Professional Documents
Culture Documents
Mesih Mehdi Deccal Gelmeyecek
Mesih Mehdi Deccal Gelmeyecek
İSA ÖLDÜ,
MEHDİ VE DECCAL
GELMEYECEK
www.hanifdostlar.com
HZ. İSA DA ÖLDÜ, YENİDEN GELMEYECEK
www.kuranyolunda.com
2- Peygamberlik görevi yarım kalmış olmadı mı? Yani kendisine verilen tebliğ
görevi ne oldu?
.... gibi daha bir çok yanıtsız soru akla geliyor. Peki o halde işin hakikati nedir?
Kur'an bir elçinin asırlar sonra üstelikte son elçinin ardından gelmesine onay
vermiş midir? Ve hepsinden önemlisi, hatta altının çizilmesi gereken asıl nokta ise
şudur; Kıyamete kadar, korunacağına, eksiksiz ve tam olduğuna yemin ile
dikkat çekilen Kitap'da tüm kurtuluş reçetesi mevcut iken, İsa (AS) gelip
neyi ekleyecek, gelip hangi eğriyi düzeltecek? İsa (AS), Kur'an
İslam'ından uzak olunduğundan dolayı geri kalmışlık, perişanlık yaşayan
müslüman halkların zorla kulaklarından tutup refaha/kurtuluşa mı
ulaştıracaktır. Kur'an ne akıl ile, ne de kendisi ile asla çelişmez! hakikatinden
yola çıkarak: İsa (AS) ineceğine dair net bir ayet var mıdır? Veya ayetler aslında
ne anlatıyor, bunlara tarafsız göz ile bakıp sonuca ulaşacağız.
َِِْْ َََْ
ِإ
َو
َ َِْ َِ ا َ ْل ﻡَْیَ َ ا
َ ُُ ُ" َوﻡَ
ََُ ُ" َوﻡَ
ا!ِ َرﺱ#ََ$ ِْ%َ&!َ َو#ُ' َُْ ن
َوِإ
َ ََْ*ُا ا)ِی+ِ!ِ ا,
-ِ*َ /
. َ' ُ!ِْع ِإ
ِْ ٍ ﻡِْ ِ!ِ َُْ ا َم ﻡ
َ
َ#& اﺕ
& 4ًِ
ََُ ُ" َوﻡَ
ا6َی
3/55- O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa, şüphesiz ki seni (Ben)
öldüreceğim, seni kurtaracak ve inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana
uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra
dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda
hükmedeceğim".
َ َ = رَاsavunmak
"Rafea" kelimesini (Kendi katına) Yükseltmek olarak alsak dahi, sonuç yine
değişmez. Çünkü Allah İsa (AS)'ı bizzat kendisinin öldüreceğini söylüyor. O halde
katına yükseltmesi, Allah'ın onu öldürmesinden sonradır. Yani diri diri yükseltmek
değil.
Allah ile Hz Muhammed'i dinde iki otorite olarak gören kardeşlerimiz diyecek ki
"O halde bu konudaki hadisler ne olacak, buharinin, müslimin söyledikleri...." Bir
Kur'anı müslümanı olarak derim ki: Allah tek otoritedir. Allah hükümranlığını
kimseyle paylaşmaz. Allah buhari yada müslim söyledi diye İsa (AS)'ı yeniden
göndermez. Peygamber Efendimiz'de Kur'ana tabi olan bir elçi olduğundan oda
Allah'ın söylemediğini söylememiştir. Çünkü Elçilerin görevi SADECE tebliğ
etmektir:
Allah'a ve Kitab'a inandığı halde "Allah Resulünün dinde hüküm koyma yetkisi
vardır" diyen kardeşler var. Hatta bu kardeşlerden bazıları ilahiyatçı
akademisyen. Cemaat ne yapar acaba. O akademisyen kardeşlere aşağıdaki
ayetleri sunarak konuyu kapatıyorum.
04.01.2004/yasarnuriozturk.com
Bunlara sormak lazım: Sosyete dediğimiz insanların Allah’ı başka bir Allah mı?
Yoksa sizin Tanrınız mı başka bir Tanrı?
İSLAM’A İFTİRADIR
Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu gerçeğini bulandırmak için bir yalan da
Hz. İsa gibi muazzez bir peygamber kullanılarak sergilenmiştir. ‘Hz. İsa geri
gelecektir’ deniliyor.
Hz. İsa’nın tekrar geri gelceğini söylemeye kalkanlar Kur’an’a ve İslam’a iftira
etmiş olurlar. Kur’an’da asla böyler bir şey yoktur. Bu iddia Hz. Peygamber’den
sonraki zamanlarda İslam’ın içine sokulmuş ve bugün dünyanın her tarafında
İslam’ı, devri tamamlanmış ilkel bir din olarak itham etmenin aracı halinde
kullanılmaktadır.
‘Sizin inancınızın içinde Hz. İsa’nın tekrar geleceğine ilişkin kabul var.
Siz niye ‘Hz. Muhammed son peygamberdir’ diye ısrar ediyorsunuz? Hz.
Muhammed de büyük ve önemli bir insandı. Geldi, İsa Mesih’in gelişine
hazırlık olarak bir görev yaptı. Buna saygı duyuyoruz. Fakat bu hazırlama
dönemi bitti. Şimdi esas kurtuluşu ve barışı getirecek olan Hz. İsa
gelecektir. Bunu sizin dininiz, dini cemaatleriniz de söylüyor. Siz niye
buna karşı çıkıyorsunuz? Nitekim dünyanın bugünkü manzarasına
bakarsanız bunda şaşılacak bir şey yok. İşte bakın, devri bitmiş
İslamiyeti ve Hz. Muhammed’i öne çıkarmada ısrar ettiğiniz içindir ki
dünyaya İslam adına kan ve şiddet dışında hiçbir şey veremiyorsunuz.
Hiçbir ilerlemede imzanız yok, hiçbir üretimde imzanız yok, hiçbir barışta
imzanız yok. Olduğunuz her yerde kan huzursuzluk, şiddet ve kavga var.’
GAK-GUK EDİYORLAR
Yani gak-guk, gak-guk... Bu gak-guk şarkısını yutacak birileri hâlâ var mı?...
Burada bir şeyi daha irdelemek lazım. Senelerce ‘nur’ ve ‘tenevvür’ diye velvele
koparanlara bu ‘özel sayı’ münasebetiyle sormak gerekiyor.
Siz yıllarca, Hz. Muhammed için káinat onun hürmetine yaratıldı, o áhir zaman
peygamberidir, varlığın efendisidir, insanın en mükemmel şeklini bulması onun
sayesinde olacaktır diye konuşmadınız mı? Şimdi ne oldu da, Hz. Muhammed
unutuldu, kilisenin tanıttığı İsa figürü son kurtarıcı olarak Müslümanların önüne
çıkarılıyor? Anlaşılan o ki, bugün insanımız misyonerlerin çağırdığı tanassura
çağrılır bir duruma getirilmiştir.
Anılan dergi kapağı bir tenevvür simgesi değil, bir tanassur simgesidir.
SONRADAN UYDURMA
Tam bu noktada şunu da söylemek gerekiyor: Hz. İsa’nın geri geleceğine ilişkin
hadis diye öne çıkarılan sözlerin tümü sonradan uydurulmuştur. Kur’an, Hz. İsa
konusuna çeşitli bağlamlarda sayfalarca yer vermiştir. Hz. İsa’nın tekrar geri
gelmesi gibi konuda neden sessiz kalsın?
Kur’an herhangi bir peygamberin tekrar dünyaya geleceği şeklinde bir fikre asla
onay vermez. Hz. Peygamberin de Kur’an’ın onay vermediği bir şeyi söylemesi
mümkün değildir. Hz. Peygamber ‘Hz. İsa tekrar geri gelip dünyayı
düzeltecektir’ deseydi kendi anlam ve önemini inkár etmiş olurdu. Nitekim
bugün Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu kabul etmeyenlerin
dayandıkları ve öne çıkardıkları en büyük söylem Hz. İsa’nın tekrar dünyaya
geleceği uydurmasıdır.
Bu söylem Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e açık bir iftira, Müslümanlara açık bir
kötülüktür.
TENEVVÜR VE TANASSUR(1)
02.01.2004/yasarnuriozturk.com
Tenevvür, nur (ışık) kökünden bir sözcük. Işıklanma, aydınlanma demek. Aynı
kökten gelen tenvîr ise ışıklandırma, aydınlatma anlamında...
GÖRÜLMEMİŞ OLAY
Bu yazıyı kaleme almamın sebebi, duyduğum bir üzüntü ve yaşadığım bir hayal
kırıklığıdır. Başka bir ifadeyle sebep şu: Ülkemizin en büyük din cemaati sayılan
bir ekibin en önemli yayın organı sayılan haftalık Aksiyon Dergisi, 8 Aralık 2003
tarihli ‘özel sayı’ olarak hazırlanmış nüshasını İslam ülkelerinde bugüne kadar
görülmemiş bir kapakla çıkarmış. Kapak Hz. İsa’nın ikonu. Kapaktaki ikonun
üstüne bindirilen yazı ise şu:
ZARARI TÜRKİYE’YE
Irak istila altında, Irak halkı aç, bî ilaç, perişan. Hıristiyan dünyanın süper güçleri.
Müslüman kültürün ana merkezi, teknesi olan Bağdat’ı işgal edip bin yıllık İslam
kültür mirasını Moğollar’a rahmet okutacak bir yıkımla tarümar etmiştir. İslam
kültürünün en seçkin birikimlerini saklayan kütüphaneler talan edilmiş,
mahvedilmiş.
Ortadoğu haritası yeni bir şekil almak üzere. Kuzey’de bir Kürt devleti fiilen
oluşturulmuş, resmiyet kazanması için gerekenler ustalıkla sergileniyor. İran,
Türkiye, Suriye gibi Müslüman ülkelerin bütünlükleri tehdit altında... Bütün
bunları yapan süper güçler demokrasi, barış, Müslümanlar’ı kurtarma,
özgürleştirme adına iş yaptıklarını iddia ediyor, Müslüman dünyadan ádeta
teşekkür bekliyorlar.
Müslümanlık, kanı ve şiddeti öne çıkaran bir din olarak itham edilip onun yerine
Hıristiyanlığın sevgi ve barışa yönelik mesajının getirileceği ve bunun İslam
ülkelerine demokrasiyi ve barışı getirmede araç yapılacağı söyleniyor. Kiliseler
aylardır bunu duyuruyor, uluslararası kamu oyu bu propaganda ile
şartlandırılıyor. Hıristiyan liderler, açık veya örtülü biçimde bu mesajın altını
çiziyor.
Tam böyle bir zamanda İslam dünyasının en büyük ülkelerinden birinde en büyük
cemaat diye bilinen bir ekip en önemli yayın organlarından birinin kapağına Hz.
İsa’ya ‘Gel, insanlığı kurtar, başka çare kalmadı!’ çağrısını yerleştiriyor.
DALÂLET VESİKASI
TERS PROPAGANDA
Hz. İsa’nın dönüşü bir Hristiyanlık öğretisi mi, yoksa İslami bilgi mi? İlahiyatçı Dr.
Ahmet Bekaroğlu, "Hz. İsa neden dönsün, Hz: Muhammed görevini yapamadı
mı?" diyor.
İlahiyatçı Dr. Ahmet Bekaroğlu, son günlerde halk arasında büyük tartışmalar
doğuran ve Misyonerlerin söylemleri ile örtüşen Hz. İsa'nın Mesih olarak döneceği
konusunda bir makale kaleme aldı.
