Professional Documents
Culture Documents
Mevlanzade Rıfat Bey - Siyonistler Osmanlı'Yı Nasıl Yıktı.2013
Mevlanzade Rıfat Bey - Siyonistler Osmanlı'Yı Nasıl Yıktı.2013
Siyonistler OsmanlI'yı
Nasıl Yıktı?
K ü ltü r Yayınları
D erin Tarih K ültür Yayınları • 3
Derin Tarih Delgisinin 15. sayısının hediyesidir.
Haziran 2013
Mevlânzâde Rıfat
Siyonistler Osmanlı'yı Nasıl Yıktı?
Devlet-i Osmaniye ve Siyonistler
Türkiye’yi Y ikan Yahûdîler
Tasarım
Ferhat Acar
Baskt
Makromat Matbaası
iletişim
Yenidoğan Mah. Kızılay Sok. No: 39
Bayrampaşa - İstanbul
0212 612 29 30
www.derintarih.com
iletisim@derintarih.com
© Derin Tarih
Bütün yayın haklan saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa
alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
İçindekiler
Sun u ş # 7
Mevlânzâde Rıfat Bey / Prof. Dr. Ali Birinci # 1 1
Sadeleştirilmiş m etin • 59
ıo
Son olarak her ay Derin Tarih okurlarının kendilerini
ayrıcalıklı hissedecekleri bu kitap gibi değerli tarih ya
yınlarıyla tanışacaklarını söyleyeyim. Zaman zaman bazı
sınırları zorlaşa da, artık Kant gibi Sapere Aude\ diyoruz.
Yani Bilmeye Cesaret Et, Düşünmeye Cesaret Et ya da
Aklını Kullanmaya Cesaret Et!
Cesaret ama cıvıtmayan bir cesaret önümüzdeki yeni
dönem in yükselen değeri olacak. Bu değerin altında kal
mak istemiyorsanız hem Derin Tarih dergisini, hem de
verdiğimiz bu ekleri takip etmenizde fayda var.
Şimdi sizi Cumhuriyet döneminde benzerini pek az
tanıdığımız bir radikal muhalifin yazdığı metinle baş
başa bırakıyoruz. M etni ilk defa okuyacaksınız ve şaşıra
caksınız muhtemelen. Ama Ernest Gellner’in dediği gibi
bilgi şaşırmakla başlar.
Buyurun şaşırmaya şimdi. Ve tabii ki düşünmeye...
Mustafa Armağan
Mevlânzâde Rıfat Bey
(İstanbul?, 1869? - Halep, 8 Eylül 1930) siyaset adamı, gazeteci ve yazar.
n •
meçhul ve karışık, aynı zamanda en dikka-
14
bir daha hiç ayrılmadığı matbuat âlemine ilk adımını
atmış oluyordu (16 Eylül 1908). 1 Aralık 1908’den iti
baren ise âdeta kendi ismiyle bütünleşen Serbesti gazete
sini çıkarmaya başladı. Bu andan itibaren Osmanlı Ahrar
Fırkasını desteklemeye başladı ve tabiatıyla İttihat ve Te-
rakkî’nin en sert ve kararlı muhaliflerinden biri oldu. Bir
bakıma İttihat ve Terakki muhalifliği artık mesleği bir
başka ifade ile geçim vesilesi oldu.
Eserleri
Mevlânzâde Rıfat’ın, Meşrutiyet öncesinde, herhangi
bir yazı hayatının bulunup bulunmadığı hakkında bilgi
yoktur. Ancak Meşrutiyet devrinin en sert ve ateşli ka
lemlerinden biri olduğu muhakkaktır. Ziya Şakir, “hırs
ve şöhretin çılgın bir m edûbu ve Tıirk değil” derken bu
yönüne ve Kürtlüğüne işaret etmektedir. Habil Âdem’in
onun imzasını taşıyan yazıların ve kitapların gerçek yazarı
olduğu rivâyetinde bir gerçek payı bulunmadığı açıktır.
Yurtdışında çıkardığı gazeteler ve bastırdığı kitapları or
tadadır. Çıkardığı gazeteler hakkında tatil ve men-i ithal
kararları polemikçiliğin bir delili olarak kabul edilebilir.
Serbesti, Faruk, Cebt, înkılâb-ı Beşer y t Hukuk-ı Umumiye
gazetelerinde bulunan yazılarının bir dökümünün yapıl
ması bile başlı başına bir çalışmaya muhtaçtır.
Birinci Risale
1923
Umûmî Ricâ:
İkinci risâlenin tab‘ını te’mîn için işbu risâle
bedelinin îsâli ricâ olunur.
«»
£ ^ î- t *4^/
Ss ,S ^ +
♦
¿ U*
• - ^ > ju u .^ 6 , . , :!t ^
• t 4/jf * ■• I
f .. . ^ » ~ ‘A Jt-i,tf¿i..|
^ ~ 4 „ •;* » . . ^ , ;u^ :
2 m )c T ^ i L mz J* 2 ^
^ M&A/Ct/’u) _ ^{ni/>(<^M^İ^
1,
Devlet-i Osm âniye ve Siyonistler
T ürkiye’yi Yıkan Yahûdîler
28
• * * *<-'
0 9
• ^
♦ * ! J •• 1 '*
^ -> 3
. ¿ U v * •»*-* Û**t %İ>jMÂkL^ b ^ •
j a j t o t ¿ Jyú ú J U , b y
> ti J j]*-~ S 1
« i 4*
j *s1*f fcij4'!!/^ ' *
W '* u i ¿ ^ i ¿
*® *?"” ^ J jj'x ^ jy * Tıı'fcJ— ^ iL » > iİ ı'ÎA ^
/ < *
* ,< ,£ ,¿ ¿ ' j s y j¿> t
“ '■*■'• r - * - Á ¿ >
t ? * l * ' • -’ \fj> • - l - » ' ¡¡w¿>u j - | ^ ı
istenilen dini ve idâri eşkâl yolunda sarf olunan azam î
gayretler ile bugün aynı maksad için sarf oluna gelmekte
olan mesâ‘î mukâyese ve muhakeme edilince b azı isim
ler önünde biz-zarûre tevakkufa ve bu vakayı tam ik ve
tahlile lüzûm görülür.
