You are on page 1of 68

ylı l r ana er s

S 358 - 0 0
S o d-1 ede e de m d o m m .

c
S
e
Y
S 358

0 0

ISSN 1300-4158 ISSN 1300-4158 I 30 0 0 15

S e
e So m
e

e e
e me
e N

e
m
I I

e
de
e e

e m
Y
0 1 4 80 1
1 MAYIS EMEK ve DAYANIŞMA GÜNÜ KUTLU OLSUN...
e- o
c de om .com else en n
ar nr
r e
n l
else e
uma
Y n e
ll yıllı yazın yaşamım a
. nsan l. m a al n an ı ı s ne b yle say ısızlı rme m
se a a r ler s anbul e r ya r ları
m o S . syal em ra mı
r nya Yazarı e an e
d m . No 8
e Y l a n ıl Yayıne layısıyla
. 11 - e o
nlenme ere s n m
ya r sez nun an
ayrılare n e... muz muza...
se me yunlar em nerler er elen
c r ız... l m alım sa aşı başla ı
em de d .
KAPAK KONUSU
Ceng z BEKTAŞ (1934 - 2020)
Kend Kalem nden (İnsancıl derg s Ocak 2013 / Sayı 270-Ben K m m yazısından)

(…) Dokuzuncu kardeş olarak doğmuşum. Den zl 'de 1934'te Kasım ayının 26'sında. Bana ölen
ağabey m n “Han”ını kaldırıp Ceng z adını verm şler. Demek k ben başkasının adını taşıyorum.
Babam okuma yazma b lmezd . Annem, ana karnında öksüz kalmış, öğretmen olacakken son
sınıftan alınıp evlend r lm ş. Babama adını, sayıları yazmayı o öğretm ş. Anamın okuma yazma
b lmes n n anlamını, 1927 sayımında ülkem zde okuma yazma b len kadın sayısının yalnızca 267
olduğunu öğrend ğ mde kavradım.
İlkokulda çalışkan b r çocuktum. (…) Ekmek karnes yle, Amer kan bez yle büyüdüm. Babam
ayakkabılarımın del k oluşuna aldırmazdı ama yoksul lkokul çocuklarını doyururdu.
Ağabeyler m n öğren m neden yle İstanbul'da b r ev açılınca ben de onlara katıldım. İlkokulun son
sınıfını Şehzadebaşı'ndak 56. İlkokul'da okudum. Sınıf b r nc s yd m. B ld ğ n b len b r çocuktum.
(...) Ortaokulu, l sey İstanbul Erkek L ses nde okudum. L seye geld ğ mde ağabeyler m n
öğren mler b tm şt . Den zl 'ye dönülecekt . Ben dönmeyeceğ m söyled m. On beş yaşındaydım.
Ağabeyler m bunun olamayacağını söyled ler. Babam benden yana oldu. Dul b r hanımın ev ndek b r
odaya yerleşt m.
(...) Ortaokulda, l sede her karnede " ft har"a geçt m, son yılın son karnes dışında. O dönem
matemat k öğretmen m z Fazıl Say (Bestec Fazıl Say'ın dedes ) ölmüştü. Ben kend oğlu g b
severd ... Tabutu okula get rd ler tören ç n. Tören de bana yönett rd ler. Çok etk lend m. B r tür
bunalımdı bu.
İlk ş r m ş r yazmak ç n yazmadım. L se k de ya da üçteyd m. B z Dolmabahçe'dek hava gazı
üret m yer ne götürdüler. Ocağa kömür atan şç y gördüğümde ç mde b r şeyler çatıştı. (O Sıralarda
okulda çıkardığım duvar gazetes nde b r yazı 'elma' sözcüğüyle b t yordu. Elma kırmızı olur... nd rtt ler
gazetey ... Neyse k ler ye g tmed ler.) Ş rle d le get rmeye çalıştım ocakçıyı. D led ğ m g b ISSN 3004158

başaramadım. (...) Her yıl ya yurt dışına g tt m ya da Anadolu'ya. Babam hep destekled ben . On beş
yaşımdan ber h çb r ş me k mse karışamadı.
L sedek arkadaşlıklarım bugün de sürer. Adnan Özyalçıner, Konur Ertop, Önay Sözer, Kemal'
(Özer) y t rd k... Yazın alanından olanlar...
Devlet Güzel Sanatlar Akadem s nde (bugün M mar S nan Güzel Sanatlar Ün vers tes ), Mün h
Tekn k Ün vers tes nde okudum. M mar oldum. Akadem de sev lend m. Mün h'e sevd ğ m n ardından
g tt m. Orada Mün h Tekn k Ün vers tes nde sınav ver p üst sınıfa geçt m. Böylece b r yıl kazandım.
Almanya'da k yarışmada ödül aldım. Sakallı Türk M mar d ye b l n r oldum. Arkadaşlarla orada da
derg çıkardık: D lmaç. İlk ş r m de orada yayınladım. O sırada Fazıl Hüsnü Dağlarca "Türkçe"
derg s n çıkarıyordu. Ona da b r ş r yolladım. Yayınladı b r de bet k yazdı...
ODTÜ'nce çağırıldım. Döndüm, Ankara'ya yerleşt m. İlk bet ğ m Sal m Şeng l, Dost Yayınları
arasında yayınladı. İk nc bet ğ m de o yayınladı. Akden z. Üçüncü bet ğ m denemelerd : M marlıkta
Eleşt r . Türk D l Kurumu ödülünü aldı... Sonra İstanbul'da Cem Yayınev nde yayınlamaya başladım.
Bu gün 20 ş r bet ğ m var.
Önemsed ğ m ş r ödüller , m marlık ödüller aldım. (Uluslararası ödüller de...)
(...) 12 Mart'da adımdan, yapıtlarımdan söz ed lmes önlend . 12 Eylül'de b r süre yurt dışında
zorunlu olarak kaldım. Sonra da düşüncey d le get rme özgürlüğünü savunduğum ç n dört yıl
yargılandım. B r yargıda, soruları yanıtladıktan sonra çıkarken savcı sordu: S z "K m n Bu Sokaklar
Alanlar, Kentler bet ğ n n yazarı mısınız?", "Evet" ded m. "Saygılar sunarım!” ded .
Ben ben m k m olduğumu b l yorum.
K m ler ben önce ozan olarak tanıyor. K m ler de önce m mar...
Ben Cumhur yet n, demokras n n değer n b len, tüm yaşamımda d n, d l, renk, soy ayrımı b lmem ş
b r y m.
İÇİNDEKİLER

Günova SEPİN Ceng z Bektaş (Ş r) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe Tar h : Antropontoloj k Okuma 47 2

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Bağışla B z Dünyamız (Ş r) 6

Adnan ÖZTEL Kap tal’ n Mantığı ve Ceng z Gündoğdu Üstüne B r Değerlend rme 7

Sad fe İLEN LİMA Düşün (Ş r) 21

Hasan AKARSU Estet k Katagor ler 22

Ner man ÇELİK B r Dünya Yazarı Olan Stefan Zwe g’ın Yaşam Öyküsü (2) 24

Hüsey n KANDİL Türkü Yürekl Kıza (Ş r) 30

Berr n TAŞ Hep Yolda 31

A. D dem USLU 2018-2019 T yatro Sezonundan seçme oyunlar (1) 36

H. Nur BEYAZ ERKIZAN B r Küçük Kız... Maydonoz ve Ger s 42

Asım ÖZTÜRK Gerçekç l ğ n estet k boyutlarda yen den yaratılmasıdır ş r 45

M. Güner DEMİRAY V rüs ve Akıl (Ş r) 48

Müyesser KARAİBRAHİM Nusret F şek Kalpaksız B r Kuvay M ll yec 49

Leyla CİVİL ASLAN Aşkın Bedel (Öykü) 50

İnsancıl’a Mektup 56

Basından 58

Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 59


Cengiz Bektaş

İyi yaşadı Cengiz Bektaş


Güzel yaşadı!
Saman kâğıda da yazdı
Birinci hamura da;
Kumla demirle
Taşla yazdı.
Bitmeyecek şu Anadolu’nun
Tükenmez kalemiydi.
Ve her gün
Ve hep
Ve yine
Kemerlerle uyakları
Taşlarla sözcükleri
Karıştırırdı.
Kuzgun kara ovalara indiğinde
Çöple çamurun hikâyesi başlar
Sazlar, huğ evleri
Kıl çadırlar
Hep başka konuşurlar.
Güzel yaşadı Cengiz Bektaş
Kulübeyle gökdelenlerin
Lahitle piramitlerin
Dağlarla kentlerin arasında
Şiirli yaşadı
Mavi bir mermer gibi

Günova SEPİN

Mayıs / 2020 1
Felsefenin Gör Dediği:

Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma 47*

Betül ÇOTUKSÖKEN**

Felsefe düşünme, bilme ve yaşama yolu ladığı insan davranışını, insan eylemini ve
olarak kendini gösterir. Bu saptamayla ko- insan ilişkilerini yine tekil duruşlarla karşılar.
şutluk içinde felsefi düşünceler, felsefi bilgi- Yaşama dünyası iç içe giren durumlar topla-
ler, felsefi ilkeler olarak bir bakıma somutla- mıdır; filozof bu durumlar toplamı karşısında
şır. “Düşünceler”, “bilgiler”, “ilkeler” toplamı sürekli olarak duruşlar geliştirir. Aslında her
olarak felsefe, insan-dünya-bilgi/bilgi olma- insan için bu belirlemeler yapılabilir; ancak
yan ilişkisine yöneliktir; bu üçlü arasındaki filozofun farkı, karşılaştığı durumlar karşı-
ilişkileri anlamaya çalışır. Felsefece görme- sında duruş ya da duruşlar geliştirmesinin
nin bu üçlü arasındaki ilişkide somutlaşma- hesabını vermesindedir; filozof, onları ve
sı, felsefe tarihinin tanıklığında açıkça ken- aralarındaki ilişkileri merak eder, nesneleş-
dini gösterir. Felsefe baştan beri bir görme tirir, mercek altına alır ve bu bağlamda dü-
biçimi olarak bu üçlü arasındaki ilişkiye yö- şünceler, bilgiler, ilkeler oluşturur.
neliktir; bu üçlü arasındaki ilişkilerden doğar. İnsan dünyasını, öteki adıyla yaşama
Eskiçağ filozoflarından günümüze tüm dünyasını konu edinen, tüm varlık ilgilerini
filozofların “felsefece düşünmeleri”, “felsefe- burada yoğunlaştıran insanın, kendinden
ce bilmeleri” ve “felsefece yaşamaları” da bir yola çıkmasından başka çaresi yoktur. Dün-
bütünlük oluşturur. İnsanın bir bakıma önce- yaya katıldığı andan itibaren bilgi-bilgi ol-
likli olarak bilgiyle hesaplaşması, ardından mayanı, deneyimlerini belleğinde biriktiren
da bilmeyle eyleme arasındaki ilişkilere yö- ve her bilinçli ya da bilinçsiz tepki verişinde
nelmesi, felsefeyle ilgi kuran herkesin kolay- bu birikimden yararlanan insan, tekil-tümel
lıkla keşfedebileceği bir durumdur. Filozof, geriliminde, başka bir deyişle, yaşadıkla-
varlık ilgilerinin zenginliğini çoğun öncelikli rıyla kavramsallaştırdıkları arasında kalan
olarak nesneleştirdikleriyle somutlaştırırken, insan tekil duruşlar toplamının öznesi ola-
örtük ya da açık olarak, kendisiyle olan ilişki- rak, çoğul durumlar karşısındadır; onlarla
sine, “başka”yla olan ilişkisine yöneltir. İnsan sürekli olarak karşılaşır ve yine sürekli ola-
ya da insan olmayan her türlü “başka” onun rak karşılaştırmalar yapar. Kendinde insan
ilgi alanındadır. Filozofun nesneleştirilen va- oluşun, yaşama dünyası karşısında arada
rolana yönelik ilgisi; davranışlar, eylemler olmanın bütün gereklerini bir bakıma yerine
ve ilişkilerle bağlantılı olduğunda, o artık ya- getiren özne olarak filozof, düşünmesiyle,
şama dünyasının içindedir. Çünkü yaşama bilmesiyle, eylem alanının öznesi olmasıy-
dünyası davranışlar, eylemler, ilişkiler topla- la bağlantılı olarak ilke ya da ilkeler toplamı
mıdır ve filozof da tekil durumlar içinde algı- oluşturmasıyla, aslında kendisi olur; onun

2 Mayıs / 2020
bütün varoluşu bu bağlantılar ara-
sında, bağlantılar içinde ortaya çı-
kar. “Şimdiye değin yaptığımız çö-
zümlemelerin ortak paydasında ne
var?” sorusunu tam da burada so-
rabiliriz: Filozofun yalnızca düşün-
mekle, bilmeyi amaçlamakla, ya-
şamakla yetinmediği; onun kendisi
ve kendisiyle olan ilişkisi de içinde
olmak üzere, düşünme-bilme ağını
yaşama dünyasının üzerine attığını,
gerdiğini saptayabiliriz; yine onun,
yaşamanın, yaşamın anlamı üze-
rinde düşünce-bilgi-ilke düzleminde
düşündüğünü, yaşamı sorguladığı-
nı ileri sürebiliriz.
Antropontolojik nitelikli bir fel-
sefe tarihi okuması bu saptamayı
kolaylıkla içeriklendirir. Felsefenin
somutlaşmasını sağlayan felsefe
disiplinleri ya da felsefenin alt baş-
lıkları buraya kadar belirttiklerimize
de ayrıca tanıklık etmektedir. İnsa-
nın yaşama dünyasının taşıyıcı te-
meli olarak varoluşu, onun yaşama
dünyasının farklı düzeylerdeki ve
düzlemlerdeki ögelerinin arasında
varoluşu, yukarıda da kısaca betim-
lemeye çalıştığımız gibi, durumlar
karşısında duruşlar geliştiriyor ol- cu filozof, yaşama dünyasını tüm bağlan-
ması, onun arada olmasının somut sonuç- tıları içinde sorgular, anlamaya çalışır; an-
larıdır. Durum-duruş olarak özetlediğimiz ladıklarını başkalarıyla paylaşır. Platon’dan
bu karşılıklı varolma biçimi, düşünmenin, günümüze her insanın düşünmesi, bilmesi
bilmenin, yaşamı düşünmenin, yaşamı bil- ve eylemesi arasındaki ilişkileri mercek altı-
menin ve birtakım ilkeler oluşturmanın yolu- na aldığını, her felsefe içeriğinin bu ilişkileri
nu ya da yollarını açar. Yaşama dünyasında düşünenlerin ilgisine sunduğunu ileri süre-
somutlaşan düşünceler, bilgiler ya da bilgi biliriz. Bu varlık ilgisinin, varlık karşısındaki
olmayanlar, benimsenen ilkeler, temelde in- duruşun antropontolojik olanıdır. Hem bir
san-dünya, başka bir deyişle insan-yaşama temel felsefe disiplini, hem de felsefe yönte-
dünyası arasındaki ilişkilerin sorgulanma- mi olarak ortaya çıkan antropontolojinin gör
sından başka bir şey değildir. Artık bundan dedikleriyle bir felsefi söyleme yöneldiğimiz-
böyle kısaca “dünya” değil, “yaşama dünya- de neler dikkatimizi çekiyor? Nermi Uygur’a
sı” deyimini işlevsel kılabiliriz. Çünkü insan antropontolojik görüngeden (perspektiften)
dünyayı doğallığından çıkarır, onu yaşama bakalım ve özellikle onun, Yaşama Felsefesi
dünyası durumuna getirir. Öyleyse, sorgu- başlıklı kitabını mercek altına alalım.

Mayıs / 2020 3
1981 yılında ilk kez yayımlanan Yaşama ben-başkası, kendisi-başkası bilincine eri-
Felsefesi Nermi Uygur’un o yıla kadar ya- şen ve özgül varlığını bu ikileşmeye borçlu
yımladığı kitaplarında yöneldiği konuları bu olan ‘insan’ tam da ‘biz’den ‘her birimiz’den
kez; kendisiyle yaşama dünyası arasında- biridir. Ben-başkası, kendisi-başkası ilişki-
ki somut ilişkilerde, durumlar karşısındaki sindeki derinlik, uçsuz-bucaksız açılımlar,
duruşlarında gözler önüne serer; yaşama her şeyi, her ayrıntıyı, yaşama dünyasının,
dünyasının katmanlarına, görünümlerine insan dünyasının kıyı bucağını, çeşitliliği-
yönelir. Nermi Uygur yaşama filozofu olarak, ni, zenginliğini her an bize duyumsatır. ‘İn-
kendisi-kendisi olmayan arasındaki varolu- san-insan olmayan’a ilişkin açık ya da örtük
şunu yaşantılarıyla temellendirir. Her yöne- karşılaştırma çabası olarak aynı zamanda
limi, özne-nesne birlikteliğindeki bilmenin gündemimizde yer alan felsefe, bu kez ‘ya-
kendindeki izdüşümleriyle içten bir bağlılıkla şama felsefesi’ kılığında kendini gösterir. Bu,
somutlaşır; düşünülür olan, dile, tekil dile, aynı zamanda ‘ben’in kendine, düşünmesi-
söyleme dönüşür. Yaşama filozofu olarak ne, çoğun, en azından malzemesini kendisi
her şeye “dokunur”, her şeyi yaşantılarının olmayanların oluşturduğu düşüncesine yö-
süzgecinden geçirerek yeniden, hatta metin nelmesinden başka bir şey değildir. Yaşama
olarak “dokur”. dünyasına yönelen, yaşama dünyasındaki
Yaşama Felsefe’sinin içeriğinde, yaşama her türlü ögeyi anlamlandırmaya çabalayan
filozofunun gündeminde neler mi vardır? düşünme ve söz edimleri, ilkin kendine ve
Yaşamın kendisi, insanın düşünmesi, bil- ardından yaşamın ayrıntılarına yönelir; her
mesi ve eylemesiyle anlam kazanan insan şey yavaş yavaş birbirine eklemlenir, halka
dünyası, yaşama dünyası vardır. Aslında bu gittikçe genişler; her şey, her durum, her an,
saptama, felsefi söylemin dilini denemenin her varolan değer ve önem kazanır. Çünkü
söylemiyle özdeşleştiren Nermi Uygur’un yaşamın nabzı ayrıntıda atar.
tüm yapıtı için söz konusudur. Başlıklar kı- Yaşama Felsefesi; insan-insan, insan-do-
sacık, ancak yüklü çağrışımlarla biz okur- ğa, insan-kültür, insan-mekân, insansal du-
larına, yaşama dünyasının özneleri olarak rum-insansal duruş, kısaca insan-dünya,
her birimize ayna tutar. Yaşama filozofu, bizi insan-bilgi/bilgi olmayan ilişkilerinin çokan-
de düşünmek, bilmek, eylemek için kışkır- lamlılığını, çokkatlılığını gözler önüne serer.
tır; somutu imleyen anlatımlar, somut içerikli Varolan karşısındaki bu bilinçli, uyanık du-
benzetmeler, biz okurların imgelemini her ruş ya da felsefi duruş, hiç terk edilmeyen
an canlı kılar; yaşama dünyasının bütün tu- fenomenolojinin direngen yapılanışını bize
tamak noktaları artık gözlerimizin önündedir. her an duyumsatır. Bu fenomenolojinin öz-
Yaşama Felsefesi’yle ilgili şu belirlemeler gül yanı, herhangi bir varolanı kendisi ya-
şimdiye değin ortaya koyduklarımıza ışık tu- panı ya da yapanları olanca ayrıntısında,
tabilir: “İnsan dünyasının her bir ‘öznel dünya neredeyse hiçbir yanını eksik bırakmaksızın
öznesi’nde somutlaşan tekilliği, 1981’de ilk kavramaya, anlamaya, kendisinin kılma-
kez yayımladığı Yaşama Felsefesi’nde çar- ya çalışmaktır; varolanı tüm bilinç-bellek,
pıcı bir biçimde gözler önüne serilir. Burada zaman-mekân bağlantısı içinde, düşünme
ben-ben olmayan ilişkisi olanca ayrıntısın- ve dile yapışık sözün olanaklarına işlerlik
da, içten dışa yönelen gözlemleme gücüy- kazandırarak günyüzüne çıkarmaktır; ilişki-
le pekiştirilerek, insansal tekilliklerin ortak lerinin ayrıntılarını hesaba katarak varolan
paydası, okurun, herkesin algısına açık üzerinde düşünmektir, söylemektir, yazmak-
hale getirilmeye çalışılır. Doğayla, kültürle, tır; ‘şimdi ve burada’ olana tüm bağlantıları
‘başka’yla olan ilişkisinde ancak ikileşen, içinde anlam katmaktır. Nermi Uygur’un tut-

4 Mayıs / 2020
turduğu fenomenoloji yolu kendisiyle olan il- Sorusuz sorgusuz herkesin sevdiği bir
gisinde sanki hepimizin ortak yazgısı gibidir: felsefeyi benimseyen ya düşünme tembeli,
‘Nereye gidersem gideyim burdayım, bede- ya düşünme korkağı, ya düşünme emekli-
nimleyim. Çeşit çeşit oralar’dan önce salt bir sidir.
burda var. Yaşanmamış felsefeden yaşama-felsefe-
Yarım yüzyıl geçti, birtürlü kendime yer- si olmaz.
leşemedim. Felsefeyi sevmek, felsefe yapmakla kuru
Nerdeyse bir hiç olarak doğarsın. laf olmaktan çıkar. Felsefeyi sevmediğini
Bir oyana bir buyana yalpalar durursun. söyleyen bile felsefe yapıyorsa birbakıma
Sever, üzer, çeker, çektirirsin. Çalışır, öğre- felsefeyi seviyor demektir.”2
nir didinirsin. Zamanla biri olursun. Burada yapılan belirlemeler aynı zaman-
Sonra gene… da yaşama ilkeleri, başka bir deyişle, eylem
Günün birinde ölür, nerdeyse bir hiç olur- ilkeleri olarak da değerlendirilebilir. Bu aynı
sun. zamanda, felsefenin yaşama yolu olarak be-
Hepsi bu.’ timlenmesinden başka bir şey değildir.
‘Bir hiç olarak doğma’yla, ‘bir hiç olarak
ölme’ arasındaki yaşama dünyası, insan
dünyası doğayla kültür arasında, kendisiy-
le kendisi olmayan arasında ezbere ya da
bilinçli olarak devinip durur. ‘Felsefece gör- *“Yaşama Yolu Olarak Felsefe”, “Felsefe Söyle-
me’nin eşliğinde yaşama dünyasına yöneliş, şileri 20: Yaşama Felsefesi”nde (Düzenleyenler:
insanın arada olan varoluşuna yönelişten Kadıköy Belediyesi, İstanbul Marmara Eğitim
başka bir şey değildir.”1 Vakfı, Maltepe Üniversitesi, TESAK, 07.03.2020)
Yaşama Felsefesi’nin “Önsöz”ündeki şu sunulmuştur:
saptamalar hepimizi düşündürüyor:
“Yaşama Felsefesi, somut soyut tüm bo- ** Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversi-
yutlarıyla insan yaşamının içine dağ yarıkla- tesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe
rından iner gibi inmektir. Bölümü.
İnsan yaşar. Bitkiler, hayvanlarsa yalnız-
ca canlıdır. Dipnotlar
İnsan niçin, neye göre, nasıl yaşadığını
araştıran bir varlıktır. 1- Betül Çotuksöken, “Önsöz Yerine: Okur-Ya-
Bir bakıma herkes yaşama-filozofudur. zarlık Serüveninde ‘Çözümleyici Felsefe’den
Her insan yaşaması ayık uyur, bilinçli bilinç- ‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi Uygur, Nermi Uy-
siz, iyi kötü ˗yaşama sorularına, hiç olmazsa gur, Bütün Eserleri II, 1. Cilt, İstanbul: Yapı
bir bölümüyle, insanın kendisinin verdiği bir Kredi Yayınları, 2017, s. 2-3. Antropontolojiye,
yanıttır. insan-ontolojisine ilişkin kavramlaştırmanın ol-
Susulan yerde felsefe barınmaz. mazsa olmazı, insanın “arada olan bir varlık ol-
Hazır felsefe sevenlerin ne kendilerini ne ması”yla doğrudan ve yakından ilgilidir.
de felsefeyi sevdikleri söylenebilir. 2- Nermi Uygur, Agy., s. 29.

Mayıs / 2020 5
Bağışla Bizi Dünyamız

bizi bağışla, hoşgör sevgili Dünya,


yolsuz yordamsız kullandık seni,
tükettik altını üstünü, durmadan,
istilacı karıncalar gibi sömürdük...

sana uyum sağlayacağımız yerde,


seni sömürmenin kemendine sarıldık,
şimdi yoksulluğa dörtnala gidiyoruz,
ensemizde ölümün soğuk soluğu...

bizi bağışla sevgili Dünya,


bir virüsle yerlere serildik,
kıyametlerin küçüğünü yaşarken,
seni anlamak, seni sevmekti durağımız...

şimdi çaresiz, umutsuz, yalnız,


kırık kolumuz kanadımız,
bizi bağışla, hoşgör bizi,
bu korkulu gidişte son sözümüz:
seni seviyoruz, seni seviyoruz...

Yusuf ÇOTUKSÖKEN

6 Mayıs / 2020
Kapital’in Mantığı ve Cengiz Gündoğdu
üstüne bir değerlendirme

Adnan ÖZTEL

Yapıtı değerlendirmeden önce Cengiz edinenlerin bunlara huy olarak sahip olduk-
Gündoğdu üstüne kısa bir değerlendirme ları söylenemez ama iyi kötü bilgiye belli bir
yapmanın yararlı olacağını düşünüyorum. yatkınlıkları vardır.”3
Yapıtı yaratıcısından bağımsız ele alama- Cengiz Gündoğdu’da bilgiye yatkınlık
yız. Bu tarz bir okumada yapıtın alımlanma- vardır. Onun, bilgiye yönelimini yalnızca yat-
sı eksik olacaktır. kınlıkla açıklayabilir miyiz? Böyle bir açıkla-
Cengiz Gündoğdu hiç kuşkusuz iyi bir ya- mayla yetinirsek gerçeği yüzeysel yansıtmış
zardır. Ama nasıl bir yazardır? Niteliği nedir? oluruz. Biraz daha yakından, biraz daha de-
Niteliğini yapıtı çözümlerken açımlayacağız. rinden baktığımızda, bilginin onda yatkınlık-
Peki bu nitelikler dizisinin karakterle bağlan- tan öte bir huy olduğunu görürüz.
tısı nedir? “O halde huy yatkınlıktan berikinin kolay
Nitelik için Aristoteles şöyle der: “Nitelik yerinden oynatılabilir, ötekininse daha uzun
dediğim nesnelerin nasıl olduklarının, ona süreli ve daha güçlükle yerinden oynatılabi-
göre söylendiği terim”.1 lir olmasıyla ayrılıyor. Huylar aynı zamanda
“Nitelik” kavramını burada karakterle ilgili yatkınlıklardır ama yatkınlıkların huy olması
olarak inceliyorum. Yazımın ileriki bölümle- zorunlu değil. Nitekim huy edinmiş olanlar
rinde yapıtla ilgili olarak ayrıca ele alacağım. belli bir biçimde zaten yatkın ama yatkın
“Nitelik pek çok anlamda söylenenler- olanlar huy edinemiyorlar.”4
dendir. Bir türüne huy, yatkınlık adı verilir; Cengiz Gündoğdu bilgiye yatkınlığı huya
huy yatkınlıktan daha kalıcı uzun süreli ol- dönüştüren bir karakterdir. O, yatkınlığını
makla ayrılır.”2 kuramsal etkinlikle huya dönüştürmüştür.
Cengiz Gündoğdu sıradan bir yazar de- Onun bilgiye yönelimi, yatkın olanlardan
ğil. O, çok yönlü bir entelektüeldir. Entelek- farklıdır. O, bilgiye ciddi yönelir. Disiplinli bir
tüel de kuramsal etkinlik bir huydur. çalışmayla yönelir. Onun bilgiye yönelimi
“Huy” kavramını açmasam bu dediğim kapsamlı ve derinliklidir.
pek anlaşılmayacak. O zaman huy nedir? Cengiz Gündoğdu’nun bu yapıtı onun en-
Sözü Aristoteles’e bırakıyorum: “Daha zor telektüel karakterinin ve entelektüel çabala-
yerinden oynatılabilen, daha uzun süre- rının bir ürünüdür.
li olanların huy diye adlandırmak istendiği Cengiz Gündoğdu zamanının çocuğu
açık; çünkü kimi bilgileri tam anlamıyla de- olmasına karşın o zamanını aşmış bir en-
ğil, kolayca ellerinden gidebilecek biçimde telektüeldir. Ne yazık ki Cengiz Gündoğ-

Mayıs / 2020 7
du’nun yapıtları yeterince
değerlendirilmemiştir. Cen-
giz Gündoğdu’nun bu yapı-
tı İnsancıl Yayınları dışında
basılıyor. Tekin Yayınevini
kutluyorum.
Yapıtı imzalayıp bana
gönderdiği için sevgi ve
saygıdeğer hocam Cengiz
Gündoğdu’ya teşekkürler…

Yapıt Üstüne
Yapıtın özellikleri ve
özgünlüğünü incelemeden
önce, yapıtın adını öğe-
lerine ayırıyorum. Öğe-
lerden “giriş” ve “mantık”
kavramlarına açıklık getir-
mek istiyorum.
“Giriş”in Anlamı:
Kavramı ele almadan
önce şunu belirmeliyim.
Cengiz Gündoğdu “dil”in
kullanımına çok önem verir.
Onun dili özenlidir. Onun dili
seçkin bir felsefi ve este-
tik bilincin yansımasıdır. O,
kavramları gelişigüzel kul-
lanmaz. Onun kavram içe-
riği titizdir. Onun kavramları Burada anahtar kavram “hazırlık”tır. Peki
neyin hazırlığıdır bu yapıt? Maddeci diya-
işlevseldir. Onda kavramın işlevi gerçekliği
lektik mantığın yeniden kuruluşuna hazırlık.
yansıtmaktadır. Boş kavramın, retoriğin, dil
Dolayısıyla Marksist Rönesans’a hazırlık.
oyunlarının onun yapıtlarında yeri yoktur. Bu
Hazırlıkta bir işin öğeleri belirlenip bir
nedenle onun yapıtları öylesine okunup ge-
araya getirilir, genel çerçeve çizilir. İşin tas-
çilmez. Her kavram üzerinde durup düşün- lağı çıkarılır. İş bu taslak üzerinden yürür.
mek gerekir. Onun kavramları üstünde dü- Demek ki Cengiz Gündoğdu’nun kullandığı
şünmeyen, onları araştırmayan bir okuma her kavram taslağın bir öğesidir.
yapıtı kavrayamaz. Peki bu ne anlama geliyor? Temel atılmış,
“Giriş”in anlamlarından biri şudur: “Bir katlar çıkılmamış, sıva badana, çerçeve, iç
anlatımda gelişme bölümüne hazırlık yap- dekorasyon yapılmamıştır. İşte “giriş”in an-
mayı sağlayan bölüm.”5 lamı budur.

