Professional Documents
Culture Documents
MELER SANMIŞTIM
ŞEYTANI *
(Tam metin)
İkinci baskı
A N K A R A C A D D E S İ No. 82 — İ S T A N B U L
ÖZAYDIN Matbaası
ISTANBUL — 1972
M ELEK S A N M IŞ T IM ŞEYTANI
10
11
12
13
— Aziz nerede?
Hamdi baba acayip bir dikkatle beni süzerek cevap verdi:
— Çarşıya zerzevat almaya gitti.
Yine sordum:
— Baba, öyle dikkatle yüzüme ne bakıyorsun?
— Hiç, dedi sizi çok severim de...
İçerde çalkalanan facianın dışarıya aksetmemiş olması
mümkün değildi. İhtiyarın bu bakışı olayla ilgili bir merak
eseri olsa gerekti. Gönlünü almak için ben de ona:
— Eksik olma baba, ben de seni çok severim, selâmlıktaki
odamdayım gelince Aziz’i bana gönder, dedim.
— Peki baş üstüne, cevabından sonra Hamdi baba yine
o bakışını tazeliyerek şunu dedi:
— Üzerine yordukları kötülüğü ben senden ummam, el
bette bu iş bir gün asıl kabahatlinin ayağına dolaşacaktır,
esef etme.
İçimden «bunakça laflar» dedim yürüdüm.
Aziz zayıf değil fakat kuru... Orta çapta yirmi beşlik bir
Anadolu uşağı. Güneşte kavrulmuş, soğukta donmuş gibi ta
biatın çeşitli hava etkileriyle pişkinleşmiş yaşına göre erken
olgunlaşmış, kasları nasırlanmış bir yüzü var. Fizyonomistler
kimi insan suratlarını hayvanlara benzetirler, ata, arslana...
Bu bakımdan Aziz uzun çenesi sivrice burnu fındık gibi canlı
gözleriyle tilkiyi andırır.
Bu oğlan odaya girince ona alacağım durumu inanç ver
mek için söyleyeceklerimi önemli bir nutuk hazırlar gibi zih
nimde tasarlıyordum. Ümitsiz bir davayı kazanmaya uğraşan
bir avukat heyecanı ile bütün söz gücümü harcıyordum. Oy
nayacağım komedyanın baş rolünü ezberliyorum. Zihnim bu
düşüncelerle altüst olurken kapı tıkırdadı. Aziz biraz süklüm
püklüm içeriye girdi. Bana yaklaşmadı, kapı önünde alargada
durdu. Göz göze geldik. Çarpıntı içinde idim. Bakışım, halim,
heyecandan değişik gözlerimden nasıl bir azarlama dehşeti
sezdiğini bilmiyorum. Oğlan karşımdan kaçacak gibi ürkek
bir hal aldı. Bu korku neden? Hamdi babanın bunaklık anlamı
verdiğim acayip sözleri aklıma geldi. Kendi kendime: «Acaba
M ELEK SANM IŞTIM ŞE YT A N I 31
14
15
16
17
18
Böyle başa gelen şeylerde aile içine yabancı döl katan ka
dınların günahlarını lânetlerken döllerini aile dışına bırakan
babaların suçlarını niçin düşünmemeli? Sonunda ikisinin de
yaptıkları aynı şey değil mi?
Mezar başında telkin veren imam ölüyü anasının adiyle
çağırıyor. Şeriat baba adını kullanmamaktaki şüphe ve tedbi
rinde ne kadar haklı.
Yavrular ilkah fiilini idrakle doğarak asıl babalarım gös
terebilmiş olsalardı fahrî babalar bu ada haklarını kaydedince
dünya karışırdı.
Heybeliada, 8/11/1941
GEÇEN BtRİNCÎ CİHAN HARBÎNDE DİNLEMİŞ
OLDUĞUM BİR EŞKIYALIK OLAYI
Kâhya:
— Eşkıya ağır tehditlerle dolu üç bin lira isteyen bir mek
tup göndermiş. Kutbettin Efendi ehemmiyet vermemiş.
— Sonra ne olmuş?
— Beş gün sonra bir baskın, Kutbettin Efendi şehit. Aile
sinden iki genç yaralı...
— Aman ya Rabbi şimdi ne yapacağım?
