You are on page 1of 68

Aylık Kültür Sanat Derg s

Sayı 370 - Mayıs 2021


Salgın (Kov d-19 v rüs) neden yle derg m z d j tal ortamda hazırlanmıştır.

İnsancıl
Aylık Kültür Sanat
Derg s

Sayı: 370

Mayıs 2021

ISSN 1300-4158

Sah b ve Yazı
İşler Sorumlusu
Berr n TAŞ
Genel Yayın Yönetmen
Sayıl Ceng z GÜNDOĞDU

Tekn k Hazırlık
Tasarım
Hüray KILIÇ

Düzelt
Özden ÖZÜTEMİZ

İlet ş m

(0212) 249 80 19

e-posta
nsanc lderg s @hotma l.com

www. nsanc l.com

Kumrulu Yokuşu Sk.


Yıldırımakın Apt. No:8
Da.:11 C hang r-Beyoğlu
İstanbul
İÇİNDEKİLER Mayıs 2021 / 370

Suna ARAS Hayal Satıcısı (Ş r) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Eğ t mde SES - 1 2

Çet n ÖRGEN B r Kırıntı Kaç Gün Yeter B r Karıncaya (Ş r) 6

Mustafa GÜNAY 19 Mayıs’ın Felsefi Anlamı 7

El f DORUK Kend ne G tmek (Ş r) 10

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Özsözler Günlüğü (17) Şubat 2021 11

Nurşen AYDOĞAN “Yen den Hayal Kurab lmek” Yapıtının Estet k İrdelemes 13

Hayrett n GEÇKİN Kalb m (Ş r) 19

Müslüm KABADAYI Zıtlık Est-Et ğ nde İnsanlaşma 20

Mevlüt KAPLAN Güneş n İsyanı (Ş r) 24

M. Güner DEMİRAY Kadın Gücü 25

Dursun YİĞİT Gelemem (Ş r) 28

D nçer KAYA Mevlüt Kaplan 90 Yaşında Genç B r Yazar 29

Berr n TAŞ Hep Yolda 31

Cemal KARSAVAN Neylerse Mevlam Güzel Eyler 35

Mehmet KARAKELLE Küçük Burjuvalar K mlerd r ve Burjuvaz ye Nasıl H zmet Ederler? 36

Mustafa TABAK Bugünler de Geçer (Ş r) 46

Al TAŞ Adn. B nb r Renk B nb r Ç çek Yaşar Kemall Anılar (5) 47

İnsancıl’a Mektup 50

Hakan GÜGERCİNOĞLU İhbar (Öykü) 52

Sayıl Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 54

İnsancıl K tap 62
KAPAK KONUSU

Ulv URAZ (1921 - 1974)

ISSN
Suna ARAS

HAYAL SATICISI
Birinci Bölüm

Tut yüzünü ilk damlanın altına


Rüzgârın getirdiği denizin kardeşidir
Ve sonra elin gitsin kalbindeki ağrıya
Sevdiği kadar yanar sevdiğine bir insan!

Bulutlar diyorum, bulutlar, tar çalıyor bulutlar


Sanki “mugan” dinliyorlar, gökyüzü makamında
Şiiri Fuzuli kokan…

Yara derin, bir mum yakıp bakalım


Aşkı bulan her kalp, biraz âlimdir
Ah gönül çiçeğini çaldırmış son Çingene’m
Söz geçit vermiyorsa bil ki dil yaralıdır
İşleyen her yarada, erk olan şeylerin kusuru vardır.

Dram bir ülkede oturuyoruz


Her gün yenilirsin gözyaşlarına
Yüzüne uzaksın, yarına dalgın
Logaritma cetveli mi ezberletildi sana?

Kumrular gibi diyorum


Hani omuza doğru yatırıp başımızı
Düşünmek diyorum, düşünmek
Bundan kolay bir şey daha var mıdır?
Bizim için şu varı yok dünyada!

Yaklaş, kulağını ver bana


Bulutlar diyorum bulutlar ney üflüyor bulutlar
Bir Neyzen nefesidir verilmiş üstümüze
Ben biriyle düşteyim, sen birini kamçıla.

Mayıs / 2021 1
Felsefenin Gör Dediği:

Eğitimde SES - 1

Betül ÇOTUKSÖKEN*

eden böyle bir başlık? Yıllardan “Doğal”-“toplumsal”-“tarihsel”-“kültürel”

N beri insan dünyasının eğitim bağ-


lamına dokunan biri olarak, eği-
timin olmazsa olmazlarının neler olduğu
bir varlık olarak insan, davranışların, ey-
lemlerin, ilişkilerin taşıyıcısıdır. İnsan doğal
olsun olmasın, bilinçli ya da bilinçsiz tüm
üzerinde düşünmekteyim. Bu yazıların ortak yönelimleriyle, yarı ya da tamfarkındalığıy-
paydası, yine bu ortak başlıkta yer alan sis- la, ister somut olarak ya da başka bir de-
temli oluş (S), etkili oluş (E), sürdürülebilir yişle yüz yüze karşılaşmalarında, ister gü-
oluş (S) olacak. nümüzde çokça olduğu gibi, sanal gerçeklik
Bu ana doğrultu her yazıda kendine yer bağlamındaki tüm karşılaşmalarında bil-
bulacak. Bu çerçevedeki ilk yazımızda özel- me-bil(e)meme, öğrenme-öğren(e)meme,
likle eğitimin ana bileşenleri üzerinde dura- açıklama-açıkla(ya)mama, anlama-anla(ya)
cağız; insan dünyasını kendisi kılan eğitimi mama olarak nitelendirebileceğimiz “duruş”-
antropontoloji açısından; başka bir deyiş- ların içindedir. Tam da bu anda, antroponto-
le, insan-varlıkbilgisinin ışığında ya da in- lojinin temel kavramlarını anımsamamız bir
san-ontolojisinin eşliğinde değerlendirece- zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.
ğiz. Çünkü insan dünyasında hangi izleği, Anımsayalım: Nelerdi bu kavramlar?
konuyu ele alırsanız alın, her şeyden önce, “Durum”-“duruş”-“karşılaşma”-“karşıla-
insana ilişkin nasıl bir yaklaşımınızın oldu- ma”-“karşılaştırma” kavramları antroponto-
ğunu sergilemeniz gerekir. Öncelikli olarak lojinin temel kavramlarıdır ve her bir insan,
insan nedir, insan kimdir sorusunu sorma- “birey” olarak, “kişi” olarak, “yurttaş” olarak
nız gerekir. Bu satırların yazarı baştan beri ve “ağdaş” olarak, tek tek insanlar da içinde
bunun farkındadır ve çok sayıda yazısını bu
olmak üzere tek tek durumlarla karşılaşıyo-
sorulara adamıştır; en sonunda da antropon-
ruz; bu tek tek durumları tüm bilgi ve bilgi
toloji kavramını yaratarak, dünyanın “insan
olmayan, deneyim, yaşantı, kavram vb. bi-
dünyası” olduğunu, varolana anlamını vere-
rikimimizle karşılıyoruz; ayrıca durumlar ve
nin, varolana anlamını katanın insan oldu-
her türlü varolanlar arasında, olay, olgu vb.
ğunu, içinde insanın yer almadığı varolanlar
arasında karşılaştırmalar yapıyoruz. Sıra-
alanında anlamın da olamayacağını savun-
muştur. Bu savunma, felsefe diye kısaca be- ladığımız bu kavramların eşliğinde aslında,
lirlediğimiz düşünme, bilme, eyleme/yaşama insan dünyasının, hepimizin ortak olduğu bu
yolunun da tümüyle yöneldiği kavramsal, so- dünyanın bir bakıma, özetini ortaya koymuş
runsal çerçevelerde kendine yer bulmuştur oluyoruz. Özellikle felsefece baktığımızda
ve bulmaya da devam etmektedir. fark ediyoruz ki, insan dünyasının karma-

2 Mayıs / 2021
şıklığı kavramsal belirlenimler aracılığıyla, olarak birbirimizden öğreniyoruz, birbirimize
olabildiğince giderilmeye çalışılıyor. Ancak öğretiyoruz; her an deneyimlerimizi, bilgi ve
bu bağlamda tam bir başarı elde etmek ola- bilgi olmayanları, yaşantılarımızı, özetle bi-
naklı değil; insan ilişkileri çoğaldıkça, insan lincimizi, belleğimizi paylaşıyoruz; birbirimi-
hareketliliği arttıkça, insan dünyası da her ze açıyoruz; her an burada sıralananların
geçen gün karmaşıklaşıyor ve bu karma- eşliğinde toplumsallığımızı, tarihselliğimizi,
şıklık, sorun görme bilincinin eşliğinde, öz- kültürelliğimizi paylaşıyoruz. Geldiğimiz bu
nelerce, ilkin çözümlenmeye, ardından da noktada bir kez daha sormamız gerekiyor:
çözülmeye çalışılıyor. Bu işlemler dizisi art Bu etkinlikleri, faaliyetleri, edimleri temelde
arda sürüyor; gören gözler için burada tam neyle yapıyoruz? Sorunun yanıtı çok açık:
bir sürekliliğin olduğu biliniyor. Düşünme ve dille, dilin bireysel kullanımı

Şimdiye değin belirlediğimiz insanlık du- olan söylemle yapıyoruz. Dilin ve onun bi-
rum ve duruşunun ana dayanaklarının eşli- reysel görünümü olan söylemin ardındaki
ğinde, insan etkinlikleri ya da faaliyetleri için- kavramlarımız bizi belirliyor; dünyaya onla-
de temelde en sürdürülebilir olanın eğitim rın eşliğinde bakıyoruz; onların belirleyicili-
olduğunu ileri sürebilir miyiz? Her insan kar- ğinde kendimizi ve kendimiz olmayanı, her
şılaşmasında, zamanın insanca yaşandığı şeyi duyumsuyoruz, algılıyoruz, düşünüyo-
her anda, gözlerimizi dünyaya, insan davra- ruz, değerlendiriyoruz, özetle anlıyoruz ya
nışlarına, eylemlerine ve ilişkilerine çevirdi- da anladığımızı sanıyoruz.
ğimiz her anda gözlemlediğimiz şu: Sürekli

Mayıs / 2021 3
Yaptığımız bu çözümlemeler, kendimize, dilimini aynı mekânda ya da uzaktan, sanal
birbirimize, dünyaya, ben ve/veya biz olma- gerçeklik çerçevesinde yaşıyoruz. Böyle bir
ya bakarken kendisinden yola çıktığımız ortamda karşılaşıyoruz, karşılıyoruz, karşı-
kavramlar temel belirleyicilerimiz oluyor. laştırıyoruz; iletişim kuruyoruz, öğreniyoruz,
Her birimiz farkına varalım ya da varmaya- öğretiyoruz, eğitiyoruz, eğitiliyoruz. Geldi-
lım, genel olarak insana, dünyaya ilişkin bir ğimiz bu noktada artık arada olan varlıklar
duruşumuz var. Filozofun farkı, bu duruşun olarak, daha belirgin bir biçimde eğitimin ne
hesabını vermesinde ortaya çıkıyor. İşte olduğundan, eğitimdeki arada oluşun ne gibi
antropontoloji bu hesap verme çabasının özellikler taşıdığından söz edebiliriz.
örneklerinden sadece biri; ancak onun farkı Bu konuya tam olarak geçmeden yine
tam da şurada kendine yer buluyor: İnsan antropontolojinin temelini oluşturan dışdün-
eksenli bir varlıkbilgisi olarak ortaya çıkışın- ya-düşünme-dil ilişkisine, aynı zamanda in-
da; her şeyi, her türlü varolanı insana özgü san-dünya-bilgi/bilgi olmayan ilişkisine göz
düşünme ve dil dolayımında ele alışında bu atalım ve eğitim bağlamında bu terimlerin
farkı, ayrımı görüyoruz. İnsana özgü temel ne anlam ifade ettiğini çözümlemeye çalışa-
çerçeveler olarak durumlar karşısında öz- lım. Eğitimin dışdünyası, eğitimin düşünme
neye özgü “duruş”-“karşılaşma”-“karşıla- dünyası, eğitimin dil dünyası nedir, nasıldır?
ma”-“karşılaştırma”yı önceleyen antropon- Bunların arasında eğitim nasıl oluyor? Düz
toloji, insanı bu bağlamların arasında olan anlamında dışdünya birbirinden çok fark-
bir özne olarak değerlendiriyor. Biz insanlar lı ögelerden oluşuyor; ancak eğitim bağla-
duruşumuzla, burada sıraladığımız edimler mında ya da eğitimsel dışdünya nelerden
arasında varlığımızı sürdürüyoruz. Her biri- oluşuyor? Her şeyden önce insan eylemleri,
miz, duruşumuzu ortaya koyarken ve gelişti- ilişkileri, eğitimin ortamları, eğitimle ilgili ola-
rirken, karşılaşma, karşılama, karşılaştırma rak kendisinden yararlanılan araçlar, gereç-
çerçevelerinin arasında oluşumuzu aslında ler, eğitim teknolojisinin tüm aygıtları, eğitim
yaşıyoruz; ancak bunların adını sonradan bağlamının algıya açık yanları, tüm eğitim-
koyuyoruz; tıpkı, toplumsal ortak dili ya da sel görünümler, görünüşler eğitimin dışdün-
dilleri kendi doğallığı içinde öğrenip, sonra- yasını oluşturmaktadır. Dünyanın tümünü
dan dilbilgisel özelliklerinin, kategorilerinin göz önünde bulundurduğumuzda, bu konu-
farkına varışımız gibi. daki çeşitliliğin ne denli büyük boyutlarda ol-
İnsanın arada oluşu en yalın haliyle kendi- duğunu, hatta bir toplumda ya da ülkede bile
sini toplumsal-tarihsel-kültürel ilişkilerde ele dışdünyası, dış görünüşü bakımından eğiti-
veriyor ve bu çerçevelerin eşliğinde edinilen min ne denli farklı yapılarda ortaya çıktığını
kavramlar, başta eğitim ve hatta öğretim ol- hepimiz biliyoruz. Burada ister yaygın, ister
mak üzere, her türlü karşılaşmayı temelden örgün nitelemesiyle öne çıkan, ister teknik
etkiliyor. İnsanın arada oluşunun işleyişinin deyişle “formel” ister yine teknik bir deyişle
iki temel karşılaşma biçimiyle temellendiği- “informel” olsun, farklı yapılanışlarla ortaya
ni de gözden ırak tutmamak gerekiyor. 21. çıkan, daha yalın bir deyişle, okul eğitimi ya
yüzyılın özellikle şu bunalımlı günlerini, ay- da okul dışı eğitim olsun, karşılaştığımız çe-
larını hatta yıllarını yaşayan insanlar olarak, şitlilik, hepimizi düşündürüyor, düşündürme-
burada ikili bir ayırım yapmamız kaçınılmaz lidir de.
görünüyor; çünkü her türlü insan karşılaş- Eğitimin dışdünyasına sokulurken, onu
ması yukarıda da kısaca belirttiğimiz gibi, anlamaya çalışırken öncelikli olarak okul
yüz yüze ve/veya sanal gerçeklik ortamında eğitimini ya da başka bir deyişle, okulda
gerçekleşiyor; biz insanlar, artık aynı zaman sürdürülen eğitimi göz önünde bulundura-

4 Mayıs / 2021
lım. Ayrıca daha şimdiden şöyle bir belirle- Eğitimin düşünme dünyasının kurucu
me yapabiliriz: Okul eğitiminde karşılaşılan ögeleri nelerdir sorusunu artık burada so-
özellikler, okul eğitiminin uzantısı olan yay- rabiliriz. Bunların kısaca kavramlar, ilkeler,
gın eğitimde ya da kendi doğallığı içinde değerler olduğunu belirttik; ancak bu yeter-
uygulamada olan insanlararası ilişkilerin bir li değil, Kavramlar, ilkeler, değerler neye,
türü olarak özellikle ailelerdeki, genellikle kime, hangi duruma ilişkin? Bunların her
de toplumdaki eğitim ilişkilerine de ayna tut- birinin üzerinde ayrıntılı olarak durmak ge-
maktadır; bunların arasında belli bir tutarlı- rekiyor. İnsanın özne olarak arada oluşunu
lık bağı vardır denilebilir. Buradaki savımızı belirledik antropontolojik bakımdan; ancak
şöyle bir belirlemeyle daha açık kılabiliriz: bu arada oluş, hangi kavramların, ilkelerin
Ailelerdeki, toplumdaki durum-duruş-karşı- ve değerlerin etkisi altında somut bir ger-
laşma-karşılama-karşılaştırma ilişkileri ne çeklik boyutu olarak ortaya çıkıyor? Bu nok-
türden değerlerle, ilkelerle yapılanıyorsa, bu taların açığa çıkması son derece önemli. O
bağlamdaki yapılanmalarla olabildiğince tu- zaman da “okul” kavramı “insan” kavramı,
tarlı olmak üzere, okul eğitimindeki yapılanış “özne” kavramı, “öğrenci” kavramı, “yöneti-
da benzer özellikler göstermektedir. Burada ci” kavramı, “rehber” kavramı, “gereksinim”
insan dünyasının aradalığının, arada oluşu- kavramı, “ilke” kavramı, “değer” kavramı ve
nun bir başka boyutlanması olan, “özel”-“- bu kavramların eşliğinde oluşan eylemler,
toplumsal”-“kamusal” arasında oluşumuzu ilişkiler, hatta okul yapıları, binaları, okulun
da hesaba katmamızın gerekliliği ortaya teknik, araç gereç ve donanımı ona göre
çıkmaktadır. Hemen dikkati çekmemiz ge- şekilleniyor; eğitimin düşünsel dünyası, okul
reken bir nokta da şudur: Genellikle yaygın somut görünümünde kendini ele veriyor ve
biçimiyle bir bakıma, toplumsal olan eğitim, okullarımıza baktığımızda bunları açık-seçik
okul eğitimi olarak örgütlendiğinde kamusal- bir biçimde görebiliyoruz. Özellikle bunalım-
lık kazanmaktadır; okul eğitimi kamusaldır lı durumlarda bu saptama daha açıklayıcı
ve öyle olmak zorundadır. Bu belirlemeye ek oluyor. Şu sırada içinden geçtiğimiz küresel
olarak, toplumsal yapılanışla, kamusal ya- salgın döneminde okulların ve ailelerin ha-
pılanış arasındaki koşutluğun varlığı ya da zırbulunuşluğu, tüm görünümüyle, nasıl bir
varolmayışı belki de eğitim bağlamının en eğitim ortamında olunduğuna tanıklık ediyor;
gerilimli noktalarından birini göstermektedir. bir yanda tam donanımlı eğitim ortamı, diğer
Bu iki boyutlanma arasında yeterince uyum yanda bu ortamın gereklerinin neredeyse
var mıdır? Bu iki boyutlanma birbirini yete- hiçbir şekilde yerine getirilemeyişi. Böyle bir
rince desteklemekte midir? Aslında bunlar durumda eğitimdeki SES nasıl sağlanacak;
arasındaki uyum ya da uyumsuzluk, ge- sistemli, etkili ve sürekli bir eğitimden nasıl
nellikle eğitimin, özellikle de okul eğitiminin söz edeceğiz?
dışdünyasına yansıdığı gibi; bu çerçevedeki
dışdünyanın artalanındaki düşünme dün-
yası, örgün ve yaygın eğitimi, özellikle okul
eğitimini kuran temel kavramlar, ilkeler, de-
ğerler temel belirleyiciler olarak dikkatimizi
çekmektedirler. Üzerinde en çok durulması * Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversi-
gerekenler bunlardır. Öyleyse şöyle diyebili- tesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe
riz: Ne türden olursa olsun eğitimin dışdün- Bölümü Öğretim Üyesi.
yası, eğitimin düşünme dünyası tarafından
belirlenmektedir.

Mayıs / 2021 5
Çetin ÖRGEN

BİR KIRINTI KAÇ GÜN YETER BİR KARINCAYA

sırtımızda yük mü bu taşıdığımız


yoksa biz miyiz
sessiz sakin uysal
boynu bükük
suskun

yüreklerimizde mi yoksa yük


beyinlerimizde mi yoksa

bir kırıntı kaç gün yeter bir karıncaya

6 Mayıs / 2021
19 Mayıs’ın Felsefi Anlamı

Mustafa GÜNAY

“Yerine koymak, kutsamak o gülü, harekete/eyleme geçebilmek hem bir düşü-


Hangi yerine? nür hem de eylemci olmayı gerektirir. Bu,
Mustafa Kemal’in bahçesine kolayca başarılabilecek bir şey değildir. Ta-
Bir ulusun suladığı beslediği rihsel süreci kavrama tarzı eyleme tarzıyla
Yediveren bağımsızlık gülü!” bağıntılıdır. Bu bağlamda Atatürk, çökmek
Ceyhun Atuf Kansu üzere olan Osmanlı’nın yerine yeni bir ulus
devlet inşa etmenin bir gereklilik olduğunun
azı tarihler, kişilerin ve ulusların bilinciyle seçimini yapmıştır. Onun seçimi

B tarihinde özel bir anlam taşır. Bu


nedenle kimi tarihler her zaman
anılır ve yeniden yorumlanıp değerlendi-
aynı zamanda bir halkın seçimi olmuş ve
sonuçta bağımsız/özgür yaşama olanağı-
nın gerçekleşmesiyle sonuçlanmıştır. Ancak
rilir. 19 Mayıs 1919, tarihimizde bir dönüm o dönemde ağır basan başka seçeneklerin
noktasıdır. Bu ve benzer tarihlerin taşıdığı dışlanmasında yine Atatürk’ün kararlı tutu-
anlam ve tarihin gidişatındaki yeri, aradan munun büyük rol oynadığını akıldan çıkar-
zaman geçince daha iyi anlaşılır. Özellikle mamak gerekir. Ne İngiliz ne de Amerikan
aradan yüz yıllık bir zaman geçmişse ve bu- sömürgesi olmayı kesinlikle reddeden Ata-
gün içinde bulunduğumuz tarihsel koşullar türk, geçmişi doğru değerlendirip çözümle-
ve etkenler nedeniyle, bu tarihin anlamını ve yerek Anadolu’nun geleceğini de belirlemiş
bugün için ne ifade ettiğini yeniden düşün- ve bir halkın tarihinde dönüm noktası oluş-
mek ve değerlendirmek de gerekir. turan nice devrimlerin yolunu Samsun’da at-
Atatürk, Nutuk’ta önce bağımsızlık müca- tığı adımlarla başlatmıştır.
delesine giriştiği dönemin tarihsel bir görü- Atatürk, tarihin seyrini değiştiren düşün-
nümünü/değerlendirmesini ortaya koyar. Bu ce ve eylemleriyle, kurtuluşu bağımsızlıkta
noktada onun yaşadığı tarihsel koşullara/ aramış ve gerçekleştirmiştir. Bağımsızlığın
ortama nasıl bir bütüncül ve eleştirel açıdan o günün koşulları bağlamında mümkün ol-
yaklaştığını görebiliriz. Tarihi yaparken, onun madığını düşünenler hiç de az değildir. Ba-
içinde yaşarken öngörülerde bulunabilmek, ğımsızlık yerine güçlü bir devletin hegemon-
temel amaçlar ve yönler belirlemek, bunlarla yası altına girmenin bir varlık nedeni olarak
birlikte toplumsal/ulusal birliği sağlamak ve görülmesine karşı Atatürk ve çevresi, “ya

Mayıs / 2021 7
bağımsızlık ya ölüm” pa-
rolasıyla pusulayı ve yü-
rünecek yolu seçmişlerdir.
Ancak zaferle sonuçlanan
yoldaki ilerleyiş birdenbire
ve kolayca olmamıştır. Bu
noktada konuyla ilgili bir-
çok tarihsel kaynak bulun-
makta ve bunların bugün
yeniden okunması büyük
önem taşımaktadır. Niçin
mi? 1950’lerden itibaren
adım adım bağımsızlığını
kaybeden ülkemizin duru-
mu ve giderek her alanda
devleşen sorunlar tarihsel
bir bilinçle yeniden tartışıl-
mayı ve çözüm arayışına
girişmeyi gerektirmektedir.
Atatürk’ün liderliğinde
kazanılan yalnızca cep-
hedeki savaşlar değildir.
Onun askeri yenginin so-
nunda başlattığı başka
savaşlar, girişimler oldu-
ğunu unutmamak gere-
kir. Ekonomide, eğitimde,
sanatta kısacası toplum-
sal yaşamda ve kültürde
başlatılan mücadele Tür-
kiye’nin çağdaş bir ülke
olması, çağdaş uygarlık
düzeyine ulaşmakla kal-
mayıp onu aşması, bir Yarınki Türkiye’nin daha özgür, daha
bakıma dünya uygarlığına yaratıcı katkılar mutlu, daha adaletli ve her anlamda çağ-
sağlayan bir ülke olabilmesidir. Atatürk’ün daş bir toplum olabilmesi için yapılabilecek
sağlığında hemen her alanda kendini göste- çok şey vardır. Ancak bu noktada Atatürk’ün
ren devrimci ruhtan sonraları çeşitli neden- tarihin gidişatını kavrayışı temelinde ortaya
lerle uzaklaşılması ve elbette siyasetçilerin koyduğu seçenek ve bu yöndeki çabaları-
tercihleriyle uygulanagelen çarpık politika- nın, aydınlanmacı bir tarih ve kültür bilinci
lar, bizleri bugünkü Türkiye’ye getirmiştir. temelinde değerlendirilmesi gerekir. Çeşit-

8 Mayıs / 2021
li nedenler ve etkenlerle bizi umutsuzluğa yer almaktadır. Bağımsızlığa ve ulusal ege-
sürüklemek, edilginleştirmek isteyenlere menliğe yönelişin ilk adımlarının atıldığı bir
karşı durmamız gerekir. Karşı duruşun en tarihi, 19 Mayıs’ı hatırlamak elbette anlamlı
güzel ve anlamlı örneğini Atatürk’te görürüz. ve önemlidir. Ama hatırlamanın ötesinde bu-
1919’lardan itibaren onun karşı duruşuyla, günün koşulları içinde, bağımsızlık ve ulusal
bu ülke, bu halk emperyalizme karşı ilk ba- egemenlik başta olmak üzere temel ilke ve
ğımsızlık ve kurtuluş mücadelesini vererek değerleri yeniden işlevsel ve etkin kılmanın
dünya halklarına da onurlu bir mirası/gele- tarihsel bir görev/sorumluluk olduğunu da
neği bırakmıştır. Günümüz dünyasının ko- unutmamak gerekmez mi?
şulları içinde de bağımsızlık kavramını gün- 19 Mayıs’ın felsefi anlamı, hem tarih bi-
demde tutmak vazgeçilmezdir. lincine hem de çağdaş bir toplum ve devlet
Bağımsızlık kavramını çok yönlü ve ge- yaratma idealine dayanır. Atatürk’ün başar-
niş anlamda düşünmek yerinde olur. Fikir- dıklarını ve gerçekleştirmeye çalıştıklarını
de bağımsızlık-özgürlük temelinde, bizler birlikte düşünmek uygun olur. Ayrıca milli
de yaşadığımız tarihsel koşulları 19 Mayıs mücadelenin başlangıcından Cumhuriyetin
ruhunu hissederek çözümlemeliyiz. Giderek kuruluşuna giden sürecin evrelerini anlaya-
bir devasa açık pazara dönüşen dünyada bilmek için onun yazdıklarını yeniden oku-
çok uluslu şirketlerin, bazı güçlü devletlerin, mak ve yorumlamak bugün de önemlidir. Ta-
güç odaklarının politik dalgalanmaları içinde rihin gidişatında rol oynayan bir kişi olarak
savrulmak istemiyorsak, ne Batılı ne de Do- Atatürk’ü bütüncül olarak anlamanın yolu
ğulu ya da başka güçlerin/kutupların politik yalnızca ortaya koyduklarına bakmayı değil
bağlamı içinde değil kendi bağımsızlık ilke- bütün bunların temelinde bulunan düşünce
miz ve idealimiz doğrultusunda yürümeliyiz. dünyasını ve tinsel iklimi anlamayı da gerek-
Tarihin bir ulusu/toplumu nereden nereye tirir. Atatürk’ü anlayamazsak onun devrimle-
götüreceği, tarihe içkin ya da ona aşkın bir rini tamamlayamayız. 19 Mayıs’ı anmanın
ilkeye ya da amaca bağlı olmayıp, insanla- bir gerekçesi de yarını onun devrimci anla-
rın ve toplumların yaptıklarına bağlıdır. Ta- yışı doğrultusunda kurmaya ve geliştirmeye
rihi yapanın biz olduğumuzu hiçbir zaman devam etmek değil midir?
unutmayalım, elbette yine tarihsel koşullar Bu toprakların üstünde 19 Mayıs 1919’da
içinde. doğan bağımsızlık güneşinin ışıkları, bazen
19 Mayıs 1919, bağımsızlık ve özgürlük bulutlarla perdelense de parlamaya devam
yıldızının, zamanın karanlık göğünde par- etmektedir. “Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
ladığı bir tarihtir. Bu anlamlı tarihi yeniden müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye
hatırlarken Atatürk’ün gençliğe seslenişini atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin
de yeniden okumak gerekir. Onun sesleni- imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!” diyen
şinde hem geçmişe hem geleceğe yönelik Atatürk’ün sözleri yalnızca kulağımızda de-
olarak bugün de anlamını ve önemini ko- ğil kalbimizde de çınlamaktadır.
ruyan düşünceler, öngörüler ve değerler

Mayıs / 2021 9
Elif DORUK

KENDİNE GİTMEK

Gidersem bu şehirden
Ne var ne yok her şeyimle gitmek istiyorum
Bomboş bir beni alıp yanıma
Seni tanımadan önceki bana varmak istiyorum

Senin de benim de hiçbir suçumuz yokken


Bizi darağacına asıyorlar
Sen masum
Ben masum
Bizi yok ediyorlar
Sen olmazsan biz olmayacak
Ben olmazsam biz olmayacak
O zaman payımıza bizi çıkartmak düşüyor aradan

10 Mayıs / 2021
Özsözler Günlüğü (17) Şubat 2021

Yusuf ÇOTUKSÖKEN

1 Şubat 7 Şubat
“Okumasını iyi biliyorsanız, tarihin, birçok “Bir yetkiyi kullanıp başarı sağlamakla
tehlikeye karşı bizi önceden uyardığını gör- övünmek doğal bir haktır; ancak, bu konuda
mekte gecikmezsiniz.” uğranılan başarısızlığı kabul etmemek, ah-
laklı bir tutum değildir.”
2 Şubat
“Benimsediği ideoloji ile, uyguladığı siya- 8 Şubat
set başka başka olan bir siyasetçi, siyasal “Bir kimseyi küçük görenin, aşağılayanın
kimliksizlik uçurumuna savrulur.” aslında kendisi, küçük insandır...”

