You are on page 1of 191

Iskender Pala - Efsane

www.CepSitesi.Net
1511

Efsaneler denizindeydiler ve gittikleri yerlere kendi efsane­


lerini de götüreceklerini henüz bilmiyorlardı. Midilli'den görü­
lebilen ufuklar dört kardeşin büyüklerine göz kırpıp duruyor,
köpüklü bağrını göstererek ötelere, daha ötelere çağırıyordu.
O ve İlyas, küçük olan ikisi, henüz kendilerine uğur getirecek
süslü kalyetaları bile seçmemiş, bir akşam limana demir atıp
seherde yola çıkar gibi kaderlerini etkileyecek zarif kadırgala­
rı beklemeye bile başlamamışlardı. Ama ağabeyleri. İshak ile
Oruç, açıklardan geçen gemiler dâhil bütün yüksek bordalı
kancabaş, perkende ve karakaları, kürekli kalyetaları, kadırga­
ları, firkateleri; hatta denizlerde yeni yeni görülmeye başlayan
yelkenli nev-icat kalyonlar ile gökeleri, ismiyle, rengiyle, pruva
veya mizanalarında, seren veya babafingolarında dalgalanan
sancak veya flamalarıyla tanıyor, başbodoslamasında heybetle
p kükreyen gemi aslanı veya ejderhaları birbirinden ayırt edebili­
yor, hangisinde kaç kürek ve her kürekte kaç forsa; hangisinde
kaç güverte ve her güvertede kaç top olduğuna dair iddialara

d
bile girebiliyorlardı. Onlar Midilli’nin parmakla gösterilen h !
kınlarıydılar. Rum olsun. Türk olsun herkesin sevgisini kaz ^ diyorlardı ki. tavus-ı cihan u sahipkıran sultanımız efendimizin
mışlardı. Özellikle de adadaki kızların tabii. Limandaki tacir|er topraklarına saldırıp kıyılardan Türk kızları ve delikanlılarını
tarlalardaki esirler, cami veya kilisedeki cemaat bile birbiri ' bile kaçırarak Ceneviz esir pazarında satabiliyorlardı. “Amma."
benzeyen bu kızıl saçlı çocuklara bakarken Yakup Ağanın oğul demişti Yakup Ağa. Hızır'ın kendisini dikkatle dinlediği bir gün.
ları değil, sanki adanın müstakbel koruyucu meleklerini görü, "iyi bil ki oğul, rüzgâr eken hep fırtına biçmiştir ve bunların zul­
yorlardı. Kostantiniyye'yi alan Fatih Mehmet Han’ın -Allah ona müne de bir dur diyen çıkacaktır."

rahmet eylesin- iş becerir sipahileri arasında güç ve endamıyla Bütün adalar gibi Midilli’de de hayat yavaş ilerler, genelde
oğullar da babalarının kaderlerini takip edip giderlerdi. Büyük
ünlü bir kahraman iken Midilli’ye yerleşen kumral güzeli Yakup '
oğul İshak. alışılmış kuralı bozmamış, babasının sözünden hiç
Ağa. adadaki Rum kızlarının güzellikte en müstesnasıyla evlen­
çıkmadan iyi bir marangoz olmuş, küçük bir dükkân bile açmış­
miş ve üçer yıl arayla dört oğulları olmuştu. Çocukların hepsi
tı; Küçük İlyas ileride imam olmak üzere hafızlık yapıyordu. Ya­
babalan gibi iri kara gözlere ve anneleri gibi dalgalı kızıl saç­
kup Ağa’ya sorarsanız üçüncü oğul Hızır’ın da çömlekçi olması
lara sahiptiler. Yakup Ağa. nedendir bilinmez, büyümekte olan
gerekiyordu. Onu adanın en ünlü çömlekçisinin yanına çıraklı­
oğullarının bir zanaat ile ilgilenmelerini istiyor ve onlara sık sık
ğa bile vermişti. Tabii bu mesleği sevmesi için cami cemaatine
denizlerin insanı iflah etmeyeceğini, oynak koynuna bir düşenin dualar ettirerek. İkinci oğul Oruç’a gelince, o bütün kuralların
bir daha kendini kurtaramayacağını, üstelik Akdeniz adalarının dışında biriydi. Daima babasının öfkesini çekecek şeyler yapı­
artık birer korsan yuvası haline geldiğini söyleyip duruyordu. yor. hiçbir işte sebat etmiyor, sahilde başıboş dolaşmayı veya
Ulu hünkâr Sultan Bayezid Han hazretlerinin -Allah ömrünü gelip giden gemilerdeki adamlarla konuşmayı tarlada çalışma­
uzun, saltanatını daim etsin- Adalar Denizi nde Hıristiyanların ya da, bir zanaat öğrenmeye de tercih ediyordu. Son birkaç
ticaret yapmasını engelleyici önlemler aldırmaya başladığından haftadır camiye de gelmez olmuştu üstelik. Eve ise nadiren uğ­
H ütün adaların gelirlerini hâzinesine katmak istemesinden ruyordu. Oysa bahası, iki küçüğe ağabeylik yapma hususunda

ttanırTki^ *em,C* ° ' UP ada,ar aras,n(Ja alım satımla uğraş- ona ne umutlar bağlamıştı.
dm* ka?",, ^ tiel<?Cek sa8lamayacağını onların genç zihinle- Günlerden birinde, iki bin nüfuslu Midilli, Oruç un denize

tün adaların *S*'y0rdu' Bo(,os şövalyelerinin öncülüğünde bü- gemi indirdiği, bir barça edinip ticarete başladığı haberiyle çal­
Midilli n i ^ ^rSanlar larabndan tahkim olunmasına ilaveten kalandı. Ballandırarak anlatanlara göre yanında 8 levend çalı­
şıyor. 24 forsa tayın yiyor, adına da artık "reis deniyordu. En
Pusu kura,, sûg U<*anakkak* B oğazı girişinde Türk gemilerine
imrenilerek dillendirilen kısmı ise artık gemici dili biliyor olma­
OynamayahİVşiulr\VIUVİZ’ kata*an ve Floransa korsanlarıyla
sıydı. Çünkü delikanlılar arasında ada halkının en seçkinleri de­
T*batsu «diyordu *annederlm herkes gibi onu da içten içe
nizciler. denizcilerin en seçkinleri de gemici dilini bilenler idi.
S,Z Ve s,rna5?'k herifler, bazen öyle ileri gi­

2 3
Bir yıl bile geçmemişti. Oruç, babasına rağmen bu işte |
makla gösterilir bir reis oluverdi. Konuşulanlara bakılırsa bir (loğu kıyılarına uzanan dalgaları arasında sanki hızla akıp gide­
çalarının sayısını üçe çıkarmış ve yedi düvele hükmeden hfc cek yıllarını görüyordu. Bir gün onun gemisinde bir reis olup
kümdarımız Sultan bin Sultan Bayezid Han hazretlerinin -ömrü bahçeliklerde, güvertelerde kendini puntellere dokunur, zincir
uzun olsun- ülkesi açıklarına sanki birer nakış diye serpişti^ bosalar, barbarişka düğümler atarken hayal etti. Efsaneler ya­
miş şu Akdeniz adalarını avucunun içi gibi öğrenmişti. Arada şatan Akdeniz'de kendi hikâyelerinin de anlatılacağı zamanları
bir Midilli'ye geliyor, barçalarını limana kıçtaııkara edip çarş,. düşlemeye ilk o sabah başladı. O. Yenicevardarlı sipahi Yakup
Ağa nın Midilli’de doğan oğlu Hızır idi ve Akdeniz’de efsaneler
nın taşlık yolundan reis gibi geçerek annesinin elini öpmeye
alıp satmaya başlayınca rüzgâr ekenlere kadırgalarından fır­
varıyordu. Elbette öfkeli babasına hiç görünmeden; yahut öyle
tınalar gönderecek, zulümlere kılıcıyla son verecek ve bütün
zannederek...
dünyada adını Reis diye andıracaktı, Barba Rossa Hızır Hay-
Onun eve geldiği günün akşamında diğer üç kardeş için bir
reddin Reis.
şölen başlıyor, getirdiği hediyelerin sevincine anlatacağı hikâ­
yelerin heyecanı karışıyor, hatta dolunayda gizlice kardeşlerini
barçalarına götürüp gezdirdiği bile oluyordu.
Ben. Sidi Alkala. nam-ı diğer Seyyid Muradi. yıllarca ve yıl­
Öyle gecelerden birinde, küçük kardeşini, kardeşlerden larca sonra, her şeyi gördükten, görmediklerimi de görmüş gibi
üçüncüsünü, Hızır’ı yanına aldı, gemisinin serdümen mahalline dinledikten sonra onun hikâyesini bütün ayrıntısıyla anlatabi­
oturttu ve o güne kadar hiç dillendirmediği, babasının anlat­ leceğim günler geldiğinde yine böyle bir teşrin akşamıydı ve
tıklarına hiç benzemeyen bir masal anlattı. Deniz tanrısı Posei- haşmetli sultan Grand Seignior Kanuni Süleyman Han hazret­
don’uıı oğluTesos'un hikayesiydi bu. 26 yaşındayken babasına leri -Allah mülkünü ebedi kılsın- Hızır Reis’i huzuruna çağırıp.
ait Egesos Denizi'ne hâkim oluyor ve Girit 'i mekân tutup cengâ­ “Bak a Hayreddin Lala'm!" demişti, “Yaz!.. Evvelce olan işler,
verliğiyle bütün Akdeniz’i kuşatıyordu. Hızır, masalı dinlerken eski tarih kitaplarında nasıl yazıldı ise sen de öylece yaz. Yaz.
ağabeyinin de tam 26 yaşında olduğunu fark etti ve aslında ada­ çünkü sen her şeyi hatırlıyorsun, zihnin çok kuvvetli. Böyle-
larda. İskenderiye ve Suriye limanlarında dolaşırken sadece ce benim zamanımda denizlerde ve karalarda neler olmuşsa,
zeytin veya sabun, ahşap veya kayış ticareti yapmadığım, git* eksiksiz ve fazlasız, yalansız ve hatasız ortaya çıksın! Sonraki
tiği yerlerde kahramanlık hikâyeleri alıp sattığını hissetti. İçin- nesillerimiz bundan ibretler alsın, yol yordam gözetip iş yürüt­
eki kıpırtının o gece uykularını kaçıracağını bilemedi. Bütün sün. Karlos Kral ın yaptıklarını ve benim yaptıklarımı, ikimizin
^ ° masa,wı içinde olmayı hayal edip durdu. Tabii ki arasında senin yaptıklarını yaz,” demişti. Hayreddin Paşa o va­
^ m büyücüsü yenilmez Media’dan korkarak, kit. “Sultanımızın kutlu fermanı baş üzeredir; illa ki bu kulunuz
karken b 'T ^ * sa^a^,n ilk ışıklarında kendini Girit’e doğru ba­ nerede, bir tarih kitabı yazmak nerede!.. Üstelik yazmaya baş-
tı. Oruç ağası gözünde Tesos idi artık ve Akdeniz in

4
tayınca, ahir-i ömrümde kederli şeyleri de hatırlayıp üzülürü
mm
Binaenaleyh siz yüce hükümdarımızın emri yerine gelmek leri bir günde. Rum veya Türk. Hıristiyan veya Müslüman deme­
rektlr. Bu sebeple eğer izin verirseniz bizim bir Seyyid Murad den bütün ada halkının kırlara çıkıp eğlendiği, baharın gelişini
kâtibimiz vardır, benim her şeyimi bilen, sırdaşım; kardeşlerimi kutladığı, çömleklere niyet taşları attığı, genç kızların evlilik fal­
kaybettikten sonra kardeşim Yıllar yılı, kadırgalarımda on. ları tuttuğu Hıdırellez gününde. Zaten bu yüzden benim adım

dan daha ziyade güveneceğim ikinci bir kişi olmamıştı. Üstelik Hızır (Mıdır), onunki İlyas (Ellez) olmuş. Annemin anlattığı ma­
sallar içinde en ziyade Hızır ile İlyasın maceralarını sevmemin
beni çok iyi tanır ve benim sizin kutlu eşiğinize anlatacağım her
sebebi bu olsa gerek. Melek annem bu masalı yılda yalnızca bir
şeyi hakikatiyle bilir, ben yanıtsam bile o yanılmaz, müsaade
kez anlatır, lâkin her yıl daha güzelleştirir -belki de bana öyle ge­
buyrulursa haşmetli hünkârımız, benim yerime o yazsın; sak­
liyordu- her defasında birazcık değiştirir ve zenginleştirir ama
lamadan, yanıltmadan, abartmadan. Bilmediğini öğrenmek, sonunu mutlaka şöyle bağlardı: *(...) Hızır, ertesi yıl. Hıdırellez
görmediğini sormak için bana gelsin ve her şeyi dosdoğru gününde İskender Şeddi üzerinde İlyas ile buluştuğunda, bir yıl
anlatmak üzere kendi hikâyesini de ilave ederek ayan beyan boyunca denizlerde neler olup bitmiş, hangi çaresize çare ol­
yazsın," deyip yüce hükümdarımızın rızasını alınış. Sonra ben muş. hangi geminin yardımına koşmuş, hangi uğursuzu denize
kalemimi mürekkebe bandırdım ve o söyledi ben yazdım; ben batırmış. İlyas’a bir bir anlatırmış.' İlyas masal dinleyecek yaşa
yazdım, o tashih etti Efreııci 1542 yılının teşrinlerinde, bütün geldiğinde bu cümlesini şöyle değiştirdiğini de hatırlarım: Hızır
hikâyeyi bitirdiğimde, beyaza çekmesi bir ay sürdü. Yazdıkla­ ile İlyas. bir yıl sonra aynı gün. İskender Şeddi üzerinde buluş­
rımda siz. Barbaros Hayreddin Paşa ile başımızdan geçenlerin tuklarında. Hızır denizlerde. İlyas da karalarda neler yaptıkları­
yalnızca belli başlı kısımlarını okuyacaksınız. Bir tarihin doğru nı. kimlerin imdadına yetiştiklerini, kimlere yardım edip hangi
uğursuzların uğurlarını kestiklerini birbirlerine anlatır, sonraki
anlaşılabilmesi için gerekli olan kısmını. Hatıralarımıza aşina
yıl neler yapacaklarını söyleşerek vedalaşırlarmış. Bakalım bir
olduğunuzda ise bizim özel hayatlarımızdan çok Akdeniz in
sonraki yılda neler neler olacakmış?!.’ Annem, masalını anlat­
zengin kıyılarındaki insanların ibretlik hikâyeleriyle karşılaşa­
mayı bitirdikten sonra ellerini açar, dinince Tanrıya yakarırdı.
caksınız. Satırlarıma Oruç'u anlatarak başlamanı bu yüzdendir.
Onun dudakları kıpırdarken sanki ben. ‘Ey Yüce Tanrı! Tıpkı
adaşları gibi Hızır'ımı denizlerde. İlyas'ımı da karalarda sen ha­
kim ve muzaffer eyle!' dediğini duyar gibi olurdum. Şimdi her
^Ddlkanb Oruç denize kapılanınca, babası, diğer üç kardeşin
sabah, iki sayfa Kur'an okuduktan sonra. Yüce Allah'ın, babamla
^ısında dolaşmalarını bile yasakladı Aıııa buna hiç ta-
annemi bağışlaması için dua edişim bu yüzdendir.
Uta Ufe, b‘" Vardı İçlerinde. Hele de adı Ih/ır iken Babası Hızır’a kesin yasak koymuştu bir kez. Hayal da çekil­
yü « a t f T <tantW Wr se|erinde. "Hızır ile İlyas. biz ikimiz. ÜÇ mez olmuştu elbette. Adada yaşıyor ama deniz kıyısına bile gıt-
y,U *ûnt'e doğmuşuz; kuzuların annelerine meledik­
7
iniyor, saraç dükkânında atlara kayış yapmakla oyala»,
Lakiıı. tarlada çalışan esirlerin -Midilli'de en çok babasın,»'” '1'1' mahkûm forsa olmam» ölümden beter sayıldığını bütün Akde-
vardı- yemeklerini götürmek, kaldıkları kulübeyi her sal)-,*81'1 ııizliler gibi elbette o d a biliyordu.
her akşam kilitleyip açm ak, her gün nöbetleşe birini ayırıp ^ Kötü haber tez yayılırmış. Yakup Ağa çok geçmeden oğul-
lübedeki temizlik işlerine nezaret etmek, tek tek ayaklarında^ lamım başına gelenleri duymuş, duyduğu yere yığılıp canda»
kadina zincirlerini açıp sağ v eya sol b ileklerine kelepçelen,^ geçivcrmişti. Şimdi Hızır içi» hayat daha da zorlaşmıştı. Art
arda bir kardeş ile anne babasını yitirmenin, ağabeyini köle
ve annesinin hazırladığı yem ekleri taşım ak gibi sıradan işier|ç
vermenin ağırlığı altında üç yıl geçirdi. Hüzünler ve hasretlik­
oyalandığı yıllar boyunca bile hep aklı denizlerde oldu Midi|.
lerle dolu, çaresizlik ve çare arayışlarıyla dolu üç kara yıl. Son­
lili yaşıtları ellerinde küçük zin cirle r sallayıp şuh delikanlijffi
ra İter şev birden değişiverdi, rüzgâr karayel iken meltem oldu.
rüyaları görürken onun neden av u cu n d a denizci sicim i gezdi­ Kodoş gemilerinde lorsa bildiği Oruç üç gemiyi ardına takmış,
rip durduğunu anlam akta zo rlansalar d a o, izbarço v eya kanca bir OsmanlI reisi kılığında çıkagelmişti. Üstelik de dönüşü bü­
düğümünü, cam adan v eya filasa bağını zin cir sallam aya tercih tün adaları titretecek türdendi. Çünkü bir tacirden ziyade bir

ediyor, tıpkı ağabeyi gibi denizcilik d e yim v e terim lerini öğreni­ korsan gibi davranıyordu artık. Üç yıl boyunca Rodos şövalye­
lerinden çektiklerinin hesabını görür gibi acımasızdı. Tabii çok
yor. hatta ürettiği testileri m erkeplere yü k lerk en denizciler gibi
geçmeden adı Akdeniz korsanları arasında anılmaya başladı.
cunda veya çarıııık p alangasıyla sıkıca b ağlam ayı bir eğlence
Mısır sultam ve Şehzade Korkut ile kâhyası Riyale Bey'den iki­
kabul ediyordu
şer kalyela alıp, "Harekette bereket vardır!” diyerek denize açıl­
Annesini toprağa verdiği yıldı. Aldığı bir hab e r ile dünya ba­
dı Şehzade Korkut o sırada Teke ilindeydi. İki yıl kadar onun
şına zindan oldu. İlyas. tacirliği öğrensin d iye O ru ç ile Doğu gemileriyle Akdeniz'in doğusunda korsanlık yaptı, eşiğine ga­
Akdeniz'in en işlek limanı olan İsk e n d e riy e'y e gitm iş, olacak bu nimetler sundu. Şehzadenin Saruhan Saııcakbeyliği'ne gittiği
ya, dönüşte de Rodos şövalyeleri yo lla rın ı kesm işti. Haberi ve­ yıl da. Anadolu kıyılarından Batı Akdeniz'e doğru dümen kırdı.
ren kişi, küçük İlyas ın tekbir getirirken şehit ed ild iğ ini, Oruç'un Çok ganimetler elde etti, sefineler kovaladı, kadırgalar tuttu,

ise bu kadar şansı yakalayam ayıp kâbı gem isine zincirlendiğini zeııgiıı oldu.
ve sonunda Akdeniz'in en ürkütücü kaderi olan forsalığa mah­ Ihzır, ağabeyinin başarılarını duydukça içindeki masalları ve
bir zamanlar tutulduğu deniz sevdasını hatırlıyor, “Oruç Ağam,
kum olduğunu söylüyordu. Hızır, elb ette b ab asına bu olanları
beni de yanına al!'' demeyi çok isliyor ama bunu bir lürlu söy­
anlatamazdı. Genç bir elm a fidanının top rağa d e vrilm esin e bile
leyemiyordu. Gelgeldim , onun düşündüğünü iki yıl sonra
yüreği dayanmayan dağ gibi Yakup Ağa, kendi fidanının denize
VI,k ağabeyi isi,ak yaptı ve Cerbe adasın, mekân tutan Oruç'un
devrildiğini duyunca çıldırabilir yahut lo rsa tutulan oğlu için
teknelerinden birinde yetm iş sekizinci levend kaydıyla deltere
yetmiş yedisinde eline kılıç alm aya kalkardı. B ir gem id e küreğe

9
a d ın ı yazdırdı. Bedeniyle M idilli'de tek başına baba evini h.
leyen. gönlüyle Doğu Akdeniz’de efsaneler harmanlayan H
duran sesini denizlerin dalgalarına götürüp ruhunu sesiyle bu
ise Midilli sahilinde bekleşen gemilere baka baka. j|yas-,
luşturabilmekti. Midilli'de hatıralardan başka bir şeyinin kat
dişinden alan denize gidip onu geri islem eyi aklına koydu gj nıadıgına böyle karar verdi. Sahildeki iki barçaya aç.k denizler
bası öldükten sonra M id illi'de şartla r değişmişti. “Şimdi oisay için yeteri kadar lorsa ve levend bulduğu gün küreklere asılma-
dı babam denizden uzak durmamız için ısrarcı olmazdı," diyj s, da bundandı, (.'eşme. Kiryakos. Aydın ve Rodos limanlarında
düşünüyordu artık. Denize açılırsa babasının sözünden çıkm,ş bir müddet alıp satıp O.irit'i dolanacak sonra da Prcveze önle­
olmayacağına böyle böyle kanaat getirdi. Yine de başlangıcu rinden ver elini Cerhe diyecekti. Daha ilk gün. adamlar, tarafın-
denizi öğrenmek, şimdilik yalnızca alıp satmak, o adadan bu dan adının sonuna bir “ Reis" unvanı konulacağım hiç düşün­
m em işti Galiba hoşuna da gitti: Hızır Reis!.. Kulak okşuyordu.
adaya mal taşıyarak denizle dost olm aktı niyeti. Belki ileride
Dördüncü günün sonuna doğru açık denizde forsalar bir
Cerbe'ye kadar da gider, ağabeylerini görürdü. Satıp savıp ken­
tiirkii tutturmuş, akıntı payında asude bir seyirde idiler. Başüs-
disine bir Mısır karakası ile bir barça tedarik etti. Nakliye ve ti-
tü serdümen mahallinde Hızır Reis gözlerini enginlere dikmiş,
caret için en uygunu bunlar idi. Birinin baş bodoslamasında si-
dalıp dalıp gitmedeydi. Bir an İlyas'ın sesini duyar gibi olduğu­
murg motifi olduğu için adını "Siımırg" koymuş, kendi de onun
nu hissetti.
kaptan kamarasına bir tente koyup yerleşm işti. "Korsan kadırgaların!.. Sancak omuzlukta korsan kadırgala­
Şehzade Selim in Ed irne’ye, Sultan B ayezid 'in üzerine yürü­
rın!.."
düğü aylardaydı. Rüyasında sık sık İlyas'ı görür olmuştu. İlyas Bağıran babafingo çanaklığındaki gözcüydü. Uzaktan uzağa
onun öteki yarısı gibiydi ve tıpkı annesinin anlattığı efsanedeki gelmeye başlayan uğultular ise forsaların korkunç bağırışları.
Hızır ile İlyas ın kaderleri gibi birb irlerine bağlı büyümüşlerdi, Akdeniz'de hep olagelen şey. şimdi de onların başına gelmek
birbirlerini bulmayınca olm uyordu. Ardı kesilmez rüyalardan üzereydi. Bütün Akdeniz milletleri bilirdi ki, bu denizlerde yel­

sonra onu ne çok özlediğini lark etti v e kokusunu duym ak, ha­ kenli bir gemi av. kürekli gemiler de avcı olarak seyrederlerdi...

tırasını anmak için, ruhunu ve cesedini yitirdiği a çık denizlerde Av ile avcı. Yani kalyon sınıfı ile kadırga sınıfı. .. Belki keklik ile
şahin . Kadırgalar küreklerini bir şahin veya kartal kanadı gibi
dolanmaya başladı İlyas şehit olduğunda hafızlığını tamamla­
açıp sııya daldırm aya başladığında: ister apazlama seyir, ister
mış, bazı bazı çarşı camisi m ihrabında K ur an tilavet etmiş, bir
orsa alabanda, besili gövdelerini zor hareket ettiren keklikleri
keresinde de minareden okuduğu sabah ezanıyla bütün M idil­
sıkıştırır, mizana kırılır, kanat gabyalanır, av hikâyesi daima av-
li M üslü m anların ! uyandırıp ağlatmıştı. Sesi ço k güzeldi ve o
K u ra n okurken insanlar etkilenirdi. Ö lüm ünden son ra Hızır. cinin zaferi olarak anlatılırdı.
Hızır Reis yaklaşmakta olan üç kadırgaya da uzun uzun bak­
^1111 de ne vaktt sabah ezaın dinlese sanki onun sesini duyar
tı. Çocukluğundan itibaren Midilli sahillerinde sık gördüğü per-
. „ , 0!Ur U * en<*',w i " ra<edemese de M idilli'den ayrılm a u.sn-zivnrlardl. Uçü
nden biri de bunu unutmak v eya kulağında çınlayıp

11
de dar. uzun, alçak bordalı. kıç taraflarını yükseltmiş d -
kilitleyerek hızla yaklaşmaktaydılar. Cirandiye toka ediimj0" 1*11
çatallı şerit flamalarından Ceneviz korsanları olduğu ani hasar İle hareketten düşürüp onlar, yedeklemek isteyeceklerdi
Niyt.,terini anlamak için İtiraz daha yaklaşmalar,bekledi Ara
yordu. Güvertelerinde büyük ve şiddetli gülleler atan şakule ''
(lakl meşale neredeyse yüz elli kulaca inmişti. O sırada kadıma-
lar görülüyordu. Hızır vaziyetin ürkütücü olduğunu düşûıur
larm baş omuzluklarının İskele ve sancak loça ıskarmozlarında
Daha İlk seferde bir korsan gemisine yakalanmak nasıl kütü bi, birer darbzen İle ik, yan topu bulunduğunu gördü. Bundan daha
kaderdi böyle! Birçoğu denizle yeni tanışan tayfaların can, y, kötüsü ile başlarında topları ateşlemeye hazır korsanların bek-
malından sorumlu olmanın ağırlığı çöktü omuzlarına. Hepsinin liyor oluşuydu. Buna karşın kürek oturaklarının arasındaki var­
bir bir esir edilip ayaklarına kadinalar ve zincirlerle güllele, diyan yolu ile iki yandan dışarı çıkma yapan şahnişinlerde hiç
takıldıSıııı görür gibi oldu. Bazıları Midilli'den arkadaşı. dostu muharip levend veya gemici görememişti. Belli ki forsalardan
komşusu İdiler. Aıııaç birliği elmiş, bir umut ile denizlere açık başka cenkçileri yoktu. Bu Itent toplarına çok güvendiklerini
mışlardı Üstelik ona “Reis” demişlerdi. Şu anda kendisinden lıeın de forsaların gayretli kişilerden seçildiklerini gösterirdi.
reislik bekliyor olmalıydılar, ('zerlerine gelen kadırgalara ye- Bu durumda forsaların tamamının esir değil bazılarının ücretli
olması gerektiğini düşündü. Eğer lorsalar ücretli İse ganimet
ıılden baktı Bunca silahlı adamla baş edebileceğini, bu kadar
elde etmek üzere barçaları ele geçirmeyi deneyebilirlerdi. Çün­
hızlı gemilerin önünden kaçabileceğini hiç aklı kesmiyordu. Ka-
kü kürek mahkumu esir forsalar bu tür savaşlarda genellikk
dırgaların az su çektikleri ve hafif oldukları için hızlı manevra
birer ayaklarından praçollara zincirlenmiş olarak ve kamçı zo­
yapabildiklerini iyi biliyordu Üstelik zikzak seyir izleyebilir, ani
ruyla iş görürken, ücretli forsalar küreği bırakıp ganimet aşkına
dlrlsalarla kendisini vurabilirlerdi.
saldırırlardı
Hızır Reis, kadırgaların boylarını 40, genişliklerini 15 kulaç Hızır Reis artık karar vermesi gerektiğini biliyordu. Aradaki
kadar tahmin etti. Kürekler sayılanııyordu ama her birinde 25 mesafe yetmiş kulaca inmişti. Kızanlarının her biri ya tedbir
veya26çift oturak-ecnebiler buna bank diyorlardı- bulunduğu­ için koşturuyor veya bağırış çağırış bir şeyler yapmaya çalı­
nu kestirmek zor değildi. Her oturakta üç veya dört lorsa otur­ şıyorlardı Anlaşıldı ki her iki barçanın da o anda gerçek birer
duğuna göre bunlar baştarde olmalıydı ve biraz sonra kendi reise ihtiyacı vardı. Herkes kendisinden emir bekliyordu. 0 dü­
barçalarının sancak bordalarına hızlı birer kama darbesi atma­ şünürken kadırgalar meşaleyi tamamen daraltmıştı. Artık kaçıp
ları ve güvertelerinin adamla dolması kaçınılmaz olacaktı. Bu kurtulmanın imkânsız olduğu noktaya gelinmişti. Rüzgâr muha­
durumda düşmanın amacını kestirmek gerekiyordu. Kadırgala­ lif esiyordu. Yol vererek taşıdıkları zeytinyağı testilerini yahut
rın baş bodoslamaları barçalarııı karinasına bu şiddetle girerse şarap fıçılarını, satımlık tarım aletleri ve saraciyeyl denize atıp
Hızır ın İter İki gemisi de ortadan yarılıp sulara gömülmüş, ken­ hafiflemek de kaçmak için çare olmazdı. Acenti reis olarak ne
disi de adamlarıyla birlikte denizi boylamış olurdu. Ama eğer yapması gerektiğine karar veremediği o anda, hiç olmayacak

gelen korsanlar barçaları ele geçirmek istiyorlarsa küçük birer bir şey oldu. Hamlacılardan biri kalın sesini yükseltti:

12
-Hey yaa Mevlaaa!.." Bunu üçüncü tekrar e<lişle
ona uydular ve gittikçe hızlanan l>lr teınp„(|a lt.krar |
-Allahım! Ben kurtulursam şehi, karındaşlarımdan ikisinin
başladılar Bunu Endülüslü ve Afrikalı Müslüman kürek"'1'* evlad u lyal geçimlerini boynuma yaz!.."
yapar, bir yandan nefeslerini açıp yorgunluklarını a z a l ı p Sesler yükseliyor, coşku barçaları sarıyur. bu arada kadırga-
diğer yandan bir savaş gülbangı yerine coşkuyu arttınr|ar lar hızla yaklaşıyorlardı. Zaman tükenmek üzereydi. Barçalarda
Tempo işe yaradı ve öyle bir hale geldi ki sesler sanki bir „e kadar can var ise tekbir getirmeye başlamışlardı bile. Nasıl
ağızdan akmaya başladı. “Heeey yaaa Meeev-laaa!.. Heee yaj elmasındı? Korsanlar ile aralarında ancak yirmi kulaç kalmış,
boynuna bir yatağanın inmesi an meselesi olmuştu. O anda çev­
Mev laaa Heceler kısaldıkça kürekler hızlanıyordu. He ya
resine bakındı. Denizin üzerinde bu heyecan da neydi böyle?
Mov-laa. . He-ya-mo-la!..." Hızır Reis, parçalardaki adamlarına
Dalgalar bile sesten etkilenip coşmuş gibiydi. Simurg’un iskele
bunun bir ölüm kalım savaşı olacağını ve zaferden gayrı ihtimal başoımızlııgunda seyreden ikinci barça alik davranıp çimaları
bulunmadığını anlatmak istese böyle bir şeyi akıl bile edemez, boşalıyordu. Düşmanın ilk sakuleta güllesi böylece isabetten
di. Yüzünü kara çıkarmaması için Allah’ı anmaktan başka bit düşmüştü. Kadırgaların pruvaları Parçaların bordalarına bin­
şey kalmamıştı geriye: dirmek üzereydi. Hızır Reis bir ara darbzen nişancılarına baktı.
-Rabbim, halim sana ayandır. Bir tacirim ben ama şu anda Siımırg’un mizana serenine nişan alıyorlardı. Mizana direğinde
savaşmam isteniyor. Rabbim. üstümüze gelen insanları tanı­ hasar olan bir geminin rola tutturamayacağım ve bulunduğu
yerde oyalanıp kalacağını biliyordu. Düşmanın maksadının
mam. benim düşmanım olduklarım da bilmem, ama senin düş­
kendilerini batırmak değil ele ğeçirmek olduğunu anladı. Bu
manın olduklarını bilirim. 0 halde sen bana senin düşmanla- !
iyi sayılırdı. Derhal Midilli'den eski arkadaşı ve dostu Aydın’ı
rıııla savaşacak cihat ruhu ver ki ben senin askerin olayım. Bu
yanına çağırdı. Aydın ecnebi dili bilir bir deniz adamıydı ve
ruhu levendlerlme de ver ki askerlerin olarak ölelim ve şehitler
tellal olabilecek kadar gür sesliydi. Korsanların reisine haraç
zümresinden yazılalım Yahut ki kendi askerine zafer nasip et!" vermeye razı olduğunu ecnebi lisanda birkaç kez bağırmasını
Bir anda yüreğinin ferahladığını hissetti. İçinde neredeyse söyledi. Nafile!.. Korsanlar oralı bile olmadı. Hatta duymazdan
sevinçli bir azim vardı. Kahramanlık denilen şeyin böyle ka­ geldiler, lant o sırada kadırgalardan birinin baş bodoslaması
zanıldığım hissedecek kadar kendinden emindi. Ölüm, o anda barçanın iskele karinasında bir gümbürtü kopardı. Ardından
gözüne lıeın çok basit hem çok sevimli görünmüştü. Sesini yük­ şiddetle çalkanıp sarsıldı, herkes yerinde sendeledi. İş çığırın­
seltti ve geride kalanları diğerlerinin himaye etmesini temin dan çıkınca palamar kancaları üzerlerine gelmeye başladı. Çok
İÇİMyüksek sesle bir yemin et, geçmeden de alevli oklar ve arkebüz mermileri...
meye başladı:
"Allahım! Ben kurtulursam Hızır Reis denizde çatışmanın ve çarpışmanın ne demek ola­
şehit leveııdlerimin evlad u lyal
Seçimlerini boynuma yaz!..” 0 cağını Ceneviz kadırgası ile karina karinaya geldiklerinde anla­
sırada forsa çavuşunun aynı ton-
da tekrarladığını duydu: yıverdi. Vaziyet çok ama çok kötüydü. Can havliyle haykırdı:

14
-Gaza vaktidir aslanlarım. Bismillah vira!"
Asıl gümbürtü o anda koptu. Barçadaki forsalar kürek|er
s,na baktı. Balyemezin başını bekleyen topru|a
boşanıp kılıflara el atlılar. Kadırganın cenkçileri bağlrarJ r . e*
neleri sayılmazsa kadırgadaki herkes barças ' Var(" yan
ediyorlardı Tekbir
um ediyorıaruı. <«««. sedası
*— “heyamola
---- ya, ıuptop gümbfl
gum bürr
._ ~~l.__a . **tÖ» Bir anda üzerlerine saldıran kadırganın bomh,"* d0lu,n’u*t'»-
ü davul sesine, zincir şakırtısı kanca çakıntısına karıştı. |<â " ,ark etti. Sonra bunu bir (ırsata çevirmeyi d ö ş ü n ^ ' T ' ' ^ ™
.adırgalarınm cenkçileri çok maharetli palam ar ve kanca * a levendine
daki „ r a işaret
ı , . r a enereK
ederek grandi direğine cemmiıı
çenueltı" ^ ı, "'
yarlardı, iler birini ya bir serene, ya bir direk veya puntele <!)' !ar savurmaya başladılar, üyü
üçü birden kadugaya
kadırgaya a t t a d ^da
a,,ad“ l
landırıyor. ırgat kastanyolasına bile çengel dokunduruyo r|ar(| tCenevizli gemiciler neye uğradıkların, şaş.rdüar.
a e v i z l i gem,eller şaşırdılar. Çünkü gemili
gemde
Hızır, bu aşamada deniz üzerinde başka bir safhanın baş|ad| tinin barçada kthç ve pala salla
rini„ kaptanlar, değişmişti. Üstelik barçada
gını gördü. Kadırgalardan kendi gemilerine varagele donan ,.:,< ak on
yacak on beş adamla karşılaş!,klan
beş adamla karşılaştıkları hala» ı
halde kendi .
kad.rgalarında
kurulmuş, çırılçıplak ızbandutlar, halatlarla savrulup zincirler hançerlerini bile bellerinden çıkaramayan bir vardiyan ile iki

nl şakırdatarak barçaya atlıyorlardı. Ağızlarındaki yatağan v topçudan başka kimseleri kalmamışı,. Üstelik onlar da Hızır ile
iki levendinin hançerlerini görünce denize atlamayı çare diye
kılıçlarını ellerine aldıklarında daha da ürkütücü olduklarına
seçmişlerdi.
hiç şaşırmadı. Zaten çoğu yüzü yaralı, gözü veya parm aklan
olmayan, kulağı kopmuş vahşi deniz adam larıydılar H ızır’ın
İlaryalarında kılıç ve hançer cengi başladığında a rlık hepsi k,
vanır,İn koptuğuna inanıyorlardı. Sallanan kollar, savru lan bas
'sı. fışkıran kanlar ve uğuldayan rüzgâr

- v u r .

lenelvc^ " 'a U a r , „ gûVerle a|.C


J na.S,Zİlk k° ' ge2İyordu K e si‘
«P'adığmı görmek hangi gemi «hm , ^ y a " nnaları arasınd a
I t a U B üstünde göğüslerin yani,' dehŞCte dü5ü m ıezdi ki!
boylr bu savaşın çok onursuzca oH ° rKan'ar,n d l^ ‘ sarktığı

Z 5 ! 22* * * -İli S le <leS'1:(li.8rUçuVÜ7


V 'i'd ş Midilli kövif,,,
8eçirdi
.
a*r*lndan K -
aklın. MI gnnl tayfa.,„ ' 2banduda karşı
aklına bile gelirmivord „ ylasını» galip geleceam o

...
r^ükiarı düşman kad.rga-
rt* Sr'" yÖn bir ancll
un» " u " " 11" " " ’" r Keis l“ "'lk k-" ,nr'"
! 'Z «nborliirmdım çiğlikler geliyordu. 0s -u,,^
kriy^ # «tl*lnde Akdcnlz’ln üzerindeki her'\ ^ T ı SU,armcJa
z , » * * " * ’* ’' 1* * - ,,c,,[ kı s!n,ınede ıs««. , % S & . sahipler. «emller. sHablar.
" »no I » » Müslüman kürek mahkû „ 1(a
t,e lte esirler...
Z levendine,eslin, He gemiye yo l verip „ ^ V.
H ızır Reis, yaşadıklarına Inanamıyordu. Zaier icln -
^ ^ u k U n n , K İ' T»hmlnl doğru ç.k,n,ş(1. Her bankf *'«■<>. blnlerces. dillerdeydi Bir reis olarak, daha „ k ^
_ eiurnı-ıkM
— olan lorsalar v~ şahadet getlrlyo rlardl o
ovrıarri, fj 0ç*t
U^r ...... fevkalade güzel iki gemiye daha sahip olmanm Mv *
jortjbr «v»?_ş için yerlerini lerk edince bunlar çaresi, kadf rç»H
11 gözyaşları döküyordu.
— p—Han kalnıışlat birbirlerinin zincirlerini çözmeye *"«■ A k d e n i z 'i n lıafil akşam meltemi yerini sert bir imbata bira-
rlnf ra/ı
ırmdan çıkarmaya çalışıyorlardı. H.z.r b ü y ü k ç ü Giril önünden geçip Yunus Adası ndaki kayabkiarm ardv
lo rk e n

(enurlı /incirin halkasına devirip ceraskal çubuğuna bag| oa demir attılar. Hepsi denizlerdeki hayat,n, olumlu veya olum­
* kulunu
«.manivela kolunu ddöndürmeye
ö n d ü rm eyeli.,!,
başladı. Forsaların ^
z n ci jr|ç_
, adl_ suz manada, hiç de düşündükleri gibi olmadığını öğrenmiş,
L - h * , boşanıverdi Forsalar teşekkür için kopan , i ncir| 1 kendilerine hayret etmedeydiler. O gece yaptıkları en iyi şey.
kurtardıkları Müslüman forsaları giyindirmek oldu. İçlerinde
-(kuan mübarek ola reis baba!” diye bağrış,rke„
ü ç y ıld ır çırılçıplak tutulup utanç içinde aynı bankta oturmaya
Invmllmlrıı biri yelken donanımını idare etmeye yılışıyordu
mahkûm edilenler bile vardı. Hızır Reis, gönüllerini almak İçin
Huu «İlk bir kadırganın sahibi ve reisi olduğunu düşündü.
bir geceliğine levendlerinin tentelerini onlara verdi. Bir metre­
I, lopUnateşleyip kendi barçalarını takip etmekte olaıı çektin
ye iki metrelik bu tenteler, akşam olunca mevsimine göre ka­
Ikperkmdclcrı butınp adamlarını kurtarmaya kalıyordu. Zin-
dırganın güverte üstüne v eya altına yan yana asılır, herkes yan
ctrtenndnı boşananlorsalar arasında iki topçu, üç de yelkenci I
yana uyurdu. O gece forsalara tentelerini veren levendler, bir
vu imiş Mu şeşe onlar vaziyel etmeye başlayınca işler kolay.
iyilik daha yap ıp kadırgada ele geçirilen pamuklu kumaşları da
Uşıvmtı (aldık iskele baş omuzluk barut ve gülle fıçılarıyla
dohmln Hımdlumı göğe açarak şükürler etti, tentelerin içine serdiler. Gecenin sabaha evrilen saatlerinde za­
vallı kürek m ahkûm ları, kaç yılın yorgunluğuyla ilk dela sırtları
bun«w» eriyordu Kadırga ve kalyetalarda roller değişmiş,
üzerinde uyum anın keyfiyle horluyorlardı.
lorsa, yıllardır bileklerinde ziııeıı sancısı

llı/ı, K, ıs ise
h H b f k 'm n u k > m n e k ' 21' a ltln ,a r-1 k a v u ş m u ş t u . I
r—ls# kdyonu de frçt ^4r^a^ara Çatmadan evvel iki Fice Şafakta M id illi'y e d o ğ ru y o la çıktıklarınd a Hızır R eis puntel-
H m r m ^ ^ ^ ^ ^ ^ 'k l e m i ş l e r . ganin)et o|ara(. <|;ı lere tutunm uş u za klara bakıyor, hâlâ olanlara inanam ıyordu.

" “ zil altm düşecek meblağı Zafer d enilen ş e y b ö y le k o la y olm am alıydı. A ltı ayd a ticaret
lk

19
^ ü c r c l l k e s e le r in . k o y mu,
1511
1^ . ' , ,,-JrrTİen < » rl «ön de d ö n ü y o rla rd ı.

* * • » * < * çıkarılarak Ve ll" ,i,," l“


* «*• ’’***'* ^ ~ ı. Wr (irkalrlerl vardı. belgelelln,
u * '» " 1' ’” ' rl|,.,ınl bile bulamadıkları lcvendlerı„
İ
b" “ «W » diyecekleriydi' Bir a,a e n g in le ş
IIkil,hu «an *«İ. 1 İ duyar «ibl oldu „ Qş0n
»T»<e- mı »-dn ardında «iril olan neydi.

-ilk ağlayan İnsandı Beatrlx. cennetten çıkarılmıştı.- diye


fısıldadı yaşlı papaz Ojeda. «ofisune yaslanmış kırın başını
şefkatle okşayarak, sonra da titrek bir sesle devam etti, "ilk
unutan da yine ilk insan oldu ve cenneti unuttu, sevgili kuun.'
Durdu. Kendi sesini dinledi. Teselli ediciydi. "Hepimizin kade­
ri biraz da o ilk insanın kaderidir, onun için ağlama artık ve
unut yavrum. Billure!" Hu son cümleyi söylediğinde bir yandan
telaffuz ettiği İsmi kimsenin duymadığından emin olmak irjin
çevresine bakıyor, diğer yandan yanağına doğru süzülen yaş­
ları Beatrix'in görmemesi için beyazlanmış sakallarını sıvazlı-
yormuş gibi yapıyordu. Gerçekten de Beatrix'in asıl adını öğ­
renmenin çelişkili şaşkınlığını yaşadığı o dakikalarda dinlediği
gerçek hikâye, bütün ömrü boyunca okuduğu kitaplarda bile
olamayacak kadar acıklı ve yürek yakıcıydı.
Sonsuz ufuklara bakan küçük bir tepenin yamacında, mini­
mini bir çiçek ormanının arasıııdaydılar. Kral Fernando. Mala-
ga'daki bu yazlık bahçeyi küçükken ölen kızı Juana için yap­
tırmış. sonra dogaıı beş çocuğunun da burada büyümesi için
yalnızca çocuklara tahsis etmişti. Bir zamanlar eşi Aragonlu

21
İMİK'll.i Minson ricasını kırmayarak saray çocuk,.lrı
lara hlzmrl etmek üzere yetiştirilecek kölelerin ,le o,,
hıılıııtııı.ü.ınn.ı izin vermişti. Veni kraliçe Gerınana " f,',,IÇeüe meyeeek- denizi aydınlatan öbek öbek alevlerin
Tuleytula’dakf sarayında hem evvelki kraliçenin yo, ^ f OI* *»e "m seyrederken ölenlerin ruhu lç|„ d u a e d e ^ î ^ qT
han de çocukları sevmekten uzak yaşamak İstedijj</".War" >d«il pill>az,ar. nedense çocukların bu merasimleri seyrelmelerim',",
«Arden çıkarmış, böyleee bir zamanlar yazlık olan ' l>UraVl rarla !»•«. zihinlerindeki heyecan ve techntlnuÎL
ramanda lılr saray ukulıı haline dönmüştü. Denize ' klSa ,er arasına hüzün ve ölümü katarlardı. O akşam, bülun çocuklar
maçların en sılzel mevsimiydi ve pembelenmeye l 'L ı " ^ '' y*' dihi Bcatris de. o kadırga ve sandalların denizde kayboluşlar»,
hatlrm dallarının alaca gölgeleri arasında koşun inc' dehşete kapılıyor ama agıt okuyan (orsaların iniltiyi andıran
seslerini duydukça diğerlerinden ziyade titriyordu, tlç yıl evvel
fu ltla rın ı ıv ıllıs ıis p a ıly a s a ra y ın a t a z e b ir h a v a t . k i I,v ^
Menteşe vilayetinde ve Datça bölgesindeki Yazıköy u basarak
W “ ' " M j -BM,rixl" yumuşacık sesinden s<,|uksu" " U’ V^ '1
babasını öldürüp annesiyle kendisini kaçıran Rodos şövalyeleri
-Kdtlı hikayenin gerçekliği karş.smda sarsılmış,, ve ınh ^
,1,. böyle kadırgalar ile gelmiş, sonra onu ve annesini bunlara
rüzgarlarıyla sarhoş martıların çılgın bağırışlar, ,r ' ,at''
benzeyen sandallarla kaçırmış, kalyonların sintine bölmesine
k'’lk" ' ta » başın, okşadı ve U r u ''S"- tıkıştırıp Ispanya'ya dümen kırarak sonunda yine böyle bir ak­
f'mli arkadaşlar,nın yan,,,.,i.- """ and,: şam vaktinde, ölülerini denizde yakarken ağıllar yakınışlardı. O
geceden geriye bir lek Yusul adı kalmıştı zihninde, küçük karde­
havuz,,,, l^ ın d t 'i'le 'C r r m ,'' S" * " da li"lan
şi Yusuf'un adı. Zavallı Yusuf, acaba yaşıyor muydu? Yaşıyorsa
beyaz kayrak duvarların «dır baf'iru ıı çevreleyen
şimdi Yazıkiıy'dc tek başına ne yapıyordu acaba?
s a lı,Iııo .ım , ,le,|,.V(., " "ş,"l ı,, I :.,k , v,.
Beaf rix. limana bakarken kırmızı şeritli beyaz yelkeniyle or­
tada seyreden kalyona takıldı gözleri. Kentlisini esir pazarına
getiren gemiydi bu İnsan pisliği kokan sintinesinde kim bilir hu
sefer kaç esir vardı? () geldiğine göre demek yarın yine liman­
da esir pazarı kurulacak, yine tartışmalar, kavgalar, cinayetler
arasında ışıksızlıktan gözleri içeriye kaymış, açlıktan mecalsiz
y,6,'n" 5' düşmüş esirler satılacaktı. Annesinin ar belasıyla ağlayıp dur­
'«Ilığında denize ,| taörhn " lar ()|>'iı asil
.. duğu günlerin sonuncusunda muhafızın belinden hançeri ka­
alrşe clegdirilnnş okları ^ ' " lk,% e l , k " ' r' bira* “ zak- pıp kendine kıydığı sahne geldi gözünün önüne. Heniiz sekiz
>anarak gözden kay,HJ ^ yaşındaydı ve ne yapacağını bilmeden annesine sarılıp çığlıklar
almış, sonra da onun hareketsiz kalan elindeki hançeri kapıp
korsanlara saldırmıştı. Tam şişleneceği sırada kralın başmabe-
yincisi Salvador Domingo'nun, pazarın her yerinden duyulan

A M 23
-yirmi reni!' lekllfinln cazibesi şişi elinde tutan korsanı
muş ve yirmi m İ. ona Kral Fernando nun lhıişartl|, s')Urd'».
,„a. hesap, süslenme, terzilik gibi dersler. TuleytuUM
«kleıt yolu açmıştı Domlngo nun o gün satın aldıg, es|r * "’y,'ı«
nalnmımı kokulu günlere nazaran çok eğlenceli ve rahaT ?
«ı küçüğüydü ama en güzeliydi Hiç konuşmamış, , ate
.orada mum kazanlarım,, a.eşine yakm konulmu's “
madiği sorulara günlerce hiç cevap vermemiş ve T„l,.y," j'"'* hasır üzerinde yatmıyor, içinde ocağı olan, soğuk günlerde « e ,
kral sarayına vardığında Bealrlx adıyla çağrılmış, bunun ne,* vakıp ısınabildiği bir hücrede yumuşak bir ,n,ede uyuyor’
t» nlçlnlyle hiç İlgilenmemiş, kaderini öylece, hiç değiş,,,*"1 „eatrix okulu sevmişti. Bahçeyi daha çok sevmişti. Yaz.köype.
rt çalışmadan kabullenınlşll. Gündüzleri balmumu içjn , kl bağları ve zeytin ağaçlarını hatırlatıyordu. Burada geçen ilk
İşleyip geceleri çamaşır yıkadığı saray hizmetkârları arasın^ yılda kralın kızlarından Isabclla. Joanna, Marla ve Catherine'i

geçen bir yıl boyunca konuşma orucu tutmuş, bu arada çevr^ uzaktan görmüş. Prens JuanTn aşağılamasına uğramış, yine de
onlara hürmet göstermiş, bir kere de en küçük kardeş Calhe-
»inde konuşulan her şeyi İnatla öğrenip anlamaya başlamış,,
rine’i yarım saatliğine avutmak ve eğlendirmekte görevlendi­
Önceleri onu dilsiz zannettiler Ta ki yazlık saraydaki mektebin
rilmişti Elbette en çok özlediği şey Türkçe konuşabilmek idi.
basıupazı Pecan Ojeda kralı ziyareti esnasında zekâsını keşle,
Bilhassa yalnız ve ıssız gecelerde annesinin kelimeleri diline
dip onu Malftga'daid okula getiresiye kadar.
takılıyor, yutkunuyor, sonra başım yastığa gömüp ağlıyordu.
B illu re 'yi tanıdığımda ben on beş yaşındaydım ve o da on
üçüne basmak üzereydi. Kutsal Kitap öğretmenlerimizden biri
konuşabildiğimiz dillerin sayısını sordu. Ben beş dili konuşabil­
diğimi söyled im . Her s çıkışında yanıma yaklaşıp baııaTürkçe-
den sordu. “ Hayır," dedim, "bilmiyorum, ama alfabesini biliyo­
rum. çünkü \ r a p ç a y la ay n ı şekilde yazılıyor."
Kralımızın topraklarında pek çok millet yaşıyordu ve pek
çok dil konuşuluyordu. Eğitimli bir aileden geliyorsanız bu
dillerden birkaçım zevk için, tüccar bir aileden geliyorsanız
mecburiyetten öğrenirdiniz. Ama yine de İspanyolcadan son­
ra kullanılan dillerin en giiçlüsü Arapça idi. İspanya her kıtada
" k e l bir yandan arazisi bulunan geniş bir devletti. Majesteleri Fernando yalnız­
d c k n ü v v kraiu r u . ^°^ukUrını did«»r
vr|. N'.nd.,,, «|.ı ca İspanya kralı değil ayııı zamanda Kastilya Kralı, Aragon Kra­
nediıı
nedim ve nedim lı. Sicilya Kralı. Napoli Kralı. Valencia, Sardinya. Navatre Kontu
**■ *1 binme, hikâyj idi. Avrupa'da Ferdinand diye biliniyor ve Akdeniz'in çevresin-
de adı anıldığında herkes titriyordu. Eski kr.ıliçe Arag(>
belin ile birlikte Ispanya'da Müslümanların kökünü aı ı',""U İ5a-
başlanıştık- Belki de alt. aybk d„ s,,ugun sonunda
kazımış. Endülüs devletini ortadan kaldırarak bütün H ih *’ 11'*
lanuım arzusunun dayan,hnazh&yd, bu. Bealrix „
dünyanın hâkimi olmuştu. Bu yüzden güneş batmayan ülk^4"
uçüııdeyrtl ve nedense artık bana eskisi kad,, sokulmuyordu
de pek çok dil konuşuluyor, saray hizmetkârları da bunl <Sln’
Elbette kaçağa.. tavrın, merak ediyordum ve merakım da mim
kaç tanesini bilirse o kadar itibar görüyordu. r(l,n
de onu keşfetme arzumu kışkırtıyordu. Aslında İkimiz de bir
Sonunda Beatrix İle
ile aramızda kalacak şekilde bir an|a
anlaş*,
birimize hem yaklaşıyor hem yaklaşmaktan çekiniyorduk Bir
yaptık. Tabii ona adımı söyledikten sonra. "Alcala hem - adı*,*
benim gün Arapça dersinde oldu olanlar. Fiil çekimterl. isimler derken
Salııt Alcala.- demiştim gülümseyerek. () da gülümsemiş, "AH^ sıra ciimle kurmaya gelmişti. Anlatıyordum:
la." diye tekrar etmişti. Galiba adımı tek kelime halinde ve ince -İsimlerin başına gelen cer harfleri, Beatrix. sonlarını esre
k okunan V harfini kalın ka şeklinde, tıpkı Müslünıanlar gibi okutur. Mesela Allah isminin başına Ti-' cer harfi gelirse 'LiTlâh-t'
telaffuz etmek kolayına gitmişti. Anlaşmamız gereği ben ona denir.”

Arapça ve Almanca dilbilgisi öğretecek, o da karşılığında bana “Miıı. i|a. an‘ g'’>i bütün cer harfleri de mi?”

Türkçe konuşma talim edecekti. Türkçe benim için altıncı dil -Elbette, min'elkitâb-i, ila'ttarîk-i, fi'MeyM... gibi. Halta bu
olacaktı ve heyecan duymuştum. cer harflerinden sonra gelen sılatlar da esre okunur. 'U llâh-t
Kal)b-i' veya mine'! kitâbi'lesved-i'.., gibi.”
Bealris İle anlaşmamız gereği her ikimiz de güya çizim
atölyesinde haritalar üzerinde çalışmaya başladık. Ben harita Beatrix çok zekiydi ve çok hızlı öğrenirdi. Bunu da beni dik­

çizmeyi. pusula hazırlamayı, usturlap okumayı ve deniz seyir katle dinlemesine bağlıyordum. Yine öyle dikkatle dinliyordu
ve söylediklerimi öğrendiğini göstermek için bir örnek verdi. 0
usulünü biliyordum. Beatrix bu kadar çok şeyi nasıl bildiğimi
anda duyduğum cüm lenin hayatımın geri kalanını rehin alaca­
merak ediyorduelbette. Ben de onun Türkçeyi nasıl öğrendiği-
ğım bilemezdim:
nl Akdeniz sahillerinde kimse kimseye hangi dili neden konuş-
"Anladım. Alkala, hani Fatiha daki "Elhamdü li'UâhirabbiT-
B" İ" m<,İ1İnİ M r* Uİamak" ° " a " la - k a d a ş lı. âlemîn' der gibi, değil ıııi?"
savrulmuş «elirdi-Çok kimlikli insanlar ve

tu Hu dr tmblrtmür bildik 8'r" " :e b'F k" ral olll!>mu5- Uzunca bir süre aram ızda sessizlik oldu. Her ikimiz de sus­
sormadık A m ab enhep ^ j^ me(tşeinı hiçbir zaman
kunluğa sığınıyorduk. Zannederim Beatrix söylediği cümlenin
Isıyunca onun da benim1*^ " " " ^''likte çalıştığımı/ altı ay
altında eziliyor, kanının dam arlarından çekilir gibi olduğunu
d.gini tııssediynrdum ^ " " ^ » H a t la y a c a k hallere ğel-
alışınış. h.m.ı yan y, n 4 V t y " * * birb^ m iz e iyice hissediyordu. İliç belli etm em esi gereken şey açığa çıkmış, ma­
sum bir cüm le o la ra k ağzından dökülüverm işti. Bunu bile bile
olmaktan mutlu olm aya
% söylediğini v e beni d e n em ek istediğini sanm ıyordum. Şim diki
ndiki

27

suskunluğunun oıııııurt u r mim i uu sırrı saklayıp s
ğııtı sorusu yalıyor olmalıydı. Çünkü o anda ben d^klarr>ay«c,
sırrı nasıl saklayabileceğimi düşünüyordum, Endü|j)Uy'1UN Ömrünün en zor sorusuyla karşıta,mı, otmaüvn .
hakkı tanımayan Fernando ve onun hükmündeki /S)> e , arkçeyi nerede öğrendiğini söylememek kada, ko kT
y e y e c e ğ i n i n farkındaydı. Doğru söylemek Rerektiaini aalr
yınıla bir Müslüman ha?!. Kim böyle bir sırrı sak|a Safa - . i, . , » r f lı ıın .. S e s i n i n tonunda
l o n ı ı n r l n bir
K i» „samimiyet
___ Ş vhv
sun istiyordum Sesinin vardv.
İd? Üstelik nerede bir Müslüman varise, ihbar etmeye "1 -Blllure!"
kabul edilip cezalandırıldığı yasalar şiddetle ııv<„.ı " SUÜU -Blllure ha. gerçek adın Billure?"
ken uy 8 ulanıp dUı Uf
-Hı.~"
Beatrl*. "Ah. dilim kopsaydı!" diye sayıklıyordu Ağır gerçeği öğrenmek bu seler beni tedirgin etti. Keşke ya-
hm zihninde. 'Simdi ne olacak?" sorusunu takip eden u31’1’6'1*' lan söyleseyd i, keşke adının Beatrix olduğunu tekrar edip dur-
llmal dolaşıyor, doluya koysa almıyor, boşa koysa d o lm u "^ ^ sa y d ı Onun çaresizliğine ben de kapılmış oldum. Öğrenmesem
Böyle bir günü yaşamayı hiç İstemezdi şüphesiz. K e n d l T '’" - sorumlu olmazdım, ama şimdi 11 e yapacaktım? Ağlıyordu. Onu
hlzınetkir olmayan birinin büyük sırrını öğrenmesi , k ! ' glt>i teselli etmem gerektiğini düşündüm. Kendim teselliye muhtaç

tfn «liri olsa gerekli. Her ne kadar ona bir okul arkad ' edİr' ,keıı ilil de onu düşünmenin şaşkınlığı içindeydim. Sesim titredi:
"Kinlin kimsen yok nıu?”
davran,am. hizmetçiliğini hissel,İrecek küçük bir imada b l T '
"B ir kardeşim var. Yusuf... Burda değil."
"-anı,, bile niş.,,,,. onun Müslüman kimliğini öğrendikten
“Yüzüme bak lütfen!"
davranacağını konusunda kendisini r ,h 7
ImkAna sahip değildim Cünk i ' acak bıçbir Bunu, yalan söyleyip söylemediğini anlamak için İstemiş­
heıkrıln yan, Selar.l, M a ^ H lris,i-Va -> olmayan tim Gözlerinin içine bakarsam sözlerindeki hileyi sezebilirdim.
7ı eS Ve'Va ‘V ,üdeı'l'e ı|lfriıı engi- Ama gözlerimin o kadar derinlere bakacağını hiç tahmin etme­
S ^ ^ « ' « - - . a n daş1Ik s ,V e v i i d ( i miştim. Ne kadar siirdü, kaç dakika geçti bilmiyorum, ama en­

J“ ,lnı Meçe d u n ıyo ^ r n ' U' UİUyorlard' gin denizlerin bütün turkuvaz ve mavilerini, ta yosun tonlarına
^ - " f n l yaşıyordu l , un ° d# «*"'"• K-bi çaresizliğin varasıya kadar onun çakır gözlerinde görebiliyordum. İçinde
S ^ h u ıı susması küçük de olsa hileli bir renk yahut yalancı dalga yoktu. Üstelik
be,,l"> susuyor olm a,,, da derinlere d aldıkça 11 e gördüğümü, neyle karşılaştığımı, neler
düşündüğümü bilem edim , öylece baktım, baktım... Elimdeki
“ « N « E ^ 2 ^ ^ t e e ' erİkİnW Zede kıl kaleın. h arita p arşöm eninin üzerine düşüverdi. B en mi don­
* > ■ * ıııırddandını "^ m a s , 5 , , ' ' " ' " S,,kÛ,,e-
dum, zaman mı durdu, kestiremedim. Neden sonra yerimden
’lîe r ç e k a d ın n e s e n u ır du B u n u lır s a t
doğrulup ka p ıya ilerled im . Gitsem iyi olacaktı. Kapı kapanırken
m ırıldandığım d u ya r gibi oldum :

29
-WK«.« z~- ve ne yapacağım a k a ra r verem lyord
-lîeatns. yavrum. Endülüs'te Müdeccenlerln basma n l
SerSe"' T e macerasının benim için tehlikeli o l a ^
U -n l.-n — l î " l u r i ' < ,li ,r :,k » • » “ » « • " te h lik e s in i b iliy o r,T n
Tû'kçe burumdaydım. Ertesi v e daha e r,esi gön
(legll mİ küçüğüm!
artık çok ıy*an k is(ediSim halde «itmedim. A ,„a y i„e dç Elbette Decan Ojeda! Elbette biliyorum, U W n ne yapabm
yanma «"ıııed • varf||m çünkü slnl(ta onu
rinr?"
i ' " " " uzun izleyebiliyordum. Üzgün, çaresiz. su, •Tanrı bize her zaman bir çıkış kapısı bırakır kızım,"

blllV,,r' " İçimden yanıma gelsin, bir şey sorsun, hir -Esirler için bırakm ıyor galiba efendim. Kaç yıldır o kapıya
bir türlü u la şa m a d ım çünkü. Müslümanlığı içimde saklayıp dur-
kl" ' I « n isliyordum. Belki o da benim bir şey söylememi,
nıaııın ag'r yükünü bilemezsiniz."
hamrtmeml. tehditler savurmam,, hatta tunç ile üzerine yürü-
-Bana kalsa, küçük meleğim, elbette sen Billure olarak yaşa­
m,.„„ bekliyordu. Günler geçti, hiçbiri olmadı, a k, Inr akşam
yasın. Tanrı Beatrix için de Billure için de aynı Tanrı dır, lakın
hücresinin kapışım çalasıya kadar... İçeride kalhmm çarpma. O na giden yo llara ölümü koyanlar seni bunda koymazlar."
ya dizlerinin türemeye başlamış olduğunu biliyorduk. Kapıya -Ne yaparlar m uhterem peder, sürerler mi? Ben burada za­
kadar yürüyecek gücü bulamamış olmalı ki sesi uzaktan geldi: ten sürgün bir esir değil m iyim ?"
"Kimdir?" Beatrix, başına gelecekleri kabullenmiş gibi metanetli ko­
"Bettrbı. benim kızını. Decaıı Ojeda!" nuşuyordu. O and a ölüm e götürseler başını dik tutacağından
OecanO|eda'nınyanında beni görünce yüzü kıpkırm ızı oldu. şüphem yoktu. Fakat onu bu fikrinden vazgeçirmek gerekirdi.
Ne diyeceğini şaşırmıştı. Böyle bir sahneyi görmemek için kim Sesimi yükselterek açıklam aya çalıştım:
bilir kaç gece Tanrıya yalvarmıştı. Ama sanki yap acağım ih­ “Sürmezler, B eatrix. K a stilya Prensesi Isabefia'nın kuralları­

bar sonrasında başına geleceklere kendini hazırlamış gibiydi. na uyup diri (liri yakarlar."
Gözleri kızıl ceketli engizisyon zabitlerini aradı. İçim den. Uzun Hiç istifini bozm adan karşılık verdi. Sesinin tonunda sanki

bir gece olacak, dedim. Neden sonra derin derin nefes aldı. sessizlik için d e geçen günlerin hıncı, kendisiyle konuşmayışı-

mın intikam ı v a r gib iyd i:


MusT ,u,n oldugunu b iim e ie ri,,in “ Katil K irli Isab e lla öld üğ üne göre bu düşm anlık kraliçenin
* a« '"a Bildiği bü,uu d u lT ,T ekra!Uedelir ^ " İy e ,li ° " n a' değil, nesiller b oyu b irlik te ya şa d ık ları kom şularını yok etmek
Daracık hlzmetkk hücresinde duruyor olm alıyd ı,
isteyen İs p a n y o lla rın o ls a gerek, h a Saınt Alkala? Yoksa kraliçe­
olunduğumuzda. kalbinin şiddet' eslenmız blrbirine ka rışa rak
nin adını a n a ra k sen mi b eni a teşle rd e yakacaksın!?"
inmesinden anlay*Miyortum'ul <
' arpll®lnı g<’Ssü,,ün ka b arıp
“ Ö fkelenm e kızını, S a in t A lc a la se n i ele verm eyecek! illa kl
konuşmaların (ısıllı olmasına dil* T l>W aaÇtl konuyu. B ü tü n
u'kkaı ederek elbette: iki kişinin b ild iğ in i ü ç ü n c ü k iş in in d e b ilm esi ihtim alini konuş­

mamız gerekir, ö y le d e ğ il m i?!"


....
-Burada artık Billure olarak yaşamayı da. Bin
unutmaksın yavrum; geleceğin Heatri.v olmanda s i l ? ' ,.
atri\ olarak öğrettiğim hangi bilgide şüphen var ki ' ^ 6 , ' n,erl.aban-bik demeye! Nas.l deniyordu T ü r k ç e ^ l ^ ^ *
Tanrı her dilde güzel şeyler söyler, öyle değil m i?r dilemeye.”
“Elbette Decan Ojeda, Tanrı'dan değil benim şjg- O gece, gerçekten uzun olmuştu. Beatrix'ı ikna edebilecek
derimden. Siz bana güzel şeyler öğretiyorsunuz aır,a ' ^ hangi cümle, hangi sebep, hangi tav.r var ise hepsi konuşul

gece hemen şu limanda annemin canına kıyışını |. 1 ,>en *•*! muş ve gösterilmişti. Billure'nin hücresinden aynld,8,m,J a
gecenin ikinci yans, da bitmek üzereydi. Decan Ojeda ona şel
oııuıı bana öğrettiği dualarla Allah'a yalvarıyo rum B-'j 'V° r v«
katle sarılmış, güvende olduğunu ama dikkat etmesi gerektiğini
düren haydutların Hıristiyanlık adına bunu yaptıkların, -*11" Ğ|'
1)jr gere daha tekrar edip. "Kalpler Allah a aittir kiz,m. içinde-
söyleyişleri geliyor aklıma sonra. Otuz iki farzı ezbere' OV° nçle i
ki İslam sesini gömleğin bile duymasın artık!” diyerek kapıdan
tan ve birkaç dua İle sureden gayrı İslam iyet'in ne mHlyn,aİ1'
çakmıştı. Ben. gülümseyerek yüzüne baktım. Öyle donuk, öyle
da bilmem; ama eğer bir gün bir dini öğrenecek o l u r USüni1 durgundu...
Hıristiyanlık değil İslamiyet olmasın, isterim' " '^ ^

n a^ k ın böyle bir şey yapma, sakın İslamiyet kelimesini a ğ , i

Artık harita dersleri hayal olmuştu. Ve elbette hayat sıkıcı


bir hal aldı. Her gün daha fazla tedirgin olarak uyanıyordum.
En<IÜ,ÜS MÖS,ümanl- n a yap„.
Benden daha tedirgin uyanan birinin olduğunu bilmek de da­
° lu', l'" mi t ‘ ker. kellemi kesereT km r,rSm? ^ ^ CC" adm’ yanılmaz olm uştu. Günlük dersler içinde onunla yalnız kalmak
•Hayır ben götürmem, ama h g0turursü'> H a?”
için çaba sarf ed iyord um am a bu sefer de o buna (ırsat bırak­
' ve korktuğun o İşkenceler j " T b' n gel'P S6ni n,ut|aka
mıyordu B ana kızgın m ıydı, sitem mİ ediyordu, delterinden

* ' ‘"w silmiş m iydi, karar verem ez durumdaydım. Resmiyet gereği


birkaç cüm le ko nuşab ilirsek bunu kendime nimet biliyordum.
Sırrını sakladığım ı b ilm esini istiyordum ; belki bunun için bana
minnettar olm asını, gülüm sem esini, yakınlaşmasını da istiyor­
dum. Onu gö rm eden d uram az olm uştum . Peki ama o nasıl du­
uğrarsın. ( ) „ UI1, ' E,,dulUslü Mûslûm el‘mesını ağzına
dlk- ,î ,n buraya sanad| a| f a n l a r gitsj ,a kibata ruyordu? B u d e rec e acım asız olm ası gerekir m iydi? Biz iki arka­

•banı söylem eye gel- daştık. B irb irin i se ve n iki ark ad aş... Yoksa birbirini çok seven
iki arkadaş m ıy d ık ? Yüreğim i yo kladığım da kendime ben bile
32
hayret ettim. Çünkü (
‘ÇMde, Çfi çj
buldum. Son günlerdeki davranışlarını ve bana k
ve istiğnasını düşününce onun da aynı d u y g u ia ^ ' 'İ8İ% çıkacağız. Sen onu bir müddet saklanacağı bir ye,e g 6 , üreC (îk
hükmettim. Sırrını öğrendikten sonra orıu kendini'"' ve nk fırsatta Halkulvâd veya Tunus'a gitmesini sağlayacaksın
.......................... onu kendlmden licn de burada onun yokluğunu örtmeye çalışacağım inşallah
makla neî buyiik
büyük hata etliğimi anladım. Şimdi Simdi o „ da
n '".'1
I ' " “^ I ı
yapıyordu. kısa zamanda şansınıza bir Müslüman kad.rgas, veya firkatesl
yapıyordu, bundan emindim. Düşündüklerimde 4yN
rast gelir de...”
yalvarmaya ra başladım: aWl tÇ
başladım:..................................................... .....
|S )
Bu son cümleyi Beatrix'i -belki de artık Blllure demeliydim-
•Yüce Tanrım!.. Ya ona arıcık merhamet ver, ya ı teselli için söylediği her halinden belliydi. Yapılan plan man-
dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazın, ona ver ■" ’* tikliydi ve güzele benziyordu. Uygulamakta yarar vardı. Eğer
vurdumduymazlığın birazını bana. T anrın ,' Y» , ' ^ 0ndah Beatrix i kaçıramazsak, yataklık cürmüyle muhterem peder ile
ya beni ona!.." ' <>nu J='na benim de yollarımızın engizisyonun işkencelerine çıkması kaçı­
Bir ay kadar sonraydı. Yine uykun, kaçmış, yata*,,,,,,, - nılmaz olacaktı. Meseleyi halletmenin en kolay yolu BeatrixYn
d- donup duruyordum. Gece alacalanm ış J n US,Öa ortadan kayboluvermeslydi. Zorda kalırsak planımız hazırdı;
'aşmıştı. Kapım,,, hafifçe tıklat,İd,fim, , ■ yafc. Decan Ojeda iki öğrencisini alıp sahilde bir gezintiye çıkacak,
kız kayalıklarda yürürken denize düşüp boğulacak, cesedini de
.. deniz sürükleyip götürecek, diğer öğrenci de buna şahitlik ede­
"Decan Ojeda oğlum!" cekti. O diğer öğrenci ben oluyordum. Decan Ojeda'nın beyanı
ve benim şahitliğim okuldaki herkesin buna inanması için ye­
» • k İ bir 'e b e i s O m ^ e r i n ^ * girdi,er-Bea,rix'in Yüzünde terdi. Saray muhafızları için cesedin bulunamayışı o kadar da
büyük bir mesele olmayacaktı. Zaten köle makulesinden kimse­
" “ Yeresertim. Oturduk. Kahipo ' ^ * * * * """ siz bir hizmetçiyi kim arardı? Üstelik de okulda saray kâhyası­
oğlum, dün bir ,ehhl( ^ anla," : nın ve kral kadınefendisinin geldiği telaşlı günlerde. Esir paza­
w » on kadar geım k, Fernando saray rında en güzeli bir fıçı şarap fiyatına satılan yeni bir hizmetçi,
yeni bir Beatrix olarak daha bile işe yarayabilirdi.
Beatrix’in hücresinde sözler. ışıklar ve renklerin birbirine
karışmaya başladığını üçümüz de hissettiğimiz bir andı. Sevinç
ile hüzün bir aradaydı. Dışarıda güneş doğuyordu. Decan Ojeda
elindeki torbayı açtı. İçinden çocuk karışıyla bir karış boyunda
ye doğru hep bir|j|( k 'î'n butun üç heykelcik çıkarıp Billure'nin önüne koydu. Üçü birbirinin
k,e bir gezintiye aynısı olan mavi, sarı ve kahverengi renkte rahip heykelleriydi

A
bunlar Eski Romalı senatörler r
rinleri vardı kralın bahçesinden çıktık. Geriye dönüp bakt, ve ileride buray,
-Benim temiz kalpli kızım. güzel Beatrix|lmL Bu h e y ^ J Yazıköy'deki evi kadar çok özleyeceğini söyledi. Gözündeki yaş-
ieri alm
lerl almanı
an, İstiyorum
....... Aynı
.. heykeltıraşın elinden yıkmış. |arl Decan <)|eda ve benden gizlemeye çalış,yordu. Uzun müddet
1
birbirinin -a-.-.--.-a.,
aynı gibi görünse de onu
onu bana
bana veren
veren dostum.
d, birjnln hiç konuşmadı. Arkasından sürüklenip gittiği kaderi kendisine
diğerlerinden daha değerli olduğu söylemişti. Ve onlar senl'“" bizint layık görmediğimizi bilerek yanımızda dostça yürüyordu.
mini,
konuşurmuş Sırlarını bilirsen hayalını güzelleştirirnıiş. o sır Mevsim yaza girmek üzereydi ve o gün Billure, -artık ona Billure
0 sır.
-M
m, neolduğunu ben bilmiyorum ama bu senin de bilmeyeceğ|n
--zvceji,, I diyeblliyofdum- on üç yılım sürükleyip götüren kaderin sahibi-

anlamına gelmiyor. Bunlar senin ömür sermayen olsun, s.rr.n.


sırrm nc kendini teslim edercesin e yürüdü, yürüdü, yürüdü...

çözmeye çalış Say kl bunlardan biri sensin. biri benim, biri de Gideceğimiz yeri ben biliyordum. Decan Ojeda, Malaga nm
samı Alrala Bundan böyle birbirimizin sırrını saklayacağız. son evlerine karlar bize eşlik etmişti. Hava ayaza kesmeye baş­
Çünkü doğru kişi, kulağından gireni kalbinde saklayan kişidir, ladığı sırada. “Kutsal Meryem seni her zaman gözetip korusun!"
yavrum İhtiyacın olmazsa hiçbirini elden çıkarma. Ama gereki­ deyip İstavroz çıkararak Beatrlx'i kutsadı. Başını denizden yana
yorsa hangisini önce salacağına sen karar vereceksin, bu son­ çevirdi ve bir müddet dalgın, enginlere baktı. Sonra hiç konuş­
baharı no, şu gökyüzünü mü. yoksa şu toprağı mı?" madan dönüp gitti.
Bealııs.becan O,edanın söylediklerinin hiçbir lı.ırlıııi kaçır­ Decan Ojeda'yı ilk kez üzgün görüyordum. Bunca yıl beni
madandinliyordu Bu teklifin savrulmuş hayatına hır umut mu. korur, gözetirdi, hiç benim için bu derece üzüntülü olduğu za­
yoksa bir hüsran mı gelireceğinl bilemeden her şeyi kabullen- mana rastlamamıştım. Sırlarımı bilen adamı üzüntülü görmek
« M ve boyun eğdiğini anladım. Sırrım öğrendikten sonraki beni de üzdü.
z-ud.,dam benden ne DeeanüNa-dan bir kötülük göm *. Billure ağlıyordu. Malaga'dan çok uzaklaşmış, sahil boyun­
ca ilerliyorduk ve o durmadan ağlıyordu. İçli içli ve küçük hıç­
«.em T
«• T . l ? dolu
ısllgııa ü "T r Wd"
Beatrls im ÇtmkÜ ° aI'« a" itdzaren o
gl|m|.
kırıkları boğazına düğümlenerek. Ağlamasına çare bulamazdım
kmhakiki Bı-atrıs ge,mlşlı SeVeCe" ' -
Va‘
ama onu en iyi bildiğim yollardan, ağaçlıkların arasından, ırmak
« M * * . w «ta. kt|lnw(m ,am «1» güneşin
cdcrrkaltladı ® bütün dillerde tekrar kıyısından, patikalardan, sakınması gereken yerlerde ikaz ede­

l>»sı' kmlgol Canyarıdei. AJ|y Fr rek ve kimseye görünmeden götürmeye çalışıyordum. İyi bir
rehber sayılırdım. Yanında olmaktan, beraberinde yürümekten
111 k " « M dü bu, v . V . ’ ' Pal! F e llm v !.."
***■<* • » > * , , t T dw kaçırıldığı vakit bahtiyarlık duyuyordum. Birkaç gün sonra bu duyguların yeri­

P'z.ün.enden ve birkaç ni hicrana bırakacağım bile bile seviniyordum. Zamanın akıp

^ k ek iğ i katarak gittiğini, eldeki nimete her zaman şükretmek gerektiğini elbette


biliyordum. Ama duygularım karmakarışıktı. Ağladığını görü-
Hayret! Beni anlam ıştı. Oysa ben derdimi anlatamayacağı.
çaresiz Kaııyviuui". .,---- » »anıda yürüme,
„ „ sanıyordum. Bütün yol boyunca bu birkaç cümleyi içimden
mutluoluyordum Onu teselli edecek bir cümlem yoktu. ( *‘ kaç kez kurup tekrarlamıştım. Ağzımdan ilk kez Türkçe bir cüm-
yürüyorduk. Birbirimize sokularak, birbirimizden güç a l a ^ ,t! çıkmıştı ve kendime aferin demekle meşguldüm. Blllure’nln
lılç yorulmadan... lisanı çok da zor değildi anlaşılan. Ama o benim cümlelerimden
•Burası. Blllu... ıhım... Beatrix." dedim, yıkık kapıdan g ğ j ziyade adını Türkçe lelalluz etmemden memnun olmuştu sam-
krn. 'kalacağımız yer burası" Şaşkındı, etrafına bakındı. Beni,, rım. Yüzüme baktı ve gülümsedi. Yüreğinin ta içinden gülüm-
kekelememden dolayı mı şaşırmıştı, yoksa gördüğü yıkık ev|et. sediğinl anladım. Ve yine anladım kİ Türkçe söylemem bana
den mİ kesllremedim Çûııkû terk edilmiş bir hisara gelmiş^ güvenmesini sağladı. Bütün sıkıntıların ve dertlerin arasında
Denire meyilli bir yamaçta ve ufku gören arazide kurulmuş esiş bu mutlu anı bize bağışlayan duygunun Tûrkçeye hasretinden
mi. yoksa bana güvenmesinden mi kaynaklandığım kestlreme-
bir hisar. Harabeye dönmek üzere olan burç ve bedenlerin için,
dim. Ama Blllure sevindi.. . Çok sevindi... Belki de ömründe hiç
deki birkaç yıkık ev ve bozulmuş yol. uzunca bir süre evvel terk
sevinmediği kadar sevindi... Kendisini sahiplenecek bir dost
edildiğini anlatmaya yetiyordu. Engizisyonun boşalttığı Yahudi
bulduğuna sevindi. Anne, baba, kardeş bulduğuna sevindi...
Selar.ull.ırıtı veya Müslüman Müdecceıılerin köy ve kasabaları,
Türkçe kelimeler duyduğuna sevindi. Hisarın yana yatmış du­
mkoıuyan hisarlardan biri gibi duruyordu. Çevrede ııe bir ses
ran demir kapısından çıkarken artık gözündeki yaşların üzüntü
nebir bayıl emaresi vardı. Otlar yeşermeye, ağaç lar tomurcuk­
ile değil, sevinç ile aktığını biliyordum. 0 anı hiç unutmak iste­
lanmaya başlamıştı
medim ve bunu o da hep hatırlasın diye arkamı dönüp avazım
Kaimi olan bil ev buldum Blllure'ye İçeriyi temizlemesini çıktığı kadar haykırdım. Kelimelerim Türkçeydi ve önce terk
Söyledim Ben de diğer evlerin döküntü eşyalarından tahtalar edilmiş hisarın duvarlarında birkaç kez yankılandı, sonra yük­
koparıpdetme çalma btr yatak hazırladım. Üzerine ot y ığıp çü- seldi, gökyüzünü kapladı. Bir Hıristiyan olmadığımı bilmekten
Z Z * ,u,mu’ h" ««tam. Yanımızda meyve ve yiye-
hoşnut olabilirdi:
a bıraktım ve akşam 'Ben bir mudajeresim Billureeeee!"
Billure özgürlüğü hissetmişti. Türkçe onu özgür kılmıştı. Na­
<>*Yanından „„ld ,m * * “ >"*>"*' S<>" lk,klk'lk""
onukorumaktı mvribu B u l» f at!'S" " l'lkl ge<it,e sabahlayıp sıl olsa duyan olmazdı. Duyan olsa da ne dediğimizi anlayan ol­
mazdı Bu cesaretle ellerini bana doğru açtı. Sevinci yüzünden
t "<**' ,u,m-k8i,)ı h“ '-
ur V'e olarak söylemeye ç alış-
okunuyordu:
"Ben bir Türk'üm Alkalaaaa!"

— i
«m el. Türkçe

39
Billure'yi yalnız bırakmamış, yanma biraz
umul koyup dönmüştüm. Ama onun o gece bu,n<
'VlnÇ' I »
bir şey düşündüğünden emindim. Muhtem elen i '
ınalıs„ , Bu sarav mektebinde barınman iç|n l)lr Müslüman
Alcala adını tekrarlıyor ve kendi kendine binlerce' S ihtimalin yok çünkü. Ama eğer Müslüman olsaydın MOdeee».
şöyle sayıklıyordu. SOru „ . r üzerindeki onca kütü muamelenin şiddetlendi» zamanla,
"Saint Alkala! Demek sen mudajeressiıı. Bu i. da saraya karşı seni koruyan yine bir saraylı „im a„ ge,ekimi
Hıristiyan değilsin. 0 halde kovuşturmaya uğra,m T * ° İU,‘I Yoksa öyle misin Alkala? Belki de vazgeçilemez bir bilgin usta
olmalısın, öyle mi?Saint Alkala. sen ne kadar sır dulu " veya sanatkârın oğlusun! Güzel harita çiziyor olmandan anla-
inalıydım, sen bir yeteneğin çocuğusun!.. Hımm!.. G,mala yla
siman hiç andırmıyor ama eğer bir Sefarad isen k r a l" "7^
birlikte Kurtuba ve Tuieytula'nın düşmesinden sonra ülkenin
lebinde nasıl okuyabiliyorsun? Yoksa b ir M ü s lü m a n M m
bilim ve sanat yönünden lakirleştiğlnl gören kralın Müslüman
misin? Eğer öyle isen Emevilerden b ir A r a p veya H eri *
sanatçılar ile bilginlerin ülkeden çıkışım yasakladığım duymuş­
Belki da Ka<a'a" yerlilerden b ir ailenin L » ^ tum: peki senin baltan nerede Alkala? Belki de sen bir şeyin
edenlerden o lm adığını biliyorum am a hi H'2d,el
diyetisin, ha?.. Evet, evet; her kim taralından konmuyorsan,
da" da d e Silsin. Peki s e n n e s in ’ K r a l’ Z ' " 0' ' Cİ,,<"n,er S|nıfın-
sen bir şeyin bedeli olmalısın. Eğer bedel ödüyorsan Selarad
bulabildin? Bir M ü d e c c e n veya S e h r V " '
olmana şaşırmam, ya Müdeccen isen? İspanya'da Selarad ol­
nasıl k u rtuldun? H .ristiy an defil, ' SC" ' ^ ‘« ^ ‘« y o n rlan
mak Müdeccen olmaktan bir gömlek emniyetli İken... Peki ya
J * B econquista za b itle rj $J a C ,m a s '* k .r „„la r ,n y a şam
Zuzuva'lardan isen, yahut Berberi?.. Üll! Kalam karıştı Alkala
"■""'yanlaştırma savaş|arın.,. ' d 6İe « e V>re,ııedi Alkala’
sahi sen kimsin? Ve ben seni neden seviyorum?"
ama sarayda nas „ b a rın a b il ' Ç,kt' " ü y e l i m peW

daeğilim al”yorsunj^g**a'S^ °ncu , a r d a n e<l' lemez*(en


O 'u y o rsu n ? y o k s a . K" ” se"in k o ru y u cu , ' ° k>,lun'

Var?E6erövieiç yel ai|esinde H V*ya Sen ki,ni" "esi


'■» • ! . , , » » .
''U ran t ,a|1^ , ,|e b il

beki enJ T " ' Sefa'ad v e yl'!! 'S'' bar» O m y o C

....
40 Sefarad ol-
1512
alııl.ş m aceracı ruhlu bir kaptandı. Askerden çok slva.e. ,
gibl d a v r a n ıy o r , papalık veya lspanya nın m e n ta a U e T Z "’!
vade ileride elde edeceği mevkileri hesap ederek ıs «-
Çok maharetli bir savaş kaptan, olduğuna şüphe y o k t ^ *
savaş, düşündüğü için olsa gerek, üç aydır ben ve k a d e r d i
rııum. hâ'â yerimizden bir metre uzağa hareketimize müsaade
etmemişti- Gece ve gündüz demiyor, rüzgâr hrtma dinlemiyor
karış karış zafer arıyordu.
A k d e n i z ’d e
Gemicilik lennini iyi biliyordu. Dediklerine göre pusulalarını
kendisi imal eder, haritaların başında saatlerce vakit geçiri,.
nliş. Vardiyan vasıtasıyla haritalar hakkında çok şey bildiğimi
ve kendisi için harita çizebileceğimi dillendirdiğimde hiç yüz
göstermeyip. "Herkes işiııi yapsın, ben haritalarla, lorsa da kü­
B i r y ı l sonra... rekle ilgilensin!" cevabını vermişti. Bu soğuk ve buyurgan tavrı
yüzünden vardiyalılar ve lorsalar kadar yolcular da ondan kor­
“Hiçbir zaman savaşnıayanlar hiçbir zafer elde edemezler! kuyorlardı. Daha evvel onun kalyonlarında bulunmuş bir forsa,
diye gürlemiştl Cenevizli kaptan Andrea Doria. üç a y önce, yol­ hu bahis konuşulurken. “ Elbette ki kadınlar hariç," diye açıkla­
culuk yaptığım gemiyi ele geçirip beni kadırgalarından birinde ma getirdi muzipçe. Ve iç geçirerek devam etti sonra: “Yolcu­
esir diye küreğe bağladığında. O günden bugüne artık ezberle­ larımız veya esirlerimiz arasında onu çekici bulan pek çok asil
diğim bu sözün. Doria için bir hayat tarzı olduğunu ço k iyi öğ­ kadının konuşmalarına şahit oldum. Hatta içlerinden biri onu,
renmiştim. öyle ki, kısa zamanda ben ve diğer kaderdaşını olan adeta mitolojideki Proteus’a benzetmişti."
forsalar, savaş için bilenmiş, adeta zafere susamıştık. Sol aya­ “Hayır hayır, o kendisini Poseidon'a benzetir. Gerçi Floran-
ğımızdaki bukağıların gevşetilmesine bile razı olmadığı halde sa'da Bronzino nam bir ressamın önünde çıplak poz verip Nep­
onun için savaşmaya hazır idik. Diğer ayaklarımıza d a camadan tün'e benzeyen bir resmini yaptırtmıştır ama Poseidon’a ben­
dügüın attırsa yahut zincirlerimizi sintine bodoslamasına «.ka­ zetilmekten çok hoşlanır. B ir keresinde bir leydiye anlatırken
lasa yine de onun İçin savaşmaya can atıyorduk. Zihinlerimizi duymuştum: henüz teğmen iken İskenderiye’ye gitmiş, ünlü
öyle doldurmuştu.
Pharos Feneri nin üzerinde ihtişamla duran bin altı yüz sene­
Andrea Doria. Papa Innocentius’ım
lik büyük heykele bakıp. Senin şöhretini silmeye and içiyorum
. , . „ „ un en güvendiği ve en başa-
nü yüzbaşısı iken once Duk Urbino'nun sarav,,.. u yüce Poseidon!’ diyerek yolunu çizmiş ve o günden sonra deniz­
. . . . beri
luğundan . . heves ettıgı denizlerin daio-.it.
sarayına, sonra ç ocuk­
cilikle alakalı ne v arsa öğrenmiş. Poseidon... Deniz Tanrısı
»a»an arasına kendini
Kürek mahküıııu yaşlı oturak arkadaşım,,, I
an. her şeyin değişebileceğini sö y le d iğ i s ır a t ı, ,
Ylne de kulaklarımı hezimet homurtuiannın ,stUa
şfınerek kürece asılırken kurtuluş um udu m u 3,! ,, ' 8‘llllre'y i^ uzu» zaman geçmedi. Ne olmuştu, nasıl „|mu, (u „ a ^ J
ş,yordum. Kadırgamızın burnu bir g ö ğ e k a lk ,y o / ' €
için ceylan ararken bir ejderhanın üzerimize çullandığını güm
suya düşüyor, kemereleri çatırdıyor, b ordası 5İ(W v e rm iştik ? Yılan başlı kadırgaların gelişlerine bakarken çok
da dalgalar güvertenin üzerinde ııe varsa y a la y ,» 0 s»,, korktuğumu kendime bile itiraf edemiyordum. Aklımda yakla
dı. Forsaların banklarda hop oturup h op kalfct,k|SUPOr0y°«W şan kovalamaca esnasında ayağımdaki zincirden kurtulup de-
İçin direndikleri şiddetli bir hava vardı ve riiz ı.3"'' " J' ,Jn'nak „ İZL. atlamak vardı ve bunu yapamazsam bir sonraki selere ka-

kulakları sağır edecek cinstendi. Fırtınadan n ö f T USuf‘Utu dar çıldıracağım a inanıyordum. Yaklaşan gemilerin Kaptan

yordu. İyi de bütün bu çalkan,, ve savrulma aras,„d ^ D o riaya galip gelm eleri için dua etmeyi istemem bu yüzdendi.
Teşrinler gelip deniz kuzulanmaya başladığında her lorsa gibi
da Slllstre. ellerinde kamçı ile forsalar, yöneten sı. ^
esir dam ında zincirlere vurulup bütün kışı ruh işkenceleriyle
nasıl ayakla kalabiliyorlardı? Oysa gemide ısl V,'rcl,>'anla,
geçirmek değildi beni çıld ırtan düşünce, hayır, Malagadanuza­
W hiçbir şey. hiçbir kimse kalm amış,, Buna r a T 30* hlÇl*
ğa düşmek, ondan ayrıldığım günün yıldönümünde onu bekli­
zafer çığlıkları atmaya hazırdık. Oorla biz
yor olam am aktı. B irbirim izden uzağa düşürülmüştük ve ikimiz
de birbirim izi n erede arayacağım ızı bilmiyorduk. Bu yüzden
oııu kaybettiğim günün yıldönüm ünde, onu kaybettiğim yerde
bekliyor olm alıyd ım . B elki o da aynı gün beni kaybettiğini hatır­
lar, eğer im kânı v a r ise beni kaybettiği yere gelirdi.
Pap alık kad ırgaların ın forsaları olan bizler. yeme içme gibi
ihtiyaçlarım ızı zin c irle bosalatıdıgım ız oturaklarımızda gördü­
ğümüz. d o la y ıs ıy la hacetim izi de bulunduğumuz yerde gider­
diğimiz için sin tin e k u yu su b ir hela kuburuna dönmüş, çalkan­
tı esn asın d a genizleri yakıyordu. Vardiyanlar iğrenç kokudan
duydukları tik s in tiyi e lb ette forsalardan kırbaç yoluyla çıkart­
maya h ev esliyd iler. B a n k arkadaşıma göre bu koku zamanla
alışkanlık d a y a p a rm ış . Alışkanlık yapan diğer şey ise yirmi altı
sıra bankta o tu ra n iki yüz altmış -bazen bu sayı üç yüz sekize
çıkarmış- forsanın küreklerini suya çaldıkları anda çıkan fışır­
tılı sesler olurmuş. Yıllar uzadıkça her lorsa, sanki bir deniz
türküsü gibi o sesi aramaya başlar, bir türkü gibi (li|)| I
göremez diye sahillerde terk edilen y aşlı forsaların i-, -Şahbazlarım !.. Av zamanıdır, açın kanatlarınızı!.-
ömürleri boyunca en fazla özledikleri ses işte |)u küre^ ' ^ A rlık ş a h b a z ile sülünlerin temas vaktiydi Cemile, şiddet»
olurmuşI. “Bir lorsa başka neyi özleyeb ilir ki Alcala?" a nirüllüler ç ık a r a r a k birbirine değiyor, kancalar atılıyor, kılıç,
ni delillendirmek için ve yeni hatırlam ış gjb, j|a v ' SÖL
lediklerini fîr aborda oluyordu. Küreklere asılan bütün eller, tıpkı benlin
rbi" av olacak sülünlerin dalgalara girip çıkan kanallarına doğ-
“Günde on
on beş saat sırtında şaklayıp d uran şu kırbacın *^
g' ’llza„dılar. Lâkin bunların, hiç de öyle sülün gibi kolay avlar
m,yahutI, güçsüz düşüp bayılm ayalım d iye iki üç saatt('Sb|,İ'l>''
"'n,.,(Iıgııu anladılar. Akıntılarında bıraktıkları beyaz küpüklcr-
zımıza tıkılan,
kılan, suya veya şaraba batırılm ış yu m ru k b ü yükr ^
° anlaşılıyordu ki bunlar ya şahin, ya karlal olmalıydılar,
deki somun parçalarının acımış lezzetini özleyecek d e ğ ili* ^
sı seı.ıun den <ıe
n e d e n s e babam geldi. Küçük bir çocuktum ve başımı
Aklım a
Silistre sesi, kırbaç ıstırabı, dalgalar, d ü şü p kalkmalar ^ . “ Evlat!..- demişti, “ Kaderin olmayınca kadrin bilin-
o k ş a n ıp -
şırtılar derken Kaptan Doria’nııı kükrem esi geldi: r K a d e r i m i n güzel olması için yalvardığım sırada etrafım
“Atmacalarımın]!. Açın kanatlarınızı, sü lü n le r üzerimize •vavaş karardı, gözümün ışığı gitti, damarlarımdan kanım
llyor!" * gfr çekilir gibi oldu, en son üşüdüğümü hissettim. Evet, kaderim
Rüzgârüstü sancaktan yaklaşan kadırgaları gördüğûmüzd beni tutuyor, sıkıyordu.
şaşırmıştık. Kaptan Doria sesinin gürlüğü kad ar çevikliğiyle de
©
mürettebatına üstün görünüyordu: m ah aretle sallad ığı üçlü
çengel iskele istikametinde seyreden firkateyn u çtu, babafingo K a d ır g a m ız ın bah çeliğ ine çıkm ış, arkasında batmakta olan
serenine dolandı. Kaptan halatın ucuna denizci bağ, a „ p sag. güneşin kızıl ışıkları arasın d a haykırıyordu. Sesi Doria nınkin-

den daha gürdü:


= = = = : : : ; : : r — ■Bağlandığınız z in cirin a n ah tarın ı ele geçıremiyorsanız zin­

ciri suçlam aktan vazgeçin!"


B unu m ecaz a n lam ın d a m. söyledi, yoksa gerçekten ayak­
larındaki z in c irle ri çık a rm a y a çalışan forsaların haline acıdığı
için mi. k estire,n edim . H iç b ir şey hatırlamıyordum, kolumda
kabiliyeti daha yüksek olan firkatel k,Ş'ierın " lan<'v ra
zorunluluk olup beylik gemi ” * geî me|eri ise a d eta bir şiddetli b ir ağr, v a rd ı. K o v a la m a ca bitmiş, kovalayan kovala-

nştırır. Kaptan Ooriamn » u ^ z d e n kafa ka­ nandan güçlü çık m ış, sü lü n le r şahbazları tuzağa duştırmuv

rın sesini bastırıp bütün kadırgaları^ ı' ! ' 13,1a,tlSlnı-dalgala- büyük b alık ile k üçük b a lık arasındaki mücadelede

kez tekrar etmesinden anladık: ° aŞi'" 0haykınşını ikinci kuyruğunu k ap tırm ış , ç a r e y i kaçmakta bulmuş, kaçar en e
küçük b alığı yu tm u ş tu . Fırtına sakinleşir gibi olmuştu.

âk
üreri yanan «emi avadanlıkları, kalaslar, kemereler Ve I
flamalar, çırpınan insanlar ve ölülerle doluydu, iki l a r ^ ^ S
kesin bir « f e r görünmüyordu ama kazançlar yahu, ,.
hesabı uzun sürerek kadar yüksekti. Üzerimize yelen ,. " y,|>|ae. 8 e ' d l 8 ö z ü m ö n ö n ü n e . Y in e

lorsa olduğun, kadırgayla birlikle bir kadırgayı daha v ^ '311*' ^ n m ız d a k , ç e k „ ri,erin

miy. İki çeklldyl batırmış. buna mukabil iki kalyeta kayh 8i' 8lde y a m a la r , .„rsa
taifesinin İşi yavaşlatma
ler. liukla kaybolmak üzere seyreden Kaplan Duria'n,,,*11®1! !
arzusundan detil, çek­
leri İse o lld kalyelayı çekip götürmedeydi. İyi ama ben
imlerin rüzgârlı hava-
zlndrln anahtarını mı ele geçirmeye çalışmalıyım, yoksa jı
larda baştardalardan
suçlamaya mı başlamalıyım ’ !l"elıt
daha hızlı hareket ve
Bahçelikteki adamın sesi yüreğime dokunmuştu K- i daha üstün manevra
Ooriaıun sesinde cesaret, bunun sesinde ise emniyet kabiliyetine sahip ol-
Söylediği Cümleden sonra zincirin ayağımda degd v u r e o T ? masındandı. Yaklaşan
M * m *"*«"• • Vûrünü Küremiyordun,. n.,tm. , k n T çektirllerdeki sesleri
Süne, tam da başmm arkasında gözlerimi kamaş,,n> duymaya başladığımız­
yatacağımı bilemiyordum Bildiğim. özgürlüğümü y em d en ı* da bazı Türkçe kelimeler

sarsssr;.**^2
Mvanuyacagımı çok ly, ,„ ı •'yaynm l.ı z in c irle ya-
kulağımıza çarpmıştı. O
sırada Billure'nin hatırası
gözümün önünde canlanıverdi.
buzey AMkah<«*erılyahıio,l" 5|'"" K' rhl r' ' ' ' / " /" v'l,ar veya Dünyamın kararması da. kendimi
,uh* «Mp değildim t i kal>"»<-nen bir kaybetm em de. k olu m a çarpan kürek de hep bu Türkçe kelime­

**************1™ Hepimizdeki ^ """<>:>■ ha- ler yü zü n d en olm u ştu . Can pazarı kurulmak üzereyken ben Bil-
lu re'yl h a tırla m ış v e kendi dünyama dönmüştüm. Sanki savaşın
e rya k k s,,k -
. şiddetini h issetm e m em için Billure başucuma gelmiş gibiydi.
Çünkü eğer ölürsem dünyadan en son hatırladığım şey onun
sesi ve görüntüsü olsun istiyordum. Dudağımdaki tebessüm ile
* ' ' K l' " " r ' k
^ y » brh*çUnrı'r'rn" 5’ Qb« lle fırtınayla celladım olacak çektirilere baktım. Baş üstü toplarının menzi-
lindeydik ve topçuların bir ellerinde çakmak ateşlerini, diğer
' ^ n p a i^ '''1da arln" î " Kolu-
W f Plıgınıı hatırla- ellerinde topların hlillerini görebiliyordum. Üstelik darbzen

l***i davrandık- topçular elleri barutlukta, okçular da uçlan alevli okları yayla­
rına kurulmuş nişan alıyorlardı. Sonra olanlar oldu.
Kürek çekilmeyen bir gemide zincirlerimle bekliyor(1
Denizde ç.rpman insanlar birer ikişer ç,kart,|,yo, ^
aradığımı bile düşünmedim: galiba ruhum fty|e hissem Bize
kucaklaş,rken kimisi zincire vuruluyordu. Yarablarm feryat, ''
dogm geliyordu ve birden aklıma takıldı; yoksa Akdeniz'de ad,
ciğerler parçalıyordu. Bunların bir bölüğü, hâlâ ayaklar, bi '
yayılm akta olan "Barba-Rossa" bu muydu? Bütün Hıristiyan
rlııe zincirli olan forsalardı. Denize düşmüşler, bagl, o i d ^ Korsanların “ Kızıl-Sakal" diye birbirlerini korkuttuklar, adam
İçin birbirlerini batırıyorlardı. O anda fark eltim ki bu adamı», t,gcr bu reis ise A llah yüzüm e bakıyor demekti. Billure'yi bulma
rın hepsinin omuzlarında, göğüslerinde korkunç dövmeler Vjr. ihtimalim yü kselird i.
dı ve çırpındıkça dövmeleri de deniz canavarları gibi hareke, İçimden onun Barba Rossa olması için dua ettim. Bağlan­
fdlvor. balla onlar da çırpınıyordu. Sıralarında otururken faz|4 dığım zincirin anahtarı elimde değildi; lâkin dilimdeki anahtar
dikkat çekmeyen bu adamların denize düşüm t* s.ıkat. kor, ku­ ile bazı kapıları açabilirdim. Diğer bazı lorsalar gibi ben de
laksız ve mutlaka korkunç yüzlü vahşi tavırların sahipleri oldu- şahadet getirmeye başladım. Bize gülümsedi. İşte o anda, gür

gunu anladım. Akdeniz'de forsa olmak bu demek olsa gerekti. kaşların altındaki kömür gözlerin dostça baktığı o anda, hem
galip gelenler lıeın <le zincirlerinde mağlup olanlar için sevinç-
Vahşet ve dehşet!.. Belki birde haşyet!.. Çünkü zincirlerin ucun-
len ağlama vaktiydi. Üzüntüden ağlayanlar ise az sonra Barba
da grup grup birbirlerine tutunuyor; aralarında bazıları ölmüş
Rossa’mıı bukağılarını bileklerinde hissedecek olan eski efen­
olduğu İçin diğerleri yüzmekte zorlanıyor, ölülerini de beraber­
dilerim izde Akdeniz, tılsımlı bir gün yaşıyordu. Sabah elendi
lerinde taşıyarak batıp çıkıyorlardı Firkatelerden birinde, (or­
uyananlar yine akşam köle oluyor, sabah köle uyananlar da
saların üzerindeki güvertede çıkan yangın söııdürülm eye çalı­
yine efendiliğe yükseliyorlardı. Anladım ki bu sularda her şey
şılıyordu. Yangın arasında zincirlerinden kurtulmaya çalışanlar
umut ile korku, gam ile sevinç arasında birden değişiveriyordu.
vardı vc yanlarında da onlara müdahale eden adamlar. () sırada
Kaderler ise en çalnık değişen şeydi.
>ahvcltkuki reisin gürleyen sesi denizdekilerin kurtarılmasını
kesin dille emretti. Hayret, bütün çektlrllere avın em ri veriyor
©

Akdeniz’de ünü y a y ılm ış bir korsan değilseniz, önce sava­


va k ıl görebildim I Muz ,K-ş y J , r ' ,rgam,z,n
■ ,> is,ik-"ue,i
r ı l an " de-
........
şır. sa va ş tığ ın ız k işin in kim olduğunu sonra öğrenirsiniz. Tabii
» Kücû kuvvet, zehir g „„ o t m ^ T İ bak" ,r‘ eğer h âlâ b aş ın ız omuzlarınızın üstünde ise... Forsalar omuz
kiktim la-niş a l,,,,,,,, Y u z u i, u g ö rd ü ğ ü m d e ir-
üstünde b aş g ö tü rm e k bahsinde efendilerinden daha şanslı sa­
sakalla,. I« ş l,ğ m,„ a| „ „ ,U n ' a* «• «atlı k ız ıl b ıy ık v e
yılırlar. Ç ü n k ü y e n i efendilerinin de küreklerine yapışacak eller
lam ,, birkaç tu tu n perçem İle sevim i, i ' I ™ k lrla =>l'>a>.t b.ış-
lazımdır. B u n u n için efendiler kölelerini hızla tanımak isterler.
' »te’ ' dedim, 'b e n lin aradığm, « U m ,"'- T ° ®nda Kim ilen.
Benimle görüşme sırası gelip de kaptan köşküne, onun İfad6-|
nra da onu neden
siyle reis hücresine -buna Hıristiyan gemilerinde “kamara de-
, ıiffiivordu*İlerlediğimde dik ve yıldız), gec. yar beni saray okulunda görevli bir papaza ,eslım r ,
nltdiSiH' henll7 "l geliyorduk. Sakin suların dingin hlŞlrtJ vendiği Decan ( »edaya. O beni babam gibi yeM,llrdl ^ gu"
Müslüman olduğumu biç söylemedim. 0 da hep Inlmiyormu,
M K*ey$' Z eri bağlamalar e ş lim d e söyledlkier, ^
gib, davrandı. Kralın mektebinde beni kendi çocuğu diye 0km
« * ,,ran ' konuşanlar birbirini zor duyuyordu. *
yetiştirdi, yol gösterdi, her şeyimle ilgilendi. s„ daşım '

relS hÛCreSİ kad,rga ,enerinİM Sa" an" " * sırlarımı b ildi. B ir emanete riayet eder gibi beni el üstünde tu.'
r s : birbirimizin yüzünü zar zor seçebUly*
B u g ü n h a yatta isem ona borçluyum ve ne blliy„rsam onun
dut Mûılumın okluğuma inanması İçin okuduğum Fatiha*,, eseridir B en ş im d i onu baba bilirim ve her kış mutlaka yanma

sonra gider hizm etind e bulunurum . Beni okutmamış olsaydı..."


■ -Hikayeni anlat çocuk, bana hikâyen, aniat! -Ne o k u du n ?"
■Adım. elendi Barba-Rossa. adım “ Her şeyi, am a ön celik le denizcilik ilmini yüce elendimiz!"
•Dur!.. Sen Barbaros’u daha evvel hiç gördün mü?" “ Nasıl ya n i. İs p a n y a kâfiri denizciliği mektepte mi öğretir?"

