Professional Documents
Culture Documents
Doğal Felsefenin
Matematiksel İlkeleri
(Seçme/er)
Çeviren
Aziz Yardımlı
ISAAC NEWTON
Doğal Felsefenin
Matematiksel tikeleri
(SEÇMELER)
•
Optik
(SEÇMELER)
idea • İstanbul
[D B A G E N Ç L İK A R Ş İ V İ 6
yayın tu ta r ı v e red a k siyon
A Z İZ Y A R D IM L I DF.N17XANF.FF.
İ D E A Y A Y IN E V İ, Ankara C a d d e si 7 4 /5 6 C a g a lo g lu — İstanbul
Bıı çev iriler jçiıı O a z i z YARDIMLI 1997
Usch.şt in sa n v t U ssa l E v ren O AZ İZ YARDIMLI 19 9 7
is a a c n e w t o n
D o ğ a l F elsefenin M a tem atiksel İlkeleri
Phiiosophtae N a in ra lis P rm d p ia M athem aitca
M a ih cm o tica f P rin cip le s o f N a tu ra ! T'hifosnphy
(1 6 8 6 ,1 7 1 3 ,1 7 2 5 }
L a tin ce ’den İ n g iliz ce ’y e çev iren Anclrew M a ü t
G ö z d e n geçiren E lo n a n C a jo r ı
Optik
Optıcs
(1 7 0 4 , 1 71 7)
I. BASKI 5UBAT 1998
Tüm hakları saklıdır.
Bu k ita bın h iç b i r b ö lü m ü y a y ın ev in in
izni olm a k sızın y e n id e n ürctU em ez
D izg i/G ra fik : ie tn y s
B a skı: ETAM E sk işeh ir
P rint e d m T ürkiye
IS B N 9 75 397 024 2
NEWTON
DO ĞAL FELSEFENİN
M ATEMATİKSEL İLKELERİ
•
OPTİK
Usdışı İnsan ve Ussal Evren
A Z İZ Y A K D IM U
görgül bilim den olduğu gibi D oğa Felsefesinden de ayırır. Çiinkii bir
yandan G örgiil Rilim ö zd ek sel ev ren e doğal ussallık bakış açısından
yaklaşırken, m odern çağa D escartes'ın çalışmasıyla yen iden tanıtılan
D oğa F e lsefesi ise bu görgiil ussallığın hıırgtd ussallığa yü k seltilm e
si girişim idir. Ve ereği doğanın bilgisine eksiksiz bir tü m dengelim di
uslamlama, eksiksiz bir kavram mantığı tem elin de tam anlaşılır b içi
mini kazandırmaktır. G örgül veriler için kaygılanmaksızın. Çünkü bu
sonuncuların, görüngülerin kendileri her zaman kavram tarafından,
usun doğal işlevi tarafından belirlenir. D oğanın bilgisi usun kendi
doğal kategorilerinden başka herhangi bir doğaüstü aracılığı g e r e k
tirm ez. Am a N ew ton 'u n salt nicel m atem atiksel ilkeler ü zerin e daya
lı 'doğal fe ls e fe s i' için bu nesnel, nedensel, ve belirlenim ci ussallık,
bu a p rio ri kavram sallık özellikle amaca aykırıdır v e zararlıdır v e red
dedilm elidir. Nevvton bir yandan kendi doğal fe lsefesin e tüm K ar
tezyen ussallığı kabul ed iy or görünürken, v e b ö y le ce saf doğal usun
duygudaşlığını kolayca kazanırken, öte yandan aynı ussallığa bütü
n ü yle dışsal bir ıııctafiziksel yoru m v e r m e y e çalıştı. Salt marnla
mayacak deııli usdışı olduğu için alg kanamayan bu uyum suzluk, bu
cşölçüiTisüzliik bugün de Nevvkm'ını n esn el, ussal bilim ci olarak g ö
rülm esinin gü vencesidir.
K işinin bilim , fe ls e fe , görgü cü lü k , din konusunda g örü şleri ne
olursa olsun, h içb irşey P rin cip ia ’ um bir görgücülük v e ta n n bilim
karışım ı olduğu olgu sun u çü rü tem ez. Ö nüm üzde N ew ton 'u n yazıla
n durur. G en e de anlaşılması biraz gü ç olan ş e y salt d e n e y v e g ö z
lem üzerine dayandığını s öy ley en görgücülüğün, paradoksal olarak,
h er zam an en kötü m etafiziğe götü rm esi olgusudur. Ama görgücülük
baştan sona paradokslara bürülii değil m idir? H er ne olursa olsun,
kendi tanıklığı olm asaydı bile, açıktır ki felsefe olm aktan N e w to n ’ un
‘ doğal fe ls e fe 's i denli uzak bir başka ş e y daha tasarlamak olanak
sızdır. F elsefeyi hiçbir kuşku ve kaygı duym aksızın bu saçmalıktan
bağışlayabiliriz.
G örgücülük, Davicl H u m e’ uıı açıkça gördüğü v e vurgulayarak b e
lirttiği gibi, bilgi ve gerçekliği öznel inanç ve olasılık ile değiştirir.
Am a, inancın gerçeklik ile g erçek ilgisinin görü lm esi ölçü sün de, v e
ancak ussal bilginin g e r ç e k inanca, g e rç e k liğ e inanca y ü k s e le b i
le ce ğ in in anlaşılması ölçü sü n de, açıktır ki görgücü ııün 'inancı' da
tıpkı 'b ilgisi' gibi boş olacak, kolayca boş-m anca in dirgen ecek tir.
P rin cipia'nın bütünüyle açıkta yatan görgücü lüğü eşit, ölçü d e açıkta
yatan tuhaf bir metafiziğin eşliğindedir. Ama bu olgunun doğası g e r e
ğidir. Salt pozitif deney v e pozitif gözlem üzerine dayandığında dire
ten bir bakış açısı, paradoksal olarak, hiçbir zaman p o z itif b ilgiye
10 /isiz Yardımlı
*O yle bir kafa yapısı vardır ki, cıı saçnıa, en anlamsız, cn usdışı olana kolayca
inanır, usdışm m lılsımma coşkuyla sanlır. Bu yapıyı hepimiz tanınz, v e usdışına
inanışı v e onu savunuşuna lıayret etm ekten başka birşey yapamayız: Uzayın beş,
on. onbeş boyutlu ve bir de sonlu olması, zamanın da birkaç boyutunun v c bir baş
langıcının vc bir de sınırlarının olması, bir çizgideki noktaların sayılması, eğrinin
doğrudan daha kısa olması vb. gibi saçmalık lamı bu kafalar üzerinde karşı koyu
lamaz bir gücü, gizem li, giderek şizofrenik bir etkisi vardır. Bunlara tanı bir esri
me içinde inanırlar. Vc aynı zamanda kuşkucudurlar'. Aynı zamanda yöntem lerinin
deney ve gözlem olduğunu da söylerler. G örgücü olduklarını, usa, d üşünceye bir
sınır çektiklerini. S ezgiye, esin e, duyu-verilerine dayandıklarını. Bu bir karak
terdir. Ve bu karakter yaşamın her alanında olduğu gibi felsefed e de, bilimlerde
de kendini gösterir.
Usdışt İnsan ve Utsa! Evren 11
hiae başlıklı kitabı durumunda olduğu gibi felsefi ilk eler d e değildir.
Peki, kitabının başlığına ‘ m atem atiksel ilk e le r’ anlatım ını alan
N e w to n m atem atiğin g ü v en cesin d en yararlanmış olamaz m ı? Yoksa
m atem atik, H e ise n b e rg 'in dediği gibi, yalnızca kuramdaki ‘iç tutar
sızlıkları’ dü zeltm eye mi yarar, yalnızca “ dizgen in m atem atiksel im
g e s i d izge d e çelişk ilerin olm am asını g ü v e n ce altına [m ı] alır” ? H er
ne olursa olsun, m atem atik n esn esinin varoluşunu doğrulam az, ve
varlığın, varolan ın bilgisi ise bilim in ilgilendiği biricik sorundur, "Ve
Newt.on’ un sırtım dön dü ğü şey varoluşu konu alan kavram sal g e r
çekliktir, koşulsuz ussal düşüncedir, m atem atik değil. N ew ton hiç
kuşkusuz iyi bir m atem atikçiydi. Ama örn eğin E in stein da. Ö rneğin
bugün Nevvton’ un kürsüsünü dolduran H aw king de, E in stein 'm eşit
ö lçü d e m atem atiksel tem elli bir kurgu olan 1917 kitapçığı E vrenin
‘R ’ yarıçapının hesaplanm ası için verilen form ü lle sonlanır. Bundan
b ö y le m atem atiksel olarak bir “ k ü re” olan uzayın kapsadığı sonlu
özd ek niceliği bile hesaplanabilir! G eriye kalan ş e y zam ansal ''s ıfır1'
noktasını, “ zamanın başlangıç tarihini” hesaplamaktır, ve H aw king
bu g ö re v i başarıyla y e rin e getirir. Bu işlem lerd e kavram mantığı
bütünüyle gerek siz, aslında m atem atiksel keyfilik açısından e n g e l
leyicidir. Ve g özlem ve den eyin de bir yana atılmasıyla, kavram a gibi
g e re k siz bir kaygıdan bütünüyle özg ü rleşerek , kişi m atem atik ara
cılığıyla dilediği, uygun gördüğü iıerşeyi tanıtlayabilir. E vrenin nicel
çözüm lem esi h e rşe y e izin verir— anarşist yön tem sizliğin dü şün de
bile g ö re m e y e ce ğ i bir dü zeye dek. Einstein evrenin g en işlem esin i
durdurm ak ü zere form üllerini ayarlamada bile bir sorun görm edi.
Principia N cw to n 'u n açıkça y eten ek li bir geom etrîci olduğunu
gösterir, v e bundan kuşku duyamayız. Am a örn eğin K epler, G alileo,
K opernik, P tolcm i, tümü d e ço k iyi birer geom etricidir, ve bu o d ö
n em lerin tüm fizikçilerinden bek len en doğal bir yetkinliktir. Dahası,
iyi bir m atem atikçi olmak örn eğin D esca rtes’ m A nalitik G eom etri
sinden yararlanabilm eyi gerektirir, v e bunun da ötesin d e özellik le
birinin kendisi tarafından yaratıldığını ileri sürdüğü K alkülüsü kul
lanabilm esini gerektirir. O zaman m atem atikçiliği dikkate d e ğ e r bir
başarı olarak kabul edilebilir. Ama Nevvton’da n e L eib n iz’in m a te
m atiksel ilgisi v e yaratıcılığı, ne de L eib n iz’ in kalkülüsünü uygula
maya koyan ve açındıran Bernoulliler, Euier, Laplace, Larange gibi
matem atikçilerin verim li incelikleri vardır. N ew ton gen çlik dü şü n ce
lerini g e liştirm ek ten se kendini simya d en ey lerin e adanıayı yeğled i.
T ü m kalkülüs edim sel olarak Nervton'un dışında gelişti. Ve N ew ton
çalışm ası konusunda tek bir sözcü k bile işitm em iş olan bu gelişim
sürecinin öncüsü olm a rolünü Royal S o cie ty ’y e kendi dikte ettirdiği
12 Aziz Yardımlı
Simya
H enü z yürürlükte olan N ew ton mitinin tersin e, N ew ton 'u n kendisi
hiçbir zaman dü zen ek sel evren in bir bilimini geliştirdiğini, bir ussalcı
olduğunu düşünm edi. Tam tersine. Kendi gününün ölçü nlerinde bile
usdışı, g izem sel, dü şlem sel, okkült sayılan gizli sim ya çalışmalarını
tüm yaşamı boyunca sürdürdü. D üşü n celeri zam anının en g rotesk
boşinançları tarafından, H erm etik gizem cilik tarafından yoğruld u
(uzaysal ve özd ek sel ‘ tin lere,’ ‘ hayaletlerin’ fiziksel varlığına, 'uzay-
18 Aziz Yardımlı
*Simya yalancı-bilim, kara büyü, cadılık vb. gibi sıfatlarla birlikte anılır. Başlı
ca hedefi metalleri dönüştürm eyi, daha doğrusu altına dönüştürm eyi başarmaktı.
Bunun dışında, simyacılar gençliği yeniden kazandıran ve yaşamı belirsizce uza
tan gizem li bir iksir üretm eye d c çalışırlardı, Simya N evvton'un zamanında
İngiltere'de dc ölüm le cczalandırılabilen tehlikeli bir uğraştı. Almanya’ da Wiirz-
lıurg ]iretısi Fredcrick'in simyacıları asmak için hazır beklettiği darağaçları vardı.
Simyanın böylesine itici olmasına neden olan yanı hiç kuşkusuz metalleri dönüş
türm e çabalan ya da metabolik süreçler üzerinde etkili olabilecek sıvılar araması
değildi. Tersine, bunlar m odern bilimin de amaçlan arasındadır, v e simya bu genel
anlamda kimyanın atasıdır. Simyanın kötü iinii yöntem ini boşinanç üzerine kur
masından, katıksız ıısıiışı doğasından gelir.
f.'.y/ı.si hısan rt î 'tsui E ' İtn 19
N evvton G e r e k s in im i?
Bugün uiinya bilincinin yen iden şekillen m ekte olan, aslında ilk kez
m odern dünyanın ışığına çıkmakta olan gen iş alanlarında evren sel
dünya Tarihi A n glo-S axon bakış açısından yorum lanır. G elen eğ in ,
yetkenin, bilgisizliğin, gid erek korkunun ve yılgının nüfuslun k en
dilerini m od ern ‘u ygarlık’ dü zeyi ile görelilik için de tanır ve b içe r
ler. Politik rejim leri v e aygıtları başlıca U SA tarafından belirlenir,
politik ön derleri Am erikan üniversitesinin cilasından geçerler. Bu
‘ ileri1v e ‘g e liş m iş 1sü reçle hiçbir ö zsel ilgileri v c ilişkileri olmayan,
geri, gid erek tarih-dışı katmışçasına geri ek in ler modern ölçü n leri-
ııi, m odern d e ğ erlerin i, aslında tüm egolarını BaLıdan ödü n ç alma
çabası için d e d irle r--b ir Balı ki, daha Nazi vahşeLi b ellek lerd en silin
m eden son Slav kıyım ını yalnızca ilgisizce s e y retm ek le yetinm iştir;
bir Batı ki yağmaladığı Afrika'nın h er yanında yaşanmakta olduğu son
kıyımların da sorum lu su du r; v e bir Batı ki söm ü rgeciliğini sü rd ü re
bilm e uğruna H indistan'da yapay kıtlık yaratarak gözünü kırpmadan
allı m ilyon uysal, barışçıl, suskun H intliyi yok etm iş, ö zg ü r tecim
kuramlarıyla eşit ölçü de uysal, barışçıl m ilyonlarca Çinliyi u yuştu
rucuyla yok etın eyi bile aklam ış, gözünü kırpmadan salt d en em e
uğruna n ü k leer bom balarını insanlık üzerinde patlatmıştır.
Bugün de bir eli tetikte olan o başat ekinin sinir telleri yalnızca
daha büyük kazanç için, yalnızca daha büyük kâr için, yalnızca daha
etkili söm ürü için gerilir. O zdek onun için en y ü k sek değerdir— uğ-
nıııa y o k ctıııeyi v e yokolnıayı g ö z e alacağı denli kutsal. D e ğ e rle n
yen iden değerlendirilm iş, çelik nihilizm ine ‘ fe ls e fe cis i’ tarafından su
verilm iştir. M antığı, uslamlamaları, v e duygusallığı hiçbir ödün v e r
m ed en paranın izini sürer, onunla enerjikleşir. Diinya usdışı kaldığı
sü rece, h erşey yolundadır. T ü resizlik tem elin de g elişm e ve d e r le
m e elb ette gü ven cesin i usun sürekli bastırılm asında, sağduyunun
sürek li uyuşturulm asında bulacaktır. B öyle g elişm e, çokLandır ken
di üstünlüğüne D oğu ile göreli olmanın dışında inanmada güçlük ç e k
20 Aziz Yardımlı
sözd e b eyin leri olan ü niversitelerde bile eğitim ve öğretim bir tür
Tarzanca aracılığıyla yürütülür, komışulanıaynn, okunamayan, yazı-
lnmavan bir tür grotesk ‘ dil’ daha şim diden zayıflatılm ış düşünme,
yetkinliklerini bir kez daha bozar. Sonuçta, kendi öz dilinden, kendi
anlatım aracından, kendini anlama y e ten eğ in d en yok su n kalan
dü şün ce bir kez daha yenilir. Sonuçta, kendinde usdışı içerik bir kez
daha usdışı kılınır. Sonuçta, bundan böyle dü şiin em eyen kuşaklar fel
sefenin k en disine, bilim in kendisine, kendi g e rçe k ken dilerin e kar
şı dönerler. Batının kendine özgü ülçünleri bu alt ekin lerin dünyayı
v e kendi dünyalarını yorumlamalarında yollarını aydınlatır. S ö y len en
ler gibi s ö y le n m e y e n le r de, açıkta olanlar gibi gizlen en olgu lar da
insanların bilinç yapılarım belirler, ve m odern toplum un, sözd e bilgi
toplum unun cn ön em li kaynakları Batının sü zgecin d en geçirilm iş
olarak, ya da bu olanaksızsa, uygun bir b içim de yorum lanm ış olarak
sunulur ve böyle olarak özünıscııir.
G ene de, geçek liği görm ek bilincini yanılgıya v e yanılsamaya uyar
lamaktan ço k dalıa az acılı olabilir. Ö zgürlüğün, insanlaşmanın, d eğ er
v e anlam kazanmanın n ered e yattığını g örm ek Batının nihilist ya z
gısına gönüllü olarak ortak olm ayı seçm ek ten daha kolay olabilir. Ve
yalnızca kendindc-şeyi değil, ama bütün bir kendinde-diınyayı anla
ma tehlikesini g ö z e almak kurtuluşun başlangıcı olabilir.
Bu persp ektiften konum uza dönelim .
H erhangi bir ansiklopedi— diyelim ki Ene. B rita n n ica— örn eğin
K ep ler’ i ilkin bir astrolog olarak, ama N ew ton ’ u bütün m od ern ‘ B i
lim sel D evrim 'in lekesiz doruk noktası olarak tanıtır. Ya da, K ısa B ir
(rökbilim Tarihi’ndt-. N e w ton ’ a yön elik eksiksiz bir etnik du ygu daş
lık tini içinde yazan bir yazar (Arthur Berry, 1898, 19G1) K ep lcr'in
“ m istik ve okkült astroloji düşlem leri ile, lıava Rahm ini) p ey ga m
berlikleri ile d o lu ’’ yazılarından söz ederek, “ e ğ e r K ep ler yayım la
dıklarının dörte üçünü yaksaydı, en tellektüel kavrayışına ve yargı
gü cün e daha ç o k saygı duyardık” der. 'Kitap Yakma' tem ası yin e kar
şımızdadır. E leştirel bir okumanın lüksünden yok su n olan insanlar
bu ‘ yoru m ları’ v e benzerlerin i sorgusuzca kabul ederler, v e k en d ile
ri bir aldatmacanın, yalanın, yanlışın sözcü sü, savunucusu ve p e k iş
tirmişi olurlar.
K ep ler’ i küçültm e, aslında küçük düşürm e pahasına yaratılan kut
sal N e w lo n im gesi bu bilim adamının açık ya da gizli sim ya etkin lik
lerini, In cil'deki peygam berlikleri tarihsel olgularla ilişkilen dirm e
çabalarım ve sayısız boşirıanç bildirimini N ew ton 'u n kişiliğinden dış
lar. R o u se Ball'm sorunun patolojik yanma şöy le bir değinip g e çe n
‘klasik’ Matematik Tarihi (4 ’ üncii basım, 1908) yaygın tutumun tipik
22 tU u Yardımlı
örn eğin i verir: “ Delirtebilirim kı N nvton yaşam ı boyunca ‘kim ya’ [!]
ve tanrıbilim e en azından matematiğe, olduğu denli d ikkatin i y ö n e lt
miş olmalıdır, am a vargıları burada sözleri edilecek denli ilginç
değildirler” m ay rem ark that throughout his life A'eu'ton m u sth ave
devoted a tlea sta s much attention to ehemistry and theology as to nıat-
hematics, tkough his conclusions are not ofsıtfficien l inleresl lo require
m ention h ere.”
Kiınva? Tannbilim ?
Hayır. Sim ya. Ve H erm etik Boşinanç.
N cw to n ’ un vargıları g e r ç e k le yalnızca “ ilgin ç” olm anın ço k çok
ötesindedir. Ama m od ern dön em d e pragm atizm , yararcılık, araçsal-
cılık, pozitivizm vb. gibi çeşitli adlandırmalar altında ortaya çıkan o
zam an-ötesi görgücü lük assai kuram ın değil ama gözlem v e tahm in
lerin ve bunların b ek len en yararlı sonuçlar verm elerin in belirleyici
olduğunu söyler. N e w to n ’ un ‘m atem atiksel fe ls e fe 's in i hiç ilgilen
d irm eyen ve etk ile m e y e n kavram sal yan bir yana atılır. Batının yol
göste rici bakış açısı b öyle buyurur. N ew ton ’ un form ülü ile Aya g id i
lebiliyor, v e m odülü dünyaya geri dön dü rm eye y e te ce k yakıtın m ik
tarı lam olarak lıesaplanabiliyorsa, bu yetcrlidir.
R o u se Ball'ın ve başkalarının bir patolojiyi g eçiştirm e tutumları
m od ern bilim anlayışının, yalnızca yararlı olanı yü celten dar A n glo-
Saxoıı pragm atizm inin g e rçek te yararlık olgusunun kendisine karşı
işlediği olgusunu da gözardı eder. Bu da kuramsal bir problem dir, v e
İliç kuşkusuz yararcının dar bakış açısının üstünde v e ötesindedir.
Bu bilin çlerin anlamadıkları şe y kılgısal yararı olanın kendisinin
kuramsaldan doğduğudur. Bu bilinçlerin bilm edikleri ş e y kuram sa
lın yararlı olanın da yaratıcısı olduğudur. Kütü bir kuramın hiç ku ş
kusuz yararlığında da sınırlı olacağıdır.
N e w to n , yaygın olan kanının tersin e, tanrıbilim sel görü şlerin i
‘ b ilim ’inden k esinlik le ayırm ad ı, y e rçe k im i ku vvetin in Tanrının
aracılığı ile işlediğini, Uzayın Tanrının duyu örgen i olduğunu ileri
sürdü, ve yazdı. Bu inançla, kendisi nıekanistik yorum lara karşı, D e s -
ca rtes'ın doğa felsefesin e karşı, L cibn iz'in h er ş ey in e karşı yaşamı
boyunca am ansızca savaştı. Ilerza m a n b irb ilim ciden doğallıkla b e k
le n e b ile ce k olan özellik lerin , yansızlığın, n esn elliğin , u ssalcıhğın
tam tersini sergiledi.
Tanıtlamaları sık sık hiçbir görgül veri ü zerin e dayanmayan, g id e
rek sağduyuyu çiğn eyen apaçık ‘ uydurmalar’ üzerine dayanır. “ N ew -
ton and the Fudge F a clor” başlıklı yazısında Riclıard S. W estfall’ ın
anımsattığı gibi, N ew ton sesin hızını hesaplam asında da yine bir baş
kasının, D erh am 'm bulduğu sayıyı bulur, v e dahası, D erlıam ’m hir
Usdışı insan ve Ussal Evren 23
Nevvton hiç kuşkusun tiını irrasyoım lizm ınc, tüm gizem ciliğin e,
tüm boşinançiarıııa karşın, h er insan gılji, kafasında bir doğal us taşı
yordu. Elmanın yarın y ere d ü şm eyeb ileceğim , havada olduğu y erd e
asılı kalabileceğini düşünm üyordu. G ezegen lerin bir gün kare y ö
rü ngelerde dön e ce k le rin e inanmıyordu. T ü m kuşkucular gibi, tüm
boşinançlıiar gibi, tüm nihilistler gibi, hiç kuşkusuz başına buyruk,
den etim siz arı bir iı rasyonalizm ile yaşayamazdı, bir insan olamazdı.
G ene de her içreıı irrasyonnlist gibi sık sık tam deliliğin sınırına geldi.
Bir ‘ İngiliz girişim i’ olduğu söy len en m od ern fizik d e v gibi bir mit
Üzerine kurulabilir mi?
Fiziğin anlamı üzerine yen iden düşünm ek g e re k m e z mi?
Y e r ç e k im i
N e w to n ’ un ‘ E vrensel Y erçekim i yasası' (F=(G)MmJ<B, ya da y e r ç e
kimi kuvvetinin kü tleler ile doğru v e uzaklığın karesi ile ters oran
tılı olm ası) daha büyük bir haklılıkla pekala ‘H ooke' yasası olarak,
aslında 'Bore.lli’ yasası olarak, ya da ‘ Bullialdi' yasası olarak da adlan
dırılabilir, çtinkü tüm durumlarda K e p le r’ in yasası tem eldir. Niçin
Ocak 16K0 tarihli mektubunda H ooke Ncvvtuıı’a yine eğri devim üzerine savını
yineledi vc kendi kuranıma göre yerçekim i kuvvetinin değişnmltgı gülüğünün
itinim olduğunu, tersine, bu kuvvetin ve ona lvaglı olarak gezegen hızının uzaklı
ğın karesi ile ters orantılı olarak azalacağını lıelirtti (H ooke daha sonra İm m ektu
bu Nevvton'un iivreıısol Yerçekimi Yasası düşüncesini ondan çalılığı savına destek
olarak kullanacaktı; v e bugün hile H onke’ıın çıkarsamasının ‘ sezgisel’ olduğunu,
oysa Ncvvtoııhın İm orantıyı on yıl tince sapladığını düşünenler ve yazanlar var
dır). 17 (k a k ta kısa bir mektuplu im veriler dikkate alındığında geriye "dairesel
olmayan, eşözekli de olmayan" bir eğri çizginin özelliklerini saplama işinin kai
lliğini ve “ |Newlon'uıı) harika yöntem i ile bıı eğrinin ne olması gerektiğini v c
özelliklerini kolayca bulabileceğinden ve İni ilişkinin fiziksel bir nedenini ö n e
rebileceğinden " kuşkusu olmadığını yazılı. Nevvton Itook e’u yanıtlamadı. Dört yıl
sonra KİM Ağustosunda onu ziyarel etlen Etlmıınd Halley yitıe tam olarak aynı
soruyu şortlu. Nevvton. anlatıldığına göre, hemen yanılın "elip s" olduğunu s öyle
di, ama H a iley e bu sonuca nasıl vardığını güsl erem edi. Uifi-1 Kasımında De Mulu
mm taslağında da herhangi bir çözüm yoktu, Ye gezegenin Güneş çevresindeki
deviminin Kepler'in alanlar yasasına göre elipsin otlaklarından biri çevresin de ola
cağım yinelem ekle yetindi. Aslında bunu lıile doğrıı form üle edem edi, ve e ğe r
utanmadan ileri sürdiiğü gibi evrensel yerçekim i kavramını tı zamanlar gelişim m iş
olsaydı, otlağın ortak kiitle iiıeği üzeninle olacağını görm esi gerekirdi, Nevvtoıı’ uıı
deha, giderek bir benzeri bile olmayan ılelııı olduğuna inananlara göre Nevvtoıı'un
eşsizliği Kepler’ in ll l ’ iiueü Yasasım yerçekim i kuvveti yoluyla yeniden formüle
etm esin d e yalar, ve ters kare yasasının elips yörünge ile bağdaştığının g ö s te
rilm esi lıtilün bir bilini tarihinin kazanımıza denk bir başarı olarak acımasızca
abartılır, H içbir buluşu, hiçbir yasası kentlisine ait olmayan Nevvton’ a bu katlarım
bağışlamak çok değildir.