3 Şubat 9 Şubat
“Bir düşünceyi, uygulamayı, hiçbir biçim- “Demokrasilerde muhalefetsiz iktidar, ik-
de benimsememesine karşın, salt çıkarına tidarsız muhalefet olamaz. Olur diyenler, de-
uygun olduğu için savunan biri, içtenliksizlik mokrasi bilgilerini güncellemelidir.”
çamuruna batmış demektir.”
10 Şubat
4 Şubat “İktidarı değil, muhalefeti güçlü olan de-
“Siyasetbilim der ki: ‘Siyasette, adalet, mokrasiler daha uzun süre yaşar.”
eleştiri, hoşgörü ve uzlaşmayı ilke edinme-
yen siyasal kişi ve kurumlar, demokrasinin 11 Şubat
dışında konumlanmaya yargılıdır.” “Dünyaları dar, sınırlı ve küçük olan in-
sanların büyük, aşkın hedefleri olamaz.”
5 Şubat
12 Şubat
“Alışkanlıklar yaşamı ve çevreyi tekdüze-
“Yaşadığınız acının yarattığı duyarlık, sizi
leştirir; o nedenle yaşadığınız çevreye alış-
toplumsal ve evrensel acılarla buluşturmu-
mayın, genç kalmanın bir yolu da, alışkan-
yorsa; çektiğiniz acının da, döktüğünüz göz-
lıklardan uzaklaşabilmektir.”
yaşının da, yazdığınız şiirin, öykü, romanın
da, bestelediğiniz müzik yapıtının da, çevir-
6 Şubat
diğiniz filmin de, sahneye koyduğunuz oyu-
“Bir düşüncenin değeri, sadece söyle-
nun da, yaptığınız resmin de, yonttuğunuz
yenin dürüstlüğüne bağlanamaz; düşünce
heykelin de, yayımladığınız kitapların da,
kendi özünde de değerli, özgün, yaratıcı ol-
verdiğiniz konferansların da… hiçbir kıyme-
masıyla düşüncedir aslında.”
tiharbiyesi yoktur.”

Mayıs / 2021 11
13 Şubat 22 Şubat
“Doğru insan olmanın üç ilkesi: verdiği “Eleştirel düşünme, bir evi yeniden dü-
sözü tutmak, övgü ve yergide ölçülü olmak, zenlemeye benzer: Gerekli, işlevsel ve ya-
yanlışını anlayıp özür dileyeni bağışlamak...” rarlı olanlar ayrılıp uygun yerlere konur;
önemsiz ve gereksiz olanlar ayıklanıp evin
14 Şubat dışına atılır. Bu, her alanda böyledir...”
“Kibir; abartılmış, şişirilmiş özgüvenden
başka bir şey değildir.” 23 Şubat
“Genel ilkedir: Her zaman yeni düşünce-
15 Şubat ler oluşturmak gerekir, hemen her alanda.
“Kibir, hemen her insanın kendi içinde Bir yandan da, kimi düşüncelerin dönemin/
büyüttüğü, değişik boyutlarda bir ur gibidir; çağın koşullarına göre eskiyip yıprandığı,
insanın liyakatine yakışmayan bu pislik te- geçersizleştiği unutulmamalı; o nedenle dü-
mizlenmedikçe, kişinin gerçek değeri anla- şüncelerin tutsağı olunmamak gerekir. Dü-
şılamaz.” şünce tutsaklığı da, bir tür fanatizmdir.”

16 Şubat 24 Şubat
“Siyasetçilerin özellikle siyasal yaşamı- “Benimsediği ideoloji ile, uyguladığı si-
nı yakından inceleyin; en büyük hatalarının yaset başka başka olan bir siyasetçi, kendi
altında kibirlerine yenik düşmüş olmalarının çukurunu kendi elleriyle kazmış olur.”
yattığını göreceksiniz.”
25 Şubat
17 Şubat “İnsanın bu dünya yaşamındaki biricik
“İçtenlik düşüncede oluşur, gönülde kı- amacı mutlu olmaktır, mutlu etmektir, kısaca
vamlanır, dilde ezgilenir, ilişkide sergilenir.” mutluluktur. Dünya uygarlığına bilim, kültür,
sanat vb alanlarda özgün düşünce ve ürün
18 Şubat katabilen insan, ancak gerçek mutluluğa eri-
“İnat, cesaretin ikiz kardeşidir; birbirlerini şebilir...”
her koşulda desteklerler.”
26 Şubat
19 Şubat “Tutarlılık, kaskatı, değişmez bir tutum,
“Sanattan beslenen sevgi, evreni kuşatır, bir dogma değildir; çağa, koşullara, içinde
insanlığı kucaklar.” yaşanılan ortama ve beklentilere en uygun,
etik (ahlakbilgisi) ilkeleriyle de uyumlu dav-
20 Şubat ranışlar bütünüdür.”
“Sevginin kaynağı bilgi; çünkü iyi bildiğim
güzellikleri severim. Bilginin kaynağı, sevgi; 27 Şubat
çünkü sevgi, bilmenin kaynaklarını açar.” “Çırak, ustasından belli olur.”

21 Şubat 28 Şubat
“Geçmişle bugünü karşılaştırıp sürekli “Başkalarının size yaptığı saygısızlığa
kavga konusu yapmak, geçmişi yerip bugü- karşı en etkili kalkan, kendinize olan güven
nü hak etmediği ölçüde parlatmak, geleceği ve saygınızdır.”
ıskalamak demektir.”

12 Mayıs / 2021
“Yeniden Hayal Kurabilmek”*
Yapıtının Estetik İrdelemesi

Nurşen AYDOĞAN

azar Müslüm Kabadayı’nın son Öyküler genellikle tekil örgeyle başlar.

Y yapıtı Yeniden Hayal Kurabilmek


adlı öykü kitabını okudum, irde-
ledim. Yazar, öykülerinin her biriyle insana
Olaylar nedenselliklerle örülmüş, canlandır-
malarla bezenmiştir.

katkı yapmıştır. Karakterler


Yeniden Hayal Kurabilmek yapıtı estetik Öykülerdeki karakterler olayların geçtiği
olarak gerçekçidir. İnsani gerçekçidir. ülkeler için gerçekçidir. Her bir öyküdeki her
Bir yazın emekçisi ve edebiyat öğretme- bir karakteri özenle işler yazar.
ni de olan yazar, Hatay doğumludur. Birçok Sözgelimi, İbn Garip karakteri… Tantuni
inanç ve kültürün bir arada yaşadığı barış ve dükkanında çalışarak, ailesine yetmeye ça-
kardeşlik kentidir Hatay. Suriye’deki iç savaş lışır. Onaltı yaşındaki İbn Garip bir yıl önce
nedeniyle ülkelerinden kaçan insanların sı- Suriye’deki katliamdan kurtularak, ailesiyle
ğındığı kent olur. Antakya’ya gelir. Silpiyus Dağı’nın eteğin-
Yazar, Hatay’ın bir sınır kenti olmasından deki bir mahallede, bir barakaya sığınırlar.
dolayı, savaşın yıkıcılığına yakından tanık
Ayağından sakat babası, annesi ile sekiz
olur. Savaşı sorgular, bölge insanının tarihi-
kardeşine her akşam ekmek, haldeki artık-
ni, kültürünü, savaşın getirdiği yıkımı göste-
lardan topladığı sebze, meyve götürmek
rir öykülerinde.
derdindedir. İbni Garip her an yanıbaşında
On iki öykünün yer aldığı yapıtta, yazarın
bir patlama olacakmışçasına tedirgindir. Ya-
dili yalındır. Öykülerde olaylar birinci tekil,
zar, İbni Garip karakteriyle savaşın yarattığı
üçüncü tekil ağzıyla anlatılır. Yazar da yer
yer araya girer, bilgiler verir. Karşılıklı ko- yıkımı, yoksulluğu gösterir.
nuşmalarla ilerler olaylar. Menetli Abdullah karakteri de bölge in-
Öykülerde kişilerin dili, yaşadıkları bölge- sanları arasındaki kardeşlik bağlarının nasıl
nin diliyle, kültürüyle uyumludur. Karakterler güçlü olduğunu gösterir. Kıtlık günlerinde
doğal olarak Kürtçe, Arapça konuşur. Yazar yayla Türkmen köylülerinden ceviz, badem,
böyle birkaç sözcük için yaprak altlarında nohut satın alıp karşılığında, iki katırıyla
dipnotta Türkçe karşılıkları yazarak okura köylülerin gereksinimleri olan kumaşları
kolaylık sağlar. Sözgelimi, “Kurbana be tim” götürür. Acımasız doğa koşullarının ve ka-
(kurban olurum sana), “üstez” (usta, öğret- pitalizmin tüketemediği insandır Menetli Ab-
men) gibi. Çok az da olsa “kindergarten” dullah. Kaybettiği sermayesine yanmaz da
(Çocuk bahçesi, kreş) gibi Almanca sözcük- yayla köylü kadınlarının yüzüne nasıl baka-
lere de rastlarız. cağını düşünür.

Mayıs / 2021 13
Güdücü Örge, örge içindeki
karakteri beklenmedik bir yola
iter.
- İbn Garip, babasının sofra-
nın başköşesine her gün koy-
duğu boş tabağa bakar, kardeşi
artık o tabağı kullanamayacaktır.
Kardeşinin geride bıraktığı boşluk
hiç doldurulamayacaktır. Bunun
acısı sofradaki herkesin yüreğine
düşer. İbn Garip de bu acıyla geç-
mişe döner.
- Kara Duran birkaç yıl önce
gittiği Kesab’tan dumanların yük-
seldiğini görür. Top ve bombalar
altındaki Kesab, ateşler içinde-
dir. Orada tanıdığı Ani teyzenin
buruşmuş elleriyle incir toplayıp
verdiği incir ağacını düşünür.
Rupen ustanın torunu Stefan’ın
bahçenin kenarından topladığı
sumakların kadife kızıllığı canla-
nır gözünde.

Nedensellikler / Nesnelerin
Birliği
Gerçekçi yapıtta yazar, nesne-
leri ustaca dizer, nedenselliklerle
Seksen bir yaşındaki bilge Halid, kendini anlatır olayları.
Palmira’nın toprak altındaki tarihi eserlerini - Yeniden Hayal Kurabilmek öyküsünde
gün ışığına çıkarmaya, yayınlarıyla dünyaya anaokulu öğretmeni, iki çocuklu Mizgin’in,
duyurmaya adamıştır. Katliam yanı başına Almanya-Ummanz’daki kocası Reber’in ya-
gelse de müzeden ayrılmaz. nına gidişini, nesneleri dizerek adım adım
Halalı Barış’la, Ahmet Naimi sınırların örer yazar. Reber bir yıl öncesinde sığınmış-
ayırdığı iki uzak akrabadır. Yüzlerce yıl önce- tır Almanya’ya. Reber, Almanya’da göçmen
sinde dedeleri, nineleri arasındaki sevgi ba- çocuklarının olduğu anaokulunda öğret-
ğını Halep’te yeniden canlandıracaklardır… menlik yapabileceğini söyler telefonda ka-
rısına. El Nusracılar Afrin’e gelince, Mizgin
Örge, bir öykünün nedenselliklerle örül- de iki çocuğuyla ülkesinden kaçmak zorun-
mesidir, Yeniden Hayal Kurabilmek yapıtın- da kalır. Afrin’den Ummanz’a giden yol, can
daki olaylar gelişigüzel değildir. Nedensellik- pahasınadır.
ler gözetilerek kurulmuştur, örgesi sağlam- - İbn Garip’in Gözleri öyküsündeki 16
dır. Tüm nesneler işlevlidir. yaşındaki İbn Garip’in çakır gözlerini neden
çevresinin bakışlarından kaçırdığını nes-

14 Mayıs / 2021
neleri dizerek anlatır yazar. Önce sofranın - Fotoğraf makinesi ve kamera - Tüm iste-
başköşesine konulan boş tabak… sonrasın- ği Nebatilerin başkenti antik Petra’yı görerek
da dede Ebu Nusran’la üstez Cafer katılır belgesel çekmektir. Petra’yı gördükten son-
öyküye. ra Lübnan’a geçecektir. Amman’daki Lüb-
Gerçekçi bir yapıtta hiçbir nesne , hiçbir nan konsolosluğundan vize aldıktan sonra,
olay, hiçbir söz öylesine yer almaz. Bir yapı- Petra’ya gidecekken yolda bilmeden Kral
tın estetik değeri nesnelerin birliğine bağlı- Abdullah’ın sarayının çevresinin fotoğrafını
dır. Nesnelerin birliği, gösteren nesneler ve çeker. Sonrasında polisle başı derde girer.
ilerleten nesneler olarak ikiye ayrılır.
Çatışkı da gerçekçi yapıtların önemli bir
Gösteren Nesneler: özelliğidir.
- Halalı Barış, sırtında çantası, boynunda
fotoğraf makinesiyle, kamerasıyla… Tanı- Yoksul - Varsıl Sosyal Çatışkısı
mak, öğrenmek isteğiyle doludur. Min Nar Beyrut adlı öyküde, çevirmen
- Petra - Nebatilere başkentlik etmiştir. Deyfe ile doktor Colan’ı Şam’dan Beyrut’a
Bölgenin tarihi, kültürel zenginliğini gösterir. getiren otobüs, sedir, ladin, çınar ve çam-
- Paris Caddesi, General De Gaulle Cad- ların sarmaş dolaş olduğu bölgeden kıvrım
desi - Kayalıkların üzerine kurulu kafelerin, kıvrım dolanan yolu izler. Otobüs villaların,
restoranların, eğlence yerlerinin arkasından köşklerin olduğu bölge­nin güneyinde der-
General De Gaulle Caddesi geçiyordu. Bey- me çatma evleri görürler. Akdeniz mavisinin
rut’ta Arap kültüründen son­ra Fransız kültü- yeşilin bin bir tonuyla biçimlendiği Lübnan
rünün etkili olduğunu gösterir. Dağları’yla birleştiği kentte yoksullar ile zen-
- Petrol - Emperyalist ülkelerin neden böl- ginlerin yaşam farkı göze çarpar. Bu, beş
ge halkının sorunlarını deşip çetelerini yer- bin yıllık Beyrut kentindeki son dönemlerin
leştirdiğini gösterir. en görülür çatışma dinamiğidir.
- Din - Müslümanların yaşadıkları ülkele-
rin çoğunda en büyük düşman, halkın inanç- Doğa betimlemeleri / Canlandırma
larını binbir yolla sömüren iktidarlardır. Yalnızca olaylar, karakterler değil, doğa
- Kefil Binbaşı Mukaddem - Hüseyin usta, da canlandırılır okura. Canlandırmalarla be-
kendisini Sana’ya getiren kefili Binbaşı Mu- zenmiştir, her bir öykü. Sözgelimi:
kaddem’in yanında, içinden geçenleri açık- - Menetli Ebu Abdullah bıçağına dav-
ça söyleyemez. İn­san emeğini sömürmekle ranırken içinde derin bir acı duyar. Bütün
geçinen bu adamdan izin almadan Kuzey dünya üzerine yıkılıyormuş gibi duyumsar,
Ye­men’deki yasalara göre bir kentten başka gökyüzünden başka yerin görülmediği vadi-
bir kente gidemez. de. Tüm sermayesini bağladığı eşyalara hiç
acımadan kendirleri keser, katırı kurtarmak
İlerleten Nesneler: için. Çuvalların arkasından acıyla bakar.
- Çanakkale - Halalı Barış, Çanakkale’de - Sedir ağaçlarının doğaya üflediği bol
İngiliz işgaline karşı savaşırken cephede oksijeni soluyarak Doğu ve Batı Beyrut’un
ölen Abdullatif’in Hüseyin dedesinin amcası muhteşem görünümünü seyre dalarlar.
olduğunu söyler. Çanakkale’de şehit düşen - Direniş müfrezesindeki herkes, önce
Halepliler olduğunu gösterir. Suriye’den altı sağ ellerini yü­reklerinin üzerine bastırdılar,
bin asker Çanakkale savaşına katılmıştır. sonra da ellerini bir can yığını gibi üst üste

Mayıs / 2021 15
koydular. Bu kenetlenmiş eller, direniş ko- tani ile bostan incirinden birer tane koparıp
mutanı Turabi’nin yüzünü daha çok kanın kabuklarını soyarak dilinin üzerinde tadına
basmasına vesile oldu. varacak biçimde yuvarlayıp yedikten sonra,
- Keldağ, bu şirin kasabaya, güzel evine su ka­nalından yürümeye başlar.
bakıp bakıp başını öne eğerken, eteklerine
her ateş düştüğünde, sanki yüreği hançer- İtki
lenmektedir. Olay örgüsü nesnel biçimde kurulduğun-
- Kazıbilimci Halid kalın gözlüklerinin üs- da karakter örge gereği eyler. Buna örgenin
tünden Ali Mansur’un gözünün derinlik­lerine sağladığı itki denir.
bakar. İşgale karşı topraklarını savunan
yurtsever bir ko­mutanın direncini görür onun Kara Duran’ın itkisi
gözbebeklerinde. Sonra, bu direnci güçlen- Bir nevruz gecesinde yaylalarından ge-
diren söz, ağır ağır çıkar ağzından. çen katil sürüsünün, Keldağ’da katliam ya-
- Çölgelini’nin üzerine zehir gibi indi gece. pacaklarını duyar. Keldağ’dan gelen silah
- Ali Mansur, işgalci çetelere son kur-
seslerini işitir. Makineli tüfek seslerine, top
şununu müzenin önünde sık­mıştı; atılan
ve bomba sesleri de eklenince çatışmanın
el bombasıyla bedeni parçalanarak etrafa
uzakta olduğunu anlar, içeri geçer, üstünü
dağılmıştı. Bu sırada çalışma odasından
giyer, silahlarını kuşanır. Köpeğinin zincirini
çıkıp geniş salona gelen Kazıbilimci Halid,
çözer, yiyeceğini önüne bırakır. Etrafa göz
onun bedeninden parçaların cama yapıştı-
kulak olmasını anlatmaya çalışır. Arabasına
ğını görünce beyninden vurulmuşa döndü.
atlar, eski yoldan gider, Kaşbaşı’na yakla-
Bulunduğu yerde sendeledi, yan tarafındaki
şınca arabasını büyük meşe ağacının altın-
hey­kelden tutarak toparlandı. Bahçeye bak-
da durdurur. Silahlarını ve dürbünü alarak
tığında içeriye giren işgalci çetelerin, ellerin-
kayalıklara yönelir. Birkaç yıl önce gittiği Ke-
deki balyozlarla heykelleri parçaladıklarını
sab’dan dumanlar yükseldiğini görünce ora-
gördü; âdeta yüreğine bıçaklar saplanmaya
da tanıdığı Ani Teyze’nin buruşmuş elleriy-
başladı.
- Yüzünden kan fışkıran bilgenin çak- le toplayıp kendilerine meyvesini armağan
maklaşan gözleri, ona aşağılayıcı gözle ba- ettiği incir ağacını düşünür. Rupen Usta’nın
kan yüzlerce işgalcinin yüreğinde bir dalga- torunu Stefan’ın bahçesinden topladığı su-
lanma yarattı. Şeyh Ubeyd’in gözü dönmüş makların kadife kızıllığı canlanır gözünde.
adamları, yüreklerine korku salan bilgenin Şimdi sabahın köründe o güzel evin bitkileri,
gözlerini kapattıkları sırada, kalenin yaralı içinden fışkırdıkları toprakla birlikte hava-
burçlarından süzülen akşam güneşi, çalış- lanıp ölüm kesiliyorlardır. Ya o “güzel ev”in
ma odasını kızıl bir aydınlığa dönüştür­dü. insanları… Cihatçı katil sürüleri, yüzyıl son-
Çölgelini, toprağına bağlı ve yüzünü güneşe ra Kesab’ın köküne incir ağacı dikiyorlardı.
çeviren bir evladını daha bağrına bastı. Niye onlara, ciplere silah yüklerken engel
- Gece, Çölgelini’nin üzerinden ışıktan olamadım, korkuma yenik düştüm diye vah-
örülmüş tül gibi kalktı… lanır. Ardından ağzında biriken bü­tün laneti,
- Halalı Mücahittin gün ışımadan bostanı ağız dolusu tükürükle onlara doğru fırlatır.
sulamak için, Gülgözü’nde soluğu almıştı. Elindeki dür­bünü, omzundaki ve belindeki
Sabahın serinliğinde şak şak ayrılmış sul- silahları da tabi…

16 Mayıs / 2021
Bilge Halid’in itkisi ye başladılar. Odanın her miliminde kalem
Zenobya’nın halkına yazdığı veda mek­ oynatan parmaklarının, yazı çözen göz nu-
tubudur. 81 yaşındaki bilge Halid, iki gün runun izi canlanıp işkencecilerin gırtlağına
önce yaptığı kazıda bul­duğu Palmira’nın yapışıyordu sanki. Yalan ve talan üzerine
sembol adı Zenobya’nın halkına yazdığı verilen emirlerin kulu olan işgalciler, hazine-
veda mek­tubunu çözmeye uğraşır. Kurşun yi ele geçirememenin hıncıyla tutuşurken,
sesleri yaklaştığında mektuptan okuyabil- onun cansız bedenindeki aydınlanan gözle-
diği son tümce de “Çölgelini’nin aydınlığı- rine bakınca çarpılmışa döndüler. Odadaki
nı, hiçbir karanlık kapatamaz”dır. Zenobya, işkencecilerin nutku tutuldu, âdeta bedenleri
Romalı askerler kendisini sürgüne götürür- çoraklaştı. Kaçırdıkları her eser, kırdıkları
ken böyle cesurdur. Zenobya, bilim insanı- her tarih parçası çoraklaşan bedenlerinin
na ve sanatçılara değer vermiş, Palmira’yı yarıklarını acıtarak genişletiyordu. Bilgenin
ülkesinin aydınlanma merkezi yapmıştır. binlerce yıllık çöl gözleri, Palmira katliamcı-
Roma İmparatorluğu’nun sömürgeciliğine larının katranlaşan yüreklerine sanki azap
baş eğmeyen özgürlükçü çöl güzeli kadın ateşi fırlatıyordu.
Zenobya’yı yapıp ettikleriyle genç kuşakla- - Kavimdeki kadınların başka kavimden
rın da tanımasını çok önemser. O nedenle olanlarla aşklarına, sev­dalarına konan ya-
Zenobya’nın veda mektubunu bir an önce sağı Ebu Faur’ın da delemediği haberi Ce-
Arapçaya çevirmeye çalışır. Çölgelini’nden mal’in kulağına çalındığında, yüreğine ton-
ayrılmaz. larca yük biner.

Öznel Uzam - Öznel Zaman Nesnel Uzam - Zaman


Yazar öznel uzam ve zaman kullanarak, Öykülerde uzam Türkiye, Suriye, Lüb-
karakter için ek bilgiler verir okura. nan, Ürdün, Kuzey Yemen, Almanya’dır.
- Halalı Barış, düşlerinin kenti Halep’te, Belli bir zaman aralığı söylenmese de ,
şairin “yolun yarısı” dediği kadar geçen öm- özellikle El Nusracıların katliamları nede-
ründe gör­meyi arzuladığı hayalindeki şehir- niyle 2013 yılını başlangıç alabiliriz. Yer yer
dedir, dipsiz bir kuyuya atılmış gibi duyum- geriye dönüşlerle daha da önceye götürülür
sar kendini. zaman.
- “Arif Rifai Sokağı” Antakya’dayken eski
kuşak bir dostun­dan Rifailerin Arap dünyasın- İzlek-Tema
da yaygın bir isim olduğunu duymuştur. Antak- Yazarın sorusudur, derdidir, izlek.
ya’dan tanıdığı, çok iyi anlaştıkları fotoğrafçı, Öykünün temel izleği ayrımcılık, savaş
tiyatro sanatçısı Kasım Rifai aklına gelince, yıkıcıdır.
kendini biraz daha güvende duyumsar. Yazar, Halalı Barış’a söyletir. “Birçok gı-
- Karşı taraftan bir ses işitmek umuduyla dayı bir araya getirip tatlandırmayı bilen in-
telefona kulaklarını dayayan Colan’la Dey- san, paylaş­manın da tadına vardıktan sonra
fe’nin, Güver­cin Kaya’nın yarığından geçer- niye düşmanlıklar, savaşlar olsun ki? İnsan-
ken kıpır kıpır eden yürekleri, şimdi ateş bu- lar, toplumlar arasına çekilen siyasi sınırlar,
lutlarıyla gölgelenmiştir. halkların kültür ortaklığını yok edemiyor işte.
- Darmadağın edilmiş çalışma odasında- Mutfak kültürümüz başta olmak üzere üre-
ki kitapları, araç gereçleri bilgenin kendile- tim biçiminden gelenek-göreneklere kadar
rine bakan gözlerinde âdeta cevherleşme- yaratılan ortak değer­lerin sınır tanımadığı
ortada” der.