8 Mayıs / 2020
Yapıt bu haliyle ancak temeli yani “giriş”i gerek kalmazdı. “İdoller” için temel kaynak
vermektedir. Temel ilkeleri vermektedir. Francis Bacon’un “Novum Organum”u dur.
Buraya kadar belirtiklerim soyut gelmiş Yapıtta “idol” kavramının geçtiği bölümü
olabilir okura. Somutlaştırmak için bir örnek dolayısıyla da yapıtın bütününü anlamak için
vermek istiyorum. Yapıtın 24. sayfasında Bacon’un bu kavramı nasıl tanımladığını,
“Bilimsel Tümevarım” ele alınmış. Bütün nasıl sınıflandırdığını bilmek gerekir. Yoksa
açıklama bir sayfayı doldurmaz. Burada ya- okur Çetin Altan’la, M. Ali Aybar arasındaki
zılanlar John Stuart Mill’in “Tümegelimli ve çatışmayı anlayamaz. “İdol” kavramı anla-
Tümevarımlı bir Mantık Sistemi” adlı yapı- şılmadan anlaşılacak olan ikisinin de küçük
tından alınmıştır. Buna göre tümevarımın burjuva olduğudur. Bu da bir açıklamadır
dört tipi şöyledir: ama soyuttur. Bacon’un idollerine bakmak
1- Uygunluk Yöntemi zorunlu oluyor bu durumda. O zaman birlik-
2- Ayrılıklar Yöntemi te bakalım. Neyse ki bu yapıt bende var.
3- Kalıntılar Yöntemi İdol’ün genel tanımı için Bacon şöyle der:
4- Birlikte Gidenler Yöntemi “İnsan anlığını şimdiye kadar kuşatan ve
Bu yöntemlerin açıklamasını Cengiz arada derinlemesine kök salmış olan idoller
Gündoğdu bir iki cümleyle sınırlandırmıştır. ve yanlış fikirler, yalnızca, insan zihnini şöy-
“Birlikte gidenler yöntemi“ şöyle açıklanır. lece kuşatıp girişi güçleştirmekte kalmamış-
“Buna örnek olarak denizdeki gelgit olayı tır; giriş sağlandığında bile insanlık, kendini
gösterilir.”6 bunlara karşı çok iyi korumazsa, bilimlerin
Bu cümle benim için yeterince açıklayıcı yenilenmesi sırasında yeniden karşılaşaca-
değil ama “giriş”in anlamına uygundur. Yani ğımız idoller ve yanlış fikirler bizi rahatsız
“giriş” kavramı boşuna kullanılmamıştır. “Gi- edecektir.”7
riş” demek aynı zamanda kaynak göster- Şimdi de Bacon’un “idoller”i nasıl sınıf-
mektedir. landırdığına bakalım:
“Giriş” karşısında etkin okur ister. Edilgin “İnsan zihninde ayırt etmek için belirle-
bir lise öğrencisi istemez. Bu anlamıyla “Ka- diğimiz dört idol bulunmaktadır. Bunlardan
pital’in Mantığı” okurunu arayan bir yapıttır. birincisine soy idolleri, ikincisine Mağara
“Giriş” demek yapıtta bize gösterilen kav- idolleri, üçüncüsüne Çarşı-Pazar idolleri,
ramlara, kaynaklara dikkatle yönel demektir. dördüncüsüne ise Tiyatro idolleri adını ve-
Bunları araştır, incele ve böylece “giriş”i iler- riyoruz.”8
let demektir. Bacon, “İdolleri göstermek büyük bir hiz-
Şimdi ben John Stuart Mill’in yapıtını bu- mettir.”9 der.
lup okumasam “giriş” kapısında kalakalırım. Bacon’a katılmamak benim için olanak-
Bir adım ileri gidemem. İlerlemek için kav- sız. “Benim için” öznellik içerir ama nesnel
ramların, kaynakların peşine düşmek gerekir. gerçekliğin özneden yansımasıdır. Nesnel
Bu yapıtı ben bulamadım. Bulana kadar gerçekliği bilmek istiyorsak bu idolleri iyice
burası benim için karanlıkta kalacaktır. kavramalıyız:
İkinci örnek “idoller”dir. “İdoller” için yapıt- “Soy idolleri, insanın doğasında ve bizzat
ta kaynak gösterilmemiştir. Bu durumda okur insanın soy veya ırkının doğasında vardır.
kavramı kendi araştırmak durumundadır. Çünkü insan, anlamsız bir biçimde ‘şey’lerin
Okur Cengiz Gündoğdu’nun önceki yapıtla- ölçüsü olduğunu iddia eder, üstelik bunun-
rını okumuş olsaydı kaynağı araştırmasına la da kalmaz, hem duyuların hem de zihnin

Mayıs / 2020 9
bütün algılarının kaynağı olarak evreni değil den çıkan, ortaklaşa yaşadığımız dünyayı
insanı gösterir. İnsan zihni, ışınları yayması, kavrar. Ortaklaşa yaşanan dünya her bire-
çarpıtması ve şeklini bozması bakımından yin öznelliğini aştığı, nesnelleştiği dünyadır.
kendi özelliklerini farklı nesnelere veren iç Bacon’un belirttikleri materyalist bilgi kuramı
bükey ve dış bükey aynalara benzer.”10 için yaşamsal önemdedir.
Algılarımızın kaynağı evrendir. Yani dış “Çarşı-Pazar İdolleri, insanların birbirle-
dünyadır. Materyalizmin temel tezidir bu. riyle olan ticari ve toplumsal ilişkilerinden
Bacon burada materyalizmi savunur, antro- dolayı, bizim çarşı-pazar idolleri olarak ad-
pomorfizme (insanbiçimciliğe) karşı çıkar. landırdığımız, karşılıklı ilişkilerden ve insa-
“Mağara İdolleri, her biri bireysel olan nın, insan topluluğuyla olan ilişkilerinden
idollerdir. Çünkü herkes (insan ırkında ortak ortaya çıkan idollerde vardır. Çünkü insanlar
olan hatalara ek olarak) ya kendine özgü ve dil vasıtasıyla anlaşırlar. Ama kelimeler ço-
tek olan yaratılışından dolayı; ya eğitimi ve ğunluğun istediği gibi biçimlenmiştir ve zihin
diğer kişilerle olan ilişkilerinden dolayı; ya için şaşırtıcı bir engel olan kelimelerin kötü
okuduklarından dolayı ve bireyin hayranlık ve uygunsuz yapılanması da zihinde ortaya
ve saygı duyduğu kişilerin otoriterlerinden çıkar. Bilgili insanlar, kendilerini korumak
dolayı; ya zihninde meydana gelen farklı için bazı örneklerde tam bir çare olan, ta-
etkilerden dolayı önceden işgal edilmiş ve nımlamalar ve açıklamalar yapmayı alışkan-
önceden yerleştirilmiş ya da düzenli ve sa- lık haline getirmişlerdir. Kelimeler, her şeyi
kin bir şekilde vb. olduğu için, tabiatın ışığını karışıklığa iterek insanlığı boş ve sayısız
durduran ve bazen kendi bireysel mağarası- tartışmaya ve yanlışa sürüklediği için anlığı
na sahiptir. Öyle ki, insan ruhu (genel yara- durmadan ve açıkça zorlarlar.”12
tılışına göre) değişebilir bir özelliğe sahiptir, Bacon, doğru düşünmede dilin önemine
karışıktır ve sanki şans eseri harekete geçi- değinmiştir. İnsan-dil-dünya ilişkisi doğru
rilmiştir. Herakleitos, ‘İnsanlar bilgiyi küçük kurulmalıdır. Gündelik yaşamın, gündelik dili
dünyada ararlar, daha büyük ve ortaklaşa gerçeğe ulaşmak için yetersizdir. Bu neden-
yaşadığımız dünyada değil’, sözünü çok gü- le her düşünen insan kavramları sorgulama-
zel söylemiştir.”11 lıdır. Kavramların içini nasıl doldurduğunu
“Mağara” metaforu kişinin kendi “ben”inin açıklamalıdır.
dışına çıkamamasını gösterir. Bacon, ma- “Tiyatro İdolleri, kendine özgü felsefe
ğaradan çıkamayışın çeşitli nedenlerini sı- sistemlerinin çeşitli dogmalarından kay-
ralıyor. Bu nedenle idol, gerçeğin ışığını en- naklanarak insan zihnini sarmış olan idol-
geller, çarpıtır. İnsan gerçeğe ulaşmak için ler olduğu gibi, kusurlu ispat kurallarından
bunlardan kurtulmalıdır. İnsan bu durumdan kaynaklanarak insan zihnini sarmış idoller
kurtulamamışsa Solipsizme (tekbencilik) de vardır. İşte bizim tiyatro idolleri olarak ad-
kadar düşebilir. Solipsizm idealizmin en uç landırdığımız bunlardır. Çünkü biz, kurgusal
noktasıdır. Bu engellerin biri öteki ya da bir- ve tiyatrovari bir dünya yaratarak, göz önü-
kaçı insanın bilincini kelepçeleyebilir. İşte ne serilen ve canlandırılan birçok oyunda
o zaman idealizmin değişik akımları ortaya olduğu gibi, şimdiye kadar kabul edilen ve
çıkar. Agnostisizm (bilinemezcilik) Septisizm tasarlanan felsefe sistemlerinin de tümüne
(kuşkuculuk)… vb. Bütün bunlar öznelciliğin önem veririz. Benzer tabiatın sayısız diğer
çeşitli düzeyleridir. Öznelinden çıkamayan oyunları hala birbirleriyle birleştirilebildiği
kendi küçük mağarasında yaşar. Öznelin- ve bağdaştırılabildiği ve hataların sebep-

10 Mayıs / 2020
leri, genellikle birbirleriyle aynı olduğu için Takiyettin Mengüşoğlu “mantık”ı şöyle
ne yalnızca var olan sistemler hakkında ne tanımlar: “Mantık (logik), düşünceler ara-
eskilerin felsefesi ve sektleri hakkında konu- sındaki bağı, düzeni yöneten yasa ve ilkeler
şuruz. Ayrıca biz, yalnızca genel sistemle- bilimi”.14
re işaret etmekle kalmayıp aynı zamanda, “Mantığı yalnız kavramlar ilgilendirir.”
gelenek, gizlilik, otoritelere güven duyma ve “Mantık belli kavramlara varmak için söz-
cüklerden kalkar.”
ihmal aracılığıyla kökleşmiş olan birimlerin
Takiyyettin Mengüşoğlu mantığı ikiye ayı-
aksiyomlarına ve birçok öğesine de işaret
rır:
ederiz. Bununla birlikte, idollere karşı insan
1- Geleneksel Mantık: “kavramların,
anlığını uyanık tutmak için her bir idol türünü yargıların, yargılardan çıkarılan sonuçların
açıkça ve tam olarak tartışmalıyız.”13 bilimi”
Her idol türünü burada kapsamlı olarak 2- Yeni Mantık: “Düşünceler arasında-
tartışamayız. Çünkü bu başlı başına bir ya- ki bağı ve düzeni yöneten ilkeleri araştıran
pıt boyutlarında çalışma gerektirir. Konudan bilim”15
sapmamak için burada kısa belirlemelerde Demek ki “mantık”ın bir eski bir de yeni
bulunmakla yetiniyorum. anlamı var. Demek ki herkesin ortaklaş-
Tiyatro idollerinde dogmatizme ve kurgu- tığı bir mantık anlayışı yok. Burada bizim
sal felsefeye karşı bilim savunuluyor. Ken- için önemli olan Marksist-Leninistlerin yani
dine felsefe diyen her metin felsefe değildir. maddeci diyalektikçilerin “mantık”ı nasıl ta-
Buna dikkat edilmesi gerekir. Son dönemde nımladıklarıdır. Çünkü “Kapitalin Mantığı”
herhangi bir mantık değildir. O Marksist bir
yerden mantar biter gibi sözde felsefeler tü-
mantıktır.
redi. Bunlar iç tutarlık ve maddeci diyalektik
O zaman Marksistlerin “mantık”la ilgili
mantıktan, bilimsel perspektiften yoksun-
görüşlerine bakacağız. Filozofların açıkla-
durlar. Postmodern felsefeler böyledir.
malarını kronolojik zamana göre veriyorum.
“İdol’le ilgili bu açıklamalarla iş bitmiyor. V. İ. Lenin: Lenin “Felsefe Defterleri”inde
Bu açıklamanın yapıtta aktarılan somut du- Hegel’in yapıtlarına büyük bir yer ayırmıştır.
ruma ışık tutması gerekiyor. Çetin Altan’la, Orda bir bölümün başlığı şöyledir: Hegel’in
M. Ali Aybar’ın durumunu bu açıklamaların Diyalektiğinin (Mantık’ın) Planı.16
ışığı altında okura bırakıyorum. Böyle kişiler G. Lukacs: “Hegel’in geliştirmiş olduğu
işçi sınıfına önderlik edebilirler mi? mantık, olgulara uyum kurmak yerine onları
“Giriş”in bir anlamı da şudur: Yapıtta çiğneyen bir mantıktır. Karl Marks’ın mantı-
maddeci diyalektiğin bütün kategorileri ele ğı olgularla uyumludur.”17 Lukacs şöyle bir
alınıp işlenmemiştir. Yalnızca “Kapital” bağ- denklem kurar: Yeni Mantık=Diyalektik Man-
lamında maddeci diyalektiğin temel ilkeleri- tık.18
ne kısaca değinilmiştir. Bu açıklama Takiyyettin Mengüşoğlu’nun
sınıflandırmasına uyuyor. Ama Takiyyettin
Mengüşoğlu Yeni Mantık’ı diyalektik mantık
Mantık
olarak nitelemiyor. Lukacs’ta yeni bir denk-
Bu bölümde “mantık”ın kapsamlı çözüm-
lemle karşılaşırız. Mantık= Epistomoloji.19
lemesine girilmeyecek. Yalnızca, “mantık”ın
Bir başka belirleme Lukacs’tan, “Mantık
yapıt bağlamında kavranabilmesi için kimi yöntembilimsel olarak gerçekliği belirleme-
açıklamalarda bulunulacaktır. Bunlar deği- yen ama soyutlama yoluyla elde edilen bir
şik açılardan filozofların görüşleridir. şey.”20

Mayıs / 2020 11
Mantık gerçekliği belirleyemez ne de- Formel mantığın ilkeleri şunlardır:26
mektir. Mantık yasalarından yola çıkarak bir -Özdeşlik
olguyu açıklayamayız demektir. Olgunun -Çelişmezlik
kendisinden yola çıkmalıyız. İdealist mantık- -Üçüncü halin olmazlığı
la materyalist mantık birbirinin zıddıdır. He- Burada formel mantığın ilkelerini açıp
gel’in mantığında mantık gerçekliği belirler. konuyu dağıtmak istemiyorum. Ancak ‘for-
mel’e açıklık getirebilirim.
Marks’ın mantığında gerçeklik mantığı belir-
“Formel (İng. Formal; Fr. formel, Alm.
ler. Bu anlamıyla Marks’ın mantığı dogmatik
Formal)
değildir. Onun mantığı maddeci diyalektiktir.
1- Özel konu ya da içerikten bağımsız
Lukacs şu saptamayı yapar. “Dolayısıyla
ola-rak geçerli olan, yalnızca mantıksal bir
mantıksal sistem (…) Hegel’i uzun zaman anlamı bulunan
önce geçerliliğini yitirmiş geleneksel dünya 2- Maddeyi ya da somut gerçekliği soyut-
görüşüne geri götürür.”21 layarak, gerçekliğin yalnızca formunu ya da
Demek ki “mantık”la dünya görüşü ara- yapısını göz önüne alan yaklaşım.
sında zorunlu bir bağ vardır. Bir insanın ile- 3- Salt formla ilgili olan,
rici mi yoksa gerici mi olduğu onun mantı- 4- Olguları, maddi gerçekleri dikkate al-
ğından anlaşılır. Maddeci diyalektik mantık mayan tavır….”27
ilericidir. Formel mantık maddeyi, olguları dikkate
Lukacs, Hegel’den aktarıyor: almıyor. İçeriğe değil biçime önem veriyor.
“Herakleitos’un Mantık’ında benimsemedi- O halde bu mantık kaçınılmaz olarak idea-
ğim hiçbir önermesi yoktur.”22 lizme götürür.
Cengiz Gündoğdu, formel mantık için
Demek ki Hegel’in Mantık’ı Herakleitos’un
şöyle der: “Formel mantık, zihnimizin işleyiş
Mantık’ının içerilip aşılmasıdır. İçerip aşmak,
biçimini bozar.”28
ileri götürmektir. Buradan çıkan sonuç: Mad-
“Formel mantık yalnızca düşünce biçimi
deci diyalektik mantık bir dogma değildir.
değildir. İnsanı da oluşturur… Orhan Ke-
Maddi ve tarihsel harekete paralel olarak mal’in Murtaza’sı tipik bir formel mantık in-
ilerleyen bir mantıktır. Gerçeklik mantığı be- sanıdır.”29
lirliyorsa gerçekliğin değişimi mantığın deği- Şöyle bir soru akla geliyor. H. H. Holz for-
şimini koşullar. Burada püf noktası relativiz- mel mantığa neden temeldir diyor?
me (görecelik) düşmemektir. 1- Formel mantığı hiçleştirmeyeceğiz.
Cengiz Gündoğdu Herakleitos için şöyle 2- Formel mantık insanlığın belli tarihsel
der: “Herakleitos evren görüşünü kökten de- koşullarınca oluşturulan bir mantıktır. Tarih-
ğiştirdi.”23 sellikle koşullanmıştır.
“Formel mantık temeldir.”24 diyor Hans 3- Bu demektir ki formel mantık olmasay-
Heinz Holz. dı Maddeci-diyalektik mantık olmazdı. “Te-
Formel mantık Aristoteles’in kurduğu bir mel” bu anlamdadır.
4- Maddeci-diyalektik mantık formel
mantıktır.
mantığın yadsınmasıdır. Bu yadsıma sözcü-
Ahmet Cevizci bu konuda şöyle der:
ğün gündelik anlamında değildir. Diyalektik
“Aristoteles, mantık alanında, mantık çalış-
yadsımadır. Diyalektik yadsıma içererek aş-
malarına on dokuzuncu yüzyıla kadar temel
maktır. “Temel” bu anlamdadır.
olmuş bir mantık sistemi kurmuştur.”25

12 Mayıs / 2020
H. H. Holz’den sürdürelim:30 Böyle konuşanlar Aristoteles’in “Meta-
H. H. Holz, Hegel’in spekülatif mantığını fizik’ini okumamışlardır. Onlar araştırma,
metafiziğin yerini aldığını söylüyor. Spekü- inceleme zahmetine katlanmadan kulaktan
latif mantık=Hegel’in diyalektik mantığıdır. dolma bilgilerle kolayca yargılara varırlar.
Ama bu diyalektik idealisttir. Metafizik, Aris- “Andronikos (MÖ I. yy) Aristoteles’in ki-
toteles’in metafiziğidir. Aristoteles “Metafi- taplarını yayınlarken “Fizik”ten sonra sıraya
zik”te yalnızca varlığı araştırmadı. Formel koyduğu kitaba meta ta physika adını verir.
mantığı da temellendirdi. İşte Hegel bu Doğrudan anlamı şu. Fizikten sonra. Oysa
mantığı aşıyor. Hegel eski metafiziği eleşti- Aristoteles bu yapıtına İlk Felsefe diyor.
rir. Hegel, formel mantığı yıkmıştır. Cengiz Buna karşın yapıtın adı Metafizik kalıyor.”
Gündoğdu şöyle der: “Hegel, bu iskeleti par- “Metafizik dendikte ilk akla gelen filozof
çaladı, tinsel diyalektik mantıkla. Bu büyük Aristoteles’tir.” “Bugün metafizik denen et-
bir devrimdi. İkinci büyük devrim maddeci kinliğe Aristoteles, bilim diyor.” 33
diyalektik mantık Marks’la Engels’in…”31 Aristoteles’in “Metafizik”i için Cengiz
Demek ki Hegel mantığı Aristoteles’in Gündoğdu şöyle der: “Aristoteles’in meta-
mantığını aşıyor. Marks’la Engels’in mantığı fiziği, insanbiçimci Platon’un metafiziğine
da Hegel’in mantığını aşıyor. İşte düşünce karşıdır. Yine Aristoteles’e göre düşünülen
böyle ilerliyor. Eski mantıkta kalmak diret- dünya düşünceden önce vardır.”34
mek gericiliktir. Aristoteles’in metafiziği maddecidir.
“Spekülatif mantık ontoloji değildir” On- Platon’unki idealisttir. Cengiz Gündoğdu,
toloji varlığı araştırır. Varlık ayrı mantık ay- Spinoza metafiziği için de şöyle der: “Spi-
rıdır. İnsanın varlığa yönelirken bir mantığı noza’nın metafiziğinde yaratıcı tanrı yoktur,
olması gerekir. Varlıktır mantığın temeli ama madde vardır. Mekanik maddeci bir metafi-
o mantık değildir. Ontoloji=Varlıkbilim. zik var karşımızda.”35
Buna göre mantık varlığı inceleyen aklın Marks’ın, Engels’in, Lenin’in metafiziği
aracıdır. Yöntem de mantığa içkindir. Bura- maddeci-diyalektiktir.
da ontoloji, eski ontoloji, yeni ontoloji vb. tar- Cengiz Gündoğdu’nun metafizikle ilgi-
tışmasına girmeyeceğim. Konu bağlamında li kapsamlı, ufuk açıcı değerlendirmesinin
bu kadar değinmemiz yeterlidir. konuyla ilgili kısa bir bölümünü burada alın-
Hegel, ‘metafizik’i şöyle tanımlar: “Meta- tıladım. Kavrama açıklık kazandırdığımı
fizik düşüncede kavranan şeylerin bilimidir.” umuyorum. Son olarak metafiziğin gerekli-
Metafizik derken iki anlamı ayrıştırmak liği konusunda Cengiz Gündoğdu şöyle der:
gerekir. İlk akla gelen diyalektik düşünmenin “Gelecek tasarımı anlamında insanın ken-
karşıtıdır. İkincisi de Hegel’in söylediğidir. diyle ilgili metafiziği olması gerekir.”36
Cengiz Gündoğdu bu konuda şöyle der: Metafizik düşüncede kavranan şeylerin
“Yalnız Türkiye’de değil dünyada da kimi bilimiyse o bilimin bir mantığı olması gerekir.
Marksistlerin kavram çözümlemelerinde so- Karl Marks’ın Kapital’i metafizik bir yapıttır.
run var.” Şöyle devam eder: “Metafizik, suç- Bilimsellik anlamında metafiziktir. Kapital’de
layıcı, susturucu bir kavram oldu bilimsel yasalar ortaya konmuştur. Marks’ın
-metafizik yapma bilimsel yasaları bulurken bir mantığa ge-
-metafizik yapıyorsun reksinimi vardı. O mantık maddeci diyalek-
-metafizik kavrıyorsun Gerçekten de ne- tik mantıktır. Metafizikle mantık arasındaki
dir bu metafizik.”32 bağlantıyı gösterdikten sonra mantık çö-

Mayıs / 2020 13
zümlememize dönebiliriz. H. H. Holz’un ya- “Ancak mantıkla açıklanan sorular, öylesine
pıtından sürdürüyorum. sonlu niteliklerle belirlenemez ve bunu yap-
Metafizikle mantık ilişkisini Hegel şöyle ma girişimleri eski metafiziğin bir zaafıydı.”39
açıklar:
“Ne var ki metafiziğin esas göre-
vi tam da sorunsaldaki katılığın, he-
men ve o anda çözülmesini sağla-
mak, yani katı düşünsel açıklamaları
yeniden akışkan, hale getirmektir.
Buna karşı mantığın göreviyse tekil
olanı, şu veya başka bir anda, şu
veya başka bir bağlamda, onu oldu-
ğu gibi sonlu halinde sımsıkı kavra-
mak ve ondan olduğu kadar bir bilinç
çıkarılmasını sağlamaktır.”37
Buna göre mantık bilgiye, kavra-
ma ulaşmada bir araçtır. “Metafizikse
olgulara, mutlak olana ve sorunsala
sonlu olan düşüncenin kategorileriy-
le yaklaşmaktadır.”38
“Kapital” bir metafiziktir. Kapitalin
sorunsalı kapitalizmdir. Kapitalizm
sonludur. Artı değer yasası sonlu
sorunsal içinde mutlaktır. Geleceğin
sınıfsız toplumunda böyle bir yasa
olmayacaktır. Çünkü bu yasayı so-
yutladığımız madde olmayacaktır.
Madde yani toplumsal ilişkiler. Ama gelece- Marks’ın “Kapital”de incelediği kapitalizm
ğin sınıfsız toplumunda maddeci diyalektik ortadan kalkacaktır ama niceliğin niteliğe
mantık olacaktır. Maddeci diyalektiğin kate- dönüşme yasası, çelişki yasası, maddeci-di-
gorileri var olacaktır. Çünkü bu kategoriler yalektik yasalar var olacaktır. Bilimin ve fel-
yalnız toplumun değil maddi hareketin kate- sefenin kavramları tarihseldir. Maddi temele
gorileridir. bağlıdır. Maddi hareketle birlikte değişirler
Reel sosyalizm çöktü diye maddeci di- ya da ortadan kalkarlar. Maddeci diyalekti-
yalektiğin öldüğünü sananlar yanılıyorlar. ğin kategorileri madde ortadan kalkmadıkça
Maddeci diyalektik çökmedi tersine reel sos- kalkmaz.
yalizmin çökmesi maddeci diyalektik yasala- Dolayısıyla maddi dünyanın yansımaları
ra uygundur. Dolayısıyla maddeci diyalektik olan bilimsel yasaları bulurken, bu yasalarla
öldü, sosyalizm öldü diyenlerin metafiziği kavramlarını oluştururken maddeci diyalek-
yanlıştır. Böyle akıl yürütenler sonlu-sonsuz tik mantık zorunlu olarak kalacaktır. Belki
diyalektiğini kuramayanlardır. Bu anlamda maddenin bilinmeyen yönleri bilindikçe bu
Hegel’in belirlemesi son derece önemlidir. kategorilere yenileri eklenebilir vb. Madde-
Hegel konuyu biraz daha belirginleştirir. ci diyalektik mantık daha ileri bir mantığa

14 Mayıs / 2020
evrilecektir ama insanın nesnel gerçekliği Hegel’in mantıkla politikanın bağını kur-
incelerken ve bu gerçekliğin kavramlarını ması ilerici bir adımdır. Cengiz Gündoğ-
oluştururken “mantık”a duyulan gereksinimi du’nun yapıtı ilk bakışta salt bir felsefe yapıtı
ortadan kalkmayacaktır. gibi görünür ama değildir. O özünde politik
H. H. Holz, Hegel’den aktarıyor: “Hegel, bir yapıttır. Felsefe, sanat, bilim bu yapıt-
‘Mantığın Bilimi’ adlı eserinde ‘kavramın ta politika için vardır. Cengiz Gündoğdu’ya
süreç içindeki konumu’ belirlenmesinin çö- göre politikanın öznesi işçi sınıfıdır. Özgür-
zümlemesinde diyalektiği devreye sokmak- lüğü getirecek sınıf işçi sınıfıdır. Bunun için
tadır.”40 işçi sınıfının bilime, felsefeye, sanatla, poli-
O halde hangi tarihsel kesitte yaşarsak tikaya… gereksinimi vardır. “Kapitalin Man-
yaşayalım insanın kavram üretme zorunlu- tığı” doğrudur. İşçi sınıfına seslenir. Bunu
luğu sürecektir. Bu demektir ki maddeci di- roman ve öykülerde yaptığı alıntılarla iyice
yalektiğin işlevi de sürecektir. belirginleştirir. Edebiyat burada işçi sınıfını
Maddeci diyalektik kavram üretme işle- gösterir. Bir kapitalizm gösterilir, bir işçi sını-
viyle sınırlandırılamaz. Maddeci diyalektiğin fı bir de maddeci diyalektik mantık. Yapıtın
kategorileri doğada, toplumda ve düşünce- örgesi bu anlamda çok sağlam örülmüştür.
de vardır. F. Engels “Doğanın Diyalektiği” Hegel şöyle der: “Mantıksal irade ile tikel
adlı yapıtında doğadaki diyalektiği zamanı- iradenin birliği (…) özgürlüğün en basit ger-
nın en ileri bilimsel buluşları ışığında göster- çekliğinin ifadesidir.”42
miştir. Engels bu yapıtı yazmak için yedi yıl Maddeci diyalektik nesnel irade olarak iş-
pozitif bilimi çalışmıştır. Yani öyle armut piş lemektedir. Sorun bu iradedir. Öznel iradeye
ağzıma düş tavrıyla, boş spekülasyonlarla, dönüşebilmesidir. Cengiz Gündoğdu “Kapi-
retorikle… maddeci diyalektikçi olunmuyor. talin Mantığı”nı öznel iradeyi oluşturmak için
Hegel’e göre kavram özgürlüktür. Madde- yazmıştır. Öznel iradeyle öznelcilik karıştırıl-
ci diyalektiğe göre insan kavramlarla özgür masın. Öznel irade nesnel gerçekliğin doğ-
olamaz. Olsa olsa doğru kavram oluşturma ru bilgisiyle donanmış iradedir. Oysa bugün
özgürlüğe doğru atılan bir adım olabilir. Ör- öznel irade mantık dışı davranıyor.
neğin: “iş insanı” da bir kavramdır. “Burjuva” Mantık dışıcılığın sonucunu H. H. Holz
da bir kavramdır. “Tüketici” de bir kavramdır. şöyle belirtir: “Doğa yasası üzerine kaleme
“İşçi sınıfı” da bir kavramdır. Doğru kavram- alınmış makalelerde, kısmi otorite ve kısmi
ları oluşturamazsak ne kadar çırpınırsak çır- çıkarlar üzerinde yükselen devletsel amaç-
pınalım bir adım ileri gidemeyiz. Özgürlük ilk ları gözeten düzenlemelerin mantıkdışı ve
önce doğru kavramları oluşturmakla başlar. dolayısıyla ahlaki olmadığını vurgulamakta-
Doğru kavram demek dünyaya doğru bakış dır. Bu durum devrime zorlar. Hegel, yirmi
demektir. Dünyaya doğru bakmak için mad- otuz yıl sonra bile dünya tarihinin felsefesi
deci diyalektik mantık zorunludur. Bu konu- üzerine verdiği derslerini söz konusu bakış
da H. H .Holz şöyle der: “Hegel’de tinin kav- açısı temelinde anlatmaya devam etmişti:
ramlarının tarihsel-felsefi gelişimi şahısların “O dönemin Fransa’sının içinde bulunduğu
ve onların özgürlüklerini kapsayan mevcut durumu, akla ve mantığa aykırı imtiyazlar
gerçekliğinde ötesine taşıyarak mantık ve keşmekeşi olarak sunuyordu (…) O öylesi-
özgürlüğün birliğini siyasal olarak yapılan- ne bir baskı rejimiydi ki onun bilincine va-
dırıyor. Böylece metafizikte yeni bir sisteme rıldığında daha da pervasızlaşıyordu. (…)
yeni bir diyalektiğe sahip oluyor.”41 Devletin bütün organları büsbütün bir baskı

