böylece neseb ile yedi, buna kıyasen süt ile de yedi olmak üzere
buraya kadar âyette ondört mahrem say ılmış olur.
1 Bubtıri, Nikih, 20, 27; Müslim, Raçlâc, bâb 1, hadis: 2; Elti Dâvûd, Nik8h, 6; Ibn Mke,
Nikâh, 34; DArimi, Nikâh, 48; ıbu, Ijaubel, I. 275
Ciiz': 5, Sure: 4 521
"Bi; kere, iki kere emmek haram kamaz."' "Ummu'l-Fadl anlat ıyor:
Peyğamber (s.a.v.) benim evimde iken bir köylü içeri girdi :
"Ey Allah' ın peygamberi, dedi, benim bir kar ım vardı, üzerine bir
kadın daha aldım. İlk karım, yeni kar ı mı bir veya iki kere emzirdi ğini
sanıyor. Allah' ın peygamberi :
İşte İmam Şafii, bu hadislere dayanarak bir iki kere emmenin ha-
ram kılmayaca ğını, özellikle son hadise dayanarak da en az be ş kere
emmenin, süt hükmünü geçerli kılaca ğını söylemiştir.
1 Müslim, Radâ, bâb 5, hadis: 17; Rada, 3; Nesâ'i, Niküh, 51; İbn Mke, Ni-
Vitt, 35; Dürimt, Nikâh, 49
2 Müslim, Radü`, bab 5, hadis: 18; Nesâ'i, Nikah, 51,; Dârimi, Niküh, 49; İbn Ilanbel,
VI. 239,
3 Müslim, bâb 6, hadis: 24-25; Ebu' Dâvûd, Nikâh, 10; Tirxnizî, Radâ`, 3; Muvatta',
Rada`, 18
522 Nisâ' Suresi
yece ğini söyleııı iştir.° İmam Ebu Hanife de tahrim âyetinin, haberi
vâhid ile tahsis edilemeyece ğini ileri sürmüştür.2
Bu iddia, Kur'an' Kerim'in korunaca ğını ifade eden' âyete ayk ırı-
dır. Ha ş a Kur'ânı de ğiştirildiği anlamı na gelen böyle ahad
haberlerini kabul edemeyiz. O halde Safirnin bu delili tutars ızdır. Ebu
Hanife'nin dedi ği gibi bir kere emmek dahi haram k ılar. Nitekim bir kere
emmek ile de haraml ığın cereyan edece ğine dair hadis vard ır. Said
ibniı'l-Museyyib, iki yaş içerisinde bir katre dahi emmenin, süt hükmü-
nü geçerli k ılacağım söylemi ştir.4
Leben-i Fahl (fahl sütü) haram k ılar m ı ?
Bunu anlamak için şöyle bir örnek verelim: Adam ın evlendiği iki
kadın da doğurur. Bu kadınlardan biri bir kızı, diğeri de bir o ğlanı
emzirirse bu k ız ile oğlan, aynı babanın sütünü emmiş olurlar. İşte bu
süte leben-i fahl denir.
Leben-i fahlin haram k ıhp kılmadığında görüş ayrılığı vard ır. Bir
kısım bilginlere göre ayn ı erke ğin, ayrı ayrı kadınlarından emen kızla
oğlan, birbiriyle süt karde ş olup evlenmeleri haramd ır. Buhari ve Müs-
lim'in rivayet ettikleri hadisten de bu anla şılıyor:
"Örtünme ayeti indikten sonra Ebu'l-Kuays' ın kardeşi Eflalı, Hz.
.iiişe'nin yanına girmek için izin istedi. Ebu'l-Kuays, A sişe'nin süt babası
idi. ilişe : (Vallahi, dedi, Allah' ın Resulü (s.a.v.) den sormadan Eflah'ın
yanıma gelmesine izin vermem. Çünkü beni emziren, Ebu'l-Kuays de ğil,
karısıdır.) dedi. Ai şe diyor ki : "Allah'ın Resulü (s.a.v.) gelince :
— Ya Resulâllah, dedim, Ebu'l-Kuays' ın kardeşi ENI; geldi, içeri
girmek için izin istedi. Senden müsaade almadıkça izin vermeyi uygun
bulmadım. Peygamber (s.a.v.):
"O senin anıcandır, yanına girebilir, dedi."5
Tirmizi, şu hadisi de çıkarmıştır: " İbn Abbas'a, iki cariyesi olup
cariyelerinden biri bir k ızı, diğeri bir oğlanı emzirmiş olan adamın du-
rumu soruldu. Bu o ğlanın, bu kızla evlenmesi helal midir denildi. İbn
Abbas: 'Hayır, aşı birdir' dedi." 6
1 Muvatta', II. 45
2 Tefslru Ayâti'l-alılıânı, II. 66, Mısır, 1349
3 Hier Suresi: 9
4 Muvatta', II. 43
5 Buhâri, Nikah, 22:, Müslim, Rac.lâc, hâb: 2, hadis: 5,6; Ebü Dâv ıld, Nikah, 7; Tirnaiil,
Raılâ', 2; Nesâ'i, Nikah, 52; bu Mke, Nikah, 38
6 Tirraül, Radtıc, 2
Cila': 5, Sure: 4 523,
Süt emme ya şı :
1 Aynı
2 Bakara Suresi: 233
3 Tirmi2i, Rad3`, 5; Nestı'i de aynı hadisi rivayet etmi ştir.
4 Tirmizî, Raçjâc, 5; iduvatta', II. 43
5 Müslim, Rac13', hal) 7, hadis, 26-30
6 Müslim, Radac, hah, 7, hadis: 31
524 Nisa' Suresi
Ayetin açık anlamı, üvey k ızın, kocaya haram olmas ı için iki ş artı
gerekli kılıyor: 1) üvey k ızın, üvey babas ının evinde bulunması, 2)
üvey baban ın, kızın annesiyle birle şmesi.
kardeşi bir arada almanız, (biri erkek farz edildi ği zaman diğeriyle
evlenmesi caiz olmayan iki kad ını, mesela bir kızla halasını veya teyzesini
birlikte almanız) haramdır." Hz. Peyğamber (s.a.v,) şöyle buyurmuştur:
"Bir kadın, halasının, teyzesinin, karde şi kızının, k ızkardeşi k ızının üze-
rine (onlar ayın adamın nikahı altında iken) nikâh edilemez." 2
İki kı zkarde şi birden nikahlamak bâtıldır. Nikahın sahih olması
için birinin boşanmış olması ve boşananın iddetini tamamlamas ı la
zımdır. Safiiye göre yalnız boş anmış olması yeter. İddetini tamamla-
mış olması şart de ğildir.3
sinin 5 nei ayeti ise Kitap ehli olan kad ınlarla evlenmeye müsaade et-
miştir.
Hadisin sonunda belirtildiği üzre esir alınan kad ınlarla birle şebilmek
için kadınların iddetlerinden ç ıkmış olmaları, gebe olmamalar ı ş arttır.
Gebe kad ınlarla birle şmek yasaklanmıştı r. Sonra her insan ancak kendi
eariyesi ile birle şebilir. Başkalarının eariyesiyle birle şmek zina olur.
timtae ise nikâhtan ve mehrini verdikten sonra erkeklere helal olan bir-
leş meden kinâyedir.
Bazı bilginlere göre -ki özellikle şiea alimleri bu görüşü benimse-
miştir- bu cümle, mütea nikâhma delâlet eder. Mütea nikah ı , bir er-
ke ğin, belli bir ücret kar şıl ığında bir kad ınla belli bir siire için evleri-
mesidir. Bu süre bitince nikah akdi bozulur. Kad ın erkek, aralarında
anla şırlarsa yeni bir iicretle süreyi uzatabilirler. Islâmdan önce Araplar
aras ında bu tip evlenmeler vard ı . Ayet bu evlenmeyi mübah kılmak-
tadır.
Ayetteki bu cümlenin, mütea nikah ını kasdetti ği konusunda baz ı
sahabil ı re, özellikle Abdullah ibn Abbas'a atfedilen rivayetler vard ır.
Übeyy ibn Kâ'b, Abdullah ibn Abbas ve Abdullah ibn
" " cümlesini, " JI " ilavesiyle Ii"
JI şeklinde ckuduldarı rivayet edilir.' Mücâ-
Ind'e göre bu ayet, mütea nikah ı hakk ı nda inmiştir.2
1 İbn Mke, Nikah, 44 Bu hadis biraz zay ıf görülmektedir. Çünkü senedinde la be'se bih
diye nitelendirilen bir zât vard ır.
2 İbn Kesir, I. 474
3 Bkz. TirrniR, Nikah, 29; III. 430
4 Buhari, Nikah, Nikalıu'l-mulıarrem
532 Nisâ' Suresi
— Öyle ise sen dene, vallahi mütea yaparsan seni kendi ta şlarınla
recmederim, dedi."'
Mütea nikâhnun durumunu soran Ammâr ibn Yâsir'e İbn Abbâ9'ın:
"O sadece mütead ır (bir yararlanmad ır) ne zinâdır, ne rıikâhtır, ne ta-
lâktır, ne de tevârüstür" dedi ği rivayet edilir.
Müteaya müsaade edi şi, halk arasında eleştiriye uğraymca İbn
Abbas'ın: "Ben herhalde buna müsaade etmedim. Ancak çaresiz ka-
lana ölü eti yemek nas ıl helâl ise, zaruret içinde olana mütea da öyle
helâldir, dedim." diye kendisini savundu ğu da gelen rivayetler arasın-
dadır. Keza İbn Abbâs'm şöyle dediği de rivayet edilir: "Mütea, islâ-
mili ilk k amanlarmda idi. Adam bir şehre gelir, orayı bilmezdi. Orada
kalacağı müddet için bir kad ınla evlenirdi ki kad ın eşyasını korusun,
işlerini görsün. (Ancak e şleri, yahut mülkii olan cüriyeleri ile ilişkilerinden
dolayti kınanmazlar)2 âyeti ininceye kadar böyle sürdü. Art ık bu iki
kadından başkası haramdır." 3
Kanaatimize göre bu rivayetler, İbn Abbas'ın, miitea hakk ındaki
görüşünden döndüğü kanaatine destek olmak üzere ortaya at ılmıştır.'
Onun, görüşünden döndüğüne dair kesin delil yoktur. Yaln ız kendisi
değil, Câbir ibn eAbdullah, Übeyy ibn Kâeb, eAbdullâh ibn Meseüd gibi
bazı sahâbiler ve Mücâhid gibi baz ı tâbiller de müteamm mübah oldu ğu
kanaatini korumuşlar ve müteanın, Ömer'in ictihadiyle yasaklan-
dığmı söylemişlerdir. Nitekim Hz. Ömer'in: "Allah' ın Resulü devrinde
iki mütea helâl idi. Ben bunları menediyor ve yapanlar ı cezalandırıyo-
rum. Bunlar nikâh müteasiyle hac müteas ıdır." dediği rivayet edildiği
gibi, müteanın, Hayber'de haram kılındığı meâlindeki hadisin râvisi
olan Hz.. Ali'nin de: "Ömer müteay ı menetmeseydi, şaki olandan başka
hiç kimse zinâ etmezdi." dedi ği de rivayet edilir." •
Bu birbiriyle çelişen rivayetlerde şüphesiz, islâmın başında ortaya
çıkan hizipleşmelerin parmağı vardır. Durum ne olursa olsun, ehli sün-
net bilginlerinin çoğunluğu, önceleri helâl olan müteanın, sonra haram
kılmdığı görüşünde birleşirler. Dediğimiz gibi bazı sahâbileı ve tâbfiler
bu görüşü. kabul etmemi ş, müteanın mübah olduğunu söyleyegelmi ş-
lerdir.
"Ücretlerini veriniz" cümlesindeki ücretle, nikâhm bir gere ği olan
Mehir kasdedilmiş olabilece ği gibi, geçici olarak yararlanman ın yani
1 Müslim, Nikah, bâb 3, hadis: 27
2 Mil'udrum Suresi: 6
3 Nikilb, 29
4 Râ'zi, Mefâtibul- ğayb, III. 287
Cüz': 5, Sure: 4 533
Şicânın görüşü:
Miit'ayı helâl sayan şi`a uleması, görüşlerini şöyle savunurlar:
1—"Aralarında Übeyy ibn Kâ`b, Abdullah ibn Abbâs ve Abdullah
ibn Mest'ı d'un bulunduğu sahâbilerden bir cemaat âyeti 4 4 4.!
cAi/C-; şeklinde okumuş , Sagebrnin tefsirinde
naklettiğine göre Habib ibn Sâbit, İbn Abbâs'm kendisine verdi ği
Übeyy mushafında âyetin 4.■ li" şeklinde yazılı
olduğunu görmüştür. Said ibn Cübeyr de âyeti ja:-1 11" ilâvesiyle
okumuştur.
2— Hz. Ali'nin, "Ömer müt<ayı menetmeseydi, şaki'den ba şkası
zina etmezdi" dedi ğini el-Hakem ibn Uyeyne rivayet etmi ştir.
3— Câbir (r.a.) Resullulah, Ebubekir ve Ömer devrinde mütca yap-
tıklarını söylemiştir.
1 Tirmiâl, 1Judüd, 2; Ebâ Dâvûd, Şalât, 114; ljakim ve BeyhalA de bu hadisi rivayet et-
mişlerdir. Paydu'l-Iadir, I. 226-227
2 rayçlu'l-IÇ.adir, I. 227
534 Soresi
rulmuştur. Oysa daimi nikâbta yalnu akid yapmakla mehrin tamam ını
vermek gerekmez. Dühul şarttır. Ancak müt`a nikahmda mücerred
akidle ücretin tamam ını vermek vâcib olur.
5- Ayrıca Hz. Ömer'in "Resulullah devrinde hac ve kad ın mütcası
vardı . Ben bunları menediyorum ve bunları yapan cezaland ırıyorum."
sözü de mütcanm, Resulullah devrinde helal oldu ğunu gösterir.'
7— Eğer bu âyet ile daimi nikâh kasdedilmi ş olsa, aynı surede ni-
kah hükraiinün başka yerlerde tekrar edilmi ş olması lazımgelir. Çünkü
surenin ba ş tarafında 3-4 ncü ayetlerle as ıl nikah izah edilmi ştir. Burada
aynı şeyin tekrarına lüzum yoktur. Ama bu ayeti mütcaya hamledersek
o zaman ayet yeni bir hüküm getirmi ş olur, tekrar olmaz.
8—Miitca nikalunm caiz oldu ğunda bütün ümmet ittifak etmi ştir.
Ihtilaf, bunun neshedilip edilmedi ğindedir. E ğer bu hüküm neshedilmi ş
ise, nesheden ya tevatüren veya had yoluyla bilinir. Tevatüren bilin-
miş olsayd ı Ali ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Abbas ve İmran ibn el-
1.1aşin gibi sahabilerin, Muhammed dininden tevâtüren sabit olmu ş
bir hükmü inkar etmi ş olmaları gerekirdi ve bu da onlar ın küfrünü ge-
rektirir di ki bu, bat ıldır. Bu neshin ahad haberiyle sabit olmas ı da ba-
tıldır. Çünkü icma ile mübah oldu ğu sabit olan bir hükmü, ahad baheri
nesbedemez. Zira icma` kesinlik ifade eder. Halbuki ahad haberi kesin
değil, zannidir, şüphelidir.
1 Tabresi, III 32
Cüz': 5, Sure: 4 535
laşmanızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen,
yerli yerine yapan, en güzel hüküm verendir."'
°,31 °F
efe O ./1 r e j. O
05
3,1.1 „.4 ,..<%„; •-
io o o o -„ •-•1, fi.. ,
1.-9 _;6.ıo.J • ,O ; t-,• .I.U1
• c•i- •
• o - - o 9 9 o n oı 9 ır• 9 ft ., Z <•"?
j J-16-1 ı./. C.)..fthii-,;• I c )..› jj 1 47
• 4-A-»
•••
, • ..- •-' 9. o . , -
ı u ı 1".•>
o
t3) T o
o .91 o Ao 9; o,
6 1.4 • • • .4....£/ti Z—!«. CıLı
• •-•
J, i , ef
.‹..., 9,11 o, ı .9 o .... 061 ,j o .9<..o.4 ....
„....2:, ;:j
a 1 , ......- . o . ..t .• it --...
41 ...9 4 -J ......"- l i .
—N-.., ‘)", L'''.'
, -51 c.g... .. , , o ..s.. .-, .. •fi, il ,
ii ,, fi . .1, (y o ) d ,..../ O .., ., .
(... t"...4 ."....'Lfr. . -, •J
(.7.•+::j " I .J4«.., ‘ e*..«: .) ) yas
o „...... ıg ı , .9 , , .. o ..9‹::,, .-,....” . 1,.., ı o .9„.. o ... O r. 1 ,;ti
<,:-......›,_,- <,:-...L.P• 41 i C . .4-..0. ..,......İ " e-X-k,-:—.
... (..54 („„ı: ....0 l
-.4..) 9, Z.::.• ...zr »,.. , .., 3, ..., o :,_<._::c. ....,., ..,.., .,..ŞT .9.„,....,_?.
., izi i ,.., (
)
: -A-
‘...A..ı2-
- ;*o.ji,.! ST 'zut ..ı,.._,..' (Yvfl,,.. ı.̀. .-... ı .1.....,.:2 z)1 ,:t,:..5..iı
sizin tevbenizi, kabul etmek istiyor ; şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük
bir saptklığu düşmenizi istiyorlar. 28— Allah sizden (a ğır teklifleri) hafif-
letmek istiyor. Çünkü insan zay ıf yaraulnuşttr.
Tefsir:
25 nci ayette, hür kad ınlarla evlenmeğe malca gücü yetmeyen ve-
ya hangi şekilde olursa olsun imkân bulamayan kimsenin, mü'min cari-
yelerle evlenehilece ği bildiriliyor. Çünkü insanda en büyük meziyet
imandu. Mü'min, cariyeler de imanda öteki mü'minlerin. saf ındadır. Top-
lumdaki mevkileri ne olursa olsun bütün insanlar, ayn ı atalardan türe-
mişlerdir. Dolayısiyle bütün insanlar asl ında karde ştirler.
Cariyelerle evlenmek isteyenler, sahiplerinden izin al ıp onların
mehirleıini de güzelce vermeli, nikah altına giren cariyeler de iffetlerini
koıumalıdular. Evlendikleri halde fuhu ş yaparlarsa onlara, hür kad ın-
lara uygulanan cezan ın yarısı uygulanmalıdır. Çünkü cariye, hürriyeti
elinde olmayan zavall ı kadındır. Onun namusunu korumas ı, hür ka-
dınlar kadar kolay de ğildir.
Cariye ile evlenme müsaadesi, nefsinir, kendisini günaha
lemeisinden korkanlar içindir. Be şeri ihtiyacmm karşılanmamasından
dolayı sıkıntıya, günaha dü şmekten korkan kimseler, hür kadınlarla
evlenme imkanı bulamadıkları takdirde cariye ile evlenebilirler. Fakat
cariye, al ınıp satılan ve çeşitli kimselerin elinde dola şa dolaşa iffet duy-
gusunu yitirme ihtimali bulunan bir kad ın olduğundan, onunla kuru-
lacak yuva pek sağlam olmayabilir ve cariye ile evlenen kimseler, top-
lumda kınanabilirler. Bundan dolayı imkan buluncaya kadar sabredip
hür kadınlarla evlenmek, elbette daha hay ırlıdır.
26-28 nci ayetler ise 25 nci ayetin anlam ını pekiştirmekte, Allah' ın,
bu hükümleri koymakla mü'minleri, daha önceki inanmış toplumların
gelenek ve yasalarına iletmek, e ğri büğrü yollardan korumak, günahlan ın
bağışlamak, özellikle kadınlara karşı nefsini tutma gücü zayıf insanların
işlerini kolayla ştırmak, yölderini hafifletmek istedi ğini belirtmektedir.
1 Bubari, cı tlF, 17; Müslim, Elf4, Bab: 3, hadis: 13, 15; Ebh Davhd, Adal ı, 75; İbn Han-
bel, II. 316, 423....
Cüz': 5, Sure: 4 539
" .>14.4-1" Erkek veya kad ın arkada ş anlamına gelen " " in.
çoğuludur. Câhiliyye çağında zinâ, açık ve kapalı olmak üzre iki kısı m
idi. Kadının gizlice bir dost tutup onunla sevi şmesi ve zina etmesine
"ittilsı4i ',Iadeli: dost tutma" denirdi. Para kar şılığında herkesle
Bu ayete göre evli cariye zinâ ederse ona, hür kad ın ın cezasının ya-
rısı olarak elli de ğnek vurulur. Fakat evli olmayan cariye zinâ etti ği
zaman onun hakkında ayetlerde bir ceza belirtilmemi ştir. Bu hususta
müfessirler aras ında görü ş ayrılıklar' vardır:
1) Bazılarına göre evli olmayan cariye zina ederse, belli bir cezas ı
yoktur. Yalnız eğitip yola getirmek için dövülür.
2) Bazılarına göre evli olsun bekâr olsun, zina eden her cariyenin
cezası elli değnektir.
1 Nur Suresi: 33
2 En'tim Suresi: 151
3 A'raf Suresi: 33
4 Rad, Mefiltihu'l-ğayb, III. 297
Cila': 5, Sure: 4 541
ismetine uygun bir şey de ğildir. Bundan dolayı Hz. Ömer (r.a.): "Câriye
ile evlenen hür bir erkek, vücudunun yar ısını köle yapmış olur." demi ş-
tir.°
ı"_- ı
(r Y)
09 09 9 o -5/.9 . o•c o . .
jj Y I j
"J:p 'c.)1
29— Ey inananlar, mallarınızı , aranızda bâtılla (doğru olmayan
yollarla, haksız yere) yemeyin. Kendi r ızânızla yaptığınız ticaret olursa
başka. Ve nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size kar şı çok merha-
metlidir. 30- Kim dü şmanlık ve zulüm ile bunu yaparsa (bilsin ki) onu,
cehenneme sokacağız. Bu da Allah'a kolayd ır. 31- Eğer size yasaklanan
büyük günahlardan kaçtnırsanız, sizin küçük günahlar ınızı örteriz, ve
sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız. 32- Allah'ın, sizi birbirinizden üstün
k ıldtğı şeyleri arzu etmeyin. Erkeklere de kazand ıklaıından bir pay var,
kadınlara da kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lisatfienu is-
teyin.' şüphesiz Allah, her şeyi bilendir. 33- Ana babanın ve akrabânın
bıraktıklarından her birine viirisler !aldık. Yeminlerinizin ba ğladığı kim-
selere hisselerini verin. Allah, herşeyi görmektedir.
Tefsir:
29-31nci âyetlerin ini ş sebebi hakkında bir rivayet yoktur. 32 nci
fiyetin, Hz. Pey ğamber(s.a.v.)in temiz zevcelerinden emmü Seleme'-
1 Tefsiru'l-Kasimi, V. 1200, M ısır, 1377-1957
Cüz': 5, Sure: 4 543.
nin, Allah'ın Elçisine: "Erkekler gazâ eder, kad ınlar etmez; kadınlara
erkeklerin payının yarısı kadar miras verilmi ştir" şeklinde bir soru sor-
ması üzerine indiği rivayet edilir Fakat Ümmü Seleme'nin bu tarz
sorusu, Ali İmran Suresinin 195 nci ve Ahzâb Suresinin 35 nci âyetinin
iniş sebebi olarak da zikredilir. Bu ayetin, böyle bir soru üzerine inmi ş
olması , çok zayıf bir ihtimaldir.
Bu ayetler, hukuki bir bütün olu şturmaktad ır. Yüce Allah buyuru-
yor ki: " C)! YI jı,y 1,15i;
Mallarının aranızda doğru olmayan yollarla, haksız bir şekilde
:
yemeyiniz. Ancak kar şılıklı rıztt ile yapt ığınız ticaretle yiyebilirsiniz." Faiz,
kumar, rüşvet, gasb, çalma, hiyanet gibi hile yollarmm hepsi bât ıldır. Bu
tür yollarla para kazanmak haramd ır. Yalnız kişinin çalış ması, karşılıklı
rızâya dayanan ticaret, hibe veya miras yoluyla elde etti ği mal helâl-
dir. Ticaretin me şru'luğu, karşılıklı rızâya ba ğlıdır. Aldatma bulunan
ve aldatmanın farkına varıldığı zaman taraflardan birinin raz ı olmaya-
cağı ticaret me şru' de ğildir. Hz. Peyğember (s.a.v.), çar şıda bir yiyecek
yığınının yanından geçerken elini kümenin alt ına daldırmış , altının ıs-
lak olduğunu görünce neden böyle oldu ğunu sormuş, satıcı da yağmur
isabet etti diye cevap vermi ş , Allah'ın Resulü: "Ne diye ya ş kısmı üste
koymad ın ki herkes görsün? Aldatan kimse bizden de ğildir!" demiştir.°
Güvenilir, do ğru tâcirin, kıyamet gününde şehidlerle beraber bu-
lunaca ğım2 söyleyen Hz. Peyğember (s.a.v.), yalan ın, insanı cehenneme
sürükleyece ğini.3 Allah'ın nasib etti ği ruh güzel, helâl yoldan aramay ı4,
başkasının satışına engel elmamay ıs, hayvanların sütlerini memelerinde
bekletip satmamay1 6, gereksiz yere ticarete arac ı ve komisyoncularm
girmemesini emretmiş7, vurgunculu ğu kesinlikle yasaklamıştı/ 8 .
" 1)1::;i; Nefislerinizi öldürmeyiniz!" cümlesinde üç mana
muhtemeldir. Birinciye göre Allah' ın haram kı ldığı fiilen işleyerek,
mallarının haks ız yere yiyerek kendizi öldürmeyiniz, toplumunuzu mah-
vetmeyiniz demektir. Bu yoruma göre "öldürmeyiniz" sözü, mecazidir.