Derviş Efendi ağır ağır baygınlıktan uyandı :
— Deminden sen bana acıyarak o tek lirayı vereydin zekât
yerine geçer Allah da sana merhamet ederdi. Şimdi üç bin lirayı
mı verirsin, canım mı? Düşün, bir yerine üç bin vermek pek
ağır bir cezadır ama ara sıra Allahın cilvesi o kadar zamamnda
zuhur eder ki... «Allah gönlüne göre versin,» dedi, çekildi gitti.
M Î S A F Î R
— Ben sizi sevdiğim zaman siz başka bir zatm karısı idi
niz.
— Evet öyle idi.
— Bana varmak için o adamdan boşandımz.
— Bu da bir gerçek.
— Şimdi benim nikâhım altında iken başka bir erkeği se
vebilirsiniz.
— Olabilir ya...
Beyin dudaklarında başlayan ürperme bir anda ellerine,
bacaklarına geçerek üşüyor gibi bir söylenişle
— Olabilir mi, diyorsunuz?
— Evet... Olabilecek bir şeye niçin hayır diyeyim efen
dim?
— Bak hamm, çok sevdiği karısının ağzından böyle kor
kunç evet işiten bir erkek Asyalı olsun, Avrupalı olsun, Ame
rikalı, Afrikalı, AvustralyalI dünyanın hangi parçasından
olursa olsun bu çirkin sözü kocalık duygu ve onuru ile kay-
natamaz. Bunu yetmiş iki buçuk milletten hiç birinin aklı al
maz. îşte hep belâlar buradan çıkar.
— Dünyadaki milletleri böyle kesir ile yetmiş ikiye bö
len hangi istatistiktir bilmiyorum. Fakat siz deminden kadın
mantığı bozuk oluyor demiştiniz. Ben de sizin bu sözlerinizde
hiç sağlamlık göremiyorum. Ben size varmak için kocamdan
boşandımsa siz de beni almak için karınızı boşadınız. Eğer bi
rinden ayrılıp başkası ile evlenmek büyük bir günah ise bu
hareketin bir erkek veyahut bir kadın tarafından yapılmış
olursa esası değişir mi? iki taraf için de günahkârlık derecesi
denk olmaz mı? Birinci kocamın üzerine sizi sevmiş olduğum
için sizin üzerinize de bir başkasıyle sevişmemden endişeye
düşüyorsunuz. Fakat sizin hakkımzda aynı endişe bana da
gelmez mi? Birinci karınızın üzerine yaptığınızı bana da yap
manız olamaz mı? Böyle iki başlı bir sorunda beni şüpheli gös
terip kendinizi daraya çıkaramazsınız. Birbirine denk şüphe
her ikimiz hakkında da olabilir. Onun için bu cihetten fit olu
ruz. işin meydana gelmesinden önce birbirimize sitem hakkı
mız olamaz.
M ELEK SANM IŞTIM ŞE YT A N I 61
— Hayır.
— Saklamayınız.
— Saklamam emin olunuz.
— Yalan söylüyorsunuz.
— Hiç bir vakitte...
— Deminden: «Size söyleyeceğim doğru sözlerimin ağır
lığına dayanacağınıza söz verir misiniz?» diyordunuz. Bu pek
ağır itiraflarınızı bekliyorum.
— Söyliyecek hiç bir ağır sözüm yok.
— Ya biraz önce niçin öyle söylüyordunuz?
— Ne yapayım, efendim?
— Kaç zamandır hep bu dırdır. Eski kocamın meselesi
ve daha birçok kıskançlık işleri... Yapmadım, etmedim desem
inanmıyorsunuz. Mutlaka bana bir şey söylemek istiyorsunuz
ben de öfkeyle öyle söyledim.
— Hayır hamm hayır... Deminden coşkunlukla o kadar
ileri gittiniz ki artık şimdi ne derece ihtiyat etseniz büsbütün
geri dönemezsiniz.
— Ne istiyorsunuz? Sizi memnun etmek için kendime bü
yük bir iftira mı atayım?
— Hayır iftira değil, gerçeği söyleyiniz.
— îşte gerçek bu...
Bey, yarısı aynalı etajer, dört gözlü şık dolabı göstererek:
— Gerçek bu dolabın içinde kilitli. Anahtarları veriniz.
