You are on page 1of 68

A K n

Sayı 367 - ubat 2021


Salgın (Kov d-19 v rüs) neden yle derg m z d tal ortamda hazırlanmıştır.

İnsancıl
Aylık Kültür Sanat
Derg s

Sayı 367

ubat 2021

SS 1300-4158

Sah b ve Yazı
İşler Sorumlusu
Berr n TA
Genel Yayın Yönetmen
Sayıl Ceng z G DO D

Tekn k azırlık
Tasarım
üray K L

Düzelt
Özden ÖZ T MİZ

İlet ş m

(0212) 249 80 19

e-posta
nsanc lderg s hotma l.com

n n m

Kumrulu Yokuşu Sk.


Yıldırımakın Apt. o 8
Da. 11 C hang r-Beyoğlu
İstanbul

İnsancıl
hakeml b r derg d r.
İÇİNDEKİLER

Sayıl Ceng z Gündoğdu Kurşun Al (Öykü) 1

Betül ÇOTUKSÖKEN Felsefen n Gör Ded ğ : Felsefe Tar h : Antropontoloj k Okuma 56 2

Berr n TAŞ İnsan (Ş r) 6

H.Haluk ERDEM Hayat Üzer ne (3) 7

At la OĞUZ B r Başarab lsem (Ş r) 10

Tah r ŞİLKAN Karşılaştırmalı Edeb yat 11

Hüsey n ŞAHİN Ceng z Hoca’ya 2021 Mesajı (Ş r) 14

Temel DEMİRER Özgürlük Yerkürey Kurtarıp, Güzelleşt rme Umudu ve İrades d r 15

Ebru TUTU B ze Hak kat Gerek (Ş r) 19

Hasan AKARSU Adnan Öztel’ n Ş rler Yaralı B r Asma Kütüğü 20

Gökay ATAÇ İş Hanı (Ş r) 22

Yusuf ÇOTUKSÖKEN Özsözler Günlüğü (14) Kasım 2020 23

Al TAŞ Adn. Binbir Renk Binbir Çiçek "Yaşar Kemalli Anılar" (2) 25

Sevda TOPALOĞLU Büyük İnsanlık (I-II-III) (Ş r) 30

Hayrett n GEÇKİN Kemal Özer Buluşması (1) 33

Ed be ŞİRİN Sevg l Şa r m-Şa r me Mektuplar (13) 37

Tamer UYSAL Orhan Vel ve Gar p Ş r 41

Feh m YURDAL Kaşıntı (Öykü) 47

İnsancıl’a Mektup 49

Berr n TAŞ Hep Yolda 50

Sayıl Ceng z GÜNDOĞDU Yıldız Günces 57


KAPAK KONUSU

Em n KARACA (1949 - 2021)

Em n Karaca, 1949'da Den zl 'n n Acıpayam lçes Yatağan kasabasında doğmuştur.


İlk öğren m ne Yatağan'da başlayan Em n Karaca, l se eğ t m n Aydın L ses nde
sürdürürken okuduğu k taplar bahane ed lerek okuldan uzaklaştırılır. 1967'de
İstanbul'a gelen Karaca, 1968'de Bab-ı Al 'de gazetec l ğe başlar. Devr mc
mücadeledek yer n gençl k yıllarında alan Em n Karaca 1970'l yıllarda Kavel Kablo
Fabr kasında çalışmıştır. 12 Mart 1971'de tutuklanır, yargılanır. 1974 affıyla hap sten
çıkmıştır. 1980'de profesyonel gazetec l ğe başlar. Gazetec l kte sürekl basın kartı
sah b d r. Araştırmacı gazetec l ğ n n etk s , yazılarına, çalışmalarına yansımıştır.
Der nlemes ne araştırmanın, nce nce değerlend rmeler n n ürünü eserler, b r toplum
belleğ , belgel ğ olarak yazınımızda yer n almıştır. 1968 yılında H kmet Kıvılcımlı'nın
başında bulunduğu “İşs zl k ve Pahalılıkla Savaş Derneğ ”nde (İPSD) yer almış, 1970
yılında k nc kez çıkan “Sosyal st Gazetes ”nde çalışmıştır. Türk ye Gazetec ler
Cem yet üyes olarak yarım yüzyılı aşan b r gazetec l k deney m vardır. Köşe yazısı
dalında 1993 yılı “Musa Anter Gazetec l k Yarışması”nda b r nc l k, 2001 yılında
“Cevdet Kudret Araştırma-İnceleme”, 2006 yılında “Ayşenur Zarakolu Düşünce
Özgürlüğü” ödüller başta olmak üzere pek çok ödül almıştır. Em n Karaca, Türk ye
Gazetec ler Cem yet n n yayın organı “B z m Gazete”de yazmayı sürdürüyordu. İk
dönem, Türk ye Yazarlar Send kasının genel sekreterl ğ görev n de yürütmüş
bulunan, araştırmacı-gazetec , yazar Em n Karaca, dünyaca yaşamış olduğumuz
korona salgınında 12 Ocak 2021 günü yaşamını y t rd .
Özenl araştırmacılığının ürünü olan k tapları arasında; Cumhur yet Olayı (1995),
M ll yet Olayı (1995),Türk Basınında Kalem Kavgaları (1998), S nt nen n D b nde
(2000), Sevdalınız Komün stt r: Nâzım H kmet' n S yasal Yaşamı (2001), Sosyal zm
Yolunda İnadın ve D renc n Adı: Kıvılcımlı (2001), 12 Eylül'ün Arka Bahçes nde (2001),
Ağrı Etekler nde İsyan (2003), Aydın Doğan (2003), Esk Tüfekler n Sonbaharı (2004),
Kaybolan Babıal 'n n Ardından (2004), 150'l kler (2004), Nâzım H kmet Ş r nde G zl
Tar h (2005), Vedat Türkal Ans kloped s (2006) B r nc Mecl ste Muhal fler (2008),
Unutulmuş Sosyal st Esat Ad l (2008), Tepeden Tırnağa Nâzım (2010), Nâzım
H kmet' n Aşkları (2010), Vaaay K tabın Başına Gelenler (2012) Türk Edeb yatında
Kavga (2017), Türk Edeb yatında Unutulmayan Kavgalar (2019) sayılab l r.
Öykü

Kurşun Ali*

Sayıl Cengiz GÜNDOĞDU

li, yirmi yaşlarında uzun boylu, çıyla. Tartışma büyüdü... o iki kişi emlakçıyı

A güçlü bir delikanlı... Liseyi bitirdi


ama üniversite sınavlarında ba-
şarılı olamadı. Mahallesinde sol bir örgütün
dövmeye başladı... Ali kavgayı yatıştırmaya
kalktı. Yumruklardan biri yüzüne gelince si-
nirlendi... iki adama da saldırdı... adamlar-
kurduğu bir dernek vardı. dan biri yere düştü, silahını çıkardı, bir el
Sol örgütün amacı yöresel gençleri yavaş Ali’ye ateş etti. Kurşun sıyırdı Ali’yi... ikinci
yavaş örgütlemekti. el ateş edemedi. Ali atladı, adamı adamakıllı
İşsiz güçsüz Ali derneğe gitmeye başla- dövdü... İkincisi kaçmıştı.
dı. Dernekte film gösteriliyor, tiyatro sergile- Karakol, mahkeme, Ali aklandı. Ama şu
niyordu. Saz kursları da dövüş kursları da gerçek ortaya çıktı. Ali arazi mafyasıyla ça-
vardı. Ali’yi en çok dövüş kursları sardı... tışmıştı... O günden sonra Ali’nin adı Kurşun
Ancak aile bu dernekten rahatsızdı... Ali’ye Ali’ye dönüştü.
Kurşun Ali, kısa zamanda arazi mafya-
tez elden bir iş bulmak gerekiyordu... bu işi
sının lideri oldu... astığı astık, kestiği kestik
avukat olan dayısı buldu.
lider. Buna en çok dernekteki arkadaşları
Ali antika dükkanında çalışacaktı. Sabah
şaşırdı... bir arkadaşı Kurşun Ali’yle görüş-
gidip dükkanı açacak, antika satışı yapa-
meye gitti.
caktı. Ancak küçük bir sorun vardı. Sahteydi
Arkadaşının “Ne oluyor” sorusunu şöyle
antikalar. yanıtladı Kurşun Ali,
Hafta sonu patron geldi... Hiç satış olma- - Namusumuzla adam gibi para kazana-
yışına şaşırdı. Ali, lım dedik, olmadı. Silahı elime alınca bütün
- Satış olmaz, bunlar sahte dedi... kapılar açıldı.
- Müşteri nerden bilecek sahte olduğunu - İyi ama dedi arkadaşı hani halkı aydın-
dedi patron. latacaktık, kavgamız halk içindi...
- Ali, ben söylüyorum deyince, - Boş bir kavga dedi Kurşun Ali, halk ay-
Patron; dınlanmaz...
- Biz seni namuslu diye işe aldık, sen na- Bu konuşmadan altı ay sonra 12 Eylül
mussuz çıktın diye Ali’yi kovdu... darbesiyle faşist bir yönetim kuruldu... Sağ-
Ali’nin ikinci işi bir muhasebecinin yanın- sol örgütlere kan kusturdular. Soldan sağ-
daydı. Muhasebeci aslında naylon denen dan deyip elli kişiyi astılar.
fatura satıyordu. Ali bir haftada işi kavradı, İlk seçimde değil, daha sonraki seçim-
ikinci hafta işe gitmedi... de Kurşun Ali iktidar partisinden milletvekili
Üçüncü işi bir emlakçıda oldu. Emlakçı- oldu.
da çalışığı ikinci gün iki kişi geldi... Sattın
satmadın derken tartışma başladı emlak- * Yeni basılacak olan Kutup Yıldızı öykü kitabından.

Şubat / 2021 1
Felsefenin Gör Dediği:

Felsefe Tarihi: Antropontolojik Okuma 56

Betül ÇOTUKSÖKEN*

T
üm varoluşunu kendisiyle başka- Bilinçmiş, bilinç-altıymış, aşar bu gibi şeyleri.
ları arasında sürdüren, “başka”ya Nitekim yazarlığı, tıpkı yaşam gibi, diplerden
açılmasını doğrudan başka insan- bir kaynaklanma diye anlamam, yaşamı giz-
larla ya da yine doğrudan kendi seçimi olan li ve kurumsal birşey diye değil, apaçık bir
başka yazarların yazarlığıyla edimselleşti- somut gerçeklik diye duyduğumu belgele-
ren Nermi Uygur, hem bir okur olarak hem mekte. Kendi açımdan bakınca: yaşamak ne
bir yazar olarak ve her ikisinin birlikteliğinde denli gizemse yazarlığım da öyle; yaşamay-
okur-yazar olarak, temelde kendine yönelir. la birlikte yaratılmış bir gereksinim. Yazma
Onun tüm yapıtını göz önünde bulundurdu- işimi ancak böyle bilip yaşıyorum.’2 Baştan
ğumuzda artık şöyle bir yargıya kolaylıkla beri de Nermi Uygur’da saptadığımız gibi,
varabiliriz: “Kendine yönelik ilgisini Dene- felsefenin söylemi denemedir.3 Denemeyle
meli Denemesiz’de1 bu kez yazarlığıyla sağlanacak katkı bir ‘özbükülüm’4 olacaktır.”5
doğrudan doğruya bağlantılandıran Nermi Okuma ve yazma öznenin arada oluşu-
Uygur, en ince ayrıntılarına kadar yazma nu gözler önüne seren iki edim olarak karşı-
uğraşının hesabını veriyor. Öteden beri hep mıza çıkıyor. Bir yandan kendini “başka”ya
bir ‘entellektüel soyağacı’nın, kendi deyi- açma ya da “başka”ya açılma; dar, üstelik
miyle ‘düşünce akrabaları’nın peşine düşen de niceliksel belirlemelere sığan bir durum
Nermi Uygur, ‘okumak’la ‘yazmak’ arasında olmadığı gibi, duruş ya da duruşların yalın,
olduğunun farkındadır; her iki edim de onun mekanik bir toplamı da değildir. “Durum-du-
yaşama gücüdür, yaşama kaynağıdır. Oku- ruş”, “karşılaşma-karşılama” içiçeliğinde,
mak da yazmak da ‘dipten gelen’ bir duruştur sarmal bütünlüğünde kendini vareden özne,
onun için; okumak da yazmak da ‘başka’ya özellikle yazma ediminde hem kendisidir
uzanmaktır aslında. ‘Yazmak: açık-seçik hem kendisi değildir; hem tekili olanca ağır-
bilincimle sallantısızca görüp yaşadığım; lığıyla yaşar, hem tekil olmayana, hatta tü-
işleyişine tüm varlığımla tanık olduğum ey- mel olana ulaşır. Temelde tümele ulaşmadı-
lemlilik. Bilmediğim pekçok-yönü-katı-boğu- ğı takdirde kendi tekilliğini de düşünemez,
mu varsa da, hani hiç hiç bilmediğim birşey dile dökemez. Çünkü ancak bu iki bağlam
değil yazarlığım: Olanca varlığımı kımılda- onu tümelle buluşturur; Düşünsel tümeller
tan böylesi ‘dipli oluşumun’ ille de bilinçaltı olarak kavramlar, dilsel tümeller olarak da
türünden bir veri olması gerekmez ki. ‘Ve- sözcükler, terimler. Tekilliğini koruyan beden
ri’ye sığar mı yaşam! ‘Altı’ olan verisel bilinç ve söylemdir yalnızca. Söylem de ancak de-
türünden ‘bir yer’e kapatılabilir mi yaşam? nemede bu tekilliği yaşar ve yaşatır.