Mayıs / 2021 17
Bu ortak değerlerle insanlar savaşların gelir, kum ve tuzun derinliklerinden süzülüp
yol açtığı tüm yıkımlara karşı, umutla acıla- gelen petrolle Libya halkı, Avrupa ve Ame-
rından sıyrılır, birlikte yaşama tutunur, top- rika’ya kafa tutacak kadar bağımsızlığını
lumlar ayağa kalkar. sahiplenir. Gün gelir, Libya’nın kaynakları iyi
yönetilemez.
Toplumsal Çözümleme Petrol ve yeraltı zenginlikleri nedeniyle
El Nusracılar - Katliamdan kaçış Amerika, Avrupa ülkeleri bu ülkelere rahat
Çocuk vic­danlarının kanla boğulduğu vermez. Her fırsatta bu ülkelerin yeraltı zen-
okula gelen köylülerin gökleri inleten çığlık- ginliklerine el koymak için ülkelerin sorunla-
larıyla kendine geldiğinde, duvara yazdıkla- rını deşer, çetelerini yerleştirir.
rı kin kusan ve kan kokan sözün altındaki
örgüt adından öğrendiği El Nusracı katiller- Müslümanların yaşadığı ülkeler
ce, öğretmenlerinin ve kardeşinin de içinde En büyük düşman, halkın inançlarını bin
bulunduğu on sekiz öğrencinin canları alın- bir yolla sömüren iktidarlar­dır. Müslüman-
mıştır. Allah adına çocukları, öğretmen­leri ların inançlarına bağlılıkları, tarihte birçok
öldürmenin Müslümanlıkla hiçbir ilgisinin olayda görüldüğü üzere, zaman zaman göz-
olamayacağını, bu vahşeti ancak toprakla lerini de bağlayabilmek­tedir. Özellikle kabile
hiçbir bağı kalmayan canilerin yaptığını, de­ reislerine ve şeyhlere körü körüne bağlılığı
rin belleğine yazar İbn Garip, toplu mezara ustaca değerlendiren yöneticiler ve sömür-
dönüştürülen okulda. geciler, çok rahat biçimde ellerini ateşe sok-
Sömürgecilerin işbirlikçi örgütlerince ya- madan kullanabilecekleri maşaları bulabil-
pılan katliamdan kurtulanların bir bölümü mekteler.
Türkiye’ye sığınırken, gidebilenler canları
pahasına Avrupa yollarına düşerler. Bu yol- Kefil Düzeni
ların her adımı can pazarıdır. Suudi’de­ki kefil düzeni, Kuzey Yemen’de
Bu katliamcılar tarihe de kültüre de bilge- de uygulanmaktadır. Hiçbir sosyal güvence
ye de düşmandır. verilmeden Kuzey Yemen’e kefille getirilen-
Hurma ağaçları tarafından bombalar, ha- lerin can güvenceleri de yoktur gerçekte.
van mermileri, kurşunlar yağdı. İşgalci ak- Çalışmak amacıyla getirilenlerin pasaportla-
replerin silahlarından akan zehir, Palmira’nın rını, kefilleri ellerinden alırlar, işi bitene ka-
tepe­lerinden başlayarak açık hava müzesi- dar da ellerinde tutarlar.
nin tapınaklarına, amfiteatra, heykellerine
doğru yayıldı.

Ülkelerin yeraltı kaynakları - petrol


Ön Asya ülkeleri sömürgeci devletle- * Müslüm Kabadayı, Yeniden Hayal Kurabil-
rin idaresindedirler. Bir zamanlar, Libya’da mek, Klaros Yayınları, Ankara, 2021.
Ömer Muhtar, çöl halkını örgütleyerek İtal-
yanlara karşı direnişin önderi olmuştur. Gün

18 Mayıs / 2021
Hayrettin GEÇKİN

KALBİM

iki sözcüğü birden bekliyorum burada


dilimden kovsalar bir yere gidemem
birleştirmek gerek çünkü
aşkı ve iyiliği

sen de benden yana olmalısın kalbim


yorgunsun fakat
ne olur öne çık biraz daha
karınca ağzıyla bile olsa
hala su taşıyabilirsin yangına

kalbim kov korkularını üstünden


üste çıkar vicdanını
karşı çıkmak gerek çünkü zulme

kalbim
kalbim

Mayıs / 2021 19
Zıtlık Est-Etiğinde İnsanlaşma

Müslüm KABADAYI

ilimsel çalışmaların şu andaki yer almaktadır. Anaerkil dönemde tanrıçalar,

B verilerine göre, insanın toplum


oluşturmasının 70 bin, dil-zihin-
sel yeteneğinde düşünce üreterek sıçrama
Sümer-Babil uygarlığına kadar mitolojik an-
latıya egemenken, tarım toplumunun, dola-
yısıyla sınıflı toplumun gelişmesiyle birlikte
yapmasının da ortalama 50 bin yıla dayan- tanrıların güçlenip çoğaldığı, tanrıçaların za-
dığı belirtilmektedir. Erkeğin dölleyici oldu- yıflayıp yok edildiği bir mitolojik anlatı ortaya
ğunun toplumsal olarak kabul edildiği ve çıkmıştır. Bu süreçte erkek cinsel organının
tarımsal üretimin geliştiği neolitik dönemde aynı zamanda toplumdaki gücü temsil etti-
adım adım anaerkil yaşamın yerini, ataerkil ği görülmektedir. İşte bu güce kastetmeyle
yaşam almaya başlar. Dolayısıyla topra- ilgili mitolojik anlatımlar da ortaya çıkmış-
ğın işlenmesinde kullanılan sabanla erkek tır. Yunan mitolojisinde Kronos’un, babası
cinsel organı arasında uygulama-sembolik Ouraos’un cinsel organını kesip onun gü-
ilişki kurulmasının, sınıfsız ve savaşsız nite- cünü elinden alarak kardeşlerini kurtarması
likli anaerkil toplumun yavaş yavaş ortadan bunun önemli anlatımlarındandır. Anadolu
kalkmasına da neden olduğu bilinmektedir. mitolojisindeyse Attis, bereketin sembolü ve
Çünkü, toprağı işleyen boğanın gücüyle ana tanrıça olan Kibele’ye verdiği evlilik sö-
erkeğin gücü toplumsal ilişkilere egemen zünü tutmayıp Frig kralının kızıyla evlenme-
olmaya; böylece başta dağlar olmak üzere ye kalkar; Kibele’yi karşısında görünce de
yüksek-görkemli olan doğa parçaları boğay- kendisini cezalandırmak için cinsel organını
la, bu dağlara egemen olan erkek de tanrıy- keser. Mitolojideki buna benzer anlatımlarla
la ilişkilendirilmeye başlanmıştır. arkeolojik ve antropolojik araştırmalar gös-
Akdeniz’e paralel uzanarak görkemini termektedir ki, erkeklerin sünnet edilmesi
hissettiren dağların adı olan “Toros” söz- ritüelinin gelişmesinde, güç ve güce kastet-
cüğü, “boğa” anlamına gelmektedir. Aynı me savaşının çıkış noktası olduğu anlaşıl-
biçimde çocukluk ve gençliğimin geçtiği maktadır. Zamanla sünnet ritüeli güce kas-
coğrafyanın dağı Cacius’un (Keldağ ya da tetme özelliğini yitirip gücün perçinlenmesi
Cebel-i Akra) da “boğa” anlamına geldiği ve anlamında ataerkil toplumsal belleğe yerle-
Zeus’un boğa kılığına girerek Tanrıça Avru- şir. Babillerden İbranilere ve Araplara kadar
pa’yı kaçırarak Girit’e götürdüğü, mitolojide evrilen bu anlayış, dinsel metinlere de girer.

20 Mayıs / 2021
Yeri gelmişken, köleci ve feodal toplumlarda Neden bu açıklamaları yaptığıma gelin-
egemen olan kralların, kraliçelerin, padişah- ce… Postmodernizmin egemen kılınmaya
ların çıkarları için, ezilen-sömürülen erkek- çalışıldığı gezegenimizde, her konuda ol-
lerin savaşmasını temellendiren çarpıcı bir duğu gibi cinsellik, taciz-tecavüz, kadına
örnekle Viking kültüründe karşılaştığımızı yönelik şiddet ve öldürme olaylarıyla ilgili
dile getirmeliyim. 2019’da Oslo’da gördü- de bütünsel bir bakışın, tarihi ve diyalektik
ğüm Belediye binasının arka tarafında dü-
bir yaklaşımın göz ardı edildiğine, tanık olu-
zenlenmiş Asgard salonu biçimindeki yapıda
yoruz. Oysa, olgulara tek tek bakıldığında
resimlerle anlatılan savaş ve bilgelik tanrısı
bile girişte açıklamaya çalıştığımız ataerkil
Odin’in mitolojisinde erkeklerin, bu salonda
egemenlik anlayışının, aynı zamanda gü-
savaş ve bilgelik yanında şiirin de tanrısı
olduğuna inanılan Odin’le şarap içip kutsa- nümüzde sermayenin egemenliğini sağlam-
nabilmeleri için düşmanla savaşırken ölme- laştırmak olarak değerlendirildiğini görmek
leri gerektiğine inandırıldıkları bilinmektedir. kolaylaşmaktadır. Nasıl ki neolitik dönemde
Savaşmayan ya da savaşa karşı çıkanların toprağa egemen olanlar, aynı zamanda bu
uçurumlara atıldığını da, Stockholm’de ya- egemenliklerini korumak için güvenlik gücü-
şayan Dünya şairi Özkan Mert söylemişti. nü, silah yanında mitoloji, din ve kültürle pe-
Bugün de sermayenin, emperyalizmin ege- kiştirmişlerse, bugün de sermaye sınıfının
menliği için yürütülen savaşların, Musevi- aynı şeyi, çok daha teknik-sentetikleşerek
lik-Hıristiyanlık-Müslümanlık başta olmak uyguladığına tanık olmaktayız.
üzere birçok dinsel metinler kullanılarak kut- Bizzat mücadele ederek de deneyimle-
sandığını görüyoruz. diğim koronanın baskıladığı zor koşullarda

Mayıs / 2021 21
toplumsal ve sınıfsal temelde gelişen müca- olabilir. Ancak çözüm müdür? Hayır. Burada
delenin geriye çekilmesiyle birlikte, emek- erkek ya da kadının cinsel zafiyetleri, psi-
çiler başta olmak üzere üreten ve düşünen kolojik sorunları, erkeklerin saldırganlıkları
tüm insanlar üzerindeki baskı katlanarak art- üzerinden politika yürüterek çözüm üretmek
tı. Buna paralel olarak kadına yönelik öldür- olanaklı değildir de ondan. Bunlar patolojik
me, şiddet, taciz ve tecavüz olayları çoğaldı. ya da adli vakalar olarak gündem teşkil ede-
2020 yılının sonuna doğru şair-yazar kadın- bilir; ancak, toplumsal bir sorun olarak bu
lardan bazılarının, edebiyatçı ve sanatçı er- vakaların nedenleri temellendirilirse, çözüm
keklerle ilgili başlattıkları taciz ifşaları gün- üretmek de somutlaşır, uygulanabilir hale
deme geldi. Burada tekil örnekler üzerinden gelir.
bir değerlendirme yapmak yerine, cinsellik Her ne kadar edebiyat ve sanat alanı “bi-
ve egemenliğin pratik-teorik niteliği üzerinde reysel” olarak değerlendirilse de bu ürünün
durmayı tercih ediyorum. Parça-bütün-devi- “biricikliği” bakımındandır. Oysa, bu alan-
nim diyalektiğini de bu çerçevede kurmanın, larda kendini geliştirme araçları ve ilişkileri
daha mümkün ve doğru olacağını düşünü- toplumsallaştırılırsa, yani “egemenlik ara-
yorum. cı” olmaktan çıkarılırsa, bir kadının yazdığı
Sanat-edebiyat alanı doğrudan estetikle öyküyü, romanı, şiiri ya da yaptığı resmi,
ilgili olduğundan, insan-doğa, insan-insan, müziği “ustalaşmış erkek”in evine giderek
insan-toplum ilişkilerinin estetize edilmesi paylaşmasına, “ustalık”tan yararlanmasına
için yaratıcı-üretici yeteneğini geliştirmesi gerek kalmayacaktır. Özellikle sanatçı ve
gereken kişi, bu yeteneğini “çok özel” ya da edebiyatçı erkeklerin de yetkelerini, toplum-
“tanrısal bir güç” olarak gösterip aynı za- sal ilişkiler içinde paylaşmayı sağlayan bir
manda bu gücün dolaşıma sunulmasının sistem için mücadele etmeleriyle bu daha da
araçları olan basım-yayın ve dağıtımevle- kolaylaşacaktır. İşte o zaman insan merkezli
riyle ilişki ağına egemen olan anlayış haline estetik yaşam ilişkileri, insanı zenginleştirir,
getirdiğinde, işin rengi estetiklikten çıkıp ke- olgunlaştırır ve yetkinleştirir.
pazeliğe dönüşüyor. Bu gücü, bugün büyük Cinsellik de estetik olmalı. Dolayısıyla
oranda erkekler kullanıyor; kadınların kul- aşk, sevgi ve gönüllülük temelinde yükse-
landıkları yerler yok mu? Kuşkusuz var. Yeri len bir cinsellik estetik olabilir. Bunun dışın-
gelmişken vurgulamalıyım; “ifşa hareketi”yle daki her cinsellik, taciz-tecavüz ve şiddeti
birlikte, ülkemizde yıllardır edebiyatı piyasa- özünde barındırır. Evliliklerin aşk-sevgi ve
laştıran yayınevlerinin timsah gözyaşı misali gönüllülük temelindeki ilişkinin bitip başka
aldıkları kararların, kurutulması gereken ba- ilişkilerin devreye girmesiyle sönümlendiği,
taklığı perdelediği aşikardır. bu durumda “güçlü” olan erkeklerin ayakla-
Sözünü ettiğimiz “ifşa hareketi”nin, ka- rının altından egemenlikleri kayınca saldır-
dınlara yaşatılan travmaların toplum bilinci- ganlaştıkları biliniyor. Kadın katliamlarının
ne çıkartılması, özellikle sanat-edebiyat ala- temelinde bu “güç yitimi”nin yattığı ortada.
nında yaşanan taciz vd. saldırıların deşifre Eksik ve yanlışlarımla hesaplaşarak biçim-
edilerek başka kadınların böyle tuzaklara lendirdiğim yaşamımda, bu konuda harfiyen
düşmemesi ve erkeklerin bu yanlışlarının uyguladığım est-etik ölçütüm şu: Evlilik ya
sorgulanıp düzeltilmesi bakımından yararı da başka biçimlerde aşk-sevgi ve gönüllülük

22 Mayıs / 2021
temelinde sürdürülen cinselliğin, hazcılığın da, sermayenin egemenliği için kadın olarak
üstünde est-etik bir ilişki biçimi olduğunu icra etmediklerini kimse ileri süremez. Erkek
bilince çıkarmak. Bu da, bir kadın ya da er- ve kadının birlikte sermaye egemenliğini na-
keğin karşı cinsle birlikteliğini sonlandırma- sıl kurduklarının çarpıcı örneklerinden birini,
dan bir başkasıyla cinselliğe ya da birlikte- emperyalist-kapitalist sitemin merkezi konu-
liğe yönelmemesidir. Birlikte olunan insana mundaki ülkelerden verelim. (Türkiye’de de
gösterilmesi gereken saygı bakımından etik, böyle örneklerin olduğunu biliyoruz.) Bill ve
kişilik bakımından estetik bir duruştur bu. Melinda Gates Vakfı ve Rockefeller Vakfı ta-
Aşk-sevgi ve gönüllülük temelinde cinselliği rafından kurulan AGRA (Alliance for a Gre-
estetize eden kadınla erkek, bunlarda sö- en Revolution in Africa), Afrika halklarının
nümlenme hissettiklerinde, bunu da bilince hangi tohumları kullanacaklarını, ne ekip ne
çıkarıp ilişkiyi sonlandırmak istediklerinde, biçeceklerini, nasıl besleneceklerini, “şirket
kişilikleri zedelemeden yapıcı biçimde ayrıl- tarımı”nı nasıl uygulayacaklarını belirlemek-
mayı da becerirler. Bunu, kişilik ve toplum- tedir. Afrika halkları zarar ederken, çok ül-
sal ilişkiler bakımından gelişkin kişiler, mali keli şirketler sermayelerini büyütmektedir.
ve mahalle baskısını aşma koşulları olanlar Bu vakıfların başka alanlarda da hayatımıza
gerçekleştirebilir, paranın saltanatının, dola- müdahil olduklarının sayısız örneğini koro-
yısıyla sermayenin egemen olduğu bir ülke- na günlerinde görme olanağı bulduk. Şimdi
de ya da toplumda. Genel anlamda ise, bir sormak gerekmez mi, doğaya-insana-top-
sınıfın ve cinsin egemen olduğu toplumda, luma karşı işlenen kötülüklerde Bill Efendi
bireyler istedikleri kadar kendilerini özgür suçlu da, Melinda Hanımefendi pürü pak
hissetseler de, est-etik bir cinsellikle birlikte mı? Kapitalizmde egemenlik biçimlerinin
yaşarken süreklilik, sönümlendiklerinde de kurgulanmasında erkek kadar olmasa da
sağlıklı bir ayrılma süreci inşa edemezler. kadın da aktif rol alabilmektedir. Dolayısıyla
“Neden?” diyebilirsiniz? bunlar gibi yaşayanların deşifre olmuş ya-
Çünkü… Cinsellik, anaerkil toplumda şamlarının öyküsü incelendiğinde “Neden?”
kadının belirleyiciliğinde biçimlenirken, ana- sorusunun yanıtı hemen verilebilmektedir.
soylu akrabalık ve toplum ilişkileri kurul- Burada öne çıkarılması gereken temel he-
maktaydı. Bugün de bu yaşamın egemen def, eşitlik ve özgürlüğü sürekli engelleyen
olduğu Çin’deki Mosuo gibi toplumlar var. egemenlik araçlarını, sınıfsal-ulusal-dinsel
Ancak, genel anlamda neolotik dönemle ve cinsel alanlarda yeniden ve yeniden kur-
erkeğin egemenliğinde cinsellik, babasoylu gulayan sistemin devrilmesidir.
akrabalık ve maddi güç ilişkileri kurulmaya Son söz olarak, toplumlarda sınıfsal ege-
başlanmıştır. Kapitalizmin ilk dönemindeki menliğin sonlandırılması; birey olarak da ki-
erkek egemenliği, zamanla kapitalist erkek şiliklerin est-etik değerlerle donatılmasını ve
ve kadının egemenliğine dönüşmüştür. Ör- özelde kadına, genelde herkese uygulanan
neğin, TÜSİAD’ın başkanlığını, tekellerin şiddet-taciz-tecavüzün insan ilişkilerinden
patronluğunu yapan erkekle kadının ege- kazınmasını sağlayacaktır.
menlik biçiminde ve anlayışında öz bakımın-
dan bir fark yoktur. Türkiye’de Tansu Çiller’le
İngiltere’de M. Thatcher’in başbakanlıklarını

Mayıs / 2021 23
Mevlüt KAPLAN

GÜNEŞİN İSYANI

Gün boyu kavrulur yöre


Cehennem ateşi sarı sıcak,
Gölge düşer bürümcüklü dağlara.
Yanık kokar reyhan rengi dereler.

Güneşin solmayan harı,


Gecenin derininde solur,
Dansa kalkar alevle duman
Sevginin ateşi aşkla söner.

Gece saklayınca güneşi,


Aya düşer karanlığın kaygısı,
Yıldızlar atağa kalkar,
Yardıma koşar sabahlar.

24 Mayıs / 2021
Kadın Gücü

M. Güner DEMİRAY

İ
nsanlık tarihinde ataerkil gelenek er- lışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrika-
kek egemen bir toplum yapısını içer- sında greve başladı. Bunun üzerine polis
miştir. Ama bunun yanında anaerkil bir işçilere saldırarak işçileri fabrikaya hapsetti.
yapı da oluşmuş, kadın (yaratan) tanrı, tan- Çıkan yangında kaçamayan işçilerden 129
rıça aşamasına yükseltilerek de değerlen- kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze tören-
dirilmiştir. Tanrıça Kibele kültü bu anlayışın lerine binlerce kişi katıldı.
önemli bir kanıtı sayılır. Ayrıca Amazon adı 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimar-
verilen savaşçı kadınlar toplumunu da tarih ka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyo-
kaydetmiştir. Eski çağlarda özellikle Sümer- nale bağlı kadınlar toplantısında (uluslara-
lerde kadın bereketin simgesi olmuştur. Mı- rası sosyalist kadınlar konferansı) Almanya
sır ve Hititlerde kadınlar daha özgür yaşa- Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara
mışlar, yönetimde söz sahibi olmuşlardır. Zetkin 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar
Zamanla oluşan çeşitli inançlar onu gü- Günü olarak anılması önerisini getirdi ve
nahın bir unsuru gibi görmüş- Adem ile Hav- öneri oybirliği ile kabul edildi.
va öyküsünde olduğu gibi- onu aşağılamış- Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasın-
tır. Uzakdoğu inançları ,antik çağ gelenek da kadınlar gününün anılması yasaklandı.”
ve inançları ve tek tanrılı dinler temel haklar 20. yüzyılın başlarında hız kazandı kadın
yönünden kadını ikinci sırada tutmuş hukuki eylemleri. Özellikle kadınların çoğunlukla
haklarını ve sosyal yaşamlarını sınırlandır- çalıştığı tekstil fabrikalarındaki grevler ka-
mışlardır. Örneğin Arap ve diğer Ortadoğu dın uyanışına öncülük etti. Bunlardan biri de
toplumlarında kız çocuğuna sahip olmak 1917 St. Petersburg’da tekstil işçisi kadınla-
onursuzluk sayılırdı. Eski Hint ve Amerika rın grevi 1917 Bolşevik İhtilâli’nin başlama-
yerlilerinde kız çocukları tanrılara kurban sında büyük ve önemli rol oynadı.
edilirdi. Sovyetler Birliğinde “Dünya Emekçi Ka-
Ancak 19. Yüzyıl kadın haklarının dile dınlar Günü” olarak anılmaktaydı.
getirildiği, eylemlerle gündeme yansıtılmaya 1960 yılından sonra ABD’ de de anılma-
başlandığı bir yüzyıldır. İnsan hakları teme- ya başlandı bu gün.
linde kadınların siyasi, hukuki ve sosyal bi- 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler
linçlerinin uyanması doğrultusundaki hare- Genel Kurulu da 8 Martın Dünya Kadınlar
ketlerin oluşması çağıdır. Günü olarak kutlanmasını kabul etti. Şimdi
“8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin Newyork hemen hemen çok ülkede Dünya Kadınlar
kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi ça- Günü kutlanıyor.

Mayıs / 2021 25
Kısaca feminizm: Eski Türklerde kadın erkeğiyle eşit miras
Öncelikle şunu belirteyim ki, feminizm hakkına sahipti. Bir kadının kendine ait mülk
erkek ve kadın cinsleri arasında yapay bir edindiği de bir gerçektir. Bunu da istediği
ayrımcılık değildir. Böyle bir ideoloji de dü- gibi kullanma hakkına sahip olduğunu belirt-
şünülemez. meliyiz. Yine eski Türk töresine göre koca
Bu hareket cinsiyetler savaşı da değildir. karısını boşayabildiği gibi kadın da kocasını
Öyleyse feminizm “İçinde yaşadığımız boşayabilirdi.
toplum düzeninde erkeklerle kadınlar ara- Kadının yüceliği, Altay dağlarının en yük-
sında oluşturulmuş bulunan hukuki, siyasi, sek tepesine “Kadınbaşı” adı verilerek belir-
sosyal ve ekonomik eşitsizliğin düzeltilmesi tilmeye çalışılmıştır. Ortaasya kaynaklı eski
ve iki özgür cinsiyet olarak bir arada barış, bir söz vardır: “Er bozulursa, aile bozulur,
sevgi, saygı ortamında yaşanması olanağı- kadın bozulursa, budun (ulus) bozulur.”
nın yaratılması düşüncesi ve bu yolda yapı- Eski çağlardan gelen bu kadın erkek eşit-
lan mücadeledir.” liği anlayışını bugün alevi Türk toplumunun
“Feminist mücadele sadece kadınların semah ve törenlerinde, özgür ve laik yaşam
değil, gerçekten uygar ve özgür bir toplum- tarzlarında apaçık görmekteyiz.
da içtenlikle yaşamak isteyen erkeklerin de Kısa söylemek gerekirse eski Türk sosyal
meselesidir. Çünkü gerçekten özgür bir top- yaşamında kadının erkeğiyle eşit konumu-
lumda kadınlar da özgür olacak ve erkekler nu Dede Korkut öykülerinden de anlamak
özgür kadınlarla yaşama imkanına kavuşa- mümkündür.
caklardır.” Ortaçağ döneminde şeri hükümlerin radi-
Türk toplum yaşamında kadına gelince: kal bir şekilde uygulanmasıyla Türk toplum
Eski Türk toplumlarında ailenin temelin- yapısı büyük bir değişiklik geçirmiş, erkek
de kadın vardı. Kadın erkeğin biricik yoldaşı, için çok eşlilik, kadının örtünme zorunlulu-
çocuklarının anası ve ilk öğretmeniydi. Ka- ğu, sosyal yaşamında aşırı sınırlamalar gibi
dın erkeğine her zaman moral ve esin kay- anlayışlarla kadın arka plana itilmiş, hukuki
nağı olurdu. hakları kısıtlanmış, cariye, köle gibi sınıfsal
Özellikle ilkçağ Türk toplumunda iyi ata çelişkiler yaratılmıştır. Hele Osmanlıda ve
binen, iyi savaşan, doğayla mücadelede er- başka diyarlarda kadın köle pazarları kurul-
keğiyle birlikte çalışan kadınlar büyük saygı duğunu gravürlerden görmekte içimiz sızla-
görürdü. maktadır. Tanzimat yazarlarından Sami Pa-
İskit ve Sakalarda her kadın erkeği gibi şazade Sezai ‘nin “Sergüzeşt” adlı romanını
savaşçı ve asker olarak yetiştirilirdi. Hun ka- okuma zamanıdır şimdi. Kafkasya kökenli
dınları da göçebe yaşam içinde hep erkeği Dilber adlı kızın tutsak pazarında satıldık-
ile eşit bir konumda yaşam mücadelesi ve- tan sonra başına gelenler anlatılmaktadır.
rirlerdi. Kadının sözü dinlenir, onun görüşle- Bu yapıt, yaşanmış bir olaydan alınan ger-
rine başvurulurdu. çek bir insanlık dramıdır. Selçuk, Osmanlı,
Göktürk ve Uygurlarda da kadına ayrı bir Orta Asya ve diğer Türk toplum yapılarında
yer verilirdi. Kadın kutsaldı, tecavüz edene Arap ve Ortadoğu toplumlarından yansıyan
ve saldırana ağır cezalar verilirdi. geleneksel esintileri görmekteyiz. Bunlar
Şamanizme göre gökyüzü ve güneş (ya- sosyal ve uygar hayatımızı olumsuz yönde
şamın kaynağı) kadın; ay erkek olarak ka- etkilemiş, uygarlık ve bilimsel atılımlarımızı,
bul edilmiştir. İyilik ve güzellik tanrıları kadın demokratik özgür toplum yaratma eylemleri-
olarak düşünülmüştür. mizi durdurmuştur.