— Aldanıyorsunuz beyefendi, gerçek dolaba kilitlenmez.
— Anahtarları veriniz, ben onu mahpusluktan kurtararak
şimdi göz önüne çırılçıplak atarım.
— Ben böyle kelime şaklabanlığı ile adama anahtar ver
mem.
— Karımsmız. Namusumu taşıyorsunuz, kuşkulandığım
anda bütün kilitli yerlerinizi aramak hakkımdır.
Hanım, inatçı ve tahkir edici bir şiddetle yerinden fırla
yarak :
— Artık beni namusunuzun hamallığından kurtarınız.
Onu taşımak âdiliğine dayanabilecek bir ahnıak kadına yükle
tiniz.
— Fakat bu tahammül olunmaz pek korkunç bir hakaret.
M ELEK SANM IŞTIM ŞE YT AN I 63
yıf cins» diyeceğiz. Çünkü her yerde çelik kesilen erkek kadın
karşısında sıfırı tüketir. Böyle olduğunu inkâr et bakayım.
Ha vallahi hakikati sonra pek acı derslerle beynine sokarım.
«Erkeklerin kadınlara zekâca üstünlükleri meselesine ge
lince bunun aksini şimdi sana parlak bir örnekle göstereceğim.
Kocam benden şüphelendi. Salondaki dolabın içinde beni suç
landıracak aşk mektupları arıyor. Akima turp sıkayım ben
onun. O yoldaki mektuplarımı ben hiç dolaba kilitler miyim?
«Fazıl, sana yazdığım mektupların müsveddeleri ve sen
den gelenlerin çoğu büyücek bir bisküi kutusunun içinde saklı.
Kâğıtların üzeri dökülen saçlarımın yumakları, birtakım kur-
delâlar, firketeler, kırıkkıraklar ile dolu... Bu kutu da nerede
duruyor biüyor musun? Yattığım karyolanın altında... Herif
nasıl bir sevda bombasının üzerinde uyuduğunun hiç farkında
değil, şimdi kocamın benden zeki olduğunu hangi akıllı iddia
edebilir? Zavallı hımbıl şellâki... Gönlümün anahtarım kay
betmiş de dolabınkini arıyor. Of, bekle yüzdük yüzdük kuy
ruğuna geldik bu seferki herife açtığım kavgada çıbamn ba
şını kopardım, gelecek kavgada bütün özünü deşip kurtulaca
ğım. Ben senin olacağım sen benim.
«Fazıl, sen beni seviyorsun. Kocamın üzerine ben seni sevi
yorum. Kocam hem beni seviyor, hem şişman karıya çıra gibi
yanıyor... Bu ne hayat, ne arbede Allah aşkma?
«Fazıl, işte buna ahlâk humması derler. Sende de var ben
de de... Kocamda da... Ve bütün âlemde de...
«Fazıl’cığım al sana yanağımı uzatıyorum, öp... Ah bu
hayalî öpücükler... Lezzetini bilenler için sahiciden daha tat
lıdır. Sen de yüzünü bana ver oh... Kocamın kulakları çınla
sın.»
Ebediyen seninki
★
72 M ELEK SANM IŞTIM ŞE YT A N I
mek yemek, şarkı, çalgı, her çeşit zevk eğlence günah... Fa
kirliğe, sefalet çekmeye, yoksulluğa, açlığa, hastalığa, dayağa,
hakarete dayanmak sevap... Bu dünya bir leş, onun süslerine
kapılanlar ateş ehli. Avret yerini kapayacak ve üşümeyecek
kadardan fazla giyinmek ve ölmeyecek kadardan çok yemek
haram... Evde pişen yemeklere ve ramazanlarda komşulardan
gönderilen tatlılara kocasından evvel el sokmak mekruh.
Karısının midesini has ekmeğe alışmak günahından sa
kınmak için imaretten fodla getirir, cuma akşamları pilav
zerde, sabahları sade suya çorba... Alt tarafı zerzevat haşla
ması...