"Hayır elendi Barba-Rossa, lâkin.. “ H a yır efend im iz, on u ben Endülüslü âlimlerden miras kalan
eibet-
Karşımda bağdaş kurmuş bir aslanı andıran adam sakalını kitapları o k u y a ra k öğrend im ! Decan Ojeda'nın sayesinde
sıvazlayıp sözümü kestiğinde duamın kabul gurup görmediğin, te A m a K a p ta n D o ria ok u lda öğrendiğini söylüyor."

den endişe duydum “•Kim decıııı.


d e d in ?"
t ) halde yalnızca denlleni yap ve hikâyeni anlat! " D o ria efendimiz, b u kadırganın eski sahibi Kaptan Andrea

Beul ürkütmüş olmaktan memnun gibiydi. F.lini göğsü hiza­


Doria!"
sında aşağıdan yukarıya makara sarar gibi çevirerek anlatmamı "Ha! Şu k o rk a k ça k a ç ıp giden adam! Canı cehenneme!.. Sen
İstedi denizcilik h a k k ın d a ııe iriliyorsun, onu anlat!"
Adını, elendim)!. Stdl Alcala’dır. Endülüs'ten bir Miidecce- "N e y i e m re d e rs e n iz efendim !"
nlm İstanbul'dan HımUya„latln ^ d, atalanm "D alkavuklu ğu b ırak . ııe bildiğini söyle!"
d.ı ls|>aııv.ı dan kovukiuUr Halil.. Ah,« h «• "Es ta ğ fu ru lla h efen d im iz, ben denizcilik ilminden harita
a. » .c . Abdullah m a rd ın d a bıraktı-
Ki h erk » » glln Kral Fcrdııutui lir ı h a zırla m asın ı, p u s u la im alin i, yıldızların konumunu, usturlap
ar ıntadan kaıkrtUnh^L' ' ' Isabella benim k ullan m ayı, y ö n v e lıe d e f tayin in i, kerteriz almayı, milyem he­
a s k e r l e r i g e ld ik le r i n d e - ^ T ı ı l u . , , 8 > m y ' ' n w H e e ..n q u is ta

lar Ben o gün sııkak arkadaşla,,,,,,"'' eyı s-*ft bırakmamış- s a b ın ı..."


“Kaç y a ş ı n d a y d ı n - sahilde balık tutuyordum." İn an m a d ığ ı b e lliy d i, sözümü kesti:

-Henüz beş Hendlmlı. Akrabalar "Kaç yaşındasın çocuk?"


"l)n altı efendimiz, yaşım on altı ama tam on yıldır...
ihtiyar dede ile ben. bir yıl g ız i^ '"''1'*" *»4 kalan iki kişi, bir
** Mşadık. Sonunda o ihti­
53
Elini uzatıp sandığından bir usturlap çıkardı. <)nce
n, gevşetip parçalara ayırdı. Sonra sabit parçanın üzerin* p/ yinde. H ır is t iy a n la r ın ıse kuzeyinde .kl kutup olu
çalardan birini takıp çevirdi ve. “ Bak bakalım, sabah nan,aj, K,rl,un tehlikelerinden soz e ,„ . Ben. binlerce MağrlpH M ü rit
vaktine ne kadar var!“ diye sordu. Beni sınadığın, düşündüln |naıı.„, y edi yüz yıld ır vatanlar, o la n yurtlardan ayr,ürken neler
Çünkü usturlabın kutbuna oturttuğu disk, yıld ızların y e r le ş . ektiklerini- ayrılan,ayanların da Fe rn a n d o ile Kirli Isabella'nm

ölçmeye yarayan milyem hesapları içeriyordu. Namaz vakit, elinde nasıl kıvrandıkların, anlatırken üzüldüğünü gördüm Sa
nr.m.yetini de. hana inanm ış ve güvenmiş old uğunu da „ anda
terini veya saatin kaç olduğunu kestirebilm ek için başka bl,
disk gerekirdi. Parçayı korka korka değiştirip saati söyledin, hissettim. Hatta içim den geçenleri d illen d irip onu teselliye bile

Usturlap okumayı bilmediğini öğrenmemden m ahcup olmuştu. çal İŞ11,11


- Ü z ü lm eyin iz efendimiz, elbette kendi yurtlarında savaşı
Ben de yeni efendimi lazla utandırmamak için artık Harran'da­
görenler, savaşlarını gittikleri yerlere taşıyacaklar ve bir gün
ki büyük üniversitede yazılan usturlaba ilişkin ilk kitaplardan,
gelecek. E n d ü lü s y e n id e n gücüne kavuşacak."
Bağdat'taki bilimsel gelişme ile çeşitlenip Ş am 'd a Ali ibıı İsa
On altı y aşınd a bir ço cuktan böyle siyaset cümleleri duyma­
tarafından tekâmül ettirilen usturlaplardan. İslam dünyasında
ya alışkın olm adığı yüzündeki hayret ifadesinden belli oluyor­
İlk usturlabı kullanan Ebu ishak el-Fezarî’den v e y a bu konuda
du. Yine de inanm ış gibi sordu:
kitaplar yazan Blrunî, Nasırüddiıı Tusî veya Habeşü'l-Hasîb'den
“ A k d e n iz 'in ç e v r e s i bıı d erece ısınmış ve sular ayrışmışken
hiç bahsetmedim. Usturlabın yine Müslüman âlim lerd en olan
Şâıııin ve Zrrkali tarafından geliştirilerek mekanik saatin teme­ mi Sidi?"
“ Yüce Barba-Rossa," d ed im ona, bana gösterdiği yakınlıktan
linin atıldığını İse söylemeye gerek hile görmedim. A ıııa yin e de
güç alarak ve sesim i yum uşatarak, -çünkü onun ünlü Kızıl Sa­
onu İnandırdım. Çünkü usturlap ile beni sınava tâbi tutmaktan
kal olduğuna tam am en inanm ıştım- “ bu köleniz, henüz çok kü­
vazgeçip önüme haritalar serdi. Şalak aydm lanasıya kad ar ha­
çükken babam dan d inlem iştim ; Tu le ytu la daki rahiplerin reisi
ritalar üzerine konuştuk. Akdeniz'i avucumun içi gibi bildiğimi
Goıızales de M eııd oza, En d ü lü s'te k i Müslüm anların Hıristiyan-
öğrenmekten mutlu oldu Sabah namazından sonra d a bana
özgürlük .(ıknameml verdi Sonra da kendi özel haritacısı ol­ laştırılıııası için y ö n e tic ile re baskı yap ıp uyguladıkları siyase­

mam, emretti Sohbetimizin konusu Akdeniz olunca da uzun ti değiştirm eye zo rlark e n kra la bu işi, 'İsp anya'yı kendilerine
uzun konuştuk. Saııkl acemi bir korsan İmi... bahşeden Tan rı y a karşı b ir ş ü k ü r’ ola ra k yerine getirmesi ge­
. . . .. , 1 olunun uzanacağı su­
ları öğrenm ek İstiyor gibiydi. Ama kazandığı , rektiğini sö y lem iş. H a tta d a h a d a ileri gidip din değiştirmeler
hiç de aceıııl gibi durmuyordu., Ona
_ K ia kv aşa bakılınca
Akdeniz'de neticesinde M ü s lü m a n la rın ru h la rın ın temizleneceğine onu
b u kadar acım asız ve şiddetli kinleri büyütmediğim'"1^ " inandırmış. E n d ü lü s lü le rin İslam d in i üzere kaldıkları sürece
O d a G ırn a ta n ın d ü şü ş ü n d e n s o n ra M ü slü m a n !.. ! ' ın l'1 ,,ım darının
Müslümanlar ile H ır is tiy a n la r ın h uzu r için d e y a ş a m a la rın ı# .
n Akdeniz'in
ttümkün o la m a ya ca ğ ın ı ila v e e tm e y i d e unutm am ış. U ;
Kraliçe Isabella'mıı Hermando de D alavera adında, iyin»
AvrupalI m illetlerin kendi çıkarlarına uydurdukları bir buyruk
nınan bir rahibi varmış. Dalavera, Gırnata Başpiskopos *!*' tur Dolayısıyla Akdeniz in altı ile ustü arasında kinler var Tıpta
atandırılmış v e mal v e emek dâhil bütün gayretiyle Muslü'1"* Roma ile K arta ca a ras ın d a b ir zamanlar olduğu gibi. ş,mdi de
larla ilgilenip vaazlarında güzellikle Hıristiyan olmalarını teifc Serşel. O ran ve Cicel bir yanda Ceneviz. Katalan ve ispanya di
etmiş. Başarılı da olmuş.’’ Ser yanda. A rtık komşuluk ilişkilerine riayet edilmiyor, yapılan
"Dalavera’nın başarısındaki sırrı bilmek isterdim!" anlaşmalara uyulmuyor, büyük balık küçük balığı..."
•B ir b ü yükten daha b ü yü k bulunur küçük Sidi," dedi sö­
"Yüce efendimiz. Dalavera once A rapça öğrenip herkese
zümü keserek v e ufukta b ir tepsi gibi doğmakta olan güneşe
kendi dilleriyle hitap etmiş. Her zaman şiddete karşı olduğu,
bakarken d eva m etti: "Önemli olan ne uğruna büyüklük tasla-
nu söylem iş ve Hıristiyanlığın öğrenilmesi konusunda her türlü
dıgındır. 5u güneş g ib i o lu rs a n , şu fenere -kadırganın kıç üstün­
kolaylığı sağlamış! Babam, sırrının bu olduğunu söylerdi."
deki yeşil fen eri söndürdü- muhtaç olmazsın! Büyüklük, gittiğin
“ Peki Hıristiyanlaşan o M üslümaıılar şimdi nerede?”
yere güneş gibi d o ğ a b ilm e ktir. 5u tayfalara ve levendlere bir
"Gırnata ve Tuleytula’da düşkün hayatlar yaşıyorlar!"
bak. Bu n la rd an kaçı ne için buradalar, kestirebiliyor musun?"
"Elbette öyle olacaktır; çünkü yaramazlıktan gebe kalanlar
-Cihat iç in d e m e y e c e k s in iz herhalde!"
hatadan başka bir şey doğuramazlar. B ir Müslüman, eğer iman “ Keşke ö y le o lsa yd ı!.. Ö yle olsaydı büyüklük bize yakışırdı!..
nuru kalbine bir kez girmişse, başka bir şekilde inansa hata üs­ Hepsinin k az a n m a yı is te d iğ i kızıl altınlar var elbette!"
tüne hata etmiş olur."
“Bunun için onları suçlayamazsınız efendimiz!"
"Yüce efendimiz. Akdeniz'in altında da yaramazlıktan gebe “S u çla m ıyo ru m , h a yır, altın hırsıyla gerçeği; mutlak gerçeği
kalmış çok Hıristiyan olduğu söyleniyor. İspanya okulunda bize
fark e d e m e y iş le rin e hayıflanıyorum."
onlar İçin Mağrib in en güvenilmez adam ları’ diye öğrettiler.” "Neden söz ediyorsunuz efendim; nedir mutlak gerçek de­
“İşte bu yüzden, Akdeniz'de dolaşan her gemi, artık ya av.
diğiniz?"
ya avcı olm aya mahkûmdur Sidl Alkala. Bundan böyle kargayı “Hayat Sidi, hayat!.. Allah insana ömrü biçerken yıl, ay, gün
bülbüle çeviren iksirin şişede durmakla değer kazanmayacağı­
hesabıyla biçm iyor: hayır. Kader defterlerimizde ömrümüz şu
nı herkes anlam ak ve ona göre davranmak zorunda."
kadar yıl. şu kadar ay. şu kadar gün diye yazılmıyor. Tek ka­
"İslam ’ın her milletten İnsana kucak açan ve komşusuna iyi
lemde şu kadar nefes d iye yazılıyor. Diyelim yüz milyar yüz bir
d avranan anlayışı ile Romalılardan Bizans a oradan Avrupa'ya
nefes... Yüz m ilyar yüz b irinci nefesi aldığında, zaman denilen
m iras kalmış bir düşmanlığı besleyen ve komşularına iyi dav­
kutsal emanet senin üzerinden çekiliyor, bedenin bir kalıp olur­
ranm ayı artık önemsemeyen Hıristiyanlık arasında bırakınız
ken sen zaman ötesi bir başka yere taşınmış oluyorsun.”
kargaların bülbül olmasını, nice bülbüller kargaya dönecekler­
Bu gerçek hepimiz için eşit olduktan sonra...”
dir. H ıristiyanlık artık Hz. İsa’nın vahiyle getirdiği din değil de

57
“ Elbette hepimiz İçin eşil, illa kİ birileri altınların, blriı
İlklerin sahibi olarak gidiyor gittiği yere. Filvaki insanda ** -yoksa sen <le mİ o gem idesin çocuk?"
hırsı ile iyilik .ır/ıısu dı-ngrlı \ .ır.ıt ılınıştır, v.ıni kişioğlu Il.ıyır efendim iz, ben ıdlın peşinde değilim."

ile manayı, müşahhas İle mücerredi eşit tuttuğu müddetçe^ -Neyin peşindesin <>hald e?"
-Alını ile ölçü lem e yecek b ir şeyin, b ir hazînenin peşinde-
saniyelini korumaya devam ediyor. Bu dengeyi bozduğu
,jm Diyelim ki gönül gem isinde."
insanlığından çıkıyor ve mana lehine bozarsa meleklige. niadde
> - A r a d ı ğ ı n ı b u lab ilecek misin b ari?"
lehine bozarsa ihlislige meylediyor. Akdeniz'de insanlar maal*.
-B ilm iy o ru m , belki b u lu ru m am a onun beni bulması için
sel İblisin uşağı otmuş dürümdalar. Bunun sebebi kendllertafi
tünde bir haritası v ar!"
kİ mananın farkında olamamak.*' -Latifeci b ir çocuksun sen Sicil, anlaşılan. B ir hazine, elinde
“ Mananın farkında olmak ne demek efendimiz?”
bir |u1rila yla denizde seni mi a rıy o r ya n i?"
"Bak çocuk, insan bedeni dört gemiye hükmeder. Mide g* -0 hâzinenin iki a yağ ı v a r efendimiz ve bir kalbi!"
misi, gönül gemisi, zihin gemisi ve ruh gemisi. Bunlardan yal­ -tlıınııı! B a k sen! D e n iz d e bile seni bulduracak bir harita
nızca birincisi madde ile. diğer üçü mana ile alakalıdır. İlahi
taşıyor, ö yle m i ’
denge insanın maddesini değil manasını önemsediği için böyle “ Hayır y ü ce efen d im iz, h a y ır; belki beni hiç kaybetmeyeceği
yaratılmışız. Şimdi insan zaman denizinde yüzerken bunlardan bir harita diyelim ! Deniz h a rita s ı değil, metruk bir hisarın hari­
hangisini sancak gemisi yahut beylik gemi yapacağına, hangisi­
nin dümen suyunda gideceğine karar vermelidir. Mide gemisini tası!"
•Muamma gibi k o n u ş m a y a başladın çocuk!.. Hazine haritası
diğer üçünün arasında seyrettirdiğimizde yaratılışımızın gere­ desen belki a n lard ım , a m a sen b ir lıisar haritası diyorsun!"
ği olan dengeyi bulmuş, insaniyetimizi korumuş oluruz. Aksi “Geçen yıl E n d ü lü s ’t e b e r a b e r saklandığımız, nefesinin ne­
takdirde inana lehine sahip olduğumuz üç gemimizi, maddenin fesime karıştığı b ir h is a r d ı efen d im iz!.. Birinci teşrinin son gü­
yönettiği tek gemiye uydurursak madde hırsı bizi ihlislige sevk
n ü y d ü ."
eder Zaınan denizinde gönül gemisini rehber edinenler bah­ "Çocuk, s a kın b a n a b ir k a d ın ın hikâyesini anlatma ve sakın
tiyar öm ürler sürerler Zihin gem isini rehber edinenler bilge
âşık olduğunu s ö y le m e !"
öm ürler sürer ve ınutlu o lurlar Ruh gem isini rehber edinen­
‘Neden efendimiz, az evvel gönül gemisine binmek gerekti
ler ise hem bu dünyada hem öte dünyada kazanmış olanlardır.
M ide gem isini rehber edinenlere gelince, er veya geç diğer üç ğlnl söyleyen siz değil m iydiniz?"

gem iyi parçalayacak kayalıklara sürükler veya şeytanın asker­


lerin e teslim ed erler Ç evrene bir bak ve İnsanları buna göre Hikâyemi sordunuz, ben de anlattım efendimiz."

a y ıt bakalım , kim hangi gemide yolculuk ynpıyor. - 1ekâlâ. nasıl b ir haritaym ış b u ?"
“Haritayı iki karışa bir karış eb ad ın d a perdahlanm ış c
derisine çizmiştim. Malaga'da ne kad ar farklı renkte b
-Sırrı ç ö z e n h e y k e lle r i alacak öyle mi?"
mürekkep var ise hepsini kullandım. H a ritam d a işaretledlg
-Öyle s a y d ır ? "
her nokta ve mekân için ince ince ta n ım lar yazdım. Han,,
-H e yk e lle r a ltın d ı d e ğ il m i?"
bulduğu gün iki şey dikkatini çekip şaş ırm ış olm alı. Birinclsi
"E v e t | ‘S
günlerce beraber sahile baktığımız h ald e h iç deniz çizmeınlî
-B ö yle bir h a r it a y ı neden v e r d in p e k i?"
olmam, ne bir sahil ne bir kıyı işareti koym am am ; -zaten son.
-Ben verm edim ; o alıp gitmiş!.. Heykelleri alıp gitmesi gere­
raki gün sahile inmiş ve geri gelirken ce p lerim ize sarı kumla,
k k e n haritayı alıp gitmiş. Geceler boyu o heykellerin sırrın,
doldurmuştuk, harita çizerken y a y ıp eskizler yap m ak için- ikin.
çözmek için b erab er çab a sarf etm iştik oysa. Hatta bir kere­
ci dc haritamın bütün tanımlarını yü re ğ iyle yüreğim arasına
sinde bana. B ak A lkala.' dem işti, 'şu mavi olan heykel sanki
işaretlemiş olmam. Zannederim b öylece ne d em ek istediğimi geçmişim, şu kahverengi olan içinde bulunduğum halim, şu
anlamıştır."
sarı olan da zannederim benim geleceğim olacak.' Ben de hiç
“Ne demek istiyorsun çocuk!"
düşünmeden o na O je d a'd an öğrendiğim renk bilgisiyle, Şu
“Yüceefendimiz, çizdiğim haritadaki ırm ağın üzerine, ‘Onun­ mavi gökyüzünü, şu kahverengi toprağı, şu sarı da ateşi anlatı­
la kıyısında gezindiğim ırmak', tümsek oluşturulm uş çizgilerin yor olm asın?" d e yiv erm iş tim . Yüzüme tuhaf baktığını görünce
yanına. Onunla güneşin batışını seyrettiğim tepe', rüzgârgülü- kırdığım potu an lad ım v e sarı ile m avinin yer değiştirmesi için
nün üstündeki yeşil boyanın altına. Onunla evim izi yapacağımız yüksek sesle dua ettim .
vadi gibi tanımlar yazdım. Aralarda da. Onun elin i tuttuğum ge-
“ M etruk h isa rd a sak lan ırke n b irbirim ize çok alışmıştık. Li­
ç nuııla altımla oturduğum ağaç, yağmurdan kaçtığım ız ma-
manda C ezayir'e giden bir gemi b ulur bulmaz onu kaybedeceği­

«Ihl işa'reUer.T P‘nar' ° nun bana gülüm sediği kaya...' mi düşündüğüm g ü nlerd en b irin d eyd i. Hissettirm ek istemedim

■Bu kadar mı. bütün harita böyle m i?" ama içten içe ü zü lü yo rd u m . Ban a. 'Şu heykeller konuştuğunda
Değil elbette efendimiz' Haritam beni sana g e tire ce k le r v e sen bana sahip olabileceksin,' deyi­

yazmıştım. Tanı ortasına da mavi s a r î v e V l ! '" 3 D İy a M ^ verdi. H eyk ellerin s ır r ın ı çözd üğünü anladım . Haritam a o hey­

resim ç i z m i ş , heykellerin ortasın, b ir s , e " k i Ü<; b t'y k e l kelleri bu yü z d en işle d im v e o rta sın a sü ve yd a dedim. Çizdiğim
ve kenarına ok çıkılarak Süvevcl v ı ’ n° kta ile '»aretleıniş haritadan hiç h ab e ri yo ktu!.."
Alıp gittiğine gö re v a rm ış an laşılan !"
** h*Vkel «amindeydi elendi™
Ben yo k z a n n e d iy o rd u m v e kendisine vurulduğum u an
üstelik!" ' Altın kadar değerli
masın diye (|e h a rita m ı o n d a n sak lıyo rd u m ."

K adınların h e r ş e y d e n h a b e ri v a rd ır; sen haberdar


rını bilmesen b ile ..."
■Bunu ben de düşünmedim değil. Hatla onunla geçird| ■Olan olmuş desene!.."
,ek gecede, onun derin uykuya vardığı saatlerde, gizilce yaıT ■ftv'e efendimiz!..
..,,cki h eyk eller nerde şimdi?"
sokulup yatagma uzandığımda, sırtıyla sırtınım arasına ha*
-Elbette ki S ü v e y d a 'd a . O n u n hatıra sın . y ine onun olan yer*
tamı koymuş, sonra da acaba beni d uyuyor ve bissediyor ^ j a h arita d a g ö sterd iğim y e r e göm düm ! B an a bıraktığı ki>
diye içimden geçirmiştim! O gece sabaha kadar kaç kere yj.
zümü ona dönmek istediysem haritam buna mâni oldu, içirıç '.alı not ile b irlikte
Başka b ir ş e y ya z m a m ış m ı n o tu n d a ?"
çizdiğim aşkımın saflığı ve duruluğu boğazıma hasret olup dü. -Yazmış e f e n d im iz . H e y k e lle r k on u ştu ğu n da sent b an a geti-
ğümlendi. O bilsin istiyordum ama bildirmeye cesaretim yoktu. recekler ve sen o n la r a s a h ip old u ğ u n gün b ana d a sahip olabi­
Zaten ertesi gün ben limanda gemi aram aya gittim ama geri
leceksin,' yazm ış.
döndükten sonra bir daha ne yüzünü ne izini görebildim. Yal. Bak sen zeki kıza!.. P e k i ama kimdi b u kız?"
nızca sahilden getirdiğimiz sarı kumların üzerinde, içinden ok ■Adı Billure efendim. Am a orada Beatrix diye çağırıyorlard ı1"
geçen bir kalp işareti çizilmişti, o kadar. Sonra okun gösterdiği
-Kimi, k im s e s i?"
yön dikkatimi çekti. Her zaman oklar kalbin içine sağdan girer -Bir küçük k a rd e ş i o ld u ğ u n u söylerdi. Adı Yusul. Sa ğ olu p
ve sola doğru kanatarak çıkardı. Bazen küçük bir meyil ile ok
olmadığını bilmiyor."
yukarıdan aşağıya da çizilirdi. Ama onun çizdiği ok kalbin üs­ "Peki, h a rita y a g e le lim ... Hangi dildeydi!"
tünden giriyor ve altından çıkıyordu. Bana bir şeyler söylemek ■Onunla b irlik te o k u d u ğ u m u z mektebin dilinde!"
istediğini düşündüm. Okun ucunun gösterdiği yöne baktım.
"Kefere d ilin d e y a n i!"
Tanı da altın heykelleri sakladığı yeri işaret etmişti. Koşup bak­
tım. Heykeller yerindeydi ve yanında bir küçük kâğıt parçası "Hı hı."
“0 h a ld e se n o d ille r i b iliy o r s u n . Yani ki bana da ö ğ retecek ­
vardı. Üzerinde. Bu üç heykel benim geçmişim, halim ve gele­
sin çocuk... H a?”
ceğimde . Artık hepsi senin oldu.' diye yazmıştı. B ana sadece
■Tercüman k u lla n m a n ız d a h a ucuz olmaz mı yüce Barba-
heykelleri vermek için böyle bir pusula bırakmasına gerek yok­
tu Bana butun hayatın, verdiğini söylüyordu. Demek ki o da Rossa!”
"Dili senin hâzineni alm ak için değil, bütün Akdeniz'i hâzine­
ben seviyordu. Ah. keşke bunu birbirimize bir kerecik olsun
söylemiş olsaydık. ye çevirmek için öğreneceğini, em in ol!”
“Gemi bulmuş muydun peki?" Bana "Çocuk!” d e y ip d urm a sın d a ki sevecenlik gururum u ok-

"Mevsim kışa giriyordu. Birinci teşrinin son , şamıştı. Cesaretimi to p la yıp m erakım ı giderm ek istedim
Umanda bir Ceneviz kalyonu ile b o c u rg a ln n cek ? Yüce efendimiz! A d ınız gerçekten O ru ç m u?”
'andığı on kadar kadırga vardı. Demir almak üzere ölam l ' ' aZ'r Hayır Sidi, O ru ç değil. B e n im ad ım Hızır, Kızıl Sakal
ne rotaları ne de niyetleri bana güven verdi." 'SC
Re's'in biraderi Hızır!.."

63
"Ama siz de kızıl sakallısınız efendim, şimdi Akdeniz k günden itibaren içimi kemirip duran soru
lan iki Barba-Rossa ile başa çıkmak zorunda kalacak!" i gibi zihnime batmaya başladı.
Hoşuna gitti. -Acaba kaçırıldığında, kendisini korsanlara b e„ım m, ,,
"Sen çokbilmiş biri misin, yoksa çok şey bilen biri mı ettiğimi düşünmüştü? Eğer öyle ise şimdi onu be„ m »
“Çok şey bilmek, iyi bilmek sayılmaz efendimiz?" düşünüyor olmalıydı. Tabi, eğer sağ ise!.. Onu bulma,, ve
heykelleri değil d e haritayı götürdüğünü öğrenmeliyim,
"0 halde en iyi bildiğin nedir?”
yoksa bu merak beni de. içimdeki aşkı da divaneliğe götüre­
Şaşırdım. Gerçekten de en iyi bildiğim şeyin ne olduguı*
hiç düşünmemiştim. En çok istediğim şeyi biliyordum, her son­ cek!-
O günün tarihini aklıma yazmıştım. Ispanya'da “octubre"
baharda birinci teşrinin son gününde İspanya da olmak. Blllu.
dedikleri ilk teşrinin son günüydü. Billure'nin doğduğu gün
re yi yitirdiğim hisara gidip onun dönmesini beklemek ve her
Ve oııu kaybettiğim güıı Her yılın aynı gününde buraya gelip
yıl karlar yağdığında ettiğim yeminin gereğini yerine getirmek
onu beklemek üzere kendim e o gün, orada söz verdim. Çünkü
Bu uğurda ölmeye de gönüllüydüm. Çünkü o yemini hisardaki
t)„ günü onun da unutm ayacağını biliyordum. Onunla bir yaz
yıkılmış evlere, bozulmuş ocaklara son kez bakarken etmiştim boyunca saklandığımız hisardaki son gün. Aramızdaki her şe­
Gözümün önüne parçalanmış cesetler geliyordu ve kulağımda
yin birdenbire bitiverdigi gün... Onu özlemeye başladığım gün.
küçük kardeşimin fısıltısı vardı. Yemin etmiştim. Allah ile aram­ Eğer kader fırsat verir de onu bir kez daha görebilirsem yine
da bir anlaşma gibi. Hiç unutmamak ve biç vazgeçmemek üzere
görmekisteyeceğim gün.
üstelik... Karlar yağdığında İspanya da bulunmam bunun için Çok üzülmüştüm. Gönlüm kırgındı. İçimi dinledim, her şeyi
önemliydi. Ama şimdi bunu Hızır Reis e elbette söyleyemez­ bitiren kaderin her şeyi yine o günde yeniden başlatabileceği­
dim. Gözlerimi ondan kaçırmak istedim. O sırada köşede duran ni söylüyordu. İçimden geçenler, ayrıldığım günün, birdenbire
satranç tablasını gördüm. Sırf cevap vermiş olmak için, "Sat­
umutları biriktiren bir gün oluvereceğini de söylüyordu... Belki
ranç," dedim, "en İyi bildiğim şey satrançtır efendimiz!” Güldü
bir sene sonra, belki iki. belki beş. belki on... Senede bir gün...
ve elinin tersiyle artık çıkmamı söylerken sanki unuttuğu bir
Belki de Billure'nin zihnimde daima canlı duracak hatırasının
şeyi hatırlatır gibi mırıldandı:
umuda döndüğü ilk gün... Eğer bir gün beni arayacak durum­
“ Ha leveııd Sidi. sen de bana herkes gibi yalnızca Reis de;
da olursa ve aramak isterse bu günü hatırlayabilir ve benim
Hızır Reis!.."
burada olma ihtimalimi düşünüp buraya gelebilirdi. Evet, se­
Bana leveııd Sidi demesinden güven duymuştum. Onun ya­
nede bir gün... Umurlun atlı... Metruk hisarda onu beklemenin
nında olmanın hayatımı kolaylaştıracağını ve belki amacıma
daha tez ulaşmamı sağlayacağını hissettim. Belki de gönlüm­
den geçenler zihnimi istila etmişti de ben öyle düşünüyordum.
Nitekim sabah çorbasını içerken Billure'yi hisarda bulamadı-

61 65
1512
»m. önünde saygıyla eğilen bütün k,z„ eübbeti pap,zlar ona
A /UİZ juhus diyorlardı. Aziz Jullua; Hz. Isa yoluna giden H,rl,«.
mların en büyüklerinden Ihri...
Beatrix. Aziz Julius a yaklaştı. "Üzerinde papaz kıyaleti ol
masa da yüzüne bakanlar bu ihtiyarın bir din adam, olduğunu
hissedebilirler," diye geçirdi içinden ve konuşma orucunu boz­
maya karar verdi. Ojeda nın dostu okluğunu söyleyen birinden
Kendisine zarar gelmeyeceğini biliyordu. Zaten sorularına ce­
vap verirken de zihninden, "Hıristiyanların halifesi galiba bu
adam!" diye geçirmeye başlamıştı. Sonra bu fikrinden şüpheye
düştü. Çünkü dağlara sırtını dayamış Ceneviz limanına ktçtan-
Kara olan donanmanın kalyonlarından indirilen zincirli Müslü­
Ona nereden Keldlgini sordu. Cevap alamadan tekrar tekraı man veya Yahudi esirler onun önünden yürütülüyor, o da elin­
sordu Nafile. İspanya ya ilk kaçırıldığı zamanki gibi yine söı deki tütsiilü tombak ile onları kutsuyor, ruhlarını arındırıyordu.
orucuna niyet etmişti. Susuyordu. Birden Ojeda adını duydu. Halife olsaydı başka dine inanan birine müsamaha gösterirdi.
Adam Ojeda'yı tanıdığını söylüyordu ve Beatrix e onun şefka­ Müslüman halifenin böyle yaptığını biliyordu çünkü. Sonradan
tiyle yaklaşıyordu Elbette bu isim, öfke dolu kalbini yumuşat­ öğrendi ki Aziz lıılius beşinci Lateran konsilini toplamak üzere

maya yetmişti. Kendisinde Decan Ojeda’yı hatırlatan ne bul­ koma ya gitmek üzereyken papalık gemilerini görünce âlicenap

muş. ne Körınvıştü, bilmiyordu: neden başka bir ismi değil de davranmış ve Hıristiyan olmayan esirlerin ruhlarını şeytandan

Ojeda yı letaltuz etmişti, onu da bilmiyordu ama sevimli yüzü, kurtarmak adına limanda toplanan halka bir saat boyunca dua
ettirmişti. Halk ona "episkopos" diyor ve Fransiskan düzeni­
şefkatli »tekit v* gülümsemesiyle bu yaşlı adam. 2d gece ve
21 guıulût sûıeıı tehlikeli ve şiddet dolu deniz yolculuğunun ne önem vermesinden dolayı çılgınca tezahürat yapıp yüksek
sesle övüyorlardı. F.ğer kalyonlara girip köle tacirleriyle konuş­
»onumla sanki »ığmıUcok btr Uman, hatta o limanda bir baba
kucağı glbl görünüverdi gözüne, ty, Il(yı.lh bjrinc bt.llziyordu tuğunda onlardan şefkatli davranmalarını istemeseydi, zincir
ve Yalnız, .1 ıın.ı .teğıl, dlftcr kail... . kelepçelerinde titreşen iki bin kadar esirin onda biri, sırl din­
een davrauıv.mh. Sauk, , ^ « « * sev* lerinde ısrar ettikleri için ucuz fiyatla engizisyona satılıp ruhla­
hahvd, l Mel,k ,v, niyeti, „ gû„ ,e" ,eSSÜl ^ rı temizlenmek üzere şehir m eyd a n ın d a yakılıyor olacaklardı.
katlat e,,,te butikte b i r b i r l e r i , * V " " * * 8e ,lrilen ıkl bm Çünkü liman. Müslüman e s irle ri -onlar kâfir diyordu- satın alıp
»U« de kuşatmış gtbtyd, A*lmm 34 b itire n in hep- ruhlarını arındırmak ü zere bekleşen koyu dindar zenginlerle
° °ldugunu söylüyordu doluydu ve her b iri bu y o ld a hayır yapmak için servetlerinin
66
tam am ını harcam aya hazırdılar. Elbette bu hayra nail
^ ye le riyd i bunlar. Müslüman ve Yahudi . Fakir ve W
üzere 34 bakire de ön sıralardaki yerlerin i alacaklardı fi ^
' Tutsak ve çaresiz. . Başlangıçta Beatrlx de herkes «n*
lim andaki o rta sınıf v e fakir halkın çoğu yanarak ruhları »n fa,dalarına sığınmış, içine kapanmış, kimseyle konuşm a"
ları seyretm ek için toplanm ışken. O nları bu gösteriden
İm am ıs" Ama bir kendi yaş'mla birl *<*» yanma. Mavi
rum etm em ek lazımdı. kapkara saçlı ve pembe yanakh bir kız. c.v.1 cıvıl, hayat
Papalık gemileri limana girdiği vakit kâfirlerin yanık e t !« % I lu S»kac'- konu!ikan vc '>eyecanh... Zeki ve lettan. 0 „a ta
sunu hissetmek isteyenler yanında, çiftliklerinde ve atölyelerim , 3 ların. unutturacak şeyler yapıyor, taklitleriyle eğlendirmeye
de her türlü işlerini gördürmek üzere esir satın almayı tercih .al„,yor. güzel ve ilginç olaylar anlatıyordu. Ad, Conradina idi
deatrik onu sevm işti. Nihayet bir gün onun şakalarına gül-
eden zenginler de koşulmuşlardı. Liman girişinde esirlerin g*.
nülerden İnişini seyrediyor ve alacakları köleleri orada seçiyor, meye başladı, tanıştılar:
-Adım Beatrix benim . Doğu Akdenizliyim. Sen de Conradi-
lardı. Aziz Julius. Ceneviz dağlarından akıp gelen bu adamlara
da nasihat ile kölelerine şefkatli davranmalarını tembihlemek na'sın değil m i?"
-Bana C'onri ele, yeter! Bohemyalı Conri!"
üzere ayrılırken Beatrix. Cenova meydanında yakılmayıp Pol-
Bu iki cümle, takip etlen günlerde birbirlerine tutunmaları­
cevera ırmağının mendereslerini ve limanı tepeden gören ma­
na. güvenmelerine ve paylaşm alarına açılan kapı oldu. Uzun kış
nastırda eğitim görecek kızlar arasındaki yerini çoktan almış­ gecelerinde m anastırın rutubetli duvarlarını sıcak dostluklarla
tı. Kulağında ise Aziz Julius'un. kalyoncuları ikna etmek üzere ışıdılar ve kederli an ıları değil, güzel hayalleri konuşmaya özen
söylediği cümleler vardı: “Bakire Meryem'in anısına bu kızları gösterdiler. Kış bittiğinde Conradina, Beatrix hakkında pek çok
Kutsal Baha'mıza adayalım. Onların manastırda ettikleri dualar şeyi öğrenmiş, Sain t A k a la adın ı çoktan ezberlemişti. Metruk
sizin denizlerde emniyetinizi sağlayacaktır. Kilise bütçesinden hisarda olup biten leri ise çatla m a sın a merak ediyor ama onu
her bakire için üç altın meblağ da ayrıca tarafınıza ödenecektir." konuşturmayı bir tü rlü başar,tınıyordu Nihayet kasvetli bir ak-
şamüstünde. B eatrix. için d e saklayıp durduğu hasret ve hicran
acısını paylaşırsa belki çıld ırm ak tan kurtulacağını ve bir parça
B eatrix. sonbaharın deniz dalgalarını yükselttiği o tehlikeli rahat edeceğini dü şü n erek Conradina'ya sırlarını anlatmaya
yolcu lu ktan son ra karların savrulduğu kış boyunca, manastır­ -veelbeiie onu m eraktan kurtarmaya- karar verdi. Mevsim ba­
da b irb irlerin e tutunan tutsak bakirelerin arasında kaldı. İlk hara dönüyordu v e h is a rd a geçirdiği son geceki gibi kurşuni
zam anlarda kalyonda iken başlarından geçen vahşi hadiseleri bulutlar ulku kaplam ış durumdaydı. Hikâyenin başlangıç cüm­
a n latışların a bakarak, bunların değil bir kış. bir ömür konuşa­ lelerini geçtiklerinde ılık bir rüzgâr esmeye, iplik iplik bir yağ
cak h a tıraları olduğunu düşünmüştü. Her biri dokuz ila on dört nur serpiştirmeye başlamıştı:
yaş a rasın d a değişen 34 genç kızın gözyaşıyla ıslanmış hazin "Sonra?"

68
69
-imdi hatırladığım Kaoar .aMv„ 4c
"Sonra sevgili Conri. tesad üfen Saint A lk ala 'n ın gizlj
Sizlik, f u la r d a n ziyade hoşuma giden zamanlan ann4“ î, Uyor.
harita çizdiğini öğrenm iştim . O hisardan ayrıklığı vakit haritj
T " , B unu da «izlice o ç.zdifi. haritaya bakarak, dokunarak va-
bakarak hayaller kurar, umutsuz ve çaresiz halime güç kat. -ordum- H a r ita d a n haberim olmad.gm, zannetmesi bu yara
çalışırdım. Zaman akıyor, harita her gün bir parça daha zeng5^
Pll>8>"M bira* <lal,a " eyecan to“ yordu sanki. Hemen her gün
şlyordu. Birinci teşrinin son günüydü. Benim on üçüme bast,^ ,, döşemesindeki tahtay. kald.rmak, haritayı koyduğu şekli
gün... Malaga’ya yine bir gemi aramaya gitmişti. M üdeccenl^ ‘ ...temek, saatler sonra yerine koyarken ayn, biçimde koymak
götürecek bir korsan gemisi... Saklandığımız -belki de sakla**, w „im iç*1' alışkanlık olm aya başlamıştı. Bundan kendimce bir
ğım demeliyim- metruk hisardaki ıssız heyecan duyduğumu zannediyordum ama şimdi düşünüyorum
evlerin arasında dolaşmış, badem­ da galiba onun parmak İzlerine dokunmak ve adımı her gün ço-

leri dökülmeye başlayan ağaçla­ aaitarak yeni çizimler yaptığını görmekle o metruk hisarın ten­

rın altında oyalanmış, sonra da halığında teselli buluyor, yalnızlığımı gideriyor, mutlu oluyor,
Alkala'nın haritasına yeni biı belki de umutsuz ve çaresiz görünen halime bir umut ve çare
arıyordum Böyle böyle neredeyse knca bir yazı beraber sakla-
tepe veya çeşme çizilmiş
narak geçirmiştik. Haftanın üç günü öğle üzeri koşarak geliyor,
mi diye bakmaya girmiş­
akşama doğru arkasına baka baka okula gidiyordu. Artık Alkala
tim. t), benim haritadan
benim için lıer gün yeni bir um utla beklemenin adıydı. Onunla
haberim yok sanıyordu
birlikle bazen bir gemiyi, bazen b ir yolculuğu, bazen bir özgür­
elbette. Her gün onun
lüğü ama lıer zaman b ir umudu beklemeye başlamıştım. Harita­
elinin dokunduğu yere
sını çizmeyi sürdürdüğü günler boyunca, saklandığım hisardan
dokunduğumu bilmiyordu.
gidipgitmemek hususunda teredd ütler geçirir olmuştum. Gemi
Denizden esen rüzgârların, yamaçta harabeye dönmek üzere
bulmaması, bulam am ası için dua etmeye o vakit başladım.
duran hisar evlerinde uğultulu sesler çıkarmaya başladığı hü­
Çünkü haritaya çizilen h er b ir çizgi Alkala'nın bana olan bağlılı­
zünlü ve yalnız anlarımda, gündüz hayal, gece düş olup ben­
ğım gösteriyor, beni de o n a bağlıyordu. Parşömenin üzerindeki
liğimi kaplayan bakışları veya gülüşleri, üzülüş veya ağlayış­
ları. söyleyiş veya susuşlarıyla meşgul olduğumu bilmiyordu.
şekillerin çoğalması k ad a r 'Onunla altında oturduğumuz ağaç’.
Onunla kıyısında yürüdüğüm üz ırmak' ğibi tanımlar da hoşu-
Bense bir gün ondan ayrılıp gideceğimi çok iyi biliyordum. Her
gün. beni götürecek bir gemi bulma umuduyla yanımdan ayrıl­ ma gidiyor ama en çok da haritayı benden ısrarla saklamasına
dığında ben. gemi bulamaması için Kutsal Baba mıza yalvarı­ hayran kalıyordum."
yordum. O gelesiye kadar okulda geçirdiğimiz günleri düşünü­ "Çok asil biriymiş senin şu Alcala!.. Keşke ben de bulsam
yor. harita atölyesinde birbirimize ders anlattığımız zamanları
•»yle birini!"
lkdenlzde h erke sin b ir s ırrı olurdu ve sırlar öğrenilmeden
-Yine rahibe olduğunu unutuyorsun C o n riL"
. Oluklar y ü rü tü le b ilird i. Nitekim o güne kadar paylaşma-
•Alcala gibi birine yüz rahibe feda olsun Beatrix!.. Sç
d , n sırlar ile d o s t kalabilmişlerdi. Conradina onun "Boş
yada İniyle erkekler kaldığını nn zannediyorsun?"
demesi ü ze rin e s o rd u ğ u so ru için mahcup bile olmuştu
-Bilmem, bu senin ilgi alanına giriyor, öyle değil mı?-
dince ortan ı, y u m u ş a tm a k istedi:
-Tamam. lamam, kapa o küçük çeneni de anlatmaya dey*,
-Bazı gecelerde s a y ık la d ığ ın kelim eleri anlamaya çalışmak-
et. Harita derslerin ne oldu?” , v,>rııldum d a sev g ili Beatrix, o y ü zd en sordum... Neyse. Al-
-Hisara geldiği her gün bana yine atölyede olduğu gibi hş
ta" ' ,a ne|er k o n u ştu ğ u n u zu a n lat se n ...”
rlta çizme eskizleri gösteriyor, parşömenin üzerine renkleri v, 1 -Neler konuşmadığımızı anlatayım. Asla umutsuz şeylerden
çizgileri nasıl desenlemem gerektiğinin inceliklerini anlatıya, bahsetmiyorduk mesela. Rahip O jed anın bizim için lazım olan
du Elbette nelesi neleslme karışıyor, saçı saçıma değer gibi * a yahut azık tedariki hususunu tartışıyor, bir gün limana
oluyor, gözlerimin ta İçine bakarak harita çiziminden bahsedi. ilecek bir gemiye b inip özgürlüğe yelken açacağımı sevinçle
yor. çizgilerden, desenlerden, ağaçtan, dağdan söz ediyor ama sovleşıyor. bunun olm am a ihtim alini ve o ihtimalin hüznünü
asla çizdiği gizli haritasından söz etmiyordu Ben de ona lisan veya sevincini ise hiç dillendirm iyorduk. Bütün yaz boyunca
dersleri anlatıyordum elbette." yalnızca bir gece hisard a benim le aynı evde kaldı. Burçlardan
“Hangi lisan bu?" birinde saatlerce oturm uştuk. G e ç vakte kadar denizin koku­
Beatrtx böyle bir soruyu hiç beklemiyordu. Conradina’ya sunu ve meltemlerin genze dokunan nemini hissettikten sonra
pek çok şeyi anlatmış ama Türk olduğunu söylememişti. Bunu üşümüş ve artık yatm a vaktinin geldiğini söylemiştim. Hiç iti­
öğrendiği vakit arkasından sayısız sorunun geleceğini biliyor*
raz etmedi. Beraberce yerim izd en kalktık. Bütün evler harap
du Rahip ()|eda veya Alkala dan daha fazla sorular sorabilir­
ve metruk idi. B an a kaldığım e vin kapısına kadar eşlik etti ve
di İlk sorusuna Tü rk çe ' cevabını vermek belki Billure adını
ayrıldı. Ona her gece yalnız kalm aktan korktuğumu, bir gece ol­
da açık etmek olacak., öyle ya. Türk olduğunu söylediği vaki.
sun birinin nefesini d u yara k güvende uyum ayı istediğimi yine
k7 ' " d,n‘- geleneği velhasıl her şeyi söyleyememiştim. Ve ta b ii od anın d iğer ucunda onun yatması
sorgulamaya başlanacak,, önce yutkundu, hayatta tek arka-
için hazırladığım h asırı d a gösterm edim .
t llln Z Z , “ ya'an E l e m e y i kendine "Tek başına kalm ışsan C o n ri v e birilerinden, b ir şeylerden
vrshreıııeynrktl. ama gerçeği de söyleyem ezd i «a . . . . . u.
yüzündeki m erak), m im iklerin nasü b „ K k ü . ; K' V saklanıyorsan, uykular tilki kad ar hafif olur, bilirsin. Bütün yaz
istem iyord u İle rid e belkf ^ v te n .1 boyunca en küçük b ir ke rte n k ele h ış ırtısın d a b ile uyanarak yat-
İyisiydi ,m d lllk «eçiştirmek en
maya alışmıştım. 0 gece, geç vakitlerd e, kaldığım evin bahçesin-
"B o ş vrr hangi d il old uğunu C o n riT
de bir ayak sesi d uydum . Ye re ko rkara k basan v e duyulm aktan

72
gesilip dinledim. Nefes alıp v e riş in d e n v e ör-
korkan bir ayak sesi. Alkala nın ayak sesiydi bu. Yerdelo on
jjiK11 ^ k" ı||(jakı hareketlenmelerden b a n a s ırtın ın d ö n ü k
çıtırtısından anladım Bulunduğum odaya doğru seliyor J**1
' ', 11l i 1)lr , R,ı biraz daha emniyetli idi. B ir is in in yüzü
yaklaşıyordu. Odamın kapısı yoktu ve sırtım kapı boşlu**** 11ı1nı«ul111 nnla(,,n
- ı«e kötü niyetle yaklaşm ıyor d em ek tir, ö y le de-
düniik yatıyordum. Öylece bekledim. Gözlerimi yumdum ^ * d6nük değ"*
yor |(lbl yaptım ve bekledim. Ama kalbim şiddetle Ç'arpıy0r[^
ğtl ı"i?" .
Sebebini anlamakla zorlandım ama İtinalı adımlarının her V4 ^ , üşümüş olabileceğini, ısınm ak için yanım a geldi-
kütlaşmasında biraz daha heyecan duydum. Tedirginlik yahul Anıa hayır, o usulca örtüyü açtı, şilteye tıpkı
korku değildi hissettiğim, hayır, değildi; ama kalbimin vuruşu
ğiııi <l4," " kıvrl|,p uzandı, sırtıyla sırtım ın arasında b ir el kadar
gitgide hızlanıyordu. Dykuııı açılmıştı ve onun ayak sesindeki
^Mugunu hissettim, am a bana asla değmedi. Ö rtüyü de
sevgiyi hissettim. Beni uyandırmak İstemeyen, ama yakınım-
<
<* İ3 İl Demek ki üşüdüğü için gelmemişti. Gözlerim i
ü ste lik .
da uyanık olmayı İsteyen tavrı kalbimi burkmuştu. Ayak sesi- örtmedi us ^ (|n(||l gözlerinin açık olduğunu v e d ışarıd an
ıılıı adım adım yaklaşması daha da heyecan vericiydi. Bir an jç(iıadırıi|^n ^ ış|gma baktığını tahm in edebiliyordum . Bekle-
onun ayağının geliş sesini beklemenin lezzetine vardım ve bu
'"^'oylccc bekledim. O d a bekledi, ö y lec e bekledi. B en im göz-
lezzet uyumadan, acıkmadan, susamadan kıyamete kadar sür­
f""nı yum u k, onun gözleri açık. B e n solum a, o sağına kıvrılm ış
sün istedim . O bana doğru geldikçe zemlıı anılansa ve meşale
atarak Ben onun nefesini d u yara k, o nefesini d uyduğum u
uzasa, gelişinin zevkini duyan kalbim daha çok çarpsa ve bu
bilmeyerek... 0 beni uyand ırm aktan, bense hissettiğ im heye­
h iç bitm ese Gece bitmese, zaman bitmese, günler, aylar, yıl­
lar akm asa ve onuıı adımları hep bana doğru gelse. Ama bit­ canın kaybolmasından k o rk a ra k ...

ti Conrl. Bir an oldu, üzerinde kıvrıldığını şiltenin ucuna ayak ■Olfyaal.Off yaa!.."
parm ağının değdiğini hissettim O sırada eğilip uyuyor muyum •Evet Conri. haritasını b enim için çizen e llerin i tutm ak, kal­
d lve kontrol ettiğini ve gözlerimi yumuk gürünce rahatladığını bine başımı yaslayıp atışını d in le m e k, d ış a rıd a n gelen b ad em
anladım . Çünkü üzerimdeki örtünün ucu kıpırdamışlı. Yine de kokularını saçlarında h isse tm e k iste d im . B u n u n iç in p la n la r
tedirgin oldum ; hatta korktum A lkala'yı tanıyordum, çizdiği kurdum, planlar bozdum. İnsan u y k u su n d a h are k e t e d e b ilird i
h aritayı seviyordum , bana karşı çok dürüst ve nezaketli oldu­ lunl. yalancıktan dönsem , b eni y in e u y k u d a s a n a b ilird i. K a ç
ğunu biliyordum am a böyleslne b ir gece vakti, gizilce benden
kzre buna yeltendim C o nri. a m a o an ın b ü y ü s ü n ü b o z m a m a k
Istllad e etm eye çalışm asına şaşırdım . Bütün o heyecanım ı bir
kın kılımı dahi kıp ırd atam ad ım . S ır t s ır ta d e ğ il d e y ü z yü z e
litrem e bürüdü Bana dokunduğu anda karşılık verip yataktan
jtsaydık neler konuşur, n e le r y a p a rd ık , b ilm iy o r u m ; a m a s ır tı
fırlam ak üzere kararım ı verip yum ruklarım ı sıktım ve bekledim .
O sırad a örtüm ün bedenim e gelm eyen kısm ı yavaşça açılm aya Jtrnıa değmeden ö y lec e u y a n ık d u r m a n ın y ü z y ü z e uyum ak-

1 milyon kat lezzetli o ld u ğ u n u h is s e ttim . G ü n ış ır k e n


74

75
a r a m a y a gitti A k şam a gelecekti; öyle demişti Ben
yine sessizce yanımdan kalkıp gittiği anda Alkala'y, Sevd
|iOi»°a ge" " eK pişirmek için çalı çırpı toplam ış, kırık güvece su
hem de çok sevdiğimi, bu sevginin l)ir himaye ve şelkaf " ,i
je ona Niyetiın duvar diplerinde biten otlardan sıcak hır
ri olmaktan ziyade bir aşk olduğunu, gerçekten onun kalb^
^ " " d a m a k t ı . Gün ikindiye vardığında henüz dönmemiş-
benim kalbime hükmettiğini anladım. Ve elbette ertesi gon ç0rba düşünüp hisarın burcuna çıktım. G aliba yolunu
lice baktığım haritasında yeni bir işaret daha gördüm: '0^'*
şi.GeC,lrt başlamıştım da bunu kendime itiraftan kaçınıyor
la uyuduğum ev!' Bu. yüreğimde sevgili edindiğim Alkala'nın ^ Hjjyordunı. Onun gelişini görmek hem sevindirici.
söylediği ilk ve son yalan oldu. Uyumamıştım çünkü. Ve 0 ,ta
kat>Uİ d tlattcı olmaya başlamıştı çünkü. Lâkin bu seler onun
uyumamıştı."
I*1" rah'*sara tırmanıp çıkan patikada başkalarını gördüm. İçi-
>erınl n bir ateş düştü. İlk aklıma gelen şey, sırrım ızın or-
mC ' ktığı ve saray muhafızlarının beni almaya geldikleri
“Bir gün Alkala’nın dışarıdaki tavırlarıyla hisardaki davra- W>a Ama hayır, yaklaştıkça daha iyi görüyor ve işitiyordum
nışlarının farklı olduğunu hissettim. Hisardayken sanki daha
g- "tenlerin giysileri limandaki gemicilere benziyordu. B era­
hırslı davranıyor, burada kendisi için istediği bir şey varmış
b erin de üç kadın seçebildim . Pervasızca şamata ed işlerine
da elde edemiyormuş gibi hareket ediyordu. İçten içe yıkık ev-
bakarak bunların deniz haydudu ızbandutlardan olduklarını
lerle, bozulmuş ocaklarla konuşuyor, hesaplaşıyordu. Hani bir
anladım. Peki ama Alkala neden gelmemişti? B u gelenler niçin
şeyi yapmaya gizlice yemin edersin de sonra o yeminini tutmak
geliyorlardı? Yüreğim çarpm aya başladığında alelacele b ir plan
için kendini yer bitirirsin ya. Alkala öyle davranıyordu. Hepi­
yaptım. Kaldığım ev. hisarın en bakımlı eviydi; derhal h asırım ı
miz gibi onun da sırları vardı senin anlayacağın Hayır hayır,
ve örtümü toplayıp harabelerden birine saklanmam gerektiğini
bana hissettirmemeye çalışarak taşıyordu sırlarını. Bu hisarda
düşündüm. Koşup eşyalarım ı topladım . Kaynayan suyu devirip
hatıraları olmalıydı; bilemiyordum. Dedim ya, birinci teşrinin
son günüydü. Rüzgârlar şiddetini arttırmış, saklandığımız hisar ocaktaki ateşi söndürdüm. A cele etm eliydim . A lkala'yla birlik­

insanı ürperten, uğultulu bir tepeye dönmüştü. Alkala o gün te taban tahtalarının altına gömdüğümüz heykellerim i alm aya
nedense yine tedirgin uyanmıştı. İçinde hangi duyguları taşı­ zamanını yoktu. Her şeyi topladığım dan em in olduktan sonra
yordu. bilemiyordum. Belki de sonbaharın gelişiyle limanların Alkala’nın haritasını sakladığı v iran e n in çatısın a gizlenip ses ç ı­
ıssızlaşmasıydı düşündüğü. Deniz mevsimi kapanıp gemiler karmadan beklemeye başladım . T alim in ettiğim gibi gem iciler
kızağa çekildiğinde, bocurgatlar toparlanıp kilitlendiklerinde
viraneler arasında en bakım lısı olan e vim e girdiler. E lle rin d e
Akdeniz'de hayatın durduğunu söylemişti çünkü. Yaklaşan kış
S^âre, rabel ve bendirler vardı. Ç a lıp o yn ayacaklard ı anlaşılan
mevsimini bu metruk hisarda geçiremezdik. Tedirginliği bundan
da olabilirdi. Anlayamadım. Bana gülümsedi ve son bir umutla teren SC" ' ra' evclen (l>şarıya eğlence şam ataları v e çalg ılı
ümler yayılm aya başladı. Lim and aki hayat k ad ınlarının

77
gemicilerden para kazandıkları sıradan bir eğlenceydi la b a (ı0gru kaçmasın diye dualar etmeye başladım.
saat kadar sonra müzik ve şarkı sesleri birden kesildi15' ' 6" 0lduüunl “ ‘.1(lan. n e fe s bile almadan öylece bekledim. Saniye-
lardan biri yarı çıplak kapıdan fırlayıp benim bulunduh**11 HIÇ klpir‘la" uzadı.
,1 k ad ar u A n n e m d e n öğrendiklerim
z a m ----------- yetmiyor. Decan
............................
likamete doğru kaçmaya başladı. Telaşla etrafına bakiyi ^ ler y1* k
nm öğrettiği j..-iarı
du aları rlü
da içimden
içimden tekrar
tekrar edivontına
ediyordum Nıı.-.
Niha
titriyordu, iki dakika İçinde ayak seslerini saklandıg,m '* kadın, zorla sü rü k le y ip götürdüler. Tekrar müzik ve şarkı
eşiğinde duydum. O sırada dışarıda ızbandutların gürültü^ ri gelmeye b aşlad ığın da b iraz cık rahatladım.
bağrışmaları da çoğaldı. Biri. Her yeri didik didik edin!.. Bulı^ ^-Uzunca bir süre sessizliği dinledikten sonra dolabın kapa-
onu!' diye avaz avaz bağırıyordu. Alkala'nın haritasını sakladıg, , açıp etrafı kolaçan ettim . Her ş e y sakindi. Bir gece evvel
yeri keşfettiğim günden sonra bu evin odalarını ve giriş r 'u y u m a m ış tım . Y aşad ığım k orku da damarlarımdaki kanın

larını İyice öğrenmiştim. Her gün gizlice ve iz bırakmadan girip "ekilmesine yol a çm ış, b en i yorm u ştu. Izbandutların çıkışım

çıktığım yerdi ve artık karanlıkta bile evi tanıyabiliyordum. Ses­ 'ö r e b ile c e k şek ild e p e n ce re k en arın a o tu ru p gözetlemeye baş-

sizce ilerleyip haritanın olduğu dolaba saklandım. Harita zarar hdım. Akl" ” A lkaladaydl' Neden ğe'memiş veya gelememişti?
görmesin diye de alıp karnımın üzerinden böğrüme sardım. Yoksa gelmişti de bu adamları görüp bir yere mi gizlenmişti?

"Izbandutların yaklaşan adımlarını duymakta çok gecikme­ •tına böyle olsa beni mutlaka bulurdu? Belki de beni bulmuş,

dim. Kapıda beş veya altı farklı ses vardı Kadını yakaladılar gözetliyor olabilirdi. Çünkü son ana kadar sessiz kalmak gibi bir

ama götürmekte zorlanıyorlardı. İspanyolcaya benzeyen bir huyu vardı. Yine sessiz kaldığını düşündüm. Bu ihtimal hoşuma

dilde konuşuyorlardı ve aksaıııııdan bir Katalan olduğunu anla­ gitmişti Birisinin beni korumak üzere bir yerlerde siper aldığı­

dığım kadın bazı batıl inançlarından bahsediyor, ölse de ocağa nı ve beklediğini düşünmenin mutluluğuyla gözlerimin kapan­

İşeyen bir adamla yatmayacağını, ocağına işenen bir eve gitme­ maya başladığını hissettim. İkinci uykusuz gecenin sabahına

yeceğini söylüyor, denizcilerden biri de. Hayır, patron böyle yaklaşmıştan ve gözlerim bana itaat etmiyor gibiydi. Uykunun

bir şeyi yapmaz!' deyip duruyordu. Katalanların ve Cenevizli­ ne güzel şey olduğunu düşünüyordum . Şimdi uyusam Alkala
lerin ocağa işemeyi uğursuz saydıklarını biliyordum. Aklımdan elbelte beni korurdu; ama asla ııyunıam alıydım. Heyhat!..
neler olup bittiğini yorumlamaya çalıştım. Ocağı söndürmek "Gürültülü şiddeti önce bir kâbus zannettim Conri. Değilmiş.
İçin kırık güveci devirmiştim. Muhtemelen ızbandutların pat­ Gözlerimi açtığımda sarhoş yedi çift ayağın beni tekmelediğini,
ronu. kadın İle odada yalnız kalmak İstemiş, o da ocağı ıslak yedi çift elin de üzerime doğru çakaralm azlarını doğrulttukları­
görünce oraya İşediğini zannedip çıngar çıkarmıştı. Şimdi bu nı gördüm. Henüz on üç yaşınd a bir çocuktum. Canım yanıyor­
adamlar onu geri, patronlarına götürmek istiyorlar, bunun için du ve üzerime çullanıp beni bağlam aları ancak birkaç saniye
onun Cenevizli olduğunu, ocağı kirletmeyeceğini öne sürüyor­ sürdü. Ocaktaki ıslaklığın gerçek sebebini araştıracaklarını ve
lardı Yüreğim ağzımdaydı. Kadın ellerinden kurtulup benim
“ dada kendilerinden az e vv e l birinin olduğunu anlayacakları­
nı hesap edememiş, üstelik de uykuya dalmışım.
öldüyse; öld ürüldüyse? Bunların hepsini dü-
götürülürken durmadan ayııı soruyu sordular: Bakim mil"1" şiardı- !’ekl Ne olmuştu, hiç bilmedim. Merak ettiğim o ka-
Umana kadar gözlerim Alkala'yı aradı ve bu soruya asla <b' .ıdüı"
" -il'- kl ç o n r i. M esela
ki Conri- eseıa beni
nem hisarda
nısarua bulamayınca
uuıamaymca ne
vermedim. Çünkü her an bir yerlerden çıkıp beni kurtanp*? dar Ç°k *cy T, heykellerim i alm adığıma bakıp belki kaçırıldığımı
bekliyordum. Sintinesine tıkıidıgını kadırganın basamak!^? dü«üncCCkl''. K a ç ı r ıldığmu anlarsa peşime düşebilirdi. Belki
kadar bu umuduın sürdü, ama nafile!.. Kadırganın güleç y^ . anlayab" ' rd i-nli ona bıraktığım ı düşünürdü; haritasına karşılık
anlayab
ve iyi yürekli kaptanı Andrea Dorianın, ki onu sen de biljyj ile heykclUr" ”ı 'a lıa
h arruita a.-s»ın ı ye
....--- r in d e bulam ayınca ne yapacaktı:
---------
rak!. İyi a,na ‘---------- -------- --------
sun Conri. huzuruna çıkınca artık direnmekten vazgeçtim; t.1It Onu beninı aldığımı düşünmesini ister miydim?’ diye
-Evet bakireyim!' i h atırlıyorum . Cevabını bulmakta da çok zorlanmış-

"Sonrasını biliyorsun, senin de başına gelenler işte." *** üstelik- Heın h a ritadan hallerim olduğunu öğrendiğinde ne
“Nasıl bilmem, o uğursuz geminin izbe çalkantıları arasında hissedecekti? K en disin i sevd iğ im i anlar mıydı; yoksa beni sah-

güneşin doğuş ve batışını yirmi defa saymıştım ve her sabah "karlıkla, gizli niyet veVa hırsızlıkla mı suçlardı? Belki de yal.
veya akşam, aklımdan öyle şeyler geçmişti ki..." nızca bir emanetin sa h ib in e ulaştığını düşünürdü, kim bilir!?"

Billure. Alkala'daıı bahsetmenin bu kadar kâfi geleceğini -Züğürt tesellisi diyelim!.."


düşünüp konuşmanın seyrini Conradina'mıı öfkeli hatıralarına •Şaka yapma Conri. Kaptan Doria’nın gemisinde yirmi gün
yüklemeyi denedi: ve yirmi gece boyunca ben bütün bu şüpheler içinde kıvranıp
“Ne kadar da karanlık ve rutubetliydi değil nıi? Diğer kızla­ durdum. Her gece rüyalarım da Alkala'nın beni almaya geldiği­
rın uğultu ve ter kokuları arasında, ben de çok şey düşündüm ni, sorularımın c e v a p la r ı üzerine yorumlar yaptığını gördüm."
o sintinede. Çocukluğumu, babamın öldürülüşünü, yollarını Hâlâ o rüyaları görüyorsun değil mi Beatrix?"
unuttuğum bahçelerde esen rüzgârları..."
"Neden böyle söyledin?”
“ ü ılı değiştirme Beatrix. Alcala’ya ne oldu?" “Bazı geceler adını sayıklıyorsun..."
“ Ih-ıııı .. Ben de çok merak ettim ne olduğunu. Neden beni "Evet sevgili Conri, görüyorum. Galiba beni hayata bağla­
kurtarınanıışlı. hep merak ettim. Geri geleceğini söylediği halde
yan o rüyalar."
neden gelmemişti? Başında hangi bela vardı? Benim yakalandı­ "Belki de cevapsız kalan sorular!”
ğımı görünce korkup saklanmış olamazdı; buna ihtimal vermi­ "Belki... Ama inan Conri, rüyalarım bana umut vermeseydi,
yordum. Kraliyet okulundan bir öğrenciyi kaçırmak ise hiçbir daha o zaman, Kaptan Doria nın gemisinde, İarelerin bile ya­
korsanın cesaret edemeyeceği bir şeydi. Belki de kralın muha­
şamayacağı o ışıksız, pis ve kokuşm uş sintinede hayatıma soıı
fızları ile başı derde girmiş, okuldan kaçtığı içjn hapsedilmişti.
vermek hiç de zor olm ayacaktı.”
Belki benim kimliğim ortaya çıkmıştı da bu yüzden onu yakala-
s e b e b i. Üstelik b u ş e h rin h alkı denizden ve
“Endülüs’teki zulümden kaçmak isteyen Tuleytulal,
ieriydi bunU" bir Şey de bilmiyorlardı. B u sa yed e birçok
man kızları mı söylüyorsun? Zavallılar, gemiye binerken t ^
d ° ıe ilikte1
...eten1b
baSk;. olmak
a S a'lhş,yor I . . . . ı. K e lli h
belli ir h
bir iiv i a
bilgi a kkışın
ış ın a
a d
daa hi'ık-
hük-
ücretlerini ödeyerek özgürlüğe gittiklerini sanıyorlarmış deı;(|İ*C
le irtibattı ça - hepsinin burnunu h a v a y a kaldırmıştı,
rietle
“O gemi ne kâbustu ama... Kamaralardan yükselen ciai dev ferini Sa8 a l , ___ İ*7\-a itihar etmivorlarriı
' İn adam larına b ile iazla itib a r etm iyo rla rd ı,
k ü p
sesleri, tecavüze uğrayan Müslüman kadınların çıldırış|arı "''"d a r ki aarhk ( 1 « --- . . . ' . . m n \rt>K a ra d e n iz iç le rin e kadar
fb k om
“ Korsanların ne derece sefil ve alçak mahluklar olduğunüo ° niz’<*en ta İs,anbUİ Galata slna ve Karadeniz içlerine kadar
^ " 'k o lo n ile r i kurtiukları için zenginliklerine diyecek yoktu.
gün anladım ben."
licare Tanrı ya isyan konusunda bütün milletlerden daha ön-
“Sen ona şükret ki bakireydik ve papalık o günlerde manas,
Uk".!,er Venedikliler ile sürekli savaşm alarının bir sebebi de
tırlar için bakireler arıyormuş." i d i l e r . V e n e d ı k iu c . . . . —
. c/>rı -»arnanİArrla V*».
dikbaşh ve isyankâr tavırlarıyd ı. Fakat son zamanlarda Ve­
“Yoksa intihar edenlerden biri de ben olurdum herhalde!"
nedik'ten dalıa b ü y ü k b ir düşm an edinm işlerdi; Türkler. Meğer
“ Eğer bakire olmasaydın, Beatrix. Ceneviz limanında bir
üsmanl' Devleti nin sınırları genişledikçe Cenevizli asilzadele­
okka soğan fiyatına satılan esirlerden biri olarak şimdi kim bilir
rin DoğuAkdeniz v e adalarınd aki m enfaatleri v e gelir kaynakla-
hangi ahırda inek pisliği temizliyor olurdun."
birer ellerinden çık m aya başlam ış. İstanbul muhasarası
— - u p r e ü k ig r t h a ,
rı biref
rer T Fatih Sultan M ehm et’e tarafs.zl.k sözü verdikleri hal-
W . ettikleri zaman olm uş olanlar. O zaman Bizans'ın yeni
Beatrix İle Conradina, o geceden sonra birbirlerinin gözü de ihane u ırm
‘" " i : ; ihaneti cezaland n,ı,rm
ak »için
ı ir inb üyük
b üvükdedesi
dedesiM urat'ın
M urat'ın
Sultanı, bubu ınaneu
muın-ı-.' ---- ^ ^ m ,aHeterinl
kulağı, kolu kanadı olmaya and içtiler. Conradina ona ne dili, ne onlara verdiği ticaret im tiyaz anlaşm asının bazı m addelerini
gerçek adı hakkında hiçbir şey sormadı, onu Beatrix adında bir
ortadan kaldırıvermiş. B ü tü n b u s e b ep le rd en d o layı B eatrix bu
rahibe olarak kabullendi ve manastırda yakınlığını hissetmek
şehirde Türk olduğunu u nutm ak zo rund a kaklı. R ü y aların ı bile
istediği bir arkadaş edindi. Billure de eğer içini dökmek ister­
Türkçe görmenin tehlikeli ok lu ğ u n u n farkınd ayd ı. A m a yin e de
se her sırrını saklayacağına dair ona söz verdi. Üstelik onunla
her gece, "Yattım sağım a, d ö n d ü m solum a, m elekler şahit olsun,
sık sık konuşmaktan haz duydu, lezzet aldı. Kısa sürede Alman
dinime imanıma," d iye rek u yuyor, h e r gece A lk a la ’nın kendisini
lisanını tamamen çözdü. Gerçi mizaçları birazcık farklıydı ama
almaya geldiği rüyayı gö rüyor, h e r sa b a h b ak ire M e ry e m 'in hu­
m anastır şartlarınd a bunu hiç dert edinmiyorlardı. Conradina.
zurunda istavroz çık a ra ra k güne b a ş lıyo rd u , C o n rad in a onun
şuh b ir rahibeydi. Adının anlamı kadar da gözü pek ve cesur
anlattıklarından, başka h iç kim se y e söz etm ed i. M a n a stırd a o nu
idi. M anastırd a başrahibenln kurallarına bir tek o karşı çıkabili­
yo rd u. Tab ii isyan etmeden ve tatlı dil ile. Balkanlar dan savru lm u ş b ir kız o la ra k b ild iler. U zun s a rı s aıçç la
la rrıı

Beatrix, Cenova'daki manastırda da. Malağa daki saray oku­ ile çakır gözleri ona b a k a n la rı fazla d a y a n ıltm ıy o rd u .

lund aki gibi korkarak yaşadı. Cenevizlilerin Türklerdeıı nefret


■ evresinde a lın ıp sa tılır ucuz bir metaya dönen kadın
Conradina ile Beatrix. manastırda kaderlerini kabulle ve 0 dışında kalabiliyor, en önem lisi de kendini Salnı Al-
ıen'z
iki mazlumeydi. Bir yıl geçliğinde, "Cennetteki Babamız, ' aklamış oluyordu. Um u t ediyordu ki bir gün yolları
}ın»n
•olay*
rettlkleriyle dünyada yaşamak elbette en büyük bahtiy,,'? ve o gün. birbirlerine, tıpkı ayrıldıkları gündeki gtbt
nıızdır." diyecek kadar rahibe eğitimi almış oldular. Akdeniz eşişeces v-
u fak la rd ı.
çevresindeki acımasız hayata karşı burada bulunmanın gerçeç M a n a s tırd a onu ürküten tek kışı rahibelerin de himayesi-
ten de kendileri için bir lütul olduğunu düşünüyorlardı. Hatta . estleneıı başrahip idi. O. manastırdaki rahibelerle ilgilenen
bir ara riyazete girip çile ile ruhlarını arıtmak isteyen rahibe dokuz papazın yöneticisiydi ve herkesi bakışlarıyla tedirgin
adayları arasına bile katıldılar. Billııre bir zamanlar Yazıköy de ',,„ıeyi başarıyordu. Y;ız başlangıcında bazı papazlar ite ra­
evlerine gelen bir dervişi hatırlıyor ve babasının onun hakkın, hibeler arasımla yasak ilişkilerin yaygınlaştığı konuşulmaya
da. “ Dünyayı fazla önemsemez, yalnızca Allalı içlıı bir şeyler başlamıştı- Hemen herkes perhiz, sessizlik, dua. saflık, temizlik
yapma amacıyla yaşar, sırf evimizde Kur an okunmuş olsun, iddiasında bulunup d a gündelik bahçe işlerinde bir üzüm as­
biz de Kur an dinleyelim diye gelip misafirimiz olur," dediğini masının gölgesinde yahut kilisenin izbe bir köşesinde nelslne
hatırlıyordu. Billure. bir yılın sonunda kendisini o derviş gibi uymanın sahtekârlık olduğunu söylüyordu ama buna uyanların
hissetmeye başlamıştı. Çünkü Conradina İle haftada bir gün sayısı gittikçe azalıyordu. Günde yedi kez dua eden, et ve şarap
şehre İniyorlar, ev ev dolaşarak Bakire Meryem ile İsa hakkında kullanmayan, basit bir giysi ile yetinen bir kadın veya erkeğin,
ezberlenmiş vaazlar vererek insanları kiliseye davet ediyorlar­ din adına hareket etmesi v e dini yalnızca boynuna asılı haçtan
dı. Tıpkı o derviş gibi. Gerçi Conradina bu daveti çok işveyle ibaret görüp zina gibi büyük günahlar işlemesi elbette çok kö­
yapıyor. Beatrix de Kutsal Babamız yerine “Tanrı", Mesih yeri­ tüydü. Bütün rahibelerin toplandığı son vaazda başrahip, Hı­
ne "Hazreti İsa" ve Bakire Meryem yerine "Meryem Anamız" de­ ristiyanlık için bir manastırdaki masumiyet ve iffetin ne kadar
mekten vazgeçemiyordu ama yine de şehre indikleri günler çok önemli olduğunu üstüne basa basa anlatmıştı. Hatta pazar va­
eğlenceli geçiyordu. Bazı evlerin çocuklarına -eğer aile isterse- azında da zinanın A llah 'a isyan anlamı taşıdığını ve Papalık'm
dlıı dersi vermeleri de görevleri arasında sayılıyordu. Cenova bütün kademelerini habis bir ur gibi sarmasından duyduğu ra­
halkı rahibe adaylarına bu hizmetleri karşılığında bazı hediye­
hatsızlığı vurguyla söylem işti.
ler ve bahşişler veriyor, onlar da başrahibeye götürüp teslim
Pazar vaazından sonra Conradina, Beatrix'i hücresine davet
ediyorlardı. Beatrix manastırda bulunduğu için samimiyetle
etmiş ve çok ilginç bir araştırm adan bahsetmişti. C o n ra d in a .
Allah’a şükretmeye o zaman başladı, iki sebepten ötürü; birin­ ilişenin
, hjraz egıenceı biraz d a kilisemi
cisi kölelikten kurtulmuş olması. İkincisi manastırdaki hayatın, B e a tri*
bekârlık geleneğini katı bir şekilde uygulaması Bu sayede, an­ ısu
nesinden telkinlerini aldığı İllet duygularını koruyabiliyor, Ak-
tıklarından zarar görmemesi için huyunca giderdi. O a k ş ^
bakirenin kızlığ ın, İm zan rahip, 2 libre H * * » ödeme,m,,
öyle olacağını düşündü, ama duyduklarının masum bir ,uh<lâ
B'r kaldığı m anastırda isle r d,şanda, aynı anda neva an
rahatlamadan ziyade kilise otoritesine başkaldırı olduğu*1
ya da birden çok erkeğe kendini veren rahibe, başra-
görünce tedirgin oldu. Çünkü sırdaşının dediğine göre pa,
o"*"' ' ansını kazanm ak ıslıyo rsa 131 libre 15 soldi ödeme.
makamlarında “Taxa Camerae denilen bir metin hazırlanma kib ri"1
taymış. Metnin ön çalışmalarını, ileride X. Leo adıyla papa 01 ^
nradina o k u m a s ın ı b itird iğ in d e . Beatrbc şaşkınlıkla,, ı „ f
sına kesin gözüyle bakılan Floransa nın yıldızı M edici ailesinden
-mel konuşam ad ı. V a rıp k a p ıy ı kilitledi. Çok şaşırdığı belliy-
Muhteşem Lorenzo nun oğlu Giuseppe yapıyorm uş. Sırf bunu
1,111 ^ e li kız bu y a z ıy ı n e r e d e n bulmuştu, neden konuyla llgb
araştırmak için de altı aylığına Cenova ya gelmiş ve kiraladığı
dl B,ordu. nasıl s a k la y a c a k tı, g ib i sorular zihninde uçuşuyordu.
büyük konakta tek başına bazı m üsveddeler de hazırlamış. Şe-
^ " “Kilise ad ın a böyle b ir y ü z k a r a s ı metin yayınlayacak olanla-
hirdeki dedikodulara bakılırsa Taxa Cam erae maddeleri içinde
, g u ts a ! B ab a m ız İa n e d e s in !"
günah işleyen kişinin ruhunu makul bir para karşılığında kilise­
" -Lanetlesin Conri, lan etlesin... Sen v a r ya, belayı üzerine
nin affetmesini önerecekmiş. Ne kadar kötü olursa olsun, papaz
çekmeyi ne kadar çok seviyo rsu n ! Derhal yak şu şayiayı, işte
ve rahibelerin kilise tarafından bağışlanmayacak suçları ola­
mayacağını iddia ediyormuş. Conradina bunları heyecanla an­ şamdan!

latırken Beatrix’e muzipçe gülümseyip. “G ö rüyor musun, koca ■Alı benim saf B e a trix ’iın!.. Se n in bela dediğin şey bir hazi­

azizlerimiz zavallı halkın günahlarından çok, dile düşen kendi ne! Hatta belki de b enim B o h e m y a 'y a , eski hayatım a, aileme

günahlarından aklanmanın yolunu açmaya çalışıyorlar,” demeyi dönüş belgem!"


ihmal etmemişti. Koynundan çıkardığı parşöm enden okumaya ■Nasıl olacak bu, haşarı kız?!."
başladığında Beatrix’in dili tutulayazdı. Bunları konuşmaktan “Basbayağı!.. Çünkü M u h teşe m Lo renz o'nun kurnaz oğlu
tö vb e etmeleri gerektiğini söylediyse de Conradina okudu: bunu bana kendisi yaz d ırd ı!..’’
“İşte gelecekte bize de dayatacakları o m addelerden bazıları "Neler söylüyorsun sen C o nri?!. N e yap tın se n ?"
Beatrix: İste r rahibelerle, ister herhangi b ir kadınla cin se l günah
“Çok şükür h içb ir ş e y ya p m a d ım ; am a istersem yapabilirim
işleyen b ir rahip, 67 lib re 12 soldi ödemesi karşılığ ın da bağışla­
n acak tır Geçen hafta o konağın k a p ısın ı çald ığ ım d a sırad an bir Ceneviz
ailesinin evine gireceğim i z a n n ed iyo rd u m . İçe rid e K ardinal Gl-
“Eğ e r rahip, zin a günahıyla b irlikle doğaya ya da hayvan lara
ovanni’den başka kim senin o lm ad ığ ın ı nasıl b ile b ilird im ' İle r
k a rşı işlen m iş g ünahlarının da bağışlanm asını isliyorsa, 219 lib ­
zamanki gibi irşat için vazife m i ya p a ca k tım . B a h ç e kapısından
re 15 so ld i ödem ek zorundadır. Faka 1 kadınlarla değil de sade­
S'np t*e kimseyi g ö re m e y in ce üst kat p e n ce resin d e k i ih tiy a ra
ce o ğ la n la rla ve h ayva n la rla doğal olm ayan günahlar işlem işse,
131 lib re 15 so ld i ödem elidir. v'n kadın ve ç o cu kla rın ı so rd u m . E liy le işaret e d ere k y u k a rıy a

mamı söyledi. Çıktım . B ir m a sa b a ş ın d a ç a lış ıy o rd u


rın m şaşkmUg» ve korkusu içinde titrem eye
de rahip giysileri vardı. Saygıyla selamladım. Bana 0tu «e»»'1* ‘' “ ^ n r a d i n a h e m İn a n m a * * b ir şey. yapıyor.h,-m
İşaret etti. Çok zaman sonra başını döndürüp selam v e r d i * ’ , Is la m 'S "'C° k W r kardinal ile senli benli görüşlüsünü
sihatler etmeye başladı. Sonra da zina hakkında ne düşü 7 ^ 'tur»"ara a y k ı r ı *»>0 <u,ysa ccıa'and”
mü sordu. Günah olmak dolayısıyla zanilerl lanetledim e lb ^ „-,vordü- B M r a , , aıiısın , eksiltir, çilesini uzatıp konuşma

Konuyu doğrudan doğruya zinaya getirmesinden korkmadım^ la vn ""1 ve , u e ,trix b ö yle b ir durumda asıl zararın kem

değil hani. Başıma gelebilecek bir tehlike için hazırlıklı olm^ ’\cunü <o8aU ‘ , b iliyordu . Çünkü h aşan Conri ne zaman U r
" n c <k*u»aca8,n a a ls a onun yerin e B e a trik in derdi art.yor,
gerektiğini düşünerek kendimce önlemler düşünmeye başı*
k arş.s.na geçmiş, tehlikeli ilişkilerinden
mıştım. Meğer sorma maksadı başkaymış. Bir rahibenin günah*
y1 5ık 'W °rdU . ^ b a h s e d i y o r v e oynam aktan da mutlu görünü-
karşı merhametsiz olmaması gerektiğinden başlayarak konuyu
' „ki bir o y u " s ” ' . . b u nu ya p a rk en eğleniyordu.
kadınla erkek arasında yatakta olup bitenlere getirdi. Gittikçe
V )aha u
Daha da a «•>
g©-'"
- • ae için y en i b ir madde de btz
daha açık konuşmaya başladı. Beni baştan çıkarmak ister gibi -Haydi Beatrix. şu Taxa Camarae için yem oır ı „ auuc „ ____

anlatmıyordu ama. Belki de benim öyle anlamamı istiyordu. Ba­ zaltnı!"diye tutturduğunda Beatrix en samimi dostunun ve
zen kendimden utanıyor. Floransak Medici gibi asil bir ailenin -daşınııı arlık çıldırdığını düşünüyordu. Tekrar kapıyı yokla-
saygın bir üyesi hakkında düşündüklerimden dolayı içimden , mumun başına doğru yürüdüler. Çünkü Conradina'nın aklı-
koydugunu yapmadan asla rahat etmeyeceğini iyi biliyordu,
tövbe ediyordum. Sohbetimiz ilerleyince masasına yaklaşmamı
ve yazdıklarını okuyup fikrimi söylememi istedi. Etrafıma bakın­ gece mumları lükenesiye kadar Conradina ile Beatrix sayısız

dım. ikimizden başka in cin yoktu ve beni yanına çağırıyordu. iadde yazıp bozdular. Bunlardan çoğu şuh ve müstehcen mad-
Kaba kuvvete başvurduğu takdirde bana güç yetiremeyeceğini eler idi. Konuştular, müzakere ettiler ve hatta güldüler. Son
düşünüp dediğini yaptım. Zaten o da asla benim düşündüğüm numun son ışığı da gözleri gibi sönerken kâğıtta şu öneri de
gibi davranmadı. Az evvel okuduğum satırları bana gösterip
yerini almıştı:
fikrimi sordu. Hepsine tek tek itiraz ettiğimi görünce üzüldü. "Kendi çocuğunu rahm inden çıkararak yok eden annenin ve
Tanrı nın merhametinden, affediciliginden, bağışlayıcılığından suça katkıda bulunan kocanın, her ikisi birden 17 libre 15 soldi
bahsedip bunu insanlardan esirgememek gerektiğini söyledi. ödemelidir. K endisinin olm ayan bir çocuğun kürtajını kolaylaştı-
Sonra da kâğıdı kopyalamamı emretti ve bana verdi."
mnlar I pound eksik öd erler "
“ Neden peki?" Beatrix. o gece yazdıkları m addelerin iki a y sonra kilise du-
“Genç ve bakire bir rahibe olarak cinsellik üzerinde düşü­ ■- J ~ ..or atdıöını görünce ken
nüp fikrim i söylemem ve yeni maddeler ilave etmem için ta­
bii! Bu konuda en tutarlı fikirleri bakire gençlerden alabilirmiş,
öyle ded i."
Oldukça büyük olan adanın güney yamacında met­
ruk bir hisarı ve eteğinde de terk edilmiş bir Müslü-
1514 man köyü mevcuttu. B ir limanı olmadığı için denizci­
lerin uğradığı b ir yer değildi. Ne kadar portolan var
lse inceledim ve burası hakkında ziyadesiyle malumat
» • erlindim Kn yakınında Kevsere ile uzağında İblza Ada-
' s, daha ileride de B alear'iıı Mayorkası vardı. Ada hak-
bilgiyi değerlendirdim. B una d a mecburdum, çünkü
Hayreddin Reis in bana. B u seferde se yir süvarim sen ol.
ılımharitaları bildiğin kadar Akdeniz'i d e bilir misin?” dedi-
|!seferimiz olacaktı ve kendimi göstermem, gözüne girmem
-nvordu. Türklerin kadırgalara ad koymadığını, reislerinin
andıklarını biliyordum. B u n a rağm en b ir istisna ile haş­
irin en heybetlisine "Peleng-i O erya" dem işlerdi. B u gemi
lar„.
kleıı eıı
deheybetlisine
avının . atılm aya lıazır b ir 'deniz panteri'
üzerine
İk i y ıl sonra... »kteıı de a v ı n ı n üzerine atılm aya hazır b ir u u „ . r
ham leleri için denizi hazırlam ayı ba-
,.tli ve ben de o n u n ham leleri için denizi
- hazırlam ayı ba­
Kadirkale'de
Kadirkale, Hızır Reis'iıı karargâhı idi. Ağasının sancağını ye­ naliydim. B a k tığ ım p o r t o l a n l a r d a n b irin e göre K adirkale'de
rinden kaldırdığı ama bir türlü yerine koyamadığı rüyayı ardı ezden
ilj - sahile b ir ırm ak a k ı ş ı görünüyordu. A d anın çevresi-
:zdeıı sahile b ir ırnum .— _
ardına görerek denize açıldığının üçüncü haftasında bulmuştuk lantp
anıp bu ırmağı
ı r m a ğ ı aaram y ı önerd im . M ad em ki s
r a m aayı se
eyyrin
n .. emniye-
_
burayı. Cerhe'ye, Oruç Reis in yanına gidiyorduk. Ben donan­ n ben sorumluydum, 'dum . ffırtınalı
ı r t ı n a l ı zam anlard a
zam anlard a lim an
an yap
yap acak
limumduğumuz acak
madaki bütün portolanları incelemekle meşguldüm. Katalan ve ı da ben bulmalıydım . H a rita d a çizile n e göre umdugumuz-
İspanyolların Formentera diye ad koydukları, bizim de kötülük­ daha büyük b ir n ehir çıktı karşım ıza. O gece n ehir ağzında
le anacak olursak Cuhudluk, iyilikle anarsak Kevsere dediğimiz
liyetlesabahladık. S a b a h e rk e n u y a n ıp ik i le ve n d ile b irlikte
adalara yaklaşırken Hızır'ın azat ettiği eski bir forsa bize küçük
iri keşfe çıktım. D ört y ü z k u la ç iç e rid e b ir d enizkulağı vard ı,
bir ada gösterip, "Eskiden Berberi denizciler buraya Kadr-i
deniz de kovalamaca için d e k i b ir ko rsa n iç in sak lanacak b ir
Kal a derlerdi, elli sene önceki Müslüman katliamında yerle bir
edildi, bilgisini verdi. Metruk bir adanın kolayca kullanıma el­ .•nizkulagının hayati öııe tıı ta ş ıd ığ ın ı b iliyo rd u m . A m a b u rası

verişli hale getirilebileceğini düşündüm. İsmi de güzel olurdu: aldanmaktan da öte, y e rle ş ilip y a ş a n ıla c a k b ir ta b ia ta sahip-
h a iıe r v e rd ik . G ö r ü n c e o d a ç o k b e ğ e n d i
Kadirkale Ama gerek lorsalar, gerekse levendleriıı sonradan ■ı.ii.-ıi v a h u t
buraya Kaderkale diyeceklerini tahmin etmemiştim. Bazen ka­
derlerinin onları böyle bir kaleye sevk etmesinden duydukları
Şikâyeti, bazen de sevinçlerini ilade etmek için.
9t
90
istedi. Kadirkale. Hızır Reis in Akdeniz’de sahip|en
bir mekân olabilirdi. Araştırdık. Nehir üç mil kadar i l e r i ^ .,nerde, birdenbire o rtad a n kayb olu vcren hayalet gemiler
leyerek doğuyor, sarp kayalardan v e yerleşime e lv e r ip ® " " m,irdik- C erbeye Kızıl Sak al O ru ç B a b a n ın yanma bütün bu
vadilerden koşarak, köpürerek, düşerek, çırpınarak, dökûiç'**' 1 -nıniyet hissiyle v a ra b ilird ik artık.
güven ve
geliyor, bir yanı yüksek uçurumlu kayalar, diğer yanı küçük^
kumsala açılan bu kulakta gölcük yaparak dinleniyor, sakinin'
yo r ve iki yüz arşınlık yayvan bir yataktan süzülerek dalgai^ ferbe güzel bir yerdi. Açıklarına vard ığım ızda bir cehenne-
buluşuyordu. Denizkulağı kırk kadırgayı alabilecek büyüklük ,irtniŞ gibi olduk. Oklar, alevler, toplar, gülleler, sakulelalar
teydi. Etrafta hayat emaresi yoktu. Daha önce birileri tarafım n" ’,!unlar, çığlıklar... Aralarındaki ilk konuşma çok resmi geçti'

dan kullanıldığına dair bir işaret bulamadık. Yine de iki gü„ '""■Ağabey, nice zam andır b ir düş görürdüm ki h a yra yoramaz-

kadar orada teyakkuz altında oyalandık. Gelen giden olmadığı dııttl Hani derim
ıı: no -
•Deme Hızır’ım, deme; çuıtku bu denizlerde d ü şler değil ha­
gibi gözcülerimiz en yakın geminin bu ırmağı seçebilecek kadar
d le r vardır ve hayallerinin ötesine sıçrayan kahram anlıklar!..
yakından geçmediğini söylediler. Haritacılar, -biri hariç- neden­
Bu kâfirler yelkenimizi indirm eye geldilerse hayallerim izden
se Akdeniz portolanlarında böyle bir ırmak çizmemişlerdi. Bu
vazgeçip ettiklerini yan ların a mı koysaydık!?"
bizim için büyük nimet sayılırdı. İşe giriştik Ö nce nehrin yata­
■Ağabey, aldığın üç b arçayla iki firkate yetmez m iydi; ham
ğını 0 11 beş kulaca kadar daralttık. Böylece su seviyesi yüksel­
derim, akşamın hayrından sabahın şerri iyidir!"
di ve kadırgalarımızı yüzdürebilecek hale geldi. Sonra ırmağın
-Akdeniz'de başlanan h içb ir iş yarım bırakılmaz H ız ır’ım,
döküldüğü yeri sütrelerle tahkim edip gözden gizleyebildiğimiz
kadar gizledik. Dışarıdan bakanların bir ırmak göremeyecekleri bunu iyi belleyesin."

hale getirdik. Bununla da kalmayıp biz yokken kulağımızda baş­


ka bir gemi liman yapmasın diye nehrin dibine fıçılar batırarak
gemi sintinelerini delecek çelik kamalar, çakmaktaşları ve sivri
tuzaklar döşedik. Gemilerin çıma ile gidecekleri bir varagele dü­
zeneği kurduk. Palanga ucuna palanga ekledik. Nehrin suyunu
yetm iş kulaç kadar içeride üç kola ayırıp küçültecek bir ceras-
kal hazırladık. A rtık istediğimiz zaman su içindeki bazı kapakla­
rı açarak veya kapatarak üç yayvan ırmak veya bir derin nehir
elde edebiliyorduk. Bütün bunları başardıkları için Hızır Reis
esirlerden dülgerlik bilen iki Ermeni forsayı azat etti; iki Türk
ustayı da zengin etti. Artık Tunus ile Sicilya arasında uygun is-
<tz
Bu sözlerden sonra cenge onun bıraktığı v
f ,ııiyor. A ra la rın d a hep çatışmalar var Emirleri
biz devanı etlik. Akşama kadar can pazarı kurulu "
|eri«e I’C
1 " ZVÜ, yönetici ve amirleriyle, çarşı ve pazarlarıyla
gitgide deniz üzerinde sular duruldu, ölen öldii " ^ niS t t -bil1
” *1
pıura1 .................hatta kendi İçlerinde
jyie. evlat ve aileleriyle,
balan battı, kalan kaldı. Ortalık sakinleşince t ' haniln ya"H ve" artaşıyor v e kavga etmek için vesile arıyorlar En-
geldi. Hekimlerin tavsiyesi üzerine Oruç Reise
b|lcÇaî ' 5" ' Araplar. M ağribiler. Berberlter. Zuzuvalar. bedeviler.
yutturduk. Peleng-i Derya nın rotasını Tunus’a i '/ ' " "’aCür|u ö O l O ^ o t Sefa rad la r... H erkesin derdi ve duyarlılıkları baş-
sim değiştirdik, yine de geceyi iniltilerle geçirdi ^ se,a(dl ^ M üslüm aıılar b ölü k pörçük. Afrika sahillerinde her
bekledi, ben de yanında. Sehere yakın bir ses duyd uk l>a?'ndj ka ^ d ö n d ü k ç e a yrı b ir k ab ilen in şeyhleri, bey veya murabıt-
“Hızır’ım nerdeyiz?” t>urnU ‘ ° lara hükm ediyor. B u a y rılık gayrdık içinde hep kaybe-
Hıçkırarak cevap verdi:
ja,yorlar"her ş eylerin i k a y b e d iy o r la r..."
■Çok şükür iyileşeceksin ağam. Tunus’a gidiyoruz?-
"Kızanlarımız nerde?"

-Hepsi sağ ve esendir ağam: Becaye’den ayr.ld.lar v


Cerbe ye vanp seni bekleyecekler, diğer vans, o ^
leceklerf" y Peşimizden ge.
"Gazamız ne oldu?"

so1 d i r s e f i'n l y o k l u y o r d u ° î < |ü ^ ^ P İİy le d u ı™ ’


«lu«unu anlamak isl|yor ib| . s hasarı" ne kadar ol-
«***» uygu,, bulmuyordu. Gü '1" ^ o sormadan
kadar ö y ,e c e sessiz bir i i ' ; : ?İn Kamaraya gire- “Kendini y o rm a s a ıı a ğ a n ı, sonra söyleşsek?!"
"Dinle Hızır'ını. M adem benim le denizlerde rızık arayacak
ve kaderimi paylaşacaksın, dinlem en lazım bunları. Çünkü bu
köpüklerin üstünde senin kaderin benim kaderim e benzeme­
H u ır’ım . M ağrib in «Kumaya gay-
sin isliyorum. O yüzden kim lerle alışverişte olduğunu bilesin
mıesın.
Veya M'dilli sakin- Ispanya bütüıı bu sahillerdeki parçalanm ışlığı durm adan
alan kö-
dair hiçbir şey yapmıyorlar; b u nu n iç in b u rad a
rüklüyor, tabii bundan menfaat temin ediyor. Fas dil* ,V s a n a düşüyor!
lntak"*ana Unutma.---------
d ü şü yo r! Unutma A k d en iz----------
çevresin d e
büyük bir devlet olma bilincinde ama işte o da SelahUl,>'" S ol"' 'a i . valnızca
Kırda yalnızca ikiik i duygu
d u yg u vvardır.
a rd ır: U m u t v e korku.
• a*H w *nlftr| ko-
da bırakmış biri; Kudüs İçin yardım İstediği vakiı ' '" k ıla r a verdiğin müddetçe k o rk u yu g e tire n le ri ko-
----- e ___ Al.ll.-M. h .lV l.r. Iıı".L*m...I,.., y _ ■ "'«m*. ^ "h iin ıa kuşu o l m a y a b ak k i d e v le t g e tire s in . H üm a

ve şeyhler, çok yazık, yalnızca yö n etici kalabilm ek, haylu"^ lW» Se,U baykuş gölgesinin altına g ire ce k d e ğ ild ir. A y rıc a
yöneten olarak sürdürebilm ek Iç iıı m enfaatleri lç|n öl|m varla’1’ k^ ' K|an zahmet görmemek için zayıf h a lk a m erham et
lam ı ayaklarına yüz sürm ekle» çekinmiyorlar, iberya. Kasm!* güçlüIl“^ a r Devlet mal İle değil hüner iledir; b ü yü k lü k y a ş ile
ve Aragon krallıkları blrleşlp Endülüs'ü ortadan kaldırdık)
da. o mazlum m illetin gidebilenleri gilıniş. yerinde kalanla,^ *»£ afallamış gibiydi. Ne diyeceğini şaşırdı çü n kü .

kuklalar olmuş. Femando denen cani onlara alt sanat yuvai^ Hlî'r . in söyledikleri sanki bir kızılelma ülküsüydü. Acaba
m sarhoş mekânları. İlim üreten akademilerini öküz ahırı, canş. c)rUç k<1 ^ zannediyor. nerede görüyordu. Kendisi bir devlet
terini İse birer harabeye döndürmüş." — "’; kjSteınişti? Öyle ise şimdi onu kardeşine mi aşılamak
"Biliyorum ağam, şu kâtip Sldi bunları anlatır durur!"
O sırada Oruç Reis yüzüme dikkatle baktı. Fırça kaşlarının isliyordu? Hızır Reis kekeledi:
-İyi ama ağam, ben nasıl d evlet olurum ? Kolum kanadım,
alım da kara gözleri içim i delecek gibiydi. Neyse ki yüzünde kü­ mmkanım bir sen varsın. Şehzade K o rkut’u d a bulam ayız ki
çük bir gülümseme belirm işti Tanıştığımıza sevindiğini göste sana tekrar gemiler versin. Üstelik Selim de adımızı kötü bel-
ren bir gülümseme. Sonra yine kardeşine döndü:
letnlş Birvakitler seııi ona gam m azlayanlar şim di benim de
"Portugal ye ııl yeni güç sahibi bir devlet oluyor. Bunu hiç
peşimdeler. Anadolu kıyılarından uzak durm ak sana ne kadar
aklından çıkarına. Çünkü Kuzey Alrika devletlerinin ve Osma-
emniyet ise bana d a o kadar emniyet iken hangi d evletten bah­
noglıı'nun başaram adığını başardı ve güçlii bir donanma kur­
du. Üstelik diğer kâfirlerden daha acımasız çık tı. Ona dikkat sediyoruz?"
edeceksin." "Hızır’ım!.. Zaman devran üzerinedir; kader ayn asın a bugün
Sözlerinin burasında tam bir vasiyet edası seziliyordu. Aca­ yansıyan yarın değişir. Şa lıin yavrusu yine şah in olur. Baye-
ba öleceğini mİ düşünüyordu Hızır Reis açıklam aya kalkıştı: dd’in bir oğlu Korkut ise, Selim de diğer oğludur. H e r ne kadar
"Elb ette dikkat ederim ağanı. İlla ki sen ..." bizKorkut un adamı diye anılsak da bir gün S e lim elbette ger­
"D in le H ız ır'ın ı, sözüm ü kesmeden dinle! Akdeniz'de devlet çeği görecek. Keskin b ir zekâya sahip o ld uğ u söylenir zira. O
olm ak dem ek, donanm aya ve gemi filolarına sahip olmak de­ 'akil Akdeniz de bir donanına g ü cü n ü k a rş ıs ın a değil y a n ın a
mektir. K u z e y A lrik a M ü slü m a n ların ın ne b ö yle h ayalleri ııe de «■■okkIo.v s,.,, v e te r ki b u s u la rd a g ü ç o l m a y a , g üçlü
buna d a ir b ir İd e a lle ri vard ır. O n la r ç ö l b ed e vileri gibi yaşam a­
y ı yeğliyor. A ra p la r ın y ılla r yılı ellerin d e b u lu n d u rd u k ları de-
celc sözleri şimdi bizim söylememiz gerekiyordu.
- B u ra la rd a k i M ü slü m a n lar e ğ e r a n la ttığ ın gibiyse. n ,se"i ^ lınad„ Koca Oruç Reis, dağ gibi yüreğiyle ya,tığ,
«öc nasıl bir devlet o lu n ab ilir a ğ a m ? Arap b ey lerim ,
^"'lî.'ırım havaya kaldırdı, işi şakaya vurdu:
, ben de görürüm, devle, olmak için bir şey yapn>ay“ » V
,-rtte" k0 a 0|llıaya başladım ha, Hızır’ım; şimdi bir de elsiz
sular yükseltilen vergilerle halk.n belleri bükülüp ,alan ^
yurtlarmdan ç.kardıyorlar. Üstelik erkekleri köle. kad,nlan £ ' ^ t e d a r i k etmen gerekiyor!"
k0* " * * e (h levendleriınizden Yalıya B eşe elinde bir kales ile
layik Olmak özere Hıristiyan dünyanın zengin evlerine g4l£
° S'ra,irdi. Kafeste bir papağan vardı v e odaya girer girmez
rllmlyorlar mı?!.'
lda",k|l,naya başladı. O ru ç R eis'e m oral olur diye levendlerl,
-Belki öyle Hızır'ım, belki öyle... Ama bir devlet o lm *^ kap1'
h„ insanlara hürriyeti getiremezsin. Hürriyet bir hayattandah» 1 1 ^ iaıı yollam ışlar. Adı Ç iko imiş. Uzun zaman önce edinip
3<leta
- t ayna la r k a r ş ı s ı n a ko yup konuşm alar öğretmiş. Çiko
değersiz değildir. Poh y ly e s i Fernando Kral. Oran. B ecay eV ( a,kas"
Trablusgarp başta olmak ü z ere şu Alrika kıyılarında pek çok ^sler
o!bmiŞgörünceoynarken
papağanıyla coş,u ki azıcık neşesinin y e r m e g e l d i ğ i n i a n l a -
jM.yk ve tabyalar k u rm u şk e n Müslümanların b e y l i k l e r i , a k ın cı sahibi"1
kaleleri neden olmasın? Osmanlı n ııı 1 una boyundaki a k ın c ıla n Belki de bize öyle gö rünm eyi te rcih etti. S o n r a p e n c e r e y e
ne İse. Akdeniz'de senin te v e ııd le rin o olmalıdır. Yoksa k ıs a za­ ip başım sahile çevirdi. B e lli ki d onanm asını v e i e v e n d l e r i n i
manda Afrika'nın k u z e y lim a n la r ı h e p İspanya sömürgesi h a lin e örmek İstiyordu. A rkasın dan gelm işler, l i m a n ı ı s k a r ç a y a ç e v l r -
gelec ek Dağlı Zuzuvalar g e ç e n y ıl da Tenes. Serşel. C e l i l e 'd e
nişlerdi. A m a hayret, ele geçirdiği ü ç d irek li iki g e m i n i n t i r i n k e t
Ispanya hâkimiyetini tanıdılar. Ah zavallı adamlar!.."
,-emayıstım yelkenlerine p a sa p a ro la e rle ri f l a m a l a r a s ı y o r l a r d ı .
'Biliyorum. Don Pedro dedikleri kaptanın işleri hep bunlar.
Reisliğin ilk yarısı h arita ile p u su la ok u m a k i s e i k i n c i y a r ı s ı s a n ­
Müslüman Zuzuvalara ıteles aldırmıyor kâfir bakin ağam, şimdi
cak dalgalandırmak d iy e b ilin ird i. Ş im d i B a r b a r o s k a r d e ş l e r i n
bunların sırası değil, azıcık dinletisen diyorum."
Oruç Reis konuşmak İstiyordu ama gücü k e s ile li, b a ş ı yığılıp kadırgalarında b e rab erce s a n ca k d a lg a la n ıyo rd u . B ü t ü n g e m i ­
kaldı. Hekimler rahat etsin, acılarını hissetmesin d iy e bir parça lerde griva p alangalarından c ıv a d r a g ö n d e r i n e v a r a s t y a k a d a r
macun yutturdular Alyon macunu. Gemilerde hep olurdu. Ve makaralarla baş v e k ıç ü stü n e u z a n a c a k b i r a r m a d a d o n a n ı m ı
Oruç Reis ancak Tunus sultanının sarayında kendine geldi Tu­ akm aya başlamıştı. H ız ır R e is p e n c e r e y e g e l d i ğ i n d e g ö z l e r i n e
nus'u» bütün hekimleri kolunu kurtarmak İçin İki gün boyunca
in anam adı. Meğer gem i iş a re t d ilin i h e n ü z b i l m e z m i ş .
çalıştıktan ve şehrin kadim ibadethanesi Zeytuniye Cam ii nde
E fe n d im iz , d e d im , “b ü y ü k d o n a n m a la r ın g e m ile r in d e b e lli
hatimler İndirilip lakir lukaraya sadakalar dag.bldıktan sonra.
şekil v e b o y u t l a r d a v e f a r k l ı r e n k l e r d e f l a m a l a r b u l u n u r . B u n l a r
9,
>anyana d iz ilir s e b i r ş i f r e d ili o l u ş t u r u r l a r . H a r f l e r v e k e l i m e l e r
Bir insan uyand.ğmda uzuvlar,ndan birini yerinde göremez­ » am aların d i z i l i ş i y l e o r t a y a ç ı k a r v e g e m i n i n b a ş i l e k ı ç ı
se ne hissederdi acaba.’ Başucuııdan ayrılınca *
’ ,IlaU|ğııııız için onu
renk ve ebalta uıgcrıyıe yan yana getiril v
beş yaşında, devlet külahı başında, mahbuplukta her
harf veya kelimeyi karşıladığını ise ancak o dili ezbp * hâII8 d»"' haracı değer güzeller idiler. Sultanın teşekkür konuş-
veya elinde renk ve şekil alfabesi barındıranlar ani ^ b'llînl|a 61,1 1 dostluğu gösteriyordu:
Ben anlatırken Oruç ile Hızır Reis arkamızdan ' l” a!' rdeşlerim. Barbaros biraderlerim! Elhamdülillah kl geli-
«n dörl adet geminin serenine asılı halatlara bakıy " 'a 8,1,11 ."^vilayetimize şeref kattınız. Allah iki cihanda yüzünüzü
kıça rengârenk flamalarla donandığını görüp denizi ^ ba5,a" S'!’lZ leşin! Bundan böyle siz benim vilayetimde misafir değil
bir şehrayin başladığını hissediyor gibiydiler. Belki d r ^ 1"^ Jk sahi"' sayılacaksınız. Her ne ki ihtiyacınızdır, giderilecektir.
ma kelimesinin aynı zamanda rengârenk bir sevinci * <,° nai’' Halkiimn size minnettarlığı için şu kürkleri giyip ş „ yüzükleri
dığıııı İlk o vak» anlamış oldular. ' * e ka,5lk ırmaklarınıza takınız. Hızır Reis im sana da şu elmas işlemeli
"Peki şimdi bunu ne okuyoruz?" takdim edeyim. Ağan Oruç, toprağımız olan Cerbe adasın­
"Efendimiz, levendlerl Oruç Reis e geçmiş olsun dilekle daki asayişi sağlamış, orada yerleşmekle bize şeref bağışlamış-
İletip Allah'tan , 1la dileniyor ve sizi çok sevdiklerini s o y ^ II inıdi sen dahi eğer istersen Cezayir toprağımıza varıp orada
eğleşirsen dostluğun nişanesi olur. Akdeniz'de kuzey ile güne­
° : ;™ 'a HlZ,r feis kadırgaların grandi marsipeflerinH u yin malları kralların saraylarına oradaki limanlardan gider. Ora­
sancakların değişmekle olduğunu görüp vüzin, " dekl nın yerlisi aylaklık nedir bilmez, lâkin muhacirler öyle değildir,
d ilini y ük sek s e s le okudum: ^ biraz teşvik isterler. F.ger biraz gayret gösterirseniz orada kör
■Gazanız mübarek, uğrunuz açıktır'" ve topallar bile işsiz kalmaz, zengin sahiller olur. Orada birbiri­
ne yakın güzel adalar bulacaksınız. Bu ada çokluğundan sebep
- r ^ n - n , a k imkânsızdı. Hs
oraya biz Cezayir deriz. Orada kadırgalarınız için sütreler. de-
olmuştu. Yüzüme baktı On sekH " ,e k 'ni1 d° na" ma sahibi
nizkulakları. gizli koylar da bulabilirsiniz. Müdafaası pek kolay­
relsllgly|e bütünleşeceğim hissen"* 8ÜndÜ ^ haya"' dır. İleride yirmi bin hür, on bin de köle barınacak mahaldir. Ve
arlık resmi konuşmayı burada keselim; geç oldu, konaklarınız
<*,
hazırlatılmıştır, hizmetkârlarıyla birlikte sizindir. Varın sefanız­
Oruç Reis in kolu ly|le,|rL .
da olun ve bu kardeşiniz Sultan Muhammed’i gönlünüzden ırak
'■İre gösterdiği „ lbar d l *''* 1 u" us Sultanı Muhammed'fn
tutmayın."
nimetlerden say,,,, hediyeler J ? ' ^ de limana «idiP «a'
Oruç Reis cevap verm edi, yeni donanmasına ve yeni reis
"-akkmdan kar?' " k W d i Avnca
la[>kardeşine baktı. Hızır ancak o vakit birkaç kelime etmek
C " T " *** bl” V- « b . C T - a'ann Varı kıymetinden gerektiğini anladı ve acem ice kekeledi:

" e bıraktı ki her biri on riz f 'IU kardeSbSi bundan böyle can ve mal ile yapmak iste-
loo hsâr ile Muhacir gibi yapm ak isteriz."
o gece İkram üstüne İkramın olduğunu, satranç tabl^
Adamların'' idMidiidn meyhaneler-
başında solılıet üstüne sohbetin demlendiğini gördüm. Kon"
^"«oplamayacaS.'n Sen şahit ol!"
lara gitmek üzere ayrıldığımızda reislerden bazılar, |çlik|f
-Arada sırada eğlenmek isteyenlerin keyfine karışmayın
nadide şaraplardan dolayı biraz çakırkeyif idiler. Hızır ise hj"
jz bilhassa gayrimüslim forsaların ihtiyacı olan şarabı
reller İçindeydi. Meğer o geceye kadar ağasına hizmet edm
<le" n|arında taşımalarına ses çıkarmayınız. Unutmayınız ki şu
reislerin şarabı sevdiklerinden habersizmiş. Kendisinin hlçbi,
da' ' denilen şey. bazıları için kutsal içecek, bazıları için de
gün ağzına İçki koymadığını biliyordum. Ama kadırgalarıma,
Mvafin merkezinde bir eğlence vasıtası."
da şarap her daim bulunurdu. Nitekim limanda bıraktığım,,
' -Sus çocuk, bana 11 e yapacağımı sakın bir daha söylemeye
bazı tayla ve ücretli forsaların da o gecenin şerefine limandaki
meyhaneye koştuklarını tahmin etmek zor d e ğ ild i. Hızır Re|s kalkma!"