Bu vakaya, Şeyh Bedreddîn Simâvî kıyamına sathî ba
kılınca; ortada sâhib-i hurûc olarak bir şeyh görülür. Şey
hin evsâfı hakkında dahi hâsıl olacak intiba şudur: Şeyh
kâdıasker imiş. Pâdişâhından hâtırı münkesir olmuş, hal
kın hürmetini -ilm ü fazlı itibârıyla- kazanmış, ihdâs
eylediği rarika inâbet edenlerin adedi çoğalınca bunlara
istinâd ederek kıyâm etmiş.
Halbuki meseleye amîk bir nazarla bakınca görülür ki
şeyhi idâre edenler, hurûc ale’d-dîn ile hurûc ale’s-sultâna
sevk eyleyenler H otolak Kemâlî ve Avram Sosa nâmın
daki Yahûdîlerdir. Bunlar şeyhin ibda eylediği tarikatı
tertîb, icrâ programını tanzim ve para kuvvetiyle dâhil-i
dâire-i tarikat eyledikleri rüesâya çeteler teşkil ettirerek
yüz binlerce erbâb-ı kıyâm ile Anadolu’nun vilâyât-ı gar-
biyesini ve Rumeli’yi birkaç sene al kanlar ve ateşler için
de bırakıp emvâl-i nâsı yağma ve üzerlerine sevk olunan
kuvvetleri dahi iki def a perîşân eylemişler ise de nihayet
şeyhin ibda eylediği tarikatın âdî bir komünisdik oldu
ğu, muhrik ve âmillerin
30
#i>¿* ¿ s* ú y J M Í - * 4
Ä * ^ f ’ÍT'r*
f \ J ü L j y * g f j * &*
c U f^ ^ y • ..K ß j* £ ß # ^ » J l ^
32
.
- * fh ¿ L & * y %
ó r~ * ■■^ ÿ y ^ y -
é
ti*4 y ‘.u t tjjîffM İB ı*■- i ^ L - 'İJ tL -
r y \ß l* * A \*i\e Js*~* *V
J> C * ¿ L #Â-f *
A > ùs 0 j J ^ r y -^ * * ^ İ 4 Î ^ ^
***
1 M ebus sıfatıyla (a'yîn olunan iki j'tiz o n iki zâttan y ü z seksen beşi askerdir.
2 K anâ'atim e göre H arb-i U m û m in in m uharrikleri Yahûdîlerdir.
-O -
- r jr *7 ^ ~ ¿ u > ¿yu>> *
i / 'v 4
• • » •
«A*»* ¿r» ■> W / ^ tf>S¥»> * .J » A» É|t>
¿ J /j s
^ y f(J V - v ^
* />
V f'* '<*>-» r ú y
^ JkÁi « U > ^ M ^
.. > «•»*
'. y Âr*,l »Mi» <*■»■Ji-4,-a (O
- j / ' j v y ^ * - ^• j <C“' - ^ u_á ççj
emirleri altında -m üstakil- bir Tîirk ordusu ihzarını
ve icâbında bu emr-i imhâda istihdamını düşündüler.
Bunu da cihâna hissettirmeksizin vücûda getirebilmek
çâresine tevessül eylediler. Avrupa’da düvel-i i’tilâfiye
nezdinde hafıyyen sarf-ı nüfuz edip İzmir hâdise-i ma‘lû-
meşini ibda ettirdiler. Buna karşı da zâhiren -mukâbele-i
meşrua renginde- emîn adamlarından Mustafa Kemâl
Paşayı Anadolu’ya Sultan Vahîdeddîn H azretlerini
bi’l-iğfal ümenâ [ve] vükelâsından bazılarını da bi’i-ıt-
mâ‘ -salâhiyet-i vâsi a ile- şevke muvaffak oldular. Ve işte
gördük. Bugün arzû ettikleri teşkilâtı ve istedikleri ordu
yu vücûda getirdiler. Fi’l-vâlu Yunânîler mağlûb edilip
Anadolu’dan def* edildi. Fakat hilâfeti saltanattan tecrîd
manevrasıyla devleti inkırâza sürüklediler. Buna mükâfât
olarak düvel-i i’tilâfiye ile emirleri altında bulunan Mus
tafa Kemâl Paşa teşkilâtı arasında doğrudan doğruya şöy
le böyle muvakkat olsa da bir de anlaşma akd ettirdiler.
Şimdi Siyon Yahûdileri Suriye ve Ürdün havâlîsi asayi
şini ihlâl etmekle ve Arab diyarına emirleri altında bulu
nan Anadolu ordusunun hücûmuna fırsatlar hazırlamak
la meşgûldürler.
Bu mütâlaam mübâlağaya hami edilmesin. Kudüs
ile Ankara arasında mekik dokumakta olan kuryeler ile
meb‘ûsların ahvâl
< / - > *Hp * * ¿ s . ' j f ï * ~ 9 * * & * 4*%* f
A jjju ;' • A A 1J - V '
<£*** « v V ü
• ' * * * H
i^û-1- J llj k h f e ^
ú l 'J Ú ^ L ¿ j U a ^ J L a j
• * * « « *
¿ S s \* • — ¿ t ^
*¿a^y"
~>Ú>yU • / /’% * ■ > # *
¿ y~ & & t ^ ^ t
* r ^
< * 0 ^ *-U i j U s ' À Ù J J>t>* UT? 1—'*
■ •İL * }/,* \j> J ¿ p j * ¿ P d ¿ ~ * J j> l*
^ ^ ¿ V J*'Mj i a» y -^ lÄ # ^
eden karışıklıklar ve bu son senelerde şahidi olduğu
muz fenalıklar Âl-i Osman’a ve âlem-i İslâm’a indirilmek
istenilen darbeler hep Siyon cem‘iyeti Yahudilerinin eseri
olup Benî İsrâîl hükümetini Yahûdî kanı dökmeden te sîs
ve tahkim edebilmek içindir.
Burada geçen senelerin b azı esrâr ve ahvâl-i umûmiye-
sini şöyle bir tasvir ve ifşâ edersem zannederim ki mese-
leyi bir derece daha tenvir etmiş olurum.