İ kinci mânaya göre sizden olan, kendi karde şleriniz bulunan mü'min-
1 Müslim, iman, bâb: 43, hadis: 164; Tirmizi, Buync, 74; Ibu Mâee, Tieârat, 36
2 bn' Mâce, Ticarât, 1
3 ibn Mâce, Mukaddime,
4 Ilin Mâce, Tieârât, 2
5 Müslim, Buyûc, bâb: 4
6 Müslim, Buyil', bâb: 4
7 Müslim, Nikilh, 51; Ibn Mâce, Tieârat, 15
8 Ibn Mke, Tieârât, 6, 16
544 Nisâ' Soresi
1 Buhâri, Tıb, bâbu surbi's-sem ın, hadis: 721; Müslim, Imam bâb: 47, hadis: 175
2 Buhâri, Enbiyâ, Babil mâ -ııkirec an beni israil, hadis: 720; Müslim, Iman, bâb: 47, ha-
dis: 180
3 Buhâri, Mağazi, Balın Ğ azveti klayber, hadis: 1451; Müslim, İman, bâb: 47, hadis: 178
Cüz': 5, Sure: 4 545
muş , hava so ğuk olduğu için yıkanamamış , teyemmüm edip askere na-
maz kıldırmış , döndüğünde de durumu Allah' ın Resulüne arz etmi ş ,
Allah Resulünün:
— Ey Artı r, sen cünüp iken ashabma namaz m ı kıldırdm? sorusu
üı erine:
1 Zuhruf Suresi: 32
2 Buhari, Feriliz, babu mir3si'l-yeled mitt-ebihi ve ummilli; Müslim, Feraiz, hadis: 2
548 Nisâ' Suresi
1 Nahl Suresi: 91
2 Mâide Suresi: 89
Cüz': 5, Sure: 4 549
1 Enftıl Suresi: 75
2 Tefstru tıyâti'l-ahkâm, II. 94-95
Cüz': 5, Sure: 4 551
z ." ı r 5 ••••
),>1 ; 5kiı , 4.» ı
o... 9• o 5 .5, o .
c Zt-A
(1" -‘:) l:S 411 ı c 5• IP I -;e»,jı. ı
.tıCt
‘ 11.UJ
' D. 11 C
„ 9o 9• • o ••• • o
41 Ğ.) 1 4 1,-- .tuı ı I Cy I ç I 4:„.A
(r o)
Ayeti kerime, erkek cinsinin, kad ın cinsine üstünlü ğüııü ifade eder.
Tek tek her erke ğin, her kadından üstün olduğu anlamını taşımaz. Nice
kadınlar vard ır ki bilgide, iş görmede, beden gücünde çok erkeklerden
üstündür. Fakat tüm cins olarak erkek cinsinin, kad ın cinsinden üstün
yaratıldığı bir gerçektir. Tabiatta genellikle bütün canl ıların erkekleri,
dişilerinden daha tam, daha üstün yarat ılmıştır. Mesela horoz, tavuktan;
koç, koyundan; erkek aslan, di şisinden daha güzel ve daha güçlüdür.
Erke ğin yüzünde bıyık ve sakal bitmesi de kad ına göre bir mükemme-
liyet sayılır. Nitekim erkekte köselik bir kusur kabul edilmi ştir. İşte
çalışmaya daha dayan ıklı, tedbir ve idarede daha üstün olan erkek,
kadını himaye etmekle yükümlü tutulmu ştur.
Kocalarınm meşru emirlerine itaat etmek, kad ınlar üzerine farzd ır.
Allah'ın Resülü (s.a.v.): "Eğer bir insanın diğer bir insana secde etmesini
buyuracak olsaydım, kocas ına secde etmesini kadına eınrederdim." ı buyur-
muştur.
Kocasına itaat eden kad ınları öven Allah Resulü şöyle demiştir:
"Kadınların erı hayırlısı ş u kadındır ki kendisine bakt ığın zaman seni
sevindirir, kendisine bir şey emretsen sözünü tutar, bir yere gitsen g ıya-
bında kendi namusunu ve senin mal ını korur." Saliha kadını bu şekilde
niteleyen Allah'ın Resulü, daha sonra: "Allah, bazı kimseleri diğerlerinden
üstün kıldığı ve erkekler, mallarından harcayıp kadınların geçimini sağ-
ladıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler..." âyetini oku-
muştur.2
Ba ş ka bir hadislerinde de Hz. Pey ğamber (s.a.v.) şöyle buyurmu ş -
tur: "Kadın beş vakit namazını küm-, bir ay orucunu tutar, namusunu
korur ve kocas ına da itaat ederse ona: Hangi kapıdan dilersen oradan cen-
nete gir'! denilir."3
Kocasının meşru emirlerine kar şı gelen kadınlar ise şiddetle uyarıl-
mışlardır. Allah'ın Resulü, onlar hakkında ş öyle buyuruyor: "Adam,
karısını yatağına davet ettiği zaman kadın gitmez de kocas ı ona kızgın
olarak yatarsa, ta sabah oluncaya kadar o kadı na melekler lanet eder."4
Kocasına itâat eden sâliha kad ınlar yanında kocasının sözünü din-
lemeyen, devaml ı dırdırıyla evde huzur diye bir şey bırakmayan kad ın-
lar da vard ır. İşte ayetin ikinci şıkkında yüce Allah, böyle huysuzluk eden
kadınları da eğitip yola getirmenin metodunu göstermektedir: önce
onlara, tatlı dille öğüt vermeli, "Allah'tan kork, kocana itâat etmek, •
senin üzerine farzd ır. Bana isyan edince Allah' ın cezasına uğrarsın. .."
gibi sözler söylemeli, hattâ baz ı hediyelerle de gönlünü al ıp yola getir-
meğe çalışmalıdır. Böyle yola gelmezse kad ından ayrı yatmak etkili
olabilir. Çünkü kocasını seven kad ın, onun ayrı yatmasma dayanamaz.
Çok zoruna gider. Hatas ım anlayıp dönebilir. Baz ı anlı:dere göre ayrı
yatakta yatarak de ğil, fakat ayn ı yatakta arkas ını dönerek yatmak
birleşmeden de imtina etmek gerekir. Fakat kad ın, bununla da yola
gelmez, huysuzlu ğuna devam ederse, son çare olarak fazla ileri gitmeden
hafifçe dövülebilir. Dövme, ba şvurulacak son usland ırma metodudur.
1 TirmiZ1, Nikah, 10
2 Taberi, V. 60; Paydu'l-Kadir, III. 482; Tefsirdl-Kasimi, V. 1219. Ibu Mace'de de ayni
~ilde bir hadis vardır: Nikah, 5
3 ibn Hanbel, Musned, I. 191
4 Buhari, Bed'ul-halk, 7, bâbu ila kale ehadukum âmin...; Müslim, Nikah, b. 41, h. 2142
554 Nisa' Suresi
Dediğimiz gibi dayak, islamın te şvik ettiği bir metod de ğil, fakat
çaresiz kalmd ığında son ümid olarak ba şvurulacak bir usuldür. Ba şka
ıslah metodu varken hemen daya ğa ba şvurmak, hiçbir suretle do ğru de-
ğildir. Allah'ın kullarma acımak lazımdır. Kadın insanın kölesi de ğil,
hayat arkada şı, en yakın dostudur. Onu bir oyuncak gibi kullanmak,
canı sıkilınca nefsini tatmin, öfkesini gidermek için ikide birde ona
dayak atmak, sonra da onu sevme ğe kalkmak islamın sevgi, şefkat
anlayışına aykırıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Daha
ne zamana dek, biriniz karısını cdriyeyi döver gibi dövecek, belki günün
sonunda da onunla birleşip yatacaktır ?"1
1 Müslim, Cennet, b. 13, h. 49; Buharl, Nikah, 93; İbn Mace, Nikah, 51; İbn 13anbel, IV.
17; Dariml, Nikah, 34
2 İbn Kesir, I. 491; Mefatihu'l- ğayb, III. 316; Tefslru'l-Kasiml, V. 1218; Taberi, V. 58
556 Suresi
Ju - ı'j .);:;_pl",
C.3°/-2*-1
j-,- Lit • Ji
(r`)Li_'>;:i S1 °
9 9 r9< •
1 ı :AC.7T C. °L,
;rx-, -Us I c
o .9 o ... .ft
° .1 °1. J 41J j-^ A e Nejl ;Ct re:S; jr ■ (*) re::0 r■r!.
z% 5 •-• o
A)L •J L - JI • <
„ ı
j j r
S; -JCAJLA -.C)fl (vi) ,t_ç 9 c 4u ı
— o ., o
(
.> • .0 C••= ?.
5 ,o
•
:LA ° C). 4 1
1 i NO—P j 111 (t N)
(tT)tb .S°ı " fi- 1 -J
4.1.-"
r 'f
36- Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak ko ş may ın, ana babaya,
akrabâya, öksüzlere, yoksullara, (nesep yahut evce) yak ı n kom ş uya (ne-
sep yahut evce) uzak kom şuya, yanında bulunan arkadaşa (yahut zeYceye)
yolcuya, elinizin alt ında bulunanlara iyilik edin. Allah, kurumla, böbür-
lenen insanları sevmez. 37- Bunlar öyle insanlardır ki, cimrilik ederler ve
insanlara da cimriliğ i emrederler. Allah'ın bol hazinesinden kendilerine
verdiğini gizlerler. (Biz de) o nankörlere alçaltıct bir azâb hazırlamışızdı r
(o azâb, o gururlu ve cimri insanlar ın burnunu yere sürtecektir). 38-
Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için verirler, ne Allah'a, ne de âhi-
ret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytan olursa, (onun) arkadaşı
çok kötüdür! 39- Onlara ne olurdu sanki Allah'a ve âhiret gününe
inânsalardı ve Allah' ın kendilerine verdiği t ız ıktan Allah yoluna harca-
salardı !? Allah, onları biliyordu. 40- Allah, zerre kadar haksızlık etmez,
zerre miktarı bir iyilik olsa, onu kat kat yapar ve kendi kat ından büyük
ntükâfat verir. 41- Her ümmetten bir şâhit, seni de bunlara şâhit getirdi-
ğimiz zaman (halleri) nice olur? 42- İnkâr edip Allah' ın Elçisine karşı
gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi isterler ve Allah'tan hiçbir söz bizle.
yemezler.
Tefsir :
36-42: Tc fsirler, bu ayetler hakk ında bir iniş sebebi Livayet etmezler .
Daha sonra da mallar ını Allah rızâsı için de ğil de gösteriş için har-
yıp Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlann, şeytanm arkada şı olduk-
larına belirtmektedir. Bunlar Allah'a inamp Allah' ın verdiği rızıklardan
Allah için harcam ış olsalardı kendilerine bir ziyan mı olurdu sanki?
Allah, kimseye zerre kadar zulmetme z. Yap ılan her iyiliğin kat kat
karşılığını verir. Çünkü O'nun hazinesi tükenmez. Peygamberlerin,
ümmetlerine ş ahit olaca ğı kıyamet gününde Hz. Muhammed (s.a.v.)
de bu ümmete ş ahid olacaktır. Kimin Hak yolunda gitti ğine, kimin ha-
reketlerinin Allah' ın emirlerine uyup kimin ayk ırı düştüğüne tanıklık
edecektir. Peygamberler, do ğru hareketin, üstün ahlâkm nirengi nokta-
ları , Hak yolunun işaretleridir. Yol onlara göre do ğrultulur. Bütün pey-
gamberler böyle nirengi noktalar ı olduğu gibi Hz. Muahmmed (s.a.v).
de bu peygamberlerin tam merkezinde bulunmaktad ır. Onun ümmeti,
bütün ümmetlerin vasat ı (tam ortas ı) durumundad ır. Herkese ölmek
ümmettir. Vmmetlerin her ferdinin amelleri, hatt ı hareketleri, peygam-
berlerinkiyle ölçülür. E ğer peygamberlerin getirdiklerine uyuyorsa mak-
bul, uymuyorsa merduddur. Her peygamber, ümmetini amellerinden
tanıyacağı gibi Hz. Muhammed Aleyhisselâm da kendi ümmetini amel-
lerinden tanıyacak, kendi getirdiklerine uygun hareket edenlerin, kendi
ümmeti olduğuna tanıklık edecektir. Ya o gün, amelleri, Allah Elçisinin
getirdiklerine uymayanların durumu ne olur ?
gibi bir i şkenceye maruz kal ırlar). Sen böyle kald ığın sürece Allah, onlara
karşı sana yardım eder."i
Elinin altında çalış an hizmetçilere, i ş çilere güzel davranmak,
Kur'ân'ın emridir. Ebu Zerri'l- Ğifâri (r.a.) ' ş öyle diyor:
"Benimle karde şlerimden bir adam arasında bir hâdisb oldu. Bu ada-
m ın annesi yabancı idi. Kendisini annesinden ötürü k ınadım, ona hakaret
ettim. Beni Pey ğamber(s.a.v.)e şikâyet etti, Pey ğamber (s.a.v.) ile karşı -
laştığımda bana:
—"Ey Ebu ker, sen, içinde câhiliyet bulunan bir adams ın!" dedi.
Dedim:
Ya Resukillah, Kim adamlara söverse onla ı da onun babasına anası na
söverler. (O bana sövdü, ben de onun anas ına hakaret ettim). Buyurdu
ki :
—Ey Ebu Zer, sen içinde câhiliyyet ahlaki bulunan bir adams ın. On-
lar sizin kardeşlerinizdiı . Allah onları sizin elle ı inizin altına vermiştir.
Yediklerinizden onlara da yediriniz. Giydiklerinizden onlara da giydiriniz.
Onlara ağıt işler teklif etmeyiniz. E ğer ederseniz onlara yardım ediniz!" 2
Hz. Peyğamber (s.a.v.) ölüm hastal ığında dahi hizmetçilere, zay ıf-
lara iyilik edilmesini tavsiye etmi ş : "Namaza dikkat ediniz! Namaza
dikkat ediniz! Elinizin alt ında bulunanlar hususunda Allah'tan korkunuz!"
buyurmuştur. 3
İbni Mâce ve İ mam Ahmed ibn Hanbel'in rivayet ettikleri bir hadise
göre kiş inin kendi nefsinc, çocu ğuna, karısına ve hizmetçisine yedirdik-
leri, kendisi için sadaka olur. 4
Allah' ın Resülü (s.a.v.), hizmetçi yemek getirdi ği zaman onu sof-
raya oturtup beraber yemek yemeyi tavsiye etmi ş , sofrada oturtmaya-
caksa, yeme ğin sıcaklığını ve tad ını hissetmi ş olan hizmetçinin yemek
te gözü kalmamas ı için hiç de ğilse ona bir iki lokma vermeyi em-
retmi ştir. 5 Resulullah' ın bir ö ğütleri de şudur:
"Üç ş ey var ki kimde bulunsa Allah onu korur ve cennetin,e sokar:
Zay ıfa acı mak, anaya babaya şefkat, merhamet, el alt ı nda bulunanlara iyi-
lik." 6
1 Müslim, Birr, b. 6, h. 22; ibn Hanbel, Musned, II. 300
2 Müslim, Eymân, b. 10, lı. 38; Butıâri, İman, b. 22, h. 28
3 Ebu Iptıvüd, Edeb, 124; İbn Mâee, Vasâyâ, 1
4 bn Haubel, Musned, IV. 131
5 BulAri, Atrime, b. 55, 11. 1252; Müslim, Eymân, b. 10, h. 42
6 Tirmi'ZI, Kıyâmet,, 48
Cüz': 5, Sure: 4 561
39-40 ncı âyetlerde mallar ını Allah rızası için harcayanların, verdik-
lerinin kat kat fazlasını alacakları, çünkü Allah'm kimseye haks ızlık
etmeyece ği, katından da mükâfatlar ihsan buyuraca ğı belirtilmektedir.
Ebu Said el-Hudrinin rivayet etti ği uzun şefaat hadisinde Allah' ın Re-
sulü şöyle diyor:
Yüce Allah buyurur: Dönünüz, kimin kalbinde - hardal tanesi
kadar bir iman varsa onu ateşten çıkarınız. Birçok insan ı çıkarırlar. Son-
ra Ebu Said: İsterseniz (Allah zerre kadar zulmetmez) ayetini okuyunuz'
demiştir."3
nı gizlemek isterler ama mümkün de ğildir. Çünkü orada deriler konu şma-
ya çıkar, eller ayaklar yapt ıklarına tanıklık eder.
9 O 9o ı. 9 ı o •••••
•
o
'S1
ı ı
CG ; 11-4.2_,`"--;
o O 55, r ••"' r .ı ı O ı O r e.
rkr,.. I j....g.ı.O cirC. j I L5.4, jr.4
4"): 4
, r o
TA-- 1 LO İ -
° I 123C.;:_11
O
e- 4° "" 94.
(t r)
Tefsir :
Ayetin birinci şıkkı , içki yasağına doğru atılmış ikinci adımı oluş-
turur. Bakara Suresinin 219 ncu âyeti, içki yasa ğında ilk aş ama idi.
Orada içki ve kumarm zararlar ının, yararlarından çok oldu ğu belirtil-
miş , fakat bunlar hakk ında kesin bir hüküm verilmemi şti Burada ise
\ içki içmek, kısıtlanmış bulunmaktad ır. Bu âyet indikten sonra, Allah
Elçisinin ça ğırıcısı, namaza ba şlarken: "Sarho ş olan, namaza yakla ş-
masın!" diye ba ğuırdı .° Bundan böyle müslümanlar, art ık namaz
vaktinde içki içmez oldular. Nihayet Mâide Suresinin 90 nc ı âyetiyle
içki ve kumar, kesinlikle haram k ılındı .
hadına dayalı idi. Sonradan inen âyet ile abdest almak, farz k ıhnmış ve
ayrıntıslyla izah edilmiştir.
Ayette geçen şacid kelimesi, üste çıkan anlamına geldiği için yerin
üstünde bulunup, yer cinsinden olan her şeye teyemmüm edilebilir.
Sürülecek şeyin mutlaka toprak olmas ı ş art de ğildir. Temiz topra ğa,
taşa, kayaya, çak ıla, tuğlaya, vb. şeylere teyemmüm edilebilir.
1 Nisa Suresi: 29
2 Bakara Suresi: 195
3 Ebû Dâvûd, Tabliret, b. 25, b'âb firl-meeruti yeteyemmem
4 Ebil Dâvad, Taharet, bâb: icâ bilfel-eunub el-barde..
Cüz': 5, Sure: 4 567
İmam Ş âfirye göre kadının eline veya herhangi bir yerine dokun-
makla abdest bozulur. Fakat Hz. Pey ğamber(s.a.v.)in, karısını öptük-
ten sonra abdest almadan namaz k ıldığı hakkında sahih rivayetler var-
dır.' Bu hadisler, s ırf dokunmakla abdestin bozulmayaca ğını, burada-
ki mülâmesenin, cinsel birle şmeden kinaye oldu ğunu gösterir.
ı .11`
.9 .9.
- I ( t t ) 061.
(t _t <3.1"..‘.̀.;1_,
zu1_,. -Li's, °.fr—;
o ıı ı O f ,>
4-^,ı9 li-A L),, 0 .) ~.
- -
ı o ""g• o 9o ı o ı
LP.1 j j -
... W 9 .. ı. $f
..,-..-A
..
9 1,
-.
Ot .
tı:u99.J ,.....5 rg.—:-$W3 I Lth i I z I j_t• uı ..5 J...* ub j—e.-3 4.?.......
... •
$ - — - 1.1 •.-- .$ $ - .;-, -
J—a-k? 1. Z•5 (tv)V.,4,-,L4 List ',°:1. - .)C.ÇJ C .J4.-,...A. Ve>c:.01
ı /
CJ-4 r4-1 (iİ k e Y) ı 4_1 •_1_i ,d • -"J-)
- j_p u...C:ii - .)1.f_.--:>.-_! c• -I (o 1') Ti,:._?-_; „....-e:Si - ,1_.,.°1..,. 7•51 T.' 1-.J °_rı_L°1
,..,1-_:_<_ff - ,% ı-J°_, ı -JT 1-:.:C..,.T
-
. °-ı-Ji-i c 4..1°.,.:,:i °.... 5.,:ııı '.):;,.C:T1-_..
.-
9
A., U"- 7 ° .- çr''' ° ' °. .I- (0 t) -\,,..1.-_p -1<°_,C'. °r'''ı-_:,°;_1"
- ! -:C...°_<_,:jf
... .,
oo
)T
t ı ı . ıfı 0. , ı O .
I
:1 /4•••1 I J ( t.) j 4L.-P L
- -9 s e
eitz c t° 21:1.
insanlardır. Allah, kimi lânetlerse artık onun için hiçbir yardımcı bula-
mazstn. 53- Yoksa onlar ın mülkten bir pay ı m ı var? Öyle olsaydı, insan-
lara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi. 54- Yoksa Allah' ın, lâtfundan
insanlara verdiğ i (vahiyler) yüzünden onlar ı k ıskanıyorlar mı ? Oysa
biz, İbrahim soyuna da kitap ve hikmet vermi ş ve onlara büyük bir
mülk bağışlamıştık. 55- Onlardan kimi ona inandı, kimi de ondan yüz
çevirdi. Öylesine de ç ılgın alevli cehennem yetti. 56- 0 âyetlerimizi inkâr
edenleri, yakında bir ateşe sokacağız, (öyle ki) derileri piştikçe azab ı tad-
sınlar diye onlara başka deriler vereceğiz. Şüphesiz Allah, daima üstün ve
hikmet sahibidir. 57- İnanzp iyi i şler yapanları da altlarından, ırmak-
lar akan cennetlere sokacağız. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Orada
kendilerine tertemiz e şler de vardır ve onları (hiç güne ş sızmayan) eşsiz
bir gölgeye sokacağız.
Tefslr:
44-46 ncı ayetlerde Yüce Allah, Yahudilerin kötü davran ışlarını
anlatıyor. 47 nci ayette de onları, Hz. Muhammed(s.a.v.)e indirdi ği
kitaba inanmaya davet ediyor. Bu davete uyma-dıkları takdirde yüz-
lerinin silinip arkaya çevrilece ğini, Allah'ın buyruklarına karşı gelmi ş
olan diğer toplumlar gibi kendilerinin de lânete u ğrayacaklarm ı bildiri-
yor. 48-55 nci ayetlerde Allah' ın, kendisine şirk ko şma dışında herşeyi
dilerse affedece ğini bildirdikten sonra Yahudilerin, kendilerini överek
temize çıkardıklarını, böylece Allah'a iftira ettiklerini, dü şmanlıMaıı
yüzünden müşriklerin tuttuğu şirk yolunun, müslümanların gitti ği
iman ve tevhid yolundan daha do ğru olduğunu söyleyerek Allah' ın
lânetini hak ettiklerini, cimri ve k ıskanç olduklarını , Allah'ın lütuf
ve keremiyle insanlara verdi ği nimeti, Hz. Muhammed(s.a.v.)e indirdi ği
kitap ve hikmeti çekemedikleri için inkara sapt ıklarını , içlerinde iman
eden baz ı insaflı insanlar bulunmakla beraber birço ğunun inkarda
direnip insanları da inanmaktan cayd ırma ğa çalıştıklarını, imandan
dönen kimselere de cehennemin yetece ğini belirttikten sonra kafirlerle
mü'minlerin ahiretteki durumlar ını tasvir ediyor.
Bu ayetlerin ini ş sebebi hakk ında çe şitli rivayetler anlat ılır. İlk
üç ayet hakkında aniatılan iniş sebebi şöyledir: Yahudiler, Hz. Pey-
gamber ve müslümanlarla alay etmek için •nlardan duyduklar ı sözleri
bozarak söylüyorlar, Allah'ın Resulüne: " İşittik, fakat isyan ettik,
sana inanmayız", "Dinle, dinlemez olası" diyorlar, Bakara Suresinde
anlatıldığı üzre müslümanların, saygı için söyledikleri "reıcina : bizi
gözet, halimize bak" sözünü de uzatarak "râcînei" şeklinde telaffuz edi-
570 Nistı' Suresi
"Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm var ki Allah onu affetmez. Bir zu-
lüm var ki Allah onu affeder. Bir zulüm de var ki Allah, onun mutlaka
hesabını sorar. Allah'ı n affetmedi ği zulüm şirktir. Çünkü O, ",,Sirk, büyük
zulümdür'". buyurmu ştur. Allah'ın affedeceği zulüm, kullann kendi ne-
fislerine zulmüdür. Rableri ile kendileri arasındaki işlerde yaptıkları
hatalardır. Allah'ın hiç bırakmayıp mutlaka besap soracağı zulüm ise
,
I ,
c÷f_A-ı ıs, ••••
1.;.>-"J -;»1') ı
OLei 01 ı j«.., r e ••••
e".
Tefsir:
58 nci ayeti kerimede emânetlerin ehline verilmesi, insanlar ara-
sında adâletle hükmedilmesi buyurulmaktad ır. Ayetin, Mekke'nin fethi
gününde indiği rivayet edilir Fetihten sonra Allah' ın Resulü, bineği
üzerinde Kâ'be'yi tavaf ettikten sonra içeriye girmek istedi. Ka'be'nin
anahtarı , atadan dededen Osman ibn Talha'ya intikal etmi şti. Osman,
Hudeybiye Barışından sonra müslüman olanlardand ı. Allah'ın Resulü
Osman'dan anahtarı istedi. Osman, anahtar ı verece ği sırada Hz. Pey-
ğamber'in amcas ı Abbas, bundan böyle anahtarm kendisine verilmesini
ve uhdesinde bulunan Silayet (hac ılara su verme) hakkı yanında Si-
dânet (Ka'be bekçili ği) hakkının da kendisine verilmesini istedi. Osman
ise bu haktan yoksun kalmamak için uzattığı anahtarı geri çekti. Aynı
şey iki kere oldu. Allah'ın Resulü üçüncü kez isteyince Osman: "Al-
lah'ın emaneti olarak veriyorum" dedi. Allah' ın Resulü içeri girdi,
Kâ'be'yi putlardan temizledi ve ç ıktı . Osman ibn Talhayı ça ğırdı :
576 Nisâ' Suresi
"Osman, işte anahtarın, bugün vefa ve iyilik günüdür!" dedi. Sonra yu-
karıdaki ayet indi.'
Hz. Ömer ise: "Ben Allah Elçisinin, bu ayeti daha önce okudu ğunu
işitmiştim" demiştir. Şu'be, Hz. Ömer'in bu sözünden, ayetin Ka'be'nin
içinde indiğine hükmetmiş ise de Hz. Öme ı'in bu sözünden, ayetin o
anda de ğil, daha önceleı i indiği anlaşılmaktadır. Çünkü ayetin kendin-
den önceki âyetle s ıkı ilişkisi vardır. Belki ikisi bir arada inmi ştir.
