You are on page 1of 175

Yeni Yüksektepe Yayınları: 29

© Bu Kitabın Yayın hakkı Yeni Yüksektepe Yayınlarına aittir.


© Yeni Yüksektepe Yayınları, Mart'2019

Eser Adı: Zihinsel Konsantrasyon


Kitabın Özgün Adı: Concentration: An Approach to Meditation:
Yazar: Ernest E. WOOD
İngilizceden Çeviren: Elif ÖZTÜRK
Yayın Yönetmeni: Nazım ÖZDEMİR
Düzenleme ve Edisyon: Aygül ÖZDEMİR, Türkan KOŞAR,
Hicran ÇELEBİ,
İç Sayfalar ve Kapak Tasarım: Nazım ÖZDEMİR

1. Baskı: 500 adet


2. Baskı: 1000 adet
3. Baskı: 1000 adet
Bu çevirinin tüm yayın hakları Aktiffelsefe Kültür Derneğine
aittir.

Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni


olmaksızın, hiçbir şekilde kopyalanamaz, elektronik ve mekanik
yolla çoğaltılamaz, seslendirilemez, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

Aktiffelsefe Kültür Derneği - Hoşdere Cad. Fuar Sok. No: 11/12


06540 Çankaya Ankara
Telefon: (312) 438 69 44, dergi@aktiffelsefe.org

www.aktiffelsefe.org
www.facebook/yeniyuksektepeyayinlari
www.instagram/yeniyuksektepeyayinlari

Üçüncü Basım: Mart’2019, Ankara


Basım ve Cilt:Kuban Matbaa
Telefon:(312) 395 20 70
ISBN: 978-605-82027-0-2
Yayımcı Kodu: 13403
ZİHİNSEL
KONSANTRASYON

ERNEST E. WOOD

3. Baskı
İÇİNDEKİLER

I. Bölüm
YAYINCININ ÖNSÖZÜ.............................................................8
ÖNSÖZ....................................................................................... 10
II. Bölüm
YAZARIN ÖNSÖZÜ.......................... 11
III. Bölüm
YAŞAMDA BAŞARI.................................................................. 13
3.1 Sınırsız Fırsat........................................................................ 13
3.2 Başarı ve Konsantrasyon........................ .15
3.3 Daha Büyük Başarılar......................................................... 17
IV. Bölüm
SİHİRLİ KUTU..........................................................................21
4.1 Zihnin İlk Gücü..................................................................21
4.2 İradenin Keşfi..................................................................... 23
4.3 Düşünce Yolları...................................................................26
4.4 Düşüncenin Dört Yolu.......................................................30
4.5 Geri Çağırma Alıştırması..................................................32
V. Bölüm
KONSANTRASYONUN YARDIMCILARI ..........................38
5.1 Gerilmeden Dikkat........................................................... 38
5.2 Doğal İmgeler.......................................................................44
VI. Bölüm
DÜŞÜNCE ZİNCİRLERİ......................................................... 50
6.1 Yürüyen Zihin.....................................................................50
6.2 Zihin Dünyası.....................................................................54
6.3 Balığın Rotası....................................................................... 57
6.4 Ruh Hâlinin Gücü.............................................................. 58
6.5 Düşüncenin Kutuplaşması.................................................60
VII. Bölüm
GÜNLÜK YAŞAMDA KONSANTRASYON........................ .63
7.1 Dışsal ve İçsel Başarı............................................................ 63
7.2 Arzu Etmenin Aptallığı....................................................... 67
7.3 Güç Tasarrufu....................................................................... 72
7.4 Gerçek İş Eğlencedir............................................................ 76
7.5 Dört Büyük Düşman........................................................... 78
VIII. Bölüm
BEDENİN VE DUYULARIN KONTROLÜ.......................... 82
8.1 Nasıl Oturulmak?................................................................. 82
8.2 Beş Bedensel Alıştırma....................................................... 84
8.3 Neden Fiziksel Egzersizler?................................................ 91
8.4 Duyuların Kontrolü............................................................. 92
IX. Bölüm
DAVETSİZ GELEN FİKİRLERİN ENGELLENMESİ......... 95
9.1 Sizden Kaynaklanan Sorunlar.......... ...................... 95
9.2 Tek Bir Noktaya Odaklanmış Yaşam.... ............................ 97
9.3 Telepatik Davetsiz Konuklar............................................. 100
9.4 Çevrenin Etkisi................................................................... 102
X. Bölüm
KONSANTRASYON JİMNASTİKLERİ.............................. 105
10.1 Doğrudan ve Dolaylı Düşünme..................................... 105
10.2 Seri Alıştırmalar........................... 107
10.3 Kavrama Alıştırması........................................................ 108
10.4 Kendini Genişletme Alıştırmaları................................. 110
10.5 Zihinsel Emir Alıştırmaları............................................ 112
10.6 Konsantrasyon ve Çalışma............................................. 113
XI. Bölüm
MEDİTASYON NEDİR?.......................................................115
11.1 Konsantrasyon ve Meditasyon....................................115

i5
11.2 Meditasyon ve Deneyim................................................. 120
11.3 Meditasyon ve İnsan Evrimi........................................... 121
XII. Bölüm
MEDİTASYON YÖNTEMLERİ............................................ 126
12.1 Başlangıç Pratikleri......................................................... 126
12.2 Nesneler Üzerine Meditasyon....................................... 128
12.3 Pratik Alıştırmalar............ .............................................. 130
12.4 Erdemler Üzerine Meditasyon....................................... 131
12.5 Yasalar Üzerine Meditasyon........................................... 133
12.6 Dinsel Meditasyon........................................................... 134
12.7 Cümleler Üzerine Meditasyon....................................... 139
12.8 Yazma ve Konuşma İçin Meditasyon............................ 141
12.9 Entelektüel Meditasyon................................................... 142
XIII. Bölüm
MANTRALARLA MEDİTASYON....... ............................... 146
13.1 Mantraların Doğası......................................................... 146
13.2 Sri Krişna’ya Mantra....................................................... 147
13.3 Sri Krişna Üzerine Meditasyon...................................... 149
13.4 Omun Anlamı.................................................... 150
XIV. Bölüm
MEDİTASYONUN ENGELLERİ.......................................... 153
14.1 Üç Adım......... ......... 153
14.2 Arzulamaktan Vazgeçin.................................................. 154
14.3 Hocanın Gerekliliği......................................................... 156
14.4 Kendi İçine Meditasyon.................................................. 157
XV. Bölüm
KONTEMPLASYON...............................................................159
15.1 Düşüncenizin Zirvesi...................................................... 159
15.2 İlham...... .......................................................................... 160
15.3 Zihinsel Kontemplasyon......................................... 163
15.4 Açıklama....... .................................................................... 166
15.5 İbadetle İlgili Kontemplasyon...................................... ..170
15.6 Kontemplasyon ve İbadet............................................... 172
15.7 Benin Kontemplasyonu.................................................. 166
XVI. Bölüm
SONUÇ..................................................................................... 175
I. Bölüm
YAYINCININ ÖNSÖZÜ
Psikolojik-felsefi eserlerimize -öncekiler arasında,
Filozof Delia Steinberg Guzman’ın Mayanın Oyunları
ve Özgürlüğe Uçuş adlı kitaplarını sayabiliriz- bir yeni­
sini daha ekliyoruz. Teozofi ve Doğu gelenekleri konu­
sunda uzman yazar Ernest Wood’un bu eseri yaşamı­
mızda büyük önem taşıyan konsantrasyon konusunu
pratik örnekler, egzersizler ve önerilerle destekleyerek
ele alıyor.
Çoğumuz zaman zaman zihnimizin dağınıklığından,
belirli bir konuya odaklanamamaktan şikâyet ederiz.
Motivasyonlarımızın zayıf olduğu veya başka engellerin
söz konusu olduğu durumlarda potansiyelimizin çok
azını kullanabiliriz. Yaşamımızın geneline baktığımızda
bu nedenlerle toplamda büyük bir zaman ve enerji kaybı
söz konusudur. Bu engellenemeyecek bir durum mudur?
Bu bizim mizacımız mıdır yoksa “psikolojik bir eğitim”
eksikliği mi söz konusudur? Gerçekten de birçok aracı,
cihazı mükemmel bir şekilde kullanabilmemize rağmen
psikolojimizi yeterince iyi tanımıyor, ona yeterince
hâkim olamıyor, dolayısıyla da onda oluşan sorunlar
karşısında çoğu kez belirleyici olamıyoruz. Elinizdeki
kitap, çeşitli egzersizlerin de yardımıyla zihnin çalışma
biçimini daha iyi tanıtan ve konsantrasyonu iyileştirmek
için yöntemler öneren değerli bir kaynaktır.
Bunun yanı sıra, düzenli, açık ve güçlü bir zihin sade­
ce konsantrasyon için etkin bir araç olmakla kalmayıp
aynı zamanda kendi benliğimizi derinlemesine tanımak
için bir imkân sağlamaktadır. Ernest Wood’un kitabı bir
sonraki bu adımla ilgili olarak da bilgiler ve uygulamalar
önermektedir.
Bu eserin, kendini geliştirme yolunda aydınlatıcı olması
umuduyla iyi okumalar dileriz.

Editör
ÖNSÖZ
Ernest Wood, din ve eğitim alanlarında hem yazar hem
de eğitmen olarak çok iyi bilinir. Onun çalışmaları her
zaman dikkatli ve özenli olmuştur. Konsantrasyon üzeri­
ne pratik bir yöntem onun oldukça donanımlı olduğu bir
konudur. Bu küçük çalışma işini ciddiye alan öğrenciye
büyük katkı sağlayacaktır. İyi bir şekilde planlandığı,
etkin bir şekilde yürütüldüğü ve uygulandığında, böyle
bir bilimsel eserden ortaya çıkan en önemli gerçekse, bu
konsantrasyon çalışmanın uygulayanda fiziksel, zihin­
sel ya da ahlaki en ufak bir zararı olmamasıdır. İşte bu
yüzden, zihninin kontrolünü eline almak isteyen herke­
se tüm kalbimle bu eseri tavsiye ediyorum.

Annie Besant
II. Bölüm
YAZARIN ÖNSÖZÜ
Bu kitap birçok dilde öyle çok baskı yaptı ki uzun süre
önce artık takip etmeyi bıraktım. Birçok ülkede toplam­
da çeyrek milyonun üzerinde bir satış gerçekleşti. Talep­
ten dolayı, diğer ülkelerde de yayımlanmasını umduğum
bu Hintçe basılmış 9. versiyonu tekrar gözden geçirdim.
Kitaptaki alıştırmaları veya felsefeyi değiştirmek için bir
sebep görmüyorum ama onları öncekilerine göre çok
daha iyi açıkladığımı düşünüyorum.
Kitap pratik bir uygulama kitabı olarak düşünüldü. Öyle
ki bunu bir okuma kitabı yerine altı aylık bir kurs olarak
düşünen öğrenci bundan çok daha fazla yarar sağlaya­
caktır. Hevesli olan öğrenci kursun sonunda bir sonra­
ki adımda ne yapacağını kesin olarak bilecektir. Bunu
meditasyon için genel bir yardım olarak görenler de
okurken ondan faydalanacak, özellikle de kendileri için
uygun olan kısımlardan yararlanacaktır.
Rasyonel düşünen pek çok insan, içsel anlamda kendi­
mi geliştirerek yakın veya uzak gelecekte yapabilecek­
lerime dair görüşlerimin son derece abartılı olduğunu
düşünebilir. Onları temin ederim ki bunlar Doğunun
ve Batının pratik mistisizmiyle mükemmel bir uyum
içindedir ve tanıma şerefine eriştiğim pek çok uzmanın
tecrübesiyle de tutarlıdır.
Ernest Wood, 1949
12
III. Bölüm
YAŞAMDA BAŞARI

3.1 Sınırsız Fırsat


Yşamda başarı mı istiyorsunuz? Bunu garanti edecek
araçlar mı edineceksiniz? Bir seçim yapıp kendini­
ze şunları mı söyleyeceksiniz: “Varlıklı olacağım, ünlü
olacağım, erdemli olacağım, güçlü olacağım.” Hayal
gücünüze izin verin ve umudun o belirsiz bulutlarının
benzersiz olasılıklara dönüşmesini izleyin. Hayal gücü­
nüze kanatlar takın çünkü azimle sarılabildiğiniz bir
gelecek düşüncelerinizle oluşturabileceğiniz bir resim­
den çok daha güzeldir. Bir kere imajine edip seçiminizi
yaptıktan sonra şunu söyleyin: “Yapabilirim.” Bundan
sonra dünyada sizi uzun süre engelleyebilecek hiçbir
şey kalmaz çünkü siz ölümsüzsünüz ve gelecek size itaat
eder.
Ölümün yolunuza çıkacağını mı söylüyorsunuz? Çıka­
maz. Sefaletin, hastalığın veya arkadaşlarınızın yolunu­
za çıkacağını mı söylüyorsunuz? Kesinlikle çıkamazlar.
Siz izin vermedikçe veya öyle olmasını sağlamadıkça
hiçbir şey size engel olamaz. Ancak bir seçim yapma­
lı ve artık seçtiğiniz şeyden başka bir şey istememelisi-
niz. Ve şunu söylemelisiniz: “Yapabilirim.” Bunu sadece
zaman zaman kelimelerle değil, daima düşünceleriniz
ve eylemlerinizle de söylemelisiniz. Bu andan itibaren,
bir anlığına bile olsa amacınız asla değişmemeli ve daimi
niyetiniz dokunduğunuz her şeyi onunla uyumlu hâle
getirmeli. Eğer seçtiğiniz şey zararlı değilse çok geçme­
den sizin olacaktır.

Kendisi de uzayın sonsuzluğunda bir toz zerresi olan


büyük toprak ananın kıvrımlarında kaybolmuş insanın
önemsizliğinden bahsedebilirsiniz! Ancak durum pek
de öyle değildir çünkü önemli şeyler boyutlarıyla değer­
lendirilemez. Yaşamdaki zayıflıklardan, yorgunluktan,
ani çılgınlıklardan, zevklerden, görgü kurallarından,
rastlantılardan ve bunların zayıf insanı nasıl alıkoyup
sınırladığından söz edebilirsiniz. Ancak durum pek öyle
değil. Her şeyi kendi lehimize çevirebiliriz. Beden sade­
ce bir elbisedir ve duyular bu elbisenin altındaki gözet­
leme delikleridir. Bunlar sessiz ve itaatkâr olduklarında,
zihin ölümsüz olanaklarınız üzerinde derin düşünceye
-tefekküre- dalar, içinizde bir pencere açılır. Bu pencere­
den görür ve bilirsiniz ki sonunda olmak istediğiniz gibi
olacaksınız, başka türlü değil.
Toprağa gömülmüş minik bir tohum çatlar ve körpe bir
sürgün verir. Toprağı yararak ilerleyen bu körpe sürgün
havayla buluştuğunda özgürlüğünü kazanır. Şimdi o,
yeryüzünü kaplayan güçlü bir meşe ya da küçük bir
kökten sınırsızca yayılıp sayısız varlığa yuva sağlayan
büyük bir Banyan ağacı olur. O hâlde siz de bugün ilk
sürgününüzü verin ama bu, iradenin kararsız bir sürgü­
nü olmasın ve ne olacağınızı siz seçin.

Neyi seçeceksiniz? Güce mi sahip olacaksınız? Öyley­


se bırakalım başkaları daha özgür ve daha güçlü olsun
çünkü siz öylesiniz. Bilgiye mi sahip olacaksınız? O
hâlde bırakalım başkaları daha bilge olsun çünkü siz
öylesiniz. Sevgi mi istiyorsunuz? O zaman, vermek için
çok fazlasına sahip olduğunuzdan bırakın başkaları da
bunun tadını çıkarsın. Böylece iradeniz, her birimiz için
gittikçe daha çok bilinen varoluşun ilk ve evrensel ilkesi
ile uyum içinde olur. En sonunda da tüm gücü bizim
gücümüz ve tüm hayatı bizim hayatımız hâline getiren
sarsılmaz sempatinin ilk dersi zamanla içimize işler.

Araçlarınız neler olacak? Küçük-büyük karşılaştığınız


her şey çünkü amacınıza ulaşmak için araç olarak kulla­
namayacağınız hiçbir şey yoktur. Ama bir kere daha
yararlandığınız her şeyin ve herkesin bu işten faydalan­
masını sağlayın. Bu sayede sizin başarınız onların da
başarısı olur ve böylece ilk ilke yerine getirilir.
3.2 Başarı ve Konsantrasyon
Her neyi seçerseniz seçin, her zaman ve her durumda tek
bir şeye ihtiyacınız olacak; amaca, düşünceye, duyguya,
eyleme konsantre olmaya. Bu sayede uğraştığınız her
şeyi güçlü bir mıknatıs gibi kutuplaştırırsınız. Yaşama
dair tüm hedeflerde başarı için bu şarttır. İş dünyasın­
da, sosyal ve siyasi yaşamda, sanatta, bilimde, felsefe­
de, güç elde etmede ve erdemli olma konusunda başarı
elde etmiş bütün insanların ortak özelliği, amaçlarında
istikrarlı olmaları ve zihinlerini kolay kontrol edebil­
meleridir. Bu her zaman böyle olmamış mıdır? Bugün
de böyle değil midir? Gelecekte de böyle olmayacak
mıdır? İnsanın gelişimi kendi elinde olduğu müddetçe,
sistematik ve sürekli bir çabayla, arzuların kontrolü ve
zihnin konsantrasyonu ile bu gerçekleştirilebilir. Bunlar
olmaksızın bu gerçekleştirilebilir mi?

Bir amacı olan farklı insanların yaşamlarını ve felsefe­


lerini okuyun, bu gerçeği onlarda göreceksiniz. Eskinin
Epikürcüsü zihnini şu ana odaklar ve doğa yasaları ile
uyumlu bir yaşam sürmeye çalışırdı. Zihninin, geçmi­
şin pişmanlıkları, geleceğin korku ve endişeleriyle yaşa­
masına izin vermezdi. Bir Stoacı ise dikkatini kontrolü
altındaki şeylere sabitler, kendi gücü ve amacı dışındaki
şeyler tarafından rahatsız edilmeye veya duygu ve düşün­
celerini bunlar üzerinde gereksiz bir şekilde harcamaya
izin vermezdi. Bir Platoncu da zihnini, alçak gönüllü bir
şekilde sorguladığı yaşamın gizemleri üzerine sabitle-
meye çalışırdı. Hint Yogasının büyük üstadı Patanjali1,
insanın kendi gerçek doğasına ancak zihnin tam kont­
rolünün başarılı bir şekilde pratik edilmesi ile ulaşıla­
1 M.Ö. III. yy’da yaşadığı tahmin edilen Patanjali, bu disiplinle ilgili
önemli bir deyişler koleksiyonu olan Yoga Sutraları eserinin der­
leyicisidir.
bileceğini söylemiştir. Dindar insanlar yaşamlarını ve
çevrelerini semboller ve törenlerle doldurarak, Tanrının
isimlerini sürekli zikrederek zihinlerinin gitgide daha
güçlü dindar duygular üretmesi için çabalar. Başarılı bir
bilgi adamı amacında o kadar kararlıdır ki karşılaştığı en
önemsiz şeylerden bile bir ders çıkarır. Bu, onun yardı­
mıyla her şeyi kendi amacımız için yönlendirebildiği-
miz zihnin gücüdür; bu, kendi zihninin iradesine boyun
eğmesini sağlayan insanın gücüdür.

Biliyoruz ki kararsızlık, korku, endişe ve üzüntü beden­


sel hastalıklara, zayıflığa, sindirim sorunlarına ve uyku­
suzluğa sebep oluyor. Küçük şeylerde bile, zihin kont­
rolünün basit düzeyde de olsa düzenli bir şekilde pratik
edilmesi majik bir tedavi gibi etki edebilir. Bu, hasetten,
kıskançlıktan, kırılganlıktan, hoşnutsuzluktan, yanıl­
gıdan, kendini kandırmaktan, gurur, öfke ve korkudan
kurtulmak için en iyi araçtır. O olmazsa kişilik inşa
edilemez ama onunlayken de başarısızlık söz konusu
değildir. Her çalışma ulaşılan konsantrasyon seviyesiyle
orantılı olarak başarılıdır; bu pratik, hafızanın üretken
gücünü büyük ölçüde artırır.
3.3 Daha Büyük Başarılar
Zihinsel konsantrasyonunun daha büyük çabalarından
ve başarılarından biri, Dr. Annie Besant’m Geçmişin
Bilgeliği adlı kitabında şu sözlerle çok iyi bir şekilde ifade
edilmiştir:

“Öğrenci her şeyi, mutlak bir ölçülülükle pratik edip


dengeli ve dingin bir zihinsel hâl kazanmaya çalışarak
işe başlamalıdır. Temiz bir yaşamı ve saf düşünceleri
olmalı, bedenini ruhun mutlak otoritesi altına sokma­
lı, zihnini soylu ve yüce konularla meşgul olması için
eğitmeli, başkalarına merhamet duymayı, ilgi gösterme­
yi ve yardım etmeyi bir alışkanlık hâline getirmeli, onu
etkileyen zorluklara ve zevklere karşı aynı kayıtsızlıkla
yaklaşabilmek, cesareti, sebatkârlığı ve bağlılığı geliştir­
melidir. Azimle yapılan bu pratikler sayesinde zihnini
belli bir ölçüde kontrol etmeyi öğrenir ve böylece kısa
bir süreliğine de olsa zihnini bir düşünceye sabitleye-
bilir. Biraz daha zor veya soyut konular ya da bağlılık
gibi daha yüce bir konu üzerinde günlük konsantrasyon
pratikleri yaparak zihnini daha sıkı bir şekilde eğitmeye
başlamalıdır. “Konsantrasyon” dış nesnelerin, duyuların
ya da zihnin kendisinin neden olduğu dikkat dağınıklı­
ğına kapılmaksızın ve konudan uzaklaşmaksızın zihnin
tek bir noktaya tam olarak odaklanması anlamına gelir.
Zihin şaşmaz bir kararlılık ve odaklanmayla güçlendiril-
melidir ta ki dikkatini dış dünyadan ve bedenden uzak­
laştırmayı yavaş yavaş öğrenene kadar, öyle ki duyular
sessiz ve sakin kalırken, zihin, ulaşabileceği en yüksek ve
tek düşünceye odaklanmak için tüm enerjisi içe dönük
olarak son derece canlıdır. Zihin, eskiye oranla daha
rahat bir şekilde kendine hâkim olabildiğinde bir sonra­
ki adım için hazırdır. İradenin güçlü ama daha sakin bir
çabasıyla zihin, fiziksel beynin üretebileceği en yüksek
düşüncenin de ötesine geçebilir. Bu çaba onu yüksek
bilinçliliğe yükseltir ve kendini onunla bütünleştirir.
Böylece kendini bedenden özgürleşmiş bulur.”
Dinî literatür, kendinden geçmiş zihnin gelişmiş görü­
şü ile gözle görülmeyen şeyleri bilmesinin örnekleriyle
doludur. Hint yogileri geçmişin ve geleceğin görülmesi,
telepati, teleskopi ve mikroskopi, sutil bedende görül­
meden gezinmek gibi tamamı konsantrasyon ile elde
edilen sekiz farklı yetenek ve güçten bahseder. Bu etkiler
ve bunların çalışılmaları ile pratik edilmeleri pek çokla­
rına olağanüstü gelir, bunlar konsantrasyonla gerçekle­
şen gelişmelerden sadece biridir.

Öte yandan, birçok düşünür bunların içimizdeki Tanrıyı


bulmakla kıyaslanınca önemsiz olduğunu düşünür ve
insan olmanın gereğini yerine getirmek için içsel huzu­
ru bulmamız gerektiğini söyler. Onlar da konsantrasyo­
nu bir araç olarak önerirler.

Bu sebeple, dünyadaki binlerce insan, insan yaşamında­


ki yeni gelişmeler için konsantrasyon pratiklerine bir ilk
adım olarak yönelmektedir. Bundaki sebep çevresi değil,
insanın kendisidir.

Yine de hâlâ günlük yaşamdaki katkılarından dolayı bu


pratiklere değer veren binlerce insan var. Böyle düşü­
nen insanlar şunları söylüyor: “Biz şaşırtıcı tuhaflıklar
istemiyoruz, biz günlük yaşamı daha makul bir şekilde
yaşamak istiyoruz -daha açık düşünmek, daha açık bir
şekilde sevmek, daha sakin olmak- ve biz, bizim olabile­
cek daha büyük bir geleceği yazgıya bırakıyoruz.”

Her durumda konsantrasyon, düşüncelerimizin ve


davranışlarımızın kısıtlanması, daraltılması, alıkonul­
ması veya insani ilgi ve sevgimizin kaybolması anlamına
gelmez. Bu, yaz kuraklığında bir çöl nehri gibi damarla­
rımızda kuru akan hayat şarabı ile bir orman veya mağa­
rada inzivaya çekilmek anlamına gelmez. Bu, bütün
yaşamımızın artmış duygu, düşünce ve irade güçleriyle
seçilen ve daha önce deneyimlediğimizden daha üst bir
benlik tarafından gösterilen bir amaç için bu duygula­
rın, düşüncelerin ve iradenin kutuplaştırılması anlamı­
na gelmez.
IV. Bölüm
SİHİRLİ KUTU

1.1. Zihnin îlk Gücü


Yıllar önce zihnin içeriğini ve çalışma şeklini sihirli
bir kutu olarak tasvir etmiştim. Onu, halısını yayan ve
ortasına bir kutu koyan, sonra bu kutudan başka kutu­
lar çıkaran ve tüm halı kaplanana kadar bu kutulardan
da başka kutular çıkaran Doğulu bir sihirbazın sahne­
lediği iç içe geçen kutulara benzetmiştim. Bu kutuları,
zihnimizdeki fikirlere benzetmiş ve her bir fikrin başka
sayısız fikirleri nasıl içerdiğini veya onları doğurduğunu
betimlemiştim.

Şimdi zihnin içeriğini ve çalışma doğasını açıklamak


için günlük gazeteden rastgele bir ilan seçeceğim. İlan
şöyle: “Lüks villa. Dağ eteklerinde. Muhteşem ağaçlar. 6
yatak odası. 4 banyo...”

Bu reklam bende nasıl bir etki yarattı? Arabamın konta­


ğını çalıştırdığımda oluşan etkiye çok benzer bir etki
bu. Motoru çalıştırır, arabanın içinde oturmaya devam
edebilir ve nereye gitmek istediğime karar verene kadar
motoru rölantide çalıştırabilir veya vitesi geçirerek belir­
li bir yere doğru yolculuğuma başlayabilirim.

Zihnimde rölanti evresi başlıyor: “Ev”, içgüdüsel ve nere­


deyse bilinçsiz bir şekilde kendime bunu söylüyorum
ve hemen belleğimde birçok resim beliriyor. Birçok!
Oturduğum (çocukluğumda, gençliğimde, yetişkinli­
ğimde ve yaşlılığımda), ziyaret ettiğim, yoldan geçerken
baktığım, dergilerde resimlerini gördüğüm evler... Eğer
bir anlığına da olsa bu evlerden biri üzerinde düşünür­
sem binlerce ayrıntı ortaya çıkacaktır. Belki de baktığım
şey bir kapıdır. Birdenbire farklı boyut, renk ve model­
de (hatta çeşitli şekillerde) yüzlerce kapı belirir, bunlar
dikiliyor, itişip kakışıyor ve sanki sesleniyormuş gibidir
“Bana bak! Bana bak!” diye.

Ne zihnimdeki bu hafıza-resimlerinin sayısını hesap­


lamaya çalışacağım ne de devam edersem gelecekteki
deneyimlerimle oluşacak olanları. Ama en önemsizle­
rinin bile şaşılacak kadar çoğalacağını kabul edeceğim.
Bu bana, Doğulu bir hükümdarla ilgili eski bir hikâyeyi
hatırlattı: Hükümdar kullarından birine bir lütuf sözü
verir. Kul da satranç tahtasının ilk karesi için bir pirinç
tanesi, İkincisi için iki pirinç tanesi, üçüncü için dört
pirinç tanesi ister ve ta ki 64 kare tamamlanana kadar bu
böyle devam eder. Hükümdar gülümseyerek kabul eder;
kısa bir düşünmeyle fark edilir ki bu, bütün imparator­
luğun, hatta yeryüzündeki tüm imparatorlukların, hatta
birçok dünyanın batmasına yetecek bir miktardır.

Zihnimde, hâlihazırda var olan evler ve daha önce


gördüğüm evlere ait parçaların yeniden düzenlenmiş
veya yeniden oluşturulmuş şekli ile gelecekte göreceğim
evler de var. Bu şekilde, hakikat dünyasına olduğu kadar
imajinasyon dünyasına da geçebilir, hatta kuşların, solu­
canların, peri masallarındaki cücelerin evlerini ve göksel
evleri düşünebilirim, bunun neredeyse bir sonu yok.

Ama bu işlemin de bir sonu var çünkü içimden bir ses


şöyle söylüyor: “Bütün bunların arasından hangisi­
ne sahip olmak ya da hangisinin üzerinde düşünmek
istersin?” Bu noktada ortaya zihnin iki gücü daha çıkar.
Kendimi şunu söylerken buluyorum: “Bunu sevdim,
şundan hoşlanmadım.” Bunun üzerine bazı hafıza-
resimlerini gözden uzaklaştırırken diğerlerinin kalma­
sını sağlıyorum. Bu, ilgi duyma, sevme işlemidir.

Ardından karar gelir: “İstediğim şey bu! Bunun için çalı­


şacağım. Bunun üzerine düşüneceğim.” Böylece rölanti
devresi biter, vites geçirilir ve sürüş başlar.
1.2 İradenin Keşfi
Bir önceki bölümde, fikirlerin zihinsel-resimler şeklinde
parlamasıyla başlayan, arzu ile devam eden ve eyleme
geçme kararıyla sonlanan bir zihinsel döngüden bahset­
tim. Motoru çalıştırarak başladık, sonra vitesi geçirdik
ve ardından da sürüşe geçtik. Bu süreç tam bir çevrim­
dir, bu noktada fikirler yeniden akmaya başlar ama bu,
irade tarafından belirlenen belli bir yönde gerçekleşir...
Sessiz ve rahat bir şekilde oturun, yavaş ve nazik bir
şekilde dikkatinizi belirli bir nesneye çevirin ve neler
olduğuna bakın. Bir örnek verelim. Bunu yazarken
Hollywood’un çimli yamaçlarındaki bir bahçede, sol
elimde küçük bir defter, sağ elimde ise bir kalemle yatı­
yorum. Sol bileğim ağrımaya başlayınca defteri indir­
mek zorunda kalıyorum ve bu, yansıyan düşüncenin
akmasına fayda sağlıyor. Sağımda bana öğle güneşinin
eğik ışınlarından hoş bir alacalı gölge sağlayan limon
ağacı var. Solumda çok yüksek çamların koruduğu iki
büyük çalı ile bir portakal ağacı var. Önümde biraz uzak­
ta güzel bir evin parçalarını görüyorum ve hemen önün­
de 12 metre yüksekliğinde bir palmiye ağacı var. Şimdi
gözlerimi kapatıp sadece palmiyeyi düşünüyorum.

Zihnimden resimler geçmeye başlıyor. İşte karşınızda,


uzun yıllar yaşadığım Güney Hindistan’daki bir bahçenin
palmiye korusu. Palmiye korusunun ortasında bir havuz
vardı; şimdi kendimi bu havuzun kenarında dururken
ve oradaki nilüferlere -mavi lotuslar- bakarken bulu­
yorum. Ardından (hepsi de beklenmedik şeyler olan
düşüncelerimi yönlendirmedim) mavi bir pastel boya
ve kendimi elli beş yıl önce okulda bir sırada otururken
buluyorum. Yine de müdahale etmeden izlemeye devam
ediyorum ve şimdi okuldaki bazı harita çizimleri geliyor;
sahil kenarları boyanmış bir Hindistan haritası. Derken,
haritanın kuzey batı köşesine “Haydarabat” yazıyorum
(bu gerçek bir anı) ve şimdi de haritada gösterilmiş olan
İndüs Nehri. Düşüncelerim tekrar yirmi beş yıl öncesine
atlıyor: Haydarabat’taki kolejin müdürüyüm ve kurul­
daki öğrencilerle konuşuyorum. Fizik dersi; cam bir tüp,
cam, Venedik camı, antikacı dükkânı, eski bir sallanan
sandalye, bir beşik, bir bebek... Ve böyle devam ediyor.

Sürücünün olmadığı zaman gerçekleşen zihinsel süreç


böyledir. Araba benim bilinçli tercihlerim olmadan
yolda gitmeye devam eder. Tesadüfen fark ediyorum ki
resimlerin gelmesini sağlayan ben değilim, hatta düşün­
cenin akışını sağlayan da ben değilim ama yönetici
benim, tabii onları yönetirsem ya da yönettiğim zaman.
Diğer zamanlar ben sadece bir seyirciyim, tıpkı kendi
kan akışına veya sindirim sürecine seyirci kalan biri
gibi...

Şimdi beni düşünmeyi bırakın. Kendi “palmiyenizi


veya herhangi bir nesneyi seçin. Ona bakın, sonra
gözlerinizi kapatın ve zihninizden geçen zihinsel-resim-
leri ve düşünceleri gözlemleyin. Bunu, farklı nesnelerle
birkaç defa tekrar edin. Sonra, akışa müdahale ederek
ve akışı yönlendirerek onu durdurabildiğinizi gözlem­
leyin. Bunu yapabilmek için akış içindeki nesnelerden
birine atılın. Onu tutun ve onunla neler yapabileceğini­
ze bakın. Ondan çıkan fikirleri gözlemleyin. Daha sonra
onlar arasından da istediğiniz bir tanesini seçin ve onun
açığa çıkardıklarına bakın; bu şekilde düşüncenin akışı­
nı yönetmeye devam edin.

Bu sürece bir örnek vermek gerekirse; diyelim ki sizin


şu an ki “palmiye”niz bir inek. Bu, sizin zihin gözünü­
zün yakaladığı şeydir, şimdi onu tutun ve fikirlerin türe­
mesini seyredin. İşte onun etrafındaki, onunla beraber
duran fikirler; süt, dana, boynuz, boğa, ahır, tarla, ot,
amcanızın en sevdiği siyah ineği, sabır, nezaket ve çok
daha fazlası... Bunların arasından bilinçli olarak, diye­
lim ki otu seçtiniz ve şimdi ottan fikirler türemesine
izin veriyorsunuz. Tekrar bilinçli olarak bir seçim daha
yapın. Bu, şu anda gözlemlenmesi ve öğrenilmesi gere­
ken seçme gücüdür, diğer işlemleri de ileride kullana­
cağız.

Bu zihinsel deneyle yeni bir güç duygusuna ulaşacaksı­


nız. Bu, iradenin yönettiği konsantrasyon gücüdür. Aynı
zamanda, yeni bir “ben” bilgisi ve deneyimi kazanacak­
sınız. Daha sonra ayrıntılı olarak açıklayacağım üçüncü
bir kazanım olan “Nasıl düşünülür?”ü öğrenmiş olacak­
sınız.

4.3 Düşünce Yolları


Benim size dikkatli bir şekilde açıkladığım ve umuyo­
rum ki sizin de kendi zihninizde gözlemlediğiniz akış
ne kötü ne de düzensizdir. Bu, zihnin rahatlamış hâlidir
ve zihinsel olarak yorgun olduğumuz zaman bunu
dinlenmek için kullanabiliriz. Zihinsel çaba gerektiren
uzun çalışma dönemlerinde dinlenmek için bir süre ara
verebiliriz ve bu sırada toparlanmak için basitçe arkaya
yaslanıp gözlerimizi kapatabilir, vücudumuzu, özellikle
de boynumuzu rahatlatırken sakin bir şekilde zihinsel
akışı izleyip dinlenebiliriz.2 Sürekli olarak düşünmek
2 Bazı okuyucuları sıra dışı olmayan duyusal deneyim fikirlerine
düşüren zihinsel rahatlama alışkanlığına karşı uyarmak istiyorum.
Bazı insanlar düşünmeyi uyumak için kullanır. Ama zihinsel akı­
şı gözlem devam ettirilirse, o da uykuya yol açar ve bu çok daha iyi
bir yoldur. Tam bir zihinsel rahatlama ile uykuyu tetikler ve rüya-
sağlıklı değildir. Düşünmek, bilgi edinme veya bilgiyi
uygulama amaçlıdır, yaşamak için gerekli değildir.

Bu akış ve şimdi size açıklayarak göstereceğim “Düşün­


cenin Dört Yolu” adını verdiğim sistem düzensiz veya
sebepsiz bir şey değildir.3

Düşüncenin Dört Yolu, bazen fikir çağrışımı olarak


adlandırılır. Ancak, açık konuşmak gerekirse, bu terim
sadece ‘yakınlık’ etkilerini yani hatırlanan şeyleri, onla­
rın parçalarını, niteliklerini, bilinen ilişkilerini ve onlar­
la ilgili akla gelen düşünceleri belirtir.

Bu akşam arabamla dışarı çıktığımda Hollywood Bulvarı


ile Vine Sokağının köşesinde başka bir arabaya çarpar­
sam, bu bir ‘yakınlık’ durumu olur. Bu kazanın bende
sinirsel bir şoka veya yaralanmaya sebep olacak kadar
güçlü olduğunu ama beni işlevsiz de bırakmadığını farz
edelim. Böyle iki kaza yaşadım, biri Galler’de ve diğeri
Hindistan’daydı. Hindistan’daki kazadan, arabalar çok
ciddi hasar almış olmasına rağmen neredeyse hiç yara
almadan kurtulmuştum. Her iki kaza da belleğimde
canlı bir şekilde durur. Öyle ki bu kazaların gerçekleştiği
Holywell’den ve Davala’dan bahsedilmesi, hemen o kaza-
ları birçok detayıyla beraber aklıma getiriyor. Şimdiyse,
lara yol açmaz.
3 Alt yollarıyla birlikte toplamda dokuz eden Düşüncenin Dört
Yolunun tam bir açıklaması Ernest Wood’un, Sir Isaac Pitman and
Sons tarafından yayınlanan, London England’da basılan “Mind and
Memory Training” adlı eserinde yer almaktadır. Tam açıklama, zi­
hinsel alıştırmalarda ihtiyaç olsa da konsantrasyon pratiği açısın­
dan gerekli değildir.
Hollywood ve Vine’ın kesişiminden bahsetmek, korkunç
bir patlama ve ezilen araçların düşüncesinden ziyade,
büyük bir banka, “Geç!” yazan trafik lambasının yeşil
ışığında karşıdan karşıya geçen yayaların görüntüsünü
getirecek. Burada benzer bir kaza yaşasaydım, yer ve
olayla ilgili güçlü bir çağrışımım olacaktı; böylece yaya­
lar ve banka, sokakların kesişimi ile ilgili düşünceyle 2.
ve 3. derece çağrışım durumuna düşecekti.

Fikirlerin çağrışım gücünün iki nedeni vardır:


1) Bağlantılı iki şeyin canlı ya da güçlü bir şekilde
tecrübe edilmesi (yukarıdaki gibi).
2) Deneyim bakımından canlı ya da güçlü olma­
yan bağlantılı iki şeyin sıkça tekrarlanması.
İkinci çağrışım nedenine örnek olarak öğren­
me gösterilebilir. Fransızcada “livre” kelimesi
“kitap” anlamına gelir. Öğrenci genellikle “livre”
ve “kitap” kelimelerini birçok kez birlikte tekrar
ederek öğrenir.

Bu tarz ilişkilendirmeler sadece kişisel tecrübelerimizle


bağlantılı olarak değil aynı zamanda okuduğumuz ya da
bize söylenen şeylerle de olur.