M alûm dur ki Sultân Abdülhamîd-i Sânî’nin h alin
den sonra Osmaniı hükümetinin idaresi tam manâsıyla
Siyon Yahûdî cem iyetinin İttihâd ve Terakki nâmında
ki teşkilâtına tâbi* ümerâ ve rical eline geçti. 1325 senesi
Teşrîn-i Evvelinin hatırımda kalmayan bir gününde İt
tihâd ve Terakki Selanik’te bütün meb uslarının iştirâkiy-
le muazzam kongresini akd eyledi. Bu umûmî içtim âin
hâricinde erkân ve rüesâdan mürekkeb bir heyet ayrıca
bir celse-i hafıyye tertîb edip Siyon Cemiyetiyle ona
merbût Şark Yahûdî Mason Locasının “Bademâ Türki
ye nasıl idâre olunacaktır” sualine atîdeki d ört maddelik
karâr ile cevâb verdiler.
1- Bademâ Türkiye’de dînin nüfûz ve kuvvetini kır
mak
2- Türkiye menâbi‘-i mâliye ve iktisâdiyesini kardaşlar
beyninde taksîm eylemek
3- Hilâfeti saltanattan tecrîd edip za‘fa uğratmak
42
" '^ V y « i/>
* ~ ‘*’j f J »c* * j k ß j ¿Q
**+
#^>ıWv*'
<íC £\j ¿1j >t i l —
^ U ¿ t -<¿ói>l¿* « ,U - ú ^ t
^ ú f a í u t r f » 4i o ^ ' * c ^ v 1 ^ ¿ * i
* J»j>*r¿> *~ßf
• ' * . • ' /.< /„
' fjtjJ• tS 'j? * jjP lA t- j *->H«y
V
w *** — \
*C^W ^-Á*•«£. u i í * , * # ú ¿ ú —, c
44
* * •»
•A-»-* ^v'f - L ; i-**» >> >j¿*j ijt & SJ* J j f
J¿i tC tlftífr í*
• t » /* , m, •
+%¿*¿+u «¿¿¿Sf V ^ c - v —i
# 0 9
IV ú i ^ |/ ¿
• J t e s j /r ~ J b yyl*j UtZ-
* 2 ’^ ’ 6 -^ ^ l f l j l jj* *&*+* ay LA,\r&¿*
♦M »*fcrft ^ w * ^ y
>• jt#* lk * ¿ ' j^ ^ tP ». **w í, </>a^**
v ^ / ,1 4 ) J j,* ~ - i~*
48
- v \ -
‘ s P S jl/r & J M S *
4—J C9>U*
ù j C-u * f i « J n -- ji-
& J iy %
^ t,J ,j'jS>it/,\d ¿ t +[¿,\S>*¿jL~'L»'s
J? ¿ÍA y> ir ^
¿ tt^ V u c ó « 'J ajl* tX * * ¿ .'x> J> * 2 ^ 1 > u
// , , í /, • .**•,. s f y|
I 4/>I^ * * * * ? . &** 6 > ¿ > t f f * tf¿ > '
^ í • « v ,/>
kar copu gibi eriyip gitti. O tuz milyon nüfûstan mü*
rekkeb ve âlem-i İslâm’ın -m akarr-ı hilâfet olmak itib â
rıyla- istinâd-gâhı olan bu koca imparatorluk yıkılıverdi.
Kilikya’nın kapıları mesâbesinde olan Toros dağlarından
Van gölüne kadar uzanan hattın cenûbunda kâin bütün
vilâyetler M ondros M ütârekesinin imzâ olunduğu gün
den i'tibâren elden çıktı. Hele hilâfetin saltanattan tecridi
Osmanlı D evletinin temelini esâsından yıktı. Ve câmi a-i
İslâmiye arasına fitne ve tefrika sokarak za fa düşürdü.
İşte İttihâd ve Terakki ve Mustafa Kemâl Paşa ve yârâ-
nının faaliyeti... Hakikatte Siyon Yahûdileri hesabına
bir borsa oyunundan ibârettir.
***
50
• * • #
x fX j* * # * ' * ^ r* ú jJ ¿ *> ¿ K \jj/.
m + • • * ^— ^
\ £ * t * ¿ ¿ '<
j ú j y l i w ¿ L 'X ’C*., tr& sJ’j* -
•^ * #
'*^**U--V-¿» ÿ ^ d S C jjjJ * C* 4 # > ^ V ^J*L-
•* ' w «
*— * 'r ^ y , s ( j ? „+c*.*AA
j>
-
~A¿í t 'i s?
^ \ ßjrßX '
■ -
İityÂi&J**** i¡*x *— i>^?kb* * ^ K
1^ t tjjj» ^ -* ;jlS «t*H ¿}*s* ¿r^'" s J t> j* J
y «*
' *^j ^ .A ^ u ^ y (¿jy fStv+ps * • _ , & & > A ' ^ * y a
t ‘ ‘ *
j¿ -4 Íu C P
A ^ ^ /*. y, j *"
''•,^ ¡ r , A*-* y - y X > t<f>_#v / ,
Anadolu’da tecebbür ve tahakkümü ve hilâfetin sal
tanattan tecridi komedyası yüzünden âlem-i Islâm’da
husûlü tabî'î olacak fitne ve fesâd Rusların ve Avrupa’da
hâkim-i mutlak olmak sevdâsında bulunanların siyâseti
ne gâyet müsâ‘id zeminler ihzâr eylemiştir. Acaba Rus-
lar şimdilik İstanbul’u başkasına bırakarak Anadolu’nun
muayyen bir mıntıkasını, Türk ekseriyeti ile muhât yer
lerini zabt ve Akdeniz havasını meselâ Marmaris limanı
gibi bir mahrecden teneffüs etmekle iktifâ edemezler mi ?
Bu husûs hakkında İngiltere ve Rusya bir itilâ f akd ey
leyemezler mi? Fransa’nın muhâlefeti hâlinde bu i’tilâfa
Almanlar dahi sokulacak olursa, zannederim ki dünyânın
rengi değişir. Ben bugünkü ridâ-yı muzlimin arkasından
siyâset-i umûmiyenin bu merhalelere doğru gitmekte ol
duğunu görüyor ve daha birçok sahnelere, mâcerâlara,
fâci‘alara şâhit olacağımızı tahm in eyliyorum.
Ben bu bahsi bu risalede bu kadar da açmak istemez
dim. Zîrâ bu bahsin şimdilik fazlaca teşrihe tahammülü
yoktur. Fakat ne yapalım ki benim de kusûrlarımdan biri
başkalarının yarın söylemeğe cür et edecekleri sözleri bir
gün evvel söylemektir.
