You are on page 1of 68

Aylık Kültür Sanat Derg s

Sayı - ak 1
Salgın Ko d-1 r s neden yle derg m d tal ortam n ha ırlanmıştır.

İnsan ıl
Aylık K lt r Sanat
Derg s
AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ
Sayı:

ak 1

SSN 1 - 1 8 SSN 1 - 1 8 Y : 1 ak 1 KD DA İ

Sah b e Ya ı
İşler Sorumlusu
Berr n A

enel Yayın
Y netmen
Ceng ND D

ekn k a ırlık
asarım
ray K

D elt
den İ
Nusret Hızır

1
İlet ş m

8 1
SAYI 366
e-posta Yeni Yılınız Kutlu Olsun...
nsan lderg s hotma l. om
Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe
Tar h : Antropontoloj k Okuma 55
YILDIZ GÜNCESİ’nde
www. nsanc l.com • Sev m Kahraman
• Estet k Kategor ler Üstüne
• Uluğ Nutku
Kumrulu Yokuşu Sk. • Ep kuros’un M rası
• AST
Yıldırımakın Apt. No:8 • Kap tal zm Kadını Yağmalıyor
• PEN’den Edeb yat Dünyasına Çağrı • Gerçekç l k Savaşımı
Da.:11 C hang r-Beyoğlu
İstanbul • Srebren tsa Kıyımı • Zafer Toprak - Atatürk
• Yaşar Kemall Anılar • Maraş Kırımı
İnsan ıl • Hep Yolda • Ressam olmayı düşünmüştüm
hakeml b r derg d r.
İÇİNDEKİLER Ocak 2021/366

Ceng z Gündoğdu L sel Recep (Öykü) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe Tar h : Antropontoloj k Okuma 55 2

Bedr ye KORKANKORKMAZ Seslen r Bana (Ş r) 6

Adnan ÖZTEL “Estet k Kategor ler” Üstüne 7

Baran DOĞU Sevg Ş r (Ş r) 12

Mustafa GÜNAY Yaşama B l nc Olarak Felsefe ya da Ep kuros'un M rası 13

Günova SEPİN Hep m z Burdayız (Ş r) 16

S bel ÖZBUDUN Kap tal zm Kadınların Yağmalanmasıdır 17

PEN’den Edeb yat Dünyasına Çağrı 25

Hasan AKARSU Srebren tsa Kıyımı: "Son Sığınak" 26

Mehmet RAYMAN Gökkuşağı (Ş r) 28

Ebru TUTU İnsanı Anlama Çabasına Katkı Olarak 'Yabancılaşma' 29

Ar f YILMAZ Ş r ve Şa r (Ş r) 34

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Özsözler Günlüğü (13) Ek m 2020 35

Asım ÖZTÜRK Uyandım Bak (Ş r) 37

Berr n TAŞ Hep Yolda 38

Ner man ÇELİK Corona (Ş r) 42

Sevda TOPALOĞLU Paral ze Olmamak ç n D rengen B r Arayış III 43

Çet n ÖRGEN Çocuklar Ölüyor Duyuyor musunuz (Ş r) 47

Al TAŞ Adn. B nb r Renk B nb r Ç çek "Yaşar Kemall Anılar" (1) 48

Osman AKYOL Aşk ve Gurur 52

Mustafa GÜÇLÜ Ahmed Ar f Şa r me Mektuplar (12) 53

F. Nurten ERGEN Pazarda (Öykü) 56

Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 57


KAPAK KONUSU

Prof. Dr. Nusret HIZIR (1899 - 1980)


Nusret Hızır 1899 yılında İstanbul'da doğar. Almanya'da felsefe, fizzk ve matemattk
alanlarında öğren m gördükten sonra 1934 yılında Hans Re chenbach'ın as stanı
olarak İstanbul Ün vers tes Felsefe Bölümünde çalışmaya başlar. Hızır 1937-1942
yılları arasında Türk Tar h Kurumunda çalışır. 1942'de doçentl k sınavını verd kten
sonra D l ve Tar h-Coğrafya FakültesesFelsefe Bölümünde çalışmaya başlar. 1941-
1948 yılları arasında da Tercüme Odasında çalışır. 1960-1962 yılları arasında
görevden uzaklaştırılan 147 öğret m üyes nden b r olan Hızır, bu uzaklaştırmadan
sonra 1963'te Par s'te École Normale Supér eure'de felsefe dersler ver r. Daha sonra
Hızır 1968'de emekl oluncaya kadar D l ve Tar h-Coğrafya Fakültessnde ders
vermeye devam eder ve bu sırada Türk Tar h Kurumunda danışmanlık yapar. Hızır
emekl olduktan sonra da bel rl sürelerle S yasal B lg ler Fakültess Basın Yayın
Yüksek Okulu, Ortadoğu Teknnk Ünnversstess ve Hacettepe Ünnversstessnde felsefe ve
mantık dersler ver r.
Türk ye'de felsefen n kuruluşunda ve gel ş m nde öneml b r yer olan Hızır mantık,
d l felsefes , b l m felsefes , pol t k felsefe ve metafiz k g b alanlarda dersler verm ş,
eserler üretm ş ve çev r ler yapmıştır. Felsefe Yazıları (1976), B l m n Işığında Felsefe
(1985), Ger de Kalanlar (1987) Hızır'ın yaptığı çalışmalar arasındadır. Erasmus'un
Del l ğe Meth ye (1941), N etzsche'n n Yunanlıların Traj k Çağında Felsefe (1956),
Freyer' n Yunan Felsefes n n Menşe Üzer ne (1956) eserler n Türkçeye
kazandırmıştır.
Hızır, ün vers telerde ver len felsefe öğret m n n felsefe tar h yle sınırlı kalmaması
gerekt ğ n , felsefen n ne olduğunun ve eleşt rel düşünme gücü kazanılab lme
yollarının da öğret lmes gerekt ğ n düşünür. Felsefe, Hızır'a göre, k ş ler n yapıp
etmeler nde b l nçl olmalarına ve dünyaya eleşt rel b r gözle bakmalarına katkı sağlar.
Ona göre felse fi b rdüşünme, mantığın da etk s yle, b l mselçalışmalarda b l medaha
kapsayıcı bakış kazandırab l r. Hızır, mantık ve d l n yapısı üzer nde uzun b r süre
çalışmış, bu alanda dersler verm ş, düşünme ve d l n mantıkla doğrudan bağıntılı
olduğunu, mantığın sentaksı ve semant ğ olan özel b r üst-d l olduğunu düşünmüştür.
Hızır'a göre, ana d l n ve bu d l n mantık örgüsünü b lmemek, k ş ler n d l yanlış
kullanmalarına ve yanlış düşünmeler ne neden olur. Ona göre bu durum k ş ler n
aydınlanmasını da engeller. Bu bakımdan Hızır eserler nde ve konuşmalarında sıklıkla
kavram kargaşaları ve mantık yanlışlarının önüne geç lmes ç n Türkçen n yapısının y
anlaşılması ve d l n gel şt r lmes konusunda çaba göster lmes gerekt ğ n bel rt r.
Türk ye'n n lk kuşak felsefec ler nden b r olan Hızır, yaptığı çalışmalar ve verd ğ
derslerle Türk ye'de felsefen n gel ş m ne öneml katkılar sunmuştur. Hızır 1980 yılında
yaşamını y t r r.
Öykü

Liseli Recep

Cengiz GÜNDOĞDU

Sigaramın dumanına sarıp saklasam seni Bir akşam eve geldi. Annesi bir zarf ver-
Ezginin Günlüğü di. Zarfta 2 bin lira vardı. Ayrıca bir not. “Bu
gece bekliyorum. Gel. Azra.”

U zun boylu... çakı gibi yirmi yaşında


bir delikanlıydı Liseli Recep.
Liseli Recep, bir oto onarımevinde çırak-
O gece bir orospuyla ilişkiye girmedi Li-
seli Recep, bir kadınla sevişti. Kaç yüz er-
kekle yatan Azra o gece başka bir yaşama
tı. Annesiyle yaşıyordu. geçti... ilk kez dudakları titredi öpüşürken.
Liseli Recep denirdi ona. Liseyi bitirip O geceden sonra sık sık buluştular. Liseli
bitirmediği belli değildi. Ama kimileyin “Ben Recep “Evlenelim” demeye başladı... Azra
liseyi bitirmiş adamım, kapı gibi diplomam kaçındı.
var” derdi. Bir gece Azra’nın isteği üstüne Luna Par-
Bir gece Taksim’e çıktı. Bir orospuyla yat- ka gidildi. Çarpışan arabaları çok sevdi Azra.
mayı canı istemişti. O gece ayırdına vardı Liseli Recep. Kadının
Liseli Recep, aslında büyük bir aşk tutku- gülüşü çok farklıydı.
suyla yaşıyordu... Şöyle incecik kız olmalıy- Luna Parka gidişlerinden bir gece sonra
dı. Böyle bir kız bir gün karşısına çıkacaktı. sabaha karşı Liseli Recep yumruklanan ka-
O kızı sigarasının dumanıyla saklayacaktı. pıya uyandı. Kapıyı açtı. Azra’ydı gelen.
Ezginin Günlüğü’nün Sigaramın Dumanı - Dört kişiydiler diyebildi.
şarkısını pek severdi Liseli Recep. Ne var ne oluyor demeden dört kişi belir-
Şimdi Taksim’de... Ona kadını getirecek di kapıda. Erkeklerden biri,
adam şöyle dedi. - Çekil önümüzden orospuya değmez,
- İstanbul’un bir numaralı orospusudur. koruma onu dedi, der demez Liseli’nin yum-
Eline su dökecek kadın bulamazsın. ruğu patladı adamın yüzünde.
Kadın arabaya binerken adını söyledi. Kavga kısa sürdü... bıçaklar çekildi, vu-
- Ben Azra dedi... ruşma başladı.
Derinden geliyordu sesi. Yarı karanlıkta Polisler geldiğinde iki ölü üç yaralı vardı.
bile güzelliği anlaşılıyordu. Ölenlerden biri Liseli Recep’ti.
Azra otuz yaşlarındaydı. Recep’in dene-
yimsizliğini anladı, ona uysal davrandı.
Değişik zamanlarda üç gece daha birlikte
oldular. Daha sonra iki ay gözükmedi Liseli
Recep... Azra pahalı bir kadındı.

Ocak / 2021 1
Felsefenin Gör Dediği:

Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma 55

Betül ÇOTUKSÖKEN*

ntropontolojinin en çok üzerinde dur- Böyle bir duruşun, ister kendisi, ister kendisi
A duğu izleklerden biri insanın ya da
kişinin kendisiyle olan ilişkisidir. Felsefe ta-
olmayan karşısındaki bu tarz duruşun, aynı
zamanda “insan-olma uğraşı”nı içerdiği-
rihinin tüm sayfalarında temel soru bağlamı ni söyleyemez miyiz? Nermi Uygur Dipten
olarak insanın ya da kişinin kendisiyle olan Gelen’de1 bu uğraşın dışında yer alan öteki
ilişkisini görebiliriz. “Kendini bilme” buyru- uğraşları “uğraşçık” olarak belirler ve şöyle
ğuyla birbirinin ardı sıra gelen, âdeta sökün der: “Sayısız uğraşçıklar var, ama bana öyle
eden sorunlar ve sorular, tümüyle insanın ya geliyor ki, uğraşların uğraşı insan-olma uğ-
da kişinin kendisiyle ilgisi içinde ortaya çı- raşıdır.”2
kar gibi görünürler; ancak antropontolojinin Genellikle hep deprem bağlamında kulla-
de keşfettiği ya da örtüsünü kaldırdığı gibi, nılan bu “dipten” gelen nedir? “Dipten Gelen,
bu bağlamdaki sorunlar ve sorular, aslında kendisinden, içinden gelendir; öncelikli ola-
insanın ya da kişinin “arada olan kendisi”- rak felsefenin en eskil buyruğunu, ‘Kendini
nin dünyaya, bilgiye, bilgi olmayana, özetle bil!’ buyruğunu kendine yöneltmiş gibidir:
kendisinin dışındakilere, kendisi olmayana ‘Ne diye kendimle böylesi uğraşıyorum?
uzanışıyla ortaya çıkarlar. Ne bu böyle dipten gelen?
Yaşadıkları, deneyimledikleri, biriktir- Ne ki ben, -bir masal mı?
dikleri üzerine kıvrılan insan, bilen-eyleyen Ne denir bana, aptal mı, akıllı mı?
özne olarak tam bir farkındalıkla bu “bükül- Neyim?’3
me”, “kıvrılma” eylemini gerçekleştirdiğinde, Ben kimim, ben neyim sorusu ona göre
artık felsefe dünyasının da içindedir, diyebi- dipten gelen bir sorudur; bu, ben bilincidir
liriz. Tam da bu noktada yine insana özgü aynı zamanda. İnsanlığın tüm durumları-
olmak üzere, yeni bir insansal duruşu daha nı-duruşlarını bu soruların yanıtlarında ya-
keşfediyoruz: Tamalgıya (apperception) da- kalamak olanaklı görünüyor. Öncelikli olarak
yalı olan, onunla birlikte giden; zihnin tüm soruları sormak gerekiyor:
işlevlerinin eşliğindeki tamfarkındalık (mind- ‘Evrenin bugüne dek oluşumunda
fulness). Durumlar karşısında tamalgıya ve süregiden doğal depremleri
tamfarkındalığa dayalı bu yeni duruş, ken- önlemek ne denli olası değilse,
dine ve kendisi olmayana felsefece yöneli- özümün özünden sorduğu soruları
şin de olmazsa olmazıdır; çıkış noktasıdır. önlemek de o denli olası değildir.’4 diyen

2 Ocak / 2021
Uygur’un deyişiyle yi-
neleyelim: “Beş Soru-
da Nermi Uygur Denen
Şey? Ne Bu Böyle Dip-
ten Gelen? Ne ki Ben,
-Bir Masal mı? Ne Denir
Bana, Aptal mı, Akıllı mı?
Neyim?” Bu sorularda
yoğunlaşan Nermi Uygur
genel felsefi söylemdeki
antropontolojik örüntüleri
ne denli güçlü bir biçim-
de fark ettiğini ve kendi
felsefe kumaşını nasıl
da insan bağlamındaki
örüntülerle dokuduğu-
nu bizlere gösterir; son
derece özenli bir biçim-
de psikoloji-felsefe sı-
nırdaşlığına, yer yer iç
içeliğine dikkati çeker:
ancak daha çok felsefe-
nin içindedir; imlediği de
olsa olsa bambaşka bir
psikolojidir: Öznel-kişi-
sel psikoloji. Aslında dü-
şünüş biçiminin ardında
olan sanki şudur: Kişinin
kendi beniyle, kendisiyle
uğraşması, çoğun psi-
kolojiyle özdeş kılınır.
Bu bağlamda bu denli
Nermi Uygur, hepimize örneklik ediyor; hepi-
oyalanmasının nedeni aslında, olası karış-
miz gerçekten durup düşünmeliyiz kendimiz,
tırmaları önlemek içindir; olanca ağırlığıy-
isteklerimiz, eylemlerimiz, ilişkilerimiz, on-
la nerede olduğunu daha açık bir biçimde
ların ardındaki değerlerimiz, ilkelerimiz, du-
ortaya koyacaktır. Yine de, öncelikli olarak
rumlar karşısındaki duruşlarımız üzerinde.”5
kendine başka yönlerden bakmayı dener.
“İnsan-olma” uğraşı içinde olan ve bu
Bu duruş, başkayla, başka açıdan kendine
amaçla kendine yönelen Nermi Uygur ken-
yönelme, asıl yönelme biçiminin, tarzının
dini, sorularla karşılamaya çalışır; antro-
daha yetkin bir biçimde hakkının verilmesi,
pontolojinin ya da insan-ontolojisinin ola-
tamfarkındalıkla gündeme alınması anlamı-
naklarını kendine, kendisine yönelik olarak
na da gelecektir; başka bir anlatımla, ilkin
işlevselleştirir ya da edimselleştirir. Nermi

Ocak / 2021 3
öteki bilme-anlama yollarıyla kendine yönel- bu alanda dönenirdim. Şimdi yaptığımsa,
me, sonrasında da bir kez daha, bu işin fel- olsa olsa, sözcüğün günlük-gevşek anla-
sefede de yol almayla mümkün olabileceğini mında bir psikoloji derinleşmesidir, deyim
görme ve gösterme. Nermi Uygur böyle bir yerindeyse. Pek değil, çünkü hiçbir bilimsel-
yolu da dener ve felsefe-psikoloji ya da psi- liğe sığacağını sanmadığım uğraşıma dar
koloji-felsefe keşişim alanında olanca ağır- düşen bir adlandırma bu. Şaşma uyandırsa
lığıyla felsefede olduğunu, ancak bunun da da sözcüğün günlük kullanımında ‘psikoloji’
bir bakıma kendisine yet(e)mediğini gözler diye nitelenebilir şimdi burda yapıp ettiğim.
önüne sermeye çalışır; felsefenin de açtığı (…) Saptamalarımdan başkaları bazı yarar-
yolda daha ötelere gider; burada da tam ola- lar sağlasa bile, öznel-kişisel bir psikoloji be-
rak kalmaz. Artık salt deneme edimi başlar; nimki, ne denli ‘psikoloji’ denebilirse o kadar
tümüyle özbilinçlilikle, tamfarkındalıkla ken- psikoloji işte.”7
dine yönelir; bir “duyma-düşünme deneyi”ni6 Nermi Uygur’un antropontolojik söylemi
işe koşar. Bu deneyin psikolojik olmadığını baştan beri kendi benine ve başka-ben’e yö-
sezdirmeye çalışır; bu neredeyse dile dö- nelik olarak insan dünyasında iz sürer. Son
külemeyen bir duruştur; anlatılmaya çalışılır kitaplarında bu çabanın gittikçe arttığına ta-
ama acaba tam anlamıyla dile/söyleme dö- nık oluruz. Tümüyle kendinin mercek altına
külebilir mi? Burada artık “salt yaşama” var- alındığı, bu edimde özellikle salt “yaşama”-
dır denebilir. nın öne geçirildiği, ”yaşama”nın salt kavram
Nermi Uygur yanlış anlamaları ortadan ağıyla anlaşılır olmasının olanaksızlığı gö-
kaldırmak için psikoloji karşısındaki duruşu- rülüp gösterilmektedir; hatta belki de dilin/
nu şöyle özetler. “İster istemez başka yönler- söylemin, söylem oluklarının, ağlarının bile
den bakacağım kendimle ilgili uğraşa. Zaten yetersiz kalışı, duyuşun-düşünmenin-saf ya
önümde duran bir niteleme var; çeşit çeşit da salt anlamanın oyuklarında, derinlerinde,
geleneklerde çok kişinin bilip uyguladığı bir dibinde, örtük olanda kendini arama çaba-
deyimle, yaşayıp düşünen psikoloji denebilir sı açığa çıkmaktadır; bu da bir fenomeno-
uğraşıma. Kabaca söylendikte, psikoloji: in- loji değil mi aslında? Böyle bir çabaya en
sanın ben’ine çevrilmiş saygıdeğer bir bilim çok yaraşan sözcük/terim fenomenoloji de-
dalı. Kaç kuşaktır birikiyor başarıları. Harıl ğil mi? Yine de en yol aldırıcı felsefe değil
harıl psikolog yetiştiriyor uzman kurumlar. mi? Nermi Uygur da en sonunda felsefeyi
Nice laboratuvarlı laboratuvarsız araştırma- anımsayacaktır bilimde, sanatta oyalandık-
lar, kuramlar, tartışmalar, okullar barındırır tan sonra: “Birden duraklıyorum: kala kala
psikoloji. İnsanın ‘ben’i’, ‘ruhu’, ‘içi’, ‘içeriği’, sonlara kaldı gene felsefe. Öyledir. Çok
‘özvarlığı’, ‘içgerçekliği’ sözcükleri ağızdan kimsenin “felsefe” dediği etkenlik, hep içinde
çıkar çıkmaz, güvenli yanıt bekleyişleriyle olmanın verdiği doğallıkla mı, bilemiyorum,
hemen psikolojiye çevrilir bakışlar. Ne var ki ancak şimdi aklıma geldi. Oysa yaşamımı
düşünüşümün şurasında burasında beliren boydan boya kuşatan tat, meslek, merak
bu kuşatımdaki bir psikoloji bilimiyle işim yok dürtüleriyle yaşamımdan hiçbirzaman eksik
şimdi. İsteseydim, psikolojik incelemelere olmayan bir yaşam-uğraşı benim için fel-
adardım kendimi. Kendimi kendime açma- sefe. Öyle bir uğraş ki, beni en içten saran
nın yolu bir bilim olarak psikolojiden geçer tarihi gelişmesi, açmazlarıyla vazgeçemedi-
inancını gütseydim, okuya öğrene, araştıra ğim yoğun bir ben-derinleşmesi şimdi burda

4 Ocak / 2021
benim için felsefe. Böyle demekle yalım ya- ler geveliyorum işte. Bir bilsem, bambaşka
lım heyecanlı, serin serin çıkarımlı düşünür- olurdu herşey. Başkaca bilinecek bir şey
lerimle eşleşen okumalı araştırmalı güzel yok belki de. Sen sana örtükçesin. Tuhaf
zamanlarıma haksızlık ettiğimi sanmıyorum. mı tuhaf sen sana örtüksün. Bir gerçek bu
Uzun bir çizelgeyi andırmasından ürktüğüm hepimizin gerçekliği.”10 Sürekli olarak bu “ör-
için birkaç adla yetineyim: Herakleitos, Sok- tükçe” olanı, “örtük” olanı açığa çıkarmaya
rates, Platon, Epikuros, Augustinus, Sene- çabalamıyor muyuz? Yine de bilelim ki bu
ca, Yunus Emre, Mevlânâ, Descartes, Ma- çaba, olabildiğince iyi ve olabildiğince yetkin
lebranche, Spinoza, Maine de Biran, Fichte, durumuna antropontolojik temelli felsefede
Berkeley, Goethe, Nietzsche, Bergson, Ber- ve yine ona dayalı felsefi danışmanlığın, bir-
diajev, Unamuno.”8 birine açılan öznelerinde kendini gösterebil-
Yaptığı kendi kendisiyle konuşmadır, me olanağına kavuşuyor.
kendini görme deneyidir: “Benimki: kendimi
olabildiğince aracısız bir kendiliğindenlikle
görme deneyişi, aklıma gönlüme uygun bir * Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversi-
ortam sağlama deneyişi. Şimdi burda gü- tesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe
cümün yettiği oranda özüme özgü bir gidip Bölümü.
geliş bu kendimle uğraş; ola ki, başkaları
için de elverişli ipuçları barındırıyor. İçimden Dipnotlar
geliyor, kendimi kaptırdığım bu deneyişe; 1- Nermi Uygur, Dipten Gelen, İstanbul: Yapı
özden bir önemle sarılıyorum uğraşıma.”9 Kredi Yayınları, 1999: Nermi Uygur, Bütün Eser-
Antropontolojik olana dayalı felsefi danış- leri II, 2. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017,
manlığın çıkış noktalarından biri tam da bu ss. 2251-2412.
belirleme olamaz mı? Nermi Uygur’un ne- 2- Nermi Uygur, Agy, s. 2265.
redeyse tüm yapıtlarında bu noktanın ne 3- Nermi Uygur, Bütün Eserleri-II, İstanbul: Yapı
denli ağırlıklı olduğunu, kendine yönelen, Kredi Yayınları, 2017, s. 2262.
kendiyle, kendisiyle, tüm yaşantıladıklarıyla 4- Nermi Uygur, Bütün Eserleri-II, İstanbul: Yapı
kendini düşünme bağlamına çeken, kendi- Kredi Yayınları, 2017, s. 2255.
sine ilişkin olanı araya donduran kavramları 5- Betül Çotuksöken, “Önsöz Yerine: Okur-Ya-
zarlık Serüveninde ‘Çözümleyici Felsefe’den
katmaksızın söylem oluklarına yerleştiren
‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi Uygur”, Nermi Uy-
Nermi Uygur danışman-danışan karşılaş-
gur, Bütün Eserleri II, 1. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi
masında, “gerçekten”, “içtenlikle” karşılaşan
Yayınları, 2017, ss. 21-22.
öznelere eşsiz olanaklar sunar.
6- Nermi Uygur, Agy., s. 2285.
Hepimiz şu alıntıda kendimizi bulabiliriz:
7- Nermi Uygur, Agy., ss. 2280-2281.
“Yaşayan benim ama neyin ne olduğunu
8- Nermi Uygur, Agy., s. 2281.
tamtamına bilemiyorum. Ancak kıyısından
9- Nermi Uygur, Agy., s. 2285.
bucağından haberim olduğuna göre, birşey-
10- Nermi Uygur, Agy., s. 2305.