26 Mayıs / 2021
Osmanlının yıkıntıları üzerinde Mustafa cinayete kurban gittiğini görmekteyiz. Ama
Kemal Atatürk’ün önderliğinde verilen Kur- unutulmasın, aydınlanma, özellikle kadın
tuluş Savaşını kazanarak Türkiye Cumhuri- aydınlanması geleceğin mutlu zamanlarını
yetini kurduk. Devrim kaçınılmazdı. Çağdaş yaratacaktır bir gün. Çünkü aydınlığa doğru
uygarlığa varmak zorundaydık. Çünkü var giden devrimci adımlar durmayacak, insan,
olmak ya da yok olmak meselesiydi bu. Bu insanlaşmanın, insan olmanın bilincini ve
nedenle büyük önderin öncülüğünde büyük erdemini gelecek çağların güneşinde mutla-
atılımlar yapıldı. Artık devrimci cumhuriyetin ka yakalayacaktır.
en saygıdeğer unsuru kadındır. Bunlardan Kadınlar yaratan birer sanatçıdır. İnsanlı-
en önemlisi kadınlarımızın aydınlığa kavuş- ğın geleceğini hazırlayan ustalardır.
ması için gösterilen çabalardır. Osmanlıda Kadınsız bir yaşam düşünülür mü? Hepi-
kadınlarımız eski gelenekten kopmuş, kafes mizin ilk öğretmenidir onlar.
arkasında ve haremlerde Arap ve Bedevi Ben Atatürk’ün şu sözüyle yazımı bağlı-
kültürünün karanlığını solumuşlardır yüzyıl- yorum:
larca. Eğitimsiz, cahil ve baskı altında kal- “Bir toplum, bir ulus erkek ve kadın deni-
mışlardır. Bu büyük bir sorundur. Atatürk’ün len iki cins insandan meydana gelir. Müm-
laik, bilimsel ve çağdaş devrimleri içinde kün müdür ki, bir toplumun yarısı zincirlerle
kadına medeni, siyasi, sosyal, hukuki, eko- toprağa bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere
nomik, karma ve çağdaş eğitim hakları ve- yükselebilsin!”
rilerek kadının bilinçlenip özgürleşmesi yo-
lunda büyük adımlar atılmıştı. Cumhuriyet Kaynakça:
temelde bir kadın devrimidir. - Günaydın Anadolu, M. Güner Demiray.
Şimdi ise gelinen noktada bir hüsran var! - Günlerin Getirdikleri, M. Güner Demiray.
Kadına şiddet alıp başını gitmiş, sıklaşan - İnternet (ilgili sayfalar)
kadın cinayetleri yüreklerimizi yaralamakta- - Tarihsel Süreci İçinde Anadolu’da, Türkiye’de
dır. Kadını evlere kapatma girişimleri gerici, Kadının Durumu (2) Nurşen Aydoğan.
dinci çevrelerde onay görmekte ve destek-
lenmektedir. Bugün bir yılda beş yüz kadının

Mayıs / 2021 27
Dursun YİĞİT

GELEMEM

Telefondan çağırırlar
“gel’’ diye
gelemem ben
dindiremedim içimdeki
çocuğu,
fırtınayı
sevinçleri elinden alınmış
yoksunlukla süren
yaşamda
gelemem ki ben
göçmen
kuşlar gibi
ararım kendimi,
kendi içimde
yurdumu.

28 Mayıs / 2021
Mevlüt Kaplan
90 Yaşında Genç Bir Yazar

Dinçer KAYA

“Kitaplarımda geleceğin büyüklerine hi- dostluğumuz 25 yıldır sürüyor. Bu 25 yılda


tap ediyorum. Çünkü biliyorum ki onlar iler- gördüm ki, Mevlüt Kaplan kendisine danış-
de Türkiye’ye sahip çıkacak bireylerdir” tığınızda hiç üşenmeden yardıma hazırdır.
Mevlüt KAPLAN Mevlüt Kaplan, 20 Haziran 1930 günü
Konya’nın Akşehir ilçesine bağlı Ökes kö-

İ
zmir’in Konak Meydanı’nda postane- yünde dünyaya geldi. Fadime Hanım ile in-
nin hemen yakınında bir çıkmaz so- şaat ustası Mehmet Kaplan’ın oğludur. An-
kak. Üstü tente ile kapatılmış bu yere nesini on bir yaşında kaybetti, kendi deyimi
girerseniz bir kahvehaneye girmiş gibi olur- ile dünyası yıkıldı, yokluğun ve perişanlığın
sunuz. Fotokopici, ganyan bayii, çay-kahve, ortasında kaldı. Eğitmenli okulda 3. sınıfa
sandviç, pilav gibi çeşitli yiyecek satan dük- kadar okuduktan sonra Reis Bucağı’na gi-
kanların önünde masalarda okey oynayan- derek 4. sınıfı tamamladı. 1944’ün sonlarına
lar, sohbet edenler. doğru da Köy Enstitüsüne çağrıldı. 1953’de
Yalnız bunların arasında bir dükkan fark- Akşehir’de çıkan Nasrettin Hoca gazete-
lıdır, vitrininde çeşitli çocuk kitaplarının ser- sinde yayımlanan Eşeğimiz ve Ben adlı bir
gilendiği bu yer Özgür Eğitim yayınevidir. öyküsü yüzünden komünizm propaganda-
Camlı kapısından içeriye baktığınızda ma- sı iddiası ile yargılandı, aklandı. 1948’de
sada önündeki kağıtlara eğilmiş yazı yazan Ereğli İvriz Köy Enstitüsünü bitirdikten sonra
bir adam görürsünüz. Bu kişi Köy Enstitüsü 1955’de Gazi Eğitim Enstitüsü Özel Eğitim
mezunu 90 yaşını geçkin yazar Mevlüt Kap- Bölümünden mezun oldu. Almanya ve İn-
lan’dır. giltere’de çocuk edebiyatı üzerine öğrenim
İstanbul’dan İzmir’e göç ederken dost- gören Kaplan, 1962’de Marylebone Dil Ko-
ların adını verdiği yazar ve şairler arasında lejini bitirdi. Konya, Akşehir’de öğretmenlik,
Mevlüt Kaplan da vardı. Mersin ve Antalya’da ilköğretim müfettişliği
Bir gün, yolu Konak’a düşenlerin uğrak ve İzmir’de eğitim uzmanlığı yaptı. Türkiye
yeri olan Özgür Eğitim yayınlarında kendisini Öğretmenler Sendikasının (TÖS) kurucuları
ziyaret ettim. Yazdığı ve yayınladığı yüzler- arasında yer aldı.
ce çocuk kitabı ile burası bir depoydu. Kapı- 1964’te İzmir’de Özgür Eğitim yayınevini
dan girince hemen karşıda yardımcısı Arzu kurdu. 1997’den sonra adına edebiyat ödülü
Hanım, sağda en dipte bir masada Mevlüt düzenlendi.
Kaplan çalışıyordu. Mevlüt Bey, alçakgö- Halen Kıbatek Derneği* Genel Başkanıdır.
nüllü bir insandı, beni dostça karşıladı, çay Eğitimciler Derneği, Edebiyatçılar Derne-
ikram etti, sohbet ettik. O günden bu güne ği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olan

Mayıs / 2021 29
Mevlüt Kaplan, çocuk edebiyatı ala-
nında çeşitli dernek ve örgütlerden
toplam on iki ödül aldı.
Mevlüt Kaplan’ın ilk şiiri “Yay-
lada” 1946 yılında Vehbi Cem Aş-
kun’un yönetiminde yayımlanan
Yayla dergisinde çıktı. Ülkü, Erci-
yes, Edebiyat Dünyası, Kaynak,
Fikirler, Sultandağı, İvris, Köy Pos-
tası, Demokrat İzmir, Cumhuriyet,
Berfin Bahar, Güncel Sanat, Tmo-
los ve daha bir çok dergi ve gazete-
lerde masal, öykü, şiir, roman, gezi,
derleme, inceleme, çeviri yazıları
yayımlandı. Ayrıca İlköğretim için
öğretmenlere yol gösteren metot
kitapları kaleme aldı. Son olarak, İz-
mir’in Kavakları, Atatürk ve Çanak-
kale Zaferi ile Atatürk ve Kurtuluş
Savaşçıları kitapları çıktı. 2020’ye
dek yazdığı, yayımladığı kitap sayı-
sı 600’ü geçti.
Mevlüt Kaplan, talebeliğinde yaz- Dilimize, edebiyatımıza ve kültürümü-
dığı şiirleri beğenip kendisini teşvik eden, ze hizmet amacıyla İzmir Karataş’ta, Ay-
ödüllendiren Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali ten-Mevlüt Kaplan Kültür Evini açar, kitap-
Yücel’i unutmaz: “Kim ne derse desin, yar- lığını bağışlar.
gım hiç değişmedi. Hasan Âli Yücel gelmiş, Mevlüt Kaplan adına her yıl yazarlarımı-
geçmiş unutulmayan, adı ile yaşayacak olan zı özendirmek, yazdıklarını değerlendirmek,
en büyük eğitim bakanımız, düşünürümüz, nitelikli yapıtlarla çocuk yazınımızı zengin-
şairimiz, yazarımız, halkbilimcimizdir. Ben leştirmek amacı ile ödüllü “Yazma Yarışma-
ve on yedi bini aşkın Köy Enstitüsünü bitir- sı” yapılır.
miş köy çocuğu, aldığı bilinçli eğitim ışığını İzmir Kitap Fuarına küçük bir standla ka-
Tonguç’a ve Yücel’e borçludur.” der. tılan Mevlüt Kaplan’ın en mutlu olduğu an-
Hasan Ali Yücel’in kurduğu tercüme bü- lar fuarda küçük okuyucularıyla söyleştiği
rosu tarafından çıkarılan dünyanın Doğu ve anlardır.
Batı Klasiklerini okuma alışkanlığıyla yaz- Kendisini daha yakından tanıyınca gör-
ma yolu açılır. Türk yazarlarından Sait Faik, düm ki yazmak Mevlüt Kaplan için bir yaşam
Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, biçimi. Bu çıkmaz sokakta insanlar tavla,
Fakir Baykurt, Muzaffer İzgü’nün kitapları okey oynarken o yıllardır yorulmadan aynı
yanında birçok çocuk kitabı yazarından da heyecanla yazıyor. Sait Faik gibi, “yazma-
etkilenir. sam delirecektim” demiyor, ün ve maddi çı-
Yazılarını bedelsiz çeşitli dergilere gaze- kar için de yazmıyor, o bir Köy Enstitüsü ru-
telere gönderir. Amacı çocukların, gençlerin huyla toplumun aydınlık ve mutlu geleceğine
ve yetişkinlerin aydınlanması, başarılı birey- duyduğu sorumluluk duygusu ile yazıyor.
ler olmasıdır.
* Kıbrıs-Avrasya-Balkanlar Türk Edebiyatları Ku-
rumu

30 Mayıs / 2021
Hep Yolda

Berrin TAŞ

26 Mart 2021

Yaşamımın kırkbir yılı…

ecenin kızı demiştim ardından.

G Bugün yaşasaydın kırkbir ya-


şında olacaktın. Doğduğun gün
sevincimi engelleyen tatsızlıklar vardı yaşa-
mımda. Belki de bu nedenle…

sen göğsümde
uyuttuğum bebek
gecenin kızı
şiire doğdun
karanlığın tan atımında1

demiştim. Sennur Sezer senin için yazdığı şiirde


Sana sarıldım umutsuz günlerimde. Dert- söylüyordu. Anne, kadın, şair Sennur Sezer
li tasalı günlerimde avuntum oldun. Yine de nasıl da derinden duyumsamış gidişini. Sır-
bu durum senin aydınlıkta yaşamanı sağla- tıma pat pat vuruşunu anımsıyorum. Ağla-
yamadı. ma dedi, ağlama.
Kardeşlerim güzel bir fotoğrafını koymuş-
bahar lar bizim vatsap kümesine.
gelmeyi unutmuştu Aslında kutlayacak bir şey yok. Yalnızca
güller açmamıştı henüz acı. Az önce Bedriye aradı.
geceye doğdun Bedriye Korkankorkmaz. Pelin’in sarıldı-
günün çamur saatinde2 ğı gibi sarılıyorum sana Berrin abla, seni çok
seviyorum dedi.
“Geceyi severdi. Karanlık örterdi bütün Güzel sözler ağlatır mı insanı… beni ağ-
kederleri” lattı.

Mayıs / 2021 31
Ağlamadan durulmaz ki. Yüreğimin ka-
tılaşmasını hiç istemiyorum. Yalnızca göz-
yaşlarımı göstermek istemem her zaman.
Bu nedenle kimi şiirlerimi okuyamam. “Pe-
luşko” şiirleri Pelin’ in ardından yazıldı. Orda
iki şiir dışındakileri okuyamam. Onları baş-
kaları okusun.
Seni özledim Peluşko.

Dipnotlar
1- Berrin Taş, Peluşko, Gece şiiri, İnsancıl Yayın-
ları, 1. Basım, Ekim 2007.
2- Sennur Sezer, Akşam Haberleri, Berrin’in Kızı
şiiri, Evrensel Basım Yayın, İkinci Basım, Tem-
Nezihe Muhiddin
muz 2011.

7 Nisan 2021 İlk siyasi partimiz bir kadın partisi olabi-


lirdi. Evet. Sanırım burdaki sorun ülkemizin
Kadınlar Halk Fırkası… Nezihe Muhid- koşullarının buna hazır olmamasıydı. Cum-
din… Mustafa Kemal… huriyet kurulmamış daha. Sorunlarla boğu-
şan bir ülke. Kadınlara seçme hakkı bile
27 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesinde daha verilmemiş. Bu hak 1934’ te verilecekti
güzel bir yazı okudum. Berkan Mahlıçlı yaz- ülkemizin kadınlarına. Belki de bu nedenle
mış. Yazı, kadının konumunu belirlemede Nezihe Muhiddin ile Şuküfe Nihal’ in çabası
politik ortamın etkisini gösterdiği için önemli. erken bir doğumdu. Kadınlar kendilerini ha-
Cumhuriyet kurulmadan önce… zırlamışlardı. Ülkenin koşulları kadınlara bu
16 Haziran 1923’ te TBMM’ ye bir parti- hakkı vermeye hazır değildi.
nin kuruluşu için başvuruluyor. Partinin adı Osmanlı Kadın Hareketi’ nde okumuş-
Kadınlar Halk Fırkası. Başvuruyu yapan Ne- tum. Kadınlar Halk Fırkası’ nın kurulduğu,
zihe Muhiddin. Gazeteci, yazar, kadın hak- başkanlığa Nezihe Muhiddin’in seçildiği
ları savunucusu Nezihe Muhiddin. Ülkemin duyurulmuş. Partinin yasal geçerlilik kazan-
karanlığa teslim olmamış ben ve benim gibi ması için valilikten yanıt gelmesi gerekiyor.
kadınlarının öncülü. Özgür bir birey olarak Yanıt gelmemiş.
aydınlık bir ülkede eşit haklarla yaşamak Cumhuriyet gazetesindeki yazıda 16 Ha-
isteyen bir kadın. Berkan Mahlıçlı “İzin ve- ziran 1923 yazılmış. Osmanlı Kadın Hare-
rilseydi, ilk siyasi partimiz, bir kadın partisi keti’ nde 15 Haziran 1923 yazıyor Kadınlar
olacaktı. Olmadı. Vazgeçmedi Nezihe Ha- Halk Fırkası’ nın kuruluşu için. O kadar olur.
nım. Şuküfe Nihal gibi kadınların da des- Bir günlük bir tarih yanlışı. Yılların ötesinden
teğini alarak Türk Kadınlar Birliğini kurdu. olabiliyor bu tür sorunlar. Her erkek Türk’ün
Birlik, 1935’ te Uluslararası Kadın Kongresi’ seçme ve seçilme hakkı vardı.
nin Türkiye’de yapılmasını sağladı. Üstelik Süs dergisinde yer alan bir haberde 15
kongre ilk kez devlet desteğiyle yapılacaktı. Haziran 1923 tarihinde Darülfunun’da Ka-
Bu büyük onur Türkiye’nin oldu”1 diyor. dınlar Şurası İçtimaiyyesi’nde “Kadınlar
Halk Fırkası’nın kurulduğu, başkanlığa Ne-

32 Mayıs / 2021
zihe Muhiddin’in seçildiği duyurulmuştu. Bugün geldiğimiz yer neresi.
Partinin kuruluş gerekçesi hükümete verilen Kadınlar öldürülüyor.
beyannamede özetle şöyle açıklanmıştır: Günümüz erkeği akıllı, bilinçli, kendini
Kadın ülkenin her yerinde yaşanan siyasi, ezdirmek istemeyen kadını taşıyamıyor. Ço-
sosyal, ekonomik sorunların içinde olması- ğunlukla anlamıyor o kadını. O kadını kendi
na ve bu sorunlardan etkilenmesine karşın egemenliği altında yaşatmak istiyor. Kadın
bu alanlarda gözle görülür biçimde çalışa- kendi haklarını vermek istemezse erkeğin
mamaktadır. Amaç, yer yer ortaya çıkan egemenlik alanı sarsılıyor. Erkek de bunu
kadın varlığının ve kişiliğinin kitlevi bir şek- aşamıyor. Arkadaş olamadığı, dost olamadı-
le dönüştürülmesidir”2 deniyordu. Kadınlar ğı, sevgili, eş, ağabey olamadığı kadını yok
Halk Fırkası’nın kurulamamasının nedeni ederek ondan kurtulmak istiyor. Ne saçma
anlatılırken bir soruna işaret ediliyor. “Parti döngü. Bu dünya tek başına bir cinsin öte-
kurucuları siyasal hakkı elde etmemiş olan kini aşağıladığı bir yer olmak zorunda değil.
kadının, siyasal parti kurmasına izin veril- “(…) Nezihe Muhiddin tüm kanunlara
meyeceğini düşünememişlerdi.”3 uymaya her vatandaş gibi vergi vermeye
Parti programında değişiklik yapıldı. Bu zorunlu olan Türk kadınına seçim hakkının
kez izin alındı. Parti için değil dernek içindi verilmemesinin anlamsızlığını belirterek
bu izin. Türk Kadınlar Birliği kuruldu. şöyle demişti: Öğretim cins ayırmaksızın bir
“Kongrenin nerede yapılacağı tartışılır- mecburiyet hükmünde genişletilmiş olma-
ken Kurun gazetesi yazarı Asım Us, Yıldız sına binaen Türk kadınının madunniyeti(alt
Sarayını önerdi. Burası son padişahın sara- konumda oluşu) mevzu bahis olamaz. Hal-
yıydı. Türk milleti kadın erkek cephede çar- buki seçim meselesinde seçmenin mutlaka
pışırken Osmanlı Şeriye Vekaleti, hiç iş yok- okuma bilmesi de mecbur değildir. Kahve-
muş gibi bu saraya çöreklenerek kadınların hane köşelerinde miskinane esrar çeken
nasıl kapanması gerektiğini aylarca tartış- birine verilen bu hak, kendini müdrik, tahsili
mıştı. İşte bu nedenle Yıldız Sarayı kongre mükemmel bir kadından esirgenebilir mi.”7
yeri olarak seçildi.”4 diyordu. Ne yazık ki söylediklerinin karşılığı
Peki kadınları destekleyen bu Asım Us yoktu. Kadınlar yine de mücadele etmişler-
kimdi. Asım Us takma adıyla Kurun gaze- di. Seçimlere katılma hakkını elde edeme-
tesinde yazan kişi Atatürk idi. Kadınları des- yecekleri anlaşılınca dernek adına İstanbul
teklemek gerektiğine karar vermişti. “O dö- Valiliği Hukuk İşleri Müdürü Kenan Bey aday
nem Yunanistan’da çıkan Akropolis gazetesi gösteriliyor. Bu teklif de reddedilmiş. Kadın-
şöyle diyordu. On beş yıl önce kime söyle- lar “Biz seçim hakkımızı elde etmeye dayalı
sen bütün kalbi ile gülmekten katılırdı. Türk idealimizden vazgeçmiş değiliz.”8 demişlerdi.
kadını harem hayatının mahpus, esrarengiz 1927 yılına gelindiğinde neler oldu. “Bazı
hanımı, bugün dünyanın feministlik tacını çevrelerin özellikle basının derneğe olum-
tutuyor.”5 suz bakışı ve Eylül 1927’ de dernek içinde
“Sonra ne oldu. Türk Kadınlar Birliği yaşanan bunalım ve anlaşmazlığa, bir de
dağıtıldı. Kadınlar savaşmaktan vazgeçti. polisin dernek merkezinde arama yapma-
Nezihe Muhiddin, öldüğünde akıl hastane- sı ve usulsüzlük kararı vermesi eklenince
sindeydi. Şuküfe Nihal, hayata veda ettiğin- derneğin kurucusu ve başkanı Nezihe Mu-
de etrafında sesini hatırlayan kimse yoktu. hiddin ve yönetim kurulu görevden uzaklaş-
Çünkü yıllarca hiç konuşmamıştı.”6 tırıldılar. Yerine gelen yönetim ise derneğin

Mayıs / 2021 33
tavrını yumuşatacak, Daha çok kültürel, zulduğuna karar vermiş. Sonra ne olduysa
ekonomik ve hayır işlerine önem verecekti. kız çocuğu ve annesi şikayetten caymışlar.
Bu tavır belki de 1930’ da yerel seçimlerde Çocuğun iftira attığı söylenmiş. Mahkeme
aday gösterilen ve seçilen kadınların büyük heyeti babanın anne ve çocukların yaşadı-
kısmının Kadınlar Birliği Derneği üyeleri ara- ğı eve gitmesini yasaklayarak beraat kararı
sından çıkmasını sağlayacaktı.”9 vermiş.
Ne yazık ki bu böyle. Yıllarca mücade- Son durum şu.
le edilir yol alınmaz. Yine de bir parça yol Baba karısını tehdit ediyor. Korkutuyor.
alındıysa bu kavgasını verenler nedeniyle- Telefonla arayan avukata kız çocuğunun
dir. Kadınlar Birliği Derneği üyeleri Meclis’e söyledikleri çok acıklı geldi bana. Diyor ki
girebildiler. Günümüzde de kadınların kibirli “Babam bir daha yapmayacak, bana söz
erkek egemen zihniyetin yannda kavga ve- verdi, yatağıma girmeyecek.”
rebilmesi çok yorucu. Artık o adamla aynı evde yaşamaya de-
Arada bir aklıma takılıyor. Kadınların vam ediyorlar.
baskılanmadığı başka bir ülkede doğsay- Mahkemelerin yasaların yetersiz kaldı-
mışım diyorum. Bir yandan da soruyorum ğı alanlar var. Korku. Bu kadın yapayalnız.
kendime. Böyle bir ülke var mı. Kapitaliz- “Kızım iftira attım diyecek, yoksa bizi öldü-
min çarkından hangi ülkede kadın esenlik- rürler” diyen bir kadın ne yapsın. Kime gü-
li yaşayabilir ki. Kimbilir belki de ezildiğini vensin. Nereye gitsin. Yasalardan daha güç-
bilmeyen kadın mutludur. Bilinç yorucudur. lü bir olgu var. Bu tip adamları koruyan ak-
Düşlerindeki dünya ile yaşadığın dünya içi- rabaları var. Hepsi beraber kadının üstüne
çe geçmez bir türlü. Nezihe Muhiddin’ in akıl çullanıyorlar. Çoğul konuşuyor kadın. Bizi
hastanesinde ölmesi bir rastlantı değil. Şu- öldürürler, diyor.
küfe Nihal’ in yıllarca konuşmaması da bir Bugün 23 Nisan.
protesto değil midir. Lay lay lom.
Bizler seçme ve seçilme hakkını Avru- Bu kız çocuklarını neden koruyamıyorsu-
pa’dan önce alan kadınlar bugün neden her nuz.
gün öldürülüyoruz. Neden insanca yaşama-
mızın önündeki engeller karşısında iç çeke-
rek yaşamak zorunda kalıyoruz. Yararlanılan Kaynaklar
1- Cumhuriyet Gazetesi, 27 Mart 20121, Kadın-
lar Halk Fırkası ve İstanbul Sözleşmesi, Berkan
23 Nisan 2021
Mahlıçlı
2- Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis
Kadın kime güvenecek… Kadın Araştırmaları, 2. Basım, Eylül 1996, S. 75.
3- Age S. 76.
2 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde 4- Cumhuriyet Gazetesi, 27 Mart 20121, Kadın-
bir yazı okudum. İçim acıdı. İnsanlığımdan lar Halk Fırkası ve İstanbul Sözleşmesi, Berkan
Mahlıçlı
utandım. Utanmayanların yerine de utandım.
5- Age
15 yaşındaki kız çocuğu babasından şi-
6- Age
kayetçi olmuş. 6 kız çocuğu var ve adam 7- Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis
kızlarına “cinsel istismar” … Kadın Araştırmaları, 2. Basım, Eylül 1996, S. 77.
Of… yarım kalsın bu cümle. Mahkeme 8- Age S. 78.
kız çocuğunun beden ve ruh sağlığının bo- 9- Age S. 78.