***
52
/ <* - .
Uf * Í^ Ij i U s ^ L ^ ^ U
¿ K > S * ¿ ¿ ¿ C- 1
***+ „& *S ?t , J
? ifJJsA * ' -Á ^ faíjU f ✓
<<**x
4¡t& » j¿ f j ^ u ; J e ¿ . ; ^ > ^ ¿ i J « ;- ^ '
— -•*'-~s'-'-*ifí^>
. •., ■y^’, Vy ' J La^lÁ * ^ ' j
* #^ r 4 « #á ## , A
tfjU '
'*ir ^ '^ V *’-> - t - í ^ ¿t
Yahûdîleri ile onlara m erbut teşkilâtın muhâcemâtın-
dan kurtarmak ne gibi tedâbîr ittihâzına m enûttur? Bu
cihetleri teemmül dîn ve devleti sevenlere farizadır. Bu
husus hakkında benim mütâlaam îcâb-ı hâl kısa, kat‘î ve
alâkadârları îkâza münhasır kalacaktır. Binâen aleyh her
kes mevki'ine göre hissesine isâbet edeni anlayıp alsın ve
icâba baksın.
Gördük» gayr-ı şuurî hareketlerin neticesi elîm ve
fecî' oldu. Sultân Mehmed Vahîdüddîn Hazretleri iş
adamlarını bulup intihâb edemedi. Dâmâd Ferîd Paşa
gibi memleketin ve ahvâlin câhili olan zevâta emniyet
ve i‘timâd etti. Şekl-i hüküm et itibârıyla biraz şahsî ih-
tirâsâta ve arzû-yı mutlakıyete saptı. Azîm fırsatlar, dâ-
hiiî ve hârici muzâheretler idâre edilemeyerek hebâ olup
gitti. Ve bugünkü vaziyete düştük. Ve bu yüzden birçok
zevât iğtirâba muztar kaldı. Bugün yalnız Yunanistan’da
on-on beş bin dîn ve devlete sâdık Çerkeş olmak üzere
yüz küsûr bin Osmanlı mültecisi var. Mısır’da, Sûriye’de,
Hicaz’da, Irak ta ve Avrupa’nın m uhtelif şehir ve kasaba
larında dahi bu mikdârın muzaafı vatandaşlarımız var.
Bunları kimler düşünecek? Musâlaha ahkâmına tevfikan
Makedonya’d an dört yüz bin İslâm ihrâc edilecek. Malı
ve mülkü alınıp Türkiye’ye eli boş olarak sevk olunacak.
Bunlara kim bakacak? Bizde muhâcirleıin uğradıkları
felâketlere şâhid olmayan var mıdır? Bunlara mukâbil
dahi Türkiye’den gayr-ı Müslim erbâb-ı
54
.. —
M İ* ---- ¿ J J ¿ j ^ j í
• » t * ' « " . *
• ijC t
•L U fc#U > ^V / M İ ^ A ^ ¿ í r
‘ ¿ fijjjí* * *A~U»
W *
• - ¿ ' ¿ ¿ Í 3 ' ¿<¿*>Ce*¿ I \J u y ¿ s
4 I ^ V ' •« / » . ^
L r/*Jl/ j>/ ^ ¿ ¿ s İ
r^>V- *¿í**;
56
— Vö —
X' ¿ » '¿ ^¿ y ' ' V
■ ¿ ¿ r ¿ * ¿ lr*sAA¡ft* ¿ ? jA p s «1-lt*—
* •<?*'*'*/ • - / o .-
*<vO 1 A '^ w ^ * öJJssS*
* # # —
4 ^ î - * A ^ İ / > V •j» ^ ' {'■ * * < '-> ¿ 'j r ' ' v ;
Mevlânzâde R ıf at
Fîâtı: Elli ley
Umûmî ricâ: İkinci risâlenin tab‘ını te’mîn için işbu
risale bedelinin tarafıma îsâli ricâ olunur.
Adres: Köstence’de Bulvarud otelinde Mevlan-zâde
R ıf at Bey.
58
. ¿ * ~ S ¿ r*
A* -¿v*
y '« Ú J; ^ -i> <
¿ V > ¿ - - * ü * -„
* - A - » » 'L 'r f j u
V " „ V- '*
¡ "• ^ -* V ^
^ - c í t r «,.y
- * " * , » <»
• • J ’J f i A ' S t i J s S •* ¿ rsr& á *
C ----- -~ ? .« ^ ^
*^¿-VU, -*W
w^ / : ^*T
< 4‘ « ^ £*«*e
Sadeleştirilm iş metin
66
[5] ve ıslah etmek müm kün iken- yıkıp yerine Büyük
M illet Meclisi H üküm eti unvanıyla şimdilik bir Askerî
Şûra1 kurduklarını görmüyor muyuz?
Görüyoruz. Birinci Dünya Savaşı sonunda2 Osman-
lı Devleti mağlup oldu. Enkazı üzerinde birçok küçük
hüküm etler kuruldu. Siyon cemiyeti Yahudileri dahi
Benî İsrail hüküm etinin temelini attı. Arap diyarında,
Filistin’de bir Yahudi ocağı kurdular. Bu ocağı A rap
ların çoğunluğu arasında söndürmemek, muazzam bir
devlet şekline sokabilmek için Avrupa’daki, Suriye’deki
Arap çoğunluğunun imhasına lüzum gördüler. Bu lüzu
mu esasen Birinci Dünya Savaşının o kanlı senelerinde
hissedip icrasına dahi
başlamışlardı. Suriye’de İttihâd ve Terakki kum an
danları tarafından Araplara reva görülen zulümler zan
nederim ki henüz unutulmadı. Ve bunun bu gayeden,
Yahudi gayesinden doğmuş olduğu da artık anlaşıldı.