Ayetin iniş sebebi böyle bir olay olsa bile, anlam ı belli bir vak'aya,
münhasır de ğildir. Bu ayet, islamın esas prensiplerinden ikisini koy-
maktadı r. Bunlardan biri emanet, diğeri ackilettir.
EmânP,t, insanı n gikenilir olması, kendisine herhangibir şeyin kor-
kusuzca teslim edilip tekrar geri al ınabilmesi demektir. Saklanmak üze-
re bir kimsenin yanına verilen şeye de emânet denir ki ayetteki emanet
bu anlamdad ır.
Emanet çok çe ş itlidir. Genel olarak emanet, korunmak ve saklan-
mak üzere birinin yanına geçici olarak b ırakılan e şya.dır. Allah'ın, in-
sana verdi ği vücut ve vücut organlar ı da birer emanet say ılır. Her i şin
başında bulunan ki şiye, yaptığı, yönetti ği iş emânettir. Baba ve anneye
çocukları emanettir, yöneticilere yönettikleri insanlar, i ş gal ettikleri
mevki'ler emânettir. Bunlar ı n hepsi, uhdelerinde bulundurduklar ı ema-
neti koruyup kollamakla' yükünllüdürler.
Bazı müfessirler, bu ayetin, özellikle ümera (yöneticiler), hakimler
hakkında oldu ğunu söylemişlerdir.2 Her i şin başına ehlini, erbabın ı
getirmek icabeder. Ayetin ini şine sebeb olan olayda Allah' ın Resulü-
nün Kabe'nin anahtarm ı akrabas ına de ğil, babadan atadan bu i şin sahib
ve erbabı olan zata verdi ği görülmektedir.
-Allah'ın Resulü bu konuda ş öyle buyurmuştur: "Müslümanların
bir işine bakan kimse, o i şi daha iyi yapacak biri varken bir başkasına
verirse Allah'a, Resulüne ve mü'minlere hiyanet eder."' Hz. Ömer de
"Müslümanların başında bulunan kişi, dostluk veya akrabalık hatırına
bir adamı bir iş in başına getirirse Allah'a, Resulüne ve müslümanlara
hiyanet etmi ş olur" demiştir.4
O halde yöneticilerin, her i şin başına en uygun ki şiyi bulup getirme-
leri, dostluk, akrabal ık, soyluluk ve ırk ayırımı yapmamaları gerekir. İki
1 İbn Kedi., I. 515
2 tim Kes1r, I. 516
3 Tefslru'l-RAsimi, V. 1334 (Ilakim'den).
4 Tefslru'l-Rsimi, V. 1334
Cüz:' 5, Sure: 4 577
kişi, Allah'ın Elçisine gelip kendilerini emir tayin etmesini rica ettiler.
Allah'ın Elçisi: "Biz, i ş imizi isteyene ve mevki dü şkününe vermeyiz" bu-
yurdu.' Kendisinden valilik isteyen Ebuzerr'e de ş öyle dedi: "Ebuzer,
sen zapfs ın, o mevki bir emânettir. Sonu da k ıyamet gününde bir perişan-
lık ve pi ş manlıktır. Yaln ız hak ederek alan ve üzerine dü şeni de yerine
getiren müstesnâdır."2
Kıyametin ne zaman kopaca ğını soran birine Allah' ın Elçisi:
"Emanet zayi oldu ğu zaman k ıyâmeti gözetle" demiş , "Emanet nasıl zayi
olur?" sorusuna karşılık olarak da: " İş , ehli olmayanların eline geçerse
kıyameti gözetle!" buyurmuştur. 3
İşleri ehline vermek, ayetin buyru ğu olduğu gibi, insanın, uhdesine
bırakılan herhangi bir şeyi sahibine vermek de yine ayetin buyru ğudur.
Allah'ın Elçisi ş öyle buyurmu ştur: "Sana emanet bırakan kimseye emâ
neti öde, sana hiyanet edene (hakkın ı inkar edip vermeyen) sen hiyanet
etme." 4
Bir başka hadiste de Allah' ın Elçisi (s.a.v.): "Mutlaka hakları sahip-
lerine ödeyeceksiniz. Hatta boynuzsuz koyun, (kendisini toslayan) boy-
nuzlu koyuna k ısas yapacak (o da ona tos vurup hakk ını almış olacak)-
tır."' buyurmuştur.6
Abdullah ib ış Mes'ıld (r.a.) de ş öyle demiş : " Şehidlik her günah'
örter, yalnız emanet hariç. Adam Allah yolunda öldürülmü ş olsa bile
kıyamet günü getirilir 'Emaneti öde' denilir. 'Nereden ödeyeyim, dünya
geçti?' der. Üzerindeki emânet, kendisine, cehennemin dibinde gösteri-
lir. Oraya iner, omuzuna al ı r, fakat emanet omuzundan iner (emanet
bir insan gibi insanm omuzundan iniyor). Adam sürekli olarak onun
peşinden aş a ğı iner!"7
Müslüman hiyanet etmez, hakk ı gizlemez. Çünkü hakk ı gizlemek,
emânete hiyanet etmek, münafikl ık alametidir. 8 Allah Elçisinin tanı
mına göre "Müslüman, insanların, dilinden ve elinden zarar görmedikleri,
1 Buhari, Alıkam, bâbu mâ yukrehu. mine'l-I ıırşıc
2 Müslim, Imaret, h. 16
3 Buhari, Ilm, hah: 2
4 Tirmiai, Buyac 38; Darimi, Buyfıc, 57; Ibn Hanbel, Musned, III. 414
5 Bu hadis, kıyamet gününde hayvanların da diriltileceğine delildir. Nitekim ayette:
"Vahşi hayvanlar haşredildigi zaman" (Tekvir: 5) buyurulmu ştur. Fakat onların haşrinden, ce-
za ve sevap görmeleri gerekmez. Boynuzsuzun boynuzluya k ısas yapması, teklif kısası de ğildir,
mukabele kısasıdır. Çünkü onlara teklif yoktur. Dr. M. Fuâd Abdulbaki, Müslim, IV. 1997 de
dip not: (2).
6 Müslim, Birr, b. 15, 11. 60; Tirmiai, Kıyamet, 2; İbn 1.1anbel, II. 235
7 Ibrı Kesir, I. 515
8 Bulıari, Iman, 24
578 Nisa' Suresi
1 Taberf, V. 148
2 Nisâ' Suresi: 83
3 Mefatitfl- ğayb, III. 358
Cüz': 5, Sure: 4 581
, o .• 99
I (..) ..4._ı L,11 J.; e.J
9 o. • O O il i
1.j21f 4..) 4").)
• , ,, - , ft ı o", o . .••• „ 1, o
4.5 " II Jc Ii J-4->%-!. .,40
i$ J
. .1:43
( 3) dili J I (3 I I .z1 ('‘')
to ... o o
S I 4.iLr<«i (.% ‘) - d.1.:,«P (5 .44y VL-ZiLLS. 1 I
9 •
, - • - 3 • ,9 •
•
c..
;1;fl i —4;c...:—...ut.3
' .t .3L,- ...İL; I 19_,...1.1; .1 4..; I _1 j c ' I (3 .5 1...)
r." • . 0 "o ••
5Ci ('‘ t)
• , r Zr, 9 o ..9 • t :F•/0, 9 ro 9o .9
‘..; Ij
-
t,' • ı
C. "Ç t-.) • A ı 9•-) "ı,)!Ji. °
9 .9 r O9W - o 19 r; 9 9
ALı j-ı LA I j-19t9 c
09
*• A AC:C.3V r.:5 J.
-
se
°(.:r" A) v)
'45.A
N) ‘-•
(V ) 413 °* - **Ji
duy ınadan (senin hiikmüne) tam anlamiyle teslim olmad ıkça inanmış
olmazlar. 65- Eğer onlara : "Kendinizi öldürün, ya da yurtlarınızdan
çıkın!" diye yazm ış olsaydık, içlerinden pek az ı hariç, bunu yapmazlarclı .
Ama kendilerine öğütleneni yapsalardı, elbette kendileri için daha iyi ve
daha sağlam olurdu. 67- 0 zaman elbette kendilerine kat ımızdan büyük
mükâfat verirdik. 68- Ve onları elbette doğru bir yola iletirdik. 69- Kim
Allah'a ve Elçi(sin)e itâat ederse işte onlar, Allah'ın nimet verdiği peygam-
berler, sıddikler, şehidler ve setlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaş -
tır! 70- Bu nimet Allah'tand ır. Bilen olarak Allah yeter!
Tefsir:
60-65 nci âyetlerin ini ş sebebi hakkında birkaç rivayet vard ır.
Bunlardan birine göre bir yahudi ile bir miinâf ık arasında vukubulan
bir dâvay ı çözmek için yahudi, adâletten ayr ılmayacağını bildiği Pey-
ğamber'e gitmeyi, münâfık ise rü şvetle dâvây ı kendi lehine çevirmek
amaciyle bir kâhine gitmeyi teklif etmi ş . Nihayet Cüheyne kabilesinden
bir kâhine gitmi şler, bu âyetler inmiş .'
Ü çüncü rivayete göre 65 nci âyet, Zubeyr ibn el-Avvâm ile ensâr-
dan bir adam aras ındaki su ihtilâti üzerine inmi ştir. Allah'ın Elçisi
Zübeyr'e: "Zübeyr, önce sen Sula, sonra suyu kom şuna bırak." diye hü-
küm vermiş, Zübeyr'in hasun ise Allah'ın Elçisine: "0 senin halanın oğlu
diye mi böyle hüküm veriyorsun?" demiş . Bunun üzerine Allah'ın El-
çisi, Zübeyr'e, suyu duvar, ya da aya ğınm aşıkları düzeyine kadar
tutmasını , sonra bırakmamı' emretmiş . Daha önce Cnsârhya şefkatle
1 Taberi, V. 153
2 Ebıl Bereze el-Esleml, bu olaydan sonra müslüman olmu ş , yedi kere gazâya katılmış
ve H. 65 yılında Horasan'da ölmü ştür.
3 Taberi; tim Kesir, L 519
586 Nisâ' Suresi
1 Tefsfr, I. 519
2 Nur Suresi: 63
3 MefâtIüu'b'ğ'ayb, III. 366-367
4 Ibn Kes4r, I. 520
588 Nisa' Suresi
Demek ki gönülde hangi sevgi varsa bedenden ayr ılan ruh, onunla
beraber olur. Bir hadiste ş öyle buyuruluyor: "Cennet ehli, kendilerinin
üstündeki odalarda oturanlara, sizin doğu ve batı ufkunda gözden uzakla şıp
giden inci gibi y ıldıza baktığınız gibi bakacaklardır. Aralarında bu kadar
geniş derece farkı olacaktır. Dediler ki :
"— Ey Allah' ın Elçisi, o odalar, peyğamberlerin menzilleridir, onlar-
dan başkası onlara erişebilir mi?' Buyurdu ki :
"— Hay ır, nefsimi elinde bulunduran Allah'a andolsun ki Allah'a
inanan, peyğamberleri tasdik eden adamlar da (oralara) eri şirler)." 5
o o
0
,;
_s- -I l k
1'-
ı '„;;;:_p
0
;Jt:Ç ı .:;
•-
j
sf_ıi
o .9 . o
o- t .0
j ı JJS' IIJJ
-j) 0?«—
1":1 5J ıl;:ff 1..;;T, -6;1.431'
°J-İ
„ „,:".ı:J ı°
"j ı c
, o ...! i t, o
( V A ) tb ...4.C.". ...(.)
. 14:9249
.......
.. ..«LI
. j>(....‹..)
... 51 r -,-..;13t .'sly..› JCi- 4 .C.■.+1 -C:...p
592 Nisâ' Suresi
ci_ J I L. j Lifi•
L):
°•
L):
A
(N"■ ) j * -1 e.'
Tefsir:
Müfessirler, 77 nci ayet hakkmda ş öyle diyorlar: Mekke'de Allah
Elçisinin sahabilerinden baz ıları, kendilerine yap ılan zulüm ve eziyet-
lere karşı koymak için izin istemi şler, o da onlara :"Henüz savaşmak için
emir almadım" diyerek sabretmelerini ö ğütlemiştir. Hieretten sonra
cihad farz k ılmmea bazı müslümanlara sava ş ağır gelmiş , korkaklık gös-
termişler, bu ayet bunlar hakk ında inmiştir.
1 Tefsfru'l-Irtsiml, V. 1400
594 Nis8' Suresi
luk, ağ* rı , tasa, üzüntü, eziyet, keder ve aya ğına batan bir diken yoktur ki
Allah, onun sebebiyle müslüman ın günahlarından bir kısmını affetrnis
olmasın!'"
Dünyada birçok i şler vardır ki ba şlangı çta insanın soruna gider
.ıı
ama sonu, kendisi için hay ırlı olur. Kulun ba şına gelen s ıkıntılardan bır-
çoğu da onun aleyhine de ğil, lehinedir. Ya dünyada, ya da âhirette.
Seyyi'e, genel olarak insanın hoşuna gitmeyen üzücü şeylere denir.
Birçok zahmet ve me şakkatler, sonunda sevinç do ğurur. Nitekim müs-
lümanların, başlangıçta çektikleri s ıkıntılar, sonunda zaferler, bolluklar,
bereketler do ğurmuştur. Onlar dünyan ın en ileri ve müreffeh toplumu
olmuşlardır. " İnsan çekti ği sıkıntı kadar yücelir" demi şler.
78-79 ncu âyetler üzerinde bir hayli kelâm tart ışmaları yapılmıştır.
Kur'ân'ın amacı, bu tartışmaların dışı ndadır. Kur'ân'm burada ne de-
mek istediği gayet açıktır: Herşeyi yaratan Allah't ır. Fakat birçok kötü-
lükler, insanın kendi günahı yüzünden meydana gelir. Bunlar, Allah'tan
kula bir uyarıdır.
".,:w tio- ı
(A
9 o 9• ...
"- 2 - 941 J 'JJ).12:; ,
O O O •• • • • • • •
(A s) 43JL, - - 4..Ü I- J; - e.. 4
O 0
j 4- 1 • Z-.C. • 4
O 19 0 9 ı • 9...ıı o. O
( }4L5*.
s
(A °) L3_5'
0 1.9-
80— Kim Resule itâat ederse Allah'a itâat etmi ş olur. Kim de yüz
çevirirse (çevirsin), biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. 81— "Peki"
derler, ama yanından çıkınca içlerinden birtakı m geceleyin, (senin) söy- .
Tefsir:
80 nci ayette Resule yani Allah'm Elçisine itâat edenin, Allah'a
itâat etmi ş olacağı belirtilmelZtedir. Çünkü Elçi, Allah'tan ald ığmı
insanlara duyurmaktad ır. Emirleri, vahiy veya ilhama dayanmaktad ır.
"O, havadan konuşmaz. Söyledikleri, kendisine vahyedilmektedir. El- "1
çiye itâat, onu gönderene itâattir. Ondan yüz çeviren de, günahm ken-
ı
disi yüklenir. Elçinin görevi, sadece duyurmad ır, o insanların başına
dikilmiş bir bekçi de ğildir.
81 nci âyette yüce Allah, yine baz ı münafıkların durumunu anlat-
maktadır. Bunlar, Allah'ın Elçisinin. kar şısında "Buyru ğun ba ş üstüne"
diyor, itâat eder görünüyorlar, fakat onun huzurundan ayr ıldıktan
sonra ondan duyduklarını değiştiriyorlar, geceleyin kendi aralar ında
Resulün söylediklerinin tersine şeyler kuruyorlard ı . Onlar, bu yapt ık-
larını kimsenin bilmeyece ğini sar_ıyorlardı . Çünkü yürekten inanmam ış-
lard ı . Eğer yürekten inansala ı d ı, içlerinden geçen her şeyi Allah'ın bil-
diğini ve kötü dü şüncelerini, gerekti ğinde Elçisine de bildirece ğini dü-
şünür, böyle kötü şeyleri içlerinden geçirmezlerdi. Allah, onları n neler
düşünüp neler kurdu ğunu, kendi yöntemiyle yaz ıp tesbit etmektedir ve
bu füllerinden ötürü onlar ı hesaba çekecektir: Yüce Allah, onlar ın ge-
celeyin gizli planlar kurduklar ını Elçisine haber verdikten sonra onlar ın
yaptıklarına aldırmayıp Allah'a güvenmesini, Allah'ın kendisine yeter
olduğunu bildirmektedir.
82 nci ayet, Kur'an Kerimi iyice dü şünüp ondaki hikınetleri an-
lamayan kimseleri kmamaktadır. Kur'ân'ı derin derin düşünüp incele-
yenler anlarlar ki onda birbirini tutmayan, gerçeklere ters dü şen hiçbir'
söz yoktur. Ba ştan sona bütün söyledikleri birbirine uygun, birbirini
destekler niteliktedir. Frans ız bilginlerinden Paris T ıb Akademisi Cer-
rahi Klinigi Başkanı Dr. Maurice Bucaille (Moris Bukay), Kur'an?' ba ş-
tan sona incelemi ş , kıssalariyle, kainattan bahseden ayetleriyle, bütün
hükümleriyle Kur'ân' ın tamamen iline uygun oldu ğunu, onda gerçek-
lere aykırı düşen bir şey bulunmadığını söylemiştir. Onun bu konuda
Cezayir'de 1978 yılının Eylül ayında akdedilen Onikinci Islam Dü şün-
cesi Kongresinde verdi ği "Mukaddes Kitaplar ve Ilim" adl ı konferansı
cidden ilginçtir. Bu ilim adamı, "Kur'ân'ın indiği tarihte yetişen bir in-
sanın, bu ilmi gerçekleri bilmesine imkün yoktur. Bunlar, ancak Allah' ın
sözüdür". Büyük ölçüde insan elinin kar ıştığı Tevrat ve İncil'de birbirini
tutmaz, gerçeklere ayk ırı şeyler çoktur. Ama Kur'ân'da onların içerdiği
hataların hiçbiri yoktur. çünkü Kur'ân'a insan eli karışmamıştır. O,
Allah'ın kelâm ıdır." diyordu. E ğer Kur'an, Allah'tan ba şkasının sözü
olsaydı, ancak o zamanki insanın bilebileceği ş eyleri ihtiva eder ve za-
manla bu bilgiler eskir, geçersiz kal ırdı . Birçoğunun da yanlış olduğu
ortaya çıkardı. Insanların geceleyin herkesten uzak, kendi aralar ında
gizlice düş ünüp kurdukları şeyleri haber veremezdi. Ama Kur'an, hem
insanların gizli gizli yaptıkları işleri haber vermekte ve bu sözleri ger-
çeğe uygun düşmekte, hem de kainat ın yaratılışı, insanın ve canhlarm
ortaya çıkışı , tabiat yasaları hakkında söyledikleri, hiçbir zaman eski-
memekte, ilmin verilerine tamamen uygun dü şmektedir. Bunun tek izah]
vardır: O da Kur'ân' ın Allah'ın vahyi, Allah'ın kelâmı oluşudur.
masmda sak ınca yoksa yayarlar, yay ılmasmda sakınca görürlerse bunu
kimseye söylemezler. Haberin yay ılması, hazan müslümanlar ın moral
bozukluğuna sebeb olur. Kötü propaganda, özellikle sava şta olumsuz
etkiler yapar. Duydukları haberi hemen yayanlar, baz ı müslümanların
zayıflamasına, düş manın da ınoralman güçlenmesine sebebolur. Demek
ki duyulan haber, önce müslümanlar ın yetki ve buyruk sahiplerine
götürülmelidir. Onlar, haberin gerçek niteli ği hakkında karar verirler.
istin14 : Kazılan kuyudan ilk suyu çıkarmaya denir. Çözümü is-
tenen bir meseleyi derinlemesine inceleyerek bir hükme varma ğa da
istinbâ t denmiş tir. Duyulan bir haberi ara ştırmadan yaymak, günaht ır.
Hz. Peygamber (s.a.v.): "Her duyduğunu söylemesi, ki şiye günah olarak
yeter!"' buyurnı u ştu- r.
1 Müslim, MulFaddime, h. 5
Caz': 5, Sure: 4 599
Güzel i şlere şefkat etmeyi öven Allah' ın Elçisi, bir menfaat için
aracı olmaya karşı da insanları şiddetle uyarmıştır: "Kim bir müslü-
inan kardeşine şefkat eder de şefkat ettiği kimse, kendisine bu yüzden bir
hediye verir ve o da bunu kabul ederse büyük günah kaplar ından birine
gelmi ş olur."'
Allah'ın Elçisi (s.a.v.), huzuruna bir ihtiyaç sahibi geldi ği zaman
yanında oturanlara: ",Şefkat ediniz, sevab al ırsınız. Allah, pey ğamberinin
dilinden, dilediği hükmü verir." derdi,'
İbn Abbas'ın anlattığına göre Muğis adında siyah bir köle ile evli
olan Berire, kocasına gitmek istemiyor, kocas ı ise kadının çevresinde
dönüp ağlıyor, yaşları sakahndan akıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.)
Berire'ye:
— Ona dönsen iyi olur, dedi. Berire :
— Ya Resultıllah, bu bir emir mi? diye sordu. Hz. Peygamber:
— Hayır, sadece şefkat ediyorum, dedi. Berire :
— Benim ona ihtiyac ım yok, dedi." 4
Resulullah'ın, birçok hadislerinde buyurdu ğu gibi müslüman kar-
deşine yardım eden, onun bir ihtiyac ını karşılayan kimseye Allah yar-
dım eder. Fakat bu yard ım, başkasının hakkına zarar verir, haks ı zhğa
sebebolur, adâletsizli ğe yol açarsa iyi yardım değil, kötü şefkattir,
günahtır.
•••••', ••• • .5 ==
4 1..4 .3 jj 1 I I .5 I j
-• e
4 ;-A3 ı s/ 'acı ı•
•
.1,,o I L> j 4 4.-i Jı
(A v) tib 433 ►
86— Bir selam ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle
selam verin, yahut verilen selam ı aynen iâde edin. Şüphesiz Allah, herşeyi
hesaplayandır. 87— Allah ki O'ndan başka tanrı yoktur. Sizi mutlaka k ı-
yamet gününde bir araya toplayacakttr. Bunda şüphe yoktur. Allah'tan
daha doğru sözlü kim olabilir?
Tefslr:
86 ıleı ayette, talı iyye'ye daha güzeliyle kar şılık verilmesi emredil-
mektedir. Talıiyye, birine hayat dilemek, sa ğlık temelini. etmektir. İs-
lâmdan önce Araplar kar şılaştıkları zaman: "1.-1-ayyâkellah : Allah sana
ömür versin" şeklinde selâmla şırlardı . İslam gelince bunu de ğiştirdi ve
asıl bu sözün adı olan tabiyye, bundan böyle selâmın adı oluverdi.
Selam, insanların birbirlerini sevmelerinin ilk ad ımıdır. Herkese
selam vermek, verilen selam ı en güzeliyle almak Islam ın emridir. Çünkü
selam, birçok kırgmhkları giderir. Selam sözünden yüreklere sevgi s ı-
zar.
Savaş durumuyla ilgili olan ayetler aras ına selam ayetinin konması,
islamın asıl amacının barış olduğunu gösterir. Yüce Allah, dü şman dahi
olsa her selam verenin selânum almayı, barış isteyenle barış kurmayı,
dostluk isteyene ondan daha güzel bir dostluk kelimesiyle kar şılık ver-
meyi emretmi ştir. Tefs'irlerde anlat ıldığma göre müslümanlardan biri,
kendisine selam veren kimseyi, mal ını almak için "Sen müslüman de-
ğilsin" diyerek öldürmüş , bunun üzerine "Dünya malı için, size selam
veren kimseye, sen müslüman de ğilsin, demeyiniz" mealindeki 94 ncü ayet
inmiştir.
İşte bu ayette de sava şta da olsa selam vererek dostluk gösteren
kimseye düşmanlık edilmemesi, ona, onun selâm ından daha güzel bir
selam ile mukabele edilmesi buyurulmaktadır.
Selam, insanların birbirleriyle dostluk kurmalarma, tam şmalarına
vesile olur. Hasan Basrrye göre selam vermek nâfile, selam ı almak farz-
dır. Verilen selam ı, ondan daha güzel bir sözle veya ayn ı kelimeleri°
almak Allah'm buyru ğudur.
Cliz': 5, Sure: 4 601
"Enes söyle demi ş Peygamber (s.a.v.) bana, 'Oğlum evine gitti ğin
zaman selam ver, sana ve ev halk ına bereket olur' buyurdu."'
Allah'ın Resulü, çecuklara ve kad ınlara da selam verirdi? Yürüyen
cemaatten sadece birisinin selam vermesi, oturanlardan da sadece birisi-
nin alması kafidir. 3 Allah'ın Resulü, karşı laş an iki müslümandan, önce
selam verenin, Allah'a daha yak ın olaca ğını bildirmiş ,4 bir meclise gi-
rerken, çıkarken selam vermeyi emretmi ştir.5
Hutbede, açıktan Kur'an veya Hadis okunurken, ilim ö ğretilirken,
ezan ve kamet esnas ında verilen selâma cevap verilmez. Tuvalette
olana, banyoda ç ıplak bulunana selam verilmez.
Selman-i Farisi'den rivayet edilen bir haberde Hz. Peygamber-
(s.a.v.)e bir adam geldi:
— Esselâmu caleyke ya Resûlâllah, dedi. Allah' ın Elçisi:
— Ve <aleyke's-selam ve ralımetullah, diye cevap verdi. Bir ba şka
adam geldi,
— Esselâmu caleyke ya Resûlallah ve ralımetullah, dedi. Allah'ın
Elçisi de:
— Ve caleyke's-selam ve ral?metullâhi ve berekatuh, diye kar şılık
verdi. Daha sonra bir ba şkası geldi:
- Esselâmu caleyke ya Resaallah ve ralı metullâhi ve berekâtuh,
dedi. Allah'ın Elçisi, buna sadece:
1 Tirmi21, Isti'ztın, 10
2 Ebil Dâvfid, Seltun, 6, 7; Bubari, Isti"zân, bâbu't-teslimi calâ'e- şıbyfin, bilbu teslinn'r-
rieâli caltı'n-Msff; 8, 9
3 Ebu blivâd, Selâm, bâbu mtı efi'e fî raddil-vfıbid..
4 Tirmi4 Istr2tm, 6; Ebil Dtıvild, Seltım, 3
5 Tirmi21, Istr2ân, 15
6 Taberi, V. 190; /bn Kesir, I. 531
604 Nisa' Suresi
er)+ '.5.)41:,
o .... .9 O .9 o , o 9o o ..- .9
Cy. I c:k3
' j..1005iı? 43,3 j.94; 4).4 4:3 (.3 1 ()
-.)) 1.<--"--1
- .i):;-. -- 'Ç5 ' ).,'ijı°—<--; '' 3 1 .,4. -J (") (,(-..0 5,0 ".k.>.:;
, ..- İ . , o ..•İ oAo İ J ....