Mayıs / 2020 15
rejimiydi. Değişimi zorunlu olarak şiddetle kikatin kaynağını esas alarak soyut düşün-
olmuştu, çünkü değişim hükümet eliyle ger- ceyi içselleştirmek ve somutlamak için so-
çekleşmemişti. (…) Bu gerçekleştiğinde hak mutlamak için sonuna kadar götürülmüş bir
hukuk düşüncesi de bir anda hayata geç- denemedir.”46
mişti; eski yapının herhangi bir direnç gös- Maddeci felsefeye göre her düşünce
termeye mecali kalmamıştı.”43 maddenin bir yansımasıdır. Bu yansımanın
Hegel burada devrim hakkını savunuyor. doğru olması insan için yaşamsal önemde-
Mantıklı olan devrim yapmaktır. Nesnel ko- dir. Yansımayı somutlaştıran diyalektik man-
şullar olgunlaştığında öznel irade de bilinç- tıktır. Bu nedenle maddecilik bizi idealizme
lenmişse devrim mantığı işler. düşürebilir. Maddeciliğin diyalektikle bütün-
Mantıkla politika arasındaki ilişki dola- leştirilmesi zorunludur.
yımlıdır. Politikaya giden yolu Cengiz Gün- Feuerbach, Hegel’in mantığı için şöyle
doğdu “Kapitalin Mantığı”ında gösteriyor. der: “Hegel’in ‘mantık’ı akla ve şimdiki za-
Politikaya giden yolda felsefe, bilim, sanat, mana uyarlanmış mantık haline getirilmiş bir
estetik dolayımı vardır. Politik kalkışmadan teolojidir. Nasıl ki ideal olanın ya da hakika-
önce felsefe de, bilim de, estetikte kalkışma tin kavramsal soyutlaması olan teolojideki
zorunludur. tanrısallık varsa, her belirlenim ve her sonlu
“Mantıksal-kavramsal bakış açısıyla pra- olanda da ‘mantık’ vardır.”47
tik-nesnel bakış açısı (emek süreci) birbirine Demek ki maddeci olmayan diyalektik
denk gelir.”44 bizi teolojiye götürebiliyor.
Emek süreci, “Kapitalin Mantığı”ında 1. Hegel’in “mantık”ını eleştiren Trendelen-
Bilimsel, 2. Felsefi, 3. Estetik yönden ele burg şöyle der: “Ama bakın ne oluyor; sa-
alınmıştır. dece kendisi olmak isteyen saf düşünce, bu
Bunlar en üst soyutlamada mantıksal-kav- haliyle tek başına ilerleyemiyor; o attığı ilk
ramsal bakış açısından bir araya toplanmış- adımda belirli bir uzam ve zamanı içeren gö-
tır. Maddeci diyalektik “Kapitalin Mantığı”ında rüntünün momentleri olarak fark edilmekte-
roman ve öykülerden yapılan alıntılar gerçek dir; demek ki dış varlıktan bütünüyle kopmuş
ontolojik bağlantıyı gösterir. Ontolojik bağ- ve saf şey mümkün değildir. Dolayısıyla söz
lantı=emek sürecidir. Bu maddi zeminden konusu uzamsal hareket, bir kez daha ön-
mantıksal kategorilere çıkılır. Yapıtta nesnel koşulsuz mantığın ön koşulu olmaktadır.”48
gerçeklik ontolojik ve epistomolojik yarılma- Kuramsal açımlamaları vermemin nede-
ya uğramadan yansıtılmıştır. ni Cengiz Gündoğdu’nun “mantık” kavramı-
“Hukuk, devlet ve tarih alanında kapsam- nı boşuna kullanmamasıdır. Onun yapıtının
lı bir kavram ortaya koyan siyasal filozof He- kavranışı dolayımlıdır. Dolayımın bir biçimi
gel ile diyalektiğin kavramsal yapılarını ge- kavramların araştırmasından geçer. Araş-
liştiren mantıkçı Hegel’i birbirinden ayırmak tırılan kavramlar yapıtta somutlandığında
olanaksızdır.”45 yeniden yer almazsa bütünsel anlama ula-
Cengiz Gündoğdu için de geçerlidir bu. şılamaz.
Onun tiyatro oyunları, öyküleri, eleştirile- Kapitalin Mantığı maddecidir. Maddeci
ri, felsefi metinleri… ile maddeci diyalektik mantık nedir? Karl Marks’ın kendi sözüyle
mantığını birbirinden ayırmak olanaksızdır. şudur: “Devlete ilişkin belirlenimlerin özü,
Rudolf Haym mantığı şöyle tanımlar: devlete ilişkin belirlenimler olarak değil ama
“Mantık insan varlığının bütünlüğünü ve ha- en soyut şekilleriyle mantıksal-metafizik be-

16 Mayıs / 2020
lirlenimler olarak düşünülebiliyor. Gerçek F Tipleri, İdlip sorunu, doların yükselmesi,
özgürlüğü Hukuk felsefesi değil ama Mantık piyasada ilaç bulunmaması… Bütünsel re-
bilimi oluşturuyor. Felsefi çalışma düşünce- sim: Emperyalist-kapitalist sistemdir. Bütün
nin siyasal belirlenimler içinde ete kemiğe olgular birbiriyle bağlantılıdır. Dünyanın bir-
bürünmesini değil ama varolan siyasal belir- liği maddidir.
lenimlerin soyut düşünceler biçiminde uçup H. H. Holz şöyle diyor: ”Mantıksal davra-
gitmesini göstermeye dayanıyor. Felsefe nış teorik birikimle yönlendirilir.”50
uğrağı, şeyin mantığı değil ama mantığın Mantık birbiriyle ilişkisiz gibi görünen ol-
şeyi oluşturuyor. Mantık devleti tanıtlamaya guları birbiriyle ilişkilendirir. Böylece olgusal
değil, tersine devlet mantığı tanıtlamaya ya- bilinç aşılır. Cengiz Gündoğdu yapıtında ol-
rıyor.”49 gusal bilinci yetkin bir biçimde çözümlüyor.
Maddeci mantığı Karl Marks işte böyle Cengiz Gündoğdu şöyle der: “Olgusal bilinç,
açıklıyor. Şeyin mantığıdır esas olan, mantı- olguları oluşturan ilişkileri irdelemez. Bu bir
ğın şeyi değil. Mantık öznel değildir. Mantık sakıncadır. Daha büyüğü şöyledir, olgusal
dış dünyadan çıkar. Mantık nesnel gerçek- bilinç, olguyu bütün ilişkilerinden koparır,
likten çıkar. Yani mantık maddeden çıkar. öyle inceler.”51
Demek ki ilk önce materyalist olacağız. Di- Cengiz Gündoğdu “Soru” adlı yapıtında
yalektiğin yasalarıyla toplum çözümlemesi olgusal bilinci ayrıntılı çözümlemiştir. (Ayrıca
yapılamaz ama toplum çözümlemesinde bakınız: Adnan Öztel, Gündelik Bilinç, Kaç
diyalektiğin yasaları vardır. İnsanı Yaşadım, İnsancıl Yayınları)
Maddeci diyalektik mantık mantıksallığın Yapıtın Niteliği-Özelliği
en ileri biçimidir. Aristoteles mantığının 18. “Nitelik, 1- İlk anlamda tözün ayrımını ifa-
yüzyıl materyalizmiyle yadsınması 18. yüz- de eder.”52 der Aristoteles.
yıl materyalizminin de Marks-Engels mater- “O halde niteliğin, pratik olarak iki anlamı
yalizmiyle yadsınması. Maddeci gelişimin var gibi görünmektedir ve bu iki anlamdan
ana hatları bunlardır. Diyalektik gelişim biri, asıl anlamdır. Asıl anlamda nitelik, tö-
Herakleitos’un Hegel’e oradan Marks-En- zün ayrımıdır.”53
gels’e ve Lenin’e uzanır. Özellik için de şöyle der Aristoteles:
18. yüzyıl materyalizmi diyalektik mater- ”Özellik, eğilim, istidat (dispostion) parçaları
yalizmin ön biçimidir. olan bir şeyin yer, güç ve form bakımından
İnsanın yaşaması için dış dünyayı bil- düzenlenmesi anlamına gelir.”54
mesi gerekir. Bu bilgi doğru bilgi olmalıdır. Nitelik tözdür. Özellik görüntüdür. Nitelik
Doğru bilgi insan için yaşamsaldır. Örneğin bütündür, özellik parçadır. Töz-Öz-Maddedir.
uçurumdan atlarsam kuşlar gibi uçamam, “Kapitalin Mantığı”nın niteliği=tözü=ö-
yere çakılırım. Cahil kalırsam hayvanlar zü=maddesi maddeci diyalektiktir. Bu en ge-
gibi güdülürüm. Boyun eğersem köleleştiri- nel niteliktir. Daha dar anlamda Marksist-Le-
lirim… Mantık bu bilgilerin birbiriyle ilişkilen- ninisttir.
dirilmesini sağlayarak büyük resmi görme- Bu nitelik bir soyutlamadır. Benim kav-
mizi sağlar. Örnek: Adnan Öztel: Anne bu ramsal soyutlamamdır. Ama öznel değildir.
yıl hamsi durumu nedir? Anne: Yok oğlum Nesneldir. Bu soyutlama benim duyumları-
hamsiyi kuruttular. Hamsinin yokluğu, gıda mın soyutlamasıdır. Cengiz Gündoğdu ve
fiyatlarının yüksekliği, işsizlik, göçmenler, di- yapıtlarından edindiğim durumların soyutla-
yanetin bütçesi, gazetecilerin tutuklanması, masıdır.

Mayıs / 2020 17
Lenin, Felsefe Defterleri’nde şöyle der: 7- Yapıt teknik bir kitap değildir.
“Nitelik ve duyum aynı şeydir diyor Feur- 8- Bu yapıt etkin okur için yazılmıştır.
bach. Tamamiyle ilk ve en eski alanıdır du- Buna göre okur yapıtın her bölümünü, bö-
yum ama onda kaçınılmaz şekilde bulunur lümcesini kendi derinleştirecektir. Derinleş-
nitelik.”55 mek için inceleyecek, araştıracak… Bu sü-
Yine Lenin, Hegel’den aktarıyor. “Görün- reçte okurun kendisi de derinleşecektir. Bu
tüleşen dünya ve özsel dünya… bunların derinleşme okurda nitel sıçramaya yol aça-
her biri, varoluşun özerk bütünlüğüdür.”56 caktır.
Yapıtın bütünlüğünü=özünü belirtikten 9- Buradan çıkan sonuç: Bu yapıt tem-
sonra onun özerk parçalarına, özelliklerine bellere, hazırlopçulara, pragmatistlere, ez-
geçebiliriz. bercilere… göre bir yapıt değildir.
1- Maddeci diyalektik Kapital’de yola çı- 10- Yapıt uzmanlaşmanın otomizasyo-
kılarak somut olarak gösterilmiştir. Soyut nunu kırıyor. Birbiriyle bağıntısı yokmuş gibi
kategoriler somutta gösterilmiştir. Soyutla- ele alınan bilim, felsefe ve sanatı birleşti-
malar maddesine götürülmüştür. riyor. Bütün bu etkinlikler insan içindir ve
2- Maddeci diyalektiğin insanlık tarihin- dünyanın maddi birliğinin değişik yansıma
deki yeri gösterilmiştir. Bu anlamıyla yapıt biçimleridir. Bu anlamıyla yapıt maddenin
maddeci diyalektiği tarihsel bağlam içinde bütünsel yansımasıdır.
ele almıştır. Buna göre maddeci diyalektiğin 11- Yapıt proleter hümanizmasının bir ba-
ortaya çıkışı ve gelişim aşamaları gösteril- şarısıdır.
miştir. 12- Yapıt Marksist Rönesans’a bir katkı-
3- Yapıtta maddeci diyalektiğin işçi sını- dır.
fıyla ilgisi gösterilmiştir. Bu ilginin kurulması 13- Yapıtın kendisi maddeci diyalektiktir.
nesneldir. Zorunluluktur. Yapıtta sınıflar üstü Kapital incelenirken idealizm dıştalanmış-
akademik bir teori yoktur. Teori insan için, tır. Maddeci perspektifte kaba materyalizm,
işçi sınıfı içindir. İşçi sınıfı bu teorinin maddi mekanik materyalizm dıştalanmıştır.
gücüdür. Tarihte her düşünce bir sınıfa da- 14- Yapıt burjuva ideolojisine vurulan bir
yandığı ölçüde kendini gerçekleştirebilmiştir.
darbedir.
Maddeci diyalektik mantığı uygulayabilecek
15- Yapıt kuramsal alandaki sınıf savaşı-
maddi güç işçi sınıfıdır.
mının bir ürünüdür.
4- Maddeci diyalektiğin devrimci gücüne
16- Bu yapıtla burjuva ideolojisinin çeşitli
yapılan vurgu “maddeci diyalektik mantığın
akımlarından, postmodernizme, yapısalcı-
devrimci gücü anlaşılmadan Kapital anlaşı-
lığa, negatif diyalektiğe, mistizme, idealiz-
lamaz.”57
me… okkalı bir darbe vurulmuştur.
5- Yapıt, maddeci diyalektiğin ayrıntılı
17- Marksizm düşmanlığının azıttığı bir
bir çözümlemesi değildir. Yapıt adından da
dönemde Marksizmin dimdik ayakta olduğu
anlaşılacağı gibi bir giriştir. Yapıtın ince gö-
gösterilmiştir.
zükmesi kimseyi yanıltmamalı. Okundukça
18- Bu anlamıyla yapıt azalarak çoğal-
çoğalan, kalınlaşan bir yapıttır “Kapitalin
manın seçkin bir örneğidir.
Mantığı”. Yapıtta maddeci diyalektiğin temel
19- Yapıt belirleyici olanın nitelik olduğu-
çizgileri belirtilmiş, gerçekçilik yolunda yürü-
nun altını çizer.
yenlere yol ve yön gösterilmiştir.
20- Sanatın, bilim ve felsefenin sınıf sa-
6- Bu anlamıyla yapıt bir ders kitabı de-
vaşımındaki vazgeçilmez rolü gösterilmiştir.
ğildir.

18 Mayıs / 2020
21- Gerçekçi sanatta maddeci diyalektik 29- Cengiz Gündoğdu’nun konumlanışı,
arasındaki zorunlu bağ gösterilmiştir. Top- felsefi, bilimsel ve sanatsal olarak, dinsel,
lum çözümlenmeden birey çözümlenemez. mitolojik, mistik, agnostik… vb. konumların
Toplum çözümlemesi maddi koşulların çö- karşısındadır. Yapıtın konumlanışı Aydınlan-
zümlenmesidir. Sanat maddi koşullardan tü- macıdır.
reyen birey-toplum diyalektiğini göstermek 30- Yapıt, insana, emekçi ve işçi sınıfına
zorundadır. dokunuyor. Kuramsal, postmodern zaman-
22- Hegel ve Lenin’in üstü örtülerek, larda toplumdan, insan yaşamından emekçi
unutuluşa terk edilerek insanlık tarihindeki sınıflardan koparılmıştı. Cengiz Gündoğdu
ilerici rolleri yok sayılıyor. 21. yüzyıl bu eği- kuramsal koparılan bu bağlantıları daha
lim giderek güçlenmektedir. İnsanlığın bu sağlam, daha derinden yeniden kuruyor.
iki ateşleyicisini Cengiz Gündoğdu yeniden Kuramsalı kurgudan, kuruntudan, öznel
gündeme getirerek hak ettikleri değeri veri- yaklaşımdan, psikolojizmden… kurtarıyor.
yor. Cengiz Gündoğdu’nun bu değerlendirişi 31- Yapıtın en özgün yanı şudur: Maddeci
nesnel gerçeklikle uyumludur. Bu değerlen- diyalektiği anlatmıyor yalnızca Cengiz Gün-
dirme bilimseldir. Değer yargılarından, idol- doğdu. Onu da anlatıyor ama asıl önemlisi
lerden arındırılmıştır. onu neden uygulayamadığımızı çözümlü-
Hegel’in, Lenin’in ağıza alınmadığı dö- yor. Yasaları bilmek onları uygulamak değil-
nemde Cengiz Gündoğdu’nun yaptığı şey dir. Bu anlamda yapıt bir ilktir.
çok önemlidir. Böylece Marksizmin yolu ye- Yapıtın ışığında çalışmamız gereken ko-
niden açılmış oluyor. Yenilenmiş bir biçimde nular
biz buna Marksist Rönesans diyoruz. 1- İşçi sınıfı ve maddeci diyalektik
23- Hegel’le Lenin’e ve Aristoteles’e ve- 2- Aristoteles
rilen önem kesinlikle rastlantısal değildir. 3- Hegel
Yapıtın hümanist, aydınlanmacı Marksist 4- Lenin
karakterinin gereğidir. 5- Maddeci diyalektiğin diğer kategorileri
24- Marksizmi Hegel’den Lenin’den ko-
parma çabaları doruk noktasına ulaşmıştır. Bu yapıt insan için yazılmıştır. İnsanın
Kuşkusuz bu durum entelektüel yozlaşma- özgürlüğü için yazılmıştır. Bu yapıt yeni bir
nın bir görünümüdür. Postmodernizm sal- dünya için yazılmıştır. Yapıt insani düşleri
dırının tepe noktasıdır. Bu saldırılar emper- kurmak isteyenlere sesleniyor. Yapıt insani
yalist burjuvaziden ayrı düşünülemez. Bu bir yaşamı kuracak yeni insana sesleniyor.
anlamıyla Cengiz Gündoğdu’nun yapıtı em- Yeni her zaman maddeci diyalektik bir sü-
peryalizme kuramsal bir darbedir. reçte ortaya çıkar. İnsanın sınıfsız, sömü-
25- Yapıtta sınıf bilinci-tür bilinci diyalek- rüsüz bir toplumu kurabilmesi için maddeci
tik bir bütünlük içinde ele alınmıştır. İşte bu diyalektiği bilince çıkarması zorunludur.
Marksist hümanizmadır. İşte bu Marksist Şimdi maddeci diyalektik zamanıdır.
Rönesans’ın bir özelliğidir. Şimdi “Kapitalin Mantığı” zamanıdır.
26- Bu yapıt işçi sınıfını aydınlatmak, ona Şimdi beynimizi aydınlık düşüncelerle
kuramsal bilinç götürmek için yazılmıştır. Bu besleme zamanıdır.
yapıt sınıf savaşımından taraftır. Şimdi dağılan kafaları toparlama zama-
27- Yapıtın örgesi sağlamdır ve sıkı örül- nıdır.
müştür. Cengiz Gündoğdu’ya en derin sevgi ve
28- Yapıt kuramsal kavrayış kadar estetik saygılarımla.
haz da uyandırıyor insanda.

Mayıs / 2020 19
Dipnotlar Arslan, Sosyal Yayınları, II. Basım, İstanbul, Ka-
1. Aristoteles, Kategoriler, Yunanca aslından çe- sım 1996.
viren: Saffet Babür, İmge Kitabevi, 4. Baskı, An- 27. Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma
kara, Mart 2016, s. 51. Yayınlar, 5. Baskı, İstanbul 2002, s. 427.
2. Aristoteles, agy, s. 51. 28. Cengiz Gündoğdu, Kapitalin Mantığı, s. 39.
3. Aristoteles, agy, s. 53. 29. Cengiz Gündoğdu, Kapitalin Mantığı, s. 40.
4. Aristoteles, agy, s. 53. 30. Hans Heinz Holz, agy, s. 73.
5. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 8. 31. Cengiz Gündoğdu, Kapitalin Mantığı, s. 89.
Baskı, Ankara 1988, s. 855. 32. Cengiz Gündoğdu, Eleştiri, İnsancıl Yayınla-
6. Cengiz Gündoğdu, Kapitalin Mantığı, Tekin rı, 4. Basım, İstanbul, Ocak 2017, s. 359.
Yayınevi, İstanbul 2019, s. 24. 33. Cengiz Gündoğdu, Eleştiri, s. 360-361.
7. Francis Bacon, Novum Organum, çev. Sema 34. Cengiz Gündoğdu, Eleştiri, s. 362.
Önal Akkaş, Say Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 35. Cengiz Gündoğdu, Eleştiri, s. 363.
2012 İstanbul, s. 126. 36. Cengiz Gündoğdu, Eleştiri, s. 386.
8. Francis Bacon, agy, s. 127. 37. Hans Heinz Holz, agy, s. 107.
9. Francis Bacon, agy, s. 127. 38. Hans Heinz Holz, agy, s. 107.
10. Francis Bacon, agy, s. 127. 39. Hans Heinz Holz, agy, s. 107.
11. Francis Bacon, agy, s. 128. 40. Hans Heinz Holz, agy, s. 108.
12. Francis Bacon, agy, s. 128. 41. Hans Heinz Holz, agy, s. 119.
13. Francis Bacon, agy, s. 128. 42. Enzyklapodie’den Aktaran: Hans Heinz Holz,
14. Takiyyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, agy, s. 121.
Remzi Kitabevi, 4.Basım, İstanbul 1988. 43. Hans Heinz Holz, agy, s. 135.
15. Takiyyettin Mengüşoğlu, agy. 44. Hans Heinz Holz, agy, s. 146.
16. Lenin, Felsefe Defterleri, çev. Attila Tokatlı 45. Hans Heinz Holz, agy, s. 159.
Sosyal Yayınları, İstanbul, tarih yok, s. 264. 46. Aktaran: Hans Heinz Holz, agy, s. 195.
17. G. Lukacs, Sosyal Varlık Varlıkbilimine Doğ- 47. Aktaran: Hans Heinz Holz, agy, s. 215.
ru I Hegel, çev. Ayşe Tekşen, Payel Yayınevi, I. 48. Aktaran: Hans Heinz Holz, agy, s. 227-228.
Basım, İstanbul, Temmuz 2013, s. 43. 49. Karl Marks, Hegel’in Hukuk Felsefesinin
18. G. Lukacs, agy, s. 47. Eleştirisi, Sol Yayınları, II. Baskı, Ankara 2009,
19. G. Lukacs, agy, s. 65. s. 29.
20. G. Lukacs, agy, s. 72. 50. Hans Heinz Holz, agy, s. 278.
21. G. Lukacs, agy, s. 78. 51. Cengiz Gündoğdu, Kapitalin Mantığı, s. 32.
22. G. Lukacs, agy, s. 87. 52. Aristoteles, Metafizik, s. 267.
23. Cengiz Gündoğdu, agy, s. 45. 53. Aristoteles, Metafizik, s. 269.
24. Hans Heinz Holz, Felsefenin Aşılması ve 54. Aristoteles, Metafizik, s. 276.
Gerçekleştirilmesi- I, Yordam Kitap, I. Basım, 55. Lenin, Felsefe Defterleri, s. 285.
Şubat 2017, İstanbul, s. 42. 56. Hegel, Aktaran: V. İ. Lenin, Felsefe Defterle-
25. Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma ri, s. 124.
Yayınlar, 5. Baskı, İstanbul 2002, s. 92. 57. Cengiz Gündoğdu, Kapitalin Mantığı, s. 9.
26. Bakınız: Aristoteles, Metafizik, çev. Ahmet

20 Mayıs / 2020
Düşün

Mevsim bahar,
Doğa devingen,
Sevgi çiçekleri kıpır kıpır açıyor,
Güneşin okşayışlarıyla.

Başını döndür de bak,


Yayıl çimenlerin üstüne,
Dur bir dinlen!
Taşımaktan yorulmadın mı öfke prangalarını,
Dur bir düşün!
Yaşamak için ne kadar az zaman kaldığını.
Sor kendine nasıl yaşadığını,
Korka korka ölerek mi?
Suçlulukla katılaşarak mı?
Pişmanlıklarından ders alarak mı?
Durup durup şikâyet ederek mi?

Güneş ısıtırken sertleşmiş yüzünü,


O koca ışık hiç tükenmez mi sandın?
Sen güneşe ne verdin?
Hiç sevdin mi?
Önce kendini düşünmeden.
Bir düşün!
Yaşarken sevinçler ektin mi?
Kalplerde soldurdun mu coşkuyu?
Az da olsa düşün!
Zırhın adalet midir?

Dur bir düşün!


Ekmeden yaşamak kolaycılık değil mi?
Sevmektir,
Güneş gibi erdemli yaşamaktır zor olan.

Sadife İLEN LİMA

Mayıs / 2020 21
Estetik Katagoriler*

Hasan AKARSU

Eleştirmen, yazar Cengiz Gün-


doğdu, yazın eleştirilerine bir ye-
nisini ekledi. Estetik Kategoriler
adını verdiği yeni yapıtında, “Bi-
limsel Maddeci Diyalektik Estetiğe
Giriş”i irdeler. Sayrılığında, en zor
günlerinde onu yalnız bırakma-
yan Berrin Taş’a sunduğu “Estetik
Kategoriler” üç bölümden oluşur:
Estetik Kategorilere Giriş, Aydınlı-
ğı Örenler, Karanlığı Örenler.
Cengiz Gündoğdu, gerçekçilik
üzerine yazdığı bu kitabında, kar-
şı gerçekçilerin hiç uyumadığını,
nöbetleşe uyuduklarını vurgular-
ken gerçekçilerin az olup nöbet
tutamadıklarını belirtir. Gerçekçi-
liğin yolunda doludizgin giden bir
yazarımızdır o. Bilimsel diyalektik
maddeci öğreti için Kagan’ın ünlü
sözünü anımsatarak başlar yaz-
maya ve onun “İnsanoğlunun es-
tetik düşünce tarihinin en yüksek
aşaması” olduğunu vurgular. Sö-
mürücü sistemin estetik yaşamla
insanın ilişkisini kopardığını, gün-
tetik sözcüğü, Türkçe Sözlük’te “Güzelliği ve
lük yaşamın bu sistemin isteklerine göre dü-
güzelliğin insan zihnindeki ve duygularında-
zenlendiğini, karşı gerçekçi yapıtlarla insan
ki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu”
bilincinin dumura uğratıldığını anımsatır. Es-
diye açıklanır. Kategori ise “ulam” sözcüğü-

22 Mayıs / 2020
nün karşılığıdır ve aralarında benzerlik olan (Yıldırımlı… Şimşekli Yazar, Umut Yazarı).
şeylerin tümünü kapsar. Yazar, “Estetik Ka- “Karanlığı Örenler” bölümünde ele aldığı
tegorileri” şu başlıklar altında değerlendirir: yazarlar: Yiğit Bener (Heyula’nın Dönüşü),
Dil ve Anlatım, Karakter, Örge, Nesnelerin Adalet Ağaoğlu (Bir Düğün Gecesi), Selim
Birliği, Çatışkılar, Canlandırma. Ek olarak da İleri (Yaşarken ve Ölürken), Kemal Tahir
Toplumsal Çözümleme, Güdücü Öğe, Öznel (Bozkırdaki Çekirdek), Latife Tekin (Manves
Zaman, Öznel Uzam, Öznel Konum. Yazar, City), Behçet Çelik (Dünyanın Uğultusu),
bilimsel estetiği ölçüt alarak birçok önemli ro- Oya Baydar (Çöplüğün Generali).
manı değerlendirir. Marks, Engels, Lukacs, Eleştirmen, yazar Cengiz Gündoğdu,
Kagan, Pospelov, Hegel, Nermi Uygur vb. 2011’de yine İnsancıl Yayınlarından çıkan
yararlandığı önemli düşünürlerdir. Gündoğ- Estetik Kalkışma adlı yapıtında yer verdiği
du, güzel olanın peşinde, güzel olanı ortaya yazılarından da yararlanarak “Estetik Kate-
çıkarmak için emek veren bir eleştirmendir. goriler” adıyla “Bilimsel Maddeci Diyalektik
Yazma yolları üzerine açıklamalar yapar. Estetiğe Giriş” konusunda önemli açıklama-
Estetik ölçütlerini de Türk ve Dünya roman- lar yapar. Sömürü sisteminin sanatı da etkisi
larından örnekler vererek açıklar. “Aydınlığı altına alarak yönlendirdiğini, kimi yazarların
Örenler” bölümünde ele aldığı yazarlar şun- bu sistemin etkisiyle “karanlığı ördüğünü”
lardır: Öner Yağcı (Kir), Yakup Kadri Kara- belirtirken “Aydınlığı Örenler”e de alkış tutar.
osmanoğlu (Ankara), Kemal Bekir (Kanlı
Düğün), Tekin Sönmez (Ankara Düşerken
Erzurum ve Bardezbaldooruk Ailesi), Orhan (*) Cengiz Gündoğdu, Estetik Katego-
Kemal (Müfettişler Müfettişi), Oktay Akbal riler, İnsancıl Yayınları, 1. Basım, İstanbul,
(Suçumuz İnsan Olmak), Adnan Özyalçıner Mart 2020.