Dr. Ahmet Bekaroğlu'nun bir ay önce bir yerel gazetede yayınlanan makalesinin
tam metni:
Geçen yıl Hacı Bayram Camii İmam-Hatibi Hafız Fikret Latifoğlu Ankara’da
benden; “Günebakıştaki yazımı daha da açarak, Hz. İsa konusunda detaylı bir
yazı yazmamı” istemişti. Bu konunun çok önemli olduğunu, bir telefon
konuşmamızda Tonya Haber Gazetesi'nden yönetmenimiz Hasan Kalyoncu'dan
duyunca da, ‘Hz. İsa’ konusunu tekrar ele aldım. Tevfik Fikret’in; “Hak bildiğin
yolda yalnız yürüyeceksin” sözüne bayıldığım için; “Hz. İsa” konusunu işlerken
de, bildiklerimi çekinmeden söyleyeyim.
Kur’an’ın bize bildirdiğine göre Hz. İsa, Hz. Meryemden Allah’ın bir mucizesi
olarak babasız olarak dünyaya gelmiştir (Al-i İmran, 44; Meryem, 17-25). Hz.
İsa’nın annnesi Hz. Meryem, bu konuda o günkü İsrailoğullarının iftirası ile
karşılaşmış (Nisa, 156; Meryem, 27-28) ve kendisine atılan bu iftira üzerine Hz.
Meryem, Allah’a artık konuşmayacağına dair süküt orucu adamıştı (Meryem, 26).
Hz. İsa’ya daha beşikte iken konuşma mucizesi verilmiş (Al-i İmran, 46-47)
sonra da İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilmişti (Al-i İmran, 49, 51;
Meryem, 30). Hz. İsa da her peygamber gibi insanlara, ‘Allah’ın herkesin rabbi
olduğunu’ söyleyerek, onları Allah’ın dinine davet etmişti (Meryem, 30-31, 35-
36). Ancak İsrailoğulları, kendi aralarında ayrılığa düşmüş ve Hz. İsa’ya Allah’ın
oğlu diyerek tevhidi bozmuşlardı (Meryem, 35-37). Tarihte epeyce peygamber
öldürme suçunu işlemiş olan İsrailoğulları, Hz. İsaya tuzak kurarak O’nu da
öldürmek istemişler (Al-i İmran, 53-) ancak Yüce Allah, onların bu tuzaklarını
bozmuştu (Al-i İmran, 54).
Çünkü bu konuda, “Seni vefat ettireceğim” (Al-i İmran, 55) ve Hz. İsa’nın kendi
dilinden, “Öleceğim gün” (Meryem, 33) ifadesi ile Kur’an’da durum apaçıktır. Hz.
İsanın yeniden geleceğini iddia etmek ve bu konuda Kur’an’ı devre dışı bırakıp,
sonradan ele alınan falanca yayını kaynak göstermek; doğru değildir.
Mantıklı insan şunu rahatlıkla anlar: “Hz. İsa peygamber olarak gelecekse, Hz.
Muhammed’in son peygamber oluşu (Ahzab, 40) nerede kaldı? Şayet
peygamber olarak değil de, normal bir davetçi olarak gelecekse, Yüce Yaratıcı
ondan peygamberlik rütbesini, yani apoletlerini sökerek mi O’nu geri getirecek ?”
Yani şunu demek istiyorum. Hz. İsa’nın gelip gelmeyeceğini söylemeden önce şu
konuyu çözmek lazım. O da; bir dinin kurallarını koyan kimdir? Allah mı? Yoksa
peygamber mi? Kısa yoldan cevabını vereyim. Dinin kurallarını, o dini kuran Yüce
Yaratıcı koyar. Şayet peygamber kural koyarsa; o zaman ‘Tevhid’ yani ‘Tek Tanrı
İnancı’ bozulmuş olur. Çünkü; Peygamberler sadece elçidirler ve Allah’ dan
getirdikleri vahyi insanlığa duyurur ve öğretirler.
Yani Hz. Muhammed; kural koymaz. Sadece vahyi bize duyurur ve öğretir.
Kuran’da; “Namazı kılın, zekatı verin, komşularla iyi geçinin, çalışın, alçak gönüllü
olun, gıybet etmeyin vb.” emirler ve yasaklar vardır. Ancak bunların nasıl
yapılacağı detaylı olarak belirtilmemiş, bunların geniş kapsamlı açıklamaları ve bu
emirlerin nasıl uygulanacağı Hz. Peygamber’in örneklerle bize öğretimine
bırakılmıştır.
Yani Hz. Peygamber bir anlamda Kur’an’ın ilk müfessiri, O’nun
Sünneti/uygulamaları/açıklamaları da Kur’an’ın ilk tefsiridir. Bunu dediğimizde,
“Sen, Hz. Peygamberin sünnetini kabul etmiyor musun?” çiğ lafı ile
karşılaşıyoruz. Elbetteki Hz. Peygamber’in sünnetine karşı olanın gözü çıksın. Hz.
Peygamber’in yirmi üç yıllık Kur’an’ın gelişi döneminde, bize yaptığı açıklamaları;
O’nun sünnetidir. Bizim şurada söylediklerimizin yorumundan bir kitap
oluşturulabilir.
Kur’anla çeliştiği halde Hz. Peygamber’e isnat edilen hadislerin hiç birisi sahih
olamaz. Misyonerlerin İslam Dinine saldırdıkları ve uydudan günün yirmi dört
saatinde arapça yayın yapan “LIFE CHANNEL” isminde bir TV’leri var.
Neden bir toparlayıcı olarak; ilk peygamber Hz. Adem gelmiyor da, bir önceki
peygamber Hz. İsa geliyor? Bunlar; herkes biliyor ki, sadece Avrupa ve okyanus
ötesinden programlanan, eskiden olduğunun aksine, İslam Dünyasında
müslümanları müslümanlar eli ile Hristiyanlaştırmak çabasından başka bir şey
değildir. Okyanus ötesinde diyalog çalışmalarını yönetmek, Kur’an mealine
Pavlos’un sözlerini sokmak ve Hz. Peygamber’in karikatürlerini yapmakta işin
başka bir taktiği.
Ben konuya daha farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışacağım. Hz. İsa’nın risalet
görevini icra ettiği dönemde Yahudilerin 4 mezhebi varmış. Bunlar Saddukiler,
Ferisiler, Zeolotlar ve Esseniler. Bunların kimi Hz. İsa’nın mesajını dikkate bile
almazken kimisi savaşçılıklarıyla öne çıkmış kimisi de aşırı dindarlıklarıyla
sivrilmiş.
Hz. İsa’ya karşı çıkanlar da bu özellikle koyu dindar olan Yahudiler. Bir
peygamber, bir kurtarıcı bekleyen, dörtgözle bu nebinin yolunu gözleyenler Hz.
İsa’ya en fazla zulüm yapan Ferisiler.
Şimdi Amerika ve İngiltere tutmuş Irak’a saldırmış. Petrolü kapmak için barbarca
oradaki yüzbinlerce insanı katletmiş. Şu an Hz. İsa gelse onları oradan
çıkarabilecek mi? Nasıl anında ikna edeceksin parayı tanrı edinmiş bu insanları?
Nasıl ve hangi güçle adaleti tesis edeceksin aniden ? Hristiyan Avrupa Ülkeleri
dümenlerini kurmuşlar. Para adamların İlahı olmuş, Tanrı ise sadece çıkarlarının
devamını sağlayan bir araç. Takarlar mı Hz. İsa’yı?
Hz. İsa gelse ve başlasa çalışmaya kaç yüzyıl sonra tesis edebilir şu altınçağı???
Süperman olarak gelecekse neden daha önce süpermanler gelmedi? Neden
bunca sıkıntı dert çekildikten zulüm şiddet barbarlık olduktan sonra? Şimdi mi
Allah’ım demeyecek miyiz?
Bizim Müslüman geçinen takım ne halt yer acaba Hz. İsa’yı karşılarında görünce.
Gelenekçi takım, kıla tüye, şekil şemaile takılan tarikatçı kesim Hz. İsa’yı
peygambere benzetemez öncelikle. Çünkü kafalarındaki Hz. İsa cübbeli, şalvarlı
falan olmalı. Neyse bunları geçelim, Her cemaatin her mezhebin kafasındaki İsa
imajı farklı. Herkesin beklentisi başka başka. Herkesin kafasında bir İsa var. Ya
bu gelen İsa bizim mezheplerimize laf atarsa, ya bu İsa bizim yamulttuğumuz
dinimize çomak sokmaya kalkarsa neler yapmayız o İsa’ya? Bizim dinde temel
kaynaklar saydığımız hadis, icma, kıyasa ellerse, bunlara aykırı laflar ederse
elimizden kim kurtarabilir o İsa’yı?
Allah’ım ne olur Hz. İsa gelmesin. İnsanların elinden, dincilerin elinden nasıl
kurtarırız onu. İnsanlar bir daha çarmıha germeye çalışırlar onu. Şartlar aynı,
paganizmse paganizm, çıkarları tanrı edinmekse evet o da var. Resulüne
yapacakları zülümlerden dolayı azap gelir de biz de yanarız arada. Dertsiz
başımıza dert almayalım aman…
www.kurandakidin.net
Kuran’da yer almamasına rağmen ortaya atılan iddialardan biri de Hz. İsa’nın
kıyamette yeniden geleceğidir. Hadislerde Hz. İsa’nın Şam’ın doğusunda beyaz
minareye geleceği, Mehdi ile buluşacağı, Deccali öldüreceği anlatılır. 12. bölümde
bazı hadis uydurucuları anlatılırken geniş yer verdiğimiz Ebu Hureyre’nin, Buhari
ve Müslim gibi gelenekçilerin en güvendikleri iki kaynaktaki bir hadisi şöyledir: “
Allah’a yemin ederim ki İsa’nın adil bir hakem olarak ara-nıza inmesi
yakınlaşmıştır. O indiğinde haçları kırıp domuzları öldürür, cizyeyi kaldırıp
maymunu öldürür ve İslam’dan başkasını kabul etmez.” Hıristiyanlık’tan ilk
devirlerde dinimize geçenlerin yaydığını sandığımız bu uydurma, Kuran
ayetleriyle de uyuşmaz.
Allah şunu demişti: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime yükselteceğim,
seni inkar edenlerden ayıracağım...
33-Ahzab Suresi 40
19-Meryem Suresi 33
Ne yazık ki Kuran’ın belirtmediği ve Kuran ile çelişen Hz. İsa’nın gelişi hikayesi,
yüzlerce sahte İsa’nın çıkışına yol açmıştır. Sahte Mehdi enflasyonu gibi, sahte
İsa enflasyonu da akıl hastanelerimizin önemli vakalarına baz teşkil etmiştir.
SÜNNİLER DE KARŞI ÇIKMALIDIR KUR’ANDIŞI BU İDDİAYA
İsa (as)'ın kıyamete yakın bir zamanda tekrar dünyaya ineceği söyleniyor. Hz İsa
gökten mi inecek yoksa onun ruhu yeryüzünde bir insanda mı belirecek?
www.suleymaniyevakfi.org
Kur’an-ı Kerim’e göre İsa (as) canlı değildir, Allah onun canını almıştır:
“Allah Teâlâ buyurmuştur ki: Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni kendime
yükselteceğim, seni inkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları
kıyamete kadar kafirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana
olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben
hükmedeceğim.” (Al-i İmran, 3/55 )
“ (İsa der ki:) Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. Benim de
Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kuluk edin dedim. İçlerinde
bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince
artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen herşeyi hakkıyla
görensin.” (Maide, 5/117)
Başka bir ayette ise Allah, peygamberi İsa’yı yahudilerin elinden kurtardığını
bildirmiştir. Çünkü onlar onu çarmıha germek istiyorlardı.