2 Şubat / 2021
sefenin ayırt edilmez bir
öz ve biçimle birbiriyle
kaynaştığı yazılardır be-
nimkiler. İşte bundan,
denemelerimi felsefenin
ayrılmaz ögesi sanılan
ağırlıktan kurtarma gibi
bir işleme kaptırmam
kendimi. Buna karşılık,
denemeleri ille de felse-
fece bir kavram ve çıka-
rım ağıyla donatmaya
da kalkışmam.”7
Söylemini tümüyle
antropontolojik ögeler-
le dokuyan Nermi Uy-
gur, düşünme, bilme
yaşama ve söz edim-
leriyle dokuduğu dene-
me aracılığıyla, kendi
varoluşunun hesabını
verir açık-seçik olarak.
Onun denemeci tavrıy-
la ortaya çıkan ya da
denemeli söylemi tam
anlamıyla, hesap ver-
me çabasıdır; felsefi
olan da bu değil midir;
özellikle antropontolojik
felsefe öznenin kendisi
ve kendisi olmayan ara-
sındaki duruşunun tüm
katmanlarının olabildi-
Kendine ve “başka”ya uzanışta tekillik
ğince açık-seçik bir yönelimle betimlenmesi
içinde deneyimlenen yaşama dünyası aynı
çabası değil midir? “Deneme denemedir;
zamanda bir dolu benzetişle, “benzerlikler
öyle ya, deneme, yazarın kendi kendisiyle
denizi” bağlamında “dokuma”, “mimarlık”,
konuşmasıdır (baştan beri birdeyime hep
“oyun”, “kazış”, “akış”, “bakış”, “dalgıç”, “sa-
öyle ya) biryerden sonra açık-seçik biçimde
vaş”, “marangozluk”, “geometri”, “uçmak”,
yazarın okuruna seslenişidir deneme.”8
“çağrı”, “özgürlük”6 olarak betimlenen dene-
İnsan-dünya-bilgi/bilgi olmayan ilişkisi-
mede damıtılır. Nermi Uygur’un yazma serü-
ni öteden beri denemenin söyleminde ku-
venine yönelirken tutunduğu temel kavramı
ran Nermi Uygur, Denemeli Denemesiz’de
denemedir; deneme her şeye, her varolana
denemeyi deneme yapan ya da yapanla-
ayna tutar; onun yazarlığının özetidir. Şöyle
rın ne olduğuna yönelir; bu, aynı zamanda
özetler yazarlığını ayrıca: “Deneme ile fel-
öznenin kendisine neredeyse aracısız ola-

Şubat / 2021 3
rak yönelmesidir; bu, bir intentio recta’dır.9 sintiye uğratmayan bir heyecanla sarılırım
“Bir bilinç sanatıdır deneme: bilince bilinçli deneme özbilincime.”11
bilinç katmaya vermiştir özünü. Yaşamdan Denemeyi deneme yapanın ne ya da ne-
fışkırıp akan bir bilinç ırmağıdır. Mantık yö- ler olduğuna ilişkin bir çalışma olan Dene-
nünden, kavramlar kotarmak, çıkarımlara meli Denemesiz, Nermi Uygur izlekleri için-
sözgeçirmek gibi başarılar ortaya koymakla de sürdürülebilirliği en güçlü olan izleklerden
birlikte; anlayış yönünden, kişiye, topluma, birini içerir. Bu izlek, “ben-başkası ilişkisi”
kültüre, evrene ilişkin gözlemler gerçekleş- olarak ya da “başkasının beni” olarak özetle-
tiren öngörüler, açılımlar sağlar. Alışılmış nebilir. Bu izlek burada artık “okur-yazar iliş-
türden kaygı ve işlemleri aşıp kıyıbucağıyla kisi” ya da “yazar-okur ilişkisi” kılığına bürü-
tüm yaşamı özgür anlam-verişlerle değerce nür. Yazan da okuyan da denemenin öznesi
bezeme uğraşıdır deneme. Yorucu çabalar, ya da özne-nesnesidir. Deneme taşıdığı tüm
tehlikeli düşünüşler gerektirse de doyumsuz özgül ayrımlarıyla ne salt edebiyattır ne salt
tatlar sunar. En önemli armağanı: olanın pe- felsefedir; o da tıpkı insan gibi, felsefe gibi
çelerini birbir kaldıran bazı bilgisel işlemler arada olandır; her şeyle her şeyin arasında
sunması yanında, yeniye yönelik yargılar ve olandır. Aslında temelde bir bakıma imbiğin-
açılımlar yoğurmasıdır.”10 Denemenin kendi den geçen her şeyi, yöneldiği her şeyi, her
üzerine bükülmesi, aslında yaşamın, bilin- varolanı, her durumu deneye, yanıla, olabil-
cin, özetle insanın kendisine yönelmesi, ken- diğince evrensel kuşatımıyla, kıyıbucağıyla
disine bükülmesidir. Söz konusu bükülmenin anlamaya, kavramaya çalışan bir düşünme
ürünü olan deneme yazarlığı, insanı aynı ve dile getirme ustalığıdır; denemenin antro-
zamanda tüm diğer varolanlardan ayrı kılar. pontolojik rengi tam da burada ortaya çıkar.
Okuma-yazma diyalektiğinde ya da kar- Deneme taşıdığı tüm bu özelliklerle dog-
şılıklı varoluşunda insanın farklılığını ortaya matik olanın tam karşısında yer alır; en uzak
koyan Nermi Uygur’un antropontolojik nite- durduğu dogmatik olandır; deneme olup bi-
likli felsefi söylemi, denemeye yaslanarak, tene, ileri sürülene pro et contra12 yöntemiy-
bölük-pörçük oluşuyla, sonsuz-bitimsiz ken- le bakar. çünkü denemenin söylemi tekille
dini yenileme, düzeltme, onarma çabasıyla tümel arasında yer aldığını tam bir farkında-
yaşama dünyasını tüm iniş çıkışıyla, özgün lıkla kavrar; “felsefenin gör dediği”yle bulu-
yanlarıyla, ayrıntılarıyla, belirsizliğiyle, bir- şur: Başka bir deyişle “felsefenin gör dediği”
denbireliğiyle, değişkenliğiyle, yer yer mızık- denemede somutlaşır. “Deneme” kavramı
çılığıyla yansıtır. “Denemenin kendi üzerine üzerinden birçok felsefe sorununa, aslın-
bükülmesi, hem yazar hem okur açısından, da kendisine ve kendisi olmayana yönelen
nice bakışların durup durup vardırdığı nice Nermi Uygur gelişigüzel sergilenen kavram-
bakmalar, birbirini izleyen bir-kez-daha bak- sallaştırmaların, dile getirmelerin örneklerini
malar gerektirir. Bölük-pörçük açılımlardan de gözler önüne serer; öyle ki yerel karşı-
açılımlara giderken, zaman zaman kendi laşmalarda karşılığını bulan sorunların de-
üzerine bükülür nitekim denemelerim, böy- nemenin kuşatıcı ışığında nasıl da anlaşılır
lece kendime bükülmüş olurum ben ken- kılındığının örneklerini verir. Antropontoloji
dim de. Öyle ki, çoğun, deneme okuyanlar açısından baktığımızda, bir “durum”13 ola-
ile yazanların, “Ne gerek var yani, olmasa rak ortaya çıkanlara ilişkin olarak geliştirilen
da olur!” diye sırt çevirdiği deneme bilinci, “duruş”ların evrenselliğini ancak denemenin
yaşama gündemimin başına oturuverir. Sa- söylemi gözler önüne serer. “İşte Deneme!”
ğımda solumda aynı ilgiyi görmesem de, dediği bir örnekle bu ileri sürüşünü çarpıcı
denemeden denemeye koşturmalarımı ke- bir biçimde ortaya koyar: “Doğu-Batı ikilemi-

4 Şubat / 2021
ne giren tüm somut ve kavramsal karşıtlık- Antropontolojik felsefi söylem deneme
ları aşar evrensel özce yayılımlı deneme.”14 yoluyla, tekil-tümel diyalektiğini ya da geri-
Tüm sorunlar temelde yereldir; ancak ya- limini nasıl da somut bir biçimde ortaya ko-
nıtlar evrensel olmadıkça insan dünyasında yuyor; yerelin sesi, evrensele çağrıyı içinde
yol alınamaz. Bu tekil-tümel geriliminin ne barındırıyor; ‘‘felsefenin gör dediği”nin nabzı
denli belirleyici olduğunu da ayrıca bize gös- tam da burada atıyor!
termektedir. Toprakları satın alma yoluyla *
Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üni-
ellerinden alınmak istenen bir Amerikan yer- versitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi
lisinin karşılaştığı yerel “durum”un, ne denli Felsefe Bölümü.
evrensel bir “duruş”u gereksindiğini açıkça
ortaya koymaktadır aşağıdaki mektup: Dipnotlar
“Toprağımızı satınalma önerinizi, kuşku- 1- Nermi Uygur, Denemeli Denemesiz, İstanbul:
suz, inceleyeceğiz. Benimseme kararı verir-
Yapı Kredi Yayınları, 1999.
sek, bu, bir tek koşula bağlı olacak: beyaz
2- Nermi Uygur, Bütün Eserleri-II, İstanbul: Yapı
insanın bu toprağın hayvanlarına kardeşi
Kredi Yayınları, 2017, s. 2430.
gibi davranması gerekecek.
3- Ayrıntılı bilgi için bkz. Betül Çotuksöken, Fel-
Ben yabanıl bir adamım; başkalarına
sefi Söylem Nedir?, İstanbul: İnkılâp Kitabevi,
özgü görgü törelerini anlamam. Beyaz insa-
2010.
nın çayırda yürüyüşü sırasında önüne çıkan
4- Nermi Uygur, Agy., s. 2581.
bin tane mandayı birden öldürüverdiğini,
sonra da çürümeye bırakıp gittiğini gördüm. 5- Betül Çotuksöken, “Önsöz Yerine: Okur-Ya-
Ben yabanılım; nal isteyen atın, ancak yaşa- zarlık Serüveninde ‘Çözümleyici Felsefe’den
mak için canına kıydığımız mandadan daha ‘Yaşama Felsefesi’ne Nermi Uygur” Nermi Uy-
önemli olabileceğine aklım ermez. gur, Bütün Eserleri II, 1. Cilt, İstanbul: Yapı Kredi
Hayvansız insan nedir ki? Tüm hayvanlar Yayınları, 2017, ss. 22-23.
ortadan kalktı mı, yapayalnızlığı içinde ölüp 6- Nermi Uygur, Agy., ss. 2450-2452, s. 2475,
gider insan. Çünkü hayvanların başına ge- s. 2500.
len insanın da başına gelmekle gecikmez. 7- Nermi Uygur, Agy., s. 2457,
Herşey birbirine bağlıdır. 8- Nermi Uygur, Agy., s. 2475,
Çocuklarınıza, ayaklarınız altındaki dün- 9- Intentio recta: Doğrudan ya da dolaysız yö-
ya topraklarının atalarımızın küllerinden nelim.
oluştuğunu öğretmek zorundayız. Toprağın 10- Nermi Uygur, Agy., 2017, s. 2581.
zenginliğini ulusumuzun canına borçlu ol- 11- Nermi Uygur, Agy., 2017, s. 2581.
duğunuzu bildirin ki, toprağa saygı duysun- 12- Pro et contra: Lehinde ve aleyhinde
lar. Nitekim biz de çocuklarımıza, toprağın, 13- Söz konusu durumlar da çoğun insanların
hepimizin anası olduğunu öğretmekteyiz; yol açtığı “durum”lardır üstelik; örneğin, doğal
sizinkiler de bunu böyle bilsin. Toprağın ba- afet denilenler de dahil olmak üzere. Ayrıntılı bil-
şına gelenler, o toprak çocuklarının da başı- gi için bkz. Betül Çotuksöken, Antropontoloji ya
na gelebilir. Toprağa tüküren insan kendine da İnsan-Varlıkbilgisi, İstanbul: Notos Kitap Ya-
tükürmüş olur. yınevi, 2018.
Biz şunu biliriz: taşı toprağıyla dünya in- 14- Nermi Uygur, Agy., 2017, s. 2626.
sanın malı değildir, insan dünyanın bir par-
15- Nermi Uygur, Agy., 2017, ss. 2626-2627.
çasıdır. Biz şunu biliriz: ne varsa herşey
aynı aileyi birbirine birleştiren kan bağıyla
ayrılmazcasına birbiriyle birleşmiş gibidir.
Herşey birbirine bağlıdır.”15

Şubat / 2021 5
Berrin TAŞ

İNSAN

Yalnız bir yaprak


Ormanından uzağa düşmüş
Topraksız köylü nasıl durursa
Bir başına öyle durur su kenarında.