EVDE KAL!
SAĞLIKLI KAL...
Koronavirüse karşı en büyük tedbir
risk almamaktır...
#evdekal

Mayıs / 2020 23
Bir Dünya Yazarı Olan
Stefan Zweig’ın Yaşam Öyküsü (2)

Neriman ÇELİK

26 Kasım tarihli günlüğüne şöyle yazar; sam, o kadar az onaylayabiliyorum olanları,


“Herhangi bir biçimde yalan söylemek beni hatta dalkavukça bir yanı olduğu için kah-
tiksindiriyor, bugün ancak dürüstçe, sözü ramanlıkları bile onaylayamıyorum. Örneğin
dolaştırmadan “Hayır” demenin yararı ola- Kayzere tapınılmasına da prenslere uşak
bilir. Bu yüreklililiği Viyana’da da göstere- edilmesine de dayanamıyorum, Fransa’da-
bilecek miyim? Eğer inanmadan yapılırsa kinin ve İngiltere’dekinin tersine burada de-
savaşa katılmaktan kaçınmak berbat bir mokrasi eksikliği var ve korkunç bir biçimde
şey, yararsız, korkakça ve aşağılık bir şey. kendini gösteriyor bu. Bu konuda pek az ki-
Hiçbir şeye yaramaz, yalnız kişiyi korur. Sa- şiyle konuşabiliyorum; herkes savaş havası-
nıyorum ki ancak silahlı bir görev almaya na kaptırmış kendini, sarhoş olmuş: belki de
zorlanırsam, açıkça karşı çıkacağım savaşa onlar haklılar. Bense bütün olup biten karşı-
katılmaya. Bu konuda bir not yazıp burada, sında derin bir acıdan başka bir şey hisset-
Rolland’a bırakacağım, herhangi bir sorun miyorum, en ufak bir sevinç duymuyorum.”16
çıkarsa açıklayabilir. Artık boşu boşuna kur- Yine 4 Ocak 1915 tarihli günlüğüne şu
ban verilmemeli. Bir şeyler yapmanın zama- notu iliştirir; “Çok daha sakinim şimdi, kısa
nı geldi. İnsanın eline böyle kişilerin güveni- zamanda savaşın üstesinden geleceğim.
ni kazanma şansı geçerse bu güvene ihanet Savaştan ne kadar nefret ettiğimi biliyorum
etmemelidir. Dış özgürlüğümün ruhsal öz- artık, savaşın hiçbir yanını güzel bulmadı-
gürlüğümü nasıl geliştirdiğini hissedebiliyo- ğımı, bulamayacağımı da. Artık kendi içime
rum. Dün bir şiir yazdım, bugün de Fransız kapanmalıyım, hepsi bu.”17 Yine 16 Ağus-
kardeşlerime açık bir mektup yazacağım.”15 tos 1915’te günlüğüne yazdıkları bu kafa
Zweig, günlüklerinde ve anılarında aynı karışıklığına örnek. Böylesine hassas bir
konularda farklı görüşler yazmıştır. Bunu yüreğin böylesine zalim bir düşünüşe kayı-
günlükleri yazdığı dönemde kafasının ka- şı insanı şaşırtıyor ve aynı zamanda kafa
rışıklığı diye yorumluyorum. Günlüklerinde karışıklığını gözler önüne seriyor. Yine za-
yenilgilere üzülüp zaferlere sevinirken, kimi fer isteğinin ağır bastığı 14 Ocak 1915 tarihli
günler bir zafer yanlısı kimi zaman da ba- günlüğüne şunları kaydetmiş: “Almanya’dan
rış yanlısı olarak görüyorum kendisini. 26 yine iyi haberler var. Avusturya için harika bir
Aralık 1914 tarihli günlüğünde barış yanlısı şey: İtalya’da Roma yakınında bir deprem
olduğunu görüyoruz. ”Kendimle ilgili şeyler felaketi olmuş. Dünkü çalışmamda, Kalab-
üzerinde düşündüm biraz. O kadar tuhaf bir riya’daki depremin Ahrental’i kriz dönemin-
biçimde dışındayım ki olayların, Almanların de nasıl kurtardığını anlatmıştım; bu seferki
yanında olmaya hakkım yok, çünkü ben bir deprem –ne yazık ki– daha ufak çapta bir
Alman değilim. Kendimi ne kadar yoklar- şey, aslında otuz bin kişi hayatını kaybetti,

24 Mayıs / 2020
maddi zarar da çok büyük boyutlarda. Biraz Dünyayı bir daha görebilme umudunu yitir-
daha büyük olsaydı en ağır, en güç sorunu- miştir. 1920 yılında iki çocuk annesi Frederi-
muzdan kurtulmuş olurduk.”18 ka von Winternit ile evlenir. Frederika yazar-
16 Ağustos 1915’te günlüğüne Alman- dır. Eşinden boşanıp Zweig’la evlenmiştir.
ya’nın zaferine olan sevinci not düşerek Frederika, kitaplığın düzenlenmesine, ya-
şöyle yazar: “Bu dili konuşan biri olduğum zışmalara ve düzeltmelere kadar her işte
için hiç bu kadar gurur duymamıştım; bu üs- ona destek olur. Zweig, evlenmeden önceki
tünlüğü kendi içimde de duyuyorum, oysa özgür yaşamını evlilikte de sürdürür. Tek ba-
başarıların beni değiştirmesine ya da başa- şına birçok yolculuğa çıkar. (Bu evlilik 20 yıl
rısızlıkların başımı eğdirmesine izin verme- sürer 1937’de boşanırlar.) Salzburg’da Ka-
yeceğim diye kendime yemin etmiştim.”19 puzinerberg’in yamacında, 17. yüzyıldan bir
1 Ağustos 1915’te özel bir sözleşmeyle arşidükten kalma av köşkünü satın alır. Köş-
görevlendirilir. Avusturya’nın imparatorluk kün tamamen elden geçirilmesi gerekir bu
sınırları içinde bulunan ülkenin durumunu işle Frederika ilgilenir. Muhteşem bir yapıdır,
ilk ağızdan aktarmak üzere Galiçya’ya git- eski kentin çeşitli mimari özelliklerini taşıyan
me emri alır. Zweig, gezici hastane görevi çatının manzarasına doyum yoktur. En bü-
yapan bir trenle yolculuk eder. Yaralılarla yük sorun tepeye araba yolu yoktur, yüzden
doludur tren. Yaralılara müdahale edebile- fazla basamak çıkmak gerekir. Zweig’in ol-
cek hiçbir malzeme yoktur. Trenle ülkenin dukça geniş bir kütüphanesi vardır. Bu oda-
içinden geçerken, savaşın bu bölgede arka- da yangına dayanıklı bir sandıkta el yazma-
sında bırakmış olduğu yıkıntı ve harabeleri larını saklamaktadır. Aynı zamanda özenle
görünce şaşkına döner, köyler yangın yeri- koruduğu Beethoven’un yazı masası vardır.
ne dönmüştür. Savaşın yerle bir ettiği Ga- Kapuçin dağındaki evi bir Avrupa evi ol-
liçya’da geçirdiği günler, onun için travmatik muştur. Kimler konaklamaz ki burda. Konuk
deneyimler olur. defteri, unutkan anılardan daha iyi tanıklık
Savaşın alt üst ettiği insanları 28 Ağus- eder. Evle birlikte onu da Nazilere bırakmak
tos 1915 tarihli günlüğüne şöyle not düşer: zorunda kalır. Bu yıllar Zweig’in en verimli
“… Geleceği düşünme yeteneğim sıfıra indi. olduğu yıllar olmuştur. Üç büyük usta, Dic-
Yeniden kendimi hissetmeliyim, zamanın kens, Balzac ve Dostoyevski’yi yazar. Onun
üstüne çıkmalıyım. Zaman çok şey istiyor, biyografi yazım nedeni daha çok geçmişteki
pek az şey veriyor. Merhamet bile trajik ni- düşmanlıkların aşılmasına ve ulusların ge-
teliğini yitiriyor, gündelik bir olay oluyor, gör- lecekteki akıl-kültür birliğini kurmaya katkı
düğümüz insanların çoğu sakat, mutsuzluk sağlamaktır. Beş yıl sonrada Kendileri İçin
ise doğal sayılır oldu. Mutlu ve özgüvenli, Savaşanlar, Hölderlin, Stendhal, Tolstoy’u
neşeli, tutarlı bir insan uzaklardan kalan bir yazacaktır. Zweig, birçok öykü kitabı çıka-
mucize gibi şimdi.”20 rır. Yazar mutluluk içinde geriye baktığında
1919 Mart’ında yalnızca bir devlet ka- bu üretken ve mutlu yıllar hakkında şöyle
lıntısı olan yoksul düşmüş cesareti kırılmış söyler: “O yıllarda bir konuğun evime gelip
Avusturya’ya geri döner. Bu kararı güçlükle huzur içinde oturması, özel yaşamımdaki en
vermiştir. Orada kendini hangi acıların, sı- çarpıcı şeydi, hiç beklemediğim bir konuk-
kıntıların beklediğini bilmesine karşın, ulus- tu bu başarı.”21 Kısa sürede ünlü insanlarla
lararası düzeyde tanınan barış dostu olarak, dostluklar kurmuştur. Romain Rolland, Tho-
mahvolmuş ülkesi yeniden yapılanırken yar- mas Mann, H. G. Wells, Hugo von Hofmann
dımcı olma, yenilgiye uğramış halkına des- Stahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Va-
tek olmakla sorumlu duyumsar. lery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini, Ri-
Savaş sonrasının en çetin üç yılında chard Strauss ve birçok aktör, nice ressam,
(1919-1921 arası) Salzburg’a saplanıp kalır. bilgin bu eve konuk gelmiştir. Yalnızca ünlü

Mayıs / 2020 25
dostlar değildir gelenler, genç yazarları da mayan bu koleksiyonu, daha da genişletsin
konuk eder evinde. Yapıtlarında işçi dünya- diye, bu işe her yıl belirli bir para ayıracak
sının sosyal eleştirilerine yer veren yazarla- bir enstitüye, ölümümden sonra bırakmaktı.
ra arasında, bir işçinin oğlu olan yazar Wal- Böylece, canlı bir organizma olacak, ben-
ter Bauer, Zweig’la yaptığı bir görüşmeden den elli, ya da yüzyıl sonra hep bir şeyler
şöyle söz eder. “Beni karşıladı, zayıf, koyu katılacak ve hep mükemmelleşerek gittikçe
renk saçlı, Avusturya ürünü bir dünya insa- güzelleşen bir bütünlük meydana getirecek-
nı… Şöhretli bir insan ama özgür ruhlu ve ti.”23 Ne yazık ki, bu en içten isteği gerçekle-
açık gönüllü, başarı onu değiştirmemiş… şemedi; ”Fakat başıma gelmedik kalmamış
Üstünlüğü hissediliyor. Kimseyi rahatsız et- bizim nesil, kendi sınırlarından öteye hiç
meden çizdiği sınırlara saygı duyulmasını düşünemedi. Hitler ortaya çıkıp da evimden
bekliyor; ama kendisi tüm sınırları aşıp işçi uzaklaşmam gerekince, koleksiyon yapma
mutfağının havasını solumuş genç insana sevincim de, kalıcı bir şeylere sürekli sahip
elini uzatabiliyor. Onun yanında insan ken- olabilme güvenliği de sona erdi.”24 Hitler,
dini iyi hissediyor.”22 Zweig, gereksinimi olan evindeki her şeye el koyacak ve açık artır-
herkese yardım eder, kendini buna zorunlu mayla satacaktır.
duyumsar. Büyük maddi sıkıntılar yaşayan Zweig, bu süreçte küçük yerlere gidip
meslektaşı Ernst Weiss ve Joseph Roth’a gizlenip, isteyince de ışığa çıkar. Zweig,
düzenli olarak maaş öder. Zor durumda sonraları “Hitler pek çok şeyimi aldı; ama
kalan her insana el uzatır. Zweig, yalnızca on yıl, keyfimce ve derin özgürlükle Avrupalı
hümanist bir kuramcı değil, aynı zamanda yaşamış olmak bilincini ne elimden alabildi,
hümanizmi pratiğe de geçirir. Bir tek insana ne de yok edebildi; yalnızca buna dokuna-
bile yardım edebilmek yaşama anlam katar. madı” diyecektir. Yolculuklar, öğrenmeleri
Gücü yettiğince insanın kendini başkalarına deneyimler, okumalar, koleksiyonlar ve ya-
adaması, gerçekten buna değer der. şamın tadını çıkarmakla yıllar geçer.
1924’ten 1933’e kadarki on yıl, Avru- 1914’te savaştan az bir zaman önce,
pa için oldukça sakin bir dönemdir. Dün- Dostoyevski üzerine hazırladığı bir kitap
ya henüz insan eliyle tahrip edilmemiştir. üzerine çalışırken, Rusya’ya bir yolculuk
Gençliğinde elyazması, müsvedde toplama tasarlar; ama o tarihte bu yolculuğa çıka-
merakını artık sürdürebilecektir. Nietzche, mamıştır. Rusya Bolşevizm denemesinden
Mozart, Bach, Gluck’ün, Haendel, Chopin, sonra, bütün düşünürler için çok ilginç ve çe-
Brams, Schubert, Bethoven, Goethe, Balzac kici bir ülke olmuştur; fazla bir bilgi olmadan
elyazmalarını taşıyan notalar, müsveddeler, ya aşırı bir hayranlık besleniyor ya da sert
mektuplarla zenginleştirmiştir koleksiyonu- bir düşmanlık gösterilir. Orada olup bitenleri,
nu. Bunun nedenini şöyle açıklar; “Ne var ki çılgınca propaganda ve karşı propaganda
kendimi bütün bunların sahibi değil, zaman yüzünden kimse tam tamına bilmiyordur.
içinde bir koruyucusu saymaktaydım. Beni İşte bu sırada 1928 yılında Moskova’da ya-
çeken de sahip olmak duygusu değil, bütün pılacak olan Lev Tolstoy yüzüncü doğum yılı
bunları bir araya getirmenin, bir koleksiyon- törenine Avusturya yazarlar temsilcisi ve ko-
dan bir sanat eseri ortaya çıkarabilmenin bü- nuşmacı olarak çağrı alır. Sovyetler Birliği’ni
yüsüydü. Bu koleksiyonun bütünüyle, kendi gezer. “Sovyet Rusya’daki on dört günüm
eserlerinden daha kalıcı bir iş başardığıma sürekli bir yüksek gerilimle geçti. Görüyor,
inanıyordum. Pek çok teklife rağmen, bir ka- duyuyor, hayranlaşıyor, itilip uzaklaştırılı-
talog yapmağa bir türlü yanaşamadım. Zira yor, heyecanlanıyor, ya da öfkeleniyordum;
eserim, henüz kuruluş durumundaydı ve sözün kısası, soğuklu sıcaklı bir mütenavip
bazı adların ve parçaların daha bazı eksik- cereyana kapılmıştım. Moskova, ikiye bö-
leri vardı. Bütün isteğim, bir benzeri bulun- lünmüş bir dünyaydı, başlıbaşına.”25

26 Mayıs / 2020
Her sokak, her köylü, her kentli tanıdıktır Zweig, tipik bir 20. yüzyıl hümanistidir.
oysa dillerini bile bilmemektedir. Zweig; “Bu İnsanların, düşüncelerin, kültürlerin ve ulus-
tanıdıklığı o eşsiz Rus edebiyatına borçluy- ların birbirleriyle uzlaşmasına hümanizmin
dum.” der. İki hafta geçmiştir buraya geleli aracılık etmesini yaşamı boyunca hep he-
ama içinde hala bir iç gerilimi ve heyecan deflediğini söyler. Bir burjuva aydınlanma-
vardır. Bu heyecanı neye borçluyum diye cısıdır Zweig. Akla önem veren ve insanlığı
düşününce insanlardan taşan o doğal içten- merkezine almış olan hümanizm anlayışını
likti der. Bütün insanlığı ilgilendiren bir da- benimsemiştir. Hartmut Müller, Zweig bi-
vaya katıldıklarına hepsi de inanmaktadır. yografisinde “O”nun dini insana imandı der.
Edebiyata ve sanata karşı duydukları hay- Ayrıca yaşamı boyunca politikadan uzak
ranlık, kendini her yerde olumlu olan bir şeyi durmuş, hiçbir partiye veya gruba da ait ol-
yüceltmeye pek zorunlu ve hazır duyumsat- mamış, bir düşün savaşı yapmıştır. Müller,
mamış bir konuğu belki de yeni Rusya’ya “Zweig hayatı boyunca nazlı bir çocuk ola-
ve ilk işçi-köylü devletine karşı eleştiri içer- rak varlıklı evlerde günlük hayatın zorlukla-
meyen bir övgüde bulunmaya zorlayabilirdi. rından kaçınmış, yapabildiği en iyi şekliyle
Ama bir akşam çantasında bulduğu bir mek- Frederike’yi övgü ve nasihatlarla uzaktan
tup, Zweig’a düşünme fırsatı verip onu dik- desteklemişti.”27 Zweig’ın savaşı çok teh-
katli olma yolunda uyarır. Adı bilinmeyen kişi likeli bulmasına örnek olarak da şu kısım
şöyle yazmaktadır. “Size söylenen her şeye gösterilebilir: “(...) yirminci yüzyılda ölüm
inanmayınız. Size bir şeyleri gösterirken silahlarıyla eğitilmeyi de çağdışı bir canilik
birçok şeyi de gizlediklerini unutmayınız. olarak görüyordum. Benim düşüncemde bir
Sizinle konuşan insanların genellikle, size insan için doğru olan şey, bir savaşta ken-
gerçekten söylemek istediklerini değil, size disini vicdani retçi olarak göstermekti. (...)
söylemeye izinli oldukları şeyleri dile getir- kahramanlık benim doğamda yok. Tehlikeli
diklerini unutmayınız. Biz hepimiz gözetle- durumlardan hep kaçmayı tercih etmişim-
niyoruz, siz de aynı şekilde. Çevirmeniniz dir;”28
her sözünüzü aktarıyor. Telefonunuz dinle- Öykü, roman, deneme, şiir, tiyatro, gezi
niyor ve attığınız her adım kontrol ediliyor.”26 ve biyografileri yayınlanır. Hümanist algı
Birbiriyle çelişen izlenimler ve deneyim- ve düşünüş biçimi onun tüm yapıtlarında
lerle dolu olarak Rusya gezgini, Salzburg’a ve ustalıkla yazdığı otobiyografilerinin ku-
geri döner. Zweig, Rusya dönüşü bir şey rucu bir ögesidir. Freud ve psikolojiye olan
yazmaz. Kılı kırk yaran yapısı; şu ya da bu ilgisi onu otobiyografiye yöneltir. Eserlerine
propagandanın etkisiyle bir yanılmadan çe- baktığımızda çoğunlukla biyografi yazdığını
kinir. görürüz. Zweig, çok duygusal bir yapıya sa-
Zweig, kırk yaşında ünlü biridir artık. hiptir. Empati yeteneği güçlüdür. Bu nedenle
20. yüzyılın en üretken yazarlarından biri başkalarının acısına çok duyarlıdır, kendisi
olmuştur. 1920’li ve 1930’lu yıllarda Alman de acı çeker. Biyografilerinde bu derin izleri
dilinin en çok okunan yazarları arasındadır. görürüz. Kendini, biyografisini yazdığı kişi-
Kitapları milyonlarca basılır, basıldığı gün nin yerine koyar o trajediyi ruhunda yaşar.
de tükenmektedir. Tiyatro oyunları sahne- Yaşamlarını yazdığı şair ve sanatçılar listesi
lenir. Alman okuru ona bağlıdır. Fransa, epey uzundur: Balzac, Dostoyevski, Macel-
Bulgaristan, Ermenistan, Portekiz, Arjantin, lan, Tolstoy, Fouche, Marie Antoinette, Eras-
Norveç, Letonya, Finlandiya, Çin’den yayın- mus, Maria Stuart, Rolland, Casanova, Ver-
cılar ona başvurur. O dönem, dünyada en haeren, Freud, Dickens, Nietzche, Hölderlin,
çok yabancı dile çevrilen yazardır, yaklaşık Kleist, Stendal, Mesnel. Ele aldığı kişilerin
elli dile çevrilmiştir. Kitaplarından çok para çoğu, hep yaşamla barışık olmayan, yaşamı
kazanır. Yıllarca bu gelirle yaşar. başaramayanlar ve trajik bir kadere sahip

Mayıs / 2020 27
olanlardır. Ezilen, itilen, ikinci planda kalan psikolojilerinin bozulması nedeniyle ölüme
ve aşırı uç, aç kişilikleri olan, ama insancıl gidişlerinin de ayrımında değildirler. Oysa
düşünce açısından örnek kişilerdir. Kendile- Kleist ve Zweig, üzerlerindeki yaşama ağ-
rinde o yüce anlamı korumuş, kendilerini ah- rısına yenilmiştirler. Kleist biyografisinde,
laki kişilikler olarak ispatlamış karakterlerdir. Kleist’in intiharını yüceltir, över bunu bir za-
Biyografilerinde kronolojik sıra gözetmez, fermiş gibi gösterir. Zweig ve ele aldığı ya-
olaylara değil iç dünyayı önemser. zarların yaşamları arasında bir bağ olduğu
Zweig ele alacağı kişiler hakkında çok düşünülebilinir. Bu bağ, çağdan memnun
kapsamlı bir araştırma yapar. Bütün bilgileri, olmama, sürekli huzursuz olma ve bir yer-
mektupları, anıları, gazete haberlerini, biyog- lere yerleşememe ve nihayetinde de intihar-
rafilerini dikkatlice inceler. Bunların arasında da kendini göstermektedir. Zweig, en güzel
eleme yaparak yazıya geçirir. Bilgisinin çok ölüm, kendi özgür iradenle gerçekleştirdiğin
azını yansıtır. Tüm ayrıntılarıyla incelediği ölümdür, felsefesini benimsemiş gibidir. Do-
bu kişileri yalnızca belgelerdeki kadarıyla nald A. Prater, Zweig biyografisinde, Goet-
anlatmakla yetinmez. Tarihte önemli kişilik- he’nin Wether’i yazarak, Werther’in kade-
lerle, roman karakterleriyle, mitolojide yer rini aştığını ancak Zweig’in trajik yaşamları
alan kahramanlarla kıyaslayarak, bağlantı- yazarak onları aşmak bir yana, aynı kaderi
lar kurarak, benzetmeler yaparak anlatır. Bu paylaştığını belirtir. Yapıtlarında işlediği ka-
yapıtlarda karakter analizleriyle, yorumları rakterlerin derin psikolojik analizinde dostu
harmanlar. Estetik kaygıyı da ön planda tu- Freud’un etkileri de vardır.
tar ama bilimsel yöntemlerden yararlanarak Ayrıca, savaştan acı çekmiş bu kuşak,
ele alır. Biyografiyi böylece edebiyat katına görece bir barışı da umulmadık bir arma-
yüceltmeyi başarır. ğan saymıştır. Zweig; hepimizin içinde tek
Zweig’in hemen hemen bütün yapıtların- bir duygu vardı; o berbat savaşın ve savaş
daki bir ortak noktada ölümün işlenmesi ve sonrası yıllarının, mutluluk, özgürlük ve
karakterlerinin bir kısmının intiharıdır. Zwe- düşünce yoğunlaşması alanlarında hayatı-
ig’ın yapıtlarındaki öne çıkan intiharlar şöy- mızdan çaldıklarını yerine koymalıydık der.
ledir: “Ağaçlar Üzerindeki Yıldız” adlı yapı- O tarihte birçok yolculuk yapar. İsviçre’de
tında Garson Français kendini trenin altına bulunduğu sırada, Avrupalı aydınların daya-
atar. “Mürebbiye” romanında küçük hanım nışmasını görür ve bu deneyi şimdi onu, Av-
intihar etmiştir “Bir Kadının Yaşamından 24 rupa Birliği üzerinde çalışmayı sürdürme ko-
Saat” adlı yapıtta, Monte Carlo kumarhane- nusunda cesaretlendirir. Ulusların, birlikte,
sinde varını yoğunu kaybeden genç, ölmeyi Avrupa kültürü dünyasını oluşturabilecekleri
düşünmüştür, “Merhamet” adlı romanda kö- uluslarüstü bir alan olduğuna inancı tam-
türüm kız kendini balkondan aşağı atmıştır. dır. 1919’da Zweig, yayıncı Kippenberg’le
“Değişim Rüzgarı” adlı yapıtında Christine görüşmüş ona İnsel Yayınevinin bir “Biblio-
Hoflehner ve sevgilisi Ferdinand, silahla theca Mundi” çıkararak evrensel olduğunu
intihar etmeyi planlarlar. “Amok” romanın- belgelemesi önerisinde bulunmuştur. Dünya
da doktor kendini asarak intihar eder. “Le- edebiyatının yapıtlarının asıl dilleriyle basıl-
porella” adlı yapıtında Hizmetçi Crescentia masını ister. Kippenberg, bu tasarıyı kabul
Finkenhuber kendini öldürür. Yapıtlarının eder ve sonraki yıllarda bu diziden 14 kitap
birçoğunda ölüm olması rastlantısal değil- çıkarır. Zweig, bu girişimdi yalnızca doğru
dir. Bu Zweig’ın onlarla olan duygusal bağ- yolda atlan bir adım olarak görür. 1920’li
lılığının bir sonucudur. Onları anlayabilmesi, yıllarda yazar olarak uluslararası üne sa-
onlara duygusal yakınlık duyumsamasıdır. hiptir. Artık Avrupa Birliği düşüncesini pro-
Biyografilerinde, Kleist ile Zweig’ın ortak pagandasını desteklemekle kendini sorum-
yanı, intiharlarıdır. Nietzche ve Hölderlin’in lu duyumsar. Münih, Frankfurt, Darmstadt,

28 Mayıs / 2020
Bremen, Hamburg, Leipzig, Breslau, İsviç- Tehlike kapımızdaydı ama biz hala sez-
re, Hollanda, Belçika, Fransa, ve Avrupa miyorduk der Zweig; “Almanya’nın o yıllarda
dışındaki ülkelere yaptığı gezilerde verdiği Hitler’i kişi olarak da, gücü bakımından da
konferanslarda, dinleyicilerine Romain Rol- küçümseyip önemsememesinin gerçek ne-
land ve Tolstoy gibi büyük hümanistlere, deni, yabancı ülkelerde belki hiçbir zaman
şiddet karşıtı peygamberleri tanıtır. Avrupa anlaşılamamıştır. / Almanya yalnızca bir ‘sı-
konuşma sanatının inceliklerini kullanarak nıf’ devleti değildi; bu sınıf ülküsünün arka-
düşüncelerini etkili bir biçimde ve ikna ede- sında ‘kültürlü’ kişiye aşırı önem verip Tanrı-
cek biçimde sunmayı bilir. Coşku yaratan laştırmak gibi bir yan da vardı, Almanya’da
bir konuşmacıdır. Sesi kalın ve etkileyicidir. birkaç general sayılmazsa, devletin bütün
Konferanslarında yüzlerce dinleyiciye, onun yüksek mevkileri, o sözüm ona “yüksek öğ-
kişisel çıkarların sözcüsü olmadığını, aksine renimli” kişilerin elindeydi.”30
uluslarüstü bir milliyetçilik bilincinin uyandı-
rılması sayesinde politikanın hümanistleş- (Sürecek)
mesini söz konusu ettiğini duyumsatır. Ağır
hasta Avrupa iyileşmeden önce saldırgan Dipnotlar
milliyetçilik mikrobundan kurtulmalıdır. Genç 15. Stefan Zweig, Günlükler, çev. İlknur Özde-
Avrupalıların kendine güven duygularının ve mir, Can Yayınları, İstanbul, 2. Basım, tarih yok,
gelecekle ilgili umutlu düşüncelerini güçlen- s. 240.
dirmek için, okullarda askerlik tarihi yerine 16. Stefan Zweig, Günlükler, s. 114.
kültür tarihi verilmesini savunuyor. Bunun 17. Stefan Zweig, Günlükler, s. 116-117.
dışında kimi ülkeler arasında öğrencilerin 18. Stefan Zweig, Günlükler, s. 121.
gençlik değişim programının uygulanmasını 19. Stefan Zweig, Günlükler, s. 188.
ve Avrupa Akademisinin kurulmasını, günlük 20. Stefan Zweig, Günlükler, s. 192.
Avrupa gazetesinin çıkarılmasını ister. Git- 21. Hartmut Müller, Stefan Zweig, çev. Mahmure
tiği ülkelerde artık bir yabancı değildir. Her Kahraman, Kavram Yayınları, İstanbul, 2000, s.
yerde dostları, yayınevleri ve okurları var- 65.
dır. Her yer de konuşmacı olarak çağrı alır. 22. Hartmut Müller, Stefan Zweig, s. 77.
Birçok dilde konuşmalar yapar. Yayınevinin 23. Stefan Zweig, Dünün Dünyası, çev. Burhan
ellinci yıldönümü için bastırdığı bibliyograf- Arpad, Can Yayınları, 3. Basım, İstanbul, tarih
ya Zweig’in önündedir. Gençlik hayallerinin yok.
çok üstünde başarılı bir edebiyat yaşamını 24. Stefan Zweig, Dünün Dünyası, çev. Burhan
görür her satırda. “Bundan sonra ne gibi bir Arpad, Can Yayınları, 3. Basım, İstanbul, tarih
kötülük olabilirdi? Şu evimde beni kim alabi- yok.
lirdi? Dostlarımı elimde hiç alabilirler miydi? 25. Stefan Zweig, Dünün Dünyası, çev. Burhan
Ölümü ve hastalığı hiç ürkmeden düşüne- Arpad, Can Yayınları, 3. Basım, İstanbul, tarih
biliyordum. Ama kovulmuş, kovalanmış ve yok.
yerinden yurdundan edilmiş bir kişi olarak 26. Hartmut Müller, Stefan Zweig, s. 76.
ülke ülke dolaşmak ve denizler aşmak zo- 27. Hartmut Müller, Stefan Zweig, s. 80.
runda kalacağım, kitaplarımın yakılıp yasak- 28. Stefan Zweig, Dünün Dünyası, çev. Gülperi
lanacağı ve hor görüleceği, Almanya’da adı- Sert, Can Yayınları, İstanbul 2011, s. 276.
mın cani gibi duyurulacağı, şu anda mektup 29. Stefan Zweig, Dünün Dünyası, çev. Burhan
ve telgrafları masamın üstünde duran aynı Arpad, Can Yayınları, 3. Basım, İstanbul, tarih
dostların günün birinde bana rastlayınca yok.
yüzlerinin sararıvereceği günlerin beni bek- 30. Stefan Zweig, Dünün Dünyası, çev. Burhan
lediği, aklımın köşesinden geçmezdi, geçe- Arpad, Can Yayınları, 3. Basım, İstanbul, tarih
mezdi”29 yok.