Fakat bu imha emri istenilen dereceyi bulamaksızın
M ondros Mütarekesi imzalandı ve Filistin’de Yahu
di ocağı kurulmakla bu emrin önemi arttı. Yahudiler
Arapların bu çoğunluğu arasında istedikleri gibi yaşa
yıp gelişemeyeceklerini anladılar. Ve buna yegâne çare
olarak Anadolu’da
[6] emirleri altında -bağım sız- bir Türk ordusu ha
zırlanmasını ve gerektiğinde bu imha işinde istihda-
mını düşündüler. Bunu da dünyaya hissettirmeksizin
1 M ebus sıfatıyla tayin olunan 212 zattan 185’i askerdir.
2 K anaatim e göre Birinci D ünya Savaşı’nı çıkaranlar Yahûdîlerdir.
vücuda getirebilmek çaresine başvurdular. Avrupa’da
İtilaf devletleri nezdinde gizlice nüfuz sarf edip malum
İzmir hadisesini (Yunanların İzm ir’e asker çıkarmasını)
tertiplediler. Buna karşı da görünüşte -m eşru mukabe
le renginde- em in adam larından M ustafa Kemal Paşayı
Anadolu’ya Sultan Vahdettin H azretleri’ni iğfal ederek
emin kişiler [ve] bakanlarından bazılarını da tamah
ettirerek -geniş yetkiyle- şevke muvaffak oldular. Ve
işte gördük. Bugün arzu ettikleri teşkilatı ve istedik
leri orduyu vücuda getirdiler. Gerçekten de Yunanlı
lar mağlup edilip A nadolu’dan kovuldu. Fakat hilafeti
saltanattan ayırma manevrasıyla devleti çöküntüye sü
rüklediler. Buna ödül olarak İtilaf devletleri ile emirleri
altında bulunan M ustafa Kemal Paşa teşkilatı arasında
doğrudan doğruya şöyle böyle geçici olsa da bir de an
laşma akd ettirdiler.
Şimdi Siyon Yahudileri Suriye ve Ü rdün çevresi asa
yişini ihlâl etmekle ve Arap diyarına emirleri altında
bulunan Anadolu ordusunun hücum una fırsatlar hazır
lamakla meşguldürler.
Bu düşüncem mübalağa şeklinde değerlendirilmesin.
Kudüs ile Ankara arasında mekik dokumakta olan kur
yeler ile milletvekillerinin durumları
[7] ve ilgilerini bilenler, İslâm ve Arap unsuru arası
na sokulmakta olan fikrî cereyanlara ve bu uğurda sarf
edilegelmekte olan milyonlara vakıf olanlar bu hakikati
teslim ve kabulde tereddüt göstermezler.
68
Esasen Mustafa Kemal Paşa bu defa Ankara meclisi
nin açılışında verdiği nutukta bu keyfiyeti ima ederek
“Kuvvetlerimizi dağıtmamak, mevcut vasıtaların bü
yük kısmını gayelerimizden en m ühim olanlar üzerin
de yoğunlaştırmak askerî teşkilâtımızın özel itinasıyla
düzenlenip yükseltilmesi en m ühim esaslardandır. Bu
gün ulaştığımız barışın ebedî bir barış olacağına inan
mak elbette safdillik olur” demiyor mu? Fethi Bey dahi
nutkunda bu cihetleri daha kuvvetli bir dille teyid ey
lemiyor mu? Barış Antlaşmasının müzakeresinde M er
sin milletvekili Niyazi Bey dahi: “Antlaşmanın Suriye
sınırına ait maddeleri millî emellerimize uygun değil
dir. Ben böyle bir antlaşmayı kabulde mazûrum”; Urfa
mebusu Yahya Kemâl (Beyatlı) Bey de Suriye sınırı da
hilinde kalan Türklerin ıstırabından ve bunların kurtul
ması gereğinden hararetle bahisler açmıyor mu? Hele
İstanbul mebusu H am dullah Subhi (Tanrıöver) Bey’in
gözlerini kapayıp meclisin tavanına dikerek coşkunca
Suriye hüküm etine hücumları ve oturum u işitmekte
bulunan Fransız temsilcisinin teessüf ve üzüntüsü ifa
demizi destekleyecek maddelerden değil midir?
Ben bu hususların daha delillendirilmiş ayrıntılarını
(bundan sonra yayınlayacağım) ikinci risaleye bırak
tım. Burada yalnız şunu açık olarak söyleyebilirim ki,
senelerden beri devam
[8] eden karışıklıklar ve bu son senelerde şahidi ol
duğumuz fenalıklar Osmanlı hanedanına ve İslam âle
mine indirilm ek isrenilen darbeler hep Siyon cemiyeti
Yahudilerinin eseri olup Beni İsrail hüküm etini Yahudi
kanı dökmeden kurm ak ve sağlamlaştırmak içindir.
Burada geçen senelerin bazı genel esrar ve ahvalini
şöyle bir tasvir ve ifşa edersem zannederim ki meseleyi
bir derece daha aydınlatmış olurum.
M alûmdur ki, Sultan II. A bdülham id’in tahttan in
dirilmesinden sonra Osmanlı hüküm etinin idaresi tam
manasıyla Siyon Yahudi cemiyetinin İttihâd ve Terak-
kî nâmındaki teşkilâtına tâbi devlet adam larının eline
geçti. 1325 (1909) senesi E kinlinin hatırım da kalma
yan bir gününde İttihâd ve Terakkî, Selanik’te bütün
mebuslarının katılımıyla muazzam kongresini yaptı.
Bu genel toplantının dışında ileri gelenler ve reislerden
oluşan bir heyet ayrıca bir gizli oturum tertip edip Si
yon Cemiyetiyle ona bağlı D oğu Yahudi M ason Loca-
sı’mn “Bundan sonra Türkiye nasıl idare olunacaktır?”
sorusuna aşağıdaki 4 maddelik kararla cevap verdiler:
1- Bundan sonra Türkiye’de dinin nüfuz ve kuvvetini
kırmak,
2- Türkiye malî ve İktisadî kaynaklarını kardeşler ara
sında bölüşmek,
3- Hilâfeti saltanattan ayırıp zaafa uğratmak,
[9] 4- İmkân bulunca Cum huriyet ilân edip Osmanlı
hanedanını ortadan kaldırmak.
Bu kararın ülke içinde hüküm lerinin yerine getiril
mesi ve dışarıda propagandasının yönetilmesi Siyon
70
Cemiyeti memurlarına havale edildi. Bunlar, her şeyden
evvel Türk basınını türlü türiü vasıtalarla elde ettiler ve
gayelerine doğru yönlendirmeye başladılar. Bu cereyana
kapılmayan birkaç vatanperver gazeteci tabiatıyla mu
halefet konum unda kaldı. Fakat takdir ve himaye bu
lamayarak esaslı bir muhalefet dahi kuramadı. Ve hayli
fırsatlar heba olup gitti. Siyon Cemiyeti ise faaliyetinde
devam ve ele geçirdiği basınla saf halkı ve orduyu iğfale
özen göstererek program ını istediği gibi meşrûtiyet ve
millî hâkimiyet perdesi altında tatbik ve icraya koyuldu.