2H Aziz Yardtmh
Kepler
K ep ler evren in uyumuna inandı. T ü m bilim sel çabasını gü dü leyen
bu uyum onu G üneş D izgesin in ussal düzenini saptamaya götürdü.
K e p le r’i v e kuramını anlamak için biricik varsayım ım ız on un için
E vren in bir sanat yapıtı, v e sanatçının ise evren sel U s olduğudur.
Kepler Yasaları
1. Gezegen odaklarından birinde G ün eşin bulunduğu b ir elips
yörüngede döner.
2. Gezegeni G üneşe birleştiren doğru çizgi eşit zam an aralıklarında
eşit alanlar tarar.
3. H erhangi iki gezegenin G üneş çevresinde dönüş zam an ların ın
karesi Güneşten ortalam a uzaklıklarının küpleri ile orantılıdır.
P tolem i v e K opern ik gökbilim lerinin iyi bir öğren cisi olan K ep ler
usanmak bilm ez bir gözlem ci, sözcüğün en g e rçe k anlamında bir gör-
gü cüydü. Aynı zamanda örgütsüz, dü zen siz g ö z le m gerecin in tem e-
E/srfışı İman ve Ussal Evren
doğal dilin h er gün kullandığı sözcü k lere bağlı bütünüyle yalın kav
ramlardı, Yapması gerek en ş e y kavramların daha ön cek i ilişkilerini
ye n id en d ü ze n le m e k , başka bir d ey işle, daha ö n ce k i g örü n g ü leri
yen iden dön üştürm ek ve onları daha güçlü ve daha yü k sek bir kav
ramsal yapı dü zlem inde yen id en örgü tlem ek ti. Başka bir d ey işle,
den eyim süreklisinin yen iden biçim lendirilm esiydi (bu eytişim i anla
yam ayan analitik anlak bu sürekliyi paradigmalar dediği birb irlerin
den saltık olarak yalıtılm ış ‘ ö rn e k le r’ in ilişkisiz, gelişim siz bir kaosu
olarak görü r). T ü m sü re çte ö zs e l soru n kavram m antığının doğru
uygulanmasıdır. Ve bu g ö z le m v c den eyim in dolaysız verisi değildir,
tersin e görü ngün ün kendisi b öy le tü m d en g elim ler tarafından y e n i
den belirlenir. Ve bu işin gü ç yanıdır. Ö rneğin yalnızca kuvvet v e uzak
lık kavramlarının ilişkisini, bugün normal bir eğitim görm ü ş herkesin
tanıdığı bu oldukça yalm görü nen karşılıklı ters kare ilişkisini sapta
manın bile yüzyıllara, aslında binyıllara yayılan bir g öz lem v e düşün
m e sürecini gerektirm esi insan aptallığının değil ama insan dehasının
kanıtı olarak kabul edilir. G üçlük sorun un çözü m ü n d e d eğ il, ama
sorunun doğuşunda yatar. K ep ler kısa d en ecek bir zaman süresin de
evren in görü ngüsün ü yen id en belirledi, eski Yunanlılar ile, A risto
te le s ile başlayan sü reci sonunda insanlığa için de varolduğu G üneş
dizgesin in g e rçe k resm ini v e g e r ç e k düzenini sunm a d ü zeyin e dek
g e liş tirm e y i başardı. N ew ton tüm evren b ilim se 1 kavram ları hazır
verili olarak aldı, ve yalnızca aralarındaki m atem atiksel ilişkiler ü ze
rine kafa yoru p durdu. N ew ton ’un Principia’ sm m içeriği sayısız yin e
lem e le rle dolup taşar, v e devim in çözü m lem esind e N ew ton başkalan
tarafından iyice doğrulanm ış olanların dışında herhangi bir dü şün ce
çizgisini geliştirm ek bir yana, irdelem eyi bile göze alamaz (N ew ton'un
iiç yasasını D e s ca rte s ’ın Principia Philosophiae'de (1644) verdiği
d ev im yasalan ile karşılaştırmanın bu konuda sonsu z yaran vardır.)*
‘ Burada konunun ayrıntısına girem esek de, D esca rtes’ın devim yasalarım eli
mizin altında tutabiliriz (Felsefenin İlkeleri, Bölüm II, 37, 39, 40):
1} H er bir şey, yalın ve bölünm em iş okluğu ölçüde, her zaman kendinde oldu
ğu ölçüde (çutıntum in se esi) ayıtı durumda kalır, ne de dışsal neden ler yoluyla
olmanın dışında d eğişir.... Ve öyley se devinen herşeyin her zaman kendinde oldu
ğu ölçüde devindiği vargısını çıkarmalıyız.
2) Ozdeğin her bir parçası, kendinde görüldüğünde, hiçbir zaman eğri çizgiler
d e değil ama yalnızca doğru çizgiler boyunca devinm eyi sürdürme eğilimindedir.
3) B ir cisim bir başkası ile karşılaştığında eğer doğru bir çizgid e ilerlem ek için
ötekinin ona direnmek için olduğundan daha az kuvveti varsa, o zaman bir başka
yöne saptırılır, ve devimini korur ve yalnızca belirlenimini değiştirir. Ama eğer
daha ço k kuvveti varsa, o zaman kendisi ile birlikte öteki cism i devindirir v e ö te
kine devim inden kendi yitirdiği denlisini verir.”
Usdışı insan ve Ussal Evren 33
K ep ler’ i evrensel yerçekim i kavram ına götü ren ş e y gök b ilim de iki
ön em li noktada K opernik v e G alileo'nu n d ersin e g e çm e s i oldu. İlk
olarak, g ö k cisim lerinin yörü n geleri konusunda henüz G a lileo’ nun
da kabul ettiği dairesellik görüşünün doğru olm adığını v e y ö rü n g e le
rin e,lips olduklarını buldu. Bu durumda, ikinci olarak, henüz K op er
nik tarafından bile savunulmakta olan kristal küreler görüşü bütünüyle
gereksizleşLi (T y d ıo Brahe de kuyruklu yıldızların devim inin kristal
k ü reler kuramı ile bağdaşm ayacağını görm ü ştü ). K ristal k ü reler
önsavı gezegen lerin nasıl devindikleri sorusunun doğm asına izin v e r
m ez, çünkü bu m od eld e g e z e g e n le r yörü n g elerin d e devin m ezler.
Yalnızca kendi doğaları ge re ğ i devin en , ya da kim ilerine göre fızikö-
lesi tinsel gü çler tarafından devindirilen bu k ü reler tarafından taşı
nırlar (başlangıçta K ep ler de dırim selci açıklamayı kabul etti, ama
zamanla bu görü şü terketti). K epler'm nedensellik kavramı zem inin
de g e z e g e n le rin devim inin n edenini sorgulaması onu daha gü çlü bir
bakış açısına, dinam ik bir m antıksal araştırm aya doğru gü dü ledi.
K ep ler daha sonra tüm soruna onunla aynı bakış açısından yaklaşan
D e s ca rte s ’a dek koşulsuzca fiziksel bir açıklama istem inde bulunan
ilk m od ern Avrupalıydı (bu ’ ö zd ek sel’ soru örn eğin henüz kü relerin
'anlıklar' tarafından devindirildiğini kabul etm eyi sürdüren G ıorda-
no B ru no tarafından, g e z e g en lerin yine ‘ tinler’ tarafından dev in d i
rildiğini kabul eden T ycho Brahe tarafından sorulam azdı; soru daha
sonra N ervton'un ‘ m atem atiksel fe ls e fe s i’ tarafından, v e ondan y ü z
yıllar sonra Einstein m atem atiksel güreciliği tarafından bir kez daha
ortadan kaldırıldı). D evim in arı m atem atiksel çözü m lem esi hiçbir
zaman kuvvet sorunu ile ilgilen m ez, hiçbir zaman dinam ik bakış a çı
sına yü k se lm e z. Ama K epler bir pozitivist değildi. Yalnızca g örü n
güleri açıklamakla, yalnızca görüngüleri tahmin etm ek le, yalnızca bir
hesaplam a dizgesi oluşturm akla ilgilenm edi. Sorunun kavram ı ile,
oigusallığın g e rçe k doğasının anlaşılması ile ilgilendi, v e g örü n g ü le
ri fizik ö te si gü çle re dayanarak 'açıklayan' bir N ew ton , salt görü ngü
ile d oy u m bulabilen birfe n o m en olojist değildi, E vren in g e rçe k doğa
sını arayışını usun terim lerinde yürüttü. E vren şans tarafından, ola
sı bir n e d en sellik tarafından b elirlen m iş olamazdı. U ssal bir bakış
açısından ve ek sik siz bir m im ari tasar ü zerin de işliyordu. K e p le r’ in
yaklaşım ında daha sonra D esca rtes v e L eibn iz’ in elm as duruluğun
daki ussallıklarının ön celen d iğin i görü rü z. Ussal evren an cak bü
tünüyle ussal bir bakış açısından kavranabilir. Buna g öre, K epler
ek sik siz olarak v e özen çsiz olarak ussal bir evren d e insan d ü şü n ce
sinin anlaşılır bir yapı tasarını bulm ayı başarabileceğini kabul etti ve
bu kanıyla çalıştı. E vrenbilim i K opern ik'in kinem atik ev ren tablo
34 Aziz Yardımlı
olm adığı için, devim d ek i değişim lerin nedeni ilişkili terim lerin birin
de bulunm alıdır" (Astronom in N ova, B ölü m X X X III). Ve bu noktadan
ile rle y e re k , yerçekim i ü zerin e m odern kavrayışın kendisini anlatan
sözleri şöyledir:
suz etkisinin doğrudan doğruya uzaklığın karesi ile ters orantılı old u
ğu sonucuna götürür. Ama K epler'in izlediği kavramların m antığı onu
dolaysızca bu ilişki ü zerin de karar v e r m e y e g ötü rm ed i. G e n e de
K epler'in yalnızca erk en çalışmalarına bakarak karar v e rm e k doğru
değildir.
K e p le r’ in dü şün celerin in evrim i sık sık mantıksal açınım ları için
deki asıl ön em leri v e d eğ erleri için de alınmaz. Şu ya da bu aşamada
ki, şu ya da bu kitaptaki bir düşünce gelişim sel bütün den koparılarak
alınır v e K e p le r’ in konu ü zerin deki son görü şü olarak ileri sürülür.
B ö y le ce örn eğin K oyre'n in Astronam ical R evolu tion ’undan aktara
cağım ız bir Alman yoru m u K ep ler'in yerçek im i ü zerin e ‘ b e lirle y ici1
g örü şlerin i erk en bir çalışma olan A stron om la N o v a 'da bulurlar.
G ü n eşin e y lem in i g e z e g e n le ri y örü n g elerin d e ilerletm ek olarak
g ören E. E Apelt Johan Keplers Astronomische. W eltansicht’ t e (1849,
s. 72) ş ö y le yazar: “ D ie se id c e ein er C en tralbesch leuin igu ng liegt
den ph ysicalisch en A n sichten K eplers durclıaus f e r n . ... D ie s e von
der S on n e a uström m ende K rafl İst also etw as ganz anders, als die
S ch w ere, m it der man sie oft verv vedıselt hat. D ie letztere İst ein e
Anziehungkraft, die erstere dagegen ein e U m drehungskraft, ein e
w ahre Tangentialkraft, w enn man die V orstellun gen K ep p lers auf
u n sere m eclıanisclıen B egreffe bringen w ill'’ :: "B u ö ze k s e l-iv m e
[ = ö z e k ç e k kuvveti dü şü n cesi K ep ler’ in fiziksel görü şü n den bütü
nüyle uzakta y a ta r .... Bu G ün eşten yayılan ku vvet ö y le y s e sık sık
onunla karıştırılan yerçek im in den bütünüyle başka birşeydir. Bu son
kuvveL bir çek im k u vveti iken, buna karşı İkincisi ise, e ğ e r K epler'in
dü şün celerin i bizim m ekanik kavramlarımıza uyarlarsak, bir ç e v ir
m e ku vveti, g e r ç e k bir teğ e t-k u v v e tid ir [g e rçe k te , K o y re ’ nin de
düzelttiği gibi, K epler teğ et-k u vv etin d en ya da özek k a ç ku vvetten
değil ama 'dön gü sek k u vvetten söz e d e r ].” Yine A pelt Die R eform a-
tion d er S tem k ıtn d e’d e (Jena, 1852) şunları söy ler: “ M an muB siclı
dah er w ohl h ü len d ie s e K e p le r’ sch e C cn tralkraft d e r S on n e m it
N e w to n 's a llgem ein e G ravitation zu v e n v e c h s e ln ” :: “ Buna göre
K e p le r’ in G ü n eşe yü k lediği bu özek sel ku vveti N ew ton 'u n e v re n
sel y e rçe k im i ile karıştırmaya karşı dikkatli olm ak gerek ir.”
G e rçe k te n de karıştırılması olanaksızdır. Am a bu görü şler K e p le r '
in çalışm asında erken bir d ön em e aittirler. K e p le r’ in büyük çalışm a
larından sonuncusu olan v e üçüncü yasasının bir bildirim ini v eren
Epitom e A stron om ide C op em ica n a e’ û e G ün eş m anyetik k u vvete
özgü bir e y le m yoluyla g e z eg en leri iter ve çeker. Ve y in e bir başka
yerd e K epler den iz yü k selm esin e Ay ile birlikte G üneşin d e katıldı
ğını belirtir. Burada E pitom e’d e ku vvetin doğası üzerine gözlem ler,
38 Aziz Yardımlı
Kalkülüs
1665 N cw to n ‘ fluxion'lan buldu;
1675 L eibniz kalkülüsü geliştirdi;
1684 L eibniz kalkülüsü yayımladı;
1702 R oval S ocıety Leibn iz'in kalkülüsün tem el dü şün celerin i
yirm i yıl ö n ce N ew ton ’ dan çaldığı kararını verdi.
y etk eciyd i, aslında dört dörtlük bir despottu, N ew ton 'u n yardım cısı
W h iston ’ un sözleriyle, “ N ew ton was of tlıe m ost fearful, cautious and
s u sp iciou s tem p er Lhat I e v e r k n e w ” :: “ N ew ton bildiğim en korku
tucu, en tem kinli ve en kuşkucu huylu [insandı].”
Nevvton yaşamının yalnızca erk en yıllarında m atem atik ü zerin de
yoğunlaştı, ve büyük veb a salgını sırasında çiflik evin de kaldığı iki
yıl sırasında başka şeylerin yanı sı ra kalkülüsü d e icadettiğini ileri
sürdü. D e s ca rte s ’ın analitik g eom etrisin d e eğrileri e le alışını ird e
lerk en , “ lluxions/akılar’' dediği bir kavram geliştirdi. F lu n on , kendi
sözleriy le, "son su z bir kıpısal hızdır ki bağımsız zaman boyutu açısın
dan v e geom etrik çizgi-dilim i m od eli üzerinde tanımlanır.’’ N ew ton
bir değerin, daha doğru su bir değişken in sonsu z küçük adımlar y o
luyla bir başka d e ğ e re (ayrım ) aktığım düşünüyordu v e burada bü
tü n üyle açıkça kalkülüsün bir ön sezisi, gen el bir dü şü n cesi yatar.
Bunlar h iç kuşkusuz eytişim ile ilgilen en h iç kim sen in yabancısı
olm adığı konulardır. Ve N ew ton 'u n ön celiği yalnızca bu bütünüyle
genel bildirim ü zerin e dayanır. K onuyu daha öte g eliştirm ed en bı
raktı, B ir teğetin hesaplanışı dışında h içb irşey yayım lam am ıştı. A s
lında 'a k ı’ lar yön tem i ile hiç kim se kalkülüsü geliştirem ezd i, ve
İn g iltere'd e N evvlon'un yöntem ini izlem ede direten m atem atikçiler
bütün bir yü zyıl boyunca h içbir ilerlem e yapamadıkları gibi A vru p a '
da y e r alan gelişm e le re de yabancı kaldılar. Ulusalcılıklarını, etnik
karakterlerini m atem atiğin yansız alanında b ile bir yana bırakmada
gü çlük çektiler.
D e s ca rte s 1637’ de geom etrik problem leri ceb irsel p rob lem lere
çevirm ek ü zere bugün de onun adıyla anılan Koordinatlar D izgesin i
geliştirm iş, eğrileri işlevlere çev irm e yön tem iyle ceb ir v e geom etri
arasındaki sınırı silmişti (Nevvton eşitlikleri kullanan analitik g e o
m etriyi yin e anlamsız n ed en lerle hiçbir zaman kabul etm edi). A yrı
ca D e sca rte s, Fermat, ve başkaları keyfi e ğ rilere çizilen teğ etleri
hesaplama çalışmasında da öncülük etm işlerdi. Ve Kepler, Cavalieri
ve başkaları eğrilerin altına dü şen alan v e oylu m lan hesaplam ak için
son su z k ü çük lü kte dilim ler kullanma yön tem in i uygulam ışlardı
(K e p le r’in son büyük çalışmasında kullandığı t.ümlev alma yön tem i,
sonsuz küçüklüğü anlayışı bütünüyle eytişim seldi: Bir beti tümü aynı
boyutlarda olan sonsu z sayıda betiden, doğru çizgilerden oluşur). Ve
G aüleo’ nun v e Pascal’ ın sonsuzun eytişim i ü zerin e çalışmaları h e r
kesin elinin altındaydı. Tüm ünün de önünde A rşim ed'in örneği duru
yordu: îö 225 sıralarında A rşim ed bir parabol diliminin aynı tabanlı
v e aynı tepeli bir üçgenin alanının 4 /3 ’ ü olduğunu gösterd i. A rşim ed
A alanlı bir ü çgen ile başlayan v e varolan ü çg en ler ile parabol arası
(Jsdujt insan ve (Jssnl Evren 41
na sürekli olarak daha öte ü çgen ler ek ley erek son su z hir ü çg en ler
dizisi oluşturdu:
dizisi tarafından verilir, Bu sonsuz bîr dizinin toplam ının bilin en ilk
örneğidir. Ve A rşim ed bir dairenin alanını bulmak için d e bir y ön tem
geliştirerek bu erken tüınlev işlevi ile Pi sayısının yaklaşık bir d e ğ e
rini e ld e etm eyi başardı. B en zer yön tem lerle bir kürenin, bir kon i
nin y ü z e y v e oylumlarını, bir elipsin alanını, herhangi bir paraboioid
diliminin dönüş oylum unu hesapladı.
Ikibin yıl sonra, m od ern A vrupa’da, N ew lou yalnızca kalkülüsün
bulucusu olduğunu ileri sürm ekle kalmadı, ama L eib n iz’ in kalkülü-
sünii ondan, N ew toıı'dan çaldığını da ileri sürdü. Zamanla m odern
Avrupalı N evvton'un tanıtlanması olanaksız ön celiğin i sorgu su zca
kabul ederk en, L cibn iz'd en ise nasıl çalmadığını tanıtlaması isten ir
oldu.
L eibniz ayrışım lı kalküli'ıs ve lü m lev kalkülüsü üzerine d ü şü n ce
lerini 1675 yılında geliştirdi. Aslında Kıtada çalışmalar uzun bir şiire
dir kalkülüsün keşfine doğru ilerliyordu, ve çok sayıda insan sonsuz
küçüklük üzerine, e ğrilere te ğ e tle r çizm e üzerine, v e e ğ riler tara
fından kapatılan alanları hesaplama problem leri ü zerin e çalışıyordu.
Bu sırada İn giltere’ de n eler olup bittiğini anlamak istey en Leibniz
Nevvton ile yazıştı ve ondan en yen i buluşlar konusunda bilgi istedi.
1676’ da Nevvton iki ayrı m ektup yazdı. Ama daha sonra L eib n iz’e kar
şı en etkili kanıtlar olarak kullanılacak olan bu m ektuplarda Nevvton
‘ fluxion'larm sözünü bile etm edi. Leibniz kalkülüsü Nevvton ile h iç
bir ilgisi olm adan bağm ışız olarak geliştirdi v e 16 8 4 ’te kendi bulduk
larını anahatîarda yayımladı.
L eibniz m atem atiksel araştırma yöntem ini onu özellik le D escar-
te s ’ ın G eom etri'sini ve Pascnl'ın çalışmalarını okum aya yü rek len d i
ren öğretm en i Christian H u y g en s'd en öğren di. Çalışmalarını 10 yıl
kadar sonra, kuruluşunda yardım cı olduğu A d a E ru d itiom m başlıklı
Alm an bilim sel dergisinde yayım lamaya başladı (Nevvton'un kendi
buluş tarihi olarak ileri sürdüğü tarihten yirm i yıl sonra). Johan ve
Jarob B ern ou lli ve E uler gibi m atem atikçiler kalkülüsü g e liş tirm e
de L e ib n iz’ in çalışmalarından yola çıktılar,
L eibniz teğetleri bulma yön tem in e ‘ r.alc.ulus differentialis' :: ‘ ayrı-
şım lı kalküli'ıs’ ve alanları bulm a yön tem in e ise caleulus sum nm to-
42 Aziz Yardımlı
rius ya da oılcu lus integralis, tüm lev kalkülüs adını verdi. Bir e ğ r i
nin türevini alınırken en küçük x ve y ayrımlarını anlatmak için kul
lanılan dx v e dy terim leri, ve tüm lev/integral için kullanılan uzatılm ış
s terim i, j ,f(x ) notasyonu da L eib n iz’ in buluşları arasındadır (bilinen
sayısal n icelik leri a, b, c ... v e b ilin m eyen leri ise x, y, z ... ile g ö s
te rm e v e kareleri, küpleri vb. x 2, x 3 vb. ile g ö s te r e re k g eom etrik
şek illeri ceb irsel den k lem lerle anlatma yön tem ini Analitik G e o m e t
risinde ilk kez kullanan ise D escartes'tır.) Leibniz çalışmasını yayım
ladıktan kısa bir süre sonra yeni m atem atik dalının yaratıcısı olarak
tanındı. T ü m Avrupa aynşı mü kal külüsü onun d e rs kitabından öğren
di. Yeni bilim i ö y lesin e duru terim lerd e açıkladı ki m atem atikçiler o
gü n e d e k çözü lm em iş sayısız problem i çözm e d e birbirleri ile y a rış
maya, karşılıklı yeni sorular ü reterek sonuçlarını hiç kim seninin ok u
yam ayacağı şifrelerde birbirlerine postalamaya başladılar. L eib n iz’in
öncülüğünü yaptığı süreç m atem atik tarihinde en h eyecan lı v e v e
rimli dön em lerden biri olarak bilinir. Nevvton çalışm asını İ7 0 4 ’ e dek
yayım lamadı. H iç k im se N ew ton 'u n yön tem ind en, 'flu xion ’larından
s ö z edildiğini duym adı. N evrton yirm i yıl sonra kalkülüsü kendisinin
icadettiğini v e L eibn iz’ in bu bilim i ondan çaldığını ileri sürdüğünde,
kanıt olarak yalnızca ‘ s ö zü ’ vardı.
N e w to n ’ un L eibniz ile ön celik konusundaki kavgası v e sorunu bir
kan davasına dönüştürm esi, v e yıllarca, aslında yüzyıllarca sü recek
bu gürültü patırtıyı yalnızca gen el bir düşünce ve geliştirilm em iş bir
kaç m atem atiksel çözü m lem e uğruna çıkarm ası bütün bir N ew ton
fe n o m e n i ile bağdaşan bir olgudur.
N e w to n bugün kalkülüsün bulucusu olarak bilinir, v e kimi tarih
çe le rd e L eib n iz’ in adından bile söz edilm ez. M od ern m atem atiksel
yazında, p e k ço k m etin şuna b en zer bir klişe ile başlar: "N ew ton laid
the foun dation for differential and integral calculus. H is w ork on
optics and gravitation make him the grea test scien tist the w orld has
knovvn” :: “ N ew ton ayrışım ve tüm lev kalkülüsü için tem elleri attı.
O ptik v e y e rçe k im i ü zerin e çalışmaları onu dünyanın bildiği en
b üyük bilim ci yapar." M etin şöy le sürer: “ N ew ton belki de yalnızca
ondan ö n cek i A rşim ed v e A risto te le s gibi norm al deha ölçeğin in
dışında bir kişiydi. İnsan usunun kategorilerini şekillen diren lerden
biriydi. Onu herhangi bir sıradan anlamda ölçm ek olanaklı değildir.
E ğ e r kalkülüsü ien detm eseydi bile, g e n e de tüm zamanların en bü
yü k düşünürlerinden biri olu rdu ." Bu ulusalcı, şoven , özn el, g id e
rek utanm asız bir esrim edir.
Başka h er bilim dalında olduğu gibi, kalkülüs d e boşlukta g e liş
m edi, v e pozitivistin sandığı gibi hiçbir biçim de tüm ön ceki süreci
Usdışı İnsan ve. Ussal Evren 43
Vargı
FELSEFE VE BİLİMİN AYRILMASI BİLİMSEL BİLİNÇ İÇİN YİK1MUÜ<. D oğal
bilinç ‘ doğal' olmanın, ‘k en diliğin den ’ olm anın ö tesin e g eçe m e d iğ i
s ü re ce , e ş d ey işle den eyim ya da g özlem ya da algı dediği şeyin sal
tık olarak kavram sal doğada olduğunu görem ediği sü rece, bir bakıma
dilbilgisi bilm eksizin de pekala konuşabilen küçük bir çocu k gibidir.
D üşü n cen in doğası, ge rçek liğ i konusunda hiçbir doğru yargısı y o k
tur, ve tüm doğru yargılara karşı salt henüz onları anlam adığı için
direnç gösterir. Ö n ce bu gerek sin im le tanıştırılması gerekir.