Mayıs / 2020 29
Türkü Yürekli Kıza

Güle güle Güleycan


Yemeye ekmeğin
İçmeye suyun varken
Sen yemeye ekmeği
İçmeye suyu olmayanların
Türküsünü söyleyebilmek için öldün,
Mevsim bahara dönerken
İki yüz seksen sekiz gün
Kaç saat, kaç ay, kaç mevsim eder
Hücre hücre ölürken hücre, hücre direnirken
Kaç ölüm sığdırdın bir ölüme
Güle güle Güleycan
Dağların kulağına fısıldadın türkünü
Kızıl okyanuslara akan nehirlerin sesine kattın sesini
Kaç ömür sığdırdın genç ömrüne
Ne çok sevdi seni gecekondu çocukları
Senin türküleri sevdiğin gibi

Hüseyin KANDİL

30 Mayıs / 2020
Hep Yolda

Berrin TAŞ

19 Mart 2020 konuşmaya başladım. Dedim ki emniyetin


böyle bir uygulaması yok. Böyle bir şey için
Dolandırıcılıkta yeni yöntemler… telefonla sorun çözme yöntemi yok ki. Bir
de ısrar ediyor. 155’i ara diye. Ben kapata-
Koronavirüs bizi eve kapattı. Sabah ev yım, telefonu ararsam ararım dedim. Nasıl
telefonu çaldı. Açtım. Biri konuşmaya baş- kızıyor, kapatma, ara diyor. Telefonu yüzüne
ladı. “bu telefonu ne zamandan beri kullanı- kapattım. Arsız, telefonu yeniden çaldırıyor.
yorsunuz” diyor. “Siz kimsiniz” dedim. Ken- Açmadım.
dini tanıttı. Adını da söyledi. Ondan sonra İyi ki basından okuyorum böyle şeyleri.
bütün söyledikleri güven sağlamak üzere Yoksa kolaylıkla kandırıveriyorlar insanı. Bir
kurgulanmıştı. Her zamanki sözler. Benim de bana kimlik bilgilerimi verdi. Ana adımı,
telefonumdan bir kadın aranmış, kadın ra- baba adımı, kimlik numaramı eksiksiz verdi.
hatsız olmuş. Kendisi başkomisermiş. Öyle Bu da güven sağlamak içindi. CG de diyor ki
şeyler anlattı ki insanın nerdeyse inanası sorsaydın acaba ne isteyecekti. O aşamaya
geliyor. Diyor ki sizin numaradan aranmış gelemedik dedim. 155 diye bana aratacaktı
ama sizin telefonunuzdan değil. Başka bir bir numarayı. Ondan sonra ona inandığım-
yerden sizin numaranızla aranmış. Şikayet- dan emin olunca istekleri başlayacaktı.
çi olduğunuz birileri var mı. Banka çalışanı
falan. Kimlik bilgilerinizi birilerine verdiniz 22 Mart 2020
mi. Dinliyorum ben de. Bakalım bu konuşma
nereye gidecek diyorum içimden. Dedim ki 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı geldi…
şimdi kimlik bilgilerimize ulaşmak sorun de-
ğil. PTT, kargo getirdiğinde bile kimlik bilgile- Dün gece 12’den sonra yasak başladı.
rimizi istiyor. Yok diyor yakın zamanda kimlik Bir yanıyla yasak gerekiyordu. Ülkemiz in-
bilgilerini birilerine verdin mi. Yok vermedim sanı henüz bu virüsü ciddiye almıyor. İki gün
dedim. Biraz sonra bana yaka kart numa- önce eczaneye, markete gitmem gerekti.
rasını, sicil numarasını yazdırdı. Eee n’o- Aralıklarla durma kuralına kimse uymuyor.
lacak acaba. 155 polis imdat hattını biliyor Yaşlı insanlar sokaktaydı. Migros’ta, ecza-
musun dedi. Bilmiyorum dedim. Şimdi ara, nede hep onlar vardı. Maske kullananlar
adımı, sicil numaramı, yaka kartımın numa- var. Yine de çoğu kişinin virüsü pek önem-
rasını söyle. Bu kişinin emniyet mensubu semediğini gördüm. Şu bildik bize bir şey
olup olmadığını öğrenirsin dedi. Derdi ne. olmaz mantığı.
Güven sağlamak istiyor. Ona güvenince ne Öte yandan yasağın yalnızca belli bir yaş
isteyecekse isteyecek. İşte o noktada ben üstü için alınması yeterli değil. Tehlike bu

Mayıs / 2020 31
toplumda yaşayan her birey için geçerli. Ben radıktan sonra virüsle birlikte yaşamayı öğ-
kısa sürede bu yasağın genişleyebileceğini reneceğiz. Virüs kimseyi öldürmek istemiyor
varsayıyorum. Bizim insanımız yasaksız ku- aslında. Bir canlıda yaşamak istiyor.
rallara uymuyor ne yazık ki. İtalya örneği de İnsan bu dünyayı yaşanmaz bir duruma
bunu gösteriyor. İtalyanlarla Türklerin ortak getirdi. İnsan, kendi özüne yabancılaştı.
yanları var. Havayı kirletti, suyu kirletti, doğada kendi
Bir başka sorun acil yardım hatları diye koşullarında yaşayan canlıların yaşamını
tanımlanan telefon numaralarının işe yara- yok etmeyi kendi güçsüzlüğünü örtmek için
maması. Ya meşgule atıyor, ya da bir sağ- kullandı. İnsan güçsüzlüğünü vahşete çevi-
lık kuruluşuna başvurun diyor. 184 aranınca rerek güç bulmaya çalıştı. Kedilere, köpek-
ona bas, şuna bas aşaması geçtikten sonra lere bile saldırdı. Ezdi, kuyruklarını kopardı.
“esselamtu esselam” diye başlayan dua dev- Yerlerde sürükledi. Avlandı. Pişirip yemeye-
reye giriyor. Bir videodan izledim. Habertürk ceği hayvanı spor olsun diye öldürüp kafa-
tartışma programında canlı yayında aramış- sını süs diye evine götürdü. İnsan doğanın
lar. Sonuç dua. 65 yaş üstü hastalar evde dengesini bozdu.
kalacak, acil başvurması gereken telefon Unutmayın. Doğanın intikamıdır bu.
numaraları da meşgule atıyor. 112-155-156
işe yaramıyor. Demek ki neymiş. Kendi ken- 26 Mart 2020
dimizle başbaşayız. Ülkemiz hazırlıksız ya-
kalandı. Kendimize iyi bakmak zorundayız. Pelin bugün 40 yaşında…

Doğanın intikamı… Yaşasaydı Pelin bugün 40 yaşına gire-


Koronavirüse ilişkin haberleri dikkatle iz- cekti. Gideli tam 18 yıl oldu.
ledim. Bana gönderilen sayısız videolar ara- Yaşasaydı başına neler gelecekti.
sında bilim insanlarının görüşleri de vardı. Birini sevecekti.
Anlayabildiğim kadarıyla virüs mutasyona Kim bilebilir, belki dayak yiyecekti. Belki
uğrayana dek tehlikedeyiz. Mutasyona uğ- tatsız şeyler yaşayacaktı.

32 Mayıs / 2020
Ülkem kadınının yaşadığı erkek şiddetini
o da yaşayabilirdi. Neden olmasın. Herkesin
başına gelebilir.
Taciz, tecavüz, şiddet, aşağılanma… da-
yanabilir miydi. Kendi yaşamasa bile başka-
larının başına gelenler de etkilerdi onu. Bu
dünya ona yaşanası gelmiyordu. İnsan de-
diğimiz iki ayaklının birbirine yapıp ettikleri
onu her zaman üzerdi. İnanamazdı buna.
Sokakta dilenen çocukları gördüğünde üzü-
lürdü.
Kimbilir belki de keman çalmayı sürdü-
rürdü. Şiir yazmayı sürdürebilirdi. Bırakıp
gitmeden önce onu sevindirmek istemiştim.
Şiirlerinden uygun bulduklarımı yayımlamış-
tım İnsancıl’da. Şiir onu yaşama bağlayabi-
lirdi. Olmadı.
İnsanlara hemen güveniverirdi. Güven-
diklerine toz kondurmak istemezdi. Buna
karşı birbirinin arkasından konuşan kişileri
gördüğünde düş kırıklığına uğrardı.
Yaşasaydı bu 18 yılda kimbilir başına ne-
ler gelecekti. Ülkemiz gerçeklerine baktığım-
Pelin İSTANBULLUOĞLU
da esenlikli bir yaşamı olabilirdi diyemiyorum.
Pelin ya eve kapanarak yaşayabilirdi. Ya da
güvendiği insanlarla korunaklı bir yaşayış
içinde yaratıcılığını sürdürebilirdi. Yaşadığı- Düzeltemedim kızım. Düzeltemem de.
mız dünyanın pis yanlarını, eşitsiz yanlarını Bireysel bir sorun değil bu dünyanın sö-
görüyordu. Bunu kabul edemiyordu. mürgenliği, insansızlığı. Yine de ben dik
Peluşko gitmeyi seçti.
durabiliyor olmaktan memnunum. Kendi
Beni de bıraktı. Yaşamayı da bıraktı. Gitti.
varlığımı ataerkilliğin yok edici ağırlığına bı-
Bugünleri yaşasaydı kimbilir nasıl du-
rakmadığım için hiç pişmanlık duymadım.
yumsayacaktı. Ülkemizde yaşananlar, Suri-
ye gerçeği, koronavirüs günleri onda nasıl İnsanlığımı yaşamımın her anında duyum-
bir etki bırakacaktı. Bunları bilemeyeceğim. sayabilmek isterdi. O ayrı. Bu dünya kapita-
40 yaşına dek bir çocuğu olacak mıydı. lizmin sömürgenliğinde, eşitsizliğinde kıvra-
Nasıl bir anne olacaktı. Çocuğuyla ilişkisi nıyor. Ben böyle bir dünyayı değiştirebilmek
benimle ilişkisini nasıl etkileyecekti. Onu da için minicik bir katkım olsa bile bundan se-
bilemeyeceğim. vinç duyarım.
Peluşko gidişiyle şunu söyledi geride ka- Bu dünya kapitalizmin acımasız çark-
lanlara. Ben sizin önemsediğiniz bu dünyayı larında kıvrandıkça insanlığımı bütünüyle
yaşanası bulmuyorum. Binbir sorunun or- yaşayamayacağımı öğrendim kızım. Bu
tasında kıvrana kıvrana ayakta kalarak di- nedenle insanlığımı yaşayabildiğim küçük
renmeyi de saçma buluyorum. Sen direndin alanları koruyabilmem gerekiyor. Verdiğim
de ne oldu anne. Düzeltebildin mi yolunda
kavgayı korumalıyım. Bu bireysel alanlarımı
gitmeyen işleri.
da korumak anlamına geliyor.

Mayıs / 2020 33
Sen yaşamının daraltılmış alanlarından leşmeni zamanında göndermeyi başar kar-
çıkabilseydin beni anlayabilirdin. Çıkamadın deşim demek istiyorum. Demiyorum ama.
kızım. Çıkamadın. Gitmeyi seçtin. İnsancıl gitsin. 100 kütüphanede okunsun
diyorum. Yutkunuyorum. Bu hantal dili, bu
4 Nisan 2020 emir kipinde konuşan dili sevmiyorum. Emir
kipinde konuşanın hiç değilse kendi sorum-
Yaşamını yitirenlerin sayısı artıyor… luluklarını aksatmadan yerine getiriyor ol-
ması gerekirdi.
Dün akşam verilen bilgilere göre ülkemiz- Sözleşmeyi gönderebilmek için İnsan-
de 425 kişi yaşamını yitirdi. Bu sayı hastalık cıl’a gittim.
ülkemizde görüldüğünden bu yana yaşamı- Mart ayı sonunda İnsancıl matbaadan
nı yitiren 425 insan. 425 can. Bu daha baş-
geldi. İnsancıl’ı karşılamak için yine dergi-
langıç. Virüsün yayılma hızına bakılırsa can
ye gittim. Ergün Özütemiz etiketleri yapış-
kaybı katlanarak artıyor. Ülkemizde 1 kişi-
tırmak dergileri poşetlere yerleştirmek için
nin 16 kişiye virüsü bulaştırdığı belirlenmiş.
geldi. Ergün kendisi gelmek istedi. Yoksa
Bunun anlamı şu. Bu 16 kişinin her biri de
ben böyle bir durumda hiç kimseden yardım
en az 16 kişiye bulaştırdıysa durum giderek
isteyemezdim. Öte yandan İnsancıl’ı yaşat-
daha kötü olacak demektir.
Can kaybı önce 1’er, 2’şer artıyordu. Bir mak için 30 yıldır kavga vermişim. İnsan-
gün baktık 108 insan yaşamını yitirmiş. cıl’ın okurları dergilerini bekler. Bana gitme
dergiye diyenler oldu. Gecikmeli çıkarırsın
108 + 21 can kaybı eklendi. diyenler oldu. Dinlemedim.
131 + 37 can kaybı eklendi. Doktorlar, hemşireler çalışıyor. Hem de
168 + 46 can kaybı eklendi. virüsün yanıbaşında çalışıyorlar. Sağlık
214 + 63 can kaybı eklendi. çalışanları gece gündüz çalışıyor. Gazete-
277 + 39 can kaybı eklendi. ler yayımlanıyor. Çalışmak zorunda olanlar
356 + 69 can kaybı eklendi. sokağa çıkmayın uyarılarına karşın işe gidi-
425 dün akşam açıklanan can kaybı. yorlar. Bu koşullar altında ben yalnızca ken-
dimi ve CG’yi korumak isteyerek İnsancıl’a
Ben iyiyim şimdilik. CG’de iyi. Evdeyiz. gitmemezlik edemezdim. Kendimi koruma-
Yine de alışverişe ve İnsancıl’a gitmem ge- ya çalıştım. Maske taktım. Ellerimi yollarda
rekti. Umarım koronavirüs bulaşmamıştır. sağa sola sürmedim. Yine de bizlerin kişisel
Kültür Bakanlığı kütüphaneler için İnsan- çabalarının yeterli olacağını sanmıyorum.
cıl’a sürdürümcü oldu. Olmasına oldu ama Bir gün sonra da PTT’ye gittim. Sürdürüm-
Mart ayına dek sözleşmeyi bir türlü gönder- cülerimizin dergilerini gönderdim.
mediler. Ocak ayından dergileri gönderiyor Umarım Mayıs sayısını da çıkarabiliriz.
olmamız gerekirdi. Sözleşme gelmeyince İstanbul salgının merkezi. Bu nedenle söy-
gönderemedik. Birdenbire geciktiklerinin lüyorum. Sokağa çıkma yasağı ilan edilebi-
ayırdına varmış olmalılar ki ültimatom çeker lir. Öyle sanıyorum. Salgın başlar başlamaz
havasında bir ileti geldi. 31 Mart tarihine dek sokağa çıkma yasağı ilan edilseydi salgınla
sözleşmenin elimize geçmesi gerekmekte- daha kolay baş edilebilirdi. Anlaşılan o ki ka-
dir. O tarihe dek gönderilmesi…
demeli olarak kimi kararlar alınıyor. Salgın
Gönderilmediği takdirde… sözleşmeniz
daha çok yayılım gösterdiğinde mi sokağa
kabul edilmeyecektir.
çıkma yasağı gelecek. Bilemiyorum. Daha
Beni de böyle durumlarda şeytan dürtü-
kaç insanın ölmesi gerekiyor. Soru bu.
yor. Kabul etmezsen etme. Sen önce söz-

34 Mayıs / 2020
15 Nisan 2020 Bir virüs neler yaptı. Uçakları durdurdu.
Yolculukları durdurdu. Kitapevlerini, alışveriş
Koronavirüs bizi eğitiyor… merkezlerini, lokantaları, kafeleri durdurdu.
Bir virüs bizi eve kapattı. Kat kat giysileriyle
Bir aydır evdeyiz. Benim birkaç kez dışa-
sağlık çalışanları mücadele ediyorlar. Kim-
rı çıkmam gerekti. İnsancıl’a, yiyecek alış-
bilir belki de virüs insanlığı uyarıyor. Aklınızı
verişine gittim. En son 1 Nisan’da çıkmıştım
başınıza alın. Doğadan uzaklaştınız. Kendi
sokağa. 1 Nisan’dan sonra hiç çıkmadım.
varlığınıza yabancılaştınız. İnsan olduğunu-
Yiyecekleri de telefona yüklediğim sanal
zu unuttunuz. Öncelikleriniz kapitalizmin da-
market uygulamasıyla getirtiyorum.
yattığı yaşam biçimlerine ulaşmak oldu. Ne
Koronavirüs ülkemize ilk geldiğinde soru-
oldu şimdi. Kapitalizmin hastanelerinde acil
nu fazla abartmamıştık. Virüsün etkisi anla-
servisler, yoğun bakım üniteleri yetersiz. İs-
şılmaya başladıkça bizler de virüsün istem-
panya’da, İtalya’da hasta seçiyorlar. Yaşlıla-
lerine uygun davranmayı öğreniyoruz. Virüs
rın kaldığı bir yurta görevliler korkup kaçmış.
bizi eğitiyor. Eğitilmek zorundayız. Ucunda
Orda kendi başına ölmüş yaşlılar bulmuşlar.
yaşama isteğimizi korumak var.
Yoğun bakım yatakları, solunum cihazları
Gazeteleri okuyorum. Haberleri dinliyo-
yeterli gelmeyince hasta seçmek zorunda
rum. Bilim insanları konuşuyor. Enfeksiyoloji
kalınıyormuş. Kısaca şu. İyileşmez dedikleri
uzmanları, bilim kurulu üyeleri konuşuyor.
yaşlıları ölüme terk ediyorlar. Kapitalizmin
Koronavirüs ilk görülmeye başladığında
iflasıdır bu.
söyledikleriyle bugün söyledikleri arasında
Fox haberi izlerken öğrendim. 7 Nisan sa-
dağlar kadar fark var. Bu sabah Fox haber-
bah haberlerinde Sağlık Hukuk Bilim Uzma-
lerinde konuşan Prof. Dr. Tevfik Bedirhan
nı Prof. Dr. Ahmet Saltık söyledi. Nerdeyse
Üstün, biz de öğreniyoruz dedi. Psikiyatri ve
şoka girdim. Çin’de koronavirüs tedavisi için
Epidemiyoloji Uzmanı.
çalışan sağlık çalışanlarına altlarına bağla-
Önceleri koronavirüs mutasyona uğraya-
maları için bez de dağıtılıyormuş. Doğrusu-
rak, mutasyona uğrayınca bulaş riski hafif-
nu isterseniz ben de çok merak etmiştim. O
leyerek deniyordu. Bugün koronavirüsün sık
kat kat korunaklı giysileri, maskeleri çıkarıp
sık mutasyona uğradığı söyleniyor. Üstelik
nasıl tuvalete gidecekler diyordum. Bu so-
ülkemizde değişik biçimlerde mutasyona
run nasıl çözülecekti. Anlayabildiğim kada-
uğruyormuş. Ülkemizin coğrafi yapısı, Suri-
rıyla tuvalete gidip soyunulduğunda sağa
ye’den gelenler, ülkemizdeki yabancılar et-
sola bulaştırma riski var. Hem aynı giysiler
ken bu durumda. Bizim ülkemizdeki mutas-
giyilemez. Değiştirmek masraflı. Çin çözü-
yona uğramasının sonuçları bilinmiyor. Bilim
mü bez bağlatmakta bulmuş. Ülkemiz ne
insanları da daha önce öngöremedikleri yeni
yapıyor bu durumda bilmiyoruz. Çin’de çişi
bir durumla karşılaştılar. Anlayabildiğim ka-
gelen sağlık çalışanları altlarına bağladıkları
darıyla tek bilebildiğimiz “sosyal mesafeyi”
bezle sorunu çözüyorlar.
korumak ve “el yıkamanın önemi”. Başka
Ey sen… ey insan yüksek binaları yaptın.
yapacak bir şey yok. Virüs bizi eğitecek. Bu
İnternet yoluyla dünyanın öte ucuna ulaşı-
nedenle belki de dünya artık eskisi gibi ol-
yorsun. Uçakları yaptın. Uzaya yolcu gön-
mayacak deniyor. Bununla ekonomik çöküş
dermeyi planlıyorsun. Kocaman kentlerinde
kastediliyorsa doğrudur. Ben insanın eskisi
yoğun bakım ünitelerin yetersiz. Olanakları-
gibi olacağına inanıyorum. İnsan bu süreç-
nı gücünü insanlığın esenliği için kullanma-
ten insanlığını sorgulayabileceği bir dönem-
dın. Türünü yok edeyim büyük oranda sayı-
den geçebilecek mi, emin değilim. Ekonomik
nızı eksilteyim de gör dedi bu virüs bize.
sorunları konuşanlara bakıyorum da kapita-
lizmin nasıl köşeye sıkıştığını görebiliyorum.

Mayıs / 2020 35
2018-2019

Tiyatro sezonundan
seçme oyunlar (1)

A. Didem USLU*

2018 tiyatro mevsimi Ekim ve sonbahar devam edecek oldu. Evimdeki sahnem bo-
aylarının gelmesiyle birlikte enerji ve hız- şaldı. Asal karakterimi ve başrol oyuncumu
la başladı ama benim için, tiyatrodan elimi gerçekten kaybetmiş miydim? En acılı gün-
eteğimi çekmediğim halde 4 Aralık 2018 lerimde İstanbul’daki tiyatro oyunları bana
Salı günü hayatımın en kara günlerinden hayat ve yaşama gücü vermeye devam
biri oldu. Evden çıkarken arkadaki can, eve edecek, değil mi? Hayat çok güzel ve sev-
çağrıldığınızda yok olup gitmiş. Son kırk giyle yaşanılası. Bu satırları okuyan sevgili
yılım bir anda durdu, hayat, bir anda çıkan oyuncu, tiyatrocu ve seyirciler, aman siz siz
son solukla şaka bir oyun gibi, bundan böy- olun, tiyatro salonuna girdiğiniz anda benim
le sadece izleyeceğim tiyatro oyunlarıyla için uzun bir soluk alıp yaşadığınıza ve ya-

36 Mayıs / 2020
şayacaklarınıza şükredin. Yine bir tiyatro ağabey Davut’un İsrail gizli polisiyle işbirli-
oyununa gelebildiniz ya… ği yapıp yapmamış olmasıydı. Sonunda bu
2018 sonbaharında Eylül ayının sonunda kuşku açığa çıktı ve noktalandı. Oyunun
galasına davet edildiğim ilk oyun, 1964 do- birbirine düşmanlaşmış üç kardeş teması,
ğumlu İsrailli yazar İlan Hatsor’un Maskeler kurgu genişledikçe çatışmalarla derinleşti.
oyunuydu. Bir saat on beş dakikalık, kara- Ancak ilginçtir, Filistinli üç kardeş hakkında
rında yazılmış ve oynanmış oyunda başa- kurgulanmış oyunu bir İsrailli’nin yazmasıy-
rılı bir oyunculuk sergilendi. Oyuncular Mert la Filistinli Arap’ın yazması arasında epey
Doğan, İhsan Önal ve Haluk Yüce konuyu yorum farkı oluşacaktır. İsrailli yazar için yo-
güzel canlandırdılar. Metinse oldukça ilginçti rum, daha uzak bir mesafeden gözlenmiştir
çünkü farklı bir bakış açısı getiriyordu. Baş- çünkü olayların içinde İsrailli karakter yoktur.
ta oyunu anlamak biraz zor oldu çünkü ön- Bu da İsrailli yazara Filistinlilerin ne kadar
celikle oyunun başında arka arkaya verilen İsrail’e mahkum olduklarını gösterme fırsatı
isimler akıl karıştırdı. Başlangıçta kim oldu- yaratır. Buna göre, Araplar birlik olup bera-
ğu bilinmeyen Davut’a çamur atılmış, yine berlik içinde kurtuluş hamlesi yapamamak-
tanınmayan Rıdvan kötüymüş. Atıf ölmüş. tadırlar. Öte yandan oyunu bir Arap yazmış
Nazif ve İhsan kimdi? Oyun açıldıkça bu ka- olsaydı, Arap bakış açısında tamamen Arap-
rakterler hakkında bilgi verildi, hikayeleri an- ların kendi toplumları hakkında yaptıkları
latıldı. Neyse ki kurgu ilerledikçe karakterler açık ve net bir eleştiri ortaya çıkacaktı. Bu
ve düşman yanlar netleşti. İkinci anlaşıla- yorumda da Araplar “biz içimizde düşman
mama nedeni, İsrailli bir yazarın yalnızca Fi- barındırdıkça, İsrail’le mücadeleyi kazana-
listinlileri ele almış olmasıydı. Oyunda İsrailli mayız” anlamına gelirdi. O yüzden oyunu
karakter yoktu. Önce kim İsrailli, kim Arap yazan İsrailli yazarın ne düşündüğünü anla-
derken, olayda İsraillilerin tamamen olayın mak pek mümkün olamadı. Acaba yazar li-
dışına atıldığı ve merkezde Filistinli Arapla- beral ve Filistinli yanlısı havasına mı girmek
rın bulunduğu anlaşıldı. Merkezde Araplar istiyordu? O zaman cevabını bulamadığım
vardı ama İsraillilere bağlıydılar. Üç erkek sorularım şunlar olacaktır: İsrailliler, düşma-
kardeşten ağabey olan Davut’un, İsrail tara- nı, yani Filistinli Arapları haklı gören bir oyun
fında lokanta işlettiği, ikinci kardeş Naim’in hakkında ne düşünürler? Siyonizm buna
Filistin Kurtuluş ordusunda çarpışan ve izin verir mi?
dağlarda yaşayan bir vatansever olduğu ve Evli ve Bekar başlıklı oyunu Cem Kenar
üçüncü erkek kardeş Halit’inse bir dükkanda yazmış ve yönetmiş. Bir erkeğin elinden
çalıştığı ortaya çıktı. Önce iki küçük kardeş çıkmış, çok başarılı bir kadın oyunu. Kadın
aralarında tartıştılar, ağabey Davut’sa sah- oyunu diyorum çünkü iki kadın da güçlü ve
neye pek çok merak unsuru yaratan bilgi mücadeleci bireyler. Her ne kadar da erkek
öğrenildikten sonra, geç girdi. Bu arada yeni dünyasından yakınsalar da, onlar savaşma-
doğan bebeğine Nazif adı koyan ve karısı yı ve yenilmemeyi bilmektedirler. İki farklı
yine hamile olan büyük ağabey Davut, diğer karakterdeki kız kardeşin erkeklerle olan
iki kardeşe göre epey yaşlı göründü. dünyasındaki eğlenceleri, ayakta kalmaları
Adının neden Maskeler olduğu anlaşıla- ve trajikomik halleri çok iyi anlatılmıştı. Seza
mayan tiyatro kurgusunun ana çatışması, Yeğin’le Mine Duman da oyun metnine hak

Mayıs / 2020 37
ettiği değeri iyi verdiler. Hareketli sahneler Erkek hava almaya çıkacakken sesler. Hep
çok neşeli ve oyalayıcıydı. Oyunda ışıklar tuhaf sesler. Kavgaya devam için kontrollü
da güzel ayarlanmıştı. nefes alırlar. Keşke kedimiz olsaydıyla baş-
Oyunun başındaki kesikli müzikler ve layan absürd konuşmalar. Erkek bilmece
Tanju Okan’lı giriş çok güzeldi. Evde oturan çözerken zengin/fakir tartışması. Süren laf
Hale, Yasin’i terk etmiş, ablası ve kardeşi- ebeciliği ama en rahatsız olduğum nokta:
ni ziyarete gelen Lale de kocası Salih’i terk Türkçe’deki ne…ne kalıbının yanlış kullanıl-
etmiş. Birisi entelektüel bir kadın cinsi, ab- ması. Gülmek üzerine yarım kalır. Kadında
laysa erkeğin gönlüne göre davranmayı ve komik ağlama ve gülme hali. Pencerede
süslenmeyi seven bir kadın tipi. Lale uzay Ofelya soran genç. Kadın tırnak törpülerken
bilimleri ve astronomi tahsili görmüş ama yine Hamlet konusu açılır. Sesler. Kadın ilk
onca zamanlık ev hanımlığından sonra ça- öpüştüklerinde anlaşamayacaklarını anla-
lışmaya hevesli. Kız kardeşlerin kendilerini mış. Keşke Semih’le evli olsaydım, kimbilir
anne ve babayla özdeşleştirmeleri ve onlar- ne güzel şeyler alırdı bana. Bunlar komik
dan yola çıkmaları hoş bir sahneydi. Kurgu anlatımlar. Erkeğin de Danimarkalı bir sev-
hoş bir kız kardeş ilişkisi. Karakterler çok net gilisi varmış. Erkek işsizmiş ama sıradan
ve değişim/dönüşümler başarılı. Kimi za- olmadığında iddialı. Şans vardır yoktur inat-
man kavga ediyorlar, kimi zaman da yastık laşması. Kendilerini zeki sanırlarmış. Birbir-
kavgasıyla çok eğleniyorlar. leriyle itişirler. Bu çok tatlı.
Oyun metnini çok beğendim ama iki ek- Klostrofobik bir yaşam. Erkek kapıda
sik veya hatayı belirtmem gerekir: Yazarın bomba bulur. Bombayı kapının dışına koyar,
kadınların aylık adeti konusunu biraz daha sonra tekrar kargo diye içeriye alırlar. Dur-
öğrenmesi gerekir. Bir de en sondaki mito- madan tartışırlar. Sesler, tanrıya seslenme
lojik öykülü sahneyi beğenmedim. Genele gibi konuşmalar. Kadın dışarıya çıkma ümi-
uymadı. Gereksiz ve uygunsuzdu. Onu or- diyle seslenir. Erkek kalbi sıkışınca, kalp ma-
tadan kaldırmakta yarar var. sajı yapar. Kadın kapıdan çıkar gider, erkek-
Sesler oyunu İlknur Güneş tarafından ya- ler rahatlar. Sevgili hayali kurar ama kadın
zılmış. Oyunu 2018 yılı Aralık ayının 18’inde geri gelir. Sifon çekilir. Silah sesleri. İçeriye
izlemişim. Bir erkek/kadın hikayesi. Beş yıl- kuru kafa atılır. Yine Hamlet hakkında tar-
dır evden çıkmamışlar. Kadın öfkeli, erkek tışma çıkar. Aslında her konuda zıtlaşırlar.
farkında değil. Kadın daracık evde çürüyor- Keşke seni tanımasaydım. Keşke oyuncu
muş. İlgisizlikten şikayetçi. Erkek Hamlet olsaydım. Patlayan bomba sesinden korkar-
okuyor ve oyun hakkında tartışıyorlar. As- lar. Hiçbir şey yapmadık, iyi kurtulduk diye
lında kavgalar incir çekirdeğini doldurmaz sevinirler. O sırada pencereden fenerler
konularda. Sen duygulardan ne anlarsın uzanır. Erkekle kadın uyuyakalmış numara-
diyerek hakaretler. Çevre evlerden gelen sı yaparlar ama kinaye sözü hakkında yine
sesler. Pencereden Ofelya diye bağıran inatlaşma başlar. Yine eski nişanlı konusu.
genç karşı apartmanda. Komşuda karısını Birbirlerine küfür ederler. Erkek delikten çı-
döven adam. Sesler. Sevişenler gıcırdayan kar, gider, kadın da. Tüm delikleri denerler,
yatak sesleri. Odada kapalı kadınla erkek. yorulurlar. Sohbet edelim derler ama biz ko-
Adamın fazla oksijen tüketiyorsun kavgası. nuşmayı beceremeyiz ki, birbirimizi sevebi-