Akdeniz'de korsanların hayatının içki kokulu olduğunu ilk o ge­


ceki meclisten sonra öğrenmiş o l d u . Taş döşeli yolda ağasının
Tunus sultanının tahsis ettiği konaklar her bakımdan saray
koluna girmiş, onu teselli edecek sözler etmeye başlamıştı ki
Oruç Reis, adamlarının dilleri dolan.ırak konuşmaları ve yal­ yavrusu idiler. Hızır Reis kendilerine neden bu kadar itibar et­

palayarak yürümelerinden duyduğu mahcubiyeti örterceslne liğini sordu bana. Sultanın önlerine serdiği sofralar ve nadide
mırıldandı şarapların sebebini sordu. Kendi düşündüklerini doğrulatmak

'Denizin amansız hasretini ve derin ketlerini bu meret unut­ ister gibi. Bana göre Sultan Muhammed bu iki korsan karde­
turur insana birader1Ihılan ayıplama sakın!..' şi Kral Femando’nun şehirdeki karakol müfrezesine karşı bir
Hızır Reis dalla sonra b u u . 'Akdeniz limanların- , kalkan yapmak istiyordu. Çünkü bütün Kuzey Afrika kasabaları
da şarabın neden altın pahasına satıldığını ve gibi burada da kırınızı ceketli İspanyol askerinden korkmayan
korsanların ele geçirdikleri gemi hamulesi- f ' f yoktu. Limana giren lıer İspanyol gemisi yeni bir korkuyu be­
nta şarap olduğunu duyunca neden sevinç raberinde getiriyordu. Halkın elinde ne varsa alabiliyor, karşı
çığlıklar, attıklarım ben o gece anladın, S id i' \ ______
çıkan olursa oracıkta canına kıyıyorlardı. Bu yüzden. Tunus'ta
demişti Birden d il i m l i , ucuna. 'KaderkaleM
Muhammed'in sultanlığı yalnızca bir isimden ibaret hale dö­
nüşmüştü Fazla bir gücü yoktu ve iktidarını yavaş yavaş yiti­
fcriMullrtn HmdUnU. drmck tw»ı . „ .
meye devam ediyordu <
>'Û" kÛ SO> yordu Çevresindeki adam lardan bazıları menfaatine düşkün,
"Sıdı, karanın kestıı. kadırgalarıma. j‘*nsı ayyaş, bazısı hilekârdı. Tunus'ta asayişi sağlamak adına
«a y a cak lo rs a ve e s » bde o la , K k | i L " *“ * «eden kızıl ceketlilerin her biri bir şehir eşkıyası gibi dav-
• “ »«ptHosı olanları dcrh. b "rd u Linıaııa giren şarap yüklü her gemi limandan yukarı
108 ’ , re k a d a r uzanan bir kargaşa zincirini tetikliyor, yeni

103
kavgaları başlatıyor, her kavga limanda kundaklan indisine v e r d iğ i heybet ve acımasızlığı hesap ediyor
dırganm alevleriyle son buluyordu. Ben bunları aM|""? '>lr ^ la da dalga geçercesine övünüyordu. Oysa Hızır Reis'in
şını salladı. ' ‘" ' " ‘f» 1^ "ÜTeîne g«re haya" boyunca hcr şey olmu* ama « la acımasız
,„„sZannederim parmakların, verip yerine taktırdığı kan-
° ,a"mm acımasızlık yanını tamamlıyordu. Hızır Reis. Çikonun
Orada İki ay kaldık ve halk Hızır Reis'i el üstünde tulnı “V ’siııe bir 5*'k,‘r kellesi a,arken «“ 'erinden yaşlar süzüldü.
başladı. Levendler terbiye ve dürüstlükleriyle göz d o ld u r^ kJ "bey' 0ruç' Papa8an' Çİk° yU ° na hatlra olarak bırakmıştı.
!faS.ı'> k o n u ş tu k ç a adı hatırlansın istiyordu. Gerçekten de
lardı Bir akçalık mala beş akça verip satın alıyorlardı. SongJ.
- küŞ s,k sık “Poh yesin!" deyip duruyor ve gariptir, sesini de
zada yüklüce bir ııaklt yanında gemilerde bol miktarda bal, yag
peynir ve zeytin hamulesi ele geçirmiştik. Bir gemide top, tüfek nmç Reis e benzetiyordu.
0ruç Reis'in gemileri ufukta kaybolup gittiğinde Hızır Reis
ve avanl. bir başkasında av için kuşlar ve tazılar vardı. Bütün
kolunun kanadının kırıldığını hissetmiş olmalı ki beni yanma
bunları Tunus pazarında sattığımızda gaziler doyum olmuş, [j.
çagirdi. Konağının terasında oturduk. Sanki rolleri değişmiştik
kir fukaraya mal dağıtıyorlardı. 0 günlerde Hızır Reis bir tellal
çığırttı: de I, şelkate muhtaç bir çocuk gibi benim sırdaşlığıma sığım-
yordu. Çok özel şeyler anlatmaya başladı çünkü. Meğer iki gece
“Levendlerim taralından çarşıda, pazarda akçasız bir buğ­
evvel yine bu terasta oturmuş ve Midilli'deki çocukluğunu,
day tanesi de olsa alınan bana gelsin. İğnesi gidene çuvaldız
gençliğini düşünüyormuş. Derken gönlünü bir hüzün kaplamış.
vereyim. Biz buraya hayır dua almaya geldik Kimsenin ırzına
Çiko'nuıı bile ortak olurcasına sustuğu bir hüzün anı imiş. Kula­
malına zarar verecek, hatırını kıracak, zulüm ve taşkınlık ola­
ğına içli bir nağme çalınmış. Ses, Tunus Sultam Mulıammed'in
cak şeylere razı değiliz öyle eden kimseler bizden değillerdir.”
saray pencerelerinden geliyormuş. Bir genç kız sesi, denize
Tunus halkı ve Zuzuvalar bunların karşılığım. Barba Rossa
karşı dizeleriyle serin geceyi, kanunun telleriyle de kim bilir
Oruç Reis I uğurlarken düzenledikleri coşkulu şenlikte göster­
diler. Oruç Reis in kesik kolundaki yara tamamen kapanmıştı hangi âşıkın kalbini ısıtan bir ses. Şarkıdan birkaç mısra ezber­

ve ondan kalan son görüntü, ucunda kanca bulunan sol kolunu lemiş. Bana tekrarlayıp ne anlattığını sordu. Vatanından ayrı

havaya kaldırışı olmuştu. Bu kanca resmini gemisinin bordası­ bir esir şarkısı olduğunu, Endülüs'te herkesin bu şarkıyı bildi­
na da işletmişti. Güvertede yine eskisi gibi yiğitçe duruyordu, ğini ve hüzünlü ayrılıkları anlattığını söyledim. "İhtiyacım olan
kaybettiği kolu İçin bizim kadar üzülmedi zannederim. Çünkü her şeyi nasıl bilebiliyorsun Sid i?" diye hayretini bildirirken,
biz. dirseğinden İtibaren kola benzetilmiş bir çelik silindiri ve Şarkıyı okuyan da Sultan Mulıam m ed'in hanendesi Ceıııayma,
ucunda el yerine ürkütücü bir çengel, bedeninden bir parça efendimiz..." diye devanı ettim, "o gece şarkıyı ben de d i n l e d i m
gibi görüp kabullenmenin ağırlığını düşünürken o bu 'edûn sizin için söyleyeni araştırdım ." Şaşırmıştı. B i r b ir im iz e
manza-
w » w..a. »«rK.yı - ............. — IU.nızden geçtıginl
mln edebiliyorum efendimiz." diyemedim elbette. Zan„M ve„| s a h ib i olduğu ve beylik sürdüğü Cezayir halttanda
o »ırada aklında Midilli ve orada geçen yılları var idi ^ ı llh pilgi edinmek istediğimi söyledim. Bazılarında hiç
kadın var mıydı, emin değildim. ''" T b lle Olmayan, içinde kimin yattığı, kimin saklandığı belli
hJ' yy m cezirelerdeki insanları ve coğrafyayı araştırmamın iyi
•Şarkıyı söyleyen kadın her kim ise Sidi. çok gıizel s ö y l^
"""■'ıgın, anlattım. Kendisi için çizdiğim portolan ve haritala-
du. Ne demiştin adına? Cemayma lıı? Kanunu da pek ınah*^
çalıyordu " " '“ e listirm e k adına bu adaları, kıyılarını ve koylarını görmem
fl G e r e k iy o rd u . İleride hazırlamayı hayal ettiğim "Atlas Minör"
Tam o »ırada Sultan Muhammed'in konağından aynı kanun ,G,ie lazımdı ayrıca. Ceneviz portolanlarında bile buralar te-
»esi gecenin karanlığına yayılmaya başladı. İkimiz de kanuna le,matıyla gösterilmemişti.
eşlik edecek »esin aynı ses olup olmayacağını merak ederek ku Hızır Reis bana lıer bakımdan güveniyordu. Satrançta dengi
lak kesildik. K.vct. şarkıyı ylııe Cemayma okuyordu. Hızır Reis'in olabilecek tek rakibinin yanından gitmesi pahasına bana İzin
gayrllhtlyarl. •Cemayma' " diye mırıldandığını duydum. Uzun yerdi ve kemerimi katar katar altınla doldurdu. Baharda geri
urun şarkıyı dinledi O sırada Sultan ın sarayındaki bu kadının dönmek üzere anlaştık. B ir Ceneviz kalyonuna bindim. Oradan
kendisini, hlkiyrslnl. hasretini merak ettiğine şüphe yoktu. Son ispanya ya geçeceğimi kendisine söyleyemedim. Muhtemelen
cümlesi de zatrtı bunu gösteriyordu:
buna izin vermez veya her kış İspanya ya gitmemin altında bir
•Cemayma! Ne güzel bir Islın!. *
sebep arardı. Ama benim de Malaga'da Billure'yi beklemem
gerekiyordu. Hem kim bilir, belki bu yıl geliverirdi de. Sonra
4
ila Madrid'e geçmek ve kimseye anlatamadığım yıllık işlerimi
Sonbahar gelip de gemiler kızağa çekilmeye başladığındı yapmak zorundaydım, izin istediğimde bana uzun bir nasihatte
ispanyaya. Kahıp t Hodanın yanma, sırlarımın İçine ve elbet­ bulundu:
te HtlIuiT'yı beklediğim hisara gitme um anınım geldiğini lark "Akdeniz'de böyle bir m evsim de yolculuğa yalnız çıkan biri­
p a z u rAkdeniz teşrin ^
k a d u ^d' eUnuM ^ estiğimle deniz mevsimi^ka-
rüzgarları nin canını ve hürriyetini tehlikeye attığını herkes gibi senin de
biliyor olman lazım Sidi. Katalan tarlalarında prangalı bir köle,
« M r Kin d.r urun taş gecelerim esir damlarında pınek-
Venedik kadırgalarında zincirli bir forsa, İspanya zindanların­
da İşkence altında bir mahkûm v eya adalardan birindeki esir

« r e y . yahut Kazle,kale ye ^ T ı
...
“ “ * Ü ,,lrrln d e * * damında bir zavallı olm aktan korkm uyor musun? Başına böyle
bu seter o U r doMtUMm n sambiyrn' * "* bir şey gelirse -Allah korusun- seni kurtarmak için fidye raka­
dan bir donanma yürütülemezdi *0V* fto' mın yüksekliğine hiç bakm ayacağım ı biliyorsun, ama eğer
**m eyr yu/um tutm adı • n dönemezsen, baharda çıkacağım ız seferde seyir k â t i b i vı
İA»

107
yardımcım kim olacak? Yüreğim gitmemeni söy|üyor
merine koyduğum altınların boşa gitm esi değil <ier,ti[rı
uğrunda tehlikeye girecek bir am acın olup olmadıg,ndjn 7 *
duymamdır." Sİptl'
Bu son cümleyi neden söylemişti bilmiyordum ama bı,
beni İspanya ya çeken şeylıı yalnızca Billure'nin aşkı olm a^
nı öğrenmiş olduğunu zannettim. Çünkü uğrunda tehlikeye^
dıgim İçin kendimi sorgulamaya başladığım bir yem in im VJlI,
ve şimdilik kimseye anlatamasaııı da bu yemin bana yapmjr5
gereken bazı görevler yüklüyordu Sırları, bağrında gizli durJr,
biri olarak yaşamanın ağırlığını kimse bilemez. Bir kış için (,in
İstediğim Hızır Rels'ten iki yıl ayrı düşeceğimi bilmediğim gibi
İki y ıl sonra...

Gün batmak üzereydi. Kraliyet landosu taze yağan karların


(aımırladığı dik yokuşun sonuna geldiğinde Prens Carlos'un
itinden, alları bu kadar kamçılamasından dolayı seyisi ceza­
landırma isteği geçti. Ama bunu yarma, onuruna düzenlenen
eğlenceden sonraya bırakarak şatonun kayrak döşeli iç avlu­
sunda coşku gösterileri hazırlatan dük hazretlerine gülümse­
di. Prensin önünde yerlere kadar eğilip saygısını göstermeye
çalışan bu adam Kral VIII. Henry'nin İspanya'daki gözü kula­
ğı sayılırdı. Tıpkı Heııry gibi Tudor hanedanına mensuptu ve
Madrid'de, İspanya sarayına tepeden bakan bu malikâneyi sırf
Ispanya Kralı Fernando'ya karşı kendi kralının menfaatlerini
hımmak için satın almış ve içinde düzenlediği eğlenceleriyle
şehirde destan olmuştu. Carlos, kraliyet arm asıyla süslü
«donun gümüş basamağına, on altı yaşm a girmenin delikan-
elt 8UrUru^ a aya^ bastı ve karlı dağlardan gelen rüzgârı içine
1011 Şatonun taşlık yoluna döşenen uzun halının üzerinde

109
Kakmalı ceviz ağacından Venedik mamulat, alçak masalar
gururla ve asale.le ilerledi. Artınca yürüyen ve
S,’‘ tanmış, üzerlerinde bilindik bilinmedik yiyeceklerden mey
rakip eden hizmetkârlar, ile muhafızları onun bu - "*
S,r' vt. çerezlerden hiçbir şey eksik edilmemişti. Her masamn
marnlayacak şekilde davran,yorlard,. Babas, Güze|
vattınöa. dış. alt,,, yaldızh kuş desenleriyle süslenmiş şarap
çocukken onu geleceğin kral, gözüyle büyütmüş, ,erb *
taslar, ve mücevher kakdarak süslenmiş muhteşem İbrikle,
ve eğitimine ihtimam göstermiş, ülkesinde konuşulan dil|erd
vardı. Elbelte hepsi beyaz veya kırmızı şarapla dolu ibrikler.
Ispanyol, Alman, Fransız. İtalyan ve İngiliz dillerini ög*, J J
Salonda erkek bedeninin ihtişamını sergilemek üzere küçük bir
Babas, Philippe kral damadan ölünce de dedesi B u ^ , peştamala kadar çıplaklaştırılmış iki siyahi köle hariç tutulursa
Dükü Majdmllllan halkı ona yalnızca Max diyordu- onu s*,’ bûtün hizmetkârlar on beş, on sekiz yaşlar, arasında güzel kız­
yına almış, bir veliaht kral gibi yetiştirmişti. Carlos, öz fey^ lardan oluşuyordu. Bunlar korsanlar taralından yurtlarından
Aragoniti Katherina'nın kocası olan İngiliz Kralı Henry'yj ^ kaçırılıp y ü k s e k fiyatlarla Tudor düküne satılmış Maltalı. Endü­
sevmezdi. Çocukluğunda iki yılın, teyzesinin yanında geçi,^ lüslü. Rum ve Arap bakireleriydiler. Hepsinin üzerinde şellal tül
ve kısa sürede Heııry ile birlikte bütün Tudor hanedanından giysiler işveyle savruluyor, her adım atışlarının, her hareketle­
nelret etmişti. Teyzesinin burada mutsuz olduğunu düşünü, rinin. bükülüş ve dogruluşlartnm bir eğitimden sonra öğrenildi­
yordu ve kendisi de bir Tudor olan dük hazretlerinin davetini, ği hemen anlaşılıyordu. Belli ki böyle gecelerde asil konuklara
kadın düşkünü eniştesi Henryııin hatırı için değil, asil teyzesi sunulmak üzere yetiştirilmişlerdi ve elbette kendileri de bu ge­
Aragonlu Katherine duyarsa üzülmesin diye kabul etmişti. Ma- ceye şeref katan konuğun farkındaydılar. Saçlarına iliştirdikleri
mafih hayatın monotonlaştığı uzun kış gecelerinde birazcık eğ­ kızıl gül goncaları ile ellerinde taşıdıkları demetler, edalarına
lenmenin de kral dedesinin hastalığının ilerlediği son günlerin bir zarafet katmak bakımından çok özel düşünülmüş olmalıy­
sıkıntısı arasında ruhuna iyi geleceğine inanmıştı dı. Çok cazibeli bir görüntüydü. Tudor dükünün bu soğuk kar
Koridorda iki taraflı dizilmiş yarı çıplak hizmetkârların ve mevsiminde bu kızların saçlarım ve ellerine süslemekle yetin­
esir kızların arasından geçerek girdiği salon kandiller ve şam­ meyip bütün havuzun üzerini kaplayacak kadar gülü nereden
danlarla donatılmıştı. Avizelerin kırdığı ışıklar akşam alacasına bulduğunu herkes merak ediyordu zannederim. Prens Carlos
taravıt veriyor, renkli camlarla süslü fenerlerin parıltıları du-
havuzdan üç basamak yüksekteki seyir tahtına oturduğunda,
varlarda oynak figürler çiziyordu. Ortadaki büyük havuza ka-
salonu neşeli ve ritmik bir müzik doldurmaya başladı. Afrika kı­
uzanan beyaz mermerlere ayağım bastığında salonun altta*
yılarında artık tarih olmuş sevinçlerin kıvrak esintisini getiren
kl bir külhan İle ıs,t,İnakta olduğunu anladı. Bu sistem henüz
terennümlerdi bunlar ve İspanyolca sözlerle okunuyordu. Ça­
dedesmh, oturduğu lspa„ya sarayında bile yoktu Mevsim k,Ş
lanların çoğu da zaten Sefarad ve Müdeccen çocuklarıydılar. El-
- ' * '• -a Hpüistırmiş
^ r â I n f KT r ? T n<le klrm'2' SÛI W ^ l a r , ve o yaprak­
ların arasında nilüferlerin yüzdüğü berrak havuzun çevresine

110 Ut
......... ..... — .^ " d ir le r p ^ I , rim C a r lo s , e v s a h ib in in “ hangisinden" derken etly.
,7'büklar elbogue olup meclise gelmelerdi. 1 ud „r dakfl Z‘1' " e'ttigi İkramlara bakınca kendi kendine. "Ben neden bu-
şatosunda b,nende ve mendeler başlar,,,, yere eğmiş
le'şarel r d iye s o rm a y a başlamıştı. Adam şarap ibriklerini v e
icra ederken rakkaseler, göğüsleri cömertçe aç.im.ş ipelt ^
r*dayl"se etlerini g ö sterir gibi resmen genç kızları ve rakkase-
selerlnl savurarak havuzun çevresinrle k.vrak danslar sergile. V ed iyord u A k lın d a n o anda. "Dük denen bu madrabaz
meye ellerindeki zilleriyle salonu neşeye boğmaya başladl,,r |efİ '^ K r a l H e n ry 'y e y a k ış ır aşağ ılık bir uşak besbelli." hkrlnin
Elekleri yelpazelendikçe birbirlerine bak,yor. nispet ediyor ve 3 ın |a ş ılıyord u . A y r ıc a bu a d a m ın tehlikeli biri olduğunu
kıskandırırcasına yeni bir bükülüş veya kıvrılışa geçiyorlar,),. seÇ"ü^ûndüğü a n la ş ılıy o rd u . Lalı değiştirmek istedi:
0 sırada havuzdaki suyun, salonun duvarların, takip eden bir lla(-pük hazretleri, m a ş a lla h b u ra s ı kral saraylarından d aha
karış enindeki kanallara akmaya başladığım fark ettim. Artık
,evkli bir yer!"
gül yaprakları yüzüyor, hizmetkârlardan bazılarının suya bırak­ -Fazla a b a rttın ız v e lia h t h a z re tle ri; malikânemiz dostlarımı­
tıkları elma, portakal ve ayva gibi kış meyveleri kendiliğinden za, zevkleri için h e r zam an a m a d e d ir!"
salonu dolaşıp arzulu bir elin uzanması için amade hareket edi­ •Yalnız d o s tla rın ız b ira z z e vk s iz galiba! Baksanıza yemekten
yordu. Tudor dükünün düzenlediği eğlencelerin şehirde neden önce sarhoş o lm a y a b a ş la d ıla r !"
ünlü olduğunu bu cümbüşü ve zarafeti görünce anladım.
"Onları bağışlayınız v e lia h t h a z re tle ri!.. Papalık donanması­
Gece çok hızlı başlamıştı. Carlos. bütün bunların kendisini
nın kaptanları. Dedeniz kral h a z r e tle r iy le görüşmek İçin şehri­
etkilemek için hazırlandığını ve Tudor dükünün yemek ikramı-
nize geldiler. Ben de, hani bilirsiniz iş te ... Birkaç gece.
na sıra geleslye kadar başını döndürmek istediğini düşünüyor
“Siz hep böyle b irkaç gecelik işler mi yaparsınız yoksa dük
olmalıydı. Muhal,alarmdan ikisi iki yanında yerlerini almışlar
hazretleri?!."
boşluğa bakar gibi heykel kesilmişler, bütün varlıklarıyla Car-
ta ı» oruyoriardt. Salondaki diğer erkeklerin ve bilhassa Na-
"Şaka. şaka!.. Haydi yem eğe başlayalım!.."

s r ü C
görünmüyordu.
T r îonlarm
— Sözüne
— hiç Tudor kâhyası, zannederim , bu lakırdıdan hiç hazzetmemiş,
yaptığı boşboğazlığa hayıflanıp duruyordu. B ir an. ğecenlıı

Tudor dükü, genç Carlos un bir basan, u , planladığı gibi gitm eyeceğinden endişe bile duym uş olm alıydı.
sine oturdu ve nazikçe sordu: â" ' nda kalan *il,e- Çünkü prens umduğu gibi çıkm am ıştı. Ele geçirilebilecek biri­
-Vellahl hazretleri, şerel verdiniz!., ik,
ne benzemiyordu. H a va yı dağıtm ak için köşede sakin oturm uş,
başlamak istersiniz?" ^ 't,‘n hangisinden
rakkaseleri seyreden adam ı işaret ile gönlünü alm ak istedi:
Size zevkli bir dostum u tanıtm am a izin veriniz veliaht
112
retleri!.. Hatta isterseniz hizm etinizde olur. Adı Aııd rea
C en evizli Oneglia P r e n s liğ i nden bir asilzade Papa . ,e k kazanç yolu mudur ki?"
•SavaŞ 1 . ,cin evet majesteleri ve ben denizi sevtyo.
,2-un muhafız birliğinde iken denizlere sevdalan* DQk *
.n„nizi 'seven
-penizi ■ '■
ö „u „ sarayında eğitim aldı. Şimdi Portekiz. Ka.a.an ve K
rUfli!" eğlence ve zevk çığlıklarının birbirine karışı,g,
1 d a n hangisine hizmet edeceğine karar veremez d u r u ^
oyu"-* t. ı _n .«
yükse)en
“.U e o l o n csesler
p c l p r rduyuldu.
t ı ı v ı ı l r f ı ı fOrtalık tur
W * l ı b k.ı>
Arzu buyurursanız sizinle tanıştırayım ve hizmetkâr,n,z „ lsım, itOHUn 1 u aV u l.ıı . 1 ..... t.
sırada» Ş - Ç|g||idar. bağrışm alar... Sesler yükseldiği anda,
ileride işinize çok yarayacak bir kaptandır. Akdeniz korsan,^
anda karl*"duran muhafızları derhal Carlos'un etrafını sardı
nın korkulu rüyası!"
heykel 8 lbl bjr ş<ıva|ye den beklenecek hareketle atılıp pen-
-Tanışalım elbette... Belki ileride hizmet isterim! Şimdllik
noriaa İS®
is® Çev,,v__________________________________________________
V A n . 'ı n û n p r r l p l p r l i Ona o p I p p p İ j h f ılı'ın _____
asalaklara kapım kapalıdır. in j açarak velialıtın ö n ü n ü p e r d e l e d i . O n a gelecek b ü t ü n

Tudor dükü “asalak" kelimesinden de çok rahatsız olmuşa tehlikeleri göğsünde eritm eye h a z ı r b i r f e d a i g i b iy d i M ü z ik

benziyordu. Bu veliaht gerçekten de tanıdığı hiçbir soylUya iu rd u Ş a ş k ın lık başladı. Herkes b i r b i r i n e b a k ı y o r , ne olduğunu

benzemiyordu. Birkaç dakika içinde ikinci kez kendisini nıağ- anlamaya ç a lış ıy o rd u .
lup edip susturmuştu. 0 sırada Carlos, tanıştığı kaptanın şa­ A v ru p a hanedanlarının b irb irlerine s u i k a s t düzenleyecekle­
kaklarında beyazlanmalar başlamış olmasına rağmen çok dinç ri vakit eğlence tertip etm eleri ta e s k i Roma'dan bu yana ge­
ve bakımlı göründüğünü düşünüyordu. Konuşması, h a r e k e tle ­ lenek olmuştu Eğ lenceye herkes s i l a h l a r ı n ı dışarıda bırakarak
ri, asaleti gerçekten etkileyiciydi. Tudor kâhyasının ş a to s u n d a S a tıla b ild iğ i için de suikastçı ile e v s a h i b i g e n e l d e İşbirliği yap­
tanışmış olmalarının dışında hiçbir olumsuz tarafı yok gibiydi. mış olurdu. Tudor diikü bu kargaşa y ü z ü n d e n başının helada
Sohbetinden lezzet almamak imkânsızdı. Yemeği beraber yedi­ olduğunu düşündüğünden olsa gerek, tir t i r titrem eye başla­
ler ve siyasi, ticari, dinî pek çok meseleyi konuştular. Salonda
mıştı. 0 sırada içe riye im p aratorun a d a m l a r ı girdiler. Başların­
eğlence artarak devam ediyordu ve herkes havuzdaki çıplak
da başmabeyinci M arki A le h an d ro v a r d ı . Pelerinini arkasına
kadınların şuh ve erotik gösterilerini izlerken Carlos ile Doria
savurup elini göğsüne ko yarak sol d i z i ü z e r i n e çöktüğü sırada
fazla oralı olmadan samimiyetle sohbet demlendiriyorlardı:
boru g ib i çıkan sesi geniş salo n u d olduruyordu:
“Peki Madrid'e neden geldiniz sevgili Doria?”
“H a b s b u r g , A r a g o n , K a s t i l y a v e Katalan topraklarının yüce
“Hayat arıyorum veliaht hazretleri: kendime göre bir hayat!"
kralı, m a j e s t e l e r i V. C a r l o s h a z r e t l e r i n i n önünde saygıyla e ğ i l i ­
"Sıze gore olan hayat, şu havuzdakinden farklı m ıdır peki?"
rim!.."
m jo k larkl,d,r E,endim' “ « e değil, savaşmakla kaza-
S a lo n d a b i r u ğ u l t u y ü k s e l d i . H erkesin ağzı açık k a l m ı ş , b i r

“Denizci olduğunu sanıyordum meöer o- , - Ş aşkınlık d a l g a s ı y ü k s e l m i ş t i . A d am V eliaht Carlo s a. K ral" d e -


■Savaşmadan kazanmayı hayal ed T S‘
mişti. Bu b i r d ü z e n o l a b i l i r , ta h ta e l ko ym ak a d ı n a uyg ulam aya
için şövalyeliğimi denizde yapmaya k İT r
ar v®rdım majesteleri. konulmuş bir suikast g irişim in e d ö n ü şe b ilird i Ve b üyük
114
115
sizlik salonu kapladığı sırada kapıdan seyisi,, koşarak
ni gördüler. Adan, çam urlu çizm eleri ve elinde k a m ç ,* ,^ ^ t e le r i C a r lo s h a z r e t le r in e yüz Felix kurban olsun!"
hazretlerinin önünde yere kapaklanmış, çığlıklar a t ıy o r ^ ^ M a n d a r h a n ç e r l e r i n i k ın l a r ı n a koyarken salon Carlos a
"Öldürülmüş efendimiz, öldürülüp çengele asılmış. Bajjrı NlUha,in c in i g ö s t e r m e k iç i n s e s in i yükselten adamların im -
da dağlanmış hilal damgası var. Başmuhafızınız elendin,. C
şet... Korkunç..." kb an S rinedÖndÜ: .
-yaşasın kralımız!-
»Viva Carlos!--
Salonun şaşkınlığı herkesin bir kenara çekilmesine sebep
-Viva İspanya!-"
oldu. Bütün misafirler tedirgindi. Dernek yaşlı İmparator Mazi,
millian vahşice öldürülmüştü. Üstelik bunu şatonun başm uha-
fızı yapmıştı. Peki ama neden bağrına hilal işareti daglamıştı?
Hilal işareti İslam'ı, dolayısıyla M ü d e r c e ı ı l e r i akla getiriyordu. Gece Carlos için sona ermişti. D oria'nın omzuna elini koyup
İspanya kralının katili sefil bir M ü d e c c e n m iydi yani? Bunu dû- dostane birgülümsemenin ardından Tud o r düküne. “ Muhafızı­
şünmek bile saçmalıktı. Gözler birden T u d o r düküne çevrildi. na ne olduğunu yarın öğrenmek istiyorum !" ikazında bulunarak

Prensin askerleri derhal adamın çevresini sarıp hançer üşürdü­ kapıya yöneldi. Beraberinde M arki Alehandro da çıkınca salo­
ler. Salondakiler birbirini süzüyorlardı. Sanki ilk cümleyi kimin nu bir sessizlik kapladı. K u laklar T ud o r dükünün ne diyeceğine
söyleyeceğini bekliyorlardı. Veliaht Carlos başmabeyinci Marki çevrilmişti. İhtiyar imparator Max ile işlerini yürütm ekte olan
Alehandro ya baktı. Alehandro sakin a n l a t t ı : dük. bundan böyle eskisi gibi davranam ayacağını anlamıştı.
"Dedeniz ani bir hafakan nöbetiyle bir saat kadar evvel sa­ Salonunu dolduran adamların gözlerindeki iştahı ve devlet ile
rayında gözlerini yumdular majesteleri!.. İspanya topraklan hi­ bağlarını pekiştirme umutlarını görünce önce hepsini şatosun­
mayenizi beklemektedir."
dan kovmayı düşündü, sonra acı acı gülüm sedi ve kadehini kal­
Bu sefer bütün gözler şatonun seyisine çevrildi. Adam hâlâ dırıp haykırdı:
titriyordu. Kekeledi:
"Yeni bir dönem b aşlıyo r dostlarım !.. Kutlam am ız gereken
Başmuhafızınız Felix efendimiz, öldürülmüş, gözleri oyul­
bir dönen,!.. Bırakınız ölen ölsün, kralım ız yaşasın. Kutlam a için
muş. Cihannünıanın çengelinde efendimiz."
bakire kızlarımız ile B u rb o ıı şarap larım ız havuzd a am adedir."
Mesele anlaşılmıştı. Başmuhafız Felix İm parator Maximilli-
an'ı öldürmemişti. Prens hazretleriyle birlikte birkaç asilzade
pencereden clhannümaya baktılar. Orada korkunç bir cinaye­
tin kurbanı dili sarkmış vaziyette as,l, duruyordu Tudor dükü. Gün ışıdığı sırada, b enim d ışım d a salo nd a sızm ayan b ir Do­
salonu y a t ı ş t ı r m a k ve olaylar, toplan,ak üzere elindeki kadehi
havaya kaldırıp dili dolanarak m ır ıld a n d ı. ha,bir de hanende ve sazende ekib i va rd ı. D o ria d enizdekinden
baha dinç görünüyordu. Yüzüne b ak ıp izin iste ye re k hanende-
anende-
116
, kralı idi. On altın cı yaşını tam am lam ak
.erime arlık susmaların, ve eşyalarını toplamaların, lşarç( -«yelerinin Kr<m
,im Gece başlarken Prens Carlos ,,,, o t u r d u ğ u y ü k s e k koltuö a r " ^ ^ H m ls tiy a n d ünyanın en güçlü hüküm dar, olm uştu.
.efeydi V6 Akdeniz'e açılan v e beni önce Tunus „ r . v
ilerledim. Kucağında siyahi çıplak bir kız ile T u d o r d ü k ü *
11jlaisS3^ lİma,1,n • •.......or^i.rn Kln/IIMm/lA o«aıMII
ka|e'ye götürecek olan gem iye b indiğim de , eşitli
horluyordu. Ayılabilecek g i b i g ö r ü n m ü y o r d u . Y in e d e omzul)4
da Kader a 1 ^ hIıristiyan yo lcu la r ond an sayg ıyla soz c ü ­
hafifçe dokundum. Hayret, iç tiğ i o n c a ş a r a b a r a ğ m e n göz|er1 dan mensup
aralandı. illetlere anarken İngilizler V. C harles, F ran sızlar yazarken
nıd
yoı - ad" " okurken Şarlkeıı, Po rte k iz lile r ile K a stilya lıla r
"Sen ne istiyorsun soytarı?
Charles Quint'
I ispanyollar da yaln ız ca C arlo s d iy o rla rd ı H ep sinin
ücretimi verirseniz elendim, hemen giderim!"
"E ğ e r
"Neyin ücretini?" kral Kari. telaf(uz e d erken gö ste rd ikle ri ağız do-
or,ak heyecanı.
• ıcn o k u n u y o rd u . O n ları d in le rk e n E n d ü lü s. G ırn a ta
"Müziğin, dük hazretleri, akşamınıza heyecan katan müzi. I ı<UsCVİ^Ç
«in!" ı bir kere d ah a üzüld üm v e o n a "K a r lo s K r a l" di-
ve vatanım için
ı bir Türk yolcu ile so h b e te d ald ım . B illu r e 'n in k e lim e le rin i
"Haa!.. Anladım, sen şu rakkaselerin simsarısın!., (iit. ücreti- yen
nl vekilharcım ödesin... Ve sonra şatomuza yine gel!.." hatırlayarak-■

"Hayhay, dük hazretleri, ne zaman arzu ederseniz rakkase­ İspanya d a y e n i b i r d ö n e m b a ş l ı y o r d u v e h a lk genç k ra lın
ler emrinizde olacak." coşkusunu s o k a k l a r a , t a r l a l a r a , a t ö l y e l e r e y a n s ı t m ı ş g ib iyd i.
"Sahi, adın neydi senin soytarı?" İspanyol lim a n la r ı A k d e n i z 'd e k i d o n a n m a l a r y a n ı n d a Y eni D ü n ­
'Alcala, elendim, Saiııt Alcala!.. Madrid'deki kıvrak müzikle­ yaya g id ip g e le n g e m i l e r l e ı s k a r ç a l a n ı y o r d u . Ü lk e y e ak ın e d e n
rin elemlisi!.
seyyahlar ile t a c i r l e r i n ç o k l u ğ u i s e b u c o ş k u y u ik iy e k a tla m ış ­
"Eski kralın yasını tutmayı unutma Alcala!.." tı. K endilerin e C o l o m b u s ’u ö r n e k a l m ı ş s e y y a h la r d ı b u n la r v e
hemen ay n ı h ik â y e y i a n l a t ı y o r l a r d ı , y o l c u l u k y a p tığ ım T ü r k 'ü n
aeocv
anlattığı gibi: “C o l o m b u s z a m a n ı n d a İs ta n b u l'a g e lm iş, S u l­

O g e c e v e lia h t C a r lo s . İ s p a n y a t a h t ı n ı n s a h i b i olacağını ve tan Bayezidin h u z u r u n a ç ı k ı p , ' B a n a b ira z g e m ile r v e r in , size


Kari a d ıy l a e r t e s i g ü n b ü y ü k b i r m i r a s a konarak üç devletin >eni dünyalar vereyim !’ d e m iş. H in d is t a n ’a g itm e k m iş n i y e t i
Ü>p l a t ı n a hÛkmede«*>"> b ilm iy o rd u . F r a n s ı z . İspanyol ve 'e oranın zenginliklerini g e tirm e k m iş . S u lta n , u le m a v e vüze-
k e * e l r r r " lm e ,l y d l b u ' » y s o n r a ben Malaga'da- daııışıp Colom bus un s ö z le rin d e g e rç e k p a y ı v a r ıııı d iy e
K .erk edilmiş kaleden ve Billure n in h a t ı r a l a r ı n d a n ayrıldığım
»• taralından dedesi II aı,|ajelmi?' 0 sırada ,,iri R e is d e n iz le rd e y m iş , iş in d o ğ r u s u n u
haberini alarak Kastily.,. Ara«o„ h l l . " c " ^
mantı? 1 " ' 15 BaZ' CahİI v e z ir le r i d e . A m a n h ü n k â r ım , a h ir ı *
"■ şahsında toplam,,,,. Cermen ve K ,e ,'
dfKip c T k11" ^ " " o lu rm u 5; d ü n y a n ı n y .k ılm a s , y,a k la ş tı!'
emenk dâhil artık sekiz
ıı» mbus'u g e l d i ğ i y e r e y ü z d ü r m ü ş le r. B u n u n
jk kollu bir T ü r k 'ü , doğm akta ola n Yen i Dünya ya
k" , ' k Kadar akılsız olam azsın ! " d iy e re k azarladı beni.
Cotanbu» Ispanya'ya «elmiş ve aynı teklifi kra„
.rrci" günü söyleyemem; ama A k d en iz 'd e adı (ısıldan-
O kendisine ııemller verlnre * -Yeter!" dedin, >X,
Dsmanlı sultanının âlimleri ve vezirleri böyle 'H , 'v '"f<l '!klerin ürperdiği o kesik kollu Türk gitgide bir efsane
ri'kÇ*1 korsan hikâyelerini dillendirenler, önce onun kesik
hunu hlrllerl kasten uydurmuş olmalı. Ama yine
kancayı nasıl şahin pençesi gibi kullandığını an-
sİ yu/el « e r sultan. Colombus a gemiler verseydi y
h ’lu" a B a ş l ı y o r l a r d ı . O ruç Reis tarih boyunca Akdeniz'de
va nın nimetleri Müslümanların nlurrlıı da Krıdülüs ^
< : bü,ün korsan hikâyelerinin ya en iyi kahramanı, y a
lerlne bunca eziyet reva görülemezdi." Sonra da
* v Ud<Cc«iı.
Stili
'^"■"ı'ıasız kötüsüydü. Hikâye ayııı hikâye oluyordu d a iyi
böyle olmaması İçin İçlinden dua ettim Çünkü Cari ' "
,n "kötülüğü anlatana göre değişiyordu.
kral İle başa çıkmakta zorlanırdı. S bir 'tya '.e(erki gelişimde Decan O j e d a 'y ı yaşlı v e umutsuz bul-
muştum. Yaşama
İr ...in ! v i t i r m i ş
z ------------------
k e o r lin i
..om.,., g,-
,,4 ________ _

di Tek umutlu olduğu konu K ral C arlos'un geleceği idi. O na


MaUgi'dan ayrılmadan limanda Macellan isminde bir
l genç Şarlken, Avrup a'yı işgal ederek b ir Avrupa-Alman
kaptan ile tanışmıştım Yeni Kral Carlos ile görüşmüş, (imiı . -V.. ;|rsr> o f ı ı t P İ / i k ğ t o v p r p k t i R l i n u n i r i n ö n i 'm r l o l r i ♦ « ! ,
imparatorluğu
döre genv v— ilan etmek isteyecekti. B u n u n için önündeki tek
Burnundan dolanarak Hindistan'a, oradan Yeni Dünyaya git.
„gel Fransa Krallığı idi. Ö tedeki B o h e m ya v e M acaristan K ral­
terkten, böylece dünyanın çevresini dolanmaktan söz ediyor-
lığı ise şimdilik Tudor hanedanlığının yönettiği İngiltere'nin
du Bana kalyonunda rehber kâtip olmam İçin altın teklil etti
uzantısı olarak daha sonra onun hedefleri arasın a girebilirdi.
Hisardan ayrılmak üzereydim ve Billure ile kendime verdiğim
sözü hatırladım Eğer onunla gidersem önümüzdeki vıl birinci İtalyan çizmesindeki krallıklar d âh il b ü tü n A vru p a’y ı avu cu n a

teşrinin son gûn&nde. Blllure'yl kaybettiğini yerde onu bekli­ alacağı zamanlar yakındı. Ö nü n d e d u rab ile ce k en b ü yü k rak ip

yor olanlardım Ayrıca kış mevsimi geldiğinde Madrid'de bu- ise ancak OsmanlI Devleti ola b ilird i. D alıa ü ç y ıl ö n c e hüküm ­
taunanam yeminime da sadık kalamayabilirdi 111 Hızır Rels'e dar olmasına rağmen Sultan S e lim in d isip lin v e b aşarı h ik â ye ­
verdiğim geri dönme sözünü ise asla unutamazdım Kaptan Ma-
leri Madrid sarayına kadar geliyo rd u çünkü.
cetlan m Irklılım kabul etmemem için yeterli sebeplerdi bunlar
Ama kendisine teşekkür ettikten sonra, tanıdığım bazı Endülüs- o-c-ooc

j n öenUetkertnadUnnı d i söyledim Dalıa .iııce kaptan


Gama' Billure ile b a ş b a ş a k a l ı p h a r i t a l a r ç i z e r k e n b i r b i r i m i z i s e ’
***"Uw*n* '* nl D0 "y»yt bulduran rehberlerin ço- en
çuldan Mi bunlar Ona. diğimiz h is a r u f u k t a s e ç ilm e z o ld u ğ u n d a a n id e n ç ık ıv e rt
son olarak. Akdeniz'de son zamanlarda mi
ad. tışıklanmaya Kışlanan 'Kanca* Oruç Rels'i görmenin Yeni poyrazın, y a l n ı z c a b e n i m u z a k h a t ı r a l a r ı m ı v e h a s r e t l i k l e r i !
y lr
Duııva yı görmekten daha cazip gekliğınt söyledim. -Ölümü ya- üşüttü ğünü s a n m ı ş t ı m . Y a n ı l m ı ş ı m , b i n d i ğ i m k a l y o n d a C e z a ;
hasretiyle yanan Gırnatalı bir d em irciyle karşılaş,,m B()
ihtimali yüksekmiş. Akdeniz'de dolaşan her gemi Bar-
ödemek için gemicilik yapm aya, olm azsa forsa yaz,|m
vermişti: ^ ""V - e a r lık onu anlıyorm uş. Tıpkı “ Kanca" veya “ Kan-

"Neden Cezayir’e ?” bar°s dt’n" . Şenince O ruç Reis in anlaşıldığı gibi.


cali l' 0r^"'yüreklendirmek için. "İnşallah şansın yaver gider.
■Barbaros Hızır Reis adam t o p l u y o r m u ş ! "
A(,3.end yazılırsın!" dedim. “ Yazılırım, y a z ılır ım .d e d i, ken-
Ben yanında yokken Hızır R e i s in -belki b e n de artık onaBSr
o"a k ' cnlin şekilde ve devam etti. “ Çünkü haritalarını çizip us.
baros demeliyim- Tenes. T l e m s e n v e O r a n ı fethettiğini, HalkJû
(li" ‘le" ((>kuyan seyir kâtibi Ern e sto benim çocukluk arkada-
vâd. Becaye ve Kaderkale i l e b i r l i k t e A k d e n i z 'd e altı a d e t <ıenİ2
ıufl‘lbl" Barbaros. Grando Ka p tan ’ın İspanyol filosunu kırdığı
karakoluna sahip C e z a y i r b e y i o l d u ğ u n u e l b e t t e ç o k iyi biliyoı.
,'n hizmetine girm işti..." B ird en titredim . Hayır, poyrazdan
dum. 0 artık ağabeyinden d e v r a l d ı ğ ı l a k a b ı y l a , benim efendin,
; ; ; ; titreyişim. Zannederim y e rim i alan seyir kâtibiyle ilgili
olan Barba Rossa idi. Altı n o k t a d a b i r d e n A k d e n i z 'e hâkim iyet
■özler duymak istemedim. Lafı d olan d ırıp değiştirdim:
sağlamak için topladığı a d a m l a r d a n b i r i o l m a y a a d a y bu demir-
-Ne zaman olmuş bu kırım !"
cinin fikri, bana biraz d a E n d ü l ü s M ü s l ü m a n l a r ı n ı n o n u hangi
-Geçen sonbaharda!.. N asıl d u ym ad ın ? B ütün Endülüslüler
konumda gördüklerini anlatacaktı. B i l m e z l e n i p s o r d u m :
"Barbaros Hızır Reis de kim ?" şükür duası yapm ışlardı!”
E fe n d im in yeni bir s e y ir kâtibi olm asına elbette çok içerle­
Adam etrafına baktı, b a n a g ü v e n d i ğ i n i g ö s t e r m e k iç in kula­
ğıma yaklaşıp fısıldayarak a z a r l a d ı : dim. Ama elden ne gelir, b u so n u cu ben kendim hazırlam ıştım .

"Sen ne biçim M üdeccensin? K a d ı r g a s e r e n l e r i n d e kendi Yanına varınca kendim i affettirm enin yo lla rın ı arayacaktım ar­

sancakları dalgalanan, fenerleri d e M ü s l ü m a ı ı l a r i ç i n yanan tık. Bu arada Gırnatalının hem sohb eti güzeldi hem söyledikleri

şanlı Cezayir beyini nasıl tanımazsın. T u n u s s u l t a n ı n ı n . Cezayir ilginç. Yol uzundu, vakit ço ktu . Ö y le sin e sordum :
Arap emirlerinin. Berberi k o r s a n la r ın ın . İ s p a n y o l d o n a n m a s ı­ "Daha taze havad isle rin de v a r m ı?”
nın ve Papalık gemilerinin hedefi durumundaki T ü r k beyidir o.” “Kral Carlos’un, T u d o r d ükü nü to p rakların d a n kovduğunu
Sonra da bildiklerini hahişle anlatmaya b a ş l a d ı . M e ğ e r O ru ç biliyor musun?”
Reis in adı Kancalı Korsan a çıkarken. Hızır Reis d e koskoca Ce­
Şu İngiliz Ph ilip ’in keth ü d ası ola n mı; ned en p e ki?”
zayir sultanlığına yükselmiş, şöhreti Endülüs M ü s lü m a n la r ın ı n
Bir muhafızı mı ne varm ış . Ö ld ü rü lm ü ş . O nun nasıl öld üğ ü­
arasına kadar gelmişti. Adamın anlattığına göre C e z a y i r denilen
nü bulamadığı için."
adalar topluluğunun yakınından geçen gemiler y e n i bir Akde­
B ence b a ş k a b ir s e b e b i v a r d ı r . . . ”
niz devletinin sınırlarından geçer gibi davranıyorlar,,,,ş Daha
da ürkütücüsü, bu devletin sultanı hayalet gibi imiş her yerde labilir... A m a b i r yıl ö n c e d e k ra lın m u h a fız ların d an biri
aynı şekilde ö ld ü rü lm ü ştü .”

123
"Aynı şekilde mİ?" m n salonda beni k arşıladı. K o lla rın ı b ir ço cu k

"Tıpatıp hem de... Bir yerlerde yaptıklarını p|an|l


katil dolaşıyor ama..." yap»nhı,
Î^ n a yra!m|şh»yk'r'>'ordu:
, oldu Sidi!
i16',0 glunl k|n ,)ir erkeğin ilk babalık sevincini benimle
■Bırak ölüleri Gırnatalı, Müdeccenlerl anlat biraz"
■Gırnatada..." Kırk anladım ki beni unutmamış ve hâlâ itibar edi-
kızlarına dair masallar dinleyerek geçen bir
o-eooo (^ "^
j«r d e n izkendisini toprağa bağlayan babalık sevincini
ö '"r"
dr" '2 3 '' lıultluydum. Dalgaların arasından dönüp gidecekle-
Adam anlatırken kendi dünyama çoktan dalmışı,m c
- ’," lfkl] b u la n la rın , bir yere ait olma hissinin sevinciydi bu.
ylr’e gelmekte geciktiğimi lark ettim. Acaba Hızır Reis s a ir^
eskisinden güzel oynuyor muydu? Onunla konuşacak ne w
"bi,|'rde her erkek, âşık olduğu b i r kadının ş e f k a t l i y a s t ı ğ ı n ı
ve j şlk olduğu o kadının kendisine b i r b e b e k v e r m e s i n i
şey ve ona anlatacak ne kadar hikâyem vardı? Ve huzuru^
2 eder çünkü. Hızır Reis bu hayalinin g e r ç e k l e ş m e s i n d e n
varınca önce hangisini söylemeliydim? Billure nin "geçmişim
balıtiyarhk duyuyordu. Bana bebeğin annesini a n l a t t ı s o n r a .
geleceğim ve şimdiki halim" diye tanımladığı ve "Hepsi şenim
Cemayınayı. Zaten kendisine sormayı istediğim o g e n ç v e
dlr!" diyerek bana emanet ettiği mavi, sarı ve kahverengi altın
güzel hanendeyi. Görenleri önce asaletiyle, sonra g ü z e l l i ğ i y l e
heykellerini önüne koyduğumda ne demeliydim? Kâtibi Ernes-
meftun bırakan Tunus güzelini. Artık şarkı s ö y l e m e d i ğ i i ç i n
to'dan bahsetmek için nasıl bir yol izlemeliydim? Cezayir'de
sesinin efsununa hiç kapılmayacaktım, lakiıı t a ş y ü r e k l i H ız ır
minareleri top güllelerine nişan edinen İspanyol garnizon ku­
Reisi şarkılar mırıldanan bir his adamına çevirdiğine b a k a r a k
mandanını aynı topa koyup göklere savurduğunu nasıl keyifle
Cezayir'in gizli sultanı olduğunu söylemekten d e ç e k i n m e y e ­
anlatlırınalıydım, hanende Cemayma Hatun a olan tutkusunun
devam edip etmediğini nasıl sormalıydım? Şehzade Korkut'tan
cektim. Neden sonra birden hatırlamış gibi s o r d u :
sonra Sultan Sellm'e zengin peşkeşler gönderdiğini biliyordum, "Billure'yi b u l d u n m u ? !"
Ellerini dizlerine koyup titrer gibi parm aklarıyla sıktı. Ben
elbette aralarının düzelip düzelmediğini de merak ediyordum,
bu soruya "Evet!" cevabını vereb ilm ek için ne kadar istekliy-
Kaderkale'den Cezayir'e vardığımda vakit akşamdı ve seler
mevsimini bildiren badem çiçeklerinin kokuları genizleri yakı­ senı. onun da “Evet!" cevab ını d u ym ak üzere o d e rece umutlu

yordu. i ç i m d e bir korku vardı. Unutulmuşluk korkusu. Cezayir olduğunu gördüm.


körfezinde kadırgaların lenerleri yanıyordu. Baktım, eskiden
yalnızca limanda parlayan gemi lenerleri arlık Akdeniz'in en­
ginlerine doğru uzanıp gidiyordu. Ve donanmasının g e m ile ri
neredeyse sayılamayacak kadar çoktu.
a t in d e K a p t a n D o rian ın ve papalık donan-
1518

l
•öec‘ nln ^ k estik le rin e göre başka kim olabilir?"
^ " ' " C o e k i Kanca m ,.küçüğü m ü?”
-Hai>gisl p ' jkisi ()c Kızıl Sakallı olduktan sonra. Ama gali-
-Ne<ark eder' ' ,... s u la rd a küçük olan eğleşiyor olm alı.”

ta Kanca
-fleredey Us(jca a ç ık la r ın d a . Akşam, vardiyanlardan biri

"^ '^ vakl'^tığ ın112' söylem işti."


sıtıiy3 ? ’ ve on|arı koruyan on üç firkate Ceneviz'den
1)0,1 3 d n beri iki am barlı kalyonun anason kokan izbe
v* « « k|||1 1 j tutuluyorlardı. Bu ra sı, şarap fıçılarının çar-
kJ"'ar^ l|"gasıyla istiflendiği geniş b ir d ep oyd u. G özleri karan-
1” k T birbirlerini se çm e ye b aşlam ışlard ı. P a p a X. Leo,
lıöâ SİlŞ**’
b rahibenin önerisiyle C o n rad in a ile ikisini B o h e m y a 'y a gön-
İ k i y ı l s o n r a ...
deriyordu. Prag m anastırında üç yıl h iç d ışarı çıkm adan, kızla-
n eğitmekle cezalandırılm ışlardı. G e m ile ri ö n c e S ic ily a 'y a uğ­
“C o n r i . u y a n ! .. U y a n C o n ri!.;
rayacak. Çizme'yi dönüp A d riy a tik 'te y o l alacaktı. C o n rad in a
" Ü ll!.. N e v a r k ız ım y a ? ’
tendi memleketine gittiği, o ra d a a k ra b a la rın ı b ulacağı v e zaten
“D in le ! .. Y a k l a ş a n u ğ u ltu la rı
d u y u y o r m usun?"
sevmediği rahibe kıyafetinden k u rtu lacak b ir fırsat yak alam ayı
hayal ettiği için sevinçli olsa da, B e a trix katıksız b ir sürgünün
“R ü z g â r d ı r , d e n i z l e r d e h ep
d u y u lu r ! " eşiğinde bulunduğunu d ü şü n ü yo rd u . H e r şey, m aalesef, haşa-

" Ş a k a n ı n s ı r a s ı d e ğ i l Conri, n Conradina'nın taşkınlıkları yü z ü n d e n o lm u ş tu yin e . Sürgün


dinle bak!" cezası bir rahibe için öm rünün s o n u n a k a d a r v e b a lı d am gası

C o n r a d i n a l ı a m a k te n t e s i n ­ yemek kadar netameli idi çünkü,


d e n b a ş ı n ı k a l d ı r ı r g i b i o l d u , b i­ kulak kesildiler; yak la ş tık ça yü k se le n h a y k ır ış la r ın n e an-
ra z d in le d i. D ış a r ıd a g e rç e k te n ‘ geldiğini bulmaya ç a lış ıy o rla rd ı. K a d ırg a n ın ü st g ü v e r t e -
d e b ü y ü k b ir u ğ u ltu v a rd ı. ^™tegitgidesıklaşan kırb aç s e sle ri iyi d u y m a la r ın ı e n g e l l e m i ş
" Y o k s a k o r s a n l a r m ı B e a tr ix ,
kan izle f n ' ^ ,)İr' fo rsa,arın Çtplak s ır tla r ın d a ç i z i k ç i z i k
B a r b a R o s s a m ı? "
" ,lrakacak S a d e tt e ş a k lıy o rd u . İ z b e k a m a ra n ın
126
127
mıştı. Hayır, tam tersine, Türklerln gelişini gayet
aralığından görebildikleri kadarıyla da kadırgan,„
söndürülmüştü. Bu. hızla kaçtıklarını gösteriyordu
.un» ^ " T d ı v e b u n d a n sonra neler olabileceğine dair seçe-
Slıki" k‘i r*'la°n,eye
. -anmeye başladı. Türk korsanlarla
b a ş la d ı. Türk xorsa.ua. yüz yüze geldiğin-
başının elindeki kırbacın her savruluşundan sonra kaT*1^
g d fsU j ı.ı.'’ Türk olduğunu ispat etmek için nele
„rHer|dÛ,U"anacaktı? Türk oltlu8unu ispat ctmek 'V1" neler
sıçrayarak ileriye atılması, gemideki herkese bu kaçış,*8*""
v nas
-
'1 d*Vr uecektl? Peki ya Müslümanlığından sorarlarsa?
g e r e k e c e k ti? Peki ya „ -
ve telaşını hissettirecek kadar da güçlüydü üstelik. Peki"'"'' v»U n ve
ve ne anlama geldiğini
ne anlama bile
yaP01 dan hafızasında kalan geldiğim bile
kimden ve neden kaçıyorlardı? Peşlerindeki gemiler gerçç^
Ç < t i , 8, birkaç A rap ça duayı veya sureyi yarım yamalak
Barbaros kardeşlere ıııl aitti? Sesleri ve bağırışları uğultu^ ■ ^iim edlS' b ,r ^ n n y a p a ->k
cak mıydı? Cenova'da kaldığı yıl-
mıvdı? Cenova'da yıl­
llnde geliyor, kelimeler boğuluyor, bir türlü hangi dilde ba},, mak ° nU M o ir d if tln d e , "Yattım sağıma, döndüm solu-
dıkları duyulmuyordu Neden sonra Beatrix tek tük seçme,, S n e a y ^ n a ^ -
°V
To tb « ya,aS'na,
şahit
,
'" ■ -
me imanıma,'
imanıma." demeyi bile _
bile ihmal
ihmal
melekler
uboy» . .. olsun,
oi dinime demeyi
başladı. Evet, bunlar, Türkler idi. Hasretini çektiği dili konuşa
M olmuş, tıpkı diğer rahibeler gibi Bakire Meryem'e sıgına-
Tıırkler O halde yaklaşan gemiler olsa olsa Barbaros kardeşle
"kgözlerini yummak alışkanlığı edinmişti. Endülüs'teyken De­
re alt olabilirdi. Biraz daha dinledi. Evet evet, emindi, duyduju
an Ojeda’ya sorduğu soru geldi aklına. Belki de o soruyu yeni­
kelimeler annesinden öğrendiği dilin kelimeleriydi. Vardiyan
den sormayı. "Ben Müslüman kalabilmiş miydim?" diye kendini
ve hamlacılar emirlerini Türkçe veriyorlardı. Birden beş yıl ön.
.aklamayı denemeliydi.
im Gerçi
denemeliydi. u e r ç ,obaşrahibenin
a 9. a------- ve papa. hazretleri-
ceslne gitti. Henüz on altı yaşındayken bu kelimeleri duyabik u . . n annesinin ve babasın»
lin anlattığı Kutsal Baba ile çocukken annesinin ve babasının
inek Içiıı nasıl da can atmış, bulunduğu manastırdan kurtulma
inandığı Allalı aynı Yaratıcı sayılırdı. Keza Conradina'nın inan­
umuduyla her sesi nasıl da Türkçe bir kelimeye benzetmişti.
dı}, Tanrı ile esir dam larında çürüyen Yahudilerin Yahova'ları
Bu dil. bir zamanlar onun dualarının diliydi. Bir gün yeniden
da yine O idi. İyi de acaba az sonra kadırgalarına saldıracak
duyabileceğine dair umutlandığı ama bir türlü duyamadığı,
olan korsanlar da Allah'ı onun düşündüğü Cennet'teki Kutsal
umutlarını tüketen dildi. Sahi kelimeleri ne güzeldi bu dilin!..
Baba gibi mi düşünüyorlardı? F.lbette teslise inanm ıyorlar ve
Conradlna'nın duyup ınerak ettiği, derin rüyalarında sayıkladı­
ğı Türkçe Ve İşte hece hece, kelime kelime, cümle cümle şimdi belki de Kutsal Ruh'u kabul etm iyorlardı. Peki ama şimdi on­

ona doğru geliyor, yaklaşıyordu. Birden karamsarlıkla ürperdi lara Müslüman olduğunu nasıl söyleyeb ilird i ki? “ Söylersem

İ y i aına.' dedi İçinden, “ bu dil beni neye yaklaştırıyor, bana ne bunu nasıl ispat ederdim ?” d iye sordu kendine. Cenova'da her

getiriyor? Çocukluğumu mu? l-ıh! Ailemin hatıralarını nıı? Tıh! hş sıkça gördüğü korkunç v e vahşi korsanları getirdi gözünün
Yaseminlerin kokusuyla yıkanan köyümün yıldızlı gecelerini «üne. Hiçbiri Allah'a inanm ıyorlardı. A cab a bunlar da öyle mi
mİ? l-ıh! Yusuf'u mu? l-ıh!' ■'-der. Akdeniz'in çevresinde insanlar, milletler, düşünceler ka­
Hayret! Sesler yaklaşıyordu ve henüz Beatrix in içinde um­ bı imanlar da farklı idi. B ird en, h iç b ir kilisede, h içb ir gün bir
duğu kurtuluş heyecanı oluşmamış, sevinç çığlıkları atıııa arzu-

129
mazlar mıydı'’ İn a n ıy o r la r s a k ilis e l e r e g ir m e le r in e
neydi? Y a T ü r k k o r s a n la r ?
aramaz rahibeleri besleyen kiliseye mi gitseydi

B e a trix g e r ç e k a d ın ı d a h a e v v e l C o n r a d i n a 'y a s6y| Hep5' '** jJ"|’şe y a r a y a c a k ve bize özgürlük sağlayacak!"


Bak $' Coııradina'nın aklından neler geçtiğini kestiremi-
o lm a k ta n ilk k e z o v a k it r a h a t s ı z l ı k d u y d u . K e ş k e a d mıll' N >•>
peai,trix. . in e v e r d iğ i altınlar böyle b ir durumda, özgürlük
d e ğ il B illu re o ld u ğ u n u C o n r a d i n a 'y a s ö y l e m i ş o lsa y d , u
,«ıdu K‘ n< d u r s u n , başlarının belası olabilirdi. Akdeniz’de
adıyla y a ş a r k e n T ü r k ç e k o n u ş a n i n s a n l a r a T ü r k v e Müslu’1"
jfıirnıek ^ he|ay, çekerdl. Endülüs'te kalan heykellerine
olduğunu n a s ıl i s p a t e d e b i l i r d i k i? S o n r a b ir d e n isp at
jiuo ker za" s| bundandı. “ İnşallah Alkala'nın eline geçmiştir!"
varsaydı, a c a b a C o n r i 'y e n e o l u r d u ? K v e t b ir a z h a ş a n y d l>
I* aC“ra " 1 kendini belki milyonuncu kez. “ Benim yerime Al-
tandı, d in s iz d i a m a k e n d i s i n i n y e g â n e d o s t u y d u . Bu sürg*.
d,ye avUllU ramlş olması için ettiğim dualarımı kabul eyle
onun Papa X. L e o 'y u b a ş t a n ç ı k a r m a s u ç l a m a s ı yüzünden la'nın ıŞ'ne ’
m ış o ls a la r b ile o n u t e r k e d e m e y e c e ğ i n i , h e l e b ö y l e teh lik eli^
•dedi sonra.
bunları alamam. Hem aklından neler geçiyor senin?"
zamanda yaln ız b ır a k a m a y a c a ğ ın ı d ü ş ü n d ü . Peki bu adamla
■Senyalnızc® al ve bekâret kemerine sakla. Malum, benimki
onu k e n d is in e b a ğ ı ş l a r l a r m ıy d ı? P a p a h a z r e t l e r i n i n TasaCj.
merae'yl yazdığı g ü n d e n b u y a n a y a p t ı ğ ı g ü z e l ş e y l e r i n arkasın. kilit tutmuyor!
Beatrix o anda Conradina'yı bu açık sözlülüğü ve içtenliği
da hep C o n r a d in a v a r d ı, o n u t e r k edemezdi. S o n r a başrahibe-
için sevdiğini düşündü. Kaç kereler dediği gibi fırsattır deyip
nin başlarına ö r d ü ğ ü o ç o r a b ı d ü ş ü n d ü . " C e n o v a m anastırında
Conrfsiz kalmak. B o h e m y a 'y a s ü r g ü n e o n u n l a g itm e k te n daha yine ikaz etti:
■Sevgili Conri!.. İnsan, büyük bir iyilik için bile olsa küçük
k ö tü d ü r e m in im ." d i y e m ı r ıld a n d ığ ı g e c e y i d ü ş ü n d ü yeniden
Vc ilave etmişti. "A lk ala’d a n s o n r a d ü n y a d a k e n d i m e y a k ın his­ bir suç işlememelidir. Sense küçük iyilikler için büyük suçlar
settiğin» tek sığınağım o ."
işliyorsun!"
"Şu altınları al Beatrix!" Yüzüne sitemle bakarken, “ Galiba fahişelik bu kızın ruhun­

Beatrlx.bunlar
avucunu d o ld u r a n a ğ ır k e s e l e r i g ö r ü n c e ş aşırm ıştı: da." diye düşündü. Öte yandan çok m ürüvvetli ve aldırışsız ol­
"Nedir Conri?"
duğunu da hatırladı. Nitekim böyle bir zam anda bile şaka yapa­
biliyor olması ve kendisiyle alay edebilm esi ona güvenmesini
Biraz, baltalık vaazlardan, birazı da muhteşem Papa haz­
sağlıyordu.
retlerinden
için namusumla kazandıg.m birkaç kuruş, zor günlet
saklamıştım!-
Kes şu vaazı.” diye azarladı Conri, “ v e ben istediğim zama-
nakadar altınları kimseye b ild irm e yeter!"
b u n c a vdd ı ,l' " " < k n p a r a ‘ “ d ı r d ıg ın a ş a ş ı r m a d ı m am a ^Forsalar üst güvertede zincirlerini şakırd atm aya başladık-
I r„
‘'«anlarm Para5'" '«**»« "I
uç beş kuruşundan...- , a kadırga bir ceviz kabuğu gibi sallanıyor, dalgalar seren
S e sıçrıyordu. Beatrix aya kta d urm akta zorlandığını his-

131
-ükûnetle d uru yo rd u . S av aş ıyo r gibi değil de
___________________________ V" KUP k u t s a l m ,
varmaya başladı. C o n r a d in a kaportayı açmak iç i n s / ern'« yjJ. <sa ° k a lla r” . uyg u lu yo r gib iyd i H atta yan ınd a harita-
' belH
.„ıii bir
bir P lanl _____ _ ... _
luyordu. Nafile.
„ „ e İçeride tık .lı
iç e r m e .iK in kKaallm
m ıışşllaa rr dd ıı .. B
B aa şş ll aa rr ıı nn aa g e l ^ ula tutan adam ile sohb et b ile e d iyo rd u BeMMü

en kötü hissetti. “ Şu h a rita la ra bakan adamın


k ö tü şey,
şey. dışarı ççıkamadaıı
.k a m a d a n ggeminin
e m i n i n bbatırılması J ,l.ebi|çCH
a t ı r ı l m a s ı id K * iara bai İ e i ^
savadannHa hXvlo —l«.»I- k,p,rt'
savaşlarında böyle ö l e n l e r i n s a y ı s ı a z d e g i 'd ı . C o n r a d i n a k* ide*1 içl saydı keşke," d iye geçird i içinden. Belki konu
,ı dönük ° d u d ak ların d an seçeb ilir. T ü rk çe kellmeh
ranın tek lu m b u z u n d a n d ı ş a r ı y a b a k t ı . B u h a r l a ş a n c a m , ^
> b o a n d a T ü r k ç e y i ne ka d ar özlediğini b ir kez. daha
Sinde dışarının y a v a ş y a v a ş a y d ı n l a n m a y a b a ş l a d ı ğ ı n , g()r(llj
Lâkin ışık, d ü ş m a n ı d a o r t a y a ç ı k a r m ı ş v e k a l y o n l a r ı n ı n çevrfr ‘^ 't fe r ü z g â r tam d a isted iği şeyi. B a r b a R o ssa ile kâtibin

arma d o n a n ım ın d a h i l a l n a k ı ş l a r , o l a n k a d ı r g a l a r ı n sardıg,
s in i hiSSe!maiar,n, a " P g e tiriv e rd İ:
ortaya ç ık m ıştı. Ü r k ü tü c ü b i r m a n z a r a y d ı : ku"11’ . jsı Sid i b ıırd a o lm a lı, seni gö rm e liyd i!"
nDrg | İTi I» *
"Beatrix. b ır a k d u a y ı ... Ö l ü y o r u z k ı z ı n ı , b a ş ı m ı z ı n ç a re sin e b abam ız! Sid i n e yse d e a sıl E r n e s to s o y t a r ı s ı görmetiy-
b ak alım ..."
"Tnü. Haritalarım ızı ç a lıp g ö tü rd ü ğ ü i ç i n . ”
d' Keşke B e a trix b u lu n d u ğ u y e r d e n T ü r k ç e h a y k ı r a b i l s e . bagır-
B eatrix b ild iğ i b i r ş e y i t e k r a r e d i p d u r a n a r k a d a ş ı n a b a k a r a k
koııuşmaya k a tılab ilse v e m e se la , “ P ir i R e is, sen h a r i t a çizen
lu m b u z a y a k la ştı. P r u v a s ın ı k a l y o n a n i ş a n l a m ı ş g i b i k a r in a d a n
^ int Alkala'yı t a n ır in is in ? Y a h u t h a r ita n d a Y a z ı k ö y 'ü çize b ilir
b in d irm e k ü z e r e h ız la ü z e r l e r i n e g e l e n b e y l i k k a d ı r g a y ı g ö rd ü .
m isin? Sidi dediğiniz kim o lu r ? " gib i r a s tg e le b i r s o r u i l e so h b e ­
D iğer k a d ırg a la r d a ç e v r e l e r in d e , s a n k i k o c a b i r b a l i n a y ı y u tm a ­
te girebilseydi. İçi iç in e s ığ m ıy o rd u . S e s in i d u y u r a b i l e c e k olsa
y a ç a lış a n k ö p e k b a lık la rı g ib i d o l a n ı p d u r u y o r l a r d ı . B i r d e n b e y ­
belki kendini a la m a y a c a k ve, “ İş te b e n b u r a d a y ı m , b e n im le iki
lik gem in in k ıç ü s tü n d e k i ş a h n i ş i n d e o n u g ö r d ü . K a d ı r g a s ı n d a
kelimecik olsun T ü r k ç e k o n u ş u n !" d iy e h a y k ı r a c a k t ı , a m a nafile,
ü ç le n e r b ir d e n o ld u ğ u n a g ö r e b u o n d a n b a ş k a s ı o l a m a z d ı . O,

B a rb a R o ssa. A k d en iz d e a d ı h e r y a l ı d a , h e r k o n a k t a a n ı l a n bu hengâmede, c a n p a z a rı k u ru ld u ğ u ş u s ı r a d a . . . B ir d e n Con-

ürk. Ç e v re sin d e k i c e n k ç ile r e v e l e v e ı ı d l e r e e m i r l e r y a ğ d ı r ı y o r , radina'ya baktı. A c a b a şu s ır a d a , B e a t r ix 'in T ü r k ç e k o n u şm a

a rzu su n u v e y a g e rçe k te a d ın ın B illu r e o l d u ğ u n u ö ğ re n m e k is­


m ! v l h , d ',r8a lr l? a re t' e r y 0 l l u y 0 r d u - B e a , r i x d i k k a t l e o n u iz le -
ter miydi? Ö ğrenirse y ü z ü n ü a y n ı g ü v e n h i s s i a y d ın la tır m ıy d ı ’
Kadırganın b a ş ' ^ o t ^ ^ ^ d a k° rkU ^ "
Biraz s o n r a ö ğ re n d iğ in d e n e y a p a c a k t ı ? B e a t r i x , d ü ş ü n d ü k le r i­
a ç m a k ü z e re y k e n y ü z ü n ü y a k ı n d a n " bİ r ^

' “ '«yor. kıvırcık sakalları ve lırca g ı ’ İŞ" “ * * * nin tehlikeli ş e y le r o ld u ğ u n u b i l i y o r d u . Y ü z ü n ü d ış a r ıy a ç e v ir ­


v e rin e ikin ci b i r klzılllk k J ağarmakta olan tan di B a rb a R o s s a ı ı ııı bizzat y e k e s i n i n b a ş ın d a d u r d u ğ u iıç teııer-
g ü n e ş in rengi v a r gibiydi Y a n t ' ** kta kandan ziyade ' k a p ta n k a d ı r g a s ı n a b a k t ı . İ s k e l e b a ş o m u z lu k ta n y o l v e r m iş
için d ey d i. T e la ş sız d ı. L e v e n d le r ! n e k ^ r t 7 k. y a P a n İ 3 r m r a h a t l , g l te r in e g e l i y o r d u . B u s ü r a t l e k a r in a y a b in d ir m e s i h a lin d e

r koşuşturuyorsa Bar- 1 kemeı e le rin i s ö k t ü r m e s i v e k o c a k a ly o n u , y o lc u h u r ıy tg


132
birlikte denizin dibine göndermesi kaçm.lmazdı. o s,ra(la Seslerin geldiği istikamete baktı. Çöken
lon güverteden vardiyanlarm kırbaç şaklatmalarıma hulan^ t ş ı k l a n duy d ■ güverteye düşmüş olmalıydılar.

duydular. Gemiye yol verm ek istiyorlardı anlaşılan. D,şar^' k ^ ra<U;n U d e n başka da kadın varm ış Beatrl*!"
W
kalabalık sesler vardı. Kamara kaportalarının kilitlen bir b* .oetnek gem ,esi olm alı?”
açılıyordu. Umutla beklediler, beklediler. Herkes, mahkûmu" -Kap» " 1" 651 kamarasm da ağırlanacak kadar değerli biri-
yolcular ve esirler hepsi dışarıdaydılar, ama kendi kam aralı .v , d a
-Yada k ap ta n

na uğrayan yoktu. Unutulmuş olabilirler m iydi? İhtimal deyip i:-"


teri1
avazları çıktığı ve güçleri tükenesiye kadar bağırdılar. Kapo,. -Hinimi-"
Sesleri dinlediler. "B e ş v ey a altı kişi olmalılar," dedi Con-
tası sürgülü kamarada çaresizdiler. Doria yaluıt Rossa, hangi, jina Neyse ki çok m erak etm elerine gerek kalmadı. Çünkü
si kazanırsa kazansın, netice ne olursa olsun, cenk esnasında çüstü hasar alınca kam aralarının kilidi açıldı ve diğerleri de
burada ölmeleri mukadder görünüyordu. Ne yapacaklarına nların kaldığı sintineye getirilip tıkıştırıldılar. Conradina tah-
karar vermeye çalıştıkları anda yeniden savruldular. Şarap lı- ıininde yanılmamıştı. B e ş kadın idiler. Kıyafetleri, konuşmala-
çılan dağılmış, palanga bağları ve barbarişka düğümlerini bo- ı tavırları... Her hallerinden asilzade oldukları anlaşılıyordu,
şaııdırmıştı Ortalık bir anda karıştı. Varil büyüklüğünde fıçılar
tabibe kıyafetli kadınları gö rünce önce rahat davrandılarsa da
kamara zemininde her yöne yuvarlanm aya başladılar. Beatrix
-nahkûııı olduklarını öğrenince konuşm aya bile çekindiler. Ma­
ile Conradina tutunacak bir yer aradılar ama geniş ve çıplak ka­
mafih kader buna fazla m üsaade etm edi. Dışarıda şiddetli bir
marada şarap fıçılarından başka tutunacakları bir mandal veya
savaş vardı ve kimse ye rin d e sağlam duram ıyordu. O sırada
kaporta kolu bile yoktu. Kendilerini toparlayam adan kulakla­
Conradina Beatrix iıı kulağına eğilmiş, "K ıyafetlerine baksana
rını tırmalayan bir gürültüyle yerlerinden fırlayıp bu sefer de
kızım, bunlar dük ailesinin yo sm aları!" d iye fısıldadı. Sonra da
santabarba tavanına çarptılar. Gemi hasar üstüne hasar alıyor­
sesini yükseltip ortam ı yu m u şata cak cüm leler kurm aya başla­
du anlaşılan. İşte sonunda o da oldu. Kamaralarının bir yanında
dı. Çaresizlik, insanları ça b u c a k d o st yaparm ış, çok geçmeden
gedik açılmış, deniz görünüyordu. Yukarıdan gelen çığlıkların
yönüm bakılırsa Kossa'mn pruvası kalyonun kıç kamarasında birbirleriyle artık teklifsiz ko nuşuyo rlard ı. Dışarıdan gelen ar-

ve kaptan köşkünde hatırı sayılır bir gedik açmıştı Koca kalyo­ kebüz sesleri herkesi korkutm uş, arad aki sınıf hiyerarşisini kal­
nun butun tahtaları ve kemereleri yerinden oynamış da biraz kıvermişti. Hanım efendi C le v e s D ükü III. Jo h n ’un karısı Düşes

UMrmde dajüıverecek gibi hissettiler Kalyonun " ana. yanındaki d ört kadın d a hizm etkârları idiler. VVilliam ile
tur| ' r ' h4M' onların bedenlerinde yeni bir çürük oluş- ybilla diye çağırdıkları ço c u k la r henüz pek küçüktü v e Düşes
yrrİFrlnl da,,a morartıyordu. Tenteleri b e d e n l e r in e ^ ha nın kucağında b ir d e b eb ek vardı. Bu, üçüncü kardeş
y I ettikleri sırada Beatrix. uzaklardan gelen kadın ve mıiş pe|( se vjm |j b ir b e b e g Conrad ina, Düşes M aria'

13Ş
onu sunduğu sıra d a hem en ü stle rin d e bir p atlam ayla
o o rd u B e a « r \x . a l e v l e r i n lç t« -
, slS,nda Ç,rpm ’y . o k u yerinden söküp de-

savruldular. Göz gözü gö rm üyo r gibiydi. Anlaşı|an kaf


Var 8 UC
zikzak seyrine karşı B a rb a Rossa'nm uzaktaki gemil" * poy1
af y ^ n bU " ö d e t i l a c ıla r h i s s e t t i B u rn u -
meleme top atışı başlam ış, iki gülle birden santabarb"'<l?,lki
< * e r
her t*ra' rlln d a b irden ^ ^
aVUCd'
etmişti. Tutuşan tahtaların sıçraya n kıvılcım ları haş^r av” \ . . g e ld i b i . ^ — e tk ile n m e d iğ in i-
varlanıp duran fıçılar da ayaklarını rahat bırakmıyordu ju 'V
- V»**'
emniyete almak için alçak ta va n a asılı ham aktaki salıncak,^ ama ^ ' v re r nU: r; ; m e yapm ıyordu. Yerinden
ye yatırdılar. O sırada yan kam aradaki şilteler alev almış ^ rdu
j am y ° r-et' e n .. „ , w e T ü rk ierin oklara tel sar
dumanlar şarap varillerinin üstünü ö rtm e ye başlamıştı. Ba,^ jaeavuçlar' d a y a . , . , - - ..........
külemesin v e yangın b u yu su n d iy e iu r a .v __
Rossa’nm levendleri çok yak ınd a olm alıydılar. Her yanda okla, (tıklarını nereden bileb ilird i. Tuzağa d ü şm ü ştü v e şu and a eline
uçuşuyordu. Ve alev saçan bir ok kapıdan girip bebeği yat,r. -rtin etk isiyle d e ris i s o y u la n a v u çların d an ale vler fış-
t m e v .— . « ıio rin i b irb irin e ç ırp ıy o r yin e de
dıkları hamak salıncağın tahtasına sap lanıverd i. Bu ok, o gûne neti'"
Sihir‘ gibi b ir ş e yd i, e lle rim o.----
luWan çoğalan alevleri sö n d ü re m iy o rd u . Gözü eteğinin
kadar gördüklerine benzemiyordu. U cund an sarkan paçavranın ırdu
tany01 • Aklı d u rm u ş gib iyd i. N e yap acağını şaşır-
alevleri yere zilt gibi dam la dam la dökülüyor, düştüğü yerde ya- 5tutuşmasına
vüÇ'ar" • - » m inden kucağına
takıldı. A k ii m . . . . , ---
yılarak çevresini de tutuşturuyordu. B a rb a Rossa alevli oklarla nuştı. Son b ir ham le ile beşiği d e v ir ip beb eğ i için d e n kucağına
kalyonu yakmayı planlıyor olm alıydı. B ir and a beşiğin altında düşürmeyi denedi. E v e t,işte b u n u b aşarm ıştı. B e b e k kucağın­
alevler birikmeye başladı. Üstelik lıızla genişliyor, alttan kama­ daydı. Kamarada açıla n gediğe k o ştu. D enize atlam ak üzereydi.
rayı kaplıyor, üstten de hamak iplerini tutuşturuyordu. Bebek Conradina onun niyetini anlayınca y o lu n u k e sip ayağına çelm e
alevlerin arasında kalakalmıştı. Düşes şoka girm iş, öylece bakı­ takarak düşürdü. S o n ra d a y a n a n e lb is e s in i v e e llerin i söndür-
yordu. Hizmetkârlardan biri bebeği ku rtarm ak için yaklaşmak meküzere o rta b o y b irşarap fıç ıs ın ı ü z e rin e b o c a etti. B eb eği
istediyse de genişleyen alevden fırsat bulam adı. Beatrix, her ta­ ■"*" ücıva d a ld ırd ı. B u h a ld e b ile m uzip çe mı-
; ucagmdan a h P ^ e r t,ç 1y a c .
raf ateşle kaplanmadan bir şeyler yapm ak gerektiğini düşündü.
nldanarak bebeği s e v iy o rd u am ış la r anla-
Düşes hâlâ donmuş gibiydi. Hizm etkârlar şaşırm ışlardı. Conra­ ı v a f tiz in i iy i y a P m ;
Gel bakalım y ara m az , s e n in '
dina. "Ne de olsa zaril ve asil hanım efendiler (!)" d iye mırılda­
nırken Beatrix ile göz göze geldi v e ikisi birden atıldı. şılan!” .. b o l ş a r a p « e v a fti*
Gün ışımaya b a ş la d ığ ın d a C o n r a d in a 'n ın b o ı ş aı . ..
Rossa nııı adamları paçavrayı nasıl bir yağa batırdılarsa, ■ t>oatrix’in k u ca ğ ın d a y d ı. S a v a ş
her dam la alev tahta zeminde yeni bir avuç yan gına dönüşüp anasıoiduğu'bebek A nne, h â lâ D ü şe s M aarta,
na.
ıuuS u ---- *r^\aS\V °r ia i
yayılıyordu. Conradina çocukları dışarı çıkardı. S ıra duman­ sü rüyor, g e m i l e r a l e v a l ı y o r v e y a d e W y a m klar\
ların arasında kalan beşikteki bebekteydi. Zavallının çığlıkları B eatrix’e b i n l e r c e t e ş e k k ü r e d i y o r ,

gitgide yükseliyordu. Düşes şoktan çıkmış, büyüyerek bebeğini


137
rak minnetini göstermeye ç a lıy o r d u . Forsalar 2in
M a t a r a k son savaş ç.ghklar, içm son nefeslerin, > T ü r k k o r s a n la r ö n c e o kalyonu en yakın
„„d a Kaptan Doria gelip düşese b ilg i verdi: »S, ^ IC " duy 1*1
„ rnıel! v e a t la r ı k u r t a r m a k ü z e r e yedeklediler. "Ak-
•Efendimiz!.. Az evvel ik i g ü v e r c i n i S ic ily a 'y a V ’ ^ fiy a t la r ı e s ir f i y a t l a r ı n d a n y ü k s e k anlaşılan." diye
d ,m B irisi vali hazretlerine, h a m u l e m i z i n c e v h e r o l d u g ^ c o n r a d i n a . B e a t r i x d e T ü r k k o r s a n la r ın . Akdenizli
' . .,,1.111 fa r k lı d a v r a n d ı k l a r ı n ı a n l a t t ı ona. Başkaları­
dizecektir. Ve elbette h a b e r a l ı r a l m a z A r a g o n lu d o s t u * mın'lda" -Anlardan
|I"’ ■'
E rk eteleri te z vakitte im d a d ı m ı z a g e le c e k l e r d i r ." ıllsv r k °r>' k|ar|a attığı tutuşturulmuş yağlı paçavraları bunla-
Ü lg e ri? " ""llH "'ar(|,gını söyledi. "B öyle ce gemiler daha az hasar alır
(1n‘>k|a,a ^ t k l a m a getirdi Conradina. Ve Beatrix ilave etti:
-Diğeri, efendimiz, esir ticareti yapan bir dostumun p<.nC(s
resine konacak!.. İşler kötüye giderse diye!.." k,rını!"<1,ye hasar az olunca forsa v eya yolculardan ölen-
‘t y ,s f d a a sg ari say,d» kalır."
•Umarını İşler kötüye gitmez ve senin güvercinleri biri»,
«Demek kİ yolcuları sağ istiyorlar?!.
y ak alay ıp k e b a p y a p m a z k a p t a n D o r ia ! " to k s a b u k â fir Türlde,
-yahut gemileri daha sağlam istiyo rl..."
s a g bırakırlarsa bile ben bırakm anı: Papa b ile seni elimden
se n i az."
atam
eatrix cümlesinin gerisini getirmedi. Çünkü Barba Ros-
Be1|evendlerinin çıplak ayakları güverteye basmıştı. Derhal
forsaların zincirlerini kopardılar. Ardından d a Türkçe seslenip
B e a trıv 'ln gözleri fal t a ş ı g i b i a ç ı l m ış tı. O g ü n e k a d a r yırtıcı
İtendi s a fla rın d a savaşm aları halinde özgür bırakılm aktan öte
k u şu n kalestekilerle a r k a d a ş l ı k e t t i ğ i n i h i ç g ö r m e m i ş t i . Kilise
t,,, de ödüllendirileceklerini tekrar tekrar söylediler. Barba
d ışın d a güç ve iktidar denen ş e y i n n e o l d u ğ u n u a n la m a s ı için
b ir k ad ın ın ağzından duyduğu ş u c ü m l e l e r y e t m i ş t i . A nlaşılan
Rossa savaşı iyi biliyordu anlaşılan. Ne de olsa, çift am barlı bir
D üşes M aria hiç de göründüğü g i b i b i r k a d ı n d e ğ ild i. kalyon ancak içindeki forsaların gücü sayesind e ele geçirilebi­

Andrea D o ria ile Barba Rossa'nın savaşında ço k geçmeden lirdi.


h e r ş e y K a p ta n Dorla'ııın aleyhine döndü ve kuşluk vaktinde Beatrix Türkçe konuşm ak v e kendini b e lli etm ek için henüz
ö n c e k a ly o n la rı koruyan kadırgalardan ikisi denizi boyladı. Altı erken diye düşünüyordu. En azından B a rb a ro s Hızır Reis'in hu­
firkate, k ü ç ü k h a s a r l a r l a ve yüzer vaziyette T ü rk levendlerin zuruna çıkarılmayı b eklem eliydi. C o n rad in a kad ınlara sessiz
e lin e g e ç ti. Y olcu v e y ü k taşıyan diğer ik i kalyon yedeklendi olmalarını tembih etti. Şim d i g ü ve rte d e ki sesleri d inleyerek
D o ria n ın ş a h s i k a ly o n u d e n i z i n ortasında yelkensiz ve kürek- bekleme zamanıydı.
slz Barba R o s s a iç in a l e s t a b e k l i y o r d u Bord o ve y e ş il nakışlı
Kalyona ilk çıkan T ü rk k o rsan ların ç a v u ş la rı h e r şe yi em irle
bu kalyonda a s il a t l a r v a r d ı v e o k la r ı n g e t i r d i ğ i tutuşturulm uş
w bir disiplin içinde y a p ıy o rla rd ı. O n la r gelin ce D o ria ’nın mü-
y ağlı paçavraların d u m a n ı y la h a y v a n la r ç ı l d ı r m ı ş , g e m i b a t a ­
rettebat ve cenkçilerinden b azıla rı can h a v liy le d enize a t l a m a ­
c a k d u r u m a gelmişti Uzaktan h â l â h a y v a n l a r ı n ı s t ı r a p d o l u k iş-
yı tercih ettiler. Le ve n d le rin k ılıçla rı k ınınd an çe k ild iğ i s ı r a d a
138
s i n y o r ! ” d i y e y a l v a r a r a k f0 r
sini söyledi. B eatrix ilk kez Conradina'nın
boT alan zincir,eri ayak'3" " 3 i n d i l e r i k e l e p ç e l em ey(, ^ H
lar işte A k d e n iz ’d e y i n e e f e n d i l e r i n z i n c i r l e n d i ğ i , zinc^ „i|) k « eyC Slüyordu Hayır, onu korkutan Türk korsan değil

efendi o lu v e rd ig i b i r n ü n d a h a a k ı y o r d u . A m a D üş e s MariT > 8UnU A b e s in ' yitirdiğini düşünmekti. Korsana gelince,

y a n ın d a k i k a d ın la r b u n u il k k e z y a ş ı y o r o lm a lıy d ıla r , Ti,riy^


di. t>ilaliiS' * |,jr şeyden çekiniyor veya düşesin kim olduğunu
istavroz ç ık a r ıp d u a ediyorlardı. muhtemelen ıe hürmeten hareket ediyordu. Yoksa denizler­
den*- 3Sa geç|rm iş bir korsan için arzulu bir kadın tept-
Beatrbc. C o n r a d in a 'n ın s o ğ u k k a n l ı l ı ğ ı n a v e z e k â s ın a h e , ^ debUnCİ>nlmet olamazdı. Belki de dindar bir adam dı ve inancı
man hayranlık d u y a r d ı a m a b u s e f e r d a h a ç o k im re n d i. Çûnkt, leCe'1 •'conradina'ya yaklaşm aktan kaçınıyordu. Gerçi o güne
o hengâmede, artık h a n g i p l a n ı n p e ş i n d e is e . e lb is e le r in i çık*, kdenjz korsanlarının fazla d ind ar olm adıkları, yaptıkla-
mış. düşese g iy d ir m e y e ç a l ı ş ı y o r d u .
ka<lar v bir din gayreti v ey a d evlet itibarından ziyade kendi
O n la rı İlk b u la n , k a z a n k u l p u b ı y ı k l a r ı y l a b i r T ü r k levendi
" m |arı için yaptıklarım b iliyord u am a bu Müslüm an korsanın
oldu. K a m a ra n ın k a p ıs ın ı t u t t u v e h e p s i n i e s i r a ld ı. G e m id e bir
hareketleri bunu doğrulam ıyordu. Belki de büyük balık veya
kadın g ö rm e k o n u ç o k ş a ş ı r t m ı ş o l m a l ı y d ı . Ü r k ü t ü c ü b ir adam-
küçük balık kuralı B arb a Ro ssa'nın levend leri için sıralam ada
dı. O m z u n d a d ö v m e s i v e d a z l a k k a f a s ı n d a b i r y a r a izi vardı.
dinden sonra geliyordu.
Manastırda d in le d ik le r i k o r s a n h i k â y e l e r i n i n a r a s ı n d a n çıkıp
Adam kaportanın önüne bir fıçı ko yu p üstüne oturm uş, ka­
gelmiş g ib iy d i. C o n r a d in a y ı l l a r c a k e n d i n i o h i k â y e l e r d e geçen
dınlara sessizce durm alarını işaret etm işti. So n ra d a ço cuklar­
bir Türk k o r s a n ın ın k o l la r ı n d a h a y a l e d i p d u r d u ğ u iç in d ikkatle
dan birinin başını nazikçe ok şayıp p alasını beline koymuş, ba­
o n u in c e liy o rd u . Ü z e r in d e b u n c a g ö s t e r i ş l i d u r a n d ü ş e s kostü­
şımyere eğerek beklem eye b aşlam ıştı. Pe ki am a n e yd i şim di bu
müyle fırsatı k a ç ır m a k i s t e m i y o r g ib iy d i. B e a t r i x i ç i n d e n , “Yine
levendin yaptığı? Yoksa sö y le n tile r doğru m uyd u? B a rb a Ros-
h a n g i p la n la rın p e ş in d e s in y a r a m a z k ız ? " d i y e g e ç i r i r k e n o di­
şiliğini k u lla n m a y a b a ş l a m ı ş t ı b ile . C a z ib e li v e g ü z e l b i r kadın­ sa'nın levendleri. hakikaten A kdenizli ka d ın la rın âşık oldukları

dı ve a v u c u n a a la m a y a c a ğ ı e r k e k y o k g i b i y d i . E n s o n K a p ta n garip centilmenler m iydi? S ö y le n tiy e göre b u n lar esir ald ıkları


D o rta üzerinde b u y e te n e ğ i n i k u l l a n m ı ş t ı a m a e r t e s i g e c e yine kadınları bile sahiplenir, bir m eta gibi a lıp satm azlarm ış. M üs­
Şarap fıçılarının o l d u ğ u k a m a r a d a u y u m a k t a n k u r t u l a m a m ı ş t ı lüman dır diye M ısır ve M em luk g em ilerin e saldırm azlar, d ü ş ­
Be*lrlx onun aklından neler g e ç t i ğ in i b i l m i y o r d u . İ h t i y a t l a bek- manlarını Müslüman o lm ayan la rd a n se çe rle rm iş . “ Eğ er b öyle
Rahibe kılığındaki düşes ile diğerlerine de i ş a r e t edip o n a c'etk ^ea,rix- “ bu ad a m la rın b ir ülküsü, b ir m a k s a t l a r ı
ifsat verm elerini anlatm aya çalıştı. Ama nafile!.. L e v e n d oralı
Son^ 1 de ^a n n s a l' yb c e b it maksat!.. B ir im an b e l k i ..."
>olmadı. Hatta kalkanıyla onu bağrından kenara ittiriverd i.
niz'd"!!- bUnUn müm kün o lu P o la m a ya ca ğ ın ı d ü şünd ü. Akde-
onraüına tekrar cazibesini kullanm aya kalktığında ise öfke­
yonı i.ar getlricl bir m eslek ola n ko rsan lığ ın
r olabilir m iydi?

141
^ . a y ı a r ı o a r D a R o s s a ’n ı n h u z u r u n a ç ık a r tım
Piri isimli bir kâtip ile Kaptan Doria ve
cağını d ü ş ü n ü y o r d u . T ü r k ç e k o n u ş u p k o n u ş m an )a' k n<İ4 H
o v a k it v e r m e y i a k l ı n a k o y d u . Y irm i b i r y a ş m a g jrr ' bilirerek k,aynden iki muhaliz varili. Beatrix ile Conradina önce
d i v e b o h ç a s ı n d a h â l â ç o c u k l u k f i s t a n ı n ı s a k la y a n
f i le n e n 1
« o n ra a ı K
k a d ın la r a b a k t ıla r . Anlaşılan onlar da

k ö y lü kızı m ı; y o k s a C e n o v a m a n a s t ı r ı n d a g e n ç lik ■ birbiderine n” " ü n k u B a r b a R o s s a 'n ı n arkasında duran adam


ışlardl- i v i n m i ş bir
. i K l c e l e r i n i çgiyinmiş bir sşövalye
n v a l v e id
idii
rls tiy a n lığ a a d a m ı ş b i r r a h i b e m i o l m a s ı g e r e k t i ğ i n e ^ . '" ' ^ $a$»rıın$IJ
' ia değil onun elbiselerini
»rea P ° ria “ ^
d e k i ş ü p h e y i o z a m a n o r t a d a n kaldıracaktı. Ü s te lik o ş û n h '"
poria d a C o n r a d i n a kadar zeki birisiydi. Barba Rossa bu
°Tncü ç a tış m a la rın d a Andrea D oria'yı ele geçirmiş olmanın
u c u n d a b ü t ü n h a y a t ı n ı n y e n i d e n ş e k i l l e n e c e ğ i n i d e biliycT*
ız d ı. Başına u( ve gururuyla onu y a n ın d a gezdirdiğini sanadursun. o
H e yd epcna ndla
'f/n e ğnemrle
ış tı.
n d iripK a rda,s
r s,„ Ş‘" a Geceki,
g e le c e k le ri iz|eye/
biW 1 c ve gururuyla onu yanında gezcrcngm, sanaaursun. o
iç in d e n d e ğ e Zor
gösterecekti. r l e n d i r i p dışından b,r bir karar v e re c e k — •
e „Z
g ö s te r e c e k ti. , IC,
o rı uol»*-»*- ı n d a n b i r k*
ı r ı p d ı ş•._■■■ k a 'a
r a rr vv€r
e r e «c el ek rvi‘e izleyecek
b u n a tıp * bilir şinıdi nerede, hangi kılıkta kurtulup gitmişti? Yanında
la
g ö birlikte
s t e r e c e kAkdeniz'deki
t i . Z o r o l a c a ğ ı, b. eJ lliy
, d i. lic
B era
r a ‘>er
b e r bbuulu
lunnd d
u ğau ^
kadınla,, utsak edilmiş
,u,sak e d ilm iş Doria'yı
ı gören Türk levendlerinin reislerine im-
la b ir lik te A k d e n i z 'd e k i s ı r a d a n k o r s a n m a c e r a l a r ı n d a n bitine
IU
renerek baktıkları g “ib-ıi —'»m aı-ına nran
ayaklarına p r a n gö aalar
l a r vurulm
vurulm uş papalık
n analılı

m a lz e m e m i o l a c a k t ı , y o k s a t e k a r k a d a ş ı C o n r a d i n a ’y a Yazıköy. askerleri d e h e r h a l d e i ç t e n i ç e g ü l e r e k bakıyorlardı. Beatrix ya­


lü B illu r e 'y i a n l a t a r a k k e n d i n e d ü ş m a n m ı i l a n e d e c e k ti? Birin- nan a v u ç la rın a doladığı b e z l e r i d ü z e l t m e y e çalışırken. “ Barba
ç i s i n i n te h l i k e l e r i . İ k in c i s i n in d e s o r u m l u l u ğ u b ü y ü k tü . Artık Rossa iç in Doria, ya e z e l i b i r d ü ş m a n y a d a t a m tersi, önemsiz
h a y a l m e y a l h a t ı r l a d ı ğ ı a n n e v e b a b a s ı s a ğ o l s a l a r d ı , kızlarının bir so ytarı!" d i y e g e ç i r d i i ç i n d e n . Ç ü n k ü y a k a l a d ı ğ ı adam ın kılık
n a s ı l d a v r a n m a s ı n ı i s t e r l e r d i ? A lla h (ve ya K u t s a l B a b a ) yarat­ değiştirmiş b i r s a h t e k â r o l d u ğ u n u a n l a d ı ğ ı n d a adam a neler ya ­
tığ ı v e k i m s e s iz b ır a k t ı ğ ı k u l u n a h a n g i s i n i y a z m ı ş t ı ? D ünyada pacağını d a . Doria’nın h a k i k i s i n i y a k a l a d ı ğ ı n d a başına ne ço ra p ­
b ü t ü n e ş y a s ı n ı n s ığ d ığ ı k ü ç ü k b o h ç a s ı n d a n b a ş k a b i r ş e y i yok­ lar öreceğini de k e s t i r m e k zordu. "Denizlerde can güvenliğinin
tu. n e r e d e , n a s ı l y a ş a y a c a ğ ı n a k a d e r h ü k m e d i y o r , o d a kaderin yolu kılık d e ğ i ş t i r m e k olsa g e r e k ! ” d i y e d üşündü sonra. Çünkü
y a z ı s ı n a r ı z a g ö s t e r i y o r d u . B u a k ı ş ı S a i ı ı t A l k a l a 'n ı n yıllardır kılık d e ğ iş tir m e k k im lik d e ğ i ş t i r m e k a n l a m ı n a d a geliyordu ve
b a ğ r ı n d a t a ş ıd ı ğ ı h a r i t a s ı d e ğ i ş t i r e m e m i ş t i , a z e v v e l kasığına her kılık d e ğ i ş t i r e n i n bir sırrı, b i r d e planı olurdu. K o ntes Con-
s a k la d ığ ı C o n r a d i n a 'n ı n a l t ı n l a r ı d a d e ğ i ş t i r e m e y e b i l i r d i .
r a d in a n ın p la n ı a ç ı k t ı d a D o r i a ’n ı n p l a n ı n ı anlam ak zordu. B ir

1 anda b u n u B a r b a R o s s a ’y a b i l d i r m e y i istedi. Hem de T ü rk çe

konuşarak. Y u t k u n d u . A c a b a ad am ların ın ö n ü nd e v e yüzüne


Sizi, dedi munis bir edayla, “sizi iki çocuğunuzla birlikte karşı, aldatılmış o l d u ğ u n u , en azılı d üşm anın ın o y u n u n a gel­
S ic ily a ’d a A r a g o n valisine emanet edeceğiz. Ta ki kocanız dök
h a z r e t l e r i g e lip s i z i b u la b ils in ! " miş olduğunu öğrenm ek h o ş u n a gider m iyd i v e bunu sö y le y e n
bir tutsağa nasıl d a v ra n ırd ı? D o ria kaçm ış, ka çarke n de B a rb a
B a rb a R o s sa b u n la rı s ö y le rk e n y a n ın d a y a r d ım c ıla rın d a n
Rossa ya bir oyun oynam ıştı. B elk i de şim d i u z a k laşm a k la ola n
A y d ın v e S a l ih R e is le r , h e r c ü m l e s i n i - . . . k a p t a n b a b a m ı z - d iy e
kadırga|ar((an birinde kıs kıs gülerek çu b u ğ u n u tü ttü rü y o rd u
142
3 “ eğer mağlubiyeti kab u llen eb ilm işse.
B e a t r i x e l l e r i n i n a c ı s ı n ı c i ğ e r i n d e h i s s e t m e y e b a ş |ad l
bir kadını dinlerken ald atıldığ ını hissederek ne kadar d j l
s i n e b a k ın d ı . D e n i z d e T ü r k k o r s a n l a r ı t a r a l ı n d a n y e d e ' k ı ^
5CSnecegini düşünm ek b ile istem iyord u. Am a Conri o kadar
d ö r t p a p a lık k a d ır g a s ı g ö r d ü . D e m e k k i g e r is i h â lâ d , ' " , ’
ve s a m im i i d i ki değil Ro ssa, ko ynuna girdiği Pap a bile
d e y d i. İk i g e m i b a t ı r ı l d ı ğ ı n a g ö r e u z a k l a ş a n d i ğ e r l e r i b ^ T
11 ■, olsa ona inanırdı. İşin ilginç yan ı B arb a Rossa bu teklifi
a r k a d a ş la rım kurtarmak ü z e r e h a z ırlık yapıyorlardı. C a n ıyaıl(ll
e lle rin in ı s t ı r a b ı a r t ı y o r d u . H iç k o n u ş m a d ı . N e T ü r k ç e , n e İ s p ^ ,l etm işti bile.
- dediğiniz gibi olsun. L â k i n C e m a y m a H a t u n , o b e -
y o lc a , n e A l m a n c a , n e İ t a l y a n c a . B e k l e y e c e k t i . D o r i a n ı n plan,
Kil> olur, bundan pek h o ş la n m aya cak v e e v i n d e ik i Hıris-
n ı b e k le y e c e k t i E n a z ı n d a n C o n ra d in a 'n ın p l a n ı n ı v e y a başına
n" " ^ h i z m e t ç i istem eyecektir. B e n bu i k i s i n i d e s i z i n b u açık
g e l e c e k l e r i g ö r m e k i ç i n b e k l e m e s i g e r e k i y o r d u . Ş u a ııd a o d a y j
g ü lü ğ ü n ü z e bağ ışlayacağ ım .”
h â k im b i r e d a i l e h a r e k e t e d i y o r v e D ü ş e s M a r i a o l a r a k gayet
Barba Rossa nııı. “ A çık sözlülüğünüze b a ğ ı ş l a y a c a ğ ı m . " d e r ­
g ü z e l r o l y a p ı y o r d u . A m a s a h t e k â r l ı k t a h e r a d ı m ı n , sa h te k â rlık
ken muhtemelen zihnind en, “ A ç ık g ö ğ ü s l e r i n i z e b a ğ ı ş l a d ı m , "
o r t a y a ç ı k ı n c a v e r i l e c e k ce zayı b i r k a l d a lıa a r t t ı r a c a ğ ı aşikârdı.
cümlesi geçiyor olm alıyd ı. Ç ünkü C o n ra d in a b i r k o r s a n g e m i s i
S ır l b u n u n i ç i n b i l e k e n d i n d e n e v v e l C o n ra d in a 'y ı k u rta rm a n ın
l^n (azlaca dişi idi. Göz u c u y la m uzip m uzip B e a t r i x e b a k t ı .
y o lla r ım d ü ş ü n m e y e b a ş l a d ı . Y i n e d e o n u n b i r r a h i b e g ib i değil
Henüz planlarının b itm ed iğ i a n la ş ılıyo rd u .
d e k ır k y ıllık s a r a y l ı g i b i d a v r a n m a s ı n ı h a y r a n l ı k l a iz liy o r d u :
“Ve yine ey asil d enizci! B u d ü ş e s k u l u n u z a d a b u g ü n ü n h a ­
"Siz b ü y ü k b i r k a p t a n , a s i l b i r i n s a n s ı n ı z y ü c e B a r b a R ossa.
tırasına şu iki rah ib e yi b ağ ış la y ın ız k i A k d e n i z ’d e s a n c a ğ ı n ı z ı n
Ş ü p h e s i z b u y a p t ı ğ ı n ı z â l i c e n a p l ı k A k d e n i z 'i n d ö r t b i r y a n ın d a
sonsuza kadar d a lg a lan m asın a d a im a d u a e d e b i l s i n l e r v e b e n
d u y u l a c a k t ı r ; l a k i ı t maiyetimdeki i n s a n l a r ı e s i r b ı r a k a c a k bir
ö z g ü r lü ğ ü k a b u l e d e m e m ! .. " onlara her baktıkça y ü c e k e re m in izd e n y a p t ı ğ ı n ı z â l i c e n a p l ı k l a
birlikte sizi daim a h a tır la y a y ım .”
N a s ıl y a n i h a n ı m e f e n d i ! .. S i z i s e r b e s t b ı r a k m a te k lifim iz i
g e r i m İ ç e v i r m e k te s i n iz ? ! ." “Hanımefendi!.. Eğ er asil b ir k a d ın o l m a s a y d ı n ı z v e a s a l e ­
tinizi zarafetle tezyin e tm e s e y d in iz b u t e k l i f i n i z d e n s o n r a sizi
"A sla!.. S iz in g i b i b i r y i ğ i t r e d d e d i l e m e z ! . . L â k i n b e n i m d e
(te esir dam ında z in c irle tm e m ge re kird i; o y ü z d e n ş i m d i bunu
b i r te k lif im v a r . E m i n i m , ş u h i z m e t k â r l a r ı m ı n ç e ş i t l i k a b iliy e , ‘
t e r i n d e n h o ş n u t k a l a c a k s ı n ı z . U n l a n s a t m a y ı p k e n d i k u lla r ın ı*
duymamış olayını. Eğ er sö y le d iğ in iz i y a p a c a k o l u r s a m l e v e n t l -

a r a s u ı a a l ı n ız v e u n l a r ı n y ü z l e r i n e b a k t ı k ç a , s e s l e r i n i d i n l e d i k ­ leriınin ganimet h u k u ku n a ria y e ts iz lik e d e r i m . "

ç e le z z e tli y e m e k l e r i n d e n t a t t ı k ç a C l e v e s d ü ş e s i n i n s i z e h a y a t ı K a p ta n B a r b a R o s s a ! . . O h a l d e b u ikisinin d iye tin i le v e n tl­


y u n c a b o r ç lu k a la c a ğ ın ı d a l m a h a tır la y ın ız ." e r in iz e b e n ö d e y e y i m , l ü t f e n o n l a r ı b a n a satın ız ki o n l a r d u a -
B e a l r ı * h i z m e t ç i l e r e b a k t ı . İ ç i n d e n . “A c a b a y e t e n e k l e r i v a r '"da. b e n d e h a y a l l e r i m d e s i z i şü k ra n d u y a ra k y a ş a t a l ı m ! "
•m . y e m e k p i ş i r e b i l i y o r v e y a ş a r k , s ö y l e y e b i l i y o r l a r m ı ? " d i y e
ğine f * ^ ° Ssa ö n l e n m e k ü ze re yd i. Ö n c e h i z m e t k â r l a r ı n e te ­
g e ç i r i y o r d u B ir b a l t a s o n r a B a r b a Rossa n m m ü z ik y e r in e b e d
k le ri " r k u y l a y a p ı ş m ı ş W i l l i a m ile S y b i l l a 'y a , s o n r a d a s arg ılı
144 a s ı n d a b e b e k tu ta n B e a t r ix 'e b a k t ı v e se sin i yü k se ltti:
r apaziarcıan oeDeK p eyd ah lam ış rahib eler için şûlw ! g ir e r e k B a rb a R o s s a 'n ın ardından gidiyordu Rahibe
mak ha!.. İşte buna gülerim !.. O n ları sana sattım gitti- ^ id 11,111 *?,„ ö z e r in d e ne k a d a r iğ re ti duruyorsa bu cilveli alet
Barb a R o ssa'ııın sözü b itm ed en b ir levend bebeğe^, • ŞİİĞ
■vİ o(ie
n u nO d«j e r e c e y a k ı ş m ı ş t ı haspaya. Cümlelerinin arasına

alay edercesine gülm üştü. O an d a B e a trix 'in kalbindeki acı ^ ^" 'tırd ığ ! ş u h v c <lavt’tkâr t a v ı r l a r ile karşısındaki erkeğin
lerinin acısın ı unutturdu ve yüzü kıp kırm ızı oldu. Bebek ^ 5' * t ı k l a m a y ı iy i b e c e r i y o r d u . Barb a Rossa onu ya öldüre-

dahlam ış b ir rahib e olm ak a ğ ırın a g itm işti. Yine de k u c a ^ k'ya tu z a ğ ı n a d ü ş e c e k t i . R o s s a 'n ı n iki karış yakınına kadar

bir bebek ile anne gibi görünm ekten b ah tiyarlık duyduğu^ leriecligi s ı r a d a . " A z ıc ık d u r u n y ü c e kaptan!" dedi. Sonra yavaş

hissetti. M anastırlı b ir b a k ire yd i am a b ir bebek kucağına y ^ vaŞ e lin i d e k o l t e k ı y a f e t i n i n g e r d a n ı n d a n koynuna sokarak


şacaktı demek k i... şuh k ıv r a n ış la r s e r g i l e m e y e b a ş l a d ı . Bütün levendlerin gözle­
m d e k e n d is in i t a k i p e t t i ğ i n i b i l e r e k koynundan kadife bir kese
“Ama yüce Efendi!.. A kd eniz’d e sizin le biz yeniden karşe
çıkardı. E l b e t t e d i r i g ö ğ ü s l e r i n i d e c ö m e r t ç e sergiledi ve Barba
taştığımızda siz bana borçlu nıu olm ak istersin iz, yoksa benim
size borçlu olm am ı m ı?" Rossa'ııın b a ş ı n ı d ö n d ü r m e y i b a ş a r d ı . Sonra muzaffer denizci­
nin elin i t u t t u , y u k a r ı y a ç e v i r d i v e d i ğ e r eliyle avucuna altınla
"Hanım efendi, A llah sizin kocanıza sa b ır ilısan etsin. Bağış­
dolu k e s e y i b ı r a k ı r k e n p a r m a k l a r ı n ı e l i n d e gezdirmeyi ve sıcak
ladık ya işte. Katınızda d eğerleri ne ise kabulüm üzdür, levend-
lerlm e ödeyiniz! Ve artık yakam ı b ırak ın ız ." nefesini s a k a l l a r ı n ı n k ı v r ı m l a r ı n d a duyurm ayı da ihmal etmedi.