İslam alimlerinin bir çoğu bu ayetteki “Allah onu kendi katına yükseltmiştir”
ifadesine bakarak İsa (as)’ın ölmediğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre Allah, onu
kudretiyle manevi semalardaki hususi mevkiine kaldırmış, kıyametten önce
tekrar dünyaya gönderecektir. Halbuki yukarıda verilen ilk iki ayette Allah, İsa’nın
öldüğünü açık bir şekilde bildirmiştir. Ayrıca ilk ayette de; “seni kendime
yükselteceğim” ifadesi, "seni vefat ettireceğim" ifadesinden sonra
geçmektedir: “ Seni vefat ettireceğim ve seni kendime yükselteceğim.”
Bu ayetten anlaşıldığı gibi Allah, eceli gelince İsa (as)’ı vefat ettirmiş ve onun
ruhunu kendi katına almıştır.
“Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil
bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi
kaldıracak, İslamdan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki,
kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden
daha hayırlı olacaktır.” ( Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizi, Fiten,
54)
Bu ve bunun gibi hadisler incelendiğinde hepsinin ana teması şudur: İsa ve Mehdi
gelecek, sıkıntı ve buhran içinde bocalayan müslümanları kurtaracaktır. Hatta
başka bir hadiste: “Su kabı su ile dolduğu gibi, yeryüzü barışla dolacaktır. Din
birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır.” (İbni Mace, Fiten, 33)
idafesi geçmektedir.
Dikkat edilirse, İsa’nın (as) dünyaya tekrar geldiğinde yapacağı söylenen domuzu
öldürme, haçı kırma, gayri müslimlerden alınan cizyeyi kaldırma, herkesi
müslüman yapma gibi şeylerin tek bir örneği dahi Kur’an’da yoktur. Ayrıca hiçbir
peygamberin insanları zorla müslüman yapma görevi yoktur. Onların görevi
sadece tebliğdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Dinde zorlama olmaz [1]. Doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Her
kim azgınları tanımaz [2], Allah'a inanırsa, en sağlam kulpa yapışmış
olur. Onun kopması imkansızdır. Allah işitir, bilir." (Bakara, 2/256)
Birçok İslam alimi, bu hadislerin sadece Kütüb-i Sitte (meşhur altı hadis
kitabı)’de yer almalarını yeterli görmüşlerdir. Bu eserlerin müelliflerinin (Buhari,
Müslim, Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, İbn Mace) otoriteleri, bu rivayetlerin
eleştirilmesinin önünde doğal bir engel oluşturmuştur.
Bu tür hadislerin senedleri sahih olsa bile, bu iddialar metin yönünden Kur’an ile
uyuşmamaktadır. Çünkü Allah, Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin birer
müjdeliyici ve uyarıcı olduklarını bildirmektedir:
“Eğer yüz çevirirlerse biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana
düşen yalnız duyurmaktır.." (Şura, 42/48)
İsa (as)’ın kıyametten önce geleceğine inanmak, bir inanç konusu yapılmıştır.
Halbuki bunu iddia eden alimler, ahad haberle inanç belirlenemeyeceğini
söylerler. İsa’nın geleceğini bildiren hadisler ahad haberlerdir.
Sonuç olarak müslümanların “nasıl olsa İsa gelecek, dünyayı kurtaracak” şeklinde
bir beklentiye son vermeleri ve var güçleri ile İslam için çalışmaları
gerekmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ şöyle buyurur:
www.suleymaniyevakfi.org
Nisa 159. Ehlikitap'tan her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır.
Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır.
Zamiri oraya gönderince mana ise şöyle olur: "Kitap ehlinden İsa'ya, ölmeden
önce inanmayacak kimse yoktur". Burada sözü edilen kitap ehli, Yahudilerdir.
Onlar, ölünceye kadar, İsa aleyhisselam ile ilgili bir kanaate varacaklar, demek
olur. Yani her bir Yahudi ölmeden önce ona inanacaktır.
Kur’an-ı Kerim’in her yerinde teveffi kelimesinin bir tek manası “ruhun
alınması”dır. Bu kelime çeşitli insanlar için geçtiği gibi Resulullah (s.a.v.) İçin de
geçmiş bulunuyor. Teveffi kelimesi herkes için “ölüm” diye çevriliyorken neden
Hz. İsa için cismi ve ruhu ile birlikte göğe kaldırıldığı vb. şeklinde çevriliyor?
Teveffi Kelimesi Tefa’ul Babından olup mastar hükmündedir. Kuran-ı Kerim’de bu
kelime yirmi beş yerde kullanılmıştır. İki yerde İsa için ve yirmi üç yerde,
Resulullah Muhammed (as) Dahil olmak üzere diğer insanlar için. Tefa’ul
babından mastar olan bu kelime, çeşitli zaman çekimleri halinde çeşitli ayetlerde
geçmektedir.
Allah özne ve insan nesne olduğu zaman Kuran-ı Kerim’in her yerinde bu kelime
sadece canın alınması için kullanılmıştır. Hiçbir zaman cismin alınması veya ruh
ile cisim her ikisinin birden alınması manasında kullanılmamıştır. Ayrıca bu
kelimenin Arapça kullanılışında böyle bir mana yoktur. Teveffinin bu şekildeki
kullanılışının bir tek manası vardır o da, Allah’ın veya meleklerin bir insanın
ruhunu almasıdır.Yani onu doğal yollarla öldürmesidir.
Nitekim bu kelime tefa’ul babından türediği zaman, Allah veya melekler özne ve
insan nesne olduğu takdirde bunun ölümden başka manası yoktur. Sadece eğer
bir ayette teveffi kelimesiyle birlikte leyl (gece) veya menâm (uyku) kelimeleri
geçerse orada ruhun alınması uyku halinde olur. Söz konusu metinde bu iki
kelimeden biri mevcut değilse manası sadece ölümdür.
Tartışma konusu olan iki yer dışında, Kur’an-ı Kerim’in yirmi üç yerinde teveffi
kelimesi kullanılmıştır. Kuran-ı Kerim istisnasız bu kelimeyi ruhun alınması için
kullanmaktadır. Bir kimse bu kelimenin cismiyle birlikte bir insanın göğe
çıkarılması için de kullanılabileceği iddia ediyorsa, ona düşen teveffi kelimesinin
bu manada kullanıldığını ispatlamaktır.
11.Teveffenî müslimen: Ben itaatkâr iken beni öldür (beni teveffi ettir)
17.Yeteveffel enfüse hîne mevtihâ: Allah birinin ölümü geldiği zaman canını
alır (onu teveffi ettirir)
Görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim’in her yerinde teveffi kelimesinin bir tek manası
“ruhun alınması”dır. Bu kelime çeşitli insanlar için geçtiği gibi Resulullah (s.a.v.)
İçin de geçmiş bulunuyor. Teveffi kelimesi herkes için “ölüm” diye çevriliyorken
neden İsa için cismi ve ruhu ile birlikte göğe kaldırıldığı vb. Şeklinde çevriliyor.
Bunun delili nedir? Bilindiği gibi bir kelimenin manası ancak muhatabın cinsi
değiştiği zaman değişir. Mesela: İnsan sabır eder. Yani başına bir şey geldiği
zaman ona karşı direnir. Şimdi Allah’ın bir ismi de “Sabır eden”dir. Halbuki
Allah’ın başına hiçbir şey gelmez. Nitekim Allah için sabır kelimesinin manası
değişir. Çünkü O insan değildir. Şimdi peygamberler dahil olmak üzere her insan
için teveffi kelimesinin bir tek “ölüm” manasına geldiğini söyleyenler. İsa (a.s.)
Söz konusu olunca bütün insanlar arasından sadece onun için “teveffi”nin
manasını değiştirirler. Böyle bir uygulama Hıristiyanların İsa hakkındaki tezini
destekler ve iddia ettikleri gibi İsa’nın peygamber değil peygamberler üstü bir
varlık olduğunu ispatlar.
www.kurandaceliskiyoktur.com
Tarih içinde hakkında en çok yanlış inanca sahip olunan kişi belki de Hz. İsa’dır.
Ona karşı ilk haksızlığı Hıristiyanlar yapmış, onun Allah’ın oğlu olduğunu iddia
etmiş ve onu Allah’a eş koşmuşlardır. Kuran’da Allah bu iftiraya cevap verirken
şöyle buyurur:
1- Hz. İsa’nın hakkındaki bir diğer yanlış inanç da geleneksel İslam anlayışında
vardır. Bu inanca göre ise, Hz. İsa henüz ölmemiştir ve tekrar yeryüzüne
dönecektir. Özellikle bazı Kuran ayetlerindeki ifadelerin anlamları kaydırılarak,
konu çarpıtılmakta ve yanlış yorumlarla, sanki Kuran’da varmış gibi gösterilmeye
çalışılmaktadır. Bu çalışmada Kuran’da Hz. İsa’nın ölümünün nasıl anlatıldığı
üzerinde duracağız ve yanlış yorumlanan ayetleri gözden geçireceğiz.
Kur’an’daki iki ayette açıkça Hz. İsa’nın vefat ettiği bildirilir:
Hz. İsa ile ilgili ayetlere tekrar bakılırsa, onun canının alındığı bildirilmekte ve
daha sonra verileceği yönünde hiçbir ifade bulunmamaktadır. Onun uykudaki gibi
olduğunu iddia etmek sadece konuyu çarpıtmaktan öteye gitmeyen bir çabadır.
Eğer Hz. İsa ile ilgili ayetlerdeki “vefat ettirme” ifadesini uyku olarak kabul
edeceksek, diğerlerini de böyle kabul etmemiz gerekir. Çünkü aynı kelime aynı
şekilde farklı yerlerde kullanılmaktadır. Örneğin: “4:97 Kendilerine zulmedenlerin
canlarını alırken melekler…..” Bu ayette geçen ifadeden hareketle bu
zulmedenlerde uyku halinde midir? Onlar da Hz. İsa gibi geri mi döneceklerdir?
Onların Hz. İsa’dan farkı nedir? Bu ve buna benzer sorular hep cevapsız
kalacaktır.
Ayette olan ifade Hz. İsa’nın açıkça öldüğüdür. Bunun ötesinde tekrar ruhunun
verileceğine dair uyku ile ilgili ayetlerde olduğu gibi hiçbir açıklama yoktur.
Örneğin peygamberimizin vefat ettirilmesiyle ilgili bir ayette de aynı teveffa
kelimesi geçer:
Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak (
teveffa) da… (Ra’d Suresi – 40)
Bu ayetteki hitap Hz. Muhammed’edir. Eğer vefat kelimesini uyku gibi kabul
edilirse, buradan yola çıkarak Hz. Muhammed’in bir gün döneceğini iddia edebilir.
Bu ne kadar saçma bir iddia ise Hz. İsa’nın gelişini yukarıdaki ayetlere dayanarak
iddia etmekte aynı ölçüde saçma bir iddiadır.
Hani Allah, İsa’ya demişti ki: “Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim
ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim
ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim.
Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz
şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
And olsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur.
Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Bu ayette de dikkat edilirse, yine Hz. İsa gelecek diye bir anlam ya da ima
yoktur. Sadece Kitap ehlinden olanların ölmeden önce ona inanacaklarını bizlere
bildirmektedir. Bu ayetten yola çıkarak Kitap ehlinin ölmeden önce Hz. İsa’ya
inanması ancak onun gelmesiyle olur. Öyle ise Hz. İsa gelecektir gibi yorumlar
yapmak yanlıştır. Burada ayette olmayan bir şart ortaya atılmış ve açıkça ayetin
anlamı çarpıtılmıştır.
Bir kere ayette Kitap Ehli’nden olanların kıyamete yakın bir zamanda Hz. İsa’ya
iman edeceklerine dair bir ifade yoktur. Bu ayette tüm Kitap Ehli
kastedilmektedir. Ayrıca ölümlerinden önce Kitap Ehli’nin iman etmeleri için Hz.