Osm anlı ordusundan karakterleri zayıf ve fakat hırsları
şiddetli bazı kom utan ve subayları, mülkî idarenin çe
şitli şubelerinden bazı memurlar ve önde gelenleri, şe
hir ve kasabalarından bazı nüfuzlu zorbaları elde edip
bir kısmını doğrudan doğruya D oğu Mason Locası’na,
bir kısmını da İttihâd ve Terakkî’nin görünür teşkilatı
na bağladılar, güvendiklerini hemen yüksek makamlara
ve ordunun kom utan konum una yükseltip devletin içiş
leri, dışişleri, maliye, askeriye, denizcilik ve mahkemeler
ile subaylarına hakim oldu. Herkese de devlet ekmeği
nin ancak bu ocağa, İttihâd ve Terakki ocağına girerek
tedarik edilebileceği kanaatini verdi. Esasen Osmanlıla-
rın karakteri hüküm et karakteri
[10] olduğundan bu ocak az bir zaman içinde yayı
lıp tahakküm ünü arttırdı. Esasen tehdidini yerine ge
tirmek, emirlerini infaz ettirebilm ek için de kanlıdan,
katilden ayrıca bir de “fedai” şubesi olup birkaç şahsı
da öldürcüp tedhiş kudreti gösterdi. Ve nihayet Turan
nefhasıyla ve bir “arz-ı mev ud* (vaat edilmiş toprak)
hayaliyle Osmanlı unsurları arasına fitne ve nifak sokup
Arnavut ayaklanmasına, Arap isyanına, K ürt kırgınlığı
na sebep oldu ve birçok masum kanları döktürdü. İta
atkâr ahaliyi, özellikle gayrimüslim ahaliyi koyun gibi
sürülerle evlerinden kaldırıp öteye beriye sürüp yollar
da imha ve mallarını yağma ettirdi. Hele Birinci Dünya
Savaşı yıllarında ne uzü billâh (Allah korusun) öyle bir
karışıklık, öyle bir kıyamet koptu ki, yer yer yangınlar,
darbeler, kokuşmuş ölüler, yetim kalmış yavrular, ağla
yanlar, hastalar, açlar ve hiçbir zaman Türkiye’ye fena
olmak istememiş olan etnik unsurların felaketi...
Halbuki Osmanlı milletini teşkil eden heyet yalnız
Türk’ten ibaret değildir. H atta Anadolu Türk’ünün ha
m urunda başka milletlerin mayalan vardır. Bunu kimse
düşünmedi. Osmanlı Türk’ünün karakteri aranmadı.
D üşünüp arayanlara dahi söz söyletilmedi. Yalnız Türk
hamaset ve asaletini okşayan ve diğer etnik unsurları
kırgınlığa sevk eden makalelerle gazeteler sütunlar dol
durdu, destanlar, marşlar, şarkılar okunup çalınmaya
başlandı. Velhasıl devlet işleri Siyon Cemiyetine bağlı
İttihâd ve Terakki yöneticilerinin eline bu suretle geçin
ce birkaç
[11] ay içinde yağmayla, hırsızlıkla, ihtikârla, öldür
me ve sürgünle zengin olmak, milyoner olmak imkânı
da bulununca iş bütün bütün çığırından, mecrasından
72
çıktı. Bir eşkıyalık devridir başladı.
Esasen asker sınıfı, siyasî ve İdarî işlerle uğraştırılmaz.
Asker, halkın ihtiyaçlarını, zamanın gereklerini görüp
takdir edemez. Böyle şeyler orduda yoktur ve olamaz.
O rduda ancak kum andanın fikri hakimdir, emri geçer.
Kumandan dahi bu fikir ve emri devletten alacağı ta
lim at dairesine hasretmeye mecburdur. Velhasıl asker
uçak gibi, denizaltı gibi devletin bir savunma ve tahrip
aletidir. Gerektiğinde kullanılır.
Fakat esefle gördük. Bu son senelerde yüce Hilafet
ve Saltanat makamına V. M ehmed Reşâd H ân merhûm
gibi yükselenlerin aşırı yumuşaklığına ilaveten aczi ve
güvendiklerinin ihânetkâr kötülükleri yüzünden devle
tin önemli işleri bütün bütün Yahudilere alet olan İt
tihâd ve Terakki kom utan ve yöneticilerinin eline geçti.
Bu teşkilatın dışında kalan yönetici ve memurlar dahi
maaş derdiyle bunlara ram oldu. Hele asker sınıfı, ister
istemez orduda hakim olan kum andanın emir ve nüfu
zu altında kaldı. Ve nihayet Yahudilerin bu manevra
sını hiç fark etmeden asker, meslek, sanat ve teşkilatı
itibariyle kendi evini kendi eliyle yıkmaya gitti, ocağını
kendi eliyle söndürmeğe koyuldu. Ve bu suretle koca
Osmanlı ülkesi şu 5-10 sene içinde
[12] kar topu gibi eriyip gitti. 30 milyon nüfustan
oluşan ve İslam âleminin -H ilafetin merkezi olmak iti
bariyle- dayanağı olan bu koca im paratorluk yıkılıverdi.
K ilikyanın kapıları mesabesinde olan Toros dağların
dan Van gölüne kadar uzanan hattın güneyinde bu
lunan bütün vilayetler M ondros M ütarekesinin imza
olunduğu günden itibaren elden çıktı. Hele hilâfetin
saltanattan ayrılması Osmanlı D evletinin temelini esa
sından yıktı. Ve İslam camiası arasına fitne ve tefrika
sokarak zaafa düşürdü.
İşte İttihâd ve Terakki ve M ustafa Kemal Paşa ve
yârânının faaliyeti... H akikatte Siyon Yahudileri hesa
bına bir borsa oyunundan ibarettir.
Görüyoruz, Avrupa diplomatları bu aralık işler becer
mek ve birbirini aldatmakla meşguldürler. İngiltere ve
Fransa rekabet ve ihtilafları dahi aşırı bir şekil ve renk al
makla önemli meselelerin hallini erteletmekte ve bu su
retle ıstırap çeken insanlık rahat yüzü görememektedir.