34 Mayıs / 2021
Cemal KARSAVRAN

NEYLERSE MEVLAM GÜZEL EYLER

yüreğinden iltifatlarda bulunur


çözülür liflerim yürek bağımdan
ince bellerinden tatlı dilinden
fikrim sende kalır yüreğim sende

nazlı bir yelkenli denize açılan


dalgaları yaran karaya vuran
etekleri tutuşup diller zil çalan
ıslak düşler geceden kalan

gözlerim enginlere düşer


ruhum şiirin derinliklerinde yüzer
güvertede bedenim salınır
içimden şehirler geçer

eğilir salkım söğütler


gizli kalmış düşlerde hayaller
günü müjdeler mutluluklar
içimde nedensiz sorgular

filizlenir yeniden açelyalar


asma dallarında yeşerir bahar
hayatın her anını ıskalar
neylerse mevlam güzel eyler

Mayıs / 2021 35
Küçük Burjuvalar Kimlerdir
ve
Burjuvaziye Nasıl Hizmet Ederler?
Mehmet KARAKELLE

İ
nsanlık tarihinin geride kalan on bin yılı men sınıf tarihte devrimci bir rol oynamıştı.
ve çağımız, artık-ürüne el koymak için Ancak burjuvazinin devrimci rolü, sınırlan-
türlü dalavereler çevirenler ile yaşarka- ması (nüanse edilmesi) gereken bir önerme-
labilmek uğruna emek-gücünü harcayanla- dir: Birincisi, o ancak devrimlerin ertesinde
rın tatsız sürtüşmesine tanıklık ediyor. Buna toplumsal dönüşümü gerçekleştirmiştir. Ve-
sınıf mücadeleleri diyoruz. rili mülkiyet ilişkileri rejimini yıkma yolunda
Çeşitli üretim biçimlerine karşılık gelen etkin eylem’de bulunan sınıf, proletaryadır.
toplumsal sınıfların bitmek bilmeyen çekiş- Burjuvazinin zincirlerinden başka yitirecek
mesi, iki yüz elli - üç yüz yıldan bu yana, çok şeyi vardır; onun canı tatlıdır. Devrim-
kapitalizm adı verilen üretim biçimi altında cinin tanımı devrim için savaşan’dır; burju-
varlığını sürdürmekte. Kapitalist toplum bi- vazinin devrimci eylem yetisi yoktur. Dola-
çimlenmesinde üretim araçları sahipliğiyle yısıyla, burjuva devrimcisi ve küçük burjuva
tanımlanan egemen sınıfın adı burjuvazi’dir. devrimcisi tamlamalarında, devrimci sözcü-
İşçi sınıfı; edimsel olarak maddî üretim ya- ğünün değişmeceli (mecâzî) anlamıyla kul-
pan, emek-gücünü tüketirken yarattığı ar- lanıldığını bilmek gerekir. İkincisi, burjuvazi-
tı-değerle kapitalistin kârını ortaya çıkaran nin, doğrudan kendi çıkarına hizmet etmese
kütledir; var olan üretim-bölüşüm ilişkilerini de, toplumun tüm katmanları için yarayışlı
ortadan kaldırmaya, üretici güçlerin konu- kimi düzenlemeler yaptığı yanılsamasıdır.
munu geri dönülmez biçimde değiştirmeye Kapitalist devlet, dönemsel koşulların yap-
güdülü, biricik toplumsal güç odağıdır. Cep- masını zorunlu kıldıkları dışında, kuruluşu-
henin en ön safında hasmıyla göğüs göğü- nu ve sürekliliğini sağlamak gereği dışında,
se çarpışmakta olan, odur. Çünkü o, başta ilerici bir uygulamayı asla yürürlüğe koy-
ekonomik, aynı zamanda kültürel, ahlâkî çı- maz. “Kazanımları korumak” sözünü diline
karları egemen sınıfın çıkarlarıyla uzlaşmaz dolayanlar, kazanım sözcüğünün anlamını
çelişki düzeyinde olan tek toplum katmanı- iyi bir sözlükten öğrenmelidir.
dır. Aklı başında insanlar çoktandır tarihe İşçi sınıfının, devrim yürüyüşünde geçi-
böyle bakıyor, geçmişte ve günümüzde olup ci ve koşullu da olsa bağlaşmak, desteğini
bitenleri tarihsel materyalizm’in ışığında de- almak zorunda olduğu başka toplum kat-
ğerlendiriyorlar. manları da vardır. Küçük işletmeciler, ser-
Aristokratın malikânesini başına yıkıp, best çalışanlar, ücretliler ve diğerleri, küçük
papazın cüppesini parçalarken, yeni ege- burjuvazi diye adlandırılan kalabalık kütleyi

36 Mayıs / 2021
oluştururlar. (Önemi giderek azalmakla bir- payla oynar. “Burjuvazinin ortak işlerini yö-
likte, köylülüğün, kendine yetecek kadar neten bir komite”den başka bir şey olmayan
toprağı işleyen kesimi de işçi sınıfının ola- devlet, bu dönemsel süreçleri izleme ve ge-
sı bağlaşığıdır.) Gelir düzeyi, yaşam biçimi, rekli adımları atma konusunda başroldedir:
toplumsal konum bakımlarından aralarında Fiyatların ve ücretlerin genel düzeyini elin-
hatırı sayılır ayrımlar olsa da, küçük burjuva- deki çeşitli araçlarla, memurluğunu yaptığı
ziyi oluşturan kümelerin ortak özelliği, üretim sınıfın yönlendirmesi ve onayıyla, belirle-
araçlarından yoksunluk’tur. Küçük burjuvayı yebilir. Sınıflar arası gerilimin arttığı, ibre-
burjuvadan ayıran açık ve somut ölçüt bu- nin devrimden yana döndüğü bir dönemde,
dur. (Çevre ülkelerin kimi aydınları, özellikle örneğin kamuda yeni kadrolar yaratabilir,
Avrupa çiğnemişleri, ileri kapitalist ülkelerin ücret gelir vergisini birkaç puan düşürebilir,
burjuvazisi ile geri kalmışlarınki arasında da orada burada sözde üniversiteler kurabilir.
ayrım yapma eğilimindedir. “Bizde burjuva (Devletler, toplumun tümüne gözdağı ver-
yok” sözü, bu eğilimin dile gelişidir. Goethe mek amacıyla işçi sınıfına sistematik ola-
okuyan, Brahms dinleyen, düzgün tümce- rak uyguladıkları terörün yanı sıra, işsizlik
lerle konuşmayı, sabırla dinlemeyi, incelikli tehdidini de küçük burjuvazinin tepesinde
davranmayı bilen ortalama Fransız burju- Demokles’in kılıcı gibi sallandırmayı ihmal
vasını; ülkesindeki hatta en köklü kapitalist etmezler.) İşlerin iyiye gittiği sanısına kapıl-
ailenin bir üyesiyle karşılaştıran az çok eği- maya, “O da beni seviyor!” diye düşünmeye
timli kimse, “Burjuva buysa, bu hödük ne o dünden hazır küçük burjuva, kapitalist hege-
zaman!” diye soracaktır. Haksız sayılmaz. monyaya duyduğu güveni, mutlu geleceğine
Gel gör ki, burjuva sözcüğü, kültürel olmak- olan inancını böylece tazeleyebilir. Devrimci
tan önce ekonomik bir kategorinin üyelerini sınıfla arasına uzaklık koymanın, yıkıcı dü-
tanımlar. Dolayısıyla, kapitalizm treninin son şünceleri ve eylemleri aşırılıkla damgalama-
vagonuna güç belâ atlayabilmiş ülkelerin nın zamanı gelmiştir. Şimdi, indirimi bekle-
burjuvaları, bu andavallılar sürüsü de, ile- meden giysi alışverişi yapmanın, yeni bir
ri kapitalist ülkelerdeki sınıf kardeşleri gibi otomobil için borçlanmanın, aileye yeni bir
burjuvadır.) üye eklemenin, eli yüzü düzgün restoran-
Egemen sınıf blokunda yer almadığı larda lezzetli yemekler yemenin; demek ki,
halde, küçük burjuvanın bıçak kemiğe da- iyi hissetme’nin, farklı ve ayrıcalıklı oluşun
yanmadıkça statükodan yana olması şöyle tadına varmanın zamanıdır. Daha fazlasını
açıklanır: O, kapitalistin, üretim alanında hak ettiğini düşünen görece eğitimli kesim-
elde ettiği artı-değerden kendisine aktar- den, yine de muhalif olma seçeneği de esir-
dığı payla yaşamını sürdürür. Bu olgu da genmez: Kuklacısı ona, kapitalist ahtapotun
kapitaliste, onun geçim düzeyini, böylece çeşitli kollarını barındıran zengin bir siyasi
düşüncelerini, belirleme olanağını verir. (Bu partiler mönüsü sunar. Yatıştırılmış kuklamız
bir kez başarıldıktan sonra, küçük burju- bu sayede, musluğun azıcık daha açılması
vazi, egemen sınıfın değerlerini toplumun istemini örneğin yaşam tarzı gibi örtülere
tüm hücrelerine taşıyan bir iletken görevini sarmalayarak mızmızlanmak, muhalifliğin
üstlenir.) Toplumsal güçler dengesinin verili de keyfini sürmek olanağına kavuşur. Hiç-
süreçteki durumuna bakarak, kapitalist he- bir şeyi değiştirmeden her şeyi değiştirmeyi
gemonya, musluğu kimi zaman kısıp kimi istemenin sihirli yoludur bu. Onurlu barıştır.1
zaman açarak, küçük burjuvaziye aktardığı

Mayıs / 2021 37
Bu denemede, efendiler ile paryalar ara- gerektir. Egemen onu hor görür, işçi ondan
sında yalpalayıp duran o büyük kütleyi anlat- tiksinir. Küçük burjuva, burjuva olmak iste-
maya, tipik-ortalama üyesinin nasıl duyup, yen bir proleter; proleter olduğunu bilmeyen
düşünüp, davrandığını elimden geldiğince proleterdir. Demek ki, onun kendine özgü
yazıya dökmeye çalışacağım. Küçük bur- bir dünya görüşü, duyuş-düşünüş-davranış
juvanın olduğunu savladığı şey ile gerçekte biçimi yoktur. İhmal edilebilir ölçüde bir me-
olduğu şey arasındaki sinir bozucu karşıtlık, lezleşmeden söz edilebilse de, küçük burju-
bu çabayı zorunlu kılıyor. Kendisi özelinde vanın düşünce evreni esas olarak, burjuva
soruna yol açmayan bu çelişki, onunla zo- sınıfı değerlerine öykünmelerinin bir top-
runlu toplumsal ilişkiler kurmak durumunda lamıdır. Öyleyse, tahmin edileceği üzere,
olan, elbette benzerleri için değil, ama kimi anlatılacaklar, neredeyse bütünüyle, burju-
aklı başında insanlar için ağır bir sorundur. va sınıfının üyeleri için de geçerlidir. Küçük
Küçük burjuvanın çevresindekilerden ol- burjuvazinin önemi özgünlüğünden değil,
mazsa olmaz beklentisi ve istemi, olduğu burjuva değerlerinin gönüllü yayıcısı olma-
değil ama olduğunu savladığı insan olarak sından gelir. Daha ılımlı, sevecen bir dille
tanınmaktır. Kendini Bengal kaplanı sanan “orta sınıf” diye anılan bu katman, burjuva-
minnoş bir ev kedisi, sahibi için yine de se- ziden, başlıca, onu beceriksizce taklit etme
vimli bir yaratıktır; ama toplumsal yaşamı çabasının gülünçlüğüyle ayrılır. Gerçekten,
paylaşmak zorunluğuyla bağlanmış insana yakın ilişkide insanın içini daraltan küçük
gelince, karşısındakinin aslında kim olduğu- burjuva, belli bir uzaklıktan, mizah duygusu
nu bildiği halde başka biri’ymiş gibi davran- olana, her şeyden önce komik görünür - iyi
mak, onda acı ve tiksinti uyandırır. Deneme- yanından bakarsak, bu özelliği onu katlanılır
nin hedeflediği okur kitlesi, eğer ulaşabilirse, kılmaya yardımcı olur.
dünyanın işçileri ile onların siyasî-askerî
müfrezeleri devrimcilerdir. Son sınıflı top- * * *
lumun ilgiyi hak eden bir figürünü; bir yüzü Dil, insanın kavramlar aracılığıyla düşün-
çürümüş olana, diğeri yeşermekte olana ce üretmesine hizmet eden kültürel araçtır.
dönük, kapitalist karanlık çağın Janus’unu Dilin doğru kullanımı, kavramların tamuy-
geleceğin insanına tanıtmaksa, denemenin gun (adequate) karşılıklarının bilinmesiyle
uzak hedefidir. olanaklıdır. Sınıflı toplumda her sınıfın dili
kendine göredir; kavramların içlemi başka
* * * başkadır. “Adalet”, “sevgi” gibi soyut olan-
İnsanları insanlıkları ile ve olmaları ge- ları bir yana, farklı sınıflardan insanlar ör-
reken halleri için seviyorum, ama oldukları neğin “bardak” derken bile aynı bardaktan
halleriyle küçük görüyorum. söz etmezler. Onlar bu yüzden, birbirleriyle
Émile Henry 2 “konuşamazlar”. Bir kapitalistle sınıf bilinçli
bir işçinin konuşması, birbirlerine saati sor-
Küçük burjuva, burjuvanın yavrusu değil- maktan veya tuvaletin yolunu tarif etmekten
dir. Burjuvaları kendi içlerinde boy sırasına öteye geçemez. Çünkü temel ilkeler (öncül-
koymak mümkün olsa da, karnını doyura- ler) üzerinde uzlaşma olmadan bir tartışma-
bilmek için kapitalistin eline bakan küçük ya başlanamaz.3 Dilin hem içerik düzeyinde,
burjuva, o sıraya giremez. Bu isim ona, ala- kavramların içlemlerinin çarpıtılması; hem
ya almak, küçümsemek için takılmış olsa de teknik düzeyde, dilbilgisinin, sözdizimi

38 Mayıs / 2021
becerisinin aşındırılması yoluyla bozulması, “Sosyal sorumluluk” ikiyüzlülüğüne büt-
ideolojik savaşımda egemen sınıfın vazge- çesi elvermese de, Türkiyeli orta sınıf bu-
çilmez silahları arasındadır. Küçük burju- günlerde kimi muhtaçlara “dokunuyor”. Do-
vazi, bu silahı da onun adına ateşleyendir. kunamadıklarına, “kendine iyi bak”masını
Toplumu ses çıkarabilen sağır-dilsizler kala- salık veriyor. Boş zamanlarında “ortamlar-
balığına dönüştürme görevini burjuvazi adı- da” boy gösteriyor, “insan biriktiriyor”. Göre-
na o üstlenmektedir. Bu denemede ülkemizi ce kolay ameliyatlara -nedense- “küçük bir
konu edinmedim. Bununla birlikte, yazıldığı operasyon” diyor. Alışılmadık durum ve nes-
dil Türkçe olduğundan, dille ilgili birkaç ör- neleri “enteresan” buluyor. Güzel bir yemek
neği Türkçeden vermek durumundayım. hakkındaki beğenisini “başarılı” sözcüğüyle
“Öneri” ve “önermek” sözcükleri, bilisiz- dile getiriyor (yemek kendi kendini mi yap-
liğin (cehâletin) zaferini taçlandıran en tipik
tı acaba?) Bembeyaz dişlere “sahip olmak”
örneklerdir: Bu sözcükler otuz-kırk yıldan bu
için sık sık dişlerini fırçalıyor. Umarsız’ı “ka-
yana Türk dilinin yıldızları konumuna yük-
yıtsız” (doğrusu çaresiz), üstenci’yi “tepe-
selmiş bulunuyor. Her eğitim düzeyinde,
den bakan” (doğrusu yüklenici), keyfiyet’i
her tabakadan Türkler her dakika birbirleri-
“keyfilik” (doğrusu durum, nitelik) niyetine
ne öneri’lerde bulunuyor, bir şeyler önerip
kullanıyor.
duruyorlar. Kaba gözlemimden edindiğim
“Sosyalist” ve “sosyalizm” sözcüklerine
izlenime göre, bu sözcüklerin her on kulla-
karşılık olarak önerilmiş ama dilde yerleşme-
nımından an az sekizi yanlış; düzeltilmesi
için “tavsiye” ve “tavsiye etmek” sözcükle- miş “toplumcu” ve “toplumculuk” sözcükleri-
riyle yer değiştirmeleri gerekiyor. “Öneri” ni, 1980’li onyılda kimi yazarlar, cuntacıların
eski dildeki “teklif” sözcüğünün karşılığıdır, kovuşturmasından kaçınmak amacıyla ge-
“önermek”, “teklif etmek” yükleminin. Birine liştirdikleri Ezop dilinde kullanmışlardı. (Bu
bir kitap önerdiğinizde, o kitabı ona uzatıp sözcüklerin hem Dil Derneği sözlüğünde,
vermeniz gerekir. Bir film önermekle, “Gel, hem de cuntanın “devletleştirdiği” TDK’nin
birlikte izleyelim, biletler benden,” demiş sözlüğündeki karşılıkları bugün de böyledir.)
olursunuz. Her iki durumda da, yapılan şey Türk küçük burjuvası, sonradan sahipsiz
“tavsiye etmek”tir. Arapça sözcükten kaçın- kalan “toplumcu” sözcüğüne, “toplum yan-
manın, “öz” Türkçe konuşma titizliğinin bu lısı”, “toplumsever” gibi biçimsiz (amorf) bir
yanlışa düşmede rolü olduğunu sanmıyo- anlam yükleyerek, sahip çıktı. Meşrebine
rum; Türkler o duyarlılığı çoktan terk etmiş uygun burjuva politikacılarını, sanatçıları,
bulunuyor. İkincil bir neden olarak, sesbilgi- organik aydınları bu sözcükle aklınca parlat-
sel (fonetik) özelliğiyle kulağa hoş gelen ke- ma, yüceltme olanağına kavuştu. Sömürgen
limelerin anlatımda sözün etkisini artırması sınıfın has adamlarını ve kadınlarını, sırf en
öne sürülebilir. Yanlış kullanımda ısrarın gericiden daha az gerici oldukları, halka kü-
incelememiz bağlamındaki, asıl nedeniy- çük popülist jestler yaptıkları için “toplumcu”
se, kasıtlı olarak yaygınlaştırılan düşünce diyerek -yine aklınca- onurlandırmayı sür-
tembelliği’dir: Yöneten zümre, entelektüel dürüyor. Dahası, herkesin içinde “sosyalist”
kolaycılık’ı ezilenler kitlesine, yararlı sonuç- deseniz, “Babandır!” diyerek sizi tersleye-
ları kendisine misliyle geri dönen, bir rüşvet cek kaşarlanmış burjuva politikacıları, kendi
olarak sunmaktadır. (Entelektüel kolaycılık, kendilerini “toplumcu” diye nitelemeye cüret
aptallık’ın örtmece yoluyla söylenişidir.) edebiliyorlar (“toplumcu belediyecilik”).

Mayıs / 2021 39
Küçük burjuva, şeylerin özüne ilişkin bilgi- la kalmayıp, statükoyu berkitme’ye katkı
den, episteme anlamında hakikî ve bilimsel sunması da beklenir. Başta gelen katkı bek-
bilgiden uzak durur. Bilgiyi yadsıma, küçük lentisi, kapitalist hegemonyanın olmazsa ol-
burjuvanın belirtici niteliklerindendir. Onun maz yapıntılarını4: “Vatan” (motherland, pat-
bilgisi tasarım düzeyinde, doksa anlamında rie), “millet” (nation) gibi temelsiz kavramları
teknik bilgidir (enformasyon, mâlûmât). Bö- benimsemesi; vatanseverliği, yurtseverliği,
cek ısırığı acısının nasıl dindirileceğini, solan ulusuna üyeliği yüceltmesidir. Vatan deni-
çiçeklerin nasıl canlandırılacağını, ekmeğin len, insanın üzerinde yaşamını sürdürdüğü,
içinin değil asıl kabuğunun şişmanlattığını, toprağından ekmeğini, ırmağından suyunu
otomobil sileceklerinin donmaktan nasıl ko- sağladığı gezegen parçası; sınırları için-
runacağını; bütün bunları ve daha fazlasını, de her bir ülke burjuvazisinin kendi boru-
evrenin en gizli sırlarını veriyormuş gibi, göz- sunu öttürdüğü ekonomik birimdir. İnsana
lerini kocaman açarak, ciddiyetle anlatabilir. yurdunu seçme hakkı tanınmaz; dünyaya
Bilimsel bilgiyi edinip kabullenenleri olsa da, gelmesine yol açan biyolojik olay nerede
onlar da, kişisel dönüşüm gereğini ortaya se- gerçekleşmişse, yurdu orası olur. Ulus, ka-
ren çıkarımlarını yadsırlar. İnsan yaşamının pitaliste artı-değer üreten işçilerle diğer ezi-
akla uygun düzenlenmesi yolundaki sonuç- len tabakalardan oluşan insan topluluğudur.
larını görmezden gelir, bu yönde düşünme Burjuvalar olsun, devlet yürütücüleri olsun,
ve eyleme çağrısını iletenlere öfke duyarlar. sermayelerini ve “ücret”lerini, en iyi işlete-
Küçük burjuvanın Medusa’sıdır bilgi; yüzünü bilecekleri, en güvenli ülkelere aktarmaktan
ona çevirince taş kesileceğinden korkar. Bu çekinmezler. “Vatan için” savaşmak gerek-
tutumu sürdürme savaşımında - hakikatten tiğinde, onlar en barışsever olanlardır; ken-
kaçınmak bir savaşımı gereksinir - onun en dileri bir yana, üçüncü derece akrabalarını
güçlü dayanak noktası, efendisinin ideoloji- bile cephelerde göremezsiniz. Sömürgenle-
sidir. İmdadına koşan; genel (demek ki so- rin söylemindeki değil ama uygulamasında-
yut) bir kavram olan herkes’tir. Herkes böyle ki bu “vatana bağlılık” tutumu, halkın tümün-
yapıyorsa, onun da böyle yapmasında bir ce örnek alınmalıdır. Ortak dil ve kültürle
yanlışlık yoktur. Bu biçimsiz kavramın içini bağlanmadan öte, ulusları bir arada tutan
doldurmak gerekirse, onu varsayılan çoğun- asıl güdü, tarihte de bugün de hep maddî çı-
luk diye tanımlayabiliriz. Herkes’in sesi, eşit- karlar olmuştur. Dünyanın dört bir yanından
siz toplumda, daima egemen sınıfın sesidir. akın eden istilacılarla göçmenlerin kurduğu
Ortak tutuma başvurma safsatası’dır söz ABD bu olgunun devasa boyutta bir örne-
konusu olan. (argumentum ad populum) Bu ğidir. Aklı başında bir insanın, böyle uydur-
sayededir ki; sınıfın ortalama üyesi bir yana, malarla işi olmaz; o düşüncede ve eylemde
örneğin üniversite hocaları da, ordinaryu- kayıtsız koşulsuz enternasyonalisttir. Bu tür
sundan emeritusuna, resmî ideolojiye bağlı metafizik kavramların aklî geçerliliğini kabul-
kalarak, ortaokul sosyal bilgiler kitaplarını lenen kimse, dönemsel koşullar gereği ileri-
aşmayan bir kavrayış düzeyi ile yaşamlarını ci görünse de, nesnel olarak gericidir. Söz
sürdürebilmektedir. konusu gericilik, örneğin, çoğunluğun nite-
Egemen sınıf ile onun yürütme organı liksiz temel eğitime bile ulaşamadığı çevre
devletin küçük burjuvadan beklentisi, kurulu ülkeler küçük burjuvasının, keman çalan ye-
düzene boyun eğmesiyle sınırlı değildir. Ha- tenekli bir gencin uluslararası başarısından
vucu dişleyebilmek için, orta sınıf’ın bunun- kıvanç duymasında; tarihsel değer taşıyan

40 Mayıs / 2021
bir alanın yıkıma uğratılıp imara açılmasın- Yaşamını belli bir geçim düzeyini tuttura-
dan kapıldığı ulusal utançta (“Dünyaya re- rak, kazasız belâsız, saygı görerek sürdür-
zil olduk!”) açığa çıkar. Yurtseverlik, ulusal meyi amentü bellemiş küçük burjuva oku-
kimliğe bağlılık, küçük burjuvazinin kapitalist muşu, üstyapı kurumlarına olan inancıyla
hegemonyaya sunduğu sadakat belgesine belirgindir. Onların toplu halde bulundukları
vurulmuş damgalardır. yerlerin başında akademi binaları gelir: Üni-
Çizilen bu çerçevenin içine bir kez gir- versiteler, resmî ideolojinin ücrete bağlan-
mek kaydıyladır ki, küçük burjuvaya koşul- mış memurlarca her saat yeniden ısıtılıp,
ların elverdiği en geniş düşünme ve eleştir- soslanıp, çeşnilendirilip toplumun önüne
me özgürlüğü tanınır. Böylece o, gönlünce sürüldüğü işliklerdir. Gerçekliği ve gerekliliği
muhalefet etme, efendilerine “dayılanma” olmazsa olmaz kabul edilen üstyapı kurum-
olanağına kavuşur. Öyle ki, kendi sesinin larının başında hukuk gelmektedir. Yürür-
lükteki hukukun toplumun ekonomik-maddî
yüksekliğinden çoğu zaman zincirlerinin şa-
temeli (altyapı) üzerinde varlık kazandığı-
kırtısını duyamaz - duyar gibi olduğunda da,
nı, onun görünüş aldığı biçimlerden biri ol-
duymazdan gelir. En ilerici, bilimsel düşün- duğunu, altyapının değişmesiyle onun da
celere bağlanmasına izin vardır. Ona yasak- değişime uğrayacağını, belki de yok olup
lanan, bütün bunlardan yerinde çıkarımlar gideceğini okumuşa anlatmak çok zordur.
yapmaktır. İş buraya gelince, küçük burjuva Despotik bir yönetimin hüküm sürdüğü,
aydının tabansızlığı herkese nal toplatır. Bü- anayasası toptan askıya alınmış ülkelerde
bile, bu alanda uzmanlaşmış akademisyen-
tün bir popüler kültür, küçük burjuvanın var
lerin tek tek anayasaya aykırı uygulamaları
olan toplumsal yapıya gösterdiği rızadan
eleştirmeleri şaşırtıcı değildir. Ona aynı bi-
doğar ve rengini alır: Sanat yaratımlarının çimde; hukuk devleti (état de droit, rule of
izlek’i (tema’sı) değil, çoğunlukla ancak ko- law) tamlamasının bir safsata (boş, temel-
nu’su vardır. Toplumsal yapının kabuğunda siz, asılsız söz) olduğunu da anlatamazsı-
gezinen, çekirdeğine ulaşmak çabası olma- nız: Hukuku olmayan, yazılı kurallara da-
yan yaratımlar söz konusudur. Tatsız tuzsuz yanmayan bir devlet düşünülemeyeceğine
bir yaşama sessizce katlanmayla oluşabi- göre, hukuk devleti terimi, ikilemedir. Demek
istenen eğer ki, “hukukuna uyan devlet” ise,
lecek öfke birikiminin; çelişkilerin yüzeysel
o zaman da hukuk devleti geçersiz bir öner-
biçimde ele alınıp sergilenmesiyle önüne
medir; çünkü devletlerin önceliği süreklili-
geçilir. Eşitsiz toplumun olmazsa olmazları; ğini (beka) sağlamaktır ve her devlet kendi
başta çocuklara, kadınlara yönelen yaygın hukukunu her zaman çiğner. Meşruluk ka-
şiddet, kahredici yoksulluk, genel ahlâkî zanma dürtüsüyle kapitalist diktacıların her
çöküntü, halk arasında “yolsuzluk” denilen, fırsatta başvurduğu hukuk devleti uydurma
kamu varlıklarına yasadışı el koyma ve di- terimi, hukukçuların da dilinden düşmez:
Küçük burjuva, burjuvazinin papağanıdır;
ğerleri… bütün bunlar hakkında, ekono-
tıkıldığı kafeste düzenli gelir, aile, saygın-
mik-maddî temelle bağ kurmamak koşuluy-
lık gibi gıdalarla beslenir. Çeşitli kümelerin
la, popüler kültürde ve günlük söylemde, haklarını düzenleyen belgelerin uygulanıp
sınırsızca tartışılabilir, sanat ürünleri ortaya uygulanmaması, “insan hakları” üstünde ça-
konabilir. lışan bir uzmanın ilgi alanı dışındadır. Ken-

Mayıs / 2021 41
dileri yazıp, imzalayıp, parlamentolarında içleri boşaltılmış, kapitalist paradigmaya
onayladıkları sözleşmelere, devletlerin niçin uyumlu kılınmışlardır. Yaşlılar gençlerden,
uymadıkları; uymayacakları sözleşmeleri kentliler taşralılardan nefret etmekte; çocuk-
niçin kaleme alıp yürürlüğe soktukları (bu lar ebeveynlerinden korkmakta; eğitimliler
ikinci soru birincisinden daha zordur) üstüne eğitimsizleri, Batılılar Doğuluları hor gör-
düşünmesini ondan asla bekleyemezsiniz. mekte; yerliler göçmenlere hınç duymakta-
Varlık nedenini ortadan kaldırma tehlikesi dır. Ucu zehirli bütün bu okların hedeflemesi
barındıran bu tür sorular onun Hadrian Du- gereken dünya sömürgenler sınıfı, onların
varı’dır5. Statüko içinde elde ettiği konumu yönünü ustalıkla değiştirmeyi başarmıştır.
yitirmektense, statükonun sağlamlaşmasına İnsan ilişkileri; kendisini sunduğu pazar’da
katkıda bulunmak, küçük burjuvanın değiş- değişim değeri fiziksel ve toplumsal nitelikle-
mez tercihidir. Kamu yönetimi profesörü, riyle belirlenen insan-metâ’lar arasında ger-
yolsuzluk (corruption) “sorunu”nun daha et- çekleşen bir alışveriş durumundadır. Beden
kin denetim, saydamlık ve ahlâkî değerlerin - ataerkillik çağında özellikle kadın bedeni -,
güçlendirilmesiyle ortadan kalkabileceğini toplumsal konum ve gelir düzeyi, çeşitli ka-
anlatır durur. Hızını alamayıp, devlet ku- rakter özellikleri insan-metâ’nın fiyat’ını be-
rumlarında, “yolsuzlukla mücadele” üstüne lirlemede dikkate alınan başlıca değişken-
seminerler verenleri bile vardır. Oysa kapi- lerdir. Nasıl ki, kahvesine arsenik eklemek
talist hegemonyanın hüküm sürdüğü yer- koşuluyla birini büyü ile öldürebilirseniz;
de, devlet görevlilerinin kamu varlıklarına el yüksek bakiyeli banka cüzdanınızı masada
koymaları sorun değil, şeylerin doğasından “unuttuğunuz” kafede yerinize döndüğünüz-
kaynaklanan bir olgu’dur. Sorun, metâ üreti- de, sevimli gülüşünüz ve hoş mizacınız hak
mi sisteminin kendisidir. Devlet hazinesinin ettiği sevgiyle ödüllendirilebilir. İlişkiler, yazılı
yağması, artı-değer sömürüsünü güvence olmayan, örtük biçimde kabul edilen bir ku-
altına alan yöneticilere, burjuvazinin hak rucu anlaşma’ya dayalı olarak başlar, sürer,
gördüğü kayıtdışı ücret’tir. Profesörümüz, anlaşmanın çiğnenmesiyle sona erer. Ar-
yeterince yakınlık kursa, açık sözlü bir üst kadaşlık’ın kurucu anlaşmasında; tarafların
düzey devlet görevlisinden, pişkin bir sırıtı- kayıtsız koşulsuz onay görme hakkı, birlik-
te geçirilen zamanın eğlenceli olması, zihni
şın eşlik edeceği şu sözleri pekâlâ işitebilir:
yoran tartışmalardan kaçınma gibi maddeler
“Hoca, bu paraya yapılır mı bu iş!” Anılan
ağırlıklı önem taşırlar; çiğnenmeleri bozma
ücret’in niceliği, verili bir dönemde kapitalist
(fesih) nedenidir. Arkadaş kümelerinin dü-
sınıfın ulaştığı sömürü oranı’nın düzeyi ile,
zeyini, bu yüzden; içlerinde en kültürsüz,
ortamın egemen sınıf için ne kadar tekinsiz
bilisiz, lümpen olanın düzeyi belirler. Karşı
olduğuna bağlıdır. Sözün özü; küçük burjuva
cinslerin birlikteliği, parasal dayanışmayı ve
okumuşunun doğruyu söyleme (parrhesia)
bedenin cinsel doyum amacıyla kullanımını
yeterliği, neredeyse yok denecek düzey-
öngören, genellikle devlet garantörlüğünde
dedir. İşçiler ve devrimciler, onun ağzından
bağıtlanan bir anlaşmaya (evlilik) dayanır.
çıkan her kelimeye, yazdığı her satıra kuş-
İç dünyası yoksul, düş gücü körelmiş küçük
kuyla ve sakınımla yaklaşmalıdır.
burjuvanın yalnızlık korkusu, korkuların en
Türdeşinin sığınağı, can yoldaşı olması
büyüğüdür. Bir başına kaldığında iblisler ba-
gerekirken; küresel barbarlık çağında insan
sar onu. İnsanın insanı utanç veren araçlaş-
insanın karabasanı olmuştur. Sevgi, daya-
tırması, kaynağını onun büyük korkusunda
nışma, arkadaşlık kavramları iğdiş edilmiş,
bulur.