6 Şubat / 2021
Hayat Üzerine (3)

H. Haluk ERDEM

12 Ocak 2019 Kurtuluş Günü şeye erkenden sevinmemem gerektiğini ha-


tırlamıştım. O gece rüya görüp görmediğimi

O
günün gecesi hatta 2 gün ön- hatırlamıyorum ama rahat uyumuştum.
cesinden hazırlıklar başlamıştı. Ameliyat sabahı ortam gerçekten de
Katı gıda almam yasaklanmış- değişmişti. Gerginlik rüzgarları artmış, bir
tı. Sadece çorba ve su ile idare ediyordum. ciddiyet havası bürümüştü ortalığı. Herkes
Ameliyat süresince bağırsaklar içimde olma- gereksiz bir şekilde düşüncelere dalmıştı.
yacaktı ve boş olmaları gerekiyordu. Vücu- Bunu yüzlerinden okuyabiliyordum. Dok-
dum duruma hemen uyum sağlamıştı; çünkü torlar ve hemşireler son hazırlıklarını yapı-
dışarıdan getirilen bir zorunluluğa vücut çok yorlardı. Bense bekliyorum işte öylesine.
kolay biçimde uyum sağlayabiliyor. Dışsal Ameliyat önlüğünü giymeden önce nedenini
güdülenme, iradesi düşük insanları motive bilmediğim ama hoşuma giden şeyi yaptım.
etmek için mükemmel bir yöntemdir. Ameli- Banyoda kulaklıkla müzik dinledim. Müziğin
yat öncesinde yoğun bir telefon trafiği yaşa- teması son dövüşüne gidecek olan samuray
dım. Arayanların iyi dileklerini duymak güzel- müziğiydi ve dinlemesi güzeldi. İnsanın ru-
di. Aslında bir yanım kimsenin aramamasını hunu uyandırıyordu ve o kadar kalabalığın
istedi ama bir yanım destek almanın ihtiyacı- içinde insanı kendisiyle baş başa bırakıyor-
nı duyuyordu. Artık telefon sesinden kulağım du. Samuray ruhunu benimsedim. Kendimi
ağrıdı ve toplu teşekkür mesajı attım. tümörle yapılacak olan ölüm-kalım mücade-
Ameliyata saatler kala ne yapıyorsam lesine en önden koşarcasına giden süvari
onu yaptım. Ablam ve Erdem ağabey gel- gibi düşündüm. Kemoterapi zamanında da
mişti. Herkes telefonlarına gömülmüş, du- ara sıra kemoterapiyi haçlı ordusuna ben-
rumumla ilgili bilgi paylaşıyorlardı. Ben dü- zetirdim. Onlar da kemoterapi gibi gittikleri
şüncelere dalmıştım: Bu işin sonu var mıydı, yerleri yağmalamayı ihmal etmemişlerdi.
yok muydu? Ameliyat bu işe son verecek Durumuma az çok benziyordu.
miydi yoksa başka yollara mı girecektim? Müzik bittikten sonra, ameliyat önlüğünü
Bilinmeyen çok yön vardı. Kurtuluş günü giyip beklemeye koyuldum. Ameliyatı yapa-
olduğundan emin değildim. Kemoterapinin cak sevecen cerrah geldi ve beni anlımdan
getirdiği karamsarlık hala üzerimdeydi. Her öptü. Ondan sonra odama gelen sedyeye

Şubat / 2021 7
zıplayarak oturdum ve sakinleştirici verdiler. öperek, minik bir göz yaşıyla sevimli bir tip-
Film ondan sonra koptu. Tek hatırladığım le. Sonra sevdiklerim kendilerini tanıtır gibi
ameliyathanede renkli bandanalı bir dok- sıra sıra ‘‘geçmiş olsun’’ dediler ve gittiler.
torun sol bileğime 4 tane iğne batırdığıydı. Sonra Haluk Hoca’m da ellerinde 2500 yıl-
Gene karanlıktaydım ve bu karanlıkta 3.5 dır hala güncel, düşünceleri her daim geçer-
saat bekledim. li olacak Anadolu filozofları kitaplarıyla beni
Uyandığımda odamdaydım. Üstümü ha- ziyarete geldi. Bana verdiği kitapların sayısı-
berim olmadan giydirmişler, belimde 15 cm nı yedi olarak hatırlıyorum. Bence bu kitap-
uzunluğunda bir çizik, karnımda diren ve lar bir uyarıydı. Hemen kanser dağını aşıp
sonda, boynumda kateter ve bileklerimde akademi dağına tırmanmam gereken türden
8 tane iğne izi, başımda ise annem ve bir- bir uyarı. Bu uyarıya tam olarak uymam ke-
kaç kişi vardı. Uyanmadan önce annemin sinlikle şarttı.
dediklerine göre ‘‘1, 2, 3, bacağımın kena- Artık başka bir kanala girmek istiyorum
rını kaşı ve duaların sayesinde oldu anne sabırsızlıkla.
geldim hemen’’ gibi cümleleri geveleyerek Narkozdan sonraki iki günde tam ne ya-
söylemişim. Üstelik annemin elini defalarca pıldı, zamanın neresindeydim, insan anım-
sayamıyor. Narkozdan son-
ra dikiş ağrıları pansuman
temizlerken ortaya çıkan
ağrılar derken vücudum
kendini 4 gün içerisinde
büyük oranda toparladı ve
taburcu olmaya uygun gö-
rüldüm. Ha unutmadan;
doktorların profesyonelliği,
sevdiklerimin ve benim ira-
delerin birleşimi sayesinde
çok başarılı bir ameliyat
geçirmiş, ölümden uzaklaş-
mıştım. Hayata yakındım.
Şimdi yapılması gereken
tek şey iyileşmek ve biraz
beklemekti.

Sona Geliş

Yavaş yavaş sona geli-


yorum; çünkü, yapacak bir
şey kalmadı. İyileşip pato-
Kadir’in çizimi loji sonucunu beklemeliyim.
Bu sonuç beni yeni bir yola

8 Şubat / 2021
sokacak. İyi bir yol mu, kötü bir yol mu hala olabilirdi bu süreç. Duygusal olarak da yal-
bilemiyorum; ama, doktorlar iyi yolu ameliyat nızdım. Derdim bir şekilde atanmaktı. Kan-
sırasında gördüklerini söylediler, çok mutlu ser ya beni öldürecekti ya da yaşama daha
oldum; ama gene nötr davranıyorum. Mut- çok bağlanmamı sağlayacaktı. Kanser bana
lu olmayı hak ettiğimi düşünüyorum, ne de beş tane dost hediye etmişti. Kanser 2018
olsa on ay boyunca ailemle birlikte çok acı yılımı berbat etmişti ama 2019’a umut dolu
çektik. Az sevindik, çok üzüldük. Kanserin başlamama sebep olmuştu. Her kötü olayın
getirdikleri oldu, götürdükleri de oldu ve hala getirdiği iyi bir taraf var bu hayatta. Kanse-
önümde söz etmediğim bir yol var. O yol da: ri yenemezsiniz, kanseri doktorlar ve ilaçlar
yeni bir hayata uyum sağlama yolu olacak. yener. Siz ise ondan kurtulursunuz ve bazen
on ay içinde hep içime kapandım, daha da de kanserin sevdiğine geri dönme gibi kötü
asosyal oldum, fazla hizmet göre göre tem- huyu da vardır. Umarım bir daha kimseye
belleştim, karamsarlaştım, erkenden se- geri dönmez kanser. Bu yazdıklarım hiçbir
vinmemem gerektiğini anladım, her an her zaman popüler başarı öyküsü kitapları tadın-
şeye hazır olup ona göre yaşamaya devam da olmayacak ama bunca yaşadığım müca-
etmem gerektiğini anladım. Verilen kararla- deleye değer katıyor. Şimdilik mücadelede
rın insanı o an değil de ileride etkileyeceği- kazanan taraf benim ve düşman tamamen
ni anladım. Aileme ve Zümrüt teyzeme bir yok edilmek üzere. Kanserin Prometheus
yönden de kızgınım; beni çok düşündükleri gibi küllerinden doğmasına asla izin verme-
için çoğu şeyden uzaklaştırdılar, kendi içi- yeceğim. Size tavsiyemde şu: Hiçbir zaman
me kapanmamı daha da hızlandırdılar, izole doktora gitmekten çekinmeyin ve vücudunu-
ettiler enfeksiyon kaparım diye; ama bu ka- zu iyice tanımaya çalışın. Düzenli check-up
darına da gerek yoktu. Canları sağ olsunlar yaptırın. Doktora gitmekten korkmayın. Kan
bana çok iyi baktılar. Bir de kanser beni kişi- testleri yaptırın. Çünkü kanser hücreleri
sel olarak eğitmişti; yani, daha olgun, daha vücutta her gün üretilip yok ediliyor ve çok
düşünceli olmam gerektiğini hatırlatmıştı. yaygınlaşmaya başladılar. En önemlisi de
Sağlığın her şeyden önce geldiğini, hayatın sakın ama sakın dert edinmeyin, dert sahibi
sevdiklerimizle birlikte yaşanan bir değer ol- olmayın, her şeyi çok kafaya çok takmayın.
duğunu acı bir şekilde anlatan öğretmendi Her sorun elbet bir şekilde çözülüyor. Kan-
kanser. Zamanın “İyi zaman ve kötü za- ser dertlerinizden doğabilir ve bugün gülüm-
man“ olarak ikiye ayrıldığını ve ikisinin de seyen çiçek yarın ölüyor olabilir.
hayatta her zaman ying yang gibi bir düzen
içerisinde olacağını gösterdi. Neden kan-
ser olduğumu sanırım asla bilemeyeceğim.
Çünkü kimseye bir zararım yoktu. Doğayı
kirletmezdim, insanları üzmemeye gayret
ederim. Etrafımda da o zamanlar pek kim-
se de yoktu. Ödemem gereken bir bedel de

Şubat / 2021 9
Atila OĞUZ

BİR BAŞARABİLSEM

Bir kalkabilsem ayağa


Yürüyebilsem
Düşebilsem
Düşlerimin ardına

Hayat yeniden doğar


Güneş bir başka
Gelip konar başıma
Sevdalı bulut

Sedirler kocamış
Beydağlarında
Taze portakal kokusu
Sarmış sokakları

Bir uzanabilsem
Dalından tutsam
Güneşi avuçlasam
Yıldız koparabilsem

Sularına dalıp
Düşlerimi yıkasam
Bir başarabilsem
Yeniden yaratmayı hayatı

Mavi gülüşü
Turuncu düşü
Bulaştırabilsem
Her bir yana

Su gibi akıp
Yıkabilsek
Karanlığın
Bentlerini seninle.

10 Şubat / 2021
Karşılaştırmalı Edebiyat

Tahir ŞİLKAN

“...Size her an bir pintilik hikayesi uydu- bahçıvan olarak çalıştığı konak, ilk evliliği,
ruyorlar. Güya kendi evinizin halkı için size Ayşe’nin annesiyle evlenmesi ve 66 yaşın-
özel takvim bastırıp adamlarınıza bütün gün da ölümüne kadar olan yaşamı bu bölümde
oruç, perhiz tuttururmuşsunuz. Hamursuz’u ayrıntılı biçimde anlatılır.
dört kere tutturup halkın yemeğini kâr sayar- İbrahim, yokluk içinde başlayan hayatını
sınız, peyniri şişenin dışından yalatırsınız, yine yokluk içinde bitirmek istemez. Yıllarca
diyorlar.”
çalıştığı konaktaki kilerin önemini düşüne-
(Moliere- Azarya)
rek, evindeki kilerin anahtarını kuşağında
taşır. Her türlü yiyeceği kilerinde saklar ve
Balzac’ın Eugenie Grandet romanındaki
oradan pek az şey çıkarır. Yazar, “Savaş yıl-
cimrilik olgusunun olgusunun Cevdet Kud-
ret’in Sınıf Arkadaşları romanı ile karşılaş- ları yokluk yıllarıydı, İbrahim hasisti tamam
tırılması. ama şimdi hasis değil hasisten ileri bir şey-

C
evdet Kudret, otobiyografik özel- di” diyecektir.
likler taşıyan, ‘Süleyman’ın Dün- İbrahim’in karısı Ayşe’nin annesi, koca-
yası’ üst başlıklı üçlemesinde; sına “biz dört kişiyiz ama sen bana iki ki-
Birinci Paylaşım Savaşı öncesinden başla- şilik malzeme veriyorsun” diye, sitem eder.
yarak yaklaşık kırk yıllık bir sürecin öyküsünü Ancak, karşısındaki adam, benzerine zor
anlatır. Süleyman’ın dar bir çevredeki öykü- rastlanacak kadar cimri bir insandır. Adamın
sü gibi görünse de; gerçekte İmparatorluktan ölürken sayıkladığı şey, kilerinin anahtarı,
Cumhuriyete geçişin yaşandığı süreçte, bü- öleceğini anladığı zaman kendisini rahatla-
tün toplumdaki değişim anlatılmaktadır. tan düşünce ise, kendisinden sonra geride
Cevdet Kudret’in özellikle ‘Sınıf Arkadaş-
kalanların da öleceğini düşünmektir.
ları’ romanında; Süleyman’ın dedesi olarak
İbrahim yere gömülü parasına, içi erzak
romanına kattığı ‘İbrahim’ karakteri ile, cö-
dolu kilerine karşın hastalandığında; çok so-
mertlik-cimrilik kavramlarının hangi koşul-
ğuk bir kış günü olmasına karşın gene de
larda ortaya çıktığını, nasıl şekillendiğini de
gösterir. odasında ateş yaktırmaz. Karısına çay pi-
Yazar, İbrahim karakterini ilk karısı Zeh- şirtmediği gibi, kendisine iyi gelebilecek bir
ra’yı da katarak ‘Süleyman’ın Dedesi’ baş- çorba bile istemez. Kilerinden çay, şeker,
lıklı bölümde anlatır. İbrahim’in çocukluğu, pirinç, yağ eksilir diye korktuğu için.