‘Yakınlık’ tanımlamasının bu kısmını kapatmadan önce,


mekânda olduğu kadar zamanda da benzer sıralama­
lar şeklinde yan yana getirmediğimiz şeyler olduğunu
belirtmeliyim. Nitekim alçalan kara bulutlar yağmur
beklentisine sebep olur veya Amerika’da sokakta tuhaf
bir şekilde çınlayan çocuksu melodi dondurma aracının
geldiğini haber verir. Bu şekilde, A harfi Q veya X yerine,
B’yi çağrıştırır. Bunlar, zamansal “yakınlıklardır. Bazen,
madde biliminde etki ve tepki olarak adlandırılan sabit
dizilime eş değerdir.

Düşüncenin diğer üç yolu ise şöyledir:


Sınıf ilişkisi veya mantıksal içerme.
Bütün ve parça veya somut içerme.
Nesne ve nitelik veya işlevsel içerme.

Farz edelim ki bir gruba ders veriyorum. Önümde


birçok insan oturuyor ve “inek” kelimesini telaffuz
ettim. Bir kişi kahverengi bir inek düşünürken bir diğeri
ise siyah bir inek düşünebilir; bense eski bir arkadaşımın
Hindistanda gördüğü ve hakkında yazı yazdığı beş ayak­
lı ineği düşünürüm. Bazıları “inek” sınıf-kavramından
“hayvan” gibi daha büyük bir sınıf-kavramına atlayabilir.
Böylece nesne ve onun sınıfını birlikte gördüğümüz gibi
ayrıca zihnin bir yoldan diğerine nasıl kolayca geçtiğini
de görürüz. Size aniden “kalem” desem ve aklınıza gelen
ilk kelimeyi sorsam bana “el” veya “kâğıt” yakınlığını
söyleyebilirsiniz veya ikinci düşünce yolunu izleyerek,
kendi sınıfından aynı sınıftaki şeylerin başka bir üyesi­
ne geçerek “daktilo” diyebilirsiniz. “Sandalye” dediğim­
deyse “annemin sallanan sandalyesi” veya muhtemelen
“mobilya” diyebilirsiniz ya da o anki yolunuz “yakınlık”
ise bir sandalye üzerindeki minder tecrübesinden dolayı
“minder” diyebilirsiniz.
Bu gibi durumlarda izleyebileceğiniz iki düşünce yolu
daha vardır. Bunlardan biri analiz ya da somut içer­
medir. Bu, bir nesnenin parça-bütün ilişkisini verir.
Bu “inek”ten ineğin bir parçası olan “boynuz’a veya
“sandalye”den “sırt” veya “bacaklar”a geçişe sebep olabi­
lir.

Dördüncü olarak, nitelik yolu veya işlevsel içerme


gelir. Bundan “eski” veya “yeni”, “yumuşak” veya “sert”,
“desenli” veya “düz”, “büyük” veya “küçük”, “yuvarlak”
veya “kare”, “mavi” veya “yeşil”, “hızlı” veya “yavaş” gibi
sayısız sıfat ortaya çıkabilir. Mesela kaplumbağa yavaşlı­
ğı çağrıştırır, fil güce sebep olur. Somuttan ziyade soyut
bir çizgide ilerlemeye yatkın Hindu zihnine göre inek
genellikle iyilik veya bolluğu çağrıştırır çünkü çoğu kişi
için çocukluktan beri bu sıfatın esas sembolü olmuş­
tur. Kolaylık olsun diye Düşüncenin Dört Yolu ile ilgili
örnekler içeren bir çizelge veriyorum.

4.4 Düşüncenin Dört Yolu


Örnekler:
1. Süt-bebek, kalem-el, gemi-deniz, bahçe küreği -
bahçe, yorgunluk-uyku, oburluk-hazımsızlık.

2. Hayvan-köpek, seyretmek-manzara, sandalye-


masa, kırmızı-mavi, sıcak-soğuk.

3. Araba-tekerlek, ağaç-kök, ev-kapı, kök-dal,


kol-bacak.

4. Dünya-yuvarlak, madeni para-gümüş,


buz-soğuk, mürekkep-sıvı, limon-sarı.

Bazı okurlar bunun daha ziyade teorik ve teknik oldu­


ğunu söyleyebilir. Onları temin ederim ki bu yollardan
sadece konsantrasyon alıştırmalarında kullanılması
amacıyla bahsettim. Yine de düşünce çağrışımlarının
her zaman bir nedeni vardır diyerek konuyu biraz daha
genelleştirmek ve bazıları için daha kolay bir hâle getir­
mek pekâlâ da mümkün. Eğer zihinsel bir resim yüzler­
ce başka resmi doğuruyorsa, her birinin muhakkak ki
bir nedeni vardır ve bu süreçte hiçbir şekilde rastlantıya
yer yoktur.

Eğer birisi “kedi” kelimesini duyduğunda akima neden


süt geldiğini soracak olursa, bunun nedeni bu yakınlı­
ğın benzer bir deneyim meselesi olmasıdır. Eğer kişinin
aklına pati veya bıyık gelirse bunun nedeni, patiler ve
bıyık kedinin bir parçası olduğu içindir.
Bu yolların bilinmesi, son derece dikkatli bir şekil­
de çalışmak ve “kedf’den çıkartılabilecek tüm fikirleri
bulmak için önemlidir.
4.5 Geri Çağırma Alıştırması
Şimdi ilk alıştırmaya dönebiliriz:
4.5.1
1. Alıştırma: Aşağıdaki diyagramı çalışın.

Bunu büyük bir kâğıda kopyalayın ve okların sayısı­


nı 100 e çıkarmaya çalışın. Her kelimeye bir yol ataya­
rak veya sebep göstererek diyagramda parantez içinde
gösterilen sayılar gibi yazın. Eğer bir oturuşta 100 keli­
me yazamıyorsanız, diyagramı saklayın ve her gün çalış­
maya devam edin. Eğer kedileri sevmiyorsanız köpek
veya başka bir şey kullanın çünkü hoşlanılmayan şeyler
üzerine düşünmemek zihinsel sağlık için bir kuraldır.
Bu alıştırmayı en az bir hafta boyunca her gün yapın.
Süt, fare, bıyıklar vb. üzerine düşünmemeye gayret edin.
Onları sadece fark edin ve yazın. Sonra ok boyunca
dikkatinizi tekrar kedi üzerine kaydırın, geriye atlama­
yın ama geriye kaydırın. Sonra kediye bakarken kendi­
nize şunu sorun: “Sıradaki ne?” Aklınıza gelen her
düşünceyi yazın. Yeterince çok yazdığınızda zihninizin
boşaldığını ve daha fazla kelimenin aklınıza gelmediği­
ni fark edeceksiniz. Yine de biraz daha bekleyin ve kısa
bir süre sonra daha fazla kelime bulmak için dört yolu
sistemli bir şekilde kullanmaya başlayın.
En sonunda beklemeyi veya daha fazla kelime bulma­
yı bıraktığınızda, durun ve ne yaptığınızı düşünün.
Konsantre oldunuz, geri dönmeyi çalıştınız ve bunun
nasıl bir şey olduğunu bilmeye başladınız. Bu arada
zihninizdeki bazı şeyleri toparlamış oldunuz.
4.5.2
2. Alıştırma:
Şimdi, beş dakika boyunca kedi veya başka bir nesne
üzerine zihinsel olarak konsantre olun. Saate bakın ve
zamanı not edin. Kendinize, kedi düşüncesini beş daki­
ka boyunca zihinsel odağınızda tutacağınızı söyleyin.
Zamanı düşünmeyin ama onu not edin. Bir süre sonra
başka bir şey düşündüğünüzü (zamanı not edin) ve bu
arada kediyi unutmuş olduğunuzu fark edeceksiniz.
Bunun sebebini bulmaya çalışın. Bunun nedeni süt, fare,
bıyık ya da kedi etrafında bulunan yüz doğrudan çağrı­
şımdan herhangi biriyle başlayan bir kayma mıdır, yoksa
bedensel rahatsızlığın, solunum bozukluğunun, işitme,
görme, koklama veya dokunma gibi duyusal algıların
zihne dolmasından kaynaklı bir kayma mıdır? Ya da
denemenizde başarısız olacağınız düşüncesinden, yapa­
bilecek miyim merakından ya da bir şeyle ilgili duydu­
ğunuz kaygıdan, incinmiş gururdan, kızgınlık, korku,
memnuniyetsizlik, çekingenlik, üzüntü veya bunun gibi
bir şeyden mi kaynaklandı? Bu alıştırmayı en az bir hafta
boyunca her gün yapın ve konsantrasyon süresinin artı­
şını gözlemleyin.
4.5.3
3. Alıştırma:
En önemlisi. Bunu bir ay boyunca her gün yapın!
Önceki gibi kedi veya başka hoş bir nesne üzerine
konsantre olun. Sadece kediyi düşünmeye çalışmayın
ama düşüncenizi oklar boyunca vereceğiniz talimatla
birinden diğerine dikkatle gönderin (1. alıştırma) ve
merkeze geri dönün. “Süt-kedi, fare-kedi, bıyık-kedi,
pati-kedi” ve geri kalan tüm oklarınızı hatta daha da
fazlasını söyleyin. Düşüncenin Dört Yolu vasıtasıy­
la “kedi” ile doğrudan bağlantılı aklınıza gelen her
şeyi hayal edin/zihninizde görün. Aklınıza daha fazla
şey gelmediğinde bile kediyi dikkatinizin odağından
kaybetmeden kendinizi yeni şeyler düşünmeye zorla­
yın. Boşlukta gezinmeye çalışırken kediyi bırakmayın.
Kendinize şunu sorun: “Birinci, ikinci, üçüncü veya
dördüncü yolda herhangi bir şey kaldı mı?”
Açıklama: Bu alıştırmada düşüncelerinizi veya fikirleri­
nizi iradenizle kontrol ediyorsunuz. Yavaş yavaş irade­
niz, konsantrasyon halindeyken faaliyet gösteren bir
geri çağırma alışkanlığı kazanır. Bu alıştırmayı bir ay
boyunca her gün tekrarladıktan sonra sessizce “Şimdi,
konsantre ol.” diyerek bu hâli (bu bir histir) iradenin en
ufak bir kararında bile uygulayabilirsiniz.
Yüzmeyi bilen herkese bu durum için iyi bir benzetme
yapabilirim. Yüzmeye gittiğinizde havuzun kenarında
durursunuz ve kendinize “Şimdi, yüz.” dersiniz. “Ben
mi?” diye sorarsınız. Belki biraz da şaşırarak “Bunu
daha önce hiç fark etmedim.” diyeceksiniz. Hayır, belki
fark etmediniz ama kendinize “Şimdi, yüz.” dediniz,
aniden vücudunuzda bir değişiklik oldu ve yüzebili­
yorsunuz. Çok iyi bir yüzücü de olsanız, kazayla suya
düştüğünüzde kendinizi toparlayıp “Aa! Sudayım.” diye
anlayana kadar tıpkı bir acemi gibi çırpınırsınız ve sonra
neredeyse bilinçaltınızdan “Şimdi, yüz.” dersiniz.

Yürürken de durum pek farklı değildir. Ayağa kalkar


ve “Şimdi, yürü.” deriz. Sonra da yürürüz ve tüm kaslar
kendi üzerine düşen işi yapar. Onları kendilerine “Şimdi,
yürü.” demekten alıkoyan zihinsel bir kısıtları olduğu
için yürüyemeyen, yatalak olan ya da tekerlekli sandalye
kullanan birçok insan olduğu savımı psikiyatristler de
onaylayacaktır.

Bu geri çağırma yönetimini öğretmeye başladığımda


neredeyse her zaman şunu soran biri olmuştur: “Sadece
bir şey üzerine konsantre olmak ve zihin o şeyden her
uzaklaştığında zihni o şeye tekrar geri getirmek yeterli
olmaz mı?”

Yanıt “Hayır.” Bu gibi durumların hiçbirinde zihne veya


vücuda şiddet uygulamamalıyız. Bizler, itaat etmesi için
vahşi bir hayvanı kırbaçlayan kötü veya kibirli efendiler
değiliz. Bizler filozoflarız, nasıl yaşanması gerektiğini
bilen insanlarız. Bizler biliyoruz ki zihnin ve bedenin
mutluluğu, onların kendi kalıtsal yapı ve çevreleriyle
uyumlu çalışmasına bağlıdır. Bizler, kibirli bir şekilde
güç elde etmek uğruna bir parçanın diğerleri pahası­
na doğal olmayan bir şekilde gelişmesini değil tepeden
tırnağa yaşamın gereklerini yerine getirmeyi hedefliyo­
ruz.

Zihni yönetmek bir şeydir. Onu, sağlıklı bir şekilde çalı­


şırken yeni tecrübelerden zevk alan, istekli ve mutlu bir
öğrenci gibi eğitmekse başka bir şeydir. Ayrıca, düşün­
ce, aşk ve iradenin uyumlu bir şekilde tek vücut olarak
çalıştığı; anlayış ve her türlü amaçla olaylarla, ortak
varlığımızla ve iç yaşamımıza düzen ve neşe getiren ilahi
amacın kaynağıyla bağlantı kuran canlı-zihnin doğal
yolu en iyi yoldur. Bu sayede yaşamlarımız, güzelliği
ve kokusu kendi gizli derinliklerinden gelen güller gibi
açacaktır. O, güç için savaşmaz, belli bir kalıba da soku-
lamaz. Yine de toplumsal düzen, kendi varlık grubu için
elinden gelenin en iyisini yaparak kendini gerçekleştirir.
Açıkça söylenebilir ki böylesi bir yaşam bize doyumdan,
uyumdan, mutluluktan ve inançtan bahsederken, onun
kendi varlığını düzene sokmak için gösterdiği merha­
metli çabada ruhsal, bir tamamlanma vardır. Çiy damla­
cığı ışıldayan denize düşer, bu sırada evren büyüyerek
ben olur.

Konunun dışına çıkıp çalışmamızı unutmuş değilim.


Bizim zihnimiz de tıpkı bir gül olmalıdır, şiddet göster-

I
memeli ve başkasına da şiddet gösterilmesini istememe-
lidir.

Uygulama gerektiren bir iş olan konsantrasyonu öğren­


mek için başka bir benzetme daha yapayım. Oturmuş
kitap okuyorsunuz, köpeğiniz de yanınızda yatıyor.
Köpek huysuzlanıyor. Siz de “Fido, buraya gel, yat!” diye
sesleniyorsunuz. Fido, size itaat ediyor ama çok kısa bir
süre sonra, siz ona bakmıyorken tekrar kaçıyor. Tekrar
onu çağırıyorsunuz ve bu böyle defalarca tekrarlanı­
yor. Benzer bir şekilde zihni konsantrasyon nesnesine
tekrar ve tekrar getirmek, ona iradenin sert bakışları
altında konsantre olmayı öğretir ama doğal olarak kendi
güçlerini uyumlu bir şekilde göz önüne sermesine izin
vermez. Bu, konsantrasyon hâli ve bu hâldeyken çalı­
şan geri çağırma alışkanlığını kazandırmaz. Bir kölenin
itaat etmesi (tamas4) ile ideal bir ailede görülen zekice iş
birliğinin düzenli faaliyeti ve zihinsel verimlilik (satva5)
arasındaki tüm fark budur.

Bütün bir ay için bu alıştırmayı öneriyorum. Bu süre


zarfında, okuyucu rahat bir şekilde konsantrasyon
hâlindeyken makul bir süre dikkatini tek bir şey üzerine
verebilecektir. Bu da daha sonraları başka birçok muaz­
zam şeye neden olacaktır.

4 Durağanlık hâli
5 Denge hâli
V. Bölüm
KONSANTRASYONUN
YARDIMCILARI

5.1 Gerilmeden Dikkat


Sessizce hatırlama alıştırmasına başlamadan önce
konsantrasyon konunuzun ne olacağına ve ne kadar
sürdüreceğinize kesin bir şekilde karar verin. Bazen
insanlar oturur ve ondan sonra ne yapacaklarını düşün­
meye başlarlar. Bir konuya başlarlar sonra diğerine
geçerler çünkü ilkini tatmin edici bulmazlar. Sonra fark
ederler ki zaman geçip gitmiş ama hiçbir şey yapmamış­
lar. Oturmadan önce tam olarak ne yapacağınıza karar
vermeniz daha iyidir. Ardından kendinize son dere­
ce kararlı bir şekilde “On beş dakikalığına zihnimi şu
konuya yönlendireceğim ve bu süre boyunca dünyada
olup biten hiçbir şeyle ilgilenmeyeceğim.” deyin. Başla­
madan önce kendinizi bunu yaparken hayal edin. Hangi
konuyu seçtiğinizin bir önemi olmasa da başlangıç için
geniş ve karmaşık konulardan kaçınmak en iyisidir.
Gerçek nesneler, resimler ya da semboller düşünülebilir
ve nesne sıklıkla değiştirilmelidir.
Çalışma süresince sessiz bir şekilde oturmak ve kâğıttan
küçük bir gemiyi havuza bırakır gibi kendinizi konsant­
rasyona ya da düşünmeye nazikçe bırakmak son derece
faydalıdır çünkü bu, bedensel ya da zihinsel herhangi bir
gerginliğin oluşmasını önler.

Her fırsatta (trende, otobüste, bahçede, plajda, kanepede


veya yatakta) ve her pozisyonda yapılabilmesine rağmen,
meditasyonun düzgün bir şekilde yapılabilmesi için
belirli bir pozisyonun geliştirilmesi tavsiye edilir. Belir­
li bir oturuşun benimsenmesi, oturuş için gerekli olan
kasları çalıştırarak geliştirmeniz ve alışkanlık kazan­
manız açısından avantajlıdır. Böylece bedeniniz yorul­
madan uzun süre oturabilirsiniz. Burada amaç, bedeni
tamamen serbest bırakmak olmayıp, oturuş şeklinize
göre kullandığınız kasları belli bir düzeyde geliştirmeyi
sağlamaktır. Öyle ki bu pozisyonda yorulmadan uzun
süre kalabilirsiniz. Tıpkı bir askerin törenlerde uzun
süre “hazır ol!”da durmayı öğrenmesi gibi. İlk zamanlar­
da vücudunuz ağrıyacaktır ama sorun değil; duruşunu­
zu seçin ve ona bağlı kalın, ağrılar geçecektir.

Bir oturuş biçimi tavsiye etmek bana düşmese de bu


oturuş biçimi sağlıklı olmalıdır. Genelde şunu söylerim:
“Omurganın bükülmesine izin vermeyin ve sırtın belden
yukarısını desteklemeyin, omuzlardaki ağırlığınızı en
aza indirecek şekilde kolları rahat bir şekilde yerleştirin,
bacakları da rahat bırakın. Tüm pozisyon dengeli olsun
ki pozisyonun korunması için mümkün olduğunca az
enerji gereksin. Boynunuzu esnetip gevşetin ve dengeli
bir çizgiye oturtun.”

! 39
Ani bir şekilde değil de yavaşça oturun. Böylece kalp
atışınız bozulmaz. Sakince vücudunuzu dengeye alın,
düzenli ve sakin nefesinizin farkına varın. Dikkatinizi
koklama, tat alma, görme, dokunma ve işitme duyula­
rınıza hitap eden nesnelerden çekip seçtiğiniz konuya
verin.

Günlük yaşamda insanlar zihinlerini sadece maddi


şeyler için kullanmaya alışkın olduklarından, konsant­
rasyona başladıklarında vücutlarının gerilmesi de son
derece normaldir. Ağır bir yük kaldırdığımı düşünelim.
Birdenbire nefes alıp verişim değişir ve kaslarımdaki
gerginlik yapıyor olduğum işe uyum sağlar. Dolayısıy­
la, konsantrasyona başladıklarında insanların kaşlarım
çattıklarını, dişlerini ve yumruklarını sıktıklarım sıklık­
la görürüz. Doğrusunu söylemek gerekirse, böyle bir
gerginlik olmazsa bazı durumlarda gerçekten konsantre
olduklarını insanlar hissetmemekte. Ancak onları uyar­
mak isterim ki eğer bu şekilde konsantre olurlarsa baş
ya da boyun ağrıları çekebilir, hatta bu durumu sinirsel
çöküntü noktasına vardırabilirler. Konsantrasyon esna­
sında bedende hiçbir özel his olmamalı.

Gözlerle ilgili de bir şey söyleyeyim; konsantrasyonunu­


za hazırlanırken onları odaklamaya çalışın. Aksi hâlde,
kendi olağan konumundaki bir nesneyi hemen önünüz­
de duruyormuş gibi gözünüzde canlandırdığınızda,
kapalı olsalar bile gözleriniz nesneye odaklanabilir ve
belli bir ölçüde kendini zorlayabilir. Gözleriniz kapalı
olduğunda bile, yakınınızdaki bir nesneyi gözünüzde
canlandırdığınızda, neredeyse gerçek objeyi görmek
için zorlandığı kadar zorlanacaktır. Eski kitaplar “Medi­
tasyon esnasında gözler burnun ucuna sabitlenmelidir.”
der. Buradan çıkarılacak anlam, dümdüz karşıya ya da
burnun gösterdiği yöne bakmaktır. Bunun anlamı da
gözler paralel ve odağın dışında olmalıdır.

Konsantrasyon alıştırmanız esnasında olası göz yorgun­


luğu riskine karşı, fırsat buldukça uygulayabileceğiniz,
gözlerin odaklanmadığı özel bir alıştırma vereceğim.

Yaklaşık 30 cm ötenizdeki dikey bir aynanın önün­


de ayakta durun ya da oturun. Kaşlarınızın arasındaki
noktaya bakın. Gözleriniz bu noktaya odaklanacaktır.
Şimdi, önce ayrı ayrı sonra her ikisine birlikte olmak
üzere gözlerinizle önce birine sonra diğerine bakmaya
çalışın. Gözler paralel olduğundan ihtiyaç duyarsanız
başlangıçta gözlerinizin arasında dikey konumda bir
karton tutabilirsiniz. Uzak bir yer ya da hafızanızdaki
soyut bir fikir gibi şeyleri düşünürken gözlerinizin de
bu durumla uğraşmaya başladığını fark edeceksiniz. Bir
konuya konsantre olmaya başlamadan önce gözlerinizi
odaklamadığınızı hissedene kadar bunu çalışın.

Gözleri odaklamamanın başka bir yolu da iki işaret


parmağınızı parmak uçları birbirine değecek şekilde,
düz yatay bir çizgide, tam göz hizasında ve yaklaşık
40-45 cm ötenizde tutun. Önce parmaklarınızın birleş­
tiği noktaya, sonra da bu noktadan 4,5-6 metre uzakta­
ki başka bir nesneye ya da duvara doğru bakın. İşaret
parmaklarınızın arasında sanki ordaymış gibi süzülen
başka bir parmak göreceksiniz. Süzülen bu parmak
6,5-7,5 santim uzunluğunda görünene kadar bakmaya
devam edin. Gözleriniz artık odaklanmıyor. Bu şekilde
bakarken gözlerinizi kapatın.

Gözlerinizi yormamak ve konsantrasyonda başarı sağla­


mak adına, gözünüzün önündeki bir nesneye yakın­
dan bakmak için çaba harcadığınızı hayal etmemeli ve
zihinsel olarak ya da irade gücünüzle nesneyi önünüzde
tuttuğunuza dair en ufak bir düşünceniz olmamalı. Şunu
fark etmelisiniz ki gezinip duran şey nesnenin kendisi
değil, buna meyilli olan dikkatinizdir. Dolayısıyla, nasıl
ki saati söylemek için saatinize sakin bir şekilde bakı­
yorsanız, nesneye de sadece o şekilde bakmalısınız, tıpkı
avucunuzda bir tüy tutuyormuş gibi hafif.

Örneğin, Bhagavad Gitarda vi, 13, nasikagra, daha çok


“burnun ucu” olarak tercüme edilen, doğrudan ileriye anla­
mında olmalıdır. Sri Shankaracharya bu dizenin yorumunda
“İfade edileni ima edilenle birlikte okumalıyız, olduğu gibi.”
der ve ekler: “Bakışları burnun ucunda gerçekten sabitlemek
zihninizi VI 25’teki (VI 13 bunun için bir hazırlıktır) oze
konsantre olma (Atmasanstham manah kritwa) talimatları­
nı uygulamaktan alıkoyacaktır. V 27’deki talimatlar kaşların
arasındaki görüntüyü yakalamak içindir ve aynı anlama gelir.
Herhangi bir konuda dikkati geliştirmek üçlü bir yol
izler:
1. “İlgilenmiyorum.” Burada bir tür tembellik söz
konusudur. Bu tür şeylerle ilgilenmeyiz. Şeyler
bir şekilde zevk ya da acı vermedikçe ilkel insan

I
ya da hayvan bunlara pek dikkat etmez. Onla­
rın zihinleri dış bir tahrikle ya da bedenlerinden
yükselen fiziksel açlığın verdiği acıyı gidermek
için harekete zorlanır.

2. “İlgileniyorum çünkü hoşuma gidiyor.” ya da


“İlgileniyorum çünkü hoşuma gitmiyor.” İlk
durumda konuya ilişkin geçmiş tecrübelerimiz­
den kaynaklı hoş bir anı, ikinci durumda ise
acı bir anı söz konusudur. Böyle olunca da eğer
konu hoşumuza gidiyorsa ondan nasıl daha fazla
zevk alabiliriz veya bize hoşnutsuzluk ya da acı
veriyorsa da ondan nasıl kurtulabilir ya da onu
nasıl yönetebiliriz diye bakmak için konuyla ilgi­
lenmek isteriz. Bakış açımız taraflı olduğu için
de bu tarz bir dikkat konuyu gerçekten anlama­
mızı sağlamaz.

3. “İlgileniyorum çünkü bu nesnenin doğasını,


özelliklerini ve nasıl çalıştığını bilmek istiyo­
rum.” Burada, doğru bir anlayışa ulaşmak için
zevk ve acı ön yargısını bir kenara bırakarak
nesneye bakarız. Konsantrasyonda özellikle de
meditasyonda hoşlanma ve hoşlanmama gibi
şeyleri bir kenara bırakmak zorundayız çünkü
biz gerçeği istiyoruz ve gerçek sadece hoşlanma
ve hoşlanmama kargaşasının ötesindeki sakin
bir değerlendirmeyle kavranabilir.

Konsantrasyon çalışmasında sadece bedene karşı duyarlı


olup onun (1) tembel olmadığına, (2) telaşsız olduğuna
ve (3) sakince işlediğine bakmamalıyız. Aynı zamanda,
zihnin de (1) tembel olmadığına, (2) telaşsız olduğuna
ve (3) sakin olduğuna bakmalıyız. Sadece zihin mükem­
mel sakinliği içinde tam anlamıyla çalıştığında, herhangi
bir konuya/nesneye doğru bir şekilde konsantre olabilir
veya onu medite edebiliriz ya da herhangi bir şeyi doğru
bir şekilde düşünebilir ya da anlayabiliriz. Öyleyse, hem
zihninizde hem de bedeninizde gerilimsiz dikkat olma­
sına izin verin.

5.2 Doğal İmgeler


Yunan filozofu Platon ve Kinik Diyojen hakkında bir
hikâye anlatılır. Bir gün Diyojen Platonu ziyaret eder.
Odaya girdiğinde üzerine gösterişli bir masa örtüsü
serilmiş bir masa, gümüş fincanlar ile kaplarla parla­
yan raflar ve pahalı mobilyalar görür. Örtüyü kuvvetlice
çekip yere atar ve ayağıyla çiğneyerek der ki: “Platonun
kibrinin üstüne basıyorum.” Platon da sakince yanıtlar:
“Daha da büyük bir kibirle!”

Yaşamımız kendimiz ve başkaları hakkındaki bazıları


gerçek bazıları kurgu hikâyelerden oluşur. Gerçek ya da
kurgu olsun, hikâyelerin zenginliği yaşamımızı, zihni­
mizin zenginliği de hikâyeleri zengin kılar. Olaylar ve
koşullar fırsat sağlasa da sadece yaşamak fırsata güç,
renk ve zenginlik katar. Bu nedenle, fırsat aramak yerine
fırsat yaratmak daha iyidir.

Şu an vurguladığım şey zenginliktir. Yaşamımız zihnimi­


zin zenginliğine bağlıdır. Doğal olan zengindir ve daima
öğreticidir. Kendime, masanın üzerinde duran ve ben
bu satırları yazarken gözüme takılan, alelade bir nesne
olan sarı zarfın zenginliğini gerçekten tadıp tatmadı­
ğımı sorabilirim. Bu sorudan dolayı zarfa bakıyorum.
Gözlerimi kapatıp o şeyin rengini düşünüyorum. Gözle­
rimi tekrar açıyorum ve sarı rengin zenginliğini önce­
kinden daha iyi görüyorum. Bu, zihnimi besliyor. Bu
küçük fakat verimli hareketin bir sonucu olarak yeni bir
hoşnutluk ve yaşam zenginliği hissediyorum. O alelade
sarı şeyin aziz dostluğuna şükranlarımı sunuyorum.

Bu söylenenler konsantrasyon alıştırmasına dair küçük


bir giriş niteliğindedir. Zihinsel imajlarınızın zengin ve
güçlü olmasını sağlarsanız ne türden olursa olsunlar
mutlu olursunuz. Zengin ve güçlü olmaları için doğal
olmaları gerekir.

îlk olarak ortam ve yerleri: Platonun masasında duran


gümüş bir fincan hayal edeceğim. Diyojen gibi odaya
giriyorum ama daha iyi bir ruh hâliyle. Platonun koltuk­
larından birine oturuyorum. Kendi kendime “gümüş
fincan.” diyorum. Fincan masanın üzerinde duruyor ki
bu, doğallığın ilk özelliğidir yani fincan havada süzül­
müyor. Dikkatimi tamamen fincana verdiğimde çok
geçmeden masayı unutacak olsam da bilincimin gerisin­
de masa var olmaya devam eder ve şu anki tecrübeme
görünmez bir destek sağlar. Bu destek olmadan tecrü­
bem çok daha zayıf olurdu.

İkinci olarak boyutu, şekli ve rengi: Bunlar görünüş­


le ilgilidir. Ben “Fincanı göreceğim.” demem çünkü bu
yeterince açıklayıcı olmaz, bundan daha fazlası gere­
kir. Daha ziyade, ben fincanın görüntüsü olacağım. Bu,
doğada yer alan zihinsel bir gerçekliktir, fincanın görün­
tüsü. Neden bu görüntüyü başka bir resimle “kendi”
resmimle bulandırarak zayıflatayım ki? Bırakın görün­
tünün kendisi olayım ve böylece tıpkı masa gibi “ben” de
gözden kaybolup o an için görüntünün kendisi olurum.
Bunu deneyin, zevkine varacaksınız. Gözünüze takılan
ilk şeyle bunu deneyin. Görüşünüz boyutlu, biçimli ve
renkli olsun.

Üçüncü olarak, diğer duyuların devreye sokulması:


Bunu şimdi kitabınızla deneyebilirsiniz. Kitabınızı onu
hissetmeden elinizde tutuyordunuz. Fakat şimdi gözle­
rinizi kapatın, bilincinizi parmak uçlarınıza getirin ve
onları kitabın üzerinde gezdirin, sanki okşarmış gibi.
Kumaşın ve kâğıdın dokusunu hissedin. Kâğıdın üzerin­
deki mürekkebi hissedebilirsiniz. Köşelerin keskinliğini,
kenarların açısını ve düz yerlerin düzlüğünü hissedin.
Ve kokusunu. Koktuğunu biliyor muydunuz? Mürekkep
kokar, kâğıt kokar, yapıştırıcı, iplik ve kumaş da... Ayrıca,
kitabın bir ağırlığı da vardır, bunu fark etmiş miydiniz?
Kitaba dokunduğunuzda bir ses çıkarır, bu onun sesidir.
Platonun gümüş fincanına dokunduğunuzda çıkan ses
değil...

Platonun gümüş fincanı! Evet, onu hissetmek için ona


dokunacağım, ayrıca koklamak ve duymak için de... O
bunun için yaşar ve tıpkı çiçeğin arıyı çağırdığı gibi o da
beni çağırır. Yaşam birliğimizin o anında amacının bir
kısmını gerçekleştirir. Konsantrasyonunuz böyle doğal
ve samimi olmalıdır.
Şimdi, Diyojen’in masanın üzerindeki örtüyü çektiğini
düşüneceğim. Diyojen hareket eder. Konsantrasyonda,
hareketsiz şeylerin hareketsizliği olumlu bir hareketsizlik
olmalı, sanki sonsuzluk onlarda cisimleşmiş gibi. Hare­
ketli şeylerin hareketi de doğal olmalıdır, tıpkı rüzgârda
dalgalanan bayraklar, kırlarda dans eden insanlar ya da
Diyojen’in örtüyü çekmesi gibi. Bizler şeylerin resimle­
rine değil, kendisine konsantre oluyoruz.

İhtiyaç duyarsanız, konsantre olduğunuz nesneyle ilgili


kendinize bir dizi soru sorun; konumu, boyutu, biçimi,
rengi, dokusu ve diğer her şeyi.

5.2.1 Öz güven
Öz güven, kendi zihinsel yeteneğinizin sürekliliğine ve
artışına inanmaktır. Bu, kuruntu değildir. Bu, bilgidir,
şeylerin yapısında bir istikrar olduğunun bilgisidir.

Gezegenimiz Dünya ve onun kardeşleri Güneş’in çevre­


sindeki düzenli yörüngelerinde sabit bir şekilde dola­
şırlar. Bir sabah uyandığımızda onları düzenli işlerinin
dizginlerinden kurtulmuş Highland Fling (hareketli bir
İskoç dansı) ya da İspanyol Fandango’su (hareketli bir
İspanyol dansı) yaparak eğlenirken bulsaydık bu son
derece endişe verici olmaz mıydı? Tabii, böylesi koşul­
lar altında uyanabilir ve doğa yasası dediğimiz düzen ve
uyumun bozulduğu o ilk andaki felaketle şoka girmez­
sek. Neyse ki böyle gariplikler olmayacak. Bundan
eminiz. Her ne kadar bu eminlik bir inanç olsa da... Sade­
ce inanç! Neden? Çünkü tüm zihinsel aktivitelerimizin,
bilinçli varlığımızın ve akıl sağlığımızın temelinde inanç
vardır. Dünyanın aklı başında olduğuna dair köklü bir
inancımız var ve bu hoşumuza gidiyor. “Uygun adım
yürüyen kürelerin düzenli müziği’nin verdiği keyifle
düşünüyoruz.

Biz bu büyük aklın önemli bir parçası ve kısmıyız.


Üzerinde büyüdüğümüz bu eksen bizi dünyanın ekse­
ninden daha fazla yanıltmayacaktır. Dolayısıyla, bana
“Konsantrasyon zor, asla başaramayacağım.” demenizin
hiçbir faydası yok. Ne kadar kolay olduğunu ben bili­
yorum ve benim için olduğu kadar sizin için de kolay.
Ancak başaramayacağınıza dair inancınızı ortadan
kaldırmak zor. Küçük bir çocuk “Ben yürüyemem.”
diyebilir fakat anne kollarını açar ve “Haydi, haydi!” der
ve çocuk yürür. Belki başlangıçta sendeler ama daha
sonra özgür ye keyifli adımlarla yürür.

İşte bu yüzden, bana konsantre olamadığınızı söyleme­


yin çünkü bu, hiçbir şey yapamayacağınızı ve daha önce
hiçbir şey yapmadığınızı söylemeye benzer. İnsanın
doğasında istediği zaman zihnini konsantre edebilmek
var mı, yok mu? Elbette ki var. Fakat ben sizin sorunu­
nuzun ne olduğunu biliyorum; siz diliyorsunuz, istekli
değilsiniz. “Konsantre olacağım.” demediniz. Hatta “Az
da olsa konsantre olmaya başlayacağım.” bile demediniz.

Kitabı elinize aldığınızda kendinize ne söylüyorsunuz?


İlk olarak “Kitabı alayım mı?” ve sonra “Kitabı alaca­
ğım.” Burada herhangi bir temenni yok. Kitabı kaldıra­
bileceğinizi bildiğiniz sürece sadece irade var. Ne yazık
ki “Konsantre olabilmeyi dilerdim, konsantre olabilme­
yi dilerdim, konsantre olabilmeyi dilerdim...” dediğiniz
müddetçe aslında kendinize bunu yapamayacağınızı
söylüyorsunuz. Eğer kitap 180 gram yerine 250 kilog­
ram ağırlığında olsaydı “Kitabı kaldırabilmeyi dilerdim.”
diyebilirdiniz. Bu cümle, bu işi yapabilecek güçte olma­
dığınızı bildiren doğru ve uygun bir ifade olurdu. Ayrı­
ca, elin hareketinden önce gelen zihinsel resmin oluşu­
muna da uygun bir engel teşkil ederdi. Ancak, böyle bir
durumda “dilerim ki” diyemezsiniz çünkü kaldırabile­
ceğinizi gayet iyi biliyorsunuz ya da buna inancınız var.
Dolayısıyla şu durumda “Onu kaldıracağım.” ya da “Onu
kaldırmayacağım.” demek zorundasınız. Konsantrasyo­
na ilk adımı attığınız anda bir daha “Konsantre olabil­
meyi dilerdim.” diyemeyeceksiniz çünkü bunu yapabi­
leceğinizi bilirsiniz. Sadece “Konsantre olacağım.” ya da
“Konsantre olmayacağım.” diyebilirsiniz. Önemli olan
ilk adımdır ve eğer ilk adımı atmazsanız ne kendinize ne
de başkalarına bir faydanız olur.

Bununla ilgili söylemem gereken bir şey daha var: îlk


adımınızda kendinizi yargılamayın. Başarıp başarama­
yacağınızı düşünmeden devam etmelisiniz. “Ya hep ya
hiç!” sanatın herhangi bir dalına yeni başlayanlar için iyi
bir slogan değildir.
VI. Bölüm
DÜŞÜNCE ZİNCİRLERİ

6.1 Yürüyen Zihin


Buraya kadar düşüncenin ilk sürecini çalıştık. Bu süreç­
te her fikrin birçok yönde dışarıya doğru açıldığını
gördük. Şimdi, dikkatimizin bir fikirden diğerine geçtiği
ve bir düşünce akışı oluşturduğu ikinci sürece geçme­
liyiz. Vücudumuzun nesneler arasında hareket etmesi
gibi dikkatimizin de oldukça benzer bir şekilde düşün­
celer arasında gezindiği neredeyse sıradan bir bilgidir.
Benzerlik öyle yakındır ki dikkatimiz sanki iki ayağının
üzerinde, bir zihinsel imgeden veya düşünceden diğeri­
ne yürüyor gibidir.

Mesela, bir inek hakkında düşünmeye başlayıp bir


süre sonra kendimi bir antika dükkânını düşünürken
bulmam gibi. Bunun bir sebebi var ve ben bu sebebi,
düşünceler dizisini hafızada geriye doğru iz sürerek
keşfedebilirim. “Antika dükkânı”ndan önce bazı eski
artistik cam eşyaların görüntüsü vardı, ondan da önce
“cam”, onun da öncesinde “şişe”, onun da öncesinde “süt
şişesi” ve bu böylece “süt” ve “inek”e kadar gider.

Şimdi farkına vardığımız, unutulanlar dizisi olmadığı


gibi hatıralarımızın geçidi de değildir. Her hafıza işle­
mi başka birçok şeyi unutmayı içerir. Unutulanlardan
sonra kalanlar bilicin odağında yer alır ve hatıra olarak
adlandırılır. Nitekim “inek” ve “süt” bileşik ve doğal bir
resmin içinde beraber dururlar. Benim dikkatim hem
“inek” hem de “süt’u aynı anda içerir. Onlar tek bir
düşüncenin parçalarıdır. Daha sonra “inek” bir kenara
ayrılır ya da unutulur ve “süt” “şişe” ile ilişkilendirilir.
Böylece “süt” ve “şişe”den oluşan bir bütün oluşur; bu,
şişedeki süttür. “İnek” ve “şişe” diye bir bütün yoktur.
Böyle bir bütün çok daha az alışıldık ve çok daha karar­
sız bir bileşik düşünce olurdu. Bu, bilinçaltı çağrışımla­
rıyla ortaya çıkan düşünce akışında meydana gelmez.
Daha ziyade, onu üretmek ve muhafaza etmek için iradi
bir eylem gerekir (şu an yaptığımız gibi). İradedeki en
ufak bir gevşeme bu bileşik görüntünün parçalanmasına
ve bütünlüğünü kaybetmesine neden olur.

