You are on page 1of 236

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
RADYO - TELEVĠZYON VE SĠNEMA ANABĠLĠM DALI
RADYO - TELEVĠZYON VE SĠNEMA BĠLĠM DALI

SOVYET DÖNEMĠ AZERBAYCAN SĠNEMASI

Meftune DADAġOVA

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. Aytekin CAN

Konya – 2019
i
ii
ÖNSÖZ VE TEġEKKÜR

Azerbaycan Sinema Tarihi, ilk filmlerin çekildiği dönemden itibaren günümüze kadar üç
temel aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşama 1898-1920 yıllarına ait Azerbaycan sinemasının ilk
dönemini, ikinci aşama 1920 yılından başlayarak 1990 yılına kadar devam eden Sovyet dönemi
Azerbaycan sinemasını, üçüncü aşama ise Bağımsız Azerbaycan Sineması Dönemini kapsamaktadır.
18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti ve Azerbaycan Cumhuriyeti‟nin tüm
alanlarında olduğu gibi sinema sanatında da yeni bir dönem başladı.

Bu tez çalışmasının ele aldığı dönem, Azerbaycan sinemasının varoluşundan Bağımsız


Azerbaycan Sineması Döneminin başlangıcına kadar olan süredir. Belirlenen dönem kapsamında
Azerbaycan sinemasının tarihsel gelişimi ve geçirdiği aşamalar, Sovyetler Birliği‟nin Azerbaycan
sineması üzerine etkisi tezin ana konusunu oluşturmaktadır. Azerbaycan sinemasının özellikleri
ülkenin içinde bulunmuş olduğu siyasal ve kültürel koşullarla birlikte değerlendirilmiş, yönetmenler
ve oyunculara ilişkin temel bilgiler kronolojik olarak belgelerle verilmiştir. Tüm bu konular ilk iki
bölümde filmler üzerinden örneklere dayandırılarak sunulmuştur.

Çalışmanın son bölümünde Azerbaycan‟ın ünlü bestecisi Üzeyir Hacıbeyov‟un operetlerinden


sinemaya uyarlanan “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmlerinin toplum bilimsel açıdan
incelenmesine yer verilmiştir.

Bu tez çalışması ile Azerbaycan sinema tarihi üzerine yapılacak araştırmalara bir katkı
sağlanması amaçlanmıştır.
Çalışma boyunca bilgileriyle bana hep destek olan, tezin oluşmasında emeğini esirgemeyen
danışmanım Prof. Dr. Aytekin CAN‟a, Doç. Dr. Ramiz GÖKBUDAK‟a ve Öğr. Gör. Dr. Kadir
YALÇIN‟a teşekkürlerimi bildiriyorum.
Eğitim hayatım boyunca her zaman beni destekleyen sevgili anneme sonsuz şükranlarımı
sunarım.

iii
T. C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Meftune DADAŞOVA

Numarası 134223001001
Öğrencinin

Ana Bilim / Bilim Dalı Radyo Televizyon ve Sinema


Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Aytekin CAN

Tezin Adı Sovyet Dönemi Azerbeycan Sineması

ÖZET
Başlangıç tarihi 1898 yılı olan Azerbaycan sineması, 1920 yılından itibaren Sovyet sinema
sanatının bir kolu olarak gelişti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği‟nde sinema alanı bir
propaganda aracı olarak siyasi iktidarın baskısı altında idi. Bu dönemde sosyalist ideolojiyi temel
alan, kahramanlar aracılığıyla sosyalist düzeni destekleyen yapımların yoğunluğu görülmektedir.

Sovyet dönemi Azerbaycan sineması tarihini konu alan bu tez çalışmasında Azerbaycan
sineması'nın tarihsel gelişimi belgelerle aktarılmış, zor koşullar ve yoğun bir denetim altında sınırlı
konularla üretilen filmler aracılığıyla Azerbaycan sinemasının içinde bulunduğu durum
incelenmiştir.

Ayrıca, Üzeyir Hacıbeyov'un müzikal komedilerinden beyaz perdeye aktarılan “Arşın Mal
Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmleri toplum bilimsel kavramlar açısından incelenerek analiz
edilmiştir.

Anahtar kelimeler: Azerbaycan Sineması, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği,


Propaganda, Üzeyir Hacıbeyov, Müzikal Komediler.

iv
T. C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Meftune DADAŞOVA


Numarası 134223001001
Öğrencinin

Ana Bilim / Bilim Dalı Radyo Televizyon ve Sinema


Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Aytekin CAN

Tezin İngilizce Adı Azerbaijan Cinema İn Soviet Period

SUMMARY

Azerbaijan Cinema which started in 1898 had developed as a branch of Soviet Cinema Art
since 1920. In The Union of Soviet Socialist Republics, the cinema was under the pressure of
political power as a propaganda tool. During this period, the intensity of the productions is seen
based on the socialist ideology and support the socialist order through heroes.

In this thesis, which is about Azeirbaijan Cinema History in Soviet Period the historical
development of Azerbaijan Cinema has been given with documents and the situation of Azerbaijan
cinema has been investigated through the films produced with limited topics under the difficult
conditions and intensive supervision.

In addition, “Arshin Mal Alan” (film directors: Rza Tahmasib and Nicolay Leshenko) and “O
Olmasın, Bu Olsun” (film director: Huseyn Seyidzade) films by Uzeyir Hajibeyov‟s musical
comedies have been analyzed in terms of basic sosiological concepts.

Key Words: Azerbaijan Cinema, The Union of Soviet Socialist Republics, Propaganda,
Uzeyir Hajibeyov, Musical Comedies.

v
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ VE TEġEKKÜR ................................................................................................................. iii


ÖZET .................................................................................................................................................. iv
SUMMARY ......................................................................................................................................... v
BĠRĠNCĠ BÖLÜM .............................................................................................................................. 3
AZERBAYCAN SĠNEMASININ ĠLK YILLARI VE SOVYET DÖNEMĠ AZERBAYCAN
SĠNEMASI
1.1. Azerbaycan Sinemasının Başlangıç Tarihi ............................................................................ 3
1.1.1. 1910 Yılları ........................................................................................................................ 7
1.1.2. Hüseyin Ereblinski ........................................................................................................... 10
1.1.3. Petrol ve Milyonlar Saltanatında ...................................................................................... 12
1.2. Sovyet Sinemasının Kuruluşu .............................................................................................. 13
1.2.1. Sovyet İdeolojisi ve Propaganda Aracı Olarak Sinema ................................................... 15
1.2.2. Sovyet Dönemi Azerbaycan Sinemasının Başlangıcı ...................................................... 17
1.2.3. Sinema İşinin Örgütlenmesi ............................................................................................. 19
1.2.4. 1920 Yılları ...................................................................................................................... 21
1.3. Abbad Mirze Şerifzade ........................................................................................................ 24
1.3.1. Bismillah .......................................................................................................................... 27
1.3.2. Hacı Kara.......................................................................................................................... 28
1.4. Cafer Cabbarlı ...................................................................................................................... 31
1.4.1. Sevil.................................................................................................................................. 36
1.4.2. Almaz ............................................................................................................................... 40
1.5. 1930 Yılları .......................................................................................................................... 43
1.5.1. Mikail Mikailov................................................................................................................ 48
1.5.2. Letif .................................................................................................................................. 49
1.5.3. İsmet ................................................................................................................................. 50
1.6. Azerbaycan Sinemasında İlk Sesli Film. Dublaj Sanatı ...................................................... 50
1.6.1. Samed Merdanov.............................................................................................................. 53
1.6.2. Köylüler ............................................................................................................................ 54

vi
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
AZERBAYCAN SĠNEMASI 1940-1990 YILLARI VE SOVYETLER BĠRLĠĞĠ’NĠN SON
DÖNEMĠ. SOVYET DÖNEMĠ AZERBAYCAN FĠLMLERĠNDEN ÖRNEKLER
2.1. Azerbaycan Sineması İkinci Dünya Savaşı Döneminde ...................................................... 56
2.1.1. Azerbaycan Sineması 1950 Dönemi ................................................................................ 63
2.1.2. Azerbaycan Sineması 1960 Dönemi ................................................................................ 68
2.1.3. Azerbaycan Sineması 1970 Dönemi ................................................................................ 76
2.1.4. Azerbaycan Sineması 1980 Dönemi ve Sovyetler Birliği‟nin Son Dönemleri ................ 84
2.2. Letif Seferov ........................................................................................................................ 90
2.3. Alisettar Atakişiyev ............................................................................................................. 93
2.4. Ejder İbrahimov ................................................................................................................... 95
2.5. Şamil Mahmudbeyov ........................................................................................................... 96
2.6. Adil İsgenderov .................................................................................................................... 99
2.7. Eldar Kuliyev ..................................................................................................................... 100
2.8. Tofik İsmailov.................................................................................................................... 103
2.9. Tofik Tağızade ................................................................................................................... 105
2.9.1. Uzak Sahillerde .............................................................................................................. 109
2.9.2. Yedi Oğul İsterim ........................................................................................................... 112
2.9.3. Dede Korkut ................................................................................................................... 114
2.10. Hebib İsmailov ............................................................................................................... 115
2.10.1. Üvey Anne .................................................................................................................. 116
2.10.2. Büyük Dayak .............................................................................................................. 118
2.11. Kamil Rüstembeyov ....................................................................................................... 120
2.11.1. Aygün ......................................................................................................................... 120
2.11.2. Ahırıncı Aşırım ........................................................................................................... 122
2.12. Hasan Seyidbeyli ............................................................................................................ 123
2.12.1. Nesimi......................................................................................................................... 126
2.13. Arif Babayev .................................................................................................................. 133
2.13.1. Gün Geçti .................................................................................................................... 136
2.14. Rasim Ocakov ................................................................................................................ 143
2.14.1. Ad Günü ..................................................................................................................... 147
2.14.2. İstintak ........................................................................................................................ 149

vii
2.15. Gülbeniz Azimzade ........................................................................................................ 153
2.15.1. Nağme Dersi ............................................................................................................... 154
2.16. Savaş Konulu Filmler ..................................................................................................... 156
2.16.1. Şerikli Çörek ............................................................................................................... 157
2.16.2. Bizim Cebiş Muallim ................................................................................................. 161
2.16.3. Kiraz Ağacı ................................................................................................................. 164
2.16.4. Kaval Sesi ................................................................................................................... 167
2.17. Televizyon Oyunları Hakkında ...................................................................................... 169
2.17.1. Öten Yılın Son Gecesi ................................................................................................ 170
2.17.2. Sen Her Zaman Benimlesin ........................................................................................ 171

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÜZEYĠR HACIBEYOV’UN ESERLERĠNDEN UYARLANAN “ARġIN MAL ALAN” VE “O
OLMASIN, BU OLSUN” FĠLMLERĠNĠN TOPLUM BĠLĠMSEL ANALĠZĠ
3.1. Film Çözümlemesi ................................................................................................................ 176
3.1.1. Araştırmanın Amacı ............................................................................................................ 176
3.1.2. Araştırmanın Önemi ........................................................................................................... 177
3.1.3. Araştırmanın Varsayımları ................................................................................................. 178
3.1.4. Araştırmanın Yöntemi ........................................................................................................ 178
3.1.5. Araşıtırmanın Sınırlılıkları .................................................................................................. 179
3.1.6. Araştırmanın Problemi ........................................................................................................ 180
3.1.7. Araştırmanın Evren ve Örneklemi ...................................................................................... 180
3.2. Üzeyir Hacıbeyov. Yaşamı ve Eserleri. ................................................................................. 180
3.3. “Arşın Mal Alan” Eseri. Sahneden Beyaz Perdeye ........................................................... 184
3.3.1. Yönetmen Rıza Tehmasib .............................................................................................. 187
3.3.2. Filmin Künyesi ................................................................................................................... 190
3.3.3. Filmin Konusu ................................................................................................................ 190
3.3.4. Karakterler .......................................................................................................................... 191
3.3.5. Değerler .......................................................................................................................... 193
3.3.6. Yaşam Biçimi ve Kadının Toplumdaki Yeri ................................................................. 194
3.4. “O Olmasın, Bu Olsun” Eseri. Sahneden Beyaz Perdeye ...................................................... 195
3.4.1. Yönetmen Hüseyin Seyidzade ....................................................................................... 200

viii
3.4.2. Filmin Künyesi ............................................................................................................... 202
3.4.3. Filmin Konusu ................................................................................................................ 203
3.4.4. Karakterler ...................................................................................................................... 203
3.4.5. Değerler .......................................................................................................................... 205
3.4.6. Yaşam Biçimi ve Kadının Toplumdaki Yeri ................................................................. 206
3.4.7. “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” Müziği ................................................... 207
3.5. Bulgular ve Yorum ................................................................................................................ 210
SONUÇ ........................................................................................................................................ 213
KAYNAKÇA ............................................................................................................................... 218

ix
GĠRĠġ

Azerbaycan Sinema Tarihi; geçirdiği aşamalar, önemli akımları, yönetmenleri ve oyuncuları


ile ilgili araştırmalar, Azerbaycan‟ın sahip olduğu tarihsel özellikleri itibarıyla başlıca üç aşamada
incelenebilir:
Birinci Dönem: 1898 yılından 1920 yılına kadar olan Azerbaycan Sinemasının İlk Dönemi.
İkinci Dönem: 1920‟den 1990 yılına kadar devam eden Sovyet Dönemi Azerbaycan Sineması.
Üçüncü Dönem: Bağımsız Azerbaycan Sineması Dönemi.

“Sovyet Dönemi Azerbaycan Sineması” başlığı altında yapılan bu araştırmada Azerbaycan


sinemasının başlangıç tarihi ve Sovyet dönemi Azerbaycan sineması tarihi ele alınmış, her dönemi
yansıtan yönetmenler ve en önemli filmler hakkında geniş bilgi verilmiştir.

Çalışmanın amacı Azerbaycan sinemasının temel özelliklerini tarihsel gelişim ve aşamalar


içinde belgelerle aktarmaktır. Bu hedef doğrultusunda çalışma çerçevesinde, Azerbaycan
sinemasının en eski filmlerinden olan “Şehir Bağında Halk Gezintisi”, “Trenin Demiryolu
İstasyonuna Girişi”, “Kafkas ve Merkuri Cemiyeti'ne ait Geminin Limandan Ayrılması”, “Bakü
Sokağı Sabah Çağı”, “Bibi Heybet'de Petrol Fıskiyesi Yangını”, “Elahazret Buhara Emiri'nin
Velikiy Kınyaz Aleksey Gemisi ile Uğurlanma Merasimi”, “Kafkas Dansı”, “İliştin” isimli sessiz
kısa filmlerle 1898 yılından başlayan, 1920 yılından itibaren Sovyet sinema sanatının bir kolu olarak
gelişen Azerbaycan sinemasının Sovyet propagandasından nasıl etkilendiği incelenmiş, Sovyetler
Birliği‟nin Azerbaycan sinemasına etkisi üzerine araştırma yapılmıştır.

Üç bölümden oluşan tez çalışmasının ilk bölümünde, Azerbaycan sinemasının temelini


oluşturan ilk sessiz filmlerin yapımı, 1910 yılları film çalışmaları, 1920 yılında Sovyetler Birliği
döneminin başlaması ile yaşanan siyasi ve kültürel değişimler içinde Azerbaycan sinemasının yeni
aşaması, Sovyet ideolojisi ve propaganda, film sanatının gelişimini sağlayan Azerbaycan Foto
Sinema Kurumu'nun oluşturulmasıyla ulusal sinemanın yeni bir sanat dalı olarak kabul edilmesi,
1930 yılları ve ilk sesli film yapımı gibi konular tüm detaylarıyla ele alınmıştır. Hüseyin
Ereblinski‟nin, Abbas Mirze Şerifzade‟nin, Cafer Cabbarlı‟nın, Samed Merdanov‟un, Mikail
Mikailov‟un sanatı ve Azerbaycan sinemasına katkıları konusunda bilgi verilmiştir.

1
Çalışmanın 1940 ve 1990 yılları kapsayan ikinci bölümünde; İkinci Dünya Savaşı‟nın
Azerbaycan sinemasına etkileri, Stalin dönemi Sovyet sineması ve sansür konuları ele alınmış,
1950‟li yıllardan itibaren “Duraklama Dönemi”nin sona ermesi ile Azerbaycan sinemasının tekrar
gelişim sürecine başlaması, sinema sektöründe büyük değişim ve gelişimlerin yaşandığı 1960-1980
yılları yapımları ve Sovyetler Birliği‟nin son dönemleri konusu üzerinde durulmuştur. Sovyetler
Birliği dağıldıktan sonra Azerbaycan‟ın kendi bağımsızlığını ilan etmesinin ardından varolan
bağımsız Azerbaycan sineması hakkında da kısa bir bilgi verilmiştir.

Ayrıca, ikinci bölümde Azerbaycan sinemasının önemli yönetmenlerinden olan Letif Seferov,
Alisettar Atakişiyev, Ejder İbrahimov, Şamil Mahmudbeyov, Adil İsgenderov, Eldar Kuliyev, Tofik
İsmailov, Tofik Tağızade, Hebib İsmailov, Kamil Rüstembeyov, Hasan Seyidbeyli, Arif Babayev,
Rasim Ocakov ve Gülbeniz Azimzade tarafından çekilen, Sovyet dönemi Azerbaycan sinemasına ait
başarılı yapıtlar arasında yeralan filmler hakkında bilgilere yer verilmiştir. Savaş konulu filmler
kapsamında “Şerikli Çörek”, “Bizim Cebiş Muallim”, “Kiraz Ağacı”, “Kaval Sesi” filmleri, aynı
zamanda “Öten Yılın Son Gecesi” ve “Sen Her Zaman Benimlesin” televizyon oyunları hakkında
geniş bir şekilde bahsedilmiştir.

Çalışmanın üçüncü ve son bölümü, Azerbaycan‟ın dahi bestecisi Üzeyir Hacıbeyov‟un


yaratıcılığı ve operetleri üzerine yoğunlaşmıştır. Üzeyir Hacıbeyov‟un hayatı, sanatı, eserleri
hakkında araştırmalara ve bilgilere geniş yer verilmiş, bu operetlerden sinemaya uyarlanan; Rıza
Tehmasib ve Nikolay Leşşenko‟nun “Arşın Mal Alan” ve Hüseyin Seyidzade‟nin “O Olmasın, Bu
Olsun” filmleri toplum bilimsel kavramlar açısından incelenmiştir. Kadının toplumdaki yerini ve
sorunlarını beyaz perdeye taşıyan bu filmler Azerbaycan sinemasının en önemli yapıtlarındandır.

2
BĠRĠNCĠ BÖLÜM

AZERBAYCAN SĠNEMASININ ĠLK YILLARI VE SOVYET DÖNEMĠ AZERBAYCAN


SĠNEMASI

1.1. Azerbaycan Sinemasının BaĢlangıç Tarihi

Fransız kökenli Auguste – Louis Lumiere kardeşler tarafından uzun çalışmalar sonucu icat
edilen ve Cinematograph adını verdikleri aygıt ile 1895 yılı 28 Aralık günü tarihinde halka açık ilk
film gösterisi gerçekleştirildi. “Arrival of a Train at La Ciotat” (“Trenin La Ciotat Garına Gelişi”)
dünya sinemasının ilk filmi olarak kabul edildi. Paris‟in Capucines Bulvarı‟ndaki Grand Cafe‟de
gerçekleştirilen ilk gösterimler sonrası kısa sürede insanları etkisi altına alan sinema için ciddi
adımlar atılmaya başlandı. Lumiere kardeşlerinin dünyanın değişik yerlerine gönderdiği temsilcileri
diğer ülkelerin de sinema ile tanışmasına neden oldu (İsmailov, 2001: 16; Dadaşov, 2009: 12;
Kazımzade, 2013b: 214-215; Kazımov ve Dadaşov, 1999: 94-95).

Azerbaycan‟ın sinemayla tanışması 1898 yılında başlar. Yabancı filmler 8 Ocak 1898
tarihinde Azerbaycan‟ın başkenti Bakü‟de, “Bakinskoye Obshestvennoye Sobranie” (“Бакинское
Общественное Собрание”) isimli salonda, Öğrencilere Yardım Cemiyeti‟nin yararı için
düzenlenmiş gecede “Canlı Fotoğraflar”ın gösterimi ile sunuldu. Sinema o zaman “Canlı
Fotoğraflar” olarak adlandırılıyordu. Gecede canlı fotoğrafların izlenimiyle birlikte misafirlere
hediyelik olarak stereoskopların da satıldığı bilinmektedir. Bu bilgiler Kaspi gazetesinin 4 ve 6 Ocak
1898 tarihli sayılarında yayımlanan ilanlarda yer almıştır (İsmailov, 2001: 26; Kazımov ve Dadaşov,
1999: 97).

İlk sinema gösterimlerini, mayıs ayının sonlarından başlayarak basit haber görüntüleri veya
günlük hayattan karelerle sinemayla ilgili ilk çalışmaların yapımı izledi. Bu çalışmalar, Azerbaycan
sinemasının ilk dönem örneklerini oluşturdu. Kaspi gazetesinin 6 Haziran 1898 tarihli sayısında
yayımlanan “Sinematograf” başlıklı ilanda bir erkek okulunda yapılan konuşmaların 1879-1904
yılları arasında Bakü‟de yaşamış, Bakü İlmi Foto Derneği'nin kurucusu ve rehberi olmuş Aleksandr

3
Mihayloviç Mişon isimli fotoğraf ve kameraman tarafından filme alındığı, görüntülerin yaz
aylarında gösterime sunularak toparlanacak paranın okulun harcamaları için kullanılacağı haberi yer
almıştır. Tüm bu bilgiler Azerbaycan sineması tarihinin ilk örneklerinin; film çekimleri ve
sunumunun 1898 yılı olduğunu göstermektedir (İsmailov, 2001: 26; Kazımzade, 2013b: 217-218;
Kazımzade, 2014: 378-379; Kazımzade, 2015: 207).

25 yıl boyunca Bakü‟de yaşamış Aleksandr Mihayloviç Mişon bu yıllarda “hem fotoğrafçı
hem yayıncı, hem de kameraman olarak faaliyet göstermiştir. O, ağır bir kamera sehpası, büyük
tahta kutudan ibaret fotoğraf makinesi ve sinema kamerasını kendisiyle taşıyarak, hem Demiryolu
İstasyonu‟nu ve Bakü Deniz Limanı‟nı çekmiş, hem de Bibi Heybet‟de ve Abşeron‟un petrol
madenlerinde çekimler yapmış, daha sonra bu görüntüleri şehirde düzenlenen çeşitli törenlerde
izleyicilere sunmuştur. O, başkanı olduğu Bakü Foto Derneği‟nin üyelerine bilimsel fotoğrafçılığın
sırlarını öğretmekle beraber hayır işleri ile de meşgul oluyordu” (Kazımov, 1999a: 43-44).

31 Mayıs 1898 tarihinde Bakü‟de, “Mihaylov” bahçesinde, yardım amaçlı düzenlenen halk
gezintisi sırasında, Bakü İlmi Foto Derneği filmler sergiledi. Bu gösteri, Mişon tarafından “Şehir
Bağında Halk Gezintisi” başlığıyla filme alındı. Gözlem niteliği taşıyan, Bakü hayatı ve insanların
günlük yaşamını yansıtan bu kısa görüntüler, aynı zamanda Bakü hayatından kesitler sunan diğer
“Canlı Fotoğraflar”; bir trenin Bakü Demiryolu İstasyonuna girişini görüntüleyen, Lumiere
kardeşlerinin çektikleri filmin konusu ile aynı olan “Trenin Demiryolu İstasyonuna Girişi”, bir
geminin Bakü limanından ayrılmasını sergileyen, haber niteliğinde olan “Kafkas ve Merkuri
Cemiyeti‟ne Ait Geminin Limandan Ayrılması” ve şehrin sabah hayatını, güne nasıl başlamasını
yansıtan manzara türünde “Bakü Sokağı Sabah Çağı” isimli açık havada çekilen belgesel türünde
röportaj filmleri 21 Haziran tarihinde Bakü'nün merkezinde, Vasilyev-Vyatski'in Tiyatro-Sirk
Salonu‟nda düzenlenen şehir hayatı ve yaşamını konu alan bir sinema programında eğlenceli sirk
gösterileriyle birlikte izleyicilere sunuldu (Kazımzade, 2014: 380; Kazımzade, 2015: 207-208).

Böylece, aynı zamanda gösterime giren; “Şehir Bağında Halk Gezintisi”, “Trenin Demiryolu
İstasyonuna Girişi”, “Kafkas ve Merkuri Cemiyeti‟ne Ait Geminin Limandan Ayrılması” ve “Bakü
Sokağı Sabah Çağı” isimli dört film çalışmasının 21 Haziran'da ilk başarılı gösterimiyle izleyicilerin
dikkatini çekmesinin ardından, Aleksandr Mihayloviç Mişon, sinemaya gösterilen rağbeti göz önüne
alarak ilk olarak Bakü‟de, daha sonra Paris‟te düzenlenecek Dünya Fuarı‟nda gösterime sunmak için

4
şehir hayatını ve şehir insanlarının yaşamını konu alan yeni filmler çekerek sinema koleksiyonu
yaptı. Bu koleksiyona “Bibi Heybet‟de Petrol Fıskiyesi Yangını”, “Elahazret Buhara Emiri'nin
Velikiy Kınyaz Aleksey Gemisi ile Uğurlanma Merasimi”, “Kafkas Dansı” ve “İliştin” isimli dört
kısa sessiz film dâhildi (Kazımov ve Dadaşov, 1999b: 98; Dadaşov, 2001: 19).

“Bibi Heybet‟de Petrol Fıskiyesi Yangını” filmi, 27 Temmuz gecesi Bakü'nün Bibi Heybet
kasabasında çıkan yangın olayının görüntüleridir. Kaspi gazetesinin 28 Temmuz 1898 tarihli
sayısında yer alan “Muhteşem Yangın” başlıklı haberde yazıyor: “27 Temmuz gecesi saat 11
sıralarında Bibi Heybet‟de Bakü taciri Y.V.Vişaun‟un madeninde çok büyük alev gözüktü. Fiskiye
yapan 32 saylı petrol kuyusu yakınlığında yerleşen ocak hanede yangın çıkmıştır: alev fiskiyeni
sardı, kısa sürede komşu kuyular da alev aldı, sonra alev madenin yarısını sardı, milyon pud petrolü
olan büyük ambar yandı, toplam 9 kuyu yanmıştır” (Kazımzade, 2014: 381-382).

“Elahazret Buhara Emiri'nin Velikiy Kınyaz Aleksey Gemisi ile Uğurlanma Merasimi”
filminin konusu 24 Temmuz 1898 tarihinde misafir olarak trenle Bakü‟ye gelen Buhara Emiri‟nin üç
gün sonra Kafkaz ve Merkuru Limanı‟ndan uğurlanması görüntüleri idi. Bu bilgiler Kaspi
gazetesinin 25 Temmuz 1898 tarihli “Buhara Emiri‟nin Gelmesi” ve 28 Temmuz 1898 tarihli
“Buhara Emiri‟nin Uğurlanması” başlıklı haberlerinde yer almıştır (Kazımzade, 2014: 381).

Bir dans gösterisini görüntüleyen “Kafkas Dansı” filmi Azerbaycan sineması tarihinde film-
konser türünde yapılmış ilk film olarak kabul edilir (Kazımov, 2003b: 6-7).

Komedi türünde olan “İliştin” filmi Bakü şehrinde bahçelerden birinde geçen komik olayların
görüntüsüdür. “İliştin” ile Azerbaycan sinemasında konulu filmlerin temeli konulmuştur
(Kazımzade, 2003a: 19).

Bu dört kısa filmden oluşan programın bağımsız sunumu 2 Ağustos 1898 tarihinde yine aynı
mekânda, Vasilyev-Vyatski'nin Tiyatro ve Sirk Salonu‟nda bu kez hiçbir yardımcı program dâhil
edilmeden gerçekleştirildi (Kazımzade, 2003b: 6-7; Kazımzade, 2004: 11; Dadaşov, 2015: 7).

“Kaspi” gazetesinin 1-2 Ağustos 1898 tarihli sayısında gösterinin yapılacağı ile ilgili
yayımlanan bir duyuru, Azerbaycan sinema tarihindeki bu önemli olayı ispat ediyor: “Paris'te

5
yapılacak uluslararası fotoğraf ve sinema sergisine Bakü'de yaşayan fotoğraf sanatçıları da çektikleri
eserlerle katılacaklar. A.Mişon adlı bir fotoğrafçı, bu sergi için hazırladığı “Canlı Fotoğraflarını”
V.Vasilyev'in “Tiyatro-Sirk” salonunda yalnız bir kez nümayiş ettirecek” (Dadaşov, 1992: 4;
İsmailov, 2001: 26; Kazımzade, 2004: 12).

Bu tarihten itibaren sinema Azerbaycan‟da kendi yerini almaya başladı. Böylece yönetmen,
fotoğrafçı ve kameraman Aleksandr Mihayloviç Mişon tarafından Paris'te düzenlenen sergi için
hazırlanan, yapımcılığını, senaristliğini ve yönetmenliğini kendisinin gerçekleştirdiği, ilkel durumda
olsa da komedi, belgesel, aktüalite, dram gibi gelecek sinema türlerini kendisinde barındıran bu ilk,
kısa, sessiz filmler Azerbaycan sinemasının temelini oluşturdu ve 2 Ağustos 1898 tarihi Azerbaycan
sinemasının başlangıç tarihi olarak kabul edildi (Kazımzade, 2004: 12; Kazımzade, 2014: 386;
Kazımzade, 2015: 229).

6 Ağustos 1898‟de Balahanı‟daki kulüplerden birinde Mişon tarafından bir film programı daha
düzenlendi. Programa tekrar olarak alınmış “Bibi Heybet'de Petrol Fıskiyesi Yangını” filmi ile
beraber 4 Ağustos 1898 tarihinde, Balahanı madenlerinden birinde kuyuda oluşan petrol fıskiyesini
yansıtan “Balahanı‟da Petrol Fıskiyesi” ve “Balahanı Sabunçu Polis İdaresi Süvari
Garodovoylarının At Oynatmaları” filmleri dâhildi (Kazımzade, 1999: 43; Kazımzade, 2014: 382-
383).

Aleksandr Mihayloviç Mişon tarafından 1898 yılında çekilen “Bibi Heybet‟de Petrol Fıskiyesi
Yangını”, “Elahazret Buhara Emiri'nin Gemi ile Uğurlanması”, “Kafkas Dansı”, “İliştin” ve
“Balahanı‟da Petrol Fıskiyesi” filmleri 1900 yılında Paris‟te Nisan ve Ekim ayları arasında
düzenlenen Uluslararası Bedii, Sanayi ve Tarım Sergisi‟nde gösterime sunulmuş, bu filmler Lumiere
Kardeşler tarafından alınarak kendi koleksiyonlarına dâhil edilmiştir. Sonraları Paris Sinema
Arşivi‟ne verilen bu filmler Fransa'da korunmaktatır. Haber niteliği taşıyan 30 saniyelik “Bibi
Heybet'de Petrol Fıskiyesi Yangını” ve “Balahanı‟da Petrol Fıskiyesi” filmleri 2001 yılında,
Fransa‟nın film arşivinden alınarak Azerbaycan'a getirilmiştir. Bu filmler Azerbaycan Devlet Film
Fondu‟nda korunmaktadır (İsmailov, 2001: 26; Kazımzade, 2003a: 10; Kazımzade, 2003b: 6-7;
Kazımzade, 2014: 386).

6
Açık havada çekilen, günlük hayattan sahneler saptayan belgesel türünde röportaj ve aktüalite
çalışmaları, Azerbaycan sineması tarihinin ilk film örnekleri olarak nitelendirildi. 1898 yılında
çekilen, günlük olayları konu alan ve izlenime toplu olarak sunulan filmlerin başarılı gösterimlerinin
ardından, 1900, 1907 ve 1908 yıllarında da “Bakü Ahalisinin Şehir Bağında Gezintisi”, “Deniz
Kenarında Gezinti”, “Balahanı” gibi belgesel niteliğinde filmlerin yapıldığı bilinmektedir. 1908
yılından başlayarak çekim yapmak için Bakü‟ye gelen Pathe ve Gaumont Fransız film şirketinin
kameramanları tarafından devamlı olarak Bakü hayatından, petrol madenlerinden, madenlerde
çalışan işçilerin yaşamından kesitler sunan birçok kısa metraj film yapıldı (Kazımzade, 2004: 12,
Kazımzade, 2003b: 7-8).

1910 yıllarına ait filmler ise genellikle “Filma” Hissedarlar Cemiyeti tarafından yapıldı.
Önceleri sirk salonlarında veya çeşitli derneklerin binalarında izleyicilere sunulan filmlerin zamanla
salonlara taşınarak Bakü‟nün “Rekord”, “Mikado”, “Ekspres”, “Fransız” sinema salonlarında
gösterime girmesiyle sinema önem kazanmaya başladı (Dadaşov, 1992: 4-5; İsmailov, 2001: 26). Bu
süre zarfinda tiyatral kökenli ilk dönem film çalışmaları ve düzenlenen gösteriler zamanla izleyici
kitlesi oluşturmayı başarmış, gittikçe geniş halk kitlelerine ulaşarak Azerbaycan sinema tarihi için o
yıllara ait ehemmiyetli gelişmeler sağlamıştır.

1.1.1. 1910 Yılları

1910'lu yıllardan başlayarak Bakü'de çalışan Belçikalı Pirone Kardeşler, “Filma” Hissedarlar
Cemiyeti‟ni kurarak Bakü, Tiflis gibi çeşitli şehirlerde film dağıtım büroları, stüdyolar oluşturdu.
1915-1918 yılları arasında yapılan konulu film çalışmaları Pirone Kardeşler‟in kurdukları bu
stüdyolarda üretildi. Genel olarak petrol madenlerinde çalışan işçilerin hayatını konu alan “Avrat”,
“Petrol ve Milyonlar Saltanatında”, “Yeni Tarzda Eski Ahvalât”, “Kadınların Yardımıyla Eşlerin
Yükselişi”, “Yalınayak Aşk” (veya “Bakü'de Olay”), “Kınyaz Demir Bulat”, “Ölümüne Bir Saat
Kala”, “Arşın Mal Alan”, “Bir Alçalmanın Tarihi” isimli filmler yapıldı.

“Avrat” - “Filma” Hissedarlar Cemiyeti'nin Azerbaycan'da yaptığı ilk konulu film toplumsal
dram türünde olan “Avrat” filmi oldu. Çekimleri 1915 yılında Bakü'de gerçekleştirilen, 1916 yılının
başlarında gösterime giren altı bölümlü film yazar Artsıbaşov‟un “Er” romanından uyarlanmıştır.
Filmin senaryosunu A.D.Panova–Potyomkina yazmış, Bakü tiyatrolarında çalışan K.Piontkovskaya,
7
R.Lazareva, Y.İvanova, Y.Muromski isimli yabancı oyuncuların katılımı ve Boris Svetlov‟un
yönetmenliği ile yapılmıştır, kameramanı Grigori Lemberg idi (Kazımzade, 2003a: 19; İsmailov,
2001: 27-160). Sessiz sinemanın ana konularından olan kadın özgürlüğü bu filmin ardından 1920-
1930 yıllarında yapılan “Kız Kulesi”, “Gilan Kızı”, “Sevil”, “İsmet” ve “Almaz” filmlerinde de
varlığını sürdürmüştür.

“Yeni Tarzda Eski Ahvalât” - Oyuncularının isimleri bilinmeyen, günlük olayları anlatan,
Azerbaycan sinemasında komedi türünün ilk örneklerinden olan iki bölümlü “Yeni Tarzda Eski
Ahvalât” sessiz filmi 1916 yılında gösterime girmiştir. Filmin yönetmeni Boris Svetlov, kameramanı
Grigori Lemberg idi (Kazımzade, 2003a: 20-21).

“Kadınların Yardımıyla Eşlerin Yükselişi” - Zengin bir aile yaşamını anlatan, konunun
anlatımına yardım eden “Eyalet Bataklığı”, “Coşkun Kan Alevden Güçlüdür”, “Muhabbet Meclisi
Başlansın”, “Kadınlar Eşlerine İş Buluyorlar”, “Şarap Perisinin Ayakları Altında” ve “Kadınlar Her
Zaman Günahsızlar” isimli altı bölümden oluşan, kameramanlığını Grigori Lemberg‟in yaptığı
“Kadınların Yardımıyla Eşlerin Yükselişi” komedi filmi 1916 yılında Boris Svetlov'un yönetmenliği
ve aynı zamanda başrol oyunculuğu ile yapılmıştır. Filmde rol alan isimler: Y.Buranovskaya,
A.D.Panova-Potyomkina, S.Şolohova, A.Verner, G.Kramer (İsmailov: 2001: 28-161; Kazımzade,
2003a: 21).

“Yalınayak Aşk” (“Bakü'de Olay”) - “Filma” Hissedarlar Cemiyeti tarafından 1916 yılında
yapılan daha bir kısa metrajlı film, iki bölümlü “Yalınayak Aşk” veya diğer adı “Bakü'de Olay” olan
komedi filmi idi. Bakü sakinlerinin çalışma hayatını, farklı mekânlarda: sokaklarda, gemide geçen
olayları görüntüleyen filmin yönetmeni Boris Svetlov, kameraman Grigori Lemberg'di.
A.D.Panova–Potyomkina, Regina Lazareva, Yevgeni Muromski filmde rol alan isimlerdendir
(İsmailov, 2001: 28-160; Kazımzade, 2003a: 22).

“Kınyaz Demir Bulat” - Çekimleri 1916 yılında tamamlanarak gösterime giren altı bölümlü
“Kınyaz Demir Bulat” melodram filminin yönetmeni Boris Svetlov, kameramanı Grigori
Lemberg'di. İnsan ilişkilerini, üzücü sonla biten olayları konu edinen, Azerbaycan‟ın ünlü tiyatro
oyuncusu ve yönetmen Abbas Mirze Şerifzade‟nin de rol aldığı filmin çekimleri genellikle Bakü'de

8
yapılmıştır. R.Lazareva, A.Polonski, Y.Muromski, A.Morozovski filmde rol alan isimler arasındaydı
(İsmailov, 2001: 36-161; Kazımzade, 2003a: 22).

“Ölümüne Bir Saat Kala” - Y.Muromski, A.Polonski, R.Lazareva ve A.İvanova isimli


yabancı oyuncuların katılımı ile gerçek bir yargı olayını konu alan, yedi bölümden oluşan kısa
metrajlı “Ölüme Bir Saat Kala” adlı sessiz filmi 1916‟da gösterime girmiştir. Yönetmeni Boris
Svetlov, kameramanı Grigori Lemberg'di (İsmailov, 2001: 28-162; Kazımzade, 2003a: 22).

“Arşın Mal Alan” – Azerbaycan opera sanatının kurucusu, ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyov'un
1913'te yazmış olduğu ve 25 Ekim 1913 tarihinde Hüseyin Ereblinski‟nin yönetmenliğinde sahneye
konulan dört perdeli “Arşın Mal Alan” opereti, 1916 yılının sonlarına doğru “Filma” Hissedarlar
Cemiyeti tarafından sinemaya aktarılmıştır. Hüseyinkulu Sarabski, Elekber Hüseyinzade, Ahmed
Ağdamski, Mirzağa Aliyev, Yunis Nerimanov, Henefi Terekulov‟un da rol aldığı film 1917 yılının
Ocak ayında gösterime girse de kısa sürede gösterimden kaldırılmıştır (Sadıkov, 1970: 13).

“Bir Alçalmanın Tarihi” - P.Muravyov‟un senaryosu ve Regina Lazareva, A.Polonski,


Yevgeni Muromski isimli oyuncuların katılımı ile çekimleri 1918‟te tamamlanan “Bir Alçalmanın
Tarihi” melodram filminin ilk izlenimi, 1919 yılının Ocak ayında “Rönesans” sinema salonunda
gerçekleşmiştir. Beş bölümden oluşan film bir aile dramının öyküsü ile izleyicilerine “Hayatta
insanın başına gelen, yaşadığı her şey kaderin bir hükmüdür ve bu kaçınılmazdır” düşüncesini
sergilemiştir. “Rönesans” Sinema İdaresi ise filmi izlenime “Bu film çağdaş hayattan bahseden
yoğun bir dramdır” tanımlaması ile sunmuştur (İsmailov, 2001: 30-162; Kazımzade, 2003a: 22).

Sadece “Filma” Cemiyeti tarafından yapılan, 1910 yıllarına ait: “Avrat”, “Petrol ve Milyonlar
Saltanatında”, “Yeni Tarzda Eski Ahvalât”, “Kadınların Yardımıyla Eşlerin Yükselişi”, “Yalınayak
Aşk” (veya “Bakü'de Olay”), “Kınyaz Demir Bulat”, “Ölümüne Bir Saat Kala”, “Arşın Mal Alan”
ve “Bir Alçalmanın Tarihi” isimli filmler dram, melodram, komedi türü içermektedir. Filmler
genellikle şirketin daveti üzerine Bakü'ye gelen yönetmen Boris Svetlov ve kameraman Grigori
Lemberg tarafından çekilmiş, film senaryoları A.D.Panova-Potyomkina tarafından yazılmıştır
(İsmailov, 2001: 27; Kazımzade, 2015: 249).

9
1917 yılında “Bakü‟de Halk Azatlığı Bayramı”, “1917 yılı 12 Mart‟ta Bakü‟de Azatlık
Bayramı”, “1917 Yılının Mart Ayı ve Kolektif Mukâvele Uğrunda Mübarize”, “Bakü Komiserinin
Mitingde Konuşması”, “Petrol Kuyularının Kazılması ve Çıkartılması” isimli belgeseller yapılmıştır.

28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Sadece 23 ay bağımsız


faaliyet göstermesine karşın, bu süreçte Azerbaycan‟da devletçilik, eğitim, kültür, edebiyat ve güzel
sanatlar alanında önemli adımlar atıldı ve sinema sektöründe dönemin siyasi ve kültürel olaylarını
yansıtan belgesel filmlere ağırlık verildi. 28 Mayıs 1919 tarihinde Azerbaycan Halk
Cumhuriyeti‟nin yıl dönümünü yansıtan “Azerbaycan‟ın Bağımsızlığının Yıl Dönümü
Münasebetiyle Tentene” belgesel filmi çekilmiş, 13 Haziran‟da Bakü‟nün “Ekspres”, “Rekord” ve
“Forum” sinema salonlarında gösterime sunulmuştur. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti 28 Nisan 1920
yılında Sovyet ordusunun ülkeyi işgaliyle son buldu (Dadaşov, 1992: 5; Kazımzade, 2003b: 9;
Kazımzade, 2004: 14-15).

1898 yılından 1920 yılına kadar olan süre Azerbaycan Sinema Tarihinin ilk dönemi olarak
kabul edilir. Bu dönemde çekilen filmlerin temel konusu devrim, petrol üretimi ve işçilerin yaşam
mücadelesi idi.

1.1.2. Hüseyin Ereblinski

20. yüzyılın başlarında Azerbaycan tiyatrosunun oluşumunda büyük katkılarda bulunan


isimlerden biri oyuncu ve yönetmen Hüseyin Ereblinski olmuştur (1881-1919). Henüz okul
yıllarındayken tiyatro derneklerinin çeşitli oyunlarında rol alan Hüseyin Ereblinski‟nin büyük
sahneye ilk adımı, 1897 yılında sahnelenen, Mirze Feteli Ahundzade‟nin en önemli eserlerinden
olan “Lenkeran Hanının Veziri” komedisiyle gerçekleşmiştir. İlk büyük sahne başarısına ise Necef
Bey Vezirov‟un 1905 yılında sahnelenen “Musibeti-Fahreddin” oyunundaki Rüstem Bey rolüyle
imza atmıştır (Memmedov, 1973: 13-18).

Ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyov‟un Hüseyin Ereblinski sanatı ile ilgili görüşlerinden:
“Azerbaycan‟da tiyatro sanatının oluşumunda önemli rol oynayan isimlerden biri Hüseyin
Ereblinski‟dir. 1906 yılında Sarabski‟yle birlikte Ereblinski ile tanıştığım günü iyi hatırlıyorum.
Ereblinski daha o zaman tiyatro oyunları sergileyen bir grup teşebbüsçülerle birlikte oynuyordu.
10
Ereblinski henüz o zamandan amatörler arasından kendisinin oyunculuk sanatına beslediği
tükenmez arzusu, samimiyeti, coşkunluğu ile diğerlerinden çok farklıydı, kendi duygusunu ustalıkla
kullanmayı başarırdı... Hüseyin Ereblinski ile tanışlığımızda onun kendine has beynelmilel hususu
hiçbir zaman benim aklımdan çıkmıyor. Bu husus onun sahip olduğu öğrenme yeteneği idi”
(Memmedli, 1967: 37).

Çeşitli yıllarda “Nicat”, “Sefa” Medeni Maarif Cemiyetleri‟nin bünyesindeki tiyatro


birliklerinde, “Müslüman Artistleri Cemiyeti”nde, “Zülfükar Bey ve Üzeyir Bey Hacıbeyov
Kardeşleri‟nin Müdüriyeti”nde oyuncu ve yönetmen olarak çalışmış; İslam Bey (“Vatan”),
Fahreddin (“Musibeti-Fahreddin”), Yusif (“Şamdan Bey”), Timur Ağa (“Lenkeran Hanının
Veziri”), Süleyman (“Dağılan Tifak”), Ferhat (“Bahtsız Cevan”), Rüstem (“Rüstem ve Zöhrab”),
Nadir Şah (“Nadir Şah”) gibi birbirinden farklı karakterler canlandırmıştır. Şunu da belirtmek
gerekir ki, Ereblinski‟nin sanat yaşamı boyunca seve seve oynadığı rollerden biri Azerbaycan tiyatro
sahnesinde ilk kez 1910 yılında oynanılan Othello idi. 1892 yılında Haşım Bey Vezirov tarafından
Azerbaycan diline tercüme edilen Shakespeare‟in “Othello” oyunu Ereblinski yaratıcılığının zirvesi
olarak kabul edilmiştir (Ceferov, 1959: 111-124).

Oyunculuk çalışmaları ile birlikte, yönetmen olarak sahnelediği “Musibeti-Fahreddin”, “Adı


Var, Özü Yok”, “Hacı Kara”, “Lenkeran Hanının Veziri”, “Mösyö Jordan ve Derviş Mesteli Şah”,
“Nadir Şah”, “Vatan”, “Othello”, “Kaçaklar”, “Zoraki Tabip”, “Müfettiş”, “Ağa Muhammed Şah
Kacar”, “Dağılan Tifak”, “Evlenme”, “Elli Yaşında Genç” gibi eserlerle milli tiyatro sanatının
teşekkülü ve gelişimi adına büyük hizmetlerde bulunmuştur.

Sanat yaşamı boyunca özellikle trajedya türündeki oyunlarıyla ün kazanan Hüseyin Ereblinski
ilk opera ve operetlerin yönetmenliğini de üstlenmiştir. 1905-1918 yıllarında dram ve opera
oyunlarına sahne hayatı veren Ereblinski, 1908 yılında ilk Azerbaycan operası olan “Leyla ile
Mecnun”a, sonraki yıllarda “Aslı ve Kerem”, “Şah Abbas ve Hurşud Banu” operaları ve “Meşedi
İbad”, “Arşın Mal Alan”, “Er ve Avrat” operetlerine yönetmenlik yapmıştır.

Ereblinski‟nin oyuncularla denemelerine tanıklık eden besteci Üzeyir Hacıbeyov‟un


hatıralarından: “Ereblinski “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” operetlerine yönetmenlik
yapıyordu. Ben onun yönetmenlik derslerine çok katılır ve oyuncularla konuşmalarını dinlerdim.

11
Gerçekten de, Ereblinski insanı hayrete düşüren ve sevindiren bir beceriye sahip idi. O, bu
operetlerde oyuncuların yerli karakterleri güçlü, inandırıcı bir şekilde canlandırmasına derinden
dikkat eder, her rolü oynamak konusunda doğru bakış açısı yürütürdü. Her bir oyuncuya ayrı ayrı
yaklaşarak her hareketi defalarca tekrar eder ve öğretirdi” (Memmedov: 1973: 45).

1.1.3. Petrol ve Milyonlar Saltanatında

Pirone Kardeşleri tarafından kurulan “Filma” film yapım şirketinin 1910 yıllarında çektiği
filmler arasında büyük başarı kazanan özellikle “Petrol ve Milyonlar Saltanatında” filmi oldu. 1916
yılında çekilen film 1880-1942‟li yıllarında yaşamış, Gori Seminariyası‟ndan mezun olduktan sonra
öğretmenlik faaliyetinin yanı sıra “Mektep” dergisinde hikâyeler yayımlayan yazar İbrahim Bey
Musabeyov‟un aynı isimli eserinden uyarlanmıştır. Petrol sanayicilerinin maddi desteği ile çekilen
filmin yönetmeni Boris Svetlov, kameramanı Grigori Lemberg‟di. Başrolde - Lütfeli Bey rolünde
Hüseyin Ereblinski yer almıştır.

Melodram türünde çekilmiş filme eşlik eden yazılar Azerbaycan ve Rus dillerinde yazılmıştır.
İç mekân çekimleri Tiflis'te, doğa sahneleri ise Bakü ve Bakü çevresinde; Balahanı'da, Binegedi‟de,
Zığ ve sahil kenarında gerçekleşmiştir. Döneminin sosyal çelişkilerini, zengin insanların yaşamını,
ağır koşullarda çalışan petrol işçilerinin zorluklarla dolu hayatını yansıtan filmin olay örgüsü zengin
Lütfeli Bey‟le (Hüseyin Ereblinski) yoksul Celil arasında yaşanan olaylardan oluşur. Sahip olduğu
toprak alanında petrol bulunması sonucu zengin olan Celil aniden kazandığı paralarla mutlu olamaz,
bu para ona mutsuzluk getirir.

İki bölümden oluşan filmin beş parçalı birinci bölümü 1916 yılının 14 Mayıs, üç parçalı ikinci
bölümü ise 27 Mayıs tarihinde izlenime girmiştir (Kazımzade, 2015: 249). Film gösterimiyle ilgili
bilgiler dönemin gazete haberlerine de yansımıştır. Örneğin, “Bakü” Gazetesinin 14 Mayıs 1916
tarihli sayısında filmle ilgili şöyle bir habere yer verilmiştir: “Bu yıl 14 Mayıs tarihinden “Petrol ve
Milyonlar Saltanatında” filminin birinci bölümü sergilenecek. Kinodram yazar İbrahim Bey
Musabeyov‟un romanı esasında çekilmiştir. Senaryo yazarı A.D.Panova-Potyomkina‟dır. Film tam
metraj olduğu için her akşam sadece üç seans gösterime girecektir” (Kazımov ve Dadaşov, 1999b:
100).

12
Seyircinin geniş ilgisini kazanan film Hüseyin Ereblinski‟nin oyunu, tar sanatçısı Kurban
Pirimov‟un ve hanende Cabbar Karyağdıoğlu‟nun ekranda gözükmeleriyle büyük başarı kazanmıştır
(Dadaşov, 2001: 22; Dadaşov, 2009: 65). Tar sanatçısı Kurban Pirimov‟un film hakkındaki
hatıralarını sinema araştırmacısı Nazim Sadıkov‟un 1970 yılında yayımlanan “Azerbaycan Bedii
Kinosu: 1920-1935 Yılları” başlıklı kitabında okuyabiliyoruz: “Petrol ve Milyonlar Saltanatında”
filmi o zaman birçok sinema salonlarında gösterilmekteydi. Hatırlıyorum, film “Rönesans”da, “Mon
Repo”da, “Mikado” ve daha başka özel sinema salonlarında gösteriliyordu. Filmin “Düğün” ve
“Kazinoda Şenlik” bölümlerinde hanende Cabbar ile ben de çekilmiştim. Ben ifa ediyordum, Cabbar
ise okuyordu. Hüseyin Ereblinski‟nin oyunculuğunu ben çok beğeniyordum. Lütfeli Bey‟in pırıl
pırıl parlayan faytondan inmesi şimdiki gibi aklımdadır. Onun keskin bakışları sanki gözlerimin
önünde. Lütfeli Bey rolü Ereblinski‟ye çok yakışıyordu. Tiflis şehrine gezilerimizin birinde ben
bunu Hüseyin Ereblinski‟ye söyledim. O, sinemanın büyük geleceğinden bahsetti” (Sadıkov, 1970:
12).

O dönem Binegedi‟de madenlerden birinde oluşan ve günlerce devam eden bir yangın olayının
belgesel görüntüleri de filme dâhil edilmiş, bu görüntüler izleyicilerin büyük ilgisine neden
olmuştur. “Genellikle tiyatrolaştırılmış sahnelerin perde biçimini yapmaya çalışan ekip bu yöntemle
filmin inandırıcılığını, seyirciye etki gücünü artırmayı başarmışlardır” (Kuliyev, 2009: 64).

“Petrol ve Milyonlar Saltanatında” eseri uzun yıllar sonra, 1980 yılında “Kızıl Uçurum”
ismiyle tekrar sinemaya uyarlandı. Başrol oyunculuğunu Aliabbas Kadirov, Hamlet Hanızade ve
Hemide Ömerova‟nın paylaştığı filmin senaryo yazarı Mirzeağa Mirmövsümov, yönetmeni Fikret
Aliyev idi.

1.2. Sovyet Sinemasının KuruluĢu

Rusya‟da ilk film gösterimleri 1896 yılının Mayıs ayında, Petersburg‟da gerçekleşmiştir. 1908
yılında ilk konulu filmlerin yapımını yerli film stüdyolarının kurulması ve büyük kentlerde yeni
sinema salonlarının açılması izlemiştir. Birinci Dünya Savaşı döneminde hızla gelişen Rus
sinemasında A.Puşkin, Lev Tolstoy, Lermontov gibi yazarların eserleri sinemaya uyarlanmış, çeşitli
türlerde filmler yapılmıştır. “Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus sinema üretimi Batı rekabetinden

13
kurtuldu ve bu çekişmesiz ortam Rus sinema sanatının daha da gelişmesine sebep oldu. O devirde
yapımcı şirketler kuruldu ve yapım sayısı arttı. 1916‟da tahminen sayısı 20‟ye ulaşan yapımcı
şirketler bu yıl çoğu uzun metrajlı 500‟den fazla film üretti. 1917 Ekim Devrimi‟ne kadar Rusya‟da
toplam 2000 konulu film çekilmiştir” (İsmailov, 2001: 16).

25 Ekim 1917 yılında Rusya‟da gerçekleşen, Çarlık rejiminin devrilmesi ile sonuçlanarak
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği‟nin kurulmasına yol açan Ekim Devrimi‟nin ardından,
yaşanan değişiklikler, ekonomik ve toplumsal sıkıntılar içinde Rus sinema sanatı ve film üretimi de
dönemin etkilerine maruz kaldı. Yeni bir sinema yaratmak çabası içinde Dağıtımcı, Gösterimci ve
Yapımcılar Federasyonu, Sinema Sanatı İşçileri Birliği ve Sinema-Tiyatro İşçileri Birliği ile sinema
işçilerinin örgütlenme çalışmaları başlatıldı. Üretim ve dağıtım kontrolünü ele almak hedefi ile Halk
Eğitim Komiserliği bünyesinde Sinema Komisyonu‟nun kurulması, film endüstrisinin
ulusallaştırılmasına yönelik işlemlerin temelini oluşturdu.

1918 yılında film ekibinden oluşan “Ajitasyon Trenleri” ülkenin en uzak yerlerine ilk
seferlerini yaptı. Propaganda aracı olarak sinemanın yaygınlaşması için kullanılan bu tren
seferlerinin amacı ülkenin farklı mekânlarını, yaşananları görüntülemek ve gittikleri yerlerde halka
açık film gösterimleri gerçekleştirmek idi. Film ekibi tarafından çekilen filmler Moskova‟ya
ulaştırılarak, yeni filmlerin üretimi için kullanılıyordu.

Sinema alanının ulusallaştırılması ve Sovyet Sinemasının kurulması “Sinema bizim için


sanatların en önemlisidir.” açıklaması ile sinemaya verdiği değeri, tüm sanat dalları içerisinde
sinemanın özel rolünü ve etkisini belirten Lenin‟in 27 Ağustos 1919 tarihinde özel film ve
fotoğrafçılık girişimlerini ulusallaştırmak amacıyla imzaladığı “Fotoğrafik Ticaret ve Sanayinin
Halk Eğitim Komiserliği‟ne Devri Hakkında” Halk Komiserleri Konseyi Kararnamesi ile hayata
geçti ve sinema işlerinin Halk Eğitim Komiserliği‟ne bağlı olarak yürütülmesine karar verildi. 27
Ağustos günü Sovyet Sineması Günü olarak kabul edildi.

1919 yılı Eylül ayında Moskova‟da sinema eğitimi veren ilk devlet okulunun - Sovyetler
Birliği Devlet Sinema Enstitüsü‟nün (VGIK) kurulması, ardından St. Petersburg‟da film
oyuncularının ve teknisyenlerin eğitimini sağlayacak okulun açılması yeni bir döneme başlayan
sinema sanatının gelişimi yönünde önemli adım oldu. Yönetmen Vladimir Gardin‟in yönetiminde ve

14
dokuz sinema bölümü ile faaliyete başlayan Sinema Enstitüsü‟nde Sovyet sinemasının ünlü isimleri
çeşitli yıllarda ders vermekteydi. Oyunculuk Sanatı, Film Yönetmenliği, Görüntü Yönetmenliği,
Senaristlik, Ses Yönetmenliği, Görsel Tasarım, Grafikerlik, Yönetim İşletmeciliği ve Sinema Tarihi
isimli dokuz bölümden oluşan, yıllarca sayısız uzmanlar yetiştiren VGIK Sovyet sinemasının
gelişimine büyük olanaklar sağladı. Birliğe bağlı ülkelerin birçok sinemacıları eğitimlerini burada
kazandıktan sonra ülkelerine dönerek sanatlarına devam etmişlerdir.

1920 yılından itibaren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği‟ne bağlı ülkelerde uluslarla
ilgili çeşitli konularda filmlerin üretimi için bölgesel stüdyoların oluşturulmasına yönelik çalışmalar
başlatıldı. Sinemanın gelişimini sağlamak, film çalışmalarının yapımı ve dağıtımı için 1922 yılında
dağınık halde faaliyette olan tüm sinema komitelerini bir araya toparlayarak bir bütünlük oluşturmak
amacıyla “GOSKİNO” (“Государственный Комитет по Кинематографии”) isimli Sovyet film
endüstrisini yöneten Devlet Sinema Dairesi kuruldu. Kurum 1925‟te film yapımı, dağıtımı ve
kiralama görevlerini üstlenen “SOVKİNO” (“Советская Фотокинематографическая
Государственная Организация и Кинокомпания”) adını aldı. Bunu, 1925 yılından Birliğe bağlı
olan ülkelerde farklı yerel isimlerle çalışan bölgesel stüdyoların yapımı izledi. Eğitim
Komiserligi‟ne bağlı çalışan “SOVKİNO” 1930 yılından Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyni
tarafından kontrol edilen “SOYUZKİNO” olarak faaliyete başladı.

“Sovyet Sineması kendi klasiklerinin çoğunu ilk on yılda üretti. Sergey Ayzenştayn ve
Aleksandr Dovjenko, Vsevolod Pudovkin ve Sergey Yutkeviç, Boris Barnet ve Lev Kuleşov,
Mikhail Romm ve Dziga Vertov‟un ürettiği filmler sanat kafilesinde Sovyet sineması için sağlam bir
zemin oluşturdu. S.Ayzenştayn‟ın “Potemkin Zırhlısı” muhteşem eleştiriler aldı. Sovyet sinemasının
dünyada ilerici film yapımının gelişmesinde öncü bir rol oynadı” (İsmailov, 2001: 19).

1.2.1. Sovyet Ġdeolojisi ve Propaganda Aracı Olarak Sinema

Siyasi veya toplumsal bir öğreti meydana getiren, düzene yön veren görüşler sistemi olarak
tanımlanan ideoloji kavramı belirli bir topluma ait düşünceler bütünüdür. İdeolojik propagandanın
en yoğun bir şekilde kullanıldığı ülkelerden biri Sovyetler Birliği‟dir. Sovyetler Birliği ideolojisinin
kitleler tarafından benimsetilmesi kitle iletişim araçlarının kullanımıyla elde edildi. Bu etkin
araçlardan biri de sinema idi.
15
Sovyetler Birliği‟nin kurulduğu tarihden itibaren kültür sanat alanı devlet tarafından
yönlendirilmiş, sinemanın yeri ise her zaman özel olmuştur. Sinemaya karşı bu önemi, ilgiyi
doğuran çeşitli sebepler vardır. Sinemanın kültür, sanat ve propaganda gücü zamanla ideolojilerin
aktarımı ve kabul ettirilmesi açısından farklı cumhuriyetlerden, halklardan oluşan Sovyetler Birliği
için daha uygun bir iletişim aracı haline geldi. Toplumun her kesimine hitap eden, devletin
yönlendirilmesi altında olan sinema, kitleler üzerindeki derin etkisi ve gücü ile özellikle öğretici,
eğitimsel, bilimsel, kültürel film ve haber yapımları vasıtasıyla Sovyet ideolojisine hizmet etmeye
başladı, yeni ideolojinin en etkin propaganda aracına dönüştü. Birliğin yaydığı görüşleri ve aşıladığı
düşünce sistemini destekleyen ideolojinin geniş toplum tarafından benimsetilmesi sinema vasıtasıyla
dayatıldı.

Birliğe bağlı olan tüm ülkelerin sinema denetimi tamamen Sovyet hükümetinin elinde idi.
Sovyet değerlerinin etkisinde kalan yönetmenler tarafından sınırlı konularla üretilen filmlerin
konusu ve kahramanları benzer idi. Komünist Partisi‟nin isteği ve talebi üzerine genelde Sosyalist
varlığını yansıtan; Bolşevik Devrimini, sosyalist düzenin kurulmasını, köy sorunlarını, işçilerin
sosyalizm mücadelesini, sanayinin gelişimini, kolektifleşmesini, yeni düzenin gerçekleşmesi uğruna
çalışan kahramanları konu alan filmler üretildi. Özellikle, birliğin ilk kurulduğu yıllardan itibaren
propaganda amaçlı belgesel film yapımına önem verilmiş, hükümet, kültürel, eğitimsel, bilimsel,
haber nitelikli film üretimi ağırlık kazanmıştır. “Yeni kurulan Sovyet sinemasını meydana getirenler,
sinema sanatçılarına Sovyetler‟i öven ve onun güzelliklerini dile getiren filmler üretmelerini tavsiye
ediyorlardı. Tabii ki, Sovyetler Birliği‟nin içinde olan diğer cumhuriyetler de bu işi yapmak ve
kendi sinemalarında ister istemez bu konuları işlemek zorunda kalmışlardır” (İsmailov, 2001: 18).

1920‟lerin sonundan başlayarak Sovyet sinemasında bir gerileme görülmektedir. Bunun temel
nedenleri sinemada sesin kullanılmaya başlanması ve 1930 yıllarının başlarında gerçekleşen siyasi
olayların sebep olduğu değişimlerdir. 1924 yılında Lenin‟in ölümünden sonra Sovyetler Birliği
Komünist Partisi Genel Sekreterliği Stalin tarafından yürütülmeye başlanmıştır. 1930‟lu yıllarda
gerçekleşen siyasi olaylar, Stalin‟in baskıcı politikaları ve yoğun sansür uygulamaları Sovyet
stüdyolarında senaryo kıtlığına ve film üretiminin azalmasına neden olmuştur. Çekilen filmlerin ise
birçoğu gösterime girememiş, bazı sanatçılar sinemadan tamamen uzaklaştırılmıştır. Bu durum
savaşın bitmesinden sonraki yıllara kadar devam etmiştir.

16
İkinci Dünya Savaşı yıllarında sinema tüm olanaklarıyla etkili bir propaganda aracı olarak
yoğun bir şekilde kullanıldı. “Her şey cephe için, her şey zafer için!” sloganıyla yapılan haber
nitelikli ve savaş temalı belgesellerle; cephedeki askerleri, arka cephede çalışanların emeğini konu
alan kısa metraj filmlerle yardımlaşma, kardeşlik, vatanseverlik duygularının aşılanmasına ve geniş
kitlelere bilgi verilmesine odaklanıldı.

1946 ve 1953 yıllarında ise tüm Sovyet sinemasında konulu film üretiminde duraklama
yaşanmış; çoğunlukla sanatsal belgeseller, Sovyet politikasını yansıtan propaganda ve savaş
kahramanlarının yaşam öyküsünü konu alan biyografik filmler yapılmıştır. 1953 yılında Stalin‟in
ölümünün ardından siyasal alanda yaşanan değişimler Sovyet sinemasında da yansıma bulmuş,
1950‟lerin sonlarına doğru Birlik Cumhuriyetleri‟nde yeni stüdyoların sayı ve film üretimi artmıştır.

Birliğe bağlı olan tüm ülkelerin filmlerinde yalnız Sovyet ideolojisi hâkimdi ve film yapımı
kısıtlayıcı şartlar altında gerçekleşmekteydi. Her ülkenin kendi stüdyolarında ürettikleri filmin
öyküsü, senaryosu yönetmenin ait olduğu yönetim birliği tarafından belirlenir, çekimlerden önce
film senaryosu editörler, yapımcılar ve yönetmenler tarafından değerlendirmeden geçiyor ve yalnız
çekime uygun bulunan senaryolara izin veriliyordu. Çekimleri tamamlandıktan sonra da filmlerin
tekrar olarak Moskova Sinema Bakanlığı tarafından onaylanması zaruri bir mesele idi. Bu süreç
içinde bazı filmlerin gösterimi ve dağıtımı belirlenen kurum tarafından onaylanır, bazı filmler tekrar
olarak sansüre maruz kalır, bazı filmlerin gösterimi ise tamamen yasaklanılıyordu. Tüm filmler 1948
yılında VGIK bünyesinde oluşturan “Gosfilmofond”da korunmaktaydı. “Ayrıca şunu da belirtmek
gerekir ki, milli stüdyoların çektikleri filmlerin ahengi, genel ruhu Rus sinemasının ayrılmaz bir
parçasıydı.” (İsmailov, 2001: 20-21).

1.2.2. Sovyet Dönemi Azerbaycan Sinemasının BaĢlangıcı

28 Nisan 1920 yılında Kızıl Ordu‟nun Bakü‟ye gelmesiyle 28 Mayıs 1918 tarihinde Müsavat
Partisi Hükümeti tarafından kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti‟nin varlığına son verildi
ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği‟ne katıldı. Tüm alanlarda yaşanan toplumsal
ve siyasi olaylar sanatı da doğrudan etkiledi. 1920 yılından itibaren Azerbaycan sinema tarihinin
ikinci dönemi başladı.
17
Birliğin ilk günlerinden başlayarak siyasi, kültürel, eğitimsel, bilimsel, haber nitelikli film
üretimi ağırlık kazandı. “11. Kızıl Ordu‟nun Bakü‟ye Gelişi”, “Bakü‟de Doğu Halklarının 1.
Kurultayı”, “26 Bakü Komiseri‟nin Defni” gibi haber niteliği taşıyan belgesel ve aktüalite filmler,
Azerbaycan sinemasının Sovyet döneminde yapılan ilk çalışmalardan oldu. 1921‟de Kosiçkin‟in
kameramanlığı ile çekilen iki bölümlü “Sovyet Azerbaycanı‟nın 1. Yıl Dönümü” belgesel filmi Kızıl
Ordu‟nun Bakü‟ye gelişini, Azerbaycan‟da Sovyet egemenliğinin kurulmasını, Sovyet hükümetinin
iktidara gelmesinin birinci yılının kutlanmasını, Doğu halklarının ilk kurultayının açılışını yansıttı
(İsmailov, 2001: 32; Kazımzade, 2004: 17).

İlk belgesel yapıtların ardından ülkenin siyasi ve kültürel hayatı, halkın yaşamı, petrol
madenleri ve çeşitli kurumların verimli çalışmaları konusuna odaklanan “Sovyet Azerbaycanı‟nın 3.
Yıl Dönümü” (1923), “Askeri Denizcilerin Hayatı” (1923), “Azerbaycan‟a Seyahat” (1924), “Hazar
Gemiciliği” (1924), “Hayat İçin Savaş”, (1926), “Onuncu Yıl” (1927), “Bizim Temel Yolumuz”
(1928) gibi bilgilendirme amaçlı röportaj türünde çeşitli belgesel filmler üretildi. Yapılan çalışmalar
dönemin yeni hayat, sosyalizm tebligatı ve Sovyetler Birliği değerlerini yaymak yönünde etkili araç
haline geldi (Dadaşov, 1992: 5; Dadaşov, 2009: 132; Kazımzade, 2015: 200-201).

Sosyal-siyasi olaylarla zengin 1920-1930 yılları Azerbaycan‟ın siyasi ve edebi tarihinde yeni
bir aşamayı oluşturdu. Yaşanan ciddi değişimler toplumun hemen her alanında hızlı ve köklü
değişikliklere yol açarak kültür ve sanat hayatını da bariz bir şekilde etkiledi. 1920-1930 yılları
çeşitli konularda filmlerin yapılması, sinema sanatı ile ilgili makalelerin gazetelerde yayımlanması,
geniş kitlelere yayılarak ilerleme gösteren sinemanın yeni bir sanat dalı olarak kabul edilmesi
bakımından gelişim başlangıcı olarak kabul edildi. Bakü‟de ilk Devlet Tiyatrosu‟nun
oluşturulmasının ardından sinema alanında gelişim adına bir sıra önemli tedbirler alındı. Azerbaycan
sineması zamanla zor, karmaşık ideolojik ve üslup mücadelelerinden geçerek ilk başarılarını
kazanmaya başladı (Rehimli, 2004: 176).

Azerbaycan tiyatrosunun gelişimine önemli katkılarda bulunan Abbas Mirze Şerifzade, Sidgi
Ruhulla, Kazım Ziya, Ağasadık Geraybeyli, Mirzağa Aliyev, Ali Kurbanov, Rıza Darablı, Ülvi
Receb, Mustafa Merdanov, Möhsün Senani, İsmail Hidayetzade; kadın oyunculardan Azize
Memmedova, Sona Hacıyeva, Merziye Davudova gibi usta oyuncuların emeği ve katkılarıyla

18
Azerbaycan tiyatrosu ve sineması her alanda yaşanan siyasi ve kültürel değişimler içinde yeni bir
aşamaya doğru ilerledi.

Çeşitli mekânlarda açılan yeni sinema salonlarında gösterime giren filmler zamanla geniş
izleyici kitlesi oluşturmayı başardı. “Kız Kulesi”, “Hacı Kara”, “Sevil” filmleriyle edebi eserlerin
beyaz perdeye uyarlanması gerçekleşti. Dini fanatizme karşı propaganda nitelikli “Bismillah”
(1925); cimriliği, para hırsını eleştiren “Hacı Kara” (1929); kadın özgürlüğü mücadelesini ön plana
çıkaran “Sevil” (1929) filmleri, 1920‟li yılların Azerbaycan sinema tarihinin sessiz dönemine ait
önemli çalışmaları arasında yer aldı.

1.2.3. Sinema ĠĢinin Örgütlenmesi

Azerbaycan Halk Maarif Komiserliği bünyesinde Güzel Sanatlar Bölümü‟nün kurulmasının


ardından Azerbaycan‟da sinema işlerinin, Halk Maarif Komiserliği‟nin Sinema Komitesi‟ne
verilmesi konusunda karar kabul edildi. Bunun üzerine 4 Temmuz 1920 tarihinde Azerbaycan
İnkılap Komitesi başkanı Neriman Nerimanov tarafından Sinema ve Fotoğraf Kurumlarının
Millileştirilmesi Deklarasyonu imzalandı: “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‟nin tüm
sinematografik kurumları bugünden itibaren Azerbaycan halkının milli mülkiyeti hesap olunur ve
Halk Maarif Komiserliği‟nin bünyesindeki Güzel Sanatlar yarı bölümünün serencamına geçiyor... ”
(Kazımzade, 2004: 17).

20 Aralık 1920 tarihinde Halk Maarif Komiserliği toplantısında “Sinematografiya Filmleri


Fabrikinin oluşturulması hakkında” meselenin halledilmesinin ardından Halk Maarif Komiserliği
bünyesinde Müslüm Magomayev ve Henefi Terekulov‟un başkanlığıyla Güzel Sanatlar Şubesi
oluşturuldu. Yalnız bu şubeye bağlı olan Foto Sinema bölümü 1921 yılında bağımsız şubeye
dönüştürüldü. 1922 yılının ocak ayında Halk Maarif Komiserliği bünyesinde Foto Sinema Kurumu
yapıldı, Pirone ve Filma şirketleri de bu kurumun bünyesine ait edildi. Sinema alanının
kamulaştırılması amacı ile Halk Komiserliği Sovyeti tarafından verilen 5 Mart 1923 tarihli özel
kararla Merkezi Devlet Sinema Kurumu - Halk Maarif Komiserliği‟nin Azerbaycan Fotoğraf ve
Sinema Kurumu (AFSK) yaratıldı. Temelini Foto-Sinema Şubesinin oluşturduğu ve Halk Maarif
Komiserliği‟ne bağlı olarak faaliyet gösteren kurum Azerbaycan‟da ilk profesyonel film stüdyosu
olarak tarihe geçti. Film ve sinema organizasyonu ile ilgili tüm görevler Azerbaycan Fotoğraf ve

19
Sinema Kurumu‟na devredildi. 20. yüzyılın ilk yarısında AFSK‟ye bağlı “Teyyare”, “Edisson”,
“Mon-repo”, “Minon”, “Ladya”, “Forum”, “Proletari” isimli birçok sinema salonları vardı. Bu
süreçte, sinema salonlarında ağırlıklı olarak dönemin önemli siyasi ve kültürel olaylarını konu alan
kısa metraj aktüalite, belgesel filmler gösterilmekteydi. Ayrıca, tüm sinema işlerini yürüten AFSK
dışında, film yapımı ve tanıtımını yapan Azerbaycan Hemkarlar İttifakı‟na bağlı “Sovyet İşçi
Sinema Kurumu” ve “Madenci Sinema Kurumu” isimli daha iki kurum da faaliyetteydi (Kazımzade,
2004: 17-18-26; Kazımzade, 2014: 391; Sadıkov, 1970: 18-19; Kulubeyov, 1958: 10-11; Dadaşov,
1992: 6; Kazımov ve Dadaşov, 1999: 103; İsmailov, 2001: 33).

1922 yılında Azerbaycan'da Devlet Sinema Fabrikası'nın – ilk film stüdyosunun yapımı ile
ilgili karar kabul edildi. 1922-1960 yıllarında çeşitli isimler adı altında faaliyet gösteren, ilk yıllarda;
1923-1926 yılları arasında “Azerbaycan Foto Kino İdaresi” (AFKİ) adını taşıyan kurum, 1926-1930
yılları arasında “Azdevletkino”, 1930-1933 yılları arasında “Azerkino” adını aldı. 1933 yılında
“Azfilm”, 1934 yılında “Azerbaycan Devlet Kino Sanayisi”, 1935-1940 yılları arasında “Azerfilm”
adı altında faaliyet gösterdi. 1941-1959 yılları arasında “Bakü Kinostüdyosu” olarak adlandırılan
sinema stüdyosuna 1961 yılından itibaren Azerbaycan‟ın ünlü yazarı Cafer Cabbarlı‟nın ismi
verildi. Azerbaycan‟ın başkenti Bakü‟de faaliyette olan stüdyo “Cafer Cabbarlı adına
“Azerbaycanfilm” Stüdyosu olarak adlandırılmaktadır (Dadaşov, 1992: 6).

28 Nisan 1923 tarihinde AFSK‟ye bağlı Devlet Sinema Fabrikası'nın resmi açılışından sonra
kurumun ilk ürünü, V.Ballyuzek‟in yönetmenliği ile çekimlerine 1923‟te başlanılan ve izlenimi
1924‟te gerçekleşen iki bölümlü “Kız Kulesi” filmi oldu (Dadaşov, 2009: 79; Kazımzade, 2013b:
285; Kazımzade, 2014: 392; İsmailov, 2001: 21-33). Bu filmle, Azerbaycan Sinema Tarihinin ikinci
aşaması; 1920 yılından başlayan ve “Sovyet Dönemi Azerbaycan Sineması” olarak adlandırılan yeni
dönemin sessiz film çağı başladı.

Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri sinema alanında çalışanların eğitim alma fırsatıydı.
Azerbaycan Foto Sinema Kurumu (AFSK) tarafından film sanatının gelişimini sağlamak, yapılan
filmlerin kalitesini artırmak, özellikle ulusal yönetmen ve oyuncu kadroların oluşturulmasına yardım
amacıyla 1924‟te ilk kez iki yıllık yönetmen ve oyuncu stüdyosu oluşturuldu. Stüdyoda ders vermek
için Moskova‟dan A.Ardatov, V.Sladkopevtsov, S.Troitski vb. davet edildi. Abbas Mirze Şerifzade,
Mikail Mikailov, Cafer Cabbarlı, Rıza Tehmasib, Ağarıza Kuliyev bu stüdyoda sinema eğitimi alan

20
ünlü isimlerden oldu. Ayrıca, birçok öğrenci eğitimlerine devam etmeleri için Moskova‟ya
gönderildi. Samed Merdanov, Gemer Salamzade, Alisettar Atakişiyev, Rıza Tehmasib, Mehdi
Hüseyin, Enver Memmedhanlı, Resul Rıza, Sabit Rehman, Hüseyin Seyidzade, Niyazi Bedelov, Şüa
Şeyhov, Esger İsmailov da bu isimler arasındaydı (Kazımzade, 2004: 26; İsmailov, 2001: 35,
Sadıkov, 1970: 27).

1925 Mayıs‟ta AFSK tarafından “Kino Kalendar” isimli sinema dergisi yayımlandı. Önceleri,
ayda sadece bir kez yayımlanan ve ülkenin en önemli olaylarını, ekonomik ve kültürel hayatla ilgili
konuları yansıtan “Kino Kalendar” dergisi 1925‟te “Ekran”, ardından “Azerbaycan Ekranı”, 1939
yılında “Ordenli Azerbaycan”, daha sonra ise “Sovyet Azerbaycanı” adı ile yayımlanmaya devam
etmiştir (Kazımzade, 2004: 31-136).

1.2.4. 1920 Yılları

1923-1929 yıllarında Abbas Mirze Şerifzade, Rıza Tehmasib, Georgi Kravçenko, Aleksandr
Litvinov, Leo Mur, Vladimir Ballyuzek, Aleksandr Beknazarov tarafından çeşitli tür ve konularda
film örnekleri yapıldı. “Kız Kulesi”, “Baykuş”, “Madenci - Petrol İşçisi Tatilde ve Tedavide”,
“Bismillah”, “Birbirinin Yerine”, “Muhtelif Sahillerde”, “Balıkçılar”, “Gilan Kızı”, “Volkan
Üzerinde Ev”, “Hacı Kara”, “Sevil” filmlerinde; özellikle kadın özgürlüğü, cehalete karşı mücadele,
aile ilişkileri, eski adetlere karşı savaş konuları yer aldı. Bu filmlerin kameramanları Vladimir
Lemke, Arkadi Yalovoy, İvan Tartakovski, İvan Frolov, Aleksandr Galperin idi (Kazımzade, 2004:
409).

“Kız Kulesi” - Tiyatro oyuncularının katılımı ve yardımıyla yapılan “Kız Kulesi” filmi;
Azerbaycan tiyatro sanatının gelişimine eserleriyle büyük hizmetlerde bulunmuş şair ve yazar Cafer
Cabbarlı'nın Kız Kulesi efsanesi üzerine 1923 yılında tamamladığı ve aynı yıl “Maarif ve Kültür”
dergisinin 4-5. sayısında yayımlanmış olan aynı isimli eserinden beyaz perdeye uyarlanmıştır.
Filmde yabancı oyuncularla birlikte; İsmail Hidayetzade, İbrahim Azeri, Rıza Darablı, Kazım Ziya,
Ağasadık Geraybeyli, Elekber Hüseyinzade, Möhsün Senani gibi usta tiyatro oyuncuları da yer
almıştır. Filmin yönetmeni Vladimir Ballyuzek, senaryo yazarı N.Breslav-Lurye, kameraman
Vladimir Lemke'ydi (Kazımzade, 2003a: 23; İsmailov, 2008: 29). Kalabalık sahnelerin çekimlerine
1500 kişinin katıldığı iki bölümlü filmin giysileri yeni oluşturulmuş sinema fabrikasının

21
atölyelerinde yapılmıştır. “Han Sarayı”, “Saray Meydanı” ve diğer sahnelerin dekorları da
fabrikanın bahçesinde kurulmuştur (Kuliyev, 2009: 70).

“Baykuş” - Altı bölümlü “Baykuş” filmi 1924 yılında yapılmıştır. Devrim savaşı ve Sovyet
hükümetinin kurulma mücadelesini, köylerde sınıflar arasındaki çatışmaları konu alan bu filmde
Abbas Mirze Şerifzade, Ağarıza Kuliyev, Möhsün Senani de rol almıştır (Sadıkov, 1970: 26;
Kazımzade, 2014: 392-393). Memmed rolünde çekilen tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen
Ağarıza Kuliyev çekimler sırasında duyduğu heyecanını, tanık olduğu unutulmaz hatıralarını ve
Abbas Mirze Şerifzade ile ilgili görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir: “İlk kez Abbas Mirze ile
birlikte akıbeti bir o kadar da parlamayan “Baykuş” filminde rol aldık. Abbas Mirze Han, bense
onun hizmetçisi Memmed rolünü oynadık. Dürüst olmak gerekirse filmde rol almaktan daha fazla,
yapılan hazırlıklar, provalar benim daha çok dikkatimi çekti. Rol aldığımız filmde Abbas Mirze‟nin
oyunu çok güçlü ve etkiliydi” (Memmedli, 1985: 142). Filmin senaryo yazarı Leo Mur (Leonti
Muraşko), yönetmeni Georgi Kravçenko, kameraman Vladimir Lemke idi.

“Madenci - Petrol İşçisi Tatilde ve Tedavide” - Azerbaycan Maden İşçileri Sendikası‟na bağlı
olarak çalışan “Madenci Sinema Kurumu”nun Azerbaycan Foto Sinema Kurumu ile birlikte
gerçekleştirdiği “Madenci - Petrol İşçisi Tatilde ve Tedavide” filmini Aleksandr Litvinov 1924‟te
Pavel Velski ile birlikte yazdığı senaryo ile çekmiştir. Pavel Velski ve Vladimir Legoşin‟in başrol
oyunculuğu ile yalnız yabancı oyuncuların rol aldığı beş bölümlü film komedi türünde idi. Bir revir
merkezinin başkanı olan kahramanın başından geçen olayları, petrol işçilerinin tatili ve tedavisi ile
bağlı yaşanan olayları, aynı zamanda bu konudaki eksiklikleri, olumsuzlukları komik bir biçimde
yansıtan filmin kameramanı Vladimir Lemke idi (Kazımzade, 2003a: 24; Dadaşov, 2001: 24).

“Birbirinin Yerine” (“Kalabalıktan Biri”) - “Madenci Sinema Kurumu” ve AFSK‟nin


birlikte yönettikleri diğer film 1925‟te Aleksandr Litvinov‟un yönetmenliği ile çekimleri bir sağlık
tesisinde gerçekleştirilen “Birbirinin Yerine” (“Kalabalıktan Biri”) filmi oldu. Abbas Mirze
Şerifzade‟nin de oyuncu olarak katıldığı altı bölümlü filmin senaryo yazarları Pavel Belski, Sergey
Trotski, Aleksandr Litvinov, kameraman Vladimir Lemke idi. Ülkede yabancı ajanların aranmasını
konu alan film Azerbaycan sinemasında dedektif türünde yapılan ilk film çalışması oldu. Filmde rol
alan isimler: Pyotr Kirillov, Nadejda Vendelin, Serget Trotski, K.Vyaznova vb. (Sadıkov, 1970: 19-
20; İsmailov, 2001: 164; Kazımzade, 2003a: 24-25).

22
“Muhtelif Sahillerde” - 1926 yılında çekilen, Mirzağa Aliyev, Mustafa Merdanov ve Mikail
Mikailov‟un da rol aldığı yedi bölümlü “Muhtelif Sahillerde” filminin yönetmeni Aleksandr
Litvinov, senaryo yazarları P.Vaynşteyn, İvan Tartakovski, Aleksandr Litvinov, kameraman İvan
Tartakovski idi. Dedektif türünde olan film devrimden sonra petrol sanayinin gelişmesi sürecindeki
madenlerde işçi sınfının mücadelesini, yerli ve yabancı uzmanlar arasında oluşan işle bağlı
çekişmeleri konu almıştır. Filmde rol alan oyuncular arasında Nadejda Veldelin, Sergey Trotski,
Pyotr Kirillov isimli yabancı oyuncular da vardır (Sadıkov, 1970: 36-37; Kazımzade, 2003a: 25).

“Balıkçılar” - İki bölümden oluşan “Balıkçılar” filmi 1927'de oyuncu ve yönetmen Rıza
Tehmasib tarafından yönetilmiştir. Bir balıkçının trajik hayat hikâyesini anlatan “Balıkçılar”
filminde Ağarıza Kuliyev ve tiyatro sahnesine getirdiği büyük toplumsal görüşler ve mücadele ruhlu
konularla Azerbaycan tiyatrosunda dönüş yaratmış şair ve yazar Cafer Cabbarlı da rol almıştır
(Kazımzade, 2003a: 25). Kameramanlığını İvan Tartakovski‟nin yaptığı bu kısa metraj film, Rıza
Tehmasib‟in sinemada ilk yönetmenlik deneyimi oldu.

“Gilan Kızı” – Yazar Yuri Slyozki'nin “Tunç Ay” romanından uyarlanan, 1920'lerde
Gilan'daki ulusal kurtuluş harekâtından bahseden sekiz bölümlü “Gilan Kızı” filminin çekimleri
1928'te tamamlanmıştır. Leo Mur'un Andrey Bihovski ile yazdığı senaryo üzerine yönettiği,
kameramanlığı İvan Frolov‟a ait filmde S.Makuhina, Georgi Parisaşvili, A.A.Glinski isimli yabancı
oyuncularla birlikte başrollerde Sidgi Ruhulla, Ağarıza Kuliyev de rol almış, Letif Seferov ilk kez
bu filmde Gülgül rolünde çekilmiştir (Sadıkov, 1970: 41-48; Kazımzade, 2003a: 25; İsmailov, 2001:
166; Kazımzade, 2014: 394).

“Volkan Üzerinde Ev” - Çekimleri 1928‟de tamamlanan, gösterimi 1929 Ocak ayında
gerçekleşen altı bölümlü “Volkan Üzerinde Ev” filmi 1907-1908 yıllarında Bakü'de, Zabrat petrol
madenlerinden birinde meydana gelen gerçek olayları, maden işçilerinin yaşamını konu almıştır
(Sadıkov, 1970: 52; İsmailov, 2001: 166; Kazımzade, 2014: 393). Bu filmdeki Ahmet rolü sanata
Bakü İşçi Tiyatrosu'nda başlayan oyuncu Elesger Elekberov‟un sinema dünyasına attığı ilk adım
olmuştur (Allahverdiyev, 1968: 66).

23
1.3. Abbad Mirze ġerifzade

1893-1938 yıllarında yaşamış, zengin bir sanat yaşamına sahip olan tiyatro oyuncusu,
yönetmen Abbas Mirze Şerifzade 30 yıllık sanat hayatı boyunca sahnelenen milli ve dünya
edebiyatının en önemli eserleriyle ulusal tiyatro ve sinema dalının gelişiminde büyük katkılarda
bulunmuştur. Henüz 15 yaşında iken amcası Mirze Memmed Tağı'nın sayesinde tiyatroyla tanışarak
onun hazırladığı oyunlarda çeşitli roller oynamış ve amatör tiyatro oyunlarına katılarak tiyatro
topluluklarında çalışmıştır. 1908 yılında Moliere‟in “Zoraki Tabip” eserindeki ilginç küçük rolüyle
ilk kez sahneye çıkan Abbas Mirze Şerifzade, bu oyun hakkındaki izlenimlerini şöyle belirtmiştir:
“Azerbaycan sanatçıları arasında, bu, ilk çıkışım oldu. Ne kadar mutluydum! Çok alkışladılar.
Benim de burada payım vardı... Tam bir oyuncu gibi oynamıştım... Fakat bu pay bende çılgınca bir
tutku, dönmez bir irade ve sarsılmaz bir güven uyandırdı”.

Bu tutku, sevgi ve güvenle tiyatroya bağlanan, Hüseyin Ereblinski okulunun devamcısı olarak
bu yolda yürüyen Abbas Mirze Şerifzade 1912 yılında “Sefa” Cemiyeti‟nin bünyesindeki
Azerbaycan Oyuncuları Dram Birliği‟ne katılmış, 1913 yılında ilk kez dram birliğinin turnelerini
organize etmiştir. Tiyatro tarihinin en tanınmış, tür ve üslup bakımından değişik eserlerinde rol
almış; Fahreddin Bey, Emiraslan Bey, Nadir Şah, Perviz, Şeyda, İblis, Seyavuş, Şeyh Senan, Aydın,
Oktay, Elhan, Don Juan, Karl, Hamlet, Othello gibi karakterleri oynamaya muvaffak olmuştur.

Defalarca Hüseyin Ereblinski‟ni Othello rolünde sahnede izleyen, hatta 1914 yılında onunla
aynı sahneyi paylaşarak Cassio rolünde, 1919 yılında ise Othello rolünde sahneye çıkan Abbas
Mirşe Şerifzade, Azerbaycan tiyatrosu tarihine Shakespeare‟nin Hamleti‟ni oynayan ilk oyuncu
olarak dâhil olmuştur. Eser, 1926 yılında Dram Tiyatrosu sahnesinde yazar Cafer Cabbarlı‟nın
tercümesi ile Aleksandr Tuganov tarafından sahnelenmiş ve Hamlet rolü ünlü oyuncunun sanat
yaşamı boyunca en sevimli rollerinden biri olmuştur (Ceferov, 1959: 208; Sadıkov ve Merdanov,
1963: 35).

Abbas Mirze sanatında “Aydın”, “Oktay Eloğlu”, “Od Gelini”, “Sevil”, “1905-ci Yılda”,
“Almaz” oyunları ile Cafer Cabbarlı yaratıcılığı özel yer tutmuştur. Tiyatro ve sinema oyuncusu
Mustafa Merdanov 1973 yılında yayımlanan “Benim Muasırlarım” isimli kitabında bu konuyla ilgili

24
görüşlerini şu şekilde kaleme alıyor: “O, sanki Cafer Cabbarlı eserlerindeki kahramanları sahnede
canlandırmak için yaratılmıştır. Bu nedenle, Cafer Cabbarlı yaratıcılığından konuşurken mutlaka
Abbas Mirze Şerifzade akla geliyor. Bu iki sanatçının sanatı birbiriyle ayrılmaz bir bağ
oluşturmuştur. Onun adı Cabbarlı'nın kahramanlarına sahnede sevgi kazandıran bir sanatçı gibi
dillere destan olmuştur” (Merdanov, 1973: 93).

Cafer Cabbarlı‟nın “ ... O, bir yetenektir. O, kendiliğinden oluşan bir sanatçıdır. Sanat onunla
beraber var olmuştur. Sanat onun kanında, iliğindedir.” düşünceleri, hatta kaleme aldığı “Oktay
Eloğlu” oyununun el yazma halini Abbas Mirze‟ye bağışlayarak, üzerine not aldığı “Sana takdim
ettiğim bu kitabın kahramanı ile senin aranda fark o kadar ki, onun adı Oktay, senin adın ise Abbas.
Bu, belki de sadece bir tesadüftür. Ama böyledir. Bu yüzden, bu hediyeyi kabul etmeni rica
ediyorum. Senin için dileğim gelecekte de bu yolda ilerlemen ve yükselmendir.” ifadeleri Abbas
Mirze Şerifzade sanatına verilen yüksek değerin tezahürüdür (Kerimov, 1963: 16; Ceferov, 1968b:
32; Hüseyinov, 1968: 44).

Tüm hayatı boyunca Azerbaycan tiyatrosuna emek vermiş Abbas Mirze Şerifzade yönetmen
olarak da ulusal tiyatro sanatına büyük katkılarda bulunmuştur. Yaratıcılık çalışmalarını genellikle
Akademik Dram Tiyatrosu'nda sürdürmüş, “Şeyh Senan”, “İblis”, “Oktay Eloğlu”, “Ağa
Muhammed Şah Kacar”, “Aydın”, “Kaçaklar”, “Kaçak Kerem” gibi oyunlara; Azerbaycan Devlet
Opera Tiyatrosu'nda ise “Aslı ve Kerem”, “Aşık Garip”, “Leyla ve Mecnun”, “Şah İsmail”
operalarına başarıyla sahne hayatı vermiştir (Dağıstanlı, 1960a: 14-15).

Oyuncu ve yönetmen olarak sanat faaliyetinin yanı sıra, sosyal çalışmalara da katılan Abbas
Mirze Şerifzade “Bedaye Kursu”nda dram sanatı konusundaki bilgilerini paylaşmakla birlikte, 1917
yılında kurulan ilk “Müslüman Artistleri İttifakı”na yöneticilik yapmış, Azerbaycan'da ilk tiyatro
stüdyosunu oluşturmuş, 1919 yılında “Zülfükar Bey ve Üzeyir Bey Hacıbeyov Kardeşleri'nin
Müdüriyyeti” topluluğunda yönetmenlik yapmıştır.