Şubat / 2021 11
Süleyman’ın dedesinin tip-karakter ola- nacak iki fazla tabak üvey babayı alabildiği-
rak tanımlamamıza neden olan hasisliği- ne mutsuz kılacaktır. İbrahim savaşın her-
ni simgeleyen nesneler bele sarılan kuşak kesin sofrasındaki kişi sayısını azaltırken,
ve erzakların saklandığı kilerin anahtarıdır. kendisinin sofrasındaki kişi sayısının ikiden
‘Süleyman, dedesinin en çok kuşağını ha- dörte çıkmasını felaket olarak değerlendire-
tırlar’ der, yazar; bu, göbekle göğüs arasın- cektir.
da, vücudu ekvator gibi, kat kat saran beyaz ***
ve yünden bir kuşaktır. Dedenin kuşağının “Bu sınırsız zenginlik hırsı, bu değişim
bele sarılması Süleyman’ın belleğinden değeri, avcılık tutkusu, kapitalist ile cimride
silinmeyecek bir ritüelle gerçekleşmekte- ortak bir yandır; ne var ki, cimri çılgın bir ka-
dir. İbrahim için diğer önemli nesne kilerin pitalist olduğu halde kapitalist, akıllı bir cim-
anahtarıdır. Anahtar, erzakın saklandığı kiler ridir.”
olarak kullanılan bölümü İbrahim’in tekeline Karl Marks
sokan araçtır. Anahtar İbrahim’in kuşağında ***
saklanmakta, günlük yenilecek şeyler, ye- Eugenie Grandet, Balzac’ın dünyaca ta-
mek malzemesi ancak İbrahim tarafından nınmasının yolunu açan romanlardan biridir.
kullanılan anahtar ile alınabilmektedir. İbra- Üzerine inceleme kitapları, tezler yazılan,
him ölünce, zorlukla açılan kuşağından çı- unutulmaz karakterleri ile çok önemli bir ro-
kan eşyalar arasında en önemli eşya anah- mandır.
tar olacaktır. Süleyman’ın aklında kalan en Eugenie Grandet, edebiyatta en iyi anla-
önemli ayrıntı ölünün kuşağından alınan tılan cimrilik anlatılarından biridir. Öldüğün-
anahtarın büyükannesinin kuşağına girme- de, geride miras olarak on yedi milyon Frank
sidir. Süleyman o günden sonra, anahtarla bırakan bir adam, hastalanmasına yol açtığı
kuşak arasında hep gizli bir ilgi arayacaktır karısının muayenesi için doktor çağırmak
der yazar: “Bir kuşağın çözülmesi, içindeki istemez. Nedeni, doktora verilecek vizite üc-
anahtarın alınması içindir.” retidir.
İbrahim’in kuşağından kilerin anahtarı dı- Abisinin biricik oğluna kahvaltıda iki tane
şında; bir dilim beyaz ekmek, kağıda sarılı fazladan yumurta ikram edilmesi ve mah-
beyaz peynir, iki parça sucuk, bir elma...bir zendeki binlerce şişe şaraptan bir şişe açıl-
enfiye kutusu, sigara tabakası, para çantası dığı için karısını ve kızını azarlayan bir cim-
ve yazma mendil çıkar. rilik. İnanılması güç bu cimrilik örneklerini
Ayşe’nin üvey babası İbrahim’in ufak te- görmek için bile okunacak bir kitap.
fek olan ilk karısı Zehra’nın ölümü üzerine ***
Ayşe’nin annesi ile evlenince, yeni karısının Eugenie Grandet, Fransız oyun yazarı
yirmi santim daha uzun olmasının, ayakları- Moliere’nin 17. yüzyılda yarattığı Harpagon
nın üç numara büyük olmasının masrafları karakteri kadar tanınmış değil belki ama
artırdığını düşündüğü satırlarda insanı an- bence onun kadar iyi anlatılmış bir cimri ka-
latmak için farklı nesneler kullanır. rakterin öyküsüdür.
Üvey baba İbrahim, evlendiği kadının Ancak romanın adı, Moliere’nin cimri-
ayağının büyüklüğünü, boyunun uzunlu- sinden esinlenilen Monseir Grandet değil,
ğunu (giyeceği elbiseye daha fazla kumaş Eugenie Grandet’dir. Çünkü, daha etkili,
gideceği, alınacak ayakkabının daha pahalı daha trajik, daha ilgi çekici olan Eugenie
olacağı için) dert eden birisidir. Sofraya ko- Grandet’in öyküsüdür.

12 Şubat / 2021
Balzac, kendi yarattığı Monseir Grandet eleştirecektir. Ancak M. Grandet için vurucu
karakteri ile Moliere’nin Harpagon’u karşı- darbe, kızına her doğum gününde armağan
laştırarak; “Moliere cimriyi yarattı ama ben ettiği altınların yeğen Charles’e verilmesi
açgözlülüğü yarattım” demiştir. İkisi de, ya- olacaktır.
ratıcılarınca ‘cimrilik’ özelliğine ışık tutularak İbrahim ile M. Grandet’in zenginlik fark-
çok iyi anlatılmıştır. Farklılıkları da belirgin- ları ölmelerinden sonraki bıraktıkları serveti
dir; Moliere’nin cimrisi konusu alaycılık olan farklılaştırsa da; her ikisi de geride kalan-
bir oyunun karakteridir. Balzac’ın cimrisinde ların da öleceği düşüncesiyle “kısmen” ra-
insanı güldüren yanlar zaman zaman görül- hattırlar. Ancak yine de M. Grandet geride
se de, Balzac’ın cimrisi, başka özellikleri de bıraktıkları altınları kızına sayarak emanet
taşımaktadır. ederek öbür dünyada eksiksiz talep edece-
*** ğini söylemekten geri durmayacaktır. İbra-
Balzac, karakterlerinin tümünü seven bir him’in geride bıraktığı servet, ağzına kadar
romancıdır. Karakterlerinin bütün özellikleri- dolu bir kilerden ibarettir. M. Grandet, geride
ni gözler önüne sermekten çekinmez. Yalnız inanılmaz bir servet bırakacaktır. İbrahim’in
temel karakterleri değil, romanda görünen bıraktığı “servet” bir yangında kül olup yok
herkesi, bütün karakterleri aynı sevgi dolu olacaktır. M. Grandet’in serveti kızına sevgi-
yaklaşımla anlatır. Fiziksel özelliklerindeki lisini getirmese de istediklerini yapabilecek
olumsuz nitelikleri anlatır ama sevecenlikle- olanakları fazlasıyla verecektir. Fransa’da
rini göstererek nesnel davranır. servetin nemalanmasını sağlayacak, Borsa
Balzac’ın karakterleri tutkularının peşin- sistemi Osmanlı İmparatorluğu’ndan ileride-
den sonuna kadar giden insanlardır. Roman dir. Bu nedenle M. Grandet servetini hisse
içerisinde değişseler de, tutkuları değişmez. senedi, tahvil, vb. yollarla sürekli artırabil-
Monseir Grandet’in tutkusu altındır. Karısı miştir. İbrahim ise açlık ve yoklukla geçirdiği
Madam Grandet’in ki tanrı. Eugenie’nin tut- uzun yılların etkisiyle kilerini yiyecekle dol-
kusu kısa bir süre görüp aşkla bağlandığı durmaktan başka bir şey yapamamıştır. “Sı-
Charles... Charles’in tutkusu ise, toplumsal nıf” farkı, karakterlerin biriktirdikleri malları
konumunu yükseltmektir. Balzac, romanda ve servetleri de farklılaştırmıştır.
karakterlerin bu özelliklerini ustalıkla sergiler. Hem Cevdet Kudret’in İbrahim’i, hem de
*** Balzac’ın M. Grandet’i yakınlarına karşı sev-
Cevdet Kudret’in anlattığı İbrahim ile gi göstermekten yoksun kişilerdir. Sevmeyi,
Balzac’ın anlattığı Monseir Grandet pek çok sevilmeyi bilmemektedirler. Sevgisiz bir ya-
benzer özellikler taşırlar. Osmanlı İmpa- şam sürdürerek ölmüşlerdir.
ratorluğu ile Fransa arasındaki gelişmişlik Cevdet Kudret’in romanında İbrahim bir
farkı ile İbrahim ve M. Grandet arasındaki temel karakter değildir. Buna rağmen Cevdet
servet uçurumu ‘cimrilik’ edilen nesneleri Kudret’in unutulmaz bir karakter yarattığını
farklılaştırır. İbrahim torunundan bir zeytin söylememiz gerekiyor. Aynı şekilde Balzac,
tanesini esirgerken, M. Grandet yeğeni için üzerinden geçen iki yüzyıla yakın zamana
fazladan bir yumurta pişirilmesini, bir şarap karşın eskimeyen bir “cimri” karakter yarata-
şişesinin açılmasını sorun yaparak karısını rak, M. Grandet’i ölümsüzleştirmiştir.

Şubat / 2021 13
Hüseyin ŞAHİN

CENGİZ HOCA’YA 2021 MESAJI

Yenisini sevmezsin bilirim Platonculuğun bile


En yeni düşüncelere açıktır eskiyi kovmak için
Nicelerini gördüm alt etmek isteyen düşüncede ve ideolojide seni
İçselleştirdiğin bilgiyi savunurken cengaverce
Yenildiğini görmedik şimdilik senin.
Ilık ılık esen rüzgarın da yorulmuşsundur yeni başladığımız bu 2021’in,
Lüks içinde bir hayatın olmadı.
Ilık ılık esen bir sabaha tercih ederdin biliyorum lapa lapa yağan karı
Ne yapalım ki sen de gördün bizim gibi küresel iklim ısınmasını
Ilık ılık esmesin, gürlesin istersin kışın tüm haşin rüzgarlarını.
Zorlukların üstesinden gelmeyi öğrettin, başta kendin yaşayarak
Kolay değil bir dergiyi ve atölyeyi bu kadar öğrenciyle sırtında taşıyarak
Uzak zamanlardan gelmiş olmanın ve insana ait olanı bilmenin verdiği yorgunlukla
Tuzakları birer birer aşarak geldiniz Berrin Taş’la.
Lüks içinde hiçbir zaman bir hayatın olmadı.
Ulu bir çınarın gölgesinde otursan eminim ki en çok Aristo ile bir kahve içmek istersin.
Olmalıydı elbet istediğin gibi her şey
Lapa lapa yağan karı eminim ki tercih ederdin şu 2021’in başında
Suni bile olsa yağdıramadık bir beyaz karı sana
Unutmadık, unutmayacağız bizler seni
Ne yaparsan yap güzel anılar bıraktın hayatlarımızda.

14 Şubat / 2021
Özgürlük Yerküreyi Kurtarıp,
Güzelleştirme Umudu ve İradesidir

Temel DEMİRER

“Yerçekimi nasıl cisimlerin özü ise, lardan kurtulup, güzellikleri yaratma zorun-
özgürlük de insanların özüdür.”1 luluğumuzun gerekçeleridir ya da olmalıdır.
Malum Jean-Paul Sartre’a göre, “Mahkûm

J
ean Jacques Rousseau’nun, “İn- olduğumuz şey”dir özgürlük.
sanlar özgür doğar, ama her yer- Bunun elbette zorunlulukla devasa bir
de zincire vurulmuş olarak yaşar- ilişkisi söz konusuyken; “Özgürlük ve zorun-
lar,” biçiminde tarif ettiği hâlin küresel bir luluk ilişkisini doğru olarak ilk ortaya koyan
despotlukta ifadesini bulduğu zorbalıkla yüz Hegel oldu. Ona göre, özgürlük, zorunlu-
yüzeyiz… luğun kavranmasıdır. ‘Zorunluluk ancak
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, kavranılmadığı ölçüde kördür’. Özgürlük
“Sağımdan solumdan geçip duran, telaşla doğa yasaları karşısında düşlenmiş bir ba-
koşturan, her zaman aceleci, asık suratlı, ğımsızlıkta değil, tam tersine bu yasaların
endişeli insanlara katlanamıyordum... Ne- bilinmesinde ve bu bilme sayesinde bu ya-
den hep üzgün, hep endişeli, telaşlıydılar? saların belirli amaçlar doğrultusunda planlı
Nedendir, mutsuzluklarının suçu kimindir?”2 bir biçimde kullanılma olanağında yatar. Bu,
sorusuyla müsemma ve “Şimdi korku mev- hem dış doğa yasaları için, hem de insanın
simi”3 diye tarif edilen terörün kollarında sar- kendisinin maddi ve manevi varlığını yöne-
sılıyoruz! ten yasalar için -gerçeklikte değil, olsa olsa
Bu tabloyu en iyi Ursula Kroeber Le tasarımımızda ayırabileceğimiz iki yasa sı-
Guin’in şu satırları betimliyor: “Burada dev- nıfı için de- geçerlidir. Bundan dolayı, irade
letlerden ve silahlarından, zenginlerden özgürlüğü, ne yaptığına bilerek karar verme
ve yalanlarından, yoksullardan ve sefalet- yetisinden başka bir şey değildir. Demek ki,
lerinden başka bir şey yok. Burada doğru belirli bir sorun üzerinde bir insanın yargı-
hareket etmenin, temiz bir yürekle hareket sı ne kadar özgür ise, bu yargının içeriğinin
etmenin yolu yok. İçine kâr, zarar korkusu belirliliğinin zorunluluğu da o kadar büyük
ve güç isteği girmeden yapabileceğiniz bir olacaktır... Demek ki özgürlük, kendimiz ve
şey de yok. (…) dış doğa üzerinde, doğa zorunluluklarının
Özgürlük yok…”4 bilgisi üzerine kurulu egemenlikten oluşur.”5
Evet tam da böyle galiba! XXI. yüzyılda Akıl, adalet, emek, eşitlik ve başkaldırı
“özgür olmak”, “olağan”a (denilene) boyun özgürlüğün vazgeçmesi mümkün olmayan
eğip; terliğini, pijamanı giyip, sıcak evinde yoldaşlarıyken; ne kadar çok tabu, baskı,
oturarak sıradanlaştırılmış kötülüğe teslim yasak varsa; özgürlük de o kadar acil ve
olmak iken; yerküredeki tüm kötülükler; on- gündemdedir.