“Son b ir rica yüce B arb a R o ssa!.." 0 s ır a d a k a p t a n D o r i a k ı l ı ğ ı n d a k i a d a m , o l u p bitenleri hayretler

Herkesin yüreği ağzına gelm ek üzereydi. Conradina sanki iç in d e s e y r e d i y o r v e y a l n ı z c a s u s u y o r d u .


Beatrix. "İşte b e n im C o n r i'm !" dedi içinden. "Özgürlüğü için
Hızır Reis’in sabrını deniyor gib iyd i. B eatrix b ir çu val inciri ber­
biriktirdiği b ü tü n a ltın la r ı b a ş k a la r ın ın özgürlüğü için feda et­
bat ettiğini düşünm eye b iie başlam ıştı. O ise p ervasız sözlerini
sürdürdü: mekten çe k in m iy o r." B a r b a R o ssa’y a T ü rk olduğunu söylemek­
ten işte o a n d a v a z g e ç ti. Ç ü n k ü Co nri’nin yaptığı şu fedakârlık,
Gördüğünüz gibi şu rahibe kardeşinizin e lle ri yanm ıştır. Siz
d e n a z ik bir beyefendiye benziyorsunuz. E lle rin e merhem sür- vicdan te ra z is in d e o n u n uğruna harcanacak iki öm ür ederdi.
me..."
Ve Barba R o s s a 'ııın k a ç a r c a s ın a ondan uzaklaşması herkesi şa-

d a n !Y
" e te r k a d ın , fikrim i değiştirm eden hepiniz y ık ılın karşım­ Ş irtm ıştı.
İlerleyen saatlerde A ragonlu dostların kadırgaları kadınları
^ ' a r m a y a gelmedi elbette. L e ve n d le r yedekledikleri kalyon
H ız ır R e i s ö f k e s i n e rağ m en kâtib in e gerekeni y a p m a s ı n ı
kadırgalardaki band ıraları söküp serenlerdeki sancakları
anlatan bir b a k ı, g ö n d e rd i. B irk a ç d a k ik a sonra E n d ü l ü s l ü b ir

bekim Beatrtx'in e i i n e . y a n ı k i a r i ç i n h a z ı r l a d ı ğ ı m a c u n u sürü- a ettiler. S icily a lim anına girip ka raya ayak b astıklarında

- oııradlna da d ü ş e s i n k o s t ü m ü i ç i n d e k e n d i s i n i d a h a Ç^ 1
lan izliyo rd u. Akdeniz lim an la rın d a k i bütün esir pa2arl 0gece Beatrix. e sir dam ında yanan avuçlarının sızısını his-
Sicilya e sir pazarının da e rk e k le r ve kadınlar iç|n îf‘ sederek sabahladı. H iç uyuyam am ıştı. Yalnız bir ara dalar gibi
m esi vard ı. K ız ıl Sakal b ir gecenin k irası için oraya nç ^ olmuş. lla Sündüz Conradina'nın göğüsleri arasından çı-
filo ri ödeyecek veya kaç e s iri p azarcıya devredecekti, kardığı altın kesesini, kendisi bekâret kemerinden çıkarırken
görm üştü. Korkarak uyandı ve bu kâbusun etkisiyle çatlayan
bilem ezdi am a bunu daha ucuza getirm ek için herkesi üst ^
yığm aktan çekinm em işti. dudağı, avuçlarındaki acıyı b astırdı. Sabah bütün esirlere arpa
tayını dağıtılırken onlara çorba getiren m uhaliz, hazırlanma­
larını söylemişti. Rahibe kılığında Düşes M arla ile çocuklar
William ve Sybilla, Beatrixiıı kucağında bebek Anne. Conradi-
nanın maiyeti olarak bir arab aya doldurulup tepelerin ardın­
da oturan valinin sarayına doğru yo la çıktılar, llç muhaliz ve
bir çavuş eşliğinde elbette. Yine kaderleri değişmek üzereydi
ve Beatrix. hâlâ Billure olup olm am ayı düşünüyordu. Uzun
bir tırmanışın sonunda tepeleri aştıklarında öğlen sıcağı bas­
tırmak üzereydi. Bir çeşme başında durdular. Atlar sulanacak,
çocuklar nefes alacaktı. Muhafızların başındaki adam, ihtiyacı
olanların burada gidermesini söyledi. Conradina çalılıkların
arkasında kaybolduğunda çavuş peşine b ir muhafız gönderdi.
Diğerleri beklemeye başladılar. G arip olan o ki ikinci giden de
gelmiyordu. Çavuş bu sefer kendisi gitti. Onun uzaklaşmasıyla
birlikte son iki muhafız rahib e kılığındaki düşes ile Beatrix in
üzerine saldırdılar. B eatrix bunun bir plan olduğunu anlamıştı.
Önce onlara dinden b ahsetti. Rahibelerin kendilerini k ilis e y e
adadıklarından, M eryem A na gibi bakire olmaya yeminli o l­
duklarından ve bir erkekle beraber olamayacaklarından (alan
anlattı. K o llarıyla arkasından kavrayıp öpmek isteyen muhafı-
on pis ter kokusundan igreıımişti. Kendisini çekmeye çalıştı.
^ühahz. göbeği hizasından onu k a v r a y ı p kaçırmamak istiyor.
>andan da elini giysisinin altına s o k u y o r d u . Beatrix n e ka -

149
başladı. A d am ö n c e şaşırd ı. Beatrix Müslû-
dar çırpınsa k u r t u l a m a m ı ş t ı . A d am e lb is e s in in önünü y ,r l
fürkÇe >’a,va Yaz,köy den ço cu k k en k açırıld ığ ın ı anlatmaya
ü z e r e y d i B i r d e n b e l i n d e n y e r e b i r ş e y i n d ü ş t ü ğ ü n ü g ö r d ü Bj[
mail bir teredd ü tten s o n ra v a h ş e tle üzerine çullandı
p a r ş ö m e n d i b u . B e a t r i s i b ı r a k ı p d ü ş e n p a r ş ö m e n i a l d ı . Oîe rl|v
d e ş e k ille r v e ç i z g i l e r v a r d ı . S o n r a B e a t r i x e d ö n ü p b o z u g bl[
t>aŞ|adl . k o n u ş t u ğ u n u k im sen in d u ym am a s ı için eliyle ag-
T ü r k ç e ile s o r d u : 11,118 kapadı Bca trix nefes a ld ık ça k esik kesik Fatiha sure-

• H a r ita d ır b u ? " 10 ^unıaya başladı ve. “ B u s u re y e in a n ıy o rsa n beni bırak!”


T Slni°id i Nafile! - A d am d a h a lazla ö fk elen m iş, s a ld ırıyo rd u
dl>t’ ydiardır İçin d e taşıd ığı M ü s lü m a n k im liğin den de utan-
B e a t r ix o n u n n e d e d i ğ i n i anlamazlıktan gelmişti. Adam bir
^ Yalan söylem ediğini g ö s te rm e k iç in b u s e fe r İh la s suresini
m ü d d e t h a rita n ın ü z e rin d e k i y a z ıla r ı okumaya ç a l ı ş t ı . N e ha­
kumaya başladı. A d am ın ce v a b ı. "K a ııd ıra z a k s ın b en i? Seni
r ita s ı o l d u ğ u n u ö ğ r e n m e k istediği belliydi. Beatrix A lm a n c a
kilise azlftesi!" d em ekten ö te b ir d e ş id d e tli to k at old u . Beatrix
k o n u şa ra k o n u n b ir h a z in e h a r it a s ı olmadığım, sevdiği b in in-
tokalın etkisiyle s a vru ld u v e ç ığ lık çığ lığ a ağ la m ak ta ola n be­
s a n d a n h a tır a p a rş ö m e n o ld u ğ u n u , haritaya benzeyen çizim -
beğin üzerine d üştü. B e b e k d a h a fazla a ğ la m a y a b aşla m ıştı. Bu
I t r i n n e a n l a m a g e ld iğ in i b i l m e d i ğ i n i söyleyip el iş a r e t l e r i y l e
adam hayvanın biri o lm a lıy d ı. " S u s tu r su pizi; yo k s a m ben sus­
d e u z u n u z u n a n la tm a y a ç a lış tı. A m a n a file , adamı ik n a e d e ­

medi. B u a r a d a W illia ın v e S y b i lla , a n n e l e r i n e saldıran adam ı


tururum!" diye h a n ç e rin i ç e k ip ü z e rin e y ü rü d ü . B e a trix önüne
atılıp onu du rd u rm aya ç a lış tı. Y a lv a r ıy o r d u :
ondan u z a k l a ş t ı r m a y a ç a l ı ş ı y o r l a r d ı . Y a z ık k i iri yapılı m u h a fız
her İki ç o c u ğ u d a b i r e r t o k a t t a y e r e s e r d i . B e a t r i x . B a r b a r o s 'u n "Bebeğe dokunm azsan s a n a h a z in e b a ğ ış la rım ."

le v e n d le r i a r a s ı n d a b u t ü r d e n a d a m l a r b u l u n m a s ı n ı a n l a y a m a ­ "Hazine benim dir!" d iy e s ırıttı a d a m , to rb a s ın a koyduğu ha­

mıştı. Türk o l d u ğ u n d a n u ta n ç d u y d u v e t e k r a r B i llu r e o lm a k ta n ritayı işaret ederek.

o anda vazgeçti. O n l a r a i ş l e m e k ü z e r e o l d u k l a r ı s u ç u H ır is ti­ "Ama ben peşin h â zin ed en b a h s e d iy o r u m . Bebeğime -ağzın­


yanlık gibi İslam d in in in d e g ü n a h s a y ı p y a s a k e t t i ğ i n i s ö y le ­ dan böyle çıkmıştı- z ara r v e r m e z s e n s a n a a ltın bağışlarım."
mek çare değildi elbette. K o rs a n lığ ın in s a n l a r ı t a b i a t l a r ı n d a n Muhafız çevresin e b ak ın d ı:
sıyırdığı hususunda şüpheye düştü. A d a la rd a k i R u m la rın v ey a "Nerededir a ltın la r?”
Akdeniz çevresindeki her dinden v e h e r ır k ta n g e n ç le r i n T ü rk
Önce bebeğim den -bu s e fe r b ile re k söylem işti ve b u n d a n
gemilerine levend yazılabildlklerlnl düşündü. B ir y a n d a n a ğ lı­
hoşlandığım hissetti- u zak laş!"
y o r. diğer yandan haritasını geri almak için y a l v a r ı y o r d u . G özü
rini Zaktan Conradina ile iki muhafız göründüler. A d a m h a n ç e -
dünmüş muhal,z.n hiç oralı olmadığın, görüp g ö z y a ş l a r ı n ı a r t -
J j r ,r,x^n b°Sazına dayayıp fısıldadı:
«' ° yalVJr,rkl' " adam- “i f n ı l z l görelim vre; hazine harda­
sın. sonra ç ö z e r i ı ! " diyerek torbasına koydu. Beatrix bu sefer Simdi - 1 l<onu2ursan veya haritadan b a h s e d e r s e n ö l e z e k s i ı ı !
göster bakalım şu altınları."
150
“Gizlice mi olsun, herkesin önünde m i?"

Adam kolundan t u t u p o n u ç a l ı l ı k l a r a d o ğ r u sürüklen, dina'y> m erak ediyordu. Tam sorm ak İçin fırsat
başladı. Beatrix g ö z u c u y l a a r k a d a ş ı n a b a k t ı . C o n r a d i n a b l t u * geatrik' Co"ra (ta en sevdiği sesi duydu. Ne çare ki titre-

perişan, s ü r e k l e n i r g i b i y d i . Y a r ı ç ı p l a k t ı . D ü ş e s k ıy a fe tle ri p l" k0" ad'gl * ordu:


çalanmış v e y ü z ü m o r a r m ı ş t ı . G ö z g ö z e g e l d i l e r . Y aln ızc a. yeı*kçlkiy° radamın para hırsı kurtardı bizi sevgili Beatrix-lm!"

rl!” diye f ı s ı ld a y a b i l d i . O d a . “Y a p m a ! " d e r g i b i k a ş ın ı kaldım, -Nası^m Conri- nasılsın güzehm?”


B e a t r i x y i n e b i r p l a n ı v a r d ı r d i y e r e k a d a m a d i r e n m e y e karar •susmakla yetindi. Beatrix onun kederli yüzüne bakar-
v e r d i . C o n r a d i n a 'y a y a r d ı m e d e r g i b i k o l u n a g i r m e y e çalışı. „ haritasını merak etti:
A d a m o n u k o r k u t m a k i ç i n h â l â a ğ l a y a n b e b e ğ e d ö n ü p baktı -Peki Türk m uhafızlarına ne old u C o n ri?”
B e a t r i x ç a r e s i z t e k r a r ç a l ı l ı k l a r a y ö n e l d i . B e k â r e t k e m e rin d ek i ç ;vap düşesten geldi. C o n rad in a konuşam ayacak kadar bit­
a l t ın l a r ı v e r m e y i , a m a e ğ e r y i n e s a l d ı r ı r s a t ı p k ı a n n e s i g ib i canı­
kindi:
n a k ıy m a y ı a k l ı n a k o y u p k a r a r l ı a d ı m l a r l a i l e r l e d i . A d a n ı, “Yeter •Korsan taciri onlardan v ah ş i çıktı. H epsini çengellere ge­
gittik!" d e y i p o n u n ö n ü n e g e ç t i ğ i s ı r a d a s e n d e l e d i . B ird e n ba­ tirip yoldaki ağaçlarda salland ırd ı. İçle rin d e n yalnızca birini,
cağını t u t m a y a ç a l ı ş m ı ş a m a ü z e r i n e y ı ğ ı l ı v e r m i ş t i . B ea trix 'in ayağındaki ok yarası olanı -elbette elm as tozu ile yarasın ı tah­
s o n g ö r d ü ğ ü ş e y , a d a m ı n b a c a ğ ı n a s a p l a n m ı ş b i r o k t a n fışkıran
kanlar id i. riş ve bacağını kangren ettikten sonra- a ta ters b indirip Barb a
Rossa’ya geri gönderdi. Kızıl Sak allı kahram anım ızın bunu du­
yunca ne yapacağını kim se kestirem ez e lb ette.”
Altı gün sonra Beatrix, C le v e s'te Dük III. Jo h n 'u n şatosunda
sevgili Conri si ile kucaklaştığınd a o kendine güvenen, hayat
G ö z le r in i a ç t ı ğ ı n d a b a ş u c u n d a D ü ş e s M a r i a 'y ı g ö r d ü . Dü­
ş e s iki g ü n d ü r b a y g ı n y a t tı ğ ı n ı, ç o k ş ü k ü r S i c i l y a o r m a n la r ın ın dolu genç kızdan hiçb ir e ser b ulam ad ı. B o y n u n a sarılan bitkin

a r a s ın d a v e e m n iy e tte o ld u k la r ın ı s ö y lü y o r d u . E l i y l e om zunu ve bıkkın kadın. "Düşes M a ria iyi b ir insan Beatrix, bebeğini

yokladı. Bir a ğ r ı h i s s e d i y o r d u s a n k i. E l l e r i n i n s a r g ılı o ld u ğ u n u kurtarmak için yaptığın fed a kârlıkla rı u n u tm aya cak tır!" d iye
o vakit lark etti. D ü ş e s s e v i n ç l e a n l a t ı y o r d u . mırıldandı. Sesinde Beatrix i te se lli arzusu v a rd ı am a aslınd a
B e r e k e t v e r s i n . K a p ta n D o r i a 'n ı n gönderdiği ikinci g ü v e r ­ koıdi içindeki kederleri te se lli e tm e ye çalıştığ ı b elliyd i. Beat-
c i n k e b a p olmamış, g e r ç e k te n d e b i r e s i r tacirinin penceresine r« bekâret kem erindeki altın la rd a n b ah se ttiğ in d e de h iç ce v a p
konmuş Adam y ü k l ü c e m ik t a r d a p a r a İle e s i r p a z a r ı n a koşmuş. rn>edi, boş gözlerle yüz ü n e baktı, av u cu n u yan m ak tan leke-
Bizi satın almakmış niyeti. Tabii daha yüksek f i y a t a satm ak için-
“ 'uşmuş avucunun içine a lıp ağladı.
Ne ki esirler arasında olmadığımızı, arabalara bindirilip uzak-
la ş tı r ıl d ı g ı ı n ız ı anlayınca peşimize düşmüş “ Düşes anlatırken lle J T Beatrix ,)aS lm yastığ a gö m üp b in le rc e d ü ş ü n ce
akan >
p tll çkl rch. C a n ro d in a 'n ın yan o d a d a se ssizce
152
yaşları onun boğazına h ıçk ırık o lu p d ü ğ ü m len iy o rd u

153
Yaşadıklarından sonra yeniden Billure olmasın,n 1519
olduğunu düşündü. Tıpkı Sainl Alkala «ibi. Haya| h<yj]
şey avucunda kalan yanık izleri idi. Bohçasında M
cukluk fistanını çıkardı,
__________ koklayıp
. ----- ---- koklayıp yeniden
"Z 'K ıvoKiayıp y,-nir|(.,. a'118' ^
tu. 4
artık o hayata da. o uzak hatıralara da veda etti. Her v'
yasında onu alıp götüren Saint A lk a la y , d ü ş ü n d ü . o n u „ ri
olmaması İçin Yaradan a y a l v a r d ı . H a y a l o l m a s ı n d a n k , , , ^ '
tek gülümseme, hatırasına yapışacağı t e k g e r ç e k o y d u . Yüz„
hiç güldürmeyen kaderinin k e n d i s i n e e n b ü y ü k ihsanı say()"“
haritası bile a r t ı k hayal o l m u ş t u . E l b e t t e k i C o n r a d i n a h a y a l *
ğildl ama o da üç hayduttan g e r i k a l m ı ş b i r h a y a l e t e d ö n m ü ştü
Sabaha karşı hayatındaki t e k g e r ç e g i ı ı y a n ı n d a o lm a y a , onun
yanında olabilmek için de A n n e b e b e ğ i n d a d ı l ı ğ ı n ı te k lif eden Zihnimde yine aynı soru: H uzuruna va rın ca hangisini söy-
Düşes Marla va evet demeye h a z ı r olduğunu d ü ş ü n d ü . B undan , me'|iyjm? 0 kadar çok konuşacak şey b irikiyo r ki!.. Sözgelimi
böyle yeni hayallerini b u b e b e k l e b i r l i k t e b ü y ü t m e z s e sonunda çpanya sarayından tabakhanedeki yam ak lara v arasıya kadar
hayalete dönüşeceğinden k o r k t u . V e o g e c e g ö z y a ş la r ın ın sı­ bütün kış boyunca M adrid halkının konuştuğu cinayeti anlat­
caklığını yitirdiğini hissetti.
malı mıyım? Cesedi çengele asılm ış ola ra k bulunan bu saray
muhafızı cinayetini Portekizli Isab e lla 'n ın işlettiğine inanan
saraylılardan bahsetmeli v e y a K a rlo s K ral'ın , tahta çıkışının
dördüncü yılının kutlandığı karlı gecede, “ B arb aro şo a d ı n ı
artık duymak istem iyorum !” d iye rek hakkınd a ölüm f e r m a n ı
yazdırdığını ona bildirm eli m iy im ? B u n u söylersem T l e m s e n
ve Oran da kellesine ödül konulduğunu d a s ö y l e m e m g e r e k i r
çünkü. Kaptan Doria'nın d e nizlerd e k end isini a l d a t t ı ğ ı n ı s ö y ­
leyerek her yerde adım m a skara ettiğini e l b e t t e g i z l e y e m e m .
f-ski kâtibi Ernesto’nun ihanet üstü n e i h a n e t e d e r e k k e n d i s i n e
hmbir tuzak kurduğunu an latm am d a g a m m a z l ı k s a y ı l m a z . E n
kulüsü de ağabeyi K a n ca O ru ç R e i s ’i n ş e h i t o l d u ğ u n u o n a n a s ı l
anlata ca ğ ım ? V e l h a s ı l T l e m s e n ' d e y a ş a d ı k l a r ı m v e ö ğ r e n d i k l e r i -
154
155
m i n C e z a y i r 'd e k i y a n s ı m a s ı n ı n k ö t ü o la c a ğ ı , e „

S e r ş e l v e B e c a y e 'd e h a l k ı n k o r k u s u n a y o l a ç a c a ğ , ' v a b ilird i. A m a b u h e rif d e b e n im portolanla-


i„ ben' “"'e her anl|dlğ,nda Çiko'ya “ Poh yesin!”
i ş l e r i n i n z o r l a ş a c a ğ ı k e s i n d i . A c a b a o b u n l a r d a n h a n ** ^
e d iy o r d u . Ç ü n k ü a n lıy o r u m ki haritaları çalıp
d u y m a k i s t e r d i ? A ğ a b e y i O r u ç 'u u y a r m a m i ç in b e n f ^ ' S
sadece göstermelik kısmı imiş. Tuzağa göre o
k e n g e ç k a l d ı ğ ı n ı o n a n a s ı l s ö y l e m e l i y d i m ? ! , A kcle„j
^lûrmeSİ' i5' oru ç Reis i öldürecek, bu arada da Kaptan Do-
i y i d e n i y i y e r a k i p o l d u k l a r ı K a p t a n D o r i a ’n m , a ğ a b e y i i " ^
r,finsen e ^ H)Zır peis'i oyalayacak, imdadına gelmesine
d o n a n m a s ı t a r a f ı n d a n k u ş a t ı l ı r k e n k e n d i s i n i d e n iz le r d e " 4"*''
f|a icadırğ’1 .ek|erm |ş. Bu planın işlem eye başladığı günler-
m a k i ç i n m a h s u s k a r ş ı s ı n a ç ı k ı v e r d i ğ i n i v e a r a la r ın d a k i
fırsa' veI^ is de beni K a n c a nın yan ına gönderm işti. Kanca o
K a ı ı c a 'y a k u r u l m u ş t u z a ğ ı n b i r p a r ç a s ı o l d u ğ u n u m u ? K â t i b i
de HlZ!^leIllseıı. Oran v e B e c a y e ’y i almış, H alkulvâd'deki beylik
n e s t o 'n u n . . . N e d e n ş u E r n e s t o 'y a t a k ı l ı y o r u m k i? B e n im

a l m ı ş b i r k â t i p o l d u ğ u i ç i n o n u k ı s k a n ı y o r m u y u m y o k sa ? S,,!kezini Tlemsen'e taşımıştı.


Reis sık rüya görür, rüyalarını yorum lar, yorum ları
K a ra rım ı v e rd im ; s a r a y m u h a f ı z l a r ı n d a n b ir in in cesedi<*„ H'"A tık ç a da rüyalarına daha fazla sığınırdı. Bab ası ile ağa-
l a z l a c e z b e t m e z d i . N a s ı l o l s a h e r y ı l k a r l a r y a ğ m a y a başladı,
İ0İ,'„ bu rüyaların başk ahram anları idiler. O na ne yapma-
kgyj Kanto
g ı n d a b i r m u h a f ı z d a h a ç e n g e l e a s ı l m ı ş o l a r a k ö ld ü rü lü y o rd u
gerektiğini rüyasında söylerler, o d a u ya n ın ca aynısını yapar-
A m a k a l l e ş k â t i b i E r n e s t o 'n u n n e h a l t l a r k a r ı ş t ı r d ı ğ ı n ı elbette
' \ma bu seferki rüya biraz d a h a farklı olsa gerek ki yan ınd an
b i l m e k i s t e y e c e k t i . E n a z ı n d a n P a p a n ı n f e d a i l e r i n d e n olduğu-
ayrılırken bana son olarak, "S id i Can, ye re düşen sancağı e vv e l­
n u v e g iz li b i r g ö r e v i l e y a n ı n a g e l d i ğ i n i ö ğ r e n m e s i gerekirdi
ce yerine koyam ıyordum , bu sefer h iç kald ıram ıyo rum ! Ağama
V e n e d ik , F l o r a n s a , R o m a v e C e n o v a k e n t d e v l e t l e r i n i n genel
yetiş, dikkatli olsun!" dem işti.
k o n s e y i n d e . K ız ıl S a k a l l a r ı n A k d e n i z 'd e n e l e r y a p t ı k l a r ı v e ile­
Yaz sonuydu ve bir Po rtu g a l k a lyo n u n a bindim . Ö nce Ba-
r i d e n e l e r y a p a b i l e c e k l e r i g ö r ü ş ü l ü r k e n o r a d a b u lu n d u ğ u n u ve
leyr'e. ordan Tlem sen'e v araca k , K a n c a 'y a B a rb a R o ssa ’nın
P a p a t a r a l ı n d a n g ö r e v l e n d i r i l i p k â t i p s u r e t i n d e H ı z ı r 'a yam an­
söylediklerini iletecek v e h e r y ıl o ld uğ u gibi te şrin le r geldiğin­
m a k a s t ı y l a A k d e n i z 'e g ö n d e r i l d i ğ i n i b i r b i r s a y ı p dökm eliy-
de Malaga'ya geçecek, a rd ın d an R a h ip O je d a ’nın yan ına v a rıp
d l ı n . H e m , " S iz in k â t i p e d i n d i ğ i n i z E r ı ı e s t o . m e ğ e r b i r vakitler
kışı sırlarımla baş başa geçire ce ktim .
a d ı A k d e n i z 'd e s ı k d u y u l a n a c ı m a s ı z K a p t a n D o r i a 'ı ı ı n y a n ın d a
Tlemsen'e vard ığım d a o rta lık toz d um an idi. O ru ç R eis ve
d o l a n ı p d u r m u ş v e n i h a y e t k ı ş l a d ı ğ ı n ı z ş u C e z a y i r 'd e e şiğ in iz e
askerleri İspanya'ııın kızıl ce k e tlile rin c e kaled e ku şatılm ış, ç a ­
k a p a ğ ı a t m ı ş b i r h a i n d i r ," c ü m l e s i n i s ö y l e r k e n i ç i m i n y a ğ l a r ı da

e rird i. H a r ita ç iz m e y i, p u s u la h a z ır la m a y ı, u s t u r l a p ok um ayı tışmalar devam e tm ek teyd i. B ir P o rtu g a l g e m isind en inm iş ol­

b ild iğ i iç in e n y a k ın ın ız a k a d a r d a sokulabilmiş ü s t e l i k . " dem e­ mayı lehime çevirdim v e İs p a n y o lc a k o n u ş arak ta c ir kılığında

y i d e i h m a l e t m e m e l i y d i m . B u d u r u m d a g i d i p d e g e r i d ö n n ıe d i- bir hana yerleştim. H a n d ak i h ü c re ko m şu m En d ü lü s'te n gelm iş


murahhas idi. K e n d isin e c ö m e rt ik ra m la rd a bulund um . Soh-

157
bel esnasında o akşam kalede yapılacak bir divandan I , ık k o n u ş a lım emir hazretleri: daha açık konuşalım
Kanca Oruç Reisin tepelenmesi için bütün hasından,, k *11 P‘'"'ki'lıer kim e şe k , biz semer! Siz benim yirmi bin aske-
a, bir divan İmiş. Elbette gerekeni fedakârca yaptım bel''1*'*' i l e r i m s a n ı y o r s u n u z ? Siz enfiye çekip karılarınızın
_
■kıyafetlerini 0
^___ o gecelik---- ogasp —r - - t' divan Di
edip başladığı,1<)a8' Sir‘l rin" "nd •zevk u safa s ü r e rk e n Kancalı korsanla benim kızıl co-
ılka m
halka u ra h h a s la r a
murahhaslar arasındaki veri.™----
r a s ın d a k i yerime geçtim. vnund»*'-" ^
fi»'
Divanın birinci halkasında Enked şeyhi, Oran -onlar Vah,a, plilerim sava5l' lı cvi?.(icn getir(||gim on bin askerimi unutma
diyorlardı- markisi. Ceneviz elçisi. İspanyol komandor bir Vw •Benim de a
da. Tlemseıı'ln eski emiri ile Hcrberi kıyılarının Melila, Blmj T a m ' çarşına pazar versin! Zafere er. ganimet al."
Ucda. Semma, Buruciye. Mecene gibi yerleşimlerin şeyh, Sü| 'Iyiya|ışm.ıdaıı sonra divanda her kafadan bir ses çıkmaya
lan. emir ve beyleri diğer yanda oturuyorlardı. Müslümanla,
İle Hıristiyanlar. güya binıaye edilenler ile himaye edenler; ama
“ tiden ne gelir; bu sünepeM üsl..." _
hakikatte sömürülenler ile sömürenler... Şiddetli tartışmalar
•Kene gibi sırtımıza yapıştınız, kanımızı emiy...
oldu. Herkes birbirine bağırıyordu Sonunda Tunus emiri, Vah-
■Kanca nın ve Hızır Reis'in yaptıklarına şimdi hak veresi..."
ran markisine dönüp açtı ağzını, yumdu gözünü:
"Yazıklar olun size! Ben sizi kendime velakâr dost bilirdim •At sahibine görekişn..."

Oç yıl oldu, memleketimden, sultanlığımdan ayrıldım da beni ■Amansinyor..."


hiç arayıp sormadınız. Halin nedir, demediniz. Malımdan, mül­ ■Dlyavolo!.."
Bütün gürültüyü bir hançerin tavana saplanırken çıkardığı
kümden. hazînemden oldum da dönüp bakmadınız. Devletim
bir fırkalecl gidisine nasip olurken kılınızı kıpırdatmadınız!' sesböldü. Bütün başlar, belindeki hançeri tavanda zıııgıldatan
Markinin öfkesi ondan aşağı çıkmadı: adama çevrildi. Nefes nefese içeriye girmiş anlatıyordu:
"Bre dlyavolo, bu ne biçltn sözdür? Evvelce ne muradın 'Muhterem asilzadeler!.. Bilir ve istersiniz ki ya taht ola, ya
var İse Irana bildirsen gerekti. Hiçbir firkateci serseri, kral İle baht ola. Barba Rossa bir ikcıı iki olmuştu. Hayalet gemiler yüz
Iraşa mı çıksa gerek. Bildirse İdin, mal ile mi. yoksa asker ile iken bini bulmuştu. Kadirkale mi ne diyorlar. Pantelleria ayrı,
mİ. derhal İmdadına koşardım! Çünkü senin o firkateci haydut Cezayir ayrı, Tunus ve Tlemsen ayrı baş verm eye başlamıştı.
benim de kalemdeki zahire ambarlarına girecek buğdaylara Ama İşte bugün, bu iki belanın birinden, Kanca'daıı kurtuldu­
mâni oldu, gemilerimizi ele geçirdi. Şimdiyse o Kancalı kâfir yü­
n u z gündür. Müjdeler olsun!”
zünden Oran da açtık başladı. Sıkıntımız seniııkinden büyükken
Sonrasını Hızır Reis e olduğu gibi anlattım. Karşılıklı g ö z y a ş -
sana nasıl yardım edebilirdik?!.'
" m“ ' ^birimizden gizlemeye çalışarak:
'Kanca ya karşı ayak dirememi söylerken böyle dememişle
nlz aıııa!" nz m<;cks,c sevinç çığlıkları atılm aya b a ş l a n d ı efen-
evvel birbirlerine çem kirenler artık k u c a k l a ş ı y o r l a r -

159
dl Kanca Oruç Reisin m a ğ l u b i y e t , h a b e r i b e n i de Sar
A m a o n d a n daha s a r s , o o l a n ş e y b u h a b e r i g e tir e n ki, >
mem oldu. Poh y iy e s i k â t i b i n i z E r n e s t o . O r,aılk
olup b ite n le r i b a l l a n d .r a b a l l a n d ı r a a n l a t ı , . K a n c a O ruç >
nasıl t u z a ğ a d ü ş ü r d ü k l e r i n i, s o n l e v e n d i n e k a d a r h e psini
k ırd ık la rın ı, s o n h a m l e d e iki y ü z k i ş i b i r d e n ü z e r in e
(a n d ık la rın ı, b u a r a d a s iz i A k d e n iz d e n a s ı l o y a l a d ı k l a r ı ^
d u n a g e le m e y e s in iz d i y e ü z e r i n i z e K a p t a n D o r i a ile g ö s,erı^
İlk g e m ile r g ö n d e r d ik le r in i, K a n c a n ı n C e z a y i r 'e , s iz in yanm„ 4
k a ç m a k is te d iğ in i a m a T a r r a r e 'd e ı ı g e l e n M ü s l ü m a n a s k e r le r
ç e v r e s in i n a s ıl s a r d ık la r ın ı b i r b i r d i l l e n d i r d i . H a t t a b u aşam am

m e rh u m a ğ a b e y in iz in l e v e n d l e r i n i k u r t a r m a k iç in o n la ra kaç,, tesi gün her şeyi araştırm aya karar verm iştim . Kızıl ce-
te k ili e ttiğ i v a k it l e v e n d le r in h e p b i r a ğ ızd an . 'S ü r a h i kırılırsa HileTnehrin ilerisine ağ atıp m erhum K a ııca'n ın sürüklenen
k a d e h o r t a d a k a lm a z : e y s a k i, b a ş g i t s e a y a k p a y i d a r olmaz.
cesedini denizden çıkarm ışlardı. M eğer İsp an ya kralına onun
D izim s e n d e n ö lü m ü z a y r ıls ın . S e n i n k ı lın ın g i t t i ğ i y e r d e bizim
ölümünü ispatlamak için başım kesm işler v e kıl bir çu val için ­
b a ş ım ız (e d a d ır,' d iy e a h m a k ç a (!) ö l ü m e g i t t i k l e r i n i söyledi.E n
de bala yatırıp krala göndereceklerm iş. A rd ınd an lim andaki
z iy a d e d e , kızıl c e k e tlile r in l e v e n d l e r i a v l a m a k iç in tu z a k üs­
Müslüman gemilerini b irer b irer yağ m aya başladılar. G ü v e rte ­
t ü n e tu z a k la r k u rd u k la rın ı a m a b a ş l a r ı s ı k ı ş ı n c a , 'P a la mardi-
ye çıkmış armada donanım ım d eğiştiriyor, karin aları b ü y ü y o r­
yos sinyor!' d iy e re k ö l ü m d e n k u r t u l d u k l a r ı n ı , a v a n a k T ürklerin
lardı. Renkler daha ziyade zaler se vin cin i ya n sıta ca k to nlardan
k e n d ile r in d e n a m a n d ile n d iğ i z a m a n a d a n ı ö ld ü r m e d ik le rin i
alay ederek a n la tm a s ı a ğ ır ım a g itm iş ti. Y ü r e ğ im i y a r a l a y a n son seçiliyordu. Tebdil giyinip lim ana vard ım . M eğer K a n ca O ru ç

cümleleri, Kanca, yanında s o n l e v e n d i n d e ö l d ü ğ ü n ü göresiye Reis'in başını yine onun te k n ele riyle İsp a n y a 'y a g ö türecekler­

kadar ayakta kılıç s a lla d ı v e e n s o n u n d a a l d ı ğ ı ik i o k yara sıy la miş. Derhal bir plan yaptım . B u gem ileri kaçıracak tım . E n a z ı n ­
sendelediği sırada üzerine a tıla n b i r k ız ıl c e k e t e h a m l e yaptı dan merhumun karinasına kanca resm i çizdirdiği T u rn a i s i m l i
Iklslnlıı kılıcı da diğerinin böğrüne s a p l a n m ı ş o l a r a k b ir lik te S o zarif kadırgasını onlara bırakam azdım . B u n u n için en a z o t u z
•« ( ir i M. düştüler, oldu. Bu h a b e r i k u t l a m a k ü z e r e şarap toşiye ihtiyacım vardı. C e zayir'e kad ar kürek ç e k e b i l e c e k o t u z

H . z , r R e ^ i r ‘wl.d
J 8‘ S,rada efe-nciimiz- llemsen iıı ulu cam isi s ayılan Cami-i K e b i r 'e g i t t i m . Bura-

istiyordun, A m a ', 'e l i y l e ' W ° nU Va'n,Z J mertluma Aym aktan d o lay ı istiğfar eden, p i ş m a n l ı k d u yan
to çjl vam 'Sareti yaparak a n l a t m a m ı i*- I o J e> h le ıle karşılaştım. N iye tim i a ç t ı m . B a n a b u işin t e h l i k e ­

l i ^ unu s” ylem ekle b i r l i k t e O r u ç R e i s 'i n h a tırın a kırk ham-


160
" to k ç ıle r e b ö y l e d i y o r l a r d ı - b u la b ile ce k le rin i sö y le d ile r

J â
Ben de o k,rk adam, Cezayir'e var„ lc;ı
soz verip raz, oldum. K,rk k/şiy/e
nımı vaütırn Rir t a,ı. —yerinden
Planımı yaptım. Bir kadırgayı
*
tel< g e n , r i 5 2
ancaktel<
kımıldatma*
kuvvetli kürekçi ile maharetli l)ir yekeclye ihtiyaç g ö s ,^ '* 1
r »irdim-H'
ında kapıya yönelip onu elinden tuta!
^ 'ç ö z l e r i n d e n yaşlar süzülürken y a l n ı z .( » m
b,r şilteye oturtup elini bıraktım Ih/ır K.-,s l»r
^urdu S °nran>a baMl () sırada getirdiğim kadının Akdeniz de
Ben yekeyi tutabilirdim. Diğer altı kişiyi bizzat s e ç u j'ç "1*
giysiler kuşamı, kızıl ceketlilere karışarak kadırgay, bir yenisini eklediğini söylemek geçti İçimden
çıkaracak, kırk kürekçi de bizi T le m s e n Burnu nda bekfe^J 6m°«>enSir ^ ana da sırrımı ve yeminimi hatırlatmıştı. O anda
jjjteHlt bu s " kuşatan sevg| ve aşk. yeminimde yer alan
ti. Kürekçiler Turna’nın küreklerine oturunca yükler b,,,^
taricettin' K. ^n büyüktü. Yine hissettim ki sırrımla yeminimin,
lacak. hızla yol alınacaktı. Seçtiğim altı kişiyle atlanıp 5^
Nehri'ne gittik. Niyetim hem adamları tanımak hem dekmiş ki" ve ruhumun arasında Blllure duruyordu ve sanırım
ketlilerin, başı kesilen ağabeyinizin cesedini ortada koymam 1 * ^ 2 içeri getirdiğim kadını o sanmıştı. Yerine getirmek
Cezayir'e götürmekti. Ceset hafiften kokmaya başlamış. |çw. ltzır (||unan bir yeminin yükünün ne demek olduğunu blb
ganlarını boşaltıp bir ata yükledik, akşam karanlığında limaıy IOnin „ anda bu kadını unutabilirdim. Ama ben o yemini ye-
rceseın o anua
taşıdık. Sonrası kolay oldu: vira Bismillah, tut elimden Cezayir.- getirmek İçin Allah'a dua da etmiş, söz vermiştim. Gemide
“Allah senden razı olsun Sidi. evladını!”
olduğum bu genç kadın ise. anlattıklarıyla ruhuma dokunmuş,
“Gün ağardığında karadan oldukça açılmış, rahat nefes ak sanki beni kendimle yüzleştirmiş, sırrım ile yeminim arasında
iniştik. Birden bahçeliğin alt k a m a r a s ın d a n sesler duyduk. Yaş­
Billureye dair, daha evvel hissetmediğim bir çatışmayı su yüzü­
ları yirmi ila otuz arasında değişen dört hayat kadını. Berbeıi
neçıkarmıştı.
oldukları simalarından belliydi. Meğer gemiyi kaçırdığımız ak­
•Dikkatleyüzüne baktım efendimiz. Çehresinde bir masumi­
şamda kızıl ceketlileri eğlendirmişler, sonra da sarhoş olup sız­
yet gördüm sanki. Yüreğim ezildi, aldım getirdim."
mışlar. İçlerinden en genç olanın konuşm ası Endülüs akşamın
"Adın ne seniıı kızım?”
andırıyordu. İki yıl evvel Kanca nın kadırgaları Endülüs sahille
■Aladule! Adım Aladule!.. Babaııı koymuş bu adı."
rine selerler düzenleyip Müdeccenleri Kuzey Afrika’ya kaçırır­
ken annesiyle birlikte gelmiş. Halkulvad ile Tlemsen arasındao Aladuie ııiıı, Arapçada "adaletli kadın” anlam ına geleıı “ El-
gemi senin, bu gemi benim maişet edinip annesine bakarmış. Mıle kelimesinden geldiğini ve M üd eccenler tarafından böyle
İki ay evvel annesi ölünce ortada kalmış. Akdeniz’de bu n ca sa­ telaffuzedildiğini Hızır Reis de biliyordu. Ona. bu İsinin yol bo-
vaş. bu kadar asker ve gemilerde sayıları gittikçe artan [orsala, .'« a beni başka hülyaların içine sürüklediğini, içim de ikilikler
olduğu sürece, elbette sahillerde hayatları savrulmuş kadınla­ * an kirler yarattığım söyleyem edim . Zihnim den kovmak
rınsırları
ne sayısı vardı.”
da her geçen gün artacaktı. Kim bilir neler yaşamış!'-
bunlar. Adai 'r ^ap|®Inak aras" Kİa tereddüt ettiğim nefretlerdi
•r>k ° ' enÜZ sa8 |ana' " a"iış nefretler
Abanız ne iş yapardı?”
O ru ç Reis'e ait olm adı. Anlattıklarımın tama-
"Kadı imiş efendim! Ömrü boyunca adalet
^ hl' g a k la m ış ve b ir daha ağabeyi hakkında ah vah
Ben çocukken Kral Philip'in adamları tara, SaV" na"b ı,k
diye öldürülmüş " '"dan Mr,., ' ■ y ' ^ 1" söz vermiş gibiydi. B ir yandan taşlarım ızı sür-
MüslO,
S d ^ ' " Kaleler ilerlettik, diğer yandan uzun uzun sohbet
Hızır Reis aldığı cevaptan sonra bir müdd
IHI Ö ilre n d lfti h e r « e v n n ıt V-, I, -l:___ . u u ae
^ l başın,
Üaşiflj fi"erdnlü b i r akşamdı. Değişik konulardan b ahsettik Bana
eğdi. Öğrendiği her şey onu kahrediyordu sanki. .\edei)
'l,lk Hl'[n |iek çok kıyısını, pek çok adayı, araların d aki mesa-
yüzüme baktı: 0,1,i
veya gündüz seyir şartlarını, kayalıkları, ıskarça II-
•Cezayir'e kadar a r k a m ı z a b a k a b a k a işittik efendim iz
vs (|urmadan sordu. Kafasında hangi planlar vard ı,
şükür peşimizden yetişen b i r k a d ı r g a o l m a d ı . S o n r a A la d u i ^
! ' ' .elip s efer kurbanları
'sefer kurbanları kesildiğinde
Kes..u.B - rotası nereler o lacaktı
yoldaş olduk, pek çok şey k o n u ş t u k . B u k a d ı n b e n im çigneö' ,rdu Görüşmemiz bittiğinde beni
beni yem
girmek zordu. Görüşmemiz bittiğinde yem ek için başka
ek için başka
ğlm toprakların, v a t a n ım ı n k o k u s u n u t a ş ı y o r d u . C ez ay ir lima
(irmek/or
Rodaya rdü 0O sırada
götürdü. s|rac,a Alad
A la dule'yi
u le 'yi sordu.
sordu. Eğer kabul buyu-
Eğer kabul buyu-
ılımla onu öylece b ı r a k ı p g i t m e y i kendime y e d irem em lştlm
ayma'ya hediye
,ursaeşi Cemayma'ya hediye etmetm ek
ek istediğimi
istediğim i söyledim
söyledim .. ““ Se-
Se-
İşte tuttum elinden..."
"Diğerleri peki?" n]n hizmet• edecek
" w ‘‘k birine ihtiyacın var! Evin
Evinee döndüğünde
”"kyemek her zaman iyidir." d iyerek beni şaşırttı. A sıl şaşır-
■Şehrinize gelince k e m e r l e r i n i s u c u k g ib i a k ç e y l e doldurdu-
guın kürekçilere t e s l i m e t t i m . T u n u s 'a dönecekler.” T j l ise takip eden cün,leşiydi:
■Üstelik o da Müdeccen!”
Ben hiçbir gün ona M üdeccen olduğum u söylem em iştim .
Müslüman gibi abdestim nam azım yoktu üstelik. Yalnızca İs­
Yedi gün sonra beni çağırttığında. Oruç Reis'in ııaa'şı Sidl
panya saray mektebinde harita v e gökbilim öğrendiğim i anlat­
Ahdurrahmaıı'ııı Kasaba (la bulunan ünlü camisinin haziresine
mıştım. Peki ama M üdeccen olduğum u nasıl b iliyord u ? B e lli ki
defnedilmiş. Tlemsen'den gelen hamlacılar geri gönderilmiş.
beniaraştırtmış. kim olduğumu öğrenm işti. K im olduğum u bili­
İhanet eden kâtip F.rnesto'ııun bedenini ortadan k a ld ır m a k üze­
re iki fedai görevlendirilmiş. Tenes, Serşel ve Becaye'ye halkını
yorsaneden daha evvel h iç belli etm e d i? S atra n ç b aşınd a onca

teskin etmeleri, Tlenısen dekiııe benzer bir ayaklanmaya fırsat nuhremane konuları b irbirim ize anlattığım ız v e sırlarım ızı p ay­

vermemeleri İçin reisler gönderilmiş v e şehrin c a m ile rin d e laştığımız halde neden bu sırrım ı bildiğini bana h iç söylem ed i?
gece ve gündüz yalnızca Kur aıı okunmuştu. Şaşırdığımı fark edip konuyu değiştirdi:
Hızır Reis yedi güııû hiç konuşmadan geçirdi. Nihayet be­ Sen yokken şu heykellerin sesini duym ak, ne d ediklerini
nimle satranç tablasının önüne bağdaş kurduğunda, uykusuz stenmek, sırlarını keşfetmek için ço k uğraştım . B ir zam anlar
geçirdiği yedi gecenin yorgunluğu gözlerinden okunuyor, ağa­
btnd'yn'un heyl<el' Hö rn ıüştüm. B iri kulaklarını, biri gözlerini.
beyinin hatıralarına gömüldüğünü hissettiriyordu. K o n u ş tu k la -
aS*ını kapatıyordu. B u ra d an y o la çık arak bizim le koııu-

165
şacakları bir farklılıkları olmalı diye hocalar ,|ll(la Blllure’ye «İden yol da belli olacaktı. Billure.
gösterdim Nafile!.. Blleııi bulmalı!” M Sırtt,r ^'konuştuğunda s e n i b a n a g e t ir e c e k le r ." demişti Bel-

Bu son cümlesiyle Blllure’yi kast ettiğini ',W!İler -inişti H ız ır R e is 'i n p la n ı ç o k güvenli sayılırdı.
. . . . . . on
bi,iV°rdUm f lir hediye!.. Zekice!.. O da kendisinden korktu-
bulmaya çalıştığımı ama umutlarımın «ittikçe lükend 4 ^ ^ T a n ı n a bir hediye!" ---------- Carin*
CanduS ( ü ste |ik. Tabii k i s ır ç ö z ü ld ü ğ ü n d e Kral Carlos
ledlm. Beni şaşırtmaya devam etti: '
*ullU R’eis
jultf ssnalğ e is 'e b ild ir e c e k ve
e lıildirecek ve hatta
tıaua başka
o»ş»<. s ı--------
r d o l u b ir h e d iy e
"Bileni bulamazsak biz de bilene buldurmalıyız!" olan
«?• fonuH'Z" e d e c e k . övünecekti. «irim Bizim iç önemli c la n sırrı
in ö n e m li o
için
g, ntukab« n kra| övünsündü. Gerisi bir Madrid seyahati
"Eger sen razı olursan bu heykelleri Karlos Krala hep ile
pltenkişiy ^ ^ g görüşmekten ibaret olacaktı.
gönderelim, biraz da o düşünsün, bileni aratsın; ha?" *
rts|r,ı '"O m larla meşgulken Hızır Reis'in ellerini kene.,e,.H
Şaşırdım. Kellesine ödül koyan bir krala hediye gönderin* çıtlattığını gördüm. Satranç oynarken daha ciddi
de neyin nesiydi? Heykellerin sırrını hayli merak etmiş. ^
Üstelerden bahsetmek isterse böyle yapar ve sesinin tonunu
yormuştu ama sırf bu meraktan kurtulmak için krala üç a)ım
heykeli hediye etmeyi beyhude buldum. ( llmayacak şey değildi n, kademe yükselt irdi:
•Derya çenginde ele geçirilen haritalara daha bakmadık."
elbette. Kral Carlos böyle bir hediyeyi alınca Barba Rossa'nın
Denizlerde ele geçirilen her şey korsanlar tarafından gani­
kendisine gönderdiği mesajı merak edecek ve İtalya'dan Porte­
met olarak paylaşılır, yalnızca seyir aletleri ve haritalar gemi­
kiz'e. Milano'dan Sicilya'ya. Avusturya'dan Felemenk’e, Bohem-
nin malı sayılarak toplanır, hâzineye konurdu. Akdeniz'de kor­
ya dım Moravya ya sahip olduğu bütün ülkelerindeki rahipled.
sanlığın en yaygın kuralıydı bu. Levendler de bu kural geregi
filozofları, zeki adamları bu sırrı çözmek için seferber edecekti.
degeçirdikleri irili ufaklı bütün haritaları toplayıp Hızır Reis'in
Blllure'nln geçmişim, halim ve geleceglın diye bana sunduğu
önüne yığmayı âdet edinmişlerdi. Hızır Reis, hâzinesinin harita
altın heykellerin adı etrafa yayılınca belki de saray kapısına in­
reseyir aletleriyle ilgili kısmını benimle istişare eder, seferden
sanlar akın etmeye başlayacaktı. Heykelin sırrını bilme iddia­
önce hangi haritaların ve aletlerin kadırgalara alınması gerek­
sında insanlar... Uecaıı Ojeda. heykelleri ölmek üzere olan bir
lisine ise ben karar verirdim. Sefer sonunda yeni ganimetler
dostunun verdiğini söylemişti. Bu durumda heykellerin birsim
dahil bütün haritaları tasnif ederek yerlerine koymak da yine
olduğunu ve konuşacaklarını bilenler ancak birkaç kişiydi- İşte
benim görevimdi. Zaferlerden sonra ele geçirilm iş haritalar
o sırada anladım Hızır Reis'in asıl maksadını. O Karlos Krala
M her 'fimizi de heyecanlandırırdı. Bazen saatler boyunca bu
kendisi için değil beııtm İçin hediye gönderiyordu. Çünkü hey
" nı haritaları inceler, gezindiğimiz suları daha yakından öğre-
kellerln konuştuğu tek kişi Billure İdi. Eger bir başkasına daha
mak denizler hakkında bilgi sahibi olurduk.
konuşmazlarsa heykellerin ne dediğini kral ancak Billure den
^ ^ 'italardan söz açılınca neşelenmiştim. Hizmetini gören
veya onun söylediği birinden öğrenebilirdi. Her halükârda sn

166
167
ı.aiar cok önem li katkı sağlıv
yığdılar. Her birerine ayrı ayrı dokunmak
,anıa*'n<,a bU T b u l’dayuuş. Devlet-I MİVY-’nın ban-
mat Haricinin talilocinl lr ,^ l„„._ ı. . ' ? 'r|(|n
mek. derisinin kalitesini incelemek, tozlanan"^"' baS|arı„ 1
/ > lerdeH S ; R e i s in sultana gönderdiği p eş k - s l- r
her zamanki gibi yine çok heyecan v e r i c i y j ^ ' ^ l l i ı l ? ve Hı* 1
görmek ve . da
o,saydl . 7aman
mitii /aman
zaman konusHı*
bir mektubun zarfım açmak gibi. İçinden
-yMutıı ııe 'ç A'l" rı;ı yaznJ tjia' 1 için. KeşKe b u ^ harltalar üzerinde yeniden
Ç,ka« K i ’
hatırayı getireceğini, kimin parmak izine dokunacağı^' İd»® u“ c’
ve p ayl«,lS,n”
** dik Aına ?v .„ıe de
yine de bu
bu haritaları
haritaları onun
onun için
İ ç i n saklaya-
ederek bir zarfı açmanın heyecanına kapılıp tom-,rı- ' jumuZ
----- — - .................... KaP " 'P t o r n a n a ^ ^İ'afetmeUylm- b o yn u z kulağı geçiyor; benden dahi
ritaları
ritaları bağlayan kaytan sicimleri
bağlayan kaytan sicimleri çözmeye ■- ■ arıanniK
r f lım — başladım. K,1t,k söy>< *e
tığım renklerin tonları, çizgilerdeki ustalıklar, yer y,.r 0]u^ (ağıin-
İPİfPİPr vahnt cııva • T J- im ik U U e r y e r o , l0J,iare Reis heyecanımın arttığını söylediğinde haritaları boy-
lekeler yahut suya nıaruz kalan kısımlardaki bozulmalar h.
e ayırmaktaydım. O na ce v ap vereceğim sırad a dillin
merakımı kışkırtırdı. Bazı haritaların lıangi ülkede çizildiğim
Wina? °d ı Önümde iki karışa b ir karış b üyüklüğünde küçük
bazılarının hangi usta haritacının elinden çıktığını, hangisi^,
!U'U3>ita duruyordu Bana tanıdık gelen b ir ce yla n d e risi Ciö-
rüzgârgülü ve pusula çizgilerinin daha ustaca olduğunu keş
b" kararır gibi oldu. Hayal gördüğümü. B illu re ’niıı heykelleri
(etmek sanki bir bilmece oyunu oynamak veya lııgaz çözmek
gerine konuşmaktan dolayı zihnim in beni aldattığını lalan dü-
kadar zevk verirdi bana. Akdeniz’de bilhassa Muhammet! bin
jûndûm. Hayır, hayal değildi, gözlerim d e beni yan ıltm ıyo rd u
Mulıammed İdrisi'nin harita kopyalarına çok rastlardım. Zuzu-
valardan olan İdrisi. dört yüz yıl kadar evvel Kurtuba'daki ha­ ige. dokunabiliyordum. B ıı benim kendi haritam d ı. Renkleri,

rita okulunda tahsil görmüş, on beş yıl boyunca da Akdeniz’in çizinden hep ezbere bildiğim, m etruk h isard a kendi ellerim le

tamamı, İngiltere ve açık denizleri, hatta İstanbul ve Orta As­ gizliceçizdiğini haritam. T e şrin ler gelm em işti am a b ir an kend i­

ya’yı bile dolaşmıştı. Sonra da Palerm o atölyelerinde altı arşına miMalaga’da hissettim. B aşını hâlâ d ön ü yord u . K ulağ ım a sanki
iki arşın ebadında büyük bir harita çizmiş v e şöhreti Akdeniz’e Billure'nin sesi geliyordu. K o klasaııı kokusunu d uyab ileceğim i
yayılmıştı. Bir gün onun yeni bir haritasına dokunabileceğimi sandım ve gayriihtiyari h aritayı kokladım. E v e t. B illu re ko ku­
umut etmekten yorulmuştum. Heyecanını biraz da bu umudun yordu. Başım dönmeye d e va n ı e d iyo rd u . A v u çla rım d a k i h arita
yenilenmesindeııdi. Çünkü Akdeniz'de se yir haritası çizecek değil sanki Billure'nin e lleriyd i. Elim i tutm uş, m e tru k h isard a
p e k ç o k haritacı, kaptan yahut korsan onun bilgilerinden yarar­ "eşeyleyürüyorduk. Başım d ö n m e y e d e va m e d iy o rd u Ruzg.ıı
la n ır la r d ı. Yüz sene kadar evvel ölen Endülüslü haritacılar Tan-
"Pkı o günkü gibi esiyordu. B a ş ım ...
c a li A h m e d v e y a Mürsiyeli İbrahim K â tib in in çizdikleri deyine
s e y i r l e r d e ç o k i ş e yarayan kıymetli portolanlar idiler. Onlardan
d
biriyle de k a r ş ı l a ş a b i l i r d i m . K e m a l R e i s in yeğeni P ir i R e is in
Alnım da g ü ls u y u k o k u s u y l a u y a n d ı ğ ı m d a H ız ır R e is ile bir- -i
çizmeye başladığı h a r i t a l a r d a k i e s k i z l e r i n t a m b i r e r u s t a İŞ İllr
A ladule, C e m a y m a v e b i r k a ç h i z m e t ç i ile k o n ak h e k imıln
in ln
in ,d l
I sorularla dolu b a k ış la r ı ü z e r i m d e y d i . Ş im d i o n l a r a
sorı
pamazdıın. Benim s o r u l a r ı m d a h a m ü h i m d i :
aÇıkl
la»iav
1519

-Bu haritayı k im . n a s ıl e l e g e ç i r d i ? "


Bu sorunun a r k a s ı n d a n Cleves D ü ş e s i M a r ia 'y , $
sine götürürken u y lu ğ u n a ok saplanan Rum ı n u h a f r V * Vsİ1-
■ ı» m. „ıa...ı.. ı . „ . ...
zor olmadı, iğrenç bir adanı olduğu her hareketinden l '■»«H
“ ulrp. 1
yordu. Ona keseyi a ld ığ ı kişiyi tarif ettirdim. E v e t! .. B u l ı J ' ^
oBillure'ydl. Demek hayattaydı ve yakınım dan geçınişı^ '^ 1
"Billure.. Gözümün nuru..."

Gülümsedi. Ona hep “ H ızır R e is" v e y a “ E fe n d im iz " d iy e hi-


pederdim. İlk kez Kaptan B a b a d e d im . B a n a S id i C an d e m iş ti
inkü. Galiba hoşuna gitm işti. T ıp k ı b e n im gibi. O r u ç R e is ’ten
mra herkesin kendisine “ B a b a " d e m e y e b a ş la d ığ ın ı hatırla-
ıişolmalı ki eşikten om uzlarını d a h a b ir k a ld ıra ra k geçti. Bu-
ısıCemayma'nın b üyülü ş a rk ıla rın ı ilk d in le d iğ i salo n idi. İç e r i
irdiğimizde şaşkınlıktan d ilim i y u ta y a z d ım . A la d u le , b u kona-
abir taze ıtır gibi gelmiş, y a v a ş y a v a ş h e r ş e y i b a ş k a la ş tırıy o r-
u. Hızır Reis'in çok sevgili eşi C e m a y m a , z a rif r u h u n u a n la y a n
»r yardımcı ve dost b ulm uş g ib iyd i. A la d u le d e sa n k i b u e sk i
otağın ruhuna tılsım la d o k u n m u ş tu . Ş a m d a n la r d a re n k re n k
«Imumu huzmeleri d u v a rla rd a k i n a k ış la rı y a ld ız lıy o r, H in t
^taraflarından ıtırlar v e ka ran fil ile ü z e rlik u s a re le ri diınağ-

RrbelfUnUy0r m e y v e le r , e P s '*e ri d o ld u r u y o r , gül


hlen ü ^.Ve.SÖt sü ra ll'le ri d iz ilm iş, göz f e r a h la tıy o r d u . H iz m e t

cePken vo ^ a" lmm lle P si b ir ö r n e k g iy in d ir ilm iş , b ü r ü m c ü k

171
nın altında bulunan kırk reis ve k a d ir,
Charles Quint, O sm anlı düşm anım Şartken
Cezayir Sancakbeyi ııin konağından z iy a d ^ 1" 11^ 1ke
,,a V ^ S'anmKarlos K ra l diye çağırdığın ku dretli adam
sarayında hissettiler. Az sonra Oruç Reis /] S İ* \
sen» d“ h'
da mevlld-l şerif okunmaya başlayacaktı .s' " bÜ' û" ^d"""""ı
oyum
yıl geçmişti ve gaziler, oyuna g e tirild ik ,e rin i?'’ «ben
k .pol>yeSİ" : , b a k a y ım ! D e v a m e t Sid i."
dememiş, unutamamışlardı. Hızır Reis i - ,ürlü t,
-Çikoo°!? Kossa nam firkate h ırsız ı H ız ır'sın !.. *>yfe bilip
şünûp duruyordu. Akdeniz'de y „ , lar( ' " ° rt«
■Senm ıjvelden
elden fırsat bulup b bizim
izim üzerim ize gelip
„ bi senin cuu . . .
™ ?' ',ef b" rnu" ucunda". <>er adanın gerisim, ^ * * U5s senden d eğ il bizden idi. K ra l dedem za-
dn^y°sl ,.e etmen,
ardından karşısına o yıkmaya başlamış,, v '>er f,r'>nar "
W °nl“ r ikemin in san ları ta şk ın lık ve isyan d a o derece ile ri
kalleşçe davranıyordu. Doria korsan defim, « e ,J
<n>'"nd° “ 'sal azizlerim iz b ile bize gücenip yüz çe vird ile r. Ne
Bundan böyle Akdeniz'de mal ve ganime, d0» « î
g ı0 'kl ku S geçtim to p raklarım d a düzen ve in tizam hâkim
ve kadırgaların hiçbiri Doria nın kalvonl ^'yonh'
l ^ kibe i,k ve Kutsal B ab am ız ad ın a h alk ım uyand ı ve siz
onu tatmin etmeyecekti. Merhum K a n c a 'n "" k° Va,amak kadar
^ "'ile sa va şa azm ettik. B ö yle ce ku tsal k ilise m iz in a z iz le ri
onca zaıııan boyunca Doria adım ı ı matem,n' tuttu*,
^içerdikleri fırsatı şim di b ize verd ile r. H ıristiy a n lığ ın ku tsal
'» « S
Okuduğu ezan olarak anladı Vak,iv, ‘ karde^ l y a s „ * * deri senin o ağabeyin o la ca k k â firin büyüğü K a n ca nam
Barba Rossa şeytanını ve çap ulcu d iy a v o lo a sk e rle rin i tepeledi-
bU' * '« « " * Pişmandı. A g a b e v Î ı b" k° İ
flfrenmemey, yeğlerdi, am a i L « î yer aidıgm, r irllk Becaye. H u lkulvâd ve Tunus e lin iz d e n çık tı. Ş im d i sıra

sında intikam İsteyenler i,e tevekküM , ^ ara- Cezayir’de. Senin de ak ıb etin ağ arı O ruç g ib i o la ca k tır. E tra fın a

* " b a l a r d a mevlld okuım Î ^ ikiy« a y r , , ^ topladığın beş on a k ılsız ko rsan e ş k ıy a s ıy la sen şim d i ne ed ecek,
seçileceğine da|r karar alınm, , Sa' ° nda ha"fÜ yolun askerlerimizin elinden n a s ıl k u rtu la ca k sın ? E ğ e r a k lın v a rsa bu
^ — bularına t eWi a ' »< karar C ezayir i n ^ mektup eline vardığında C e z a y ir ’in a n a h ta rla rın ı a lıp ve b oynu­

'''•ranıp davranmayacaklar, beli ' ! ’ U'U,s',aki,er H»bi ikiyüzlü na makranuı bağlayıp ayağ ım a g e le re k affo lu n m a n ı isteyesin .
Böyleyaptığın takdirde b e lk i y ü k se li m erh am etim sa ye sin d e e s ir
C ' S ' " '- ““ - “ «•
atmaktan kurtularak b ir m ik ta r m a l ile v ila y e tin iz e g itm e n iz e
un verebilirim. Yok. in at ve m u h a lefe t e d erse n a z iz le rin b a şı
i n sana bir iş ederim kt. d ü n yad a kim se k im se y e etmemiştir
inr imdi bildiğin gib i d a v ra n !"

»amam bitince H.z.r R e is inanchgi b iç im d e h a y k .rd .:

172 nnebinHi!rim L K ' m b İlir h a n g in iz n e v a k it k a d ırg a la r ım d a n b i -


'2 VC ^ k ^ i p re isim o l d u n u z . K im b ilir h a n g in iz i l e
»e vamt omuz omuza can ,

mdlr- «*'■ mektubunda heT „ Î T ^ 5, „ d le k o r u m a z s a k bizden alınıp başkasına v e rilir


ağamın ifadesiyle poh ye m iştir’ h
oldug» ?ekl1 * anız bunu şahsınız iç in d e ğ il. A lla h tçın te-
a*na. bize AMab'm yard.m Prf " P kara'
öer |ntika' " İS inizin bellerinde altın la r d iz ili, h e p in iz in mem-
0,,,ara bir <Ç ede/im, ra ki b ir hif U n u , ^ O * jlııd'ü'11'2 H,^ 'd e r d iğ in iz p aralar ço cu kla rın ız a d e ğ il to rıın la -
- ...a n gelsin. tarihlerde Z
.anlarımızı rahm etle yâd ettirsin : isteyin , m e m le k e tle rin ^
*'1 iej£etle(inlze w jze sorunuz. K a lp le rin iz ne is tiy o r? Alacağınız
tarihZ S '
f e r h a b e r le r iy le birlikte a ltın la r g itsin. Yeter ki dikkat ed ip ' ^ k a z a n a c a ğ ın ız m addi zenginlikler mi; d ah a ileri

r u k a r a r v e rin . Kadırgalarım a -tıpkı ilk günde dediğim gjb' kara'ırda ıacağınız m anevi n im e tle r m i a ğ ır b a s ıy o r? A lacağınız

la lı iç in c ih a t etmek, denizlerin ak ın cıla rı olm ak ve ganim ett Kaderkale'ye birlikte geldiğiniz a rk ad aşların ızın in h ­
^ ..arı olm ak ve ga.
e v la tla ....
rın ız. a rızık gö götürm ek üzere b
tü rm ek bindiniz. Akdeniz'in
in d in iz . A k d en iz ,,, s.^ ' andan mı. yoksa yü ce d in in iz in e m irle ri m i etkili o lu y o r? C an ı­
y iiz ü s iz i bunun tersini yapm aya z o r l a m a » '"
y ü z üK se iz n i• yapm aya zorlam asın, yoldan azdım » ma pazara çıkard ığınızd a k a rş ılığ ın d a ne iste ye ce k sin iz ? B ir
sın. n di in
b iz
u ni uvoW
n t e»*“
r s i—

sın . K e n d in iz i yoklayınız. N iyetim izde h alis olm ayan bir şeyler w dakika için vicd a n ın ız la baş b aşa k a lıp şu kararı veriniz
v a r is e o n u iç in iz d e n atınız. N iyetim iz e v v e l a cih at, sonra nrık istemektesiniz, ah ire ti m i?”
Dünyayı mı
o l u r d a b u s ır a la m a y ı d eğ iştirm ez sen iz , b e n i şad e d e r s in iz . De­ Hep bir ağızdan çıkan ayn ı s e s sa lo n u d o ld u rd u :
ğ ils e d e k a r a r ın ız k a r a r ı m olur.”
■Bizim kararımız senin k a ra rın d ır R e is B ab am ız !”
Hızır Reis cüm lelerini b itird iğ in d e , D o ria 'd a n in tik am alm a
"Bizim k a r a r ım ız senin kararınd ır R e is Bab am ız!”
duygusunu cihat lehine 11 e d e re c e b a stıra b ild iğ in i m e rak e t­
“E v latlarım !.. Yerimizden yurdum uzdan b u kad ar uzaklarda,
lim. Bazı levendler hâlâ a ra la rın d a fısıld a ş ır v e k a ra r v e rm e y e
k im im iz k im s e m iz yok iken tutunduk, b ey olduk, sultan olduk
çalışırken reislerden biri g ö z ya şla rı için d e b ir ağıt o k u m a y a
B e k â r o la n la r ım ız evlenip barklandı. C e z a y ir'in taş evlerinde
başladı. Yanık dizeler h erkesin ciğ e rin e iş le y e c e k tü rd e n d i v e
v a t a n tu ttu k . B ü tü n b u n l a r bize d ü n y a em anetidir. Em aneti la-
I V kopuzun tellerine vuran ozan d a san k i bunu h is s e ttirm e k iç in
elinden geleni yapıyordu:
V

Yerimiz va r yücelerd e
Fikr-i dünya hecelerd e
K âh gülerim kâh ağ la rım
Uyku tutmaz gecelerde

y ^ : : : i r : Ö en’ k a ra r b e llİ o lm a d a n u ğ u ltu la r duym a-


Iadllt Dışarı 1 ' d ig im iz d e b u n u n g ü lb a n k olduğunu
•''Şandan, lim and an g e liyo rd u :
d i s i binsin. S o r g u ç l a r ı m d a n b i r i n i s o k u n -

f »lam , guşansın! C üm le p eşke şleri m akb ulüm


-Allah Allah. İllallah... Eli k a n . k ılın c ı k a n . . Sines( .
ciğeri püryân... M e y d a n - ı ş e h â d e t t e A lla h y 0 |u n a >"%,uçlann,dan ,e h e r „ e ki ih tiy a c ı olur, eşiğim e arz

Kahrımız, g a z a b ı m ı z d ü ş m a n a z i y a n . . . A d û v d e n k o r k n ,^ Î * |ur: ^ b ü t ü n d evletlular, vezirler, ağalar, b e y le r ora-

korkmayız hiçbir z a m a n . . . Kur a n d a z a f e r v â d e d i y o r Ha, 'k jsin! '0 S'raf. hsiııler okuyup sizin iç in d u a la r ettiler, â m in le r
Yezdan..."
ılavd'- HePsl
Gelenler Piri Reis İle M uslihiddin Reis'in kadırgalarıydı. Plrj dedile' hediyelerin huzu ra g e tirilm e sin i iste d i. S u lta n o n a

Reis'in kadırgası iki y a n a turna kanadı açılm ış gemilere baş çfr HlZ'r. RCIS S ve Cezayir sa n ca k b e yi o la ra k sorg uçlar, k ılıçla r.
■Beyim*dem'Ş nal]dra v e y e şil ip e kte n b ir s a n ca k gönder-
klyor. onun köpüklendirdiği dalgaları b eylik kalyelaiar ile salta-
nat kadırgaları dağıtıyordu. d,bakuına5 ‘ ^ kj herkesj h a y ra n b ıra k a c a k c in ste n . H ız ır R e is

Farklı bir gündü. Dünyayı titreten iki hükümdarın elçileri 0IİÎ" B"hediyesi sorguç v e k ılıç la rd a n b ir e r in i e lin e a lıp ö p tü ,
aynı gün gelmişlerdi. Önce düşman, sonra dost... Piri Reisse- şuha" 1 türdü, SOnra ağ lam aya b a ş la d ı. H e rk e s o n u n la b irlik te
vinçle içeri girdi. Kucaklaştılar. Şadlık doyum luk oldu, meclis .Mub Biz sevinç gözyaşlarının h e y e c a n ın ı d u y u y o rd u k , m e ğ e r
sabaha kadar gönülleri şad eyledi. Meğer yü c e sultanımız Ya­
o hasret ile yaş dökerm iş:
v u z Sultan Selim Han -Allah devletini daim etsin-. Piri Reis'imizi
-Bize nasip olan ağam ız O r u ç R e is e n a s ip o lm a d ı. B u s o r ­
kabul etmiş. Hilaller giydirip izzet ü ikram da bulunmuş. Ru hu­
guç ve bu kılıç kadırgamızın d ire ğ in d e k i s a n c a k K u r 'a n 'ın ın y a ­
susta anlattıkları orada bulunanlara taze can bağışladı. Dediği­
nına asılsın. Bunlar o ra d a p a rla d ık ç a siz d a h i b ile s in iz ki ağ a­
ne göre sultan, bir vakitler Şehzade K orkut'a yaslanan Oruç ve
mın rulıu bizimle b irlikte s a v a ş m a k ta , k a n c a s ı d ü ş m a n a k o rk u
Hızır kardeşleri çoktan affetmiş, iki kardeşin H açlı denizlerinde
salmakta olacaktır. B u flan d ra b u n d a n b ö y le s e fe r le r d e b e n im
İ s l a m adına yaptıkları cihatlara gıpta edip rahm etli Oruç Re-
bindiğim gemiye alam et olsu n , b e n h a n g i g e m id e y s e m o n u n
I s 'e "Nasreddin (dinin yardım cısı)". Hızır Reis e de 'Hayreddin

( d i n i n hayırlı evlad ı)" diye lakap biçip lıilatler göndermiş. He­ grandisine çekilsin. Şu ip ek s a n c a ğ a g e lin c e , g ö rd ü ğ ü n ü z gibi
d i y e l e r i n i saltanat hediyesi olarak çattırdığı iki kadırgaya yük­ üzerinde bir Zülfikâr n a k ş e d ilm iş v e b iz e H a z re ti A li'n in kahra­
l e t m i ş . Ç e ş i t ç e ş i t hediyelerle birlikte elmas kabzalı iki kılıç He manlığı layık görülmüştür. D e rh a l ş im ş ir d a lın d a n bir gön d er
İk i s o r g u ç v e b i r s a n c a k - ı şerif yollamış. Se vin çle anlatıyordu: zırlansın, tepesine a ltın lıila l b a ş lık k o n u ls u n , beylik gemimi­
" H ı z ı r H a y r e d d i n b a b a m ı z ! .. P a d i ş a h - ı dü-cilıaıı. şevketlü
z i ddİnde? nya dUrdUkÇa dalyalansln Her b ü yük gazada,.
hünkarım ız S e l im H a n h a z r e t l e r i - ö m r ü u z u n o l s u n - B ak a reis.'
!onrada m " 1 U uzerıne blr nakış da biz işleyelim ve bizden
dedi, gözüm ün için e b a k a r a k ve e l b e t t e b a ş ı m ı e ğ d i m ; s u l t a ­
nın yüzüne b ak ıla b ilir m i. güneş göz k a m a ş t ı r m a z m ı. sonra
Cema atlanmıza yadigâr kalsın.”
gür seda ile ferm an buyurdu. 'Verdiğim kadırgalarım dan birine ^ S: , : aı r uie'nın sa,° n u^ u «e ı,m ş„
b o r s a n r e is i o la r a k g i r e n H ız ır R e i s , « e c e n , . , s a
, C o m m ed ia. İs p a n y a k r a liy e t ok u lu n d a D ecan
a « v ıu « u «a a w « *",u c v / » llia illl C lllc lll d e v le tin in hi2nı
b i r b e y o l d u ğ u n u . Cezayir'e sancakb eyi o l d u ğ u n u d û ^ " ^ * * * * ^okutmuştu Rabat, c e v a p verd im :
‘^ abİZ" hu kem âsm d an D ante nam b ilgenin C ennet. Cehen-
d u . B u n d a n b ö y l e S u l t a n Selim Han'ın gücünü de. h a s s a s iy ! ” ' -yenedık kitab ıd ır H a yre d d in B e yim . Kiliseler-
d e y ü r e ğ i n d e h i s s e d e c e k b i r k a p ı k u l u id i a r t ı k . D e ğ il m i kj
d e r ile n s a n c a k t a Z ü lf i k a r v a r id i . e l b e t t e H a c . B e k ta ş O ca8, ^ nfiı,ve Ara*'
^ y i i r d eyişim '" hoşun a gittiğini gö ste re n b ir neşe ile se-
k a z a n ı C e z a y i r 'd e d e k a y n a y a c a k d e m e k t i . H ı z ı r R e is 'in ^

g e m ile ri O s n ıa n lı c i h a n d e v l e t i n i n g e m i l e r i y d i a r t ı k . A vrupa-n,n
^ okuyup eğlenelim o h ald e . Lâ k in kefere n ed en
e n b ü y ü k k r a lı o l a n v e c i h a n d a k e n d i s i n e r a k i p olmadığın,
s ö y le y e n K ra l C a r lo s . a r t ı k O s ı n a n l ı 'n ı ı ı b ü y ü y e n g ü c ü i|e ta . ? ■ ola ki? N e u z ü b illa h b iz i d in im iz d e n m i d ö n d ü rm ek
göndermiş
n ış a c a k tı P ir i R e is g ö r e v i n i b i t i r i p d e k a p ı d a n ç ı k a c a ğ ı sırada

y e n i h a t ı r l a m ış g i b i d ö n ü p k o y l u m d a n b i r k i t a p ç ık a r d ı v e ona 'soruya cevap bulab ilirim d iy e k ita b ın iç in e b ak tım . Ve b ul­


H a y re d d in l a k a b ıy la h i t a p e t t i . O n u d i n l e r k e n b u la k a b ı sevdiği dum. Kitabın yalnızca ce h e n n e m b a h s i yaz ılı kalm ış, ge ri kalan
y ü z ü n d e n b e lli o l u y o r d u :
sayfaların üzerine savaşan gem i ta s v ir le r i çizilm işti. B u n u a çık ­
‘ Hayreddin B a b a m ız ! Â d a b - ı p a d i ş a l ı î y i y e r i n e g e t i r i p sulta­ layarak Hayreddin R e is’i g ü c e n d irm e k iste m e z d im am a o n d a n
n a v e d a ettiğimizden s e k i z g ü n s o n r a Koron a g e lm iş tik . Bura­
bir şey saklamak d a im kânsızdı. Gözümün iç in e b a k ıyo rd u .
d a o n sekiz pare v a r d a k o s t a V e n e d i k kadırgası y o l u m u z u kesti
"Okuyabileceğimiz bölüm y a ln ız c a ce h e n n e m i a n la t ıy o r b e ­
Evvel kaçalım dedik, s o n r a s u l t a n ı m ı z ı n R o d o s ş ö v a ly e le rin e
jim." deyip resimli sayfala ra b ak m ası iç in ia d e ettim .
y a z d ığ ı mürur tezkiresini b u n l a r a g ö s t e r d i k B e n e lç i o lu p kap
"Kâfir güzel de ta s v ir e d erm iş!.. H e le a d ın ı s ö y le d i m i b u
t a n ın huzuruna çıktım. Fermanı g ö s t e r i p b iz e d o k u n m a m a la rı

gerektiğini söyledim. Kaptan z e k i b i r a d a m d ı . N e r e y e gittiği­ kaptan Piri Reis'im!"


m iz i s o r d u . 'Cezayir Sancakbeyi H ı z ı r R e i s 'i n y a n ı n a ! ’ dedim Doria. beyim, adı A n d re a D o ria im iş."

D e m e k B a r b a R o s s a şimdi de sancakbeyi o l d u h a ! ' diye başını t zuııca bir süre sessizlik o ld u . D o ria a d ın ın o n u h e r ş e y d e n

salladı S o n r a d a l e r m a n ı hiç okumadan b i z e e m a n verip hay­ ^I nıaya başladığını o a n d a g ö rd ü m . T e r e d d ü tle s o rd u : “ P ir i


kırdı Bak a T ü r k ! S a h ip li s ü r ü y ü kurt dalamaz. S i z e şimdi do-
"Akd " <>ria k'lb l' net*en 1)11 k ita b ı g ö n d e r m iş tir s a n ır s ın ? "
burnıayışım. i l e r i d e y i n e k a r ş ı l a ş a c a ğ ı z diyedir. Var y o l u n d a ol.
"Doğru'2 ' 8126 Cehennem e tm e y i d ü ş ü n d ü ğ ü iç in b e y im ."
B a r b a R o s s a 'y a s e l a m s ö y l e y i p şu kitabı benden hediye götür1
deyip bizi b ır a k tı." M in a r e erM" ,5oyle d ü ? ü, 1 ür. L â k in A lla h 'ın iz n iy le h ile s in i

Su ahd im o lsu n ."


—J Ş T T ü ? kUabl bana Baktım, y e r ye r resim-
d e r e n le r i!,1 ' T 11 UyUm az b e y im ! H e m e n se n y o lu n d a o la
ciltli bir elyazması idi. Latlnceydi. Başlık kısmını
r m eydanı b oş ko m az.” ... J |
-Sidi Can, şu Doria kâfirinin hediyesine yarından t,,
, bizim ne m erteoe e , — _
mukabele edelim. Kitabını tartalım, ağırlığınca mücevh^ H
ı<mau .
derelim." ^ " ‘Z enda!" bildiğin gibi davran!
W » . . G ö n d e rd iğ im heykeller sana konuştuğu zaman belki
-Maddi ağırlığını d e ğ il m a n e v i a ğ ı r l ı ğ ı n ı ö lç e lim derin, t
gamı!Ijf- b ü tü n ş e y h v e m u ra b .tla n -
yim. Biz de ona g e ç e n y ıl k ilis e y i k a r ı ş t ı r a n 9 5 y e n i kural, tebilimi"1
rReis.
,e<i' ertesi gün Cezayir’in d u l u ..
rıp gönderelim; P r o t e s t a n l ı ğ ı n 9 5 y e n i k u r a l ı n ı ." (id11
nûtün ileri8 elenlerini to p la y lp sı,lta n ln fe rm a n ın ı o k u ttu v e
-Yok Sidi. d a h a i y is in i y a p a l ı m . Yunus E m r e m hazretler, ■ dinin n e o ld uğ unu a n la ttı. H e p s i O s m a n lı
- » .in H ile r , se ıılik -
ııln İ l a h iy a tın d a n b i r t u l d e h a z ı r l a t a l ı m , ç o c u k k e n b a b a n , biîe

okurdu da ç o k h o ş u m u z a g i d e r d i , i ş t e oııu g ö n d e r e lim . Sonra


da bekleyelim. B a k a lım b i z e D a n t e şiirleri g ö n d e r e n D oria, l)«r.
viş Y u n u s u n s ı r r ın ı m ı ö n c e çözecek. M ü s l ü m a n l a r a eziyetle
meşgul o l a n K a r lo s K ra l a l t ı n heykellerin sırrını m ı? ”
Dediği g ib i y a p t ı k . Ertesi g ü n konağındaki birkaç kitaptan ? Z vuruldu, sancak d a lg a , ..........
Ayn, gün elçi san cağ ı çektiğim iz firk a te m iz C e z a y ir b u r n u ­
biri olan Yunus D ivanı i le üç a l t ı n heykeli nakışlı birer a tla s ke­
nudönerken Aladııle’nin sallad ığı m e n d ili g ö rd ü m . Gözümün
seye koyup ağızlarını a y r ı a y r ı mühürledik. Heykellerin yanına
konulacak m e k t u b u d a o söyledi, ben yazdım: önünde ise yakınlarımdan g e çip gid en B illu r e ’n in h a y a li v a r d ı
Sonbahar geliyordu. M ektup ile h e y k e lle ri k r a la , Y u n u s ş i i r l e r i ­
'Ben ki. Akdeniz’d e hikâyeleri lıeı> an la uları ne anlatılacak
alan Kanca nam konanlarşahı Barha Rossa ’n ın kardeşi ve yüce ni de Doria'ya verip D ecaıı O je d a ’y a g id e c e k tim . O je d a iy id e n

OsmanlI D evleti nin ıılıı hüküm darı S allan hin Sultan. es-Sullan iyiye ihtiyarladı ya. k o nuşacak ç o k ş e y b ir ik t ir m iş o lm a lıy d ı
Yavuz Selim Han hazretlerinin Cezayir ilin d ek i Sancakbeyi Kızıl- Doğrusu onu kaybedersem k a rlı m e v s im le r i k im in le p a y la ş a ­
sakallı H ızır Hayreddin Reis in i E y kendisine k ra l diye sayısız ad cağımı bilemiyorum. R ü z g ârlara b a ş ım ı y a s la d ım . Sırlarım ile
bulan hınzırr H elak ettik diye övündüğünüz Yiğitlerim izin hepsi yem inim arasına yine b ir kış g e liy o rd u . İlk t e ş r in in s o n g ü n ü ,
bilesiniz k i şiındi cennette, nim etler için d ed ir Yani k i muratla­
metruk hisara gidip B illu re ’y i b e k le m e liy d im . İn ş a lla h b u s e fe r
rına n ail olmuşlar, şadlık sürm ektedirler B iz d ahi onların nail
gelir diye dua ediyorum . H ız ır R e is ’in te m b ih i kulaklarımda;
oldukları makamı özleriz Çok şükür k ı M ııtıanım ed ümmetin­
Billure yi bul getir. G e tire m iy o rs a n d o n a n m a m ı ç e k ip getir-
den ve İslam dinindeniz. Hayatım ız da p ak tır bizim , nıemötımız
da Ovle olunca bizim ne ölüm den ne de sizden b ir k o rk u m u z miÇ'" bir «üvercin k a n ad ın a d o k u n y e te r !"

vardır Hemen elinizden geleni geriye koym ayın, bildiğinizden


kalm ayın Sız uzızlerden yardım isliyo r iseniz, b iz bütün kâinatı

180
sevm eseler yem in ederken Türkler
1521 mu«.—•
derler mi hiç?!
C ezayir önlerinde Ispanyol donanmasını görüp de
ele
-elıre düşm,„v
eyee başlayınca
b aşlayınca m ı ı u u w « beyaz
minarelere “ w — bayraklar
;ehre dü5m*yceketmere
' -.inere yaranmazlar, Rom R o m a'nın
a 'n ın Karta-
< lır.
r. gtd'P
Ki(lip klZ1'
lt1'Z' 1 .imasına fırsat
lırsat tanımazlardı.”
tanımazlardı.
‘,S'^yenidcnkıskaca- jçinekapamrgibi
C B i ^ diyemer , l l n m a e d a s , vardı:
Bir Ş ^ ..ı„ bir
B Sesinde .... mırıldanma
l>ir mırıtoa " 1 edası varoı: öMürer
" .Sid|, hani şu İspanya kralının muhafızlarını sırayla öldüren
adanı var ya. bence o adanı buraya da gelmeli ve Cezayir’in
Müslüman geleceğine ziyan eriştiren şeyhleri, murabıtları, bey-
jS lU H .- 'S
Müsl
ri. reisleri ■bir- bir
ı.ir temizlemeli."
temizlemeli.
leriC e va p vermedim. Yüzümde b ir seğirme hissettim. Hızır Re-
*ki yıl sonra. ,jn böyle bir şey düşünmesi için çıldırm ış olması lazımdı...
Cslelik iki yıl önceki bir olayd an bahsediyorduk, ben Cezayir
•Allmışdörl kadırga sayabilm iştim Sidi!.. Şehrimize arlcebis ilinden çıkalı iki yıl olm uştu çünkü. A yrıca İspanya sarayında
ve lop namlularım çevirmiş tam altm ış d ört İspanyol kadırga­ olup bilenleri takip etm esine d e şaşırmıştım . Ama o bununla
sı...- diye başladı anlatmaya. Sesinde ağır bir lıüzün, yüzünde yetinmedi, konuyu d eğiştirir gibi beni daha da şaşırttı:
küçük lıir seğirme ile. Şaşkındım. R e isleriyle bile görüşmeyen, "Kral, öz muhafızlarını ö l d ü r e n i bulabildi m iydi Sidi?"
mağlubiyetini nelsine yediremeyen, ağabeyinin intikamınıala- "Hayır efendimiz, üstelik İsp an ya halkı son ü ç kışta, üç tane
madıgı İçin kendini yiyip bitiren, O sm aıılı ülkesinin Cezajiı daha çengele asılı cesedin üzerine kar yağdığım gördü. Yine ba­
ilindeki sancakbeyi olduğundan şüphe d uyarak içlenen bu kişi ğırlarında hilal vardı efendimiz. A m a lütfedip siz, ben yokken
Hızır Hayreddin Reis olamazdı. C e zayir’i vatan bilmişti, ada­ burada neler olduğunu aidatsanız, merakını hadden aşkın."
lardan çıkarılmaktan çok sanki ad aları elden çıkarmış olmanın "Sidi Can, elemi anlatm ak d a insana elem verir, işte olan
acısıyla yanıyordu. Kaderkale deki m ütevazı kulübede şiltesint oldu; hem de göz göre göre... Basiretim iz bağlanmış, iyi niyeti­
oturmuş, gözleri yaşararak anlatıyordu:
niz gözümüzü kör etm iş meğer. Cezayir ihanet etti."
Cezayir halkı sözlerinde durm adı Sidi Murabıtlar, şeyhler Hızır Reis gerçekten d e b am başka b ir adam olm uş gibiydi.
Arap beyleri ve Berberi kabile reisleri. Tlem sen ve Tunus bey- Cemayma Hatun b ir m e yve te p sisiyle içeri girdiğinde başını
leri.üzerimizeİspanya'yla birlikte asker çıkardılar. MeğerCeza- U rı eğdi. Ona karşı d a kend isini m ağlup v e m ahcup hissettiği

ylr Türkleri hiç sevmemiş!..”

L
nf anladım. Onurlu erkekler başarısızlıklarım e s ,
ne veya bilmesine t a h a m m ü l e d e m e z l e r m i ş , o ' , te . y ü z d e y ü z e c e ğ iz !”

şeyle gelip dizine o t u r d u . B ü y ü m ü ş t ü . H e s a p e t T * 0 * Hasan r ‘ •İV'y a ..|Z(Uir geçiyor, yüzdüğüm üz de yok, Hızır Babamızın
olmalıydı. Oğlunu g ö r ü n c e b i r a z e f k â r ı d a g , | tll o ' * l t l ^ ”KaÇ ’ B ö y le g id e r s e y a C e z a y ir 'i tam am en unutmadan, ya-
Cemayma hal hatır s o r d u . O n u n i ç i n l ı i r h a l h a l g e r geyfi de; " a lm a d a n d a n e ş e le n e c e k d e ğ il."

diyeyi severdi. T e ş e k k ü r e t t i k t e n s o n r a A la d u le * - '(t,rin i5, 'nıLo "“‘/ T i böyle lıir h a z ır lığ ı v a r m ı?"
Özleyip ö z l e m e d iğ i m i b i l m e k i s t i y o r d u . Y a n a k l a r ' bahi s açı, I>f , e r 7 H a ş a n ile o y n a m a k t a n b a ş k a meşgalesi yok.

Onu neredeyse t a m a m e n u n u t m u ş t u m . A m a <| " " *tl*a r ı,*iıl|


R eis, onu m e ş g u l edecek şeyi ben biliyorum ."

fırlamak i s t i y o r d u . Y o k s a b i r h a n ı m , k e n d i h i z ı ' - ° b e n iV -Söyle ki bilelim !"


dıklarından h a b e r a l m a k o n u s u y l a n e d e n hu k a d a r -Andrea D oria... O nu h a y a ta döndürecek tek isim Andrea

Peki ama meyve t e p s i s i n i n e d e n o g e t i r m e m i ş t e o g ' lenslndi! Doria'dır!


ama merak e t t i m . H u z u r d a n ç ı k a r k e n H ı z ı r K r u s 'i, ° rarnadlm.
üzünlü g it m i ş g i b i y d i : s e sindeki

• G e ld iğ in e s e v i n d i n , S ic li. . . Ve e l b e t t e y a l n ı z Ertesi gün lıir h a v a d is le gittim huzuruna. Satranç oynayarak


ü z ü ld ü m !" ' S>e , aıgıne de biraz konuşmaktı niyetim . H e r ş e y hazır gibiydi. A ladule’nin,

D ış a r ıd a A y d ın R e i s i b u l d u m . K a r a m s a r l ı k i ç i n d e « a a - içine kar konulmuş gül ş e rb e tin i yudum larken ağzımı açacak

H ız ır R e is 'in a n l a t m a d . k l a r ı n , o n a a n l a t t ı r d ı m . C e z a y i r i J İ oldum, o benden e v v e l d a v ra n d ı:

e l d e n ç ık tığ ın ı, b u n u n l e v e n d l e r i n a s . l „ ı Y nası) “Dediklerine göre S id i Can. K a rlo s K ral İslam düşm anı krali­
çenin tesirinde kalıp y in e eski E n d ü lü s yu rtların da katliam lara
J a l e ' d e ıi n
B arb a R o s s a a d ım n u -
z ^ ^ - i d ^e n i zV k o rsa
0"n la
? rın
^ ın
girişmiş. Doğru ıııu ?"
uzun anlam v e i l a v e e t t i . ^ U n U tn ,a k ° l d u k l a n n ı uzun Bu soruya c e v a p v e rm e d e n evvel içim ürperdi. H er kış İs-
panya'da olm anı gere ktiğ in i H ız ır R eis'e zaten açıklayam ıyor-
is 'İn s e ^ r ' o ^ " . d a h a Ü Z Ü t Ü ° l 3 n ' S e K â , i p S i d i ' H l z l r f c dum:
Bize o eski denizci !' k '. T ' kab u^ u n d a n Ç ık aram ıyo r nedense! "Maalesef doğru Reis Babam ız!”
î'kmayacagumz, s ö y lü y o r"'418" 1* S Ü y le y İ,) Kaderka,edendlŞan Sonra da sesim i b ir perde düşürerek s a m im iye t gösterdim ;
“Hangi tekerleme?” Ben de oradaydım efendim iz. K r a l M ü s lü n ıa n la ra k a rşı K as-
Tûrk gem iciler lıe n sö i ,il>ah 'saBella'dan daha acım asız b ir ka tliam b aş lattı M ü d e c -
Y e tm iş in d e k a l a f a t ,,v |e r y a h a n ı . T e ş r i n i n a l t m ı ş ı n d a yat
ceıüeri sindirm e s iy a s e tin in so n d a lg a sıy d ı. M e s c i t l e r yık ılm ış,
de yüz - ‘ d ' s e k s e n i n d e s u y a a t , d o k s a n ı n d a d o n a t , yüz-
üslümanlar su ç lu ilan e d ilm iş ti. E sk i k ra l d in d e ğ iş tirm e y e
■'"'az, itaat e d e n le ri h a r a c a b a ğ la r , a n c a k e t m e y e n l e r i kı-

184
lıçtan geçirtirdi. Bu ise din değiştirm eye zor |anı
karargâhımızı, K a d irk ale 'y i biliyor!.. Vay hınzır
Müslümanların doğan çocuklarını ellerinden ;,|rıakla -»nıij.
‘‘" ' S -penıek ^ geçen b ahard a bize kök söktüren donanma
Ta ki aralarında üremesinler, soyları tükensin.» S j
vay!-Bu <lurl' ek Am a ned en kendini bildirm edi; hırsız gibi
Üzüldüğü lıer halinden belliydi. Aklım d a om , h
recek soru vardı ve planladığını şekild e sordum- ^ onU" Î r '
*eliP*11kışkırtmak İçin olsa gerek efendimiz. Ve galiba şu altın
•Reis Babamız. Kaptan D oria y i lıa tır lıy ()r nıu
Yerinden fırlayacak gibi oldu. '"uz?- SİZ' K-ııına koyarken söyledikleri bunu anlatıyordu?"

“Ne olmuş Doria'ya S id i?" zi" C'n 1 ,(le takdim ettiğim ve bir forsanın ayaklarını bağlayan
U . benzetilerek dövülen altın ko lyeyi incelerken sordu:
■Hiç efendimiz... İki yıl e vve l size b ir se|am
2indr|ere
de..." ‘ ’ SoncJermiş,, •Ne d em işti-
"Ne selamı?" •Önce H e d i y e n ı i z d i r : b o y n u n a taksın v e bizi unutmasın,’

■Demişti ki: 'O firkateci zağarına selam söyle d I nıişt' S o n ra d a y a n a m a d ı, ‘B a h a r d a biz gelir ayağına takarız,’
ilave etti. H a t ır la y a c a k s ın ız , b en de bir güvercin kanadın­
kükreyince kuyruğunu kıstırıp kaçm ak la eliriKİc.,, ^ en'Zasları'
da bu h a b e r i o v a k it s iz e u la ş t ır m ış idim ."
Ben Yunusun şiirlerini okurken B a r b a Rossa'nın k ı l v ? , ' ^
nitn cennetim olacak: ama o D an te'yi okurken o benim M -Demek baharda gelen d e o y d u ? Hah hah!.. İyi ki oymuş!..

larııııı cehennem görecek, b ö y lece ile t!'" >’° n' Çünkü bir oyun ettik ki d ü n y a d a kim se etm em iştir.”

Cehennem öyle mi: göstereceğim ben o n a 1” Evet, işte Hızır H a yre d d in R eis neşeleniyordu. Doria onun
"Poh yesin! Poh yesin!" hayata tutunduğu rüyası, ülküsü idi. Kardeşi İlyas'ın denizlerde
"Çikooo!" yankılanan ezan sesine ne ka d ar değer veriyorsa, D oria’nın ra­
Başımı yere eğip m ırıldandım : kip olmasına da o d e rec e önem atfediyor, Cem aym a’ya v e oğlu
Haşan a ne derece ko rum acı davranıyorsa sanki ona d a öyle
d,m, ? ylr den ayr" d,gmiZ Vakit »«*« «ovalayan oymuş efen-
hınç ile yaklaşıyordu. B ir gün D o ria'yı b ulup öldürürse sanki

^ « « i n m e d e n açm am ış o h a ld e ?" kardeşlerinin. Kanca’nın, C ezayir'in v e levend lerinin intikamını


Karlos’uıı k ııK ti ;»>, topyekün alınış olacaktı. D oria onun için b ütün bir İspanya, baş­
memlş efendimiz K • P a ra to rlıık a m ir,illeri müsaade et-
lan sona bir H ıristiyanlık d ün ya sı, P a p a lık ile arasındaki cihat
korktuğunu da ip 'l<lirkale ü n ünd e sizi b ird en kaybedince çok
ruhuydu. Doria bütün le ve n d le rin in ‘kızılelm a’sı, zafer rüyası İdi.
den hem çekini 1 1 1 <'ek'n,,u'f|i üstelik. Anladığım o ki siz
Tam da neşelenmişken y a p tık la rın ı so ra ra k nefsini kabarttım :
" » C l * I " " » * » -
^Nasıl bir oyundu e fe n d im iz ?”
hem çekinip henı s -
v ans,y an m im ikler, onu n da Doria'dan
sine denk bir » l a v ^ u 8 ünu a n la m a m a yetti. Onu kendi-
ckl- ()|ıi,nı hayalet ka d ırg a la ra in an d ırd ık !”

olarak gördüğü b e lliy d i: din Reis an lattı e fe n d im iz ; b e yaz m in tan larla. .."

186
187
kilde gizledik. Ö n ce ben de inanm am ıştım ama
-yok yok. o değ»-.. Şu aç.kta gördüğün gemi
jm»BileCek ce gördüm. Z in c iri b abafingoya bağlayıp kadırga-
lıklaryok m u ? "
ıecrübe kuın to rb aları b irer b irer karin aya yapışm aya
ya >o1 ver," p a d a kürekleri bağlam ak gerekiyordu. Torbaların
S l l h i d d i n Reis o s.g kayalar,n arasınd a geniş bjr
paŞ|adl" Bll,‘ ilerlem esini ağ ırlaştırd ığı için döşek başı ıs-
keşfetmiş Yedi " ' elre derİnlİk ,e' ,am am en ku" » a kap], %
jj.rUğ' ka ıdan itibaren y a v a ş y a v a ş a lab a n d ayla yan yatm aya
bir saha."
Ne anlatacak!,, m e ra k la n m a m ,. O s.rad a kap, çal karl" ° Z T Kadırga a lab o ra olm u ş gibi tam am en yan yatıp suya

hizmetkâr tepsi içinde taze bakla ile pekm ez v e kaymak _ " dab-|erek görünmez o ld uğ und a karin ası yüzeyden bir kulaç

mlşll Ben H.zır Reis'in anlatacak lar,na kilitlenm iş öylece bek t » l buruyor ve yü z e y d e n b a k ın ca görünm ez oluyordu. Üs-

Hyordum. Tepsiyi b.rakan hizm etkâr,,, o y a l a n d ı m hissedin,, '^'torba halatları gab ya is tirily a la rın d a n b ir p ala ile kesilip

yüzüne baktım. Aladule'ydi bu. B ü y ü lü gözlerle gözlerimi,, „ ' l k 'edildiğinde- gövdesi k ü çü k b ir sarsın tıd a n sonra yüzeye

iç in e bakıverdi. Bambaşka biri olm uş, ta vırla rın a bir asaletgep T v e rivo r ve kürekler a ç ılıp yü z m e ye hazır h ale geliyordu. G ü­

inişti. Titredim. Mahcup, ö ylece bakakald ım . Haksızlık elmiş vertedeki suyun b oşa ltım ı için b o rd a d a beş adet kapaklı firengi
geldikten sonra bir merhaba d em em iştim . Başım ı yereeğmey lombarı açmak kâfi idi.”
denedim, yapamadım. Bakışlarında. "B ım ca yıl, bunca zaman.." Hayreddin B e y d en izd e h a y a le t gem ile rle ilgili b ir şeyler an­
diye başlayan sorular görüyordum . A lad u le . toprağımın çocu­ latıyordu. Galiba yü z ü n e d e b ak ıyo rd u m , am a d inlem iyordum .
ğu, ülkemin yadigârı... İçim den ne ka d ar vefasız olduğumu ge­ Gözlerimin önünde A la d u le 'n in gözleri, ak lım d a d a pek çok
çiriyor, kendime sövüp sayıyord um . <i<izleri kalbim e işliyordu soru vardı. Hızır H a y re d d in R e is. A la d u le ’y e ned en teşekkür et­
ve başımı çevireıııiyordum. H ızır R e is im d ad ım a yetişti: mişti? Getirdiği tep si için m i; y o k s a b e n im kabalığım yüzünden
“Aladule evimizin kızı old u Sidi. H a şan ın ablası, Cemayma mi? Aladule resm i d il k u lla n m ış , “ h o ş g e ld in iz" dem işti. N eden
Hatun'uıı sırdaşı..."
böylesöylesindi k i? “ K â tip S id i!" elerken d e sanki se sin d e b ir si­
Utanarak gözlerimi çevirdim . N u tk u m tutulm uştu. Neona tem mi vardı? Eğ er site m e d iy o r s a b u n u n d e rin liğ i ne kad ard ı?
merhaba diyebildim, ne H a yre d d in R e is in cüm lelerine bir kar­ Evet, ben çok ayıp etm iş, k a b a d a v ra n m ış , C e z a y ir’d en a y rılıp
şılık verebildim, öylece susup kald ım . B e re k e t versin, Aladule
giderken salladığı m e n d ilin h a tır ın a o lsu n o n a b ir selam ı çok
Hoş geldiniz. Kâtip Sidi!” d e yip k a p ıy a y ö n e ld i. Hızır Reis te­
görmüştüm. İyi am a, b u n d a n ne gibi b ir m a n a çık a rd ı ki? Hem
şekkür etli.
ben ona bir söz v e rm e m iş tim ...
“Sonra Sidi, Muslihiddin R eis b ir t e d b i r d üşündü. Her biri
Nasıl buldun?!.”
»tuz okka çeker kum to rb aları hazırlattık. B u n la rı zincirle bir­
ni k e n d i m e g e l d i ğ i m d e n e d i y e c e ğ i m i ş a ş ı r d ı m . G a l i b a k e n d i s i
b ir in e bağlayıp kayaların ara sın a d ö şe d ik . Z in c irin ucuna ba
'İtm ediğim i a n l a m ı ş t ı . Z i h n i m i t o p a r l a m a y a ç a l ı ş t ı m .
31 He bir ^ " 'a n d ır a bağladık. B ir ka n ca ile h em en güverteye

188 189
rir kum torbası. ağırlık, b atıp görünmez „ ı nıak
,|Sam buna şaşırırım elbette. Ç ıldırm ış o lm a lı."
görünmek gibi kelimeleri hatırlıyordum ama
’BeI,deaktan öte. çok öfkelenm iştir! Hah ha... Rakibin se-
sıralamanın yerine gelmesi pek y a v a ş o lu yo rd u .
.Çıldırm® gk|ese sen öfkelenm ez m isin?"
hivane'" diyebildim ve ilave ettim :
* îkad'r Hayreddin B e y i denizlere dönd ürecek sebebi keşfet-
••Peki a m a serenleri v e kü rekleri nasıl yo k ettinİ2?.
H'Z"poria. Sonra bana bu h ayalet gem ilerle neler yaptıkları-
Dinlemediğimi asıl o zaman anlad ı, am a yüzüme vUr
ııîŞt*"1'| b°oyunca kaç gemi ele geçird iklerini, kaç yerde iskandil-
Ben de yaptığım gafın farkına v a rd ım v e telafi için
nl' ikiyl tı >uygun kum sal a rad ık larım anlattı, am a içinde Doria
■Bir gemi, içinde insan o lm ad an d enize b atırıp çıkarıl^ 4
hiçbir hikâyed e bu d e rec e heyecanlanm adı. Akşam
da gemideki her şeyin ıslanm ası v e b aru tu n kullan,ln,a
^"'ken yorulmuş olm alı ki biraz d a benim anlatm am ı istedi:
dışında bir işe yarar m, ki? Yoksa se m e n d e r gibi ateşte y a n *
suda boğulmaz levendler ,11 i e d in d in iz ?" ■Billure?"
j te duymaktan ko rktuğum so ru b uyd u. Kend im e bile sora-
•Forsalar ile levendlerin e lin e nefes a lm a ları içi,, birer arş „
madığmı. sorma ce sare tim o lm a y a n soru. S atra n ç tablası gözü­
lık kamış borular verdiğinde, e lle rin e d e kılıç ve baltalan ttıtm.
mün önünde dönm eye, sanki b ü tü n ta ş la r ye rlerin d e n hareket
turduğunda gemi denizin altın d a iste d iğ i ka d ar kalabilir. Tabi,
adamlar buz tutmayı göze a la b ilirs e ." etmeye ve atlar, filler ü ze rim e h ü cu m a başladılar. Zihnim bu­

Anlattıkları hem ilginçti hem d e zor. İn an m ak istemedim: landı:


"İşe yaradı mı p eki?" "Yarın yirmi d ört y a ş ın a g irm iş o la c a k efendim iz," d iye ke­

“İşe y a r a m a s ı için uzun ta lim le r y a p t ık v e çim a çimayadöıt keledim. "Ve on bir y ıld ır o n u şim d ik i k a d ar h iç özlem edim . On

k a d ırg a y ı birden b atırıp y e n id e n ç ık a r a b ilir hale geldik. Doru bir yıldır, metruk h isard a, o n u k a yb e ttiğ im ye rd e , sened e bir

g e ld iğ in d e , -eğer gerçekten gelen o idiyse- şu burnu döndüğü gün umutla beklem enin ne d e m e k old u ğ u n u size anlatam am .

v a k it t a k i p ettiği kadırgaları g ö r e m e y in c e ç o k şaşırmış olmalı Yüzü hâlâ çocuk m a s u m iy e tin d e m idir, ç a k ır gözleri d a h a ko­

B ir s a a t k a d a r şu açıklard a ş e y ta n g ö rm ü ş v e y a cinlere uğramı} yulaşmış mıdır, 0 11 b ir y ıld ır h e p s o r u p d u ru y o ru m kendim e."


g ib i d o l a n d ı k l a r ı n ı gördük. H e p sin in p r u v a s ı ad aya dirisalandı- "Onu buldun 111 u, b u lm a d ın m ı S id i? ”
ğı s ı r a d a m a n e v r a s ı yük sek b irk a ç firk a te y i y e m o l a r a k sahile Evet efendimiz, b uld um ! B ir r ü y a id i.”

sürdük. T am d a d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z g ib i b ü tü n kadırga v e kalyon- Bıılduysaıı öz lem ek te n b a h s e tm e k n e d e n ? Yo ksa getirm e­


din mi?"
la r ı firkatelerin ü z e r i n e y ü rü d ü . O s ır a d a iş are t fiş e ğ iy le deniz

deki kadırgalara h ü c u m e m r i n i v e rd im . D o r i a a s ı l ş a şk ın lığ ı 1 Rüya idj efend im iz."

vakit yaşadı zannederim. Ç ü n k ü a ç ı k d e n i z d e a r k a s ı n d a n ge P e demek istiyo rsu n S id i. H a n g isi rü y a , han g isi gerçe kti,
gemilerine çengel atan, b a l t a s a v u r a n e li k ı l ı ç l ı h a y a l e t gem*'1 n mu, b ulm adın m ı, d o ğ ru a n la t.”
ve beyaz çarşaflar içindeki le v e n d le r i h iç beklem iyordu." dum efendim iz, d a h a d o ğ ru s u ...