38 Mayıs / 2020
lirdik diye itirafta bulunurlar. Sokağı ve ya- Erkek, karısını umutsuzluğa ittiğini ama
şamayı özlemişlerdir. Sesler işitilir. Eskiden yabancı adamın karısına çiçek açtırdığını
yeryüzü bize aitti diye hayıflanırlar. Oyun anlatır. Soyut anlatım sırasında erkek geril-
derinlikle konuları olan bir absürd. İlknur Gü- miş bir ipe fotoğraflar asar. Güzel buluşlar
neş biraz bunalım ama çok güzel bir kadın/ vardı oyunda: Oyun metninde var mıydı bil-
erkek ilişkisi anlatmış. Sahne plastiği de bu miyorum ama fotoğraflar biriken anıların ka-
oyuna çok uygundu. nıtıydı. Sahne karanlığındaki soyunmalarsa
Arnold Wesker’in Dört Mevsim oyunu- mevsim değişiklikleri. Soyunduklarında ince
nu Bi Sahne’de Tiyatro Mundus’tan izledik. kıyafetlerle kışın geçtiği anlaşılır. Bundan
1932-2016 yılları arasında yaşamış olan İn- sonra erkek uyurken kadın hareketlenir. Er-
giliz oyun ve senaryo yazarı Wesker başa- keğe güller atar ve Shakespearevari sözler
rılı oyunlar yazdığı için, Mundus da ortaya söylenir. Bu aşamada Wesker’in İngiliz kül-
eli yüzü düzgün bir oyunun izdüşümü olan türünden olmasının etkisi görülür. Ancak şi-
başarılı bir oyunculuk çıkarmıştı. Her zaman irli konuşmalar pek doğal değildir.
tiyatro sanatının formülünü kısaca veririm: Erkek kadına dünyaları verirmiş. Vecizeli
İyi tiyatro metni, iyi oyunculuk ve başarıdır. laflarla konuşurlar. Kadın bu sırada yemek
Oyun başlıkta söylendiği gibi dört mevsimde yapar. Kocası ona “ülkesiz kraliçesin” der-
geçecekti. Yani bir yıl içindeki kadın-erkek miş ama aşığıyla aşkın canıma okumuş. Ka-
ilişkilerini gözlemledik. Oyunun başıyla sonu dınla erkeğin yemek yemesi robotlar gibidir.
simetrik yazılmıştı. Oyunun başında konu- Kayıtsız ve cansız. Bu evde bir yıl geçirme-
şan erkek, bir kadını kucağında getirdi ve ye kararlıdırlar. İyileştirilmeye muhtaçlarmış.
ona şefkatle davrandı. Odun toplamaya çık- Kadınla erkek ortak iş yaparlar. Duvarları
tığında kadın ağladığı sırada üstüne battani- boyar, bu sırada şarkı söyleyip müzik konu-
ye koydu. Oyunun sonu da böyle bitiyordu. şurlar. Beatrice şarkı söyleyemediğini iddia
İlişkileri hakkında çok net ve belirgin bilgi eder. Bu sırada konuşmalar monolog gibi
verilmeyen kadınla erkek, satır aralarından olur çünkü kocasıyla ilişkisini anlatmakta-
anlaşıldığı kadarıyla boşanmış ve yeni de- dır. Birlikte şarkı söylerler, Beatrice erkeğe
nemelere girmişlerdi. Oyun gizem ve me- sarılır. Aslında oyunda gösterilen, deneme
rak unsurları içinde ilerledi. Ekspresyonist aşamasındaki bir kadın-erkek ilişkisinin bir-
ama bir hayli soyuttu. “Orada burada otur- likteliği ve dayanıklılığıdır.
sak, tanrı bizi taşlaştırır mı” deyince kadın Karanlıkta giysiler değiştiğinde ilkbahar
güldü. Kadının adı Beatrice’di. Dante’nin yaz olur. Erkek Beatrice’e çiçek getirir, aşk-
Beatrice’i mi? Erkekse Adam’dır. Adem mi? ları güçlüdür. Oyuncular aşk sahnelerini gü-
Felsefi ve imalı konuşmalar sürdü: Ruhun zel oynadılar. Dokunuşlar, sarılmalar, bakış-
dudaklarında mı gözlerinde mi? Kadın ko- malar güzeldi. Hareketler hoştu.
nuşmaya çalışır. Bir yılını bağlamış ama işe Pikniğe gitmişçesine yerde yattıkları sı-
yaramıyormuş. Acımaktan ne hale gelmiş. rada doğa hakkında konuşurlar. Beatrice’in
Erkek yerleri süpürürken kadın hala konuş- babası bitki yetiştirirmiş. Hayalleri uçmaktır
maz. Erkek olumludur. Kadın güven yok, hiç ve aşkı yaşarlar. Erkek aşk felsefesi yapar.
iyileşmeyecek derken hayal dolu olduğunu İki türlü kadınla iki türlü aşkı anlatır. Mono-
söyler. Kadının saçlarını tarar. loglu konuşmadaysa, kendisine sertlikle

Mayıs / 2020 39
sahiplenmek isteyen kadından yakınır. Be- olan hırsızlık planlarını anlatıyordu. Oyun-
atrice, erkek yüreğini açtı diye ona kızar, cular Serkan Atak, Burak Akbulut ve Gizem
hatta onu kabalık ve duygusuzlukla suçlar- İnceoğlu. Küçük mekandaki perde, dekor ve
ken kavgalar başlar. Arkasından suçlamalar, kostümler iyi düşünülmüştü. Oyunun başın-
hakaretler gelir. Erkek resim yapıyor diye da iki erkeğin kadın muhabbeti de iyi veril-
Beatrice onun beceremediğini söyler. Erkek mişti. Oyun, bir erkek oyunu çünkü başrolde
romantik şairmiş ama hastaymış. Kavgalar kadın ve kadın başarısı yok. Tam tersine
sürer. Sonbahar gelirken erkek kadının sırtı- kadın karakter iki erkeğin elinde oyuncağa
na kazak koyar ama ateşle kanepeye yığılır. dönmüş. Erkeklerin karakter zıtlığı iyiydi.
Bu sefer Beatrice onu okşar, sever, kendini Hakan aklı başında görünen bir erkek, Me-
anlatır. Beatrice cesur, huzurlu, güven verici tin’se kanı deli bir erkekti. Oyun metni merak
bir erkek ve ilişki ister. İyileşsin diye de erke- unsuruyla ilerledi ama sona doğru daha iyi
ğin gözünün içine bakar. kurgulanmış olabilirdi çünkü temanın şiddet
Erkek haftalarca yatar ama kalkınca ye- ayağı güçlüydü ama cinsellik ayağı eksik
mek işine girişir. Hamur açıp tarçınlı kurabi- kaldı. Öte yandan Hakan’ın ofisine Metin’in
ye yapar. Bu sırada anlattığı çıkarlık dönemi nasıl pattadak girdiği de belli olmadı. Aslın-
hikayesi hoştu. Ne var ki Beatrice yine surat- da oyun çok büyük para ve işlerin döndüğü
sızlaşır çünkü erkeğin daha önceki sevgilisi daha girift bir iş dünyası kurgusu olsaymış,
gibi gülüşüne katlanamamaktadır.Oyuncu- çok daha iyi olurmuş diye düşündüm. Seyir-
lar kışlıkları giydiklerinde aralarında neden cinin bilmediği veya yakın olmadığı para he-
sevilmedikleri konusunda analizler yapar- sapları ve para üzerinden oyunlar kurguyu
lar, çocukluklarını hatırlarlar. Erkek uzunca daha güçlü yapabilirdi. Sıcak çikolata hika-
bir monolog sırasında 12 yaş aşkını ve ona yesi ve Aslı karakterinin konuları dağıtması
ihanetini hatırlar. Bu sırada yine kavgalar pek hoş buluşlardı. Sondaki şiddet sahnesi
başlar. Ne var ki babalarının ölümünü payla- de çok başarılıydı. Üç oyuncuyu da rollerini
şırlar. Beatrice tek başına kalmıştır. Erkekse başarıyla sergiledikleri için kutlamak gerekir.
annesiyle birlikte babasını yolcu etmiştir. Ha- Kozzy Kültür Merkezinde izlediğim Ev
tırladıkça paylaşırlar. O sırada Adam üşür, Yapımı Eylem oyunu sloganları ve tek yanlı
hastalanacak gibidir. Oyun başa döner. toplum eleştirisiyle ideolojik bir oyundu. Sa-
Oyun, bir aşkın ve kadın-erkek ilişkisi- natın kesinlikle estetik olmasını beklediğim
nin dört mevsimini anlatıyordu ama metin için, böyle oyunlara pek rağbet etmem. Hele
çok başarılı olduğu için oyunculuk da doğal hele de ideolojik mesajı gözümüze sokan
olarak özenliydi. Metinde güzel bir mevsim oyunları hiç sevmem. Üç kadın epey bir
değişimi, karakter değişim/dönüşümü ve ka- süre geciktirilen asal çatışmayı sonunda or-
rakterler arası çatışmayla değişim-dönüşüm taya attılar. Kadınlar zengin eşler, yüzeysel,
kurulmuştu. Simetrik kurgu modernist gibi sosyetik ve yeme içmeden başka bir şey dü-
görünse de, nedenselliği eksik bırakmasıyla şünmeyen dişiller olarak gösterildikleri için
epey postmodernist olmuştu. oyuna feminist eleştiri de kızacaktır. Dur-
Raşit Çelikezer’in yazdığı ve yönettiği madan yüzeysel kadın konuları zengin ka-
bir oyun Hiçbirşey, bir gökdelende iş adamı dınların rahat hayatı, durmadan övünmeler.
denilen iki genç erkek arkadaşın bir kadınla Tamam böyle kadınlar var ama kadınların

40 Mayıs / 2020
hepsi böyleymiş gibi göstermek kadınlara olan bir hoca olarak, komedi olan oyununu
haksızlık olmasın diye keşke araya başka trajedi olmuş görünce gerçekten çok şaşır-
kadın türü veya erkek karakter de konsay- dım. Oyunda baştan itibaren Sinyör Batista
mış, o zaman çatışmalar daha güçlü olur- Minola’nın iyi huylu ama çapkın küçük kızı
muş. Boş ve bir işe yaramayan ev kadınları Bianca’yla huysuz ve hırçın büyük kızı Ka-
eleştiriliyor gibiydi ve metin çok klişeydi. Aşı- terina, 400 yıldır bilindiği gibi zıtlıklarını ser-
rı mesaj kaygısı vardı. Oyunu Adalet Ağa- gilediler. Oyunun hoş sahne detayları ve ek-
oğlu’nun Kozalar oyununa benzettim ama lemeleri vardı: Üst katta titreyen adam, ters
hiç olmazsa, o oyunda simgeler vardı. Bu- döndürülmüş kanepede sahneye sırtı dönük
rada kadınların siyasal olaylara katılmaması gizli cinsellik sahnesi, gelen giden rüşvet
tek boyutlu bir bakış açısı ve gereksiz siyah para torbaları ve sandalye yerleştirme gibi
giysili suçlayıcılar vasıtasıyla veriliyordu. Si- tatlı buluşlar. Bir tek müziği Shakespeare
yahlılar oyunun sonunda göze sokarcasına zamanına uymayan saksafon beni rahat-
mesaj verdiler. Başörtüsü taktırma olayı da sız etti çünkü her şey 1600’lerin sonunda-
zorlama yapıldı. Keşke kadınlar kendileri ki Padua’yı anlatıyordu. En son sahneyse,
buna karar verselerdi. Oyun zorlama bir çö- oyunun en vurucu sahnesi olduğu gibi, tüm
zümle sona erdirilmişti. Nedensellikler olma- dünyaya örnek bir sahne olmalıdır diye dü-
dığı gibi, karakter değişim dönüşümleri de şündüm. Tamam, Shakespeare bir kome-
kurgu doğallığı içinde verilmemişti. Ne var di yazmıştır, belki de karısıyla kavga ettiği
ki sosyete kadınlarının konuşmaları iyi dü- veya karısının kendisi çileden çıkardığı bir
şünülmüş ama sadece uzuyor, hiçbir yere gün o oyunu yazıvermiştir. Ancak ne olursa
varmıyor. Karakterler tip olarak kalıyor. Ka- olsun, oyunun sonu gerçekten kadın onu-
dınlar uzun zaman ev yapımı eylemden söz runu çiğnetici ve zedeleyen bir finalle biter.
ettiler ama tam o yüzeysellik içinde masaya Birileri bunu düşünmeli ve uygulamalıydı.
bir bomba düşseydi de, kadınlardaki mec- DT’yi kutlarım. Keşke TRT de aynı duyarlılı-
buri değişim/dönüşümü görseydik. Oyuncu- ğı gösterseydi. Keşke erkek yazar Fatma’nın
luk harikaydı. Hele Zahide ve Müge rolün- tecavüzü hakkında bir roman yazmasaydı,
deki oyuncular metni güzelleştirmek için çok keşke o roman dizi olmasaydı. Keşke insan-
çaba harcadılar. Bu arada keşke tanımı kon- lar ekranların başında tecavüz görmek için
mamış eski bir olay ve postmodern bir top- oturmasaydı. Keşke tecavüz dizisinin oyun-
lumsal kurgu hareketi değil de, günümüzün cusu ünlü olmasaydı. Keşke o ünle roman
konuları işlenseymiş: Sokaklardaki silahlı yazıp ününe ün katmasaydı. İşte Türkiye
saldırılar, kadına ve hayvana şiddet, vahşet, böylesine muamma bir ülke oldu. Ben artık
cinsel suçlar, ahlaksızlık, ruhu satılık insan- ülkemi tanıyamıyorum.
lar, ideolojiler sayesinde bir makama gelen-
ler, işten kovulmalar, hırsızlık, İstanbul’daki (Sürecek)
sıradan insanın öfkesi ve nefreti gibi.
DT’nin Hırçın Kız oyunu daveti geldiğin-
de bu hırçın kız da nereden çıktı diye dü- * Prof. Dr. A. Didem Uslu
şünmüştüm ama yıllarca Shakespeare ça- Gelişim Üniversitesi Öğretim Üyesi
lışmış, okutmuş ve doktorası onun hakkında

Mayıs / 2020 41
Bir Küçük Kız...
Maydonoz ve Gerisi...

H. Nur BEYAZ ERKIZAN

Onca yıldan sonra anladığım, gördüğüm larına atılmasını; onun vahşice katledilişini
ve artık bildiğim şu: Hayat, yaşandığı gibi hiç ama hiç yazmıyordu. Sonra, Hıristiyan-
yazılmıyor! Hiçbir yazı onu bize veremiyor… lığın ortaya çıkışından neredeyse 3. yüzyıl
Burada söylemek istediğim aslında bilginin, sonra devlet oluşunu/devlet dini oluşunu
hayata bağlılığı veya başka bir ifadeyle, bil- da yazmıyordu. Ama felsefenin ilk şehidi
ginin varlığa bağımlılığı… Peki bilgi hayatı diye Sokrates neredeyse kutsallaştırılmıştı.
izlemezse ne olur… bilgi, hayatın dışına Hypatia yaşamış mıydı… yoksa yazı, hayatı
çıkarsa ne olur… Hiç kuşkusuz bilgi haya- silmiş miydi… insanın yarısını oluşturan ka-
ta ilişkindir ama bu onun hayatı bize saf bir dın, epistemenin/bilginin/bilimin asıl öznesi
biçimde verdiği anlamına gelmez; eğer o, olarak kendini gören tahakkümcü erkek öz-
önemli ölçüde hayatı gölgelemiyorsa ve hat- nenin her anlamda kırımına mı uğramıştı…
ta bozmuyorsa… şimdi yaşanılanlar aslında bu kırımın uzan-
Yıllardır felsefe okuyorum; yıllardır on- tısı ve devamı değil miydi…
larca felsefe tarihi kitabı okudum ve hala O zaman baştaki sorulara dönelim: Yazı
da okuyorum… Onca yıllık öğrencilik ha- veya bilgi bize hayatı vermiyorsa; tam ter-
yatımda ve dahi hocalık hayatımda hiçbir sine onu bozuyor ve gölgeliyorsa ne diye
kadın filozofun adını duymamıştım…Aris- yazmalı? Şöyle diyelim… hayatı anlamak,
toteles’ten önce adı Theano olan bir kadın varlık ile bağ kurmak için başka bir seçene-
filozofu duymadığım gibi, Antik Yunan Fel- ğimiz var mı… Sonra yazı/bilgi suçlu değil;
sefesinin bitimi de yine bir erkekle tamam- yazının öznesini analiz etmek gerekir; onu
lanmıştı: Plotinos… deşifre etmek gerekir.
Felsefe tarihi kitapları Hıristiyanlığın do- Bilgi, yazı, okul, düşünme, akıl… hepsi
ğuşunu, tüm bilim-felsefe okullarının impa- ne kadar da güzel, hoş ve onurlu sözcük-
rator Justinianus tarafından MS 529 yılında ler kendi başlarına… zaten çok şey kendi
kapatılışını yazıyordu ama büyük kadın fi- başına alındığında öyle görünür… bu, de-
lozof Hypatia’nın bir grup Hıristiyan tara- yim yerindeyse, varlıksız varlık olma hali…
fından ders verdiği yerden alınıp, derisinin tohumun toprakla buluşmama hali… en
yüzülüp, sonra da yakılmasını ve organla- güzel tohum kendinde güzeldir toprakla
rının parçalara ayrılarak İskenderiye sokak- buluşmadan… toprak da öyle! Aristoteles

42 Mayıs / 2020
de zaten doğru ve yanlışın birleştirmede/ ne yapsın… kocası da öldü! Acımanın, güç-
buluşturmada ortaya çıktığını, energeia süzlüğün, hiçliğin, değersizliğin diğer anlam
(etkinlik) ve dunamis’in (olanak, olanaklılık) karşılığıydı ‘eksik’ yani ‘kadın’…
birlikteliğinin hareketi mümkün kıldığını Atina’da da durum aynıydı. Kız çocuk
söylemez mi… Kendi başınalık aslında bir dünyaya getiren kadının, kocasının gözleri-
hiçliktir ki bu hiçlik Platon’un aşkı olsa da… ne bakmaması, utanması ve eziklik duygu-
Gelelim Hatice’ye… onun için bilgi ne… sunu yaşaması ve göstermesi ondan bekle-
okul ne… düşünme ne… akıl ne… Platon nen şeydi.
bir tarafa ve dahi Aristoteles… hatta filo- Şeker, para, arkadaşlık, sokak, oyun…
zofların ve bilim adamlarının pek çoğu bir bunların hepsi çok sürmeyecekti… daha 6
tarafa… Hatice için insan olmak ne? İnsan yaşına gelmeden güzelliği bir bela olarak
olmanın da basamakları var… bebeklik, ço- yakasına yapışacaktı Hatice’nin ve dahi
cukluk, gençlik ve… Hatice’nin bebekliği… cinsiyeti… Annesi, komşuları ve akrabaları
onu hatırlaması imkansız ama Hatice, Ay- kendisine ‘sen artık pek büyüdün’ diyerek
şe’nin, Fatma’nın bebekliğini hatırladığında annesine de kızının sokağa artık çıkma-
yaşama yolunu cinsiyetin çizdiğini görmüş- masının iyi olacağını söylemeye başla-
tür erkenden… Kız çocuğu dünyaya geldi- mışlardı. Retorikler pek güçlüydü ve hepsi
ğinde annenin nasıl suçlu hissettiğini, evde de ‘kız’a karşıydı: “Ortalık çok kötü”; “kız
neredeyse yas havası estiğini ve hatta fe- kızmısının ayağı dışarıdan kesilmeli”; “kız
laketin tüm mahalleye yayıldığını… Nasıl çocuk dışarıda oynamamalı…” Hatice’nin
mı… erkek çocuk doğduğunda yaşanan yüreği bir kez daha burkulmuştu… cinsiye-
bayram havasından, kutlamaların, örneğin, tinin kör yasası, ölümün asası gibi yanın-
şeker ve para ödüllerine dönüşmesinden… daydı, yakınındaydı… Var oluşunun acısını
Öyle ki geniş bahçeli evin geniş kapıları yaşamaya başlamıştı derinden, pek derin-
çocuklar tarafından taşlanır… Babaanne, den… ve erkenden!
anneanne veya oğlan babası kapıyı açar, Hatice bir gün dışarıda ve arkadaşlarıyla
envai çeşit şekerlerle karıştırılmış bozuk pa- oynarken eve çağrılır. Annesi ona artık dı-
ralar kapıyı taşlayan çocuklara mutlulukla şarıda oynama yaşının geçtiğini ve bir daha
dağıtılırdı… davul bile çaldırılırdı! Hatice bir dışarı çıkmaması gerektiğini söyler… Haya-
gün arkadaşlarıyla birlikte bu keyifli eğlen- tımda o gün ağladığım kadar çok ağladığımı
ceye katılmak üzereyken annesi tarafından pek hatırlamıyorum… ve yüreğimin acıdan
eve çağrılır, uyarılır ve içeri alınır: Onların çatlayacağı duygusunu da o günden son-
kızı oldu; kapı taşlanmaz; ayıp… babaları ra pek yaşamadım… Gömüldüğümü his-
kızabilir. Anlamıştı, kırılmıştı, burkulmuştu settim… toprağın altına; nefessiz kaldım…
yüreği… Hım… ben de kızım; demek ki be- kendimi hiçledim, eksiktim! Birlikte oyna-
nim doğumum da böyle karşılanmıştı; biraz dığım arkadaşlarımdan koparılmıştım…
utanç, biraz hayal kırıklığı, biraz istenme- Üzerime kapanan demir kapı ölümün ta
mezlik ve biraz “hiçlik”… yaşında kendi var- kendisiydi. Annem artık ev işlerine yardımcı
lığı hakkında hissettirilen eksiklik… zaten olabileceğimi ve ev işlerini öğrenmem ge-
kadınlar hakkında konuşulurken de öyle de- rektiğini söyleyerek ayıklamam/temizlemem
nilirdi oralarda: Eksik (kadın ile eş anlamda) için önüme bir demet maydanoz koymuş-

Mayıs / 2020 43
tu… ama söyleneni yapmak ne mümkün… Hayat bana göstermişti ki “kavrayış, ko-
iki gözüm iki çeşme ağlıyordum… çocuklar, şullardan önce gelir.” Hayatı, insanın hayatı
çoğunluğu erkek, oynamaya devam ediyor- kılmak için kavrayışımızı değiştirmek ge-
lardı… aklım öyle dışarıda kalmıştı ki… dı- rekir… Maydanoz, bir makedonya otuydu
şarıyı görmek için, oyun oynayan arkadaşla- sonunda… kim bilir kaç küçük kızın üzeri-
rımı görmek için canım gidiyordu. ne kapanan demir kapının derin karanlığına
Evimizin sokak kapısı demirdendi ama vesile olmuştu… “Maydanoz” koşul idiyse,
alt tarafında bir parmak boyu kadar boşluk onu değiştirmek “düşünmeydi”, yani bildiği-
vardı… maydanozları aldım, kapının yanı- miz adıyla felsefe idi… İnsanın ‘olan değil’
na gittim ve başımı kapının altına sokmaya olabilen bir varlık olduğunu… en başta da
çalışarak dışarıyı görmeye çalıştım… olma- insanın düşünen değil ama düşünebilen bir
dı… oyun seslerini duydum ama dışarıyı gö-
varlık olduğunu… özgürlüğün insanın ken-
remedim… arkadaşlarıma katılamadım. İşte
di aklı doğrultusunda kendi yaşama yolunu
o gün karar vermiştim: Ne olursa olsun bir
belirlemek olduğunu da ne gariptir ki bir Ma-
yolunu bulacaktım… kimse kapıyı üzerime
kedonyalıdan öğrenecektim. Felsefenin ko-
kapatamayacaktı… kimse!
nusunun ‘burada olanlar ve hayat’ olduğunu
Sonra maydanoz neydi ki… Faydalı otlar-
da yine Ondan sağlam bir biçimde öğrene-
dan maydanoz her türlü yemeğe girmesiyle
cektim.
ünlüdür. “Maydanoz” sözcüğü esas olarak
Hayat belki de Makedonyalı Maydanoz’u
Balkanlar’dan gelir, Makedonya’dan. Bize
ayıklamaktan Makedonyalı bir filozofu,
“maydanoz”u vermiş olan Arapça “maḳda-
nus” sözcüğü, Eski Yunanca’da “Makedon Aristoteles’i çalışmaya geçebilmedir… ha-
otu” anlamına gelen “makedonisi”den arma- yat, belki de üzerimize kapatılan kapıları
ğan. “Maydanoz”a geçmişte “midenüvaz” açabilmektir; açabilme çabasıdır… hayat,
diye bir yakıştırma da yapılmış. Zaten Arap- insan olabilme çabasını sürdürebilenin sa-
ça “mide” ve Farsça “nüvaz”ın birleşimi olan hip olabileceği bir şeydir belki de… çünkü,
sözcük, “mide okşayan” anlamına gelir. Ama ne hayatsız hayatlar gördüm!
“benim dilimdeki anlamını” kimse bilmez! Hypatia’nın karşılaştığı karanlık benim
Onun doğa bilimi sınırları içindeki anlamı, de üzerime gelen karanlık ile aynıydı… hiç
hayatın tüm alanını ve anlamını kucakla- korkmadım ama çok ağladım ve felsefe ile
maz, göstermez! ‘gözyaşlarını iyi bir yaşama çevirmeyi’ öğ-
Derin yaraları etimoloji veremez! May- rendim… Ve o günden beri Tagore’un ifade
danozun beden sağlığı için faydalarını an- ettiği gibi
latan hekim de bilmez. Seneca’nın dediği “Hayatın derin hüznüne rağmen,
gibi aslında ve belki de “derin yaralar dil- Güneşin yeniden doğacağını bilerek ya-
sizdir”. O nedenle; felsefe her yerde olmalı; şadım...”
esoterik olmayan felsefe… Epikuros ve M. Arasıra bundan şüphe etsem de Make-
Nussbaum’ın dediği gibi “ruhun yaraları be- donyalı Filozof hep yardımıma koştu;
denden derindir ve onu iyileştirme çabasını “Umut, düşünen insanın rüyasıdır” diye-
unutan felsefe boştur.” Günümüzde beden rek…
hekimleri revaçta… heyhat gördükleri yara-
lar pek yüzeyde!

44 Mayıs / 2020
Gerçekçiliğin estetik boyutlarda
yeniden yaratılmasıdır şiir

Asım ÖZTÜRK

Gerçeklik kavramı çok uzun süreden beri sürdürmeye çalışanların çevresine, insanla-
yazının, sanatın, şiirin gündeminden çıktı. ra, insanlığa ne kadar büyük acılar yaşattı-
Özellikle son yılların ekonomik ve toplum- ğına Tanık oluyoruz. Durdurulması gereken
sal yıkım sonrası sorumluluklardan kaçan bu, karşı konulması gereken bu.
düşün ve yazın insanlarının sığındığı ya- Sanatçıya, yazara; şaire bu süreçte dü-
paylıklara bıraktı yerini. Yaşananların ve şen görevin daha da ağırlaştığını, ilk yanan-
güncel olanın dışına kaçmak, yapay yara- ların başında olduklarını bilerek sorumluk
tımların renkli görünümlerini biraz entelektü- almaları, taşıdıkları (şair, sanatçı) sıfatla-
ellikle süsleyerek sunmak belirli çevrelerce rının uzun, çok uzun yıllardır onlara yükle-
beğenilmiş olabilir. Hiç unutulmamalıdır ki diği sorumluluğun kaçınılmaz gereğidir. Bu
gerçeklerin ve yaşananların üstünü örtmek, atılan taştan, bu atılan mermiden, bu atılan
geçici de olsa insanların yaşamanın dışına yoksulluk dayatmalarından payına düşenleri
taşımak başarılı da olsa yazın ve sanat ala- ilk alanlardan olduklarını unutmadan yarala-
nı için yeterli değildir. nan bedenlerini, yaralanan duygu ve düşün-
İçinden geçtiğimiz bu süreç en çok sanat- celerini onarmak için yazmalıdırlar. Karşı
çıları ve şairleri etkileyip yaralarken, bunlar çıkışlarının, karşı duruşlarının içsel coşku-
olmuyormuş gibi aşındırılmış, yalama ya- suyla sözcüklerine yön verirken yaşadıkları
pılmış yapay aşk şiirlerini ters yüz ederek gerçeklikleri hiç unutmadan, onları yok say-
bireyselliklerimize bulaya bulaya sunmak madan, görmemezlikten gelmeden dizeleri-
gerçeklerden kaçışımızın bir başka boyu- ni kurmalıdırlar.
tudur. İçinde yaşadığımız dünyanın iletişim Acı çeken toplumların bireyleri çığlık-
olanaklarıyla ne kadar küçüldüğünü, çizilmiş larını renge, sese, umuda dönüştürdükçe
olan koruma duvarlarını, sınırları delik de- insan, insanlık kendi kabalıklarını, kendi
şik edercesine, dünyanın neresinde olursa fazlalıklarını yontarak özlenen eşit ve özgür
olsun hızlı bir biçimde bize ulaştığını yaşı- bireylerden oluşan topluluklara dönüşecek-
yoruz artık. Olanları ve yaşananları duyma- tir. Bunun anlamını ilk kavrayan sanatçılar,
mız, bilmememiz olanaksız artık. Her acı, şairler içinde yaşadıkları her türlü gerçekliği
her ölüm, her haksız, her adaletsiz tutumun daha derinden sarsarak yeni bir söylem di-
yeryüzünde yaşayan her kesi yaraladığını lini geliştireceklerdir. Bu söylem dili, bu yaz-
biliyoruz. Sorumsuzluk duygusuyla yaşayan ma, aktarma, iletişim dili o güne dek biriktir-
ve elinde bulundurduğu gücü dayatmalarla diklerinden de beslenerek daha gelişmiş bir

Mayıs / 2020 45
dil olacaktır. Yaşadığı gerçeklikten hiç kop- sorusuyla çıkmamız gerekir. Apaçık olan
madan yaşadığı her türlü duygu derinliğini, bu durumu yazma, şiiri oluşturma sürecinin
sevdaya, umuda, direnişe, karşı koyuşa iliş- içine giren bireylerle konuşmak ve aktarma
kin ne varsa tümünü, yaşanan gerçeklikler eğilimi içine girdiğiniz zaman karşınıza çı-
içinde vermelidir. Anlatımsal bir dille yaklaş- kanların yine o kalıpsal sanat ve bireyci es-
tığımız ve yaslandığımız zaman yazılanların tetik yaklaşımlarıyla karşı karşıya kalırsınız.
eğitsel, tematik, aktarmacı, yalın ve derinli- Hiç unutulmaması gereken şey bu tür
ği olmayan bir dilin çeperlerinde estetikten düşünsel süreçlerini tamamlamış yaklaşım-
yoksun bir biçimde dolanıp durduğunu söy- ların yaşamsal bir karşılığı yoktur. Bir baş-
lememiz kolay olacaktır. ka boyuta taşınan bu tutuculuğun, bu geri

Gerçekliğin yeni bir anlayışla, yeni bir duruşun sorumluluklardan kaçmak olduğu-
söyleyişle, düşüncenin taşıdığı güzelliklerle, nu da görmemiz gerekir. Tutucu her karşı
yeni değerlerle donatıldıkça, geçmiş dönem- duruşun, her kolay yaklaşımın altında ya-
lerin kaba yaklaşımlarından uzak en geliş- tan bu renkli bulamacın günü geldikçe, di-
miş; bu güne dek oluşturulan tüm güzellikle- ğer toplumsal dönüşümler içinde nasıl lime
ri kapsadıklarını görürüz. Kalıplaşmış, belirli lime döküldüğünü görürüz. Yapay parlatma-
çerçevelere oturtulmuş (kaba gerçekçi) yak- larla güncelliğini korumaya çalıştıkları bu
laşımların o biçimsel eleştirilerinden de ışıltının, sanatı ve şiiri derinlemesine irde-
sıyrıldığımızı da görürüz. Her açıdan kendi lemeyen ve düşünmeyen kişilerin; şiirin ve
yaklaşımlarına denk düşmeyen bu türlü de- sanatın bir emekli uğraşısı sananlara göre
ğerlendirmelerin güncel yazına yansımasını olmadığını anlatmamız gerekir. Birilerinin
istemeyen, bu gerekçelerini değişik biçim- mıncıklayamayacağı kadar önemli ve cid-
lerde kılıflayarak sunanların karşısına ya- di bu durumla, bir gerçeklikle karşı karşıya
şam nerede, yaşanan gerçeklikler nerede olduğumuzu bilmemiz gerekir. Son yıllarda