İsa’yı görmeleri gibi bir şart da ayete göre söz konusu değildir. Hz. İsa’nın
sağlığında bile onu görüp kitap ehlinden iman etmeyen bir çok kişi olmuş ve
hatta onu öldürmeye bile kalkmışlardır.
Bu olsa olsa böyle olur mantığıyla bu sonuç çıkartılmış, Kuran’da bildirilen dışında
ön yargıyla ulaşılmış bir iddiada bulunulmuştur. Ayrıca ayetin devamı dikkatli
okunduğunda çok önemli bir gerçek ortaya çıkacaktır. Hz. İsa ölümlerinden önce
kendisine iman edenlerin hakkında kıyamet günü aleyhlerinde şahitlik yapacaktır.
Bu ayetin Arapça metninde “aleyhim” ifadesi geçmektedir. “Aleyhim” kelimesinin
“onların üzerine” veya “aleyhlerine” anlamları vardır. Bu kelime şahitik yapmak
fiiliyle kullanıldığında bu şahitliğin olumsuz olduğu yani aleyhlerine olduğu
anlaşılmaktadır. Kuranda bu iki kelimenin geçtiği ayetlere bakıldığında bu
anlaşılacaktır.
Örneğin:
Şimdi ayete başına dönersek bu ayetin neresinde Hz. İsa tekrar yeryüzüne
gelecek şeklinde bir anlatım yada ima vardır? Neye dayanarak böyle bir sonuç
çıkarılmaktadır? Görüleceği gibi bu iddia sadece bir vehimdir ve bu yanlış
yorumlar Kuran’a ait değildir.
4- Zuhruf suresinde ki bir başka ayet de yine anlamı dışında Hz. İsa’nın gelişiyle
ilgili kullanılmaya çalışılmaktadır. Ayet şöyledir:
Şüphesiz o, saat için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya
kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi - 61)
Bu ayette o sıfatının Hz. İsa olduğunu söyleyip, onun kıyamet saati için bir ilim
olması için ancak kıyametten önce gelişiyle olabileceği iddia edilmektedir.
Bu ayette geçen “o “ zamiri hakkında iki farklı görüş var. Biri “o “zamirinin
Kuran’ı işaret ettiği diğeri ise” o” zamirinin Hz. İsa’yı işaret ettiğidir. “O” zamirinin
Hz. İsa’yı işaret ettiğini kabul etsek bile, ayetin direkt anlamından Hz. İsa’nın
yeniden yeryüzüne gelişini söyleyen yada işaret eden bir ifade bulunmadığı
görülecektir. Bu ayette de diğerlerinde olduğu gibi bir ön kabul yapılıyor ve Hz.
İsa’nın kıyamet için bir ilim olması için ancak kıyametten önce gelişiyle olabilir
denilmektedir.
Örneğin bir başka Kuran ayetinde “kıyamet yaklaştı “ şeklinde bir ifade
bulunmaktadır. Günümüzden 14 asır önce de Kuran’ı okuyan bir kişi bu ayetle
karşılaştığında kıyametin yaklaştığını okumaktaydı. Fakat aradan 1450 yıla yakın
bir zaman geçmiştir. Hala kıyamet kopmamıştır fakat kıyamet bize yakındır.
İnsanlık tarihine göre yaşanan zaman ayetin ifadesiyle kıyamete yakın bir
zamandır. Ama kıyametin kopması daha asırlarda sürebilir veya yarın da
kopabilir.
Bunun gibi ayetin ifadesiyle Hz. İsa kıyamet için bir ilimdir. Yani Hz. İsa ile ilgili
bir şey kıyametin saatinin bilgisini verecektir. Fakat ayette Hz. İsa’dan hemen
sonra kıyamet kopacak gibi bir anlatım yoktur.
5- Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne döneceğini bir an için kabul edelim. Bu durumda
yaptığımız kabul açıkça Kuran’daki ayetlerle çelişecektir.
Hz. İsa kendisine kitap verilmiş bir nebidir. Eğer ikinci sefer gelecekse yine nebi
olacaktır. Onun ikinci gelişinde nebi olmayacağının iddia edilmesi açık bir
saptırmadır. Kuran’da Hz. İsa’nın nebiliğini ortadan kaldıran hiçbir ayet yoktur.
Fakat yine Kuran ayetinde Hz. Muhammed’in nebilerin sonuncusu olduğunu
bildirilmektedir:
Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük”
demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu
öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi.
Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe
içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir
bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi – 157)
Bu ayette geçen “onu öldürmediler ve onu asmadılar.” İfadeden yola çıkarak Hz.
İsa’nın öldürülmediği ve asılmadığı dolayısıyla hala canlı olduğu ve tekrar
yeryüzüne döndürüleceği iddia edilmektedir.
7- Hz. İsa’nın vefat ettiğini işaret eden bir başka ifade ise Ali İmran suresinin
144. ayetinde bulunmaktadır.
Sonuç: Temel olarak Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşüne delil olarak
gösterilmeye çalışılan ayetler bunlardır. Görüldüğü gibi ayetlerde bildirilen Hz.
İsa’nın öldüğüdür. Ayrıca bir çok ayetten de Hz. İsa’nın vefat ettiği açıkça
anlaşılmaktadır. Bunun ötesinde hiçbir ayette tekrar yeryüzüne döneceğine dair
bir ifade yoktur.
Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşü iddiası Kuran’a dayalı bir düşünce değildir.
Bu düşünce Hıristiyan etkisiyle uydurulmuş hadisler vasıtasıyla İslam dinine
geçmiştir. Günümüzde de bu konuyu suiistimal etmek isteyen kişiler tarafından
kullanılmaktadır. Bu suiistimallere karşı yapılacak en iyi tavır, olayları hep
Kuran’a göre değerlendirmek ve Kuran dışı bu tarz zırvaları tümüyle terk
etmektir.
Zorlama Yorumlarla
Hz. İsa geri gelmeyecek. Birilerini haklı çıkarma adına onun tekrar
dünyaya geleceğini ispatlamaya çalışanlar Kur’an ayetlerinden birkısmını
nedense bile bile es geçiyorlar.
Hem Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceğini sözde Kur’an ile ispatlayan
bu kişiler ayrıca Mehdinin de geleceğini yine Kur’an ayetleriyle
ispatlamak zorundalar. Bu da yetmez bu iki zatın büyük bir savaş
vereceğini iddia ettikleri Deccalin geleceğini de yine Kur’an ayetlerinden
bulup göstermek mecburiyetindeler. Bunun yanında Hz. İsa ve Mehdinin
Deccalle yapacağı savaştan sonraki Altınçağ dönemine ait işaretleri de
yine Kur’andan bulup göstermeleri gerekiyor. Yani Hz. İsa bahsinde laf
edenler işin içinden böyle kolayca sıyrılamazlar. Senaryodaki tüm
fertleri, varlıkları ve olayları Kur’andan ispatlamaları mecburidir. Ancak
böylece ortaya inandırıcı ve tutarlı bir söylem çıkmış olacaktır.
Üstte de değindiğim gibi birileri işlerine gelen bir iki ayeti alıyor ve ona
göre yorum üretip sözde haklılığını ispatlıyor. Bunu göremeyen(!)
muhataplarını da cahillikle vs. suçluyor.
Bu birilerinin iddiası şu: Hz. İsa ile alakalı olan ve içinde VEFAT kavramı
geçen ayetlerde ayrıca MEVT kavramı geçmiyor. Bu yüzden buradaki
VEFAT bildiğimiz anlamda ölüm değildir.
Ali İmran 55. Allah şunu da demişti: “Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime
yükselteceğim; seni, inkar edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım.Ve sana
uyanları, inkar edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım.Sonra bana olacak
dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm
vereceğim.”
Enam 60. O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler
kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde
sizi diriltir. Nihayet O'nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber
verecektir.
Zümer 42. Allahü yeteveffel enfüse hiyne mevtiha velleti lem temüt fi
menamiha fe yümsikülleti kada aleyhel mevte ve yürsilül uhra ila ecelim
müsemma inne fi zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun.
Üstteki ayetleri baz alan zevat şunu söylüyor: İlk ayette de aynen Hz. İsa
ile alakalı olan ayetteki gibi VEFAT kavramı yanı sıra MEVT kavramı
kullanılmıyor. Ve konu uyku olduğu için Hz. İsa’da bir nevi uyku haline
geçirilmiştir. Bir müddet sonra da bu uyku fazından çıkarılacaktır.
Böylece dünyaya nüzul edecektir. İkinci ayette ise konu çok daha net
olarak anlaşılmaktadır. Zümer 42’de görüldüğü gibi kişi uyku sırasında
VEFAT ettirilir ama ÖLMEZ.
Enam 61. Ve hüvel kahiru fevka ibadihi ve yürsilü aleyküm hafezah hatta iza cae
ehadekümül mevtü teveffethü rusülüna ve hüm la yüferritun.
Nisa 15. Vellati ye'tinel fahişete min nisaiküm festeşhidu aleyhinne erbeatem
minküm fe in şehidu fe emsikuhünne fil büyuti hatta yeteveffahünnel mevtü ev
yec'alellahü lehünne sebila.
Evet bu iki ayette VEFAT kavramı MEVT kavramı ile birlikte kullanıyor.
Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli nokta MEVT kavramının VEFAT
kavramı yerine kullanılmadığıdır. VEFAT canın/ruhun/özbenliğin
alınması/kabzedilmesi iken MEVT hayatın son bulmasıdır. Ayrıca VEFAT
kavramı sadece insanoğlu için kullanılır. Örneğin hayvanlar yada bitkiler
için “vefat etti” denilmez. Ama MEVT kavramı genelgeçer bir kavramdır.
Örneğin hayvanlar için de “öldü” deriz.
Dolayısıyla Rabbimiz ayetlerde VEFAT kavramını kullanmışsa bu RUHUN
(genel kabul böyle olduğu için RUH yazıyorum siz adına ne derseniz işte
o varlığın) bizden alınmasını ifade eder.
Sözün özü 20’den fazla ayeti bir bütün olarak incelediğimizde gerek
VEFAT kavramı gerekse MEVT kavramı sonuçta Türkçemizde de doğru
olarak kullandığımız gibi Ruhumuzun alınarak hayatımızın son
buldurulmasını yani ölümü ifade ediyor.
Secde 11. Kul yeteveffaküm melekül mevtillezi vükkile biküm sümme ila
rabbiküm türceun.
Secde 11. Söyle onlara: "Size vekil edilen ölüm meleği canınızı alır, sonra
doğrudan doğruya Rabbinize döndürülürsünüz."
Nisa 97. İnnellezine teveffahümül melaiketü zalimi enfüsihim kalu fime küntüm
kalu künna müstad'afine fil ard kalu e lem tekün erdullahi vasiaten fe tühaciru
fiha fe ülaike me'vahüm cehennem ve saet mesiyra
Maide 117. "Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim:
'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' İçlerinde olduğum
sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen
gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın."
Yunus 46. Onların vaat ettiğimizin bazısını sana göstersek de seni vefat ettirsek
de dönüşleri bizedir. Sonunda Allah, işlemiş olduklarına tanıklık edecektir.
Rad 40. Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni
vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
Mümin 77. Fasbir inne va'dellahi hakk fe imma nüriyenneke ba'dallezi neidühüm
ev neteveffeyenneke fe ileyna yürceun.
Mümin 77. Sen sabret! Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin
bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize
döndürülecekler.
Enfal 50. Bir görseydin o küfre sapanları! Melekler canlarını alırken onların
yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı: "Yangın azabını tadın."