190
•Bulduysan neden getirmedin. getirem ediySen nedç
bir h a b e r uçurmadın .’ seven sevgilinin iradesine boyun eğmişse eğer. -
- G e tire m e z d im efendimiz!"
-O halde sen neden geldin S id i?” Spl'id öyledib sev**m ne is,ecli8'ni ber zaman söylemez, se-
B akakaldım . Ağzımdaki özüm tanesi boğazıma dizi|di „ anla m a h d ır!

dan kim bilir neler geçiyordu? B illu re ’nin izini s ü r e r e k ^ •Sevgilinin hayır dediğine sevenin evet demesi yakışık al-
zannederim e fe n d im iz; b e lk i onun isteğine uyup fedakârlık
boyunca aranıp durduğumu ona nasıl açıklamalıydın, ”
,nedim Şu sırada muhtemelen aklından B illure hakkında * .tpmak gerektir!"
-Sevgide fedakârlık üç altın heykel kadar ucuz değildir
s,z İhtimaller geçiyordu. A rtık beni unuttuğu, başkasıyla h T
kurduğu, köleleştirildi!?!, kötü y o la düştüğü ve daha kinu" Sidi!?-”
«eler konuşuyorduk; m esele ekseninden sapmış, aramızda
neler neler. Odadaki sessizlik uzadıkça bu ihtimaller zihnin^
bir soğuk rüzgâr estirm işti. O sırad a Cem aym a Hatun, Haşan
çoğalıyor olmalıydı. Yine dilim tutulm uş gibiydi. Bekledim
vahut Aladule'yi aradı gözlerim. B irisi içeri girse belki havadaki
bekledim. O da bekledi. M erakla. S o n ra bir babanın çocuğun-
olum suzluk dağılır, d üşü n ce le r doğru kelim elerle ifadesini bu­
azarladığı gibi sesini yükseltti:
lurdu. Çaresiz, toparlam am gerektiğini düşündüm. Yalvarır gibi
“Yazık ki seni yanlış tanım ışım S id i. B a n a bir sır gibi aşka
mırıldandım:
anlattığında sana gıpta etm iştim . M e ğ e r sen aşkında yalancı),
■Efendimiz, isterseniz en b aşından anlatayım , altın heykel­
mışsın. Vefasızlık etmişsin. Sevd iğ ini b ulduktan sonra onun eşi­
lerden..."
ğinden ayrılıp dönecek kadar vefasız lık . Senin bana anlattığın
Eliyle satranç tab lasını d e vird i. B ü tü n taşlar bir yerlere da­
Billure bunu hak etmiyordu. Yazık s an a Sidi, çok yazık!.."
ğıldı. Başını küçük p e n ce reye çe v irirk e n sitem le bağırdı:
Söylediklerimden onu bulduğum v e onun da gelmek isteme­
"Elbette anlat, b irer b ire r..."
diği mi anlaşılmıştı acab a? K e lim e le rle başım ın hiç bu kadaı
"Efendimiz! M ektup larınız v e hed iyelerinizle İspanya sarayı­
derde girdiğini hatırlam ıyordum . H e r zam an selis ve beliğ ko­
na vardık. Muslihiddiıt Reis v e iki levend daha. Günlerden sah
nuşan ben. Billure'deıı b ahsetm ek istiyo rd u m ama dilim dok
idi. Karlos Kral ın m a b e yin c ile ri e lç i d iye bize izzet ü ikram et­
nıyor, meramımı yanlış a n latıyo rd u m . A şk galiba bu demetti
tiler. Lâkin kral ancak b ir a y s o n ra bizi huzuruna kabul etti."
Birden cesaretlendim. "Efendim iz, m e se len in aslı böyle değ-
"Poh yesin!”
ben yanlış ifade ettim !" dem ek için haz ırland ım ama agzımd1
Mektup ile heykelleri b irlik te takdim ettim . Ö nce heykelle-
çıkan sözler yine başka oldu. G a lib a B illu r e ’yi m üdafaa et"*1
J 1 ntrlen mavi, sarı v e k a h ve re n g iye boyalı olduğunu sordu
gayretine düşmüştüm, onu yin e onu n arzu suyla terk ettiği®1
ı J Mavi gökyüzünü, s a rı so n b a h arı, kahverengi de toprağı
söyleyecektim:
ma 'Çin, dedim . S o n rasın ı d a ancak gönderenin bilebile-
reainl öyle İhtı?»"1" ve heybe,Iİ b irln e de bpnim bu„ u, ki bütün tüylerin ürperdiğini hissettim. "E^e-e-vet
c e s a r e t e d e m e y e c e ğ i m i d i l l e n d i r d i m . O v a k i t s iz in
0jden,m . ^ y - l e imiş!" diyebildim . Huzurundan ayrılırken
beni sorti y a ğ m u ru n a tuttu. K ız ıl s a k a l ı n ı z v e , lr ç a / V
",3İeSİI>le,'nda emniyet içinde seyahat edebileceğimizi, hatta
dan başlayarak n a s ı l y a ş a d ı ğ ı n ı z , , b o y u n u z u , y ü r ü Z >
- ; ; n k pir şeye ihtiyacım ız olursa yardım olunacağını
k o n u şu rk en nasıl h a r e k e , e t t i ğ i n i z i f a l a n i n c e d e n i„ c e j N
^ " ' mabeyincisine bir belge hazırlatarak bize vermesini
Bilhassa yüzünüzü t a r i f e t t i r d i . M e ğ e r y a n ı n d a k i danı. ^
söyleyljPBu belge sayesinde kralın hükmü geçen her memleket-
nndan b i r i ilm -i k ı y a f e t b i l i r m i ş ! ”
'Tah'atî* dolaşabildim, efendimiz.”
-İlm-i kıyafet d e n e o l a b r e ? ”
, f '- H e yk elle r konuştu mu p eki?"
■Bir kişinin y ü z ü n e b a k a r a k k a r a k t e r tahlili yapabi|me j,
-Tam iki ay bunu öğrenm ek için bekledim. Maalesef, ses çık-
dlr. efendimiz. Endülüs İ s l a m â l i m l e r i n i n p e k çoğu bu i|mi^
adı 0 günlerde lim anda D o ria'd an haber soruşturmaya baş­
üzerinde yeni a r a ş t ı r m a l a r y a p a r l a r d ı . ”
ladım Nihayet yirm i gün son ra Sard unya civarında kendisine
-P e k i İ s a b e t e t t i r d i k l e r i o l u r m u y d u ? ”
çattık o sizin Balear A d a la rı'n d a olduğunuzu söyleyince ben
-H e r d a im e fe n d im iz , k iş in in b u r c u v e b e d e n î özelliklerim,
Kadirkale’ye gittiğinizi anladım . So n ra o hayalet gemileri falan
bu nu h e r z a m a n e le v e r ir .”
konuşup Yunus’un kitabını verdim . Ö nce, 'Bun u okumak için
■ G üzelm iş. B iz d e ö y l e b i r i n i b u l a l ı m t e z vakitte!"
şimdi dilinizi mi öğreneceğim ya n i?' d iye alay etti, sonra Türk­
B u c ü m le y i s ö y l e r k e n ö f k e s i b i r a z g e ç m i ş g ib iy d i. D a h a »
çe bilen bir tercüm ana okutup anlam aya çalışacağım söyledi.
kin b ir m e r a k l a s o r d u :
0 da kral gibi hakkınızda ço k so ru la r sordu. Ben de anlattık­
"Mektubu o k u y u n c a n e y a p t ı ? "
ça anlattım. Elbette nasıl b ilm esini istiyorsam öyle söyledim.
"Önce yüzünün r e n g i d e ğ i ş i r g i b i o l d u . Özellikle son satır
Zannederim sizi ko lay alt edeb ileceği bir rakip zannediyordu,
da öfkelendiğini a n l a y ı p a r k a d a ş l a r ı m l a d u a etmeye başladık
öğrendiklerinden son ra öfkelend i v e geçen size arz ettiğim şe­
Neyse ki öfkesini çabuk y e n e n v e s i y a s e t bilir türden bir in­
kilde. '0 firkateci zağarına selam söyle; deniz aslanı kükreyince
sandı. Sorular soruları takip etti. S o n u n d a . 'Seninle de hesap­
kuyruğunu kıstırıp kaçm akla elim d en kurtulam az!' dedi. Sonra
laşırız B a r b a Roşo!’ diye d işlerin i g ı c ı r d a t ı p heykellerdenbiı>
ben Süleyman Reis'i sizin yan ın ız a y ö n len d irip İsp anya'ya dön­
nl eline aldı. Evirdi, çevird i... 'D e m e k b u heykel konuşacak düm."
derken gözlerimin içine bakışınd an û r k t ü m . Onu d a h a ev«< "Billure için?"
de görmüştüm. Henüz on altı ya ş ın d a b ir delikanlı iken. De*
Ben bocalayıp ne c e v a p vere ce ğ im i d üşünürken içe riye bir
si Cermen İmparatoru M ax im illian’ın ö lü p yerine kral oldu*
aberci girdi. G em ilerd en b irin d e ta yfalar isyan çıkarm ak üze-
gece. Ama kral olduktan sonra kişiliğine yan sıyan vakan" reymışier. Atılırcasına çıktık.
•“ kışlarının bu derece etkili o la b ild iğ in i h iç fark etmenM""

194
1522 a ğ z ım d a n çıktığı and a ona yem inim den bahset-
60 1 ""idimden. Belki zam anı gelm iştir d iye d ü ş ü n ü y o r v e
ıoclt g6İd! üar etm em eyi haksızlık olarak görüyordum . Çünkü
onu i , - ; ccan o je d a ’nın -toprağı bol olsun- genç yardım cısı
ç(adrld ‘ ‘buluşmaya gitm iş, s ırrım ı o nu nla paylaşm ıştım da Hı-
>1a,e° ' -|e hâlâ konuşam am ıştım . B u a yrıcalık içim i kanatıyor-
,irRel.!'r ,d ı Decan O je d a'ııın ne kad ar iyi bir insan olduğu gel-
dU ° ',ı ve İspanya d a olu p b ite n le ri düşündüm . Hızır R e is e
d' a 'ıe „ı gerektiği h ald e saklad ığım şeylerd i bunlar. Decan
«>* mesela. Her yıl. E n d ü lü s ’le ilgili b ütün hab erleri onunla
ı ır müzakere ederdik. Y e m in im d en bir tek onun haberi

İsyana teşebbüsün sebebi, h e r zamanki gibi, atalet ve bo5 vardı Bunu B illu re ’y e b ile sö y ley em em iştim . O ysa bu sevimli
durmak idi. Kaderkale'deki rehavet v e miskinlik herkesi şaşm. ihtiyar, ben Akdeniz’de iken b enim bilm em gereken her şeyi
nııştı anlaşılan. Doria ile Hızır R eis i b ir an evvel tutuşturma ıkıl defterine kayd ed er v e y a n m a v a rd ığ ım d a bir bir bana anla­
g e re k tiğ in e bir kez daha inandım. B u n u n için Aydın ve Piri Reis tırdı. Çocukluk h a tıra la rım ın ca n lı kalm asını b ö yle sağlıyordu.
ile İstişare ettim. Aynı fikirde o ld uğ um uzu gördük ve her fırsat- Ne çare geçtiğimiz ya z v efat e tm iş v e b an a b ir m ektup bırak­
ta bu fikri işleyecektik. Bir hafta s o n ra b eni yanına çağırdığında mış. Mektupta ya rd ım cısı R a h ip M a te o ile irtib a ta geçm em i ya­
Doria ile ilgili efsaneler anlatmaktı n iy e tim ama o aynı soruya rıyordu. Mateo bund an b ö y le s ırla rım ı p aylaşacağım adamdı.
tekrarladı, unutmamış: Konuşma ve ta vırları güve n te lk in e d iyo rd u . En d ü lü slü Sefarad
“Billure içindi değil mi?" ailelerden birine m en su p tu . Ç o cu k lu ğ u n d a T e v ra t'ı da, K u r’an'ı
Çaresiz, cevapladım:
da iyi öğrenmiş. R e c o n q u is ta e s n a s ın d a aile si kaçarken kızıl ce­
“Beli efendimiz, B illure iç in d i... L a k iıı ben vardığımda s» ketliler onu ele g e çirip k ilis e y e te s lim etm işler. A n lattığına göre
kaklarda kargaşa hüküm sü rü yo rd u . İta ly a ’daki kent devletler
müzik yeteneği s a y e s in d e E n g iz is y o n z a b itlerin d e n kurtulm uş.
karışmış. Papalık Martin Lu th e r nam b ir keşişin söyledikleri)*
''Harca kralın katıld ığı a y in le r d e k a te d ra lin b ü yü k orgunu o ça-
sarsılmış. Kral Karlos da M ü slü m a n kıy ım ın ı yeniden başlatnuş
llp durn'tış. M a te o ’y a ısın m ış, D e can O je d a ’dan s o n ra beninı-
durumdaydı. Lim anlardaki d e n iz ci k a y n a y a n meyhaneler suç-
'eoııun yoldaşlık e tm e sin d e n haz d u ym u ştu m . İsp a n ya d a sık
'an geçilmiyor, sokaklar isyan a m e y illi k a ra n lık tiplerle dolu?
j danan gizli M ü slü m a n v e y a gizli M u s e v ile rd e n biri olabillr-
taşıyordu Gündem kargaşa o lu n c a B illu r e 'y le alakalı bilgi top
kon 11" na ^ '<t s o rm a d lm a n ıa b a ş la n g ıç ta s ö z lerin e g üvenm e
jamak çok dikkat çekici o lu y o rd u . Ü s te lik M ü d e cce n ve M01*
unda tem kinli davrandım , y e m in im h a k k ın d a fazla bilgi
italara da yardım etmem g e re k iyo rd u ."

196 197
ennet-
, r . y o r s u n u z P a p a lık h a lk ta n para atıp c.........
oavlaşnıadm.. Decan Ojeda’dan benim hakk,mda
yıondiı” 17’ H.ar verir. E n d ü lja n s diyorlar Bir tur günahgfınah
öğrendiğini kestiremezdim. Daldtgtmı. H,z,r Reis in
, e n y satar
^ İ T ve
e na ns
n aom n ra c e_____
n n e ^te gitme vgaararan
ntis
tisi'-
i!
yunca fark ettim:
“H a k lısın , o sırada buraya da çok hüzünlü haberle,
I Haydi konuş; _ _ _ _
•dan ses çıkmadı. Am a ikim iz de gülümsedik, ('ilkesi ta-
du M ü d e c c e n ve Sefarad s ığ ın m a d a n taşımaktan a v ^ '
koşmaya fırsat bulamadığımız zam anlardı." Çİk° .eçnıişti- Sesim i sam im ileştirdim :
efend im iz. K atolik kilisesi, harcam alarının artması
“Evet efendimiz. Aydın Reis in r
Gırnata * eni para kaynakları aram ış. Hristiyanların günahların-
Malağa sahillerine yaptığı on dört seleri„
Uî' r"nııal)ilmck iç in kiliselere bağışta bulunm ayı akıl etmiş."
rısında ben Endülüs Müslümanlarının y %
idim. Sonra M ad rid ’e geçtim. Ama g e lişj?1 ^"-Luther dediğin papaza gel."
-0 geçen kışta End üljansın Ku vve tin e Dair Tezler’ başlıklı,
hep takip ettim. Yalnız Endülüslü Müslüman' !
95 m ad d ed e n oluşan bir m etin yazm ış. Saksonya'dan gelen bi­
da, Yalıudiler de bu yüzden size çok dua w
nleri de bunu M ad rid 'e getirip yaym ış. O rtalık birbirine girdi
yorlardı. Gözleri yo lla rd a her gün yeni gemaj
Halk Luther’i lıaklı buldu. M eğer o günlerde Papalık LutherY
gelsin istiyorlar, akşam olunca üzgün Müslfi.
aforoz edip m ahkem eye verm iş. O d a d ilini keskin kılıçlar gibi
manlar saklandıkları mağaralara, harabeleri
zağlamış. Sussa iyiym iş am a h iç d urm adan konuşmuş."
Yahudiler de fakir e vle rin e dönüyorlardı."
"Hüner sahibinin hâzinesinin anahtarı ağızdaki dilidir. Sidi.
“ Keşke her gün yeni gem iler gönderebil».
Kapı kapalı olursa kim ne b ilecek m ücevheratçı mı, yoksa hır­
dim. Lâkin o sırad a biz de Akdeniz'de karate! davatçı mıdır? Erdem li kişilere ziyanı dokunan iki ş e y vardır,
gemisi dolaştırıp Se rşe l v e Kaderkale’de tutun­ konuşmak gerekirken susm ak v e susm ak gerektiğinde konuş­
maya çalışıyorduk." mak. Adam konuşm akla iyi etm iş. S o n u ç ta keferenin batıl dini
“Tabii bazı d evlet ileri gelenleri kızıl ceket­
ihya olacak değil ya."
lileri de kışkırtarak A yd ın Reis'in gemileri içil "İhya olmadı, h atta ikiye b ir ila v e siy le Kutsal B a b a ’ya giden
' sH jr köpürmekte gecik m ed iler ve üzerinize donan yollar üçe ayrıldı. Hangi yo l kim i hed efine u laş tırır belli değil. "
ı ma çıkartılm ası için K a rlo s Kral'ı sıkıştırman
Senin hedefine giden yo l gibi desene!"
başladılar." Dilim tutuldu. B u cü m le y le n e yi k astetm işti? Yem inim i ve
“Henüz gelen olmadı!" hedefimi biliyor m u yd u ? B iliy o rs a , S ain t A lc a la olarak büyüdü-
“Gelemediler, çünkü S a k s o n y a l ı M a r t i n L u t h e r namCerme» k n gerçek adım ı d a b iliy o r m u y d u ? Yoksa bu soru, benim han-
p a z ortalığı yeterince k a r ı ş t ı r d ı . "
böyie'S,iyan m e 2 *'eİ3'nt*e n old uğ um u mu s o r g u lu y o r d u ? M
‘0 da kim?”
ise beni yan ın d a tu tm ası ya h u t sırd a ş edinm esi I
Ha şüpheleri v a r demekti. A m a o beni S id i d iye bi|ly h e rk e s a k ıl a lm a z s a v a ş hikâyeleri uydurarak
Müslüman adıydı- Eğer hedefine gid en y o l' derken ^ \ fiyordu- H e n ie enn d j k l e r i n i y a h u t n a s ı l k u r n a z c a kaçarak sizden
yaptıysa İslam dairesinden olu p d a M uslum anl,ğln ib SİIi ya naSI t e k r a r t e k r a r a n l a t ı p d u r u y o r d u . N ihayet Cene-
s in d e gösterdiğim ihm alleri m i h a tırla tıy o rd u ? Böy, klıru|l‘l'lk ' ' r, h oş bir f o r s a n ı n h i k â y e s i n d e b i l d i ğ i m bir gerçeği
levendlerini. tayfalarım, forsaların, d a sorgulamas| dili y a r l sS‘z jn D o r j a Ka p tan i l e y a p t ı ğ ı n ı z S a r d u n y a çenginden
Aralarında pek azı kentlisi k a d a r d i n d a r i d i . Kad,rga,arJ 1'* ^ | i n ıa n al)ıatıyord u. A d a m ı t a k i p e d i p e r t e s i g ü n önüne
rer imanı bulundurmaya b aşlam ası b i l e Su ltan Selim in iltjf â ^ ° J t' n koydum. H e r şe yi b a ş t a n s o n a b i r d e b e n i m için
mazhar oluşundan s o n r a k i d ö n e m i n i c r a a t ı y d ı . pek çok ^ b'rkaÇ -m ı istedim. İki saat d in le d im v e s ö z l e r i n i n a r a s ı n d a
adamı gibi onun da e v l e n d i k t e n s o n r a d a h a m a z b u t bir J ' a" lal" a'dan, C leves D ükü III. J o h n ' u n e ş i D ü ş e s M a r i a i le y a -
yaşadığım herkes b i l i y o r , h a t t a M ü s l ü m a n p e k ç o k !eVen^ ' Bo " rf ö r t kad ın d an b ah se tti. W illia m i l e S y b i l l a a d ı n d a ik i
lorsa sırf bu yüzden y a m e m l e k e t l e r i n e d ö n m e v e y a adalarnl- ^''çocuktan. D ö r t ka d ın d an ikisi hizm etkâr, d i ğ e r i k i s i r a h i b e
birinde evlenip bu ç a l k a n t ı l ı h a y a t t a n k u r t u l m a y ı düşünm ece, mışlı-r Hizm etçilerden b irin in B illu r e o l a b i l e c e ğ i n i d ü ş ü n d ü m ,
sareti gösteriyorlardı. B e n i m ş i m d i l i k b ö y le b i r hedefim yoktlJ yüzlerini tarif etm esini iste d im . P e k h a t ı r l a y a m a d ı . 'Ç a k ı r g ö z l e ­
Ne demeliydim, k e s t i r e m e d i m . B e l k i d e s ı r r ı m ı ö ğ re n m iş , ys ri va r mıydı?' dedim . R a h ib e le ri m i s o r u y o r s u n ? ' d e d i . A n l a d ı m
minimin gerektirdiği i ş l e r i m i s o r u y o r d u . T e r l e m e y e başladım; ki adam iyi h a tırla ya m ıy o rd u . B illu r e ’y i r a h i b e s a n m ı ş t ı ç ü n k ü . ”
bedenimi ateşler bastı. B o c a l a d ı ğ ı m ı g ö rü n c e la f ı değiştirdi; "Hayır, adam iyi h a tır la m ış S id i. Ç ü n k ü r a h i b e l e r d e n b i r i n i n
"Blllure’ye giden yol s e n i u l a ş t ı r m a m ı ş a n l a ş ı l a n ? " gözleri çakır idi. h iz m e tk â rla rın d e ğ il.”
Daha önceki cüm lesini b ilm e y e re k telaffuz ettiğini sanmı­ Kanım donar gibi o ld u.
yordum. Beni utandırm am ak için lafı d e ğ iş tird iğ i belliydi.Gerçi “Buııu nasıl b iliy o rs u n u z e fe n d im v e d a h a e v v e l b a n a n e d e n
bu ifadesi bana itibar ettiğini d e g ö s te rird i. B en Saint Akalı söylemediniz?”
bile olsam beni kabul e d ecek ti y a n i, ü n ü n bu güvenini sarsa­ "Evet, keşke s ö y le s e y d in ı, h a tta k e ş k e o ik i h i z m e t k â r ı g e r i
cak hiçbir şey yapm am ıştım , b u n d a n s o n r a da yapmamalıy­ vermeyip C e m a y m a 'y a g e tirs e y d im . O v a k i t h e r ş e y a n laşılm ış
dım Bu yüzden B illu re ’y le ilgili h e r ş e y i o ld u ğ u gibi anlatmaya olurdu.”
karar verdim:
idinim k a r m a k a r ı ş ı k o l m u ş t u . D e v a m e t t i m :
Efendimiz!.. M a d rid 'd ek i k a r g a ş a d a n k a ç ıp Barselona mey­ Her n e y s e e f e n d i m i z , a d a m ı n a n la ttık la rı b itti d e d iğ im s ı-
hanelerindeki forsaların a r a s ı n a k a r ış tım . B illu re yi sormak kir' " İJ k a d l n l a r m D o r i a i l e k o n u ş m a la rın ı d a h a tırla y a b ile c e ğ in !
Ebette. Kraliyet sa ra y ın d a k i m a b e y in c iy e k a d a r herkesten b®
"d b” 1' 0 d a b a n a ö ç a l t ı n a m al o ld u ta b ii. D e d iğ in e göre kadır-
abnaya çalıştım. Aylar ge ç iy o r, b ir h a b e r ç ık m ıy o rd u . Oarat
a r a R o s s a t a r a f ı n d a n e le g e ç ir ile c e k o lu r s a k a d ın la rı esir
“ Panya liman meyhanelerinde s iz e f e n d im in v e ralune* * *
teknı ' .a" A ra ®o n va ,isi s a tın a la c a k v e k o c a s ın a te s lim ede-
« mn hikâyelerini a n la tm a k , d e n iz a d a m l a r ı n a b ir tü r itiba'
? Ldl<in iş*er b ö y le g itm e d i,’ d e d i. Doğru b ilgi üzerinde ol-
dugumu anladım. Çünkü sonra anlattıkları, harit
bir m anastırda rahib e v e y a b i r ş a t o v e y a sarayda
alan ayağı ok yaralı Rum levendin sö y le d ik le rjy ,* '"'8mu
da herhangi bir yerd e h e r h a n g i b i r i d e olabilir-
Sicilya valisine götürüldüklerini söyledi. A ma ayı" idi.0
h»mctçi’ y‘" bunlardan önce ben kendim e B i l l u r e ’n i n Beatrix
değil mi?'diye sordum. Adam. N ered en b i l i y o r s u ' ^ ' ^ ı L
ferdi- BUtUnacag,nı sordum . K a rla rın y a ğ m a y a b a ş l a d ı ğ ı sırada
yüzüme hayretle baktı ve. 'Götürüienıediler, vOı k " " ^ d(V
oluP«lama> anına şahin gözü gibi bakan M o n t j u i c k a l e s i n d e
sa'nın onları Sicilya valisine götürm ek üzere " Rart>a H,,
(orsa yazılm ak üzere gemi a r a r o l m u ş t u m . K ışı
korsanları saldırıya uğramış. K im se kadınların n e T ^ ^ S
ijiıı" Ü°r rmekti niyetim . A m a olm ad ı, her gün z i h n i m e k ıy m ık
nı bilmiyordu artık. İşte tam o sırad a S ic ily a ’da l ir ' ' 0l(l|ikiaa
^ "ç llv ire ile Beatrix ad ları batıyor, k a n a t ı y o r d u . B ilm e k z o -
dİ. Barba Rossa'nın köpek fiyatına sattığı esirlerden İ*Pta'1
S'bl la v d ım Sefil, aç v e d a im a ü şü ye re k geçen b i r k ı ş ı n a r d ı n -
lorsalar satın alıyordu. Ben de bileğindeki b u k a î ı" '
(l"1 denize veda ed ip burglar, ş a to la r v e kraliyet a r a z i l e r i n d e n
mak isteyen o yüz altmış kişinin arasınd ayd ı,,, k T"
^"k tenha ve uzunca b ir yo l te p tim ... Venedik, G ü n s , V i y a n a .
dullarla tekrar karşılaşmam kü reğine asıldığını k ,d|' **
Prag'dan geçtim. İki a y s o n ra B o h e m ya 'd a yd ım . C l e v e s ’e g e l d i ­
Fenerlerimizi söndürüp kaçar gibi g id iyo rd u k v e t e k 't f ^ ° ld"
ğimde önce kilise v e m a n a stırla rı d olaştım . Elb ette r a h i b e l e r i
bu kadın kafilesi idi. Cenova lim anına k a d ar sağ s d’
teftiş edecek d u rum d a değild im , am a en azından h e r k i l i s e n i n
Sonrasını bilmiyorum, galiba Barba Rossa o n lar,"" 8010,(14
önünde gizli gizli b irk aç gün geçird im . Kap ıd a n h e r ç ı k a n s i y a h
kendilerine satmış,’ dedi. Sonra da kazandığı a ltm la 'n ü ??
giysili kadını o zannetm enin nasıl b ir um ut v e s o n r a s ı n d a g e ­
çıkarır gibi şuh bir kahkaha ile ilave etti: 'Sinyor aradıSı
len umutsuzluk o ld uğ unu a n latam a m . İki papaz i l e a r k a d a ş l ı k
o düşes ise eğer, sana helal olsun! Çünkü iki «ün iki v
peyda etmem bir ya n a k ilise n in ce zala n d ırd ığ ı m a h k û m l a r h a k ­
seyir boyunca kürek çeken forsalar a r a lu ıd a düşesi yatağl'j,
kında bilgi alm ak için b u lu n d u ğ u m b ağ ışlar d a i ş e y a r a m a d ı .
hayal etmeyen bir ,ek kişi bile yoktu.’ diye ilave etti ”
Üstelik bu bağışların h e r b ir k u ru şu n u lim an d a h a r i t a çizdiğim
Hızır Hayreddin Bey ,ekrar pişmanlığın, bildirdi:
dükkânın Yahudi sah ib i M iş o n ’d a n b in b ir dil d ö k e r e k e l d e ed i­
"Ah keşke!" d'ed 'dl' ° 'k' h'Zmetçıy' allp getirmeliymişim.' yordum. Çevredeki b urg v e ş a to la rı d a a r a ş t ı r d ı m . K ü ç ü c ü k bir
“Üzüln "" lmden ama yüzüne böyle diyemezdim
bilgi kırıntısı um arak C le v e s D ükü J o h n ’u n iri g ö b e k l i k â h y a s ı ­
na tam 21 gün p usula h a z ırla m a y ı v e 21 g e c e u s t u r l a p ok um ayı
ver «imi Cenova r ^ tU t’ !’’e rek d a r ' dem iş ya ” ^ bile öğrettim. S a ly a la r s a ç a ra k k o n u ş a n i r i ağ zından B illu re 'y i
Rahibe kılı iı ' " >V<1 d a ^ İ2m etÇ Üerden birini bulabildim
'Şaret edecek bir tek k e lim e ç ı k m a d ı e l b e t t e . O gü n lerd e fırsat
rahibe oldui'u ' l,İdenlerin düŞes. düşes kılığında gidenin de
gözleri olan r ,1 ' '"'k'* ° Ö ren<iim. Adı C o n ra d in a imiş. Rentil
I 'erdi. D ü ş e s M a ria 'y ı d ö r t y a ş ı n d a k i k ı z ı A n n e ile lüks lando-

b irb " <le ®Ö r d a m ’ Y a n l a r ı n d a o n k a d a r n e d im e v a rd ı v e h ep si


Bohemya'ya , ! ' ' 3d' d a ^ e a tr 'x P a p a lık ta n sürgün edibi’
erilm işler E ğ e r y o lla r d a ölm ed ilerse artık 'ü n d e n g ü z e l g i y i n m i ş s a r a y m e le k le ri gib iyd ile r. Ke şke ,

202
d e d i m İ ç i m d e n . keşke B l . l u r e ' n . n d e k a d eri b u k l2 lâ r belli!- Yıllar önce b ir k a le d e b ir h a r ita çizmiş-
.İd , hemen hepsi onun y a ş m d a ü ste lik .' G erçel> % -Siz ° sunUZlsın, çizm e n iz isteniliyor. E ğ e r siz o iseniz dcdl-
ne g a r i p * » m i e , e n d İ m l Z ' k i , n l n e k İm i" < ^ C >
j(iiî Şimd' ‘,y,' | ıs lnız. Yarın geldiğimde h a rita y ı sizd en alıp
vürekte, kimi kürekte!"

■Allah ile kul arasındak. İm tih a n ın ö z ü d ü r bu d#d r ,anlT m °


{61®*° ç0cuk gitmişti. Şaşkındım . Hayretteydim . Çok dü-
Can" 'Safl ^ y e c a n d a n tir tir titrediğimi hatırlıyorum . K im d i bu
Art,k öfkesinin tam am en g e çtiğ in e inand ın,. t)evame(]. *ûndT d,n,n Yasef olduğunu söylem işti. Billure'nin kard eşinin
■Her kadın ve erkeğin kend i h a lin c e b ir sınav, Var*>
J Jr-' <0lUk.f t ı ı Beııdeki haritayı bu çocuğa kim söylem işti? B u n u
0„u saçlarıyla yürekleri b a ğ la y a ra k , k im isi de a y ^ » * ' UiU veya sö y le te n , a c a b a Billu re ’den alan levend gibi onu
küreklere bağlanarak kazanıyor. K e ş k e B illu r e ’nin de kad ^ h a â n e haritası m ı z a n n e d iy o r d u , yoksa Billure'den h ab e ri
nedim eler gibi bahtiyar olsaydı!”
b'r 'j’ |n benim le b a ğ la n tı m ı k u rm a k istiyordu? Eğer öyle ise
■Dört ayın sonunda b ıitü n u m u tla r ım tükenm işti efendi ellen Billure ke n d isi g e lm e m iş ti d e bir aracı kullanm ıştı? Yok-
Ispanya'ya dönmeye karar v e rd im . Y o lc u lu k h arcım , b i r i l * ^ ' | jjeienıeıııiş m iy d i? P e k i a m a b u çocuğu gönderenin amacı
limana gelecek bir gemi k o liu y o rd u m . S o n b a h a r ın serin rü^i ne olabilirdi? B ir ile r i k ö tü lü k p e ş in d e olabilir miydi; yahut ye­
ları başlamak üzereydi. Deniz k u z u la n ıy o r, b e yaz köpükler çoğa­ minim beni ele v e r m e y e m i b a ş la m ış t ı? Eğer sadece haritanın
lıyordu. Umanda bir İsp an yo l k a ly o n u g ö rü n d ü . Bir hafta sonu peşinde b iriyse h a r it a y ı a lıp n e y a p a c a k t ı? Ben haritayı verm e­
hareket edecekti. O gün de ç a lış ıp M işon U s t a y a veda edecek li miydim? V e rirse m m i iy i o lu r d u , verm ezsem m i? Billure ile
tim. Akşam saatlerine doğru d ü k k â n a e lin d e se p et ve san saç aramdaki tek b ağ la n tı b u h a r it a k a lm ış tı. Kafam ın içinde çok

larıııda defne dallarından ç e le n k t a ş ıy a n k ü ç ü k bir çocuk gel­ soru vardı efend im iz, h e m d e ç o k s o r u .”
di. Asil ailelerden birinin ç o c u ğ u o ld u ğ u h e r halinden belliydi "Hangi ce vab ı b u ld u n p e k i? "

Gülümseyerek yanıma kadar s o k u ld u . B ir müddet yaptığım işe. "Ogece uyumadım. H a ritam ın k o p yasını çıkardım . Yalnızca
rü2gârgülü,ıü çizişime, denizleri d a lg a la n d ır ış ım a baktı, mü bir işaret eksiğiyle: Sü ve yd a !"
rekkebi karıştırıştım, deriyi p erdahlark en kullandığım aletleri Süveydayı n e d e n çiz m e d in ?”

üzerine çizgi çekerken kullandığım kıl kalem in hareketini lalar Onu herkese em anet ed em ezdim efendim .”

izledi. Ben Mişon Usta nın bir akrabası ya h u t tanıdığının çocuğ- "Çocuk geldi m i?"

annettim. Adım sordum. Bana Yasef dedi. Am a kendi adını)» Geldi. Bir sepet gül getirdi. İçin d e k ü ç ü k b ir e r ıs ır ık o la n üç

bancı dilde söyler gibi, san k i Yusuf d e m e y e çalışıyordu. Ne*5 Hızı* hirlikte! Ve ü stü n d e d e şu yaz.!"
sonra kulağıma eğilip k e n d is in e ö ğ r e t ilm iş cü m le le ri tekrar iade e 7 U z attl*>,rn kâğ ıd ın ü z e r in d e k i c ü m le y i o ku d u v e

fısıldadı ve şaşkınlığımdan is t if a d e y le k a y b o lu p S '” ' Tıpkı b T■en NaS'* y a n i^ ^ 'y e s o rd u - E lb e tte a n la ya m a m ıştı,
ini anlayam adığım g ib i. K im , gül y a p ra ğ ıyla do ldurul-

204
h a m l e s ı r a s ı s e n d e , p i y a d e ilerled im ."
Hir sepetle üç elma bulunca. “ Efendim in gö, b
mu5 ' r L e| elmalarının ne kad ar leziz o l d u g J ^ H -BUar,1< fendimiz. O vakitlerde B o h e m ya 'n ın kuzey ta-
.(iordı"” Ir m a ğ ı döküldüğü ye re yakın bir
nın d enize
- ....
K „ün ne anlama «eldigini anlam aya çalıştı. Merakın, ^ r’H ^ e d e asil bir kız yaşa rm ış. Adı D orothea. T ru v a'n ın mag-
T e ime dair küçük bir umutla b aşım ı sallayıp devam ^ „ıalika"' ( ‘ ataları o ra la ra k ad a r gelmişlermiş."

“Kısın sonunu C le v e s 'e geçird im elbette. Araş,, *


reldyordu. Geldiği gibi kaybolup gid iveren çocuğu bu,abl|£ ire gibi efendim iz... Fil!.. A kd eniz rüzg ârlarının b üyük
haritamın kopyasın, isteyen kişiden bir ses ^ ' ,ı ıra koştuğu a k ş am lard a D o ro th e a m alikânenin sundur-
umarak Ve tabii ki gül dolu sepet ile e lm alar,n sırr.n, ^ l" " " " oturur, güneşin kızıllığ ına tuttuğ u deniz kab uklarınd a
çalışarak. Sonunda buldum.'
Ihılan ışıkları seyreder, b azen d e b ir deniz salyangozunu kula-
Hızır Reis macera dinler gibi he ye can lan m ıştı. B ak,ş|arında 1 ’ |avay,p engin d e n iz le rin se sin i dinler, d e n izle rin ötesind e
merakını sona erdirmemi isteyen bir e d a vard ı. Kaleyi üç ad,m a,|er olduğunu d ü şü n ü rm ü ş. A r a d a s ıra d a annesi o n a y e n i b ir
ilerleyip vezirimin hizasına ko yark en m e rak la sordu: peygamberden, yeni b ir d in d e n b ah se d e r. Hz. İsa’yı an latır d u ­
"Eeee?"
rurmuş İşte öyle g ü n le rd e n b ir in d e K a p p a d o z ie n ’in inançsız
"Eeesl efendimiz, B oh em ya'd a an la tıla n b ir Alaman masal,
valisi Fabriciur. m a lik â n e yi z iy a re te gelm iş. S u n d u rm a d a o tu­
varmış..."
ran kızı görür görm ez b e ğ e n m iş v e o n u b a b a sın d a n iste m e ye
Odaya Aladule girdi. Elin d e ç u b u k takım ı, tütün, maşa ve
karar vermiş. Ne v a r ki a y ııı a n d a D o ro th e a ’y ı gö rü p beğenen,
tabla vardı. Bir an göz göze geldik. "B e n i özled in m i?" diye sor­
hatta ona vurulan b ir çift göz d a h a v a rm ış . V a lin in özel kâtib i
mamdan çok mutlu olacağı b elliyd i. B ir gün kendisine bu so­
Tlıeoplıilus. T h e o p h ilu s, S a m i ırk ın d a n b ir a silz a d e ike n sa v a ş ­
ruyu sormalı mıyım d iye düşünm em gere ktiğ in e karar verdim
larda yurdunu k a y b e d ip v a liy e h iz m e t e d e re k y a ş a y a n k ib a r v e
Hem de Billure'yi anlatıp d ururken. Ç ü n k ü bu sorunun ikisin­
zeki bir gençm iş.”
den birine ihanet olacağı aşikârdı. B a ş ım ı eğdim . Hızır Reisin
"Sidi gibi ö y le m i?”
çubuğunu hazırlayıp kapıdan ç ık a rk e n b e n d e n kaçırdığı gözle­
Vine irkildim. H ız ır H a y r e d d in R e is s ık s ık b e n i ş a ş ır tm a y a
rinde neııı olduğunu hissettim . E s k in in la lıiş e si. şimdinin zaril
hizmetçisi ağlıyordu. İçiııı b urkuld u. D ilim le gönlüm arasında başlamıştı. Şaşkın, yü z ü n e b ak tım . G ü lü m s e y e r e k g e çiş tird i:

çatışmalar yaşadım. A lad ule'ye ta n ı s e sle n e ce ğ im sırada Hızır "Kibar ve zeki d eğil m isin S id i C a n !”

Hayreddin Reis'in sesiyle irkild im : I?in asilzade kısm ı ü z e r in d e ş a k a y a p tığ ım a n la y ıp v e z ir i ü ç


"Nasılmış şu masal S id i?" be sürerek sö z ü m e d e v a m e ttim .

^ ' k t a i y l e efendimiz, eski za m a n la rd a n b irin d e. Hz. İsa nın •ulmu*1511 t>U ^ D o r o t*,e a cla T h e o p h ilu s ’u g ö rü r g ö rm e z tu-
°4duğu zamandan nered eyse y a r ın ı y ü z y ıl g e çm iş iken— ? fe,K|inıiz. İki g e n ç g iz li g iz li b u lu ş m a y a , b ir b i r le r i n i la-

206
nımava başlam ışlar. H er şe y o kad ar güze |m lş , . , gizlice takip ettiği günlerden birinde onun sema-
aşk tanrısının ya n ın d a düzenbaz bir kıskanç|,k , İ*l" n âl|C(, validen b ahseder olduğunu duym uş. Hem de hasret
gumı unutmuşlar. ,)r,N|'iın ^ vi t>ir f ^ ü y ü k bir sevg ili... T h eop hilus, Dorothea'yı yine çok
-At kaleyi alır!" ^ J u>'dU!!" < tabii. O. sem avi bir sevgilinin ebedi güzelliklerinden,
d id in il- ..Buluşm alarından birineDorothea e,N wska" " '! ^ özyaş,y|a anılan h atıraların d an bahsettikçe kendisini
mel çiçek ile «elmiş. Niyeti Theophilusa vermekmiş. N '*• naS,eköUi hissetmiş. Ü stelik o sevgilinin söylediği semavi sözler
Theuplnlus onu görünce siten, ederek çiçekleri kimin v * * ‘lahii hea'nm dilinden d ü şm üyorm uş. Rakibi vali iken bununla
•ormuş. Dorothea da çiçekleri uzatırken onu kıskandım,* J* D° r°. başa çıkab iliyorm uş am a şim di hiç erişilem eyen bir sev-
•Va|| Fabriclur!' deyivermiş. Theophilus'un baş, yere egi|mlT k' ' l nasıl rekabet e d eb ileceğini d üşünüp harap oluyor, işittiği
çiçeklerin hepsini ayağın», altına alıp ezmiş. Dorothea özeni» ‘ 11!>jn e t k il e n d iğ i sözlerin eksiğini b ulm aya çalışıyor, kalbi ezik
topladığı çiçekleri çam urlar arasında ezilmiş görünce öfkelenip ""kızı kandıran İni se m av i se vg iliyi kıskanıp duruyorm uş. Tan-
bunu neden yaptığın, sormuş. Theophilus bütün Kururunutak,, r|'sa, bir varlığı kıskanm ak e llıe tte gurur kırıcı bir şeym iş ama o
mp bir çiçek için bu kadar üzülmesine şaştığını söylemiş ves,rt Tanrısal varlık ile sevg ili old u ğ u n u sö y ley en bir kadına karşı da

İnal olsun diye de çiçeklerin aynısından toplayıp setirecegini. m e rh a m e tte n başka ne h isse d eb ile ce ğ in i bilem ez olmuş. Böy-
ama bunları kendi çiçekleri olarak defiil. valinin çiçekleri olarak leceiki âşıktan biri ke n d isin i te rk e d ip giden sevgilinin ümitsiz
onasunacağını anlatmış. Gümüşlenen denizin dalgalar, kumsal­ aşkıyla, diğeri de için d e k i ih tira s ın dikenlerinin ıstırab ıyla ken­
daki karıncalarla oynarken Dorothea ,,m küçük hileleri hüsrana dileri olmaktan çık ıp n e fisle rin e e sir düşm üşler. Ö te yandan vali
varın,ş. Theophilus o günden sonra kendini Dorothea'dan uzak Fabricius bu d ine karşı ş id d e tli te d b irle r alm aya başlam ış."
tutmuş, ama kalbinden onu uzak tutamamış. Dorothea ise tesel­ “Vezir ve kale!”
liyi annesinin kendisine anlatıp durduğu peygamberin dininde "Kaleyi v e riy o ru m , p iy a d e v e v e z ir!"
aramaya başlamış. Allah'ın sözleri kalbine ışık salıyor, peygam­ "Sonra?"
berin anlattıklarında hayat buluyormuş. O kadar ki Theophi­ "Sonra efendim iz, F a b r ic iu s , D o ro th e a ’nın a n n e siyle b ab a­
lus u unutabilmek için kendini tamamen dine v e rm iş ve bunun sını da -inançlarını b a h a n e e d e re k elbette- ya k a la tıp h a p se ttir­
için vali Fabriciur'u bile ka rş ısın a almış. T h e o p h ilu s uzaklan miş. Kızı kend isine te s lim e tm e y iş le r in in in tik am ın ı a lırcasın a
onuİzler, evvelce çiçeklerini kab ul ettiğ i halde v a liy e neden kız­ işkencelere ya tırm ış . D o r o th e a a n n e s iy le b a b a sın ın b aşın a ge­
dığın, anlayamazmış. Dorothea'nın in a n ıy o r ve valinin inanmı­ lenlerden d o layı y o lu n d a n d ö n m e m iş , b ilak is d a h a k esk in leşip
yor olmasının arada bir soğukluk y a r a ta c a ğ ın ı h iç düşünmezmiş kendisini Tan rısa l s e v g ili İs a 'n ın n iş a n lıs ı ila n etm iş. Vali b u n a
yüzden Dorothea'nın y e n i in a n ış b iç im i yalnızca D0'1'1 V ’k öfkelenmiş ta b ii ki. D o r o th e a ’n ın s ö z le rin i geri alm ad ığı
y UgUendirir diyorm uş. Ne v a r ki g ö n lü n e söz geçiremeyiP akdirde d erhal y a k a la n ıp id a m e d ilm e s in i b u y u rm u ş . O d a söz-

208
hilus k e d e r le r içinde ve aşkının yitip gittiğini görme-
, •« l a geri alm amış. A s k e rle r onu b ir meydand
' " " ' süvlc. bir rakibe mağlup olm anın acısıyla cevap ver-
Î l ’zgaran.n üzerine yat.r.p a lfa d a k i odunlar, , „ , Uştu
o n a i n a n m a m a n ın kararlılığıyla hem de:
, İm, kızın narin bedeni a c y la kıvranm aya baş|am
mis a l i porothea'm benim!.. Ne diyebilirim ; en iyisi oraya
g e l d i k ç e çığlıklar, da yükselmiş. Gözlerinde yaşlar %
' in sonra bana o güllerle elm alardan birkaç tane gönder
kanlar akmış. So n ra gülümsemeye başlam .ş an,a k i„1Sç ^
v,rdlk,â m an ayım ! Şim di efendimiz, vezirim i veriyor ve filimi
gülümsediğini bilememiş. Bu tur sahnelerden uzak kalmaya
d‘ voruın! S o n r a k i günlerde D orothea’nın darağacında sal-
Lan Theophllus olay, duyar duym az ateşin yand.g,
1,1(1 cesedine b akanlar gözlerinden sızan iki damla kanın as-
kuşmuş Kendisine ne olabileceğini düşünm eden olayı İ2ley
T h e o p h i l u s 'u n t,u ce vab ı için olduğunu bilememişler.
kalabalığı vara yara ilerlemiş. M uhafızlar onu d u r d u r u p
"' -Sevgilisinin id a m ın d a n so n ra Theophilus avare ve derbeder
İçlerinden birinin kılıcım kapıp ızgaranın üzerine fırlamış. ^
dolaşmaya başlamış. Dalgın, şaşkın, perişan... On üçüncü gün-
rolhea'nın zincirlerini koparm aya çalışırken sormuş:
de onunla buluştukları sahile g itm iş. Irmağın denize döküldüğü
"Acı veriyor mu Dorothea. sevgilim ?!.'
sahile. Bir kıyıda oturm uş, D oro th e a'yı düşünürken yanında bir
-Dorolhea ona da gülümsemiş. Yüzünde bir mutluluk beli,,
hışırtı hissetmiş. Sarı sa çla rın d a defne dallarından çelenk taşı­
iniş. Sanki uzaklara bakar gibi sevg ilisinin yüzüne bakıp
yan küçük bir çocuk y a n ın a yaklaşıp elindeki sepeti uzatmış:
damış:
Bunu sana D oro thea gönd erd i!’”
*'Acı vermesi mümkün ııui T h e o p lıilu s ? Görmüyor musun
-Tıpkı sana sepeti getiren çocuk gibi öyle m i?"
nişanlımın gülleri üzerinde yatıyo ru m ve bu benim düğün gü-
"Evet efendimiz, tıpkı o çocuk gibi. Theophilus şaşkın, ne
nüm."
yapacağını bilemeden ve ne söyleyeceğini kestirem eden öyle­
■Şalı!.. Vezirin gider..."
ce bakakalmış. O sırada çocuk kayb olu ve rm iş. Ö n ce hayal gör­
"Tlıeoplıilus sevdiği kızın başkalaştığını, bam başka birâlem-
düğünü sanmış, ama hayır, işte sepet yan ınd aym ış. Gül yaprak­
de olduğunu anlayınca sevinsin mi, üzülsün mü bilememiş. Yal­
larıyla dolu bir sepet. Elini d ald ırm ış . İçin d e n üç elm a çıkmış.
nızca omuzları çöküverıniş ve kılıcı e lin d en bırakıp boynunu
Alınlarında küçük ısırıklar olan, sevg ilinin d u d ak izlerini taşı­
bü kerek oradan uzaklaşmış. Tıpkı elind ek i çiçekleri alıp yere
yan üç elma. O zamanlarda â ş ık la r a ra sın d a âd et olduğu üzere
allığı gütıkû kadar üzgünmüş. A rka sın d a n Dorothea'nın sesi
oda elmayı ısırmış. Meğer o güne ka d ar b ö yle b ir lezzet, b öyle
çınlamış
tat asla h issetm em iş. ''; 9 L
Ah. Theoplıilus' Birkaç dakika s o n ra ayaklarım ın altına se­ Theophilus koşa ko şa K a p p a d o z ie n 'e varm ış . M eğ er v ali
rilecek efendimin gül bahçelerinin ne ka d ar güzel, elmalarının
' ricius inana n ları c e z a la n d ırm a k üzere m e yd a n d a halkı top-
n* kadar leziz olduğunu bilseydim sen de b enim le gelirdin, ora­ t Doğruca v a lin in h u z u ru n a ko şu p elind ek i sep eti gös-
da kavuşurduk!'
eden herkesin ö n ü n d e h ay k ırm ış:

2 lü
■n „ sovlu Theophilus!.. Ve sen zalim Kral Fabric,,
p o r i a ’d a n gelm ektedir.” diyerek Hızır Reis e sun-
le ölüme mahkûm eltisiniz D oro thea’nın din| s!>
geis- *nın m ühürlü tıp asını açarken yüzünün renginde
* Çünkü Tanr. Hak’tır v e siz batılsınız!’ 8ıriy<,
juğu a" f<’r,|'issettim . Hayır, korku v e y a ürküntü değildi, sevinç
" " v n ü kendi özel kalen, m em uru olan v e ç „ k SÖVe
Daha Ziyad e a lay lı b ir gülüm sem eye benziyordu ve
rinin bu hareketini bir ihanet ola ra k degerlend irmiş Vç
dO1^ ' 1klediği
'■ ..........................................
bir hab erin gelm esinden dolayı rahatlam ış gi-
I d a ğ ı vermek için kılıcın, çekip haykırın,ş:
S»"ki ^ iyi sıkıştırılm ış v e y a kaynam ış olmalı ki açılm akta
- o halde sen de cadından ayr, kalm a!'."
bi>'dl‘ ordu Akdeniz’de m e k tu p lar sudan korunsun diye şişe
Hızır Reis şaşkın, yüzüme baktı:
^ ^ a n lo ra içinde gö n d erilm e â d e ti y e n i icat olunmuştu. Doria
-Eee?!."
','>a mektubunu üze rin d e kü kreyen bir ejderha nakşedilmiş
■Şah efendimiz- Ve mat!.. İki sevg ili ö y le c e buluşmuşlar.
^ b i r anloraya k o ym u ştu. H ız ır R e is ’in onu kırmak istemedi-
■Kazandın Sidi. Şimdi söyle, se p ette k i e lm ayı ısırdın mı.,sıt.
S'r . ve kırm ayacağını, bele d e D o ria gibi ezeli rakibinden gel-
inadın mı?!"
Jjliş bir zarfı elb ette sa k la ya ca ğ ın ı d ü şünüyo rd um . Söğüt yap ­
■Galiba ısırmaya korktum efendim iz, çü n k ü elmanın sahibi
rağı bıçağımı çık arıp m a n tarı ke se rek açm ayı önerdim. İçinden
ısırmamı İsteseydi yüzünü gö stereceğ i v a a d in d e bulunurdu. 0
b e n d en yalnızca haritasını geri is tiy o rd u ." çıkan rulo parşöm en p a rç a s ın a b akıp b an a uzattı. Yazı Latin-
ceydive yaldızlı şiirli ile yaz ılm ış tı. O kudum :
•Kaybettin Sidi. kaybettin.. Ya o n u b u lm an ı istediyse?"
‘Ben k i d en izlerin ta n rısı Po seid o n 'u m ve sen k i firkate h ırsı­
•Bunu da düşündüm, ama efendim iz, e ğ e r o Dorothea olduy­
zı Barba Roşşo'sun. S e n i arıyo ru m ve sen sak lan ıyorsu n !.. S e n i
sa bana da Theophilus olm ak d üşm ez m i? G öndereceği sepette
ele geçirdiğim de k o lla rın d a n ve b a ca k la rın d a n d ö rt kad ırg aya
üç elma yerine üç heykel olduğu gün o n u y e n id e n arayacağım
bağlayıp A k d e n iz'in o rta sın d a b e d e n in i p a rç a la tıp filasaland ı-
Çünkü bulunmayı isteseydi, a ram am ı d a iste d iğ in i belli ederdi
racağım!.. Bu m ektubu gö n d erd iğ im z a rfa g elin ce, o d a eşine
Elmalar onun hayatına, h e yke lle r b e n im b aya tım a ilham veri­
yor çünkü." armağanımda: A rd ın d an ya s tu tark e n in c i m ercan g ö z ya şla rın ı
koymak için çan ak y a p s ın Ç ünkü o gün g eld iğ in d e ben de bu
İkimiz de sözün bittiğini b iliyo rd u k . O d a y ı s e s s iz lik kapladı­
zarfın ikizinden, se n in ö lüm ün şe re fin e ş a ra p iç iy o r o la ca ğ ım !"
ğında birbirimize ne soracağım ızı, ne c e v a p vereceğimizi bile­
memenin tedirginliği içind eyd ik. "Poh yesin!..’’

Hızır Reis, Çiko’nun kafesine bir kelle şeker fırlattı. Tercü-


"" s'ni yaPhğım sözlere öfkelenmediğini, bilakis Doria’mn m ek­
Salih Reis'in habercisi içe ri g ird iğ in d e ikim iz de konunun tuba yansıyan öfkesine sevindiğini anladım. Sonra s ırlı a n fo ra y ı

değişmesinden dolayı rahat b ire r n e fe s ald ık. “ B ir mektuptu' ne allP bana gösterdi. Aklım da hâlâ B illu r e v a rd ı. Ö y le s in e
konuştum:

212
-Efendimiz- bu Doria denen ahm ak kend isine 'Dem
diye şirk koşuyor ama hed iye gö nd erirk en Tan n 8ibi
davoınnıayıp ancak b ir testi yo llu yor. S *
-öyle mİ sanıyorsun Sidi Can. B a k şimdi!”
Birden elindeki anforayı v e re ça rp tı. Çanak parça|an
,amak bana döştü. Meğer » f o r a n ı n iç d u v a rın a çeşitll *
herler hakkedilmiş, testinin ham u ru n u yo ğ u ran usta
bu parçayı özel üretmiş. D o rla nın k e n d isin e verdiği i n c f c J J
mercanlardan bir hazîneyi kakm a u s u lü y le için e gizleyivertnıs
tl Havreller içindeydim.

■Bunları topla Sidi. H o ra n sa s a rra fla rın d a n bir ustaya

der. Cemayma Hatun için b ir h a lh a l y a p sın . Gözyaşı dökerken


değil de sevinçten oynarken k u lla n ılm ak üzere. Öte yandan A ltı y ıl so n ra

Süleyman Reis'i de M id illi'ye g ö n d ere lim , t Ira d a pek mahir bir


kılıç ustası vardır. Aııdroki. O n a özel b ir kılıç dövdürelim. Kab­ -Anne!.. C le vesli A nne!..”

zasının içine yakut ye rleştirilsin . D o n a nın hediyesine mukabe­ -Elendim d ad ıcığım !..”

lede bulunalım! Ne de olsa beni ö ld ü r m e y i Frengistan'da imal “Ders zamanı k ü çü k s in ca b ım !..”


edilen Haçlı kılıçları b aşaram az." -Dadın, bana sin ca b ım d e m e artık, b ak on b ir yaşım a geldim!"

Odasından ayrılırken zih n im d e b ir so ru vardı: Hızır Reis "Yine de sen b enim k ü çü k s in c a b ım s ın sevg ili yav ru m . Sen­

anforanın iç yüzeyine m ü c e v h e r ka k ıld ığ ım nasıl bilmişti? Ak­ den başka kime sin c a b ım d e rim b e n ?"

deniz'de birbirini kovalayan, b ir b ir in i a ra y a n , birbirinden ka­ "Conradina'ya e lb e tte , o n a d e!..”

çan bu iki rakibin d a v ra n ış la rın d a n ne k a d a rı şahsi, ne kadan "Büyük sin cab ım d iy e c e ğ im ö y le m i? G ü ld ü rm e yin e beni.

vicdani veya dlııî İd i? İlerik i zam anlar, iki y ıl e v v e l tahta çıkar Haydi bakalmın. gel y a n ım a d a d e rsim iz e b aşlaya lım artık! Ahd-i

Sultan bin Sultan Kanuni S ü le y m a n H a n H azretlerl'nin -AM Atik okuyalım bugün, ne d e rs in , h a n i T o r a ’nın ik in c i b ö lü m ü n ­

milletine bağışlasın- geçen a y la r d a R o d o s şövalyelerinden ► de kalmıştık. M u s a 'n ın h u r u c u n u a n la tıy o r d u ... Yahut d a S ü le y ­

mlzledlgi Akdeniz i bu iki c e n g â v e rd e n h an g isin e yâr edecekti man ve D a v u t'ta n ...”

kaç y ıl sürecekti.-Aklımdaki b ü tü n b u so ru la rı onasorab- Ama ben bugün S u lta n la r v e K r a lla r d e rsin d e n a n latm an ı

^
v e bu

lırdım ama sormadım. Çünkü d e n ilm iş tir : "S ö zü n ü bitir. sl|yorum dad ıcığım . E s k id e n y a ş a m ış v e ö lm ü ş o la n la rın yeri-
yeter demeden!"
Şinıdi y a ş a y a n la rı d a h a ç o k m e ra k e d iy o ru m çü n k ü .”

214
'Anlaştık meleğim! Gel şöyle y a n , m a otur. Sultanlar Ve „ - t g ö n d e rd iğ in halde neden senden uzaklaşaca-
lan„ hangisinden başlayalım." fc*
' BirSePdün k i dadıcığım ?”
-Şehzade Alkala dan. jşıı düS,,n ^ Süleyman kelim eleri yalnızca iki isimden ibaret-
■Şehzade Alkala'nın anlatılacak bir hikâyesi yok Anne, .
,e|,k g e rç e k b ir sultan veya kral bile değil. Senin için V(.
içl„ bir hayalden ibaret."
£ ’Carl0S in eb ilir. Am a b unlardan birinin diğerine üstünlüğü,
fnlş8lb lS‘’!
ild inanç du"y
a r a s ın d a da dengeleri altüst edecek güçtedir.

-Ama bir gün mutlaka geleceğini söylem iştin, Gelecek Niiek)" ,'j ama bir sepet gül ile d av e tiye aldığı halde Şehzade Al-
bana. Beatrix. sultanım! diyecek, d em iştin."
neden Prenses Beatrix ini bulm aya gelm edi?"
-Evet, g e ld i m e le ğ im . Gelm esine geldi de galiba ben, ba„4 -Nitekim dört yıl e vve l Branşa kralı haşm etli Fransuva ile
•sultanım'd e m e s i n e müsaade etm edim . Belk i de sultan,m J , ,1 kralımız Carlos arasın d ak i savaşta Fransuva, kralımıza
m e ş in d e n k o r k t u m . Belki ş u kıyafetlerim i görmesinden, göröp ir olunca, annesi Lo u ise de Sa v o ie 'n in ilk imdat istediği kişi
anlamasından, a n l a y ı p kaçm asından, kaçıp gitmesinden, gider. Sultan Sü leym an o lm u ş tu r. S avo ie . G rand Seigneur’den oğlunu
ken n e fre t e t m e s i n d e n korktum, t )n a yaln ız ca bir sepet gül gön. kurtarması ve F ran sa'ya yard ım etm esini iste yin ce o d a impa­
derebildim, o k a d a r ."
ratorumuz Carlos'un gücünü k ır m a k için bu yard ım teklifini
■Bir e r k e k , e ğ e r seviyorsa, sevd iğ i kadından n e d e n nefret olumlu karşılamış.”
e ts in kİ d a d ıc ığ ım ? Üstelik de A lkala gibi nazik bir ş e h z a d e ise.' •Şehzade A lka la ...”
•Ç ü n k ü o b e n i M ü s l ü m a n b iliyo rd u m eleğim ." "Anne!.. A nlattıklarım a ku lak v e r m eleğim . G rand Seigneur,
“N e v a r b u n d a d a d ı c ı ğ ı m . b ir z a m an lar sen d e o n u Hıristi­ imparatorumuz C a rlo s'a ça tm ış o lm ak için O sm an lIlara karşı
y a n z a n n e t m e m i ş m i y d i n ? Ü stelik o nu H ıristiyan zannettiğin Eflak ve Boğdan v o y v o d a lık la rıy la anlaşan M a c a rla ra savaş aç­
z a m a n la r d a s e v m e m i ş i n i y d i n ? " mış."
"Tamam k ü ç ü k s i n c a b ı m , Ş e h z a d e A l k a l a 'd a n bahsetm ek "Şehzade..."
yetişir artık. Ş im d i i i ... E h m . . . S u l t a n l a r v e K r a l l a r , b ir is in in ölü­ “Antıe!.. Anne!.. S a b rım ı zo rla m a lütfen. Ehm .. D erken yaz sı­
mü diğerinin h a y a t ı o l a n i n s a n l a r d ı r . İ n s a n d ı r l a r a m a y a rı Tann caklarının son günlerind e G ra n d S e ig n e u r’ün a sk erle ri ile kralı-
gibi yaşarlar. T a ç l a r ı, t a h t l a r ı , a t l a r ı n ı n k o ş u m t a k ı m l a r ı ve kıya­ mız ^ar! ° s un haçlı a sk e rle ri M o h a ç o v a sın d a k i b ü yü k m eyd an
fetleri h e p mücevherle p a r l a r b u y ü z d e n . S e n i n l e b e n i m de gör­ “ vaşında karşı k a rşıy a gelm işler. T ü r k le r k ılıç kılıca, kalkan
d ü ğ ü m ü z şu güneşin a l t ı n d a n e f e s a l ı p v e r m e k t e o l a n bir kral kana, göğüs göğse v u rd u k ç a v u ru yo r, ö ld ü k çe ölüyor, ö ld ü r ­
ile bir sultan olduğunu b i l i y o r s u n . İm p a ra to ru m u z majesteleri se öldürüy ° rlarm ış. Yeni e fe n d ile rim iz o lm ak için şüphe-
K ra l Carlos ile Grand Seigneur S u l t a n S ü l e y m a n . . . "

'zade Alkala b u n a ço k s e v in ird i şü p h e siz!"


“Peki küçük geveze, sen kazandın. Şehzade Alkala b„ dair hiçbir şeyi unutmadığını gösteren haritasını

vinir miydi bilemiyorum. Çünkü gül sepetinin içinde *»■ "“"^ A k lin d a k in i kalbine itiraf etmekten kaçınıyordu. Çünkü
* vakitler kalbini asıl korkutan v e karşılaşm alarına mâni
güller yoktu."
“Nasıl yani?” jkl' bir • haritanın üzerindeki her çizgiyi onun da tıpkı kendisi
■Elmalar vardı, sevincini bölecek elm alar." 013,1hatırladığın' söylüyordu. Aksi takdirde bir gecede çizdiği
■Olamaz, gül s ep etin d e elma da mı va rd ı?" ' " ' harita. Barba R ossa'nın vah şi korsanına kaptırdığı ha-
■Evet küçük sincap, üç elma vardı!" bU ın aynısı olamazdı. B ir h aritacının yıllar önce çizdiği bir

•Isırılmış üç elma olduğunu söylem e bana lütfen!.." taritayı yıllar sonra tıpatıp yeniden çizmesi imkânsızdı. Arada
■Maalesef ısırılmış üç elma." ieğişiîc bilgiler bulunm alıydı. Am a o aynısını çizmişti. Derinin
"Tıpkı bana sık sık anlattığın o m asaldaki gibi..." üzerindeki şekiller, desenler, tanım lar ve heykeller, süveydanın

işaretlendiği nokta hariç, her ş e y ye rli yeriııdeydi. Süveydanın


•Ve hikâyenin bu kısmını benden hep gizledin öyle mi?' kasten çizilmediği de o kadar aşikârd ı ki. Bunu görünce yüre­
ğinde bir alevin tutuştuğunu hissetm işti. Sevilen, her şeyi ha-

Billure o an farkına vardı; gül sepeti yed i sene geride kalmış­ tırlıyorsa. sevenin hatırlam am ası düşünülem ezdi çünkü. Seven

tı. Hasretle geçen yirmi üç yıl üzerine hicran getiren yedi sene sevgiliye bir şey hediye etse, sevgili o hed iyeyi daima göreceği
daha.. Yakınına kadar gelen sevgiliyi geri çevirdiği yedi uzun için aklından çıkarmaz, bu v esile yle seveni hatırlardı. Ama eğer

sene. Her gecesinde haritasının biraz daha ıslandığı, her gün­ seven hediyesini yıllar sonra da hatırlıyorsa o vakit âşık, aşk
düzünde çizgileri bozulmasın diye yeniden kurutulduğu yedi işinde sevgiliden daha itib arlı sayılm alıyd ı. B u yüzden Billure,
sene Zihnine takılıp kalan şekliyle Saint Alkala’ya hasret oluşu Alkala nııı İkinci kez çizdiği haritanın b irincisi kadar itibarlı ve
bitirmemek, belki bitireıııemek pişm anlığıyla geçen yedi sene mükemmel olmasının ağır yü k ü yle ezilmiş, günlerce duyguları­
Billure. manevi kızı saydığı küçük sincabın saçlarını okşa­ nı irdeleyip durmuş, kim in seven, kim in sevilen olduğuna karar
maya başladığında farkına vardı ağladığının. Gözlerin den sicim veremeden o büyük hatayı yapm ıştı. M aalesef şimdi şu küçü-
gibi yaşlar akıyor, Anne in om uzlarına dökülüyordu. İspanya ıük çocuk bile onun hata ettiğini biliyord u ama o. bir vakitler
sahil sarayının ağaçlar, çiçekler ve heykellerle dolu bu ten» bunu ödememişti. Yedi se n ed ir her gece aynı pişmanlığa agla-
zuh bahçesinde, bir zamanlar Alkala ile okudukları mektebi» J 1" " ne demek olduğunu ise artık kim seye anlatamazdı. O ysa
bahçesini andıran bu yeşillikler arasında, havuzun fıskiye*1* Şey şimdi bile gözlerinin önündeydi. Teşrin m evsimiydi,
den savrulan serinliğin dokunuşlarıyla ürperen boynunda öaber alm ıştı v e kendisini aradığını biliyordu. Yıl-
Yangın çıktığını hissetti. Bir sevgili kucağı gibi bağrına sar ı
' "nra A <ll^lni e 'nindi bundan. Am a -biricik dostu
lasını, sevgilinin ikinci kez çizdiği v e süveyda hariç- n'n ısrarlarına rağmen- ona kendini gösterememişti.

218 219
de bir rahib enin ya p a ca ğ ım y a p m ı ş , bana ısrarla
sevenin sevgiliyi arıyor olduğunu irilm enin sevinci
mis o y‘ne . H de ben c e n n e te v a r a n y o l d a o n u d a tıpkı Al-
dönmüştü Çünkü. Biliyordu, haddi aşan her şey 21(1 * « S
di. Yıllarca Alkala'ya o derece hasret kalmış. <)nu g_r ev% 5,adetiönern1 ..
■•üzmüştüm.
ka C nradina teyzem i s e v m iy o rs u n d ad ıcığ ım ... S e v s e y -
rejinde o derece arzulamış, onu iştiya kla öylesine ö z f e ^ ^
^ s u n d in le rd in !"
görüşme vakti geldiğinde "k av u şm a'n ın , "özlem ' d e re T '^ '1(1
di" dinledim sevg ili kızını, am a y a ln ız c a b i r k e r e . . .
yüksek olmayacağını düşünmüş, "Ya özlediği Bi||ure.y‘ ^
"Adetli ıs r a r la r ı ü zerine Şe h z a d e A lk a la 'y ı uzaktan g ö r m e -
bulamazsa!" fikri, kalbini vuslattan alıko ym uştu. Bu ha ^
' e 51 |( |u m Y a k ın d a n g ö rm e y e d a y a n a m a y a b ilird im . İ n s a n
dönen bir tekerleğin tersine d ö n ü y o r gibi görünmesini ^
■e raZI ne |,akabilir ne d e o n u k u c a k la y a b ilir kü çük sincabım ;
rıyordu. Sevilenin seveni görm ek iste m e yişi gibi istiğna"^
J " ü kamaşır ve b edeni y a n a r ç ü n k ü ."
değildi bu. bilakis sevenin sevileni g ö rm e ye dayananı * ^
kadar özlemdendi. O vakitki hali, çö lle rd e kalıp da 'Ya •Nasıl gördün p e ki?”

biterse?' diye yıllarca m atarasındaki s u yu içm eden susınTk ■Şehre gelmiş bir h a rita c ıd a n söz e d iliy o rd u . G e n ç b ir h a ­

çeken bir divanenin hali gibiydi. Ömrünün yarısından fazlas, ritacı. Ve tanımlar Ş e h zad e A lk a la 'y a pek u yu y o rd u . Ç o k h e y e ­

onun bir gün çıkıp geleceğinin h ay alin i ku ra rak geçmişken o canlanmıştım. Bab an ızın d o stu M iş o n u sta n ın h a rita d ü k k â n ı n ­

geldikten sonra kaybetme ko rku su yla v u s la tı reddetmek Ç,|. da çalışmaya b aşladığını b iliy o rd u k . T av ırların d an sanki b i r i n i
gınlıktı bu... aradığı, ama dikkat çe k m em e k v e y a g e çim in i sağ la m ak i ç i n b u

Evet, kuçuk sincabım ," d iye d e va m etti, gözlerindeki yaş­ dükkânda adresini b elli e tm e y e ç a lış tığ ı ko n u ş u lu yo rd u . C o n r i ,
lar, silerken, "Sevgili Conri'nin bana öfkesi v e yaptığım aptallık her gece M işon'un h a rita d ü k k â n ın a g itm e y e k a ra r v e r i p h e r
yüzünden o günlerde hasta old uğ unu b ile hatırlıyorum . Hatta sabah bu karardan d ö n m e n in b eni ne h ale g e tird iğ in i g ö r m ü ş
babanız dük hazretleri C o n ri'ye ıtık n am e sin i verm iş, o da eline olmalı ki iri göbekli k â h yam ız ı p u su la o k u m a ya, k e r t e r i z a l ı p
8ü lük fırsatı geçmiş v e özlediği B o h e m y a ’daki köyüne git- uygun pusula tası im al e tm e y e v e u s tu rla p ö ğ r e n m e y e y ö n l e n ­
mltânı yakalamışken belgesini y ır tıp atm ıştı. Bu hareketini direrek şehirdeki hu y a b a n c ın ın S a iııt A lk a ia o l u p o l m a d ı ğ ı n ­

It s d l delİrd'®lne y ° rabi|irdi. am a ben, sırf bana ve kalbimde dan iyice emin olm am ı sağ la m ış tı. A n n e n i z h a n ı m e f e n d i D ü ş e s

' ‘roınm lüks lan d o su yla te n e zz ü h b a h ç e s i n e g e z m e y e ç ı k t ı ğ ı


dum dH a?kâ m -kayye‘ ° ' mak İÇİn l>öyle flavra'1(l'Sınl biliyor'
rahıı Sl ° ®bnı*en s°n r a ra h ib e o lm a y ı ilk kez sevm iş't ya b'Un ^ >nr' nİn ls ra n üzerine- b e n d e s e n i k u c a k l a y ı p a r a b a -
kala n,nİ5t'm' t'v e t' b lr s ‘z g i b i p e ş i m i z d e n g e l e n k i ş i S a i n t A l-
'Be yorum tabii."
tUha^i , lJen Z '^ 0 r d U G e v d i ğ i m a d a m a . . . B a h ç e y e v a rd ığ ım ız d a
*?"* ,ersine' ° 8ün bir ra h ib e o la ra k ya ş a m a fikri"1
,e'lere ( , , ^ e l ) İ l i r i n i d ' y e d ü ş ü n ü y o r d u m . S e n h a v u z d a k i nilü-
zı mmderı atıp saııa d ad ı o lm a y a karar vermişb"1
eİ>tn y a p r a k l a r ı a t a r k e n g ö z l e r i m e m â n i o la m a d ım

220 -
ve çl,|erin a r k a s ı n d a k i a d a m a u ç k e z b a k t m , U ç ü n c ii b huğunu görm ek y e tm iy o rd u küçük sincab ım , vet-

L a r u z u n s ü r m ü ş k i a n n e n d e n a z a r b i l e i ş i , m iş t i m % -yani'5 ayrılm a yı da. a y r ılın c a ra h ib e o lm ayı d a ben

a is ı.ı s e n h a v u z a d ü ş e c e k t i n . U z a k t a y d , . Y ü z ü n ü , â rn ^ nliyordu 1 t ;ste|jk o gü n lerd e b ir ra h ib e o lu p kilisenin koru-

yordum a m a d u r u ş u , e d a s , v e t a v . r l a r , S a i n , A l k a l a 'd a rı jeçn'en,lŞt" ,j' meseyd im . k im lik le rin v e n am u sların b irkaç ku­

L i l d i . Z a te n y ü z ü n ü s e ç m e m e d e « e r e k y o k t u , o o l d u T ' ması a1" " ! 1 ^ A kd eniz'd e o n u n aş k ın a h e r b akım d an sadakat

b ilm e k b a n a y e t i y o r d u . O b i r k a ç s a a t i ç i n d e d e f a l a r c a »eı7
raşasan'd'ii^ jm b j|m jy 0 r u m . E lb e tte b ir za m an lar rahib e

ley ip y e r e d ü ş e c e k g i b i o l m u ş t u m . B e r e k e t v e r s i n . yan,„112d * * terebil;;âıâ sevinç v e k ıv a n ç d u y u y o ru m . K u tsal B ab am ızın


n e d im e le r in i h t i ş a m l ı k ı y a f e t l e r i a r a s ı n d a k i m i n n a s ı l y ü rûdü * * baIıa M e rye m A n am ızın ka d erin i v e rm iş olm asına
a n la ş ılm ıy o r d u . Ü z e r i n d e k i k ı y a f e t l e r y a ş a d ı ğ ı h a y a t ı n yoksıll. ogu" şükrediyorum. V a h ş etin v e k ö tülüğ ün hük ü m ran cldu-
luga d a h a y a k ı n o l d u ğ u n u a n l a m a m a y e t m i ş t i . B ir y a n d a saray ' f bir dünyada, m ad deyi v e m a n a yı b irlik te y ö n e tip yönlendi-
k ıy a fe tli n e d i m e le r , d i ğ e r y a n d a o n e d i m e y i s e v e n y o k su l ha. ! bir dinin him a ye sin d e olm ak, m a d d e v e m ana yö n ü n d e n
rita c ı. K e ş k e ,' d e d i m i ç i m d e n , 'k e ş k e A l k a l a 'n ı n d a k a d e ri bu mutlak zenginlik sayılır. Ş e h z a d e A lk a la ge ld iğ in d e b ü tü n bu
k ız la r k a d a r a ç ı k o l s a y d ı . A m a h a y a t n e g a r i p , k im in e nimet, zenginliği terk etm eye, o n u n e ş iğ in d e te k ra r kö le o lm a y a ha­
k im in e z a h m e t , k im i y ü r e k t e , k i m i k ü r e k t e ! ' D a h a d a garibi, zırdım. Gelgelelim b e yn im i k e m ire n o n u n b eni kab ul e tm em e
iç im d e n b u n l a r ı g e ç i r i r k e n b ü t ü n b e d e n i m i b i r t i t r e m e tutm uş­ ihtimalinin ıstırabını b ir tü rlü te sk in e d em ed im . S e v g iliy e gü­
tu. Ş e h z a d e A l k a la 'n ı n b u n u d u y d u ğ u n u h i s s e d e r g ib i oldum . 0 lümsemek kolaydı d a o n u n kaş ç a tm a s ın a d a y a n ıla b ilir m iy d i?
s ır a d a u m u t s u z c a b i r d u v a r ı n ü z e r i n e o t u r u p a y a k l a r ı n ı dalgın­ Okaş çatışı bir kere g ö rd ü k te n s o n r a g ü lü m se m e le rin değeri
c a s a l l a y a r a k u z u n u z u n b i z e b a k m a s ı b â l â g ö z ü m ü n önünden kalır mıydı? K o rkm uştum .. İh tim a lle rd e n k o rk m u ştu m . O gel­
gitmiyor. H e r iki m a n a d a e l i n d e n t u t m a y ı i s t e d i ğ i m a n d ı o an.
meden de zihnim de ih tim a lle r d o la ş ırd ı; a m a b u n la r o n u n geli­
Ama d e d i m y a , k o r k m u ş t u m . B e n i H ı r i s t i y a n b i r r a h i b e olarak
şine dair ihtim aller idi. G e ld iğ i g ü n le rd e is e z ih n im v e kalbim ,
bulmasından, b e n i h a y a l e t t i ğ i n i n g e r i s i n d e b u l m a s ı n d a n , bu­
gidişine dair ih tim allerin is tila s ın a u ğ ra d ı. Ş e h z a d e A lk a la beni
lunca beni r e d d e t m e s i n d e n , b e ğ e n m e y e r e k t e r k e d i p gitm esin­
reddederse d ünyada k im se k o ru m a z d ı a rtık . K ö y ü n d e n kaçırıl-
den korkmuştum. H a y a l l e r i n i n y ı k ı l m a s ı n d a n , h a y a lle r im in yı­
""Ş.kimsesiz bir k ö ley e kim y a r d . . . ”
kılmasından korkmuştum. Ç ü n k ü s e v g i l i n i n g e l i ş i n i beklem enin
Anne, sarılıp e lle riy le o n u n ağ zını k a p attı:
lezzeti bütün ömrümü d o l d u r m u ş t u . G e l i ş i n i b e k l e m e k gözeld'
(l|yer k k'Z'm evimİ2c*e a s ^a k ir kö le o lm a d ın d a d ıc ığ ım , b ö y le
de ya giderse korkusu içim i k e m irip d u r u y o r d u .”
Prense ^ dZme lü tfe n -A v u ç la r ın d a k i ş u y a n ık le k e le ri C le v e s
S e v e n b i r is i s e v d i ğ i n i n esk i b ir ra h ib e o l m a s ı n ı nec*
sin?Onlar'l b ed eninden b ir P a r ç a ike n se n n asıl kö le olabilir-
umursasın ki? Bunun yan lış b ir fikir o ld u ğ u n u nasıl göreme»'"
dadıcıihm ^'yorunı b 'Sr SÖ td ?te ®e rVe,< a n n e m in kim o ld u ğ u n d a n ş ü p h e
° E v e t' b e d en im i C le v e s D ü ş e s i M a r ia s a y e s in d e

222
edindim ama onu Yazıköylii B illu re -bunu söy|erk
sald a n d ıg | im z m e t r u k h i s a r d a b ile in s a n la r saklandığını
masın diye çevresine bakındı- m u hafaza etti. E||er" ^ ' d i i ) , |J Sn) A k d e n iz d e g ü ç d e n g e l e r i o s ı r a d a d e ğ iş m e ye başladı
leşen yanık izleri kalbim de a le v e d ö n e . nde s û ^
dUy|tUe . A v r u p a 'd a ç o c u k l a r ı n ı k o r k u t m a k i s t e y e n an n e le r artık
Bu sefer Beatrix. eliyle A ııııe 'in ağzını kapadı
n e liv o r ! ” d i y o r l a r d ı . D a h a s o n r a " B a r b a R o s s a g e liy o r!'
nunu duymak istememişti: CUn,|enin ^
^ r ^ 'ç ü n 'k ü B a rb a R o s s a ’n ın D eli M e h m e t K a p t a n ’ı, kadırga-
•Atı benim küçük sin cab ın ı, b ir d a h a b öy|e bjr
— ........ ■ — « ir kı dedilCr|ip Müslümanları k a ç ır m a y a başlamıştı
k,yasli
duymak istemiyorum senden! H e m n e d en ağlıyorsun sen. laflage serinlemiş, hafif bir rüzgâr çıkmıştı. B i l l u r e i l e Anne
kayını?" v kalktılar. D üşes M a r ia karanlık ç ö k t ü k t e n s o n r a ç o c u k l a -
“Sen ağlıyorsun d iye d a d ıcığ ım !"
a>ındışanda fazla kalm asına izin v e rm e z d i. N e k a d a r b ü y ü m ü ş
“Kıyamam küçük sin cab ım ... S ile lim ş im d i gözyaşlarını®
olurlarsa olsunlar, d iğ e r iki k a rd e ş i gibi A n n e ’i n d e t a m v a k ­
i
tinde yatması gerekirdi. E v e girip birkaç m e y v e a l a r a k o d a y a
çıktıklarında A ııııe'in ak lı h â lâ krallar v e s u l t a n l a r d a id i:
-Sultana neden G ra ııd S e ig n e u r ' d iy o r la r d a d ı? ”
Aralarında küçük bir sessizlik o ld u . B illu r e konuyu değiştir­ “Mohaç'ta kralım ızın o r d u s u m a ğ lu p o l u n c a M acar K ra lı
menin tam zamanı d iye d üşü n d ü :
Layoş canını k u rtarm a u m u d u y la at b o y n u n a d ü ş ü p k a ç a r k e n
“Kutsal Roma Cerm en im p a ra to ru h a ş m e tli kralımız Carlos Gümüş ırmağına gelm iş. M e ğ e r k ö p rü h a s a r g ö r m ü ş , a t ı y l a
ile Grand Seigneur m uhteşem S u lta n S ü le y m a n , benim 'büyük birlikte ırmağa d üşm üş. O n u k o v a la y a n a s k e rle r y e t i ş i p boğul­
sincabım', kalkanları b irb irin e ç a r p ın c a sulta n ın ki güçlü gel­ duğunu görmüşler v e d u r u m u S u lta n S ü l e y m a n ' a b i l d i r m i ş l e r ,
miş. Hatta Macar kralı Lajos s a v a ş m e y d a n ın d a ölmüş.” bda. Biz onların O ru ç R e is k u lu m a y a p t ı k l a r ı n ı y a p m a y a l ı m ;
“Toprağı bol olsun d iye lim !"
varın kralın ölüsünü ç ık a rın , B e lg r a d 'a g ö t ü r ü p a t a l a r ı n ı n y a ­
“Mohaç'taki o şiddetli üç s aatin s o n u n d a M acaristan. Transit
nma gömün! d iye e m ir v e r m iş . A s k e r l e r d e d e n i l e n i y a p ıp Kral
vanya ve Bohemya'nın T ü rk le rin o lu v e rd iğ in i biliyor muydun'
«|» fa>°ş un c e s e d i n i g ü n le rc e ta ş ıy ıp B e l g r a d ’d a to p ra ğ a verilme-

J 1sağlamışlar. A v ru p a k r a l l a r ı v e k r a l i ç e l e r i , dükleri ve düşes-


So n ra s ın ı b e n de h a tır lıy o r u m s e v g ili sincabını. Bura)
az iz *e r i v e p a p a z la rı b u n u d u y u n c a hepsi ona saygı duy-
yeni gelmiştik, haşmetli K ra l C a rlo s o y e n ilg in in acısıyla E'
G randS gÜnC*6 n s o n r a S u l t a n S ü l e y m a n ' d a n bahsedenler hep
lüs teki bütün M ü s lü m a n la r a e z iye t et m e ye , sürm eye, öldür
O l t a n ı n '!' " e U r <^ e ^ h s e t t i l e r . K ra lım ız da âlicenap d a v r a n ıp
ye hatta yakmaya b a ş la d ı. T e l l a l l a r ç ığ ır t ıp ç o c u k la rım W'
Sönderdj 13113Sİ* *’are*<e,i 'Ç 'n ona b 'r teşekkür m e k tu b u b ile
ye vermelerini, aksi t a k d ir d e h e p s i n i n y a k ıla c a k la r ın ı s •
dulusluler sahil d a ğ l a r ı n a k a ç t ıla r . Y ı l l a r ö n c e Ş e h z a d e
ÜrUÇ Re's Kulu™ kim dadıcığım !”

224
nın sonunda Beatrix'in gözünün içine baktı Duymak
"Oruç Reis- * anca 0rUÇ ReİS " ,ek'gİm' hani 5“ B ari**
sa nın ağabeyi. Biliyor musun küçük sincabım. dü„ ** «*bl d^a"on cümleyi söylemesini bekliyordu. B eatrix daima .,1
babanın ziyaret eden seyyahtan işittim: Grand S e i g * ^ 'Sied ibi onu alnından öpüp günün o son cüm lesini m ırıldandı
Rossa'yı İstanbul'a çağırıp donanmasına amirale con,andaJ ^-Eveeet— Küçük sincabım, uyku vakti. Başım ızı yastığa k<e
yapmayı düşünürmüş "
yuncan«diyorduk?"
-Ben de bir gün bir amiralin gemisinde seyahat etmek i% -Yattımsağuna, döndüm solum a, m elekler şahit olsun, dini­
dim’ me imanıma! Yattım Allah kaldır beni, nur içine daldır beni; can

-Barba Rossa'nın kadırgalarında değil elbette!" bedenden çıkmayınca, imanla uyandır beni."
-Hayır, elbette değil.. Kaptan Andrea D oha'nın kalyonla, Yeşimdi de birlikte küçük sırrımızı fısıldaşalım :
dan birinde belki. -Eşhedü en-la ilahe illa llah ve eşhedü enne M uham m eden
-0 halde babanız dük hazretleri İngiltere seyahatlerinden
birinde seni yanında götürmelidir!"

"Sahi dadıcığım. babam neden sık sık İngiltere’ye gidiyor."


"Küçük sincabım, babanız III. Jo h n hazretleri gerçi biraz çok
içiyor ama her şeyi doğru yapıyor. Cleves ailesi İspanya kralı­
nın yanında oturuyoruz, ama babanızın işleri ve ticareti hep
İngiltere'de. Üstelik iki kral arasındaki anlaşmalar, sözleşmeler
ve ilişkileri de o sağlıyor. O gidip gidip gelmese, biz bu sahil
sarayda İspanya nın en soylu misafiri olarak ağırlanır olur muy­
duk sence? Dük hazretlerinin bu itibarı sayesinde hepimiz bol
imkânlara sahibiz. Ve şimdi Kutsal Babam ıza dua edelim. Düh
hazretlerinin işlerine kolaylık, anneniz Düşes Maria'nın haslah-
Sına şila. yüce kralımıza uzun öm ür ve askerlerine güç vermesi
için..."

Bohemya'nın geleceği adına Cleves Dükü John ile


Mana nın büyük umutlarla büyüttükleri Anne. Beatrix'in küÇ"k
sincabı Cleves prensesi güzel Anne, her gece olduğu gibi
A
çöküp dua için ellerini birleştirdi, mırıldandı, m in i** *
en ^*yçrek duasını tamamladı. Ve yine her gece oM

226
227
1530

Ik i yıl sonta

Hızır Reis in Cezayir'den çıkıp gid erken ne kadar üzüldüğü­


nü görenler. Cezayir'i fethettiği zam an d a o derece sevindiğine
şahit oldular. Cezayir'i kaybettiği gün, gem isinin bahçeliğine İspanya valisi Don Martin de Vargas'ı da yanında yürüterek. Ka-
çıkıp bütün levendlerinin gözleri ön ü n d e ağıt yaka yaka elbi­
derkale ile güzel limanlara sahip B alear Adaları arasında geçen
selerini parçalayan, göğsünü tırn a k la rıy la kazıyıp gözyaşlarıvla
durgun zamanlar artık geride kalmıştı. Yaz aylarında kad ırg a­
kanını birlikte akıtan, gemilerinin b o rd a mataforalarında ağıt
lar, kalyonlar, fırkateler ve çektiriler avlayarak; kış g e lin ce de
için ateşler yaktıran adam şimdi neşe için d e çocuklar gibi oy­
oğluyla ata binip ok atarak, kuş avlayarak geçen sak in h a y a t
nuyor, eğleniyor, seviniyordu. Afrikalı Berberi ve Zuzuvalann
bilmişti. Galiba Cemayma Hatun'un evcim en ka d ın lık o to rite s i
kendisine gösterdikleri düşmanlığı, kabileleri yöneten murabıt
* sona eriyordu. Elli beş yaşm a gelmiş, kızıl s a k a lla rın ın rengi
ve beylerin ne derece kaypak davrandıklarını unutuveririİŞÜ
olmış, gflr kaşlarında ve şakaklarında b e y a z la r b e lir m e y e baş-
Üç günlük kuşatmanın sab ahınd a Cezayirli M ü s l ü n ı anlar,
“ n‘5"' Nasan on beşine girmek üzereydi. A la d u le ke n d in i y u v a
Int Paola Kalesi nin çevresindeki 36 p are lik donanmanın zafer
>a vermiş, kendi y u v a s ın ı k u ra m a m ış a m a e s ir kız lar ile
toplarını duyduklarında b aharın gü z ellik lere güzellik katt#"
deria^ ?rİ ev*en<J*r mek k o n u s u n d a p e k m a h a re tli çık m ış . Ka-
düşündüler, Araplar ve Afrikalı y e rlile rin görm ek istedikle'1
llt herkesin h ü rm e tin i ka z a n a n a s il b ir k a d ın o lm u ş tu .
Zl1 Çal‘ sakalh' llrVa kaşlı adam şim d i lim a n a giriyordu- üst

228
c, Hi Cezayir'de haya, yeniden başlayacak, hatlralar Vp vesileyle zamanı iktisatlı kullanıyor, ne vak
bu
flTceküge dönecekti. Bir tek ben hüzünlüydüm. B i„ Ut/ > H»yre<idİn T n e r e d e çaparizleyeceğl, hangi rüzgârda ne kada
Iv La rd a yeşermiş otlar gibiydik ve kavuşamadan s edeceğr ne itlecegjnj kestireb lllyord u Bunu C
dir*sa veya y ° ' - ■ . .. . ______ A ______
L mevsimi geliyordu. Yanm bir haya,m or«a,an„a ^ jpazlama'l ı' (k>fa|arca b aşarıyla uygulam ıştı Öte yan d a l><>-
hissediyordum. Bir yan,m Bıiiure. d,ger yan,m hayalet ' fethl sira5""|kenli gemileri üstün arm a donanım ına sahip olma-
Akdeniz'de av peşinde koşmak, yen, esirlerin kay„|ar, Vç ^nınday- ^ jsj dg denizcilik ilm indeki yenilikleri takip
gemilerin mühimmat defterleri, pusulalar, haritalar. Us ,üru yaba5lan1^ kj))leniy0 rıaı-dı. A nlaşılan, her ikisinin de maksadı
lar, arada sırada bir ateşin çevresine toplan,p yamk tûr|2 ^iyorve ' ' kendi e lle riyle sıkm aktı am a bunu hemen
söyleyen levendlerin birbirine benzeyen hasretlikleri... . .inlerinin oogazu"
istem iyo rla rd ı Sancak gem isinde D o ria n m kendisi
Hızır Reis'in Kuzey Afrika kıyılarındaki bölük pörçük Arâp
Hızır Reis de kum andayı A y d ın v e y a Salih R e is'e veriyor.
kabilelerini ve yerli Zuvuvaları tek b ayrak altında top|ama l
yöksa . denizde olduğunu öğrendiği an ise gecenin bir yarısı
küsü. İspanyollara karşı Türk hâkim iyetini sağlama umudu j* Doria nın ut*»-
„|Sa Vira Bism illah d algalara atılıyo rd u . D o ria cep hesind e
niden belirmişti. Ötede Karlos Kral. Pap alık ta yapılan bir tö­
olup biten de bundan farklı değildi. B a rb a R o ssa A vru p a ya­
ren ile yetkilerini genişletip Kutsal Roıı a Cermen imparatoru
kasında bir kıyıyı vıırd uysa. o d a C e z ay ir yak asın d a başka bir
olmanın sarhoşluğunu yaşıyor, kıyıda İngiltere Kralı Heııryyeni
hanımlar alıp veliaht sayılarını arttırm ak la uğraşıyor, beride kıyıyı vurarak m isillem e y a p ıy o r v e y a tam tersi D oria Müslü-

Grand Seigneur Kanuni Sultan Süleym an Han'ın orduları fetih manlara bir eziyet e ttiyse H ızır d a H ıris tiy a n la ra ayn ısın ı reva

üstüne fetihler yapıyor, kimse denizlerd e kim in ne yaptığına görüyordu. Bütün Akdeniz ikisi arasın d ak i bu rekabeti artık çok

bakmıyor, ne olup bittiğiyle fazla ilgilenm iyordu. Akdeniz'in. Hı­ iyi biliyor ve birinden zarar gören h em en d iğerine koşup sığını­

zır Hayreddin Reis ile Andrea D o ria'ya kaldığı zamanlar demekti yordu. Birbirlerini ö ld ü rm ey i e rte le y ip d u rm a la rın ın bir sebe­
bu. Artık birinin mizanasında sancak dalgalandığında diğerinin bi de galiba bu idi. Çünkü h e r ikisi d e hasım o lm aktan d o layı
pupa feneri sönecek, ötekinin b aşo ıııuzluk topları gümbürde­ menfaat elde ediyorlar, b irin in d iktiğ in i d iğ e ri sökerken, b irin in
diğinde berikinin bodoslamasında b alta lar v e kılıçlar işlemeye yaptığını öbürü bozarken, b irin d en ka çan ı diğeri ku caklark en
başlayacaktı. Aralarındaki kovalamaca yeniden suların sesini Sinilerdeki denizcilere gün doğ uyor, geçim oluyor, zam an za­
değiştirecek, adaların ve kıyıların sınırlarını çizecekti. Üstelik man da ganimet yağ ıyord u. D oria. K a rlo s K ra l için b ir sefere
hu seferki mücadelede Hızır, Doria'dan üstün saydırdı, çünku
'Aktığında Barba R o ssa n a k liye h im a y e fatu ra sın ı üç v e y a d ö rt
hazırladığını ebad-ı kameriye cetveli kadırgalarımıza imkân­
. J ' 1Çlkanyor' ay nı şeyi b ir zenginin yü k ü n ü e m n iy e tle ta şıttı
lar sunuyordu. Eski Endülüs gem icilerinin bulduğu bu cebel
Semi , ' ntlrea ^ oria y a p ıy o rd u . A k d e n iz 'e a ç ıla n h e r H ır is tiy a n
Süre artık kesin zaman ölçüm ü ya p a b iliy o r ve dümen suyu
âh takip edilen bir beylik geminin hızını ölçebiliyordum H 'arafınd n" ' e ' ' n' zay |^ atın ak için H ız ır H a y re d d in R e is
" nası1 ra,'a t ç a el k o n a b iliy o rs a . h e r M ü s lü m a n gem i
230
■sorıa g e liv e r m iş t ir . G e n ç le r için yılla rın uzun.
I de Doria İçin «•» Kanime, değerin taş,yordu. Şüphe
I s-'Ilkl ' Ot- hıınd and ır. Y irm i v asın d a hir
Z m n can düşmanlar,yd,lar ve canlar,,,, a lmak is,iyor|a H . g f ha>J |ır için kısa gelm esi d e b undandır. Y irm i ya ş ın d a bir
r ikisi de sanki bu arzuyu erteleyip d uruyo r,ardl. < |) i r y ı l . öm riin y irm id e b irid ir am a b e n cile y in ellile rin
,ı başladığında her ikisi de b,rb,r!er,ne tuzak h *«■ ^ 'a d a m iç i" bir ö m rü n e llid e b iri k a d ar klsadır. Başlan-
sahibi bile olmuşlardı. B ir tek hayalet gemil^ bitişler d u ru ş lar v e y ü rü y ü ş le r, ilg ile r v e ilgisizlikler.
•unda Doria. H.z.r Hayreddin R e is',e n gerideydi ve bu ^ ' defler ve başarılar hep bu a ç ıd a n d e ğ e rle n d irile re k b ir y ıla
tûriü çözemiyordu. H.z.r Hayreddin R eis ise bu amaçla m T ! .'tirılır. Arlık kayb ed ilecek zam an kalm am ıştır. İşte b u yüz-
nlz'ln beş ayr, yerinde beş ayr, fırka,eyi k.hçlar. baltalar * * slk'Şİ'r'lir bir an evvel B illu r e 'y i b u lm a n gerekiyo r.”
a senin ı
cirlerlyle birlikle kumlara b atır,yo r ve gerektiğinde altm, * de' Sen''imi yokladım. B ir y ıl, b e n im için h â lâ uzundan d a
iğim .
,le kullanılabilecek şekilde bekle,iyor. h atta bütün ya, b o y ^ *ur^kUzundu, çünkü h____
.. . - 1 D llldB ia'Sü
e r gün itlu r en’d e n b ir h a b e r »a U k ll-
lab ilm-e
her ay bir bakın, ekibini gönderip bak ım ların, d a yapt,nyordu ' "(iu her seferden d ön e n le ve n d v e y a h e r e sir ile n e red e yse
B ilh as s a gevşeyen halatlar, m ürnel sara ra k façuna ettirmekti (fktek konuşup onun izine ra s tla y a b ilm e k em e li b eni y iy ip b i­
raz masrah, oluyordu am a işe de ya rıy o rd u . Denize açılraaıll„ tliyordu. Mohaç’taki m u h a re b e d e n s o n ra C le v e s aile sin in B o ­
vakti gelip fırışka rüzgâr ile filiz ko p aran fırtınası başladığında. hemya'yı terk ettiklerini b iliy o rd u m v e E n d ü lü s ’ten a y rılırk e n
Akdeniz'de hayalet gemilerin D o ria için lıazır bekliyor olman ettiğim yemin de zihnim d e ç a k ılı d u ru y o rd u . İs p a n y a s a ra y ın a
Hızır Hayreddin Reis'i keyiflendiriyordu.
gönderdiğimiz h e yke lle rd en so n u ç çık m a m ış tı. R a h ip d e b u ko­
Uğraşacak meşgalesi olanlar için yaş ilerledikçe yıllar daha nuda bir bilgi elde e d e m iy o rd u . E ğ e r y a ş ıy o r s a kim b ilir hangi
hızlı geçiyormuş gibi gelir; am a y ü re ğ in d e d e rt taşıyanlara göte diyarda, hangi ş artla rd a y a ş ıy o r d u . E ğ e r ta h m in e ttiğ im gib i b ir
gün gelir, asra bedel olur. C ezayir'd eki h ayat hızla akarken benim
rahibe hayatı y a ş ıy o rsa kim b ilir h ang i d ağ b a ş ın d a , h ang i m a­
yüreğimdeki dert kanıyor, hatıralar d e va m lı zihnim i kurcalıyor,
nastırdaydı? Peki am a n e d en b ö y le y a p m ış , n e d e n B o h e m y a 'd a
sırlarını beynimde zonkluyordu. B ir satran ç akşamında Hızır
hana kendini g ö ste rm e m iş ti? P e k i y a ş im d i b e n o n u h ang i ild e,
Hayreddin Reis. "Sen yaşlanıyorsun galiba, bir an evvel Billure'yi
fıangi sahilde, hangi d e n iz d e a r a m a lıy d ım ? İrk ild im :
bulsan iyi olacak Sidi Can." d iye şak a y ap tı, son ra da anlattı:
"Gemileeer!.. G em ileeer!.. A y d ın R e iiiis!.. O tu z ü ü ü ü ç!..’’
Gençliğe göre yaşlılık -eğer d eğerlend irilirse- nimet sap
Aydın Reis otuz üç g e m iy le lim a n a gird i. B u n la r d a n o n b iri
lir. Tecrübeler ve yap ılacak iş ler vard ır, m eşgale ve hayat var­
I slı."'"' 'd' ^Oİt S e çm e d i; A y d ın R e is 'iıı ş e re fin e k u ru la n mec-
dır. Genç birine göre bir yıl ço k uzun b ir zam and ır ve her şey
Sen«M ° lu ru rk e n H lz lr R e is ’in g ö z le ri a y a k t a b e k le y e n iki
hemen yapıverm ek ister. O y sa y ılla r ile rle d ik ç e damarda ka»
n„ı., .. dl' M avi S î z l e r i v e s a rı s a ç la r ı k a d a r ta v ır la r ı d a ec-
“ ndur, hayat tecrübeleri b irik ir v e h e r ş e y in zamanı kollan
^ olduklarını g ö ste riyo rd u :
Çler ‘«in y a şa y a ca k d a h a ço k uzun y ılla r v a rd ır am ayaş|lbr
' lsafir|erimiz k im d ir A y d ın ',m !"