D urum dışarıdan böyle olmakla beraber Avrupa d ip
lomasisi nihayet Türk arazisinin son parçaları ile kuzey
Kürdistan ın sınırlarını belirleme ve ayırmaya, idaresi
teşekkülünü tespite mecbur kalacaktır. Özellikle İn
giltere, Tıirkiyeyi mevcut şekliyle bırakamayacaktır.
Esasen bugün Türk meselesi bir Yahudi ve Rus meselesi
şekline girmiştir. M ustafa Kemal Paşa’nm
[13] Anadolu’da zorbalık ve tahakkümü ve hilafetin
saltanattan ayrılması komedyası yüzünden İslam âle
minde ortaya çıkması tabiî olacak fitne ve fesat Rusla
rın ve Avrupa’da m utlak hakim olm ak sevdasında bulu
nanların siyasetine gayet müsait zeminler hazırlamıştır.
Acaba Ruslar şimdilik İstanbul’u başkasına bırakarak
A nadolu’nun muayyen bir bölgesini, Türk çoğunluğuy
la çevrili yerlerini zapt ve Akdeniz havasını, mesela M ar
maris limanı gibi bir çıkış noktasından teneffüs etmekle
yetinemezler mi? Bu husus hakkında İngiltere ve Rusya
bir uzlaşma anlaşması akd eyleyemezler mi? Fransa’nın
muhalefeti halinde bu uzlaşmaya Almanlar dahi soku
lacak olursa zannederim ki dünyanın rengi değişir. Ben
bugünkü karanlık örtünün arkasından dünya siyaseti
nin bu merhalelere doğru gitmekte olduğunu görüyor
ve daha birçok sahnelere, maceralara, facialara şahit
olacağımızı tahm in eyliyorum.
Ben bu bahsi bu risalede bu kadar da açmak istemez
dim. Zira bu bahsin şimdilik fazlaca açılmaya taham
m ülü yoktur. Fakat ne yapalım ki, benim de kusurlarım
dan biri, başkalarının yarın söylemeğe cüret edecekleri
sözleri bir gün önce söylemektir.
İç ve dış durum bu merkezdeyken ikiye bölünüp bir
birinden ayrılması şeriat ve siyaset icabı caiz olmayan
hilâfet ve saltanatı asıl sahibine iade ederek Osmanlı
hanedanında kalması* ve çağın ve medeniyetin gerekle
ri dairesinde yenileyip diriltm ek ve Sıyon
[14] Yahudileri ile onlara bağlı teşkilatın hücumla
rından kurtarm ak ne gibi tedbirler alınmasına bağlıdır?
Bu cihetleri düşünmek din ve devleti sevenlere fariza
dır. Bu husus hakkında benim değerlendirmem, durum
gereği kısa, kesin ve ilgilileri uyarmaya münhasır kala-
‘ Risalenin yazıldığı (arihte Saltanat kaldırılmış ama henüz Hilafet lağvediImemiftir(DT).
çaktır. Dolayısıyla herkes konum una göre hissesine isa
bet edeni anlayıp alsın ve gereğine baksın.
G ördük, bilinçsiz hareketlerin sonucu acı ve feci
oldu. Sultan M ehm ed V ahdettin H azretleri iş yapacak
adamları bulup seçemedi. D am at Ferid Paşa gibi mem
leketin ve ahvalin cahili olan kişilere güvendi. H ükü
m et şekli itibariyle biraz şahsî ihtiraslara ve mutlakiyet
arzusuna saptı. Büyük fırsatlar, iç ve dış yardım lar ida
re edilemeyerek heba olup gitti. Ve bugünkü vaziyete
düştük. Ve bu yüzden birçok kişiler gurbete çıkmak
zorunda kaldı. Bugün yalnız Yunanistan’da 10-15 bin
din ve devlete sadık Çerkeş olmak üzere 100 küsur bin
Osm anlı mültecisi var. M ısır’da, Suriye’de, H icaz’da,
Irak’ta ve Avrupa’nın çeşitli şehir ve kasabalarında
dahi bu m iktarın kat kat fazlası vatandaşlarımız var.
Bunları kimler düşünecek? Barış hüküm lerine uyarak
Makedonya’dan 400 bin M üslüman çıkarılacak. Malı
ve m ülkü elinden alınıp Türkiye’ye eli boş olarak sevk
olunacak. Bunlara kim bakacak? Bizde m uhacirlerin
uğradıkları felaketlere şahit olmayan var m ıdır? Bun
lara karşılık dahi Türkiye’den gayri M üslim ticaret ve
zanaat erbabı
[ 15 ] gidecek. Gidecek ama bunların yerlerini kim
tutacak? Osmanoğlu hanedanı -k ad ın , erkek- tehlikeye
maruz durumda, bunları kim muhafaza edecek? Acaba
muhalefet arasında bu cihetlere cevap verebilecek tam
yetkiye sahip esaslı bir teşkilat var mıdır?
Saltanat ve hilâfeti birleştiren Osmanlı hüküm etinin
şu anda meşru hüküm darı olduğu ve hilafetin saltanat
tan ayrılması teklifine karşı mücahede meydanına atıl
dığını Mekke’de neşr buyurdukları o beyannâme** ile
ilân eden ve şimdi Sen Remo’da malûm kişilerle o tur
makta bulunan Sultan M ehmed Vahdettin H azrederi
bu ahval ve korkulara karşı güvendiği kişilerle beraber
ne düşünebildiler ve ne gibi tedbir aldılar?
Ben şöyle düşünürüm:
Osmanlıların padişahı ve Müslümanların halifesi -b u
gün her kim ise- bizzat veya hanedanından en layık olan
bir şehzadeyi m eydana atmalı. Cins ve m ezhep ayırmak-
sızın dışarıda ve içeride kurtuluşu bekleyen O sm anlI
ları ve meselenin bir Yahudi manevrası olduğunun he
nüz farkına varamamış Anadolu ordusunda mühim bir
yekûn teşkil eden milletine sadık, dinine bağlı komutan
ve subayları bir noktaya toplayıp Yahudilerin kuvvetine
ve hareketlerine karşı durabilecek bir teşkilata bağlaması
gerekmektedir. Bu hususta atalet, miskinlik, cimrilik gös
terenlerin tamamı konumlarına göre sorumlu tutulm a
lıdırlar. İnsanın büyüklüğü musibet gününde belli olur.