îshak Efendi evin yemeğini böyle yan yarıya imaretten
sağladıktan sonra kendi ahbaptan ahbaba, davetten dave
te dolaşır. Hocaların hatim ziyafetlerini hiç kaçırmaz. Beya
zıt’taki Türk ahçısının terbiyeli düğün çorbasına, et kızartma
sına, yassı kadayıfına gedikli müşteridir. Verdiği nasihatla-
rın perhiz ve kanaat cihetlerini nefsine hiç uygulamaz. Onun
için evdeki karı zayıfladıkça onun ensesi kalınlaşır.
Emine Pesent hanım bu ikinci evlenmedeki hanımlığından
da bir şey anlayamadı. O her vakit Mansur Paşa konağında
ki halayıklığım özlüyordu. Bu küçük evin hizmeti o büyük
konağın işinden hafif değildi. Orada yerdi içerdi. Burada ima
ret fodlası, bulgur çorbası ile çalışıyordu. Seyir yok seyran
yok... Dost yok ahbap yok... Komşuya bile çıkmak yok. Her
yokluğa katlandı, her şeye razı oldu. Yalnız efendinin mest
lerinin kokusuna alışamıyordu. Onları nereye koysa orayı
adeta hafif bir pis koku sarıyordu, tshak Efendi, karısının her
halinden memnun, küçük kız Saadet’ten hoşlanmıyordu. Bu
zavallı çocukcağız nerede gezinse terbiyesizlik, itaatsizlik, gü
nah sayılır, elini neye dokundursa o şey pislenmiş sayılırdı.
Bir gün eve geldi karısının elinde mendil ağlar buldu. Ne
denini anlamak için:
— Behey kadın ne ağhyorsun? Karnın tok, sırtın pek!
Bir evin bir hanımısın.
— Efendi, kaç zamandır yüreğimde bir darlık var, biraz
müsaade etseniz de sokağa çıksam.
74 M ELEK SANM IŞTIM ŞE YT A N I
SON
H Ü S E Y İ N RAHMİ
G Ü R P IN A R
Türk romancıları arasında kendisine özgü
mizahi üslubu ile çok parlak ve yüksek bir
yer sahibidir. Altm ış yıla yakın süren ya-
'.arlık hayatında çevirileri, makaleleri, eleş
tirileri dışında 54 tane ünlü eser meydana
getirmiştir. Atlas Kitabevi, bu birbirinden
güzel eserleri, kapak resimleri de birer sa
nat eseri olan bir dizi halinde yayınlamış
bulunuyor. Her Türk aydınının kitaplığın
da yer alması gereken bu diziyi okuyucu
larımıza kıvançla sunuyoruz :
ACI GÜLÜŞ
A ŞK BATAĞI
BEN DELİ MİYİM
BİLLUR KALP KOKOTLAR MEKTEBİ
BOŞANMIŞ KADIN KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA
CADI BİR EVLENME
CAN PAZARI MELEK SANMIŞTIM ŞEYTANI
CEHENNEMDİK METRES
DELİ FİLOZOF MEYHANEDE KADINLAR
DİRİLEN CESET MEZARINDAN KALKAN ŞEHİT
DÜNYANIN MİHVERİ MÜREBBİYE
KADIN MI, PARA MI? NAMUSLA AÇLIK MESELESİ
EFSUNCU BABA NAMUSLU KOKOTLAR
EŞKIYA İNİNDE NİMETŞİNAS
ETİ SENİN KEMİĞİ BENİM tT DÜREN ÖPÜCÜK
GÖNÜL BİR YELDEĞİRMENİDİR ÖLÜLER YAŞIYO R MU?
GÖNÜL TİCARETİ ÖLÜM BİR KURTULUŞ MUDUR?
GULYABANİ SEVDA PEŞİNDE
HAKKA SIĞINDIK SON ARZU
HAZAN BÜLBÜLÜ ŞEYTAN İŞİ
İFFET ŞIK
İKİ DAMLA YAŞ ŞIPSEVDİ
İKİ HÖDÜĞÜN SEYAHATİ TESADÜF
İNSANLAR MAYMUN MU? TOKUŞAN KAFALAR
KADERİN CİLVESİ TORAMAN
KADIN ERKEKLEŞİNCE TUTUŞMUŞ GÖNÜLLER
KAYNANAM NASIL KUDURDU? TÜNELDEN İLK ÇIKİŞ
KESİK BAŞ UTANMAZ ADAM