Ocak / 2021 5
Bedriye KORKANKORKMAZ

SESLENİR BANA

ey dalgaların gençliği
çağırsam gelir misiniz geriye
yaşadıklarım, ağlayıp durmayın karşımda
bakacak cesaretim yok arkama

müjdeli haberler sabahları gelir


geceleri gelen acılar ise bende sabahlar
bir ah çeksem ağarır türkülerin saçları
türküler, susmayın çocukların hatırı için

bu akşam bütün ışıklarını yaktım ömrümün


gülüşlerinin güneşi batan insanları düşündüm
diyemedim bana seslenen gençliğime
yaşlılığım dumanlar içinde, gel beni kurtar diye

6 Ocak / 2021
“Estetik Kategoriler” Üstüne

Adnan ÖZTEL

Giriş eleştiri yapmak isteyenlere, estetik üstüne


apıttan önce, Cengiz Gündoğdu için kafa yoranlara da katkı sağlıyor.
Y birkaç söz:
Cengiz Gündoğdu ürettiği düşüncelerle Yapıtın “sol”la bağlantısı
entelektüel ufkumuzu genişleten bir yazar- “Sol” kümelerin ezici çoğunluğu sınıf sa-
dır. Filozoflar, bilim insanıdır, sanatçıdır. O vaşımını kavrayamamışlardır; kavrayanlar
bir Rönesans insanıdır. da sınıf savaşımını darlaştırmışlardır. Sınıf-
Karanlık bu dönemde Rönesans in- sal perspektifin yitirildiği postmodern zaman-
sanlarına çok gereksinimimiz var. Onların larda “Estetik Kategoriler” devrimci bir rol
yazılarını dikkatle irdelememiz gerekiyor. oynuyor. Cengiz Gündoğdu, sınıf savaşımı-
Biliyorum böyle ince işlere zamanımız yok nı anımsatmakla kalmıyor, onun alanını da
diyenler çıkacaktır. Bu yazı böyle ince işlere genişletiyor. O, estetik alanda sınıf savaşımı
zaman ayıranlar için yazılmıştır. veriyor; “sol” kümelerin yapmadığını yapıyor.
“Sol”un kuramsal zayıflığı estetik alana
Yapıt hakkında genel değinmeler gelince hepten zayıflamaktadır. “Sol” bunun
-Yapıtın en temel özelliği bilimsel oluşu- bilincinde bile değildir. İtiraz edenler olabi-
dur. lir. Şunu belirtmeliyim ki, istisnalar kaideyi
-Yapıt estetik bilimin kategorilerini açıklı- bozmaz. “Sol” nasıl kuşatıldığını, nasıl bir
yor. kuşatma içinde olduğunu bile bilmiyor. “Sol”
-Putları kıran bir yapıttır. derin bir yabancılaşma yaşamaktadır. “Es-
-“Estetik Kategoriler”de öne sürülen dü- tetik Kategoriler” bu yabancılaşmayı aşmak
şünceler diyalektik bir yapı taşır. Onlar yıkan için yazılmıştır. Yabancılaşmanın aşılabil-
yapan düşüncelerdir. mesi için burjuva ideolojik hegemonyasının
-Yapıt estetik alandaki kafa karışıklığını kırılması gerekiyordu. “Estetik Kategoriler”
gideriyor. Kafa karışıklığını gidermek için burjuva ideolojik hegomanyasının kırılması
kalın bir çizgi çekiyor: Aydınlığı örenlerle ka- için yazılmıştır. “Sol” gözüküp “sağ”dan vu-
ranlığı örenler arasında. ranları göstermek için yazılmıştır.
-“Estetik Kategoriler” kuramsal alanda Cengiz Gündoğdu kuşatmayı yarmak için
verilen sınıf savaşımını gösteren nesnedir. bir dizi kitap yayımladı. Taşkıran, Gerçekli-
-Yapıt, öykü, roman yazmayı düşünen- ğin Estetiği, Estetik Kalkışma, Romanda
lere değil yalnızca, şiir yazmayı düşünenle- Estetik Kalkışma 1-2-3. Dergilerde yaptığı
re, estetik yapıt vermek isteyenlere, nesnel eleştirileri de katarsak hatırı sayılır bir emek

Ocak / 2021 7
var ortada. Bu çaba kuşkusuz boşa gitmedi Küçük burjuvazi çöküş döneminin etkile-
ama etki gücü sınırlı oldu. rinden sıyıramaz kendini. Sınıfsal karakteri
Geneli bırakalım. Bildiğim tikel örnekler buna izin vermez. O, görünüşte kapitalizme
var. Bu arkadaşlar pek çok alanda Türkiye’nin karşıdır ama özde ona hizmet etmektedir.
ilerisindedirler. Ama onlar bile bu yapıtları, bu Bu konumlanış estetik alana da yansıma-
çabaları gereğince anlamamışlardır. dan edemezdi. Politik alanda kendini “dev-
Ortada kocaman bir soru var. Bu yapıtlar rimci”, “sosyalist” göstermeyi başarıyor ama
neden anlaşılmadı. Oysa yapıtlar açık, an- estetik alanda tam anlamıyla çuvallıyor. Bu
laşılır, temiz bir dille yazılmıştı; yazılanların tipin zihni kapalıdır. Edilgin gücü yoktur. Ay-
anlaşılabilmesi için örnekler verilmişti. Hiçbir mazdır. Gerçeklikten korkar. Kendisiyle yüz-
kuramsal yapıtta bu kadar çok örneği bir ara- leşemez. Kendi konumunu haklı çıkaracak
da bulamazsınız. Bunu görmek için “Estetik yapıtlara yönelir. Bu tür yapıtları yukarda
Kalkışma” ya bir göz atmanız yetecektir. saydığım yazarlar yazarlar. Küçük burjuva
Anlaşılmamak için yazanlar, “avangard” sol bu tip yazarlarda kendi olumlamasını
irrasyonalizmi, postmodern şarlatanlıkları… bulur. Ama bu konum sınıf mücadelesi açı-
anlamak için kırk dereden su getirenler, kılı sından olumsuz bir rol oynar. Tek tek kişiler
kırk yaranlar… Cengiz Gündoğdu’nun yapıt- konumlarını kavrayabilirler ama bu küçük
larına gerekli ilgiyi göstermediler. Sosyalist burjuva solun tipik reflekslerini değiştire-
olduğunu savlayanlar günlük gazetelerinde, mez. Onların yazgısını işçi sınıfının yazgısı-
dergilerinde James Joyce, William Faulkner, na bağlayamaz.
Marcel Proust, Samuel Beckett, Franz Kaf- Devrimci entelektüel etki çok cılız da olsa
ka… övgülerinden, önerilerinden geçilmiyor. kuşkusuz vardır. Varlık savaşımını hakkıyla
Aynı biçimde, Selim İleri, Adalet Ağaoğ- kazanmıştır o. Bu varlık bir avuç tutarlı ay-
lu, Tomris Uyar, Oğuz Atay, Enis Batur, Aslı dınlanma savaşımcısının olağanüstü direni-
Erdoğan, Perihan Mağden, Pınar Kür, Bilge şiyle ayakta durmaktadır. Bu varlık onun asıl
Karasu… karşı gerçekçileri övülüyor. taşıyıcısı maddi güçle birleşmezse, hiçbir
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. işe yaramayacaktır.
“Sol”un düştüğü durum trajikomiktir. Trajiktir Küçük burjuvalar ülkesiyiz. Küçük bur-
çünkü bu cahillikle girdiği mücadeleyi kaza- juvalar hızla proleterlese de küçük burjuva
namaz. Komiktir çünkü kendi yetersizliğinin bilinç aynı hızla dönüşmemektedir. Dönüşe-
bilincinde değildir. Tam tersine kendini be- mez. Çünkü bilinç maddi hareketten sonra
ğenmiştir o. Estetik Kategoriler bilmeden; gelir. Üst yapıda da gerici etki çok güçlüdür.
gençlere mutlaka James Joyce okumalarını Bu koşullarda burjuva ideolojik hegomanya-
önerecek kadar “üstad”dır o. Gençlerin zi- nın “Sol”u etkisi altına almasından şaşılacak
hinlerini bulandırdığını, onların camını kirlet- bir durum yoktur.
tiğini düşünemez. Kendi acınacak konumu- Devrimci düşünceler her zaman küçük bir
na çeker onları. Burjuvazinin gönüllü uşağı azınlıkça benimsenirler. Bu işin doğası böy-
olduğunu anlamaz bile. ledir. Bu azınlık nitelikliyse niceliğe dönüşe-
“Sol” Cengiz Gündoğdu’yu anlayabilirdi. bilir. Niteliğin niceliğe dönüşümü önlenemez.
Ama anlamak istemedi. Bunun nedenleri Su bile belirli koşullar altında 100 derece de
çok çeşitlidir. En temel neden “Sol”un küçük kaynıyor. Deniz kenarında yüksek basınçta
burjuva sınıfsal konumudur. Küçük burjuva kaynaması için niceliğin artırılması gerekir.
nesnel konum onun bilincini güdülemiştir. Baskı ortamlarında nitelik dönüşümü için
Bu bilinç özneldir. Dar kafalıdır. Toplumda daha çok nicel çaba zorunludur. İşte tam da
çözümleme yapamaz. burası zurnanın zırt dediği yerdir. Bizim kü-

8 Ocak / 2021
çük burjuvamız bir türlü zaman bulamıyor. “Estetik Kategoriler’’’in Oluşum Süreci
Nicel birikimi yoğunlaştıramıyor. O zaman Cengiz Gündoğdu’nun estetik eleştirileri
Orhan Pamuk onun gözüne güzel görünü- yalnızca “Estetik Kategoriler”’le sınırlı değil-
yor. İşçi disipliniyle entelektüel çalışma ya- dir. Cengiz Gündoğdu’nun estetik birikimini
pamıyor. Parayla bu işi yapan burjuva ente- biçimlendirdiği son ürünüdür “Estetik Kate-
lektüellerinin ideolojik kölesi oluyor. Tarihin goriler”. Onun bu konuyu ele aldığı en kap-
tekerini yeni sınıflar çevirir. Yeni sınıflar her samlı yapıtı “Estetik Kalkışma” dır.
zaman eski sınıflardan daha çalışkandırlar. “Estetik Kalkışma” 2012’de yayımlanıyor.
Bizim küçük burjuvamız tembeldir. İşçi sını- Yapıtın oluşum süreci için Cengiz Gündoğ-
du şöyle der: “Bu kitaba geldikte. Estetik
fımızda entelektüel öncülerden yoksundur.
Kalkışma tam zamanında yayımlanmıyor.
Küçük burjuvalara muhtaç değiliz. Spino-
Bu kitabın zamanı geçti… En azından 35
za, Van Gogh, Orhan Kemal, Karl Marx…
yıl önce yayımlansaydı iyi olurdu. Ama o za-
yoksuldular. Yoksullar da entelektüel uğraş
man böyle bir kitap hazır değildi. O tarihler-
verebilir. Maksim Gorki’nin yaşamı buna ör- de yazının gizemini çözebilmek için durma-
nektir. Çıkış yolu buradadır. Yoksullar ente- dan okuyordum.” (Estetik Kalkışma, İnsancıl
lektüel uğraş verdiğinde gerçekçilik bayrağı Yayınları, I. Basım 2012, s. 5).
yükselecektir. Bir yandan okumakta bir yandan da Ke-
Yapıtın devrimciliği estetik alanla da sı- mal Özer’in yönetimindeki Varlık dergisinde
nırlı değil. Buna bir örnek: “Evlilik, kapitaliz- yazılar yazmakta, dergiye gönderilen öykü-
min üretildiği en yüce kurumdur.” (Cengiz leri değerlendirip mektupla yanıtlamaktadır.
Gündoğdu, Estetik Kategoriler, I. Basım, İn- “1984 yılında Varlık dergisi genel yönetmeni
sancıl Yayınları, s. 65.) Kemal Özer, beni genç öykücülerin öyküle-
Kapitalizme karşı olanlar bile kapitalizmi rini değerlendirmekle görevlendirdi. Altı yıl
yeniden üretiyor. Kapitalizmin karşıtlığının yaptım bu işi. Gelen öyküleri değerlendirme-
“Sol”daki yüzeyselliğini gösterir bu tümce. yi mektupla yanıtlıyordum. Amacım gerçek-
Köklü kapitalizm eleştirisi Cengiz Gündoğ- çi öykücü yetiştirmekti.” (Cengiz Gündoğdu,
du’yu köklü estetik eleştiriye götürmüştür. Estetik Kategoriler, I. Basım, İnsancıl Yayın-
Kapitalizm ömrünü doldurmuş bir sistem- ları, s. 9.)
dir. Çürümüştür bu çürümüşlükle insanı da 1984 öncesi de var. Birikim de savaşım-
da köklü kabaca ilerleten nesneleri görelim.
çürütüyor. Tarihsel koşullar insanın yeniden
-Star sistemi eleştirisi
kuruluşunu dayatıyor. Bu kuruluş yeni bir ku-
-İnsancıl dergisinin kurulması
ruluş olmak zorundadır. Yeni bir kuruluş için
-Taşkıran
insanın kendini özne konumuna getirmesi
-Estetik Kalkışma
zorunludur. Yeni bir kuruluş yeni bir özneyi
-Gerçekliğin Estetiği
gerektiriyor. Yeni özne bütünsel olmalıdır. -Estetik kategoriler
Bütünselliğin bir öğesi de estetiktir. Estetik “İnsancıl” öncesi 6 yıl Varlık dergisinde
özne olabilmek için Estetik Kategoriler bilin- eleştirmenlik yapmış. Eleştirmen oldum bitti
melidir. “Taşkıran”, “Estetik Kalkışma”, Ger- bu iş dememiş. Durmadan okumuş estetik
çekliğin Estetiği”, “Estetik Kategoriler” ciddi üstüne kafa yormuş, kavramı bütün yönle-
bir biçimde çalışılmalıdır. riyle irdelemiş, ciddi sıkı bir kuramsal çalış-
“Estetik Kategoriler” insanı estetik konu- ma yürütmüş. Sonuç: 2012’de yayımlanan
ma getirmek için yazılmıştır. “Estetik Kalkışma”. Bu yapıt tam anlamıyla
bir kalkışmadır, kapsamlı donanımlı bir kal-
kışma.

Ocak / 2021 9
“Estetik Kategoriler”in hangi birikimin ürü- “Estetik Kalkışma” da bir roman ya da
nü olduğunu bilmek önemlidir. O hem Cen- öykü için gerekli öğeler belirtilmiş ancak bu
giz Gündoğdu’nun kendi birikiminin hem öğelerin bir bölümü “Estetik Kategoriler” de
de insanlığın evrensel birikiminin ürünüdür. kategorik sınıflandırmaya alınmamıştır.
Okuduğu, özümlediği yüzlerce kitaptan bir- “Estetik Kategoriler”i Cengiz Gündoğdu
kaç örnek: şöyle sınıflandırmıştır: “Bilimsel maddeci
diyalektik estetiğin kategorilerini şöyle sıra-
-V. İ. Lenin/ Materyalizm ve Ampiryokritisizm layabiliriz.
-K. Marx- F. Engels / Yazın ve Sanat Üstüne
-M. Kagan / Güzellik Bilimi Olarak Estetik - Dil ve Anlatım
-İsmail Tunalı / Estetik - Karakter-Tipik olan
-Ünsal Oskay / Estetik ve Politika - Örge
- Friedrich Von Schiller / İnsanın Estetik Eği- - Nesnelerin Birliği
timi Üzerine Bir Dizi Mektup - Çatışkılar
-M. Gorki / Edebiyat Yaşamım - Canlandırma
-K. Marx-F. Engels / Kutsal Aile Ek Kategoriler
- Hasan Ali Yücel / Edebiyat Tarihimizden - Toplumsal Çözümleme
-Ömer Seyfettin / Sanat ve Edebiyat Yazıları - Güdücü Örge
- Anna Seghers / Gerçekliğin Evrensel Mi- - Öznel Zaman
rası - Öznel Uzam
- G. N. Pospelov / Edebiyat Bilimi - Öznel Konum’’
- Alaattin Şenel / İlkel Toplumdan Uygar Top- (Cengiz Gündoğdu, Estetik Kategoriler, I.
luma Basım, İnsancıl Yayınları, s. 15.)
- V. İ. Lenin / Felsefe Defterleri
- G. Lukacs / Estetik “Estetik Kategoriler”e girmeyen ama este-
- Plehanov / Sanat ve Toplumsal Hayat tik roman, öykü için gerekli ögeler şunlardır:
- B. Suçkov / Gerçekçiliğin Tarihi - İzlek
- V. İ. Lenin / Halkın Dostları Kimlerdir - İtki
- G. W. F. Hegel / Estetik - Nedensellik
Kuramsal yapıtların yanısıra Türk Edebi- - İlerleten Nesneler
yatı dünya edebiyatı okunup özümlenmiştir. - Gösteren Nesneler
Son üçü Nesnelerin Birliği kategorisinin
“Estetik Kategoriler’’in “Estetik Kal- bileşenleridirler. “Estetik Kalkışma”da açım-
kışma’’dan Ayrımı lanmışlardır. Bu üçünü temel kategorilerden
“Estetik kategoriler” Bilimsel Maddeci Es- biri olan “Nesnelerin Birliği”nin alt kategorile-
tetiğe “giriş”tir. ri olarak görebiliriz. “İtki” için şöyle düşünü-
“Giriş”in anlamını burada açıklamaya yorum. İtkinin kuramsal açıklaması yapılma-
gerek yok. “Estetik Kalkışma” roman, öykü mış “Estetik Kalkışma”da. Benim görüşüm
nasıl yazılmalı, nasıl okunmalı sorusunun şudur: “İtki” içsel nedendir. Dolayısıyla ne-
kapsamlı yanıtlanmasıdır. denselliğin bileşenidir. Nedensellik de “Nes-
Yukarıdaki belirlemenin ışığında: “Este- nelerin Birliği” kategorisine bağlıdır.
tik Kategoriler”, “Estetik Kalkışma”nın hem “İzlek” için düşüncemse “İzlek”, “Örge”
özetidir hem de değildir. Özettir çünkü temel
ile “Nesnelerin Birliği” kategorisine bağlıdır.
önermeler aynıdır. Açıklamalar, örnekler kı-
İkisinin kesişim kümesidir. “İzlek”in estetik
saltılmıştır.

10 Ocak / 2021
kategori olmamasını ben şöyle yorumluyo- kategoriler “Estetik Kalkışma”da ele alınma-
rum. “İzlek” ana düşünceyle ana duygunun mıştı. Ayrıca kategoriler dışında “Koşut an-
bireşimidir. Düşünceyi, duyguyu düzyazıyla latım”da ele alınarak açıklanmıştır. Buradan
da anlatabilirsiniz… çıkan sonuç:
Burada birçok soru beliriyor benim ka- “Estetik Kategoriler” özet değildir. “Este-
famda: tik Kategoriler” de “Estetik Kalkışma” gelişti-
1- Kategori ayrımlarını nasıl yapacağız rilmiş, ona ek yapılmış, kategorik bağlamda
2- Kategori ayrımını yapabilmek için ka- öğeler sınıflandırılarak bir düzene sokul-
tegori nedir onu bilmem zorunlu. muştur. Böylece en üst düzey soyutlamaya
3- “Estetik Kategoriler”i sınıflandıracak- ulaşılmıştır, Cengiz Gündoğdu’nun kendi
sam, estetik nedir onu bilmem zorunlu. kuramsal çabaları bağlamında.
Bu sorular şimdilik bir kenarda kalsın. “Gösterme” “Estetik Kategoriler”de ayrı
Buraya daha sonra döneceğim. bir başlık altında açıklanmıştır.
“Estetik Kalkışma’da kategorik ayrım ya- “Yaratıcılık”, “gerçekçilik” “Yapıta Başlar-
pılmadan gerekli öğeler açıklanmıştı. “Este- ken” başlıkları “Estetik Kategoriler”e alınma-
tik Kategoriler” de (temel denmese de ben mıştır. Bu da “giriş”in mantığına uygundur.
temel diye anlıyorum) temel kategorilere ek “Estetik Kalkışma”da her başlık örnek-
kategoriler ayrılmış. lerle açıklanırken önce gerçekçi sonra karşı
Ek kategori “güdücü örge” “Estetik Kal- gerçekçi örnekler verilmiş, “Estetik Katego-
kışma”da “Canlandırma” kategorisi içinde riler”de gerçekçi yapıtlar II. bölümde karşı
işlenmiş. Buradan çıkan sonucu “güdücü gerçekçiler de III. Bölümde alıntılanarak çö-
örge” “canlandırma”nın alt kategorisidir. zümlenmiştir. I. bölüm kuramsal açıklamala-
“İtki”yi “Nesnelerin Birliği” içine almamış ra ayrılmıştır.
Cengiz Gündoğdu “Estetik Kalkışma”da, Yapıtın ışığında yanıtlanması gereken ek
ayrı bir kategori olarak da sınıflandırma- sorular:
mış “Estetik Kategoriler”de. “İtki”yi yeniden 1- Estetik bilim midir?
düşünüyorum. Herkesin bir itkisi vardır. İtki 2- “Öznel Konum” nedir?
romanda, öyküde olmalıdır. Her davranışın 3- Güzel nedir?
bir nedeni vardır. Nedensellikte romanda, 4- “Var varlık-yok varlık” nedir?
öyküde olmalıdır. “Nedensellik” nasıl ki este- Bu sorulara Cengiz Gündoğdu’nun yapıt-
tik bir kategori değilse “İtki” de değildir. Ne- larından da yararlanarak yanıt arayacağım.
densellik bilimde, felsefede de var. O halde
ayırıcı bir kategori olamaz. Kaynaklar:
“Mektup” “Estetik Kalkışma”da, “Este- -Cengiz Gündoğdu, Estetik Kalkışma, İnsancıl
tik Kategoriler”de de işlenmiş; ama estetik Yayınları, I.Basım 2012.
kategori olarak sınıflandırılmamış. Çünkü -Cengiz Gündoğdu, Estetik Kategoriler, İnsancıl
mektup edebi bir türdür, estetik kategori de- Yayınları, I. Basım 2020
ğildir. Mektup yazının bir alt türüdür. -Hasan Ali Yücel, Edebiyat Tarihimizden.
“Estetik Kategoriler”de ek kategorilere -Ömer Seyfettin, Sanat ve Edebiyat Yazıları.
“öznel konum”, “öznel uzam” eklenmiştir. Bu -Anna Seghers, Gerçekliğin Evrensel Mirası.

Ocak / 2021 11
Baran DOĞU

SEVGİ ŞİİRİ

“dr. ismet bora için”

tüm duygu ve düşüncelerin odaklandığı şiir ve yazılarda


sevginin ve hislerin ve mutlulukların içinde sayfalar boyu
kelimelerle anlatırken, yorum ve bilgileri ve bütün kitapları şimdi
aşk gelsin ve yaşansın hayatlar, gökyüzü beyaz bulutlar içinde…
yağmurlar biriksin, aydınlansın günler gün ışığında bu sabah
anlarımızı paylaşalım, sevinip umutlanalım sevgi ve iyilik üzre
mutluluğumu aramaktayım, yüzümde sevgili ve hüzünlü ifadeler
ben yalnız ve üzüntülü, ama ben!.. doğan aya bakmaktayım gecede
bir sevginin ve gereksinimin içinde geçen emekler için…
teşekkürler ederek gökyüzündeki tanrı’ya ve dua ederek ona
evet, siz bir umut ve bir sevgi ve bir yaşam ve bir çare gibi yanımda
işte tam da bu anlarımda, odamda yalnız başıma yazarken ilgileri
bir doktor odasında, sıkıntının tümel çözümü ve iç kaygılarda
bu bir minnet borcu, bir olgusu hayatın, bu sayfalar bir armağan
sevgilerden fışkıran ve aşk’larda buluşan bir randevunun izinden
anlık sevinçler ve sonsuz bir yaşam ve bir özlem duygusu içinde sabırla
anısı olsun iyiliklerin ve özverinin, iyi kalpler, ışıklı düşünceler…
yaşadıkça seveceğim insanları, sevdikçe yaşayacağım… onları
bir duyu ve bir sanrı ve bir düşünce, yaşamın istemleri ve ilgi
ve tüm güzellikler güzel insanların yanında, evren ve varolum
bir oluşum ve mistik bir düşünce, gecelerin zor geçen saatlerinde
veya rüyalarımı besleyen yaşamın reel an ve anılarında… uykularda
kavramların ve bilgilerin birleşiminde, bir sınavı yaşamın…
gelsin yanıtları her sorunun, belki bilimsel açıklamalar ve bulgular
anlamak bir insanı, insanoğlu doğanın içinde ve yaratılışta
unutmak istemiyorum anıları ve sevgiyi, binler iyilikte
teşekkür ederek size ve tanrı’ya… esenlikler olsun size ve yarınlara
ve merhaba yeni gelen güzel günlere… mutluluk adına merhaba!

12 Ocak / 2021
Yaşama Bilinci Olarak Felsefe
ya da Epikuros’un Mirası

Mustafa GÜNAY

Felsefe tarihi çalışmaları, yalnızca geç- yaşamanın ve bu yaşamı kollektif biçimde


mişe değil geleceğe yönelik düşünce, arzu gerçekleştirmenin de örneğidir Epikurosçu-
ve yönelimlerle şekillenir. Geçmişteki bir fi- luk. Antikçağın diğer felsefe okulları-akımla-
lozofa ve onun metinlerine yöneldiğimizde rı arasında, etkileri günümüze kadar sürüp-
hem bugüne kadar etkisini, değerini ve an- gelen bir felsefe çizgisi Epikuros’un ortaya
lamını irdeleriz hem de söz konusu düşünü- koyduğu.
rün/felsefenin geleceğe yönelik etkisini güç- Bazı filozoflar/felsefeler, bastırılmak, en-
lendirmek ya da zayıflatmak yönünde açık gellenmek, susturulmak istenmiştir tarih bo-
ya da örtük bir çabaya da girişiriz. Felsefe yunca. Bu durum Epikuros’un eseri ve bu
tarihçilerinin çalışmalarını karakterize eden geleneği sürdürenler için de söz konusudur.
temel nitelikler bunlardır denilebilir. Belli bir Taylor da bu durumdan söz ediyor. Ancak
nesnellikle geçmişe bakmaya çalışanlar ol- onun kitabında karşımıza çıkan tutumu Epi-
duğu gibi olumlu ya da olumsuz bakışını be- kuros’u ve düşünce çizgisini değersiz gös-
lirgin biçimde ortaya koyanlar da vardır. terme yönünde belirginleşiyor. Elbette onun
Alfred Edward Taylor’un Fol Yayın- Epikuros’un saygın kişilik olduğuna ilişkin
larından çıkan Epikuros* kitabını oku- değerlendirmeleri bulunmakla birlikte ele
dum. Taylor’un Epikuros’tan nefret et- aldığı filozofun felsefesine eleştirelliğin öte-
mese de sevmediği belli, bazı yerlerde sinde sert bir tavır takındığı göze çarpmak-
aşağılayıp duruyor, yaklaşımını kabul edilir ta. Kitabının son bölümünde farklı Epikuros
bulmadım. Taylor’u tanımıyordum, biraz eleştirilerine yer veren Taylor, filozofun dü-
araştırdım. Teolojik yönü güçlü biri anladı- şünce mirasının günümüzdeki anlamı ve
ğım, belli ki Epikuros’un felsefi mirasına da değerine gerektiği kadar yer vermemeyi ter-
bu çerçeveden bakmış. Onun bakışında cih etmiş.
Platonculuk ve Hristiyanlık belirleyici özel- Taylor, Samos (Sisam) adasında doğan
likler olarak görünüyor. Taylor’un Sokrates, Epikuros’un yaşam serüveni ve düşünce
Platon ve Aristoteles gibi filozoflar hakkın- çizgisi hakkında dikkat çeken bazı husus-
daki kitaplarının da yayımlandığını hatırlat- ları şöyle açıklar: “(…) Epikuros’un erken
mak yerinde olur. Bunlar felsefenin büyük ve dönem eğitimini İyonya adası Samos’ta
kurucu isimleri. Epikuros da öyle denilebilir. alması ve felsefi duruşunun, kendisini Ati-
Taraftarlarının bir okul olduğunu da düşünür- na’da kabul ettirmek için Küçük Asya’yı terk
sek, hem bir felsefi akım hem de buna göre etmeden önce şekillenmiş olmasıdır. Bu

Ocak / 2021 13
noktalar, ‘Bahçe’ adı altında bir araya gelen davrandığını söylerken, bu durumu ona yö-
topluluğun, Atina’daki yerel felsefi kurumlara nelttiği eleştirilerin temeli yapar. Bu bağlam-
karşı takındığı mesafeli tutumun nedenini ve da Platon’un Pythagorasçı hocalarına karşı
Epikuros’un teknik terminolojisindeki belirgin minnettarlığını açıklamaya özen gösterdiğini
İyonyacılığı açıklayacaktır.” (Taylor 2020: 33) vurgularken Aristoteles’in de kendinden ön-
İyonya ve İyonyacılık vurgusu önemlidir. cekilere tavrını da anımsatır. Aristoteles’in
Felsefe tarihindeki egemen paradigmanın kendisini daha önde tutmayı tercih eden
Atina merkezli bir felsefeye dayandığını ve bir düşünür olduğunu vurgular. Aristoteles,
buradan hareketle de Yunan-Roma üzerin- Taylor’a göre, “önceki filozofların bilinçsizce
den günümüz Avrupa kültürünün kavramlaş- geliştirdikleri felsefi sistemlere karşı esas
tırılıp uygarlıkla özdeş kılarak diğer düşünce olanın kendi sistemi olduğunu iddia ederken
geleneklerinin felsefe-dışı ve uygarlık-dışı bile lafı fazla uzatmamıştı.” (s. 38) Görüldü-
konumlandırıldığını hatırlamak
yerinde olur. İyonya coğrafya-
sındaki felsefenin önemine ve
kendine özgü çizgisine yakın
zamanda dikkat çekenlerden
biri de Kojin Karatani’dir. (Onun
İzonomi ve Felsefenin Köken-
leri adlı eseri bu konuda önemli
bir kitaptır.)
Epikuros’un daha sonra
Atina’ya yerleştiğini biliyoruz.
Burada özellikle Aristotelesçi
ve Platoncu okulların temsilci-
leriyle Epikurosçular arasında
tartışma ve eleştirilerin sürdü-
ğü saptanabilir. Taylor şöyle
demekte: “(…) elimizde meç-
hul bir Akademia üyesinin Epi-
kuros’u, yarı eğitimli kişilerin
arasında moda haline gelen yü-
zeysel öğretileri yaymakla ağır
bir şekilde eleştirdiği Sokratik
Söyleve de sahibiz.” (s. 34)
Taylor, Epikuros’un baş-
langıçlarda öğrencisi olduğu
Platoncu okuldan ve sürdürdü-
ğü felsefeden uzaklaşmasını
onaylamayan bir tavır sergiler.
Epikuros’un öğretisini oluştu-
rurken önceki filozoflara bor-
cunu unuttuğunu ve saygısız

14 Ocak / 2021
ğü gibi Taylor, nedense eleştiri oklarını fır- Epikuros’un siyasete ve devlete karşı tavrı
latmak isterken duraksayan bir tutum ortaya da Taylor’un eleştirilerinden payını alır.
koyar. Ancak karşısına Epikuros’u alınca Epikuros’un felsefesinin pratik yönü be-
şunları söylemekten çekinmez: “Kısacası, lirgindir, sistemci bir öğreti yerine yaşama
tutarsız düşüncelerden acemice bir araya felsefesidir onun düşünceleri. Felsefesinin
getirdiği bir harman ve yararlandığı kay- yaşama yönelik karakteri onun Platon ve
nakları saklama adına koparttığı yaygara, Aristoteles’ten farklılığını da ortaya koyar.
Epikuros’a özgü bir şeydi.” (s. 38) Epikuros Yaşama ve bu dünyaya bağlı bir felsefesi
hakkında dikkat çeken bir başka eleştiri de, olan Epikuros’a göre, insan yaşlıyken de
onun başkalarının görüşlerini kendisine mal gençken de felsefeyle ilgilenebilir ve ilgilen-
etmiş olduğu hakkındadır. (s. 49) melidir. Geç kalma diye bir şey söz konu-
Epikuros’a saldıran yalnızca Platoncular su değildir. Gençler gelecek için yaşlılar da
değil aynı zamanda dönemin egemenleri- geçmişi, yaşamlarını değerlendirmek için
dir. İskender, Epikuros’un sakıncalı gördüğü felsefeyle ilgilenirler. Felsefeyle ilgilenme-
kitaplarını “büyük bir ciddiyetle” yakmıştır. mek mutlu olmakla ilgilenmemektir. Felsefe
Taylor dönemin özellikleri hakkında şunları mutluluk içindir. Felsefe yaşam içindir, ölüm
söyler: “M.Ö. 200’de ya da çok da öncesin- korkusunu eleştirir. İnsan anlayışı ve insa-
de, gerçek eziyetlerin yaşandığını ve belki ni ihtiyaçları değerlendirmesi ve bu konuda
de çeşitli Grek kentlerindeki Epikurosçuların yaptığı belirlemeler, yüzyıllar sonra yeniden
katledildiğini biliyoruz.” (s. 43) doğayla uyumlu ilişkiler kurmanın yollarını
Taylor, Epikuros’un teoloji eleştirilerinden arayan ve sermayenin hükmettiği bir yaşa-
rahatsız görünür. Bu nedenle filozofun tanrı- ma ve kültür dünyasında bunalan insana yol
lar hakkındaki düşünme tarzı teizmin temel gösterici nitelikler de taşır. Bir düşünelim, ih-
tezleri yıkıp geçtiği için eleştirilerini bu ko- tiyaçlarımız ve ihtiyaç olarak gördüğümüz ya
nuda yoğunlaştırır. Epikuros’u bu bağlamda da bize gösterilen şeyler konusunda: hangi
yanlı ve yanlış yorumladığını söyleyebiliriz: ihtiyaçlarımız doğal ve zorunlu, hangileri ne
“Epikurosçu tanrılar, Epikurosçu bir bilge doğal ne de zorunlu?
gibi haz duyan ve ölümsüzlüğün verdiği Özgürce yaşamanın yolunu ve olanak-
avantajların eşliğinde mükemmel bir dingin- larını da içeren düşünceleriyle Epikuros’un
likte yaşam süren, abartılmış, ‘doğal olma- felsefesinin etkileri günümüze kadar gelmiş
yan’ Epikurosçu filozoflar olarak düşünülür.” ve anlaşılan bugün de Platoncuları, dinsel
(s. 80-81) inançlarına sıkı sıkıya bağlananları rahatsız
Taylor, Epikuros’un teolojik akla yönelik etmektedir. Epikuros, yüzü yaşama ve dün-
eleştirilerinin seküler, aydınlanmacı ve hü- yaya dönük felsefesiyle aydınlanmacı, hü-
manist sonuçlarından söz etmekten kaçı- manist yönleriyle geçmişte olduğu gibi bu-
nır. Bahçede yapılan felsefenin köleleri ve gün de özgür ve mutlu yaşamanın anlamını,
kadınları da kapsaması gibi bazı özellikle- değerini ve olanaklarını sunmaktadır.
re değinmekle birlikte bu durumun o günün
koşullarındaki anlamını ve değerini dikkate
almaz. Epikuros’tan nefret etmese de onun *Alfred Edward Taylor, Epikuros, çev.
düşüncesinden, sonrasındaki etkilerin- Ceyda Üstünel, Fol Yayınları, 2020, 119 s.
den ve onun filozof kimliği ve duruşundan
hoşnut olmadığını söylemek mümkündür.