B ilim lerini fe lse fe d e n hiçbir biçim de ayırm ayan antikçağ b ilim ci
lerinin yanısıra, p e k ço k m od ern bilim ci, örn eğin M axw ell, Flaııck,
W eyl, B orn , Schrödingev, v e — kendi olum suz yollarında E instein,
H eisen b erg, M ach gibileri bile— bilim in fe ls e fe ile dirim sel ilişkisi
nin ön em in in büyük ölçü de bilincindeydiler. Ve G alileo'dan K ep ler'e
m od ern bilim sel bilinç biçim ini b elirlem ed e ön cü olan insanlar e v r e
nin doğasım kavrayabilm ek için h erşey d en ö n ce beş duyularını değil
ama beyinlerini kullanmanın zorunluğunun tam bilincinde olan düşü
nürlerdi. Tüm ü de buluşlarını ussalcı A ristoteles ve Platon'un izin
d e olduklarını bilerek v e açıkça bildirerek yaptılar (bir örn ek olarak,
K e p lcr'in kendisi tiim gökbilim sel çalışmasını A ris to te le s ’in g ök b i
lim ine bir Ek olarak görd ü ). Bilim sel etkinliğe y ön elik en y ü zey sel
ilgi bile tem bel bilincin m isolojisini bir yana atmak zorundadır. M a te
Aziz Yardtmh
çek lik karşısında kuşkunun derecesinin hiçbir önem i yoktur. Bilgi söz
konusu oldu ğu sürece, e n büyük olasılık en küçük gerçek lik ten d e
ğersizdir. “ Ilımlı bir kuşkuculuk” g erçek lik karşısında e n ılım sızı ile
birdir. Ilımlı bir kuşkucuiuk da örn eğin dünyanın döndüğünü, y e r ç e
kim inin ö zd e ğ e özünlü olduğunu, uzayın üç boyutlu olduğunu bir ola
sılığa indirger.
Aynı kuşkuculuk insan değerleri alanına da uygulanır, ve aynı m an
tık tıpkı bilginin gö re li olm ası gibi, değerin de saltık değil ama yal
nızca gö re li olduğu vargısına götürür. G erçek ten göreli, toplum sal,
tarihsel, etn ik vb. d e ğ e rlerin d eğ il, ama ken din de d eğ erin , ortak
insanlık değerlerin in , e v ren sel ussal değerlerin in olm adığı vargısı
na. Kısaca, d e ğ e r diye b irşeyin olm adığı vargısına, iyinin v e kötü
nün ötesin e . Bu bir duyunç tutulmasından başka b irş e y değildir. Ve
so n u ç karanlık bir d e ğ e rle r dem okrasisidir, birbirleri ile eşit haklan
olan bir inançlar, özn ellik ler çoğulculuğudur. Bir tiran olm ayı s e ç
m ek le se çm e m e k arasında h içbir ayrım yoktur!
Bu gürecilik, bu kuşkuculuk, bu nihilizm kesinlikle Batı u ygarlığı
nın ö zd e k se l gelişim in e karşı tüm törel en gelleri kaldırarak özsel
ivm elen d iricilerd eıı biri oldu. B irkaç sefil korsanın eylem i olarak
değ ü ama bir dünya politikası olarak yürütülen söm ü rgecilik v e k öle
cilik, dev letlerin , ordulann, anayasaların onaylan v e zorla n ile d e s
tek len en ve korunan bu Batı kurum lan tem iz bir duyunçla v e yürekle
başanlacak şe y le r değildirler, Anam alcılığın kendisi insanın para kar
şısında d e ğ e rsizleştirilm esin i, alçaltılm asını saltık koşulu olarak
ister, insanın gözün ün için e m eta olarak bakabilecek bir aptallığı,
duyarsızlığı, kendine yabancılığı gerektirir. K itlesel yokedicilik/>raig-
matik olmayı, yararcılığın kendisinin değ er olmasını, duyuncun uyuş
turulmasını gerektirir. Ve ırkçılık usun tüm insanlara eşit olarak verili
olduğunun anlaşdmamış olm asını. Batı dem okrasisi başından bu yana
tüm bu insanlık dışı tutumlarla tam bir uyum içinde işleyen toplum
sal düzendir. Batı, bildiğimiz gibi, “ açık toplum ” dem ektir, ve d em ok
rasi halkların kendi yönetim leridir.
Anam alcılık, söm ü rgecilik, zorbalık m o d e m Batı uygarlığının d o
ğuşunun v e varoluşunun birincil boyutlarıdır. Bunlardan herhangi
biri olm aksızın, Batı uygarlığı kim liğini yitirir. Bu duyunç ötesi, d eğ er
öte si, iyi v c kötü ö te si bileşen lerden herhangi biri olm aksızın, Batı
karakteri den ilen ş e y olamaz. Ve bu boyutlar usa, sağduyuya, du yu n
ca kapalıdır. Nihilizm Batı ekininin yalnızca vargısı değil ama eşit
ö lçü d e ilkesidir.
H iç kuşkusuz, N ew ton Batıda 'kötü lük’ den ilen şeyin de bulucusu
değildir. O yalnızca kendi dünyasında kıskançlığı, du yunçsuzluğu,
Usdtşt İnsan ve Ussal Evren 49
n efreti v c saldırganlığı ile yaşadı. Bir kez bile gü lerken görü lm ed iği
söylenir, v e doğal bir sev g i ile yaşamı boyunca bir kez bile tanışm a
dı. P roteslan Batının soğu k, çelik disiplininin insanıydı. D uyun çsuz
bir boyutta, duygusuz bir boyutta ussaldı. E vren i sayılarla, çiz g ile r
le, y ü ze y le rle anladığına inanan soyut m atem atikçiydi. Onunla öze l
b ir fizik yoru m u doruğuna yü kseldi, ve son u çla n yirm inci yüzyıla
doğru daha açık olarak g ö rü lm ey e başlayan bir us tutulm ası d ön em i
ne girildi. B ilim insandan uzaklaştı. Aslında insana karşı uygulanır
oldu. E vren sel insanlığın aleti, P rotestan Batının e lin e g e ç e r g e ç
m ez, zorbalığın aleti oldu.
Batı D oğu yu varsayar. Daha doğrusu ileri olan geri olanı, varsıl
olan yok su l olanı, vb. Ama Batının tarih olm ası ölçü sü n d e, yoksul
dünya tarih-dışıdır. Bundan b öyle, hiçbir yaratıcılığı, hiçbir övüncü,
hiçbir değeri yoktur. T ü m mutluluğunu, doyum unu, insanlığının d u y
gusunu yalnızca v e yalnızca gerçek liği anlayamamasından eld e eder.
Kendi ölü süredurum unda, onu ivm elen d irecek , g e liş tire ce k h erşe-
yiııi tüketm iştir, ve varoluşunun dürtüsünü d e dışardan almak, ken
dini en alt içgü dü lerin den başlayarak yen iden yaratmak zorundadır.
Dünyası o iste m e se d e d eğ işm eyi sürdürür, çünkii k endisi anlaya
madığı, d e n etley em ed iği bir değişim süreci için dedir; dünyası ancak
onun değiştiği yolda v e onun değiştiği d ü zey e d ek değişebilir. D ü n
yası onun kendi törel bozuluşudur. Ş öyle b öyle seçeb ild iğ i m odelin
insan ve insanlık ideali olm adığım anlayacak bir durum da değildir.
Ama m o d e l h er zaman ona kendisinden ço k daha iyi görünür, üstün
görünür, güçlü görünür. Ve hiç kuşkusuz öyledir. D o ğ u Batının bilim
ve uygulayım bilim ine bağımlıdır. E ğlen ce işleyim in e bağımlıdır. Sila
hına da bağımlıdır.
Pozitifbilim v e duyunçsuz fizikçi bunları bol bol karşılamaya hazırdır.
Pekala.
Ama öykünün böyle sonlanm asm a izin v e rm e y e ce ğ iz .
Fenerbahçe
Araltk 1 9 9 7
Ek
Us ve Usdışı. Largetto
clıden kendi içinde kitlenm iş, tükenmiş, biLmiş bilinç biçim leridir. H iç
kim se D a vid ’i ya da Kant'ı, N ie tzsch e ’ yi ya da K uhn’ u okuyarak ku ş
kucu, g o re ci, nihilist, pozıLivisl. vb. olamaz. H iç kim se onlarda ö ğ r e
n ecek herhangi bir bilgi kırıntısı aramaz. Bilm em e savı karşısında,
bu açıkça çocu k luk olur. Tersine, onlarda b irşey ler bulan bilinç yal
nızca k en disiyle bir yetersizlik duygusunu paylaşacağı çek in g en bir
ruh, sınırlarla kuşatılı bir bilinç alanı bulm uştur. Iliçb irş e y doğal
insan usuna böyle sine aşağı, b öylesin e aptal, b öy lesin e ruhsuz bir
içerik ve rm e y i başaramaz. H e g cl Ansiklopedi, § 4-İO, E k te ş ö y le bir
şe y sö y le r: "Ö y le y s e , insanlar G erçek liğ in b ilin em ey eceğ in i ileri
sürdükleri zaman, bu sövgü lerin en aşırısıdır. Bununla ne d e d ik le
rini bilm ezler. E ğ e r b ilselerdi, G erçek liğ in ellerin d en alınm asını
lıakederlerdi."
B ilim sel dü şü n ce, fe lsefi dü şün ce kesinlikle yargısında korkak
bilincin, dü şün cesind e ürkek bilincin başarabileceği b irşey değildir.
Yetkeci bir ekinde bilinç, sin dinn e-sin dirilm e konusunda yetkindir,
ve yetk e h er zaman usdışım aklamanın en iyi zem in lerin d en birini
sağlar. Akadem ik yetk ecilik bilginin ussal tanıtlama yolu yla iletilm e
sine karşıt olarak, dışsal bir güdünün baskısı altında bellenm esini
amaçlar. B ilim ancak özgü r ussal düşüncenin kendini anlatım b içi
m iyken, eğitim d e yetk ecilik düşüncenin sorgulam a yeLeneğine bile
dayanamaz, ve bilinçten kopardığı onay kişinin entellekLüel yeLene-
ği ge re ğ i verdiği özgiir onay ile karşıtlık içindedir. Bilgiyi tanıtlama
sürecind en soyutladığı d ü zeye dek, akadem ik yetk ecilik kuşkucu
luk ile gü çlü bir ortaklık zem ininde buluşur, v e kendi inakçı mantığı
tem elin de pragmatizmin, yararcılığın vb. yalnızca türüyle geçim sizlik
gösLerebilir. H iç kuşkusuz, ııssal-olm ayan karşısında, usdışı karşısın
da kendi yargısına g ü ven eb ilm ek kavramın bilgisiyle sağlam laşm ış
usun duygusunu gerektirir. Ve eğitim li gü ven eğitim siz dikbaşlılık
ile doğrudan doğruya aynı şey değildir.
U sdışı yalnızca y e tk e cilik tarafından p ek iştirilm ez. Bu amaçla
geliştirilen bir de işlemsel koşullandırm a yön tem i, bir de hayvanlara
etkili olarak uygulanan bir 'ö ğ re tm e ' yolu vardır. Reklam cılık bu y o l
la etkilidir. D üşünm e özerkliğinin en dışsal, en yabanıl gü d ü lere ko
layca yen ik diişLüğü bir 'm o d e r n le ş m e ’ ortam ında, D e s c a r te s ’ m
'rögîfo’suııun Banka reklam broşürlerinde söm ürülm esi p ek çok ent.e-
le yadırgatıcı, gid erek dikkat çekici bile g elm ez. T ersin e, bönlüğün
bakış açısından, böyle şeyleri yadırgamanın kendisi yadırgatıcı g ö rü
nür. D esca rtes hayvanların dü şün m ediklerin e, uslamlama y e te n e
ğin den yok su n olduklarına inanıyordu. D üşünm em enin insana özg ü
yollan da vardır. Ekinsel belirlenim i, gelişim i, büyüm eyi para m an
54 Aziz Yardımlı
Kaynakça
Kalkiîlüs üzerine
— Kalıç. Vır tor. A History o f M/HSıematics: A n !ntrndudinn. N ew York: H aqıer
Cnllıns, 1Ö93.
KİTAP [
CİSİMLERİN DEVİMLERİ
KESİM
1. İlk ve son oranlar yöntem i 93
12. Küresel cisim lerin çekim kuvvetleri [Ön. 7 5 -7 6 ] 104
KİTAP m
EVRENİN DİZGESİ
(Matematiksel İrdelemede)
Optik
( Ya da, Işığın Yansımaları, Kırınım ları, B ükülüm leri ve
Renkleri Üzerine B ir İnceleme)
Kitap I I I 139
Sorular 1-30 139
YAZIŞMALAR
Robert B oyle’a bir M ektup: E th er ve Yerçekimi 179
O ldenburg’a bir M ektuptan Parça: Önsavlar Üzerine 183
Richard B entley’e bir M ektup: Tann ve Yerçekimi 184
PARÇALAR
“ G e rçe k Dinin Kısa Bir Ş em ası," N ew ton ’un bir elyazmasından:
Evrensel Tasar 188
Tann ve Doğal Felsefe 188
E kler
Principia, İçindekiler (İngilizce ve T ü rk çe) 190
N ew ton İçin Bir Zamandizin 193
Sözlükler 199
Ç özü m lem e (A. Yardımlı) 202
Dizin 206
Isaac N ew ton
DOĞAL FELSEFENİN
M ATEM ATİKSEL İLKELERİ
BİRİNCİ YAYIMA ONSOZ
( 1686 )
Is. N evvtün
C am bridge, Trinily C ollege, 8 Mayıs 1686
Is. N ew ton
Ü Ç Ü N C Ü Y A YI M A ÖNSÖZ
(1725)
Is. N ev v ton
Londra, 12 Ocak, 1725-6
TANIMLAR
TA N IM I
TA N IM II
Bütünün devim i tüm parçalann devim lerinin toplam ıdır; v e dola yı
sıyla, hız e ş it olm ak ü zere, n icelikte iki kat bir cisim d e dev im iki
kattır; hız iki kat olm ak ü zere, d ört kattır.
TA N IM III
Özdeğin vis insi tası, ya da doğal kuvveti bir direnme gıicüd ür ki, on u n
la h er cisim , elinden geldiği ölçüde [quantum in s e esti, şim d ik i d u
rum unda sü rer— bu ister dinginlik durum u olsun, isterse doğru bir
çizgide biçirndeş olarak ileriye doğru devinm e durum u.
67
68 ISAAC N E W TO N : PRINCIPIA
tur. B ir cisim , özd eğin süredurum lu doğasından ötürü, güçlük olm ak
sızın dinginlik ya da d e v im durum u dışına alınamaz. Bu açıklam a
ü zerin e, bu vis insita, ço k anlamlı bir adla, süred urum kuYveti ( vis
inertiae) ya da eylem sizlik k u vveti olarak adlandırılabilir. Am a bir
cisim ancak ü zerin e bastıran [im prim o] bir başka ku vvet durum unu
d e ğ iştirm e y e çalıştığı zam an bu k u vveti uygular; v e bu ku vvetin
uygulam ası h em diren ç h em d e dürtü olarak görü leb ilir; cisim ş im
diki durum unu sürdürm ek için bastıran k u vvete karşı çıktığı sü re
ce, diren çtir; cisim bir başkasının bastıran k u v v etin e kola yca yol
v e r m e y e r e k ötek in in durum unu d e ğ iştirm e y e çabaladığı s ü rece,
dürtüdür. D iren ç gen ellikle dinginlikteki cisim lere yüklenir, v e dürtü
dev im d ek ilere; ama dev im ve dinginlik, gen ellikle kavrandıkları gibi,
yalnızca göreli olarak ayırdedilirler; ne de gen ellikle dinginlikte sayı
lan cisim ler h er zaman g e rçe k te n dinginliktedirler.
T A N IM IV
TA N IM V
C isim leri dünyanın ö z e ğ in e yön len d iren y erçek im i, dem iri m ıkna
tıs taşına yön len d iren m anyetik ku vvet [fis m agnetica], v e ne olursa
olsu n g e z e g e n le rin başka türlü iz le y e ce k oldukları doğrusal d e v im
lerden sürekli olarak yana çekilm elerin i ve eğrisel yörü n gelerde çe v -
rin m elerini sağlayan o k u v v et bu türdendir. B ir ipin ucuna bağlanıp
d ön dü rü len bir taş onu dön dü ren eld en kaçm aya çabalar; v e bu çaba
yoluyla ipi gerer, v e ne den li büyük bir hızla çev rin irse bunu o denli
b üyük bir k u vvetle yapar, v e bırakılır bırakılm az uçup gider. B u çaba
ya karşıt olan, v e ipin taşı sürekli olarak ge riy e ele doğru çek m esin i
sağlayan, v e onu y ö rü n g esin d e tutan o ku vveti, yörü n gen in öz e ğ i
TAN IM LA R 69
TA N IM VI
T A N IM VII
TA N IM VIII
B ö y le c e ağırlık daha büyük bir cisim d e daha büyük, daha k ü çük bir
cisim d e daha k ü çüktür; ve aynı cisim d e, dünyaya yakın ken daha
büyük, v e daha büyük uzaklıklarda daha küçüktür. Bu tür n icelik
bütün cism in ö z e ğ e doğru çe k ilg en liği ya da yatkınlığı [centripelency;
o rp ropen sion ], ya da, diyebilirim ki, ağırlığıdır; v e h e r zaman cism in
inişini e n g e lle m e y e tam olarak yeterli bir eşit v e aykırı ku vvet n ice
liği yolu yla bilinir.
Bu k u v v e t niceliklerini, kısalık uğruna, devindirici, ivm elend irici
v e saltık k u v v e tle r olarak adlandırabiliriz; v e, ayrım uğruna, onları
ö z e ğ e eğilim li cisim ler, bu cisim lerin yerleri, v e yön eldik leri ku v
v e t ö ze ğ i açısından irdeleyebiliriz; başka bir deyişle, devindirici kuv
v e ti bütünün b ir ö z e ğ e d oğ ru birlikte alınan tek tek parçaların
yatkınlıklarından doğan bir çabası v e yatkınlığı olarak cisim ile bağ-
72 [SAAC NHtVTON: PRIA'CU'IA
devim i tanım lam ıyorum . Yalnızca b elirtm em g erek ki, sıradan insan
lar [the vulgar] bu n icelikleri duyulur n esn elerle ilişkilerin den b a ş
ka h içbir kavram altında tasarlamazlar, Ve buradan belli önyargılar
doğar ki, bunları gid erm ek için onları saltık ve göreli, g e rçe k ve görü
nürde, m atem atiksel v e sıradan olarak ayırdetm ek uygıın olacaktır
\absolutas & rdativas, veras & apparentes, mathcnıatices & vuigaresJ.
I. Saltık, g e rçe k , v e m atem atiksel zaman [tem pus absolutttnı, m -
ntm , & m atkem aticu m ], kendiliğinden, ve kendi doğasından, dışsal
herhangi birşey ile ilişki olm aksızın eşitlikle akar [acquabiiiterfluit\,
ve bir başka adla sü re olarak adlandırılır: g öreli, görü n ü rde, ve sıra
dan zaman ise sürenin devim aracılığıyla duyulur ve dışsal (ister d o ğ
ru ister biçim deş-olm ayan olsu n ) bir ölçü südü r ki, gen ellik le g erçek
zamanın y e rm e kullanılır; örn eğin bir saat, b irgiin , bir ay, bir yıl gibi.
II.Saltık uzay [spafium u b so h h tm ], kendi doğasında, dışsal h er
hangi birşey ile ilişki olm aksızın, her zaman b en zer ve devim siz kalır,
G öreli uzay saltık uzayların dev in eb ilir bir boyutu ya da ölçü südü r
ki, duyularım ız onu cisim ler açısından konum u yoluyla belirler, ve
kabaca d evim siz uzay y erin e alınır; örn eğin yeryü zü açısından konu
mu yolu yla belirlen en bir yeraltı, atm osferik, ya da g ö k s e l uzayın
boyutu böyledir. Saltık uzay ve göreli uzay b ö y le ce bet ide ve büyük
lükte aynıdırlar; ama h er zaman sayısal olarak aynı kalmazlar. Ç ü n
kü e ğ e r ö rn eğin yeryü zü d ev in irse, havainizin yery ü zü ile göreli
olarak v e onun açısından her zaman aynı kalan bir uzayı bir kez sal
tık uzayın için e havanın geçtiği bir parçası olacaktır; bir başka kez
onun bir başka parçası olacak, ve b ö y le ce , saltık olarak anlaşıldığın
da, sürekli olarak değişecektir.
III. Yer [iocus] bir cism in doldurduğu bir uzay parçasıdır, ve uzaya
g ö re ya saltık ya da görelidir. B ir uzay parçası [pars spatn\ diyorum ;
cism in konum u [sifro; m rporis] değil, ne de dışsal yiizeyi. Çünkü eşit
katiların yerleri h er zaman eşittir; ama yü zeyleri, b en zersiz betileri
n ed en iyle, ço ğ u kez eşitsizdir. Konumların sözcü ğü n asıl anlamında
hiçbir n icelik leri yoktur, ne de yerlerin özellikleri [affectio] olm ak
tan çok yerlerin kendileridirler. Bütünün devim i parçaların dev im i
nin toplamı ile aynıdır; eş d ey işle, bütünün y erin d en ötelen m esi
parçaların y e rlerin d en ötelen m elerin in toplamı ile ayın şeydir; v c
ö y le y s e bütünün ye ri parçaların yerlerin in toplamı ile aynıdır, ve bu
n ed e n le içse ld ir ve bütün cisim dedir.
Yer [locus] bir cism in doldurduğu bir uzay parçasıdır, v e uzaya göre
ya saltık ya da görelidir. Bir uzay parçası [pare spatii\ diyorum ; c is
min konum u [sifas corporis] değil, ne d e dışsal y ü zeyi. Çünkü eşit
katiların yerleri her zaman eşittir; ama yü zeyleri, ben zersiz betileri
TA K IM LA R 71
N ot
hangi bir d eğ işim e açık değildir. D ev im ler ister hızlı isterse yavaş
olsunlar, ya da iste rse hiç olmasınlar, şeylerin varoluşunun kalıcılık
sü resi aynı kalır: v e dolayısıyla bu sürenin on un yalnızca duyulur
ölçü leri olan şeylerd en ayırdedilm esi gerekir; ve onu bunlardan g ök -
b ilim scl eşitlik aracılığıyla çıkarsarız. B ir fen om en in zam anlarını
be lirle m e k için bu eşitliğin zoru n luğu sarkaç saatleri ile d e n e y le r
den olduğu gibi Jüpiter’ in uydularının tutulmaları tarafından da kanıt
lanır.
Zam an parçalarının düzeninin d e ğ işm e z olm ası gibi, uzay parçala
rının dü zen i d e değişm ezdir. Bu parçaların y erlerin d en dışarı çıka
rıldığım varsayarsak, (e ğ e r anlatıma izin verileb ilirse) kendilerinin
dışına çıkarılm ış olacaklardır. Ç ünkü zamanlar v e uzaylar, bir bakı
ma, tüm başka şeylerin olduğu gibi kendilerinin de yerleridirler. Tü m
ş e y le r ardışıklık düzeni açısından zamanda y erleşm iştir; ve konum
dü zen i açısından uzayda. Y erler olm aları özlerin d en ya da doğaların
dan ötü rü dü r; v e şe y le rin birincil yerlerin in devind irilebilir olm ası
saçmadır. Bunlar ö y le y s e saltık yerlerdir; v e o y erlerd en ö te le n m e
le r biricik saltık devim lerdir.
Ama uzayın parçalan g ö rü lem ey ecek leri ya da duyularım ız yoluyla
b irbirlerinden a y ırd e d ile m ey ecek leri için, bu y ü zd en onların y erin e
du yu lur ölçü lerin i [m ensura sensibilis] kullanırız. Çünkü şeylerin
dev in m ez olarak görü len herhangi bir cism e g ö re konum larından v e
uzaklıklarından tüm y e rle ri tanımlarız; ve sonra b ö y le y e rle r a çısın
dan, cisim leri bu y e rle rd e n kim ilerinden başkalarına aktarılıyor ola
rak dü şü n erek tüm dev im leri hesaplarız. Ve b ö y le ce , saltık y e rle r
v e d e v im le r yerin e, göreli olanları kullanırız; v e bunu işlerin olağan
durum unda hiçbir uygunsuzluk olm adan yaparız; ama fe lse fi in ce le
m e le rd e , duyularım ızı soyutlam am ız v c şeylerin ken dilerin i yaln ız
ca duyulur ölçü leri olan yanlarından ayrı olarak ird elem em iz gerekir.
Ç ü nk ü olabilir ki, g e rçe k te din gin likte olan v e ken dilerin e başka
cisim le rin y e r v e d e v im lerin in g ö re li k ılın a b ileceği h içb ir cisim
yoktur.
Am a saltık v e gö re li dinginlik v e devim i birbirlerinden ö z e llik le
ri, n edenleri, v e etk ileri yoluyla ayırdedebiliriz. G erçek dinginlikte
olan cisim lerin birbirleri açısından dinginlikte kalmaları bir din gin
lik özelliğidir. Ve dolayısıyla durağan yıldızların uzak b ölgele rin d e,
ya da belki d e onların ço k ötelerin d e, saltık olarak dinginlikte olan
bir cism in olabilm esi olanaklıdır; ama, bizim b ölgelerim izd e cisim le
rin birb irlerin e g ö r e konum larından bunlardan h erhangi birinin o
uzak cism e g ö r e aynı konum u sürdürüp sü rd ü rm ediğin i bilm ek
olanaksız olunca, bundan saltık dinginliğin b izim b ölgelerim izd ek i
TA N IM LA R
YASA I
YASA II
E ğ e r herhangi bir ku vvet bir devim üretirse, çifte bir k u vvet çifte
d evim , iiç kat bir k u vvet üç kal bir dev im ü retecek tir— bu ku vvet
ister bütünüyle ve birden uygulansın, isterse dereceli ve ardışık ola
rak. Ve bu dev im (h e r zaman üretici ku vvet ile aynı yokla yön elm iş
olduğundan), e ğ e r cisim ö n ce d e n d ev in m işse, ön cek i d ev im e e k le
nir ya da ondan çıkarılır, ve bu doğrudan birbirleri ile işbirliğinde
olmalarına ya da doğrudan birbirlerine aykırı olmalarına g öre olur;
ya da, e ğ ik oldukları zaman, h er ikisinin belirlen im in den b ileşm iş
yen i bir devim ü retm ek ü zere e ğ ik olarak birleşirler.
YASA III
H er eyleme/etkiye h er zam an karşıt olan eşit bir tepki vardır; y a da, iki
cism in birbiri üzerindeki karşılıklı eylemleri her zam an eşittir, ve aykırı
parçalara yön elik tir.
73
80 ISAAC NEVVTON: PRİNCİPİA
SO N U R G U I
S O N U R G U II
SO N U RG U III
Çünkü etki v e karşıt tepkisi III. Yasaya g öre eşittir, v e dolayısıyla II.
Yasaya g ö re d ev im lerd e karşıt parçalara doğru eşit d e ğ işim le r üre
tirler. Ö y le y se e ğ e r d ev im ler aynı parçalara doğru y ö n e lik s e , ö n c e
ki cism in dev im in e e k le n en h erşey arkadan g e le n in devim in den
çıkarılacaktır; ö y le ki toplam ön cek i ile aynı olacaktır. E ğer cisim ler
aykırı d ev im lerle karşılaşırlarsa, h er ikisinin devim in den de eşit bir
çıkarm a olacaktır; v e dolayısıyla karşıt parçalara doğ ru y ö n e lm iş
devim lerin ayrım ı aynı kalacaktır.
B ö y le c e , e ğ e r bir k ü resel A cism i kü resel B cism in d en 3 kat b ü
y ü k se ve hızı = 2 ise, ve B bir hız = 10 ile aynı yön d e arkadan g e li
yorsa, o zaman
,4’ nm devim i : C 'nın devim i = 6 : 10.