,--. so İ .-
C £1.11 J...A:, 4.3 I j i .›-1-4...ı. (.9:,-,
* - c.L..3,
. I rik.,:,-.4 I j .1...›.e." -)LO ı: 1 .,-...0
- - -.... ..- ..
.9 .9 ...
L,
P. z--- 09
bk;0....Z.f5/ i .P0 j...0.; Lfir i
r
..s.ft• -
■
- ii o, esı
4, ...L.,.. e.> ik..::9 I j
'of.- o, 0:ı r 0
ejt9 ..9 .kesb..3 . jj U
" O .. •"-. "-- o ..9 o
° 7...):: ° :i d i .-) >1,42:> .- '\ - ....
eti-
"o
e-fr...........■-ı. j
O-3° 3' , , 1.... O 1 a 9 9 9 .31 O , , O, .9" , , 131 . i 9,
, 0 ...
ri..;■1::; 12,y (...) I 3'1!.. ...) ...9 ..ı...,,, ,.Z.J. j..4_,- ._,5*--_, ı_,......:;1 0C,, :w
:.•
_,.. ° °Ip Qe'_<-_-1 ',Cul
..-:
) s ,'I .,c..
ıi_, -
.°: _-Li> ( -jı ıi.›') "ı:_ıfi_.< c rt--4
" - °,3 I '_:,-..
9 .°-_ 1,, . -- ,°'s
4-- '.
J"--..°1._-_!.
:3 9 .9 .9 0 ı .9 • .9 ı e ! 9 -- • ... o ... o .-
-7 -7
) C12.:(7-.,J •
1 Bubari, Tefsir, Nisa' Susesi: bn Ilaubel, V. 184; Taberi, V. 192; Ibn Kesir, I. 532; Razi,
Mefatikı, III. 415
606 Suresi
1 Ayet: 5
2 Teybe Suresi: 4
3 Bubari, Cizye, 5, Diyat, 30; Elia Davad, Cihad, 153; Tirmizî, Diyât, ]1; Nestt'i, R.astıme,
51; İlm. Mace, Diyat, 32
608 Nisâ' Suresi
r. o o
c '51 1 CA;
ıJ o
.9 9 0 ıa 0 9
3..4
e- Lı-" - 4-)
5 '5
O
'5 e 9 o ,
jo.4
•••
7 j 4_,Lie 1 d 1 j
1 İ sra Suresi: 15
2 Bakara Suresi: 190
Cüz': 5, S ııre: 4 609
O .. O ı e... ,...
' .... .0 O ..• O ıi. 9 .. ..... O ... O .. 0 ....". ı. 0..0
C.F./0
1
4,.J j.. (:)....:«09...! t.....t.h.4 4:)...: J......N M La.4.9 ...k.r.....$. L"....3 4 A...,_.4 .j_A
- „ - ı .. - -
s, %' - - s o e s o . .« o - - ı . , 0. .... .
I ...4-.e.- ',.-.Z..,4 t...-A .3..ıa j..:-.4..! 4.:1_,4 j l") ,-..5.-_,- \.,....r.t, "L■31 ...c.)1:5 -3 c 411
- - -- --
'";
_ 4)A j
(91")
r
} 9
tr.r_p 5.0
92— Bir mü'min, bir mü'mini öldüremez, ancak yanl ışlıkla olursa
başka. Yanl ışhkla bir mü'mini öldüren kimsenin, mü'min bir köle azadet-
mesi ve (ölenin) ailesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer (ölenin âilesi),
bağış/ar(diyetten vazgeçer)lerse başka. (Öldürülen) mü'min, dü şmanınız
olan bir topluluktan ise mü'min bir köle azadetmek gerekir. Ve e ğer sizinle
kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek
bir diyet ve mü'min bir köle azadetmek laz ımdır. Bunları bulamayan kim-
senin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay ardı ardına oruç
tutması gerekir. Allah bilendir, hikmet sahibidir. 93- Her kim bir mü'mini
kasden öldürürse onun cezas ı, içinde ebedi kalmak üzere (gidece ği) cehen-
nemdir. Allah ona gazabetmiş, lanet etmiş ve onun için büyük bir azab
hazırlamıştır!
Tefsir:
92— Müslüman, kasden bir müslüman] öldüremez. Ş ayet öldürürse,
kendisi de öldiiriilür. Allah' ın Elçisi (s.a.v.), Allah'tan ba şka tanrı ol-
madığına, Muhammed'in de Allah' ın Resulü oldu ğuna tanıkl ık eden bir
müslümanın kanının kimseye helal olmad ığım, ancak kasden adam öl-
dürenin, evli iken zina edenin, dinden dönenin öldürülebilece ğini söyle-
miştir. Bu kimseleri öldürme yetkisi de herhangi bir ferdin de ğil, dev-
leti temsilen devlet ba şkarmundır. Yani bir ki şinin idarama ancak mah-
keme karar verebilir ve bunu ki şiler değil, devlet uygular. Devlet ba ş-
kanının onaylayaca ğı idam kararı, kesinlik kazanır.
92 nci 'ayetin ini ş sebebi hakk ında ba şlıca üç rivayet vard ır. Bun-
lardan birine göre Ebucehl'in anne bir karde şi olan Ayyâş, müslüman
olmuştu. Ebucehil, arkada şı Hâris ibn Yezid ile birlikte Ayyâ ş'a işkence
ederdi. Bu Hâris, müslüman olmu ş , hicret etmi şti. Fakat Ayyâş onun
müslüman olduğunu bilmiyordu. Kendisine yapt ığı işkenceyi unut-
mayan Ayyâ ş , Mekke'nin fethi gününde Hâris'e rastlay ınca onu öl-
dürdü. Sonradan onun müslüman oldu ğunu öğrenince pişman oldu,
Allah'ın Resulüne durumu arz etti, bu ayet indi.' Bir rivayete göre de
4) Öldüren kimse, keffâret için âzâd edecek köle bulamaz veya buna
gücü yetmezse iki ay üst üste oruç tutar.
Öldürülen, kimse müslüman ise tam diyet, gayri müslim ise baz ı bil-
ginlere göre yine -tam, baz ılarına göre de yarım diyet verilir. Beyhakrnin
Zührrden nakline göre Allah' ın Elçisi (s.a.v.) ve dört Halife zaman ında
yahudi ve hıristiyanın diy eti, müslüman ın diyetinin aynı idi. Fakat
Muâviye, gayri müslimin diyetinin yar ısını ödeyip, yarısını da Bey-
1 Tefsiru'l-lÇasiml, V. 1450
2 Nesâ'i, ICasâme ,47
3 Ebû Dâvûd, Diyat, 16
4 Muvatta', EitabuTukul, h. 2
5 Isra Suresi: 15
6 Meadhu'l- ğayb, III. 424-25
612 Nisâ' Suresi
"Gökler ve yer bir adamı öldürmek için birleş miş olsa, Allah onların
hepsini cehenneme yuvarlar." 4
İbn Abbas'tan gelen bir hadise göre kasden bir mü'mini öldürenin
tevbesi makbul de ğildir. İbn Abbâs: "Her kim bir mü'mini kasden öl-
dürürse, onun cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdit!" âyetinin, Kur'-
ân.'dan inen son ayet oldu ğunu ve bunu nesheden bir ayet bulunmad ı-
ğını söylemiştir. 6 Zeyd ibn Sâbit, Ebuhüreyre, Abdullah ibn Ömer gibi
bazı sahâbiler de kasden bir mü' ınini öldürenir tevbesi olmayaca ğına
kanidiı ler. Bu konuda çok hadis vard ır.
1 Furkan Suresi: 68
2 Buhâri, Diyât, 1; Müslim, lasâme, b, 8. h. 28
3 Tirmizî, Diyât, 7
4 TiriniM, Diyât, 8; İbn Kesir, I. 535
5 İbn Mke, Diyât, 1
6 Bubâri, Tefsfr; Müslim, Tefsir.
7 Zinner Suresi: 53
Cüz': 5, Sure: 4 613
41 • ı" ı
,
- -j . o
ı •
o „ •.4 .,f •••••
4.1.3 — J 1..;%. _411
c >.t31
(f)
1 Nisa' Suresi: 48
2 Nisa' Suresi: 93
3 BulAri, Tevhicl, 24, 36; Müslim, Imân, h. 81, 82, 83
4 et-Tefsirul-hadiâ, IX. 142
614 Nisâ' Suresi
94- Ey inananlar, Allah yolunda savaşa çıkt ığınız zaman iyi anlay ın,
dinleyin, size selâm verene, dünya hayat ının geçici menfaatini gözeterek
"Sen mü'min de ğilsin" demeyin. Çünkü Allah' ın yanında çok ganimetler
vardır. Önceden siz de öyle idiniz. Allah size lâtfetti (imana geldiniz).
0 halde iyice anlayı n (dinleyin, pe şin hüküm vermeyin). Çünkü Allah,
yaptıklarınız ı haber almaktadır.
Tefsir:
94- Sava ş için yola çı kan bir grup müslüman, birçok ganimeti, ya
da koyudları bulunan bir adama rastladılar. Adam bunlara selam verdi.
Fakat müslümanlar, onun gerçekte kâfir olup can korkusuyla selam
verdi ğini sanarak onu öldürdüler. 1 Olayı duyan Allah Elçisinin, çok
canı sıkıldı :
"— Adam ın karnı nı yartp baktınız m ı ?" diyerek bu işı yapanları
azarladı . Ve bu olay üzerine yukar ıdaki ayet indi. Allah' ın Elçisi, öl-
dürülen kimsenin diyetini ve alman mal ını, ailesine geri vermelerini em-
retti.
Allah'ın Elçisi, bu öldürme olay ını hatâ ile öldürme sayd ık"' için
maktulün ailesine diyet verilmesini, kaatile de bir müslüman köle azad
etmesini emretmi ştir. Yoksa müslüman olduğunu söyleyen birini öl-
düren kimsenin, kısas gere ği ödürülmesi laz ımgelir.
Bu olayda öldüren ve öldürülenin kimlikleri hakkında çe şitli ri-
yetler vardır. Bu detaylara girme ğe gerek yoktur. Rivayetlerin özeti
yukarıda anlatılan olaydır.
Yüce Allah, bu âyetle müslümanlara, Allah için sava şa çıktıklarında
sadece kâfir olan ve sald ıran düşmanla sava şmalarını, selam verip müs-
lümanlığın' açığa vuran kimsenin gerçekten müslüman olup olmad ığım
iyice anlayıp dinlemeden sırf dünya malına tamahan onu öldürmeme-
lerini emretmekte, Allah' ın yanında pek çok ganimetler bulundu ğunu,
Allah'ın dilediğin.e bol nimetler verece ğini, dünya malı için adam öl-
dürülemeyece ğini bildirmektedir. "Can korkusuyla kafirlerin yan ında
imamnı gizleyen birini neden hor görüyorsunuz? Siz de daha önce k&
firlerin yanında imanınızı öyle gizliyordunuz. Hatta daha önce siz de
inkar-da idiniz. Allah'ın lûtfuyla imana geldiniz, güçlendiniz." buyur-
makta ve ayetin sonunda da: "Araşttrınız!" emriyle müslüman bir in-
sana, ya da düşman olmayan birine sald ırmama buyru ğunu peki ştir-
mektedir.
• 9 o..9 ,
) .-,-,=1J 1
• - • O..
jıl
- C ° °
.ı_pı"_;231'
ı 9
C.t,5.1.°T. 411 jo¥2,9 .3 G 5kS j
(`+°)
larinı açıldaraıştır. Zeyd ibn Sâbit şöyle diyor: "Allah'ın Resulü (s.a.v.)
bana ( .331 j V) âyetini yazd ırdt. Ben
ayeti yazarken İbn Umm-i Mektam geldi. A'n ıa olan İbn Umm-i Mektâ ın
Resulallah, eğer cihad yapabilecek güçte olsaydım, elbette ci-
hada giderdim, dedi.
"(kalabalık yüzünden) Hz. Resulün dizi, benim dizimin üzerinde
iken yüce Allah, Resulüne vahiy indirdi. Resulün dizi, üzerimde o kadar
ağırlaştı ki dizimin k ı nlacağını sanchm. Sonra ondan vahiy hali açıldı .
Allah, ğayru uli'cl-clarari (özürlü olanlar hariç) cümlesini indirdi."'
Ahmed ibn Hanbel, bu hadisi daha aç ık olarak şöyle kaydetmi ştir:
Zeyd dedi: "Bir gün Peyğamber(s.a.v.)in yanı nda oturuyordum. Vahiy
geldi, kendisini sekine (huzur, kendinden geçme hali) kapladı. Sekine onu
kaplayınca bacağı, bacağımın üstüne düştü. Vallahi, Allah Elçisinin ba-
cağından daha ağır bir şey görmemi ştim. Sonra bu hal kendisinden gidip
Allah'ın Elçisi açıhnca :
— Zeyd, yaz, dedi : ( jj.tot2.11 esir--? y )
"Ben de hemen bir kürek kemi ği aldı m, ayeti yazd ım. A' ına olan İbn
tımm-i Mektum geldi. Cihad edenlerin faziletini duyunca aya ğa kalktı :
"— Ya Resule ıllah, kör ve benzerleri gibi cihâd yapamayanların du-
rumu ne olacak? dedi."
"Vallahi, İbn Umm-i Mektum henüz sözünü tamamlamadan Allah' ın
Elçisini tekrar sekine kapladı . Yine bacağı bacağımın üstüne düştü. İlkin-
de olduğu gibi yine büyük bir a ğırlık hissettim. Sonra aç ıldı :
"— Oku, dedi, ( 4:3 j-ıı,1.4 j V) okudum. Pey-
gamber (s.a.v.) di l ziyade edildi dedi. Onu da yazd ım. Vallahi
kemikteki çatlak üzerine dü şen o ilaveyi hala görür gibiyim."2
96 neı ayette cennet derecelerinden söz edilir. Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: "Cennette yüz derece,varchr ki, Allah onları, yolunda
cihâd edenlere hazırlamıştır. Her derece arasında gökle yer arası kadar
mesafe mevcuttur. Allah'tan isteyince Firdevs'i isteyiniz. Çünkü Firdevs,
cennetin ortası ve en yükse ğidir. 02nun üstünde Rahman' ın Arşını görü-
yorum. Cennetin nehirleri oradan fışkırır." 3
Ayetin ifadesine göre cihad eden mü'minler, cihad a gitmeyenlerden
üstündürler. Ama Allah, bütün mü'minlere güzellik va'detmi ştiı . Bu
1 Buharı, Tefsir, Nisa Suresi.
2 Musned, V. 190-191
3 Butıari, Cihad, bâbu derecatil-mucalidin.
Cüz': 5, Sure: 4 617
da eihâdm farz- ı cayn de ğil, farz ı kifâye olduğunü gösterir. Çünkü farz- ı
(ayı" olsaydı bunu yapmayanda hiçbir fazilet kalmaz, tersine o kimse
günahkâr olurdu. Halbuki âyete göre eihâda gitmeyen mümiade de
fazilet var ama onun fazileti, eihâda gideninkinden a ş ağıdır. Cihâd,
amellerin en güzelidir.
; ı ° .fsı"-",.,
-'
- 1 c ılic;
o.....
ti 4 Lt„...1 °J-1
• Ni)
•J L1-4 L>
Tefsir:
97-100 neü ayetler, müslümanlar ın yurduna göç etmeyip imkânlar ı
olduğu halde putatapanlarm yurdunda kalan müslümanlar ın durumunu
618 Nisâ' Suresi
Hafız İbn Hacer al-(Askalânt'ye göre hicret iki türlüdür. Biri korku
diyarından güven diyarına hicret, di ğeri küfür diyarından İslam diyarına
hicrettir. Mekke'den Habe şistan'a hicret ve Allah' ın Resulünün hicre-
tinden önce Medine'ye göç, birinci tür hicret idi. Hz. Pey ğamber'in 1Vle-
dine'ye yerle şmesinden sonra Medine'ye hicret ise ikinci tür hicretten-
dir. Ama Mekke fethedildikten sonra Mekke'den hicret kalkm ıştır.
Her küfür diyarından hicret ise devam etmektedir.
vam eder."' buyurmu ştur. Bu hadise göle hicretin farz oldu ğu küfür
diyor], sava şın sürdü ğü, müslümanın bask ı ve zulüm alt ında tutulup
dinini açığa vuramayaca ğı ülkedir. Fakat müslümanların, dini gerek-
lerini yapabildikleri, İslam ülkeleriyle barış veya ittifak antla şması yap-
mış memleketlerden hicret etmek farz de ğildir. Çünkü oralarda insan,
dinini izhardan ve dininin gereklerini yerine getirmekten korkmaz.
'Bugün en geni ş anlamiyle özgürlü ğün bulundu ğu, herkesin inanc ında
tamamen serbest oldu ğu Avrupa vc. Amerika'dan hicret etmek farz
de ğildir. Ama durum de ğişir, bu ülkeler müslümanlarla sava ş a girer ve
buralarda ya ş ayan müslümanlar da onlar ın ordulariyle beraber müslü-
manlara karşı sava ş a zorlanırlarsa o zaman oralardan İslam diyar ına
hicret etmek farz olur.
Daha önce de söyledi ğimiz gibi bir göçün hicret olmas ı için, Allah
ve Resulü uğruna yapılmış olması gerekir. Allah'm Elçisi bu konuda
ş öyle buyurmuştur: "Ameller, niyyetlere göre de ğerlendirilir. Kim Allah
ve Resulü için hicret ederse o, Allah ve Resulü için hicret sevab ını ahr.
Kim de elde etmek istedi ği dünya malı, ya da evleneceği kadın için hicret
ederse onun hicretinin karşılığı da hicret ettiği şeydir."2
9 o o
I I .5 1 3
C. •
"5, O
°,:ıı
(‘ • ..C),„ _9
J
t:‹3 °r
O ı .1, O
.1^....
4 •A :Zair
-
A I i;
J- J- ..
o o 9.9 os...0 551
I3 C.4.01.0t -A I j-1.447.-1.4 r i UiCip
.9 O
°,5-ı °
t ı-Lp J
ı r
1 nin 1;lanbel, Musned, V. 270
2 BulAri, Valıy, 1; Müslim, İm'uret. 33
Cüz': 5, Sure: 4 621
- J:p -Lx)t
e-
- ;:,:rUf ;-0 ?
ft :; ı".; G 4 Q '...).
, • ,
ıl_zr".".7 -51", • r) "Sp
101 Yeryüzünde sefere ç ıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kö-
tülük yapmalanndan korkarsanız, namazı k ısaltmanızdan ötürü size bir
günah yoktur. Muhakkak ki kafirler sizin aç ı,k düş manınızdır.. 102 Sen
de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir bölük
seninle beraber namaza dursun ve silahlannı da yanlarına alsınlar. (Na-
mazda olanlar), secdeye vardıklarında arkanıza geçsinler, bu kez namaz
kılmayan öteki bölük gelsin, seninle beraber namaz k ılsınlar, korunma
(tedbiı)lerini ve silahlarını da alsınlar. inkar Edenler istediler ki siz si-
lahlartnızdan ve eşyantzdan gaflet etse niz de birden üzerinize bir bask ın
yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahla-
'mut bırakmanızda size bir günah yoktur. Ama korunma (tedbiri)nizi
alın (uyanık bulunun). Şüphesiz Allah, kafirlere alçaltıct bir azâb hazır-
lamıştır. 103- Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız
üzerinde (uzanaı ak) Allah'', anın; güvene kavu ştunuz mu namazı (tam)
k ılın. Çünkü namaz, mü'minlere vakitli olarak farz k ılınm ıştır. 104- 0
topluluğu takibetmekte gev şeklik göstermeyin. E ğer siz acı çekiyorsanız,
onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz, Allah'tan,
onların ummayacakları şeyleri ummaktas ınız. Allah, bilendir, hikmet sahi-
bidir.
Tefsir:
101-102 nci ayetlerin de ğindiği konu, hep düşman saldırısı , savaş
konusudur. Bu ayetlerde sava ş durumundaki ibadetten söz edilmek-
tedir. Birinci ayet, yolculuk esnas ında kâfirle ı in saldırısından veya her
hangi bir tehlikeden korkuldu ğu takdirde namaz ın kı saltılmasıncla bir
günah olmad ığını belirtmektediı .
Bu ayetin, yalnız sava ş yolculuğu değil, genel olarak bütün yolcu.
lukları kasdetti ğini söyleyenler varsa da bu görü ş , ayetin sözgelimine
uygun düş mediği gibi anlam ına da uygun dü şmez. Zira Hz. Ai şe'den
gelen sahili bir hadise göre: "Namaz iki şer rek'at olarak farz kıltndı . Pey-
ğamber(s.ı .v.)in hicretinden sonra sefer namazı yine iki rek'at olarak
622 Nisâ' Suresi
1 Bubilrl, Salât, 1.
2 İbn Mâce, ılsâmet, 73
3 İbn Kes1r, I. 546
4 Bubkiri, Talsslru's-salât, 2; Tefslru'l-Râsbni, V. 1510-11
Cüz': 5, Sure: 4 623
Namazın rek'at say ısını de ğil de kılmış biçimini kısaltmak ise key-
fiyet kısaltmasıdır. Müfessirlerin birço ğu, âyette keyfiyet kısaltmasının
kasdedildiği kanaatindedirler. Ayetin sözgelimi de bu görü şü güçlendir-
mektedir. Çünkü konu, sava ş konusudur, genel yoculuk söz konusu
değildir. Sefer yolculu ğundan söz edilmektedir: Bu yolculukta bir teh-
like anında namazın keyfiyeti kısaltılabilir. Mesela binek üzerinde olar,
kişi, yüzünün dönük oldu ğu yöne doğru sadece iki tekbir almak sure-
tiyle namaz ını kılmış olur. Namaz ın rükû ve secdesi, k ıyamı kalkmakta,
namaz, namazın özü olan Allah'ı zikre dönüşmektedir ve iki tekbir ile
namaz kılmmış olmaktad ır. Bu ayet böyle korkulu bir durumu anlat-
maktadır, yolcu namaz ını
İbn Abbâs'a göre korku namaz ı bir rek'attir. Çarp ış ma esnasında
yalnı z bir tekbir dahi kâfi gelir. Fakat bilginlerden bir k ı smına göre
çarpışma anında namaz ı erteleme mübah olur. Çünkü Hz. Peygamber
(s.a.v.) Ahzâb günü ö ğle ve ikindiyi ertelemiş , akş am namazından sonra
önce bunları , sonra ak ş am ve yats ıyı kı ldı rmıştır.
İkinci ayette, korku durumunda cemaatle nas ıl namaz kılmaca ğı
açık.laıamaktadır. Buna göre en büyük kumandan ve imam olan Allah' ın
Elçisinden sonra onun yerine geçecek olan imam, askerleri iki k ısma ayı-
rır. Bir bölük, imam ile birlikte namaza durur. di ğer bölük onları bekler.
Birinci bölük, ilk rektin secdesini tamamlaymca kalk ıp öteki bölü ğün
yerini alır. Bu defa nöbette olan öteki bölük gelip imam ile birlikte ikinci
rek'ati kılar. Böylece her bölük, bir rek'at namaz k ılar, imam ise iki rek'
at kı lmış olur. Bir k ısım rivayetlere göre imam selam verdikten sonra
herkes kendi yerinde bir rek'at daha k ıhp selam verir. 2 Fakat ayette
herkesin kendi yerinde bir rek'at daha k ılaca ğına dair bir hüküm gör-
müyoruz. Ayetterı anlıyoruz ki bu kılış tarz ı, bir kısaltmadır. Adeta
önceki ayetin izah ıdır. Cemaat halinde imam iki rek'at, cemaat ise bir
rek'at kılar. Imal= iki re ıc'at k ılması da bütün askerlere namaz k ıldır-
mak içindir. Böylece askerlerin hepsi, büyük imamm, büyük kumanda-
nın arkası nda namaz kılmış olur. Zaten İbn Abbas'a göre korku namaz ı ,
bir rek'attir. Âyet de İbn Abbas'ı n görü şünü kuvvetlendirrnektedir.
İbn EM. Hatim'in rivayetinde Câbir ibn, Abdullah, Allah' ın Elçisi ile
birlikte kıld ığı korku namazmı şöyle anlatmıştır:
"Seferde iki rek'at kılmak, namazı tam kılmadır, kısaltma de ğil-
dir. Kısaltma, sava ş zamanında yalnız bir tek rek'at k ılmadır. Biz Al-
lah'ın Elçisi ile birlikte sava şta idik. Namaz vakti geldi. Allah' ın Elçisi,
1 bn Kesir, I. 546
2 Bubârt, Şalât, Bâbu ğazavati 2ki'r-RilFa.`; Müslim, Musâfirin, h. 305-306
624 Nis ı? Suresi
askerlerden bir bölü ğünü saf düzenine koydu, bir bölü ğünü de düşmana
karşı yöneltti. Saftakilere bir'rek'at k ıldırdı , iki secde yapt ı . Sonra bun-
lar kalkıp arkadakile ı in yerine gittiler, onlar ın yerine durdular. Bu kez
onlar geldiler, Allah' ın Elçisinin arkasında durdular. Allah' ın Elçisi
onlara da bir rek'at k ıldırdı ve iki secde yaptı . Sonra Allah'ın Elçisi
ve arkas ındakiler selam verdiler. Arkada bekleyenler de bulunduklar ı
yerde selam verdiler. Allah' ın Elçisi iki rek'at, ötekiler de birer rek'at
kılmış oldular."