Ocak / 2021 15
Günova SEPİN

HEPİMİZ BURDAYIZ

- Orda kimse var mı?


- Hepimiz burdayız!

Hepimiz burdayız!
Bu çürük, ince demirler
Kuma dönmüş betonların altında.

Yaşam üçgenimiz eksik bizim


Un bulsak yağ bulamayız
Yağ bulsak iş bulamayız.
Çalındığı için hukuk
Hukuktan çalındığı için
Hepimiz burdayız!

-Siz, eyy, dışardakiler


Nasılsınız?

16 Ocak / 2021
Kapitalizm Kadınların Yağmalanmasıdır1

Sibel ÖZBUDUN

“Kadının esaret altında ğunu gösterdiğine dair genel bir kabul vardır
tutulduğu bir toplumda, toplumda. Üzerinde belirli renk ve şekiller
hiç kimse erkek kadar ağır bir olan belirli biçim ve ebatlarda bir bez par-
biçimde cezalandırılmamıştır.”2 çası ile ülke arasında somut, nesnel bir ilişki
yoktur ama hemen herkes, bayrağın ülkeye,
Zeliha Altuntaş (Komün TV): 25 Kasım’ı ulusa işaret ettiği konusunda hemfikirdir.
geride bıraktık. “Mirabel Kardeşler” nezdinde Simgeler düşünmeyi kolaylaştıran araç-
şiddetin her türlüsünü konuşmak istiyorum. lardır. Anlaşılması ve anlatması güç kav-
Devlet şiddeti ve onun içindeki onu bes- ramları, bir toplumun üyelerinin ortak dene-
leyen- onun beslediği erkek şiddetini... Ve yimlerinden türetilen simgelerle ifade ettiği-
bunun biçimlerini... Tarihe ve günümüze mizde, iletişim kolaylaşır.
baktığımızda kadınlar savaş ile birlikte fet- Öte yandan, simgeler, kimi zaman yoğun
hedilen, işgal edilen toprakların bir parçası duygu kaynakları, güçlü, harekete geçirici
olarak tecavüze uğramış, satılmış, köleleşti- motiflerdir. Bu nedenledir ki insanların en
rilmiş ve yurdundan edilmiştir. yalın, en az yontulmuş duygularını denetle-
Çin asıllı Amerikalı yazar Iris Chang’ın meye, harekete geçirmeye talip din ve milli-
1997 yayınlanan “Nanking Tecavüzü” adlı yetçilik gibi ideolojiler, bu tip güçlü simgeler-
kitap ile birlikte İnsan Hakları örgütlerinin den bolca yararlanır.
çabalarıyla Japonya Asya Kadınlar Vakfına Beden, bu anlamda bu “yontulmamış”
800 milyon Dolar ödedi. Bu bağlamda “Sa- duyguları harekete geçirmede başvurulan
vaş Mekânı” olarak “Kadın Bedeni” üzerine zengin bir simgeler kaynağı. Bedenden kay-
neler söylersiniz? naklanan simgeler o denli “hakiki”dir ki, on-
ların “simge” olduğunu bile düşünmez, sa-
Sibel Özbudun: İnsan simgelerle düşü- hihliklerinden asla şüphe etmeyiz. Örneğin
nür. Nedir simge? Bir “şey”i, kendisiyle her- “beş parmağın beşi bir değildir”, dolayısıyla
hangi bir ilişkisi olmayan, ama anlamı yay- da insanlar arasında eşitlik mümkün ola-
gın ve ortak kabul gören bir başka “şey” ara- maz. İşçiler, köylüler, yoksullar “ayak” takı-
cılığıyla ifade etmek, anlatmak, göstermek. mıdır ve ayaklar “baş” olmaya kalkışmama-
Yüzük ile kişinin medeni hâli arasında hiçbir lıdırlar; bayraklara rengini veren “kan”dır vb.
ilişki yoktur gerçekte, ama sol yüzük parma- Aslında birer toplumsal-kültürel deneyim
ğında taşınan bir halkanın kişinin evli oldu- olan kadınlık ve erkeklik, ya da toplumsal

Ocak / 2021 17
cinsiyet alanı da bu türden “yoğun” simgesel “namus”larını (kadınlarını) tarumar etmesi
kaynaklar arasındadır. Kadınlığımızı ya da gerekir - savaşın yazılı olmayan yasalarına
erkekliğimizi sürekli ve gündelik olarak de- göre… Yenik bir ordunun bütünselliği ancak
neyimleriz ve bu deneyimleri “doğal” kabul evleri yakılıp-yıkıldığı, kadınlarına tecavüz
ederiz. Bu anlamda kadınlık ve erkekliğe edildiğinde tam olarak dağıtılır, zafer garan-
atfedilen anlam ve değerler, başka alanlara tiye alınmış olur.
başka alanlara transfer edildiğinde, “doğal- Bu nedenledir ki, uluslararası sözleşme-
lıkları”nı, deneyimlenebilirliklerini o alanlara ler, yazılı kurallar ne derlerse desin, savaş-
taşırlar. ları tarih boyunca kadınlara, kız çocuklarına
Uzunca bir girizgâh oldu belki, iznin- toplu tecavüzler izlemiştir. Böylelikle, örne-
le şöyle açımlayayım: Milliyetçi ideolojiler, ğin Mısırlı ilahiyat profesörü Suad Salih (ki
devleti genellikle “eril” olarak tasavvur eder- kendisi de kadındır), “meşru savaşlardan”
ler. Dolayısıyla devletler erkeklere atfedilen esir alınan düşman kadınlarına zaferi ga-
tüm değerleri haizdir: otoriter, güçlü, koruyu- ranti altına almak için tecavüz edilebileceği-
cu-kollayıcı. Kuşku yok ki devletlerin en katı ni söylemektedir. Ya da Fatih Altaylı, Gülay
uzuvlarından biri olan ordular da erkektir ve Göktürk’ün TSK’na ilişkin sözlerini eleştirir-
erilliğin en koyultulmuş, en vurgulu özellikle- ken, “Hanımefendi belki farkındasınız, belki
riyle tanımlıdırlar: sert, acımasız, güçlü, gö- değilsiniz ama o ordu sizin bacak aranızı da
züpek, becerikli, savaşkan… Öyle ki, -bunu koruyor… Türk ordusuna sallayan hanıme-
bir arkadaşımdan dinlemiştim- eğitim sıra- fendi bilmelidir ki, Türk ordusu Türkiye’nin
sında birliklerine iletişimde kullanılmak üze- sınırlarını korur. O sınır ne yazık ki, kadın-
re birer kod seçmeleri istendiğinde, “kartal, larımızın bacak arasına kadar uzanır,” de-
şahin, atmaca, pars” vb. isimler desteklenir- mektedir.
ken, “civciv, kelebek, serçe” benzeri isimler Tabii bir savaş alanı olarak kadın bede-
disiplin soruşturması gerekçesi sayılır. ni metaforu, sadece tecavüzle ilintili değil.
Buna karşılık, erkek olan devletin koru- Savaşın ağırlıklı olarak kadın ve çocukların
ması ve kollaması altındaki “vatan” ve “mil- yaşamlarında yıkıntılar yarattığı da tüm sa-
let” dişildir. Ve dişil olana, “ana”dırlar, “ba- vaşların gösterdiği bir hakikât. Yerleşimlerin
cı”dırlar, “helalli”dirler. Eril bedenin önünde yıkımı, geride kalan yüz binlerce dul ve ye-
kendini siper etmesi, uğruna tereddütsüz tim, yerinden yurdundan olup yabancı ülke-
ölümü göze alması gereken “namus”turlar. lerde sığınmacı olarak yaşama zorunluluğu,
Ama eril tahayyülde kadın, ikircimli, teh- savaşın getirdiği yoksulluk ve yoksunlukla
likeli bir varlıktır: “kutsal” ve “dokunulmaz”- baş etme hâli… Üstelik de kadınlar tüm bu
olduğu kadar “kirli”/“kirletilebilir” bir varlık. meşakkatlerle çocuklarına miras bırakacak-
Bunun tercümesi, “bizim” kadınlarımızın ları hiçbir kahramanlık öyküsü olmadan kat-
“kutsal” olduğu, dokunulmaz kalması için lanırlar çoğunlukla.
ölümü göze almamız gerektiği kadar, öteki Evet, gerçekten de diyebiliriz ki savaşın
kadınlar, düşmanın kadınları, aşağılanması, esas alanı, kadınların bedenleri ve yaşam-
zapt ve işgal edilmesi, kirletilmesi gereken larıdır…
kancıklardır. Zafer, bir erkek ordunun, bir
başka erkek orduyu alt etmesiyle tamam- ZA: Dönem dönem tüm dünyada Kürtaj
lanmaz; zaferin kesinleşmesi için muzaffer Yasası gündeme geliyor. Kapitalizm bir ta-
ordunun erkeklerinin, mağlupların “vatan”la- raftan işçi sınıfının yeniden üreticisi olarak
rını (topraklarını), “millet”lerini (sivil halkı) ve kadınları aile, ev içine hapsederek bir yan-

18 Ocak / 2021
dan da ucuz işgücü olarak sömürüyor. Bunu düzeyi böylece en alt seviyelere çekilirken,
3K politikaları çerçevesinde (yani Mutfak kârlar uçuşa geçer.
kilise, cami, çocuk) İtalya da Mussolini, Al- Kadınlar, kadın emekçiler açısından bu
manya’da Hitler ve Türkiye de AKP iktidarı süreç iki düzlemde işliyor: ücretlerin düşü-
ekseninde nasıl değerlendirirsiniz? rülmesi ve kamusal hizmetlerin özelleştirme
talanına açılması sonucu yoksullar açısın-
SÖ: Bu doğrudan kapitalizmle ilişkili bir dan erişilmez hâle gelmesi sonucu ailenin
durum. En çok da kapitalizmin neoliberal ev- temel gereksinimlerinin ücretsiz olarak ka-
resiyle. Malum, neoliberalizme “yeni muha- dınların sırtına yüklenmesi.
fazakârlık” (şu meşhur ve mahut “neo-con”- Bunun için egemenlerin elinde müthiş bir
lar) olarak adlandırılan bir kültürel iklim eşlik silah var: ataerki. Ataerki, ev-içi görevleri,
etti. 1960’lı yıllar ve sonrasında özgürlükler- yani yeniden üretimci faaliyetlerin hemen
de “aşırı”ya gidildiği, işçilerin, emekçilerin, tümünü kadınların sırtına yıkan, erkeği evin
gençlerin ve kadınların fazlasıyla -deyim ye- temel ekmek getiricisi, kadını ise çocukların
rindeyse- “şımardığı”, fazla başıboş kaldık- bakımı, evin sürdürülmesi gibi hizmetlerden
ları, din, aile gibi “kutsallar”ın zedelendiği, sorumlu kılan geleneksel işbölümünün kut-
yıpratıldığı, ahlâkın düşkünleştiği, toplumun sanmasıdır.
yozlaştığı, demografik dengelerin bozuldu- Bu “işbölümü”nün kadınlar tarafından
ğu, bu durumun ulusları tehdit ettiği yolun- içselleştirilmesi, kapitalist sistem açısından
daki söylemlerden söz ediyorum. müthiş bir değer taşır, çünkü kadınların,
Şurası vurgulanmalı: Yeni-muhafazakâr- çalışıyor olsalar da kendi emeklerini ikincil
lık, neoliberalizmin ikiz kardeşidir. Çünkü olarak görmeleri, “aile bütçesine katkı” ya da
neoliberalizmin “liberalizm”i sadece ve sa- “evliliğe hazırlık” vb. amaçlarla çalıştıklarını
dece sermaye hareketlerinin, meta akışının düşünmeleri, onların talepkârlık düzeyini as-
serbestleştirilmesiyle ilgilidir, büyük şirketle- garide tutar.
rin kârının azamileştirilmesiyle ilgilidir. Kârın Öyle ya, iş piyasasında nasıl olsa geçi-
azamileştirilmesi, genel özgürlük alanının ciysem, kıdem tazminatı, emeklilik hakları,
daraltılmasını gerektirir: işçilerin örgütlen- daha iyi çalışma koşulları, hatta daha yük-
mesi, sınıf mücadeleleri, emeğin dolaşımı, sek ücretler için neden mücadele edeyim
insanca bir yaşam standardına sahip olmak, ki? Çeyizimi düzünce, evlenince, çocuğu-
istihdam güvencesi, eğitim ve sağlık hizmet- mu doğurunca, borçlarımızı ödeyince işten
lerinden bedelsiz yararlanabilmek… Temel ayrılır, “asli görevi”me veririm kendimi. Ço-
hak ve özgürlükler iki yoldan sınırlandırılır: cuklarımla, çamaşırla, bulaşıkla, ev işleriyle
bir yandan sermayenin işgücünün ucuz ve daha fazla ilgilenirim. Hem de aile huzuru-
örgütsüz olduğu coğrafyalara (örneğin Doğu muz bozulmaz… Ya da evde yapılan parça
ve Güneydoğu Asya, Kuzey Afrika, Latin başı işlerle, yarım zamanlı işlerle kazanırım
Amerika…) aktarımıyla; ikincisi ise içeride ekmeğimi.
emeğin deregülarizasyonu aracılığıyla: is- Dahası, eğer geleneksel olarak bana ka-
tihdam güvencesinin ortadan kaldırılması bul ettirilen, benim de içselleştirdiğim işbö-
(hatırlayın, AKP’li vekil Ahmet Sorgun geçti- lümü uyarınca, analık “kutsal” bir görev ise,
ğimiz günlerde “Türkiye’de kriz yok, insanlar analık ve kadınlık vazifelerimi hiçbir karşı-
iş beğenmiyor” mealinde bir açıklama yap- lık beklemeden yerine getirmeye çalışırım:
mıştı!) esnek çalışma uygulaması, örgütsüz- çocukların, yaşlıların, hastaların bakımı, ev
leştirme, taşeronlaştırma… Ücretlerin genel işleri, çocukların eğitimine destek… yani da-

Ocak / 2021 19
dılık, bakıcılık, aşçılık, bulaşıkçılık, temizlik- du. Nazizm döneminde yüz binlerce kadın
çilik, hemşirelik, öğretmenlik vb. görevlerini işçi olarak çalışmayı sürdürdü; ama boğaz
bilabedel üstlenirim: hatta çalışıyor olsam tokluğuna ve “kutsal” analık görevlerinden
da… Böylelikle kamuyu kreş, anaokulu, ser- asla feragat etmeksizin.
vis, huzurevi, kantin, hastane işletmek vb. AKP iktidarının kadınları “aile”ye geri ça-
“gereksiz” masraflardan kurtarır, bu alanla- ğırmasının gerisinde de büyük ölçüde bu
rın bu işleri kâr kapısına çevirecek, yani yük- mantık var: Bir yandan ideolojilerini toplu-
sek ücretli çocuk yuvaları, öğrenci yurtları, mun derinliklerine nüfuz ettirerek toplumu
huzur evleri, özel hastaneler, okulları açıp İslâmlaştırma çabası; ama bir yandan da
işletecek özel sektöre yolu açarım. kadın emeğini alabildiğine ucuzlatarak, ucuz
Bu nedenledir ki “ailenin (yeniden) güç- emek aracılığıyla küresel piyasada kendine
lendirilmesi”, kürtaj hakkının sınırlandırıl- bir yer açabilmek. Unutmayalım ki AKP Ana-
ması hatta yasaklanması, boşanmaların dolu sermayesinin partisidir; “din kardeşli-
güçleştirilmesi gibi tedbirler kapitalizmin ği”nin, tevekkülün, kıtla kanaat etmenin, bu
hem yasal düzenlemeler hem de ataerkil dünyadansa ahreti hak etmenin, alın yazısı-
ideolojinin güçlendirilmesi anlamında hep na inancın başat değer olduğu ve işçi-pat-
gündeminde olmuştur, hele ki ücretlerin dü- ron ilişkilerini biçimlendirmede önemli bir rol
şürülmesinin özel bir önem arz ettiği kriz dö- oynadığı bir coğrafya. Marmara bölgesin-
nemlerinde… deki sınai ilişkiler sendikacılık, grev, direniş,
Hitler Nazizm’inin “kinder-küche-kirsc- fabrika işgalleri, toplu sözleşme gibi sınıf
he”si bu bağlamdan soyutlanamaz: Unutul- mücadeleleri terimleri çerçevesinde biçim-
masın, Almanya’da 1922 başlarında 1 ABD lenirken, KOBİ’lerden palazlanan “Anadolu
doları 1000 marka eşitti. Bu miktar Kasım kaplanları” işçilerine kurban eti dağıtarak,
1922’de 6000 marka, 4 Ocak 1923’de 8000 Cumaları aynı camide saf tutarak, işçi aile-
marka yükseldi. Bir hafta kadar sonra, 15 lerine fitre-zekat desteği sağlayarak, grevin,
Ocak 1923’de 1 ABD doları 56 000 marka boykotun Siyonistlerin işi olduğu, haram ol-
eşitlenmişti. Ve aynı yılın Eylül ayı başla- duğu yolunda vaazlar verdirerek… işçilerini
rında 1 dolar 60 milyon markı gördü. 1923 denetim altında tutmaktaydı.
sonlarında ise mark tedavülden kalkmıştı; Kadın işçiler söz konusu olduğunda, on-
insanlar alışverişlerini ya altın ya da tram- ları evlerinde, mahallelerinde parça başı
pa usulüyle gerçekleştirmeye başlamışlardı. üretimde çalıştırmak, ya da bir-iki yıl asgari
Mark öylesine değer yitirmişti ki ya yakılarak ücretle (ya da onun altında) çalıştırıp sonra
ısınmada kullanılıyordu ya da duvar kâğıdı kapı dışarı etmek, ama bu arada düğünün-
olarak… Yani Nazizm derin bir ekonomik kri- de bir çeyrek altın takarak “baba patron” gö-
zin çocuğudur. Bu krizden çıkmak bir yan- rüntüsü vermek, çok daha kârlıydı.
dan Almanya’nın hayat alanını genişletmek, Özetle, muhafazakârlık hem bir dünya
yani işgal ve ilhaklar, bir yandan da işgücü- görüşünü başat kılarak toplumu kontrol al-
nü alabildiğine ucuzlatmak ile mümkün ola- tına almanın, hem de ücretleri düşük tutma-
bilecekti. Böylelikle Alman Faşizmi kadınları nın aracıdır; hele ki “modernite” ve içerdiği
3K’ya çağırırken, aslında (kadınları profes- tüm iddialardan vazgeçerek sadece “kârın
yonel alanlardan -yöneticilik, mühendislik, azamileştirilmesi”ne odaklanan kapitaliz-
akademisyenlik, doktorluk vb.- sürerek bun- min neoliberal evresinde… Kadınlar açısın-
ları erkeklere açmak dışında) kadın emeğin- dan bu, bir yandan emeklerinin alabildiğine
den vaz geçmiyor, sadece onu ucuzlatıyor- ucuzlatılması, bir yandan da aile ideolojisiy-

20 Ocak / 2021
le sarmalanarak yeniden üretimci rollerinin uyarladı kendini: sendikacılık, milliyetçi ha-
vurgulanarak bu alandaki hizmetleri bedel- reketler, feminizm…
sizce üstlenmelerinin sağlanmasıdır. Ancak 19. yüzyıl sonlarında Paris Komü-
nü’yle birlikte yeniden yükselişe geçen ve
ZA: İşçilerin Uluslararası Birliği - Dör- Ekim Devrimi’ne giden yolu açan işçi sını-
düncü Enternasyonal’den (IUB- DE) kadın- fı radikalizmi, gerek ulusal sorunu (UKKTH
ların 17 Ekim günü ”Pandemi ve Kapitalist olarak) gerekse kadınların kurtuluşunu yeni-
Kriz”, “Kadın Mücadelesinin Rolü” başlıklı den bünyesinde mecz edecekti. Böylelikle,
uluslararası çevrimiçi buluşmasında Türki- 19. yüzyıl feminizmi sınıfsal bir yarılmadan
ye, Arjantin, Şili, Brezilya, İspanya, Portekiz kaçınamadı; burjuva bir “eşitlik” anlayışının
ve Dominik Cumhuriyetinden ve bazı diğer sınırlarıyla yetinenler ile kadınların kurtuluşu
ülkelerde kadın aktivistlerin katıldığı sanal ile emekçi sınıfların kurtuluşu, yani kapitaliz-
konferansta kapitalist hükümetlere karşı Fe- min ortadan kaldırılması arasındaki bağlan-
minist Hareketin ve işçi sınıfının birlikte mü- tıyı kabul edenler arasında bir yarılma…
cadelesinin önemi vurgulandı. Buluşmada Günümüzde “ikinci dalga feminizm” ola-
oylanıp kabul edilen Politik kampanyalarını rak kabul eden ve daha çok 68’in özgürlük-
nasıl yorumlarsınız? çü ortamından türeyen kadın hareketlerinin
üzerinden atladığı bir yarılmadır bu…
SÖ: İzninle bu soruyu yanıtlamaya, ta- Kanımca bu “lapsus”un nedeni, kısmen
rihsel bir hatırlatma ile başlayayım. “Kadın 68 dalgasının 70’li yılların büyük krizi kar-
özgürlüğü” sorunsalı, Avrupa’da münhası- şısında kapitalizmin neoliberalizme dümen
ran kadınların eşitliğini savunan bir ideoloji kırması karşısında kırılması, sosyalist sis-
olarak feminizmin ortaya çıkışını önceler. temin dağılması gibi gelişmelerin, büyük
1789 Devrimi’nden esinlenen ve onun geti- bir hızla sınıf temelli siyasetlerin çözülerek
rilerini daha ileriye taşımak isteyen Avrupalı yerlerini “kimlik politikaları”na bırakması idi.
radikal devrimciler, cinsiyetler arasında tam Böylelikle, ikinci dalga feminizm büyük bir
eşitlik şiarını, tam demokrasi, sınıfların orta- hızla kendini bir “kimlik” hareketi olarak ta-
dan kalkması ve uluslara özgürlük şiarlarıy- nımlamaya yöneldi: taleplerini bir cinsiyetin
la birlikte yükseltiyorlardı. Onlar “Özgürlük, diğeri tarafından ezilmesine karşı duruşla
Eşitlik, Kardeşlik” sloganında özetlenen or- sınırlandıran, ve bunu diğer tüm tahakküm
tak bir siyasal hareketin, yani aynı zamanda ve sömürü biçimlerinden soyutlayan bir po-
hem ulusların özgürlüğünü, hem sınıfların litika yapma tarzı. Kadınlar zaman zaman
ortadan kalkmasını, hem de kadınların kur- diğer mücadele eden toplumsal kesimlerle
tuluşunu gerçekleştirmeyi hedefleyen bir si- yan yana düşebilirlerdi, çevreciler, hayvan
yasal hareketin unsurlarıydı. hakları savunucuları, etnik gruplar, işçiler…
Bu devrimci dalga 1848 devrimlerinin Av- Ama kadın mücadelesi kendi bağımsız gün-
rupa’da yenilgiye uğraması sonucunda da- demine sahip olmalıydı, çünkü kadınlar üze-
ğıldı. 19. yüzyılın ilk yarısı radikalizminin bi- rindeki tahakküm (ve kimi feminist varyant-
leşenleri, yenilginin ardından birbirinden ay- lara göre sömürü) diğer tahakküm biçimle-
rışarak tekilleşti: ulusal kurtuluş, kadınların rinden özerk bir mantığa dayanıyordu: erkek
eşitliği ve işçi sınıfı hareketlerinin gündemle- egemenliği.
ri ayrıştı. Her biri radikalliklerini törpüleyerek Bu, ister istemez kadınların taleplerini
varlığını bir süre daha devam edeceği an- “kültürel alan”la sınırlayan bir yaklaşımdır.
laşılan kapitalizm koşullarında sürdürmeye Ekonomi politikten soyutlanmış, ondan ayrı

Ocak / 2021 21
olarak tahayyül edilen bir kültürel alan. Kül- “nihai” değildir, olamaz. Çünkü ataerki salt
türde değişiklikler yaparak hayatı dönüştür- kadın ile erkek arasında bir konu değil. “İkti-
meyi hedefleyen bir naivite. dar”ı mümkün kılan, insanlar arasındaki eşit-
Ancak sanırım kapitalist sömürü sistemi- sizlik sorununa mündemiç bir hâl… Kadına
nin (yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığım yönelik eril şiddeti ortadan kaldırmak istiyor-
tarzda) ataerkini nasıl durmaksızın yeniden sanız, insanlar arasında eşitliği sağlamalı,
ürettiğini, kadınların yeniden üreticilik rolle- yetmez, eşitlikçi, paylaşımcı ve kolektivist
rini vurgulayarak ve onu adeta bir “fıtrat”a bir ethos’u yerleşikleştirmek için çabalama-
dönüştürerek kadın emeğini nasıl ucuzlattı- nız gerekir. Yoksa en mükemmel sözleşme-
ğını yaşayarak gördükçe kimlik politikaları- ler, en kusursuz yasal düzenlemeler, en iyi
nın, anti kapitalist mücadeleden yalıtlanmış niyetli kurumsallaşmalar etkisiz kalır.
bir kadın mücadelesinin nasıl nafile olduğu, “İskandinav sosyalizmi” söylenceleri bir
giderek nasıl ÇUŞ’ların yararına kullanılabil- yana, bu kuzeyli serbest piyasa “cennetle-
diğini kavrıyorlar. ri”nde eşitsizlik gün geçtikçe büyüyor. Örne-
Bu bakımdan sözünü ettiğin buluşmadan ğin bugün Norveç’te yoksulluk sınırı altında
çıkan eğilim, bence hayırlıdır. yaşayan nüfus yüzde 8’e ulaşmış durum-
Ama kişisel kanaatim, ideal olanın eşitlik, da, nüfusun en zengin yüzde 10’luk dilimi,
özgürlük ve yaşamı hedefleyen mücadelele- servetin yarısından fazlasını elinde tutuyor.
rin emek eksenli birleşik ve bütünsel bir anti- Durum İsveç ve Danimarka’da da farklı de-
kapitalist mücadelede buluşması. Ataerkinin ğil, bu ülkelerde de en zengin yüzde 10,
tasfiyesinin, her türlü ayırımcılığın tarihin ulusal servetin yüzde 60 ila 70’ini denetle-
çöplüğüne atılmasının ve emekçilerin sınıf- mekte. İsveç’te nüfusun yüzde 18.3’ü, yani
sal sömürü ve tahakkümden kurtuluşunun, 1.8 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında
sınıflı toplum yapısına karşı savaşımın bir- yaşadığı hesaplanıyor. Evsizlerin, özellikle
birinden soyutlanamaz veçheleri olduğunu de kadın ve çocuklar arasında yaygınlaştı-
düşünüyorum çünkü… ğına, çalışan yoksulların sayısının arttığına,
emeklilerin gelir düzeylerinin düştüğüne dair
ZA: Toplumsal Cinsiyet eşitsizliğinin en raporlar, İskandinav ülkelerinde sık sık gün-
az olduğu ülkelerde bile kadın cinayetlerinin deme geliyor.
ve kadına olan şiddetin devam etmesi Ku- Öte yandan hiçbir İskandinav ülkesi ka-
zey Paradoks şeklinde açıklanıyor. Siz bunu pitalizmin bireyci ve rekabetçi ethos’undan,
nasıl değerlendirirsiniz? tüketim toplumunun yabancılaştırıcılığın-
dan, hiçleştiriciliğinden bağışık değil. Por-
SÖ: Kanımca aslında İskandinav ülkele- no özgürlüğü, alkol-uyuşturucu kullanımı-
rinde kadına yönelik şiddetin Avrupa orta- nın yaygınlığı, özellikle Finlandiya’nın DSÖ
lamasını geride bırakması, tam da burada sıralamasında ön sıraları zorladığı intihar
anlatmaya çalıştıklarımı örnekliyor. “Kadına oranları… Bunlar hiç de şiddetin, özellikle
yönelik şiddetin engellenmesi”, hatta tek ba- de kadınlara yönelik şiddetin engellenmesi-
şına “kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına ni sağlayacak bir ortama işaret etmiyor.
yönelik önlem dizileri” (iktidar organlarında
kadın temsilinin arttırılması, tüm eğitim ba- ZA: Bolivya’da “Erkek egemenliğini ve
samaklarının kadınlara açılması, kadın istih- sömürgeciliğini” ortadan kaldırma bakanlığı
damının teşvik edilmesi, vb. vb.) ataerkinin kuruldu. Böyle bir talebi Türkiye için dillen-
tasfiyesinde önemli adımlar olmakla birlikte, dirmek çok mu ütopik olur?