Yunus 104. Kul ya eyyühen nasü in küntüm fi şekkim min dini fe la a'büdüllezine
ta'büdune min dunillahi ve lakin a'büdüllahellezi yeteveffaküm ve ümirtü en
ekune minel mü'minun.
Yunus 104. De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın
berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı
alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi.
Nahl 70. Vallahü halekaküm sümme yeteveffaküm ve minküm mey yüraddü ila
erzelil umuri li keyla ya'leme ba'de ilmin şey'a innellahe alimün kadir.
Nahl 70. Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. İçinizden bazıları, ömrün en
basit ve düşük noktasına geri çevirilir ki, bir ilimden sonra hiçbir şey bilmez
olsun. Allah Alîm'dir, Kadîr'dir.
Ali İmran 193. Rabbena innena semi'na münadiyey yünadi lil imani en aminu bi
rabbiküm fe amenna, rabbena fağfir lena zünubena ve keffir anna seyyiatina ve
teveffena meal ebrar.
Ali İmran 193. "Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının, 'Rabbinize inanın!' diye imana
çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla bizim.
Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek nasip et."
Araf 126. Ve ma tenkimü minna illa en amenna bi ayati rabbina lemma caetna
rabbena efriğ aleyna sabrav ve teveffena müslimin.
Araf 126. "Sen bizden, sırf Rabbimizin ayetleri bize gelince, onlara iman
ettiğimizden ötürü intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır.
Canımızı müslümanlar olarak al."
Yusuf 101. Rabbi kad ateyteni minel mülki ve allemteni min te'vilil ehadis fatiras
semavati vel erdi ente veliyyi fid dünya vel ahirah teveffeni müslimev ve
elhikni bis salihiyn.
Yusuf 101. "Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve
düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim
dünyada da âhirette de Velî'm sensin. Beni müslüman/sana teslim olmuş olarak
öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına kat."
Mümin 67. Hüvellezi halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min
alekatin sümme yuhricüküm tiflen sümme li teblüğu eşüddeküm sümme li tekunu
şüyuha ve minküm mey yüteveffa min kablü ve li teblüğu ecelem müsemmev
ve lealleküm ta'kilun.
Mümin 67. O O'dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir
embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor,
sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor.
İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye
ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir.
Hacc 5. Ya eyyühen nasü in küntüm fi raybim minel ba'si fe inna halaknaküm min
türabin sümme min nutfetin sümme min alekatin sümme mim mudğatim
muhallekativ ve ğayri muhallekatil li nübeyyine leküm ve nükirru fil erhami ma
neşaü ila ecelim müsemmen sümme nuhricüküm tiflen sümme li teblüğu
eşüddeküm ve minküm mey yüteveffa ve minküm mey yürüddü ila erzelil umüri
li keyla ya'leme mim ba'di ilmin şey'a ve teral erda hamideten fe iza enzelna
aleyhel maehtezzet ve rabet ve embetet min külli zevcim behic.
Rabbimiz Kur’anı Kerim de hiçbir istisna olmaksızın Her Nefsin Ölümü Tadıcı
olduğunu apaçık beyan etmiştir:
ÂLİ İMRAN 185. Her nefis/benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size,
kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp
cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir
yararlanmadan başka şey değildir.
Ömrü Sonsuz kılınan yada ölümü tehir edilen hiçbir benlik yoktur
ENBİYA 34. Senden önce hiçbir beşere/insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen
ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?"
Apaçık bir şekilde görüldüğü gibi ne Hz. İsa ne de birbaşkası istisna edilmeyerek
her benliğin ölümlü olduğu açıklanmıştır. Bir başka boyutta(!) bile olsa ömrü
sonsuz kılınan veya kendisine sonsuzluk bahşedilen herhangi bir beşer yoktur.
Eğer Hz. İsa öldükten binlerce yıl sonra yeryüzüne tekrar gelecek olsa bunu
Rabbimiz açık açık söylemez miydi?
Şeytan söz konusu olunca bile Rabbimiz onun ömrünün kıyamete kadar
uzatıldığını söylüyor ama nedense Hz. İsa söz konusu olunca onun ölümünün
kıyametten önceye tehir edildiğini söylemiyor. Nedense böyle pek mühim(!) bir
mevzuda Rabbimiz bırakın açık konuşmayı imalı bile konuşmuyor.
Tahrif edilmemiş İncil’de Hz. İsa’dan sonra gelecek ve adı Ahmet olan (Saff 6)
bir elçiden açıkça bahsedildiği için insanlar haklı olarak bir beklenti içinde
olmuştu. İyi de neden Kur’anda Hz. Muhammed’den sonra gelecek olan
Mesih’den bahsedilmediği halde Müslümanlar bir beklenti içinde? Bu kuru
beklentinin kaynağı Kur’an olmadığına göre ne?
[003.045] Melekler demişti ki: «Ey Meryem! Allah sana, Kendinden bir sözü, adı
Meryem oğlu İsa olan Mesihi, dünya ve ahirette şerefli ve Allah'a yakın
kılınanlardan olarak müjdeler».
[005.017] «Allah ancak Meryem oğlu Mesih'tir» diyenler and olsun ki kafir
olmuşlardır. De ki: «Allah Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve yeryüzünde olanların
hepsini yok etmeyi dilerse kim O'na karşı koyabilir?» Göklerin, yerin ve
arasındakilerin hükümranlığı Allah'ındır, dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadir'dir.
[004.157] Ve «biz Allahın Resulü Mesih Isâ ibni Meryemi katlettik» demeleri
sebebiyle- halbuki onu ne katlettiler ne salbettiler ve lâkin kendilerine bir
benzetme yapıldı, ve filhakıka onda ıhtilâf edenler bundan dolayı şekk
içindedirler, ona dair bir ilimleri yoktur ancak zann ardında giderler, halbuki onu
yakînen katletmediler.
[005.072] And olsun ki, «Allah ancak Meryem oğlu Mesih'tir» diyenler kafir
oldular. Oysa Mesih, «Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk
edin; kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram eder,
varacağı yer ateştir, zulmedenlerin yardımcıları yoktur» dedi.
[004.172] Mesih de, gözde melekler de Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler.
Kim O'na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, hepsini huzuruna
toplayacaktır.
[009.030] Yahudiler, «Üzeyr Allah'ın oğludur» dediler; Hıristiyanlar, «Mesih
Allah'ın oğludur» dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek
ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları yok etsin, nasıl da uyduruyorlar!
MEHDİ GELMEYECEK
MEHDİ İNANCI
www.istekuran.com
Sözcük anlamı olarak; ”hidayet görmüş”, “hidayet edilmiş”, yani “doğru yol
gösterilmiş”, "doğru yola kılavuzlanmış” demek olan ve Arapça bir sözcük olan
“mehdi” sözcüğü, bir kısım Müslümanlar tarafından, ilerideki bir tarihte (kıyamete
yakın bir zamanda) ortaya çıkacağı zannedilen belirli bir varlığa isim olarak
verilmiştir.
İslâmiyet’in tek kaynağı Kur’an’da “Mehdi” ile ilgili bir tek ayet, bir tek işaret
bulunmamasına rağmen, Müslümanlar arasında böyle bir inancın oluşması,
Yahudi ve Hıristiyan inançlarındaki “Mesih” inancına dayanmaktadır. Bu husus,
Ana Britannica tarafından da şu satırlarla saptanmıştır:
Buharî ve Müslim dışındaki hadis kitaplarında MÜTEVATER olmayan, bir kaç zayıf
rivayete konu edilen mehdi inancı; inançlarının temeli “rüya” ve “keşif” olan,
aslında inanç ilkeleri ve amelleri itibari ile İslâm’dan çok farklı bir din olan
tasavvuf ve tarikat çevreleri ile Şii mezhebinde revaç bulmuştur. Oysa İslâm’da
ZANNA DAYALI İNANÇ OLUŞTURULMAZ:
Yunus; 36: Onların çoğu ZANDAN başka bir şeyin ardından gitmiyor. Doğrusu
şu ki, ZAN HAKTAN HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. Allah onların yaptıklarını
iyice bilmektedir.
MEHDİ KİMDİR ?
Şiilik’te mehdi, “yüce bir imam”dır. Onu kimse göremez, bilemez. Çünkü
kendisini gözlerden saklamıştır. O ölmemiştir. Kıyamet yaklaştığında saklandığı
yerden çıkacak, yeryüzünden her türlü kötülüğü kaldırarak herkesin mutluluğunu
sağlayacak, böylece Allah tarafından kendisine verilen görevi yerine getirmiş
olacaktır.
Şiilik’in İMAMİYYE ekolüne göre ise mehdi, Hasan Askerî’nin oğludur. Babası
öldüğü zaman yaşı çok küçük olmasına rağmen babasının cenaze namazını
kıldırmıştır. Sonra dünyadan el etek çekerek görünmez olmuştur. Topluma
yolladığı mesajları, belirlediği dört temsilci ile iletmiş, kendisi ölünce bu
temsilcilerin de görevleri bitmiştir.
Mehdi inancının, Şii ekolde Sünni ekole nazaran daha çok kabul edilmesinin
sebebi, Emevi soyunun, Abbasi soyuna çektirdiği aşırı zulüm ve işkencedir.
Bu sapık inancın, İslâm dini ile, hiçbir aşamada örtüştüğü bir husus yoktur.
Çünkü bu sapık inancın aşamalarında olacağı söylenen zırvalar şunlardır:
Memleket zulüm ve fesada boğulduğu zaman, hiç kimsenin zahmet edip bir
çabaya girmesine gerek kalmadan Allah insanlara Mesih ya da Mehdi’yi
yollayacak, o da memleketi zulümden, baskıdan, fesattan kurtarıverecektir.
İnsanların Mesih ya da Mehdi’nin dünyayı düzeltmesine yardım etmelerine de
gerek kalmayacak, çünkü Mesih ya da Mehdi’ye yardımcı olarak Allah mağaradan
Ashab-ı Kehf’i çıkaracak ve gökten İsa’yı indirecektir. Böylece insanlar
tekkelerde, köşelerde, ellerinde doksan dokuzluk tespihler, lâklâk edecekler, ama
memleket zulümden fesattan Mesih ya da Mehdi ve yardımcıları tarafından
kurtarılacaktır.
Yukarıdaki tabloya göre, zulüm ve fesatla ölümüne mücadele etmiş peygamberler
ve yandaşları sanki birer ENAYİ, Allah da bu mesihci ya da mehdici takımın hâşâ
uşağı konumundadır.
Görüldüğü gibi İslâm dinine göre Müslüman, her kötülük karşısında şartlara göre
tavır almak, kötülüklerle mücadele etmek zorundadır. Çünkü insanlar hak
etmedikçe Allah, onların içine düştükleri perişanlığı değiştirmeyecektir:
Rad; 11: Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki,
kendisini Allah’ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah,
BİR TOPLUMUN MARUZ KALDIĞI ŞEYLERİ, ONLAR, İÇ
DÜNYALARINDAKİNİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE, DEĞİŞTİRMEZ. Allah bir topluma
bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için
Allah dışında koruyucu bir dost da olmaz.
MEHDÎLİK VE MEHDÎCİLİK
Mehdi kelimesi Kur'an'da geçmez. Anlam olarak hidayete eren, hidayete erdiren
demektir.
Emevîler döneminde Süfyânî adıyla bir kurtarıcı beklendi, (bk. Avni İlhan;
Mehdîlik, İst. 1993, s. 13) Daha sonra bu, Sünnîliğe Hz. İsa'nın gökten ineceği ve
Şiîliğe de, beklenen mehdinin geleceği söylemi halinde girdi.