46 Mayıs / 2020
büyük kentlerin çeperlerine sığınmış, yeter- yazınımızda yerini alacaktır. İçinde bulundu-
lilikten uzak kalanların derinden anlama ve ğumuz bu büyük insanlık denizinin her gün
kavrama yerine yalnızlık bunalımları içinde yaşanan gerçekleri dalga dalga bize çarpar-
gelip sığındıkları alanların şiirin büyüklüğü ken duygusal ve düşensel bağlamda bunlar-
ve kapsayıcılı olmalıdır. dan etkilenmemiz söz konusu olamaz.
Bu bulanıklık içinde önceliklerini yitirmiş Şiir kendi yetkinliği içinde dilin ırmağına
bireylerin kolay yapılabilen işlermiş gibi gör- girip akan suyun, suyun içindeki ufalanan
düklerinin arkasında yatanın ne büyük acılar kumun bile ayırdına vararak gerçekliğin
ve yaşanmışlıklar içerdiğini, büyük emekler dışına düşmeden yeni bir ses ve renk ola-
taşıdığını görmeleri oldukça zordur. Sana- rak sürüp gidecektir. Yadsıyamadıkları bu
tın ve şiirin belirli bileşenlerin bir araya ge- gerçekliğin yeni baştan estetik değerlerini
tirilmesiyle oluşturulduğunu sananların tam oluşturmak, o değerlerin birikimleriyle öre-
yanıldığı yer de burasıdır. Hiç kuşkusuz bu rek doğru bir biçimde yaşamı, sanatı ve şiiri
gelişim süreci içinde biriktirdiğiniz ne var- dönüştürecektir. Kalıpsal yaklaşımların bu-
sa onun sayfalara dökülmesi, öğrendiğiniz, lamacı içinde devrimci, özgürlükçü düşün-
belleğinizin bir köşesine okuduklarınızdan celer çeşni olsun diye gezdirilse bile genel
daha sonra gerekli olur diye yapıştırdığınız yapının olumsuzluğu nedeniyle bu kavram-
başkalarının ürettiği imgeler, söz dizimleri lar hep birer yama gibi duracaktır yazılanda
olabilir. Bunları kurnazlıkla ya da birilerine ve üretilende.
benzemek adına dizelere dökerek ilk elden Bunca kuramsal, bunca eleştirisel bi-
dergilere gönderebilirsiniz. Çoğalmak adına, rikimler elimizin altında dururken yeni şii-
benzeşerek kalabalık görünmek adına ya- rimizin gelip saplandığı bu karışık renkler
yınlama olanağı bulabilirsiniz. Özgünlüğü- içindeki çıkmazlarını bir an önce aşmalıyız.
nüzün benzeşmekten geçtiğini unutmadan, Yaşama ve insanlara tanıklık eden, onların
yaşamın gerçekliklerini yeni bir estetik yak- acılarından, kendi acırlımıza doğru akan ır-
laşımla yazanlara hep bir ağızdan güç birliği mağın kollarına katılmalıyız. O zaman büyük
içinde saldırabilirsiniz. Bu sizin haklı olduğu- denizin, insanlık denizin içinde bir damla, bir
nuzu, yazınsal ve şiir gerçekliği içinde gelip renk olarak bulunabiliriz. Bu güne dek üre-
bir köşelere oturmanıza neden olamaz. tilenlerin de ötesinde bir dize kurabilmenin
Bu gerekçeyi hiçbir dönemde yazın ve şiir yolu bu olmalı. Yoksa üretilen sözcükler ve
kabullenmemiştir. Görülen çırılçıplak gerçek imgeler yaşamı ve yaşadığımız gerçeklikleri
şudur ki yaşanan gerçeklikten uzaklaşanın karşılamaktan oldukça uzakta kalacaktır.
ürettiği nasıl bir yazınsal renge bürünürse Gerçekliğimizin şiiri, yeni estetik değerle-
bürünsün o rengin arkasında olumsuz bir rini oluştururken yaşamdan esinlendiklerini
yanılgıyı gizliyordur. sanatsal düzlemde dönüştürüp geliştirerek
Yaşadığınız gerçeklik hangi boyutta olur- yeniden yaşama katılacaktır. Onun bunca
sa olsun, nerede, ne zaman, nasıl yaşanır- kirlenmeye karşın yeni bir soluk ve özgürlük
sa yaşansın yeni algılarla, yeni düşünce bo- alanı olduğunun ayırtına varmamızdır. İşte o
yutlarıyla kendi estetik gerçekliğini yatarak gün; yeni, derin, umut dolu yolculuğumuzun
sanata ve şiire dönüşecektir. İç dokusal ve da başladığı gün olduğunun bilincine erişti-
biçimsel özelliklerini yeni baştan düzenle- ğimiz gün olduğunu bilmemizdir.
yen bu yaklaşımla geçmiş yargıların yalın,
kaba diye tanımlanan boyutlarını da aşarak

Mayıs / 2020 47
Virüs ve Akıl

Evrim evrenin kan dolaşımı


Doğurur sürekli sonsuzun kucağına,
Bu akan ırmaklar ne?
Bölünür zaman solucan gibi
Bitkiden insana

Veba ve kolera karanlık beyinlerde büyür


Yatakta, kırda farelerle bir,
Ocaklara ölüm düşer kor değil
Oysa insan uygarlık yaratandır
Tarihin gözleri kör değil

İşte yine
Uyanıp ayağa kalktı bir virüs
Avucunda koca dünya,
Bir ölüm sireni serapta,
Sustu güneş, sustu zaman
Bir gulyabani gibi yüzyılın fırtınasında,
Öyle salgın bir rüzgâr ki
Göğsümüzde an an
Çağımızı solurken hayatın burcunda

Bile direncini ey insan


Durma bir an, yürü şafağına
Kendine dön, ışığını bul
Aklı giyin, bilimi kuşan

M. Güner DEMİRAY

48 Mayıs / 2020
Nusret Fişek
Kalpaksız Bir Kuvayi Milliyeci

Müyesser KARAİBRAHİM

Korona savaşımı beni 30 lık hizmetlerinin sosyalizasyonu


yıl önce yerel bir gazetede projesini başlatmış, insanları
yazdığım yazıya yolculuk hastalıklardan koruma-
yaptırdı. yı, hastalıkları olduktan
Korona tehlikesi sonra iyileştirme olgu-
karşısında canları- sunun önünde tutmuş;
nı veren hekimle- tıbbın her olanağını
rimizin haberlerini toplum hizmetine,
okudukça, 3 Kasım toplum yararına kul-
1990’da aramızdan lanmayı ilke edinmiş
ayrılan Prof. Dr. Nus- büyük bir hekim.
ret Fişek’i anımsadım. Kendisini toplumun
Onun anısına yazdı- sağlıklı olmasına ada-
ğım yazım yan bu değerli bilim ada-
Dr. Nusret Fişek
Son Haber-Giresun ga- mının baş ilkesinin yüce
Türkiye’de Halk Sağlığı
zetesinde 19 Kasım 1990’da Kurucusu duygularla dolu olduğu şu
yayımlanmıştı. sözlerinde belirginleşiyor: “Bir
Cumhuriyet’in altın kuşağı mu- hekimin ilk ve değişmez görevinin,
cizeler yarattı. Bana göre, bu kuşak toplu- hastasının yaşam hakkını korumak olduğu
mun çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde ve koşullar ne olursa olsun, bundan kesinlik-
gören kahramanlardı… Kurtuluş Savaşı’mı- le vazgeçemeyeceği” insan onuruna, insan
zı anımsadım. Bu savaş hiç bitmedi benim haklarına,insanlar arasındaki sevgi ve saygı
için… Devam etmekte… ilişkilerine son derece duyarlı olan bu büyük
hekim yaşamının son dakikalarında bile top-
Kalpaksız Kuvayi Milliyeciler luma karşı görev sorumluluğunu yitirmemiş;
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konse- hekimlere “Sosyal tıbbı koruyunuz” mesajını
yi eski Başkanı ve konsey üyeliği görevini vermiştir.
yaşamının son anına dek sürdüren Prof. Araştırmacı yazar Uğur Mumcu, Nusret
Dr. Nusret Fişek hakkında ölümünden son- Fişek için “Kalpaksız Kuvayi Milliyeci” diyor.
ra yazılanları okudukça ne denli büyük bir Tıp alanında,eğitim alanında, hukuk ala-
GERÇEK HEKİM olduğunu daha ayrıntılı nında ve topluma hizmet veren kurumlarda
bilgilerle öğrendim. Kalpaksız Kuvayi Milliyeciler gözle görü-
Türk tıbbının en büyük öğretmeni sayı- lemeyecek kadar az, ama verdikleri ışıklar
lan Prof. Dr. Nusret Fişek,Türkiye’de sağ- aramızda olmasalar bile o denli güçlü…

Mayıs / 2020 49
Öykü

Aşkın Bedeli

Leyla CİVİL ASLAN

“-Aşkın tanımını yapar mısın deseler çıkardı hastaneden. Ben en sona kalırdım.
bana; ‘lise’ derim... ‘toyluk’ derim... ‘baskı’ Yavaş yavaş formamı çıkarır, yavaş yavaş
derim... ‘korku’ derim... Neden diye sorma- giysilerimi giyerdim. Eve gidesim gelmezdi.
yın. Susmaya alışkın ağzımdan daha çok Hep uyduruk bir gerekçeyle geri geri giderdi
söz alamazsınız. Aşkla ilgili sözcüklerim bu ayaklarım. Ya çantamı unuturdum, ya tele-
kadar. Aşkın sonu nedir? diye sorarsanız; fonumu ya da terliğimi değiştirmeyi. Eninde
‘yutkunmayı’... ‘sabretmeyi’... ‘boyun eğme- sonunda çıkardım elbette... “Hele bir cigara
yi’ söylerim. Karamsar sanmayın beni. Ka- uzat şu paketten!”
ramsar değilim. Kırsalın geleneklerinin içine Bakışları bana dönüktü. Pakete en yakın
doğmuş, o gelenekleri aşmakta zorlanmış kişi bendim. Bir adet değil de paketi uzattım.
bir kadınım yalnızca! Düşmüş, pes etmiş, İşaret parmağıyla paketin kâğıdı yırtılmamış
yeniden ayağa kalkmış, yeniden düşmüş... kısmına vurdu. Paketin yırtık kısmından üç
Düşe kalka bu günlere gelmiş bir kadınım! dört tane sigara birden dışarı fırladı. İçlerin-
Bıkmıyorsanız dinlemekten, ben yeniden den birini iki parmağıyla tutup çekti. Titrek,
anlatayım size buraya nasıl düştüğümü. kemikli parmaklarının arasına yerleştirdiği
Düştüm dedimse sanmayın ki önceki ya- sigarayı, önce bize doğru uzattı, gözlerini
şantım buradakinden daha iyiydi. Kötüydü... hepimizin yüzünde gezdirdi. Sonra dudakla-
Hem de çok kötü! Çok çalışmak, bağ bahçe, rının arasına yerleştirdiği sigarasını kırmızı
ev, çoluk çocuğun gereksinimleri peşinde bir çakmakla yaktı. Sigarası dudaklarının
koşmak değildi yaşamımı kötü kılan. Bit- arasındayken, peş peşe dumanı içine çeke-
mez tükenmez bir enerjim vardı çalışırken. rek sürdürdü konuşmasını.
Hastanedeki işimde değildi sorun. Aslına “-Bu zıkkımı bile gizli gizli içerdim. Varın
bakarsanız en çok da hastanedeki zama- siz düşünün gerisini. Belki... Aman! İşiniz mi
nım iyi geçerdi diyebilirim. Günübirlik hasta yok sizin? Ne sorup sorup söyletiyorsunuz
yatışlarının olduğu bir birimde çalışıyordum. beni. Çok mu beğeniyorsunuz ki benim ya-
O kadar çok hastaya serum takıyordum ki... şam öykü mü? Bakın... Bakın... Cigarayı tu-
O yoğun çalışmada, ne sıtmalı kaynanam, tarken bile nasıl titriyor parmaklarım. Onca
ne psikopat kayınpederim, ne kıymet bilmez işi yaparken ki, onca eziyeti çekerken ki gü-
eşim gelirdi aklıma. İnanın çocuklarımı bile cüm nerede şimdi? Parmaklarım cigarayı
unuturdum. Öyle boşalırdı kafam... Geç çı- tutmakta bile zorlanıyor. Titresinler bakalım.
kardım işten. Herkes koşar adım, kaçar gibi Yine de kimseye danışmadan, kimseden

50 Mayıs / 2020
çekinmeden korkmadan içebiliyorum ya ci- Elbette elinden kurmak için yalan söylemiş-
garamı. Oh canıma değsin!” tim. Anacığım bu itilişini de cahil bırakılışına
Hınzırca gülümsedi. Sararmış dişlerini yormuş olacak ki; iyice diklendi. Annemin ıs-
birbirine kenetleyip ıslık gibi bir ses çıkardı rarı, öğretmenlerimin desteği ile babam güç
dumanı içine çekerken. Hepimiz, tüm psiki- de olsa onayladı okumamı. Abim de daha
yatri servisi stajyer hemşireleri, gözlerimizi fazla karşı duramadı. Bu güçlükleri aşıp
kırpmadan izliyorduk her davranışını. Hoşu- okuyabilmiş olmam bir mucize değil de ne?
na gidiyor olmalıydı bu durum. Anlatacakla- Bana gebe kaldığını anladığında annem eli-
rının değerini artırmak istediği için susuyor- ne geçirdiği tüm ilaçları bir anda içmiş. Dü-
du ara ara. Bu kadarcık bir hoşnutluğu ona şeyim diye. Olmamış! Düşürememiş! Hep
çok göremezdik elbette. Bizler de gereğin- söylerdi ‘ya görecek günün, ya da çekecek
den daha çok ilgi gösteriyorduk. Onu hoşnut çilen var’ diye. Günde gördüm. Görmedim
etmek, bizi de hoşnut ediyordu. Sanki böyle desem yalan olur. Ama öyle az ki... Varlığı
davranmak zorundaydık. Bu bir çeşit min- unutulacak kadar az! Dolu dolu ‘gün’ deme-
net, günahlarımızdan arınma, el bebek gül yelim bunlara, birkaç gün doğumuna tanık
bebek süregeldiğimiz yaşamlarımızın diyeti, oldum diyelim. Şafakta güneşi görmemle,
sadakası gibiydi. Sürdürdü konuşmasını, gökyüzünün bulutlanması bir oldu diyelim.
“-Bizim oralarda kızlar okutulmazdı pek. Gerisi çile…
Sağlık kolejini kazanmıştım. Hem de derece Bu güç koşulları göğüsleyip, okula başla-
ile ha... Durum böyleyken bile babamın ona- dım. Derece ile girdiğim okulun, ilk iki yılı çı-
yını almak öyle güç oldu ki sormayın! Büyük tayı hiç düşürmedim. Hep takdir belgesi, hep
abim, imam hatip lisesini bitirmişti o yıl. ‘Ol- onur belgesi... Üçüncü yıl... İşte o yıl oldu
maz... Okuyamaz!’ diye bağırırken olduğu olanlar. Yaz tatilinin son günleriydi. Köyden
yerde tepinip durmuştu. Bir ara ta tavana pazara gitmek için dolmuşa binecektik an-
dek sıçradı Allah sizi inandırsın. Kafası ta- nemle. Bizim köyün dolmuşu çoktan gitmiş-
vana çarpacak diye yüreğimiz ağzımıza gel- ti. Ana yola çıkıp başka köylerden gelecek
di. Hoplayarak, zıplayarak öfkesini boşalta- dolmuşları beklemeye başladık. Yol kıyı-
madı. Ağzından tükürükler saçarak üstüme sındaki taşlara oturup, başımız sola dönük,
yürüdü. Annem önüme siper oldu. İki eliyle epeyce bekledik. Umudumuzu kesip eve
omuzlarından tutup, yana doğru itti annemi. dönmeye karar verdiğimiz anda, bizim bu-
Öylesine kudurmuştu ki, itişiyle annem yere lunduğumuz yerden oldukça uzakta, söğüt
yuvarlandı. Savunmasız kaldığımda saçla- ağaçlarıyla çevrili yolda beyaz bir dolmuşun
rımdan kavrayıp ‘gitmeyeceksin ulan’ diye yaklaşmakta olduğunu gördük. Gelene dek
bağıra bağıra tokatlamaya, tekmelemeye bekledik. Annem el kaldırıp durdurdu dolmu-
başladı. Ne Allah yarattı dedi, ne kardeş, ne şu. Saat öğleye yaklaştığından olsa gerek,
de can! Eşek sudan gelinceye dek dövdü az yolcusu vardı. Şoförün arkasındaki ikili
beni. ‘Tamam, ağacığım, gitmeyeceğim’ de- koltuğa geçip oturduk. Annem elini şalvarı-
yip kurtuldum elinden. Anacığım içini çeke nın cebine götürüp; ‘iki kişi kaç lira evladım’
çeke saatlerce ağladı. Çok gücüne gitmişti diye sordu. ‘Sizden para istemeyiz teyze.
oğlunun onu itmesi. Ama pes etmedi. Çekip Şunun şurasında ilçeye varmaya ne kaldı
beni mutfağa; ‘Söyle bakalım, ağana gitme- ki?’ deyince ancak bakıp gördüm dolmuş
yeceğim derken gerçeği mi söyledin? Yoksa şoförünün genç ve yakışıklı biri olduğunu.
elinden kurtulmak için yalan mı söyledin?’ ‘Olur mu hiç öyle şey’ deyip beş lira uzattı

Mayıs / 2020 51
şoföre annem. Gözlerini ayırmaksızın dikiz “- Annecim, hemen kalkıyoruz, ver atıve-
aynasından bana bakıp duruyordu bu genç reyim bagaja…
adam. Onun bana bakması, benim bir kusu- Annem şaşkın, tanımaya çalışan bakış-
rumdan kaynaklanıyormuş gibi ürkek ürkek larla baştan ayağa süzdükten sonra;
anneme baktım. Annem ayrımında değildi - A evlatçığım biliyor musun ki nereye gi-
durumun. Dolmuşçunun çapkın bakışını an- deceğimi sarılıyorsun ellerime?
cak ben görüyordum. Göz göze gelmemeye - Hiç önemli değil annem nereye gidece-
çalışıyordum şoförle. Başımı yana dönmüş, ğin. Köyüne, evine, kapına dek bırakırım.
yolu izliyordum. Bir tedirginlik sarmıştı içimi. - Çekil çekil, benim köyümün dolmuşu
Annem görür de ben yüz verdim sanır diye varken ne diye götürecekmişsin sen beni
ödüm kopuyordu. Okutulmam için epeyce evime. Yılışık, yalacan sende...” diye çıkı-
kavga veren, çileyle, dertle yüklü anacığım şıverdi annem. Bir anneme bir bana dönüp
üzülecek diye iyice kaygıya kapıldım. Bir duruyordu bakışları. Başka söz çıkmadı iki-
dolmuşçu yüzünden içine bir kuşku düş- sininde ağzından. Kendime engel olama-
mesinden korkuyordum. Şoför durmaksızın dım. Azıcık gülümsedim oğlanın bozuluşu
bana bakıyordu. Dikiz aynasından, yan ay- karşısında. Pancara döndü yüzü. Kalakaldı
nadan... Hep beni izliyordu. Yola hiç bakmı- olduğu yerde. Bizim köye gidecek olan dol-
yordu desem yeridir. O kısacık yol, uzadı da muşa bindik, dolmuş yola koyuldu. Annemin
uzadı! Dolmuştan iner inmez, içimden derin madara ettiği oğlan hala kıpırtısızdı. Minibüs
bir ‘oh’ çektim. Çektim çekmesine ya yine de önünden geçip giderken göz göze geldik. O
rahat değildim. Sanki şoförün bakışları hala an, bakışlarımızın çarpıştığı o an, içimde bir
üzerimdeymiş gibi gerim gerim geriliyordum! duygu belirdi ona karşı. Acıma gibi, etkilen-
Annem tezgâhlara yanaşıp giysilere, me gibi, hoşlanma gibi...
sebzelere, gereksinimlerimize bakıyor ben- Okullar açıldı. Üçüncü sınıftayım. Dersler
se orada değilmişim gibi, annemin peşi sıra ağır. Aklımda hep dolmuş şoförünün kırmızı
sürükleniyormuşum gibi uzak uzak, dilsiz, yüzü, mahcup bakışları. Beni beğenmiş ol-
düşüncesiz boş boş bakınıyordum. Akıllı ka- ması hoşuma gitti. Aradan zaman geçtikçe,
dındı annem. Kendisinin düştüğü hataya dü- yatılı okulda, manastır benzeri koşullarda
şerim, aklım çelinir de kaçıveririm bir adama
başka erkek görmedikçe tutuldum ben bu
diye ödü kopardı. Gözünden de bir şeycik
şoföre. Uzaktan uzağa aşık oldum. Yarı yıl
kaçmazdı. Alacağını aldı, göreceğini gör-
tatilini iple çekiyorum. Düşler kuruyorum.
dü köye dönmek için dolmuşların durağına
Nasıl karşılaşacağımıza ilişkin senaryolar
doğru yola koyulduk. Bütün köy dolmuşları
yazıyorum. Beni görür görmez koşup yere
aynı durakta beklerlerdi. ‘Köy Garajı’ denirdi
diz çöküyor kimi senaryolarda... Kimisinde
bu durakların olduğu yere. Kendi köyümü-
de evlenmiş oluyor başka biriyle. Umudu,
ze gidecek olan dolmuşa binecektik bu kez
acıyı, kavuşmayı, ayrılmayı yaşıyorum bu
ama yine de o şoförü görme olasılığım yük-
düşlerde. Evlenip yuva kuruyoruz, çocukları-
sekti. Ellerim poşetlerle dolu, annemin hızı-
mız oluyor. Çok mutlu oluyoruz kimileyin de.
na yetişmeye çalışırken içten içe de bir te-
O dönem aynı yatakhanede kaldığım tüm
menni tutturmuş aralıksız yineliyordum. ‘ne
kızlar benzer duyguları yaşamışız. Kimisi
olur orada olmasın, ne olur orada olmasın,
gerçekten karşılıklı bir aşk yaşıyor, mektup-
görmeyelim...’ diye. Köy garajının girişinde
laşıyor, buluşuyor, kimisi de tıpkı benim gibi
çıktı karşımıza. Hemen annemin elindeki
düşlerinde yaşıyor aşkını. Bu denli düşle-
pazar çantasına, poşetlere uzandı eli;

52 Mayıs / 2020
re dalmak, derslerden koparıp uzaklaştırdı titrek elleriyle, karşımızda oturup bize ya-
beni. Yarıyıl karnem duygularımın yoğunlu- şam öyküsünü anlatan yaşlı kadının, anne-
ğundan, ders çalışırken düşlere dalmamdan sini özlemle anması canımı yaktı. Eğlenerek
payını almıştı. O dönem teşekkür belgesini dinlerken, bir hüznün pusu düştü içime.
zor aldım. Düşlerin etkisi öyle baskındı ki, “-İşte o gün yeniden çıktı karşıma... Hiç
notlarım hiç de umurumda değildi. Zayıf de- ummadığım anda! Annem elimizdekileri ta-
ğildi ya! Teşekkür belgesi de azımsanamaz- şıyıp yorulmayalım diye bir kuytu köşeye bı-
dı! Üçüncü sınıfın dersleri çok ağır der, ana- raktı. Bana da eşyaların başında bekle dedi.
mı kandırırdım! Memlekete gidecek olmam Kendisi eksik kalan birkaç parça öte beriyi
her şeyden öte, her şeyden öndeydi benim almaya gitmişti ki... Karşımda! O! Aylarca
için. Âşık olduğum adamı görecektim! Belki düşleyerek âşık olduğum adam! Tam kar-
bunca zaman o da benim için yanıp tutuş- şımdaydı... Şaştım ne yapacağımı. Yüzüm
muştu… kızarmış olmalı... Sağına soluna bakındık-
İlçeye vardığımda bir başka görünüyordu tan sonra yanıma doğru yürümeye başladı.
her şey gözüme. Yatılı okula ilk başladığım- Kalbimin pıtırtısı kulak çınlamasına, kulak
da bile bu denli özlememiştim memleketi! çınlaması karın krampına, el titremesi göz
Köy garajında gözlerim fıldır fıldır... Bir o kararmasına karışıyordu... ‘Merhaba...’ dedi.
yana, bir bu yana! Son gördüğümde yüzü Benden gık çıkmadı. Başımı eğdim önüme.
pancar gibi kızarmış adamın, mahcup ba- Geçer gider diye bekliyorum. O yeniden,
kan iki gözünü arıyorum. Bizim köyün dol- üstelik birkaç adım daha bana doğru yak-
muşçusunun sesiyle irkildim. Suçüstü ya- laşarak; ‘merhaba’ dedi. Geri geri gitsem...
kalanmışım gibi yüzüme kan yürüdü. Oysa Gidemiyorum, arkam duvar. Bir gören du-
bizim köyün dolmuşçusu Ahmet dayı, ‘hoş yan olacak diye ödüm kopuyor. Bir yanım
geldin Seher, yüküne yardım edeyim mi?’ da ‘bak yüzüne’ diyor. ‘Bak yüzüne! Aylarca
demişti yalnızca! Yüküm yenliydi. Kendim aşkından yanıp tutuşmadın mı?’...
kaldırıp çıkardım dolmuşa. Göremedim âşık O kısacık zamanda neler neler söyledi
olduğum adamı. Memleketime gelmiş olma- içimdeki ses! İyice yanıma yaklaştı. Cebin-
mın sevinci sönüktü. Önceki gelişlerim gibi den kağıt kalem çıkardı. Bir şeyler yazıp Pa-
değildim. Anam sezgileri güçlü bir kadındı. zar çantasının içine attı. O an başımı kaldırıp
O da genç olmuş, o da âşık olmuş, o da ya- ‘ne yapıyorsun?’ der gibi öfkeli öfkeli baktım
nılgıya düşmüştü! ‘Sende bir haller var. An- yüzüne. Kara saçları briyantinli, gözleri ça-
lat hele bana…’ deyip durdu. Teşekkür almış kır... Yandan bir bakış, bir gülümseme... ‘Ara-
olmamdan ötürü utanç duyduğumu söyleyip yacaksın beni... Adım gibi eminim’ der gibi,
geçiştirdim. İlçe pazarının kurulacağı gün öyle bir özgüvenle döndü arkasını, gitti... Eri-
annemin sesiyle uyandım. Pazara götürmek dim... Bittim... Yanıyorum... İyiden iyiye sardı
istiyordu beni de. Pazara götürerek can sı- ateş bacayı. O gözden kaybolunca, pazar
kıntımı geçirmeyi amaçlıyordu. Anacığım çantasına attığı kağıdı alıp hemen cebime
benim... Biricik kızının sıkıntısı onun da sı- koydum. Kağıdı elime aldığımda bir kağıt
kıntısıydı. Varını yoğunu benim için hiç dü- parçasına değil de onun ellerine dokunuyor-
şünmeden harcardı...” muşum gibi duyumsadım. Avcumun ortasın-
Bakışları boşlukta bir yerlere kilitlendi. da kımıl kımıl bir kalp atıyordu. Yüzümü al
Belli ki anasının görüntüsü canlanmıştı göz- basmıştır. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyor...
lerinin önünde... Ak saçları, buruşuk yüzü, Adını da yazmış kağıda; ‘Orhan’… Çok sür-

Mayıs / 2020 53
medi annem geldi. ‘Ne oldu sana’ diye sor- başladı. Öyle tatlıydı ki gülümsemesi... Bu
maya başladı. ‘Beklemekten sıkıldım da...’ buruşuk yüzlü ergenle okul kırıp eğlenme-
dedim. Aslında yutmadı ama üstüme de gel- ye gidilebilirdi. Epeyce uzun sürdü bu uzak
medi. Sık boğaz etmek istememiş olmalı! bakışlarla gerdan kırma durumu. Arkadaş-
Tatil bitti. Okula döndüm. Aramadım larımızdan birkaç kişi bu bekleyişten sıkılıp
ama numarayı saklıyorum. Dersler, sınav- gittiler. Bizler, başından beri onu kafesteki
lar, dersler, sınavlar... Gündüzleri neyse de, yırtıcı bir hayvanı izlermişçesine ilgiyle izle-
geceleri ille aklım onda. Numarayı çıkarıp yenler, sabırla öyküsünün geri kalanını ye-
çıkarıp bakıyorum. Elimdeki kâğıtta numara niden anlatmaya başlayacağı anı bekledik.
değil de briyantinli saçlar, kara gözler, çap- Sonunda başladı yeniden, ama kaldığı yeri
kın, âşık âşık gülümsemesiyle o var! Kâğı- sordu ilk önce. Söyledik. Tatlı gülümseme-
da sarılıp yatıyorum desem yeri. Yumuşak, si yüzünde, buruşuk ağzından dökülmeye
ipeğimsi bir duruma geldi kağıt sürekli elim- başladı sözcükler.
de tutmaktan. Siz bilmezsinizdir. O zaman- “Aradım... Dayanamadım... O açtı tele-
lar yatılı okul demek yarı açık mahpushane fonu... Hiç ses etmedim. Kapattım yüzüne.
demek! Yat saati, kalk saati... Her şey as- Yüreğim dışarı çıkacak gibi... Soluk almaya
kerlerde olduğu gibi! Öğretmen komutan, yetişemiyorum. Daraldı göğüs kafesim. Ye-
öğrenciler er... Dersler ayrı bunaltıyor, öğret- niden topladım cesaretimi, yeniden aradım.
menler ayrı! Yüzümü sivilceler bürüdü. Ne Yine ses etmedim. Eğlenceli gelmeye baş-
yesem doymaz oldum. Şişmanlamaya da ladı bu durum. Arıyorum, o açıp ‘Alo... Alo…
başladım. Ergenlik... İlk aşk... En başta da Kimsin alo...’ diyor, ben gülüyorum sessiz-
söylediğim gibi toyluk... Bir hafta sonu arka- ce. Jetonlarımı bitirene dek böyle sürdü git-
daşların hepsi çarşıya gitti. Yalnızım. Okul, ti aramalarım... Bir gün, yine böyle okulda
yatakhane, yemekhane, kütüphane, hepsi yalnız kaldığım bir gün yürek yemişçesine
bir arada. Koca bina bana kaldı. Soluğum bir korkusuzlukla, ‘Alo’ deyişini karşılıksız
yankılanıyor gibi geliyor bana. Hemen tele- bırakmadım. Telefonla görüşmeye başladık
fon numarası yazılı kâğıdı çıkardım. Katlan- sık sık. Okul yönetimine abim diye tanıtıyor
ma yerlerinden yırtılmak üzere olan kâğıdı kendisini. Sorunsuzca konuşuyoruz. Konuş-
izliyorum. Tam olarak böyle söylemeliyim. maya başladıktan sonra düşlerim de başka-
İzliyorum. Bir tiyatro oyunu, bir sinema filmi laştı. Öpüşüyoruz, sarılıyoruz, aynı yorgan
izler gibi gözlerimi kırpmadan izliyorum. O altında neler neler yapıyoruz anlatamam…”
numaraya, o isme bakıp kaç ‘alo’, kaç ‘mer- Buruşuk yüzlü ergen yine hınzırca gü-
haba’ deyişi düşledim anlatamam! Yemek- lümsedi…
hanenin girişinde jetonlu bir telefon vardı. “Okullar kapanmaya yakın, yine telefon-
Jetonum da var! Bir dürtü içimde. ‘Ara’ diyor. la görüştük. Bana bir öneri sundu. Dedi ki;
Durmaksızın... Jetonu cebime koydum, nu- ‘Gelişini haber verme ailene. Buluşalım.
mara yazılı kâğıt elimde yemekhane katına Seni görmeyi çok istiyorum.’ Çekincelerim
indim. İçimde çetin bir savaş... ‘Ara’... ‘Ara- olsa da, ben de çok istiyorum görüşmeyi. Ai-
ma’ ‘Ara’... ‘Arama’...” leme geliş tarihimi, asıl varışımdan bir gün
Gülümsedi. Bakışları bizden, bugünden, sonrasıymış gibi söyledim. Memlekete var-
bu çağdan uzaklaştı. On beş, on altı yaşla- dığımda o karşıladı beni. Bir yakınının ilçe-
rının bakışlarıyla, hafif bir müziğin ritmiyle de dayalı döşeli kullanmadığı bir evi varmış.
sallanır gibi süzüle süzüle gerdan kırmaya Oraya gitmeyi önerdi. Sağda solda görülür-