22 Ocak / 2021
SÖ: Kuruldu kurulmasına, ama… bir dar- gösterin, sabırlı olun, serkeşlik etmeyin, ko-
beyle devrilip yurtdışına çıkmak zorunda bı- canız sizi döverse en sevdiği yemeği yapıp,
rakılan Evo Morales’in “halkçı-yerlici-sosya- ‘ne kabahat işledim ki beni dövüyorsun, söy-
lizan” partisi MAS’ı yeniden iktidara taşıyan le hatamı düzelteyim’ deyin” diye “ikna et-
Ekim 2020 seçimlerinin ardından kuruldu. meye” çalışan Diyanet’in seferber edilmesi
Türkiye’nin bugünkü iktidarı ise, bırakın “er- rastlantı değil. AKP’ye göre kadınların şid-
kek egemenliğini ortadan kaldırma bakan- det görmesi, füruattandır, yen içinde kalma-
lığını” “kadın” sözcüğünün kullanılmasına sı gereken kırık koldur. Ve bu mahalle bek-
dahi tahammülü yok. Biliyorsun, Türkiye çisinden savcısına, yargıcına, bakanlık bü-
Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü rokrasisine, en tepelere kadar tüm bir idari
Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CE- mekanizmanın ortaklaştığı bir tutumdur. Ne-
DAW) 1985’de imzaladı. Bu sözleşme gere- ticesi… sözcüğün tam anlamıyla, “nasıl olsa
ği Türkiye’de kadın-erkek eşitliğini sağlamak indirim alırım” diye sözcüğün tam anlamıyla
ve kadına karşı ayırımcılığı önlemek misyo- “vur deyince öldüren” eril şiddet…
nuyla 1990’da Kadının Statüsü ve Sorunları Yani bugünkü iktidar koşullarında “Erkek
Genel Müdürlüğü kurulmuştu. AKP iktidara Egemenliğini Tasfiye Bakanlığı” bir ütopya
gelir gelmez ilk icraatlarından biri bu müdür- bile değil, ne yazık ki. Ama yarın öbür gün
lük ve bağlı olduğu devlet bakanlığının adını bu coğrafyada köklü bir değişim gerçekleşti-
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı rebilir, sosyalist bir dönüşüm sağlayabilirsek
olarak değiştirmek oldu. Ama aile içinde olsa eğer, hayatın her alanında toplumsal cinsi-
da “kadın” adının müstakilen kullanılması yet rollerinde, kadın erkek ilişkilerinde köklü
“muhafazakâr” iktidarı rahatsız etmiş olacak bir değişikliği gerçekleştirmeye yönelik en
ki, 2011’de bu bakanlık kaldırılarak yerine radikal tedbirleri alacak organları yaratmak,
“Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” ihdas şarttır.
edildi. Bitmedi; Meclis İçtüzüğünde deği-
şiklik yapılarak Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ZA: Ebru Pektaş bir yazısında “.... yıkılan
Komisyonu’nun (KEFEK) kaldırılarak “Aile duvarlardan, çözülen sosyalizmlerden son-
ve Sosyal Politikalar Komisyonu”na dönüş- ra bugüne bakıldığında, adına geri tepme
türülmesi yolunda teşebbüs muhalefetin ve denilen kadın düşmanlığının gemi azıya al-
kadın örgütlerinin sert tepkileri sonucu dur- masında sosyalizmin olmadığı bir dünyada
duruldu. yaşamamızın önemli bir etkisi vardır. Kısa-
Bugün kadınların durumuna, “Aile, Çalış- cası, yıkılan duvarların üstünde yükselen
ma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” bakıyor. yeni dünya düzeni sosyalizm kaybedince
Yalnızca bu bakanlığın serüveni dahi, kadınları da kaybetmiş saymıştır..” yazmıştı.
AKP’nin kadın politikaları konusunda bize Sosyalizm kaybedince kadınlar da kaybet-
çok şey anlatıyor: “Kadın-Erkek Fırsat Eşitli- miş mi oldu?
ği”nden, kadınları (işin çarpıcı tarafı, işçiler-
le birlikte) “garip-gureba”dan gören, ancak SÖ: Yüzde yüz! Beğenilsin beğenilme-
“zayıflar ve yardıma muhtaçlar” kategorisin- sin, eleştirilecek bütün yönleriyle reel- sos-
de değerlendiren ve münhasıran “aile” içe- yalist sistemin işçi-emekçiler ve ezilen halk-
risine yerleştiren “Aile, Çalışma ve Sosyal lar için bir direnç kaynağı, bir umut ışığı ve
Hizmetler” Bakanlığına… bir dayanak olduğu, sistem dağıldıktan son-
Aile içi şiddete uğrayan, kocalarından ra açığa çıktı. Sosyalist sistemin çöküşüyle
şiddet gören kadınları “Siz de tahammül birlikte kapitalizm küresel ölçekte emek üze-

Ocak / 2021 23
rine görülmemiş bir saldırı başlattı. Sosya- Sosyalist sistemin çöküşünün kadınlar
lizmin emekçiler için bir çekim odağı olmak- için kara günlerin habercisi olduğu, aslında
tan çıkması, kapitalist sistemin elini büyük Glasnost/ Perestroika günlerinde SSCB’ni li-
ölçüde ferahlatmıştı; bu tehditten kurtulur kide etmekle tarihe geçen Gorbaçov’un söy-
kurtulmaz, bir yandan daha önce de sözünü lemlerinde ortaya çıkmıştı. Gorbaçov tasfiye
ettiğim gibi, üretimi işgücünün bol, ucuz ve öncesinde Sovyet kadınlarına seslenerek,
örgütsüz olduğu Güney ülkelerine kaydıra- “SSCB için büyük kahramanlıklar yaptınız,
rak, bir yandan da Kuzeyli işçi sınıfını “de- bu ülkenin inşasında payınız büyüktür, ama
regülarize” ederek, örgütsüzleştirerek, ya- artık yoruldunuz. Biraz kenara çekilin, evle-
rı-zamanlaştırarak, taşeronlaştırarak, sosyal
rinize dönün, çoluğunuzla çocuğunuzla ilgi-
güvenceleri budayarak üretim maliyetlerini
lenin, hem gençlerimiz sıcak aile yuvasına
alabildiğine düşürme yarışına girdi. Hatırlar
kavuşsun, hem de biz sizin çalışmanızın
mısınız bilmem, 12 Eylül darbesinin hemen
getirdiği ağır maliyetten kurtulalım” yollu
ardından TİSK’in başkanı Halit Narin “Bu-
konuşmalar yapıyordu. Sovyet sisteminin
güne kadar işçiler güldü; artık gülme sırası
gerçekten de kadınların üzerine yıkıldığı-
bizde,” demişti. Bu aslında küresel bir replik!
nı söyleyebiliriz. Dağılan cumhuriyetlerden
Bu saldırıdan kadınlar paylarına düşeni
hem emekleri, hem bedenleri hem de kimlik- milyonlarca kadın işsizlik, birden yüzlerce
leri açısından bolca aldılar. Emekleri açısın- kat katlanan fiyatlar, sosyal desteklerin ke-
dan niteliksizleştirilip en düşük ücretli işlere silmesi, o güne dek ücretsiz olan hizmetlerin
yığıldılar. Bedenleri açısından bir yandan apansız el yakar hâle gelmesiyle karşı kar-
yoğunlaşan sömürü, yaygınlaşan bölgesel şıya kaldı. Bir kısmı ülkelerinde kalıp hayat
çatışmalar, iklim felaketleri nedeniyle yerle- pahalılığıyla, yoklukla, baş etmeye çabalar-
rinden yurtlarından olup güvencelerini yitire- ken yüz binlerce yüksek kalifikasyon sahibi
rek şiddete çok daha açık hâle geldiler, bir kadın dadılık, aşçılık, bulaşıkçılık yapmak
yandan da kadın ve çocuk bedenleri fuhuş, ya da beyaz kadın ticaretine hedef olmak
organ ticareti ve köle mafyasının avlağına üzere yurtlarını terk etti…
dönüştü. Ve kimlikleri açısından, neoliberal Gerçekten de o duvar tüm emekçilerin
yükselişe eşlik eden “post-” ideolojiler döne- üzerine çöktü, doğrudur; ama en omuzla-
minde laikliğin değer yitimine uğraması ve rındaki çifte yük nedeniyle en çok kadınların
köktendinciliğin dünyanın her yerinde yük- üzerine çöktü.
selişe geçmesi sonucunda kadınların kamu-
sal kazanımlarında bir geri püskürtülme ya-
şanacaktı. Bu özellikle İslâmî Ortadoğu için
geçerli; ama örneğin radikal Hinduizm’in bir
siyasal kimlik iddiasına dönüştüğü Hindis- Dipnotlar
tan’da toplu tecavüzler ve kadın katliamının 1- Karl Marx.
neredeyse cezasız kalması, “Hıristiyan de- 2- 26 Aralık 2020’de Komün TV’de Zeliha Al-
ğerler”i merkeze alan örneğin Victor Orban’lı tuntaş’ın hazırlayıp sunduğu “Mirabel Kardeşler
Macaristan, Bolsonaro’lu Brezilya, Trump’lı Nezdinde Kadın ve Şiddet” başlıklı programda
ABD’de eşitliğin, kürtajın, LGBTİ haklarının yapılan sunum.
saldırıya uğraması…

24 Ocak / 2021
PEN’DEN EDEBİYAT DÜNYASINA ÇAĞRI

PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu, sektörümüzdeki kadın yazar, çevirmen ve


yayıncıların maruz kaldıkları taciz ve benzeri davranışlara karşı önleyici, onarıcı bir
adalet sağlamak amacıyla, sektörün bütün unsurlarını bir araya getiren bir onur ko-
misyonu kurma kararı aldı.

Türkiye Yazarlar Sendikası, Çevirmenler Birliği, Türkiye Yayıncılar Birliği gibi kurum-
lara ortak çalışma çağrısı yapan PEN, komisyonun hem bu tarz vakalar olduğunda
mağdurun başvurusuyla faile gerekli uyarıları yapmayı, hem de mağdura avukat, psi-
koterapist gibi ilgili mesleklerin gönüllü desteğini sunmayı hedeflediğini belirtti.

Komisyonun yola çıkış ilkesi PEN Kadın Hakları Bildirgesi’ndeki şu satırlardır:

“PEN gerek ev duvarları arasında, gerekse kamu alanında kadına yönelik tüm şiddet
biçimlerinin tehlikeli sansür türlerine yol açtığı görüşündedir. Dünyanın her yerinde
kültür, din ve gelenek çoğu kez insan haklarından üstün tutulmakta, kadın ve kızlara
zarar vermeye yönelik birer gerekçe sayılmaktadır.

“PEN açısından, bir insanı susturmak onun varlığını inkârdır. Bir tür ölümdür. Kadın-
lar yaratıcılık ile bilgi alanlarında her bakımdan özgürce davranamazsa insanlık eksik
ve yoksun kalır.”

Ocak / 2021 25
Srebrenitsa Kıyımı: “Son Sığınak”*

Hasan AKARSU

azar Hasan Nuhanoviç 1968 do- gününe anlatır. Babası İbro, müdür olarak
Y ğumludur. Sırp kuşatması nedeniyle
mühendislik öğrenimini bitiremez. Bu kuşat-
önemli görevdedir, halk arasında saygınlığı
vardır. Savaş sırasında aile onun yararını
mayı ailesiyle birlikte 1992’den 1995’e de- görür. Hasko, annesi, babası İbro ve karde-
ğin tüm acılarıyla yaşarken Srebrenitsa’daki şi Braco, arkadaşları Mirza, Paşan, Nefis,
Birleşmiş Milletler karargâhında çevirmenlik Hamdo, Çamil, Fahro, Azem tanıdık kişiler-
de yapar. “Son Sığınak” yapıtında bu yıllar- dir. 1992 başlarında ülkede gerginlik başlar.
da yaşadıklarını olduğu gibi anlatır. 1988’de Hırvatlar ile Sırplar önce birbirileriyle sava-
askerliğini yapan Hasan (Hasko), savaş için şırken sonra Sırplar, Müslüman Boşnakla-
deneyimli olsa da elinde silahı yoktur. ra saldırır ve büyük kırımlar yaparlar. Aile,
Anılarda olaylar gerçektir. Üç yıl boyun- Saraybosna’ya gider. Baba İbro, ailesini
ca Sırplar (Çetnikler) ile Boşnaklar arasında yine Vlasenica’ya götürmek istese de kendi
süren savaşa tanıklık eden Hasko, acıları, köyü olan Stoborani’ye götürmek zorunda
sıkıntıları, açlığı, yokluğu, umarsızlığı günü kalır. Hasko, Drina Nehri yakınındaki köyde
Çetnikler’in saldırı-
sına karşı köylülerin
direnişini ayrıntılı ola-
rak anlatır. Yiyecek
stokları tükenince
açlık başlar, kıtlığa
karşı insanların dire-
nişi, arayışı bitmez.
Drina Nehri, insan
ölüleriyle dolar. Her
yerde kan vardır.
Müslümanlar Suşica
Kampı’na götürülüp
işkence yapılır. Sa-
raybosna top ateşi
Hasan Nuhanoviç
altında kalır. Anlatı-
cı Hasko, bölgeyi iyi

26 Ocak / 2021
tanıdığı için önemli dağları, köyleri savaş Nato’nun savaşa el koyması üzerine kent-
ortamında yaşananlarla birlikte tanıtır (Mr- te bir rahatlama olur. Daha sonra Birleşmiş
şiç Tepesi, Zlovrh Zirvesi, Javor Dağı, Tara Milletler askerleri de (İngiliz çöl fareleri) ge-
Dağı, Luka Köyü, Jepa vb.). Stoborani sa- lir. Hasko, kütüphanede çalışırken İngiliz-
vaşçılarına katılan Hasko, insanlıktan çıkıl- ce öğrenir ve daha sonra yabancı askerler
dığını gözler. Halk, savaşı “Allah’ın cezası” arasında çevirmenlik yapar. Yiyecek yardı-
olarak değerlendirir. Vişegrad’daki kıyımda mı konvoyu gelir, havadan paraşütlerle yi-
Boşnaklar evlere kapatılıp yakılırlar. yecekler atılır, halk rahatlar. Sırp Miloseviç,
Boşnakları katletmeyi sürdürür. BM asker-
Havadan Gelen Ölüm lerinin de taraf tuttuğu gözlenir. 12 Nisan
Sırp uçaklarının bombalamaları, top ve 1993’te maç sırasında stadyum bombala-
füze saldırıları yoğunlaşır. Aile, Srebrenit- nır. Kasaba Sırplar’ın denetimindedir. Has-
sa’ya ateş yağmuru altında ulaşır. Üç yıl ko, çevirmenlik yaptığı için kurtulur. Babası,
kalırlar orada. Yiyecek kıtlığı karşısında annesi ve kardeşi için çırpınır ancak ailesi
umarsızdırlar. Halk milislerine güvenirler. Potaçari Kampı’ndan çıkarılıp bilinmeze
götürülür. Hollandalı BM askerleri-
nin Sırplar ile işbirliği içinde oldukları
anlaşılır. Hasko, on yıl sonra baba-
sına Potaçari Anıt Mezarı’nı yaptırır.
Ondan beş yıl sonra da annesini ve
kardeşini toprağa verir. Mart 1996’da
Bosna’da 27 bin kişinin kayıp olduğu,
8 binden fazla Boşnak’ın öldürüldüğü
açıklanır.
Yazar Hasan Nuhanoviç, “Son
Sığınak” adlı yapıtında, 1992-1995
yılları arasında Bosna Hersek’teki
savaşı, kıyımları, açlığı, kıtlığı kendi
gözlemlerine, yaşadıklarına daya-
narak anlatırken tarihe tanıklık eder.
Yugoslavya dağıldıktan sonra acıla-
rın yaşandığı bölgelerde savaşın acı-
masızlığını, baharın gelişiyle doğanın
canlanışını, kışta çekilen çileyi, kıyı-
lan insanların görüntülerini, korkuyu,
yılgınlığı, umutları etkileyici bir dille
yansıtır.

* Hasan Nuhanoviç, Son Sığınak, Anı,


Çeviren: Can Evren Topaktaş, Turkuvaz
Kitap, Eylül 2020, 358 s.

Ocak / 2021 27
Mehmet RAYMAN

GÖKKUŞAĞI

kim demiş kuşaklar


birbirine yabancıdır diye
benim bildiğim ana baba
hep yaslanıyor kerpiç duvara
çatılardan düşen kiremitlerin
toprağı bizim gölgemizdi

şimdi daha yakınız yağmura


çünkü yan yana giden ağaçların
yolu hiçbir zaman çıkmaz uçuruma
bir sessizlik içinde büyür toraman
hep geriden başladığımız günlerin
yakasına bir düğme dikmek için
sımsıkı sarılırız düşlerimize

kuşakların eğrisi bile


dolanı dolanı çıkar tepelere
denizleri çalkalayan kadınlar
hiç kaybolmaz hayatta
gökkuşağından yakındır yaşam
rengini yadırgamaz kimse

dikiş ipliğine benzer bu günce


yakasından düşen düğmeleri bekletir
gün oluğu çekmecelerin içinde
şehirlerin rüzgarı soğuk olur
kaldırım kaçığı çorapları görünce
daha tutkun bakmalıyız göklere
cebimizde kalmış güz kıyısı
beş taş oynadığımız günler

28 Ocak / 2021
İnsanı Anlama Çabasına Katkı Olarak
‘Yabancılaşma’

Ebru TUTU

u çalışma ile “yabancılaşma” kavra- sermaye ilişkisi gözler önüne seriliyor. İlan
B mı, Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün
Gecesi” adlı yapıtı bağlamında incelenecek-
şöyle demektedir;
Dereli ve Özkan Aileleri
tir. Kitap, “Dar Zamanlar Üçlemesi” adlı se- Kalkınan memleketimizin milli temeline
rinin ikinci kitabı. Ağaoğlu bu seriyi 1974-78 yeni bir harç olmak üzere kızımız Ayşen’le
yılları arasında yazar. Eser, 12 Mart roman- oğlumuz Ercan’ın –yoksa Ertan mıydı?–
ları kategorisinde değerlendiriliyor. 12 Mart Anadolu Kulübü’nde yapılacak olan nikâh
1970 askeri darbesinin öncesinde, sırasın- ve düğün töreninde sizleri de aralarında gör-
da ve sonrasında olanları değerlendiren bir mekten mutluluk duyarlar.
dizi roman yazıldı. Babası İlhan Dereli
Söz konusu dönem 68 kuşağının öz- Babası Tümgeneral Hayrettin Özkan
gürlük arayışlarının ardından gelen baskı- İki kuşun gaga gagaya verdiği mavi kar-
cı, özgürlükçü öznenin alanını daraltan bir tın altında, 1972 yılının 26 Kasımında, saat
dönemdir. Başkaldıran özne karakterlerinin 19.00’da temele bu harem konulacağı töre-
yoğun olarak işlendiği romanlarda dönemin nin başlamış olacağı bildiriliyordu.
iktisadi yapısı da anlatılır. Adalet Ağaoğ- Ömer konumunu, “Kendimi bir düğün
lu’nun yanı sıra Sevgi Soysal (Yenişehir’de salonunun şu köşesine diktim; bakıyorum
Bir Öğle Vakti), Füruzan (47’liler), Erdal Öz işte.” olarak ifade eder. Gelinin (Ayşen)
(Yaralısın), Pınar Kür (Yarın Yarın), Çetin Al- eniştesi ve aynı zamanda akademisyendir.
tan (Bir Avuç Gökyüzü), Kemal Bekir (Kanlı
O düğünde neden bulunduğunu da tam ola-
Düğün) aynı kategoride yer alan diğer ro-
rak bilememektedir. Roman boyunca düğün
manlar arasında sayılır.
salonunda olup biteni okuyucuya Ömer ak-
Bir Düğün Gecesi şu cümle ile başlar;
taracaktır.
“İntihar etmeyeceksek içelim bari!”. Döne-
Romandan sürdürmeden önce “yabancı-
min insancıl yaşamı dışlayan ağırlığını yete-
laşma” kavramı üzerine düşünelim. Yaban-
rince duyumsatan bir cümle olmasının yanı
cılaşma kavramını felsefi bir terim olarak
sıra yabancılaşmış insanın yaşamla bağını
ele alan ilk filozof Hegel olmuştur. Poli-
da açık seçik ortaya koyuyordu. Yaşananla-
tik terminolojide ilk kez değerlendiren ise
rın birey üzerindeki etkisi bu cümle ile bütün
Rousseau’dur. Ancak bu kavrama içerik ka-
ağırlığıyla duyumsanıyor. Süre giden say-
zandırıp günümüzde anladığımız anlamda
falardaki düğün ilanının olan biteni uzaktan
kullanılmasını Marx’a borçluyuz.
izleyen Ömer’in zihninden yorumu ile ordu-

Ocak / 2021 29
Öylese Marx’ın kavramı günışığına çıka- “Ama ilk sınıf bu kendine yabancılaşma-
rana dek olan süreçten söz edelim. Kavra- da kendi onaylanmasını ve kendi iyisini, ken-
mın Feuerbach, Hegel ve Marx’ta kullanıma di öz kudretini bulur: Onda insani varoluşun
dair Birikim Yayınları’ndan çıkan 1844 El bir görünüşüne/suretine sahiptir. Proleter
Yazmaları’nın ‘Giriş’ bölümünde şu sözler sınıf, kendine yabancılaşmasında kendi yok
yer alıyor; oluşunu hisseder; o kendinde kendi kudret-
“Hegel insanın kendi bilincine varmasın- sizliğini ve gayri insani (unmenschlichen)
daki yabancılaşmadan, Feuerbach da tari- varoluşunun gerçekliğini görür. Hegel’in ifa-
hi olmayan, bir sınıf olmayan soyut insanın deleriyle, proleter sınıf aşağılanma içinde bu
yabancılaşmasından söz ediyordu. Marx aşağılanmaya karşı hiddettir/başkaldırma-
işçinin “yabancılaşma”sından söz eder. “Ya- dır; kendi insan doğası ile, bu doğanın hiçbir
bancılaşma” kavramına bütünüyle yeni ik- sınır tanımaksızın, kat’i ve kapsamlı olarak
tisadi sınıfsal ve tarihi bir içerik kazandırır. olumsuzladığı kendi yaşam koşulu arasın-
Marx’ın “yabancılaşma” terimiyle anlatmak daki çelişki tarafından zorunlu olarak hare-
istediği, işçinin kapitalist için zorla çalışma- kete geçirilen bir hiddettir/başkaldırıdır.” 3
sı, işçinin çalışmasının ürününü kapitalis- Bu çalışma ile incelenen roman kapsa-
tin kendine mal etmesi ve kapitalistin mül- mında ise yöneten ve yönetilen sınıf bağla-
kiyetinde bulunduğu için işçinin karşısına mında bir ayrım yapmak mümkün olabilir ve
yabancı, köleleştirici bir güç olarak çıkan yabancılaşma daha çok birey düzeyinde ele
üretim araçlarından işçinin ayrılmasıdır. Bu- alınırken bunun dönemin ağırlığı üzerinden
rada Marx kapitalist sömürünün özelliklerini bir değerlendirmesinin yapıldığını görürüz.
hemen bütünüyle açıklar.”1 Romanda öne çıkan bir başka konu da ik-
Kapital’in 1. cildinde kavramın kullanımı tidar olgusu ile insanın yabancılaşması ara-
ise şöyledir; sındaki bağlantıdır.
“1861 yılında yapılan resmi bir sağlık Serinin ilk romanı Ölmeye Yatmak’ın
araştırmasının ortaya koyduğuna göre, ölüm Aysel karakterinin bir gölge halinde var ol-
oranlarının yüksek olmasının başlıca nede- duğu bu ikinci romanda daha çok Aysel’in
ni, annelerin dışarıda çalışmaları ve bunun yakınındaki karakterler üzerinden hikâyeyi
ürünü olarak, başka şeylerin yanında yeter- kurar Adalet Ağaoğlu. Aysel’in boşluğunu
siz beslenmeye, uygun olmayan gıdalarla eşi Ömer doldurur. Düğün salonunda olup
beslenmeye, afyonlu mamalarla beslenme- biteni onun izlenimlerinden öğreniriz. Ro-
ye vb. yol açan ihmal ve kötü davranışlardır; manın açılış cümlesi ise Tezel’e aittir. Tezel,
bunlara bir de, annelerde çocuklarına karşı Aysel’in kız kardeşi yaşamını resim yapa-
gelişen doğal olmayan yabancılaşma ve bu- rak sürdüren biridir. Düğün İlhan’ın kızı Ay-
nun sonucu olan bilerek aç bırakma ve zehir- şen’nin düğünüdür. Ayşen Aysel’in halasıdır.
leme eklenir. “Kadın çalışmasının minimum İlhan ise zengin bir sanayicidir. Ayşen’in ev-
düzeyde olduğu” tarım bölgelerinde, buna lendiği romanın girişi boyunca Ömer’in adını
karşılık, ölüm oranı en düşük düzeydedir.”2 anımsamakta zorlandığı Ercan’ın babası ise
Yabancılaşmış insana dair sınıflar üze- Tümgeneral Hayrettin Özkan’dır. Daha ilk
rinden yaptığı analizde Marx, mülk sahibinin sayfalarda Ömer’in aktardığı düğün dave-
de proleterin de aynı insani kendine yaban- tiyesinden mevzuyu okuyucusuna kavratır
cılaşmayı sergilediğini söyler. Kutsal Aile Adalet Ağaoğlu. Bir sanayici ile bir askerin
metninde ilgili kısımda Marx sözlerini şöyle ev sahipliğini yaptığı düğün 70’ler ve sonrası
sürdürür; Türkiye hakkında da çok şey söylemektedir.