Cabir'den nakletti ği aynı meâlde bir hadiste, Allah Elçisinin, se-
ferde askerleri iki bölü ğe ayırıp her bölüğe bir rek'at kıldırdığını , böylece
askerlerin birer rek'at, Allah Elçisinin ise iki rek'at k ıMığını söyleyen.'
Imam Ahmed ibn Hanbel, Korku Namaz ı hakkında rivayet edilen ha-
dislerin hepsiyle amel edilebilece ği kanı sındadır.2
Korku namaz ının, bu şekilde bir imam arkas ında kılınmasmın,
Allah Elçisine mahsus olduğunu, ondan sonra neshedildi ğini söyleyenler
de varsa da ayetin neshedildi ğine dair bir delil yoktur. Allah' ın Elçi-
sinden sonra gelen halifeleri, ondan feyz alan din âlimleri de onun yerine
geçer, korku namaz ı yine böyle kılınabilir.
Korku nama2 ında namaz kılanların, silahlarını üzerinde bulundur-
maları emredilmektedir. Bu, ihtiyati tedbirdir. Çünkü silah b ırakılırsa
tekrar toparlan ıp silahı almak, zamanı kaybettirir, bu da dü şmana za-
man kaz and ırabilir. Diişmana, saldırı fırsatı bulacak zaman b ırakma-
mak için silah ın, askerin üzerinde bulundurulmas ı emredilmiştir.
Fakat ya ğmur, hastalık gibi nedenlerle silahın taşmması çok güç
olur, yağmur vurmakla silahla bozulmas ı tehlikesi bulunursa o zaman
silah hemen yalama bırakılabilir. Ama daima uyan ık bulunmak ve dü ş-
mana gafil avlanmamak gerekir.
Haszin'in rivayetine göre ayetler şu münasebetle inmi ştir: Allah' ın
Resulü, ashabiyle birlekte Usfana 3 geldi. Önlerinde de Hâlid
kumandasında müşrik ordusu vardı . Allah'ın Elçisi, öğle namazını
kaldırdı . Müşrikler dediler ki: "Biz gaflete geldik, e ğer namazda iken
onlara saldırsaydık çok iyi olurdu!" Fakat müslümanlar ın, öğle namazın-
dan daha çok üzerine titredikleri ikindi namazlar ı olduğunu düşünerek
o namazda müslümanların üzerine sald ırmayı tasarlad ılar. Bunun üze-
1 İbn Hanbel, Musned, III. 298. Bu hadis, Nesâ'i, Salâtu'l-havfde de vard ır. hadis: 17
2 Tefsiru'l-RAsimi, V. 1524
3 <Usfân, Mekke'ye 50 km. mesafede bir kasabad ır. Culıfe ile Mekke aras ındadır (Mucee-
mu'l-buldân, III. 673)
Ciiı': 5, Sure: 4 625
rine öğle ile ikindi arasmda bu ayetler indi. Allah' ın Elçisi de ayetin
tanımladığı şekilde ikindi namaz ım kıldirdı .°
Usfân olayı, Hudeybiye barışındadır. Halbuki bu ayetlerin daha
önce inmiş olması, tercihe şayandn. Çünkü Allah Elçisinin, korku na-
maz:ni birkaç yerde k ıldırdığına dair rivayetler vard ır. Mesela Zikurad'-
da, Zâtu'r-Rika'da korku namaz ı kild ırrruştır.2 Müşriklerin, Usfan'a
gelen Allah Elçisine ve ashabma namazda bask ın yapmayı tasarladık-
ları ve bu yüzden Resulullah'ın, Usfan'da korku namaz ı kıldırdığı Ne-
sâTde de anlatılınaktadır3 fakat orada bu olay üzerine ayetin indi ğinden
söz edilmemiştir. Resulullah, Usfan'dan önce de korku namaz ı Urlu-
dığına göre-çünkü Zi-Kurad olay ı da, Zatu'r-Rika' olay ı da Hudey-
biye'den öncedir— ayetin Usfan'da indi ğini söylemek hatad ır. Ayet,
Uhud Savaşından •sonraki zamanlarda inmi ştir. Hep savaşlarla geçen
bu yıllarda yüce Allah, indirdi ği bu âyetlerle mü'minlere ihtiyatl ı ol-
mayı emretmiştir.
103 ncü ayet de yaln ız namazda de ğil, ayakta dururken, yatarken,
her zaman, her yerde ve her durumda Allah' ı anmayı emretmektedir.
Gerçi her namazdan sonra Allah' ı anmak te şvik edilir ama özellikle kor-
ku namazından sonra "Allah'a anınız" deniyor. Çünkü bu namazda
namazın dış rükünleri kısaltılmıştır. Böyle durumlarda esas olan, na-
mazın özüne dikkat çekilmektedir ki o da Allah' ı anmaktır. Kıyam,
rükac ve sücud, namaz ın kalıbıdn, Allah'ı anmak, namaı m ruhudur.
Tehlikeli durumlarda namaz ın kal ıbı, dış şekli kısaltılmakta, hattâ ta-
mamen k alıptaıl fera ğatle namaz, özüne inhisar ettirilraektedir.
Bazı müctehidler, bilfiil sava ş halinde dahi böyle Allah'a anmak
ima ile namaz kılınacağı kamsma varm ışlarsa da Hanefi imamlar ınm
ictihadma göre bilfiil çarp ışma, namaza manidir. 0 zaman nama?, ka-
zaya bırakılır. Nitekim Ahzâb Sava şında Allah'ın Resulü (s.a.v.), dört
vakit namaz ı kazaya b ırakmiştı .4 İmam Evzai de imaya muktedir ola-
mayanların, çarpışma sona erinceye kadar namaz ı erteleyeceklerini söy-
lemiştir. 5
Tehlikeli durumlarda namaz, böyle k ısaltılarak: hattâ ima ile k ı-
Imir. Ama korku gidip güven gelince "Namaz ı tam olarak kılınız Çünkü
namaz, mü'minlere vakitli olarak farz k ılınmıştır." buyuruluyor. 103
1 et-Tefsiru'l-hadra', IX. 155
2 Nesâ'i, şalâtu'l-havF,hadis: 5, 9; Tehlibu Sireti Ibn Hi şam, I. 191
3 Nesal, Şalâtu'l-havf, hadis: 16, 22
4 Hak Dini Kur'an Dili, II. 1448
5 Tefairu'l-Kasimi, V. 1526
626 Nisâ' Suresi
ı-J,°_1":;:;-1 tJ ı
.W1 0") °‘:;_Ç_7 751 j c
1 Bakara Suresi: 238
2 116d Suresi: 114
3 İsra Suresi: 78
4 Tâhâ Suresi: 130
5 Rum Suresi: 17-18
Ciir': 5, Sure: 4 627
,
J - fi' ,:y-A
! -• s
41J1 L.
*fi
C...;Ur - -›,3 -1.
S ' ..,-:- j a >4.:::_ "--_*)-,› C›- • ,;S J'-> ° L.).- . -3 ;- C> 0 • A) ia,...,..
fi
.._ )A
e- e-
-
e - er - „-, ..
- ;t. -,:- _›.....ir - i -.L.JC:;_.j1' - c.3,1:..:1: P 5 43,11 - J-j.;" ı -_, ‘ '‘..;;,.% °).... " .1 -_;.;:,_,:2_?.
,
- ,1:2.1:p ' ı '°,:i ",•„,t'S ; c 5 :i:,:.; ° . 5_:; ° -..1 1:4 - .1--_ _, -
(1 1 w)
105— Biz sana Kitab ı indirdik ki, insanlar arası nda, Allah'ın sana
gösterdiği biçimde hüküm veresin ; (sakın) hainlerin savunucusu olma!
106— Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah bağışlayıcı, esirgeyicidir. 107—
Kendilerine hainlik edenleri savunma; zira Allah, daima hainlik yapıp
günah işleyen insanı sevmez! 108- (Kötü fiillerini) insanlardan gizliyor-
lai da Allahtan gizlemiyorlas . Oysa geceleyin O'nun istemedi ği şeyi kurur-
larken, 0 onlarla beraberdir. Allah, onları n yaptıkları herşeyi ku şatmıştır
(hiçbir şeyi O'ndan gizleyemezler). 109— Haydi siz dünya hayat ı nda
onları savundunuz (diyelim); ya k ıyamet günü onları kim savunacak,
ya da kim onlara vekil olacak? 110— Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine
zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah' ı bağışlayıcı ve esirgeyici
bulur. 111— Kim bir günah i şlerse onu kendi aleyhine kazan ır. Allah,
bilici ve hikmet sahibidir. 112— Kim bir hatâ, ya da günah işler de sonra
onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve aç ık bir
628 Nisâ' Suresi
1 Ibn Kedi., L 551; Taberi, V. 265-270; Tirmul, Tefsir, Nisâ' Suresi; Tefstrul-Cevahir,
III. 77-78; Tabrest, II. 105
630 Nisa' Suresi
yamet gününde her i şin dış görünüşü de ğil, içi ortaya ç ıkacaktır. işte
o haksız hükmün içyüzü de ceberiilem ate şidir.
"Allah'ın Resulü (s.a.v.), odasının kapısı önünde bir kavga işitti.
(Dâvanın halli için) &sal ı çıktı ve dedi ki : Ben de sizin gibi bir insan ım.
Bana dava gelir, belki biriniz, ötekinden daha güzel konu ş ur, ben de onun
doğru söylediğini sany onun lehine hüküm veririm. Her kime bir müslü-
manın hakk ını hükmetmi ş isem bilsin ki o, ate şten bir paradı r. Artık
ister alsı n, ister bıraksın."'
Ahmed ibn Hanbel de şu hadisi rivayet ediyor: "İki ki şi, bis miras
meselesinde Allah' ın Elçisine geldiler. Her ikisinin de delilleri yoktu.
Allahın Elçisi buyurdu ki : `Siz bana davanın getiriyorsunuz. Ben de bir
insanım. Olur ki biriniZ, delilini ötekinden daha güzel anlat ır. Ben de
dıtyduğunıa göre aranızda hüküm veririm. Her kime karde şine ait bil hak-
k ı-hükmede ı sem, onu almas ın. Çünkü ona ateş ten bir parça biçmişimdir.
O hak, k ıyamet gününde o kimsenin boynunda ate şte k ızarmış bir de-
mir parçası olur.' Adamların ikisi de ağladı . Her biri "Hakkım kardeşi-
mindir" dedi. Allah' ın Elçisi : "Madem ki böyle diyorsunuz, öyleyse onu
aranızda kardeş payı bölüştürünüz. Kur'a çekin iz ve her biriniz di ğerine
heM1 etsin' buyurdu."'
9e o .) o9 o o
49 . J-A U-A e J-«-
ı e 0. ı ı„ e O., ı ı z ... o O
o t .4 o t ise o >
ji I u„,,e t) I L.9
ı o of o ■■■ ı ı
ı 4.1 I 4.1
(lN.) c , LA
1 Buhari, Mezalim, }Abi' ilmi men lıtt şama fi hatdin ve huve yagemuha
2 Musned, VI. 320; Eb0. Davad, Akçhye, 7
Ciiz': 5, Sure: 4 631
Tefsir:
114-115 :Necııet, gizli konuşmak, gizli toplant ı yapmak demektir.Yüce
Allah, kötü maksatlar için gizli toplantılar yapmanın hayırlı olmadığını
bildiriyor. Gerçekten cemaat içinde birkaç ki şinin kendi aralarında gizli
gizli konuşmaları, toplantılar, kulisler yapmaları, diğer insanlar yanında
kuşku uyandırır. Fertler aras ına soğukluk, fesat sokar. Ancak herkesin
yararı için "toplantılar yapmak me şru'dur. Ayette, sadaka vermek
iyilik ~ek, insanların arasını düzeltmek gibi maksatlar için toplant ı-
lar yapılmasında bir sakınca olmadığı belirtilmekte, Allah rızası için
böyle toplantılar yapanlara mükâfat va'dedilmekte, do ğru yol belli
olduktan sonra Resule ayk ırı giden, mü'minlerin yolunu b ırakıp başka
yollara, ba şka düşüncelere sapan kimselerin cehenneme sokulaca ğı
belirtilmektedir.
islamın esası doğruluktur. Yalan söylemek asla caiz de ğildir. Yal-
nız insanları barıştırmak, karı kocanın arasını bulmak, bir de sava şta
düşmanı aldatmak için yalana müsaade edilmi ştir. Başka hiçbir suretle
yalan söylemek caiz de ğildik.
Ayetin kasdı, bile bile ço ğunluğun yolundan ayrılıp kötü yola sap-
mak, gizli i şler çevirmektir. Yoksa insan, samimi ictihadiyle, hakk ında
nass bulunmayan bir meseleye kar şı çıkmakla günahkâr olmaz. Önemli
olan, kişinin samimiyetidir. Günah olan, bile bile haksızlığa sapmak,
do ğru yoldan ayrılmak, hakk ı bildiği halde bâtılın yanında yer almak,
batılı savunmaktır.
P 1 0
o -
O .11
• ‘'‘) 51.„; J.4 .La_s 4.11 L, • A C 541:4
-
42) I j c \tı „
t:4;
•,.
•A JL; (+ v)
e5 o Z•ı • Zı. .
(„ A)
"c)I-ST 51 j j "
' rt
ı ı O ı e-- o
r .•
•• 3 3 5 O .3 P C. 3 3
( N N' •) u1.12.„....t3 I r_ct, c ..Jb
,
(r)
O O o e .9 9O }
Laz cj:• j I
ıı ı ı .3 OOe
1 C7.4 tı,.. c I -L,. I L...1 I
( ■ YY) .C■A
Cüz': 5, &Ize: 4 633
Kadim en hor ş artlar alt ında ya ş atan putperestler, onu sadece bir
şehvet aleti telâkki etmi ş , şehvetleri uğruna adeta kad ına tapmış , onu
tanrıla ştırmışlar ve tanrı diye tapt ıkları putları da kadın telâkki etmi ş-
lerdi. Bu, sadece Araplar aras ında de ğil, Romalılarda, Yunanhlarda,
Mısırlılarda hep böyle olmu ştu. Şehvet uğruna kadına tapilmış , çıplak
kadın vücudu tanrılaştırılarak ad ına heykeller yapılmış , Güne ş tannças ı,
Ay tannças ı , Rüzgâr tannças ı gibi çeşitli adlar alt ında yapılan kadın
heykeller; dünyan ın yöneticileri kabul edilmi ştir. Bu şehvetin zebunu
olan insanlardan kimi de di şilik ve erkeklikten uzak olan melekleri de
kadın sanmıştır.
Bu tür düşünce ve inançların hepsi bo ştur. Böyle şehvet kabarma-
sının ortaya çıkardığı kadın tanrılara yalvaranlar, asl ında Allah'ın la-
netine u ğramış şeytandan ba şkasına tapmamaktad ı rlar. Çünkü' onlar ın
kafalarına bu düşünceleri yerle ştiren, onları şehvetlerinin..tutsa ğı yapan
şeytandır, onların kafalarına hurafeleri, vehimleri yerle ştiren şeytan-
dır.
İşte şeytanın vesvesesiyle bunlar, bo ş kuruntulara saplanmışlar,
Allah'ın yaratt ığı şeyleri de ğiştirme ğe, çirkinle ştirme ğe kalknuşlar,
hayvanların kulaklannı yarmışlar, onları kısırlaştırmış , yaratılış biçi-
mini değiştirmişlerdir.
119 ucu ayette i ş aret huyundan hayvanlar ın kulaklarmı yarma,
Allah'ın yaratışını değiştirme ş öyle olurdu: Araplar, bir di şi deve be ş
defa do ğurur, beşincisi erkek olursa Bakire dedikleri o hayvanı putlarına
adarlar, kula ğını yarıp salıverirler, artık onu hizmette kullanmazlar,
su ve otlaktan menetmezler, kesmezlerdi.
Hayvanın kulağını yarmak, Allah'ın yarattığı tabii biçimini boz-
mak, onu çirkinleştirmektir. "Allah'ın yaratışını değiştirecekler" cüm-
lesi, Allah'ın yarattığı do ğal şekli de ğiştirecekler, deMektir. Bu, fıtrat ı
de ğiştirme, bozma, çirkinle ştirmedir. Tek Allah'a kulluk etmek demek
Olan İslam da tabii, insanın yaratıhşma uygun dindir. Buna şirk karış-
tırmak da fıtratı bozmak anlamına gelir. Yüce Allah: "Sen yüzünü,
Allah' ı birleyici olarak doğru dine çevir : Allah'ın, insanları yarattığı
fıtrata (yaratılış yasasına) uygun olan dine. Allah' ın yaratması değiştire-
kmez. İşte doğru din, odur.'1' buyurmuştur. Bu, Allah' ın fıtratını de ğiş-
tirmeyiniz, insanlar ı tabii halinde bırakınız demektir. Hz. Pey ğamber
(s.a.v.) de: "Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra onun ana babası, onu ya
yahudi, ya hıristiyan, ya da mecusi yapar. Nasıl ki hayvan da bütün or-
1 Rum Suresi: 30
Cüz': 5, Sure: 4 635
ganları tam bir hayvan doğurur. Hiç kulağı kesik görür müsünüz?"' bu-
yurmuştur.
Allah'ın yaratışını de ğiştirme hakkında çe şitli sahabe ve tabiüna
atfedilen tefsirler vard ır. Bunlara göre Allah' ın insanlığa uygun gördüğü
tevhid dinini de ğiştirmek, Allah'ın yaratışmı de ğiştirmek oldu ğu gibi
hayvanların kulaklarını kesmek, uzuvlarım sakatlamak, insan ın tabii
güzelliğini bozmak, kadmın erke ğe, erke ğin kadına benzemesi gibi şey-
ler, hep Allah' ın yaratışmı de ğiştirmektir.
Ayet, şeytanın insanın içine attığı, do ğal durumu de ğiştirecek tez- ,
Abdullah, diyor ki: "Biz Allah' ın Elçisi ile beraber bir gazâdan döndük.
Medine'ye geldi ğimizde evimize gitmek istedik. Buyurdu ki : 'Durunuz,
yatsı vakti evlerimize girelim ki saç ı tozlanm ış , karışm ış olan kadınlar
taransınlar, kocası yanında bulunmayan kadınlar, lallarınt gidersinler,'."'
Demek ki ayette kötü görülen şey, süslenmek, güzelle şmek
Allah'ın yaratışını değiştirecek biçimde do ğal durumu bozmak, tabii
güzelliği çirkinle ştirmektir. Baz ı kimseler, güzelle şeceğim derken yüz-
lerine adeta kilolarca boya, all ık, pulluk sürer, çe şitli kerih kokularla
adeta insanı tiksindirecek biçime sokarlar kendilerini. İşte bu, güzel-
le ş mek de ğil, kişinin ş ahsiyetini bozması, şahsiyyetinden kaçmas ıdır.
Yoksa her insan ı n bir güzel tarafı, kendine özgü bir kişiliği vardır. İşte
onu de ğiştirecek şekilde de ğil, fakat güzelle ştirecek biçimde süslenmek
mübahtır, hatta te şvik edilmiştir.
Eşyanın fıtratını değiştirmek, şeytanın telkinidir. Şeytamn telki-
nine uyanlar, şeytana' boyun e ğenler, onun ardına takılıp cehenneme
giderler. Ama inanıp Allah'm emirleri uyarınca hareket edenler de ebedi
cennetlere ula şırlar. Bu, Allah'm verdi ği sözdür. Allah, sözünden cay-
maz, va'dini mutlaka yerine getirir.
( ■ Yr) (.. ..": 4T_, L1 i J11 (3 j5.> 4:1 '...t.>.,:.:SI:, 4-.! .-°-..".)_! T;11)...o
',..7..A 5
- , ...
-e 0 ı O .. .. O ı ı
''',«:)..,.."-A -I-A ..; cst.j>
-e i. ..) 3......> ° C): * :4 . ....1 1 .31:43i ... ... 4
... ci ı. 4ı .."•.:1. (..roa -
O
10 ıO • ı , fi ıi > ı ı J, ı
tı j 4LL-1.,
t
f
o:o.; I
■••
j
Q
(..)::•NA="Tor,4
."
453 -O ı O I •-ı
" °)
su"
C.; 5..>(;,:_11 LiC•
Razi, balilin anlamını ş öyle açıklıyor: "Ruh cevheri asl ında nurlu,
yüce olur, cismani lezzetler ve ceset durumlariyle ilgisi azal ır ve bu
vasıftaki kutsal ruha kendisini cismani bulan ıklıklardan tamamen temiz-
leyecek, kutsal nurunu art ıracak birtakım ameller de katılırsa bu insan,
cisim ve duygu ba ğlarmdan tamamen kurtularak kutsalhk ve temizlik
alemine 'olalar. Bu insan bu mana âleminde yükselme ğe, güzel haller ka-
zanmaya devam eder. Öyle bir dereceye gelir ki Allah'tan ba şkasını gör-
mez, Allah'tan ba şkasını işitmez, yalnız Allah ile hareket eder, yaln ız Al-
lah ile sakin olur, yaln ız Allah ile yürür. Sanki Allah'ın celal (ihtiş am) nu-
ru, bu kulun cismani , kuvvetlerinin hepsine nüfuz etmi ş , onun içine geç-
miş , özüne dalmış , mahiyetini sarmıştır. İşte böyle bir insan, gerçekten
halîl diye nitelenir. Çünkü Allah sevgisi, onun bütün güçlerine işlemiştir.
Peygamber (s.a.v.): "Allah ım kalbime nur ver, gözüme nur ver, kula ğıma
nur ver, sağıma nur ver, soluma nur ver, üstüme nur ver, altıma nur ver,
önüme nur ver, arkama nur ver, benim nurumu artar!"' sözüyle bu duru-
ma i ş aret buyurmu ştur." 2
Allah, İbrahim Aleyhisselam'm kalbine öyle bir sevgi ve korku
vermi şti ki kalbinin çarp ışı, tıpkı kuşun havada kanat ç ırpması gibi
uzaktan duyulurdu. Allah'ın Resulü (s.a.v.) de öyle idi. Çok a ğladığı
zaman gö ğsünden, tencerede kaynayan suyun sesine benzer bir ses işi-
tilirdi3 . Allah'ın Resulü de hem Allah' ın ',tatili, hem de babîbidir. Ken-
dileri: "Ben herkesin dostluğundan ayrıldım. Eğer bir bara (dost) edinecek
olsaydım, Ebubekir'i hani edini ı clim. Fakat arkadaşınız (yani kendileri),
h,alilidir."' buyurmuşlar, ba şka bir hadislerinde de: "İyi biliniz
ki ben Allah' ın babibi (sevgilisi)yim ama öviinmem..." demişlerdir.2
Millete İbrahim, Ibrahim dini demektir. 125 nci ayette belirtildi ği
gibi kim İbrahim gibi Allah'ı birleyerek yalnız O'na teslim olur, O'na
kulluk ederse, o kimse cennete girer. İster yahudi, ister h ıristiyan,
ister müslüman olsun. Fakat özünü Allah'a teslim etmeyen kimse, kuru ,
"Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalanır." âyeti indi ği zaman Hz.
Ebubekir: "Ya Resulâllah, yapt ığımız herşeyle cezalanacaksak, halimiz
perişandır!" demiş , Hz. Peygamber ş öyle cevap vermi ştir: "Hiç başın
ağrımaz m ı, üzülmez misin? S ıkıntı ve güçlüklere uğramaz mısın? İşte
bunlar, yaptığın ız i şlerin cezasıdır."'
125 nci âyette geçen muhsin kelimesi, işini güzel yapan demekse
de dinde özel bir anlam kazanm ıştır. Allah'ın Elçisi (s.a.v.) ihsan ş öyle
tammlamışt ır: "İhseın, Allah' ı görüyormuşsun gibi O'na kulluk etmendir.
Zira sen O'nu görmüyorsan da'o seni görüyor."2
o .5 .5 5
CA , C j
Z ı O 5 •••••
f5kYr rj j L.) G.:J °
o o 5, of ..- .1; 5 .5 . ..5
C›....$2
on„
■ 55"4.2....,X I j .ç•
.)CS
o ft 5 ı o
4:) -A oCkA 7;5-5
" \'` O İ;j—a_k.
ecı,ıJ (N r.) Ler., '411I
, o c
— C - J' .1_11 LAJ ;T r
e:Sf C °
c 5:>:*1 j
ft ..,
,, I ' :__<_,..,..,;;;
,
" -1 "J:p °,3 -, .1-3 -. r.C...", ,
: . . , ::„ , ı',3 1.,_;,_ç
' ia-2:31_,
-- d°,-; 54-.+A:i ı-j 2-..;) :, -''....:::
1 ı °..,"..<-_,f `. .) ı ‘ ,‘5,_, ,J..i)ı
..,-. ..., 0 , . , . .,
ı , ,..7, -LI I ii l
11..,.; ._, ,- 9,31 11):C °,..)) -, * -- `. .)-1 -_,:4' l' ıi_'.::£1; .51s
ıli.k..,,,
w
(' r*) .ccı J(J,
127- Senden, kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki : "Allah,
size onlar hakk ında hükmünü açıklıyor : Kendilerine yazılmış olan (miras
haklarm)ı vermeyip kendileriyle evlenmek istedi ğiniz öksüz kad ınlar ve
zavallı çocuklar hakkında ve öksüzlere kar şı adâleti yerine getirmeniz hak-
kında kitapta size okunan (âyet)ler, (Allah'ın hükmünü açıklamaktachr).
Yapt ığınız her kap ı muhakkak ki Allah bilmektedir." 128- Ve e ğer bir
kadın, kocasının huysuzlu'gundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden
korkaı sa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur.
Barış , daima iyidir. Zaten nefisler, cimriliğe hazırlanmıştır. Eğeı güzel
geçinir, (kötülükten) sakınırsanız Allah, yapt ıklarınızı haber alır (yap-
tığınız güzel işler bo şa gitmez). 129 Ne kadar isteseniz de kad ınlar ara-
sında (tam) adâlet yapamazsınız. öyle ise (birine) tamamen yönelip öte-
kini muallakta (kocasızmış) gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, sakınır-
sanız, Allah bağışlayıct, esirgeyicidir. 130- Eğer (e şler) ayrıhrlarsa, Al-
lah bol nimetiyle onların her birini zengin eder (diğerine muhtaç eylemez).