54 Mayıs / 2020
sek ailemin kulağına gider diye endişelendi- arzu… Sonrasında, tanıyamaz oldum Or-
ğini söyledi. Beni korumaya dönük bu öneri- han’ı. Anası bir yandan, babası bir yandan,
yi uygun buldum. O eve gittik…” Orhan bir yandan... Kaynanamdan, kayna-
Bu kısımlara gelince daha çok dalıyor tamdan, kocamdan yediğim dayağın, küfü-
uzaklara… Gözlerinde karaltılar geziniyor- rün, aşağılamanın ölçüsü, tartısı kalmamıştı!
muş gibi alacalı bakışları… Espirili, konuşkan, romantik kocam gitmiş,
“Yiyecek, içecek bir şeyler almış… O da yerine aksi, ters, küfürbaz, odunun teki gel-
çok heyecanlı… Çay demledi. Kahvaltı yap- mişti. Yine de kocamdır deyip, her şeye da-
tık. Elimi hiçbir şeye sürdürmedi. O hazırladı. yanıyordum. Ta ki kulaklarımı yakarcasına
O kaldırdı. Öyle ince, öyle nazik… ilk kez yüz bir haber duyana dek… Gencecik liseli bir
yüze konuşuyoruz. Neşeli… Konuşkan… kızı o eve götürmüş Orhan. İlçedeki eve…
Espirili… Taklid yeteneği inanılmaz… Kaya- Kızın ailesi bir biçimde öğrenmiş. Ortalığı
han’ın sesiyle şarkılar söyledi… Eşlik ettim… yıktılar. ‘Temizleyin namusumuzu, yoksa…’
Akşama doğru yemek pişirdi. Çok da güzel dediler. Bu utanmaz kocam, kaynanam geçip
pişirdi… Hâlâ tadını duyumsayabiliyorum o karşıma ne dediler biliyor musunuz? Hadi bir
yemeğin… Işıkları açmadık. Sokak lamba- olasılık geliyorsa aklınıza söyleyin. Hadi…”
larının aydınlığında oturduk. Komşular anla- Yüzümüzde gezdirdi bakışlarını… Baktı
masın evde birileri olduğunu dedi. Bir süre ki kimse konuşmayacak o sürdürdü konuş-
sonra, sokak lambalarının aydınlığı yetmez masını.
oldu. Sımsıkı kapatıp perdeleri, minik bir “Geçmişler karşıma, utanmadan, sıkılma-
mum yaktı. Dayanılmaz bir haz, dayanılmaz dan, dediler ki; evimiz kocamanmış. Orhan
bir korkuyla cenk ediyor benliğim. Loş ışık, da güçlü kuvvetli adammış. Hepimize ye-
kısık sesle şarkılar söyleyen Orhan… akşam termiş! Bu sözlerden sonra neler konuşuldu
ilerledikçe, karanlık koyulaştıkça, aramızda- bilmiyorum. Bendeki film burada kopmuş!
ki engeller görünmez olmaya başladı. Yavaş Gece yatağa geldi Orhan. Bana olan aşkı,
yavaş sokuldu yanıma… Sarıldık… Kokusu, o kızla olan hatası… Çene dendi mi üstü-
sıcaklığı başımı döndürmüştü. O da tir tir tit- ne yoktur zaten! Konuştu, konuştu… Arkam
riyordu heyecandan! Sarılıp uzandık… Kalp dönük, sarıldı bana. Yattı, uyudu. Uyuyamı-
atışlarını duyuyorum. Başım göğsünde yas- yorum… Orhan bir şeytan gibi çöreklenmiş
lı… Soluğu yüzümde… birden bire dudak- üstüme, soluk bile alamıyorum! Gecenin
larını dudaklarıma yapıştırdı! Yüreğim ye- karanlığında, Orhan’la o kız geçmiş karşı-
rinden çıkacak… Koy verdim kendimi… Ne ma, tövbe tövbe… gözüme neler neler gö-
olacaksa olsun! Öyle dayanılmaz bir istek ründü… Sessizce kalktım yataktan. Parmak
duyuyorum ki… Kendimle savaşacak gücüm uçlarıma basa basa doğruca mutfağa… En
yok! Olan oldu… Sonra… Sonrası ağlama, büyük bıçağı aldım elime… Sonrası mı? Bu-
zırlama, pişmanlık! radayım işte… Şimdi varın gidin başımdan.
İstemeye geldiler. Ailem, ağız birliği et- İlaçlarımı kendim içerim ben!”
miş gibi ‘olmaz’ dediler! Bana soran eden O tatlı, buruşuk yüzlü ergen gitti, bir cadı
olmadı! Kaçalım dedi Orhan. Kaçtık… Abim gelip yerleşti sanki içine. Bakışları hepimizi
‘Ben okutmayalım demiştim’ deyip annemi ürküttü. Hemen çıktık odasından. Kapısını
suçlamış. Asla bağışlamadı beni annem! kilitleyip, hemşire ablalara ‘ilacını ellerimizle
Küs öldü… Ben de bu konuda kendimi asla içirdiğimizi’ söyledik…
bağışlamadım! İlk birkaç yıl… Heyecan, aşk,

Mayıs / 2020 55
İnsancıl’a Mektup

Berrin hanım,

Cengiz beyin geçirmiş ve geçirmekte olduğu rahatsızlıklar için çok üzgünüm. Geçmiş ol-
sun.
Sizin geçirmiş olduğunuz sıkıntılar için de ayrıca üzgünüm. Büyük bir olasılıkla aylardır
biriken stresten doğmuş bu arızaları umarım atlatma durumuna gelmişsinizdir. Stresin en
yıkıcı bir etken olduğunu hepimiz yaşayarak öğrendik.
İki aydır özel bir proje ile çok yoğun çalışmam vardı ve okumayı ihmal etmek zorunda
kalmıştım. Durumunuzu ancak son gelen dergiden yeni öğrendim.
Aboneliği ödememiş olduğum hâlde son birkaç aydır göndermekte olduğunuz dergi için
endişelenirken, bu ay iki tane birden gelmesine daha çok üzüldüm.
Bu üzüntüler içinde, tanıştığımızdan beri iki yıla yakın bir zaman yetirmiş olduk. Sizleri
işgal eden bu sıkıntılarınız içinde, derginizi gerektiği kadar tanımadan katkıda bulunmaya
çalışmış olmamdan ötürü sanırım özür dilemem gerekir.
Her ne kadar hiçbir zaman vatanıma olan yakın bağımı kesmemiş olsam da, yarım yüzyıl-
dan fazla bir ABD yoğun çalışma hayatım oldu. 1995 yılından beri, hayatımın son deminde
başladığım yazarlık çağımda yurdumuzun sorunları ve gerçeklerini bilmeyenlere, düşünme-
yenlere yön göstermeye atadım. Bine yakın makale yazdım, 4 kitap yayınladım. Tutuklama-
lar başladığında Cumhuriyet gazetesinde yazmaktaydım. Kıl payı kurtulduğumu sanıyorum.
Daha üstü kapalı yazılarımı da, Can Dündar’ın katılımı ile gazete renk değiştirmeye başlayın-
ca, bıraktım. Web sayfamdan seslenmeye, tweet’ten uyarmaya, devam ettim. Bunların hepsi
Türkiye’nin ABD tarafından içine sokulduğu korkunç durumun gerçeklerine karşı gereken
önlemlerini dile getirmek için idi. Bir tek ayrıntıları yorumlarla vakit ve sayfa işgal eden maka-
lem olmadı. Tabii ki bu yaklaşım halkımızın ana konulara olan ilgisizliğinden ötürü bir bakıma
ütopik olarak kaldı. Amma yılmadım ve aralıklı da olsa devam etmekteyim. Çünkü geri dönül-
mez bir yola girmiş olduğumuzu görüyor ve biliyorum. Endişelerim ve üzüntülerim çok büyük.
Bu tutumumu ve yazı konu ve tarzımı sizin sanat ve kültür derginize taşımamayı düşün-
müş olmam gerekirdi. Sizler bambaşka bir üst düzeydesiniz ve bambaşka bir okuyucuya
hitap etmeye gayret ediyorsunuz. Bunu çok takdir ediyorum. Keşke zaman ve zemin benim
için de uyumlu olsaydı. Yayınladığınız yazılar bilgi ve kesintisiz odaklanma isteyen konu ve
yazılar.
Etrafımda insanlar yoksulluk ve ihtiyaç içinde, ülkesini kaybetmekten bihaber. Diğer taraf-
ta iki ailenin yükünü taşırken, dışarıda bir kıza ihtisas yaptırmaya yardımcı olurken, burada
aile kurmaya çalışanlara el uzatırken, odaklanmak çok zor. 250 TL ye bir ailenin aç kalma-
maları için birkaç ay temel yiyeceğini temin edebilmiş bir sürede, bu yardım olanağı varken,
kendime, odaklanamadığım bir dergiye abone olma lüksünü veremiyorum. Bunun için sizden
özür dilerim.
Hastahaneye gittiğinizde karşılaştığınız saygısızlık ve insan dışı hareketler maalesef hal-
kımızın genel tutumuna dönüştü. Artık “ayıp” sözünü duymuyoruz. Saygı neredeyse unu-
tuldu. Sizin derginiz için yazdığım “kültür” serisi bu konuyu halkın dili ile ele almaktaydı. Ne

56 Mayıs / 2020
İnsancıl’a Mektup

yapmamız gerektiğini aydınlanmamış aydınlarımızın dikkatine getirmeye çalışıyordu. Umu-


dum onlardan destek görmek ve çevrelerinde etkin olmalarını sağlamaktı. Kabaca yapmak
istediğim Atatürk’ün vefatıyla başlangıçta kalan renesansımızın temel kurallarını hatırlatmak.
İnsanlarımız köylüyü suçlayarak kendi basiretsizliklerinden arınacaklarını sanıyorlar. Temel
kuralları unutarak kendilerine yeri ve sırası olmayan hakları görüyorlar. Ben göremiyorum.
Çin bilge şöyle demiş: “Bir yıl için plan yapıyorsanız, pirinç ekiniz, On yıl için plan yapıyorsa-
nız, ağaç ekiniz, Uzun yaşam süresi için plan yapıyorsanız, İnsan eğitiniz.” Benim önderim
Atatürk’te basınımızın tamamen unuttuğu, altınla yazılacak bir öğüt yapmış: “Basın ulusun
ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir”
Biraz geç kaldım amma, ben bunu yapmaya çalışıyorum. Elimden geldiği kadar.
Çalışmalarınızı ve 30 yıllık gayretleriniz durmamalı ve bu yolda başarılı olmanızı candan
dilerim.

Tekrar geçmiş olsun.

Saygılarımla,
Turgut Karabekir
4 Mart 2020, Bodrum

Değerli Berrin Taş,

2020 yılının sürdürüm bedeli olan 180 tl 3 Mart günü Ptt aracılığıyla gönderilmiştir. Kızımın
telefonuyla makbuzun fotoğrafı gönderildi.

Bütün zorluklara karşın İnsancıl’ın devamlılığı umudun karşılığıdır aslında. İnsancıl’ın diren-
cinin gücünü BerrinTaş ve Cengiz Gündoğdu’nun direnci, umududur okuyucuların bilincine
akan.

Cengiz Gündoğdu’ya, size sağlıklı nice çalışmalar ve kolaylıklar diliyorum.

... Kezban Buldu

Mayıs / 2020 57
Basından

58 Mayıs / 2020
Yıldız Güncesi

Cengiz GÜNDOĞDU

3 Mart Salı Şehir Tiyatroları 20 yılda çok değişmiş,


Saat 22.20 yazarı sıfırlama noktasına gelmiş.
Bende demir eksikliği var. Bu yüzden ra-
hatsızlandım. İki gün sayrılarevinde kaldım. Kibir dağları aşmıştı… Lütfen beni arıyor-
Şimdi evdeyim. du. Şimdi ben koşa koşa gidecektim. Kibiri
Yeni yapıtım Estetik Kategoriler adlı kita- doyuracaktım.
bımı sayrılarevine getirdim… Ben hiçbir dolambaca gerek duymadan
Yapıta sevindim ama Türkiye’nin durumu yönetimle görüşmeyeceğimi söyledim. Te-
canımı sıktı fazla sevinemedim. lefondaki kişi randevularının dolu olduğunu
Bu konuda şunu söylemeliyim. Emperya- söyledi. İnanmadım. “Cengiz Gündoğdu’ ya
lizmin oyunlarına dikkat isterim. birkaç dakika ayıramaz mıydınız” dedim.
Sayrılarevinde geçen 48 saat… hiçbir Kapadım telefonu.
şeyden haberim yok. Şimdi soru şu. CHP yönetimi, bu kişiyi
Umarım, ilk elde ateşkes saptanmıştır. nerden buldu da tiyatronun başına getirdi.
Bu kişi de oturduğu koltukta alikıran baş ke-
4 Mart Çarşamba senlik taslıyor.
Elli yıllık yazın yaşamımda böyle saygı-
sızlık görmedim. İstanbul Şehir Tiyatroları 5 Mart Perşembe
Genel Sanat Yönetmeninden söz ediyorum. Türkiye şöyle bir ülke… Bu ülkede iste-
Bu kişiyi geçen Salı günü aradım. “Top- diğini söyler istediğini yazabilirsin… kimse,
lantıdayım” diye atlattı beni… Yine de ben kimseden hesap sormaz.
24 saat bekledim. Yönetimden ses soluk Neden böyle diyorum bakın… Cumhuri-
çıkmadı. yet’te okudum. İnkılap 93 yaşındaymış… İyi
Durup dururken niye atlattı yönetim… güzel.
Birçok oyunlara… romanlara konu olan ki- Gazetenin haberine göre “Yaklaşık 20
bir… yıldır kitapevinde CEO görevini sürdüren
Ben genel sanat yönetmeniyim. İstediğim Aren Şenorkyan şöyle demiş, ‘… hedefimiz
kişiyle istediğim zaman görüşürüm… düşünen, sorgulayan, üreten, kendini yetiş-
Oturduğu koltukta kabaran kibir dolayı- tiren okur yetiştirmek’” demiş.
sıyla benle görüşmedi… Ne hikmetse beni Çok güzel.
bir hafta sonra aradılar… O zaman soruyorum.

Mayıs / 2020 59
Voltaire’in Felsefe Sözlüğü’nü yayımladı- Peki, şimdi n’apacağız, hangi ürüne zam
nız. Bu sözlüğün bir maddesini Nurşen Ay- yapılabilir…
doğan eleştirdi. Bitmez tükenmez sorunlar… sağlığın da
Cehennemi bir hırsla hem Nurşen Aydo- istediğin düzeyde değil…
ğan’a hem de Berrin Taş’a dava açtınız. Şöyle bir yer düşlüyorum. Çevresi, yü-
Hem Berrin Taş’ı hem Nurşen Aydoğan’ı züm gibi eski dağlarla çevrili bir yer… orda
mahkum ettirmek için çok uğraştınız… ama arsız güneş yok…
olmadı. Sabaha karşı camlara vuran yağmurlar
İnkılap’tan soğuttunuz beni. Söyledikleri- uyandırıyor beni…
nize de inanmıyorum. Öyle düşünce özgür- Böyle bir yer olsa… kimsenin bağırıp ça-
lüğü filan… böyle bir amacınız yok. ğırmadığı bir yer…
Şimdi sizi eleştiriyorum ya, bu yazıyı bile Berrin Taş’la orda bir ay dinlensek…
hukukçulara incelettireceksiniz… bir yerin-
9 Mart Cumartesi saat 22.45
den dava açabilir miyiz diye.
Bütün gün sayrılarevindeydim. “Kan tet-
kikleri” yapıldı.
6 Mart Cuma saat 22.10
Kötü bir sonuç yok.
Bana göre bungun günler…
Gözü kurtarabilecek miyim… bunun için
Önce havalar… kıpırtısız… boğucu
sayrılarevindeyim.
hava…
Berrin Taş’la sayrılarevinde dolanıp duru-
Havada birikmiş bütün tatsızlıklar… Ba- yoruz bütün gün. Sonra seminerlere gidiyo-
rış Terkoğlu’yla Hülya Kılınç’ın tutuklanma- ruz yorgun argın.
sı… yer sarsıntıları… savaş… politik duru-
mun kaçgunluğu… sövgüler… yumruklar… 11 Mart Çarşamba
tekmeler… Bir yıllık bir uğraştan sonra göz işi olumlu
Durmadan bağıran insanlar… bir biçimde bitti.
Orhan Kemal’de olduğu kadar değilse İşlemler dün başladı.
bile bitmez tükenmez özdeksel sıkıntılar… Bugün saat 8’de sayrılarevindeydik. Da-
Sosyal Demokrat olduğunu söyleyen mar açma işlevi bittikten sonra bir odaya
CHP Belediyelerinden tek bir katkı gelmedi yerleştirdiler.
İnsancıl’a… buna karşılık sosyal demokrat Özel oda yokmuş, inanmadım. Zorunlu
olmadığı söylenen AKP Parti iktidarı, her ay olarak üç karyolanın… üç kişinin sığıştığı
kitaplıklara 100 adet İnsancıl dergisi alıyor. odaya yerleştik.
Bu bir çelişki değil mi… Halkla burun burunayım…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, neden Bilirsiniz, halkı kollar, iyi yaşamasını iste-
İnsancıl’a katkı sağlamıyor. rim, ama sevmem halkı…
CHP, başta İstanbul birçok ilde seçimi Halkımız durmadan ıvır zıvır konuşup
kazandı. İnsancıl’a katkıları olur mu diye durdu, birini bile dinlemedim.
bekledim. Hiçbirinde ses yok. CHP iktidara Sevmiyorum, ama nefret etmiyorum…
geldikte, İnsancıl’ın 100 abonesini de keser Şöyle dik dik baktıkta gözlerine, ne söyle-
mi diye korkmaya başladım. yeceğini şaşırıyor…
Bugün bu göz işini bitiremezsem gözümü
Bu sıkıntılarla boğuşurken mal sahibi no-
çıkarmayı tasarladım.
terden gönderdiği bir iletiyle kirayı 400.-TL
Saat 13:00’e kadar sinirle bekledim.
artırdığını söyledi.
Sonra olumlu bitti…

60 Mayıs / 2020
E5’e baktım… bom-
boş… herkes evinde…
Ben, yabancı duygular
içindeyim.
Dün, Cumartesi günü 77
yaşıma girdim.
Nice dokuncaları atlat-
tıktan sonra 77. yılımda bir
ölümcül virüsle karşı karşı-
ya geldim…
Bu kaçgunda sonuç ne
olabilir kesin, bilmiyorum.
Ölümcül virüse karşı iki
silahımız var, sabun… ko-
lonya…

16 Mart Pazartesi
Kalktık geldik dergiye
Berrin Taş’la… Durum tat-
sız… çoğunluk evde… bi-
13 Mart Cuma zim dergiye gelmemiz kahramanlık değil…
Koronavirüs, dünyayı kırıp geçirirken biz- dergi kendi kendine çıkmaz, kim çıkaracak
ler, dün, sayrılarevindeydik… dergiyi…
Doktor bekliyoruz. Dar bir koridorda dizi Birgün gazetesi, umreden dönen 21 bin
dizi iskemlelerde doktor bekliyoruz. kişiden 10 bin kişinin karantinaya alındığını
Omuz omuza halkla birlikte doktor bekli- yazıyor.
yoruz. Cumhuriyet’e göre bu virüsten dolayı
Bir kişide virüs varsa o kişinin yaşamı yı- ölümlerin sayısı 5833.
kıntıya uğruyor… biz onu düşünmüyoruz. Çin’de ölümlerin sayısı 3199.
Doktor bekliyoruz. Tükiye’de ölen yok. 6 kişi sayrıymış…
Kimi sıra değiştirmek istiyor doktora. Hal- İnsancıl’da bütün seminerler ertelendi…
kımız savunmaya geçiyor. Bu, ne kadar sürer, bilemiyorum.
-Sırayı bozma. Bu salgından sağ kurtulabilirsek…
-Çok akıllı sen misin. Ölüm kol kol gezerken ben, yeni bir yapı-
-Hop dedik… ta başlıyorum. Yaşama Sanatı.
-Adaletten ayrılma.
Sayrılarevinin dar koridorlarında hiç ol- 17 Mart Salı
mazsa halkımız adaleti korudu. Durum hiç iyi değil. Salgının önüne geçi-
lemiyor. Salgını durdurmak için yaşam dur-
15 Mart Pazar duruluyor, şöyle, “Tiyatro, sinema, gösteri
Dünden beri evdeyiz…
merkezi, konser salonu, nişan-düğün salo-
İnsanlığı kırıp geçiren bir virüse karşı
nu/kahvehane, kafeterya, kır bahçesi, nar-
evde bekliyoruz. Virüslerin eve giremeye-
gile salonu, nargile kafe / internet salonu,
ceğini düşünüyoruz belki de.

Mayıs / 2020 61
Cengiz Bektaş

internet kafe, her türlü oyun salonları / AVM Saat 17.00


dekiler dahil her türlü çocuk oyun alanı / çay Kaçgunda kara haber.
bahçesi, dernek lokalleri ve lunaparklar / ha- Cengiz Bektaş ölmüş…
vuz, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu / Otuz yıllık arkadaşım Cengiz Bektaş baş-
SPA ve spor merkezleri” (Hürriyet) tan başa estetik bir insandı.
Ayrıca cuma namazları da ertelendi. Acı da olsa yaşamın diyalektiği böyle…
değilse Cengiz Bektaş’ın ışıltılı kafasıyla yıl-
Böylece virüsü “yaşamsız” bırakmak is-
larca yaşamasını isterdim.
tiyorlar…
En son birkaç ay önce sayrılarevinde
karşılaştık… çok gülmüştük birbirimize…
20 Mart Cuma
demek o… nerden bilebilirim son görüşme-
Karar gazetesine göre koronavirüsten mizmiş… son gülüşümüzmüş…
ölenlerin sayısı 10 bini aşmış.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 22 Mart Pazar
“Dünyada benzeri görülmemiş bir durumda- Bütün dünya evinde… bekliyor… Dünya-
yız, artık dünya için normal kurallar geçerli da ölü sayısı 12 bine ulaştı. Türkiye’de 21.
değil. görülmemiş ve rekor düzeyde bir kü- 65 yaş üstü olanların sokağa çıkması ya-
resel durgunluk yaşayacağız” dedi. saklandı.
Önce ölüm… ölümden kurtulanlar dur- Öldürücü virüs üstüne yazılanları okuduk-
gunluğun pençesine düşecek… ta şaşırıyorum. Ne çok şey biliniyormuş bu
Kapitalizmin yarattığı uygarlığın ne kadar virüsle ilgili… Ama öncesinde hiçbir bilgi yok.
feci, insana ne kadar karşıt olduğu anlaşıldı Kendini sakladı. İnsanın elinde kendini
büyüttü… sonra insanı ölüme götürmeye
mı acaba.
başladı.
Türkiye’de cuma namazları durduruldu…
O zaman uyandık… geç kalmıştık…
Bu, doğru bir karar. Toplu namazlar dokun-
Ölümcül günlerde nasıl mı geçiyor gün-
calı şu aşamada…
lerim. Prof. Dr. Aydın Toraman’ın anılarını
okuyorum. (Berfin, İstanbul 2020)

62 Mayıs / 2020
23 Mart Pazartesi Saat 21.45
Resmi görüşe göre 30 kişi öldü… ama Bugün Berrin Taş, Adnan, benim için bir
söylentinin önüne geçilemiyor. Yüzleri aştığı yazı yazmış, onu okudu…
söyleniyor ölü sayısının. Adnan’ın yazısını basılı görebilir miyim,
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Direk- bilmiyorum, yaş olarak bu virüsün öldürdüğü
törü Manukyan, “Büyük buhrana hazır olun” kümedeyim…
demiş. Korunuyorum… yeterli mi bilmiyorum…
Gerçekten de toplumsal-ekonomik çözül- Ölmezsem… sağ kalırsam… dergiyi çı-
me durdurulamıyor. karabilecek miyiz…
Sözcü’de Deniz Zeyrek yazıyor. Cezae- Göremediği… önleyemediği bir düşma-
vinde 300 bin kişi varmış. Af yasasıyla 50 nın saldırısı altında insanlık.
bin kişi salıverilecekmiş…

24 Mart Salı
Her gün gazeteleri getiren
çocuk, söyledi. “Dükkanı ya-
rın dokuzda açacağız, gene
dokuzda da kapatacağız.”
Sayrı sayısı 1523. Ölü
sayısı 37.
Prof. Dr. Aydın Tora-
man’ın Özgürlüğümden
Ödün Vermedim adlı yapıtını
okudum, bitirdim. (Berfin, İs-
tanbul 2020)
Güzel bir kitap… beğen-
dim… keşke bu kötü günler
yaşanmasaydı…
Toraman, kitabın girişin-
de şöyle diyor, “Son yılların
en beğendiğim niteleme-
si ile bizler bir ‘Cumhuriyet
Projesi’ olarak karşınız-
dayız. Kuşkusuz Atatürk
olmasaydı hiçbirimizin bu
sahalarda olması mümkün
değildi. Kavga ettik, çatıştık,
zorlandık ama işte karşınız-
dayız.” (y. 18)
Toraman, yaklaşık 70 yılı
nesnel bir yöntemle sergile-
miş. Bu, kitaba ayrı bir tad
veriyor.

Mayıs / 2020 63
25 Mart Çarşamba 29 Mart Pazar
Bugün İnsancıl için basımevini aradım. Gece… yağmur başladı. Doğada tek ses,
Semih Bey, sesimi duydukta “nasılsınız” de- yağmurun sesi… son yağmurlar mı, bilin-
dikte gülmeye başladı. mez…
Ben de güldüm… Sorun, virüs sorunu olmayı çoktan aştı.
Bu durumda birine “nasılsınız” demekten Şu dakikada ölüm kalım savaşı veriyor
daha yabansı bir durum olamaz. insanlık. Bilim Kurulu’nda olsaydım, halka
Semih Bey’in “nasılsınız” sözü, bu yüz- doğruları söylerdim.
den hem onu hem de beni güldürdü… Şimdi sezgilerimi dile getiriyorum. Bu sa-
Bu gülme zavallılık gülmesiydi aslında… vaşın bedeli ağır olacak…
sen kalk köprüler… barajlar… uç vermez Taha Akyol yazıyor, “Amerika’daki Jack-
yollar yap… minicik bir virüs senin uygarlığı- son Laboratuvarı İmmünoloji uzmanı Prof.
nın köküne saldırsın… Dr. Derya Unutmaz’a ‘Türkiye’nin salgın eğ-
Zavallı insanoğlu… hem kendi cinsleri risi nereye gidiyor’ diye soruldu. Prof. Unut-
sapır sapır dökülürken… köşelerde tutuna- maz’ın cevabı aynen şöyle, ‘Türkiye’nin eğ-
cak yer arıyor… risi iyiye gitmiyor, kesin.’”
Mert Taş, İspanyol doktor Blanco’yla gö- Prof. Dr. Bingür Sönmez “tedbirlerde ge-
rüşmüş. cikildi” dedi.
Blanco şöyle demiş, “Savaştayız ama
düşmanı göremiyoruz”. (Birgün, 25/3/2020) 31 Mart Salı
Daha ne olsun. Ben yaş gereği dışarı çıkamıyorum. Ya-
sak. Berrin Taş, İnsancıl’ın Mart sayısını bu-
26 Mart Perşembe gün postaya verdi… kitapevleri kapalı oldu-
Kötü bir hava… kıpırdamayan gökyüzü… ğu için dağıtım yapılamadı.
halkı bilir bilmez yılgınlığa düşüren yöneten- Bir söylentiye göre kimi yayınlar Eylül
ler… ayına kadar kapanmış.
Bu halkın çoğunluğu sayrılık takıntısıyla Ben, sıkı önlemlerle salgının Mayıs’ta
yaşar… öksürüğün bir de ateşin öldürücü bitirilebileceğini düşünmüştüm… Sözgelimi
olabileceği söylendi… çılgına döndü halk. sokağa çıkma yasağı. Bu olmazsa… ne olur
Yazgülü Aldoğan yazıyor, “Hepimizin bilinmez.
başına gelebilir, virüsü kaptınız, hastane- Nasıl bir geleceğe gidiyoruz. İkimiz ya da
ye gittiniz, izolasyona alındınız. Hastanede birimiz yaşarsa İnsancıl kavgası sürer.
ne olduğunu biliyor musunuz? Yakın arka- Son sözüm bu şimdilik…
daşım bu deneyimi yaşıyor, izniyle ben de Yaşayan görür.
sizle paylaşıyorum. (…) beklendiği gibi testi Peki, bunca ölümün hesabı sorulmaya-
pozitif çıktı. Akabinde odasına 3 pozitif daha cak mı.
geldi.
Odaya bir taksi şöförü bir de genç polis
konuyor. Esnafın psikolojisi bozuk. Polis
odada spor yapıyor.”
Gel bu odada iyileş.
Ali Sirmen virüs kapmış, sayrı.

64 Mayıs / 2020
Ge en n ler b r saat ... yen
Gerçekç l k üstüne yazdığım k tabı
b t rd m. Ge en n ler b r saat ...
Sen uyuyorsun...
ed rg n etmeden... üzmeden sen
nasıl uyandırab l r m...
B l yor musun karşı gerçekç ler h ç
uyumuyor. Bu ben çok şaşırttı.
slında nöbetleşe uyuyorlarmış.
Her b r sırayla gündeme
get r l yormuş...
B z gerçekç ler çok azız... Nöbet
tutamayız.
Ben sen n uyanmanı bekl yorum.
B l yor musun Heraklet os
söylem ş. Uyumayanların dünyası
orta ktır... b rl kte ş yapab l rler...
uyuyanların dünyası aynıdır.
Yıldırımlarla ş mşeklerle çatırdıyor
gökyüzü...
Uyanmanı bekl yorum.
B s klete b n p b r kır kahves ne gelenler orda okusun k tabı...
Geçenlerde gözler m dağları taramıştı.
Olmazsa b r dağa çıkarız soluk soluğa... b r şelalen n başında
d nlen r z.
İstersen dolud zg n g der z, b r...
Sen n uyanmanı bekl yorum. Ceng z GÜNDOĞDU

Ya y ı n l a r ı m ı z a u l a ş a b l r s n z . . .
ISSN 1300-4158

www. defix.com

9 771300 41 500 9 01

You might also like