42 Mayıs / 2021
…Çıkarı için, insanın, aslında olduğun- verme gibi, asla yerine getirilmeyecek vaat-
dan başka türlü görünmesi gerekiyordu. lerde bulunmadır. İçinde “bir gün” sözünün
“Olmak” ve “görünmek” böylece birbirinden geçmesi âdettendir.) Diğeri, olgunun-olayın
tamamen farklı iki şey oldu. Bu ayrımdan bilerek çarpıtılmasına, olmayanın olmuş,
görkemli şatafat, kandırıcı dalavere, bunlara olmuşun olmamış gibi anlatımına dayanan
eşlik eden bütün ahlâkî bozukluklar ortaya “yaratıcı” yalandır. Çıplak gözle görülebil-
çıktı. meleri, alışkın olunmaları nedeniyle, halk
Jean-Jacques Rousseau6 arasında yalan kavramının tanımı bu ikisiyle
sınırlıdır. Herkesçe her zaman, saçını düzel-
Binyıllar boyu sayısız sınamadan geçe- tir gibi doğallıkla başvurulmasının yanında;
rek genel kabul görmüş, toplumlarda geçerli çağımız toplumlarında, bu kapsamdaki ya-
olduğu varsayılan ahlâk ilkeleri; yaşamlarını lanı kesinlikle ve koşulsuz biçimde (katego-
usanç verici bir görevmişçesine sürdürmeye rik olarak) kullanmaksızın yapılamayacak
çabalayan büyük insan kütlesinin trajik du- meslekler bile vardır. İlk akla gelen meslek-
rumuyla, çözümü olanaksız bir çelişki için- lerin üyeleri; her kademe ve konumdaki hu-
dedir. Yararlı ömrünü tamamlamış bir üretim kukçular ile politikacılar, bu ayrıcalığı emlâk
biçimini küresel sömürü düzeni kurmayları- komisyoncularıyla paylaşırlar. Yalan, daha
nın ite kaka sürdürmeye çalıştıkları bu çağ geniş, bütünsel bir bakışla; öznel çıkarın,
dönümünde, sıradan toplumsal davranış bireyi toplumsal işleyişin doğasını yadsı-
kuralları bile burjuvazi ve çığırtkanı küçük maya sürüklemesi olarak tanımlanmalıdır:
burjuvaziye ayak bağı olmaktadır. Yalan, en Sağduyunun buyruğuna aykırı bir toplumsal
pervasız hâliyle yalandır ki, son sınıflı toplu- örgütlenme içinde yaşamı sürdürebilmek
mun alacakaranlığında; çürümüş olanı sağ- gücünü, insanlar, onu yok saymakta, değil-
lıklı, bayağı olanı soylu, çamura bulanmış se hafifsemekte bulmaktadır. İdealist küçük
olanı lekesiz yapar. Yalancılığın hiçbir caydı- burjuvanın her şeyi bitebilir ama umut’u hiç
rıcı yaptırımı yoktur; ortalama küçük burjuva bitmez. Din’le ilişkisi Noel öngününde evinin
sıradan bir gününü, ilişki kurduğu herkese salonunu süslemekle sınırlı olsa da, onun
her konuda yalan söyleyerek tamamlayabilir “Umut bitmez” sözü, Müslümanların “Allah
- ilişki kurdukları da aynısını yaptıklarından, büyüktür” sözünün laik karşılığıdır. Oysa
geçinir giderler. Dillerden düşmeyen en bü- umut metafizik bir kavram değildir; bir hede-
yük yalan, yalan söylemenin ahlâkdışı oldu- fe yönelik harcanan çabanın olumlu sonuç
ğu yalanıdır: Yalandan, olanaklı en yüksek vermesine yönelik beklentidir. Eylemden
yararı sağlayabilmek için, elden geldiğince bağımsız umut’u deus ex machina yedi katı-
çok sayıda kimsenin doğruyu söylemesini na yükseltmekle, küçük burjuva, eylem kaç-
sağlamak, rakipleri azaltmak gerekir. Gün- kınlığını sinsice mâzur gösterir. Düşünsel
lük yaşamda en yaygın iki yalan türünden dayanağını, metafizik örtüye sarılı umut’ta
biri; bilgiyi, bilmesi gereken kimseden sak- bulan dilek sevicilik de, ikiyüzlü orta sınıfın
lamaktır. Ortaya çıktığında, unutkanlıkla bolca başvurduğu bir yalan türüdür. Yağmur
mâsum gösterilir veya “Sormadın ki!” yanı- olsa kimsenin tarlasına yağmayanlar, Ağrı
tıyla geçiştirilir. (Bunun bakışımında [simet- Dağından kar bağışlamakta pek cömerttir:
ri], sorulmadan söylenen yalan vardır. Mu- Mutlu, sağlıklı, bol kazançlı yeni yıl; barış ve
hatabının ne istemi ne gereksinimi olduğu kardeşlik getirecek bayram; savaşsız sömü-
halde, onun için bir şey yapma, ona bir şey rüsüz dünya ve benzeri boş sözler, küçük

Mayıs / 2021 43
burjuva idealizminin kuruyasıca pınarından maddî refaha eşlik eden neşe ve eğlence-
durmaksızın fışkırır. nin doruğa çıktığı, Fransa’nın 1870 – 1914
Katlanılır kılınması olanaksız olsa da, ya- arası Belle Epoque (Altın Çağ) döneminden
şamın hiç olmazsa öyle gösterilmesi; eşitsiz kalma fotoğraflarda bile insanların ne güldü-
toplumda, kapitalist sınıfın yönetim hileleri ğünü ne de gülümsediğini görebiliyoruz. Ka-
arasındadır. Küçük burjuvadan beklenen pitalist-emperyalist Batı’nın bir başka altın
hizmetlerin belki de en önemli olanı, her za- çağı kabul edilen 1945 - 1975 arası dönem
man her koşulda erinçli, kıvançlı, yaşama için de aynısı geçerli. Orta sınıfların yersiz,
sevinciyle dolu görünmesidir. Mutluluk feti- nedensiz gülme alışkanlığını edinmeleri;
şizmi, ölüm döşeğindeki kapitalizmin bugün pastanın küçülmeye, rekabetin dozunun art-
en göze batan yalanıdır. Bin türlü kaygıyla maya başladığı, bunu izleyen dönemdedir.
boğuşarak geçen yaşamın acısını en ya- Kapitalist propaganda makinesi, yüzdeki
kınlarına hoyratça, gönül kırıcı davranmak- neşesiz, durgun anlatımın başarısızlığın,
la hafifleten suratsız varlık, kamusal alan- yenilmişliğin göstergesi olduğuna toplumu
da tasalı görünmek hakkından yoksundur. inandırmış bulunuyor. Gülen yüz, son birkaç
Orada burada, olur olmaz şeylere sevinip onyıldan beri, tüm görüntüleme işlemlerin-
durur. El âlemin bilmem ne gezegenine yol- de varsayılan (default) yüz anlatımıdır. Bir
ladığı uzay aracı, ağacın tepesinden kur- küme fotoğrafında, ağzını fırın gibi açma-
tarılan yavru kedi, neresinden niçin tuttuğu dan hafifçe gülümsemesi, kişinin bulunduğu
bilinmeyen futbol takımının başarısı… onun ortamdan hoşnut olmadığına yorulurken,
orantısız sevincine birçok şey konu olabilir. hiç gülümsememesi düpedüz kabalık, çiğlik
Esenlik, hoşnutluk ile gülme eylemi arasın- olarak görülmektedir. Vesîkalık fotoğraf çek-
daki ilişki tersine dönmüş, insan, gülmekle tirirken doğal bir poz vermek isteyen kimse,
dirliğe kavuştuğu varsayılan bir yaratık olup ille de sırıtması için üsteleyen fotoğrafçıyla
çıkmıştır. Kasların denetimini yitirmeye yol cebelleşmek zorundadır. Birkaç yüzyıl sonra
açan sinir sistemi hastalıkları dışında, in- bu dönemin fotoğraflarına bakacak olanlar,
sanın gülmesinin bilinen üç nedeni vardır: poz verirken ağzı her iki yandan kulaklara
Gülmece (mizah, humour) duygumuzu ha- doğru yaymanın bir zamanlar herhalde ya-
rekete geçiren söz veya durumların uyar- sal zorunluluk olduğunu düşüneceklerdir.
masıyla veya büyük sevinç doğuran olay-
larla güler; ilişkilerde yumuşatıcı etkisinden * * *
yararlanmak amacıyla incelik olarak gülüm- Sınıfsal konumunun oluşturduğu bilinci,
seriz. Burjuvazinin öykünmeci maymunu yıpratıcı bir soyut düşünme sürecinin sonun-
orta sınıf; kapitalizmin ikinci büyük paylaşım da kırabilen tekil bireylere rastlanabilir, ama
savaşı ertesinde başlayan gönençli ilerle- onlar kuralı doğrulayan kuraldışı’lardır (ex-
mesinin sona erdiği 1970’lerin ortalarından ceptio quad firmat regulam). İnsanın düşün-
beri, nedensiz biçimde gülüp duruyor. Oysa ce ve davranışını içinde yaşadığı toplumun
fotoğraf makinesi, film kamerası gibi görün- altyapısı belirlediğine göre, değişiminin yo-
tüleme tekniklerinin yaygınlık kazandığı 19. lunu yine ekonomik-maddî temeldeki dönü-
Yüzyılın ikinci yarısından 20. Yüzyılın son şüm açacaktır. Gerçi küçük burjuva bugün,
çeyreğine dek, yüz yılı aşkın bir süre boyun- kendisinden uzaklaşmakla insanca olan her
ca, insanların objektife doğal yüz anlatım- şeye yaklaşılan bir duvardır. Bununla birlik-
larıyla poz verdiklerini görüyoruz. Yükselen te, verili tarihsel süreçte burjuvazinin kanat-

44 Mayıs / 2021
ları altına sığınmış orta sınıflar, işçi sınıfının 2- Émile Henry (1872-1894), Fransız anarşist
açık düşmanı değildir. Doğal sınırlarına da- militan. Yirmi iki yaşında idam edildi. Bu sözler
yanmış küresel sömürünün daha az havuç, mahkemedeki savunmasında geçmektedir.
daha fazla sopa politikası, insanlığı artık “en https://fr.wikipedia.org/wiki/%C3%89mile_Hen-
sonuncu kavga”nın verileceği güne hızla ry_(anarchiste)
3- Bir mantık ve hukuk ilkesi (anonim). “Contra
yaklaştırıyor. Bugün gözünü boyayan kü-
principia negantem non est disputandum.”
çük ayrıcalıklardan yoksun kalacak kararsız
4- Yapıntı: Gerçeğe uymayan, ancak belirli bir
sınıfın üyeleri, proleter olduğunu bilmeyen
kuramsal ya da kılgılı (pratik) amaç için kullanıl-
proleterler, o zaman elbette ezici çoğunlu- ması sakıncasız olan tasarım. (İng., Fr. Fiction)
ğuyla devrimin hizmetine koşacaklardır. http://www.dildernegi.org.tr/TR,274/turkce-soz-
Eleştiri, yalnızca dostlara sunulan bir ar- luk-ara-bul.html
mağandır. Hasımlarımızı eleştirmez, onlarla 5- M.S. 122 yılında, İmparator Hadrian dönemin-
savaşırız. Öyleyse, dost katına yükselme de Romalıların İngiltere’de, barbarları uzak tut-
gizilgücü taşıyan orta sınıfı eleştirmemiz mak amacıyla inşa ettikleri düşünülen, 117 km
hem yerinde hem de gereklidir. Söz konu- uzunluğundaki set.
su ara katman, içeriden eleştirilemez; bu 6- Jean-Jacques Rousseau, İnsanlar Arasındaki
türden eleştiri kolayca savuşturulabilir. Çün- Eşitsizliğin Kökeni ve Temelleri Üstüne Konuş-
kü o, toplumsal düzenekte üstlendiği rolü ma (Discours sur l’origine et les fondements de
yerine getirmekten başka bir şey yapıyor l’inégalité parmi les hommes), 1754 (elektronik
baskı), sayfa 51-52.
değildir. Olduğu şey olmak, eleştiri konusu
https://philosophie.cegeptr.qc.ca/wp-content/
yapılamaz. Bu denemede küçük burjuva-
documents/Discours-sur-lin%C3%A9galit%-
yı dışarıdan bakarak eleştirmeye çalıştım.
C3%A9-1754.pdf
Söylenenlerin zarfını değil mazrûfunu (görü- 7- Makine-tanrı. Antik Yunan tiyatrosunda, vinç-
nüşünü değil içeriğini) anlamak isteyen okur le yukarıdan indirilip birdenbire sorunları çözen,
bunu göz önünde tutmalıdır. olayların akışını değiştiren alet veya karakter.

Dipnotlar
1- Öyleyse insan maddî gönencini, var oluşu-
nu sürdürmeyi her şeyin önüne koyan bir varlık
mıdır? Konuşabilen ve düşünebilen hayvan, on
binlerce yıllık kültürel birikimiyle; ödül maması
karşılığında pati veren köpeğin düzeyini aşama-
dı mı? Bunlar, üzerinde kafa yorulması gereken
büyük sorular’dır ki, bu denemenin kapsamını
fazlasıyla aşarlar.

Mayıs / 2021 45
Mustafa TABAK

BUGÜNLER DE GEÇER

Hazar’a

Kötülüğün kutsandığı
Bugünler de geçer çocuk

Kabaran yoksul dünyanın


En büyük iç denizi
Kızılca dalgalanıp
Karamsarlık bendini
Aşmaya görsün

Yıkılır kötünün
Mesih bekleten
Çelikten görünümlü
Samandan sarayı

46 Mayıs / 2021
Binbir Renk Binbir Çiçek*
“Yaşar Kemalli Anılar” (5)

Ali TAŞ Adn.

ürkmenlerin isyanında başı çe- çalan hem doğaçlama söyleyen, Karacaoğ-

T ken Kozanoğlu Ahmed Paşa’nın


Osmanlı’ya esir düşüp, kardeşi
Yusuf Ağa’nın askerler tarafından süngüle-
lan’dan, Dadaloğlu’dan şiirler okuyan Âşık
Mecit ile arkadaş oluyor. Çırağı olduğu Âşık
Mecit 5. Sınıfta ölünce onun üstüne ağıtlar
nerek öldürüldüğünü belirten yazar; Yaşar yakıyor. İlkokul son sınıfta iken yukarı Toros-
Kemal’in derlediği ilk ağıtlardan biri olan, lar’dan gelen ünlü destancı Âşık Rahmi ile
“Ağıtlar” kitabında da yer alan bir ağıtın Ruhi sabaha kadar atışıyorlar. “…O gece oraya
Su ve diğer türkücülerin uzun hava, bozlak büyük bir kavga adamı, bir folklorcu olan
gibi söylediği bir bölümü aşağıda yer alan öğretmeni şair Abdullah Zeki Çukurova da
Kozanoğlu ağıtı olduğunu belirtiyor. Ağıtta, gidiyor…” Çok gururlanan öğretmeni Kemal
Osmaniye’deki “Alibekiroğlu Ali Ağa’ya da Sadık’ı kutsuyor. Âşık Rahmi de kendisine
mertlik, yiğitlik, sözünde durma adına bir bir saz armağan edip; “İlkokulu bitirir bitir-
övgü, gönderme var”. İsyanı bastırmak için mez benim köyüme gel, bütün Anadolu’yu
gelen Fırkai İslahiye ordusuyla gelen Der- köy köy gezip türküler söyleyelim. Bence
viş Paşa’nın yanında idari işlerden sorumlu sen, Karacaoğlan gibi bir âşık olacaksın,
olan Ahmed Cevdet Paşa’nın “Ma’ruzat” adlı bundan hiç kuşkum yok” der. İlkokulu bitirin-
kitabında da bu konuda bilgiler yer aldığını ce de bu öneriyi epeyi düşünüyor, sonunda
dile getirmektedir. Kadirli’de ortaokul olmadığı için Adana’da
Çıktım Gozan’ın dağına ortaokula gitmeye karar veriyor. Çırçır fab-
Karı dizleyi dizleyi rikasında çalışıp, orda pamukların üstünde
Yarelerim göz göz oldıu yatmaya başlıyor. İkinci sınıfta ise, sınavı
Cerrah gözleyi gözleyi kazanması sonucu yatılı okumaya başlıyor.
*** Geceleri yatakhanede hep kitap okumanın
Hezerine hüzerine yanı sıra Zuhuri Danışman’ın çıkardığı “Yeni
Işık yağmış mezerine Işık” adındaki bir derginin düzenlediği Türki-
Kalk gidelim Gozanoğlum ye çapındaki şiir yarışmasına katılıp birinci
Bin jıratın üzerine (s. 77) oluyor. Ortaokul üçde kalınca yatılı hakkını
Birinci sınıfı Burhaniye köyünde, ikinci kaybedince de okulu bırakıyor. O sırlarda
sınıfı ise, taşındıkları Kadirli’de okuyor ama “Görüşler” dergisinde yazmakta ve “Ülke”,
ikinci sınıf yerine birinci sınıfı okuyor. Sınıf- “Millet”, “Kovan”, “Çığ”, “Beş Pınar”, dergi-
ta kendisinden daha ünlü biri olup, hem saz leri ile “Yeni Adana” ve “Türk Sözü” gaze-

Mayıs / 2021 47
telerinde şiirleri yayınlanıyor. İngilizce öğret- yüzden olmaz. ” diyor. O köydeki, babası-
meni Rasim Göknel ile birlikte Çığ dergisini nın arkadaşı olan Paşa Ağa’nın yanına gitse
çıkarıyorlar. Kıbrıslı olan Rasim Göknel’in de köylülerden ağıt alamıyor. Orda kalıyor o
altı aylığına Kıbrıs’a gidince de, onun evin- gece ve sabah kalktığında bir Köroğlu ağı-
de kalmaya başlıyor. Bu olaydan 30-40 yıl tı okuyunca köylüler etrafına toplanıyor ve
sonra, Kadıköy’e taşınan Rasim Göknel’i Kemal Sadık’ın gerçek bir âşık olduğu kana-
dostu olan bir profesörün cenazesinde gö- atine varıyorlar ve ağıtlarını Kemal Sadık’a
rüyor. Sonra bir gün, Arif Dino’nun yaptığı yazdırıyorlar. Öğretmenlik yaptığı yerde de
bir portre resmi ile İnce Memed’in İngilizce aynı sıkıntıyı yaşasa da sonunda topladığı
baskısını yanına alarak Mazlum Göknel ağıtları duydukça gerçek bir âşık olduğunu
öğretmenin yanına gidiyor. Kitabı ve resmi görerek ağıtlarını veriyorlar. Böylece 30-40
verince gözleri dolan Göknel, “Hey gidi Ke- köyde bu yolla binlerce ağıt topluyor Kemal
mal Sadık, ne güzel günleri birlikte paylaştık Sadık ama bir bölümünü baskın yapan Jan-
sizlerle. Arif’le, seninle, Orhan’la, Abidin’le” darmalara kaptırıyor. Daha sonra topladığı
demiş. ağıtların 2-3 kopyasını arkadaşlarının evin-
Yaşar Kemal, Arif Nihat Asya dost oluyor. de sakladığından eldeki Ağıtlar kitabı ya-
Sabahattin Ali’yi okuyor, Orhan Veli ve Ok- yımlanıyor. (s. 78-82)
tay Rifat’ın şiirlerini ezbere biliyor Kemal Sa-
dık. “Adana Milletvekili ve Halkevleri Genel Dino Ailesi
Müdür Ferit Celal Güven, Süleyman Şahin, Arif Keskiner, Yaşar Kemal’ın yazın yaşa-
Reşat Eniz, Rasim Göknel, Hilmi Artan, Or- mında çok önemli olan ve Adana’da sürgün-
han Kemal, Arif ve Abidin Dino gibi isimlerin de bulunan Dino ailesi hakkında da geniş
olduğu çevre içinde sanat, edebiyat yapıyor. bir araştırma yapmış. Ailenin en çok tanınan
Arif Dino “…en çok etkilendiği, onu yönleni- kişisi, Vatan şairi Namık Kemal’le kardeş ço-
ren, hamurunu yoğuran…” isim oluyor. cuğu olan, birkaç yabancı dil bilip, Yunanca
Okulu bırakınca her işi yapıyor. Önce yazdığı yazı ve şiirleri İstanbul’da çıkan Ne-
Kuzucuoğlu üretme çiftlinde ırgatlık, ırgât ologos adlı gazetede yayımlanıyormuş. II.
katipliği, Osmaniye’ni Bahçe köyünde öğret- Abdulhamid’in Hariciye Nazırlığını da yapan
men vekilliği yapıyor, Ramazanoğlu kütüp- Padişah Abdulhamid’in önerisiyle Mithat
hanesinde çalışıyor ve son olarak Kadirli’de Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşa’yla birlik-
arzuhalcilik yapıyor. Bir gün hesap ettiğinde te ilk meşrutiyet anayasasının kurulacağı alt
40 kadar işte çalıştığını tespit ediyor. “... komisyona üye olarak atanıyor. Berlin kong-
göze batıyorum. Bu yüzden de hemen ko- resine katılıyor, Diyarbakır ve Elazığ’daki ba-
vuyorlar. Zilli kurt gibiyim. Gittiğim yerde şarısından sonra. Abidin Paşa. Abidin Paşa,
insanlar benden kaçıyor…” bir tek kadınla- o zamanlar İstanbul ve Beyrut’tan sonra
rın kendisindne kaçmadığını söylüyor. Ağıt Selanik’le birlikte en önemli bir yer olan ve
topladığı, destan okuduğıu kadınların ken- Amasya, Tokat, Kayseri, Malatya, Ordu, Gi-
disini çok sevdiğini söylüyor Kemal Sadık. resun, Samsun ve Çorum’u da içine alan Si-
Bu dönemde adı da Âşık Kemal’e çıkıyor. vas valiliği yapıyor. Sivas’tan Selanik’e vali
Bir gün komşu köydeki âşıktan ağıt istedi- olarak atandığında daha sonra sadrazam
ğinde, “Sen Kürt Sadık’ın oğlu değil misin… yapmak istemiş rivayete göre, Fransız bü-
Olmaz, Koca Sadık’ın oğlu âşıklık etmez! yükelçi karşı çıkınca da Harciye Nazırı yapı-
Çünkü sen, zengin bir ailenin oğlusun, o yor, mecidiye nişanıyla taltif ediliyor. Adana

48 Mayıs / 2021
valiliğine atanıyor daha sonra. 5 yıl sonra diren, sesi çok güzel olan bir çocuktan bah-
Ankara ve ardından Cezayir-i Bahr-i Sefit sediyorlar. Abidin Paşa onu dinleyip sesini
valisi oluyor. ve Sivas valiliklerine atanıyor. çok beğeniyor ve rivayete göre de Ahmet
Adana’da valilik yaptığı beş yılda bir çok olan adını Yunus olarak değiştiriyor, sesinin
ilki yaşama geçirmiş. Kendi adını taşıyan güzelliğinden ve bilgisinden dolayı da Nadi
Abidin Paşa caddesini ile birlikte şimdiki adını koyuyor. Ve valilik kendi bölgesi olan
Altın Koza’nın yer aldığı ve daha önce Kız Rodos’ta medresede okumasını sağlıyor,
Lisesi olarak kullanılan binayı Askeri İdadi birincilikle de bitiriyor medreseyi. Ve daha
binası olarak hizmete açmış. Batılılaşma sonra çocuğun ailesine, “Verin bu çocuğu
simgesi olan Büyük saat kulesinin yapımı- bana, benim çocuklarımla birlikte İstanbul’a
nı gerçekleştirmiş. Seyhan’ın ıslahı ve tarım gönderelim de Mekteb-i Sultani’de okusun,
alanlarının sulanması için en önemli şey memlekete faydalı bir adam olsun” demiş.
olan sulama kanallarını açmış. Padişahın Böylece Yunus Nadi, Abidin Paşa’nın oğlu
isteklerine uyarak kendi adına 180.000 dö- Rasih Bey ile birlikte Galatasaray Lisesine
nüm, padişah adına da 1.100.000 dönümlük gönderiliyor. Sonuçta Rasih Bey, Osman-
arazi satın alıyor. Kozan, Kadirli ve Ceyhan lı’nın son döneminde Sayıştay başkanlığı-
üçgeninde kurulu olan çiftlikte sipahiler için na kadar yükseliyor. Yunus Nadi ise hukuk
at yetiştiriyor. okuyup, Abdülhamid’e karşı bir hareket olan
Abidin Paşa O yıllarda edebiyatı da ih- İllegal Genç Osmanlılar! Sürgün ediliyor.
mal etmiyor. Mesnevi çevirmeni ve Home- İkinci Meşrutiyet’de Fethiye’ye dönüp, dava
ros tutkunu olan aydın ve entelektüel şa- vekilliğine başlıyor. Daha sonra eşiyle bir-
ir-yazar Abidin Paşa altı ciltlik Tercüme ve likte İstanbul’a gelip işgal kuvvetlerine karşı
Şerh-i Mesnev-i Şerif kitabını çevirmeye olan basın içinde yer alıyor. Bir süre sonra
ve yorumlamaya başlıyor. Şerh-i Mesnevi-i aranmaya başlayınca da Halide Edip ve
Şerif’ yazıp, yorumluyor. Tercüme ve Şerh-i Adnan Adıvar ile birlikte Anadolu’ya geçip,
Kaside-i Bürde, Âlem-i İslamiyeti Müdafaa, Mustafa Kemal ile görüşüp, tasarladığı plan
Meali İslamiyye, Saadet-i Dünya, Türkçe onun tarafından da onaylanınca, Milli Müca-
Nahv-ı Arabi, Konsolit Hava Oyunları, İstik- deleyi tüm dünyaya tanıtmak için Anadolu
razat adlı eserleri var. “Okumanın dünyanın Ajansı’nı kurarak, bu iki arkadaşıyla birlikte
en kutsal işi, kitabın da insanın en iyi arka- Kurtuluş Savaşı’na büyük katkılarda bulu-
daşı olduğunu söylemekten hiç çekinmiyor. nuyor. Ankara’da “Yeni Gün” diye çıkardığı
Çünkü döneminin aydın, edebiyatçı ve bilge gazetenin adını da cumhuriyet kurulduktan
bir kişisidir Abidin Paşa.” (s. 83-85) sonra Mustafa Kemal’ın önerisiyle Cumhuri-
Dino’ların anne tarafından dedeleri Bek- yet olarak değiştiriyor.
taşi şairi Cellettin Gazi Turhan Paşa’dır.
Bitti
Cumhuriyet Gazetesi ve Yunus Nadi
Abidin Paşa Fethiye’yi ziyaret ettiğinde *Arif Keskiner, Binbir Renk Binbir Çiçek, Doğan
kendisini coşkuyla karşılayan halk Hatim in- Kitap, Ekim 2013, 480 sayfa.