Allah(ın nimeti) geniştir, (0) hikmet sahibidir. 131- Göklerde ve yerde
olanların hepsi Allah' ındır. Sizden önce kitap verilenlere de, size de "Al-
lah'tan korkan!" diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerde
ve yerde olanlar in hepsi, tamamen Allah' ındır. Allah, zengindir, övgüye
lâyiktir. 132- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Vekil olarak
Allah yeter. 133- Ey insanlar, (Allah) dilerse sizi götürür ve başkalarını
getirir. Allah, bunu yapabilir. 134- Kim dünya sevâbln ı isterse (bilsin
ki) dünya ve âhiret sevab ı Allah kat ındadır. Allah, işiten, görendir. 135-
Ey inananlar, adâleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler olun,
kendinizin, anababanızın ve yak ınlarınızın aleyhinde bile olsa, (ş ahitlik
ettiğimiz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrdmaym).
Çünkü Allah, ikisine de daha yak ındır (onları sizden çok kayırır). Öyle
642 Nisâ' Suresi
Tefsiı :
127— Fetvâ, güç bir meseleyi açmak, izah etmek demektir. Genç
anlamındaki fetâdan gelir. Açıklamakla mesele kuvvet kazand ığı için
meselenin izah ına fetvâ ad ı verilmiştir. İstiftâ', fetvâ istemektir.
Bir müslüman, en çok dört kad ını nikahı altında tut abilir. Fakat
kadınlar aras ında adalet yapmas ı şarttır. Hepsini ayn ı derecede giydi ı -
mesi, yedirmesi, oturtmas ı, hepsine aynı işlemi yapması gerekir. Bunları
yapmak insanın elindedir. Fakat sevgi, insan ın elinde olmayan bir ş ey
dir. İnsanın hepsini ayn ı derecede sevmesi, her zaman mümkün de ğildir.
Birini daha çok sevebilir. İşte yüce Allah, 129 ucu âyette bu duruma
işaret ederek: Siz isteseniz de kad ınlar aras ında tam adâlet yapamaz-
1. EU' Dâvîıd, Nikâlı, b51 fi'MFasmi beyne'n-nisâ'; İbn Kesfr, Tefsir, I. 562; Mentibu'l-
ğayb, III. 478
2 Taberi, V. 312; Ibn Kesfr, I. 563
3 Butik!, Tefsir, Nisa Suresi.
644 Nisa' Suresi
1 Ebû Dâvûd, Nikâh, bâb frl-Isasmi beyne'n-nisâ'; TirmiM Nikâh, 42; Nesn, `Usretu'n-
Nisâ', bâbu meyli'r-racul ilâ /bn Mke, Nikâh, 47; ibn Uanbel, Musned, VI. 144
Cüz': 5, Sure: 4 645
insanların nasıl bir dijAenle mutlu olacaklar ını en iyi bilendir. O'nun,
sizin için indirdi ği bu hükümler, sizin saadetiniz içindir. E ğer siz, bu
hükiiınlere uyarsamz mes'ud olur, güçlenirsiniz. Dünyada şeref ve izzet
içinde ya ş arsmız. Ama bu hükümlerden saparsan ız o zaman gücünüzü
yitirirsiniz, Allah dilerse sizi mahveder, sizin yerinize, yasalar ına uyacak
toplumlar getirir. Allah, herşeyi yapabilir.
135 nci ayet de Allah için do ğru şahitlik etmeyi, insanın kendi
aleyhine, anababasm ın ve akrabasının aleybine de olsa, leh veya aley-
hine tanıklık yaptığı kimse zengin de olsa, fakir de olsa asla do ğruluk-
tan ayrılmamayı emretmektedir. Bazan insan zenginden korktu ğu için
onun lehine tan ıklık yapmak ister. Bazan da fakire ac ıdığmdan onun
lehine şahitlik yapmak, fakiri korumak için bildi ğini ve gördüğünü giz-
lemek, ba şka türlü söylemek ister. Her ikisi de do ğru de ğildir. Tamkhk-
ta asla sevgi, şefkat, merhamet, korku duygular ı insanı haktan saptır-
mamalı, hak ve adelet neyi gerektiriyorsa insan onu yapmal ıdır. Nefsin
arzusu, kişiyi adâletten alıkoyınamalıdır. Çünkü Allah, kullarma herkes-
ten çok yakındır. İnsanlar için en uygun olan adalet ve do ğruluk ol-
duğundan bunlara titizlikle riâyet edilmesini buyurmakta ve tan ıklıkta
haktan sa.panları şiddetle uyarmaktadır: "Eğer lafı ağzınızda geveler,
ya da doğru söylemekten yüz çevirirseniz, Allah yapt ıklarınızt bilir!"
Bu ayet, İslam adaletinin temellerinden biridir. Hak ve adaleti
bunun kadar özlü ifade eden ba şka bir hukuk prensibi yoktur.
TabeıVnin rivayetine göre Resullullah' ın huzurunda bir zenginle
bir fakir davala ştı. Resul Aleyhisselâm, fakir, zengin haks ızhk edemez
düşüncesiyle fakiri tutar oldu. Yüce Allah, bu ayeti indirerek zengin
olsun, fakir olsun herkese kar şı adaletle, tarafs ız davranmas ını, hiçbir
tarafı tutmamasm ı emretti.
Hazin'in iş aret etti ği gibi bu ayetin de Ebû Tı'ma ile ilgili olması
muhtemeldir. Ancak ayet, tan ıklıkta adalet ve tarafs ızlık ilkesini getiren
yeni bir hukuk prensibidir.
SI.5( P *-Cf-1
N4 5‘ £3 L;
1 Taberl, V. 321
•-
•
646 Suresi
ii,j;2_,...., , 1_,:_
zç,j 9,),T ? lifi...3 ,.ç,,,, .1„ ,c j ,:x:11, ,-:‘.) 1 (ir,) I-
.,..,
i.:.4
L.,,
.. --- •
k.,:..;..., °,:4-_.,. ..%°_,,,;3 .S- r3 °Ç:4:3 -.)_.:1 ° :1 ',Il ..c)'..<",.. e -.1 -T,..4.
°.'s- ıi'.›-.,°.1".",_,'.
, .., t
• ..ı.ı -1
<i.. ( ■ Y'A) -■c_Sı 1,1-.:Cp °' _i ',•_) ı_'• -.`-;:::
i31"::.1.e' i :t,-_,• On')
.., • .. "' -,.:
o ..- o.9, „ 9 o ,o ..I
I U) .5 4.7.4 J)
C4-) 1-**
, " , o , 9 Z; o .9 , .9 9 o
I I 0 £4. A—
A I j
.. O , ." O
r..4=›... j ''‘..):..):3 C ..1 r;
, ...L, \jli CJ.ğt i' 4C. -,13,11 '-'4) ı ‘
o ..,
ı'_ç c.), Li 4 ....)
„ , .:-. _
,.,....a..) _:_i
cı
i:...< J C.7 _U ı 0 t .) C.:,.....- -
-•
-c.) .; ı.:S,°_u_ -,Jı-S °4J ı ".3 4 ° .<_._,. ğc.;__; ;,3-ı 11_11_; Cul -cf. '''cr_z°:i
,
4 ‘5_1._,:iin ,_,,. ...::..._ 3 '3e _<...,1.p °;i:.›,..;:___; ? -1 ıl_Jei ‘*,..,.,,...4.i-
- .1 ).:9• CS,:kı.. '' I -j-d-,..-!
: - '3‘ .,.3 - ;‘.- - -°ı i - °' ..,-L- °_'-° - ,..-
r-- --
.! _.4..-.-A
- ' '_°-
e -,--'4:« 1: ,
1_:. -", -.co - .).,p.>(_.;.„
- ı.i ı-!..L°1' ".) ,ı (N t ‘) iı:_,..,.. -..,,,i_,.°1_.ı°i' -jp
4)-_,Lıt Lkı ı-Sı
(N t Y) ,3;;5
'43 -3 0V3:16 1 -51, ;51'3:1,
.
I ı, (N t Y')
t; 02.°L.
ı (N t t)
oto) ._543
Tefsir:
136-147: Bu âyetlerde önce iman esaslar ı açıklanmakta, bunlardan
birini inkâr edenin aç ık bir sapıklık içine düşece ği belirtilmektedir.
Sonra da kâh inamp kâh inkâr eden, imanla küfür aras ında bocalayan
münafıkların durumu anlatılmaktadır.
137 nci âyette önce inamp sonra inkâr eden, ikinci kez de inamp
tekrar inkâr eden, en sonunda da inkâr ı iyice artan kimseleri Allah' ın
648 Nisâ' Suresi
ner, öldürür veya esir alabilirdik. Ama bunu yapn ıadık. Size üstün ge-
lecek durumda bulundu ğumuz halde müslümanlara yan ç ıkıp sizin aley-
hinize sava şmadık, bu suretle müslümanları zayıf duruma dü şürdük,
müslümanların sizi ezmesine engel olduk, size üstünlük sa ğladık.."
142 nci âyette münafıkların, üşene üşene ve inandıklarmdan değil,
gösteriş için namaz kıldıkları bildirilmektedir. Demek ki namazı yük-
sünmek, nifak alâmetidir.
143 ncü âyette mü' ıninlere, kâfirleri dost tutmamalar ı emredil-
mektedir. Bundan da anla şılıyor ki nifak hareketi içinde bulunan baz ı
kimseler, tam münafık değildi. Bunlar, liderlere kan ıyor, onların tel-
kinleriyle hareket ediyorlard ı . içlerinde iman da vard ı . Fakat çe şitli
sebeplerle ku şkulara, tereddütlere dü şmekte, kâh münkirlerle
Yapmakta, kâh da içlerinde iman ışığı yanınca gerçe ği görüp mü'
minlerin yanında yer almakta idiler. Ama şüphe ve tereddüt, içlerin-
deki zayıf iman ışığını tekrar karartmakta idi. Bunlar halis münafık ol-
madığı , içlerinde iman ışığı taşıdıkları için yüce Allah, 144 ncü âyette
bunların böyle imanla küfür arasmda bocalayışlarını belirttikten son-
la yine bunlara "Ey inananlar, mü'minleri bırakıp Wirleri dost tutmay ın"
dem ekte dir.
145 nci âyette de d ıştan mü'min gözüküp içten tam kâfir olan ger-
çek münafıkların, cehennemin en alt bölümünde olacaklar ını haber ver-
mektedir. Derece yüksek için, dereke alçak için kullan ılır. Demek ki
münafıklar en aşağı derekededirler.
Ancak teybe edip uslananlar, yola gelenler, yaln ız Allah'a kulluk
edenler, gerçek mü'minlerle beraber büyük ödüllere nail olacaklard ır.
Allah, kullarını azâb etmek için yaratmanu ştır. Azâb, kullar ı doğ-
ru yola sevk etmek, düzenlerini korumak, haks ızlıkları önlemek, ada-
leti sağlamak, ruhları temizlemek içindir. Ama kullar inan ıp doğru yol-
da gidince, güzel davran ışlariyle Allah'a şükredince Allah niçin kulla-
rına azâb etsin? O ki kullarmm yapt ığı güzel amelleri fazlasiyle ödül-
lendiren, Yapılan her iyiliği bilendir.
:6
- e-:Y-1
;
148- Allah, kötü sözün aç ıkça söylenmesini sevmez. (Kötü söz söy-
leyenleri cezaland ırır). Ancak zulmedilen hariç (zulme uğrayan kimse
feryâdedip zâlimin kötülü ğünü söyleyebilir). Şüphesiz Allah, i şitendir,
bilendir. 149- Bir iyiliği, açığa vurur veya gizlerseniz, yahut bir kötülü-
ğü affederseniz (bilin ki) Allah da affedicidir, güçlüdür.
Tefsir:
148 nci âyetin şu olay üzerine indi ği rivayet edilir: Bir adam, Hz.
Ebubekir'e sata ştı . Epey sustuktan sonra Ebubekir de kar şılık verdi.
O karşılık verince Allah' ın Resulü, memnun olmadığını belirtmek üze-
re kalktı . Hz. Ebubekir:
- Ya Resâlâllah, o bana sövdü, sen bir şey demedin. Fakat ben ona
karşılık verince kalka m ? Allah' ın Resulü buyurdu ki:
- Senin yerine bir melek ona kar şılık veriyordu. Fakat sen de ona
karşılık verme ğe başlayınca melek gitti, şeytan geldi. Şeytan gelince
ben de kalktım. O sırada bu âyet indi.'
149 nen âyet, 148 ncinin tamamlay ıcısıdır Bu veya benzeri bir
olay üzerine iki âyetin birlikte indi ği anlaşılmaktadır.
Bu âyetlere göre her ne suretle olursa olsun, kötü sözü aç ıkça söy-
lemek, alay ve hakaret etmek, ya da yap ılmış kötü bir işi açığa vurmak,
başkalarının kusurunu ortaya dökmek, Allah' ın sevmediği çirkin şey-
lerdir. Ancak haks ızlığa uğrayan kimse, kendisine haks ızlık edene kar-
şılık verebilir, onun haks ızlığını duyurabilir. Bu hususta Abdullah ibn
Abbüs'ın ş öyle dediği rivayet edilir: "Birinin bir kimseye kar şı bedduâ
etmesi doğru değildir. Ancak mazlûm, kendisine zulmedene kar şı bedduâ
edebilir. Ona bu hususta izin verilmi ştir."2
1 Müslim, Birr, b. 8, h. 68; Ebil Düveld, Edeb, 39; Tirmiâl, Birr, 51; ibn Bafibel, II, 235....
2 Tersiru'1-1(8simi, V. 1626
3 Ebü Dâvüd, Edeb, bâb hadis: 5153
Ciiz': 6, Sure: 4 653
zorlanan değil- küfre göğüs açan, (küfürle sevinç duyan) kimselere Allah'
tan bir gazab iner ve onlar için büyük bir azâb vardır."'
149 ncu ayet, islâmın hoş görü ruhunu anlatıyor, insanları Allah rı-
zası için iyiliğe sevk ediyor: Yapt ığımız iyiliği açığa vursanız, ya da bir
kötülüğü affetseniz, Allah çok ba ğışlayandır, herşeye gücü yetendir,
diyor. Böylece insan, her yapt ığını Allah'ın bildiğini düşünerek Allah
için daima açık ve gizli iyilik yapmaya, affetme ğe te şvik ediliyor. Aye-
tin sonunda da: Allahın affedici ve her şeye gücü yeten oldu ğu hatırla-
tılıyor. Cenab ı Hak demek istiyor ki Allah, her diledi ğini yapabilir.
Kendisine kar şı gelenleri, buyru ğunu tutmayanlar ı derhal cezaland ırıp
helâk edebilir. Herşeyi yapmaya gücü yetti ği halde sizin birçok hata
ve kusurlarınızı bağışlamaktadır. İşte O, nasıl helâk etme ğe gücü ye-
terken sizi bağışlıyorsa siz de O'nun ahlüklyle ahlaklanmay ı hedef edi-
nerek öc almaya gücünüz yeterken affedin, insanlar ın hatâ ve kusuı la-
rını bağışlayın.
o „o
I -9 -A-:!. I C.)., 434 L, ı..) S
•
c) -U I J
o 9 o,„İı o ıı.9. 9 ,„ o
A> j.) 441
} „ e, o
C"A k=-1-^-1 3 (‘ e .) ‘=^11, J
° ‘) j_i (.) -3 J-9 ,<f('
O .9 o ıı o , 9 o
14-,- I 3 :AT
o ..- .9 9 o o .9 ..- o
* Y) \ j I J t 4.1)I ..>6 j_5- +.J3_, I
Q• A 1,1_::_5" J L I
Q: •- - •
L; ) I I J LA.9 G:J]
o • 9 .9 5 .o -9 •-•
° j■•• ■:.;1' PLall e÷« 1-9
Ot 9 •-• .•••
LJ2.,.L.Go -1,9 G S3 °L)
• : P _ı
°e5_t.:3 "),'131°
o 9 o.
°
ter—: -4"« j
..> -
° t)
Of:
o
—....
Ii .1 •
Cüz': 6, Sure: 4 655
C' ; 5 O iLL; LA;.) ,aA ( i .i5,;) ' ' çci'..;:), ",•):,. ı. ‘;../.f
- 1.... ..,,r , .. , , .. ,, _ 4....
..,,,. ..., . , ..9.,,...... .=.5 .7. e . „....,-,... $ 9,,
,.ı
,...:.1.ğr C.,:1:::; Ö
..LJ I J...I j G e-4,1
L.A..., ...(... .J ...4::.1$ I j-42A.....›. 1 L.r.. ... 4_1:D...J j 0,9--A,,,,0
tt.4 fir31-1::; t:*; G °C:.)2J t -1C.;:ir -IP ğ•• .4 •-1 ğ fi JCA G fi4-...A
L': -. çr4" -
= I:, ( ‘ o A) 0-- ..). j--9 ,CW -4..)CÇ j G 4....3 ı 543fl 5.C.,:i , °,S(N oy)
4
. -- .., :''' , „
z..t;:;2:il—r °,:! ; , 4.;
-... *j. 'Lj°..:.; ‘Lı
• ,• , ,j:#:ı °,..)::.
° :I 'I - ı ,.>1:-,S.:31°
--....• "z ,:._,.1_,.
1_:.:4, _, ı J' ı_,„ -.j. .:k:n
... (
° -‘).• 7. :ı):Ii....; o . N ) r.t._i.".4 e':."':•• cp '‘).1..<_,
.S.S' ZA j...S.rri °C):P ;,.:;...(:¥2..J :, " :1 ::,1>•) ‘.:JC.::.1, . ... °.IP
0 •* Ç4 .'t..•
o
'
o
j Ç..,1 '.4.& ' ' it 5(-ft, .1° ı --9 0 .)
fi.lc. P ,I..4.)-‘; °J:«; , ı J-L>
,- - i
(N '‘))-■,._i-ı 1, ı-Lp °e_' +....'.5. "iş.S.ıi..0°.(_:::p-1 :, 4 J.10 tam_!1..J u..ıı \.:j r
... ... .. ..
j
-,d.; 51
r ".).;°3.5.°1' T
•••• 0,
•
.; Y) \.....12-P J •
153 Kitap ekili, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni isti-
-
yorlar. Musa'dan, bundan daha büyüğünü istemi şler : "Allah'ı bize açık-
ça göster!" demişlerdi. Haksızlıklarından dolayı derhal onları y ıldırım
yakalamıştı . Sonra kendilerine açık deliller gelmi şken buzağıyı (tanrı)
tutmu şlardı . Bundan da vazgeçtik ve Musa'ya aç ık bir yetki verdik. 154 -
Tefsir:
Yüce Allah, Elçisini teselli için onlar ın, daha önce Musa'dan, bun-
dan daha büyük, hatta normal duyular]a slg ılayan insanla' için muhal
olan bir şeyi talebettiklerini, Allah' ı kendilerine aç ıkça göstermesini
istedikle ı ini hat ırlatmaktadır. Bu haksı z isteklerinden dolayı onları
yıldırım çarpmış , bu halden kurtulunca altun buza ğıya tapmışlar, pey-
gamberler arac ılığı ile Allah'a verdikleri kulluk, itâat sözünde durma-
dıklarından dolay ı üstlerine Sina Da ğı veya herhangi bir da ğ kald ırıl-
mış , belki deprem veya yer kaymas ıyle dağ üstlerine dü şecek gibi bir
duruma getirilmi ş , felaketi görünce pi şman olup teybe etmi şler ama
sonunda yine tevbelerini unutup isyana dalm ışlar, "Beyti Makdis'in
kapısından, Allah'a secde ederek gixin", "Cumartesi günü avlanma ya
sa ğını çiğnemeyin!" buyruklann ı dinlememişler, Allah'a verdikleri söz-
de durmad ıklarından, Allah' ın ayetlerini inkar ettiklerinden ve haks ız
yere peygamberleri öldürdüklerinden, Hz. Muhammed(s.a.v.)e dedik-
Cüz': 6, Sııre: 4 65/
162 nci ayette de kitap ehlinden, ilimde râsih (ileri gitmi ş) olan ger-
çek bilim adamlarının, gerek Hz. Muhammed(s.a.v)e, gerek ondan önce
gönderilmiş peygamberlere inanacaklar ı, namazlarını kıhp zekatlarmı
verecekleri, böylelerinin, büyük mükâfatlara erecekleri belirtilmi ştir.
150-152 nci ayetler, daha sonrakilere bir giri ş niteliği taşır. Geçmiş
yahudilerin inkarcı davranışlarma, Hz. Peygamber devrindeki yahu-
dilerin davranışlarıyle atalarının davranışları arasındaki benzerliğe,
Bakara ve Ali İmran surelerinde daha geni ş olarak yer verilmi şti. Bu-
rada da genel olarak yahudi karakterine toplu bir i şaret yap ılmakta
dır. Bu konuda, daha önce yapt ığımız aç-iklamalan tekrarlamakta ya-
rar görmüyoruz. Ancak 156-159 ncu ayetlerin tefsiri üzerinde biraz
durma gere ğini duyuyoruz.
Matta'ya göre incil'de (bab: 26) Isa, ş akirtleriyle beraber bir evde
fısh yemeği yemiş , içlerinden birinin kendisini ele verece ğini söylemiş .
"Fakat ben kıyam ettikten sonra sizden önce Galile'ye gidece ğim" de-
miş . Öldürüleceğini haber veren İsa, öldürülmemesi için duâ etmi ş : "Ey
baba, e ğer mümkünse bu kâse benden geçsin. Fakat benim istedi ğim
gibi de ğil, senin istediğin gibi olsun." demi ş . Isa'yı yakalamaya geldik-
lerinde bütün şakirtleri onu b ırakıp kaçmışlar (cümle• 56) İsâ, şahsen
kendisini tanımayan ba şkâbinleı in huzurunda yargılanırken uzaltan
cnu izleyen şakirdi Petrus, "Isa'n ın arkadaşı mısın, onu tanıyor musun ?"
diye soranlara üç kez Isa'y ı tanımadığını söylemiş (cümle: 69--74)'. Isa,
yargılama sonunda vali Platus'a teslim edilince onu ele veren Yahuda,
kederinden kendini asm ış (bab: 27, cümle: 1-5).
Vali Platus, Isa'yı iyi bir adam gördüğü için ona dokunmak iste-
mediği halde halkın karga şasından korkup Isa'nın çarmıha gerilmesi-
ne raz ı olmuş . Askerler onu alıp saraya götürmü şler. 'Üzerine kı rmı-
Cüz': 6, Sure: 4 659
zı bir kaftan giydirmi şler, ba şına dikenden bir taç koymu şlar, sa ğ eli-
ne de bir kam ış vermi şleı . Önünde diz çöküp "Selam ey Yahudilerin
kralı (!)"diye alay etmi şler, üzerine tükürmü şler. Sonra onu Golyat'a
götürüp çarmıha germişler. Onunla beraber iki haydutu da, biri sa ğm.-
da biri solunda olmak üzere çarm ıha germişler.
Sonra haftanın ilk gününde kıyam eden İsa, hayatta iken kendisin-
den yedi cin çıkarmış olduğu Mecdelli Meryem'e görünmü ştür. Matta'
ya göre iki kadına görünmüştü. Markos'ta ise sadece bir kad ına görün-
müş , o da gidip İsa'nın şakirtlerine haber vermi ş, inanmamışlar. Sonra
Isa, kırda, ş akirtlerinden ikisine görünmü ş . Onlar da ötekilere haber
vermişler. Fakat bunlara da inanmam ışlar. Sonra sofrada yemek yer-
'erken onbirlere görünmü ş ve kıyamına kadar inanmadıklarından ötü-
rü onları kmamış ve onlara gidip İncil'i yaymalarıııı emretmiş .
Luka'ya göre incil'de ise vali Platus, İsayı Hirodes'e göndermiş .
Önce onu sorguya çeken Hirodes, ona renkli elbise giydirip tekrar Pla-
tus'a göndermi ş . (bab: 25, cümle: 7-12). Luka'ya göre İsa ile birlikte
haça gerilen iki suçludan biri Isa'ya hakaret etmi ş , öteki ise bu yapt ı-
ğından ötürü arkada şını azarlamış , bu yüzden İsa ona cennette kendi-
siyle beraber olaca ğını müjdelemiş . (cümle: 39-42).
Luka'da İsa'nın kabrini gören kad ınlar, iki de ğil, daha fazladır.
Bunlar haftanın iki günü seher vakti kabre gelmi şler, kabrin ta şmı yu-
varlamışlar (öteki İncillerde taşı melek yuvarlamıştı . Burada kadınlar
yuvarlıyorlar), kabre inmi şler, İsa'nın cesedini bulamamışlar. Şaşkın
durumda iken parlak elbiseli iki adam görmü şler (Matta ve Markos'ta
tek adam görmü şlerdi. Burada iki adam görüyorlar. Yine ötekilerde
kadınlar adamı daha kabre inmeden kabrin üstünde veya içinde görmü ş -
lerdi. Burada kadınlar kabre inip cesedi bulamad ıktan sonra adamları
görüyorlar). Adamlar bunlara: "Niçin diriyi ölüler aras ında arıyorsu-
nuz? O burada de ğil, kalktı ." demişler. Kadınlar da gördüklerini onbir-
lere ve başkalarına söylemişler. Bu kadınlar: Mecdelli Meryem, Yoanna
ve Yakubun anası Meryem ve ba şka kadınlar idi. (b. 24, cümle: 2-10).
Cüz': 6, Sure: 4 661
Matta ve Markos'a göre İsa, asıldığnım ertesi günü sabahı kalkmış iken
Luka'ya göre as ıldığmm üçüncü günü kalkmıştır. Diğer incillerde İsa'
nın, üzerine gerilece ği haçm, Kirineli Simon'a ta şıttırıldığı yazılı iken
Yuhanna İncilinde haçııı, Isa'nın kendisine taşıttırıldığı yazıhdır (bab:
19, cümle: 17). Ayr ıca Yuhanna İncilinde haça gerilme i şleminden son-
ra sabt günü olan ertesi gün, cesetler haçta kalmas ın diye, gerilenler-
den iki haydutun bacaklar ını kırmışlar, fakat İsa'yı ölmüş görünce ba-
caklarım kırmamışlar. Ancak askerlerden biri, Isa'n ın böğrüne mızrak-
la vurmuş , böğründen kan çıkmış . (bab: 19, cümle: 31-34). Di ğer Incil-
lerde Isa'n ın kabrine gelip ta şı kaldırılmış gören veya kaldıran, fakat
İsa'nın cesedini orada bulamayan, melekle kar şılaş an iki yahut daha
fazla kad ın, Yuhanna İncilinde yalnız tek kad ındır, o da Mecdelli Mer-
yem'dir (bab: 2, cümle: 1-2).