232
233
rvetin kendisine ait olduğu belliydi. Onu geri getirirsem
-Takdim edeyim Reisi Babam . B u genç, D o r i a k a
|enSein hepsiyle b irlikte hazînenin yarısını da bana vermeyi
e oğlu y a s a k aşkımn m eyvesi G i o v a n n i D o r i a ', h r v
etti. Hesap ettim . B e ş kadırgam vardı ve üç gemiyle
üzerine almış ve him aye e t m i ş t i r . Y a n ı n d a k i d e o n Un
' karım diye düşünd üm . B u d a yaklaşık on bin duka şahsi
yardımcısıdır, Türkçe bilir. B a b a s ı I s p a n y o l d o , ı a n m " S
68^ e, d e m e k t i . N e çare , kad ırg alarım d a yeteri kadar cesur as-
io s KraD götürürken b u G i o v a n n i y i d e b e ş b e y l i k k a d
Akdeniz'de sizden h a b e r a l m a s ı i ç i n b ı r a k m ı ş , t u t u p g e t* 7 * f L olmadığım unutm uştum .”
sözün b u rasın d a güldü.
Barb aro s
Hızır Reis ayağa k a l k tı . G i o v a n n i n i n y a n ı n a k a d a r g itti 1
-Gemiye yeterli a sk eri alm ad an denizde ava çıkmak ha?
dençekerek hemen d i z i n i n d i b i n e , s o f r a y a g ö t ü r d ü . G i o v a r m J
gah ha!.. Sen iyi b ir ko rsan olam azsın evlat."
dizleri yer s o f r a s ı n a o t u r a c a k k a d a r b ü k ü l m ü y o r d u . B aşköşe'
Aydın Reis elini d izin e vurd u:
oturtulmaktan d a a y r ı c a ş a ş ı r m ı ş d u r u m d a y d ı . H ,z ır Reis ^
-Ben de kad ırgaları fark ettiğ im d e hınca hınç askerle dolu
rahatlatmak için b a n a b a k t ı . T e r c ü m e e t m e m i i s t i y o r d u :
"Babanız T r u v a l ı d e n i z c i l e r d e n s o n r a A k d e n i z ’in gördüğü z an n e tm iştim .
-Siz İspanyol ask erle rin in kralın taç giyme töreni için İtal­
en büyük k a p t a n l a r d a n b i r i d i r . Y e m e ğ i s i z i n l e b e r a b e r yemek
ya'ya gittiğini d e b ilm iyo rd u n u z A yd ın Reis!"
beni bahtiyar eder. B u y u r u n u z ! . . "
-Sen de benim M a ğ rib ile ri k a ra ya çıkardığımı ve esir damla­
"Babanı d a a y n ı s ö z l e r i s i z i n i ç i n s ö y l e r d i ş ü p h e s i z . Ams
rına y e r le ş tird iğ im i öğ ren e m em iştin ."
sizin oğlunuzu s o f r a s ı n a o t u r t m a â l i c e n a p l ı ğ ı n ı g ö s t e r i r miydi
"Hayır öğrenm iştim ; p alam arlarınızı çözüp üstümüze hızla
bilemiyorum,"
dirisa ettiğinizde k a d ırg aların ızd a avlanmaya hazır kuşlar gibi
Aralarında s ı c a k b i r r ü z g â r e s m i ş t i . O n a b a ş ı n d a n geçenleri
anlatması g e r e k ti ğ i n i s ö y l e d i m . S a k i n k o n u ş u y o r d u . K o lay ter­ titreyip d u ru yo rla rd ı."
"Siz öyle zann ed e ce ktin iz, çünkü askerlerin başlarını kadın
cüme edebiliyordum. M a c e r a s ı n ı ö ğ r e n d i k :
gibi bağlamaları iç in b ü tü n Müdeccen kadınların örtülerini top­
“Babanı, kutsal kralımızı g ö tü rm ü ştü . B e n de beş adet bey­
lamak zorunda k a lm ıştım ."
lik kadırga He Akdeniz'de is tih b a ra t to p layac ak tım . Barselo­
“Yaa!.. Biz de sizi o halde görünce teslim olmaya geldiğinizi
na dan Valensiya'ya gidip ku m an ya v e le va zım at almam gere
kiyordu. Oliva kontunun beni b e k le d iğ in i söyled iler. Kont, işe düşündük."
Pruvamda beyaz b a y ra k gören d e kim ? Hah, ha!.. Genç ar­
yarar ve zanaatkar taifesinden ç o k s a y ıd a M ü d e cce n ’in Türk
kadaşını. sen açgözlülüğün yüzünd en bir zaferi kaçırdın, üste-
korsanlar tarafından C e zayir'e g ö tü rü ld ü ğ ü n ü , hepsinin Serl
lik hayatını kaybettin."
getirilmesi gerektiğini, bu soru m lu lu ğ u n b ab am d a olduğunu
Poh yesin!"
üstelik götüren üç geminin d e F o rm e n te ra açıklarınd a görü!-
C * ° "u n söze gird iği sıra tla H ız ır Reis imalı şekilde öksür-
uğünu söyledi. Biraz daha k o n u ş u n ca T ü r k le r in bol miktar a
clil Herkes a n la d ı ki b u im a Çiko’nun değil. Aydın Reis iıı ağ-
P ^ a ve mücevher de alıp g ittikle rin i a ğ zın d an kaçırdı- Götür*
235
. n ,,kan son cüm le içind i. H ız ır R e is d ururken Ava
0gluın H a şan san a e ş lik e d ec ek tir K ılıcın ve tercft.
: ; s„ olur da bir esire “hayatın, k a y b e ttin ” d iye b il,rdj? * H
*>»« ^ p e r daim y a n ın d a o la ca k ."
" vermek Osmanlı'nın C ezayir Sancakbeyi H ,z,r Reis
Aydın Reis'e nasıl d ü şe rd i? B e lk i de bu yüzden Ayd,n ^
"'al" n * Reis k o nuşm anın s o n u n a gelindiğini hissetm iş biraz
cüm lesin i t e r s i n e ç e v i r d i : V' d",!-.ı hatadan d o la y ı m a h c u p olm uştu. O rtam ı yumuşat
da ■a|) Qİsa gerek, H ız ır R e is te n izin a lıp G io v a n n iy e sordu:
"Cezayir'i fethettiğimde b u ra d a b ir düşman üe karşı|a
gen ç arkadaşım: ad, Don M a rtin d e V a rg as idi. Yigi, hiç a n la y a m a d ım genç d enizci! H e r geminizde yak-
kü çyüz forsa b u lu n u y o rd u d eğil m i?"
düşman... Sen Paolo kalesini öyle savundu ki ona hayranka[
dım ve bağışladım. Ş im d i m isafirim d ır, tıp k ı sizin gibi." '^'-Doğrudur, hepsi Müslüman e sirle rd e n kürek mahkûm ları1"
Hızır Reis konuşurken Don M artin ile aralarındaki konuşma -Peki ama neden hepsi çırılçıplak idi?"
hatırıma geldi. Gerçekten de iki asil askerin birbirlerine verdik, "Sizi takibe çıktığımızda g iy sile rin i ben parçalattım . Onla­
leri değeri ve askerlik sanatına kattıkları zarafeti gösterm ek bj. rın çıplak kalmaktan dolayı çok u ta n d ık larım v e b ir an evvel
k ım ın d a n dikkate şayan idi. Hızır Reis "Kumandan Don Martin; giyinmek isteyeceklerini ililiyordum. A n ca k sizi ele geçirdiği­
demişti, "sizin asil ve kahraman biri o ld u ğ u n u z u anladım. Eğer miz vakit giyinebilecekleriııi, b u n u n için çab a sarf etm eyenin
Müslüman olursanız sizi özgür bırakacağını. Bununla da kalma­ kırbaç izlerinden bir elbisesi olacağım söyled im . Ö nce hepsi
yıp sizi muhafız alayım a komutan atam aktan onur duyacağım. karşı geldi, neredeyse isyan çıkıyordu, am a son ra küreklere bir
Ne buyurursunuz?" Don Martin in ce vab ı taş gibi ama asilcey- asılışları vardı ki anlatamam!.."
di: “Kaptan Barba Rossa!.. D on M artin canından korktuğu için Bu alaylı cüm leler Hızır Reis'in öfkesini yüzüne sıçratm ıştı
din değiştirdi mi d e sin ler? M ağlubiyetim in onursuzluğu beni Biran sözünden dönüp kılıcına el atacağ ım v e bu küçük küsta­
zaten öldürmüş sayılır. Teklifinize teşekkür ederim ama boy­ hın kellesini uçuracağını düşündüm. A n ıa hayır, ö y le yapm adı,
numu vurunuz, daha güzeld ir!” O sırada Hızır Reis, "Duydunuz bilakis, “Senin için yapabileceğim b aşk a b ir ş e y v a r nıı Doria?"
değil mi?” der gibi yüzüm üze b a k m ış v e mırıldanmıştı: “Asla!. diye sitemle sordu. G iovanni m in n e tta rlık la rın ı bild irirken onu
Güneş sizin gibi kahram anı ç o k s ık görm üyor. U m u lu r ki şu de­ dinlemedi ve içeri giren H a s a n 'a d ö n e re k fazla içten olm ayan
nizciler sizden ibret a lırla r d iy e sö yledim .” H ız ır R eis şimdide b't üslup ile, “ E v la t!.. S a n a b ir a rk a d a ş v e riy o ru m . Var her ne
aynı cümleyi tekrar e d er g ib iyd i:
münasip ise ö y le e y le !" d e y ip göz kırp tı. H aşan b ab asının bakış­
“Mademki Don Martin'i b a ğ ış la d ım , s e n i d e bağışlıyor” 1" ım d a k i iltifatı g ö r e b iliy o r d u . Ç ü n k ü bugüne ka d ar ond an her
Çünkü seni de mert bir d e l i k a n l ı o l a r a k g ö r d ü m a z i z G iovanni. 111 bir e sir is te s e a rz u s u n u geri çe v irm iş ti. Şim d i o na bir
h ı n z ı r b aban ile a ra m a k a n d a v a s ı sokm ak e n s o n isteye^ arkadaş v e riy o rd u . D e m e k a r t ık k e n d isin i farklı g ö rm e ye lıaşla-
■ ? e y d i r B ir lta ç g ü n m i s a f i r i m i z o l . Ç o k g e c i k m e z , b i z seler^ * bt'lki b ü y ü d ü ğ ü n e k a n a a t g e tirm işti. H ızır R eis lıı Giovan-
P 'g ı m ı z d a s e n i d e İ s p a n y a k r a l ı n a h e d i y e o l a r a k y o l l arlZ 1
‘Vl 0§lhna e m a n e t e tm e s i, m e c lis te b u lu n an he rke s gibi

■ 236
da İlk bakı?'» şaşılacak bir şey olarak göründü ey
ı hır kadırga lim an a a k a r
denizlerden bilerek uzak tutuyor, on beşine b a s ,"'"'0 Ha,^.
C’0nr Reis Kaleye sancağın d iker
rağmen unu annesinin dizi d ibinden a y ,rtn ıy „rt|"|'?
kral hasret duyup ah çeker
Hatun un zaınan zaman şikâyet etm esine rağmen ı
Z ,n a > o p ru ^ a Su ltan C e zayir
seferinde oğlunu yanında götürm em işti. B u yüzd,'.,' ^ hiCbir
adı en ziyade Haşan için bir kader kalesi v e ömür" Kâd° r|lilk
Hızır Keis O şölen gecesinde, el ayak çekilince, “ Gidişatı na-
muştu. Anladım ki Cezayir Haşan için de bir fethi,, '" ndanı «•
,ürüyorsun S id i?" d iye sordu. Bunu her zaman yapar, ikimiz
Hızır Reis, yıllarca babasının kendisine y a p tığ ı,,,1'1' ° ,acaktı
Sl Sbaşa kaldığımızda olu p b itenleri ve yapıp ettiklerini tleger-
lunu denizlerden uzak tutmuş, kendi kaderini o g i u n ^ ^ 31' 0^
lendlrmemi İster, ben de sayg ıd a kusur etmeyerek hakikati söy-
inişti Ama şimdi, rakibinin oğlunu d onanm a b a ş ın d a "-<ÎSİr8<s
ler doğru veya yanlış, gördüğüm şeyleri bir bir anlatırdım. Eleş-
Hasaıı'dan sakladığı geleceği ona sunuyo rd u. c;e r ./ ^
lirsenı bile hiçbir keresind e bana kızmazdı. Bilhassa adaletten
Haşan'dan beş altı yaş büyüktü, am a h iç şüphesiz koıı'u^''^3""'
sapmamak için benim kend isini uyarm am ı tembih eder. Hz.
ve anlaşacakları en azından iki konu vard ı. Bab aları ! 3CallIaft
Ömer'in doğruyu sö ylem ek üzere m aaşlı adam tuttuğunu anla­
0 şırada şölene kopuzuyla katılan b ir ozan s ö y l e L y e J tıp beni rahatlatırdı. O lu p b ite n le rin hep Allah'ın lütlu olduğu­
nu. doğru yolda ilerled iğim izi falan geveleyip onu rahatlattım
Yedi kral düştü senin kastırın
İki hafta sonrayd ı. B ir gem i hazırlanm asını ve mürur tezkire­
Hallet uykusundan uyarı C e zayir si ile liman giriş izinleri yaz ılm asın ı emretti. Hazırlanacak gemi
Donanıl,ular tayin oldu üstüne Don Martin ile G io va n n i D o ria ’yı M alaga’ya bırakıp dönecekti.
Hazır ol vaktine dayan C ezayir Don Martin özgür kalacak; G io vanni, Kuloğlu Memi Reis tara­
fından İspanya k ra lın a h e d iy e olarak sunulacak, kralın huzuru­
Cüzilerin ekberleri şendedir na çıkınca her şe yi old uğ u gibi anlattıktan sonra “ Majesteleri.
Küslenilen,, bih,erleri şendedir Barba Rossa size üç altın h eykel gönderm iş, cevabınızı merak
Kof yiğidin defterleri şendedir ediyor!" d iyecekti. O n la rın hazırlık larını tam am layıp uğurlama
Beylerbeyi yurdu vatan Cezayir görevi bana d üşm üştü. G e m ile r lim andan çıkasıya kadar refa­
kat edecektim. En son, e sir yo lcularım ızın her ikisine de ayrı
^ b a h « « ‘u gemileri," yağ/an,r ayn ganimetlerden arm ağ an lar v e altın lar verdim . Her şey
'amanı olunca Hasarı ile b irlikte y o lcu lara arkadaşlık ederek
gemiye geldik. Don M a rtin in ad ad a çok malı mülkü vardı ve
kendisi misafir kabul e d ilin c e eşyasına el konulmamıştı. O sı-
r<|da tayfaların k o n tro lü n d e d ö rt siyah i kölenin baş üstü kama-

238
T
r a s ı n a iki s a n d ı k eşya yü k led ik lerin i gördüm . Kö,e,e
1530
e ,ip D o n Martin e veda ederken i „ r ça n ta snndu. Don bi'i
ç a n t a y ı a ç ı p kölelerin her b irin e d eğerli h e d iye|er Vçr>

kanımı donduran, heyecandan d izle rim in dermanın, ,ük u


sey işte O anda oldu. İsp an ya kra lın a g ö n d e r d i ğ e
lerden sarı olanını. B illu re m in so n b a h arın ı, „ çantan,n
gördüm. Don Martin çantanın ka yışın , b ağ layıp koltug *
ve vedalaşmak için elini uzattı. N e ya p a ca ğ ım , şaşır,n,ştlm ^ '
man, gerekiyordu ama d ilim tu tu lm u ş gib iyd i. Çantay, eiind^
almalıydım ama hareketsiz ö y le c e b ak ıyord um . ( ) nu böyi^.
gönderenıeyeceginıi biliyordum , a m a ç e k tirin in kürekleri den,,
ze değmişti. Hasaıı, Gio vanni ile v e d a la ş m a y ı bitirmiş, iskeleye
yönelmek üzere beni b ekliyordu. Ne y a p m a lıy d ım , nasıl yapma.
Iıydım, kararsız kalmıştım. A klım a h iç b ir ş e y gelmiyordu. Rahip Kraliyet sa ra y ın ın geniş s a lo n u n d a şam danlar ve kandillerin
Mateo'ya haberci kuzgunlar u ç u ru p heykelin akıbetini öğren­ yarısı söndürülm üş d u ru m d a yd ı. Pap a d an aldığı "Kutsal Roma
mesini istemek geçti içim den. K a ra r v e re m iy o rd u m . Ayaklarım Cermen im p ara to ru " u n v a n ıy la b irlikte Kral Carlos, devlet işle­
titremeye başladı. Forsalar küreklere a s ılm a k için vardiyanın rini akşam g ö rüşm eyi te rc ih e d er v e her ne vakit üzüntülü bir
silistreyi üflemesini b ekliyo rla rd ı. A cele k a ra r vermeliydim. haber alsa ışıkların y a rıs ın ı söııd ürtür, konuşm ayı yarı aydın­
Sonunda Hasan'a dönüp. "Reis B a b a m a s ö y le ki misafirlerimizi lıkta devam e ttirird i. K ra lın huzu ru n d a bulunanlar yüzlerinin
Kuloğlu yerine ben b ırakıp geleceğim ! " d iye b ild im . Bunu aklım
aldığı şekli kim seye g ö ste rm e m e k için, kral da sanki karanlığa
mı söylemişti, yüreğim mi, y o k s a y a ln ız c a d ilim d e n mi dökül­ konuşur gibi h u zu ru n d a ki ad a m la rın yüzlerine karşı en ağır ha­
müştü, bilemedim. Kuloğlu şaşkın, k e n d is in i uğurlamak üzere
karetleri ve kü fürleri sıra la y a b ild iğ i için yarı aydınlık meclisten
a l e s t a ç i m a r i v a duran kad ırg alara b a k a rk e n h ay re tle gözlerini
hoşnut olurlardı.
g ö z l e r im e çevirdi. Çantadaki h e yk e lin s ır r ın ı e ld e etm eye niyet­
Don M artin i y u r d u n a sağ salim getireli yaklaşık altı ay ol­
l e n m iş tim bir kez. iktidarım ı k u lla n d ım ve, ' H a yd i bre Kuloğlu
muş. ama kral h az re tle ri hu zu ru n a kabul etm eyi durm adan e r­
Reis! Sen l i m a n a , ben sefere!” d e d im . S o n r a d a babasına bunu
telediği için, G io va n n i D o r ia 'y ı kral hazretlerine teslim de gecik
nasıl i z a h e d e c e ğ i n i h e s a p l a y a n H a ş a n ı n k u l a ğ ı n a e ğ i l i p mırıl-
dandini: "'iştim. Hızır H a y re d d in R e is 'iıı e lçisi olduğum için beni kasten
kabul etm ediğini v e b e n im ke n d isin e söyleyeceğ im hemen her
Ona Billure dersin, anlar!"
Şeyı hal)er ald ığ ın ı b iliy o rd u m . Yapacağım işlerim , buluşm am
gereken insanlar, a ra m a m gereken b ir sevgilim vardı Karlar

240
yağmaya başlam ıştı v e R a h ip M a te o h a b e r le r ,
yordu. Altı a y bu y o ld a a v a re lik te n s o n ra n i l r d|% -M ajesteleri. B a r b a R o s s a size üç altın heykel göndermiş,

7- —...."------
yarı karanlık şu m eclise
»• ‘doria'yı ^tes||
kab ul e d ilm iş , D o ria ' |b,nızı m erak e d e r m iş . "

işimiI tamamlamış,
tamamlamış, kapıdan
kanıdan çcık n ıa
ık m ak .....
k ü ze re yd.im . Kral
,eslirn felnıiî r cevai
-Sus
beceriksiz süm sük! B e n im donanm am la, benim
iznim
|madan O liva k o n tu n a h iz m ete kalkışacaksın, sonra gemileri­
zeki idi ve her şeyi_______________
m utlaka b ile re
—» k v e «b
j i ir a m a ç in ,
i an a r° sW
- ce-n ıi t a n ı y ..............
“S o r m uyum , ne d e m iş tin a d■ ın a ? Çm yapıyordu mi B a rb a ro ş o d enen o h ırs ız köp eğe teslim edeceksin. . Bir de
kalkmış h uzu rum d a izinsiz ko n u şaca k, h atta bana düşmanımın
■ S ö y l e m e m iş ti m h aşm etm e ap . A lc a la b e n im adım, Saint M
c a la !" nıerak ettiğ ini so ra ca k sın ... M ulıafızlaaar!"

- B u is m i h atırla m alıyım d e ğ il m i? "


Ortalık bir an d a k a rış tı. U ğ u ltu lar yükseldi. Diz­
lerim titrem eye b aş lad ı. P e k ç o k sa v a ş görmüştüm
“H a f ız a n ız ı Yüce İsa k o ru su n e fe n d im iz , y in e böyle bir ak-
ş a m d ı , T u d o r d ü k ü n ü n ş a t o s u n d a .. . ”
ama hayatım da h iç b u k a d a r ko rktuğum u hatırlam ıyor­
dum. Sanki m u h a fız lar b e n i yak alay acak m ış gibi. 0
“E v e t, k ı v r a k d an sların e fe n d is i s o y ta r ı A lc a la !"
sırada iki kişinin m u h a fız la rd a n e v v e l Giovanni'nin
“D o ğ r u efendimiz, o v a k it. . ."
ayakları d ib ine k a p a k la n d ığ ın ı gördüm . O liv a kontu
“Ş im d i d e B a r b a r o ş o y a m ı s o y ta r ılık y a p ıy o rsu n ? Galiba
ile Aııdrea D oria. H e r ikisi d e G io v a n n i'y e bedel ken­
o n u n e l ç i s i olarak bir kere d a h a g e lm iş t in ? "
dilerinin a lın m a sın ı is tiy o r la r d ı. İsp an yo l asaletinin
“E v e t majesteleri, g elm iştim . B a r b a R o s s a ’nın harita kâtipli­
gereğiydi bu. K ra lın d a b u d u ru m d a b ü yü k cezalar karşılığı Gio-
ğini y a p ı y o r u m ve dil bild iğim iç in d e b e n i e lç i gönderiyor efen­
vanni'yi affetm esi g e le n e k te n d i. E lb e tte affetm eyebilirdi de. Bu
dimiz; A k d e n i z 'e o l a n b a ğ lılığ ım ın g e ..."
durumda K ral C a rlo s h a ta iş le y e n asilzad e hakkında kararını
“Hımm!.. 0 halde hem en g itm e A lc a la . b u akşam k o n u ştu k ­
vermeden d iye t te k lif e d e n ke filler başlarını yerden kaldırma­
larımızı B a r b a r o ş o d enen ib lis e ile tm e k ü z e re k a l y a n ım ız d a
yacaklardı. K ra l a s a s ın ı ko n tu n b aşın a b astırıp sordu ve sor­
O n u n iç in h a z ı r l a y a c a ğ ı m ı z ö lü m ş e k lin i öğ ren . S o n r a gide'
dukça b aşlan g ıçta k e n d isin i ta sd ik eden, destekleyen ve haklı
kendisine a n l a t ı r s ı n ! B e l k i m e ra k e d e c e k tir ."
Çıkaran kısa c e v a p la r ald ı. O ko n u ş u yo r v e asiller, murahhas
Giovanni y e b a k t ı m . O d a b a n a b a k ı y o r d u . T e r l e m e y e baş­
üyeler, ülke te m s ilc is i d ip lo m a tla r v e e lçiler başları yerde kısık
lamıştım. Kral C a r l o s n e y i i m a e t m e y e ç a l ı ş ı y o r d u ? Neden k
kısık ce vap lıyo rd u . S o n r a c e v a b a fırsat bırakm ayacak şekilde
'»amı istemişti? Yeminimden d o la y ı b a ş ım a b ir ç o ra p «•"*
lfka arkaya s o r m a y a b aş lad ı. S e sin in gittikçe yükselm esi sa-
ihtimali v a r m ıydı? B ü t ü n b u n l a r ı b e r t a r a f e t m e k v e konuy"
"d.ıki h avayı d e re c e d e re c e ağ ırla ştırıyo rd u :
değiştirmek için Giovanniye, " H a y d i ! " d e r g i b i b a ş ı m l a
I i!ar,)aro şo A k d e n iz 'e g e ld ikten son ra bütün Avrupa saray-
y p n d ı: Ne demek isted iğim i a n la m ış tı. A d e ta fısıld a r gibi dri sıbl Sİ2İ« d e d o ğ u n u n lüks m alla rın d a n m ahrum oldunuz
■Evet majesteleri!"
•Doğrudur yöce kralımız.
-Barbaroşo'nun kadırgalarında köre» ’
■Olduk, efendimiz!
bugün e v in d c n ' o c a 8|r|dan uzakta, k i m * * <«*
■Evvelce elde ettiğiniz g a n im e tle r azald, m ı?”
tar|asın<la prangalı I,ir köle olarak ter d ö k m e S ^ " ' " ^
■Azaldı efendimiz!
■Evet haşnıetmeap!" •Tabii y a ..."

“Hem de nasıl! ..() halde kutsal kilise adına, içinizden

-Colombus un yeni d ü n y a y a a çtıg , k a p , v e oradan geten kadırgaları v e a d am larıyla birlikte ateşe vtm rT ^ bU'Up
mallar olmasaydı bugün ask er b e s le y e b iliy o r o lu r m UydUnu2 vaınn dibine, can ın ı d a cehenneme göndeJ ' ! s dinl der’
nıayacak im ?” bir kişi de çık.
ticaretiniz yürür müydü, e vin iz e e k m e k g id e r m iy d i?”

“L " Artık salonda nefesler tutulmuştu. Kralın azı ^


başka bir sinek v ızıltısı bile duyulmuyordu: “
■Diyelim ki bize Atlas O k ya n u su n u n ö te s in d e n hazineler ve
inallar gelir, peki y a Cenova. V e n e d ik v e F lo r a n s a limanlarında 1 ) 0 ,, M a rtin en iyi askerim iz idi. Meğer Cezayir'i ona teslim

neden pazar kurulmaz b ilir m is in iz ?” edip gelecek ka d ar yüreksiz imiş. Barbaroşoya özgürlüğünü

"Barbaroşo şeytanı y ü z ü n d en e lb e t te !" verm ektense b aşını v ere ce k bir kahramanımız da yok mu?

-yalnızca b ir ad am ı. A ydın dedikleri o hergele bile bizim do­


"Peki kardeşlerimiz olan G e rm e n le r. M a c a rla r, Franklar ve
kuz teknem ize el ko yark en vicdanı sızlayan bir İspanyol çıkma­
İngilizler. Akdeniz'de g em ilerin e e l k o n u ld u k ç a , malları ganimet
yacak mı a ra n ız d a n ?
diye, kızları, kızanları cariye n iy e tin e a lın d ık ç a Barbaroşo'dan
"K im se n in c e s a re t e d ip yaklaşamadığı Cezayir'i almakla kal­
memnun mu olm aktad ırlar?"
mayıp b u rç la rın ı v e ka lelerini yıktırırken hanginizin gözünden
'Hâşâ!"
bir dam la y a ş d ö k ü ld ü ? Cephane ve levazımat yüklü on adet
'Kahrolsun diyavolo!"
barçaımzı a lırk e n kim ağ lad ı? Teknelerle elini kolunu sallayarak
Şimdi de Cezayir’de d e v le t s a h ib i o ld u . Ö y le değil mi?" varıp sa h ille rim iz i, kasabalarım ızı, köylerimizi, yalılarımızı ta­
T
lan eder, iç in d e k ile r i e s ir alıp götürürken kim dur dedi? Ta bur­
Haydi iyi niyet gö sterip şu s ü m s ü ğ ü g e r i g ö n d e rd i diyelim, numuzun d ib in e k a d ar gelip topraklarımızdaki kahrolası Mü-

ya elinde hepinizin a k ra b a la rın d a n , d o s t la r ın d a n , arkadaşla­ d ecceııleri kim k a ç ır ıy o r sizce? H e p s i y a n ın a mı kalsın şimdi?

rından daha kaç esir v a r ? K a ç ın ız ın o ğ lu , k a rd e ş i, karısı veya “ <> b ütün b u n la rı yap a rk e n gemilerinden bir tanesini olsun
babası onun esir d am la rın d a ç ü r ü m e k t e ? " eie ge çirip in tik am a la c a k aranızda bir Hıristiyan yok mu. #■
"Çok..."
s'b in lıas k u lla rı ye ry ü z ü n d e n çekilip gittiler mi.
“Benim d e ..." K ra lla r a r a s ın d a şanım ız şöhretimiz var d iy e y D If f lj^ A —

b arb aro şo 'd an s o n ra başım ız yere eğildi, maskara

244 245
. . p0lan güvenini sorgulam aya b aşlad ı. isp an ya kral, Mü,
gral bastonunu Andrea Doha'nın çenesine
Termen im paratoru olsun d a b ir haydut kar
icılkmasını işaret etti. Herkes Oliva kontunun da T ' ’'* ^
çarestekalsın. öyle m i? Sizet v a k tiy le e jd e rh a y,.and an 0|^ aldıracağın, um arken o bastonuyla muhal,2İara
S i m , yılanın başım küçükken e z m e z s e n ,, sonunda Sİ2e £ Apar topar kapıdan çıkarılırken de kararın, bildirdi: ^
. . . ■■uııor.
sallat olur, demiştim. .■Oliva lkontu
/ m i t i l U m M a i l a v r i İC t n » İ U A l .
kraldan ayrı iş yürütülemeyeceğini ‘
••0 halde şimdi de siz d eyin b ana, şu b a ş m a buyruk SQmsü den öğrenmek üzere cehenneme gitsin, Vasal, b e y z a d S l
gün baş. için deyin, hanginiz o n u n h a k k ın d a n gelecek? Hanfr da kont olup y e rin i alsın!”
niz onun cesedine saman d o ld u ru p s a r a y ım ın cüm le kap,sına D e n i z l e r d e b aya tların çok kolay harcandığın, biri»

asacak?" ,.vtm hum, d enize!" dediğinde, herhangi bir mahkûmun

“Ben!.." na taş bağ lanarak ölüm ü boyladığını çok görmüştüm- ama bir
Ses yerde yatmakta olan A n d re a D o n a nın sesiyd i. Kral bas- kralın iki kelim esiyle, özellikle de asalet unvan, taşıyan birinin

tonunu bu sefer onun başına b a s tıra ra k so rd u : böyle k o layca ö lü m e gönderilmesine şaşırdım. Üstelik kralın

"Ne ile ve ne karşılığında A m ira l D o ria !" her adım ını b ir am aç uğruna attığını, her ne yaparsa planlı yap.

“Yüce Mesih İsa'nın yard ım ı ile v e o ğ lu m u bana bağışlama, lığını biliyord um . Yüzümü yıllarca önce görmüş olduğu halde
derhal h a tırla y a ca k kadar da zeki bir adamdı. Oracıkta.ayaküs­
nız karşılığında yüce m ajesteleri!"
tü aldığı k a ra rla rla am acına ulaşmış, herkese gözdağı vermiş.
“ Peki, nasıl yapacaksın?"
Doria'yı kışk ırtm ış, benim le de Hızır Hayreddin Reis i tedirgin
“Önce gemi tedarik ederek, s o n ra Akdeniz'in her yerinde o
edeceğini lıe s a p etm işti. Belli ki Hızır Reis ile Andrea Doria'nm
diyavoloyu arayarak ve gerekirse C ezayir'i b asara k!”
şahsi kinleri v e s a v a ş oyunlarını şiddetlendirmek istiyordu. An­
"Güzeel!.. Bunun için F ra n sa k r a lın a b ir m ektup yazıp on
ladım ki g e le ce k te kötü şeyler olacaktı, hayal bile edemeyece­
pare kadırga ile sekiz pare çe ktiri g ö n d e r m e s in i de istemelisin
ğim şeyler. E lb e tte o hengamede kralın bana sesleneceğini de
Böylece kralın Grand Seig ııior ile d o s tlu ğ u n ııı önemli, yoksa
beklem iyordum :
Kutsal Babamıza imam mı, ö ğ ren m iş o lu r u z ."
"Sana gelin ce K o ş u n u n soytarısı, din haini Saint Alcala.
Asker de temin etmem iz g e re k ir y ü c e k ra lım !"
Heykellerin 11 e d e d ik le rin i çoktan öğrendim. Bunu sana söyle­
"Sana askeri de ben v e ririm A m ir a l D o ria . Eski hasmmdır.
meyeceğini. lâkin öğrenm en için yedi gün daha şehrimde
unu yenmek istediğini de b ilirim , liıı s e fe r b aşarm an ı dilerim.
mana izin v e re ce ğ im . So n ra gider, efendine her şeyi
takdirde şu anda başm a d a y a lı d u r a n a s a n ı oğlunun başıt
Ta ki v ak tin e h az ır olsun!"
a dayanmış olacaktır. Ve b ütün b u n la rı ü lk e n için yapacak*'"'
ı.", ise bana B a rb a ro ş o 'n u ıı o ğ lu n u getireceksin-[)e^_ d

be" Sana b" «gül v e riy o ru m , s e n d e n d e b ir oğul


247
.. v i 'i n en büyük hanında gizli b ir o d a tuttum Ve
ırag, olduğuna göre Anne ile Kral Carlo.
din RahiP Mateo ile buluştum . D on M artin. y a p , * 1"1 toP1
|a
7 ? Cebrail Ağa sorum a gülerek cevap verdi-
N i y e t l i yolculuktan sonra bana yard ım e tm eye söz ^ “S a r a y ı n d a e l b e t t e , üç ay evvel R o rn a f-,
f H e y k e lin sırrın, o da benim kad ar m erak ediyordu ü d ü ze n len en y o r t u g ü n ü n d e . Ş a r a p u s ta s ) kr* 0 p o ,u K 'r t t ı e
a k h i sar, heykeli kendisine Kra, C arlo s gizlice ^ elçilerle a s i l z a d e l e r i n d e hazır bulunduğu o a 'lesinil" '«
ve güvendiği insanlara göstererek ta n ıyan v e sırrın, bilen birin ria ile k ız ı Anne iıı d e k a t ı l d ı ğ ı n , söyledi. Gecem?'! ^ M*'
aramasın, istemiş. Hızır Reis in gö nderdiği heykelin sırrın, Hla, lünıünde İ s a K u lu , l l a h 'ı n s o n y e m e ğ i anısına ^
Reis ın evvelce yaşadığı top raklard a araş tırm a n ın ak,lllca bjr içi,, ö z e l b i r o d a d a t o p l a n a n o n iki hanedandan on M*,*™
yön tem olduğunu düşünüp kralın zekâsına b ir kez daha şaştım fin d e k i h e y k e l l e r e b a k a r v e s , r r , n n e olduğunu merak e d e r t

0 gece yine düşüncelere daldım . H e y k e lle r hakkında bildi' C le v e s li A n n e . B en s ö y l e y e y i m siz e !' diye a h i m * «ne < W

gim her şeyi gözden geçiriyor, h a tıra la rı yo klu yo r, sözleri tar- Kral C a r l o s l . i z i m ş a r a p u s t a s ı n a çıkmasın, söylemiş. Kendllert

nyor, yine de bir yorum yap a m ıyo rd u m . A yn ı şeyleri kaçıncı dışarı ç ı k t ı k l a r ı n d a is e h e r b i r i n i n gözlerinde hayret dolu i l l d e

kez düşünüp bir çıkış yolu aradığım ı artık unuttum . Ama eldeki ler varmış."
Cebrail Ağa anlatırken zihnimde sorular uçuşuyordu. Cleves
bilgiler basitti. Heykelin ilk sahib i D e can O je d a artık hayatta
dükünün küçük kızı ile Billure'nin yolları yine nerede kesişmiş­
olmadığına. Rahip Mateo'nuıı d a ko n u d an h ab e ri bulunmadığı,
ti? Bohem ya'ya gittiğim zaman yolum Düşes Maria'ya çıktığına
na göre eskiden beri heykellerin bir s ır r a s a h ip olduğunu bilen
göre acaba B illu re . hâlâ M aria'nın hizmetinde veya himayesinde
üç kişi kalıyordu. Hızır Reis. B illu re v e ben. K ra lın sırrı öğren­
olabilir m iydi? E ğ e r ö y le ise yine Beatrix diye çağrılıyor olmalıy­
miş olması -eğer büyük bir tesad üf v e y a y a n lış uydurulm uş bir
dı. İyi am a n e re d e yd i? İspanya topraklarında olabilme ihtimali
sır değil ise-Billure'nin işe karıştığını g ö s te riy o rd u . Gündüzleri
yüksekti am a v a k tiy le evinin etrafında dolaşırken bile beni gör­
Don Martin ile buluşup araştırıyor, gece d e H ız ır R eis için şehir­
mek istem ediğine göre şimdi ona ulaşabilecek miydim? Yortu
de istihbarat toplayan sipahi C eb rail A ğa -elbette herkes onu gününde C le v esli A ııııe ile birlikte onun da sarayda olma ihtima­
G a b rie l olarak biliyordu- v e R ah ip M a te o ile sonu çları değer- li vardı elbette. A d ı B eatrix değil miydi? Peki ama o gece sarayda
lendirıneye karar verdik. M ateo 'n u ıı gizli M ü slü m a n olduğunu idiyse h e yke lle rle ilgili İrildiklerini kendisi değil de neden Anne
o günlerde öğrendim ve güvenim tazelend i. D ö rd ü n c ü gün elde açıklamıştı? S ırrı C levesli Anne'e söylemesinin özel bir anlamı
ettiğimiz ipuçları bize yine Clevesli D üşes M a ira 'n ın kızı Anne i var m ıydı? Var ise b u tavrını bana bir davet olarak yorumlama-
İşaret etti. Sarayın şarap usta ların d an b iri h e yk e lle rle alakalı 11 mıydım? Çünkü Irir z a m a n l a r , "Heykeller konuştuğunda seni
olarak düşes ile kızından bahsetm iş. “ O h a ld e ," d e d im içimden, hana getirecekler.” d e m i ş t i . Yoksa bütün bunlar benim kurun-
ykellerin biri de B ohem ya’ya g ö n d e rilm iş o lm a lı." İy* ama miarımdı d a C le v e s d ilb eri Anne heykellerin ne dediğini baş-

e m ar,lk Grand Seigneur K a n u n i S u lta n S ü le ym an Han m bir yerden m i öğ ren m işti? Belki de sır diye başka bir şey o

249
248
atmıştı ve Beatrix'in sözünü ettiği sır h a la bilinmeyi bek|iv
sese dönüştüğünün (a rk ın d a d e ğ i l d i m:
D ü ş ü n c e m in
()1,nalıydı. Y irm i yıl evvelki görün,ûsûnö . k

U"Peki ama Beatrix şimdi n e re d e ? ” an,a Ç'mc,ikİ haUnİ <l3ha ÇOk «diyordum<7, 1
elem iştim , saçın ın rengini ve kokusunu. ' """""ı
»Hemen şurada, kuş u çu şu iki saat m e s a f e d e . Dük |||
Cebrail Ağa v e Rah ip Mateo ile sabaha kadar
Me karış, Düşes M a ria ’y a ta h s is e d ile n k r a liy e t m alikânes J 1"
,ar vaphk. p lan lar bozduk. Kendimizin olmayan' T ? '* *
inanamamıştım. C eb rail A ğ a n ın b ilg is in i d oğ rulafflaİ! ^
gizlenen üç kişi, gizli bir işi başarmaya çalış,yorduV o
sordum:
ispanya da. A kdeniz de kendini gizleyen insanlarla doluo h
»Güzel kızları Anne ile ..."
hyordu. Casuslar, hırsızlar, rahipler, hahamlar, imamlar « n T
“ Ve diğer çocukları William ile S y b illa ile birlikte...”
düzenbazlar Don M a r tin e sorsak belki oda başka bir ülkünün
Çıldıracak gibi olmuştum. B illu re ’yi uzun zamandır Beat
peşindeydi. Ç iiııkü sabah ş>eldiğinde bize Dük 111. John ile ahbap­
rix diye anmamıştım. Belki de yanıldığım ye r burasıydı. Onun
lığı olduğunu sö y le y iv e rd i. Gece yaptığımız bütün planları iptal
hemen şuracıkta, iki saat kadar yak ın ım da olm a fikri ruhuma
edip d oğ ruca m a lik ân e ye yönelmemiz bu yüzdendi. Cebrail Ağa
zaptedllemez bir heyecan verdi. B o h e m y a ’da onu aradığım va­ bizimle gidem iyordu. Yolda diğer iki arkadaşıma Billure’yi anlat­
kit de demek ki Düşes M aria’mn ya n ın d a yd ı ve onunla birlikte tım. Saklam adan, old uğ u gibi. Gerek Rahip Mateo, gerekse Don
buraya geldi. Allah'a şükürler ettim. Zaten burada olmasa Kral Martin b enim le pek ço k bilgiyi paylaşıyor, heykelleri biliyorlar­
Carlos heykellerin neyi anlattığını nasıl öğrenebilirdi ki? İçim dı ama henüz B illu r e ’den haberleri yoktu. Benim yalnızca sim
içime sığmıyordu. Billure, bu sırrı dillendirdiğine göre demek öğrenme m e rak ın d a olduğum u düşünmeleri samimiyetsizliğime
arlık kendisini bulmam ı istiyordu. Bu lu rsam beni yeniden geri ve güven eksikliğ ine yo l açardı. Ayrıca onu bulmak için dük haz­

çevirmeyeceğinden emin olabilir m iydim acaba? Yine yanlış retleriyle gö rüşm em iz de yetmeyebilirdi. Bu yüzden onlara hikâ­

umutlara kapılmak istem ezd im . A m a şim di a c e le etmeliydim yenin tam am ın ı an latm am gerektiğini düşündüm. Ancak o vakit

İçimdeki özlem ve kralın ve rd iğ i yedi gün bitmeden onu birke- Anne ile gö rüşeb ilir, o na Beatrix yerine Billure’yı sorabilirdim.

reclk olsun görebilm eliydim . Özlem ek düşünm eyi, düşünmek Rahip M a te o s ırla rım ı v e yeminimi Billure ile aynı kaba sığ­

hayal etmeyi, hayaller d e ş e k il v e k a lıp la r içinde görmeyi ge­ dıranındı. B a ş la n g ıç ta beni anlamadı, daha doğrusu ani
istemedi, çü n k ü o n u n la yürüttüğümüz çalışmalarda bir aş
riyordu. b ıia r yılı yüzünün ş e k lin i, g ö z l e r i n d e k i ışıltıyı ho
asla y e r yo ktu . A m a D on M artin anlattıklarımı n,t^ak* . .
ırlayışunda. A caba şim d i n a s ıl? ’ s o r u s u n u takib en on a y®
diyebilirim ki o n u kend im d en daha âşık buldum- en
r Çehre, başka bir bakış y a k ış tır ıp d u r d u m . Ç a k ır gözleri,s*"
■adatırken o n u n G ita n a adlı Çingene bir sevglH âr et.
dl,V.._.'|berrak leni v e al al y a n a k la r ı, g e r ç e k te n de şimdi nas
M şadığını öğ ren d im ; soyluluk g d e n e k l e r l ^ y somJÇta
ö u l 0„ 7 ? İyUm Up hayal e ,m e y e ç a lış t ım . Ö z l e m i m i n ^
nredigi Ç in g en e kızını uzayan patikada oy e
gördüğümde: : hayal kirlİligi o lu ş t u r m u ş g ib iy d i. Onu e n ^
blrbirim ize ağ lad ık.
0n uÇündeydi. Ş im d i o t u z u n u a ş m ış olgun
251
1

K u ş lu k vaktiydi. M alikânenin ka p ısın d a a t l a r ı m , ^


-Beatris kadar sadakatli bir kadın, aramakt
mizde dizlerim titriyordu. Kâhya bizi b üyük salona
-iknıen-n b edeliydi bu. öfkemi yenemedim l
beklememizi söyledi. Az sonra iç e riy e d ük girdi. 2ava||, „ *
Benim ad,m Conradina, sen Conri d iye b il,^ ,
elinde şarap şişesiyle güne erken başlanuşt, v e kon
gibi- . .
dili dolanıyordu. Ne heykellerden ne de sırd an bir haberi v
Biilure den bahsettiği ortadaydı da emin olmak istedi
dı. Bize kraldan dert yandı ve o gece y o rtu y a kendisinin daT ..Beatrix de kim, bana biraz tarif eder misiniz? Cö,ıT^
edilmediğini ve gitmediğini söyled i. Don M artin sa m im iyi renk mesela?" ' ’ !:"
her şeyi öğrenmeye çalıştı. R a h ip M a te o b irtakım d inîvaazj Conradina eli maşalı cinsindendi anlaşılan, hiç nezaket 4
ile onu çözmek istedi ama nafileydi. S o y lu karısı i|e iki klzı termedi:
hafta evvel annesi ve d ad ısıyla b irlik te İn g ilte re ’ye bir düğün! “ Unuttun da mı soruyorsun?”
katılmak üzere gitmişti ve ancak düğün b ittikten sonra döne, “Hayır, özledim d e ..."
çeklerdi. İngiliz Kralı Henry'nin kadın d üşkü n ü olması ve salon Birkaç dakika sonra asıl konuyu tartışmaya başlamıştık. 0
eğlencelerine meraklı bulunm asından d o la y ı düğünün de övie Beatrix dedikçe yüreğim e bir hançer saplanıyor, bense içimden
kolayca bitivermeyeceğini falan anlattı. Ü ste lik araya kış gire- Billure diye tek rar ederek hançeri çıkarmaya çalışıyordum. 0
cek, belki orada kışlayacaklardı. O za m an a kad ar beklememizi ismimi telaffuz ederken "şehzade" dedikçe de ikinci kez tedir­
ve yeniden gelmemizi söyledi. S u ra tla rım ız yıkık, müsaade iste gin oluyordum. Neden bana şehzade diyordu, hakkımda bildik­
dik. Avlu kapısından çıkacağım ız sıra d a b ir kadının elinde bir leri neler idi. Sorduğum da. “ Beatrix böyle dediği için,” cevabını

ağaç dalıyla üzerimize geldiğini gördük. B ağ ırıyo rd u : aldım. Viııe de tedirginliğim geçmedi.

Şehzade AlcalaL Seni sersem !... S o n u n d a geldin demek! Ya­ Öğrenmem gereken şeyleri biliyordum artık: Billure m, güzel
zıklar olsun sana..." Anne’in d ad ısıym ış v e annesiyle birlikte onu İngiliz sarayında

Rahip Mateo araya girm ese elin d ek i so p a n ın sırtıma inmesi­ bir düğüne götürm üş. Kral Henry'nin Anne Boleyn ile yapılacak

ne ben mâni olamazdım. düğününe. B ir yıl e vve l geçirdiği yangın sebebiyle Westmınis-
fer Sarayı ndan ayrılan kral bu düğün için Whitehall-Palace
Durun hanımefendi, d elirdiniz m i? N e şehzadesi, o bir ha­
ritacı!" hazırlatmış. Dükün söylediği gibi birkaç ay sonra, dugun biter
bitmez geri d öneceklerm iş. Tabii C o n r a d in a dam arım a )
"Elbette biliyorum... B ir h a rita d a n iki ta n e çizecek kadar
‘Çin sözlerinin arasın a Kral Henry'nin kadın düşkünü o ut u
a bir sevgiliyi ikinci defa a ra y a c a k kad ar da ahmak alacağı fikrini sıkıştır-
' e belki B illu re ’yi güzel bulup kendine b a ş k a bir çözüm
siltea* " lln döndû®ünü hatırlıyorum . G ö zle rim i yumuşak bu
maY! da ihmal etm edi. İngiltere'ye gitmekten
Marti ' ! e!>anS koltulan arasınd a açtım . R a h ip Mateo ile p’’"
Y°lum olm adığını o d a biliyordu anlaşılan.
y mnıdaydılar ama yine o kadın konuşuyordu:

252
T

H ina mert bir k a d ı n d ı . K ı s k a n ı l a c a k k a d a r d .


COnJ l dır benim hasretini çektiğim sevg ili, h e p "Sevgi" Conri. Malaga daki hisardan heykeli. •
Yirn" nefier. Yolları bir gemi sin tin e sin d e keslşmiş V(. J*"» - ,itmemiş- hiç an'attı mı?" rı neden al,p

daymr' L ı o n d a n k i m s e koparam am ış. B illu r e ’yi t a n ı y a n J g '' -onun yerine haritayı almış, öyle söyledi He

konuşmak bile beni h e ye can lan d ırıyo rd u . Dinlerken ^ (laha çok işine yararmış. Kralın sarayında onlan *'

e k e r in in k o k u s u n u , yüzünde yuz u n u n h ay alin i. oturuşUnda erimiş M al,ey in kâtiplerine sorup buraya nasıl «ei d i « T *
k a lk ış ın d a o n u n iz ve İşaretlerini a ra y a ra k dinliyordun,. M ıırmış. Barba Ro ssa'd an hediye olduğunu öğrenince Î ' ı " *

Billure'yi ne k a d a r çok sevm işim kı t o n rı ile konuşmak bileru. birleştirmiş. Senin B a rb a Rossa'nın yanında olduğunu ta h T

humda f ı r tı n a l a r koparıyordu. ediyordu. H atta son baharda iki kez seni bulması içi„ Akd"

■Sicilya'da Aragoniti v a liye g id e rke n o Rum levendin böğ. niz'e adam çık ard ı am a ikisi de eli boş döndüler. Birisi Barba
Rossa'ııın reislerind en A y d ın Reis'in kadırgalarında, diğeri de
ründen haritayı çekip aldığı gün. h a y a tın ın en kötü günüydü
Serşel’de seni a ra y ıp sorm uşlar. Barba Rossa'nın kâtibi oldu-
Şehzade Alcala. Günlerce o h arita iç in a ğ la d ı.”
ğun bilgisini e d in d i am a seni bir türlü bulduramadı. 0 günlerde
■ikinci k e z çizdiğimde p e k i?"
başka ye rlerd e ym işsin ."
■0 z a m a n d a s a n a kavuşm uş k a d a r m u tlu o ld u."
Bir zam anlar beni arattığını öğrenince heyecanımdan kal­
" K e n d is in i b u l m a m a m üsaade e tm e y e c e k kad ar m u t l u , öyle
bim duracak gibi oldu. Nasıl mutlu oldum, titredim!.. Conra-
ini?"
dina'ıım b ıınıı te k ra r söylem esini istedim. Ama o heyecanımı
"Hayır, n e k a d a r zor olursa o lsu n , a r a y ıp bulm anı isteyecek
anlamadı. G eveled im :
kadar . 0 s e n i n o n u b u l m a m h e r z am an is te d i Şehzade Alcala?
“Bulsa ne y a p a c a k tı?”
" S ain t A lc a la h a n ı m e f e n d i , ad ım S a in t ..."
Senin yap m ad ığ ın ı elbette!..”
“S e n d e b a n a h a n ı m e f e n d i d e y ip d u r m a o h ald e A lc ala, ben
"Yani?"
b u e v in e s k i b i r e m e k t a r ı y ı m . R a h ib e C o n r i."
"Bir vuslat h ab e ri ulaştıracaktı. Zaten heykellerin ne dedi­
"Pekâlâ R a h ib e C o n r i . "
ğini Anne'e sö ylet inesi de bu yüzdendi. Sen heykellerin konuş­
Anlaşılan s i z ik i n i z h e m kavg a e d e c e k h e m ağ la şa c a k sın ız , tuğunu öğ renirsen onu bulm aya gelirdin. Çünkü galiba heykel
en iyisi biz g i d i p i ş l e r i tamamlayalım." lerdeki sırra sah ip olduğun zaman buluşmaya ant içmişsiniz.
Don Martin ile Rahip M a t e o g i t t i k t e n s o n r a Conri ile hiç k " Ant içm edik am a o ancak böyle buluşabileceğimiz!söyledi
g a etmedik. Bilakis birbirim izi t a m a m l a y a c a k hatıralar üze ,ın pf?ki sevgili C onri, h e yke lle r ne diyormuş?”
d e konuştuk. İki saat sonra ben a ç ı k a ç ı k ağ lıyord um , aman Dunu b enim le h iç konuşmadı. Hatta Anne den „
Çini çeke çeke ve gözlerini sile s ile a n la t m a y a devam edi>°r ;'f dc E y le m e d i. A n n e de son akşam yemeğini yiyenlerden
emen h e r şeyi konuşmuştuk. N ih a y e t m e ra k ettiğim asıl ><"1 ip s in in o rtak özelliği o a k ş a m ın sırrım saklamaktır- baş

sormam gerektiğine karar ve rd im : "Heınedi. M u h te m e ld ir ki o s ır r ı y a ln ız c a sana seslen

254 255
Cezayir’e dönerken kabak m eltem i esiyo rd u . Akdenij.
hüzün hissettim. Her zaman bir um ut ile geçtiğinı
s e y r e t t iğ im adalardan kurşuni d ü ş ü n c e le r y a y ,|lyordu ^
üzerime. Endülüs’teki çocukluğum , h isa rd a geçen
kraliyet okulunda harita çiz im le r!... Ş im d i şakaklar,ma *
düşmeye başlamıştı. B illu re .te red e yse y o lu n y a n sına ya|(|a'
ş,yordu. Hızır Reis'in ta vsiy e ettiği gibi, elim i çabuk tutma,,
dun. Çünkü ben onu arark en o d a b eni aram ıştı. Düşü„düm
ömrümüzün yarısından çoğu b e k le m e k le geçm işti ve daha
fazla bekleyemezdim, b e k le m e ye ce k tiın . İngiltere’ye gidecek
fırsatını bulup W hitehall-Palace'a g ire ce k v e onu görecektim Üç yıl sonra
Ama önümiiz kış idi. K a rla r ya ğ m a d a n İngiltere'den Madrid'e
yetişmem gerekiyordu. Yem inim i e lb e tte unutm uş değildim.Ne Üç yıl ö n c ey d i. S e vin ç li haberlerin üst üste gelip harman ol­

yapacaksam çabuk yap m alıyd ım . C e z a y ir 'e varm alı, Hızır Hay- duğu bir günde C e z a y ir’e varmıştım. Hızır Reis'e Billure’yi bul­

reddln Reis ile görüşmeli, a ce le İn g ilte re ’y e geçm eli ve nihayet duğumu ve İn g ilte re 'ye gideceğimi söyleyecektim. Benden bir

karlar düşmeye başladığında R a h ip M a te o ile buluşmalıydım gün evvel sultanım ızın elçisi Sinan Ağa gelmiş. Şerefine kurulan
ikindi divanına ye tiştim . Hızır Reis onu başköşeye oturttu. Ge­
Bu mevsimde Akdeniz’den a çık d e n iz e g id e ce k bir gemi kolay
tirdiği m ektubu elin e alm adan evvel bütün askerlerinin, ağala­
bulunamazdı. Bir çaresine b a k m a lıyd ım . H e r ihtim ale karşı Ra­
rının. nıurabıtlar, C e zayir ve Tunus beyleri ile reislerinin hazır
hip Mateo, Don M artin v e C o n r a d in a 'y a a y r ı a y rı tembih ettim
olduğunu görüp iftihar etti. İç e rid e kahveler, şerbetler içilip toy
Cebrail Aga'ya da bilgiler b ıraktım . B illu r e M a d r id ’e döner dön­
ve şölen ku rulurken. Cezayir şehrinde 700 kurban kesilip fuka­
mez bana haber yo lla yaca klard ı. B e lk i L o n d r a 'y a gitmeye gerek
ra d ağıtılm aktaydı. Gece donanma düzenlenmesi için emir
kalmayabilirdi. Cezayir'e v a rın c a H ız ır R e is sevinecekti. En kı«
'erdiği sırad a yüzünd ek i sevinci gözlerinden okuyabiliyordum.
zamanda bu işi so n u çlan d ırm ayı o d a iste rd i çünkü.
Neşeliydi:
•■orsaların kürekleri d alg a ları k ö p ü rtü rk e n Akdeniz ba,*1
■Sevgili oğlum Sidi. hele okuyasın.”
bir Akdeniz olmuştu. İçim d e u m u tla r v a r d ı v e tabii hüzünle'
Sinan A ğ a d a n a lıp bana uzattığı mektubu hürmetle
° nce herkesin b ak ışla rı altında mührü açtım. İlk kez su

257
256
. dokunduğu bir şeye d ok unuyo rd um . H eyecanl
C e z a y ir 'd e insanlar sevinç içindeydi. Ertesi ve ■
-emberli kubur zarfın kap ağını çıkardım . ibri. . Ş'""
^ . r d e l m m n m " bir çalışm a ile gerekli h»artnJ * , « l*

■- r r r r r ,Kîrkese *en,ilerin bakım lar, yapılıyor, Palan galar ve bocur* ,


g e r e k iy o rm u ş , gösterdim. Sultan b ır b e y,n e name gönt,
daya inleye çalışıyo r, seren,er. gabya,ar. b o r i n a l , ^ ? *
vakit böyle yapılırmış- So n ra y a v a ş y a v a ş okudum: *
elden geçiriliyor- arm ad a donanımlar, yenileniyor
M• C e z a y ir'd e e m ir le r em iri, ku dret ve ih tiş a m s a h ib i /0,0(| fla„,alar atlas ku m aştan diktiriliyordu. Bu telaş arasmda
S a n c a k b e ğ i Hayreddin R e is e, bir hafta son ra ben, yan m a çağırıp ispanya ancak

Selâmdan sonra. edinmek istedi. O n a iyi ve kötü haberler verebilecek dunu


Şöyle bilesin ki, A llah iz in verirse , n iye tim İsp anya kral, denen daydnn. Haçlı d onanm asının diğer vazifelerini askıya a|lp yal­
melunun kulağını çekm ektir. İm d i sen m ü cah it kulum , o tarafla^ nızca kendisini ö ld ü rm ek üzere Akdeniz’e açıldığını, başında
ahvâlini bilmekle, ferm anım ı a lın c a , a c e le o la ra k kutlu eşiğim da ezeli rakibi l)o r ia ’nın bulunduğunu bilmesi gerekirdi. Henüz
gelip yüz süresin. Z ira bu m iihim işte h an a lâzım ve yarar ku- yeni fethettiği C e z a y ir’i ikinci defa elden çıkarma fikri hoşuna
lumsun. Yerine b ir b ah ad ır a sla n ı h a life b ırakasın . 01 gazi ocak gitmese de b ıııııı düşünm eliyd i. En çok da Karlos Kral ın, oğlu
benim şerefi iftiharım dır. B en im ale m ve san cağ ım ı taşımanda Haşanı bedel olarak istem esine öfkelenip köpürdü:
o d iy a rd a k i Müslüman m e m le ke tlerin i k e n d i topraklarım gibi ko­ “Soysuza bak, oğlum u, kan bağım olan yegâne varlığımı is­

ruman da muradımdır. liyor Sidi. B u n u iyi düşünm eliyim . Onu vermemenin yollarını

İşbu ferman Sin an Çavuş ile g ö n d e rild i, g ereğ i üzere harekıı bin çare ile d ü şü n m e liyim . M idilli’de hiç kimsem kalmadı, öl­
düğüm zaman cenaz em i nerede, kim kaldıracak bilmiyorum.
edesin ”
Üstelik l e m ayın a H atun böyle bir acıya dayanamaz."
Hızır Hayreddin Reis, titrey en b ir ses ile, “ E m ir baş üzeredir:
Bu haber ü zerine H ızır Reis kederlenmişti. Evlat acısı yüre­
hünkârımız ben kulunu b u y u rm u ş sa , ferm an efendimizindir.
ğine düşmüş gib iyd i. Ad ını yaşatacak olan Hasan’ı gizli kimlik
derken gözlerinin yaşardığını giz le m ek is te r gibiydi. Neden ya-
ve, tebdili kıyafet ile saklam aktan başka çaresi olmadığını bili­
şarmasındı ki, haşmetli hü n k âr S u lta n S ü le y m a n Han hazretle
yordu. Bunun için h a sre tin i çekmeyi göze a lm a s ın ı önerdim ve
ri -devleti daim olsun- bizzat e liy le m e k tu p yaz ıp ona, Lalacl
Bence," dedim , “ su lta n ın davetine onu da götürmelisiniz. Çün-
Hayreddin diye hitap e d iyo r v e y a n ın a çağ ırıyord u. Sultanlar
kü Haşan’! en iyi saklayabileceğiniz yer, yüce hükümdarın an­
mektup yazar da birini ya n la rın a ç a ğ ırırla rs a , mektupta söylel>
ayıdır. Ü stelik sizin oğlunuz olduğunu kimsenin de bilmesin*
meye,, daha başka vazifeler v e r e c e k le r i v e y a vazife teklif ede Serel<yoktur. Şu a n d an tezi yok, İstanbul’a gidiş hazırlıklar»»
çekleri anlaşılırmış.
"fasına H asan'uı yo lcu lu ğ u n u da koymalısınız.
illure yi bulma h ay allerim le b aş b a ş a kalmıştı*1™* ^ ,zır ü°ğ ru d e rsin Sid i, lâkin neden sen gelmlyormu?»
reddın Reıs , böyle bir günde k e n d i d e rd im le meşgul ede" b o rsu n ?”

259
258
„Ben e f e n d in , k,ş t * * " - "“ eniz „ , ursa
sal,ibi s*’U olurdun. Seni mutlu görmek için c„
o rad an da M a d r id 'e gitmek n iye tin d e yim . B il,ure.n in .
1' Tunus’u gözden çıkarırım . Artık söz burada '"^ e

^ B u m e v s im d e İngiltere'ye gitmek!.. Kesinlikle a ç |.


...
.. ı.ı.m Ko lum
Yıkıldım um k a n a d ım Wırıi^.
kanadım t i*
k ırıld , H . . .ir şey d ive
içb *un-
m (.,
çlkmana m ü s a a d e etmem. Hem bu kış d a a r „ k Madrid^
lure i|e aram a açık denizler girmişti, dalgalar g ir m iş ,K
Viver. iş in i ertele
içiliştin, B una rağm en kaçıp gitmek, ucu W h it e M .p T '! 1
• A m a efendimiz. Billure...
ulaşacak bir yol aram ak,, emelim. Kaçmak, bir daha geri
-Elbette Billure’yi alırız. G izlid en h âz in eyle veya açıkt
raemek demekti. B illu re için Hızır Reis’,en ayrılmaya elbet*
d o n a n m a y la gidip alırız. Lâkin sen d e b ilirsin ki d o n a n ıp
gönüllü olurdum , lâkin işin ucunda Malağa veya Barselona li
daki hiçbir gemi bu m evsim d e a ç ık d e n iz e açılamaz. Cebel,
mamnda yakayı ele v e rm e k de vardı. Kral Carlos, ülkesini terk
T arık ’tan öte yenidünyaya giden üç am b a rlıla rın bile kıt^
etmemi söylem işi i v e a çık denize gidecek bir gemi bulabilirsem
çe kildiğ i fırtınalar m evsim inde iste d iğ in şe ye bak. Yüzerek de
o gemi mutlaka isp an ya limanlarından kalkacaktı. Açık deniz­
g idem ez sin ya?!. Hem B illu re d ü ğ ü n d e n s o n ra İspanyaya döne-
de yolculuğun en ko layı İsp anya’dan alınmış bir pasaporta ve
çekse, baharda o geldiğinde biz d e İs ta n b u l’dan dönmüş olu-
mürur tezkiresi sa ye sin d e yapılırdı. Sonra da palamar vergisi
ruz. Aceleye mahal yoktur. Y irm i y ıl h a s re tle bekledin maden
ödemem gerekiyord u. Pasa p o rta edinmem imkânsızdı ve vergi
y ir m i hafta da kavuşma hayali ku rsa n ne çık a r!?"
öderken yak alan m a ih tim alim yüksekti. Bir gemide lorsa olarak
"Efendimiz, ben B illu ..."
da gidebilirdim, am a bu durum da da İngiltere'ye varıldığında
"Sidi Can. Ben seni sokakta b u lm a d ım v e öm rüm olursaBiL
kürekte prangalı ola caktım . Akdeniz’de geminiz ele geçirilirse
lure’yi gelinim görmek e m elind eyim . B illu re 'n in izini bulmana
en kötü ihtim al ile köle o lu r küreğe bağlanırdınız, ama okyanus­
senden çok sevindim. Bundan b ö y le o n u nasıl alıp getireceğimi
la kendi geminiz h e r şeyinize el koyup sizi köleleştirebilir, kö­
zi düşünmekten uykularımın k a çaca ğ ın ı belki sen bilmiyorsun pekbalıklarına ziyafet o lsu n d i y e d e n iz e atabilir veya babafingo
Düşes Maria'mn yıllarca hizm etin d e b u lu n m u ş birisinden söz
Çanaklığında iskelet olm anıza karar verebilirdi. Kaçma fikrin­
ediyoruz. Üstelik kızının dadısı. B ü k v e d ü ş e ste n ayrılmaya rtf den vazgeçtim, am a içim i kurtlar kemirmeye başladı. Ya Billu-
olur mu; olursa onlar izin v e rir mi; v e r ir le r s e karşılığında nea!» teyi dünya gö züyle görem eden ölürsem. Hiç olmazsa bu kışı
lar. can mı, mal mı; hepsini d ü şü n e ce ğ iz. S e n in için yüklüce I* 'a« v« esen g e çirm e liyd im ki bahar geldiğinde vuslata erışe-
zınelerı gözden çıkarm aya hazırım . Ç izd iğ in her harita İÇİ" yını 0 güne kad ar beni barınd ıran denizler şimdi beni Pran8a"
*>er pusula için on altın h e sa b ıyla zaten ö y le bir hâzineyi 'uruyor, d alg a ları zin cir zincir her yanımı bağhyordıtM ttt
etmiş durumdasın. Ama h âz in eyle ö lç ü le m e y e c e k bir d °stlu^' """> nerede old u ğ u n u bilm ek taşıyamayacağım bir yük
ona servetimi v e r ir in , S a tr a n ç ta kazandığın her pi> iliverdi. t , o ra d a y d ı v e ben eli kolu bağlı oturup Valnızf °
18113 bit esir bagışlasaydıın h e rh a ld e e s ir d a m la rm ^ ?ltlen “ â k la r a b ak arak teselli bulmaya çalışıyordum-

260
, gündüzüm .sahilde ona doğru u zayıp giden d öfkesiyle şim di daha ince d ü ş ü n ü y o r v e
■® /i- h n lfiv n r a v a h a k ıv n r
inan"1
g r||U iv v ’ — Vlçj g, olmalıydı- Hızır R eis’in İstanbul’a cav,m P harek«
ediy<>r
veya güneşi görüyor olduğunu d ü ş ü n ü y o r am a d o g r u ^ ll,anm zedelenen itib a rın , tam ir arzusu
'dan
bakmanın yolunu bulam .yordum . M e ğ e r n ered e o l d u g ^ J kesindi- Ama buna sevinen, ezdi; çünkü Osmanh J ™ ® * 1
2uın
meden onu özlemek ne kadar ko lay,m ş. Y u mi y,|dlr J C e n e v iz lile r e karş, b a ş a r , e ld e edemedikleri Doğu l a ’
slat
bu kadar yakın ve hiç bu ka d ar uzak olm adığım , dflş karşılık- İsp anya d a B a ,ı A kdeniz’de, Hızır Reis ve l e v e n t
îûnı
Vuslat denizlerin arkasındaydı v e m a alese f y arın lara kalm,ş„ karşı aciz kalıyord u. B en D o ria n ın Doğu Akdeniz'de t,pk, H
Rahip Mateo ile olan d ostlu ğ u m u za d aya n a ra k ona harita. Reis gil’i d avran acağ ın ı tahm in ediyordum :
mm bir kopyasını gönderdim. İn g ilte re ’y e gitm e imkân, bulaJ< -Efendimiz. D o ria Kaptan bir yandan Cezayir sularında size
birisine rastlarsa bu haritayı B e a tr ix ’e u laştırm asın ı rica ettim' ag,r kayıplar v e rirk e n diğer yan d an Adalar Denizinde kolunu
Umudum yoktu, ama eğer im k ân sız lar m üm kün olursa, Billure sallayarak dolaşıyor. B en c e o, sizi taklit ediyor ve Akdeniz'in
benim kendisini bulduğumu an la y a ca k tı. batısında siz ne yap a rsan ız d o ğ u su n d a onu yapacak."

Hızır Reis benim anlattıklarım ı b irk a ç a ç ıd a n tahlil etmiş ve "Serşel do h ad d in i bildirdiğimizden mi bahsediyorsun?"
Karlos Kral ın Akdeniz'de T ü rk g ü c ü n d e n korktuğu sonucunu “Evet efendim iz, o d a M ayorka’d a size öyle yapmak istiyor.
çıkarmıştı. Hazırlıklarını ona gö re s ü r d ü r m e y i tercih etti. Ce­ Mayorka'ya kale in şa ettirdiğini söylemiştiniz."

zayir kalesine toplar yığdırdı, m u h a fız la r koydurttu. Kendisi "Hinim!.. A m a biz kaleye Endülüs Müslümanların! yerleşti­

yokken yapılacak bir saldırı için h e r ş e y i p lan lad ı ve gereğince rip güçlendirm iş idik."

hazırlık yaptı. Doria'ya da bir m e k tu p y a z ıp İstan b u l’a gideceği­ "Hiç şüpheniz olm asın o da Venedik ve Ceneviz'den asker

ni, Akdeniz'de kendisini a ray ıp d u rm a k y e rin e yüreği yetiyorsa getirecektir."

Serşel ile Mayorka arasında ko zları p a y la ş m a k üzere çıkıp gel­


mesini bildirdi. Eğer gelirse k e n d isin e ç o k e z iye t etmeyeceğini,
yalnızca canını alacağını sö y led i. S e rş e l b ask ın ın d a mağlup ol­ Hızır Reis İsta n b u l’a gitme hazırlıkları yaparken üç aylar gel­
masının İntikamım almak üzere k e n d is in e b ir fırsat vereceğim di Artık le ve ııd le r sevinçlerind en Cezayir fukarasına daha faz
de ilave etti.
*a yardım ediyor, e sirle rin azatlık ücretlerini düşürüyor, hatta
Andrea Doria. Hızır H a yre d d in R e is in bu kışkırtmalar»* tazılarına h ü rriye tle rin i bağışlıyorlardı. Limanda da ayrı bir ha
■r'dmş e,""-'di elbette. Sultan S ü le y m a n ’ın donanmasına kar? reketlilike ya ş a n ıyo rd u . Vaktiyle Hızır Reisin A k d e n iz de ticaret
yıl evvel Kaptanıderya Lütfi P a ş a yı m a ğ lu p ettikten -'1’1
Öu' Pasaporta
1 « P w ı ı a verd
v e r u iğ
ı g iı b ir Venedik
u ır v c ı ı c u m kalyonu
« » - j---- «gelmişti-
Vaz _ v j g a
-
ı. . Doio’i raSırdıgı-
n " UlrU') ^*acar ovasın d a ki O s m a n lı ordusunun Ç,likinıiş. Dinledik. Pap a, G rand Senieur’un Hızır Reis ı ^
n‘ hahpı- ___ rv,.-,vir"deki esirleri oldurur
n a h - / "1**1 003 yüksek bir öz g ü ve n v e r m iş olmalıydı- u
' * gÛÇ yetirdiâi halde şu T ü r k k o rs a n ıy la başa Ç1
263
262
d e g id e r korkusuyla Hıristiyanlık ad ına esirleri <
U ediyordu. Üç milyon pezant gönderm işti. O vir,ı,i dört pare gemi yağlan,p her şeyl
e s ir damlarında ya Papalık için ya da Venedik için ö gOn. İstanbul'a götürülmek üzere ha2,rla, f f 1>"■»«#.
kiçinö^ H ^ taş„m am ı benden istedi. Yüklenecek iki\ 8*-
------- 1 gözden gee-
önemli birileriyoktu ama dikkatleri çekecek önems' . dl"> borda mataforaların, kaç kez indirip kaldlrmam V° n Vardl ve

vardı. Üzerinde durmadık. Pap anın gönderdiği Pezantlar yemiyordum. Cunda ve çarmık Palanga|arın, , f rek^ n i

yuna yakın Osmanlı altın lirası e d iyo rd u v e bütün ^


yona esi,- da
ı r elam H jzbarço V;llult kanca baSl bi|en levendlerden iki geÇlrt" m-
daki esirlerin fiyatından fazlaydı. Hızır Reis üç gün için(|e
1,ile n le rd e n de üç neferi ayırdım. Hızır Reis ba81
ûÇbin dokuz isminden kinaye tam doksan dokuz sandlk d<>kSan
civarındaki esirin hepsini serb est b ırakıp şehirden çıknıJ
n, söylemişti. M urassa kılıç ve hançerlerden m û cevh T î^ ?'
İzin verdi. Papanın gönderdiği bütün altın la rı da h ü k ü m d a r s"
kâselere, altın işlem e Kur an cüzlerinden mercan ve yakut,
lan Süleyman hazretlerine peşkeş sunm aktı niyeti.
pililere, parça elm aslardan inci haihallara kadar sayısız es«
vardı içlerinde. Yanınca ipekliler, gümüş yemek takımlar, altın
şamdanlar. T aşım a ve istiflemede en dikkate değer olanı da
Latince kitaplar. End ülüs kütüphanelerinin nadir yazmaları, cilt
malzemeleri, altın mürekkep ve varaklarla dolu sandıklar İdi.
Bunlara su d eğdirm eden götürmek gerekirdi. Hele de bu mev­
simde. H alatları lıazır etmiş, ilk sandığı güverteye çıkarmak
üzereyken tayfalard an biri bağırdı:
"Çengelde ad an ı... Çengelde adaaaam..."
Bütün gözler kalyonun babafingo serenine çevrildi. Gemiler­
de makaraya bağlı bir çengel, serenin ucunda, çanaklık denen
gözcü sepetinin yan ın d a asılı dururdu. Şimdi orada bir adam
sallanıyordu. M ak ara ile yukarı çekilip gözcü maymunların
beklediği se p ete çengelle asılmıştı. Üzerindeki mintan esir da-
mındakilerin g iydik lerind en idi. Yakından bakıldığında bağrının
aV'k olduğu fark ed iliyord u. Levendlerden birisi mırıldandı:
"Tam sefere çıkacağım ız zaman, bir uğursuzluk gibi-
Avnı şeyi b aşk aların a da söylemesi moralleri bozabi
1« a y ır esir d am la rın d a her gün birkaç adam ölürdü. UMgUg
fild im :
«Birileri sultana giderken k u rb a n , k o çtan değil k5flr(|(,
]iz limana bakıp durm adan (lama salladık Çünk"
n,ek gerektiğine inanmış anlaş,lan. H ani uğur yetirsin di " ^
ile A ladule, konağın hayatında bizi
Hızır Reis gelesiye kadar cesed i se ren d e n indirmedik , Hareketimizden b irkaç saat sonra Hızır Reis yd,lar-
m, tan,van birini buldurduk. K.z.l ce k e tlile rin z a b i t i ^
,sidi Can.'' dedi, “ sen sır saklarsın, kaptan köşküne b i , ? " "
olduğunu söyledi. Fakat ilginç olan, b ağ rın a d ağ la ,„a Usu|j7 çattırdım. O rad a kalacaksın!” Sonra da baş,y|a kanJ ^
bir hilal dövmesi yapılm ıştı. I ıpkı İsp a n ya daki cin ayet|er git. menıi buyurdu.
Hızır Reis hiç bu meselenin üze rin d e d u rm a d ı. Sanki çlkl| . J K ü ç ü k d i l i m i y u t a y a z d ı m . Cumadan sonra bizi kadırgalar
yolculuğu bulandırmak istem iyor g ib iyd i. C esed in iki mil SOnra k a d a r u ğ u r l a m a y a g e l e n , sonra da dualar eşliğinde arkam,zd7„
d e n iz e atılmak özere ayağına taş b ağ la n m asın ı emretti, 0 ^ el s a lla y a n H a ş a n , i ç e r i d e oturmuş kitap okuyordu.
Sonra da sandıkların bir an e vv e l y ü k le n m e si emrini yeniledi - Ş a ş ı r m a Ağa Sidi!.. Ped er beyin tedbiri böyle."

Hiçbir şey olmamış gibi işimizi y ap tık . E n m ahfazalı kısma kitap D o ğ r u s u güzel plandı. Herkes Hasan’ı Cezayir'de bilecek

sandıkları konuldu. Kuşluk v a k tin d e R e is B ab am ız a işimizin ta­ ama işleri S iııa ıı R eis görecekti. Andrea Doria'ya, “Hazır ol cen­
mamlandığını. “Hâzinenize h a y ra n k a ld ım efendimiz!” diyerek ge. Yüreğin h âlâ y e rin d e duruyorsa İstanbul yolunda görüşü­
bildirdim. "Billure için sakladığım ı g ö rm e lisin !" d iye karşılık gö­ rüz!'’ haberinin gönderildiğini Hasan'dan öğrendim. Kaptan

receğimi hiç ummamıştım. köşküne k a m a r a çattırm a k da bir tedbir gereği idi. Haşan İstan­

Kuşluk vaktinde bir d ivan to p lad ı. O ğlu Hasan'ı yanma bul'a k a d a r hiç d ışarı çıkm ayacak, aynı hücreyi birlikte payla­

oturttu. Gaziler, âlimler, şe yh v e m u ra b ıtla rm hepsini davet et­ şacaktık. Tab ii he rke s o hücrede benim kaldığımı zannedecek-
ti. Hızır Reis, H a sa n 'ı korum ak a d ın a her şeyi düşünmüştü. Beni
mişti. Küçük bir veda konuşm ası ya p tı. Ko nuşm asının sonun­
de böyle sah ip le n m e k üzere babamın hayatta olmayışına ilk o
da da yerine oğlu Hasan'ı otu rttu , e vla tlığ ı H aşan Reis'i de ona
vakit hayıflandım .
yardımcı bıraktığını ama te crü b e sin d e n d o la y ı her türlü resmi
iş ile öz oğul Hasan'ın değil, e vla tlık S in a n R e is ’in meşgul olaca­
ğını açıkladı. Şaşırmıştım. O ysa H a s a n 'ı İs ta n b u l'a götürüp sak­
lamayı düşünüyordu. Sesim i ç ık a ra m a d ım . C u m a namazından Hızır H a yre d d in Reis İstanbul'a girerken Haçlı donanırıas
sonra limanda önce dualar okund u, k u rb a n la r kesildi, ardından Mtırnıış ola ra k g irm eyi istiyordu ama olmadı, Doria ile * 7 ^
da Zuzuvaların def. bendir v e sip sili b ir tü r zurnaları eşliği”^ aşmaları başka zam ana kaldı. Doğan güneşin ilk ışıklar
Getir elini İstanbul!" d e yip y o la çık tık V a rd iy alıların tok ses- a nın geniş kubbesi ü z e rin d e k i kızılelmayı parlattığı bıı' »a *•

'erİ bû,ûn kad'rgalarda aynı ke lim e yi b e lli b ir ahenk ile tekrar ’arayburnu ım dönd ük. Sultanım ız bizi beklermiş. a
hordu Heey-yaa-moo-laaaaaaa!.. Heey-yaa-moo-laaaaaaa " z 'Çin bir tane o lıııa k üzere yirm i dört pare top a," " a
ı u „ ıı.ıia r lim a n a a sın
ylr evler>nin seçilmez old uğ u v a k te k a d a r Hızır Reis ‘lelkl

267
ettiler Bir şenlik ki ancak İstanbul d a olurm uş. s U|tan nıahc:up oldu. Sultan onun elinden tuttu. Yanın, ,
man Han hazretleri sahile varıp halkın.n arasında H,zlr > '. . i f i e sırtını sıvazladı. Sonra bir samur kün, 'a?" nP
kucaklamaya ve- alnından öpm eye niye tle n m iş anıa
kUCaKIriiııo/" yan * 1
— yaı
«w re
-B re Hızır Reis! Sen benim
ır.s
amur
evvelden yarar kul
. j : -- —-I ------ • laaki lum
devletlular. "Töreden değildir." d iye rek vazgeçirm işler. panuz cennetm ekân Selim Han senin ve ağabeyin
.... 6«wcyın için -n-,
padişah hazretleri ertesi gün d e rh al bizi huzura Çaj jtasreddin ve Hızır H ayreddin lalam düşmanlar
'{■•■«ıııaı üze„ne
üzerine m
Meğer âdeti, ancak bir ay son ra g ö rüşm ek imiş. H lar R(J zaffer »lalar!- d uasında bulunmuş, imdi ben dahi b ü y ü n ü
muhabbetini bu aceleden anladık. B iz de saraya s u n u h J sen H a y r e d d i n Lalam olasın, namın bu dine hayırlar get„e
üzere peşkeş getirdiğimiz genç kızların her birerlni İspan İstanbul'dan gideceğin vakit Cezayir vilayetimin beylerine bey
prensesleri gibi giyindirdik, b aşları ü zerine b irer tepsi koydut Olarak gidesin. Tunus diyarına musallat olan külfar, bertaral
tepsilere de mücevherleri yığ arak h ü n k âr huzuruna, Topbpı edesin. Karlos Kral a v e İspanya’nın had bilmez beylerine karşı
Sarayı'na girdik. Arkamızdan üç yü z köle kılıçların, yemek ta. E n d ü lü s 'ü n ve f-'ransa'nın haklarını gözetesin. Daha mühimi de.
kımlarının. kitapların olduğu san d ık la rı taşıyordu. Hızır Reis evvelce mağlup olan donanmama güç katasın, tersanemi yeni-
etek öpüp okudu: leyesin ve geçen yıl Koron da düşen sancağımızı kaldırasın. Bu
"H ızır Reis kulun geldi, sen o l şâh-ı S ü le ym an ’e maksatla şim di seni kaptan-ı derya naspettim."

Sana lâyık nem iz varsa kab u l e y le fa k irim e . " Sonraki ve daha sonraki günlerde İstanbul'un güzelliği İle

Padişah halkın arasında y a p a m ad ığ ın ı o ra d a yaptı ve onu Billure'nin hasreti, içim de birbiriyle çatışıp durdular. Sevinç­

alnından öperek sağ yanına otu rttu . H ız ır Reis hediye takdim liydim ama buruk bir sevinç hissediyordum. Hasret ve hicran,
şehrin güzelliklerini tam olarak görmemi engelliyordu. İstan­
merasimini benim yönetm em i istem işti. Hü nkârın huzurunda
bul'un kışı bile ce nnete benziyordu ama içinde huri olmayan
silahlan ve pusattan, erden v e a v ra tta n , tazıd an ve doru attan
bir cennet...
her bir peşkeşin özelliklerini sa yıp n için eşiğine sunulduğunu
Hızır H ayred din Reis, fırsat elverince H a le p 'e gidip oğlu Ha­
yüksek sesle anlattım. Kum aşlar, e c n e b i baharatlar, yemek ta­
şanı vezir l’argalı İb rahim l’aşa'ya emanet etti ve ben onu bir
kımları ve avaniler derken bir saat k a d ar m üd d etle hediyeleri­
daha hiç görm edim . Halep dönüşü kaptan-ı derya olarakça-
mizi sunduk. Sultan hazretleri bazı p e ş k e ş le r hakkında sorular
hşmaya başladığında, "Cezayir'deki her şey bir sanc
sordu. Başımı yerden kaldırm adan v e asla yüzüne bakmadan
■Çindi. buradaki lıe r şey Halîfe-i Ruy-ı Zemin Sultan Su >
cevaplar verdim. Hediyelerin ta m am ı b itin c e avluya av hay­
Han Hazretleri için olacak!” diyordu. Ve İstanbul da
vanları ve kafeslerinde elvan e lva n k u şla r getirilm eye başla"**1
hl2|ı akmaya başladı. Yapılacak çok ış vardı. Tersane- ^
Sultan pek memnun oldu. D ualar e d ip aya ğ a kalktı. Onun kalk-
blr nizaııı v erm ek gerekiyordu. Doria nın hasara ug |j((
masıyla birlikte vezirler, ağalar, ş e yh ü lisla m , defterdar vedı*»
Pa5a donanması ıslah edilm eliydi. Azap asker er n
v et ular derhal fırladılar. Hızır R e is kalkm akta geciktığ' 'f‘

268
eğilimlerine alınması ve yeni g em iler in şa e d ilmesj ■jZgâra hükm ederek Sü le ym an Peygamber.|n yer,
'iyor. ıan p eygam b er de kendini ispa, edemeyip « J J J
du. Bunun İçin taş kızaklar haz ırlan m ası lazım dı. ISfl,
re‘slerj • u la n a r a k sa ra y ın d a n kovulm uş. |)ev, bir (laha ^
Haliç teki tersaneye toplayıp g ö re v taksim i yap,!,,, reis
günden
sonra arılar tersaneyi terk e d ip gitti. Ç ü n k ü biz gelm iş,*0" e y ü z ü ğ ü d e rin d enizle re atmış. Süleyman böyle ZT
o |u n a c a k , n lş . A r a d a n fakirlik v e çaresizlik içinde y,„ar
M Ş lk'
Bir s a h il k a s a b a s ı n d a bulunurken sıradan bir h i z m e , J 2

bir b a l ı k ç ı n ı n t u t t u ğ u balıkları taşımış. Balıkçı da hizmetine


Bahar yüzünü gösterdiğinde te rsa n e d e gem i yap ılır 0lmuş karşıl'k o n a p a r a y e r i n e bir balık vermiş. Süleyman Peygam.
Akdeniz'deki denizcilik fenni H a liç y a m a ç la r ın a yansımıştı. Ben her a k ş a m y e m e k i ç i n balığın karnını yarınca kendi yüzûğüy-
de levendlerden ve azaplardan otuz kiş iye pusula ve harita le k a r ş ı l a ş m ı ş M e ğ e r d e n i z e atılan yüzüğü Allah'ın izni ile bir
yapmasını, gemilerde çok önem li ola n düğüm atmasını ve bağ balık y u t u p s a h i b i n e g e t i r m i ş . Sonra Hz. Süleyman sarayına
çeşitlerini öğretmiştim. Badem ç iç e k le ri a ça rk e n İstanbul'dan v a rıp o d e v i le y ü z l e ş m i ş . Herkes, bir türlü işin içinden çıka-
ayrıldık. Tam seksen dört pare gem i ile. H ız ır Reis'in adı artık m ıy o rm u ş . N ih a y e t. "Yüzük k i m d e ise Süleyman odur," demiş­
herkesin dilinde Hayreddin P aşa v e y a K a p ta n P aşa idi. Kaptan- ler. H z. S ü l e y m a n d a yüzüğü çık arıp rüzgâra hükmederek devi
paşa kadırgasının pruvasında d a bunu te yit ed en bir Osmanlı o r a d a n k o v m u ş . I l a y r e d d i ı ı Reis sancağına bu mührü işleterek
sancağı dalgalanıyordu. B ir alt g ö n d erd e k i y e ş il Cezayir sanca­ rü z g â ra h ü k m e d e c e ğ i n e inanıyord u. Müslümanlar ondan önce
ğımızın üzerinde ise bir nakış a rtm ış tı. B u , S u ltan Süleyman'ın de bu m ü h ü r d e k i i ş a r e t i n rüzgârı yönettiğine ve insanları kötü
adına izaleten Hz. Süleym an'ın m ü h rü n d e k i yıld ız idi. İç içe geç­ c in le r d e n k o r u y a c a ğ ı n a inanırlarm ış. Mimarların cami, tekke,
miş iki üçgenden ibaret olan bu altıg e n y ıld ız eskid en beri Mûs- mescit gibi d i n i m e k â n l a r ı n kubbesindeki kilit taşını bu mühür
lümanlar tarafından kullanılan bir tılsım g ib iyd i. Hz. Süleyman ş e k lin d e y o n t m a l a r ı b u yüzdenm iş. Hatta kapıların sövelerine

Allah tan cinlere ve rüzgâra h ü k m e d e b ilm e gücünü istediğinde. karşılıklı b u y ıld ız ı o y d u ru p işleyenler bile olmuş; ta ki içeriye
Allah ona yüzüncü adını öğretm iş. O d a yü z ü k şeklinde bir mü­ kötü niyetli c in le r v e ş e y ta n la r girmesin.
hür yaptırıp üzerine yüzüncü ad ın s e m b o lü o la ra k bu mührü İstanbul'dan ayrıld ığ ım ız ın a ltın c ı gününde ben bir sandal
kazıtmış. Böylece cinlere ve rüzg âra ka rşı yüzüğünü tuttuğun­ •ie M e n t e ş e o ğ u lla n 'n m e s k i y u r d u n d a donanmadan ayrılmak
da unları yönelebilir olmuş. C in le ri y ö n e te re k Mescid-i Aksayı istedim. N iy e t im D a t ç a c iv a r ın d a k i Yazıköye gitmek, Billu-

" ,şa et,irm'?: rüzgâra hükm ederek d e M e lik e B e lk ıs’ın tahtı"' rt’ nin a k r a b a s ı v e y a t a n ıd ık la r ın d a n birisi var ise onu bulmak,
getirtmiş. Hz. Süleyman bu yüzüğü y a ln ız c a tuvalete gideril" M'd iğ iın k a d ın ın s a ğ o l d u ğ u n u s ö y le m e k v e belki onu ta n g fll^

Ç r ve eşine teslim eder, geri g e lin ce h e m e n alırm ış Günle biriVİe k o n u ş u p h a s r e t g i d e r m e k t i . B in d iğ im s a n d a l d en ize ln-

irinde cinlerin b üyük lerind en b ir d e v S ü le y m a n kıl'P dlri|mek ü z e r e c e r a s k a l d o n a n ım ı h a r e k e t e g e ç tiğ in d e , k u la *

P lle lle e* ind"n yüzüğü teslim alm ış. S o n ra da cinler" u 1


1
1d ib in d e b ir fıs ıltı d u y d u m . H ızır Reis in s e s i y d i .
271
270
" Ç e n g e ld e k i cesedi h atırlıy o r nıusun S id i? ”

Sahile vardığımda kulağınım için d e H ız ır R e is ’in


1534
lıyordu. dışında ise Osmanlı d o n a n m asın d a daha S° rUsu î ‘n-
söylenecegini sandığım güzel b ir türkü: S° nra Çok

Deniz üstünde yü rü rü :
Düşmanı arar buluruz
Öcümüz kom az a lırız
Bize H ayreddinli d erler

Kentlisi m isk ü a m b e r kokuyordu ve salon gül suyuyla yı­


kanmıştı. Yok e d ile n K n d ü lü s'te âdet böyleydi.

Ağladı. B a ş ın ı yere eğdi ve ağladı. Gözlerinden sicim gibi


yaşlar d izle rin e dökülerek ağladı. Hiç konuşmadı, bir heykel
kadar hareketsiz, ağ lad ı. 'N asılsın, ne zaman geldin, seyahatin
nasıl geçti?" gibi sorularla dilini açm aya çalıştım, beni hiç duy­
madı, duymak istemedi, anlam adı, bilmedi, ağladı.
“Renkleri göz alan b ir kuş id in de kurduğum tuzaklara doğru
hiç uçmadın. Gönül gem isini bela fırtınalarıyla dolu deryalara
saldım d a bir k e re c ik y o lc u lu k yapm adın. Canım şeker isteyip
dururken k a d er y ılla r y ılı perhiz verd i de sen bir kez tatlılık ey­
lemedin. Gö züm te m a ş a iste d ikçe sen k e n d in i gizledin de gönül
sıkıntılar çekti, d ö n ü p bakm adın. Güneş senin yüzünü sakladık­
ça' gençliğim k a ra n lığ a battı; güııdüzsüz gecelerde takatlarım
kesildi, b ilm e d in ."

^eni d u yu y o r, d in liy o r, anlıyo rd u; lâkin her şeyi içine


Ve Yalnızca a ğ lıy o rd u . G ö z ü n d e n yanaklarına yaşlar suz

273
- «örmesem orada öylece donup kaldığına h ü la „ed ,üremin ad,nı d,le düşürm em ek, yaşadığı insan|ar
AJhyor ve dinliyor, dinliyor v e ağlıyordu: * zt„,elememek için gitmeliydim. „ na erişecek bir z 2
4 v . l i gönler idi. m e tru k b ir h is a r d a y a ln ız k a l,nıştlk . nbiiecan ve rm e y e hazır iken onu zarara uğratacak bir tavnn
idl devle, idi - E s ir idim, s u lta n i,k süren b ir esir; köle ' vebalini taşıyam azdım . O tuz beş yaşm a kadar iffetiyle yaşam,s
efendilik yaşayan b ir köle; dilenci idim, zenginliğe boğulan bjr kadının benim yüzüm d en iffetine laf söylenmesine, akşam
lencl... Devlet idi... Baht idi... B illu re Su ltan idi." larl bir erkekle buluştuğ una d air söylentiler çıkmasma raz, „|a.
Bir kerecik olsun başını kaldırıp yüz ü m e bakmasını istiyor. m uz d u n . S o " b ir kez d a h a yalvardım ;

dum. Yüzünü görmeyi, yıllar yıl, hiç unutm adığım , unutma ihti. -Benim ki sana geldim e y hasta canıma derman, ey nefesime
maliyle bile titrediğim çakır gözlerini ye n id e n görmeyi istiyor, biçilen ferman. H a b e rin i alın ca iğnenin mıknatısa koşup geldi-
dum. Göıdügünı zaman d ayanabileceğim den de emin değildim, gi gibi geldim. Keel. senin aşkının sıkıntılarıyla kavrulduğumu
ama ta Malaga'daki hisarda baktığını gibi bakmak, içinde derin­ görüp acıdı d a u çu p geldim . Ne olur, bir kez baksan yüzüme..."
leşip giden hayallerde yeniden kaybolm ak istiyordum . Öğünleri Bu kaçıncı yak arış ım d ı, bilm iyorum , başını kaldırır gibi
hatırlatmak, hatıralara tekrar tekrar vurgu yap m ak istiyordum: oldu. Gözlerini d e k a ld ırd ı mı, yoksa bana mı öyle geldi, an­
"Benim ki sana geldim e y gözüm ün kıblesi, ömrümün ser­ layamadım. A m a b aşın ı k a ld ırır gibi olmuştu. Heyecanlandım.
mayesi!.. Beniın. Saiııt Alcala. Hani yo su n kokulu akşamlarda Daha iyi göreyim d iye y a ş lı gözlerimi sildim. Başını hareket et­
beraber saklanırdık. Hani denizde güneşin b atışın ı birlikte izler, tirir gibi olm uştu. San k i sesim e ses verir gibi olmuştu. Daha
hayaller kurardık. Benim, Şehzade A lcala. B a k işte, fırsat el ver­ heveslendim, ıs ra r ettim :
di. kapma geldim. Kavuran bir ateş ile p erişa n , eşiğine geldim. “A sevgili!.. N e d en sab rın tutuklu da gözyaşların özgür?
Aşk, temmuz güneşi başımda; ayrılık , özlem serab ı içimde,. Neden ağ lam aktasın d a gülm üyorsun? Bin mihnette bile beni
Susuzluğum kalbim i kuruttu, ciğerim i yaktı. Dilim damağım bu­ unutmamışken, şim d i tanım azlığın neden? Ya neden yüzüme
ruk. elim ayağını kırık. Bir yud um cuk su o lsan, hararetimi din- bakmıyor, b e n im le k o n u şm u y o rsu n ?”
dlrseıı. Damlaya dursaıı. karanlıklarım a ab-ı h ay at kesitsen..." Gözleriyle g ö zle rim işte o an d a buluştu. Sesi adından daha
Zaman nasıl geçti, güneş ne zam an b attı bilem edim . Conra­ billur idi:
dina kapıyı tıklatmış v e y a r ı a r a lık h ald e fısıldam ıştı: Beri dem ek y a k ış m a z burad a sen v a r iken; düşer m i söz söy-
"Şehzade A lc a la !.. Artık gitmelisiniz efe n d im ." binek, sevışdi sö y le rk e n ? "
geldiğim. Yememiş. i(m<"
v e t. g itm e liy d im , öğleye yak ınd ı Eski bir ş iird e n b ir p arça yd ı bu. Endülüs te herkes bilirdi.
?. çıkmamış, s u s a m a m ı ş , öylece oturmuştuk. A ğ la y a r a k o Bllirt|i de kim se inanm azd ı. M ecnun'un vuslat deminde Ley-
aşarak; susarak v e s u s k u n l u k t a sö y ley ere k . S ö y l e y e r e k ve laya söylediği cü m le le rd e n sayardı. Ama işte o bunu »öyle-
1dl" ,eVerek v e a ğ la y a ra k . A m a a r tık g itm e liy d i" ' ''Sh. Söylem iş v e ağ la m aya devam etmişti. Artık dayanacak

274
.uavır henüz o lm az Şe h z a d e Alkala. En büyük
-üçüm kalmadı. İçimden dolup «e le n h .ç k m k la r yavaş Hay* • 7 tana
v lış „ ı a k ik e n h a n a <1. . k ı n ı n ı , m . s a n a d o k u n m a m o l m a , ^
b o ğ a z ım a düğümlenmeye v e ara a ra o m u zlarım , sarsarak dl.
Îavuşmayt bana b ağ ış la y a n yü c e Tanrı ya şükretmem gerek,,
sa r, çıkmaya başladı. Boğulur gibi old um . B illu re 'n in okudugu
Jürin devamındaki bir beyti hatırla d ım : S e v g iliy e vusla ly a kenolmaz. Y ılla r y ıl, e ttiğ im d u alar, kabul eden Alla, . J j

k en v e d a la ş m a k da ned ir y a R a b b ı! G ütm ek gereken z am an d a


veChile teşekkür e tm e d e n olm az. Ve O n a teşekkürün en güzel
volu. senin şu a n d a ya p m a k istediğini reddedip O'nun emrme
a ğ la şm a k d a nedir ya R a b b iT
Aşksızlıktan taşlaşan kalplerim iz, eski b ir şiirin mısraları uymaktır. H ani h is a rd a k i o gece, sırtın ile sırtımın arasında yal­

arasında birbirine çarpm ış ve k ıv ılcım çık a rm ış tı. Ö ylece kala- nızca bir karışhk m e safe v a r iken sen yapm ak istediğini yapma­
mıştın ya. onun g ib i..."
kalmıştık. Perişan, pejmürde, d ağ ınık v e d ü ş k ü n ... Rüzgârların
savurup bir yere biriktirdiği ç e rç ö p gibi. Ve sanki o kıvılcım o Bunu sö y le d iğ in d e d a m a rla rım d a n kanımın çekilip gittiğini

çerçöpü yeniden tutuşturm ak üze re yd i. Ş iird e n okumaya de­ zannettim. O ge ce u y u d u ğ u n u düşünm üştüm hep. Demek bi­

vam etti: liyormuş. d em ek k e n d isin i sevd iğ im i daha o zaman anlamış

"Beni evvel öldürmüştün, şim d i g e ri dönüp g eld in. Maktulüne Sevinmeli mi. h a v ıfla n m a lı m ıyd ım , kestiremedim.

ciğeri mi yandı k a tilin ? Ö zlem ek, u san m ak ları iy i d eğ il m i? Has­ "Sana karşı d u y d u ğ u m aşkın saflığı içinde kirlenmekten,

ret de vuslattan? Eğer kıym et b ilirsen " yanlış yap arak te m iz k a lp le rim iz i lekelemekten Allah'a sığını­

Bana bir şeyler anlatıyordu. Ç o k ş e y le r anlatıyo rd u . Ama o rım. Şehzade Alkala!.. S e n su lta n ben kulunum, sen efendiye

anda bunu yorumlayacak m ecal v e ak la s a h ip değildim. Der ben cariye o la y ın ı, illa ki bizi çirkinliğ e götürecek sebepleri

vişlerin hayret makamına çıkm aları gibi k e n d im d e n geçmiştim. ortadan k a ld ırm a d a n uza tm a elini. Hani o gece bana dönmek

Tek düşünebildiğim şey oradan gitm ek z o ru n d a olduğumdu. istemiş de d ö n e m e m iştin: san a d önm ek istemiş de döneıııemış-

Vuslat geçip gitmişti de, ve d a v ak ti d e g e çiyo rd u . Elimi uzat tim, öyle say. Ş e h z a d e A lk a la , cennetin en güzel tasvirleri bile

tim, bir kerecik olsun parmağım a v c u n a d eğsin istiyordum cennetin b e risin d e ka lm az m ı?"
Elini tutmak, bir kerecik el ele olm ak. So n y ir m i y ıl boyunca he­ Elim uzanm ıştı, d u y d u k la rım d a n sonra öylece kaldım, liök-

men her gecemin son hayali, her s a b a h ım ın ilk düşüncesiydi o- lere aV'k ve ş e h a d e t p arm a ğ ım o n a yönelik... Başını elime doğ-
Şiddetle elini çekti. Avuçlarında b ir b e y a z lık g ö rü r gibi oldum, nı U2a,tı D ud ağını a v u c u m a yaklaştırdı. Nefesinin sıcaklığını
anki uzun müddet ayazda kalm aktan p ö rsü m ü ş bir elmayı an- iş e ttiğ im d e a v u c u m y a n d ı. B aşın ı geri çektiğinde yanağından
ırıyordu. Pamukçuklanmış, b uru şm u ş g ib iyd i. Zihnim in beni i t i l e n bir d a m la n ın a v u c u m d a olduğunu gördüm. Aramızda

r r ddşûndüğüm sırada hiç u m m ad ığ ım şekilde dili ç * Va" an '»um a le v in in y a n s ıy ıp ışıklandırdığı bir damla I kığılma-
İ Ç ü k bir b illu r tanesi. İşte yusyuvarlak, öylece d u r
Ş e k ild e s ö y i e d t ;e r k e n ' a " e ' “ h * W k a l b İ n d e n S e Çe n l e r İ
u b u l m a s ı n ı , d ağ ılm asın ı istem edim . Kolumu hareket

276
sem dağılacak diye öylece dondum. A m a h avad a d uran e „ gözlerim y e n id e n ya ş a rd ı. O sırad a ölsem beni mazur
kıpırdatmadan ne kadar d urab ilird im ? O sıra d a kendimden G e ç e ğ i n d e n em in d eğild im , o yüzden ölemedim bile Ç<*
Je t im yoksa hayal miydi, bilem edim ; gezlerim h e r şeyi, bj|,u ^ t e m e m i ş t i " '- p arm a ğ ım av u cu n a bir kerecik dokunsun
ra dönen gözyaşı damlasında kırılan m um ışığının içinde gĞf ' i5 elimi uzatm ıştım . O y s a elim yanıyordu. Yanağından
meve başladı. Baktım, baktım... K a ç zam an geçti bilmiyorum. '- J e n o bir d a m la e lim i ya k ıyo rd u . Saf aşkın ne olduğunu.
birden o tek damlayı, bozulmadan a v cu m d a tuttuğum o gözy* J , e„in salt v e k a tık sız g ö rü n tü sü n ü b ir dam laya döndürüp
sl tanesini, devasa bir küre gibi göreb ild iğim i fark ettim. için(le \ucuma koym uş, san k i o saflığa d ayanab ilm e gücümü sını-
hayatların aktığı, hareketlerin v e renklerin çoğaldığı. mekânlar 3 rdu. Bozulm asın d iy e b ü tü n h ü cre le rim i kolumdaki dirence
ile zamanların yaşandığı sihirli bir kü re... İçin d e benim ve Bil-
vönlendirsem d e b u n u b a ş a ra m a d ım . A m a bir şeyi öğrendim;
lure'nin olduğu... Öylece bekledim. K u lağ ım a ça rp a n sesi doğ­
a vu cu m d ak i d a m la ne d e r e c e b illu rlaş m ış ise sözlerinden de
rudan kalbime iniyordu:
aşkının o d erece b illu rla ş tığ ın ı an lad ım . Sevg iliye hiç dokunma­
"Kalplerin uyanma v e u ya n d ırılm a zam an ın d ayız Şehzade
mak ve kalbini, k a lp le rin g e rçe k sah ib i olan Allah'a teslim edip
Alkala. Onu çevreleyip kapatan ö rtü le ri k a ld ırm a zamanında.
aşkı öylece tatm ak. A ş k ın h a m u ru n u d o stlu kla yoğurmak ve o
Kurtuluşa doğru koşma, kurtuluşu p a y la şm a zamanı, kötü­
dostluğun sü rm e sin i iste m e k .
lüklerden. hasretliklerden, firkat v e h ic ra n la rd a n kurtulma ve
Acaba s ö y le d ik le ri b e n im im an zincirim deki zayıf halkayı
kurtarılma zamanında. Sana ola n aşkım , b u g ü n e ka d ar nasıl iş­
sağlamlaştırmak için m iy d i? E v e t, karşım d aki B illu re ’nin ta ken-
tiyakla geldiyse bugünden son ra d a ö y le c e d e v a m edecek, son­
disiydi; ama b ir d a d ı gib i d e ğ il san k i bilge bir akıldâne gibi ko­
suza kadar sürecek. B ilesin ki ne az alacak , ne tükenecek. Bizi
nuşmuştu. Esk id e n b ir r a h ib e o lm a sın ın d a izleri vardı konuş­
tek candan yaratan yüce Tanrı, o tek ca n ın gönlü ısınsın diye
masında. O nun için , k a lp le r in u y a n m a zam anını anlıyordum da
nasıl kendisinden eşini yarattı ise beni d e se n d e n yarattı. Öyle
uyandırılma za m an ı d e rk e n ne a n la tm a y a çalışm ıştı? Kurtuluşa
olmasaydı yirmi iki yıldır, sen güneş de b e n zerre, ben dolunay
doğru koşmayı a n lıy o r d u m a m a k u rtu lu şu paylaşm anın dışın­
da sen hale olmazdık. Biz şim di o g ü n d e yiz ki, A llah buyurur:
Dünya için birbirini sevip dost olanlar, o giiıı d üşm an olurlar. da kurtulma v e k u r t a r ılm a y la n e yi kast etm işti? 0 söylerken

Ancak Allah tan korkan, A llah için d o st o la n la rın dostlukları bütün bunlara b o y u n e ğ m iş, c a n la b aşla kabul göstermiştim.

sürer. İşte bu kurtarma ve ku rta rılm a y ı ip iy le bağlayan sır. za­ Zaten avucum d aki d a m la da. s ö y le d ik le rin in bana hangi so­

mandır, Şehzade Alkala. Evet, ş im d i g it... Git v e kurtulduğun y lu lu k la r ı y ü k le d iğ in i fa rk e ttiğ im an d a d ağılıverm işti.
zaman yine gel." Yerimden d o ğ ru lu r gib i y a p tım . G özüm deki yaşla r bir kez

Kendimi dayanıklı, azim li sanırd ım . H e r ş e y b irden tüke­ a^a kurum uştu. G ö z le r in in ta iç in e te k ra r baktım. Akşamın

niverdi sanki. Heyecanım kırıldı, d ü ş ü n c e m ku vv e tten düştü- Ş a ş m a y a yüz tu ta n k a ra n lığ ı cılız ışıklar yan sıtıyo rd u . Ba-

l?'mda ,srarım v a rd ı. S a k la d ığ ı s ır la r ı b ir b ir görm ek isteyerek


278
279
,.. diyenıeden şim d i v e d a ediyordum . Ruhumu bede-
P la k tım ama bana söylediği şeyleri belli bir s a ye yle srty ,ed|
^ “ " ’ kopardıg1 zam an lard a b ile ayrılığın elinden hiç şikâyet
den tmşkabir şey görmedim. N ihayet kirpiklerini yavaşça ama
< ş Bilakis b ir gün o n a kavuşacağım diye ayrılığı hoş
yavaşça kapat,P açb. O yavaşlıkta ben,m lçln b ir 8ece daha
yıllar süren u m u tlarım ı hep onun koynunda besleyip
haslavıp bitti sanki. Çünkü bakışıyla da bana artık «i, diyor()u
" ‘“ ıt'tünı. S e v g ili, ya p tığ ın ı A llah a teşekkür için yapmıştı, bu
rti v e kurtulduğun vaki, yeniden gel... N eyden, kimden. nas,|
l,üy“ beni v e d a y a z o rlam ış v e bununla da bir şeyler anlat-
„ lçl„ kurtulacağımı bilmeden o bakışa itaat etm em gerektiginl
istemişti- A rtık, k ü çü cü k b ir teb essüm için bile ısrarcı ola­
düşündüm. . . . . ,
sılım . A v u c u m d a k i b illu r ta n esi dağılm ış, iç çekişlerim ateş
Vedalaşmamı, hakikatini o güne kad ar m eğer hiç kavrama,
mışım. Vedalaşmak... Tekrar ne zam an buluşacağım , bilmeden Trine ğeVn,i« olsa d a K u r tu la c a k v e y e n 'den gelecektim. Vus­
vedalaşmak... Ne dayanılmaz bir keder, B ir ömür, bir yıl, bir ay. lat için gelecektim. İyi a m a bugün zaten benim vuslat günüm

bir gün. bir saat veya bir dakika sonra b u lu şaca k olunsa bile bu değil miydi? D u d a k la rım d a n çık an söze ben de şaşırdım: "Ayrı­

kederin kalbi helak edeceğini d üşünerek v ed alaşm ak ... Sökün l ı gününe gıpta ed en b ir v u s la t günü!..”

edip gelecek hayal kırıklıkları, tükenen um utlar, bedeni sarsa­ Sonraki b irkaç gün. o n u n la vedalaştığım ız yere gidip ge­

cak kalp atışları, neşe ve sevincin a cı v e elem e dönüşmesini lirken buldum ke n d im i. K o k u su n u duym ak, oturduğu yeri
kabullenerek vedalaşmak. B illu re ile v ed a laş m ak ... Kirpikle­ görmek, tozlu y o lla r d a a y a k izlerini seyretm ek... Çaresizdim.
rini yavaşça yumup açarken iç geçirdiğini v e o an d a yüreğinin Ayrılık vaktinin d e v u s la t an ın ın d a kıym etini bilmemekten piş­
yerinden heyecanla çıkacak gibi attığını bile b ile vedalaşmak... mandım. M eğer B illu r e h a s r e tiy le b end en sakladığı sevgiyi o
Yüzündeki mimikleri, sonra gözünü kaçırm asını, başını öteye gün cömertçe v e rm iş v e ö z le m im i iki katına çıkarm ıştı. Öyle bir
çevirmesini izleyerek vedalaşmak . B in a n lam yü k lü b ir tebes­ özlem ki gecenin ka ra n lığ ın ı ik iy e katlıyor, düşlerim i v e umut­
sümün ağırlığıyla vedalaşmak...
larımı tekrar te k ra r tü k e tiyo r, ih tira sla rım ı silip vuslat umudu­
Endülüs'te vedalar sarılarak yap ılırd ı. S ırf b ir kere sarılabil- nu kökünden kazıyor, b e n i k e n d im d e n ku rtarıyo rd u. Günlerce
mek için tekrar tekrar ayrılığa razı ola n â ş ık la rın hikâyeleriy­ dilim tutulmuş gibi y a ş a d ım . S a b ırd a n başka çarem olm adığını
le büyümüştüm. 0 yüzden her gün ka vu şm a olm ası için her
diliyordum. T e d a v is i im k â n sız b ir m id e sancısı, sonu gelmeyen
gün vedalaşmaya, her gün vedalaşm a te k ra rla n sın d iye her an
d'r kalp ağrısı gibi. Ve k a ra r ve rd im , te k ra r ona kavuştuğum
ayrılığa tahammül edileceğini düşünürd üm B illu re 'n in geldiği
Süne kadar ü stü m d e k in d e n b aş k a b ir g iy siy e ih tiy aç duymaya-
yUrtl*rda d a la ş m a la rın böyle soğuk o ld uğ unu elb ette söyle-
Cak" r|ı. Ooa sah ip o lm a d a n ik in c i b ir g iy siy e sahip olm a arzu-
JW ntl" Ömkü kardeşi Yusuf'u buld uğum d a b an a bir sarılışı
1111 kendime y a s a k la d ım . D ü n y a v e d ü n ya lık ola ra k bana on-
i * . Billure y e de öyle sarılacağım ı d ü şünm ek ten kendi-
n daşka bir ş e y g e re k m e y e c e ğ in e in an d ım v e m üm kün olursa
dım. Yusuf y a şıy o rd u ve ona. “ K a rd e ş in yaşıyor, onu
an ayrıldığım g iy si ile o n a k a v u ş m a y a ahd ettim . M intanım

280
281
h a r it a m ı gö nd erm ek y e rin e neden kendimin gitmedi-
eskiyesiye yahut ben ölesiye kadar böyle sürecek olsa bj|
dCd'0 |ayı InıiŞ-B u n u ö ğ ren in ce ben de hem sevindim hem
/iiııûle duracak ve kurtulmam gereken her ne v eya her kim
?"lden s e v i n d i m . B illu re 'm i bulduğum dan; üzüldüm, kendim
kurtulacak ve yalnızca onun için, onunla, ona doğru olacakt,,^ «aidüi1’-
Öyle olmak zorundaydım. fflediği,nc n"
Conradina d urup d u ru rk e n s o ru v e rd i; yine her zamanki iyi
0 akşam konuştuğumuz bütün cüm leleri kendime tekrarla
yıp duruyordum. Fiili söylemiş, özneyi v e nesneyi söy|ernenıjJ . eli ve sam im i e d a s ıy la ;
'-Sana Ş e h z a d e S ain t A lc a la m ı d e m e liyim , yoksa Hayreddin-
ti. Evvelce bana. "Heykeller konuştuğunda seni bana getirecek
ler," demişti. Şimdiyse. "Kurtul da öyle gel!" diyordu. Arada bir li Sidi mi?"
-Nasıl isterseniz ö y le d e y in se vg ili hanım efendi. Beni başka
bağ var mıydı? Belki de heykellerin ne dediğini öğrenmeli ve
kurtulacağım şeyin ne olduğuna o vakit karar verm eliydim . Bu­ başka isimlerle ya ş a m a y a z o rla y a n la ra lanet olsun.”