Şubat / 2021 15
Yani özgürlük ihtiyaçtır; ihtiyaçtan doğar; unutulmamalı; insan(lık) için eğer temel bir
Henri Lefebvre’in de işaret ettiği gibi: “Öz- etik ilkesi varsa, o da eşitlikçi-özgürlüktür.
gürlük, ihtiyacın içinde ve ihtiyaç dolayısıyla Özgürlük, fedakârca sorumluluklar ge-
doğar. Uygulanma fırsatı bulduğunda, bu rektirirken; onun için yaşamak akıntıya, ölü-
sert gerçeğe nüfuz etmesini ve onu dönüş- me inat yaşamaktır; Che Guevara’nın, “İki
türmesini sağlayan çatlağı keşfeder. Niha- şeye hakkım var: özgürlük ve ölüm. Birine
yet, insan, eksik olan ihtiyaçtan yola çıkarak sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kim-
olasılıklar dünyasını keşfeder, bu olasılıkları
se beni canlı tutsak edemez,” vurgusundaki
yaratır, aralarından seçer ve gerçekleştirir.
üzere...
İnsan, tarihsellik olur. Bilinci kapanamaz.
Özgürlüğün en büyük düşmanı egemen-
Bireysel bilinçler toplumsal bilinçlere, top-
ler kadar, düzenin manipüle ettiği hâlinden
lumsal bilinçler de bireysel bilinçlere açılır;
memnun kölelerdir!
insan bilinçlerinin çokluğu dünyaya açılır.”6
Yani eşitlikten arî ele alınması mümkün Kapitalist yabancılaşmanın köleleştirip,
olmayan özgürlük; bir insan için tüm insan- sürüleştirdiği yığınlar açısından “Özgürlük
lar kadar vardır. ancak her şey anlamını yitirdiği zaman or-
Düşüncesini açıklayamadıktan, farklılığı- taya çıkabilir; çünkü anlam, ne tür olursa
nı ortaya koyamadıktan sonra hiçbir özgür- olsun, yalnızca ideolojik bir kabuktur,” Jean-
lükten söz edilemezken; birlikte yaşamanın, Paul Sartre’ın da altını çizdiği üzere!
kardeşleşip, ortaklaşmanın temeli özgürlük- *****
leri genişletip, derinleştirmektir. Yalanın, kandırma ile yanılgının etkisi
***** altındaki insan(cık)ların özgürlüklerinden
“Bir köle olarak yaşamaktansa, özgürlük vazgeçtikleri suskunluğun orta yerinde en
savaşçısı olarak ölmek daha iyidir,” diyen büyük tehlike özgürlükler konusunda “mış”
Yılmaz Güney’in uyarısını “es” geçmeden gibi yapan tulûattır.

16 Şubat / 2021
Korkunun egemenliğine gönüllü köleliğin Nihayetinde daha güzel bir yerkürenin
“özgürlük diye” pazarlanması, sunulmasıdır. özgürlüksüz gerçekleşemeyeceği açıkken;
Oysa ki özgürlük, egemen yalan(lar)dan ba- insanlar iktidardan korktuğu zaman, zorba-
ğımsız yaşamak, kopmaktır! lık; iktidar insanlardan korktuğu zaman öz-
Şöyle bir anımsayın: Hep korkutulduk; gürlük öne çıkar.
hâlâ da korkutuluyorken özgürlük(ler) öcü, Bu nedenle de özgürlük cesur olmayı
umacı ya da yasak meyvedir! elzem kılarken; “Paranın egemen olduğu
Ancak tüm yasaklara, yasakçılara rağ- bir toplumda, emekçilerin yoksulluk içinde
men son insan ölene dek, özgürlük de mü- kıvrandığı, bir avuç zenginin de onların sır-
cadelesi de asla yok edilemeyecektir. Çün- tından asalaklık ettiği bir toplumda gerçek
kü bu mücadeleyi engellemeye çalışanlar, özgürlük olamaz… Devlet varsa özgürlük
özgürlüğün galebe çalacağı kaygısıyla kav- yoktur. Özgürlük olduğunda devlet olmaya-
rulanlardır. caktır,” der V. İ. Lenin…
Ve insanlar uğruna ölümü göze aldıkları Sonra da ekler Karl Marx: “Özgürlükle-
sürece, özgürlük yok olmayacaktır. Bu yolda rin şu ya da bu biçimine karşı olanlar, bütün
sadece insan zekâsına, iradesine ihtiyacı- özgürlüklere karşıdırlar… Özgürlük; köleler
mız varken; özgürlük olmadan hayatın an- için değil, köle olduğunu bilenler içindir…
lamı yoktur. Emek kara tende ezildiği sürece, Beyaz ten-
***** de asla özgür olamaz…”
Hepimizin, herkesin hakkıdır özgürlük; Yani özgürlük ancak topyekûn kurtuluş
onu savunanların ödedikleri bedelin ağırlığı uğruna mücadeleyle mümkündür.
göz ardı edilmemelidir. *****
Ve de özgürlük gelecek umudu olmaktan İnsan(lık)ın kendi seçimlerinden, eylem-
öte şu “an”ken; eğer korkmayı reddedersen lerinden, kendi yaşam durumundan sorumlu
ve köle olmamaya karar verirsen; o zaman olduğu özgürlük yapabildiklerimizden ziya-
zincir(ler)in kırılır. de, yapamadıklarımızla ilgiliyken; efendisiz
Komutan Yardımcısı Marcos’un ifade- olmaktır.
siyle, “Özgürlük şafak vakti gibidir. Kimileri Düşüncenin, isteğin ve iradenin olmadığı
gelmesini beklerken uyur, ama kimileri de yerde özgürlük ol(a)mazken; kurtuluş özgür-
uyanık kalır ve ona ulaşmak için gecenin lükten doğar ve onu üretmek yetmez, pay-
içinden yürür”ken; ölüm korkusunu aş(a) laşmak, toplumsallaştırmak gerekir. Çünkü
mayanlar için özgürlük yoktur ve “Özgürlük kolektif özgürlük, hayatın ta kendisi ve in-
içinde yoksa, hiçbir yerde yok demektir,” sanlık onurudur.
Fernando Pessoa’nu ifadesiyle… Bu bağlamda özgürlük; otoriteye/ iktida-
Evet, evet “Önce özgürlüğünüzün peşine ra “Hayır” diyebilme gücüdür; bunun sırrı da
düşün. Olumsuz düşüncelerinizden, korku- cesarettedir.
larınızdan, bağımlılıklarınızdan, ilerlemenizi Ignazio Silone’nin altını çizdiği gibi, “Öz-
engelleyen her şeyden özgürleşin,” notunu gürlük; kuşku duyma olanağı, hata yapma
düşen Stefano D’Anna’nın altını çizdiği üze- imkânı ve nereden gelirse gelsin, otoriteye
re özgürlük onun kazanmak için mücadele hayır diyebilme gücüdür… Kendi kafasıyla
eden kimsenin hakkıdır. düşünen insan özgürdür; doğru olduğuna
Gerçek özgürlük, başkaları gibi, ya da inandığı şeyler için mücadele eden insan,
herkes gibi düşünmeye mecbur olmama özgürdür.”
hali, ve her zaman farklı düşünenlerin öz- Özgürlük mücadelesi, sadece özgürlüğe
gürlüğüdür. ulaşmak değildir; bu mücadele, insan karak-
***** terinin en güçlü, en kararlı ve en mükemme-

Şubat / 2021 17
lini geliştiren bir kurtuluş mücadelesiyken; leyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız,
kapitalist toplumda özgürlük hakkında konuş- çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söyle-
mak saçmadır. Böylesi bir düzlemde özgürlük nen her şey, bu betimlemenin pençesindeki
mücadelesi acı verse de; en radikal biçimiyle, insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz
insan(lık)ın gidişatını değiştirme iradesiyken; duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği hâliy-
“Özgürlük daima isyana açılan bir kapıdır,” le insanın mayasında olan hisler değillerdir.
Georges Bataille’ın işaret ettiği gibi… İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla öğretilir,”
***** diye haykırırken; özgürlüğün gerçek temeli
Kurtuluş mücadeleleriyle müsemma itaatsizliktir; ezen hiçbir zaman özgürlüğü
dünya tarihini yazan özgürlük bilinçliğinin gönüllüce vermez; ezilenler onu istemeli ve
gelişmesiyken; özgürlük hiçbir zaman oy uğruna mücadele etmelidirler.
pusulasında olmayıp; elimizde pankart ta- Özgürlük nihai kertede, insanın kendi
şıyarak, dilekçe yazarak gelmeyecek, ge- seçimlerinden, eylemlerinden, kendi yaşam
lemeyecektir. durumundan sorumlu olduğu anlamına gelir-
José Martí, “Özgürlük düşmanları yüksek ken; Ursula Kroeber Le Guin’in, “Hiçbir şeyi-
sesle yargılarlar,” derken; köleliğin olduğu niz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir
yerde özgürlük ol(a)maz ve de özgürlüğün şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip
olduğu yerde de kölelikten söz edilmeyip; olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdi-
özgürlük için bilincinizi, vicdanınızı, satma- ğinizdir,” vurgusu kulaklara küpe edilmelidir.
manız ve sınıfsal öfkenizden vazgeçmeme- Tıpkı “İnsan, istediği an özgür olur,” diyen
niz yeterlidir. François Marie Arouet Voltaire’in uyarısın-
Kolay mı? Rıfat Ilgaz’ın, “Açların boyun daki üzere.
büktüğü memlekette / Kişi özgürlükten laf Malum: “Özgürlük yalnızca onu savuna-
etmemeli,” biçiminde tarif ettiği tabloda öz- cak cesareti olanlara aittir,” dermiş Pericles…
gürlük, emeğin haklarına müdahale edilme- *****
mesi ile ölçülür. Bunları gerçekleştirebilirsek; Leo Huber-
Çünkü “Özgürlük; hayatı bütünüyle ya- man’ın, “Dünyayı kurtarıp, güzelleştirme
şamak demektir, yeterli beslenme, giyinme umudumuz var,” sözlerine layık olabiliriz,
ve barınma konusunda, bedenin gerekleri- her özgür insan gibi…
ni karşılamak için ekonomik olanak, ayrıca
aklın faaliyet alanını genişletmek, kişiliği
geliştirmek ve kişiliğimizi ortaya koymak için
etkin fırsat ve olanaklara sahip olmak de- Dipnotlar
mektir,” Leo Huberman’ın saptamasıyla ve 1- Louis Althusser.
o, devamla şunları da ekler: 2- Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Budala, çev:
“Yalnızca bir avuç insan için değil, tüm in- Nihal Yalaza Taluy, Can Yay., 2019.
sanlar için özgürlük”… 3- Eduardo Galeano, Tersine Dünya Okulu, çev:
“Zaruret içinde olan insanlar, özgür değil- Bülent Kale, Sel Yay., 2017.
dir”… 4- Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, çev: Levent
“İhtiyaçların pençesinde kıvranan insan, Mollamustafaoğlu, Metis Yay., 2017.
özgür insan değildir”… 5- Friedrich Engels, Anti-Dühring, çev: İsmail
“Kitaplardaki özgürlükler gerçek yaşamı- Yarkın, İnter Yay., 2000, s.167-168.
mızda her zaman bizim olmamıştır”… 6- Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi 1,
***** çev: Işık Ergüden, Sel Yay., 2012.
Stefano D’Anna, “Size öğretilen ve anla-
tılan dünyanın, anlatıldığı gibi olduğunu söy-

18 Şubat / 2021
Ebru TUTU

BİZE HAKİKAT GEREK

Ya olduğun gibi görün


Ya göründüğün gibi ol
Bize hakikat gerek
Kabul görememe korkusundan mı
Binlerce yüzle karışıyorsun kalabalıklara
Yapma, bize hakikat gerek
Maskelerin karıştı
Acısı uykularını böler
Işıltısı söndü gözlerinin
Gülümseyişin buz kesti
Sevinçli sabahlara uyanmak
Benden geçti mi diyorsun
Dürüst ol kendine
Bunu gerçekten istiyor musun
Öyleyse sürüden ayrılıp
Basit yaşayacaksın
Hakikat divânında ismin okunduğunda
Belki yalnız olacaksın önceleri
Sonra baştan başlayıp
Sevinci paylaşacaklarla yeniden buluşabileceksin
Olduğun gibi göründün
Göründüğün gibi oldun ya
Özü görünüşle bütünledin ya
Hakikatin gözünün içine cesaretle bakıp
Gerçek bir yolculuğa çıkabileceksin