30 Ocak / 2021
Bu sözü edilen karakterlerin politik görüş- “Gelmelisin, gelmelisin. Mutlak gelmelisin
lerine gelindiğinde Ömer darbe öncesi gö- Aysel! Annenin, abinin, en önemlisi Ayşen’in
zaltına alınıp sonrasında serbest bırakılmış gönlünü hoşetmelisin. Kızcağız ancak bir iki
ve görevine dönmüş solcu bir akademisyen, yıldır seni anlamaya, sana güvenmeye baş-
Aysel’de aynı görüşte yaşayan bir aka- lamıştı, biliyorsun. Ancak ayırdetmeye baş-
demisyen. Ayşen ise bir dönem sol görüş lamıştı sağını solunu. Ne var hem? Aile ya-
içinde kendini var etmeye çalışmış ancak pısını yeniden düzenlemedik daha. Annen
annesi Müjgan’ın müdahaleleri ile orada bir senden çok oğluyla övünüyor işte. Sanki
varlık alanı yaratamamış birisi, kurtuluşu da sen mi güvence altına aldın kadının yaşlılık
Ercan’la evlenip yeni bir varlık alanı yaratma günlerini. Sanki sen mi kaldırıp taşıdın onu
çabasında bulduğunu düşünüyor. Ayşen’in o sobalı evden? Sanki sen mi televizyon
yabancılaşması ile Tezel’in yabancılaşması alıverdin ona, geceler boyu canı sıkılmasın
aslında birbirine yakın yabancılaşmalar. Biri diye, yapayalnız?”
çözümü içki kadehlerinde ve hiçlikte bulmuş Düğün salonunda Ömer’ce yapılan göz-
diğeri ise evlenme konusunda kendini ikna lemler orada bulunanların sınıfsal konumları
ederek yolculuğu sürdürmeye karar vermiş. hakkında da bilgi veriyor. Ömer, oradakiler-
Tezel’in bohem özgürlük alanı ile Ayşen’in le arasında biraz da mesafe koyarak şun-
kölelik alanı benzer olmasa da denk. Düğü- ları söylüyor; “Dün tarhana kararken bugün
nün Ankara Anadolu Kulübü çatısı altında ansızın pokere oturuvermiş eller gibi. Dün
gerçekleşiyor olması da toplanılan mekânın köylüye urgan, kına satarken bugün ansızın
dönemi yansıtan koşullarını sergilemesi ba- yedek parça, motor ve kaçak otomobil lasti-
kımından çarpıcı. ği satar gibi…” İktisadi birikimin bir sonucu
Aysel, Tezel ve İlhan’ın anneleri Fitnat olarak oluşan bu yeni sınıfın kendi arasın-
Hanım ise Ömer’in bir araya gelmekten sü- daki ilişkilere dair alıntıyı da atlamayalım…
rekli kaçındığı bir karakterdir. Tezel’in düğün “İlhan, Generalin bir omuz başı gerisin-
için evden çıkmadan hemen önce yakasına de duruyor. Müjgân, Generalin karısının bir
taktığı sarı gül ile düğünde ona ayrılan özel ayak boyu gerisinde. Buna nasıl boyun eği-
köşesinde torununun “mutluluğunu” paylaş- yorlar? Müjgân, nasıl oluyor bu? Müjgân’ın
maktadır. dudaklarında bu durumu, bu durumun akla
Yabancılaşma-mülkiyet ilişkisine Fitnat
getirebileceği soruları yanıtlamakla görevli
Hanım üzerinden bakarsak, ekonomik sı-
bir gülümseme: Bir kez için. Bir kez için. Gi-
kıntılar çektikleri dönemden oğlu İlhan’ın
riş çok sıkışık. Çok da gelen var, onun için.
çabası ile çıktıklarını Ömer’in sobalı ev
Bir kez için bir omuz boyu ve bir ayak boyu
vurgusundan anlıyoruz. Tezel’in Ömer’i Ay-
gerileyebiliriz. Kızımın hatırına. Kızımın
sel’i düğüne gelmesi konusunda ikna etme
mutluluğu için. Bugüne bugün General Ge-
konusunda yetersiz kaldığını vurguladığı
neraldir, Generalin karısı da Generalin karı-
bölümde Ömer romanın tamamına hakim
sı. Yoksa Nuriye’nin de, o Generalin de dün
olan zamanın önce geriye gidip sonra ileriye
ne olduğunu bizden iyi kim bilir? Hem bu bir
ilerlemesi yöntemi ile ailenin ekonomik du-
şey mi canım? Sen bunları, bu Nuriye’yi fa-
rumuna dair bilgi verdiği bölümü alıntılaya-
lan kabul günlerinde görsen!.. Bu ne ki? Bir
lım. Bunun nedeni de sobalı evden Anadolu
akşam için, bir nikâh süresince Nuriye’nin
Kulubü’ndeki düğüne gelinen süreçte bu ça-
şu kadarcık gerisinde durabilirim. Ne çıkar
lışmada anlatılmaya gayret edilen yabancı-
bundan? Yarın nasıl olsa yuvalarını yapa-
laşma kavramını roman için daha da belirtik
rım. Nuriye’nin Nuriş hanımefendiliğini nasıl
kılmak olacak. Ömer cümleleri ile söylersek;

Ocak / 2021 31
yerle yeksan ederim, görürsünüz. Dün kos- çiziyor… Burunlarından akan sümükleriyle,
koca bir mebus kızıyken, bugün de İlhan’ın vahşi hayvan bakışlarıyla… Yurdum, yurdu-
karışıyken ben, bir zamanların şalvarlı, ba- mun insanları, diye gözleri yaşaracak orda,
şörtülü Nuriye’sini takar mıyım? O gün te- uzakta, Cincinatti’deki Cemil Türk’ün o eski
lefonda da dedim ya sana Ömer, demedim yüzbaşının. Cim Törk! Karısı, bir Amerikan
mi? Punduna getirip getirip nasıl Nuriye deyi evinin iki yanı camlı şömine duvarına asar
deyiverdiğimi söylemedim mi? Daha durun. asmaz onları dönüşünde. Eski yüzbaşının
Daha görürsünüz…” gözleri yaşarırken kaç tablo ısmarlanacak
İlk romanın tersine Aysel’in suretini gör- artık karga sesli, geçmişsiz, ‘Is’nt that ama-
düğümüz üçlemenin bu ikinci romanında zing!’ çığlıkları atan seyrek saçlı Cincinatti
Tezel üzerinden Aysel hikayeye dahil olur. kilise kadınları adına. Gidin canım, çekilin
Tezel dünyayı ne kadar anlamsızlaşarak başımdan! Sen de çekil, annem de çekilsin,
özgürleşmeyi seçtiyse Aysel de o ölçü- Tezel de! Ben nasıl ayakta durabileceğimi
de anlamlandırarak özgürleşmeyi seçmiş anlıyorsam öyle yapıyorum!..”
olanlardandır. İki karakter arasındaki zıtlık Aysel’in sevgilisi Engin’in mektuplarında
okuyucuyu dengenin bulunduğu bir üçüncü geçen sözleri ile yabancılaşma ilk kez açık ve
karakteri bekler konumuna getirir. Ancak ro- seçik olarak romanda ifade edilir. Nasıl mı?
man boyunca bu altın ölçüyü sağlamak pek Engin’in mektupları. Bu mektuplardan
mümkün olmayacaktır. Uçlar arasında sa- salt güzellikler ulaşabilir. Şunca insansızlık,
lınan karakterlerin her biri yabancılaşmayı durmadan üreyen şunca suçlamalar arasın-
başka başka şekillerde yaşamaktadırlar. İç da “Ömer abi, beni suçlu, mahkûm ilân et-
sesler silsilesine dahil olan Aysel’in hayalet memeniz, burda, içerde benim kurtuluşum
olarak varlığını sürdüren iç sesi şöyle de- oldu. O kurtuluşla burda birçok hastalığın
mektedir; kökenini çok daha iyi kavrayabiliyorum. O
“Hem bak görürsün, Tezel kaç tane tab- kurtuluşladır ki, geçmişten içinde öçle, du-
losuna, o artık beş para etmez tablolarına yumsuzlukla kabarmış urlar, kinler biriktir-
müşteri bulacak o düğünde,” diyor. “Tam ye- mişlerin tekmelerinden incinmiyorum. Sade-
ridir. Onları, düğün için Cincinatti’lerden kal- ce anlamaya çalışıyorum. İnsan, insanlığının
kıp gelen Eytin Törk’e nasıl kolayca sokuş- bilincinden nasıl bu denli uzaklaştırılmış ola-
turur, görürsün!” Ve nasılsa, bir kezcik usul bilir, diyorum,” diye yazan Engin’den.
bir titreme sesinde: Ah Tezel, nasıl bırakıve- “İnsan, insanlığının bilincinden nasıl bu
rirsin kendini böyle, nasıl yazık edersin o gü- denli uzaklaştırılmış olabilir, diyorum” cüm-
zelim resimlerine?.. Sonra yine çat çat çat… lesi romanın açılış cümlesi kadar değerlidir.
Bitti. Geçiştirdi yüreğine damlayan yağmu- Açılış cümlesindeki teslimiyetin yerini bu
ru. Şimdi kupkuru bir gökyüzü. Kupkuru bir cümle ile anlama çabası alır ve buradan da
yürek. Makine çatçatları arasına sıkışan bu umutlu bir yolculuğuna başlanabilir diye dü-
sözleri içinden tamamlayan da şunlar ol- şünüyorum.
muştur: Tezel, evet. İnadına kasketli adam- Romana dair edebiyat dünyasında eleşti-
lar, inadına üstüne elek asılmış duvarlar, ri var mı diye bir araştırma yaptığımda Cen-
başına yemeni dolamış alnına alınlık takmış giz Gündoğdu’nun Eleştiri adlı yapıtında
kadınlar çiziyor. Çıngıl çıngıl çiçekli pazen- romanda psikolojizm yapıldığı vurgusuyla
leriyle köy çocukları çiziyor. O pazenler üs- karşılaştım. Cengiz Gündoğdu, ‘Edebiyat-
tüne uyduruk iki yama atmayı unutmadan, ta star sistemi’ kavramsallaştırmasını yap-
kırk örgü saçları, bitliyim, diyen çocuklar mış bu yapıtında. Bu bağlamda eleştiriyor

32 Ocak / 2021
Adalet Ağaoğlu’nun ‘Bir Düğün Gecesi’ ro- Bu eleştirisi hiçliği yazmayalım anlamın-
manını. Roman kahramanlarının toplumsal da değil Gündoğdu’nun. Hiçliğe düşmek de
gerçeklikten uzak olduğu vurgusuyla şunları bir toplumsal gerçeklik ise hiçliğe düşen de
söylüyor Gündoğdu; bu gerçeklik çerçevesinde yazılacaksa bu
“İkisi de psikolojizm yapmış, Psikolojizm, düşüşün toplumsal, bireysel nedenlerinin iş-
küçük burjuva bilincinin tipik bakışıdır. Her lenmesi gerektiğini düşünüyor Cengiz Gün-
şey onun öznel dünyasında gerçekleşir. doğdu. Ve bu düşüncesini bir örnekle de pe-
Ama bu gerçekleşmenin, nesnel dünyayla kiştiriyor. Şöyle yazıyor,
hiçbir ilişkisi yoktur. “Bir örnek vermek gerekir. Anna Kareni-
İki kitap da insan, en tatsız biçimde ide- na kendini öldürür. Tolstoy, bu kendini öldür-
alize edilmiş. İnsanların içi boşaltılmış. Hiç menin toplumsal bireysel nedenlerini işler.
kimsede en ufak bir umut bile yok. Anna Karenina genelle bireyin bireşimidir.
İki kitabı da okurken yaşama sevinci du- Tipik olandır. Bir Düğün Gecesi’nde Tezel,
yamadım. İnsanın, insan olma mücadelesi- Ömer, Aysel, Ali Usta ne genel olandır, ne
nin, o görkemli mücadelelerin silik bir izi bile de tekil olandır.
yok iki kitapta da.”
Gündoğdu eleştirisini temellendirmek Bu çalışmayı sonlandırırken yabancı-
adına kitaptan alıntılar da yapıyor. Hiçlik laşmanın anlatıldığı romanın paradoksal
kavramının vurgusunun ne denli yaygın ol- olarak yabancılaşmaya düşmüş olabileceği
duğu eleştirisi ile birlikte alıntılıyor pasajları. sorusunu hep birlikte düşünebilmek, He-
Şunları söylüyor Cengiz Hoca, gel’ci ilerleme düşüncesi ile örtüşebilir mi
“Bir Düğün Gecesi’nde en çok geçen sorusunu sormak ve olumsuzlamanın olum-
kavram hiçlik.4 suzlamasını yapmak mümkün olur mu diye
“İçkini içersin, hiçliğe bakarsın, kendi hiç- bir deneme yapmak istedim. Umarım bece-
liğini görürsün.” (s. 24) rebilmişimdir…
“Bir tek görevim var: Akşamüstleri içkimi
içebileceğim bir yerlere çıkabilmek. ‘Hiç’e
varmam, oraya demir atıp durmam yeterin-
ce başarılı olmayabilir.” (s. 32)
“Boşluk. Hiçlik. Gecenin karanlığı. Değil. Kaynakça
Yeterince karanlık değil. Gece dediğin kat- 1- Karl Marx, (2008). 1844 El Yazmaları. Çevi-
ran gibi olmalı.” (s. 33) ren: Murat Belge. İstanbul: Birikim Yayınları.
“Bu çiş molası ne zaman verilecek? Al- 2- Karl Marx, (2010). Kapital 1. Cilt. Çeviren:
nıma soğuk bir rüzgar çarpsın. Beni bana Mehmet Selik, Nail Satlıgan. İstanbul: Yordam
bağışlasın… Beni bana bağışlasın… Hiçe, Yayınları.
hiçime, boşluğuma geri göndersin beni, beni 3- Hayalet-Seçme Yazılar, (2017). Editör: Güçlü
bana versin.” (s. 76) Ateşoğlu. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
İnsanı, ya kendini öldüreceksin, ya içkici 4- Cengiz Gündoğdu, (2016). Eleştiri. İstanbul:
olacaksın diye iki çıkmazdan birine sokmak, İnsancıl Yayınları.
ağır vuruştur insana. 5- Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi, Everest
Adalet Ağaoğlu, kitabındaki kişileri top- Yayınları, İstanbul 2014.
lumsallığı içinde gösterseydi, küçük burjuva
bilincini didik didik etseydi, kitap gerçekçi
çizgide yükselirdi.”

Ocak / 2021 33
Arif YILMAZ

ŞİİR ve ŞAİR

akşam oldu, yalnızım bir odada


kedisiz… çocuksuz…
şiir yazıyorum…
aşk’ı yazmak istiyorum, ölümü
artık herkes şiir yazıyor
iyidir, iyidir yazmak… umudu diri tutar
soğuk gecelerde ve yalnızsan…

34 Ocak / 2021
Özsözler Günlüğü (13) Ekim 2020

Yusuf ÇOTUKSÖKEN*

1 Ekim 8 Ekim
“Bir gelenek, başlangıçta devrimcidir; ça- “Yaşama sevinci kendini sevmekle baş-
ğın koşullarına göre güncellenemediğinde lar; oradan insanı, doğayı, evreni sevmeye
tutuculaşır; son kullanma tarihi geldiğinde kadar uzanır, tümünü kucaklar.”
de kültür tarihinde yerini alır.”
9 Ekim
2 Ekim “Birilerinin bizi aptal yerine koymalarına
“Kin ve nefret, yaşamın etkisi kolay kolay izin verdiğimiz sürece, biz de aptallıktan kur-
silinemeyen kirlerindendir.” tulamayız.”
3 Ekim 10 Ekim
“Sağduyu, sağlıklı düşünme, insana say- “Bütün aptallıkların biz insanların tek tek
gı değersizleştirilince, tehdit patlamaya ha- kendilerinden kaynaklandığını fark edeme-
zır bir silaha dönüşür.” miş olmak, ne kadar acı verici.”
4 Ekim 11 Ekim
Albert Einstein’ın bir sözünü anımsadım: “En aptal kimse, kör inatçılığın tutsağı
“İnsanlar gerçekte ikiye ayrılır: İyi insanlar olan, ‘Her şeyi en iyi ben bilirim.’ diyen kişidir.”
ve kötü insanlar.” Doğru da... Ben de şunu
12 Ekim
sorayım dedim: İnsanlığa, ülkesine, ailesine
“Yaşamda, konuşması gereken yerde su-
ve kendisine hiçbir iyiliği dokunmayan insa-
san, susması gereken yerde konuşan kim-
na da “iyi insan” diyebilir miyiz?
se, aptalın tekidir.”
5 Ekim
13 Ekim
“Ölümün ufkundan yaşama bakılmaz, ya-
“Her halkçı ve toplumsal başarının ta-
şamın ufkundan ölüme bakılıp insan olunur;
rihinde, yaşanan acı, işkence, ölüm vb’nin
insanca yaşanır ve yaşatılır...”
ardından umut çiçekleri açar ve geleceği ay-
6 Ekim dınlatır...”
“Öğretmeni mutlu olmayan bir ülkenin
14 Ekim
geleceği de umutlu olamaz.”
“Bu dünyada, büyük yıkımların bedelini
7 Ekim hep halklar ödüyor... Oysa bu yıkımlarda hiç
“Yaşamda herkes, önce öğrenci, son- payları yok. Kötü yönetimlerin, ‘sosyal devlet’,
ra öğretmendir. Herkesin başkalarından ‘insan hakları’, ‘insancıl değerler’ vb kuşatıcı
öğrenebileceği şeyler (bilgi, görüş, yaklaşım anlayış ve kavrayışlara sıcak bakmaması
vb) hep vardır...” yüzünden yaşanıyor bu acı durumlar...”

Ocak / 2021 35
15 Ekim 24 Ekim
“Gerçekler halka, gizlenmeden ve doğ- “Dolu kafalıların konuşmalarını dinlemek
ru biçimde açıklanırsa, ülkenin geleceğine yerine, boş kafalıların zırvalarına katlanmak,
daha güvenle bakılabilir.” ne büyük işkence!”
16 Ekim
25 Ekim
“Yaşam; paylaşılmadıkça anlamı olma-
Şöyle bir tartışma var: ‘Düşüncelere de-
yan, değeri anlaşılmayan eşsiz bir olanak,
ğil, insana saygı duyulmalı.’ deniyor. Ben
benzersiz bir şans...”
bu konuda şöyle düşünüyorum: İnsana, in-
17 Ekim san olduğu için saygı duyarım önsel (apriori)
“Demokrasilerde, siyasal partiler amaç olarak. Ancak, hiçbir yararlı, özgün, yaratıcı
değil, araçtır; amaçsa, ülkenin iyi yönetil- düşünce üretmeyen birine bunun dışında
mesi, her bakımdan kalkınması ve çağdaş- saygı duyulur mu?
laşması, halkın da devletiyle onur duyması, Ben yaratıcı, özgün, insanlığı kucaklayan,
yurdunda yaşamaktan mutlu olmasıdır.” barışı ve özgürlüğü savunan, sömürüye kar-
18 Ekim şı çıkan, vb düşüncelere de, bunları üreten
“Size çarpan ve çözdüğünüzde de sizde ve savunan kişilere de saygı duyarım...
iz bırakan her bir sorun, bilgeliğinizi ve cesa-
retinizi artırır.” 26 Ekim
“Hemen tümümüz, çokluk doğrularımı-
19 Ekim zın değil, yanlışlarımızın eseriyiz, sanırım...
“Siyasette, ders alınmamış başarısızlık- (Yoksa esiri miyiz?)”
ların faturasının, gerçek sorumlularına değil
de, halka çıkarılması bir başka başarısızlık- 27 Ekim
tır, alçaklıktır.” “Dünyaya ve insana şaşı bakanlar, mutlu
da olamazlar, mutlu da edemezler...”
20 Ekim
“Aramayı biliyor ve istiyorsanız, hemen 28 Ekim
herkeste sevilecek yönler bulabilirsiniz...” “Yaşamda büyük acılar yaşamış bir kim-
senin gülüşü, gerçekten daha içten olur.”
21 Ekim
“Bir dostun gönül alıcı sözleriyle güne 29 Ekim
başlamanın tadı hiçbir şeyde yok...” “Düşünceler; yeni gerçekler yaratmaz,
yalnızca varolanları (doğruları, gerçekleri
22 Ekim vb) yansıtır, tanımlar, açıklar, yorumlar; an-
“Tarih diyor ki: ‘Ezilenler, ezenlerden de- cak, kimi düşünceler de kafaları iyice karış-
mokratik ve yasal yöntem ve araçlarla he- tırır. En yararlı olanlar da ikincilerdir kanım-
sap sormadıkça adalet sağlanamaz.’” ca...”

23 Ekim 30 Ekim
“Tarih, evrensel düzeyde kahramanlarla “Umut; başarısızlıkların, yanılmaların, ih-
zalimleri bir arada, çarpıcı özellikleriyle anla- mallerin, tükenmişliklerin... ilacıdır.”
tır çokluk; çünkü, kahramanlar, saygı duyu-
lacak ve örnek alınacak kişiler; zalimlerse, 31 Ekim
kötülükleriyle her zaman lanetle anılacak, “Öfkeyi meşrulaştıran bir anlayış, kendi
yüzlerine tükürülecek kişilerdir...” geleceğini de yakar.”

36 Ocak / 2021
Asım ÖZTÜRK

UYANDIM BAK
Üçkuyular
Yaz sana dokunsun
Silsin yüzündeki gece karanlığını
Doğan güneş,
Eşiğime gelip yatsın serin çiğ damlası
Dolansın penceremin önünde
Perdelerime el sürsün sesinin buğusu
Gün ağarsın, yaz kokusu yayılsın zamana,

Sesler uyandırsın dal uçlarını


Tomurcuğumdaki çığlık havalansın,
Kıpırdasın bahçelerin duvarı,
Dün gece, düşlerimin elinden tutsun
Sarıgözlü bir çiçek,
Kalkışsın konuşmaya içindeki suskunlukla
Kapıların çıngırağındaki uzun yazlar seslensin,

Gökyüzümü giyindim
Yanan ateşle
Parmaklarıma doğru uzansın günün alevi,
Doğumun sancısı çığlık çığlığa
Orman uykusundan uyansın,
Çağırsın son rengiyle
Katırtırnakları arının kanatlarını
Ayağını çabuk kılsın, kanadını yel bürüsün
Savursun dilimdeki sözcükleri tomurcukların ovasına
Üretiyor bak kendini kıvılcımıyla doğa,

Yazlar sana dokunsun


Dilimin balıyla seslensin uzaklara
Kanadı sevgi olan zaman
Uçup gelsin kapımın eşiğine, uyandım bak
Bırak karanlığı ve umutsuzluğu
Dışımdaki yersizliğe
Sen her gün çoğalanıma bak.

Ocak / 2021 37
Hep Yolda

Berrin TAŞ

9 Aralık 2020 olabileceğini bilemezsiniz. Ne demiş erkek


şair. “Yavrum sen onu yatakta göster” demiş.
Bir yazarın düşüşü*… Bir başkası açık alanda sohbet ederler-
İnsancıl 31 yaşında. ken kadın telefon kulübesine girince arka-
Bu 31 yılda kadınların yaşadıklarına ta- sından gidip zorla öpmeye çalışmış. Bu du-
nıklık ettim. rumu bana anlatan kadın başına gelenleri
Gencecik kadınlar anlattılar. Ben dinle- yeniden anımsadığı için ağlıyordu.
dim. Şiir yazıyorlardı. Edebiyat ortamında Örnekler çok.
olmak istiyorlardı. Anlatmakla bitmez.
Erkek egemen kafalar onları rahatsız edi- Bana sarkıntılık eden de oldu.
yordu. Bu tür olaylar yaşandığında, bir yerler-
Şiirlerine hayranlık duydukları bir erkek de okuduğumda hep aynı şeyi merak ettim.
şairle karşılaşınca seviniyor bu kadınlar. Şi- Daha doğrusu aynı soruyu sordum. Kadın-
irlerinizi çok sevdim dedikten sonra bir erkek lara saldırgan davranan bu şair yazar er-
şairden şu sözü duymanın ne denli incitici kekler bir sanatçı olmanın sorumluluğunu

38 Ocak / 2021
neden taşımıyorlardı. Bir erkek şair şiirlerine 14 Aralık 2020
hayran bir kadının gözünde değersizleşme-
yi neden kabul ediyordu. Hanımlara Mahsus Gazete… Fatma
Bu soruya değişik yanıtlar verilebilir el- Aliye…
bette. Benim bir yanıtım var. 1 Ağustos 1895’te yayınlanmaya başla-
Bu erkekler bu dünya bizim, bu sokaklar mış. 1895-1908 yılları arasında 13 yıl ya-
bizim diyorlar. İstediğimiz kadına ellemek yımlanmış. Derginin yayın amacı açıklanır-
hakkımız. Ne var ki bunda. Bu kadar abar- ken ilk sayıda “‘özellikle nesil yetiştiriciliği’
tacak ne var. Bir yanlış yaptıysak ne olmuş rolünden ötürü kadınların da geliştirilmesi,
yani. Alt tarafı özür dileriz olur biter. yükseltilmesi gerektiği vurgulanmış, kadının
Çoğu durumda özür bile dilemezler bu içinde bulunduğu durumla toplum arasında
erkekler. Sıkışınca özür dilemek zorunda bağlantı kurulmuştur.”
kalırlar. O da özür değildir. Yaptıkları saldırı- Hanımlara Mahsus Gazete’nin yazarları
nın anlaşılmasını isterler. Ne yazık ki bugün arasında Fatma Aliye de vardır. Hanımlara
gazetelerde medya aracılığıyla şişirilmiş bir Mahsus Gazete yalnızca iyi anne, iyi eş ro-
yazarın düşüşüne tanıklık ettik. Neymiş. Şi- lünü benimsetmekle yetinmemiş. Kadınlar
şirilmiş balon böyle patlatılırmış. dergideki yazılarında iyi anne, iyi eş rolünü
Üzüldüm aslında. reddetmemişler, “konumlarını sorgulaya-
Bir yazarın bu duruma düşmesi yazarlığı- rak erkeklerle kıyas getirmişlerdir. Buna ilk
nın sorumluluğunu taşıyamamasından kay- örnekleri ilk kadın romancımız Fatma Aliye
naklanıyor. vermiştir.”
Yazarlığının değerini bilseydi kendini Fatma Aliye “Temeddün eden (medeni)
böyle bir duruma düşürmezdi. milletlerin ulum u fununda evvela erkekleri
Eskiler ne derler bilirsiniz. “Takke düştü terakki eyledikleri ve kadınların onlara pey-
kel göründü.” rev oldukları (izinde gittikleri) görülüyor. Er-
kekler o hazineye girdiklerinin ibtidasında
*Hasan Ali Toptaş. kendilerini ta’kib eden kadınları kıskanıp o
hazinenin cevherlerini onlardan sakınmak
12 Aralık 2020 istiyorlar. Güya ki hakk-ı takaddümü (önde
bulunmak hakkını) had-kamlıkla (bencillikle)
Dün akşam… bir hakk-ı tasarruf ve temellük (sahip çıkma)
Uyumaya hazırlanıyordum. Telefonumun yerine koymak istiyorlar. Bu hep böyle ol-
sesini kısayım dedim. Elime aldım. Neri- muş, böyle gelmiş şeylerdendir. Ama böyle
man’ın gönderdiği iletiyi gördüm. Çok üzül- olmuş dememiz, böyle yapmışlar demektir.
düm. Adnan Öztel koronaya yakalanmış. Yoksa bu ilm ü fazlın sahibi olan cenab-ı
Hapisanede iyi bakılması olanaksız. Kaygı- feyyaz-ı mutlak (Allah) hazretleri anı kulla-
landım. En kötüsü hiçbir şey yapamamak. rının erkeğine dişisine hep birden ihsan bu-
Uyumak üzere yattığımda da aynı şeyleri yurmuş olduğundan bunu kadınlardan diriğe
düşündüm. Kimbilir şu anda hangi koşullar- (esirgemeye) erkeklerin iktidarı erişebilir mi”
da yaşıyor. Hapisanelere yolladığımız der- demektedir.
giler geri geliyor. Yalnızca Recep Çitikbel’e Fatma Aliye, erkeklerin bilgiyi kadınlar-
dergi gidiyor. O da bizden abone formu iste- dan sakladıklarını söylüyor.
di. Hapisaneden para yatırtmış. Şimdi onun Kadının bilgiye ulaşması her zaman so-
dergileri eline geçiyor. Bu nasıl uygulama runlu olagelmiştir. Kimileyin ataerkil değerle-
anlamıyorum. Her hapisanede ayrı kurallar rin baskılayıcı sonucu olarak kadına biçilen
mı geçiyor. rollerin sürdürülmesi istenir. Kimileyin ailenin