Allah'ın sözünde bu kadar tutars ızhk, bu kadar çeli şki olmaz. İsa'
nın kabirden kalkmış olduğunu ilk gören, Mecdelli Meryem'dir. Hz. Isa,
hayatında bu kadından yedi cin çıkarmıştı. Demek ki bu kadın, cin
çarpmış, pek aklı balplıda olmayan bir kad ındı, normal bir insan de ğil-
di. Eğer rivayetlerde bir gerçek taraf varsa bu kad ın, yine bir cin gördü,
gördüğü cin, ona İsa şeklinde göründü. O zaten böyle hayaller, cinler
görüyordu. Cinle mele ği birbirinden ayırdedecek ne bilgiye, ne de zekâ-
ya sahipti.
662 Nisâ' Suresi
1 Ayet: 55
2 Tabur?, III. 290
664 Nisâ' SureBi
9) Bil güne şten ve ışıktan uzak 9) İsa kayanm alt ındaki kabre
olan tepenin alt ına iner, ken- girer, ölüler k ısmına . gider,
disinden hayat gider. cehennemi ziyaret eder.
10) Askerler, tepedeki zindanda 10) Isa'n ın da kabri ba şına bekçi-
tutuklu Bil'i gözetlerler. ler konur.
11) Bil'e bakmak için tanrılar otu- 11) Mecdelli Meryem ile di ğer Mer-
rurlar. yem, kabrin önünde otururlar.
12) Bil, oturduğu her yerde ara- 12) Kad ınlar, özellikle Mecdelli
nır. Özellikle bir kadın onu Meryem, Isa'y ı aramak için
kabristanda “ah karde şim, âh arka kapıdan kabre gelirler.
kardeşim," diyerek arar. Kablin önünde ağlayarak du-
rur Çünkü efendisini al ıp uza-
ğa götürmüşlerclir.
13) Bil ilkbahar güne şi gibi hayata 13) Isa da pazar günü hayata dö-
döner, sonra tepeden ç ıkar. ner, tepedeki kabirden ç ıkar.
14) Babillilerde büyük bayram, 14) Isa'n ın da bayram ı, ilkbahar
Martta, ılımlı ilkbahar zama- günlerinde kutlanır. Bu, ka-
nında olur. Çünkü o zaman Bil millik güçleri yenmenin şen-
karanlık güçleri yenmi ştir. liğidir.'
Bu Asur yaz ıtlarını görünce müslüman olan Lord Headly şöyle di-
yor: "O zaman kürsülerden yegane kurtar ıcımız olarak ilan edilen ha-
nstiyanlığın büyüklüğü nerede ? Bu yazıtlardan anlaşılıyor ki bu hikaye,
Mesih'in ortaya ç ıkışından bin sene veya daha fazla bir zaman önce var-
dı. Demek ki bu boş hikaye, size ebedi hayata girme pasaportu vermez.
Bütün bunlar, çocuklar ı avutanlarm hikâyesidir. Islam şeriati, ruhsal
yüceliğim; insanm şu dünyada yapaca ğı işlere ba ğlı olduğunu; insanın
ancak kendi amelleriyle kurtulu şa erebilece ğini söylüyor. Hepinizin
güzel ruhsal ameller yapman ın istiyorum. Bu, sizin için birtak ım ka-
hin düşün.celerine saplanmaktan iyidir"?
sanhğa feda edecek kadar insan sevgisi vermek için, eski dinlerden kal-
ma çarmıh hikayesi, İsa'ya yakıştırılmış ve bu, temel bir inanç haline
getirilmiştir.
1 Tefsfru'1-Rasim1, V. 16 9 6
Cüz': 6, Sure: 4 669
ya da gö ğe çıkmış bir zatın, asırlar, belki binlerce yıl sonra ortaya çık-
ması veya inmesi de ğildir. Bu tarzdaki mehdi inanc ında akla aykırı bir
şey yoktur. Mehdi, hidayete götüren, do ğru yola ileten kimse demektir.
Bu anlamiyle her ça ğda İslam uğrunda mücadele veren ihlâsl ı liderlere
mehdi gözüyle bakılabilir. Ama Resulullah neslinden yeti şecek asıl mehdi
ne zaman gelir, onu bilemeyiz. Ortaya ç ıkacak olan böyle bir zata, bü-
tün müslümanların birden biat edip inan.acaldar ı da şüphelidir. Çünkü
nice büyük din liderleri, ihlash insanlar ç ıkmıştır ki birçok müslüman
ona inanmak, onu desteklemek ş öyle dursun, ona cephe almış , onunla
savaşmıştır. Eğer mehdi her ça ğda yetişen din liderleri, ,İ slam için mü-
cadele veren önderler de ğil de son zamanda yeti şecek bir tek ki şi ise, o
geldiği zaman ona inan ıp destek olanlara Allah güç versin.
Demek ki bir insan çıkıp kendisini Isa, Muntazar İmam veya mehdi
diye tanıtmakla herkes ona hemen inanmaz. O halde Isa veya mehdi
bekleme ğe gerek yoktur. Biz, İslama içtenlikle hizmet eden, ihlash,
Islami iyi bilir liderler etrafında birle şip İslama hizmet etme ğe,
onun buyruklarmı hakim kılmaya çalış ahm. Bizim üzerimize farz olan
budur. Allah, İslam gönüllerimize ve dünyaya hakim kılsın!
o— İ°
4..J
"Andolsun, kitâb ehlinden hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce ona
ianacak olmasın. Kıyamet günü de o (İsa), onların aleyhine şâhid olacak-
tır." ayeti üzerinde çe şitli yorumlar yapılmıştır. Bazılarına göre (bihi)
deki zamir, Hz. Muhammed(s.a.v.)e gider. O zaman mana şöyle olur:
Kitap ehlinden her fert, ölümünden önce Muhammed'in peygamberli-
ğine inanacakt ır. Bazılarına göre zamir, Isa'ya gitmektedir. O takdirde
mana: kitap ehlinden her fert, Kur'ân' ın İsa hakkında anlattığı gerçek-
lere inanacak, fakat ye's halindeki bu iman yarar sa ğlamayacağı için İsa,
kıyamet gününde onların aleyhine tan ık olacaktır. Diğer bir görüşe gö-
re de ayetin anlam ı şudur: Dünyan ın sonunda İsa, gökten inince kitap
ehlinden her fert, ona inanacakt ır.
meâlindeki 160 nei âyette, haks ızlıklarından dolayı Yahudilere baz ı şey-
lerin haram kılmdığı belirtilmektedir. Müfes şirlere göre Yahudilere ha-
ram kılınan şeyler, En'âm Suresinin 146 nci âyetinde aç ıklanmış olan.-
lardır: "Yahudilere bütün t ırnaklı(hayvan)ları haram ettik. Sığır ve ko-
yunu'', da yağlarını onlara haram kıldık. Yaln ız (hayvanların) sırtlarının,
yahut barsaklarının taşıdığı, ya da kemiğe karışan yağlarını haram et-
medik. Sald ırganlıkları yüzünden onları böyle ceztılanclırdık. Biz elbette
(söylediklerimizi) doğru söyleyenleriz." Bu âyette say ılanlar, haks ızlık
yaptıklarından dolayı Yahudilere haram kılınmıştır. Yoksa, _Ali İmran
Suresinin 93 ncü âyetin.de belirtildi ği üzre Tevrat'tan önce, İsrail'in
(Ya'kub'un) kendi nefsine haram k ıldıkları dışında, bütün yiyecekler,
İsrail oğullarma helâl idi.
160-161 nci âyetlerde yahudilerin, haks ızlıklarına, hak yoldan
çok saptıklarma, men edildikleri halde faiz al ıp, insanların mallarını
bâtıl, yani me şru olmayan yollarla yediklerine i ş aret edilmektedir. Ayet-
lerden anlaşılıyor ki özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.) zaman ındaki ya-
hudiler faiz ve rü şvetle insanların mallarını yiyorlardı . Ali İmran Sure-
resinin 75 nci âyetinde belirtildi ği üzre onlar, özellikle yabanc ıların mal-
larını hileli yollarla yemekte bir sakınca görmüyorlar: "Ümmilere karşı
bize bir sorumluluk yoktur" diyorlardı . Tevrat'ta aynen şöyle deniyor:
"Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yâhut ödünç verilen her şeyin
faizi olsun, faizle karde şine ödünç vermeyeceksin. Yabanc ıya faizle
ödünç verebilirsin"' Buna göre Tevrat yahudilere kendi aralar ında faizi
yasaklamış , fakat yabanc ılardan faiz almaya müsaade etmi ştir.
Kur'ân- ı Kerim Yahudilerin, men edildikleri halde faiz almalar ını
kınamaktadır. Kur'ân' ın bu ifadesinden iki anlam ç ıkar: Ya Yahudiler
Tevrat'm hükmünü çi ğneyip yalnız yabancılardan de ğil, kendi karde ş -
lerinden de faiz almaya ba şlamışlar, ya. da Tevrat faizi kesinlikle yasak-
ladığı halde faiz alabilmek için Tevrat' ı tahrif edip: "Yabanc ıya faizle
ödünç verebilirsin" hükmünü sokmu şlard ır. İkinci ihtimal daha kuv-
vetlidir. Çünkü yahudilerin kitaplarında tahrifat yapt ıklarma Kur'an'-
da i ş aret edilmektedir. Tevrat'a çok ellerin girdi ği muhakkaktır.
Gerçek yahudi dininde faizin kesinlikle yasak oldu ğu anlaşılmak-
tadır Çünkü faiz insanlara haks ızlıktır, zenginin fakiri ezmesi demektir.
Peygamberler ne kendi karde şlerine, ne de yabancıya zulmedilmesine
müsaade etmezler. Tevrat'm ba şka bir yerinde: "Garibe gadretmeyecek-
sin, çünkü sen de Mısır'da garip idin." 2 deniyor. Davud: "Paras ını fa-
1 Tesniye, bâb: 23, eilmle:19-20
2 Çıkış, bab: 23, cümle: 9
Cüz': 6, Sure: 4 673
, - -
c o J.,_se..> ‘54 j "L:0
• I:; ı
o
j j
C P ° 9
0
?.) (I l- -*;
, ) o) 314:û
ı1,3-3; (‘ v)
ı A) T;z.
, ° 543 J: J ',Cul
t' • - -
(■ ) — SIS - ..„
o , o 51 5
‘)..A j- ,TJ Li Ir °,C;
Of i
) L.,■3
,11° jC _ I -- c
‹ r
( Nv .)
163
Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyetti ğimiz
-
edenler, hakikaten uzak bir sap ıklığa düş mü şlerdir. 168 0 inkâr edip zul- -
Cüz': 6, Sure: 4 675
1 Hicr Suresi: 87
2 Yunus: 10
3 Nalıl Suresi: 68
4 Meryem Suresi: 11
676 Nisâ' Suresi
"İşte böyle, biz her peygambere, aldatmak için birbirlerine süslü söze
ler vahyeden cin ve insan şeytanlarını dikman ettik."' âyetinde vahy şey-
tanla= verdi ği vesveselerdiı .
Tefsirine çalıştığımız vahy ise, bu anlamların dışında bir mana ta-
şır. Burada vahy, yüce Allah' ın, peygamberlerine buyruklann ı bildir-
mesi, hitab ını duyurmasıdır.
Şura Suresinin 51 nci âyetine göre Allah' ın, insanlarla konu ş ması
üç şekilde olur: Ya yüce Allah, sözünü, kulunun kalbine ans ızın düşü-
rür; yahut perde arkas ından ona hitab eder; ya da bir mele ği elçi ola-
rak gönderip buyruklarını bildirir. İşte peygamberlere gelen vahiyler,
bu üç şekil içinde olur. Bu üç şeklin her biri, kendi aralar ında tali bö-
lümlere ayrılır. Böylece vahy, başlıca yedi şekilde toplanır. Şöyle ki:
1- Sadık ru'ya. Görülen rıfyanın., aynen çıkması, vahyin başlangı-
cını işaretler. Hz. Peygamber(s.a.v.)e ilk vahiy, sad ık ru'ya şeklinde
başlamıştı . Peygamberli ğine tekaddüm eden aylarda gördü ğü her ru'
ya, sabah ayd ınlığı gibi çıkardı .2
2- Vahiy ta şıyan melek(Cebrail)'in, esas şekliyle görünüp, ilahi
emirleri duyurmas ı . Necm Suresinin 6-14 ncü âyetlerinde aç ıklandığı
üzre Allah'ın Resulü, Çebrail'i iki kez bu şekilde görmüştür. Birincisi,
peygamberliğinin başlangıcında, ikincisi de Mirac gecesi, Sidretu'l-
Muntehâ'da olmuştur.
3- Meleğin, hiç görünmeden Allah' ın sözlerini, peygamberin kal-
bine düşürmesi. Bu türlü vahy, vahiylerin en zorudur. Hz. Peygamber
(s.a.v.), bu esnada, önce zil sesine benzer bir ses duyard ı . Be şeri duyu-
larınclan geçer, hareketsiz kal ırdı . Bu ses kesilince aç ılır, kafa:Ana yer-
leşen ilahi sözlerin manas ım da anlamaya ba şlardı . Bu, peygamberin
beşeri sıfatlarının, meleklik sıfatlarma de ğişmesi, ve kendisinin meleki
bir niteliğe bürünüp mele ğin sesini duymas ı idi.
4- Bazan da melek insan şekline bürünerek gelirdi ki bu türlü vahy,
Hz. peygambere gelen vahiylerin en kolay ı idi. Çünkü burada melek,
insan düzeyine inmekte ve ona insan biçiminde görünmektedir. Bu şe-
kilde vahiy getirirken melek, peygamberin sevece ği bir insan biçimine,
çoğu kez de Dihye şekline girerdi.
5- Peygamberin kalbine üfleme tarz ındaki vahiy ki, bunun sı rf
bir ilham olmayıp vahy olduğ una dair, zorunlu kesin bir bilgi do ğardı .
7—Peygamber uykuda iken mele ğin ona vahy getirmesi. Bazı mü-
fessirler, el-Kev ğer Suresinin bu şekilde vahyedildi ğini söylemişlerdir. 3
İşte Allah'ın, insanlara emirlerini bildirme metodu, anlat ılan bu
vahy metodudur. Bunun dışında Allah insanlarla konu şmaz. Allah, di-
ğer peygamberlere sözlerini nas ıl vally ile bildirmi şse, Hz. Muhammed'e
de öyle vahy ile bildirmi ştir. Onlara inamp, onlar gibi vahy alan Hz.
Muhammed'e inanmamak, kibirden, inattan ve dü şüncesizlikten ba ş-
ka bir şey olamaz. Hz. Muhammed'in getirdiklerinin, gerçek vahiy ol-
duğu ise, inkarı mümkün olmayan kanıtlarla sabittir.
Allah'ın birçok peygamberi vardır. Bunların bir kısmı Kur'âm Ke-
rim'de anılmış , çoğu da »Almamıştır. Kur'ânda anılan peygamberlerin
sayısı, yirmibe ştir. Bunlar: Adem, İdris, 1N-ûh, Hûd, Şâlih, İbrahim,
İsmâ`îl, İshak, Yacküb, Yüsuf, Eyyûb, Şucayb, Mûsû, Hârun, Yimus,
Dâvûd, Süleyman, İlyas, El-Yesa<, Zekerivâ, Yabyâ, cisâ ve Zu'l-Kifl-
dir.
Âyette geçen el-esbâf kelimesi, sıbt'ın çoğuludur. Sıbt, torun anla-
mına gelir. İ srail, Hz. Ya'kub'un unvan ıdır. Ya'kub'un, Yusuf haricin-
deki on o ğlu ile Yusuf'un iki o ğlundan türeyen nesillerin her birine s ıbt
denmiştir. Kitabı Mukaddes'te sabat şeklinde geçen bu kelime, Ya'kub'un
her o ğlundan türeyen kabile demektir. Bunun ço ğulu el-esbiltf ır. İs-
railo ğullari, oniki sıbta ayrılmıştı . İşte el-esbetf kelimesi, İsrâiloğulları
sıbtlarında yetişen peygamberleri göstermektedir.
1 Sâtii, er-Ristde, s. 93
2 Süyüti, el-Itkan, I. 47
3 Aynı eser.
678 Nisâ' Suresi
1 Mü'min Suresi: 18
2 İsra Suresi: 15,
3 Fâtır Suresi: 24
4 Nahl Suresi: 36
Cüz': 6, Sure: 4 679
J -.
y.
-o 11,
°C):1 V ‘)
Cüz': 6, Sure: 4 681
o .9 9 S, 0 o
v Y) _ e.'"A
o -9 9 -- .. 0 9 -• 9 e 2... -• 9 .-
4 ‘L I .44i ‘.):4 (.% * j:.. . J frA J j?- st—.10 i_._i Vl:› İ l:a.fi. iyi. İ• i
O
,--- - - -
\e..l, ı t ı-Lp °' "L ' -i ı - "-° <. l' - ı ' . °. :f_j • :ı3ı ı ,. ı j
... ,
• ı'' • - '•
(4-.£ 7 -1 C-, (v'') I J,4-;% ı:J j Lu ı ,*. j' °&.,.. °Ç:4:1 -c.) ji.ı., ..,..- f.;
..„' i
- - ı:::i";.;"ı , °'..<',-, °,),.. "' ı-_,.°,', ;:.-.
` C> :._C;
ijj:; ° j`°J 1 .
.. 9
°',...:,::..4:-..,:i. k ı .,'..4.-;.2--'r ; ,j) L.■ 5 .-.41" •
9-^- f .i:31. ı:,:ı:i O v t) ı...),..—
o - • 3, . _ ., • - - - •
(I v °) 4...;1. _:_„.,.. ıı.i ı-.f:,, 4:3 ı °
, ... ‘..-.:t".. :4--?. ., • 4.:,..4 A- Aş...›.• _) („i
7 ,... o
171— Ey kitab ekili, dininizde ta şk ınlık etmeyin ve Allah hakk ında gerçek
olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem o ğlu Mesih, sadece Allah' ın elçisi,
O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine
inanın, (Allah) "Üçtür" demeyin, Kendi yarar ını za olarak buna son verin.
Çünkü Allah, yaln ız bir tek tanrıdır. Hâş â 0, çocuk sahibi olmaktan
yücedir, (münezzehtir). Göklerde ve yerde olanları n hespi O'nundur. Vekil
olarak Allah yeter. 172— Ne Mesih, Allah'a kul olmaktan çekinir, ne de
(Allah'a) yaklaştı, ılmış melekler. Kim O'na kulluktan çekinir ve büyüklük
taslarsa bilsin ki 0, onların hepsini kendi huzuruna toplayacakt ır. 173—
İnanıp iyi i şler yapanların mükâfatlartnı eksiksiz ödeyecek ve liitfundan
onlara daha fazlası nı da verecektir. (Kulluktan) çekinip büyüklük tasla-
layanlara da acı bir ş ekilde azâb edecek ve onlar, kendilerine Allah'tan
baş ka ne bir dost, ne de bir yardımc ı bulamayacaklardır. 174— Ey insan-
lar, size Rabbinizden delil geldi ve size ap aç ık bir nur indirdik. 175—
Allah'a inanıp O'na yapışanları (Allah), kendinden bir rahmet ve risıtfa
sokacak ve onları kendisine varan dosdoğru bir yola iletecektir.
Tefsir :
mışlardı . Bunlar dinde a şırı gitmrkdir, pey ğambere sevgi ve saygm ın,
putpe ı estliğe dönüştiiı iilmesidiı . Sevgi ve saygı , tevhide ayk ı rı bir biçim
alınca art ık saygı sınırın ı a ş ar, küfre dönüş ür, haram olur. Bundan
dolayı Peygamber (s.a.v.): "Siz beni hırıstiyanları n, Meryem o ğlu Isa'yı
övdükleri gibi övmeyin. Çünkü ben, Allah' ın kuluyum. (Benim için),
Allah' ın kulu ve Resülü deyin."' buyurmu ştur.
Ayetlerde Hz. Isa'dan hep "Meryem o ğlu İsa" diye söz edilmesi,
onun b ırıstiyanlarm sand ıkları gibi Allah'ın oğlu de ğil, Meryem'ip o ğlu
olduğunu vurgulamak içindir.
171 nci ayette Isa'n ın, Meryem'e atılan ilahi bir kelime oldu ğu
bildirilmektedir. Ali İmran Suresinin 45 nci âyetinde de benzeri bir ifa-
de vardır: "Melekler demi şti ki : Ey Meryem, Allah, seni, kendisinden
bir kelime ile müjdeliyor. Ad ı , Meryem o ğlu İsa Mesih'tir..." Her iki
ayette de Isa'dan "Kelime" denmesi, "Kun : Ol" emrinin veya Meryem'e,
babam çocuk do ğuraca ğı hakkında verilen müjdenin bir eseri oldu ğunu
belirtmek içindir.
Yine bu ayette İsa için "Kendinden bir ruh", Enbiya Suresi 91 nci
ayette de "Meryem'e de kendi ruhumuzdan üfledik.." denilmektedir.
Bir erkek olmadan, s ırf melek vas ıtasiyle üflenen ruhtan olu ştuğu için
Isa'ya "Allah'tan bir ruh" veya "Ruhu ınuzdan" denmiştir. "Bizim
'ruhumuzdan", "O'ndan bir ruh" demek, Allah' ın emrinden, yarat ıklar
aleminden bir ruh demektir. Allah' ın ruhu, Allah' ın kendisi demek
de ğildir. Nasıl Ar(lullöh (Allah' ın arz ı), Allah' ın yarattığı yer anlam ında
ise röhullah (Allah' ın ruhu) da, Allah' ın yaratt ığı ruh anlarnmad ır.
İşte Hz. İ sa, Allah' ın yaratt ığı ruhtan, tohum arac ılığı olmadan,
sırf mele ğin, üflemesiyle anne rahminde te şekkül ettiği için ona
"Allah'tan bir ruh" denmiştir. Gerçi bütün insanlar ın ruhları, anne
rahminde olu ş maya başlayan cenin?, melek taraf ından üflenir, yani
organları beliren Cenine insani bilinç verilir. Fakat isa'daki özellik, ba-
banın tohumu arac ı olmadan, do ğrudan soyut ruh olarak anne rahmine
üflenmiş olmasıdır. Mele ğin üflemesi, erkek tohumu yerine geçerek yu-
murtayı a.şılam ıştar.
1 Bukari, Enbiya, 48; barimi, Rik4, 68; İlmi ljaubel, I. 23, 24,...
Cüz': 6, Sure: 4 683
laşıldı ."' Luka İncilinin birinci babında mele ğin, Meryem'e görünü şü,
Isa'yı müjdeleyişi anlatılır. Meryem, bunun nas ıl olaca ğını sorar. "Me-
lek cevap verip ona dedi: Ruhu'l-Kudüs senin üzerine gelecek."z Yine
Incir° göre Yahya da annesi Elizabet'in karn ında iken Ruhu'l-Kudüs'le
dolmuştur. Demek ki Ruhu'l-Kudüs, Allah' ın bir parças ı de ğil, O'nun
yaıratığı olan melektir. Kuds, temiz, yüce anlam ına gelir. İncillerde
bunun karşıtı olarak er-Rülm'n-necs yani şeytan zikredilir Has ılı Ru-
hu'l-Kudüs'ü Allah' ın bir parças ı saymak ve böylece Isa'y ı Allah'ın
o ğlu sanmak ifratt ır, dinde a şırılıktır, tevhid inanc ına aykırıdır. İşte
bu sanıdan (üçleme) inanc ı do ğmuştur.
Allah, üç unsurdan olu ş an bir varl ık de ğildir. Kendisinden ba şka
bütün varl ıklar, O'nun yarat ıklarıdır. O, tek tanr ı olan Allah'tır. O'ndan
başka hiç kimsede tanr ılık yoktur. O, oğul, evlad sahibi olmaktan mü-
nezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nun yarat ığıdır, O'nun-
dur.
Bütün akıl sahipleri, Allah' ın kuludur. Peyğamberler ise Allah' ın
en seçkin, kendisine en ba ğlı kullarıdır. Peyğamberler için Allah'a kul-
luk, en büyük şereftir. Bundan dolay ı ne Mesih, ne de Allah'a en yak ın
melekler Allah'a kulluktan çekinmezler. Allah'a kulluktan çekinen,
peygamber de ğil, mü'min dahi olamaz. Allah, kendisine kulluk etmekten
böbürlenenle ı i de bütün kullaTıyle bir araya toplayacak ve hepsine
yapt ıklarının hesabını soracakt ır.
Daha sonra yüce Allah, bütün insanlar ı, son elçisi Muhammed Aley-
hisselâm ile göndermiş bulunduğu hidayete ve aç ık nura inaıımaya ça-
ğı rmaktadu. Muhammed'e indirilen, tüm insanl ığı selâmete ç ıkaracak
ışıktır. Kimler Allah'a inamr, O'nun emirlerine sard ırsa, Allah onlar ı
katından bir rahmet ve ikrama (yüce cennetlere) sokar ve onlar ı cennete
götürecek dosdo ğru yola iletir.
Bu âyetlerin ini ş sebebi olarak bir olay zikredilmemi ştir. Bunlar,
İ sa Aleyhisselâm hakkmda tevhide ayk ırı inançlar ta şıyan hıristiyan-
ları bu tür inançlara son verme ğe, Allah' ı birleine ğe ve İsa hakk ındaki
gerçekleri aç ıklayan son pey ğamberlerine uymaya davet için indiril-
miştir.