Çıkınında sevinç
Serpe serpe yol alırken
Yaşadım diyebileceksin

Şubat / 2021 19
Adnan Öztel’in Şiirleri

“Yaralı Bir Asma Kütüğü”*

Hasan AKARSU

O
zan, yazar Adnan Öztel’i İnsancıl bilir. Görüş günü sevdiğinin gelmesiyle mut-
dergisindeki yazı ve şiirlerinden lu olur. Onun aşkı “yazgıya diz çöktüren” bir
tanıyor, uzun bir hapis yaşamı aşktır. Hüzün, özlem, yalnızlık, yaşama se-
olduğunu anlıyoruz. “Yaralı Asma Kütüğü vinci, karamsarlık, umut ve umutsuzluk kar-
1-2” adlı iki kitapta şiirleri yayımlanan Öztel, şıtlarıyla yer alır şiirlerinde. Kavgada, insa-
bu kitabını “…Beni şiire yürüten, şiirlerime nın acısını ve umudunu görür, türkülerdeyse
özsuyu veren, emeğini esirgemeyen değerli kimsesizliğini: “Öyle bir acı ki / Durmadan
şiir ana Berrin Taş’a adıyorum” diyerek de- kanıyor içimde / Kimsesizliğim” (s. 51). Di-
ğerbilirliğini gösterir. Ayrıca şiir yolculuğun- ğer yandan sevgilisinin kokusuyla mutlu
da onu yalnız bırakmayan Neriman Çelik’le olur: “Sevgilim kitap kokuyorsun / Mürekkep
kitabın hazırlanmasında emekleri olan Hü- kokuyorsun / Özlem kokuyorsun / Özgür-
ray Kılıç ve Özden Özütemiz’e de teşekkür lük kokuyorsun // Sevgilim aşk kokuyorsun”
eder. Sunu yazısında Öztel’in şiir evrenini (s. 57). Ozan, yaşamının en güzel yıllarını
değerlendiren Berrin Taş, onun yaratıcılığı- dört duvar arasında geçirirse doğaya özle-
nın birikim yoğunluğundan geldiğini, gerçek mi daha da çoğalır. Adaletsizliğe, haksızlığa
bir şiirin ardına düştüğünü, böylece kendi başkaldırır, “Sürüyor Eylül” diyerek baskı-
yaşamını kurmuş bir ozan olduğunu belirtir. ların sürdüğünü belirtir. Meydanı hırsızlara,
Kitabın adının “Yaralı Bir Asma Kütüğü”1 zorbalara bırakmayacağını vurgular. Kıyım-
olması boşuna değildir. Ozanın yaşamına lara karşı öfkesini dile getirir. Hapiste olsa
bakıldığında bu ad büyük bir anlam kazanır. da düşünceleri dışarda, haklının, direnenin
Ozan, çocukluğunu, gençliğini, kavgalarını, yanındadır. Yüreği kan ter içinde olan ozan,
aşklarını, umutlarını, direncini, açık, yalın, ustalarına ve aşkına olan sevgiyi anlatır. “Bir
akıcı bir anlatımla yansıtır dizelerinde. Ağır yüzü kavga, bir yüzü sevda”dır onun. Karan-
yüklerin altında ezilirken direnen ozan, şii- lığa yumruk sallarken güneşe gülümsemek
rin ardında sürdürür yaşamını. Düşlerine ve ister. Faşizme karşı birlik olmayı önerir. On
aşklarına tutunur: “… Açtım erdemin kapıla- dördüncü kışı hapiste geçirir ki “… Yaralıyım
rını / Gizli bahçemin / Okyanusta bir yelke- / Körüm / Hem de kütük” derken umutsuz-
nim / Düşlerimde süzülen” (s. 11) der. Külü dur, kırgındır.
deşip közü çıkarmaktır amacı. Sevdiğini Ozan, “Yaralı Bir Asma Kütüğü”2 gibi du-
düşündükçe “bir uzun düşe” yaslanır, bay- yumsar kendini. Yeni yol arkadaşları olunca
ram sevincini bir şiirle yaşarken hapishane umuda sarılır. Sevdiğinden de destek ister,
ortamının acımasızlığını yansıtır. Umutsuz- insanlık yükünü dirençle taşımayı başarır.
luktan, acının içindeki umudu doğurmasını Dışarıda yaşananlardan ayrı düşmez hapis-

20 Şubat / 2021
te olsa da. Gezi direnişini içinde yaşatırken soyup sorgular // Şiir bir doktor / Yaraları sa-
çöküşe karşı “parkları, sokakları yeniden rıp sarmalar” (s. 89).
kuracağına” inanır. Eylül öfkesini büyütür Ozan Adnan Öztel, “Yaralı Bir Asma Kü-
çocuklarla birlikte. Düşleriyle zincirlerini kı- tüğü” adlı kitabındaki şiirlerinde insanlığı,
racağını bilir ve alnının tüm ırmaklarını akı- umudu, umutsuzluğu, kavgayı, emeği, hak-
tarak kimsesizlikten kurtulmayı başarır. Sev- lıyı, haksızı, ezeni, ezileni, aşkları, sevgileri,
gilisinin sevecenliğine sarılır, umutla sever, yaşama sevincini, uzun yıllar hapiste kalmış
direncini yitirmez ringde bile: “… Bekliyorum olmanın tanıklığı ve bilinciyle duyumsatır.
geleceği / Kolumda kelepçe / Bilekler mo-
rarmış” (s. 51). Sözleri kanatlandıran ozan, Dipnotlar
ölüme karşı öfkesini büyütür, çoğaltır: “… 1- Adnan Öztel, Yaralı Bir Asma Kütüğü1, Şiir,
Boynunda tasmayla dolaşmamalı / Hiçbir İnsancıl Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2020, 212 s.
insan / Özgürlük için savaşmalı” (s. 67) der. 2- Adnan Öztel, Yaralı Bir Asma Kütüğü 2, Şiir,
Hapiste, bir ırmak gibi baharı bekler. Bir ken- İnsancıl Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2020, 162 s.
ti yeniden kurma umudunu yitirmez. Gözle-
rindeki baharla karanlığı vuruşarak geçmeyi
düşünürken yüreği uğultulu bir ormandır.
Onun için şiir: “Şiir bir işkenceci / Sözcükleri

Şubat / 2021 21
Gökay ATAÇ

2002 yılında Kahramanmaraş’ta doğdum. 2020 yılında Ankara Pursaklar Fen


Lisesi’nden mezun oldum. Şu an Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Sınıf
öğrencisiyim. Edebiyat ve kültür konularına meraklıyım.

İŞ HANI

Bir renge sevdalıyım


Kimse bilmez, bilen de dalgasında işin
Antik caddelerde dolaşırken gelir
Epey eski iş hanlarında kimin
Sevdasını bağlamıştım kendime
Çok şey istemedim
Biraz karışmak istedim hayatın çerçevesine

Bir buluta sevdalıyım


Aylarca gözüm sokağın çatısında
Garip tutuldum dünyadan
Bulut da rüzgarında işin
Midem bulanarak devam ettim
Epey eski iş hanlarında kimin
Sevdasını bağlamıştım kendime
Canımdan etimi alan soğuklarda

22 Şubat / 2021
Özsözler Günlüğü (14) Kasım 2020

Yusuf ÇOTUKSÖKEN

1 Kasım 7 Kasım
“Gerçekleri çarpıtanların yüzünde, çok “Kültürel kodlar (inançlar, töreler, gele-
iyi biliniyor ki, gerçeklerin tokadı patlamakta nek-görenekler, vb) sağlık sorunlarının yo-
gecikmez.” ğun yaşandığı dönemlerde, sağlığı görmez-
den gelip, uygulamada varlığını dayatıyorsa,
2 Kasım felaketlere topluca hazır olalım...”
“İnsanlıkla ilişkisini kesenler, yaşamla da
bağlantısını yitirirmiş olurlar...” 8 Kasım
“Yaşamın provası yoktur. Provasız ya-
3 Kasım şam, doğaçlama bir tiyatro gösterimi gibi-
“Sabır, öfkenin en etkili ilacıdır; belki öf- dir...”
keyi yok etmez, ama etkisini yumuşatarak 9 Kasım
insancıllaştırır.” “Yaşamda kendilerini bulamayanlar, ne
yazık ki, yaşamdan sürekli yakınırlar.”
4 Kasım
“Korku üreterek toplumu yönetmeye, ev- 10 Kasım
cilleştirmeye çalışmak boş bir çabadır; bir “Yalnızca varoluşunun ayrımına varanlar,
süre başarılı olsa da, son aşamada tepkiyi bütün varolanları sevebilenler, yaşamın ta-
patlatır.” dına varırlar.”

11 Kasım
5 Kasım
“Başarılar için cesarete, yıkımlar içinse
“Korkmanın, korkunun sonu yok, hiçbir
sabra gereksinmemiz vardır. Yaşam cesa-
şeyi de düzelttiği görülmemiştir bunların,
retle sabır arasında salınıp durur.”
düzeltemez de... Geleceğimize sahip çık-
malıyız. Korkuyu bilginin verdiği cesaretle, 12 Kasım
dayanışmanın vereceği güçle yenebiliriz an- “Yaşamda, hem başarıyı, hem de yenil-
cak...” giyi aynı duyarlı tepkiyle karşılayabilenler,
mutluluğu hak ederler.”
6 Kasım
“Yurt sevgisi, soyut bir sevgi değil, bir 13 Kasım
eylemdir; kamu yararına çalışmaktır, kamu “Kimi insanlar, pazarcı tezgâhına benzer:
yararına değer üretmektir.” İyi yönlerini öne çıkarır, kötü yönlerini gizle-
meye çalışır; ama alıcılar bunun farkındadır.”

Şubat / 2021 23
14 Kasım 23 Kasım
“Düşünen, araştıran, sorgulayan, doğru- “Yaşamak için bir nedeniniz varsa, ya-
ların peşinde olan hemen herkes çağdaştır, şam sayfalarını size açar.”
laiktir.”
24 Kasım
15 Kasım “Çocuklarımıza örgün ve yaygın kurum-
“Cehennem başkaları değil, kişinin ken- larımız aracılığıyla çağdaş, bilimsel, laik eği-
disidir; yani yaptıkları, yapmadıkları, yapa- tim vermezsek, onlar evrensel (barış, hukuk,
madıkları, yapmak istemedikleridir...” insan hakları vb) ve ulusal değerleri (yurt ve
ulus sevgisi, bayrak, dil vb) gereği gibi öğ-
renemeyecek, kimileri de toplum düşmanı
16 Kasım
(anarşist, terörist, vb) olup ciddi sorunlar ya-
“Seni anlayanla, sana katkıda bulunanla
ratacaktır. Tehlikenin farkına varalım artık!”
konuş, gerisi zaman kaybından başka bir
şey değildir.”
25 Kasım
“Asıl körler, çıkarlarına ters düştüğünde
17 Kasım gerçekleri ısrarla görmezden gelenlerdir.”
“Eşitlik ile hakkaniyet arasında sıkı ilişki
var; ama her hakkaniyet eşitliği içerirken, 26 Kasım
her eşitlik hakkaniyeti içermiyor olabilir...” “Düşünen, araştıran, sorgulayan, doğru-
ların peşinde olan hemen herkes çağdaştır,
18 Kasım laiktir.”
“Şu ya da bu nedenle kalbini kırdığı kim-
selerden özür dilemesini bilmeyen bir kim- 27 Kasım
se, ahlakını ve kişiliğini hoş olmayan sözler- “Sizi anlamayanlar, anlamak istemeyen-
le karşılaşacağı bir tartışmaya açmış olur.” ler, bilerek yanlış anlayanlar arasında yal-
nızlığınız daha da artar.”
19 Kasım
“Yaşam, yanlış anlaşılıp doğru yaşana- 28 Kasım
bilen bir süreç değildir. Yaşamı doğru an- “Yaşamına hazzı, haz almayı sokamayan
layıp yanlış yaşayanlarsa, aptallıklarına bir kimse, mutluluğun nerede aranacağını
doymasın!” bilmiyor demektir.”

20 Kasım 29 Kasım
“Yanlış sorunun doğru yanıtı yoktur.” “Başarısızlıklarından başarı üretme yete-
neğini gösteremeyen bir kimse, akıllı ve zeki
21 Kasım sayılamaz.”
“Şu insanoğlu, mutluluk ağacı ile düş-
kırıklığı ağacı arasına kurulmuş salıncakta 30 Kasım
sallanıp duruyor, bir ona bir buna!” “Toplumsal yaşamda, algı operasyonları-
na başvurarak gerçekleri altüst etmek, da-
22 Kasım hası olupbitenleri kendi lehlerine çevirmek
“Aklını kullanmak yerine sorgusuz sual- için özel çaba harcamak, alçaklığın dik âlâ-
siz inanmayı, boyun eğmeyi seçenler, kendi sıdır.”
sonlarını da hazırlamış olurlar.”

24 Şubat / 2021
Binbir Renk Binbir Çiçek

“Yaşar Kemalli Anılar” (2)

Ali TAŞ Adn.

inemada “Selvi boylum Al Yazma- Günçe kanalıyla Yaşar Kemal ile tanışır… O

S lım”, “Kapıcılar Kralı”, “Maden”,


“Otobüs”, “Köşeyi dönen Adam”,
“Namus Borcu”, “sensiz Yaşayamam” ve
sıralar Yaşar Kemal Ayasofya’da, Yerebatan
Sarayı’nın karşısındaki ahşap bir konakta
bulunuyor Cumhuriyet gazetesinde. Bu bina
“Piano Piano Bacaksız” gibi dönemin önemli bir dönem İttihat ve Terakki Partisinin mer-
filmlerine imza atar. Ayrıca kardeşi Abdurrah- kezi olarak kullanılmış. Yaşar Kemal, “Yurt
man Keskiner’in firmasının çektiği “Hazal”ın Haberler Servisi Şefi” olarak Cumhuriyet’te
tüm yapım işleri ile “Yılanı Öldürseler”in tüm çalışıyor. Üst kata çıkıyorlar, Yaşar Kemal
işleri dahil, senaryo çalışmalarına da katılır. kendilerini karşılıyor… Gerisini Arif Keski-
Bunun yanı sıra, yine kardeşinin firmasına ner’e bırakalım anlatsın.
5 film çeker. Daha sonra, “Anadolu
Uygarlıkları” adlı 10 bölümlük film-
den sonra iflas eden Arif Keskiner bu
kez yazıhanesini bara çevirir. Böyle-
ce, bir ortakla birlikte 26 yıl işlettiği
“Çiçek Bar” ortaya çıkar. Bu arada
TRT’ye dışarıdan ilk dizi film olan
“Bay Alkolü Takdimimdir”i, ardından
“Bizi Güldürenler” adlı 5 bölümlük
mizah dizisini ve Nebil Özgentürk’le
birlikte “Yüzümüzü Güldürenler”
adında 10 bölümlük belgesel dizi çe-
kimini gerçekleştirirler. Tüm bunların
ardında her biri 5., 6. Baskıda olan
“Çiçek Gibi”, “Yine mi Çiçek”, “El-
bette Çiçek” ve şu an elimizde olan
“Binbir Renk Binbir Çiçek” adlı kitap-
larının yazımını gerçekleştirir. İşte bu
Arif Keskiner.