Ocak / 2021 39
istemleri kadının bireyselliğinin
önüne geçer. Bir de ülkeyi yöne-
ten iktidarların kadına bakışı ka-
dının bilgiye ulaşımını destekle-
miyorsa durum daha da zorlaşır.
Öte yandan günümüz olanakla-
rına baktığımızda bugün bu so-
runun ortadan kalkmış olması
gerekirdi. Günümüzde okuma
yazma bilmeyen kadın olmama-
sı gerekirdi. Okula gitmesi en-
gellenen genç kızlar para karşı-
lığı satılamıyor olmalıydılar.
1895-1908 yılları arasında
yayımlanmış bir dergide kadın-
ların bilgiye ulaşmasını erkek-
lerin engellediğini yazabilmişti
Fatma Aliye. Şimdi 2020 yılında- Fatma Aliye
yız. Uçağa atlayınca dünyanın
bir ucundan öteki ucuna gidile- Mücadele.
biliyor. İnternet aracılığıyla çok uzaklardaki Dik ve onurlu bir yaşam için.
yakınlarınla konuşulabiliyor. Peki biz 125 yıl Kimsenin önünde eğilmemek için.
önceki sorunlarla bugün de boğuşmak zo-
runda kalıyoruz. Neden. Eşitlik isteyen İsmet Hakkı Hanım
Neden ülkemizin kimi köylerinde kız ço- 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’le kadın
cukların okuması engellenir. Neden küçü- dergilerinin sayısı artmış. Bu dergilerden biri
cük kızlar başlık parasına babası dedesi de Demet.
yaşındaki adamlara satılırken kimsenin gıkı Demet kendini şöyle tanıtıyor. “İlmi, si-
çıkmaz. Okumak, kendini var etmek kendi yasi, hanımlara mahsus haftalık musavver
ayaklarının üstünde durabilmek kadınlar için mecmua.”
neden zorlaştırılır. Bu kültür neden olumlu Yayın amacı, “Emelimiz pek safdır. Ka-
bir değişim göstermez. Olumlu küçük bir de- dınlarımızın tenvir-i fikirlerine hizmet etmek
ğişim için büyük bedeller ödemek zorunda onlara haftada bir kere birkaç an-ı edebi ve
kalıyor kadınlar. ilmi imrar ettirmek istiyoruz. Gazetemiz ede-
Kadınlar engellenmezse günümüzde bil- bi, ilmi ve siyasidir,” denilerek açıklanmış.
giye ulaşmaları daha kolay olabilir. Engelin İsmet Hakkı Hanım da Demet’in yazar-
adını koymak gerekir. Bu engel kimileyin larındandır. Daha önce İkdam gazetesinde
sevilen bir erkektir. Kimileyin babadır. Er- görüşlerini yazmış, “kadınların artık ikincil
kek egemen zihniyettir. Bu zihniyet kadının konumda kalmak istemediklerini vurgula-
alıştığı biçimde yaşamasını ister. Roller da- mıştı. Bizler şu asrın terakkiyatından ne his-
ğıtılmıştır. Kadının bu rolün dışına çıkması se alacağız,” demişti.
istenmez. Ülkemizde kadının en küçük hak- İsmet Hakkı Hanım aynı yazıda feminizm
kı için bile kavga vermesi gerekir. O zaman kavramını da gündeme getiriyor. Mesleki sı-
önündeki engeller teker teker kalkmaya nırlamalara karşı çıkıyor. “Bizde umumiyete
başlar. Bu da hiç durmadan mücadele et- yakın bir ekseriyet antifeministtirler. Sanayi-i
mek demektir. nefiseden (güzel sanatlar) başka meslekleri

40 Ocak / 2021
kadınlara yakışdırmazlar. Ben bu fikre işti- yetlerine verilen yanıtlar o kadar aptalca ki.
rak edenlerden değilim diyen İsmet Hakkı yalnızca aptalca demek de yetmez. Tacizci
kız okullarına fen derslerinin konulması ge- bir hocayı korumak için canla başla çalış-
reğine dikkat çekmiş, henüz siyasete katı- mışlar. Buna erkek dayanışması denebilir.
lım düzeyinde olmasa da tahsil ve terakkide Şikayetlerden ve komisyonun raporundan
eşitlik istemiştir.” örnekler sunuyorum size.
Bilirsiniz işte kız çocuklarının okutulmak “Şikayet: Hasta baktığım esnada arka-
istenmediği bir ülkede yaşıyoruz. Ülkemiz dan bana yanaşıp saçımı kenara çekti ve
hiç mi değişmez. Hala kız çocuklarına oku- kulağıma eğilip fısıltı şeklinde ‘Seksi kadın
mayı çok görenler var. Bir yanda kendini şeyini giysen mi’ dedi. Ben de panikle arka-
geliştirme olanakları önlerine serilenler. Öte ma döndüm. Kim olduğuna baktım. Z.E.B.
yanda okuma yazma öğrenmesi bile çok hoca olduğunu gördüm.”
görülenler. Ne yazık ki bu kadınlar bir ara- “Rapor: Ortam gürültülüydü, konuşmalar
da yaşamıyor. Ayrı ortamlarda yaşıyorlar. yakın mesafeden yapılmış, kanıt yok.”
Birbirlerinden habersiz yaşayıp gidiyorlar. Burda kadının beyanına güvenilmiyor.
Birbirlerini etkileme olanaklarından uzak- Kanıt aranıyor. Bulunamıyor.
lar. İsmet Hakkı Hanım’ın eşitlikçi görüşle- Birazdan güleceksiniz.
rini bilmek köyünde kendi kıt koşullarında “Şikayet: Saçlarım hafif ıslak olduğu için
yaşayan bir genç kızı özendirebilirdi. Yazı açıktı. Arkamdan bir kişi vücuduma elleri de-
yazmak isteyebilir. Kendini geliştirmek iste- ğecek şekilde arkadan kazağımı çıkarmaya
yebilir. Koşulların zorladığı ortamlarda düş- başladı. Çok şaşırdım. Dönüp baktım, hoca
lediklerini gerçekleştirebilmek için büyük olduğunu gördüm. Saçlarına gösterdiğin il-
bedeller ödemek gerekebiliyor. Destekleyen ginin birazını da bana göster dedi.”
birileri yoksa yakın çevresinde, mücadele “Rapor: Z.E.B. savunmasında hijyen ve
etmekten yorulabiliyor kadınlar. Sokaklar düzenin sağlanması amacıyla öğrencilerin
güvenli değil, ev güvenli değil. Sonrası can beyaz önlükle çalışma zorunlulukları olduğu
sıkıcı bir yaşam. Bunalımlı kadınlar. Ailenin içlerine ve üstlerine giydikleri kıyafetleri çı-
istemi doğrultusunda yaşamayı ödev belle- karmaları gerektiği şeklinde açıklama yap-
miş kadınlar. O kadınların içlerinde bir yer- mış, bu durumda şikayetçinin formasının
lerde titreşen düşler dünyası kıvranır durur. üzerine kazak giymesinin hijyen açısından
Ah başka bir yaşam olaydı. Ak keşke başka yasak olması, klinik kurallarına uymaması
bir ülkede doğmuş olaydım. Ah… ah insan- dolayısıyla çıkartıldığı şeklinde kanaat oluş-
sız dünya. Seni köşelere sıkıştırır. turmuştur.”
Bir hocanın öğrencisinin kazağını çıkar-
Kaynak masının saçmalığına değinmemişler. Bir de
Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, hocanın saçına gösterdiğin ilgiyi bana da
Metis Kadın Araştırmaları, 2. Basım, Eylül göster demesini doğal bulmuşlar belli ki.
1996. Gece gündüz namus namus diye kadınların
kafasını ütüleyen yaşamına kasteden erkek
20 Aralık 2020 zihniyet işte bu. Canları isteyince namusla
açıkladıkları ahlak anlayışları tacizi onaylar.
Taciz raporları… Bu dünyanın eşitlikçi adil bir dünya olabil-
Hürriyet gazetesinde vardı bugün. Ga- mesi için uzun bir yolu var. Bir gün bu kısıtla-
zete Ege Üniversitesindeki taciz raporlarına yıcı tacizci zihniyetlerin egemenliğinin sona
ulaşmış. Okuyunca yerlere yatarak gülesim ereceği umuduyla yaşamayı sürdürüyorum.
geldi. Bu acı bir gülüş olabilirdi. Taciz şika-

Ocak / 2021 41
Neriman ÇELİK

CORONA

Adnan Öztel’e

Sen, sen
Yüreğimin ince sızısı
Yaram
Göz yaşım
Bir yaşam ki
Soğuk duvarlar arasına sığmayan
Dolup dolup taşan
Sende mi canım benim
Sende mi yenildin yüzyılın virüsüne

Ki en büyük korkumdun
Yüzleşirmiş işte insan
Sınanırmış en büyük korkusuyla

Sakın sakın
Yenilme
Kendin için değil
Benim için
Çünkü sen benim yaşam bağım
Sen benim inandığım
Sen benim güvendiğim
Sen benim
Sen benim….

42 Ocak / 2021
Paralize Olmamak için Direngen Bir Arayış III

Sevda TOPALOĞLU

P aralize olmamak için direngen arayı-


şım, rüyadan özgürleşme metaforu-
ma doğru evrilirken; kalabalık kimsesizlik-
uyum sağlamak nedir, olması gereken mi-
dir? İnsanların çoğunluğunun bir eylemi
yapması o eylemin doğru, yerinde ya da fay-
te kayboluşum arayışa dönüştü, arayışım dalı olduğunu mu gösterir? Ya da insanların
yoldayken kendimi ve yolumu yaratmaya, çoğunun aynı şeyi düşünmesi, o düşünce-
sitemlerim sorgulamaya, umutsuzluğum far- nin doğru olduğunu mu gösterir? Ya da bir
kındalığa. Arafta olmanın sancısını da, kara şeyin bir çağda, bir toplumda kabul görmüş
delik misali büyüyen boşluklara rağmen de- olması onun haklılığını mı gösterir?…”
vam edebilme gücünü de yaratan sorgula- Geçmişten günümüze, yakından uzağa
malar, uyumsuzluğun uyumunun kapısını örnekler üzerinden düşünelim. Bir toplumda
aşındırdı bu defa. dünyanın düz olduğuna, skolastik, dogma-
“Uyum sağlamak zorundasın, yaşadığın tik düşünceye, endüljansa inanan insanlar o
topluma ayak uydurmak zorundasın, uyum dönemin koşullarına, öğretilerine, yapısına
bir zekâ göstergesidir, uyum sağlamadan uyum sağlamıştı. Başka bir toplumda teca-
yaşamak mümkün değildir, uyum sağlaya- vüze uğrayan bir kadını bedeninin yarısını
madığın için normal değilsin” gibi cümlele- toprağa gömüp “Allahu Ekber” nidalarıy-
re, altı buçuk milyar yıllık dünyada bir kum la ibret(!) olsun diye taşlayarak öldürenler
tanesi kadar bile olmayan ömründe bir defa de o dönemde, o toplumda olan koşullara
olsun tanık olmayan var mıdır? Bazen zihin uyum sağlamıştı. Bir başka toplumun bir
süzgecinden geçirmeden, bazen bilgisizlik döneminde, doğan bebeğin cinsiyeti kız ol-
ya da yanlış bilgilenmişliklerle, bazen alışı- duğunda, kızlarını diri diri toprağa gömenler
lagelmiş kalıpların farkında olmadan, bazen yaşadıkları topluma uyum sağlamıştı. Baş-
yaşamdan kopuk teorik bilgilerin ışığında, ka bir toplumda bebek, çocuk, yaşlı, genç,
bazen daracık ve kirli bir pencereden baka- kadın, erkek, doktor, müzisyen vs. deme-
rak ifade edildiğini duyumsadığım, kulakları- den sırf farklı bir ırktan olduğu için insanları
mın işittiği ama doğru olmadığını sezinledi- katledenleri alkışlayanlar da dönemine ve
ğim, bu gibi genel geçer ifadelere her tanık o toplumun -aslında yok olan- değerlerine
olduğumda, zihnime hücum eden sorularla, uyum sağlamıştı. Daha özele indirgersek…
amansız bir sorgulama başlar. Bir başka toplumun Lale Devri’nde o döne-
“Uyum nedir, neyin uyumu, neye uyum, min padişahından aldığı maaş kesilmesin,
neden uyum, kime göre uyum? Topluma sarayda yaşamaya devam etsin diye bütün

Ocak / 2021 43
maharetlerini ortaya koyup, söz hünerleri belli bir dönem kabul ettikleri ya da farkında
sergileyip methiyeler dizenler de dönemine, olmadan alışageldikleri genel geçer doğru-
koşullara uyum sağlayanlardandı. Verilebi- lara uyum sağlamak mı? Yoksa genel geçer
lecek binlerce örnek varken, başımızı çevirip doğruları sorgulamak, olumlu olan yönle-
günümüzde baktığımızda… Okumak yerine ri ayıklamak, farkında olmak, gerektiğinde
başını kaldırmadan televizyona gömülen… kendin olabilme cesaretini gösterebilmek ve
Düşünmek, sorgulamak, öğrenmek yerine toplumun olumlu yönde dönüşmesine ola-
maddiyata, gösterişe önem veren… Ahlaki, nak sağlamak mı?
insani değerleri yok etme pahasına makam Şayet, günümüzde… Farklı olanı redde-
peşinde koşan… Üretmenin hayati önemini den… Doğa kırımının, insan kıyımının hak
kavramak yerine sadece tüketmeyi marifet görüldüğü… Ahlaki değerlerin yozlaştığı…
sayan… Bilgi olmadan laflar uçuşmaktay- Çürümenin ayak seslerinin duyulduğu…
ken, başka insanlarla empati kurmak bir Liyakatsizliğin, ahlaksızlığın, adam kayır-
yana dursun kendini bile anlayamayan… manın marifet sayıldığı… Çözüm üretmek
Telaşlar, koşuşturmacalarla bir yaprak gibi yerine, şikâyet etmenin kanıksandığı… Kor-
savrulurken, maskelerin ardında, beton yı- kulardan tanrılar yaratan ve bunlara tapan,
ğınları arasında “mış gibi” geçen ömrünü müjdeciler, kurtarıcılar bekleyen… Kadını
yaşamak sanan… Ormanları yakan ya da ücretsiz aile işçisine dönüştüren, kadına
yanan ormanların ardından gösterişli en- şiddeti normalleştiren… Kadının emeğini,
kazlar yaratmayı tasarlayan… Yabancılaş- kadının doğasına atfedip görünmez kılan…
manın, çürümenin ayırdına varamayan… Üretmek yerine tüketmeyi marifet sanan…
Hayatta kalmayı, nefes almayı yaşamak Zenginliğin paradan, gücün makamdan-zor-
zannedip korkakça bir yaşam süren… İn- balıktan-riyakarlıktan, başarının sayılardan
san yığınları da… Robotlaşan, betonlaşan, ibaret görüldüğü… Okumayan, düşünme-
yabancılaşan; yoksulla zengin, açla tok, eği- yen, sorgulamayan, üretmeyen… “Mış gibi”
timle öğrenmek, gelişmekte olanla gelişmiş yaşamların süregittiği… Bir toplumda yaşa-
arasındaki uçurumların derinliğine tapan bu masaydık, uyum sağlamak daha gerçekçi
döneme uyum sağlamamış mı? Öyleyse ol- ve daha sağlıklı bir yol olabilirdi. Fakat bir-
ması gereken; yaşanılan topluma, dönemin çok yönünün törpülenmesi, bazı yönlerinin-
koşullarına kayıtsız şartsız uyum sağlamak se ayıklanarak yüceltilmesi gereken bir top-
mıdır gerçekten? luma uyum sağlamaya çalışmak, hızla akan
Günümüzde tanık olduğumuz milyonlar- bir nehrin tersi yönünde kürek çekmeye
ca örnekten bir tanesiyle somutlaştıracak benzer. İnsan elinde sonunda tükenir ve kü-
olursam… “Görme yetersizliği” olan bir bire- rek çekmekten vazgeçer. O zaman belki de
yin “kör” olarak nitelendirildiği, onun için ya- yeniden sorgulayıp dağıtacağım şu gerçeğe
pılan sarı çizgileri takip ederek duvara tosla- yaklaşıyorum: Gerektiğinde -topluma rağ-
yabildiği, hele eğer çocuksa ve okula devam men- farkında olmak, topluma değil yaşama
ediyorsa diğer çocukların velileri tarafından uyum sağlamak, farklılığıyla kendini kabul
istenmediği ya da arkadaşlarının dalga ge- etmek, toplumun olumlu yönlerini ayıklaya-
çebildiği bir toplumda -asıl yetersizlik zihin- rak güçlendirmek ve böylece toplumu da ay-
lerdeyken- yetersizliği olan bireyin topluma dınlatmak ve dönüştürmek daha anlamlı bir
uyum sağlamaya çalışması mıdır olması yol olabilir.
gereken? Yoksa toplumun dönüşmesi mi- Peki özünde dünyayı şekillendiren, diller,
dir? Cevap açık değil mi? O zaman kitlelerin kültürler oluşturan, üreten, yaratan, değişti-

44 Ocak / 2021
ren, dönüştüren insan; neden farklı olanları Şayet bu sistemde kendi özümüzü kay-
dışlıyor ya da yapay seçilimle yok ediyor? Ya betmeden var olabildiğimiz, farklılıklarımızı
da neden dönemine uyum sağlayamayanla- yargılamayan, dışlamayan, ötekileştirme-
rı, farkındalığı yüksek olup toplumu aydın- yen, yok saymayan, rencide etmeyen, acıt-
latmaya çalışanları “anormal” kabul ediyor? mayan bir toplum modeli mümkün olsaydı
Ya da neden toplumun törpülenmesi gere- mücadele etmek yerine uyum sağlamak,
ken yönlerine uyum sağlayabilme bir zekâ kırılmak yerine esnemek, topluma uyum
göstergesi sayılabiliyor? Ya da okumayan, sağlamak elbette sağlıklı olabilirdi. Fakat
düşünmeyen, sorgulamayan, safsatanın biz bunları yapmaya çalışırken “mış gibi ya-
belkemiği metalara inanan, sürekli tüketen şamların” mutsuzluğuyla, yabancılaşan kim-
insan tipi yaratmayı tasarlayan unsurları red- liğimizle yeterince baş başa kalmadık mı?
detmek neden “uyumsuzluk” olarak kolayca Özümüzden yeterince kopmadık mı? Top-
etiketleniyor? Ya da neden ideoloji, görüş, lum, kalabalıklar içinde yalnız hisseden bi-
kural, yasa gibi adlar altında türeyen unsur- reylerin arttığı bir enkaza dönüşmüyor mu?
larla insanlar bir kalıba sokulmaya çalışıyor? Oysa bizi asıl güzel kılan farklılıklarımız
Sorgulamalar, durgun suya düşen bir ta- değil mi? Bir’liklerden bütün, bütün’lerden
şın yarattığı halkalar gibi genişlerken biraz bir’lik değil miyiz? Üstelik biz zaten toplum
daha uzak bir çerçeveden baktığımda belki olarak da bireysel olarak da, “mış gibi ya-
de yeniden sorgulayıp dağıtacağım bir ger- şamların, mış gibi işlerin, mış gibi ilişkilerin”
çeğe yaklaşıyorum: Bizden beklenen “toplu- bedelini yeterince ödemedik mi? O zaman
ma uyum sağlamak değil”, “emperyalizme, soru şu: “Bu sistemin uyumlu bir parçası ol-
kapitalizme, pragmatizme, neoliberalizme, maya çalışmanın bedelini ödemek mi? Bu
antiekolojiye, ataerkilliğe” hizmet eden sis- sistemin uyumsuz bir parçası olup varoluş
temin devamına uygun bir parça olmamız. mücadelesinin bedelini ödemek mi?”
O kadar. Üstelik her dönemde kırılıp dağılmayı,
Peki bu sistemin içindeyken, bu sistemin paramparça olmayı ve hatta ölmeyi göze
uygun bir parçası olmayı reddederek yaşa- alan, kendi bedeninin yaşadığı döneme
mak mümkün mü? Sosyal bir varlık olduğu- uyum sağlayamamış insanlar olmasaydı
muz için, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bugünümüzde de zerre kadar umudumuz
bahsettiği en temel ihtiyaçlarımızı karşıla- olabilir miydi? Bilim de, sanat da, gelişim
yabilmemiz için sistemin bir parçası olmak de, değişim de, dönüşüm de uyum sağla-
zorundayız. Daha açık bir ifadeyle insani mayı reddedenlerin, kendi özgünlüğünü,
özelliklerimiz uygarlık dediğimiz kavramı ya- kendi özgürlüğünü yaşayanların ve bu-
ratmayı mecburi ve doğaya karşı bir arada nun için bedel ödeyenlerin eseri değil mi?
yaşamayı gerekli kılıyor. Ama aynı zaman- Hesiodos, Socrates, Hypatia, Stefan Zweig,
da sosyal psikolojide yapılan pek çok de- Sabahattin Ali, Hasan Hüseyin Korkmazgil,
neye ya da Platon’un sürü metaforuna göre Nietche, Galileo, Tesla, Leonardo Davinci,
insanın toplumla uyumlu olması onun ken- Maslow, Jung, Ömer Hayyam ve daha nice
dini gerçekleştirdiği ya da insanın toplumla varoluş mücadelesi veren, mücadelesine
uyumsuz olması onun anormal olduğu anla- kendini adayan insan... Sistemin uyumlu bir
mına gelmiyor. O zaman sistemin bir parçası parçası olsaydı, kendi döneminin koşulları-
olmak zorunda olsak da uyumlu bir parçası na, toplumun benimsetilen değer yargılarına
olmak zorunda değiliz. Peki bunun bedelini boyun eğseydi; insanın haklı mücadelesinin
ödemeye, arafta kalmaya hazır mıyız? umudu, insancıl olanların varoluş mucizesi

Ocak / 2021 45
devam edebilir miydi? Belki de, her dönem- kişi tarafından tecavüze uğrayan bir çocuk,
de, toplum farklılıklara değer veriyor, farklı- hayallerine tutunup adaleti bir nebze olsun
lıkları eksiklik ya da fazlalık olarak değil de sağlayabilmek için avukat olabiliyorsa... Bir
zenginlik olarak görüyor, empati kurabiliyor, kadın, ailesinin geçimini sağlayabilmek için
merhameti, vicdanı ve sevgiyi ön planda tu- yurt dışında çalışmak zorunda kalan kocası-
tuyor olsaydı... Yani uyumdan önce insan nın, patlamada yanıp kül olduğu için bir kaç
somut işlemler döneminde ya da ahlak ya- kemikten ibaret olan bedenini defnediyor ve
sasına göre en dipte takılıp kalmasaydı... çocukları için yüreği cehennem yeri olsa da
Her şeyi belirleyen para, makam ve güç ayakta kalabiliyorsa mezar başında... Bir
hırsı olmasaydı... Uyum sağlama, duyarlı adam, canından çok sevdiği, doğum yapan
insanların aykırılıklarından doğan içsel acı- karısını, kar yolları kapattığı için hastaneye
larına, bir nebze olsun çare bile olabilirdi. yetiştiremeyip, karısını kan kaybından, be-
Onların acılarını dağlamak yerine. beğini de soğuktan kaybettiği halde çıldırmı-
En nihayetinde, doğduğumuz coğrafya, yorsa... Duvarları kamıştan örülmüş, üzeri
toplumsal yapı, alışılagelmiş düzen’sizlik naylonla örtülmüş, tek odadan ibaret olan
kaderimiz değildir. Sistemin iltihaplı damar- bir evi, yuva yapan bir kadın, evladı kolla-
larından sızan kanın yarattığı kalıpları zihin rında son nefesini verdiği halde, onun hatı-
süzgecinden geçirmeden kabul etmek de ralarıyla devam edebiliyorsa nefes almaya...
kaderimiz değildir. Sistemin uyumlu bir par- Sekiz yaşında bir çocuk, altı üstü saklambaç
çası olmaya çalışırken özümüzden kopmak oynarken pencereden düştüğü için ömür
da kaderimiz değildir. Çünkü insan edilgen boyu tekerlekli sandalyeye mahkum kaldığı
bir varlık değildir. İnsan okur, düşünür, his- halde hayatta kalabildiği için kendini şanslı
seder, sorgular, farkında olur, anlar, çalışır, görebiliyorsa günün birinde... Fukaralıktan
üretir, yaratır, değişir, değiştirir, değiştireme- yurda verdiği çocuğu, ihmalden cayır cayır
diğini dönüştürür, mücadele eder... Sistemin, yanarak ölen bir baba, geride kalan, böbrek
uyumlu bir parçası olmayı reddedip insanca yetmezliği olan tek evladı için, üç beş kuru-
yaşamak mümkün. Farklılıklarımız; bizim şu kabul etmek, adaletsizliği sineye çekmek
zenginliğimiz -sonumuz değil- olana dek. O zorunda kaldığı halde gülümseyebiliyorsa
halde asıl uyum nedir biliyor musunuz? hayata... Depremde göçük altından çıka-
On yaşında bir çocuk, savaşta gözlerinin rılan, tüm sevdiklerini kaybeden bir çocuk
önünde vurularak öldürülmüş ailesine rağ- başarabiliyorsa hayatına bir amaç bulmayı,
men tutunabiliyorsa yeniden hayata... On kabus görmeden uykuya dalmayı, bir evde
yedisinde en inatçı kanser türlerinden birine tek başına kalmayı... Uyum budur işte!
yakalanan bir genç kızın gözleri umutla ba- Uyum, sistemin iltihaplı damarlarına hiz-
kabiliyorsa yine de geleceğe ve mücadele- met ettiğinin farkında olmayan kitlelere rağ-
den vazgeçmiyorsa bir nefes daha alabilmek men, insan kalabilmektir. Sistemin uyumsuz
için... Yüzlerce ölüme tanık olan, bazen de bir parçası olmayı göze alıp varoluş müca-
yani başında duran arkadaşlarının beden- delesine devam edebilecek gücü yaratabil-
lerinin parçaları, sağır edici bir gürültüden mektir. Yaşama direngence anlam katabil-
sonra, yağmur gibi üzerine yağan bir komu- mektir. Dik durup onurlu yaşama kavgasına
tan iyi duygularını ve aklını kaybetmemek devam edebilmektir. Umutsuzluklardan bile
için direniyorsa hala... On üçünde on beş umut yaratabilmektir.