O zaman, devim lerin in 6 parçalı v e 10 parçalı olduklarını varsayar
sak, toplam 16 parça edecektir. Ö y le y s e , cisim lerin karşılaşm ası
üzerine, e ğ e r /I 3, 4 ya da 5 devim parçası kazanırsa, B o denlisini
y itirecek tir; v e dolayısıyla yansım adan sonra A 9, 10 ya da 11 parça
ile, ve B ise 7, 6 ya da 5 parça ile ilerley ecek , v e toplam h er zaman
daha ön ee olduğu gibi 16 parça kalacaktır. E ğ er A cism i 9, 10, 11 ya
da 12 dev im parçası kazanırsa, v c dolayısıyla karşılaşmadan sonra
1 5 ,1 6 ,1 7 ya da 18 parça ile ilerlerse, B cism i, A ’nın aldığı denli par
ça yitirerek , ya 9 parça yitirdikten sonra 1 parça ile ile rle y e ce k , ya
da 10 parçalı tüm ilerleyici devim ini yitirdikten sonra durup d in gin
likte kalacaktır; ya da yalnızca bütün devim ini yitirm ek le kalmayıp,
atna (e ğ e r b ö y le diy eb ilirsem ) bir parça daha yitirm iş olarak, 1 parça
ile g e riy e g id ecek tir; ya da 2 parça ile g e riy e gidecektir, çünkü 12
parçalı bir ilerleyici dev im çıkarılm ıştır. Ve b öy lece işbirliği yapan
devim lerin toplam ı,
1 5 + 1 ya da 16 + 0,
1 7 - 1 ve 1 8 - 2 ,
h erzam an cisim lerin karşılaşma ve yansımalarından ön ce olduğu gibi
l ö parçaya e ş it olacaktır. Ama cisim lerin yansımadan sonraki ile r
lem e devim leri bilindiği için, h er birinin hızı da bilinecektir, çünkü
yansım adan sonraki hızın ön ceki hıza oranı sonraki devim in ön cek i
d ev im e oranı gibidir. Son durum da olduğu gibi,
84 ISAAC N E W T O N : PRİNCIPIA
S O N U R G U IV
İki ya da daha çok cism in ortak ağırlık özekleri cisim lerin k en d i ara
larındaki eylem leri yoluyla devim ya da dinginlik duru m u nu değiştir
mezi ve öyleyse birbirleri üzerinde etkide bulunan tüm cisim lerin ortak
ağırlık özekleri (dışsal eylem leri ve engelleri dışlayarak) ya dinginlik
tedir, ya da doğru b ir çizgide biçim deş olarak devinir.
Çünkü e ğ e r iki nokta doğ ru çizgilerde biçim deş bir dev im ile ilerli
yorsa, v e uzaklıkları verili bir oranda bölün ü rse, b ölm e noktası ya
dinginlikte olacak, ya da doğru bir çizgide biçim deş olarak ile r le y e
cektir. Bu daha sonra Yardımcı Ö n erm e 2 3 'te v e Sonurguda, nokta
lar aynı dü zlem de devindirildikleri zaman tanıtlanır; ve b e n z e r bir
uslam lama yoluyla, noktalar aynı dü zlem de d ev ind irilm ed ikleri za
man gösterilebilir. Ö y le y s e e ğ e r herhangi bir sayıda cisim b içim d eş
olarak doğru çizgilerde deviniyorsa, herhangi ikisinin ortak ağırlık
ö zek leri ya dinginliktedir, ya da biçim deş olarak doğru bir çizgid e
ilerler; çünkü bö y le devin en o iki cism in özeklerini bağıntılavan çizgi
o ortak ö ze k te verili bir oranda bölünür. B e n ze r olarak o iki cism in
v e bir üçüncüsünün ortak ö ze k le ri ya dinginlikte ya da b içim d eş ola
rak doğru bir çizgid e d ev in iy or olacaktır; çünkü o ö z e k te iki cism in
D EVİM BELİTLERİ YA DA YASALARI 85
ortak özek leri ve bu sonu ncu n un özeğ i arasındaki uzaklık verili bir
oranda bölünür. B en zer olarak bu ü ç cism in v e bir dördüncü cism in
ortak öze k le ri ya dinginliktedir ya da biçim deş olarak doğru bir ç iz
gid e devinir; çünkü üç çisinin ortak özek leri v e dördüncünün özeğ i
arasındaki uzaklık da orada verili bir oranda bölünür, v e bu sonsuza
dek böyle gider. Ö y le y s e , ne kendi aralarında herhangi bir karşılıklı
eylem in ne de ü zerlerin e dışardan dayatılan herhangi bir yabancı
kuvvetin olduğu ve dolayısıyla b içim deş olarak doğru çizgilerde d ev i
nen cisim lerin bir dizgesin d e tümünün ortak ağırlık özeğ i ya din
gin lik tedir ya da biçim deş olarak doğru bir çizgide Herler.
Dahası, birbirleri ü zerinde eylem d e bulunan iki cism in bir d iz g e
sinde, bu cisim lerin ö zek leri v e h er ikisinin ortak ağırlık özeğ i ara
sındaki uzaklıklar karşılıklı olarak cisim ler gibi orantılı okluğu için,
o cisim lerin göreli devim leri, ister o ö ze ğ e yaklaşıyor isterse ondan
uzaklaşıyor olsunlar, kendi aralarında eşit olacaktır. Ö y ley se d ev im
lerin uğradığı değ işim ler eşit oldukları v e aykırı parçalara y ö n e ld ik
leri için, o cisim lerin ortak özek leri cisim lerin kendi aralarındaki
karşılıklı eylem leri yoluyla ne ivm elenir ne de engellenir, ne d e ken
di dev im ya da dinginlik durumu açısından herhangi bir değ işim e
uğrar. Ama birçok cisim den oluşan bir dizgede birbirleri ü zerin de
eyle m d e bulunan herhangi ikisinin ortak ağırlık özek leri o ey lem
yoluyla durum unda hiçbir değ işim e uğramadığı için; v e ötek ilerin o
e y le m tarafından kendisine karışılm ayan ortak ağırlık özekleri ise
hiç uğram adığı için; ama o iki ö zek arasındaki uzaklık tüm cis im le
rin ortak ağırlık öze k le ri tarafından özek leri oldukları cisim lerin
gen el toplamları ile ters orantılı parçalara bölündüğü için; v e ö y le y
se o iki ö ze k devim ya da dinginlik durumlarını korurken, tümünün
ortak özek leri d e durum unu koruduğu için, açıktır ki tüm ünün ortak
özekleri hiçbir zaman herhangi iki cism in kendi aralarındaki e y le m
lerinden dev im ya da dinginlik durum unda herhangi bir değ işim e
uğramaz. Ama b ö y le bir dizgede cisim lerin kendi aralarındaki tüm
ey le m le ri ya iki cisim arasında y e r alır, ya da herhangi iki cisim
arasında karşılıklı olarak y e r alan eylem lerd en bileşir; v e ö y le y s e
hiçbir zaman tümünün ortak ö zeğ in d e onun devim ya da dinginlik
durum u açısından herhangi bir başkalaşım üretm ezler. Bu yü zden o
öze k , cisim ler birbirleri ü zerinde eylem d e bulunmadıkları zaman,
ya dinginlikte olduğu ya da biçim deş olarak belli bir doğru çizgide
ilerlediği için, cisim lerin kendi aralarındaki karşılıklı e y lem lerin e
karşm , h er zaman kendi dinginlik ya da b içim d eş olarak doğru bir
çizgide ilerlem e durumunda kalacaktır, y eter ki bütün dizge ü ze ri
ne dışardan uygulanan belli bir gü cün eylem i yoluyla bu durum dan
8fi ISA AC N E W T O N : PRINCIPIA
SO N U R G U V
S O N U R G U VI
E ğer herhangi b ir yolda kendi aralarında devinen cisim ler eşit ivm e-
lendirici kuvvetler yoluyla koşut çizgiler yönünde ililecek olurrsa, tümü
de kendi aralarında sanki o kuvvetler tarafından itilm em işler gib i aynı
yolda devinm eyi sürdüreceklerdir.
N ot
RS : S T = Z : 2,
o zaman S T S ’den A ’ya iniş sırasındaki g ecik m eyi çok yakından te m
sil edecektir. B cism ini y e rin e g e ri alın; ve, A cism inin S n oktasın
dan d ü ş m e y e bırakıldığını varsayarsak, A yansım a yerin d ek i hızı,
duyulur bir hata olm aksızın, sanki boşlukta T noktasından in m iş gibi
olacaktır. Bu açıklam a üzerin e bu hız TA yayının kirişi ile tem sil e d i
lebilir. Ç ü n kü salınan b ir cism in en alt noktasındaki h ızın ın inişi
sırasında b etim lediğ i yayın kirişi ile orantılı oldu ğu g e o m e tric ile r
tarafından iyi bilinen bir ön erm edir. Yansımadan sonra, varsayalım
ki A cism i s y e rin e v e B cism i fe yerin e gelsin . B cism ini çekin , v e v
yerin i bulun, ö y le ki e ğ e r A cism i bırakıldığında te k bir salınımdan
sonra oradan r y e rin e geri d ön erse, st ra’ nin bir dördün cü parçası
olabilir v e on un ortasında rs'yi f r ’ y e e ş it bırakacak bir yold a durur;
ve tA yayının kirişi A cism inin yansım adan h em en sonra A y e rin d e
ki hızını tem sil etsin. Çünkü e ğ e r havanın diren ci uzaklaştırılm ış
olsaydı, t A cism inin y ü k s e le ce ğ i g e rçe k v e doğru y e r olacaktır. Aynı
yolda, B cism inin yü k seld iği k yerini boşlukta y ü k s e le ce k olduğu l
yerin i bularak d ü zelteceğiz. Ve b ö y le ce h e rşe y sanki g e rçe k te n b o ş
luktaym ışız gibi yapılan d e n ey ler altına getirilebilir. Bunlar yapıldık
tan sonra, e ğ e r dey im y e rin d ey se A cism inin TA yayının kirişi (ki
hızını tem sil e d er) ile çarpım ını alacağız, ö y le ki yansım adan h em en
ö n ce A yerin dek i devim ini eld e ed eb ilelim ; v e sonra tA yayının kiri
şi ile, ö y le ki yansım adan h em en sonra A yerin d ek i devim in i eld e
edebilelim . Ve b ö y le c e B cism inin Bl yayının kirişi ile çarpım ını ala
cağız, ö y le ki yin e on un yansım adan h em en sonraki devim in i eld e
e d eb ilelim . Ve b e n z e r olarak, iki cisim a yn a y n yerle rd e n bırakıldık
ları zam an, yansım adan h em sonra h em de ö n ce h e r birinin d e v im le
D E V İM BELİTLERİ Y A D A YASALARI 89
CİSİMLERİN DEVİMLERİ
KESİM I
AŞAĞIDAKİ ÖNERMELERİ TANITLAMAMIZA YARDIM EDEN
İLK VE SON NİCELİK ORANI.ARI YÖNTEMİ
Y a r d i MCi Ö nerm e 1
Y a r d im c i Ö n e h m iî 2
m
94 ISAAC N E W TO N : PRİNCİPİA
Y a r d im c i Ö n e r m e 3
Ç ü n k ü varsayalım ki AF en büyük
“ ‘ .I
g e n iş liğ e e şit olsun , ve F A n /p a ra lelk e
narını tam am layalım . Bu paralelkenar
içe çizili v e dışa çizili b etilerin ayrım la
rından daha büyük olacaktır; A F g e n iş
liği son su za dek k üçüldüğü için, verili
herhangi bir d ik d örtgen d en daha küçük
olacaktır.
Y a r d im c i Ö nerm e 4
ise, diyorum ki, bu iki beti, AacE, PprT, birbirleri ile o aynı oran için
dedir.
ti
Y a r l iim c i Ö n e r m e 5
Y a r d im c i Ö n e r m e 6
Y a r ijim c i Ö nerm e 7
tüm A D , A E , B F, BG apsislerinin
ve AB kiriş v e yayının herhangi
birinin herhangi birine e n son ora
nı eşitlik oram olacaktır.
Y a r d im c i Ö n e r m e 8
S o n u r g u . V e b u y ü z d e n e n s o n o r a n la ra iliş k in tü m u s la m la m a la r
d a , b u ü ç g e n l e r d e n h e r h a n g i b ir in i h e r h a n g i b i r i n i n y e r i n e k u l l a
n a b i li r i z .
Y a r l iim c i Ö nerm e 9
E ğer h er ikisi de konum da verili bir AE doğru çizgisi ve bir ABC eğri
çizgisi birbirlerini verili bir A açısında keserlerse; ve verili b ir başka
açıda BD. CE o doğru çizgiye ordinatlar olarak birleştirilir ve eğri ile
98 IS A A C NEVVTON: PRİNCİPİA
Y a r d im c i Ö nerm e 10
N ot
Y a r d im c i Ö n e r m e 11
A B 2 = A G -B D , ve
A t 2 = A g - bd.
A B 1 : Ab2 = BD : bd. o . e .d .
S o n u r g u 1. Ö y l e y s e A D , Ad t e ğ e t l e r i , AB, Ab y a y la r ı , v e b u n la r ın
B C , bc s i n ü s l e r i e n s o n u n d a A B , Ab k i r i ş l e r i n e e ş i t o l d u k l a r ı i ç i n ,
k a r e l e r i e n s o n u n d a B D , bd a lt -u z a t m a la r ı i l e o r a n t ılı o la c a k tır .
İLK V E SON O RAN LA R Y Ö N TEM İ 1(11
S o n u r g u 4 . E nson
AAD B : tsAdb = A D 3 : AeP = D İP ' : db1'2
orantısı
AAD B : tsAdb = A D - D B : A d ■db
orantısından ve en son
A D '1 : A d 2 = D B : db
orantısından türetilir. B o y le r e en sonunda
AA B C ; hA bc = B C 3 : b c 1
e ld e edilir.
N ot
K ü resel c is im l e r in ç e k im kuvvetleri
E ğer verili bir kürenin tek tek noktalarına noktadan uzaklıkların k are
si ile azalan eşitözekçek kuvvetler yönelikse, diyorum ki, b ir başka ben
zer küre on un tarafından özeklerin uzaklığının karesi ile ters orantılı
b ir kuvvet ile çekilecektir.
* [N ew ton özellikle yalın olmayan bir sunuş yöntem ini izler, ve hiç de seyrek
olmamak iırere bütünüyle g ev şek anlatımlar, bütünüyle kötü sözdizim leri kul
lanır. Bunlar çeviride olanaklı olduğu ölçüde pürüzsüzleştirildi. T üm cen in Latin-
cc s i şöyledir: " Attractiones ephaerarum, versus (ilias sphaeras komogeneas, sunt
ut spkraerac trahentes applicatae ad ıjuadrata distantiarum centrorum suorum
a centris earum , quas attrahunt” :: "Kürelerin başka türdeş kürelere karşı çekim
leri çeken kürelerin özeklerinden çektikleri kürelere uzakltklorıntn karelerine
uygulanması gibidir.” Lat. “ ut” ilgeç sözciiğii İng. çeviride “ as” ile karşılanır
v e ilgeç olarak "u t” çok çeşitli ilgilerin yanında doğallıkla göreli olmayı da anla
tır. Ayrıca, “ a p p lko" “ atlachlbağlatnak" olarak okunduğunda, tüm cenin son üç
sözcüğü şö y le olacaktır: “ karelerine bağlıdır."]
101
KÜRESEL CİSİMLERİN Ç E K İ M KUVVETLERİ 105
S o n u r g u 4 . V e e ş i t s i z u z a k lık la r d a o ç a r p ı m la r i l e d o ğ r u v e ö z e k l e r
a r a s ın d a k i u z a k lık la r ın k a r e l e r i il e t e r s o r a n t ılıd ır .
S o n u r g u 9 . Ve dön en cisim ler yukarıda betim len diği gibi ayrıca h er
hangi bir durum daki çe k en k ü reler oldukları zaman da.
KİTAP III
EVRENİN DİZGESİ
( MA TE MA Tİ KS E L İ RD ELE ME LE RD E)
107
FE LSE FE D E USLAM LAM A KURALLARI
KURAL I
Doğal şeylerin görüngülerini açıklam ak için kem doğru kem de yeterli
olanlardan başka hiçbir nedenlerini kabul etm eyeceğiz.
K U R A L II
Öyleyse aynı doğal etkilere, olanaklı olduğu ölçüde, aynı n eden leriyü k-
lem eliyiz.
K U R A L III
C isim lerin derecede n e yeğinleşm e ne de gevşem e kabul eden, ve d eney
lerim izin erim i içersindeki tüm cisim lere a it olduğu bulunan n itelik
leri ne olursa olsun tüm cisim lerin evrensel nitelikleri sayılacaktır.
Ç ünkü cisim lerin nitelikleri bizim için yalnızca d en ey ler yoluyla bili-
n ebildiğin e g ö re , d e n e y le r ile ev ren sel olarak bağdaşan tüm n itelik
leri e v re n s e l sayacağız; v e azalmaya açık olmayan türde olanlar hiçbir
zaman bütünüyle ortadan kaldırılamazlar. H iç kuşkusuz d ü şler ve
k en di icadettiğim iz b o ş kurgular uğruna d en ey lerin kanıtından vaz
g e ç m e y e c e ğ iz ; ne d e yalın olm aya yatkın v e h er zaman kendi ile
u yum lu olan D oğa andırım ından geri çe k ile ce ğ iz. C isim lerin uzam ı
nı duyularım ız yoluyla olm aktan başka h içbir yolda bilem eyiz, n e de
duyum lar tüm cisim lerde ona ulaşırlar; ama duyulur olan tüm ş e y
lerd e uzam algıladığım ız için, bu y ü zd en on u e v ren sel olarak tüm
başkalarına da yükleriz. C isim lerin çoğunluğunun sert olduğunu d e
n eyim yoluyla öğren iriz; v e bütünün sertliği parçaların sertliğin d en
d oğ du ğ u için, bu y ü zd en haklı olarak b ölü n m ey en parçacıkların
108
KELSEKKDE U S L A M L A M A KURALLARI 109
K U R A L IV
D eneysel felsefed e genel tüm evarım yoluyla fenom enlerd en çık a rsa m n
önerm elere, tasarlanabilecek k arşıt önsavlara karşın, doğru olarak ya
da gerçeğe çok yakı n olarak bakacağız— ta k i onları ya daha doğru, ya
da kııraldışüara açık kılabilecek başka fen om en ler ortaya çıkıncaya
dek.
Ö nerm e 4. T eorem 4
N ot*
111
112 ISAAC NEWTON; PRİNCİPİA
Ö n erm e 5. T eorem 5
N ot
Ö nerm e 6. T eorem G
T üm cisim ler her gezegene doğru çekilirler; ve cisim lerin herhangi bir
gezegene doğru ağırlıkları, gezegenin özeğinden eşit uzaklıklarda, tek
tek kapsadıkları özdek nicelikleri ile orantılıdır.
S o n u r g u 1 . B u y ü z d e n c i s i m l e r i n a ğ ır lık la r ı h i ç i m v e d o k u l a n n a b a
ğ ı m l ı d e ğ i l d i r ; ç ü n k ü e ğ e r a ğ ır lık la r b i ç i m l e r i l e d e ğ i ş t i r i l e b i l s e y d i ,
b iç im le r in tü r lü lü ğ ü n e g ö r e , e ş it ö z d e k t e , d a h a b ü y ü k y a da d a h a
k ü ç ü k o l u r l a r d ı ; k i d e n e y i m e b ü t ü n ü y l e k a r ş ıd ır .
biçim den b içim e bir ardışık değişim yoluyla, sonunda kendi özd ek
n icelik leri ile orantılı olarak en ço k yerçek im i uygulayan cisim lerle
aynı durumdaki bir cism e değişebilirdi; v e, ö te yandan, en ağır cisim
ler, o cism in ilk biçim ini kazanarak, d e r e ce d e r e ce yerçek im ierin i
yitirirlerdi. Ve buna g ö re ağırlıklar cisim lerin b içim lerin e bağım lı
oluı, ve o biçim lerle birlikte değ işeb ilirlerdi— ön cek i Sonurguda ta
nım lanm ış olana aykırı olarak.
116
G EN EL N O T 117
lDr. P o cock Latince Dem sözcüğünü Arapça Efendi yi anlatan riz/dan türetir
(çekim li durumunda di). Bu anlamda prenslere tanrılar denir, M ezm m lar, 82.6;
ve John, 10.3f>. Ve Musa kardeşi Aaron için bir tanrı, ve. Firavun için bir ta n n
demektir, Exodııs, d .16; ve 7.1. Ve aynı anlamda ölm üş prenslerin ruhlarına daha
önceleri putperestler tarafından tanrılar denirdi, ama egem enlik yoksunlukla
rından ötürü yanlış olarak.
118 ISAAC N EIVTO N : PRINCIPIA
P R I N C lP Î A 'n ın ik in ci ya y ım ın a
ÖN SÖZ
(1713)
121
122 IS A A C N E W T O N : PR1NCIPIA
kuşuz biz ona en pekin gözlem ler yoluyla bile pek ulaşam azken, alda
tıcı tahm inlerden tü rctilem eyecektir. Ö nsavlan kurgularının ilk ilke
leri olarak alanlar, gerçi daha sonra o ilkelerden en büyük doğrulukla
ile rle s e le rd e , aslında ustaca bir rom ans oluşturabilirler, ama bu gen e
de bir rom ans olacaktır.
O zaman ge riy e den eysel felsefeyi elinde bulunduran üçüncü sınıf
kalır. Bunlar g erçek ten de tüm şeylerin nedenlerini olanaklı en yalın
ilkelerden türetirler; ama sonra fenom enler tarafından tanıtlanmamış
h içbirşeyi bir ilke olarak varsaymazlar. H içbir önsav kurmazlar, ne de
onları gerçeklikleri tartışılabilir sorular olarak olm anın dışında fe ls e
fe y e kabul ederler. Buna g ö re bireşim se! v e çözü m sel olarak ikili bir
yön tem d e ilerlerler. Seçilen kimi fenom enlerden çözü m lem e yolu y
la D oğanın kuvvetlerini v e daha yalın kuvvet yasalarını çıkarsarlar,
v e onlardan bireşim yoluyla geri kalanının yapısını gösterirler. Bu ünlü
yazarım ızın çok haklı olarak geri kalanlara y eğ ley erek kabul ettiği ve
b en zersiz çabaları tarafından geliştirilip sü slen m eye değ er gördüğü
biricik ve karşılaştırılamayacak denli iyi felsefecilik yoludur. B ize Yer
çek im i Kuramından ço k talihli olarak çıkarsanan Evrenin D izgesinin
açım lam ası yoluyla bum ın çok ünlü bir örneğini verm iştir. Yerçekim i
yüklem inin tüm cisim lerde bulunması olgusundan ondan ö n ce başka
ları da kuşkulandılar ya da bunu im gelediler; ama bıınu g örü n g ü ler
den tamtlayabilen ve çok soylu kurgulara sağlam bir tem el yapabilen
biricik ve ilk felsefeci o oldu.
Aslında biliyorum ki belli önyargılara çok fazla boyun eğen kimi ünlü
ler bu yeni ilkeyi onaylamada isteksiz, ve bulanık kavramları pekin
olanlara yeğlem eye hazırdırlar. N iyetim bu seçkin insanları ünlerinden
yoksun bırakmak değil; yalnızca okurun önüne onun bu tartışmada hak
ça bir yargıda bulunmasını sağlayabilecek görüşleri serm ekle yetine
ceğim .
Buna göre, uslamlamamıza en yalın ve bize en yakın olandan başla
yabilm ek için, biraz dünyasal cisim lerdeki yerçekim inin doğasının ne
olduğunu irdeleyelim , ve b öy lece onu bizden çok büyük uzaklıklarda
bulunan gök se! cisim lerde ird elem eye geçtiğim iz zaman daha büyük
bir güvenlik içinde ilerleyebilelim . Şimdi dünya çevresin deki tüm ci
sim lerin y e rçe k im i tarafından dünyaya doğru çekildikleri tüm fe l
s e fe c ile r tarafından kabul edilir. Bir ağırlığı olm ayan hiçbir cism in
bulunmadığı şimdi sayısız deneyim tarafından doğrulanmıştır. G öreli
hafiflik olan ş e y g e rçe k değil ama ancak görünürde hafifliktir, ve biti
şik cisim lerin üstün g e le n ağırlığından doğar.
Dahası, tüm cisim lerin dünyaya doğru çekilm eleri gibi, dünya da
yine tüm cisim lere doğru çekilir. Yerçekim i eylem inin her iki yanda
COTES'IN İKİNCİ YAV'JMA ÖNSÖZÜ 123
dı. Ö yleyse açıktır ki ayın sürekli olarak ya teğ etten dışarı itilmesini
ya da çekilm esini v e yörüngesinde tutulmasını sağlayan özek çek ku v
vet aya ulaşan dünyasal yerçekim i kuvvetinin kendisidir. Ve bu ku v
vetin kendini engin uzaklıklara gen işlettiğin e inanmak bütünüyle
usauygundur, çünkü en yü k sek dağların tepelerin de onun belirgin bir
azalışını bulm ayız. Ö y leyse ay yerçek im i tarafından dünyaya doğru
çekilir; ama, ö te yandan, dünya da karşılıklı bir eylem yoluyla y e r
çek im i tarafından eşit ölçü d e aya doğru çekilir, ki h em ayın h em de
gü n e şin dünya üzerindeki eylem in d en doğan deniz gelgitlerin i ve
güneşitliklerinin gerilem esin i ele alan bu fe ls e fe d e gerek tiği gibi
doğrulanmıştır. Buradan, son olarak, dünyadan büyük uzaklıklarda
yerçek im i kuvvetinin hangi yasaya göre azaldığını buluruz. Çünkü
yerçek im i hiçbir yolda ayın ö z e k çe k kuvvetinden ayrı olm adığı için,
ve bu uzaklığın karesi ile ters orantılı olduğu için, bundan şu çıkar ki
yerçek im i kuvveti tam o oranda azalır.
Şimdi ötek i g e z e g e n le re geçelim . Birincil gezegen lerin güneş ç e v
resin de v e ikincillerin Jüpiter ve Satürn çevresin d e dön m eleri ayın
dünyanın çevresin d e d ön m esi ile ayııı türde fen om en ler oldukları
için, v e dahası birincil g ezegen lerin ö zek çek kuvvetlerinin güneşin
ö ze ğ in e doğru ve ikincillerin ö z e k çe k kuvvetlerinin ayın ö ze k çe k
kuvvetinin dünyanın özeğ in e doğru yön elik olm ası ile aynı yolda Jüpi
ter v e Satürn'ün özek lerin e doğru olduğu tanıtlanmış olduğu için, ve
bunun yanısıra tüm bu ku vvetler özek lerd en tıpkı ayın öze k çe k ku v
vetinin dünyadan uzaklığın karesi ile ters orantılı olm ası gibi uzak
lıkların kareleri ile ters orantılı oldukları için, hiç kuşkusuz tümünün
doğasının aynı oldukları vargısını çıkarm alıyız. Ö y ley se ayın y e r ç e
kimi tarafından dünyaya v e dünyanın yin e aya doğru çekilm esi gibi,
tüm ikincil g e z e g e n le r de birincillerine doğru v e birincil g e z e g e n le r
yine ikincillerine doğru, ve b ö y le ce tüm birinciller gü n eşe doğru ve
güneş yine birincillere doğru çekilecektir,
Ö y le y se güneş yerçek im i tarafından tüm g eze g e n le re doğrıı, v c
tüm g e z e g e n le r gü n eşe doğru çekilir. Çünkü ikincil gezegenler, birin
cile re eşlik ederken, bu arada birinciller ile birlikte güneşin ç e v r e
sinde dönerler. Ö yleyse, aynı uslamlama ile, h erik i türden gezegen ler
de yerçek im i tarafından gü n eşe doğru ve güneş onlara doğru çekilir.