Şiî inancında, ilk zamanlar, mehdî olarak Hz. Ali'nin geri gelmesi beklenmiş ve
mehdî inancı Ali'nin adı çevresinde oluşturulan mitolojiye bağlanmıştır.
165/782'de ölen ve tarihin en tehlikeli uydurmacılarından biri olan Câbir b. Yezîd
el-Ca'fî el-Kûfî (İmam Âzam onun için "en büyük yalancı" diyor) Hz. Ali'nin bir
kurtarıcı-mehdî olarak geri geleceğini iddia ediyor ve kanıt olarak da Kur'an'ın
Neml Suresi 82. ayetini gösteriyordu
Hz. Ali'den sonra "geri gelecek mehdî" olarak onun oğlu Muhammed b. el-
Hanefiyye (ölm. 81/700 öne çıkarıldı. Şiîlerde hemen her imam için öne sürülen
bu geri gelme (ric'at) nihayet 12. imam Mehdi-i Muntazar veya "Gâib İmam"
(Gizlenen İmam) la noktalandı. Şimdilerde tüm Şiî ekoller onun geri gelip
insanlığı kurtaracağını ileri sürmektedir. Şiî ekollerin bazıları, bir mehdinin
geleceğine inanır, ama onu adını vermezler.
Mehdiden maksat, tanrısal ışık ve aydınlığın önderi ise o, bugün için Kur'an'dır.
Artı kişilerden hidayet bekleme devri bitmiştir.
Mehdî ve mehdîlikle ilgili hadis patentli sözlerin, bir kere, hadis kritiği açısından
hiçbirine güvenilemez. Çünkü bunların bazıları Hz. İsa dışında mehdî
olamayacağını söylerken bazıları daha birçok mehdî tipten söz etmektedir.
Kısacası, herkes kendi ekibinin şefini mehdî yapmak için bir veya birkaç hadis
uydurmuştur. Özellikle tasavvuf-tarîkat çevrelerinde her ekip kendi şeyhini
"zamanın efendisi" veya "mehdî" olarak kabul ettirmek için elinden geleni ardına
koymamıştır. Akıl almaz keramet isnatları, kurtuluş vaatleri, korku ve tehdit
salmalar... birbirini izler.
Her mehdîye bir de deccal yani düşman lâzımdır ki, o da ekip başının siyasal ve
ekonomik çıkarlarına en çok darbe vuran kişidir. Örneğin, Cumhuriyet döneminin
mehdî taslaklarının ortak Deccal'i daima Atatürk olmuştur. Bunda garip bir yan
yoktur. Onların akıl ve Kur'an dışı çıkarlarına en büyük darbeyi vuran, Atatürk idi.
Konuya Kur'an vahyi açısından bakarsak, mehdîlik diye bir inancın varlığını kabul,
Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu kabulle yan yana duramaz. Bunların
biri doğruysa Öteki yanlıştır. Biz, Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu
kabul ettiğimizdendir ki, başka bir mehdî geleceğine asla ihtimal vermeyiz ve
böyle bir şeye inanmayı Kur'an'a aykırı buluruz. Esasen Kur'an, kişilerin hidayet
önderi olma devrini kapatmış, ilkeleri öne geçirmiştir, ilkelerin kaynağı ise
Kur'an'dır
O halde, Kur'an'in gelişinden sonra mehdi beklemek, ancak Kur'an'i yetersiz ilan
etmekle mumkun olur. Kur'an'i yeterli bulanlar içinn başka bir mehdiye ihtiyaç
yoktur.
Ne yazik ki Islam tarihi boyunca hemen her cografyadan bir veya birkaç mehdi
çıkmış ve halkı peşine takabilmiştir. Ancak bunların tümünün sonu felaket ve
hezimet olmuştur.
Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK'ün İslam Nasıl Yozlaştırıldı kitabından
aktarılmıştır.
http://www.beyyine.com//islam/mehdi.htm
Mehdi Meselesi
www.kurannesli.info
Mehdi’nin günün birinde geleceği ile ilgili hadis kitaplarında ahad (tek râvi
kanalıyla gelen) hadisler bulunmaktadır ama bunların içerisinde birbiriyle çelişen
haberler vardır. Buharî ve Müslim’in kitaplarında ise Mehdi kelimesi geçen bir
hadis yoktur. Kur’an’da mehdi’yi gösteren en ufak bir işarete de rastlamak
mümkün değildir.
Şimdiye kadar çıktığı iddia edilen ve hâlâ çıkmaya devam eden bu mehdilerden
acaba hangisi gerçek mehdidir? Kaynaklarda bir sayı ve zaman verilmediğine
göre hepsini de mehdi olarak kabul edecek miyiz? Bundan sonra ortaya çıkan
mehdi adaylarına karşı nasıl bir tavır takınacağız?
Işin garibi tarihten beri ortalıkta bu kadar mehdi adayı olmasın rağmen
müslümanların durumlarında pek bir değişiklik görünmemektedir. Ne mehdinin
mesajını anlayıp kendini düzeltenler var; ne de zalimlerin zulmünün son bulması.
Bu mehdi adaylarının bir marifetleri varsa, müslümanların saf inançlarını
maddeye çevirme işlerinden vazgeçsinler de biraz da asıl işlerine dönsünler. (!)
Islâm ümmetinin dertlerine bir çözüm bulsunlar, Islâm ülkelerindeki tağutların
hakimiyetlerine ve zulümlerine bir dur desinler.
KURTARICI BEKLENTİSİ
www.kuranislami.com
Mucizevi bir kurtarıcının gelip bozulan her şeyi düzelteceği, mutluluk, barış ve
adalet getireceği inanışı, pek çok dinde amentü kapsamındadır. Bunlardan
bazıları özellikle dikkat çekicidir.
Eski Iran dini olan Zerdüştlük'te Kainatın tarihi, her biri üçer bin yıl olan dört
merhaleden oluşan, toplam 12000 yıldan meydana gelmektedir. llk üç bin yıl
(Tanrı) Ahura Mazda'nın dünyayı yarattığı dönemdir. Ikinci üç bin yıl, Ehrimen'in,
Ahura Mazda'nın yarattığı bu dünyaya saldırdığı dönemdir. Üçüncü üç bin yıllık
dönem, Peygamber Zerdüşt'ün ortaya çıktığı dönemdir. Son üç bin yıllık dönemde
ise, Zerdüşt'ün üç oğlu her biri bir bin yılın başında olmak üzere ortaya
çıkacaktır.
Sabiiler'in kurtarıcı telakkisine göre, Adem ve nesli ayağa kalkıp beş bin sene
sürecek bir sulh devleti kurulacak ve ardından, altı bin yıl sürecek olan 'Yalancı
Mesih Isa'nın devleti kurulacaktır. Hz. Muhammed ve müslüman hakimiyeti ise
'dünyanın sonu' olarak telakki edilmektedir. Maniheizm'de, sahte kurtancı
Mithra'nın yanında bir de gerçek kurtarıcı Mithra'dan bahsedilir. Hlndular ise,
Vişnu'nun yeniden vücuda gelip Hind halkını zalim egemenlerlnden, yani
müslüman fatihlerden kurtaracağına inanmaktadırlar.
Yahudi inancına göre, tam bilinemeyen, ama kıyametten önceki bir çağda, Yahudi
mü'minleri mutluluğa ulaştırmak, düşmanlarına karşı galibiyete erdirmek için
gelecek kurtarıcıya Mesih denmektedir. Mesih sözcüğü. 'Yağlanmış, takdis
edilmiş' anlamında olup, ayinle, yağlanarak takdis edilmiş bir kralın krallığına
delalet etmektedir.
Mesih sözcüğü müphem de olsa Ahdi Atik'de; daha açık olarak ise Talmud'da
kullanılmaktadır. "Rabbin büyük ve korkunç günü gelmeden önce", Tann Yahova,
"Paygamber Eliyahu'yu [llyas] gönderecek"tir. (Tevrat. Malaki, 4/5). Yağlanarak
bir bakıma dini bir makama atanmış olan Israil kralı, dığer insanlardan farklı
olarak diniî kutsal bir kimliğe sahip olmaktaydı. Eski Ahid'de bu anlama gelen bir
pasaj yoksa da, 'Massiah' sözcüğü bilahare "Israil krallığını yeniden kurması ve
(Israil) halkını bütün kötülüklerden kurtarması beklenen geleceğin kralı", 'Yahudi
Mesihi' anlamını kazanmıştır.
Milli Mesih Davud'un oğlu, hikmetle ve adaletle yönetecek, dünyanın güçlerini
bozguna uğratacak, halkını yabancı yönetimlerden kurtaracak ve halkın barış ve
mutluluk içinde yaşayacağı evrensel bir krallık kuracaktır. O kuracağı 'asr-ı
saadet döneminde Kutsal yeri (tapınağı) yeniden yapacak, dağılmış olan Israil'i
toplayacak, bütün adalet hükümleri onun gününde yeniden eski yürürlüklerine
kavuşacaktır. "Kurtlar ve kuzular dağlarda birlikte otlayacaklar, leoparlar
çocuklarla birlikte karınlarını doyuracaklar. Dağlarda gezinen ayılar, danaları
birlikte geceleyecek; etobur arslanlar ağılda öküz gibi kepek yiyecek ve küçük bir
çocuk onları bir urganla güdecektir. Çünkü o bütün hayvanları zararsız kılacaktır.
Yılanlar ve çiyanlar bebeklerle uyuyacak; ama onlara zarar vermeyecektir, Çünkü
Allah'ın eli onların üzerinde olacaktır."
Isa, Filistin'de kurulacak llahi Mesih Devleti'ni haber veriyordu. şimdi artık
'Tanrısal Kral' yani Mesih yeryüzüne hakim olacaktı. Değişen dünyanın bu hali bir
anlamda, asude dünyanın Cennet'teki başlangıcıydı.
Hristiyanlar'a göre Isa, hali hazırda mesihi görevlerini bitirmiş olmasına rağmen,
son görevini yapmak üzere yeniden dönecektir. Incillere göre Isa Peygamber
öldükten üç gün sonra dirilmiş ve Galile'ye gitmiştir. Daha doğrusu aslında Isa
ölmemiş, Rabbin katına yükselmiş ve O'nun sağ yanına oturmuştur.
Bir kısım Şia menkıbelerine göre Allah mahlukatı yaratmadan 14000 yıl önce
ruhu yaratmıştır. Ruhların sonuncusu da el-Kaim el-Mehdufu'n ruhudur. el-Kaim
el-Mehdi-i Muntazar, Hüseyin b. Ali'nin neslinden gelen 11. Imam Hasan el-
Askeri'nin oğlu Muhammed'dir. Şia onun H. 260 yılında kaybolduğuna
inanmaktadır. Fakat bir gün, gaybet dönemi sona erip, yeniden zuhur edecek ve
bütün dünyayı deccaldan ve kötülüklerden temizleyecektir.
Aslında şia'da Mehdi'nin kim olduğu kısmen de olsa tartışmalıdır. Bir kısım
rivayetlere göre miraç esnasında Hz.Peygamber'e Ali ve ondan sonra vasi tayin
edilen imamların isimleri zikredilmiş, 12. imamın inci gibi parlayan bir yıldız
şeklinde görüldüğü belirtilmiştir. (Herhalde bu miracdaki bilgilendirilmeden(!)
sonra olacak ki,) Hz.Peygamber'e. "ihtilaflar çoğalınca, ruhu ve çamuru
kendisinden alınan Ali'ye uyulması, Hasan ve Hüseyin'in ondan olduğu, Hüseyin'in
neslinden dokuzuncusunun, ümmetinin el-Kaim'i olup, adaletsizlik ve zulümle
dolan dünyayı adaletle dolduracağı" müjdesi verilmiştir!