46 Ocak / 2021
Çetin ÖRGEN

ÇOCUKLAR AĞLIYOR DUYUYOR MUSUNUZ

kentin karmaşasında sessiz bir çığlık


aç çocuklar
içini kıyar insanın
çöp kutularına uzanan minicik eller
içini kıyar

atın hüznünüzün incilerini denize


atın
atın
darmadağın tüm değerler
kulaklarda bir uğultu
minicik bebeklerin çığlıkları

çocuklar ağlıyor duyuyor musunuz


açlar
susuzlar
yoklar

Ocak / 2021 47
Binbir Renk Binbir Çiçek*
“Yaşar Kemalli Anılar” (1)

Ali TAŞ Adn.

aşar Kemal’in kadim dos-


Y tu, hemşerisi, oğlu gibi sev-
diği adam sinemacı Arif Keskiner.
Oğlu da yalnız o olsa neyse... Naif,
saygıyla andığımız büyük yürek-
li insan Yaşar Kemal kime babalık
yapmamış ki… Arif Keskiner’e mi,
Yılmaz Güney’e mi, Ataol Behra-
moğlu’na mı? Kim bilir sırada daha
kimler var… En zor zamanlarında
sanat, iş ortamı yaratmalar, koru-
yup kollamalar, nişanlandırmalar,
evermeler… Hayatın bataklığından
bata çıka gelip edebiyatın doruğuna
çıkan bir Yaşar Kemal olmak kolay
değil… Hem Yaşar Kemal olacak-
sın, hem de Yaşar Kemal gibi insan Kemal’in diplomasız piyasa okulundan ye-
olacaksın… Çok gün görmüş geçirmiş, be- tişmiş Arif Keskiner… Yapıtlarından bu an-
del vermiş, belâ almış… Yokluk, yoksulluk, laşılıyor.
kötülük, eziyet, baskı görmüş. Adamın bo- Tabii biraz benimki başka bir versiyon!...
zuk para gibi harcandığı zamanlarda susup, Arif Keskiner ağabey de bir yazdı pir yazdı
bana değmeyen yılan bin yaşasın dememiş. doğrusu diyorum. Hem öyle ipe sapa gel-
Direnmiş, hem koca bir ilçede, iftiraların, zu- mez şeyler değil… Namına uygun çiçek gibi
lümlerin, gözdağıların fırtınasında kendini şeyler... “Çiçek Gibi” önce, sonra “Elbette
kaybetmemiş. Bata çıka o günlere gelmiş. Çiçek”, daha sonra “Yine mi Çiçek” geldi
İşte böyle bir adam için yazmış Arif Keski- ardından. Bu yapıtları hakkında Söylem’e
ner, yazmaya değen koca yürekli bir adam uzun bir yazı yazmıştım özlenen kadeh to-
için. Helâl olsun, iyi de etmiş. kuşturmaları arasında. Ve artık çiçek dizisi
Arif Keskiner, ’Herkese kalemini kabul et- bitti diye düşünüyordum. Sen misin düşü-
tirdiği gibi Yaşar Kemal’e de kabul ettirmiş. nen… Bu kez binbir türlü çiçekleri devşir-
Yazdıkça “yaz” demiş Yaşar Kemal. Yaşar meye başladı yazın bahçesinden. “Binbir

48 Ocak / 2021
Renk Binbir Çiçek” çıkıp geldi bir gün. Arif babası Koca Sadık’ın ölümü, kendisinin kör
Abi Adana’da imza günü yapınca sağ ol- olması, çöküş ve çocukluk yılları, karakola
sun bizi unutmamış. Sevgisiyle, dostluğuyla düşmesi, eğitmenliği, ağıtları, Kadirli, Osma-
göndermiş. “Amanın yine mi güzeliz yine mi niye ve Adana yılları, Karacaoğlan ve baş-
çiçek” dedim Sezen Aksu’yu anımsayarak. kaldırı şairi Dadaloğlu, Dino ailesi; Nâzım
Hak vermedim de değil doğrusu Sezen Ak- Hikmet, Orhan Kemal, Azra Erhat, Arif ve
su’ya… Büyük yürekler böyledir işte. Dolu Abidin Dino, Yılmaz Güney, Zülfü Livaneli,
başak örneği küçülürler. Şarkılar da yazılır Mitterand, Cornellus Bischoff ile olan anıla-
adlarına besteler de yapılır. Açan çiçekler rı, askerliği, İstanbul yılları, cezaevine düş-
kokularını saçmaya başlayınca da yazın fab- mesi, Cumhuriyet gazetesine girmesi, Van’a
rikasının borusu çalmaya başladı içimde… kadar uzanan Anadolu röportajları, haberle-
Nasıl çalmasın ki… Kitap geldikten son- ri, İnce Memed serüveni, Nâzım’la Paris’te
ra beni bir düşünce almıştı. “Bu çiçekler sü- buluşmaları ve mektuplaşmaları, Yaşar
recek artık” dedim. Öyle ya, “binbir çiçek” Kemal’ın Strasbourg Cambridge günleri,
olduğuna göre. Daha önce böyle bir dizini Türkiye İşçi Partisindeki çalışmaları, “Yılanı
saçmaca adlarla kurgulamaya çalışan 10 Öldürseler’in filme alınması, Del Duca Ödül
kuruşluk şiiri olmayan biri geldi aklıma. Her Töreni, Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödü-
mevsim açan bu binbir çiçeğin elvan türlü lü, Fransa’dan aldığı Büyük Ödül, Boğaziçi
kokusu dağıttı düşüncelerimi. Dedim güzel, Üniversitesi Doktorası, Yaşar Kemal adına
güzel de, Yaşar Kemal, Cengiz Gündoğdu, şenlik düzenlenmesi, Çukurova’nın doktoru
Ataol Behramoğlu, Ethem Aydın, Arife Ka- olduğu, Yaşar Kemal’ın eserleri, ve Yaşar
lander ve diğerleri adına, acil bekleyen ‘hak Kemal fotoğrafları yer almakta.
edici’ o gönül borçları ödemelerinin kabardı- Arif Keskiner “Önsöz”de “Sanatçsısının
ğı hesap hep zamanda bozguna uğrarken, saymakla bitmez” dediği “çukurun, Çukuro-
şimdi nasıl olacak peki… Çifteleşmeye baş- va’nın sanatçının döl yatağı, bereketli topra-
layan 850 sayfalık, 100, 300, 500 sayfalık ğı...” olduğunu onurla belirtiyor… Dadaloğlu,
yetenekli bir emek ürünü kitaplar dururken. Karacaoğlan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal,
Ama olsun dedi biri içimden! Ve yüklendim Arif Dino, Abidin Dino, Yılmaz Güney, İlhan
yine üretken yoğunluk adına bir zaman dilimi Selçuk, Turhan Selçuk, Suna Kan, Ruhi Su,
oluştururken. Ve sonra… Şu var ki… Hakkı- Demirtaş Ceyhun, Menderes Samancılar,
mı aldığıma inandığım vefalı dostların kitap- Aytaç Arman, Özdemir İnce, Nebil Özgen-
larına, ‘yapıtların zaman yenilmeyeceğine’ türk, Ferdi Tayfur gibi sanatçıları onurla belir-
olan inançla doluydu bu yöneliş. İlk hafta da tiyor. Elbette ki hepsi bu değil… Sanatın her
oldukça üretken geçmeye başlamıştı bile bu alanında ülke çapında sanatçı yetiştiren Çu-
üçüncü yapıtla. Her neyse ayrılalım ordan. kurova, Adana denince Muzaffer İzgü, Ümit
Bıraktığımız yere dönelim. Yaşar Kemal di- Yaşar Oğuzcan, Rıza Polat Akkoyunlu, Nihat
yelim, dalalım “Binbir renk binbir çiçek” bah- Ziyalan, Turan Oflazoğlu, Ali Özgentürk, Ha-
çesinin içine… san Turan, Mustafa Sağyaşar, Ali Şenozan,
Arif Keskiner’in anılarından oluşan “Bin- Faruk Tınaz gibi onlarca isim daha sıralaya-
bir renk, binbir çiçek” tam 50 bölümden biliriz. Bu nedenle bular akla ilk gelenler. İsmi
oluşmakta. Arif Keskiner’in Yaşar Kemal ile yer almayanlar alınmasın lütfen.
tanışması, onun sayesinde işe girmesi, Ya- Yaşar Kemal ile olan 60 yıla yakın dostlu-
şar Kemal’in kendisine nikâh şahidi olması, ğun tanıklığını yazan Arif Keskiner bunu ya-
Yaşar Kemal’lerin Hemite’ye yerleşmesi, parken, önce ustayla olan anılarını yazdığı,

Ocak / 2021 49
daha sonra ise hakkında yazılan kitaplardan Arif Keskiner’e bakınca, “Hösem Ağa-
oluşan 68 kaynaktan yararlandığı görülmek- lar’dan, Dede Efendiler’den, yenilerde Kes-
tedir. Arif Keskiner, herkesin birtakım eksik- kinerler diye biliniyorlar. Ailede ayrıca Kek-
likleri olduğu gibi kendisinin de eksiklikleri sinbaşlar, Keskin Timurlar, Keskin Kanlar,
olabileceğini özgüven rahatlığı içerisinde Erkanlar, Eroğlular, Kılıçlar, Köylüler, Çe-
belirtirken; “…bence gerçek Yaşar Kemal ki- netler’de var”. Babası Nalbant Hasan Dede
tabı, adına bir enstitünün kurulmasından ve Efendi’nin oğlu, anne tarafı Çenetler’in bir
hepimizin kendi Yaşar Kemallerimizi yazdık- kolu olan Eroğlu’lardan. Ayrıca Ali Bekiroğul-
tan sonra ortaya çıkacaktır. İşte bu kitap, o ları, Divlimoğlu Hacıefendiler, Yüceller, Müf-
günler için konulmuş ilk tuğlalardan biridir. tüler gibi birçok aileyle de hısım ve akraba-
Ayrıca da Yaşar Abime ithaf edilmiş bir anı- lıkları olan geniş bir aşiret ailesi Keskiner’ler.
lar ve anımsamalar kitabıdır.” demektedir. Bir höyük üzerine kurulan, Ceyhan’a bağlı
Yaşar Kemal hakkındaki ortada dolaşan Ağfatma çiftliğinin sahipleri. Osmaniye’nin
ve doğru bilinen bu yanlış bilgilerin kendisini Hacıosmanlı Mahallesindeki konaklarının
üzdüğünü söyleyen Arif Keskiner, belgele- büyük avluya bakan balkonlarını Romalılar
re kadar incelemelerde bulunup, doğruları döneminden kalma iki büyük mermer sütun
araştırıp, yazmayı ve bunları paylaşmayı ayakta tutmakta. Aileden bir tek Arif Keski-
Yaşar Abi’ye bir borç, bir görev bildiğini vur- ner’in ortanca amcası Mehmet Ağa, çiftlikte
guladıktan sonra 1923 olarak bilinen doğu- ve çiftliğin bağlı olduğu Burhanlı köyündeki
munu 1926 olarak düzeltmektedir. konağında otururmuş. Bu Ağfatma çiftliğin-
Yaşar Kemal hakkında kitap yazmadan de Yaşar Kemal de pamuk toplamış. De-
önce Yaşar Kemal’den izin ister yazar, öyle mirciler Çarşısı Cinayeti adlı romanın baş-
ya bunun garip bir tarafı yok, koca Yaşar kahramlarından biri olan Derviş Bey de, Arif
Kemal, Keskiner ailesine dayanan “Demir- Keskiner’in amcası olan Mehmet Bey’den
ciler Cinayeti”ni yazmadan önce Arif Kes- çok izler taşıdığı yer almaktadır. (s.17)
kiner’den izin almamış mıdır? O da istediği
izini alır ustadan, böylece bir yapıt yoluna çı- Adana’dan İstanbul’a
kar sabırsızlanan delikanlı bir yürekle. Daha Arif Keskiner ablasıyla birlikte beş kar-
sonra dönerler o yıllara, Osmaniye’deki Kürt deştirler. Anne, baba, babaanne, dayığlu-
Sülemenler’den yiğit, devrimci kız Siper’den nun ortaokula giden oğlu Nafiz Çenet ile
söz eder “yiğit kızdı” der, “Ne çok işkence birlikte 9 kişi bir evde yaşamaktadırlar. Eski
çekmişti yavrum…” Siper de Keskiner’in da- adı, Fransız işgalinden kurtulduğu günün
yısının kızıdır. Keskiner’in teyzesi olan Si- adını taşıyan 7 Kânunsani, yeni adı 7 Ocak
per’in annesinin de cumhurbaşkanına kadar İlkokulu olan okuldan mezun olduktan sonra
çıkan, gazetelere manşet olan yiğit bir kadın Düziçi Köy Enstitüsüne başvuran Keskiner
olduğundan söz edilir. “Osmaniye’den hep kasabalı olması nedeniyle okula alınmaz.
Bahçeli’ler çıkacak değil ya…” Arif Keskiner, Kasabada ortaokula başlar. O yılarda şiir-
“böyle solcu devrimci yiğitler” de çıkar. Tabii ler de yazsa da kötü yazdığı için bırakır şi-
bu geriye dönüşler bir kent tarihi kıvamı da iri ama şiirden hiç kopmaz. (s.18) “Hâlâ da
oluşturuyor yer yer. Kürt Sülemen’in amca- severim…” der, “kafayı bulunca Nâzım’dan,
sı olan ve Osmaniye’de uzun yıllar belediye Attilâ İlhan’dan, Pir Sultan’dan, Dadaloğ-
başkanlığı yapan Abdürrezzak Bey’in Os- lu’dan, Karacaoğlan’dan, hatta Apollinai-
maniye’ye ilk elektrik fabrikasını kuran kişi re’den okurum” der; “Dostlarım, iyi şiir oku-
olduğunu da belirtir. (s. 16). duğumu söyler, ben onların yalancısıyım.”

50 Ocak / 2021
Okul biter sonuçta. Lise yoktur. Okumak 5 lira olan bir gecekondunun bodrum katını
ister, nalbant olan babası “seni okutacak pa- kiralıyorlar Nuri’yle. O yıl sadece zeytin, ek-
ram yok” deyip, nalbant olmasını ister. Ada- mek, çaya talim ediyorlar ki 15 yıl bir daha
na onlar için “Aladağ’ın ardındadır.” Gerçi 7 zeytini ağzına almıyor Keskiner. Daha sonra
yaşında bir kuduz olayı nedeniyle Adana’ya evdeki bir çuval buğdayı 24 liraya satarak
gitmelerini daha sonra kardeşi Abdurrah- İstanbul’a ablasının yanına kaçıyor. Nuri de
man Keskiner ile birlikte filme alırlar. Filmde Mersin’e ablasının yanına gideceğini söyle-
Tarık Akan, Necla Nazır, Tuncer Necmioğlu miştir. İki yıl sonra İstanbul’da buluşup, Yük-
oynarlar. Sonuçta okullar açıldıktan iki ay sek Ticaret Lisesine birlikte gitmek üzere
kadar sonra aileden Muharrem Kılıç’ın Ada- sözleşmişlerdir.
na’ya gitmesini fırsat bilerek, annesinin “iş- Arif Keskiner 1954 yılının yaz aylarında
ten artmaz, dişten artar” diyerek biriktirdiği gittiği İstanbul’da Adanalı yazıhanesiz bir
parayla Adana’nın yolunu tutar. Ailenin tek avukat olan İhsan Akbaş’ın yanında buldu-
Demokrat Partili üyesi olan Muharrem am- ğu iş karşılığı olarak ayda 40 lira kazanma-
casının sayesinde, Fenerbahçe yönetimin- ya başlasa da, avukatın ekonomik sıkıntı
de hâlâ yer alan Mahmut Uslu’nun babası yaşaması nedeniyle, bir süre sonra maaşı
olan Demokrat Parti Adana İl Başkanı İsmet 30 liraya düşer. On lira da eniştesinin Ga-
Uslu tarafından saygıyla karşılanırlar. İyilik- latasaray Lisesinde muhasebeci olan ablası
sever bir insandır İsmet Uslu. Fakir bir aile Fatma Akbaş verir her ay. Keskiner, yıllar
çocuğu olduğu için Ticaret Lisesine yazılıp, sonra bu avukatın, gazete satarak hukuk
bir an önce hayata atılabileceğini söyler İs- fakültesini bitirdiğini ve Yaşar Kemal’in de
met Uslu… yakın dostu olduğunu öğrenir. O sırlarda ak-
Şimdi bu İsmet Uslu ismi babamla Arif şamları bir kahvede garson, daha sonra da
Ağabey’in ortak tanıdığı bir isim ve teyzemin altı yıl çalışacağı, Uşak Nakliyat Ambarı’nda
eşi nedeniyle de bizle de hısımlığı var. Ada- katiplik işini bulur. (s. 20)
na yollarında ticari taksiler yaygınlaşmadan Evlenir, yedek subay öğretmen olarak
önce fayton işleten babam zaman zaman Bursa’nın Mustafa Kemal Paşa ilçesinin
İsmet Uslu’yu ziyaret ediyor. Ziyaret nedeni Güllüce köyünde askerliğini tamamlar. (s.
de trafik polislerinin faytonuna el koyması. 21) Dönüşte, arkadaşı olan Yılmaz Güney
Babam ehliyeti olmaması nedeniyle her ek- ile birlikte sekiz ay çalıştıktan sonra Ağaoğlu
mek teknesi elinden alındığında İsmet Uslu Yayınevinde müdür olarak çalışmaya başlar.
Bey’in yanına gidiyor. İyilik sever İsmet Uslu Dört yıl sonra da Nezih Örencik’le birlikte ki-
hemen bir telefon ediyor, babam gidip fay- tap dağıtım şirketi kursalar da bir yıl sonra
tonunu alıyor. Alırken de şaşırıyorlar trafik batarlar. Daha sonra, 6 ayını İsviçre’de sür-
polisleri. Azarlayarak el konulan faytonu bu düreceği spor muhabirliği işi nedeniyle Fo-
kez, “Al babam al git, nerden tanıyorsun” tospor gazetesine girer. İsveç’de 5 ay bula-
falan gibi sözler eşliğinde faytonuna bindi- şık yıkar. İstanbul’a döndüğünde Pazar ve
rerek gönderiyorlar. Babam da Arif Ağabey Günaydın gazetelerinde muhabirlik, ardın-
gibi İsmet Uslu’nun iyi bir insan olduğundan dan da Saklambaç gazetesinde fotoroman
söz ederdi hep. Allah yolunu açık etsin. yapım ve yönetmenliğinde sinemaya girer.
Arif Keskiner’e dönecek olursak, İsmet
Uslu kanalıyla Ticaret Lisesine kayıt olmak- (Sürecek)
la kalmıyor, liseye giden arkadaşı Nuri’yi de
kandırıp, naklini aynı okula aldırıyor. Aylığı

Ocak / 2021 51
Osman AKYOL

AŞK VE GURUR

Aşkımız…

Büyüdü, olgunlaştı
ve düştü yere

Eğilip de alamadık

52 Ocak / 2021
Şairime Mektuplar (12)

Ahmed Arif

Mustafa GÜÇLÜ

M erhaba Sevgili Ahmed Arif,

2 Haziran 1991’de, güzel bir dünya öz-


yan toy cerenlere nefes olmayalı. Silinmiş
gitmiş yıllar zamanın taşlaştığı sulardan,
yumrukları sıkılı meydanlardan nice sevinç-
lemiyle çarpan kalbinin yankısında, gökyü- ler, hasretler kalmış kalbimize.
zünü aydınlatan yıldız sağanakları altında Sevgili Şairim,
geçtin karanfil kokulu ömürlerimizden. Bu satırlar bir iç dökme, seslenme babın-
Tam yirmi dokuz yıl olmuş aramızdan ay- da olacak, dilimin döndüğünce kalemimin
rılalı, aynı tekmil ufuklara şöyle karşılıklı bir yazdığınca anlatmaya çalışacağım sana ya-
dağ gibi bakmayalı. Minareleri adımlayan şadığım zehirlendiğim zamanı. Umarım sı-
balerin güvercinlere rüzgâr, vadileri boyla- kılmaz, kızmazsın şairlerin, has şiirin görün-

Ocak / 2021 53
mez kılındığı çağların eşiğinde kalbine açıl- sinde dönüşlerini, kulağımız uzak seslerde,
maya çalışan güneyli bir şaire. Toroslardan çöllerde.
bir kardeşlik, Yörük seslenişi olsun isterim Gün geçtikçe kuruyor ve kurutuyoruz
kanayarak yazdığım bu mektuptaki özlemli insan olmanın utancıyla dokunduğumuz,
satırlar. Akdeniz’in laciverdinde vurulmuş bir bölüştüğümüz her şeyi. Ellerimizde ve di-
albatros gibi soluklanabileyim şiirindeki ses- limizde bulanıklaşıyor berrak sular, çamur
sizliğin makamında. akıyor yan yana yattığımız modern zaman
gömütlerindeki paslı musluklardan. Beton
Sevgili Şairim, mikserine bayılıyor, yeni zaman dervişleri ve
Şiirlerle, içli ezgilerle bir halk ormanın yükseklere kondurulmuş bir TOKİ şekilsizliği
derinliği diye, aşkın kıyılarında hasretle se- didikliyor her yanımızı.
lamlıyorum gülüşlerini. Anadolu’nun keklik Hasankeyf’te sular altında binlerce yıllık
avazlı bozkırlarında, dağlarında çok de- ayak izleri, koklanmış çiçekler ve taşların
rinden yankılanıyor, efsaneler, masallarla tarihi. Silinmiş mavi gökyüzünün teyellediği
yüklü söylenişin. Sesinin çatallaşan ritmin- yaşanmışlıklardan sürülmüş hayat Hades’in
deki kırmızılığı alıp iliştiriyorum coğrafya ülkesine. Suyun altından el sallıyor geçmiş
kitaplarından kaçırılmış yeryüzü ayetlerine. zaman mitosları gün yüzüne çıkacağı zama-
Gölgesiz bir pınar alıyor sesinin çatlağındaki nı daha şimdiden iple çekiyor. Kültürel miras
sızıyı, sonra çağıldıyor hiç durmaksızın içi- bir yok oluş canavarının cenderesinde, gün
mizdeki çöl kımıltısında mavinin ateş suyu. geçtikçe para hırsıyla tarihin tozlu sahnesin-
Mor bulutlar işliğinde upuzun sıradağlar gibi den silinip kayboluyor insanlık.
kırlangıçlar, gülüşünü yakalıyor yeni yetme Hayatı ziyan ettik biz, bir acının yamaç-
çocukların çamların buğulu uğultusundan larında seferi çulluklarla soluklandık, vu-
ellerini. rulduk. Zindanlar doldu taştı, dağlar küstü,
Pars, avının bakışlarındaki tedirginliği gi- deniz çekildi istiridyeye. Uğursuz bir güzden
yiniyor oracıkta, yaralı bir menekşenin kül- bayatlamış sesimizle saflaştık döküldüğü-
leriyle serpiştiriyor zemheriyi vadilere. Bayır müz yerde, yakılmış ormanın çakalları ulu-
aşağı koştuğu patikada har soluk keskin yordu çatal dilli aleviyle üstümüze.
dişleriyle söküp aldığı merhameti atıyor ağ- Cesetlerimizin başında aralıkta, ah o hiç
zından merdivensiz kuyuya. Kuyu açılıyor, sevmediğin, netameli ayda Taybet Ana ağ-
açıldıkça yitiriyorum rengimi, gün yirmi dört lıyor, sanki hiç ölmemiş de biz ölmüşüz gibi
saat, öptüğüm yüzler geçiyor penceremden duyarsızlığımızla. Diyarbakır’da Dört Ayak-
dört mevsim bütün yönlere. lı Minare’nin önünde yeryüzü tedirginliğiyle
Sülfür soluyoruz; havamız, suyumuz, top- bakıyor, ölüm öncesi bir kaç saniyelik iyim-
rağımız yağmalanmış kanamalı. Çok uluslu serlikle kameralara Tahir Elçi.
maden şirketleri siyanürle zehirliyor gelece- Düşlerimizin kanatıldığı günlerden çok
ğimizin beklentisini, çocuklarımızın dağlar- geçtik, sen buralardan gittin gideli hiç de hoş
da açan o şakayık gülüşünü. Bire bin veren değildi halimiz, ahvalimiz. En uzun kışımızı
bereketli topraklar küsmüş sadık yârine, ne yaşadık bu yıl, bütün kara parçalarında el-
Eber ne de Meke Gölü var artık. Kederimi- lerimiz nasırlı ve kan ter içinde bıçkılanmış
ze ortak gam yükü, yüreğimizin mızrabı telli uykularımız.
turnalar, terk eylemiş Murat Suyunu. Öksüz
kalmışız, hala bekler dururuz bir çölün heve-

54 Ocak / 2021
Sevgili Şairim, İşte Şairim, bildiğin gibiyiz, biraz keder-
Soma’da 301 madencinin ilkel çalışma li biraz deli fişek. Senin de uzak olmadığın
koşullarına kurban vermemizin 6. yıl dönü- resmi tarihin söyleminden geçiriyoruz göv-
müydü geçen 13 Mayıs. İşçileri ölüme gön- demizi, keskin bıçakların sırtında. Onurlu
derenler göstermelik bir şekilde usulen yar- yüzünde hırçın bir kırlangıç gibi ağıyor mavi-
gılandı. Son infaz yasasındaki değişiklikle ye o yorgun kadim Dicle. Bulutlara değmek
birlikte kalan son 4 tutuklu sanık da serbest istercesine gökyüzü yollarından dökülüyor,
kaldı. Adalet diye bağırıyordu, elleri havada ağıtlarla koptuğumuz yangınların yanı ba-
eşlerini yitirmiş kadınlar sıralanmış tabutla- şında ömrümüze.
rın başında, oğulsuz analar, caddeler, so- “ Ben buralarda, bu hastanelerde, bu top-
kaklar… raklarda değil, gene oralarda, Dicle kıyısın-
Adalet mi? Ah unuttuk biz onu nicedir, o da bir çadırda ölmek isterim. O kadar güzel
başka bir bahara(mı) kaldı. Ama ne olursa ağıt yakar ki o kadınlar… Hiçbir müzik o ka-
olsun işte, dişe diş getireceğiz elbet Ustam, dar dokunaklı olamaz…”
fabrikalardan, tarlalardan, maden ocakla- Evet, Ustam Cebeci Asri Mezarlığında,
rından o büyük görkemli günde özlediğimiz hasreti nazlı Ankara’nın burçlarında sonsuz
kardeşliğin büyük adaletini. uykundasın. Her ne kadar sen Dicle’yi işa-
“Çukurova bayramlığın giyerken” demişti ret etmişsen de ölüm bu, ne zaman nerede
Karacaoğlan biz de Anadolu’m bayram yeri- yakalayacağı belli değil ki insanı. Ama yine
ne döndüğünde, giyeceğiz kır çiçeklerinden, de çok uzaklarda değil Dicle’nin eteklerinde
ıtırlardan bayramlığımızı; çıkacağız o büyük bir dengbejin sesinde, öfkemizde çığlığımız-
günü kutlamaya ırmaklar boyu çocuklarla. dasın.
En uzun koşudayız, en uzun yolda ayak- O kadınlar ki hala ağıt yakıyor uzaklığı-
larımız titriyor, girdiğimiz sokaklar karartılı mızın kıyılarındaki yapboz evlerde. Yitirdik-
kentler, obüsler, namlular çevrili gecelerimi- lerimize ağlamaktan göz pınarları kurumuş,
ze. Bütün masumiyetimizle güzel bir dünya tutuşmuş dilleri. Saksılarda yaprağını dök-
özlemiyle kucaklarken şafağın kızıl süsünü, müş pencere önü çiçekleri, mevsim dönmüş
düşler ortasında kuşatılmış, kıstırılmışız sokaklarda her yer tutulmuş.
kanlı geçitlerde. Tekleyen kalbimizin delta- Ağıtlar susacak, oralara güzel baharlar
sında ilk çağ sürüngenleri, yılanlar, çıyanlar getireceğiz şiirlerinin direnciyle.
bile masum kalır, karadan havaya atılan fü- Çocuklarımız ellerinde pranga olmadan
zeler, hayalet uçaklarla korku duvarını tetik- karşılayacak hayatı.
leyen kıyım çağındaki karmaşada. Güzel bir ninniyle uyanacağız elbette
Masumiyetimiz örselenmiş, Suruç’tan, binlerce uçurtmanın ortasında gökyüzü şen-
Ankara Tren Garı’na, hep cellâtların kanlı liğine.
yüzleriyle bölünmüş sevinçlerimiz.“ Uçurt- Hasretler dinmiş, anlamını yitirmiş eski
masıyla bir çocuk/kuşlarla kanatlanırken bir sözcük olarak kalacak kavuşmanın yur-
göğe” düşürülebiliyor nefretin gaz fişeğiyle dunda.
Gezi halayında. En çok kuşlar selam veri- “Gözlerinden gözlerinden öperim.” şai-
yordur şimdi uçurtmanın ucunda bulutları rim.
selamlayan çatık kaşlı Berkin’e. Ha bir de Nazım’a selam ederim.