Dahası, ikincil gezegen lerin yerçekim i tarafından gü neşe doğru çek il
dikleri ayın eşitsizliklerinden d e dolu dolu açıktır— hayranlık verici
bir bilgelik ile ortaya serilm iş olarak bu çalışm anın Ü çüncü Kitabında
ortaya serildiğini bulduğum uz çok doğru bir kuram.
G üneşin çe k ici kuvvetinin tüm yanlarda en gin uzaklıklara ya yıl
ması v e onu çe v re le y e n gen iş uzayın h er parçasına işlem esi olgusu
CO TRS'IN İK İN C İ YAYIMA ÖNSÖZÜ 127
lerin devim i için bir tür hız v e yön, ve kuyruklu yıldızlarınki için bir
başka tür gerekir. Am a bu açıklananıayacağı için, ya tüm gök cisim le
ri burgaçlar tarafından taşınmazlar, ya da devim leri bir v e aynı burgaç
tan değil, ama güneşin çevresin deki uzayları doldurup onlara yayılan
birçok ayrı burgaçtan türer dem em iz gerekir.
Am a eğer aynı uzayda b irçok burgaç kapsanıyor ve bunların birbir
leri ile içiçe geçm eleri ve değişik devim lerle dön m eleri g erek iy or
sa, o zaman bu devim ler onların çevresinde, dönen cisim lerin eksiksiz
olarak düzenli devim leri ile anlaşmak zorunda oldukları ve kimi za
man bıiyük ölçü de eşö zek siz, kimi zaman hem en hem en daireler olan
konik kesim lerde yerine getirildikleri için, haklı olarak bıı burgaçların
bütün kalmalarının v e çalışan özdeğin eylem lerin den çağlar boyunca
hiçbir tedirginliğe uğramamalarının nasıl olanaklı olduğu sorulabilir,
[iiç kuşkusuz eğ e r im ııydıırma devim ler gezegen lerin ve kuyruklu
yıldızların g e rçe k devim lerinden daha bileşik ve onlardan daha gtiç
açıklanabilir iseler, onları felsefey e kabul etm ede hiçbir am aç yok gibi
görünür, çünkü h er nedenin etkisinden daha yalın olm ası gerekir.
İnsanların kendilerini kendi düşlem lerine bırakmalarına izin verelim ,
ve biri [Leihniz] çıkıp gezegen lerin v e kuyruklu yıldızların dünya
m ız gibi atm osferlerle kuşatılı olduklarını ileri sürsün (ki bu önsav
burgaçlar önsavmdan daha mantıklı görünür); sonra bırakalım hıı at
m osferlerin kendi doğalarından ötürü güneş çevresin de döndüklerini
ve konik kesim ler betimlediklerini ileri sürsün (ki bu devim içiçe g eçen
burgaçların devim inden çok daha kolay tasarlanabilir); v e son olarak,
gezegenlerin ve kuyruklu yıldızların güneş çevresinde bu atm osferle
ri tarafından döndürüldüğünü ileri sürsün: ve sonra göksel devim lerin
nedenlerini bulmadaki hu kendi bilgeliğini alkışlasın. Bu masalı yadsı
yan biri ötekini de yadsımalıdır, çünkü iki stı damlası birbi ri ne bu atm os -
ferler önsavmdan v e burgaçlar önsavından daha çok benzem ez.
G alileo fırlatılan bir taş bir parabolda devinirken doğrusal g e çe ğ in
den o eğ riy e sapmasına taşın dünyaya doğru yerçekim inin, e ş d ey iş
le okkiilt bir niteliğin yol açtığını gösterm iştir. Ama şimdi ondan dalıa
kurnaz biri, nedeni şu yolda açıklamaya geçebilir. G örm e, dokunma
ya da başka bir duyumuz yoluyla ayrımsaııamayan ve dünyanın yü ze
yine yakın ya da bitişik uzayları dolduran belli bir ince özdeği, v e bu
özd eğin değişik yön lerle v e parabolik eğriler betim leyen çeşitli v e
ço ğ u kez aykırı devim lerle taşındığını varsayacaktır. O zaman taşın
yukarıda sözü edilen sapmasını nasıl kolayca açıklayabildiği görülür.
Taş, der, bu in ce sıvıda yüzer, v e onun devimini izleyerek aynı betiyi
betim lem ek ten başka birşey yapamaz. Ama sıvı parabolik eğrilerde
devinir, ve öy le y s e taş hiç kuşkusuz bir parabolde devinınelidir. D oğa
m ISA AC N E W T O N : PRİNCIPIA
*lBu son tüm celer C otcs’ iıı “ doğrudan uzaktan eylem ” görüşünü savunm uş ol
duğu yolumla yorumlanıl'; samuel Clarke gibi gök sel uzayın “ void o/all nuılter" ya
da tüm özdekten yoksun olduğunu söylem iş olmasa da, imlem açıktır. 1
* * [C o te s ’a göre doğal “ yasalar" hiçbir "zorunluk” kapsamazlar, ve dahası, tına
göre Tanrı da kendi doğasının zorunluğundan davranmaz (N ew ton, g erçek len de,
D esca rtes’m ve Lcibniz'ın sağın determ inizm leri ile karşıtlık içinde, eğer Tanrı
C O T B S I N İK İN C İ Y A Y IM A Ö N S Ö ZÜ 135
işleseyd i Huğa yasaları başka türlü dc olabilirdi der). Bu görgiil yasalar gözlem ler
den "tüm evarım " yoluyla türetilir v e bıı yöntem hiçbir hiçimde zorunlu v e evren
sele götürm ez. Tüm evarım mantığı İliç kuşkusuz haklı olarak dalıa ileri gitm eyi
istem ez. Ama yasaya onu yasa yapan znrunlıığıın yadsınmasına karşın gene de yasa
denirse, ve hu "zorıınlııksıız yasa" T a n n a n eksiksiz olarak nzglir, daha doğrusu
''k ey fi” istencinden (üretilirse, C utes’uıı kafasındaki ‘ bilim ’ kavramının nasıl bır-
şey olduğu üzerine düşünmek gerekir, Ama giderek burada hile inanç bir değer
olmaktan çok "yararlığı" nedeniyle getirilir. (Aslında bıı biraz duygusal söylem in
arkasında yalan vc belirtik olarak söylenm eyen şey Prinri/ııVr’ nın ilk yayımına karşı
gelen rahatsız edieı özdekçilik (Leilm iz'den) vc dinsizlik (B crk clcy 'd en ) suçlama
larıdır). Görgiil, ya da görgiicü düşünm e eğilimi eğer bir aklama, geçerlik, en azın
dan içgüdüsel bir ecrçıitlik gereksinim i duyuyorsa, bıırııı '‘ mantıksal Uımllaıııa''da
aramak ve usnıı kendi gürüyle üretmek yerine, tersine, bir "in anç,” ya ıhı ‘ 's e z g i"
vb. gibi dışsal Öğelere başvurmak, ''inakçı” olmak zorundadır. B övlete g ö z le m '
d eneyim e dayalı tüm evarım a yöntem in sonsnz olamaması nedeniyle, Ne.vvtoıı’ un
evren dizgesi geııc de belli bir sağlamlık taşıyacaksa, yineieycrk belirtildiği gibi,
en sonunda Tanrısal istenç laralından işletilmelidir. Zonınluk konusunda hem en
aşağıda süren bu pasaj vc aynı londa giden daha başkaları David Ihım cYın
İncelem esi'rıc aşağı yukarı oldukları gibi alınmışlardır. A.Y.]
l'ifi ISAAC NEW TON: P R İN C İP İA
K E SİM I
SORULAR 1-31
Sorular
[Qucries\
Soki : 1. C isim le rb e lli bir uzaklıktaki ışık üzerinde etkide bulunm az
lar ve e y lem leri ile ışınlarını b ü k m ezler m i; ve bu eylem (cıcteris
paribus) en kiiçük uzaklıkta en güçlü değil m idir?
S o r u 4 , C i s i m l e r i n ü z e r i n e d ü ş e n v e y a n s ı y a n y a d a k ır m a n ış ı k ı ş ı n
la r ı, c i s i m l e r e u la ş m a d a n ö n c e b ü k ü l m e y e b a ş la m a z la r m ı; v e d e ğ i
ş i k d u r u m la r d a d e ğ i ş i k y o l l a r d a d a v r a n a n b i r v e a y n ı i i k e t a r a fın d a n
y a n s ı t ıl m a z , k ır ılm a z v e b ü k ü l m e z l e r m i?
S o r u 5 . C i s i m l e r v e ış ı k k a r ş ılık lı o la r a k b i r b ir le r i ü z e r i n d e e t k i li
o l m a z l a r m ı; d a h a a ç ı k b i r d e y i ş l e , c i s i m l e r ı ş ı k ü z e r i n d e o n u y a y
140 ISAAC N E W T O X : OPTİK
S oru G. Siyah cisim ler ısıyı ışıktan başka renklerin yaptığından daha
kolay almazlar mı, ve bunun n edeni ü zerlerin e dü şen ışığın dışa d o ğ
ru yansıLılmaması, ama cisim lere girm esi v e sönüp y itin ce y e dek
sık sık onların içersin d e yansım ası ve kınnm ası değil m idir?
S o r u 7 . I ş ı k v e k ü k ü r t l ü c i s i m l e r a r a s ın d a k i e y l e m i n y u k a r ıd a g ö z
l e n e n g ü c ü v e d i n ç l i ğ i k ü k ü r t l ü c i s i m l e r i n d a h a k o l a y a t e ş a lm a la
r ı n ı n v e b a ş k a c i s i m l e r i n y a p t ı k l a r ın d a n d a h a g ü ç l ü y a n m a l a r ı n ı n
n e d e n l e r i n d e n b ir i d e ğ i l m id i r ?
S ori : 9. A teş ışığı çok hüytik ölçü de yayacak denli ısıtılm ış bir cisim
değil m idir? Ç ünkü kızıl bir sıcak d em ir ateşten başka n edir? Ve
yanan bir k öm ü r kızıl sıcak bir odundan başka nedir?
S oru 10. A lev kızıl sıcaklığa dek ısıtılm ış, e ş d eyişle parlayacak denli
ısıtılm ış bir buhar ya da dum an ya da gaz değil m idir? Çünkü cis im
ler çok büyük ölçü de duman çıkarmadan alevlenm ezler, v e bu duman
alevde yanar. Ignis fatu u s ısı olm aksızın parlayan bir buhardır, v e bu
buhar v e alev arasında ısı olm aksızın parlayan çürük tahta v e yanan
ateş k öm ü rleri arasındaki ile aynı ayrını y ok m udur? Sıcak ispirtoyu
dam ıtırken, e ğ e r im biğin başı çıkarılırsa, im bikten dışarı y ü k selen
buhar bir m um un alevin den ateş alıp a leve d ön ecek , v e alev buhar
boyunca m um dan im b iğ e akacaktır. K im i c is im le r d e v im ya da
mayalanma tarafından ısıtılırlar, e ğ e r ısı y e ğ in le ş irs e , büyük ö lçü d e
duıııanlaşırlar, ve e ğ e r ısı y e te rin c e y ü k s e k s e dum anlar parlayıp
a le v olacaklardır. K aynaşm ada \_fusion} m eta ller ço k bol dum an ç ı
karan v e b ö y le lik le a lev len en tutyanın dışında y e t e r in c e dum an
olm adığı için alev kapmazlar. Yağ, don yağı, balm um u, odu n , fosil
köm ü rü , zift, k ü kü rt gib i tüm yanıcı cis im le r alev yolu yla yanan
dumana tü k en ir v e yiterler, v e bu dum an, e ğ e r a lev sön d ü rü lü rse,
ço k kalın v e görü lü rdü r v e kim i zam an gü çlü bir koku verir, ama
a le v d e y k e n yanarak kokusunu yitirir, v e dum anın doğasın a g ö re
alev çe ş itli re n k le rd e olur, ö rn e ğ in kü kü rdün kü m avi, bakırınki
in ce y e ş ille açılm ış, don yağın ınki sarı, kâfurununki beyazdır. A le v
den g e ç e n dum an k e sin lik le a teşten kıpkırm ızı olur, v e ateş k ır
m ızısı dum an alev g ö rü n ü şü n d en başka h içbir g ö rü n ü ş te olam az.
B arut ateş aldığı zam an, alevli dum ana yiter. Ç ünkü odun köm ü rü
ve kükürt kolayca ateş alır ve g ü h erçileyi ateşe verirler, v e g ü h er-
çile ruhu b ö y le lik le buhara seyrelir ve bir patlamayla su buharının
bir a elu s-k ü resin d en dışarı kaçm asına b e n z e r bir yolda dışarı atılır;
k ükürt ayrıca buharlaşabilir olm akla buhara dönüşür ve patlamayı
arttırır. Ve kiikürtün asit buharı (e ş d e y işle , bir kampana altında
k ükürt yağına damıtılan şey ) zorla gü h erçilen in uçucu olm ayan c is
U2 ISAAC NFWTON: O P T İK
m ine g irerek giih erçile ruhunu serb est bırakır, v e büyük bir m aya
lanma yaratarak ısının daha ö te artm asına n eden olur, v e g ü h erçile-
nin u çu cu olm ayan cism i d e dumana seyrelir, v e patlama böylelik le
y e ğ in v e çabuk olur. Ç ünkü e ğ e r k esek i tuzu barut ile karıştırılır ve
bu karışım a teş alıncaya d ek ısıtılırsa, patlama yalnızca barutun pat
lamasından daha yeğin v e çabuk olacaktır; ki barutun buharının k e s e
ki tuzu ü zerin dek i e ylem i yolu yla tuzun s ey reltilm esin d en başka
hiçbir n ed en i olam az. Barutun patlaması ö y le y s e tüm karışım ı ço k
çabuk v e ço k şiddetli olarak ısıtarak seyrelten v e duman v e buhara
çe v ire n şiddetli e y le m d e n doğar; v e bu buhar, o eylem in şiddeti y o
luyla, parlayacak den li ısınarak a lev biçim inde görünür.
Sonu 11. B üyük cisim ler parçaları birbirlerini ısıttığı için ısılarını en
uzun süre korum azlar mı, v e yoğu n ve durağan b ü y ü k cisim ler, belli
bir d ere ce n in ö te sin d e ısıtıldıkları zam an, ışığı öy lesin e bol yayarak
ışığının yayılm ası v e tepkisi, ve ışınlarının on un g ö z e n e k le ri içe r
sinde yansım aları v e kırınmaları yoluyla sonunda örn eğin G üneşinki
gib i belli bir ısı ‘ d ön em i’ tıe g e lin ce y e dek daha da ısınm ayı sürdür
m e z le r m i? Ve G ü n eş ve durağan yıldızlar ısıları cisim lerinin b ü y ü k
lüğü ve aralarındaki karşılıklı etki v e tepki v e yaydıkları ışık yoluyla
saklanan, v e yalnızca durağanlıkları yolu yla d eğ il, ama ayrıca ü ze r
lerin de duran v e onları ço k gü çlü olarak sıkıştırıp onlardan yü k selen
buharları v e gazlan yoğunlaştıran atm osferlerin m uaazzam ağırlığı
v e y oğu n lu ğu yoluyla parçaları uçup g itm ek ten korunan aşırı ö lç ü
de sıcak büyük dünyalar değil m idir? Çünkü e ğ e r su havası boşa ltıl
m ış herhangi bir saydam kapta ısıtılırsa, boşluktaki su kabarcıklar
çıkaracak v e tıpkı açık havada ateşe koyu lm u ş bir kapta ancak çok
daha büyük bir ısı kazanınca kaynayan su denli şidd etle kaynaya
caktır. Ç ünkü üzerin deki atm osferin basıncı buharları bastırır v e su
boşlukta kaynaması için g erek li olandan ço k daha fazla ısınm caya dek
kaynam asının önüne geçer. Y ine bir kalay v e kurşun karışım ı da b o ş
lukta b ir k o r dem ir ü zerin e koyulduğunda bir duman v e alev çıkarır,
ama aynı karışım açık havada, ü zerin deki a tm osfer n ed en iyle, g öz le
algılan abilecek ölçü d e bir dum an çıkarm az. B e n z e r olarak, G ü n eşin
kü resi ü zerin de duran atm osferin b üyük ağırlığı orada cisim lerin
yü kselm elerin in v e buharlar v c dumanlar biçim inde G ün eşten uzak
laşmalarının önüne g e ç iy o r olabilir— ama ancak D ünyam ızın y ü ze y i
ü zerin d e onları çok kolayca buharlara v e dumanlara dön d ü recek ço k
daha büyük bir ısı aracılığıyla olm adıkça. Ve aynı büyük ağırlık o
buharlan ve gazlan herhangi bir zamanda G ü n eşten yü k selm eye baş
lar başlam az yoğunlaştırabilir, v e h em en yin e ona geri dü şm elerini
s o r u l a r / queri ek U3
S oru 12. G özün dibine düşen ışık ışınlan ağtabaka zarında [tunica
retina] titreşim ler yaratmazlar m ı? Bu titreşim ler, g öz sinirinin sağ
lam lifleri boyu nca b eyn e iletilerek, görm e duyusuna n ed en olm a z
larını? Ç ünkü yoğu n dsim le rısıla rın ı uzun bir süre sakladıkları için,
v e en yoğu n cisim ler ısılarını en uzun süre sakladıkları için , parça
larının titreşim leri kalıcı bir doğadadır, ve dolayısıyla b ey n e tüm duyu
örge n le ri tarafından alınan izlenim leri iletm ek için b içim d eş y o ğ u n
luklu özdekt.en sağlam lifler boyunca büyük bir uzaklığa yayılabilir
ler. Çünkü bir cism in bir v e aynı parçasında uzun bir süre sürebilen
dev im bir parçadan bir başkasına uzun bir yo! b oyu nca yayılabilir,
ama ancak cism in türdeş olduğunu varsayarak, ö y le ki d ev im cis im
deki herhangi bir düzgünlük yoksu nlu ğu tarafından yansıtılm asın,
kırınm asın ya da k esintiye uğratılm asın.
S o ru 1 3. D e ğ iş ik ış ın t ü r le r i d e ğ iş ik b ü y ü k lü k le r d e t it r e ş im le r y a p
m a z l a r m ı, v e b u n la r h a v a n ın t i t r e ş i m l e r i n i n d e ğ i ş i k b ü y ü k l ü k l e r i
n e g ö r e d e ğ i ş i k s e s l e r i n d u y u m la n n ı u y a r m a la r ı g i b i b ü y ü k l ü k l e r i n e
g ö r e d e ğ i ş i k r e n k l e r i n d u y u m la n n ı y a r a t m a z l a r m ı ? V e ö z e l l i k l e e n
k ı r ı n a b i li r ı ş ı n l a r b i r k o y u m o r d u y u m u ü r e t m e k i ç i n c n k ı s a t i t r e
ş i m l e r i , e n a z k ı r ı n a b i li r o la n la r b i r k o y u k ı r m ı z ı d u y u m u ü r e t m e k
iç in e n b ü y ü k t it r e ş i m l e r i, v e d e ğ i ş i k a ra ış ın t ü r l e r i d e ğ i ş i k a ra r e n k
l e r i n d u y u m la r ın ı ü r e t m e k i ç i n d e ğ i ş i k a ra b ü y ü k l ü k t e t i t r e ş i m l e r
y a r a t m a z la r m ı ?
S oru 15. H er iki g ö z le görü len n esn elerin biçim leri görm e sinirleri
nin b e y n e g irm ed en ö n ce karşılaştıkları yerd e b irleşm ezler m i? Ve
şunlar doğru değil m idir: H er iki sinirin sağ yanındaki lifler orada
birleşirler, v e birleşm ed en sonra oradan başın sağ yanında olan sinir
de b eyn e giderler, v c h er iki sinirin sol yanlarındaki lifler aynı y erd e
birleşirler, v e b irleşm ed en sonra başın sol yanında olan sinirde b e y
144 ISA AC N E W TO N ; OPTİK
n e g i d e r l e r , v e b u ik i s in ir b e y i n d e ö y l e b i r y o l d a k a r ş ıla ş ır la r k i lif
l e r i y a l n ı z c a t e k b ir b ü t ü n b i ç i m y a d a r e s i m o lu ş t u r u r , v e b u n u n d u y u
a la n ın ın s a ğ y a n ın d a k i y a n s ı h e r ik i g ö z ü n s a ğ y a n ın d a n h e r ik i g ö r
m e s in ir in i n s a ğ y a n ı y o l u y l a s i n i r l e r i n k a r ş ıl a ş t ı k l a r ı y e r e v e o r a
d a n b a ş m s a ğ y a n ın d a b e y n i n i ç i n e g e l i r l e r , v e d u y u a la n ın ın s o l
y a n ın d a k i ö t e k i y a r ı m d a b e n z e r o la r a k h e r ik i g ö z ü n s o l y a n ın d a n
g e l i r . Ç ü n k ü h e r ik i g ö z l e a y n ı y ö n e b a k a n h a y v a n l a r ı n ( ö r n e ğ i n
i n s a n la r ı n , k ö p e k l e r i n , k o y u n l a r ı n , ö k ü z l e r i n v b . ) g ö r m e s i n i r l e r i
b e y n e g i r m e d e n ö n c e b u lu ş u r la r , a m a h e r ik i g ö z l e a y n ı y ö n d e b a k
m a y a n h a y v a n la r ın ( ö r n e ğ i n b a lık la r ın v e b u k a l e m u n u n ) g ö r m e s in ir
le r i, e ğ e r e d in d iğ im b ilg i le r d o ğ r u y s a , b u lu ş m a z la r .
S oru 16. B ir insan karanlıkta parm ağı ile gözü n ü n iki k öşesin d en
birine bastırdığı v e gözü n ü parm ağından uzağa çevird iği zam an, bir
tavuskuşunun kuyruğunun tü yü n d ekiler gibi bir ren k ler dairesi g ö
recek tir. E ğ e r g ö z v e parm ak dingin kalırsa bu ren k ler bir saniyelik
bir zam an için de yiter, ama e ğ e r parm ak titrek bir dev im le d ev in d i
ril irse yeni den görünürler. Bu ren kler gözün dibi nde parm ağın basın
cı v e devim i yoluyla yaratılan devim lerd en tıpkı başka zamanlarda
orada g ö rü ş e n eden olm ak için ışık tarafından yaratılan d e v im le r
den oldu ğu gibi doğm azlar mı? Ve b ir kez yaratılan d ev im ler sona
erm e d e n ön ce bir saniye kadar sü rm ezler m i? Ve bir insan gözün ün
ü zerin e vurulm asıyla bir ışık çakışı görd üğü zam an, retinada vu ru ş
tarafından b e n z e r d ev im ler yaratılmaz m ı? Ve bir ateş köm ü rü , bir
dairenin çe p e rin d e hızla devindirildiğinde bütün çep eri a teşten bir
çe m b e r gibi g ö sterd iği zam an, bunun n edeni ışık ışınları tarafından
gözü n dibinde yaratılan devim lerin kalıcı bir doğada olm aları, v e ateş
köm ü rü nü n dönüşünü tam amlayıp ön cek i yerin i alıncaya d ek sü r
m eleri değil m idir? Ve gözü n dibinde ışık tarafından yaratılan d e v im
lerin kalıcılığını dü şündüğüm üzde, bunlar titreşim li bir doğada değil
midir?
S oru 17. E ğer durgun bir suya bir taş atılırsa, b öy lelik le yaratılan
dalgalar taşın suya dü ştü ğü y erd e bir süre daha doğm ayı sürdürür
le r v e oradan e ş ö z e k li dairelerde suyun yü zey in d e büyük uzaklıkla
ra yayılırlar. Ve vurm a yolu yla havada yaratılan titreşim ler ya da
sarsıntılar kısa bir süre daha vurm a yerin d en e ş ö z e k li k ü relerd e
b üyük uzaklıklara yayılm ayı sürdürürler. Ve b e n z e r olarak, bir ışık
ışını herhangi bir saydam cism in yü zeyin e düştüğü v e orada kırındı -
ğı ya da yansıtıldığı zam an, b öylelik le kıran ya da yansıtan ortam da
g e liş noktasında titreşim dalgalan ya da sarsıntılar yaratılamaz mı,
v e parm ağın b asıncı ya da devim i yolu yla ya da yu ka n da sözü ed ilen
S O R U LA R / Q UEKIES 145
S o r u 18. E ğ e r tersin e çevrili iki uzun silindirik cam kapta iki küçük
ıs ıö lçe r kaba d e ğ m e y e ce k le ri bir yolda asılmışlarsa, v e bu kaplardan
birinden hava boşaltılm ışsa, ve bu kaplar b ö y le ce soğu k bir y erd en
sıcak bir yere taşınmak ü zere hazırlanmışlarsa, boşluktaki ıs ıö lçe r
boşlukta olm ayan ıs ıö lçe r kadar çok v e h em en h em en onun kadar
çabuk ısınacaktır. Ve kaplar g e riy e soğu k y e re taşındıkları zaman,
boşluktaki ıs ıö lçe r hem en h em en ötek i ıs ıö lçe r denli çabuk soğu ya
caktır. Sıcak odanın ısısı boşluk için den havadan çok daha in ce olan
v e hava dışarı boşaltıldıktan sonra boşlukta geri kalan bir ortam ın
titreşim leri yoluyla iletilm ez m i? Ve bu ortam ışığın kırınm asını ve
yansım asını, titreşim leri ile ışığın cisim lere ısı iletm esin i ve kolay
yansım a v e kolay iletm e ataklarına getirilm esin i sağlayan ortam ile
avm ortam değil m idir? Ve bu ortam ın titreşim leri sıcak cisim lerde
onların ısılarının yeğin lik ve süresin e katkıda bulunm az m ı? Ve sıcak
cisim ler ısılarını bitişik soğu k cisim lere bu ortam ın onlardan soğu k
cisim lere yayılan titreşim leri yoluyla iletm ezler m i? Ve bu ortam
havadan aşırı ölçü de daha sey rek ve daha in ce, ve aşın ö lçü d e daha
es n e k ve etkin değil m idir? Ve tüm cisim lerin içersin e kolayca iş le
m ez m i? Ve (esn ek lik k u vveti yolu yla) tüm g ö k le r boyunca yayılm ış
değil midir?