Burada modern sanata değinmeme izin verin. Bir resim­


de birlikte sunulan farklı şeyler doğanın tanıdık grupları
içinde değilse, parçalar ayrı ayrı ele alındıklarında hoşu­
muza gitmesine rağmen bir bütün olarak hoşumuza
gitmeyecektir. Her ne kadar hiçbirimiz bunun sebebini
anlayamasak da böyle bir kombinasyonda hiçbir güzel­
lik olmadığını hissederiz çünkü bu güzellik bütünlükten
alman zihinsel hazdır. Muhtemelen bu resmi rahatsız
edici bulacağız. Ne var ki böyle resimlerden hoşlanan ve
uzun süre bu resimleri beğenebilen sanatçılar toplulu­
ğunu da unutmamak gerekir. Bunun arka planında, bu
birbirinden farklı parçalar arasındaki karmaşık ilişki­
lerle oyalanan ve onları özel bir tür zihinsel çalışmayla
alışıldık çağrışımlar hâline getiren zihinsel alışkanlıklar
vardır. Bu, sıradan insanların tecrübesi dışındadır.
Artık biliyoruz ki olağan zihinsel akış sırasındaki veya
hayal kurarken düşünce ya da daha ziyade fikir akışı
bilinçaltı çağrışımlarından kaynaklanır. Bu bilinçaltı
çağrışımlar da aslında bilinçli gözlem ve düşünme sonu­
cu oluşturulur. Bu, vücudun işlevlerini andırır; mesela
yürüme gibi. Daha önce de bahsettiğim gibi yürürken
iki ayağın kullanılmasına çok benzer.
Mutfak girişiyle alet odam arasında yedi tane atlama taşı
var. Adan G’ye kadar onlara isim verelim. Sol ayağım
Anın, sağ ayağım da B’nin üzerinde ve işte hareket
hâlindeyim, bir başka deyişle, doğal bir ivmeye sahibim.
Sol ayağım Adan kalkıyor, Cnin üzerine geliyor ve oraya
basıyor. Sonra sağ ayağım Bden kalkıyor ve D’nin üzeri­
ne geliyor. Böylece vücudum, süreklilik arz ediyormuş
gibi görünen bir hareketle ilerler. Oysaki bu hareket,
dirençli atlama taşları üzerindeki bir dizi duraklamadan
oluşur. Zihindeki ardışık fikirler atlama taşları gibidir. B,
A ve C’ye, F de E ve G’ye yakındır. Ama A ne C’ye ne de
E ve G’ye yakındır.
Bir diğer nokta ise bir atlama taşı üzerinde durup kalmayı
istersem bunu yapabilirim ya da dikkatimi düşünceler­
den birine verebilirim; mesela süt. Süte konsantre olur­
sam ve aklım şişeye gitmez ya da ineğe geri dönmezse,
süt kendi sırlarını ele vermeye başlayacak ya da ona dair
tüm yakın çağrışımlar Düşüncenin Dört Yolu ile bağlan­
tılı olarak vermiş olduğum açıklamaya göre filizlene-
cektir. Muhtemelen bu oklardan yüzlercesi oluşacaktır.
Oklar ne kadar çok olursa bu o kadar iyidir. Çünkü bu
oklar sayesinde sütün gerçekten ne olduğunu bilmeye
daha da yaklaşırım yani onu anlamaya. Hızlı ve hazır
çağrışımlar vardır; bebek, buzağı, kedi, krema, tereyağı,
peynir, su, akışkanlık, beyaz renk, keçi sütü, Hindistan
cevizi sütü vs. gibi. Daha karmaşık olanlarıysa kendi
kişisel bilgime göre ortaya çıkar.
Eğer şimdi konsantrasyonumu kesersem, okların
herhangi birinden başlayarak zihinsel akış yeniden
başlar. Bunun göz önünde bulundurulması, bize her anın
tıpkı düşünce yolundaki çatallanmalar gibi bir seçimden
ibaret olduğunu gösterir. Yol ayrımları küçük olsa da çok
geçmeden birbirinden uzaklaşır. Bu, geleceğimin düşün­
cemin her adımına ne kadar bağlı olduğunu gösteren bir
gerçektir. İnsanın düşüncelerinin onun geleceğini belir­
lediğini kavrayan antik Hindistan’ın psikologları “Raja
Yoga” isimli bir zihinsel alıştırmalar sistemi geliştirdiler.
Raja Yoga, zihinsel mükemmellik vasıtasıyla insan yaşa­
mının ileriye doğru hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi
için insanlara hız kazandırmak amacıyla tasarlanmıştı.
Spiritüel gerçeklere tamamen açık olmasından dolayı,
günümüzdeki ortalama bir insan tarafından son derece
belli belirsiz algılanır.
Düşünce akımlarının uzaklaşmasını aşağıdaki şemada
görelim:

ay, vb
beyazlık
çamaşırhane

İnek

sivri uçlar
boynuzlar
r kırmızı palto
şeytan
v zalimlik, vb

6.2 Zihin Dünyası


İnsan vücudu alet çantası taşıyan bir araç olarak tasvir
edilir. Geçenlerde bir marangoz çağırttım. Eski bir
Ford’la geldi. Arabadan içinde en az yüz aletin oldu­
ğu çok modern bir alet çantası çıkarttı. İnsan vücu­
dunda, bedenin geri kalanını taşıyan ayaklar, çalışmak
ve dünyayı değiştirmek için kollar ve tüm bunların ne
olduklarını anlamak için duyular vardır. Bu marangoz
uçsuz bucaksız bir dünyada çalışmasına rağmen onun
çok küçük bir parçasına iştirak eder. Bu dünyanın sade­
ce küçük bir kısmını görür ve bu küçük kısımda faaliyet
gösterir.
Birinin kibarca ifade ettiği gibi, bu dünya sayısız şeyle
doludur. Duyular bu şeylerin bir miktarını her an bana
sunar. Bunların hepsini aynı anda kavrayamam ama bir
netliğe ve akıl sağlığına sahip olmak için dikkatimi sade­
ce çok az bir kısmına yönlendirmem gerekir. Çalışma
masamda geriye doğru yaslanırsam İngilizce ve Sans-
kritçe kitapların olduğu rafları, demir evrak kutularını,
karton zarf kutularını, ders notları, mektuplar ve hepsi
ödenmiş faturalardan oluşan kâğıt tomarlarını, kalem ve
ataş gibi yedek ofis gereçlerini, kilidi, kapı kolu ile kapı­
yı, tüm cam, ahşap ve geri kalan donanımıyla pencere­
yi ve pencerenin camından da dışarıdaki birkaç ağacı,
bu ağaçların hemen ötesindeyse Hollywood’un kırmı­
zı, yeşil ve beyaz renklerdeki binlerce ışığını ve bunun
da ötesindeyse Los Angeles’ın akşam vakti gökyüzü­
ne yansıyan puslu ışığını ve yine aynı gökyüzündeki
uçakların hareketli ışıklarını ve atmosfere yöneltilmiş
projektörlerin salınan ışınlarını görürüm. Pencerenin
iç kısmında hâlâ daha başka şeyler var; duvarlar, süsle­
meler, resimler. Pencerenin hemen önünde kâğıt, kitap,
mektup, dolma kalem, kalem, hokka, silgi, makas, pul,
gözlük ve çok fazla olmamasına rağmen belirtmekten
memnuniyet duyduğum biraz paradan oluşan karma­
şasıyla (eşim buna pasaklılık dese de ben bunu sadece
bir yakınlık olarak adlandırıyorum) çalışma masamı
görüyorum. Neredeyse unutuyordum, ayrıca masa­
nın yanında ve altında bazı yerlerde halılar, çöp sepeti
ve itiraf ediyorum ki yerde sağa sola dağılmış hâldeki
market kutularına atılmış, benim ilgilenmemi bekleyen
kâğıtlar görüyorum.
Of, ne kadar çok şey var! Üstelik bunların anlatacak her
biri birbirinden farklı ne çok hikâyesi vardır. Sanırım,
bu sandalyeden hiç kalkmadan bir bin yıl boyunca onlar
hakkında yazı yazabilirim. Ama yine de şimdilik sadece
gözümün gördüğü kadarından söz ettim.
Duymayla ilgili şeyler de var; saatin tik-tak sesi, motor­
lu araçların ve köpek havlamalarının uzaktan gelen
belli belirsiz sesi, hareket eden ve yaklaşık on beş metre
ötedeki bir mutfakta yemek pişiren birinin sesi, kulağı­
ma gelen şarkı sesleri (şimdi bunu düşünüyorum).
Henüz koklama ve dokunma duyularından bahsetme­
dim ama elimde tuttuğum kalemi, masanın kenarındaki
kollarımı, sandalyeye dayanmış sırtımı hissediyorum.
Neredeyse her yerimde, ayakkabıdan tişörte dikkatimi
verdiğim takdirde giysiyle ilgili çeşitli küçük duyular
mevcut. Gözlerimin kırpıştığını, burnumun gıdıklandı­
ğını ve hareketsiz eklemlerimin belli belirsiz çıtırdadığı­
nı hissediyorum.
Ve işte şu zavallı küçük adam yani ben, yaşam zengin­
liğimin ve hikâyemin çoğunu, bir parça kâğıda bakarak
ve bir düşünce akışına boyun eğip elimin işaretleri takip
etmesine izin vererek kaçırmaktayım.
Fikirler! Bu dünyalardan başka bir dünya da var. Biz
onu “zihnin iç dünyası” olarak adlandırıyoruz. Bu bir
dünya mı? Kim bilir? Ben iç dünyamdan fikirler ve hatta
sıklıkla yeni bilgiler toplar gibiyim. Onları ben yaratmı­
şım gibi görünmüyorlar, daha ziyade ben onları görü­
yor gibiyim. Bu fikirleri kendi düşünce veya hatıraları­
ma dayandırmakta zorlanıyorum. O yüzden, zihnimde
benim yaşamım olarak adlandırdığım yerde neler olup
bittiğine bir göz atalım. Dış dünya olarak adlandırılan
duyular dünyası ile muazzam bir benzerliği olduğunu
görüyorum. Yine burada da çok sayıda nesneye bakıyor
ve onları topluyorum. Maddesel dünyada gezindiğim
ve her an sayısız nesneyle karşılaştığım gibi, maddesel
dünyanın nesneleri kadar yoğun, çok sayı ve sonsuz
çeşitlilikteki fikirler dünyasında da gezinirim. Burada
sürekli olarak sadece bakıyor ve topluyorum, toplamak
için bakıyor ve bakmak için topluyorum. Ve ben tüm bu
şeylerin ve düşüncelerin karşısında sadece bir seyirci­
yim.
Burası sanki gerçek fikirlerin olduğu uçsuz bucaksız bir
bölge gibidir. Bu fikirlerden bazılarını şu an aklım vası­
tasıyla biliyor olsam da birçoğu benim için görünüşte
sonsuz bir bilinmeyen olarak kalır. Bu dünyada da her
ne kadar hareketsiz olsa da bir aracım var. İradem saye­
sinde, bu araç düşünce dünyasında “gezinir” ve tıpkı
bedenimin dış dünyada yaşayıp hareket ettiği gibi zihin­
sel bir yaşam sürdürür. Bu araç akıldır, zihinsel şeyler
için bilincimin odağıdır. Başka bir benzetme yapalım
ve içinde fikirlerle uğraşabildiğim bu zihinsel bedenin,
engin bir fikirler okyanusunda yüzen küçük bir balık
olduğunu düşünelim. Burada balık kendi sınırlı yete­
nekleri dâhilinde görür ve beni bilgilendirir. O kısa bir
mesafeden ötesini göremez ve boşlukta atlayamaz; bir
yerden bir yere gitmek, bir fikirden diğerine geçmek için
ara noktalardan geçmek zorundadır.
6.3 Balığın Rotası
Aptalca ya da bilgece olsun, bu dünyanın bir kısmına
konsantre olmak zorundayım. Çok az insanın bunu bir
şekilde görmezden gelme eğilimi ve gücü vardır. Bunun
yerine bir şeye ya da fikre dikkatimi yöneltmeye karar
vermeliyim. İşte bu sebeple küçük dikkat balığını kont­
rol etmem gerekir.

Bu . konuyu kendinize uyarlayın. Balığın (1) seçtiğiniz


yönde yüzmesini ve (2) görüş alanını, düşünce dünya­
sında gezerken karşılaştığı olayları tam ve açık bir şekil­
de size bildirme yeteneğini genişletmesini ve geliştir­
mesini istiyorsunuz. Konsantrasyon çalışması zaten
onun görüşünü geliştirmiş olacağından şimdi bizim
onun gezinme gücüyle ilgilenmemiz gerekir. Bu zihin­
sel sahnede, dikkat konudan konuya atladığından balık
için herhangi bir sınır yoktur; o, ufka yaklaştıkça, ufuk
ondan uzaklaşır.
6.4 Ruh Hâlinin Gücü
Dikkatimi çekmek için bunca rekabetin yaşandığı bir
ortamda şunu ya da bunu seçmeme yol açan şey nedir?
Kısaca, bu zihnin ruh hâlidir. Biliyoruz ki irade, düşünce
akışına girebilir, düşünceleri akarken izleyebilir, durdu­
rup yönlendirebilir. Gördük ki irade ayrıca, genel bir
hâkimiyet sağlayabilir ya da belli bir zaman dilimini
kapsayan daimi emirler de verebilir.

Bu sadece konsantrasyon hâli için değil aynı zamanda


diğer ruh hâlleri için de geçerlidir. Belli bir konuya genel
bir ilgi duyabilirsiniz. Öyle ki ilgi duyduğunuz konu
mimariyse eğer, mesela file dair düşünceniz onun yapı­
sına, mekanik dengesine ve parçalarının uyumlu görün­
tüsüne kayacak ya da bakkalla ilgili düşünceniz sizi
market binalarına yönlendirecektir. Fakat Burmada bir
oduncu olsaydınız “fil” ormanda odun taşıyan ve yükle­
yen fillerle ilgili bir resmi akla getirecekti veyahut siz bir
ev hanımı olsaydınız “bakkal” sizde ailenizi beslemekle
ilgili düşünceleri çağrıştıracaktı. Mesleklerimiz, hobile­
rimiz, sağlığımız, sosyal durumlarımız, güçlü arzuları­
mız, hoşnutsuzluklarımız, umutlarımız ve korkularımız
tarafından üretilen alışılagelmiş ruh hâllerimiz vardır.
Bazı ürün reklamcıları bunu bilir ve kendi özel ürünleri
için kamuoyunda zihinsel ruh hâlleri yaratmaya çalışır­
lar. Bunu da zaten hoşlandığımız şeyler ve kendi özel
ürünleri arasında kurnazca bir ilişki kurarak yaparlar.
Bu şekilde, genç, iyi giyimli, hoş bir gülümseme ve seve­
cen bir tavırla, güzel, ferah ve iyi döşenmiş bir odada
oturan bir anne, baba ve çocuğun resmi, kendi evinizin
yarattığı ruh hâliyle bir hah markası arasında bağlantı
kurar. Ama astronom Bay Stargazer bu yemi yutmaya­
caktır.

Cadde boyunca kol kola yürüyen bir mimarın, bir


mizahçının ve bir doktorun tecrübelerinin birbirinden
nasıl da farklı olduklarına bir bakalım: Birincisi bina­
ların biçimine ve yapısına dikkat eder, İkincisi yanla­
rından geçenlerin kişisel özelliklerini görür, üçüncüsü
ise sarılık belirtileri gösteren bir gözü, bir diğerindeki
çökük yanakları, başka birindeyse güçlü omuzları ve
rahat yürüyüşü gözden kaçırmaz. Her biri bir diğerinin
görmediğini görür ve ardından onu kullanır. Hepsi de
seçimlerini farkında olmadan yapar. Dahası, her biri
onu en çok ilgilendiren olaya doğru çekilir. Konsantras­
yon, sizi neyin ilgilendirdiğini ve daha da ötesi amacını­
zın ne olduğunu görmenizi ve onu kullanmanızı sağlar.
Kelimeler genelde ruh hâllerimize ilişkin ipucu verir.
Uzun zaman önce insanlar bundan bir oyun yaptılar. Bir
kelime oyununa katılanlardan akıllarına gelen ilk düşün­
ceyi yazmalarını istiyorsun. Benim kelimem “bağlan­
tılar” idi ve bir anketör olan Alf’ten “zincir”, giyimine
dikkat eden biri olan Bertden “manşet bağı”, bu oyuna
kendini ciddi bir şekilde adamış olan Charlie’den “golf”,
Orta Çağ Avrupa’sındaki yaşamla ilgili şeyler okumayı
çok seven Dick’den “meşale” ve bir doğa bilimci olan
Ed’den de “vaşak” dediğimi zannettiği için “puma” ceva­
bını aldım. Kızları da unutmadım; bu kez “temel” keli­
mesini söyledim ve Ada “beton” cevabını verdi. Onun
üniversitede mimarlık okuduğunu bildiğimizden bu
bize çok doğal geldi. Çoğu insanın da bildiği gibi buna
benzer bir şey, ruhsal hastalıklarının incelenmesinde
kullanılmaktadır.
6.5 Düşüncenin Kutuplaşması
Şunu söylemeliyim ki bir ruh hâli üzerine yoğunlaşa­
rak onu kendi isteğimizle yaratabiliriz. Bu şekilde zihni
belli düşünce çağrışımlarına uygun hâle getirebiliriz.
Böylece dünyada ya da zihnimizde ortaya çıkan her
şey bizi kendi amacımıza götürür. Mesleğimizde ya da
kişisel uğraşılarımızda konsantrasyonun bizi başarıya
götürmesinin yolu budur. Bu, neredeyse karşılaştığınız
her şeyi sizin iş birlikçiniz hâline getirir. Görüş alanı­
nıza giren şeyler bununla kutuplaştırılır. Böylece dene­
yiminiz bütünleşir, hem bilgi hem de güç kazanırsınız.
Veyahut birçok amacınız ya da ufak tefek işleriniz varsa,
belirli bir çabayla ruh hâlinizi değiştirerek gerektiğinde
birinden diğerine geçebilirsiniz.
Şimdi, düşüncenin kutuplaşmasıyla ilgili bir alıştırma
vereceğim:

4. Alıştırma: Aşağıdaki konuları bir sözlüğü gelişigü­


zel açarak rastgele seçtim. Denk geldiğim ilk kelime
“sükûnet”, İkincisi “çiğnemek”, üçüncüsü “altıgen” ve
dördüncüsü “derin”. Daha önce yaptığınızdan daha iyi
anlamak ve daha iyi hissetmek için sükûnet üzerine
konsantre olacağınızı ve belki derin bir şekilde düşü­
neceğinizi varsayacağız. Ayrıca “çiğnemek”, “altıgen” ve
“derin” fikirlerine rastladığınızı ve onları “sükûnet” ile
kutuplaştırmak istediğinizi düşüneceğiz. Aşağıdakiler
örnek işlemlerdir, siz kendinizinkini yapmalısınız.

1. Zihinsel bir serinin amacı olarak sükûnet için­


de çiğnemeyi düşünün. Düşünceniz, iki karbon
arasındaki elektrik kıvılcımı gibi bu ikisi arasın­
daki boşlukta bir köprü oluşturmalı. Bağlantıyı
kurana kadar bekleyin, pes etmeyin. Bir şeyler
gelecektir, aptalca görünse de aldırmayın. İşte
benim aklıma gelen bir tanesi: Çiğnemek - diş
ağrısı yok - sükûnet. Bu, ağrısını gidermek için
diş tedavisi görmüş birinden gelebilir. Başka bir
tane daha: Çiğnemek - iyi sindirmek - iyi uyku -
sükûnet. Bunun gibi daha bir sürü var.

2. Şimdi altıgen. Kelimeyi tekrarlayın ve zihinsel


olarak altıgeni sükûnetle birlikte görün. Benim
ilk düşüncem, altıgenin orantılı bir şekil olduğu
ve orantısız bir şekilden kolay kolay alamayaca­
ğım bir sükûnet hissini ban^ verdiği yönündedir.

I 61
Ayrıca, iç içe geçmiş üçgenlerden oluşan iyi bili­
nen bir sembolü de aklıma getirir. Birçok sembol
bilimci bu sembolü sükûnet hâlindeki gücün
değil de üçlü zihnin (irade, aşk ve düşünce) üçlü
dünya (madde, güç ve yasa) ile uyumlu ya da
dengeli bir birlikteliği olarak yorumlar.

Şekil 6.1: Davut’un Yıldızı

3. Şimdi geldik “derin” kelimesine. “Sakin sular


derin akar.” Derin düşünceler de sükûneti doğu­
rur.

Kendi sözlüğünüzü kullanarak yeni kelimeler bulun ve


bu kelimelerle kendi bağlantılarınızı denemek ve oluş­
turmak için bir hafta boyunca günlük alıştırmalar yapın.
VII. Bölüm
GÜNLÜK YAŞAMDA
KONSANTRASYON

7.1 Dışsal ve İçsel Başarı


Konsantrasyon kendi içinde bir son olmayıp aksine,
iradeyi geliştiren bir araçtır ve bu şekilde de yaşamı
anlamlı kılar. Tüm yaşamınızı (eylemlerinizi, duyguları­
nızı, düşüncelerinizi) yakalamak istediğiniz başarı için
dengeli bir ruh hâli geliştirerek kutuplaştırın. Bu, bir
ressamın, bilim insanının, şairin, filozofun veya hayırse­
verin ruh hâli olabilir; sanat, din, bilim, yorum, felsefe ve
düşünceyle, sevgi dolu ve nezaketli davranmakla, ticari
ya da idari işlerle ilgili olabilir; yaptıklarınızda yetenek­
li olmayı, yoğun ve güzel duyguları, yaşamın anlamını
açık ve derin bir şekilde anlamayı amaçlayabilir; kendini
yönetmeyi ya da çevresel hâkimiyeti ve dış şeylere karşı
başarı elde etmeyi arıyor olabilir. Bu sizin seçiminize
kalmış ancak birini kesin olarak seçin ve tüm yaşamınızı
buna kutuplaştırın.
Yaşamınızı kutuplaştırmak demek, yaşamda bir amacı­
nızın olması demektir. “Hedef” sözcüğünü kullanmı­
yorum çünkü hedef kendi içinde tehlike barındırır.
Bazıları hedefine ulaşmak için özel ve yoğun bir çaba
sarf eder, ona ulaşır ama daha ileri gitmek için de gücü
kalmaz. Böylece yan yollarda uzun süre oyalanıp dura­
bilir. Bhagavad Gita’da, umut vaat eden Arjunaya işinin,
eylemin sonucuyla değil, sadece eylemin kendisiyle
ilgili olduğunun söylenme nedeni budur. Sonuca takı­
lıp kalmak, kısa ömürlü bir şeyi göklere çıkarmak ya
da çok daha azını amaçlayarak daha yüksek bir başarı­
nın önünü kesmek demektir. Bu yaşam işinde seçmek
zorunda olduğumuz görev budur. Yaşadığımız her an
mükemmel eyleme ulaşmak, bu görevi yerine getir­
memizle mümkündür. Eğer ağaç dikiyorsam, kendimi
tamamen ağaç dikmeye vermeliyim. Birkaç yıl sonra bu
ağaçtan toplayacağım elma veya portakallar sadece bir
arka plan düşüncesi olarak kalmalı. Sonuca bağlı yaşaya­
rak, işim, ağaç dikmekten aldığım zevk, ondan sağlaya­
bileceğim fayda ve hatta işin kendisine duyduğum saygı
ve günlük yaşamın spiritüel değerleri bile zarar görebilir.

Kafanıza uygun bir işe giremiyorsanız en azından bir


şeyi seçin ve onu yapın. Bu bir çalışma ya da sanatla ilgi­
lenmek olabilir. Seçtiğiniz şeyi yıllarca yapmaya devam
edin, yavaş yavaş o konuda ustalaşacak ve gücünüzü
ortaya çıkarabileceğiniz kişisel bir aracınız olduğunu
fark edeceksiniz. Kişiliği ne küçümseyin ne de onun,
düşük ve daha derinlerdeki benliğinizi fark etmenin
önündeki bir engel olduğunu söyleyin. Daha derinlerde
yatan benlik, belli bir kişiliği kullanarak kendini orta­
ya koyar. Bu kişilik, toplumda belirli bir şekle ve işleve
sahip, yeteneği harekete geçiren bir araç olmalıdır. Kişi-

|64
lik, başarı için bir anahtardır, o bizim alet çantamızdır.
Erdemler olmadan gerçek başarı ve yücelik olmadan da
erdemler olmaz. Bunlar dinî duygular olmayıp madde­
sel ve psikolojik gerçeklerdir çünkü erdemliliğin alter­
natifi, bir çeşit yaşamdan çekilme şekli olan bencillik ve
karakterin zayıflığını ve sığlığını gösteren dışsal şeylere
bağlılığın sonucudur. îçsel başarı olmadan dışsal başa­
rılar zayıf ve kısa ömürlü olur. Tıpkı para kazanıp sonra
da bunun keyfini sürerken hasta olan insanlar gibi. Bu
sadece keyfe düşkünlük meselesi değildir. Eğer başarı­
nız konumunuza, gücünüze, makamınıza ve kendinizi
güvende hissetmeye bağlıysa sakin ve güçlü olamazsınız.
Dışsal şeylere olan düşkünlüğünüz sizi onlara bağımlı
kılar ve durumlar değiştikçe de bu bağımlılık sizi onlar
için endişe duymaya, sıkıntıya ve strese sevk eder. Bu
yüzden, erdemli olmadan büyüklük, başkalarına karşı
iyi niyet dolu güçlü bir iradenin içsel başarısı olmadan
da dışsal başarı olmaz. İç güç olmadan elde edilen dışsal
başarı bir yanılsamadan ibarettir.
Başarı, neyi nasıl aradığınıza bağlıdır. Eğer herhangi bir
şeyde başarılı olacağınızı söylerseniz, amacınız ne kadar
yüksek olursa olsun, iradeniz erdemlilik ya da yaşamın
kaçınılmaz yasası olan birlik esaslarıyla uyum içindeyse,
şüphesiz o şeyde başarılı olursunuz. Eğer değilse, kesin­
likle başaramazsınız. Sadece dıştan gelen şeylerin çeki­
ciliğine kapılır ve o an için egemen arzunuz neyse onu
yerine getirirsiniz.
Eğer aradığınız şey bedenin, duyuların ve hatta zihnin
gereksiz tatminiyse “Başaracağım!” diyemezsiniz çünkü
düşük bir hayata ait zevklerin kölesi olursunuz ve duyu
nesnelerinin çektiği yere sürüklenirsiniz. Ama derse­
niz ki “Güçlü olacağım, seveceğim; bilgili olacağım.” o
zaman onu aramak için doğru yolu seçmelisiniz ve siz
daha güçlü ve daha özgür olduğunuz için başkaları­
nın da böyle olmasını sağlamalısınız. Sizde başkalarına
verecek çok sevgi olduğundan onlar da daha sevgi dolu
olacak, bilgi size geldiği için onlar da daha bilgili olacak.
Fakir insanlar arasında yaşayan zengin bir insan gerçek­
te zengin değildir, bu bir yanılsamadır. Başkalarından
üstün olmak adına kibirli bir şekilde gücü elinizde tutar
ve onlardan esirgerseniz yaşamın temel yasasına uymaz,
kibir duygusunun da kölesi olursunuz. Eğer bilgi arayı­
şınızdaki amacınız öne çıkmak ve kendinizi üstün
hissetmekse ya da başkalarının sevgisini sırf onlar sizin
hakkınızda iyi şeyler düşünsün, sizden güzel bir şekil­
de bahsetsin, arkadaşınız olmak istesin diye kazanmak
isterseniz, yine yaşamın temel yasasına uymaz ve kibir
duygusunun kölesi olursunuz. Dahası bu kibir yaşamın
beklenmedik müdahaleleriyle engellendiğinde, kıskanç­
lık, haset, kızgınlık ve öfkeye dönüşür. Koşulların çelişki
rüzgârlarında yıpranırsınız, arzular okyanusunda boğu­
lursunuz ve “Başaracağım.”6 diyemezsiniz.
Dahası, eğer duyuların tatminini ve bedenin konforu­
nu ararsanız bir köle olursunuz. Arzular ve pişman­
lıklarla yozlaşmış olarak içinizde ne huzur ne de güç
kalır. Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm araçlarınızı
(bedeninizi, duygularınızı ve zihninizi) düzenli etkinlik
6 Üstünlük kompleksinden daha can sıkıcı bir şey yoktur. Ne ka­
dar üzücüdür bizden daha aşağılarda olan milyonlarca insanı dü­
şünmek ve itibarlarını kazanmak için yürümeleri gereken acılı ve
uzun yolu hatırlamak.

I 66
için eğitmelisiniz. Bu araçlardan tembellik, uyuşukluk,
endişe ve her çeşit heyecanın izini silmelisiniz. Böylece,
kendi çalıştıkları alanlarda iradenizi uygulayabileceğiniz
mükemmel araçlara dönüşürler.
Yapılması gereken ilk şey ruh hâlinizi seçmektir. Ardın­
dan, herhangi bir şekilde aklınızı karıştırabilecek her şeyi
ortadan kaldırın. Öfke, kızgınlık, gerginlik, belirsizlik ve
korkudan hiçbir iz kalmamasına çalışmalısınız. Zihin bu
niteliklere sahip olduğunda bu duyguların zihne dolma­
sına izin verilirse, gerçek bir iradi uygulama ve tutarlı
bir ruh hâli olmaz. Zihni kontrol etme alıştırmasındaki
başarı ruh hâlinin istikrarlı olmasına bağlıdır. Eğer hâlâ
daha yaşam kazaları denilen öfke, gerginlik ve korkuyla
savrulacak kadar kişiliğiniz olgun değilse başaramaz­
sınız. Başarmanız için değişken ruh hâlleri ve başıboş
bir zihinden daha iyi bir şeyle kendinize hükmetmeniz
gerekir. Sadece saf, iyi, güzel ve sakin şeyler kalıcıdır.
Kibir, öfke, korku ve bunun gibi şeylerin hepsi sarsıl­
maların ve geçiciliğin temelidir. Bu yüzden seçeceğiniz
ruh hâlinin, elinizden gelenin en iyisi neyse onunla ve
en fedakâr idealinizle uyumlu olması gerekir. Ancak
sadece kendiniz için değil diğerlerine karşı da fedakâr
olmalısınız. Artık yaşamı, başkalarıyla savaşmak ya da
başkalarını kontrol etme arzusu olarak görmemelisiniz.
Eğer amacınız yavaş yavaş kendinizin efendisi olmak ve
güçlerinizi tam olarak geliştirmekse, başkalarına karşı
olası tek tutumunuz, kendiniz için elde ettiğiniz özgür­
lük ve gücü iyi niyetli bir şekilde onlarla paylaşmaktır.
7.2 Arzu Etmenin Aptallığı
Arzu etmekten vazgeçmek zorundasınız çünkü hem
arzu edip hem de iradenizi kullanamazsınız. Bu ikisi
birbirinden tamamen ayrı şeylerdir. Daha önce bir kale­
mi elinize almanın ya da almamanın irade ile ilgisinden
bahsetmiştim. Şunun anlaşılması gerekir ki arzu etmek­
te ısrar etmek sadece zaman kaybı değil, aynı zaman­
da zararlı duygulara da bir davettir. Bu, yolda dimdik
yürümek yerine kamburunuzu çıkarıp yürümek gibidir.
Pozitif bir ruhun şeylere, olaylara ve insanlara karşı tek
makul tavrı onları olduğu gibi kabul etmektir (onların
farklı olmalarını istemez) ve ardından da ne yapacağını­
za karar verin. İstemek ile arzu etmeyi birbiriyle karış­
tırmıyorum. Basit bir arzunun değil sakin bir yargının
sonucu bir şeye sahip olmayı ya da eyleme geçmeyi
isteyebilirsiniz. “Bunu istiyorum.” dediğinizde bile “İsti­
yor muyum?” diye tekrar sorun. Bu düşünceli sezgisel
hâl sonucu ortaya çıkan istek net ve güçlü bir duyguya
dönüşür, bu da ruh hâlinizi kutuplaştırmanız için kulla­
nılabilir.7
1.1.1 Sakin Karar Verme
Sakince karar vermek önemli bir konu olduğu için bunu
bir durumla anlatacak, grafikle gösterecek ve bir soruyla
açıklayacağım.
Durum
İşitme, görme, dokunma, tat alma, koklama veya tele-
7 Yanlış anlamaya neden olmamak için şunu açıklığa kavuştur­
malıyım ki istemek küçük şeyleri de içerir. Biri “Bugün tenime uy­
gun bir ipek giymek istiyorum.” dediğinde, ben de “Onu mu istiyor­
sun?” diye sorarım. Yanıt “İstiyor muyum? Evet, istiyorum.” olur.
“İyi, o zaman bu sizin genel amacınızla uyumlu.” Bu küçük bir şey
değildir, zaten küçük bir şey yoktur. Bu ipek, ruhunuza, onun de­
rinlerine, hatta farkında bile olmadığınız daha öte derinlerine do­
kunur. Nicelik ya da büyüklük değil, nitelik ruha ve benliğe aittir
pati yoluyla dışarıdan edinilen izlenimler bize etki eder
ve belli bir derinliğe kadar içimize işledikten sonra onla­
ra tepki veririz. Bu süreçler, bazı psikologlar tarafından
“aferent” (içeri ileten) ve ‘ eferent” (dışarı götüren) olarak
adlandırılır. Ancak “aferent’m durduğu ve “eferent”in
başladığı bir nokta vardır ve bu, ben ya da sizsiniz.
Şema

Beden ve Dış Dünya

Beğenme Tutsak Bağımsız Etik


Beğenmeme Düşünce Düşünce Düşünce
Gelen Etki

Oluşan Tepid
>
II* t r »

fi*
II* » r r-
>
Şekil 7.1: Zihnin Derinlikleri

A, duygusal alışkanlıklara tepki veren bir hayvanı göste­


rir.
B, hafıza, imgelem ve kurnazlığın da eklenmesiyle aynı
tepkiyi veren hayvan-insanı gösterir.
C, “doğa yasası” ile uyumlu olarak neyi sevip neyi sevme-
diğini düşünen insan-insanı gösterir.
D, başkalarını anlayan ve zekice bir sevgiyle ya da sevgi­
ye hizmet eden bir zekâyla tepki veren tanrısal insanı
ya da filozofu gösterir. Bunu doğrudan doğal ve gerekli
bir unsur olarak görmeyenler için Emerson’ın sözlerini
aktaracağım:
“Görüyorum ki ruhlar mükemmelliğin belli bir saflığı­
na ulaştıklarında bilgiyi kabul ediyor ve bencillikten öte
şeylerle motive oluyor. İradenin nefesi, ruhlar âlemine
doğru ve gereken yönde sonsuza dek eser. O, bütün zeki
insanların soluduğu havadır ve o, dünyayı bir düzene ve
yörüngeye sokan rüzgârdır.”
Bu, hâlâ daha çok derinde olan ama zamanı geldiğinde
tanrısal-insanın farkına varacağı bir şeyi içerir: Sanki
gelecek ağacı bir tohum ya da en azından bir Pidey­
le konuşuyormuş gibi, şu andaki var oluş amacımızın
spiritüel sezgisi. Bu kadarını söylemek yeterli. Umarım
çok geç olmadan bunu deneyimleyebiliriz.
Olası bir hataya yol açmamak adına belirtmeliyim ki
yaşamımızda sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler olmaz­
sa kurumuş insanlara dönüşmeyiz. Bizim bedenimiz,
kanımız, duygu ve fikir mirasımız var ancak bunlara
dair izlenimler aferent kanalıyla içeriye taşınır ve derin­
lerde yatan asıl değerlerine göre değerlendirilir. Ardın­
dan saflaşmış olarak tam güçte yeniden ortaya çıkarılır.
Soru

Ruh hâlinizi ne derinlikte oluşturmak istiyorsunuz? Rica


ederim bunu tekrar tekrar düşünün ve aşina oluncaya
kadar bu derinlikleri sürekli keşfe çıkın. Düşünmek için
kendinize zaman ayırın.

Cesur olun ve dünyayı açık düşüncelerle, zekice bir


sevgiyle ve aydınlanmış bir iradeyle göğüsleyin.
Yaşamınızda yeni bir hareket tarzı olacak. Bunu uygu­
lamalı bir şekilde düşünün. Sabah uyandığınız, yemek
yediğiniz, uyumak için yatağa yattığınızda bu sizin için
ne ifade ediyor? Yakınlarınız, dostlarınız ve düşman
dediklerinizle görüştüğünüzde bunun sizin için anlamı
ne? Bir randevuyu kaçırdığınız, para kaybettiğiniz, kaza
geçirdiğiniz, hasta olduğunuz ya da aileniz acı çektiği
zaman bu sizin için ne ifade ediyor? Oturun ve gelecek
hafta içinde olabilecek can sıkıcı şeyleri düşünün ve her
birinin size ne ifade ettiğini görün. Onların başka türlü
olmalarını isteyemezsiniz; her birine “Sen ne işe yarı­
yorsun, senden nasıl faydalanabilirim?” deyin. Hıçkıra
hıçkıra ağlayamaz ya da düşüncesizce bir mücadeleye
giremezsiniz. Bu ruh hâlinde, umut etmek yoktur ama
kesinlik, gücün doğasındaki sarsılmazlık vardır; beklenti
yoktur ama bilgi vardır; korku yoktur ama sizin ve diğer
her şeyin içindeki hayatın yasasına olan güven vardır.
Bir hafta boyunca her sabah, güne başlamadan önce
yaşama dair bu güçlü bakış açısını düşünmek için beş
dakikanızı verin. Her gece yatmadan önce, geride bırak­
tığınız gün boyunca spiritüel şerefinizi nasıl korudu­
ğunuza geri dönüp bakmak için beş dakikanızı ayırın.
Kendinize “Nerede hata yaptım?” diye sormak yerine
“Nerede başarılı oldum?” diye sorun. Her günün kendi
başarı hikâyesi olacaktır. Arzulamayın, ne pişman olun
ne de umut edin ama uyuyacağınız ve uyandığınız
zaman kendinize usulca “Başaracağım.” diye fısıldayın.
7.3 Güç Tasarrufu
Çevresel koşulları olduğu gibi kabullenmeyip (elbette
kişi kendi yargısıyla böyle bir karar almamışsa) değiş­
tirmek insanın doğasında vardır ama çoğu insan bunun
farkında değildir. însan zihnin birleştirici ve yapıcı
gücüne sahiptir. Bu zihin onun elleriyle eyleme geçer,
eski formları değiştirir ve uyarlar, onları yeniden düzen­
leyip birleştirerek yenilerini yapar.
İnsan, duyularına takılan her şeye dikkatini verebilecek
yetkinlikte yaratılmamıştır. Dolayısıyla uyarıların belli
bir bölümüne tam ve yerinde bir dikkat göstermesi tavsi­
ye edilir çünkü onların hepsini bir anda değiştiremez.
Çevresel koşulların ne kadarını olduğu gibi kabullene­
ceğine ve ne kadarını değiştireceğine karar vermelidir.
“Yağmur yağıyor, bunu kabul ediyorum. Tavan arasın­
daki eşyalar tozlu ve dağınık, bunu değiştireceğim.” Neyi
değiştirmeyeceğim, neyi değiştireceğim ve başaracağım­
dan emin olmasam da neyi değiştirmeye çalışacağım;
bunlar her gün karşımıza çıkan üç sorundur. Bu soru­
ları sabah kalktığınızda kendinize sorun. Bunlar günü­
nüzü kutuplaştırmanıza, onu görünür, güçlü ve verimli
kılmanıza yardım edecektir çünkü her işinde düşünceyi
kullanmak insanın doğasında vardır.
Oldukça ümitsiz bir ses şöyle der: “Ama sürekli olarak
çalışmayacağız değil mi?” “Hayır, kesinlikle çalışmak
için yaşamıyoruz ve aynı şekilde çalışmak da yaşamak
değildir. O hâlde yaşamak nedir? Zihinsel ve fiziksel
eylemlerin arasında ve ötesinde olan bir bilinç duru­
mudur. Yaşamak, mutluluk dolu saf bir varoluş hissidir.”
deme cesaretini göstereceğim. O sadece, tekrar tekrar
deneyerek ilerlememiz içindir. Günlük yaşamın karma­
şasına karşın biraz da olsa onu hissederiz. Tüm acılara
bunun için katlanırız. Karmaşayı bitirin, o zaman acılar
da azalır ve bu gerçek mutluluk hâli daha çok fark edilir.
“Arasında ve ötesinde” demiştim. Bedeninizi, duygu­
larınızı ve zihninizi dinlendirirken, verimli dinlen­
me denilen bir şey vardır. Bu üç aşamalı dinlenmede
gerçek yaşam keyfi deneyimlenebilir. Bedeninizi çok
iyi dinlendirseniz bile duygular heyecan arıyor (keşke
okuyacak güzel bir hikâye olsa) ya da zihniniz plan
yapmaya devam ediyorsa hâlâ çalışıyorsunuz demek­
tir. “Ama” der sıkıntılı bir ses tekrar “uykum gelebilir.”
Hayır, böylesine gönüllü bir dinlenmede olumsuz olma­
ya gerek yok, olumlu olun ve bu yeni deneyimin keyfini
çıkarın. Hindistan’ın eski kitapları buna oldukça uzun
bir isim vermişlerdir ama ben hiç kimseye, bunun kişi­
nin ulaşabileceğinin ötesinde olduğunu düşünmesini
ya da hissetmesini tavsiye etmiyorum. İçinize gizli bir
korkaklık aşılamaya çalışan hocalardan sakının ve eski
bir deyişi hatırlayın: “Yüksekleri amaçlayan vasatlıktan
daha yukarı çıkabilir, vasatlığı amaçlayansa muhtemelen
daha da aşağı düşecektir.”
Bu durum hem “arasında” hem de “ötesinde’dir çünkü
zihin ve akıl çalışmaya devam ettiğinde bile onu orada
bulabileceğimizi biliriz. Bizim şu anki bilincimiz yeni
bilincimizin bilinçaltı rolüne bürünmeye başlar. O
zaman biz de tüm yaşamsal isteklerimizin, doğuştan
sahip olduğumuz ilahi bilgeliğin bilinçaltı ürünleri
olduğunu anlarız.
Bu tecrübeye doğru yönlenip sonunda da onun gerçek­
leşmesine imkân veren zihinsel ve fiziksel çalışmanın
çeşidi güç tasarrufunu gösterir. Gereksiz düşüncelere,
duygulara ve eylemlere karşı dikkatli olun. Bunlar düzel­
tilmesi gereken şeylere dair işaretlerdir. Bastırarak değil
de daha ziyade anlayarak onlara bir son verin çünkü
bastırılmış şeylerin dumanı içeriden tütmeye meyillidir.
Mesela, bir çocuk ayaklarını sallar. Annesi de “Yapma!”
der. Çocuk bunun üzerine ayaklarını sallamayı keser
ama bunun yarattığı çalkantı onun içindedir.
Düşünce ve eylem bizimle birleşmelidir. Herhangi
bir eylemle ya da niyet edilen bir eylemle ilgisi olma­
yan hiçbir şeyi düşünmemeyi ve niyet etmeden bilinçli
herhangi bir eylemde bulunmamayı aklınıza koyun. Bu
şekilde, güç kaybı önlenecektir.
Gereksiz eylemlere gelince: Genellikle insanların düşün­
meden ya da sinirli bir şekilde gerçekleştirdiği, zaman
kaybettiren küçük aktivitelerden ve tavırlardan kaçının.
Londra’da, konuşurken ceketinin düğmelerinden biriyle
oynayan bir parlamento üyesi hakkında bir hikâye vardır.
Bir gün, çok önemli bir konu ele alınırken, muhalifler­
den biri sessizce bu düğmeyi keser ve ne kadar iyi hazır­
lanmış olsa da rakibinin konuşmasını mahveder. Bu uç
bir örnek olsa da genellikle insanlar bir bacağını diğeri­
nin üzerine atıp sallamak gibi küçük hareketlere “yani”
ve “elbette” gibi kalıpları kullanmaya imkân tanımayan
bir duruş sergilemeyi başaramazlar. Konuşma esnasın­
da' sessizce durup söyleyeceğiniz kelimeyi düşünmek,
“ıııı-ıı-ıııı” demekten daha iyidir. Her hareketin veya
sözcüğün ardında bir amaç olmalıdır. Sabahları yatak­
tan geç kalkmak, geceleri boşa zaman harcamak, gerek­
siz yemek yemek, gerçekten ihtiyacımız olmayan bir şeyi
elde etmek için uğraşmak, gereksiz ve alakasız işler gibi
çok fazla zaman kaybettiren aktivitelere de “dur” denil­
melidir. Ayrıca, olabildiğince bedensel heyecanlardan,
gerilimlerden ve kas gerginliğinden kaçınılmalıdır. Bu
gereksiz alışkanlıkların birdenbire değişmesi zordur.
Ama günde bir saat bunun üzerinde çalışmak ve çalış­
ma süresini giderek artırarak bunu gerçekleştirmek, işe
yaramaz her davranışı bir seferde çözmeye çalışmaktan
ve bunu da gerçekleştirememekten çok daha iyidir.
Gereksiz düşünceye gelince: Aynı düşünce üzerine defa­
larca kafa yormayın. Eğer bir karar alınması gerekiyorsa
(tatil için dağlara mı gidelim yoksa denize mi?) ve artı
ve eksileri birbirine yakınsa, hangisine karar verildi­
ğinin çok da önemi yoktur. Yazı-tura bile atabilirsiniz.
Aynı kural daha ağır durumlar için de geçerlidir. Ancak
bazen hemen eyleme geçmek gerekmeyebilir. Bu gibi
durumlarda karar, ilave bilgilere ulaşılana ya da durum
yatışana kadar askıya alınabilir. Kararın askıya alınması
da aslında bir çeşit karardır, o, şimdi ne yapılacağının
kararıdır. İsteyerek karar vermeyi ve isteyerek düşünceyi
askıya almayı pratik edin.
Bu alıştırmada işe geç kalmak ve kişisel çatışmalar
gibi genelde size sorun oluşturan şeyleri kullanabilirsi­
niz, hatta bundan zevk bile alabilirsiniz. Bunlar üzeri­
ne düşünün ve onlara çözüm bulmaya çalışın. “Bu can
sıkıcı durumun ne kadarı gerçek? Bu şartlar altında ne
yapılmalı ve ne yapılabilir? Tüm dikkati buna verme­
ye değer mi?” Önce düşünün, sonra karar verin. Önce
düşünmeye, ardından da bir karar mı vereceksiniz yoksa
kararı askıya mı alacaksınız ona karar verin.
Daha, gereksiz duyguların halledilmesi var. Yaratıcı
olmayan ufak zevklerin peşinden koşmak, herhangi
bir eyleme ve düşünceye karşılık gelmeyen duygulara
düşkün olmak iradeyi zayıflatır. Sizin esas amacınız esas
zevkiniz olmalıdır. Eğer öyle değilse ya amacınız ya da
zevkiniz sağlıksızdır.
7.4 Gerçek İş Eğlencedir.
Amaç ve zevk bir araya gelince çalışma eğlenceye dönü­
şür. Bu ruhla yapılan bir işin her parçası onu yapanı
güçlendirir. O iş yaratıcı olduğu kadar dinlendiricidir
de. Ressam ve marangoz resim ve sandalye yapar, insan­
lara sağladıkları faydadan çok kendileri faydalanırlar.
İşin sonucunu ya da sonrasında ne yapacağınızı düşün­
mek yerine yaptığınız şeye odaklanın. Böylece küçük
şeylerden de zevk alabilirsiniz. Kalemimi alıyorum; bu
eylemde saf ve katıksız bir zevk vardır, tabii bunu dene-
yimleme.fırsatını kendime verirsem. Onunla mücadele
etmeyi bıraktığımda o, doğal, saf ve bana ait bir zevk­
tir. Böyle küçük şeylerde düşünce, sevgi ve irade orta­
ya çıkar ve büyür. Ardından, huzur, güce ek olarak aktif
yaşamda çalışma ve eğlencenin birlikteliği ortaya çıkar.
Bir diğer yasa da ölçülülüktür. Yorgunluk ve zorlan­
manın başladığı yerde eğlence, eğlence olmaktan çıkar.
Bu anlamda hayvanlardan hatta bitkilerden bile öğren­
memiz gereken çok şey vardır. “Çiçeğin büyüdüğü
gibi büyü, kalbini güneşe açarak.” der Yoldaki Işık. Hz.
îsa da der ki: “Tarladaki zambakları düşün, ne zahmet
çekerler ne de dönüp dururlar. Ama size söylüyorum,
Süleyman’ın zaferi bunlardan bir tanesinin görkemi­
ne benzemez.” însanı sıkıntıya sokan da acı acı terleten
şey de amansız gelecek korkusudur. Fakat hayatın yasa­
sı şöyle der: “Bugün bilgece ve doğru olan neyse onu
yap ve yaptığının sonucunu düşünmeyi bırak.” Bu bir
tembellik öğretisi olmayıp zahmetli olmaktan ziyade
eğlenceli olan çalışmanın öğretisidir.
Bunun bir örneği, farklı kişiler uzun bir yola çıktıkla­
rında görülebilir. Biri trene biner ve varacağı yere kadar
sabırsızlanır. Aklı orada yapmak istediği şeylere takıl­
mıştır, bu yüzden de yolculuğu ona külfet ve ıstırap gibi
gelir. Başka biri ise manzaradan, insanlardan hatta tren­
den bile nasıl keyif alacağını ve faydalanacağını bilir.
Bu düşünceler aklıma birbiriyle çelişen iki farklı resim
getirdi. Gözümün önüne, traktörüyle tarlayı süren Batı­
lı bir adam geliyor. Yaptığı işten keyif alıyormuş gibi
görünmüyor. Muhtemelen dansa veya sinemaya gitmek
gibi başka bir şey düşünüyordur. Bu kişinin aldığı eğitim
yaşama uygulanabilir türden olup yaşamı anlamak ve
sıradan bir günün keyfini çıkarmak için değildir.
Tarlayı süren bir Hintli çiftçi hayal ediyorum. Onun
aklından geçeni biliyorum. Muhtemelen kendi kendine
eski şarkılardan birini söylüyordur. Toprağı ve toprağı
sulayacağı suyu düşünüyor ve her ikisini de tüm varlı­
ğıyla seviyordun Öpmeyi seven biri olsaydı onları öper­
di ama o dindar bir topluluğa ait olduğundan sadece
onlara selam verip kutsandığı duygusuyla onlara doku­
nacak. Tarlasının sınırını belirleyen çimenlere bakacak.
Akşamüzeri tarladan dönerken çimenlerin ince uçları­
na basarak yürüyecek. Ayakkabısız yürüyecek, böylece
çıplak ayakları engebeli patikayı hissedecek. Tarlanın
sınırlarındaki her bir ağaca geldiğinde sanki sevdiği
bir dosta rastlamış gibi mutlu olacak. En sonunda acele
etmeden kerpiçten duvarları ve palmiye yapraklarından
çatısıyla, çocuklarının ve karısının, ondan önce babası­
nın yaşadığı, muhtemelen bin yıllık evine varacak.
Belki de bu Batılı insanı yanlış değerlendirmişimdir.
Belki de dansa veya sinemaya gitmeyi değil de akşam
evine gittiğinde, dışarı çıkıp bir şeylerle uğraşan karısı
ve onun yanı başında duran, yürümeyi henüz öğren­
miş çocuğuyla toprağa ve küçük bitkilere dokunarak bir
süre bahçede çalışmayı düşünüyordur. Bu çalışma, onu
mutlu etmeyen günlük işlerinin çokluğundan ona haz
veren basit yaşama şekline iten bir kaçıştır.
Bu tezat oluşturan resimde Doğu ve Batı arasındaki uç
örnekleri ele aldığım söylenebilir. Evet, öyle yaptım.
Ama bu durumda kesin ve şüphesiz bir şey var ki o da
insanlık olarak çalışmayı ve eğlenceyi hem bireysel hem
de sosyal sorumluluklarımız gereği bir arada yaşamalı­
yız.
7.5 Dört Büyük Düşman
Eski bir Hint kitabında, başarının dört büyük düşmanı
olduğu söylenir:
1) Miskin kalp,
2) İnsani arzular,
3) Karışık zihin,
4) Brahman8 dışındaki şeylere bağlılık.
Miskin kalp, bedensel anlamda tembel olup işten kaytar­
mak anlamına gelir.
İnsani arzular, sadece haz ve acıya tepki gösteren duygu­
lar anlamına gelir.
Karışık bir zihin, zihne istikrar ya da amaç birliği kazan­
dıran bilgeliğin bilgisinden hâlâ daha yoksun olmak
demektir.
Bunlara hükmetmek için onları baskılamayı ya da yok
etmeyi amaçlamayın aksine iyi düzenlenmiş bir eyle­
mi yani gelişimi amaçlayın. Fiziksel gelişim bedende­
ki düzensiz faaliyetleri zapt etmeyi içerir; yeterli spor,
beslenme ve dinlenmeyi kapsayan düzenli bir yaşam
gerektirir. Bedenin ihtiyacı olan doğal arzuların yöne­
tilmesi onların gücünü yok saymak anlamına gelmez
aksine onları ayarlamaktır. Bu kontrol sayesinde zinde­
lik hissi azalmak yerine artacaktır.
Tüm bunlar zihin için de geçerlidir. Zihin de düzenli, iyi
ayarlanmış bir alıştırma, beslenme ve dinlenmeye ihti­
yaç duyar. Onun da doğal arzuları kontrol edilmeli ve
yönetilmelidir. Bu gerçekleştirildiğinde zihinsel zinde­
likte azalma değil artış olur.
Alıştırma yapmak yeteneğin öylesine kullanılmasından
daha fazlasıdır. Yoldaki taşları kıran bir adam kasla­
rım kullanır ve uzun bir süre sonra kullandığı kasları
kesinlikle güçlenir. Her gün kısa bir süre belli bir fizik­
8 Her öğrenci, anlamının artması ve aydınlanması için ucunu açık
bırakarak bu kelimeye bir anlam yüklemelidir. Genel anlamıyla: Ev-
rimleştiren, büyütücü ya da genişletici ama yaratıcı değildir.
sel egzersiz yapan biri, sadece tüm gün boyunca çekiç
kullanan birinden daha güçlü olur. Aynı şekilde, zama­
nını matematik, edebiyat, dil, bilim, felsefe ya da başka
herhangi bir konuya çalışarak geçiren biri zihnini kulla­
nır ve düşünmek onun için kolaylaşır. Ancak her gün
kısa bir süre de olsa belli bir zihinsel alıştırma yapan
biri, kısa sürede, tüm gün boyunca sadece okuyan ve
meraklı bir şekilde düşünen birine nazaran zihnini daha
çok kontrol eder.
Aslında zihinsel eğitim, zihnin düzenli, sistemli ve
amaca yönelik olarak çalıştırılması gereksinimi birçok
durumda bedensel çalışmadan çok daha önemlidir
çünkü genellikle büyürken bedensel aktiviteler düzenli
ve kontrollüdür. Bedensel aktiviteler kişilerin iradesine
itaat eder ama kişilerin zihinleri genelde tamamen itaat­
siz, tembel ve rahatına düşkündür.
Bu kitabın bir sonraki bölümünde beden için öngörül­
müş çeşitli alıştırmalar vardır. Bunlar bedeni düzen­
lemeyi ve sakinleştirmeyi amaçlamaktadır. Sakinlik,
hareketsizlik ya da donukluk anlamına gelmez. Sakin­
lik, düzenli hareket anlamına gelir ve hızlı hareketle
de oldukça bağdaşır. Aynı şekilde, zihnin kontrolü de
donukluk ya da aptallık anlamına gelmez. O, düşünce­
nin açık görüşlü ve düzenli, zihnin hızlı ve dayanıklı,
fikirlerin etkili ve canlı olması anlamına gelir.
Bedeni sakinleştiren ön çalışma yapılmazsa, zihnin
kontrolü zor olur. Az da olsa belli ölçüde katı bir tutum,
konsantrasyonda daha büyük bir başarı kazanmak için
oldukça gereklidir. Bunun nedeni çok temel bir kural­
la anlaşılabilir. Bu kurala göre, beden hareketsiz, zihin
uyanık durumda olmalıdır.
Kararlı bir şekilde sebat etmekle yaşamda heyecanın
olmaması genelde el ele gitmez. Ancak başarı için zihin
sakin olmalıdır. Amaçlanan şey (ideal) zihinde net
olarak resmedilmeli ve bu resim zihinde sürekli tutul­
malıdır. Böyle bir ruh hâli tüm düşüncenizi, arzunuzu
ve eyleminizi bu yönde kutuplaştırır. Nasıl ki bir yolcu,
labirent gibi bir ormanda ve hiç iz olmayan bir ülkeden
bir yıldızı izlerse, amaçlanan kalıcı şey (ideal) de yaşam­
daki tüm zor ve karmaşık durumlarda hata yapmadan
kendini adadığı şeyi takip edecektir. Gerekli olan tek şey,
sürekli olarak pratik etmek ve dağılmamaktır.
Sürekli pratik etmek ve heyecanlanmamak veya dağıl­
mamak, bu iki kural her zaman geçerlidir. Bunların
iradenin doğal refakatçileri olduğunu görmüyor musu­
nuz? Sadece sözde değil, aynı zamanda eylemde, düşün­
cede ve duyguda da “Başaracağım.” demezseniz, arzula­
manın zayıflığından ve heyecanından tamamen kurtu­
labilir misiniz?
Çalışıp pratik ederseniz, hiç arzu etmezseniz, Brah­
man dışında hiçbir şeye bağlanmazsanız kısa bir süre­
de başarılı olursunuz. Engeller kaldırıldığında yaşam
kendi kendini gerçekleştirecektir. “Uzak bir gelecekte
mi” demek istiyorsunuz? Ya kesin değilse? Kesin olan
şey, zaten olmuş olan kadar doğrudur. Zaten onu başka
şekilde elde edemeseniz de sadece bir şeyin sonuna ulaş­
tığınızda değil, şu anda bile başarı her zaman sizindir.
VIII. Bölüm
BEDENÎN VE DUYULARIN
KONTROLÜ

8.1 Nasıl Oturulmak?


Daha önce kas dengesi, rahatlama ve bunların konsant­
rasyon ve meditasyon alıştırmalarıyla ilişkisinden söz
etmiştim. Bunlar (1) bedenin zihinsel denemelerden
zarar görmemesi ve (2) zihinsel çalışmanın beden­
sel rahatsızlıktan dolayı bozulmaması için gereklidir.
Üçüncü olarak, unutmamalıyız ki bedensel duruşların
duygu durumlarıyla ilişkisi vardır; örneğin, uzanmanın
uyumakla, diz çökmenin dua etmekle. Belli bir duruş
pozisyonu alırken buna dikkat edilmesi gerekir. Ancak
uykunuzu getirmedikçe, konsantrasyon ya da meditas­
yon için uzanmanızın da bir sakıncası yoktur.
Konsantrasyon için size rahatsızlık vermeyecek bir
duruş seçin. Genellikle gözler kapalı, eller serbest, baş
ve boyun düz ama gergin olmadan dik oturmak uygun
bir duruştur.
Çok büyük olasılıkla bedeninizin olmasını istediği­
niz kadar itaatkâr olmadığını göreceksiniz. Olası tüm
rahatsız edici nedenleri ortadan kaldırmış olsanız bile
genellikle en ufak bir uyaranla bedeniniz huzursuzlanır,
sabırsızlanır ya da tedirgin hâle gelir. Buna izin verme­
yin. Bedeniniz sizin sözünüzü dinlemeli. Onun efendisi
olacak mısınız? Kalkın ve “Olacağım.” deyin. Bir temen­
nide bulunmak yerine “Olacağım.” deyin. Eğer bedeni­
niz istekli ve itaatkâr değilse onu eğitin. Yarın ve bir ay
boyunca her gün aşağıdaki alıştırmaları yapmak için
belli bir zaman ayırın.
1. Hareketsiz kalmak
2. Gerginlik alıştırması (nerve excersise)
3. Rahatlama
4. Nefes alıştırması
5. Germe ve esneme alıştırması

Bunların hepsini bir ay boyunca her gün hiç aksatmadan


yapın. Alıştırmayı yapamadığınız bir gün olursa ertesi
gün yeniden başlayın ve tek bir gün bile aksatmadan
bütün bir ay boyunca yapın. Bu size, beden için yararlı,
irade içinse değerli bir şeyi yapma fırsatı verir. Bedeni­
nizi ödüllü bir köpeği eğitir gibi eğitin; onu aç bırakma­
yın, dövmeyin ama onu şımartmayın da. Bu yeni yöne­
tim sistemiyle eskinin kiri pası yüzeye çıkar. Şimdiki
zorlanmadan değil de eskiden şımartılmış olmasından
dolayı bedeniniz zayıf düşüp hasta olursa alıştırma­
ya birkaç gün ara verin. Sonra en baştan tekrar başla­
yın ve bedeniniz sağlam, düzgün ve güçlü olana kadar
bunu yapmaya devam edin. Uyuşukluk ve zayıflık hâli
ortadan kalkana kadar alıştırmaları yapmayı sürdürün.
Gerekirse beslenme alışkanlığınızda değişiklik yapın;
“ağır” ve “yağlı” şeyler yerine, “hafif” yiyecekleri seçin.

8.2 Beş Bedensel Alıştırma


1- Hareketsiz Kalma Alıştırması: Saatinizi görebilece­
ğiniz bir yere koyarak ayna önünde 3-4 dakika kadar,
nefes almak ve göz kırpmak dışında hiç hareket etme­
den ayakta durmaya çalışın. Oluşabilecek hiçbir seğir­
me, gıdıklanma, kaşınma, ürperme, ağrı ya da rahatsız­
lık hissine tepki vermeyin. “Hareket etmemeyi”» değil
“hareketsizliği” düşünün.
2- Gerginlik Alıştırması: Dirseğiniz serbest bir şekilde
oturun ve elinizi havaya kaldırın. Hiç hareket ettirme­
den avuç içinize ve parmaklarınıza dikkatle bakın. Kısa
süre sonra kaslarınızda ürperti ve parmak uçlarınızda
karıncalanmayla birlikte bir şeyler akıyor gibi hissede­
ceksiniz. Bir şeylerin aktığı doğrudur ve bu, son elli yılda
zaman zaman fotoğraflanabilmiştir de. Ancak şimdi
bu akışı iradenizle tersine çevirebileceğinizi görün. Bu
şeyi kolunuza geri yollayın. Elinizi sabit tutmaya devam
ederek akışı hissedin ve birkaç kez de tersine çevirmeye
çalışın.
Daha sonra bu alıştırmayı her iki eliniz ve ayağınız
için bakmadan uygulayın. Bu ruh hâlini, beklenmedik
“gergin bir durumda” heyecanlanırsanız akışı tersine
çevirmek için kullanın. Ben bunu “sinir sıvısı kontrolü”
olarak adlandırıyorum. Bununla birlikte, bu akışı hatta
selleri hissettiğiniz ve bazı sezgilerinizin onun akması­
na izin vermenizi, bazılarının da size bu akışın ne yöne
gittiğini söylediği zamanlar olabilir.
3- Rahatlama Alıştırması: Bu çalışmanın ilk bölümü
rahatlık hissi kazanmak içindir. Şimdi önereceklerim
bunu amaçlar. Bir kolunuzu gevşek bırakarak omuz
hizanızda kaldırın. Dirseğinizi hafifçe bükün ve elinizi
bilekten serbest bırakın. Diğer elinize bir kitap alın ve
havada duran kolunuzun ön kısmının altına yerleştirin.
Kitabı dengeli bir şekilde yerleştirmek için yatay duran
kolunuzun eksen noktasını bulmaya çalışın. Yerleştirme
bittiğinde kolunuz düşmeden kitabın üzerinde dinle­
necektir. Rahatlamak için enerjinin parmak uçlarından
başlayarak yavaşça ve artarak omzunuza doğru çekildi­
ğini imajine edin. Kolunuz dinlendiğinde altındaki kita­
bı birden çekin. Gerçekten dinlendiyse kolunuz cansız
bir şekilde düşecektir. (Bazen bunu bir oyunmuş gibi
düşünebilirsiniz, ikinci bir kişi kitabı tutar ve beklenme­
dik bir anda da çeker.) Bunu birkaç kez deneyin çünkü
yolu fiziksel itaatten geçen gerekli zihinsel duyguyu elde
edemeyebilirsiniz.
Rahatlık duygusunu yakaladığınızda bunu uzana­
rak tekrarlayın. Aşama aşama kendinizi esnetin; ayak
parmaklarınızdan başlayarak ayakları ve bacakları,
oradan yukarı çıkarak bel bölgenizi, parmaklarınızı ve
kollarınızı, sonra özellikle de boynunuzu hareket ettire­
rek ve tamamen gevşeterek esnetin; bu çok önemlidir.
Ardından çenenizi, dudaklarınızı ve burnunuzu, alnı-
mzı ve kafa derinizi esnetin. Tüm vücudunuz rahatlığa
gömülsün ta ki bu işlem tamamlandığında ciğerlerinizi
boşaltan fiziksel keyfin göstergesi olan derin bir nefes
verin. Ardından daha sakin ve yavaş bir tempoyla doğal
bir şekilde yeniden nefes almaya başlayın. Artık yattığı
yerden kalkmak istemeyen rahatına düşkün bir kedi gibi
hissedeceksiniz.
4- Nefes Alıştırması: Zayıf ve güçsüz nefes almak fizik­
sel sağlıktan başka zihinsel güce de hiçbir katkı sağla­
maz. Güçlü, yavaş, sakin, düzenli nefes almak en iyisidir
ve bizim yine, giysi gibi giyilip çıkarılabilen konsantras­
yon nefesi için bir ruh hâli oluşturmaya ihtiyacımız var.
Hem güç hem de kontrol için ilk önce diyafram bilinci­
ne sahip olmamız gerekiyor. Şarkıcılar ve konuşmacılar
bunu çeşitli şekillerde yaparlar. En iyi yollardan bir tane­
si, ilk önce elinizi kaburgalarınızın altına ve belinizin
üstüne, ön kısmına yerleştirerek ve daha sonra ağzınızı
bir köpek gibi açıp soluyarak diyaframın yerini bulmak­
tır. Kaslarınız acıyana kadar soluyun. Şimdi de gevşek
veya gergin olmadan dik oturarak zihninizi göğsünü­
zün önüne getirin -ortasına değil, her iki yana doğru -ve
yalnızca düşünerek, iradeyle -nefes alarak değil- göğsü­
nüzde, öne değil de çaprazlama bir şekilde yan taraflara
doğru, bir dizi hafif kasılma ve genişleme hissi oluştu­
run. Biraz çalıştıktan sonra bu kasları düşünce gücüyle
kontrol edebilirsiniz.
Artık konsantrasyon nefesi için gerekli ruh hâline
bürünmeye hazırsınız. îlk olarak nefesinizi verebildiği­
niz kadar verin. Sonra diyaframı aşağıda tutup bastıra­
rak havayı yavaşça ve burun deliklerinden içinize çekin;
böylelikle göğüs kafesinizi genişleterek daha fazla hava­
yı içinize çekin. Başka bir deyişle, birbirini izleyen ve
sürekli iki harekette havayı yutun ve içinizi tamamen
doldurun. Nefesinizi biraz tuttuktan sonra yavaşça verin.
Herhangi bir durumda bunu çok fazla yapmayın. Akci­
ğerler iyi bir şekilde kullanılıyorsa bunun amacı ciğer­
leri normalden daha fazla havayla doldurmak değildir.
Nefes alırken oluşan heyecanlanma, ritimsizlik ve özen­
sizlik alışkanlıklarını yok etmek için uygulanabilir. Bu
yüzden bir kişi, bedene iyi nefes almanın insana kendi­
sini nasıl hissettirdiğini öğretebilir. Yanlış yerleştirilen
eski hissi giderir ve onu yeni ve doğru bir hisle değiş­
tirir. Kısa süre içinde bilinçaltına işlenerek alışkanlığa
dönüşür ve eski tarz unutulur. Göğüs kafesinizi dışarı
itmeyin ve sırtınızı da geriye gömmeyin. Bunun yerine
karın kaslarını içeri çekin. Bu şekil beli güçlendirecek ve
düzleştirecektir, herhangi bir nefes alıştırması yaparken
kasları bir arada tutmaya yarar. Gerçekten de gün içinde
ayaktayken, otururken veya uzanırken bu kasları birkaç
sefer aşağı yukarı hareket ettirmek çok iyi bir şeydir. Ve
bu alıştırmayı yaparken hareketi en son yukarıda bitirin,
hiçbir zaman aşağıda bitirmeyin. Bu şekilde karın kasla­
rınız itaatkâr ve güçlü olabilir. Öyle ki iyi nefes almakla
bağlantılı olarak, biri kendiliğinden göğüs kafesini dışa­
rı itme hatasına düşmez ve karın kaslarını içine çekerek
doğru hareketi uygular. Bundan sonra bu kasları diyaf­
ramla karıştırmazsınız. Nefesinizi uzun tutarsanız hızlı
bir şekilde ve birden vermek zorunda kalırsınız. Herkes
kendisi için sağlıklı nefes alma ölçüsünü bulmalıdır.
Yavaş nefes almak dinginliğe ve uzun yaşamaya katkıda
bulunur. Oluruna bıraktığımız ya da durdurduğumuz
zaman hepimiz muhtemelen bu hissi tadacağız. Ama
bu durumu kişisel duygularımızla karıştırmamak için
dikkatli izlemeliyiz.
Bazıları saymanız gerektiğini ya da nefes almak, nefe­
si tutmak ve vermek için birimlerden oluşan bir tespih
çekmeniz gerektiğini söyler. Birçok eski hoca 1, 4 ve 2’li
birimlerden oluşan ritim önerir ama bu özel amaçlar
içindir; büyük olasılıkla ortalama bir insan 4, 4 ve 4 u
uygun bulacaktır. Bir birim yaklaşık olarak 1 saniye­
ye denk gelir. İyi ve zinde hissederken denemek iyi bir
tercihtir. Konsantrasyon alıştırması için çok yavaş ya
da uzun nefes almak ve bir burun deliğinden alıp diğe­
rinden vermek gibi tuhaf nefes alma şekilleri gerekmez.
Anormal şeylerden ve uç noktalardan tehlikeli olduğu
için sakınılmalıdır. Ve asla nefes alırken “nefesinizi tutu­
yorsunuz gibi” yanlış bir sanıya kapılıp boğazınıza tıpa
tıkamayın.
Germe ve Esnetme Alıştırmaları: Dört alıştırmayı iler­
lettikten sonra bedeninizi günlük aktivitelerde forma
sokmak için bunları yapabilirsiniz. Uzun süreli oturma­
lardan sonra bunları yapmak oldukça iyidir.
Ayakta durup topuklarınızı birleştirin ve ellerinizi başı­
nızdan yukarıya kaldırın; dizlerinizi kırmadan ayak
parmaklarınıza değmek için eğilin ve tekrar ulaşabil­
diğiniz kadar uzağa uzanarak parmak ucunuzda dik
pozisyonunuza geri dönün.
Az önceki gibi dik durun, ellerinizi ve kollarınızı aşağı
bırakın. Ellerinizin arka yüzünü çevirerek başınızın
üzerinde birleşene kadar yavaşça yanlara ve yukarı
doğru kaldırın. Yukarı doğru parmak ucunda yükselir­
ken esneyin ve yavaşça başlangıç durumuna geri dönün.
Bir kez daha eller yanda açık, avuç içleri içeri bakıyor,
yavaşça eliniz diz hizanızın altına inene kadar bir tara­
fa doğru eğilin. Diğer eliniz koltuk altınıza kıvrılırken,
bedeni süreİdi esnetmeye devam ederek yavaşça diğer
tarafa doğru eğilmeyi sürdürün.
Tüm alıştırmaları tam olarak ve yoğunlaşmış düşüncey­
le, en az birer dakika yapın. Son olarak dizinizi kırarak
bir ayağınızı kaldırın, sonra diğer ayağınızı kırın; ilk
kaldırdığınız ayağınızı biraz daha kırın ve bu şekilde
olduğunuz yerde ilerlemeden bir dakika kadar koşun.
Bu alıştırmada iki ayak aynı anda yere basmaz. Bütün
bu alıştırmalarda ve diğerlerinde kalbi yoracak hiçbir
şey yapmayın.
Ek olarak: Gözler ve boyun için -değerlendirilmezse
boşa gidecek olan- artık zamanlarda yapılabilecek belli
alıştırmalar vardır. Her iki organ da dengeli bir kas
sisteminde alıştırmaya gereksinim duyar. Bir zamanlar
birinin bana “Boynun kadar gençsin.” dediğini hatır­
lıyorum. Belki de sadece öyle zannediyorumdur. Her
türlü durumda bu doğrudur çünkü dengeli bir kas siste­
mi için gelişime, gevşemeye ve rahatlamaya ihtiyacınız
vardır. îlk olarak boynunuzu gevşetmek için onu esnetin
ve bırakın geriye doğru düşsün. Bunun için altı tane alış­
tırmamız var:
1) Başınızla yavaşça her iki yöne daireler çizin,
2) Başınızı yavaşça ileriye ve geriye doğru sallayın,
3) Başınızı bir taraftan diğer tarafa uzatın,
4) Başınızı sağdan sola çevirin,

i 89
5) Çenenizi ileriye ve geriye doğru çıkartın ama seviye­
sini değiştirmeyin,
6) Başınızı dikeyliğini bozmadan biraz sola ve sağa
kaydırın. Son olarak tekrar boynunuzu esnetin ve tekrar
eski konumuna yumuşak bir şekilde geri getirin.
Boyun için başka güzel bir alıştırma da elleriniz dizi­
nizde oturmuş vaziyette yavaşça üst kısmınızla daireler
çizmektir. Bu esnada boynunuzu tamamıyla rahat bıra­
kın, o zaman ağırlığın etkisiyle başınız da daireler çize­
cektir. Bu alıştırmaya öne eğilip başlayın. Boyun ağırlı­
ğından dolayı geri çekerken bırakın başınız öne düşsün,
bu esneme hissi verecektir. Sonra baş kısmınızı yavaşça
döndürün. Sağ omuz aşağı düşerken gevşemiş olan baş
da o tarafa doğru yatar. Bunu her iki yönde de birkaç
kez yapın. Baş öndeyken rahatlamış olan tüm yüzü
-zorlamadan- çeneyi, dudakları, şakakları hepsini rahat
durumda titreterek sallamak iyi bir kapanış olur.
Gözler içinse, başınızı hareket ettirmeden otururken
bakışlarınız yavaşça ve düzenli olarak karşıdaki duvarın
veya geniş bir nesnenin dış hattını ilk önce bir yöne sonra
diğer yöne doğru süzsün. Baktığınız yönü değiştirmeye
her karar verdiğinizde gözünüzü bir süreliğine sıkıca
kapatın. Yukarıya ve aşağıya, karşıya ve köşelere, her iki
yöne daireler çizerek dolaşın gözünüzle. Bu alıştırmanın
bir başka çeşidi de şudur: Yakın bir nesneye bakın ve
daha sonra onun biraz daha ötesinde bir şeye, diğer bir
deyişle, daha yakından başlayarak giderek daha uzağa
bakın ve bunun tam tersini yapın ama düzensiz ve
atlayarak değil yavaş hareketlerle. Genelde göz sağlığı
için 5-6 metreden ilerisini göremediğiniz bir odada
oturmayın çünkü bir şeyi düşünürken durduğunuzda
bu uzaklığa bakarsınız. Eğer küçük bir odadaysanız
“duvarın içinden bakmayı” öğrenin. Bazen çocuklar
öğretmen soru sorduğunda tavana bakar ve öğretmenler
de bilmeden azarlar: “Bana bak, tavana değil, yanıt orda
yazmıyor.” Bu, çocuğu düşünmek için daha zor durumda
bırakır ve belki de gözlerine bile zarar verebilir.
Yukarıdaki alıştırmaları boş zamanlarınızda yapabilirsi­
niz. Her zaman sizin iyi hissetmenizi sağlayacaklardır. O
kadar muhteşemlerdir ki kendini kötü ve mutsuz hisse­
den birine “Sadece bazılarını yap, özellikle boyun alıştır­
malarını ve nasıl hissettiğini gör.” diyorum.
8.3 Neden Fiziksel Egzersizler?
“Neden bir kişi zihinsel konsantrasyon çalışmasında
fiziksel egzersiz yapmalı?” sorusu akla geliyor. Fiziksel
egzersiz gerekli değildir ama öğrencinin zamanı varsa
ve kararlıysa fiziksel egzersiz nefes alma, oturuş ve sinir
sistemindeki kötü alışkanlıkları düzeltmek için öneri­
lir. Bedenin gelişimi doğanın sunduğu koşullar altında
meydana gelmiştir. Sağlıklı ya da uyumlu olanlar yaşam­
da kalıp korunurken sağlıksız, ahenksiz vasıflardan
vazgeçildi ve onlar yok oldular. Ama şu anda modern
insan bedenini ölçüsüz, dengesiz ve uyumsuz gelişimler
ve davranışlar için kullanıyor. Ancak birkaç özel alış­
tırmayla bunları düzeltebilir. Bedene uygulayacağımız
hiçbir şey zihnin güçlerini ya da olgunlaşmasını geliş­
tirmez fakat bazen bedensel uyumsuzluk zihinsel alış­
tırmaların yapılmasını zorlaştırır. Yine de dikkatimizi
bedene vermektense zihinsel güçlerin gelişimi için çalış­
mak daha iyidir.
8.4 Duyuların Kontrolü
Bu bölümde verilen fiziksel egzersizleri bir ay boyunca
yaptıktan sonra sakin oturabilmenize, bedeninizin daha
hafif ve canlı olmasına ve sabahları kedi gibi uyanabil-
menize rağmen, konsantrasyon ya da meditasyon esna­
sında dış etkenler hâlâ daha sizi rahatsız edebilir. Örne­
ğin, gürültü dikkatinizi dağıtabilir. Bu durumda aşağıda
yazılanları bir ay boyunca her gün yapmak için on beş
dakikanızı ayırın.

Genellikle, kısa bir sürede tam bir inziva ve sükûnet elde


edilemediği için bu gereklidir. Koşullar itibariyle şanslı da
olsanız ışıktan, sesten, rüzgârdan ve rahatsız edici diğer
şeylerden tam olarak kaçamazsınız. Ancak, duyularınızı
duyu organlarınızın topladığı bilgilere kayıtsız kalması
için eğitirseniz bunun çok bir önemi kalmaz. Bir kitabı
kendimizi kaptırmış okurken dışarıda cıvıldayan
kuşların, rüzgârda salman ağaçların hışırtılarının, ocakta
çıtırdayan ateşin ya da duvardaki saatin tik taklarının hiç
farkında olmayız. Aslında bu seslerin tümü kulağımıza
girer ve duyu organlarını harekete geçirir. Bu durumda
kulak bu seslere tepki vermiyor değildir ama duyular
duyu organlarına kendini kapamıştır. Bu yüzden biz
dalgınken gözler açık olsa bile, retinanın üzerine ışığın
aydınlattığı her şeyin görüntüsü düşmesine rağmen
hiçbir şey görmeyiz. Eğer bir saat durursa ya da büyük
bir bulut güneşi perdelerse ya da aynı şekilde nemli
rüzgâr tenimize veya burun deliklerimize dokunursa,
bu beklenmedik değişimin neden olduğunu sorgulamak
üzere dikkat hemen dağılır. Zihnimizde dışrak şeylere
karşı birazcık bilinç ya da merak barındırmazsak böyle
şeyler duyularımızın dikkatini çekmeyecektir. Öğrenci
dışrak şeyleri umursamamayı iradesiyle öğrenmelidir.
Bu alıştırma bazen, dikkatimizi dış seslerden ve şekil­
lerden çekip içimizdeki sesi dinlemek, ışığa ve hisle­
re dikkatimizi vermektir. Havanın kulakta veya başka
boşluklarda hareketiyle, kanın dolaşımıyla ya da diğer
bedensel olaylarla oluşan bu tip sesler biz günlük şeyler­
le uğraşırken daha büyük seslerin içinde fark edilmez­
ler. Ama sessizce ve dış etkileri umursamadan oturdu­
ğumuz zaman daha hafif etkiler bilinçli bir şekilde fark
edilebilir. Bunlar konsantrasyon nesnesi olarak seçilip
dış seslerle yer değiştirildiğinde tüm dikkat konsantras­
yon nesnesine verilip dış sesler unutulabilir.
Duyuları, duyu organlarından ayırmak zordur. Sessiz­
ce oturun ve saatin sesini dikkatle dinleyin. Sonra onu
duymamaya çalışın; ilk başta duymamaya çalışın, daha
sonra bilerek dikkatinizi başka bir şeye verin. Tekrar
bilinçli olarak bu sesi hayal ettiğiniz diğer seslerle karış­
tırın ve oluşan karmaşada asıl sesi kaybedin.
Kişinin dikkat dağıtan şeylerden kendini kurtarmasının
en iyi yolu, dikkati dağıtabilecek şeylerin olabildiğince az
olduğu bir yer seçmesi ve zihnini dışarıda oluşan deği­
şikliklere karşı meraktan ve beklentiden uzak tutmasıdır.
Konsantrasyon alıştırmasına başlamadan önce o an için
sizi rahatsız edecek herhangi bir fiziksel durumun olup
olmadığını düşünün. Sizi arayacak ya da çalışmanızı
bölecek herhangi biri olacak mı? Birinin bulunduğunuz
durumu saçma bulup sizi şaşırtacağından mı korkuyor­
sunuz? Öyleyse bile beklentiden sakınmak daha iyidir.
“Biri gelecek mi?” diye sürekli kulağınız kapıda olma­
sın. Bu çeşit tüm beklentiler duyuları en ufak bir sese
karşı sürekli tetikte tutar. Kısacası, herhangi bir alıştırma
yaparken dış dünyada gerçekleşen herhangi bir şeyin sizi
etkilemeyeceğinden emin olun. Kesin olarak dış şeylere
hiç dikkat çevirmeyin. Tuhaf bir ses olursa nedenini ya
da anlamını merak etmeyin. Dışarıdaki değişimlere ilgi
göstermezseniz kısa süre içinde onlar aklınızdan çıka­
caktır.
IX. Bölüm
DAVETSİZ GELEN FİKİRLERİN
ENGELLENMESİ

9.1 Sizden Kaynaklanan Sorunlar


Bazen biz bir işle ya da bir yazıyla meşgulken bir misa­
fir gelir. Bu misafir herhangi başka bir zamanda hoşça
karşılanan bir dost olsa da şu an için bir sorun teşkil
etmektedir. Aynı şekilde, konsantre olmaya çalıştığımız­
da, kimi hoş karşılanan kimi istenmeyen “misafirler”
üzerimize akın etmeye başlar. Bu kadar vakitsiz onları
buraya getiren nedir ve ayrılmaları için onları ne şekilde
ikna edebiliriz?
Davetsiz gelen fikirlerin üzerinde biraz çalışmak, bize
onların genellikle kendimizle ilgili düşünceler olduğu­
nu gösterecektir. Bu düşünceler de akıldaki bazı duygu
ve anılarla ilişkilidir. Bizim, her zaman karşılaştığımız
kişileri ya da şeyleri, yaşamlarımızı nasıl etkileyeceği
yönünde dikkate almak gibi bir eğilimimiz vardır. Bu
böyle olduğu sürece, en az gereksinim duyduğumuz
anda onlarla ilgili duygular zihnimizi istila edecek ve bu
hislere denk gelen fikirler zinciri uyanacaktır.
Albay Snuffamout kulüpteki arkadaşları için gayet hoş
bir dost olsa da emrindeki talihsiz kişiler için bir zorba­
dır. Dolayısıyla onunla ilgili herhangi bir düşünce ilk
dürümdakiler için içtenlik duygusunu uyandırırken
diğerlerinde kızgınlık duygusunu ortaya çıkaracak­
tır. Kumsalda yürüyüşe çıktığımda hareketli zeminler
ayağımı basmak için güvensiz ve rahatsız ediciyken,
hiç şüphesiz ki develerin toynaklarına çok iyi gelir. Bu
durum yaşamdaki her olay için böyledir, her şeyin uygun
ve uygun olmayan yanları vardır. Ancak yaşamdaki tüm
olayları seçtiğimiz amaca yardımcı olmaları için kullan­
mayı öğrendiğimizde şeyler “uygunsuz” olmaktan çıka­
caktır.
Yaşamtaki olayları ve diğer insanları günlük hayatınızı
ve duygularınızı ilgilendirdiği kadarıyla dikkate alma­
dıkça, esen her rüzgârla zihniniz bir oraya bir buraya
savrulur. Zihin, endişe, pişmanlık ya da kızgınlık duygu­
larını çağrıştıran hatıra ve beklentilerle dolar. Bu çağrı­
şımlar, fiziksel işler ya da çalışmak, kitap okumak veya
bir sohbet esnasında düşünmek gibi bir noktada somut
temelleri olan zihinsel aktivitelerle meşgulken büyük
oranda gizli kalır. Fakat siz aktif meşguliyetinizden ya
da çalışmanızdan konsantre olmak için uzaklaşır uzak­
laşmaz bu ısrarcı düşüncenin baskısını hissedersiniz,
özellikle de konsantrasyonu sağlayacak görsel bir simge
ya da şekil yoksa... Nitekim böyle bir durumda bu ısrarcı

i96
düşüncenin baskısı davetsiz konuk konumundadır.
Bu yüzden, zihinsel ve duygusal çalkantıları besleyen bu
ilişkilendirmeleri zayıflatıp yok etmeniz istenir. Bunun
için, sizi kızdıran ya da pohpohlayan kişi ya da şeyleri
kişisel yaşamınızın bir uzantısı olarak görmek yerine,
onları kendi kaderlerini çizerken yardımcı ya da engel
olabileceğiniz kişi ya da şeyler olarak görmelisiniz.
Pratikte bu şu anlama gelir: Başkalarının hareketlerini,
niyetlerini, sözlerini ya da davranışlarını, sizin kendi
yaşamınızı ya da ilgi alanınızı etkilediği şekilde değil,
onların kendi yaşamlarını ve kendi ilgi alanlarını etki­
lediği şekilde değerlendirme alışkanlığı geliştirmelisiniz.
Bu alışkanlıkla kazanılan bencillikten uzak yaşam biçimi
kişisel düşüncelerin birikimini engeller. Nitekim, böyle
bir yaşam biçimi ciddiyetle ele alınmadığı takdirde tam
bir konsantrasyon sağlamak da mümkün olmaz. Düşün­
ce seviyeleri konsantrasyon esnasında ve günlük yaşa­
mın geri kalanında birbirini etkiler. Dolayısıyla endişe­
yi, açgözlülüğü, kıskançlığı, hırsı, öfkeyi, korkuyu, kibri
ve asabiyeti büyük oranda günlük yaşamınızdan çıkara­
bilirseniz, bu durum konsantrasyonunuz için o denli iyi
olacaktır.
9.2 Tek Bir Noktaya Odaklanmış Yaşam
Eğer zaten “Başaracağım.” dediyseniz, başarırsınız ve
etrafınızdaki boş alanları dolduran davetsiz fikirlerin
büyük bir kısmını oluşturan, yukarıda bahsettiğimiz
tarzdaki düşünce ve hisler tarafından konsantrasyonu­
nuz bölünmez. “Başaracağım!” dediyseniz belli düşün­
celerin davetsiz olarak gelmemesini dileyemezsiniz bile.
Eğer kendinizi herhangi bir zamanda bunu dilerken
bulursanız bilin ki gerçek anlamda ‘İradeyle yapaca­
ğım.” dememişsinizdir.
O hâlde yaşamınızın gerçeklerini düzenlemeye girişin.
“(1) Hayattaki öncelikli amacınız nedir, (2) görev, haklı
neşe, eğlence ve zayıflıklar ya da o an üstesinden gele­
bilecek kadar kendinizi güçlü hissetmediğiniz eğilimler
nedeniyle hangi ikincil amaçlara ihtiyaç duyuyorsunuz,
(3) gücünüz dâhilindeki şeyler nelerdir, bunlar ne ölçü­
de gücünüz dâhilinde ve gücünüzü aşan şeyler nelerdir,
(4) gücünüzün yettiği şeyleri ne şekilde amacınıza uyar­
layabilirsiniz ve yolunuza çıkan şeyleri amacınıza uygun
nasıl kullanabilirsiniz?” bunlara karar verin. Bunlar­
dan birincisi, zihninizi konsantrasyona adadığınız süre
boyunca sizin tek amacınız olacaktır. İkincisi günlük
yaşamınızın büyük bir bölümünü oluşturacak, üçüncü-
sü sizin ilk iki maddeyi sakince ve akıllıca yürütebilme-
nizi sağlayacak; böylece gücünüzü aşan bir yük altında
ezilmeyeceğiniz gibi, gerçekten aşabileceğiniz ya da atla­
tabileceğiniz engeller tarafından da moraliniz bozulma­
yacaktır.
Sabah uyanınca oturun ve sizi o gün nelerin bekledi­
ğini düşünün. Aklınıza gelen her durumda kendinize
şunları sorun: “Bu benim ilk amacıma hizmet ediyor
mu? Bu benim ikincil amaçlarıma mı ait? Bu durumu
kullanmaya ya da değiştirmeye gücüm ne ölçüde yeter?
Bu durumdan nasıl faydalanabilirim?” Gün bittiğinde
aynı listenin üzerinden tekrar geçin ve kendinize şunları
sorun: “Bu durumu kendi ilk amacım için mi yoksa ikin­
cil amacım için mi kullandım? Olaya ne ölçüde gücüm
yetti? Ondan nasıl faydalandım?”
I 98
Günlük pratiğinize başlamak için oturduğunuzda, bu
davetsiz düşünceler sizde çok sıkıntı yaratıyorsa, kendi­
nize şu soruyu sorun ve adım adım yanıtlayın: “Ne
yapmak üzereyim?” “Şunu ve şunu yapacağım. Sonra
şunu ve şunu yapacağım.” Sonra şunu sorun: “Neden
şunu ve şunu yapmak üzereyim?” Yanıtlayın: “Şu ve şu
nedenle.” İkinci olarak şunu düşünün: “Günlük yaşa­
mımdaki işim ne?” Kısaca bir gözden geçirip, kesin ve
açık olarak şu fikri oturtun: “Konsantrasyon için ayır­
dığım bu zamanda, bu beni ilgilendirmiyor.” Son olarak
şunu düşünün ve yanıtlayın: “Hangi düşünceler beni şu
anda rahatsız ediyor?” Örneğin: “Mr. Ponsonby benim­
le kötü konuştu; oğlum sözümü dinlemedi; babam beni
yanlış anladı; biraz para kaybettim; para çaldırdım; işi
alamamaktan korkuyorum; sigara içmek, bir şey içmek
ya da sakız çiğnemek istiyorum; çok sıcak ya da çok
soğuk olmasa keşke; merak ediyorum, şunu şunu kaza­
nabilecek miyim; üst rütbeli subayımın benim yete­
neklerimin daha fazla farkına varmasını nasıl sağlarım;
oğlumun ya da karımın hasta olmamasını isterdim; ah,
ne zaman başarılı olacağım; ilerleme kaydediyor muyum
acaba; bu sinekler de rahatsız etmese.”
Tüm bunların gözden geçirilmek üzere ortaya çıkmala­
rına izin verin. Onları aceleci ve kızgın bir azarlamayla
kötüleştirmeyin, bunun yerine sessizce her birine şunla­
rı söyleyin: “Günaydınlar efendim, umarım iyisinizdir.
İşinizin zorlayıcı olduğuna hiç kuşku yok. Günümün
tamamında ciddi şekilde işle meşgul olacağım ve sizi de
tam anlamıyla tatmin etmek istiyorum fakat önümüzde­
ki şu bir saat başka bir işle meşgulüm. Günaydınlar.” Bu
şekilde kibar davranılan misafirler kendilerini, sessizce
başlarını eğerek çıkmak zorunda hissederler. Yaşamı­
nızı düzenlerken onlara da yer ayırdığınızı hissederler.
Gün boyu, onlarla anlaştığınız küçük emeklilik maaşıyla
ölene kadar huzur içinde geçinip giderler.
Konsantrasyon çabanız esnasında sizi rahatsız etmek
için davetsiz gelen bu tip düşüncelerin nedeni, duygula­
ra ve düşüncelere açık kapı bırakmaktır. Eğer hâlâ davet­
siz konuk gelmekte ısrar ediyorsa onu bir dakikalığına
dikkate almak için duraksayın.
Ona şöyle söyleyin: “Hadi ama, şu an ilgimi dağıt­
ma. Bu öğleden sonra saat beşte sana dikkatimi vere­
ceğim.” Sözünüzü tutun ve verdiğiniz saatte düşüne­
rek bir çözüm bulun. Düşünün, gücünüzün yettiği bir
durum mu, yoksa gücünüzü aşıyor mu? Eğer gücünü­
zün yettiği bir şeyse onu hafifletmek için bir şey yapma­
ya karar verin, eğer onu hafifletmek gücünüzü aşıyorsa
sonuç olarak onun sizi ilgilendirmediği ve bu konu­
yu bir daha düşünmeyeceğiniz yönünde karar verin.

9.3 Telepatik Davetsiz Konuklar


Davetsiz konukların diğerlerinin zihinlerinden ya da
etrafımızdaki nesnelerden telepatik olarak bize gelip
görünen başka bir türü daha vardır. Kablosuz iletişimin
olduğu bu devirde, başkalarının zihinlerindeki düşünce­
lerin bizi etkilediğine inanmak çok da zor değildir. Alış­
kanlıkla düşündüğümüz fikirlerimizin biz yoğun bir işle
meşgulken etrafımızda dolaştığı ve sessizce kendilerini
zihnimize akıttıkları hepimizin tecrübe ettiği bir şeydir.
Bu ikinci türe giren davetsiz misafirler çoğu durumda
belli kişisel duyguları kızıştırmazlar. Kelimeler, sayılar,
resimler, fikirler, mantıklı olsun ya da olmasın, aklı­
mıza gelirler ve genellikle günlük yaşamlarımızı kapla­
yan olaylar, amaçlar ya da hislerden bağımsızdırlar.
Etrafımızda dolanan şeylerden ya da diğer kişilerden
bize gelirler. Eğer aktif bir konsantrasyona sahipsek ve
zihin kuvvetli bir şekilde çalışıyorsa aklımıza bu gezgin
düşünceler gelir ve giderler. Zihninize gelip gitmelerine
rağmen dikkati tamamen üzerlerine çekebilecek güçte
değillerdir. Eğer böyle bir gezgin düşüncenin ısrarcı ve
kalıcı olduğunu fark ettiyseniz, kişisel olarak o düşün­
ceye ilgi duymaya başladığınızı da fark edersiniz ve bir
sabırsızlık, gerginlik, hayal kırıklığı ve endişe doğmaya
başlar. Bu durumda gezgin düşünce zihninizde uyukla­
yan bir akraba bulmuş olur ve onu uyandırıp harekete
geçirir. Böylece artık bu davetsiz konuk birinci türden
bir konuk gibi davranmaya başlar. Zihinsel olarak öyle
sakin olmalısınız ki dikkatinizi bir şeye verdiğinizde
gezinen resimlerin gelip geçtiğini, onlara hiç dikkat
göstermeden zar zor fark edebilmelisiniz. Daha sonra­
sında, gerekli olan sakinliği ve konsantrasyonu pratik
yaparak elde ettiğinizde, bu resimleri detaylı olarak
incelemek zahmete değerdir ama bu seviyede, bu konu­
da herhangi bir çaba dikkatinizi başka yöne çekmekten
başka bir işe yaramaz. Bu seviyede formülünüz şu olma­
lı: “Merhaba, yine mi oradasın? Tamam, ister git ister
kal, umurumda değil.”
Şunu da unutmayın ki bir şeyi düşünürken ya da zihin­
sel olarak bir şeye konsantre olurken her zaman diğer
düşüncelerin gölgesi vardır. Bazen dikkat çekmek için
merkeze yeterince yakın hareket ederler. Onları kova­
lamaya çalışmayın, yaptığınız işle meşgul olun; bir süre
sonra onlar solup gideceklerdir.
9.4 Çevrenin Etkisi
Kişinin trende ve otobüste bile -tetikte olmasını ya da
yanıt vermesini gerektirmeyen her yerde ve her durum­
da- konsantre olmayı öğrenmesi gerektiğini çünkü
ancak bu şekilde yaşama karşı pozitif ve güçlü olabi­
leceğini söylemiş olsam da alıştırma yaptığımız özel
zamanlarımızda, sessizliğin ve bizi bölecek aksaklıklar
olmamasının rahatlığını da göz ardı edelim demiyorum.
Zorluklarla yüzleşecek ve onları aşacak kadar güçlü
olmalıyız fakat kasıtlı olarak da kendimize zorluk arayıp
yaratmamalıyız.
Kendinizde bir değişim arzu ettiğinizde, etrafınızdaki bir
değişikliğin değerini fark ettiniz mi? Kimi zaman kendi
yatağında uyuyamayan bir adam duymuştum. Öyle bir
durumda tek yapması gereken kıyafetlerini giymek ve
gidip oturma odasının koltuğuna uzanmakmış; böyle­
ce en derin uykusunu uyurmuş. Aynı şekilde bizim de
konsantre olurken çevremizin bize sunduğu seçeneklere
sırtımızı dönmemize gerek yok. Bazı kişiler bu konu­
da çok ileri gidiyor, hem niye olmasın? Herkesin kendi
hevesini yaşamasına izin vermek gerek. Bu durumda,
bazı zihinsel fikirleri ve diğer insanlarla bağlantısı olan
nesnelere uzun bir süredir yapışmış olan “belirginleşmiş
telepatik” düşünceleri tanıdık nesnelerden elemek için
aşağıda sayacaklarıma benzer bazı düzenlemeler yapıla­
bilir. Konsantrasyonunuz iyiyse bunları dikkate almanı-

I 102
za gerek yok ama dış faktörlerden etkilenmeden dura­
mıyorsanız bu sayacaklarımla bu durumu aza indirge­
yebilirsiniz: Normalde başka hiçbir amaç için kullanıl­
mayan bir odayı bu pratik için ayırın. O odayı kendiniz
temiz tutun, bu işi üstlenecek hizmetçiler tutmayın.
Odanın ortasına oturun, önünüze üzerinde düşünmek
istediğiniz herhangi bir fikir ya da nesnenin resmini,
şeklini ya da sembolünü yerleştirin (eğer bu tarz şekille­
re karşı değilseniz). Pencereye arkanız dönük oturun ve
günlük giysilerinizi dışarıda bırakın. Odaya girmeden
önce, tercihe göre mümkünse yün olmayan özel bir giysi
giyin. Odaya para, çakı ya da anahtar sokmayın. Odada
özel bir kol saati ya da küçük bir saat, kalem ve kâğıt
bulundurun. Eğer hava çok soğuk değilse, ayaklarını­
zı girmeden önce iyice yıkayın ve çıplak ayakla odaya
girin. Vücudu ve bacakları da bol soğuk suyla yıkamak
en iyisidir. Tüm bunlar, iş yaşamında kullanılan ya da
diğer insanlar tarafından çok kez ellenmiş olan nesne­
lerin yaydıklarıyla direkt iletişime geçmenizi engelle­
yecektir, aynı zamanda gezgin düşüncelerle aranıza bir
duvar örecektir.
Fakat neredeyse bunların hepsi, eğer siz kendinize tam
anlamıyla “İradeyle yapacağım.” demişseniz, gereksiz­
dir. “İradeyle yapacağım.” dediyseniz, yaptığınız şeyle
ilgili olarak, her zaman ve her durumda (1) konsant­
rasyon pratiğinizle ilişkili olarak diğer insanların ilişki-
lendirmelerini kendi zihninizde oluşturmamak için, (2)
kendi konsantrasyonunuzla ve onun yer ve zamanıyla
ilgili olarak telepatik ilişkiler kurmamak için, makul bir
temizliği ve önemli ölçüde bir sessizliği koruyabilirsiniz.
Mr. Smith saatine bakıp Mr. Jones’a şöyle demeye başla­
masın: “Ah, Mr. Robinson tam şu anda, bahçesindeki
küçük çadırında konsantrasyon pratiğini yapıyor olsa
gerek.”
X. Bölüm
KONSANTRASYON
JİMNASTİKLERİ

10.1 Doğrudan ve Dolaylı Düşünme


Şu ana kadarki konsantrasyon pratikleri ve açıklamalar,
öğrencinin sabit ve düzgün bir yol izleyebilmesini sağla­
maya yönelikti. Sonraki aşama düşünmedir. Düşün­
me, iki ya da daha fazla düşünceyi birleştirip yeni bir
düşünce yaratmaktır. Bu yeni düşünce, suyun hidrojen
ve oksijeni kendinde barındırdığı ölçüde, orijinal fikir­
leri kendinde saklayabilir. Bazı durumlarda, öğrenme­
de olduğu gibi, iki fikir verilir ve durumu anlayabilmek
için biz bunları bir birlik hâlinde düşünmek zorunda-
yızdır. Öğretmenler “Üçgenin iç açıları toplamı iki dik
açıya eşittir.” diyor. Bunun nasıl olduğunu anlamak için
düşünmek zorundayız. Bunu yapmak içinse bir üçgene
konsantre oluruz. Üçgeni kafamızda net bir şekilde oluş­
turduktan sonra iki dik açıyı yan yana koyarız. Düşün­
mek, konsantrasyon alıştırmasının genişletilmiş hâlidir
ve konsantrasyona bağlıdır.
Düşüncemizi keşfetmek için kullandığımızda başka bir
düşünme durumu ortaya çıkar. Bu durumda tüm bilgi
ve gerçekleri zihnimizde tutar ve yeni bir fikir ortaya
çıkana kadar onları, aralarındaki tüm ilişkiler dâhilinde
tekrar ederiz. Bay ve Bayan Curie, karanlık bir gecede
laboratuvarlarında gözlem yaparken, bir sıvıyı buhar­
laştırdıkları küçük bazı kapların içinde ateş parıltıları
gördüler. “Bu basit bir toz kalıntısı olamaz.” diye haykır­
dılar ve düşünmeye başladılar: “Bu, bizim deney sırasın­
da gözden kaçırdığımız bir şey olmalı, nedir bu?” Böyle
böyle radyum elementi keşfedildi.
Düşünmek için konsantrasyona ihtiyaç vardır. Anlayış
ne kadar güçlenirse konsantrasyonu tam olarak elde
etmek o derece mümkün, düşünme o derece daha az
dolambaçlı, o derece daha doğrudan olacaktır. Bir kişi
Adan B’ye doğru düşünürken, amacına ulaşmadan önce
aşağıda görüldüğü şekilde dolanacaktır:

Şekil 10.1: Eğitilmemiş bir kişinin düşünme süreci

Daha eğitimli bir kişi ise neredeyse düze yakın bir çizgi­
de sonuca ulaşacaktır. O hâlde biz de hareket hâlindeki
konsantrasyonu güçlendirmek için planlanmış bir dizi
deney yapalım.
10.2 Seri Alıştırmalar
Dizgicinin notu: Başlamadan önce konsantrasyon duru­
muna geçiniz.
5. Alıştırma: Odaya bakının, çeşitli nesneleri sırasıyla
fark edin. Gözlerinizi kapatın ve zihninizde bu nesneleri
tekrar görmeye çalışın. Aynı şeyi alfabenin harfleri için
de yapın. Yunan, Rus, İbrani ve Sanskrit alfabeleri gibi
elde edebileceğiniz herhangi bir farklı alfabeyle de bunu
deneyin.
6. Alıştırma: Tanıdık bir caddede zihinsel olarak yürü­
yüşe çıkın, tüm ayrıntıları hatırlamaya çalışın ve aynı
yoldan geri dönün.
7. Alıştırma: Bir güne dair deneyimlerinizin bir kısmını
imgesel olarak tekrar yaşayın.
8. Alıştırma: Aşina olduğunuz bir nesneyle bağlantı­
lı bir dizi nedenden geriye doğru izleme. Örneğin, bir
saat. Akrep ve yelkovanın hareketini görür ve “tik tak”
sesini işitirsiniz ve bunun nedenini sorarsınız. Böylece
saatin nereden nereye geldiğini görürsünüz, parçaları­
nın yapıldığı, malzemelerinin üretildiği fabrikaya kadar
gidersiniz. Hindistanda benim sorumluluğumda olan
bazı okullarda 3. sınıf öğrencilerine “Gömleğin Öyküsü”
adlı bir ders verdim. Bazen bu ders 20 ders saati tuttu.
Böylece çocuklar şunu görmüş oldu: Üzerlerine basitçe
geçirmiş oldukları bir gömlekle, sosyal açıdan, bazıları
dünyanın uzak bölgelerinden olan yüzlerce insanla bir
bağ kurmuş oldular. Bu dersi verirken niyetim karşılıklı
sosyal duygular uyandırmaktı ama tabii ardışık düşün­
me konusunda da iyi bir eğitim olmuş oldu.
Yukarıdaki alıştırmalarda kesin bir doğruya ulaşmak
şart değil. Amaç, sürekli aktif bir konsantrasyon geliş­
tirmektir. Şüphesiz ki başlamadan önce konsantrasyon
durumuna geçmeyi unutmayacaksınız.
10.3 Kavrama Alıştırması
9. Alıştırma: Buna “konsantrasyon genişletmesi” dene­
bilir. Bir gün bir öğrencimden beş köşeli bir yıldız hayal
etmesini istedim ve ne gördüğünü sordum. Bir kerede
göremediğini söyledi ama bir çeşit zihinsel astigmatlık
söz konusuydu; bir ya da iki köşeyi çok net görebilirken
diğer köşeler, tarif ettiğine göre “odak dışı” ya da “görüş
alanı dışındaydı. Bunun üzerine, net olana kadar tekbir
köşe üzerine odaklanmasını istedim, sonra sadece ikinci
köşe üzerine odaklanmasını istedim, ardından da ilk iki
köşeye birlikte, yan yana odaklandı. Daha sonra bu iki
köşeyi bırakıp başka bir köşeye odaklanmasını istedim,
sonra bu köşeye de ilk iki köşeyle beraber odaklanma­
sını ve buna her köşeyi ekleye ekleye böyle devam ettik.
Bu yolla bütün şekli net olarak görmeyi ve bütün şekle
net olarak odaklanmayı başarabildi. Bunu çeşitli farklı
geometrik şekillerle pratik edin.
10. Alıştırma: 9. Alıştırmadaki şekiller belirginleşti­
ğinde, yavaş yavaş boyut büyütme ve küçültmeyi pratik
edin. Nesnelerin sizin için uygun olan bir büyüklüğü,
boyutu olduğunu fark edeceksiniz. Aynı şey geometrik
şekiller için de geçerlidir ve bu, doğal bir nesne için çok
daha açıktır. Eğer bir mürekkep hokkası üzerine düşü­
nüyorsam, zihnimde yarattığım hokka hokkanın doğal
büyüklüğüyle olabildiğince uygun olacaktır. Fakat eğer
nesnem bir fareyse, onu düşünürken zihnimde biraz
büyütmem gerekir ya da eğer nesne olarak fili seçmiş­
sem, o zaman da gerçek büyüklüğünün yaklaşık yarısı
kadar küçültmeye ihtiyaç duyarım. Bu herhangi bir süre
için bir filin yanında durmuş ya da oturmuş kimse için
çok daha açıktır. Ben bir keresinde filin yanında yaklaşık
iki saat kadar durmuştum. Böyle bir durumda, filden ya
uzaklaşmak ya da onu küçültmek isteği duyarsınız.
11. Alıştırma: Karşınıza bir insan yüzü resmi ya da
sevdiğiniz birinin portresini koyun. Ona dikkatle bakın
ve bir kerede ne kadarını net olarak imgeleyebildiği­
niz! görün. İmgeleminize kulakları dâhil etmediniz
mi yoksa? Önemsemeyin, pratik şöyle devam ediyor:
Tek bir göz gibi küçük bir parçayı seçin. Zihninizde­
ki imgeyle resimdeki aslını karşılaştırın. Doğrulayın.
Tekrar edin. Göz netleştiğinde ve güçlendiğinde diğer
göze geçin. Diğer göze geçtiğinizde ilk gözü bir kena­
ra bırakmalısınız, böylece zihninizin tüm gücünü ikinci
göze verebilirsiniz. Önceki alıştırmalarda, tam anlamıy­
la konsantre olduğunuz bir şeyi, siz çağırdığınızda çok
iyi hatırladığınızı tecrübe ettiniz. Bu sayede artık bu alış­
tırma için gerekli inancınız ve kendinize güveniniz var.
İkinci gözü de netleştirdikten sonra ilkini hatırlayın ve
iki gözü birlikte tek bir resim olarak hatırlayın. Bu resme
iyi konsantre olun ve sonra tüm bu iki gözden oluşan
resmi bırakın ve burna konsantre olun. Ve böyle devam
edin.

12. Alıştırma: Bu alıştırma doğa manzarasıyla ilgili.


Odamda Hindistanda, Sri Krişna’nın çocukken kırlık bir
alanda kayaya oturmuş, flüt çalan bir resmi vardı. Sakin
bir nehrin kıyısına kadar yayılmış mutlulukla otlayan
birkaç inek vardı. Tüm manzara, ağaçlarla örtülü tepeler
ve mavi gökyüzündeki beyaz bulutlarla donanmıştı.

Tüm manzarayı hayal edin. Sonrasında zihninizde


yarattığınız bu resmi yavaş yavaş daraltın. Dağları ve
beyaz bulutları atın. Sonrasında çimenleri, küçük çiçek­
leri ve iki tarafta da inekleri ve ağaçları içeren kısmı atın,
ta kİ geriye sadece kayaya oturmuş çocuk resmi kalana
kadar. Sadece çocuğun gözleri arasındaki boşluk kala­
na kadar bunu devam ettirin. Sonrasında zihninizdeki
bu resmi yavaş yavaş genişletin, ta ki tüm resmi yeniden
elde edinceye kadar.

Bu alıştırma için nasıl bir manzara isterseniz öyle bir şey


seçin ama tercihen bu alıştırma için uygun ve açık bir
manzara olsun.

10.4 Kendini Genişletme Alıştırmaları


13. Alıştırma: Bir masada oturuyorum fakat kendimi
kırlarda bir ağacı resmeden bir ressam olarak imge­
liyorum. Resim ne kadar da güzel görünüyor; iki dal
bir tarafta, üç dal diğer tarafta ve yeşilliğin yarattığı ne
de güzel bir yaprak. Fakat bir şey eksik sanki. Ve işte,
gövdesi. Bu gövde bir bakıma Abe amcanın işçi pantolo­
nunun bir bacağına benziyor!
İlk başta ben resmin bu tarafındayım; bu iki-üç dalı,
yaprakları ve yere oturtulmuş gövdeyi resmediyorum.
Sonra diğer taraftayım ve sonra havadayım ve ağacı
yukarıdan resmediyorum (“Havadayım” şeklinde değil
de “gökyüzündeyim” diye düşünsem daha iyi çünkü öbür
türlü, hareket hâlindeki bir uçaktaymışım gibi olacağım.
Oysa çocukluğumuzdan hatırlarsak, Tanrının, gökyü­
zünde, bulutların üzerinden dünyayı gözetlediği resim­
leri vardır ve o resimlerde Tanrı son derece durağan
şekilde resmedilmiştir). (Çev.: Zihnimizde durağan bir
şekilde ağaca yukardan bakabilmemiz için boşluktay­
mışız, havadaymışız gibi değil de gökyüzünde, belki bir
bulutun üstündeymişiz gibi bakmamızın daha uygun
olacağını söylemek istiyor.) Sonra yerin derinliklerinde-
yim ve dünya belirsizleşti, ağacın dibini resmediyorum.
Ağacın dibi yok, kıvrılarak aşağı inen sayısız uçlardan
oluşan kökü var.
Bunu ilk başta masanızda duran ufak bir heykelcik gibi
küçük bir nesneyle deneyin. O nesneye yukarıdan baktı­
ğınızı imaj ine edin. Bu amaçla, bilincinizi çatıya yüksel­
tin. Sonra bilincinizi biraz daha aşağı indirip nesneyi
belli bir uzaklıkta her açıdan gözlemleyin. Sonra bilin­
cinizi yere indirin ve nesneyi aşağıdan gözlemleyin. Son
olarak, bütün bu bakış açılarının birinden diğerine hızla
geçerek, her açıdan kazandığınız imgeleri zihninizde
karıştırın ve nesneyi, sizin ona olan pozisyonunuzdan
bağımsız olarak, gerçekte göründüğü şekliyle yakalayın.
Bu tabii ki başarılması çok zor bir şeydir. Fakat bu alış­
tırmalarda şunu hatırlamalısınız: Bir kişinin alıştırma­
ları mükemmel şekilde yapması değil, sadece denemesi
beklenir.
14. Alıştırma: Şimdi, kapalılık hissi veren ufak bir nesne
seçin. Eğer varsa mücevher kutusu ya da bezelye konser­
vesi olabilir. Masada konserve duruyor ve ben kendimi
konservenin içine koyuyorum. Konserve kutusu benim
derim oluyor ve ben kutunun içindeyim. Küçüldüm.
Bezelyeler arasında hareket ediyorum. O koskocaman,
muazzam kubbelere ve toplara hayranlıkla bakıyorum.
Derken tam merkezde bir nokta oluyorum ve oradan
konservenin içindeki her şeye bütün olarak bakıyorum.
Kendimi yavaş yavaş büyütmeye başlıyorum, konserve
kutusuyla aynı büyüklüğe geliyorum ve “deriden bakan”
(Çev.: Konserve kutusu benim derim olmuştu) bir bakış
açısıyla konserve kutusunun içindeki her şeye bütün
olarak bakıyorum. Sonra kendimi oda kadar büyütüyo­
rum ve konserveye her açıdan bakıyorum.
Bunu, seçtiğiniz herhangi bir nesneyle yapın. Bu küçült­
me büyütme işlemini iki üç kez oturduğunuz yerden
tekrar edin.
10.5 Zihinsel Emir Alıştırmaları
15. Alıştırma: Şu ana kadar imgeleri zihninize eskisin­
den çok daha iyi bir şekilde çağırabilmeyi keşfettiniz ve
zihniniz artık eskisi kadar canının istediği yere gitmi­
yor. Bir sonraki adım, zihne tam ve bütün olarak imge­
ler çağırma konusunda bir dizi alıştırma yapmak olacak.
Bunun için belki de ilk gereksinim duyacağınız şey
nesnelerin isimlerini tekrarlamak olacak. Farz edelim
ki bundan önceki alıştırmalarda bir portre kullandınız.
Şimdi gözleriniz kapalı boşluğa bakın ve zihinsel olarak
resmedilmiş kişinin ismini çağırın, bunu tekrar ve tekrar
yapın; kişinin profilini görmeye çalışın. Birden zihinsel
görüşünüzde profil oluşuverecek ve bütün resim kendi­
ni fikir ya da şekil olarak ortaya koyacak.
Bu alıştırmayı “dönüşümler’le çeşitleyin. Yaklaşık şu
şekilde: Masada bir mektup açacağı var. Gözlerini­
zi kapatın ve onu imgeleyin. Sonra onu yavaş yavaş
bir dolma kaleme dönüştürün. Sonra da şeklini bir at
heykelciğine dönüştürün; kalınlaştı, daraldı, kıvrıldı,
bacaklar ve kuyruk oluştu, sondan başa kadar şekil aldı.
Ardından bunu da bir insan heykelciğine dönüştürün.
Şimdi de onu bir Uzak Doğu tapınağına, bir kuleye, bir
pınara, bir ağaca ve bunun gibi bir sürü şeye dönüştü­
rün. Dönüşümleri olabildiğince yavaş yapmaya çalışın.
Zihinsel akışın aceleciliğini ve düzensizliğini önlemeye
çalışın.
10.6 Konsantrasyon ve Çalışma
Okuma ve çalışmayla ilgili bu kitabımda sadece birkaç
uyarıda bulunacağım.9 Bütün herkese hafif roman­
lar okurken, okudukları şeyi zihinlerinde resmetmeyi
kendilerine hatırlatmaları için sıklıkla duraksamalarını
tavsiye ediyorum. Diyelim ki kahramanımız kız arka­
daşını dansa götürmek için eve geliyor. Zihnimizde
şunu görür gibi olmalıyız: Araba frenlemek için yavaşça
sokuluyor, kahraman arabadan çıkıyor, kaldırımı geçi­
yor, basamakları çıkıyor, zili çalıyor, şapkasını çıkarıyor,
içeriye giriyor. Onu, karşısında duran harika genç kadı­
nın huzurunda beklendiği üzere utangaç ve çekingen
dururken görüyoruz. Bu müthiş genç kadın da aslın­