Gulat-ı Şia'nın sapkın bir versiyonu olan Babiliğin kurtarıcı idealinin merkezinde,
kurucusu Mirza Ali Muhammed vardır. Mirza Ali, mensup olduğunu iddia ettiği Şii-
lmamiyye'nin (12.) Gaib Imamı'nın gaybubet-i suğra döneminin başladığı tarih
olan H.260 yılını esas alarak, bundan bin yıl sonra, yani H.1260 yılında kendisinin
Bab olduğunu ilan etmiştir. Öğretiye göre Mirza Ali, insanların, 'zamanın sahibi
olan' gaib Imam ile temas kurmalarının vasıtası, kapısıdır. Fakat Mirza Ali,
'Mehdi'ye açılan kapı' (bab) olmakla yetinmemiş, bilahare 'Beklenen Mehdi'
olduğunu, daha sonra Peygamberliğini, ve en nihayetinde de, -bu sürecin
ulaşacağı son istasyon olarak- Tanrılığını ilan etmiştir.
Ehli Sünnet'de kurtarıcı, başta 'Sahih Hadis Kitapları' olmak üzere, fiten
kitaplanndaki rivayetlerin şekillendirdiği Mehdi'dir. Dikkat çeken bir husus, hem
Şia hem de Ehli Sünnet Mehdisi'nin Alevi, yani Ehli Beyt'ten olmasındaki
ortaklıktır. "Ahir zamanda ehli beytten çıkıp dini güçlendirecek, adaleti getirecek,
müslümanların kendisine tabi olacağı, Islam memleketlerine hakim olacak olan"
kurtarıcının gelmesi ehli sünnete göre haktır! 0, bozulan, fesada uğrayan dünyayı
ıslah edecek, Deccal'dan kurtaracaktır.
Vadedilen Mehdi'nin zamanı kelimenin tam anlamıyla bir asrı saadet dönemi
olacaktır. Öyle ki, Ibni Sirin'e atfedilen bir söze göre, Mehdi'nin Ebubekir ve
Ömer'den, hatta bazı Peygamberlerden bile üstün olduğu haber verilmektedir!
Şia da tıpkı Beni Israil gibi belalara ve sıkıntılara uğramış ve yaşanan bu trajedi,
beklenen bir kurtarıcı (Imam/Mehdi) mitinin doğmasında etkin olmuştur. Onlar.
Emevi döneminde uğradıkları sıkıntılar ve acılardan sonra, hiziplerindeki heyecanı
canlı tutabilmek için, Emevileri hezimete uğratacak, intikamlarını alacak bir Mehdi
müjdesini, tabilerine vermek zorundaydılar. Fakat aynı zamanda bu mitolojik
kurtarıcının dini bir renkte olması gerekmekteydi; aksi taktirde kabul
görmeyecekti!
Ahmet Emin'in tespitinde olduğu gibi, Şia ravileri, aslında Mehdi'yi 'beklenen bır
Şii hükümeti' kavramında somutlaştırıyordu: fakat sonrakiler bunu gerçek bir
Mehdi'ye kalbettiler. Çünkü halk böyle soyut şeylerden, kurumsal ve öz itibariyle
avdet edecek kurtuluş projelerinden anlamazdı. Onlar şahısların rücu'undan
anlarlardı. Somut kurtarıcılar (/projeler) isterlerdi! Bu nedenle bizzat şahsı ve
sıfatları ile vadedilen Mehdi-i Muntazar haberleri uyduruldu.
Şia Mehdisi ile Sünni Mehdi arasında temelde bir fark yoktur. Fakat, hadislerin
esas itibariyle Şii kökenli olduğunu söylemek mümkündür. Şia Imam/Mehdi'sini
bir ağaca benzetirsek, onun bir dalının aşı yapılıp farklı bir dal haline getirilmesini
de Sünni Mehdi'ye benzetebiliriz.
Şia fırkaları gaib imamın gelecekte mehdi olarak zuhuru ve ric'at inancını
tamamen uydurma hadislere, hayale ve mevhum varlıklara dayandırmaktadır.
Yahudi apokaliptiklerinde anlatılan Yahudi mesihinin altın çağı ile Şia Mehdi'sinin
altın çağı arasındaki farkı bir bilenin tefrik etmesi icabeder: "Kurtlar ve kuzular
dağlarda birlikte otlayacaklar, leoparlar çocuklarla birlikte karınlarını
doyuracaklar. Dağlarda gezinen ayılar, danalarla birlikte geceleyecek; etobur
arslanlar ağılda öküz gibi kepek yiyecek ve küçük bir çocuk onları bir urganla
güdecektir. Çünkü o bütün hayvanları zararsız kılacaktır. Yılanlar ve çiyanlar
bebeklerle uyuyacak: ama onlara zarar vermeyecektir. Çünkü Allah'ın eli onların
üzerinde olacaktır."
Şia'nın zaten Islam'ın herhangi bir nassı ile bağdaşlaştırılması mümkün olmayan
'masum imam' nazariyesi, yaşayıp yaşamadığından bile emin olmadıkları bir
'lmam el-Kaim el-Mehdi-i Munzatar' üzerine bina edilmiştir. Çünkü Hasan el-
Askeri'nin Muhammed adında bir oğlunun varlığı tartışmalıdır; onu ileri gelen
şiiler ve görevlilerin dışında hiç kimsenin görmediği öne sürülmüştür. Dolayısıyla
bu teori tamamen mevhum ve gerçek dışıdır.
Isa'nın 'Baba'nın katına çıkıp sağ yanına oturduğu şeklindeki Hristiyan inancı,
müslümanlar arasında "Isa'nın göğe yükselmesi ve ahir zamanda yeniden
ineceği" şeklindeki Hristiyani bir inanca dönüşmüştür. Müslümanlar arasındaki
'mehdi' inancı "Mesih" fikrinin aksinden ibaret olması gibi, Isa'nın nüzulü inancı
da, Mesih ve Isa'nın ric'atı inanışlarının Islam kültüründeki aksinden ibarettir. Bu
'mehdici (mesiyanik) telakki'ler eski Mezopotamya mitolojik inançlarıyla büyük bir
benzerlik içindedir.
Türkiye gibi yakın tarihinde oldukça ciddi badireler atlatmış kimi toplumlarda, bir
biçimde siyasi mekanizmayı ele geçirmiş kimi liderlerin, ABD Başkanı'nın, Rusya
lideri için kullandığı tankın üstündeki lider benzetmesinde olduğu gibi, aslında
pekala 'kendisinden kurtulunan' birisi olması da imkan dahilinde iken, hasbel
kader, 'kurtaran' rolüne sahip oldukları bir gerçektir. Kendilerinin de çok özel
gayretleri sonucunda bu insanlar toplum nezdinde yarı tanrısal bir kurtarıcı imajı
kazanmışlardır. Kısa sürede bu kişiler, köleleştirdikleri, ezdikleri halk nezdinde
putlaştırılmışlardır. Öyleki, ezilenler, bir türlü, kimin nerden nereye kurtarıldığını
sorabilme basiret ve cesaretini gösterememektedirler.
MEHDİLİK VE DECCALİYET
Deccal ise Mehdi’nin savaşacağı kişidir. Şeyhini Mehdi ilan edenler şeyhine karşı
çıkan veya şeyhin yaşadığı devirde karşı fikirlere sahip bir kişiyi Deccal ilan
ediverirler. Böylece Mehdiyete hizmeti ibadet sananlar, Deccaliyetin ordu veya
fikir sistemiyle savaşı da ibadet sayarlar. Hadislerde bir Mehdi, bir Deccal tarifi
varken binlerce kişinin Mehdi ve onlara karşı binlerce kişinin Deccal ilan edilmesi
konunun nasıl zıvanadan çıktığını gösterir. Deccal hakkın-daki hadislerde
Deccal’in cenneti ve cehennemi olduğu, ölüleri dirilttiği, alnında kafir yazdığı, kör
olduğu, yeryüzünde gelmiş geçmiş en büyük fitne olduğu anlatılır.
Kuran’ın Mehdi ve Deccal hakkında ne dediğinin cevabı koca bir hiçtir. Yani
Kuran’da tek bir ayette bile geçmeyen bu karakterler yüzünden binlerce
Mehdilerin peşine düşülmüş, birçok gelenekçiliğin düşmanı Deccal diye
lanetlenmiştir. Binlerce kişinin kanı dökülmüş, adeta bir İslam mitolojisi
oluşturulmaya çalışılmıştır. Her devirde gelecekmiş gibi beklenen Mehdi kişileri
tembelliğe itmiş, birçok Mehdi bekleyicisi kendi ürettikleriyle kurtuluşu
arayacaklarına, kurtuluşu gelecek Mehdilerden ummuşlardır. Ayrıca mezhepçiler,
içinde bulundukları zayıf, hükmedilen,bilimsel olarak geri durumun günahını da
kendilerinde arayıp kendilerini düzelteceklerine, uydurma Deccallere suçu
yükleyip kurtulmuşlardır.
Özellikle Sünni Ekolün, Görüşlerine İtibar Ettiği ve Kendisini İslam Alimi Olarak
Gördüğü Hayrettin Karaman'a göre de Mehdi ve Mehdiyet konusu müslümanların acizlik
ve eziklik psikolojisinin bir ürünü. Ona göre de Kur'anda mehdi diye birşey yok. Yine
Karaman'a göre müslümanlar Mehdi konusuyla kendilerini avutmayı bırakıp akıl, iman ve
güçlerini biraraya getirip sorunlarına çözümler üretmeliler.
Soru:
Ben dini yönden son günlerde yapılan konuşmalardan çok etkilenmiş olan biriyim.
Kıyamet, Mehdi'nin inişi, dünyanın sonu gibi kavramlar arasında bocalamaya
başladım. Okuduğum kitaplarda bu konular hakkında bana yeteri bilgiyi vermiyor.
Gerçi veriyordur belki ama üniversite öğrencisi olmama rağmen yazılanları
anlamakta zorluk çekiyorum. Bugün ki (20 Ekim 2002) yazınızda dini eğitimi
konu edinmiştiniz, ben de bana yardımcı olabileceğinizi düşündüm. Bana bu
konularda yardımcı olursanız sevinirim.
Cevap:
Dünyanın sonu gelecek, kıyamet kopacak ve her şey yok olacak. Allah âhirette
bizleri yeniden, dünyadaki "oluşumuza benzer şekilde", ama kıyamet şartlarına
dayanacak durumda ve mahiyette yaratacak. Sonra hesap, muhakeme, ödül
veya ceza...
Mehdi inancı kesin bir inanç unsuru/ögesi değildir. Kur'an'da yoktur. Hadislerde
geçen de yoruma tabidir; her zaman bize rehberlik edecek iyi insanlar anlamına
da gelir. O'nun geleceğine inanmayan da müslümandır. Mesela İbn Haldun Mehdi
ile ilgili hadislerin kesin dini bilgi kaynağı olacak nitelikte bulunmadığını ileri
sürmüştür. Geleceğine inananlara göre de vakti belli değildir.
Müslümanı ne kıyametin ne zaman kopacağı, ne de Mehdi'nin ne zaman geleceği
ilgilendirir; bunlara takılıp kalmanın anlamı yoktur. Sevgili Peygamberimiz
"Kıyamet kopmaya başladığında elinde bir fidan olan onu diksin" buyuruyor. Yani
"Sen vazifene bak, yapman gerekeni yap, kıyamet kopadursun, o seni
ilgilendirmez, ecelin gelince gideceğin yere gidersin".
Evdeki tek ses; buzdolabının, televizyonun, açık kalan bilgisayarın, müzik setinin
ve çamaşır makinesinin gürültüsüydü. Evde çıt yoktu. O an anlamıştım “bu ses
dışardan geliyor”. Hemen pencereye fırladım, acaba gökyüzünde bir değişiklik
var mı diye. Bir de ne göreyim! Hiçbir değişiklik yok. Geçen akşam saydığım 2
küsür milyon yıldız yerinden bile oynamamış. Ama kutup yıldızının biraz sola
çektiğini fark ettim.