1963 yılında yayımlanan “Abbas Mirze Şerifzade Hakkında Hatıralar” kitabında


Azerbaycan‟ın ünlü bestecisi Üzeyir Hacıbeyov‟un Abbas Mirze Şerifzade sanatı hakkındaki
görüşleri de yer almaktatır: “... İlim ve mektep yolu ile değil, kendi gayretiyle, istek ve gözlem
yeteneği sayesinde, Türk sahnesinin önemli isimleri arasında özel bir konum kazanmış olan Abbas

25
Mirze Şerifzade‟nin oyuncu ve yönetmen olarak hizmetlerini takdir ederken ilk olarak dram
sanatının ilerlemesi rolündeki gösterdiği çaba ve gayreti belirtmemiz gerekiyor. Abbas Mirze
Şerifzade opera oyun sahnelerinin zenginleştirilmesi yolunda da birçok hizmetlerde bulunmuştur”
(Kerimov, 1963: 24).

Sinemada ise ilk rolünü 1916 yılında Boris Svetlov‟un yönetmenliğini yaptığı altı bölümlü
“Kınyaz Demir Bulat” dram filminde almıştır. İlk büyük rolü, yıllar sonra 1924 yılında Georgi
Kravçenko‟nun Leo Mur‟un senaryosu ile yönettiği altı bölümlü “Baykuş” filminde Han rolü
olmuştur. Sinema alanındaki çalışmalarının devamı olarak 1925 yılında Azerbaycan Foto Sinema
Kurumu bünyesinde düzenlenen Sinema Yönetmenliği ve Sinema Oyunculuğu Stüdyosu‟nda eğitim
görmüştür. Bu sanat dalının inceliklerini öğrenmeye başladıkça sinema sanatı zamanla hayatının
ayrılmaz bir parçasına dönüşmüştür. 1924 yılında ilk yönetmenlik deneyimi olan “Azerbaycan‟a
Seyahat” belgeselini, 1925 yılında “Bismillah” filmini, 1928‟de Mirze Feteli Ahundzade‟nin
“Següzeşt-i Merd-i Hasis” komedisinden uyarlanan, senaryosu Cafer Cabbarlı‟ya ait “Hacı Kara”
filmini yönetmiştir. Sinema yönetmeni olarak son filmi 1935 yılında çektiği “Muhabbet Oyunu”
komedisi olmuştur (Dadaşov, 2014a: 66).

Sinema sanatında kurguyu çok önemli bir öge olarak değerlendiren Abbas Mirze Şerifzade
zaman zaman filmlerin montaj işlemlerini de üstlenmiştir. “Montaj sanatı alanında öğrendikleri
1927 yılından sonraki sinema filmlerinde kendisinin verimli etkisini göstermiştir. Bu “Hacı Kara” ve
“Muhabbet Oyunu” filmlerinde, onların farklı bölümlerinde özellikle göze çarpıyordu” (Sadıkov ve
Merdanov, 1963: 66).

Sinema hakkındaki görüşlerini “Sinema bir müziktir, tiyatrodur, sinema edebiyattır, resimdir,
sinema bir âlemdir. Lâkin tüm bunlar ayrı ayrılıkta birbirine bigâne olarak kalamaz. Tüm bunlar
birleşerek filme akıp gelir.” şeklinde tanımlayan Abbas Mirze Şerifzade sanatı ile Azerbaycan
tiyatrosuna ve sinemasına yıllar boyu emek vermiş, önemli katkılarda bulunmuştur (Sadıkov, 1970:
3).

26
1.3.1. Bismillah

Abbas Mirze Şerifzade 1924 yılında ilk yönetmenlik deneyimi olan “Azerbaycan'a Seyahat”
belgeselinin ardından 1925 yılında altı bölümlü “Bismillah” filmini yönetmiştir. Azerbaycan sinema
tarihinde bu filmin en önemli özelliği, sinemanın henüz ilk aşamasında ilk Azerbaycanlı sinema
yönetmeni tarafından yapılması olmuştur. Diğer önemli niteliği ise ilk Azerbaycanlı yönetmenin
ulusal tiyatro oyuncu kadrosu ile bir araya gelmesi açısından özel önem taşıması idi. Bu görüşler
oyuncu Mustafa Merdanov‟un kaleme aldığı “Hatıralarım” kitabında yer almaktatır: “Bismillah”
filminde çalışan oyuncuların birçoğu ilk kez sinema filminde yer aldıkları için sinema sanatının
özelliklerini incelemeye ve bu ilginç yaratıcılık çalışmasına büyük özen göstermeye başladılar”
(Merdanov, 1964: 221).

Sosyal dram türünde çekilen, uzak köyde yaşayan bir ailenin dramını anlatan ve günlük yaşam
zorluklarını yansıtan film dini fanatizme karşı propaganda amacıyla yapılmıştır. Film; “Düğün”,
“Gülzar Bakü Sokaklarında”, “Mülkedarın Ruhani ile Görüşmesi”, “Hasta Kulu‟nun Eve
Getirilmesi” gibi ilginç bölümleriyle dikkat çekmiş ve kadın özgürlüğü konusu Azerbaycan
sinemasında ilk kez bu filmde belirtilmiştir. Film kadın özgürlüğü ve kadın sorununu ortaya koymuş
olsa da, dönemin propaganda eğilimi bu konunun çözümüne olanak sağlamamıştır (Dadaşov, 2012:
63; Dadaşov, 2009: 73).

Kameraman ve yönetmen Rafik Kuliyev, Azerbaycan sinema sanatının sessiz dönem


filmlerinde kullanılmış çeşitli görüntü biçimleri, onları oluşturan bileşenler, görüntü sanatıyla ilgili
diğer ifade araçlarının ortaya çıkışını ve gelişim aşamalarının her yönüyle derin incelenmesini konu
alan “Azerbaycan Sessiz Sinemasının Tasvir İrsi” başlıklı kitabında “Bismillah” filmini geniş bir
biçimde açıklarken belirtiyor: “...Yeni oluşmakta olan Azerbaycan sessiz sinemasının teşekkülünde
milli tiyatronun, onu yaşatan dramaturgların, yönetmen ve oyuncuların rolü inkâr edilemez.
Simvolik jestler ve hareket, sözaltı anlam taşıyan metinsiz anlatım yöntemi vasıtasıyla müellif,
fikrini izleyici kitlesine ulaştırmış; fakat sonraları sinematografın ana diline dönüşemeyen bu sessiz
sinema öğeleri tiyatroda ortaya çıkmış, zamanla cilalanarak olgunlaşmıştır. Sessiz sinemaya bu ifade
araçlarını bizzat tiyatro yönetmenleri ve oyuncuları getirmişlerdir. Tesadüfi değildir ki, mensup
olduğu milletin felsefi dünya görüşünü, etnopsikolojisini, onun kültürünü, adet ve geleneklerini,
dinini, dilini derinden bilen ilk Azerbaycanlı sinema yönetmeni Abbas Mirza Şerifzade‟nin
yaratıcılık üslubunda özel yer kaplayan bu ögeler müellifin tüm filmlerinde dramaturji durumu,
27
kahramanların iç dünyasını, gerçekleşen olaylara yaklaşımını açıklayan özgül ifade aracına
dönüşmüştür... Azerbaycanlı oyuncuların oyun tarzı ile herkes tarafından anlaşılan, açık bir biçimde
“sinema dili”ne muvaffak olan, daha anlaşılır görsel anlatım biçimlerinin kullanımında en ufak
detayları bile gözden kaçırmayan yönetmen, kendisinin “Bismillah” filminde halk yaşamının gerçek
beyaz perde tecessümünü oluşturmayı başarmışdır” (Kuliyev, 2009: 92-93).

Filmde Mirzağa Aliyev, Mustafa Merdanov, İbrahim Azeri, İsmail Hidayetzade, Kazım Ziya,
Möhsün Senani, Sona Hacıyeva vb. rol almışlardır. Senaryo yazarı Pavel Blyahin, kameraman
Arkadi Yalovoy idi (Kazımzade, 2003a: 24).

Filmde rol alan oyuncu Sona Hacıyeva kendi hatıralarını, Abbas Mirze Şerifzade sanatı
hakkında düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir: “1925 yılında “Bismillah” filminde ilk kez küçük
bir rol aldıktan sonra ben sinema-fabrikaya aralıklarla gitmeye başladım. Bana öyle geliyordu ki,
işim artık tamamlanmıştır. Bir gün tiyatronun giriş salonunda Abbas Mirze'ye rastladım. O, benden
sinema-fabrikada çok az gözükmemin sebebini sordu. Ben ona işlerimin artık bittiğini söyledim.
Abbas Mirze: “Senin işlerin aslında bundan sonra başlıyor” dedi. O benimle bir süre sohbet etti.
Abbas Mirze sinema sanatından, Azerbaycan milli sinemasının gelişiminden sonsuz bir coşkuyla
konuşuyordu. Onun sinema sanatına ait sohbetlerini dinlememek imkansızdı...” (Kerimov, 1963:
120; Memmedli, 1985: 121).

1.3.2. Hacı Kara

19. yüzyıl Azerbaycan edebiyatının önemli isimlerinden olan, yazar ve mütefekkir Mirze
Feteli Ahundzade yaşadığı dönemin toplumsal sorunlarını ortaya koyarak ciddi eleştiriler yönelttiği,
konuları ve teatral unsurlarıyla büyük önem taşıyan eserleriyle Azerbaycan edebiyatında realizm
sanatının temelini oluşturmuştur. Eserlerinde devrinin tipik portrelerini, sosyal problemleri ve insan
ilişkilerini ustalıkla tasvir eden yazar, yaratıcılığında özellikle “toplum bilincinin yüksek eğitimi,
okuyucuların ve izleyicilerin manevi dünyasını saflaştırmak için eleştiriyi ve hicvi, komedi türünü
daha üstün tutmuştur” (Memmedov, 1968a: 25).

1850-1855 yıllarında önemli eleştiriler içeren, gülüşün mizahi bir özellik taşıdığı; “Hekayet-i
Molla İbrahim Halil-i Kimyager”, “Hekayet-i Mösyö Jordan ve Hekimi Nebatat ve Derviş Mesteli

28
Şah Cadukini Meşhur”, “Hekayet-i Hırs-ı Guldurbasan”, “Sergüzeşt-i Vezir-i Hanı-Lenkeran”,
“Sergüzeşt-i Merd-i Hasis veya Hacı Kara”, “Müraffa Vekillerinin Hikayeti” isimli altı komedi
kaleme almıştır. Canlı bir halk diline mahsus kelime ve ifadeler esasında yazılmış olan, gülüşün
hiciv, mizahi seciye taşıdığı bu ölmez sanat incileri, Azerbaycan tiyatrosunun gelişiminde önemli
aşama olmuştur (Ceferov, 2016: 11). Mirze Feteli Ahundov‟un komedilerinde esas takım ve
toplulukların, hâkim feodal sınfın, beylerin ve tüccarların yaşamı doğru bir biçimde yansıtılmış,
köylülerin, farklı sınıflara ait kadınların geçimi, yaşam biçimi, sosyal özellikleri, toplumsal
iletişimleri ve toplumdaki yeri dile getirilmiştir (Memmedov, 1982: 11).

1852 yılında yazmış olduğu, sayıca beşinci komedisi olan “Sergüzeşt-i Merd-i Hasis veya
Hacı Kara” komedisi M.F. Ahundzade‟nin en önemli eserlerinden biridir (Sultanlı, 1964: 113;
Ceferov, 1968: 59). Komedi unsurların para tutkusu üzerinden sağlandığı eserde olaylar örgüsü,
başkahraman Hacı Kara‟nın şahsında cimriliğin ifşası ve bilgisizliğin eleştirisi üzerinde
kurulmuştur. Toplumsal mesajlar içeren eserde zengin beylerin hayatı ve emekle yaşayan insanların
zahmet dolu yaşamı karşılaştırılmış, yalnız zenginliğini artırmak peşinde olan, bu yüzden komik
durumlara düşen Hacı Kara‟nın cimriliği gülüş hedefine dönüşmüştür (Sadıkov, 1988: 17).

Realist komedinin klasik örneği olan bu eser, 1928 yılında Abbas Mirze Şerifzade‟nin
yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmıştır. 1929 yılı Mart ayında gösterime giren altı bölümlü filmin
senaryosunu ünlü dram yazarı Cafer Cabbarlı, M.F.Ahundzade'nin doğumunun 115.; vefatının ise
50. yıl dönümünde “Hacı Kara” komedisi üzerine kaleme almıştır (Arif, 1954: 51). Böylece, sanat
konusunda her zaman “Yalnız şuuru etkileyen ama duygulara dokunmayan eser, bir sanat örneği
değildir” kanaatinde bulunan Cabbarlı, bu eserle Ahundzade yaratıcılığını sinemaya taşımayı
başarmış, senaryo çalışmalarında özellikle Sona karakterine özel dikkat ayırmakla toplumda kadının
sergilediği tutum ve kadın özgürlüğü konusuna dikkat çekmiştir (“Azerbaycan İncesanatı”, 1962:
187; Dadaşov, 2001: 35). Cefer Ceferov‟un yazdığı gibi: “Bu, o kadar tutarsız bir fikir değildir.
Çünkü Sona mevzusu konuyu açmak için bir bahane, eğlendirici olay değildir. Sona komediye dâhili
bir anlam, ışık getiriyor” (Ceferov, 1968a: 62).

Cabbarlı hatta filmin senaryosuna yeni karakterler de dâhil etmiştir. Sinema araştırmacısı
Nazim Sadıkov yazarı olduğu “Azerbaycan Kino Rejisörleri. Portreler” kitabında yazıyor:
“Eklenmiş karakterler eserin genel ahengine eşleştirilmiş ve bireysel özelliklerinden dolayı

29
karakterler silsilesinde sağlam bir yer edinmiştir. Bu ise senaryo yazarı Cafer Cabbarlı ile yönetmen
Abbas Mirze Şerifzade‟nin ortak çalışması sayesinde mümkün olmuştur. Film her iki sanatçının
sinema yaratıcılığı için seciyeli olan özellikleri de açıkça yansıtıyordu. C.Cabbarlı olayların
akımında doğa manzaralarını daha çok öngörmüş ve bunu eserin konusu ile ustalıkla bağdaştırmıştır.
Bu niteliğin filmde oyuncu gösterisi ve yönetmen çalışması için de geniş olanaklar sağlayacağını
C.Cabbarlı önceden dikkate almıştır. Abbas Mirze Şerifzade tahayyülünün ürünü olan birçok komik
tasvirler, C.Cabbarlı üslubunu sinema bölümlerinde tamamlıyordu” (Sadıkov, 1988: 23). “Ben,
komedinin izleyicinin kendi görüş alanında, psikolojisinde oluşmasına çalışıyorum” isteği ile
sinemaya yaklaşan A.M.Şerifza'de, Hacı Kara rolünü oyuncu Mirzağa Aliyev'e havale etmiştir
(Merdanov ve Sadıkov, 1966: 51).

1901 yılında sahnelenen Necef Bey Vezirov‟un “Musibeti-Fahreddin” eserinde Şahmar Bey
rolü ile tiyatro sanatına adım atan; Cahangir Zeynalov, Hüseyin Ereblinski, Abbas Mirze Şerifzade,
İsmail Hidayetzade, Adil İsgenderov, Şemsi Bedelbeyli, Yusif Yulduz gibi birçok yönetmenlerin
sahnelediği oyunlarda rol alan; “Aydın”, “Oktay Eloğlu”, “Od Gelini”, “Sevil”, “Almaz”, “Yaşar”,
“Dilin Belası”, “Ölüler”, “Nişanlı Kız”, “Arşın Mal Alan” gibi çeşitli oyunların yanı sıra
“Bismillah”, “Arşın Mal Alan”, “Muhtelif Sahillerde”, “Muhabbet Oyunu”, “Bakü‟nün Işıkları”,
“Almaz” filmleriyle sinema oyunculuğunu da sürdüren Mirzağa Aliyev, henüz film çekimlerinden
önce Hacı Kara rolünü tiyatro sahnesinde defalarca oynamış ve bu karakter onun sanat yaşamında
özel bir yer edinmiştir (Allahverdiyev, 1988: 8; Merdanov, 1973: 107).

Tiyatro oyunundan farklı olarak beyaz perdede canlandırdığı Hacı Kara rolü, kendisinin
sinema özelliklerinden dolayı daha karmaşık ve daha zor idi. Burada tiyatroya has özel jestlerin,
hareketlerin ortadan kaldırılması, bazense ek olarak farklı jestlerin, hareket kullanım biçimlerinin
oluşturulması gerekiyordu (Merdanov ve Sadıkov, 1966: 49-50). Sanat danışmanlığı Vsevolod
Pudovkin‟e, görüntü yönetmenliği İvan Tartakovski‟ye ait filmin oyuncu kadrosunda; Mustafa
Merdanov, Ağasadık Geraybeyli, Merziye Davudova, Azize Memmedova, Sidgi Ruhulla gibi ünlü
isimler de yer almıştır.

“Hacı Kara” komedisi birçok yabancı dile tercüme edilmiş, Azerbaycan tiyatro sahnesinde
defalarca sergilenerek büyük beğeni kazanmıştır. Cahangir Zeynalov, Sidgi Ruhulla, İsmail
Hidayetzade, Esgerbey Adıgözelov, Necefkulu Veliyev gibi oyuncular Azerbaycan tiyatrosu

30
sahnesinde Hacı Kara‟yı başarıyla canlandıran sanatçılar arasında yer almaktadır (Ceferov, 2005:
89). “Mirze Feteli Ahundov‟un komedileri, “Realist Oyuncu Mektebi”nin oluşumunda sonsuz
hizmetlere sahiptir. Azerbaycan'ın hemen hemen tüm usta yönetmenleri bu mirastan her zaman
yararlanmış ve yararlanmaktadırlar. Özellikle edibin “Hacı Kara” komedisi defalarca sahneye
konulmuş, usta komedi oyuncuları Hacı Kara‟nın ifasına her zaman sahne gülüşünün bir miyarı
olarak değer vermişlerdir. Komedi oyuncuları Hacı Kara‟yı ustalıkla canlandırmayı bir sanat zirvesi
olarak nitelemişlerdir” (Rehimli, 2004: 55).

1.4. Cafer Cabbarlı

Cafer Cabbarlı; Azerbaycan edebiyatının önemli isimlerinden biri, şair, ünlü dram yazarı,
yönetmen. 22 Mart 1899‟da Bakü‟nün Hızı köyünde dünyaya gelen, henüz erken yaşta iken babasını
kaybeden Cafer Cabbarlı, zor bir çocukluk döneminden geçer. Önce Rus-Tatar Mektebi‟nde, daha
sonra Bakü Alekseyev adına 3. Alî-İptidaî Mekteb‟de eğitim alır (Arif, 1954: 12-14). Sürekli
okuyup araştıran, inceleyen ve kendini geliştiren Cabbarlı ilk şiirlerini ve hikâyelerini ilkokulun son
sınıfında iken yazmaya başlar. “Bahar” isimli şiirinin 1915 yılında “Mektep” dergisinde
yayımlanmasının ardından kaleme aldığı şiirler ve hikâyeler çeşitli dergilerde yer alır. 1920‟de Bakü
Sanayi Mektebi‟ni bitirir, 1923‟te eğitimine Bakü Tiyatro Okulu‟nda devam eder. “Gurup Çağı Bir
Yetim”, “Boranlı Kış Gecesi”, “Ne Edim” şiirleri; “Aslan ve Ferhat”, “Mensur ve Sitare” hikâyeleri;
“Nesreddin Şah”, “Vefalı Seriyye Yahut Göz Yaşları İçinde Gülüş”, “Trablus Muharibesi ya da
Ulduz”, “Edirne Fethi”, “Solgun Çiçekler” dramları Cabbarlı yaratıcılığının ilk dönem
eserlerindendir. Opera sanatına duyduğu ilgiyle “Sitare” ve “Şahsenem” operalarının librettosunu
kaleme alan Cabbarlı aynı zamanda pek çok yabancı eserin, özellikle dram türü eserlerin
Azerbaycan diline çevirisini yapar. Shakespeare‟in “Hamlet”, “Othello”, Beaumarchais‟nin
“Figaro‟nun Düğünü”, Lev Tolstoy‟un “Çocukluk” eserleri yazarın başarılı çeviri çalışmalarındandır
(Rüstemli, 2009: 289-366; Rehimli, 2013a: 33).

Şiirleri, kadın haklarını ve kadın özgürlüğünü konu alan “Gülzar”, “Dilber”, “Dilare”,
“Güler”, “Firuze” hikâyeleri, “Yaşar”, “Almaz”, “Sevil”, “Aydın”, “Oktay Eloğlu”, “Dönüş”
dramları gibi çeşitli türde yazdığı ve farklı konuları ele aldığı eserleriyle Cafer Cabbarlı, toplumun
aydınlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur. “Karakterler zenginliği, keskin çatışmalar, derin

31
lirizm, etkili iletişim ve sanatsal dil onun eserlerini bize sevdiren başlıca özelliklerdir.”
(Ceferov,1959: 331).

“Cabbarlı, yeni insan suretleri ifade eden yeni biçimi özellikle dramlarında bulmuş ve
yaratmıştır. Onun yeniciliği de dramaturgiyada ortaya çıkmıştır.” (Arif, 1968: 293). Edebi
faaliyetiyle Azerbaycan tiyatrosunun gelişiminde büyük role sahip yazar, zengin içerikli dram
eserleri ve neredeyse tüm türleri kapsayan yaratıcılığı ile Azerbaycan sahne hayatına yeni bir yön
vermiş; eski-yeni çatışması, vatan sevgisi, cehalete karşı savaş, özgürlük, kadın hakları, mücadele
ruhlu konuları ve özgün düşünceleriyle Azerbaycan tiyatro tarihinde bir dönüşüm gerçekleştirmiştir.
“Cabbarlı'nın sahne eserlerindeki öykü ve olayların intizar doğuran bir şekilde kurulması eserin
dramatizmini daha da kuvvetlendiriyor. Birbiriyle zayıf ilişkisi olan sahneler, fazla tipler, ikinci
dereceli konu Cabbarlı'nın eserlerinde yoktur dersek hiç de mübalağa olmaz. Aydın ve sağlam öykü
diziminin gelişimi, eserde karakterlerin kuvvetli ve kâmil bir şekilde oluşumuna da büyük katkıda
bulunuyor. Rastgele tiplere Cabbarlı eserlerinde neredeyse hiç yer vermiyor. Aynı zamanda, eserin
ana konusu olayların akışında birinci derecede rol oynayan başkahramanın kaderi üzerine
kuruludur” (Hüseyin, 1958: 162).

Edebiyatçı, eleştirmen Memmed Arif, yazarın eski görüşlerden kurtuluşa, insan özgürlüğüne
ve insan mutluluğuna adanan eserlerinin özel niteliklerini şu ifadelerle tanımlıyor: “Cafer Cabbarlı
tiyatrosu keskin çatışmalar, savaşlar, mücadeleler tiyatrosudur. Düşünceler, akideler, tutkular
arasında yaşanan amansız savaşlar tiyatrosu! Doğrudur, onun da eserlerinde büyük bir aşktan
bahsediliyor. Orada da âşıkane, lirik sahneler az değildir. Fakat bu eserlerde en önemli mesele
insanın tam özgürlüğüdür; onun eski düşüncelerden, alışkanlıklardan, tutkulardan hangi ölçüde
özgür olmasıdır” (Arif, 1980: 190).

Araştırmacı, Cafer Cabbarlı yaratıcılığını konu alan “Asrın Oğlu” kitabında ise edibin amansız
zorluklardan geçen kahramanlarını bu ifadelerle değerlendiriyor: “Cabbarlı‟da kendine has hayatı
yansıtmak, insanları konuşturmak yeteneği vardı. (...) Cabbarlı, kendisinin canlı bedii
kahramanlarıyla seyircilerin sadece bilincini, yargısını değil; aynı zamanda hissiyatını, duygusal
varlığını da etkilemeye çalışıyor. Onun kahramanları zengin yaşam çeşitliliği ve renkliliği ile büyük
kalpleri, kuvvetli tutkuları, derin muhakemeleri, bilgi ve düşünceleriyle meydana çıkar, mücadele
eder, yenilerek mağlup olur veya galibiyet kazanırlar” (Arif, 1979: 132).

32
Cabbarlı‟nın eserlerinde özgürlük, mutluluk ve yeni yaşam sorunlarına geniş yer verilmiş; bu
mücadeleler, yenilikler dramatik boyalarla, derinleşen tezatlar ve çelişkiler içinde çarpıcı biçimlerle
resmedilmiştir. Bu eserlerde okuduğumuz evrensel düşünceler, çatışmalar her dönem için geçerlidir.
“Cafer Cabbarlı kelimenin tam, derin anlamıyla zamanla müttefik olmuştur. Çağdaşlık duygusu,
yenilik tutkusu onu yaşadığı dönemle ve gelecekle bağlamıştır. O, hayatın, yaşam olaylarının
önünde gider; yeni olayların, bügünkü insanların yarınlarla ilişkisini görür, bakışlarını geleceğe
yöneltmeyi başarırdı. “Ediplerin fikirleri asırların önüne geçmeli” diye düşünen dramaturg söylediği
gibi de yapıyordu. Onun ileri sürdüğü, tecessüm ettirdiği fikirler sadece bugünden değil, aynı
zamanda yarından da haber veriyor” (Memmedov, 1968b: 363-364).

Bu eserlerde kahramanların öyküsü, iç dünyası, duygu ve heyecanları, psikolojik sarsıntıları


doğal bir biçimde sunulmakta, içtenlikle anlatılmaktadır. Bu kahramanlar aslında gerçek insanlardır,
doğaldır. Onlar zorluklardan geçiyor, zafer azmini temsil ediyorlar. “Onun eserlerindeki mevzular,
sorunlar, kahramanlar yalnız tiyatro sahnesinde değil, gerçek hayatta da mesken edindiler. Hatta bu
kahramanların isimleri - Sevil, Almaz, Gülüş, Gündüz, Yaşar sahnelerden yol alıp hayata dâhil
oldular” (Karayev, 1996: 400).

Edebiyatta kendine özgü sanatsallığı, anlatım biçimi, konuma uygun kelime seçimi, dil ve
üslupları ile seçilen, sanata “Eser, seyircinin bilincini ve duygularını aynı anda etkilemek için değil,
sadece bilincini etkilemek için yazılıyorsa bu, sanat değildir... Eğer tiyatro salonunda oturan seyirci
izlediğini yalnız düşünce ve mantık yoluyla idrak etmek durumundaysa demek ki, eserdeki olaylar
onun duygularına dokunarak kendine celp edememiştir. Dramaturgun görevi ise perde açıldığı
andan itibaren seyirciyi celp etmek, kendisine çekmektir.” açısından yaklaşan yazar yeteneği ve
derin sanat bilgisiyle eserlerinde kullandığı kelimeler, doğal ifadeler, ifade vasıtaları ve üsluplar
aracılığıyla parlak bir dil örneği sergilemiştir (Ceferov,1959: 331). Karakterlerin duygu ve
düşüncelerinin, davranışlarının gerçekçi bir anlatım şekliyle yansımasına, sade ve doğal bir dilin
edebi bedii dille vahdetine hassasiyetle yaklaşmıştır. “Bu eserlerde kullanılan bedii dil çok
rengarengtir. Her karakter kendi şuuruna uygun bir dille konuşuyor” (Hendan, 1954: 60).

Dilbilimcisi, araştırmacı Nemide Abbasova “Cafer Cabbarlı Dramaturgiyasında Söz”


kitabında, Cabbarlı yaratıcılığında sözün etkisini ve rolünü, yazarın eserlerinde ortaya koyduğu

33
kendine has ifade tarzı ve üslup özelliğini, ifadelerin en etkileyici biçimde kullanımını şöyle
nitelendiriyor: “Cafer Cabbarlı‟nı bir sanatkâr gibi parlatan hususlardan biri, hem de en önemlisi asıl
yerine düşen bir sözü ustalıkla bulup ortaya çıkarması ve bedii fikrin, yazar amacının hayret
uyandıracak derecede özel bir incelikle ifade edebilmesidir” (Abbasova, 1983: 150). Özellikle de
yaratıcılığının 1928-1934 yıllarını kapsayan döneminde Cabbarlı “dramaturgiyanın realist akımının
dil geleneklerinden ustalıkla yararlanıyor. Canlı, gerçek olayları doğal karakterler galerisinin tipik
ve bireysel konuşması zemininde yükseltiyor. Her bir karakterin konuşması onun karakterini,
psikolojisini, sınıf yaklaşımını, dünya görüşünü, hatta konuşma anında yaşadığı duyguları tam
anlamıyla ifade ediyor. Bu konuşma yazar müdahalesinin ortaya çıkmasına izin vermeyen,
karakterlerin kendi tabiatlarının aynasına dönüşen doğru bir konuşma şeklidir” (Abbasova, 1983:
13).

Cabbarlı sanatından bahsederken bunu özellikle vurgulamak gerekir ki müzik yazarın


dramlarında önemli yer tutar. Kaleme aldığı eserlerde her küçük unsura bile hassasiyetle yaklaşan
dramaturg, eserlerinde müziğin tiyatroyla olan ilişkisini, ahengini ustalıkla değerlendirmiş,
kahramanların dilinden seslendirilen şarkılara özel dikkat ayırmıştır. “Büyük dramaturgdaki bu
özellik ona sözle ifade edilmesi mümkün olmayan fikirleri müziğin ecazkar dili ile yansıtmakta ve
oyunun nabzını tutmakla, poetik boyalarla zinetlendirilmiş olayların seyircilere nasıl bir etki
bırakacağını belirlemekte yardım ediyordu” (Hüseyinov, 1968: 158).

Böylece, Cabbarlı eserlerinde kahramanların ruh halini, sevinç ve kederini yansıtan, iç


dünyasını aydınlatmaya hizmet eden, duygularının ifadesine dönüşen şarkıları - Solmaz'ın “Ben Bir
Solmaz Yaprağım ki”, Turac'ın “Hicrinden Oldu, Ey Güzel”, Yakut'un “Senin Ardınca”, Sona‟nın
“Azat Bir Kuşdum”, Sevil‟in “Sana Ne Oldu, Zalim Yar”, Yahşı‟nın “Gerek Güneş Dağları Aşıp
Sönmeyeydi” şarkıları başarıyla sahnelenen oyunların ayrılmaz parçalarına dönüştü. Sözleri ve
müziği yazarın kendisine ait lirik şarkılar, ayrıca kullandığı halk müziği onun dramaturgiyasının
önemli bir parçasıydı. “Bütün bunlar gösteriyor ki, Cafer Cabbarlı dramlarını şarkıyla, müzikle
süslüyor, bunu karakterlerin iç âlemini, ruh halini belirtmek için önemli araçlardan biri olarak kabul
ediyordu. İnsana öyle geliyor ki, edibin bazı dramlarını dramaturg-besteci yazmıştır. Her iki alanı iyi
bilen bir sanatkâr olarak Cafer Cabbarlı, dramatik sahnelerle müziğin ecazkar etkisini çok ustalıkla
eserlerinde bir araya getirmiştir” (Efendiyev, 1985: 129).

34
Cabbarlı sadece bir yazar olarak değil, yönetmen ve tiyatro yaratıcısı gibi Azerbaycan
tiyatrosunun gelişiminde önemli katkılarda bulunmuştur. Sanat, rol üzerindeki çalışmalar konusunda
makale ve eleştiriler kaleme almış, tiyatro alanındaki sorunların çözümüne çalışmıştır. Sahne
kültürü, yönetmen, oyuncu, ressam, kameraman kadrolarının yetiştirilmesi; özellikle kadınların
tiyatroya, sahneye adım atması gibi dönemin önemli ve hassas konularını mütemadiyen eserlerinde
işlemiştir. Başta dramları olmak üzere tüm eserlerinde Azerbaycan kadınının bilinçlenmesi,
aydınlanması, kadın hakları ve özgürlüğü uğrunda mücadele veren Cabbarlı her zaman bu konunun
önemi üzerinde durmuştur (Dağıstanlı, 1960b: 16-25; Karayev, 1988: 309).

Sahne sanatına, tiyatro ve dramaturgiyaya ait konuları merkeze alan makalelerinde, tiyatro
sanatı uğruna mücadelesine, tiyatro hayatına, sanat görüşlerine adadığı “Dönüş” eserinde
“Cabbarlı‟nı çağdaşlığın en ciddi meseleleri düşündürüyor: yeni sahne, yeni rejissura, yeni oyuncu,
yeni dramaturg, yeni kahraman! Daha doğrusu Cabbarlı “Dönüş”de milli sahne uğruna kendi
mücadelesinin sonucunu, kendi faaliyetinin imajını tasvir ediyor” (Karayev, 1972: 138).

Ünlü oyuncu ve yönetmen Abbas Mirze Şerifzade‟nin hatıralarından: “Ben, genellikle


herhangi bir rol üzerindeki teferruatlı çözümleme ve inceleme işlerimi Cafer‟le birlikte ve onun
talimatları doğrultusunda yapıyordum. Özellikle onun eserlerinde oynadığım rolleri bizzat kendisi
gözlemliyordu. O, bir tiyatro yazarı olmaktan başka bir yönetmen, tam cüretle söyleyebilirim ki,
güzel bir oyuncu ve kâmil bir öğretmen idi” (Memmedov: 1977: 109).

Sanat yaşamının büyük bir kısmı genellikle tiyatroyla bağlı olsa da, 1925 yılından sinema
alanı Cabbarlı yaratıcılığının ayrılmaz bir parçasına dönüşmüş, senaryo yazarı ve yönetmen olarak
bu alanda da büyük katkılarda bulunmuştur. Hatta yönetmen Rıza Tehmasib‟in 1927 yılında çektiği
bir balıkçının trajik hayat hikâyesini anlatan “Balıkçılar” filminde rol almıştır (Kazımzade, 2013a:
43; Kazımzade, 2003a: 25). “Sevil”, “Almaz”, “1905-ci Yılda” dram eserlerini senaryoya
dönüştürmüş, “Sevil”, “Almaz” filmlerinin çekimlerine büyük emek vermiştir (Dağıstanlı, 1960b:
79; Dadaşov, 2009: 81). Mirze Feteli Ahundov‟un “Sergüzeşt-i Merd-i Hasis veya Hacı Kara”
komedisinden uyarlanan, yönetmenliğinin Abbas Mirze Şerifzade‟nin üstlendiği “Hacı Kara” filmi
Cabbarlı'nın beyaz perdeye uyarlanan ilk film senaryosu oldu.

35
“Cabbarlı dramaturgiyanın “sırlarına” vâkıf idi. O, izleyiciyi celp ediyor, onu gerektiğinde
“ağlamaya” ya da “gülmeye” mecbur ediyordu; onun eserleri şuura ve hisse aynı zamanda etki
bağışlıyordu. Bu nedenledir ki Cabbarlı'nın yarattığı karakterler halk içerisinde yaşıyor, dilden dile
dolaşıyor. İnsanlar kendi çocuklarına Cabbarlı kahramanlarının isimlerini veriyorlar. Azerbaycan'ın
her yerinde onlarca, yüzlerce Sevillere, Aydınlara, Oktaylara, Solmazlara, Gülüşlere, Gültekinlere,
Elhanlara rast gelmek mümkün” (Ceferov, 1968a: 281).

1.4.1. Sevil

“Sevil” filmi Cafer Cabbarlı'nın aynı adlı dram eserinden sinemaya uyarlanmıştır. Kendi
hakları, azatlığı için mücadele veren genç Sevil‟in özgürlük savaşından bahseden bu eseri yazar
1925 yılından kaleme almayı düşünse de “Od Gelini” dramı üzerinde yoğun çalışmalarından dolayı
yalnız 1927 yılında tamamlaya bilmiştir (Arif, 1954: 54). Kadın özgürlüğü konusunun daha geniş
planda, derinden işlendiği ve “tür itibariyle aile dramından sosyal drama kadar yükselen bu eserde
dramaturji çelişkiler siyasi zaman kategorileriyle çözülerek tebligat görevini yerine getirmektedir”
(Dadaşov, 2004: 199-200).

Kadın özgürlüğü yolunda engel olan sorunlara, kadının aydınlanması, toplumsal ve kültürel
alanda güçlenmeleri gerektiği ve kadının toplumdaki yerinin belirlenmesi konusuna yönelik eserin
kahramanı eğitimsiz bir kadın olan Sevil‟dir. Sevil, kocası Balaş'ın binbir türlü eziyetine maruz
kalır, onun kaba tavrı, ihanet, hakaretleri ile yüzleşir. Kocası ise Sevil'in bu özverisini hiçe
saymaktadır. Tek, kimsesiz Sevil çocuğu ile birlikte sokağa atılır, sorunlarla baş başa kalır. Kendi
evinden uzakta, ihtiyaç ve umutsuzluklarla karşı karşıya. Sonunda, “bir zamanlar kocasının sadık
kölesi ve zavallı kadın olan Sevil birçok musibetlerden, hakaretlerden ve mahrumiyetlerden sonra
hayatın rezaletini anlar, mutiliğin dehşetini idrak eder, eski adetlerin mengenesinden kopar, kendisi
uğruna, kendisinin aşağılanmış hassasiyeti uğruna mücadele yoluna başlar” (Ceferov, 1968a: 270).
Güç bularak isyan eden, kendi azatlığı için mücadele eden Sevil eğitim alarak yeni, özgür hayata
atılır. Bu yeni hayat, Sevil'in tek kurtuluş yolu olur. Kendi hakları için mücadele, itiraz, barışmazlık
duygularının daha kabarık ve hassasiyetle verildiği Sevil karakteriyle muti bir kadının geçtiği hayat
yolu, yaşamı, mutluluğunun çaresi, tek yolu anlatılır. Sevil esaretten özgürlüğe giden, zorluklarla
dolu bir yolun simgesine dönüşür. Bu özgürlük savaşını Sevil kolay kazanmıyor. Onun için artık
hayat sadece bir mücadeledir. Sevil bu mücadelede yalnız geri döndürülemezliğiyle zafer kazanır.

36
Esaretin üstesinden gelmek için eski gelenek etkilerini aşmayı başarıyor. “Sevil'in mücadelesi
sadece bir kadının, bir karakterin değil, genellikle kadın özgürlük mücadelesi örneğine dönüşür.
Sanki karşımızda iki Sevil vardır: biri bize maziden tanıdık - bu muti ve mütevazı kadını biz hayatta,
çevremizde ve hatta edebiyatta çok görmüşüz, diğeri ise bizim için yenidir - yeni hayatın tahliye
ettiği, özgür ve mutlu bir kadındır. Yazar, bize Sevil'in gelişimini tasvir etmiş, onun trajedisinin ve
saadetinin sırrını bize anlatmıştır” (Arif, 1979: 78).

Film çekimlerinden bir yıl önce, 1928 Ekim tarihinde “Sevil” eseri Azerbaycan Devlet
Akademik Dram Tiyatrosu‟nda ilk kez sahnelendi. Meziye Davudova, Rıza Tehmasib, Rıza Efkanlı,
İsmail Hidayetzade, Ali Kurbanov, Mirzağa Aliyev, Mustafa Merdanov, Sona Hacıyeva, Sidgi
Ruhulla gibi ünlü isimlerin rol aldığı oyunun yönetmeni Aleksandr Tuganov, bestecisi Efrasiyab
Bedelbeyli idi (Memmedov, 1966: 42; Hüseyinov, 1968: 112; Rehimli, 2013a: 334-339).

Azerbaycan tiyatro sahnesinde Sevil karakterini ilk kez usta oyuncu Merziye Davudova
canlandırdı. Yazar “Sevil”i kaleme alırken Merziye Davudovan‟ı Gülüş rolü için düşünse de Sevil
rolü Merziye Davudova‟nın dikkatini daha çok çekti ve bu rol, oyuncunun sanat yaşamında en
büyük yaratıcılık başarısına dönüştü (Memmedov, 1949b: 17; Memmedov, 1966: 127). Merziye
Davudova bu rolün onun sanat hayatındaki özel ve önemli yerini şöyle yorumlamıştır: “...Sevil rolü
yaratıcılığımda oldukça büyük, şerefli bir yer tutar. Benim için Sevil şimdiye kadar seve seve
canlandırdığım karakterlerin en sevimlisidir. Ben, bu rolden sonra karakterin kendisi gibi büyüdüm
ve daha değerli kahramanlar canlandırdım. Sevil karakteri yaratıcılığımın bir dönüm noktası
olmuştur” (Hüseyinov, 1965: 8; İsmailova, 1977: 45).

1920 yılında hayatını tiyatro sanatına bağlayan Merziye Davudova, “Arşın Mal Alan” komedi
oyunundaki Gülçöhre rolüyle ilk sahne başarılarını kazanmaya başlamıştır (Eyyubov, 1961: 5).
“Şeyh Senan”da Humar, “Topal Teymur”da Almaz, “Seyavuş”da Südabe, “Vakıf”da Huraman,
“Kaçak Nebi”de Hacer gibi karakterleri canlandıran oyuncunun başarılarla dolu sahne hayatında en
derin etkiye sahip, olgun, çok yanlı karakterler timsalinde Cabbarlı yaratıcılığı özel yer edinmiştir.
Merziye Davudova, hatıralarında Cabbarlı eserlerinin onun oyunculuk kariyerindeki öneminden
konuşurken bu ifadeleri kullanmıştır: “Benim bir oyuncu olarak gelişmemde Cafer Cabbarlı‟nın
“Oktay Eloğlu”, “Aydın”, “Sevil”, “Od Gelini”, “Almaz”, “1905-ci Yılda” ve diğer eserlerinde
oynadığım roller sonsuz tesir yapmıştır. Firengiz, Gültekin, Sevil, Solmaz, Yahşı, Almaz, Nabat,

37
Gülnise gibi roller silsilesinin benim gelişimimde ne kadar büyük bir mektep olduğunu kelimelerle
ifade etmekten acizim. Çünkü bu roller sadece kadın isimlerinden veya bir ressamın çizdiği resimler
galerisinden ibaret değildir; tam aksine, farklı karakterlere sahip gerçek insanlar âlemidir. Onların
çırpınan kalbi, düşünen beyni vardır” (Abbasov, 1969: 97; Abbasov, 1976: 105). Merziye Davudova
tiyatro oyunculuğunun yanı sıra “Hacı Kara”, “Bir Aile”, “Bakü'nün Işıkları”, “Bahtiyar”, “Asıl
Dost”, “Bir Mahalleli İki Genç”, “Köroğlu” filmlerinde da unutulmaz karakterler canlandırmıştır.

Çok kısa sürede büyük başarı kazanan oyunun ardından film üzerinde hazırlık çalışmaları
başlamıştır. Senaryosu Cafer Cabbarlı, Aleksandr Beknazarov ve Grigori Braginski tarafından
kaleme alınan, görüntü yönetmenliği İvan Frolov‟a ait altı bölümden oluşan filmin çekimleri 1929
yılında tamamlanmıştır (Sadıkov, 1970: 73; Kazımzade, 2003a: 27; Dadaşov: 2009: 81; Kazımzade,
2004: 409).

Filmde Balaş rolünü canlandıran ünlü tiyatro oyuncusu Ağasadık Geraybeli, bu karakteri o
zamana kadar İşçi Tiyatrosu sahnesinde defalarca oynamış, sahne oyunculuğundaki başarısını
sinemaya da yansıtmayı başarmıştır. Film çekimine büyük katkıda bulunan Cabbarlı, bir yönetmen
olarak, filmin başarı kazanmasının yalnız Sevil karakterini bir Azerbaycanlı kadının canlandırması
ile mümkün olduğuna inanıyordu. Bu işte ısrarlı olan yazar, tüm sorunlara rağmen kendine özgü bir
inatçılıkla bu isteğine ulaşmış, hatta “Güler” hikâyesini bu konuya adamıştır (Cabbarlı, 1979: 146).

Filmde Sevil karakteri İzzet Orucova tarafından canlandırılmıştır. İzzet Orucova‟nın


hatıralarından: “...Güzel bir tesadüf beni Cafer Cabbarlı ile tanıştırdı. Cafer, sinemada Sevil
karakterini oynamak için bir Azerbaycanlı kadın arıyordu. Ahvalat böyle oldu. O zaman ben
M.Azizbeyov adına Azerbaycan Devlet Neft Kimya Enstitüsü‟nde okuyordum. Arkadaşlarımdan
biriyle eski “Teyyare” sinema salonuna gitmiştim. Meğerse bizden biraz uzakta oturan Cafer
Cabbarlı beni görmüş ve yanındaki dostuna şöyle demiştir: “Galiba ben Sevil‟i buldum. Zannımca,
işte o kız Sevil‟i oynamak için yaratılmış”. (..) Nihayet, “Sevil” sinema filminin çekimleri tamamen
bitti. Film gösterime girdi. Aynı gün annemi de filmi izlemeye götürmüştüm. Sinema filminde nasıl
oynadığımı merak eden akrabalarımın çoğu da izlemeye gelmişlerdi. Herkesin biletini Cafer
Cabbarlı kendisi almıştır. Sevil‟den sonra ben Almaz rolünde oynadım. Ama maalesef amansız
ölüm büyük sanatçıya “Almaz” sinema filmini perdede görmeye izin vermedi. Ama biz onun
isteğini yerine getirdik...” (Abbasov, 1976: 136-136).

38
Cafer Cabbarlı'nın kendi isteği üzere önce “Sevil”, daha sonra “Almaz” filmlerinde başrolde
yer alan İzzet Orucova, kendi oyunuyla başkahramanların lirik ve dramatik karakterlerini,
Azerbaycan kadınının mücadelesini doğru ve inandırıcı bir şekilde canlandırmayı başarmıştır.
Sonrasında ise sinemadan uzaklaşarak hayatını tamamen ilme adayan kimyacı âlim İzzet
Orucova‟nın ismi, 1929‟da “Sevil” ve 1936‟da “Almaz” filmleriyle Azerbaycan sinema tarihine
yazıldı. İzzet Orucova bu rollere verdiği büyük önemi ve yaşadığı duygularını şu ifadelerle dile
getirmiştir: “Ben, Sevil ve Almaz rolünü sadece oynamamışım. Ben, bu iki kadın taleyini
yaşamışım” (Kazımzade, 2012: 42). Ve böylece “Cafer Cabbarlı'nın yeni kadın kahramanları büyük
sahneye ve hayata Sevil‟le dâhil oldu” (Karayev, 1988: 302).

“Sevil” dramı, yıllar sonra Azerbaycan klasik müziğinin büyük isimlerinden olan Fikret
Emirov‟un bestesiyle bir opera eserine dönüştü. “Binbir Gece”, “Nizami”, “Nesimi Destanı”
baleleri, “Şur”, “Kürd-Ovşarı”, “Gülüstan Bayatı-Şiraz” senfonik muğamları, “Azerbaycan
Kapriçyosu”, “Nizami” senfonisi, “Müğam-Poema” eserleriyle Azerbaycan müziğini zenginleştiren,
“Işıklı Yollar”, “Dağılan Tifak”, “Sen Her Zaman Benimlesin”, “Şeyh Senan”, “Vakıf”, “Hanlar”,
“Cavanşir” gibi birçok tiyatro oyununa besteler yapan, 1960 yılında yönetmen Ağarıza Kuliyev‟in
yazar Mehdi Hüseyin‟in senaryosu üzere gerçekleştirdiği “Seher” filmine, sonraki çalışmalarında ise
“Büyük Dayak”, “Yaşamak Güzeldir, Kardeşim”, “Ben ki Güzel Değildim”, “Nağme Dersi”,
“Firengiz” isimli sinema eserlerinin müziklerine imza atan Fikret Emirov, 1949 yılından başlayarak
üzerinde çalıştığı “Sevil” operasını 1953‟te tamamladı. Halk müzik tonlamaları ve muğamın
ustalıkla bir arada kullanıldığı bu lirik eser, aynı yılda Azerbaycan Devlet Opera ve Bale
Tiyatrosu‟nda Mehdi Memmedov‟un yönetmenliği, Telet Eyyubov‟un yazdığı libretto ile sahneye
konuldu. Kendine özgü üslup ve nitelikleriyle akıcı bir operaya dönüşerek yıllardan beri sahnelenen
bu eserle besteci en büyük başarılarından birine imza attı.

Operada olayların belirli tarihsel koşullarda gerçekleşmesi daha açık bir şekilde sunulmuş,
tarihi tür unsurları kapsamlı kullanılmıştır. Ayrıca, edebi kaynaktan farklı olarak, operaya yeni
bölümler de eklenmiştir. Zengin ve tükenmez halk müzik tonlamalarından, muğamlardan ustalıkla
yararlanan besteci Fikret Emirov bu esere toplumsal, inkılabi ruh ve muasırlık aşılamış, sonuç olarak
mükemmel bir sanat eseri oluşturmuştur (Tehmirazkızı, 2012: 111; Zöhrabov, 1980: 3 Ekim).

39
Fikret Emirov keleme aldığı hatıralarında bu konuyla ilgili duygularını, mülahazalarını şöyle
aktarmıştır: “Ben Cafer Cabbarlı eserlerinin vurgunuyum. Ama en çok sevdiğim “Sevil” piyesidir.
“Sevil”e olan sevgim onu benim biyografime yazmıştır. Ben “Sevil”i ezberleyerek ona müzik
yazmışım ve her gün de Cafer Cabbarlı'nın karşısında hesabat vermişim. Yani her müzik
parçasından sonra kendi kendime söylemişim: “Acaba Cafer bunu beğenir miydi?” Üzeyir
Hacıbeyov‟un söylediği gibi: “Her bir eser yaratıcının evladıdır”. Ben Cafer Cabbarlı‟nın en güzel
eseri olan “Sevil”e müzikle yeni bir biçim verirken hep bu duyguları yaşamışım, çok endişe
etmişim, her başarılı çalışmama Cafer misali mutlu olmuşum” (Emirov, 1983: 131; Emirov, 1978:
74; Kasımova ve Abdullayeva, 2004: 70-74).

Yıllar sonra, 1970 yılında Vladimir Gorikker‟in yönetmenliği ve Fikret Emirov‟un operası ile
“Sevil” eseri ikinci kez sinemaya uyarlanmıştır. Bu çalışmayla Azerbaycan sinema tarihinde ilk film
operasının temeli konulmuştur. Cehalete karşı isyan eden ve hayatta kendi özgürlüğü için savaşan
bir kadının kaderini, yaşam öyküsünü dramatik dille anlatan “Sevil” film operasında başrolleri
Hasan Memmedov ve Valentina Aslanova paylaşmıştır.

1.4.2. Almaz

Cafer Cabbarlı 1930‟lu yıllar dram yaratıcılığını “Almaz” eseriyle başlamıştır. ““Almaz”da
Cabbarlı'nın parlak insan karakterleri yaratma sanatı kuvvetli bir şekilde kendini gösteriyor. Eserde
dramatik çatışmaların karmaşıklığı ve keskinliği de bununla açıklanabilir. Bilindiği üzere,
mükemmel karakterlerin olduğu yerde mücadele, çatışma zaruridir. “Almaz”da böyle mükemmel
karakterler fazladır. İki veya üç seciyeli çizgi aracılığıyla Cabbarlı eserdeki her bir karakteri
betimler, onu kabarık ve olgun bir biçimde şekillendirir” (Ceferov, 1968a: 274).

“Almaz” konusu, ana fikri ve kahramanlarıyla “Sevil” eserinin devamı niteliği taşıyor.
“...Cabbarlı dramaturgiyasında bu esere yüksek mevki sağlayan onun karakterler yönünden son
derece zengin olmasıdır. Burada her imge - büyük veya küçük fark etmez - bireysel özelliklere sahip
olan canlı karakterlerdir” (Ceferov, 1968b: 357).

40
Burada da eserin başkahramanı kadındır. “Cafer Cabbarlı'nın kahramanları savaşmak için
büyük bir iradeye, güce sahipler. Biz bu iradeyi onun eserlerinde yarattığı Gülüş, Sevil isimli kadın
kahramanlarında görüyoruz. Bu özellik daha bariz şekilde Almaz suretinde tezahür eder”
(Memmedov, 1971: 85). Kadın özgürlüğünü, ücra bir köye çalışmaya gelen genç öğretmenin
hayatını konu alan eserde Almaz, çocukların, insanların aydınlanmasına, maariflenmesine çaba
gösterir. O, köyde herhangi bir yeniliğe adım atarken eski düşünceye sahip insanlarla karşılaşır.
“Almaz bir imge olarak 30'lu yıllar için oldukça tipik idi: Almaz döneminin timsali, onun çabası,
mücadelesi idi. Almaz kâmil bir imge idi ve kendisinden önce gelen Sona, Sevil, Leyla ve İsmet gibi
sinema karakterlerini sürdürüyordu” (Sadıkov, 1970: 131). Edebiyatçı-âlim, Cabbarlı‟nın hayat ve
yaratıcılığı hakkında değerli araştırmaların yazarı Cefer Hendan‟ın yazdığı gibi: “Sanki “Sevil”
eserinde Azerbaycan kadınlığının gerçek özgürlük yolunu tarif eden dramaturg, “Almaz” piyesinde
bu kez onun sosyal hayattaki aktif rolünü öne çıkarmaya çalışmıştır. Sanki bize öyle geliyor ki
eğitimden sonra hayata adım atan Sevil kendisinden sonra gelen Almaz simasında köyde yeniliğin
eskiliğe karşı mücadelesine katılmış ve karşısına çıkan büyük engellere, zorluklara rağmen, zafer
kazanmıştır” (Hendan, 1966: 83).

“Cabbarlı, Almaz'ın timsalinde sadece cansız bir çizgi değil, tüm özellikleriyle meydana çıkan,
sevip sevilen, özveriyle çalışan, zor çalışma süresinde hata yapsa da kendi hatasını anlayıp
düzeltmeye çalışan gerçek bir insanı temsil eden karakter oluşturmuştur. Almaz eserde gelişen
olayların tam merkezinde yer alır, olayların oluşumuna yön verir. Cabbarlı kendi kahramanını aynı
anda birkaç kişiyle savaşmaya zorlar. Bu mücadelelerde Almaz‟ın iç dünyası, karakteri en ince
noktalarına kadar göz önünde bulunur” (Arif, 1979: 78).

“Almaz” eseri ilk kez 13 Nisan 1931 tarihinde tiyatro sahnesine konuldu. Merziye Davudova,
Möhsün Senani, Rıza Darablı, Mirzağa Aliyev, İsmail Hidayetzade, Rıza Tehmasib, İsmail
Dağıstanlı, İsmail Osmanlı gibi ünlü isimlerin yer aldığı oyunun yönetmeni Aleksandr Tuganov ve
Cafer Cabbarlı, bestecisi Efrasiyab Bedelbeyli idi (Allahverdiyev, 1988: 103; Hüseyinov: 1968: 137;
Seferov ve Babayev, 1974: 29-30).

Almaz karakterini sahnede canlandıran ilk oyuncu Azerbaycan tiyatrosunun ve sinemasının ilk
kadın oyuncularından olan Sona Hacıyeva oldu. Üzeyir Hacıbeyov‟un “Leyla ile Mecnun”
operasında Leyla, “Aslı ve Kerem”de Aslı, “Arşın Mal Alan”da Asya, Zülfükar Hacıbeyov‟un “Âşık

41
Garib” operasında Şahsenem rolü ile sahneye çıkan, “Od Gelini”nde Solmaz, “Sevil”de Gülüş,
“1905-ci Yılda” oyunlarında Sona karakteriyle Cabbarlı eserlerinin ilk sahne oyuncularından olan
Sona Hacıyeva, sinemada “Bahtiyar”, “Kızgın Güneş Altında”, “O Olmasın, Bu Olsun” filmlerinde
de yer almıştır (Elekberov, 1959: 7-8; Hacıyeva, 1979).

Başarılı sahne hayatının ardından Cabbarlı, eseri senaryoya dönüştürerek yaratıcı ekibi bir
araya getirmiş, film hazırlıklarına başlamıştır. Hatta düzenlenen ekiple Şamahı'ya giderek senaryoya
yönelik doğa manzaralarını seçmiş, filmin deneme çekimlerini de gerçekleştirmiştir. 1934 yılının
son gününde, 31 Aralık‟ta Cafer Cabbarlı hayatını kaybetti. Bu yüzden, çekimler yönetmenlerden
Ağarıza Kuliyev ve Grigori Braginski tarafından tamamlandı ve film 1936 yılında gösterime girdi.
Mirzağa Aliyev, İsmail Hidayetzade, Hayri Emirzade, Elesger Elekberov, Höküme Kurbanova, Ali
Kurbanov, Alisettar Melikov gibi oyuncuların yer aldığı altı bölümlü filmde Almaz karakterini İzzet
Orucova canlandırdı. Filmin görüntü yönetmenleri Esger İsmailov ve İvan Frolov, ressamı Aden idi
(Dadaşov, 2009: 86-88; Kazımzade, 2003a: 31-32; Sadıkov, 1970: 127-130; İsmailova, 1962: 50).
Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü‟nde eğitimini tamamladıktan sonra çalışmalarına
Azerbaycan Sinema Stüdyosu‟nda başlayan Esger İsmailov ilk deneyimlerini “Almaz” filmiyle
gerçekleştirmiş; ardından “Köylüler”, “Sebuhi”, “Bir Aile”, “Kara Taşlar”, “Seher”, “Gölgeler
Sürünür”, “Garibe Ahvalat” filmleri ve pek çok farklı konuda belgesel üzerinde çalışmıştır.

Azerbaycan sessiz sinema tarihini konu alan bazı kaynaklarda “Almaz” filmi Azerbaycan
sinemasında ilk sesli filmi olarak gösterilmektedir. Sinema araştırmacısı Aydın Kazımzade‟ye göre
ise “Almaz” Azerbaycan sinemasının sonuncu sessiz filmlerinden biridir. Çekimleri iki biçimde
gerçekleşen filmin birinci türü tamamen sessiz, ikinci türü ise yalnız müzikten oluşmuştur.
Konuşmaların yazıyla sunulduğu filme Niyazi ve Zülfükar Hacıbeyov‟un besteleri eşlik etmiştir. Bu
çalışmalar Azerbaycan sinema müziğinin temelini oluşturmuştur (Kazımzade, 2004: 34-35).

Bu tarihden itibaren film müziği Azerbaycan müzik sanatında yeni bir tür oluşturmaya başladı.
Beyaz perde sahnelerine eşlik eden, fikir ve görüntülerin anlamlı ifadesinde, heyecan, korku,
gerilim, sevinç, romantizm gibi birçok duygunun yansıtılmasında derin etkiye sahip olan müzik,
sinemanın vazgeçilmez bir ögesi olarak kendi yerini almaya başladı. Kendi ulusal özellikleri ile
seçkin, derin köklere sahip halk müziğinin geleneklerini kendisinde ustalıkla barındıran sinema
müziği Azerbaycan sanatında özel bir yer tuttu. Niyazi, Kara Karayev, Cahangir Cahangirov, Rauf

42
Hacıyev, Vasif Adıgözelov, Fikret Emirov, Hayyam Mirzezade, Tofik Kuliyev, Emin Sabitoğlu,
Akşin Alizade, Ramiz Mirişli, Oktay Recebov gibi Azerbaycan‟ın birçok ünlü bestecisi kendi
yaratıcılıklarında film müziği çalışmalarına önem verdi.

Üzeyir Hacıbeyov‟un “Arşın Mal Alan”, “O Olmasın, Bu Olsun”; Niyazi‟nin “Köylüler”,


“Feteli Han”, “Mahnı Böyle Yaranır”; Kara Karayev‟in “Bir Aile”, “Bakü‟nün Işıkları”, “Bir
Mahalleden İki Genç”, “Uzak Sahillerde”, “Onun Büyük Kalbi”, “Matteo Falkone”, “Leyla ile
Mecnun”; Fikret Emirov‟un “Seher”, “Büyük Dayak”, “Yaşamak Güzeldir, Kardeşim”, “Ben ki,
Güzel Değildim”, “Sevil”, “Nağme Dersi”, “Firengiz”; Cahangir Cahangirov‟un “Köroğlu”,
“Yenilmez Batalyon”, “Deli Kür”, “Kızıl Uçurum”, “Gatır Memmed”, “Dağlarda Savaş”; Arif
Melikov‟un “Sihirli Halat”, “Yıldızlar Sönmez”, “Ahırıncı Aşırım”, “Garib Cinler Diyarında”,
“İşareti Denizden Bekleyin”; Hayyam Mirzezade‟nin “Yedi Oğul İsterim”, “Bakü‟de Rüzgârlar
Eser”, “Arkadan Vurulan Darbe”, “Birisigün Gece Yarısı”; Rauf Hacıyev‟in “Kara Taşlar”,
“Gölgeler Sürünür”, “Bir Kalenin Sırrı”, “Karaca Kız”, “Romeo Benim Komşumdur”, “Toprak.
Deniz. Od. Sema”, “Ahmed Nerede?”; Tofik Kuliyev‟in “Sebuhi”, “Bahtiyar”, “Görüş”, “Gızgın
Güneş Altında”, “Üvey Anne”, “Onu Bağışlamak Olur mu?”, “Telefoncu Kız”, “Mucizeler Adası”,
“Sen Neden Susuyorsun?”, “O Kızı Bulun”, “Nesimi”, “Derviş Paris‟i Patlatıyor”, “Mutluluk
Kaygıları”, “Kaynana”, “İlave İz”, “Azaplı Yollar”, “Müzik Öğretmeni”, “Süreyya”; Emin
Sabitoğlu‟nun “Bizim Cebiş Muallim”, “Gün Geçti”, “Dede Korkut”, “Ad Günü”, “Park”, “Od
İçinde”, “Dante‟nin Yıl Dönümü”, “İstintak”, “Onun Belalı Sevgisi”, “Bağlı Kapı”, “Damadın
Kaçırılması”, “Özge Ömür”, “Ölürsem... Bağışla”, “Tahmine”, “Hem Ziyaret, Hem Ticaret”, “Otel
Adası” filmlerinde seslenen, yıllar geçse de hiç eskimeyen besteleri Azerbaycan film müziğinin
birbirinden değerli mirasıdır.

1.5. 1930 Yılları

1920‟li yılların sonuna doğru Sovyet sineması artık bir gerileme sürecine girmiştir. Önemli
nedenlerden biri gerçekleşen siyasal değişimler ve sesin sinemaya gelişi idi. 1920‟lerden başlayarak
ağırlık verilen çeşitli belgesel film üretimi 1930‟lu yıllarda da devamını sürdürdü. “1933 yılında
Komünist Partisi‟nin tüm Sovyet edebiyatı ve güzel sanatlar alanlarında sosyalist realizm açısından
bakış konusunda verdiği karara bağlı olarak Sovyet Azerbaycanı sinemacıları da kendi sanat
ürünlerinde önemli bir aşama devresini başlattılar. Partinin sinema sanatına olan bu kaygısını

43
dikkate alarak üretilecek filmlerde sosyalizmi, yeni düzenin güzelliğini ve yaşamını estetik yönden
dile getiren ve geleceğini yansıtan beyaz perde eserlerinin yapılması, Sovyet Azerbaycanı
filmcilerinin bu yıllarda karşılarına konulan temel araç oldu. Buna bağlı olarak sosyalist realizm
metodu, edebiyatta ve güzel sanatlarda kendisine daha köklü yer edindi” (İsmailov, 2001: 44).

Dönemin güncel ve dikkat çekilmesi gereken konularını içeren “Rapor Veriyoruz”,


“Azerbaycan”, “Azerbaycan Günü”, “Bakü İşçi Tiyatrosu‟nun 15. Yılı”, “Halk Yaratıcılığı
Festivali”, “İstedadlar Mektebi”, “Kan Nakli”, “Ordenli Azerbaycan”, “Azerbaycan İncesanatı”,
“Yeni Müze”, “Yeni Hayata Doğru” gibi kültür, sanat ve siyasi içerikli çeşitli belgesel film
çalışmaları yapıldı (Kazımzade, 2004: 429-433).

1930-1939 yıllarında yönetmenlerden Abbas Mirze Şerifzade, Samed Merdanov, Mikail


Mikailov, Gemer Salamzade, Ağarıza Kuliyev, Beybolat Askarov, Grigori Braginski, Boris
Medvedev, Boris Barnet, İgor Savçenko, İvan Frolov, Nikolay Şengeleya, Aleksandr Popov, Viktor
Turin, Aleksandr Makovski tarafından “İlk Komsomol Buruğu” (1930), “Dağlara Hücum” (Kızıl
Kol” - 1930), “Letif” (1930), “Nikita İvanoviç ve Sosyalizim” (1931), “Direktiv Bant” (1932),
“Elsiz İnsanlar” (1932), “26 Komiser” (1932), “Dostlar” (“Muhtar” - 1934), “İki Yoldaş” (1934),
“İsmet” (“Âdetin Mahvolması” - 1934), “Altıncı His” (1935), “Mavi Denizin Sahilinde” (1935),
“Dans Eden Bağalar” (1935), “Muhabbet Oyunu” (1935), “Almaz” (1936), “Yaramaz Grup” (1937),
“Bakülüler” (1938), “Hazır Ol” (1939), “Köylüler” (1939) isimli konulu filmler yönetildi. Bu
filmlerin görüntü çekimleri genellikle kameramanlardan Camal İsmihanov, Mirze Mustafayev,
Alisettar Atakişiyev, Esger İsmailov, Muhtar Dadaşov, İvan Frolov, İvan Tartakovski, İvan
Manakov, Mihail Fridolin, Leon Aristakesov, Boris Pumyanski, Mihail Kirillov, Yevgeni Şneyder,
Fyodor Novitski, Leonid Kosmatov, Dmitri Feldman tarafından yapılmıştır (Kazımzade, 2003a: 27-
34; Kazımzade, 2004: 409-410; İsmailov, 2001: 167-172).

“İlk Komsomol Buruğu” – 1930 yılında çekilen, petrol konusu üzerine yapılmış ilk film
olarak bilinen “İlk Komsomol Buruğu” Boris Medvedev ve İvan Frolov tarafından yönetilmiştir.
Gösterimi 1931‟de gerçekleşen filmin senaryo yazarı Ekaterina Vinogradskaya, kameramanı İvan
Frolov idi. Tebligat amacı taşıyan altı bölümlü film Azerbaycan petrolcülerinin hayatını, onların
petrol madenlerindeki faaliyetini, sosyalist düzenin kurulmasını konu almıştır. Hüseyin Seyidzade

44
ve Ağarıza Kuliyev‟in de rol aldığı filmde L.Lomidze, A.Kraskovski, Y.Gudkin, V.Pakrovskaya
isimli yabancı oyuncular vardır (Sadıkov, 1970: 100; İsmailov, 2001: 43-168).

“Dağlara Hücum” (“Kızıl Kol”) - Aynı yıl içinde yapılan tebligat amaçlı diğer film,
yönetmen Beybolat Askarov‟un kendisinin kaleme aldığı senaryo ile çektiği, Ağarıza Kuliyev, Sidgi
Ruhulla, Rüstem Kazımov gibi oyuncuların rol aldığı beş bölümlü “Dağlara Hücum” filmi idi
(1930). Diğer adı “Kızıl Kol” olan filmin kameramanları İvan Tartakovski ve İvan Manakov idi
(Kazımzade, 2003a: 27). “Bahtiyar”, “Gızgın Güneş Altında”, “Leyla ile Mecnun” filmlerinin
yönetmeni Letif Seferov (1920-1963) “Gilan Kızı” (1928) ve “Sevil” (1929) filmlerinden sonra bu
filmde de çocuk karakterini canlandırmıştır. Azerbaycan sinema tarihine ilk kadın film yönetmeni
olarak geçen Gemer Salamzade ilk kez bu filmde yönetmen yardımcısı görevini üstlenmiştir.

“Nikita İvanoviç ve Sosyalizim” - İgor Savçenko‟nun ve Leonid Perelman‟ın “Rusya


Mahvoldu” eserinden uyarlanan kısa metrajlı “Nikita İvanoviç ve Sosyalizim” filmi
kolektifleşmenin ilk yıllarında köylülerle zenginler arasındaki çatışmaları, yeni sosyalizmi, sınıf
mücadelesini ele alır. 1931‟de Aleksandr Makovski‟nin yönetmenliğinde çekilen beş bölümlü
“Nikita İvanoviç ve Sosyalizim” dram filminin senaryo yazarı İgor Savçenko, Leonid Perelman,
Aleksandr Makovski, kameramanı Mihail Fridolin idi. Filmde rol alan isimler: İgor Savçenko,
Aleksandr Makovski, Aleksandr Çuvelyov vb. (İsmailov, 2001: 167).

“Direktiv Bant” - Yeni yaşama engel olan eski kalıpların, eksikliklerin eleştirisine yönelik
komedi türünde “Direktiv Bant” filmi 1932 yılında Ağarıza Kuliyev‟in yönetmenliği ile yapılmıştır.
İlya İlf ve Yevgeni Peyrov‟un birlikte yazdığı eserden uyarlanan, sadece bir bölümden oluşan filmin
kameramanları Esger İsmailov ve Mirze Mustafayev idi (Kazımzade, 2003a: 28).

“Elsiz İnsanlar” - Hüseyin Seyidzade ve Ağarza Kuliyev‟in de oyuncu olarak yer aldığı
“Elsiz İnsanlar” filmi 1932‟de üretildi. Emek sahibi olmadan hayat yolunda karşılaşılan zorlukları,
okulu yenice bitirmiş gençlerin emeğe alıştırılmasının önemi ve gerekliliğini, bundan dolayı eğitim
kurumlarında yapılacak değişimleri anlatan propaganda nitelikli dört bölümlü “Elsiz İnsanlar”
filminin yönetmeni ve senaristi İgor Savçenko, kameraman Mihail Fridolin idi (İsmailov, 2001:
168).

45
“26 Komiser” - Sekiz bölümlü “26 Komiser” filmi 1932 yıl yapımı. Yönetmeni Nikolay
Şengeleya, kameraman Yevgeni Şneyder idi (Sadıkov, 1970: 101; Kazımzade, 2015: 189-190).

“Dostlar” (“Muhtar”) - 1934‟te çocuklar için yapılan iki bölümlü “Dostlar” (“Muhtar”)
filminin yönetmeni Ağarıza Kuliyev, senaryo yazarı Leonid Perelman, kameramanı İvan Manakov
idi. Oyunculardan Hayri Emirzade, Hegiget Rızayeva ve Alisettar Melikov‟un da rol aldıkları film
genç Muhtar‟ın başından geçen olayları, köye ilk kez getirilmiş traktörün kullanımını anlatır. Film
Ağarıza Kuliyev‟in sinemada ilk yönetmenlik çalışması oldu (Sadıkov, 1970: 120; Kazımzade,
2003a: 29).

“İki Yoldaş” - Kampa gidemeyen Petka ve Artyuşa isimli iki çocuğun karşılaştığı
sergüzeştleri anlatan iki bölümlü “İki Yoldaş” çocuk filmi Aleksandr Makovski‟nin yönetmenliği,
İvan Manakov‟un kameramanlığı ile 1934‟te çekilmiştir (Sadıkov, 1970: 120).

“Altıncı His” - 1935‟te yönetmenliğini Mikail Mikailov‟un üstlendiği “Altıncı His” filmi,
petrol madenlerinde çalışan insanların günlük yaşantılarını, iş hayatında kazanılan başarılar üzerinde
altıncı hissin önemli bir etkisi olduğunu konu alır. Elesger Elekberov, İ.Daşdemirov, Elekber
Hüseyinzade, Möhsün Senani, İsmail Hidayetzade gibi tiyatro oyuncularının bir araya geldiği filmin
senaryo yazarı Aleksey Kapler ve İvan Tartakovsi, kameramanı İvan Tartakovski idi.

“Dans Eden Bağalar” - Azerbaycan sinemasında çocuk filmlerinin temeli 1935‟te


yönetmenliğini Aleksandr Popov ve Gemer Salamzade‟nin gerçekleştirdiği, Gambay isimli bir
çocuğun babası ile birlikte sirk gösterisine gitmesini, orada gördüklerini, eğitmen olmak hayalini
anlatan iki bölümlü “Dans Eden Bağalar” kısa metraj filmle konuldu. Film Azerbaycan çocuk
edebiyatının seçkin temsilcilerinden biri, şair, yazar Abdulla Şaik‟in 1934 yılında yayımlanan
“Oyuncu Bağalar” isimli hikâyesinden sinemaya uyarlanmıştır. Filmin kameramanı Muhtar
Dadaşov idi (Sadıkov, 1970: 132; Dadaşov, 2009: 95).

“Muhabbet Oyunu” - Settar ve Kerim isimli iki arkadaşın (İsmail Efendiyev, Mecid
Şamhalov) ve Leyla (Sara Şerifova) adlı bir genç kızın hikâyesini, sevgi gücünün insanı nasıl
değiştirebileceğini konu alan, kameramanlığı Boris Pumyanski‟ye ait altı bölümlü “Muhabbet
Oyunu” komedi filmi 1935‟te çekildi. Bu çalışma Azerbaycan tiyatrosunun en önemli isimlerinden

46
olan, oyuncu, film yönetmeni Abbas Mirze Şerifzade‟nin (1893-1938) yönetmenliğini yaptığı son
film oldu (Sadıkov, 1970: 132; Dadaşov, 2009: 76-77).

Filmde Settar rolü oyuncu ve yönetmen İsmail Efendiyev‟in (1910-1967) sinemada ilk rolü
idi. Sanat kariyerine 1931 yılında Bakü Türk İşçi Tiyatrosu‟nda başlayan, “Od Gelini”, “Hacı Kara”,
“Şeyh Senan”, “Vakıf”, “Sevil” gibi pek çok ünlü tiyatro oyununda rol alan oyuncu İsmail
Efendiyev‟in 1945 yılında Rıza Tehmasib‟in yönetmenliğinde çekilen “Arşın Mal Alan” filminde
canlandırdığı Süleyman rolü, kariyerinde dönüm noktası olmuş, geniş kitlelerce tanınmasına sebep
olmuştur. “Sovkat”, “Yeni Horizon”, “Sebuhi”, “Vatan Oğlu”, “Feteli Han”, “Bahtiyar”, “Kara
Taşlar”, “O Olmasın, Bu Olsun”, “Zirve”, “İnsan Mesken Tutar” filmlerinde birbirinden farklı
karakterler canlandırmıştır. Çeşitli tiyatro ve sinema rolleri ile birlikte sayısız seslendirme
çalışmalarında bulunmuş, farklı konularda belgesellerin yönetmenliğini yapmıştır. 1958 yılında
yazar Gılman Musayev‟in kaleme aldığı senaryo ile arkeologların hayatından bahseden, oyuncu
kadrosunda İsmail Dağıstanlı, Elesger Elekberov, Ali Zeynalov, Möhsün Senani, Leyla Bedirbeyli,
Mirze Babayev, Memmedrıza Şeyhzamanov, Münevver Kelenterli, Elekber Hüseyinzade gibi
sanatçıların da yer aldığı “Gölgeler Sürünür” filminin ve birçok belgeselin yönetmenliğini
üstlenmiştir.

“Yaramaz Grup” - “Dans Eden Bağalar” filminden sonra 1937 yılında çekilen “Yaramaz
Grup” (“Decel Deste”) filmi, Azerbaycan sinemasında yapılan ikinci çocuk filmi oldu. Komedi
türünde çekilmiş, öğrencilerin günlük yaşamının, coğrafya dersinde öğretmenini dinleyen bir
öğrencinin hayal dünyasının konu olduğu altı bölümlü “Yaramaz Grup” filminin yönetmenleri
Gemer Salamzade ve Aleksandr Popov, senaryo yazarı Yuri Fidler, kameramanı Leon Aristakesov
idi (Kazımzade, 2010b: 24).

“Bakülüler” - 1938‟de çekilen on iki bölümlü “Bakülüler” filminde 1905 yılında baş gösteren
devrimci olaylar ve petrol madenlerinde çalışan insanların zor emeği konu edilir. Filmin yönetmeni
Viktor Turin, senaryo yazarları Vsevolod Pavlovski ve Viktor Turin, kameramanları Leonid
Kosmatov, Dmitri Feldman ve Alisettar Atakişiyev idi (İsmailov, 2008: 22; Kazımzade, 2015: 191).
Filmde toplumdaki devrimci bilincin uyanışı tiyatro ve sinema oyuncusu Rıza Efkanlı‟nın (1899-
1973) canlandırdığı işçi Cafer‟in timsalinde yansıtılmıştır.

47
Cafer rolü Rıza Efkanlı‟nın ilk sinema çalışması idi. Sanat hayatına 1923 yılında Milli Dram
Tiyatrosu sahnesinde başlayan ünlü oyuncu tiyatro çalışmalarının yanı sıra “Köylüler”, “Yeni
Horizon”, “O Olmasın, Bu Olsun”, “Aygün”, “Dağlarda Savaş”, “Kanun Namına”, “Ben ki Güzel
Değildim” isimli sinema filmlerinde de rol almıştır.

“Hazır Ol” - Yönetmen Mikail Mikailov‟un kendisinin kaleme aldığı senaryo ile 1939‟da
çektiği film beş bölümlü “Hazır Ol” idi. Azerbaycan Devlet Kan Nakli Enstitüsü‟nün siparişi ile
yapılan filmde bilimsel deneylerden, nice insana yeniden hayatını kazandırmak için başarılı kan
nakli uygulanmasından, kan bağışının öneminden bahsedilir. “Hazır Ol” filminin bir parçası
Azerbaycan Devlet Film Fondu‟nda korunmaktadır (Kazımzade, 2014: 69). Filmin kameramanı
“Rapor Veriyoruz”, “Trahom”, “Cafer Cabbarlı‟nın Defni”, “Kan Aktarımı”, “Ordenli Azerbaycan”,
“Yirminci Bahar” belgesel filmlerinin çekimlerini yapmış, Azerbaycan‟ın ilk sinema kameramanı
olmuş Camal İsmihanov idi (Kazımzade, 2004: 95; Kazımzade, 2005b: 42).

1.5.1. Mikail Mikailov

Mikail Mikailov (1903-1986), ailesinin isteği üzerine 1921 yılında Bakü Üniversitesi‟nin tıp
bölümünü kazandı. Aile dostu olan tiyatro ve sinema oyuncusu Rıza Darablı, onu Hüseyin
Ereblinski, Sidgi Ruhulla ile tanıştırdı; ardından “Komünist” gazetesinde, dramaturg Cafer
Cabbarlı'nın şube müdürü olduğu Güzel Sanatlar Bölümü‟nde çalışmaya başladı. Burada Azim
Azimzade, Abbas Mirze Şerifzade, Merziye Davudova, Mustafa Merdanov gibi usta isimlerle
tanışma fırsatı kazandı. 1924 yılında tıp bölümünden tamamen uzaklaşarak çalışmalarına Devlet
Sinema Fabrikası'nda devam etti ve birkaç filmde kameraman yardımcısı olarak görev aldı.
Azerbaycan Foto Sinema Kurumu (AFSK) tarafından oluşturulan iki yıllık yönetmen ve oyuncu
stüdyosunda sinema eğitimi aldı.

1926‟da Aleksandr Litvinov‟un “Muhtelif Sahillerde” ve 1928‟de Leo Mur‟un “Gilan Kızı”
filmlerinde yönetmen yardımcısı olarak çalıştı. 1927 yılında ilk çalışması olan “Ekim'in Onyıllığı”
belgesel filmi için kamera arkasına geçti (Kazımzade, 2003b: 17). Sonraki yıllarda “Letif”, “İsmet”,
“Altıncı Hiss”, “Hazır Ol”, “Sovyet Pehlevanı” filmlerini çekti. “Bir Aile” filminde Rıza Tehmasib
ve Grogori Aleksandrov‟la; “Mahnı Böyle Yaranır” filminde Rıza Tehmasib‟le birlikte çalıştı.
“Trahom”, “Yirminci Bahar”, “Azerbaycan Coğrafyası”, “Nizami” gibi çeşitli belgesel filmlerinin

48
de yönetmenliğini üstlenen Mikail Mikailov bunun yanı sıra “Muhtelif Sahillerde”, “Volkan
Üzerinde Ev”, “Köylüler”, “Bakü‟nün Işıkları”, “Mahnı Böyle Yaranır” filmlerinde oyuncu olarak
rol aldı.

1.5.2. Letif

Mikail Mikailov‟un hem senaryosunu yazıp hem yönetmenliğini yaptığı altı bölümlü “Letif”
filmi 1930 yapımı. Filmin adı önceden “Eski ve Yeni” olarak düşünülse de deneme çekimlerinden
sonra değiştirilerek sadece “Letif” olmasına karar verildi. Mikail Mikailov: “Filmin adı önceden
başkaydı. O, kendisinin gerçek adını aslında çalışma sürecinde buldu. Deneme çekimlerini bitirir
bitirmez filme “Letif” ismini verdik” (Sadıkov, 1974: 61). Köylerde kolhozların kurulmasını konu
alan film, Letif Seferov‟un oyunculuğuyla Azerbaycan sinemasında başkahramanı çocuk olan ilk
filmdir. Filmde Elesger Elekberov, Hegiget Rızayeva, Mustafa Merdanov gibi ünlü isimler de yer
alıyor (Allahverdiyev, 1968: 69-70; Dadaşov, 2001: 28).

Yönetmen, filmin konusu ve senaryosu üzerindeki çalışmaların uzun süre devam etmesine
vurgu yaparak filmin zorlu çekim şartlarını ve başarılı sonucu şu şekilde özetler: “Çekimleri
Azerbaycan‟ın çeşitli köylerinde yaptık. Zorluklara rağmen filmi tamamlayabildik. Artık her şey
geride kalmıştır. Zahmetimizin sonucu bize uykusuz geceleri de, yorgunlukları da unutturdu”
(Kazımzade, 2014: 61).

“Kolhoz” başlıklı makalesinde filmle ilgili görüşlerini aktaran tiyatro eleştirmeni Aydın
Talıbzade, filmde Letif Seferov‟un oyununu şu ifadelerle değerlendirmiştir: “Filmde kameranın
objektifi küçük oğlan çocuğu Letif‟in gözüdür – dönemin “kolektifleşmesi”, kolhoz tümüyle onun
psikolojisinde, tasavvurunda, iç dünyasında ayna olur. Kamera kah masalcıdır, devredicidir, kah
gözlemleyicidir: olayları belgeleştirir: kah da öksüz, kimsesiz, tenha çocuk. Diğer yandan ise bu
film kendi çağının simvöller antolojisidir, gerçeklerin efsaneleşmiş imgelerinin bir arşividir...
“Letif” gerçekle efsane, karnavalla trajedi arasında ikilem yaşayan insanların sanatsal tarihi
portresidir, hayranım… Küçük Letif Seferov (Letif rolünü canlandıran) ise bir mucize. “Üvey
Anne” filmindeki İsmail karakterinin geleneklerini burada aramak lazım” (Talıbzade, 2001: 21
Hazıran).

49
1.5.3. Ġsmet

Mikail Mikailov‟un hem senaryosunu yazıp hem yönetmenliğini üstlendiği “İsmet” filmi
1934 yapımı. Altı bölümlü film Azerbaycanlı kadın pilot Leyla Memmedbeyova‟nın gerçek
hayatından esinlenilerek çekilmiştir. Diğer adı “Adetin Mahvolması” olan film, gerçek yaşam
hikayesine dayanır ve geleneklere karşı savaşarak esaretten kurtulmanın, kadınların özgürlüğe giden
yolunun zorluklarını anlatır. “Filmin senaryosu, Sovyet hakimiyeti kurulduktan sonra Azerbaycan
kadınının özgür olduğunu, cemiyette kendisine mahsus bir yer edindiğini, istediği sanatı seçip, ona
sahip olabileceğini bir daha kanıtlayan bir öykü üzerinde kurulmuştur” (İsmailov, 2001: 44).

Filmin başkahramanı İsmet, döneminin eski kanunlarına karşı çıkan kadınları, onların hayat
hikâyesini temsil etmektedir. Moskova'da yapılan Doğu Halklarının Kurultayı‟nda da gösterime
giren filmde Juka Mihelson, Hayri Emirzade, Azize Memmedova, Möhsün Senani, İ.Daşdemirov,
Hegiget Rzayeva, Alisettar Melikov, Ali Kurbanov gibi oyuncular rol almıştır. Filmin kameramanı
Fyodor Novitski, sanat yönetmeni Viktor Aden olmuştur (Kazımzade, 2003a: 30; Sadıkov, 1970:
124-126; Sadıkov, 1974b: 62; İsmailov, 2008: 31; Dadaşov, 2009: 93; Kazımzade, 2013b: 248-249;
Kazımzade, 2014: 66-67).

1.6. Azerbaycan Sinemasında Ġlk Sesli Film. Dublaj Sanatı

1927 yılında ABD‟de Warner Kardeşler şirketinin yapımcılığı ile yönetmen Alan Crosland
tarafından çekilen “Caz Şarkıcısı” (“The Jazz Singer”) müzikal filmi ile sesli filmlerin temeli
konuldu. Filmin senaryo yazarı Samson Raphaelson, başrol oyuncusu Al Jolson idi. Sesli filmlerin
gösterime girmesiyle sinema yeni bir boyut kazandı, sesin gelişi sinemanın görsel anlatım etkisini
artırmakla önemli değişikliklere yol açtı.

Sovyet sinemasında ise ilk sesli film 1 Haziran 1931 tarihinde gösterime giren “Hayat Yolu”
(“Путёвка в Жизнь”) dram filmi oldu. Anton Makarenko‟nun eserinden uyarlanan, Mikhail Zharov,
Nikolay Romanov, Yvan Kyrlya, Mariya Andropova, Nikolai Batalov, Rina Zelyonaya, Mikhail
Dzhagofarov, Mariya Gonfa gibi oyuncuların rol aldığı filmin yönetmeni Nikolay Ekk; senaryo
yazarları Aleksandr Stolper; Regina Yanuşkeviç ve Nikolay Ekk; kameramanı Vasiliy Pronin idi.

50
1 Ocak 1931 tarihinde Azerbaycan'da sesli filmlerin yapılması için sesli filmler fabrikasının
inşasına karar verildi. Bu film fabrikasının Sovyetler Birliği'nde en büyük ve en güçlü fabrika olması
planlansa da yaşanan mali zorluklar buna olanak sağlamadı. Bu yüzden, sesli sinemanın
Azerbaycan'a gelişi birkaç yıl uzadı. “Sessiz filmlerden sesli sinemaya geçmek için Moskova‟dan
yardımcılar ve teknik cihazlar gelmeliydi. Öyle ki, bu dönemde yine belgesel film çekimine ağırlık
verilmiştir. Yapılan belgesel filmlerin bazılarında müzik ve konuşmalar da vardı” (İsmailov, 2001:
49). 1931 yılında “Forum” Sinema salonunda ilk sesli sinema salonu açıldı. (Kazımzade, 2015:
201). 1935 yılında Azerbaycan‟ın “Azerfilm” ve Moskova'nın “Mejrabpomfilm”
(“Межрабпомфильм”) Stüdyosunun birlikte yönettiği sekiz bölümlü “Mavi Denizin Sahilinde”
filmi Azerbaycan sinema tarihinin ilk sesli filmi oldu (Kazımzade, 2004: 410).

Müzikal komedi türünde yapılan filmin çekimleri Bakü‟de ve Moskova‟da gerçekleştirildi.


Film balıkçı kasabasında yaşayan insanlardan, balıkçıların iş günlerinden ve denizde fırtınaya
yakalanarak bir balıkçı köyüne sığınan Yusuf ve Alyoşa isimli iki arkadaşın Maşa'ya olan
sevgisinden bahseder. İlk sesli film olması nedeniyle Azerbaycan sinema tarihinde önemli bir yer
edinen filmin yönetmenleri, 1930-1935 yıllarında Moskova Devlet Sinema Enstitüsü'nün sinema
yönetmenliği bölümünden mezun olan, ünlü yönetmen Sergey Ayzenştayn'ın öğrencisi olmuş
Samed Merdanov ve Boris Barnet, senaryo yazarı Klimenti Mints, yönetmen yardımcısı Memmed
Alili, görüntü yönetmenleri Mihail Kirillov, Mirze Mustafayev, sanat yönetmeni Viktor Aden idi.
Filmde başrollerde Lev Sverdlin, Nikolay Kryuçkov, Yelena Kuzmina rol almışlardır (Sadıkov,
1970: 135; Kazımzade, 2003a: 30; Kazımzade, 2013b: 222-226; Kazımzade, 2015: 227-228;
Dadaşov, 1992: 7; Dadaşov, 2009: 100; İsmailov, 2001: 49-50; İsmailov, 2008: 22).

Filmde olaylar Hazar Denizi‟ndeki bir adada, balıkçı kasabasında ve gemide geçer. Genç
mekanik Alyoşa (Nikolay Kryuçkov) ve arkadaşı Yusuf (Lev Sverdlin) fırtınalı bir günde tekneleri
denizin ortasında kalınca adadaki insanların yardımıyla kurtulur. Gençler, balık avı mevsiminde 3 ay
boyunca balıkçı kasabasında kalarak burada çalışmaya başlarlar. Her ikisi de Maşa isimli genç bir
kıza (Elene Kuzmina) âşık olur. Onun gönlünü kazanmak için arkadaşlar arasında yaşanan rekabet
komik olaylara yol açır. Filmin sonunda arkadaşlar kasabadan geri dönerken Maşa‟ya karşı
sevgilerini itiraf etseler de Maşa bir başkasına âşık olduğunu, uzaklarda bir sevgilisinin olduğunu
söyler.

51
Sinemaya yeni bir soluk getiren sesli film yapımının yüksek maliyetli olması ve teknik
sebeplerden dolayı sesli ve sessiz filmlerin yönetimi aynı zamanda yapılmaktaydı ve böylece sessiz
film geleneği bir süre daha devam etti. “Sinemamızın gelişerek ilerlemesinde ehemmiyetli bir rolü
olan bu dönemin sessizliği; oyuncuların susması, çevrenin sükuneti bir yandan olağan iletişimin
önüne bir sınır çizse de diğer yandan plastik biçimin, jestlerin ve yüz ifadesinin imgeleşme eğilimine
hizmet etmesine neden oldu” (Dadaşov, 2009: 89).

Azerbaycan Sinemasında Dublaj Sanatı ve Seslendirme Sanatçıları - Azerbaycan


sinemasında dublaj tarihi 1937 yılında başlar. 1933‟te Rus sinemasında ilk kez yönetmen Mark
Semyonoviç Donskoy görünmez olmanın yöntemini bulan ve bunu kendi üzerinde deneyen bir bilim
adamının hikâyesini anlatan “Görünmez Adam” (yönetmen James Whale: “The İnvisible Man”,
1933) ingiliz filmini rus diline dublaj etti. Sovyet sineması için tamamen yeni olan bu başarılı
denemenin ardından Azerbaycan Film Stüdyosu‟nun yönetmeni Şüa Şeyhov, stüdyo rehberliğine
“Çapayev” filmini Rus dilinden Azerbaycan diline tercüme ederek seslendirmek isteğini bildirdi.
Dmitri Furmanov‟un 1923 yılında yayımlanan aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanmış “Çapayev”
dram filmi, 1934‟te “Lenfilm” stüdyosunda yönetmenlerden Sergey Vasilyev ve Georgi Vasilyev
tarafından çekilmiştir. 1937 yılında Azerbaycan Film Stüdyosu‟nda zor çalışmalardan ve 5 ay süren
hazırlıktan sonra Şüa Şeyhov, Mecid Şamhalov, Höküme Kurbanova, Fateh Fetullayev, Mirzağa
Aliyev vb. oyuncuların katılımı ile “Çapayev” filminin seslendirme işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Film metni yazar Yusuf Vezir Çemenzeminli tarafından tercüme edilmiştir (Kazımzade, 2004: 51;
Dadaşov, 2008: 160; Dadaşov, 2009: 160; İsmailov, 2008: 22).

“Çapayev” filmiyle Azerbaycan sinema tarihinde yabancı filmlerin dublajında bir ilke imza
atıldı. Bunu “Azerfilm” Stüdyosu‟nda gerçekleştirilen seminerlerle dublajın geliştirilmesine yönelik
çalışmaların yapımı izledi. Azerbaycan sineması geliştikçe dublaj sesli filmlerin çoğalması ve
yaygınlaşmasıyla dublaj sanatı dalı da kendi yerini almaya başladı.

Sesleri ile hafızalara kazınmış, çeşitli oyunları ve film çalışmalarıyla Azerbaycan tiyatrosu ve
sineması tarihine renk katan Leyla Bedirbeyli, Ağasadık Geraybeyli, Ağahüseyin Cavadov,
Hüseyinağa Sadıkov, Sadık Hüseyinov, Mühlis Cenizade, Semender Rızayev, Höküme Kurbanova,
Yusif Veliyev, Şahmar Elekberov, Firengiz Şerifova, Süleyman Elesgerov, Hasanağa Salayev, Ali
Zeynalov, Melik Dadaşov, Memmedrıza Şeyhzamanov, Hasan Memmedov, Amaliya Penahova,

52
Emine Yusifkızı, Hasan Turabov, Eldeniz Resulov, Kamal Hudaverdiyev, Hasan Ebluc, Hemide
Ömerova, Necibe Hüseyinova gibi birçok sanatçı kendine özgü sesi ile birbirinden farklı
kahramanlara hayat vermiş, seslendirdikleri filmlerin unutulmaz kılınmasını sağlamışlardır. Yusif
Veliyev‟in Kerbelayi İsmail‟i, Hasanağa Salayev‟in Cahandar Ağa‟sı, Ali Zeynalov‟un Mihaylos‟u,
Höküme Kurbanova‟nın Anjelika‟sı, Semender Rızayev‟in Seyfi‟si, Amaliya Penahova‟nın Esmer‟i
gibi.

1.6.1. Samed Merdanov

1930-1935 yıllarında Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü'nün sinema yönetmenliği


bölümünde Sergey Ayzenştayn'ın sınıfında aldığı derslerle profesyonel eğitime imza atan Samed
Merdanov (1909-1939), eğitimini tamamladıktan sonra Bakü'de yükseköğretime sahip bir film
yönetmeni olarak çalışmaya başladı (Dadaşov, 2009: 102). Birçok sanat alanına ilgi duyan Samed
Merdanov‟un ilk filmi, öğrenci iken 1933 yılında Z.Zakirov'un senaryosu üzere çektiği, göçerilerin
yaşamını ve zorlu yolculuklarını konu alan “Göçeriler” belgesel filmi oldu (Kazımzade, 2003b: 25).
1935 yılında Boris Barnet‟le birlikte Azerbaycan sinema tarihinin ilk sesli filmi olarak kabul edilen
“Mavi Denizin Sahilinde” filminin yönetmenliğini yaptı. Yaratıcılık çalışmalarının yanı sıra 1937-
1938 yıllarında öğretmen olarak Bakü Tiyatro Okulu'nun Sinema Bölümü‟nde çalıştı ve bu alanda
özel eğitim programının yapımını gerçekleştirdi (Kazımzade, 2015: 34).

1963 yılında kaleme aldığı “Arayışlarla Geçen Ömür” başlıklı makalesinde Samed
Merdanov‟la ilgili anılarını, Moskova‟da Tretyakov Galerisi‟ndeki tesadüfi tanışlığını, bu tanışlığın
sonradan büyük bir dostluğa dönüştüğünü anlatan yönetmen Mikail Mikailov, onun her sözünün
sohbetinin sanatla ilgili olduğunu, ne kadar büyük bir sanat yeteneğine sahip olduğunu dile getirir,
klasik ve modern edebiyata duyduğu büyük ilgiden sözaçar. ““Ölüler” çok güçlü, neredeyse dünya
dramaturgiyasının nadir eserlerindendir. Bunu beyaz perdede canlandırabilsem, kendimi mutlu
hissederdim. Fikrim “Ölüler”den sonra “Aldanmış Kevakib”i çekmektir.” niyetinde olan Samed
Merdanov hatta filmin senaryosu üzerindeki çalışmalarını da tamamlamıştır (Mikailov, 1963: 21
Aralık).

Samed Merdanov‟un son yönetmenlik çalışması “Köylüler” idi. Filmle ve yönetmenle ilgili
teferruatlı bilgiyi Edhem Kulubeyov‟un 1958 yılında yayımlanan “Sovyet Azerbaycanı‟nın Kinosu”
53
kitabında okuyabiliyoruz: ““Köylüler” filmi çekildiğinde Samed Merdanov'un sadece 28 yaşındaydı.
Ama o, bu yaşta bile kendini yetkin, bireysel yaratıcılık özelliğine sahip, cesaretli ve yetenekli bir
sanatçı olarak tanıtmayı başarmıştır. Film ekibini kendi etrafında bir araya getirme becerisi, en
karmaşık sanatsal konuları cesaretle, doğru bir şekilde çözmek istidadı Samed Merdanov‟u kısa
sürede stüdyoda öncü ve önemli yaratıcı bir kişiliğe dönüştürdü. Merdanov'un şahsında Azerbaycan
sinema sanatı, kendisinin daima gelişen bir yaratıcı yönetmenini görüyordu. Lakin yetenekli sanatçı,
“Köylüler” filminin çekimleri tamamlandığı bir zamanda amansız hastalık yüzünden yaşamını
yitirdi” (Kulubeyov, 1958: 32). Vefatından sonra gösterime giren bu film Samed Merdanov‟un son
filmi olsa da, ismini Azerbaycan sinema tarihine yazmayı başarmıştır.

1.6.2. Köylüler

On bölümden oluşan “Köylüler” yönetmenin ilk konulu film çalışması oldu. 1919-1920
yıllarının siyasi olaylarını, köylülerin yaşam mücadelesini konu alan filmin oyuncu kadrosunda yer
alan isimler arasında Elesger Elekberov, Tamara İsgenderova, Mustafa Merdanov, Rıza Darablı,
Möhsün Senani, Alisettar Melikov, Sidgi Ruhulla, Hayrı Emirzade, Mikail Mikailov, Rıza Efkanlı,
Ali Kurbanov vb. vardır. Filmin senaryo yazarı Georgi Mdivani; kameraman Dmitri Feldman, Esger
İsmailov, Muhtar Dadaşov; bestecisi Niyazi; şarkıların metin yazarı ise Resul Rza idi (Kazımzade,
2002: 30; Kazımzade, 2003a: 34).

Filmde Âşık Göydemir rolünü canlandıran Elesger Elekberov'un oyunuyla ilgili edebiyatçı,
tiyatro eleştirmeni Mahmud Allahverdiyev, oyuncunun yaratıcılığını konu alan kitabında şu
değerlendirmeyi yapar: “Filmde oyuncunun hareketleri doğal ve coşkun idi. Onun ekranda olduğu
kesinlikle hissedilmediği için yapay etki göstermiyordu. O, sanki gerçek hayatta hareket ediyor,
konuşuyor, mutluluğunu yaşıyor veya sinirleniyor” (Allahverdiyev, 1968: 74). Elesger Elekberov ise
çekim sırasındaki anılarını ve Samed Merdanov sanatı hakkındaki görüşlerini şöyle anlatır: “Samed
hep arayışlar içindeydi. O, çektiği her kareyi tekrar tekrar gözden geçirir, daha canlı ve ifadeli bir
biçim elde etmeye çalışıyordu. O, savaş sahnesini defalarca prova yapıyordu ki, filmin adına,
içeriğine layık görüntüler oluştursun”.

Filmin diğer başarılı karakterlerinden biri ise tiyatro ve sinema oyuncusu Möhsün Senani'nin
canlandırdığı Eldar rolüdür. “Ben bir oyuncuyum... Görevim bu veya diğer bir rolü canlandırmaktan
54
ibarettir. Ve farklı karakterlere sahip olan kahramanların bazılarına sevgi, bazılarına ise nefret
uyandırmak için elimden geleni yapmam gerekiyor...” diyen, 1924 yılında sinemada ilk kez Abbas
Mirze Şerifzade ve Ağarıza Kuliyev‟le birlikte rol aldığı “Baykuş”, ardından “Bismillah”, “İsmet”
filmlerinde rol alan, özellikle bu filmdeki rolünün başarısından büyük memnunluk duyan oyuncu
herzaman bu karakteri gerçekten sevdiğini vurgulamıştır: “Bu rolü kabul ederken çok
heyecanlıydım, ama senaryoyu okudukça heyecanım giderek azaldı. Bu işin üstesinden gele
bileceğimi hissettim. Çalışma sırasında yönetmen Samed Merdanov'un talimatlarını uygulamaya
çalıştım. Bu insanda gerçekten de büyük bir kalp, yaratıcılık tutkusu vardı...” (Dadaşov, 1981: 108;
Dağıstanlı, 1971: 28).

55
ĠKĠNCĠ BÖLÜM

AZERBAYCAN SĠNEMASI 1940-1990 YILLARI VE SOVYETLER BĠRLĠĞĠ’NĠN SON


DÖNEMĠ. SOVYET DÖNEMĠ AZERBAYCAN FĠLMLERĠNDEN ÖRNEKLER

2.1. Azerbaycan Sineması Ġkinci Dünya SavaĢı Döneminde

İkinci Dünya Savaşı yıllarında tüm Sovyet sineması büyük bir durgunluk içinde idi. Savaşın
ilk günlerinden başlayarak daha geniş kitlelere bilgi vermek amacıyla kısa metraj savaş belgeselleri,
haber filmleri üretilmeye başlandı. Sovyet sineması savaş yıllarında “Her şey cephe için, her şey
zafer için!” sloganı ile çalıştı. Zor şartlar altında yapılan, birlik ve beraberlik, cesaret duygularının
üst düzeyde olduğu aktüalite filmleri, savaş belgeselleri askerlerin kahramanlıklarını, kadınların zor
yaşantılarını, mücadelesini konu aldı. Bakü Sinema Stüdyosu‟nda yönetilen “Beş Dakikalık
Konser”, “Vatan İçin”, “Mahnılar ve Şiirler”, “Bakü Savaşıyor”, “Kardeşlik Yardımı”, “Mektuba
Cevap”, “Şifa Nağmesi”, “Vatan Oğlu”, “Bahtiyar” gibi çalışmalarla barış, kahramanlık
duygularının aşılanmasına, cephedeki askerlere moral vermeye odaklanıldı.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Azerbaycan belgesel sinemasının bir grup yönetmen ve
kameramanları cephe hattına giderek savaş anılarını, askerlerin kahramanlığını filme aldı ve bu
etkileyici görüntüler özel olarak askerlere gösterilmek için çeşitli cephelere gönderildi. Bu zor ve
tehlikeli görevlerin yerine getirilmesinde Azerbaycan sinemacılarının da emeği sonsuzdur. Bu
isimler arasında Cemal İsmihanov, Cavanşir Memmedov, Han Babayev, Mirze Mustafayev, İsmail
Efendiyev, Ebdül Hasanov, Kazım Hasanov, Tofik Tağızade, Niyazi Bedelov, Mirze Refiyev, Ağa
Zeynal Elekberov, Alihüseyin Hüseyinov, Ali Musayev, Seyfulla Bedelov de vardır (Dadaşov,
1992: 8; Kazımzade, 2005b: 14-15-16-61-80; Kazımzade, 2004: 91-95).

Yaşanan sansür ve Stalin‟in filmlerle bağlı aldığı kararlardan dolayı konulu filmlerim üretim
sayısında düşüş yaşanırken, yalnız tanıtım ve belgesel filmlerin yapımına ağırlık verildi. Çeşitli
konularda çekilen “Hazar Denizcileri”, “Hava Hücumundan Korunma”, “Yeni Hayat Vadisi”,
“Ebedi Odlar Ülkesi”, “Azerbaycan Coğrafyası”, “Vatan Uğrunda”, “Bakü Petrolcüleri”, “General
Hazi Aslanov”, “Zafer Bayramı”, “Cephe Arkası”, “Kaygı”, “Yirminci Bahar”, “Kayalardan Yol”,
“Nizami”, “Cafer Cabbarlı”, “Büyük Yol”, “Cephe Arkasında”, “Çağrışa Cevap”, “Azerbaycan –
56
Özbekistan”, “Akşam Konseri” 1940-1949 yıllarına ait belgesel film listesinde yer alan
çalışmalardandır.

1940 yılında yönetmen Mikail Mikailov, Vladimir Yeremeyev‟le birlikte Azerbaycan'da


Sovyet hâkimiyeti kurulmasının 20. yıl dönümü dolayısıyla “Yirminci Bahar” belgesel filmini çekti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Kamal Kasımov ve Bahtiyar Kerimov gibi kahramanların hayatı
Ağarıza Kuliyev‟in yönetmenliğinde “Vatan Oğlu” ve “Bahtiyar” isimli filmlerle belgesel oldu.
Aleksandr İvanov ve Nikolay Leşşenko‟un “Sualtı Gemi T-9” filmi savaş döneminde denizcilerin
kahramanlıklarını yansıttı.

Moskova‟da Devlet Sinematografi Enstitüsü‟nde eğitim alan, yönetmen Aleksandr


Dovjenko‟dan “Yaratıcılıktaki iş üslubu, sanat anlayışı ve sinema sanatı ile ilgili günlük çalışma
sürecinde oluşan düşünceleri ve aynı zamanda çalışmaya olan sonsuz saygılı tutumu bana, onun
hakkında yüksek ve yararlı bir takdir verme olanağı yaratıyor. Bunu memnunlukla yapıyorum. Bir
de o yüzden ki, kardeş halkın bir temsilcisine küçük de olsa fayda verebildim” imzalı belge kazanan
Azerbaycan'ın ilk kadın film yönetmeni Gemer Salamzade, 1944 yılında kendisinin kaleme aldığı
senaryo üzere “Şifa Nağmesi” belgeselini yönetti (Salamzade, 1990: 156; Dadaşov, 2009: 98).
Besteleri Tofik Kuliyev'e, görüntü çekimleri Seyfulla Bedelov‟a ait bu belgesel savaş yıllarında
insanların hayata tutunmalarını sağlayan sağlık çalışanlarının emeğini, mücadelesini anlatan
filmlerden biri oldu (Babayev, 1999: 14; Kazımzade, 2005b: 80; Kazımzade, 2004: 87-88).

1944 yılının ilgi çeken diğer bir çalışması Azerbaycan Film Stüdyosu‟yla Moskova Belgesel
Filmler Stüdyosu‟nun ortak yapımı olan “Hazar Denizcileri” belgesel filmiydi. Hazar denizcilerinin
kahramanlığını anlatan filmin yönetmenliğini Grigori Aleksandrov, görüntü çekimlerini Cavanşir
Memmedov, Seyfulla Bedelov, Nikolay Bolşakov, Vladimir Yeremeyev, Konstantin Duplenskiy
üstlenmiş, besteleri Kara Karayev tarafından yapılmıştır.

1945 yılında Azerbaycan'da Sovyet hâkimiyeti kurulmasının 25. yıl dönümü ile ilgili Hüseyin
Seyidzade‟nin yönetmenliğinde “Ebedi Odlar Diyarı” isimli uzun metraj belgesel film yapıldı.
Filmin senaryosu İmran Kasımov ve Sabit Rehman‟a, besteleri Tofik Kuliyev‟e aittir (Dadaşov,
1992: 8).

57
1940-1950 yıllarında özellikle savaş konusunda İmran Kasımov, Mikail Refili, Enver
Memmedhanlı, Şemseddin Abbasov, Mir Celal, Sabit Rehman, Mehdi Hüseyin tarafından kaleme
alınan senaryolarla yönetmenlerden Ağarıza Kuliyev, Mikail Mikailov, Zeyneb Kazımova, Hüseyin
Seyidzade, Rıza Tehmasib, Grigori Braginski, Grigori Aleksandrov, Nikolay Leşşenko, Aleksandr
Zarhi, İosif Heyfits tarafından “Yeni Horizon” (1940), “Sebuhi” (1941), “Vatan Oğlu” (1941),
“Bahtiyar” (1942), “Sovyet Pehlevanı” (1942), “Sovkat” (1942), “Bir Aile” (1943), “Sualtı Gemi T-
9” (1943), “Arşın Mal Alan” (1945), “Feteli Han” (1947), “Bakü'nün Işıkları” (1950) isimli
filmlerin yapımı gerçekleşti.

“Yeni Horizon” – Yönetmen Ağarıza Kuliyev 1940 yılında Grigori Braginski ile birlikte yeni
petrol yataklarının keşfi, üretim konusunu, yaşanan sıkıntı ve zorlukları yansıtan “Yeni Horizon”
filmini çekti (Kazımzade, 2016a: 241). Senaryosu yazar İmran Kasımov'a ait filmin konusu
yataklara çalışmaya gelen genç jeolog Murad Semedov‟la Profesör Ahmedov arasındaki ilimle ilgili
yaşanan çelişkiler üzerine kurulmuştur. Çalışma sürecindeki eski ve kusurlu olan yöntemlerin
uygulanmasına karşı mücadele, yeni denemelerin kullanılmasını sağlamak filmin ana fikri idi.
Filmin kameramanı Muhtar Dadaşov, Fyodor Novitski; yönetmen yardımcıları Memmed Alili, Letif
Seferov; bestecisi Niyazi; söz yazarı şair Aliağa Vahid idi. Filmde Elesger Elekberov (Aslanov),
Rıza Efkanlı (Ahmedov), İsmail Efendiyev (Kerimov), Ali Kurbanov (Haydar), Möhsün Senani
(Ruben), Azize Memmedova (Fatma), Sofa Besirzade (Valide), Alisettar Melikov (Rüstem
Abbasov), Mustafa Merdanov (müdür) gibi ünlü tiyatro oyuncuları bir araya geldi.

“Sebuhi” - 1941‟de çekilen, Azerbaycan'ın büyük maarifçisi, 1812-1878 yıllarında yaşamış


dramaturg Mirze Feteli Ahundzade'nin sanat hayatının, yaşadıklarının öykülendiği “Sebuhi”
filminin senaryosu edebiyatçı ve eleştirmen Mikail Refili tarafından kaleme alınmıştır. On
bölümden oluşan, besteleri Tofik Kuliyev‟e ait filmin yönetmenleri Rıza Tehmasib ve
A.Beknazarov, kameramanlar Dmitri Feldman, Esger İsmailov idi (İsmailov, 2001: 173; İsmailov,
2008: 108; Kazımzade, 2003a: 34-35). Biyografi türünde çekilen, başrolde İsmail Dağıstanlı‟nın
(Sebuhi) oynadığı film Leyla Bedirbeyli (Tubu), Hüseynkulu Sarabski (Settar), Ağadadaş Kurbanov
(Abbaskulu Ağa Bakıhanov), Elesger Şerifov (Mirze Şefi), Mirvari Novruzova, Möhsün Senani,
İsmail Efendiyev, Kazım Ziya, Ali Kurbanov, Mustafa Merdanov, Hayri Emirzade gibi tiyatro ve
sinema sanatçılarını bünyesinde barındırmıştır. Bu, Azerbaycan‟ın ünlü bestecisi Tofik Kuliyev'in

58
1940 yılında çekilen “Yirminci Bahar” belgesel filminden sonra müzik yapımlarını çalıştığı ikinci
film idi (Abdullayeva, 2007: 58).

Filmde M.F.Ahundov karakterini tiyatro ve sinema oyuncusu İsmail Dağıstanlı


canlandırmıştır. Azerbaycan Devlet Dram Tiyatrosu sahnesinde “Od Gelini”, “Hamlet”, “Aydın”,
“Nizami”, “Işıklı Yollar”, “Oktay Eloğlu”, “Bahar Suları”, “Ferhat ile Şirin”, “Od İçinde”,
“Yadigâr”, “Mahnı Dağlarda Kaldı”, “Solgun Çiçekler” gibi dönemin büyük ilgi gören oyunlarında
yer alan oyuncu, “Sebuhi” filmiyle tiyatro sahnelerinden sinemaya geçiş yaparak çeşitli film
yapımlarında rol almıştır. 1943‟te “Sualtı Gemi T-9” filminde Demirov; 1956‟da Ağarıza
Kuliyev‟in yönetmenliğinde yazar Mehdi Hüseyin‟in aynı isimli eserinden uyarlanan ve
petrolcülerin çalışmalarını konu edinen “Kara Taşlar” filminde Aslanov; 1958‟de senaryosu Gılman
Musayev tarafından yazılan, yönetmenliğini İsmail Efendiyev ve Şüa Şeyhov‟un üstlendiği,
arkeologların hayatını anlatan “Gölgeler Sürünür” filminde Zahidov; 1960‟ta senayosu Sabit
Rehman‟a, yönetmenliği Hüseyin Seyidzade‟ye ait “Köroğlu” filminde vezir gibi birçok film
karakterini canlandırmış İsmail Dağıstanlı ayrıca “Cafer Cabbarlı ve Tiyatro”, “Büyük Sahne Ustası,
“Möhsün Senani” başlıklı monografi ve kitapların yazarıdır (Rehimli, 1978: 20-45).

“Vatan Oğlu” - Yönetmen Ağarıza Kuliyev tarafından Ebdürehman Minski‟nin senaryosu ile
1941'de çekilen, kahraman Kamal Kasımov'a ithaf edilmiş iki bölümlü biyografik “Vatan Oğlu” kısa
film çalışmasının kameramanı Muhtar Dadaşov'du. Kamal Kasımov karakterini İsmail Efendiyev‟in
canlandırdığı filmde rolleri Azize Memmedova (Kamal Kasımov‟un Annesi), Ali Kurbanov,
Alisettar Melikov gibi oyuncular paylaşmışlardır.

“Bahtiyar” – Kahraman Bahtiyar Kerimov'a ithaf edilmiş iki bölümlü “Bahtiyar” kısa metraj
filminin çekimleri de 1942'de Ağarıza Kuliyev‟in yönetmenliğinde tamamlanmıştır. Filmin senaryo
yazarı Enver Memmedhanlı, kameraman Esger İsmailov idi. Möhsün Senani (Bahtiyar Kerimov),
Mecid Şamhalov, Ejder Sultanov, Hayri Emirzade filmde rol alan oyunculardandır.

“Sovyet Pehlevanı” – Sovyet İttifakı Kahramanı İsrafil Memmedov'un savaş yolunu anlatan
iki bölümlü “Sovyet Pehlevanı” filminin (1942) senaryo yazarı Şemseddin Abbasov, yönetmeni
Mikail Mikailov, kameramanı Vladimir Yeremeyev idi. Filmin başrollerini oyunculardan İsmail

59
Dağıstanlı (İsrafil Memmedov) ve Mirvari Novruzova (Gülsüm) paylaşmıştır. Oyuncu Gündüz
Abbasov ilk kez bu filmde rol almıştır (Kazımzade, 2013a: 222).
Savaş sırasında çekilen, muharebenin dehşetinin ve acımasızlığının konu edildiği tüm bu film
çalışmaları yaşanan gerçek kahramanlık hikâyelerine dayanıyor (İsmailov, 2001: 56-173-174;
Kazımzade, 2003a: 35-36; Kazımzade, 2004: 81-82).

“Sovkat” - Yönetmenliğini Hüseyin Seyidzade'nin ve Niyazi Bedelov'un üstlendiği iki


bölümlü kısa metraj “Sovkat” filmi 1942 yılında yapıldı. Senaryosunda yazar İmran Kasımov‟un
imzasının bulunduğu filmin kameramanı Esger İsmailov, sanat yönetmeni Alisettar Atakişiyev idi
(Kazımzade, 2003a: 36). Film savaş sırasında insanların yaşam mücadelesini, dayanışmasını,
yardımseverliğini ve dostluğunu konu alıyor. Çekimleri Lahıc‟da gerçekleşen filmde yönetmenler,
hatta savaştan önce Enver Memmedhanlı‟nın kaleme aldığı senaryo üzerine çekimlerine başlasalar
da tamamlanamayan “Ayna” filminin materyallerini de kullanmışlardır (Kazımzade, 2002: 50;
Kazımzade, 2004: 64; Kazımzade, 2005b: 11; Dadaşov, 2009: 147). Başrolde Leyla Bedirbeyli‟nin
rol aldığı filmin oyuncu kadrosunda Elesger Elekberov, Aziza Memmedova, Rıza Darablı, Möhsün
Senani, İsmail Efendiyev de vardır.

“Sovkat” filmi 1931-1936 yıllarında Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü'nde


yönetmenlik eğitimi gören Niyazi Bedelov‟un 1938‟de çektiği “Azerbaycan Âşıkları” ve
“Komsomol Nesli” belgesel filmlerinden sonra ilk konulu film çalışması oldu (Kazımzade, 2003b:
33-34). Niyazi Bedelov belgesel film alanında “General Hazi Aslanov”, “Dağlarda Ada”, “Hazar
Üzerinde Köprü”, “Muhammed Fuzuli”, “Mirze Feteli Ahunov”, “Ebedi İz”, “Halk Şairi Samed
Vurgun”, “Estafet”, “İlk Müjdeler” gibi çeşitli filmlere yönetmen ve metin yazarı olarak imza
atmıştır.

“Bir Aile” - 1943 yılında çekilen “Bir Aile” filmi farklı milletlerden olan insanların
dostluğundan, halkların savaş yıllarındaki birlikteliklerinden bahseder. Filmin yönetmenleri Rıza
Tehmasib, Mikail Mikailov, Grigori Aleksandrov idi (Kazımzade, 2005b: 88; Kazımzade, 2014: 70;
İsmailov, 2001: 57-58). Birbirine bağlı üç öyküden oluşan film, bir günlük tatil sırasında bir Rus
ailesinde misafir olan Azerbaycanlı askerin hayatını, yaşadığı olayları anlatır. Oyuncu kadrosunda
Merziye Davudova, Kazım Ziya, Alisettar Melikov gibi isimlerin yer aldığı filmin senaryo yazarları
Mir Celal, İosif Prut, Lev Vaysenberg, kameramanları Alisettar Atakişiyev, Esger İsmailov,

60
Timofey Lebeşev idi (Kazımzade, 2004: 83). Filmin gösterimine 1953 yılına kadar izin
verilmemiştir.

“Bir Aile” filminin müziği “Bakü‟nün Işıkları”, “Bir Mahelleden İki Genç”, “Uzak
Sahillerde”, “Onun Büyük Kalbi”, “Matteo Falkone”, “Leyla ile Mecnun” gibi unutulmaz filmlerin
bestecisi Kara Karayev tarafından yapılmıştır. 1938‟de Niyazi ve Cövdet Hacıyev‟le birlikte
“Ordenli Azerbaycan” (“Onbirlerden Biri”) belgesel film müziği çalışmalarından sonra “Bir Aile”
yapımı bestecinin konulu film müziği alanında ilk özel ve başarılı çalışması oldu (Efendiyeva, 2003:
192).

Leyla rolünde Azerbaycan'ın ünlü tiyatro sanatçısı Höküme Kurbanova çekilmiştir. Sinemada
ilk oyunculuk deneyimini “Almaz” filminde yapan Höküme Kurbanova (1913-1988), 1933 yılında
Azerbaycan Film Stüdyosu'nda çalışmaya başlamıştır. Tiyatro hayatına ilk adımı 1939 yılında
Samed Vurgun'un “Vakif” oyununda Tamara rolü ile olmuştur (Memmedov, 1983: 47). Hayatını
tiyatroya adayan oyuncu; Adil İsgenderov, Mehdi Memmedov, Tofik Kazımov gibi ünlü
yönetmenlerle çalışmış, “Şeyh Senan”, “Od Gelini”, “Ferhat ile Şirin”, “Nizami”, “Vefa”, “Işıklı
Yollar”, “Sensiz”, “Cavanşir”, “Seyavuş”, “Aşk ve İntikam”, “İntizar”, “Unutulan İnsan”,
“Atayevler Ailesi”, “Antoni ve Kleopatra”, “Mariya Tüdor”, “Orlean Kızı”, “Kış Masalı”, “İnsan”
gibi tiyatro eserlerinde sayısız karakterler yaratmıştır (Elesgerli ve Kafarova, 2004: 7-14;
Kazımzade, 2014: 119-127).

İlk sinema deneyimi “Almaz” filminde Yahşı rolünü oynamasıyla başladı. Ardından Rıza
Tehmasib‟in “Onu Bağışlamak Olur mu?” filminde Kemale (1959), Tofik Tağızade tarafından
Mahmud Esanbayev hakkında çekilen “Emek ve Kızıl Gül” filminde Mahmud‟un annesi (1962),
Arif Babayev‟in “İnsan Mesken Tutar” filminde anne (1967) rolünde yer aldı. 1939 yılından
ömrünün sonuna kadar tiyatro çalışmalarının yanı sıra gönül verdiği sinema faaliyetine de ara
vermeden devam eden Höküme Kurbanova sinema, televizyon ve radyo seslendirme çalışmaları
yapmış, birbirinden farklı karakterleri aynı başarıyla seslendirmiştir. “Uzak Sahiller”de Anjelika,
“Üvey Anne”de Dilare, “Ahmed Nerede?” filminde Leyla gibi birçok kadın karakterleri onun
sesiyle hayat bulmuş, hafızalara yer etmiştir. 1965 yılında Azerbaycan‟ın Halk Sanatçısı adını
almıştır. Yaratıcılık yaşamını konu alan “Onun Sanat Yıldızı” isimli kitap 1983 yılında Mehdi
Memmedov tarafından kaleme alınmıştır.

61
“Sualtı Gemi T-9” - Aleksandr İvanov ve Nikolay Leşşenko‟nun 1943'de çektiği “Sualtı Gemi
T-9” filmi İkinci Dünya Savaşı yıllarını, uzun süre su altında kalan denizcilerin kahramanlıklarını
konu ediniyor. Yabancı oyuncularla birlikte Demirov rolünde İsmail Dağıstanlı‟nın, Almasov
rolünde ise Kazım Ziya‟nın da rol aldığı sekiz bölümlü filmin senaryo yazarları Aleksandr Şteyn ve
İohann Zeltser, kameramanlar Nikolay Renkov, Muhtar Dadaşov idi (Kazımzade, 2005b: 88-89;
İsmailov, 2001: 57-174).

“Arşın Mal Alan” - 1945‟te Azerbaycan'ın ünlü bestecisi Üzeyir Hacıbeyov‟un “Arşın Mal
Alan” opereti ikinci kez Rıza Tehmasib ve Nikolay Leşşenko tarafından beyaz perdeye uyarlandı.
Konusu ve usta isimlerden oluşan kadrosuyla ün kazanan, mizahi sahnelerle dolu film yasaklanma
tehlikesi ile karşı karşıya kalsa da gösterime girebilmiş, dünyanın birçok ülkesinde başarıyla
sergilenmiştir.

“İkinci Dünya Savaşı sonunda tüm Sovyet sinema endüstrisinde bir durgunluk dönemi başladı.
Ülkenin en büyük sinema stüdyosu olan “Mosfilm” bile bir yılda en fazla yedi veya sekiz film
çekebiliyordu. Bunun sebebi, İkinci Dünya Savaşı‟ndan sonra Sovyetler Birliği‟nin dağılan
sanayisini ve iktisadi durumunu canlandırmak için yapılan harcamalar yüzünden sinemaya bütçeden
çok cüzi bir para ayrılmasıydı. Yıkılan ve yok olan köy ve kentleri yeniden inşa etmek gerekiyordu.
Evsiz, barksız, dağlarda, ormanlarda yaşayan insanları köylerine ve kentlerine göndermek için
fabrikalar kurmak ve tarımı geliştirmek lazımdı. Bu sebeplerden dolayı Sovyet sinemasında belli bir
dönem için duraklama söz konusu oldu. Sovyet sinemasının konulu film tarihinde ortaya çıkan bu
durum, Azerbaycan sineması tarihini de etkilemiştir. Bakü Sinema Stüdyosu‟nun ürünü olan “Arşın
Mal Alan” adlı filmin büyük başarısından sonra Azerbaycan filmcileri duraklama döneminde iki
konulu film üzerinde çalışmışlardır” (İsmailov, 2001: 59-60).

“Feteli Han” - 1947 ve 1950 yılları arasında yaşanan “Duraklama Dönemi”nde yazar Enver
Memmedhanlı ve Mehdi Hüseyin‟in senaryosu ile oyuncu kadrosunda Elesger Elekberov, İsmail
Efendiyev, Leyla Bedirbeyli, Ali Kurbanov, Mustafa Merdanov, Necibe Melikova, Möhsün Senani,
Alisettar Melikov, Rıza Tehmasib, Kazım Ziya, Sidgi Ruhulla, Ağasadık Geraybeyli, Hasanağa
Salayev gibi Azerbaycan‟ın ünlü tiyatro ve sinema oyuncularının bulunduğu yedi bölümlü “Feteli
Han” (1947) filmi üretildi. Yefim Dzigan‟ın Zeyneb Kazımova ile birlikte çektiği filmin görüntü

62
çekimleri Alisettar Atakişiyev ve Arif Nerimanbeyov‟a, besteleri Niyazi‟ye ait idi. 1950 yılında ise
Grigori Koltunov ve Yevgeni Pomeşşikov‟un senaryosu ile “Bakü'nün Işıkları” filmi çekildi. Filmin
yönetmenleri Rıza Tehmasib, Aleksandr Zarhi, İosif Heyfits, bestecisi Kara Karayev idi. Her iki
film sansürlere maruz kaldığından uzun yıllar gösterime girememiştir. “Bakü'nün Işıkları” yalnız
1958, “Feteli Han” filmi ise 1959 yılında izleyicilere sunuldu (Kazımzade: 2003a: 38; Kazımzade,
2004: 107- 109-114; Kazımzade, 2005b: 12; Kazımzade, 2014: 88-90; Dadaşov, 2009: 131;
İsmailov, 2008: 70-71; Kazımzade, 2013b: 254-263).

Savaştan sonraki yıllarda Bakü Film Stüdyosu‟nun “Ordenli Azerbaycan” sinema dergisi yeni
başlık altında – “Sovyet Azerbaycanı” adı ile yayımlanmaya başladı ve bununla beraber, yılda 4
numara ile “Genç Nesil” sinema dergisi de yayımlandı.

2.1.1. Azerbaycan Sineması 1950 Dönemi

1953 yılından itibaren tüm Sovyet Sinemasında “Duraklama Dönemi” sona ermekte idi.
Azerbaycan sineması zorlu bir dönemin ardından tekrar gelişim sürecine başladı. Üretilen filmlerin
sayısında artma ve konu bakımından gelişmeye yol açan önemli değişiklikler yaşandı. Artık bu
dönemde Bakü Film Stüdyosu'nda çalışan sinemacılar arasında Moskova Devlet Sinema
Enstitüsü‟nde eğitim görmüş yönetmen, senarist, kameraman, sanat yönetmeni ve oyuncu sayısı
büyümekte, konu zenginliği yaşanmaktaydı: İmran Kasımov, Enver Memmedhanlı, Letif Seferov,
Hasan Seyidbeyli, Ejder İbrahimov, Hüseyin Seyidzade, Şamil Mahmudbeyov, Tofik Tağızade,
Kamil Necefzade, Elbey Rızakuliyev, Alisettar Atakişiyev, Han Babayev, Arif Nerimanbeyov,
Teyyub Ahundov, Rasim Ocakov vb.

İster konu, ister yönetim tarzı bakımından 1950 yıllarından başlayarak Azerbaycan
sinemasında bir dönüşüm yaşanmaya başlandı. Yaşanan değişimler Azerbaycan sinemasının içinde
bulunduğu duruma olumlu yönden büyük katkılar sağlamıştır. Dönemin büyük ilgi gören filmleri
arasında farklı konulara değinen - 1955 yılında yönetmenliğini Letif Seferov‟un üstlendiği ve
başrolde Reşid Behbudov‟un yer aldığı “Bahtiyar”; Hüseyin Seyidzade‟nin yönetmenliği ve Aliağa
Ağayev‟in başrol oyunculuğuyla 1956 yılında Üzeyir Hacıbeyov‟un aynı isimli müzikal
komedisinden beyaz perdeye aktarılan “O Olmasın, Bu Olsun”; Hebib İsmailov‟un yönetmenlik
imzasını taşıyan, Ceyhun Mirzeyev‟in, Necibe Melikova‟nın oyunu ve Tofik Kuliyev‟in besteleriyle

63
sevilen 1958 yapımı “Üvey Anne”; Tofik Tağızade‟nin yönetmenliği, Nodar Şaşıkoğlu‟nun hayat
verdiği Mihaylo karakteri ve Kara Karayev besteleriyle hafızalara kazınan “Uzak Sahillerde”
filmleri de yer alıyor.

Belirlenen dönem kapsamında belgesel film alanında da çalışmalarını sürdüren


yönetmenlerden Şüa Şeyhov, Ağarıza Kuliyev, Hebib İsmailov, Alisettar Atakişiyev, Mirze
Mustafayev, Şamil Mahmudbeyov, Letif Seferov, İsmail Efendiyev, Muhtar Dadaşov, Seyfulla
Bedelov, Rasim Ocakov, Mikail Mikailov, Zeyneb Kazımova, Teyyub Ahundov, Cavanşir
Memmedov, Niyazi Bedelov, Arif Babayev tarafından belgesel film çalışmaları yapıldı. “Sovyet
Azerbaycanı”, “Seher Nağmesi”, “Araz‟ın Sahillerinde”, “Geçmişin Şahitleri”, “Hazar Petrolcüleri
Hakkında Destan”, “Saadet Yoluyla”, “Muhammed Fuzuli”, “Denizi Feth Edenler”, “Bakı ve
Bakılılar”, “Bizim Azerbaycan”, “Bakü Bugün”, “Nizami”, “Mahnı Kanatlarında”, “Bizim
Bakü‟de”, “Bereketli Toprak”, “Tabiatın Dostları”, “Hazar Donanması”, “Dostluğun Dili” 1950‟li
yılların belgesel filmlerindendir.

1950'de Azerbaycan'da Sovyet hâkimiyeti kurulmasının 30. yıl dönümü dolayısıyla İmran
Kasımov'un kaleme aldığı senaryo üzerine yönetmenlerden Muhtar Dadaşov ve Fyodor Kiselyov
tarafından beş bölümlü renkli “Sovyet Azerbaycanı” uzun metraj belgesel film yönetildi. Filmin
kameramanları Muhtar Dadaşov, Alisettar Atakişiyev, Cavanşir Memmedov, Vladimir Zbudski ve
A.Şafran, bestecisi Tofik Kuliyev‟di. Azerbaycan‟ın ekonomik ve kültürel yapısının anlatıldığı,
farklı meslek sahiplerinin özverili çalışmalarının konu edildiği belgesel 1951 yılında Fransa‟da
düzenlenen 4. Uluslararası Cannes Film Festivali'nin özel ödülüne layık görüldü (İsmailov, 2001:
64; Kazımzade, 2003b: 58; Kazımzade, 2004: 133; Kazımzade, 2013a: 118).

Roman Karmen tarafından çekilen, senaryosunu İosif Osipov ve İmran Kasımov‟la ortak
kaleme aldığı 1953 yapımı “Hazar Petrolcüleri Destanı” ve senaryosunda İmran Kasımov‟un da
imzası bulunan, 1. Moskova Film Festivali‟nin Gümüş Madalya Ödülünü kazanan 1959 yapımı
“Denizi Feth Edenler” belgeselleri 1960 yılında Sovyetler Birliği‟nde dönemin en yüksek
ödüllerinden biri olarak kabul edilen Lenin Ödülü‟nü kazanmıştır (İsmailov, 2001: 64; Kazımzade,
3003b:62-71). Her iki belgeselin besteleri Kara Karayev tarafından yapılmış, görüntü çekimlerinde
kameraman Cavanşir Memmedov‟un emeği vardır.

64
1950-1959 yıllarında genellikle senaryo yazarlarından Hasan Seyidbeyli, Edhem Kulubeyov,
Mehdi Hüseyin, Sabit Rehman, Meherrem Alizade, Gılman Musayev, Memmedhüseyin
Tehmasib‟in kaleme aldığı senaryolar; yönetmenlerden Hüseyin Seyidzade, Letif Seferov, Tofik
Tağızade, Ağarıza Kuliyev, Ejder İbrahimov, Rıza Tehmasib, Mikail Mikailov, İsmail Efendiyev,
Şüa Şeyhov, Hebib İsmailov, Alisettar Atakişiyev, Şamil Mahbudbeyov tarafından sinemaya
aktarıldı.

“Bakü'nün Işıkları”, “Aziz Halkımıza”, “Görüş”, “Bahtiyar”, “Kara Taşlar”, “O Olmasın, Bu


Olsun”, “Bir Mahalleden İki Genç”, “Kızgın Güneş Altında”, “Mahnı Böyle Yaranır”, “Kazbek
Kutusu”, “Gölgeler Sürünür”, “Onun Büyük Kalbi”, “Üvey Anne”, “Uzak Sahillerde”, “Yeni Yıl
Gecesinde”, “Bir Kalenin Sırrı”, “Asıl Dost”, “Onu Bağışlamak Olur mu?” yapımları örnek dönem
filmlerindendir. Bu filmler Aliağa Ağayev, Barat Şekinskaya, Münevver Kelenterli, Mirzağa Aliyev,
Möhsün Senani, İsmail Dağıstanlı, Nodar Şaşıkoğlu, Elesger Elekberov, Ağasadık Geraybeyli,
Merziye Davudova, Reşid Behbudov, Lütfeli Abdullayev, İsmail Efendiyev, Mustafa Merdanov,
İsmail Osmanlı, Adil İsgenderov, Rıza Efkanlı, Hasanağa Salayev, Necibe Melikova, Nesibe
Zeynalova, Ağahüseyin Cavadov, Memmedrıza Şeyhzamanov gibi sanatçıların oyunculuğu ve
Üzeyir Hacıbeyov, Kara Karayev, Niyazi, Tofik Kuliyev, Rauf Hacıyev besteleriyle Azerbaycan
sinema tarihinde kendi yerini aldı (Kazımzade, 2004: 411).

“Bakü'nün Işıkları” - 1930'lu yıllardan başlayarak İkinci Dünya Savaşı dönemine kadar
petrol madenlerinde çalışan insanların hayatından bahseden on bölümlü “Bakü'nün Işıkları” filmi,
bir ailenin üç nesil üyeleri arasında geçen öyküleri ele alıyor. Grigori Koltunov ve Yevgeni
Pomeşikov‟un senaryosu üzere çekilen filmin yönetmenleri Rıza Tehmasib, Aleksandr Zarhi, İosif
Heyfits, bestecisi Kara Karayev idi (Dadaşov, 2009: 116; Kazımzade, 2014: 98). Filmin oyuncu
kadrosu Mirzağa Aliyev, Merziye Davudova, Necibe Melikova, Rıza Tehmasib, Mikail Mikailov,
Münevver Kelenterli, Hayri Emirzade, Mühlis Cenizade gibi isimlerden oluşur. Çekimleri 1950‟de
tamamlanan film sansüre maruz kaldığından yalnız 1958 yılında gösterime girebilmiştir.

Bu filmde canlandırdığı Kara rolü, tiyatro ve sinema oyuncusu Mühlis Cenizade‟nin (1928-
1972) sinemada ilk deneyimi oldu. Azerbaycan Devlet Tiyatro Okulu‟nda, daha sonra Devlet
Tiyatro Enstitüsü‟nde Kazım Ziya‟nın sınıfında eğitim alan, çalışmalarını 1953-1963 yıllarında
Azerbaycan Devlet Akademik Dram Tiyatrosu‟nda sürdüren oyuncu “Görüş”, “Bahtiyar”, “O

65
Olmasın, Bu Olsun”, “Kızgın Güneş Altında”, “Onu Bağışlamak Olur mu?”, “Asıl Dost”,
“Yenilmez Batalyon” gibi birçok filmde rol almıştır. Sanatçı 1961 yılından başlayarak Devlet
Tiyatro Enstitüsü‟nde sahne konuşma sanatı dersleri vermiş, Azerbaycan Televizyonu ve
Radyosu‟nda sayısız seslendirme çalışmaları yapmıştır.

“Aziz Halkımıza” – 1954 yılında Hasan Seyidbeyli‟nin senaryosuyla yarı belgesel “Aziz
Halkımıza” filminin yapımı gerçekleşti. Yönetmen Hüseyin Seyidzade‟nin Yan Frid‟le ortak
çalışması olan altı bölümlü “Aziz Halkımıza” Azerbaycan sinemasında ilk renkli yarı belgesel film
oldu (Kazımzade, 2003a: 39). Azerbaycan sanatçılarının yaratıcılığını konu edinen film; Bülbül,
Reşid Behbudov, Gemer Almaszade, Ağababa Bünyatzade, Leyla Vekilova, Refige Ahundova,
Maksud Memmedov, Sona Aslanova, Azad Aliyev, Necibe Melikova, Efrasiyab Memmedov,
Hasanağa Salayev gibi isimleri bir araya getirmiştir. Filmde Üzeyir Hacıbeyov, Müslüm
Magomayev, Kara Karayev, Tofik Kuliyev, Soltan Hacıbeyov ve Efrasiyab Bedelbeyli'nin eserleri,
“Köroğlu”, “Nergiz” operalarından, aynı zamanda “Yedi Güzel”, “Kız Kulesi”, “Gülşen”
balelerinden parçalar seslendirilmiştir (İsmailov, 2001: 71; Kazımzade, 2013b: 58-59; Kazımzade,
2014: 90). Filmin bestecisi Niyazi; kameramanları Alisettar Atakişiyev, Han Babayev, Teyyub
Ahundov; sanat yönetmenleri Cebrail Azimov, Elbey Rızakuliyev ve A.Freyd‟di.

“Kara Taşlar” – Hazar denizi petrolcülerinin özverili çalışmalarını, mücadelesini konu alan
“Kara Taşlar” filmi 1956 yılında Ağarıza Kuliyev‟in yönetmenliğinde yazar Mehdi Hüseyin‟in aynı
isimli romanından ve yazarın kendisinin kaleme aldığı film senaryosundan yola çıkılarak çekildi.
Filmin kameramanları Han Babayev, Esker İsmailov; sanat yönetmenleri Kamil Necefzade, Elbey
Rızakuliyev idi. Vatanseverlik, özenli çalışma duygularının insan hayatındaki etkileri üzerine
yoğunlaşan filmde İsmail Dağıstanlı, Adil İsgenderov, Mustafa Merdanov, Sofa Besirzade, Hasan
Turabov, Ali Kurbanov, Möhsün Senani, Aliağa Ağayev, Elekber Hüseyinzade, İsmail Efendiyev,
Elesger Elekberov, Telet Rehmanov, Faik Mustafayev gibi sanatçılar yer alıyor. Filme Rauf Hacıyev
besteleri eşlik ediyor. Bu film, 1955 yılında Moskova Sinematografi Enstitüsü‟nde eğitimini
tamamlayarak “Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda çalışmaya başlayan, “Bir Mahelleden İki
Genç”, “Uzak Sahillerde”, “Ad Günü”, “Ben ki Güzel Değildim”, “Çocukluğun Son Gecesi” gibi
Azerbaycan sinemasının önemli yapıtlarının sanat yönetmenliğini üstlenmiş ressam Kamil
Necefzade‟nin sinemada ilk çalışması oldu.

66
“O Olmasın, Bu Olsun” – 1956 yılında Bakü Film Stüdyosu‟nda Sabit Rehman‟ın senaryosu
ile Üzeyir Hacıbeyov‟un “O Olmasın, Bu Olsun” opereti sinemaya uyarlandı. Hüseyin
Seyidzade'nin yönetmenliğinde çekilen bu renkli film, Azerbaycan sinemasının önemli yapıtlarından
biri olarak kabul edilir. Gülnaz (Tamara Gözelova) ve Server (Arif Mirzekuliyev) isimli iki gencin
aşkını anlatan film, zengin oyuncu kadrosunda birbirinden ünlü isimler barındırıyor. Aliağa Ağayev,
Barat Şekinskaya, Münevver Kelenterli, Möhsün Senani, Ahmed Ahmedov, Ağasadık Geraybeyli,
Lütfeli Abdullayev, İsmail Efendiyev, Mustafa Merdanov, İsmail Osmanlı, Adil İsgenderov, Rıza
Efkanlı, Hasanağa Salayev, Mühlis Cenizade gibi Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının usta
oyuncuları yaratıcılıklarının en parlak karakterlerini canlandırmışlardır. Müzikal komedi türünde
çekilen filmin kameramanı Alisettar Atakişiyev; sanat yönetmenleri Cebrail Azimov ve Nadir
Zeynalov idi.

1957 yılında çekilen filmler arasında yer alan, Mikail Mikailov ve Rıza Tehmasib‟in ortak
film çalışması olan “Mahnı Böyle Yaranır” filmi Roman Fatuyev‟in senaryosu ile çekildi.
Dağıstanlı şair Süleyman Stalski‟nin gerçek yaşam öyküsüne dayanan filmin müziği Niyazi‟ye,
sanat yönetmenliği Nadir Zeynalov‟a, görüntü çekimleri ise Cavanşir Memmedov ve Teyyub
Ahundov‟a aittir.

İsmail Dağıstanlı, Elesger Elekberov, Ali Zeynalov, Möhsün Senani, Leyla Bedirbeyli,
Münevver Kelenterli, Memmedrıza Şeyhzamanov, Mirze Babayev gibi ünlü isimlerin oyunculuğu
ile 1958‟de çekilen “Gölgeler Sürünür” filminin senaryosunu Gılman Musayev kaleme almış,
yönetmenliğini İsmail Efendiyev ve Şüa Şeyhov üstlenmiştir. Arkeologların gizemli hayatını,
bilimsel deneyimleri konu edinen filmin kameramanı Esger İsmailov, sanat yönetmeni Memmed
Hüseyinov, bestecisi Rauf Hacıyev idi.

Yönetmen Reşid Atamalıbeyov tarafından 1958‟de çekilen “Kazbek Kutusu” kısa metraj
komedi filminin senaryo yazarı Meherrem Alizade, kameramanı Mirze Mustafayev, sanat
yönetmeni Nadir Zeynalov, bestecisi Zakir Bağırov‟du. İnsanların isteklerini, şikâyetlerini aslında
unutmamak bahanesiyle sigara paketi üzerine not alan, iş sonunda ise paketi çöpe atan idare
rehberini mizahi bir dille eleştiren filmde oyunculardan Aliağa Ağayev, Münevver Kelenterli, Azize

67
Memmedova, Mühlis Cenizade, Telet Rehmanov, Ahmed Ahmedov, Nazim Yüzbaşov, Lütfi
Memmedbeyov rol almıştır.

Mirze Mustafayev‟in 1958‟de hem senaryosunu yazıp hem yönetmenliğini üstlendiği “Yeni
Yıl Gecesinde” kısa metraj komedi filmi, yılbaşı gecesi bir bestecinin evinde çıkan yangın olayını
anlatır. Nadir Zeynalov‟un sanat yönetmenliğini yaptığı, Zakir Bağırov bestelerinin seslendiği
filmde başrolleri oyunculardan Lütfi Memmedbeyov, Münevver Kelenterli, Şefike Memmedova,
Süreyya Kasımova paylaşmıştır (Dadaşov, 2008: 120; İsmailov, 2001: 178-180).

1958‟de yönetmen Ejder İbrahimov‟un “Onun Büyük Kalbi” filminde canlandırdığı Receb
rolü ile sinemada ilk büyük çalışmasını yapan, “Bizim Sokak”, “Leyla ile Mecnun”, “Telefoncu
Kız”, “Dede Korkut”, “Babek”, “İşareti Denizden Bekleyin” filmlerinde rol alan oyuncu Gündüz
Abbasov bu filmdeki Elşen rolü ile kariyerinin daha bir büyük başarısını yakaladı.

2.1.2. Azerbaycan Sineması 1960 Dönemi

İkinci Dünya Savaşı tüm sanat türlerini olduğu gibi sinemayı da derinden etkilemiş, dünya
sinemasında büyük bir durgunluk yaratmıştır. Savaş sonrası meydana gelen çeşitli sinema
akımlarıyla dünya sineması yeni arayışlara yöneldi. 1945 sonrası İtalya‟da ortaya çıkan, insanların
günlük hayat gerçeklerini, sorunlarını yansıtan “Yeni Gerçekçilik” sinema akımı (“Neorealismo”);
1950 yılında Fransa‟da oluşan “Yeni Dalga” hareketi (“La Nouvelle Vague”); 1956‟da İngiltere‟de
meydana gelen “Özgür Sinema” akımı (“Free Cinema”); 1960‟larda Brezilya‟da yayılan “Yeni
Sinema” (“New Cinema”) sinema tarihinin en önemli akımlarından oldu. Farklı dönemlerde ortaya
çıkan bu akımlar toplumsal içerikli konularla yeni görüşlerin, sinemanın alışılmışın dışında yeni
anlatım biçimlerinin oluşumunu sağladı.

1960 yıllarından başlayarak tüm dünya sinemasının gelişiminde etkili olan arayışlar
Azerbaycan sinemasında da kendi yansımasını bulmaya başladı ve birçok bariz değişimin
oluşumuna olanak sağladı. Bu dönemin Azerbaycan sineması tarihi için en önemli özelliği film
üretiminin zamanla muntazam bir artışa geçmesi, ister konu ister yönetim tarzı bakımdan
zenginliğin yaşanması oldu. Ulusal bir sinema arayışı içinde olan Azerbaycan sinemasının
gelişimine güç kazandırmaya yönelik yeni yaratıcılık çalışmaları gerçekleşti. Sovyet propagandasına
68
yönelik konulu, belgesel ve tanıtım yapımlarıyla birlikte tarihe ilgi, milli ve manevi değerleri
merkeze alan film çalışmaları ön plana çıktı. Geleneksel ve modern ilişkileri, insan sorunlarını ele
alan, toplumsal gerçeklere dayalı filmler konu niteliği ve sanatsal değeri açısından dikkat çekti.
1960'lı yılların başında Azerbaycan sinemasında renkli film üretimi genişletildi ve Bakü Film
Stüdyosu‟na Azerbaycanlı şair ve yazar Cafer Cabbarlı'nın adı verildi.

Azerbaycan sineması edebiyat açısından değerlendirildiğinde, çok sayıda edebiyat eserlerinin


başarılı şekilde beyaz perdeye uyarlandığını ve bu edebiyat uyarlamalarının tüm filmler içerisinde
önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. “Aygün” (Samed Vurgun, “Aygün”), “Hayat Bizi Sınıyor”
(Vidadi Babanlı, “Hayat Bizi Sınıyor”), “Gün Geçti” (Anar, “Gürcü Familiyası”), “Yedi Oğul
İsterim” (Samed Vurgun, “Komsomol Poeması”), “Ahırıncı Aşırım” (Ferman Kerimzade, “Karlı
Uçurum”), “Gümüşgöl Efsanesi” (İsi Melikzade,“Gümüşgöl Efsanesi”), “Katl Günü” (Yusif
Samedoğlu “Katl Günü”), “Deli Kür” (İsmail Şıhlı “Deli Kür”) filmleri edebiyat-sinema ilişkisinin
başarılı örneklerindendir. 1960-1970 yılları ister konu, isterse de üslup, biçim, anlatım açısından
ehemmiyetli değişikliklerin gerçekleşmesi ve gelişmelerin yaşanması yönünde Azerbaycan
edebiyatı için de ayrı bir önem taşımaktadır. Dönemin yeni bir edebi neslinin temsilcilerini oluşturan
şair ve yazarlar tarafından kaleme alınan eserler insanın sosyal faaliyetinden ziyade onun manevi, iç
dünyasına yönelmiş, özellikle insan, bireyin toplumdaki yeri ve sorunları, duygu ve düşünceleri,
arzu ve istekleri üzerine yoğunlaşmıştır. Ele alınan çeşitli konuları, alışılmış kahramanlardan farklı
olan yeni karakterleri, farklı bakış açıları ile çağdaş Azerbaycan edebiyatına yenilikler kazandıran
bu dönemin eserleri yeni dil ve üsluplarıyla da dikkat çekicidir.

Belgesel film alanında çalışan Seyfulla Bedelov, Zeyneb Kazımova, Mirze Mustafayev,
Muhtar Dadaşov, Teyyub Ahundov, Niyazi Bedelov, Musa Bağırov, Alibala Elekberov, Şüa
Şeyhov, Ruslan Şahmalıyev, Ali Musayev, Oktay Mirkasımov, Yalçın Efendiyev gibi yönetmenler
tarafından “Mirze Feteli Ahundov”, “İçeri Şehir”, “Sabir”, “Deniz”, “Celil Memmedkuluzade”,
“Samed Vurgun”, “Azim Azimzade”, “Kobustan”, “Bu, Gerçeğin Sesidir. Besteci Kara Karayev”,
“Cafer Cabbarlı”, “Mehdi Hüseyin”, “Şirvanşahlar Sarayı”, “Şifalı Eller”, “Azerbaycan Hakkında
Etüd”, “Gençler Festivali”, “Kahramanlar Ölmez”, “Sensiz”, “Nizami Yurdu”, “Denizde Mucize”,
“Yollar ve Sokaklarla” gibi pek çok belgesel film yapıldı. Bu belgesel filmlerin birçoğu döneminin
çeşitli ödüllerini kazanmıştır.

69
1960-1969 yıllarında “Aygün”, “Eğri Yolla Kazanç”, “Köroğlu”, “Garibe Ahvalat”, “Mollanın
Sergüzeşti”, “Seher”, “Yolda Ahvalat”, “Bizim Sokak”, “Hayat Öğretir”, “Leyla ile Mecnun”,
“Matteo Falkone”, “Büyük Dayak”, “Emek ve Kızıl Gül”, “Sonbahar Konseri”, “Telefoncu Kız”,
“Ahmet Nerede?”, “Mucizeler Adası”, “Romeo Benim Komşumdur”, “Kimi Daha Çok Severiz:
“Dağ Ormanından Geçerken”, “Zirve”, “Cazibe Kuvveti”, “Sihirli Halat”, “Su Arazisi”, “Yıldız”,
“Zincirlenmiş Adam”, “Arşın Mal Alan”, “Daha İki İnsan”, “Yenilmez Batalyon”, “Yün Şal”,
“İstintak Devam Ediyor”, “Yirmialtılar”, “Karaca Kız”, “Asansörcü Kız”, “Sen Neden
Susuyorsun?”, “Yaşamak Güzeldir, Kardeşim!”, “Biri Vardı, Biri Yoktu...”, “Dağlarda Savaş”,
“İnsan Mesken Tutar”, “Poçt Kutusu”, “Sahil Bağı”, “Toprak, Deniz, Od, Sema”, “Kanun Namına”,
“Ben ki Güzel Değildim”, “Çocukluğun Son Gecesi”, “Şehrimizin Taşları”, “Beşir Seferoğlu”, “Bir
Cenup Şehrinde”, “Bizim Cebiş Muallim”, “Deli Kür”, “Şerikli Çörek” gibi çeşitli türlerde pek çok
film üretildi.

Bu dönemde Alisettar Atakişiyev, Letif Seferov, Hebib İsmailov, Tofik Tağızade, Hüseyin
Seyidzade, Ejder İbrahimov, Muhtar Dadaşov, Eldar Kuliyev, Şamil Mahmudbeyov, Şüa Şeyhov,
Ağarıza Kuliyev, Zeyneb Kazımova, Hebib İsmailov, Kamil Rüstembeyov, Rasim Ocakov,
Gülbeniz Azimzade, Tofik İsmailov, Arif Babayev, Hasan Seyidbeyli, Yalçın Efendiyev, Oktay
Mirkasımov, Rauf Nagıyev, Ebdül Mahmudov, Maksud İbrahimbeyov gibi yıllarca Azerbaycan
sinemasına emek veren, milli sinema tarihine başarılı filmler kazandıran yönetmenler yaratıcılık
çalışmalarını başarıyla sürdürdü (Kazımzade, 2003a: 47-67).

Dönemin film senaryoları genellikle İmran Kasımov, Sabit Rehman, Mehdi Hüseyin, Enver
Memmedhanlı, Hasan Seyidbeyli, Mirze İbrahimov, Hasan Seyidbeyli, İsmail Şıhlı, Maksud
İbrahimbeyov, Ramiz Feteliyev, Anar, Rüstem İbrahimbeyov, Vakif Samedoğlu, Elçin, Alla
Ahundova, Yusif Samedoğlu vb. tarafından kaleme alınmış, Esger İsmailov, Teyyub Ahundov, Arif
Nerimanbeyov, Han Babayev, Alihüseyin Hüseyinov, Zaur Meherremov, Rasim İsmailov, Kenan
Memmedov, Rafik Gemberov, Valeri Kerimov gibi kameramanların ve ressamlardan Kamil
Necefzade, Cebrayıl Azimov, Memmed Hüseyinov, Nadir Zeynalov, Elbey Rızakuliyev, Fikret
Bağırov, Rafis İsmailov, Mayis Ağabeyov, Fikret Ehedov, Bedure Efkanlı vb. emeği ile gerçekleşti.

70
Filmleriyle ulusal sinema tarihine imza atan yönetmenlerin 1960‟lı yıllara ait en başarılı
yapıtlarından olan; 1961 yılında Nodar Şaşıkoğlu‟nun Kima Memmedova ile başrollerini paylaştığı,
Enver Memmedhanlı‟nın yazdığı film senaryosu ile yönetmenliğini Letif Seferov‟un üstlendiği ve
Kara Karayev besteleriyle klasik bir aşk hikayesini beyaz perdeye taşıyan “Leyla ile Mecnun”; 1962
yılında senaristliğini ve yönetmenliğini Hasan Seyidbeyli‟nin yaptığı, kendi yolunu bulmaya çalışan,
zorluklarla karşılaşsa da hayallerinden vazgeçmeyen genç bir kızın ilk aşk hikayesini anlatan
“Telefoncu Kız” ve petrolcülerin emeğini konu alan 1963 yapımı “Mucizeler Adası”; çar hükümeti
tarafından sürgüne maruz kalan “Potemkin” gemisinin bir grup denizcileri tarafından verilen
mücadeleyi konu edinen, 1965 yılında Hüseyin Seyidzade tarafından yazar Gılman İlkin‟in “Kalede
İsyan” romanından sinemaya uyarlanan “Yenilmez Batalyon”; Tofik Tağızade‟nin yönetmenliğinde
besteci Üzeyir Hacıbeyov‟un aynı adlı müzikal komedisinden sinemaya uyarlanan, çekimleri 1965
yılında gerçekleşen “Arşın Mal Alan”; ayrıca savaşın acı gerçeğini, insanların zor yaşamını gözler
önüne seren, savaşın sağalmaz yaralarını, etkilerini Seide karakteri üzerinden seyirciye sunan 1968
yapımı “Ben ki Güzel Değildim”; Arif Babayev‟in yönetmenliği ve Maksud İbrahimbeyov‟un
senaryosu ile gençliği, dostluğu, arkadaşlığı anlatan, başrollerini Seyavuş Şefiyev ve Enver
Hasanov‟un paylaştığı, besteleri Polad Bülbüloğlu‟na ait 1968 yılı yapımı “Çocukluğun Son
Gecesi”; 1969 yılında Rüstem İbrahimbeyov‟un senaryosu ve yönetmen Eldar Kuliyev‟in en başarılı
yapıtlarından biri olarak gösterime giren, manevi özgürlüğe kavuşmanın zorluğunu konu alan ve
başrol oyuncusu Hasan Memmedov‟un performansıyla büyük başarı kazanan 1969 yapımı “Bir
Cenup Şehrinde”; 1969 yılında yönetmenliğini Hasan Seyidbeyli‟nin üstlendiği, senaryosu Maksud
İbrahimbeyov imzası taşıyan, Süleyman Elesgerov, Şefike Memmedova, Aliağa Ağayev, Nesibe
Zeynalova, Sefure İbrahimova, Muhtar Manıyev gibi ünlü isimlerden oluşan güçlü oyuncu kadrosu
ve filmi her yönüyle hissettiren Emin Sabitoğlu besteleriyle dikkat çeken, aile, arkadaşlık ilişkileri
üzerinden savaşın acımasızlığını sorgulayan “Bizim Cebiş Muallim”; Şamil Mahmudbeyov‟un
sinema kariyerindeki en iyi filmlerinden biri olan, Kamran Recebli‟nin başrol oyunculuğuyla
savaşın acı etkilerini bir de çocukların üzerinden anlatmayı amaçlayan, Ağahüseyin Cavadov, Fazil
Salayev, Sedaye Mustafayeva gibi oyuncuların emek verdiği, Vasif Adıgözelov bestelerinin
muhteşem ahenk kattığı “Şerikli Çörek”; yazar İsmail Şıhlı‟nın aynı adlı romanından uyarlanan,
yönetmenliğini Hüseyin Seyidzade‟nin üstlendiği, başrolde Eleddin Abbasov‟un yer aldığı, besteleri
Cahangir Cahangirov‟a ait 1969 yılı yapımı “Deli Kür” isimli filmler dönemin adından söz
edilebilecek filmleri oldu. Yaşamı perdeye farklı bakış açılarından sunan bu filmler ifade olanakları
bakımından zenginliği, anlatı yapısı ve işlediği temalarla dikkat çekti. Üzerinden yıllar geçmesine

71
rağmen ilgiçekiciliğini hala koruyan, usta yönetmenlerin özgün tarzını yansıtan bu filmler
Azerbaycan sinemasının en önemli yapıtları arasında yer alıyor.

Senaryosunu Sabit Rehman‟nın yazıp yönetmenliğini Hüseyin Seyidzade‟nin üstlendiği,


Azerbaycan sinemasının ilk uzun metrajlı renkli filmi olan “Köroğlu” (1960) efsanevi bir kahraman
olan Köroğlu‟nun hikayesini konu edinir. Efrasiyab Memmedov ve Leyla Bedirbeyli‟nin başrollerini
paylaştığı, Ağadadaş Kurbanov, İsmail Dağıstanlı, Merziye Davudova, Ali Kurbanov, Aliağa
Ağayev, Memmedsadık Nuriyev gibi usta oyuncuların da bir araya geldiği filmin müzikleri
Cahangir Cahangirov besteleridir. Uzun yıllar Azerbaycan Devlet Müzikal Dram Tiyatrosu,
Azerbaycan Devlet Dram Tiyatrosu ve Azerbaycan Devlet Rus Dram Tiyatrosu‟nda sahnelenen
çeşitli eserlerin sahne dekorları ve kostumü tasarımını çalışan, dans giyim modelleri hazırlayan
ressam Bedure Efkanlı (1912-1990) 1960 yılında ilk kez “Köroğlu”, sonraki yıllarda ise “Leyla ile
Mecnun”, “Büyük Dayak”, “Deli Kür”, “O Kızı Bulun”, “Sevil”, “Dede Korkut” filmlerinin giysi
tasarımını yapmış, Tofik Tağızade, Hasan Seyidbeyli, Letif Seferov, Hebib İsmailov, Hüseyin
Seyidzade gibi usta yönetmenlerle çalışmıştır (Seferaliyeva, 1986: 33).

Senaryosu Memmedsaleh Allahverdiyev‟e ve Y.Sadovski‟ye ait “Garibe Ahvalat” (1960) kısa


metraj filmin yönetmenliğini Şüa Şeyhov yapmıştır. Filmde insanı hayatta mutsuz, başarısız yapan,
bazen komik duruma düşüren zararlı alışkanlıkların sonucunu göstermek, insanın tüm hayatını
olumsuz yolda etkileyen alışkanlıklardan uzak durması için örnek bir hikaye anlatılır. Başrollerini
Lütfeli Abdullayev, Barat Şekinskaya, Beşir Seferoğlu‟nun paylaştığı filmin görüntü çekimleri
Esger İsmailov‟a; sanat yönetmenliği Cebrayıl Azimov‟a; besteleri ise Vasif Adıgözelov‟a aittir.

1960 yılında İmran Kasımov ve Hasan Seyidbeyli tarafından kaleme alınan senaryo ile
yönetmen Şamil Mahmudbeyov haksız yolla para kazanmayı eleştiren “Eğri Yolla Kazanç” kısa
metraj filmini çekti. G.Sasanpur‟un yönetmenliğinde çekilen, oyunculardan Möhsün Senani, Nesibe
Zeynalova, Ali Zeynalov, Töre Zeynalova, Rimma Memmedova‟nın da rol aldığı “Mollanın
Sergüzeşti” (1960) kısa metraj filmin senaryo yazarı Keramet Tağıyev ve Ferman Eyvazov,
kameramanı Teyyub Ahundov idi. Başrolde Hacımurad Yegizarov‟un yer aldığı “Yolda Ahvalat”
(1960) kısa metraj filmi ise İmran Kasımov‟un Hasan Seyidbeyli‟le ortak kaleme aldığı senaryo
üzere çekilmiştir. Rasim Ocakov bu filmin hem yönetmenliğini hem görüntü çekimlerini
üstlenmiştir (Kazımzade, 2003a: 48-50).

72
1961 yılına ait çalışmalardan olan yönetmen Zeyneb Kazımova‟nın “Hayat Öğretir” kısa
metraj filminde doğru yolu bulmaya çalışan İbrahim isimli bir adamın yaşam hikâyesi vardır. Tofik
Tağızade‟nin yönetmenliği ile Prosper Mérimée‟nin aynı isimli öyküsünden uyarlanan, Nodar
Şaşıkoğlu‟nun Matteo Falkone, Tamilla Ağamirova‟nın Cüzeppa, Ceyhun Mirzeyev‟in Fortunato
olarak karşımıza çıktığı ve Kara Karayev bestelerinin eşlik ettiği “Matteo Falkone” kısa metraj filmi
ise uzak köyde yaşayan bir aile dramını anlatmaktadır. Tofik Tağızade‟nin kendisinin de Cannetto
rolünde yer aldığı bu filmin kameramanlığını Rasim Ocakov, sanat yönetmenliğini Kamil Necefzade
üstlenmiştir.

Tofik Tağızade‟nin 1962 yapımı “Ben Dans Edeceğim” (veya “Emek ve Kızıl Gül”) filmi,
SSCB Devlet Sanatçısı Mahmut Esambayev‟in yaratıcılığını konu edinir. Münevver Kelenterli,
Höküme Kurbanova, Adil İsgenderov, İsmail Efendiyev gibi oyuncuların da rol aldığı müzikal
filmin kameramanı Rasim Ocakov, sanat yönetmeni Kamil Necefzade, bestecisi Rauf Hacıyev idi.

Besteci Süleyman Elesgerov‟un ilk kez 1947 yılında Azerbaycan Müzikal Komedi
Tiyatrosu‟nda Şemsi Bedelbeyli‟nin yönetiminde sahnelenen aynı isimli operetinden sinemaya
uyarlanan, yönetmenliğini Ağarıza Kuliyev‟in yaptığı, oyuncu kadrosu Beşir Seferoğlu, Nesibe
Zeynalova, Seyavuş Aslan, Lütfeli Abdullayev, Hacıbaba Bağırov gibi usta isimlerden oluşan 1964
yapımı “Yıldız” müzikal komedisi karışık bir aşk hikâyesini komik şekilde ele alır.

1966 yılında gösterime giren filmlerden olan; yönetmen Şamil Mahmudbeyov‟un yazar
Süleyman Sani Ahundov‟un “Tutu” isimli hikâyesinden uyarladığı, başrolde Sevil Zeynalova‟nın
yer aldığı “Karaca Kız” kısa metraj filmi Tutu isimli öksüz bir kızın acı dolu öyküsünü aktarıyor.
Şamil Mahmudbeyov film senaryosunu İosif Prut ile birlikte kaleme almıştır. Rauf Hacıyev
bestelerinin görüntelere eşlik ettiği filmde oyunculardan Şefike Memmedova, Cabbar Aliyev, Fateh
Fetullayev, Mirze Babayev, Dadaş Kazımov vb. rol almış, kameramanlığını Arif Nerimanbeyov,
sanat yönetmenliğini Nadir Zeynalov üstlenmiştir.

Lale isimli genç kızın hayata atılırken doğru yolu bulmasını ve başarısını anlatan “Asansörcü
Kız” filmi, Hasan Seyidbeyli‟nin “Hizmet Lifti” hikâyesinden uyarlandı. Yönetmen Rüfet

73
Şabanov‟un çektiği, opera sanatçısı Huraman Kasımova‟nın başrolde yer aldığı filmin kameramanı
Alihüseyin Hüseyinov, sanat yönetmeni Memmed Hüseyinov, bestecisi Vasif Adıgözelov idi.

Ramiz Esgerov ve Antonis Voyazos tarafından şair Nazim Hikmet‟in “Romantika” eserinden
uyarlanan 1966 yapımı “Yaşamak Güzeldir, Kardeşim!” filmi, 1920‟li yıllarda Doğu ülkelerinin
birinde gizli şekilde faaliyet yürüten Ahmed ve İsmail isimli genç komünistlerin çalışmalarını konu
edinir. Senaryosu Leonid Agranoviç tarafından kaleme alınan filmde yabancı oyuncularla birlikte
Eldeniz Zeynalov, Ağasadık Geraybeyli, Yusif Yulduz, Beşir Seferoğlu da yer almıştır. Filmin
kameramanı Rasim İsmailov, sanat yönetmenleri Nadir Zeynalov ve Fikret Bağırov, bestecisi Fikret
Emirov idi. İlk sinema deneyimlerini bu filmle gerçekleştiren yönetmenler 1967 yılında Tbilisi‟de
düzenlenen 1. “Promotey – 67” Film Festivali‟nin En İyi Yönetmen Ödülü‟nü kazandılar
(Kazımzade, 2003a: 61).

Hasan Seyidbeyli‟nin hem senaristliğini hem de yönetmenliğini üstlendiği 1966 yapımı “Sen
Neden Susuyorsun?” filmi, Cemile (Rena Seliova) isimli genç kızın başından geçen olayları
etkileyici bir şekilde yansıtır. Yusif Veliyev, Hasanağa Turabov, Ağarıza Kuliyev, Fazil Salayev,
Mirze Babayev, Sadık Hüseyinov gibi oyuncuların yer aldığı, besteleri Tofik Kuliyev tarafından
yapılan filmin kameramanı Rasim Ocakov, sanat yönetmeni Kamil Necefzade idi.

1966 yılında yönetmen Alisettar Atakişiyev‟in yazar Cemşid Emirov‟un “Sahil Ameliyatı”
eserinden sinemaya uyarladığı “İstintak Devam Ediyor” filmi, ülkenin güvenliğinin korunması için
yapılan önemli çalışmalardan bahseder. Kameramanlığı Alihüseyin Hüseyinov, sanat yönetmenliği
Nadir Zeynalov ve Elbey Rızakuliyev, besteleri Polad Bülbüloğlu tarafından yapılan filmin oyuncu
kadrosunda Kamal Hudaverdiyev, Hasanağa Salayev, Hasan Memmedov, Fuad Poladov, Ceyhun
Mirzeyev vb. oyuncular bir araya gelmiştir.

“Dağlarda Savaş” filmi yazar Ahmedağa Muğanlı‟nın “Dikenli Meftiller” eserinden sinemaya
uyarlanan, yönetmenliğini Kamil Rüstembeyov‟un yaptığı 1967 yılı yapımı bir filmdir. Vatan
sevgisi konusu üzerinde kurulan, oyuncu kadrosu Şahmar Elekberov, Möhsün Senani, Rıza Efkanlı,
Kamal Hudaverdiyev, Süleyman Elesgerov, Etaye Aliyeva gibi oyunculardan oluşan filmin
kameramanı Teyyub Ahundov, sanat yönetmeni Memmed Hüseyinov, bestecisi Cahangir
Cahangirov idi.

74
Şamil Mahmudbeyov‟un 1967 yapımı dört öyküden oluşan “Toprak, Deniz, Od, Sema” filmi
çeşitli dönemlere ait insanların yaşamını yansıtır. Besteleri Rauf Hacıyev tarafından yapılan filmin
kameramanı Rasim İsmailov, sanat yönetmeni Nadir Zeynalov idi.

Senaryosu İmran Kasımov‟a ait, yönetmenliğini Arif Babayev‟in gerçekleştirdiği 1967 yapımı
“İnsan Mesken Tutar” filmi deniz madenlerinde çalışan insanların emeğini perdeye taşıyor. Başrolde
Elesger İbrahimov‟un rol aldığı, Hacımurad Yegizarov, Höküme Kurbanova, İsmail Efendiyev,
Zemfira Sahilova vb. oyuncuların bir araya geldiği filmin kameramanı Arif Nerimanbeyov, sanat
yönetmeni Cebrail Ezimov, bestecisi Kara Karayev idi.

“Seher” - Yönetmen Ağarıza Kuliyev'in tarihi konuda çektiği, Azerbaycan'daki 1905-1907


yıllarına ait siyasi olayları yansıtan “Seher” filmi 1960‟ta yazar Mehdi Hüseyin'in aynı adlı
romanından sinemaya uyarlanmıştır. Tarihi olaylara kadar pek çok konuya değinmekle, dönemin
tarihsel koşullarının ön plana çıkarıldığı filmde petrol madenlerinde çalışmak için Bakü'ye gelen
Bayram isimli gencin (Giuli Çoxonelidze) hayatından ve onun timsalinde zor koşullar altında
çalışan işçilerin ağır durumundan bahsedilir. Filmde Nodar Şaşıkoğlu, Lütfi Memmedbeyov, Elesger
Elekberov, Ali Zeynalov, Mustafa Merdanov, Azize Memmedova, Mühlis Cenizade, Nikolay
Barmin, Manana Abuyeva gibi isimler yer alır. Filmin kameramanı Dmitri Feldman, sanat
yönetmeni Memmed Hüseyinov idi. Ayrıca, “Seher” filmi besteci Fikret Emirov‟un sinemada ilk
müzik yapımı çalışması oldu.

“Arşın Mal Alan” - 1965 yılında Azerbaycan Film Stüdyosu‟nda ünlü besteci Üzeyir
Hacıbeyov‟un “Arşın Mal Alan” komedisinin yeniden ve renkli uyarlamasının çekimi Tofik
Tağızade'nin yönetmenliği ile gerçekleşti. Muhteşem müziği ve zengin oyuncu kadrosu ile başarı
kazanan “Arşın Mal Alan” film 1967‟de Tbilisi‟de düzenlenen Film Festivali‟nin ödülünü kazandı
(Kazımzade: 2003a: 57; Kazımzade, 2014: 300-303).

“Kanun Namına” - “Bakü Savaşıyor”, “Seher Nağmesi”, “Araz‟ın Sahillerinde”, “Hayata


Geçmiş Arzular”, “Saadet Yoluyla”, “Sabir”, “Kür” gibi çeşitli belgesellerin yönetmenliğini, aynı
zamanda birçok belgesel ve konulu film çalışmalarının görüntü çekimlerini üstlenmiş Muhtar
Dadaşov 1968‟de yazar Süleyman Rehimov‟un “Mehman” isimli eserinden sinemaya uyarlanan

75
“Kanun Namına” filmiyle yönetmen olarak ilk konulu filmine imza attı (Mütellimov, 1981: 166-
169). Flora Kerimova ve Bimbolat Vatayev‟in başrolde yer aldığı filmin oyuncu kadrosu Adil
İsgenderov, Rıza Efkanlı, Necibe Melikova, Mustafa Merdanov, Rıza Tehmasib, Aliağa Ağayev,
Sedaye Mustafayeva, Nesibe Zeynalova gibi ünlü isimlerden oluşmuştur. Filmin kameramanı
Alihüseyin Hüseyinov, sanat yönetmeni Cebrayıl Azimov, bestecisi Kara Karayev idi.

2.1.3. Azerbaycan Sineması 1970 Dönemi

1970 ve 1980 yılları Azerbaycan sineması tarihi için birçok açıdan büyük önem taşır. Genel
olarak 1960 sonrası Azerbaycan sinemasına baktığımızda ve yapılan filmleri farklı açılardan
incelediğimizde yeni bir sinema dilinin oluştuğunu, toplumsal, gerçekçi anlatıma dayanan olgun
eserlerin üretildiğini ve film üretiminin muntazam bir artışa geçmesiyle sinemanın geliştiğini
görüyoruz. Birbiri ardına gösterime giren filmler çoğunlukla ideolojik yaklaşımlardan uzak,
tamamen farklı anlatım biçimleriyle toplumsal sorunlara odaklanan, gerçek hayat hikâyelerine
dayanan, insan ilişkilerine ve insan sorunlarına yönelik filmlerdir. Yönetmenlerin çağdaş yaşam ve
çağdaş insan sorunlarına, gerçek yaşam öykülerine, insan ilişkilerine, yaşam mücadelesine
odaklanan film tercihi zamanla artık yeni bir adet haline geldi. Daha ilginç öyküleri olaylara ve
durumlara farklı bakış açılarıyla ortaya koyan filmler gerek anlatımı gerekse içeriği bakımından
dikkat çekti.

“1975‟li yıllardan itibaren, bazı cumhuriyetlerin Güzel Sanatlar Akademileri‟nde sinema


bölümleri açılmaya başladı. Önce Ukrayna Cumhuriyeti‟nde ve Baltik ülkelerinde (Estonya,
Letonya, Litvanya), daha sonraları Beyaz Rusya‟da, Kafkasya‟da da (önce Gürcistan‟da), 1988
yılında Azerbaycan Devlet Kültür ve Güzel Sanatlar Üniversitesi‟nde Sinema ve TV bölümleri açıla
bildi. Orta Asya‟da ise, Özbekistan ve Kazakistan‟da bu bölümlerin açılması son yıllarda
gerçekleşti” (İsmailov, 2001: 20).

1960'ların sonundan itibaren Azerbaycan sineması, gittikçe artan kaliteli ve düzeyli film
yapımları ile en verimli dönemini yaşadı ve Azerbaycan sineması için dönüm noktası olan birçok
önemli film bu yıllarda üretildi. İmran Kasımov, İsa Hüseyinov, Maksud İbrahimbeyov, Anar,
Kamil Rüstembeyov, Yusif Samedoğlu, Elçin, Rüstem İsbahimbeyov vb. yazar ve senaristlerin
kaleme aldığı senaryolar üzere Tofik Tağızade, Şamil Mahmudbeyov, Hasan Seyidbeyli, Arif
76
Babayev, Eldar Kuliyev, Tofik İsmailov, Rasim Ocakov vb. yönetmenler tarafından nitelik
açısından başyapıt olarak kabul edilen; oyuncu kadrosunda Hasan Memmedov, Rasim Balayev,
Sefure İbrahimova, Şefike Memmedova, Enver Hasanov, Şahmar Elekberov, Hasan Turabov gibi
pek çok ünlü isimleri bulunduran filmler gösterime girdi.

Örneğin; şair Samed Vurgun‟un “Komsomol Poemasi” eserinden beyaz perdeye uyarlanan,
senaristliğini Yusif Samedoğlu‟nun yapdığı, yönetmenliğini ise Tofik Tağızade‟nin üstlendiği,
başrollerini Hasan Memmedov, Enver Hasanov, Elçin Memmedov, Ebdül Mahmudov, Şahmar
Elekberov, Rafik Azimov, Elesger İbrahimov, Hasanağa Turabov, İsmail Osmanlı ve Zemfira
İsmailova‟nın paylaştıkları, Azerbaycan Komsomolu Ödülü‟ne layık görülen 1970 yapımı “Yedi
Oğul İsterim”; 1971 yılında yönetmenliğini Kamil Rüstembeyov‟un yaptığı, yazar Ferman
Kerimzade‟nin “Karlı Aşırım” romanından sinemaya uyarlanan, canlandırdıkları Abbaskulu Bey ve
Kerbelayi İsmail karakterleriyle 1972 yılında Tbislisi‟de düzenlenen 5. Umumittifak Film
Festivali‟nin En İyi Erkek Oyuncu Ödülü‟nü kazanan iki ünlü ismin; Hasan Memmedov ve Adil
İsgenderov‟un bir araya geldiği “Ahırıncı Aşırım”; 1971 yılında Arif Babayev‟in yönetmenliğinde
Anar‟ın “Gürcü Familiyası” hikâyesinden sinemaya uyarlanan, Hasan Memmedov ve Leyla
Şıhlinskaya‟nın oyunculuğuyla hüzünlü bir aşk hikâyesini, geçmişinden, anılarından kopamayan bir
kadının heyecan dolu öyküsünü gerçekçi ve derin bir şekilde ele alan, özellikle Emin Sabitoğlu‟nun
filmin etkileyiciliğini artıran füsunkâr besteleriyle unutulmaz “Gün Geçti”; İsa Hüseyinov‟un
senaryosu ve Hasan Seyidbeyli‟nin yönetmenliği ile 1973 yılında tarihi türde çekilen, zengin oyuncu
kadrosuna sahip olan, Rasim Balayev‟in başrol oyuncusu olarak derin iz bıraktığı ve müzik
yapımlarını üstlenen Tofik Kuliyev‟in özgün besteleriyle eskimeyen “Nesimi”; Tofik Tağızade‟nin
1975 yılına ait, senaryosu ve kadrosuyla dikkat çeken, filme eşlik eden Emin Sabitoğlu müzikleriyle
sevilen “Dede Korkut”; Rasim Ocakov tarafından 1976 yılında İsa Hüseyinov‟un “Kaval Sesi” ve
“Saz” eserlerinden sinemaya uyarlanan, savaş zamanında insanların, ailelerin yaşadıkları zorluklara
odaklanan hüzünlü hikâyesi, ayrıca başarısında Akşin Alizade bestelerinin de önemli rol üstlendiği
“Kaval Sesi”; 1978 yılında Rüstem İbrahimbeyov‟un “Ad Günü” ve “Ezamiyyet” (“İş Gezisi”)
hikalerinden uyarlanan, yönetmenliğini Rasim Ocakov‟un üstlendiği, başrollerinde Hacı İsmailov,
David Uplisaşvili ve Şefike Memmedova‟nın bulunduğu, bir tesadüf eseri karşılaşarak
yalnızlıklarını paylaşan farklı insanları bir araya getiren ilginç olaylar örgüsüyle gerçek dostluk ve
samimiyet teması etrafında şekillenen “Ad Günü”; 1979 yılında gösterime giren, Rüstem
İbrahimbeyov‟un senaryosu ile yönetmen Rasim Ocakov‟un çekimlerini Bakü‟de ve Moskova‟da

77
gerçekleştirdiği, başrollerini Hasan Memmedov ve Aleksandr Kalyagin‟in paylaştığı, hayatın acı
gerçeklerini beyaz perdeye etkileyici bir biçimde yansıtan konusu ve aşk, özlem, pişmanlık
duygularının daha dokunaklı bir şekilde hisedilmesini sağlayan Emin Sabitoğlu besteleriyle büyük
ilgi çeken, ayrıca ekibine SSCB Devlet Mükâfatı‟nı kazandıran “İstintak” gibi nitelikli filmler
döneminin en başarılı yapımlarından sadece birkaçıydı. Ayrıca, oyunculuk performansları açısından
da büyük beğeni kazanan bu filmler sadece 1970‟lerin değil, Azerbaycan sinema tarihinde iz
bırakacak filmler oldu.

1970-1979 yıllarında belgesel film alanında da konu ve içerik itibarıyla dikkat çekici filmler
üretildi: “Azerbaycan, Azerbaycan”, “Bakü Hakkında 10 Dakika”, “Ekmek”, “Azerbaycan
İncesanatı”, “Çiçek Yağmuru”, “Nesimi”, “Mirze Feteli Ahundov”, “Ömrün Sayfaları”, “Cafer
Cabbarlı. Sahne Eserleri”, “Maestro Niyazi”, “Müslüm Magomayev”, “Nizami Gencevi”, “Üzeyir
Hacıbeyov”, “Kara Karayev – 60”, “Mikayıl Müşfik”, “Bakü‟nün Işıkları” vb.

1970 yılından itibaren Azerbaycan Film Stüdyosu‟nda olumsuz durumlarla mücadeleye


yönelik “Mozalan” satirik sinema dergisinin tesis edilmesine başlanıldı. Derginin ilk sayısı 3 kısa
film dizisi ile 1971‟de yapıldı. Bu kısa film dizilerinde günlük hayatta rastlanan kusur ve eksiklikler,
durumlar açık ve net biçimde kendisine yer buldu. Herkesin anlaya bileceği bir şekilde - hiciv
diliyle eleştiri ateşine tutmak, güldürmek ve güldürürken düşündürmek “Mozalan” satirik sinema
dergisinin ana çalışma yöntemlerinden biriydi.

1970 yıllarında daha verimli çalışan “Azerbaycanfilm” Stüdyosu‟nda üretilen filmlerde çağdaş
yaşam ve çağdaş insan yansıması ön planda idi. “Abşeron Ritimleri”, “İntizar”, “Hazine”, “Çocuk
Arabası”, “Foto “Fantaziya””, “General”, “Hatıralar Sahili”, “Bizim Sokağın Oğlanları”, “Mahnı
Kanatlarında”, “Ömrün İlk Saati”, “Semt Rüzgârı”, “Bakü‟de Rüzgârlar Eser”, “Dört Pazar Günü”,
“Eğer Bir Yerdeyikse”, “Firengiz”, “Günlerin Bir Günü”, “Mezozoy Ahvalatı”, “Volkana Doğru”,
“De ki Beni Seviyorsun”, “Sevinç Körfezi”, “Aslanın Evden Kaçışı”, “Yarım Kalmış Mahnı”,
“Kiraz Ağacı”, “Var Olun, Kızlar!”, “Gün Geçti”, “Ad Günü”, “Ömrün Sayfaları: “Rakipler”,
“Baladadaş‟ın İlk Muhabbeti”, “Nağme Dersi”, “Yedi Oğul İsterim”, “Arkadan Vurulan Darbe”,
“Babek”, “İstintak”, “Kayınana”, “Bizi Bağışlayın”, “Nesimi”, “Yıldızlar Sönmez”, “Hayat Bizi
Sınıyor”, “Elma Elmaya Benzer”, “Ahırıncı Aşırım”, “Dede Korkut”, “Kaval Sesi”, “Garib Cinler
Diyarında”, “Baykuş Geldiğinde”, “Sevil”, “Garibe Adam”, “Çarvadarların İziyle”, “Gatır

78
Memmed”, “Ben Mahnı Bestelerim”, “Eşim Benim, Çocuklarım Benim”, “Dante‟nin Yıl Dönümü”,
“Yürek... Yürek...”, “Mutluluk Kaygıları”, “Derviş Paris‟i Patlatıyor”, “En Vacip Musahabe”,
“Skripkanın Sergüzeşti”, “Od İçinde”, “1001. Turne”, “O Kızı Bulun”, “Kızıl Kaz”, “Süita”,
“Günlerin Bir Günü” gibi farklı türde filmler 1970‟lerde vizyona giren filmlerdendir.

Bu dönemin film senaryoları genellikle İmran Kasımov, Vakıf Samedoğlu, Ferman


Kerimzade, Maksud İbrahimbeyov, Anar, İsa Hüseyinov, Ekrem Eylisli, Vidadi Babanlı, Hasan
Seyidbeyli, Yusif Samedoğlu, Ali Gafarov, Oktay Orucov, Ramiz Feteliyev, Alla Ahundova,
Firudin Ağayev, Elçin, Bayram Bayramov, Rüstem İbrahimbeyov, Edhem Kulubeyov, İsi
Melikzade, Enver Memmedhanlı tarafından kaleme alınmış; yönetmenlerden Cemil Ferecov, Kamil
Rüstembeyov, Tofik İsmailov, Arif Babayev, Şamil Mahmudbeyov, Tofik Tağızade, Rasim Ocakov,
Ebdül Mahmudov, Hasan Seyidbeyli, Rasim İsmailov, Ejder İbrahimov, Maksud İbrahimbeyov,
Alisettar Atakişiyev, Eldar Kuliyev, Rauf Nağıyev, Muhtar Dadaşov, Rauf Kazımovski, Yalçın
Efendiyev, Oktay Mirkasımov, Teymur Bekirzade, Enver Ebluc, Oktay Babazade, Emirhüseyin
Mecidov, Fikret Aliyev, Gülbeniz Azimzade, Nicat Bekirzade, Nazim Abbasov, Rüstem
İbrahimbeyov, Reşid Atamalıbeyov, Nicat Feyzullayev, Ziyafet Abbasov, Cahangir Mehdiyev, Yuri
Varnovski tarafından yapılmıştır (Kazımzade, 2004: 413-416).

Ulusal sinemaya yön veren yönetmenlere Rasim İsmailov, Rafik Gemberov, Zaur
Meherremov, Rasim Ocakov, Teyyub Ahundov, Arif Nerimanbeyov gibi usta kameramanlar eşlik
etmiş; Memmed Hüseyinov, Elbey Rızakuliyev, Nadir Zeynalov, Mayis Ağabeyov, Kamil
Necefzade, Fikret Bağırov, Rafis İsmailov, Firengiz Kurbanova, Bedure Efkanlı, Fikret Ehedov,
Mirze Refiyev gibi ressamlar emek vermiştir.

Çeşitli konuları ve farklı anlatım tarzlarıyla Azerbaycan sinema tarihinde önemli yer edinen,
ulusal sinemaya yenilik getiren bu çalışmaların birçoğu film festivallerine katılarak çeşitli ödüllerle
onurlandırıldı. Ayrıca, bu filmler Tofik Kuliyev, Emin Sabitoğlu, Hayyam Mirzezade, Akşin
Alizade, Fikret Amirov, Arif Melikov, Cahangir Cahangirov, Ramiz Mirişli imzası taşıyan
unutulmaz müzikleriyle de hep anıldı.

Bu süre zarfı içinde Azerbaycan sinema tarihinin en önemli yapıtları olarak kabul edilen, farklı
temalar altında çeşitli dönemlere ait tarihi olayları yansıtan filmlerin yapımı ağırlık kazandı.

79
Senaryosunu İsa Hüseyinov‟un kaleme aldığı, yönetmenliğini Hasan Seyidbeyli‟nin üstlendiği, şair
İmadeddin Nesimi‟nin hayatının dönüm noktalarını gazellerinin eşliginde yansıtan “Nesimi”;
senaryosu yazar Anar‟a ait, yönetmenliğini Tofik Tağızade‟nin yaptığı, dünya edebiyatı incileri
arasında yer alan “Kitab-i Dede Korkut” destanı motiflerine dayanan “Dede Korkut”; yönetmen
Şamil Mahmudbeyov‟un yazar Ahmetağa Muğanlı‟nın kaleme aldığı senaryodan yola çıkarak
çektiği, 1918-1919 yıllarında Azerbaycan'ın Güney bölgelerinde gerçekleşen dramatik olayları
anlatan “Od İçinde”; aynı zamanda Eldar Kuliyev tarafından çekilen; 1973 yılında Yusif
Semedoğlu‟nun senaryosuyla yapılan, özgürlük için savaşan halkların dostluğunu konu alan “Semt
Rüzgarı”; 1977‟de senaryosunu Georgi Mdivani ile birlikte yazıp, yönetmenliğini gerçekleştirdiği,
1920'li yıllarda Azerbaycan'da yaşanan, petrol üretimini, insan emeğini konu alan iki bölümlü
“Sevinç Körfezi” ve 1979 yılına ait, Enver Memmedhanlı imzalı bir senaryo üzere çektiği “Babek”
gibi dünü yansıtan tarihsel film çalışmaları gerçekleşmiştir.

Hasan Seyidbeyli‟nin hem senaryosunu yazıp hem de yönetmenliğini üstlendiği 1970 yapımı
“O Kızı Bulun” isimli dedektif filminde araba kazasında hayatını kayb eden bir adamın kimliğinin
araştırılması; Yalçın Efendiyev‟in 1972 yılında çekilen “Hatıralar Sahili” filminde İkinci Dünya
Savaşı sonrası dönemde kendilerini bir türlü toparlamaya çalışan insanların yaşam mücadelesi,
çocukların hayatı ve gençlerin toplum karşısındaki sorumlulukları; Şamil Mahmudbeyov‟un
yönetmenliği ile Firudin Ağayev‟in “Kardeşler” eserinden sinemaya uyarlanan ve çocuklar için
çekilen 1972 yapımı “Skripkanın Sergüzeşti” filminde İkinci Dünya Savaşı yıllarında Odessa‟da
geçen olay örgüsü; Tofik Tağızade‟nin 1972‟de Ali Gafarov‟un senaryosuyla yönettiği “Kızıl Kaz”
filminde geleneklerin unutulmaması ve yeni nesillerde yaşatılması; Ramiz Feteliyev‟in senaryosuyla
1973‟te Arif Babayev tarafından çekilen, farklı zamanlarda yaşayan öyküleri bir araya getiren
“Ömrün İlk Saati” filminde petrolcülerin hayatı; Oktay Mirkasımov‟un 1974 yapımı “1001. Turne”
filminde Reşid Behbudov tarafından oluşturulan Azerbaycan Devlet Şarkı Tiyatrosu; 1974 yılında
Ramiz Feteliyev, Elçin ve Rüstem İbrahimbeyov‟un kaleme aldığı farklı senaryolar üzere çekilen,
“Ömrün Sayfaları” başlığı altında bir araya gelerek Fikret Amirov, Akşin Alizade ve Emin
Sabitoğlu‟nun süslediği bestelerle ilginç bir seyir sunan Teymur Bekirzade‟nin “Rakibler”, Fikret
Aliyev‟in “Baladadaş‟ın İlk Muhabbeti” ve Gülbeniz Azimzade‟nin “Nağme Dersi” isimli
filmlerinde ilgi çekici ve başarılı hikâyeler; Alisettar Atakişiyev‟in 1977 yılına ait “Garib Cinler
Diyarında” filminde masum bir çocuğun hayal dünyası, düşleri; Arif Babayev‟in 1977‟de gösterime
giren “Arkadan Vurulan Darbe” dedektif filminde bir cinayet soruşturması; Şamil

80
Mahmudbeyov‟un 1978 yılına ait yapımlarından biri olan, senaryosu Maksud İbrahimbeyov‟a ait
“Baykuş Geldiğinde” filminde Abşeron bağlarının birinde geçen olaylar ve Maksud
İbrahimbeyov‟un eserinden uyarlanan “Od İçinde” filminde tarihi olaylar; Arif Babayev‟in 1979
yapımı “Bizi Bağışlayın” filminde karmaşık insan ilişkileri konu edinir.

“Dante'nin Yıl Dönümü” – 1978 yılının son ayında gösterime giren “Dante‟nin Yıl Dönümü”
dram filminin yönetmenliği Anar ve Gülbeniz Azimzade tarafından yapıldı. Yazar, oyun yazarı ve
yönetmen Anar‟ın 1968 yılında kaleme aldığı aynı adlı eserinden yola çıkarak yazdığı film
senaryosuyla beyaz perdeye aktarılan, tiyatro ve sinema oyuncusu Hasan Turabov‟un başrolde yer
aldığı film bir tiyatro oyuncusunun hayat hikâyesini yansıtır.

Uzun yıllar boyunca tiyatroda çalışsa da sadece küçük roller oynayan, oyunda üç kelimelik
rolünü bile yapmakta zorlanan Feyzulla Kebirlinski‟nin sanat kaderi başarısızdır. Oyunculuk
yeteneği olmamasına rağmen tiyatroya bağlı bir adamdır, ömrünün kırk yılını tiyatroda geçirmiştir.
“60 yıl ömür sürmüşüm, ne bir kuruşluk iş görmüşüm, ne de bir hatırım, hürmetim var. Yarın ölüp
gitsem, kimsenin umurunda olmayacak. Bir ay sonra adımı da unutacak herkes” diyen Kebirlinski
işte herkesin alay konusu olur, ama yine de insanlara olan güvenini, sevgisini kaybetmez. (Anar,
1988: 199). Sonunda bu sakin, temiz kalpli, hiç kimsenin farkına bile varamadığı olağanüstü
hafızaya sahip olan insanın aslında gerçek bir aydın olduğu ve tiyatronun “canlı tarihi” olduğu
ortaya çıkar.

İş arkadaşının ona bulduğu iki eski davetiyeyi alarak eşi Hacer'le (Zernigar Atakişiyeva)
“Dante'nin Yıl Dönümü” isimli oyunu izlemeye giderken ona oyunun aslında bir hafta önce olup
bittiği söylenilir. Feyzulla kötü bir şakanın kurbanı olduğunu anlar. Başını kaldırıp Hacer‟e
bakamıyordu. Onu yine azarlayacağını biliyordu. Ama Hacer de dinlenmedi, onlar sessizce
adımlayıp meyro istasyonuna ulaştılar. Hacer, eşinin uzun zamandan beri hiç alışık olmadığı
yumuşak ve halim sesle “Gelsene, metroya gidelim” deyip, Feyzulla'ya manevi destek olmaya
çalıştı. Feyzulla, hevesle karısına metronun çeşitli mucizelerini göstererek bir şeyler anlatıyor,
Hacer'se her şeye şaşkınlıkla bakıyordu. Yarın Hacer muhtemelen bir daha söylenecektir. Ama
bugün onun kalbini kırmak istemedi. O, metro istasyonu açıldığından beri iki aydır her gün metroyla
pazara gidip geldiğini Feyzulla'nın bugün bilmesini istemedi (Anar, 1988: 202-203).

81
Filmde Kebirlinski karakterini başarıyla canlandıran oyuncu Hasan Turabov, Azerbaycan
tiyatro sahnesinde ve filmlerde yarattığı sayısız karakterlerle tanındı. 1956‟da “Kara Taşlar” filmiyle
sinema dünyasında adını duyurmaya başlayan oyuncunun “sakinlik içindeki karmaşık olayları
konuşmadan, bazen kelimeye ihtiyaç kalmadan, sadece şeffaf gözleri, yüzünün sirayet edici
gücüyle” anlattığı kahramanlar her kuşak tarafından çok sevildi ve değerini hiçbir zaman
kaybetmedi (Rehimli, 2000: 256; Rehimli, 1996: 39).

Eserin yazarı ve yönetmen Anar film hakkında görüşlerini, özellikle Hasan Turabov‟un
oyunculuğu konusundaki olumlu düşüncelerini şu şekilde özetliyor: “Hasan Turabov bu filmde ve
bu rolde sadece profesyonel oyunculuğunun parlaklığını ve çok yönlü olasılıklarını sergilemekle
kalmadı, aynı zamanda malum bir gerçeği bir daha ispatladı: Yeteneksiz oyuncunun yeteneksizliğini
sadece büyük bir yeteneğe sahip olan oyuncu canlandıra bilir. Makyajla, perukla Hasan Turabov‟u o
yıllarda ondan yaşça çok büyük olan Kebirlinski‟nin yaşında göstermek mümkün idi. İşin en zor
yanı Hasan Turabov‟un genç ve canlı gözlerini yaşlandırmak idi. Hasan Turabov bunu da başardı.
Gözlerinin kederinden, gamından adeta bir ihtiyarlık, “kebirlinskilik” akıyordu” (Rehimli, 2000:
279-280).

“Kaynana” – Senaryosu Ejder İbrahimov ve Margarita Maleyeva‟ya ait “Kaynana” filmi


1979'da Hüseyin Seyidzade'nin yönetmenliğinde yapıldı. İnsanların günlük hayatını, maddi-manevî
ilişkilerini, özellikle eski âdetlerin ailede sebep olduğu zararları özgün mizahla ele alan “Kaynana”
filminin ana konusu eski gelenekler, aile bağları, gelin ve kaynana ilişkileridir.
Olaylar genç besteci Ayaz'ın evinde gerçekleşir. Ayaz'ın annesi Cennet teyze, her zaman
zengin gelin sevdasında olmuş ve bu yüzden gelini Sevda ile hiç anlaşamaz. “Ben bu evin
ağasıyım!” diyen kaynana, oğluna bir türlü yakıştıramadığı gelinini hep eleştirir, kaba davranışları,
acı kelimeleriyle onu çok kırar. Bu yüzden kaynana ve gelin arasında derin çatışmalar başlar ve
ilişki zamanla daha da çözümsüz bir hal alır. Karşılıklı anlaşma ve hürmet gittikçe kaybolur, aile
çatışmaları, olaylar daha da kötüye gider. Sevda ise başta sakinliğini korusa da, bir süre sonra bu
duruma dayanamayarak evi terk eder.

Ayaz'ın arkadaşı İlgar'ın yardımıyla uydurulmuş “yeni gelin” senaryosu, bu ailenin kaderini
tamamen değiştirir. Ayaz, yalandan bir süre Moskova'ya gideceğini söyler ve kendisi ailesiyle
İlgar'ın yazlık evinde kalır. Evlenmek için ikinci gelin adayı olan Afet ise bir süre Cennet teyzelerde

82
kalır ve tüm olaylar da bundan sonra başlar. Zengin ve çeyizi bol olan gelinin gelişine başta sevinen,
bununla kendi isteğine ulaşmış gibi gözüken Cennet teyze maalesef Afet'le de anlaşamaz. Oğlu
İlgar'ı arayarak bu gelini acilen evden götürmesini ister. Sonunda Cennet teyze ailede, yuvada
mutluluğun servette, nice çeyizde değil; insanlıkta, sevgi ve saygıda, anlayışta olduğunu anlar.
Böylece gelin kaynana sorunu çözülmüş olur.

Aşkabat'da düzenlenen 12. Film Festivali'nde ödül kazanan “Kaynana” filmi yönetmen
Hüseyin Seyidzade'nin son film çalışması oldu (Kazımzade, 2002:57). Film kaynana rolünü
canlandıran Azerbaycan‟ın ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Nesibe Zeynalova‟nın mükemmel
oyunu ve Tofik Kuliyev imzası taşıyan besteleriyle sevildi, Azerbaycan sinemasında kendi yerini
aldı. Özellikle, filmin sonunda seslenen, şair Fikret Koca‟nın aile sevgisine, aile sıcaklığına vurgu
yapan şiirine bestelenmiş “Biz Mihriban Aileyiz” şarkısı dilden dile dolaştı.

Nesibe Zeynalova‟nın babası, Azerbaycan‟ın ünlü tiyatro oyuncusu, Azerbaycan Milli Realist
Tiyatrosu‟nun kurucusu olmuş Cahangir Zeynalov (1865-1918) idi. “Hacı Kara”, “Mösyö Jordan ve
Derviş Mesteli Şah”, “Lenkeran Hanının Veziri”, “Musibeti Fahreddin”, “Ağa Mehemmed Şah
Kacar”, “Nadir Şah”, “O olmasın, Bu Olsun”, “Kaçaklar”, “Bahtsız Cevan”, “Evliyken Bekâr”,
“Molla İbrahimhalil Kimyager”, “Kimdir Mukassır?”, “Ahde Vefa”, “Evvelinci Şarapçı”
oyunlarında rol almış Cahangir Zeynalov, aynı zamanda 1912 yılında temeli konulan “Sefa” Tiyatro
Birliği‟nde birçok oyunu başarıyla sahnelemiştir Zengin bir geleneğe dayanan Azerbayacan
tiyatrosunun gelişiminde Cahangir Zeynalov‟un büyük emeği ve katkıları olmuştur (Memmedli,
2015: 47; Rehimli, 2013a: 59-80).

Babasından miras kalan sanat, tiyatro tutkusu ile tiyatrocu olmaya karar veren Nesibe
Zeynalova, oyunculuk hayatına ilk kez 1932 yılında oyuncu ve yönetmen Rıza Tehmasib‟in
rehberlik etiiği tiyatro derneğine üye olarak adım attı. 1938 yılında Bakü Tiyatro Okulu‟nda eğitim
almaya başladı ve çalışmalarına o zaman yeni oluşturulmuş Azerbaycan Devlet Müzikal Komedi
Tiyatrosu‟nda devam etti. “Evliyken Bekâr”, “Meşedi İbad”, “Elli Yaşında Genç”, “Ev Bizim Sırr
Bizim”, “Hacı Kara”, “Gözün Aydın”, “Yıldız”, “Kaynana”, “Nağmeli Gönül”, “Dağlar Koynunda”,
“Hicran” oyunlarında sergilediği başarıyla seyircinin dikkatini ve sevgisini üzerine topladı
(Kafarova ve Kerimova, 2016: 15-30)

83
Usta oyuncunun sinema dünyasına ilk girişi 1958 yılında dönemin yönetmenlerinden Hebib
İsmailov‟un çektiği “Üvey Anne” filmiyle oldu. Sinema kariyerinde bir dönüm noktası olan
Fatmanise rolüyle büyük beğeni kazanan oyuncu, beyaz perdeye attığı ilk adımın ardından yoğun
olarak çok sayıda sinema filminde rol almaya başladı. Ve hemen ardından gelen, usta isimlerle
birlikte rol aldığı “Büyük Dayak”, “Yıldız”, “Kanun Namine”, “Deli Kür”, “O Kızı Bulun”, “Bizim
Mahellenin Gençleri”, “Mutluluk Kaygıları”, “Ben Mahnı Bestelerim”, “Korkma, Ben Seninleyim”,
“Bizim Cebiş Muallim”, “Bağlı Kapı”, “Gam Penceresi”, “Damadın Kaçırılması”, “Güllelenme
Tehire Salınır” gibi birbirinden değerli filmlerde hayat verdiği unutulmaz rollerle üstün oyunculuk
gücünü sundu, büyük ün kazandı.

Aralıksız olarak sahnelenen müzikallerde, radyo ve televizyon oyunlarında, “Mozalan” satirik


sinema dergisinde canlandırdığı çeşitli karakterlerle izleyicilerin hafızasına kazındı. Gerek
oyunlarda, gerekse de sinema filmlerinde özgün tarzı, kendine has mimikleri ve gülüşüyle hayat
verdiği karakterler Nesibe Zeynalova‟nı, Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının unutulmaz sanatçıları
arasına kattı. Olağanüstü çaba harcadığı, özümseyerek en küçük ayrıntılarının bile üzerinde büyük
bir özveri ile çalıştığı rollerini ustaca aktarmış, “ilk bakışta belki de cok küçük, önemsiz gözüken
belirtileri, canlandıracağı karakterin seciyyesini tamamlamak için ustalıkla kullanmayı başarmıştır”
(İsmailova, 1966: 45-62). Sonsuz emeği ve katkılarıyla Azerbaycan Tiyatrosu tarihinde kendine
özgü bir yer edinen, unutulmayan rollerin usta oyuncusu Nesibe Zeynalova, 1967‟de Devlet
Sanatçısı olarak ödüllendirilmiş, 1974‟te ise “Hicran” müzikal komedi oyunundaki Kızbacı rolü ile
Azerbaycan Devlet Mükâfatı Laureatı ödülüne layık görülmüştür.

2.1.4. Azerbaycan Sineması 1980 Dönemi ve Sovyetler Birliği’nin Son Dönemleri

Rasim İsmailov, Oktay Mirkasımov, Kamil Rüstembeyov, Fikret Aliyev, Ziyafet Abbasov,
Gülbeniz Azimzade, Cahangir Mehdiyev, Teymur Bekirzade, Tofik Tağızade, Rasim Ocakov, Arif
Babayev, Nicat Bekirzade, Vagif Mustafayev, Tofik İsmailov, Elhan Kasımov, Cemil Kuliyev,
Eldar Kuliyev, Ruslan Şahmalıyev, Enver Ebluc, Şamil Mahmudbeyov, Ebdül Mahmudov, Ceyhun
Mirzeyev, Anar, Rüfet Şabanov, Nicat Feyzullayev, Şahmar Elekberov, Cahangir Zeynallı gibi
yönetmenlerin çalışmalarını sürdürdüğü bu dönemde “Sovyet Azerbaycanı sinemasının repertuvarı

84
epeyce renkli ve çeşitlidir. Ciddi siyasi ve sosyal beyaz perde eserleriyle beraber, komedi ve serüven
filmleri de yapılmıştır” (İsmailov, 2001: 132).

“Anlamak İstiyorum”, “Bekle Beni”, “Kızıl Uçurum”, “Onun Belalı Sevgisi”, “Tek Adanı
Kendinle Götüremezsin”, “Yol Ahvalatı”, “Babamızın Babasının Babası”, “Bağlı Kapı”, “Birisigün
Geceyarısı”, “İlave İz”, “Korkma, Ben Seninleyim”, “Üzeyir Ömrü”, “Azaplı Yollar”, “Gümüşü
Furgon”, “Kaleden Bulunan Mücrü”, “Nizami”, “Asif, Vasif, Ağasif”, “Evlenmek İstiyorum”,
“Gemi Saatinin Sırrı”, “Ilık Denizde Buz Parçası”, “Müzik Öğretmeni”, “Öten Yılın Son Gecesi”,
“Park”, “Ağustos Geldiğinde”, “Kara Gölün Cengâverleri”, “Gümüşgöl Efsanesi”, “Tenha Narın
Masalı”, “Atları Yeherleyin”, “Bağ Mevsimi”, “Bayramda Yağmur”, “Damadın Kaçırılması”, “Cin
Mikrorayonda”, “Sizi Dünyalar Kadar Severdim”, “Burulgan”, “Birceciğim”, “İşareti Denizden
Bekleyin”, “Gam Penceresi”, “Aşikârsızlık Şeraitinde”, “İmtahan”, “Afrodit‟in Kolları”, “Özge
Ömür”, “Süt Dişinin Ağrısı”, “Erkek Sözü”, “Yaz Gününün Hazan Yaprakları”, “Can Sıkıcı
Ahvalat”, “Yaramaz”, “Alman Kliniğine Şahsi Sefer”, “Gümüşgöl Efsanesi”, “Köhne Bere”,
“Davetname”, “Alaka”, “Hücum”, “Boş Yer”, “Tahribat”, “Letife”, “Ölürsem... Bağışla”, “Sahilsiz
Gece”, “Göz Önünde Şeytan”, “Gece Treninde Katl”, “Katl Günü”, “Ayna”, “Şahit Kız” 1980-1990
yıllarında çekilen filmlerdendir (Kazımzade, 2004: 416-420).

Oktay Mirkasımov‟un “Anlamak İstiyorum” (1980), Rasim Ocakov‟un “Bağlı Kapı” (1981),
Eldar Kuliyev‟in “Nizami” (1982), Rasim Ocakov‟un “Park” (1983), Tofik Tağızade‟nin “Bağ
Mevsimi” (1985), Anar‟ın “Gam Penceresi” (1986), Rasim Ocakov‟un “Özge Ömür” (1987), Vagif
Mustafayev‟in “Yaramaz” (1988), 1989 yapımlarından olan yönetmen ve oyuncu Şahmar Elekberov
imzalı “Sahilsiz Gece” ve Rasim Ocakov‟un “Ölürsem... Bağışla”, Gülbeniz Azimzade‟nin 1990
yapımı “Katl Günü” filmleri dönemin en başarılı çalışmaları arasında yer aldı.

“Aygün”, “Derviş Paris'i Patlatıyor”, “Ahırıncı Aşırım”, “Dağlarda Savaş” filmlerinin


yönetmeni Kamil Rüstembeyov tarafından 1980‟de çekilen, senaryosu yazar Elçin‟e ait “Bekle
Beni” filmi köylülerle zengin toprak sahipleri arasındaki çatışmaları konu alır. Başrol oyunculuğunu
Rasim Balayev‟le Tamara Yandıyeva‟nın paylaştığı, besteleri Akşin Alizade‟ye ait film yazar İlyas
Efendiyev'in “Mahnı Dağlarda Kaldı” eserinden beyaz perdeye uyarlamadır.

85
1980 yılına ait filmlerden Fikret Aliyev‟in yönetmenliğiyle çekilen, başrol oyunculuğunu
Aliabbas Kadirov, Hamlet Hanızade ve Hemide Ömerova‟nın paylaştığı “Kızıl Uçurum” filmi yazar
İbrahim Bey Musabeyov‟un “Petrol ve Milyonlar Saltanatında” eserinden uyarlanmıştır.

Yazar Bayram Bayramov'un “Belalı Sevgi” romanından aktarılan “Onun Belalı Sevgisi” filmi
de 1980 yapımıdır. Konusu etkileyici bir aşk hikâyesine dayanan filmin yöntemeni Ziyafet Abbasov,
senaryo yazarları Bayram Bayramov ve İgor Strekov idi. Öğrenci Bahruz, diploma çalışmaları
sürecinde üzerinde çalıştığı üretim yönetimi alanına daha yakın olmak, tecrübe kazanmak amacıyla
çalışmak için fabrikaya gelir. Fabrikanın müdürü Şevket isimli genç kadındır ama çevresindeki bazı
insanlar onun gençliğinden, tecrübesizliğinden yararlanmak ister. Bahruz ve Şevket arasında
yaşanan iş konusundaki fikir tartışmalarını ve onların aşkını konu edinen film özellikle Emin
Sabitoğlu besteleriyle dikkat çekti. Başrollerini Nataliya Tağıyeva ve Mikail Kerimov‟un paylaştığı
filmde oyunculardan Hacıbaba Bağırov, Tofik Mirzeyev, Barat Şekinskaya, Sona Mikailova da yer
almıştır.

Senaryosu Rüstem İbrahimbeyov‟a ait, yönetmenliğini Rasim İsmailov‟un yaptığı “Anın


Kuruluşu” ve Hemide Ömerova‟nın başrol oyunculuğuyla yönetmen Oktay Mirkasımov tarafından
çekilen “Anlamak İstiyorum” televizyon filmleri çağdaş insan ve çağdaş yaşam sorunlarını
yansıtmaktatır. Yönetmen Teymur Bekirzade‟nin, Asim Celilov‟un senaryosuyla çektiği “Yol
Ahvalatı” komedisi de 1980 yılına ait filmlerdendir.

Arif Babayev‟in yönetmenliğiyle M.Avdiyev ve A.Donets‟in “Cumhuriyet Namına” eserinden


uyarlanan ve istihbaratçıların çalışmalarını konu alan belgesel macera türlü “Birisigün Geceyarısı”,
Nicat Bekirzade‟nin bir cinayet olayının araştırılmasını konu alan dedektif türünde “İlave İz”
filmleri 1981 yılına ait.

Yönetmenliğini Tofik İsmailov‟un üstlendiği, “Melikmemmed‟in Masalı”ndan sinemaya


uyarlanan ve Ötkem İsgenderov‟un başrolde yer aldığı “Azaplı Yollar”; Rüstem İbrahimbeyov‟un
senaryosu ve Rasim İsmailov‟un yönetmenliği ile çekilen, Enver isimli gencin başından geçen
olayları anlatan “İşgüzar Sefer”; Eldar Kuliyev‟in yönetmenliği ve Müslüm Magomayev‟le Hemide
Ömerova‟nın başrol oyunculuğu ile yapılan, Üzeyir Hacıbeyov ve Kara Karayev besteleri eşliğinde

86
şair Nizami Gencevi‟nin sanat ve yaşam öyküsünü konu edinen “Nizami” filmi 1982
yapımlarındandır.

1983 yılına ait Rasim İsmailov‟un “Asif, Vasif, Ağasif”, Cahangir Mehdiyev‟in
yönetmenliğinde “Papak” ve “Mirze Sefer” hikâyelerinden sinemaya uyarlanan “Evlenmek
İstiyorum”; 1984 yılına ait “Gümüşgöl Efsanesi”; Elhan Kasımov‟un “Köhne Bere”; Şamil
Mahmudbeyov ve Hasanağa Turabov‟un “Tenha Narın Masalı”; Enver Ebluc‟un “Kara Gölün
Cengâverleri”; 1985 yılına ait Ebdül Mahmudov ve Hasanağa Turabov‟un “Atları Yeherleyin”;
Oktay Mirkasımov‟un “Cin Mikrorayonda”; yönetmen Rasim İsmailov‟un Sovyet İttifakı
Kahramanı Hazi Aslanovu‟n hayat öyküsünden bahseden “Sizi Dünyalar Kadar Severdim”; 1986
yılına ait Eldar Kuliyev‟in “Burulgan”; Ceyhun Mirzeyev‟in “İşareti Denizden Bekleyin”; Anar‟ın
“Gam Penceresi”; Ferhad Yusifov‟un “Aşikârsızlık Şeraitinde”; 1987 yılına ait Cahangir
Mehdiyev‟in “Erkek Sözü”; Hüseyin Mehdiyev‟in “Süt Dişinin Ağrısı”; Oktay Mirkasımov‟un
“Göz Önünde Şeytan”; 1988 yılına ait Rasim İsmailov‟un “Alman Klinigine Şahsi Sefer”; Vagif
Mustafayev‟in “Yaramaz” ve 1989 yılına ait yapımlardan olan Eldar Kuliyev‟in “Tahribat”; Şahmar
Elekberov‟un “Sahilsiz Gece”; Nizami Musayev‟in “Letife” filmleri de 1980‟li yılların ilginç beyaz
perde eserlerindendir.

Komedi türünde olan, adetlerin yaşatılması, ilginç ve zengin geleneklerin korunmasına vurgu
yapan “Damadın Kaçırılması” (“Beyin Oğurlanması”) filmi 1985'te Ceyhun Mirzeyev ve Vagif
Mustafayev tarafından yönetildi. Senaryosu Mövlud Süleymanlı‟ya, besteleri Emin Sabitoğlu‟na ait
film Yaşar Nuriyev, Şamil Süleymanov, Hasan Turabov, Hacı İsmailov, Seyavuş Aslan, Nesibe
Zeynalova, Arif Kuliyev, Semender Rızayev, Mirze Babayev, Firengiz Mütellibova gibi isimlerden
oluşan zengin oyuncu kadrosu ile dikkat çekti. Film, bir aşk filmi için düğün sahnelerini çekmek
amacıyla köye gelen film yapımcılarının başlarından geçen olayları konu alır. Ama çekim sırasında
yönetmen, tüm ekip senaryonun pek de inandırıcı olmadığını, gerçek hayattan uzak olduğunu anlar.
Onlara yardımda bulunan köylüler çekimlerin artık böyle yazılı senaryoyla gitmeyeceğini, bu zor
işin kurgusal bir düğün sahnesi yerine çekimleri çok da uzatmadan gerçek düğünü görüntülemekle
çözülebileceğini tavsiye eder. Ama maalesef tüm köyün uzun zamandan beri sabırsızlıkla beklediği
düğün, kızı Yasemin‟i damat adayı Hasan'a vermek istemeyen, kapıya gelen elçileri sürekli geri
çeviren babanın - İsrafil‟in inatı yüzünden gecikir. Sonunda yarım kalan işlerini tamamlamak
amacıyla gerçek bir düğünü yakalamak için film ekibi de bu düğünün gerçekleşmesine çalışır ve köy

87
adamlarıyla İsrafil'in kapısına kız istemeye giderler. İsrafil onlara bu tersliğinin nedenini açıklar. Bir
zamanlar Hasan'ın annesi onun ilk aşkı olmuştur ama kızın babasının inatçılığı yüzünden İsrafil de
ilk aşkına kavuşamamıştır. Sonunda bu kez elçilik hayırla biter, İsrafil kızı Yasemin‟in Hasan'la
evlenmesine izin verir.

1986 yılında yazar, senarist ve yönetmen Anar tarafından çekilen iki bölümlü “Gam
Penceresi” filmi Azerbaycan edebiyatının usta yazarı, satirik “Molla Nasreddin” dergisinin editörü,
tenkidi realizm edebi mektebinin kurucusu olmuş Celil Memmedkuluzade‟nin hatırasına ithaf
olunmuştur. Hasan Turabov ve Elmira Şabanova‟nın başrollerini paylaştığı filmin besteleri Cavanşir
Kuliyev‟e ait.

Senaryosunu Asim Celilov‟un kaleme aldığı ve yönetmen Oktay Mirkasımov‟un 1987 yılında
çekimlerini gerçekleştirdiği, Azerbaycan sinemasının usta oyuncusu Fahreddin Manafov‟un
başrolde yer aldığı “Şeytan Göz Önünde” filmi 1988‟de Bakü‟de düzenlenen 21. Umumittifak Film
Festivali‟nin Birincilik Ödülünü kazanmıştır (İsmailov, 2001: 142; Kazımzade, 2003a: 139-140).

1988 yapımı, Cemil Kuliyev yönetmenliğinde çekilen, senaryosu Eldeniz Kuliyev tarafından
kaleme alınan “Can Sıkıcı Ahvalat” filmi yönetmen Arif Babayev‟in hatırasına ithaf edilmiş bir
filmdir. Eldeniz Kuliyev‟in hikâyesinden uyarlanan, oyuncu kadrosunda Hamlet Hanızade, Rafik
Aliev, Giuli Çohonelidze, Fatma Hizroyeva, Dadaş Kazımov, Şükufe Yusupova, Alikulu Samedov
gibi isimlerin yer aldığı film, evlatlarını büyüttükten sonra yalnız kalan ebeveynlerin üzüntü dolu
hayat hikâyesidir.

1988'de Vagif Mustafayev senaryosunu Ramiz Feteliyev‟le birlikte kaleme aldığı “Yaramaz”
filminin yönetmenliğini üstlendi. Film Mamuka Kikaleyşvili‟nin canlandırdığı, yaşadığı durumlar
karşısında hep şanssız olduğunu düşünen Hatem isimli genç adamın servet kazanmak için verdiği
kararlarla değişmesi, iyi insan olarak tanımlanan birinin bazen zamanla nasıl kötü bir insana
dönüşebileceği, insan kimliğinin başkalarının etkisi altında kısa sürede nasıl biçim değiştirebilmesi
üzerine yoğunlaşan “Yaramaz” filmi, katıldığı birçok film festivalinde önemli ödüller kazandı
(Kazımzade, 2003a: 143).

88
Hikâye, roman ve senaryo yazarı Elçin'in “Bir Görüşün Tarihçesi” eserinden sinemaya
uyarlanan “Gümüşü Furgon” filmi 1982'de Oktay Mirkasımov tarafından yönetilmiştir. Başrol
oyunculuğunu Hemide Ömerova ve Memmed Memmedov‟un paylaştığı film Medine isimli genç
kadının aşk hikâyesini anlatır.

1989'da Cahangir Zeynallı'nın yönettiği, uzayla insan ilişkilerini, bir gencin tanık olduğu
mistik olayları konu alan “Alaka” filmi yazar ve senarist Anar‟ın aynı isimli eserinden beyaz
perdeye uyarlanmıştır. Başrol oyunculuğunu İlgar Hasanov‟un yaptığı “Alaka” Azerbaycan
sinemasında ilk fantastik kurmaca film oldu.

1980-1989 yıllarına ait belgesel film alanında “Anneye Mektup”, “Abşeron Renkleri”,
“Hüseyin Ereblinski”, “Maestro Niyazi”, “Fikret Emirov”, “Hayat Yolu”, “İntizar”, “Toprak
Hakkı”, “Üzeyir Hacıbeyov”, “Azerbaycan‟a Seyahat”, “Settar Behlulzade” gibi birçok çalışma
yapıldı (Kazımzade, 2004: 453-462).

1985 yılından itibaren tüm Sovyetler Birliği‟nde uygulanmaya başlanan “Açıklık ve Yeniden
Yapılanma” politikaları tüm alanları kapsayan çeşitli değişikliklere yol açtı. Yaşanan köklü
değişimler Azerbaycan sinemasını da etkilemekteydi. Özellikle, 1980‟li yılların sonlarına doğru
yapılan filmlerin konusunda bariz değişiklikler gözlemlendi. Sovyetler Birliği‟nin dağılmasıyla
Birliğe bağlı olan tüm ülkeler sırasıyla bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Azerbaycan‟ın 1991
yılında kendi bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Azerbaycan Sinema Tarihinin yeni dönemi –
Bağımsız Azerbaycan Sineması Dönemi başladı.

Azerbaycan‟ın bağımsızlık kazanması ile ulusal ideolojinin, toplumun yeni gelişim


modellerinin oluşturulması ve diğer toplumsal sorunlar öncül araştırma yönleri olmuş, milli ve
bireysel nitelikler, milliyetçilik, vatan sevgisi kavramları ön plana çıkmıştır. Özellikle, kültürel
değerlerin aktarımına odaklanan film yapımı kendi yerini almaya başlamıştır. “1988-1990 yıllarında
Azerbaycan‟da gelişen olayların filme alınması, belgesel filmcilikte sanatçı ve vatandaş mevkinin
daha belirgin bir şekilde öne çıkmasına sebep oldu. Birbirinin peşi sıra birkaç belgesel film yapıldı.
Halkın sıkıntıları, yüz yüze geldiği felaketler konulu sinemada da yer aldı, sinema günümüzün
olaylarına cesaretle müdahele etti. Yusuf Samedoğlu‟nun “Öldürme Günü” adlı romanından (“Katl
Günü”) kendisinin yazdığı senaryo üzerine, yönetmen Gülbeniz Azimzade‟nin çektiği aynı adlı film

89
1900 yılının yapımlarındandır. Eser karmaşık ve çok katmanlıdır. Roman birkaç eserden meydana
gelmektedir. Tarihsel geçmiş, otuzlu yıllar, altmışlı yıllar ve bugünler filmde birbirini tamamlar”
(İsmailov, 2001: 145).

Bağımsızlık sonrası yaşanan ekonomik yetersizlikler sinema sektörünü de etkilemiş, film


sayısı önceki yıllara göre az olsa da zamanla yönetmenin kendi fikrini, görüşünü artık özgür bir
biçimde ifade edebileceği “Pencere”, “Baht Yüzüğü”, “Katl Olayından Yedi Gün Sonra”,
“Tahmine”, “Gece Treninde Katl”, “Hem Ziyaret, Hem Ticaret”, “O Dünyadan Selam”, “Şahit Kız”,
“Gazelhan”, özellikle Karabağ Savaşı‟nı konu alan “Feryat”, “Umut”, “Beyaz Atlı Oğlan” gibi
filmler üretilmiştir. “1900-1995 yılları arasında Cafer Cabbarlı “Azerbaycanfilm” Stüdyosu‟nda
birçok belgesel, 15-20 civarında konulu film yapıldı. Bu filmlerden bazıları Azerbaycan‟da
düzenlenen ulusal film şenliklerinde çeşitli ödüllere de layık görüldü. 1995 yılında ise Ayaz
Salayev‟in gerçekleştirdiği “Yarasa” adlı film Uluslararası Berlin Film Festivali‟nde mansiyonla
ödüllendirildi. Bütün bu filmlerde Azerbaycan sinema sanatçılarının bireysel ve ulusal konularda
gerçekçi olma eğilimi göze çarpar” (İsmailov, 2001: 150).

Son yıllarda yapılan, işlenen konuları, yetenekli oyuncuları ve başarılı yönetmenleri ile dikkat
çeken, ayrıca uluslararası film festivallerine katılarak ödüller kazanan filmlerle Bağımsız
Azerbaycan Sineması ilerleme aşamasındadır.

2.2. Letif Seferov

Henüz yedi yaşındayken ilk kez Leo Mur‟un “Gilan Kızı” (veya “Tunç Ay” - 1928), daha
sonra “Sevil” (1929), “Letif” (1930), “Dağlara Hücum (veya “Kızıl Kol” - 1930) isimli filmlerde ve
Aleksandr Makovski‟nin “Şark‟a Yol” belgeselinde rol alan Letif Seferov sanat yaşamının ilk
döneminde Bakü Sinema Stüdyosu‟nun dublaj bölümünde çalışmış, seslendirme çalışmalarında
bulunmuştur. “Köylüler” (1939), “Yeni Horizon” (1940), “Ordenli Azerbaycan” (1938), “Yirminci
Bahar” (1940) filmlerinde yönetmen yardımcılığını üstlenmiştir. 1947 yılında kendisinin kaleme
aldığı senaryo ile tarımcılık konusunda, besteleri Tofik Kuliyev‟e ait “Çağrıya Cevap” kısa metraj
belgesel filmini çekmiş; 1949‟da ise diploma çalışması olan “Yeni Hayat Kurucuları” belgesel film
çalışmasıyla Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü‟nde yönetmen Grigori Kozintsev‟den aldığı

90
sinema eğitimini tamamlamıştır. “Gedebey'in Serveti” (1950), “Guba Bağlarında” (1953), “Bereketli
Toprak”, “Bakı ve Bakılılar” (1958) yönetmenliğini yaptığı belgesel çalışmalarındandır.

İlk konulu filmi 1955 yılında çektiği “Bahtiyar” müzikal filmi oldu. “Kızgın Güneş Altında”
dram filminin çekimlerini ise 1957‟de tamamladı. 1961 yılında “Leyla ile Mecnun” dram filminin
yönetmenliğini üstlendi. Başrollerini Nodar Şaşıkoğlu ve Kima Memmedova'nın paylaştığı “Leyla
ile Mecnun” (veya “Muhabbet Efsanesi”) filminin senaryosu, yazar Enver Memmedhanlı tarafından
dillere destan bir aşk efsanesi üzere - Muhammed Fuzuli‟nin 1535‟te yazmış olduğu, bir aşk
hikâyesinin lirik bir üslupla anlatıldığı “Leyla ile Mecnun” klasik eserinin motifleri esasında kaleme
alınmıştır. Besteleri Kara Karayev‟e ait filmde Gündüz Abbasov, Rafik Tağıyev, Ali Zeynalov,
Elesger Elekberov, Firengiz Kurbanova, Necibe Melikova, Ağasadık Geraybeyli, Adil İsgenderov,
Memmedrıza Şeyhzamanov, Mühlis Cenizade, Cabbar Aliyev, Melik Dadaşov gibi oyuncular rol
almıştır. “Leyla ile Mecnun” yönetmen Letif Seferov'un son film çalışması idi.

“Bahtiyar” – Azerbaycan‟da 6 Kasım 1926 tarihinde radyo yayınlarından 30 yıl sonra, 14


Şubat 1956 günü ilk televizyon yayını başlatıldı. Ve aynı gün televizyonda Letif Seferov‟un
yönetmenliği ile çekilen “Bahtiyar” filminin gösterimi gerçekleşti. Filmin senaryo yazarları Boris
Laskin, Nikolay Rojkov; kameramanı Arif Nerimanbeyov; sanat yönetmenleri Elbey Rızakuliyev,
Cebrail Azimov; bestecisi Tofik Kuliyev‟di. Filmin oyuncu kadrosunda Reşid Behbudov, Tamara
Çernova, Faik Mustafayev, Ağasadık Geraybeyli, Münevver Kelenterli, Ağahüseyin Cavadov,
Memmedrıza Şeyhzamanov, İsmail Efendiyev gibi isimler yer almıştır.

Film genç bir petrol işçisi olan Bahtiyar Muradov‟un (Reşid Behbudov) kulüp müdürü, onun
için konserler düzenleyerek para kazanmaya çalışan Ağabala (Ağasadık Geraybeyli) ile
karşılaşmasından sonra gelişen olayları, tam bir karmaşaya dönen hayatını konu ediniyor. Onun ilk
aşk hikâyesi, başından geçenler komik bir dille anlatılır. Kendi sesiyle Profesör Recebov‟un da
(Memmedrıza Şeyhzamanov) dikkatini çeken, özel müzik eğitimi almak için kendisine verilen
tavsiyelere rağmen petrol madenlerinde çalışan Bahtiyar, sonradan ünlü bir şarkıcı olur. Diğer adı
“Sevimli Şarkılar” olan “Bahtiyar” filmi; içerisinde uzun yıllar devam eden arkadaşlığı ve aşkı
barındıran konusu, dikkatleri üzerine çeken özel müziği ve birbirinden renkli, ünlü isimlerden
oluşan kadrosu ile Azerbaycan sinemasının en çok izlenilen, sevilen filmlerinden oldu.

91
Film özellikle 1945 yılında Rıza Tehmasib‟in yönetmenliğinde çekilen “Arşın Mal Alan”da
canlandırdığı Esger karakteri ile geniş kitlelerce tanınan ve sevilen meşhur ses sanatçısı Reşid
Behbudov'un oyunculuğuyla hayat buldu. Filmin diğer unutulmaz yönü besteci Tofik Kuliyev'in
bugüne kadar sevilen “Ağaçta Leylek”, “Dostluk Hakkında Şarkı”, “Kızıl Yüzük”, “Bakü
Nağmesi”, caz tarzındaki “Zibeyde”, tango ritimli “Sevgilim” gibi şarkıları oldu. Filme ona yakın
müzik bestelenmiştir, şarkıların söz yazarları Resul Rıza, Enver Alibeyli, N.Dorizo ve N.Simonov
idi (Kazımzade, 2003a: 39).

Reşid Behbudov‟un seslendirdiği bu unutulmaz şarkıların karakterleri, olayları tanımlayan,


görüntülere bütünlük sağlayan müziklerin film üzerinde katkısı büyük olmuştur. Özellikle filmin
bitiş müziği olan “Sevgi Valsı” ise Saşa ve Bahtiyar'ın karşılıklı duygularının simgesine
dönüşmüştür. Hafızalara derin iz bırakan bu müzikler Tofik Kuliyev tarafından filme, Azerbaycan
film müziği tarihine bahşedilen bir güzelliktir.

2007 yılında yayımlanan “Ecazkar Sanatkâr. Tofik Kuliyev” isimli kitabın yazarı Profesör
Zemfira Abdullayeva, besteci Tofik Kuliyev‟in Azerbaycan müzik sanatında çok önemli bir isim
olduğunu ifade ederek “Bahtiyar” filminde seslenen müziğin görüntüler üzerindeki etkisini şöyle
değerlendirmiştir: “Bu şarkılar bestecinin film müziği alanında gerçekleştirdiği diğer eserlerinde
olduğu gibi, film boyunca sadece seslenen ayrı ayrı müzik parçaları olarak değil, filmin yapısına
etkin bir şekilde dâhil olan, dramaturji gelişmenin önemli ortam faktörü olarak kahramanın:
yetenekli şarkıcıya kadar ünlenen genç Bahtiyar'ın samimi imajının nitelenmesinde mühim rol oynar
ve eserin duygusal yönünü kendisinde taşır” (Abdullayeva, 2007: 62).

“Kızgın Güneş Altında” – Letif Seferov, 1957‟de Hasan Seyidbeyli‟nin kendisinin kaleme
aldığı “Köy Doktoru” eserinden uyarladığı film senaryosu ile “Kızgın Güneş Altında” filmini
yönetti. İnsanla doğa arasındaki çelişki üzerine kurulan film, kısa süreli köye gelmiş Aydın isimli
genç doktorun bir süre sonra şehre dönme fikrinden vazgeçmesini, burada kalarak insanların
sağlığına yardımını, emeğini anlatır. Filmde Ekber Ferzeliyev, Efrasiyab Memmedov, Süreyya
Kasımova, Ağasadık Geraybeyli, Memmedrıza Şeyhzamanov, Sona Hacıyeva, Münevver Kelenterli,
Cabbar Aliyev, Ağahüseyin Cavadov, Lütfi Memmedbeyov, İsmail Efendiyev, Barat Şekinskaya,
Ali Kurbanov, Mühlis Cenizade, Ağadadaş Kurbanov gibi sanatçılar rol almıştır. Filmin müzik

92
yazarı Tofik Kuliyev; kameramanı Arif Nerimanbeyov; sanat yönetmeni Cebrail Azimov idi
(Dadaşov, 2008: 167).

2.3. Alisettar AtakiĢiyev

1931-1937 yıllarında Moskova Devlet Sinema Enstitüsü‟nde eğitim alan, sanat yaşamı
boyunca birçok belgesel filme imza atan, çeşitli filmlerin kameramanlığını ve sanat yönetmenliğini
üstlenen Alisettar Atakişiyev (1906-1990) 1959‟da “Bir Kalenin Sırrı”; 1961‟de senaryosu İmran
Kasımov'a ait, savaşta kaybolan Sara isimli bir kızın vatanına dönmesinden, ailesine kavuşması
hikâyesinden bahseden “Bizim Sokak”; 1966‟da Cemşid Emirov‟un “Sahil Ameliyatı” eserinden
uyarlanan “İstintak Devam Ediyor”; 1977‟de servete sahip olmayı arzulayan bir çocuğun macerayla
dolu bir yolculuk masalını anlatan “Garib Cinler Diyarında” gibi filmlerine yönetmenlik yapmıştır
(Kazımzade, 2014: 81-115).

“Bir Kalenin Sırrı” - 1959 yapımı “Bir Kalenin Sırrı” masal filmi, 1907-1982 yıllarında
yaşamış yazar Memmedhüseyin Tehmasib‟in “Çiçekli Dağ” eserinden sinemaya uyarlanmadır.
Başrollerini Gündüz Abbasov‟la Tamara Kokova‟nın paylaştığı filmde Memmedrıza Şeyhzamanov,
Ali Kurbanov, Ağahüseyin Cavadov, Ağadadaş Kurbanov, Aleksandr Fayt, Ali Zeynalov, Telet
Rehmanov gibi ünlü oyuncular bir araya geldi ve yönetmenin ilk film çalışması olarak dikkat çekti.
Bilimin önemine vurgu yapan film, zalim Simnar Han‟a karşı zorlu bir mücadeleye atılan Elşen,
Metanet, Kamran Baba isimli kahramanların ve onların yardımcılarının (Telman Aliyev, Ferhad
İsmailov) hikayesini anlatır. Filmin kameramanı Arif Nerimanbeyov ve Mirze Mustafayev, sanat
yönetmeni Nadir Zeynalov, bestecisi Rauf Hacıyev‟di.

“Bizim Sokak” – Alisettar Atakişiyev'in 1961'de çektiği, senaryosu İmran Kasımov'a ait
“Bizim Sokak” İkinci Dünya Savaşı sırasında kaybolan Sara isimli bir kızın (Rimma Memmedova)
yaşamını, uzun aramalar sonucunda vatanına dönmesini, ailesine kavuşması hikâyesini anlatan bir
dram filmidir. Etaye Aliyeva, Melik Dadaşov, Sefure İbrahimova, Möhsün Senani, Nodar Şaşıkoğlu,
Gündüz Abbasov, Ağadadaş Kurbanov gibi oyuncuların rol aldığı filmin kameramanı Rasim
Ocakov, sanat yönetmeni Kamil Necefzade, bestecisi Hayyam Mirzezade idi.

93
“Sihirli Halat” – “Sihirli Halat” filmi Alisettar Atakişiyev'in 1964'te çocuklar için yönettiği,
masal dolu bir âleme karmaşık, ilginç yolculuk filmidir. Filmi izleyen küçük seyirciler heyecan
verici bir geçmişe ve belirsiz bir geleceğe seyahat ediyor. Macera türünde, eğlenceli sahnelerle ve
fantastik maceralarla zengin renkli film, Arif Melikov bestelerinin eşliğinde sirk oyuncularının
çocuklar için hazırladıkları sihirli oyunun hikâyesini, sihirli halatın serüvenlerini sunar. Meşhur
sihirbaz İo-Kio Babanın çocuklara bağışladığı, yeşil yüzünde gümüş, kırmızı yüzünde kızıl
balıkların tasviri olan sihirli halatı giyen Reşid (Azer Kurbanov) ve Zerife (Solmaz Hetemova)
karmaşık, tılsımlı sözleri söylemekle, çeşitli sergüzeştlerle karşı karşıya kalır. Fakat bu yolculuk
onlar için o kadar da kolay değildir.

Geçmişe seyahat eden Reşid aniden Han'ın sarayına düşer, ilginç, biraz da tehlikeli bir
geçmişle yüzleşir. O, bu yeni dünyayı tanımaya çalışır. Sarayın yanından geçen yaşlı birine, onun
torunlarına yardım eder, onları Han'ın zulmünden kurtarmakla iyilik yapmış olur. Sihirli kelimeleri
söyleyerek tekrar geri dönen Reşid Han'ı da kendisiyle saraya getirir. Burada çocukların elinden
usanan Han (Aliağa Ağayev) sarayını geri ister, vezir ve vekiline seslenir, gizli yollarla kaçmaya
çalışır. Karşılaştığı tüm zorlukların üstesinden gelen Reşid arkadaşı Zerife ile halatın diğer yüzünü
giyerek bu kez tamamen başka bir âlemle karşılaşır. Seyahat ettikleri bu yeni dünyada onlar
kendilerine arkadaşlar bulur ve hatta Mars'a gezi düzenlenir.

İlginç bir yolculuğu anlatan, çocukları olduğu kadar, yetişkinleri de eğlendiren filmde sanat
yönetmenlerinden Memmed Hüseyinov ve Cebrayıl Azimov'un eskizleri üzerine Minsk şehrindeki
“Belarus Film Stüdyosu”nda yapılmış “Ay Yüzeyi” dekorasyonu özellikle dikkat çeker (Kazımzade,
2006: 56). Unutulmaz yolculuklarıyla çocuklara her zaman bilgili olmak, adaletsizliğe karşı
savaşmak, elinden gelen iyiliği yapmak düşüncelerini aktaran, usta oyuncularla çocuk
kahramanların bir araya geldiği filmde Azer Kurbanov, Solmaz Hetemova, Kolya Loginov, Yusif
Şeyhov, Aliağa Ağayev, Anatoli Falkoviç, Möhsün Senani, Ağahüseyin Cavadov, İsmail Osmanlı,
Hüseyinağa Sadıkov, Lütfi Memmedbeyov, Telet Rehmanov, Efrasiyab Memmedov, Arif Medetov,
Memmed Sadıkov gibi isimler yer almıştır.

Filmde Ali Hoca rolünü canlandıran yönetmen Lütfi Memmedbeyov: “Çocuklar için yapılan
bu masal filmi güzel bir beyaz perde eseridir. Oyuncu Aliağa Ağayev‟in rolü, oradaki çocukların her

94
birinin bir oyuncu gibi maharetli bir şekilde rol yapmaları, aya uçuş sahnesi - tüm bunların hepsi
yönetmenin profesyonelliğinin göstergesidir” (Kazımzade, 2006: 95).

2.4. Ejder Ġbrahimov

1937‟de Aşkabat Tiyatro Okulu‟nu bitiren, 1952 yılında ise Moskova Devlet Sinematografi
Enstitüsü'nde Sergey Yutkeviç ve Mihail Romm‟dan yönetmenlik dersleri alan, diploma çalışması
olarak ilk yönetmenlik deneyimlerini içeren “Barış İçin Mücadele” belgesel filmini şair ve yazar
Nazım Hikmet'e ithaf eden yönetmen Ejder İbrahimov çalışmalarına Aşkabat Sinema Stüdyosu‟nda
başlamış; 1953‟te “Firuze”, “Hazar‟ın Şark‟ında” filmlerine yönetmenlik yapmıştır (Kazımzade,
2015: 95-96). 1954-1959 yılllarında Bakü Sinema Stüdyosu‟nda çalışan yönetmen 1954‟te Letif
Seferov‟un “Bahtiyar” ve 1955‟te Tofik Tağızade‟nin “Görüş” filmlerinde yönetmen yardımcılığı
yapmış, 1957‟de İlya Gurin‟le birlikte “Bir Mahelleden İki Genç” dram filmini çekmiştir.

“Bir Mahalleden İki Genç” - Bakü Sinema Stüdyosu ve Moskova Sinema Stüdyosu‟nun
ortak çalışması olan “Bir Mahelleden İki Genç” filminin senaryosu Nazim Hikmet‟e ve Anna
Begiçeva‟ya aittir (Dadaşov, 2008: 187-188). Filmde Nuru (Semyon Sokolovski) ve Ahmet (Vadim
Medvedev) isimli iki gencin arkadaşlığı ve bağımsızlık uğruna verilen savaşın ayrıntıları konu
ediliyor (Babayev, 1999: 79-80). Görüntülere Azerbaycan sinemasının en önemli yapıtlarında
besteleri bulunan Kara Karayev müziği eşlik ediyor ve bu çalışma “kendi aydınlığı, sadeliği, halk
müziğinin yeni anlam üzerinde işlenmiş tonlaması ile” en güzel film müziği örneklerindendir
(Efendiyeva, 2003: 192-193). Kara Karayev 1957‟de düzenlenen 1. Umumittifak Film Festivali‟nin
ödülünü kazanmıştır (Dadaşov, 2008: 191). Oyunculardan Fateh Fetullayev, İsmail Osmanlı, Melik
Dadaşov, Merziye Davudova, Tamara Kokova, Möhsün Senani, Adil İsgenderov, Aliağa Ağayev,
Sergey Bondarçuk, Ahmed Ahmedov, Mühlis Cenizade, Aziz Kurbanov gibi isimlerin yer aldığı
filmin sanat yönetmenliğini Kamil Necefzade, Elbey Rızakuliyev, Memmed Hüseyinov; görüntü
yönetmenliğini Margarita Pilihina ve Rasim Ocakov üstlenmiştir.

“Onun Büyük Kalbi” - Ejder İbrahimov‟un sonraki yönetmenlik çalışması 1958 yılında
çektiği “Onun Büyük Kalbi” dram filmi oldu. Senaryosunda İmran Kasımov‟un imzası bulunan
filmin besteleri Kara Karayev‟e, sanat yönetmenliği Elbey Rzakuliyev‟e, görüntü çekimleri Rasim
Ocakov‟a ait. Bir aşk hikâyesi üzerine odaklanan film üç zaman dilimini: İkinci Dünya Savaşı'ndan

95
önceki, savaş yıllarındaki olayları ve savaş sonrası hayatı yansıtır. Tüm zorluklara rağmen zahmetle
çalışan insanların yaratıcı iş birlikleri, karşılaştıkları zorluklarla mücadeleleri, arkadaşlığı, gerçek bir
dostluğun hayattaki önemi anlatılır. Filmde rolleri oyunculardan Tamilla Ağamirova, Salman
Dadaşov, Münevver Kelenterli, Leyla Bedirbeyli, Nodar Şaşıkoğlu, Gündüz Abbasov, Natevan
Şeyhova, Bahadur Aliyev vb. paylaşıyor. Ejder İbrahimov‟un kendisi bu filmde Resulov rolünü
canlandırmıştır.

1959-1962 yıllarında Vietnam‟da çalışan yönetmen burada ilk sinema okulunun kurulmasında
ve ilk film çalışmalarının yapılmasında katkıda bulunmuştur. 1964-1970 yılları arasında anıları
üzerine “Vietnam‟da Gördüklerim”, “Güneş Ağlıyor”, “Savaşan Vietnam‟ın Kino Sanatı”, “Tai
Kabilesinden Olan Kız” isimli kitaplarını kaleme almıştır (Dadaşov, 2008: 192-198; Kazımzade,
2015: 97). 1962 yılında çalışmalarını “Mosfilm” Stüdyosu‟nda sürdüren Ejder İbrahimov, 1966‟da
İsa Hüseyinov ve Mark Maksimov‟la birlikte kaleme aldığı senaryo ile “Yirmialtılar” filmini ve
1971‟de yazar İsa Hüseynov‟la birlikte yazdığı senaryo üzerine “Yıldızlar Sönmez” tarihi biyografik
filmini yönetmiştir. Her iki film “Azerbaycanfilm” ve “Mosfilm” stüdyolarının ortak yapımı idi
(İsmailov, 2001: 187-195; Kazımzade, 2003: 59-74; Kazımzade, 2015: 190).

1978'de çektiği, Mosfilm Kurumu ile Tuğra Film Şirketinin ortak yapımı olan “Bir Aşk
Masalı” (“Muhabbetim Benim, Kederim Benim”) melodram filmi “Ferhat ile Şirin” hikayesi
üzerinedir. Başrollerini Türkan Şoray‟la Faruk Peker'in paylaştığı film Nazım Hikmet'in oyunundan
beyaz perdeye uyarlanmıştır (İsmailov, 2001: 77; Kazımzade, 2015: 100).

Ejder İbrahimov 1973‟te “Gönül Meseleleri”, 1979‟da “Garibe Adam”, 1985‟te “Narahat
Adam” filmlerini yönetmiş; aynı zamanda yönetmenliğini yapmış olduğu “Onun Büyük Kalbi”,
“Yıldızlar Sönmez”, “Garibe Adam” filmlerinde Resulov, Bekulov, Receb rollerini canlandırmıştır.

2.5. ġamil Mahmudbeyov

Azerbaycan sinemasının başarılı yönetmenlerinden olan Şamil Mahmudbeyov (1924-1997)


Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü‟nün yönetmenlik bölümünde Sergey Gerasimov‟un
sınıfında aldığı eğitimi 1954 yılında tamamlayarak Bakü Film Stüdyosu‟nda belgesel filmlerle
yönetmenliğe başladı. 1960 yılında “Eğri Yolla Kazanç” kısa metraj film çalışmasıyla sinemadaki

96
ilk işine imza attı. Senaryosunu İmran Kasımov‟un Hasan Seyidbeyli ile birlikte yazdığı, görüntü
çekimleri Esger İsmailov‟a ait film haksız yolla para kazanan insanları eleştiriyor. Ardından
izleyicileri etkileyen konuları ve anlatım farklılıklarıyla dikkat çeken “Romeo Benim Komşumdur”,
“Karaca Kız”, “Toprak, Deniz, Od. Sema”, “Şerikli Çörek”, “Hayat Bizi Sınıyor”, “Dört Pazar
Günü”, “Derviş Paris‟i Patlatıyor”, “Od İçinde”, “Baykuş Geldiğinde”, “Skripkanın Sergüzeştleri”
filmleriyle Azerbaycan sinemasına önemli eserler kazandırdı; ayrıca “Yenilmez Batalyon”,
“Feryat”, “Fransız” filmlerinde oyuncu olarak rol aldı.

“Romeo Benim Komşumdur” - “Onun 150 Yaşı Var” belgeseli, “Kara Taşlar”, “Gölgeler
Sürünür”, “Nizami”, “Bir Kalenin Sırrı”, “Toprak, Deniz, Od, Sema”, “Karaca Kız”, “Ahmet
Nerede?” filmlerinin müzik yazarı Rauf Hacıyev'in 1960 yılında Vyaçeslav Yesman‟ın aynı adlı
komedisinin librettosu üzere bestelediği “Komşular” opereti “Romeo Benim Komşumdur” başlığı
ile aynı yıl Bakü‟de ve Moskova Devlet Operet Tiyatrosu‟nda L.Zaks‟ın yönetmenliğinde sahneye
konuldu. Dünyanın birçok tiyatro sahnesinde oynanılan bu eser, 1963 yılında “Azerbaycan Film
Stüdyosu”nda yönetmen Şamil Mahmudbeyov‟un imzası ile sinemaya uyarlandı (Zöhrabov, 1993:
12; Zöhrabov, 1995: 24; Dadaşov, 2008: 154-155).

Film ortak dil bulamayan iki komşu arasındaki çatışmaları ama buna rağmen komşuların
birbirini seven çocuklarının sevgi zaferini anlatıyor. Rauf Hacıyev'in şair Enver Alibeyli‟nin
sözlerine Bayatı Şiraz ladında bestelediği, karşılıklı sevgini kazanmanın, bir aşk hikâyesinin zafer
simgesine dönüşen “Sevgilim” şarkısı Reşid Behbudov'un ifasında seslendi ve sevildi (Abdullayeva,
2009: 67). Film senaryosu Vyaçeslav Yesman ve İosif Prut tarafından kaleme alınmış, sanat
yönetmenliğini Nadir Zeynalov, Cebrayıl Azimov, görüntü çekimlerini Teyyub Ahundov
üstlenmiştir.

“Hayat Bizi Sınıyor” - Yazar Vidadi Babanlı‟nın aynı adı taşıyan eserinden uyarlanarak
yapılan “Hayat Bizi Sınıyor” filmi, Şamil Mahmudbeyov‟un yönetmenliğinde 1972 yılında
çekilmiştir. Başrolde Fikret Kuliyev‟in oynadığı, besteleri Vasif Adıgözelov tarafından yapılan
filmde köyden şehre gelerek fabrikada çalışan Reşid isimli bir gencin yaşamı, yeni ortama alışması,
şehirde karşılaştığı zorluklar, insan ilişkileri, fabrikada çalışan insanların dostluğu konu edinmiştir.
Filmde Ömür Nağıyev, Şahmar Elekberov, Amaliya Penahova, Eldeniz Zeynalov isimli oyuncular
rol almıştır.

97
“Derviş Paris’i Patlatıyor” – Azerbaycan sinema tarihinin sessiz döneminde, 1929 yılında
yönetmenliğini Abbas Mirze Şerifzade‟nin üstlendiği “Hacı Kara” filmiyle 19. yüzyıl Azerbaycan
edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan yazar Mirze Feteli Ahundzade‟nin “Següzeşt-i Merd-i
Hasis” (“Hacı Kara”) komedisi sinemaya uyarlanmıştır. Başrollerini Mizağa Aliyev ve Ağasadık
Geraybeyli‟nin paylaştıkları filmin senaryosu Cafer Cabbarlı tarafından kaleme alınmıştır.

1976 yılında ise Mirze Feteli Ahundzade‟nin 1850-1855 yıllarında yazmış olduğu 6
komediden biri olan - bilim coşkusunu, eğitimi destekleyen, yaşanan olayları mizahi bir yaklaşımla
anlatan “Mösyö Jordan ve Derviş Mesteli Şah” klasik komedisi “Derviş Paris‟i Patlatıyor” başlığı
ile sinemaya uyarlandı. Kamil Rüstembeyov ve Şamil Mahmudbeyov‟un ortak çalışması olan, iki
başarılı yönetmeni bir araya getiren filmin senaryo yazarı Edhem Kulubeyov idi.

Olaylar ünlü Fransız bilim adamının misafir olduğu Hatemhan Ağa'nın evinde gerçekleşir.
Misafir Mösyö Jordan burada tanıştığı Şahbaz Bey'i okumak, eğitim almak için kendisiyle Paris'e
götürmek ister. Fakat Şahbaz Bey bu teklifi kabul etse de nişanlısı Şerefnise Hanım ve onun annesi
bu haberden rahatsız olur. Onlar karşı çıkarak, bu yolculuğu önlemek için birlikte her türlü hileye
başvurur, plan kurar, hatta büyücü Mesteli Şah‟tan yardım alırlar.

Filmin kameramanları Arif Nerimanbeyov, Zaur Meherremov; sanat yönetmenleri Nadir


Zeynalov, Elbey Rızakuliyev; bestecisi ise Tofik Kuliyev idi. Filmin müzik dilinin zengin
unsurlarına dayanan besteleri kahramanların karakteristik özelliklerinin çözümünde, anlatım
biçiminde önemli rol üstlenir. “Filmin yönetmeni gibi besteci de eserin kendisine has mizah halini
korumakla eserin dramatik yapısına uygun olarak müzik parçaları yaratmayı başarmıştır. Böylece
izleyicilerin Müsyö Jordan‟la tanışlığı zengin bir beyin evine misafir giderken gerçekleşir.
Seslendirilen müzik, fransız halk müzikleri - Chanson tarzında bestelenmiştir ve kahramanın tipik
karakteristik özelliklerinin anlatımına yardım eder. Besteci çeşitli türlere - senfonik müzik, muğam,
halk müziğine hitap ederek sunulan ana düşüncenin sanatsal etkisini artırır, kahramanların psikolojik
portrelerini tamamlar, her müzik parçasında belirgin olayları kapsamlı şekilde betimler
(Abdullayeva, 2007: 72).

98
Adil İsgenderov, Mirze Babayev, Leyla Bedirbeyli, Sergey Yurski, Sefure İbrahimova, Hasan
Turabov, Fazil Salayev, Möminat Kurbanova gibi oyuncuların yer aldığı filmde Şahbaz Bey rolünü
“İstintak Devam Ediyor”, “Toprak. Deniz. Od. Sema”, “Çocukluğun Son Gecesi”, “Deli Kür”,
“Yedi Oğul İsterim” isimli unutulmaz filmlerde rol alan, Alisettar Atakişiyev, Şamil Mahmudbeyov,
Arif Babayev, Hüseyin Seyidzade, Tofik Tağızade gibi yönetmenlerle çalışan oyuncu Enver
Hasanov canlandırıyor (Kazımzade, 2015: 150).

2.6. Adil Ġsgenderov

Moskova'da A.V.Lunacharsky adını taşıyan Tiyatro Sanat Enstitüsü'nden mezun olan Adil
İsgenderov (1910-1978), Vakhtangov Tiyatrosu'nda staj yaptıktan sonra çalışmaya başladığı
Azerbaycan Akademik Milli Dram Tiyatrosu'nda “Polad Kartal” oyunu ile 1936 yılında ilk tiyatro
yönetmenliği denemesini yaptı. Sahnelediği “Hayat”, “Aydın”, “Vakıf”, “Othello”, “Ferhat ile
Şirin”, “Cavanşir”, “Hanlar” gibi çeşitli oyunlarla yıllarca Azerbaycan tiyatrosuna emek verdi.

1956‟da Hüseyin Seyidzade‟nin yönetmenliğinde çekilen “O Olmasın, Bu Olsun” filmi ile


sinemada ilk rolünü aldı. Çeşitli yıllarda “Kara Taşlar”, “Uzak Sahillerde”, “Kanun Namına”,
“Arkadan Vurulan Darbe”, “Ahırıncı Aşırım”, “Yıldızlar Sönmez”, “Derviş Paris‟i Patlatıyor”,
“Emek ve Kızıl Gül”, “Leyla ile Mecnun”, “Romeo Benim Komşumdur”, “Bir Mahelleden İki
Genç” filmlerinde unutulmaz karakterler canlandırdı. “Ahırıncı Aşırım” filmindeki Kerbelayi İsmail
rolü ile 1972‟de Tbilisi‟de düzenlenen 5. Umumittifak Film Festivali‟nin Ödülünü kazandı.
Sinemada ilk yönetmenlik çalışmasını ise 1963 yılında “Ahmet Nerede?” müzikal komedisi ile
gerçekleştirdi (Memmedov, 1949a: 6).

“Ahmet Nerede?” - Senaryosunu Sabit Rehman‟ın kaleme aldığı “Ahmet Nerede?” filmi;
gençlerin hayatlarını kendi hayallerine, arzularına göre kurmak çabalarını, eski görüş ve düşüncelere
karşı çıkarak birbirini tanımadan, sevmeden kurulan evliliğe itirazlarını komik bir dille anlatır.
Olaylar köyde ve şehirde gerçekleşir. Bakü'de çalışan Ahmet (Seyavuş Şefiyev) köye ailesinin
yanına gidince kardeşi Ceyran'ın (Nonna Paçuaşvili) dilinden onun haberi, izni olmadan ailesinin
onu komşu kızı Leyla ile (Töhfe Azimova) evlendirmek niyetinde olduğunu öğrenir. Meğer babalar
Şirin Kişi (Memmedrıza Şeyhzamanov) ve Memmed Kişi (Mustafa Merdanov) artık birbirine
gençlerin evlilik yüzüğünü vererek kendi aralarında bir anlaşma da yapmışlardır. Ahmet‟le Leyla ise
99
ailelerin bu evlilik planlarına karşı çıkar, birbirinden habersiz şehre gelirler. Önce Ahmet‟in
annesiyle (Necibe Melikova) kardeşinin (Nonna Paçuaşvili), daha sonra babasının onu aramak için
şehre gelmesiyle kahramanların başlarından geçen komik olaylar birbirini izlemeye başlar. Ahmet
ve Leyla ise tesadüfen şehirde karşılaşır, ilk kez burada birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı
bulurlar ve onları aramak için köyden şehre gelen ailelerine evlenme isteğini söylerler.

Gerek besteci Rauf Hacıyev‟in sevilen şarkıları, gerekse unutulmaz, dilden dile yayılan komik
replikleriyle dikkat çeken film zengin bir oyuncu kadrosuna sahip. Seyavuş Şefiyev, Memmedrıza
Şeyhzamanov, Necibe Melikova, Mustafa Merdanov, Lütfeli Abdullayev, Töhfe Azimova,
Ağahüseyin Cavadov, Yusif Yulduz, Eldeniz Zeynalov, Elhan Kasımov, Nonna Paçuaşvili, Beşir
Seferoğlu, Aliağa Ağayev, Seyavuş Aslan filmde yer alan ünlü isimlerdendir. Müzik parçalarının
geniş yer verildiği filmde Ceyran‟ın şarkıları, Ramiz‟in, Ahmet‟in dans parçaları filmin genel müzik
akışına uyum içinde dâhil olur. Sonda seslendirilen Rauf Hacıyev‟in “Mihriban Bakı” bestesinin
yeri ise Azerbaycan film müziğinde daha özeldir. Sanatçıların uzun yıllardan beri seslendirdiği
“Mihriban Bakı” dillerden hiç düşmeyen bir şarkı oldu (Mahmudova, 2007: 47). Filmin kameramanı
Yuli Fogelman, sanat yönetmeni Memmed Hüseyinov idi.

2.7. Eldar Kuliyev

1960-1966 yıllarında Moskova Sinema Enstitüsü‟nün yönetmenlik bölümünde Sergey


Gerasimov‟un sınıfında eğitim alan, 1967 yılından “Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda
çalışmaya başlayan yönetmen Eldar Kuliyev aynı yılda kendisinin kaleme aldığı senaryo ile “Biri
Vardı, Biri Yoktu...” isimli kısa metraj filmini çekti (kameraman: Y.Durinov, sanat yönetmeni:
Fikret Bağırov, besteci: Ferec Karayev). Yazar Salam Gedirzade‟nin “Hazan Yaprakları”
hikâyesinden uyarlanan, başrol oyunculuğunda Sedaye Mustafayeva ve Sadık Hasanzade‟nin yer
aldığı film tekbaşına yaşayan, günlerce yalnız birbirinin sesini duyan iki yaşlı insanın hüzünlü hayat
hikâyesidir.

1969 yılında çektiği “Bir Cenup Şehrinde” dram filmiyle sinemada ilk büyük başarısına imza
atan Eldar Kuliyev, yönetmenlik kariyerinde; “Abşeron Ritimleri”, “Semt Rüzgârı”, “Nizami”,
“Unutulmuş Kahraman”, “Babek”, “En Önemli Musahabe”, “Var Olun, Kızlar”, “Yürek... Yürek...”,
“Ne Güzeldir Bu Dünya...”, “İstanbul Reysi”, “Dostuma Mektup” gibi filmleriyle Azerbaycan
100
sinema sanatının gelişimine katkılarda bulunmuş, çalışmalarında kendi gerçekçi üslubunu her zaman
korumuştur. Sedaye Mustafayeva, Hasan Memmedov, Rasim Balayev, Hasan Turabov, Yaşar Nuri,
Hemide Ömerova, Şahmar Alekberov, Hamlet Hanızade, Amaliya Penahova, Muhtar Manıyev,
Aliabbas Gedirov gibi başarılı oyuncularla çalışan Eldar Kuliyev; özellikle insan ilişkilerine yönelik,
insan ve onun sorunlarını, iç dünyasını, karmaşık durumlarını, aile anlayışlarını, toplumsal
yaşantıdaki değişmeleri anlatan, geleneksel anlayış - modern yaşam çatışmalarını, yeni ve eskinin
darmatik çarpışmalarını yansıtan filmlerle başarı sağlamıştır. “Bir Cenup Şehrinde”, “Gümüşgöl
Efsanesi”, “En Önemli Musahabe”, “Yürek... Yürek...” sinema çalışmaları olayları ve kahramanları
ile bu nitelikleri kendisinde taşıyan filmlerindendir.

“Bir Cenup Şehrinde” - Azerbaycan sinemasında yeni bir aşamanın temelini oluşturan “Bir
Cenup Şehrinde” (1969) filminde yönetmen; şehir insanlarının yaşamı, yenilik mücadelesi, eski
geleneklerin esaretinden kurtulmanın ne kadar zor olduğu, manevi özgürlüğü elde etmek yolunda
verilen çabalar, çelişki ve değişimler, geçilen zorluklar konusuna odaklanmıştır. Geçmişin
kalıntılarına karşı verilen zor mücadeleyi yansıtan film, konusu ve yeni anlatım diliyle döneminin ön
plana çıkan yapıtlarından biri oldu. Eldar Kuliyev bu filmde kendine has bakış açısı, anlatımı ve
yönetim tarzıyla tamamen yeni bir yaklaşım sergilemiştir.

Senaryosu Rüstem İbrahimbeyov tarafından kaleme alınan filmin oyuncu kadrosunda Hasan
Memmedov, Eldeniz Zeynalov, Hacı Murad Yegizarov, Sadık Hüseyinov, Yusif Veliyev, Süsen
Mecidova, Tatyana Xaritonova, Natella Adıgözelova, Mecid Dadaşov, Sadık Hasanzade gibi isimler
bir araya gelmiştir. Filmin kameramanı Rasim Ocakov, sanat yönetmeni Kamil Necefzade, bestecisi
Ferec Karayev idi.

“En Önemli Musahabe” - 1971‟de dram türünde çektiği “En Önemli Musahabe” filminin
senaryosu Maksut İbrahimbeyov‟a ait. Film, hayatın karmaşık çelişkileri ve endişeleri karşısında
kendisine sorduğu “Yaşamın anlamı nedir ve ben insanlar için ne yaptım?” sorusuna cevap aramakta
zorlanan radyo görevlisi Zaur‟un anlam arayışının, iç dünyasının, kendisiyle hesaplaşmasının,
yaşadığı duygu ve düşüncelerinin bir yansısıdır. Bu karmaşık soru karşısında Zaur kendini derin bir
boşlukta bulur. İnsanların yanıtları ise birbirinden çok farklı. Kimilerine göre hayatın anlamı aşktır,
kimilerine göre insanlara yardım etmek, hayırsever, dikkatli olmaktır, kimilerine göre emektir,
zahmettir.

101
Filmin başrollerini Hacımurad Yegizarov ve Ariadna Şengeleya paylaşırken diğer rollerde
Mühlis Cenizade, Rıza Tehmasib, Seyavuş Şefiyev, Kamal Hudaverdiyev, Tofik Mirzeyev, Fuad
Poladov, Memmedrıza Şeyhzamanov, Ebdül Mahmudov gibi isimler yer alıyor. Rasim Ocakov‟un
görüntü yönetmenliğini, Kamil Necefzade‟nin ise sanat yönetmenliğini üstlendiği filmin müzikleri
Polad Bülbüloğlu‟na ait.

“Var Olun, Kızlar!” - Eldar Kuliyev‟in 1972‟de çektiği film “Var Olun, Kızlar!” filmi oldu.
1958 yılında Bakü‟de yaşanan gerçek bir olaydan esinlenilerek yapılan film, denizde boğulan üç
kızın hayatını kurtaran Tofik Hüseyinov‟a ithaf edilmiştir. Bu gencin cesaretini, hayatta kalan
insanların geleceğini, farklı karakterleri ve hayat hikâyelerini anlatan “Var Olun, Kızlar!” filminin
senaryo yazarları Alla Ahundova ve Hüseyin Seyidzade, kameramanı Arif Nerimanbeyov, sanat
yönetmeni Kamil Necefzade, bestecisi Polad Bülbüloğlu idi (İsmailov, 2001: 107).

“Yürek... Yürek...” - 1976‟da Rüstem İbrahimbeyov‟un “Aslana Benzer” eserinden beyaz


perdeye uyarlanan, başrollerini Hasan Turabov ve Lyubov Virolaynen‟in paylaştıkları “Yürek...
Yürek...” filmi Eldar Kuliyev‟in 1970‟li yıllara ait daha bir önemli çalışması oldu. Film başarılı bir
kariyere, iyi bir aileye sahip, ama bir gün arkadaşının doğum gününde tanıştığı Lena isimli bir
kadına âşık olan Murat‟ın imkânsız aşkını anlatır.

Murat tüm hayatını değişmeye karar verse de arkadaşının ısrarı, karısı ve oğlunun sevgisi
karşısında tereddütler içine düşer. Zaman zaman içinde bulunduğumuz ruh halini, heyecanları
özetler nitelikte olan “Yürek... Yürek...” filmi hayat mücadelemizi, ruhlarımızın en saklı köşesinde
duran, bizi sarmalayan karışık hislerin, duyguların, düşüncelerin arasında yaşadığımız acı
savrulmaları, yaşadığımız dönemlerin, koşulların bizi yüz yüze bıraktığı çözümü zor sorunları,
daima sorguladığımız hayatın değiştiremediğimiz, kabullenmesi zor da olsa eninde sonunda
barıştığımız gerçekleri karşısında bazen yaşadığımız düşmeleri, hissettiğimiz eksiklikleri duyarlı ve
etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir. Filmin kameramanı Arif Nerimanbeyov, sanat yönetmeni
Mayis Ağabeyov, bestecisi Polad Bülbüloğlu idi.

“Nizami” - Senaryosu İsa Hüseyinov tarafından kaleme alınan “Nizami” filmini Eldar
Kuliyev 1982 yılında yönetti. İki bölümden oluşan film 12. yüzyılda yaşamış şair Nizami

102
Gencevi'nin hayatını, dönemin siyasi ve sosyal yaşamını, insan ilişkilerinin karmaşık dünyasını,
insanın tarihteki rolü, halka olan manevi borcuyla ilgili düşünceleri yansıtıyor. Başrolde Müslüm
Magomayev‟in yer aldığı filmin bestecisi Kara Karayev, sanat yönetmeni Mayis Ağabeyov idi. Film
1983 yılında Petersburg‟da düzenlenen 16. Umumittifak Film Festivali'nde yönetmene ödül
kazandırmış, ayrıca 1984‟te Taşkent‟te düzenlenen Uluslararası Film Festivali‟nin Özel Diplomasını
almıştır (Kazımzade, 2003a: 120; Kazımzade, 2004: 292).

2.8. Tofik Ġsmailov

Azerbaycan Devlet Kültür ve Güzel Sanatlar Üniversitesi‟nin Oyunculuk ve Yönetmenlik


Bölümünde, daha sonra ise Moskova Devlet Sinema Enstitüsü‟nün Yüksek Yönetmenlik ve Senaryo
Yazarlılığı Bölümünde yönetmenlik eğitimini tamamlayan sinema yönetmeni, senarist, tiyatrocu
Tofik İsmailov (1939-2016), 1968‟de “Şehrimizin Taşları”; 1969‟da ise yazar Enver
Memmedhanlı‟nın “Annenin Çırağı” hikâyesinden uyarlanan “İntizar” (“Bekleyiş”) kısa metraj
filmini çekti (İsmailov, 2001: 102-126).

Yıllarca Azerbaycan sinemasına emek veren yönetmen sanat yaşamı boyunca “Vulkana
Doğru”, “Süreyya”, “Azaplı Yollar”, “Zor Zaman”, “Rakipler”, “Babalarımızın Toprağı”, “Ben
Mahnı Bestelerim”, “Çarvadarların İziyle”, “Kiraz Ağacı”, “Bizim Mahellenin Gençleri”, “Müzik
Öğretmeni”, “Yaz Günlerinin Hazan Yaprakları”, “Köprü Kuranlar” gibi filmleri izleyicilerle
buluşturmuş, belgesel ve televizyon filmlerine imza atmıştır. Senaryo çalışmalarında da bulunan
Tofik İsmailov yönetmenliğini üstlendiği “Okuyor Müslüm Magomayev”, “Lahıc”, “Son Oyun”,
“Kendim ve Zaman Hakkında”, “Prima”, “Maestro”, “Nağmeli Ömür” belgesellerinin senaryosunu
çoğunlukla kendisi kaleme almıştır. “Beyaz Desmal” isimli ilk hikâyesinin 1962 yılında “Güverçin”
dergisinde yer almasının ardından Tofik İsmailov‟un çocuklar için kaleme aldığı çeşitli öyküleri
içeren “Komşular”, “Diş Ağrısı”, “Şekil -Tiyatro”, “Şekil Sinema”, “Sevinc‟in Uykusu” isimli
kitapları yayımlanmıştır (Dadaşov, 2014b: 5).

Akademik alanda çalışmalarını sürdürerek uzun yıllar Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar
Üniversitesi‟nde, daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü‟nde öğretim üyesi
olarak çalışan Tofik İsmailov; çağdaş film araştırmaları, oyuncu ve yönetmen sanatının inceliklerini
konu alan çeşitli makaleler kaleme almış, önemli bilimsel araştırmalar yapmış, ayrıca Türk

103
halklarının sinema sanatının tarihsel gelişimini incelemiştir. 2001 yılında Türkiye‟de yayımlanan
“Türk Cumhuriyetleri Sinema Tarihi” isimli üç ciltlik eseri yönetmenin uzun yıllar boyunca yaptığı
incelemelere ve araştırmalara dayalıdır. Kitabın ilk cildi Azarbaycan, ikinci ve üçüncü ciltleri ise
Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kazakistan sinema tarihini konu alır.

Tofik İsmailov 2014 yılında yayımlanan “Kino ve Hayat” kitabında sanat kavramının tanımına
yaklaşımını, güzel sanatlarla olan bağını şöyle ifade etmiştir: “Güzel sanatlar: edebiyat, müzik,
ressamlık, heykeltraşlık, tiyatro ve sinema herşeyden önce mecnunluk, vurgunluk anlamına gelir.
Yaratıcılık insan emeğinin tüm alanlarında sevgi dolu kalbin bir ürünüdür. İnsan, yalnız sanatını
büyük bir coşkuyla sevdiği, ilhamla, vecd ile çalıştığı zaman harika sonuçlar elde edebilir. Güzel
sanatlar âleminde ise bu aşk yetenekle birleşerek mucizeler yaratır” (İsmailov, 2014: 28-29).

“Bizim Mahellenin Gençleri” - Yönetmenin 1973‟te çektiği, senaryosu Oktay Orucov‟a ait
“Bizim Mahellenin Gençleri” filmi kendi gelenekleri, yaşam biçimi, alışkanlıkları olan bir köyün
insanlarını, ailelerini, yaşam biçimini konu alır. Besteleri Nazim Aliverdibeyov‟a ait, Nesibe
Zeynalova, Aliağa Ağayev, Ağasadık Geraybeyli, Melik Dadaşov, Leyla Bedirbeyli, Şahmar
Elekberov, Sofa Besirzade gibi usta oyuncuların rol aldığı filmin kahramanları Arif (Enver
Hasanov), Tofik (Salam İsmailov) ve Rasim (Ömür Nağıyev) isimli gençlerdir. Dostluğa vefa,
kardeşlik bu gençleri birbirine bağlayan unsurlardır. Okulu bitiren, hayatlarının en önemli dönüm
noktalarını yaşayan gençler geleceğin endişeleri içindeler. Onlar meslek seçimi konusunda
kaygılılar, çünkü atacakları ilk adım onların gelecek hayatı için çok önemli. Onlar hayata bağlılık,
yaşama sevinci içinde hedeflerine odaklanarak, başarıya ulaşmak için ellerinden geleni yapmaya
hazırlar.

“Çarvadarların İziyle” - 1974‟te yazar İlyas Efendiyev‟in “Köprü Kuranlar” eserinden


sinemaya uyarlanan “Çarvadarların İziyle” filminin senaryo yazarı Ali Gafarov idi. Filmde Şefike
Memmedova, Muhtar Maniyev, Hasanağa Turabov, Memmedrıza Şeyhzamanov, Leyla Bedirbeyli,
Sadık Hüseyinov, Semender Rızayev, Ebdül Mahmudov gibi oyuncular yer almıştır. Yönetmen
Tofik İsmailov film çalışmaları hakkında düşüncelerini şöyle aktarmıştır: “Önceki filmlerimde
olduğu gibi, bu filmde de halkımızın yüzyıllardan beri devam eden geleneğini, özelliklerini,
görüşlerini ifade etmeye çalışmışız. Filmin temel konusu köylerimizin geçmişini, ortamını, ana

104
fikrini beyaz perdeye yansıtmak, yılların azametli yadigârı olan, yüzyıllardan haber veren zengin
tarihi abidelerimizi ortaya çıkarmak ve onları korumaktır” (Kazımzade, 2013a: 247).

“Ben Mahnı Bestelerim” - Tofik İsmailov hem senaryosunu yazıp hem yönetmenliğini
üstlendiği “Ben Mahnı Bestelerim” müzikal filmini 1979‟da çekti. Yetenekli çocukların Bakü‟deki
Müzik Okulu‟nda eğitim alması için okul temsilcileri ücra bir köye gelir. Köyün ihtiyarı, keman
ustası gibi ünlü olan Behmen baba (Konstantin Dauşvili) da onlara bu işte yardım eder. Seçilen
yetenekli çocuklardan biri ilkokul öğrencisi Sona‟dır (Olya Rojdestvenskaya). Ama Sona‟nın babası
Hudayar (Hasan Turabov) kızının okulu bitirip doktor olmasını istediğinden buna karşı çıkar. Köy
cemaatının ısrarı, Behmen babanın müdahalesi ile Hudayar sonda bu işi kabul eder. Azerbaycan ve
Rus dillerinde seslendirilen filmde Hasan Turabov, Nesibe Zeynalova, Eldeniz Zeynalov, Amaliya
Penahova, Sadık Hüseyinov, Kamil Meherremov, Rafik Azimov, Gülşen Kurbanova, Leyla
Bedirbeyli gibi oyuncular rol almıştır. Besteleri Polad Bülbüloğlu‟na ait filmin kameramanı Zaur
Meherremov, sanat yönetmeni Nadir Zeynalov idi.

“Müzik Öğretmeni” - Tofik İsmailov‟un müzikal film türünde yaptığı “Şarkı Söyleyen
Müslüm Magomayev”, “Ben Mahnı Bestelerim” filmlerinden sonra 1983‟te çektiği, senaryosunu
Radi Kuşneroviç‟le birlikte yazdığı “Müzik Öğretmeni” filmi yaşamımızın her döneminde iç içe
olduğumuz, ufkumuza değer katan, ruhumuzun gıdası ve kendimizi ifade etmenin bir yolu olan
müziğin insan hayatındaki önemi ve derin etkisi, hissettirdikleri üzerine yoğunlaşmıştır. Film uzak
bir köye çalışmak için gelen öğretmenin (Serhan Serhan) köy çocukları ile birlikte kurdukları müzik
dünyasının hikâyesini yansıtır. İlk günlerden itibaren köy çocukları ile anlaşmayı başaran müzik
öğretmeni onlara hayatta her insanın bir müziği, bir parçası olduğunu, içimizdeki derin melodilerin
aslında bizimle birlikte büyüdüğünü anlatmaya çalışır. Oyunculardan Hasan Memmedov, Seyavuş
Aslan, Hemide Ömerova, Sofa Besirzade, Amaliya Penahova‟nın da yer aldığı filmin bestecisi Tofik
Kuliyev, sanat yönetmeni Elbey Rızakuliyev idi.

2.9. Tofik Tağızade

Savaş konusunun ele alındığı “Şopen‟in Dönüşü” kısa metraj diploma çalışması ile 1951
yılında Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü‟nde Lev Kuleşov‟dan aldığı yönetmenlik eğitimini
tamamlayan Tofik Tağızade (1919-1998), 1954 yılından Azerbaycan Film Stüdyosu‟nda çalışmaya
105
başlamış, sanat yaşamını ömrünün sonuna kadar burada devam etmiştir (Dadaşov, 2009: 223)
1950‟lerin ortalarından başlayan ve 1990‟ların ortalarına kadar devam eden yönetmenlik yaşamı
boyunca farklı hikâyeleri konu alan “Görüş”, “Uzak Sahillerde”, “Arşın Mal Alan”, “Dede Korkut”,
“Yedi Oğul İsterim”, “Bağ Mevsimi”, “Babamızın Babasının Babası”, “Matteo Falkone”, “Ben
Dans Edeceğim” (“Emek ve Kızıl Gül”), “Asıl Dost”, “Ben ki Güzel Değildim”, “O Dünyadan
Selam” gibi birbirinden değerli filmlerle Azerbaycan sinemasının gelişimine büyük katkılarda
bulunmuştur. Azerbaycan sinemasında adını duyuran ve büyük ilgiyle izlenen filmler arasında yer
alan bu eserler, Tofik Tağızade filmografisi için olduğu gibi Azerbaycan sineması için de büyük
önem arz ediyor.

Yönetmenlik çalışmalarının yanı sıra oyuncu olarak “Onun Büyük Kalbi”, “Anlamak
İstiyorum”, “Kaleden Bulunan Mücrü”, “Zirzemi”, “O dünyadan Selam”, “Baht Yüzüğü”, “Garibe
Adam” filmlerinde rol almıştır. Sinemada ilk yönetmenlik deneyimini 1955 yılında gerçekleştirmiş,
üç yıl sonra ise en önemli yapıtları arasından sayılan “Uzak Sahillerde” ile büyük bir başarıya imza
atmıştır.

“Görüş” - 1955 yılında Edhem Kulubeyov ve Niza Pozina‟nın senaryosu ile çekilen “Görüş”
filmi yönetmenin ilk sinema deneyimi oldu. Azerbaycan ve Özbekistan‟ın pamuk işçilerinin
dostluğuna ve işbirliğine adanan müzikal komedi birbiriyle yarışan pamukçuları konu alırken genç
Kamil‟in Lala‟ya aşkını da içinde barındırır. Kamil, Özbekistan‟dan misafir gelmiş Lala‟nın
dikkatini, sevgisini kazanmak için ona başta yalan söylese de, sonra pişman olur ve mektup yazarak
her şeyi itiraf eder. Çalışmakla pek arası olmayan, sorumluluklardan kaçan Kamil Lala‟ya layık
olmak için tembelliği atarak çalışmaya karar verir. Sevginin gücüyle değişerek zamanla
sorumluluklarını hisseden birisine dönüşür. Film kadınların iş hayatındaki yerine, çalışmak için
erkeklerle eşit haklardan yararlanmalarına, zahmetin insan yaşamındaki önemli rolüne vurgu yapar.
Çalışkan insanın her zaman emeğinin karşılığını elde edeceği, başarı kazanacağı, ailede, toplumda
sevilen ve saygı duyulan bir insan olacağı mesajını verir.

Filmde başrollerde yer alan Nelya Atullayeva (Lala) ve Arif Mirzekuliyev‟e oyunculardan
Leyla Bedirbeyli, Hasanağa Salayev, Münevver Kelenterli, Barat Şekinskaya, Aliağa Ağayev,
Ağahüseyin Cavadov, Mustafa Merdanov, Cabbar Aliyev, Fateh Fetullayev, Memmedali Velihanov
gibi ünlü isimler eşlik ediyor. Film tiyatro oyuncuları Aliağa Ağayev‟in ve Barat Şekinskaya‟nın

106
canlandırdıkları Şıhali ve Şevket rolleri ile beyaz perdede ilk filmi olarak da dikkat çekiyor. Sanat
yönetmenliğini Cebrail Azimov‟la Elbey Rızakuliyev‟in üstlendiği, bestelerini Tofik Kuliyev‟in
yaptığı filmin görüntü yönetmenliğini Cavanşir Memmedov ve Teyyub Ahundov gerçekleştirmiştir.
“Hazar Petrolçüleri Hakkında Destan”, “Denizi Feth Edenler”, “Mahnı Bayramı”, “Hazar
Petrolcüleri” gibi belgesellerin, “Bakı”, “Hınalık”, “Azerbaycan Dağlarında”, “Kobustan”,
“Abşeron‟un Işıkları”, “Balıkçılar”, “Denizde Seher” gibi belgesellerinin yönetmeni ve kameramanı
olmuş Cavanşir Memmedov‟un konulu film alanında ilk çalışması bu film oldu (Kazımzade, 2016b:
26).

“Görüş” filmi özellikle unutulmaz Tofik Kuliyev besteleriyle yıllardır hafızalarda kendi yerini
korudu. Şevket Elekberova‟nın seslendirdiği, sözleri Zeynal Cabbarzade‟ye ait “Arzular, Arzular”,
“Akşam Mahnısı” Tofik Kuliyev‟in yıllar geçse de eskimeyecek bestelerindendir. Filmin dikkat
çeken dans sahneleri ise “Sebuhi”, “Arşın Mal Alan”, “Feteli Han”, “Deli Kür”, “O Olmasın, Bu
Olsun”, “Emek ve Kızıl Gül”, “Ahmet Nerede?” filmlerinde çalışmış sanatçı Alibaba Abdullayev‟in
yönetiminde yer aldı (Kazımzade, 2015: 271).

“Asıl Dost” - “Asıl Dost” filmi Tofik Tağızade‟nin 1950‟li yıllarda yönetmenliğini üstlendiği
üçüncü filmidir. İmran Kasımov‟un senaryosundan yola çıkarak çekilen film,1959 yapımıdır ve
oyuncu kadrosunda Nodar Şaşıkoğlu, Mühlis Cenizade, Tamilla Ağamirova, Merziye Davudova,
Elmira Şabanova, İsmail Osmanlı gibi oyuncuları bir araya getirir. Arkadaşlık, dostluk kavramı
üzerine yoğunlaşan film, Hazar denizi sahilindeki bir balıkçı kasabasında geçen olayları, Ferman ve
Esed isimli iki gencin hayat hikâyesini konu alır. Filmin sanat yönetmenliği Kamil Necefzade‟ye,
görüntü çekimleri Rasim Ocakov‟a, besteleriyse Kara Karayev‟e aittir.

“Ben ki Güzel Değildim” - 1968 yılında gösterime giren “Ben ki Güzel Değildim” dram
filminin yönetmenleri Tofik Tağızade, Ağarıza Kuliyev ve Ramiz Esgerov idi (Kazımzade, 2004:
413). İkinci Dünya Savaşı yıllarını, savaşın insan yaşamında bıraktığı silinmez izleri konu alan film,
yazar Bayram Bayramov‟un aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanmıştır. Filmin kahramanı, babasını
savaşta kaybetmiş Seide isimli genç kızdır. Zor bir dönemde Seide de elinden geldiğince bir şeyler
yapmaya, köydeki insanlara yardım etmeye çalışıyor; kanlı çatışmaların yaşandığı cephelerden gelen
asker mektuplarını ailelerine dağıtmak. Ama bu işin içinde umutla yaşayan ailelere aniden

107
sevdiklerini kaybetmesi haberini vermenin azabı da vardır. Annelerin isyanı, feryat eden babalar...
Bu belki de dünyanın en zor işidir.

İsmail Osmanlı, Şahmar Elekberov, Sadık Hüseyinov, Eldar Aliyev, Ağarıza Kuliyev,
Huraman Kasımova, Aladdin Abbasov, Rıza Efkanlı, Sedaye Mustafayeva, Almaz Esgerova,
Ağahüseyin Cavadov gibi usta isimlerin yer aldığı filmin bestecisi Fikret Emirov, kameramanı
Aleksey Polkanov, sanat yönetmeni Kamil Necefzade idi. Seide rolünde Azerbaycan‟ın ünlü opera
sanatçısı, aynı zamanda “Asansörcü Kız” (1966), “Hayat Bizi Sınıyor” (1972) filmlerinde de başrol
oyunculuğunu üstlenmiş Huraman Kasımova yer almıştır. 1969 yılında Kiev‟de düzenlenen Film
Festivali‟nde Huraman Kasımova festivalin En İyi Kadın Oyuncu diplomasını kazanmıştır
(Kazımzade, 2003a: 65). Ayrıca, tiyatro ve sinema oyuncusu Şahmar Elekberov da bu filmde
canlandırdığı Mezahir rolüyle beyaz perdede en başarılı rollerinden birine imza atmıştır.

“Babamızın Babasının Babası” – 1981 yılında çekilen “Babamızın Babasının Babası”


komedi filmi insanın yaşamına anlam katan, derinlik kazandıran sevgi hissini konu alır. Köyde
yaşayan, zahmete, toprağa bağlı Aziz Babanın asıl yaşını kimse bilmez. Sevginin ve sonsuzluğun bir
simgesi olarak sunulan Aziz Babanın uzun yaşamının sırrı herkes tarafından merak edilir. Ama bir
gün onun 160 yaşında olduğu ortaya çıkar ve tüm köy bunu kutlamak için toplanır. Aziz Baba,
evlenmek zorunda kalan genç Zeyneb‟i eski evine götürür ve torununun onu sevdiğini öğrenir,
bunun sevincini yaşar. Senaryosu Ramiz Rövşen‟e, besteleri Mobil Babayev‟e ait film ilginç
hikâyesi kadar Hüseyinağa Sadıkov, Semender Rızayev, Şamil Mustafayev, Hemide Ömerova,
Hamlet Kurbanov, Eldeniz Zeynalov gibi oyunculardan oluşan kadrosu ile de dikkat çeker.

“Bağ Mevsimi” – Yazar Elçin‟in “Dolça” eserinden beyaz perdeye aktarılan, başrolde Hasan
Memmedov‟un yer aldığı “Bağ Mevsimi” filmiyle Tofik Tağızade, 1986‟da daha başarılı bir
çalışmaya imza attı. Film, şehirle köyün manevi psikolojik çatışması üzerine kurulmuştur; Helallik
simgesi olan köyle karışık şehir âlemi karşılaştırılır ve köyle şehir arasında dolaşan Ağababa'nın
otobüsü, bu iki çelişkili mekân ilişkisi arasında bir imgeye dönüşür (Dadaşov, 2008: 101). Filmde
büyük bir ailenin timsalinde helal emeğin, helal lokmanın dünyada en büyük nimet olduğu, her
şeyin üzerinde geldiği vurgulanır.

108
2.9.1. Uzak Sahillerde

79 yıllık ömrüne “Görüş”, “Uzak Sahillerde”, “Arşın Mal Alan”, “Yedi Oğul İsterim”, “Bağ
Mevsimi”, “Babamızın Babasının Babası”, “Matteo Falkone”, “Ben Dans Edeceğim”, “Asıl Dost”,
“Ben ki Güzel Değildim”, “O Dünyadan Selam” gibi birçok farklı türde unutulmaz filmler sığdıran,
Azerbaycan sinemasının en önemli yapıtlarında yönetmen imzası bulunun Tofik Tağızade, 1958‟de
“Uzak Sahillerde” filmi ile büyük bir başarı yakaladı. Film İmran Kasımov ve Hasan Seyidbeyli'nin
1952-1953 yıllarında birlikte kaleme aldıkları “Uzak Sahillerde” romanından sinemaya uyarlandı.
Eser sinemaya uyarlanmadan 2 yıl önce, 1956 yılında Akademik Milli Dram Tiyatrosu'nda Mehdi
Memmedov yönetiminde sahneye konulmuştur (Seferov ve Babayev, 1974: 71; Rehimli: 2013b:
186).

“Uzak Sahillerde” İkinci Dünya Savaşı sırasında Adriyatik Denizi sahilinde geçen bir
kahramanlık filmidir ve dönemin savaş konusu üzerine çekilmiş en başarılı tarihi film olarak kabul
edildi. Değerli bir sinema eseri olarak öne çıkan yapıt Sovyetler Birliği Kahramanı, “Mihaylo”
lakaplı Mehdi Hüseyinzade'nin heyecan dolu öyküsünü, Büyük Vatan Savaşı yıllarında Yugoslavya
ve Trieste şehrindeki kahramanlığını konu eder. Filmin sanat yönetmenleri Cebrail Azimov, Kamil
Necefzade, kameramanı Alisettar Atakişiyev, bestecisi Kara Karayev idi.

Tofik Tağızade 1958 yılında “Bakü” Gazetesinde yayımlanan “Yönetmenin Kayıtları” başlıklı
makalesinde yoğun bir şekilde mekân araştırmaları ve oyuncu seçimi ardından çekimlere ilişkin
görüşlerini, zorlu çekim şartlarını şöyle özetler: “Mehdi Hüseyinzade hakkında film çekmek şerefli,
aynı zamanda zor bir iştir. Biz bunu yönetmen senaryosunu hazırlarken hissettik. Filmde olayların
oluştuğu mekânların, yabancı ülkelerin şehir ve köylerinin yansıtılması gerekiyordu. Bu ülkeleri
incelemek, halklarının geleneklerini öğrenmek bize bazı zorluklar yarattı. Ekibimiz bunun için
büyük emek harcamak zorunda kaldı. Rollerin doğru bir şekilde dağıtılması ve oyuncu seçimi de en
önemli konulardan biriydi. Filmin kahramanının Fransız ressam, Alman zabiti, partizan gibi birkaç
kıyafette çekilmesi gerekiyordu. Biz, bu karmaşık karakteri yansıtabilecek bir oyuncuyu
Moskova'daki Dram ve Komedi Tiyatrosu‟nun sanatçısı Nodar Şaşıkoğlu'nun şahsında gördük”
(Tağızade, 1958: 18 Ağustos).

109
1950 yılında Moskova Tiyatro Okulu‟nu bitirerek, sanat hayatına Leningrad Dram
Tiyatrosu‟nda oyuncu olarak başlayan Nodar Şaşıkoğlu (1927-2013), birçok tiyatro eserinde ve
filmde rol almıştır. Nodar Şaşıkoğlu‟nu daha büyük kitlelere tanıtan, üne kavuşturan özellikle
Mihaylo rolü oldu. Ağarıza Kuliyev, Ejder İbrahimov, Alisetttar Atakişiyev, Tofik Tağızade, Hasan
Seyidbeyli, Letif Seferov gibi usta yönetmenlerle çalışan Nodar Şaşıkoğlu Bakü Film Stüdyosu
tarafından yapılan “Asıl Dost”, “Onun Büyük Kalbi”, “Seher”, “Matteo Falkone”, “Bizim Sokak”,
“Telefoncu Kız”, “Leyla ile Mecnun” gibi Azerbaycan sinemasının çok bilinen filmlerinde yer
almış, yıllarca Azerbaycan Devlet Rus Dram Tiyatrosu‟nda çalışmıştır.

Tiyatro ve sinema oyuncusu Elesger Elekberov ise filmde partizan grubunun rehberi Luici
Ferrero rolünü canlandırıyor. Bu başarılı rol, oyuncunun sinemada yaratıcılık zaferine dönüşür.
Elesger Elekberov bu rolde çok anlamlı gözüküyordu; her bir hareketinde, karakterin genel
tasvirinde dikkat çekici bir görünüme, oldukça etkili bir ses tonuna sahip usta oyuncunun büyük
yaratıcılık gücü kendisini hissettiriyordu (Allahverdiyev, 1972: 204-205). “Ferrero rolü oyuncunun
yaratıcılığında en güzel ve en canlı realist karakterlerden biridir. O, filmde fazla gözükmüyor, ama
gözükdüğü sahneler izleyicinin hafızasına ve kalbine kazınır” (Memmedov, 1960: 67).

Filmde Mehdi'nin ölüm sahnesinde bir anlığına hayalen Bakü'ye gelişi, annesinin Anjelika'nın
başına el âdetince örtü örtmesini hayal etmesi, birlikte şehirde yürümesi ve nihayet gençlik yıllarının
en gözel hatıralarıyla dolu Abşeron bağlarını yeniden görmek gibi kutsal dileklerini yansıtan
görüntüler, Kara Karayev bestelerinin eşliğinde filmin en etkileyici sahnelerini oluşturur
(Mütellimov, 1981: 171).

Kameraman Alisettar Atakişiyev film boyu siyah beyaz görüntülerde ışık ve gölgeden
olağanüstü bir ustalıkla yararlanarak mekân ve detayların etkileyici bir biçimde yansımasına,
görüntülere anlam ve estetik kazandırmaya muvaffak olmuş, olay ve durumların gerginlik hissini,
tüm duyguları maharetle işlemiştir.

“Filmin genel düzeni, dönüşleri çok iyi bulunmuş, olay ve bölümler, seçilen parçalar düzenli
bir şekilde dizilmiş, montaj işlemleri zevkle ve tutarlı bir şekilde çözülmüştür. Filmin kamera çekim
işlemini özellikle belirtmek gerekiyor. Kameraman Alisettar Atakişiyev her bir olayın mahiyeti ve

110
hususiyetlerinden, durumundan yola çıkarak özgün ve ilginç görüntüler yapmayı başarmıştır. Bu
deneyimli ve yetenekli kameraman filmin çok etkin bir yorumcusu olarak temsil olunur. O, olayların
ve görüntülerin niteliklerini daha belirgin ifade edebilecek mutabık açılar, rakursiler bulur, seciyevi
teferruatları, ayrıntıları özellikle belirtir, kahramanların ruhsal anlarını daha dolgun ifade edebilecek
zaman parçaları, planları ayırt eder ve ışık-gölge kontrastlarını maharetle kullanır. Filmin ilk
sahneleri, Şults‟un odasında Karranti ile sohbeti, Mehdi‟nin ölüm sahnesi ve onun hayalleri gibi
görüntüler büyük zevkle ve ustalıkla yapılmıştır. Büyük bestecimiz Kara Karayev‟in müzikleri de
filmdeki olayların dramaturji gelişimi ile (özellikle trajik anlarda) güzel bir bağdaşma ve uyum
yaratır. Bu açıdan, alman ordularının yürüyüşleri ve sinema salonunun patlatılması sahnelerindeki
harbi marş, partizanların şarkısı ve restoranda söylenen melodiler film içeriğinde iyi bir etkiye sahip.
En önemli husus odur ki, müzik sadece bir bildiri niteliği taşımıyor veya fragman tarzı melodik
parçalar etkisi yaratmıyor, eşlik ettiği her bir bölümün içeriği gibi belirir, görüntülerin yorumunda
etkin rol oynar. Ayrıca filmin sanat yönetmenleri Cebrail Azimov ve Kamil Necefzade‟nin verimli
emeğinin özellikle vurgulanması gerekiyor. Onlar filmde olayların niteliklerine uygun olarak ister iç
mekan çekimlerinden, isterse de doğal rölyeflerden, doğal tablolardan ustalıkla yararlanmışlardır”
(Mütellimov, 1981: 173).

“Uzak Sahillerde” filmi Azerbaycan sinemasında konusu ve kahramanlarıyla sevildiği kadar


hafızalardan silinmeyen özgün müziği ile de kendi yerini almıştır. Filmin genel yapısı ve konusu ile
karşılıklı uyum ve ahenk içinde kullanılan, film boyu eşlik ettiği görüntülerin ayrılmaz bir parçası
olarak seslenen Kara Karayev besteleri savaşın sertliğine, acımasızlığına kaybolan umutların,
duyguların etkili ifadesine dönüşür. 1959 yılında Kiev‟de düzenlenen Sovyet Film Festivali'nde
“Uzak Sahillerde” filmi festivalin özel diplomasını ve en iyi film müziği dalında besteci Kara
Karayev ikincilik ödülü kazanmıştır (Kazımzade, 2003a: 45; İsmailov, 2001: 81-179; Kazımzade,
2014: 96).

“Yedi Güzel”, “Yıldırımlı Yollarla” bale eserleri, “Leyla ile Mecnun” senfonik eseri, “Vatan”
operası (Cövdet Hacıyev‟le) gibi eserleriyle Azerbaycan müziğine zenginlik katan bestecı Kara
Karayev, özgün tarzı ve eşsiz müziği ile birçok tiyatro oyununa ve “Bir Aile”, “Bakü‟nün Işıkları”,
“Bir Mahelleden İki Genç”, “Onun Büyük Kalbi”, “Leyla ile Mecnun”, “Matteo Falkone”, “Asıl
Dost” filmlerine besteler yapmıştır.

111
2.9.2. Yedi Oğul Ġsterim

Sinemada özgün bir bakış açısına sahip olan yönetmen Tofik Tağızade 1970 yılında
Azerbaycan‟da Sovyet hâkimiyetinin kurulmasının 50. yıl dönümünde genç komünistlerin savaş
hikâyesini anlatan “Yedi Oğul İsterim” filmiyle başarılı çalışmalarından birine imza attı. Şair Samed
Vurgun‟un 1933 yılında kaleme aldığı, ilk kez 1961 yılında Zefer Nemetov‟un yönetmenliğinde
tiyatro sahnesine konulmuş “Komsomol Poeması” eserinden uyarlanan filmin senaryo yazarı Yusif
Samedoğlu idi (İsmailov, 2008: 98). Hasan Memmedov, Enver Hasanov, Elçin Memmedov, Ebdül
Mahmudov, Şahmar Elekberov, Rafik Azimov, Elesger İbrahimov, Hasan Turabov, İsmail Osmanlı,
Zemfira İsmailova, Hamlet Hanızade, Ferhad İsrafilov, Memmedrıza Şeyhzamanov gibi başarılı
oyuncuları bir araya getiren filmin sanat yönetmeni Nadir Zeynalov, kameramanı Rasim İsmailov,
bestecisi Hayyam Mirzezade idi.

Film devrimin gücüne, galibiyetine inanan ve bu yolda devamlı mücadele veren yedi
komsomolcunun hayat öyküsünü konu alır. Olaylar, devrimin ilk dönemlerinde uzak bir köye gelen
genç komsomolcuların, yeni rejimi kabullenemeyen yerli köy ağalarıyla karşı karşıya gelmesiyle
gelişir. Genel olarak, köy ağalarının sahip oldukları toprakların alınarak kolhozların oluşturulmasını,
toplumun yaşam tarzı ve geleneklerini işleyen film devrimin zafer kazanmasıyla biter.

Film çekimlerinin büyük bir kısmı Abşeron‟un Kala bölgesinde gerçekleşmiştir. Filmde görev
alan ressam Mayis Ağabeyov‟un 2008 yılında yayımlanan “Kinoda Ressam İşi” kitabında “Yedi
Oğul İsterim” filminin sahne çekimleri ve dekorasyonlarının yapımıyla ilgili kaleme aldığı şu
bölümü alıntılamak yerinde olur: “Bu tercihin yapılmasının en önemli sebebi köyün bulunduğu
bölgede olan evlerin ve sokakların filmin dekor içerigi için daha elverişli olması idi. Aynı zamanda
bu sokaklarda savaş sahneleri için gereken at binmek, dublör kullanımını başarılı şekilde yerine
getirmek ve tüm bunları çekime almak için uygun ortam yaratmak mümkün idi. Ama filmin yaratıcı
ekibi, komsomolcuların karargahı çevresinde yapılacak çekimler için bu köyde münasip bir dış
mekan ortamının bulunmasının zor olduğu sonucuna varmışlardır. Çünkü senaryoya göre bu mekan
çekimlerinde filmin baş kahramanı Bahtiyar‟ın ve onun silahtaşlarının iç dünyasının dramaturjik
çözümlenmesi için bazı sahnelerde sakin, kapalı ortamların mevcutluğu gerekiyordu. Bu bağlamda,
ressam Nadir Zeynalov bu sahneler için gereken mekân çekimlerinin (karargâh binasının iç ve
bahçesi) film çekim stüdyosunda kurulacak dekorasyonlar üzere yapımını önerdi. Bu öneri, yaratıcı
ekip tarafından onaylandı ve kabul edildi. En ilginç olanı şudur ki, film stüdyosunda kurulan bu
112
dekorasyonlar yetenekli kameraman Rasim İsmailov tarafından o kadar eşsiz bir ustalıkla
ışıklandırılmıştır ki, bu sahnelerin izleyici açısından doğal alanda çekilmiş mekanlarlardan ayırt
edilmesi neredeyse imkânsızdı” (Ağabeyov, 2008: 38-39).

Yoğun denemelerin ardından Geray Bey rolüne Azerbaycan Devlet Tiyatro Enstitüsü‟nün
oyunculuk bölümünde Mehdi Memmedov‟un sınıfından mezun olduktan sonra Akademik Milli
Dram Tiyatrosu‟nda çalışmaya başlayan, o zamana kadar “Kara Taşlar”, “Telefoncu Kız”, “Yün
Şal”, “Sen Neden Susuyorsun?” “Sevil” filmlerinde rol almış oyuncu Hasan Turabov seçildi
(Rehimli, 1996: 38-39). “Yeni dönemde, yeni çağda artık Geray Bey için yer yok. O kendisi de
mahfe mahkum bir sınıfin temsilcisi. En ilginç yanı Turabov‟un – Geray Bey‟in bunu çok iyi
anlaması. Anlamak ise onun derdi, kederi ve faciasıdır. Oyuncu Hasan Turabov bunu büyük bir
hassasiyetle, incelikle ifade etmeyi başarmıştır” (Rehimli, 1992:145).

Genç komsomolculara rehberlik eden Bahtiyar rolünü ise Hasan Memmedov canlandırmıştır.
Bu rol oyuncu için kendisini çok iyi bir şekilde ifade etmesi ve oyunculuk istidatını ortaya çıkarması
açısından önemli idi. Usta oyuncu Hasan Memmedov yıllar sonra bu rolün onun oyunculuk kariyeri
üzerindeki önemini şu sözlerle ifade etmiştir: “... Tarihi ve devrim konusunu işleyen filmlere
sonraları sık sık davet almam büyük ölçüde bu role bağlıdır. Ben bu filmde Bahtiyar‟ı seve seve,
olgunluğuna hayranlık duyarak canlandırmışım... Bahtiyar rolüyle ilgili böyle içtenlikle
konuşmamın diğer bir sebebi de vardır. İtiraf etmem gerekir ki, bu rol sonraki film çalışmalarımda
beni her daim sınava çeken, arayışlara, gelişmelere sesleyen bir kuvvet gibi her zaman benimle
olmuştur. Abbaskulu Bey (“Ahırıncı Aşırım”), Alibaba (“Semt Rüzgarı”), Cavadov (“Gatır
Memmed”) Baba Aliyev (“Birisigün Gece Yarısı”) rollerinde çekilirken Bahtiyar höfü, Bahtiyar
pervası başım üzerinden eksik olmamıştır” (Hüseyinov, 1990: 17).

Tiyatro ve sinema oyuncusu İsmail Osmanlı‟nın Kelenter rolü de filmin unutulmayan


karakterlerinden. “Kelenter, Geray Bey‟in destesi ile Komsomolcular arasında bir hafiyedir. O
kendisini Komsomolcuların tarafında olan biri gibi göstermesine rağmen aslında Geray Bey‟e
hizmet eder. Sık sık köye gelip komsomolcuların çalışmalarıyla ilgili haberleri Geray Bey‟e iletir.
Celal da Kelenter‟i kendisine yakın bir adam olduğunu zanneder. Bu yüzden filmin başında
izleyicinin de büyük ilgi duyduğu bu adamın iç yüzü, yalnız Celal‟ın güllelenme sahnesinde ortaya
çıkar” (Kazımov, 1974: 72-74).

113
“Yedi Oğul İsterim” filmi 1970 yılında Azerbaycan Komsomolu Ödülü‟ne layık görülmüştür
(Kazımzade, 2003a: 72).

2.9.3. Dede Korkut

Yönetmenin 1975‟te çektiği iki bölümlü “Dede Korkut” filmi de 1970‟li yılların başarılı
filmlerinden biri oldu. Film senaryosu yazar ve yönetmen Anar tarafından kaleme alınmış,
kameramanı Rasim İsmailov, sanat yönetmeni Nadir Zeynalov, bestecisi Emin Sabitoğlu idi. “Dede
Korkut” filmi Azerbaycan‟ın, aynı zamanda tüm Türk dünyasının tarihini kendisinde yaşatan, dünya
edebiyatı incileri arasında yer alan “Kitab-i Dede Korkut” destanı motiflerine dayanır. Film
senaryosunda her birinin kendine özgü konusu, fikri olan çeşitli boylarda anlatılan olaylar bir araya
getirilmiştir.

Birbirine bağımsız çeşitli konularda olan, çağına ait hikâyeleri bir araya getiren “Kitab-i Dede
Korkut” bir kahramanlık destanıdır. “En çılgın tutkuların ve ince hislerin, en hafif duyguların,
çelişkili insan ilişkilerinin ve zarif tabiat tasvirlerinin, yiğitliğin ve cömertliğin, ihanetin ve
satkınlığın, muhabbetin ve ölümün, kazebin ve gülüşün, şadlığın ve elemin kaynayıp karıştığı bir
dünyadır Dede Korkut dünyası” (Anar: 1999: 5).

“Kitab-i Dede Korkut” boyları ilginç, derin anlam içeren monolog ve diyaloglarla zengindir.
Destanda her sözün, ifadenin, adın derin anlamı vardır. Yaşamın birçok gerekli ayrıntılarını
teferruatıyla vasıflandıran bu hikâyelerde iyiyle kötünün mücadelesi açık bir şekilde belirtilmiştir.
Kahramanlık ruhunun en ulvi insani özellik olarak işlendiği her bir boya yiğitlik, yüreklilik, sevgi
eşlik ediyor. Boylarda büyüklere, kadına, anneye saygı, sevgi ve sadakat, hayırseverlik, sağlam,
güçlü dostluk, dayanışma, birlik ve beraberlik, barış gibi kavramlar belirtilmiş, Türk ellerinin birliği,
vatan sevgisi, vatanı korumak ana fikir olarak sunulmuştur. Bu hikâyelerin yaratıcısı ve icracısı
Dede Korkut‟tur ve öyküler Dede Korkut'un dilinden halk diliyle söylenilir. Sayısız insan felaketine,
eşi benzeri görülmemiş savaşlara tanıklık eden ihtiyar Dede Korkut insanları emeğe, birliğe,
dostluğa sesleyen bir müdriktir, halkın yol göstericisidir.

114
“Destanda oğuzların hayatına, istiklaliyet uğruna çarpışmalarına adanan, bazı durumlarda
gerçekten de çok gergin makamları yansıtan sayfalarda en çeşitli yaklaşımlarla sunulan diyalog ve
monologlar ahlak ve güzellik mevzusunda derin anlamlı, müdrik kanaatlerle çok zengindir.
Destanda aforizma seviyesinde cilalanıp billurlaşmış bu tür müdrik kelamların olmadığı bir sayfayı
bulmak neredeyse imkânsızdır” (Nebiyev ve Karayev, 1999: 25).

Hani dediyim bey erenler


Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi,
Fani dünya kime kaldı?
Gelimli gedimli dünya
Son ucu ölümlü dünya...

“Bu kısa ve aydın metin aslında büyük felsefi anlam taşır. Ve filmin ana motifini de sürekli
kullanılan bu metin oluşturur. Gelişen olayların mahiyeti, kahramanların talihi bu metne yaklaşımda
ortaya çıkar. Dünya fani, geçiciyken yapılan mücadelelerin anlamsızlığı ön plana çıkar” (İsmailov,
2008: 60-61).

Hasan Memmedov, Rasim Balayev, Şefike Memmedova, Heşim Gadoyev, Hamlet Kurbanov,
Leyla Şıhlinskaya, İnare Kuliyeva, Elçin Memmedov, Dilare Yusifova, Ferhad Yusifov, Gündüz
Abbasov gibi isimlerin yer aldığı zengin oyuncu kadrosu ve Azerbaycan sinemasının önemli
filmlerinde besteleri bulunan Emin Sabitoğlu müziği ile “Dede Korkut” filmi dönemin öne çıkan
yapımları arasında yer aldı.

2.10. Hebib Ġsmailov

1931 yılında Moskova Tiyatro Sanatı Enstitüsü‟nde yönetmenlik ve oyunculuk eğitimi alan
Hebib İsmailov 1943 yılına kadar çeşitli tiyatrolarda yönetmen olarak çalışmıştır. Bakü Film
Stüdyosu‟nda “Üvey Anne” (1958) ve “Büyük Dayak” (1962) konulu filmlerin yanı sıra birkaç
belgeselin yönetmenliğini üstlenmiştir. 1958‟de yönetmenliğini yaptığı, çekimleri genellikle
Azerbaycan‟da, İsmayıllı‟nın Kalacık köyünde gerçekleşen “Üvey Anne” melodramı Hebib
İsmailov‟un sinemada ilk film çalışması olmasıyla dikkat çekmeyi başarmıştır.
115
Film, ilk kez 1959 yılı Mayıs ayında Moskova‟da düzenlenen “Azerbaycan Edebiyatı ve İnce
Sanatı Ongünlüyü”nde izlenime girmiş ve aynı yıl içinde Kiev‟de düzenlenen Sovyet Film
Festivali'nde Üçüncülük Ödülü kazanmıştır (Kazımzade, 2003a: 45; Kazımzade, 2012: 105;
Kazımzade, 2016: 10).

2.10.1. Üvey Anne

Üvey anne ve çocuk, aile kavramı üzerine yoğunlaşan “Üvey Anne” filmi köye gelmiş bir
üvey annenin onu kabul etmeyen İsmail isimli çocuğa (Ceyhun Mirzeyev) karşı gösterdiği duyarlı
yaklaşımını, onun kalbini sevgiyle, iyilikle nasıl kazanmaya uğraşmasını, zorluklarla başa çıkmasını
konu alıyor. Erken yaşta annesini kaybeden İsmail köyde büyükannesi ile yaşıyor. Büyükanne
(Hegiget Rızayeva) torununa çok düşkün. İsmail sadece onun bakımına, dikkatine, sevgisine alışmış,
ama yine de bazen kendisini yalnız hisseder. İsmail uzun süredir heyecanla babasının şehirden
gelişini bekler. Ama babası bu kez yalnız değildir, onun Dilare (Necibe Melikova) isimli bir kadın
ve bir çocukla köye gelişiyle ailede gerginlik artar. Bu durum en çok İsmail‟i ve kızını kaybetmiş
büyükanneyi etkiler.

Herkesin sadece onun nazını çekmesine alışmış olan İsmail resmi karşısında gözyaşları
akıttığı, en çok sevdiği annesinin yerinde üvey anneyi görmeye hiç alışamaz ve bunun üzüntüsünü
yaşar. Babasının üvey annenin kızı Cemile'ye (Sevinc Ahundova) olan özel yaklaşımıyla, dikkatiyle
de barışamaz. Babasının, artık onu sevmediğini, ona eskisi kadar önem vermediğini düşünür, içinde
hep bir eksiklik, yalnızlık hisseder. Bu yüzden çevreden, arkadaşlarından, komşulardan
duyduklarının da etkisiyle İsmail‟in bu duruma alışması daha da zor bir hale gelir. Kendi içinde
yaşadığı bu sıkıntılar, gerginlik zamanla arkadaşlarıyla kavgalarında, üvey annenin söylediklerine
karşı çıkmakla, Cemile‟ye karşı sergilediği öfkeli davranışlarında kendini göstermeye başlar.
Onunla dalga geçen arkadaşlarıyla sürekli kavga eder, Cemile‟yi korkutmak için arkadaşıyla çeşitli
planlar kurar.

Köye geldiği ilk günden ailenin sorumluluğunu ve anne rolünü üstlenmeye çalışan Dilare,
İsmail'in dersleri ile ilgilenir. Onun okuldaki düşük notlarını görünce bunu görmezden gelemez.
Durumu eşi Arif'e (Fateh Fetullayev) söylemekle İsmail'in uzun zamandır sabırsızlıkla beklediği,
116
babasıyla inşaata gitme isteğine engel olur. Tüm bu olaylarda torununun üzülmesine, gözyaşlarına
dayanamayan büyükanne, İsmail'i savunarak üvey anneyi suçlar. Olumsuz tepkiler karşısında kalan
Dilare sabır ve anlayış gösterir. İsmail‟in duygularını, neler hissettiğini anlamaya çalışan Dilare, bu
üveyliği hissettirmemek için kendi kızı Cemile‟ye de aynı şekilde davranarak doğal yaklaşımlarla
İsmail‟in güvenini kazanmaya çaba gösterir.

Bu üveyliğin yakınlığa dönüşmesine, bağlar yaratarak aile kurmaya çaba sarf eden Dilare‟nin
tek isteği İsmail‟in onu sevmesi, ona anne demesidir. O, böyle bir durumda karşılaştığı koşullarla,
sorunlarla baş etmenin, annesinin yokluğuyla barışamayan çocuğun kalbini, sevgisini kazanmanın
zor olduğunu anlar. Ailede ve çevresinde yaşanan gerginliğe rağmen bu durumun yalnız
fedakârlıkla, sevgi, şefkat dolu yaklaşımla, anlayış ve sabırla zaman içerisinde çözülebileceğini
inanır ve sonunda bunu başarır.

Fateh Fetullayev, Elesger Elekberov, Hegiget Rızayeva, Azize Memmedova, Nesibe


Zeynalova gibi usta oyuncuların da rol aldığı filmin sanat yönetmenleri Memmed Hüseyinov ve
Elbey Rızakuliyev idi. Çekim teknikleri ve açılarıyla ilgi uyandıran filmin kameramanlığını “Aziz
Halkımıza”, “Kara Taşlar”, “Büyük Dayak”, “Yenilmez Batalyon” (Rasim İsmailov‟la) filmlerini
çalışmış Han Babayev üstlenmiştir. Film, Han Babayev görselliği ile farklı bir boyut kazanmıştır.
(Kazımzade, 2005b: 30; Kazımzade, 2015: 91).

“Üvey Anne” filminin akılda kalan diğer öğelerinden biri ise seslendirilen unutulmaz Tofik
Kuliyev besteleridir. Filmin ilginç konusu ve görüntüleri üzerine derin etkiler bırakan, üvey anneye
alışamayan İsmail karakterini ifade etmek için seçilen bestelerle Tofik Kuliyev, olay örgüsünün
psikolojik tutumunu müzik ahengine ustalıkla dönüştürerek, karmaşık insan ilişkilerine, çelişkili
olayların gelişimine ve çözümüne müzik diliyle yön vermeye, biçimlendirmeye muvaffak olmuştur
(Abdullayeva, 2007: 63).

Filmin senaryosu, Dilare karakterini canlandıran oyuncu Necibe Melikova'nın gerçek


hayatından esinlenmiştir. Böyle ki, oyuncu ve yönetmen Adil İsgenderov'un tavsiyesi ile Hebib
İsmailov bu filmle bir gerçek üvey annenin perde hayatını oluşturmuştur. Azerbaycan tiyatrosu ve
sinemasının ünlü kadın oyuncularından olan Necibe Melikova, 1940-1943 yıllarında Bakü Tiyatro
Okulu‟nda ilk kadın tiyatro oyuncularından olmuş Fatma Gedri‟nin sınıfında oyunculuk dersleri

117
alarak Gence Devlet Dram Tiyatrosu‟nda sahne hayatına başladı. 1951‟de Azerbaycan Devlet
Tiyatro Enstitüsü‟nde eğitimini tamamlayarak çalışmalarına Milli Dram Tiyatrosu‟nda devam etti.
“Şeyh Senan”, “Çeyizsiz Kız”, “Vakıf”, “Billur Sarayda”, “Hayat”, “Aydın”, “Seyavuş”, “Peri
Cadu”, “Lenkeran Hanının Veziri”, “Mösyö Jordan ve Derviş Mesteli Şah”, “Namus”, “Orlean
Kızı” gibi birçok tiyatro eserinde rol aldı. İlk kez 1947 yılında “Feteli Han” filminde Hatice rolü ile
sinemaya adım attı. Bu filmin ardından, sinema kariyerine yön veren Rıza Tehmasib, Tofik
Tağızade, Hüseyin Seyidzade, Adil İsgenderov, Kamil Rüstembeyov gibi ünlü yönetmenlerle
çalışarak, başrollerini paylaştığı “Bakü‟nün Işıkları”, “Aziz Halkımıza”, “Aygün”, “Leyla ile
Mecnun”, “Ahmet Nerede?”, “Arşın Mal Alan”, “Kanun Namına”, “Üzeyir Ömrü” gibi birkaç
başarılı filmde yer alan ünlü oyuncu, bilhassa “anne” rolleriyle beyaz perdede göründü. Tiyatro
oyunları, sinema filmleri ile beraber yıllarca çeşitli televizyon ve radyo programlarında seslendirme
yaparak dublaj çalışmalarında bulundu.

2.10.2. Büyük Dayak

Senaryosunu yazar Mirze İbrahimov'un kaleme aldığı ve Hebib İsmailov'un yönetmenliği ile
1962'de çekilen “Büyük Dayak” filmi, köylerden birinde kolhozda baş veren olayları, köylülerin
mücadelesini yansıtıyor. Kolhoz başkanı Rüstem Kişi için (Elesger Elekberov) hatalarını itiraf
etmek kolay değildir. O, çelişkiler, endişeler içinde kendi vicdanıyla hesaplaşmaktadır.
Çevresindeki, varlığından habersiz olduğu düşmanlar imzasız mektuplar yazarak onu gözden
düşürmeye çalışırken, Rüstem Kişi en zor anlarında ona yardım edenlerin bir zamanlar yüz çevirdiği
insanlar olduğunu görür. Zor zamanında gerçek desteğin aslında köy halkından olduğunu anlar.

Filmde Hasan Memmedov, Tamilla Rüstemova, Zemfira Aliyeva, Leyla Rzayeva,


Memmedrıza Şeyhzamanov, Ağa Memmedov, Firudun Mehdiyev, İbrahim İsfahanlı, Elmira
Yedigarova, Gedirağa Azimov vb. oyuncular yer almıştır. Filmin müzik yazarı Fikret Emirov,
kameramanı “Kara Taşlar”, “Yenilmez Batalyon” (ve Rasim İsmailov), “Üvey Anne” filmlerinde
çalışmış Han Babayev idi (Kazımzade, 2015: 82). “Büyük Dayak” Han Babayev ve yönetmen Hebib
İsmailov‟un “Üvey Anne” filminden sonra ikinci film çalışması oldu.

Tiyatro ve sinema oyuncusu Elesger Elekberov (1910-1963), sanata Bakü İşçi Tiyatrosu'nda
adım atmış; Fatma Gedri, Kazım Ziya, Ağahüseyin Cavadov, Ağasadık Geraybeyli gibi sanatçılarla
118
birlikte çalışmıştır. Kendisinin sanat hayatında Bakü İşçi Tiyatrosu sahnesinin her zaman çok önemli
bir yeri olduğunu söyleyen Elesger Elekberov, bu konudaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
“İşçi Tiyatrosu benim yaratıcılık gelişimimde en iyi bir okuldu. Burada deneyimli, usta tiyatro
oyuncularının sanatıyla tanışma fırsatım oldu. Bu bana sahnede karakterleri daha mükemmel bir
biçimde canlandırmak için yorulmadan çalışmama yardım etti” (Memmedov, 1960:15).

1934'te Cafer Cabbarlı'nın “Od Gelini” oyunuyla Akademik Dram Tiyatrosu'nda sahne alan
ünlü oyuncu, “Hanlar”, “Ferhat ile Şirin”, “İnsan”, “Cavanşir”, “Vefa”, “Muhabbet”, “Hayat”,
“Aydın”, “Ölüler”, “Alov”, “Kral Lir” gibi çok popüler oyunlarda birbirinden farklı karakterler
canlandırdı. Elesger Elekberov'un tiyatro sanhesinde en uzun süreli sergilenen eserlerde oynadığı
rollerden özellikle Vakıf'ı ve Othello'su, Azerbaycan tiyatrosunun bir efsanesi olmuştur. Sinemada
ise ilk oyunculuk deneyimini, çekimleri 1928 yılında tamamlanıp 1929 yılı Ocak ayında gösterime
giren, 1907-1908 yıllarında Bakü'de petrol madenlerinden birinde meydana gelen gerçek olayları
konu alan altı bölümlü “Volkan Üzerinde Ev” filminde canlandırdığı Ahmet rolüyle üstlendi
(Allahverdiyev, 1968: 66; Sadıkov, 1970: 52). “Letif”, “Yeni Horizon”, “Feteli Han”, “Kara Taşlar”,
“Gölgeler Sürünüyor”, “Üvey Anne”, “Seher”, “Uzak Sahillerde”, “Leyla ile Mecnun” filmleri, usta
oyuncunun farklı karakterler canlandırdığı filmlerdendir. “Büyük Dayak” filminde canlandırdığı
Rüstem rolü, oyuncunun sinemada son film çalışması oldu.

Mahmud Allahverdiyev‟in 1972 yılında yayımlanan “Elesger Elekberov‟un Hayat ve


Yaratıcılığı” kitabında, oyuncunun ister tiyatro sahnesinde ister sinema filmlerinde canlandırdığı
başarılı karakterlerin ayırıcı özellikleri bu şekilde özgünleştiriliyor: “Elesger Elekberov, rolün
büyüğüne küçüğüne fark koymadan onun karakteristik özelliklerini ustalıkla bir araya getirir,
anlamlı bir biçimde oynar, dramatik bir yaklaşımla belirtirdi. Elekberov‟un bu konumu onun
ustalığının en güzel özelliklerinden biriydi. O, mizah ve dramayı aynı ölçüde anlamlandırır, açık bir
fikir, derin bir mantık ifade ederdi. Elesger Elekberov, roller arasında fark koymadan aynı sanat
coşkusu ve heyecanla arayışlar içinde, karakterlerin mizaç hususiyetlerini etkili ve anlamlı bir
biçimde canlandırmayı başarırdı” (Allahverdiyev, 1972: 206-207).

119
2.11. Kamil Rüstembeyov

Azerbaycan sinemasının usta yönetmenlerinden Kamil Rüstembeyov 1953 yılında Azerbaycan


Devlet Tiyatro Enstitüsü‟nde eğitimini tamamladıktan sonra, 1956‟da Azerbaycan Devlet Radyo ve
Televizyon Kurumu‟nda mesul editör olarak çalışmaya başladı. İlk yönetmenlik tecrübelerini
gerçekleştirerek çalışmalarını yönetmen olarak sürdürdü. 1960 yılında Bakü Televizyon
Stüdyosu‟nda senaryosunu da kendisinin kaleme aldığı “Aygün” isimli ilk bedii televizyon filminini
yönetti. Samed Vurgun‟un aynı adlı eserinden beyaz perdeye aktardığı, Necibe Melikova ve
Hasanağa Salayev‟in başrollerini paylaştığı film, 1961 yılının Ocak ayında izleyiciyle buluştu ve
büyük ilgi gördü. “Zincirlenmiş Adam” bedii ve çeşitli belgesel televizyon filmlerinin
yönetmenliğini yaptı.

Cafer Cabbarlı‟nın adını taşıyan “Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda ilk filmi “Dağlarda
Savaş” oldu. Yazar Ahmedağa Muğanlı‟nın “Dikenli Meftiller” eserinden sinemaya uyarladığı film
1967 yılında gösterime sunuldu. 1971 yılında Ferman Kerimzade'nin “Karlı Uçurum” romanından
uyarlanan “Ahırıncı Aşırım”la daha bir büyük çıkışını yakaladı. Daha sonra usta yönetmen “Derviş
Paris‟i Patlatıyor” (ve Şamil Mahmudbeyov), “Bekle Beni” filmlerini çekerek, çeşitli TV filmleri ve
belgesellere de imza attı. Farklı türlerde filmler yöneterek kendi üslubunu ve özgün tavrını
filmlerine hep başarıyla yansıttı.

2.11.1. Aygün

Kamil Rüstembeyov‟un 1960‟ta hem senaryosunu kaleme aldığı, hem yönetmenliğini yaptığı
“Aygün” filmi, şair Samed Vurgun‟un aileye, güvene, sevgiye odaklanan aynı adlı manzum
romanından beyaz perdeye uyarlanmıştır. Filmin ana fikri sevgi ve fadakarlık kavramları üzerine
yoğunlaşmıştır. Başrollerini Necibe Melikova ve Hasanağa Salayev‟in paylaştığı film ilişkileri
dağılmak üzere olan evli bir çiftin hikayesi üzerine. Ailede yaşanan sorunlar, insan kaderi ve
ilişkileri gibi ciddi konuları ele alan, temel aile değerlerini destekleyen “Aygün” filminde sadakat,
çevredeki insanlara karşı sorumluluk duygusu, aile içi bağların önemi gibi nitelikler vardır.

Eşi Emirhan‟ın yaptığı hatalardan dolayı azap çeken Aygün, yenice doğmuş kızı Ülker‟le
evden ayrılmaya mecbur kalır. Konservatuvarın bestecilik bölümünde yarım bıraktığı eğitimine
120
devam eder, bir süre sonra ünlü bir besteci olur. Film, sonda hatalarını anlayan Emirhan'ın kendi
ailesine geri dönmesi, sevdiği işine yeniden başlamasıyla biter. “Zayıf iradeli, ailesine saygı
göstermeyen, neticede ise hayatın acılarını tadan, günahlarını itiraf eden ve ruhi sarsıntılar geçiren
Emirhan karakterinin tüm bu belirtilerini oyuncu Hasanağa Salayev filmde ince çizgilerle
canlandırmayı başarmıştır” (Atayev, 1974: 56).

Oyunculardan Gündüz Abbasov, Fateh Fetullayev, Beşir Seferoğlu, Rıza Efkanlı, Sofa
Besirzade, Hacımurad Yegizarov‟un da rol aldığı filmin kameramanı “Hayat Öğretir”, “Zirve”,
“Asansörcü Kız”, “İstintak Devam Ediyor”, “Kanun Namına” filmlerini çalışmış Alihüseyin
Hüseyinov, sanat yönetmeni Fikret Ahmedov, bestecisi Zakir Bağırov idi.

Bakü Tiyatro Okulu‟nda eğitimini tamamlayarak 1938 yılından Azerbaycan Devlet Dram
Tiyatrosu‟nda sanat hayatına başlayan, Samed Vurgun‟un “Hanlar” eserindeki oyunuyla
yönetmenlerin dikkatini çeken ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Hasanağa Salayev (1921-1981)
tiyatro sahnesinde “İkinci Ses” (Reşat), “Alov” (Emin), “Solgun Çiçekler” (Behram), “Almaz”
(İbad), “Bağlı Kapılar” (Toğrul) “Vakıf” (Eldar, Kacar, Vakıf), “Oktay Eloğlu” (Oktay), “Sensiz”
(Ferhat), “Dumanlı Tebriz” (Kudret), “Ferhat ile Şirin” (Ferhat), “Hayat” (Abbas) gibi çeşitli
oyunlarda rol alarak Azerbaycan tiyatrosunda kendine özgü bir yer edinmiştir. Sanat yaşamı
boyunca tiyatro oyunculuğunun yanı sıra “Feteli Han” (Süleyman), “Aziz Halkımıza”, “Görüş”
(Musa), “Onu Bağışlamak Olur mu?” (Kudret), “İstintak Devam Ediyor” (Rüstemov), “Köroğlu”,
“O Olmasın, Bu Olsun” gibi sinema filmlerinde farklı karakterler canlandırmıştır.

Seslendirme sanatıyla da adından söz ettiren usta oyuncu, kendine özgü sesi ile “Seher”
filminde Bayram, “Onun Büyük Kalbi” filminde Oktay, “Deli Kür” filminde Cahandar Ağa gibi
karakterleri seslendirmiş, Azerbaycan televizyonu ve radyosu üzerinde sayısız seslendirme
yapmıştır. Çeşitli radyo oyunlarında ve yabancı filmlerin dublajındaki seslendirme çalışmalarıyla
unutulmaz karakterler çizmiş, uzun yıllar Azerbaycan Güzel Sanatlar Enstitüsü‟nün Sanat ve Sahne
Konuşması alanında öğretmen olarak görev almıştır.

121
2.11.2. Ahırıncı AĢırım

Yazar Ferman Kerimzade'nin “Karlı Uçurum” romanından sinemaya uyarlanan, başrollerini


Adil İsgenderov ve Hasan Memmedov‟un paylaştığı film, Azerbaycan‟da Sovyet hükümetinin
kurulduğu ilk yıllarda dağlık bir köyde meydana gelen olayları anlatmaktadır. Kolhoz kurulmasına
karşı olan toprak sahipleri ile hükümet arasındaki çatışmaları, silahlı direnişi ele alan filmle
yönetmen Kamil Rüstembeyov büyük sanat başarısı kazandı.

Abbaskulu Bey (Hasan Memmedov) haksız kan dökülmemesi için hayatını tehlikeye atmaktan
korkmaz. O, bu işe bir çözüm bulmaya kararlıdır. “Biz dost kapısına gelmişiz” deyip Kerbelayi
İsmail'la konuşmalara gider, ama Gemlo'nun sert tepkisiyle karşılaşır. Bu zaman her iki tarafın -
barış taraftarı olan Abbaskulu Bey'le onu büyük saygıyla, el âdetince karşılayan Kerbelayi İsmail'in
(Adil İsgenderov) tuttuğu konum gerçek olduğundan durum trajik şekil alır. Ve dramaturji
çelişkilerin daha keskin duruma gelmesinde filmde Gemlo karakteri çözümleyici rol oynar
(Dadaşov, 1999a: 98). Ama bu konuşmaların bir faydası olmuyor. Kerbelayi İsmail bir kenara
çekilirken onun çevresindeki insanlar nelerin yapılması gerektiğini iyi biliyor (Karayev, 1988: 130).
Gemlo rolünü “Deli Kür”, “Feryat”, “Yenilmez Batalyon”, “Leyla ile Mecnun”, “Dağlarda Savaş”
filmlerinde hayat verdiği çeşitli karakterlerle sinema oyunculuğundaki ustalığını gözler özüne seren
tiyatro ve sinema oyuncusu Melik Dadaşov canlandırıyor.

“Ahırıncı Aşırım” filminde Abbaskulu Bey karakteri, oyuncu Hasan Memmedov sanatının
tam olgunlaşma aşamasının bir ürünüdür. Bu rol ile oyuncu kendi yeteneğinin en önemli
özelliklerini - teknik ve oyun araçlarını ali maksata yönlendirmek istidadını tüm parlaklığı ile
sergileyebilmiş, Abbaskulu Bey‟in kururlu, katı, eğilmez karakterini ustalıkla ifade etmeyi
başarmıştır. Yönetmen Kamil Rüstembeyov: “Doğrusu, Hasan Memmedov‟u Abbaskulu Bey rolune
davet ederken önce tereddüt ettik. Onun “Yedi Oğul İsterim” (1970) filminde canlandırdığı Bahtiyar
rolündeki oyun tarzının, çizgilerinin de bu karaktere yansıması tehlikesi bekleniliyordu. Onların
arasında mensubiyet ve yaş bakımından büyük fark olsa da, onlar itikat ve dünya görüşü bakımından
yakınlardır. Neyse ki, ilk deneme çekimlerinden itibaren Hasan Memmedov, Abbaskulu Bey
karakterini canlandırmak için tamamen yeni bir üslup arayışında olduğunu ispat etti” (Hüseynov,
1990: 25-77).

122
Yönetmen Kamil Rüstembeyov‟un hikâyeyi ele alış tarzı, kişisel sunum şekli ve ustaca
yorumu Arif Melikov‟un mükemmel besteleriyle değerli bir noktaya ulaşır. Seslendirilen müzik
parçaları doğurduğu etkileyici yansımaları ile filmin dramatik içeriğine tam anlamıyla ahenk ve
uyum sağlamaktadır. Gerilim duygusunu, dramatik tesiri daha da yükselten müzik parçaları film
boyu eşlik ettiği gelişen olayların ve kahramanların karakterize edilmesinde, tanımlanmasında etkin
ve önemli bir araç rolünü başarıyla üstlenir.

Filmin görüntü çekimlerini Rasim İsmailov üstlenmiştir. Filmde daha fazla ayrıntıyı göre
bilmek için kameranı olaylara göre yönetmek, durumları, tepkileri daha belirgin ve detaylı bir
şekilde hissettirmek bakımından daha anlamlı ve etkili açılar bulmak, çeşitli çekim ölçeklerini perde
dilinin elementlerine dönüştürmek konusunda filmde başarılı kadrajların sayısı fazladır. Bu
görüntülerin her biri ayrılıkta zengin, anlamlı çözümüyle dikkat çekir. Gereken etkiyi seyirciye
ileten bu görüntüler aracılığıyla karakterlerin perdeye başarılı bir şekilde yansıması özellikle
kameraman Rasim İsmailov‟un yoğun ve verimli çalışmasının tezahürüdür (Hüseyinov, 1990: 22).

Sanat yönetmenliği Nadir Zeynalov‟a ait filmde Hasan Memmedov, Adil İsgenderov, Hamlet
Hanızade, Hasanağa Turabov, Melik Dadaşov, Şahmar Elekberov, Şemsi Bedelbeyli, Tamilla
Rüstemova, Sadık Hüseyinov, Ebdül Mahmudov, Elhan Kasımov gibi oyuncular rol almışlardır.
Filmin başrol oyuncuları Adil İsgenderov ve Hasan Memmedov, 1972‟de Tbilisi‟de düzenlenen 5.
Umumittifak Film Festivali‟nin En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazanmışlardır (Kazımzade, 2004:
213).

2.12. Hasan Seyidbeyli

Filmlerinin senaryolarını çoğunlukla kendisinin kaleme almış olduğu yönetmen Hasan


Seyidbeyli 1940‟ların sonlarından 1980‟lere kadar uzanan yönetmenlik yaşamı boyunca çektiği
“Telefoncu Kız”, “Mucizeler Adası”, “Cazibe Kuvveti”, “Sen Neden Susuyorsun?”, “O Kızı
Bulun”, “Nesimi”, “Bizim Cebiş Muallim”, “Mutluluk Kaygıları” filmleriyle Azerbaycan
sinemasına değerli bir miras bırakmıştır. Ayrıca, “Aziz Halkımıza”, “Kızgın Güneş Altında”, “Uzak
Sahillerde” filmlerinin senaryoları da Hasan Seyidbeyli‟nin imzasını taşıyor. Moskova Devlet
Sinematografi Enstitüsü‟ün yönetmenlik bölümünde Grigoriy Kozintsev ve Sergey Ayzenştayn'dan

123
dersler alan Hasan Seyidbeyli (1920-1980), eğitimini tamamladıktan sonra iş hayatına
“Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda başlamış, 1947‟de senaryosu İmran Kasımov‟a ait
“Bakü‟den Göygöl‟e Kadar” belgesel filmini çekmiştir. Bu, Azerbaycan sinemasında ilk renkli
belgesel idi (Kazımzade, 2003b: 52) İlk konulu filmi ise 1962‟de kendi eserinden sinemaya
uyarladığı, senaryosunu İsidor Annenski ile birlikte yazdığı “Telefoncu Kız” filmi oldu (Dadaşov,
2009: 267).

“Kür Sahillerinde”, “Köy Doktoru”, “Telefoncu Kız” povestlerini; “Cepheden Cepheye”,


“Tersane”, “Çiçek”, İmran Kasımov‟la birlikte “Yıllar Geçiyor”, “Uzak Sahillerde” romanlarını;
“Bağlı Kapılar”, “Sınak”, “Deniz Cesurları Sever”, “Sen Ne İçin Yaşıyorsun” dramlarını kaleme
almış, çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yayımlamıştır. Senaristliğini, yönetmenliğini üstlendiği
filmlerde ve kaleme aldığı eserlerde pek çok konuya değinen yönetmen toplumsal sorunlara, insan
ilişkilerine karşı hep duyarlı yaklaşmış; sevgi, emek, dostluk gibi çeşitli temaları işleyen senaryolar
yazmıştır. Filmlerinde Süleyman Elesgerov, Şefike Memmedova, Rasim Balayev, Nodar Şaşıkoğlu,
Hasan Memmedov, İsmail Osmanlı, Aliağa Ağayev, Nesibe Zeynalova, Yusif Veliyev gibi usta
oyuncularla çalışmış, filmleri çeşitli festivallere katılarak yönetmene önemli ödüller kazandırmıştır.
Ayrıca, Azerbaycan sinema tarihinde en başarılı yönetmen ve besteci çalışmalarından biri Hasan
Seyidbeyli ve Tofik Kuliyev tarafından gerçekleşmiştir.

Unutulmaz filmleriyle Azerbaycan sinemasında kendine özgü bir tarz oluşturan Hasan
Seyidbeyli kendi kahramanlarını şöyle tanımlamıştır: “Benim eserlerimde tercih ettiğim
kahramanlar bir kalıp, model değildir. Onlar benim herzaman hakkında düşündüğüm, yazdığım, her
gün hayatta rastladığım, perdede görmek istediğim gerçek kahramanlardır” (Sadıkov, 1988: 65).

“Telefoncu Kız” - Hasan Seyidbeyli‟nin hem yönetmen hem senarist olarak görev aldığı
“Telefoncu Kız” 1962 yılının önemli yapıtlarındandır. Film senaryosunu Hasan Seyidbeyli
kendisinin kaleme aldığı aynı adlı eserinden uyarlamıştır. Bu, yönetmenin ilk ve başarılı sinema
çalışması oldu. Film Mihriban isimli genç bir kızın hayatını, çalışma günlerini, sevgi ve hayalleriyle
ilgili zorlu kaderini, çelişkilerini, çabasını gerçekçi bir dille anlatıyor. Mihriba'nın timsalinde insan
karakterinin oluşumu ifade ediliyor. Annesini erken yaşta kaybeden Mihriban çalışmak için geldiği
şehirde ilk aşkıyla, hayatını değiştiren bir insanla karşılaşır. Bu sevgi zorluklarla yüzleşse de o, pes
etmeden tüm zorlukların üstesinden gelme gücünü kendisinde bularak devam etmeye çalışır. Yeni

124
şehir, yeni insanlar, iş hayatı... önceleri tüm bunlara alışması zordur, ama çevredeki insanlar ona
yardım eder. Raisa Nedaşkovskaya ve Nodar Şaşıkoğlu‟nun başrollerini paylaştıkları film Barat
Şekinskaya, Gündüz Abbasov, Etaye Aliyeva, Aliağa Ağayev, Mirze Babayev gibi ünlü isimleri de
kadrosunda barındırıyor.

Konusu ve müziği ile büyük beğeni kazanan, Azerbaycan sinematografisinin oluşumunda


kendi rolünü alan “Telefoncu Kız” izleyiciler tarafından sıcak bir şekilde karşılandı ve sevilen
filmlerden biri oldu. Filmde Tofik Kuliyev bestelerinin özel yeri vardır. Seslendirilen müzik
parçaları duyguların, düşüncelerin yöneltimi üzerindeki etkisiyle filme katkı sağlamıştır. Konusu ve
oyuncu kadrosu ile dikkat çeken “Telefoncu Kız” filmi yönetmenin sinema sanatındaki ilk
başarılarını sağladı ve onu ustalar arasına kattı.

“Mucizeler Adası” – Hasan Seyidbeyli'nin hem senaryosunu yazdığı hem de kamera


arkasına geçtiği, petrol işçilerini ve onların emeğini, yaşamını, soğukta, rüzgârda zorlu çalışmalarını
konu alan “Mucizeler Adası” filmi; adada yaşayan insanların karakterleri, ilişkileri, buraya
çalışmaya gelen gençler hakkında bir hikâyedir. 1963 yapımı, başrol oyunculuğunu Hasan
Memmedov‟un üstlendiği filmin sanat yönetmeni Elbey Rızakuliyev, kameramanı Arif
Nerimanbeyov, bestecisi Tofik Kuliyev idi.

“Mutluluk Kaygıları” - Hasan Seyidbeyli‟nin 1976'da kendisinin yazdığı senaryo ile çektiği
“Mutluluk Kaygıları” filmi insan yaşamını olumsuz etkileyen eski adet ve geleneklere vurgu
yaparak yeni düşünceler arasındaki çelişkileri, karşıtlıkarı konu alır. Günlük hayatın içindeki
sorunlar, zor sınavlar karşısında kendisinde direnme gücünü bulan kahramanların hayata bakış
açıları, daha güzel geleceğe sahip olmak çabaları, hayatı anlama ve yorumlama girişimleri filmin
ana fikrini oluşturur. Yönetmen insan saadetinin para ile olan ilişkisine, özgün bakış açısıyla dikkat
çekmeyi başarmıştır.

Oyunculardan Firuz Babayev, Şefike Memmedova, Nesibe Zeynalova, Halide Kasımova,


Şükufe Yusupova, Dilare Hüseyinova, Cemile Ağayeva, Rena Cabbarova, Muhtar Maniyev gibi
isimleri bir araya getiren “Mutluluk Kaygıları” filmi 1977'de Riga‟da düzenlenen 10. Sovyet Film
Festivali'nde “Yaşamda geçmişin kalıntılarına karşı mücadele ve yeni manevi normların onayı
konusunun işlenmesine göre” özel diploma kazanmıştır (Kazımzade, 2003a: 90).

125
Filmin sanat yönetmenleri Memmed Hüseyinov, Mayis Ağabeyov, kameramanı Rasim
İsmailov idi. Bu film ayrıca “Telefoncu Kız”, “Mucizeler Adası”, “Sen Neden Susuyorsun?”, “O
Kızı Bulun”, “Nesimi” isimli filmlerinden sonra Hasan Seyidbeyli ve besteci Tofik Kuliyev
ortaklığının daha bir başarılı ürünü idi.

2.12.1. Nesimi

“Nesimi” – Bir şair öldürülebilir, ama onun söylenen kelimeleri asla. Bu, gerçeğin
ölümsüzlüğüdür.

Yönetmenliğini Hasan Seyidbeyli‟nin üstlendiği, 1973‟te gösterime giren “Nesimi” filmi


yazar İsa Hüseyinov‟un “Mahşer” isimli tarihi romanının beyaz perdeye uyarlanmış halidir. Rasim
Balayev, İsmail Osmanlı, Halide Kasımova, Semender Rzayev, Memmedrıza Şeyhzamanov, Yusif
Veliyev gibi usta isimlerden oluşan zengin oyuncu kadrosu, çekimleri, eşlik ettiği sahnelerde Tofik
Kuliyev müziğinin muazzam etkisi ve kazandığı ödüllerle dikkat çeken “Nesimi” filmi, Azerbaycan
sineması tarihinin asla eskimeyen filmlerindendir. Film, 14. yüzyılda yaşamış şair İmadeddin
Nesimi‟nin 600. yıl dönümüne ithaf edilmişdir.

Felsefi şiirin kurucusu Nesimi için en önemli düşünce insandır. İnsanın büyüklüğü ve azameti.
Şairin hayatının ve düşüncelerinin merkezinde insanı yüceltmek, insan idrakı ve insanın kendini
kavraması - kâmil insan vardır. O, dünyayı ve hayatı insandan ayrı hayal etmez, onları birbirinden
ayrılmaz bir bütün halinde görürdü. Nesimi, insan idrakı ve güzelliğini, sadakat duygularını
herşeyden üstün tutmuş, insan varlığının büyüklüğünü, anlamını aktarmaya çalışmıştır.

Bende sığar iki cihân, ben bu cihâna sığmazam,

Cevher-i lâmekân benim, kevn ü mekâna sığmazam.

Nesimi‟nin şiirlerinde felsefi arayışlar ve düşünceler hâkimdir. Şiirleri ile insanın hakikatı
yalnız kendi kalbinde bulması mümkünlüğüne vurgu yapmış, insanlara maneviyatını, gönlünü
saflaştırmaya, akıl ve idrak yolunu bulmaya seslenmiştir. O, dünyevi aşkı ve güzelliği kendine göre

126
anlatmış, doğanın muhteşem güzelliklerini, hayat sevgisi ve duygularını dile getirmiştir. Onun için
“akıl-idrak ve aşk yolu hak, adalet yoludur” (Seferli ve Yusifli: 1998: 304).

Hurufi görüşünün yaratıcısı Fazlullah Neimi ile tanışlık, Nesimi‟nin düşünce ve ruh
dünyasında yeni ufuklara yola açmıştır. O, Hurufi görüşünü benimsemiş, gezip dolaştığı her yerde
Fazlullah Neimi‟nin idea ve düşüncelerini tebliğ etmiştir. Kendine taraftarlar toplayan, gazelleri ile
devrinin birçok şairlerini de etkileyen Nesimi‟nin fikir ve görüşleri tepkiyle karşılanmış, facialı bir
şekilde idam edilmişdir. “Nesimi yalnız büyük meslek uğruna ölümü gerçek hayat olarak kabul
ediyordu. Şair başka tür hayat hayal edemiyordu” (Ceferov, 1948: 24).

“Nesimi‟nin facialı ölümü hakkında böyle bilgi verilir: “Halep‟te şairin sevimli şakirtlerinden
biri onun:

Hakbin nezeri bayed ta ruys- mera bined,


Çeşmi ke, boved hodbin key ruye-hoda bined.

beyti ile başlayan şiirini yüksek sesle okuyormuş.


- Bu gazel kimindir?- sorulmuş.
- Benim şiirimdir – diye genç cevap vermiş.
Bu yüzden tutuklanan gencin idam edilmesine karar verilir. Bu zaman olayı duyup ceza meydanına
gelen Nesimi böyle söyler:
- Şiir benimdir. O genç, benim hatırım için gazeli kendi adına söylemiştir.
Genci azat ettikten sonra Nesimi‟nin yüzülmesine fetva verilir. Derisi yüzülürken kan kaybeden
şairin rengi sararır.
- Rengin neden sararır? – diye Nesimi‟den soruyorlar.
- Ben ebediyet ufuklarında doğan aşk güneşiyim, güneş batarken rengi sararır.
Şairin ölümüne fetva veren ruhanilerden biri söyler:
- Bu öyle bir melundur ki, onun kanından bir damla bile nereye düşerse onu kesip atmak
lazım.
Tesadüfen Nesimi‟nin kanından bir katre, bu kelimeleri söyleyen ruhaninin parmağına sıçrar.
Meydana toparlanan insanlar ondan parmağının kesilmesini talep ederler. O ise korkarak söyler:
- Ben söz gelimi dedim.

127
Bu zaman kanlar içinde olan Nesimi bu gazeli söylemiş:

“Zâhidin bir parmağın kessen, dönüp Hak’dan kaçar,

Gör bu miskin âşıkı ser-pâ soyarlar ağlamaz.” (Seferli ve Yusifli:1998: 298-299).

“İnsan hayatı kendisi bir kâmilleşme sürecidir. Dünyayı derk eden insan gerçekten bir
yaratıcıdır. Film gerçek insan sevgisini, insan güzelliğini terennüm eder. Tüm bunlar filmin dinamik
bölümlerinde ortaya çıkar” (Sadıkov, 1974a: 22). Tarihi ele alırken, içinde aşkı da barındıran filmde
bilimsel, tarihi ve etnografik doğrulukları korumak amacıyla film çekimlerine dil bilimcileri,
edebiyatçılar, eleştirmenler de davet edilmiştir.

“Nesimi”, kadrosundaki ünlü isimlerle dönemin gösterime giren filmler listesinde en çok ilgi
gören bir film oldu. Filmde Fazlullah Neimi rolünü “O Olmasın, Bu Olsun”, “Yedi Oğul İsterim”,
“Ben ki Gözel Değildim”, “Yıldızlar Sönmez” filmlerindeki unutulmaz rolleri ve kendine özgü sesi
ile hafızalara kazınmış, Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının usta oyuncusu İsmail Osmanlı
üstlenmiştir.

Nesimi karakterini canlandırmak için ise uzun süren aramalardan sonra, oyuncu Rasim
Balayev yönetmenin dikkatini çekmiştir (Rehimli, 2017: 68-71). Bu rolle sinemada ilk büyük
çıkışını gerçekleştirmeye muvaffak olan oyuncu inandırıcı, etkileyici oyunuyla tüm dikkatleri
üzerine toplamayı başarmış ve büyük üne kavuşmuştur.

Yönetmen Hasan Seyidbeyli, çalışma sürecinde başrol oyuncusu seçimiyle ilgili yaşadığı
heyecanını, uzun süre devam eden arayışlardan sonra Nesimi rolü için Rasim Balayev‟in doğru bir
seçim olduğuna karar vermesini şöyle ifade etmiştir: ““Nesimi” filmi üzerinde çalışırken başrole
kimi davet edeceğimiz konusunda uzun uzun düşündük. Çok büyük heyecanla, endişeyle düşünüp
taşınmalı olduk. Bilindiği gibi, Nesimi efsanevi bir diyanete, yüksek ve derin insani özelliklere, ulvi,
poetik bir vüsata sahip bir şahsiyet, şair ve filozof olmuştur. Böyle bir karakteri yaratmak için büyük
deneyime, yeteneğe sahip bir oyuncunun bulunması gerekiyordu. Bu sorumluluğun karşısında biz
kendimiz de tereddütler içindeydik. Bazı insanlar bize Nesimi rolüne münasip olabilecek oyuncuyu
bulmak icin arayışlarımızı daha kapsamlı bir biçimde, yalnız Azerbaycan‟da değil, diğer yabancı
ülkelerin tiyatro ve sinema stüdyolarında da devam etmemizi, en deneyimli ve yetenekli sinema

128
oyuncuları arasında deneme çekimleri yaparak daha uygun olanına karar verip davet etmemizi
tavsiye ettiler. Biz bu filmde 14. yüzyılı, Nesimi‟yi anlatmalıydık. Bu karmaşık dönemin dili,
plastikası yeterince kapsamlı yansıtılmalı, her parçasında bir gerçeklik, doğallık olması gerekiyordu.
Böyle zor görevin sadece oyunculukla çözülmesi mümkünsüzdü. Nesimi rolunü üstlenecek
oyuncuda karmaşık tarihilik, Nesimilik, Hurufilik, şairlik bütünü, aruz vezninin ritimleri, gözlerde
tutuşup yanan Nesimi ateşinin kıvıcımları mükemmel bir vahdet oluşturmalıydı. Bu nedenlerden
dolayı, biz böyle bir kahramanı Azerbaycanlı oyuncular arasından aramaya karar verdik ve bu
aramalar bizi Rasim Balayev‟le karşılaştırdı. Rasim ilk bakışta dikkatimi çekti. Daha yakından
tanıdıkça bu uzun boylu, asket görünüşlü gencin iri, anlamlı gözlerinde gizli bir ağrı, heyecan dolu
bir nigarancılık, duyarlılık, istek ve fedailik gördüm. Belki de Rasim, kendisinin tüm bu
özelliklerinin derinliğinden habersizdi. Ve belki de benim Rasim için en büyük yardımım onu
kendisinin yaratıcılık hazinesiyle, çok yanlı istidatının hususları ile tanıştırmak oldu. Altı aya yakın
deneme çekimleri yaptık. Rasim kendisini bir yetenek, bir yaratıcı, muhteşem olanakları olan bir
oyuncu gibi keşfetti ve kendi gücüne inandı. Bu inam, Nesimi karakterini canlandırmak için çok
önemliydi. Bildiğimiz gibi Rasim bitirdiği üniversitede de derin ilim ve eğitim almıştır. Onun dil,
telaffuz kabiliyeti kanaat-bahştır. Nesimi‟nin gazellerini aruz vezninde okurken bizi de, izleyicileri
de etkilemeyi başardı ve filmin her karesinde gitgide Nesimileşti” (Seyidbeyli, 1974: 13 Kasım;
Kuliyev ve Mirzeliyev, 1999: 17-18).

Filmde Nesimi ile Emir Timur‟un büyük buluşması böyle tasvir edilmiştir: Yakalanan Nesimi
elleri bağlı halde cellatlar eşliğinde çadırının önünde onu bekleyen hükümdarın karşısına çıkarılır.
Timur karşısında bükülmeden, eğilmeden dimdik, cesaretle duran şaire doğru yürür ve gözlerinin
içine bakarak:
- Herkes bana Peygamberin elçisi diyor, tazim ediyor bana. Yalnız siz itaat etmiyorsunuz.
Neden? – diye sorar.
Nesimi:
- Senin hâkimiyetin kılınç ve korku üzerinde berkarardır – cevap verir.
Timur:
- Küçük haşarat iri haşaratdan korkar. Koyun kurttan, güçsüz insan güçlüden. Cami beşer de
Allah‟tan. Dünyanın özü korku üzerinde berkarar değil mi?
Nesimi:

129
- Güçlü güçsüz insan yoktur. Kamil insan var, bir de cahil. Cahilin tarz-ı hayatı hayvanatın
tarz-ı hayatıyla doğrudan uygundur. Kılınç, külli kırgın, din, Allah höfü, hepsi hükümranlık
için gerektir sana.
Timur:
- Ecelim çatacak, ben de göçeceğim bu dünyadan. Ama Allah höfü çıkmayacak insanın
canından. Yıldırımı, dolusu, tufanı var bu dünyanın. Seli, taşkını, zelzelesi var.
Nesimi:
- Kamil insan cümle âlemin sırrına vakıf olucak ve hiçbir şeyden korkmayacak.
Timur:
- Korkusuz insan insan değildir, kudurmuş itdir.

Bu kelimelerden sonra Emir Timur hançerle Nesimi‟nin ellerini çözerek onu azat bırakır.
Ellerinde tuttukları hançerlerle Nesimi‟yi öldürmek için emre hazır halde olan, hükümdardan bir
işaret bekleyen cellatlar, çevresindeki insanlar şaşkınlıkla “Neden onu bıraktınız?” sorduğunda,
Emir Timur dönüp şairlere, bilim adamlarına sinirli bir şekilde bağırarak:
- Ne istiyorsunuz? Her seferde varidatımın yarısını size veriyorum. Peki, siz bana ne
veriyorsunuz? Nerde sizin kelamınızın kudreti? Ne zamana kadar baş kesmekle zafer
kazanacağım ben? – diye sorar.

Filmde hiç durmadan ordusu ile savaştan savaşa koşan Emir Timur rolüne, tiyatro ve sinema
oyuncusu Yusif Veliyev (1917-1980) özgün sesi ve muhteşem oyunculuğu ile hayat vermiştir. İster
tiyatro sahnesinde isterse de sinemada çeşitli karakterleri, özellikle tarihin önemli şahsiyetlerinin
rollerini canlandırmayı seven oyuncu, bu filmde davet aldığı Emir Timur rolünü memnunlukla kabul
etmiş, ciddi bir şekilde benimseyerek başarılı oyun sergilemiştir. 1950 yılında Genç Tamaşaçılar
Tiyatrosu sahnesinde çalışmaya başlayan usta oyuncu “Bahtiyar”, “Zirve”, “Sen Neden
Susuyorsun?”, “İstintak Devam Ediyor”, “Bir Cenup Şehrinde”, “Çocukluğun Son Gecesi”,
“General”, “Kaval Sesi”, “Günlerin Bir Günü”, “Arkadan Vurulan Darbe” gibi sinema filmlerinde
rol almış, kendine özgü oyunculuk biçimi oluşturmuştur. Yusif Veliyev aynı zamanda seslendirme
sanatının en önemli isimlerinden biri idi. “Ahırıncı Aşırım” filminden Kerbelayi İsmail başta
olmakla beyaz perdenin en sevilen karakterlerlerine sesiyle ve kendine has vurgularıyla hayat
vermiştir. Azerbaycan sinemasının birçok kahramanları onun unutulmaz sesiyle hafızalarda yer
etmiştir.

130
Fimin görüntü çekimlerini Azerbaycan sinema tarihinin birçok önemli yapıtlarında görev
almış, “Ahırıncı Aşırım”, “Babek”, “Dede Korkut”, “Gün Geçti”, “Yedi Oğul İsterim”, “Sevil”,
“Toprak. Deniz. Od. Sema”, “Mutluluk Kaygıları”, “Yaşamak Güzeldir, Kardeşim!”, “Mahnı
Kanatlarında” filmlerindeki çalışmalarıyla Azerbaycan sinemasının görsel diline önemli katkılarda
bulunmuş usta kameraman; ayrıca “Asif, Vasif, Ağasif”, “Alman Klinigine Şahsi Sefer”, “Sizi
Dünyalar Kadar Severdim” filmlerinin yönetmeni olmuş Rasim İsmailov üstlenmiş, sanat
yönetmenliğini ise Memmedağa Hüseyinov ve Mayis Ağabeyov yapmıştır.

Rasim Balayev, İsmail Osmanlı, Halide Kasımova, Semender Rzayev, Tofik Mirzeyev, Almaz
Esgerova, Memmedrıza Şeyhzamanov, Yusif Veliyev, Muhtar Manıyev, Kamal Hudaverdiyev,
Ebdül Mahmudov gibi isimlerden oluşan zengin oyuncu kadrosuna sahip “Nesimi” filmi 1974‟te
Bakü‟de düzenlenen 7. Umumiitifak Film Festivali‟nde tarihi konuda yapılan En İyi Film Ödülünü
kazanmıştır. Ayrıca, başrol oyuncusu Rasim Balayev Nesimi rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülüne
layık görülmüştür (İsmailov, 2001: 109; Kazımzade, 2004: 198, Kazımzade, 2003a: 84).

“Nesimi” filmi başarılı bir tarihi film olduğu kadar mükemmel bir müziğe de sahip. Film
Azerbaycan sinema tarihinin “Sebuhi”, “Bahtiyar”, “Görüş”, “Kızgın Güneş Altında”, “Üvey
Anne”, “Onu Bağışlamak Olur mu?”, “Telefoncu Kız”, “Mucizeler Adası”, “Sen Neden
Susuyorsun?”, “O Kızı Bulun”, “Derviş Paris‟i Patlatıyor”, “Mutluluk Kaygıları”, “Kaynana”,
“İlave İz”, “Azaplı Yollar”, “Müzik Öğretmeni”, “Süreyya”, “Böyle Ada da Vardır” gibi birçok
önemli yapıtlarında besteci imzası bulunan Tofik Kuliyev müzikleriyle daha değerli bir noktaya
ulaşmıştır. Yönetmen Hasan Seyidbeyli “Telefoncu Kız”, “Mucizeler Adası”, “Sen Neden
Susuyorsun?”, “O Kızı Bulun” isimli sinema filmlerinin müzikleri için Tofik Kuliyev‟le bir araya
gelerek muhteşem bir takım yaratmış, bu verimli çalışmalar Azerbaycan sinemasının unutulmaz
yönetmen ve besteci ikiliklerinden birini oluşturmuştur. Bu başarılı ortak çalışmalar yıllarca devam
etmiş, Tofik Kuliyev besteleri Hasan Seyidbeyli‟nin özgün sinema dünyasını tanımlayan ögelerden
birine dönüşmüştür. Bunun devamı olarak, “Nesimi” filminde de Tofik Kuliyev bestelerini
kullanmayı tercih eden Hasan Seyidbeyli, besteciden iyi sonuçlar elde edeceğine önceden emin idi.
Aynı zamanda deneyimli besteci de yönetmenin görüşlerini, ne istediğini, neleri anlatmaya,
aktarmaya çalıştığını iyi biliyordu. Bu çalışmanın sonucu olarak Tofik Kuliyev kendine has yaratıcı
tarzının ürünü olan müzikleriyle, orkestral besteleriyle Azerbaycan sinema müziği tarihinde derin iz

131
bırakan daha bir başarılı çalışmayı üstlenmiş oldu. Film boyu müzik ve görüntüler arasında kurulan
ilişki ayrılmaz bir bütünlük, mükemmel bir uyum sergiliyor. “Emir Timur‟un Hücumu”, “Vasiyet”,
“Nesimi‟nin Şirvanşah‟la Görüşü”, “Nesimi‟nin İdamı” sahneleri, yaşanan olaylar, durumlar,
diyaloglar, özellikle:

Şems: Bir söz de bana, Nesimi…Vasf eyle beni, şair!


Nesimi: Vasf zamanı değil, afet.
Şems: Ölüme gidiyorum, yalvarıyorum...
Nesimi: - Seni bu hüsn-i cemâl ile bu kemâl ile görup,
Korktular Hak demeğe, döndüler insan dediler.

-diyaloğuyla sunulan “Şems‟in Ölümü” sahnesi Tofik Kuliyev‟in efsane haline gelen
bestelerinin eşliğinde daha vurgulu ve tesirli duruma gelir, müziğin etkisiyle başarılı bir anlatım
ortaya çıkarır.

Besteci Tofik Kuliyev‟in hatıralarından: “Yönetmen Hasan Seyidbeyli ile çalışmaktan çok
memnunun. Açıkçası onun filmlerinde çekimlere diğer bir bestecinin katılmasını hiç düşünemem, bu
imkânsız. Ama “Nesimi” filminde onunla birlikte çalışacağıma söz versem de yine de çok
heyecanlıydım. Çünkü bu çok ağır bir filmdi, nedense onun için müzik dilini belirlemek o kadar da
kolay değildi. İmtina etmek istesem de çekindim. Eski dostumun kalbini kırabilirdim. Bir gün Hasan
belli ki bir şeyler duymuş gibi bana sordu: - “Dostum, müziği tamamlamakla ilgili hiçbir şey
söylemiyorsun, çalışmalar nasıl gidiyor?” Onun bu kelimeleri sanki beni düşüncelerden uyandırdı.
Hevesle çalışmalara başlayıp müziği tamamlamaya karar verdim. Çok yoğun hazırlıktan sonra bir ay
içinde “Nesimi”nin müzik parçalarını tamamlayarak teslim ettim. Ama hiç beklemediğim bir halde,
1975 yılında muteber film festivalinde izlenilen “Nesimi” filminin müziği özel bir ödül kazandı”
(Abdullayeva, 2007: 58).

Uluslararası film festivalinde çeşitli ödüllerle onurlandırılan filmlerin başarısında Tofik


Kuliyev‟in büyük emeği vardır. “Sebuhi” filminden sonra sinema müziği alanında yoğun bir şekilde
çalışan besteci, Azerbaycan sinemasının önemli yapımları için besteler yapmaya devam etmiş,
ayrıca “Kaygı”, “Şifa Nağmesi”, “Kardeşlik Yardımı”, “Sovyet Azerbaycan‟ı”, “Alagöz
Yaylağında”, “Bakı ve Bakılılar”, “Ebedi Kardeşlik” belgeselleri onun müziğiyle perde hayatı

132
bulmuştur. “Tofik Kuliyev sinemada çok verimli bir şekilde çalışmıştır. Azerbaycan sinema
müziğini onsuz hayal etmek neredeyse imkânsız. Tofik Kuliyev‟in bestelerini çalıştığı filmlerde
müzik dramaturji gelişimin en önemli etkenlerinden biridir. Azerbaycan sinema tarihinde müzik
geleneği özellikle, Tofik Kuliyev yaratıcılığında daha da gelişmiştir. Bestecinin müziklerinin eşlik
ettiği filmlerin neredeyse çoğu beyaz perdede ilk gösteriminin ardından halkın sevimli nağmelerine
dönüşmüştür. Bu şarkıların böyle hayranlık uyandırması öncelikle halk müziğiyle derin
bağlantısıdır. ...Aydın bir müzik dili, melodi zenginliği, halk müziği hazinesinden yararlanma,
ahenktar seslenme ve nihayet selis bir orkestra işlemesi – Tofik Kuliyev yaratıcılığının temelidir.
Bestecinin sinema müziği de bu açıdan kendi berraklığı, akıcılığı, zarafeti ile seçkindir. İfade
biçimleri ve halk müziğine yakınlığı bu film müziklerini geniş kitlelerin sevimli nağmelerine
dönüştürmüş, besteciye büyük ün kazandırmıştır. ...En değerlisi ise odur ki, bestecinin ismi
söylenmeden bile biz bu müzikleri duyduğumuzda hemen müzik dili ve melodi özgünlüğü ile Tofik
Kuliyev müziği olduğunu biliyoruz. Çünkü kendine özgü uyum zenginliği, melodi çeşitliliği taşıyan
bu müzikleri bir başkasıyla karıştırmak imkânsız ” (Abdullayeva, 2007: 58-63-76).

Eserleriyle birçok ödüle layık görülmüş bestecinin “Sene de Kalmaz”, “Bakı Geceleri”, “Aziz
Dost”, “Sevgi Valsı”, “İlk Bahar”, “Arzular”, “Bahar Nağmesi”, “Zibeyde”, “Dedim Dedi” gibi
zengin geleneksel Azerbaycan müziğiyle harmanlanan, özgün tarzı ve müzikal yapılarıyla -
benzersiz melodik özellikleri, zengin anlamlılığı, ritimleri, renkli harmonik tonlamalarıyla seçkin
şarkıları ünlü isimler tarafından yorumlanmıştır (Mahmudova, 2009: 136-137).

2.13. Arif Babayev

Arif Babayev (1928-1983) Azerbaycan sinemasının en önemli ve unutulmaz


yönetmenlerindendir. 1953 yılında Azerbaycan Devlet Tiyatro Enstitüsü‟nde yönetmenlik
bölümünden mezun olduktan sonra Genc Tamaşaçılar Tiyatrosu‟nda yönetmen ve oyuncu olarak
görev alan Arif Babayev, Azerbaycan‟da ilk televizyon yayınlarının yapıldığı 1956 yılından itibaren
televizyon yönetmeni olarak çalışmaya başladı. Başarılı televizyon çalışmalarının yanı sıra belgesel
sinema ile ilgili araştırmalarını “Dostluk Dili”, “Hazar‟da Mucize”, “Hazar Sahilinde Şehir”, “Şen
Ahvalatlar”, “Şehrimizin Çocukları”, “Bakü Bulvarı” gibi belgesellerle devam etti.

133
1964‟te Cafer Cabbarlı‟nın adını taşıyan Azerbaycan Film Stüdyosu‟na davet aldı, zirveye
ulaşmaya çalışan dağcıların zorlu hava şartıyla mücadelesini, başarılarını konu edinen “Zirve” kısa
metraj filmini gerçekleştirdi. Senaryosu İmran Kasımov‟a ait bu film “Dağ Ormanından Geçerken”
ve “Cazibe Kuvveti” filmleriyle birlikte “Kimi Daha Çok Seviyoruz?” film almanağına dâhil
edilmiş ve yönetmenin çeşitli belgesel çalışmalarından sonra sinemada ilk filmi olmuştur.

Sanat yaşamı boyunca “İnsan Mesken Bulur”, “Çocukluğun Son Gecesi”, “Gün Geçti”,
“Ömrün İlk Saati”, “Elma Elmaya Benzer”, “Arkadan Vurulan Darbe”, “Bizi Bağışlayın”,
“Birisigün Gece Yarısı” filmlerine yönetmenlik yapmıştır.

“Çocukluğun Son Gecesi” - Arif Babayev “Çocukluğun Son Gecesi” filmini 1968 yılında
Maksud İbrahimbeyov'un kaleme aldığı film senaryosu ile yönetti. Besteleri Polad Bülbüloğlu‟na,
sanat yönetmenliği Elbey Rızakuliyev‟e ait film Enver Hasanov, Seyavuş Şefiyev, Etaye Aliyeva,
Töre Zeynalova, Elekber Seyfi, Tofik Mirzeyev, Memmedsadık Nuriyev, Yusif Veliyev, Melik
Dadaşov, Muhtar Maniyev isimleriyle unutulmaz bir oyuncu kadrosu oluşturdu. Yönetmenin
olağanüstü çaba harcadığı, Azerbaycan sinemasında kendine özgü bir yer edinen bu film; gençliği,
dostluğu, hayatta doğru yolu bulmaya çalışırken atılan farklı adımları, her türlü zorluğa,
olumsuzluğa rağmen mücadele etmekten vazgeçmemeyi, hayatın çelişkilerini ve değişikliklerin
nasıl kademe kademe oluştuğunu anlatan bir dram filmidir. Olaylar, okulu yenice bitirmiş Murat
(Enver Hasanov) isimli gencin yeni bir hayata başlaması ve yeni mezun olmuş Rüstem'in (Seyavuş
Şefiyev) çalıştığı ortamda karşılaştığı yolsuzluk sorunlarıyla gelişir.

Olay örgüsünün farklı bir biçimde ele alındığı filmin görüntülerinin her biri mükemmel ahenk
ve uyum içinde, sanatsal bir dille anlatılmış, her sahnesi inanılmaz bir özenle seçilmiştir. “Yönetmen
Arif Babayev, filmde en küçük karakterleri bile çatışma, karşıtlar içinde göstermekle, onları
seyirciler için unutulmaz kıldı. Şehir manzaralarının kullanıldığı diğer filmlerden farklı olarak,
yönetmen Bakü'nün dikkat çekici geniş planlarını değil, pek göze çarpmayan dar sokaklarını,
eyvanlarını, çatılarını kullanarak ortamın daha etkileyici manzaralarını oluşturdu ve burada usta
kameraman Zaur Meherremov'un müstesna emeği vardır” (Dadaşov, 2009: 344-345).

134
Filmin sanat yönetmenliğini Azim Azimzade adına Azerbaycan Devlet Ressamlık Okulu‟nda,
daha sonra Moskova Sinematografi Enstitüsü‟nde ileri ressamlık eğitimi aldıktan sonra 1953 yılında
“Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda çalışmaya başlayan, “Kara Taşlar”, “Bahtiyar”, “Üvey
Anne”, “Telefoncu Kız”, “Bir Mahelleden İki Genç”, “Onun Büyük Kalbi”, “Arşın Mal Alan”,
“Sevil”, “Aziz Halkımıza”, “Görüş”, “İstintak Devam Ediyor”, “Arkadan Vurulan Darbe”
filmlerinin sanat yönetmenliğini üstlenmiş olan, eserleri arasında “Abşeron‟da”, “Bakü
Sokaklarında”, “Köy”, “Madenlerde”, “İçeri Şehir” gibi önemli resimlerin yer aldığı, ömrünün son
anına kadar kendini sanata adamış ressam Elbey Rızakuliyev gerçekleştirmiştir (Efendiyev, 2013:
11-13).
Film 1969 yılında Kiev‟de düzenlenen Sovyet Film Festivali'nde En İyi Film Ödülü‟ne layık
görülmüştür (Kazımzade, 2015: 145).

“Elma Elmaya Benzer” - Arif Babayev'in 1975 yılında çektiği, senaryosu Alla Ahundova'ya
ait, köy hayatının anlatıldığı “Elma Elmaya Benzer” lirik komedi filminde emek konusu işlenmiştir.
Olaylar Nadir babanın kendi bahçesinde büyük zahmetle yetiştirdiği çekirdeksiz elmaların ilginç
öyküsü üzerine kuruludur.

Cennetmekân köyünde yoğun emek ve tecrübe ile yetiştirilen bu güzel, sihirli elmaların
insanların hayatlarını değiştirmesi, bir mutluluk getirmesi, mucize yaratması - Kurban'ın Medine'ye
âşık olması ve evlenmek niyeti; Memmedeli'nin sevgisini fazla ciddiye almayan, botanik dersinde
görsel araç olarak kullanmak için pazardan sadece iki “sihirli” elma alan Ayşe öğretmenin bir
mucizeyle karşılaşması; derste elmayı yiyerek çekirdeksiz olduğunu farkeden, öğretmenini ve sınıf
arkadaşlarını da şaşırtan öğrenci Kerimov'un yalnız yapılmamış dersi ezbere söyledikten sonra iyi
puan alması; beş kız çoçuğu babası Heşim'in hastanadeki eşine sihirli elmayı gönderdikten sonra
eşinin nihayet bir erkek bebek dünyaya getirmesi ile olaylar çözülmeye başlar.
Başrollerini Hüseyinağa Sadıkov, Fazil Salayev, Hasan Memmedov, Sefure İbrahimova, İnare
Kuliyeva ve Hacıbaba Bağırov‟un paylaştığı filmin müzikleri besteci Ramiz Mirişli tarafından
yapılmış, görüntü yönetmenliğini Valeri Kerimov, sanat yönetmenliğini ise Firengiz Kurbanova
üstlenmiştir.

135
2.13.1. Gün Geçti

“Gün Geçti” – “Hayatta bence en güzel şey odur ki, insan kendisi için bir masal
uydurabilsin. Efsane ya da gerçek fark etmiyor önemli olan budur ki, uydurduğu masala
inansın... ”

Arif Babayev İçeri Şehir‟de doğdu ve büyüdü. O yüzden hakkında her türlü bilgiye sahip
olduğu, yıllarca aynı zevkle tek başına yürüdüğü bu şehrin sokaklarına, caddelere, mahellelere
büyük bir tutkuyla bağlıydı. Ayrıntıları ustalıkla yakalayan ve her karesine bir başka gözle
bakabilmeyi başaran yönetmenin filmlerinin neredeyse hepsinde İçeri Şehir vardır ve bunu tamamen
farklı bir şekilde sundu. Filmlerinde biz de onun kahramanlarıyla birlikte kendi içinde binlerce
gizemli hikâye, tarih barındıran İçeri Şehir‟in dar sokaklarında, caddelerinde birlikte yürür,
dolambaçlı yollardan, döngelerden öteriz. Kalabalık Bakü sokakları, İçeri Şehir, deniz sahili onun
için sadece mekân değil; aynı zamanda iç dünyasını, heyecanını, tutkularını filmlerinde her yönüyle
yansıtan etkin ve vazgeçilmez bir araç idi.

İçeri Şehir'de eski evlerin dağıtılarak yerine yeni binaların yapılmasıyla bir türlü barışamayan
Arif Babayev, hatta “Gün Geçti” filminde çekim zamanı İçeri Şehir'deki evlerden birinin nasıl
dağıtıldığını filme almış, bir yandan da şehrin dile getirilmemiş sorununu görüntülemiştir. Bu
konuda sinemacı, senaryo yazarı ve yönetmen Aydın Dadaşov 2006 yılında yayımlanan “Rejisör
Arif Babayev” kitabında yazar: “Arif doğduğu ve büyüdüğü İçeri Şehir‟e çok bağlıydı. Ve tabii ki,
İçeri Şehir‟deki baba evinin dağıtılması da Arif‟i çok etkilemiştir. Nevruz bayramları akşamlarında
baba evinin yerindeki küçük bahçeye gelerek burada mum yakan Arif‟in gece geç saatlere kadar
bankta oturup geçmişin hayaller âlemine dalması bunu ispat ediyor” (Dadaşov, 2006: 56)

Arif Babayev yaratıcılığında özel bir noktada duran film, yönetmenliğini 1971‟de yaptığı
“Gün Geçti” filmidir. Film, yazar ve yönetmen Anar‟ın “Gürcü Familyası” hikâyesinin sinemaya
uyarlanmış halidir. Yönetmenin Hasan Memmedov ve Leyla Şıhlinskaya ikilisinden mükemmel bir
oyunculuk aldığı film “iki oyuncuyla yönetmen çalışması” olarak da adlandırılıyor. Arif Babayev‟in
özgün sinema diliyle anlattığı, bir aşkın geçmişi ve iki kahramanın kaderi üzerine odaklanan film
aynı zamanda bir “karakter” olarak Bakü‟nün ruh halini de hikâyesine dâhil etmeyi başarır.

136
Anlamlı ve derin diyalog ağırlıklı film, gerçek duyguların nasıl alnatılabileceğini sergiliyor.
İnsan kaderi, yalnızlık, özlem... Bazı gerçekleri kabul etmek, geçmişin anılarından kopmak zordur.
Hayatın kabullenmesi zor gerçeklikleriyle hayallerin, hatıraların çatışmasına odaklanan filmin diğer
unutulmaz yönü ise öykü ile uyumlu bir şekilde kullanılan unutulmaz Emin Sabitoğlu besteleri,
Flora Kerimova, Mirze Babayev ve Yalçın Rızazade‟nin sesinden dinlediğimiz şarkılar, Gedir
Rüstemov‟un “Sona Bülbüller”idir.

Film, şimşek çakması ile yağan yağmur damlalarının sesi ve Flora Kerimova‟nın seslendirdiği,
sözleri Vakıf Samedoğlu‟na, besteleri Emin Sabitoğlu‟na ait “Bir akşam taksiden düşüp payıza...”
mısralarıyla başlar. Tanıtım yazılarıyla birlikte seslendirilen, filmin teması hakkında bilgi veren bu
başlangıç müziği filmin genel atmosferini, karakterlerin ruh halini kendisinde barındırır ve
duygusallığı sağlıyor; yağmur, deniz, yere resim çizen çocuk, ıslanmamak için koşan insanlar, boş
kalmış banklar.

Ve kamera yakın çekimde bir çalışma odasında gezinir. Genç mimarların İçeri Şehir‟le bağlı
konuşmalarını duyuyoruz. Oktay bu misilsiz, büyüleyici hazinenin, “canlı müze”nin, dar sokakların,
dolambaçlı yolların geleceğinden endişe duyar. “Anahtarı ile kapısını açarak evine giren Oktay'ın
montunu çıkarıp sandalyenin üzerine atması, bir sigara yakması, hava hakkında bilgi veren radyoyu,
ardından televizyonun düğmesini açması, dolaptaki tabaktan bir şeyler alıp ağzına atması,
çaydanlığın altını yakması, buzdolabının kapısını açıp sonra kapatması bilinçaltına uyan bir dizi ile
yalnız yaşayan bir insanın ortamını tasvir eder. Paralel olarak tasvirde görünen televizyon
ekranındaki çizgi filminde çocuk arabasındaki bebeği ile mutlu anne görüntüsü ise yalnızlık
mücessemesi sayılan yönetmen Arif Babayev'in gizli isteklerinin nisgilli fısıltısına dönüşür.
Böylece, kendisinin psikolojik portresinin imgesel çozümünü oluşturabilmiş yönetmen, aynı
zamanda bireysel sanat tarzını da sergilemeye muvaffak olur” (Dadaşov, 2006: 63).

Oktay, imzasız, garip bir telgraf alır: “Oktay Muradov‟a. 29‟unda uçuyorum. Sefer sayısı 203.
Karşıla”. O, Moskova'dan gelen, kim olduğunu bilmediği misafirini karşılamak için havalimanına
gider. Yol boyunca arkadaşlarını hatırlar. Onun tereddüt içinde misafiri ile ilgili iç konuşmasını
duyuyoruz: “Kimdir acaba?... Rauf?... Hayır, Rauf Riga‟da. Mansur... imzasız telgraf neden
göndersin ki... Belki... Hayır, olamaz..” Havalimanında beklediği uçaktan inen yolcular arasında
gördüğü Esmer‟i bize böyle tanıtır: “O, benim çocukluk arkadaşımdı. On sene bir sınıfta okumuştuk.

137
Hayır, o, benim ilk aşkım değildi. Sadece hoşlandım o kadar. Hiç kendim de bilmiyorum, benim hiç
ilk aşkım oldu mu? Hayır, hatırlamıyorum...” Böylece, Oktay Esmer'i sevmediğini itiraf eder.

Esmer Bakü‟ye sadece bir günlüğüne, Oktay‟ın doğum gününü kutlamak için gelmiş.
Oktay‟ın doğum günü 30 Nisan‟dır. Yıllar önce, okulun son sınıfında tüm sınıf arkadaşları Oktay‟ın
doğum gününü kutlamak için onların evinde toplanmıştı. Ama 29‟u, Cumartesi. O yüzden de
Esmer‟in hatırında öyle kalmıştır.

Oktay mimardır. “İşten, faaliyetten güzel dünyada ne varki?! Ve bunların olmaması ne büyük
facia, ne büyük boşluktur...” diyen Oktay‟ın idealleri de gelecek hayalleri de mesleğiyle bağlı. O
İçeri Şehir‟in sorunları, yeni otellerin projeleri ile meşgul ve hala bekâr. “Güneş ve Işık Sarayı”
projesi üzerinde çalışıyor, bunun hayata geçmesine inanıyor. Esmer‟se okulu bitirdikden sonra
onlara İngilizce dersi veren Camal ile evlenmiş, kendisine bambaşka bir hayat kurmuştur, bir kızları
da vardır. Camal onlardan yedi sekiz yaş büyüktü. Dışarıdan bakıldığında Esmer‟in son derece
mükemmel ve kusursuz bir evliliğe, yaşama sahip olduğu düşünülür. Diplomat kocası, arkadaşları,
dolaştığı yabancı ülkelerle ilk bakışta mutlu gözükebilir. İlk başlarda belki de tüm bunlar Esmer için
eğlenceliydi. Ama o yine de yalnızdır, mazide yaşar, unutamadığı anılarına sığınmış. Aradan bu
kadar yıllar geçmesine rağmen, onun iç dünyasında hiçbir şey değişmemiş. Hala geçmişte yaşadığı
samimi duyguların, aziz hatıraların peşinde. Uzak mesafelere gitse de biriktirdiği anılarını, içinden
bir türlü çıkamadığı geçmişini de hep kendisiyle taşımış. Kendisini hep Bakü‟ye ait görmüş.
Radyoda Bakü'de havanın soğuk olduğunu duyarsa o da üşüyor. Onu bir günlük Bakü‟ye getiren de
bu yalnızlıktır.

Esmer‟le Oktay, uzun bir ayrılık döneminden sonra yeniden bir araya gelir, bir gün birlikte
zaman geçirirler. İçeri Şehir‟i, Kız Kulesi‟ni, Dağüstü Park‟ı dolaşır, sinemaya gider, birlikte yemek
yerler, acı tatlı anılarını paylaşırlar. Esmer için uzun yılların ardından sanki hiçbir şey eskimemiş.
Duyduğu hisleri, beklentilerini anlatır, gizli duygularını yıllar sonra itiraf eder. Onun geçmişe bu
kadar bağlılığı, yaşananları hep hatırlayıp tuhaf duygular hissetmesi Oktay'a çok garip geliyor.
Oktay içinse şimdi Esmer sadece uzak ve unutulmuş bir çocukluk arkadaşıdır. “Hayatın bozulmaz
mantığına göre olup geçenleri geri almak çabası kime gerektir. Esmer neden tüm olup yaşananları
geri döndürmek, hatıraları uyandırmak istiyor. Buraya neden gelmiş? Geçen günlere ziyarete mi?
Kime lazım bu ziyaret?” (Anar, 1988: 60).

138
Esmer doğup büyüdüğü, çocukluğunu geçirdiği evi, mahelleyi yeniden görmek ister.
“...Faytondan inerek büyüdüğü evi görmeye acele eden Esmer‟e, Oktay‟ın o evin artık yıkıldığını
söylemesi de çelişkili sunumu ile dikkat çekir. Eski evlerin kalıntıları arasında kalmış Esmer‟in,
yakın planda verilmiş demir parmaklıktan şekerburanın kokusundan sabaha kadar uyuyamadığını
itiraf etmesi, yoksulluktan ve babasızlıktan eziyet çekmiş bir kızın samimiyetinin, komşudan gelen
bayram payının sabahın seher vaktinde olsa bile sahibine iletilmesi, halkımızın necip âdetinin
sergilenmesine dönüşür” (Dadaşov, 2009: 349).

Bakü, şimdi Esmer‟e bir rüya gibi geliyor. İçeri Şehir çok değişmiş. Dar sokaklar, balkonları
az kalsın birbirine dokunan evler... Tüm bunların yerini büyük, taşlı, tozlu, boş bir meydan almıştır.
Ve bir de meydanın tam ortasında çalışan buldozer. Yıkıyor, dağıtıyor, uğulduyor...

Eyrin-üyrün,
Dar küçelerin,
Gündüzler
otaqlarındakı beyaz gecelerin,
damlarının yastısı,
içinin astası,
küçelerini
dolanan addımların
hemişe tenha sesi,
gecelerinin
dünyada iten tarih tikesi,
içinden bayır şehere,
büyük şehere çıkan teeccübüm,
oğrularından qorxan cibim
ölüm ayağındadır indi.
Biçare şeher,
İçeri Şeher... (Anar,1988: 56)

139
Film felsefi sonlukla biter. Esmer geldiği günün akşamı Moskova‟ya geri döner. “Ayrılık
makamında Esmer yıllardan beri koruyup sakladığı kibrit kutusunu Oktay'a geri verir ve bu,
Esmer'in şimdiye kadar yaşadığı anıların artık onun için sona erdiğini ifade eder. Şimdi Oktay‟ın bu
kibrit kutusunu saklayacağına söz vermesi anlamsız gözükür. Oktay ilerde bir gün Moskova'ya
geleceğini bildirirken Esmer'in “Gel, biz Camal'la buna çok memnun oluruz” söylemesi ise artık
sadece onların ikisine ait olabilecek psikolojik ilişkilerin bile bittiğini onaylar” (Dadaşov, 2009:
350).

Esmer geldiğine asla pişman değildir. Geçmiş yıllar, beklentileri, dile getiremedikleri ağır taş
gibi sanki yüreğinden asılı kalmıştır. Bu görüş belki de, Esmer için geçmişi tamamen terk etmek,
yarınlara yürümek adına bir başlangıçtır. Yıllardır taşıdığı acıyı bastırma gücünü bulur. O kendisini
Oktay‟la sinema salonunda belgesel film izlerken ekranda gördüğü, ayakları topraktan ebediyen
ayrılan kamikazelere - savaşa giderken geri dönmek için uçaklarına yakıt doldurulmayan, hayatla
sonsuza değin vedalaşan ölüme mahkûm pilotlara benzetir. Ve belki de, bir daha Bakü'ye
dönmeyeceğini hisseder. Gönderdiği telgrafta Oktay'ın doğum gününü sadece bu sözlerle kutlar.
“Tebrik ediyorum. Öpüyorum.” Bir de imza. “Kamikaze”. Telgrafdaki imzanın komşu kız
tarafından Gürcü familyası olarak kabul edilmesi ile bir gün içinde yaşananlar sona erir.
Kamikazelerin bir daha geri dönebilmemeleri ile kendisinin geçmişe kavuşmasının imkânsızlığı
arasında bir benzerlik gören Esmer'in anlamlı ve mecaz anlam taşıyan “Kamikaze” imzası ise onun
Oktay'a yaptığı son itiraf olur.

Filmin senaryo yazarı Anar, filmle ve yönetmenle bağlı hatıralarını, düşüncelerini şu şekilde
ifade eder: “Hayatı gözlemleme yeteneği sanatçı için çok önemlidir. O, bal arısı gibidir. Her
çiçekten şire toplar. Örneğin, senaryoda İçeri Şehir‟in çatıları, ipe asılan çamaşırlar tasvir edilse de,
Arif Babayev bu sahneyi rüzgârın esintisiyle oldukça şairane bir şekilde görüntülemiştir. Esmer‟le
Oktay‟ın arabadan izlediği öznel görüntülerde garip bir ruh hali oluşuyordu. Hızla geçen motordaki
sevgililer, uçuş hattında uzun uzun gezinen yolcu uçağı, parmaklarını duvarda gezdirerek evinin
kapısını arayıp bulan yaşlı kör adam, küçük taburesini kendisiyle taşıyan ihtiyar kadın, dar
döngedeki kalabalık düğün, tüm bunlar hepsi bir zamanlar Arif‟in hafızasına kazınmış olan,
sonradan filmde gerçekleşen ilgi çekici etütlerdir. O, gördüklerini, düyduklarını sadece
yansıtmıyordu, poetikleştiriyor, beyaz perdenin şiirselliğine, poezyasına dönüştürüyordu. Arif

140
Babayev ekran şairi idi. Ekranda İçeri Şehir‟in lirik atmosferini, duygusal abuhavasını yaratmakta
Arif‟in eşi benzeri yok idi” (Dadaşov, 2006: 66-67).

Her sahnesi bir fotoğraf karesi derinliğinde olan filmin görüntü çekimleri Rasim İsmailov‟a,
sanat yönetmenliği Elbey Rızakuliyev‟e aittir. Unutulmaz bir Arif Babayev filmi olan “Gün Geçti”
Emin Sabitoğlu müziğiyle de hayat buldu. Film içeriğinde müziklerin yeri, varlığı özeldir. Filmin
dramatik yapısına, anlatımına destek olan müzik parçaları, şarkılar görüntüleri birbirine bağlayarak
daha anlamlı kılmış, filmin tüm öyküsünü, hüznünü kendisinde barındırmayı başarmıştır. “Filmde
seslendirilen lirik, hazin şarkılarla besteci Emin Sabitoğlu filme sadece müzik yazmamış, eserin
konusunun, görüşünün müzik çözümünü belirtmiştir. Şarkılar, melodiler ayrı ayrı sahnelerin,
bölümlerin fon müziği rolünü oynamıyor, montaj edildiği kadrajdaki görüntünün bir parçası,
kahramanların iç dünyasını, psikolojisini yansıtan vazgeçilmez öge olarak ortaya çıkar. Yönetmenin,
senaristin izleyiciye iletmek istedikleri sanatsal bilgiler aynı zamanda müzik imgelerinin dili ile
yansıtılıyor. Filmde minör ruhlu, özlem dolu duygular uyandırabilen lirik (geçmişin hiffeti), iç
sıkıntısını, endişeyi yansıtan heyecan dolu (İçeri Şehir‟in talihi konusu) ve geleceğe, sabaha inam
hisleri aşılayan nikbin (son şarkı) müzik notaları, görüntülerle öyle bir ustalıkla montaj edilmiş ki
yaratıcı söylevinin bir devamı niteliğini kazanıyor” (Hüseyinov, 2015: 27).

Anar: “60‟lı yıllarda Moskova‟da okuduğum zaman çoğu kez Emin‟den, Vakıf‟dan mektuplar
alırdım. Vakıf Samedoğlu çoğu zaman mektupların içinde yeni yazdığı şiirlerini de bana gönderirdi.
Onların arasında sadece iki satırlık bir şiir de vardı:

Yağmur yağıyor,
Yadıma düştün, bağışla.

Bizim bayatılar gibi geniş, Japon hokkuları gibi derin teessürat uyandıran bu satırlar uzun
zaman aklımda döndü dolaştı ve gayriihtiyari bu satırları şiire dönüştürdüm. O zamanlar şair olmak
niyetinde değildim (şimdi de değilim). Ama ilk şiir yazmak deneyimim Vakıf‟ın bu iki satırından
oluştu. Ben de bu şiiri mektupların içinde Vakıf‟a ve Emin‟e gönderdim. Bir süre sonra bildim ki,
Emin bu şiirin metnine şarkı bestelemiş. Güzel melodisi olan bir şarkı olmuş, Mirze Babayev de bu
şarkıyı güzel okumuş. Sonra Mirze Babayev‟in ve Flora Kerimova‟nın düet yaptığı bu şarkı “Gün
Geçti” filminde seslendi” (Mahmudova, 2008: 53-54).

141
Emin Sabitoğlu‟nun Azerbaycan sinemasında çok ayrı bir yeri vardır. “Bizim Cebiş Muallim”,
“Dede Korkut”, “Ad Günü”, “Park”, “Od İçinde”, “Dante‟nin Yıl Dönümü”, “İstintak”, “Onun
Belalı Sevgisi”, “Bağlı Kapı”, “Damadın Kaçırılması”, “Özge Ömür”, “Ölürsem... Bağışla”,
“Tahmine”, “Hem Ziyaret, Hem Ticaret”, “Otel Adası”, “Katl Olayından Yedi Gün Sonra” gibi
birçok filmin başarısında Emin Sabitoğlu bestelerinin derin etkisini ve katkılarını görmek mümkün.
“Gün Geçdi” de bu unutulmaz yapımlar arasında yer alır. Fonda çalan her müzik parçası öyküsü,
sahneleri ve diyaloglarıyla akıllarda kalan filme bir büyü katmayı başarmıştır. “Burada kelimelerle
müzik arasında tam bir birlik oluşmuştur. Genel olarak, besteci Emin Sabitoğlu hiçbir zaman sözü
müziğin hatırına tahrif etmemiş, aksine, şiirin tüm güzelliğini, anlam inceliklerini öne çıkartmaya
çalışmıştır. Besteci müzikte öyle tonlamalar bulmuş ki, insan söylemine yakın, son derece plastik,
doğal, akıcı - onlar kelimelerle bir arada hafızalara kazınır” (Dadaşzade, 2004: 412).

Konusu ve anlatımı ile özgün bir film olma özelliği taşıyan “Gün Geçti” müzikle başlayıp
müzikle bitiyor. Filmin bitiş müziği olan, Yalçın Rızazade‟nin ifasında seslenen “Bayatılar”
yaşananların bize hissettirdiği bazen acı bazen sevinçli duyguların anlam dolu ifadesine dönüşür.

Azizim, bahtı yârim,


Bahtımın tahtı yârim.
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktı, yârim.

Azizinem bir de ben,


Doldur içim bir de ben.
Ömür geçti, gün geçti,
Cevan olmam bir de ben.

Sözleriyle örtüşen bu parça bir nevi Esmer‟in yaşadığı hüznü, özlemi, burukluğu ifade etmek
için kullanılmıştır. Filmin her karesinde kendisini hissettiren bu nostaljik duygular filmin müziği ile
bir bütünlük sağlıyor ve filmin anlamını pekiştiriyor. Geçmişi unutmamak, hatırlamak güzeldir, ama
anılarla yaşamak imkansız. Zaman akıp gidiyor, hayat devam ediyor. Geçmişi anıp, geleceği umutla
bekleriz.

142
2.14. Rasim Ocakov

Azerbaycan sinemasının en özgün yönetmenlerinden olan Rasim Ocakov (1933-2006)


filmlerinde etkin bir biçimde kullandığı farklı çekim teknikleri, anlatım şekli ve izleyicide derin izler
bırakan öyküleriyle birbirinden başarılı yapıtlara imza atmıştır. Rasim Ocakov‟un kendine özgü bir
sinema anlayışı ve anlatım dili vardır. Beyaz perdeye yansıttığı yaşam öyküleriyle, karakterlerle
sinemaya yeni bir soluk getirmiştir. Çocukluğunda başlayan fotoğrafçılık merakı zamanla bir
tutkuya dönüşmüş, eğitimini Moskova Devlet Sinematografi Enstitüsü‟nde devam etmiştir. 1951-
1956 yıllarında B.Golovnya ve L.Kosmatov‟un sınıfında kameramanlık bölümünde, daha sonra
Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar Enstitüsü‟nde yönetmenlik eğitimi alan Rasim Ocakov, 1956
yılında “Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda kameraman olarak görev yapmaya başlamıştır
(Kazımzade, 2003c: 7; Kazımzade, 2014: 131-135).

İlk kez kameraman olarak 1957‟de senaryosu Nazim Hikmet‟e ve Anna Begiçeva‟ya ait,
yönetmenlerden Ejder İbrahimov‟la İlya Gurin‟in ortak çalışması olan “Bir Mahelleden İki Genç”
filminde Margarita Pilihana ile çalışarak sinema dünyasına adımını atmıştır. 1958‟de Ejder
İbrahimov‟un sonraki yönetmenlik çalışması olan, senaryosu İmran Kasımov tarafından kaleme
alınan “Onun Büyük Kalbi” dram filmi ilk kameramanlık işi olmuştur. Tofik Tağızade, Hasan
Seyidbeyli, Eldar Kuliyev, Şamil Mahmudbeyov, Arif Babayev gibi Azerbaycan sinemasının usta
yönetmenleriyle çalışarak “Asıl Dost”, “Bizim Sokak”, “Emek ve Kızıl Gül”, “Sen Neden
Susuyorsun?”, “Bir Cenup Şehrinde”, “Abşeron Ritimleri”, “En Vacip Musahabe”, “Skripkanın
Sergüzeşti”, “Ömrün İlk Saatı” gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini üstlenmiştir. “Bakü Bugün”,
“Muhammed Fuzuli”, “Abideler Konuşuyor”, “Dağıstan Konseri”, “Azerbaycan‟ın Sanhe Ustaları”,
“Çiçek Yağmuru” Rasim Ocakov‟un kameraman imzasının bulunduğu belgesel çalışmalardandır.
1960‟ta hem yönetmenliğini, hem kamaremanlığını üstlendiği kısa metraj “Yolda Ahvalat” ile ilk
filmini gerçekleştirmiştir. 1974‟te şair Zeynal Halil‟in aynı isimli eserinden uyarlanan, ama
çekimleri yarım kalan “Gatır Memmed” filminin tamamlanması için yönetmenlik teklifi almış ve
daha ilk sinema filmiyle sözü edilen bir yönetmen olmuştur (Kazımzade, 2014: 146).

Böylece, ilk yönetmenlik tecrübesini içeren, onu ustalar arasına katan “Gatır Memmed”
filminden sonra Rasim Ocakov, yönetmen olarak adını sinema alanında duyurmaya başlamıştır.

143
1970‟lerden başlayan ve 1990‟ların sonlarına kadar uzanan yönetmenlik yaşamı boyunca öznel
tarzını, mükemmel görsellikle olaylara farklı bakışını yansıtmaya muvaffak olduğu, zengin ve derin
karakterlerle dolu film çalışmalarına imza atmıştır. Azerbaycan sineması tarihine “Kaval Sesi”, “Ad
Günü”, “Bağlı Kapı”, “Park”, “Özge Ömür”, “Ölürsem... Bağışla”, “Katl Olayından Yedi Gün
Sonra”, “Tahmine”, “Hem Ziyaret, Hem Ticaret”, “Otel Odası” gibi kendine özgü bir yer edinmeyi
başaran filmler kazandırmıştır.

Yönetmenin gerçekçilik geleneğini sürdürdüğü, sahip olduğu farklı bakış açısı ve anlatım
biçimleriyle dikkat çeken bu filmler, yıllar geçse de defalarca izlenilen, seyircide derin izler bırakan,
üzerinde durulan filmler oldu. Yönetmen, filmlerinde olaylar örgüsü etrafında özellikle bireylerin
duygusal ilişkileri üzerinde durmuş, toplumsal konuların yanında dostluk, sevgi, aşk, yalnızlık gibi
kişisel konulara üstünlük vermiştir. Bu filmlerdeki olaylar tanıdık, kahramanlarsa inandırıcıdır. Bu
filmlerin diğer en önemli özelliği yönetmenin eyleme dökmediği olay ve durumların ustalıkla
hissettirilmesi açısından dikkat çekici olması idi. Kendisiyle yapılan bir röportajda Rasim Ocakov
yönetmenliğini gerçekleştirdiği, üslup nitelikleriyle seçilen, farklı biçime sahip sinema filmlerinin
en belirgin ortak özelliklerini şu şekilde ifade etmiştir: “Benim tüm filmlerim farklı senaryolara
dayanır. Ama onları bir araya getiren ise manevi mizaç, manevi çıkışlar sorunudur” (Kazımzade,
2003c: 52).

Filmlerinde özellikle Fahreddin Manafov, Şahmar Elekberov, Rasim Balayev, Memmedrıza


Şeyhzamanov, Hasan Memmedov, Yusif Veliyev, Hacı İsmailov, Şefike Memmedova, Aleksandr
Kalyagin, Muhtar Maniyev gibi başarılı oyuncularla; kameramanlardan çoğunlukla Teyyub
Ahundov, Şerif Şerifov, Zaur Meherremov, Rafik Gemberov ile çalışmıştır. “Özge Ömür”, “Katl
Olayından Yedi Gün Sonra”, “Tahmine” ve “Otel Odası” filmleri ise kameraman Kenan
Memmedov‟un imzasını taşıyor (Kazımzade, 2010a: 249).

1990 yıllarında Rasim Ocakov, başarılı yönetimi ve rol dağılımı ile dikkat çeken filmler;
senaryosunu Rüstem İbrayimbeyov‟un yazdığı ve başrolünde Fahreddin Manafov‟un yer aldığı
“Katl Olayından Yedi Gün Sonra”; Anar‟ın “Beş Katlı Evin Altıncı Katı” eserinden sinemaya
aktarılan, Fahreddin Manafov ve Meral Konrat‟ın başrol oyunculuğunu paylaştığı “Tahmine”;
başrollerini Hacı İsmailov ve Nuriyye Ahmedova‟nın üstlendiği, senaryosu Rüstem İbrahimbeyov‟a
ait “Hem Ziyaret, Hem Ticaret”; başrol oyuncusu Fahreddin Manafov olan, senaryosu Anar

144
tarafından kaleme alınan “Otel Odası” isimli daha dört ehemmiyetli filmini izleyicilerle
buluşturmuştur.

Her birine büyük emek harcadığı filmlerin birçoğu katıldığı sinema festivallerinde hem
yönetmenine hem de oyuncularına pek çok ödül kazandırmıştır. 72 yıllık ömrüne unutulmaz filmler
sığdıran yönetmen, belgesel sinema alanında da yoğun çalışarak “Bakü Bugün”, “Abideler
Konuşuyor”, “Dağıstan Konseri” belgesellerine, “Mozalan” Satirik Sinema Dergisi‟ne ait birçok
kısa filme imza atmıştır.

“Bağlı Kapı” - Yönetmenin 1981 yılında çekilen “Bağlı Kapı” dram filmi Rüstem
İbrahimbeyov‟un “Yeşil Kapı Arkasındaki Kadın” eserinden sinemaya uyarlanmıştır. İlk bakışta pek
de dikkat çekmeyen, ama aslında karmaşık örgülerden oluşan olayları konu edinen filmin kahramanı
Murat (Rodion Nahapetov) isimli gençtir. Yüzleştiği karmaşık zorluklara, çelişkili manevi sorunlara
rağmen etrafında olup bitene karşı itinasız kalamayan Murat, durum ve koşullarla asla barışmaz, ne
olursa olsun yine de tanıdığı tanımadığı insanlara yardım etmekten vazgeçmez.

Filmde oyunculardan Nesibe Zeynalova, Hacı İsmailov, Aleksandr Kalyagin, Sadık


Hüseyinov, Rodion Nahapetov, Svetlana Memmedova, Larisa Helefova, Dadaş Kazımov vb. yer
almıştır. Kameramanlığını Rafik Gemberov‟un, sanat yönetmenliğini Fikret Bağırov‟un üstlendiği,
besteleri Emin Sabitoğlu tarafından yapılan film, 1982 yılında Tallin'de düzenlen 15. Umumittifak
Film Festivali'nin En İyi Film Ödülünü ve özel diplomasını kazanmıştır (Kazımzade, 2014: 156).

“Park” - 1984‟te gösterime giren, senaryosunu Rüstem İbrahimbeyov‟un yazdığı “Park” dram
filmi, hüzünlü bir aşk hikâyesini perdeye taşıyor. Filmin “Park” adlandırılması aslında parkların,
insanların önemli buluşma noktası olması nedenidir. Başrollerinde Fahreddin Manafov ve Galina
Belyayeva‟nın yer aldığı filmin oyuncu kadrosunda Mikail Kerimov, Aleksandr Kalyagin, Hasan
Turabov, Galina Polskikh, Ötkem İsgenderov, Mebud Meherremov da vardır. Görüntü çekimleri
Rafik Gemberov ve Yuri Vorontsov, sanat yönetmenliği Fikret Bağırov tarafından yapılan, besteleri
Emin Sabitoğlu‟na ait “Park” filmi 1984 yılında Kiev'de düzenlenen 17. Umumittifak Film
Festivali'nin özel diploma ve ödülünü kazanmıştır (Kazımzade, 2004: 281).

145
“Özge Ömür” - Rasim Ocakov‟un etkileyici filmlerinden biri de 1987 yılında Rüstem
İbrahimbeyov‟un senaryosu ile çekilen “Özge Ömür” filmidir. Oyuncu Aleksandr Kalyagin‟in
canlandırdığı Fariz Rzayev isimli başkahramanın son günlerini göstermekle aile üyeleri arasındaki
ilişkinin ne denli önemli bir olgu olduğuna vurgu yapan film, oyunculardan Fahreddin Manafov,
İrina Kupçenki, Şükufe Yusupova, Hacı İsmailov, Muhtar Maniyev, Hamlet Hanızade, Zernigar
Ağakişiyeva ve Nuriyye Ahmedova‟nı bir araya getirdi. Görüntü çekimlerini Kenan Memmedov‟un,
sanat yönetmenliğini Rafiz İsmailov‟un, bestelerini Emin Sabitoğlu‟nun üstlendiği film Moskova'da
1987 yılının En İyi Filmler Listesi‟ne dâhil edilmiştir (Kazımzade, 2003a: 137).

“Ölürsem... Bağışla” - Rasim Ocakov‟un unutulmaz eserleri arasında 1989 yılında çekilen
“Ölürsem... Bağışla” filmi özel yere sahip. Her sahnesi bir fotoğraf karesi derinliğinde olan bu dram
filmi Rasim Ocakov filmografisinin en duygu yüklu anlatılarından biridir. Senaryosunu Rüstem
İbrahimbeyov‟un kaleme aldığı film hüzünlü bir aşk hikâyesine odaklanır: savaşın açtığı yaralar,
imkânsız aşk, adaletsizlik ve ölüm. Yönetmen, savaşın acımasızlığı ve gerçek aşk hikâyesiyle sevgi
duyguları karşısında tüm kavramların imha edilmesini özenle belirtir, olay ve durumlara kendine has
üslubu, anlatımıyla farklı bir bakış açısı sergiler.

1946 yılında savaşın bitmesinden bir yıl geçtikten sonra yeni bir hayata başlama umuduyla
vatanına, çok sevdiği kadına geri dönen Yusif, haksız yere hırsızlık suçlamasıyla babasının
öldüğünü ve sevdiği kızın bir başkasıyla evlendiğini öğrenir. Çalışmak ister, ama muayene sonrası
doktor çalışmanın henüz erken olduğunu söylediğinden iş bulamaz. Her adımda adaletsizlikle yüz
yüze gelen, yalnız başına savaşmaya mecbur kalan Yusif, sevdiği kadınla görüşüp, ona birlikte bir
zamanlar hayalini kurdukları uzak yerlere gitmeyi teklif eder. Ama bu zor, kararlı gidişin ardından
maalesef onları karanlık bir gelecek, acı bir son bekler.

“Ölürsem... Bağışla” filmi Rasim Ocakov‟un ustaca yorumu, Fahreddin Manafov‟un


muhteşem oyunculuğu, kameraman Rafik Gemberov‟un filme değer katan görüntü çalışmaları,
Emin Sabitoğlu‟nun filmin öyküsüyle özleşen unutulmaz, mükemmel müziği ile hafızalara kazındı
ve Azerbaycan sinemasının unutulmaz, sevilen filmlerden biri oldu.

Azerbaycan sinema tarihinde en başarılı yönetmen ve oyuncu çalışmalarından biri Rasim


Ocakov ve Fahreddin Manafov tarafından gerçekleşmiştir. Asıl başarısını bilhassa Rasim Ocakov

146
imzalı filmlerle yakalayan Fahreddin Manafov bu film dışında yönetmenin “Park”, “Özge Ömür”,
“Katl Olayından Yedi Gün Sonra”, “Tahmine”, “Otel Odası” filmlerinde de başrolde yer almakla
sinema oyunculuğundaki ustalığını gözler önüne sermiş, etkileyici oyunu ve sesiyle Azerbaycan
sinemasının önemli karakter oyuncuları arasına girmiştir.

Yönetmen “Ad Günü”, “Park”, “İstintak”, “Tahmine”, “Otel Odası”, “Katl Olayından Yedi
Gün Sonra”, “Hem Ziyaret, Hem Ticaret” isimli filmlerinin müzik yapımını ise Emin Sabitoğlu‟na
havale etmiştir. Emin Sabitoğlu besteleri bu filmlerin bir başka unutulmaz izler bırakan yönü
olmuştur. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala izlenen bu filmler Azerbaycan sinemasının en
önemli yapıtları arasında yer alıyor. “Ölürsem... Bağışla” da bu unutulmaz filmler arasındadır. Film,
1991 yılında Bakü‟de düzenlenen Azerbaycan Fimlerinin 1. Festivali‟nde En İyi Film Ödülünü
kazanmıştır. 1992 yılında düzenlenen “İpek Yolu” Film Festivali‟nde ise filmin başrol oyuncuları
Fahreddin Manafov ve Gülzar Kurbanova, festivalin En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu
Ödülleri ile onurlandırılmıştır (Kazımzade, 2014: 159).

2.14.1. Ad Günü

Rasim Ocakov‟un Azerbaycan sinemasına armağan ettiği bir film daha Rüstem
İbrahimbeyov'un “Ad Günü” ve “İş Gezisi” hikâyelerinin sinemaya uyarlanmış hali olan “Ad
Günü” filmidir. Çekimleri 1977‟de tamamlanan film gerçek dostluk hakkında lirik-psikoloji
yapımdır. İyilik, hassasiyet, duyguların samimiyeti üzerine yoğunlaşan film; farklı dünya görüşüne,
mesleklere sahip insanları bir rastlantı sonucu bir araya getiren durumları, gerçek dostluk ve
samimiyet teması etrafında şekillenen olay örgüsüyle yalnızlığını paylaşmaya çalışan insanların
hayat hikâyelerini anlatır.

Film, coğrafya öğretmeni Mustafa'nın (Hacı İsmailov) uzak bir bölgeden Bakü'ye üç günlük
gelişi, şehirle tanıştığı görüntüleriyle başlar. O, trende çalışan Feride (Şefike Memmedova) ile
tanışır ve onun evinde misafir olur. Ama Mustafa, Feride'nin evini yağmurlu bir gecede terk etmeye
mecbur kalınca, olaylar hiç beklenmedik bir şekilde gelişir. Mustafa nereye gideceğini bilmeden
gecenin bir saati hiç tanımadığı boş, karanlık sokaklarda yalnız başına yürümeye başlar.

147
Oğlunun doğum gününü kutlayan Ali ise (David Uplisaşvili) ziyafet için alışveriş edip
çocukluk arkadaşlarını bir araya toplar. O, arkadaşlarının kayıtsızlığından çok huzursuz. Günün
sonunda çok yorulur ve uykuya dalar. Gelen misafirlerse Ali'nin masada yokluğuna rağmen bir
araya gelerek eğlenirler. Gece yarısı Ali uyandığında boş odada partinin bittiğini, herkesin gitmiş
olduğunu görür, sigara içmek için balkona çıkar. Bu zaman sokakta yağmur altında yürüyen hiç
tanımadığı bir adamı - Mustafa'yı görür ve seslenip onu eve davet eder. Böylece, eski dostlarıyla bir
araya gelmek için düzenlenen doğum günü partisi bu saatten sonra başlar ve iki kişinin kutlaması ile
sona erer. Masada ikisinden başka kimsenin olmamasına rağmen her ikisi de çok mutludur. Ali “Ay
Beri Bak” türküsünü okur ve garmonda “Nazile” havasını ifa eder. Mustafa ise sandalyeyi davul
olarak tıkırdatarak ona katılır.

“Ad Günü” filmi, oyuncu Hacı İsmailov‟un sinemada ilk oyunculuk deneyimi oldu. “Her şeye
çocuk saflığıyla yaklaşan Mustafa herkese iyilik yapar ve karşılığında hiçbir şey beklemez. Bazen
onun beklenmedik davranışları onu tanımayan insanlara şaşırtıcı gelebilir. Oyuncunun rol üzerine
yaptığı çalışmalarda küçük bir hata karakterin sadeliğini basitliğe dönüştürebilirdi, ama neyse ki,
oyuncu Hacı İsmailov yazar ve yönetmenin isteğinden yola çıkarak, kendine has anlamlı oyun
tarzıyla Mustafa rolünün karakter özelliklerini üst seviyeye taşımayı başardı” (Rehimli, 2008: 259).

Canlandırdığı Mustafa rolü ile ünlenen oyuncu Hacı İsmailov, sonraki yıllarda yönetmenin
“Bağlı Kapı”, “Özge Ömür”, “Hem Ziyaret, Hem Ticaret”, “Ölürsem... Bağışla”; aynı zamanda
“Yol Ahvalatı”, “Yaramaz”, “Damadın Kaçırılması”, “Feryat” filmlerinde başarılı oyun sergiledi
(Rehimli, 1996: 79). Hacı İsmailov hatıralarında Rasim Ocakov sanatı ile ilgili düşüncelerini şöyle
aktarır: “Beni sinema sanatına getiren, bana bu sanatın ince sırlarını ilk kez derinden öğreten Rasim
Ocakov oldu. Onun yönetmenliğini yaptığı filmlerde bir oyuncu olarak rol almam benim
yaratıcılığımın dönüş noktası oldu. (...) Şunu da söyleye bilirim ki, “Ad Günü” filmine kadar beyaz
perdede rol alma tutkusu bir arzu olarak kalbimde kalmıştı. Benim bu arzumu ilk kez gerçekleştiren
Rasim Ocakov oldu” (Kazımzade, 2003c: 45-46).

Emin Sabitoğlu bestelerinin eşlik ettiği, görüntü çekimleri Zaur Meherremov‟a ve sanat
yönetmenliği Kamil Necefzade‟ye ait filmde oyunculardan Şükufe Yusupova, Sedaye Mustafayeva,
Hüseyinağa Sadıkov, Fuad Poladov, Rafik Azimov, Semender Rızayev, Gülşen Kurbanova, Yaşar
Nuriyev de rol almıştır. “Filmde karakterlerin mizah hissi tuhaf bir ciddiyetle uzlaşarak, yumuşak

148
tonlama yaratır. Kameranın hafif hareketi, lirik ve ciddi görüntülerin birbiriyle uyuşması, uygun
müzik parçalarının doğurduğu hoş bir ruh hali, “Ad Günü” filmine özgü olan öğelerdir” (Sadıkov,
1988: 127).

Film, 1979 yılında Bakü‟de düzenlenen 8. Umumittifak Televizyon Filmleri Festivali‟nin


Birincilik Ödülünü, 1980 yılında ise Azerbaycan Devlet Mükâfatı‟nı kazanmıştır (Kazımzade,
2003a: 94; Kazımzade, 2014: 149).

2.14.2. Ġstintak

Rasim Ocakov‟un “İstintak” filmi yolsuzluğa karşı mücadelenin bir örneği olarak
sunulmuştur. Film üzerinde çalışmalar uzun sürdü ve hatta çekimlerden önce eser Rasim Ocakov
tarafından 18 Mart 1978 tarihinde Azerbaycan Devlet Akademik Dram Tiyatrosu'nda Melik
Dadaşov ve Hamlet Hanızade‟nin oyunculuğu ile sahneye konuldu. Bu, yönetmenle yazarın film
üzerindeki işbirliğinde yaratıcılık araştırmaları açısından başarılı bir adım oldu (Kazımzade, 2003a:
34; Rehimli, 2008: 267; Rehimli, 2013c: 97).

Rasim Ocakov bununla ilgili bir gazete makalesinde şöyle der: “Seyirci ile canlı iletişim fırsatı
nedeniyle sahne, tiyatro her zaman benim ilgimi çekiyordu. Bana öyle geliyor ki, sahne yönetmenin
sanatsal niteliklerinin daha kapsamlı bir şekilde ortaya çıkarmasına sebep oluyor ve aynı zamanda
yönetmeni yeni etkili araçlar aramak için teşvik ediyor. “İstintak” eserini sahnelerken ben buna bir
daha emin oldum. Bu, benim için zor, ama heyecan verici bir çalışma idi” (“Bakü Gazetesi”, 1978:
30 Mart).

Manevi ögelerin ön plana çıkarıldığı, gerçek insan niteliklerinin olumsuz vasıflarla


yüzleştirildiği karmaşık durumlar filmde daha belirgin. Araştırmacı Seyfi ve sanık Murat. Siyah-
beyaz çizimler, hapishane hücresi, sorgulama odası. Daha önce sporcu olan, dürüst bir hayat
yaşayan, daha sonra ise bu yolun onun için çok zor ve uzun olduğunu düşünerek başka yolları
denese de kolay yolla para kazanmak çabası boşa çıkan Murat Abiyev hapsedilmiş. Üyesi olduğu
grup ise olayları Murat'ın üzerine atar. Murat cezasının ağır olacağını bilmesine rağmen, onu
suçluya dönüştüren “arkadaşlarını” korumak adına susar, her suçu kendisi üstlenir. İşin daha kötüsü
Murad‟ın, dostluğu tamamen yanlış anlamda kavrayan, dürüst insanları kandıran birilerini
149
korumasıdır. Onların sorumluluğunu üstlenmeyi kendisine bir borç bilir ve amelinde haklı olduğunu
zanneder. Yaşadığı manevi sarsıntılar, üzüntüler araştırmacı Seyfi ile konuşmalarında bariz bir
şekilde ortaya çıkar (Hüseyinov, 1990: 38).

Bilinmeyen kişiler tarafından tehdit edilen Seyfi‟den bu işi bitirerek derhal mahkemeye
sunulması talep olunur. Ama o, Murat'ın suçsuz olduğu, tüm suçlamaların ona ait olmadığı
düşüncesindedir. Seyfi, bu davada aslında başkalarının eli olduğuna, Murat'ın bu işte sadece bir
kurban olduğuna inanmaktadır. Zor olsa da gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışır. Murat'ı korkutur,
bağırır, anlatmaya çalışır, çünkü bu adamın hayatını kurtarmak niyetindedir. Murat'ın, yaptıklarının
hata olduğunu kabul etmesine, kendisinin kurban olduğunu anlamasına çaba gösterir.

Araştırmacı ve suçlu arasında çaresiz kalan Murat ise sakin, sessiz, yorgun ve usanmış bir
haldedir. Sadece hatıralarıyla, düşünceleriyle başbaşa kalır; sevdiği kadını, oğlunu düşünür. Son
tesellisi, umudu eşi Ayan'dır. Sonunda Seyfi gösterdiği resimlerle Murat‟tan kendisine gereken
ifadeyi almayı başarır. Murat yanlış yaptığını anladığında artık çok geç olmuştur.

Seyfi rolünde ünlü Rus oyuncusu Aleksandr Kalyagin çekilmiş, bu karakteri tiyatro ve sinema
oyuncusu Semender Rızayev seslendirmiştir. Filmin bestecisi Emin Sabitoğlu, sanat yönetmeni
Fikret Bağırov, kameramanı Rafik Gemberov idi. “Kameraman kısa ve öz çalışmıştır. Doğal
alanlarla ilgili gerçek sahneler, filmde belgesel kareler gibi sunulmuştur ki tüm bunlar kendisi de
alışılmışlıktan uzaktır. Her şey filmin içeriği için çalışır, ona hizmet eder. Çünkü amaç insanı ön
plana çıkarmak, onun manevi temizliğini, asıl insani niteliklerini, insan ilkelerini olumsuz vasıflarla
yüzleştirmek, bu karmaşık durumları açıklığa kavuşturmaktır... Filmde yer alan havalı düğün
sahneleri, zengin giysili insanların soğuk bakışları, karşıt mizansenler, portreler, bakımlı hayat
tasvirleri, çeşitli açılardan zevkle çekilmiş görüntüler genel düşünce ve görüşün çözümüne hizmet
eder” (Sadıkov, 1988: 127-128).

“Yönetmen Rasim Ocakov, çekimlerde belirli olayın ortam ve ruh halini yansıtmak için
genellikle soğuk renkleri tercih etmiş, belgesel elementleri kullanmıştır. Filmin sanat yönetmeni
Fikret Bağırov, tüm yardımcı olayların görünmez mekânlara dönüştüğü bir biçim oluşturmuştur.
Filmde izlediğimiz mekânın sanatsal estetik etkisi ile ana fikrin gerektirdiği manevi mücadele daha
belirgin bir şekilde yansıma bulur. Rafik Gemberov‟un kamerası sanki kendisini kasıtlı olarak

150
sınırlamıştır. Kameraman bir sanatçı olarak, senaristin ve yönetmenin yüksek amacına yönelik
çalışmanın doğru biçimini oluşturmak konusundaki görevini, karakterlerin ve oyuncuların en küçük
hareketlerini bile dikkatle izleyerek sahnelere anlam katmakta görür. Karakterleri ayrıntılarıyla
yansıtmak için özellikle yakın plan çekimlerini kullanması, genel çekimlerde sahneye, görüntüye
uygun bir biçimde genişlik, anlam arayışı bunun en güzel örneğidir” (Rehimli, 1984: 139).

Tüm ekibin oldukça yoğun çalışma sergilediği film çekimleri 1979 yılında tamamlandı.
Oyunculardan Şefike Memmedova, Yelena Smirnova, Rasim Balayev, Tofik Mirzeyev ve Hasanağa
Turabov‟un da rol aldığı film, 1980 yılında Tacikistan‟ın başkenti Düşanbe‟de düzenlenenen 13.
Sovyet Filmleri Festivali ödülünü kazanmıştır. 1981 yılında ise filmin yönetmeni Rasim Ocakov,
senaryo yazarı Rüstem İbrahimbeyov, kameraman Rafik Gemberov, sanat yönetmeni Fikret
Bağırov, başrol oyuncuları Hasan Memmedov, Aleksandr Kalyagin ve Şefike Memmedova Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti Birliği‟nin Devlet Ödülüne layık görülmüştür (İsmailov, 2001: 212;
Kazımzade, 2003a: 104; Kazımzade, 2014: 152-153; Kazımzade, 2004: 191).

Yıllarca Azerbaycan sinemasına emek vermiş, gerisinde önemli, unutulmaz filmler bırakmış
Rasim Ocakov, bu öyküyle en iyi filmlerinden birini sunmuştur. “İstintak” yönetmenin kendine
özgü anlatımı, usta isimlerin dikkat çekici oyunculuğu, Emin Sabitoğlu‟nun mükemmel müziğiyle
Azerbaycan sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olmuştur.

Filmde Murat rolünü, Azerbaycan sinemasının usta oyuncusu Hasan Memmedov


canlandırıyor. Bir röportajında, sanat kariyeri üzerinde derin izleri bulunan bu filmin çekimlerini
Hasan Memmedov şöyle anımsıyordu: “Rasim Ocakov beni ilk kez Seyfi rolüne davet etmiştir ve
büyük bir hevesle de rol üzerinde çalışıyordum. Bu, çekimlerden çok önceleri olmuştur. Ama
çekimlerden az önce yönetmen beni yanına çağırarak sakin bir şekilde dedi: “Hasan, seni önceden
Seyfi rolüne çekeceğimizi söylemiştik. Eğer kırılmazsan sana bir şey söylemek istiyorum. Biz böyle
bir karar aldık ki eğer itiraz etmezsen seni Murat rolünde çekelim”. Gerçi, bu kelimeler beni
endişelendirmedi. Bana göre her iki rol önemli idi. Murat‟la Seyfi rolleri aynı derecede ustalıkla
yazılmıştır. Seyfi, bir araştırmacı, Murat‟sa böyle demek gerekirse bir canidir. Bu filmde ben Rasim
Ocakov‟a bir daha hayranlık duydum. O, oyuncu için her bir rolü inceliklerine kadar aydınlatırdı.
Biz hepimiz, Aleksandr Kalyagin, Yevgeni Lebedev, Şefike Memmedova ve ben yönetmenin
eyleminde, konuşmasında, yüzünde, gözlerinde, kısacası tüm varlığında “İstintak” filmini

151
görüyorduk. Bir gün ben, Rasim Ocakov‟a Murat rolünün hayat tarzının, durumunun benim için
tamamen yeni olduğunu söyledim. Hapishane sahnelerini kast ediyordum. Doğrusu, kahramanımın
durumunu nasıl yaşayacağımı hayal bile edemiyordum. İki kişilik hücre - dört duvar arası, iki demir
yatak, kapıdaki küçük pencere bazen açılıyor ve hapishane görevlisinin kafası gözüküyordu. Tüm
bunlar dekor olsa da bana oldukça sıkıntı yaşatıyordu. Rasim Ocakov benim endişelenmemem için
kısaca şunları dedi: “Endişelenme, her şey yoluna girecek”. Buna rağmen, hücreye her girdiğimde
farkında olmadan beni heyecan sarıyor, endişe duyuyordum. Oysaki hücre yavaş yavaş kendi
etkisini adeta hissettiriyordu. Hatta çekimlerden sonra da uzun süre bu hislerin etkisinden
kurtulamadım. Rasim Ocakov‟un o zaman bu konuda neden tedirgin olmadığını aslında şimdi daha
iyi anlıyorum. Çünkü bir yönetmen olarak o kendi işinde mükemmel biriydi” (Kazımzade, 2003c:
44)

Hasan Memmedov, Azerbaycan sineması tarihinde özellikle karakter oyunculuğunda başta


gösterilen isimlerden biridir. 1962 yılında eğitim aldığı Azerbaycan Güzel Sanatlar Enstitüsü‟nde
Mehdi Memmedov‟un sınıfından mezun olan Hasan Memmedov, ilk sanat adımlarını bir süre görev
aldığı Akademik Milli Dram Tiyatrosu‟nda attı (Rehimli, 1996: 63). Tüm hayatını değiştren durum
1962 yılında yönetmen Hebib İsmailov‟un “Büyük Dayak” filmine aldığı davetle gerçekleşti. Bu
filmde canlandırdığı Garaş karakteri sinemada ilk rolü oldu, büyük beğeni kazandı. Yönetmenlerin
dikkatini çeken oyuncu, tiyatroyla başladığı sanat hayatına filmlerle devam etti; kısa sürede
Azerbaycan sinemasının en önemli, en sevilen ve bilinen oyuncularından oldu. Rasim Ocakov,
Tofik Tağızade, Arif Babayev, Hasan Seyidbeyli, Eldar Kuliyev, Kamil Rüstembeyov gibi usta
yönetmenlerle çalıştı. Birbirinden önemli yapımlarda, “Mucizeler Adası”, “Zirve”, “Bir Cenup
Şehrinde”, “Dede Korkut”, “Bizi Bağışlayın”, “Mucizeler Adası”, “Bağ Mevsimi”, “Elma Elmaya
Benzer”, “Arşın Mal Alan”, “Evlenmek İstiyorum” filmlerinde oyunculuk istidatını başarıyla
sergiledi. Elesger Elekberov, Adil İsgenderov, Ağadadaş Kurbanov, İsmail Osmanlı, Necibe
Melikova gibi ünlü isimlerle aynı filmlerde rol aldı.

Özellikle kariyerinin zirvesi olarak kabul edilen performansı, başrolünü üstlendiği “Yedi Oğul
İsterim”, “Ahırıncı Aşırım”, “İstintak”, “Gün Geçdi” filmleriyle oldu. Bu filmlerde canlandırdığı
Bahtiyar, Abbaskulu Bey, Murat, Oktay karakterleri oyuncunun başarılarla dolu kariyerine ayrı bir
renk getirdi, geniş kitleler tarafından tanınmasına sebep oldu. Bu filmler sadece Hasan
Memmedov‟un sanat yaşamında değil, aynı zamanda tüm Azerbaycan sinemasında özel bir yer

152
kaplar. Filmlerde hangi karakteri oynarsa oynasın sabırlı, gururlu, düşünmeyi tercih eden tavrını hep
korudu. Birbirinden farklı karakterleri kendine has üslubuyla etkili bir şekilde yansıtmayı başardı.
Ve özellikle bu karakterler aracılığıyla kendine has özelliklerini, yeteneğini doğru bir şekilde
aktarımı onu Azerbaycan Sineması‟nın unutulmaz oyuncuları arasına kattı. “Dikkatli, suskun,
düşünceli, müdrik, kendisiyle yüzleşmeyi ve onurla hesaplaşmayı başaran insanların karakterleri,
Hasan Memmedov‟un filmlerde canlandırdığı tüm rollerde her zaman inandırıcı oldu ve sevildi”
(Hüseyinov, 1990).

Arif Babayev‟in 1975‟te yönettiği “Elma Elmaya Benzer” filminde ise görmeye alışık olunan
rollerden tamamen farklı olarak komik bir hikayenin kahramanı olarak yer aldı, Gurban rolü ile
komedi oyunculuğundaki başarısını sergiledi.

Azerbaycan sinemasında çok ayrı bir yeri olan, dramdan komediye farklı türlerdeki
karakterleri başarıyla canlandırarak kariyeri boyunca hep zirvede kalmayı başaran oyuncu,
başrollerini Adil İsgenderov‟la paylaştığı, 1971 yapımı “Ahırıncı Aşırım” isimli Kamil
Rüstembeyov filmindeki Abbaskulu Bey rolü ile 1972 yılında Tbilisi‟de düzenlenen 5. Umumittifak
Film Festivali‟nin “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünün sahibi oldu. 1979 yılında Rasim Ocakov‟un
yönetmenliğinde çekilen ve başrollerini Aleksandr Kalyagin‟le paylaştıkları “İstintak” filmindeki
Murat rolü ise 1981 yılında oyuncuya SSCB Devlet Mükâfatını kazandırdı (Kazımzade, 2004: 213-
192).

2.15. Gülbeniz Azimzade

Moskova Devlet Sinema Enstitüsü‟nün yönetmenlik bölümünde İgor Talankin‟in sınıfında


eğitim gören, 1974-1988 yıllarında “Azerbaycanfilm” Sinema Stüdyosu‟nda çalışan yönetmen
Gülbeniz Azimzade, Azerbaycan sinemasının ilk kadın yönetmenlerinden biridir. 1974 yılında
senaryosu Rüstem İbrahimbeyov tarafından kaleme alınan “Nağme Dersi” kısa metraj filmi
yönetmenin diploma çalışması oldu. Bu film, yönetmenlerden Teymur Bekirzade‟nin “Rakipler” ve
Fikret Aliyev‟in “Baladadaş‟ın İlk Muhabbeti” ile birlikte “Ömrün Sayfaları” film almanağına dâhil
edilen üç filmden biridir. “Ağustos Geldiğinde”, “Dante‟nin Yıl Dönümü”, “Kaleden Bulunan
Mücrü”, “Geçen Yılın Son Gecesi”, “Tekce Adanı Kendinle Götüremezsin”, “Ümut”, “Katl Günü”
gibi filmlerin yönetmenliğini yapmıştır. Yusif Samedoğlu‟nun senaryosu ile çektiği, 1990 yılında

153
gösterime giren ““Katl Günü” filmi insan kaderi, hayatın ebedi azapları konusu üzerine odaklanır ve
filmde üç çeşitli dönemi temsil eden karakterler hepsi bir oyuncunun performansıyla – Hamlet
Hanızade tarafından gerçekleşmiştir (Kazımzade, 2010b: 128-129).

Azerbaycan sinemasında çocukların zevkle izlediği “Asif, Vasif, Ağasif”, “Bir Kalenin Sırrı”,
“Sihirli Halat”, “Garib Cinler Diyarında”, “Ben Mahnı Bestelerim”, “Azaplı Yollarla”, “Müzik
Öğretmeni”, “Gemi Saatinin Sırrı”, “Skripkanın Sergüzeşti” gibi çalışmalarla çocuk filmlerinin pek
cok örneği yapılmıştır. Bu tür filmler arasında yer alan “Tekce Adayı Kendinle Götüremezsin”
filmini, yönetmen Gülbeniz Azimzade 1980 yılında Nadejda İsmailova'nın senaryosu ile yönetti. Bir
adada geçen olayları ve birkaç günlüğüne adayı ziyaret eden küçük bir kız çocuğunun hayal
dünyasını anlatan, temizlik, saflık, çocuksu duygularını yansıtan filmde insan ve doğa, doğayı
sevmek, çevrenin korunması, kirlenmesini önlemek gibi önemli konulara yer verilmiştir.

Yönetmenin 1982 yılında çektiği film “Kaleden Bulunan Mücrü” oldu. Film hazine bulmak
arzusu ile yaşayan Mansur (Kamran Şahmerdanov) ve Enver (Ülvi Seferov) isimli iki arkadaşın bir
gün değerli taşlarla dolu olan mücevher kutusu bulmalarıyla yaşanan ilginç olayları anlatır.
Çocuklarda arkadaşlık, fedakârlık gibi önemli kavramlar hakkında düşünmeye yardım etmeye
odaklanan macera türlü filmin senaryo yazarları Svetlana Kasımova ve Semyon Listov idi.

2.15.1. Nağme Dersi

“Nağme Dersi” filmi, okul bahçesinde dersin bitmesini bekleyerek oğluyla buluşan bir
babanın özlem dolu hikâyesini konu alıyor. Anne babanın boşanarak hayatlarını ayırdıktan sonra
çocuklarının gelecek hayatındaki sorumlulukları, boşanmanın aile bireyleri üzerinde ne gibi etkiler
oluşturmasını duyarlı bir üslupla perdeye taşıyan “Nağme Dersi” özellikle, parçalanmış ailenin
sebep olduğu yıkıcı ve derin etkilere dikkat çekiyor. Film izleyicilere baba ve oğul etrafında örülen
derin ve dokunaklı bir hikâye sunuyor.

Kaygılı gözüken baba zor bir süreçten geçer. Üzüntü ve öfke, yalnızlık, özlem duygusu içinde
kalmış bir durumda. Şimdi onun yaşadığı en büyük sorun çocuğundan uzak kalmasıdır. Kendi
oğluyla sınırlı, bazense gizli bir şekilde buluşmasının ağır psikolojik yükünü taşıyor ve bu durumun
acısını yaşıyor. Eşinden ayrıldıktan sonra oğlunun üvey babanın yanında kalması, geleceği,

154
derslerinde başarısı konusunda çok endişeli. İlkokulda okuyan oğluyla nağme dersinde gizli görüşen
baba sadece 45 dakika süren kısa görüşmede çocuğuyla iyi iletişim kurmaya, boşanmış olsalar da
oğlunun hayatındaki baba rolünün hala da sürdüğünü hissettirmeye çalışıyor, ondan derslerinde
başarılı olmasını istiyor. Sık sık üvey babayla ilişkisinden de söhbet açıp ona nasıl hitap etmesini
sorar. Bunu sormak da, duymak da onun için çok ağır. Bu sancılı süreci atlatmak, yeni bir hayata
başlamak onun için hiç de kolay değildir. Ve kaygılı, yıpranmış baba derin bir nefes alıp yutkunarak
oğluna bir gün uzaklara gideceğini söyler.

“Filmde en ufak detaylar bile, babanın kıyafeti, montunun altına sakladığı yavru köpek,
okulun işçisi ile tartışması, pirojki yemesi, çocuğun yürüme şekli, yakını zayıf görmesi – tüm bunlar
izleyiciye göründuğünden daha fazla bilgi aktarmakla, yaşam ve düşünce biçiminin, iç dünyanın,
ahlakın ifade aracına dönüşür. Babanın biraz kaba dış görünüşüne uymayan duygusallığı, onun her
hareketinde ve jestinde kendini belli ediyor” (Hüseyinov, 2012: 106-107)

Azerbaycan tiyatrosunun ünlü karakter oyuncularından olan Aliabbas Gedirov (1946-2006)


sahneye adımını öğrenciyken üye olduğu Demiryolcular Derneği‟nde, Ağadadaş Kurbanov‟un
rehberi olduğu Dram Topluluğunda attı. Eğitimini 1965-1969 yıllarında Azerbaycan Devlet Güzel
Sanatlar Enstitüsü‟nün Oyunculuk Bölümü‟nde tamamlayan Aliabbas Gedirov, bir süre Enstitünün
Tedris Tiyatrosu‟nda çalıştı, 1970 yılında ise Milli Dram Tiyatrosu‟nda göreve başladı. “Kral Lir”,
“Hükümdar ve Kızı”, “İblis”, “Bensiz Dünya”, “Sevil”, “Sensiz”, “Mahnı Dağlarda Kaldı”,
“Aydın”, “Büllur Sarayda”, “Yol Ayrıcında”, “Vakıf”, “İnsan”, “Kimdir Haklı?” gibi oyunlarda
canlandırdığı karakterlerle adını duyurmaya, büyük ilgi görmeye başladı (Rehimli, 1996: 64-65;
Kazımzade, 2013b: 175-180).

Sinema dünyasına attığı ilk adım 1972‟de yönetmenliğini Yalçın Efendiyev‟in yaptığı,
senaryosu Oktay Orucov‟a ait “Hatıralar Sahili” isimli dram filminde canlandırdığı İmran
karakteriyle oldu. 1974‟te “Nağme Dersi” filmindeki baba rolü ise sanatçının kariyerinde yaşadığı
ilk dönüm noktası oldu. Film derin konusu ve Aliabbas Gedirov‟un başarılı oyunculuk performansı
ile büyük beğeni kazandı. Sinema yönetmenlerinin de dikkatini çekmeyi başaran oyuncu, 1977'de
yönetmen Eldar Kuliyev'in senaryosunu Georgi Mdivani ile birlikte yazdığı iki bölümlü “Sevinç
Körfezi” filmindeki Nazim rolü ile Azerbaycan Devlet Ödülü‟nü kazandı. Oyunculuğunu tiyatro
sahnesiyle birlikte, “Babek”, “İşareti Denizden Bekleyin”, “Kızıl Uçurum” filmleriyle sinemada da

155
devam ettiren oyuncu, aynı zamanda çok önemli seslendirme çalışmalarına da bulunmuştur. Çeşitli
televizyon ve radyo programlarında görev alan oyuncu uzun yıllar “Meşel”, “Komediler Âlemine
Seyahat” programlarına sunuculuk yapmıştır. Fuzuli, Nesimi, Vakıf, Sabir yaratıcılığının şiirsel
örnekleri onun unutulmaz sesiyle filme alınmıştır (Rehimli, 1996: 65; Rehimli, 2013d: 538; Rehimli,
2003: 26; Kazımzade, 2013b: 181-182).

2.16. SavaĢ Konulu Filmler

Geçmişten bugüne kadar sinema tarihinde İkinci Dünya Savaşını konu alan birçok film
yapılmaktadır. Savaşın en acı yanlarını beyaz perdeye taşıyan farklı türlerde filmler, dünya
sinemasında oldukça önemli bir yere sahip. Azerbaycan sinemasında ise savaşın mahvettiği
hayatları, insanların katlandığı ıstırapları beyaz perdeye dokunaklı bir şekilde yansıtan yapımlar
arasında Ejder İbrahimov‟un “Onun Büyük Kalbi”, Alisettar Atakişiyev‟in “Bizim Sokak”, Tofik
Tağızade, Ramiz Esgerov ve Ağarıza Kuliyev‟in “Ben ki Güzel Değildim”, Tofik İsmailov‟un
“Kiraz Ağacı”, Rasim Ocokov‟un “Kaval Sesi”, Şamil Mahmudbeyov‟un “Şerikli Çörek”, Hasan
Seyidbeyli‟nin “Bizim Cebiş Muallim”, Rasim Ocakov‟un “Ölürsem... Bağışla”, Rasim İsmailov‟un
“Sizi Dünyalar Kadar Severdim” filmleri en iyi örneklerdendir. Farklı yıllarda çekilen, savaşın
acımasızlığının, bıraktığı derin izlerin bir aile, bir çocuk, bir hoca, bir baba veya bir kadın üzerinden
işlenerek farklı yaklaşımlarla anlatıldığı bu derin konulu filmlerin Azerbaycan sinemasında yeri
ayrıdır.

“Savaş sadece savaşın doğrudan katılımcılarının - generallerin, komutanların kaderinden


geçen, yalnız kahramanlar yetiştiren bir sınav değildir. Savaş aynı zamanda bir korkudur, insanın
güçsüzlüğü, özlemi, hasretidir. İnsanı pek çok cevaplı ve cevapsız soruyla yüz yüze koyan acımasız
bir sınavdır. Bu sınavdan onurla çıkmak için insanın mutlaka cepheye gitmesine, kahraman
olmasına gerek yoktur. Savaşın ne anlama geldiğini, insana nasıl zulmettiğini savaş toplarının
muazzam korkusundan, insanların fiziksel acısından hiç de eksik ifade etmeyen diğer araçlar da
varmış. Örneğin; kiraz ağacı, ekmek, kaval sesi, saz... (Hüseyinov, 1998: 26).

156
2.16.1. ġerikli Çörek

“Şerikli Çörek” – Hüznü ve mutluluğu aynı anda yaşatabilen bir film.

Şamil Mahmudbeyov filmografisinde, aynı zamanda Azerbaycan sinemasında çok farklı bir
yerde duran film, savaşın acımasızlığına tanıklık eden çocukların hikâyesini etkileyici bir şekilde
sunan “Şerikli Çörek” filmidir. 1969 yılında çekilen film Büyük Vatan Savaşı‟nın son günlerini,
savaşın en ağır yükünü taşıyan çocukların zor, sıkıntılı yaşam öyküsünü gözler önüne serer. Ağır
şartlarda hayat mücadelesi, ekmek almak için avuçlarına sıra numaraları yazılan insanlar, bazen
yiyecek bir şey bulamayan çocukların sıkıntıları, arkadaşlık, dostluk, hayırhaklık, merhamet, son
lokmayı bile paylaşmak, yardımlaşma, ekmek parası için çocuksu zahmet, tahammül, sabır, gurur,
masumiyet, hasret, umut... Tüm bu yoğun duygular, savaşın çocukların hayatında ne kadar acı bir
yara bıraktığına odaklanan filmin her karesinde kendisini derinden hissettiriyor. Konusu ve
etkileyici sahneleriyle savaş konusunda yapılan en iyi filmlerden olan “Şerikli Çörek” Şamil
Mahmudbeyov‟un sanat yaşamı için olduğu gibi Azerbaycan sineması için de büyük öneme sahiptir.

Şamil Mahmudbeyov, 1970 yılında yayımlanan bir gazete makalesinde filmle bağlı duygu ve
düşüncelerini şöyle aktarmıştır: ““Şerikli Çörek” benim sayıca dördüncü konulu filmimdir. Daha
öncelerden de benim kahramanlarım farklı dönemlerde yaşayan, farklı karakterlere ve farklı yaşama
sahip çocuklar olmuşlardır. Genç şair Alla Ahundova‟nın senaryosundaki özgün bediilik bende
büyük ilgi uyandırdı. Eserin ana fikri de beni etkiledi; farklı olanaklara ve manevi özelliklere sahip
insanlar küçük çocuğa yardım eder. Ben bu filmde insanların iç dünyasını, bu dünyanın çocuğa
aktardığı saflık, umut ve adalet duygularını anlatmaya çalışmışım” (“Kino Yenilikleri”, 1970: 11-20
Ekim).

Film senaryosunda “Var Olun, Kızlar...”, “Elma Elmaya Benzer”, “Bizi Bağışlayın”, “Aslanın
Evden Kaçışı” filmlerinin, “Cırtdan”, “Çocuk ve Rüzgâr” çizgi filmlerinin senaryo yazarı Alla
Ahundova‟nın imzası vardır. Döneminin en ses getiren filmlerinden olan “Şerikli Çörek”, 1970
yılında yönetmenine ve senariste Devlet Mükâfatı kazandırmıştır. Filmin senaryo yazarı Alla
Ahundova, çocukluk yıllarının insan hayatındakı yerini şu sözlerle dile getirmiştir: “Kader seni
nereye götürürse götürsün, nerede olursan ol hiç fark etmez; hatıralarda, anılarda olsa bile sen yine
157
de çocukluğuna, ilk yaşadığın eve geri döneceksin. Bizim çocukluğumuz savaştan sonraki ilk yıllara
tesadüf ettiğinden çok ağır geçmiştir. Ama buna rağmen çocukluk yılları her zaman insan hayatının
en mutlu dönemi olarak hatırlanır. Ben bu filmde çocukluk dönemine ait yaşanan her günün aslında
insanın ve onun karakterinin oluşumunda ne kadar önemli bir rol oynadığına vurgu yapmaya
çalışmışım. İnsanın büyümesi, onun gelişimi, bilgilerinin artması – tüm bunlar hepsi aslında
mutluluk demektir. Ve filmin biraz eğlenceli olmasına çalışmışım. Eğer bu biçimde olursa filmin
temelini oluşturan üzüntü, keder daha açık bir şekilde gözükebilir” (“Kino Yenilikleri”, 1970: 11-20
Ekim).

Film, demir basamaklarla yukarıya doğru kalkan Vakıf'ın (Kamran Recebli) elindeki su dolu
kovanın yuvarlanarak suyun dökülmesi görüntüleriyle, yani su ile başlar. Film boyu ekmek kartını
kaybetmesi nedeniyle ekmek alamayan Vakıf‟ın yaşadığı heyecana ortak oluyoruz. Vakıf aç kalsa
da kimsenin payına ortak olmak istemez. Bu yüzden, ekmek parası kazanmak için komşulara yardım
etmeyi, pazarda su satmayı, üvey babaya sığınan Leyla ile komşu Roza'nın yününü taramakla para
kazanmayı tercih eder. Tek başına kalsa da Vakıf güvenilir insanlar arasında. Komşular, İsmail
baba, Usta Mehemmed...

Komşu Şamama teyze (Sedaye Mustafayeva) Usta Mehemmed‟den Vakıf‟ın yaşadığı evin
çatısını tamir etmesini, karşılığında ise Vakıf‟ın ona çıraklık yapmasını rica eder. Komşu İsmail
babanın ise (Ağahüseyin Cavadov) Vakıf'a özel dikkati, sevgisi, hatta “Bizi unutmuşsun. Önceleri
gelip babana yardım ederdin, Sona teyzeni ziyaret ederdin. Şimdi ne oldu, neden bize gelmiyorsun?
Sona teyzen seni çok özlemiş, sana çok kırgın” bahanesiyle aslında ona doyuncaya kadar yemek
yedirmek için eve davet etmesi insanlığın, içten gelen derin bir sevginin, temiz duyguların etkileyici
ifadesine dönüşür.

“Filmde büyük şairimiz Fuzuli‟nin herkese tanıdık heykeli müellif görüşünü ve düşüncesini
etkili bir biçimde tamamlayacak bir perde ögesi olarak başarıyla kullanılmıştır... Esir düşmüş Alman
askerleri Bakü‟nün sokaklarını adımlıyorlar. Ekranda askerlerin donuk, soğuk nazarları, lakayıt
yüzleri onları izleyen insanların hayret, nefret dolu bakışlarıyla dizilir. Daha sonra mekânın çok
uzaktan görünümüyle esirlerin tasviri sunulur, kameranın bulunduğu noktadan tedricen bakış açısını
değişerek yukarı doğru hareketi ile Fuzuli‟nin azametli heykeli görüntüye dâhil olur. Ve kameranın
sabit konumu ile derinliği ve anlamlılık düzeyi elini çenesine koyup düşüncelere dalmış Fuzuli ve

158
onun ayakları altından geçen esirlerle ölçüle bilecek anlatımsal bir sahne oluşur. Taş heykel sanki
askerlerin mağlubiyetini simgeleyen geçit törenini onaylıyor” (Hüseyinov, 1988: 54).

Vakıf‟ın usta Mehemmed'le (Fazil Salayev) konuşmaları, sofra açarak birlikte yemek
yemeleri, direğe asılmış radyoda Bülbül‟ün okuduğu muğamatı dinleyen usta Mehemmed'in ruh
halini, hüznünü etkileyici bir biçimde yansıtan yüz plan çekimi, onun ölümünden sonra da Vakıf'n
yine aynı mahallede yalnız dolaşması, trende hiç tanımadığı birine “Sen babam gibi gülüyorsun”
söylemesi, oyuncak bebeği olmayan Leyla‟nın dizine mendil bağlayarak göz, kaş çizmesi filmin en
duygusal, yıllar geçse bile unutulmayan sahnelerindendir.

“Ekmek parasını kazanmak için komşu Roza‟nın (Sofa Besirzade) yününü tarayan Vakıf‟la
üvey babaya sığınan Leyla‟nın (Tünzale Namazova) üzerine reçel sürülmüş küçük ekmek
parçalarını büyük bir açgözlülükle yerken ev sahibine sanki olgun insanlar gibi “teneffüse çıkmışız”
söylemeleri artık çocukluğun kayboluşunu seciyelendiren ince bir ayrıntıya dönüşür. Çıplak ayakla
yaz güneşinin ısıttığı asfalt yolda yürüyerek az kalsın ayaklarını yakacak Vakıf‟ın yolda hiç
tanımadığı yaşlı karı ve kocanın ona verdiği terlikleri giyerek, evde bulamadığı İsmail babanın
arkasından camiye girmesi, aynı yürüyüş şekliyle birlikte adımladığı yaşlı adamla yeşillik almak için
geldikleri pazarda sigara ve çaldığı tavuğu satmaya çalışan Genka‟nı (Mirzağa Mirzeyev) görmesi
olay örgüsünü uzatsa da evde yiyecek bir şey aramaya çalışırken sadece şeker kabından avucuna
dökdüğü şeker tozunu yiyerek yavaş yavaş uykuya dalması, filmin olaylar bütününe bir güç veren
açlık temasını görselleştiriyor” (Dadaşov, 2009: 326).

Samimi ve içten anlatı tarzıyla dikkat çeken, gerek senaryosu gerekse de müzikleriyle sevilen
filmde Vasif Adıgözelov bestelerinin etkisini özellikle belirtmek gerekir. Film boyunca seslendirilen
müzikler olayların ve görüntülerin yorumunda etkin rol oynar. Filmin sonunda kaybettiği kartını
tesadüfen kitabın sayfaları arasından bulan Vakıf, hemen koşarak aldığı ekmeğini kendisi aç da olsa
arkadaşlarıyla paylaşır. Savaşın bitmesi ise itfaiye arabasından püskürtülen su ile duvarda yazılmış
olan “Her şey cephe için!” sloganının yıkanması ile imgelenir. Film Vasif Adıgözelov'un bestesi,
Oktay Ağayev'in seslendirdiği unutulmaz “Sen, Ey Çocukluk” şarkısının eşliğinde çocukların
yağmur gibi dökülen suyun altında dans etmesi görüntüleriyle biter.

159
Nağme sustu dudaklarda,
Dile geldi tüfekler.
Benim babam uzaklarda,
Cephelerde bir asker.

Sen, ey çocukluk,
Sen bizden uzak düştün artık.
De, seni yeller mi aldı?
Ya soyuk eller mi aldı?

En unutulmaz karakterleri çocukların oluşturduğu bu filmde Vakıf‟ın hislerinin, duygularının


iç monologlarla verilmiş olması filmin en dikkat çekici özelliğidir. Biz bu iç ses konuşmalarını film
boyunca oyuncu ve yönetmen Hasan Ebluc‟un derin, sevecen sesinden dinliyoruz. Sanatçının
kendine has ses tonu, vurguları ve akıcı konuşmasıyla, film daha derin anlam taşır.

Vakıf rolünü yönetmenin 1967 yılında çektiği “Toprak. Deniz. Od. Sema” filminde de rol alan
Kamran Recebli canlandırmıştır. Filmde Tuna Namazova, Firuz Aliyev, Hosrov Mamayev,
Mirzeağa Mirzeyev, Çingiz Kuliyev, Cemile Memmedova, Adile Memmedova, Yelena İnyagina,
Sofa Besirzade, Ağahüseyin Cavadov, Yusif Yulduz, Fazil Salayev, Nesibe Zeynalova, Emine
Yusifkızı, Aliağa Ağayev, Aliheyder Hasanzade, Ebdül Mahmudov vd. rol almışlardır. Filmin sanat
yönetmeni Fikret Bağırov, kameramanı Moskova Devlet Sinema Enstitüsü‟nde Anatoli Golovnya ve
Mark Magidson‟un sınıfında aldığı eğitimini tamamlayarak mesleğine 1953 yılında
“Azerbaycanfim” Sinema Stüdyosu‟nda başlayan, “Kaval Sesi”, “Sihirli Halat”, “Romeo Benim
Komşumdur”, “Onu Bağışlamak Olur mu?”, “Od İçinde”, “Görüş”, “Dağlarda Savaş” gibi filmlerin
ve birçok belgesellerin çekimini üstlenerek Azerbaycan sanatına unutulmaz sinemasal kareler miras
bırakan Teyyub Ahundov idi.

Filmde İsmail baba rolünü oyuncu Ağahüseyin Cavadov canlandırıyor (1894-1981). Sanata
1920 yılında Sidgi Ruhulla‟nın başçılık ettiği tiyatro bölümünde adım atan oyuncu, burada Mirzağa
Aliev, Hacıağa Abbasov‟dan ders alarak “Bahtsız Cevan”, “Molla Cebi” oyunlarıyla sahnede ilk
rollerini almıştır. 1921‟de Bakü‟deki Tenkid ve Tebliğ Tiyatrosu‟nda, 1938‟de Azerbaycan Devlet
Müzikal Komedi Tiyatrosu‟nda, 1942‟de ise davet aldığı Azerbaycan Devlet Akademik Dram

160
Tiyatrosu‟nda çalışmaya başlamıştır. 87 yıllık yaşamının 60 yılını tiyatroya adayan sanatçı, sahnede
200‟den fazla karakter canlandırmış, tiyatro oyunlarının yanı sıra sinema çalışmalarını da
sürdürmüştür (Babayev, 1976: 5-15). “O Olmasın, Bu Olsun”, “Bir Kalenin Sırrı”, “Garib Cinler
Diyarında”, “Bahtiyar”da Rıza, “Görüş”de Ebülfez, “Ahmet Nerede?” filminde Usta Ahmet,
“İstintak Devam Ediyor”da Hasan, “Kızgın Güneş Altında” filminde Pirioğlu, “Sihirli Halat”da
vezir rolleri komedi ustası Ağahüseyin Cavadov‟un sinemada emek verdiği, sevilen rollerindendir
(Kazımzade, 2014: 26-27).

“Şerikli Çörek” filminin diğer en unutulmaz karakteri Fazil Salayev‟in Usta Mehemmed
rolüdür. Azerbaycan Devlet Akademik Dram Tiyatrosu‟nun oyuncusu olmuş Fazil Salayev (1931-
1986) 1963 yılında Hasan Seyidbeyli‟nin yönettiği “Mucizeler Adası” filmiyle sinema dünyasına
girmiştir. “Yıldız”, “Elma Elmaya Benzer”, “Derviş Paris‟i Patlatıyor”, “Bizim Cebiş Muallim”,
“Yürek... Yürek...”, “Rakipler” filmlerinde, “Mozalan” satirik sinema dergisinde çoğu zaman
canlandırdığı sakin, suskun ama iyi yürekli, hayırsever, fedakâr insan karakterleri ile tanındı ve
sevildi. “Yürekten, gözleri yaşarana kadar gülen insanın gözlerindeki yaş sevincin kedere, gülüşün
sessiz hıçkırıklara dönüştüğü andır ve o andan sonra acı, gözyaşı ayrı bir sevinç, ayrı bir gülüş
doğana kadar yeni bir ömür sürer. Fazil Salayev işte o anın, o ömrün çelişkilerini kendi sanatının
mayasına katmıştır – hüzünle sevinci ömrün ezeli ve ebedi temeli gibi örgülerdi. Bu anlamda Fazil
Salayev büyük bir komik idi” (Hüseyinov, 1998: 91; Hüseyinov, 2009; 126).

2.16.2. Bizim CebiĢ Muallim

Yazar, yönetmen Maksud İbrahimbeyov'un “Savaşın 1001. Gecesi” hikâyesinden yola çıkarak
1969‟da sinemaya uyarlanan “Bizim Cebiş Muallim” filminin yönetmenliği Hasan Seyidbeyli‟ye ait.
Melodram türünde olan film, etkileyici hikâyesi, Süleyman Elesgerov, Şefike Memmedova, Muhtar
Maniyev, Sefure İbrahimova, Nesibe Zeynalova, Aliağa Ağayev, Fazil Salayev gibi oyunculardan
oluşan zengin oyuncu kadrosu ve Emin Sabitoğlu‟nun unutulmaz müziği ile Azerbaycan sinema
tarihinin önemli yapıtlarından biridir.

İkinci Dünya Savaşını konu alan film Bakü hayatını, savaşın parçaladığı aileleri, gelen kara
haberlerle ateş düşen ocakları, insanların içinde bulunduğu sıkıntıları, disiplinli, ama yufka yürekli,
insanlık ölmemiş dedirten Cebiş hocanın timsalinde ailelerini dürüstçe geçindirmeye çalışan

161
insanların manevi zenginliğini, sabrını, herşeye rağmen kalplerinde yeşeren umut ve inamını hazin
bir şekilde izleyiciye sunar. Aile, dostluk, dürüstlük, merhamet, iyilik gibi kavramlara odaklanan,
hayatın zor dönemlerinde birlik anlayışı içerisinde yardımlaşmanın, paylaşmanın toplumdaki
önemine eğilir.

Merhametli, çevresindeki insanlara karşı duyarlılığı, temiz kalpliliği ile bilinen Cebiş hoca
(Süleyman Elesgerov) okulda fizik ve kimya öğretmeni. Tüm hayatını iyiliğe vakfetmiş bu hocayı
üzen tek şey savaşa gitmek istese de gözleri zayıf gördüğü için kabul edilmemesi idi. Bu yüzden çok
meyus, ama yine de bigâne kalamaz, vatana yardım etmek için arka cephede hoca olarak elinden
geldiği kadar bir şeyler yapmaya çalışır. “Filmde mütevazı bir öğretmenin zengin iç dünyası ile
savaşın çirkin yüzü karşılaştırılır. Ve bu çarpışmada zafer kazanan manevi paklığın tecessümü
filmin temel gayesine dönüşür” (Dadaşov, 2008: 171; Dadaşov, 2009: 275).

Olaylar, Cebiş hocanın doğum gününde hanımı için sabun yapıp ona hediye etmesiyle başlar.
Komşu tüccar Ebülfez‟in de (Aliağa Ağayev) etkisiyle hanımı (Şefike Memmedova), Cebiş hocayı
çocukları doyurmak için sabun yaparak satmaya zorlar, Cebiş hocayı zor durumda bırakacak bu
konuda sürekli ısrar eder. Cebiş hoca “Hiç böyle bir günde de sabun pişirilir mi?” deyip ilk başta
buna karşı çıksa da bir gün eve geldiğinde çocukların ihtiyaçlarını karşılamak için karısının ev
eşyalarını, ceketini sattığını öğrenir ve çaresizlikten sabun yapmaya mecbur kalır. Valiziyle
sabunları pazarda satmaya giderken, o gece öğrencilerinin askere gitmekte olduğunu gören Cebiş
hoca, maddi sıkıntılara rağmen yaptığı sabunları tren istasyonunda öğrencilerine dağıtır, onlara sağ
selamet geri dönmeyi diler. Boş valiziyle gülümseyerek eve dönen Cebiş hoca, vicdanına aykırı olan
bir şeyi yaptığından dolayı içinde hissettiği ağır yükten böylece kurtulmuş olur ve bunun inanılmaz
mutluluğunu yaşar. “Eşinin, Ebülfez‟in, onun çevresindeki insanların düşüncesine göre Cebiş hoca
zayıf, aciz, güçsüz insandır. Ama bu güçsüzlüğün ulvi bir gayenin diğer yüzü olduğunu düşündükçe,
Cebiş hocanın azmine, sabrına, direncine hayran kalmamak imkânsız” (Hüseyinov, 1998: 28).

Filmde Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının usta kadın oyuncusu Nesibe Zeynalova‟nın


canlandırdığı Suğra teyze rolu filmin unutulmaz karakterlerindendir. Nesibe Zeynalova kendine has
oyunu, role verdiği jest ve mimiklerle bu rolü hafızalara kazımıştır. İnsanların zor yaşam
sıkıntılarıyla yüzleşmesine rağmen zafer azmini, umudunu hiç kaybetmediği savaş yıllarında Tanya
isimli göçmen bir kızı (Svetlana Morşinina) kendi evine yerleştiren, onunla ilgilenen, “emanettir”

162
deyip hep özen gösteren, askere giden gencin – Makedon‟un (Agil Ağacanov) arkasından su döken
Suğra teyzenin şefkati ve iyi niyeti her adımda kendini gösterir. Yönetmen Hasan Seyidbeyli bu
rolün karakteristik özelliklerini şöyle değerlendirmiştir: “Filmde Nesibe Zeynalova‟nın
canlandırdığı bu karakterde birbirinden uzak karşıtlar, tezatlı boyalar ve ahenk çok tuhaf bir şekilde
vahdet oluşturur. Onu bazen kaba, bencil bir tüccar olarak görüp nefret etsek de başkalarının zor
anlarında onun aniden değiştiğini, içindeki asıl, insani duyguların uyandığını gördüğümüz zaman ise
müteesir oluruz. Bu iki çelişkili durumun perdeye tecessümü Nesibe Zeynalova‟nın mükemmel bir
gülüş yaratabilecek bireysel çizgiler arayışındaki başarısı açısından dikkat çekicidir” (Kazımzade,
2013: 84).

Eşinin ölüm haberini alan kadının buna inanamaması ve bu sahnelerin çocuğun çığırtıları
eşliğinde görüntülenmesi, insanların derin suskunluğu ve acısı, postacının (Memmerıza
Şeyhzamanov) kara haberi ünvanına vermekte yaşadığı zorluk, özellikle Emin Sabitoğlu müziği
eşliğinde Cebiş hocanın komşusu Necefov'un (Muhtar Maniyev) ölüm haberini onun eşine (Sefure
İbrahimova) söyleyememesi gibi Azerbaycan sinema tarihinin en etkileyici anlarını ortaya koyan
sahneler, savaştan eziyet çeken insanların ortak derdini ifade eder, aynı zamanda film ve müzik
uyumunun en başarılı örneklerinden birini beyaz perdeye yansıtır.

Anlatım gücü etkisiyle filme bir başka boyut kazandıran, filmin konusundaki ayrıntıları ve
duygusal yönü kesinlikle veren besteler Emin Sabitoğlu imzası taşıyor. Rasim Ocakov, Arif
Babayev, Hasan Seyidbeyli, Tofik Tağızade gibi birçok yönetmenlerle çalışan bestecinin
yaratıcılığında sinema müziği özel yer kaplamıştır. “Gün Geçti”, “Dede Korkut”, “Ad Günü”,
“Park”, “Od İçinde”, “Dante‟nin Yıl Dönümü”, “İstintak”, “Onun Belalı Sevgisi”, “Bağlı Kapı”,
“Damadın Kaçırılması”, “Özge Ömür”, “Ölürsem... Bağışla”, “Tahmine”, “Hem Ziyaret, Hem
Ticaret”, “Otel Adası”, “Katl Olayından Yedi Gün Sonra” gibi Azerbaycan sinemasının birçok
önemli filmlerinde Emin Sabitoğlu besteleri bulunmaktadır. Bu filmler arasında “Bizim Cebiş
Muallim” filminin ayrıca yeri vardır.

Film, Emin Sabitoğlu müziğiyle daha farklı bir derinlik, anlam kazanmıştır. Savaş yaşamını
beyaz perdeye çarpıcı bir şekilde yansıtan filmin görsel bütünlüğü ve anlam yüklü hikayesiyle
tamamen örtüşerek muhteşem uyum sergileyen bestelerin film içeriğindeki yeri, varlığı özeldir.
Filmin yapısıyla bir bütünleşme haline gelerek, eşlik ettiği görüntüleri ifadeli ve etkileyici bir

163
biçimde birbirine bağlayan ve daha anlamlı kılan müzik parçaları, oyuncuların ruhsal halini tam
anlamıyla yansıtmaya muvaffak olmuş; psikolojik durumların, eylemlerin altını çizerek duygu ve
düşüncelerin tesirli yansımasına dönüşmüş, filme muazzam bir değer katmıştır.

Hasan Seyidbeyli‟nin filmle bağlı görüşlerlerinden: “Üzerinden yıllar geçmiş yapının tekrar
oluşturulması büyük güç, kuvvet gerektiriyor. Bu aynı zamanda oyuncuların kıyafetlerinde de
kendini göstermektedir. İç ve dış mekân çekimleri birbiriyle uzlaşıyor. Filme eşlik eden müzik
parçaları film çalışmasının özü ve içeriği ile mükemmel denge sağlıyor ve filmin ayrılmaz bir
parçasına dönüşüyor” (Sadıkov, 1988: 64).

Üzerinden yıllar geçse bile hala büyük zevkle izlenilen, unutulmaz replikleri dilden dile
dolaşan film zengin bir ekibe sahiptir. Filmde Süleyman Elesgerov, Şefike Memmedova, Muhtar
Maniyev, Sefure İbrahimova, Nesibe Zeynalova, Aliağa Ağayev, Agil Ağacanov, Süsen Mecidova,
Cafer Novruzov, Fazil Salayev, Ziya Seyidbeyli, Mihriban Seyidbeyli, Mehdi Seyidbeyli, Sofa
Besirzade, Cabbar Aliyev vb. yer almıştır. 1970 yılında Minsk‟de düzenlenen 4. Sovyet Filmleri
Festivali‟nde Cebiş hoca rolünun oyuncusu Süleyman Elesgerov, festivalin En İyi Erkek Oyuncu
ödülünü kazanmıştır. Filmin diğer değerli sanatçıları, sanat yönetmeni Memmed Hüseyinov ve
kameraman Arif Nerimanbeyov idi. Memmed Hüseyinov, Hasan Seyidbeyli‟nin daha üç filminde;
“O Kızı Bulun”, “Nesimi” ve “Mutluluk Kaygıları” filmlerinde sanat yönetmenliğini üstlenmiştir
(Kazımzade, 2010b: 66).

“Bahtiyar”, “Kızgın Güneş Altında”, “Leyla ile Mecnun”, “Mucizeler Adası”, “Karaca Kız”,
“İnsan Mesken Tutar”, “Bir Kalenin Sırrı” (ve M.Mustafayev), “Hayat Bizi Sınıyor”, “Derviş Paris‟i
Patlatıyor” (ve Zaur Meherremov) “Var Olun, Kızlar!”, “Rakipler”, “Onun Belalı Sevgisi”,
“Nizami” gibi farklı türlere ait unutulmaz filmlerin çekimini üstlenmiş olan Arif Nerimanbeyov, bu
filmlerdeki yaratıcı ve dikkat çekici görüntü çalışmalarıyla Azerbaycan sinemasına değer katmıştır.

2.16.3. Kiraz Ağacı

Tofik İsmailov‟un 1972 yılında çektiği, senaryosu Ekrem Eylisli‟ye ait “Kiraz Ağacı” filminde
savaşın korkunç günleri, açtığı yaralar, bıraktığı derin izler, iyi insanların amelleri anlatılır. Film,

164
savaşın acısını yaşayan çocukların mutsuz hayatını, yaşanan olayları tümüyle gözler önüne serer. Ve
bahçedeki kiraz ağacı film boyu savaşın bir imgesine dönüşür.

“Şen, kaygısız çocuklar... Köy yolunda koşuşmaları... İç ferahlatan şarkılar söyleyerek dallı
budaklı kiraz ağacına çıkar, ilk meyvelerini alır, afiyetle yerler. Bu kırmızı kirazlar, yaşlı değirmenci
Gulam babanın bahçesinde yetişir. Köy çocukları her yıl adetleri üzere sevinçle bu bağa gelerek
kiraz ağacının meyvesini alıp iştahla yer ve neşelenirler. Çocukların babaları bile bu kiraz ağacının
dalları üzerinde büyümüşlerdir. Bu hep böyle olmuş, şimdi devam ediyor ve bu ağaç durdukça
muhtemelen böyle olacaktır. Çocukların neşesini gören değirmenci ve eşi sevinir, kendi dünyalarına
geri dönerler. Ne yazık ki, bu sevinç uzun sürmez. 1941 yılının yazında ülkenin her yerinde olduğu
gibi bu köylü çocuklarının da şirin kahkalarına, şenliğine son verilir. Savaş onların sevincini
ellerinden alır. Çocuklar, babalarını cepheye, vatanı müdafaa etmeye yollarlar. Sevinçli, kaygısız
çocukların yüzlerine keder bulutu konar. Onlar da savaşın ne demek olduğunu hissederler. Gulam
babanın bağındaki kiraz ağacı yeniden çiçek açar ve yeniden meyve verir. Ancak bu defa onun
meyvesi daha önce olduğu gibi şen şakrak karşılanmaz. Köyde herkesin sevdiği Gulam baba elinden
geldiğince köy sakinlerine yardım eder, dertlerine ortak olur. Bağındaki meyveleri de çocuklardan
esirgemez... Savaş yılları uzar... Günlerden bir gün yoldan geçen satıcı, kiraz ağacının yetişmiş
meyvelerini görüp hoşlanır. Onları satın almak ister. Tatlı dilli satıcı, Gulam babanın eşini aldatır.
Kadın meyveleri ona satmaya razı olur. Nasıl razı olmasın ki? Çünkü evlerinde ne bir demlik çay ne
de bir parça şeker vardır. Bundan sonra çocuklar ellerini kiraz ağacından çekerler. Köy sakinlerinin
Gulam babaya ve eşine itimadı azalır. İhtiyar değirmenci bundan vicdan azabı çeker...” (İsmailov,
2001: 113-114).

İnsani ilişkilerin ön plana çıkarıldığı bu filmde Gulam babanın köy çocuklarına, çevredeki
insanlara yardımı, iyiliği, amelleri merhametli, yardımsever, geniş kalpli bir insanın mükemmel
tablosunu oluşturur. Bir gün evinde masada çayın, şekerin olduğunu gören Gulam baba eşi Müşafer
ninenin (Leyla Bedirbeyli) kirazları pazara götürerek satmasını öğrenir ve bu duruma çok sinirlenir.
Gulam babanın filmde değirmenci olarak sunulması, asker eşinin arkasından ağlarken kadının
gözyaşlarını gizleyerek gözüne bir şey kaçtığını söylemesi, çocukların babalarından ayrılamaması,
Gulam babanın savaşın henüz uzun süreceğine kederlense de hasta eşine umut, teselli olsun diye
savaşın çabuk biteceğini söylemesi, babasının ölüm haberini alan çocuğun gözlerinde sanki
dünyanın dönmesi savaştan eziyet çeken insanların, yaşamın, sıkıntıların anlam yükünü artırmaya

165
hizmet eder. Bir gece komşu çocuğun gizlice ağaca çıkarak kiraz toplarken düşerek ayağını kırması
ve annesinin ağacı lanetlerken gören Gulam babanın dayanamayarak eline balta alıp ağacı kesmek
isterken yere düşmesi ise insan ve doğa ilişkilerinin çözümünü imgeler. Yaraladığı ağaca
avucundaki toprakla sanki merhem olmaya çalışan babanın akıttığı gözyaşları yaşanan gizli hislerin
arınmasına dönüşür ve estetik değeri artıran bu görüntüler filme anlam ve değer katar (Dadaşov,
2009: 368-369).

Görüntü çekimleri Rafik Gemberov‟a, sanat yönetmenliği Fikret Ehedov‟a, besteleri Nazim
Aliverdibeyov‟a ait filmde Gulam baba karakterini Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının usta
oyuncusu Memmedrıza Şeyhzamanov üstlenmiş, bu rolü “Gulam baba benim büyük tutkuyla ve
hevesle canlandırdığım bir roldür. Sebebi malumdur. Çünkü benim kahramanım savaşın ağır
yıllarında herkesin cepheye gittiği bir zamanda köyde kalan tek ihtiyardır. O herkese manevi yönden
destek olur, babasız kalmış çocukların sıkıntılarını unutturmaya çalışıyor” şeklinde tanımlamıştır.

Profesyonel sanat yaşamına Gence Devlet Tiyatrosu‟nda adım atarak “Hacı Kara”, “Od
Gelini”, “Almaz, “Hayat”, “Ölüler”, “Toy”, “Vakıf”, “Babek”, “Aydın”, “Hanlar” oyunlarında rol
alan oyuncu Memmedrıza Şeyhzamanov, 1954 yılında yönetmen Adil İsgenderov‟un davetiyle
Bakü‟ye gelerek sanat yaşamına Azerbaycan Devlet Akademik Milli Dram Tiyatrosu‟nda devam
etmiştir. “Kış Masalı”, “Uzak Sahillerde”, “Kardeşler”, “Yadigâr”, “Şeyh Senan”, “Cavanşir”,
“Ferhat ile Şirin” gibi başarılı eserlerde sergilediği oyunuyla büyük beğeni kazanarak yönetmenlerin
dikkatini çekmiştir. 1955 yılında ise yönetmen Letif Seferov‟un “Bahtiyar” filmindeki Profesör
Recebov rolüyle sinema dünyasında ilk çıkışını gerçekleştirmiştir. Ardından, Alisettar Atakişiyev,
Adil İsgenderov, Letif Seferov, Hasan Seyidbeyli, Rasim Ocakov, Tofik İsmailov gibi
yönetmenlerle çalışmış; sinema oyunculuğundaki ustalığını ortaya koyduğu “Bir Kalenin Sırrı”nda
müdrik, hayırsever Eldostu, “Ahmet Nerede?” komedi filminde samimi, iyi kalpli Şirin; “Kızgın
Güneş Altında” filminde Emir; “Hizmet Lifti”nde ressam; “Nesimi” filminde Nesimi‟yi sevdiği için
onun arkasından gitmeye hazır olan kızı Şems‟in ölümüne ferman veren bir baba - Şeyh Azam;
“Kaval Sesi”nde sabırlı, merhametli İsfendiyar baba rolleri ile ünlendi.

Gerek tiyatro sahnelerinde gerekse de beyaz perdede özellikle samimi tavırları ve unutulmaz
sesiyle hayat verdiği iyi kalpli, babacan karakterleriyle gönüllerde taht kurdu. “Oyuncunun kendine
has kadife sesi vardır. O, bu sesin en ince yanlarını hassaslıkla kullanarak canlandırdığı rollere

166
karakteristik özellikler bahşetmiştir. Onun oyunculuk kabiliyetinin kendi tazeliği, oyun tarzının
kendi hüznü, içtenliği, yeteneğinin kendi etki alanı vardır. Oyuncu kendine özgü sanatsal varlığının
cazibesinde her zaman doğal, samimi ve rengârenk idi” (Rehimli, 2013d: 379).

2.16.4. Kaval Sesi

Çekimleri 1974 yılında tamamlanan “Gatır Memmed” filminden sonra Rasim Ocakov, ikinci
yönetmenlik çalışması olan “Kaval Sesi” filmi ile diğer büyük çıkışını gerçekleştirdi. Yazar İsa
Hüseyinov‟un “Kaval Sesi” ve “Saz” eserlerinden beyaz perdeye uyarlanan film 1975 yılında
çekildi. Filmin kameramanı Teyyub Ahundov, sanat yönetmeni Elbey Rızakuliyev, bestecisi Akşin
Alizade idi (Rehimli, 1988: 88; Rehimli, 2008: 251-252).

Bir savaş uçağının uğultu sesiyle başlayan dram filmi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında uzak bir
köyde gerçekleşen olay örgüsünü, savaşın dağıttığı hayatları, insanların yaşamını, zorluklarını,
umudunu yalın ve etkili bir sinema diliyle beyaz perdeye yansıtır. Savaşın bıraktığı onarılmaz,
geçmez yaraların manevi boyutları köyde bulunan yaşlı insanlar, yalnız kalmış kadınlar, çocuklar
üzerinden anlatılır. Tüm köy derin bir hüzün içinde. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde
keder. Acılar, ıstıraplar bir ırmak gibi akıp gidiyor. Yaşam savaşı, Cebrail ve Sayalı, Tapdık ve
Milli, İsfendiyar babanın büyüklüğü, sabrı, merhameti, insafı, Kılınc Kurban‟ın öfkesi, kızgınlığı,
Nuru‟nun, Tapdık‟ın, Cümrü‟nün acıları, üzüntüleri, Milli‟nin sakladığı kara mektuplar... ve umut.
Artık bu insanların hayatları, acıları, hüzünleri, sevinçleri de ortak. Her şeye rağmen zorluklar
karşısında yılmadan mücadele eder, gözlerinin yaşını silip ellerinden geleni yapmaya çalışırlar.
Cephe gerisinin ağır yükü, şimdi ellerinde ne varsa cephe hattına gönderen bu meyus insanların
omuzlarında.

Filmde İsmet rolünü canlandıran tiyatro ve sinema oyuncusu Sefure İbrahimova: “... Böyle bir
zamanda köy halkı için yeni bir dert ortaya çıkar. Kocasının kara haberini almış Sayalı, yeni kolhoz
rehberi Cebrail ile evlenmeyi kabul etmiştir. Ama bu karar onun ailesinin faciasi ile sonuçlanır.
Annelerinin evlilik kararına karşı çıkan oğulları Tapdık ve Cümrü baş alıp evden giderler. Bir süre
sonra Cümrü delirir, Tapdık‟sa hastalanıp ölür... Eserleri derin psikolojik çözümlemelerle, inandırıcı
hayat betimlemeleriyle zengin olan yetenekli yazar İsa Hüseyinov bu güzel senaryosunda Sayalı ile
İsmet‟i karşılaştırır. Her iki kadının kendi kederi, kendi acı talihi vardır. Sayalı‟nın kaderi bahtsız

167
olmuş. O, hiç olmazsa geriye kalan ömründe mutluluğunu bulmak umuduyla onu yirmi yıl beklemiş
Cebrail ile evlenir. Benim filmde canlandırdığım İsmet‟in de eşi savaşta ölmüş. Ama o, eşinin
ölümünü kabullenemez. İsmet bu sevgiyi çocuklarında yaşatır” (Meherremov, 1984: 39).

Sayalı‟nın (Liya İlyava) bu adımı köy halkını, acısını yüreğine gömerek birbirini teskin eden,
eşlerinin hiç dönmeyeceğini bile bile bekleyen kadınları aniden umutsuzluğa düşürür. Evi terk eden
Tapdık (Akif Meherremov) eski bir evde geceler. Cebrail de (Mihail Volontir) müteessir, ama
insanların onu bir gün anlayacağına, ona hak vereceğine umut eder. Oğlunun bir gün cepheden geri
döneceğinin umuduyla yaşayan İsfendiyar baba (Memmedrıza Şeyhzamanov) “Yürek gönül işidir
bu” deyip Sayalı ile Cebrail‟in kararıyla barışamayan Kılınc Kurban‟a (Yusif Veliyev) sabırlı, sakin
olmayı tavsiye eder.

Bir gün İsfendiyar baba köye bir adamın geldiğini görür. Asker sanıp arkasından koşar, “Ay
adam, ay oğul bir eğlen görüm kimsin? Ay oğul, bir dur. Nerelisin? Kimin oğlusun?” diye seslenir.
Cevap alamayınca dinlenmek için bir ağacın altına oturur, uyku ile uyanıklık arasında gidip
gelmekte. Bir anda oğlu Rehman‟ın sesini duyar gibi oluyor: “Dert etme, baba. Sağ selamet
dönerim, bu çaldığım “Ruhani”ni İnşallah bir daha duyarsın”. Yaşlı adam umutla hemen eve koşup
uzun süredir duvarda asılı duran saza bakar. Ama saz hala eski yerinde...

İsfendiyar baba çok geçmez köyde asker mektuplarını dağıtan Milli‟nin (Halide Kasımova)
uzun süredir sakladığı kara mektuplardan haberdar olur. “Demek orada benim Rehman‟ımdan da...”
deyip susar. Üzerine derin bir suskunluk çöker. Dayanamaz, sessizce eve gelir. Duvardaki sazı eline
alıp, bir ağacın altına oturur. Parmakları titreye titreye, oğlu Rehman‟ın sevdiği “Ruhani” havasını
çalar (Âşık Hüseyin Saraçlı‟nın ifasında). Gelini, torunları, bahçeye toplanan konu komşu şaşkın
şaşkın bu yaşlı adama bakar. Herkes büyülenmiş gibi. Üzüntünün, kederin, hem ayrılığın hem de
kavuşmanın bir simgesine dönüşür Ruhani havası. “Dünyaya sığmayan baba öfkesi, gökyüzüne
kadar bülent pervaz olan anne üzüntüsü yüreklerden süzülüp “Ruhani”de nale çeker, tecessüm
olunur” (Rehimli, 2008: 254). Milli‟nin heyecanla verdiği “Asker geliyor!” haberiyle anneler,
gelinler, dedeler, çocuklar umutla köye gelen askeri karşılamaya çıkar, telaşla koşarak onu
haraylarlar. Hangi eve geldiği belli değildir. Köye bir asker geliyorsa umut var demektir.

168
Oyunculardan Halide Kasımova, Şükufe Yusupova, Ötkem İsgenderov, Sadık Hüseyinov,
Memmedsadık Nuriyev ve Susanna Mecidova‟nın da rol aldığı filmin anlatımında Akşin Alizade
bestelerinin önemli etkisi vardır. Seyirci için bir duygu yoğunluğu oluşturan müzik parçaları filmin
temel fikriyle birlik sağlamış, anlatım gücünün etkisiyle olaylara ve görüntülere mükemmel bir
uyum içinde eşlik etmiş, filme farklı bir boyut kazandırmıştır.

İlk baştan sonuna kadar izleyiciyi etkisi altına alan filmin diğer önemli ismi kameraman
Teyyub Ahundov idi. Yönetmenin hayal ettiği dünyayı, görüşleri kendisinin yaratıcı emeğiyle
perdeye aktaran Teyyub Ahundov görüntü çalışmalarıyla filmin başarısında büyük katkılarda
bulunmuş; ayrıca Azerbaycan sinemasında “Sihirli Halat”, “Romeo Benim Komşumdur”, “Onu
Bağışlamak Olur mu?”, “Od İçinde”, “Görüş”, “Dağlarda Savaş” gibi pek çok sinema filminin ve
belgesellerin çekimini üstlenmiştir.

Filmin senaryo yazarı İsa Hüseyinov, 1976 yılında Bişkek‟de düzenlenen 9. Umumittifak Film
Festivali‟nin ödülünü kazanmıştır (Kazımzade, 2003a: 92).

2.17. Televizyon Oyunları Hakkında

Azerbaycan sinema tarihinde televizyon oyunları önemli bir yer tutar. İlk televizyon oyununun
tarihi 1956 yılının Temmuz ayında Rauf Kazımovski‟nin yönetmenliği, Pircan Cebiyev‟in
kameramanlığı, Hasanağa Salayev‟in başrol oyunculuğu ile Neriman Nerimanov‟un “Şamdan Bey”
eserinden uyarlanan gösterilerle başlamış ve yeni oyunların temelini oluşturmuştur. Ardından
Meherrem Alizade‟nin “Sen Güzelsin”, Süleman Sani Ahundov‟un “Laçın Yuvası”, Mehdi
Hüseyin‟in “Seher” eserinden uyarlanan oyunların yapımı gerçekleşmiştir (Dadaşov ve
Meherremov, 1999b: 6-17).

1960‟lı yıllarda Rauf Kazımovski, Adil İsgenderov, Meherrem Haşımov, Ağali Dadaşov, Arif
Babayev vb.; 1970-1980‟li yılllarda Bünyad Memmedov, Lütfi Memmedbeyli, Letafet Cabbarova,
Gülcahan Gülahmedova-Martınova, Ramiz Hasanoğlu, Tariyel Veliyev vb. tarafından çeşitli eserler
başarılı bir şekilde televizyon oyunlarına uyarlanmıştır.

169
1970 yıllarında yönetilen; Lütfi Memmedbeyli ve Edalet Ziyadhanov‟un “Mehmanhana
Sahibesi”, Ramiz Hasanoğlu ve Tariyel Veliyev‟in “Öten Yılın Son Gecesi”, 1980 yıllarına ait;
Tariyel Veliyev‟in “Seni Arıyorum”, “Bağışla”, “Senden Habersiz”, “Pencerede Işık”, Ramiz
Hasanoğlu ve Tariyel Veliyev‟in “Evleri Köndelen Yar”, “Yeşil Eynekli Adam”, Letafet
Cabbarova‟nın “Kökden Düşmüş Piyano”, Ramiz Hasanoğlu‟nun “Yollar Görüşende”, “Ömrün
Yolları”, “Topal Teymur”, “Komşu Komşu Olsa...”, “Ordan Burdan”, Gülcahan Gülahmedova-
Martınova ve Tariyel Veliyev‟in “Sen Her Zaman Benimlesin”, Lütfi Memmedbeyli‟nin “Vicdanla
Yüz Yüze”, “Sarıköynek‟le Valeh‟in Masalı”, “Alov”, “Atayevler Ailesi”, “Unudulan Adam”
döneminin başarılı televizyon oyunlarından oldu.

2.17.1. Öten Yılın Son Gecesi

Ailede sessizliği koruyan, aileyi bir araya toparlayan annelere ithaf edilen, ailenin toplumdaki
yeri ve önemi konusu üzerine kurulan “Öten Yılın Son Gecesi” televizyon oyunuyla Ramiz
Hasanoğlu ve Tariyel Veliyev en iyi çalışmalarından daha birini sunmuş oldular. 1978 yılında
Zernigar Ağakişiyeva‟nın başrol oyunculuğuyla çekilen televizyon oyunu; yazar, senarist, yönetmen
Anar‟ın aynı adlı eserinden uyarlanmış, senaryosu yazarın kendisi tarafından kaleme alınmıştır.

Dört çocuğunu babasız büyüten Hemide annenin hüzünlü hikâyesi anlatılır. Olaylar yılbaşı
gecesinde, Hemide annenin evinde cereyan etse de asıl konu ebeveyn ve çocuk ilişkileri, bir annenin
yaşadığı yalnızlık, duyduğu üzüntüdür. O, bu gece içinde bulunduğu derin boşluğu, yalnızlığı
kendine bile itiraf etmek istemez. Hemide anne yılbaşını her zaman evde ailesiyle, çoçukları Gülare,
Rüstem, Dilare ve Tofik‟le geçirmeye alışmış. Ve bu gece de tüm aileyi, cocukları eskiden olduğu
gibi yeniden masada toparlamak, birarada görmek ister. Ama eskilerde evde yaşanan kalabalığın
yerini şimdi boş, sessiz duvarlar, boş tabaklarla dolu masa almıştır. O, geçmişi, vefat etmiş eşi
Gezenfer‟i hatırlayıp kendisiyle konuşur, dertleşir.

“Hemide teyze magnitofona yaklaştı. “Acaba, neden insana ömrünün sonunda yalnız bu
cihazlar kalıyor?” – diye düşündü ve ama hemen bu karamsar fikirleri kafasından kovdu: “Hayır,
ben haklı değilim. Bana yalnız bu cihazlar kalmamış. Benim gül gibi evlatlarım var. Hepsi de beni
çok seviyor”. Aniden Hemide teyzenin aklına tuhaf bir fikir geldi. O, bu fikri ne kadar kafasından
kovmaya çalışsa da başaramadı. Bu işi gerçekten yapmak istiyordu. Ama korkuyordu. Çünkü evde

170
yalnızdı. Ama yine de istiyordu. O, Gezenfer‟le konuşmak, daha doğrusu, Gezenfer‟i dinlemek
istiyordu. Gezenfer‟in sesini duymak istiyordu.

Gezenfer sağlığında kendi sesini kaydetmiştir. O vefat ettiğinden beri evde kimse bir kez olsun
bu sesi dinlemeye cesaret edememiştir. Hemide teyzenin aklına aniden gelen bu fikir onun iradesine
güç geldi.
O, sonunda kendi isteğine tabi oldu. Küçük çekmeceyi açtı, ses kaydını aldı ve dinlemeye
başladı.
Gezenfer‟den önce çocukların ve onun kendisinin – Hemide‟nin sesi duyuluyordu.
Gülüşmeler, kahkalalar, gürültü. Sonra aniden bir sessizlik ve Gezenfer‟in yumuşak sesi:
“Dinle, Hemide...”
“... Doğrudur, başa alıp tekrar dinlemek mümkündü. Ama kaç kez dinlesen de Gezenfer bir
kelime de olsun değişik bir kelime söylemeyecekti.
Ama bu Hemide teyzeyi üzmüyordu. Tam tersi, onun derdi–gamı sanki uçup gitmiştir,
kalbine sonsuz bir şefkat, mülayimlik çökmüştür. O, kendi tesellisini bulmuştur, sanki birileri
Hemide teyzeye onun hayatının anlamını çözmüştür.
Hemide teyzenin yüreğinde hoş bir his vardı. O, masanın üzerini toparlamadı. “Böyle kalsın.
Çocuklar da gelince görsün” – diye düşündü.” (Anar, 1988: 22-23-24).

Bu başarılı televizyon çalışması, izleyicilerine aslında çocukların bir yetişkin olup evden
ayrılması, baba ocağını terk edip gitmeleri, yeni yurt yuva kurmaları doğal olsa da hayatın böyle bir
acımasızlığına boyun eğmemeyi, ebeveynlerine karşı her zaman, şartlar ne olursa olsun bakım ve
sevgiyle yaklaşmalarını, dikkati, şefkati asla esirgememeyi tavsiye eder. Çünkü onların sevgisi
uçsuz bucaksızdır.

2.17.2. Sen Her Zaman Benimlesin

“Her ne kadar büyük bir iradeye sahip olursan ol, hayatın en aziz hatıralara bağlı olsa bile
yine de birinin senin hakkında düşünmesini, azacık da olsa senin kaderinle ilgilenmsini istersin”.

171
1980 yıllarında yapılan televizyon oyunları arasında yazar İlyas Efendiyev‟in “Sen Her Zaman
Benimlesin ya da Boy Çiçeği” oyunundan uyarlanan “Sen Her Zaman Benimlesin” özellikle büyük
ilgi görmüştür. Üzerine düşünülecek ayrıntılarla süslenen bu oyun 1987 yılında Gülcahan
Gülahmedova-Martınova ve Tariyel Veliyev‟in yönetmenliğinde gösterime girmiştir. Başrolleri
paylaşan Rasim Balayev ve Melahet Abbasova‟nın oyunculukları ise oldukça başarılıydı.

Eser ilk kez 1964 yılında Azerbaycan Devlet Akademik Dram Tiyatrosu‟nda rejissör Tofik
Kazımov tarafından Fikret Emirov‟un besteleriyle “Sen Her Zaman Benimlesin” ismi adı altında
sahnelenmiştir. İnsan kalbine, iç dünyasına derinlemesine nüfuz eden, sevginin gücünü, ulviliğini
anlatan bu eser aracılığıyla İlyas Efendiyev‟in eserlerinin başlıca konusu olan insanın manevi
dünyası, ailede ve toplumdaki yeri, duyguları, neşesi ve ıstırapları Tofik Kazımov yorumunda
inandırıcı ve etkileyici bir biçimde ustalıkla tiyatro sahnesine aktarılmıştır (Atakişiyev, 1997: 203-
204).

Yazar İlyas Efendiyev kendisi “Sen Her Zaman Benimlesin” eserinin yazılış öyküsünü, bir
halk mahnısının etkisini “Bizim Garibe Talihimiz” kitabında şöyle anlatmıştır: “Söğütlü Ark”,
“Köprü Yapanlar” romanları ve çeşitli hikâyeler üzerinde yoğun çalışmalara başladığımdan dolayı
bir süre tiyatro oyunları yazmaktan uzak kaldım ve 1963 yılında “Sen Her Zaman Benimlesin”
oyununu kaleme aldım. Bu oyunun yazılış öyküsü aslında bir mahnının etkisiyle başlamıştır.
“Karagile” halk mahnısını ben çok seviyorum. Ama bu mahnını dinlediğimde her zaman gönlümden
bu mahnıyla ilgili bir şeyler söylemek geçiyor. Sanki bu mahnıdaki avaz, kelimelerin de tam ifade
edemediği “birşeyler” söylemeye, anlatmaya çalışıyor… Fakat o “birşeyler”deki isteği, tutkunu
benim kalbime taşımakta mahnının kelimeleri yetersiz kalıyor… Ben bu etkiyi duymasam da ifade
edemesem de derinden hissediyorum… Hep bu mahnını dinledikçe nedense acı bir aşk hikâyesi
kaleme almak istiyorum…” (Efendiyev, 1989: 257).

Bu oyun, Azerbaycan tiyatro sanatında yeni bir estetik dönemin, yeni yönetmenlik ve yeni
oyunculuk uygulamalarının temelini oluşturmuştur (Seferov ve Babayev, 1974: 127; Rehimli, 2004:
214; Rehimli, 2013ç: 91-92). Başrol oyunculuğunu Amaliya Penahova ve Ali Zeynalov‟un
üstlendiği eser Amaliya Penahova‟nın İlyas Efendiyev yaratıcılığıyla ilk tanışlığı idi (Penahova,
2014: 12-13). Ali Zeynalov ise oyunculuk kariyerinde önemli rol oynayan bu eser hakkında fikir ve

172
düşüncelerini 1973 yılında kaleme aldığı “İki Ömrüm Olsaydı…” isimli kitabında geniş bir şekilde
ifade etmiştir (Zeynalov, 1973: 78).

Yazar İlyas Efendiyev: “Hatta ilçelerden bile insanlar “Sen Her Zaman Benimlesen”i izlemek
için geliyorlardı. Doğrusu, ben her akşam tiyatroya geldiğim zaman insanların dışarıda bilet
aradığını gördüğümde müteessir oluyordum. Bu bende Nargile‟nin temizliğinin, saflığının,
masumluğunun, Hasanzade alicenaplığının sanki bir zaferiymiş gibi his uyandırıyordu. “Acaba bu
dünyada insan duygularının zaferi kadar yüce beşeri bir galebe var mı?!” diye hep kendi kendime
düşünüyordum” (Efendiyev, 1989: 262).

Hasanzade ve liseyi yeni bitirmiş Nargile. Karısı Hurşud hanımı uzun yıllardır kaybetmiş
Hasanzade bir fabrika müdürü olarak yaşamını sürdürmektedir. Yaşı ilerlemeye başlamış bu adam
tek başına büyüttüğü oğlunu uzak bir şehre yolcu yolcu etmiş, yirmi iki yılda ilk kez oğlundan bu
kadar uzak düşmenin üzüntüsü içindedir. Karşı binada pencerenin önüne oturup onu günlerle
seyreden, kaç kere yanından geçen Nargile‟yi fark etmemiştir.

Nargile ise hayata daha yeni atılır. Babasını erken kaybedişi onun üzerinde derin bir etki
bırakmış, annesinin tekrar evlenmesi hayatında yeni karmaşalara yol açmıştır. İçinde büyük bir
boşluk, eksiklik duygusu yaşayan Nargile şimdi annesinin ilgi ve sevgisinden de mahrum kalmış bir
durumda. Bir yandan üvey baba ortamına alışmanın, durumu kabullenmenin zorluğunu yaşarken,
diğer yandan annesinin güçsüzlüğünü, zayıflığını görmesi onu en çok üzen şey. Bu yüzden aynı
ortamda bulunmamaya, evden ayrılarak yaşadığı acıdan kurtulmaya çalışır. Nargile kendisini
tamamen yalnızlığa hapsetmiş bir durumda, duygularının içinde sanki kaybolmuştur. Akıllıdır,
neşelidir, hassastır, sevecendir, ama bir o kadar da güvensizdir. Çevresindeki her kes ona yabancı
gelir. Ama yine de başkasıyla paylaşmaya, ilişki kurmaya derin ihtiyaç duyar.

Fakat Hasanzade ile tanıştıktan sonra zamanla değişmeye başlar. Bu tanışlık şefkatsiz kalmış,
sevgiden yoksun Nargile‟nin çelişkilerle, duygusal çöküntülerle dolu iç dünyasını hafifletir. Artık
hayatında onu yargılamadan dinleyen, ona değerli olduğunu hisettiren biri var. Hasanzade‟nin
samimiyeti, fedakârlığı, sevgi ve saygı dolu yaklaşımı onu çok etkiler. Hasanzade şimdi onun için
bir kahramandır, iradenin, kuvvetin, mertliğin bir timsalidir. Âşık olduğu, derin özlemine karşılık
veren bu adamın yanında kendisini güvende hisseder. Ve artık yalnız değildir: “Yalnızlık çok

173
korkutucu bir şey! Annemlerde olduğum zaman da kendimi her zaman yalnız hissediyordum…”
(Efendiyev, 2002: 238).

Hasanzade, kendisi de ona hayran olan Nargile‟nin bu saf ve temiz hislerine karşı kayıtsız
kalamaz. Tüm yaşananlar onun yıllardır en derinlere bastırdığı duygularını açığa çıkarır. Ve hep
kendi kendine düşünür: “Neden her zaman o gittikten sonra ben kendimi bu kadar yalnız, bu kadar
üzgün hissediyorum? Sanki o bir daha geri dönmeyecek... Eğer durum böyleyse, ben neden kesin bir
karar veremiyorum? Yoksa karşımda açılan bu yeni bahar sabahının sıra dışı güzelliği mi beni
korkutuyor? Yoksa ben büyük insan sevgisinin kudretine inanmayı mı yadırgamışım? Belki ben
ışıktan korkup karanlığa çekiliyorum? (Efendiyev, 2002: 262).

Birlikte geçirdikleri zaman boyunca çok şeyi paylaştıklarını fark ederler. Yalnızlık, paylaşım,
anlayış… onları birbirine derin sevecen duygularla bağlayan nedenler olur. “…Sizi anlamak
mümkün değil… Bazen sizin de beni sevdiğinizi zannediyoru. …Ben, sizden başka kimseyi
sevmiyorum ve sevmek de istemiyorum” kelimeleriyle Nargile duygularını dile getirmeye başlar,
Hasanzaden‟in onun için ne kadar önemli, değerli olduğunu, kalbinde onun yerini kimsenin
dolduramayacığına inandırmaya çalışır. Hasanzade ise Nargile‟yi her ne kadar acı deneyimler yaşasa
da hayatta hep olumu düşünmesine yardım eder, onun güven sorununu çözmeye çalışır. Annesine
darılmamayı tavsiye eder, ona gerçekten sevgiyi hak ettiğini, değerli olduğunu hisettirir.

Ama tüm yaşananlara, hissettiklerine rağmen Hasanzade‟nin hayalinde Nargile‟nin geleceği,


mutluluğu bir başkadır. Nargile‟nin bu kadar gerçek bağlılığı, tutkusu onu endişelendirmeye başlar.
İçindeki bu korkular, endişeler onu kendisinin de istemediği düşüncelere, yüreğinde yeşerttiği bu
aşkı bırakmaya zorlar. Bu yüzden güçlü bağlarla kurulan bu gerçek ilişkini sürdürmekten, duyduğu
sevgiyi, şefkatini göstermekten zaman zaman kaçınır. Nargile‟ye karşı kendisini büyük
sorumluluklar içinde hisseder. Bu genç kızın hislerini, duygularını ihmal edemez, görmezden
gelemez. Ve artık bu şehirden çok uzak bir şehre taşınmayı, Nargile‟nin iyiliği için sonunda çekip
gitmenin en doğru bir karar olduğunu düşünür. “…Benim gitmem adaletin bir hükmüdür. Dünyada
anne baba şefkati görmeyen bu genç kız bana gökyüzünden inmiş bir mahlûk, bir İlah gibi bakıyor.
(şakayla karışık) Şimdi, eğer bu “İlah” kendi kudretinden suistimal edip onun saadetini çalarsa, o
zaman insafı nerde kaldı ki? (Efendiyev, 2002: 271).

174
Oysaki Nargile, hayatına giren bu adamın kalıcı olacağını umardu. Hayatında büyük bir anlam
bırakmış bu adama gözyaşları içinde veda etmek zorunda kalır: “…Siz gitseniz bile, her şeyi alıp
götürmüyorsunuz… Siz benim hayatıma çok şey bırakıp gidiyorsunuz… Mademki siz böyle
yapıyorsanız, demek ki bunun böyle olması lazım. Benim gözyaşlarım sizin bu yolculuğunuzu
hüzünlendirmesin. Siz zaten bu dünyada az dert çekmemişsiniz. Ben Semender kuşu gibi sizin
ateşinize yanmak istiyordum. Ama siz bunu istemediniz. Çünkü siz çok iyi bir adamdınız. …Hayır,
gitmeyin, durun biraz… Eğer bu dünyada gerçekten insaf, adalet varsa, sizin biricik oğlunuz
dünyanın en mutlu insanı olsun. Sizin kalbiniz bir daha gam görmesin. Siz her zaman… gece de,
gündüz de hep benim yanımda olacaksınız. Benimle olacaksınız. Ama ben sizsiz nasıl yaşayabilirim
ki? ... Ben kendimi hiçbir zaman bu kadar sakin hissetmemiştim! Benim sevgim artık ebediyete
kavuşmuştur! Ben bu sevginin tutarlılığını, güzelliğini, ebediliğini hiçbir zaman şu anda olduğu
kadar açık hissetmemiştim… (Efendiyev, 2002: 274).

“Hasanzade aslında o kadar iyi bir insandır ki, iki kanadından biri olarak sandığı Nargile‟nin
sevgisini sadece kalbinde taşımak ona yetiyor, kendi hakkı olan saadetini bile kendisine kıyamaz.
Nargile onun varlığına hâkim olsa da Hasanzade‟nin kendi duygularını saklamaya çalıştığını, bu
genç kızın acılarını çoğaltmamak için her hareketinde temkinli, dikkatli olduğunu hissediyoruz… O
giderken Nargile‟nin suratını da kalbinde taşıyor, bu ise Hasanzade‟yi daha manalı, daha cazip
kılıyor. Nargile‟nin her daim onu düşünmesi, yalnız onu sevmesi Hasanzade için yetiyor. Zaten
hayat hep böyledir, insan, birinin onu düşünmesine, azıcık da olsa onun talihini merak etmesine her
zaman ihtiyaç duyar. Bu küçük nimetten memnun kalan Hasanzade, kendisi de hayatını insanlar için
feda etmeye hazır biri. O, aslında Nargile‟yi hayata döndürüyor. İnsanları, olup bitenleri doğru bir
şekilde anlamasına yardım ediyor. Ve şimdi gittiği zaman Nargile‟yi iyi insanlar arasında
bıraktığına, dost, tanıdık çevresi içinde terk ettiğine emindir. Şu da var ki, Hasanzade onun
hayatından tamamen çıkıp gitmiyor. Yine de Nargile‟nin bulunduğu yerdedir. O bir “boy çiçeği”
gibidir, kendisi olmasa da kokusu duyulur” (Ceferov, 1968a: 337-339).

İmkânsız bir sevgiyi, aşkın sınırsızlığını büyük bir sadelik içinde izleyiciye sunan oyun
sadakatın değerini ispatlıyor. Aşk her yaşta güzeldir.

175
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÜZEYĠR HACIBEYOV’UN ESERLERĠNDEN UYARLANAN “ARġIN MAL ALAN” VE “O


OLMASIN, BU OLSUN” FĠLMLERĠNĠN TOPLUM BĠLĠMSEL ANALĠZĠ

3.1. Film Çözümlemesi

Araştırmanın üçünçü bölümünde öncelikle çalışmanın amacı, önemi, varsayımları, yöntemi,


sınırlılıkları, problemi, evren ve örneklemi, bulgular ve yorum hakkında bilgi verilecektir.

3.1.1. AraĢtırmanın Amacı

Sovyet dönemi Azerbaycan sinemasını kapsayan bu çalışmada Azerbaycan sinemasının tarihi


ve gelişimi incelenmiştir. Azerbaycan sinemasının başlangıç tarihini, 1920 yılında Sovyetler Birliği
döneminin başlaması ile yaşanan siyasi ve kültürel değişimlerin Azerbaycan sinemasına olan
etkilerini, ilk sesli filmlerin yapımını, İkinci Dünya Savaşı‟nın sinemaya yansımasını, Azerbaycan
sinemasının Sovyet propagandasından nasıl etkilendiğini incelemek ve farklı dönemlerde yapılan
önemli filmler hakkında detaylı bir şekilde bilgilerin sunulması, söz konusu tezin amaçları arasında
yer almaktadır.

Çalışmanın son bölümünde Azerbaycan‟ın ünlü bestecisi Üzeyir Hacıbeyov‟un eserlerinden


sinemaya uyarlanan filmler aracılığıyla kadının toplum, aile ve evlilikteki konumunun araştırılması
amaçlanmıştır. Örneklem olarak 1945 ve 1956 yıllarında gösterime giren “Arşın Mal Alan” ve “O
Olmasın, Bu Olsun” filmleri seçilmiştir. Toplum bilimsel açıdan yapılan bu analizde bazı temel
kavramlar ele alınmıştır. Bu kavramlar karakter, değerler, yaşam biçimi ve kadının toplumdaki
yeridir.

176
Araştırma kapsamında şu sorulara cevap aranacaktır:

1. Azerbaycan sineması varoluşundan 1991 yılına kadar geçen süre içerisinde hangi tarihsel
aşamalardan geçmiştir?
2. Üzeyir Hacıbeyov‟un eserlerinden sinemaya uyarlanan “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın,
Bu Olsun” filmlerinde kadın karakterlerinin sunumu nasıl ele alınmıştır?
3. Bu filmlerde kadının toplumdaki yeri nasıl değerlendirilmiştir?

3.1.2. AraĢtırmanın Önemi

Azerbaycan edebiyatında çağdaş konuların yanı sıra kadın sorunlarını gündeme taşıyan, kadın
özgürlüğünü, kadın hukuksuzluğunu, kadının toplumda sahip olduğu konumu eleştiren birçok
değerli edebi eserler vardır. Bu konu edebiyatçılar ve aydınlar tarafından Azerbaycan edebiyatının
tüm türlerinde, özellikle dramaturgiyasında kendisine daha derin yer bulmuştur. Bu eserler arasında
Üzeyir Hacıbeyov‟un kaleme adığı “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” komedileri önemli
yer tutar. Azerbaycan kadınının toplumdaki yerini, kadına bakış açısını eleştiren bu eserler
dönemine özgü toplumsal gerçeği yansıtıyor.

Kadın özgürlüğü konusu edebiyatın yanı sıra Azerbaycan sinema tarihinde de kendi
yansımasını bulmuş, kadına, kadın sorunlarına yer veren filmler yapılmıştır. Azerbaycan
sinemasının sessiz dönemine ait “Sevil”, “İsmet” ve “Almaz” gibi önemli çalışmaların ardından
varlığını sürdüren filmlerde kadının yaşam, özgürlük mücadelesi görülmektedir.

İnceleme konusu olarak yönetmenlerden Rıza Tehmasib‟in Nikolay Leşşenko ile birlikte
çektiği “Arşın Mal Alan” ve Hüseyin Seyidzade‟nin “O Olmasın, Bu Olsun” filmleri seçilerek
toplum bilimsel kavramlar açısından film eleştirisine tabi tutulmuştur.

Çalışma çerçevesinde Azerbaycan sinemasının tarihsel gelişimi, temel özellikleri,


yönetmenleri ve oyuncularıyla ilişkin temel bilgiler kronolojik olarak belgelerle aktarılmakta, tüm
bu konular filmler üzerinden örneklere dayandırılarak sunulmaktadır.

177
Sovyet dönemi Azerbaycan sinemasının gelişim sürecini inceleyen bu çalışma ile Azerbaycan
sineması tarihi üzerine yapılacak araştırmalara bir katkı sağlanması amaçlanmaktadır.

3.1.3. AraĢtırmanın Varsayımları

Sovyet dönemi Azerbaycan Sinema Tarihini konu alan bu araştırma boyunca aşağıda belirtilen
noktalar birer varsayım olarak kabul edilmişlerdir:

1. Bağımsızlık öncesi yapılan filmlerde Sovyet ideolojisinin egemen olduğu görülmektedir.


2. Araştırma kapsamına alınan “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” komedileri
dönemine özgü toplumsal sorunları, kadının toplumsal tutumunu mizahi bir üslupla gözler
önüne seriyor.
3. Her iki komedi kaleme alındığı döneme özgü kadın sorunlarını gündeme taşıyor.
4. Sanatsal özellikleri bakımından birbirinden farklanan her iki komedi kadının kendi
haklarına sahip olması ve özgür aşk teması üzerine kurulmuştur.
5. Örneklemin, evreni temsil ettiği varsayılmıştır.

3.1.4. AraĢtırmanın Yöntemi

Sovyet Dönemi Azerbaycan Sinema Tarihi‟nin gelişim sürecinin dönemler, yönetmenler ve


film örnekleriyle kronolojik bir akış içerisinde incelendiği bu çalışmanın son bölümünde
Azerbaycan sinemasına yansıyan kadın hukuksuzluğu konusu araştırmaya dâhil edilen “Arşın Mal
Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmleri aracılığıyla ele alınmıştır.

Bu araştırma toplum bilimsel kavramlar temel alınarak oluşturulan analiz sorularına bağlı
olarak yapılmıştır. Bu doğrultuda film çözümlemeleri Filmin Konusu, Karakterler, Değerler, Yaşam
Biçimi ve Kadının Toplumdaki Yeri isimli temel başlıklar altında toplanmıştır.

Bu filmlerde kadının sunulma biçimi toplum bilimsel kavramlar yöntemiyle incelenerek


karakterlerin olay ve durumlara karşı sergilemiş oldukları davranış ve tutumların yanı sıra film

178
içeriğinde kullanılan özel kelimeler ve ifadeler, diyaloglar da değerlendirilmiş, her iki filmin ortak
özellikleri hakkında bilgi verilmiştir.

3.1.5. AraĢıtırmanın Sınırlılıkları

Bu çalışmada aşağıdaki noktalar birer sınırlılık olarak belirlenmiştir:

1. Sovyet dönemi Azerbaycan sinema tarihini anlatan çalışmanın ele alındığı dönem,
Azerbaycan sinemasının başlangıcından 1991 yılına kadar olan dönemdir. Bu nedenle,
araştırmanın konusu Azerbaycan sinemasının tarihi gelişimine geniş yer vermekle, ulusal
sinemanın temelini oluşturan ilk sesli filmlerin yapımı, 1920 yılında Sovyetler Birliği
döneminin başlanması ile yaşanan siyasi ve kültürel değişimler içinde Azerbaycan
sinemasının yeni aşaması, film sanatının gelişimini sağlayan Azerbaycan Foto Sinema
Kurumu'nun oluşturulmasıyla ulusal sinemanın yeni bir sanat dalı olarak kabul edilmesi,
ilk sesli film yapımı, İkinci Dünya Savaşı‟nın sinema üzerine etkileri, 1950‟li yıllardan
itibaren “Duraklama Dönemi”nin sona ermesi ile yeni dönem Azerbaycan sinemasının
tekrar gelişim sürecine başlaması ve 1960-1980 yılları arası sinemada yaşanan gelişimleri
konu alan mevzularla sınırlandırılmıştır.
2. Çalışmanın son bölümünde incelemeler Üzeyir Hacıbeyov‟un sanatı, eserleri üzerine
bilgilerle ve “Arşın Mal Alan”, “O Olmasın, Bu Olsun” operetlerinden sinemaya
uyarlanan filmlerin toplum bilimsel analizi ile sınırlandırılmıştır.
3. Yapılan incelemeler, örnekleme alınan iki müzikal komedi türündeki film: 1945 ve 1956
yıllarında izlenime giren “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmleri
sınırlılığında gerçekleşmiştir.
4. Azerbaycan sinemasında kadın özgürlüğünü konu edinen diğer filmler bu çalışmaya dâhil
edilmemiştir.
5. Çalışmada bağımsızlık sonrası yapılan film incelelemelerine yer verilmemiştir.

179
3.1.6. AraĢtırmanın Problemi

Sovyet dönemi Azerbaycan sinemasının gelişim sürecini ve Sovyet propagandasının


Azerbaycan sineması üzerine etkilerini inceleyen bu araştırmanın problemi; Azerbaycan sineması
tarihinin en önemli filmlerinden olan, hikâyesinde kadın sorunlarını merkeze alan “Arşın Mal Alan”
ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmleri üzerinden incelenmiştir. Bu filmlerin eski ve yeni, zenginlik ve
yoksulluk, bilgisizlik ve bilgelik, esaret ve özgürlük, yaşlı ve genç gibi önemli temel karşıtlıklar
üzerine kurulmuş bir biçimi vardır.

Araştırmanın temel sorunsalı Üzeyir Hacıbeyov‟un komedilerinden sinemaya uyarlanan


“Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmlerinin Azerbaycan sinemasındaki yerini
incelemek, bu filmlerde kadının sunum biçimini, kadın karakterlerinin nasıl oluşturulduğunu ve
konumlandırıldığını ortaya koymaktır.

3.1.7. AraĢtırmanın Evren ve Örneklemi

Bu araştırmanın evreni, Sovyet dönemi Azerbaycan sineması yapımı olan, besteci ve


dramaturg Üzeyir Hacıbeyov‟un komedilerinden beyaz perdeye uyarlanan filmler aracılığıyla
Azerbaycan sinemasında kadın karakterlerinin sunumlarından oluşmaktadır.

İncelenmeye örneklem olarak “Arşın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” filmleri dâhil
edilmiştir. Bu sinema filmleri işledikleri konu bakımından anlatılmak istenene uyumlu oldukları için
seçilmiş ve gösterime girdikleri tarihlere göre sıralanmıştır.

3.2. Üzeyir Hacıbeyov. YaĢamı ve Eserleri.

Ulusal opera sanatının kurucusu, ünlü besteci, gazeteci ve yazar Üzeyir Hacıbeyov (1885-
1948) Azerbaycan müziğinin büyük klasiğidir. İlk eğitimini Şuşa‟da alan Üzeyir Hacıbeyov 1899-
1904 yıllarında eğitimine Gori Öğretmenler Seminariyası‟nda devam etmiş, bu yıllarda aldığı müzik
dersleriyle bilgilerini artırmıştır (Karabağlı, 1997: 8-10). Seminariyayı bitirdikten sonra öğretmenlik
faaliyeti ile yanaşı, gazete ve dergi çalışmalarına başlamış; kaleme aldığı çeşitli makaleleri ve
fıkraları „İrşad”, “Hayat”, “Terakki”, “İkbal”, “Yeni İkbal”, “Kaspi” gibi dönemin birçok gazete ve
180
dergisinde, aynı zamanda “Molla Nasreddin” dergisinde “Oradan Buradan” başlığıyla yer almıştır.
Rus yazarı Nikolay Gogol‟un meşhur “Şinel” eserini tercüme etmiş, birçok hikâye yazmış, “Siyasi,
Hukuki, İktisadi ve Askeri Sözlerin Türkçe-Rusça ve Rusça-Türkçe Lüğati” isimli sözlüğüğünü ve
“Hesap Meseleleri” kitabını yayımlamıştır.

1908 yılında ise muğam ve tesnifler üzerinde yazılmış ilk müzik eseri olan “Leyla ile
Mecnun” operasını tamamlamıştır. Muhammed Fuzuli'nin aynı adlı eserinin motifleri üzerine
yazdığı, bir aşk destanının toplumsal anlamını ve sanatsal özelliklerini halk müziğinin diliyle
sunduğu “Leyla ile Mecnun” operası 12 Ocak 1908 tarihinde Bakü'de, Hacı Zeynalabdin Tağıyev
Tiyatrosu'nda ilk kez sahnelenmiştir. Doğu‟da ilk olan bu opera Azerbaycan müzik kültürünün yeni
bir dönemini oluşturmuştur (Memmedli, 1984: 47).

İlk oyunun yönetmeni Hüseyin Ereblinski, Mecnun rolünün oyuncusu ise 1909 yılında Üzeyir
Hacıbeyov‟un “Rüstem ve Zöhrab” operasının, 1913 yılında “Arşın Mal Alan” operetinin yönetmeni
olmuş, ayrıca “Rüstem ve Zöhrab”, “Şah Abbas ve Hurşud Banu”, “Aslı ve Kerem”, “Arşın Mal
Alan”, “Meşedi İbad”, “Şeyh Senan”, “Âşık Garib”, “Evliyken Bekâr”, “Elli Yaşında Cevan”, “Şah
İsmail” opera ve operetlerinde başrollerde yer almış Hüseyinkulu Sarabski idi. Dahi besteci onu “El
Mansur” dramının gösterisinde Arap rolünde “Hicaz” muğamı üzerinde okurken görüp ifasını,
oyununu beğenmiş, bu yüzden Mecnun rolünü ilk kez ona havale etmiştir (Rehimli, 2013a: 465).
Yönetmen, yazar Mehdi Memmedov, 1966 yılında yayımlanan “Tiyatrolar, Aktörler, Oyunlar”
kitabında opera sanatında oyuncu ifasını incelerken sanatçıların yaratıcılığında dram tiyatrosunun
önemini şöyle değerlendirmiştir: “İlk opera sanatçıları hanende mektebinin tecrübesine dayanmış ve
halk hanendelerinden öğrenmişlerdir. Opera tiyatrosunda, ifacılık sanat kültürünün oyuncu sanatı
yönünden tamamlanması konusunda ise dram tiyatrosunun büyük rolü olmuştur. Opera sahnelerinde
yer alan ifacıların birçoğu dram sahnesinde tecrübe görmüş, dram tiyatrosu yaratıcılığı ile iç içe
olmuşlardır. Kendi sanatında her iki özelliği - hem hanendelik, hem de oyunculuk becerisini
eşleştirebilen sanatçılar opera sahnelerinde büyük ustalık sergilemişlerdir” (Memmedov, 1966: 25).

Azerbaycan müzik tarihinde eşsiz rol oynayan “Leyla ile Mecnun” diğer milli operaların
oluşumunda temel oldu (Seferova, 2012: 20). Bestecinin 1909-1915 yılları arasında librettolarını
halk destanları ve rivayetleri üzerine yazdığı “Şeyh Senan”, “Şah Abbas ve Hurşud Banu”, “Aslı ve

181
Kerem”, “Harun ve Leyla” ve Firdevsi‟nin “Şahname” eseri motifleri esasında kurduğu “Rüstem ve
Zöhrab” operalarında da muğamlar, âşık sanatı eserin müzik temelini oluşturmuştur.

Besteci, eserlerinde Azerbaycan halk müziğinden büyük ustalıkla yararlanmış, halk mahnıları,
halk dansları, muğam ve âşık sanatının üslup özelliklerini kendisinde barındıran çeşitli türlerde
müzik eserleri yaratmıştır. İlk gösterimi 30 Nisan 1937 yılında Bakü‟de Azerbaycan Devlet
Akademik Opera ve Bale Tiyatrosu‟nda başarıyla gerçekleşen, âşık sanatının tüm özellikleriyle
kendisine yer bulduğu “Köroğlu” operasında besteci mugam operalarından farklı olarak Azerbaycan
halk müziğinin ulusal kaynaklarından ustalıkla yararlanmış, halk müziğinin çeşitli türleri: halk dans
melodileri, şarkılar, tasnif ve muğamlar eserde kendisine yer bulmuştur.

Milli ve beşeri değere sahip bu müzik eseri konusundaki çalışmalarını Üzeyir Hacıbeyov
kendisi böyle tanımlamıştır: “Ben “Köroğlu” operasını biraz serbest biçimde yazmışım. Deneyimler
gösterdi ki, opera bütünlükle geniş izleyici kitlelerine ulaşmıştır ve bunun nedeni de operayı
yazarken onun müzik metninde ve aynı zamanda yaratıcılık dünyamda muğam sistemini bir temel
olarak almam olmuşur” (Şuşinski, 2015: 187). Birçok tiyatro sahnesinde başarıyla yer alan eser,
1941 yılında besteciye Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği‟nin Devlet Ödülü‟nü kazandırmıştır.

1927 yılında Müslüm Magomayev‟le birlikte “Azerbaycan Türk Halk Mahnıları” mecmuasını
yayımlamıştır. Kaleme aldığı “Opera ve Dramın Terbiyevi Ehemmiyeti Hakkında”, “Azerbaycan
Müzik Hayatına Bir Nazar”, “Azerbaycan'da Müzik Terakkisi”, “Âşık Sanatı”, “Azerbaycan Türk
Halk Müziği Hakkında” başlıklı müzik konularına ait bilimsel makaleleri, bilhassa halk müziğinin
örnek ve yapılarının derin bilimsel analizine dayanan, ulusal müzik kültürünün araştırmalarını konu
alan ve bu alanda ilk bilimsel eser olarak kabul edilen “Azerbaycan Halk Müziğinin Esasları”
monografisi Azerbaycan müzik sanatının gelişiminde önemli rol üstlenmiştir.

1945 yılında tamamladığı “Azerbaycan Halk Müziğinin Esasları” eseri, bestecinin Azerbaycan
halk müziğinin incelikleri üzerine yoğun kuramsal araştırmalarının başarılı sonucu idi. Üzeyir
Hacıbeyov, halk müziğinin kuramsal açıdan öğrenilmesinin önemini dikkate alarak yaptığı bilimsel
araştırmaları ve incelemeleri şu şekilde belirtmiştir: “Ben, Azerbaycan halk müziğinin esaslarını
öğrenmek işine 1925 yılında başladım. Tercih ettiğim bu konuya dair ne bir edebiyat, ne özel
bilimsel eserler, ne de başka bir vesait olmadığı için ben sadece kendi kişisel gözlemlerim,

182
dikkatlice yaptığım araştırmanın sonuçlarına ve Azerbaycan halk müziğinin tüm örnek ve
yapılarının derin çözümlemelerini esas almaya mecbur oldum” (Emirov, 1976: 37-38; Zöhrabov,
1991: 47).

Üzeyir Hacıbeyov‟un müzik dünyası oldukça zengin ve çok yönlüdür. 30‟lu yıllarda birçok
enstrümantal eser, mahnı, kantata bestelemiş, Büyük Savaş yıllarında “Çağırış”, “Annenin Oğluna
Nasihatı”, “Döyüşçüler Marşı” gibi mahnıları, halk çalgıları orkestrası için “Cengi” piyesini, “Vatan
ve Cephe” kantatasını yazmıştır. 1941 ve 1943 yıllarında bestelediği “Sensiz” (sözleri Nizami‟nin,
Azerbaycan diline tercümesi Cefer Hendan‟ındır) ve “Sevgili Canan” (sözleri Nizami‟nin,
Azerbaycan diline tercümesi Mirvarid Dilbazi‟nindir) romansları bestecinin vokal müzik eserleri
sırasında özel bir yere sahiptir. Azerbaycan Bestekârlar İttifakı‟nın başkanı, Azerbaycan İlimler
Akademisi‟nin Elmi Tahkikat Güzel Sanatlar Enstitüsü‟nün rehberi, Azerbaycan Devlet
Konservatuarı‟nın rektörü olmuş Üzeyir Hacıbeyov aynı zamanda Azerbaycan Milli Marşı‟nın
bestecisidir.

Eserlerinde özellikle halk müziğine, muğama dayanan besteci kendisinin özgün yaratıcılık
üslubunu oluşturmayı başarmıştır. Besteci Kara Karayev‟e göre, sanat yaşamı boyunca her zaman
kendi müzik dilini zenginleştirmek, yeni sanatsal ifade araçları bulmak amacı izleyen Üzeyir
Hacıbeyov, eserlerinde hiçbir zaman halk nağme ve muğamlarını olduğu gibi tekrar etmemiş, halk
müziğinin mahiyetinin ifadesinde orijinal yaratıcılık üslubunu kurma çabasıyla kullandığı halk
müziğini yeni niteliklerle zenginleştirmeyi amaçlamıştır (İsazade, 1990: 45; Seferova, 2006: 270).

Üzeyir Hacıbeyov yaratıcılığında müzikal komedi türünde yazmış olduğu “Er ve Avrat”, “O
Olmasın, Bu Olsun” ve “Arşın Mal Alan” eserleri özel yer tutar. Klasik geleneklere yoğunlaşan bu
komedilerde “yazar zahiri gülüş ve yapay etki araçlarını kullanmıyor; onun her eserinde gülüş
mevzunun içeriğinden oluşuyor, sanatsal etki komedilerin doğal akımı sonucunda ortaya çıkıyor.
...Üzeyir Hacıbeyov'un komedilerinde çatışma hayati, dolambaçlı ve karmaşıktır. İlk perdeden
itibaren olaylar karışmaya başlar, dolaştıkça dolaşır, fakat eserin finalinde mutlu bir sonla biter.
Dramaturgun asıl mahareti munakaşayı özel bir temkinle yönetebilmesindedir” (Sultanlı, 1964:278).

Mehdi Memmedov: “Bütün klasikler gibi o da mazmunlu, anlamlı gülüş ustasıdır. O, gülüşten
büyük amaçlar için - kadın özgürlüğü düşmanlarının, bilgisizliğin, cehaletin çeşitli göstergelerinin

183
ifşası ve eleştirisi, olumlu nitelikleri ve eylemleri ise övmek için kullanıyor. Bir başka deyişle, o,
komizma, komikliğin mahiyetine, poetikasına muvafik tarzda müracaat ediyor. Onun komedilerinde
katı yaşam içeriği sade, bazen sıradan olaylarda tecessüm bulur; sade olaylar, kişiselleştirilmiş
karakterler ise en tipik olanı sunar. Bu karakterlerin birçoğu mefhum, mana, remz, timsal derecesine
ulaştırılmış, bu nedenle de böylece büyük üne kavuşmayı başarmıştır” (İsazade, 1990: 124).

Azerbaycan müziğinin gelişiminde eşsiz hizmetlerde bulunan dahi besteci Üzeyir


Hacıbeyov'un gerçek yaşam öyküsünü beyaz perdeye yansıtan birçok film yapılmıştır. Bu filmlerden
biri olan, yazar, senarist ve yönetmen Anar‟ın 1981 yapımı “Üzeyir Ömrü” filminde bestecinin
hayatının birçok ayrıntısına yer verilmiş, çocukluk ve gençlik yılları, müzik dünyasındaki ilk
başarıları, sanat yaşamı anlatılmıştır. Film boyunca bestecinin eserlerine geniş yer verilerek, “Leyla
ile Mecnun” ve “Köroğlu” operalarından, “Arşın Mal Alan” filminden, çeşitli eserlerden parçalar
sunulmuştur (Kazımzade, 2004: 305-306; İsmailov, 2008: 79; Kazımzade, 2014: 278-179).

3.3. “ArĢın Mal Alan” Eseri. Sahneden Beyaz Perdeye

Üzeyir Hacıbeyov‟un 1913 yılında tamamladığı, sayıca üçüncü olan “Arşın Mal Alan”
müzikal komedisi; devrimden önceki aile ilişkilerinin tasviri, eski geleneklerin eleştirisi üzerine
yoğunlaşmıştır. Azerbaycan müzik kültüründe kendine özgü bir yer edinen, dünyanın birçok
ülkesinde başarıyla sahnelenen bu ünlü eser, insanın manevi özgürlüğü, Azerbaycan kadınlarının
kendi hakları uğruna mücadelesi temasını ele alarak, toplumun, halkın yaşam güzelliklerine,
sevgiye, aileye derin yaklaşımının önemine vurgu yapar. Dört perdeli komedi ilk kez 25 Ekim 1913
tarihinde Bakü‟de Hüseyin Ereblinski‟nin yönetmenliğinde sahneye konulmuş, yabancı dillere
tercüme edilerek farklı tiyatro sahnesinde defalarca oynanılmıştır (Seferova, 2010: 126-127).

“Arşın Mal Alan” eseri 1916 yılının sonlarına doğru, Azerbaycan sinemasının sessiz
döneminde “Filma” Hissedarlar Cemiyeti tarafından sinemaya ilk kez uyarlanmıştır. Yapımcıların o
yıllarda Bakü tiyatrolarında başarıyla sahnelenen bu eseri beyaz perde için tercih etmelerine sebep
komedinin büyük seyirci ilgisi kazanmasıydı (İsmailov, 2001: 28; Kuliyev, 2009: 65). Eski adetlere,
görücü usulü ile evliliğe karşı çıkan, evlilikte karşılıklı sevgiyi esas şart olarak gören Esger isimli
kahramanın başından geçen olayları konu alan yedi bölümlü “Arşın Mal Alan” filminin yönetmeni
Boris Svetlov, kameraman Grigori Lemberg'di. Başrolde – Esger rolünde Hüseyinkulu Sarabski yer
184
almıştır. Elekber Hüseyinzade, Ahmed Ağdamski, Mirzağa Aliyev, Yunis Nerimanov, Henefi
Terekulov da önemli rolleri paylaşan isimler arasındaydı. Film ilk kez 3 Ocak 1917 tarihinde
Bakü'deki “Forum” sinema salonunda müzisyenlerin ve şarkıcıların eşliğinde gösterime girmiş, ama
bir süre sonra Üzeyir Hacıbeyov'un kendi itirazı ile gösterimden kaldırılmıştır (Kazımzade, 2005a:
12-15; Kazımzade, 2004: 13; İsmailov, 2001: 30; Kazımzade, 2014: 287; Dadaşov, 2009: 65-69).

Defalarca tiyatro sahnesine taşınan “Arşın Mal Alan” yıllar sonra dram yazarı Sabit
Rehman‟ın film senaryosu ve Rıza Tehmasib‟le Nikolay Leşşenko‟nun yönetmenliği ile 1945
yılında Bakü Sinema Stüdyosu‟nda tekrar sinemaya uyarlanmıştır. Azerbaycan türkülerinin ve
Azerbaycan bestecilerinin eserlerinin dünya ülkelerinde tanınmasında büyük emeği ve sonsuz
katkıları olan ses sanatçısı Reşid Behbudov, bu filmde başrole davet almış, kısa sürede büyük ün
kazanan “Arşın Mal Alan” Reşid Behbudov yaratıcılığında büyük bir başarıya dönüşmüştür. Reşid
Behbudov kariyerinin yükselişinde bir dönüm noktası olan bu rolün önemini şu şekilde
vurgulamıştır: “Esger rolünde benim uzun süre devam eden şarkıcılık faaliyetimle yeni oyunculuk
yaratıcılığım bir araya gelmiş, sonraları filmin sergilendiği ülkelerde beni bir sinema oyuncusu gibi
de tanıtmıştır. Bunun için ben, ilk olarak Üzeyir Hacıbeyov müziğine ve dramaturgiyasına
minnettarım. “Esger'in Aryası” ve “Esger'in Şarkısı” şimdiye kadar repertuarımdadır. Öyle bir
konser olmaz ki ben onları seslendirmeyim, alkışlanmayım. Konser programlarım yenilense de,
onlar benim için her zaman eşsizdir. Üzeyir'in kendisi gibi, sözü gibi” (İsazade, 1990: 26-27).

Ayrıca, Reşid Behbudov 1956 yılında Moskova‟da, K.Stanislavski ve N.Nemiroviç-Dançenko


Tiyatrosu‟nda sahnelenen “Arşın Mal Alan” eserinde Esger karakterini de canlandırmıştır
(Babayeva, 2012: 122). 1946-1956 yıllarında Azerbaycan Devlet Filarmoniyası'nın, 1953-1960
yıllarında aralıklarla Mirze Feteli Ahundov adına Azerbaycan Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu'nun
solisti, 1957-1959 yılları arasında Azerbaycan Devlet Konsert Ansamblı'nın organizatörü ve başkanı
olmuş Reşid Behbudov, 1966 yılından müzik ve pop sanatının çeşitli türlerini bir araya getiren
Azerbaycan Devlet Mahnı Tiyatrosu'nu düzenlemiş, ömrünün sonuna kadar bu tiyatronun solisti ve
rehberi olmuştur. Tüm Sovyet Cumhuriyetleri de dâhil olmakla Türkiye, Arjantin, Bulgaristan,
Belçika, Çin, Hindistan, İtalya, Mısır vd. ülkelerde sahne alarak geniş repertuarla Azerbaycan
müziğini temsil etmiştir.

185
Henüz sekiz yaşındayken yönetmen Alisettar Babayev‟in “Coşkun” isimli tiyatro oyunuyla
sahneye ilk adımını atan, sinemada ilk kez “Çılgın Çocuklar” filminde çekilen, 1937-1942 yıllarında
Azerbaycan Devlet Filarmoniyası Mahnı ve Regs Ansamblı‟nın solisti olan, davet aldığı
Azerbaycan Devlet Akademik Dram Tiyatrosu‟nda usta oyuncuların da rol aldığı “Muhabbet”
oyunundaki Zehra rolüyle ilk sahne başarılarını kazanarak film teklifleri alan, geniş oyuncu
kadrosuna sahip “Sebuhi”, “Görüş”, “Derviş Paris‟i Patlatır”, “Kiraz Ağacı” gibi farklı türdeki
önemli filmlerde unutulmaz karakterler canlandıran tiyatro ve sinema oyuncusu Leyla Bedirbeyli,
besteci Üzeyir Hacıbeyov‟un “Ben çok isterdim ki, sen benim Gülçöhre'mi yürekten sevesin” isteği
ile filmde başarılı oyun sergilemiştir (Bedirbeyli, 1998: 6-12; Babayev, 1970: 4).

Usta oyuncuların bir araya geldiği bu filmde Soltan Bey rolünü sinemada “Kız Kulesi”,
“Almaz”, “Kara Taşlar”, “Altıncı Hiss”, “Bizim Sokak”, “Üvey Anne”, “Sihirli Halat”, “Mahnı
Böyle Yaranır”, “Kölgeler Sürünür” filmlerinde rol alan oyuncu Elekber Hüseyinzade; Cahan teyze
rolünü 1933 yılında Azerbaycan Opera ve Bale Tiyatrosu‟nda çalışmaya başlayan, “Gözüm Aydın”,
“Yıldız”, “Durna”, “Hacı Kerim‟in Aya Seyahati” gibi çeşitli dram ve müzikal komedilerle tiyatro
sahnelerindeki başarısını sergileyen, sinemada ilk rolünü bu filmle gerşekleştirerek büyük beğeni
kazanan, ardından “Bahtiyar”, “Görüş”, “O Olmasın, Bu Olsun”, “Gızgın Güneş Altında”, “Gölgeler
Sürünür”, “Kazbek Kutusu”, “Onun Büyük Kalbi”, “Emek ve Kızılgül” gibi filmlerde farklı roller
üstlenen oyuncu Münevver Kelenterli; Veli rolünü ise Müzikal Komediya Tiyatrosu‟nda besteci
Seid Rüstemov‟un “Beş Manatlık Gelin” oyunundaki rolüyle oyunculuk kariyerine başlayan,
sinemada başarılı debütünü “Arşın Mal Alan” filmiyle yapan, daha sonra “O Olmasın, Bu Olsun”,
“Garibe Ahvalat”, “Ahmed Nerede?”, “Yıldız” gibi komedi türü filmlerde üstlendiği rolleriyle halk
tarafından kısa sürede büyük ilgi gören oyuncu Lüteli Abdullayev canlandırmıştır (Babayev, 1966:
9; Kazımzade, 2010b: 41-45).

Film çekimleri henüz 1941 yılının başlarından planlansa da savaşın başlamasıyla yarım
kalmış, 1945 yılında başarıyla sona ermiştir. Hatta yasaklanma tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen,
büyük zorlukların ardından 18 Eylül 1945 tarihinde gösterime gire bilmiştir (Kazımzade, 2005a: 19;
Dadaşov, 2009: 112). Zengin oyuncu kadrosu ile dikkat çeken siyah beyaz, müzikal film tüm
Sovyetler Birliği'nde, aynı zamanda, dünyanın birçok ülkesinde başarıyla seyircilere sunulmuştur
(Rehimli, 2013e: 30). Büyük beğeni kazanan film sadece 1945 yılında 16 milyonun üzerinde seyirci
tarafından izlenilmiş ve Sovyetler Birliği‟ne büyük kâr kazandırmıştır (Kazımzade, 2003a: 37).

186
Sabit Rehman‟ın senaryosu ile çekilen filmin bu kadar sevilmesinde Üzeyir Hacıbeyov‟un
muziği ve dramaturgiyası ile beraber filmin yönetmenliğini üstlenmiş Rıza Tehmasib‟le Nikolay
Leşşenko‟nun, görüntü yönetmenleri Alisettar Atakişiyev‟le Muhtar Dadaşov‟un, müzik
redaktörlüğünü gerçekleştirmiş besteci Niyazi‟nin büyük emeği, Reşid Behbudov‟un Esger‟i, Leyla
Bedirbeyli‟nin Gülçöhre‟si, Elekber Hüseyinzade‟nin Soltan Bey‟i, Münevver Kelenterli‟nin Cahan
teyzesi, Lütfeli Abdullayev‟in Veli‟si, İsmayıl Efendiyev‟in Süleyman‟ı, Rehile Mustafayeva‟nın
Asya‟sı, Fatma Mehreliyeva‟nın Telli‟si büyük rol oynamıştır. 1946 yılında yönetmen Rıza
Tehmasib, oyunculardan Reşid Behbudov, Leyla Bedirbeyli, Elekber Hüseyinzade, Münevver
Kelenterli ve Lütfeli Abdullayev Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği‟nin Devlet Ödülü‟ne değer
bulunmuştur.

Üzeyir Hacıbeyov'un doğumunun 80. yıl dönümü dolayısıyla “Arşın Mal Alan” eseri 1965
yılında tekrar sinemaya aktarılmıştır. Hasan Memmedov, Leyla Şıhlinskaya, Ağadadaş Kurbanov,
Necibe Melikova, Hacı Murad Yegizarov, Huraman Hacıyeva, Telet Rehmanov, Sefure İbrahimova,
Möhsün Senani gibi usta isimlerin rol aldığı renkli filmin yönetmenliğini Tofik Tağızade, sanat
yönetmenliğini Elbey Rızakuliyev, müzik tertibatını ise Fikret Emirov üstlenmiştir. Bu filmde
Cahan teyze rolünü canlandıran oyuncu Necibe Melikova‟nın görüşlerinden: “Benden önce bu
filmde Cahan teyze rolünü unutulmaz sanatçı Münevver Kelenterli oynamıştır. Filmin tüm ekibini
yalnız bir konu düşündürüyordu: nasıl oynamalı, nasıl canlandırmalı ki yapılan her şey büyük
besteci Üzeyir Hacıbeyov‟un ismine layık olsun” (Melikova, 1990: 112).

3.3.1. Yönetmen Rıza Tehmasib

Azerbaycan tiyatro ve sinema tarihinin önemli isimlerinden olan, sanat yaşamı boyunca pek
çok sinema ve tiyatro yapımında büyük emeği geçen Rıza Tehmasib, 1894 yılında Nahçıvan‟da
dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda tiyatroya merak salan Rıza Tehmasib, henüz 16 yaşındayken
Tiflis‟deki “Azerbaycan Artistlerinin Heveskâr Derneği”nde oyunculuğa adım atmış, ilk sahne
deneyimlerini burada gerçekleştirmiştir. 1920 yılından ise tiyatro oyunculuğu ve yönetmenliğini
Azerbaycan Devlet Dram Tiyatrosu‟nda devam etmiştir. Rol aldığı “Od Gelini”, “Sevil”, “Şeyh
Senan”, “İblis”, “Ölüler”, “Musibeti Fahreddin”, “Hayat”, “Hacı Kara” gibi çeşitli oyunlarda
canlandırdığı karakerlerle tiyatro sahnelerindeki başarısını sergilemiştir. “Ölüler”, “Madrid”, “O
187
Olmasın, Bu Olsun”, “Arşın Mal Alan”, “Dağılan Tifak”, “Vefa”, “Şeyh Senan”, “Hacı Kara” gibi
büyük ilgi gören oyunların altında ise yönetmen imzası bulunmuş, çalışmalarıyla Azerbaycan
tiyatrosunda realizmin oluşturulmasında katkılarda bulunmuştur.

Azerbaycan Foto Sinema Kurumu‟nda sinema oyunculuğu, Moskova Sinematografi


Enstitüsü‟nde yönetmenlik eğitimi gören Rıza Tehmasib, ilk yönetmenlik deneyimini 1927 yılında
Cafer Cabbarlı ve Ağarıza Kuliyev‟in rol aldığı “Balıkçılar” kısa metraj filmiyle, daha sonra 1935
yılında “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‟nin 15. Yılı” belgeseliyle gerşekleştirmiştir.
Ardından, 1938‟de izlenime giren “Ordenli Azerbaycan” (“On Birden Biri”) belgeselini, İsmail
Dağıstanlı, Leyla Bedirbeyli, Hüseyinkulu Sarabski, Ağadadaş Kurbanov, Möhsün Senani, Mustafa
Merdanov gibi usta oyuncuların katılımı ile Mirze Feteli Ahundov‟un sanat yaşamını konu alan ve
çekimleri 1943‟te tamamlanan “Sebuhi” filminin yönetmenliğini üstlenmiştir (Kazımzade, 2003b:
58). 1945 yılında sinemada en başarılı çalışması olan “Arşın Mal Alan” filmine imza atmıştır. 1950
yıllarında gösterime giren; Aleksandr Zarhi ve İosif Heyfits‟le “Bakü‟nün Işıkları” (1950), Mikail
Mikailov ve Grigori Aleksandrov‟la “Bir Aile” (1943), Mikail Mikailov‟la “Mahnı Böyle Yaranır”
(1957) filmlerinde yönetmen olarak çalışmıştır.

1959 yılında bir caninin etkisi altına düşmüş Terlan isimli gencin dramatik kaderini anlatan
“Onu Bağışlamak Olur mu?” filminin yönetmenliğini üstlenmiştir. Film senaryosunu yazar
Memmedhüseyin Tehmasib kendisinin kaleme aldığı ve tiyatro sahnelerinde başarı kazanan “Bahar”
piyesinden uyarlamıştır (Memmedov, 1966: 54-58; Dadaşov: 2009: 122). Filmin sanat yönetmenliği
Nadir Zeynalov‟a, görüntü çekimleri Teyyub Ahundov‟a, besteleri ise Tofik Kuliyev‟e aittir. Filmin
oyuncu kadrosunda Hasanağa Salayev, Höküme Kurbanova, Memmedrıza Şeyhzamanov, Etaye
Aliyeva gibi başarılı isimlerle birlikte Azerbaycan‟ın ünlü tiyatro yönetmeni, A.V.Lunaçarski adını
taşıyan Moskova Tiyatro Sanatı Enstitüsü‟nde yönetmenlik eğitimini tamamladıktan sonra 1940-
1945 yıllarında Gence Devlet Dram Tiyatrosu‟nda başrejisör olarak çalışan, “Bahar”, “O Olmasın,
Bu Olsun”, “Madrid”, “Oktay Eloğlu”, “Vakif”, “İntikam”, “Nizami”, “İntizar” eserlerine, 1946
yılından ise çalıştığı Akademik Tiyatro‟da “Yaşar”, “Aydınlık”, “İblis”, “On İkinci Gece”, “Dans
Hocası”, “Çiçeklenen Arzular”, “Dağılan Tifak”, “Uzak Sahillerde”, “Müfettiş”, Opera ve Bale
Tiyatrosu‟nda “Köroğlu”, “Sevil”, “Azad”, “Leyla ile Mecnun” gibi Azerbaycan tiyatro sanatında iz
bırakmış farklı türde birçok esere sahne hayatı veren, “Onun Sanat Yıldızı”, “Rejisör Sanatı”,

188
“Tiyatro Düşünceleri”, “Hüseyin Ereblinski”, “Hayat ve Sanat Yollarında” kitaplarının yazarı
Mehdi Memmedov da yer almıştır.

Rıza Tehmasib, senaryosu Cafer Cabbarlı tarafından yazılan, Ağarıza Kuliyev‟le Grigori
Braginski‟nin yönetmenliğinde çekilerek 1936‟da gösterime giren “Almaz”, 1947‟de Mehdi
Hüseyin ve Enver Memmedhanlı‟nın senaryosu ile çekilen “Feteli Han”, 1968‟de Muhtar
Dadaşov‟un yönetmenliğinde Süleyman Rehimov‟un “Mehman” eserinden uyarlanan “Kanun
Namına”, 1971‟de senaristliğini Maksud İbrahimbeyov‟un, yönetmenliğini Eldar Kuliyev‟in yaptığı
“En Vacip Musahabe”, 1974‟te Muhtar Dadaşov‟un yönettiği “Bakü‟de Rüzgârlar Eser” adlı başarılı
filmlerde Ağası Han, Galoş, Cebrail, Şahmar Bey gibi karakterlerle sinema oyunculuğundaki
ustalığını gözler önüne sermiştir (Memmedov, 1966: 54-58).

1945‟te Nikolay Leşşenko‟yla çektiği “Arşın Mal Alan” filmi ile sanat hayatında en büyük
başarıyı yakalayarak sinemada kendine önemli bir yer edinmiştir. Kariyerinin yükselişinde bir
dönüm noktası olan bu film yönetmene SSCB Devlet Ödülü‟nü kazandırmıştır. Bu film ayrıca
Azerbaycan sinemasında usta isimlerden oluşan oyuncu kadrosuna sahip olma özelliği taşır.

Rıza Tehmasib, filmle ilgili görüşlerini, çekimlerin çok zorlu bir süreçten geçtiğini belirtirken,
senaryo hazırlıklarını bu sözlerle anlatmıştır: “...Benim Üzeyir Hacıbeyli ile yoğun yaratıcılık
ilişkim bir de “Arşın Mal Alan” müzikal komedisinin filme alınması ile bağlıdır. Klasik
dramaturgiyanın realist geleneklerine dayanan bu operet sadece füsunkâr müziğiyle değil, aynı
zamanda güncel konusu, keskin çatışmaları, zengin karakterler silsilesi, sanatsallığı, kâmilliği ve
uyumlu mazmunu ile yaratıcı ekibin dikkatini çekmiştir. Bu yüzden, 1943 yılından itibaren operetin
senaryosu üzerinde yoğun çalışmalara başlandı. Doğrudur, operetle senaryo arasında belirgin farklar
vardır. Sinemanın olanaklarından yararlanarak biz operetin yüksek amacını - görmek, beğenmek,
sevmek, ömür gün yoldaşı seçmek, kısacası, özgür aşk ideasını belirgin bir biçimde sunmak için
değişiklikler, ilaveler yaptık. Fakat bunların hepsinde yazarın fikrini esas almışız, sadık kalmışız.
Biz “Arşın Mal Alan”ın hoş müziğini, onun klasik dramaturjisini, açık ve anlamlı içeriğini, milli
koloritini olduğu gibi korumaya çalışmışız” (Heyderova ve Hudaverdiyeva, 2016: 135).

1952-1956 yıllarında Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti‟nin başkanı olmuş, Bakü Sinema


Stüdyosu‟nda yönetmen, bedii rehber ve oyuncu olarak görev almış Rıza Tehmasib, yıllarca

189
Azerbaycan Devlet Tiyatro Enstitüsü‟nde verdiği oyunculuk ve yönetmenlik dersleriyle gençlerin
eğitimine değerli katkılarda bulunmuştur. Kendisine 1964 yılında Halk Sanatçısı ünvanı verilmiş,
kariyeri boyunca birçok ödüle layık bulunmuştur.

3.3.2. Filmin Künyesi

Orijinal Adı: Arşın Mal Alan


Yapım Yılı: 1945
Ülke: Azerbaycan
Tür: Müzikal Komedi
Eser: Üzeyir Hacıbeyov
Senaryo: Sabit Rehman
Yönetmen: Rıza Tehmasib, Nikolay Leşşenko
Kamera: Alisettar Atakişiyev, Muhtar Dadaşov
Sanat Yönetmeni: Yuri Şvets
Müzik Redaktörü: Niyazi
Ses Operatörü: Ağahüseyin Kerimov
Oyuncular: Reşid Behbudov, Leyla Bedirbeyli, Elekber Hüseyinzade, Münevver Kelenterli,
İsmail Efendiyev, Rehile Mustafayeva, Fatma Mehreliyeva, Lütfeli Abdullayev, Mirzağa
Aliyev.
Özellik: Siyah Beyaz

3.3.3. Filmin Konusu

“Arşın Mal Alan” filmi Üzeyir Hacıbeyov‟un aynı adlı operetinden uyarlamadır. Film genç ve
zengin bir tüccar olan Esger‟in evlenmek için arşın malcı kılığına girmesi sonucu iki aile arasında
gelişen olayları konu ediniyor. Birinci aile Esger, onun teyzesi Cahan, dostu Süleyman, hizmetkâr
Veli, ikinci aile ise Sultan Bey, onun kızı Gülçöhre, kardeşi kızı Asya ve hizmetçi Telli‟dir.

Artık evlenmeyi düşünen Esger, isteğini dile getirince tüm hayatını yeğeni Esger'e adamış, iyi
kalpli, fedakar, yardımsever Cahan teyze ve dostu Süleyman bu habere çok mutlu olur. Cahan teyze
dönemin geleneğine uygun olarak görücü usulü evliliği önerir. Ama Esger bu geleneğe karşı çıkarak
190
seçimini kendi hür iradesiyle yapmak ister. O, yalnız kendi yüreğinin, gönlünün isteği ile evlenmeyi
tercih eder. Dolayısıyla, “Ben önce kızı görmeli, sevmeli ve ondan sonra evlenmeliyim” şartıyla
evliliğe razı olur. Cahan teyze onun bu isteğine önce şaşar, böyle bir dileğin olanaksız olduğunu dile
getirir. Çünkü, Esger‟in dönemin toplumsal koşullarıyla hiç uyuşmayan bu isteğinin gerçekleşmesi,
beğeneceyi kızı bulması bir hayli müşkül. Esger kendisi de bu çetin işin içinden nasıl çıkacağını
bilemez.

Bu esnada dostu Süleyman, onun yardımına gelir, birlikte bu müşkül işe bir çözüm bulurlar.
Böylece, isteğinde ısrarlı olan Esger dostu Süleyman'ın tavsiyesiyle arşın malcı (kumaş satıcısı)
kılığına girer. Elindeki kumaş dolu bohça ile “Arşın Mal Alan” diye seslenerek sokakları, evleri kapı
kapı dolaşıp, gönlünce birini bulmak umutuyla pek çok kızla tanışabilme fırsatı yakalar. Yalnız bu
hile ile içlerinden birini beğenip karar verme şansı kazanacaktır.

Bir gün Soltan Bey'in kapısına gelen Esger, kocaman bohçasını açarak çıkardığı kumaşları,
örtüleri genç kızlara gösterirken Soltan Bey'in kızı Gülçöhre'ye âşık olur. Gülçöhre de Esger‟i
beğenir. Kızının yoksul bir arşın malcıya aşik olduğunu duyunca sinirlenen baba, kızını bir arşın
malcıya vermek istemez. Bu işe karşı çıkarak kızını zengin bir adamla evlendirmeye çalışır. Ama
babasının bu öfkesi Gülçöhren'i fikrinden taşındıramaz. Gülçöhre için de evlilikte karşılıklı sevgi,
aşk önemli şarttır.

Esger, Gülçöhre'nin de onu sevdiğine emin olduktan sonra teyzesini Soltan Bey'in kapısına
elçi gönderir. Cahan teyzeyi gören Soltan Bey onu beğenir ve evlenmek ister. Daha sonra Esger'in
isteği ile Soltan Bey'in kızı için elçiliğe gidip onayı alan dostu Süleyman ise Soltan Bey'in kardeşi
kızı Asya'yı sever.

Film sevenlerin kavuşmasıyla, mutlu sonla biter. Esger - Gülçöhre, Soltan Bey - Cahan teyze,
Süleyman - Asya ve Veli - Telli çiftlerinin düğünü birlikte yapılır.

3.3.4. Karakterler

Filmde iki ana karakter vardır ve olay örgüsü bu iki ana karakterin etrafında gelişir. Reşid
Behbudov tarafından canlandırılan Esger, filmin iki ana karakterinden biridir. Esger zengin ve bekar
191
bir genç karakterini canlandırmaktadır. Onun tüm ifadelerinde, davranışlarında eski geleneklere
karşı bir itiraz vardır. Esger‟in amacı severek evlenmektir, bu yüzden teyzesinin görücü usulü
teklifini kabul etmez. Dönemin toplum yapısına, adet ve geleneklerine uymayan “görmek,
beğenmek” isteğinde yeterince ısrarlı olan Esger, dostu Süleyman‟ın tavsiyesini, kurduğu “arşın
malcı” planını hemen uygulamaya başlar ve kumaş satıcısı kılıfı ile ev ev dolaşarak kapısına geldiği
Soltan Bey‟in genç kızı Gülçöhre‟yi görür ve ona aşık olur.

Ama kendisinin kim olduğunu başta ona söylemez, çünkü Esger için sadece beğenmek,
sevmek yeterli değildir. “Sevdiği kızı tam olarak sınamak, tanımak için o, kendisinin tüccar, zengin
biri olmasını kullanmaz, yoksul bir hayat yaşayan arşın malcı kıyafetini giyer. Açıkcası, zahiri
güzelliğini beğendiyi bir kızın “batıni güzelliğini” de sınamak ister: “kendisinin, benim zengin bir
tüccar olduğumdan hiç haberi yoktur. Kendim mahsus söylemedim, amacım kızı sonuna kadar
sınamaktır”. Yalnızca hoşlanmak, aklını, iç güzelliğini sınamak kendisi de Esger için son şart
değildir. O, karşılıklı sevgiyi en önemli koşul olarak görür” (İsrafilov, 1988: 66-67).

Filmin diğer ana karakteri Leyla Bedirbeyli tarafından canlandırılan Gülçöhre‟dir. Gülçöhre
bey kızıdır. O, zengin koca peşinde değildir, tek endişesi sevmediği biriyle evlenmektir. Evliliğe
bakış açısı Esger‟le neredeyse aynıdır. Asya‟dan ve Telli‟den farklı olarak o, kendi mutluluğu için
savaşır. “Psikoloji durumların zenginliğinden dolayı filmdeki en karmaşık karakter Gülçöhre‟dir.
Diğer karakterlerde komik ve dramatik durumlar yer değiştirirken, Gülçöhre için böyle bir olanak
yoktur. Burada sadece seven bir kalp vardır, bir de onun ıstırabı, heyecanı, sevinci... Bu hususu
Leyla Bedirbeyli kendi oyununda özellikle dikkate almıştır. O, Gülçöhre‟nin gerçek ve fedakâr
aşkını lirik, ince, şairane boyalarla sergileye bilmiştir. Onun gösterisinde Gülçöhre‟nin ıstırabları da,
intizarı da, korkusu da, ferehi de inandırıcıdır, hayatidir” (Babayev, 1970: 73-74).

Kadının toplumdaki yerini eleştiren “Arşın Mal Alan”da dört kadın karakteri vardır: Gülçöhre,
Asya, Telli ve Cahan. Cahan (Münevver Kelenterli) Esger‟in teyzesidir. O, Esger‟i kendi oğlu gibi
sever. Evlenmeye karar veren Esger‟e “Sen gel atababa yolu ile evlen” deyip görücü usulü ile
evlenmeyi teklif eder ve hemen onun için kız aramaya odaklanır. Asya (Rehile Mustafayeva) Soltan
Bey‟in kardeşi kızıdır. Kendi mutluluğunu, evliliğini kadere bağlayan Asya, Gülçöhre‟den farklı
olarak, evlilikte dış görünüşe dikkat eder. Evin hizmetçisi Telli (Fatma Mehreliyeva) ise mutluluğun
zenginlikle bağlı olduğunu düşünür. Gülçöhre‟nin “Ben görmezsem, sevmezsem evlenmem” fikrini

192
şaşkınlıkla karşılayan, dış görünüşe önem veren Telli için evleneceği adamın zengin olması,
parasının çok, ama derdinin, gamının az olması daha önemlidir.

“Arşın Mal Alan” eserinde genel olarak “personajların sayının az olmasına rağmen, olayların
gelişimi akıcı, karakterler biçimli ve canlı bir şekilde tasvir edilmiştir. Karakterlerin her biri kendine
has aydın, kesin ve akıcı bir dille konuşturulur. Onların dilinde anlaşılmayan, karmaşık kelimeler
yoktur. Üzeyir Bey karakterlerin dilini de kullanıyor. Eğer Cahan teyze kendi konuşmasıyla ne
kadar masum, eski adetlerin temsilcisidirse, Soltan Bey de o kadar sinirli, sabırsız, kendi sınfı
liyakatını koruyan ve hayattan şikâyetçidir. Veya eserde komik hatla bağlı olup kendi konuşması ile
gülüş yaratan Telli ve Veli karakterleri de kendiliğinden çok ilginçtir” (Kasımova, 1984: 73).

3.3.5. Değerler

“Arşın Mal Alan”da en önemli unsur ailenin sevgi temeli üzerine inşa edilmesinin önemine
verilen değerdir. Filmin ana fikri karşılıklı sevgi kavramına dayanır, bazı gelenek ve göreneklerin
sebep olduğu olumsuz etkilere dikkat çeker. Esger‟in toplum tarafından kabul edilmesi zor olan
“görmek, beğenmek, evlenmek” isteği, Gölçöhre‟nin evlilik, sevmek konusundaki arzuları ile
dönemin gelenekleri arasında yaşanan çelişkiler, zorluklar olay örgüsünün başında gelir.

Olaylar, Esger‟in görücü usulü yerine, evleneceği kızı önceden görmek ve beğenmek isteğini
dile getirmesiyle başlar. Film boyu yaşanan tüm zorluklar, karşıtlıklar da bu istekten doğar,
dolayısıyla Esger‟in evlilik konusundaki görüşleri döneminin toplum yapısı, adetleri ile çarpışır.
Düşünceleriyle toplumun müterakki niteliklerini temsil ve tebliğ eden bir karakter olarak çizilen
Esger‟in bu isteği ayrıca dönemine ait gençlerin isteğinin ifadesine dönüşür.

“O Olmasın, Bu Olsun” komedisinde olduğu gibi kadın hukuksuzluğu ve eski adetlerle savaş
konusunu merkeze alan “Arşın Mal Alan” dramaturji yapısı ile farklılık gösterir. “Görmeden
evlenmek isteği sunulan bir durum olarak konu içeriğinde tekrarlansa da tipaj olarak karikatüre
yakın olan, menfi personaj olarak çizilen Meşedi İbad‟dan farklı olarak müterakki değerleri kabul
eden Esger‟in niyeti, bu motifin sanatsal tezahür biçimini eserin ana düşüncesinin çözümüne
yöneltir” (Dadaşov, 2004: 274).

193
Filmde kendini gösteren diğer önemli unsur ise kadın özgürlüğüne verilen değerdir. Ön plana
çıkan kadın karakteri Gülçöhre‟dir. Gülçöhre‟nin “Bu ne azaptır ben çekiyorum. ...Beni
sevdiğimden ayırıyorlar. İstemiyorum ben bu serveti, zenginliği. Ben kendi sevgilimi isterim”
ifadesi onun üzüntüsünü, içinde bulunduğu çaresizliği belirtir (Hacıbeyov, 1985: 606-607). “Böyle
bir itirazla Gülçöhre sadece kendisinin değil, daima esarette olan ve bir kısım menafiler için
evlendirilen kızların halini hatırlatır. Gülçöhre‟nin döktüğü gözyaşları kendi saadetini istediği gibi
kurmaya çalışan, ama toplumun adaletsiz kanunları ile yüzleşen gençlerin gözyaşları idi”
(Kasımova, 1984: 61).

Yaşam gerçekleri, kadın ve toplum, aile ilişkileri üzerinde kurulan, kaleme alındığı döneme
özgü toplumsal sorunların tablosunu çizen “Arşın Mal Alan” eserinde Üzeyir Hacıbeyov; kadın
özgürlüğünü, kadın hukukunu savunarak, kadınların esaretten kurtulması talebini, tüm zorluklara
rağmen kazanan aşkın gücünü başarılı bir biçimde dile getirmiştir. Dönemin adetlerine, görücü
usulü evliliğe karşı çıkarak evleneceği kızı önce görmek, beğenmek arzusunda olan Esger ve yalnız
seveceği insanla evlenmekte israralı olan Gülçöhre yeniliğin, özgürlüğün simgesine dönüşür.

3.3.6. YaĢam Biçimi ve Kadının Toplumdaki Yeri

Üzeyir Hacıbeyov‟un 1913 yılında kaleme aldığı “Arşın Mal Alan” yazıldığı döneme ait kadın
sorunlarını, kadına karşı olumsuz yaklaşımı, kadının toplumdaki yeri konusunu sanatsal bir biçimde
ve mizahi bir dille ele alarak toplumda kadınların yüzleştiği sıkıntıları, durum ve olayları gözler
önüne serer.

Döneminin evliliğe, kadına karşı tutumu, gençlerin beğendiği, sevdiği biriyle evlenmesinin
çetinliği, bu konuda özgür karar vemenin zorluğu gibi önemli temaların eleştirel bir şekilde ele
alındığı eserde dramatik ve komik unsurlar bir araya getirilir. Eski geleneklerin yaşam koşullarında
yol açtığı kusurlar, kadına karşı yaklaşım, eksik yanlar bir yandan mizahi dille anlatılırken diğer
yandan güldürerek düşünmeyi, sorgulamayı önerir. Olayların gelişimiyle derin anlam kazanan
mizah açığa çıkarmak ve ifşa etmek niteliğini üstlenir.

“Arşın Mal Alan”daki gülüş zahiren çoğunlukla bir kısım yanlışlıklardan, anlaşılmazlıklardan,
hata ve kusurlardan ortaya çıkmış gibi gözükse de mahiyet itibarıyla güçlü hayati zemine esaslanır,
194
olayların gelişimi ve çözülmesi yolu ile derin anlam kazanır, olumlu görüşlerin yaşamsallığına hak
kazandırmakla hoş bir ortam oluşturur. Feodal patriarhal muhitin kadına karşı olumsuz yaklaşımı ise
bu hoş ortamın etkisinden oluşan nefret ve öfke hissi ile eleştirilir” (Abbasov, 1985: 192).

Toplumun kadına yaklaşımının umumileştirilmiş kahramanı olarak çizilen Gülçöhre karakteri,


kendisinde yerli feodal patriarhal ilişkilerin acıverici yanlarını ve sevgi, mutluluk yolunda verilen
mücadeleyi bir araya getirir. “Özgürlüğe can atan karakteri, şuur ve ahlak tarzı ile Gülçöhre
Azerbaycan edebiyatının bir dizi kadın karakterlerini hatırlatır. Mirze Feteli Ahundov‟un Tükez ve
Sona (“Hacı Kara”), Sekine (“Mürafie Vekilleri”) Necef Bey Vezirov‟un Seadet (“Musibeti
Fahreddin”) isimli kadın kahramanlarıyla Gülçöhre arasında bir yakınlık vardır. Gülçöhre, sonraki
Azerbaycan dramaturgiyasına da belirgin etki yapmıştır. Cafer Cabbarlı‟nın Sevil, Gülüş (“Sevil”),
Almaz (“Almaz”) karakterleri, kendiliğinde Gülçöhre‟nin tam olgun, gelişmiş yeni bir biçimi olarak
kabul edilebilir” (Abbasov, 1985: 204-205).

3.4. “O Olmasın, Bu Olsun” Eseri. Sahneden Beyaz Perdeye

İlk kez 12 Eylül 1910 yılında sahneleştirilen dört perdeli “O Olmasın, Bu Olsun” komedisi 25
Nisan 1911 tarihinden itibaren Mirzağa Aliyev, Hüseyinkulu Sarabski, Rıza Drablı, Ahmed
Ağdamski'nin katılımı ile sürekli olarak sahneye konulmuştur. Klasik bir sanat örneği olan, olay
örgüsünün gelişiminde mantıksal bir sıranın izlendiği, “biçimle mazmunun, mizahla derin
anlamlığın, gülüşle ciddiyetin vahdet oluşturduğu” bu komedi, Üzeyir Hacıbeyov'un yaratıcılığında
tamamen yeni bir sanat kademesi oluşturmuştur (Kasımova, 1984: 54). Edebiyat eleştirmeni Ali
Sultanlı‟ya göre, eserde karakterler çok açık ve birbiriyle bağlantılı bir şekilde sunularak vahdet
oluşturulmuştur ve hiçbir karakteri mücerret tasavvur etmek neredeyse mümkün değildir.
Mükâlemeler kısa, aydın, keskin ve komiktir, Azerbaycan dramaturjisinde böyle canlı ve komik
diyaloglar yeni idi (Sultanlı, 1964: 286).

Üzeyir Hacıbeyov kendisi makalelerinin birinde “O Olmasın, Bu Olsun” operetinin toplumsal


tarihi ehemmiyetini şu şekilde değerlendirmiştir: ““O Olmasın, Bu Olsun”a geldikte, bu operet
mazmunca bugünkü yaşadığımız inkılabi yeni hayata o kadar yakındır ki, sanki bugünkü gün için
yazılmış tebliği bir edebiyat cümlesindendir, çünkü umumi menfi tiplerin hemen hepsi bu eserde
mevcut olup bütün bed amelleri gülünç bir surette meydana koyar” (Seferova, 2015: 19).

195
Eser 1956 yılında Azerbaycan sinemasına büyük emeği geçmiş yönetmen Hüseyin Seyidzade
tarafından sinemaya uyarlandı. Filmin senaryo yazarı, 1930'lu yılların başlarında “Molla Nasreddin”
dergisinde yayımlanan makale ve felyetonlarla edebi faaliyete başlayan, 1941 yılında kaleme aldığı
“Mutlular” eserinden sonraki yaratıcılığında özellikle komedi türünü tercih eden, “Toy”, “Aydınlık”,
“Nişanlı Kız”, “Alikulu Evleniyor”, “Yalan” gibi zengin mazmunlu eserler yazan, “Köroğlu”,
“Ahmet Nerede?” filmlerinin senaryosunu ve “Yıldız”, “Hicran” komedilerinin librettosunu kaleme
almış olan tiyatro yazarı ve senarist Sabit Rehman idi (Sefiyev, 1987: 101-123). Bu filmde “Sabit
Rehman‟ın başarısını sağlayan en önemli niteliklerden biri, üzerinde çalıştığı konunun edebi müzik
kaynaklarına ciddi yaklaşarak onlara doğru bir biçimde istinat etmesinden ibarettir. Üzeyir
Hacıbeyov yaratıcılığına böyle dikkatli ve özenli bir tutum henüz “Arşın Mal Alan” filminin
senaryosundan açıkça görülmekteydi. Sabit Rehman müzikal komedinin mazmunu ve ideasını, onun
demokratik motiflerini ve lirik ruhunu, tek kelimeyle tüm dramaturji değerini korumaya çalışmış ve
buna muvaffak olmuştur. Sonuç olarak, mevzuya yeni tecessüm bahşeden bir senaryo ve onun
temelinde bugüne kadar hiç izlenimden eksik olmayan ve her zaman büyük ilgiyle seyredilen bir
film yapılmıştır” (Memmedov, 1960: 34).

Hüseyin Seyidzade‟nin sağlam bir kadro oluşturarak çektiği, başrollerini Arif Mirzekuliyev‟le
Tamara Gözelova‟nın paylaştığı filmde Aliağa Ağayev, Barat Şekinskaya, Münevver Kelenterli,
Möhsün Senani, Ahmed Ahmedov, Ağasadık Geraybeyli, Lütfeli Abdullayev, İsmail Efendiyev,
Mustafa Merdanov, İsmail Osmanlı, Adil İsgenderov gibi Azerbaycan tiyatrosu ve sinemasının ünlü
isimlerinden oluşan zengin bir oyuncu kadrosu oluşuyordu. Bu film, yaratıcılıklarının en parlak
karakterlerini canlandıran oyuncuların filmografisi için oldukça ayrı bir önem taşıdı, ayrıca beyaz
perde oyunculuğuna adım atan oyuncular için de bir okul niteliği içermekteydi.

Filmde Meşedi İbad rolünü ilk kez 1936 yılında Genç Tamaşaçılar Tiyatrosu'nda “Kaptan
Grant'ın Çocukları” oyunuyla profesyonel sanat yaşamına atılan, 1961 yılından Şıhali Kurbanov‟un
“Eceb İşe Düştük” oyunundaki Abış Surhayeviç rolüyle oyunculuğunu aralıksız olarak Azerbaycan
Devlet Dram Tiyatrosu'nda dönemin büyük ilgi toplayan “Sevil”, “Almaz”, “Seyavuş”, “Yalan”,
“Adamın Adamı”, “Hamlet” gibi daha birçok çeşitli oyunlarla devam etmiş Aliağa Ağayev
canlandırmıştır. 1955 yılında yönetmen Tofik Tağızade'nin pek çok başarılı oyuncuyu bünyesinde
barındıran “Görüş” filmindeki Şıhali rolüyle sinema oyunculuğuna başlayan Ağayev, sinemaya

196
ikinci ve asıl girişini bu filmdeki Meşedi İbad rolüyle yaparak büyük üne kavuşmuş, sinema
oyunculuğu kariyerine “Kara Taşlar”, “Bir Mahelleden İki Genç”, “Sihirli Halat”, “Ahmet
Nerede?”, “Kanun Namına”, “Bizim Cebiş Muallim” gibi rol aldığı diğer yapımlarla devam etmiştir
(Nemetov ve Kazımov, 1978: 9-32).

Usta oyuncu, gerçekleştirdiği röportajların birinde film çekiminin ayrıntılarını, yapım


sürecinde olup bitenleri anlatırken hatıralarını şöyle paylaşmıştır: “Bir gün çekim esnasında Hüseyin
Seyidzade‟yi dalgın ve düşünceli bir halde gördüm. Sebebini sorduğumda hiçbir şey söylemedi ve
aniden “Aliağa, sence yapılan bu film hazırlıklarının sonucu nasıl olacak?” diye sordu. Onun bu
sorusu beni gerçekten şaşırttı, her şey göz önündeydi çünkü. İşlerimiz çok iyi gidiyordu, tüm ekip
de oyuncular da büyük heyecan ve coşkuyla çalışıyordu. Ben sette çalışan oyuncuları – Ağasadık
Geraybeyli‟ni, Barat Şekinskaya‟nı, İsmail Efendiyev‟i, Mustafa Merdanov‟u, İsmail Osmanlı‟nı,
Möhsün Senani‟ni, Lütfeli Abdullayev‟i göstererek kısaca şunları söyledim: “Filmde yer alan bu
oyunculardan dolayı artık filmin başarısının neredeyse yarısı sağlanmıştır, çünkü böyle bir oyuncu
kadrosu oluşturmanın kendisi bile büyük bir iştir. Geri kalan kısmını ise zamanı gelince, beyaz
perde kendisi gösterir” (Kazımzade, 2005a: 96).

Rüstem Bey rolünü, ilk sahne tecrübelerinin ardından 1921-1932 yıllarında Bakı Türk Azad
Tengid ve Tebliğ Tiyatrosu‟nda sahne alan, oyunculuk kariyerini 1933 yılından 1981 yılına kadar
Azerbaycan Devlet Dram Tiyatrosu‟nda sürdüren, “Ölüler”, “Bahar”, “Işıklı Yollar”, “Hayat”,
“Ferhat ile Şirin”, “Aydın”, “Hanlar”, “Oktay Eloğlu”, “İntizar”, “Uzak Sahillerde”, “Kaçaklar”,
“Vakif”, “İblis”, “Dönüş”, “Seyavuş” gibi döneminin tiyatro seyircileri arasında büyük bir şöhret
yapan başarılı oyunların dışında, sinemada “Kız Kulesi” isimli iki bölümlü sessiz filmindeki ayan
rolüyle sinema hayatına başlayarak ardından “Sevil”, “Feteli Han”, “Bahtiyar”, “Gızgın Güneş
Altında”, “Leyla ile Mecnun”, “Yaşamak Güzeldir, Kardeşim”, “Poçt Kutusu”, “Yıldızlar Sönmez”,
“Bizim Mahellenin Gençleri” gibi filmlerle karakter oyunculuğundaki ustalığını sergilemiş, 1981
yılında Merahim Ferzelibeyov‟un yönetiminde sahnelenen “Hurşud Banu Natevan” oyununda Koca
Kınyaz rolüyle tiyatro sahnesinde son çıkışını yapan ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Ağasadık
Geraybeyli canlandırmış ve oyunculuğuyla büyük beğeni kazanmıştır (Kazımov, 1958: 11-34;
Rehimli, 1988: 127).

197
Filmde Gülnaz'ın sevgisine hak kazandırarak onun mutluluğuna çalışan, Meşedi İbad'la
evliliğine karşı çıkan tek insan ise komedinin en ilginç ve sevimli karakterlerinden biri olan
Senem'dir. Senem rolünü 1930 yılında Gence İşçi Kulübü tarafından hazırlanan “Zelzele” oyunuyla
profesyonel sanat yaşantısına başlayan, 1935‟te “Sevil” oyunundakı Gülüş rolü ile Akademik Milli
Dram Tiyatrosu‟nun oyuncuları sırasına katılarak “Romeo ve Juliet”de Juliet, “Othello”da
Desdemona, “Almaz”da Almaz, “Hayat”da Atlas, “Hacı Kara”da Sona, “Solgun Çiçekler”de Sara,
“Şeyh Senan”da Humar, “Yaşar”da Yakut, “Vakif”de Huraman, “Bahar”da Bahar, “Nizami”de
Afak, “Vefa”da İntizar, “Ferhat ve Şirin”de Şirin gibi çeşitli roller üstlenen tiyatro ve sinema
oyuncusu Barat Şekinskaya canlandırmıştır. “O Olmasın, Bu Olsun”, 1955 yılında ilk sinema film
çalışması olan “Görüş”ten sonra oyuncunun sanat kariyerinde özel yer kaplayan ikinci film
olmuştur. İlerleyen yılllarda “Kızgın Güneş Altında”, “Gölgeler Sürünür”, “Garibe Ahvalat”,
“Telefoncu Kız”, “Onun Belalı Sevgisi” filmlerinde unutulmaz roller sergilemiştir (Şekinskaya,
1986: 3-15, Rehimli, 2005: 25-31; Rehimli, 2013b: 9).

Filmin en unutulmaz sahnelerinden biri de misafirlik sahnesidir ki, özellikle oyuncu Mustafa
Merdanov‟un canlandırdığı “İntelligent” Hasan‟ın ünlü monoloğu izleyiciler tarafından büyük
beğeniyle karşılanmış, “İnteligent” Hasan Bey‟in “Pardon, pardon...” ifadesi herkesin ezbere bildiği
bir film repliğine dönüşmüştür. “Bu bölümde yer alan oyuncular sanki daha önce sahnelenen tüm
tiyatro oyunlarını izleyerek oyuncuların performanslarını geliştirmiş, “başkalaşarak” filmin bu
sahneleri için artık hazır hale gelmişlerdir. “Misafirlik” sahnesinde herkes yerli yerinde idi, hatta
eklenmiş epizodik rollerin katılımcıları bile vazgeçilmezdir” (Merdanov ve Sadıkov, 1966: 87).

Akademik Devlet Dram Tiyatrosu‟nda “Sevil”, “Üvey Anne”, “İntizar”, “Uzak Sahillerde”,
“Almaz”, “Benim Günahım”, “Hayat”, “Hamlet”, “Othello”, “Işıklı Yollar”, “On İkinci Gece”,
“Müfettiş”, “Hanlar”, “Vakif” gibi farklı türdeki oyunlarda yer alan, 1925 yılında Abbas Mirze
Şerifzade‟nin yönetmenliğinde çekilen “Bismillah” filmi ile ilk defa kamera önüne geçen, “Muhtelif
Sahillerde”, “Hacı Kara”, “Sevil”, “Letif”, “Bakülüler”, “Köylüler”, “Yeni Horizont”, “Sebuhi”,
“Seher”, “Ahmet Nerede?”, “Kara Taşlar”, “Görüş”, “Kanun Namına”, “Feteli Han” filmlerinde rol
alarak beyaz perdede boy gösteren Mustafa Merdanov; oyunculuğunun yanı sıra izleyici tarafından
ilgiyle karşılanan birçok radyo programı hazırlamış, tiyatro sahnesinde başarıyla oynanılan yabancı
eserler tercüme etmiş, Abbas Mirze Şerifzade, Mirzağa Aliyev, Möhsün Senani, Elesger Elekberov,
Rıza Tehmasib, Rıza Efkanlı, Ülvi Receb, Sidgi Ruhulla gibi usta isimlerin sanat yaşamını konu

198
alan makaleler kaleme almış, ayrıca yaratıcılığı ve rol aldığı oyunlar hakkında değerli bilgiler içeren
“Benim Muasirlerim”, “50 Yıl Azerbaycan Sahnesinde” ve “Hatıralarım” başlıklı kitaplar yazmıştır
(Merdanov, 1959: 16-72-162).

Zengin oyuncu kadrosu ve senaryosuyla dönemin en iyi filmleri arasına giren “O Olmasın, Bu
Olsun” filminin başarısında görüntü yönetmenleri Alisettar Atakişiyev‟le Mirze Mustafayev‟in,
sanat yönetmenliğini üstlenmiş Cebrail Azimov‟la Nadir Zeynalov‟un, müzik redaktörlüğünü yapan
besteci Fikret Emirov‟un büyük emeği geçmiştir.

Filmin kalitesinde önemli rol oynayan diğer öğe ise kostüm tasarımı idi. Çok büyük emek ve
çaba gerektiren, akıllarda kalan kostümlerinin oluşturulması ve renk seçimiyle ilgili tüm ayrıntılı
detayları Alisettar Atakişiyev böyle anlatmıştır: “Filmin kostüm tasarımı üzerinde yoğun olarak
çalıştım ve 88 çizim yaptım. Şimdi onların bir kısmı Üzeyir Hacıbeyli‟nin Ev Müzesinde
korunmaktadır. Tüm yaratıcı ekip daha ilk günden çalışmalara büyük bir heyecanla başladı. Filmin
dış çekimlerini genellikle İçeri Şehir‟de ve Bakü Film Stüdyosu‟nun bahçesinde gerçekleştirdik.
İçeri Şehir‟deki sonraki yıllara ait inşa edilmiş bazı yapılar ve binalardaki göze çarpan eklemeler
bizim çalışmalarımızı bir hayli zorlaştırsa da, filmin sanat yönetmenliğini üstlenmiş olan Nadir
Zeynalov‟la Cebrail Azimov‟un hazırladıkları dekor tasarımı, bu sorunun olumlu bir şekilde
çözülmesine büyük destek oldu. Biz bu filmi müzikal komedi türünde çektik. Dolayısıyla komik
sahnelere fazla yer vermekle filmin tüm kahramanlarının özelliklerini ortaya koyacak tüm detayları
açık bir biçimde göstermeye çalıştık. İzleyicide olumlu hisler yaratmak çabasıyla filmde göz
okşayan renklere ağırlık verdik. Çünkü farklı karakterlerin portrelerini görüntülerken onların
durumlarını, psikolojileri ve kişisel özelliklerini renklerin aracılığıyla açık bir şekilde ifade etmek
mümkündür. Çeşitli imgelerin tasvirinde ve birbirine uyumluluğunda da renklerin yerli yerinde
kullanımının ehemmiyeti az olmamıştır. Filmin dekorasyon uygulamasında ise özellikle hafif
renkleri kullandık. Çünkü oyuncuların giysilerinin daha farkedilir olması için böyle bir arka planın
kullanımı gerekiyordu” (Kazımzade, 2006: 38).

Her karakterin, sahnenin, özellikle seslenen bestelerin filmi defalarca izlemeye değer kılacak
kadar iyi olduğu ve her açıdan başarılı olan “ O Olmasın, Bu Olsun” filmi hikayesi, rollerin düzenli
dağılımı açısından dikkat çeken kalabalık ve popüler oyuncu kadrosuyla Azerbaycan sinemasında
kendine özgü yer edinmiştir.

199
3.4.1. Yönetmen Hüseyin Seyidzade

Komediden dramaya birçok farklı türde filmi seyircilerle buluşturmuş olan Hüseyin
Seyidzade, Azerbaycan sinemasının en önemli yönetmenlerinden biridir. İsmail Osmanlı, Aliağa
Ağayev, Nesibe Zeynalova, Eleddin Abbasov, Melik Dadaşov, Leyla Bedirbeyli, Ağasadık
Geraybeyli, Möhsün Senani, Barat Şekinskaya, Mustafa Merdanov gibi usta oyuncularla çalışmış
olan yönetmen; birbirinden başarılı filmlere imza atmış, Azerbaycan sinemasına büyük katkılarda
bulunmuştur.

Hüseyin Seyidzade sanata 1928 yılında Bakü İşçi Tiyatrosu sahnesinde bir oyuncu olarak
başlamış, ilk sahne deneyimlerini burada gerçekleştirmiştir. 1930‟da Azerbaycan Film Stüdyosu‟nda
petrolcülerin hayatını, petrol madenlerindeki zorlu çalışmalarını konu alan, senaryosunu Ekaterina
Vinogradskaya‟nın ve yönetmenliğini Boris Medvedev ve İvan Frolov‟un yaptığı, ayrıca
Azerbaycan sinemasında petrol konusu üzerine yapılmış ilk film olarak kabul edilen altı bölümlü
“İlk Komsomol Buruğu” filminde, daha sonra 1932 yılında İgor Savçenko‟nun kendi senaryosu ile
yönettiği, gençlerin emeğe alıştırılmasının önemine vurgu yapan dört bölümlü “Elsiz İnsanlar”
filminde rol almakla sinema dünyasına geçişini gerçekleştirmiştir.

1931 yılında Moskova Devlet Sinema Enstitüsü'nün yönetmenlik bölümünde eğitimini


sürdürerek, Lev Kuleşov ve Sergey Ayzenştayn'dan sinema dersleri almıştır. “Bakülüler”, “Bir Aile”
isimli filmlerde yönetmen yardımcılığı yapmış, dublaj yönetmeni olarak çalışmıştır. 1942'de Niyazi
Bedelov'la birlikte Leyla Bedirbeyli‟nin başrol oyunculuğuyla savaş yıllarında insanların zor yaşam
mücadelesini yansıtan “Sovkat” filmini yönetmiştir. Senaryosu yazar İmran Kasımov'a ait filmde
aynı zamanda 1940 yılında çekimleri tamamlanmayan “Ayna” filminin görüntüleri de yer almıştır
(Kazımzade, 2002: 50). İlerleyen yıllarda, 1945'te “Ebedi Odlar Ülkesi”, 1953'te ise senaryosunu
kendisinin kaleme aldığı, Yan Frid‟le ortak çalışması olan “Aziz Halkımıza” belgesel filminin
çekimlerini tamamlamıştır.

Bülbül, Reşid Behbudov, Gemer Almaszade, Ağababa Bünyatzade, Leyla Vekilova, Refige
Ahundova, Maksud Memmedov, Sona Aslanova, Azad Aliyev, Necibe Melikova, Efrasiyab
Memmedov, Hasanağa Salayev gibi ünlü isimleri bir araya getiren ve Üzeyir Hacıbeyov, Müslüm

200
Magomayev, Kara Karayev, Tofik Kuliyev, Soltan Hacıbeyov ve Efrasiyab Bedelbeyli'nin müzik
eserlerinden, “Köroğlu”, “Nergiz” operalarından, “Yedi Güzel”, “Kız Kulesi”, “Gülşen”
balelerinden parçaların seslendiği “Aziz Halkımıza” filmi ise 1954‟te gösterime girmiş ve
Azerbaycan sinemasında ilk renkli yarı belgesel film olmuştur.

1956‟da Üzeyir Hacıbeyov‟un “O Olmasın, Bu Olsun” komedisini Sabit Rehman‟ın kaleme


aldığı film senaryosuyla beyaz perdeye uyarlamakla yönetmenlik kariyerinin dönüm noktasını
yaşamıştır. İlginç konusu ve zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken “O Olmasın, Bu Olsun”
yönetmenin filmleri arasında başyapıt olarak kabul edilebilecek bir film olmuştur.

Hüseyin Seyidzade‟nin izleyiciyle buluşturduğu diğer önemli filmleri arasında senaryosu Sabit
Rehman‟a ait, Efrasiyab Memmedov ve Leyla Bedirbeyli‟nin başrollerinde oynadığı, efsanevi bir
kahraman olan Köroğlu‟nun yaşam hikâyesini konu edinen “Köroğlu” (1960); yazar Gılman
Musayev‟in kendisinin kaleme aldığı “Kalede İsyan” tarihi romanından uyarladığı senaryo ile
çektiği “Yenilmez Batalyon” (1965) ve “Deli Kür” filmleri yer almıştır.

1969 yılında yönetmenliğini üstlendiği “Deli Kür” filmiyle yazar İsmail Şıhlı'nın üzerinde on
yıla kadar süren bir zaman içinde özenle çalıştığı, 1968‟de yayımlanan ve yazara büyük şöhret
kazandıran aynı isimli romanı beyaz perdeye aktarılmıştır. Azerbaycan Pedagoji Enstitüsü‟nün Dil
ve Edebiyat bölümünden mezun olan, edebi çalışmalarına 1947 yılında “İnkılap ve Medeniyet”
gazetesinde yayımlanan “Hekimin Masalı” hikâyesiyle başlayan, eserleri 1940‟lı yılların sonundan
itibaren muntazam olarak yayımlanan yazar İsmayıl Şıhlı (1919-1995) Azerbaycan edebiyatının
önemli temsilcilerinden olmuş, “Kerç Sularında” hikâyeler toplusu (1950), “Dağlar Seslenir”
(1951), “Ayrılan Yollar” (1957), “18. Yüzyıl Dünya Edebiyatı Tarihi” (1970), “20. Yüzyıl Dünya
Edebiyatı Tarihi” (1974), “Benim Rakibim” (1975), “Hatıraya Dönüşmüş Yıllar” (1980), “Beni
Kaybetmeyin” (1984), “Cephe Yolları” (1985), “Ölen Dünyam” (1995) kaleme aldığı eserler
arasında yer almıştır.

Besteleri Cahangir Cahangirov‟a ait filmde dönemin olayları, devrimci bilincin oluşumu,
yenilikçi eğitimcilerin çalışmaları, bir köy yaşamı, sosyal hayatı ve sıkıntıları karmaşık ve çelişkili
olaylarla tanımlanır. Film anlatımını çok daha canlandırmak ve etkileyici kılmak için filmde yakın
plan çekimlerine sıkça başvurulmuştur. Bu, filmin etkisini arttırması, kahramanların psikolojisini,

201
duygusal durumunu ayrıntılı ve belirgin şekilde ifade etmesi açısından önem taşımıştır (Mütellimov,
1981: 161). Filmin başkarakterini - Cahandar Ağa rölünü “Ben ki Güzel Değildim”, “Özge Ömür”,
“Gatır Memmed” filmlerinde rol alan tiyatro ve sinema oyuncusu Eleddin Abbasov canlandırmış,
seslendirme çalışmalarını oyuncu Hasanağa Salayev gerçekleştirmiştir. Oyuncu kadrosunda Melik
Dadaşov, Leyla Bedirbeyli, Zemfira Sadıkova, Fikret Aliyev, Reyhan Müslümova, Memmed
Burcaliyev, Nesibe Zeynalova, Memmed Alili, Eldar Aliyev, Vladislav Kovalkov, İsmail Osmanlı,
Mühlis Cenizade, Enver Hasanov gibi isimlerin yer aldığı filmin kameramanı İgor Bogdanov, sanat
yönetmeni Nadir Zeynalov idi. Yazarın kendisi tarafından senaryolaşan ve eserle aynı adı taşıyan
“Deli Kür” filmi, edebi eserlerin perdeye taşınması konusunda Azerbaycan sineması için başarılı bir
adım olmuştur (Dadaşov, 2009: 162). Film birçok zorluklarla karşılaşsa da, gösterime girebilmiştir
(Mütellimov, 1981: 161; İsmailov, 2001: 101).

Nesibe Zeynalova‟nın başrol oyunculuğuyla çekimlerini 1978 yılında tamamladığı, senaryosu


Ejder İbrahimov‟a ve Margarita Maleyeva‟ya ait “Kaynana” müzikalı Hüseyin Seyidzade‟nin
yönettiği son film olmuştur.

3.4.2. Filmin Künyesi

Orijinal Adı: O Olmasın, Bu Olsun


Yapım Yılı: 1956
Ülke: Azerbaycan
Tür: Müzikal Komedi
Eser: Üzeyir Hacıbeyov
Senaryo: Sabit Rehman
Yönetmen: Hüseyin Seyidzade
Kamera: Alisettar Atakişiyev (ve Kostüm Tasarım)
Sanat Yönetmeni: Cebrail Azimov, Nadir Zeynalov
Müzik Redaktörü: Fikret Emirov
Ses Operatörü: Aziz Şeyhov
Oyuncular: Aliağa Ağayev, Ahmed Ahmedov, Arif Mirzekuliyev, Tamara Gözelova,
Ağasadık Geraybeyli, Barat Şekinskaya, Möhsün Senani, Lütfeli Abdullayev, İsmayıl

202
Efendiyev, Mustafa Merdanov, İsmayıl Osmanlı, Adil İsgenderov, Mühlis Cenizade, Efrasiyab
Memmedov, Faik Mustafayev, Lütfi Memmedbeyov, Süleyman Tağızade, Sadık Saleh,
Münevver Kelenterli, Rıza Efkanlı, Ramiz Mustafayev, Hasanağa Salayev, Mollaağa Bebirli.
Özellik: Renkli

3.4.3. Filmin Konusu

Üzeyir Hacıbeyov tarafından kaleme alındığı döneme özgü kadın hukuksuzluğu konusunu
ciddi bir sorun olarak dile getiren “O Olmasın, Bu Olsun” opereti, 1956 yılında beyaz perdeye
uyarlanmıştır. Filmde iki gencin, Server ve Gülnaz‟ın kendi aşkları için cehalete karşı mücadele
etmesi ve zafer kazanması anlatılır. Olaylar 1910 yılında Bakü‟de geçer, olay örgüsü Rüstem Bey ve
Meşedi İbad'ın şahsında eskiliği temsil eden kuşak ile genç kuşak - Server ve Gülnaz aşkının
çatışmaları etrafında gelişir.

Zengin bir tüccar olan, “Para öyle bir şeydir ki, kocanı cevan eyler ve parasızlık da cevanı
koca eyler” diyen Meşedi İbad, Rüstem Bey‟in genç kızı Gülnaz‟la evlenmek ister. Para sıkıntısı
içinde olan Rüstem Bey de kızı Gülnaz‟ı tüccar Meşedi İbad‟la evlendirerek borçlarından kurtulmak
niyetindedir. Gülnaz ise üniversite öğrencisi olan yirmi beş yaşlı Server‟i seviyor. Sevgisine sadık,
kendi arzuları, hakları için mücadele eden Gülnaz babasının bu kararını kabul etmez ve evliliğe karşı
çıkar.

Server‟in arkadaşlarıyla kurduğu plan bu zor işe bir çözüm olur. Düğün günü Meşedi İbad‟ın
evine gelen Server, onu korkutarak hizmetçi Senem‟le evlenmeye mecbur eder. Server‟in bu hilesi
gerçekleşir ve fazla para kayb eden, komik duruma düşen Meşedi İbad, Gülnaz‟la değil, hizmetçi
Senem‟le evlenmek mecburiyetinde kalır.

3.4.4. Karakterler

“O Olmasın, Bu Olsun” filminde olaylar örgüsü eskiliği temsil eden karakterler ve kendi
isteklerini, düşüncelerini savunan yeni nesil arasındaki çatışmalar üzerinde kurulmuştur. Meşedi

203
İbad, Rüstem Bey ve onun çevresindeki insanlar eskiliğin, Gülnaz‟la Server ise yeniliğin
temsilcileridir.

Filmin üç ana karakteri vardır. Aliağa Ağayev tarafından canlandırılan Meşedi İbad filmin üç
ana karakterinden biridir. Zengin bir tüccar olan, sadece “Tarihi Nadir” kitabını yarısına kadar
okuması ile övünen Meşedi İbad her işin parayla çözülebileceğini zanneder ve paranın toplumda
oynadığı rolü yansıtır. Onun düşüncesine göre zengin olmak güçlü olmak demektir: “...Hikmet
ilminden yahşi biliyim vardır. İnsanın zahiri ne kadar çirkin olsa, batıni bir o kadar güzel olur. Mesel
var derler ki: o olmasın, bu olsun. Elbette, ne zararı vardır, cevanlık olmasın, pul olsun. Pul öyle
şeydir ki, kocanı cevan eyler ve pulsuzluk da cevanı koca eyler.” (Hacıbeyov, 1985: 542). Parasının
gücüne güvenen, her şeye ticari gözle yaklaşan Meşedi İbad için evlilik de bir pazarlıktır ve
Gülnaz‟ın babası Rüstem Bey‟le bu konuda bir anlaşma yapar: “Zarafat değildir, bir etek pul
verirem, bir bakım görüm mal ne cür maldır, verdiğim pula değer mi? Benim istediğim odur ki,
özüme lâyık insan olsun. Yoxsa benden öteri tefavüt yokdur, o olmasın bu olsun...” (Hacıbeyov,
1985: 541). Meşedi İbad rolü diğer karakerlerin çözümünde de önümli rol oynar.

“...Bineva bedbaht olacaktır. Benim kızım Meşedi İbad‟ın tayı değildir, amma ne eylemek,
pulsuzluğun yüzü kara olsun.” diyen Rüstem Bey üzülse de para sıkıntılarından, borçlarından
kurtulmak için bu evliliğe razıdır (Hacıbeyov, 1985: 554). “Usta oyuncu Ağasadık Geraybeyli'nin
canlandırdığı Rüstem Bey kibirli, yalnız kendisinin “beylik” şerefini korumaya çalışan, amacına
ulaşmak istediği anda gülünç duruma düşen bir insan tipidir. Geraybeyli, kendine has oyunculuk
tarzıyla bu karakteri dinamik bir biçimde çizerek, Rüstem Bey'in eleştirisini, eskimiş düşüncesinin
ifşasını gerçekçi boyalarla tanımlamıştır” (Rehimli, 1979: 117).

Filmin diğer iki ana karakterleri Server (Arif Mirzekuliyev) ve Gülnaz‟dır (Tamara Gözelova).
Meşedi İbad‟la evlendirileceğini duyan Gülnaz müteessir, ama bu durumla barışmaz. Server‟e
babasıyla bu konuda konuşacağını ve tüm yaşananları ona itiraf edeceğini dile getirir. Film boyunca
Server ve Gülnaz, kendi amaçları uğruna savaşan, aşkları için eski kurallara, şiddet ve cehalete karşı
cesaretle mücadele eden karakterler olarak karşımıza çıkar. Hayata, topluma, aile ilişkilerine
tamamen yeni bakış açısından yaklaşan, özgür aşk uğruna savaşan iki gencin bu hak ve güç
mücadelesi; dönemin yaşam koşullarıyla, eski geleneklerin yol açtığı sorunlarla, parasına güvenen
insanlarla karşı karşıya koyulur. Kendi kaderlerini kendilerinin çizmeleri gerektiğini anlayan, karar

204
vermek zorunda kalan gençlerin; Gülnaz‟ın mücadelesi, Server‟in bu zor işe çözüm bulması “artık
mühitin müterakki değerler yoluna yönlenmesinin bir kanıtıdır.” (Dadaşov, 2004: 272).

Filmde bulunan diğer kadın karakteri Senem‟dir. Filmin en ilginç, değerli karakterlerinden
olan Senem fedakâr, cesur kadındır. Ama hukuksuzdur, bu yüzden her zaman Rüstem Bey‟in
hakaretleriyle yüzleşir. Filmde Gülnaz‟ın Server‟le olan aşkından ilk haberdar olan da Senem‟dir.
Bu yüzden Gülnaz‟ın Meşedi İbad‟la evliliğine karşı çıkarak açıkca itiraz eder, hatta Rüstem Bey‟in
kızıyla konuşmalarına cesaretle müdahale eder.

3.4.5. Değerler

Azerbaycan edebiyatında kadının durumunu ve toplumdaki konumunu inceleyen eserler


arasında Üzeyir Hacıbeyov‟un “O Olmasın, Bu Olsun” eserinin özel yeri vardır. 1911 yılında
kaleme alınan ve 1956 yılında sinemaya uyarlanan “O Olmasın, Bu Olsun”da en önemli unsur kadın
sorunlarını gündeme getirmek çabasıdır. Kadının ailede ve evlilikte konumunu, kadın özgürlüğü,
insan hakları gibi önemli konuları ele alan eser yazıldığı döneme ait toplumsal sorunların,
Azerbaycan kadınının içinde bulunduğu durum ve koşulların, aile, maişet kusurlarının satirik dille
eleştirisine yöneliktir ve kadının yüzleştiği zorlukları, toplumsal sorunları dönemin gündemine
taşıyarak, üzerinde tartılaşılacak bir duruma getirir.

Kadın sorunlarına eğilen filmde asıl hedef, kadının toplumdaki sosyal konumunu, yerini
belirginleştirmek ve kadının kimliyini araştırmaktır. Olay örgüsünün temelinde toplumun kadına
bakış açısı ve kendi haklarından yoksun bırakılan kadının yaşam mücadelesi vardır. Gülnaz
karakteri kadının aile ve toplum içindeki yerini açık bir şekilde ortaya koyar ve Gülnaz‟ın timsalinde
Azerbaycan kadının kendi hakları, özgürlüğü uğruna mücadelesi ifade olunmuştur.

Aile ve kadın konularını ele alan eserde kendini gösteren diğer önemli unsur ise döneminin
sosyal olaylarının belirli bir yansımasıdır. Bu anlamda, dönemin çeşitli sosyal katmanlarını
oluşturan ve temsil eden bir kısım yazar, gazeteci, idareci tiplerinin kendi çıkarlarını düşünerek
hareket etmeleri, olay ve durumları kullanarak hakkı olmayanı almaya çalışmaları etkili numunelerle
belirtilmiştir. Eserde kendisine yer bulan bu ilginç tipler üzerinden özellikle toplumun dikkatinin bu
gibi mühim ve ehemmiyetli sorunlara çekilmesine özen gösterilmiş, ayrıca ana dilin korunması ve
205
cehalete, gericiliğe karşı savaşın önemi vurgulanmıştır. Bu nitelikler filmde özellikle misafirlik
sahnesinde yer bulmuştur.

“Böylece, “O Olmasın, Bu olsun” komedisini 20. yüzyılın başlarında Azerbaycan meişetinin


bir kısmının belirgin bir yanını, mülkedar ve tacir hayatının, ahlakının, bunları doğuran sebeplerin
ve onlarla alakalı olan toplumsal milli meselelerin bedii ifadesi olarak adlandırırsak yanılmayız. Bu
komedi dramaturgun diğer iki eserinden hem idea hem üslup bakımından daha keskin ve satirik bir
kalemin ürünü olarak, dönemine karşı açık bir itiraz idi” (Kasımova, 1984: 50).

Görülüyor ki, Üzeyir Hacıbeyov müzikal komedilerine konu olan ve anlatılan öykünün
merkezinde yer alan; sessiz, kaderci, çaresizliğini yaşayan veyahut mütluluğu için mücadele eden ve
benzeri rolleri üstlenen farklı sınıflardan kadın tipleri genellikle müsbet bir kahraman olarak
sunulmuştur. Bu anlamda bestecinin eserlerinde kadın karakterler arasında bir bağ vardır. Minnet
hanım, Gülnaz ve Senem, Gülçöhre, Asya, Telli ve Cahan teyze gibi çeşitli karakterlerle Üzeyir
Hacıbeyov kadın özgürlüğü uğruna mücadile konusuna farklı açılardan yaklaşmış, her zaman
kadının toplumda aktiv üye olması rolünü desteklemiştir (Abbasov, 1985: 191).

3.4.6. YaĢam Biçimi ve Kadının Toplumdaki Yeri

Ana fikri ve üslup özellikleriyle daha çok dikkat çeken, kadınların özgürlüğünü, eğitimini
desteklemek, toplumsal yaşamda kendi yerini alması gibi önemli bir konuya sahip olan “O Olmasın,
Bu Olsun” dönemine karşı itirazın açık bir göstergesi idi. Eserin tüm parçaları dönemin kadın
hukuksuzluğu sorununu, kadının toplumda, ailede, evlilikteki konumunu olayların gelişimi ve
diyalogların aracılığıyla ayrıntılı bir şekilde belirterek bu konunun önemine dikkat çeker. Bu eserle
Üzeyir Hacıbeyov kadının ailede ve toplumda maruz kaldığı sıkıntıları dönemin gündemine taşır.

Filmde sevmenin önemi ve dönemin özgür sevgiye yaklaşımı da ana konu ile beraber filme
dâhil edilmiştir. Gulnaz‟la ve Server‟in aşkı, komedinin ince, lirik kısmını oluşturur. “Eski” toplum
ile paranın gücü ve eski geleneklerin sebep olduğu sorunlarla barışmayan gençler karşı karşıya
koyulur. Olayların müzik eşliğinde gelişimi, kadınla ilgili düşünce ve ifadeler, diyaloglar kadına
yaklaşımı, ortamın özelliklerini detaylı olarak sergiliyor.

206
Tüm eylemleriyle Gülnaz‟ın mutluluğuna çalışan, ona kendi anne babasından da fazlasını
yapan Senem‟dir. “Dramaturg Senem karakteri ile sade, yoksul insanlardaki samimiyeti, sadakatı,
kaygı hissini bir araya getirmiştir. Senem eserde yegâne insandır ki, Meşedi İbad‟ın Gülnaz‟la
evlenmesine kesin ve açık bir şekilde itiraz eder. O aslında kendisi Gülnaz‟dan fazlasıyla
hukuksuzdur. Ama sadece ekmeği için mi hergün Rüstem Bey‟in kinaye, sitem, tenkid ve töhmetini
kabul etmek zorunda kalır?! Onu bu eve bağlayan Gülnaz‟a olan sevgisi, onu korumak için
kendisinde muayyen kadar da olsa kuvve ve beceri duymasıdır” (Abbasov, 1985: 190-191).

“Hayatın yeni, daha sağlam yönünü, güç ve azmini kendisinde bir araya getiren Server ve
Gülnaz kendi maksatları, insanlık liyakatları uğruna inam ve cesaretle mücadele ediyorlar. Bu
gençlerin karşısında artık eskilik, zorunluluk ve bilgisizlik aciz ve miskindir. Komedinin sağlam
gücü, estetik etkisi, idraki ve terbiyevi ehemmiyeti yeni müterakki eğilimlerin, düşüncelerin zafer
tantanasının sanatsal bir biçimde umumilik oluşturmasındadır” (İsrafilov, 1988: 62).

3.4.7. “ArĢın Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun” Müziği

Üzeyir Hacıbeyov yaratıcılığını müzikal komedi türünde yazmış olduğu “Er ve Avrat”, “O
Olmasın, Bu Olsun” ve “Arşın Mal Alan” eserleri daha da zenginleştirmiştir. Kendisinin yaratıcılık
üslubu, müziğin diliyle eleştirel yaklaşımı için en uygun tür olarak opereti tercih eden besteci,
müziğin gücüne büyük inamla ve cehalete karşı mücadele çabasıyla komedi türünün tüm
olanaklarından ve araçlarından ustalıkla yararlanmış, daha kapsamlı eserler gerçekleştirmiştir
(Seferova, 2015: 80). Hoş müzikal ögeler içeren, olay örgüsüne müziğin karıştığı bu eserlerde
olayların, durumların, karakterlerin gülünç yanlarını ortaya koymak ve lirizmi, ahenktarlığı daha da
kuvvetlendirmek açısından müzik parçalarının yeri özeldir.

“Arşın Mal Alan” kendisinde barındırdığı zengin halk müziği özellikleriyle Azerbaycan
müzik sanatında ve Üzeyir Hacıbeyov yaratıcılığında tamamen yeni bir aşamanı oluşturmuştur.
“Arşın Mal Alan” opereti üzerinde çalışırken Üzeyir Hacıbeyov kendine özgü bir yöntemle
Azerbaycan halk müziği ve muğamlarının mükemmel vahdetini oluşturmuş, milli melodi örnekleri
yaratmıştır. 1913 yılında ilk kez gösterime sunulan oyun, izleyiciler tarafından büyük ilgiyle
karşılanmış, 1916 yılında ise ilk kez sinemaya uyarlanmıştır. Eser Türk, İngilis, Rus, Alman, Arap,

207
Fars, Gürcü gibi birçok yabancı dile çevrilerek dünyanın farklı farklı ülkelerinde, çeşitli
tiyatrolarında defalarca sahnelenmiş, yaygın bir ün kazanmıştır.

“Muğam operalarından farklı olarak, Üzeyir Hacıbeyli operetlerinde halk müziğinden


neredeyse alıntı yapmıyor, ama bu eserler folklorik tonlamaları, döngüleri, yöntemleri ile zengindir.
Besteci, halk müziği ruhunu profesyonel düzeyde özellikle “Arşın Mal Alan”da yaratmıştır.
Ü.Hacıbey'linin “O Olmasın, Bu Olsun” ve “Arşın Mal Alan” operetleri dünyanın birçok diline
tercüme edilmiş, defalarca sinemaya uyarlanmıştır. “Arşın Mal Alan” 50'den fazla ülkenin 120'den
çok sahnesinde yer almış ve 70'den fazla yabancı dilde Ü.Hacıbeyli'nin tekrarsız müziği
seslenmiştir” (Seferova, 2012: 23).

Kendisine özgü bir olay örgüsü barındıran bu eseri beyaz perdeye taşıyan 1945 yapımı aynı
adlı film Segah makamında yazılmış “Naledendir ney kimi avazeyi eşgim bülend, Nale terkin
gılmazam ney tek kesilsem bend-bend...” mısralı arya ile başlıyor. Muhammed Fuzuli‟nin
“Derdimend” isimli gazeline bestelenmiş arya, Esgeri‟n dilinden seslenir ve başkahramanın
üzüntüsünün, perişanlığının ifadesine dönüşür. Cahan teyzenin “Çadramı sallam başıma, üz-gözümü
bezerem”, Süleyman‟ın “Nedir senin derdin, bu ne ahı zardır?”, Esger‟in “Arşın mal alan”, “Ahtarıp
tapdım seni”, genç kızların “Arşın malcı, mal göster”, Gülçöhre‟nin “Perişan helgi âlem”, “Aşik
oldum nece bir taze gülü renaye”, “Bülbülü zarem gülü rühsar elindan cida”, “Nale”, Telli‟nin “Sen
o yanda, yar bu yanda”, Asya‟nın “Gözelim, yar gözelim”, Veli ile Telli‟nin “Goy hanımı bey
aparıb, tezliyile toy elesin” duetinin film içeriğinde işlevi çok önemlidir.

“Arşın Mal Alan” operetinin müziğimizde eşsiz, fevkalade başarısının sebebi ve sırrı nededir?
Kuşkusuz, öncelikle Üzeyir Hacıbeyli‟nin benzersiz müziğindedir. Bu operetin müziği bir yandan
şen, şuh, elvan, parlak, güneşli melodilerle zengindir, diğer yandansa telatümlü, heyecanlı, lirik,
dramatik, kederli, gussalı, ahuzarlı müzik sahnelerinden ibarettir. Operet, kendisinde 21 müzik
parçası ve konuşma diyalogları barındırıyor ki, bunların her biri dilden dile dolaşmış, bir folklora
dönüşmüştür” (Seferova, 2015: 111). Olay örgüsünün aktarılmasında kullanılan ve konunun
içeriğine uygun olan müzikler etkiyi artırmış, uyumlu bir bütünlük oluşturmuştur. Müzikle
harmanlanan diyaloglar ve bu diyalogların genellikle müzikle sunumu konunun, amacın
ulaştırılmasında etkileyici bir güce sahiptir ve yüksek derecede bir önem ifade etmektedir.

208
Müzikleriyle bütünleşerek muhteşem bir uyum sergileyen film mutlu sonla biter. Filmin müzik
redaktörlüğünü Azerbaycan‟ın ünlü bestecisi Niyazi üstlenmiştir.

“Arşın Mal Alan” filminin ardından Azerbaycan sinemasında müzikal komedi türü kendi
varlığını çeşitli yıllarda çekilen Tofik Tağızade‟nin “Görüş”, Letif Seferov‟un “Bahtiyar”, Hüseyin
Seyidzade‟nin “O Olmasın, Bu Olsun”, Şamil Mahmudbeyov‟un “Romeo Benim Komşumdur”,
Adil İsgenderov‟un “Ahmet Nerede?”, Ağarıza Kuliyev‟in “Yıldız”, Tofik Tağızade‟nin “Arşın Mal
Alan”, Hüseyin Seyidzade‟nin “Kaynana” filmleriyle sürdürmüştür.

“O Olmasın, Bu Olsun” filminde de müzik geniş yer tutar. Önemli dramaturji fonksiyon
taşıyan müzik parçaları, koro ve regsler olay örgüsünde mühim rol oynar. Durum ve olaylar
genellikle müzik eşliğinde gelişir ve karakterlerin iç dünyaları, özellikleri ağırlıklı olarak müzikle
daha dolgun bir biçimde aktarılır. “Ben ne kadar koca olsam da”, “Kızım, sana yaylık alım”,
“Deyirler ki, toy olacak”, “Ey, kimsin orada, aç kapını”, “Meşedi İbad, çok mübarek olsun”, “Gedin,
gedin, gaziye deyin” gibi müzikler karakterlerin hislerinin, heyecanlarının, duygularının anlamlı
ifadesine dönüşür.

Filmin müzik tertibatı üzerinde besteci Fikret Emirov başarıyla çalışmıştır. Besteci 1966
yılında Tofik Tağızade‟nin yönetmenliği ile tekrar sinemaya aktarılan “Arşın Mal Alan”
komedisinin müzik editörlüğünü de üstlenmiştir. Fikret Emirov yoğun çalışmalarını anlatırken bu
ifadeleri kullanmıştır: “Üzeyir Bey‟in “Arşın Mal Alan”ı gibi, “O Olmasın, Bu Olsun” operetinin
film çalışmaları halkımızın kültürel hayatında kayda değer ve mühim bir adımdır. Tam
samimiyetimle söyleyebilirim ki, film müziği üzerindeki çalışmaların bana havale edilmesini
kendim için büyük ve şerefli bir görev olarak kabul ediyorum. Ben büyük bir sorumluluk duyarak
çalıştım. Çalışma süresinde bana yakın ve aziz olan bu müziği sanki kendim için yeniden keşfettim.
Üzeyir Bey bir dramaturg olarak da dahi idi. Onun müziği ile opera ve operet kahramanları bir araya
gelerek olgun karakterlere dönüşüyor. “O Olmasın, Bu Olsun” komedisindeki zengin müzik, eserin
kahramanlarının iç dünyasının geniş bir biçimde aydınlatmaya olanak sağlıyor” (Kazımzade, 2005a:
110).

“Zaman değişir, yeni kuşak besteciler yetişir, “uzay çağı”nda insanın duygu ve düşüncelerini
tamamen farklı bir tarzda ifade eden dil de yenilenir ve tüm bunların yanı sıra artık klasik olmuş

209
Üzeyir Hacıbeyov'un müziği hala da kendi tazeliğini, sanatsal etkisini ilk çağlarda olduğu gibi
korumaktadır” (Tağızade, 1997: 64)

3.5. Bulgular ve Yorum

Bu çalışma, Üzeyir Hacıbeyov‟un komedilerinden sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Rıza


Tehmasib‟in Nikolay Leşşenko ile gerçekleştirdiği “Arşın Mal Alan” ve Hüseyin Seyidzade‟nin “O
Olmasın, Bu Olsun” filmlerini kapsamaktadır. Her iki sinema filmi toplum bilimsel kavramlar
açısından film eleştirisine tabi tutulmuş, araştırmanın bulguları ve yorumları bu bölümde
sunulmuştur.

Azerbaycan edebiyatında kadın özgürlüğü, eğitim, kadın hakları ve kadın hukuksuzluğu


konusunu merkeze alan eserler arasında özellikle Mirze Feteli Ahundov‟un (1812-1878) 1850-1855
yıllarında kaleme aldığı komediler büyük önem ve değer taşımaktadır. Kadının toplumdaki konumu,
20. yüzyıl başlarında Azerbaycan edebiyatında Celil Memmedkuluzade, Mirze Elekber Sabir,
Ebdürrehim Bey Hakverdiyev, Üzeyir Hacıbeyov, Süleyman Sani Ahundov gibi birçok edebiyatçı
tarafından ağırlıklı olarak eleştirilen, eserlerinde ayrıntılı bir şekilde ele alınan en önemli konulardan
birisi olmuştur. Toplum içinde kadının durumu, kadın sorunları, eğitimsizlik eleştiri hedefine
konulmuş, dönemin kadına karşı tutumu etkili bir biçimde yansıtılarak okuyucuya sunulmuştur.
Mutluluğu ve özgürlüğü için mücadele veren, hayatını kazanmaya çalışan kadınların öyküsünü
merkezine alaarak yaşamı sorgulayan eserler arasında bulunan Üzeyir Hacıbeyov‟un “Er ve Avrat”,
“O Olmasın, Bu Olsun” ve “Arşın Mal Alan” isimli eserleri farklı ve özel bir öneme sahiptir.

Eserlerinde çoğunlukla kadının toplumda, ailede, evlilikteki konumunu inceleyen, kadın


kaderi, kadına yaklaşım konularını temel alan Üzeyir Hacıbeyov; kadın özgürlüğüne yardım,
kadının maruz kaldığı sıkıntılardan kurtularak özgürlüğünü, hukuk beraberliğini kazanmak yolunda
gerekli adım atmayı amaçlamış, kadının eğitilmesinin önemine vurgu yapmıştır.

1909-1913 yılları arasında kaleme aldığı “Er ve Avrat”, “O Olmasın, Bu Olsun” ve “Arşın
Mal Alan” eserleri toplumun olumsuz yönlerini, kadın sorunlarını döneminin gündemine taşıyarak
eleştiri ateşine tutmak, bilgisizliği, cehaleti kınamak, toplumu bilgiye, terakkiye çağırma yönünde
büyük rol oynamıştır.
210
Konu bütünlüğü, içerdiği derin sosyal düşünceler ve edebi-dramaturji yöntemleriyle seçkin bu
komediler karakterleri, komik, mantıklı diyalogları, dili, mizah gücü itibariyle yüksek nitelik taşıyor.
Kadın sorunları, bu eserlerde sanatsal bir biçimde kendisine yer bulan ve olayların, durumların
gelişiminde etkin rol oynayan Minnet Hanım, Gülnaz, Senem, Cahan Teyze, Gülçöhre, Asya, Telli
gibi kadın karakterler aracılığıyla kendisini ortaya koymuş, yazar kendi bakış açısını bu karakterler
üzerinden dile getirmiştir. Çeşitli dönemlerde kadının toplumdaki yerini yansıtan bu karakterler
aracılığıyla yazar, kadının ailede, toplumda söz sahibi olması, özgürlüğü uğruna mücadele konusuna
farklı açılardan yaklaşmış, kadının toplumda önemli konumunu desteklemiştir.

Üzeyir Hacıbeyov kendisi bu eserleri şu şekilde tanımlamıştır: “Ben muasır hadiselere hasr
ettiğim “Er ve Avrat”, “O Olmasın, Bu Olsun”, “Arşın Mal Alan” müzikal komedilerimde o
zamanki Azerbaycan ziyalılarının öncülerini düşündüren ideaları yansıtmaya çalışmışım.
...Azerbaycan kadınının esaretten kurtulması, şeriata, mürteci geleneklere karşı mücadele ideaları
her üç müzikal komedide, elbette üstü örtülü bir şekilde ifade olunmuştur” (Hacıbeyov, 2005: 397).

Keskin ve satirik bir kalemin örneği olan, anlatım yapısıyla dikkat çeken bu eserler paranın
gücü, özgürlük, aşk, milliyetçilik gibi özel bir biçimde işlenen çeşitli temel motifler içerir. Yazıldığı
döneme ait toplumun sosyal manzarasını, Azerbaycan kadınınn içinde bulunduğu koşulları
yansıtmakla bilgisizliğe ve cehalete karşı çıkmak, bilgiye sahip olmanın gerekliliği niteliği taşır.

Dönemine ait yaşam ve toplumun olumsuz yönlerini eleştiri ateşine tutan, toplumun zayıf
yanlarının, cehalete, geriliğe sebep olan unsurları açığa çıkararak ifşa eden bu eserler konu
bütünlüğü, düşünce derinliği ve edebi dramaturji yöntemleri ile seçkin. İdea etkisi, ilginç ve dikkat
çekici konusu, tipik durum ve olayları, karakterleri, komik, mantıklı diyalogları, dili, mizah ve hiciv
gücü, içerik ve biçim ahengi itibariyle bu eserler Azerbaycan edebiyatında önemli yer tutar.

Bir genelleme yapmak gerekirse, sanatsal özellikleri bakımından birbirinden ayrılan “Arşın
Mal Alan” ve “O Olmasın, Bu Olsun”nun ortak yanı işlenen kadın özgürlüğü ve azat sevgi
konusudur. Her iki eserde ele alınan konu ve temalarla genellikle toplum ve kadın ilişkileri
anlatılmaktadır. Azerbaycan kadınının toplumdaki yerini mizahi bir üslupla eleştiren bu eserler
kendi döneminin kadına bakış açısını, toplumun sosyal görüntüsünü yansıtıyor. Her iki film müzik

211
eşliğinde daha farklı bir anlam kazanır. Bu komedilerin Azerbaycan dramaturgiyasinda ve
müziğinde en önemli özelliği dramaturgiyanın müzikle muhteşem bir uyum içinde bir araya gelmesi,
ulusal müzikal komedi türünün temellerini oluşturması oldu.

“Arşın Mal Alan” filminin yönetmeni Rıza Tehmasib filmle ilgili hatıralarını şöyle anlatmıştır:
“...Film bitti. İzleyiciler salondan ayrıldı. Sadece Üzeyir Hacıbeyov başını elleri arasına alıp derin
derin düşünüyordu. Ben intizarda idim. Onun film konusundaki düşüncelerini bilmek istiyordum.
Ama yaklaşmaya cesaret edemedim. Kendimi toparlayıp sakin adımlarla besteciye yaklaştım ve
heyecanla sordum:
- Ne düşünüyorsunuz? Acaba filmi sevmediniz mi?
O düşüncelerden ayrılıp cevap verdi:
- Ne demek, çok iyidir (bu kelimeyi duymak ne kadar da hoştu, sanki rahatladım), ben o
konuda düşünmüyorum. Onu düşünüyorum ki, Şark kadınının özgürlüğü için, onları
tamamen mutlu görmek için daha başka neler yapmak mümkün?! (Tehmasib, 1990: 212-
213; Tehmasib, 2005: 208).

212
SONUÇ

Tezin ele alındığı dönem Azerbaycan sinemasının başlangıcından 1990 yılına kadar olan
dönemdir. Söz konusu dönem sürecinde Azerbaycan‟da sinemanın bir sanat dalı olarak gelişimini
bir kronolojik bir akış içerisinde ve yaratıcılar bazında incelenmesi, örnek filmlerin sunulması
amaçlanmıştır.

Azerbaycan sinema tarihi 1898 yılında fotoğrafçı ve kameraman Aleksandr Mihayloviç Mişon
tarafından yapılan kısa filmlerin gösterimiyle başladı. 25 yıla kadar Bakü'de yaşamış, 1891'de Bakü
Bilimsel Foto Derneği'nin kurucusu ve rehberi olmuş A.M.Mişon'un 31 Mayıs 1898 tarihinde
çektiği “Şehir Bağında Halk Gezintisi” ve Bakü hayatından kısa kesitler sunan “Trenin Demiryolu
İstasyonuna Girişi”, “Kafkas ve Merkuri Cemiyeti'ne ait Geminin Limandan Ayrılması”, “Bakü
Sokağı Sabah Çağı” isimli kısa filmlerin 21 Haziran'da Vasilyev-Vyatski'nin “Tiyatro-Sirk”
salonunda ilk başarılı gösterimi gerçekleşti. 2 Ağustos tarihinde ise yine aynı mekânda yapılan
ikinci programa “Bibi Heybet'de Petrol Fıskiyesi Yangını”, “Elahazret Buhara Emiri'nin Velikiy
Kınyaz Aleksey Gemisi ile Uğurlanması”, “Kafkas Dansı” ve komik olaylardan oluşan “İliştin”
isimli dört kısa film dâhildi.

Bakü‟de çalışan Pirone kardeşler “Filma” Hissedarlar Cemiyeti‟ni kurarak, 1915-1918


yıllarında devamlı olarak Bakü hayatını, petrol sahalarını, işçilerin yaşamını ve devrimi konu alan
“Avrat”, “Petrol ve Milyonlar Saltanatında”, “Yeni Tarzda Eski Ahvalat”, “Kadınların Yardımıyla
Eşlerin Yükselişi”, “Yalınayak Aşk”, “Kınyaz Demir Bulat”, “Ölümüne Bir Saat Kala”, “Arşın Mal
Alan” ve “Bir AlmanınTarihi” isimli filmlerin yapımını gerçekleştirdi.

“Filma” Hissedarlar Cemiyeti'nin Azerbaycan'da yaptığı filmlerden en ünlüsü petrol


sanayicilerinin maddi desteğiyle ve 1880-1942 yıllarında yaşamış yazar İbrahim Bey Musabeyov'un
aynı adlı eserinden uyarlanan “Petrol ve Milyonlar Saltanatında” filmi oldu. Celil isimli bir işçinin
zengin Lütfeli Bey'le çekişmeleri üzerinden sosyal karşıtları konu edinen filmin çekimleri Bakü ve
Tiflis'te yapılmış, hatta madenlerden birinde günlerce devam eden yangın sahneleri de filme
alınmıştır. Azerbaycan'da ilk profesyonel oyuncu okulunun kurucusu olmuş, dahi Azerbaycan
bestecisi Üzeyir Hacıbeyov‟un “Leyla ile Mecnun” operasının 25 Ocak 1908 tarihinde ilk sahne

213
yönetmenliğini yapmış, dünya klasiklerinin birçok eserini ilk kez Azerbaycan sahnesine getirmekle,
tiyatro sanatının gelişiminde büyük katkılarda bulunmuş oyuncu ve yönetmen Hüseyin
Ereblinski’nin başrolünde oynadığı bu film Azerbaycan sinema tarihinde önemli bir yere sahip oldu.

1920 yılında Azerbaycan‟da Sovyetler Birliği'nin kurulması ile her alanda yaşanan siyasi ve
kültürel değişimler içinde Azerbaycan sineması da yeni bir aşamaya doğru ilerledi. Sovyet
döneminin ilk yıllarından başlayarak çeşitli mekânlarda sinema salonları oluşturulmaya başlandı.
Farklı aktüalite, belgesel ve tanıtım filmleriyle sinema alanı Sovyet döneminin ideolojisine hizmet
etmeye başladı. “11. Kızıl Ordu‟nun Bakü‟ye Gelişi”, “Bakü‟de Doğu Halklarının 1. Kurultayı”, “26
Bakü Komiseri‟nin Defni” gibi belgesel filmler Sovyet Azerbaycan‟ı sinemasının ilk filmleri
arasında idi. Sonraki yıllarda çekilen, ülkenin siyasi ve kültürel hayatını, halkın yaşamını, petrol
madenleri ve çeşitli kurumların verimli çalışmalarını yansıtan aktüel filmler üretildi. “Sovyet
Azerbaycanı‟nın 3. Yıl Dönümü” (1923), “Surahanı Petrol Madenlerinde Yangın” (1923), “Askeri
Denizcilerin Hayatı” (1923), “Azerbaycan‟a Seyahat” (1924), “Hazar Gemiciliği” (1924), “Hayat
İçin Savaş”, (1926), “Onuncu Yıl” (1927), “Bizim Temel Yolumuz” (1928) 1920‟li yılların önemli
belgesellerinden oldu.

Sovyetler Birliği Dönemi‟nde yalnız olumlu yönden aktarılan, Sovyet ideolojisinin hakim
olduğu sinema alanı Lenin ve Stalin‟in bakış açısına göre ve sınırlı konularla yapılan filmlerle siyasi
iktidarın ve uygulanan sansürün baskısı altında idi. Sovyetler Birliği için büyük ehemmiyet taşıyan
bilgilendirme amaçlı, röportaj türünde çeşitli belgesel ve tanıtım filmleri Sovyet ideolojisinin
egemen olduğu dönemin yeni hayat, sosyalizm tebligatı için önemli araç idi.

1922‟de Azerbaycan‟da ilk Devlet Sinema Fabrikası, 1923‟te ise sinema alanının
kamulaştırılması amacıyla Azerbaycan Fotoğraf ve Sinema Kurumu (AFSK) yaratıldı. 1924‟te
çekimleri tamamlanan, Cafer Cabbarlı‟nın eserinden uyarlanan “Kız Kulesi” filmiyle Sovyet
Azerbaycan sinemasının sessiz film dönemi başladı.

1920-1935 yıllarında Bakü‟de Devlet Tiyatrosu‟nun oluşturulmasıyla bir araya toplanan


Abbas Mirze Şerifzade, Sidgi Ruhulla, Kazım Ziya, Ağasadık Geraybeyli, Mirzağa Aliyev, Azize
Memmedova, Ali Kurbanov, Sona Hacıyeva, Ülvi Receb, Mustafa Merdanov, Möhsün Senani,
İsmail Hidayetzade gibi usta tiyatro oyuncularının katkılarıyla farklı konularda filmlerin yapılması,

214
sinema alanına bağlı makalelerin gazetelerde yayımlanması, ulusal sinemanın yeni bir sanat dalı
olarak kabul edilmesi ve gelişimi, en önemlisi, 1935 yılında yönetmen Semed Merdanov‟un katılımı
ve emeği ile “Mavi Denizin Sahilinde” isimli ilk sesli filmin yapılması gibi yaşanan olumlu
gelişmelerle Azerbaycan sineması önemli döneme başladı.

1930'lu yılların sonlarından itibaren başlayan “Duraklama Dönemi” 1950'li yılların ortalarına
kadar devam etti. Yaşanan sansür ve Stalin‟in filmlerle bağlı aldığı kararlardan dolayı konulu
filmlerin sayında düşüş yaşanırken, Sovyet sineması etkili propaganda aracı olarak, yalnız belgesel
ve tanıtım filmlerin yapımına ağırlık verdi. Sovyet sineması savaş yıllarında “Her şey savaş için, her
şey zafer için” sloganı ile çalıştı. Bu yıllarda yönetilen, birlik ve bearberlik, cesaret duygularının üst
düzeyde olduğu, askerlerin kahramanlıklarını, insanların zor yaşantılarını, mücadelesini anlatan,
“Beş Dakikalık Konser”, “Vatan İçin”, “Şarkılar ve Şiirler”, “Bakü Savaşıyor”, “Kardeşlik
Yardımı”, “Mektuba Cevap”, “Şifa Nağmesi”, “Vatan Oğlu”, “Bahtiyar” gibi vatan, savaş konulu
belgeseller ve kısa metraj filmlerle Azerbaycan Sovyet sineması barış, kahramanlık duygularının
aşılanmasına odaklandı.

1950‟li yıllarda “Duraklama Dönemi”nin artık sona ermesiyle film yapım sayısı artmaya
başlamıştır. 1954‟te Azerbaycan‟ın ilk renkli filmi olan “Aziz Halkımıza” filmi üretildi. Sovyet
propagandasına yönelik konulu, belgesel, tanıtım filmleriyle beraber, milli ve manevi değerlere
bağlılığı, bireysel özellikleri ön plana çıkaran, tarihi konuları yansıtan özgün filmler de yapıldı.
Artık bu dönemde Bakü Film Stüdyosu‟nda Moskova'da eğitim görmüş yönetmen, kameraman ve
sanatçı sayısı büyümekte, konu zenginliği yaşanmakta idi.

1960‟lı yıllar birçok değişimlerin ve yeniliklerin yaşanması açısından Azerbaycan sineması


tarihi için önemli bir dönem olmuştur. “Köroğlu”, “Bizim Sokak”, “Leyla ile Mecnun”, “Büyük
Dayak”, “Arşın Mal Alan”, “Yenilmez Batalyon”, “Ben ki Güzel Değildim”, “Çocukluğun Son
Gecesi”, “Bizim Cebiş Muallim”, “Deli Kür”, “Şerikli Çörek” gibi çeşitli konularda filmlerin
yönetildiği bu dönemde Azerbaycan sinemasında Sovyet propagandasına yönelik konulu, belgesel
ve tanıtım filmleriyle beraber milletin tarihine ilgi, milli ve manevi değerlere üstünlük, bağlılık ön
plana çıktı ve tarihi konuları yansıtan filmlere daha geniş yer verildi. 1960'lı yılların başında
Azerbaycan sinemasında renkli film üretimi genişletildi ve Bakü Sinema Stüdyosu‟na Azerbaycan
yazarı Cefer Cabbarlı'nın adı verildi. Sinemaya gelen gençlerle olan yaratıcılık çalışmaları

215
Azerbaycan sinemasına yeni bakış açısının gelmesine, farklı, değişik konuları anlatan filmlerin
yapımına neden oldu.

Bu yükselişin 1970‟li yıllarda köklü değişikliklerin yaşandığı konularla devam ettiğini


görüyoruz. 1970‟li yıllar ulusal sinema tarihinde yeni dönemin başlangıcı olarak kabul edildi.
Gerçekleştirilen özverili çalışmalar sayesinde 1970‟li yıllar Azerbaycan sinemasının en verimli
yılları oldu ve başyapıt olarak nitelendirile bilecek birçok film üretildi. Ayrıca, 1970'lerde
Azerbaycan Film Stüdyosu tarafından yeterince başarılı olan, dünü yansıtan birkaç tarihi film
yapıldı. Yönetmen Hasan Seyidbeyli'nin yazar İsa Hüseynov'un “Mahşer” romanından yola çıkarak
beyaz perdeye uyarladığı, İmadeddin Nesimi'nin 600. yıl dönümüne ithaf edilmiş “Nesimi” (1973),
senaryosu Anar tarafından kaleme alınan ve Tofik Tağızade'nin yönetmenliği ile çekilen “Dede
Korkut” (1975), Eldar Kuliyev'in yönetmen imzasını taşıyan ve senaryosu Enver Memmedhanlı'ya
ait “Babek” (1979) tarihi filmleri özellikle dönemin dikkat çeken yapımlarından oldu. Eldar
Kuliyev'in özgürlük mücadelesi veren halkların dostluğunu yansıtan “Semt Rüzgârı” (1973) ve
petrol üretimini, binlerce insanın emeğini anlatan iki bölümlü “Sevinç Körfezi” (1977), senaryosu
Ahmetağa Muğanlı'ya ait ve Şamil Mahmudbeyov tarafından çekilen “Od İçinde” (1978) filmleri de
70'li yıllarda yapılan başarılı tarihi filmlerdendir.

1970'te Vladimir Gorikker'in yönetmenliği ve Azerbaycan klasik müziğinin büyük


isimlerinden biri olan Fikret Emirov'un “Sevil” operası ile Cafer Cabbarlı'nın 1928 yılında yazmış
olduğu aynı adlı eser ikinci kez sinemaya uyarlandı. Cehalete karşı isyan eden ve hayatta kendi
özgürlüğü için savaşan bir kadının kaderini, yaşam öyküsünü anlatan “Sevil” filmiyle Azerbaycan
sinemasında ilk film operasının temeli konuldu. Bu yıllarda Azerbaycan Film Stüdyosu‟nda üretilen
60'a kadar konulu filmlerin yaklaşık 40‟ı gerçek hayat hikâyelerine, insan sorunlarına dayanan,
insan ilişkilerine yönelik filmlerdi. Yönetmenlerin yaşam olaylarına, insan ilişkilerine, yaşam
mücadelesine adanan film tercihi zamanla artık yeni bir adet haline geldi. Bu nitelikler, özellikle
yönetmenlerden Arif Babayev, Eldar Kuliyev ve Rasim Ocakov'un gerçek insan yaşamını konu alan,
insan özelliklerini belirten, hayat gerçeklerini doğru bir şekilde yansıtan unutulmaz filmlerinde daha
açık bir şekilde gözükmekte idi.

80'li yıllardan başlayarak Sovyet düzenine hizmet eden propaganda ve ideolojik amaçlı
filmlerin sayısı artık azalmaya başladı. Yapılan filmlerde insan ve yaşam, insan ve manevi değerlere

216
bağlılık, insan sorunları ile bağlı konular ön plana çıktı. Ele alınan bu konular sonraki yıllarda “Beni
Sevdiğini Söyle”, “Bizi Bağışlayın”, “Şeytan Göz Önünde”, “Bağ Mevsimi”, “Ilık Denizde Buz
Parçası”, “Gümüş Göl Efsanesi”, “Burulğan” filmlerinde de yer buldu.
1985 yılından itibaren yalnız Azerbaycan'da değil, tüm Sovyetler Birliği‟nde yapılanma ve
demokratikleşme politikaları gerçekleşti, bunun sonucu olarak, tüm alanları kapsayan değişiklikler
oluştu, filmler üzerine tatbik edilen sansür ve denetim azaldı.

217
KAYNAKÇA

“Abbas Mirze Şerifzade Hakkında Hatıralar”, (1963). Baş Editör: C.Ceferov, Tertip Edeni:
İ.Kerimov, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Abbasov, Abdulla (1985). “Ebediyyete Kavuşan Sanatkâr”, Bakı: Yazıçı.
Abbasov, Şemseddin (1969). “Cafer Cabbarlı Hakkında Hatıralar”, Bakı: Azerneşr.
Abbasova, Nemide (1983). “Cafer Cabbarlı Dramaturgiyasında Söz”, Bakı: Yazıçı.
Abdullayeva, Zemfira (2007). “Ecazkar Sanatkâr”. Tofik Kuliyev, Bakı: Çinar-Çap.
Abdullayeva, Zemfira (2009). “Azerbaycan Musigi Edebiyatı”, Derslik. 2. Cilt. Bakı:
Adiloğlu.
Ağabeyov, Mayis (2008). “Kinoda Ressam İşi”. Bakı: Parni iz Bakı.
Allahverdiyev, Mahmud (1968). “Elesger Elekberov”, Bakı: Azerneşr.
Allahverdiyev, Mahmud (1972). “Elesger Elekberov’un Hayat ve Yaratıcılığı, Bakı: Elm.
Allahverdiyev, Mahmud (1979). “Cafer Cabbarlı ve Muasirlik”, Bakı: “Bilik” Cemiyeti.
Allahverdiyev, Mahmud (1988). “Mirzağa Aliyev”, Bakı: İşık.
Anar (1988). “Seçilmiş Eserleri”, 2 Ciltte. Cilt 1. Bakı: Azerneşr.
Anar (1999). “Dede Korkut Dünyası”. Bakı: Yeni Neşrler Evi.
Arif, Memmed (1954). “Cafer Cabbarlı”, Bakı: Uşakgençneşr.
Arif, Memmed (1968). “Cafer Cabbarlı’nın Yaratıcılık Yolu”, “Seçilmiş Eserleri”, 3 Ciltte.
2. Cilt. Bakı: AzSSR EA.
Arif, Memmed (1979). “Asrın Oğlu”, Bakı: Yazıçı.
Arif, Memmed (1980). “Sanatkâr Kocalmır”, Bakı: Yazıçı.
“Arşın Mal Alan – 100”. (2016). Tertip Edenler: Ayten Heyderova, Tamilla Hudaverdiyeva,
Bakı: Şerg-Gerb.
Atayev, Memmedşah (1974). “Hasanağa Salayev”, Bakı: Azerneşr.
Atakişiyev, Rafik (1997). “Diyaloglar... Monologlar... Portre Çizgileri”, Bakı: Azerbaycan.
Babayev, Adil (1966). “Lütfeli Abdullayev”, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Babayev, Adil (1970). “Leyla Bedirbeyli”, Bakı: Azerneşr.
Babayev, Adil (1976). “Ağahüseyin Cavadov”, Bakı: İşık.
Babayev, Akşin (1999). “Kino... Kino... Şahsiyetler, Taleler”, Bakı: İsmayıl.
Babayeva, Meryem (2012). “Reşid Behbudov’un Sanatkârlığı”, Bakı: Hazar Üniversitesi
Neşriyatı
“Bakı” Gazetesi (10 Mart 1978).
218
Bedirbeyli, Leyla (1998). “Ömrümün Nağılları”, Bakı: Gençlik.
Behbudov, Reşid (1990). “Üzeyir Sanatına Mehebbetle” (Tertip Edeni: Ahmed İsazade).
“Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Söz. Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Seçilmiş Hatıralar ve
Makaleler”. Bakı: Elm. Sayfa: 24-27.
Cabbarlı, Sona (1979). “Onu Kim Unudar”, Bakı: Gençlik.
Ceferov, Memmed Cefer (1948). “Klassiklerimiz Hakkında”, Bakı: Uşak ve Gençler
Edebiyatı Neşriyatı.
Ceferov, Cefer (1959). “Azerbaycan Dram Tiyatrosu: 1873-1941”. Bakı: Azerneşr.
Ceferov, Cefer (1968a). “Eserleri. Dramaturgiya ve Tiyatro”, 2 Ciltte. Cilt 1. Bakı: Azerneşr.
Ceferov, Cefer (1968b). “Eserleri. Aktyorlar, Estetika, Nezeriye, Tengit”, 2 Ciltte. Cilt 2.
Bakı: Azerneşr.
Ceferov, Cefer (2005). “İsmayıl Hidayetzade”, Bakı: Çaşıoğlu.
Ceferov, Cefer (2016). “Ahundov ve Tiyatro”, Bakı: Renessans-A.
Dadaşov, Azad (1981). “Möhsün Senani: Hayatı ve Yaratıcılığı”, Bakı: Yazıçı.
Dadaşov, Aydın (1992). “Gerçekliğin Astanasında”, Bakı: İşık.
Dadaşov, Aydın (1999a). “Ekran Dramaturgiyası: Mövzu, Struktur, Üslup, Janr”, Bakı:
Nurlan.
Dadaşov, Aydın ve Meherremov, Gulu (1999b). “Televiziya ve Radyo Tamaşaları”, Ders
Vesaiti, Bakı: Tehsil.
Dadaşov, Aydın (2001). “Ssenari Yaratıcılığı”, (Derslik). Bakı: Bakı Universiteti Neşriyyatı.
Dadaşov, Aydın (2006). “Rejissor Arif Babayev”, Bakı: Nağıl Evi.
Dadaşov, Aydın (2008). “Tiyatro ve Kino Problemleri”, Bakı: Nağıl Evi.
Dadaşov, Aydın (2009). “Kinoşünaslık”, Derslik. Bakı: Elm ve Tehsil.
Dadaşov, Aydın (2012). “Abbas Mirze Şerifzade’nin Filmleri”, Bakı: Kobustan Dergisi, Sayı:
2. Sayfa: 61-65.
Dadaşov, Aydın (2014a). “Kinomuzun Siftesi, Rejissor İlkinimiz... Abbas Mirze Şerifzade
Hem de Kino Rejissor idi...”, Bakı: Kobustan Dergisi, Sayı: 4. Sayfa 64-66.
Dadaşov, Aydın (18 Nisan, 2014b) “Görkemli Rejissor, Değerli Pedagog: Tofik İsmailov –
75”, “Edebiyat” Gazetesi, Sayfa: 5.
Dadaşov, Aydın (2015). “Azerbaycan Kinosu: Mövzu, Struktur, Üslup, Janr. Monografiya”,
Bakı: CBS.
Dadaşzade, Zümrüd (2004). “Biz de Dünyanın Bir Parçasıyız...”, Bakı: Nurlan.

219
Dağıstanlı, İsmayıl (1960a). “Büyük Sanatkâr”, Bakı: Azerneşr.
Dağıstanlı, İsmayıl (1960b). “Cafer Cabbarlı ve Tiyatro”, Bakı: Azerneşr.
Dağıstanlı, İsmayıl (1961). “Möhsün Senani”, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Davudova, Merziye (1976). “Ürek Sözlerim”, (Tertip Edeni: Şemseddin Abbasov, Editör:
Feteli Sahib). “Büyük Sanatkâr”. Bakı: Gençlik, Sayfa: 105-108.
Efendiyev, Paşa (1985). “Cafer Cabbarlı ve Halk Yaratıcılığı”, Bakı: Yazıçı.
Efendiyev, İlyas (1989). “Bizim Geribe Taleyimiz”, Bakı: Yazıçı.
Efendiyev, İlyas (2002). “Seçilmiş Eserleri”, 7 Ciltte, 2. Cilt. Bakı: Çinar-Çap.
Efendiyeva, İmruz (2003). “Kara Karayev’in Yaratıcılığında Millilikle Müasirlığın Vahdeti”.
(Elmi Redaktörü: G.Abdullazade, Hazırlayan ve Redaktörler: Ş.Mahmudova, G.Mahmudova),
“Kara Karayev. Oçerkler”. Bakı: Çinar-Çap, Sayfa: 189-195.
Efendiyev, Toğrul (2013). “Elbey Rızakuliyev. 1926-2007. Renkkarlık, Grafika, Kino
Ressamlığı”. (Layihenin Rehberi: Ç. Ferzeliyev). Bakı: Servet.
Elekberov, Aliheyder (1959) “Sona Hacıyeva. Azerbaycan SSR Halk Artistkası”, Bakı:
Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Elesgerli, Çingiz ve Kafarova, Aida (2004). “Ömrün Sayfaları. SSRİ Halk Artisti Höküme
Kurbanova’nın 100 Yıllığına”, Bakı: Elm ve Tehsil.
Emirov, Fikret (1976). “Üzeyir Mektebi”. (Tertip Edeni: Ahmed İsazade). “Bestekarın
Hatırası... Makaleler ve Hatıralar”. Bakı: Azerbaycan Devlet Neşriyatı. Sayfa: 35-42.
Emirov, Fikret (1978). “Müzik Sayfaları”, Bakı: İşık.
Emirov, Fikret (1983). “Müzik Âleminde”, Bakı: Gençlik.
Eyyubov, Telet (1961). “Merziye Davudova”, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Hacıbeyov, Üzeyir (1985). “Seçilmiş Eserleri”. Bakı: Yazıçı.
Hacıbeyov, Üzeyir (2005). “Seçilmiş Eserleri”. 2 Çiltte. 2. Cilt. Bakı: Şerg-Gerb.
Hacıyeva, Sona (1 Haziran 1979). “Sevil idim, Solmaz idim, Almaz idim...” “Edebiyat ve
İncesanat” Gazetesi.
Hendan Cefer (1954). “Cafer Cabbarlı’nın Hayatı ve Yaratıcılık Yolu”. Okunmuş
Mühazirenin Stenogramı. Bakı: Birleşmiş.
Hendan, Cefer (1966). “Edebi Geydler”, Bakı: Azerbaycan Neşrıyatı.
Hüseyin, Mehdi (1958). “Edebiyat ve Sanat Meseleleri”, Bakı: Azerneşr.
Hüseyinov, Rahib (1965). “Cafer Cabbarlı’nın “Sevil” Piyesinin İlk Sahne Tecessümü”,
Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.

220
Hüseyinov, Rahib (1968). “Cafer Cabbarlı ve Tiyatroda Muasirlık Problemi”, Bakı: Maarif.
Hüseyinov, Alisefter (1990). “Hasan Memmedov”, Bakı: İşık.
Hüseyinov, Alisefter (1998). “Kino: Yuxudan Gerçekliğe”, Bakı: Herbi Neşriyatı.
Hüseyinov, Alisefter (2009). “Tanış Mövzuda Variasiyalar”, Bakı: Herbi Neşriyatı.
Hüseyinov, Alisefter (2012). “Sahneden O Yana Yahut Sözün “Şekli””, Bakı: Kanun.
Hüseyinov, Alisefter (2015). “Kinomuzda Anar Fenomeni”, Bakı: Elm ve Tehsil.
İsmailova, Adile (1962). “Azerbaycan SSR Halk Artisti Ali Kurbanov”, Bakı.
İsmailova, Adile (1966). “Nesibe Zeynalova”, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
İsmailova, Adile (1977). “Azerbaycan Kadınları Sahnede”, Bakı: İşık.
İsmailov, Tofik (2001). “Türk Cumhuriyetleri Sinema Tarihi. Azerbaycan Cumhuriyeti
Sinema Tarihi ve Konulu Filmlerin Açıklamalı Kataloğu”, 3 Ciltte. Cilt 1. İstanbul: Türk
Güzel Sanatlar Vakfı.
İsmailov, Tofik (2008). “Türk Halklarının Kino Sanatı”, Bakı: Çaşıoğlu.
İsmailov, Tofik (2014). “Kino ve Hayat”, Bakı: Elm ve Tehsil.
İsrafilov, Hüseyin (1988). “Azerbaycan Dramaturgiyasının İnkişafı Problemleri: 1890-1920
Yılları”, Bakı: Elm.
Kafarova, Aide ve Kerimova, E. (2016). “Ömrün Sayfaları. Azerbaycan Respublikasının Halk
Artisti Nesibe Zeynalova’nın 100 Yıllığına Hesr Olunur”, Bakı: Elm ve Tehsil.
Karayev, Yaşar (1972). “Sahnemiz ve Muasirlerimiz”, Bakı: Azerneşr.
Karayev, Yaşar (1988). “Meyar Şahsiyettir”, Bakı: Yazıçı.
Karayev, Yaşar (1996). “Tarih: Yakından ve Uzakdan”, Bakı: Sabah.
Karayev, Kara (1990). “Unutulmaz Muallim, Büyük Sanatkâr”. (Tertip Edeni: Ahmed
İsazade). “Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Söz. Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Seçilmiş Hatıralar
ve Makaleler”. Bakı: Elm. Sayfa: 43-46.
Karabağlı, Seadet (1997). “Üzeyir Hacıbeyov’un Publisistikasında Musigi Meseleleri”, Bakı:
Azerbaycan “Bilik” Maarifçilik Cemiyeti.
Kasımova, Refige (1984). “Üzeyir Hacıbeyov’un Komedileri”, Bakı: Elm.
Kasımova, Solmaz ve Abdullayeva, Zemfira (2004). “Fikret Emirov”, Bakı: Nağıl Evi.
“Kinomatografçıların Sahne Debütü” (30 Mart 1978). “Bakı” Gazetesi.
Kazımov, Tofik (1958). “Ağasadık Geraybeyli”, Bakı: Azerneşr.
Kazımov, Tofik (1974). “İsmayıl Osmanlı”, Bakı: Azerneşr.
Kazımov, Aydın (1999a). “Azerbaycan Filmlerinin İzahlı Katalogu”, Onun Ehemmiyeti ve

221
Tertip Prinsipleri”, Kino Sanatı Meseleleri. Makaleler, Portreler, Oçerkler. (Editör: Akşin
Babayev). Bakı: Müstekil. Sayfa: 38-51.
Kazımov, Aydın ve Dadaşov, Aydın (1999b). “Azerbaycan Kino Tarihinin Sessiz Dönemi.
1898-1935 Yıllar”. “Kino Sanatı Meseleleri. Makaleler, Portreler, Oçerkler”. (Editör: Akşin
Babayev). Bakı: Müstegil S. Sayfa: 94-128.
Kazımzade, Aydın (2002). “Azerbaycan Kinematografçıları”, Cilt 1. Bakı: Mütercim.
Kazımzade, Aydın (2003a). “Azerbaycan Kinosu: 1898-2002. Bedii ve Çizgi Filmlerinin
İzahlı Kataloğu”, 2 Ciltte. Cilt 1. Bakı: Nağıl Evi.
Kazımzade, Aydın (2003b). “Azerbaycan Kinosu: 1898-2002. Hronikal-Senedli, Elmi
Kütlevi, Sipariş ve Tedris Filmlerinin İzahlı Kataloğu”, 2 Ciltte. Cilt 2. Bakı: Nağıl Evi.
Kazımzade, Aydın (2003c). “Rasim Ocagov”, Bakı: Nağıl Evi.
Kazımzade, Aydın (2004). “Bizim “Azerbaycanfilm”, Bakı: Mütercim.
Kazımzade, Aydın (2005a). “Üzeyir Hacıbeyov ve Kino”, Bakı: Nağıl Evi.
Kazımzade, Aydın (2005b). “Azerbaycan Kinosu ve Savaş”, Bakı: Nağıl Evi.
Kazımzade, Aydın (2006). “Ebedi Ölmezlik Zirvesi, Bakı: “E.L.”NPŞ MMC
Kazımzade, Aydın (2010a). “Kinooperator Kenan Memmedov”, Bakı: Mütercim.
Kazımzade, Aydın (2010b). “Azerbaycan Kinematografçıları: Portreler”, Cilt 2. Bakı:
Tereggi.
Kazımzade, Aydın (2012). “Azerbaycan Kinematografçıları”, Cilt 3. Bakı: Tehsil.
Kazımzade, Aydın (2013a). “Azerbaycan Kinematografçıları: Portreler”, Cilt 4. Bakı:
Tereggi.
Kazımzade, Aydın (2013b). “Azerbaycan Kinematografçıları: Portreler, Araştırmalar,
Tedgigatlar, Kinonun Geribe İşleri”, Cilt 5. Bakı: Tereggi.
Kazımzade, Aydın (2014). “Azerbaycan Kinematografçıları: Portreler, Araştırmalar,
Filmlerin Yubileyi, Kino Tarihimizden”, Cilt 6. Bakı: Tereggi.
Kazımzade, Aydın (2015). “Azerbaycan Kinematografçıları: Portreler, Araştırmalar,
Filmlerin Yubileyi, Hatıra Defterinden, Aktüel Sohbet”, Cilt 7. Bakı: Tereggi.
Kazımzade, Aydın (2016a). “Azerbaycan Kinematografçıları”, Cilt 8. Bakı: Tereggi.
Kazımzade, Aydın (2016b). “Kinokamera Gezdiren Adam”, Bakı: Şerg-Gerb.
“Kino Yenilikleri”, (11-20 Ekim 1970).
“Kino Yenilikleri”, (21-30 Haziran 1970). “Sevil”, Sayı: № 18 (315).
Kuliyev, Rafik (2009). “Azerbaycan Sessiz Sinemasının Tasvir İrsi”, Bakı: Tehsil.

222
Kulubeyov, Edhem (1958). “Sovyet Azerbaycanı Kinosu”, Bakı: Azerneşr.
Kuliyev, Eldeniz ve Mirzeliyev, Canalı (1999). “Rasim Balayev”, Bakı: Azerbaycan
Neşriyatı.
Mahmudova, Ceyran (2007). “Azerbaycan Kinofilmlerinde Mahnıların Rolü Hakkında Bazı
Fikirler”, Bakı: “Müzik Dünyası” Dergisi, Sayı: 3-4. Sayfa: 45-48
Mahmudova, Ceyran (2008). “Emin Sabitoğlu – 70”, Bakı: “Müzik Dünyası” Dergisi, Sayı: 1
2. Sayfa: 53-58.
Mahmudova, Ceyran (2009). “Azerbaycan Bestekâr Mahnılarında Poeziya ile Musigi”, Bakı:
Mars Print.
Meherremov, Akif (1984). “Muasir AzerbaycanKinoaktyorları”, Bakı: İşık.
Melikova, Necibe (1990). “Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Söz. Üzeyir Hacıbeyov Hakkında
Seçilmiş Hatıralar ve Makaleler”. (Tertip Edeni: Ahmed İsazade). Bakı: Elm. Sayfa: 112.
Memmedov, Celal (1949a). “Adil İsgenderov”, Bakı: Azerneşr.
Memmedov, Celal (1949b). “Merziye Davudova”, Bakı: Azerneşr.
Memmedov, Celal (1960). “Azerbaycan SSR Halk Artisti Elesger Elekberov 50”, Bakı:
Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Memmedov, Celal (1966). “Rıza Tehmasib”, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Memmedli, Gulam (1967). “Hüseyin Ereblinski: Aktörün Hayat ve Faaliyetine Dair Senedler
Mecmuesi”. Bakı: Azerneşr.
Memmedli, Gulam (1984). “Üzeyir Hacıbeyov – 1885-1948: Hayat ve Yaratcılığının
Salnamesi”. Bakı: Yazıçı.
Memmedli, Gulam (1985). “Abbas Mirze Şerifzade. Hayatı, Yaratıcılığı ve Faaliyetine ait
Senedler Toplusu”, Bakı: İşık.
Memmedli, Gulam (2015). “Cahangir Zeynalov. Hayat ve Yaratıcılığı Hakkında Senedler”,
Bakı: Şerg-Gerb.
Memmedov, Mehdi (1960). “Sabit Rehman”, Bakı: Gızıl Şerg.
Memmedov, Mehdi (1966). “Tiyatrolar, Oyuncular, Oyunlar”, Bakı: Azerneşr.
Memmedov, Mehdi (1968a). “Estetika Hakkında Sohbetler”, Bakı: Gençlik
Memmedov, Mehdi (1968b). “Azeri Dramaturgiyasının Estetik Problemleri”, Bakı: Azerneşr.
Memmedov, Mehdi (1971). “Rejisör Sanatı”, Bakı: Maarif.
Memmedov, Mehdi (1973). “Hüseyin Ereblinski: Hayatı ve Yaratıcılığı”, Bakı: Azerneşr.
Memmedov, Mehdi (1977). “Tiyatro Düşünceleri”, Bakı: İşık.

223
Memmedov, Mehdi (1983). “Onun Sanat Yıldızı”, Bakı: İşık
Memmedov, Mehdi (1990). “Klassik Sanat Nümuneleri” (Tertip Edeni: Ahmed İsazade).
“Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Söz. Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Seçilmiş Hatıralar ve
Makaleler”. Bakı: Elm. Sayfa: 116-126.
Memmedov, Nadir (1982). (Tertip Edeni).“Mirze Feteli Ahundov. Komediler, Povest, Şiirler”,
Bakı: Yazıçı.
Merdanov, Memmed ve Sadıkov, Nazim (1966). “Azerbaycan Tiyatro Oyuncuları Kinoda”,
Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Merdanov, Mustafa (1959). “50 Yıl Azerbaycan Sahnesinde”, Bakı: Uşaqgençneşr.
Merdanov, Mustafa (1964). “Hatıralarım”, Bakı: Azerneşr.
Merdanov, Mustafa (1973). “Benim Müasirlerim”, Bakı: Azerneşr.
Mikailov, Mikail (21 Aralık 1963). “Arayışlarla Geçen Ömür”, “Edebiyat ve İncesanat”
Gazetesi.
Mütellimov, Tehsin (1981). “Sanat Kaygıları”, Bakı: Yazıçı.
Nebiyev Bekir ve Karayev Yaşar (1999). “Halk Maneviyyatının Güzgüsü. Kitabi-Dede
Korkut”, Bakı: Elm.
Nemetov, Zefer ve Kazımov, Tofik (1978). “Aliağa Ağayev”, Bakı: İşık.
Orucova, İzzet (1976). “Ben Sevil ve Almas Rollerini Nasıl Oynadım”, (Hazırlayan:
Şemseddin Abbasov, Editör: Feteli Sahib). “Büyük Sanatkâr”. Bakı: Gençlik, 135-138.
Penahova, Amaliya (2014). “İlyas Efendiyev – 100”. Bakı: Kobustan Dergisi, Sayı: 2. Sayfa
12-14.
Rehimli, İlham (1978). “Sanat Vurgunu. İsmayıl Dağıstanlı”, Bakı.
Rehimli, İlham (1979). “Ağasadık Geraybeyli”, Bakı: Yazıçı.
Rehimli, İlham (1984). “Dramaturgiya ve Tiyatro”, Bakı: İşık.
Rehimli, İlham (1988). “Sahne, Ekran, Muasirlik”, Bakı: Yazıçı.
Rehimli, İlham (1992). “Sanatta Geçen Ömür”, Bakı: Gençlik.
Rehimli, İlham (1996). “Füzuli Meydanında Sanat Mabedi”, Bakı: Sabah.
Rehimli, İlham (1998). “Aktyor Taleyinin Dolayları”, Bakı: İsmayıl.
Rehimli, İlham (2000). “Aktyora Benzemeyen Adam”, Bakı: Güneş.
Rehimli, İlham (2003). “Üç Asrın Yüz Otuz Yılı”, Bakı: Qapp-Poligraf.
Rehimli, İlham (2004). “Azerbaycan Tiyatrosunun Estetik Prinsipleri”, Bakı: Çaşıoğlu.
Rehimli, İlham (2005). “Barat Şekinskaya”, Bakı: Tutu.

224
Rehimli, İlham (2008). “Seçilmiş Makaleler”, Bakı: Çaşıoğlu.
Rehimli, İlham (2013a). “Azerbaycan Devlet Akademik Milli Dram Tiyatrosu: Tiyatronun
1873-2012 Yılları Arasındaki Yaratıcılık Yolunun Salnamesi”, 3 Ciltte. Cilt 1. (1873-1936).
Bakı: Tehsil.
Rehimli, İlham (2013b). “Azerbaycan Devlet Akademik Milli Dram Tiyatrosu: Tiyatronun
1873-2012 Yılları Arasındaki Yaratıcılık Yolunun Salnamesi”, 3 Ciltte. Cilt 2. (1937-1969).
Bakı: Tehsil.
Rehimli, İlham (2013c). “Azerbaycan Devlet Akademik Milli Dram Tiyatrosu: Tiyatronun
1873-2012 Yılları Arasındaki Yaratıcılık Yolunun Salnamesi”, 3 Ciltte. Cilt 3. (1970-2012).
Bakı: Tehsil.
Rehimli, İlham (2013ç). “Tiyatro Nakışları: İlyas Efendiyev Dramaturgiyası, Piyeslerin
Sahne Tecessümü ve Tiyatro Estetikası Hakkında Düşünceler... Hatırlamalar... Kanaatlar...”,
Bakı: Aspoligraf.
Rehimli, İlham (2013d). “Sahneye Kavuşan Çığırlar”, Bakı: Aspoligraf.
Rehimli, İlham (2013e). “Azerbaycan Devlet Musigili Tiyatrosu. Sanat Ocağının Geçtiği
Zengin Yaratıcılık Yolunun Elmi-Tarihi Tedgigi. 1910-2012.”, Bakı: Aspoligraf.
Rehimli, İlham (2017). “Samimiyyetin Gam Nuru”, Bakı: Apostroff.
Rüstemli, Asif (2009). “Cafer Cabbarlı: Hayatı ve Mühiti”, Bakı: Elm.
Sadıkov, Nazim (1962). “Abbas Mirze Şerifzadenin Kino Faaliyeti”, “Azerbaycan
İncesanatı”, Cilt 8. (Editör: C.Ceferov, K.Kasımov). Bakı: AzSSR EA.
Sadıkov, Nazim ve Merdanov, Memmed (1963). “Abbas Mirze Şerifzadenin Tiyatro ve Kino
Faaliyeti”, Bakı: Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti.
Sadıkov, Nazim (1970). “Azerbaycan Bedii Kinosu: 1920-1935 Yılları”, Bakı: Elm.
Sadıkov, Nazim (1974a). “Nesimi”, Bakı: Kobustan Dergisi, Sayı: 3.
Sadıkov, Nazim (1974b). “Letif, İsmet ve Rejissör Mikail Mikailov”, Bakı: Kobustan Dergisi,
Sayı: 2.
Sadıkov, Nazim (1988). “Azerbaycan Kino Rejissorları. (Portreler)”, Bakı: İşık.
Salamzade, Gemer (1990). “Küçük Pencereden Görünen Dünya”, Bakı: Azerneşr.
Seferov, Cabir ve Babayev, Adil (1974). “Şerefli Yol”, Bakü: Azerneşr.
Seferli Elyar ve Yusifli Halil (1998). “Kadim ve Orta Asırlar Azerbaycan Edebiyatı”, Bakı:
Ozan.
Sefiyev, Arif (1987). “Sabit Rehman”, Bakı: Yazıçı.

225
Seferaliyeva, Dilare (1986). “Bedure Efkanlı”, Bakı: Işık.
Seferova, Zemfira (2006). “Azerbaycan Musiki Elmi: XIII-XX Asırlar”. Bakı: Azerneşr.
Seferova, Zemfira (2010). “Ölmezlik”, Bakı: Elm.
Seferova, Zemfira (2012). “Dedim, Dediler...”, Bakı: Elm.
Seferova, Zemfira (2015). “Akademik Üzeyir Hacıbeyli: Yanan Yüreğin Aydınlığa Çıkaran
Sanatı”. Bakı: Elm.
Seyidbeyli, Hasan (13 Kasım 1974). “Nesimi’den Başlanan Sayfa”,” Bakı” Gazetesi.
Sultanlı, Ali (1964). “Azerbaycan Dramaturgiyasının İnkişaf Tarihinden”, Bakı: Azerneşr.
Şekinskaya, Barat (1986). “Hatıralarım”, Bakı: İşık.
Şuşinski, Firudin (2015). “Azerbaycanın Musigi Hazınası”, (Tertip Edeni: A.Kenan). Bakı:
Vatanoğlu.
Tağızade, Tofik (18 Ağustos 1958). “Yönetmenin Kayıtları”, “Bakı” Gazetesi.
Tağızade, Aida (1997). ““Arşın Mal Alan” Komedisinin Val Yazısı”. (Tertip Edeni: Aida
Tağızade). “XX Asır Azerbaycan Musikisi: Makaleler Toplusu”. Bakı: Elm ve Hayat. Sayfa:
64.
Talıbzade, Aydın (21 Haziran 2001). “Kolhoz”, “Bizim Asır” Gazetesi.
Tehmasib, Rıza (1990). “Muktedir Sanatkâr”, (Tertip Edeni: Ahmed İsazade). “Üzeyir
Tehmirazkızı, Seadet (2012). “Fikret Emirov”, Bakı: Aspoligraf.
Hacıbeyov Hakkında Söz. Üzeyir Hacıbeyov Hakkında Seçilmiş Hatıralar ve Makaleler”.
Bakı: Elm. Sayfa: 208-213.
Tehmasib, Tamilla (2005). “Rıza Tehmasib: Elmi Publisistik, Senedli Hatıra”. Bakı: MBM.
Zeynalov, Ali (1973). “İki Ömrüm Olsaydı...”, Bakı: Azerneşr.
Zöhrabov, Ramiz (1991). “Muğam”. Bakı: Azerneşr.
Zöhrabov, Ramiz (1993). “Rauf Hacıyev”, Bakı: Şur.
Zöhrabov, Ramiz (1995). “Bestecilerimiz Hakkında Söz”, Bakı: Şur.

226

You might also like