9 Bu konunun tamamına ulaşmak için yazarın “Hafıza Sanatı” adlı


kitabına başvurunuz.
da... vs, vs. Her kitap okunmaya değerse, görülmeye,
üzerinde düşünmeye de değerdir.
Ciddi çalışma durumlarında ise bir seferde tek bir fikre
konsantre olmayı unutmayın. Paragrafı bir kere hızlı
okuduktan sonra kendinize şunları söyleyin: “Burada
dört fikir var. Her birine ayrı ayrı konsantre olmalıyım
ve sonra bunları daha geniş zihinsel bir resimde birleştir-
meliyim; bir portreye konsantre olurken yaptığım gibi.”
Her yeni fikir, siz tam anlamıyla ona konsantre oldu­
ğunuzda, onunla ilişkili diğer şeyleri düşündüğünüzde,
bütün benzerlikleri, farklılıkları ve ilişkileri olabildiği
ölçüde fark ettiğinizde zihninizde netleşecektir.
XI. Bölüm
MEDİTASYON NEDİR?
11.1 Konsantrasyon ve Meditasyon
Öğrenci konsantrasyonu iyi bir şekilde pratik ettikten
sonra yani konsantrasyon durumuna geçmek onun
için kıyafet giymek gibi çabuk bir şekilde oluverdiğin-
de, meditasyona ve kontemplasyona (Çev.: seyre dalma)
doğru ilerlesin.
Her davranışımızda ve düşüncemizde varlığımızın iki
kutbu arasında ileri geri mekik dokuruz; dışta ilerleme
ve içte çekilme. Her iki durumda da daha fazla ve daha
fazla yaşarız, ta ki en sonunda bu iki durumu birleştire­
cek olgunluğa erişene kadar.
Dışta ilerleme: Yürürken bir çiçeğe gelişigüzel bir şekil­
de bakabilirim. Tam anlamıyla o çiçeğin niteliklerinin
farkına varamamış olsam da orada bir çiçek olduğunu
biliyorum. Ya da dikkatlice duraksayıp şöyle diyebilirim:
“Bu sarı renk çok güzel. Ne kadar da sarı! Şekli de çok
güzel; taç yaprakları önce şöyle dönüyor, sonra böyle.
Kokusu eşsiz ve dokusu da tam cennetlik!”
Böylece, duraksadığımda, çiçeğe kendimden daha çok
şey veriyorum. Tam o dakikada çiçeğe adanmış durum­
dayım. Tam o an, ön koşullar olmaksızın birlikte yaşı-
yoruz. Kendimi çiçeğe veriyorum ve görünmeyen bir
şekilde çiçeğin içindeki yaşamın da büyüdüğüne inanı­
yorum. Her durumda benim içimdeki yaşam da büyü­
yor, ta ki müthiş bir mutluluk seviyesine erişinceye
kadar. “Zengin yaşamın şu dakikasından zevk almalı­
yım. Bu anı korumak için ne yapmalıyım?” diye düşü­
nerek bile şu dakikadan hiçbir şey eksiltmemeliyim.
Kendimi çiçeğe vermekten korkmuyorum çünkü hiçbir
şekilde kendimi yitiremem zaten.
Kendimden çiçeğe daha çok veriyorum, böylece oldu­
ğumdan daha uyanık ve daha canlıyım.
Fakat ölüm var; dakika ölür, duraksama ölür, çiçek ölür.
İçte çekilme: Henüz ölmüyorum. Evimin sessiz bir köşe­
sinde ve zihnimin, kalbimin daha da sessiz bir köşesinde
o an sonsuza kadar yaşar. Onu hatırlarım. Bazıları şöyle
diyebilir: “Dakikanın solgun imgesi”. Çok da öyle değil.
Solgun imgeler solgun yaşamların sonucudur. Şimdi
duraksayın, gözlerinizi kapatın, o çiçeğin hatırasını
düşüncelerinizin derinliklerine çağırın. Kendinize şunu
söyleyin: “İşte burada zihnim. Ne yazık ki düz, sıradan,
boş zihnim.” Hem, belki kendinize şöyle derseniz, pek
öyle bir zihin olmasa da: “Gel buraya küçük çiçek, benim
yalnız zihnime gel.” Ve çiçeği medite ediyor, çok yakın­
da çiçeğe bağlanıyor ve şöyle diyor olacaksınız: “Harika
çiçek, kutsal çiçek, affet beni, affet beni, benim kibrimi
ve kabalığımı affet!” Çiçek affedecek ve geride sevgi ve
vect hâli kalacak. İşte bu meditasyondur.
Yaşamımız iki kutupta da aynıdır. Kendimin tamamını
içimden çıkarıp dünyayla buluşturuyorum, yaşamım
zenginleşiyor. Sonra bu hakiki deneyimi içime çekiyo­
rum ve yaşamım daha da zenginleşiyor. Dış deneyimler
nasıl meditasyona taşınabilecek netliği bana sağlıyorsa,
aynı şekilde meditasyon da gelecek deneyimlere yeni bir
güç verir. Meditasyondan sonra çiçekle tekrar karşılaşa­
bilirim ama artık bu çiçek bana eskisinden daha çok bir
çiçek olarak görünecek; rengiyle, şekliyle, kokusu ve her
şeyiyle... Bu dolu dolu yaşam içinde mekik dokuyarak
ne kadar da güçlendim!
Bu içeri ve dışarı mekik dokuma hareketi tüm parçayı
ortaya çıkaracaktır, yakında. Artık dışta ilerlerken medi­
tasyon durumumu koruyabiliyor olacağım ve nesnelerle
olan deneyimim ben içime çekilirken net ve güçlü olma­
ya başlayacak.
Tüm yaşam bu çeşit bir durumdur ve bu aşamaları izler
fakat normalde yaşam çok da dikkat gösterilmeden
sürüp gider. Aslında tüm yaşam bunun için tasarlanmış
gibidir. Bir şeyler üretiyor, üretirken onlara konsantre
oluyoruz ve sonra onlar bize karşılık veriyorlar. Yaşam
boyunca bizler çocuklar gibiyiz; kendimiz için oyun­
caklar üretiyor, bir süre onlarla oynuyor, sonra başka
bir şeyle ilgilenmeye başlıyoruz. Oyuncak çocuk için bir
sınırlamadır ama aynı zamanda dikkati ufak bir nesne
üzerine vererek, sonsuz dikkatin daha geniş ve çok daha
ayrıntılı alanlarda büyüyüp gelişmesini sağlar. Beden ve
duygular bile tıpkı bir çocuğun oyuncakla oynaması gibi
davranır ve aynı sonuca götürürler; dünyanın büyük bir
kısmını kapatır ve sadece ufak bir kısmım kabul eder­
ler. Fakat o küçük kısım da net ve güçlüdür, tıpkı fotoğ­
raf makinesiyle çekilen uzak bir resmin negatife ya da
fotoğrafa yansıması gibi. Çünkü fotoğraf makinesi ön
objektiften sadece sınırlı sayıda güneş ışığı alabilir. Çoğu
zaman şöyle düşünürüm: Sıradan insanlık bazen istedi­
ği gibi doğaüstü güçlere bir anda sahip olsa da ondan
gerektiği şekilde faydalanamazdı çünkü bu yeni dene­
yimlerin çeşitliliği ve yoğunluğundan şaşkına dönerdi.
Zihin zenginleşirdi ama zaten zihnimiz bu hâliyle yete­
rince karışık, daha da büyük bir akıl karışıklığı doğar­
dı. Sanki bedenimizdeki her bir günlük işleyişi görmek
durumunda kalmışız gibi bir akıl karışıklığı olurdu bu.
Normal bir insanın bilinci yeterince belirsiz ve karışıktır.
O hâlde konsantrasyonu pratik etmek ve bilinci netleş­
tirmek, güçlendirmek gerek; sonra da meditasyonla
bu bilinç durumunu daha geniş bir alana, daha net ve
daha güçlü bir şekilde yayabilmek gerek. Böylece kişi,
küçük bir alan içinde kendi kendinin yöneticisi olacak
ve böylece onun için daha zengin bir yaşamın zamanı
gelecektir.
Meditasyona geri dönersek, meditasyonun her zaman
öncelikle konsantrasyon ile başladığının bilincine varın.
Konsantrasyon gayet açık-uyanık bir bilinç hâli sağlar
yani bilinci olabileceği en iyi duruma getirir. Meditas-
yonda bu açık-uyanıklık hâli korunur ve tüm hâliyle
seçilmiş nesneye bu bilinç durumu uygulanır. Dolayı­
sıyla meditasyon uyku hâlinin tam tersi bir durumdur,
konu üzerine zihnin tam olarak toplanması durumudur.
Uyku, zihinsel gezinmeler, hayal kurmak, sürüklenme­
ler, sersemlik, akıl karışıklığı; bunların hiçbiri meditas-
yonda yoktur.
Yani bir şekilde tüm iyileşme kişinin kendisinin iyileş­
mesidir ya da içeriden iyileşmesidir. Nasıl bir doktor
1 118
minimumda engelleyebileceği durumlar için reçete yazı­
yorsa ya da bir bahçede bahçıvan, bitkinin içten büyü­
mesi için ihtiyaçları arasından sadece toprak, su, güneş
ve korumayı sağlayabiliyorsa, görünen o ki içimizde bizi
üstün bilinçli yaşama taşıyacak olan daha yüksek bir
yaşam vardır. Bazı insanlar böyle bir yaşamın içimiz­
de değil de üstümüzde olduğunu düşünür. Eğer bunun
sadece zihinsel bir idol, benzetme olduğunu hatırlarsak,
bu o kadar da yakın değildir ama bunun bize bir zararı
yoktur ve engelleyici bir düşünce de üretmez. Bu dedik­
lerime dair kişi aşağıdaki şekle bakabilir.
İlk testi sıradan insanı temsil eder; testinin üç bölmesi bu
insanın kişiliğini oluşturan fiziksel, duygusal ve zihinsel
bölümlere karşılık gelir. Fiziksel olarak bu insan dalgalı
ve duyularına dokunan her şey tarafından dağılan biri­
dir; duygusal olarak kendine çok az hükmedebiliyordur
ve en küçük bir olay bile uzun bir süre dengesini boza­
bilir; zihinsel olarak da amaçsız bir yaşamı vardır. Yuka­
rıdan içine boşaltılan su yaşamı temsil eder. Bu yaşam
testideki bir sürü delikten boşa harcanır.

Şekil 11.1: Sıradan insan ve meditasyon hâlindeki insan


(soldan sağa)
İkinci şekil meditasyon hâlindeki insanı gösterir.
Konsantrasyonun yardımıyla delikleri kapar ve suyun,
seviyesini gittikçe arttırarak içeri akmasını sağlar. Testi­
yi sürekli daha çok doldurur ve içindeki hayatın ulaştığı
seviye yaratıcı bir şeyler ortaya koymak olur. Bu yüzden
meditasyonu, başınız dertteyken sizi sakinleştirecek
bir şey ya da dünyadan bir kaçış olarak görmeyin. Onu
daha yüksek bir bilinç durumuna yükselmek için bir
yol olarak görün. Böylelikle bu yeni bilinç durumuyla
daha büyük bir gerçekliğe ulaşırsınız. Sürekli “erdemli
bir devirsellik”te daha dolu, zengin bir yaşam ve bilinç
durumlarının birlikteliğinin farkına varırsınız. Unutma­
yın, sıradan bir yaşamda herhangi birinin bilinci daha
zayıf ve soluktur, titrek bir kandil ışığı gibidir. Ama diğe-
rininki ise güçlü ve gücünü evrensel bir elektrik kayna­
ğından alan daimi bir alevdir. İkinci olarak, ikisinin
arasındaki fark, birinin eğitimi tecrübeden gelir. Üçün­
cü olarak, şöyle bir noktaya varıyoruz: Eğitim gönüllü
bir deneyimle kendi kendine hızlıca gerçekleştirilebilir.
Ve dördüncü olarak, Budhanın ve İsa’nın “orada var
olan bir şey” sözlerinden bildiklerimizin dışında, biz
erişmek istediğimiz yükseklikleri bilmiyoruz. Belki de
şu anda bazılarımız ilerde olacağımız şeyi bir bardağın
içinden belirsizce görüyor. Ona eriştiğimiz zaman yüz
yüze açıkça göreceğiz.
11.2 Meditasyon ve Deneyim
Umarım meditasyonun bu dünyadan bir kaçış olmadığı
ama tamamıyla yaratıcı olan dünyasal bir bilinç duru­
munun bir kutbu olduğu netlik kazanmıştır. Tek başı­
na meditasyonla hiç kimse muhteşem yüksekliklere
ulaşamaz; dış yaşamın sınırları eşit miktarda ilahi öğreti
içerir. İçeri bakmak ve dışarıda aramak ruhsal gelişi­
min kışı ve yazı, gündüzü ve gecesi, sol ve sağ ayağıdır.
Gerçekten anlayan biri, küçük bir yaprağın güzelliğiyle
tropik bir ormanın muhteşemliğini anlayıp etkilenebi­
lir. Bu yüzden bilen kişi, kutsal olanın parmağı, tarihte
izler bırakan büyük olayların içinde olduğu kadar sizin
ve benim başıma gelen küçük bir tecrübededir de. Yaşa­
mımız iç ve dış kutuplarda gidip gelir. İçsel düşüncemiz
bir makine icat eder ya da bir teori ortaya atar; dışsal
tecrübemiz de bu mekanizmayı geliştirir ya da teorinin
doğru olup olmadığına karar verir. Çeşitli etkileşimlerde
doğanın yasalarıyla uyum içinde olmak bir şeyi yararlı
veya teoriyi doğru kılar. Denildiği gibi, insan ruhunda
Tanrının sebep olmayı bıraktığı ve insanın etkisinin
başladığı bir yer, engel veya duvar yoktur. Bu yüzden
denilebilir ki deneyimler dünyasında bu ikisinin karşı­
laşmadığı hiçbir nokta ve yer yoktur.
Düşünce ve duyguları kapalı kaldığı yerden çıkarıp
günlük işlere uyguladığımızda meditasyon daha etki­
li olur. Bu duygu ve düşünceler o zaman doğrulanır ve
değişime uğrar, onlara yeni çiçeklenmelere neden olacak
deneyimler eklenir ve daha sonraki meditasyonlarda da
kardeş çiçekler katılır.
11.3 Meditasyon ve İnsan Evrimi
Aşağıdaki şema, kişinin gelişimi esnasında meyda­
na gelen değişimler hakkında kabaca bir fikir vermek
amacıyla çizilmiştir. İlk şekil, gelişmemiş insanın duru­
munu gösterir. Fiziksel kısmı ağır basar ve iradesi zayıf­
tır. İkinci şekil, değerlerin tam tersine değiştiği, ilerlemiş
birini gösterir. Diğer insanlar bu ikisi arasında yer alır.

Şekil 11.2: Gelişim esnasında kişide meydana gelen


değişimler
Aynı zamanda şema daha önceden açıkladığım bir şeyi
de gösterir. İnsan büyürken ilk evrelerde arzuları azdır.
Vahşi olan doğanın ona sunduğu rahatlığı kabul eder ve
ara sıra arzularını tatmin etmek, önemli şeyler yapmak
için bedenini hareket ettirir. Yakınındaki şeyler tara­
fından yönetilir. Ama bir süre sonra görürüz ki yaşam
daha da karmaşıklaşır; arzuların doğası daha da uyanır
ve arzuları daha çok memnun etmek için uğraşır. İnsan­
lar hayattaki faaliyetlerini büyük ölçüde arttırırlar. Artık
kişinin içinde en güçlü şey kişinin arzusudur, buna en
yakın olan fiziksel rahatlık ikinci plana atılmıştır. Arzu,
istenilen bir zamanda yapılması mümkün olan eylemin
yapılış yollarından bir tanesini seçmek için kişiyi zorlar.
Bu noktada, geliştiği kadarıyla zihin, planladığı eylemi
nasıl gerçekleştireceğini düşünerek sadece arzunun bir
hizmetçisi gibi çalışır. Ama gelişim sürecinde zihin, daha
çok kontrol gücüne sahip olana kadar ve arzular arasın­
da seçim yapmaya başlayana kadar gelişmeye devam
eder. Arzular ve duygular o kadar çok artar ki hepsi aynı
anda tatmin edilemeyeceği için aralarında anlaşmazlık
doğar. Her biri akıldan önce kendisinin öncelikli oldu­
ğunu iddia eder ve kişi bu düşünceye uyarak hoşuna
giden arzuları seçmeye, onları hoşuna gitmeyen arzu­
lardan ayırt etmeye başlar ve kendine “Bunu arzulayaca­
ğım, bunu arzulamayacağım. ” der. Böylelikle kişi yasaya
uymayı öğrenir.
Bu konuyu biraz daha ileri götürebiliriz ve diyebiliriz ki
düşünürken zihin etik bölüm tarafından yönlendirilir­
se, insan, maddeyle ilgili şeylerden daha çok yaşamsal
şeylere değer vermeye başlar. Ardından, bunun altın­
da yatan, hatta etik yaşamın bile üstünde olan spiritüel
iradeyi keşfetmeye başlar, yaptığının ve yapmak zorun­
da olduğu şeyin ne olduğunu anlamaya başlar. Böyle
bir duruma ulaşmak demek, sokakta yürürken bile bir
bedenden daha fazlası ve onun ötesinde bir şey olduğu­
nun farkına varabilen kültürlü bir adam gibi, zihinsel
eylemi devam ederken bile kişinin, zihin ve düşünceden
daha üstün bir şey olduğunun bilincinde olmasıdır.
Bilme ve bilgi çeşitleri arasındaki farkı açıkça ortaya
koyalım. Dil bir bilme çeşididir. Gerçekleri uygun keli­
melerle net bir şekilde ifade ettiğimizde bu gerçekleri
bildiğimize inanmak gibi bir huyumuz vardır. Kelimeler
sadece daha düşük bir bilgidir, matematikteki terimler
gibi gerçeklerin temsilcisidir. Onların yerine geçemez­
ler ama en fazla fikirleri ifade ederler. Şeyler arasındaki
gerçek bilgiye daha çok yaklaştıkça kelimeler aşılmalıdır.
Gördüğümüz ya da gözümüzde canlandırdığımız her
türlü şekil bilginin sadece eksik bir çeşididir ve zama­
nı geldiğinde bu durum da aşılacaktır. Bu demek değil­
dir ki sezgisel bilgi kelimelerle ifade edilenden daha az
doğrudur. Metafıziksel bir tartışmayla konuya yaklaşana
öyle görünebilir fakat doğrudan meditasyonla uğraşan
birine öyle görünmez. Neden düşük zihin er ya da geç
insan yaşamında yerini daha üst bir sezgiye bırakacaktır
sorusunun sebeplerini sıralamak zor değildir.
Birkaç tanesi şunlardır:
(1) Dikkatlice zihnin analitik olarak nasıl çalıştığını
inceleyin. Şeyleri nasıl gözlemliyoruz? Karşılaştırarak,
benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyarak. Ama bir
şeyi diğer şeylerden tamamıyla ayırt etmek için diğer
şeylerle karşılaştırmak gerekir. Mükemmel sezgi ne
taraftan bakarsa baksın tüm şeyleri bütün algılar. Birçok
şeyi farklı diye ayırmak gibi bir şey ortadan kalkar. İnce­
leme sona ermiştir.
(2) Ayrıca bütün şeylerde olduğu gibi olaylar; bir şey, bir
yer ve bir zaman içinde cereyan eder. Bu tüm şeyler için
geçerli olduğundan özel bir nedensellik ortadan kalkar.
Biz gerçekten uzayda, fiziksel olduğu kadar zihinsel
olarak da bir yerden destek almayan bir topun üstünde
dönüyoruz.
(3) Kontemplasyon nesnesi olarak gözlemlediğim bir
şeyin benim dışımda bir şey olarak algılanması saçma­
dır. Ben in bittiği ve “bunun başladığı bir sınır yoktur.
Bunları bir sopanın iki ucu gibi görmeye başladığımız
zaman özne ve nesne arasındaki ayrım yok olur. Çünkü
değişmez ve değiştirilemez “ben” kendi içindeki tüm
değişikliklere tanık olur.
Başka bir yaşam şeklinden daha çok, zihnin ötesinde,
çalışma sonucu kazanılan, şeyler arasındaki karşıtlıkla­
rı ve ilişkileri kavrayabilen başka bir var oluş durumu
vardır: Daha üst bir durum ancak şeylerin tüm dünyevi
şevkleri ve güçleri içinde, normalde yaşadıkları doku­
narak kavranabilen mağara yaşamının ötesinde, bilinçli
aklın eylemlerini uygulayarak kavranılabilir. Er ya da
geç her insan bu daha üst bilinç durumuna ulaşacak ve
ulaştığı zaman tüm yaşamı aniden değişecek. Zamansız
bir evrende sonsuz yaşam fikri artık ürkütücü gelme­
yecek. Ebediyette korkutucu sonsuz dinlenme fikrine
şaşırmayacağız. Çünkü bunlar ufak zihnin algıları olsa
da gerçekleştirildiğinde ilahi yaşamın sınır tanımayan
zaferine nazaran cılız koşullardır.
XII. Bölüm
MEDİTASYON YÖNTEMLERİ
12.1 Başlangıç Pratikleri
Meditasyon, başarılı bir şekilde konsantre olunmuş bir
nesne üzerinde düşüncenin tam bir akışıdır. Bu, sokakta­
ki kafile gibi akıp geçmek değildir, içine akmak, doldur­
maktır. Bu akış düşüncelerin ipliğine benzer, tıpkı bir
topun içini saran ipler gibidir. Öyle ki ipliğin her parçası
diğer parçalar ile çok yakın ve iç içedir. Meditasyonda
kendi kendinizi düşüncelerinizin kozası içine katarsınız.
Bir kurtçuk olarak içeri girip bir kelebek olarak ortaya
çıkarsınız.
Meditasyona çok yardımcı olan belli başlangıç pratikleri
vardır. İlk olarak, basit ve temel bir yöntem, her sabah
veya her akşam kısa bir zaman ayırarak günün olayları­
nı zihnimizde ele almak, onları nazik bir tavırla düşün­
mektir. Bu, zihin, duygu ve beden için çok iyi bir dinlen­
me, hoşça vakit geçirmedir. Bu dinlenme yaşamlarımızı
saflaştırır ve temizler, ilham ve sezgi için toprağı10 hazır­
larken onu sürer ve tırmıklar.
10 Toprak ile insanın unsurlarına, zihnine, duygularına ve bedenine
atıfta bulunulmaktadır.
İkinci olarak, okuma tavrımız meditasyon için iyi bir
hazırlanma sağlayabilir. İsteyerek sadece rahatlama için
okuma yaptığımız zamanların dışında okumamız çok
fazla gündelik veya sıradan olmamalı. Sahneye dikkat
etmeliyiz. Sahnede bizim görmemizden önce karakter­
ler gerçek varlıklarmış gibi yürüyebilir ve konuşabilir.
En iyisi, öncesini ve sonrasını düşünelim. Eğer (1) eski­
den okunmuş bölümleri ve ulaşılmış durumları derinle­
mesine düşünüyorsak, (2) okuyorsak ve sonra (3) şimdi
okuduğumuz bölümler üzerine derinlemesine düşünü­
yorsak romanlardan ve hikâyelerden daha çok istifade
edebiliriz. Derinlemesine düşüncede gözden geçirirken
sadece önemli yerleri geçmek gerekli; üzerine düşünme
kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Eğer yaptığımız çalışma buysa böyle derinlemesine
düşünmenin değeri çok fazladır. Eğer ben sardunya­
lar hakkında bir şeyler okuyorsam, kendime ilk olarak
ben sardunya hakkında şu an ne biliyorum sorusunu
sorarım. Yüzeysel bir yanıtla yetinmek değil, yapabildi­
ğim kadarıyla tüm unsurlarına isim koymaya çalışırım.
Örneğin, önceden gördüğüm ye hakkında okuduğum
sardunyalar, sardunyaların çeşitliliği, sardunyaların
parçaları ve özellikleri, sardunyaların eşyalar ve insanlar
üzerindeki etkisi... Bu pratikle zaten zihnimde bulunan
düşünceler canlanacak ve düzenlenecek. Ayrıca zihnim­
de pek çok soru uyandırılmış olacak. Ben şimdi düzen­
li bir zihni okumaya verebilirim. Zihin konu üzerinde
aktiftir ve eksikliğinin farkına varılan bilginin parça­
larını toplamak için uyanıktır. Okuma sonrası tekrar
derinlemesine düşünmeye izin vermeliyim. “Kazandı­
ğım yeni bilgi nedir?” diye kendi kendime sormalıyım.
Bu sorgulama, emin olmadığım konular hakkında ya da
gerçekten söyleyip söylemediğini araştırmak için kitaba
geri dönmeme neden olabilir. Derinlemesine düşünme­
ler zihindeki düzen eksikliğini çözümler. Aynı zamanda
zihnin diğer iki durumunun ortadan kalkmasına yardım
eder: Donukluk ve akıntıya kapılma.11
Meditasyon farklı insanlar tarafından farklı amaçlar için
kullanılır. Onların amaçlarının değerleri üzerine yorum
yapma ihtiyacı duymuyorum. Benim ilgilendiğim,
herkese, seçtiği yolda yardım edebilecek çeşitli yöntem­
leri anlatmak ve bu arada tehlikelerden de bahsetmek.
12.2 Nesneler Üzerine Meditasyon
Burada neyim var? Kıbrıs’ın bir kumsalından gelmiş
ve şimdi kâğıtların üzerine ağırlık olarak konulan bir
çakıl taşı. Bunun üzerine yoğunlaşayım. îlk olarak çok
dikkatli bir şekilde gözlemliyorum. Onun büyüklüğünü,
şeklini, rengini, dokusunu, ağırlığını, işaretlerini vs. fark
etmeliyim. Daha sonra gözlerimi kapatıp onun üzerine
konsantre olmalıyım. Şimdi Düşüncenin Dört Yolunu
yeni bir amaç için tekrar kullanacağım: Nesnenin tümü­
nü, parçalarını, niteliklerini ve hareketlerini mümkün
olduğu kadar iyi bir şekilde fark etmek. Bunda en iyisini
yaptığım zaman çakıl taşını öncekinden daha iyi biliyor
olacağım çünkü hem onu hem de onunla ilişkili diğer
şeyleri öğreneceğim. Nesnenin şekli ve rengi üzerinde­
ki meditasyonun tam olması, güzelliğini önceden bildi­
ğimden daha çok anlamamı sağlayacak. Bu, bütünden
11 Çev.: Yazar bu iki durumu zihnin iki dsi olarak anlatıyor:
Dullness (donukluk), drift (akıntıya kapılma).
gelmiyorsa, onun bir parçası üzerine yapılan meditas-
yondan gelecektir. (Mükemmel meditasyon bütün bir
nesne üzerine olacak. Fakat meditasyon esnasında sade­
ce bir parçanın üzerinde devam etme isteğini hisseder­
sek konsantrasyon alanını o parçaya kadar küçültebili­
riz. Bundan sonra o parça meditasyonun nesnesi hâline
gelir. Bu nedenle eğer fil üzerine yoğunlaşıyorsam ve
kendimi özellikle sadece filin gücüyle ilgili bulursam,
konsantrasyon alanını filden onun ortaya koyduğu
gücün yönleri veya örneklerine kadar küçültebilirim.
Fil şimdi bir arka plan hâline gelir.) Nesnenin maddesi,
ağırlığı ve hareketsizliği üzerine meditasyon, varlığın ne
olduğu hakkında, yeni bir anlayışa götürecektir. Medi­
tasyonun diğer bir tarzı, taştaki birinin bilincine sahip
olmanın neye benzediğini hissetmeme yol açar. Kendim
nesnenin içine karışmalıyım ve onun “taş varlığını”12
hissetmeliyim. Bu yaşam neyi deneyimliyor? “Hareket­
sizlik” ile ne hissediyor, ne öğreniyor, ne hoşuna gidiyor?
Eğer nesnem yaşayan bir şey olsaydı -örneğin kedi-
meditasyon için çok daha kapsamlı faaliyet alanına sahip
olmalıydım. Tüm Yolları13 takip ettikten sonra, çok farklı
durumlar içinde kedinin hissettikleri sorusuna gelirdim
ve tekrar kendimi kedi zihni ile birleştirirdim. Onun
bilinci ve deneyimiyle dolu suya girerdim. Zaten onun
hassaslığını, güzelliğini, denge ve hareket hâlindeki
varlığını yaşardım. Şimdi, sevgi yolu ile kedinin görünü­
şüne karşı dikkatli olmadan sahip olamayacağım, onun
12 Çev.: İngilizce “stoneness” kelimesi “taş varlığı” olarak çevril­
miştir.
13 Çev.: Düşüncenin Dört Yolu (The Four Roads of Thought) kas­
tedilmektedir.
hissettiği duygularla onun bilincine girerek onu tanıma­
lıyım. Hareketteki yeteneklerini, şeylere nasıl dokundu­
ğunu, duyarlılık ve dengeyle nasıl yürüdüğünü ve diğer
bu türden birçok şeyi öğrenmek için kedi üzerine iyi bir
meditasyon yapacağım. Her hayvanda bizim için değerli
birçok şey vardır.
Her iki durumda da -taş ve hayvan- meditasyonla düşün­
cem, duygularım ve vücudum, hepsi gelişmiş oldu.
12.3 Pratik Alıştırmalar
16. Alıştırma: Sayfa 34’teki diyagramı ve anahtar keli­
meleri (Şekil 4.1: Düşüncenin Yolları) yeniden gözden
geçirin. Kediyle ve diğer seçilmiş nesneyle ilgili 50 ya
da daha fazla anahtar kelimeyle ne kadar büyükçe bir
diyagram veya çizelge oluşturduğunuzu hatırlayın. Bu
konsantrasyon alıştırmasında, her zaman direkt olarak
(meditasyon yoluyla değil) kedi ile ilgili aklınıza gele­
ni anahtar kelime olarak yazdınız. Kendinize bu anah­
tar kelimenin etrafını düşünmek için izin vermediniz
ama zihninizden onu çıkardınız ve ok boyunca merkezi
düşünceniz olan kediye geri kaydınız.
Şimdi tüm anahtar kelimeleriyle diyagramınızı içeren
eski çizim kâğıdınızı çıkartın veya yeni bir tane yapın.
Acele etmeyin, eğer gerekirse yenisini yapmak zaman
kaybı değildir. Bu diyagramı veya çizelgeyi kullanarak
1. ok numarasına bakın. Örneğin “süt” olabilir ve sütü
de beraberinizde getirerek tekrar kediye dönün (kaya­
rak, atlayarak değil). Şimdi süte ve kediye sanki bütün
bir resimmiş gibi bakmak için biraz zaman tanıyın, bu
düşünce akışı (kendinize kediyle ilişkili amacı dışın­
da süt hakkında düşünmeye izin vermeyin ki bu da
merkezine sütü alacağınız yeni bir çizelgeye başlamak
olacaktır) bittiği zaman, birbirleri arasındaki tüm ilişki­
yi mümkün olabildiği kadar düşünün. Ne zaman ki bu
ikiliyle ilgili aklınıza hiçbir şey gelmeyecek, o zaman 2.
sıraya geçiş yapın ve aynı şeyleri 2. sıradakiyle de düşü­
nün ve tüm bunları sıradakilerin hepsi için yapın.
Bu kedi üzerine olan meditasyon ve kediler hakkında-
ki fikirlerinizin (ve ilerideki deneyimin) önemli ölçüde
zenginleşecek olması sonucu, zihninizin içinde dağı­
nık hâlde yatmakta olan ve birbirleriyle bağlantısız ve
düzensiz bilgi parçacıklarını koordine edecek, gücünü­
zü yüceltecek, düşünmenizi kolaylaştıracak ve böyle­
ce gelecekte herhangi bir konu üzerinde düşünceler
şelalesi eskiye nazaran daha hazır, tam ve akıcı bir rol
oynayacaktır. Çok büyük olasılıkla sezgisel olarak gelen
birtakım yeni düşünceler de alıyor olacaksınız. Önce­
den oldukları gibi tüm düşüncelerde bütün bilinçli olma
durumlarının payının olduğu kendi özgün gücünüzün
hafif bir dokunuşu (veya fazlası) vardır. Fakat denilebi­
lir ki bu sezgi ve düşünce, meditasyondan çok kontemp-
lasyona (vect hâli, seyre dalma) bağlıdır. Bir kişi alıştır­
ma esnasında bilmeden bu hâle sıçrayabilir.
Bu yöntemi birçok nesneyle hatta yaşayan örneklerle
pratik edin, hayvanlar gibi. Önce kâğıtla, diyagramla ve
sonraları da isteğe bağlı olarak, çizelgeye gerek duyma­
dan zihninizden yapın.
12.4 Erdemler Üzerine Meditasyon
17. Alıştırma: Bir erdem üzerine meditasyon yolu kolay­
dır. İlk olarak erdemin somut resimlerini yapın. Her bir
erdemin resmini yapın ve birbirleriyle karşılaştırın ve
erdemlerin gerekliliklerini ve ne anlama geldiklerini
bulmaya çalışın. Onlar siz çizmeden çok önceleri sahne­
de olmalarına rağmen sade resimlerle tatmin olmayın.
Siz de sahneye çıkın, düşünce ve hisle aynı anda kendi­
nizi harekete geçirin. Üçüncü olarak daha da ileriye
gidin ve kendinizi erdemin iç seyircisi olarak bulun, bu
durumda tanıklığınız “ben’de değil, “sen’de bulunsun.
Dördüncü sırada erdem üzerindeki meditasyonunuza
geri dönün ama çok farklı koşullarda uygulanabileceği­
nin, sahnede ve eylemin içinde bizzat bulunabileceğini­
zin bilincine vararak.
Bir meditasyon alıştırması kusurlardan kurtulmak için
mi yapılmalıdır? Kusurlar üzerine meditasyon yapmak
iyi değildir. Kusurlar ölürler, öldürülmezler. Erdemlerin
dengesizliğinden dolayı doğarlar. Eğer kusurlar üzerin­
de durmak zorundaysanız, onların bir erdemin yoklu­
ğundan doğduklarım gözlemleyin ve bunun üzerine
meditasyon yapın. İdeal yaşamımız aktif, sevgi dolu ve
düşüncelidir ve üçü bir aradadır. Birbirleriyle bağlantılı
olan kusurlarsa tembellik, bencillik ve düşüncesizliktir.
Eğer bir şeyler kötü giderse bu kusurlardan hangilerinin
diğer iki erdemin çalışmasını engellediğini bulun ve o
kusurun karşıt erdemi üzerine yoğunlaşın. Tüm kusur­
lar eksiklikler yüzündendir. Hiç kimsenin içinde kötü­
lük yoktur.
Erdemler üzerine meditasyonu yazarken öğrenciyi
bir konuda korumak isterim. Amacımız, kendimiz­
de erdemli düşünme alışkanlığını oluşturmak değil­
dir ancak bilinçaltına gömülene ve doğal ya da refleks
hâline gelene kadar onları unuttuğumuz için erdemleri
kalplerimizde ve zihinlerimizde kurmaya çalışmaktır.
Fizik bedene gösterilen dikkat ile benzerlikler gösterir;
uygun alıştırmalar, dengeli kaslanma ve doğru nefes
alma, yeme, uyuma, konuşma, ayakta durma, oturma ve
yürüme. Beden ve zihnin, her ikisi için de bu işlemler İ
(bedenin alışkanlıkları ve zihnin erdemleri) hayatı güzel
yaşamaya olanak sağlar. Bu meditasyon gerçek bir medi-
tasyondur ki bize uygun bir ruh ve tavırla dünyaya katıl­
mamıza yardımcı olur; iyi bir beden ve zihnin yeteneği
ve mükemmelliğiyle göstereceği kaçınılmaz bir başarıy­
la kendi işimize devam etmemizi sağlar. Biz de bu kendi­
liğinden, bilinçsizce kendini gösteren uyum ve güzelli­
ğin üreticisi olan bu yaşam ve çalışmaya değer vermiyor
muyuz? İçgüdüsel olarak göz ardı edip, sevmeyip (1)
başkalarının çalışmalarının meyvelerini kurnaz planlar­
la ele geçirip bir geçim sağlamaya çalışmıyor muyuz? Ve
(2) iyi olmak için yaşamak, sadece “ben odaklı” yaşamak;
bu doğru yaşamak mıdır? Eğer kendi yaşamlarımızda
bu iki kusura rastlarsak, içerideki ve dışarıdakiyle esas
karşılaşmadan kaynaklı yaşam çabasına tam bir dikkat­
le onlardan hızla kaçalım. Böylece insanın ve dünyanın
kendiliğinden gelişebileceğini söyleyebiliriz. Erdemler
bilinçaltına girdiklerinde gerçek anlamda ulaşılabilirler.
12.5 Yasalar Üzerine Meditasyon
Maddesel ve spritüel yasalar üzerine biraz meditasyon
için zaman harcamaya değer. Örneğin yerçekimi kanu­
nu var, bunu biliyoruz, alt katlara yürümek yerine atla­
mak gerçekten aptallık olurdu veya bir nehri yürüyerek
geçmeye yeltenmek. Sağlık yasaları var; uykuyu, işi,
yemeği ve daha birçok şeyi idare etmek ve yine biliyoruz
ki bu yasaya itaatsizlik akılsızlıktır, sağlığın ve mutlulu­
ğun yıkımıdır.
Bedenimiz için yasalar olduğu gibi vicdanımızın sesinin
bize ara sıra hatırlattığı üzere ruhumuz için de spiritü-
el yasalar vardır. Bu spiritüel yasalar tüm yaşam serü­
venimizle ilgilidir; sadece bizim şimdi bildiğimiz ufak
bir kısmı ile değil. Maddesel olanlara karşı değillerdir,
çünkü en nihayetinde fiziksel yaşamımızın da spiritüel
temelleri vardır. Dürüstlük ve doğru konuşma örneğin;
karşılıklı iletişim birbirimize güveni oluşturur, işbirliği
ve refah için liderlik eder.
Spiritüel yasalar üzerine meditasyon tüm düşünce ve
duygularımızı aynı çizgide toplar ve diğerleriyle olan
tüm güncel bağlantılarımızı maddesel çarpışmalar yeri­
ne spiritüel seyahatler hâline getirebilir. Sevgiyle ve
düşünceyle yaşamak -hayattan çekilmemek, fakat tüm
bizim olanı ve olduğumuzu getirmek-; budur bizim
temel spiritüel kanunumuz. Üçü birdir, birinden biri
umursanmadığında tehlike arz eder. Bir marangozun
sandalyenin rahatlığını, sağlamlığını, güzelliğini göz
önünde bulundurarak yapışı gibi ve birini mutlu edebi­
leceği ve gerçekten iyi olacağı düşüncesi içinde olmak
spiritüel yasaların tamamlayıcısıdır.
12.6 Dinsel Meditasyon
Yaratılıştan dindar olan pek çok insan erdemler üzeri­
ne meditasyon yerine ideal insan üzerine meditasyonu
tercih eder. Bazen bunun için (1) gerçek bir tarihsel kişi­
liği bazen de (2) sembolik bir figürü seçer. Ancak bunun
iki çeşidi vardır; bir grup kendinden vazgeçer ve tapı­
nır, diğer grup ise ideal kişinin hizmetindedir. Bununla
birlikte ikinci grup meditasyonun amaçları açısından ilk
gruba daha çok benzer; çünkü bilgi ve yakınlık olmadan
insanların doğru hizmette bulunması yani akılla beslen­
miş bir sevgiyle hareket etmesi zordur.
Bu grupta “idollere” veya resimlere ve imgelere tapınma
vardır. Belli Hindu düşünce okulları kendilerine bağlı
dindarlara, güçlü düşüncelere ulaşmak için gerekli olan
durumlarda bunları kullanmalarını ancak gerçekten
böyle varlıklar olmadığını her zaman akılda tutmaları­
nı tavsiye ederler. Bunun faydası oyuncak bir bebekle
ciddiyetle oynayan küçük bir kız çocuğunun durumun­
da görülebilir - çocuk bunun gerçek bir bebek olmadı­
ğını asla unutmaz, ancak onun inancı gizli duygularını
açığa çıkarmasına yardım eder.
Tüm dinsel meditasyonların arkasındaki fikir, insanların
üzerinde düşündükleri şeye benzemesidir. Bu nedenle
düşüncelerimizi ibadet amacının çok derinlerine, yüzün
arkasındaki akla ve aklın arkasındaki Tanrıya taşıyacak
bu meditasyona gereksinim duyarız.
Bu yöntemin değerini bilen Hindular kutsal varlığın
erdemlerini belirten uzun bir nitelikler listesine sahiptir.
Bununla birlikte bunların çoğu şekilsel algılandığında,
kelimeler yalnızca tekrar edildiğinde ve bunların her
birinin etkisi mümkün olduğunca çok hissedilmediğin-
de tehlikeli bir durum ortaya çıkar. Kaba bir şekilde anla­
şılmış kelime ve ifadelerin yalnızca tekrar edilmesi sade­
ce bir çeşit zihinsel ve ahlaki hipnotizma yaratacaktır.