nun için Cezayir'e dönmeli, Hayreddin R e is'le buluşmalıydım Conradina bir d u ya n o ld u m u d iy e çe v resin e bakındı. Dışa-

Gitmeden evvel son bir kez Conrad ina’y la konuşm ak istedim ndan zil ve topuk se sle ri g e liyo rd u . K ra la lanet okumamı tasvip

Kurtulmanın yönü veya hedefi için b ir ip ucu elde edebilirim etmediği belliydi.
diye düşünüyordum. Gizlice buluştuk ve M a d rid 'in Çingeneler -Kimsin sen? G e rçe k te n y ılla r y ılı a lıp d a veremediğimiz,
mahallesindeki bir fiesta okulunda kızlara raks öğreten bir ha­ koyup dolduram adığımız, ç e k ip d e getirem ediğim iz, uçurup da
nımın odasında, zil ve topuk sesleri arasın d a uzun uzun söyleş­ konduramadığımız k im s in ?”
tik. Beatri.s'in İngiltere’den dönüşündeki gecikm eden bahset­ Bu sorusuyla neyi im a e ttiğ in i b iliyord um . Hakkımda bazı
tik. Anlattığına göre Yorklu Elizabeth iıı oğlu K ral VIII. Henry. gerçekleri öğrendiğini d a h a e v v e l d e hissettirm işti. Bana karşı
Anne Boleyn ile evlendiği zaman Aragoniti C atherin ve bazı çok dürüst d a v ra n ıyo rd u v e b en d e d ü rü st olm aya karar v er­
asiller buna karşı çıkmışlar. Kral da uzun m üd d et VVlıitehall-Pa- dim. Hiçbir şeyi sa k la m a y a ca k tım :
lace taıı dışarı adıın atmamış. C leves Düşesi M aria ve güzel kızı
Henüz dört y a ş ım d a y d ım . B a b a m anlatırd ı. H u nharca kat­
Anne i de beraberinde tutarak elbette. Kış, Lo n d ra'd a karları
ledilmeden evvel yan i. F.ndülüs su lta n lığ ı yo k ed ilince Müslii-
*®ytederek geçirmişler. Bahar çiçekleri aça rke n -muhtemelen
manlar başsız kalm ışlar. O s ır a d a S u lta n M uh am m e d bin Ahmer,
^ (>V onun akrabalarını aradığını v e Yusuf Efendi yi
rna,a Emirliği ni ku ru p in s a n la rı y a n ın a toplam ış. El H am ra
Mateo b!'tı 8l" ’lerile' bir denİ2ci » » a haritam ı verm iş. Rahip a>'m yaptırdığı y ılla r d a eski K ra l Ferd in an d ile araların d a
ettiğini aıu ye Siden ilk gem inin kaptanından rica
i)i bT°'mayan *)İr c e n tH m enlik an la ş m a sı yapm ışlar. Siz de çok
Conradina ı i" " Uİ ',lp u'a5n|adığım b ilem ediğini söylemişti
evie' rSlr" i! kl Kral F erd in an c l- K a s t ily a K ra liç e s i K irli Isabel ile
hem ûziılıni, <* ® ne **dre haritayı elin e alın ca hem sevinmiş
öncef; " SOnra’ G ırn a ta E m irliğ i d üşm an ilan edilm iş. Kral,
o? vinci, oııu bulduğum u anlam asından, üzûn-
tem iş.
llr M ııh am n ıed ’d e n G ırn a ta 'n ın teslim olm asını istem
ve a rk a s ın ı getirm işti; 'Viraneye dönen e v l e r l e .
E m ir geri çevirince de Sanla F e y e karargâh kurdur,up ,
VS kcreSİndeı klarla hesaplaşır gibi.' Sonra da bir sayıklamadan
Lşkııms G ırn a ta halk, Osmanlı Devle,i nden yardın, a|
yeminler ettiğin bir sayık lam a ..."
u m u yo rm u s Ne var kl Osm.nl, Şehzadesi Cem Sultan M
m115*1" ri çok iyi hatırlıyord um . İçim de çatışm alar vardı. He-
«damlarının ve Osmanl, Devleti yardunda buluna.
e lin d e y m iş
Ogünlerl gniure’nin aşkı arasınd a bocaladığım dönemdi.
m am ı». G e ris in i biliyorsunuz. Gırnata duştu."
***^""kendim i sorgular, ne yapm am gerektiğine karar ver-
-Şlnıdl d a lıa İyi a n la d ım ve İnandım ki sen usun."
[)e' an'1' dini. T e d i r g i n l i ğ i m i ona h issettirm em eye çalışırdım
-Kimim?'
"^ "m ü m k ü n olmazdı. B ir yan d a gizli bir yemin, diğer yan-
“Se vg ili Bealrix'lml ürküten ve tabii ölesiye sevdiği âşık.-
.U- b ir sevgili vardı çünkü. B iri diğerini kovan iki tutku.
Bu cümleyi duyunca Blllure'nln "kurtul da gel" demesindeki
maksadı anlar gibi oldum. Sanki beni yalnızca kendisi için isti. ** -Beatrix o hisarda h atıraların ın olup olmadığı konusunda

yor, başka em ellerden ve İlgilerden arınmamı şart koşuyordu. I re sahipti- M erakım giderm esi için M ad rid 'e gelmemiz

Belki de hâlâ kim olduğuma dair şüpheleri vardı ve asıl kimliği- Ç e k iy o rm u ş . Grancj Seig neur'u n ask erleri Bohem ya'yı ele ge­

ne bürün de karşım a öyle çık demek istiyordu. Conradina'nın ddiklerinde apar to p ar İsp an ya to p raklarına kaçmıştık. Beat-

yüzüne merakla baktım. Bunu nasıl anladıklarını, sırlarımı ve Çin tek merakı G ırnata Em irliğ i ni hatırlayan kişilerin anlattığı
yeminimi nasıl öğrendiklerini düşünüyordum. Zeki kadın yüre­ hikâyeleri dinlemekten ibaretti. Yaklaşık bir y ıl öyle geçti. Ve bir
ğimi okuyor gibiydi. Birden kendimi k a r ş ıs ın d a çırılçıplak his­ günsarayın artık emekli olm uş eski m a b eyin kâtibiyle karşılaştı.
settim Sanki b ü t ü n sırlarımdan soyunmuş, y a lın bir Endülüslü Ogûnkü bol altınlı sohb ette ben de vardım . Adam ın yaşı ilerle­
oluvermiştim Meraklı bakışlarıma fazla tahamm ül etmek niye­ mişti ama hafızası keskin, sesi tiz idi. B ir m asal gibi anlatmıştı:
tinde olmadığım gösterdi:
'Meğer Emir M uhan ın ıed , G ırn a ta nın d üşüşünd en yalnızca
“Soıt Endülüs enıiri olduğunu anlamak z o r olmadı. Seydl Al­ üçay evvel evlendirdiği kızı Esm a ile dam ad ı A b d u llah ’ı Mala-
kala.' d e d i, k' harfine kalıtı bir vurgu yaparak ve sanki neles ga'daki bu hisara gizlice y e rle ş tirm iş . K ral Ferd inand ile K raliçe
almadan sürdürdü sözünü, "emirlik yık ılınca Sultan Muham- Isabella bunu öğrendikleri vakit m uhafız alayın d an iki müfreze
med lle çocuklarının başına neler geldiğini m erak ettiğimiz va­ “ ker gönderip hepsinin k ılıçta n g e çirilm e sin i em retti. M uslu­
kit öğrendik h e r ş e y i. Beatrl.v i şaşırtan ilk şey de. Malaga'da
kların kurban b ayra m ıyd ı. O je d a ism in d e genç bir rah ip de
saklandığınız h i s a r ı n E m ir Muhaııım ed in kendi mülkü oldu-
ınl« için Engizisyon ta rafın d a n g ö rev le n d irilm işti. Tam yirm i
ğuııu işitmek oldu. Bohemya'daki günlerinde hep bu hisar ile
J 'ki hafla sonra karlı b ir günde, e llerin d e sarı b ir sancak
»enin aranda özel b i r b a ğ l a n t ı v a r mı d iye düşünüp durur, ora­
l'fadrid e döndüler. Ü z erin d e , "A llah 'tan başka galip yo ktu r!"
ya gelince çok h ırslı d a v r a n d ı ğ ı n ı s ö y le r d i. B e lli kı b i r şe y in
* - • Aral>va B ir ib are yaz ılı idi v e sancağı s o k a k la r d a
Peşindeydi d e o vakitler l a r k ı n d a d e ğ i l d i m , ' d i y e i l a v e e tm iş ti
n'hın manllti a 'av e d ere k g ü n le rce gezdirdiler. A h m e r o ğ u lla -

284 1 sancağı imiş. O ra d a şid d e tli k ıy ım la r o lm u ş . İn fazları


vt,dinci de güti ö y 'e m i ? "
b iz z a t iz le y e n 0 ]eda, çocuk, ihtiyar, b e b ek v e kadın herkes.
" °n . «ekizinci!.. Pe k i a m a B e a tr ix o n la rı benim öldürdü-
ö ld ü r ü ld ü ğ ü n ü ve bağırlar,na haç işareti d a m g a l a n * * * r
-Hay'r .
d a ğ la n d ığ ım anlattı. Kral da m üfrezedeki askerlerin hePsin - nasıl anladı-
ödüllendirdi. Ojeda y. terfi e ttirip D e can o la ra k sa ra y okulUn ' $ÜH'U | sarda b ir gece s ırt s ır ta u y u m u ş su n u z y a h an i..."

görevlendirdi. On yıl sonraydı. İnfazd a g ö re v alan askerlere^ ^ u y u n ı n ı n 'S t m ı . "


biri katliamın yıldönüm ü olan karlı g ü n le rd e hisarın kapısında n 0 da u y u m am ış. O g e c e y i h iç b ir zam an unutm adı. Er-
a s ılı bulundu. Bağrında d ö vm e b içim in d e h ila l dam gası var(l, , ce gizfice se n in o d a n a g e ld iğ in i de. İçe ri sessizce girmiş.
Sonraki yıl aynı tarihlerde b ir kilise n in ç a n ku lesind e bir muhai leS'-efer sen u yu y o rm u ş s u n . Y a n m a uzanm ış. Tıp k ı senin yap-
fızm daha cesedi sallanıyordu. O nun d a b a ğ rın d a hilal dövmesi Bnn gibi- Sonra s c " s a y |k la m a y a b a ş la m ış sın . B ir rüyadasın
vardı. Sonra her yıl karlar yağ d ığ ın d a b ir y e r le r d e ölü muhafız- netmiş- Am a s a y ık la m a la r a ç ır p ın m a la r e k le n in ce bunun bir
lar bulunmaya başlandı. B ir ta n esi d e k ra lım ız C arlos'un tahta
karabasan olduğunu a n la m ış .”
çıktığı gece, Tudor dükünün ko nağ ınd aki ku le d e infaz edilmiş­
-Ne duymuş p e k i?"
ti. Öldürülenlerin sayısı beşe u la ş tığ ın d a ö lü m le rin arasında
•Diyormuşsun ki. A lla h ım , a d ın ın an ıld ığ ı şu hisard a akıtılan
bir bağ olduğu anlaşıldı v e halk a r a s ın d a E s m a ile Abdullah'ın
kanlar için... Din-i n ü ib iıı y o lu n d a fed a ola n ça n la r için ... Kâfir
hayatta kalmayı başaran beş y a ş la rın d a b ir e rke k çocukları ol­
kılıcıyla boğazlanan k u rb a n la r iç in ... K ü frü ih y a d iye susturu­
duğuna dair dedikodular ya y ıld ı. G ü y a a s k e rle ri b u çocuk öl-
lanezanlar için ... B a n a c a n ver, c a n a la n la rın can la rın ı berbad
dürüyorıııuş. Ama çocuktan h iç b ir iz b u lu n am ad ı. Kral bunu
edeyim. Ö m rüm e ö m ü r kat, m a z lu m la ra im d ad ed eyim ...'"
öğrenince yine adam larını g ö n d e rtip b ü tü n h is a rı ye rle bir et­
Conradina, o g ü n le rd e h e r g e c e r ü y a m d a te k ra rlad ığ ım ye ­
tirdi. Halk hisarın lanetli o ld uğ una in a n d ı v e y a k ın ların d an bile
geçmemeye başladı. M eğer h isara k o rs a n la r u ğ ra r olmuş, öyle minimin başını v e s o n u n u b ilm iy o r d u . B illu r e sayık lam a m ı so ­

ıs s ız ve tenha. Tabii katliam a ka tılan m u h a fız la r tedirgindiler, nuna kadar d u ym u ş a m a b u k ıs ım la r ı o n a s ö y le m e m iş o lm a lıy­

h e r y ıl kış yaklaştığında hum m alı ö lü ııı n ö b e tle rin e yakalanma­ dı Bûlün öm rüm b o y u n c a e n z iy a d e te k ra r e ttiğ im o cü m lele r

y a b a ş la d ıla r . Bazıları askerliği, b azıla rı ü lk e y i te rk edip gitti- M e n dilime d o la n ıv e rd i:

A m a ö lü m le r durmadı. H ep a y n ı h ila l v e h e p a y n ı tarihlerde.. -Ey intikam a la n la rın e n h a y ır lıs ı olan y ü c e A llah , e y iııkâr-
G e ç e n y ıl o n d ö r d ü n c ü askerin c e s e d i b ir kilise çan ın a bağlan­ arı ve dinsizleri b ile g ö z e te n , k e n d i d o s tla r ın a b ol b ol ikram
mış o l a r a k b u lu n d u . G e riye kalan a s k e rle rd e n b irin in korkudan 11 •B a n a d a ik ra m et, a la y ım z a lim d e n intikamımı: sa-
çıldırdığı, b i r i n i n d e b ir g em i y o lc u lu ğ u s ır a s ın d a Barbaroşo'ya
a döndüreyim K e r b e la ’d a a k ş a m ım ı. Y a lv a r ır ın ı m a te m im i
esir olduğu v e C e z a y i r d a m la r ın a k o n u ld u ğ u n u d u yd u k ." W eyle c„
dji ' ........ nra 's te r s e n b e n i ş e h id e y le ... Ş a h it ol, bu y o ld
O damlarda yalnız ca kışa k a d ar kald ı. Ş im d i e tlerini balık­
sen, kıblem d ö n sü n ... Ş a h it o l, korkarsam e b e d iy e n oca-
lar Çoktan yiyip b itirm iş o lm alı."
m sönsün!.."
sonuna kadar taşıdı ve bunun için Müdeccm
« M » Bea«nx bu sayıklamaların ne anlam a g e ld i*,,
a dû o çocuk ten olmalıydın. Esm a İle Abdullah- e,i- Beni saray okulunda saklama fikri onundu'
i i y a n azizlerine benzeterek Sain, Alcala diye söyledi
'*V r i' , |r si’iı olmalıydın. Çünkü « hisarda b erab er ka|d “
veri avucunun İÇİ gibi bildiğini an la,,, „ ana. 0 ^ jp!ı bana- Kutsal K itap taki M usa kıssasından esinlenerek böyle

İm değil mİ Alcala. Emir A lcala?" ot.fi,,,, ^ y |enuŞ" Hanl F 'raVUn un sarayında bir Musa -
-K am il,, e r ik li. Conradina. yüreğim de a ,e ş vardı. W r e jjj
' -Kafan dönsün, b oynun k, r,İs,n seni aşagdık kâfir. Kutsal
d(n, Bilme uğramıştım- Edeceğim duanın geçeceğim biliyo, goıııa imPa ra to n l hazretlerini benzettiğin kişiye bak. Eğer Be-
a „ Gençtim, yalnızdım , tutunacak .lallar,,,,, k ırn „,|ardl j(rlx seni se viy o r o lm asayd ı, bağrına hilal dağladığın muhaliz-

Annemin babamın ve hisarda kıyım a uğrayanların ruhları her |ar gibi ben de seni işkenceye yatırır, alnına istavroz çizerdim.
,-ce rüyama giriyor, benimle konuşuyorlardı. İki yaşındaki kız Hem de dem ir k a lıp la rla değil, kor alevlerle. Bir de kalkmış.

kardeşim yeni dönm eye başlayan d iliyle i.ı-ti-kaın diye fısılda. kralm emrini y e rin e getiren askerleri suçlu diye öldürmeye in­
tikam diyorsun. Seni pis katil!"
V,p d u ru y o rd u İler gece uykularım bölünür, uyanırdım . Yine
■Hayır, yan ılıy o rsu n u z hanım efendi, ben katil değilim ve on­
flyle b ir gerenin seherinde ellerim i açm ış ve gözyaşları içinde
ları kralın e m irle rin i u yg u lad ıkları için öldürmüyorum. Hayır,
İşle öyle yakarmışım».’
•Bunu keşfettiği günden sonra sen.leıı Şehzad e Alkala diye bunu asla ya p m ıy o ru m sevg ili hanımefendi. Eğer öyle olsaydı
Endülüs'te ö ld ü rü le n b ü tü n M üslüm anların intikamını almaya
bahsetti. Em ir Alkala diyemediği için Hangi şaşkın, bir katile
şeh z ad e d iyebilir ki zaten? Gözü aşk ile kör olm u ş benim sevgili kalkardım."

B e a lrb ı'lm d e n lıaşka?"


"Ya neden ö ld ü r ü y o r s u n ?"
"Kralın e m rin i y e rin e getirirk en haddi aştıkları, savaşı bir
Raşmııyereeğdiın. Galiba onun beni se vd iğ in i duvınaklagu­
rurum okşanıııışlı katliama d ö n d ü rd ü k le ri için elbette. 0 hisarda parçalanmış ce­
setleri. ırzına g e çilm iş k a d ın la rı, annesinin karnı deşilerek dı­
"Sonraki zam anlarda işaretler b irer b iıe ı o rta y a çıkm aya
şarı atılmış c e n in le ri, o r a y a b u ra ya savrulm uş kol ve bacaklar
başladı tabii. B ir Müdeccen lakabı ola n “ S e y y k l el- K a l’a ’ y ı He

rtstıvan azizlere benzetip "Saint A lc a la "va döndürdüğünü dü­ üzerindeki işke n ce iz le rin i gö rseyd in iz ..."
‘Yine de bu sa n a ö ld ü rm e hakkım değil, adalet isteme hak­
şündüğümüzde zekâna h a y ra n kaldık."
kını verir."
" 0 D e c a n Ojeda'nın dehası idi B en i b u ld uğund a henüz beş
V lalet iste m e k ö y le n ıi? Hem de engizisyondan... Reconqu-
yayımdaydım v e katliamdan so n ra beni h im a ye eden o muhle-
«tadan . Ü ste lik d e b ir M ü slü m a n öldürüldü diye... Güldür-
İ*ib adam. K a le n in Elendisi o ld u ğ u m u s ö y lü y o r v e bunun için
( >in beni i l e , gün y e n id e n ölerek yaşam anın ne demek oldu
b*n a ‘Seyyıd ei-Kal a " diye h ü r ın e l e d iy o r d u H i s a r d a k i k a tliam ı
' U'U| *hlatam am size han ım efe n d i... Yaşayarak ölme hakkını
U | P ® f l* l> U e c e k k r n , b u n u y a p m a m ış o lm a n ın v ic d a n az ab ım
,lrrni? gibi v e y a ş a d ığ ım zanned erek nefes alıp verm enin M»,

289
dernek olduğunu anlatamam Her ta , geldiğinde kendi 1536
f „ çalışarak ve aşkına yeniden ihanet ettiğini sanarilk
1 yağışım ^ vm en, bu yüzdendir benim ." "
-Bak işte vicdanın bile seni haki, çıkarm ıyor. inandlgi[ı
lah'a ne diyeceksin?"
B e n im d e durmadan kendime sorup durduğum Soruyu
muş,u Conradina. Hiç cevap bulam adığım soruyu. Laf, k * , ^

maya çalıştım-
-Senin bu kadar dindar olduğunu bilm iyordum azize Con

radina?"
-Şükret ki değilim!.. Yoksa seni kiliseye teslim eder, sevaba

g ire rd im ."
- Lâk in hanımefendi, b e n o a s k e r le r i c e z a la n d ır m a k la , İspa„.
y a d a M ü s lü m a n la r ın h e r ş e y e r e v a g ö r ü l e c e k z a v a l l ı yaratıklar
İki y ıl sonra...

o lm ad ığ ın ı gösteriyorum i n s a n l a r a . B e n z e r k a t lia m la r ın önünü


Uzaktan, çok d e rin le rd e n forsaların seslerini duyuyordum,
almaya çalışıyorum."
bir de küreklerin dalgalara girerken çıkardıkları fışırtıyı. Git­
Aramızda bir sessizlik o ld u . O s ır a d a B illu r e 'y i Conradi-
gide zihnim dağılıyor, duyduklarım ın ne olduğunu anlayamaz
ııa nııı sevdiği kadar s e v e m e d iğ im i d ü ş ü n d ü m . Onu kendime
oluyordum. G ü n le rd ir ayn ı karanlıktaydım. Bir kadırganın sin­
rakip gibi gördüm D o s t lu k ile a ş k ın k e s iş t iğ i a la n ı kestirmeye
tinesinde, zin cirle rle b oşlukta yüzüstü gerdirilmiş çıplak bede­
çalıştım. İkisi arasında s ır d a ş lık t a n ö te b ir sevgi bağı vardı
nim ile baş başa Küre kle rin her manevrasında kalın zincirle­
Buıııın adı ülkü birliğine giden y o ld a ş lı k o la b ilir d i. Conradina
rin paslı halkaları el v e ayak bileklerimin kızıl etlerine tazyik
ile Billure'nlıı bir ülkü birliğinde b u lu ş m a la r ı d a garip sayılırdı
yapıyor, her kıp ırd am ş b ir kez daha acının ciğerime inmesine
üstelik. Bir yanda hafifmeşrep b ir r a h ib e , d iğer yanda mazbut
yol açıyordu. K e n d im e gelir gibi olup zihnimi toparlamaya ça­
bir dadı... Adaletten b ahsed iyord u am a beni bir cani ve katil
lıştığını bir sırad a halsizlik, biriktirdiğim düşünceleri sürükle­
olarak gördüğü halde dostu h a tırın a ele vermeyebiliyordu. 0
yip götürüyor, beni ye n id e n zihnimi toparlamaya zorluyordu,
kadar da mert idi. C o n r a d in a iste se yd i beni kızıl ceketlilere ih­
boşlukta asılı kalm ak b ed enim in dengelerini bozmuştu anlaşı-
bar edip ödül bile alabilirdi. G a l i b a B illu r e 'y i s e v m e konusunda
lan Artık başım tam am en sarkm ış durumda. Karnımın aşağıya
onu kıskanmakta haklıydım. K e n d im d e n u t a n d ım .
'i'Airu torbalanm ası yüzünd en bel k e m iğ im d e ağrılar var. Neler

buğunu h atırla m aya çalışsam da zihnim uyanık kalamıyor.

290 291
Hayır, bütün bunlar rü ya d eğildi, h a y a l de olarT)a?d| ak için d ilim i ıs ır ıy o r u m . Ö n c e g ü ve rte d e olup bitenleri

müftüm de burası cehennem m iy d i? K arm akanş.k bir a,n,anlanı lazım a m a n afile , sa n k i b e n b e n değilim de yalnızca
müştû
çengelleri beynimi p arçalıyord u. Sayıklam alar, h alsiz|ik J ' " """n rap 'an ib a re lim . Ö n c e b e n i u ya n d ıra n , sonra dayanma

basanlar... Zannederim e.ı kötüsü de gem in in h er alabanda** bir Kimi k ın P b a y d ta n , s o n r a te k ra r u ya n d ıra n v e tekrar ba-

da ters esen rüzgârın genzimi yakan o iğrenç kokuyu yenide”' ^ bir ıs t ı r a p - B u a r a d a d u yd u ğ u m gülle sesleri, seren
B anklardaki fo rsaların eğlencesi d"
estirip midemi kaldırm ası. yık ılırk e n ç ık a r d ığ ı gürültü, fo rsaların zincirlerini şa-
sidikleriyle bedenimdeki yaralara konan sinekleri nişan aim^ îa t m a la r m ı b a s tır a n b a ğ ır ış v e çığlıklar, kılıç ve baltaların
lan. Elbette bunu küfürler eşliğinde y a p ıy o rla r ve onların her ■apardığı eller, a y a k la r v e p a r m a k la r arasın d ak i feryatlar...
kahkahasında işkence y aralarım dan birinin d a h a kavrulacağım
iyi biliyorum artık.

Hayır, h a y ır... B u b ir r ü y a o lm a lı... G ö zle rim i açm aya korku­


yorum. Yum uşak b ir y a t a k t a b ü tü n a ğ rıla rım d inm iş ve üstelik

de sırtüstü y a ttığ ım ı h is s e d iy o r u m . U y a n ıp d a yanılm ış olmak­

tan korkuyorum. B ir d e n , k ü fü r le r d e n , a cılard a n , çığlıklar ve iğ­

renç kokulardan ç o k u z a k la r d a h is s e d iy o r u m kendim i. Çoktan­

dır unuttuğum h u z u ru n b ö y le b ir ş e y o ld u ğ u n u düşünüyorum .

Çözlerimi a ç a rsa m h e r ş e y y e n id e n e ski h alin e d önecek diye


korkuyorum.

Elimin ü ze rin d e g e z in e n e li iş te ta m o an d a hissettim . Rüya


değildi. Yine de g ö z le rim i k o r k a r a k a çtım :
"A-la!.."

Sesim çok kısık ç ık m ış tı. G e r is in i s ö y le y e c e k gücüm olmadı-

"Barbaroşo!.. B arb aro şo !.." 111hissettim. A la d u le s e v in ç le g ü lü m s e d i. Elin i alnım a koydu,

Duyduğum bağrışm aları, h a fa k a n la r g e ç ire n zihnimin t ^ ’naya b aşlam ış s a k a lla r ım ı o k ş a r k e n d ilin d e n şükür kelime-

oyunu zannettim. Ama hayır, v a r d iy a lıla r k ır b a ç la r ın ı daha h» 1 dokülüyordu. N e d e n s o n r a b e d e n im in sa rg ıla r içinde oldu-
şaklatıyor, kürekler denize d a h a k ısa a r a lık la r la g irip Ç'lkl>1’ “ . ldrk e ,, im . K ıb r ıs 't a b a ş ım a g e le n le ri düşündüm. Yaşa­
Gemi
Geminin ani hız ritimleri ve s a ğ a s o la a la b a n d a s ı bilt'kltr' d ır u 111111 k e s ,iâ in ı a n la r ı h a tır la d ım . N e le r o lm u ş tu ? B u ra sı
t deki
deki zincirleri bir işkence m e n g en esin e dönd ürüverd i- t. ^Vket''yreCİ' lin P a ş a n ın K o n a ğ ıy d ı. B u r a y a n asıl g e lm iş tim ?
e ,nıek is tiy o r d u m , k ım ıld a y a m ıy o r d u m .

b ilm e liy d i'" Ve e lb e tte B illu r e 'y i soracaktı. Bütün bunla,
•Şşşşş... Yorma kendini.
* cevapl^ " 1 h a " '” 1' H a tta ko n u ya nereden başlayacağa,
için
hangi ses to n u n d a a n la ta c a ğ ım ı b ile kararlaştırdım . Ama o b a*
tabir ş e y s o r d u :
Tam yedinci günde yatağın için d e d o ğ ru lab ild im . Her gün -Yusuf'u b u ld u n ııııı E m ir A lk a la ?"
Hızır Hayreddin Reis başta o lm ak üzere hekim ler, s.n,kçı|a"
- B u ld u m e fe n d im iz , in c ir b a h ç e le rin d e buldum. Gözleri aynı
merhemciler ve reisler ile le ve ııd le r g e lip gittiler. Elbette Ala­
ab|asma b e n z iy o r d u .'
dule başucumda hep oturdu, alnım ı o k şad ı, sargılarım ı ve zih­
-Öyleyse an lat g e r is in i? ”
nimi değiştirdi. Hekimler tehlikeyi a tla ttığ ım ı, gerisin i istirahat
Keşke bana P.ınir A lk a la d e m e se y d i de eskisi gibi Sidi Can
ile halledebileceğimi d üşü n ü yo rlard ı. Y a va ş y a v a ş zihnimi to-
deseydi. Em ir d e d iğ in e g ö re a rtık h e r şeyi biliyor olmalıydı.
parlamış, konuşmaya başlam ıştım . A rtık ya ş a d ık la rım ı en ince
Kendimle ilgili b az' g e rç e k le ri o n d a n sakladığım için bana gü­
teferruatına kadar h a tırla yab iliyo rd u m . A la d u le 'n in yüzünde
cenmiş o lm alıyd ı. E v e t, sa k la m ış tım , bu doğruydu, ama ona
bir ballar neşesi vardı:
söylediğim h iç b ir ş e y d e y a la n söylem em iştim . Eksikti, ama
"Bu sabah kahvaltınızı kend iniz y a p ın e fe n d im !"
doğruydu. Ş im d i b a n a e m ir d e m e k le eksik bırakm a ihtimalini
Bir şefkat cüm lesini ne k a d ar ö z le m iş o ld u ğ u m u anladım.
ortadan k a ld ırıy o rd u . B e n d e ö y le c e anlattım :
İçimden ona sarılmak geldi; te şe kk ü r e tm e k , şefkat ve merha­
"Yazıköy'den R o d o s 'a g e ç tim H a yre d d in P aşa’m. Bana gemi
metini kutsamak... H ayreddin P a ş a iç e r iy e gird i:
babafingosundaki c e s e d i s o r a rs ın ız d iy e Cezayir’e gelmekten
“Korkuttun bizi Sidi C an... H em , ço k k o rk u ttu n ... İyisin de­
ğil mİ?" çekindim. G ö re v im i ta m a m la m a d a n yakalanırım korkusuyla

Ispanya'ya d a g id e m iy o r d u m . Ü s te lik B illu re 'kurtul da gel' de­


"Sayenizde efendimiz!"
mişti. Yaz b o y u n c a M e lila , S a rd u n y a . Balear, Venedik dolaşıp
Dalıa çok da Aladule'nin s a ye sin d e . A k ş a m a ka d ar kendini
toparlamaya bak. Satranç o y n a m a y ı ö z le d im . H em biraz soh­ durdum K u rtu lm a n ın y o lla r ın ı d üşü n d ü m . Neden ve kimden

bet ederiz." kurtulacağını k o n u s u n d a iç im d e ş ü p h e le r taşıyarak. B ir ara İs­

Akşam ona soracağım ş e y le r d o la n m a y a b a ş la d ı zihnimde. tanbul a geri g id ip Y a lıy a E fe n d i y e ka p ıla n m ayı ve her şeyden

Ama onun da bana soracakları o lm a lıy d ı. B u ra d a , Cezayir'de- '"ada k u rtu lm ayı b ile a k lım d a n g e çirm e d im değil, am a dedim

bu döşekte olduğuma göre!.. A m a b a n a a ra m ız d a k i son cümleyi a Billure ııin k u rtu lm a m ı iste d iğ i ş e y in ne olduğunu, hangisi

soracağından hiç kuşkum yo ktu: "Ç e n g e ld e k i c e se d i hatırlıyor buğunu bir tü rlü k e s tir e n ıiy o r d ıım . N e de olsa eski rahibeydi,

®U *un Sidi. demişti. M u h tem ele n b u n c a z a m a n d ır nerelerd e ^ bad.uı k u rtu lm a m ı, n e fs im d e n ku rtu lm am ı, cinayetlerd en

fc n l ^UmU soraca*tt|. H e sap e ttim , iki y ıld a n ço k olmuŞ,u a'öuimanu, h a tta k e n d im d e n k u rtu lm a m ı v e yaln ız ca onun

yanına gelmediğim i, d o stlu ğ u m u z u n ak ıb e tin i ona aç'k 0lnıam' b ile k a s te tm iş o la b ilir d i. B ü tü n s ırlarım ı bildiğine
kaderini hana v e rm iş ti sanki. Aradığım adam da ay,
W ’1lllll"gibi
1
göre em irliği hedefleyen bir kurtulm a halini de sö yiemiş 0|
yaşıy<>r o lm a lıyd ı. Tedirgin, her an tehlikeye açık \
lirdi Velhasıl ben emirlikten v eya kendim den kurtulm a aras, '' senin1
da b o c a la r k e n siz H afsllerd en Tunus'u ku rtarm ış, O smanh ölömcül
-Zor tabu!
rajjıııa katmıştınız bile. Sultan H aşan',n size karş, K a r l„s Kra£
.Hem de Çok zor efend im iz , kendinizle çatışarak, yaşadığım-
yardıma çağırdığı hengâmede İsp an ya ya gittim. Ordusunun
b ir b a ş k a s ı n ı n d a y a ş ıy o r o ld uğ unu düşünerek. Kılıç sallarsa-
yansı sizinle meşgul iken beni kim se bulam az d iye düşünüyor.
'' kendinize sa lla y a ca ğ ın ız ı hisse d ere k.”
dum. Üstelik oradan Aydın Reis e h a b e rle r de u ç u r a b ild in ,
nlZ-Decan O jed a b iliy o r m u y d u ?”
“Evet, hepsini aldık ve çok d a işim ize yara d ı. Haberlerin sen-
-0 ö ld ü ğ ü n d e h e n ü z iş in b a ş ın d a y d ım v e daha yedi muhafı-
den geldiğini öğrenince zafere erm iş gibi se vin ird ik , bilesin."
z,n canım c e h e n n e m e g ö n d e r m i ş t i m . G erçi bu bahsi hiç açma­
“Biliyorum efendimiz, biliyorum . A m a huzurunuza gelmeye
dı, ama z a n n e d e r im h e r ş e y i b iliy o r d u . Ö yle olm asaydı Rahip
yüzüm yoktu. Zaten kış da yaklaşm ıştı. Sessiz sedasız Madrid'e
Mateo gibi b ir iy le y o l l a r ı m ı z k e s i ş m e z d i . M a te o bir Yahudi ço­
geçtim."
cuğuydu. k o y u b ir H ır is t iy a n b ilin iy o r d u a m a Müslüman idi."
“Sen sessiz sedasız zannediyorsun. C e b ra il Ağa'nın bildir­
“Billure'nin zıd d ı d e s e n e ? O d a M ü s lü m a n çocuğu iken Hı­
diğine göre hancı zaten seni b e kliyo rım ış, sa ra y a ih b ar için."
ristiyan b ilin m iyo r m u ? "
"Ben de o yüzden hana değil. R a h ip M a te o 'y a gittim .”
"Doğru d e rsin iz e fe n d im iz : lâ k in b e n B illu re ’nin hâlâ Müslü­
“ Kaçıncı ceset için?"
man olduğunu d ü ş ü n ü y o r u m . M ü s lü m a n , a m a İslam hakkında
Hızır Reis Conradina gibi sert b ir s ö y le m le "cin ayet" deme­
bilgisi az."
miş, “ceset demişti. Bu, se vin d iriciyd i. Lâ kin yaptığım işi ya­
"Neyse, y i n e m e s e l e y e g e l e li m E m ir Alkala, ölüm fermanın
rım bırakmayacağımı takdir ettiği için mi b ö y le söylem işti, yok­
nasıl çık m ış?”
sa beni bir katil olarak görm ediğini im a için mi. kestiremedim.
"Efendimiz, K a r lo s K ral, s i z i n e lç in i z olarak huzuruna vardı­
Ama o sırada altlımdaki ter d a m la cık la rın ı silen Aladule'nin
ğımda, hani G io v a n n i D o r ia ’y ı t e s li m e gittiğim de, beni hatırla­
yanında bunları konuşmaktan rahatsız o ld u ğ u m u belli ettim.
Beni anlamıştı: mış ve T udor d ü k ü n ü n ş a t o s u n d a gördüğünü söylem işti. O gece
' ‘tan n ü m aya ç e n g e l l e d i ğ i m a d a m ı hatırlam am asını elbette bek­
Keder etme Em ir Alkala. C e z a y ir'd e se n in hikâyeni bilme­
yen kalmadı." l e m e z d i m . Z a n n e d e r im h e y k e lle rin sırrın ı öğrenm ek istediğim
ada b e n d e n ş ü p h e le n d i. S o n ra k i kış ölen m uhafızdan sonra,
Buna sevinmeli miydim, üzülm eli ıııi. k a ra r verem edim .
Sonuncu ceset İçin efendim iz, so n zalim için. Z o r olacağım " lln a h i n l e o lu p o lm a d ığ ım ı so rd u rm u ş, beni aratm ış."
s Hlzır H a yre d d in P a ş a nın “ G e n ç D o ria 'y ı senin götürm eni
_ ^ er flbn kılık d eğiştirm ek, h e r y e r d e başka bir dil
uşmak. her yaklaşan kişiden ş ü p h e le n m e k ... Allah kut ^ " 'e m iş t im b u y ü z d e n !" d iy e m ırıld a n d ığ ın ı d u yu n c a donup

296
■ok s e v in d i. İs p a n y a y a ilk karlar düşmeye başladı-
-Efendim, siz ne vakit anlamıştınız?" nal» herkes bunu konuşuyor, muhafızlar birdenbire
-On yıl önce. Ben değil. Cebrail Ağa anlamış. Onuncu m jjı za" ia"-oer haline geliyordu. O n ikinci muhafızdan sonra kral
lıafızın Madrid Santa Maria Sinagogu nun çan kulesinde asıl, ö° e'n" k'ayn' y erde klŞI 8 eVirm esini V(' korunm aları için iki mü(-
duran cesedine bakarken. "^ '"h s is in i önerdi. İçlerinden ikisi bunu kabul edemeyecek-
-Adanı Sefarad idi efendimiz, üstelik Sefaradlar da t,pkl M_ ıelC.ta kendilerini koruyacaklarını iftiharla söylediler. Tabii
deccenler gibi Kraliçe Isabella tarafından takibata ugruyor|ard, leri"' V.e,elemdeki isim sıralaması da b öylece değişmiş oldu
ve bu alçak. Müslümanlarla birlikte engizisyona karş, mücade- ^ g ö r e v im . B illu re 'y i bulduğum zam ankiydi efendimiz. Ya
|e edeceğine oııiara kılıç sallamıştı. B eııinı intikamını deği]şa 61 dinıe. ya Billure'ye ihanet edecekmişim gibi geliyordu. Zan-
bile kendi milleti adına ölümü hak etm işti." ^iyorum , Kurtul d a gel!' derken biraz da bunu im a etmişti."
"Cemiler dolusu Sefarad'ı İspanya dan çıkarm ak için levend-
" -Bitir d e gel. ö y le m i?”
lerlmln nice tehlikeler atlattığını düşünürsek bu seninki gerçek­
-Hayır, tövbe et d e gel!"
ten aşağılık bir kancık imiş."
-Peki neden e tm e d in ?"
O sırada Çiko aklıma geldi. Sanki ince sesi kulağımda çini,,
-Yeminim, efend im iz, y e m in im B illu re 'd e n önceki zamanla­
yordu. Sanki aynı şeyleri düşünmüştük. H ayred din Paşa hayıf-
raaitti- Ve bir de E n d ü lü s M ü s lü m a n la rı için artık duramazdım.
lanarak sözünün devamını getirdi:
Ben onlara m anevi g üç v e r e n b ir e rm iş gibiydim . Adım a ‘Saint’
"Çiko ölıııeseydi 'Poh yesin!' derdi ya. H er ne ise, sonraki
denilmişti bir kez. M ü sta k b e l G ırn a ta e m irin in b ir aziz gibi ya­
yıllarda Cebrail Aga'yı senin arkam kollam akla görevlendirdim.
şadığını bilmek is tiy o rla rd ı. E ğ e r d e va m etm esem E n d ü lü s’teki
Cesetlerin bağrını dağladığın tunç hilali çizm enin altına kabara
bütün dirençleri biter, k e n d ile rin i m a ğ lu p hissed erlerd i. End ü­
diye çaktırdığım o vakit keşfettik."
lüs'e karlar yağ d ığ ın d a y e r a itla rm d a k i ka n d il ışıkları etrafında
"Bütün Endülüs Müslümanları o lıilal için çıld ırıyo rd u efen­
Kur'an okunurken h e p s in in b e n im b a ş a rım a d u a ettiklerini
dimiz. Dağladığım bedenlerde se çilem iyo rd u am a hilalin üze­
rinde 'La Calibe illallah' yazıyordu." bilseydiniz siz b ıra k ır m ıy d ın ız ? D oğ an b e b ek lerin ad ını Em ir
koyan anne ve b a b a la ra , b ir b ir le r in e b enim gibi ola cakla rın ı
Gırnata Emirliği ııiıı bayrağındaki yazı ö y le m i?"
"Evet efendimiz, Allah'tan başka galip yo ktur." söyleyen ço cu k la ra ih a n e t e d em ez d im . M u h afız la rın ce h e n n e ­

Elbette Karlos Kral buııa sessiz kalam azd ı" mi boylaması artık G ır n a ta E m ir liğ i’n in geleceğini ilgilendirm e-

Kalmadı zaten. Bu yüzden on birinci m uhafız için çok ince başlamıştı. Y ir m in c i m u h a fız d â h il h e p si ö lm eliyd i. Yoksa

planlar yapmanı, her adımı birkaç kez p ro v a etm em gerekti. Mu- 'a|on çoktan b ıktığını v e k e n d im d e n n e fre tim in ç irk in le ş tird iğ i

afızların şaşıları azaldıkça çem berin daralacağını biliyordum. blr bayatı ister m iy d im ?"

®ki her muhafız için ben d a h a ince işçilik yaptım. Endülüs rn , ,1'll)ns a " iy e g ittin p e k i? B a ş ım ız a o n c a ç o r a p ö rın e k için

299
inci m ubahz b ir ye m im iş yan i!"
■Y irm inci muhafız Kıbrıs'a gittiği için gittim efendimiz P|
Vİrn'üzden G irııe d e k i e v in in çe v resin d e k i otuz evin tama-
la rım i ç e r i s i n d e ilk kez karlar olm ayacaktı. A lçak herif
B” I I kentli ad a m la rın ı y e rle ş tirm iş ."
k e n d is in e geleceğini üç y ıl evvel bilip ortadan kaybolmuştu v,"
"iına kr‘‘ kalesi V e n e d ik m ülk ü o lm aktan çıkm ış, İspanya ya

. .
____
.
İzini bulmakta zorlanıyordum . Yaşı altmış. geçn). '
X a l v a d o r i d i.
— *• 8«vmiş
ı i l n t m a c ı ı ı ı r\x I f P n H i m p v p r l i r û m ; .... . »
"Gir1' »

bir adamın beni atlatmasını d a kendim e yedirem iyordum . Yüz- ,hi 0lnıuş g*bi (le s e n e '
IJ £vet efeııdimiz. h e r an. h e r d a k ik a X a lv a d o r'u gözetleyen
nıüş yüzmüş kuyruğuna g elm iştim . O m . d a ç e n g e l e g e ç ir ip tövbe
M ûç çift göz v a r m ış y a n i."
edecek, yüklerimden kurtulacak v e B illu re'n in k a p ıs ın a varacak-
t,m. 'Kurtul'derken belki d e p is y ü k ü n ü te m iz le d e m e k istem işti -Nasıl fa rk e d e m e d in ?

ve bu herif son pislikti. Çok a ra ştır d ım . H ayat ı h a k k ın d a h er şeyi ■Edemedim efend im iz. A k lım h e p B illu re ile meşguldü. Bir

biliyordum. Nihayet bir gün d iz lerin in r u tu b e tt e n ç o k ağrıdığını j,, evvel ku rtulacak v e o n a ko ş acak tım . Ü stelik ih tiyar bir ada­
öğrendim. O zaman gizlenmek için s e ç e c e ğ i y e r le r lis t e s i daralı­ ma otuz beş yıl e v v e lk i b ir h e sa b ı so rm ak o kadar zor görün­
verdi. Sıcak bir İklime kaçmış o lm a lıy d ı. A frik a 'd a b ir y er i tercih müyordu. Hatta a c ım ış tım b ile. K a tlia m gününde en ılımlı d av­
etmesi zordu, çünkü M ü slü m an larla k a r ş ıla ş m a y ı istem ey ec ek r a n a n a d a m ın bu o ld u ğ u n u d a b iliy o rd u m üstelik."
kadar İslam'a düşmandı. V enedik to p r a ğ ı o la n K ıb rıs v e y a Girit ■Ne yaptın p e k i?"
uygun olabilirdi. Kıbrıs h em daha u za k lıe ın d a h a s ıc a k v e ku­ "Girit'ten kü çük b ir ç e k e le v e ile otu z ka d ar forsa kiraladım .
raktı. Tahminimde yanılmamıştım. X a lv a d o r. g e n ç karısı ile Gir-
Kıbrıs'a kar y a ğ m ıy o rd u a m a b e n y in e d e fırtınalı bir havada
ne kalesinde bir ev satın a lm ış S u r e ta lim a n d a tu z n ak liyesiyle
Girne'ye varıp lim an a ğ z ın a d e m ir le d im v e san d a lla adam larım ı
ilgileniyordu. Arlık lıer şey ç o k k o la y o la c a k tı.''
gönderip acil tuz sa tın a la c a ğ ım h a b e rin i yay d ım . Ü ç kişinin de­
‘Olmamışa benziyor, ha?"
posundaki tuzların ta m a m ın a y ü k s e k fiyat verd im . B iri Xalva-
"Karlos Kral da öyle düşünm üş efendim iz. T u d o r dükü, hey­
dor idi elbette. M a lla r ı s a n d a lla r la g e m im e taşıttım . Ü ç adam ım
keller. Giovanni Doria derken kıvrak m üziklerin efendisi Saint
vasıtasıyla ç u v a lla r ı k ıç ü s tü n d e n y ü k le tip b aşü stü n d en gizlice
Alcala ile Sidi'nin aynı kişi olduğundan tam am en em in olmuş.
denize attırıyo rd u m . K a ç m a k z o ru n d a k a lırsa k yü k olm asın
İspanya ya vardığımda beni yak alatab ilec ek k e n yapm am ış. Sı­
dne Nihayet y ü k le m e b itin c e lim a n d a d iğ e r iki ta cirin altınları-
radan bir katil gibi yakalatm aktan ço k kendi ta h tı için tehlike
u ellerine sayd ım . H e s a b ım ı o n a g ö re y a p m ış tım . Kesem boşa-
gördüğü bir Endülüs hanedan m ensubunu, b ir E n d ü lü s emiri-
m cinayet işlerken yakalatmayı kafasına ko ym u ş. B ö yle ce hem nca S alvad o r'a izzet ü ik ra m e d e re k ö d e m e için gem im e kadar

Endülüs halkına gözdağı verecek ve hem de h e r yıl muhafızla­ Seimesini rica ettim . K a b u l e tt i.”

ra» ölümünden sonra m eydanlara to p lan ıp intikam sevinci ya- Se elbette geri g ö n d e r m e d in !"

♦ayan adamların gösterilerini sona e rd ire ce k, b eni o nların gözü en g ö n d erm ed im e lb e tte , am a a rk a m d a n tam üç kadırga-
s- diri diri yakıp sonra d a hep sini tu tu k la taca k m ış den i t e c e ğ i n i d e b ile m e d im .

30ü
a k la r ın d a n b irin e ta k ıp m isin a n ın u c u n u l u m b u t

■Umandan ayrdi.ua rotamız, hızla A la iye 'ye çevirdik. B f „ ün ol,,yı g5Zİt ' |)|)agia(lıni- Ç o k e tk ili b ir y ö n te m d ir. A d am gözünü
hafızlara yaptığım gibi buna da itiraf için zam an tan,yacak (ıenteŞesırıe .tlkç a v e y a gem i s a lla n d ık ç a gözkap ağı y ırtılm a y a
cesedini Rodos Feneri'nde salland ıracak ve doğruca ha. jgpinay3 Ça.). her şey i d o s d o ğ ru anlatır. O s ır a d a b ir g üm b ürtü
" Ispanya'ya götürecektim. B illure',.in de d uyacağı şekil.ı,. baŞ,ar' b' * ' karaniığı y e n i b a ş la m ış tı. D e n iz d e d alga vard ı. Bir-
geldi AkşaI s e rd ü m e n v e f o r s a la r ş a şk ın d ılar. Pe şim izd e
Hisarı çiKl,M
"Ç ekelevem iz Alaiye'ye *n ’ j ka(ıırgası v a r d ı v e b e y a z b a y r a k a s m a m ız ı is tiy o r la r -
) ! • ' yo l alırken b eıı X alvad or de­
içls|>a kurtulm a ih tim a lim iz y o k tu . Ö n c e A k d e n iz k o r s a n la r ı
nen köpeği güvertede bağ­
1)1 e(tjnl x a lv a d o r'u n işin i b itir ip ö ld ü ğ ü n d e n e m in o ld u k t a n
layıp her şe yi anlatmasını
1 cesedini b a ş ü s tü n d e n d e n iz e s a rk ıttım . G ö re v im i b it ir m e -
istedim. Hazırlıklıym ış. Bir
huzuru için d e yd im v e ö ls e m d e k e d e r d e ğ ild i a r tık . A d a m ın
gün başına geleceğini bili­
yorm uş. K liınd e küçük balık cesedi geminin k a rin a sı h iz a s ın d a s u y u n iç in d e y d i ç ü n k ü . S o n ­

oltaları vardı. B ütün nıuha- ra teslim o ld u k . T ay fa v e f o r s a la r ın c a n ın ı k u r ta r m a k t ı n iy e tim .

fızları aynı şekilde konuş­ Başımıza bir ş e y ğ e lirs e h e m e n fe n e r s ö n d ü r ü p k a ç m a la r ın ı

turm uştum . B irin in söyle- tembihlemiştim. K a d ır g a la r d a n ü ç k iş in in ç e k e le v e y e ç ık m a ­


(ligini farklı anlatan, gerçeği sıyla başladı her şey. A d a m la r a b o l a ltın v e r m e y i v e ç e k e l e v e -
saklayan olursa etlerine ba­ mizin yoluna d e va m e tm e s i h a lin d e k e n d ile r in e G ir it'te b u n u n
tın ı) çe k m ey e başlıyordum. on katı kadar tu tan b ir h â z in e y i te s lim e tm e y i v a a t e t t i m . G e ­
Her yalan içlıı bir olla. X a!vad o r bunu tahm in ed iyord u. B ir tek
miyi kontrol ettiler. X a l v a d o r ’u n c e s e d in i a r a d ık la r ın ı a n la d ım .
sille bile vurmadan anlatmaya başladı. Ö n ce pişm anlığını dile
Durmadan benim kim o ld u ğ u m u s o r u y o r l a r d ı . A la iy e li b ir t u z
gelirdi Yıllarca İçini kemiren pişmanlığını. O sene on bir yaşın­
tüccarı olduğum u s ö y lü y o r d u m . İn a n m ış g ö r ü n d ü le r . A ltın la r ı
da olan ağabeyimin ırzına geçen m uhafızı nasıl m en etmeye
'e beni alıp ç e k e le v e y i g ö n d e r m e le r in i b ö y l e s a ğ l a d ı m . A d a m -
çalıştığını, teyzemin karnındaki çocuğu ş iş le y e re k deşen diğer
arkadaşına tokat attığını lalan anlattı. B u n la r doğ ruyd u Hepsi­ rım *ener sö n d ü rü p A la iy e s u la r ın a k e r t e r i z ç e k t i k l e r i n d e ar-

ni çırılçıplak soyup sofaya doldurm uşlar. G iy sile rin i ateşe verip (enIÇUn raö a ttı. L âk in k a d ı r g a y a ç ı k ı n c a a n la d ı m ki b e n p a ç a y ı

utançlarıyla alay etmişler. Sonra erkekleri b ağ la yıp gözleri önün­ J ^ P h r ı m ş t m t . Ö n c e G ir it 't e k i a l t ı n l a r ın y e r i n i s ö y le m e m i


de kadınların ırzına geçmişler. B eb eklerin gö zlerini yerlerinden
önlarcj- * v a r ın c a k e n d i l e r i n e g ö s t e r m e y i ta a h h ü t e ttim .
çıkarıp annelerine yutturmak istemişler. A n n e m in çırpınışlarım sjjlan , a e lle r 'm i v e a y a k la r ı m ı b a ğ l a y ı p b e n i s in tin e k u y u s u n a
ve canına nasıl kıymak istediğini an latırke n d a y a n a m a d ım . dk
yip jjjr llla r ^ o t a 'a ' in ı G irit e d ö n d ü r d ü k le r in d e a d ım ı sö y le-
aP fıçısı a ç t ıla r . K im o ld u ğ u m u a n la m ışla rd ı. B ir k a ç
302
n.a„ sonra yeniden altınları sorm aya başladılar. Vaziyet etmeyi bu yüzden çok istiyo
löUivdü. Gün ışıyasıya kadar her türlü aşağılama, işkence Ve
' - k' - - ' ~ d a „ b a h s e d i p î * W 1
eziyete maruz kaldım. Canıma tak etmişti. Elim bağlı olmasına yüzden başma ödül koydurdu** °gltm ey*^J 1
rağmen birini ikisini haklayabileceğim! düşünüp üstlerine sal- «lüğü ortadaydı. Kısa bir müzakeren 1
dırdım. Birine omuz atıp denize bile düşürdüm . S o n ra da ben zayir den demir koparıp sekiz çektin ile T
atladım. Ne var ki ellerim arkamdan bağlıydı. Uzaklaşaıııadan
K.l.rıs a gelip kralın adamlarından evvel Ç"k' NlWk>fa '
beni kancabaş ile yakalayıp etlerime çengel b atırarak güverteye
Kodııs SIıvalyeleriniıı İspanyaya uçmakt*""'bUlmaktl'
çektiler. Sonra da çırılçıplak soyup sintineye zincirlediler. Bu se-
yol azdırıp ele geçirdik. Ayağındaki not •KeWwÜ»“İ l M
ler yüzükoyun bağlıydım ve her şeyi açık ko nuşm aya başladık.
pençesinde!' diyordu. Akbabaların p e n ^ t S ^ ^ ^ B
Başıma ödül konulduğunu, benim vaat ettiğim hâzineden daha
zi öylece bırakamazdık elbette. Hah. ha!.. Biz de’Ü Ü E
büyük bir ödülü Kral Carlos'tan alacaklarım sö y lü yo rlard ı. Beni
çullanmak üzere kartal olmaya karar verdik. Kızanlann hepsi
şimdilik öldürmeyeceklerini böylece anlam ış oldum . Girit'teki
senin için ölmeyi «öze aldılar. Bütün Akdeniz'i tarassut ederek
altınların iştahlarını kabarttığını biliyordum . Sab ah işkenceye
didik didik arama pahasına ilerliyorduk. Korkumuz, geç kalmış
yeniden başladılar. Önce bedenimi birkaç ye rin d en dağladılar,
olmaktı. Girit açıklarında kadırgalara rastlayınca ölmüş olaca­
ardından tırnaklarımı ve kaba etlerim i çekip ko p ararak devam
ğından çok korktuk. Sen olsan belki bu kadar karamsar olmaya­
ettiler. Sesim Akdeniz'in fırtınalarını bile b astırıyo rd u . Birkaç
bilirdin ama beni bilirsin, sevdiklerimi yitirmekdengemi bozar."
saat sonra kendimi kaybettim. Sonrasını h atırla yam ıy o ru m ."
Biraz durakladı. Zannederim Kanca Oruç Reis'i. ishak'ı ve il-
"Sonrasını da ben söyleyeyim . Yolda tam b ir gün b ir gece
yas'ııı ezan okuyan sesini hatırlamıştı. Sonra da kadırgalarında
içip sarhoş olmuşlar. İki gün evvel Ceb rail A ğ a 'd a n X a lva d o r
can veren her bir levendi. Onun merhametini bilirdim, ama ar­
dediğin köpeğin Kıbrıs'ta olduğu haberi gelm işti. İsp an ya da tık gözü de yaşarıyordu. İ h tiy a r la d ığ ın ı anladım. Mamafih sesi
başma ödül konulduğunu da biliyorduk. B ü tü n M ü d e cce n le rin
d inç çıkıyord u:
seninle ilgili efsaneler üretmeye b aşlad ıkların ı d a öğrendik. Bir
«un Gırnata Emlrligi'nin yeniden ku rulacağına d a ir teşkilatlan­
"Hiç dalga yoktu. Akdeniz'in kadife sesini ******
r a d a ik i avucunu y a v a ş ç a ile ri « " ' ^ " ^ a l d l t etmekten
maya bile başlamışlar. Hatta evlerde kad ın la r kırm ızı zemin
d e n iz e d a lıp çıkarken d u y u la n o hava birden değiŞ-
üzerim sarı şeritler ile 'Ve la Galibe illallah' yaz ılı b ayra k la r ve
armalar bile hazırlamışlar."
geri kalmadı- K a d ır g a la r « o r u n u m zûnde nereden «et­
miş. ıs ı ve n e m o r a n ı d ü ş ü v e r m iş i - ^ sonra bu|uttan
. un,ita Emirliği ııde atalarım ın hepsi, 'A lla h 'ta n baş-
digiııi bilmediğimiz b ir to z b u lu la Lo<jos göz açtırnw y°,tiu-
"H e ryi lilUr' lliyerek son nefeslerini v e rm iş le rd i."
üstüm üze ç a m u r l a r y a ğ m a y a baş ajb|ydiler. ~
K ürekçilerim iz neredeyse denize duşece
tutmak rUhUnU ateşlem ek İV "' bu gayreti diri
sağ bulmayı ve G ırn ata Em irliğ i ni ihya

304
mızın üzerine sürüklemeye başladı. Yedekte em.
b iz i t a m d a a ç e k tir i|e r bizden önce kadırgalara a b o rd a değiştirdi. Üzerindeki kokuyed, .
n jy e t için tu ttu ğ u ^ ^ n jy e tjn e k lllç |a r ı n , a ğ ız la r ın a alıp V a. yılmıyordu ama her gün Sah,ı 8Unde Çlk""Sh Y,*
o ld u la r, l-e v e n ^ n d j |e r B ir e r i k iş e r k a d ır g a y a a tla m a y a ,llksu » ' - ' e n d e I ^ ^ - l k s , ^
ra g e le dona"'"1ri n |o r s a la r ı b a ğ ır ıy o r a m a a s k e r l e r sarhoş 0l.
Ama o sen gözlerini « t
Mn avakta d u r a m ı y o r l a r d ı . İ le r ü ç k a d ır g a y ı d a e le g e .
Hır sessizlik oldu. Hızır Reis Bi|| kabul etmed
lelmedl."
dU M arl ' Ç'd e e n b ü y ü k k o r k u m u z , s a n a k ı y m ı ş o l a b i l e c e k l e r i y d i .
,s|ar yapıyor
yaslar Vi">'y‘>r ve yine A l ^ i # b'"'6
AladJİe'vö ^ ^Aladul« ara
C e s e d in i d ü ş m a n ı n i l l e r i n e g ö n d e r m e y i i s t e m e z d i m e l b e t t e . "
du. öyle şeyler söyledi ki lal,
laf, nereye *"™ ^ ^ Ç
n e r e y e " !!^ Ş,'rmaM çabşıyor-
■Ben de efendimiz!
Sanki lîillure'den bahsedecek ve vaha 7 ^ " " Uhmi"
Gülüştük. Aladule yüzüme bakıp sevindi. N orm ale döndüğü-
bıldırcının iyi olduğunu söyleyecekti ak' sulünden evdeki
mü düşünüyor olmalıydı.
konuyu değiştirmeliydim. Her ikim iz de en
"Her yeri aradık. Tek bakmadığımız ye r sintinedeki hela çu­
iki ismi aynı antla telaffuz etmiş olduk; 8UmU*
kuruydu. Levendlerimden biri burnunu tıkayıp içeri girmeyi
"Billure..."
akıl etmiş. Seni çıkardığımızda çırılçıplaktın v e titriyordun. 0
"Doria Kaptan..."
halinle bile bizi kokudan bayıltayazdın. B o ktan elbiseni soy­
Ve ben galip geldim. Doria adını duyunca hâlâ sinir uçlanna
duk."
dokunul s gibi hissediyordu çünkü:
Aladule gülerken b u r n u n u tu tu p yüzünü b u ru ş tu ru y o rd u .
"Doria mı dedin? Geçen yaz yine kancıkladı bizi. Lâkin son­
"Şaka bir yana, seni y ı k a d ı k t a n so n ra keçelere s a r ı p ıs ıtm a ­
baharda dersini aldı. Limanda göreceksin, sekiz kadırga ile iki
ya çalıştık. Yaraların iflah o l m az tü rd e n d i. Yanım ızda b e k im ge­
kalyon ondan yadigâr. Esir damında da yüzü aşkın askeri bek­
tirmiştik. Yaralarını temizledi. K u rtu la m a y a c a ğ ın ı s ö y lü y o r d u . liyor. lîiziın de üç çektirimiz ile tam iki yüz yetmiş üç lorsamız
Cezayir e dört günde geldik. O r u ç A ğ a m ın k o l u n u t e d a v i e d e n oııuıı elinde. "
Bokrat misali bir hekim tanırdım. Onu b u l d u r d u m . A d a m iy ic e K onuyu yeniden Billure’ye getirmemek için başka sohbet
yaşlanmıştı ama işini iyi yaptı. Tabii A la d u le d e ." konuları bulmam gerektiğini biliyordum. En merak ettiğim so­
0 sırada Aladule n i n mahcup o ld u ğ u n u h is s e tti m . G ö z ü ya- ruyu sordum:
*vam etti:
Ştl ye re ^ i p dışarı çıktı. Hızır H a y re d d in P a şa de­ "Efendim iz. Artık kaptanpaşa olduğunuza göre devletlü S

tan Süleym an Han hazretleri..."


Sözüm ü kesti.
« e s in tlirA lk a la 'T b'rak'P ayaklarm l öp sen hakkım ödey£' " Ş i m d i bırakalım bunları Emir Alkala. Sen bira* :
dualar em arn yirmi bir gün b aşucund an ayrılm adan
ten satrancı da u n u t m u ş s u n . B illu r e y i anlatac
adan merhem sürüp ya ra la rın ın sargılarını
artık y a rın .”
306
Bana k a t il muamelesi yap.
, n am a ç o k s e v in d im .
„M ve elbette yetkileri de, ,eşk,lat, d
Gönlümü al * ç|kmadan ew e l sım sıcak da sarıldı. C'an-
<l..n.lük.,u, s,.nra Akdeniz'inher 7 ^ 0 . 1 ^ .
mamışt' Halli’ ‘ ' k 0|dugunu yeniden hissettim , lürkaç
dan bir dostun ne dem ", vurduğunu. Papalık gemilerine dehseT
batırası için Tunus'a hâkim olduğunu a SaÇtlS,n'-a6abeyin,n
raAMenl* haritalarının efendisi... Sidi Can... Asil-
kez onu sattıklarını ve Karlos Kral ın „ ^ '“ lul*nıl,kl"d
ı « i l i köle S id i C a n ... D o s t u m .. . masına yardım ettiklerini. T u n u s 'u .g° nde,<1® H»Çk donan-
eraen çıkarttır "'™
0 kapıdan çıkarken ben ağlıyordum. B ird e n durdu. Başın, Ispanya'nın ayaklarına yönelmekten H Ç'kannama ,a*m«
fmediği
döndürm eden sordu:
•Sahi, senin gerçek adın ne Sidi Can. aday, ele geçirdiğini b i l i y o ^ ^
G öz yaşlarına silerken mırıldandım: İtalya kıyılarına seferler düzenliyordu [)onanm7 "'“ v
•Muradı efend im iz, adım S e y y id M uradı."
G itm ese iyiydi. Ç ü n k ü ona heykellerin konuşup konuşmadı­ rkatmakla
. V meşguldü.
T r ’* " *

ğını. k o n u şlu ysa ne dediğini soracaktım. A yrıca B illu re hakkın­ H ız ır Reis'in Akdeniz'deki icraatları. Osmanlı Devleti ne sır­
da da 11e dü şün d ü ğ ü nü kesin olarak öğrenm em lazımdı, çün­ tım d ayam ış eski bir korsanın faaliyetlerinden çok OsmanlI'nın
kü Aladu le’nin yanında kafamı karıştırdı. Ve asıl konu Gırnata t tvayiı beylerbeyi olan kaptanpaşasıııın yönetim biçimi ola­
Em lrllğl'ydl. Bir devlet kuracaksam elbette onun tecrübelerin­ rak görünüyordu. Karlos Kral o günlerde bilhassaŞarlkenadını
den yararlan m ak İsterdim. Bana yardım ed ip etm eyeceğini de öne çıkarmaya ve Fransa’nın da onayını alarak Akdeniz'de hâ­
kimiyet sağlamaya çalışıyordu. Bunun için bütün Avrupa saray­
öğrenmem gerekiyordu. Yirminci muhafızın K ıb rıs'ta infaz edil­
larına tek bir aile olduklarını hatırlatıyor, parçalanmış aileyi bir
diği h aberinin Ispanya'ya ulaştığını ve M ıid e cce n lerin bir ınelı-
araya toplamayı da Hıristiyanlık adına kendi vazifesi olarak gâ-
dl gibi benim ortaya çıkmamı, bayrak açm am ı beklediklerini iyi
riiyordu. Ne de olsa o "Kutsal Roma imparatoru idi. Fransa, İs­
biliyordun, artık. İstikbalimi görür gibi oldum .
panya. Cermen. Kastilya. Aragon. Napoli ve Sicilya ya ilaveten
Telem dik yurtları bile iki d u d a ğ ı n ın arasından çıkacak kaderle-
n uygulam aya hazırdı. Hıristiyan ailenin en büyüğü olar y
Cezayir de Aladule ııiıı çorbalarını içerek ve yakılarını mna İngiltere'yi de aldığında tam bir Haçlı ittlfalo
lideğişim U" ' " IUn sa8l|ğıma kavuştum. Konaktaki en öııem- l.alıa önce Barba Kossa'ya k a rş ,te k b a ş tn a b a ş ^ ıo fa n ^

başkakusi ' 'k>>" lın ar,llt kalesinde olm adığıydı. Onun yerine ama şim di bu ittifakın gemilerini bir Jra\ \ ddk Bütün hazır-
du. 1^ '■r '* " hlçbirisi a r" k T’oh ye sin !" demiyor- Ifayred d in Paşa yı Akdeniz'in dibine göm ^ gele„ ^

Hıza Keis artık o ' ^ lla,lralarmı kaybederken yaşlanmıştık. tıkları buna göreydl. Burnumu» dı m . a rfu. Baş»
,a*ılı nın Cezayir B e yle rb e yi H ayreddin PaŞa ■urk e b n c le rs v e r m e zaman,mn geldiği"!

309
308
Is p an y a olmak ü z e r e b ü tü n ülkelerde asker a lın ıla n başlat,İd,,
I » 1» » ' l> enim s iz e ih tiy acını v
gı h a b e rle ri g e liy o rd u , g ö n ü llü birlikleri için de kilise seferber dim. B e ra b e r gitmeyi teklif d i* J
e d ilm iş d u ru m d a yd ı Hıristiyan ülkeler, bir zam anlar Selahad-
bul a m ı ç a ğ ır ır s ın ız efendimiz?»diyek-
d lıı E y v u b l İçin y a p ıla n ı bu sefer Barba Rossa için yap ıyorlard ı. ellini ve ilave ettim: ,i,' |wtebu|w .y
Üstelik b a ş la rın d a ne keşiş Pierre. ne G o d frey B o u illo n vardı;
B illu r e y e ş-ieten y o lla r ı ik in ci kez baö!
b a ş la r ın d ı y a ln ız c a Doria vardı, Andrea D oria... H ızır Hayred-
ğmn um m ayın biç. Ü s t e lik y aşım ilerlivorT"’^ ^
diıı Paşa n ın e z e li rakibi, deniz tanrısı Po seid o n 'u n yeryüzüıı-
,.ayaller soluyor. Şimdi, zemin haz.r ik e n İs"p" a" "n’yfatükeniyor,
^ZZ
d e k i g ö rü n tü sü Hızır Hayreddin Paşa'nııı oğlu Ifa sa ıı'ı Karlos tezsem
Kral a g ö tû re m e m lş olsa da Papalık nezdindeki siyasi m anevra­ b ir d a h a e m ir iik te n d e B i i l u r e ' d e n d e b a h s e J h l t S S
•Böyle düşüneceğini biliyordum. Haksız da değilsin 0 ™
la r ile İtib a rın ı korumayı başaran Doria Kaptan.
den senin için bir hazine hazırladım. Haritandaki hazine kadar
kıym etli olm ayab ilir ama emirliğini kurarken ihtiyacın olacak­
tır Oğlum Masan a bıraktığım altmış allı kadırga her zaman
tUgOn sonraydı. Aladule kapımı tıklatıp H a yre d d in P a ş a n ın sana im dat edecektir. Ben de sultanımız eiendimiz hazretlerini
beni çağırdığını söyledi Satranç tablasını da götürecekm işim . hu h u susta bilgilendireceğim; kim bilir sana yardım IçInbeU
Denllenl yaptım. Yanma girerken Hasaıı çık ıy o rd u Kucaklaşıp bu donanm a (la ben alır gelirim."

hasret giderdik İstanbul'dan döndüğünü bilm iyo rd um . U lah m m ir v e devletinize zeval vermesin eiendimiz.’

İlk hamlesiyle birlikte Sultan Süleym an'd an b ir ferm an gel­ Başka bir şey diyemezdim. “Haritandaki hazine dntİİjğ
Hıllııı, d e n başka bir şeyi mi imaya çalıştığını kestiremedim.
diğini. kendisini İstanbul'a çağırdığını söyledi M eğer I lasan bu
Ç ü n k ü I,aritam d a bir hâzineden hiç söz etmemiştim. Sûveyda
setıeplr gelmiş, paşa rütbesiyle Cezayir san ca kb e yi olacakm ış.
elh. tt, bu kalp hâzinesini temsil ediyordu.
Hazırlıklar bilmiş de cuma günü yola çıkılacakm ış bile.
Ne diyebilirdim E lbette çok şaşırdım H ayred din P aşa C e­ ....
dalıa görem em ekten korktuğunu ilad
zayir'i vatan bilmiş, burası İç in İki a ğ a b e y im , bir kardeşini ve
...... süzülen damlayı
y ü a ie ıtt levendin kanını feda etm işti B u r a y ı bırakıp gideceğine

inanmazdım Şüphesiz İstanbul'da daha b ü y ü k işler yapacak. Ses, titreyere k benimle tekrar ** j|e mmüıladatfl-
go rıışıııeıııiz olm asını islemediğini.
<Uh* rtkiU ' " U e l e r görecekti a m a C e z a y ir 'i H ız ır R els siz dü-
M.ıduk- no' ‘ e _ bırakacağını W »
anlamsız geliyord u Ottun C e z a y ir 'e o ld u ğ u kadar
b u u I ».ıKı ".|S| K't" ■ M .,türl„eslnt istedim. 0
« * » t f r m de ona ihtiyaç, v a rd ı çünkü B u n u d ille n d ir d iğ im d e
... kkl„ . ıı„M ve ' ■
* * * * * * kulu" u om zu m a a tıp g ö n lu ım ı alm asa ça lış tı
•«.ıı-ııı p.ıllure'deıı bahsettik. Bir A|adule'nin onunla'/*■
Haşan. Cezayir in y e n i e fe n d is id ir S ld l C a n .’
k a d ı n ı n < ;ok ş a n s l ı o ld u ğ u n u İfa e J

310 3U
n,, şansı 0 lmad.«.nı hep bildiğini ama Cemayma H atunün
ısrarlarıyla ikimizi bir araya getirmeye ç a lış t ığ ın , d a itiraf etti.
So n »onıju yine B lllu r e o ld u :

•Ona mı gidereksin'.’"
•O. 'Kurtul, öyle gel!' demişti. Artık pek çok şeyden kurtul­
dum. kendimden kurtuldum. Sırlarımdan, yem inim den kurtul-
riıını Bir tek Gırnata emirliği kaldı. B ir âşık, em ir de olsa âşık

değil midir efendimiz?"


•Öyledir. Sidi. öyledir!"
İlk ve soıı defa olarak satranç tablasında ovun sona ermedi
taşlar öylece kaldı.
"Kim o?"
1hunnak üzere olan, yardımınıza muhtaç bir dilenci."
Cuma günü Cezayir’de kurbanlar her zamankinin aksine göz­ Kapıyı açtı. Eşikte bekledi, başını yere eğdi. Sesimi tammış
yaşları eşliğinde kesildi, tekbirler gözyaşlarıyla yıkandı. Hayred- olmalıydı. Takma sakalım ve dilenci kılığımla ne kadar değişik
ıliıı Paşa Cezayir'i bırakıp gidiyordu. Limandaki yiiz altmış beş göründüğümü yüzüme haykırmasını istedim amayapmadı. Ben
ona bakarken o bana bakınıyordu. Elbette beni tanımıştı. Belki
pare geminin doksan dokuzu İstanbul'a hareket ettiğinde ben
kokumdan bilmişti. Yüzü renkten renge giriyordu, ama hangisi­
de lıezirgân kimliğine bürünüp adıma bağışlanan üç Venedik
nin sevinç, hangisinin öfke belirtisi olduğunu anlayamıyordum.
kalyonuyla. ■Uzat elini Malağa, gel beri Gırnata! " dedim . İçinde
"Sevgiliyi arama iddiasında olanların haberi yoktur. Haberi
pa/ara çıkarılarak baharat sandıkları -dördü tamam en altınla
olanlardan ise bir daha haber çıkmaz. O halde neden geldin.
duluydu- İle tacir kılığımla elli Eııdiilüslü M üdeccen vardı. Emir­
Bağışla beni. Cehennemde yaşamadığımı bilmem İçin sana
liğe gıdeıı yoldaki ilk yoldaşlarını. Ve elbette taşıdığım en değerli gelmem gerekiyordu. Sen benim hayatımdaki en iyi şeysin Çün­
'“ ine Billure'nin haritası idi. Um anda sallanan m endiller gö­
kü."
rünmez olduğunda Osmaıılı Kaptaıı-ı Deryası Hızır Hayreddin
"K urtuld un mu peki?
Haşanın donanmasıyla da yollarımız yavaş yavaş ayrılm aya "Kurtulduğum u sanıyorum. Ayrılık -henneminde yana
j. , Puntellıre >aslamp gözleriyle beni takip eden Aladu-
Vana her şeyden kurtulduğumu sa 'u y o r^
nm ımnıı ş*U ulukı., görünmez olasıya kadar goziiııı başka
aralım eeııııet anlıyorum ve cennetteki e
blr Şey görmedi Aladule Endülüs'ün hüzün çiçeği!..
dem elerine hiç aldırış etmiyorum. «ğj
"Zavallısın sen... Kurtulmayı y a n m a k la olur san yo

312 313
H vır sevgili ölmekle olur... Eşiğine kurbana gelip ölmek. N .ıp ıy K .ıp a u p iç e r iy e g iriverd| -
, H e r kurtulmadığımı söylersen uğrunda ölm eye hazınm. e . k a la k a ld ım . A y a k ,a r ım k,p,rdanıly^ Ce
Kurtularak ölmeme razı isen, ölerek kurtulacağıma yemin ede- k a s ın d a a y n ı ş e k ild e k ala k a ld ı*,,,,
rim ve b ilirsin y e m i n l e r i m d e d u r u r u m . " g it m e m iş , k a p ıy a s ır t ın ı d a ya y,p
-Bana kurtulmaya geldiğini söylüyorsun ama neden kurtul- K a p ıy ı k a p a t t ığ ın a g ö re h add im i a ş ı n o l m a t , ydl

Buğunu bile henüz söylemiyorsun. s ıld a d ım : rar llklalamazdıtn. p,.


-Neden dersen ondan kurtulmaya ahdettim bir kez. Dile H e y k e l le r in s ır r ın , çö z e m e d im d iv e m ih

emlrin olayım, dile emrinde olayım. İzin ver âşığın olayım, izin " .S ır la r ın c a n , c e h e n n e m e , o y a ln u c a s e n lb ! ^
ver aşkında öleyim. Aşkınla kurtulmamı istersen de kulunum, v a s ıt a y d ı. A r t ı k ö n e m i k alm ad ı." im

aşk lle kurtulmamı istersen de: ama aşkından kurtulm aya takat "B ir s,r yok id iy se neden kurtulmam, istedin’"
yetiremem." “ Sır olmaz olur mu? Onu biliyor olsaydın zaten kapın,„ d„
"Özlemek, usanmaktan iyidir demiştim.” ş ıııd a o lm a z d ın .

•En büyük arzunun bana kavuşmak olduğunu da söylemiş­ " H e y k e l l e r i b a ş k a s ın a ve rd im d iye m i?"

tin." inin y i r m i b e ş y ıld ır, sen in anıldığın yerde heykelin de ha*


"Aşkın saflığı içinde kirlenmekten, yanlış yaparak temiz r it a n ın d a b a t ı l b ir e r is im d e n ibaret olduğunu düşündüğümü
kalplerimizi lekelemekten de söz etmiştim. Beni iyi dinlememiş anla artık.”

veya anlamamışsın belli. Aşkıma talipsin am a kalbinde hâlâ "<) h a l d e h a r it a y ı n e d e n çalm ıştın ?”

S e n d e k a lb i m i ç a ld ığ ın için ."
yirmi kara leke taşıyorsun... Kurtulduğunu söylüyorsun, ama
Soracağım her soruya vereceği bir cevabı olduğu belliydi.
tövbekar olarak değil, katil olarak geliyorsun. Ben gül yapra­
Üstelik kapıyı a ç m a y a c a ğ ın ı biliyordum. Eşiğine gelirken um­
ğı özlüyorum, sen sepetteki elmaların kokusunu unutmuşsun.
duğum şey yine g e ri çevrilmek değildi. Öylece kalakalmışım.
Ben seninle cennet hayal ediyorum, sen kalbinde bana cehen­
N e y a p a c a ğ ı m ı b ile m iyo rd u m . G ece başlamak üzereydi. Sert bir
nemi getiriyorsun. Kırk yaşında bile kendini kendinden kurta-
r t i/ g û r e s t i, (,'a r c s iz . döndüm. Yılın ilk karı yolumu beyazlatma-
^ n ıış s ın da. bana aşkta kurtulmaktan bahsediyorsun. Oysa
y a ç a l ı ş ı y o r d u . A k lım d a biııbir düşünce vardı. Konuştuk
Ki"" kalbimden almasın, yüzünü bana unutturm asın diye
y e n id e n d ü ş ü n d ü m . B e lli ki B illu re beni bir seri kal
can 1 ; " 1 'r ' ' l<11 ben’ seni her 8 ece rüyam da görmek için r ü y o r , b u n u k e n d is in e iz ah etm ekte zorlanıyorr an)a5h
öldürdüd- - * ""(li KÖZÛmû ,ler yumuşta senin bir insanı daha ö ld ü r m e d e n tövbe e tm e m i kurtulmak olara

£ C T C T “ 'f “ — tan. ( >vle y a p s a y d ı m , belki de onun aşkını ^ kenc||slnln


tangâyn *U l>‘ıyU:' " la “ manı. Enür Alkala!.. (üt ve aşk- tuğuma y o r a c a k t ı. Billure nasıl bir y ure ^ ke„dislne âşıklık
y' " * r şeyden kurtulduğun vaki, beni götür."
‘J ış ın c la her ş e y d e n v a z g e çm e m i ve

315
du Peki ama ideallerim, hayallerim, bana umut deniyordu. Bunu Gırnata'y, muhafaza
el" ,e" '1 Mûdeccenler. Gırnata emirliğim? Bunların hepsi „ , 1Un hafızları öldürdüğüm için s -
fiıtçuMi için söyledikleri ı ''«eğim
s ® *
T i e r i miydi? Beni çok sevdiğini, yirm i beş y ıld ır aşkım, için. likamı çabuk olmuştu. Düşman,„,ln
düşmanımın;
ü sakladığını söylüyordu ama neden kendisine yakınlaşmama haber aldık ki Kral Karlos da boş d u r m u ^ " " ^ ^
: müsaade etmiyordu? Belki de yalnızca âşığı olursam, diğer k.nıl.u, Müslümanların tenkili Icin'î^!!?,^'
İddialarımdan ve davalarımdan vazgeçersem Kral Karlosun t,vat kuvvetleri ç-etirtiyormuş.'k^şITÛhT' Ara!?on'aan İh-
hışmından kurtulacağımı, böylece başımın gövdem in üstünde s i l a h l a r depolamak, ücra yerlere erzak ° *'*** ^dyordu.
d u r a c a ğ ın ı düşünüyordu. Hakkımda çıkartılan ölüm fermanları, mücahitlerimin toplayıp getireceği sernb rh! ? “ y'8mi,k>
başıma konan ödüller, bilhassa Hızır Reis in adam ı olmam. he|>- çarıklartedarik etmek, barut şahn
sl o n u korkuluyor olmalıydı. Neyse ki bu sefer. “ Kurtulduğun va­ şeyi büyük bir gizlilik içinde yürütmeye başladık. Y in e d e S
kit götür beni," demişti. Kapıyı yüzüme kapatm akla beni koru­ Karlos haberdar olmuş, Müslümanlar üzerine Kirli Isabella'dan
mak istediği de açıktı. İspanya dan başka bir yere gidecek olsak daha buvı.k bir baskı uygulamaya başladı. Saint Alcala aduu
şüphesiz böyle davranmayacaktı. İyi am a G ırnata adı tarihten çoktan unuttum. Kimse beni bu isimle bilmiyordu artık. Mura-
silinsin miydi? Saklandığımız hisarda yeniden G ırnata veliaht­ di ad ım ı kullanıyorum, annemin telaffuz ettiği şekliyle Seyyid
larının büyümesini, onun doğuracağı veliahtları hayal etmek .M uradı Arkadaşlarım bunu benim takma adım zannediyorlar.
suç muydu? Bunun için binblr tehlikeyi göze alıp limanlardaki Cezayirli göçmen dilenci Muradî olmak da ayrıca işime yarıyor.
pasaporta memurlarını atlatmak zorunda kaldığını, kendi kalyo­ Dilenci olarak lıer yere girip çıkabiliyorum. Karlı günlerde bile
numda dilenci kılığına girip kimliğimi unuttuğum boşuna mıydı? dolaşmak pahasına tabii ki.
varı ç ıp la k

Zaman lıızla akıyordu. M uhafızlar hazırlıkları arttırdıkça


Kral t urlus un adamları da tahkikatları arttırıyorlardı. Kış or-
Gırnata ya gitmeye karar verdim. Kar yo lları kapatmada t.ılarmda daha da ileri gidip bazı Müslüman evleri kundaklan-
yetlşmell, kış boyunca Müdeccenleri teşkilatland ırıp baha maya, çarşıda pazarda sözü geçen âlimler, m u rab ıtlarve h o a e

da bir a le ş yakmak, istiklal bayrağını hazır etm eliydim . Cezı lar toplanıp götürülmeye ba şla n d ı. Ben bunların
Ht en getirdiğim yoldaşlarımı topladım B eşe r onar kişili lizerimle çarpan etkisi yap‘P sayılarım ızı arttıracağını

Tuleyiula m '1' EndulusVln dörl bir yan ına dağıttım . Malağı - .......
tedbirleri v e halk arasına yaydığı EngB *y° y^enseMüs-
sonra valııız- ''m ııııc i
..
muhafızın öldürülm esinde • M ıide ec 'enlerin azmini kırdı, bizden uzak aş
hım.mİ,II çok korkak olmuşlar, arlık ,,e cesur idiler.
Müslûmanlar la " 1,UİÛ-,e 'sl,aı|ya nın h e r yanında!
sında lieniın i • 1 "1‘ürmeye başlam ışlardı zaten. Halk art Uludaki gibi, ne de Tarık bin Zıyaü korl(aklık yok İken.
m uhafız". davamıza da artık "Muhafızlar İslam iyet'in özünde böyle bir P'sırl

317
316
ulûlemre itaat geleneği Mödeccenleri sûnepeleştirm işti. 0 ^ yeniden karınları acıkmadan işİIrıİ2j.

dar ki Muhafızlar a malzeme satmaktan bile korkan Endülüs ma seslerinden rahatsız olmuşa da k*

lüler vardı. Bazıları M uhafızlar a katılan çocuklarını geri vag|r sürmedi. Kazmalardan birinin tok Sf5in " ' Neysek‘ok
(l,lar. Umutları canlı tutabilmek İçin daha fazla p ara harcaman, katan toprağı eşeleyip temizlettim. Arad 1 *'dalre »Önde
uiı-rli'difllll'll
bir değirmen I; VI. kutbund,
k i ve
taşı Uıiu... . . ŞCy İŞtç J -
gerektiğini anladım ve yanıma birkaç m ücahit a lıp kar, buz de
h" * * .....
meden Malağa'daki metruk hisara gittim. kanadından lıir tahta parçasını çukura l T . U\ ° lr ÇUkur
11 çukura sokun - Ka<*
Senede bir günümü burada geçirdiğim için yıld an yı|a çorak bir taş ile vurdum. Birden değinnentaş,,
harabe duvarların eriyişini, ağaçların kuruyuş. ye b aşlayıp kenara kaydı. Sesten ürken arkada*
laşan araziyi,
,armı ezbere biliyordum. Yıkıldıktan ve terk edildikten sonra yüzüme bakıyordu. Merakların, gidermem gerekh rlmm
geçen yirmi beş yılda ne çok şey değişmişti. Haritam olmasa "Henüz beş yaşımda iken babam gizlice hem buraya getirir
hatıralarım bile beni yanıltmaya başlardı. K ırık hisar kapısı-
ve kim senin bilmediği bu oyunu birlikte oynar, hangimizin de­
nm tamamen çürüyüp döküldüğünü gördüm m esela. Yalnızca ğirmen taşını daha hızlı döndüreceğine bakardık Katliamdan
yerde aslan başım andıran halkası duruyordu O nu alıp içeri çok son ra B illu..., öhö, bir arkadaşımla burada saklanmıştık.
gireceğimiz sırada iki kurdun saldırısına uğradık. Kışı geçirmek Arkadaşım ın ğittigi gün elimde ona ait heykeller kalmıştı. Hey­
üzere yavrularını getirip viranelerin arasına in yapm ışlar. Yav­ kelleri saklayacak yer ararken babamla oynadığımız oyun ak-
ruları olduğu için zarar vermek istemiyorduk. H isarda kalmala­ lınıa geldi. Katliamdan sonra bu taşı ilk o zaman açtım. Hay­
rı bizim için iyi de olabilirdi. Sureta bir anlaşm a yap tık ve azık­ ret. içerid e bir sandık ile üzerinde bir not gördüm; Şehzadem!
larımızı önlerine attık. Bereket versin, haritam daki "Yağmurdan Gırnata .Müslümanları için harcanacaktır. Gafil olma!' Anladım
kaçlığımız mağara" ile işaretli yerde duruyo rlard ı. B ize şimdilik ki babam katliam başlamadan hemen evvel hâzinesini buraya
Diyar-ı Kalb ve içindeki “Süveyda" lazımdı. A rkad aşlarım a önce saklamış ve bana emanet etmişti."
lliyar-ı Kalbi anlattım. Gönül ülkesinin önem ini, maddi bütün "Peki am a şimdi nerede?” dedi muhafızlarım. Baktım, tek
kaygıların dışında İnsanın asıl vatanının gönül ülkesi olduğunu, rar baktım. Çıldıracaktım. Sandık yoktu. Gırnata Emirliğinln
bu yüzden gunül ülkesiyle cennet arasında özel bir yol bulun- altınları yerin d e yoktu. Geride kalan boşluğun lam orl
-^.U" U yo*u ,u,,uraıılarııı bahtiyar öm ü rler sürdüklerini kumlar vardı. Sarı kumlar. Dikkatimi çekti. Bu kumla y
dutun 1,1 ^aVeydanm '*a kalbin merkezinde bir dam la kan ol- dum. Billure'nin kaybolduğugünözerinedtalpç^'
Buarad ı ^ Ulollini" buradan çıktığını a y rıc a ilave ettim, l-ğilip kumları dağıttım. Tahminim oğr
'ışıyordum t " ' ' ' lty'P aradlS|m şeyin taııı ye rin i tespite ça- kâğıt parçası duruyordu. Heyecanla açturr GaM
"E m ir A lk a la ! Gırnata Müslümanları
^ larıınabur u m e r k UŞİ1! '" ' kaya" " ’ SİVrİ UCU S ° nra ^
kazmalarını söyledin t b'r <
‘ eVreS‘ kadar ° la" ^ (>ln\a!"
°p tak seri ve hava soğuktu. Kurtların

318
« Rillure'nln yazıs>yd>- Peki a m a n e M m a n k e *fe «niş-
ö b e ,le I ıs Kimlere vermişti. Şim di ben ne yap a cak tın * izlerken. "Billure olsaydı şöy|e y

" ' ner,aıan amanda yapm.ş olm alıydı, beni a m a çla rlmdan onun kimliğini zihnimde kendin, o t a l L * .
ı bir zaır
Bu" " yaiT , k0|umu bağlamak, kurtulm am ı sağlamak
8
v Zgeçirnıek. elimi
ay„, kişi olabilir miydi? Kaç ^ 0 ^ * * Bi" “« u Z
B sarmıştı da. İşte elim boş kalmıştı. M uhafızlarım garip
Itîm ____ ı.,«ı. itibarım
••• d*S m e .bakıyorlardı. İtibarım ı, sorg
so rg uluyor
u lu yo r olmalıyd,. dık!" d iye hayal ettiğim her şeyi belKi a 0 l,aydl-şöyleyap|r.

| r Blllure'ye çok öfkelenmeyi istedim, yo ld a ş la rım a karşı beni tam tersini yapacaktı, kim bilir? 0nu zihn| yapmayacak halta

mahcup d ü ş ü rm e s in e klim alıydım, bir m illetin yürüyüşüne şekilde yoğurm uş, gönlümün h o s la n a rJ.T ? ' ' ’'11
çelme takmasına klimalıydım; ama hayır, yap a m ad ım . 1 görüntüsünü yaratmışhm da şimdi o görû„,ü
Eli boş Madrid'e dönüyorduk. Yolda her şe yi en başından şıyor m uydu yoksa çatış,yor mu? Belki Billure de ™
hatırlamaya çalıştım. Nasıl olmuştu da B illu re ile a yrı düşmüş­ düşün, n u ş b a n a dair hayaller ile zihninde bir
tük. Görünürde hiçbir sebep yokken neden ru h larım ız kavgalı da Şimdi kalıplar birbirine uymuyordu. En azından onun sevdi»
gibiydi. Hu çatışmayı ortaya çıkaran d uyarlılık aram ızdaki aşkı Alkala yirm i kişiyi öldüren biri olmamalıydı. Belki de o zihninde,
bitirmeye azmetmiş olabilir m iydi? Yirm i yıl yaln ız ca özleyen yalnızca kendisini sevecek, hiçbir nefesini başkasıyla paylaşma
ve kavuşmayı bekleyen, bunun için çareler a ra y a n lîillu re'ye ne yacak bir sevgili kurmuştu da şimdi Gırnata emiri olmak için
olmuştu da kavuşma vakti gelince bunu ö te le m eye başlam ıştı? çabalayan birini dışlıyordu. Aşk böyle bir şey miydi yoksa?
Belki de Hızır Reis'in dediği gibi, inanış b içim iyd i bunun sebebi. Ö ğrenm eliydim , öğrenmeli ve meraktan kurtulmalıydım.
Bir zamanlar rahibe olmak, âşık olduğu M ü slü m a n 'la birleşme­ M uhafızlarını ile çıktığım kutsal yol bir hayal olmadan, Blllu-
sine mani mi oluyordu yani? Akdeniz'in altı ile üstü arasınd a acı­ re'ııiıı beni neden öteleyip du rd u ğ u n u öğrenmeli ve gerekiyor­
masız bir din savaşı vardı tamam da, kendisi de b ir Müslüman sa o vakit her şeyden kurtulmalıydım. Belki de Billure bana kur­
çocuğu iken Hıristiyanlığı aşkına engel gö recek kad ar bağnazlık tul derken şüphelerden k u rtu lm a m ı söylem işti de ben farkına
gösterebilir miydi? Yok. yok, böyle olam azdı. O beni asla din varam am ıştım . Çünkü şüpheler içinde kıvranıyordum. Peşime
yüzünden reddetnıezdi. Belki de o benim le yaşam ak tan korku­ takılıp gelm ek için şüphelerimden kurtulm amı beklediğini W
yordu. Benlinle hayatım birleştirmeyi hayal e d ere k geçen yıllar inkâr e d e b ilir? Ve kovulmak pahasına yem den kapısına

Belir i'1" " k *,®,ret Çekmek, hayal etm ek o kad ar tabii hale ye karar verdim .
lar yıl IIUİ' ^ ? 'md' (>nlarl değiştirm ek istem iyordu. Yıl­

a n lın u v m " ^ ba,,a hangİ ki" ’Iİk Ve ta vır,a rı hiçtiyse. Şİ"'d>


lirdi. Hasretle ^ Alkala ile karşılaşm aktan ko rku yo r olabi-

ml? mlydıın l m l " nuy,î!arda * * " d e ° n a Ç e 5 İ,li k a l,p la r bİ<,' " ’e'
erhangi bir zamanda, herhangi bir kadım

320
-monr beni b e k liy o r gibiydi. Ama yine yüzüm e bakmaya
gıml ' ggzierini b e n d e n k a ç m ıy o r d u .
"Haritana çizıı, eyişini. u,,uttuguna yo
■Z biri sakağımda ağaran saçım olacak kadar iyi hat.rl,yo. çıkardığım düşündüm. Seninle bana ait 7 7 " "
rum Billu re Peki ya sen Diyar-, Kalb i h atırlıyor m usun?" ama hor şey yalnızca fazlalıktan ibarettir di" n
-Hayatım ı an lam lı kılan yegâne kelime... Seni her düşün- danın no olduğunu o vakit araştırdım. Süv7 dUŞ° ndûm Sûl«y.
düğümde ile rid e bir gün yaşayacağımız yerin orası olduğunu varlığının vo idrakinin merkezi imiş. K a lb lT * ' * * evl
hayal ettim çü nk ü . Sen ve ben Sidi. Diyar-ı K alb'de, Gönül ülke- pıhtısı, sivah nokta. Bütün kan dolaşlm,mn7°h7’dilbirlU"
si nde, yaln ız sen ve ben... İkimiz bir olarak, ikilikten kurtulup merkezi Kan damarlarda dönüp dolaş,p ytne
bütünleşm iş olarak... Gayrı her şeyden kurtularak... Her şeyi Hor yıl aym «ünde geldiğini bilmiyordum ama senin
ve herkesi g erid e bırakarak, yalnızca sen v e ite n ...
dolaşıp oraya geldiğini anlamıştım. Mademki Diyar-, Kalbin| 7
Billure. Diyar-ı Kalb'i yalnızca ikimiz için düşünüyor, içinde de gönül, gönlün içinde de Süveyda vardı, o halde SüveydL
başka bir kişi veya nesneye yer verm iyordu. A ltınları sormanın içinde seni ve beni anlamlı kılacak bir şeyin bulunması gerekirdi
tam sırasıydı: Süveyda'nm şovda demek olduğunu da o vakit öğrendimve sev­
“Süveyda'yı bunun için mi yerinden çık ard ın ?” damızı v.ışutaeak şeyi oraya gömdüğünü anladım."
"Hayır, onu yerinden sen çıkardın. C le v e s te senden harita­ "Süveyda'nm yüksek anlayış noktası ve aşkın tecelli elliği
mı yeniden çizmeni istediğimde Diyar-ı Kalb 'i çizm iş, altın hey­ yer olduğunu bana Decan Ojeda söylemişti. Belki sana dasöy­
kelleri de nakşetmiş, ama Süveyda'yı işaretlem em işim . Sonra lemiştir diye haritamda oraya Süveyda diye ad koymuştum. Bu
Ispanya ya döndüğümüzde fırsat el verdi, hisara vardım . Hari­ yüzden, seni kaybettiğim o son teşrin gününde, bana bıraktığın
tamdaki her şey yerli yerinde tozlanmış, eskim iş, hatıralarımı heykelleri oraya gömmek geçmişti aklımdan. Sırrını çözemedi­
saklamıştı ama bir tek Diyar-ı Kalb in üzerinde yeni izler vardı. ğim heykelleri..."
Sçnln izlerin olmalıydı. Demek ki oraya gelm iştin!” "Ben de heykelleri bulmayı ummamıştım zaten. Belki bir
Senede bir gün, seni kaybettiğim günün yıldönümünde, mektup, belki seni bulacağım bir adres...
l- le^ n*n son gününde, belki yine gelirsen diye. Diyar-ı "Akıl edemedim." . o,h..
Kalb de hep seni bekledim." B ir sandık altınla karşılaşınca şaşırdım ve b||me.
"Her sene mİ?"
mil sana bıraktığı notu okudum. Sonrada senn
"Her sene."
n e ihtim alini düşündüm. Hayır, harita a çıkarmıştın,
"Ah... Sidi..."
üyor olm alıydın. Ama ikinci haritadan u v e y^ ^ ^
"Billure... Sevgilim!,' Aklımdan, hâzineyi gözden çıkardığını ® ^ gitmiştin ve
s"na kurtulman, söylediğim yıld'- ûzünden Endülüs
İÇln uzatmıştı,, i " kt * kaldl' ° y s a y anağmdaki dam layı silmek
Başım çevirmişti. Sordum: tarator Carlos. öldürdüğün muhafızlar

323
322
, lnp oziveti arttırmıştı. Senin yerini söylemedikleri
Ş'k almazdl F' lbette onun da intikam duv„,
in e a n r a v a s a m a k . m illo t ....
MOdeccenle top|atıp sorguya çektirdi. Zavallı kral, in s a n c a yaşamak, millet, din gibi yüksek yahul hûrriyeı
Babası v e annesi gözleri önünde ölmüş M T "10' " 0 1 vam,
her bir Müslüman’ın senin nerede olduğunu bildiklerini 2anne.
vatan edinm ek isteyen mazlum Müslüman*
diyordu Hepsini günlerce aç ve susuz bıraktı.
İlişleriyle hareket etmesi imkânsızdık Bö^îe bı>d^'
■Sonra hepsini Venedikli bir esir tacir, satın alm ış galiba:
kendisi için bencil olamazdı, ama sevdiği T U"J"K,İ'
hem de yüksek fiyattan.'
sevdiği biri için bencilce d a v ra n a b ilird i Belki **
-Biliyor muydun?"
den benim değişmemi, İçim liğim den s.yr.lmam, ve kendim’Z
-Rahip Mateo..."
kurtulmam, istemişti. Bir v a t a n için ac, çeken insanlar, benim
-0 Venedikli tacir kimdi dersin?'
yüzümden acı çekiyormuş g ib i görmesinin sebebi de bu aşın
"Aman Allahım! Yoksa ’
sevgiydi lleıııen oracıkta t ö v b e ettim :
"F.vet. her biri için üç altın ödedim."
“Allahım, bilerek ve b ilm e y e r e k işlediğim her şey için beni
"Sûveyda'daki altınlar?!."
bağışla. Bağışlamayıp m u tla k a cezalandırman gerekiyorsa,
-Doğru, Süveyda'daki altınlar!.. Ve her birinin ye rin e bir kum
mahşer yerinde beni k ö r o la r a k d irilt ki Billure'ye mahcup ol­
tanesi bıraktım: senin İçin altından daha değerli olduğunu dü-
mayayım!"
şündüğüm kum tanelerini..."
“Allahını. Iıabibin M u h a m m e d Mustafa'nın akrabalarından
Gözlerim dolu dolu oldu. Onun da içinden ağlam ak geçtiği­
olan şu kulunun duasını k a b u l et. onun iyi niyeti adına beni de
ni biliyordum. Göğsüme yaslansa, ağlasa, ben de teselli etsem
bağışla!"
diye İçimden geçirirken titreyen bir sesle m ırıldandı:
“Aıııirı!.."
Sana ilk o gün öfke duydum Sidi. Sen adam öldürüyordun
"Amin!..”
ve insanlar savruluyordu. Her şeyi yapabileceğini sanıyordun
O an kalbim B i l lu r e 'd e n raz ı oldu. Rahibeliğin tesirinde >a
ama başkalarının acılarını hesaba katmıyordun. Y ıllarca bencil
S a d ığ ın , z a n n e t t iğ im Billure Allah'a yalvarırken M
bir sevgili uğruna nu gözyaşı döktüm d iye ilk o vakit sordum
Mustafa'nın adını anmıştı. Irmak, tabii yalağına gır î
kendime"

Bu sitem bana Billure’nin kurtul derken neyi kast ettiğin'


y a ş la r b o ş a n ı y o r d u .
..
Elini uzattı... Eı „ .ıar, oibi akisler
havan ' Acaba benim hırslarım dan, ülkülerimden. a le v a l ı n ı ş g i b i y d i . S e s i kulağım d a cennet cıvı
Kendisi,, " ‘Ua<le' sıraı|an bir insan olm am ı ıııı istiyordu
yapıyordu: , . -r.-.rkce konuşulan
" " istiyordu n b'r yalmzca onullla i'ğilenecek bir a?'k S id i. Türkçeyi çok özledim- Senn
mak. htyatnn, T " bU" U tMMKİI 0İ<|uğu için değil, beni koru- y u r t l a r a g it m e k i s t e r d i m . ..
bencillik yaDt,a " *Virı İstiyor olm alıydı. Yoksa bana
m İÇln kızan birini bencillikle suçlam am yakl'

324
1538
haktim. Yum uşak yataklara al,şmış iken

de sallanarak ve mideleri bulanarak u u ^ 85,11


akşam kuru peksimet ve kaçarulalarda ısTa^l' ^ **
asla şikâyet etmeden bir amaç uğruna b ' " " 5 baklayem*t
yüzlerinde d erin kederler olan, yaşadıklar,'

bir ç iz ik , ı l a r a k yürek, erinde hisseden adam,a r . B u n u , ^


E m ir liğ i i ç i n umut besleyen son erkeklerdi ve Kral K
zulümle sindirdiği Endülüs halkından koparmak iç,„ J T
ce vaat i le bu gemiye bindirmişUm. Kralın şiddetli tedbirleri
bütün En d ü lü s'tek i erkekleri yıldırmış, her gün hepsinin yok­
la m a y a tâbi tutulm aları kadınları çaresizlik içinde kıvranma
y a a lış t ır m ış , evinde e k s ik birey çıkan ailenin bir bireyini de
kral eksiltm eye başlamıştı. Benimse kralın tedbirleri ile başa
ç ık m a y a gücüm yetm ez olmuş, param bitmiş, her gön ayrı bir
k ılığ a girm ekte bile zorlanır olmuştum. Mücahitlerim neyse de
in s a n la r d a b e n d e n aş istiyordu, ekmek istiyordu ve ben onlara
va ta n vereceğim i söylüyordum. Bazı dostlarım Endülüs Müslü­
m a n lığ ın ı n her m anada artık tükendiğini, yeraltında bile hayat
hakkı b ulam ayan insanlardan mücahitler ve cengâverler çıkar­
m a n ın im kânsızlığını defalarca anlatıp durdu. Bense inatla ve
sabırla d avam ı yürütm eye çalıştım. Üç ayda dört kez y
ma tehlikesi atlattım . Kral Karlos çemberi her güıı y
du Ve n ered eyse benim üzerimden Billure >e kadar S

Beııi en çok korkutan da işte bu idi. Nihayet>(M1 U" bu üç


Şansını diyerek bana inanarak Gırnata Emir gl n

rı?arak çalkandık"'' yal(laşıyorllul' On bir gün yunuslarla ya y üz adam ı peşim e takıp denize açıldım- da heye-
11 Karayelin ..^ik'*" SOnra nihayet Paksos ad ası geride kalım? Uzaktaıı uzağa top sesleri duymaya .uk y0gun
Osına dayanmaya çalışan mücahitlerim* '■'anımız d alıa da artmıştı- Geç kalmaktan t(je hiç böyle
sis- yol alm am ıza müsaade etıniyord

327
komutu verd im . B irk aç gülleyi savu
bir sise rastlam am ıştım . Bu
a ra d a p ru v ad an bir gümbürtüyle tersUdlk f !* ’
siste bir kayalığa oturmak
td e r ya ğ ıyo rd u v e yelken donanımım,* ca, , ml* W a k *
v eya kendimizi papanın müt­
Tunç b ir gülle isabet etmişti. Gelgelelim bu fak yerl ln« .
tefik donanmasının kucağında d e ğ iş ik t i v e onu başkaları takip ediyordu
bultıvernıek de vardı. Pusula
k a y d e t t ir iy o r la r d iy e aklımdan geçirdiğim s u a T ***
ve haritalarım gözümüz ve le r i t n iz bir k a d ır g a y a pupadan koçbaşı b i n d i r t S ^
rehberimiz olmuştu. Kıyıdan lar. h a y k ı r ı ş l a r a r a s ı n d a mücahitlerim k,l,çlarlna davrf n‘^
seyrediyorduk. Gomares Kör- F o r s a la r ım ın her b ir i -ilk kez çatışma gördüklerinden mi £
fezi'nden Preveze Boğazı na gi­
kürekleri b ıraka rak »avunma durumunda bir köşeye sindiler.
receğimiz sırada pruvamıza on
B ir a m in o r t a lı k t a s e s s iz le şti. Bekleyen gözler şimdi olacak şeyi
kulaç mesafede bir gümbürtü kolluyor, o la cak olduğunda nasıl karşılık vereceğini düşünüyor­
koptu. Biziuı göremediğimiz du. Çarp tığım ız kadırgaya baktım. Zincir bosalanıp terk edilmiş
ama bizi gören binlerinin top gibiydi. Çıkan rüzgâr sisi dağıtmaya mı başlamıştı, yoksa bura­
ateşi altında old uğ um uzu anla­ da yo ğunluğu ımı daha azdı, yavaş yavaş çevremizi seçmeye

dım. Pusula ve haritalarıma göre gülle karadan gelmemişti. Sis başladık. O lacak ları kıpırtısız beklemekte olan mücahitlerim

burada zifiri dumanın adıydı. Göz gözü görmüyordu. Mücahit­ yavaş y a v a ş çarptığım ız kadırgayı gördükleri, hatta birkaç
adım ile rle d ik le ri sırad a her ş e y birdenbire karmakarışık oldu.
lerimden beni derhal karinaya sarkıtmalarını söyledim. Deniz
Çevrem izde, kulağımızın dibinde, kolumuzun uzandığı her yer­
yüzeyinde asla sis olmadığını bilirdim. Su seviyesinden bakıldı­
de kılıçlar, oklar, baltalar, teberler ve topuzlar savruluyordu.
ğında deniz ile sis arasında yaklaşık bir metre kadar bir boşluk
Herkes sakland ığı yerden bir anda ç ık m ış , üzerimize at Ş
bulunur ve görüş meşalesi kısa da olsa çevredeki herhangi bir
Bu türlü sav aş m a yı Hızır Reis'in levendlerinden hatırlıyorum.
geıni. lener veya kaya görülebilirdi. S u ya elim d okunduğunda
Zaten s a ld ıra n la r da "Allah Allah! diyerek “ zer'ro . d|
çevreme bakındım. Aman Allah ım, burası a çık deniz değil de
hırdı Kend im izi vuruyorduk. ‘ Müslüman!-- us“ |mdeEn.
sanki ıskarçaya dönmüş Cezayir lim anıydı. Sağ yan ım ız borda-
Unnda haç nakışları bulunan gemilerle d o lu y d u v e lıe r birin- bağırıp kelime-i tevhit okumaya ba?lad'm'.s.U” avat okuyordu.
d ü l ü s a k s a ı ı ı y l a kimisi tekbir getiriyor, kiı elli kadarı da
^ b e n lm g ib i etrafı gözetleyen adam lar sark m ış d urum daydı
Ortalık ya tıştığ ın d a iki mücâhidim şehd ° >egötördüler.
Iclne a- *** arasmdakl b°Şİukta bir p an ayır ku rulm uştu da biz
yaralanm ıştı bile. Bizi yedekleyip 1/1 . rebmyordum; göbek-
; : . r r k— n Orsa b oca eğleşen kalyonlar, kad.r-
Yaııına vard ığım d a sis açılnu?" ' e^ tjgjnjdüşündüm-Am»
Çl flikalar ' ' * ° nlann aralarıııda ih tiy a tla d o laşa n nöbet-
'enmiş, ihtiyarlam ış!!. Yaşının altmış 8
• ekampaviyeler Derhal yukarı çık ıp iskele alabanda
... vikli. Güverteye adım attığım sırada. “Din. görünür sebebi Allah'ın adını yaymav
hareketlen ha ^ oklıyor, duyuyor musun?" diye sordu olabilirdi, ama iki kaptan arasındaki m 'AfcdwWt« ^ J "
'* bak' " Vh > !ev duymuyordum ama duyuyor, m ,ş gibi y a p „m Merakımı giderecek tarzda konuştun,- ' «»retti
Dinledim. >' . kendisinj kandıramayacağımı çok iyi bilirdi. -SİZ de İstanbul'dan Doria'ya mîni 0,
Elbette inan ^ ^ ^ eksiktin Sidi Can!" dedi gülerek. mi?" geldlniî. öyle

FUİa ^ sarıldık, fok sevindiğini yine “Sidi Can, Sidi Can" İliç bozuntuya vermedi. Doria adını telafhr
dCrek adımı tekrar edip durmasından anladım. Bir yandan dırıııadı. maksadımı çok iyi anladığı halde k ' elmeme to>ea|.

vreslne emirler yağdırıyor, bir yandan dürbünüyle müttefik almadı. Sesinin tonu ve hitap şekli değişti- mUM>p

donanmanın tabyalanışını seçmeye çalışıyor, bu arada benimle -Adalar denizini Venedik'ten kurtarmak lazımdır ^ ...
la! Yoksa M ısır hâzinesini korumaya, emniyetle İ s t a n b u l
de sohbet ediyordu.
"Neden geldin?" tırmaya yirm i kadırga ile bir Salih Reis yetip artardı"

"Yardım etmeye elbette!” -Venedik yanında Portugal. M alta v e Ceneviz de var. Tabii
hepsinin üstünde Kral Karlos ve kızıl ceketlileri. İspanyadaki
T
•Papa III. Paolo bütün Akdeniz devletlerini bir araya getirip söylentilere göre Akdeniz'de bugüne kadar görülmüş en büyük
seni Akdeniz'den kovmak isterken ben öyle dursa m ıydım ?” donanına imiş!"