Aslında teWg inancı , hırıstiyanlığa özgü, yeni bir şey değildir. Daha
önceki putperest dinlerden h ırıstiyanlığa nüfuz etmi ştir. Muhammed
Re şid Rıza, teslis inanc ının hırıstiyanl ıktan çok önce Mısırblarda, İran-
-1O-O O ı O
3 jaı. :4:3
- - 3
3
j ,_; L: Q;
ıft o
4:1_, -C1 3 4:J
•••• •-•
,!...1.1>
Ci Ct--3
1.3531-3- e li _';
!J:j'
3 3
41J 1 J
o
4.) 1
y...Ç , ,
-J 41 1
.- ,o .. • ,
j_ t_A
v.ı )
r*:
176- Senden fetva istiyorlar. De ki : Allah size ana-babas ız ve çocuk-
suz ki şinin mirası hakk ında hükmünü şöyle açıklıyor : Ölen kiş inin ço-
cuğ u yok, bir k ız kardeş i varsa bıraktığı, malın yarısı o (kız kaı deşi)nindir.
Fakat kendisi, (ölen) kızkardeş inin çocuğu yoksa, onun miras ını (tama-
men) alır. Eğer (ölenin) iki k ızkardeşi varsa, bıraktığını n üçte ikisi on-
larındır. Ve eğer (vârisler) erkek, kad ın birçok kardeşler olursa, erkeğe,
iki kad ının payı kadar (pay) verilir. şaşırırsını z diye Allah size (hükmü-
nü) açı klıyor. Allah, her şeyi bilendir.
Tefsir:
176— İstiftâ, fetva istemek, herhangibi ı şeyin aç ıklanmasını taleb
etmek demektir. Bu âyet, kelâlenin miras ı hakkında sorulan bir soru ü-
zerine nazil olmuştur. Câbir ibn Abdullah, bu âyetin, kendisi hakk ında
indiğini söylemiştin "Allah' ın Resulü (s.a.v.) yan ıma geldi. Ben hasta
idim, aklım başımda de ğildi. Abdest aldı , üzerime su döktü, ay ıldım
"Ey Allah'ın Resulü, ben kelâle olarak mal ını bölüştürülecek.
Kelâle'nin miras ı nasıldır? dedim. Yüce Allah, ferâiz âyetini indirdi.".
müfessirlerin ço ğuna göre ana-babas ız ve çocuksuz ölen
kimsedir. Baz ılarına göre de sadece çocu ğu olmayan kimsedir. Şimdi
bir adam ölür de kendisinin asl ı ve fer(i (ana-babas ı ve çocukları ) olmaz-
sa onun mirası ş öyle bölüştürülür:
1- Ölen kimse erkek ve kendisinin bir tek k ı zkarde şi varsa, mali-
nin yarısı o kızkarde şine düşer. İki kı zkarde şi varsa, mal ının üçte ikisi
onlarındır. Malın kalan yarısı veya üçte biri asabe varsa onlar ın, yoksa
redden yine k ı zkarde şinindir. E ğer adamın oğlu varsa, hemşiresine mal
dü şmez. Kızı varsa hem şiresi asabe olur, k ızından geriye kalan ı alır.
2—Ölen kimse kadın olup kendisinin bir erkek karde şi varsa bütün
mirası bu karde şine düşer. Şayet ölenin babas ı veya o ğlu bulunursa
karde şi miras alamaz. K ızı bulunursa, karde ş i geri kalanı alır.
3— Erkek olsun, kad ın olsun, ölen kimsenin birkaç tane erkek ve
kızkarde şi varsa miras, erke ğe, kadının iki katı dü şecek şekilde bölüş -
türülür.
Bu Surenin 12 nci âyetinde de kelâlenin miras ı anlatılmıştı . Ancak
orada, sadece anne bir erkek karde şi, kı zkarde ş i, yahut erkek ve k ız-
karde şleri bulunan kelâlenin durumu izah edilmi ş , burada ise anne-baba
bir, ya da baba bir karde ş , kızkarde ş veya karde şleri bulunan kelâlenirı
durumu anlat ılmıştn. Müfessirlerin genel kanaati budur. çünkü baba,
yahut ana-baba bir erkek ve k ızkarde şler, kişiye, anne bir erkek ve k ız-
karde şlerden daha yak ındırlar. Zira birincisinde tohum birli ği vardır.
Katâde ş öyle demiştin: "Bize an1at ıldığı na göre Ebubekr es- Şı ddik,
hutbesinde ş öyle demiş : Surenin ba şında yüce Allah, çocuklar ın ve an-
ne-babanın miras payın ı anlatan âyeti indirdi. Daha sonra kar ı-kocanın
mirası ile anne bir karde şlerin mirasını anlatan âyeti indirdi. Ve Sureyi,
anne-baba bir erkek ve k ızkarde şlerin miras payını anlatan âyetle bi-
tirdi. Enfâl Suı esini de Rahim Sahipleri hakkındaki âyetle bitirmi ştir."'
Buhârrnin, Berâ'den ald ığı rivayete göre Kur'ân ı Kerim'de inen
son sure, Berâe Suresi, son âyet de "yestefrünek..." âyetidir2 . Son sure
ve âyet olarak zikredilen ba şka sure ve âyetler de vard ır. Bundan dolayı
bu âyetin, inen en son âyet oldu ğunu kesin bir biçimde söyleyemeyiz.
Ancak bu âyet ; son inen âyetlerdendir. Herhalde Nisa Su ı esinin inişin-
den sonra bu âyet inmi ştir ki, mirastan söz eden yukar ıdaki âyetler
arasına konması gerekirken, Sure daha önce yaz ılmış ve âyetleri s ıraya
konmuş olduğu için mirastan söz etmesine ra ğmen bu âyet, Surenin
sonuna konmu ştur. Bu da Kur'ân' ı Kerim'in Hz. Peygamber taraf ı n-
dan sıraya kondu ğunu, yazd ırıldığını gösterir. E ğer ba şkaları tarafından
sonradan s ıraya konsaydı , bu âyet, buraya de ğil, yukarıdaki miras âyet-
lerinin yan ına konurdu. Ama sonradan indi ği ve yukarıdaki âyetler
arasında yer olmadığı için Hz. Peyğamber(s.a.v.) tarafından surenin
sonuna konmuş ve Kur'ân yeniden yaz ıldığı zaman da aynen Hz. Pey-
ğamber(s.a.v.)in tertibi üzre yaz ılm ıştır.
1 Butıari, Tefsir, Suretu'n- ınetı'.
2 Aynı
KAYNAKLAR:
Sayfa
FATİHA SURES İ 19
Besmele: 20
1-7. ayetler 24
Namazda Fatiha'yı okumanın hükmü 26
•BAKARA SURES İ 29
1-5 : Hurâf-i mukatta'a 30
, Takva, müttaki, iman, âhiret 31
6-7 : Küfür ve kâfirlerin. nitelikleri 36
8-15 : 1VIiinafıklar ve davran ışları , nifak hareketinin ortaya
çıkışı 37
16-20 1Vlünafıkların psikolojik durumlar ı 42
21-24 : Yalnız Allah'a kulluk etme gere ği ve Kur'ân' ın e ş -
sizliği 45
25: : Cennet ve nimetlerinin niteli ği 47
26-29 : Kur'ân'daki benzetmelerin amac ı, Allah'ın iki kez
öldürüp diriltmesinin anlam ı 48
30-39 : İnsanın yaratdışı karşısında melekler 52
Halife, Adem'e ö ğretilen isimler, meleklerin Adem'e
sesde etmesi 54
iblis, Adem'in yedi ği yasak meyva, cennetten ç ıka-
rılması 58
Bu ayetlerin ihtiva etti ği hikınetler 61
40-48 : Yahudiler ve davran ışları 64
Kur'an ö ğretimi kar şılığında ücret al ınır mı ? 66
49-56 : Fir'avn' ın, İsrailo ğullarma zulmü, Hz. Musa'n ın, İs-
railoğullarmı esaretten kurtar ıp Filistin'e getirmesi 68
Musa, Tur'da ibadete çekilmi şken kayminin altun
buzağıya tapnıası 69
692 *AYETLER VE KONULAR İ
Sayfa
57 : Isrâilo ğullarma indirilen menn ve selvd 71
58-61 : Aınalika kavmiyle sava ş maktan çekinen yahüdile-
rin çölde s ıkıntılar içinde kalmalar ı 73
62 : Allah'a ve âhirete inananlar ın cennete girecekleri 75
63-66 : israilo ğullarnım, Dağ'ın altında kalma tehlikesiyle
karşılaşmaları, Cumartesi yasa ğını çiğnemelerinden
ötürü cezaland ırılmaları 77
67-74 : israilo ğullarma bir inek kes ınelerinin, emredilmesi 79
75-82 : Yahudi toplumunun, müslümanlara kar şı olumsuz
davranışları 82
Yahudilerin Hz. Muhammed (s.a.v.)'e kar şı olmala-
rının nedeni 83
83-86 : Yahudilere verilen on emir, çeşitli Arap kabileleriy-
le ittifak yapan yahudi kabilelerinin, birbirleriyle
sava ş maları ve sava ştıktan sonra Araplara tutsak o-
lan yahudileri fidye verip kurtarmalar ı 85
87 : Musa'ya kitap verilip ard ından peygamberler gön-
derilmesi, yahudilerin peygamberleri öldürmeleri,
Isa'yı destekleyen Ruhu'l-Kuds 86
88-96 : Yahudilerin olumsuz davran ışları 89
97-98 : Cibril'e düşman olmaları 91
99-101 : Yahudilerin, peygamberlerine verdikleri sözde dur-
mamaları 93
102-103 : Süleyman' ı büyücü sanıp kendilerinin de büyü yap-
maları 94
Büyünün mahiyeti 95
Büyünün çe şitleri 97
islâmda büyünün hükmü 99
- 104 : Peygamber'e hitab ederken "râin.â" de ğil, "unz-ur-
na" demenin gere ği 101
105-107 : Nesh ve insâ' meselesi 102
108-110 : Yahudilerin te şvikiyle bazı müslümanların, Peygam-
beı (s.a.v.)'den mu'cize istemeleri, yahudilerin, müs-
lümanları dinlerinden döndürme ğe çalış maları, müs-
lümanlara namaz ve zekâtın emredilmesi 104
AYETLER VE KONULARI 693
Sayfa
Sayfa
Sayfa
219-220 : Şarap, meysir (kumar) ve yetinderin durumu 226
1- Şarap 228
2- Meysir 233
3- Ye-timler 236
221 : Puta tapanlarla de ğil, inananlarla evlenme gere ği 238
222-223 : Adet halindeki kad ınlarla ilişki, cinsel ilişki yolu 242
226-227 : ila' 250
228-232 Talâk hükümleri 253
233 : Süt emzirme süresi ve bu süre içinde annenin geçi-
minin temini 270
234 235 : Kocas ı ölmüş kadınların iddeti, iddet içinde üstü
kapal ı evlenme teklifi 272
236-237 : Bo ş anmış kadınlara verilecek mehr, 275
238 : as-Salatul-vusta (Orta Namaz) 279
239 : Korku (güvensizlik) halinde namaz 281
240-242 : Kocas ı ölmüş kadınların, bir yıl geçimlerinin temini
için vasiyyet 283
243-245 : Yuıtlarından çıkıp ölen İ srailo ğullarmın diriltilmesi
ve Allah yolunda savaş ve infak 285
246-252 : İsrailo ğullarma sava şın farz kdınması, Talut'un kı-
ral olması, İsrailo ğullarnun savaşı kazanması 288
253-254 : Peygamberlerin dereceleri, Allah yolunda infak 293
255 : Allah'ın vasıfları, Kürsisi 297
256-258 : Dinde zorlama yoktur, Allah' ın birliği 302
tağât 306
259-260 : Allah' ın, ölmiişleri diriltece ğine iki örnek 308
261-268 : Allah yolunda infak 312
269 : Hikmet 315
270-274 : Gizli ve açık sadaka verme, iyilik etme, as ıl sadaka
verilmesi gereken fakirler 318
275-281 : Ribâ (faiz) 322
Ribâ iki kısma ayrılır 323
Dalgalı para sistemlerinde riba'nuı durumu 328
696 AYETLER VE KONULARI
Sayfa
282-283 : Borcu yazd ırmak veya kar şılığında rehn almak 335
Borç âyetinin içerdi ği talimat 337
284 : İnsan kalbine gelen düşüncelerden sorumlu mudur? 340
285-286 : imanın esasları , Allah insana, gücünün üstünde bir
şey buyurmaz 344
ALİ İMRAN SURESİ : 347
1-6 : Allah'ın birliği, kitapları indirmesi, herş eyi yar atması 348
7 : Muhkem ve Müte ş âbih ây etler 350
9 : Duâ 353
10-13 : Kâffilerin durumu ve sonucu, Bydir'de iki toplumun
hali 353
14 : İnsandaki dünya tutkusu 355
15-20 : Müttakilerin Allah yanındaki durumu, duâları, va-
sinan, Allah'ın birliği, yalnız O'na tapman ın, teslim
olmanın gere ği 357
21-22 : Peygamberleri öldürenler 359
23-25 : Allah' ın hükmüne gelmeyen kitap sahipleri 361
26-27 Du'â 363
28 : Mü'minlerin, kafirleri dost edinmemesi gere ği 363
Müslümanların, gayri müslim toplumlarla ili şkileri . 364
29-32 : Allah'ın herşeyi bildiği, kişinin her yapt ığını âhiret-
te hazır bulacağı ve yaptıklarından kaçma ğa çal ış a-
cağı, Allah'ı sevenlerin, Peygamber(s.a.v.')e uyma-
ları gere ği 368
33-34 : Peygamberlerin ıstıfâ(seçil ıne)si 369
35-36 : Annesinin, Meryem'i ma'bede adamas ı 369
37 : Allah'ın, Meryem'i kabul edip yetiştirmesi, Zekeriy-
ya'nm, Meryem'in bakımını üslenmesi 371
38-44 : Zekeriyya'nuı, bir çocuk istemesi ve kendisine bir ço-
cuğu olana ğının müjdelenmesi, Allah'ın Meryem'i se-
çip temizlemesi, Rabbine •kulluk etmesini buyurma-
81 372
45-51 : Meryem'e, bir o ğlu olaca ğının müjdelenmesi, İsa'nın
vasıfları ve mu'cizeleri 374
AYETLER VE KONULAR' 697
Sayfa
Sayfa
130-136 : Ribâ'nın kat kat yenihnemesi, günahlardan koru-
nanlarm vas ıf ve dereceleri 419
137-142 : Uhud olayı, müslümanlar için bir s ınavdır 423
143-148 : Uhud sava şındaki psikolojik durumun tasviri, her
nefsin, ancak Allah' ın izniyle ölece ği, âhireti isteyip
yolunda 6avaş anlara Allah'ın, dünya ve âhiret mükâ-
fatını verdiği 425
149-155 : Uhud Savaşı'ndaki durumun tasviri 427
156-158 : Münafıklarm sözleri, Hak yolunda sava şıp ölen veya
öldürülenlerin ba ğışlanacak' 432
159-160 : Peygamber(s.a.v.)'in merhameti, zerâfeti, i şlerin da-
nış ma ile görülmesi emri 434
161-164 : Ganimet mal ını çalma, Peygamber'in yüce vasfı 438
165-168 : Herşey Allah'ın takdiriyle olur 442
169-171 : şehidlerıin Allah kat ındaki dereceleri 444
172-174 : Uhud Sava şında bozgundan sonra Allah ve Resulü-
nün ça ğırısına uyan müslümanlar ın, Peygamberin
etrafında toplanmaları 447
175-180 : şeytanın iğvâsma uyup kâfirlerden ko ırkmamah. U-
hud olayları , müslümanlar için bir s ınavdır. Cimri-
likle Allah yolunda harcanmayan mallar, sahipleri-
nin boyunlarına dolanır 449
181-184 : "Allah fakirdir, biz zenginiz" diyenler, kendilerine
ate şin yiyeceği kurban gelmedikçe inanmayacaklar ı -
nı iddiâ edenler 452
185-186 : Her can ın ölümü tadacağı , insanların mallarıyla, can-
ları yla sınandığı 455
187-189 : Allah'ın kitap ehlinden, gerçe ği gizlemeyeceklerine'
dair söz alması, yapmadıklarıyle övünenler 458
190-194 : Kâinat ın yaratılışını düşünen mü'minlerin Allah'a
ibadet ve yalvar ışları 459
195-198 : Allah, mü'minlerin ücretini verir. Dünya hayat ının
kısa geçimine aldarımamalıdır. Asıl mükâfat, koru-
n.anlarnn gidecekleri cennettir 462
AYETLER VE KONULARİ 699
Sayfa
199-200 Allah'tan inen her valiye inanan insan ı kitap sahip-
leri, Allah yolunda sab ır, sebat, nöbet bekleme 464
NISA' SURES İ :
1 İnsanların bir tek nefisten yarat ılışı ve karde şliği . 470
2-4 : Yetim haklarına dokunmamak, yetim kad ınlarla ev-
lenme sorunu 476
Çok kadınla evlenme sorunu 479
5-6 : Yetimlerin mallar ını koruma, olgunlaştıklarmda mal-
larını kendilerine teslim etme 484
7-10 : Erkek ve kad ının miras hakkı bulunduğu 488
11-14 : Miras payları 492
A- Ölenin çocuklar ının miras hakkı 493
Hacb 496
B- Anne babanın miras hakları 497
C- Karı kocanın miras haklar ı 498
D- Kelâlenin miras ı 498
E- Miras taksimi, borç ve vasiyetten sonrad ı r- 499
15-18 : Fuhuş yapanlrın cezası 505
19-21 : Üvey anneyi miras yoluyla alma yasa ğı, kadınlara
verilen mehrin, baskı ile geri alınmaması 513
22-24 . : Evlenilmesi haram olan kad ınlar 517
A- Neseb nedeniyle haram olan kad ınlar 519
B- Süt nedeniyle haram olan kadınlar 520
C- Nikâh nedeniyle haram olan kad ınlar 523
Müt'a nikahı ' 527
şranın görüşü 533
Razrnin Şiaya cevab ı 535
25-28 : Mü'm.in cariyelerle evlenme ve cariyenin zina cezas ı 536
29-33 : Malların, batıl yollarla yenilmemesi, helal kazanma,
büyük günahlardan sakınma, intihardan kaç ınma ve
miras sahipleri 542
34-35 : İyi, itâatkâr kad ınlar, serke ş kadınları yola getirme
metodu, karıkocanın, arasını bulacak arabulucu tayini 551
7C0 ÂYETLER yr, KONULARİ
Sayfa
36-42 : Allah'a kulluk, ana babaya, yak ınlara, yetimlere,
komşulara, yolculara iyilik, cömertlik, Allah yolun-
da infak, yap ılan iyiliğin zayi olmayaca ğı , peygam-
berlerin ümmetlerine tan ık olarak gelecekleri 557
43 : Sarho ş iken namaz kılmama, su bulunmad ığı zaman
teyemınüm 563
44-57 : Yahudilerin dü şmanca davran ışları , kıskançlıklar' 567
58 : Emânet ve adalet 575
59 : Allah'a, Resulüne ve ülül-emre itâat 579
60-70 : Baz ı yahudilerin olumsuz tutum ve davran ışları , Al-
lah'a ve Resulüne itâat edenlerin sonuçlar ı 583
71-76 : Cihâda te şvik 589
77-79 : Sava ş a kat ılmakta korkakhk gösterenler 591
80-85 : Allah'a ve Resulüne itâat gere ği, miinafıkların tu-
tumları , cihada te şvik, iyi işlere yard ımcı olmak 595
86-87 : Selam 600
88-91 : Müslümanların gayri müslim toplumlarla ili şkileri 604
92-93 : Hatâ ile adam öldürmenin diyeti ve keffareti 608
Kasden adam öldürmenin cezas ı 609
94 : Dünya menfaati için ba şkalarına kâfir clenilemez 613
95-96 : Mücâhidlerin Allah kat ındaki dereceleri 615 .
Sayfa
ruklarına uymayanları götürüp yerlerine ba şka top-
lumları getirebilece ği 640
136-147 : İman esasları, imanla küfür aras ında bocalayan mü-
nafıkları n durumu, teybe edip uslananlara Allah' ın
acıması ve onları bağışlamas; 645
148-149 : Haks ızlığa uğrama dışında kötü söz söylemenin do ğ-
ru olmadığı, Allah'ın gizli ve açık herşeyi bildiği 650
150-152 : Allah' ın elçileri aras ı nda ayırım yapılmaması 653
153-162 : Yahudilerin, Hz. Peygamber'dert, gökten kitap in-
dirmesini istemeleri; Hz. Musa'ya kar şı bu tür say-
gısızlıkları yüzünden cezaland ırılmaları , verdikleri
sözde durmamalar ı, Isa'yı öldürdüklerini söylemele-
ri, İsa'nın öldürülmediği ve asılmadığı fakat Allah'a
yükseltildiği, kitap ehli her ferdin, ölmezden önce
gözünden perde kalkınca Kur'ân' ın Isa hakkında an-
- lattığı gerçeklere inanaca ğı, yahudilerin helal şeyleri
haram saymaları, faizle ve haks ız yollarla ba şkaları -
nin mallarını yemeleri, içlerinde derin bilgi sahipleri-
nin Kur'ân'a inanaca ğı 654
163-170 : Allah, bütün peygamberlere, buyruklar ını vahy ile
duyurmuştur, Kur'ân' ın, Allah tarafından indirildi-
ğinde şüphe yoktur, Allah, Kur'ân' ı inkâr edip hak-
sızlık yapanları cehennemin yoluna sokar. Hak'tan
gelen gerçe ğe inanıp ona sarılmak, insanların kendi
yararınadır • 674
Vahy 675
Peygamberlerin sayı sı 677
171-175 : Kitap ehlini, üçlemeyi bırakıp Allah'ın büliğini ik-
,
KAYNAKLAR 686
INIŞ SIRASINA GÖRE KUR'ASI KER İM' İN SURELER İ : 690
DİZİN 705
INI Ş SIRASINA GÖRE KUR'ÂNI KERIMIN SURELER İ :
Abbas: 331, 332 282, 327, 341, 402, 461, 574, 612, 619,
Abdullah: 448, 528 622
Abdullah el-Hadrâni: 225 Abdullah ibn Selam: 44, 307, 410,
Abdullah ibn Abbas: 15, 19, 20, 25, 29, 31, 40, Abdullah ibn Sarya: 64
44, 47, 50, 54, 57, 58, 70, 71, 79, 91, 116, Abdullah ibn Übeyy: 39, 40, 41, 417, 433, 605
118, 144, 156, 157, 170, 172, 176, 195, Abdullah ibn Zübeyr: "204, 284, 529, 531
201, 203, 204, 208, 210, 220, 226, 228, Abdulmelik: 328, 524
244, 246, 248, 252, 256, 259, 260, 261, 263, Abdulmesih: 347
268, 270, 276, 278, 284, 286, 295, 300, Abdulmuttalib: 9
- 309, 310, 311, 320, 325, 326, 335, 341, Abdurrahman ibn Avf: 227, 261, 288, 564
342, 343, 344, 351, 352, 354, 362, 367, Abdurrahman ibn Ebibekre: 327
373, 378, 387, 391, 393, 395, 446, 453, Abdurrahman ibn Zeyd: 573
458, 459, 460, 461, 485, 486, 494, 495, Abdurrahman Hn' Zübeyr: 267
497, 500, 510, 513, 514, 522, 528, 531, Abdurrauf el-Muntıvi: 471
532, 535, 541, 546, 547, 554, 580, 599, Abdu Yezid: 259
602, 607, 612, 622, 623, 633, 651 Abis: 210
Abdullah ibn Amr: 143, 503 Adam Clark: 571
Abdullah ibn Amr ibn Haram,e1-Ensari: 446 Adem (Aleyhisselâm): 41, 54, 62, 116, 217, 218,
Abdullah ibn Atiyk: 64 219, 293, 369, 379, 385, 404, 470, 474, 570,
Abdullah ibn Cahş : 225 677
Abdullah ibn Ced'an: 401 Adnân: 473
Abdullah ibn Cübeyr: 417 Ahmed ibn Hanbel: 120, 158, 201, 228, 237,
Abdullah ibn Huzâfe: 580, 581 245, 263, 305, 334, 338, 422, 434, 436,
Abdullah ibn Kesif: 57, 75, 76, 95, 100, 116, 440, 480, 511, 519, 525, 622, 624, 644,
252, 336, 341, 351, 352, 404, 415, 652
437, 467, 502, 507, 514, 581, 586, 587, Ahmed K adiyani: 669
609, 622, 623, 629, 638, 639, 643 Alşe (r.a.): 20, 22, 87, 156, 169, 177, 230,243,
Abdullah ibn Mes'ild: 43, 201, 203, 220, 261, 248, 263, 279, 351, 401, 461, 478, 479, '
279, 281, 285, 341, 344, 355, 388, 452, 486, 487, 521, 522, 601, 621, 635• 643,
485, 494,, 495, 497, 503, 528, 532, 533, 644
566, 577, 622 Ali (Hz.): 40, 41, 166, 169, 205, 211, 251, 252,
Abdullah ibn Ravalıa: 236, 238 261, 277, 279, 297, 352, 395, 404, 436,
Abdullah ibn Ömer: 168, 176, 186, 229, 242, 477, 532, 533, 534, 535, 541, 555, 556,
244, 245, 252, 253, 258, 265, 268, 280, 564, 579, 580, 671 .
Merve: 117, 145, 146, 200, 201 Ş am: 64, 120, 129, 197, 228 287, 304, 387, 684
Mescidi Aksa: 109, 112, 403, 404 Ştraz: 669
Mescidi Haram: 103, 108, 109, 112, 128, 129, Taheriyye: 662
132, 133, 135,- 193, 195, 199, 205, 206, Taberriyye Gölü: 383,
207, 221, 226, Tâif: 225, 226, 284, 526
Meş 'ar-ı Haram: 208 Teymâ: 64
Mezopotamya: 97 T1h: 73
Mısır. 68, 69, 79, 122, 672
. Tûr-i Sina: 69, 70, 83, 213, 295, 383
Minâ: 29, 200, 205, 207, 208, 209, 622 Tüster Kalesi: 283
Moab: 291 Uhud: 140, 143, 416, 417, 424, 443, 446, 448,
Musul: 76 501
Nahcevan: 669 Ukta: 208
N•hle: 225 Usfân: 624, 625
Necd: 445 Zatu'r-Rika: 625
Necran: 347, 349, 352, 358, 364, 368, 386, 412 Murad: 625
Safa: 201 Zu'l-Mecaz: 208
M- KONULAR ve KİTAPLAR Dİ ZİNİ: