Professional Documents
Culture Documents
April
2016
Turgut
Özal
University,
Ankara,
Turkey
PROCEEDINGS E-BOOK I
Political Science and International Relations
CONGRESS THEME:
COMPETITIVE MANAGEMENT AND ECONOMIC GROWTH
ISBN: 978-‐605-‐4894-‐15-‐4
PROCEEDINGS E-BOOK I
Political Science and International Relations
Congress Theme:
Competitive Management and Economic Growth Sustainable Governance and Democracy
ISBN: 978-605-4894-15-4
Editors:
Assoc. Professor Yavuz KAHRAMAN
Asst. Prof. Dr. Burcu SARI KARADEMİR
Asst. Prof. Dr. Yunus AKÇALI
Editorial Assistants:
Research Assistant Selim ÇIN
Research Assistant Zeynep Elif KOÇ
Research Assistant Serpil ÖZULU
Research Assistant Fatih TAHANCI
Graduate Student Onur Ünal
Graduate Student Samed AKTAŞ
The views presented in the proceedings are those of authors and do not reflect or represent the
views of the editors or of Turgut Özal University.
All rights are reserved. No part of this publication may be reproduced, copied or transmitted
in any form without prior permission of Turgut Özal University.
Çin’in
Yumuşak
Güç
Politikalarının
Uluslararası
Arenada
Mevcut
Durumu
ve
Geleceği
,
Kaan
Devecioğlu
1
Melih
Ertuğrul
Yılmaz
2
Özet
Çin
son
yıllarda
gerek
büyüyen
ekonomisi
gerekse
de
yumuşak
güç
politikaları
bağlamında
yapmış
olduğu
yatırımlarla,
uluslararası
arenada
hem
bir
tehdit
hem
de
önemli
bir
fırsat
olarak
görülmektedir.
Bununla
birlikte,
Çin’in
askeri
yatırımları
ve
büyük
nüfusu
açısından
bakıldığında,
uluslararası
siyaset
de
yaşanacak
güç
mücadelesin
de
göz
ardı
edilemeyecek
bir
güç
olduğu
da
tartışılmaz
bir
gerçektir.
Çin,
soğuk
savaş
döneminden
çıkardığı
derslerle
yumuşak
güç
olgusunu
siyasi
düzlemde
keşfetmiştir.
Özellikle
21.
yüzyılın
başlangıcından
günümüze
yumuşak
güç
kavramı
Çinli
siyaset
yapıcılarının
söylemlerinde
yer
almaya
başlamıştır.
Çalışmada
bu
söylemlerden
hareketle
Çin’in
yumuşak
güç
politikası,
kısıtları
ve
avantajları
cihetiyle
uluslararası
arenada
geçerliliği
ve
geleceği
değerlendirilecektir.
Bu
çalışmanın
araştırma
soruları;
Çin’in
yumuşak
gücünün
kısıtları
nelerdir
ve
bu
kısıtlar
nasıl
aşılır?
Çin
açısından
yumuşak
güç
politikası
niçin
önemlidir
ve
2050’ye
giden
süreçte
Çin’in
dünya
siyasetindeki
yeri
ne
olur?
Bu
çalışmada,
öncelikle
teorik
arka
planı
oluşturmak
suretiyle
güç,
sert
güç
ve
yumuşak
güç
tanımlanacaktır.
Ardından
Joseph
Nye’ın
ortaya
koyduğu
kültür,
dış
politika
ve
siyasi
değerler
olan
yumuşak
gücün
kaynakları
bağlamında,
Çin’in
yumuşak
güç
siyasetinin
var
olan
durumu
ve
geleceğe
yansımaları,
araştırma
soruları
çerçevesinde
değerlendirilecektir.
Sonuç
bölümünde
ise
elde
edilen
veriler
tartışılacak
ve
bir
öngörüde
bulunulacaktır.
Anahtar
Kelimeler:
Çin,
Dış
Politika,
Kültür,
Siyasi
Değerler,
Yumuşak
Güç.
Abstract
China
is
seen
as
a
threat
in
the
international
arena.
But
it
is
also
seen
as
an
opportunity.
China's
economy
has
grown
in
recent
years
and
it
has
made
significant
investments
in
soft
power
policy.
China's
military
investment
and
a
large
population
cannot
be
ignored
to
make
the
struggle
for
power
in
international
politics.
China
has
achieved
important
results
from
the
Cold
War
and
also
discovered
the
concept
of
soft
power.
Chinese
politicians
have
begun
using
the
concept
of
soft
power
since
2000.
This
study
will
examine
the
advantages
and
disadvantages
of
China's
soft
power
policy.
Furthermore,
we
will
investigate
the
validity
and
future
of
China's
soft
power
in
the
international
arena.
In
this
study,
primarily
by
creating
theoretical
background
of
power,
hard
power
and
soft
power
will
be
defined.
Then,
Nye
's
soft
power
sources
(culture,
foreign
policy,
political
values)
will
be
analyzed
in
the
study.
The
dates
obtained
will
be
discussed
in
the
conclusion
section
and
will
be
used
to
make
a
prediction.
Keywords:
China
,
Cultural
,Foreign
Policy,
Political
Values
,
Soft
Power
1
Turgut
Özal
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü,
Siyaset
Bilimi
ve
Uluslararası
İlişkiler
Yüksek
Lisans
Öğrencisi,
kaandevecioglu@yahoo.com.
2
Turgut
Özal
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü,
Siyaset
Bilimi
ve
Uluslararası
İlişkiler
Yüksek
Lisans
Öğrencisi,
m.ertugrulyilmaz@gmail.com.
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
Giriş
Güç,
uluslararası
ilişkiler
bağlamında
bir
devletin
istediği
sonuçlara
ulaşabilmesi
için
başkalarının
davranışlarını
yönlendirebilme
yeteneğidir.
Bu
tanımdan
hareketle
gücü
sert
güç
ve
yumuşak
güç
olarak
ikiye
ayırabiliriz
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
97).
Sert
güç
kavramının
uluslararası
ilişkiler
bağlamında
tanımı;
bir
devletin,
diğer
devletler
üzerinde,
normal
şartlar
altında
yapamayacağı
şeyleri
tehdit
ederek
veya
ödüllendirerek
yaptırabilme
kapasitesi
olarak
tanımlanabilir.
Daha
açık
ifadeyle
sert
güç,
ulaşılmak
istenen
hedefe
sopa(askeri/ekonomik)
ve
havuç(ödül)
politikaları
ile
ulaşabilme
kapasitesi
olarak
da
açıklanabilir.
Bunlar
sert
gücün
ana
unsurlarıdır
(Nye,
2005:
14).
Açıklamalardan
hareketle
sert
gücün
çabuk
ele
geçirilebilecek
bir
kavram
olduğunu
söylememiz
yanlış
olmayacaktır.
Yumuşak
gücü
ise
Nye,
devletler
konteksinde
başkalarının
tercihlerini
yönlendirebilme
becerisi
olarak
tanımlar
ve
“gücün
ikinci
yüzü”
olarak
adlandırır.
Bu
bağlamda
bir
ülke
dünya
siyasetinde
istediği
sonuçlara
ulaşabilir;
çünkü
onun
değerlerine
refah
seviyesine
ve
popüler
kültürüne
hayranlık
besleyen
ülkeler
onu
takip
etmek
isterler
(Nye,
2005:
14).
Yani
bu
durum,
bir
ülkenin
uyguladığı
politikaların,
başka
ülkeler
nezdinde
çekicilik
atfetmesi
durumuna
karşılık
gelmektedir.
Fakat
yumuşak
güç,
sert
güç
gibi
çabuk
elde
edilemez.
Yumuşak
gücü
elde
etmek
için
ülkelerin
uzun
süre
çalışması
ve
bir
strateji
izleyerek
nihai
hedefe
varması
gerekmektedir.
Nye,
bir
ülkenin
başarılı
bir
dış
politikaya
sahip
olabilmesi
için
her
ikisinin
de
bünyesinde
olması
gerektiğini
vurgulamakta
ve
buna
da
“akıllı
güç”
ismini
vermektedir.
Çin,
etkileyici
tarihsel
arka
planı,
köklü
devlet
geleneği,
büyük
nüfusu
ve
son
yıllarda
hızla
gelişmekte
olan
ekonomisiyle
uluslararası
siyasette
dikkatleri
üzerine
toplamaktadır.
Çin
soğuk
savaştan
aldığı
derslerle
siyasi
düzlemde
yumuşak
güç
siyasetinin
önemini
keşfetmiştir.
Çin,
bu
keşfini
yükselişine
paralel
olarak
ortaya
çıkan
tehdit
algısını
düşürmek
ve
uluslararası
siyasette
gücünü
arttırmak
için
dış
politika
enstrümanı
olarak
kullanma
çabasındadır.
Bu
bağlamda,
21.
Yüzyılın
başından
itibaren
Çinli
siyasiler
yumuşak
gücü
ulusal
ve
uluslararası
toplum
karşısına
çıktıklarında
vurgulamışlardır.
Fakat
rejimin
otoriter
yapısı
yumuşak
güç
politikası
bağlamında
Çin’in
kısıtlarını
da
oluşturmaktadır.
Uluslararası
sistemdeki
Çin’in
yükselen
olumlu/olumsuz
imajı,
yumuşak
güç
perspektifinden
literatürde
çok
fazla
tartışılmamıştır.
Literatürde
daha
çok
Çin’in
yumuşak
güç
politikasının
sınırlılıkları,
büyüyen
ekonomisinin
uluslararası
siyasette
süper
güç
haline
getirip
getirmeyeceği
gibi
mevcut
durumu
değerlendiren
ve
geleceğe
dair
dar
önermeleri
içeren
konular
tartışılmıştır.
Ayrıca
dünyada
yaşanan
son
olayların
da
Çin’in
yumuşak
gücüne
etki
doğurduğu
açıktır.
Fakat
yaşanan
olaylar
henüz
taze
olduğu
için
literatüre
yansımamıştır.
Bu
nedenle,
uluslararası
ilişkiler
literatüründe
özellikle
Çin’in
son
on
yılda
yumuşak
güç
kavramına
ağırlık
vermesiyle
gelecek
yıllarda
mevcut
konjonktürde
nasıl
bir
değişim
olacağı
üzerine
tartışmaların
eksik
olması
literatürde
bir
boşluk
oluşturmaktadır.
Bu
çalışma,
söz
konusu
boşluğu
doldurmayı
amaçlamaktadır.
Bu
çalışmada,
iki
ana
soruya
cevap
aranmaktadır.
Çin’in
yumuşak
gücünün
kısıtları
nelerdir
ve
bu
kısıtlar
nasıl
aşılır?
Çin
açısından
yumuşak
güç
niçin
önemlidir
ve
önümüzde
ki
yıllarda
Çin’in
dünya
siyasetindeki
yeri
ne
olur?
Bu
makalede,
öncelikle
teorik
arka
planı
oluşturmak
amacıyla
güç,
sert
güç
ve
yumuşak
güç
tanımlanacaktır.
Ardından
Joseph
Nye’ın
ortaya
koyduğu
kültür,
dış
politika
ve
siyasi
değerler
olan
yumuşak
gücün
kaynakları
bağlamında,
Çin’in
yumuşak
güç
siyasetinin
var
olan
durumu
ve
geleceğe
yansımaları,
araştırma
soruları
çerçevesinde
değerlendirilecektir.
Sonuç
bölümünde
ise
elde
edilen
veriler
tartışılacak
ve
geleceğe
dair
bir
öngörüde
bulunulacaktır.
518
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
Güç
ve
Unsurları
Yumuşak
güç
politikasının
anlaşılması
açısından
tanımsal
arka
planını
bilmek
gerekir.
Bu
nedenle
güç
ve
unsurlarının
detaylı
bir
şekilde
ele
alınması
gerekmektedir.
Gücün
fiziki
ve
ruhi
manada
farklı
tanımları
mevcuttur.
Bu
açıdan
Türk
Dil
Kurumu
sözlüğüne
bakıldığında
gücün
on
bir
tanımının
yapıldığı
görülmektedir.
Bunlardan
konumuzu
yakinen
ilgilendiren
tanımlara
baktığımızda
ilki;
“bir
olaya
yol
açan
her
türlü
hareket,
kuvvet,
takat”
diğeri
ise
“Siyasi,
ekonomik,
askerî
vb.
bakımlardan
etki
ve
önemi
büyük
olan
devlet,
devletler
topluluğu”
şeklindedir
(http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.53724f23be3670.55887468,
Erişim
Tarihi:
16
Ocak
2016).
Tanımlardan
da
görüldüğü
üzere
güç
sadece
fiziki
bir
kavram
değil,
aynı
zaman
da
ruhi
bir
nitelikte
taşımaktadır.
Siyaset
bilimi
ve
uluslararası
ilişkiler
açısından
da
güç
kavramı
tek
boyutlu
bir
anlam
ifade
etmez.
Çünkü
ülkelerin
sahip
olduğu
askeri
ekipmanlar
gibi
kültürel
değerleri
de
gücün
unsurları
olarak
sayılmaktadır.
Bu
nedenle
siyaset
bilimi
açısından
da
gücün
tek
boyutlu
bir
kavram
olmadığını
söylememiz
yanlış
olmayacaktır.
Bu
bağlam
da
siyaset
bilimi
açısından
güç
Keohane
ve
Nye’a
göre
en
net
ifadeyle
“bir
aktörün
başkalarının
normal
şartlar
altında
yapmayacağı
şeyleri
yaptırabilme
veya
doğabilecek
sonuçlar
üzerinde
kontrol
sahibi
olma
kapasitesi”
şeklinde
tanımlanabilir
(Keohane
ve
Nye,
1989:
11).
Yapılan
bu
tanıma
göre,
siyaset
bilimi
açısından
gücü
sert
güç
ve
yumuşak
güç
olarak
ikiye
ayırabiliriz.
Sert Güç
Sert
güç
kavramının
siyaset
bilimi
açısından
tanımı;
bir
devletin,
diğer
devletler
üzerinde
normal
şartlar
altında
yapamayacağı
şeyleri
tehdit
ederek
veya
ödüllendirerek
yaptırabilme
kapasitesi
olarak
tanımlanabilir.
Daha
açık
ifadeyle
sert
güç,
ulaşılmak
istenen
hedefe
sopa(askeri/ekonomik)
ve
havuç(ödül)
politikaları
ile
ulaşabilme
kapasitesi
olarak
da
açıklanabilir.
Açıklamalardan
hareketle
sert
gücün
çabuk
ele
geçirilebilecek
bir
kavram
olduğunu
söylememiz
yanlış
olmayacaktır.
Çünkü
sert
güç,
bir
devletin
ekonomik
seviyesinde
ki
gelişmişlik
düzeyine
bağlıdır.
Eğer
ekonomisi
gelişmiş
bir
devlet
sert
gücünü
geliştirmek
istiyorsa
bunu
(göreceli
olarak)
kısa
sürede
ve
büyük
oranda
başarabilir.
Sert
gücü
kullanan
devletlerin
uygulayacağı
iki
tür
yaptırım
söz
konusudur.
Bunların
ilki,
baskıcı
diplomasi,
ikincisi
ise,
askeri
güçtür.
Sert
gücü
kullanan
ülkeler
bu
enstrümanlar
ile
istenilen
çıktıya
genellikle
ulaşırlar.
Bir
ülke
bahse
konu
enstrümanları
diğer
ülkelere
uygulamak
istiyor
ise
bu
konuda
belli
bir
birikime
sahip
olması
gerekir.
Yani
maddi
güç
unsurlarına
sahip
olunmalıdır.
Bu
nedenle
sert
güç,
söz
konusu
enstrümanların
ne
denli
geliştirilmiş
olduğuna
bağlı
olarak
anlık
etki
oluşturabilir.
Yumuşak Güç
Ülkeler,
yumuşak
güç
kavramını
sert
güç
kadar
çabuk
elde
edemezler.
Çünkü
yumuşak
güç,
daha
soyut
ve
bakiyeye
dayanan
bir
kavramdır.
Bu
nedenle
devletler
açısından
yumuşak
gücün
kazanımı
uzun
zaman
almaktadır.
Yumuşak
güç
en
net
ifadeyle,
ülkelerin
tarihindeki
kültürel
bakiyesinin
bugüne
yansıması
olarak
tanımlanabilir.
Yani,
tarihsel
bir
süreklilik
gerektirir.
Bunun
yanında
dış
politika
da
ve
siyasi
rejim
bağlamında
diğer
devletleri
etkileyebilme,
onları
kendisine
imrendirebilme
yetisi
olarak
da
ifade
edilebilir.
Bu
bağlam
da
var
olan
tarihsel
süreklilik
yumuşak
gücün
şekillendirilmesin
de
önemli
bir
rol
oynamaktadır
(Nye
2005:
15).
Nye’a
göre
yumuşak
güç,
gücün
ikinci
bir
yüzünün
tecellisidir.
Yani
uluslararası
siyasette
ulaşılmak
istenen
çıktılara,
bir
tek
sert
güçle
değil;
diğer
devletlerin,
bir
devletin
değerlerine
duyduğu
sempatinin
ve
o
devletin
sahip
olduğu
refaha
ulaşabilme
isteğinin
oluşturacağı
imrendirme
gücüyle
de
ulaşılabilir.
Örneğin;
bir
ülke
dünya
kamuoyunun
gündemini
belirleyip,
diğer
ülkelerin
tercihlerini
istediği
şekilde
değiştirebilmesi
şeklinde
tasnif
edebiliriz.
Bu
perspektif
den
yumuşak
güç,
bir
uluslararası
aktörün,
sahip
olduğu
değerleri
diğer
seçeneklerden
daha
önde
tutabilme
kapasitesi
ile
ilgilidir.
519
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
Bu
bağlam
da
yumuşak
gücün
kaynakları
kültür,
siyasi
değerler
ve
dış
politikadır.
Nye,
bir
ülke
için
bu
üç
unsuru
ele
alırken;
kültürünün,
üçüncü
ülkeler
nezdinde
çekici
olmasının
gerektiğini;
siyasi
değerler
noktasında,
dış
siyasette
vurgulanan
değerlere
iç
politikada
da
uygulanması
gerektiğine
ve
son
olarak
dış
politikada
ise
uluslararası
toplum
nezdinde
kabul
gören
meşru
ve
ahlaki
değerlere
uygun
yaşanması
gerektiğini
vurgulamaktadır
(Nye,
2005:
20).
Çin
özellikle
1990’lı
yıllardan
günümüze
siyasi
düzlem
de
yumuşak
gücün
dış
politikada
ki
önemini
keşfetmiştir.
Buradan
hareketle
çalışmamızda,
Çin’in
yumuşak
gücü
keşfini,
Joseph
Nye’ın
“yumuşak
gücün
üç
unsuru”
olarak
ortaya
koyduğu
kültür,
dış
politika
ve
siyasi
değerler
çerçevesinde
değerlendirilecektir.
Gelişiminin
büyük
bölümünü
tamamlamış
her
devletin
istediği
gibi,
Çin
de
“yumuşak
güç”
olgusuna
sahip
olmak
istemektedir.
Bu
bağlam
da
1990’lı
yıllardan
itibaren
yumuşak
güç,
Çinli
aydınların
gündeminde
yer
almaya
başlamıştır.
Bu
süreçte,
akademik
nitelikte
makaleler
yazılmış
ve
tartışılmıştır.
Özellikle
21.yy
ile
birlikte
Çin
yönetimi,
artan
ekonomik
ve
askeri
gücüne
paralel
olarak
siyasi
düzlemde
yumuşak
güç
politikalarının
ne
denli
önemli
olduğunu
keşfetmiştir.
2002
yılında
devlet
başkanlığına
Hu
Jintao’nun
gelmesiyle
yumuşak
güç
kavramı
da
Çinli
yöneticilerin
gündemin
de
yer
almaya
başlamıştır
(Nye
ve
Wang,
2009:
19).
Joseph
Nye’ın
tanımladığı
yumuşak
güç
kavramının,
Çinli
politika
yapıcıları
ve
düşünürleri
arasında
popülerlik
kazanmasının
nedeni
olarak;
“Çin
tarihi
ve
kültürel
arka
planında
bulunan
konfüçyanizm
anlayışının
yattığı”
ileri
sürülmektedir.
Çünkü
bu
düşüncenin
altında,
fiziksel
güçten
ziyade
ahlaki
güç
ile
egemenliğini
sağlayan
kral
anlayışı
yatmaktadır.
Dolayısıyla
yumuşak
güç
kavramı,
Çin
gibi
köklü
bir
tarihi
arka
plana
sahip
medeniyetin
bünyesinde
bulunan
potansiyelden
ortaya
çıktığı
da
söylenebilir
(Glasser
ve
Murphy,
2009:
12).
Başka
bir
açıklama
ise,
yumuşak
güç
konseptinin
yaygınlaştığı
konjonktür
vurgulanarak,
Sovyetler
Birliği’nin
yıkılması
ertesinde,
Çin
kamuoyun
da
büyük
güçlerin
uluslararası
arenada
büyümelerinin
ve
küçülmelerinin
nedenleri
üzerine
yoğun
tartışmalar
gerçekleşmiştir.
Bahse
konu
bu
tartışmalar,
bir
zamanlar
ABD
karşısında
uluslararası
hegemonya
mücadelesi
veren
Sovyetler
Birliği’nin,
bu
mücadeleyi
gerçekleştirirken
yumuşak
güç
kavramını
dikkate
almamasından
dolayı
soğuk
savaşı
kaybettiğine
işaret
edilmektedir.
Bu
nedenle
Çinli
yönetici
elitler
ve
akademisyenler
uluslararası
arenada
Çin’in
büyüyen
bir
aktör
olarak
benzeri
bir
akıbete
uğramaması
ve
küresel
etki
alanını
devam
ettirebilmesi
için
sert
gücün
yanı
sıra
yumuşak
güce
de
önem
vermesi
gerektiği
konusu
üzerinde
mutabıktırlar
(Glasser
ve
Murphy,
2009:
12,13).
Bununla
birlikte
Çin’in
yumuşak
güce
ilgisinin
altında
farklı
nedenler
yatmaktadır.
Bunlardan
en
önemlisi
Joshua
Kurlantzick’in
açıklamasıdır.
Kurtlantzick’e
göre,
Pekin
yönetiminin
yumuşak
güce
önem
vermesinin
nedeni,
dünya
kamuoyun
da
oluşan
bölgesel
sorunlar
da
saldırgan
ve
ilişki
kurulması
zor
ülke
Çin,
algısını
değiştirmektir
(Kurlantzick,
2011).
Kurlantzick’in
bu
yorumunu
birçok
uzman
desteklemekle
birlikte
Çin’in
yumuşak
güç
politikaları
vasıtasıyla
ekonomik
kaynaklarını
arttırma,
bölgesinde
meydana
gelen
sorunlar
karşısın
da
konumunu
güçlendirme
ve
ABD’nin
etkisini
zayıflatmaya
yönelik
bir
strateji
geliştirdiğini
eklemektedirler
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
102).
Diğer
bir
kısım
yorumcular
ise
Çin’in
kendi
ülkesinde
meydana
gelen
meşruiyet
krizini
aşmak
için
yumuşak
güç
politikalarına
yöneldiğini
öne
sürmektedir
(Kalathil,
2011:
3).
“Çin’in
yumuşak
güç
politikalarında
Çinli
yöneticileri
hangi
amacın
öne
çıktığından
çok,
bu
politikaların
iç
ve
dış
politik
bağlamı
ilgilendirmektedir.
Bu
politikalar,
uzun
döneme
yayılmış
bir
stratejiyi
benimseyen
bir
devlet
aklının
ürünüdür.”
Çin’in
yumuşak
güç
politikaları,
2003
yılında
dış
politika
uzmanlarının
bir
araya
gelmesiyle
çizilen
yeni
bir
yol
haritası
çerçevesinde
şekillenmiştir.
Bu
yol
haritasında,
dış
dünyada
Çin’e
yönelik
olan
tehdit
algısını
revize
etmek
ve
Çin’in
yükselişine
imkân
sağlama
kararı
alınmıştır.
Bu
bağlam
da
söylem
değişikliğine
gidilmiştir
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
102).
2007
yılına
gelindiğin
de
ise
Çin
Komünist
partisi
17.
Kongresin
de
devlet
başkanı
Hu
Jintao
yaptığı
konuşma
da
yumuşak
güç
konusun
da
ülkenin
daha
fazla
yatırım
yapması
gerektiğini
belirtmiştir.
Bu
konuşmanın
ardından
yumuşak
güç
politikaları
için
ulusal
bütçeden
milyarlarca
dolar
kaynak
520
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
ayrılmıştır
(Nye,
2015,
http://www.nytimes.com/2012/01/18/opinion/why-‐china-‐is-‐weak-‐on-‐soft-‐
power.html?_r=0,
Erişim
Tarihi:
20
Ocak
2016).
Bu
bölüm
de
Çin’in
yumuşak
güç
politikaları
ve
gelecekte
Pekin
yönetiminin
uluslararası
arenada
rolünü,
Nye’in
yumuşak
gücün
üç
boyutu
olan
kültür,
dış
politika
ve
siyasi
değerler
tasnifi
bağlamında
değerlendirilecektir.
Bu
tasniften
hareketle,
alt
başlıklarda
Çin’in
yumuşak
güç
politikaları,
sınırlılıkları
ve
gelecekteki
rolü
ayrıntılı
olarak
açıklanacaktır.
Kültür
Çin
yönetimi
tarafından,
kültürel
enstrümanlar
bağlamında
ilk
olarak
devletin
tarihi
arka
planının
çekiciliği
çerçevesinde
oluşturulan
politikalar
geliştirilmiştir.
2006
yılın
da
Kültürel
Gelişim
Ulusal
Planında
Çin
kültürünü
dünyaya
yayma
ve
kültürel
ürünlerini
dünyadaki
tüm
ürünlerin
karşısın
da
öne
çıkarma
hedefiyle
yeni
bir
dışa
açılım
planı
ortaya
konmuştur.
Örneğin;
uluslararası
festivaller
gibi
organizasyonlarda
Çin
kültürel
ürünlerinin
görünürlüğünü
artırmak
için
teşvik
hedefi
benimsenmiştir.
Nitekim
2004
yılın
da
Fransa’da,
2007
yılında
Rusya’da
ve
2012
yılında
da
Türkiye’de
1
(http://turkish.cri.cn/2012year/home.htm,
Erişim
Tarihi:
21
Ocak
2016)
Çin
yılı
ilan
edilmiştir.
Bunun
yanında
2008
Pekin
olimpiyatları
ve
2010
Şanghay
World
Expo
gibi
küresel
organizasyonlar
aracılığıyla
Çin
kültürünü
dış
dünyaya
tanıtma
bağlamın
da
bir
platform
olarak
kullanılmıştır.
Bunun
yanı
sıra
kültürel
bağlam
da
Çin,
dilini
ve
kültürünü
dünyaya
yaymak
amacıyla
Konfüçyüs
enstitüleri
kurmuştur.
Dünyanın
126
ülke
ve
bölgesinde
480
Konfüçyüs
enstitüsü
ve
851
Konfüçyüs
sınıfı
bulunmaktadır.
Bunun
yanı
sıra
2004
yılından
günümüze
kayıtlı
öğrencilerin
sayısı
3
milyon
450
bini
bulmuştur.
Çin’in
uygulamış
olduğu
bu
politika
ile
bugün
dünyada
yaklaşık
100
milyon
kişi
Çince
öğrenmiş
ve
Avrupa
Birliği
ülkeleri,
Çince
öğretimini
milli
eğitim
sistemlerine
dahil
etmiştir
(https://www.confucius.ucla.edu/about-‐us/confucius-‐institutes-‐
worldwide
,
Erişim
Tarihi:
22
Ocak
2016).
Fakat
son
yıllarda
dünyada
Çin’in
kurmuş
olduğu
Konfüçyüs
enstitüleri
üzerinde
birtakım
olumsuz
tartışmalar
vardır.
Özellikle
ABD’de
Akademik
özgürlüğe
etkisi
ve
şeffaflık
konularında
eleştiriler
getirilmektedir.
Bu
iddialara
karşılık
Çin
Dışişleri
Bakanlığı
Sözcülerinden
Hua
Chunyun,
dünya
genelindeki
söz
konusu
enstitülerin
ev
sahibi
üniversiteler
tarafından
gönüllü
kurulduğu,
bu
merkezlerin
Çin
dilini
öğrenme
ile
akademik
ve
kültürel
değişimi
teşvik
ettiğini
ifade
etmiştir.
2014’ün
Aralık
ayında
ABD
Temsilciler
Meclisi
Dış
İlişkiler
Komitesi,
ABD
üniversitelerinde
Çin'in
etkisinin
akademik
özgürlüğe
tehdit
oluşturup
oluşturmadığı
ve
özellikle
de
Konfüçyüs
Enstitüleri
tartışılmıştır.
Bu
toplantıların
sonucunda
ise
enstitülerin,
Çin
Komünist
Partisi’nin
siyasi
amaçlarına
hizmet
ettiği
ifade
edilmiştir.
Sözcü
Hua
ise
bu
iddialara
karşılık,
tüm
sınıf
ve
kültürel
faaliyetlerin
açık
ve
şeffaf
olduğunu,
Çin’in,
ABD
tarafının
istekleri
doğrultusunda
öğretmen
ve
öğretim
materyallerini
sağladığını
ve
akademik
özgürlüklere
müdahale
olmadığını
savunmuştur.
Hua
ayrıca,
herkesin
birlikte
çalışarak,
önyargıları
kaldırmasını
ve
ortak
çalışmayla
daha
iyi
dostluk
köprüleri
kurup,
bunları
daha
güçlü
hale
getirmesini
arzuladığını
dile
getirmiştir.
Bunun
yanı
sıra
bu
enstitülerin
ABD’de
casusluk
faaliyetlerinde
bulunduğu
üzerine
tartışmalarda
vardır.
Bugün
gazetesinin
yaptığı
habere
göre,
Konfüçyüs
Enstitüleri,
endüstriyel
ve
askeri
casusluk
için
bir
araç
olmasının
yanı
sıra,
yurt
dışında
okuyan
Çinli
öğrencileri
gözetlemek
amacına
hizmet
ettiği
iddia
edilmektedir.
Çeşitli
ülkelerin
istihbarat
servislerinin
Konfüçyüs
Enstitüleri’ni
araştırdığı
da
kaydedilmektedir.
Batılı
yetkililer,
Konfüçyüs
Enstitüleri’nin
gayri
resmi
olarak
Çin
hükümetinin
temelde
kendi
kisvesine
göre
çalışacak
akademik
kurumları
sindirmeye
ve
ayrıca
üniversitelerin
yerleşkelerine
sızarak,
kendi
aleyhine
nelerin
olduğunu
öğrenmesi
1
Takip
eden
yıllarda
ise
Çin’de
bahse
konu
ülkelerin
yılı
ilan
edilmiştir.
521
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
için
de
bir
casusluk
aracı
olduğu
ileri
sürülüyor.
2013
yılında
Pekin
Üniversitesi’nde
görevine
son
verilen
tanınmış
Çinli
profesör
ve
muhalif
Xia
Yeliang,
Çin
ile
akademik
değişim,
casus
misafir
akademisyen
gibi
gizli
riskler
taşıdığı
konusunda
uyarı
yaptığı
belirtilmektedir
(http://www.bugun.com.tr/son-‐dakika/cince-‐ogrenenlerin-‐sayisi-‐100-‐-‐
haberi/1384178,
Erişim
Tarihi:
23
Ocak
2016).
Bunun
yanı
sıra
kültürel
ve
akademik
nitelikli
değişim
programları
ile
yabancı
diplomatlar
ve
basın
mensupları
için
eğitim
programları
organize
edilmektedir.
Bu
bağlamda
eğitimin
kalitesini
artırmak
adına
gelişen
teknolojiye
paralel
olarak
büyük
çapta
maddi
yatırımlar
yapılmaktadır.
Her
geçen
yıl
bütçeden
eğitim
için
ayırılan
pay
artış
göstermiştir
(http://english.peopledaily.com.cn/203691/7756259.html,
Erişim
Tarihi:
23
Ocak
2016).
Bunun
yanı
sıra
Çin
insan
kapasitesinin
niteliğini
arttırmayı
da
hedeflemektedir.
Çin
dünya
kamuoyun
da
olumlu
bir
algı
oluşturmak
adına
medya
araçlarını
kullanmaktadır.
Bu
çerçeve
de
CCTV
kanalı
ve
Xinhua
gibi
resmi
medya
kuruluşlarını
uluslararası
platforma
çıkarmaktadır.
Bu
amacı
sağlamak
doğrultusun
da
ise
her
bir
medya
organı
için
1,5
milyar
dolar
bütçeden
kaynak
aktarılmıştır.
Bu
kanalların
dünya
platformun
da
sloganları
ise
“Çin
ve
dünya
hakkında
bilgilere
açılan
pencereniz”
şeklindedir.
Bu
bağlam
da
Çin,
dünyada
oluşan
batı
medyası
hegemonyasına
bir
alternatif
oluşturma
peşindedir.
Ayrıca
Çin,
özellikle
diplomatik
ilişkilerinin
sıkı
olduğu
ülke
medyaları
ile
işbirliği
yaparak
batı
medyasına
alternatif
bir
blok
oluşturma
eğilimindedir.
Bu
bağlam
da
söz
konusu
ülkelerin
gerek
maddi
unsurları
bağlamında
gerekse
de
nitelikli
beşeri
elemanların
yetiştirilmesi
bağlamında
destek
sağlanmaktadır.
Özellikle
Latin
Amerika,
Afrika
ve
Güney
Asya
gibi
ülkelerin
medyaları
üzerin
de
kültürel
hegemonya
kurma
eğilimindedir
(Douglas
ve
Mosher,
2010:
4).
Bunun
yanın
da
Çin
filmleri
ve
modern
pop
müziği
yoğunlukla
Güney
Asya
ülkelerine
kültürel
ihraç
ürünü
olarak
yaygınlaştırılması
adına
teşvik
sağlanmaktadır.
Sinema
sektörü
bağlamında
da
Çin,
birçok
uluslararası
film
festivallerine
hem
sponsor
olmakta
hem
de
Çin
yapımlarının
bu
festivallere
katılımlarını
teşvik
etmektedir
(Kalathil,
2011:
6,7).
Dış Politika
Çin
yönetiminin
yumuşak
güç
siyasetine
dış
politika
bağlamın
da
bakıldığın
da
iki
boyutlu
bir
strateji
izlediği
görülmektedir.
Yani
bir
taraftan
uluslararası
güçleri
idare
ederken,
diğer
taraftan
da
kolay
üstünlük
kurabildiği
üçüncü
dünya
ülkelerinde
etkinliğini
artırmaya
çalışmaktadır.
Diğer
bir
ifadeyle
bu
strateji
ile
hedeflenen,
yükselen
güç
Çin’in
dünyada
var
olan
mevcut
statükonun
tehdidi
olmadığı
minvalin
de
dış
politika
izleyerek
karşılıklı
bağımlılığı
öne
çıkarmaktadır.
Bu
stratejideki
amaç
Çin’in
barışçıl
yükselişi
algısını
oluşturmaktır.
Bu
bağlam
da
Çin,
dış
politika
vizyonu
olarak
“uyumlu
bir
dünya
inşa
etmek”
söylemi
çerçevesin
de
geliştirmiş
olduğu
yeni
dış
politika
vizyonu,
yumuşak
güç
temelli
yükselişin
kaynağını
oluşturmaktadır
(Sheng,
2010:
266).
Çin’in
bu
yeni
dış
politika
stratejisi
dört
ana
temel
üzerine
kuruludur.
Bunlar;
• Barış
içinde
birlikte
yaşama,
• Karşılıklı
ekonomik
bağımlılık,
• Anlaşmazlıkların
barışçıl
çerçevede
çözümü
için
diyaloğun
arttırılması,
• Barışçıl
kalkınma.
Söz
konusu
söylemle
Çin,
bölgesinde
ve
dünya
da
barışın
ve
istikrarın
korunması
gerektiği
düşüncesini
pekiştirmektedir
(Bates
ve
Huang,
2006:
21).
Bu
bağlam
da
Çin,
bölgesel
ve
küresel
örgütlerde
aktif
bir
rol
üstlenmek
için
girişimler
de
bulunmaktadır.
Çin’in
üyesi
olduğu
başlıca
örgütler;
• Asya-‐Pasifik
Ekonomik
İşbirliği
Örgütü,
• ASEAN,
• Doğu
Asya
ve
Latin
Amerika
İşbirliği
Forumu,
• CICA,
• Şanghay
İşbirliği
Örgütü(ŞİÖ),
• Doğu
Asya
Zirvesi,
• Çin
-‐
Afrika
İşbirliği
Forumu
522
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
Pekin
yönetimi,
özellikle
ŞİÖ,
Doğu
Asya
Zirvesi
ve
Çin
–
Afrika
İşbirliği
Forumu
gibi
ABD’nin
alınmadığı
veya
katılmadığı
bölgesel
ve
uluslararası
organizasyonların
hem
kuruluşunda
hem
de
içerisinde
daha
aktif
bir
rol
oynamaktadır.
Böylelikle
amaçlarına
daha
rahat
ulaşmaktadır
(Olson
ve
Clyde,
2011:
4).
Bu
nedenle
dış
politika
da
Çin
yönetimi
dünyada
ABD
ile
ilişkileri
kötü
olan
ülkeler
ile
daha
sıkı
ilişkiler
geliştirmektedir.
Çin,
siyasal
sisteminin
otoriter
kimliğine
karşın
hızla
büyüyen
bir
ekonomiye
sahip
olması
otoriter
bir
sistemle
yönetilen
3.
Dünya
ülkeleri
tarafından
“rol
model”
olarak
algılanmasını
sağlamıştır.
Soğuk
savaş
sonrası
dönemde
popülaritesi
artan
Washington
mutabakatına(piyasa
ekonomisi
+
demokratik
rejim)
karşı
pekin
mutabakatının(piyasa
ekonomisi
+
otoriter
rejim)
ortaya
çıkması
rejim
sarsıntısı
yaşayan
birçok
ülkeye
kurtarıcı
bir
reçete
işlevi
görmüştür.
Özellikle
2008
yılında
yaşanan
küresel
kriz
de
birçok
Avrupa
ülkesinin
olumsuz
etkilendiği
sırada
Çin’in
yükselişini
sürdürmesi
Pekin
mutabakatına
karşı
olumlu
bir
etki
oluşturmuştur
(Nye
ve
Wang,
2009:
1).
Diğer
taraftan
Çin’in
dünyadaki
otoriter
rejimler
ile
yakın
politikalar
geliştirmesi,
onun
uygulamaya
çalıştığı
sorumluluk
sahibi
yükselen
güç
imajı
karşısında
önemli
bir
kısıt
olarak
durmaktadır.
Özellikle
son
yıllarda
yaşanmış
olan
Arap
Baharı
sürecinde
halk
hareketlerine
karşı
otoriter
rejimlerin
yanında
durması
bir
örnek
olarak
gösterilebilir.
Son
dönemde
Çin’in
bu
yükselişiyle
beraber
oluşan
tehdit
algısı,
uluslararası
aktörlerden
çok
bölgesinde
bulunan
devletleri
endişelendirmektedir.
Nitekim
Çin’in
büyüyen
ekonomisine
paralel
olarak
yaptığı
askeri
yatırımlar
komşu
ülkeleri
endişeye
sürüklerken,
buna
karşılık
Pekin
yönetimi
tarafından
yapılan
açıklama
“bunlar
barışçıl
yükselişin
bir
parçası
olarak
değerlendirilmeli”
olarak
belirtilmiştir
(Thompson,
2010).
Fakat
2012
yılında
doğu
Çin
denizin
de
komşuları
ile
yaşadığı
adalar
sorunun
da
bölge
üzerinde
savaş
uçakları
ve
helikopterleri
uçurmuş
ve
yeni
savaş
gemisi
ile
gövde
gösterisi
yapmıştır.
Bu
bağlam
da
Çin’in
barışçıl
büyüme
sloganının
etkisiz
kaldığını
söyleyebiliriz
(http://www.reuters.com/article/2012/03/05/us-‐china-‐parliament-‐security-‐
idUSTRE82403J20120305,
Erişim
Tarihi:
4
Şubat
2016).
Uluslararası
ilişkiler
de
dış
politikanın
araçları
olan
ekonomik
ve
askeri
güç,
hem
sert
hem
de
yumuşak
gücün
unsuru
olarak
değerlendirilebilir.
Örneğin
bir
ülkenin
başka
bir
ülkeye
yapmış
olduğu
kalkınma
yardımları
veya
yaptığı
yatırımlar
yumuşak
gücün
unsurları
olarak
değerlendirilirken,
ekonomik
yaptırımlar
da
sert
gücün
bir
unsuru
olarak
değerlendirilebilir.
Ve
ya
askeri
müdahaleler
amacıyla
kullanılan
ordu,
sert
gücün
bir
unsuru
olarak
değerlendirilebilirken,
bu
durum
barış
müdahaleleri
çerçevesinde
insani
amaçla
kullanılırsa
yumuşak
gücün
bir
unsuru
olarak
da
değerlendirilebilir
(Berenskoetter
ve
Williams,
2012:
165,168).
Bu
bağlam
da
Çin’in
dış
politikasına
baktığımız
da
yumuşak
güç
siyasetini
önemsediğini
söyleyebiliriz.
Özellikle
insani
yardım
bağlamın
da
Afrika
ve
Orta
Doğu
bölgesine
büyük
maddi
ve
manevi
kaynak
aktarmaktadır.
Örneğin
iki
binli
yıllardan
bu
yana
kırk
yedi
Afrika
devletine
15.000’den
fazla
doktor
gönderilmiş
ve
yaklaşık
180
milyon
hastanın
tedavisi
gerçekleştirilmiştir.
Aynı
şekilde
Orta
Doğu
ülkesi
olan
Yemene
de
iki
binden
fazla
sağlık
personeli
gönderilmiştir
(Zhengh,
2009:
4).
Çin
yapmış
olduğu
bu
yatırımları,
uluslararası
organizasyonlara
bağlamaması
nedeniyle
otoriter
yönetimlere
daha
cazip
gelmesine
yol
açmaktadır
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
107).
Çin,
soğuk
savaş
sonrasın
da
BM’ye
bağlı
barışı
koruma
misyonlarında
aktif
rol
almaya
başlamıştır.
BMGK’nın
(Birleşmiş
Milletler
Güvenlik
Konseyi)
daimi
üyesi
olan
Çin,
var
olan
veto
yetkisiyle
çıkarılacak
kararları
şekillendirebilecek
güçtedir.
Bununla
birlikte
barış
güçlerine
yetki
verme
de
başrol
oynamaktadır.
Aynı
zaman
da
söz
konusu
barışı
tevdi
etme
misyonlarına
polis
ve
asker
göndererek
hem
katılım
sağlamakta
hem
de
maddi
destek
vermektedir
(Richardson,
2011:
286).
Ayrıca
BMGK
üyeleri
arasında
barış
misyonlarına
en
fazla
asker
gönderen
ülke
konumundadır.
Soğuk
savaş
sonrası
dönem
de
yedi
bin
den
fazla
asker
gönderdiği
kayıtlarda
geçmektedir
(Wu
ve
Taylor,
2011:
137).
Çin’in
bu
politikada
ki
amacı
dünya
da
sorumlu
bir
ülke
imajı
çizmektir.
Siyasi Değerler
Joseph
Nye’nin
yumuşak
gücün
üç
unsuru
bağlamında
çizdiği
çerçevede,
üçüncü
boyut
olan
siyasi
değerlere,
Çin’in
yumuşak
gücünün
yumuşak
karnı
diyebiliriz.
Çünkü
rejimin
otoriter
kimliği,
yöneticiler
haricin
de
ülke
de
hiç
bir
aktör
tarafından
uygun
görülmemektedir.
Bu
minvalde,
son
dönemde
dünyadaki
otoriter
rejimler
de
öne
çıkan
523
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
demokratikleşme
talepleri,
Çin’in
bu
toplumlar
nezdindeki
çekicilik
kapasitesinin
önünde
önemli
bir
kısıt
olarak
durmaktadır.
Bu
bağlamda,
Avrasya
ve
Orta
Doğu
coğrafyalarında
demokratikleşme
taleplerinin
daha
yüksek
sesle
ifade
edildiği
bir
konjonktürde,
siyasal
değerler
bağlamında
Çin’in
yumuşak
güç
politikalarının
bu
toplumlar
için
cazibe
üretebilmesi
bir
yana,
bu
gerçekliğin
Pekin’in
olumlu
algı
üreten
politikalarının
etki
alanını
daraltması
da
muhtemel
bir
sonuç
olarak
karşımıza
çıkabilir.
Ayrıca
Çin’in
iç
politikasında
aşması
gereken
bir
takım
sınırlılıkları
vardır.
Çin
yaşadığımız
bu
dönemde
hala
seçkin
bir
zümre
tarafından
yönetilmektedir.
Çin
Halk
Cumhuriyeti’nin
siyasi
yapısı,
tek
parti
sistemine
dayanmaktadır.
Bu
sistem
,
1954
yılından
anayasal
güvenceye
de
alınmış
olup
Çin
Komünist
Partisi
(ÇKP)
ülkenin
tek
siyasi
hakimi
durumundadır.
Parti
devletle
bütünleşmiş
olup,
devlet
politikası
parti
aracılığıyla
uygulanmaktadır
(http://politikaakademisi.org/2014/12/11/siyasal-‐sistemler-‐cin-‐halk-‐cumhuriyeti/,
Erişim
Tarihi:
7
Şubat
2016).
Bununla
birlikte
bu
zümrenin
kariyer
planı,
on
yıllık
periyotlara
ayrılmak
suretiyle
çizilmekte
ve
siyasi
alanda
rekabet
kültürünün
oluşmasının
önünü
kesmektedir.
Yaşanan
bu
durumu
Çin
halkının
ideal
düşünce
dünyalarında
var
olan
yaşam
felsefesinin
arka
planı
olarak
düşünülebilse
de;
siyasi
değerler
noktasında
kendisini
cazibe
merkezi
haline
getirmeyecektir
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
108).
Çin
yönetici
eliti,
Batıya
karşı
alternatif
değerin
hala
geleneksel
Marksizm
ile
oluşturulabileceğini
savunmaktadır.
Ülkede
yol
gösterici
ideolojinin,
kültürel
gelişimin,
Marksizm
çerçevesinde
gerçekleştirilebileceği
düşünülmektedir.
Çin
devlet
başkanı
Hu
Jintao
yaptığı
bir
konuşma
da
SSCB
de
yaşanan
yolsuzluk
siyasi
istikrarsızlık
gibi
problemlerin
aşılabilmesinin
yolunun
tekrar
Marksizm
den
geçtiğini
vurgulamıştır
(http://china.org.cn/opinion/2011-‐07/22/content_23048792.htm,
Erişim
Tarihi:
10
Şubat
2016).
Bunun
yanı
sıra
basında
devlet
tekeli,
internet
sansürü
ve
ideolojik
devlet
anlayışıyla
evrensel
hukuk
normlarından
uzaklığı
nedeniyle
dünyanın
önde
gelen
ülkeleri
arasındadır.
Ayrıca
ülkesinde
yaşayan
azınlıklara
karşı
uygulanan
baskıcı
politikalar
da
Çin’in
yumuşak
güç
imajını
bozmaktadır
(Human
Rights
Watch,
2012).
Ülkenin
takındığı
bu
otoriter
yaklaşım
tarzı
Çin’in
diğer
ülkeler
nezdinde
çekiciliğini
baltalamakla
birlikte,
kendi
çıkarlarına
uygun
yeni
bir
dünya
düzeni
kurma
planlarını
da
gerçekleştirmesini
olanaksız
hale
getirmektedir
(Pehlivantürk,
2012:
52).
Çin
devleti
dünyada
değişen
dengelere
ve
demokrasi
rüzgârının
üçüncü
dünya
ülkelerinde
dahi
kabul
gördüğü
bir
konjonktürde
hala
otoriter
yönetim
tarzında
ısrar
etmesi
ve
halkını
baskı
altında
tutmak
suretiyle
dış
dünyada
da
çekiciliğini
arttırabileceği
düşüncesini
benimsemesi,
yumuşak
güç
potansiyelinin
önünü
kesmektedir.
Bu
düşünce
yapısının
bir
yansıması
olarak
basında
devlet
tekelinin
oluşturulması,
insan
hakları
savunucularının
kısıtlanması
ve
yargı
sisteminde
evrensel
hukuk
kurallarının
uygulanmaması
gibi
etmenler
yer
almaktadır.
Bununla
birlikte
Çin’in
Sincan
ve
Tibet
gibi
bölgelerde
yaşayan
azınlıklar
üzerinde
baskı
kurması
ve
bunu
batı
değerlerinin
ülkede
empoze
edilmemesi
için
uyguladığını
savunması
fakat
bu
savunusuna
rağmen
bir
batı
ekolünün
yansıması
olan
liberal
ekonomik
değerlere
haiz
sistemin
parçası
olması
da
önemli
bir
çelişki
olarak
karşımıza
çıkmaktadır
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
109).
Yumuşak
güç
bir
ülkenin
sahip
olduğu
kültür,
tarih
ve
değerlerin
sadece
dış
dünyaya
yansıtılması
olarak
düşünülemez.
Bu
değerlere
aynı
zaman
da
içeride
de
uygun
yaşanılması
gerekmektedir.
Yani
söz
konusu
ülke
yönetiminin
bu
değerleri
benimsemesi
beklenmektedir.
Bu
nedenledir
ki
yumuşak
gücünü
maksimize
etmek
isteyen
devlet
toplumuyla
barışık
olmalıdır.
Bu
olguyu
başaran
devlet,
sahip
olduğu
zenginliği
güce
dönüştürebilir.
Bu
başarı
sadece
devletin
kendi
başarısı
değil,
diğer
devletler
için
de
imrendirme
boyutu
taşımaktadır.
Fakat
kendi
halkıyla
problemli
olan
devletler
söz
konusu
değerleri
varlığa
dönüştürmede
başarısız
olurlar.
Çünkü
yumuşak
güç,
devletten
olduğu
kadar
sivil
toplumdan
da
beslenen
bir
unsurdur.
Otoriter
devletlerin
sivil
toplumu
bir
tehdit
olarak
görmesi
ve
bu
organizasyonların
diğer
devletlerle
iletişimini
sınırlandırması,
küreselleşmenin
yaşandığı
çağımızda
bu
devletlerin
yumuşak
güç
potansiyellerini
engellemektedir.
Çin
gibi
sivil
toplumun
gelişimini
engelleyen,
baskıcı
politikalar
izleyen
ve
toplumlarının
dünyadaki
diğer
toplumlar
524
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
ile
iletişime
geçmelerine
sınırlamalar
getiren
rejimlerin,
doğaları
gereği
ABD’nin
ve
dolayısıyla
diğer
demokrasilerin
hayata
geçirdiği
bu
çekicilik
sermayesinden
mahrum
kalacaklardır
(Demirtepe
ve
Özertem,
2013:
109,110).
Çinli
akademisyenlerin
birçoğu
Çin’in
yumuşak
güç
politikalarının
başarıya
ulaşması
için
ideolojiden
arınmış,
evrensel
ilkeler
sistemine
akredite
edilmiş
bir
sistem
inşası
gerektiğini
savunmaktadırlar.
Bu
bağlamda
hukukun
üstünlüğünü,
şeffaf,
hesap
verebilir
devlet
anlayışını
hüviyet
edinmiş
bir
siyasal
rejimin
gerekliliği
üzerinde
durmaktadırlar.
Yine
bu
değerlerin
yaşama
geçirilebildiği
ölçüde
bir
anlam
ifade
edeceğini
öne
sürmektedirler
(Li,
2008:
305).
Çin
özellikle
soğuk
savaş
döneminden
elde
ettiği
tecrübeler
çerçevesinde
yumuşak
gücün
önemini
siyasi
düzlemde
keşfetmiştir.
Bu
bağlamda
köklü
tarihi,
gelenekleri,
büyüyen
ekonomisi
ve
askeri
teknolojik
yatırımları
çerçevesinde
bir
takım
adımlar
atmıştır.
Fakat
bu
adımlar
ülkenin
otoriter
bir
rejim
tarafından
idare
edilmesi
nedeniyle
Çin’in
yumuşak
güç
kapasitesi
önünde
önemli
bir
kısıt
olarak
durmaktadır.
Yumuşak
güç
kavramının
fikir
babası
Joseph
Nye,
BBC
haber
sitesi
ile
gerçekleştirdiği
röportajda
da
bu
yöne
dikkat
çekmektedir.
Nye,
“Çin'in
otokratik
olma
sorunu
var.
Yani
yumuşak
gücü
geliştirmeyi
ne
kadar
isterlerse
istesinler,
sonuçta
asıllarına
dönüyorlar.
Bunun
iyi
bir
örneği,
Liu
Xiaobo'nun
tutuklanıp
(ödülünü
almak
üzere)
Nobel
Barış
Ödülü
törenine
gitmesinin
engellenmesi.
Dolayısıyla
dünyanın
dört
bir
yanında
insanlar,
Oslo'daki
törende
boş
bir
sandalye
gördü.
İşte
bu
tavır,
yumuşak
gücü
inşa
etmez,
aksine
altını
oyar”
demiştir
(http://www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/2011/11/111130_joseph_nye_brics.shtml,
Erişim
Tarihi:
11
Şubat
2016).
Bunun
yanı
sıra
Çin,
Yumuşak
güç
potansiyeli
itibarıyla
dünya
ülkeleri
arasında
özellikle
kültür
endüstrisi
bakımından
zayıftır.
Örneğin,
sinema
sektöründe
Hollywood
ve
Bollywood’a
göre
çok
az
sayıda
film
ihraç
edilmektedir.
Ve
ya
sivil
toplum
örgütleri
bakımından
da
yine
oldukça
fakir
durumdadır.
Fakat
Çin
yumuşak
gücünü
arttırmak
adına
oldukça
fazla
çaba
sarf
etmektedir.
Günümüzde
Çin
kültürü
birçok
ülkede
çekici
gelmektedir.
Bunun
nedeni
ise
son
on
yılda
dünyanın
birçok
bölgesinde
kurulmuş
olan
Konfüçyüs
enstitüleridir.
Bu
enstitüler
yardımıyla
sadece
dilini
ve
kültürünü
yaymakla
kalmayıp,
aynı
zamanda
uzlaşmacı
dost
ülke
algısı
oluşturmaya
çalışarak
hakkındaki
korkuları
yatıştırma
yönünde
adımlar
atmaktadır.
Çin’in
tarihi,
kültürü
ve
bölgesel
olarak
geniş
kaynaklara
sahip
bir
ülke
olduğu
doğrudur.
Fakat
bu
perspektif
den
Çin’in
2050’ye
giden
süreçte
bir
süper
güç
olması
gibi
öngörüler
yapmak
yanlış
olur.
Çin
halen
gerek
ekonomik,
gerekse
de
diğer
alanlarda
en
büyük
rakibi
olan
ABD’nin
oldukça
gerisindedir.
Ayrıca
Çin’in
“Washington
Mutabakatına”
karşı
“Pekin
Mutabakatını”
öne
sürmesi
otoriter
rejimler
tarafından
bir
alıcısı
olsa
da,
dünyanın
2/3’sinin
demokratik
rejime
haiz
olduğu
düşünüldüğünde
çok
bir
mana
ifade
etmeyeceği
de
açıktır.
Pekin’in
otoriter
yönetimi,
şimdiye
kadar
güç
dönüşümü
hedeflerinde
başarılı
olduğunu
söyleyebiliriz.
Örnek
olarak,
uluslararası
olimpiyatlar
düzenlemek,
son
teknolojik
ulaşım
sistemleri
geliştirmek,
ayrıca
uluslararası
finansal
krizden
yükselerek
çıkması
gösterilebilir.
Fakat
bu
gelişim
süreci
ne
kadar
devam
edecek
ne
uzmanlar
ne
de
Çin
siyasi
eliti
kestirememektedir.
Burada
vurgulanması
gereken
Çin’in
siyasi
yapısıdır.
Komünizm
ideolojisinin
dünyada
bir
geçerliliği
kalmadığı
gerçeğini
Çin
siyasi
elitinin
görmesi
ve
demokratik
hamleler
minvalinde
bir
takım
adımlar
atılması
gerekmektedir.
Nitekim
siyasi
yapısını
dönüştürmeyen
bir
Çin
uluslararası
arenada
kısıtlı
bir
güç
olarak
kalacaktır.
Sonuç
olarak
Çin’in
bölgesel
bazda
güçlü
bir
aktör
olarak
kalacağı
fakat
ABD’ye
rakip
bir
aktör
olamayacağı
söylenebilir.
Fakat
Hindistan
ve
Japonya’nın
Çin’i
dengeleme
çabaları
ve
bu
ülkelerin
ABD’nin
müttefiki
olmaları,
bölgedeki
diğer
müttefiklerle
birlikte
Amerika’ya
önemli
bir
avantaj
sağlamakta
ve
Çin’i
sorumlu
davranmaya
zorlamaktadır.
525
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
Sonuç
Çin,
son
yıllarda
büyüyen
ekonomisiyle
ve
uluslararası
arenada
sürekli
kendini
ön
plan
da
göstermesiyle
önümüzdeki
yıllarda
uluslararası
güç
çatışmasının
önemli
bir
ekseni
olacağını
göstermektedir.
Çin’in
sadece
ekonomik
alanda
değil,
aynı
zaman
da
askeri
ve
teknoloji
alanında
da
gerçekleştirdiği
yatırımlar
ile
dünyada
yarattığı
etkinin
siyasi
alanı
da
kapsayacağı
aşikârdır.
Bundan
dolayı
dünyada
Çin
tehdidi
algısı
oluşmuştur.
Yani
uluslararası
toplumda
Çin’in
dünyada
tek
egemen
güç
olma
gayretinde
olduğu
algısı
var
olmaktadır.
Bu
manada
Çin
söz
konusu
tehdit
algısını
azaltmak
için
yumuşak
güç
politikalarına
özellikle
son
on
yılda
önem
vermektedir.
Fakat
Çin’in
komşularıyla
yaşadığı
problemlerde
çatışmaya
başvurması,
yumuşak
güç
politikasının
önünde
önemli
bir
kısıt
olarak
durmaktadır.
Yumuşak
güç,
Çin
siyaset
yapıcılarının
gündemine
gelmesinin
en
büyük
nedeni,
konunun
stratejik
boyutudur.
Yumuşak
güç
politikaları
Çin
düşünsel
hayatına
Soğuk
Savaş
döneminden
sonra
girmiştir.
Bunun
nedeni
SSCB’nin
yumuşak
gücü
önemsemediği
için
ABD
karşısında
kaybettiğidir.
Bu
nedenle
Çin
yumuşak
güç
siyasetine
defaatle
önem
vermektedir.
Ayrıca
şunu
da
belirtmek
gerekir
ki
yumuşak
güç,
Çin
açısından
ithal
edilmiş
bir
kavram
değil,
aksine
kültürel
zenginliğinin
bir
parçasıdır.
Çinli
politika
yapıcılarının
yumuşak
güç
söylemi,
iki
binli
yılların
ikinci
yarısın
da
gerçekleşmiştir.
Bu
söyleme
paralel
olarak
ulusal
bütçeden
milyarlarca
dolar
kaynak
aktarılmıştır.
Özellikle
kültürel
manada
son
on
yılda
uluslararası
arenaya
daha
fazla
açılan
Pekin
yönetiminin
amacı,
Batıda
ki
barbar
doğu
algısını
revize
etmek
olarak
gerçekleşmektir.
Bunu,
hem
eğitim
alanın
da
yatırımlar
yaparak,
hem
de
kültürel
organizasyonlara
katılarak
yürütmektedir.
Bu
bağlam
da
Konfüçyüs
enstitüleri
açarak
Çin
dili
ve
kültürünü
tüm
dünyada
yaygınlaştırmaktadır.