I 135
Meditasyon için seçilen şekilde bulunan nitelik üzerin­
de düşünüp taşının, bu niteliği tüm yönleri ve meditas-
yonla ilişkileri içinde düşünün. Başlangıçta düşünceyi
uyarmak için bir dizi soru kullanılabilir, ancak bu açık
hâle getirildiğinde, üzerinde düşünüp taşınmak ve buna
farklı açılardan bakmak gerekir. Bu sorulardan bazıla­
rı şunlardır: Neden ilahi olan bu niteliğe sahip ve bunu
gösteriyor? Nasıl? Kime? Ne zaman? Ne ölçüde? Ne
şekilde? Hangi etkiyle? Herhangi bir dinin herhangi bir
kutsal övgü kitabından bir dizi nitelik kolayca çıkarıla­
bilir.
Eski bir Sanskrit kitabında bu sürecin öyle güzel hazır­
lanmış bir şeklini buldum ki bu pasajın çevirisini
koymaktan çekinmiyorum. Böylesine bir hayal etme
işlemiyle, dindar bir kişi kendisini kirli bir odanın sıkın­
tılı havasından kurtarabilir, önce kendini bir güzellik ve
huzur mekânında hissedip daha sonra burada sevilen
bir biçim üzerine derin bir şekilde yoğunlaşabilir.
“Bırak yüreğinde geniş bir abıhayat okyanusu bulsun,
Okyanusun içinde değerli taşlardan bir ada,
Parlak sarı kumlar ve serpilmiş mücevherlerle bezenmiş.
Güzel ağaçlar kıyısını sayısız çiçekle donatmış,
Ve içinde sık çalılar, ağaçlar, sarmaşıklar ve sazlıklar,
Her tarafta en tatlı, en güzel kokuları yayıyorlar.
İlahî bütünlüğün güzelliğini tadacak olanlar
Burada en mükemmel ağacı resmetmeli,
Bu ağacın uzaklara yayılan dallarında hayal edilen her meyve
yetişir.
Dünyayı ayakta tutan dört güçlü öğreti.
Burada meyveler ve çiçekler, ölüm ve keder nedir bilmez,
Üzerlerinde arılar vızıldarken ve guguk kuşları şarkı söyler­
ken.
Şimdi, bu huzurlu limanın gölgesi altında
En güçlü ışıklarla yakuttan bir tapınak görünür.
Ve arayan kişi orada nadide bir koltuk bulur,
Sevgilisi orada taht kurmuştur.
Bırak onun zihninde yaşasın, öğretmeninin anlattığı gibi,
Bu Kutsal Hâliyle, kendi tarzıyla ve işaretleriyle.”
Bir Hristiyan genellikle İncil öykülerinde geçen olaylar
arasında İsa’yı kendisine kişisel konu olarak seçer. Hindu -
lar Şiva ve Vişnunun, Parvati, Lakşmi ve Sarasvati’nin
çok çeşitli biçim ve cisimleşmelerine sahiptir. Bunlar
arasından pek çok sembol geleneksel olarak bu meditas-
yonlarda kullanılır. Örneğin, boğaz merkeziyle bağlan­
tılı belirli bir meditasyonda yogiler büyük Sadaşiva’yı
hayal ederler. O, kar beyazı renginde, üzerinde bir
kaplan derisiyle, her birinde üç göz olan beş surata sahip
bir şekilde ve ayrıca her biri bir güç sembolünü taşıyan
ya da belirli bir işareti sergileyen on kola sahip olarak
canlandırılır; üç dişli mızrak, bir savaş baltası, bir kılıç,
bir yıldırım, bir yılan, bir çan, bir üvendire, bir kement
ve korkuyu yok eden bir jest. Bu, düzinelerce sembolik
biçimden sadece birisidir. Bu tip meditasyon biçimle­
rinden birinin açıklamasını şimdi Alıştırma-18 olarak
vereceğim. İdealinizi, ibadet konunuzu seçin ve burtun
sizi bir şekilde nefret veya korkuya iten bir şey olma­
ması için yaparken dikkatli olun. Bırakın bu tam olarak
inanabileceğiniz ve asla en ufak şekilde sorgulamayaca­
ğınız bir şey olsun çünkü zihni, parlatma ve cilalamaya
gereksinim duyan bir tanrıyla lekelemek, insana verilen
en yüce kudretin ve ibadetin gücünün dünyevi umut ve
korkular için kötüye kullanılmasıdır.
Uygun bir konuda karar kıldığınızda önce bunu zihni­
nizde canlandırın, dikkatinizi ona yoğunlaştırın ve
düşüncelerinizin kesintisiz bir akışla onun üzerinde
oynamasına izin verin ki farklı yönlerden kafa yordu­
ğunuzda, o sürekli olarak bencil olmayan duygularınızı
uyandırabilsin.
Dinsel meditasyonda gerekli olan koruyucu unsurlardan
biri, kişinin kendisi ve kendini adadığı nesne arasındaki
düşünce anaforları nedeniyle ortaya çıkan kendini küçük
düşürme hâlinden kaçınmaktır. Hem Hristiyanlık hem
de Hindu inanışlarında inananlarını kendi düzeylerine
yükseltmek ve bir tür mistik bir birlikte buluşturmak
amacıyla ilahi cisimleşmeler yapılır. Bu açıdan bakıldı­
ğında “boşluk hissi” haklı bir yüceltme değildir; birli­
ğin ilahi hediyesinin sevinçli bir kabulü, benzeşmenin
başlangıcı, kulluk (spiritüel “iletişim”) ve tek bir ruhsal
birliğe doğru kesintisizce hareket etmektir. “Bu bizim
gibi insanlardan beklenemez...” iyi bir düşünce değildir,
bunlar içindeki “biz” gibi tapınmalar dönüştürülecektir.
Burada belirtilen hata sadece karakter oluşturma etki­
sini azaltmakla kalmaz ayrıca diğer insanların acıma­
sız bir şekilde yargılanmasına da sebebiyet verir. Daha
sonra da insanlar sadece sıradan insanlar olarak düşü­
nülür ki aslında biz inandığımız idealimizin bahşettiği
erdemleri kolaylıkla göremeyiz veya kabul edemeyiz.
İkinci koruma, inanılan şeyin biçiminin gerçekte inanı­
lan şeyin kendisi olmadığını hatırlamaktır. Meditasyon
içe yönelmelidir -önce biçime, sonra duygulara, sonra
dış görünüşe, sonra sevgiye, sonra derin amaca- ki
ibadet eden sadece dışsal bir biçimde değil, inanılanla
kalpten ve zihinden bütünleşebilsin.
Sıklıkla yapılan üçüncü bir hata ise kendi düşkünlüğünü
ya da aşağılık hissini telafi etmek için başka bir boyut­
ta yaşamak ve böylece bir avuntuyla, kendi başarısız­
lıklarıyla barışmaktır. Bu, ibadetin sendelemesine veya
kendi amacı olan asimde etme ya da ilahdeştirmenin
aksi yönde sonuçlanmasına neden olabilecek yollardan
bir diğeridir.
İbadeti tarif etmek kolay değildir, onu hissederiz ancak
hiçbir zaman hayatın yerine konmasına veya düşünce­
nin ve kavrayışın düşmanı olmasına izin verilmemelidir.
12.7 Cümleler Üzerine Meditasyon
Sık görülen bir diğer pratikse, dinî veya felsefi kitapla­
rı çalışmak ve cümleler üzerine meditasyon yapmak­
tır. Okuma ve çalışma onu tamamlar. Bunu söylerken
yazarın üzerinde derin düşünmeye değer düşünceler
açıkladığını kabul ediyorum. Örneğin, okuduğum eski
bir kitap şöyle diyor: “Gerçekte, akılsızlık özün14 bilge­
liği tarafından yok edilir, onların içinde bilgelik güneş
gibi parlar, en yüksek olanı ortaya çıkartır.” Tam anla­
mı ve ima edileni yakalayabilmek için her kelimeyi
iyice düşünmek gerekir. Cümleleri küçük parçalara
-en küçük parçalara- bölmek ve tekrar bir araya getir­
mek zorundasınız. Bilin ki bütün, her zaman parçala­
rın toplamından daha fazlasıdır. Uzun zaman gereke­

14 Çev.: İngilizce “self” kelimesi “öz” olarak çevrilmiştir.


bilir ama sabırsız olmamalısınız. Günler veya haftalar
geçmiş olsa bile, çalıştığınız dize veya pasaj ile daha
fazlasını yapabileceğiniz sürece, bir sonrakine geçme­
melisiniz. Bütün cümleyi tekrar tekrar parçalamak, bir
parçaya geri dönüp üzerine konsantre olmak, meditas­
yon yapmak ve bir kere daha bütünü inşa etmek zorun­
da kalabilirsiniz. Sizin dikkatiniz cümle boyunca, bütün
tarafından ifade edilen gerçek, sade bir birlik oluncaya
kadar, birbiri ardına gelen parçaları ileriye doğru olduğu
kadar geriye doğru da aydınlatarak akıp gidecektir. Sade
bir birlik onun tüm parçalarının çeşitliliğini, niteliğini
ve hareketlerini bütünüyle gösterir.
Bir cümle veya onun bir parçası üzerine meditasyon
sırasında basit bir şekilde “Oh, bu kolay ve çok anlaşı­
labilir.” deyip meditasyonu kesmemelisiniz. Yalnızca
“Bu sadece bir çiçek.” deyip devam etmemelisiniz. Şu
cümleyi alın: “Senin özün aslında bedenin olmaksızın
var.” Gelişigüzel olmayan bir meditasyonda bunun farkı­
na varmaya doğru ilerlersiniz. Yoksa öğretmen boşuna
konuşmuş olur.
Hatırlayın ki açıklık çoğu kez gelişigüzellikten gelir ve
farkında olmadan bir altın madeninin üzerinde yürü­
yor olabilirsiniz. Bilinmeyen, sırlarını daha kolay belli
eder çünkü o, Jacob Boehme’nin15 aşağıdaki sözleri gibi
dikkati şaşırtır ve yönetir: “Sonsuzluk sonu olmayan bir
hiçtir, fakat arzu gibi sonsuz bir başlangıç yapar. Çünkü
hiçlik bir şeye duyulan arzudur. Bir şey veremeyen hiçbir
şey yoktur, bu yüzden bir hiçlik ya da yalnızca heves­
li bir arayış olan arzunun hediyesi kendisidir. Kendi
15 Alman düşünürü (1575-1624).
içinde hiçbir şey yokken yokluktan var eden büyünün
sonsuz kökeni budur. Ve bu tamamen irade olan hiçliğin
kendisi arzudur. Onun hiçbir şeyi yoktur ve hiçbir şey
veremeyen bir şey yoktur. Onun kendini bulup yaslaya­
bileceği hiçbir yeri yoktur. Arzu kendi bilgi ve anlayışı­
nın olmasa da kesinlikle iradenin sebebidir. Bu yüzden
Tanrı gibi sonsuz spiritüel iradeyi ve arzunun hareketli
yaşamını doğa olarak kabul ediyoruz.”
19. Alıştırma: Kısa bir cümle alın ve üzerine yukarıda
ifade edilen tavır ile yoğunlaşın.
12.8 Yazma ve Konuşma İçin Meditasyon
Farz edilir ki bu satırların okuyucusu, üzerinde dürüst bir
çalışma yapmadığı herhangi bir konu hakkında makale
yazmak, konferans vermek veya konuşma yapmak iste­
meyecektir. Bu kesinlikle etik değildir ve bunun kibir,
kazanç veya propaganda tarafından hareket ettirildiği
gözlenecektir. Biri bir konuyu iyi bilse de yine de bütün
haritayı görmeye ihtiyaç vardır ki kişi konunun herhan­
gi bir yönünü vurgulamayı atlamasın veya diğer eldeki
yönleri görmezden gelmesin. Bu yüzden yazmadan ve
konuşmadan önce bir çeşit meditasyon olan, konunun
ön ve sistematik gözden geçirilmesine girişilmeli. Aşağı­
daki gibi:
Yavaşça oturun ve kendinize seçtiğiniz konunun ne
olduğunu anlatın. Belki “Karbon - Formları, Özellikleri
ve Etkileri”, “İspanya Kaleleri”, “Falstaff16”, “Para - Nedir
bu?” veya “Plastidulel7’nm Yeniden Doğması” üzeri­
16 John Falstaff, W. Shakespeare’in oyunlarındaki cana yakın, şiş­
man şövalye.
17 Hücrenin organik moleküllerinden veya küçük parçacıklarından
biri.
ne yazacaksınız. Sonra konuyu dikkatinizin merkezine
yerleştirin ve söyleyin: “Yol 1, deneyimlerin yeniden
incelenmesi”. Gözden geçirme bittiği zaman “Yol 2, tür
ilişkileri; benzerlikler ve farklılıklar”. Sonraki “Yol 3,
parçalar”. Sonraki “Yol 4, özellikler”. Böylece, sizin çalış­
manız büyük ihtimalle bir tarafa meyilli olmayacak.
Önemli bir şeyleri kaçırma olasılığınız azalacak. Dahası
büyük olasılıkla, ilerlerken not alabileceğiniz iyi fikirle­
re sahip olacaksınız. Eğer bu ön meditasyon olmadan
özensiz bir şekilde yazıya atılmış olsaydınız, bu güzel
fikirleri kaçırmış olacaktınız.
12.9 Entelektüel Meditasyon
Meditasyonun zihinsel şeklinde amacımız seçtiğimiz
nesneyi bütün olarak anlamaktır. Bu yapıldığında güç
ve netlik kaybı olmaksızın bir genişleme olur. Öğrenci
bir fikri kavramak istediğinde eğer zekiyse bir süre için
kendinden önceki bilgiye konsantre olacak, bunlarla
ilgili bilgisini gözden geçirecek, fikirle ilgisi olan her
şeyi parçalarıyla, nitelikleriyle ve etkileriyle çalışacaktır.
Sonra bunları bir araya getirecek ve yeni düşünce onun
yarattığı bu düşünceler ve bağlantılar bedeninden doğa­
caktır. Eğer tüm bilgiyi tek seferde hatırlayamadığını
fark ederse olguları kaybediyordur ve tekrar toplamak
için çaba göstermesi gerekir. Şunu da aklından çıkarma­
malıdır ki “fikri anlamak” ya da sorununu çözmek nere­
deyse imkânsızdır ama böyle yaparsa başarılı çalışma­
sının sonucundan çok rastlantı olarak gerçekleşecektir.
Bu durumda o yeterli altyapı olmadan çok ileri gitmeye
çalışıyordur ama geriye dönüp kısa bir süre önce daha
basit olaylardan meydana gelmiş ya da doğmuş olguları
çalışmalıdır.
Fakat diğer taraftan o kendini, çözüme giden yolda
durmadan çalışabilecek kapasitede bulabilir. Ayrıca
büyük olasılıkla bilgisinin gittikçe daha açık hâle geldi­
ğini de düşünecektir. Bu durumda genişleme netliğe
zarar vermemiştir. Denilebilir ki fikir derinliği ya da
kavrayışı içeren çalışmalarda öğrencinin amacı sonucun
öncüller gibi net, gerçek ve bilindik olmasını sağlamak­
tır. Bu şekilde daha sonra sonucu basit ve açık veri olarak
ileri ve derin araştırmalarında kullanabilir. Öğrenci her
zaman kendisine platformlar yapmakla meşgul olmalı,
daha sonra onların üzerine tırmanacaktır.
Her düşünme aslında soyuttur. İki ya da daha fazla
somut fikri bir arada tutan şey bir soyut fikirdir. Kimse
birbirinden çok ayrı iki şeyi gerçekten düşünemez. Eğer
böyle olursa onlar büyük bir düşüncenin parçalarıdır. İki
ya da daha fazla düşünceyi içeren bir soyut ya da karma­
şık fikir düşünebilirsiniz. Mesela ayrı olarak bir kalem
ve bir el canlandırmak zor olabilir fakat yazı yazma eyle­
mi sırasında elde bir kalem canlandırmak çok kolay­
dır çünkü bu tecrübemizden dolayı bizim için tek fikir
hâline gelmiştir. Yani öğrenci asla birçok şeyi tek seferde
kavramaya çalışmamalıdır. Bu şekilde sadece kendini
üzer ve böyle yapmaya çalışırsa da bir tür zihinsel panik
yaratır. Onun her zaman fikirleri kaplayan soyut bağlan­
tılar aramasını sağlayın.
Şimdi yetersiz ve başarılması neredeyse imkânsız olan
bazı zor uygulamalara bakacağız. Ancak bunların ilham
yeteneği -zihnin üst bölümlerinin daha derin çalışma­
sı- üretmesi beklenir. Bu, beklenmedik bir şekilde eyle­
me sürükler. Büyük bilimsel keşiflerde, icatlarda olduğu
kadar derin felsefi ve dinsel düşüncelerde de sıkça fark
edildiği gibi bunu mantıklı düşünmeden ziyade ilhama
borçluyuz. Onlar seyrek olarak planlanmış bir düşünce
zincirinin doğrudan sonucudur ama düşünce olmadan
gelmezlerdi. Genellikle sadece alt zihin elinden gelenin
en iyisini yapmaya çalıştığında üst zihin yardıma gelir.
Sıklıkla, bir mucit ya da bir bilim insanı uzun bir süre
bir problem üzerinde düşündüğünde ve hiçbir çözüm
bulamadığında çözülemez diye bir kenara koyduğunda,
belki biraz sonra ya da aniden gerçek bütün soru alanı­
nı aydınlatarak onun zihninde çakar. Bu ilhamdır, üst
zihindendir. Sezgi iç kalbe isabetli bir şekilde dokunarak
doğruyu ve yanlışı söyler ve vicdan iç iradeden gelir.
20. Alıştırma: Uyum ya da güzellik gibi zor ve soyut
bir konu seçin. Düşüncenizi onun üzerine sabitleyin.
Onunla ilgili sorular sorarak başlayın. Seçilen fikir
nedir? Bunları isimlendirin. Müzikteki uyum ve sarka­
cın uyumlu hareketi gibi somut bir örneğini düşünün.
Bu örnekler hangi duyuları kullanmakla ilgilidir, ayrın­
tılı bir şekilde üzerinden gidin ve duyulara uygun nite­
liklerini gözlemleyin. Fikrin türü nedir? Göze çarpan
özellikleri nelerdir? Diğer benzer ya da karşıt fikirlerle
benzerlikleri ve farklılıkları nelerdir? Gerçek doğası ne
ve neden vardır? Olayların akışında oynadığı rol nedir?
Nereden çıkıp nereye gidiyor?
Bütün bu sorulan bir ölçüde yanıtladığınızda onların
ortak parçaları olan uyumu yakalamaya çalışarak somut
görüntüleri bir arada canlandırın. Sonra somut görün­
tüleri bırakırken bu soyut uyum fikrini tutmaya çalışın.
21. Alıştırma: Birçok renk düşünün: Kırmızı, sarı,
yeşil, mavi ve mor. Bunların hepsinin ayrı ve çok farklı
duyumlar olduğunu fark edin. Ne görüyorsunuz? Kırmı­
zı, sarı, yeşil, mavi ve mor görüyorsunuz. Fakat rengi bu
şekilde görmüyorsunuz. İki renge sabitlenin, kırmızı ve
yeşil. Onların üzerinde yoğunlaşın. Hangi özellikleri
ortaktır? Kesinlikle yüzeysel görüntüleriyle ilgili çok bir
şey yok fakat bir ilişkileri var, ikisinde de ortak olan bir
şey; bu, renktir. Rengin ne olduğunu anlamaya çalışın.
Kırmızı ve yeşilin görüntülerini ve düşüncesini bırakın
ve onlar olmadan renk üzerindeki konsantrasyonunuzu
tutmaya çalışın. Ardından ısı ve soğuk üzerinde sabitle­
nin. Sıcaklığın ve soğukluğun farklı derecelerini hisse­
debiliriz fakat ısıyla ilgili böyle direkt bir hissimiz yok.
Yine renk ve ısı duyunun iki biçimidir. Bunlardaki ortak
şey nedir? Duyu fikri. Renk ve ısı fikirlerini bırakırken
bunu tutmaya çalışın. Bu uygulamada kelimeleri kulla­
narak şeylerin gelen ve ayırt edici işaretlerini mantıklı
bir şekilde tanımlamak yeterli değildir. Üzerinde düşü­
nülmüş ve bir tür zihinsel hisle onlara bakılmış olma­
sı gerekir. Sonra herhangi bir adlandırma ya da biçim
duyusu olmadan soyut fikri tutmak ve kavramak için
çaba gösterilmelidir.
22. Alıştırma: Şimdi ileri bir uygulama için bir dizi zor
soru alalım; örneğin: Hakikat nedir? Spirit nedir? Adalet
nedir? Yalnızca sözlü tanımlar vermekten kaçının ama
bu şeyleri zihinsel olarak idrak etmeye çalışın. Açıkla­
maya çalışırken mantığı izleyin ve daha fazla muhakeme
edemediğinizde düşüncenin uzaklaşmasına izin verme­
yin. Düşünceyi orada tutun, ulaşabildiğiniz en yüksek
noktada ve kesinlikle gelecek olan ilhamı bekleyin.
XIII. Bölüm
MANTRALARLA MEDİTASYON
13.1 Mantraların Doğası
Bu bölümde zihni ve dünyayı incelerken teknik açıdan
önemli olan belirli Sanskritçe kelimeler kullanacağım.
Bunlardan biri “mantra’dır. Meditasyonla bağlantılı
olarak defalarca tekrarlanan kelimeleri veya cümleleri
ifade eder, bu sırada zihin bunların üzerine odaklanır.
Geçenlerde bir Upanişad’da okuduğum bir tavsiyeye
göre, 16 heceli bir mantra 35 milyon kere tekrarlan­
malıymış; günde yaklaşık 5.000 tekrar ile (dakikada 8
tekrardan 10 saat boyunca yapılınca ortaya çıkan sayı)
20 senede tamamlanıyor.
Bu şekilde abartıya kaçmadan, Hindistanda konsantras­
yon çalışan neredeyse tüm insanlar bu tekrarları birkaç
kereyle sınırlı tutacak şekilde yapar. Fikirler şunlardır:
(1) Baz aldıkları nesnede zihinlerini odaklayabilme-
leri için onlara yardımcı olacak kelimeler ve (2) tekra­
rın veya bu tekrarın ritminin vücut üzerindeki etkisi.
Bu etki “Guna'hr denen maddenin üç hâli ile daha
iyi anlaşılabilir. “Guna’iar: Rajas, tamas, satva. Bunlar
maddenin özünün temel içerikleridir, bütün her şeyde
farklı oranlarda görünürler. Katı, durağan, direnç göste­
ren, tembel şeyler veya insanlar tamas özelliği gösterir­
ler. Güçlü, enerjik, heyecanlı, tutkulu, harekete geçirici
olanlar rajas özelliği gösterirler. Düzenli, ritmik, sürek­
li, doğa yasalarıyla uyumlu olan satva özelliği gösterir.
Meditasyonda başarılı olabilmek için vücudun sakin ve
tüm işlevlerini düzgün bir şekilde yerine getirebiliyor
olması istenir. Zekâ ve iradeyi kullanarak bedeni satva
durumunda tutmanın öneminden daha önceki bölüm­
lerde bahsetmiştik.
Meditasyonda bir mantrayı tekrar etmenin amacı tama-
sın ataletine ve rajasm heyecanına güçlü bir şekilde karşı
koyma etkisi yaratarak, satva durumunu sağlamaktır.
Bu uygun bir müziğin etkisi gibi değildir. Aynı zamanda
şunu da söylemeliyim ki mantralar gereksizdir ve üst bir
konsantrasyon veya kontemplasyon hâline ulaşmadan
önce mantra bırakılmalıdır.
13.2 Sri Krişna’ya Mantra
Belirli Upnnzşadlarda çok tavsiye edilen 8 heceli “Om
namo Narayanaya.” mantrası vardır, anlamı “Narayana’ya
selam olsun.’dur. Narayana Vişnudur ki Sri Krişna’nın
onun yeryüzüne inmiş enkarnasyonu olduğu düşünü­
lür. Vişnu üçlünün ortancasıdır, dünyanın yaşamını ve
ışığını taşır. Üçlünün kendisi, gerçekte öyle olmasa da
hakikat ve düşünceyi aşan Parabrahmanı temsil eden
figürler olarak kabul edilir. Bhagavad Gitada konu­
şan Sri Krişna bize herkeste eşit bir şekilde var olan
“öz” üzerine meditasyon yapabilmemiz için harika bir
kaynak sunar. Üzerinde çalışıp medite ettikten sonra,
Narayana bize daha fazla anlam ifade edecek ve bizim
düşünceden çıkıp sonsuzluğa uzanan kapıları açmamıza
yardımcı olacak.
Sri S. Subramania Iyer’dan aldığım bir mantranın -ki o
da onu Sri T. Subba Rowdan almış- Sri Krişnaya yapı­
lan, 5 bölümden ve 18 heceden oluşan bu mantraların
en güçlülerinden biri olduğu ifade edilmiştir. Mantra
şöyledir: KİM KrishnYa, GovindYa, Gop-Jana Vallabh-
Ya, SwH! Tekrar ve tekrar medite eden kişi bunu yine­
ler ve böylece bu dünyada Sri Krişnanın yoluna kendini
bağlamış olur. Aşağıdaki açıklamalar Gopalatapani ve
Krişna Upam'şucflarmdandır.
Bir zamanlar bilgeler gelip, büyük Brahman’a sordu­
lar: “En yüce Tanrı hangisi? Ölüm hangisinden korkar?
Kimin bilgisi sayesinde her şey öğrenilmiştir? Bu dünya­
nın devamını sağlayan nedir?”
Ve o şöyle yanıt verdi: “Sri Krişna en yüce Tanrıdır.” Gopi-
jananm efendisi (Sri Krişna) tanınarak her şey öğrenilir.
Swaha sayesinde dünya gelişmeye devam ediyor.
Ona tekrar sordular: “Krişna kimdir, Govinda kimdir,
Gopi-jananm efendisi kimdir? Swaha nedir?”
Şöyle yanıtladı: “Krişna tüm yanlışlıkları yok edendir.
Dünyada büyük öğreti vasıtasıyla ulaşılabilen Govinda
her şeyi bilendir. Gopi-jana tüm canlılara yol gösteren­
dir, Swaha da onun gücüdür. Bunlar üzerine meditas-
yon yaparak mantraları tekrarlayan ve ona tapan kişiler
ölümsüz olurlar. ”
Ona tekrar sordular: “Şekli nasıldır? Mantra nedir? Ona
nasıl tapınılır?”
Şöyle yanıtladı: “İnek çobanı şeklindedir (büyük öğre­
tinin dizeleri). Bulut renginde bir gençtir (anlaşılamaz
derinliğin rengi). Bir ağacın köklerinde oturur (ağacın
dalları o çağın yaratımı ve evrimidir). Gözleri tamamen
açılmış lotus gibidir (ona inananların saf lotus kalple­
rinde ikamet eder). Elbisesi ışık yayar (kendi ışığını). İki
kolludur (yaşam ve şekil). Bilgelik sembolüne sahiptir
(ki o bilgelik sembolüyle pek çok bilge aydınlanmıştır,
inisiyasyon geçirmiştir). Üzerinde bir çelenk taşır (geze­
genlerden yapılmış). Altın lotusun merkezinde oturur
(herkesin ve her şeyin kalbinde). Onun üzerine medi­
tasyon yapan özgürleşir. O beş parçanın mantrasıdır.
Birincisi Klim Krişnayadır. Klim, cazibenin tohumu­
dur. İkincisi Govindaya, üçüncüsü Gopi-jana, dördün­
cüsü Vallabhaya, beşinci ve sonuncusu Swahadir.
Klim - Krişnaya - Bilgeliği Bahşedene - Çobanların
Efendisine - Swaha.”
“Om. Evrensel Şekle Duyulan Hayranlık, bütün Koru­
manın Kaynağı, Yaşamın Amacı, Evrenin Hükümdarı
ve Evrenin kendisi.”
“Om. Bilgeliğin Somutlaşmış Hâline Hayranlık, Yüce
Mutluluk, Krişna, Çobanların Efendisi! Bilgelik Verene
adanmışlık!”
13.3 Sri Krişna Üzerine Meditasyon
Eğer meditasyonun bu şeklini uygulamak istiyorsanız,
her zaman oturduğunuz yerde sessizce oturun. Zihniniz
huzurla büyük hoca fikrini yaşamaya başlayana kadar
duygu ve düşüncelerinizi bırakın sakinleşsin.
Şimdi kalbinizin derinliklerinde bir gül goncası ya da
lotus goncası imajine edin. Zihninizin ona, dalından
sarkarken huzurla bakmasına izin verin. Yavaş yavaş
istek ve niyetle ve tanrısallığın gelmesini arzulayarak
‘Klirn sözünü telaffuz ederken artık açmış olan çiçeği
havaya kaldırın ve 12 taç yapraklı tahtında oturan Sri
Krişna’nın tanrısal formunu görün: Lotus gözlü bulut
rengindeki genç, dünyalardan oluşan çelengini giymiş,
yaşam ağacının kökünde oturuyor ve elbisesi ışığın ihti­
şamıyla parlıyor. Ve siz “Krişnaya” diyerek, onun önün­
de eğildikten sonra, ona bağlılığınızı sunun. Ve ona
“Govindaya” deyin. Siz bunu derken kutsayan bir bilge­
lik işareti olarak onun elini kaldırdığını fark edin. Sonra
“Gopi-jana Vallabhaya” diye tekrarlamaya başlayın ve
bırakın aşkın gücü sizi aydınlatsın. Ve “Swaha” deyin,
bunu derken sizin bu ibadetinizin tüm yaşamı içine
aldığını düşünecek şekilde bakış açınızı genişletin. Sri
Krişna’nın bu mantrasmı birkaç kere tekrar edin, ilahi
formun kalbinizin çiçeğinde olduğunu imajine edin.
13.4 Om’un Anlamı I
Om “İşvara’nm işareti” olarak tanımlanır. “Tanrı”,
“Yönetici”, “Vişnu”, “Sabda-Brahman”, “Avalokiteşva-
ra” vb. olarak da çevrilebilir. Om bir isim değildir, tam
bir anlamı olan bir kelime bile değildir, Om bir işaret-
tir.18 İşvara, hepimizin en büyük hocası; bize mineral-
ler,- bitkiler, hayvanlar, insan özü ya da şekli aracılığıy­
la dokunmaz fakat tüm bunların ötesinde bize içeri­
den dokunur. Açıklayalım: Her birimizin çok geniş bir
dünyası var. İhtiyaç duyduğum bir mineral âlemi var. Bu
yaşamın nasıl işlediğine çok karışmadan, onunla yaşı­
yorum. Eğer bir düşünür olarak yaratıcı ve ilişkilendi-
rici yeteneğimi kullanarak taştan kâğıt tutacağımı not
defterimden kitaba doğru hareket ettirirsem, taşın bilin­
ci hâlâ kendi doğasına göre hareket etmeye devam eder.
Ben onun doğasını bozmuş olmam. Bitki ve hayvan
âlemleriyle de birlikte yaşıyoruz. Onlar olmasa bizim
bedensel yaşamımız da olamazdı. Aynı şey insan ilişki­
lerimiz için de geçerlidir. Ailemizden türemiş bedeni­
mizden tutun, hem zihinsel hem de bedensel olarak bizi
besleyen, yaşam boyunca sağladıklarımıza kadar her
şey için geçerlidir. Yaşam tek bir tanedir. Mineral, bitki,
hayvan ve insan sadece bu yaşamın belli evreleridir;
çocukluk, gençlik gibi vücudun evrelerine benzer. Artık
şunu söylemeye tek bir adım kalmıştır: Bu alt âlemler
bizim için nasılsa, iç özgürlüğüne kavuşmuş insanların
âleminde de biz onlar için öyleyiz. Yani onların davra­
nışları her ne olursa olsun (ki davranışları sadece bizim
bilincimizin abartılmış bir kopyası gibi olmak zorunda
değil) kendi doğalarına aittir ve bizim doğamıza karış­
mazlar. Onlar bizimle mineral, bitki ve hayvan formları
aracılığıyla çalışmazlar fakat zaman içerisinde kendimi­
zi açacağımız zihinsel etkinliğimizin ötesindeki başka
18 Bir meditasyon konusu olarak Patanjali’nin Ishwara’ya yaklaşımı
ile ilgili bir açıklama ve çeviri için bak.: Ernest Wood’un “Pratik
Yoga” (Practical Yoga), “Antik ve Modern” (Ancient and Modern).

L |151
bir bilinç tarzı aracılığı ile çalışırlar. Bunun başka bir
anlamı da şu olabilir: Her şeyin içerisine aynı şekilde
nüfuz eden aynı özü fark etmek ya da Budist ve Hintli
hocaların “bölünmez” ve “içimdeki evren” ya da İsa’nın
“Babada bir olmak” ile kastettiği şeydir.
Ve îşvaraya gelince, o kendi yaşamında yöneticidir,
bizim yaşamımızda değil. Onun erkek olma durumu­
nu ve hatta onun idolünü bile bir çocuk oyuncağı gibi
zihnimizden atmalıyız. İdol sadece konsantrasyonun
başlangıç aşaması için bir araçtır. Bu konsantrasyon
durumundan sonra ise Onun sizi kutsallaştırdığını ve
yücelttiğini fark ettiğiniz “Sen O sun.” dedirten bir medi­
tasyon ve kontemplasyon sürecine girmeliyiz.
Om işaretinin düşüncesinden henüz ayrılmadım. Om şu
anlama gelir: “Ben O’yum.” ve “Sen O’sun.” Ve bu durum
içerisinde, yukarıda açıklandığı şekilde Sri Krişna mant-
rası ile meditasyonuma başlıyorum.
Om, kendi cümle yapısının sağladığı bir işaret olmalıdır.
Om, tek bir sözdür “a”, “u” ve “m” seslerinin birleşme­
sinden oluşmuştur. “A” ile başlar. Ağzın arka kısmından
çıkardığımız ilk telaffuzdur. Orta ses olan “u”yla devam
eder ve çıkarabileceğimiz son ses olan dudakların
kapandığı “m” sesiyle sona erer. “A” ile “u” hızla art arda
söylendiğinde “o” sesini oluşturur ve böylece “om” sesine
sahip oluruz. İngilizcedeki “h” sesi atılmış “home” gibi
okunur ve sondaki “m” sesi biraz daha uzatılır. Böylece
“om” telaffuz edilen tüm seslerin başlangıcından sonu­
na doğru hareket eder ve tüm anlamları ve birliği içinde
taşır.
XIV. Bölüm
MEDİTASYONUN ENGELLERİ
14.1 Üç Adım
Eğer yaşamın gerçek başarısını yakalamak istiyorsanız,
düşünce ve sevgiyle hareketin spiritüel yasasına uygun
bir yaşam sürmelisiniz. Meditasyonunuzda açtığınız iç
ışığın asla kapanmayan kapısı arayıcılığıyla gerçekten
karar vermediğinizi bilirsiniz ama içinizdeki bir şey
karar vermiştir. Eğer kendinize “İradeyle yapacağım.”
derseniz, yaparsınız. Geriye bakarsanız üç şeyi başardı­
ğınızı görürsünüz. İlki yüzünüzü doğru yöne dönmek.
İkincisi yönünüzü orada sabit tutmak. Üçüncüsü ilerle­
mek için çabalamak; acele etmeden ileriye doğru gitmek
ve hiçbir şey için durmamak.
Zaman zaman bu üç adımı gözden geçirme ihtiyacı
hissedersiniz; doğru yönde gittiğinizi görmek, yoldan
sapmaktan kaçınmak ve ilerlemeye devam etmek. Doğru
yöne gittiğinizden emin olduğunuzda -daha önce değil-
zorlayabildiğiniz kadar zorlayın. Yoldan çıktığınızda
ilerlemeye devam ederseniz, kendinize ve diğerlerine
zarar verirsiniz ve gelecekte kendinize engel olursunuz
ama eğer doğru yolda devam ederseniz korkacak hiçbir
şey olmayacaktır.
Doğru yolda kalabilmek için spiritüel yasanın üç husu­
sunu unutmayın. Unutmayın ki sizin aradığınız şeyle­
ri diğerleri de istiyor. İstediklerini elde etmelerine izin
verin. Sizin için değerli olan şeylerden diğerlerini asla
mahrum etmeyin; özgürlükten ya da güçten, bilgiden
ya da öğrenmeden, aşktan ya da arkadaşlıktan. Eğer
kendinizi diğerleri üzerinde hâkimiyet kurmak için
çabalarken bulursanız; diğerlerini bilgide geçmenin,
ilgiyi üzerine çekmenin, diğerlerinden onay beklemenin
yollarını ararsanız, bilin ki tehlikedesiniz ve diğerlerini
düşünceyle, kelimelerle ya da eylemlerle asla incitme­
meniz gerektiğinin özel sorumluluğunu üstlenmelisiniz.
Yasaya en ufak bir uygunsuzluk bir şekilde cezalandırı­
lacaktır, iyilik olmadan gerçek bir büyüklük olmaz.
14.2 Arzulamaktan Vazgeçin
Bundan daha önce bahsetmiştik ama burada yeniden
bahsedeceğiz. Meditasyondan kontemplasyona geçme­
den önce, en azından uygulama dönemi boyunca, arzu­
lamaktan ve ummaktan bütünüyle vazgeçebilmelisiniz.
İstekler tarafından zapt edilmişken zihin asla tek başına
kalamaz. Her istek aynı zamanda öfkenin, yalancılığın,
soygunculuğun, kirliliğin, açgözlülüğün, ilgisizliğin,
hoşnutsuzluğun, tembelliğin, cehaletin, küskünlüğün
tohumunu taşır. İçinizde en ufak bir istek ya da ümit
kaldığında, bütün bu spiritüel yasaların ihlali mümkün­
dür. Arzulamaktan ve ummaktan vazgeçin “İradeyle
yapacağım.” deyin ve inanın; kendi ışığınızı yansıtın,
spiritüel yasaların kendi yolu ve iradesiyle çalışmasına
izin verin.
Eğer sadece bu tutumu sürdürebilirseniz meditasyonu-
nuzun önünde hiçbir engel kalmayacaktır ama eğer bu
tutuma sahip olamazsanız engeller sürekli gelecek ve
çalışmanızı bozacaktır. Düşüncenin akışı küçük bir yarı­
ğın kenarından akmaya çalışacak ve kanallar tatminsiz
arzular ve belirsiz düşüncelerle dolacaktır. Tatmin edil­
memiş bütün ufak arzular, düşünülmemiş problemler
dikkatinizi yutan kocaman bir ağza dönüşecek; medi­
tasyon sırasında düşünce alıştırmanız zorluklarla karşı­
laştığında kaçınılmaz olarak, dikkatiniz bu arzular ve
problemlere sıçrayacaktır.
Bu engelleri bastırarak ve zapt etmeye çalışarak aşmak
yetersiz bir çabadır. Onlara hak ettiklerini vermek,
zaman ayırmak ve onlar üzerine düşünmek daha iyi bir
yöntemdir. Daima belirsiz problemlerini bırakamayan
ve bu bocalamanın üstesinden gelemeyen zihin, medi-
tasyonu başaramaz. Engelleri aşmaya çalışan kişi prob­
lemlerini tarafsızca çözmeye karar vermeli, kendi karar­
larına bağlı kalmalı, aynı meseleyi tekrar tekrar düşün­
memelidir. Bunu yapabilme yeteneği, pratikle ve eylem
içerisinde karar verme alışkanlığıyla gelişir. Düşünce
çatlaklarını doldurun ve ufak derelerin kenarlarını
çevreleyin, bu şekilde onlar kendilerini ana akarsuya
boşaltır. Her bölünmeyi ve dağılmayı, sizin asıl amacı­
nız üzerindeki etkisini düşünün. Anlayış ve amaç birliği
getiren genel felsefi ruh hâlinin gelişimi meditasyonun
başarısı için gereklidir. Ne tür bir insan olduğunuzu
bilmek için o büyük bir yardımcıdır, böylece kişisel
hayatınızda çok geniş bir kısmı örtmeye çabalamayacak­
sınız. Bizler sınırlıyız. Ve siz tek seferde doktor, mühen­
dis, şair, sanatçı, tezgâhtar, avukat ve vaiz olamazsınız.
Faaliyet alanınızı ve tarzınızı seçin, değiştirmek için iyi
bir sebebiniz olana kadar onu koruyun.
14.3 Hocanın Gerekliliği
Bu hoşnutsuzlukların arasında daha yüksek bilinç için
beklenenlerden en göze çarpanı, bir hoca bulma iste­
ğidir. Maddi ortamımız ve ayağımızın altındaki yer
kadar günlük yaşamımıza yakın, görülmeyen spiritü­
el yaşamın parçası olup önümüzde ilerleyen birisinin
olduğunu bilmek en büyük teşvik unsurdur. Yukardan
ilham almış bütün hocaların insanlara spiritüel doğala­
rını, kökenlerini, kaderlerini hatırlatmak için geldikleri
hususunda bütün dinler hemfikirdir. Eğer biz bu kutsal
bilgiyi, çoğu sefer olduğu gibi, yanlış kullanırsak veya
sürekli onlardan yardım bekleme tembelliğine düşersek,
meditasyonun ve spiritüel gerçekleştirmenin en büyük
engellerinden biriyle karşılaşırız.
Kendinize güvenirken bile her zaman hocanın gerek­
liliğini hissetmelisiniz. Her zaman yanınızda bir hoca
vardır ama bu içinde bulunduğunuz zaman ve mekânda
bir insan olmak zorunda değildir. Belki kısa süreliğine
size ilham veren bir kitap buldunuz, kısa süreliğine bile
olsa bırakın hocanız o olsun. Elinizdeki hocayı ihmal
ederken, başka bir hoca için arayışa girmeyin. Bir kişi
beklenen ilerlemenin üst bir seviyesinde kitaplardan
bulduğu ya da sanatın başlangıcını bilenlerden elde etti­
ği bütün genel bilgileri kullandığında, dünyanın yaşam-
sallığından sezgisel talimatları alacağı kesin bir şekilde
bildirilir. Hocalar her zaman yakındadır, karmaşıklıkta
ne gerekiyorsa onu tercih ettiğimiz zamanlarda bizimle
konuşurlar; karmaşık şeyleri anlamak, bilmek ve sevmek
yerine hocaları tercih ettiğimiz her anda. Daha önce
gelmezler çünkü bunun bize yararı değil zararı olacaktır.
Eski Hindistan’da hocaların evleri vardı, öğrenciler hem
dünyevi hem de spiritüel dersler için oralara gider­
di. O günlerde kitaplar çoğunlukla ulaşılabilir değildi
ama bugünlerde hepimiz dünyanın en büyük hocala­
rının sözlerine kitaplardan ulaşabiliriz. Ünlü hoca Sri
Şankaraçaryanm antik zamanlara ait bir kitabı olan
Sanatsujatiyanın® yorumlarında, öğrencilerin başarı­
sı dört sebebe yüklenmiştir: Dörtte biri zamanla gelen
kavrayışın olgunluğu, dörtte biri hoca ile bütünleşme,
dörtte biri kendi yeteneği ve çabası, dörtte biri de arka­
daşlarıyla dayanışma içerisindeki çalışma.
Kullandığınız kendi yeteneğinizin üç parçasını uygula­
dığınızda ve kavrayışın olgunlaşmasına imkân vermek
için diğerleriyle yeterince çalıştığınızda, son çabanızı
yönlendirmek için ya da en azından yolunuzu kaybet­
tiğinizde tavsiye almak için, talebeler hazır olduğunda
hocalar her zaman orada olurlar.
14.4 Kendi İçine Meditasyon
Meditasyonun bazı özel metotlarını arzulamak ve kalbe,
kafaya, küçük parmağa ya da herhangi başka bir yere
meditasyonun olup olmadığını bilmeyi aşırı istemek
başka bir ciddi engeldir. Eğer işinin ehli bir hoca tara­
fından size söylenmiyorsa, bunların hiçbirini dert etme­
yin ama mutlaka kendi içinize meditasyon uygulayın.
Şimdilik bedeninizi unutmak için yeterince derine inin;
meditasyonun bütün amacının kendinizi değiştirmek
olduğunu hatırlayın, zihninizin kendi şeklini değiştirin
ve yeni şekillenmiş ekseni büyütün.
Kendinize karşı dürüst olun. Amaçlarınızı açıkça tanım­
layın ve sizi ona götürecek en iyi niyetlerinizin üzerine
yerleştirin. Hayat şakaya gelmez. İlkelerinizi aldatma­
nın ve kaderinizle oynamanın karşılığını ödeyemezsi­
niz. Hâlâ her şeyin üzerinde dünyevi tatminler, kişisel
hevesler ve zenginlikler arıyorsanız, kendi gerçeğinizi
ve başarı için maddi şeylerin peşinden koştuğunuzu
kabul edin. Zihin kendini mahvedecek bir şekilde içsel
ve dışsal başarılar karşısında bölünmüştür. Meditasyon-
daki başarı, içinde sürekli iç savaşı barındıran tutku­
lardan kaynaklanan çelişkileri dağıtana kadar gelmez.
Bu sağlandığında kendinizle barışık olursunuz. Böyle­
ce kendi içinizdeki barış, sizin bütün dünya ile barış
hâlinde olmanızı sağlar. Dünya sizinle barışık olmasa
bile siz dünya ile barışık olabilirsiniz.
XV. Bölüm