Mayıs / 2021 49
İnsancıl’a Mektup

Sevgili Berrin Taş Hanım,

2019 son ayları mıydı? Sizinle ve Cengiz Gündoğdu beyle bir tanışmamız ve kısa
bir görüşmemiz oldu. İzleyerek baktım ki ben İnsancıl Dergisine abone olmuşum, iş-
yerime her ay dergi ve ardından da Cengiz Beyin muhteşem kitapları geldi. Kitapları
orasından burasından karıştırdım bazı yerlerini de okudum. Gelen dergileri de iş ye-
rinde okumaya çalıştım ama havasına girdiğimi söyleyemem. Dergileri ancak emekli
olduktan sonra okudum.

Dolu dolu bir dergi. Felsefeden, şiire, yaşama dair her şey var içinde ve diyalektik
materyalist görüşü ve gerçekçi olmayı esas olarak almış bir dergi. İnsancıl’dan sonra
bende bir dergi merakı başladı. Dergiler aldım kimi bol resimli, bol reklamlı dergiler ve
doldurmak için yazılmış içi boş yazılar. O tadı yok yani. İnsancıl’ı kitap, gazete reyon-
larında bulamadım. O nedenle abone oldum.

Derginin en güzel yanlarından biri okuyucuyu içine çekmesi, okuyucu ile iletişim
kurması. Okuyucu sizin yaşamlarınızı, düşünce ve duygularınızı merak ediyor. Çünkü
isimleri bile güzel ve anlamlı başlıklar altında, “Hep Yolda” ile Siz ve “Yıldız Güncesi”
yazıları ile Cengiz Bey, bizlerle yaşantınızı samimiyetle paylaşıyorsunuz. Başınıza
gelen olaylar, hastane hikâyeleri, sağlık sorunları, maddi sıkıntılar, yazınsal etkinlikler,
eleştiri ve değerlendirmeleriniz, yaşam kırgınlıklarınız… Bu paylaşım sizleri bize ya-
kınlaştırıyor, sanki aileden birisiyle ya da bir dostla konuşuyor gibiyiz.

Derginin ikinci bir özelliği bir okul oluşu. Hayat, sanat, yazın dünyası, felsefe, dü-
şünce tarihi, kitap ve şiir okumaları ile bir okul. Ne güzel ki bu okulda birçok öğrenci
eğitim görmüş ve birçoğu da yazın ve düşünde dünyasında ürün verebilecek düzeye
ulaşmış kişiler. Yani bir çeşit İnsancıl ekolü, sistemi, kuramı oluşmuş.

Derginin en güçlü ve bir yandan da en zayıf yanı diyalektik materyalist felsefeye,


sol görüşe dayanması ve toplumsal dinamik olarak sınıf mücadelesini esas alması.
Güçlü, çünkü gerçeğe dayanıyor. Zayıf, çünkü talep edeni yok, alıcısı yok; dünya artık
gerçeklerle değil, yalanlarla dönüyor ve herkesin kendi gerçeği var. Kimi düz dünyaya
inanıyor, kimi ortaçağ düşüncesini yaşıyor, kimisinin inançları her şeyin üstünde, kimi-
si yıldız falı, komplo teorileri, “iste evrenden, gelsin sana” düşüncesi içinde. Gerçeği
kimse aramıyor ve istemiyor.

Berrin Hanım sağlıklı güzel günler diliyorum.

Saygı ve sevgilerimle.

Arif Çelebi

50 Mayıs / 2021
İnsancıl’a Mektup

Cengiz Bey,

Şimdi okudum Yıldız Güncesini. Bence halktan yapamayacağj bir şey bekliyor-
sunuz. Cumhuriyet kurulduğunda okuma yazma bilen % 5 Atatürk’ten sonra eğitime
ağır darbe. Köy enstitüleri halkevleri kapatılıp, Hasan Ali Yücel, Hakkı Tonguç kızağa.
Aydınlanmacı bir eğitimden yoksun milyonlar. Biyolojik yaşam var. Düşünerek merak
ederek yaşamak yok. Sebep sonuç ilişkisini bile bilmiyor. Dogmalarla sahte inançlarla
kuşatılmış. Kendi çıkarını da ülkesinin çıkarını da bilmeyen halk. Bundan alabildiğine
yararlanan emperyalizm. Bunların üstüne. Diplomalı neoliberaller. Fetocular, yetmez
ama evetçiler. Sizin bu halka darılmanız gerçekçi bir davranış değil. Hele o sözünü
ettiğiniz tekil, tümeli ben bilmiyorum, artık değeri, diyalektiği, kapitalizmi biliyorum an-
cak. En elverişsiz koşullarda çok yaratıcı olmuşsunuz ama anlamalarını beklemeyin.
Yine de iyi bir çevreniz var, o da az mutluluk değil.

Bana Tıp Haftası nedeni ile İstanbul Tabip Odası bir ödül verdi. Siz bu ödüllerden
hoşlanmıyorsunuz. Ben aldım kabul ettim. İyi dilekler yolluyorum.

Coşkun ÖZDEMİR

ACI BİR KAYIP

Arkadaşımız Neriman Çelik’in teyzesi

Elif Ar

yaşamını yitirmiştir.

Yol arkadaşımıza ve ailesine başsağlığı diliyoruz.

Mayıs / 2021 51
Öykü

İhbar

Hakan GÜGERCİNOĞLU

“Akılla bir konuşmam oldu dün gece; o çok sevdiği dostuna giderdi. Kapının kuş-
Sana soracaklarım var, dedim.” * lu zilini çalar, açılan aralıktan kahve kokusu
dışarı uğrar, kadının gözleri yıldızlanır, an-
abah erkenden evden çıktı. Gün- latacak ne çok şey var, açık pencerede rüz-

S lerdir cevap bulamadığı sorular,


sorması gereken doğru soruların
yolunu kesiyor, akışını kaybeden düşün-
gar, belki sabaha kadar ne güzel bir sohbete
misafir olurdu. Ne gülüyorsun? Hiçbir şeyi
ciddiye almaz mısın sen?
“Yarın yine gelirlerdi.”
cenin içinde deneyim tortuları üst üste yı-
ğılıyor, durgun ve bulanık suları seven ka- Bir gün daha yaşamak az şey mi?
ramsarlık çabucak cevresini sarıyor, onu “Hem ne belli canım, o ufacık ayrıntının
hareketsiz bırakıyordu. Alması gereken yol işleri değiştireceği. İçi sıkılan insan, hayata
o kadar uzun, yapılacak öyle çok iş vardı ki insana küsmemişse, başka bir bahane bu-
hemen silkinmek istemiyor, bir süre çömelip lur, dağıtır bulutları. Bir kedi geçer, paçasına
karanlığa bakmak sızlayan gözlerini dinlen- sürünür, rüzgar saçında dolaşır ya da güneş
dirmek istiyordu. Elinde soğuk, ıslak bir şey bir ışık oyunu oynar, karanlığı ağartır. Senin-
hissetti, irkilerek yana çekildi. Boz alaca bir ki boşa kürek çekmek”.
sokak köpeği, bir kulağını dikmiş, öbürünü Peki, madem öyle, Sarayburnu’ndan çı-
sarkıtmış yalvarır gibi bakıyordu. Aziz, avu- kınca Eminönü’ne kırmasaydı, biraz daha
cundaki yarım poğaçayı o an ayrımsadı. Ev- esriseydi, Gülhane parkına geçseydi. Ne
den çıkarken seyyar satıcıdan almış, nasıl bileyim, o gün de gazeteye yazı vermese,
olduğunu anlamadan yarısını yemiş, sonra sade kendi iç ezgisine kulak verse, ağaçla-
aklından çıkıvermişti. Poğaçayı gülümseye- rın arasında salınsa, ya da bir sandal iskele-
rek köpeğin önüne attı. sine otursa, kızaktaki teknelere raspa çeken
Ah keşke o köpek gelmeseydi. yaşlı kayıkçıyı izlese. Orda akşamı etse.
“Ne olacaktı gelmeseydi?” Telefonları açmasa, ertesi gün de soranlara
Köpek, Aziz’in asık yüzünü güldürmeye- hiçbir şey söylemese. Hatta belki uzun bir
cek , gönlündeki bulut dağılmayacak, ken- yolculuğa çıksa.
dini öğle sıcağında Sarayburnu sahiline at- “Öyle sanatçı değil ki Aziz, yaşadığı günü
mayacaktı. hepten bırakıp hayale düşecek olsa başına
“Atmasa ne olurdu?” bunlar gelir miydi?”
Ne demek ne olurdu, gazeteye bir saat Eminönü’nde balık ekmek yedi mi bari?
erken giderdi. İşi erkenden biter, caddeye “Yedi. Yol kenarındaki beton basamakla-
çıkar, ışıklardan karşıya geçer, evine, ya da ra oturdu. Sarman bir kedi, başını Aziz’in sır-
tına dayadı, uzun uzun miyavladı. Bir çimdik

52 Mayıs / 2021
balık koydu kedinin önüne. Yaşlıca bir kadın larını saçları çam kokan çocuğa saracak.
bir elinde pazar arabası öbür elinde anca eli Hasretle yaşaran gözleri oğlunun körpecik
eline varan kırmızı şapkalı küçük bir çocukla boynunu ıslatacak. Kızın, yüzü gülüyordu,
yanaştı, adres sordu. Aziz Galata eteklerine iki paket mendili sıkmadan, niyet tavşanı tu-
kurulmuş taş binalara doğru uzattı parmağı- tar gibi göğsüne yasladı.”
nı, belki bir saniye duraksadı, kadın sabırla Kös kös dikilip hayal kurmasa da kalkıp
dinliyor, çocuk sarman kediyi sevmek isti- Aziz’e sokulsaydı, Aziz muhakkak mendil
yor, işaret edilen yerde bir kırlangıç sürüsü alırdı. Başını da okşardı çocuğun. Belki o
havalanmış şişhane’ye doğru süzülüyordu. zaman peşindekinin yüreği yumuşar, cesa-
Sonra apar topar kalktı, otobüs duraklarına reti kırılırdı.
doğru hızla yürüdü, denizden esen yel saç- “Daha neler. O çocuğu bu iş için yetiş-
larını karıştırdı, bir eliyle kirpiklerine karışan tirmişler. Hiç öyle ucuz tiyatrolarla yumuşar
telleri geri attı.” mı?”
Gazeteye, değil mi? Yumuşamaz. Peki bu çocuk Aziz’in öğret-
“Evet. Müdür, gazeteye açılan davalar- menlik yıllarından öğrencisi olsa… Yaklaş-
dan dert yandı, kağıt fiyatlarından, baskı mış, tam tetiğe asılacakken yüzünü görse,
masrafından, muhabirin, temizlikçinin maaş kara tahta önünde Aziz öğretmeni gözleri-
yükünden yakındı. Adam sanki nezaketen nin önüne gelse, eli titremez miydi?
konuşuyordu, Aziz de nezaketen dinler gö- “Yüzüne hiç bakmamış ki, arkasından
ründü. Yazıları için gazeteden para istediği yaklaşmış. Hem söylediğin gibi Aziz’in öğ-
yoktu, bağış yapacak durumda da değildi. rencisi olsa o çocuğu seçmezlerdi?”
Sonra editörün odasına geçti. Geçen ayki Belki haberleri yoktu.
yazısı üzerine konuştular. Editör, Aziz’in ya- “Bilirler.”
zısını, birkaç noktada eleştirdi.” Silah tutukluk yapsa.
Tamam işte Editör biraz ileri gitse, ağır “Silah çok sağlam. Çelik namlulu, tetikle-
laflar etse, Aziz erkenden çıkar giderdi. me mekanizması bir gece önceden temiz-
“İyi de Aziz eleştiriyi de tartışmayı da se- lenip yağlanmış, geri tepecek cinsten değil.
ver.” Barut kovanlarda iyice sıkışmış, kuru….”
Sonra ne oldu. Dur dur tamam. Bir ay önce onu yanları-
“ Çocuk yolun karşısındaydı, Aziz’in çıktı- na çağırmamışlar mıydı? Ne dediler?
ğını görünce onu uzaktan takibe aldı. Yürü- “Yazdıklarıyla kendini tehlikeye attığını,
dükçe yol tenhalaştı. Aziz ara sokağa saptı, devam ederse bu davranışının sonuçları
çocuk da ardından. Sokakta sadece Mendil olacağını söylediler. Bu güzel ülkenin sahip-
satan bir kız vardı. Mendilci kız Aziz’in yüzü- siz olmadığını, bu vatanın şerefli evlatlarını
ne bakınca, tam mendil satılacak adam diye yok yere lekelediğini, nice şehitlerle alınmış
düşündü. Sevecen insanları tanırdı. Siyah vatanın bir çakıl taşını bile yerinden oynatsa
market poşetinden iki paket mendil çıkar- karşısında onları bulacağını söylediler. Bu-
dı, harekete geçecekken Aziz’in arkasından raya ilk gelişi değildi, dinlerken yoruluyordu,
acele adımlarla yaklaşan çocuğu fark etti. yine de cevap verdi. Ben müteahhit değilim,
Oğludur diye düşündü. Şimdi omuzundan korkmayın , çakılınıza dokunmam, dedi.”
yakalayıp sarılacak babasına. Aziz önce Tamam işte orda cevap vermeseydi. On-
şaşıracak, kim olduğunu anlayınca yüzü lar konuşurken, yorgun gözlerini, pencere
açılacak, gözleri engin bir denizde menzile kenarındaki peygamber kılıcının yeşilinde
varacak. Uzun zamandır görmediği vatanı- dinlendirse, çok sevdiği Kabataş vapurun-
na dönmüş gibi, sevdiği her şey bir nefes da olduğunu düşlese, büyük şileplerin kük-
uzağında gibi, tuzla, güneşle koyulaşan kol- reyen dalgaları arasında gemisiyle beraber

Mayıs / 2021 53
küçülse, bulutların arasından denize mızrak yen suyunda yıkar, yer sofrasında çorbasını
çalan güneşe bir türkü söylese. Türkü söyle- kaşıklarken yine gözleri televizyonda, dona
meyi ne çok sever, sen de bilirsin. kalır, göğsünde sancı, aklında öfkeyle ta-
“Orada sussa da yazmayı bırakacak de- bağı masaya bırakır, sonra telefona sarılır,
ğil ya. Bir şey değişmezdi. Yazı yine gazete- kendi sesine yabancı:
de basılır, yine o yoksul oğlan şehirler arası - O katil benim oğlumdur, derdi.”
otobüslere bindirilir, gazetenin yakınına eski
model bir arabayla bırakılır, yine çocuğun
babası tarladan döner, yorgun ellerini artez- * Ömer Hayyam “Rubailer”

Bir Teşekkür Mektubu

“Bir avuç toprakta Dülger’den katkılar alacaktır.


Yarım milyon şehit Artık evimizdeyiz… Covid-19 merkezi bir
Dokuları” okuldu…
Ahmet Saltık Zenginleştim…
8. Enfeksiyon Servisi:
8. Enfeksiyon Servisi... Covid-19... Prof. Dr. Ahmet Cumhur Dülger
Kırmızıda dans… Dr. Arda Öztürk
Korona bir savaş mı? Hemşire: Arzu Yılmaz, Hacer Deniz,
Belirsizlik hiç bitmeyecek gibi… Esra Şahin, Merve Engin, Beste Dumanlı,
Yaşanası bir dünya hayallerimiz bitti… Emine Akdoğan, Nisanur Boral, Yeşim Ça-
Bir gün mutlaka SEVGİ ve BARIŞ kaza- vuş, Merve Demiran, Nisanur Ebet, Merve
nacak… Özkan, Zeynep Yomralıoğlu
Hasan Yücel ağabeyinize test yapıldıktan Personel: Hülya Yaslı, Süleyman Karaka-
sonra kendimizi covid-19 merkezinde bul- yalı, Sanem Cebeci, Emine Akkaya
duk… Orada yapılan incelemeler sonucun- 8. Enfeksiyon Servisi-Covid-19
da bir süre merkezde kalmamız söylendi… Sizleri Kuvâ-yi Milliye ruhu ile bütünleş-
Şaşkınlık ve yalnızlık… tirdim.
Arayacak kişiler buharlaşmıştı… Sizlerle ülkem adına gurur duydum…
Korku ile merdivenleri çıktık… *** Sonsuz teşekkürler ***
8. Enfeksiyon Servisi…
Hemen o anda bir sıcak el dokundu Daha pek çok kişi var adlarını anımsaya-
bize… madığım…
Bakıştık, tanıştık… Dost eli uzattılar…Selam olsun bu güzel
Buluşma ise; “Artık siz benim konuğum- insanlara…
sunuz” sözleri ile başladı… Yüreklerinde hissedip seslenen tüm dost-
Bende şu izlenim doğdu; Prof. Dr. Ahmet larımıza da
Cumhur Dülger; insanlığa geçişin sıkıntıları- SELAM olsun… Bizim için çok DEĞER-
nı yaşayan; bilgeliğe geçiş acıları yaşayan LİSİNİZ…
bir Hekim’di… Bu savaşta kimsenin “yoruldum” deme
Homo sapiens sapiens yolculuğunda ve hakkı yoktur…
acı çekmekte…
Genç hemşireler eminim Ahmet Cumhur Müyesser EREN KARAİBRAHİM

54 Mayıs / 2021
Yıldız Güncesi

Sayıl Cengiz GÜNDOĞDU

23 Mart Salı Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Cilt 2, Rem-

Ş
evket Süreyya Aydemir, Mustafa zi Kitabevi, İstanbul 1971, Y. 48, 49, 50.
Kemal’in Sivas’a gelişini şöyle an- Çok değil 74 yıl sonra Temmuz ayında
latır. Tarih 27 Haziran 1919. Mus- Mustafa Kemal Paşa’ nın geçtiği o sokaklar-
tafa Kemal Sivas yolundayken Sivas valisi da “Laiklik ölecek, şeriat gelecek” haykırış-
Reşit Paşa’ nın odasında bir toplantı. Ali ları yeri göğü inletiyordu. Bu şeriat ordusu
Galip. Padişah bu kişiyi özel görevle Elazığ benim önümden geçerken ben Cumhuriyet
valiliğine göndermiştir. Hürriyet ve İtilaf Fır- uğruna, bağımsızlık uğruna topraklara dü-
kası’ nın Sivaslı yöneticileri… ayrıca bu
kişilerin yardakçılar… bunlar Mustafa
Kemal Paşa’nın hemen tutuklanması-
nı… elleri kelepçeli İstanbul’a gönde-
rilmesini isterler. Vali Reşit Paşa’ yı bu
harekete zorlarlar. O sıra Mustafa Ke-
mal’in Tokat’tan çektiği tel Reşit Paşa’
nın eline tutuşturulur. Tel tek cümledir.
“Geliyorum.”
Herkes susar.
Mustafa Kemal Paşa’yı karşılama-
ya giderler… sonrasını Aydemir şöyle
anlatır. “Halk sokakların iki tarafını dol-
durmuştur. Askerler selam duruşunda-
dırlar. Kadınlar, çocuklar, öğrenciler, es-
naf, memur, hülasa o günkü Sivas, nice
uğursuz günlerden sonra, hiç olmazsa
bu tarafta bayraklar asıp yollara dökü-
lüşte, asker adımlarıyla bir kumandanın
geçişinde, kaybettim sandığı egemenli-
ğinin yeniden esintisini bulur. Her adım-
da gökyüzüne bir haykırış yükselir.
- Yaşasın Mustafa Kemal Paşa
İstanbul ilk defa o gün Sivas’ta ye-
nilmiştir.”

Mayıs / 2021 55
şenleri düşünüp, vicdanım sızlamış, kolum Ahmet Hakan bu konuda son derece…
omzumdan koparılasıcasına acı çekmiş, koyu bir bilgisizlik içinde. Yazarlığın doğuş-
gözlerim yaşarmıştı. tan geldiğine inanıyor. Gerçekte böyle olsay-
Yıllar sonra bu yağmurlu günde Mustafa dı Adalet Ağaoğlu, Selim İleri, Tomris Uyar,
Kemal Paşa’ nın Sivas’ a gireceğini bir kez Orhan Pamuk gerçekten iyi bir yazar olurdu.
daha okurken kendime sordum. Hiçbir sanat doğuştan değildir.
-Ne oldu bu halka. Fazıl Say öğrenmeseydi, İdil Biret öğren-
-Bu halkı kim getirdi bu duruma. meseydi, öğrendikten sonra da günde en az
altı saat çalışmasalardı sanatçı olamazlardı.
26 Mart Cuma Orhan Pamuk doğuştan yazar olduğuna
1970’lerde Türkiye’ de yazarlığın doğuş- inanmasaydı, çalışarak yazar olsaydı, ro-
tan olduğuna inanılırdı. Benim daha sonra… manı çıkmadan bir yıl önce reklama başla-
1984 yılında Sanatta Star Sistemi dediğim mazdı.
yapı bu inanışı körükledi. Adalet Ağaoğlu… Binlerce lira ödeyerek yapılacak reklam-
Selim İleri… Füruzan… Tomris Uyar doğuş- larla halkı güdüleyecek… buna yazarlık di-
tan yazarlardı… sonradan Orhan Pamuk yecek…
katıldı bu diziye. Herkesi inandırsa bile, kendisi inanmaz
Fethi Naci… Doğan Hızlan… Mehmet N. buna.
Doğan bu sistemin baş eleştirmenleriydi…
Ben o tarihlerde de Marks’ ın şu görüşüne 29 Mart Pazartesi
inanıyordum. Marks şöyle der “Tıpkı herke- Cumhuriyet gazetesi 60 yıldır okuduğum
sin okuma yazma öğrenmesi gibi herkesin gazete. Nadir Nadi’li, İlhan Selçuk’lu, Sami
okuma ve yazma hakkı olmalıdır.” Karaören’li gazete, Cumhuriyet gazetesi,
Çok önemli. “herkesin okuma ve yazma “benim” gazetem.
hakkı olmalıdır.” Bunalımlı günlerinde beş tane aldığım
Star sistemi yazarları… eleştirmenleri gazete.
okuma hakkını savunuyor ama yazma hak- Cumhuriyet’te ilk sarsıntı İlhan Selçuk’
kına karşı çıkıyordu. Çünkü yazma onlara tan sonra başladı. Sonra akıl almaz bir tu-
verilmiş doğal bir haktı. tumla Cumhuriyet’in başına Can Dündar ge-
Ben bu hakkı savunmak için on yıl araş- tirildi. Can Dündar Cumhuriyet’i yönetecek
tırdım. On yıl sonra 1984 yılında Sanatta nitelikte biri değildi.
Star Sistemi ilk yazıyı yayınladım. Daha Can Dündar’ın yönetimiyle birlikte Cum-
sonra yazarlık öğretmeye başladım. 37 yıl- huriyet, “benim” gazetem olmaktan çıktı.
dır bu işi sürdürüyorum. Daha sonra bunun Yine de Cumhuriyet’i almayı sürdürdüm.
kitabını da yazdım. Sonra yönetim değişikliği oldu. Sahipliğini
Şimdi bunları niye söylüyorum. Bugün Alev Coşkun, Genel Yayın Yönetmenliğini
Hürriyet’ te Ahmet Hakan “Enver Aysever’in de Aykut Küçükkaya üstlendi.
CHP’li belediyeleri söğüşlemesinin iki yönte- Cumhuriyet yeniden “benim” gazetem
mi var” diye tatsız bir girişle Enver Aysever’e olacak diye sevindim.
yazarlık seminerleri dolayısıyla saldırıyor. Aykut Küçükkaya, İnsancıl’ın iki kitabını
Daha sonra şöyle diyor “Gerçekten yazar da Cumhuriyet’te değerlendirdi. Bu, olağa-
olmak istiyorsanız / Öncelikle yazarlığın öğ- nüstü bir tavırdı. Çünkü Cumhuriyet’in kültür
renilmesi gereken bir iş olduğunu bilmeniz bölümünde hem İnsancıl, özellikle Cengiz
gerekir.” Gündoğdu’nun sözü edilmezdi.