Yumuşak
gücün
bir
diğer
unsuru
olan
dış
politika
bağlamın
da
Çin
dört
ana
unsuru
esas
almıştır.
Bunlar;
birlik
içinde
yaşama,
karşılıklı
ekonomik
bağımlılık,
çatışmaları
diyalog
yöntemiyle
çözme
ve
barış
içinde
kalkınma.
Çin
bu
değerleri
öne
çıkararak
“barış
yanlısı,
sorumluluk
sahibi
ve
işbirliğine
açık
uluslararası
ortak”
algısı
oluşturmaya
çalışmaktadır.
Bu
bağlam
da
“Washington
mutabakatına”
karşı
“Pekin
mutabakatı”
öne
sürülmüştür.
Özellikle
2008
finansal
krizinde
batı
ülkelerine
nazaran
büyüyerek
çıkan
Çin,
Pekin
mutabakatının
cazibesini
arttırmıştır.
Ve
yumuşak
gücün
son
unsuru
olan
Siyasi
değerler,
tabiri
caiz
ise
Çin’in
yumuşak
gücünün
yumuşak
karnını
oluşturmaktadır.
Bunun
nedeni,
siyasi
yönetimin
otoriter
yapıda
olması
ve
bu
yapıdan
halkın
memnun
olmaması,
ülkede
özgür
bir
basının
olmaması,
insan
hakları
ihlallerinin
yaşanması,
ülke
de
yaşayan
azınlıklara
karşı
yönetimin
takındığı
sert
tavır
ve
müdahaleler
Çin’in
yumuşak
gücünün
önünde
önemli
bir
kısıt
olarak
durmaktadır.
Ayrıca
Ortadoğu
da
başlayan
halk
hareketleri
ve
demokratik
rejim
talepleri
Çin’i
korkutmuştur.
Bunun
üzerine
Pekin
yönetimi,
baskıcı
politikalarını
daha
da
arttırmıştır.
Siyasi
rejimin
otoriter
kimliği
Çin’in
uluslararası
arena
da
yükselen
güç
vizyonu
önünde
önemli
bir
kısıt
olarak
durmaktadır.
Bu
nedenle
Çinli
siyasi
elitin
sadece
bir
bölgesel
aktör
olarak
kalmaması,
uluslararası
bir
aktör
olması
için
rejimin
halktan
gelecek
olan
demokratikleşme
hareketlerini
beklemeden
bir
adım
atmalıdır.
Aksi
takdirde
mevcut
konumunu
da
kaybedebilir.
Mevcut
durumda
Halkı
ayaklanmadan
geri
tutan
şey
ise
Çin’in
gelişmiş
ekonomisidir.
Eğer
bu
başarılı
ekonomik
büyüme
sürdürülemezse
Çinli
siyasi
elitin
başı
önümüzdeki
yıllarda
ağrıyabilir.
Bu
nedenle
Çin
açısından
demokrasiye
geçiş
kaçınılmazdır.
Sonuç
olarak
Çin’in
yumuşak
güç
politikasını
kısıtlayan
en
büyük
faktör,
siyasi
değerlerdir.
Bu
bağlam
da
Pekin
yönetiminin
yaşadığı
kısıtlar,
yumuşak
gücünün
gelişimi
önünde
bir
set
gibi
durmakta
ve
akıllı
güç
ufkunu
da
engellemektedir.
526
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
Kaynakça
ANAZ, Necati (2013). ABD Örnekleminde Yumuşak Güç Kavramı ve Dış Politika, ASEM, Ankara.
BATES, Gill & HUANG, Yanzhong (2006). “Sources and Limits of Chinese ‘Soft Power”, Survival 48.
DEMİRTEPE,
Turgut
&
Özertem,
Hasan
Selim
(2013).
“Yükselen
Tehdit
Algısı
Karşısında
Çin’in
Yumuşak
Güç
Siyaseti”,
Bilig,
Sayı:65,
ss.99-‐110.
DOUGLAS,
Farah
&
MOSHER,
Andy
(2010).
Winds
From
the
East:
How
the
People’s
Republic
of
China
Seeks
to
Influence
the
Media
in
Africa,
Latin
America,
and
Southeast
Asia,
Center
for
International
Media
Assistance,
Washington.
GLASSER,
Bonnie
S.
&
MURPHY,
Melissa
E.
(2009).
“Soft
Power
with
Chinese
Characteristics:
The
Ongoing
Debate”,
McCiffert
C.
(Edt.)
Chinese
Soft
Power
and
its
Implications
for
the
United
States:
Competition
and
Cooperation
in
the
Developing
World.,
Center
for
Strategic
and
International
Studies,
Washington.
KALATHIL,
Shanthi
(2011).
“China’s
Soft
Power
in
the
Information
Age:
Think
Again”,
ISD
Working
Papers
in
New
Diplomacy,
https://isd.georgetown.edu/sites/isd/files/Kalathil_Chinas_Soft_Power.pdf.
KEOHANE, Robert & NYE Joseph S. (1989). Power and Interdependence, Harper Collins Publishers, New York.
LII, Mingjiang (2008). “China Debates Soft Power”, Chinese Journal of International Politics 2:2.
MACKINNON,
Rebecca
(2008).
“Flatter
World
and
Ticker
Walls?
Blogs
Censorship
and
Civic
Discourse
in
China”,
Public
Choice
134
(1-‐2).
NYE
Joseph
S.
&
JISI
Wang
(2009).
“Hard
Decisions
on
Soft
Power:
Opportunities
and
Difficulties
for
Chinese
Soft
Power”,
Harvard
International
Review
31.
NYE,
Joseph
S.
(2012).
“Notes
for
a
Soft
Power
Research
Agenda”,
Ed.
Berenskoetter,
F.
&
Williams
M.
J.
(Edt.),
Power
in
World
Politics,
Routledge,
New
York.
527
PROCEEDINGS
E-‐BOOK
I:
POLITICAL
SCIENCE
AND
INTERNATIONAL
RELATIONS
NYE,
Joseph
S.
(2005).
Yumuşak
Güç,
Elips
Yayınevi,
Ankara.
NYE,
Joseph
S.
(2015).
“Why
China
is
Weak
on
Soft
Power”,
New
York
Times,
http://www.nytimes.com/2012/01/18/opinion/why-‐china-‐is-‐weak-‐on-‐soft-‐power.html?_r=0,
(Erişim
Tarihi:
20
Ocak
2016).
OLSON,
Stephen
&
CLYDE,
Prestowitz
(2011).
The
Evolving
Role
of
China
in
International
Institutions,
The
U.S.
China
Economic
and
Security
Review
Commission,
Washington.
PEHLİVANTÜRK,
Bahadır
(2012).
“Uluslararası
Politikada
Çin:
Çin
Hegemonik
Bir
Güç
Olabilir
mi?”,
Çolakoğlu,
S.
(Edt.),
Dünya
Düzenin
de
Çin:
Türkiye
-‐
Çin
İlişkileri,
USAK
Yayınları,
Ankara.
RICHARDSON,
Courtney
Y.
(2011).
“A
Responsible
Power?
China
and
the
UN
Peacekeeping
Regime”,
International
Peacekeeping.
SHENG,
Ding
(2010).
“Analyzing
Rising
Power
from
the
Perspective
of
Soft
Power:
A
New
Look
at
China’s
Rise
to
the
Status
quo
Power”,
Journal
of
Contemporary
China,
2010.
THOMPSON,
Drew
(2010).
“Think
Again:
Why
China’s
Military
It's
not
time
to
panic.Yet”,
http://www.foreignpolicy.com/articles/2010/02/22/think_again_chinas_military
,
(Erişim
Tarihi:
20
Şubat
2016).
“Türkiye de Çin yılı”, http://turkish.cri.cn/2012year/home.htm, (Erişim Tarihi: 21 Ocak 2016).
ZHENGH,
Denise
E.
(2009).
“China’s
Use
of
Soft
Power
in
the
Developing
World:
Strategic
Intentions
and
Implications
for
the
United
States”,
McGiffert
C.
(Edt.),
Chinese
Soft
Power
and
its
Implications
for
the
United
States,
Competition
and
Cooperation
in
the
Developing
World,
Center
for
Strategic
and
International
Studies,
Washington.
WU,
Zhengyu
&
TAYLOR
Ian
(2011).
“From
Refusal
to
Engagement:
Chinese
Contributions
to
Peacekeeping
in
Africa”,
Journal
of
Contemporary
African
Studies.
Partner Universities: Sponsors
International Ataturk-Alatoo University (Kyrgyzstan); International Burch University (Bosnia and
Herzegovina); Mediterranean University (Montenegro); Nigerian Turkish Nile University (Nigeria);
University of Central Florida (USA); Sulaimani Polyttechnic University (Irak); Zaman University
(Cambodia).