Ocak / 2021 55
Öykü

Pazarda

F. Nurten ERGEN

İ ş çıkışı, pazartesi günleri kurulan semt


pazarına uğradım bugün. Meyve sebze
tezgahları rengarenk görünümleri, özen-
-Heyyy duydunuz mu? Bakın bakın, kaç
yıldır ilk defa şu tezgaha konuşan, yanıt ve-
ren, üstelik bir de teşekkür eden bir insan
li dizilimleriyle insanın içini açıyordu. Gıda geldi! Abla sen kusura bakma da… teşekkü-
dışında öteberi satan tezgahların satıcıları, rü meşekkürü geçtim, nezaket falan da değil
mallarını ufak ufak toplamaya başlamışlardı artık beklediğim! Ama sadece kendisine bil-
bile… Giysiler özenle katlanıp üst üste di- gi verdiğimde ses çıkaran, o da olmadı hiç
ziliyor, plastik ürünler iç içe geçirilip büyük olmazsa kafasını sallayan bir insan görme-
karton kutulara yerleştiriliyor, halı ve yolluk- yeli o kadar uzun zaman oldu ki… Direk gibi
lar yuvarlanıp sarılıyordu. yürüyüp gitmeyen bir insan... Hey Allah’ım!
Bir giysi tezgahı ilişti gözüme… elbise, Görüyor musunuz arkadaşlar? Bugünü de
bluz, gömlek vb. ürünler vardı satılan. Tez- gördüm ya daha ne isterim!”
gahın üstüne gerilmiş ipe asılı elbiseler ara- -Ne güzel, oturup yazın o zaman bugünü
sından bir tanesine uzandım. Kumaşının dedim. Adam,
dokusunu anlamak istedim. Pamukluydu, -Valla haklısın abla. Gerçekten yazmak
güzeldi niteliği. Ederini merak ettim sonra, lazım… Ama gözünü seveyim, şuraya bir
sordum: sandalye koyayım, bir gün sabahtan akşa-
-Ne kadar bu elbise? ma dek otur da insanları bir izle. Hiçbir şey
Satıcı bir yandan ürünlerini katlamayı demeden yalnızca izle. Sus ve izle… Baka-
sürdürürken, soruma yanıt verdi: lım ne diyeceksin.
-Yüz seksen lira abla. Kendisine inanmadığımı falan düşünmüş
Elbise falan alacak değildim gerçekte, olmalı ki böyle bir öneride bulundu. Sözü
sadece merak etmiştim. uzatmak istemedim, söylemedim artık baş-
-Teşekkür ederim, iyi akşamlar… kaca bir şey.
deyip ayrılmak üzere bir adım atmıştım ki -İyi akşamlar size. Yanıt veren, konuşan
satıcının ufak çaplı ani bir haykırışıyla, oldu- insanlarınız çok olsun.
ğum yerde kalakaldım.
Adam başını ellerinin arasına alıp, kom-
şu tezgahlara doğru seslenerekten,

56 Ocak / 2021
Yıldız Güncesi

Cengiz GÜNDOĞDU

27 Kasım Cuma da gelir, bu da geçer ağlama / Göklere eriş-


İnsancıl’dayım… bir işim yok… boş boş ti feryadım ahım / Bu da gelir, bu da geçer
oturuyorum. Düşler kuruyorum. Dergiyi baş- ağlama // Bir gülün çevresi dikendir hardır /
tan başa Berrin Taş yapıyor. bülbül har elinde ah ile zardır / Ne de olsa
Kime kitap gönderilecek… kime fatura kışın sonu bahardır / Bu da gelir, bu da ge-
kesilecek… Sürdürümcüye kitap gitme- çer ağlama // Daimi’yem her can ermez bu
miş… bütün bunlarla Berrin Taş uğraşıyor. sırra / Gerçek kamil olan yeter O Nur’a / Yu-
Bu arada yazı da yazıyor, sağa sola sözler suf sabrı ile vardım Mısır’a / Koyun oldum
de atıyor… ağladım ardı sıra / Bu da gelir, bu da geçer
Bugün İnsancıl’a gelirken düşündüm… ağlama”
yolda… Yıllar hızla geçivermiş… tatsız gün- Sabahat Akkiraz, insanımızın acısını çok
ler, güzel günler… hepsi… hepsi geçti gitti. güzel dillendiriyor. Türküyü söyleyiş biçimi
Sonra dağları düşündüm. Dağlar dendi çok güzel.
mi bizde ayrılıklar akla gelir. Sabırla direncin eşliğinde bir türkü.
Yalnızlık da dağlarla anlatılır. “Sıra dağlar
gibi yalnızım” denilse yoğun bir yalnızlık an- 3 Aralık Perşembe
latılmak istenir. Murat Karahan’ı dinliyorum. “Senede bir
Havalar da beklediğim gibi değil. Kış bek- gün” diyor. “Gönlümde açmadan solan bir
lerken yaz geldi. Dünden beri günlük güneş- gülsün” diyor.
lik havalar. Acaba yaşımda böyle uzun süre aşklar
Arif Sağ’ı dinliyorum. “Başı duman pare yaşanabilir mi… Yaşanabilir… niçin yaşan-
pare / Yol ver dağlar yol ver bana / Gönül git- masın.
mek ister yare / Yol ver dağlar yol ver bana // Kimin ne yaşadığı bilinmez. İlle de belli
Ömrümüzün uzun yolu / Geçip gitsem yare bir kişiyi yıllarca beklemek gerekmez. Bek-
doğru / Gözlerim yaş dolu dolu / Yol ver dağ- lenmedik bir anda, beklenmedik kişiye aşık
lar yol ver bana” olabilir insan.
Böyle diyorum ama aşık olmak kolay de-
1 Aralık Salı ğildir. Şu anlamda kolay değildir. Bana göre
Biliyorum, az sonra yağmur yağacak… aşk, estetik yaratıdır.
serpintileri geldi. Sabahat Akkiraz’ı dinliyo- Birinden hoşlanma… birinden cinsel zevk
rum. “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım / Bu alma aşk değildir. Aşk da da cinsel zevk,

Ocak / 2021 57
hoşlanma vardır. Ama aşk bu ikisinin üstün- yol, çok sesli diye on tane bağlamayla sah-
de daha köklü bir duygudur. Çabucak biten neye çıkmak değildir.
ilişki aşk değildir. Yalnızca hoşlanmadır ya Bunun yolu çok sesliliktir.
da cinsel istektir. İkisi de çabuk tükenir. Murat Karahan’ın yaptığı bu.
Aşk köklü bir duygudur… adanmış bir ha- Ben bu yazıyı yazarken Murat Karahan,
yattır. “Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar / Ciğerim ya-
Kimileri aşkı cıvıklık gibi algılar. Aşk de- nıyor kardeş gözlerim ağlar / benim zalim
ğildir bu. Aşk, sevdiğine bile nesnel davran- derdim cihanı yakar.”
maktır. Yanlışı varsa söylenmelidir. Çok uzun yıllardan sonra az da olsa se-
Aşk, dik başlılıktır. Yasa, töre, ahlak ta- viniyorum. Az sevincim şundan. Sermaye
nımaz. sınıfı bu genci bozar diye korkuyorum. O
Aşkın temel ahlakı bağlılıktır. Aşk, sevdi- sermaye sınıfı, nice umutlarımı söndürdü.
ğinle doyuma ulaşmaktır. Bu doyum estetik Direngen biri olmasaydım, çeker gider-
hazdır. dim. küserdim bu dünyaya. Ama ben serma-
ye sınıfına karşın, Doğan Hızlan’a karşın,
4 Aralık Cuma Enis Batur’a karşın… daha birçok karşınlara
Murat Karahan’ın müzikle ilgili konuşma- aldırmadan diri tuttum umudumu...
sını dinledim. Murat Karahan’ın görüşleri, İşte Murat Karahan… birden çıkıver-
benim yıllardır savunduğum görüşlerin ya- di karşıma. “Odam kireçtir benim / Yüzüm
şama geçirilişi… güleçtir benim (…) / Sevda baştan gitmiyor
İlkin şu. Ben, insanımızın kültürünün var- / sarılıp yatmayınca // Baba ben derviş mi-
sıl olduğunu gördüm, bunu söyledim. Halkın yem / Hırkamı giymiş miyem / Ben sevdim
ördüğü halılar, halkın söylediği türküler bu- eller aldı / Baba ben ölmüş miyem”
nun kanıtıdır. Bugün Sevim Kahraman geldi… Üçü-
İş, bu güzelliği, çağdaş estetikle yoğur- müz, Berrin Taş, Sevim Kahraman, ben otu-
maktır. rup konuştuk. Sade kahve içtik…
Müzikte bunun yolu arabesk değildir. Bu Sevim Kahraman konuşurken düşün-
düm. Kaç yıl oldu tanıyalı.
Yirmi… belki otuz yıl…
İlkin Özgür Üniversite’ye
geldi… Sonra görünmez
oldu. ABD’ye gitti… sonra
bir gün geliverdi.
Geliş gidişler bir yana…
hep çalıştı… hep okudu.
Yeterli görmedi kendini…
Merdan Yanardağ’la evli…
bir de oğlan çocuğu var.
İlginç yapıtlar yazdı. Yeni
yapıtı Lev Troçki (Destek
Yayınları, İstanbul 2020)
Murat Karahan

58 Ocak / 2021
6 Aralık Pazar
Kazancı Bedih ile oğlunu
dinliyorum. “Mevlam birçok dert
vermiş / Beraber derman vermiş
/ Bu tükenmez derde / Neden
ilaç vermemiş”
İnsanımızın bitmez tüken-
mez çilesidir bu. Çoktur derdi…
sevdiğine kavuşamaz… çalıştı-
ğı fabrikada ciğerleri çimentoya
dönmüştür… bir dolu sorunu
vardır, çözemez. Ondan sonra
ağıtlar, türküler, uzun havalar
başlar.
Savaş türküleri de vardır.
Kimi, “Burası Muş’tur” diye baş-
lar. Kimi “Ey onbeşli onbeşli”,
“Çanakkale içinde aynalı çarşı”
diye başlar.
Kimi türkülerin öyküsü vardır.
Mamoş… Sarı Gelin, Bir Fırtına
Tuttu Bizi, Drama Köprüsü.
Kazancı Bedih’le oğlunu din-
lerken bunlar düştü aklıma.
Urfa’nın Sıra Geceleri… bağ-
daş kurmuş oturmuşlar… Ka-
zancı Bedih ile oğlunun yanık…
acı yüklü sesi… Ayrıca Troçki, Kızıl Ordu’nun kurucu ko-
İnsanımızın derdini “tabibler bile bile- mutanı, Sovyetlerin ilk Dışişleri bakanıydı.
mez”. O dertle yaşar, o dertle ölür insanı- Troçki, bütün bunların ötesinde güzel, et-
mız… ben de onların… insanımızın acısını kili konuşan, entelektüel bir sosyalist liderdi.
taşırım… Ben, Sevim Kahraman’ın yapıtını bu açıdan
okudum. Troçki’yi, yenilgiye getiren neden-
7 Aralık Pazartesi leri aradım.
Yazar Sevim Kahraman’ın yeni yapıtı… Niçin bu yenilginin üstünde durdum.
Lev Troçki. (Destek Yayınları, İstanbul 2020) Bana göre bu yenilgi tikel değil, tümeldir.
Şöyle diyor Sevim Kahraman, “Lenin’in “İç savaş” ta, yalnız Troçki yenilmedi. Zi-
‘partinin en yetenekli insanı’ diye nitelediği noviyev ile Kamenev de yenildi.
Troçki, 20. yüzyılın büyük devrimcileri ara- Tikel gibi görünen bu yenilgiler, tümelde
sında, yetenekleri birikimi ve devrimde oy- sosyalizme ne kazandırdı.
nadığı rol bakımından Lenin’e en yakın olan Hiçbir şey kazandırmadı. Tümelde sos-
yalizmin yenilgisine yol açtı.
sosyalistti.” (y. 83)

Ocak / 2021 59
Peki, Troçki’yi yenilgiye gö-
türen nedenler neydi.
Sevim Kahraman şöyle
diyor, “1907-1914 yılları Bol-
şevik Parti’sinin biçimlenme,
kadroların seçilmesi, eğitil-
mesi ve sağlamlaşması yıl-
larıydı. Troçki’nin bu süreçte
partide yer almaması, o yıl-
ların biraz da boşa geçirilmiş
yıllar olduğu duygusunu verir.
Troçki’nin temel hatalarından
biriydi bu.” (y. 33)
Bir başka yerde şöyle der
Sevim Kahraman, “Troçki ile
Stalin arasındaki anlaşmazlık
su üstüne çıkmaya başlamıştı. L. Troçki
İç savaş sırasında kendini gös-
termeye başlayan sorunlar bü-
yümeye devam ediyordu. Ön- Sevim Kahraman daha sonra Troçki’nin
celikle yaradılış, eğitim, yetişme ve politika öldürülene kadar eylemlerini anlatır.
bakımından birbirlerinden çok farklıydılar. Bu Yapıttaki Troçki ve Kültür, Troçki ve Ah-
çatışmada aktif ve saldırgan olan Stalin’di, lak bölümleri ile yapıt entelektüel bir derinlik
öyle ki Troçki’nin aralarında rekabet olduğu- kazanır.
nu anlaması epey zaman aldı. Troçki kendine Sevim Kahraman eksisiyle, yanlışıyla
öyle güveniyordu ki rakibi olabileceğini bile bir bütün olarak nesnel bir bakışla anlatmış
düşünmüyordu.” (y. 75) Troçki’yi…
Bir başka yanlış “Kızılordu Siyasi Komi-
seri Antonov-Ovseenko, silahlı kuvvetlerin 9 Aralık Çarşamba
Troçki’yi bir tek insan gibi destekleyeceğini Editörlüğünü üstlendiği bir yapıt. Gezgin
söylemesi üzerine Troçki buna karşı çıkar.” Filozof Uluğ Nutku. Bu yapıt filozof Uluğ
(y. 76) Nutku’yu dört bir koldan anlatıyor. (Çizgi Ki-
Çatışma Bolşevik Partisi 15. Kongresin- tabevi, Konya 2020)
de açığa çıktı. (y. 77) Stalin, tek ülkede sos- Yapıt şu bölümlerden oluşuyor.
yalizmi savunuyordu. Troçki buna karşı çıktı. -Kişi / Kişilik Olarak Uluğ Nutku’ya Bakış-
Max Eastman, Lenin Öldüğünden Beri lar
adlı yapıtında, Lenin vasiyetnamesinde - Uluğ Nutku’nun Felsefesine Bakışlar
Troçki’yi işaretliyordu. Troçki bunu yalanla- - Uluğ Nutku’nun Ardından Yazılanlar /
dı. (y. 80) Söylenenler
Bir yanlışı da buydu Troçki’nin. Editör Mustafa Günay yetkin bir yapıt
Bir gün sonra Troçki ile Zinoviyev karşı oluşturmuş.
devrimci suçlamayla partiden atıldılar. Ben de Uluğ Nutku’yla ilgili bir anımı an-
latmak isterim.

60 Ocak / 2021
1990’lı yıllar… 12 Eylül faşizmi, insan- Bir yıldan beri salgınla uğraşıyor insanlık.
larda ciddi bir moral bozukluğuna yol açtı. Türkiye’de de durum böyle. Salgını önlemek
1990 yılının Kasım ayında Berrin Taş’la İn- için sınırlamalar getiriliyor. Sözgelimi kahve-
sancıl’ı çıkardık. Temel amacımız, insandaki ler kapatılıyor.
moral bozukluğuna karşı savaşımdı… Bir Peki kahveler kapanınca, kahve sahibiy-
süre sonra savaşımı daha da genişletmek le çalışanlar nasıl geçinecek… bu düşünül-
istedik Berrin Taş’la. İstanbul’da Özgür Üni- müyor.
versite’yi kurduk. Çok yoğun bir ilgi gördü Bunlara üzülürken, bir başka üzücü ha-
Özgür Üniversite. ber. AST, kira yüzünden kapandı. Salgın yü-
Afşar Timuçin, Betül Çotuksöken, İzzettin zünden, kira yüzünden bir tiyatro kapanıyor.
Önder dışında da hoca bulamadık. Ne ya- AST kapanmamalı. Ankara belediyesi
zık, birçok profesör faşizmden yılmıştı. Etli- buna bir çözüm bulmalı. AST, bir anlamda
ye sütlüye karışmadan yaşamak istiyorlardı. kültür dünyası salon sahiplerinin keyfine
Böyle bir ortamda ben Mersin’de Uluğ kurban edilmemeli.
Nutku’yu aradım. Özgür Üniversite’yi anlat- Sorun, yalnızca kira sorunu değil. Devrim-
tım. Burda ücretsiz ders vermesini istedim. ci bir tiyatroyu susturma da var işin içinde…
Uluğ Nutku bir saniye duraklamadan, Bir yöntem bu… Bu geçici önlemlerle
“Evet, gelir dersi veririm” dedi. düzeltilemez. Tiyatroları, salon sahiplerinin
Ama Özgür Üniversite’yi açamadık. Dev- sultasından korumak zorunlu.
let engelledi. Ama şunun bilinmesini istiyo-
rum. Uluğ Nutku faşizme boyun eğmedi. 12 Aralık Cumartesi
Yürekli bir insandı. AST’ı düşünüyorum.
Mal sahibi yerinden yurdundan etti AST’ı.
10 Aralık Perşembe Mülkiyetin sınırsızca sorumsuzca kullanma
Türkiye’de tatsız olaylar zinciri yaşanıyor. hakkı, kapitalist sisteme özgü bir durum.
Üzüntü üstüne üzüntü… Hafta sonu Sözcü’de (11 Aralık Cuma)
Deniz Zeyrek yazdı.

Ocak / 2021 61
Deniz Zeyrek hem Ankara Belediye Baş- 17 Aralık Perşembe
kanı Mansur Yavaş’la hem Çankaya Bele- Sabah… İnsancıl’a gelirken… boz bula-
diye Başkanı Alper Taşdelen’le görüşmüş. nık… soğuk bir hava. İlk kez görüyormuşça-
Hem Yavaş, hem Taşdelen AST’ı destekle- sına dışarı bakarken aklıma düşüverdi.
mişler. Ancak mal sahibi orayı otel yapmak Biri kalkıp “Üniversiteler fuhuş yuvasıdır”
istediğini söylemiş. Bu görüşünü de değiş- derse buna ne denir.
tirmemiş. Bu kişiye ne denmesi gerektiğini biliyo-
Deniz Zeyrek şöyle diyor mal sahibi için, rum. Ancak bunu söylersem, bu kişi, önce
“(…) Çağrılara kulak tıkarsa ve 58 yıllık ti- hakaret davası açacak, 10 milyon 20 milyon
yatroyu ve milyonlarca insanın anılarını para isteyecek, ayrıca ceza davası açıp ha-
tarihe gömen kişi olarak ilan edilir ve oteli pise girmemi isteyecek.
de bitmeyen boykotlardan başını alamaz. / Böyle bir dava dört yıl sürer. Nasıl sonuç-
lanacağı da bilinmez.
Benden söylemesi.”
Yaşadık, biliyorum. Yazar Nurşen Aydo-
Şimdi ben şöyle düşünüyorum. Milyon-
ğan bir yayınevini eleştirdi diye cehennem
larca izleyici, kişi başı 100TL verse o binayı
yelleri estirildi.
satın alır, AST’a veririz.
Bir yazarı anımsıyorum. Haksızlığa uğ-
Düşünelim.
ramıştı. Bir yazı yazmıştı kendine haksızlık
edene… yazıyı yayınlamadım. “Bu yazı ya-
15 Aralık Salı
yınlanırsa hem sen, hem İnsancıl ağır ceza-
Eski romanları okuyorum. Sabahattin lara çarptırılır” dedim. “Haklı mıyım” “Haklı-
Ali’den başladım. Şimdi Ahmet Hamdi Tan- sın” dedim.
pınar’ın Huzur romanına başladım. Belli bir O yazar şunu bilmiyordu. Platon ne derse
sıra gözetmiyorum. desin, devlet erdemli kişiyi korumuyor. Pla-
Huzur’un arka kapağında şöyle deniyor, ton’un adalet erdemi daha yerleşmedi dün-
“Huzur için belli bir dünya görüşüne, bir yada.
hayat nizamına kavuşamamış Cumhuriyet Ben, bu dünyada büyük haksızlıklar ya-
aydınlarının ‘huzursuzluklarını’ dile getiriyor şadım.
denebilir.” Ama ben yaşama küsmedim.Umutla in-
Öyle mi, o zaman konuşalım. san için kavgamı sürdürdüm.
Osmanlı aydını mı belli bir dünya görü-
şüne, bir hayat nizamına kavuşmuştu da, 19 Aralık Cumartesi
Cumhuriyet geldi bunu bozdu. Bu cumartesi… pazar da evdeyiz. Böy-
Cumhuriyet’e kızgınlık… karşıtlık insanın lelikle salgını durdurabileceğimizi düşünü-
bilincini de dumura uğratıyor. yoruz.
Eski romanlarımızda, romanın temel so- Salgın konusunda yazmak istemiyorum.
runu şu. Süre uzatmak… Birkaç tümcede Sözgelimi aşıda geç kaldık.
anlatılabilecek bir durum bitmez tükenmez Cem Adrian’ı dinliyorum. Kimdir Cem Ad-
bir anlatıma dönüşüyor. rian, bilmiyorum. Değişik bir sesi var. Sev-
Anlaşılan yazarlarımız bu uzun anlatım- dim Cem Adrian’ın sesini…
ları pek seviyorlar. Yayıncılar kelimesine do- Salgın gösteri sanatlarını sıfırladı. İlle de
yasaklar var demiyorum. Yasağa karşı ha-
kunamıyor. Konuyla ilgisiz betimlemeler de
lay çekenler, asker uğurlayanlar, eğlence
bir başka sorun.
düzenleyenler, sözgelimi tiyatrolara gitmedi.
Yine de okuyorum ben.

62 Ocak / 2021
AST’ın durumu ne oldu, bilmiyorum. Zafer Toprak’ın üzülmesini istemedim.
Sözcü yazarı Deniz Zeyrek’e bu konuda bir Zafer Toprak benim eleştirimi okur mu, ya
ileti göndermiştim. Ses çıkmadı Deniz Zey- da önemser mi, orasını bilmiyorum… gün-
rek’ten. Bir kampanya açar diye düşündüm. lerce bunları düşündükten sonra bugün yaz-
Yanıldım… maya karar verdim.
Düşkırıklığına uğradım. İlk değil düşkı- Zafer Toprak, Aristoteles’ten Montesqu-
rıklığım. Bunun için gazete yazarlarıyla ilişki ieu’ye alt başlığından sonra şöyle diyor,
kurmam. Deniz Zeyrek de bir umudum var- “Kuvvetler ayrılığı, eski deyişle ‘tefrik-i kuva’
dı. Boşa çıktı. prensibini öne süren ilk düşünür siyaset te-
Sabahat Akkiraz, “Bu da gelir, bu da ge- orisi kitaplarına Aristoteles olarak geçmişti.
çer, ağlama” diyor… Ağlamıyorum ama ca- Montesquieu’dan önce güçler ayrımı ilkesini
nım sıkılıyor. savunan İngiliz düşünürü Locke idi. Essay
on Civil Government başlıklı eserde üç güç
20 Aralık Pazar ayırt ediliyor, yasama ile yürütme güçlerinin
Birgün Pazar’da Güray Öz’ün söyledikle- ayrı ellerde bulunması gerektiği belirtiliyor-
ri, “… Şu sıralarda yeniden piyasa yapmaya du. Montesquieu, kısmen İngiltere’deki göz-
çalışan gerçeğin gerçek olmadığı yolunda- lemlerinden, kısmen Locke’dan ilham alarak
ki post modern iddiaya ’Post Truth’ diyorlar, güçler ayrımı ilkesinin önemini vurgulamıştı.
çeviriyi beğenirseniz, ‘gerçek ötesi’ diyebilir- Locke kuvvetler ayrılığı prensibinin üzerinde
siniz. (…) ‘Filozofların eserleri ya da felsefe- durmuş olsa da bu ilkenin siyaset literatü-
nin temel sorunu, düşüncenin varlık ile ilişki- ründe yer etmesi Montesquieu sayesinde
sidir’ denilmiştir. Antik çağ filozoflarından ay- oldu.” (y. 24)
dınlanmacılara, oradan Hegel’e Feurbach’a Burda yanlış olan şu. Montesquieu güç-
uzanan derin düşünce maratonu felsefeden ler ayrılığı ilkesini savunmamıştır. Bu düşü-
koptu, Marx’la en büyük atılımını gerçek- nürün güçler ayrılığını savunduğu görüşü
leştirdi. Engels’in söylediği gibi bu tartışma uydurulmuş bir masaldır.
aslında bitti. Açık ve nettir; varlığı belirleyen Ayrıca Zafer Toprak’ın bir metinde bir
bilinç değil, bilinci belirleyen varlıktır.’” yerde güçler ayrılığı, başka bir yerde kuv-
Güray Öz doğru söylüyor. Tartışmanın vetler ayrılığı, bir yerde ilke, bir başka yerde
ötesinde uyduruk konularla bilinci bulandı- prensip demesini, bir de literatür kelimesini
ran yazarlara ders veriyor. yadırgadım.
Bu yazıya şunu da eklemek gerekiyor. Yapıtın bir başka yerinde Babanzade İs-
İdealizme öldürücü vuruşu Lenin yapıyor. mail Hakkı için şöyle deniyor, “Özellikle Rous-
Lenin’in Materyalizm ve Ampiryokritisizm, seau’nun ve de Montesquieu’nun görüşlerini
gerçeğin ışıldağı olarak pırıl pırıl parlıyor. ayrıntılı bir biçimde tartışıyordu.” (y. 257)
Olmayan bir konu nasıl olur da tartışılır
21 Aralık Pazartesi bir başka sorun.
Usuma takıldı ya, günlerdir dönüp dola- Bütün bunlara karşın Zafer Toprak’ın ya-
şıp o noktaya geliyor. pıtı değer yitimine uğramaz.
Zafer Toprak’ın Atatürk adlı yapıtını oku-
dum, beğendim, yazdım. Ancak yapıttaki bir 22 Aralık Salı
yanlış beni duraklattı. Yazmasan da olur de- 42 yıl öncesini düşünüyorum. 19 Aralık
dim, konunun üstünden atladım. 1978’i…

Ocak / 2021 63
Maraş kırımının başladığı kara gün… 42 ile de bir daha toparlanamaz hale gelmiştir.”
yıl sonra bugün Birgün’de Uğur Şahin şöyle Son derece doğru bir saptama. Maraş
diyor, “Bundan 42 yıl önce bu toprakların en Kırımı, ardında 12 Eylül faşist kırımı. Bun-
utanç verici olaylarından biri yaşandı: Maraş lar yeterli görülmedi ki 1993’te Sivas Kırımı
Katliamı Hedeflerinde Aleviler ve solcular yaşandı.
vardı; 19 Aralık 1978’de başladı, 26 Aralık’a Sivas Kırımı sola, Alevilere doğrudan ya-
kadar sürdü. Resmi verilere göre 111 kişi pılmış bir kırımdı.
hayatını kaybetti.”
Uğur Şahin Maraş Kırımı üstüne Orhan Saat 18.10
Gazi Ertekin’le konuşmuş. Ertekin Demok- Bugün İnsancıl’a giderken… soğuk…
rat Yargı Derneği Eşbaşkanı. Yargıç. Yapı- puslu… yağmurlu bir hava… İnsancıl’a gidi-
tının adı Maraş Katliamı. Vahşet Direniş ve yoruz ya, biliyorum, hiçbir insan gelmeyecek.
İşkence. (Dipnot Yayınevi) Berrin Taş odasında işlerle uğraşırken,
Söyleşi çok ayrıntılı. Tamamının okun- ben odamda müzik dinleyeceğim. Bitmez
ması gerekiyor. Ben söyleşiden şu bölümü tükenmez düşlerimden birini kuracağım…
aktarıyorum,”Kurucu şiddetten; yani Maraş Biliyorum hiçbir düşüm gerçekleşmeye-
Katliamı’nın kriminal laboratuarını 12 Eylül cek… zaman alıp götürecek düşlerimi…
devletinin resmi siyasal faillerine taşıma sü- Bir zamanlar orkestra şefi olmayı düş-
recinden iki kastım var. Birincisi 1960’ların lemiştim. Kendi kendime büyük senfonileri
sonundan itibaren yükselen yeni dinamik yönetmiştim.
toplumsal güçlerin Maraş Katliamı ile açık Bir başka zamanda şair olmayı düşlemiş-
fiziksel imhasıdır. İkincisi ise yine 1960’lar- tim. Dillerden düşmeyen şiirler yazmıştım.
la birlikte yükselen devlet içindeki demokrat Yıllar… yıllar önce Esenköy’de bir man-
güçlerin, demokrat devlet kadrolarının ola- zaradan büyülenmiştim. Ressam olmayı
ğanüstü fiziksel tasfiyesi ile muhafazakar düşlemiştim. Bir resimle bütün insanların o
sağ bir devlet kadro kültürünün oluşturulma- manzarayı görmesini istemiştim.
sıdır. Demokrat polis, demokrat öğretmen Zaman bütün düşlerimi aldı götürdü.
bu katliam ile birlikte çok can alıcı yaralar al-
mış ve 12 Eylül Darbe’sinin son müdahalesi

64 Ocak / 2021
yeni HASAN DAŞDEMİR

Yarım Ekmek
“Emekli bir öğretmenin gerçek yaşam öyküsü...”

Roman

Yarım Ekmek yazar Hasan Daşdemir'in ilk romanı. Roman, bir


köy çocuğunun serüvenidir. Bu serüven Cumhuriyet okullarında
yaşanır. Köy çocuğu Adnan, Cumhuriyet'in olanaklarıyla okur,
ilköğretim müfettişi olur.
Cengiz GÜNDOĞDU

Yayınlarımıza ulaşab l rs n z...


SSN 1 - 1 8

. de . om

9 771300 41 500 9 01

You might also like