[ l 6 j Bir başka deyişle: M usibet gününün büyüklüğü
insanın büyüklüğünü gösterir. Ç ok olmuştur, yüz bin
lerce orduların göremediği işleri tek bir adamın azim ve
tedbiri görmüştür.
“ D erin Tarih dergisinin Mayıs 2013 tarihli 14. sayısına ek olarak verdiğimiz Sultan
V ahdettin'in Mekke beyannamesi kitapçığını “Ben H ain Değilim” ballığıyla yayınlamıştık(DT).
Ayrıntısı mahremiyetine, dairesine ait teşkilat ile icra
suretini bir tarafa bırakarak kuvvetle üm it ederim ki,
Sultan M ehmed Vahdettin Hazretleri veya Osmanlı ha
nedanından azimli bir şehzade, hatta bir kadın bir “sul
tan”, Allah’ına güvenip tevekkül ederek felaketin bu bü
yük vehametlerine karşı meydana atılır. Bu yüce daveti
kabul ederek esaslı bir teşkilatta baş olarak görünür. Ve
bütün bütün yıkılmak üzere bulunan saltanat ve hilafet
binasını yeniden kurmayı ve diriltmeyi başarır.
Son söz:
Bu icabı idrak ile icabet etmeyen ilgililerin vay hali
ne... Osmanlı hanedanının vay haline ... Devlet ve mil
letin vay haline.
Bitti
Mevlânzâde R ıfat
Fiati: EJIi ley
Genel rica: İkinci risalenin basımını temin için işbu risale bedelinin tarafıma
gönderilmesi rica olunur.
Adres: Köstence’de Bulvarud otelinde Mevlânzâde R ıfa t Bey.
Risalenin orijinalinde yer alan
Fransızca metnin tıpkıbasımı
l’EHlil* ElL
E
SHUES
LES JUIFS QUI OKI RUIIE U TUIQBIE
1^E BROCHURE
AUTEUR
NIEVLAN ZADÉ R1FAAT BET
TRADUIT PAR...................
Prier« générale
«a août reraattrs la pris pair dods manre & mente du piDiler la uconiis Drecfiar*
CONSTANTZA
L'INSTITUT GRAPHIQUE DU JOURNAL DOBROGEA JUNÀ
19 2 3
PRIX 5 0 LEI
LE DROIT l>K TRADUCTION EST R tS fftV C
L’EMPIRE OïïQRIAfl ET LES SIUIISTES
LES JUIFS NI OITT NHf Lfl TURQUIE
— I —
86
5
W D*après ma conviction ce sont les juifs qui ont provoqué cette querre
88
7
90
9
h eu re des élém ents qui n 'o n t jam ais voulu d u mal à la TtKouie.
Cependant le peuple qui forme la nation Ottomane n'est
MB composé seulement des turcs. Même dans le sang du turc
4 ‘ÂAatftlfe. il .y à relui des autres éléments. Personne n ’a *?ris
en considération ce point. Personne ne voulut étudier Je ca
nette. du turc Ottoman. Même ceux qui avaient émis une opi
nion à ce sujet furent réduits au silence, les colonnes des jour
naux étaient pleins d’articles inspirés vantant la noblesse et la
bravoure du turc provoquant ainsi le mécontentement des autres
éléments. Des chants, des marches furent composés et exécutés en
l'honneur des qualités du turc.
Enfin les affaires de l’Etat a;ant ainsi passé entre les main*
du C#mité „Union et Progrès”, orgnne de la Société de Sioit
et la possibilité d ’être riche, d ’être millionnaire iiu moyen de
massacre, d'émigration forcée, de pillage, de vol et de spécu
lation ayant été trouvée, tout a rte desorganisé, une ère de
banditisme commença.
En. principe les militaires ne doivent pas s'occuper des
affaires politiques et administratives; car le militaire n’est pas
en état de saisir les besoins de la population et d ’apprécier les
nécessités du moment- O s sortes d ’occupations n ’existent pas et
ne doivent pas exister dans l'armée. Dans l’armée seule l'opi
nion et les ordres du commandant font la loi. Celui-ci aussi est
tenu de confr -ner son opinion et ses ordres aux ^instruction*
qu'il aura reçu de la part du Gouvernement. Fn somme le mi
litaire est un organe de défense et de destruction à l’instar des
aéroplanes et des sous-marins, il n'est employé qu’en ras de*
besoin.
Nous vîmes avec regret, pendant ces dernières années Jn
douceur de caractère jointe à ’’incapacité de ceux uni, comme
leu Sultan. Mehmed Réchad han, occupaient le trône du Halifat
<t du Sultanat ainsi 0, 11e les abus perfides de leurs confidents
donnèrent lieu à l'accaparement du gouvernement nar les affiliés
dn confité „Union et Progrès” organe des juifs. Les Hauts
et petits fonctionnaires qui resteront en dehors de cette organi
sation* firent obligés, poussés par le besoin de se voir priver
de leurs appointements, se soumettre à yeux fermés à la volonté
do Comité. Surtont les militaires, bon {¿ré, mal gré, restèrent sou»
92
l'influence et tes ordres des commandants. A la tin les militaires
sans se rendre compte de h manoeuvré juive, vu leur eamerè,
profession et organisation, démolirent de leurs mains letirs propres
maisons et étouffèrent leur propre foyer. C'est ainsi que ce
vaste Fmpire Ottoman a, dans l'espace de *> ou 10 années, fondu:
comme une boule de n?ige, TEnipire de trente millions de
sùjcts, Î<î seul soutien ciè l'islamisme —à raison de sa qualité
de Halifat —fut tombe1 en ruine. Toutes Jes provinces situées au
.sud de la ligne depuis le Taurus, porte de la Cilirie, iusqu’a;
lac de Van furent perdues à partir du jour de la signature de
l'armistice de Mondros. Surtout la sêparaf.on du Halifat et du
Sultanat démolit les fondements de i’Kmpire et affaiblit ie inonde
islamique en jetant la discorde parmi les Musulmans.
Voilà l'activité de l’Union et Progrès ainsi que celle de
Moustafa Kémal Pacha et de ses accolvtes.
En vérité elle ne fut qu’un jeu de Bourse .pour le compte
de la Société juive de Sion.
• • *
■D e r iıı ı
tarih
Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak!
Parayla satılam az