Sonra da arkasından mavi, yeşil ve kırmızı ışık saçarak kayan bir gök taşı kümesi
farkettim. Bu bir işaretti. Evet evet bu bir işaretti. O an anladım ki bu gece
beklenen geceydi. O gelmişti. Şölenlere, kutlamalara, sevinç çığlıklarına ve
şenliklere hazır olmalıydım.
O ara bizim ufaklık yanıma yanaştı ve “baba” diye seslendi. “Şehrin göbeğinde
bugün konser var herhalde, havai fişekler gökyüzünü ne güzel
aydınlatıyor değil mi” dedi. O an bütün umutlarımı yitirmiştim. Hayallerim
mahvolmuştu. Bizim 6,75 yaşındaki bücür hayallerimin üzerinden adeta bir
kamyon gibi geçmişti.
Aha geldi aha gelecek, gözünüz yollarda kaldı biliyorum. Hasretlik zor iş. Bilin
bakalım güneyden mi yoksa kuzeyden mi zuhur edecek? “Mehdi” yaz 6666’ya
gönder nereden zuhur edeceğini öğren.
Peki herkesi razı edebilir mi kahramanımız? Karada kaçanı, havada uçanı,
gariban solucanı, sırt üstü dönmüş tosbağayı, emekliyi, dulu ve yetimi? Ne
dersiniz?.. Memnun edebilir mi? Eder niye etmesin? Adı üstünde “Süper Mehdi..
Hem de 100 oktan”.
Acaba nasıl bir donanıma sahip. Özellikleri ne? Eminim merak ediyorsunuz..
Bugüne kadar onun hakkında ne söylendiyse az ve eksik söylendi. Ben
tamamlamaya niyet ettim. Onun tam ve kusursuz olmasını istiyorum. Hesabı
sıkı tutmasını istiyorum. Bir oturuşta bir buzağıyı yemesini, kürdan ve peçete
kullanmasını istiyorum. Karşısına dağlar, taşlar, kuşlar ağaçlar bile dikilse
hepsini ezip geçmesini istiyorum. Işınlanmasını, bir an burada bir an New
Zelanda’da olabilmesini istiyorum. Kuru bir ağacı söküp başka bir yere
diktiğinde ağacın hemen karpuz vermesini istiyorum. Karpuz ağacını
yetiştirebilen tek kişi olmasını istiyorum. Kuru bir kamış ağacını eline aldığı
zaman, ağacın aniden “NEY veya Obua” olmasını istiyorum.
Onun da bir ışın kılıcının olmasını istiyorum. USA kahramanlarından neyi eksik.
Hatta yeşil bir taytının olmasını ve o taytın üzerine don giymesini istiyorum. Leb
demeden nohutu anlamasını istiyorum. Dünyanın öbür ucundaki bir kadının
dırdırını işitebilmesini ve kocasının yerine “yeter artık ulan” deyip kapıyı çarpar
gibi yapmasını istiyorum.
Bol bol gizli güçlerinin olmasını, bir oturuşta yediyüz kitap okumasını, hamur
açmasını, zeytinyağlı dolma yapmasını, engelli koşu yapmasını, bir de sigara
içmesini istiyorum. (Tiryakisi olup nasıl sigara bırakılırmış herkese öğretsin diye.
Zayban meretinden de kurtarır bizi)
Kayıp kaseyi bulmasını, sır namına ne varsa hepsini ortaya dökmesini, ebced,
matematik, fizik, kimya, biyoloji, antropoloji, kısaca ne kadar “loji” varsa hepsini
bilmesini istiyorum.
“Savulun uleyn” demesini, bir yayla 200 ok fırlatmasını, ata ters binebilmesini,
bir bakışıyla dağ ve çam devirmesini istiyorum.
Bir tıkla herkesin elektrik, su, telefon, doğalgaz ve vergi borçlarını ödeyebilmesini
istiyorum. Bankacılığı kaldırmasını bunun yerine “MFK” (Mehdi finans kurumları)
kurumunu yaygınlaştırmasını istiyorum.
Ortaya çıktığı vakıt bir daha kaybolmamasını, kaybolsa bile ara sıra cep
telefonuyla “nerde olduğunu bize söylemesini istiyorum.
Sağ yanağına gözünün hemen alt kısmına da bir tane ben istiyorum. Benin
rengiyle ilgili de kararsız kalmak istiyorum. Omzunda mühür, kolunda dövme,
burnunda hızma, göbeğinde pirsing, kulağında da gümüş bir küpe olmasını
istiyorum.
Onun bir sürü kardeşinin olmasını istiyorum. Hayır vazgeçtim az kardeşi olsun.
Olmadı bundan da vazgeçtim onun hiç kardeşi olmasın. Hatta anasız babasız
olsun. Ama halası dayısı da olsun.
Aha geldi aha gelecek diye asırlarca kandırılmadınız mı? Uyutulmadınız mı? Ben
kandırır gibi yapınca niye içinizdeki ışın kılıcını çekmeye kalkıyorsunuz?
Nasıl olsa ağa gelecek onu bu durumdan kurtaracak. Umut oyunu oynuyoruz ya
sonuçta. Bu kuruntuyla avunur/avutulur ve bu dünyadan göçer gideriz. Tabi
bilinçsiz göçtüğümüz için de hesabımız çetin olur. Zannederiz ki hesabımızı da
ağa verecek. Çipine öyle yerleştirilmiş çünkü. Sen dert etme, iki cihanda da
garantörün biziz. Sevsinler. Babanın oğula, ananın kızına garantörlüğünün
sökmediği bir mecrada kim takar seni, sizi ve onları.
Son bir anektotla bitirmek istiyorum. Biraz da siz hayal edin. Bir hasta vardı.
Böbreklerinden rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Doktor dedi ki: “Böbrekler
iflas etmiş diyaliz makinesine girmek zorunda. Tutturdu girmem diye. Kızı buna
umut verdi. Dedi ki: “Anne bir kere giriyorsun ve başka girmiyorsun, hepsi bu”.
Kadıncağız umutlandı ve kabul etti. Makineye girdikten iki gün sonra taburcu
oldu. Doktor taburcu olurken diyordu ki, haftada üç gün getireceksiniz hastayı,
artık o bir diyaliz bağımlısı. İlk diyaliz günü geldiğinde yine aynı kızı dedi ki: “
anneciğim hastaneye gidiyoruz”. Annesinin cevabı: “Niye?” Hadi bakalım ayıkla
pirincin taşını. Kızı bunu 1 ay oyalamış, bugün son yarın son öbür gün son. Son
son son. Sonu yok. Ölene kadar girecek. Kadın artık kızına inanmıyor. Umutlarını
kaybetti. Androit oldu. Böbreklerinin yanı sıra şuurunu da kaybetti onca
yalandan sonra. Şimdi kızının yediği haltı temizlemekle meşgulüz.
DECCAL GELMEYECEK
11 Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi
iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu.
16 Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eli ya da alnı üzerine bir
işaret vurduruyordu.
Pek çok kimsenin Holywood etkisinde Şeytan’a ait sandığı bu 666 sayısı adeta bir
şifre gibi İncil’de verilir. Oysa Şeytan’dan çok bir yaratık, bir canavar olarak
tanımlanan bu “şey” ile ilgili olarak Batı’da sayısız kayda değer değmez
araştırmalar yapılmış Hitler ve Stalin’den tutun da çok ama çok saflarca Usame
Bin Ladin’e kadar nice “günahsız”(!) Deccal olarak itham edilmiştir. Hatta Batı’da
sadece bu işi hayatının maksadı edinmiş kimseler ve gruplar bile vardır. Onların
tek amacı Esinlemeler’de zikredilen kehanetleri tesbit etmek, Armageddon
savaşı’nın tanığı olmak ve nihayet kendi inanlarınca nihai mutlu sona ulaşma
yolunda tüm şifreleri çözmek olarak özetlenebilir.
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi31/gurkan.haydar.kilic arslan_31.html
Va.11: 7 Tanıklık görevleri sona erince dipsiz derinliklerden çıkan canavar onlarla
savaşacak, onları yenip öldürecek.
Va.13: 1 Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm.
Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar
yazılıydı.
Va.13: 2 Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı
gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi.
Va.13: 3 Canavarın başlarından biri ölümcül bir yara almışa benziyordu. Ne var
ki, bu ölümcül yara iyileşmişti. Bütün dünya şaşkınlık içinde canavarın ardından
gitti.
Va.13: 4 İnsanlar canavara yetki veren ejderhaya taptılar. "Canavar gibisi var
mı? Onunla kim savaşabilir?" diyerek canavara da taptılar.
Va.16: 1 Sonra tapınaktan yükselen gür bir sesin yedi meleğe, "Gidin, Tanrı'nın
öfkesiyle dolu yedi tası yeryüzüne boşaltın!" dediğini işittim.
Va.16: 2 Birinci melek gidip tasını yeryüzüne boşalttı. Canavarın işaretini taşıyıp
heykeline tapanların üzerinde acı veren iğrenç yaralar oluştu.
Canavarın Sırtındaki Kadın
Va.17: 1 Yedi tası alan yedi melekten biri gelip benimle konuştu: "Gel!" dedi.
"Sana engin suların kenarında oturan büyük fahişenin çarptırılacağı cezayı
göstereyim.
Va.17: 3 Bundan sonra melek beni Ruh'un yönetiminde çöle götürdü. Orada yedi
başlı, on boynuzlu, üzeri küfür niteliğinde adlarla kaplı kırmızı bir canavarın
üstüne oturmuş bir kadın gördüm.
http://www.incil.info/incil-eskiceviri/Va.htm
www.kurandakidin.net
Deccal ise Mehdi’nin savaşacağı kişidir. Şeyhini Mehdi ilan edenler şeyhine karşı
çıkan veya şeyhin yaşadığı devirde karşı fikirlere sahip bir kişiyi Deccal ilan
ediverirler. Böylece Mehdiyete hizmeti ibadet sananlar, Deccaliyetin ordu veya
fikir sistemiyle savaşı da ibadet sayarlar. Hadislerde bir Mehdi, bir Deccal tarifi
varken binlerce kişinin Mehdi ve onlara karşı binlerce kişinin Deccal ilan edilmesi
konunun nasıl zıvanadan çıktığını gösterir. Deccal hakkındaki hadislerde Deccal’in
cenneti ve cehennemi olduğu, ölüleri dirilttiği, alnında kafir yazdığı, kör olduğu,
yeryüzünde gelmiş geçmiş en büyük fitne olduğu anlatılır.
Kuran’ın Mehdi ve Deccal hakkında ne dediğinin cevabı koca bir hiçtir. Yani
Kuran’da tek bir ayette bile geçmeyen bu karakterler yüzünden binlerce
Mehdilerin peşine düşülmüş, birçok gele-nekçiliğin düşmanı Deccal diye
lanetlenmiştir. Binlerce kişinin kanı dökülmüş, adeta bir İslam mitolojisi
oluşturulmaya çalışılmıştır. Her devirde gelecekmiş gibi beklenen Mehdi kişileri
tembelliğe itmiş, birçok Mehdi bekleyicisi kendi ürettikleriyle kurtuluşu araya-
caklarına, kurtuluşu gelecek Mehdilerden ummuşlardır. Ayrıca mezhepçiler, içinde
bulundukları zayıf, hükmedilen,bilimsel olarak geri durumun günahını da
kendilerinde arayıp kendilerini düzelteceklerine, uydurma Deccallere suçu
yükleyip kurtulmuşlardır.