S o r u 1 9 . I ş ık h e r z a n ıa n o r t a m ı n d a h a y o ğ u n p a r ç a la r ın d a n u z a k la
ş ır k e n , ı ş ı ğ ın k ır ı n ı m ı b u e t h e r s e l o r t a m ı n d e ğ i ş i k y e r l e r d e k i d e ğ i
ş ik y o ğ u n l u ğ u n d a n i l e r i g e l m e z m i? V e b u n u n y o ğ u n l u ğ u h a v a d a n
v c b a ş k a d a h a k a b a c i s i m l e r d e n y o k s u n ö z g ü r v e a ç ı k u z a y la r d a s u
y u n , c a m ın , k r is t a lin , d e ğ e r l i t a ş l a r ı n v e b a ş k a s ık ı c i s i m l e r i n g ö z e
n e k l e r i i ç e r s i n d e o l d u ğ u n d a n d a h a b ü y ü k d e ğ i l m id i r ? Ç ü n k ü ı ş ı k
c a m y a d a k r is t a l i ç e r s i n d e n g e ç t i ğ i v e o n d a n d a h a u z a k y ü z e y e e ğ r i
o la ra k d ü ş tü ğ ü n d e b ü t ü n ü y le y a n s ıt ıld ığ ı z a m a n , t o p la m y a n s ım a
n ın c a m ı n s e y r e k l i k v e z a y ı f lı ğ ın d a n ç o k o n u n d ı ş ı n d a k i v e ö t e s i n
d e k i o r t a m ı n y o ğ u n l u k v e d i n ç l i ğ i n d e n il e r i g e l m e s i g e r e k i r .
146 ISA AC NFAVTON: OPTİK
Som ; 20. Bu eth ersel ortam suyun, camın, kristalin v e başka sıkı ve
yoğu n cisim lerin dışına boş uzaylara geçerk en d ereceli olarak y oğ u n
luğunu arttırmaz mı, v e bu yolla ışık ışınlarını tek bir noktaya değil,
ama onları dereceli olarak bükerek eğri çizgilere yansıtmaz mı ? Ve bu
ortam ın dereceli olarak derişm esi cisim lerden belli bir uzaklığa yayıl
maz mı ve böylelik le yoğun cisim lerin ayrıtlarından g e ç e n ışık ışınla
rının cisim lerden belli bir uzaklığa bükülüm lerine neden olm az m ı?
S oru 2 3 . G örü ş başlıca bu ortam ın gözü n dibinde ışılc ışın lan tara
fından yaratılan v e g ö rm e sinirlerinin katı, saydam ve b içim d eş
telcik leri yolu yla duyum y e rin e iletilen titreşim leri yolu yla y erin e
g e tirilm ez m i? işitm e bu ya da bir başka ortam ın havanın sarsm tılan
tarafından işitm e sinirlerinde yaratılan v e o sinirlerin katı, saydam
v e b içim d eş telcikleri yolu yla duyum y erin e iletilen titreşim leri tara
fından y e rin e g etirilm ez mi, v e bu başka duyular açısından da b öy le
değil m idir?
B eti 4], Yanlarından herhangi birine koşut d ü zlem lere kolayca y a rı
lır, ama başka herhangi bir d ü zlem e değil. Parlak cilalı v e eksiksiz
olarak düzlem olm ayan ama düzlükten biraz uzaklaşan yü zey ile yarı
lır. Kolayca çizilir, v e yum uşaklığı n ed en iyle cilayı ço k gü ç alır. Cila
lı ayna ü zerin e metal ü zerin e v e belki d e zift, d eri ya da p a rşöm en
ü zerin e olduğundan daha iyi cila yapar. Daha sonra çiziklerini d o l
durm ak için biraz yağ ya da bir yum urtanın beyazı ile ovulm alıdır;
b öylelik le daha saydam v e in ce olacaktır. Ama birçok d en e y için onu
cilalam ak zoru n lu değildir. E ğ e r
ıs bu kristal taşın bir parçası bir kita
bın ü zerin e koyu lursa, kitabın
aradan görü n en h er harfi çifte bir
kırınım yolu yla çift görü necektir.
Ve e ğ e r herhangi bir ışık ışını bu
kristalin herhangi bir y ü z e y i ü ze
rine dikey olarak ya da herhangi
bir eğik açı ile d ü ş e rs e , aynı çifte
kırınım aracılığıyla iki ışına b ölü n
müş olur. B u ışınlar g e le n ışık ışı
nı ile aynı renktedir, v e ışıklarının
niceliğin de b irbirlerine eşit ya da
Keti 4 çok yakından eşit görünürler. Bu
kırınımlardan biri O ptiğin olağan
kuralına g ö re yerin e getirilir: havadan bu kristalin için e gelişin sinü
sünün kırmma sinüsüne oranı beşin üçe oranı gibidir. Olağandışı kırı
nım d e n e b ile ce k ötek i kırınım şu kurala göre y erin e getirilir:
A D B C kristalin kırıcı yü zeyin i tem sil etsin , C o y ü z e y d e k i en
büyük katı açıyı, G E H F karşıt yü zeyi, ve C K o y ü ze y ü zerin deki bir
dikeyi. Bu d ik ey kristalin C F ayrıtı ile 19 d e r e ce 3 ' d eğ erin d e bir
açı yapar. K F 'yi birleştirin, ve bunda K L ’ yi alın, ö y le ki K C L açısı 6
d e r e ce 4 0 ' v e L C F açısı 12 d e r e c e 2 3 ' olsun . Ve e ğ e r S T kırıcı
A D B C yü ze y i üzerin de 7” y e g e le n herhangi bir açıdaki herhangi bir
ışık ışınım tem sil ediyorsa, T V Optiğin olağan kuralına g ö re sinü s
lerin verili 5’e 3 oranı tarafından belirlenen kırınmış ışın olsun. K L ’ ye
k oşut v e e şit VX çizilsin. O nu V’ d en /C nin L’y e uzanm ası ile aynı
yolda çizelim ; v e T X ‘i b irleştirelim , ö y le ki bu T X çizgisi olağandışı
kırınım a g ö re T 'd e n X ’ e taşman ötek i kırınm ış ışın olacaktır.
Ö y le y se , e ğ e r g e le n S T ışını kırıcı y ü ze y e dik ise, b ölü n m esiy le
oluşturacağı T V v e T X ışınları C K ve CL çizgilerin e koşut ola ca k
lardır; bu ışınlardan biri, O ptiğin olağan yasalarına g ö r e yapm ası
g erek tiği gibi, kristal içersin d en dikey olarak gid erken, öteki, TX,
150 ISAAC N E W T O N : OPTİK
S oru 26. Işık ışınlarının d e ğ işik kök en sel özellik ler ile donatılı d e ğ i
şik yanlan yok mudur? Çünkü e ğ e r ikinci kristalin dikey kın m m düz
le m leri ilk kristalin dik ey k ın n ım dü zlem leri ile dik açılarda iseler,
ilk kristal için den g e çe rk e n olağan yolda kırm an ışınların tüm ü d e
ikin ci kristalin içinden g e çerk en olağandışı yolda kın nacaklardır; v e
ilk kristalin için den g e çe rk en olağandışı yokla kırm an ışınların tümü
de ikin ci kristalin için den g e çe rk e n olağan yolda kırınacaklardır. Ve,
ö y le y s e , birbirlerinden ayrı doğada olan v e biri her zaman v e tüm
S O K U L A R / Q U E R IE S
S oki; 27. Şim diye dek ışık fenom en lerin i ışınların y en i değ işk ileri
yoluyla açıklam ak için icadedilm iş tüm önsavlar yanlış değil m idir?
Çünkü bu fe n o m e n le r sanıldığı gibi yen i d eğ işk iler ü zerin e değil,
anıa ışınların k ö k cn se l v e d eğ iştirilem ez özellikleri ü zerin e bağım
lıdır.
Sonu 28. Işığın akışkan bir ortam içersin den iletilen basınç [pres-
sion ] ya da dev im d en oluştuğunu varsayan tüm önsavlar yanlış değil
m idir? Ç ünkü tüm bu önsavlarda ışık fen om en leri şim diye dek ışın
ların yen i değ işk ilerin d en doğdukları varsayılarak açıklanm ıştır; ki
yanlış bir sayıltıdır.
E ğ e r ışık yalnızca edim sel dev im olm aksızın iletilen ‘ basınç'tan
olu şsayd ı, on u kıran v e yansıtan cisim leri kanştıram az v e ısıtam az-
dı. E ğ e r yalnızca tüm uzaklıklara bir kıpıda iletilen dev im d en olu ş-
saydı, lıcr parlayan parçacıkta o devim i yaratm ak için h e r kıpıda
son su z b ir ku vveti gerektirirdi. Ve e ğ e r ya bir kıpıda ya da zamanda
iletilen basınçtan ya da devim d en oluşsaydı, gölgen in içersin e bü kü
lürdü. Çünkü basınç ya da devim bir akışkanda devim in bir parçasını
durduran bir en gelin ötesin e dik çizg ilerd e iletilem ez, ama b ü k ü le
c e k v e h e r yolda e n g elin ö tesin d e uzanan dingin ortam a yayılacak
tır. Y erçekim i aşağıya doğru eğilim lidir, ama suyun y erçek im in d en
doğan basıncı h er yö n e eşit g ü çle eğilim gösterir, ve aşağıya doğru
o ldu ğu gibi yanlara da, v e düz g e çiş le rd e n olduğu gibi eğri g e ç iş le r
d en de, kolayca v e eşit g ü çle iletilir. Durgun suyun yü zeyin d ek i dal
galar, onların bir parçasını durduran g en iş bir en g elin yanlarından
g e çe rk e n , daha sonra bükülürler v e kendilerini dereceli olarak e n g e
lin arkasındaki dingin suya doğru genişletirler. Havanın se s le ri o lu ş
turan dalgalan, vuruşları ya da titreşim leri su dalgalan denli çok
olm asa da belirgin olarak bükülürler. Çünkü bir çan ya da bir top s e s
çıkaran cism in görü şün ü kesen bir tepenin ötesin d e işitilebilir, v e
S O R U L A R ,'Q 1IER IK S ig :î
s e s le r eğri borular içersin den tıpkı düz olanlardaki den li kolayca ile
tilirler. Am a ışığın h içbir zaman eğri geçitleri izlediği ya da g ölgen in
içersin e büküldüğü bilinm ez. Çünkü durağan yıldızların görü lm esi
g e z e g e n le rd e n herhangi birinin araya girm esiyle sona erer. Ve gü n e
şin parçalan da Ayın, M erkü r'ü n ya da V en üs’ün araya girm esiy le
görü lm ey e son verirler. H erhangi bir cism in ayrıtlarına çok yakın
g e çe n ışınlar yukarıda gösterd iğim iz gibi cism in etk isi yoluyla biraz
bükülürler; ama bu bükülüm g ölgey e doğru değil ama g ölged en uzağa
doğrudur, v e cisim tarafından yalnızca ışının g eçişi sırasında ve cisim
den ço k küçük bir uzaklıkta y erin e getirilir. Işın cism i g e ç e r g e ç
m ez, dosd oğru gider.
Ada kristalinin olağandışı kırınım ını iletilen basınç ya da devim
yoluyla açıklam ak için şim d iye dek (bildiğim d en lisiyle) bu amaçla o
kristalin içersin de titreşen iki ayrı ortam varsayan H uygens'iıı dışın
da girişim de bulunan olm am ıştır. Ama o kristalin ardışık parçaların
daki iki kırınımı den ediği ve onların yukarıda sözü edildiği gibi olduk
larını bulduğu zam an, on lan açıklamayı başaram adığını kabul elli.
Çünkü parlayan bir cisim den biçim deş bir ortam içersin d e n iletilen
basınçlar ya da d e v im le r tüm yanlarda b en zer olm alıdır; oysa o d e
n e y le re g ö re ışık ışınları d eğ işik yanlarında değişik ö ze llik le r taşı
y o r olarak görünürler. H u yg en s eth erin atışlarının ilk kristalin için
d en g e çiş te belli yen i d eğ işk iler kazanabileceğinden kuşkulandı ki
bunlar onları ikinci kristalin konumuna g ö re onun içersin d ek i şu ya
da bn ortam da iletilm eye b elirleyeb ilecek lerd i. Am a bunların hangi
değişk iler olabileceğini saptayanındı, ne d e hu noktada doyurucu h er
hangi b irşey düşünebildi. Ve e ğ e r olağandışı kırınım ın yeni d eğ işk i
ler ü zerin e değil, ama ışınların k ök en se! ve d eğ iştirilem ez d ü ze n le
m eleri ü zerin e bağımlı olduğunu anlam ış olsaydı, ışınlar ü zerin de
ilk kristal tarafından yaratıldığını sandığı o d ü zen lem elerin onlarda
nasıl o kristale g e lişlerin d en ö n ce olabildiğini, ve g e n e l olarak par
layan cisim ler tarafından çıkarılan tüm ışınların o dü zen lem eleri ken
dilerinde daha baştan taşıyabildiklerini açıklamayı da eşit ölçü d e gü ç
bulurdu. Baııa cn azından bu açıklanamaz görünüyor, e ğ e r ışık eth er
yoluyla iletilen basınç ya da dev im d en başka b irşey değ ilse.
Ve bu önsavlaı* yoluyla ışınlam ı nasıl alm aşık olarak kolay yan sı
ma v e kolay iletim ataklarında olabildiklerini açıklam ak da eşit ö lçü
d e güçtür, ama belk i de tüm uzayda titreşen iki e th e rs e l orLamın
oldu ğu , v e birinin titreşim lerinin ışığı oluşturduğu, v e ötek in in tit
reşim lerinin daha hızlı oldu ğu ve birincinin titreşim lerini h er g e ç
tik lerinde onları o atak durumlarına getireb ildik leri varsayılm adık
ça. Ama iki eth erin t.üm uzay boyunca nasıl yayıldıklarını, v e birb ir
ISAAC NEVVTON; OPTİK
ama havası iyice boşaltılm ış uzun bir cam boruda b irçok kez d e n e n
diğini görd ü ğü m gibi kurşun ya da altın denli hızlı düşerler. Bu y ü z
den direnç akışkanın yoğunluğu!nun azalması] ile orantılı olarak daha
da azalacak görünür. Çünkü hiç bir d e n e y bana civada, suda ya da
havada devinen cisim lerin o duyulur akışkanların yoğunluk v e ya pış
kanlığından doğandan başka herhangi bir duyulur direnç ile k arşı
laştıklarını g ö s te r m e z — ki e ğ e r o akışkanların g ö z e n e k le ri ve tüm
başka y erler yoğu n v e ince bir akışkan ile dolu olsaydı, karşılaşır
lardı. Şimdi, e ğ e r havası iyice boşaltılm ış bir kaptaki direnç açık hava-
dakinden yalnızca yüz kez daha az ise, civadakinden yaklaşık bir
m ilyon kez daha az olurdu. Am a böyle bir kapta daha az, v e g ö k le r
de, Y eryüzünden üç ya da dört yüz m illik bir yü k seklik te ya da daha
yukarıda daha da az görünür. Çünkü Mr. B öyle havanın cam kaplar
da on bin kerenin üstünde sey reltileb ileceğin i g österm iştir; v e g ö k
ler aşağıda bizim ü reteb ileceğ im iz herhangi bir boşluktan çok daha
boştur. Çünkü hava üzerin deki atm osferin ağırlığı tarafından sık ış-
tırıldığı v c havanın yoğu nluğu onu sıkıştıran k u vvetle orantılı old u
ğ u için, hesaplamalar yolu yla şu çıkar ki, Y eryüzünden yaklaşık yedi
buçuk Ingiliz mili yü k seklikte hava Yeryüzünün yü zeyin d e oldu ğu n
dan dört kez daha seyrek tir; ve İli mil y ü kseklikte Yeryüzünün yü ze
yin de olduğundan onalfı kez daha seyrek tir; ve 22 xh , 30 ya da 38 mil
y ü k sek lik lerd e sırasıyla v e yaklaşık 64, 2 56 ya da 1.024 kez daha
s e y re k tir; ve 76, 152, 2 28 mil y ü k sek lik lerd e yaklaşık alarak
1.000.000, 1 .0 00.000.000.000 ya da 1.000.0 0 0 .0 00 .0 0 0 .0 00 .0 0 0 kez
daha se yrek tir; v e bu b öyle gider.
Isı cisim lerin yapışkanlığını azaltarak akışkanlığı çok fazla arttı
rır. Soğukta akışkan olm ayan birçok cism i akışkan yapar, v e yağ, bal-
zarıı v e bal gibi yapışkan sıvıların akışkanlığını arttırır, v e b öylelik le
dirençlerini azaltır. Ama suyun direncini ön em li ölçü d e azaltmaz—
ki e ğ e r suyun direncinin dikkate d eğ er bir bölüm ü parçalarının sü r
tü şm e ya da yapışkanlığından doğsaydı azaltırdı. Ve ö y le y s e suyun
direnci başlıca ve h em en h em en bütünüyle özd eğin in sîiredurum
k u vvetin den doğar; ve dolayısıyla, e ğ e r g ö k le r su denli y oğu n o ls a
lardı, sudan daha az dirençleri olm azdı; e ğ e r civa denli yoğu n olsa
lardı, cıvadan daha az diren çleri olm azdı; e ğ e r saltık olarak yoğu n ya
da herhangi bir boşluk olm aksızın özd ek dolu olsalardı, özd eğin h iç
bir zaman ö yle ince v e akışkan olm adığını kabul edelim , civadan daha
büyük bir dirençleri olurdu. Katı bir küre b öy le bir ortam da çapının
u zunluğunun ü ç katı kadar d ev in m ed e devim in in yarıdan çoğu n u
yitirir, v e katı olm ayan bir küre (g ezeg en lerin olduğu gib i) çok daha
çabuk yavaşlatılırdı. Ve ö y le y s e g ez eg en lerin v e kuyruklu yıldızla
15 6 ISA AC N EW TO N : OPTİK
rın düzenli ve kalıcı d ev im lerin e yol açm ak için, g ök leri tüm özd ek -
ten boşaltm ak zorunludur— belki de Yeryüzünden, g e z e g e n le rd e n
v e kuyruklu yıldızlardan v e yukarıda betim len diği gibi aşırı ölçü d e
eth e rse l bir ortam dan y ü k selen çok in ce buharlar, su buharlan ya da
effluvia dışında. Yoğun bir akışkanın bize D oğa fen om en lerin i a çık
lamada h içbir yaran olam az, çünkü g e z eg en lerin ve kuyruklu y ıl
dızların devim leri onsuz daha iyi açıklanır. B öyle bir akışkan yalnızca
o büyük cisim lerin devim lerini karıştırmaya v e yavaşlatmaya hizm et
eder, ve D oğanın çe rçe v e sin i g ev şetir; ve cisim lerin g ö z e n e k le rin
d e yalnızca parçalarının onlardaki ısı v e etkinliği oluşturan titreşm e
devim lerin i durdurm aya h izm et eder. Ve hiçbir yararı olm adığı ve
D oğanın işlem lerini en gellediği v e onu gevşettiğ i için, varoluşu için
hiçbir kanıt yoktur; v e ö y le y s e red dedilm esi gerekir. Ve e ğ e r re d
dedilirse, ışığın basınç ya da devim den oluştuğu, b öyle bir ortam içe r
sinden iletildiği önsavları da onunla birlikte reddedilm elidir.
Ve, b ö y le bir ortam ı red d etm ek için, Yunanistan'ın v e Fenike'nin
bir boşluğu , atomları v e atomların yerçekim in i felsefelerin in ilk ilke
leri yapan, v e örtük olarak y erçek im in i y oğu n özd ek ten başka bir
n e d e n e y ü k leyen en esk i ve en ünlü felsefecilerin in yetk esi bizden
yanadır. Daha sonraki fe ls e fe c ile r tüm şey leri d ü zen ek sel olarak
açıklam ak için ön savlar uydurarak b öyle bir n edenin ird elem esin i
doğal fe lsefen in dışına sü rerler v e başka n edenleri m etafiziğe bağ
larlar; oysa doğal fe lse fen in başlıca işi önsavlar uydurm aksızın
fe n o m e n le rd e n uslamlamada bulunm ak v e sonunda hiç kuşkusuz
d ü ze n e k se l olm ayan en ilk n ed en e ulaşıncaya dek n ed en leri e tk i
lerden çıkarsam aktır; ve yalnızca dünyanın dü zen eklerin i açığa s e r
m e k değil, ama başlıca bu ve b en zeri soruları çözm ektir. Ö zd ek ten
h em en h em en b o ş olan yerlerd e ne vardır, v e nasıldır ki G üneş ve
g e z e g e n le r aralarında y oğu n ö zd e k olm aksızın birb irlerin e doğru
ye rçe k im i uygularlar? N asıldır ki D oğa lıiçbirşeyi boşuna yapm az;
v e n ered en d ir ki evren de gördüğü m ü z tüm o dü zen v e gü zellik d o
ğar? Hangi e re k için kuyruklu yıldızlar vardır, ve n ered en d ir ki tüm
g e z e g e n le r eşö ze k li y ö rü n g elerd e bir v e aynı yolda dev in irler v e bu
arada kuyruklu yıldızlar büyük ölçü de e ş özek siz y örü n g elerd e h er
tür yold a devin irler; ve durağan yıldızların birbirlerinin ü stün e dü ş
m elerinin önüne g e çe n nedir? Nasıl olur da hayvanların b eden leri
b ö y le s in c büyük bir sanat ile tasarlanır, v e çeşitli parçaları hangi
e re k le r için tasarlanmıştır? G öz O ptikte b eceri olm aksızın ve kulak
s e sle rin bilgisi olm aksızın mı tasarlandı? B eden in devim leri is te n ç
ten nasıl doğarlar, v e hayvanlarda içgüdü n ered en gelir? Hayvanların
duyu alanları duyarlı tözün bulunduğu v e şeylerin duyusal b içim le
sorular / q u e r ie s 157
dam ıtm ada buhara döner, boşlukta çalkalandığı zam an ateş gibi p a r
lar, Ve tüm bu değ işim lerd en sonra yine ilk civa biçim in e g e ri döner.
Yumurtalar duyum sanam az n iceliklerd en başlayarak b üyür v e hay
vanlara değişirler; iribaşlar [tadpole] kurbağalara, v e kurtçuklar s i
n ek lere. T ü m kuşlar, hayvanlar ve balıklar, böcekler, ağaçlar ve başka
bitkiler, d eğ işik parçaları ile, sudan v e sulu ten tü rlerd en v e tuzlar
dan gelişirler, ve çü rüm e yolu yla yine sulu tözlere g eri dönerler. Ve
açık havada birkaç gün b e k le y e n su bir tentür (m altınki gibi) verir
ki, daha uzun b ekletildiğin de bir çök elti v e bir ruh verir, ama çü rü
m e aşamasından ö n ce hayvanlar v c bitkiler için b e s le n m e y e u ygu n
dur. Ve b ö y le çeşitli v e tuhaf tözsel dön ü şü m ler arasında niçin D oğa
cisim leri ışığa v e ışığı cisim lere değiştirem esin ?
S oru 31. C isim lerin küçük parçacıkları yalnızca ışık ışınları ü zerin
de onları yansıtm ak, kırm ak ve bükm ek için değil, ama ayrıca D oğa
fen om en lerin in büyük bir bölüm ünü ü retm ek için birbirleri ü zerin
de d e uzaktan e y le m d e bulunmalarını sağlayan belli güçler, e rd e m
ler, ya da ku vvetler Ypowers, virtues, o rfo rces] taşım azlar m ı? Çünkü
iyi bilindiği gibi cisim le r y erçek im i, m anyetizm a v e elek trik çek im
leri yolu yla birbirleri ü zerin de e y le m d e bulunurlar; v e bu örn ek ler
D oğanın gidiş v e g e çe ğ in i gösterir, v e bunlardan daha ço k sayıda
çe k ici gü çlerin olm ası olasılığını ortadan kaldırmazlar. Çünkü D oğa
kendi ile ço k tutarlı v e uyum ludur. Bu çek im lerin nasıl y erin e g eti
rile b ile ce ğ in i burada ird e lem ey eceğ im . Ç ekim d ed iğim ş e y dürtü
yoluyla, ya da bilm ediğim bir başka araç yolu yla y erin e g etiriliyor
olabilir. O sözcü ğ ü burada yalnızca gen el olarak n ed en i n e olursa
olsun cisim lerin birbirlerine d oğ ru yön elm elerin i sağlayan herhan
gi bir k u vveti b elirtm ek için kullanıyorum . Çünkü, çek im in yerin e
getirilm esin i sağlayan n edeni araştırmadan ön ce, hangi cisim lerin
birbirlerini çektiklerin i, v e çek im in yasalarının v e özellik lerin in n e
le r olduğunu D oğanın fenom en lerin den öğren m eliyiz. Yerçekim inin,
m anyetizm anın v e elek triğin çek im leri ço k b elirgin uzaklıklara ula
şırlar, v e çıplak g ö z le r yoluyla böyle gözlenm işlerdir, ve şim d iye dek
g ö z le m d e n kaçacak denli k ü çük uzaklıklara ulaşan başkaları ola b i
lir; v e belki de elek trik sel çek im sürtünm e tarafından uyarılm aksı-
zın bile b ö y le küçük uzaklıklara ulaşabilir,
Çünkü tartar tuzu sıvılaştığı zaman, bu tartar tuzunun parçacıkla
rı ile suyun havada buharlar biçim inde yü zen parçacıkları arasındaki
bir çek im yoluyla olm az m ı? Ve sıradan tuzun ya da g ü h erçilen in ya
da zaç yağının sıvılaşm am ası b öy le bir çekim in yoksunluğundan ötü
rü değil m idir? Ya da tartar tuzunun havadan kendi n iceliğin in belli
S Ü K U L A K /Q U E K [ f i S 161
lerin i param parça ettik lerin i v c lıavaya ve buhara v e a lev e yittik le
rini gösterirler.
Sıvılaşm a durum undaki tartar tuzu herhangi bir m etal eriyiğine
dök ü ldü ğü n d e m etali çök elttiği v e on un çam u r b içim in d e sıvının
dibine çö k m e sin e y ol açtığı zaman, bu asit parçacıklarının tartar tuzu
tarafından metal tarafından olduğundan daha gü çlü çekildik lerin i, ve
daha güçlü çek im yoluyla m etalden tartar tuzuna gittiklerini kanıtla
maz mı? Ve aqtta /orta l.ek i bir d em ir eriyiği lapis calam inarisi ç ö
zündürdüğü v e dem iri kendi başına bıraktığı zam an, ya da bir bakır
e riyiği ona batırılan dem iri çözü n dü rdü ğü v e bakırı ken di başına
bıraktığı zam an, ya da hır güm üş eriyiği b a k ın çözü n d ü rd ü ğ ü ve
güm üşü kendi başına bıraktığı zaman, ya da b i r a c a foriis te civa eri
yiği dem ir, bakır, kalay ya da kurşun ü zerin e döküldüğü v e metali
çözü n dürüp civayı kendi başına bıraktığı zaman— tüm bunlar aqua
fortisin asit, parçacıklannın lapis calam inaris tarafından d em ir tara
fından olduğundan daha güçlü, dem ir tarafından bakır taralından oklu
ğundan daha gü çlü çekildiğini, v e bakır tarafından gü m ü ş tarafından
olduğundan daha güçlü çekildiğini, v e dem ir, bakır, kalay v e kurşun
tarafından civa tarafından olduğundan daha güçlü çek ild iğin i kanıt
lamazlar nıı? Ve aynı n eden le dem ir çözü n ebilm ek için bakırdan daha
ço k , v e bakır öteki m etallerden dalıa çok aqu afortis g erek tirm ez mi;
v e tüm m etallerden en kolay çözü n en i v e paslanmaya en yatkın ola
nı d em ir değil m idir; ve dem irden sonra bakır?