KONTEMPLASYON
15.1 Düşüncenizin Zirvesi
Eski meditasyon hocaları düşünce çizgimizin en sonun­
da iki tür kontemplasyon olduğunu ifade eder. İlki nesne
hakkında sezgi sağlar, böylece zihin nesne ile. yakın
temas kurup en yüksek dersi alır. İkincisi ise zihnin
ötesine yönlendirir. Tıpkı belli bir gelişim noktasına
ulaştıktan sonra zihne (bedenin ötesindedir) hizmet
eden bedenimiz gibi daha fazla büyümeye ya da fazla­
dan kol ve bacak çıkarmaya ihtiyaç duymaz çünkü zihin
artık yaşamın kendisi olur. Aynı şekilde, zihin de belli
bir noktaya ulaştığında kendi gelişimini durdurur ve
sadece zihnin ötesindekine hizmet etmek için yaşar.
Büyük bir atlet olmak için bedenimizi geliştirebildiğimiz
gibi, dâhi olmaya doğru zihnimizin var olan gücünü de
geliştirebiliriz ama bu, hocaların dediğine göre, kişiliğe
çok bağlıdır ve gerçekten de aranan ve istenilen durum
o değildir. Hizmet etmek için yeterli olduktan ve zihnin
ötesinde, içerdeki Tanrıyla bütünleşme seviyesine ulaş­
tıktan sonra eğer bu hizmete katılmıyorsak, sadakatimi­
zi ve ibadetimizi ona vermiyorsak bizler aptalız. Dehaya
bağlılık ve harici üstün varlıklara tapınmak aynı hatayı
paylaşmaktır. Zihnin ya da bedenin kişisel büyüklüğünü
arzulamak yüceltmenin bozulduğu yerlerde görülür.
15.2 İlham
Kontemplasyonun meyveleri ilk başta zihinde görü­
lür, onlar sıkıca kavranmak için çok hassastır ve onları
tutmak çok zordur. Rand’ın aşağıdaki şiiri bunu anlama­
mız için bize yardım edecektir.
“Bir yaz günü, gökyüzüne,
Yolladım küçük bir düşünce;
Engin maviliğe doğru,
Güneşin sessizce ışıldadığı yere.
Ve düşüncem bana geri geldi.
Küçük düşünce, ne gördün,
Gittiğin yörelerde? Sorduğumda, düşüncem suskundu.
O yörelerin havasını kokladı,
Yukarıdaki temiz, aydınlık havada,
Ve düşüncem o kadar parlaktı ki,
Biliyordum onun tepede ışıldadığını”
Düşünce geri geldi, yeni parlaklığını getirdi çünkü
o tepede parlamıştı. Bu, bize mesajlar getirmesi için
termometreleri, nemölçerleri, basınçölçerleri atmosfere
yollamamıza benziyor.
Herhangi bir konu üzerine meditasyon yaparak çok
fazla düşünce yollayan insanlar, sıklıkla düşüncelerinin
sonuna giderler ve zihinsel açlıkları onları görünenin
ötesindeki boşluğa bakmak için harekete geçirir. Bu
kontemplasyon pratiğinin doğasıdır, onun için nesne
ya da özne üzerindeki meditasyonunuzu tamamladı­
ğınızda ve daha ileriye gidemediğinizde onu ah ederek
kesmeyin ama durumu dengeleyin, ona ümitle bakın.
En yüksek düşüncenize sessizce gözünüzü dikerseniz
bilinçli faaliyetleriniz korunacaktır. Sonra bir an sınırlı
görüş açınızı düşüren kendi unutkanlığınız gelecek ve
sezgi, anlayış ve aydınlanmaya kavuşacaksınız. Güzellik,
sevgi, güç, barış, anlayış; bunların içinden bazıları size
gelecek.
Bir keresinde bir arkadaşımla evlerin olduğu bir cadde­
de yürüyordum, bazı bahçelerde ağaçlar vardı. Yakın­
daki bahçeden bir kuş sesi duyduk, çok güzel ötüyor­
du. Arkadaşım: “Kafeste bir kuş olmalı. Böyle bir yerde
özgür bir kuş olmasını bekleyemeyiz.” dedi. Ve ben
dedim ki: “Kuşlar burada kafesin içinde. Tıpkı bir ilham
gibi... O geldiğinde yakalamalıyız ve kelimelerin kafesi­
ne koymalıyız.” Ve ardından “O kafese sıklıkla gitmeli­
yim ve tutsak kuşu dinlemeliyim. Bazı günler onu daha
çok dinlemeliyim ve bu kadar yabancı olmamalıyım. O
zaman benim kuşum özgür olabilir ve ben çağırdığımda
gelebilir ve belki çok geçmeden ben onu kendi bahçe­
sinde ziyaret edebilirim.” dedim. İlhamlarımızı, onlara
tam olarak uyum sağlayana kadar el üstünde tutulmalı
ve yaşamalıyız.
Bu sezgilere dair hiçbir kanıt sıkıntısı yoktur. Ünlü
besteci Wagner’den bir örnek vermek tatmin edici olur.
Frau Wesendoncke bir yazısında şöyle demiştir: “Tris­
tan draması benim için hâlâ bir mucizedir. Ben böyle
bir şeyi nasıl ortaya koyabildim bir türlü anlayamı­
yorum.” Bütün büyük deneyimler derin düşüncelere
öncülük eder. Wagner ayrıca şöyle yazmıştır: “Genelde
Nirvananın topraklarına hasretle dönerim. O, yaşam­
dan vazgeçme mutluluğudur... Var gücümüzle girmek
için çabaladığımızda daha da uzaklara savrulduğumuz
muhteşem krallıktaki son kefarettir. Ölüm mü demeli­
yiz ona? Yoksa ölüm, gecenin harikalar diyarı değil mi?”
En büyük sanat sadeliktir ve o, sanatçıya sürpriz yaparak
gelir. Bu, spiritüel açlığımızın bütün çeşitliliğine uygun
düşen bir ilkedir.
İlhamın, zihnimizin derin çalışmalarından, bazı gerçek­
leri doğrudan algılamaktan ya da bir şekilde bütün
yüksek zihinlere ait fikirlerin bulunduğu “eterden gelip
gelmediğini sorgulamamız gerekmez. İlham, tamamen
kişilikten, kişisel ilgilerden ve mülkiyetten ötedir ve
hiçbir marka ya da etiketle açıklanamaz. Sadece gerçeğin
adımlarının bizi gerçeğe götüreceğini, sadece sevginin
adımlarının bizi sevgiye yükselteceğini, sadece kişisel
cesaretin bizi özgürlüğe ulaştıracağını bilmek en ilham
verici şeylerden biridir. Dünyadaki herhangi bir şeyin
bize dürüst olabilmesi için önce bizim kendimize dürüst
olmamız gerekir.
Özel bir ilham aramamalıyız. İlhamın koşullarının getir­
diği şeyi kabul etmeliyiz. Bu mesajları ya da talimatları
istemek ve beklemek ya da ne geleceğinden çok emin
olmak gerçeğin kapısını kapatabilir.
15.3 Zihinsel Kontemplasyon
Kontemplasyon pratiği yapabileceğimiz belli başlı yollar
vardır. Her durumda düşüncesinin zirvesine ulaşmak
için kişi üç aşamadan geçmeli:
1) Dikkat nesnenin üzerine odaklanmak.
2) Düşünce sadece o nesneyi referans alarak aktif olma­
lı. 3) Zihin kendi hatırlama, düzenleme, karşılaştırma,
akıl yürütme ve meditasyon sürecini sonlandırmak ama
yine de dikkatini nesneye vermelidir.
Üç aşama boyunca konsantrasyon hâli devam eder,
bu yüzden zihnin faaliyeti belirlenmiş dikkat bölge­
sinin içinde kalır. Düşüncenin ya da nesne üzerindeki
dikkatin genişlemesi kesildiğinde kontemplasyon süreci
gerçekten başlayacaktır ve zihin dengede kalmaya devam
edecektir. Ondan sonra bilinç aktivitesi, kendi doğası­
nın ya da düzleminin diğer unsurlarına göre düşünmek
ve anlamak için çabalayan olağan düşünce faaliyetine
doğru açıda hızlanmaya başlar. Dikkat zihinsel faaliyet­
ler tarafından uzun süre parçalara ayrılmadığında zihin
bütün olarak hareket eder ve büsbütün görünür, çok
hızlı hareket ettiğinde tıpkı dönen bir topaç gibi hare­
ketsiz algılanır.
Örneğin, adalet fikrini ele alalım. İlk önce adaletin
farklı şekillerini, eylemlerdeki adaletin belli şekillerini
düşünebilirsiniz, bütün zihniniz bunlarla çok meşgul
olacaktır. Ondan sonra düşüncelerinizi adaletin taraflar
üzerindeki psikolojik etkilerine yönlendirebilirsiniz ve
bunların bütünüyle zihninizi işgal etmesine izin verirsi­
niz ve ondan sonra soyut adaleti anlamak için uğraşırsı­
nız. B öylece düşüncelerinizi daha ileriye götüremeyene
kadar zihinsel çabanız devam eder; sözde onu açık alan­
da buldunuz ve hiçbir şeyi net olarak anlayamadınız.
İradenizle çabalayarak o noktaya geldiğinizde, düşün­
celerinizi normal faaliyetlerinin üstündeki bir seviyede
tutunuz. Bu aşamada nesne hakkındaki düşüncelerinizi
uzun süre devam ettiremeyeceğiniz açıktır ama onun
üzerinde kontemplasyon yapabilirsiniz.
Eğer yapabiliyorsanız, nesnenin ve sizin birbiriyle iliş­
kisi olan iki farklı şey olduğunuzu düşünme sürecini
başlatmaktan kaçınmak daha iyidir. Bunun için sizin­
le ilişki içerisinde olduğu fikrinden kolayca kaçama­
yacaksınız, böylece duyguları hafifçe etkileme fikrini
elde edemeyeceksiniz. Kontemplasyona başlamak için
kendinizi nesnelerden ayırma noktasına gelirseniz ve
düşünce çizgisi boyunca hâlâ zihinsel heyecan ve enerji­
nizi sürdürebiliyorsanız; nesnelerin şekillerinin isimle­
rinden dolayı, psikolojik yönünden dolayı (eğer duyarlı
bir nesne ise duyguları ya da düşünceleri ya da eğer sade
ya da nitelikli bir nesne ise duyguları ve duyarlı bir zihne
uyanmış düşünceleri) soyut doğasından dolayı (kendisi­
nin bütün makul görünüşleriyle eşzamanlı ilişki içeri­
sinde olan doğası) bütün kelimeler ve şekiller gözden
kaybolduğunda ve zihninizi orada tutabildiğinizde, bu
durumu çevreleyen belirsizliği delmeye çalışmak (nasıl
olsa bu amaç için kelimeler ya da şekiller kullanılmaya­
cak) tıpkı fiziksel görüşle sisin içine nüfuz etmeye çalış­
mak gibi, o zaman kendinizi orada tutarak, dört gözle
beklemeyi ve asla geriye dönmeyi düşünmeyerek, âdeta
dengede, uçmakta olan bir kuş gibi, kontemplasyonu
başaracaksınız.

I 164
Daha anlaşılabilir bir yöntem kullanmak için bazı
açık örnekler verelim: Eğer dikkatimi bu sayfa üzerine
toplarsam, onun türünü, büyüklüğünü, şeklini, rengini,
dokusunu, kalınlığını, çeşidini, kitaptaki diğer sayfalarla
nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu, nerede, nasıl yapıldı­
ğını ve onunla ilişkili daha birçok şeyi düşünürüm. Buna
rağmen farz edelim ki ben onun üzerinde kontemplas-
yon yapmak istiyorum, sonra dikkatimi kâğıt üzerinde
toparlamaya başlayacağım ve gözledikten sonra, görün­
meyen doğasını ve kompozisyonunu dikkatlice düşün­
meye devam edeceğim, sükûnet içerisindeki görünme­
yen unsurlarını ve görünmeyen gerçeklermiş gibi yapan
sözde hayallerini... Bunun ötesinde, dizgisinin görün­
mez parçacıklarını anlamaya çalışıyorum ve onlara sade
kelimeler ve tanımlar gibi değil zihinsel bir kavrayış gibi
başvurmaya çabalıyorum. Kontemplasyon sürecinde
bitecek bir kurs gibi...
Ancak bilince sahip bir nesne seçilmişse, daha ileri
aşamalara ulaşılabilir. Mesela bir köpeği ele alalım.
Dikkatimi köpeğin üzerine yoğunlaştırırım; bu köpeğin
hareketlere, duygulara, konuma ya da herhangi bir şekle
göre benimle ilişki içerisinde olduğunu düşünmem.
Nesnenin içsel doğasım anlamak için çabalarım, onu
saran duyguları ve düşünceleri ve bilinç hâlini anlamaya
çalışırım. Bir hayvanla daha ileriye gitmek zordur.
Eğer bir kişi dikkatini üstün var oluşu üzerinde toplama­
ya çabalarsa, düşünce, duygu ve his durumları üzerine
meditasyon yapmak için fiziksel görünüşten geçecek ve
hoşuna giden bilinç hâlini yakalamak için içeriye doğru
yükselmeye çalışacaktır. Bu vakaların herhangi birinde,

j 165
daha ileriye gidemeyene ve daha önce ne olduğunu açık­
ça kavrayamayana kadar düşüncelerimi içe doğru çekti­
ğimde, orada bulunan bazı bildiğim düşünceler üzerin­
de geriye dönmeksizin ya da başka yöne sapmaksızın
konumumu sabit tuttuğumda, nesnenin içsel doğasına
göre kontemplasyon hâlinde olurum. Başarı gelmeden
önce fırsatlar sunmasına rağmen bu süreç genellikle
birçok kereler pratik edilmelidir.
Müzede bir heykele baktığımda, sanatçının ve müze
müdürünün çoktan benim üzerime yoğunlaştığını fark
ederim. Onlar nesneleri benzer şeylerin çılgın kalaba­
lığından ve dışarıdaki yaşamın çeşitli işlerinden uzağa
koyarlar. Müzedeki ruh hâlim nesnelere bakmaya yöne­
liktir. Zihnim heykel üzerinde sabitlenir ve onun bazı
parçaları ya da kavisli çizgileri gözüme çarpar. Ona
dinleyen ve algılayan bakışlarla daha yakından ve dikkat­
lice bakarım. Bazı güzellikler yakalarım ama Tanrı bunu
kendime itiraf etmekten beni alıkoyar çünkü iç kapım
kapalıdır. Daha iyisi, güzelliğin beni yakalamasına ve
götürmesine izin veririm, eski bilinçsiz hâlimden şimdi­
ki iyi... Ne olduğunu söyleyemiyorum, ne olduğu soru­
sunun şu anda herhangi bir karşılığı yok.
Bu tür kontemplasyon olağan yaşamda bazen kendili­
ğinden meydana gelir, zihnin güzel şeyler ya da kavra­
yış seli karşısında mest olduğu veya kendinden geçti­
ği zamanlarda. Onun karakteri her zaman aynıdır, en
yaşam dolu olduğumuz zamanda kendimizi unuturuz.
“Ben buyum!” dediğimiz ruh hâline döndüğümüzde
“bu” genellikle öz olarak gördüğümüz kişilik fikri olur
ve kontemplasyon deneyimine başvurarak “görüyorum”
ya da “biliyorum” demeye başlar; gerçek güneş görün­
meden önce bulutlar tekrar toplanacaktır. Doğada ya
da sanatta güzel olan bir şeyler üzerine kontemplasyon
yaparken birilerinin “Bak, bu ne kadar güzel, muhte­
şem, olağanüstü, değil mi?” demesi bizi rahatsız etmi­
yor mu? Güzelliğin kendisiyle ilgilenmektense düşünce­
leri mi eşelemek zorundayız? Düşünce deneyimlerinin
malzemesiyle yeni bir “Ben” inşa etmek zihnin ötesinde
yaşama imkânı getirir.
Bu tür kontemplasyonda uykunun ya da zihinsel
durgunluğun doğasının olmadığı görülecektir. Ancak
derinlemesine bir araştırmada açık olan bazı şeylerin
belirsizliğini görmeye gayret edersiniz ve şu anki görü­
şünüzün açık ve kesin olduğundan bilinçli faaliyetlerin
sıradan alçak bölgesine inmeyi reddedersiniz.
15.4 Açıklama
Saygıdeğer bir arkadaşım bana şöyle bir soru yöneltti:
“Bir kişinin kendi düşüncelerini susturarak meditasyon
yapması ve sonra sezgiyi beklemesi doğru değil mi?”
Bu çok yerinde bir soru. Patanjali, meditasyonun bazı
konuları anlamak için sürekli zihinsel çaba harcamak
olduğunu öğretmiştir, anlayışı isteyerek durdurmak
olduğunu değil.
Yanıt verecek olursak: “Evet ama ne herkes için ne de her
konu için bu doğrudur, sadece daha önceden düşünme­
yi tamamlamış kişiler için doğrudur.” Bu bütün evrimin
sırrı olan zaferin takip ettiği hasret dolu var oluş, yuka­
rıdan gelmiş gibi yeni bir şeyin oluşması olayıdır. Aktif
beklenti hâli kontemplasyona aittir. Sezgi daha önceki
doğru içeriğe sahip olmayan zihne hiçbir anlam ifade
etmeyen ruh hâlini alır. Sezgi, geldiğinde var olan bilgi
alanım aydınlatır. Bilinç meditasyonun yapıcısı olarak
kendisiyle ilgilenmeyi kestiğinde aydınlanma ya da mest
olma anı gelir, böylece anlama ya da bilme çabası kişisel
eğilimlerin sınırlamaları olmaksızın tamamlanmış olur.
Bu bilmek ya da anlamak için niyetin saf olma durumu­
dur. Rajasik ya da tutkulu bir düşünceden satvik ya da
huzurlu bir düşünceye geçiş vardır. Bilmenin samimiye­
ti oluşur.
Bir parça müziği müzik olarak anlamak buna bir örnek­
tir. Eğer müzik parçasının art arda gelen notalarını iyi
duyamıyorsak müziği idrak edemeyiz çünkü anlama­
nın özü olan bütünlüğü kavrayamayız. Bütünlük her
zaman anlamanın anahtarıdır, o tamamen görmek ya
da bilmektir. Bu yüzden beklemek, ilham alan kişiyi
dürüstçe anlamaya çabalayan düşünür ya da öğrenci
olmanın dışında tavsiye edilmez.
Telepati deneylerinde alıcıya, pasif olmadan, hiçbir şey
düşünmemesi, aktif bir beklenti içerisinde olması söyle­
nir tıpkı neyin geçeceğini görmek için pencereden dışa­
rıya bakan kişi gibi. Bu kişi ne gördüğünü, sahip oldu­
ğu ön bilgiye göre anlayacaktır. Ancak tam anlamıyla
düşünceye sahip olan biri yeni bir şey öğrenebilir çünkü
her yetenek bir sonrakinin tohum yatağıdır. Düşün­
ce duygusal problemlerimizi çözmek için ortaya çıkar;
sevgi zihinsel zorluklarımız için, kaderin sezgisi sevgi­
nin sorunlarını çözmek için. Bu ilk başlarda çok küçük­
tür ama her zaman yeni gibidir, sonraları tamamen
bir kaynağa dönüşür. Bundan sonra bilinç yeni işlevi-
ne yükselir, uzun süre sezgi olarak kalamaz, o artık bir
güçtür. Artık bu işlevi yerine getirme dönemidir, tohum
yatakları olacak yeni yeteneklerin kıvılcımlarının alıcısı
olmuştur. Bir güç kullanıldığında, sonraki adım sahne­
nin arkasını hazırlamak olur. Takip eden büyüme döne­
mi doğal başarıdır. îlk önce hareket gelir, sonra duygu,
daha sonra düşünce, sonra sevgi, sonra inancın bilgi­
si. İnsanın beş unsuru ile ilişkilidir; fiziksel, duygusal,
zihinsel, ahlaki (etiği de içerir) ve spiritüel.
15.5 İbadetle İlgili Kontemplasyon
Bir ibadet nesnesi için derin duygular taşıyan bir kişi
aynı yöntemi takip edebilir ama onun durumunda faali­
yet büyük ölçüde bir duygu olacaktır. Dindar kişinin
kafasında ilk önce ideal olarak gördüğü belirli şekille­
rin imgelemi canlanır. O duygularının sevgi, saygı ve
hayranlığa akmasına izin verir ve bunların üzerinde
yaşar. O kendisini zihninde, yaşamındaki olaylarla iliş­
kili olarak idealin ortağı ya da mükemmel bir varlık
olarak canlandıracaktır. Bundan sonra duyguları en üst
noktaya ulaştığında, dışsal şekilleri yaratan duyguları
ve düşünceleri aşmaya çalışacaktır. Sıradan doğasından
daha büyük ve daha iyi olan kutsal doğasını coşkulu
ibadet ile gerçekleştirmeye başlayacaktır.
İbadet eden basit bir kişi ilk önce belirli şekiller­
le ifade edilen, her şeyin sahibi olan Tanrıyı selamlar
ve memnun etmek için yaşamının bütün faaliyetlerini
ona sunmayı arzular. Sonra daha iyi özellikleri görme­
ye başlar, ilk keşfettiği kutsal formlar diğer formlar için
ölçü olur ve bundan sonra her şeyin ilahi bir doğasının
olduğunu keşfeder; Tanrının sahip olduğu her şeyin

i 169
içine işlediğini... İbadetinin genişlemesiyle ibadet eden
kişi Tanrıyı tüm formlarda algılamaya başlar ve coşkun
şefkati hisseder. Bu, formlar ona aşikâr olana kadar
devam eder.
Yavaşça dindar kişi başka bir aydınlanma yaşar ve artık
her şeyde Tanrıdan bir şey olduğunu hissetmek yerine,
her şeyin Tanrının içinde var olduğunu fark eder, her
şey onu temsil eder ve yeniden meydana getirir, tama­
mıyla olmasa da var olduğu kadar Tanrıdır. Eğer bir
şey kötü ya da çirkin görünüyorsa, kutsal olarak bildi­
ği şeylerde küçük bir eksiklik hissettiği içindir. Bu, ufak
şeylerde Tanrısının sadece ayaklarına bakıp onu bütün
olarak seven dindar kişinin düşünceleridir. O kutsalın
mutlak varlığını öğrenir.
Bir kişi aynı düşünceleri maya ve Nirvana’ya göre uyar­
layabilir. Nirvana’yı elde etmek mayayı imha etmek
anlamına gelir, bunlar kalıntılardaki gerçekliğin ve var
olanın bir kısmını örten iki unsurdur. Maya gerçekliğin
yüzüne ağ gibi örülmüş bir örtüdür. Ne kadar çok örtü
olursa olsun karanlık, eksik, kusurlu olarak görünen
hep aynı yüzdür, aynı gerçekliktir. Zihindeki maya terk
edildiğinde bilinç, algılama, hafıza, imgelem ve düşün­
menin ötesinde yüz yüze gelinecek gerçeğin ışığına
dayanmak için yeterince güçlüdür. Maya boşluk, ihmal
ve ilgisizlik yüzünden uyumsuzdur. Uyum her zaman
birliği somutlaştırır. Birlik aşikâr olanda işleyen aşikâr
olmayanın gücüdür. Bu, meditasyonun kontemplasyon-
dan önce gelmesinin sebebidir. Zihne ulaşmış uyum
zihnin huzurudur ve bu uyumda birlik örtüsüzdür, açığa
vurulmuştur. Uygulama sürecinde dindar kişi kendisine
net görünen şeylerin kavrayışını kaybeder. Sonra kendi­
sini duygusal düzlük içerisinde bulur. Ama hafıza ona
bunun geçici olduğunu söyleyecektir ve onu moralini
bozmaması ve anlama çabasını sürdürmesi konusunda
teşvik edecektir; gökyüzü bazen gri ve boş görünse de...
15.6 Kontemplasyon ve İbadet
Kontemplasyon her zafnan bir yere kadar gerçek ibadet
kapsamında görülür. İbadet düşünceden ve sevgi­
den farklı bir alandır, o biraz da büyük “Ben’in içinde
kendi benini bulmaktır; tıpkı güneşin havuzun suları­
na yansıması gibi, cennette güneşe bakmaya ve aniden
büyük yaşamın içindeki özgürlüğü hissetmeye benzer.
Bu kendini kaybetmek değil, kendini bulmaktır. Bu,
düşündüğünden çok daha büyük bir gerçeklikle aniden
karşılaşan kişinin tecrübesidir. Bu yüzden genellikle
kendinin kim olduğunu unutur ve bu çok sık tekrarla­
nır, yeni yaşamda olduğu gibi sadece bir bilinçaltı unsu­
runa dönüşür.
Bu yeni yeteneklerin açılmasıdır. Dünyadaki maddi
unsurlarla fiziksel bedenimiz aracılığıyla temas kurarız,
alt duygularımızla onların enerjisini memnun ederiz,
zihnimizle tüm bu şeyleri yöneten “maddi yasaları” ele
alırız, daha üst duygularımızla komşularımızın hayat­
larına duyarlı hâle geliriz ve ortak refah ve mutluluğa
bağlanırız ama ibadetin bu alanlarıyla Ben ve Tanrının
birliğindeki adanmanın ikiliğini kırarız. Artık “Sizin
iradeniz gerçekleşecek.” fikri yoktur ama alt zihin­
de “Sizin iradeniz ve benimki birdir.” paradoksunun
gerçekliği vardır. Belli bir aşamadan sonra “Tanrım Sen”
fikri büyük sapkınlıktır.
Emerson bu yeteneği insanlık kültürünün parlak bir
bitiş dönemi olarak anlatır. Yaşam ağacında her zaman
en büyük dal en yukarda olan değildir. Evrimin hayvan
düzeyinde, fiziksel ve duygusal gücün ve biraz da zihin­
sel gücün geliştiğini görürüz. Normal bir insan seviye­
sinde zihinsel gelişim baskındır ve insanlar isteklerini
seçerken yargılama güçlerini kullanırlar, hangi duygula­
rını saklayacaklarına ve hangilerini bir kenara koyacak­
larına karar verme esnasında da. Ama onda hâlâ insa­
nın yüksek duyguları biraz görünür, etik dürtüler onu
diğerlerini de kendisi gibi düşünmeye iter. Kutlu insan­
larda zihin sadece büyük insan yüreğine hizmet etmek
için plan yapmaya yarar ve etik dürtüler zihni gölgede
bırakana kadar büyür. Ama onlar hâlâ diğer yetenekle­
rinin bütün özelliklerini geliştirirler; kutsal “Ben”in bu
gerçekleşmesi ibadetin alanıdır.
15.7 Benin Kontemplasyonu
Kontemplasyonun Sri Şankaraçarya’nın okulunda çok
beğenilen bir başka türü de kişinin kendi gerçek doğa­
sının kontemplasyonudur. Vücuda bakın ve onun çeşit­
li parçalarını düşünün. Gözlerinizi elinize dikin “Bu
acayip şey ben olamam.” diyene kadar sadece onun
diğerlerinden ayrı şekline dikkatlice bakın. Vücudunu­
zun herhangi bir parçasına aynı düşünceyi uygulayın.
Aynada kendi gözlerinize bakın ve onun siz olamaya­
cağının farkına varın. Özne ve nesne aynı şey olamaz
ve ben özneyim, alıcıyım, form değilim, algılanan deği­
lim. O hâlde sen nesin? Görünmez zihin bu bir araya
toplanmış şeye vücut mu diyor? Bedeninizi gözden
geçirir gibi zihninizi de gözden geçirin. Siz, parmaklar
ya da eller olmadığınızı keşfettiniz. Siz sinirli, korkak,
inançlı, şüpheci, kibar, saygılı, kibirli ya da zihinsel
hareketin daha farklı çeşitli hâlleri misiniz? Bilgi elde
etmenin yöntemini buldunuz mu? Siz ayırt etme yete­
neği, kavrayış ya da akıl yürütme misiniz? Tabii ki hayır.
Bunlar zihni oluşturmak için toparlanmış unsurlardır
ve bu zihin de ben olamam. Zihin sadece bir toplama­
dır; amaçlanan şeylerin koleksiyonu, dışsal şeylerin; bu,
ben değildir. Ben ona bakıyorum ve onun ben olmadığı­
nı biliyorum. Ben odada yürürken kendime “Ben yürü­
yor muyum?” diye soruyorum ve “Hayır yürümüyo­
rum, yürüyen bedeni izliyorum.” diye yanıt veriyorum.
Benzer şekilde zihnin düşünmesini izliyorum.
Bu yüzden bireysellik kavramını bir kenara mı koyma­
lıyız? Ben bu John Smith ya da Lord Whiptop kişiliği
miyim? Kesinlikle hayır, bu sadece geçici olarak kullan­
dığım ilişkilerin bir derlemesidir; onları kendi etrafım­
da toplarım ve onların içinde eksik hayal gücünün uzun
serisinde kendimi kapatırım. Diğer kişiler benimle
konuşamaz, beni övemez ya da suçlayamaz, onlar sade­
ce bu dışsal şeyleri bilir. Eğer ben bu bedene ve zihne
âşık olursam, havuzdaki yansımasına âşık olan Narsis
gibi, hâlâ hata yapıyorumdur. O hâlde bu geçici, dışsal
kabuklara bakan ben neyim? Bu soruyu sadece kişi
kendi içsel doğasının farkına vardığında yanıtlayabilir;
üst üste binmiş dışsal kabukları fırlatıp attığında, için­
deki cevheri bulmak için kabukları kırdığında. Sonra
“Bu sonsuz bir silsile mi?” sorusu ortaya çıkar. Cevabı
“Hayır, silsile zihinsel bir kavramdır.” Zihnin ötesin­
de silsile kavramını taşımak zorunda değilsiniz. Bu,
yumurtanın içindeki civciv gibidir. Bir gaga daha vurur,
bu son darbe olur ve civciv dışarıya çıkar.
İçsel arayış sürecinde kendi doğanızı daha belirsiz bir
şekilde keşfedeceğinizi sanmak bir hatadır. Bu, sadece
dışsal bedenin sevimli ve yaşamın neşesiyle dolu olduğu,
içsel bedenin ise acı ve boş olduğu hatalı tahmininden
ortaya çıkan bir fikir gibidir. Kendilerinin bazı bedensel
duygulardan ayrı olduklarını söylemeye birkaç filozof
cüret etmiştir ama bu sadece bedenin bazı duyarlılıkları
olmaksızın bedende uyanık kalamayacaklarını söyleme­
nin başka bir yoludur. Bir kişinin duygular olmaksızın
bedeni düşünemeyeceğinin doğruluğu üzerinde şüphe
yoktur. Ama bedenin varlığını görmeyi zamanla kaybet­
mek mümkündür ve kişi kendisini onun ötesindeki bir
şey olarak bulabilir.
Bu kontemplasyonda dışsal beden ve zihinle kimliğimizi
yadsımanın sonuçları nelerdir? Zihnin bütün içeriğiyle
beraber kullandığımız bir şey olduğunu, onun biz olma­
dığını fark etmenin etkileri nelerdir? İçsel insanın sevgi­
sizliği, güçsüzlüğü, bilgisizliği, değişmezliği bıraktığı
anlamına gelir mi? Hayır. Süreçte vasıflardan kendinizi
mahrum etmezsiniz ama sınırlarsınız. Zihin bedenden
daha hızlı ve özgürdür ve zihnin ötesindeki spirit daha
da hızlı ve özgürdür. Sevgide dışsal bir anlatım yerine
kalbin suskunluğu daha olasıdır ama zihnin ötesinde­
ki spiritin kutsallığı kesindir. Fikir yürütme ve yargıla­
ma aklın topallayan kanıtlarını düzeltir ve tinin görüşü
zihin ya da organlar olmaksızın gerçeği ayırt eder.
XVI. Bölüm

SONUÇ

“Başaracağım,” dediğinizde ne olacağını seçmiş oluyor­


sunuz. Şeylerin spiritüel kalbine ne kadar yakın bir ,
seçimde bulunursanız o kadar kısa zamanda başarırsı­
nız. Dizginleri düşlerin eline verin ve kendinizi özgür
olarak resmedin; güç, sevgi ve bilgi sizinle olur. Savaş
arabanız aniden aydınlanacak, giysileriniz güneşin ihti­
şamı ve sesiniz göklerin gürlemesi olacaktır. En kutsal
bilgi yemeğiniz, göksel mavi eviniz olacaktır. Dağla­
rın dayanıklılığına, fırtınaların gücüne, okyanusların
kudretine, güneş ışığının güzelliğine, öğle güneşinin
zaferine, rüzgârın özgürlüğüne, çiçeklerin yumuşaklı­
ğına, gece alaca karanlığının huzuruna, sonsuz karların
saflığına sahip olacaksınız.
Bunun abartılı olduğunu mu söylüyorsunuz? O kadar da
değil. Yaşamın kısa bir diliminde bunları başaramayaca­
ğınız doğrudur. Kendi ölümsüzlüğünüze inanın ve gele­
ceğin sınırsız ihtişamını fark edin. Daha ötesini, ötesini
ve ötesini başarmak, imgelemin en ateşli hayallerini; ama
başarılar şu andaki seçimlerinizden kaynaklanır. Ölüm
uzun yaşamımızda önemsiz bir bölümdür. Onun kapı­
sı aracılığıyla hasta yatağımızdan gün ışığına yükseliriz.
Eğer kalbimizi insanüstü unsurlara koyarsak başarırız.
Eğer insan yaşamının tutkularını düzeltebilirsek şüphe­
siz ki başarırız. Ölümsüzlüğünüze inanın, imgelemini­
ze kanatlar takın ve deyin ki: “Bu, benim menzilimin
içinde, başaracağım.” Başarı beklediğinizden çok daha
erken gelecek. Zamanınız berbat mı geçiyor? Eğer öyley­
se, istemiyorsunuz, sadece diliyorsunuz (arzuluyorsu­
nuz). Eğer isterseniz sonucun kesin olduğunu bilirsiniz,
düşüncesi varlığı kadar iyidir. Amacınız doğrultusun­
da düşüncelerinizi düzeltin, gerçekleşecektir ve onun
zamanı şu andan daha iyi olacak, bu kesinliğin ışığında
şu an ve o zaman arasında bize ne olacağı önemli değil­
dir, o büyük amaca bizi götürecek yol “zaman” değildir.

SON

You might also like