"Burada bulunmamız papanın hayaline ulaşm ası için değil “ Doğrudur, eğer bir yerlerden daha yardıma gemiler gelme­
Sidi Can. Akdeniz'de Allah'ın adını yaym ak ve Ronıa Germen se üç gündür savaştıklarımızın sayısı yüz kırk pare yelkenli kal­

İmparatorluğunun bozgunculuklarına bir son verm ek." yon, yüz altmış sekiz kadırga ve elli iki nakliye gemisiyle toplam

"Papa da sizin gibi düşünüyor efendimiz, o da Akdeniz'i Sul­ 27ü parelik bir donanmadır. İçinde de elli beş bin kadar asker
olduğunu öğrendik. Arada dolaşan işkampaviye. karakulak, ka-
tan Süleyman'ın ve OsmanlI Devleti'ııin bozmasına müsaade et­
raka ve sandalları hiç hesaba alma, iblisin birde hastane kalyo­
meyeceğini söylüyor. Krallara mektup yazıp kutsal İlaçlı ittifakı
istemesinin sebebi Korlü adasını kuşatmanız değil, Türkleri bu nu getirdiğini iriliyor musun?”
D ürbününü gözünden çekip yanındaki yaverlerine emirler
sulardan la Orta Asya'ya göndermeyi istemek."
yağdırdı Sis tamamen dağılmıştı ama rüzgâr hâlâ Doria nın
Mısırdan sultan hazretlerine her yıl gönderilen vergiler ile
hazînelere el koyması için Girit'e şu donanm ayı gönderm esi de lıiııe esiyordu. Klbette onun da her şeye bir çözümü
bundandır, zahir." rada fark ettim. Eski Hızır Reis gitmiş, yerine lll,1^d'1

^ ®arseh>na limanına bakan M ontjuic kalesinde bir D erya H ayreddin Paşa gelmişti. Evve'“ d ben ulaş-
« m donanma amiralinin Andrea Doria olduğunu duy- ben bulunur, bir emir verdiği zaman o ^ ^ olsa em-

hfaterin* ^ayredd' n Paşa adını anm amıştı. Eski rekabet


tırırdım. Şim di kâtipleri ayn. y a v e r l e r i ; . ıcvendter.
n' ° “ 8u,lu blr anda m e ra k ettim Çünkü bu s a v a ş ın rinde altm ışa yakın reis ve subaşı var

331
330
h a r a ç la r , hamlacılar, kalyoncular. Yüz y|rmi
.• K a r t a lla r ve akbabalar arasında bir şahl
.kUyed'er. ^ aşk||1 asker... Kaptan-ı D erya demek
“ B a k m a ş a h in d e d iğ im e Sidi Can, bülbül bf',1
■ kadırga ve Yine de sayısal üstünlük Do.
ateş iç in d e ııe işi var bülbülün?' " ' Vlhl W »
tek başma deniz Preveze'de ezeli rekabeti sonlandır,,,
riadaydı Sanki bu s e ^ ^ ^ Karlos a teslim e azimli gö- ■ E fe n d im i/ , s iz e b ir h ik â y e anlatayım tnı*
••Taııı zam anıdır y a !"
öyle gitmeye Ha^ n| k(|eniz.in en ün)ü kaptanları General de
rûnüyordu i steı V|cenz() Kapello ve A lessandro Con- -Küçükken babam anlatmıştı. Nemrut Hazretl

Gonzaga. Mareo(,r" " ( olla hizmet ediyorlar, gemi- bağlatıp m eydanda büyük ateşler yaktırmış. Yanın, v i T !

dalmiero da paPa" " ’ |armda Şeydi. Salih. Cafer. Sinan ve yarak ateşler. Sonra bir mancınık ile İbrahim'i ateşe
,ar İbrahim havad a ateşe doğru giderken yanında serçe W »
S İm ist'd n o ld u Ju n u ö ğ ren m iştim am a yin e d e D oria üstün
I,ir k u ş b e lir m iş . O na yetişmek için neles nelese kanat çırpıyor-
görünüyordu. Cevap vermeyeceğini, planın, açıklam ayacağın,
muş. İbrahim . 'Ne yapmaya Çalışıyorsun?’ diye sormuş. Kuş.
biliyordum ama sormadan da edemedim:
•Sana yard ım a geldim, varsa bir isteğin derhal yapayım.'demiş.
■Nasıl başa çıkacaksınız efendim?
O zaman İb rahim Sen, şu cirminle bana nasıl yardım edebilir­
■işte sen geldin ya! Şahin gibi bir kalyon d a getirm işsin!'
sin k i 1 D erhal uzaklaş yanımdan, bari yanma, kendini kurtar!'
Güldü. Sonra yine emirler yağ­
deyince kuşcagız, 'l'.vct belki sana yardım edemem, ama senin­
dırdı. Hangi gemiler nerede dursun,
le yanarını, değil mi ki ben de senin inandığın gibi inanıyorum,
rüzgârı pupadan mı pruvadan mı al­
bari salım ız belli olsun!' demiş."
sınlar. cengâverler nasıl davransın,
Hızır Reis etkilenm işti. Bir an dürbünü gözünden çekti, uzun
hemen her şeyi bulunduğu sancak
uzun yüzüm e baktı, yaptığı şakaya pişm an lık gösterip konuyu
gemisinden yönetip yönlendiriyordu. Her an değişen şartlara
dağıtmak istedi:
göre hesaplar yapması, kararlar verm esi gerektiğinin bilincin­
"So n ra ne olm uş kuşa?"
deydi. Preveze sahiline asker çıkarıp ta b ya ku rd urtm ası da
"İbrahim ile beraber ateşe d ü ş m ü ş le r. Allah o kuşun
böyle bir planın gereğiydi. Doria'nın askerlerini karad a imha
na düştüğü kızıl ateşi kızıl g ü lis ta n a dön dü rm üş. üülle Ş
etmekti niyeti. Ama önce onu buna m ecbur b ırakm ası lazımdı.
onun için kırm ızı açarmış ve o kuş bülbül İmiş elendi'
Ben işte tanı da bu amacına yardımcı olabilirdim . D oria'ıım ge­
H a y r e d d i n P a ş a b o y n u m a s a r ıld ı. GÖ2Ünd* ^
milerini kontrolden çıkartıp karada savaş kararı alınasım sağla-
ayrıldığı günkü gibi bir damla yaş vardı. Ses m ^
)t İrdim. Bunu önermek için Hızır Reis'in az e vv e lk i şakasını
urdum Benim kalyonumu küçümsemişti; ben de kendime dum: . ü n , elendim, bülbül de-
güvenimi açıkladım: “ B en de size yardım için kuşlar getirt ^ ^ nlücah,d,ın

8*1. am a tariakuşiarı. Hem de üç yüz tan

332
B u n la rın yakalanmaları çok zordur. efendlmiz; ne.
dlklar.nda lo rsala r artık vardiyanlan duymaz olacak, pasapa-
K‘n K^r'dar geciktin, sanıyorsunuz?"
rolaııın sesini tanım ayacak, Doria nın bütün gemileri farktı bı,
r l Î Ş ia r la ne iÇln.lZ olur S id iC a n !"
komutla hareket edecek v e değiştirilen her komut bir öncekiyle
Z L DoriaV yenemezsek gece uçuralım , yarın ne işe
çatışıp lo rsa la r itaat edecekleri seslerden hangisinin silistre-
va,allıkların, görürsünüz efendim! Yeter ki gece İrana bir ateş
(tPi, hangisinin tarlakuşundan geldiğini anlayamayacaklar."
kayığı verin." “ Akşam a ateş kayığı hazır, ama bu kadırga dalaşının arasına
"Aleş kayığı ha?’ seni göndereınenı. başkası gitsin."
■Efendimiz, farla kuşları geceleri az gorur v e ço k uçamazlar.
Bu gece bir aleş kayığıyla Doria'nın d onanm asına kadar gidip JL
orada hepsini serbest bırakacağım."
Akşam ateş kayığı geri dönmedi. Sekiz levend orada şehit
"Sonra?"
olmuştu. B ö y le c e daha savaş başlamadan kadırga dalaşının al­
"Tarlakıışu çok güzel ses taklit eder efendimiz. Özellikle de
tıncı giinüııde şehit sayısı doksan altıya yükseldi. 0 gece iki
ıslık sesini "
saat kadar uyuduk. Gün ışırken bütün gemilerin fenerleri yanı­
*!?.*
yor ve sahild eki yeniçerilerin ateşleri etralında cenk türküleri
"Şu duyduğunuz silistre sesleri var ya efendim , hani şu tiz
sesler?" duyuluyordu. Güneş dogmasına yakın yedi hafız aşırlar ve tem­
citler okudular. İşlerinden birini bulup her gece böyle mi yap
"Vardiyalıların düdüklerinden mi b ah se d iyo rsu n ?"
tıklarım sordum , “ Hayır," dedi. “ Kaptan-ı derya Hayreddin Paşa
tursalar ve cenkçilerin o sese göre d avran d ıkla rın ı, kürek
hazretleri bıı gece emretti!" O zaman anladım ki bugün Doria ile
çeker, durur, oturur, kalkarken hep o sesle yö n etild ikle rin i bi­
lirsiniz elendim" hesaplarını göreceklerdi. İnsanlık hafızası ya Hayreddin Paşa
İÇ İn -I C e n ı a z i y e l e v v e l 9'15 C u m a r t e s i, v e y a A n d re a Doria için 28
Bilirim, bizim vardiyalıların her kürek çe k iş le Yeeek-di-rAI-
Septieınbre 1538 el Sabado diye bir zafer tarihi kaydedecekti.
alı VtTk-di-r Allaaaalı' veya Hu-daaa Hakk, Hu-daaa Hakk'
dedikleri gibi " Ama Şim dilik kaderin hangisine güleceği belli değildi.
Sancak gemisinde. Hızır Reis'in kamarasında kandiller yan
«nııı^'vnT K*‘" ,llerlm1v de bvr bir kesik v ey a uzun düdük se- yordu İzin isteyip yanm a vardım. Ateş kayığının geri gelmeyi*
dlkk-n s,..! 1 %ardlr efen d im iz. Ve forsaların ilk ögren- "V üzülmüştü. Girdiğim i görünce yerinden doğruldu.
*ey bu komutlardır *
“ B ir rüya gördüm Sidi Can!"

g e ı"
"H ayırd ır inşallah efendimiz!' nusret
kolay Kuşia, <|u ? J n " ' iîemilerine kondurduk mu geriş'
■'Allahım. İslam 'ı kâfirler üzerine uvvt ye yaslayı-
u *n silistre seslerini taklit etm eye başla-
ıhsan eyle!' d iye tazarru ve niyaz edip başım g
ieti'n", hürmetine girince işler değişm,,,, an
ılvku ile uyanıklık arasındaydı. Şu gördüğün limanın
ınakal„ kaygılar, arada rekabeti doğurmuştu s T ,f
vermişi1"1, y karaya ufacık ufacık serdin balıkları ç,k.
kendisini kaptan-, deryalığa layık gören kim bili t
ya" ken,r’ndd
a; da iki tane karn, yarık balık vardı. Ben onlar,
devletin paşazade vazife yapıyordu? **v«
r l ^ ı n , sırada al küheylana binmiş alperenlerden bin.
-Size muhalefet mi ederler?"
T a «m vamma geldi, atın başını çekip durdu. B ir peşteına|
■■Muhalefet değilse de tedbirsiz iş görmeye ye|,e„,r ar
a ° U f a c ı k balığı elime verip. 'Al bunu H ayreddin. şevke,|u
manla küçük dalaşlara girerler. On dört askersiz firkateyierÜ'
^ İ l " a P e p e y l e , 'd e d i. S o n r a ç ık a r ıp e,im e bir
gu, Reis i gönderdiğim vakit niçinini sordular. GerektlM
küçük kâğıt tutuşturdu ve kayboldu. Kağıdı açıp baktım. Ye-
dir!' dedim.
Şii mürekkep İle. 'Nusrun m in A lla lıi v e fe th im k a rîh v e beşşiril
"Hayalet gemiler?”
,mi minin yazılmıştı. Bunun bir ayet olduğunu bilir inisin Sidi?..
•Evet hayalet gemiler, üç mil ötedeki sığ suların kumlarında.
•(Ey M uham m edi m ü m inleri m ü jd e le k i A lk ili Kırı b ir ya r d ım ve
İskandiller bizi yanıltmadı ve hayalet gemiler suyu suyuna de­
yakın bir lelih vardır, ' demeye gelir. Rüyadan uyan ır uyanmaz
mirlemiş ihtiyat birliklerimiz oldu... Her birinde ziftlenmiş lıçe
şükürler edip sultanımın bize verdiği kutlu sancağım ı istettim.
larda bol m iktarda barut ve mühimmat mevcut. Kaçacak kâfir
Sonra da hattat ile terzimizi çağırdım."
gemilerini de toplamak lazım değil mi? Lâkin reislerin hepsine
"Gemi İmamlarından birini çağırmadınız mı efendim ?"
bütün bunları söyleyemezdim. Turgut'un on dört gemiden yal­
“Çağırmadım, çünkü rüyayı kendim tab ir ettim. İnşallah ol
nızca ikisiyle döndüğünü görünce aralarında dedikodular üret­
ufacık balıklar kâfir donanmasının firkateleri ve sandalları ola­
mişler. Sonra d a beş altısı karaya çıkıp düşman donanmasına
caktı Erzak ve ganimetlerle İslam askerinin çok doyum olacağı­
bakarak gözüpeklik etmişler, erken hücum etmemiz için askeri
nı düşündüm. Karnı yarık balıklar ise kâfirlerin kadırgalarıydı.
bölmüşler. H er yerd e karakulak eksik olmaz derler, birileri de
Hepsi Sultan Süleyman’a peşkeş olacaklar. Kâğıttaki fetih ayeti
bunu bana yetiştirdiler. Yüzlerine vurmadım, ama divan top­
de Allahın yardımı. Peygamberin mucizesi, enbiyanın himme­
layıp müzakereye başladık. Nezaketle, 'Oğullar, gaziler! Müşa­
tiyle mansur ve muzaffer olmamıza işarettir."
vere. Peygam ber in sünnetidir. Ve akıl akıldan üstündür. Her
kı ama tedbirleriniz de tabirlerinize göre m idir efendi­
miz? ° kinıiıı gönlünde, derya işlerine dair bir tedbir varsa, söylesin.
Bazı yo ld aşlar bizim hakkımızda. Paşa kendi tedbir eylemez
mltıiedhi 1
lu,l>lr,erim bu tabirime göredir. Gelgelelim reisleri- tedbir edenin dahi sözünü dinlemez, demişsiniz. Hâşâ, y

C ! i Î lnd'!,Û Phelerln,V ard 'r." <la olan söze muhalefet etmem, isterse bir çocuk si y
sert davrands ^ 5"1netmek hususunda ne kadar tatlı ne kı söyleyeceksiniz, şimdi söyleyin, dia kı dedıko u
“ ytr’deonun b îr't)d,>,>rdum B >ı söylediğine şaşırmıştım- Ce- Katarda d eve bir öter. Nizam ve intizamı bozaca ış
hlt kim». s,)/ClI * 'klielen hiç kim seye rastlamamıştın1,
maz,’ dedim .”
Un ûs,öne söz söyleyem ezdi. OsmanlI DeV'

336
,„ız efendimiz, haddini bilmeyene haddini bil-
''^ JL ü z e kaftan giydirmek ka<lar<l,r.”

d “ onların kaftan giymeleri bize uç kadırga ile beş yÜ2


vnenatlad, Dün hezimet günümüzdü.-
Bugü" de zafer gününüz olur inşallah efendimiz, gönlünü.
cen tutunuz.
-inşallah Sidi Can. Çünkü tan yeri ağardığında artık ihtilaflar
bilecek hepsi benim sözümü dinleyecekler, yemin verdirdim."
Barbaros Hayreddin Paşa rakibini o gün yenmeyi kalas,na
koymuş, bütün hesaplarını ona göre yapmıştı. Düşmanını Pre-
veze'de gömmek niyetindeydi. Bu yüzden karaya asker çıkarıp
labya kurdurmuşlu. Doria'nın onu yenebilmek için gemilerin­
deki askeri karaya dökmesi kaçınılmaz olacaktı. Bu durumda
Hayreddin Paşa askerden boşalan gemileri kümeleme bal­
yemez ateşine tutup asker ile donanmanın arasım kesecekti.
Böylece hem donanma hem de asker topluca imha edilecek,
Bir zamanlar Antonius'un Kleopatra ile utanç dolu kaçışını
kesin zaler olacaktı. Elbette Doria’nın da buna göre bir hesabı
gören l’reveze yamaçları, k e s ta n e karası kuzey fırtınasına gebe
olmalıydı. Kim bilir o ne tuzaklar hazırlıyordu. Bunca yıl sonra,
parlak bir sabaha merhaba desin diye güneş, kör boğazdanya­
ikisinin birbirinden ayrı düşündüklerini, birbirlerinin planları­
vaş yavaş başını çıkardı. Doria ile Hızır’dan birinin zaferini gör­
nı kestiremeyeceklerini zannetmiyordum. Birbirlerinin o kadar
mekti amacı. P r e v e z e s u la rın d a k i Müslüman olsun,
her asker,
çok manevralarını görmüşlerdi ki... Birisi kutup yıldızına bak-
Hıristiyan olsun, akşam zafer naraları atmak üzere uyanmıştı.
sa. diğeri ayın ışığını arar, birisi bir ada alsa, diğeri karşılığını
Her ik i t a r a f ı n g e m ile r in d e k i hareketlilik bunu gösteriyordu.
ondan büyüğüyle verirdi. İşte oğullarını da bu savaşa getirmiş*
Rüzgâr D o r ia 'd a n y a n a y d ı ve Ayamavra adası önlerindeki do­
erdi. Birbiriyle arkadaş olan oğullarını... Her iki donanmanın
n a n m a d a h a r e k e t l ilik görünüyordu. Kadırgaların kürekleri şa-
göbeğinde oğullar çarpışacaktı ve korkarım ki bu rekabet
h in k a n a d ı g ib i in ip kalkmaya ve Akdeniz’in kekremsi suyunu
hT ' 1" ' SOnr* ofiull,1ra da aktarılacaktı. Tabii eğer Doria.
k ö p ü k le r ıd ir m e y e başladığında Hayreddin Paşanın reislerine j
Mir alıp Ispanya kralına verdiği sözü tutamazsa.
y a ln ız c a , "Giin bugündür, hazır olun!” diye mırıldanarak görev­

i n i n başına yolladığını gördüm. Yarım saat kadar yalnızca


Horia’nın gelişini seyretti, rüzgârı dinledi, rüzgârgülünün^*^
rvırla kalyonlarını ortaya almtş, yelkenleri fora etmiş,
(ıyor. bil sonraki kırbaç darbesinin saniye|ik gecik
n,Ölfl" L n ı o n a göre düzenlemiş, süzülerek ilerliyordu,
kadırgaların ^ Roma|ı|ar zamanında bil.- Akdeniz'in bu denli güçleriyle küreklere asılıyorlardı.Küreklerini çektikleri k Î T
veya çektiriler. kalyon veya kalyetalar atmaca olmuş bir av
? T 4ri,yblrdon«.m.yt görmediğini düşündüm, ikmal gemil,.
koşacaklar, yoksa alıcı kuşlar,,, önünde besili güvercinlere " l
' 'hariç tutarsak van yana ve arka
arkaya dizilmiş iki yüz pare
dönecekler, onların gücüne bağlıydı.
' drenlerin tüylerini diken diken etmeye yetiyordu.
Doria'm n gelişini seyrederken rotasını Preveze'ye çevirmiş
Tşte zincirlerin şakırdayacağı, çığlıkların ve haykır,şiar,n
bu ıstırap v e çığlık dolu haçlı kadırgalarınıngökyüzünden na-
birbirine karışacağı bir kovalamaca daha başlamak üzereydi,
sil göründüğünü hayal ettim. Bir martı olup yükseklere çıka-
forsaların ağzından çıkan farklı dillerdeki küfürler yahut dua-
bilseydim, herhald e her kürekte beşer forsadan iki yüz altmış
lara. turııa kanadı giden kadırgaların kürek fışırtıları ile silistre
kişinin aynı and a öne doğru eğilerek yaptıkları hamleden sonra
sesleri, her bir kadırga yahut çektlrldeki küreklerin denize da­
küreklerin bir an havada bir şahin kanadı gibi hareketsiz ka­
lış ve çıkışları esnasında ıskarmozlara sürtünerek çıkardıkları
lıp beklemesi ve forsaların serbest kalan ayaklarını güç almak
uğultu ve dalgaların tırmalayıcı vınlaması birbirleriyle boğuşu­
doğru ittirmelerindeki
üzere öııe d aya ya ra k bedenlerini geriye
yor. bunu vardiyalıların çıplak forsa bedenlerinde şaklattıkları
ahengi görebilir, forsaların nefes boşalttıkları anda küreklerin
kırbaçların tehditleri bastırıyordu. Azıcık acıma hissine sahip
kadife sesi çık ararak sulara gömülmesini, birkaç saniye sonra
olanlar, o anı yaşamış olsalar, ya küreklere beşerli sıra ile otur­
da kadırganın koca gövdesinin ileriye doğru kaymasını izleye­
tulmuş çıplak (orsaların özgürlük için yanıp tutuşan yürekleri
ile keıulinl küreğe mahkûm eden efendilerinin hırsları arasın-
bilir. belki m ucize eseri suda yüzen bir kuşun, seyre doyum
olmaz hareketlerine şahit olabilirdim. Ama bu bir savaştı ve
dakı dehşet verici tezattı görüpağlayabilirler ya da her bir kü­
seyir için değil can alm ak için gözler açılıyordu. Yine de düşün­
rek hamlasının ayrı bir yürekte tutuşturduğu hürriyet ateşiy-
meden edem edim ; acab a Akdeniz suyuna tadını veren şey. şu
l^ltnnablllrlerdl Akdeniz de bir kadırgayı kovalayan veya bir
acımasız v ard iyalıların elindeki kırbaçların, kürek mahkûmla­
*,ov* 1*n,5lnı gören çok insan tanıdım Ama bugün
rının sırtların d an sızdırdığı kan veya alınlardan dökülen terler
herhangi bir kadırgayı kovalarken v ey a kaçarken gi>
miydi? Belki de acım asızlığın kanı ile gayretin teri kadırgaların
"U saıuıuvl"1' ^ 5a,’il olan nisanlar bulıınduğu-
dışında bir ye rlerd e nıeza-meza karışıp Akdeniz e o tuzl
brbaçlaım r l,"^lln sınm gihi kavrulm uş sırtlara indirilen
veriyorlardı da biz bilmiyorduk, üelen kadırgalara bakın im-
ta oldukları ih ç İHrsa yazılanların ayla rd ır oturmak-
Dolap b eygirleri gibi gözleri bağlanmış şu forsalar bl e
•yaklanınn ağrısır bankın altına zincirle bağlanan
‘şleriııi başarm ış olm a heyecanıyla küreklere a s ıl>ora
Ifeçmiştir Zavallılar, başkalarının
biri seksen okka tartan devasa küreklerin tLI|,acl" ‘
*û bir güçle haykırarak nefeslerini boşal-
el|cr kadar, suya giren palalarına da hükme e
hasar gördüğü için lim ana çekilmiş. Rndülüslü mücahi
nd, kaldırılıp köpükler saçarak denize ritim le girip ç lkmas,nı
benimle b e rab er H ayred din Paşa'nm sancak gem isine v e r Z !
Z m a k yüzlerce bela ve sıkıntı arasında, bu forsalara bir he.
d Sonradan öğrendim , acem i mücahitlerimi himaye etmek ici
yecaıı veriyor olmalıydı. Gençliğimde. B illu re 'yi aram ak için bjr
bunu kendisi istem iş.
gemiye gönüllü lorsa yazıldığımda hissetm ediğim şeyleri şilndi
hisseder gibiydim. Birden, borçları yüzünden küreğe mahkûm B u s a v a ş t a b e n im vazifem Barbaros'un emirlerini işaret fla

olmuş fakir aıııa dürüst insanlar aklıma geldi. Gündüz güneş­ m a la r ı ile filo r e is le r in e bildirmekti. Her bir komutu o söyleye­

ten. gece soğuktan emin olmaya çalışan yah u t dış d ünyayı an­ cek ben ilg ili f l a m a l a r ı a r t a r d a toka ederek emirleri ilgili reisle­

cak güverte ve borda tahtalarının yarıkları ile küçük lombozlar­ rin k â t i p l e r i n e u l a ş t ı r a c a k t ı m . Varagele sisteminin düğümlerini

dan görebilen adamlar. Aile reisleri, babalar, kocalar, evlatlar. s a ğ la m la ş tır d ım , m a karalarını yağladım, halatları yedekledim

Bürümcük mintan veya don giyebilenler. çok zam an bakla ve ve c a n p a z a rı k u r u ld u ğ u n d a lazım olacak belli komutları ifade

somundan oluşan tayınlara razı olanlar, gün doğum u ile gün eden f la m a la r ı y a n ım a y ığ d ım . Nihayet her biri üç veya dört fla­

batınımda zincirlerinden ayrılıp güvertede kısa süreliğine do­ m a n ın d i z i l i ş i y l e i le i f a d e edilebilen komutlar: “66 hücum el!” ,
laşabildi yahut başkalarıyla yüksek sesle sohb et edebilenler. “ 28 y e l k e n d ö k ! " , " 9 3 i s k e l e alabanda!” , “ 17 çengel at!” “35 top

Şimdi hepsi tek sınıf olmuş, Papalık donanm asınd a küreklere a t e ş le !" . "71 s n ğ m d a k i n e ç a t ! " , “ 60 kaç!" vs.

asılıyorlardı Kim bilir şu gemilerde yalnızca kaçaru la ile duy­ her şey daha iyi seçilmeye baş­
Haçlı d on a n m ası yak laştık ça

u y a çalışan. bakla ve layın yanında arad a sıra d a tatlı yüzü landı. D onanm a te rtib in d e Venedikliler, İspanyollar, İtalyanlar,

«ören kaç masun. Akdeniz çocuğu vardı'.' Sırf azık masraf, yü- Portugal ve C e n e viz lile r ayrı ayrı filolar halindeydiler. Borda
7 „;n hMab" " '“ bar.an. küçük b o rç la r için yıllarca düzeninde üç saf olm uşlard ı ve en önde siper görevi yapacak
1 ><" te bırakan, bir kaçarula lapa için bir y ıl forsalık lıiz- kalyonlar üç filo h alind e ilerliyordu. Bunlar sırayla Giovanni
Doria. M alta ş ö v a ly e le ri ve Kaptan Gonzaga'mıı yöııetimindey-
z s z r az de8 iidı ç Q n k ü - A n | a d ™ ^ « « * .
biler. And rea D oria'm n am iral gemisi kadırgaların başında ikin­
delesi olarak " ,r. ! ' r,IS" U İa b ' r ö * s ü r l i l k v e ölüm k a lım müca-
ci kadem ede y e r alıyo rd u. Oğlu Giovanni de hemen yanında.
aıasınöakı'n.kjt,' a ' ° a" latl" n kİ 1)oria ile Hayreddin
°n u n a rk asınd a M a rco Grimaııi ve Vicenzo Kapello'nun kuman-
uğruna öld üklerini " " H ' ' " binlerce insan burada ne
<la ettiği ask er taşıyan gemiler vardı. En arkadaki nakliye ve
•’reveze'de ne ışı v ı"' " <IÛnyadan geçeceklerdi. Peki ama
nınyolu yalnı,. -. (. ' ' 1111 " ,saıl|arın? Ç o cuklarına rızık arama- lk"tal gemileri Alessaııdro Coııdalm iero yönetimindeydi. Hay-
r« ld iıı P aşa dünkü savaş meclisinde sanki bunları biliyormuş
Y*n- S ^ dU?
g ibi reislerine anlatmış ve gemilerini hilal şeklinde dizecekleri
dışta tutarsak o ,u kurmu* askerler ile te p e lere kaçmış
"I herkese bildirmiş. Şeydi Reis sol cenaha, Salih Reis de sağ
het ‘d»1 mutlak ölümü " ' ,S" lan İ1 «em üerinde nefes alıp veren
'ndaıı geçirmişti. Kalyonum geliŞ*e ' '-"aha kumanda edeceklerdi. Savaş başladığında kendi sancak

342
,-HM kuvvetleri ortada olacak v e yan ,o d a oğlu Hasan.
gemisi damı f yer a,acaktl. |î,ı savaşın itibarl.s, inak," olduklar,,,, gördüm Fetih suresini okuyorlardı
Caler. Si"an ve -‘ ' ^ okumaya basladıgnıda ( ezayır deki sancağım,,, g ö n d e ^ r T
ettim. Sancak bild iğim sancaktı ama artık üzerinde b e n im iT
— 8 emisinin bahçeiiğind e puntel|ere
görmediğim bir yazı okunuyordu. Fetih suresinden bir » w
etra(ı gözetlerken bana ortada seyred en beş gemiyi
"Sasrını m m M h ı h ı r e f e th im k a r ih v e b e ş ,ir il m ü m in in ' M e te
Îare.T.'.i Baktım. Bordasında k.zıl haç arm alar, bulunan bü-
o ayeti sa n ca ğ ın a gece gördüğü rüyadan sonra yazdırmış. Aye-
vûk gemiler.. Neredeyse hayranlık uya n d ıra cak ka d ar da asil
tin sonuna d a h ita b a m azhar olan İki Cihan Güneşinin adını ‘ve
ve süslü... "Malta şövalyeleri." dedi, d ürbünü gözüne götürür-
beşşiril mü m in in e (y a M u h a m m e d T diye ilave ettirmiş. Bana
ken. "hepsine yazık olacak." Kendini savaşın ru h u n a adam ış gi-
"Hattatı v e terziyi çağ ırd ım ," dediğinde dikkat etmemişim. Me­
biydi. Dikkatle rüzgârı dinliyor, arada bir rüzgârgülüııe bakıyor,
ğer yeşil san ca k kıvam ım bulmuş, hattat ve terzi marifetiyle
yelkenleri gözlüyor ve henüz bir em ir verm iyo rd u . D oria nın
başka tü rlü d alg a la n m a y a başlam ıştı. Kaptan-ı Derya nın san­
gemileri çeyrek saatlik mesafedeydiler. Biraz s o n ra to p menzi­
cak gem isinde, b ild ikle ri şu zaferlere alışkın sancağın yeni bir
line gireceklerdi. Şimdilik vardiyalılar hep "Yol v e r!" komutunu
yazıyla yü k seld iğ in i gören bütün levendler, pasaparolanın ila­
tekrarlıyorlardı ve silistre sesleri ritmik d e va n ı e d iyo rd u . Hızır
nına gerek ka lm ad an tekb ir getirm eye başladılar. Tam 122 gemi
Reis çok sakin görünüyordu. Beklediği bir ş e y v a r gib iyd i. Beni
aynı and a tekiri r s e sle riy le dolmuştu. Birkaç dakika boyunca
yanına çağırdı. Koşarak gittim. "Yaz. Sidi C an," d ed i, "d iv it, kâğıt
gittikçe yü k se le re k süren o sesin tüyler ürperten heyecanı al­
bul ve yaz." Köprüüslünden yazı takımını getirip o sö y led i ben
tında Hızır R eis gözlerind en yaşlar akarak dua ediyordu:
yazdım. Kur an dan kısa iki ayeti ikişer defa ya z d ım : "A lla h d ile r­
"Y ü ce ler y ü c e s i, azam et sahibi Rabbim!.. Musa'ya boyun
se rüzgâr, durdurur ve denizin üsliinde k a la k a lırla r (Şu ra , 33)."
eğdirdiğin d eniz gibi şu denizi de benim irademe boyun eğdir.
ve Ey iman edenler Allah m size olun nim etim h a tırla yın . Ila rıi
Süleym an'a itaat e ttird iğ in rüzgâr gibi şu esen yelleri de bana
ize onlular saldırmıştı da biz onlara karşı b ir rü z g âr ve sizin
itaat ettir. İb ra h im 'e se rin ve selamet kıldığın gibi düşman ate­
r T f ™ ' ordular8ûıdem iştik (Ahzab. 9 )." B itir in c e ayet- şini de bana se rin eyle. D avud'un emrine verdiğin demir gibi
Dediöiı U "" ISklle W sancak,an denize bırakm am ı söyledi. ?u gem ileri e m rim e ram eyle. Levendlerim i bizzat Sana ema­
net ed iyorum , o n la rı m uhafaza eyle. Senin düşmanlarındır diye
N û s tü n d T ig e n n 'ı'b e 'r - 1'' T yaZl1' kâSK' " ’ '>İrİnİ
r,n>düşmana d• " ÇUstünde ay°> anda yakıp dumanla- düşman ed ind iğ im kâfirlerin gözlerini ve kalplerini levendlerlm
buayetleri Hüse T ° sıradn -fenıi imamlarından ikisi k'irşısıııda kör eyle. Ha-Mim, Taha ve Yasin hakkı için... Habibln
Kiğı'ların külleri <ı >al<anmıdan y ü k s e k s e s le o k u m a k t a y d ıla r , ^luhanınu'd e v e rd iğ in m üjdeyi bize verip tarafından bir yaı
vardım Yedi tan» h '** saVruluP gitti T e k r a r k o ş u p y a n ın a d|m gönder, fethi bize yaklaştır. Ta ki şu denizlerde kıyamete
haliz levendin onu., ___ — kn-
onun çevresin d e oturm uş oku- kadar adın az am etle anılsın!.. Amin, ey yüceler yücesi, azam
sat>ibi Rab b im !.."
344

345
.
h frgün b a tın ım d a y a p tık la r ı tab ii ayin le r gibi durdukları yerde
Reis in duasına paralel olarak gittikçe yükselen
Kanatlarım a ç a ra k y a p ıy o rla rd ı.
"* ıherkesi ölüme koşmak için hazırlam aya y e tip art-
tekbir seslen _ y0zinu. sürd ükten sonra ‘ poria’nın g e m ile ri to p m enziline girdiklerinde rotaların­
m,ş„ Gözlerindeki yaş. P da tereddüt o k lu ğ u v e ne yap m ak istediklerindeki kararsızlık
hemen fark e d iliy o rd u . T o p m enziline giren Doria'nın gemile­
r B İ s m î h t raflnder Sidi: 'Cümle gem iler hazır ol! "
rinde bütün c e n k ç ile r, tiife n k çile r v e okçular artık levendleri
L a l a r , .oka ettiğim sırada levendler tekb ir ge tirm eye ara
bırakmış, g a b y a ç u b u ğ u n d a , m izana kösteğinde, babafingo
verdiler 0 arada bir sessizlik oldu. Sonra ortalığı kuş sesleri
toplamaya başladı. Tiz düdükleri andıran sesler. H erkes çev- marsipetinde. g ra n d i u cu n d a , v elh a sıl yelken donanımının her

resme bakınırken seslerin Haçlı donanm asından geldiğini fark paresinde, p ru v a v e b aş om uzlukta, gözcü çanaklığında veya

ellik. Akdeniz'de bulunmuş her levend. kâfir gem ilerindeki sancak g ö n d e rin d e k o m u tla r ve rm e y e devam eden tarlakuş-

sllistrc sesini tanırdı. Bizim gece saldığımız tarlakuşlarınd an larını a v la m a y a ç a lış ıy o r la r d ı. Elb e tte her kurşun, her ok, her

haberleri olmadığı Içiıı düşmanın bu kadar hızlı v e tekrarlı kılıç d arb esi g e m in in ak ş a m ın d a hasarlar açıyor, kendi gemi­

kumullar vermesinden önce korktular. Çünkü her b ir komut leriyle sa v a ş a n c e n k ç ile r e bakan D oria’nın tapası atıyordu.
neredeyse hiç aralıksız tekrar ediliyordu. Sanki b ütün forsalar Hayreddin P a ş a ra k ib in in d üştüğ ü hale kahkahalarla gülerken
vardiyan olmuş da silislrelere üflüyorlar. sanki b ütün kırbaçlar gözii hâlâ rüzg ârg ü iü n ü n h ızınd a v e yönündeydi. Erinde geçin­
susmuş da lorsalar kendileri gittikçe hız ed in iyo rlard ı. B u gidiş­ de rüzgârın d e ğ iş e ce ğ in i v e kendi lehine esm eye başlayacağını
le gözleri bağlı forsaların çatlaması içten b ile d eğildi. I.eveııd- umut e d iyo r v e b u n a in an ıyo rd u . Ö m rü boyunca rüyalarının
ler ise hiçbir savaşta donanmanın bu d erece ş id d etli hücum hepsinin doğ ru çık tığ ım b iliyord um . O ayetlerin kendisine rü­
emri vermediğini bildiklerinden. Doria’nın öfkesind en ürktüler. yada b ild irilm e sin i Hz. P e y g a m b e r’iıı yardım ı olarak algılıyor
Huır Reis İle göz göze geldik. Bana teşekkür e d er gibi bak- ve sanki gayb o rd u la rın ın gelm esini bekliyordu. Gerçekten de
Çunku haçlı donanmasındaki komutların ikizleştiğini, hatta birkaç dakika iç in d e g a yb o rd u la rı rüzgâr biçiminde geldiler ve
UlUn aynı anda verildiğini d uyabiliyorduk. V ardiyalılar birdenbire T ü rk g e m ile rin i harekete geçirdiler. İkinci emrini o
itibı lakı r " rı,ikvc* tarlakuşları öğrendikleri sesi olduğu v>ıkit verdi. G ö kte ku şlu k güneşi p arlıyord u:
J b u a u etmeye devam ediyor, forsalar, h am la cıla r v e cenk-
Bütün gem iler! Gazanız m üb arek olsun!”
Islık ça la ra k gelen gülle le rin uçurduğu bahçelikten, güver­
Ph d yo r «im h L i h? K ? y a n la r ' n S ' I İ S ‘ r e s e s l e r i n i a y , r m a y a
wlar hulıy, lnı v " r lrine benzeyen sesler ka rışın ca for­ t e n . şah n iş in le rd en kol v e b acakların savrulm aya başladığı
a y ı nu öncelevec'ki""' ‘Skeleyi mi’ sancağı mı: p ru v a veya and'- Tevend ler b ire r ikişer şehit düşüyordu. Gem iler birbirine
""• W de taklit etme ?aşırıyorlar‘1' Dahası, kuşlar yeni ° k mesafesinde y a k laşm ış, c e n k çile r her iki taraftan birbiri üze-
ey' Wbuk öğreniyor, bunu kendi aralarında
rine k ılıy o rla rd ı. H e r bir levend, heybetli bir öfkenin görünür

i l
0 v elve led e n itib a re n zam an nas.l akm.şt,, gün nasıl geçm,.
k tınmış haliydi ve ben o gün Haçlı gem ilerind e ilk kez z,rh Ve
(j fark.na v a ra m a d ık , güneşin son ış.klar. Barbaros'un sancak
c e v ş e n k u ş a n m ış askerler gördüm.
na işlenen a y e tin a ltın ib rişim lerind e kırılıp kaybolurken Preve-
İki saat S û re n çalışmaların sonunda gıtgıde m esafeler da.
ze açıklarınd a s e v in ç ile hüzün, kahkaha ile gözyaş, gündüz ile
rald , g e m ile rd e n çengeller atılm aya ve ad am lar b irb iri üzeri­
ne s a lın ıp uçmaya başladılar. Denizin üzeri tam bir cehennem gecegibi b irb irin d e n ayrışm ak üzereydi. Hafızlar yedinci hatmi

g ib iy d i V an an ateşler, güm bürtüyle p atla yan v e ikiye ayrılan de tam am lad ıkları s ıra d a artık zafer kesinleşmiş, denizin üzeri

gem iler, çığlıklar, küfürler... O sırad a bir ş e y old u v e bir anda yanmaya d e va m e d en kalyonlar, batmak üzere yatmış kadırga­

bütün Müslüman gemilerden kelime-i te vh it yü k selm ey e baş. lar, p arçalanm ış gem ile rd e n arta kalmış parçalarla dolmuştu.
lad ı L e v e n d le r hocaların tekrarıyla co şm uşlar, b ir ahenk ile Karıntıdan k u rtu lam a d ığ ı için orsaya kaçıp akıntı payında kara­
h a y k ırıy o r, Allah'ın adını, kılıçların h e r h a m le sin d e bir uğul­ ya oturm uş h a ç lı g e m ile ri ise takip toplarıyla yakayı ele vermiş­
tu h a lin e g e t irip gök kubbeye yükseltiyor, s o n ra can veriyor, lerdi. Elb e tte h a y a le t gem ilerin topladığı kadırgalar, kalyonlar...
candan geçiyorlardı. Top ve arkebüzlerin g ü m b ü rtü sü : kılıç ve Ve bir de d eniz ü s tü n d e yan m ak ta olan gemilere tutunmaya ça­
h a n ç e r le r in çakıntısı veya zincir ile c e v ş e n le rin ş ak ırtısı duyul­ lışan ask erle r v e y a r a lıla r ile başıboş yüzen kimsesiz cesetler...
m az o lm u ş, tek bir ağızdan tek bir ses te k b ir g e tirm e y e başla­ Doria k a çm ay a b a ş la d ığ ın d a karanlık çöküyordu ve fenerlerini
m ıştı. Yorulmadan, korkmadan, coşarak, ö le re k v e ölürken gök yakmadan g itm işti. B u . Akd eniz'in Osmanlı hâkimiyetine girdi­
k u b b e y i ç ın la t a r a k ...
ğini gösteren b ir iş are tti. O akşam , Veııedik'in Akdeniz’deki pek

çok kale v e ad ası, kend iliğ in d e n O sm anlı egemenliğine geçmiş

oluyordu. S a v a ş ta z m in a tı o la ra k istenecek altınlara ise Grand


m Seigneur S u lta n S ü le y m a n k a rar verecekti.

Sevinç çığ lık la rı v e ş ü k ü r dualarının, mevcut sayım ları ve


kaY'P te d a rik le rin in , şe h it d efinleri v e gazi tedavilerinin, gemi
tamir v e ikm al ö n le m le rin in , velhasıl her zaferin sonundaki
koŞturm acanın bittiği gün p ad işahın kapıctbaşısı, Boğdan ın
felhl H ab eriyle geld i. H a yre d d in Paşa sevinç üstüne sevinçtir
b e i reveze lim a n ın d a h erkesin katılacağı bir şölen tertiple

âP |cıb aşın ııı g e tird iğ i n am eyi okuttu:


o Av lalamHayreddin Paşa!, »aryaHazanmübarekol.
san Kış mevsimi yakındır. Can, ayakayakAs,umaye
0 akşam v e d iğ e r ak şam lard a b u k o n u y u h iç a çam ad ım
0 ftlM .'.r«lo n a n ,n a y. İs ta n b u l’a çağ ırm ış olm aa. gaziler Û2(, Kimseden b ir ş e y iste m e yi old um o la s ı b ece re m e m iş tim . Bu
r,„d e bir muide etkisi yaptı. H e r k e s e sirle rin d e n ikisini bag,ş|a. sefer belki b a ş a rırım d iy e yutkund um d u rd u m . 0 ise b an a hep
dı H ayreddin Reis o akşam h em en herkesin eğle n ce sin e ortak Billure'yi so rd u , h iç G ır n a ta 'y ı sorm adı. B u n u b ile re k ya p tığ ım
oldu sık sık D o h a'd an b ah s ed erek . “ Nasıl d a fen erle rin i yakma- sanmıyordum; belki d e İsta n b u l'a g id e c e k o lm a n ın . C em a ym a
d.,n kaçtı am a!’ d iy e göb cjü ııl hoplata hop lata kah kah a lar attı. Hatun u öz lem iş b u lu n m a sın ın h e y e c a n ıy la b ö y le d a v ra n m ış tı.
Evet, galip ((elmiş, ezeli ra k ib in e iliz çö ktü rm ü ş, İsp anya d a n Yalnız ved a la ş tığ ım ız gün tıpkı Cezayir d e n a y rıld ığ ım ız günkü
Kanca Oruç'un İntikam ını almıştı. Bunu. "S id i, b ilir misin, Ce­
gibi bir s an d ık a ltın v e r ip te şe kk ü r etm iş. “ B u n la r G ır n a ta E m ir ­
zayir'i kaybettiğimde k ed e rim d en b ü tü n le ve n d le rin ıin önünde liği iç in ..." d em işti.
gömleğimi yırtm ış, ken dim d en utanm ıştım , bugün d e D oria'nın
M ü c a h itle rim İb iz a a ç ık la rın a gelesiye k a d a r ta m d ö r t gün
gömleğini yırtm a gıınü." d e y iş in d e n anladım . B u n d a n b öyle adı
boyunca k a ra la rın g ö rü n m e d iğ i sulard a z afe r h e y e c a n ıy la eğ­
tuzlu sularda sıradan b ir ra k ip olarak değil, b ü yü k bir kahra­
lendiler. g ü lü p o y n a d ıla r. B a z ıla rı bana g ö s te r m e d e n k ıç gü­
man olarak anılacak. B a r b a Rossa d e n ilin c e k ıy a m e te kadar
vertesinde v e sin tin e d e , zaferi şarap ile k u t la y ıp s a rh o ş b ile
Akdeniz titreyecekti.
oldular. G e c e d e n iz in ü z e rin i zifiri karanlık ö rttü ğ ü n d e , d alg a ­
ların kadife se s in e k a rış a n rüzg ârın sesi, y e lk e n le r in ç ırp ın ış ın a
karşılık vere n n arala r, s a n tu r v e b etidir n a ğ m e le r in e e ş lik e d en
Zafer akşam ında h erkes e ğ le n ir k e n hüzü n le n e n yalnızca
türküler k u la k la rım ız d a ç ın la y ıp durdu. S ö y le n e n le r h e p n e ş e li
ben İdini Mücahitlerimle su re ta eğlenm eye d e v a n ı ediyordum
ve hasret kokan tü rk ü le rd i:
ama aslında İçini burkuluyordu. H ız ır R e is isle d iğ in i almıştı.
ya ben. ben isled iğim i a la b ile c e k in iy d im '.’ B u r a y a gelir-
B ir gem im iz n a rd ır te lli v a ra k lı
en „ „ a yardım etm ek v e s o n ra d a o n d a n G ır n a t a E m ir liğ i için
Yelkeni k ırın ız ı y e ş il d ire k li
İm m i n ,y rt,m ' p a d iş a h ın f e r m a n ı o k u n m u ş tu ,
M ü ca h itle r H e la a s la n y ü re k li
ması ı r , Z a l " n * * * dU- Bah ar< ,a , e k r a r A k d e n iz 'e açıl-
M evtam n a sip e lsin b ize k a ra y ı
yapmam M İ " ,,'S ' v e End ülüslülerle y a p a m a d ığ ım şeyi
E v v e ld e n k a ra y ı so n ra s ıla y ı
,,R İ1 " " İS ' e b “
“ aba nasıl k a r n im i **** mÖca*1‘t y ' “U 'r mi>" deseın
B ü tü n y o l c u l u k b o y u n c a o n la r ın zihnini meşgul eden düşün-
nuştım de 0 b u n , '" ' B*'n b<*,£ln o r d u m u a lıp o n a y a r d ım a gel-
1G e r le b e n im z ih n im d e k ile r in fa r k lı olduğunu anladığım halde,
ordusunu alıp bana ya rd ım a gelir miydi'.’
d in le d ig im e z g in in d e v a m ı n ı b e n içim d e n kahram an lık türküsü-
350
^ « t ü r ü y o r , benimle birlikte m ücahitlerim in de a ynı ha. ki de maya tü k e n d i." d edim içimden. Bu ruhsuz kalabalıktan bir
masl'heyeca»; duymalar,,,, ister gibi m ırıldanıyordum : or(,u kurma ihtim alim olm adığım anlıyordum. Sindirilmiş itilip
kakılmaktan kim liksizleşm eye başlamış, fakirlikten altın derdi-

G ır n a ta önünde nar idi bağlın „ e düşmüş üç yüz. ad am d an ne çıkardı. Üstelik bazıları da yaşi,

Endülüs yanlım da görünür dağlın ve heyecansız. A nlam ıştım , Müdeccenlerin çekecekleri daha
iyindi■m a z lu m la r durmadan ağ lar çok çile vardı. B u n u gö rem eyişlerine acıdım. Çilelerin demlen­
Maniam ııasip elsin bize d evleti mesi. şikâyet m akam ınd a naz ehli olanların dillendirecekleri za­
Em elden devleti sonra nim eti mana kadar b ekletilm esi gerektiğine karar verdim. Kalyondan
evlerine dağ ılırken h ep si b irer mücahit gibi değil, korsan gemi­

Nafile... Dünyalarımız ayrışm ış gibiydi. M alağ a tepeleri gö­ leriyle sefere katılm ış forsa v e y a ham lacılar gibiydi. Ellerinde
ründüğü sırada içlerinden beş kişilik bir heyet yan ım a gelip ganimet m alları v e ço cu k la rın a götürecekleri umutlar. Onlara
ganimetin ve Hayreddin Paşa'nın verdiği a ltın la rd a n paylarına hiç gücenm edim . H e p siy le heialleştim , altınlarını dağıttım, ev­
düşenlerin dağıtılmasını istediler. S ö y le d ikle rin e göre hepsinin lerine yollad ım . G ün inm ek üzereydi ve ertesi gün birinci teşri­
ortak arzusu buymuş. Hayreddin P aşa 'n ın verd iğ i altınların nin son günüydü. H isa ra b ir gece erken gitsem ne çıkar deyip
ganimet olmadığını. Gırnata Emirliği için h arcanacağ ını söyle­ yine dilenci k ıy afetlerim e büründüm . Yokuşu tırmanırken göz­
dim Buna itiraz etmediler ama sevinm ed iler de. İşte ne yaptı­ lerimden akan ya ş la r aya klarım ın üzerine, bağrıma dökülüyor­
ğımı o anda sorgulamaya başladım. B en A kd eniz'in batısından du. Hava avazdı v e ben ağlam am ı durduramıyordum. Neye ağlı­
doğusuna milli bir ülkü ııgrıma gelm iştim am a o n la r ganimet yordum. niçin ağ lıyo rd u m , bilm iyordum ; yalnızca ağlıyordum.
İstiyorlardı. Ben Billure'yi gücendirm ek atlına bu d a v a ya baş Ağlayacak o ka d ar ço k d erd im vardı ki. hangi damlanın hangisi
koymuştum, unlarsa karılarını, ço cu kla rın ı özlediklerinden için aktığını b ile kestireıııiyord um . Uğruna yıllarımı harcadı­
bahsediyorlardı. Ben ganimetin her pulu için b ir ih tiy acın gide­ ğım Gırnata nın artık tükenm iş bir hayale dönüşmesine mi; bu
rilmesini planlıyordum, onlar ço cuklarına a lac ak ları hediyeleri hayal uğruna ç e yre k yü z yıld ır içim de sakladığım aşka sadakat
düşünüyorlardı Ben kuracağımız em irliğin M ü slü m a n ları İber ğösterem eyişiıne mi, B illu re ’nin kapısından hep geri çevrilişi­
t . mdan ve Endülüs'ten kazımak iste ye n le re karşı bir me mi: intikam h issiyle öldürdüğüm yirm i adam yüzünden Kral
e olmasını planlıyordum, onlar yaşad ık ları sefil hayata rıza Karlos'uıı M ü slü m a n la ra ettiği eziyetlere mi. babamdan miras
^ ' Ben milletim adına cllıat istiyo rd um , onlar sar- kalan e m irliğim in gereğini yapanıayışım a mı, yaşını ilerlediği
bir alav davanın sam im iye tin e inanmayan halde bir y u v a k u ra m ayışııııa mı, hangisine ağlıyordum, hiç
lir. nas.û m ' ' atl'n* mûca,’il bile denilse- n asıl yo l yürüyebi- bilem iyordum . A ğlıyo rd um . Yaşlar gözlerimden boşanırcasına,
benüzvaldı Wİ, llllir(lim? Anladım ki G ırn a ta yı ihya İÇİ" 'Çimden ço ş u p gelen ırm ak lar çag larcasıııa ağlıyordum. Ne za-
menılştir veya çok geç kalınm ıştır. O anda. "Bel­ n|an ad ım larım ın hızlandığının ve koşm aya ne zaıııaıı başladı-

352
»ın),n farkında değildim ama hisara geldiğim de nefes nefese Vç vordı> a,na ne de<hsîımı be” de d a y a m ıy o rd u m . Üzerimden
kın ter içinde ağlıyordum. Diyar-ı Kalb in taşın, kald,rd,m . içinç , rkıI, kanadın kalk,,, kuş misali y ü k se ld iğ in i h isseder g,hi
girdim Terim kurumuştu ve iliklerim d onuyord u. B il|Ure nin duın. B e d e n im d e bir hafiflik vardı. K en dim i k urtulm uş, arınmış '
kumların, avuçladım. Kar dinmişti v e gökte yıld ız la r par|lyor. hissediyordum E lle rim sanki yirm i c a n a kıyan eller değildi
du Usturlaba gerek kalmayacak kadar yak ın ,m d a yd ıla r üste­ pogruldum. Diyar-ı K a lb in taşın, kapattım. Kapıya yöneldim
lik, ömrümün her dakikasını yeniden y a ş ıy o r gibiydim . Mutlu
çocukluğum, suskun okul yıllarım . B illu re . vatanım , Akdeniz, i
dostum Hayreddin Paşa, öldürdüğüm m uhafız lar v e daha pek
Yok. hayır, b ir h ay a! o lm alıyd ı... M utlaka zih nim ben i yanıl­
çok şey... Kumları avuçladım. sav u ru r gibi k o llarım ı göklere
ıyordu. Yoksa sa b a h ın bu saatind e burada ne işi olabilirdi kP
uzattım, öylece bekledim, ağladım, ağladım , ağ la d ım ... Gözle­
Gece olup b ite n le r beni ço k etkilem iş o lm alıyd ı. Hem Madrid
rimden akan her damlada Allah'a halim i yan d ım ; ağladım . Sa­
nere. M alağa n e re y d i? A m a ne kadar özlemişim ki gü lü m seyen
yıklamaya ne zaman başladığımı bu yüzd en bilem edim :
çehresine b ak tık ç a b ak asım geliyordu. İlerledim , görd ü ğüm ha­
“ Ey hiçbir zaman unutmadığım: sen de beni unutm azsın de­
yal gözümün ö n ü n d e n kaybolm asın, biraz daha b en im le kalsın
ğil mi? Sen bana benden daha yakın iken y a n ed en hep ben
senden uzağa düşüyorum? Sen benim ya n ım d a sın , biliyorum diye iç geçirerek, gö zle rim i h iç yum m ayarak v e bakışlarım ı hiç

da neden ben senden hep ayrı k a lıy o ru m ? E y k a d e rle ri elinde ayırm ayarak ile rle d im . D oğm akta olan güneşin ilk ışıkları alnına

bulunduran, ben kendim için yol b ilm iyo ru m , b an a yo l öğret. vurmuş g ib iyd i v e o güne kad ar hep benden kaçırdığı gözleri ta

Ey her şeye kadir olan, Gırnata’yı ta ş ıy am a d ım , m ağlup ol­ gözlerimin için e b a k ıyo rd u . O nu ç o k ama ç o k sev m em in , çok

dum, beni aflet. Hareketlerde ve sak in lik lerd e , k elim elerd e ve ama çok öz lem iş o lm a m ın öd ü lü gibi hâlâ y ü z ü m e b akıyor ve
ifadelerde, hayallerde ve hatıralarda ş ü p h e le r v e za n lar taşı­ gülümsüyordu. B ir d e n kayb oluvereceğ ini d ü ş ü n ü y o r v e kay­
dım, beni affet. Acizlik ve tembellik g ö ste rm e d im , korkaklık ve bolacağı ana k a d ar ö y le c e bakm ak istiy o rd u m . Adım larım ı ya­
cimrilik eylemedim, zalimlere boyun eğip g a d d a rla ra eyvallah vaşlattım. H â lâ ö y le c e d u ru y o r v e bana b ak ıyord u . B unu b ana
demedim, illa ki suç işledim, kendim den k u rtu la m a d ım , nefsi­ yaşattığı, h a y a l de o lsa ö z leyişim i d in d ir d iğ i için şü k retm ek ge­
me mağlup düştüm. Gırnata yı ta şıy am a d ım , e m a n e ti yüksel­ liyordu içim d en. H e r uzak hayal gibi, d e n iz in ü s tü n d e b ir s e ra p
tem edim . O halde artık al onu benden, ta ki ta ş ıy a c a k olana
gibi ben y a k la ş tık ç a o n u n u z a k la ş a c a ğ ın ı b ek le d im . A m a h ayır.
ver, yükseltecek olana ver. Senden başka ilah y o k tu r Rabbinı
'5te yan ına k a d a r v a rm ış tım . O a n d a k ork tu m . Bu b ir h a y a l de­
ve seni tenzih ederim."
ğilse aklını b a n a o y u n o y n u y o r o lm a lıy d ı. G ö z le rim i yumdum.
v, , n a sı' g e ç ti, o r a d a n e y a p t ım , a y a z a n a s ıl da-
Kendimi d in le yip , b e lk i k o lu m u ç im d ik le y e c e k tim . S ıc a k , simse
eUerimi " t ! * " uşumedim- hiV b ilm e d im . T an y e r i ağ a rırk en cak bir s e s d u y d u m :
8° er<> açık b u ld um . D ilim h â lâ b ir ş e y l e r m ırıld an ı-
Ş e h z a d e A lk a la L S e v g ilin in im ! ..”

355
İ
- ünde el bağlayan d evlet erkânının haline bakınca huzurunda
""bağlanmak ve sayg ıyla d urulacak pek az insandan biri oldu-
'unu düşündüm. Gözlerim deki yaşlar, sildim. Fatih Camii nden
Z,.yrek yoluyla ila liç 'e inen tozlu yollarda İstanbul halkı dizilmiş,
tabutu geçerken b a yır dua etm eyi bekliyorlardı. Yaz ortas.nday-
d,k ama şiddetli lıir rüzgâr çıkm ıştı. T a b u t omuzlara alındığında
neredeyse savru laca k gibi oldu. Avludaki mahşeri kalabalıktan
tabut yol alam ıyor, yaln ız ca elden ele ilerletiliyordu. Haliç'e var­
d ığ ım ız d a denizdeki çalk antı şiddetlendi. Sular kabarıyor, dalga­
lar sahildeki ya lıla rın sund urm alarına çıkıyor, sur gediklerinden
şehre su d oluyord u. İstanb ul'u bilenler, Haliç'te o güne kadar
böyle bir su hareketliliği yaşanm adığını, bu devasa dalgaların
S e k i z y ı l s o n r a ... normal olm adığını söylediler. Denizin üzerinde cenaze alayını
götürecek bine vak ııı her b oyd an kayık, işkanıpaviye, çektiri.
-Sultan efendimizin yanındaki kiın b ab acığ ım ?"
hanım iğnesi v e d on a n m an ın küçük gemileri kâh yükselip kâh
-Sağındaki Şeyhülislam Ebussuud Efendi d ir Yusuf'um, so­
düşüyor, b irb irle rin e ça rp ıyo rlard ı. Haliç'teki herkes bu kötü
lundaki Vczlr-I azam Rıistenı Paşa hazretleri. Arkasındakiler...'
havadan dehşete d üşm üş, şehadet getirm eye başlamıştı. Ben
"Scıı ağlıyor musun babacığım?"
de hayretler için d e yd im . O n ca yıl H ayreddin Paşa’nın yanında
"Erccr kişi ntyyetlııe!"
kalmış. A kdeniz'de lıe r tü rlü havayı görmüş, böyle sığ alanda
-Allaaatıu Eklıer!"
büyük bir çalk an tıy la karşılaşm am ıştım . Hele de kapalı sularda.
İstanbul'un bir eşini dalıa yaşamadığı o günde Katilı Ca-
İnsanlar tedirgin olm aya, korkm aya başladılar. Sahilde ayaklar
ıııll'ııln musallası önünde, bütün namaz b oyunca ağlayan yal­
İlerlemiyordu. S u ltan ın atı ürkm üş, solaklar v e peykler kendi­
nızca ben değildim Hayreddin Paşa nın en sevdiği komşusu
sini kalabalıktan a yırm a y a çalışıyo rlard ı. Her kafadan bir ses
Beşiktaşlı Yalıya Elendi, elini tabutun üzerine koyup cemaate
Çıkmaya başladı. Yusu f'u sürükleyerek tabuta doğru koştum.
ölüm hakkımla nasihatler ettikten sonra bir m illetin böyle bir
Hayreddin P a ş a nın Prevez e gününde açıp rüzgâra hükmettiği
kahramana yüzyıllar boyunca ağlasa az olacağını söylem iş, baş­
a,las sancağı d ört kat edilm iş, tabutun üzerinde örtülüydü. Der-
ta sultanımız cirminin/ kaııuıı koyucu Süleym an Haıı olmak üze­
re-Allah uzun ömür versin- avludan taşan insanları gözyaşları- hal ünu alıp açtıııı v e denize tuttum . N e de olsa üzerinde Mühr-

M boğmuştu Bıllı,ıssa helalleşme faslında herkesin samimiyet' ' ^ e y m a n vardı. A llah 'ın hikm eti, sancak açılınca rüzgâr bir

dikkatlim çekli H ayredd in Paşa sevilerek yaşam ıştı. M usallası anda Hurdu, deniz sakinleşti. İstanbul yine bir yaz gününe dön

357
I Şeyhülislam Efendi h alellerinin çavuşlar, tabutu bir KSbt. . le kendilerine yardım edip aydan aya gizlice kapılarına er-
kaftanlvla 0 r.tf.ler. Ben de elimdeki sancag, Peleng-i Derya-nın ^yığdıracak bir Hayreddin daha çıkar mı diye hasretle ağ-
»önderine toka ettim. Boğaziçi ne ç.ktık, Çorlardı. Vasiyet etmişti, tabutu eşik taşma koyacaktık ve
"'İs t a n b u llu la r ı hayrete düşüren ikinci hadise burada gerçcl(. Cemayma Hatun onunla bıı taşta vedalaşacaktı. Cemaat durdu.
„ Herkes gibi, şaşkınlığımdan benim de dilim tutulaya?(l, Cem aym a Hatunun gelmesini bekliyorduk. Yusuf elimi çekişti­
Başlangıçta benim gördüğümü onlar da görüyor mu diye şüpi
ripsordu.
he etmiştim. Evet, bütün gözler Boğaziçi'nin sularındaydı. Az -Bu taşa neden eşik taşı d iyo rlar babacığım?"
evvel köpüren dalgaların sakinleşmesi yeni bitmişti. Ş imdi de Önce parmağımı dudaklarım a götürüp, “ Sssss..." demek
Boğaz sularının tersine doğru aktığını görüyordum. Sanki Bar- geldi içimden. Cenaze orada beklerken konuşmanın uygun ol­
baros un cenazesini donanması değil de sular taşıyor gibiydi mayacağını düşünüyordum . Sonra bir çocuğun, yavrumun öğ­
Üstelik denizin üzerinde yunus balıklarıyla birlikte serdin ba­ renme merakını da geri çevirm ek istemedim. Sesimin en kısık
lıkları sıçrıyor, sandalların arasından kafileye eşlik ediyorlardı.
haliyle anlattım:
Levendleri gözyaşları içinde. "Hey-ya-Mev-la" derken hiç de
"Paşa deden, şehzadem, bu mermer taşı İskenderiye'den ge­
akıntıya karşı kürek çekiyormuş gibi değildiler. Anladım ki be­
tirtmiş ve gemilerinden karaya çıkacağı zaman aborda olmak
nim gördüğümü herkes görüyordu ama hiç kimse gördüklerine
üzere diktirtıniş. Yanm a d a sütunlar biçiminde beş baba taş
inanamadıgı için sesini çıkarmıyordu. Beşiktaş açıklarına de-
koydurtmuş ki gemileri aborda olacağı vakit çımacılar halat­
mirleyen donanmanın hizasına geldiğimizde top atışları başla­
larını bu taşlara bağlasınlar. Taşlar şu gördüğün meydana bir
dı. Cenazeyi taşıyan Peleng-i Derya koydan içeri giresiye kadar
güzellik katınca halk b uralarda eğleşmeye, hatta çarşı pazar
Allah ın her bir ismi için bir top İstanbul semalarında yankı­
kurmaya başladı. Ancak gemilerin bağlandığı beş taştan ziyade
landı. Hafızlar Mülk suresini okurken tabut eşik taşına gelmiş
üzeri motifli şu eşik taşına itibar ettiler ve taşın bir beşiğe ben­
oldu. 0 sırada Hızır Hayreddin Reis'in sahilsarayım andıran ko­
zediğini görüp buna beşik taşı falan dem eye başladılar. Hatta
nağında bir feryat ve figan yükseldi ki yürekler yakar. Cemayma
Seçtiğimiz yıllarda efsaneler uydurup bu taşa Hz. İsa'nın beşiği
Hatun ile Aladule ııin seslerini tanıyabiliyordum , ama bir ses
diyenler bile çıktı. Sonunda şehzadem, beş taş, eşik taşı, beşik
daha vardı kİ diğerlerinden yüksek çıkıyordu. Hızır Hayreddin
laŞi derken Deve M e yd aııı’nın adı değişti, eski adı unutulup git-
aşanın İhtiyar gönlünü çalan ve ona genç kalbini feda eden
" Hayreddin Paşa da. Madem burası halkın uğrak yeri oldu
“ üyenin sesi olmalıydı bu Seslere karışan başka feryatlar da
e *evendlerim de her daim buraya gemi bağlıyorlar, o halde
^ “ yordu Sundurma ve hayatı dolduran kalabalığa bakınca
,nezarıını şuraya kazın ki öldüğüm vakit onlardan ayrılmamış
si veli * kadı nl arı ve çocuklarını gördüm. Hep-
'‘buu, diye Sinan U s ta y ı çağırdı ve suyun içine, gördüğün şu
^ “ “ •ellerini yitirmiş oldukları için üzülüyor, belki bundan
lurt>eyi yaptırttı."

358
n yeryüz ünü d e o u m m an lard a çalkanan bir kadırga
•Paşa dedeni suyun içinde mİ yataca k?" yönettiğin' bizzat ben b ilirim . Devlet-i A liyye 'n in Akde­
•Hayır, havır. dikkatle bakarsan türbenin bulunduğu yerdçki
m deki seyrini, sahil-i se la m e te o çık arm ıştı, A llah da onun
kayalıkları görebilirsin. Paşa dedenin türbesi şim di suyım jçjn
şu sahili selam ete çık arsın . "
d,.' ama naa ş, suyun altında, yani toprakta d u raca k şehzaden,.
Vezir Rüstem P a ş a h ıçk ırık la rı boğazına tıkanınca sözlerine
İlen öldüğüm zanıan da kabrimi şuraya. Paşa dedenin hemen
ara verdi. Bütün ce m a at ağ lıyo rd u . N eden son ra yeniden titrek
başucuna gelecek şekilde türbenin dışına kazdır e m i?"
bir sesle devam etti:
Y u su f, vasiyetimi idrak etliği vakit garip garip yüzüme bakıp
- S u lta n ım ız efend im izin b u y ru ğ u d u r ki bundan b öyle Hızır
gözlerini ovuşturdu. 0 sırada Cem aym a H atun tabutun başına
H a y re d d in P aşa 'n ın aziz h a tıra sı için O sm anlı donanm ası ne
gelmişti Uzun uzun dua etti. Vezir Riistem P aşa ona başsağlığı
vakit sefere çıksa ö n c e b u ra y a gelip ru h u n a Fatiha okuyacak,
dileyip ekledi:
dönüşte zafer d u asın ı o n u n huzu ru n d a yapacaktır. Bundan
-İnsanlar! Ilir gün gelir herkesin beden m izanası çöker, se-
böyle türbesinin ö n ü n d en geçen her gemi, hız kesip onu se­
relileri kırılır, halatları kırpar. Dünyada h içb ir gemi hep pupa
yelken gitmez Pusulası kıbleyi, haritası istikam eti gösterme­ la m la y a c a k . eğer vakit gece ise fen erle rin i kısacaktır. D evletim i­

yen hlçlılr geıııi ebediyet denizinde sağ v e salim seyredemez, zin kaptan-ı d e ry a la rı b u n d an b ö yle onu n hatırasın a hürm eten

»uğun dünya durdukça adı duracak olan denizlerin efendisi buraya itibar gö sterecek, tü rb e sin in c iv a rın d a d ualar ed ilip

İçin hepimiz çlmarlva el bağladık. M erhum un hu son seferiydi lakir fukaraya aş d ağ ıtılm a sın a d ikkat edecektir. D evletim izin

se beden gemisi Allah ın huzuruna varm ak üzere pupa yelken cümle donanm a m e rasim le ri, onun eşik taşlarını sıralad ığı şu
sonsuzluğa dümen tuttu. Hazret! N uh'tan son ra denizlere o m e y d a n d a , onun h u z u ru n d a yap ıla c a k , adı kıyam ete kadar y a ­

ı r<*1 *akın eı rl r u/sl-ıl t <oı.ı ıl ı h e .ıl \ erm edi ve mak- şatılacaktır."


*** y^tvtdertııı açtırmaz oldu. Artık deniz b itm iştir ve denizle- Teşekkür e d erim d e v le tlu p aşa hazretleri! Lâkin vasiye ti
gördüğünüz gibi kayalıklara baştankara bindirmek '•mü ki gece v e gündüz, lıe r d aim tü rb e si ışıkla nurland ırılsın,
ks,,,am merhum. ın ııral denizinden ımıradı- 1,111 ^uranlı gönlü im an lı bir tü rb e d a r h e r d aim türb esini bek­
^ ^ ^ ^ Ş t m r ll şu kaya),,, kadırgasını orsa alabanda lesin."

denizimle , telsim iz, bizim çırp ın ıp batacağımız ^asiyyetinj e m ir iviliriz hatun ana. d erhal tertib at a ld ırırım !”

tsşhktarta e b n t'r,lr * M|> bizı,n k<'"iı paralayacağımız sancağını tü rb e sin in ta va n ın a asm am ızı d a tem b ih et-
lundo eyledi M ,u,,u- ruhunu gabya sancak cennete ™ PaŞa hazretleri!"

yetkenlennı ,ı al ' ***** ,u,anın® tutulduğunda tevekkül ■d» t b uyurm uş S e y y id M u rad ı, bereket olur."
Umw* kırardı \ı " İ4S Rrka,eslnin düm enini daim a sahlH s<"
n dumanlarım direk, göklerin mavi ati»*''

360
-- 1 akşamıydı- Aııne ablan gelinliğinin içinde pek güzel
Busoncümleyi sadrazam h a z r e t l e r i n i n y a n m a s o k u l u p kls,k PUStl,e çok heyecanlıyd ı. H er duygusal anda yaptığı gibi.
sesle söylemiştim Teklifimi k a b u l e t t i k t e n s o n r a elimi t u t u p s a . f - nii annenin a v u çların a gömüp, 'B u n la r bir zamanlar
mlmiyetle sıktı ve Y u su f’u n y a n a ğ ı n ı o k ş a d ı . r li dadıcığım, ellerin henüz pam uk gibiyken tutmuştun on-
Hayreddin Paşa nın ııaa'şı toprağa verilip sancağı tavana
Semavuçların benim için yan ıp süngerleştiği günün şükrânesi
asıld ıktan sonra uzun s ü r e oradan ayrılamadım. Oğlu Haşan
'f r a k şimdi yeniden kabul et lütfen!' dem iş ve yüzünü çekip
Paşa lle taziyeleri kabul ettik. Hafızların hatimleri, levendleri,ı
' Açlarına bu heykelleri koym uştu. A nnen de boynuna sarılm ış
a ğ ılla n , şairlerin l a r lh manzumeleri derken ikindi oldu. Yusul

sabırsızlanıyordu. Beş yaşında bir çocuk için, hele de tenmıuz ve Benim tatlı, küçük sincab ım !' d iyebilm iş, ağlamaktan, baş­

güneşinin altında. . Eve yöneldik. ka hiçbir şey söyleyem em işti."

Yolda oğlumun b ü y ü d ü ğ ü n ü hissettim Ölümü görmüştü, Billure'nin o anda dolu d olu olan gözleri geçti hayalim den.
öleni görmüştü Dağ g ib i b i r adamın kara toprağa girişini gör- Onun her görüntüsünü, lıer edasını, her sözünü unutsam bile

müştü. Galiba bunuıı e tk is iy le sordu: o dolup gelen çakır gözlerin neler anlattığını öm rüm b oyunca
'Babacığım, paşa dedem Gırnata’yı hiç görmüş müydü?" hiç unutamazdım. B unun lezzeti ile yan ım d a y ü rü yen Yusuf'un
Oğlumun meraklan beni her zaman sevindiriyordu. Gırna- yüzüne baktım. Cenazenin h üznünden çıkm ış, n eşeyle yü rü y o r­
ta'dan bahselmek de nedense hep hoşuma giderdi. Anlattım: du.
"İki kez gllnıek İslerlik şehzadem, iki kez gitmeye çalıştık. “Düğün çok güzel olm uştu Yusuf'um . Ablan İngiltere kralı
Hlrtnclslııdr amacımı/ ziyaret idi ve sen henüz doğmamıştın. ile evlenmişti ve biz m utluyduk. B ir y ıla yakın onun yan ınd a
Anııeııl Prenses Aııııe’in -biliyorsun o senin ablan sayılır- İngil­ yaşadık. Kral K a rlo s’tan gizlenerek elbette. Dönüşte annenle
tere sarayındaki düğününe götürmem gerekiyordu, lîuııu Paşa
Malaga’da bir hafta kalm aya karar v erd ik v e her gecemizi bir
Dede ne söylediğimde tebdili kıyafet ederek bizimle gelmeyi
vakitler saklandığımız m etruk hisard a yıld ızları seyred erek ge­
duşundu llaııl oynadığın altın heykeller var ya. onları Ispanya
tirdik. Annenle ikimiz de bebek istediğim izi ora d a b irbirim ize
Kralı Karlos un. alılan 1'levesll A n n e’e düğün hediyesi olarak
söyledik. 0 yüzden sen bir (o rn atalı sayılırsın ."
verdiğini haber almıştık re Paşa Deden de heykellerin ne dedik-
'nsul cümlemin ne m anaya geldiğini anlam adı elbette. Am a
nwr*K etnıışll. Ama dalıa da önem lisi Cezayir i
'en. Billure ile bir zam anlar en kötü günlerim izi geçirdiğim iz
J* " görmeyi istiyordu sanırım , öz yurdunu, kendi ülkesi ve
hisarda, tanı yirm i sekiz yıl son ra en m utlu günlerim izi de
gibi gıdı 1 ,IU" ^ * " " I1İ hazretleri k a p ta n a deryasının Inrsız
'‘Çediğimizi hatırladım . Yusul. elim i çekiştirdi:
u seyahat etmesine m üsaad e e d e m e y e c e ğ im söyledi
a lsrûr edemedi." a?a Dedem sonra neden G ırn a ta ’ya gitm edi b ab acığ ım ?"

^ * rU" " ni * nn* nw Anne ablam m. v e r m iş t i?' frjn nU" la hez ayııı h ayalleri kurduğum uzda Yusuf'um ,
Kralı Fransuva, Sultanım ız Efendim iz hazretlerind en
/fiten onun h a tıra la rın ı ok u m a k v e y a m a ce ra larım din-
yanlım İşlemişti Bu sefer b ü tü n donanm am ın a lıp «ittik Ne ge101^ " ^ 3 0 atıyo rd u . İyi ki d e d e sin in Gazavât-ı H ayred din
çare Kral Karlos un d on an m ası bizi Ispanya'da değil de daha lenıek ıÇ'n ra|arınl h a şm etlu hü n k ârım ız Sultan S üleym an
beride karşıladı Cen evizlilere çatıp Nice kasabasını fethettiği,
1.35.1 zre tle rin e -Allah d e v le tin i d aim etsin- sunm ad an e vve l
mirde düşmanın bütün amiralleri aman diledi. Keşke dileme-
^"nü'sha kopyalam ışım . E v e v a r ın c a oğ lum u d izim e oturtur,
sevdiler Çünkü niyetimiz Endülüs'e varmak, bir zaman benim
b"zdıklarımı bir m asal gibi ok u ru m . B elk i d e d esin i kaybettiği
eksik bıraktığım işi tamamlamaktı A m a Müslüm anlıkta aman
hikâyesini b aştan so n a ö ğ ren m e k Y u su f'u h e ye can lan d ırır,
dileyene kılıç üşûrülmez. Akdeniz'in ortasında sayılırdık. I'aşa
Deden. Iıalısına gidip Gırnata ya varmakla, doğusuna gidip js. h a tta h i ç unutm am asını s ağ la rd ı. B e n d e te se lli b u lu rd u m , belki

taııbul'da raler şenlikleri yapmak arasında kararsızdı. Tam iki ınnesi bile bize iş tirak e d e b ilird i. 0 d a üzgündü çünkü. Velini­
gün ovalanıp durduk Ama donanmamızın levendleriyle. Eran- metimizin vefatı onu d a sa rsm ış tı. "B ir a z h a tıra la rd a n b ah se t­
suva'nın askerleri çoktan geri dönm eye hazırlanmışlar. Olma­ meye ne dersin B illu r e ?" d e sem belki d e ço k se vin e ce k ti.
dı Kahınetll dedene Gırııata'yı görmek nasip olm adı. Keşke Deve Meydanı nı te p e d e n gö ren e vim iz e v ard ığ ım ız d a h a tı­
görseydi t) Gırnata yı görseydi ben yarını kalm azdım ." raları dinlemek üzere b ir k iş in in d a h a g eld iğini gördük. Y u su f'a
"Yarım kalmak ne demek babacığım!''
adını verdiğimiz d ayısı. B illu r e 'n in kard eşi. S e n ed e b ir İstan ­
"Bü yü yü n ce anlayacaksın şehzadem. Gırnata yı gördüğün
bul'a yol uğratırdı. B u s e fe r A z ra il'in a rd ın d a n gelm iş, sanki
vakit anlayacaksın "
evimize teselli g etirm işti. H a s re tle ku cakla ştık. İç e r iy e gird i­
'Gırnata çok mu güzel’"
ğimizde hepimiz ö lü m ile k a vu şm a, hüzün ile s e v in ç a ra s ın d a
"Hem de çok güzel oğlum, ço k güzel Bütün Endülüs. Çok
güzel bocalıyorduk. Z a n n e d e rim uzun y ılla r b irlik te y a ş a y a n in san ­
lar arlık birbiri gibi v e y a b ir b ir i y e r in e d ü ş ü n ü yo rla r. Ç ünkü
Vusul a güzellikten b a h s e d e r k e n iç i m i y o k l a d ı m G ır ııa t a 'y ı
Billure, aklımdan geçeni ya p tı, k a rd eş in i b ağ rın a b asıp h asret
beş yaşıma kadar ancak g ö r m ü ş v e c e n n e t o l a r a k b il m iş t im .

Sonraki yıllarda G ırnata İş g a l edilmiş v a t a n ı n ı it li v e iş g a lc ile r giderdikten sonra sanki ö lü m ü n k a sve tin i d ağ ıtm ak iste r gibi

c e h e n n e m e döndürdüler Cennet v a t a n i le c e h e n n e m i k arşı- Bir aile meclisi kurdu, su n d u rm a d a bize taze m e y v e le r ikram

, . Belki d e çocukluğun h a y a lh a n e s in d e h e r ş e v t l . ı h a 1.1 Hepimiz bir a ra d a o lm a n ın m u tlu lu ğ u n u y a ş ıy o rd u k . B ir


Vuşul d a şim d i İstanbul'u ö y l e görüyor »E Billure niıı d alg ın laştığ ın ı v e sü n g e rle ş ip p a m u k çu k la n a ıı
P P J^ E B t r d ı m h a t ı r t a d ın ı V u sul d u n b e ş y a ş ın ı d o l d u r m u ş t u y 1 lrın<l baktığını fark ettim . A n ııe 'i h a tırla d ığ ın ı b iliy o rd u m ,
^ a yürüdüğü günde H a tu n u n t u n a G ır n a t a daki gj ,™ 'an onu d ö 5 ünse gö zleri a v u ç la r ın a d ü ş e rd i. B ir keresin-
<*e Vusul
de Vusu| a
a *U n ' ‘" i b *» y a ş ım d a y d ım D e m e k kı benim Basretı" ^ a v u Ç İarım d a tu tu y o ru m k ü çü k s in c a b ım ," d iy e
İn hUtAyesim b aşta n s o n a ö ğ r e tm e z am an ım "imas, ; geçirdiğine b ile ş a h it olm u ş tu m . E v e t, o n u n u z a k t a
l|re niıı a ile m e clisim iz i to p la m a s ın a im kân t a ııım a -

365
.
k ıs k a n d ır m ış t ı. B ü tü n öm rünü d olduran b ir sırrın ifşa
mıştı. Hafiften rüzgâr esiyordu ve karşımızda Üsküdar’ın y eşi| he"’ anmda kim olsa heyecanlanmaz? Anlatm aya başladığın-
yamaçlarında akşam güneşi hareleniyor, cam larında yangın|ar
^ dizlerimdeki bağın çözülür gibi olması bu yüzdendi Hatta
başlıyordu. Barbaros Hayreddin Paşa nın türbesinin kapısın<|a
dS.,( sakladığım ye rd e n a lıp getirmeyi bile düşündüm. Alıp
iki levend fenerleri yakmaya hazırlanıyorlardı. Peleng-i Der-
/im ve a vu cu n u n için e sıkıştırayım istedim. Am a yap a­
ya'nın fenerleriydi bunlar. Billure oğlumuzu dizine oturtup ser-
ndım ayaklarım d e rm an d an kesildi ve şiltenin üzerine masal
gende duran üç altın heykeli ellerine alarak anlattı:
dinleyecek ço cuklar gibi o tu ru v e rd im . Anlatıyordu:
■Yusuf'um, biliyor musun senin şu heykellerini Decan Ojeda
“Sonra da. Bilg e kişi, kulağından gireni kalbinde saklayan
-toprağı bol olsun- bana verdiğinde ben de senin gibi çocuk­
tum. Avuçlarım henüz taptazeydi, sıkıca yapışm ıştım . Decan kişidir' demişti D ecan O jed a.. Ş e h zad e Alkala'nın, -bu arada ça­

Ojeda, bu heykellerin aynı gibi görünse de b irbirinden farklı kır gözleri bana en m analı gam zesini gönderdi- saklandığımız o

olduğunu, eğer keşfedebilirsem benimle konuşacaklarını söy­ hisardan her gidişinde ben b iriy le konuşma ihtiyacı duyar, hey­

lemişti." kelleri karşıma koyar, o n la rla oynar, İrenimle nasıl konuşacak­

Yusuf'un, Paşa Dede’sinin hatıralarından daha fazla dikka­ larını merak ederek sayık lard ım . Önceleri aralarındaki farkın
tini çekecek bir konuyu açm ıştı Billure. Ü stelik beni de heye­ ne olduğunu keşfetm eye çalıştım . M avi, kahverengi v e sarı...
canlandırmıştı. Çünkü o güne kadar heykellerin ne dediklerini Üstelik üçü de ayn ı b oyd a, a y ııı ağ ırlık ta görünüyorlardı. Yapan
-bütün meraklarıma rağmen- bana hiç anlatm am ıştı. Ne zaman ustaya gıpta etm em ek e ld e değild i. H e r üçünü de birbiriyle eş­
sorsam. "Konuştular ve seni bana getirdiler," diyerek eski değer yapmıştı. G ü z ellik le ri b irb irin e denkti. Farklı hiçbir yan
macerayı İma ile yetiniyordu. Gerçekte ne söylediklerini sor­ bulamıyor, b u lam a d ıkça d a kend i kendimi yiyip bitiriyordum.
duğumda ise, “ ileride belki anlatırım ," d iye beni hep merakta Nihayet bir gün D ecan O je d a ’n ın bilgeler için söylediği o söz,
bırakıyordu. Oysa o heykellere bütün öm rünü yüklem iş, geç­ hani 'kulağından gireni ka lb in d e sak lam a' öğüdü aklım a geldi
mişinin mavi sevinçlerini, hisarda geçirdiğim iz toprak rengi ve heykellerin ku laklarına baktım. Öğle sıcağında, h isard a bir
sıkıntı ve heyecanları, geleceğe d air sarı hayalleri hep o hey­ ıssızlık hâkimdi ve güneş her şeyi parlatıyordu. H eyk ellerd en
kellerde biriktirmiş, bana yegâne varlığım, bütün öm rüm diye­ birinin kulağında sanki içeriye doğru uzanan b ir d elik görür
rek vermişti. Hayatı boyunca onu arayışım zaten bu yüzdendi.
Mbi oldum. Çok dikkatle bakınca fark e d ile ce k ka d ar küçük bir
Süveydadakı kumların üzerine çizdiği kalplerin içinden geçen
de|ik. Fistanımda annemin işlediği sim b ir nakış vard ı. O nakış-
okun işaretini takip ederek bulduğum kâğıdı, üzerinde, “ Bu üç
an bir tel çekip heykelin kulağına soktum . Hayret! Bükülgerı
heykel lıeninı geçmişim, halim ve geleceğiıııd i... Artık hepsi se­
(|" ^'Vr|hnadan ile rle d i v e d iğ e r ku lağınd an çık ıv e rd i. D ecan
nin oldu." yazılı kâğıdı hâlâ saklıyordum. O nca yıld ır bana söy­
dug ' ^'r' d iğerlerind en farklı dediği için farklı h e yk e li bul-
lemediği sırrını şiındi Yusuf ile paylaşması hem hoşuma gitnıiŞ-
1111 (^'5ündüm . Tab ii bund an e m in o lm ak iç in a y n ı sim i
m a v l h e y k e lin kulağına d a soktum. Bu s e f e r ş a ş k ı n l ı ğ ı m d a h a Billure değerli olan sözü hâlâ söylemem,, s,rrı

Ha b ü v f ıd d C ö n k ü sim in ucu heykelin a ğ z ı n d a n ç ı k ı p g e l d i . s „ „ Ne zaman beni m erakland ırm ak istese, şirinlik ederekT^T***'
h e v k e ll e l i m e aldığım da oldukça h e y e c a n l a n m ı ş ı uıı. S im i y a v a ş landırır v e sol kulağın, sağ eliyle gösterirdi. Yine övl.
vavas ittirdim. Hay.r, i ç e r i d e b e lli b i r m i k t a r ile rliyo r v e d a h a w anlad„n . B e lli ki H a yre d d in Paşa nın vefat, üzerine yaP" * "
gitmiyordu Defalarca bunu y a p t ı m a m a hiçb irind e sim d,ş a r , çöken kasveti dağ ıtm ak istiyordu, üstelik Yusuf'un d a T ?
çıkm adı, belli bir m e s a f e d e n s o n r a ilerlemedi. Yalnız göğsüne misafirimiz*»- H e rk esi b ir m eyve tepsisinin etrafında b u 2 * ü
doğru kıvrıldığını h i s s e d i y o r d u m . Sonra simi, heykelin kulağı- m eraklandırmayı zaten ancak o başarabilirdi. Bu sefer üçümüz
na girdisi yere k a d a r ölçüp d ı ş a r ı çektim. B u sefer ayn ı işlemi birden patladık:
heykelin dışından y a p ı p ölçtüm. Sim. heykelin kalbine kadar “ Heykel 11e d iy o r? "
uzanıyor v e o r a d a s o n buluyordu. Defalarca d enedim v e emin
■Heykel d iy o r ki: Kulağından gireni kalbinde saklayan kişi
oldum. 0 zaman a n l a d ı m klasıl farklı olan heykel buydu. Çünkü makbul k iş id ir ."
heykellerin ü ç ü d e b a n a bir şeyler anlatıyordu aıııa en kıymetli
Yusuf'a b aktım . M ak b ul kelimesini anlamamıştı galiba:
olanım bu sonuncu söylüyordu."
“Makbul, d e ğ e rli d e m e k tir şehzadem."
B illu r e o g ü z e l s e s i y l e konuşurken yılla rca b a ğ l ı kalm ış bir
Yusuf d üşü n d ü . A k lın d an neler geçirdi bilmiyorum. Zihnin­
dügümii ç ö z e r g ib i y a v a ş y a v a ş anlatmış, m erakım ı kam çıla­
de lıir soru o ld u ğ u b e lliyd i. Am a bu soruya muhatap olarak da­
m ış tı. A r a d a s ı r a d a k a ş altından bakıp heyecanım ın d erecesi­
yısını se çm işti:
ni ö l ç t ü ğ ü n ü b i l e h i s s e d e r gibi oldum. Benim kad ar olm asa da
"Dayı! B a b a m b an a neden şehzadem diyor?”
kardeşi Y u su f d a m e r a k l a n m ı ş t ı . Am a sessizliği oğlum uz bozdu:
" A n n e c iğ im . 11e s ö y lü y o rd u ? " "Seni ço k se vd iğ i iç in d ir adaşım !”

Billure ile b irb irim iz e baktık!.. Bakışlarımızda binlerce an­


"Birinci heykel Yusuf'um, ögiit d inlem eyen kişilerin halini
lam y ü k lü y d ü ... G ö z le rin i benden ayırmadan Yusuf'un başını
anlatıyor ve sözler lıir kulağından girip diğerind en çıkanların
öptü ve m ırıld an d ı:
ziyanda olduklarını fısıldıyordu, ikinci heykel h e r duyduğunu
dillendiren boşboğazları yeriyor, böyleleriıı h a y a tta sevilm eyen “ Bunu d a b a b a n a n la ts ın ...”

insanlar olacağını ima ediyordu bir tanem. B u iki h e yk e le benze­ Gözler b a n a ç e v rilm iş ti. Evet, oğluma neden şehzade de­

yenler. yani duydukları bir kulağından girip d iğerind en çıkanlar diğimi a çık lam a n ın , b e n im başaram adığım ı, yarım bıraktığımı

İle. her duyduğum, hemen başkalarına d illen d iriv e re n le r değer- onu 11 b a şarm ası için y ü re ğ in d e bir ateş yakmanın zamanı gel-

slzlnsaniar olarak yaşarlardı. Oysa Decan O jeda, biri d iğ e rle n,i?li. B eş y a ş ım b itirm iş ti v e her şeyi anlayabilirdi. Sözlerimi

rklı ııılştı B u üçüncü öğüt g e rç e k te n de fa rk lıy d ı ve doğrudan b irk a ç c ü m le ile özetlem ek yerine eve gelirken ver­
»una Kore davranan kişi toplun, iyinde itibar kazanırdı." diğim kararı u y g u la y ıp yazd ıklarım ı okumayı yeğledim.
da D eve M e y d a n ın d a n in san lar dağılıp gitmekteydi. Barbaros
36«
Hayreddin Reis in konağına baktım. Cemayma Hatun i|e, A| G e m ic i Dili
dule hayatın parmaklıklarına yaslanmış türbeye bakıyor|ar<,a
Yanlarında o cariye de vardı. Muhtemelen üçü de aglıy,,^ '
Boğaziçi'nde, Üsküdar cihetlerinden ılık bir lodos esmeye b *'
ladı. İstanbul, tıpkı teşrinlerin Endülüs'ü gibi hüzünlüydü
an kendimi metruk hisarda hissettim. Yusuf dizlerimde '
ruyordu. O sırada Hayreddin Paşa nın türbesinde kadırg, (
nerleriyie birlikle kandiller yandırıldı. Evimizde hayat dunu
gibiydi. Herkes beni dinlemek üzere hazırlanmıştı. Cemayın ?
Hatun un başını bizden yana çevirdiğini gördüm. Türbede 3
nan kandillerin alevleri bize doğru dil verm eye başladılar. Yan
kılı bir ses yükseldi. Buram buram hasret kokan bir Cez
Aborda: Bir teknenin tliğer bir tekneye, bir iskeleye veya rıhtı­
(ürküşüydü bu. Aladule'nin sesindeki güzelliği ancak o vakit
ma bordasını tamamen vererek yanaşması
fark ettim. Üsküdar'da lambalar uyandırılm aya başlamıştı Fe­
neri yanıma koydum ve ezbere bildiğim hatıralar kitabinin ilk Alabanda: 1) Tekne Bord a kaplamalarının, levhalarının iç yü­
sayfasını açtım. Blllure ağlamamak için kendini zor tutuyordu zeyleri. 2) Dümenin 35 'ye kadar bir tarafa basılması.
IMagelen gözlerimi kitabın satırlarına kaçırdım ve içimden Alarga: Bir geminin v eya deniz aracının bir yere yanaşmamış
Rahme. denizinde eğleşesin Akdeniz'in re isi!" deyip başladım olarak açıkta bulunması, durması, yatması.
okumaya. İki Yusuf'lar beni dinliyordu-
Alesta: (U y a rı) Hazır olm a anlamında kullanılır. Yapılacak bir

l e J n r enlr eydİ,er W gİt,İk,erİ ye rle - efsane, işin yapılm ası yönünde hazır olmak için verilen komut.

■ehill; u S l T T ni,henÜZ bilmiy0rlarri,' görü- Apazlama: Bir teknenin bordasına dik olarak (kemere istikame­

köpüklü bağrın, göstererek'a! ^ 1*1' 16" 1" 6 k'r P 'P <IUrUy° r' tinde) esen rüzgâr ve bu rüzgâr ile yapılan seyir.
0 vt' İlyas. küt ük ı ı. ' daha ° ,e,ere Çağırıyordu.
Armada: B ir donanm anın amiral gemisi.
Süslü kalyetaları bile's • ' " kendllerine u« ur getirecek
Arya: Serenlerin, yelkenin, sancağın aşağıya indirilmesi [Arya
seherde yola çıkar gibi ^ "ı' l|"Ş' b'r ‘lk?am limana demlr atlP
sancak, a ry a yelken]
beklemeye bile başla,nam!^.',^!''''.6' 1'1165' " 1^ * * ' “
Babafingo: Yelkenli bir teknede eğer direk üç kısımdan ibaret
ise; en üstteki parça.
^andıra: Gem ilerin milliyetini gösteren milli sancakları.

370
Rarbnrişka Vo„ a edilmek üzere olan bir halatın kaymaması Ceraskal: Ağır cisim leri kaldırmakta kullanılan bir çeşi,
ve ı utulma»için boşal,k halatla veya zincirle mezo v0|ta ğa
.ılınıp balalın «emi taralındaki bedeninden dolaştırılmak Cıvadra: Geminin baş tarafından havaya doğru biraz kalkık ola-
suretiyle yapılan bosa. rak uzatılmış bulunan tlirek.
Barça Eskiden Akdeniz'de kullanılan tek yelkenli bir tür küçük Cunda: Seren, bumba. gönder direk gibi çubukların serbest
ticaret gemisi. olan ucu. Yatay serenlerin her iki ucu.
Başlardı* (Başlarda): OsmanlI donanmasında filo komutanları- Ç a n a k lık Gemi direklerinin üstünde, çanak biçiminde, etralı
niıı gemisidir. Yelkenlerle ve küreklerle hareket edebilen, delikli gözetlem e yeri.
durgun ve sığ sularda manevra yeteneği çok fazla olan çek-
tlrl denilen savaş gemilerine benzeyen bir «emidir. Çektiri- Ç a p aıiz 1 ) Yapılm akta olan bir işin y a d a manevranın engellen­
mesi. 2) D em ir zincirlerinin b irb irin e karışması, dolaşması.
lerden farkı, filo komutanlarının filoyu denetlediği yüksek­
çe bir yerin varlığıdır. Ç a rıııık Ana d ireklerini v e gabya çu b u k la rın ı kapelesinden gü­

Bocurgat Ağır cisimleri çeken manivela ile döndürülerek çeki­ verteye v ey a küpeşteye tu ttu rm a k için her iki yan tarafla­

len urg.ııı veya zincirin özerine sarıldığı dolaptır. Balıkçılık­ rından gerilm iş kalın halatlar.

la yardımcı işçilere de denir. Çekdiıi Kürekle yürütülebilen ancak yardımcı olarak yelken
Bodoslama (iemi omurgasının baş ve kıç tarafından yukarıya de kullanılabilen bütün gemilerin Osnıanlı donanmasında­

uzanan ağaç ya da demir direklerden her biri ki ortak adı. B u gem iler şunlardır: Karamürsel. Aktarma,
Borda Teknenin yan taralı, duvarları, dış tarafının su kesimin­ (jırap, Kadırga. Baştarde. Kaııcabaş, İşkampaviye. Şahtur.
den yukarıda kalan kısmı. Çekeleve. Üstüaçık, Celiyye, Çamlıca, Kütük, Pergendi,

Hordalmıuı llir deniz fenerinin, geminin veya sahil yapısının Mavna. K ırlangıç, Firkate ve Kalite.

geminin tam kemere yönünde bulunması. Başka bir deyim­ Çekeleve: OsmanlI donanmasında kullanılmış kıç taralı yük­
le geminin puruva haltına dikey bir hat üzerinde bulun­ sek, iki kısa direkli, yelkenli ve hızlı gemi.
ması
Çıma: Halat, elitıcesi veya yom aların uç kısmı.
Bosa. Gemide. demir zincirinin akmasını önlemek için, abosa Çlm ariva ( Ç ı m a n v a ) : 1) Gemicilerin, eratın armaya çıkması
kumuluyla zincir üslüııe takılan kilit. içiıı verilen komut. 2 )Personelin tekne boyunca yan yana
dan b<>rt köşe (seren)yelkenlerin üst yakalarından boğ­ selam lam a için dizilmesi,
ma suretiyle yüzey alanlarının küçültülmesi. baı bzen (topu): O snıanlı zamanında kullanılan uzunluğu yedi
Barış her biri 56,5 kg ağırlığında ikisi bir ata yüklenebilir
G abya: Ana direk ile babafingo çubuğu arasındaki çubuk veya
top Bunlar büyüklük sırasına «öre Şahi Darbzen. Miyatl(.
Parhzen. Darbzen olmak üzere üçe ayrılır. yelken.
G ra n d i (direği): Bird en fazla direkli gemilerdeki en yüksek di­
Deotzkulağ1 Denizle İrtibatlı ve denizin etkisi a l„ndj
rek.
bulunan göller.
G ü v e r te : G e m ile r d e v e teknelerde bastan kıça kadar döşenmiş
I>lri« I ) Y ön değiştirmek, bir taraftan diğer tarafa dönmek. 2)
Rûrgann y ö n değiştirmesi. tahta v e y a m a d e n i platform.

IMinim lienıiyl İstenilen yöne çevirmek için sac veya tahtadan Hailim iğnesi: Osm anlı devleti döneminde, deniz gezintilerin­
yapılmış olup kıç bodoslaması üzerindeki iğneciklere takıl, de hanımlar için kiralanan, çok zarif ve ince uzun kayıklara
verilen isim .
olan levhalardır

taçuna (etmek): Badarnanın tel veya ıııürnel ile sıkı sıkıya bağ­ Heyam ola: "Hey y a M evla!" nidasının sonradan dönüştüğü hal­
lanmasıdır dir.

tınşka çok hafif rüzgar, rüzgâr hızının saatte -Mi deniz mili Iskarça: Bir liman v eya koy içindeki kalabalık ve karışık olarak
arası esmesi demirlemiş vaziyette bulunan gemiler/tekneler topluluğu.

lllaaa ,bağı, Kısa ve saf selüloz llllerini bir arada bükerek is­ Iskarmoz: Kürekli teknelerde küreğin bağlanması veya oturma­
lenilen uzunlukla yapılan tel. Denizcilikte tıalat yapımında sı için ay v eya çelik şeklindeki lumbar ıskarmoz denilen
kullanılır Bu tellerin birçoğu yeniden bir arada bükülerek aygıtlar.
halatların kolları meydana getirilir. Üç veya daha fazla ko­ İskandil I ) N ehir v eya denizin su yüzünden itibaren derinliğini
lun birlikte bükûlmeslylc tıalat elde edilir. ölçmek üzere bir v ey a birçok noktadan iskandil halatı ile
firkate Osmanlı donanmasında, ince donanmanın ağır gemi- veya akis sesi ile yapılan ölçüm. 2) Yerleşik kayanın derin­
•erlnden. kürekle yol alan, çektiri türünden, hızlı bir savaş liğini ölçmek için zemine çelik çubuk çakılması.
(rmlsi
İskele Teknenin sol yarısı v eya gemiye girip çıkmak için kulla­
Gemilerde İşaret İçin kullanılan d ört köşe uçkurlukları nılan sürme v eya inip kalkan merdiven.
<UIMUn “ vrl olan sancaklar İŞkanıpavya [İş k a ıııp a v iy a ): Harp gemilerinde personel ve
'Gemilerin grandi direğine çekilen, direğin yarısı u/un- malzeme taşım akta kullanılan motorlu büyük filika.
m ' r n,1,tak ucuna takılan uzun ve ensiz bayrak. İzbarço (bağı); Halatın iki ucunun halat bedenine düğüm ata-
f ^'ondurularak kı çeken esirler. r,lk yapılan bağ.
rtrnWk *Yln verilen komut <
' lrga Kürek ya da yelkenle hareket edebilen yelkenli tipi-

374 375
K a d im i E s i r l e r i n a y a k l a r ı n a bağlanan top uz.
M iz a n a (direği): 3 direkli bir yelkenli gemide en kıçtaki direk.

Katyon Yelkenli, kürekslz b ir yük gemisi. M ürnel: Gevrek büküm lü hafif katranlı kendirden yapılmış ince

K an ra (b ağı) Kanca üzerine bindirme yapılacağı zaman dû- halat.


ğümsür ve sadece kilitleme prensibi ile çalışan bir çeşit O rs a Y e lk e n le ri elden geldiği kadar rüzgârın estiği tarafa yak­

bağ.
la ş tıra ra k s e y r e t m e k . (O rsasın a seyir)

K an ra h aş \ltı veya sekiz çllt kürekle çekilen, dar ve uzun ka- O rs a a l a b a n d a : Teknenin başını rüzgâra alıp bir kuntradan di­
yık. ğer kuntraya geçmektir.
K arak a Vltı düz. İki veya üç direkli yelkenli savaş gemisi. Pala: Küreğin tutam acı.
Karin a: Bir teknenin stı altında kalan ıslak kısmı (dış kısmı). Palakcto Gem ilerin arm alarını parçalamak için kullanılan bir­
K astan yola Demir zinciri akarken durdurabilm ek için ırgat et­ birine bağlı güllelerin adı.
rafına kımaıı deınlr veya çelik şerit çem ber (b ir çeşit (ren
Palamar: Gem ileri iskele, rıhtım v eya şam andıraya bağlamaya
balatası
yarayan halat.
Kıvtnııknrn (olmak) Geminin arkasından sahile ya da rıhtıma
Palanga: B ir halat ve en az iki makaradan oluşan kaldırma me­
bağlanmak.
kanizması.
l-oça Demir zincirinin akması Içlıı açılmış deliklere geçirilmiş
Pasaparola: A ske rî gruplarda bir birliğe verilen ve ağızdan
madeni oluk
ağza bütün askerlere yayılan emir.
l.umbar ı .emlim* girip çıkılan bordada açılan dört köşe kapak.
Perkende |P a rk e n d e ]: Hafif ve hızlı, vurkaç akınlarında kulla­
lumbuz Gemideki pencerelere verilen Islın.
nılan çekdiri tipi. İki sekiz karışlık, bir on karışlık olmak
Maıutpet Seren ya da bastonların altlarında bulunan doblln
üzere üç top ve b ordalarda iki kolomborne taşır. İki yüz
halatlaı Gem iciler yelken İşlerini yaparken bu halatlara
savaşçıya maliktir.
b atarlar Şeytan çarm ıh ı baladan arasına konulan küçük
üçgen ağaç |« rça la r Portolan (haritası): 14. ve 15. yüzyılda Avrupa’da kullanılan,
kıyılar ve lim anlara d air bilgiler içeren el yazması denizci­
Malalara Teknelerde veya sahilde filika v e y a b o tla r ın asılabil­
lik haritaları. İtalyanca "lim an" anlamına gelen "porto dan
mesi için uçlarında palanga b u lu n a n a y g ıt
türetilmiş olan p o rto la n o , "kılavuz kitabı" anlamına gelir.
M - y - h n . |Maç Ut ra ) 1 ) Grandi d ire ğ in in en alt s e re n i v e bu
Pr»Çol Kem erleri postalara bağlamada kullanılan levhalar.
' V' k ,k " V K u z e y b a tı rü zgâr,
ru'a Geminin ön tarafı, baş bölümü.

376
Pruva d ireğinin en alttaki y a ta y serenine açılan vel-
Pruva direği Birden çok direkli teknede baş taraftaki ilk dire|< firinkeı
ken-
Puntel: Güvertenin kuvvetlendirilmesi için alttan dikine konan
X ka: S e r e n le r in , y e lk e n in , sancağın göndere çekilmesi.
destek veya güverte üzerindeki vard evelalarin tutmak için
güverteye dik olarak konulan d em ir çubuklar. Usturlap: Gök cisim lerinin yü k seltisin i ölçm ekte kullanılan araç.

Pupa: Geminin tanı arka tarafı, kıç bodoslam anın baktığı yö„. Vüragele: İki nokta a ra sın d a gerilm iş olan ku vvetlice bir halat
üzerinde hareket eden b ir m akaraya bağlı sepet veya is­
Sancak 1) Bayrak, bandıra. 2) Teknenin sag yarısı, sag tarafı.
kemle donanım lı insan v e e ş ya taşım ak için kullanılan do­
Sancak alabanda: Dümenin sancak tarafa doğru en çok basıla-
nanım.
bilmesi için verilen emir.
Vardiyan: Gemi süvarisi.
Sancak gönderi Kıç tarafa güverteden sancak çekmek için di­
kilmiş gönder. Yeke: Kayıklarda düm en vazifesi gören kol.

Santabarba [Santabarbara]: Kürekli gem ilerin güvertesinde


yer alan sohbet mahalli.

Seren Direkler üzerinde yelken açm ak için ve işaret çekmek


için yatay olarak bağlanmış gönder.

Sllistre Silistre çalınması, denizci dilinde em irlerin iletilmesi


anlamına gelir. Sözlü emir verm eden belirli standart emir­
lerin icra edilmesi maksadıyla da bazı çalına metotları gü­
nümüzde kullanılmaktadır.

Sütır l iziki engel. Denizcilikle, ateş edildiğinde aşılacak eııgel


(<lağ gibi) olarak kullanılır.

5*"iindıra Denizde bir konumu işaret etmek, durumu belirt-


•bek veya gemilerin bağlama işlerinde kullanılmak üzere
- — erek konulan yüzer cisim.

Vok güveneli gemilerin iisteıı itibaren aşağıy*

vtrle kan inC* ®'*ver,es'- *'-s*‘i harp gem ilerine ait bir S11

T*yta: Ticaret gemilerindeki gem iciler.

378

You might also like