Z aç yağı biraz su ile karıştırıldığı ya da sıvılnştığı, ve damıtmada
su gü çlü k le yü k seldiği ve zaç yağının bir parçasını zaç ruhu b içim in
de ken disi ile birlikte getirdiği, v e bu ruh (dem ir, bakır ya da tartar
tuzu üzerine döküldüğünde) cisim le birleşip suyu kendi başına bırak
tığı zam an, bunlar asidik ruhun su tarafından çekildiğin i, ve kalıcı
cisim taralından su tarafından olduğundan daha çok çek ild iğin i, ve
buna g ö re kalıcı cism e yaklaşm ak için suyu bıraktığını kanıtlamaz
mı? V c aynı n eden le sirkede, aqua fo rtiste, v e tuz ruhunda biraraya
karıştırılan su ve asit ruhlar damıtmada birbirlerini tutup birlikte
y ü k s e lm e zle r mi; ama e ğ e r çözündürücü özd ek tartar tuzu üzerin e
ya da kurşun ya da dem ir ya da çözü n d ü rebileceği h erhangi bir katı
cisim üzerin e dökülürse, asit, daha güçlü bir çek im yolu yla cism e sarı
lıp suyu kendi başına bırakmaz mı? Ve şun lann tümü de bir karşılık
lı çe k im d e n değil inidir; İs v e rîeniz-tıızu ruhlarının b irle ş e re k daha
kaba ve sudan özgür oldukları için ön ced en olduğundan daha az uçucu
olan nişadır parçacıkları oluşturm aları; ve nişadır parçacıklarının
süblim asyonda kendi başlarına sü b lim leşm eyecek antim on parçacı k-
lanm yukarıya taşımaları; ve civa parçalarının tuz ruhunun asit parça
164 ISAAC NEVVTON: ( » T İ K
suda çö zü n ebilir yapacak denli asit olm aksızın bir tuz olm ay acağ ı
nı g ö s te r m e z mi? A sitlerin keskin v e yakıcı tatlan asit parçacıkları
nın dilin parçacıkları üzerine aLilmalarım v e on lan kaynaştırmaların;
sağlayan güçlü çek im d en doğm az m ı? Ve m eta ller asit çözü n dürü-
cü le rd e çözü n dükleri, v e m etal ile b irleşik asitler d eğ işik bir tarz
da davrandıkları ve b ö y le ce bileşim ön cek in d en ço k daha yum uşak
ayrı bir tat v e ara sıra tatlı bir tat taşıdığı zam an— bunun n edeni
asitlerin m etalik parçacıklara yapışm aları v e b öy lelik le e tk in lik le
rinin çoğu n u yitirm eleri değil m idir? Ve e ğ e ı asit bileşim in suda
çö zü n m e s in i sağlayam ayacak den li kü çük bir oranda is e , m eta le
gü çlü olarak yapışm akla etkinliğini v e tadını y itirm e y e ce k v e b ile
şim tatsız bir toprak olm ayacak m ıdır? Ç ünkü dilin n em i tarafından
çö zü n e b ilir olm ayan ş e y le r tat [duyusu] ü zerinde etkili olmazlar.
Y erçekim inin denizin Yeryüzünün daha y oğu n v e daha ağır par
çalarının çe v re sin d e akmasını sağlaması gibi, çe k im de tuz parça
cıklarını oluşturm ak için sulu asidin toprağın daha yoğu n v e daha
sıkı parçacıkları çe v re s in d e akm asını sağlayabilir. Ç ünkü b öy le
d e ğ ilse asit tu zlan suda çözü n ebilir yapm ak için toprak v e sıradan
su arasında bir aracı olm a görev in i y erin e g e tirm e y e ce k tir; n e de
tartar tuzu kolayca asiti çözü n m ü ş m etallerd en ayırıp çe k e b ile ce k ,
n e de m etaller cıvadan asidi çekebileceklerdir. Şim di, Y eryüzünün
biiyük k ü resinde ve d en izd e en yoğu n cisim lerin ağırlıklan yoluyla
suda batmaları, ve her zaman kü renin özeğ in e doğru gitm ey e çaba-
lamalan gibi, tuzun parçacıklarında da en yoğu n özd ek h er zaman
parçacığın ö z e ğ in e yaklaşm aya çabalayabilir, ö y le ki bir tuz parça
cığı ö z e k te yoğu n, sert, kuru ve topraksı, ve çe v re d e sey rek , yu m u
şak, nem li v e sulu olm akla bir kaosa benzetilebilir. Ve bu yü zden
ö y le görü nü r ki tuzlar kalıcı bir doğadadırlar, çü nkü sulu parçalan
şidd et yoluyla uzaklaştırılm adıkça, ya da çü rüm edeki yum uşak bir
ısı tarafından ö z e k s e l toprağın g öz e n e k le rin e em d irilm ed ik çe, ve
bu sonunda toprak su tarafından çözü n d ü rü lü n cey e v e k ü çü k lü k le
ri n e d en iyle çürüm üş bileşim in siyah ren kte g örü n m esin e yol açan
kü çük parçacıklara ayrılıncaya dek g itm ed ik çe, kolay kolay y o k e -
dilem ezler. Yine hayvanlann v e bitkilerin parçalarının değ işik biçim
lerini korum aları v e besinlerini özü m sem eleri, yum uşak ve nemli
b esin in doku sun u sonunda h e r bir parçacığın ö zeğ in d ek i yoğu n ,
sert, kuru ve dayanıklı toprak gibi oluncaya d ek yum uşak bir ısı ve
d e v im ile kolayca d e ğ iştirm esi buna bağlı olabilir, Am a b e s le n m e
ö zü m s e n m e y e uygun suz bir duruma geld iği, ya da ö z e k s e l toprak
onu ö z ü m s e y e m e y e c e k denli zayıfladığı zam an, d ev im karışıklık,
çü rü m e v e ölü m de sonlanır.
S U K U L A K / O U E R IE S 167
E ğer herhangi bir tuzun ya da zaç yağının çok kü çük bir niceliği
büyük bir su n iceliğin de çöziındürülürse, tuz ya da za ç yağı parça
cıkları sudan daha ağır bir türde olsalar da dibe batmayacaklar, ama
kendilerini t.üm suya e şit olarak yayacak v e b ö y le ce onu teperle de
dipte olduğu denli tuzlu yapacaklardır. Ve bu tuz ya da zaç yağı par
çalarının birbirlerinden uzaklaştıklarını v e g e n iş le m e y e v e için de
yüzdükleri suyun niceliğinin izin verdiği ölçü d e ayrı durm aya çaba
ladıklarını im lem ez ini? Ve bu çaba birbirlerinden kaçmalarına yol
açan itici bir k u v v e tle n olduğunu, ya da en azından suyıı birbirlerini
çe k tik lerin d en daha güçlü olarak çek tik lerin i im lem ez mi? Çünkü
suda sudan daha az çek ilen tüm şeylerin Yeryüzünün yerçek im i gücü
yoluyla yü k se lm e le ri gibi, suda yü zen ve herhangi bir tuz parçacığı
tarafından sudan daha az çek ilen tüm tuz parçacıkları da o parçacık
tan uzaklaşmalı ve daha çok çek ilen suya y e r verm elidir.
H erhangi bir tuzlu sıvı bir deri parçasına bııharlaştırıldığı v e s o ğ u
maya bırakıldığı zaman, tuz düzenli b elilerd e sertleşir; ki tuzun par
çacıklarının, s e rtleşm ed en ön ce, suda her yanda birbirlerinden eşit
uzaklıklarda yü zdü k lerin i, ve dolayısıyla birbirleri ü zerin de eşit
uzaklıklarda eşit ve eşitsiz uzaklıklarda eşitsiz olan bir g ü ç yolu yla
e y le m d e bulunduklarını kanıtlar. Çünkü b öy le bir gü ç yoluyla k en
dilerini biçim deş olarak sıraya sokacaklardır, v e on su z dü zen siz ola
rak y ü ze r v e düzensiz olarak birarnya gelirlerdi. Ve ada kristalinin
parçacıkları olağandışı kırınıma n eden olm ak için ışık ışınları ü ze
rinde aynı yolda etkide bulunduklarına göre, bu kristalin oluşum unda
parçacıkların yalnızca düzenli b elilerd e sertleşm ek için kendilerini
e n le m e s in e v e boylam asına sıraladıkları değil, ama ayrıca biı tür
kutupsal kuvvet yoluyla türdeş yanlarını aynı y ö n e döndürdükleri
de varsayılaınaz nıı?
Tü m türdeş sert cisim lerin birbirlerine tam olarak dokunan parça
ları birbirlerine çok güçlü olarak yapışırlar. Ve bunun nasıl olabildiğini
açıklam ak için, kim ileri [D em ok ritos] kopçalı atom lar ica detm işler-
dir, ki soruyu g e çiştirm ey e yarar; ve başkaları ise bize cisim lerin
dinginlik tarafından (c ş d ey işle, gizli [occutt] bir nitelik tarafından
ya da daha doğrusu lıiçbirşey tarafından) birarayayapıştırıldığm ı s ö y
lerler; v e daha başkaları ise işbirliği yapan d ev im ler tarafından (eş
dey işle, kendi aralarındaki göreli dinginlik tarafından) birarada tutul
duklarını söylerler. B enim ise bunların kohezyonlnrm dan çıkam a
yacağım şe y parçacıklarının doğrudan değm e durumunda aşırı ölçüde
güçlü olan, küçük uzaklıklarda yukarıda sözü edilen kimyasal işlem leri
yerin e getiren ve parçacıklardan uzaklara herhangi bir duyulur etki
ile ulaşmayan belli bir kuvvet yoluyla birbirlerini çektikleri olacaktır.
168 ISA A C N E W T O N : OPTİK
Kitap sonu
MEKTUPLAR
M E K T U P 1*
[Ethcr ve Yerçekimi Ü zerineJ
Onurlu E fendim ,
Size sözünü e lliğ im iz fiziksel n itelik ler ü zerin e d ü şü n celerim i
gön derm eyi öylesin e uzun süre erteledim ki, kendimi verili bir sözün
yüküm lülüğü altında saymnsaydım sanırını onları gön derm ek ten bile
utanırdım. D oğru su n u s ö y lem ek g e rek irse, bu türden şe y le re iliş
kin kavram larım sindirilm iş olm aktan öy lesin e uzaklar ki kendim
onları ço k doyuru cu görm ü y oru m ; ve beni doyurm ayanı başkaları
na iletm eyi hiç kuşkusuz uygun bulam am — özellik le d ü şlem e hiçbir
sınır tanımayan doğal felsefed e. Am a size borcu m olduğu için, ve
dün bir dostla, bana Londra'ya gid eceğ in i ve sizi bir ziyaretle rahat
sız etm e niyetin de olduğunu s öy ley en Mr. M a u ly v ercr ile karşılaş
tığım için, bunu onunla size iletm e fırsatından yararlanmanın ününe
geçe m e d im .
B en den istediğin iz yalnızca n iteliklerin bir açım lam ası olduğuna
g ö re , sezgilerim i »ayıltılar biçim inde şöyle ortaya koyacağım . Ve ilk
olarak, sanırım tüm y erler içersin e yayılm ış bir e th e rs e l töz vardır
ki, sıkışm aya ve g e n işle m ey e y eten ek li, güçlü bir biçim de esn ek ,
v c tek bir sözcü k le, tüm bakımlardan havaya çok b e n z e r ama çok
daha incedir.
2. Sanırım bu eth er tüm kaba cisim lere yayılır, ama g e n e d e g ö
zen e k le rin d e açık uzaylarda olduğundan daha sey rek duracak, ve
gözen ek leri küçüldükçe daha da s ey relecek bir yolda; v c ben d c (baş
kalarıyla birlikte) bunun o cisim lerin üzerin e gelen ışığın dikeye d oğ
ru kırılm asının, iyi parlatılmış iki metalin havası boşaltılm ış bir kapta
yapışm alarının, civanın zaman zaman otuz parmaktan çok daha uzun
bir cam borunun tep esin e dek yü kselm esinin n edeni olduğunu, ve
tüm cisim lerin parçalarının yapışm alarının ana n eden lerin d en biri
olduğunu, ayrıca süzm enin v e suyun küçük cam borularda bunların
için e dnldırıldığı durgun su yü zeyin in ü stün e yü k selm esin in n eden i
179
180 1 S /U C N E W T O N : MEKTUPLAR
oldu ğu nu sanıyorum ; çünkü eth erin daha sey rek olarak yalnızca c i
sim lerin algılanamaz gö z e n ek lerin d e değil, ama gid erek o boruların
ç o k b elirgin boşluklarında bile du rabileceğin den kuşkulanıyorum ;
v e , a tm osfere ek olarak çev red ek i eth erin d e onları biraraya bastır
m asıyla, çözü n dürücü lerin çözündürdükleri cisim lerin g ö z e n e k le
rine şid d etle yayılmalarına aynı ilke n ed en olu yor olabilir,
3. C isim lerin içersin dek i daha sey rek eth erin v e dışlarındaki daha
yoğu n eth erin m atem atiksel bir dışyü zd e sonlandıkiannı d eğ il ama
d e r e c e d e r e ce içiçe g eçtik lerin i sanıyorum ; cism in dışyü zü nden k ü
çü k bir uzaklıkta dışsal e th e r s e y re lm e y e v e içsel olan is e yoğu n laş
maya başlar, ve bunu ara uzaylarda tüm ara yoğunluk derecelerin d en
g e ç e r e k yapar; v e bu olgu ışığın G rim aldo’ nun den eyin d e bir bıça
ğın ya da saydam sız başka bir cism in keskin yüzü nden g eçerk en yana
çevrilm esin in v e bir bakıma kırılmasının, v e o kırılma ile çeşitli ren k
le r oluşturm asının n edeni olabilir.
4. Birbirine doğru de v in en iki cisim biraraya yaklaştıkları zaman,
sanırım aralarındaki e th e r daha ön ce olduğundan daha s e y re k olur
v e d e r e ce li seyrek liğinin uzayları cisim lerin dışyü zlerin d en birbiri
ne doğru daha ö te genleşir, v e bunun nedeni eth erin d ev in em em esi
ve cisim ler arasındaki doğru geçişte bunlar birbirlerine b öy le yaklaş
madan ö n ce yapabildiği gibi özg ü rce aşağı yukarı oynayamamasıdır.
5. Şim di, dördüncü sayıltıdan şu çıkar ki, birbirine yaklaşan iki
cisim birbirine aralarındaki eth eri s e y relm ey e başlatacakları denli
yaklaştıkları zaman daha fazla yaklaştırılm alanna karşı bir is te k s iz
lik v e birbirinden kaçm a yön ü n d e bir çaba g ö s te r m e y e başlayacak
lar, v e bu istek sizlik v e çaba birbirlerine daha da yaklaştıkça artacak,
çünkü b öylelik le aradaki eth erin daha da sey relm esin e n eden ola
caklardır. A m a sonunda, cisim ler birbirlerine onları kuşatan dışsal
eth erin aralarındaki se y relm iş eth erin basıncının üstündeki basınç
fazlası cisim lerin biraraya getirilm eye karşı isteksizliklerini y e n e ce k
den li yaklaştıkları zam an, o basınç fazlası onları şidd etle birbirine
ite ce k v e birbirlerine güçlü olarak yapışmalarını sağlayacaktır— ikin
ci sayıltıda belirtildiği gibi. ... Am a e ğ e r cisim ler birbirine ... orta
çizgid e eth eri çe v re d e k i eth erd en daha se y re k kılacak gibi yaklaşır
sa, çe v re deki etherin yoğu nluk aşırısından cisim lerin birbirine doğru
bir birlikte-basın cı doğacaktır ki, iki cism in daha da yaklaşmalarıyla
cisim lerin birbirinden geri kaçm ak için ön ce d e n s özü edilen çabala
rını y e n e c e k denli büyüdüğü zaman bunlar birbirine doğru ile r le
y e c e k ve yapışacaklardır. Ve, tersin e, e ğ e r herhangi bir g ü ç onları
uzaklaşm a çabasının yaklaşma çabasını y e n e ce ğ i uzaklığa dek ayrıl
maya zorlarsa, yin e birbirlerinden uzağa sıçrayacaklardır. Şim di baş-
RORERT BOYI.E'A 181
Is. N ew ton
... Çünkü fe ls e fe yapm anın en iyi v e en gü ven ilir y ön tem i bana ilkin
şeylerin özellik lerin i ö zen le in celem ek v e bu özellik leri d en ey ler
yoluyla doğrulam ak, ve daha sonra şeylerin kendilerinin açıklam ası
için öıısavlara ilerlem ek olarak görünüyor. Çünkü önsavlanıı yalnızca
şeylerin özellik lerin i açıklamada uygulanm ası, onları b elirlem ed e
kullanılm aması g e re k ir; ama ancak d en ey ler sağlayabildikleri d u
rum lar dışında. Ve e ğ e r biri yalnızca önsavların olanağından çıkarak
şe y le rin g e rçe k lik le ri konusunda tah m in lerde bulunacak olu rsa,
hangi anlaşma yoluyla herhangi bir b ilim de pekin herhangi b irşeyin
belirle n e b ile ce ğ in i anlamam güçt.ür; çünkü h e r zaman yen i g ü çlü k
le r su n u y or g ö rü n e ce k şu ya da hu önsavlar küm esi yaratılabilir. Bu
yü zden önsavlar tasarlamaktan tıpkı u ygun suz uslam lam acılıktan
olduğu gibi kaçınm ak gerek tiği yargısına ulaştım.
*\Oldenburg'» bir M ektuptan Parçn, 1672. Itaae Nem toni Opera quae exslan(
Omnmiu, IV .-. . ' i l i Correspnndenre o f Sır Isaac Nrwton and Prof. C ol:s, s. 154.]
M E K T U P 3*
[Tanrı ve Yerçekim i]
E fendim ,
D izgem iz üzerine in celem em i yazarken, insanları bir Tanrıya inanç
açısından ird elem ed e g e çe rli ola b ilecek türde ilkeleri g öz ön ün de
tuttum ; v e h içb irşey beni in celem ey i bu amaç için yararlı b ulm ak
tan daha ço k sevin d irem ez. Am a e ğ e r bu yolda kamuya herhangi bir
h izm ette bulunm uşsam , bu çalışmadan v e dayançlı dü şü n ced en baş
ka h içb irşe y e bağlı değildir,
İlk sorunuza gelin ce , bana ö y le görü n ü y or ki e ğ e r gü n eşim izin ve
g e z e g e n le r in ö zd e ğ i v e ev ren in tüm ö zd e ğ ı tüm g ö k le r arasında
cşdağılım lt olsaydı, v e h er parçacığın tüm g eri kalanlara doğru ona
doğal bir yerçek im i olsaydı, ve bu özdeğin başından sonuna dek dağıl
dığı bütün uzay yalnızca sonlu olsaydı, bu uzay dışındaki özd ek y e r
çek im in d en ötürü bu iç yandaki tüm öz d eğ e doğru yön eli r v e sonuçta
bütün uzayın ortasına çö k e re k orada tek bir büyük k ü resel kütle
oluştururdu. Ama e ğ e r özd ek sonsu z bir uzay içersin d e eşdağılım lı
olsaydı, h içbir zaman tek bir kütle içersin e toplanam azdı; ama birazı
bir kütlenin, v e birazı bir başkasının içe rs in e toplanır, v e b ö y le c e
tüm o son su z uzay b oyu nca birbirinden büyük uzaklıklara dağılm ış
son su z sayıda büyük k ü tle oluştururdu. Ve özd eğin parlak bir doğ a
da oldu ğu nu varsayarsak, gü n eş v e durağan yıldızlar b öy le olu şm u ş
olabilirler. Ama özd eğin nasıl kendini iki türe b öleceğin in v e parla
yan bir cisim oluşturm aya uygun olan parçasının tek bir k ü tley e
çök ü p bir gü n e ş oluşturacağının v e saydam sız bir cisim olu şturm a
ya u ygun olan geri kalanının ışıyan özd ek gibi te k bir büyük cism e
değ il ama b irçok k ü çük cism e b ü zü leceğ in in ; ya da e ğ e r g ü n e ş ilkin
g e z e g e n le r gibi saydam sız bir cisim ya da g e z e g e n le r gü n eş gibi pa r
lak cisim ler olm uş olsalardı, tümü de saydam sız kalırken nasıl yalnız
ca on un parlayan bir cism e değ işeceğ in in , ya da tümünün saydam sız
184
R İC H A R D tlE N T L E Y 'E 185
Is. N e w t o n
Cambridge, 10 Aralık 1692
PARÇALAR
PA R Ç A 1*
[Evrensel Tasar Üzerine]
*|“ Cierçck Diııııı Kısa liir Şem ası,” NcvvLon’ nn hir clyazm asm dan (1661}
firem 'ter' in alınlısı, Mcmoirs o f S ır Isaac N m t o n . Vbl. II, s. ;!47-8.J
İSH
TANRI VE D O Ğ A L ELL-SEFE 189
buyrukları çok ağır değildir (I, John 5:3). Ve bu şeyleri onunla bizim
aramızdaki aracılara değil, ama yalnızca ona yapm alıyız ki, bize ü ze
rim izd e e g e m e n olm ak için m eleklerin i versin — m e le k le r ki bize
yakın hizm etkarlarım ız olarak, Tanrılarına sunduğum uz tapınmala
rım ızdan hoşnutturlar. Ve dinin ilk ve birincil parçası budur. Bu h er
zaman Tanrının tüm halklarının dini idi ve h er zatnan ö y le olacak
tır— dünyanın başlangıcından sonuna dek.
PAKÇA 2*
[Tanrı ve D oğal Felsefe]
Tanrı görü lm ek sizin dünyayı yaptı ve onu yön etir ve b ize başka h iç
bir Tanrıyı değil ama onu sevip ona tapınmamızı, eb ev ey n lerim izi
ve efen d ilerim izi onurlandırm am ızı, kom şularım ızı k en dim iz gibi
sevm em izi, ılımlı, türeli v e b a rışsever olm am ızı, ve g id erek hayvan
lara bile acım am ızı buyurm uştur. Ve başlangıçta her hayvan türüne
yaşam verd iği aynı g ü çle ölüleri diriltebilir, v e K efaretçim iz İsa'yı
yen id e n diriltm iştir— İsa ki, bir krallık kazanm ak v e b ize bir y e r
hazırlamak için cen n e te gitmiştir, ve d eğ erd e Tanrıdan sonra İkinci
dir v e Tanrının Kuzusu olarak tapınılabilir, ve yokluğunda bizi rahat
latmak için Kutsal Hayaleti gönderm iştir, v e sonunda görü n m ed en
geri d ön erek tüm ölüleri diriltip yargılayıncaya d ek bizi y ö n e te ce k ,
ve daha sonra krallığını Baha’ ya bırakıp kutsanm ış olanları şim di
onlar için hazırlamakta olduğu y e re g ötü re ce k v e g eri kalanları d e
ğerle rin e uygun başka y e rlere gön derecektir. Çünkü Tanrının ü lke
sinde (ki evren d ir) birçok konak vardır, v e onları g ö k le r içersin d en
bir konaktan bir başkasına g e çe b ile n aracılar yoluyla yönetir. Çünkü
e ğ e r g ireb ileceğim iz h e r y e r yaşayan yaratıklarla doluysa, niçin bu
lutlar üzerindeki gök lerin bu muazzam yerlerin in tümü de yaşayan
lara kapalı olsun?
* [f,G erçek Dinin Kısa lîir Şem ası," Ncvvton’un birclyazm asından (1681), Mpnı-
oirs o f S irîsa a c N?wUm, Vol. II, s. 354.]
190 PRlN CirlA: İÇİN DEKİLER (TÜ R K Ç E )
NEW TON
Doğal Felsefenin M atem atiksel ilkeleri
İÇ İN D E K İL E R
K İT A P I
CİSİM LENİN DEVİM İ
KESİM
1. İlk ve san oranlar yöntemi
2. Özekçek kumvticrifi belirlenmesi
3 . Eşözckii konik kesimlerde cisimlerin devimi
4 . Eliptik, parabolik ve hiperbolik yörüngeleri verili odaktan bulma
£>. İki odak da verilmediğinde, yörüngeler nasıl bulunur
G. Devimler verili yörüngelerde, nasıl bulunur
7. Cisimlerin doğrusal çtkış ve inişler;
8 . Üzerlerinde herhangi bir lür Ö2 ckçek kuvvetin etkide bulunduğu cisimlerin içinde
dönecekleri yörüngelerin belirlenmesi
9. Cisimlerin devinebilir yörüngelerde devimi; vc apsislerin devimi
İÜ. Verili yüzeylerdeki cisitnlrrin devimi; ve cisimlerin sulttnmlt sarkaç devimleri
11. birbirlerine özekçek kuvvetle eğilim gösteren pişimlerin devimi
12. Küresel cisimlerin çekim kuvvetleri
13. Küresel olmayan cisimlerin çekim kuvvetleri
14. Çak kiiçük cisimlerin çok biiyiîk bir cismin çeşitli parçalarına eğilimli özekçek kuvvetler
tarafından kışkırtıldıktan zaman devimleri
K İT A P II
C İSİM L E R İN DEV İM İ (D irençli Ortamlarda)
_ K İT A P I I I
E V R EN İN DİZGESİ (M atem atiksel İrdelem ede)
N EW TON
M athvnıatkal Principies o f N atura! Philosophy
CONTENTS
BOOK I.
T l TE M OTION O F BOLHES
SÎÎU'lhiM
I. Mrtiıod ıfjir s t and İr,sİ ratios
lf. Dftcrımnation ofrctıtrıpıtal farccs
İli. Morton ofbodirs i>t rr.e.aitrir. conic. scclions
IV. Findings o f rlliptic. parabolle, and bypcrboiıc ortnfs from //ir focus giren
V I!ow fite orhifs a n to bc found ıvhcıı ncıthcr focus ıs g iro ı
VI. How thc motions a n to bcjourtd m g iv tn orhits
VII. ftcrtjliHcıır aset u t a n d desa-ut ef ho<Jks
V I I I . Dıicntinıafıou o f orbits ı»t içlikli bo<Itcs mili nvoirc, hriag arted upon by
ntty sari oj ccntnfctal fo r a
IX. Motiou o f bodics tu thM'ublr orbifs; and thr morton af apsidrs
X. of bodics iti giren surjaas; and thc osntlating frn d u h as morton o f bodics
XI. Mortons of badica tnuling tu rrrch of/ter /atlı rt ■ntr/firtat forrrs
X II. itfracrtn fora s o f sp/nricat bodur
X III. Altrucrtvc fo r a s o f bahi s içirteli a n uof s p ftf rical
XIV Morton ot vı ry snıait bodics tehctı agitatcd by <<ntr>p> fal
iorccs Unding to thc sc ve rai parts ofany m y great tu/dy
R O O K II.