56 Mayıs / 2021
Bu ara Turgay Fişekçi Kitap Eki’nin ba- tartışma yürütülen gazetemiz yazarı Enver
şına getirildi. İncelik gereği iki arkadaşımız Aysever’le yollarımızı ayırdık.”
Turgay Fişekçi’yle görüştü. Ama Fişekçi de Dedikoducu… kıskanç kişilerin kaynattı-
bize karşı tavrını değiştirmedi. Gülay Yeşi- ğı kazana Enver Aysever’i atıverdi Cumhu-
lipek’in yazısını budadı. Ayrıca benim kita- riyet.
bımla ilgili yazıları yayımlamadı. Kesinlikle yanlış yapıldı. Enver Aysever’in
Bütün bunlara ek Ayşe Kulin Cumhuri- korunması… savunulması gerekirdi. Bu iki...
yet’te yazar olarak yazılar yazdı. Enver Aysever olayı şunu gösterdi. Su
Cumhuriyet günden güne “benim” olmak- uyur, düşman uyumaz.
tan uzaklaştı. Artık Cumhuriyet’e yalnızca
göz gezdiriyorum. Aslında bu kararım yan- 30 Mart Salı
lış. Cumhuriyet’i eskisi gibi son satırına ka- Bugünkü Birgün’den aktarıyorum, şöyle;
dar okumalıyım. Ama ikinci yaprakta “yazar” “Emperyalizme, onun işbirlikçisi faşist cun-
diye yazı yazanlar beni soğuttu Cumhuri- taya karşı verilen ve Tokat Niksar’da Kızıl-
yet’ten. dere köyünde biten destansı bir mücadele-
Aslında Cumhuriyet’le ilgili olumlu olum- dir On’ların hikayesi.”
suz hiçbirini yazmamaya kararlıydım. Mahir Çayan’la arkadaşlarının katledilişi-
Bugün yazmaya karar verdim. Yalnızca nin 49. yılı…
bugün. Sol Parti bu konuda şöyle diyor, “Kızılde-
İlki Cumhuriyet Cumartesi Eki. Aykut Bey re bu sömürü düzeninin haramilerine karşı
bu ekin ikinci yaprağına bakıyor mu / 27 bir mücadele çağrısı olarak görülmelidir. Kı-
Mart Cumartesi Yeliz Bozkurt’un burjuva ka- zıldere’nin arkasında sağın emperyalizme
dınlarını anlattığını görmüyor mu Aykut Bey. teslimiyet politikalarına karşı bir mücadele
Evde, akşam yemeğinde, sokakta giyilen o çağrısı olarak görülmelidir.”
giysiler… Soruna tarihsel açıdan bakıldıkta şu gö-
Cumhuriyet alay mı ediyor emekçi kadın- rülmelidir. Spartaküs nasıl unutulmadıysa…
larla. Hallacı Mansur nasıl unutulmadıysa… Pir
Bu bir... Sultan Abdal çok türküde yaşıyorsa… Mahir
Şimdi ikincisi. Aykut Bey şöyle diyor bu- Çayan’la arkadaşları da unutulmayacak.
günkü yazısında. “Enver Aysever’le Yol- “On’ ların anıları önünde sevgiyle eğiliyo-
larımızı Ayırdık / Bir süredir ismi üzerinde ruz.”

Mayıs / 2021 57
31 Mart Çarşamba
Sabah kalktım, baktım. Yağmur…
yel… soğuk. Kış sonu ya… küçükken
evde söylenen türkünün iki dizesi belle-
ğimde. “En geride cüce Şubat / Utana-
rak gelir sakat / Öyleyken Mart dövüşür.”
Şubat’a üzülürdüm en geride kaldığı
için.
Şubat üstüne düşler kurardım.
Mart’tan, Haziran’dan birer gün alır,
Şubat’a verirdim. En öne almıştım Şu-
bat’ı…
Okulda “Mevsimleri say” dedikte öğ-
retmen, hiç unutmam. “Şubat, Mart” diye
başlamıştım. Öğretmen “Aylar Ocaktan
başlar” dedikte inanmamıştım. Benim
kurduğum düşe göre ilk ay Şubat’tı…
Yılmaz Elmas
üstelik cüce değildi. Sakat değildi.
Öğretmenler arasında bir kaygı. Bu
çocuk geri zekalı mı ne… Annemi çağı- 2 Nisan Cuma
rıyorlar. Gülüyor annem. “Düş kurar o” diyor. İnsancıl Nisan 2021 sayısı geldi. Kapakta
“Oğulcuğum bir süre sonra Şubat ayının ilk devrimci arkadaşımız Yılmaz Elmas.
ay olmadığını öğrenecek… o zaman çok Sisteme karşı Yılmaz Elmas’la hep yan
üzülecek… Ama bu düşü bırakarak başka yana… omuz omuza kavga verdik. Ölümü
düşler kuracak.” büyük, onarılmaz bir yitikti… Yılmaz Elmas
“Ama” demişler “Fitnat hanım, bu çocuk yaşasaydı, bugün Türkiye daha başka bir
çok düşkırıklığına uğrayacak-çok üzülecek” noktada olurdu.
“N’apabilirim karakteri öyle” diyor annem. Yılmaz Elmas unutulacak bir insan değil-
Ah, anacığım senle birlikte kurmadık mı dir. Bugün azıcık soluk alabiliyorsak, bütün
düşleri… Söyleyeyim mi anacığım Münir olumsuzluklara karşın geleceğe umutla ba-
Nurettin’in o şarkısını “Hatırla mazi-i mes’u- kabiliyorsak, bunu, Yılmaz Elmas’ın ödün-
du sen de benim gibi yan.” süz kavgasına borçluyuz.
Ne kadar severdin bu şarkıyı… Kimi an- Ben Yılmaz kardeşime adıyla Yılmaz, so-
dın yıllarca… kimin seni anmasını istedin yadıyla elmastan değerli derdim.
güneş doğarken. Yılmaz Elmas böylesi bir insandı.
Bilemedim anacığım. Bu, bir şarkıydı. “Yılmaz Elmas’ı kapak yapalım” dedikte
Sen bu şarkının içinde dolaşan güzel bir ka- kimileri şaşırdı. Unuttuğumu sandılar. 14 yıl
dındın. oldu, Yılmaz Elmas öldü. 14 yıl benim yaşa-
Şimdi yıllar sonra sen, topraklarda eridin mımda nedir ki…
bittin. Ayrıca hem Yılmaz Elmas’ı, Yılmaz El-
İstanbul’un o güzel kızını hangi düşkırık- masları unutamam. Onlarla yaşarım.
lığı Anadolu’ya savurmuştu.
Anacığım sana iki insanın ölümünü söy- 5 Nisan Pazartesi
lemedim. Biri kardeşin Neşet. Öbürü sevda- Demokrasinin çözülemeyen sorunu şu.
lın erkek. Çoğunluğun oyuyla işbaşına gelen siya-

58 Mayıs / 2021
sal erk, neyi ne kadar yapabilir. Sözgelimi 8 Nisan Perşembe
ABD’de işbaşına oyla gelen Biden, ABD’de Montrö anlaşmasının Türkiye için yararlı
krallığı getirebilir mi. Yine sözgelimi İngilte- olmadığı savunulabilir. Dilipak’ın da söyle-
re’de başbakan krallığı kaldırıp, kendisini diği bu. Şimdi bu bir görüş. Böyle söylediği
kral yapabilir mi. için Dilipak’ı suçlamak ya da gözaltına al-
Sözgelimi ABD’de Biden “Ben bu ülkenin mak doğru değil.
Dilipak bunları söyledi diye kimse ayağa
kralıyım” dese bunu kim önleyecek, nasıl
kalkmıyor. Böyle olması hem doğru, hem iyi.
önleyecek.
Buna karşı Montrö Anlaşması Türkiye için
Halk, Biden’ı krallıktan etmek için seçim-
yararlıdır. Dokunulması Türkiye için iyi de-
leri mi bekleyecek. ğildir dendi mi bir küme ayağa kalkıyor en
Ayrıca demokrasilerde bildiri yayımla- azından darbeci diye.
ma… düşünceleri topluca bildirme hak mı- Aslında söz konusu demokrasiyi sindire-
dır, suç mudur. memek. Tek görüşü, yanlış bile olsa tek gö-
Hak nerde başlar… kapsamı nedir… rüşü egemen kılmak.
suçla hak ilişkisi nerde… nasıl oluşur. Benim kırıldığım nokta tam burası. 50 yıl
Demokrasi bilinci gelişmemiş toplumlar- karşıt görüşleri söyleme hakkını savundum.
da bu tür sorular dokuncalıdır. Çünkü bu 50 yıl sonra geldiğimiz noktaya baktıkta insa-
kafa hakkı ne ölçüde yasal erke yön belirler. nımızın bir milim ileri gitmediğini görüyorum.
O kadar okumalar… o çözümlemeler, bi-
6 Nisan Salı reşimler sel gibi akıp gitti.
Düşünmekten frengiden korkar gibi kor-
Aristoteles, etkin zekayı edilgin zekadan
kan, düşünceye böylesine düşman… böyle-
ayırır. Etkin zekada soyutlama gücü vardır.
sine yabancı bir toplum.
Etkin zeka ışık gibidir. Renkleri ancak ışıkta
Yazık… çok yazık….
görebiliriz. Olayları da etkin zekanın ışığın-
da irdeleyebiliriz. Etkin zeka işlevsizse insan 9 Nisan Cuma
kör karanlıkta yaşar gibidir. Yazılı basında birçok yazara düşünce il-
Emekli amirallerin bildirisini zekanın ışı- kesi gereği güvenemiyorum. Her yazarın ille
ğında irdelersek şunu görürüz. Demokratik de bana güven vermesini beklemiyorum.
bir ortamda, herhangi bir kişi Montrö anlaş- Böyle değildi eskiden… güveniyordum.
masını eleştirebilir. Bu eleştiriden dolayı o Sonra bir bakıyordum, olmadık bir düşün-
kişi suçlanmaz. Şimdi buraya kadar sorun ceyle beni düş kırıklığına düşürüyor.
yok. Sorun, bundan sonra başlıyor, şöyle. Polemikten kaçındığım için adını vermi-
Birileri çıkıp “Hayır, Montrö anlaşmasından yorum. Emekten yana bir partiydi. Kendi-
çıkılması doğru değildir” dedikte, etkin zeka me yakın bulmuştum. Geçen gün bir de ne
devreden çıkıyor, ışıklar kararıyor. Montrö göreyim. Bir bildiri yayımlamış… o bildiriye
anlaşmasını savunanlar demokrasi düşma- bütünüyle karşıyım. O partiye girmeyi de
nı diye nitelendiriliyor. düşünmüştüm. Bildiriyi okudukta o partiye
Etkin zekanın yokluğunda şöyle bir du- girmediğime sevindim.
rum ortaya çıkıyor. Ben düşüncemi söyle- Söz gelimi Pen Klub… öyle yanlışlar ya-
rim. Sen bana katılıyorsan düşünceni söyle. pıyor ki, iyi ki Pen üyesi değilim diyorum.
Katılmıyorsan sus. Bir parti ya da dernek üyesi değilim.
Böylesi bir önerinin zavallılığını göremi- TYS’den de çoktan çekildim.
yor Türkiye. Hiçkimsenin diline bakmayan bağımsız
bir yazarım.

Mayıs / 2021 59
Bir zamanlar böyle değildim. Aydınlanma adliyeye sevk edildi. Bu satırların yazıldığı
hareketini başlatacaktım. Türkiye’nin kılcal saatte yargı süreci devam ediyordu. / Ben
damarlarına kadar uzanan bir örgütle ola- en çok 104 emekli amiralin yaptığı açıkla-
caktı bu… Ne uğraşlar verdim. Hepsi boşa ma hakkında savcılığa yağmur gibi yağan
gitti. Boş bir düşmüş bu. şikayetlere şaşırıyorum. / Türkiye’nin 81
Yağmur yağıyor… yağmur damlacıkla- ilinden savcılara suç duyurusunda bulunan
rı titreye titreye camdan aşağıya kayıyor… kuruluşlara bakın… / 910 dernek, 408 vakıf,
sonra yağmur, bu damlacıkları içine alıyor, 27 üniversite, 550 sendika ve 46 federas-
eritiyor… O damlacıklar ne kadar da ben- yon suç duyurularıyla emekli amiralleri yargı
ziyor benim düşlerime… çeşitli zamanlarda önüne getirdi. Ne kadar çok karşıtları var-
köpürdüler… umut verdiler… sevinç verdi- mış?” (Sözcü, 13 Nisan 2021)
ler… coşku verdiler. Sonra tek tek kırıldılar. Bana göre amiral karşıtları daha çok.
Tırnaklarım kırılırcasına tutmaya çalıştım “Nasıl olsa suç duyurusunda bulunan var”
onları. diye onlar şimdilik susmuştur.
Yitip gitti hepsi… Burda Türkiye için tatsız olan 27 üniver-
sitenin suç duyurusunda bulunması. Üniver-
12 Nisan Pazartesi site düşünce özgürlüğünün temeli değilmiş
Bir yazar için kötü olan durum şudur. meğerse…
Yazar yazdıklarıyla… ürünleriyle değil de
dedikleriyle gündeme geldikte, o yazar bitik- 16 Nisan Cuma
tir. Burjuva yazını dakika durmadan dört bir
Aylardır iki yazar konuşuluyor Türkiye’de. yandan okuru kuşatıyor. Bir bakıyorsunuz
Biri Enis Batur. Öbürü Orhan Pamuk. uyduruk bir masalla Enis Batur”u, Oğuz
Enis Batur, bir anı defteri dolayısıyla gün- Atay’ı gündemde tutuyor.
demde. Konu şu. Sözkonusu yazarın anı Hilmi Yavuz’un doğum günü kutlanıyor.
defteri nasıl ortaya çıktı. Bu olayda Enis Ba- Füruzan’ın da kitabının bilmem kaçıncı
tur’un etkisi neydi. yılı kutlanıyor.
Öbür yazar Orhan Pamuk. Son romanın- Orhan Pamuk romanın ilanlarıyla, dedi-
da Mustafa Kemal Atatürk’ü aşağılamış mı. kodusuyla basının merkezinde.
Bu konuşuluyor. Buna karşı sessiz… boynu bükük kala-
Enis Batur… Orhan Pamuk adları konu- mazdı İnsancıl. Mayıs sayısında İnsancıl
şulup durduğu için… unutulmadıkları için dosyası gündeme gelecek… çürüyen burju-
sessizce gülümsüyorlar. va - küçük burjuva yazınına karşı gerçekçi
Bu yazarların reklamcıları piyasayı kö- yazın savunulacak. Romanda… öyküde,
pürtüp duruyorlar. Böylece o yazarların ki- şiirde.
tapları satılıyor. Burjuva ideologları üst perdeden bir ba-
Bir süre bu dedikoduyla yaşamlarını sür- kışla okuru edilgin kılmakta. Bunların saldı-
dürüyorlar. Bu dedikoduların etkisi azaldıkta rısından çekindiği için okur “Ben bu yazarı
yeni dedikodular için dedikodu arıyorlar. beğenmiyorum” diyemiyor. İnsancıl bu oku-
Bu yazarların kitapları bilinç açıcı… este- ru edilginlikten kurtaracak… okura kişilik
tik bilinci geliştirici olsa neyse… ama onlar katmalı.
kitaplarıyla bilinci de donduruyorlar.
17 Nisan Cumartesi
14 Nisan Çarşamba 17 Nisan 1940… bu tarih Köy Enstitü-
Rahmi Turan yazıyor. “Gel de Şaşırma / lerinin kuruluş tarihidir. Hasan Ali Yücel’le
Sorguları dün akşam biten 14 emekli amiral İsmail Hakkı Tonguç Türkiye’de aydınlan-

60 Mayıs / 2021
Kapitalist düzenin
bir politikacısı İbra-
him Kalın bu türküyü
nasıl yazdı.
Ben, Lukacs’ tan
yola çıkarak bu şii-
ri… bu türküyü irde-
lemek istiyorum.
Diyalektik ma-
teryalizm bize şunu
öğretir. İnsana özgü
tüm yetiler organik
bir işbirliği içindedir.
Buna karşılık kapi-
ma hareketini başlattılar. Köy Enstitüleriyle
talist düzen işbölü-
insan aklının önündeki bütün sapaklıklar te-
müyle insanın bütünlüğünü bozar.
mizlenecek… bağımsız… özerk… özgür bir
Lukacs şunu önemle belirtir. “İnsanın bir
akıl, bütün bir ülkeyi köylerden başlayarak
bütün olarak kavranabilmesi, onun fiziksel
dönüştürecekti.
ve ruhsal güçlerinin parçalanmazlığının bili-
Toprak ağaları… feodal kalıntılar, şeyhler
nebilmesi ancak toplumsal nedenlerin tümü-
bu işin kendileri için dokuncalı olduğunu an-
nün ortaya çıkarılmasıyla olasıdır.” (Lukacs,
ladılar.
Estetik 1, Çev. Ahmet Cemal, Payel Yayıne-
Dört bir koldan saldırıya… kara çalmaya
vi, İstanbul 1999, Y. 61)
başladılar. Karalama kampanyası çok güç-
İbrahim Kalın insandaki bu bütünlüğü
lüydü… yalan, dolan her zaman olduğu gibi
göremiyor. İdealist bir bakışla, kapitalizmin
gerçekliğin üstüne çıktı. Bu yüzden gerçekçi
paramparça ettiği insanı, asıl insan sanıyor.
yapıtlar veren Memduh Şevket Esendal bile
Bu bakış İbrahim Kalın’da derin… umutsuz
Köy Enstitülerine karşı çıktı.
bir çöküş düzeyine düşüyor.
Çağdaşım olsaydı ben Memduh Şevket’e
Kapitalist sistemle uyuşan kişinin… sa-
şunu sorardım. Bu gerçekçi romanları siz mi
natçının kaderidir bu. O, diyalektik mater-
yazdınız. Siz yazdıysanız nasıl oluyor da bu
yalizmle bağını koparmıştır. Bundan dolayı
yapıya karşı çıkıyorsunuz.
kapitalist sistemin insanın önüne yığdığı
Sonunda bu yapılar kapatıldı. Türkiye
sorunlara çözüm arayamaz. Aslında insan
çok şey yitirdi.
o sorunların içinde kendini yitirmiştir. Varlığı
hiç olmuştur. İnsanı yabancılaşmadan kur-
19 Nisan Pazartesi
tarıp, insani bütünlüğüne kavuşturacağına
İbrahim Kalın’ın türküsü. “Hiç oldum /
hiçleşmiş eli kolu bağlı insana ağıtlar yakar.
Beşer idim şaşkın oldum / Yandım belki in-
Brecht’in episodunda vardır. Varsıl biri,
san oldum / Zahir nedir ki batın nedir ki dile
yoksulluğun nedeninin araştırılmasını ister.
gelmez (…) Geldim dergahına yüz çevirme
Sonuç, yoksulluğun nedeni kendisidir.
bana / Kapılar kapandı deme vücut nedir ki
İbrahim Kalın insanı hiçleştiren kapitalist
adem nedir ki / Varlığımla bir hiç oldum.”
düzenin ideoloğu… yürütücüsü değil mi.
Gitarda Erkan Oğur ağır bir biçimde eleş-
tirildi. Açıkçası bu beni pek ilgilendirmedi.

Mayıs / 2021 61
İnsancıl Kitap
İnsancıl Kitap’ın amacı gerçekçiliği savunmaktır. Gerçekçilik burjuvazinin “işi”ne gelmez.
Bu yüzden burjuva, küçük burjuva ideologları gerçekliğe karşı savaşım yürütürler. Yazınsal
alanda bu savaşım yazınsal alanda ideologlar eliyle yürütülür.
Modernizim, yeni roman, yapısalcılık, post modernizm gerçekliğe karşı yürütülen savaşım
alanlarıdır. En son post truth numarasıyla gerçek ötesi bir arayış başlattılar.
Önemlidir. Her ay İnsancıl Kitap’la burjuva, küçük burjuva uydurmacılarına karşı gerçekliği
savunacağız. Sanatta star sistemine karşıyız.
Sayıl Cengiz Gündoğdu

AYIN ROMANI
ORHAN İYİLER

Bir Gün Bile Yaşamak

Edremit’te 1935 yılında doğan Orhan İyiler ilkokul döneminde yazar olmaya karar vermiş ve
tüm yaşantısını bu amacı doğrultusunda yönlendirmiştir. Lise döneminde Fransızca eğitimi almış,
bundan da düşünsel olarak çok yararlanmıştır. 1965’te büyük başarı kazanan ‘Şarkıcı Kız’ oyu-
nunu bir yıl boyunca yazmıştır. Bir dönem Şehir Tiyatrolarında Muhsin Ertuğrul’un asistanlığını
yapmıştır. TİP üyesi olan ve partinin kültür kolunda Kartal İşçi Tiyatrosu’nu kuran Orhan İyiler’in
yazarlık sürecinde dönüm noktası Sinan Cemgil’i anlatan ‘Öldükleriyle Kalmadılar’ ilk baskısını
1978’de yapmıştır. Orhan İyiler 25 Şubat 2011’de bir süredir yakalandığı kanser hastalığı nede-
niyle aramızdan ayrılmıştır.

Bir gün Bile Yaşamak Romanından:


Bir süre sonra Georgi Vasiliyeviç Butov şöyle dedi:
- Adımı belki kendin de farkında olmadan öylesine güçlü bir biçimde isteminden geçirdin ki
kalkıp gelmekten başka bir çarem yoktu. Bu durum zaman zaman başıma gelir. Ben Hades’in
karanlıklarından böyle belli bir süre izinli... devrim tarihimizin, proletaryanın ilk devletinin kurulu-
şunun tanıklığını yapmaya başlarım gün ışığında.
Vladimir îvanoviç: - Sorunun bu boyutlara ulaşacağını sanmıyoruz yoldaş Daniloviç...dedi.
Simenon: - Genel grev önemli bir olay... Hiç kimsenin tek başına bugünkü koşullarda bunu
göze alabileceğini sanmıyoruz. 1905’ten beri yapılmayan bir genel grev olayının öyle pattada-
nak gerçekleştirebileceğine inanmadığımız için, olmayacak bir olay konusunda partiler kuşkusuz
kafa patlatmak istemezler. Biz şimdi yarın ya da daha sonra kadınlarımızın Uluslararası Kadınlar
Günü gösterileriyle yola dökülmeleri bulgularının çok kuvvetli olduğunu gözeterek bunu önleme-
ye çalışıyoruz.
Birden anlıyorum ki, Zahar yetiştirildiği uşaklık terbiyesi, eğitimi içinde sürekli efendisi
Oblomov’u düşünmektedir. Konuyu açmak, onunla konuşabileceğim ortak yanlarını çoğaltabil-
mek için soruyorum heyecanla: - Ama sen burayı yeğledin yine de, öyle mi Zahar? Ama niye?
Efendini anlatsana bana Zahar…

62 Mayıs / 2021
İnsancıl Kitap

AYIN ÖYKÜSÜ
FEHİM YURDAL

Karşılaşma

1965 yılında Hatay’da doğmuşum. İlkokulu, ortaokulu,


liseyi Antakya’da okudum. İTÜ Elektronik
ve Haberleşme Mühendisliğini bitirdim. Askerden sonra
basım sektöründe mühendis olarak çalışmaya
başladım. Son yıllarda basım sektöründe danışman
olarak çalışma yaşamımı sürdürüyorum. 2004 yılında
İnsancıl Atölyesi’ndeki seminerlere katılmam yazarlık
sürecimin başlangıcı oldu. Cengiz Gündoğdu’nun
felsefe, estetik, yazarlık seminerlerine katıldım. İlk öy-
külerim İnsancıl Dergisi’nde yayımlandı. Karşılaşma
ve Yeni Bir Yaşam adlı öykü kitaplarım İnsancıl Yayın-
ları’ndan çıktı.

Karşılaşma kitabındaki Manu* öyküsünden bir alıntı:


“Manu’yu ablası uzandığı yerden çekerek kaldırdı.
“Hadi Manu geldiler” dedi.
Keyifsizce doğruldu Manu. Sabahtan beri gelen ilk turist otobüsüydü. Otobüsler trafik yü-
zünden bu bölgede dura kalka ilerlerdi. Ablası turistlerin dikkatini çekmek için elindeki darbu-
ka benzeri çalgıyı çalmaya başlamıştı. Artık sıra Manu’daydı. Annesi evden çıkmadan Ma-
nu’nun yüzüne bıyık sakal makyajı yapmış, maymuna benzetmişti. Gösteri zamanıydı. Manu
ayağa fırladı ve zıplamaya, taklalar atmaya başladı. Turistlerin tüm ilgisi onun üzerindeydi
artık. Kafasını yukarı aşağı oynatıyor, gerdan kırıyor, gözlerini sağa sola çeviriyordu. Ardın-
dan parende atmaya başladı. Manu’nun gösterisine otobüsteki turistler gülmekten kırılıyor-
du. Kimisi kameraya alıyor, kimisi de alkışlıyordu. Ablası otobüse koştu, cama vurup “Money,
Money” diye bağırdı.
Turistlerden bir iki tanesi açtıkları pencereden bozuk para attı. Ancak bu para çok azdı
onlar için. Ablası kızdı, cama daha hızlı vurmaya başladı. Artık turistler ilgilerini yitirmiş, kendi
aralarında konuşmaya başlamışlardı. Manu yine takla atıp ilgilerini çekmeye çalıştı. Ancak
trafik açılmıştı. Otobüs hızlandı, bir süre sonra gözden kayboldu. Manu ve ablası yerlerine
oturup bir sonraki otobüsü beklemeye başladılar.”

Fehim Yurdal, Karşılaşma, İnsancıl Yayınları, Haziran 2014, S. 64.

Mayıs / 2021 63
İnsancıl Kitap

AYIN ŞİİRİ
ADNAN ÖZTEL

Yaralı Bir Asma Kütüğü 1-2


Tekirdağ F-Tipi Yüksek Güvenlikli hapisha-
nedeyim. Hücrede yalnız kalıyorum. 2020
yılının yarısı karantinanın ağır koşullarında
geçti. Birçok sağlık sorunuyla boğuşuyor-
ken bir de Covit 19’a yakalandım ama beni
öldüremedi. Yazmak için birçok tasarım var
ömrüm yeter mi bilemiyorum. Ama ölmeden
hepsini tamamlamak istiyorum. Covit beni
öldürmeyerek bana bir şans vermiş oldu.
Bunu en verimli biçimde değerlendireceğim.

1970 Samsun Çarşamba doğumluyum. Günün Estetiği*


Liseyi Samsun 19 Mayıs Lisesinde okudum.
Üniversiteye, İstanbul Üniversitesi Cerrah- Günün estetiği
paşa Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji bölümünde Çirkine güzel der
başladım. Cerrahpaşa’da 12 Eylül sonrası
ilk yerel öğrenci derneğini kurduk. İstan- Oyalar
bul’da iki yıl kaldım 1989-1990 arası. Bu Uyutur
dönem hem işçi sınıfının hem de öğrenci Dağıtır sayfaları
hareketlerinin yükselişe geçtiği yıllardı. Aynı
zamanda Sovyet’lerin çöktüğü yıllardı. Bebeleri mamasız
12 Eylül depreminin ardından Sovyetlerin Gençleri amaçsız
çöküşü bizim genç omuzlarımıza kaldırama- Yaşamı aşksız bırakır
yacağımız kadar ağır yükler bindirmişti.
1990’da K.T.Ü Tıp Fakültesini kazandım. Günün estetiği
Trabzon’a yerleştim. Her yönüyle boğucu bir Estetiğin canına okur.
yerdi. 1993 sonbaharında üçüncü sınıftay-
ken Trabzon’dan ve okuldan ayrılmak zo-
runda kaldım. On yıl sınıf savaşımının zorlu
koşullarında mücadele verdim. 2004 yılında
müebbet cezayla tutsak düştüm. 17 yıldır * Adnan Öztel, Yaralı Bir Asma Kütüğü - 2, İnsancıl
hapisteyim, Erzurum, Amasya, Bafra en son Yayınları, İstanbul, Kasım 2020, S. 9.

64 Mayıs / 2021
Derg m z nternet
üzer nden satın alab l rs n z.

Ya y ı n l a r ı m ı z a u l a ş a b l r s n z . . .
ISSN 1300-4158

www. defix.com

9 771300 415009 01

You might also like