T H E M O T IO N O F B O D IE S (Iıı K eşiştin# M ed iu m s)
R O O K III.
T H E S Y ST E M O F T H E VVORLH Hu M n lh em a tica l T rca tm en t)
1643 4 Ocak, Neıvton doğdıı (Yeni Gregorian Takvimine göre), W oolsthorpe, Lin
colnshire. Genç babası Isaae’ın doğumundan üç ay önce ölmüştü. (Neıvton'ım
kendisi 84 yaşında öldü.)
1646 Yakınlardaki bir köyün rahibi olan 63 yaşındaki Barnabas Smith ile evlenen
annesi, Hannah Neıvton, liç yaşındaki Isaac’ı terketli. Hanııah’ ın üç çocuğu
daha oldu, ve bu arada Isaac’ıç o k seyrek olarak gördü. Küçük Isaac annean
nesi tarafından yeliştirildi. Annesi tarafından lerkedilm cnin şimdiden baba
sız kalmış çocuğa yaşam boyu sürecek bir güvensizlik duygusu aşıladığı
düşünülür. Her ne olursa olsıın, Neıvton çok acılı v e çok yıkıcı bir çocukluk
d ön em i geçird i. A nnesi ancak 1653’ tc ikinci k oca sı öld ü k ten sonra
W oolsth orp e'a dönüp oğlunun y etiştirilm esiy le ilg ilen m ey e başladı.
N eıvton’ ım bir çiftçi olmasını istiyordu.
1655 (12 yaş) Neıvton Grantlıam'da King Edıvard VI Grammar School'a başladı.
İşleri iyi gitmiyordu, notlan düşüktü ve sınıfın en kötüsünün bir üstündey
di. Tahtadan arabalar, yeldeğirm cnleri vb. yapması, kedilerin kuyruğuna
fenerler bağlaması gibi etkinlikleri popüler im gelem de sık sık harika ço cu
ğun ilk deneyleri olarak, mekanikteki gelecek başarılarının ön habercileri
olarak yorumlandılar.
1660 (17) sonları v e 1670'lerin başlan elyazması kayıtlarına göre N ew ton'ıın
simya çalışmalarında yoğunlaşma dönemidir. Yine 1670'lerin başlarında
N eıvton lannbilimsel gerçeklik arayışını sürdürdü. Trinity C ollegc üyeli
ğini sürdürebilm ek için Anglikan rahipliğe girm ek zorunda olm ası da
Neıvton'ıı lannhilım ve erken kilise tarihi üzerine incelem elerini yoğun
laştırmaya yöneltti. Neıvton İsa'nın Baba ile aynı tözden olmadığına ve Hıris
tiyan kutsal Üçlülük öğretisinin yanlış olduğuna inanıyordu.
1661 Neıvton eğitim giderleri okul tarafından karşılanmak üzere Cam bridge’de
Trinity C olleg e'e kabul edildi. Amacı bir Anglikan Kilise rahibi olmaktı.
İncil üzerine bilgileri ile çevresindeki öğretmenlerini etkiledi. Neıvton bu
arada Etıklides geom etrisi ile tanıştı. Satm aldığı bir astroloji kitabındaki
belli çizgelen anlamada güçlükle karşılaşmıştı. Euklides'in önerm elerini
keııdiliğinden-açık bııldıı ve "a trifling book/önem siz bir kitap" olarak gö r
düğü geom etriyi bir yana atlı. Şansını bir de D escartes'm Analitik G e o
metrisinde denedi. Sonuç ıırnut verici olmadı. N eıvton’u daha sonra tüm
çalışmasına dayanak olarak kullandığı Euklides’e bir kez daha geri dönm e
ye yüreklendiren öğretm eni Isaac Barroıv oldu.
1662 (19) yazında N cw ton bir dinsel bunalım geçirdi ve bu arada günahlarım
kağıda düktü. Aralarında bir zamanlar annesini v e üvey babasını yakmak
için verdiği gözdağı da bulunuyordu: "Threatning my father and m other
Smith to bıırne them and tlıe house över them " (N ever at Rest, s. 53).
1664 Neıvton onu sınavdan geçiren Isaac Barroıv tarafından klasik geom etri bil
gisinde yetersiz bulunmasına karşın Trinity College’a tam burslu öğrenci
olarak kabul edildi. Nevvton'un defterlerinde A ristoteles'in Orgontm ve
Törebilimi’ndcn Yunanca notlar bulunur. Daniel Stahl, Eustachius, and Gerard
Vossius gibi yazarları, ve aynca okul izlencesinin ötesinde Charleton, Digby,
Kepler, Galileo, v e H enry M ore gibi yazarlan okudu. (Neıvton H enry M ore
ile ilk kez Cambridge’de, B.A. derecesini almadan ön ce karşılaştı.)
İDİ!
İM N EVVTO N İÇİN B İR Z A M A N D İZ İN
1665 Trinity C ollegc eğitimini tamamladı. B.A. derecesi için çalışmalarına başla
dı. Tam bu sırada Kara Ölüm olarak bilinen biiyük veba salgını Londra’ da
başlamak üzereydi. Aynı yılın yaz aylarında fareler tarafından taşınan veba
salgını tüm İngiltere'ye yayıldı. Londra nüfusunun yaklaşık %15'inin öldü
ğü söylenir. Ağustos ayında Cam bndge Üniversitesi salgın nedeniyle kapa
tıldı. Nevvton W oolsthorpe'a, annesinin evine çekildi. 16G5 A ğustosu vc
1666 Martı arasında orada kaldı. Sonra üç ay için Trinity C ollege’ a döndii,
v e 1666 Haziranında yeniden W oolsthorpe'a dönerek 1667 Nisanına dek
orada kaldı. Dalıa sonra Cam bridge'de çalışmalarını sürdürm eye döndü.
W oolsthorpe’ta kalışı sırasında binomial teorem , ışık, teleskoplar, kalkülüs
v e tannbilim üzerine çalıştı. Etma iiyküsii de bu dönem e aittir (bu öyküyü
yaygınlaştıran onu Nevvtun’ un giizel yeğeninden işittiğini söyleyen deist
Voltaire oldu).
166 6 (2 3 ) Nevvton’ un optik, matematik ve mekanikte buluş yılı olarak kabul
edilir.*
166 7 Ekim ayında Nevvton Trinity C ollege'd c bir ‘ Minör Fellovvship’ c, ertesi yıl
Mart ayında bir Majör Fcllovvship'e seçildi.
1667 Robert H ooke Henry Oldenbourg'un ardından Royal Society başkanlığına
seçildi,
1669 Nevvton Ekim ayında Lucasian Matematik Profesörü olarak Isaac Barrow’ un
yerini aldı. Yine aynı yıl yansıtıcı (aynalı) teleskobu betimledi (bu konuda
öncü değildi, ve yanlışlıkla tüm merceklerin ışığı yalnızca kırdıklarını değil
ama ayrıca ayrıştırdıklarını ve ayna kullanarak böyle bir etkiden kaçmılabi-
leceğini düşünüyordu). Nevvton aynı yıl matematikteki çalışmalarını so n
suz diziler yoluyla çözüm lem eyi ele alan De A n alyriperA eqm tioneeN u m eri
Terminorum Infınitas başlıklı bir elyazmasında topladı ve bu küçük bir çe v
rede dolaştı.
1671 Aralıkta Iioyal S ociety'ye yansıtıcı teleskobunu sundu. 1669’dakî matema
tik çalışmalarını DeMethodis Serierum el Fluxionum ya da Diziler ve Fluxion-
lar Yöntemi Üzerine başlığı altında yeniden toparladı ama yayımlamadı. Bir
İngilizce çevirisi 1736’da basıldı.
1672 11 Ocakta Royal S ociety üyeliğine seçildi. Toplum Robert H ooke başkanlı
ğında bir komiteden Nevvton’un buluşlarım değerlendirmesini istedi. Nevv
ton hem en çalışmalarını gönderm eye başladı. H ooke Nevvton’ un ışığın ayrı
şık doğasını gösteren prizma deneylerinin çoğunun ve yansıtmalı telesko-
bunun kendisi tarafından daha şimdiden bilindiğini bildirdi.
*Bu ‘tansık yılları' ü zerine N ew ton 'ım kendi sözleri şciylcciir: “ Iıı the beginnin g o f tlıe year
1665 I found tlıe M etlıyıl o f approxiırıating series & tlıe R ule for red uring any dignity o f B ino
mial iıılo sııclı a series. T h e s a ıo e y e a r in M ay (heniiz C am bridge iken] I found tlıe m ethotl o f
T a n g e n ts o f G rcgory & Slıısius, & h ıN o v e m b e r [VVoolsthonıe’d e ik e ııl lıad tlıe d ire c t n ıelh od o f
fhutioııs & tlıe ııext year in Jaııuary had th e T lıc o r y o f C olours & in M ay follow ing [kısa bir silre
için kaldığı C anıbridge’de iken] 1had entrance înto y c in verse ju cth od offlu x ion s. A nd î lıe sa m c
year I began to think o f gravity exten din g to y e orb o f th e M oon & (having found out lıov,1 to
o st imat e the foroe w illı w clı [a] g lo b e rev olvin g within a sphere [iresses th e surfaei! a f the
sp lıere) froın K eplers rule a f the periodiral tim es o f the P lanets beiııg in sesquialterate [3 /2, ya
da küp/kare] proportiou o f tlıeir distaııces fronı tlıe çe n te r a f th eir Ûrbs m ust [be] reciprocally
a s th e squares o f th cir distances fronı tlıe ce n te r s alxıut w clı th ey revolver & th ereb y cocııparetl
th e force req n isite to keep the M oon in lıer Ürb w ith th e fo r cc o f gravity at tlıe su rfa ce o f the
earîh, & found them answ er pretty ııearîy. Ali tlıis w as iıı the twa pla gııc yeurs o f 1G65-166G.
For iıı th ose da ys I w as in tlıe prim e agu for itıvenlioıı & m iııded M athem atieks & Plıilosophy
ın ore ıhan at any tim e s in ce .”
N EV V T O N İÇİN HİR Z A M A N D İZ İN 195
— Leibniz yine Açta Eruditorum ’ da Lümlev kalkülüsü ele alan bir yazı yayımladı.
1 S 87 (4 4) Tem muz ayının 5 ’inci gi'm ünde Principia yayımlandı. Olay ozanla r ta ra
fından da coşkuyla karşılandı. Bym n, Dun Jıtan 'da (Canto X) N ew ton için
şunları yazar:
1689 Nervton Cambridge Üniversitesini temsil etm ek iizere Parla men İn üyeli
ğine seçildi.
1693 (5 0 ) Eylülü sıralarında Neıvton nedeni, doğası vc süresi bilinm eyen, ama
yazışmaları tarafından kanıtlandığı kabul edilen bir sinir bunalımı geçirdi.
Dostlarına öfkeli mektuplar göndererek onlara bütünüyle im gesel suçla
malar yükledi (John L ocke'a mektubunda onun H o b b e s cu - özde.kçi oldu
ğunu v e kendisini kadınlarla düşüp kalkmaya ayarttığım yazdı. D ostlan
Kcv/ton'urı delirdiğinden kuşkuya düştüler, ama kısa bir süre sonra Ekim
ayında sorun çözüldü.*
— Wesifatl Nervtoıı’ un ansal "huysuzluğunun” (distemper) simya deneyleri
sırasında uzun süreli olarak civa buhan solumasına bağlı okluğu görüşünü
civa zehirlenm esine eşlik eden titremeler, diş yitirme gibi daha başka belir
tilerin N eıvton’ ıln durumunda görülm em esi zemininde bir yana atar, ama
yaşamının geri kalan otıızbcş yılında erken dönemdeki yaratıcılığını yitir
diğini ve yalnızca erken çabalarının sonuçlan üzerinde çalış tığını kabul eder.
(Never at Resi, s. fxi7s.)
— RouseBail konu üzerine şunları belirtir: "H er ne olursa olsun, Nevvton’un
hastalığından sonra çok daha (azla özgün çalışma iirctchilccck olduğunu
sanmıyorum; a ma 16flfi’da Darphane gözetm eni olarak ata nması, v e lfi99'da
yıllık lSOOpoundluk bir maaşla Darphane müdürlüğüne yükseltilmesi bilim
sel araştırmalarını sonlandmlı, gerçi önceki araştırmaları ancak bundan s o n
ra kitaplar biçiminde yayımlanmış olsalar da."
1696 Newton Londra'ya yerleşti. Hükümet tarafından Darphane başkanlığı göre
vine atandı. Neıvton İngiltere’ nin eskim iş v e zarar görm üş metal paraları
nı değiştirm e işinin gözetim ini üstlendi, kalpazanlara karşı acımasız bir
kampanya başlattı v e aralarından pekçoğunıı damgacına gönderdi. Bu ö d e
vinde öylsine amansızdı ki, kimilerinin dediğine göre bu görevini yıllarca
biriktirdiği öfkesini boşaltacak bir kanal olarak kullandı.
1700 Leibnız Berlin Akademisini kıırdıı vc ilk başkanı oldıı.
1701 Neıvton Lııcasian kürsüsünden istila etti; ikinci kez bir parlamenter olarak
göreve başladı.
1703 (6 0 ) I Jookc öldü, ve N eıvton Royal S ociely başkanlığına aday oldu. Oy v eren
otuz iiyenin yirmidördtlnün oylan ile başkanlığa seçildi. Ölümüne dek her
yıl yeniden başkan seçildi. Yaşamının son yirmidört yılı için, NcıvLon "th e
aııtocrat of s cicn cc” olarak betimlenir (Mamıel, Portmit).
1704 Şubatta N cw ton 1660’laıın optik deneylerinin ve 1670’lcrde Philasaphicul
•N eıvton aynı İtrin d e L o ck e 'a şunları yazdı: " T h e last ıvııı'.cr by sleepıııg t o o ofteıı by ıııy
fire 1 got a n ili lıabit o f slııeping and a distem per w ch tlıis sım m ıcr has b ee ıı epidem ical put n ıc
fe r lile r nut o f ortler, ko Ihal w lıen 1 w ro te to yon l had n o! slupl an îıoıır a niglıt for a (ortnighl
toguther and for 5 ııights t o g e lh e r not a wiıık.
N ELV T O N İÇ İN B İR Z A M A N D İZ İN 197
hin ‘ bir’ ( T ) olan iki nicelik, Örneğin: manyetik kuvvet mag>ıelic force (vis
1/5 ve 5; 2 ve 0,5. nutgnctica)
eylem oction (actio) okkült gizli occuît
g e ç e k course ordinat Kartezyen koordinatlarda dikey
gerilim tension v koordinatı
gizli nitelikler occult ıfimlihes 'okkiill/ oylum bulk
gizli' sö^cüğîî bu bağlamda 'anla örısav hypothesis
şılm a z/ g iz e m li,' ‘ büyüsel’ vb. olanı ötele(n)me trasulation (translativ)
anlatmak için kullanılır, özek c.entre
gün beri perihdio?ı Bir gezegenin ya da özekçek kuvvet centripetul fo rce (vis
kuyruklu yıldızın yörüngesinde g ü centripeta)
neşe cn yakın nokta özekkaç kuvvet cm trifugal force
günöte cıphriion Bir gezegenin ya da sağınlık ?xactne$$t acatrucy
kuyruklu yıldızın yörüngesinde g ü saltık zaman absolute time {tempus ab-
neşe cn uzak nokta solutum)
güneş itliklerinin gerilemesi precession saltık uzay absalute space (spatium ab-
uf the eqiiirtoxv$ Güneşitlik noktaları xolutu.ni)
nın ckJifJlik boyunca sürekli olarak sanatçı <ırtificer, artist
yılda 50 saniyelik bir yay kadar batı sınırdaş conterm inom
ya doğru kayışına bağlı olarak güııe- Süre duration {duralın)
şitliklcrinm her yıl biraz daha erken süre durum inertia
y e r alması tedirginlik perturbalion (Stönuıg) (Geze
günötesi fiphelio-» Bir gezegenin ya da genlerin birbirlerinin düzenli devim
kuyruklu yıldızın yörüngesinde gü lerini bozmaları
neşlen en uzak nokta uzam extf.nsinn
im sign vis inertiae siiredurum kuvveti
karşı-doğru. alt-uzatma suhlense vis insita doğaJ/özünlü kuvvet
Örneğin bir üçgende dik açının kar vurma, vuruş pcrcussion (pressionc)
şısında duran hipotenüs ya da bir yardımcı önerme knıma
yayın karşısında duran kiriş {subfend: yaykesen secant
yayın iki noktasını ya da açının kenar yer piace (loc.as)
ları üzerindeki iki noktayı karşıtlan yerçekimi gravity (gravitas)
sınırlamak), yerçekimi kuvveti the gravitnting force
kılgı pradice (ivis gravitantis)
konum position (sttus) yerberi pengee Ayın ya da bir ırydızntm
konumdaş komologous yer en yakın noktası (bkz. apsis)
kuvvet fora’ (m ) yeröte apogee Ayın ya da bir ııydımıın
kütle ftws$ ( mûssû) yerden en uzak noktası
Çözümleme
AZİZ YARDIMLI
PRİNCİPİA
BİRİNCİ, İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ YAYIMLARA ÖNSÖZLER
Geometrinin Temelleri; Mekanik İle İlgisi 63
Ussal Mekanik Kuvvet Ve Devim ilişkilerinin Tanıtlamalı Bilimidir 63
Nevvton Bu Çalışmayı Felsefenin Matematiksel İlkeleri
Olarak Önerir 63
Yöntem: Devim Fenomenlerinden Kuvvetleri Araştırmak 64
Doğa Fenomenlerinin Tümü De Kuvvetlere Bağımlı Olabilir, Ve
Dolayısıyla Bir Evrensel Mekanik Kurulabilir 64
TANIMİ.AR
Tanım I: Özdek Niceliği = Oylum * Yoğunluk 66
Özdek Niceliği (Yoğunluğu) Konusunda ‘Ortam/Ether’ Hiçbir Biçimde
Dikkate Alınmıyor 67
Cisim Ya Da Kütle Her Zaman Bu Özdek Niceliği Ya Da Ağırlık Olarak
Anlaşılacaktır 67
Kütle Ağırlık İle Orantılıdır 67
Tanım II: Devim Niceliği: Özdeğin Hız Ve Niceliği İle Orantılıdır
[Hız x Kütle = Devinirltk] 67
Tanım III 67
SUredurum Kuvveti Hem Direnç Hem De Dürtü Olarak Görülebilir 68
Dinginlik Ve Devim Görelidir 68
Tanım IV: Cismin Süredurumunu Değiştiren Kuvvet (Eylem/Etki) 68
Tanım V: Özekçek Kuvvet Cisimleri Ö zeğe Doğru Çeker, İter, Ya Da
Eğri Yörüngelere Yönlendirir 68
Tanım VI: Özekçek Kuvvetin Saltık Niceliği Onu Yayan ‘ Neden’ in
Etkerliği İle Orantılıdır 70
Tanım VII: Özekçek Kuvvetin ivmelendirici Niceliği Verili Zamandaki
Hız Değişimi İle Orantılıdır 70
Özekçek Kuvvetin Devindirici Niceliği Verili Zamanda Yarattığı
Devimle Orantılıdır 70
Kuvvet Türleri: Devindirici, İvmelendirici, Saltık 70
Kuvvetin ‘ Nedeni’ ; Belli Bir Özdeksel Cisim 71
Devim Niceliği = Hız * Kütle 71
Devindirici Kuvvet = Kütle x İvmelendirici Kuvvet 71
202
ÇÖ ZÜ M LEM E 203
[NOT]
Zaman, Uzay, Yer Ve Devim Herkesçe iyi Bilindikleri için
Tanımlanmıyor 71
Doğal Bilinç Bu Nicelikleri Yalnızca Duyusal Olarak Tasarımlar 72
Ama Gene De Uzay Ve Zaman Kavramlarını Saltık
(Gerçek/Matematiksel) Olarak Ve Göreli (GörünürdeiSıradan) Olarak
Ayırdetmek Gerekir 72
Saltık Zaman Kendiliğinden Ve Kendi Doğasında Eşitlikle Akar, Ve
İlişkisizdir 72
Sattık Uzay Kendi Doğasında ilişkisiz, Benzer Ve Devimsiz Kalır 72
Yer Cismin Doldurduğu Uzay Parçasıdır; Uzaya Güre
Saltık Ya Da Görelidir 72
Saltık Devim Saltık Yerden ötelenmedir; Göreli Devim Göreli
Yerden 73
Saltık Zaman; Göreli Zaman 73
Zaman Ve Uzay Parçalarının Düzeni Değişmezdir 74
Saltık Uzay Ve Saltık Zaman Kendilerindedirler; Kendi Yerleridirler 74
Felsefede Duyular Soyutlanmalı Ve Şeylerin Kendileri
İrdelenmelidir 74
‘Saltık Olarak Dinginlikte Olan Bir Cisim’ Olmayabilir 74
Saltık Ve Göreli Devim/Dinginlik Özellikleri, Nedenleri Ve Etkileri
Yoluyla Ayırdedilebilir 74
Evrenin Ötelerinde Bir Yerde 'Saltık Olarak Dinginlikte Olan Bir Cisim’
Olanaklıdır 74
Cismin Göreli Devimi Başkasının Devimidir 75
Saltık Çevrim Devimi (Kova Çevrim Deneyi) 76
KİTAP BİR
CİSİMLERİN DEVİMLERİ
KESİM i (LEMMAI.AR)
Niceliğin Eytişimi 102
Sonsuz Küçüklüğün Eytişimi: Yiten Niceliklerin İlişkisi 102
Karşıtların Birliği Ayrışımlı Kalkülüsün Biricik Olanağıdır 103
KİTAP ÜI
EVRENİN DİZGESİ
Deneyim Ve Evrensellik: Tümevarım GörgUl Kökenlidir 108
Newton'un Doğal Felsefesinin (Fizik) Temeli Tümevarımdır 109
204 ÇÖ ZÜM LEM E
GEN EL NOT
Descartes’ ın Burgaçlar Kuramının Eleştirisi 116
Gezegenler Yörüngelerini Doğa Yasalarına Göre Belirlemmemişlerdir
[Yörüngeler Tanrı Tarafından Belirlenmiştir] 116
Evren İçin Mekanik Nedensellik Yeterli Değildir: Tanrının Katkısı
Gerekir 117
Bu Olağanüstü Güzel Güneş Dizgesinin Belirleyicisi Tanrıdır 117
Evren, İnsan, Ve Tanrı 117
Tanrı Uzayda Ve Zamanda Bulunur 118
Kişisel Özdeşlik 118
Tanrı Betimlemesi 118
Tanrı, Ve Fiziksellik 118
Şeylerin Yalnızca Duyumlarını Ediniriz; Ne Duyular Ne De Düşünce
Yoluyla Şeylerin Gerçeğini Bilinemez 119
Sonsal Neden Tanrının Varoluşunu Bildirir 119
Kör Metafiziksel Zorunluk eylerin Türlülüğünü üretemez [Saldırı
DescartesTn Determinizmine Yönelik] 119
Tanrının Kişiselliği Yalnızca Andırımlıdır 119
Yerçekiminin ‘ Nedeni’ 119
Fenomenlerden Çıkarsanmayan ‘ Herşeye’ ön sa v Denir 120
Önsavm [^Mantıksal Tümdengelimin] Deneysel Felsefede Hiçbir Yeri
Yoktur 120
Fizik [Hiç Kuşkusuz, Newtoncu Fizik] Fenomenlerden Tümevarıma
Dayanır 120
Ether: Uzaktan Eylemi Olanaklı Kılan Belli Bir Çok İnce 'Tin'?
O P T İK
KİTAP III
Işıktan Hızlı Titreşimler 145
Ether 145
Yerçekiminin 'Nedeni’ Olarak Ether 146
Ether Yerçekimi Kuvvetinin ‘ Nedeni’ Olabilir 146
Duyu Sinirlerinde İletim 148
Sinirlerde İletim Ve Ether 148
Işığın Dalga Doğası 152
Işığın Hızı Sonsuz Değildir 152
Tanrının Varoluşu için Fiziksel-Erekbilimsel Uslamlama 156
Işık Çok Küçük Cisimlerden Mi Oluşur? 157
Tanrı Doğa Yasalarını Değiştirebilir 176
Çözümlemeci Ve Bileşimci (Bireşimci) Yöntemler 176
Tümevarımlar Tanıtlamalar Olarak Geçerli Değildir 176
MEKTUPLAR
Etherin Doğası Ayrıntıda Betimleniyor 179
Önce Gözlem, Sonra Kuram Mı? 183
Özdek Sonlu Bir Uzayda Tek Bir özekte Toplanma Eğiliminde
Midir? 184
Gezegenlerin Deviminin Kaynağı Tanrıdır [an intelligent Agent] 185
Burgaçlar Önsavı Üzerine 187
Tanrıtammazcılık 188
Tanrısal Tasar 188
Din 188
D İZİN
206
DİZİN 207
ışık ışınları: s a t cisim ler olarak görü saltık olarak dinginlikte olan bir cismin
nürler 168; değişik büyüklüklerdeki 74
cisim ler olmaları 158; parlayan töz saltık uzay 72
lerden yayılan şok kiiçiik cisim ler 157 saltık yer 74
ışıtı liirleri 143; ışırım dört yanı ya ila saltık zaman 73
çeyreği olduğu düşünülebilir 151 sensorium 157, 176
sertlik; tüm bileşm işiz özdeğin özelli
İlk N eden 177 ği 168
itici kııvvet 171 sinirler 148
ivm elendirici kuvvet 71 süre 72
süredurunı 109
Kepler 111 süredurum kuvveti o ut; inertüı?) ya da
kimya 171 eylem sizlik kuvveti 68
kör m etafizikse! zorıınluk 119
kuvvetler 64; fiziksel nedenleri 71 Tanrı 117s, 174, 176
kütle 67 Tanrsmn düşünen tözü 118
tanrıtanımazcıların saldırılan 136
m akineler 92 tanntanınıazcılık 188
manyetik kuvvet İri.-: m agnetktı] 68 tin, [özd ok selll 120; kuvveti v e eylem i
manyetik çekim 115 120; elektriksel v c esn ek 120
Ma rint te 87 tözsel dönüşüm lerden baz d uyuyor
mekanik 63, 171 görünen Doğa 159
mıknatıs 115 tümevarım 111, 120; gen el vargıları ta
nıtlamaz 176
nedenler, eu yaluı 129; aynı türde etki
ler aynı nedenlerden doğar 127, 129 ussal mekanik 63
uzam 108
nkkült nitelikler 128 uzay 71; tüm li ,1ar eşit olçiido dolu d e
ortam 67; O.m esneklik kuvveti 146 ğil 115; sonsuza dek bölünebilir 176
1 0 Aydınlanm a if e ls e f e i CO PLESTO N
Newton
“D o ğ al Felsefen in M atem atiksel İlk e le ri”
(1 6 8 6 /1 7 1 3 /1 7 2 5 )