Yaşar Kemal’le Tanışma


Arif Keskiner, İstanbul Erkek Li-
sesinde okuyan arkadaşı şair Ergin

Şubat / 2021 25
“Vay vay vay! Kim gelmiş efendim, kim nus, kavgada Dadaloğlu olur., Nâzım olur,
gelmiş!” diyerek Ergin’in boynuna sarılıyor: Pir Sultan olur… Çukurova’da pamuğa, çel-
Sıcacık, candan kucaklaşıyorlar. tiğe dönüşür. Bir de bakarsın yeleleri örgülü,
Bu delikanlı da kim?” diyor Ergin’e beni alnı akıtmalı, üç ayağı sekili bir yağız kühey-
göstererek. lan olmuştur yaylalarda… Kimi zaman hoş
“Hemşerin, Yaşar Abi” diyor Ergin, “o da kokulu püren olmuştur sevdalara… Destan
Osmaniyeli.” olmuş, dengbej olmuş, Fırat suyu Kan Akı-
“Hoş geldin hemşerim. Kimlerdensin?” yor Baksana olmuş…” (s. 26)
“Hösem Ağalardanım” diyorum. Yüksek Ticaret’te okuyan Arif Keskiner’in
Ben sözümü bitirir bitirmez Yaşar Kemal çevresi zamanla genişler. Sanatçıların ilk
küfrü basıyor, “Sülalesini…” diyerek. durağı olan, o dönem aydın kesiminin buluş-
Küfrü yiyince şaşırıp kalıyorum. Yüzüme tuğu Baylan Pastanesinde Edip Cansever,
al basıyor sanki. Kızardığımın farkındayım. Attilâ İlhan, Fethi Naci, Demirtaş Ceyhun,
Karşılık versem olmaz, vermesem yiğitlik Metin Erksan, Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz,
elden gidecek. Ne de olsa delikanlıyız. He- Fikret Hakan, Demir Özlü, Doğan Hızlan,
men anladı bozulduğumu. Elini omzuma Ahmet Oktay, Sevda Ferdağ, Yüksel Aslan
koydu. Ve sevecen sordu bu kez: ve Cemal Süreya gibi arkadaş ve dostlar
“Söyle bakalım, kimin oğlusun?” edinir.
“Nalbant Hasan’ın.”
“Haa” dedi gülerek, “baban hariç. Bak, Yaşar Kemal’in Yazara Desteği
Hasan Emmi’yi çok severim. Haydi oturun Arif Keskiner, yürümeyi seven Yaşar Ke-
da biraz laflayalım. Bir çay içeriz herhalde.” mal’in yürürken romanı kafasında kurgula-
(s. 25) dığını belirtir. “…Satır satır kafasında yazar
Yaşar Kemal keyiflenir. Çiftliklerinde pa- önce, sonra kâğıda döker. Onlarca yıldır
muk topladığı hemşerisi gelmiştir. Yaşar böyledir bu. Aynı anda beş roman dolaşır
Kemal’in coşkulu ama küfürbaz hali, dostu aklında. Hangisini isterse onu düşünür. Onu
olduğu şair Ahmet Arif’in “Küfür en çok Çu- geliştirir. Onu yazar…
kurova insanına yakışır” sözünü anımsatır Hatta Ferhan Şensoy’un “Başkaldıran
Arif Keskiner’e. Kurşunkalem” adlı kitabından bir alıntı giri-
Arif Keskiner, kimi çekemeyenler ya da yor bu yürüyüş meselesiyle ilgili olarak.
kitap okumayanların onun çok uzun yazdı- “Ferhan, ilk kitabını Şile Değirmen Otel’de
ğından, kitaplarının kalınlığından söz eder- yazmaya başladığında tanışmış Yaşar Ke-
ken, kiminin de bir karıncanın yürüyüşünü mal’le. Yazdıklarını vermiş hemen Yaşar
on sayfa, bir kelebeğin uçuşunu yirmi say- Abi’ye okusun diye. ‘Ben şimdi kitap yazıyo-
fa anlattıklarına değinip; “Hatta bazen can rum. Seninkini okumaya vaktim yok.’ demiş
dostu Ara Güler gibi, şaka yollu da olsa, Yaşar Abi. Ama “Gel seninle biraz yürüyelim’
‘adam öyle yazoor ki abi, bir damla gözyaşı, demiş Ferhan’a. Sonrasını Ferhan şöyle an-
otuz sayfada yere zor düşoor’ diyenlere de latıyor.
rastlarsınız. Oysa ben onun, bir çavlan gibi …Değirmen Otel’in önündeki kumsaldan
coşkulu akan diline, zengin Türkçesine has- yürümeye başlıyoruz. Birkaç kilometre sü-
tayım. Onda sözcükler dans eder doğayla… ren yürüyüş, dönüşüyle birlikte şehirlerarası
Dile gelir… Kanatlanır uçuşur… Türkü olur, yolculuğa dönüşüyor. Yürüyecek halim kal-
bozlak olur, ağıt olur… Bakarsın akarsular- mamış, ayaklarıma kara sular inmiş. O hem
da çakıl taşı, obalarda Karacaoğlan, dağ anlatıyor, hem de hiç yorulmadan tamam-
başlarında Köroğlu, dingin yüreklerde Yu- lıyor maratonu. “Çehov okuyacaksın! Ben

26 Şubat / 2021
her şeyi Çehov’dan öğrendim. Dönüp dönüp “Sen de beğendikten sonra devam etmez
okuyacaksın Çehov’u!” diyor. miyim?”
İki gün sonraki kahvaltıda, kitabımı oku- “Yaz, yaz. Yemin ediyorum çok güzel ol-
duğunu ve beğendiğini söylüyor. Dünyalar muş.”
benim oluyor. Yaşar Kemal beğenmiş, kim “Eee” dedim gülerek, biraz da şımarıkça,
beğenmese ne yazar? Kanatlarım var. Bir- “biz de Yaşar Kemal’in oğluyuz herhalde. O
den kahvaltı masasından bir martı olarak kadar genetik etkisi olsun artık.”
uçup tur atmaya başlıyorum Karadeniz dal- “Evet” dedi, “bir genetik etki var, var ol-
gası üstünde…” (s. 28) masına da, bu senin bildiğin genetik değil.
Yürüme ve yol gösterme konusunda Ya- Bu Çukurova toprağının genetiği…” (s. 29)
şar Kemal üstüne kimseyi tanımadım diyen Bu ara, yazılacak kitaplar üstüne konuşu-
Arif Keskiner, aynı şeyi kendisinin de yaşa- yorlar. Yaşar Kemal: “Bırak şimdi tembelliği.
dığını söylüyor... İlk kitabı olan “Çiçek Gibi”- Daha yazacağın çok şey var. Bu da birçok
nin tanıtım kokteyline gelerek onurlandırı- kitap demektir. Yandın oğlum sen! Yazmaz-
yor. Ona kitap imzalayıp vermiş. Birkaç gün san da vebal altında kalırsın” diyor.
sonra aldığı bir duyuma göre, Yaşar Kemal, Yaşar Kemal, birkaç gün sonra Çiçek
Nebil Özgentürk ve Zülfü Livaneli ile konu- Bar’a geldiğinde de, Rutkay Aziz’e: “Biliyor
şurken, “Öyle güzel bir anlatımı var ki bizim musun Rutkay, bu bizim oğlan öyle güzel ki-
oğlanın bayıldım” demiş. Bu söz uçurmuş tap yazmış ki, tam adına yakışır bir kitap. Biz
Arif Keskiner’i. Çok sevinmiş. Aslında kita- ona eskiden ‘Komünist Arif’ derdik. Sonra
bıyla da sürpriz yapmış ona. Yaşar Kemal, ‘Çiçek Arif’ oldu. Varsın olsun. Kitap da tam
kendisinin kitap yazdığını bilmiyormuş. Bu Arif’e layık: Çiçek Gibi. Çok gururlandım.
haberden iki gün sonra da, kendisini Çiçek Aferin ulan, sana Nalbant Hasan emminin
Bar’dan aramış: oğlu. Zaten senin bir gün bir bok yiyeceğini
“Ulan, Hasan Emminin oğlu. Aferin sana. biliyordum. Biraz geç oldu ama iyi oldu. Sen
Hemi de pravo.” ne dersin Rutkay?” (s. 31)
Bir şeyi sevdiği zaman böyle konuşurdu. Bir gün, İsveç’te yaşayan Kürt romancı
Tıpkı Teneke romanındaki Kadirlili Murteza Mehmet Uzun’u da yanlarına alarak gittikleri
Ağa gibi. bir yemekte Yaşar Kemal Mehmet Uzun’a:
“Kitabın için söylediklerimi duydun her- “Bak Mehmet, Çiçek Gibi, anı yazacaklar
halde? için bir klasik bence. Anı yazmak isteyen,
“Yook, duymadım” dedim. Çünkü onun önce Arif’in kitabını okumalı. Ondan öğrene-
ağzındna duymak isityordum. cekleri çok şey var.” (s. 36) diyor.
“Ellerine sağlık, diline sağlık, aklına sağ-
lık. Beni çocukluğuma götürdün. Çoktandır
unuttuğum günleri bana yeniden yaşattın. Tilda Kemal
Hele ki bir bir ağıt topladığım köyleri, pamuk 12 Mart döneminde Sabahattin Eyuboğlu,
topladığım tarlaları, Amcan Mehmet Ağa’yı, eşi Magdi, Azra Erhat, Vedat Günyol, Yaşar
sizin Ağfatma çiftliğini, Burhanlı’daki okulu- Kemal ve Thilda gizli örgüt kurmaktan tutuk-
mu, Cihanbekirli Kürt Ali Ağa’yı… Nasıl mut- lanmıştı. Yaşar Abi bir ay sonra salıverilse
lu ettin beni, bilemezsin. Lan oğlum madem Thilda birkaç ay daha hapis yatmış. (s. 32)
yazacaktın, niye bekledin bu kadar? Daha Thilda Kemal 17 Ocak 2001’de vefat et-
evvel başlasaydın ya…” miş. (s. 33)
“Ancak oldu be Yaşar Abi.” Yaşar Kemal’in eşi, eleştirmeni, çevirme-
“Devam edeceksin değil mi? ni, Thilda hastalananınca günlerce başında

Şubat / 2021 27
beklemiş ve son defa gözlerini açtığında, Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim
Thilda’ya, “Thildacığım, sevgilim, sana te-
şekkür ederim. Yaşadığımız bu güzel hayat Hayatta ben en çok babamı sevdim,
için. Sana teşekkür ederim, sevgilim. Kork- Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
ma, sakın korkma. Biz namuslu bir hayat Çırpı bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
sürdük’’ demiş. (s. 33) Nasıl koşarsa ardından ardından bir devin,
Yaşar Kemal, “bu senin en güzel kitabın” O çapkın babamı ben öyle sevdim.
diyen eşi Thilda’ya adam “Karıncanın Su İç- ***
tiği Yer” adlı son yapıtını. (s. 34) Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici -hep, hep acele işi!-
Hasan Ali Yücel-Can Yücel Çağın en gözlü maarif müfettişi.
Bu konuşmalar sırasında Can Yücel’in şi- Atlastan bakardım nereye gitti,
irini kitabın çok güzel bir yerine koyduğunu Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
da söylüyor. Bu konuyla ilgili anı da edebi- ***
yat tarihinin önemli bir sayfasında yer alaca- Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
ğından kuşku yok. Yaşar Kemal’in söz ettiği 40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a
Can Yücel’in şiiri de “Hayatta Ben En Çok Bi helalaşmak ister elbet, diğ’mi oğluyla!
Babamı Sevdim” adlı şiir. Onun hikâyesi de Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu
şöyle. Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
“Can Yücel, bir zamanlar babasının bü- ***
yük isminden rahatsız. Nedense orada bu- En son teftişine çıkana değin
rada konuşup duruyor. / Yaşar Abi bir gün Koştururken ardından o uçmaktaki devin.
ona diyor ki: ‘Bak Can, sen babanı iyi tanımı- Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
yorsun. Ben senden daha iyi tanımıyorum.’ Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
/ O sıralar Cumhuriyet gazetesinde çalışıyor Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Yaşar Abi, Hasan Âli Bey de emekli olmuş, (s. 30-31)
yazılarını ona götürüyor. Oturuyor, sohbet Can Yücel
ediyorlar; Çok seviyor Yaşar Abi Hasan Âli
Bey’i. / Zaten adamın anası bellenmiş, her- Yaşar Kemal’in Oğlu Arif Keskiner!
kes bir taraftan saldırıyor. Cumhuriyet ta- Arif Keskiner-Yaşar Kemal’le zaman için-
rihinin en önemli bakanı. Köy enstitülerini de samimiyetini ilerletiyor. Onun sayesin-
kurmuş, dünya klasiklerini dilimize kazan- de giriyor Kulis Bar’a. Tam kabadayı yani
dırmış; daha sayayım mı? Yaptıklarını kim- adam, Kadirli’de beli silahlı dolaştığı günler-
se yapmamış, bir de sen saldırma adama.” deki gibi…
diyor Yaşar Abi, biraz da kızarak. Galatasaray meydanında karşılaştıkla-
Bu konuşmadan 15 gün sonra gazeteye rında Yaşar Kemal Kulis Bar’a gitmelerini
gidiyor Can Yücel. Elinde bir kâğıt. Masa- teklif edince Arif Keskiner “Ben oraya git-
nın üzerine fırlatıp atıyor ve ‘Şunu bir oku mem. / Çünkü beni oraya almıyorlar” diyor.
bakalım!’ diyor Yaşar Kemal’e küstah ve Vayy sen misin diyen. “Nee! Kimmiş ulan
özgüvenli. Karşısına geçip oturuyor. / Şiire seni almayan? Yürü gidiyoruz. Seni almaya-
bakıyor Yaşar Kemal: ‘Hayatta Ben En Çok nın ben…” Bara girince, her zaman karşısı-
Babamı Sevdim’. Gözleri doluyor okuyunca. na çıkıp, kapı dışarı etmeye çalışan Kulis’in
Kalkıp boynuna sarılıyor. ‘Aferin ulan, şimdi sahibi Corc hemen ortadan kayboluyor. Ya-
oldu işte’ diyor…Yaşar Abi’ye göre Can’ın şar Kemal birden o gür sesiyle kükrer gibi
babasıyla barışmasının şiiriymiş. bağırır:

28 Şubat / 2021
- Kim ulan benim oğlumu buraya alma- “Kulis’in kendisine sanatsal ve kültürel
yan!” yönden katkısını hiç unutmayan, “iyi ki de
“Sonra da, en sempatik haliyle sessizce Yaşar Abi beni Kulis’e götürmüş ve iyi ki de
yanına sokulup, oğlunuzun adı ne Yaşar Hilmi Bey aracılığıyla Mustafa Kemal’i ta-
Abi” diyen Şef Laz Hakkı’ya şunları söyler:
nımıştım. Bundan daha büyük bir mutluluk
“Arif ulan, Arif! Sen şimdi bana şunu söy-
olur mu, bu memlekette doğmuş, büyümüş
le: Nerede o Corc deyyusu? Nereye kaçtı?
insan için” diyen Arif Keskiner, Kulis Bar’da
Çağır gelsin. Ben ona yapacağımı biliyorum.
Benim oğlumu nasıl almazmış buraya?” bir gün armatör Hilmi Daregenli (Yelkenli) ile
Daha sonra da yanlarına gelen Kulis Bar tanışır. Keskiner 20 yaşlarındadır, daha çok
sahibine: Rus edebiyatından Sovyet Devrimi’ne uza-
”Gel buraya Corc Efendi. Bak bu delikanlı nan kitap okuma trafiği vardır. Hilmi bey ile
benim oğlum. İyi tanı. Bundan sonra onun konuşması sonrasında, Hilmi Bey’in önerisi
buraya alınmadığı gibi bir şey duymayayım üzerine bir kez daha Nutuk’u okur ve Ata-
sakın. Yoksa burayı başına yıkarım adamın. türk’e nankörlük ettiğini fark edip, kendinden
Her zaman gelecek. Ona sahip çıkacaksın.
utanır… (s. 41-42)
Parası olmazsa da yiyecek içecek. Parasını
“Sonrasında Hilmi Bey’le iyi dost olup,
ben ödeyeceğim anlaştık mı?” (s. 38-39)
“Emriniz olur Yaşar Bey” dedi, o güne dek onun önerdiği Milli Mücadele ve Cumhuri-
hiç sevmediğim Corc efendi. Ancak, sonra- yetin kuruluşu, devrimler, Mustafa Kemal
sında ölünceye kadar iyi dostum oldu.” (s. 39) ve Osmanlı’nın son dönemiyle ilgili ne ki-
Yaşar Kemal, diğer barlar olan Divan tap bulduysam okudum. Şimdi kitaplığımın
Oteli, Park Oteli, Hilton, Tokatlıyan barlarına yüzde yetmişi bu konularla ilgili kitaplarla
da takılıyor ama Kulis başka diyor Arif Kes- doludur. Bu konuda Hilmi Bey’e ne kadar
kiner. Mezesi, yemeği olmayan Kulis’te bilgi teşekkür etsem azdır. Sonunda ‘Komünist
yarışmaları yapıldığı belirtilir…
Arif’ isminin yanına bir de ‘Mustafa Kemalci’
“Kulis’in bar tezgâhı ayrıca çok eğlen-
adını taşımayı hak ettim sanırım. Rahmetli
celiydi. Herkes birbirini tanıdığı için olay ol-
can arkadaşım yazar Demirtaş Ceyhun beni
mazdı. Bu barda bir de bilgi yarışmaları da
yapılırdı. Yarışmalar basitti. Biri cebinden 25 başkalarıyla tanıştırırken, ‘Adı Komünist
kuruş çıkarır ve sorusunu sorardı. Örneğin, Arif’tir, ama Mustafa Kemalcidir haa’ derdi.
Leningrad şehrini kim kurdu, Mozart nere- Böyle olmakla da hep onur duydum.” (s. 42)
de doğdu ya da Tolstoy’un üç kitabının adı- Hatta daha sonra Adnan Polat ile birlikte,
nı say? Bilene 25 kuruş. Siz cevap vermeyi Attilâ İlhan ve Ziya Öztan’ın senaryolarını
kabullenirseniz hemen çıkarıp 25 kuruşu yazdıkları “O Sarışın Kurt” adlı bir Mustafa
tezgâha koyarsınız. Soruyu doğru yanıtlar- Kemal filmi çekmek için çalışmalara başlar-
sanız 25 kuruşu siz alırsınız. Yanıtlayama-
lar. Kokteyline, adı geçen isimlerle birlikte
dığınızda da paranız yanar. Soruyu soran
İlhan Selçuk da gelir. 1999 yılında yaşanan
bu parayı alır. Bazen yarışma öyle bir iddialı
hale gelirdi ki, soran ya da yanıtlayan anla- İzmit depremi nedeniyle projeyi ertelerler,
şamadığında, iddiacılardan biri taksiye binip finansmanın bir bölümünü devlet karşılaya-
evine gider, ansiklopediyi yüklenir, iddiasını cağı için teklif etmeye utanırlar. (s. 42)
kanıtlardı. O zaman taksi parasını kaybeden
öderdi.O günün parasıyla bir votka iki, bir (Sürecek)
viski üç liraydı.” (s. 40)

Şubat / 2021 29
Sevda TOPALOĞLU
BÜYÜK İNSANLIK (!) I

Bazen hiç başlamayacak


mutlu hikâyelerin
yasını tutarsın

Yaşanamadan biten ömürlerin


Ve belki de
Hiç kurulamamış hayallerin matemi
Kamburun olur sırtında
ezilirsin
ezilirsin
ezilirsin!

Dehşeti görmek değil de


Dehşete çare olamamak
Ve dehşeti yaratanın
Kendi türün olduğunu bilmek
Ne başlangıç olduğunu
Ne de son olacağını idrak edebilmek
İşte en büyük acıyı doğuran:
Umutsuzluğun
tırnak aralarına dek
sinmesi
Yazsan
Sözcükler kaleminden döküldüğüne
Lanet eder
Düşünsen
Bir hançer deşer yüreğini
Paramparça eder
Hançerin paslı yüzsüzlüğünden
Suskunluk kesilir bütün cümleler
Sussan da ne çare
kanar ellerin
kanar dillerin
kanar şiirlerin!
Damlayan her kan
Utanmaya çağrıdır büyük insanlığa
Ama öylesine
büyüktür ki insanlık:
Utanmaz!

30 Şubat / 2021
Sevda TOPALOĞLU

BÜYÜK (!) İNSANLIK II

En büyük acılar dilsiz de olsa


susamazsın sonunda
Ellerine zincir vurulur
sesine pranga
Bu sefer çaresizliğin
siner tırnak aralarına

Eee ne de olsa hayatı tırnaklarınla değil


Yalanlarla kazıman gerekirdi
Tabi yüzsüzlük için maskeyi de
Ahlaksızlık için kılıfını da unutmadan

Sahi…
Bu yüzden mi
böylesine büyük
insanlık.

BÜYÜK (!) İNSANLIK (!) III

Ağır bir ölüm kokusu siner göğe


Büyük insanlık tarihinin biriktirdiği
Ağırlıklardan da ağır
Karanlık bir kibir bulutundan
Vahşet yağar yeryüzüne
Avuçlarını açar
büyük insanlık:
Tapar bu dehşete.

Yıkıntıların içinde bir bebek ağlar


Bir kurşun sesi
Hayat veren ormanda bir sincap yanar
Bir kaç güne otel temeli
Berrak sularda bir balık ölür
Su değil balık zehirli
Sokakta yürür saçı uzun bir kadın
Tecavüzü o istedi

Şubat / 2021 31
Sevda TOPALOĞLU

Çocuk bir çocuğu doğururken ölür


Eceli gelmişti…

Kıyıya vuran bir çocuk bedeni


Sahi…
Bunu kim seçti?
Büyük insanlık bunları görmedi mi?
Bu yüzden mi örtebildi üzerini!
Evrenin merhameti
Utanmaya çağırır büyük insanlığı
Ama öylesine
büyüktür ki insanlık:
Utanmaz!

Binlerce yıllık dehşetlerin çaresizliği


En derin acıların
En haklı haykırışları
Gecelerden de kara gözyaşları
Kusan toprağın kan birikintileri
Zift yağan gökyüzü
Açlıktan ölen bir çocuğun yüzü
Küresel dünya utanmaya çağırır
Büyük insanlığı
Ama öylesine
büyüktür ki insanlık:
Utanmaz!

32 Şubat / 2021
Kemal Özer Buluşması (1)

Hayrettin GEÇKİN

NOT: Schiller’den söz açarak; “Schiller’i düşünü-


yorum. Onun gibi arkadaşım olsun isterdim.
1- Kemal Özer Buluşması, Kepez Semt Oturup konuşurduk. Böyle arkadaşım olma-
Evi Tarafından düzenlenmiştir. Buluşma, dı değil” dedikten sonra Kemal Özer, Ruşen
pandemi nedeniyle Zoom üstünden elekt- Hakkı, Güngör Gençay gibi birkaç arkada-
ronik ortamda gerçekleşmiştir. (10-01-2021) şının ismini verir ve şöyle devam eder: Hep-
sinin sanatları güçlüydü. Bugün hiçbiri yok,
2- Etkinlik öykü yazarı Reyhan Yıldırım’ın
hepsi öldü… Arkadaşsız kaldım… Böylelik-
açılış konuşmasıyla başlamış, etkinliğin so-
le Cengiz Gündoğdu; Kemal Özer, Ruşen
nunda soru soranların, düşünce belirtenlerin
Hakkı, Güngör Gençay gibi dostlarının kay-
söz almalarının ardından Reyhan Yıldırım
bından ötürü dinmeyen acısını açığa vu-
tarafından Kemal Özer’in 1999’da kaleme
rur… Kemal Özer “buluşma” sözcüğünü çok
aldığı 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi’nin
severdi. Bu buluşmada Kemal Özer şiirinin
okumasıyla son bulmuştur.
ve edebiyatının, sol düşünceye kattığı boyu-
3-Konuşmacı: Hayrettin Geçkin. tu konuşacağız öncelikle. Ama onun arka-
4-Konuşmacıya konuşması sırasında daşlığı ve dostluğu da konuşulmaya değer.
Reyhan Yıldırım’ın yönelttiği sorular, etkin- Umarım bir gün bunu da gerçekleştiririz.
liğin sonunda konuşma akışı içindeki uygun
yerlerine eklenerek tarafımdan yeniden dü- Elisabeth Kubler Ross şöyle diyor:
zenlenmiştir. “Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi,
acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan
İyi okumalar. ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş
Hayrettin Geçkin romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu ki-
şiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has
----------------------------------------------------------
takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat,
üzlerini tam olarak göremesem

Y de, buradan yüreklerini görebildi-


ğim, duyarlıklarını hissettiğim Ke-
mal Özer dostları, şiirsever dostlar, arkadaş-
nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynak-
lanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Gü-
zel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar
oluşurlar…”
lar, yoldaşlar merhaba!
Kemal Özer de böyle biri işte, Modern
İnsancıl edebiyat dergisinin kasım sayı-
Türk Şiirinin Yunus, Karacaoğlan, Pir Sultan,
sında düşünür, felsefeci, yazar Cengiz Gön-
Dadaloğlu ve Nazım Hikmet şiir zincirine en
doğdu; Yıldız Güncesi köşesinde, Çağdaş
sağlam ve en geniş halka olarak eklenen;
Alman Edebiyatının kurucularından sayılan

Şubat / 2021 33
Türkçenin olanakları ile, dil içinde bir öte Beni çağıran eğitim şefimizdi, acı bir gülüm-
dil ve bir üst dille; bizlere adil, demokratik, semeyle ayakta karşıladı beni… Panoya as-
eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünyanın mümkün tığım şiire gözüm ilişti, yarı buruşuk halde
olduğunu duyumsatan ezilenlerin şairi, sınıf masasının üzerindeydi. Hemen tanıdım. O
şairi. Yoldaşımız… kadar muhteşem bir şiirdi ki onun sakıncalı
Bana kalsaydı Kemal Özer’le ilgili ken- olacağı hiç mi hiç aklıma gelmemişti. “Bunu
di yaşanmışlıklarıma hiç değinmeyecektim panoya sen mi astın” dedi… Büyük bir gu-
doğrusu. Ancak Reyhan arkadaş beni 16’lı, rurla evet dedim. Bir sağ yanağımdan bir sol
17’li liseli yıllarıma doğru yolculuğa çıkardı yanağımdan yediğim iki şiddetli şamarı asla
birden bire… Okumaya meraklıydım ama unutamam. O gün Cuma günüydü ve hafta
yayın takip edecek, kitap alacak param hiç sonunu karakolda geçirdim. Pazartesi okula
olmadı öğrencilik yıllarımda tesadüfen bu-
döndüğümde edebiyat öğretmenim panoya
lunduğum bir yerde bir şiir okudum. O şiir
astığım şiirin kime ait olduğunu sordu… Şi-
beni allak bullak etti. Duygulandırdı, dü-
irin altına şairinin adını yazmamıştım, daha
şündürdü, alevlendirdi, söndürdü, yaraladı,
doğrusu böyle bir gerekliliği de bilmiyordum
iyileştirdi… Ne derseniz deyin… Şiiri apar
o güne kadar “Hayır” dedim kimin olduğunu
topar bir kağıda geçirdiğim gibi görevlisi ol-
bilmiyorum, ben de yazmadım dedim korku-
duğum okulumuzun Kültür Edebiyat Kolu-
ya karışık bir güvenle… Edebiyat öğretme-
nun panosuna astım. Çok sürmedi nöbetçi
geldi, dersin tam ortasıydı edebiyat öğret- nimden öğrendim panoya astığım şiirin Ke-
menimize beni idareden çağırdıklarını söy- mal Özer adlı bir şaire ait olduğunu…
ledi. Öğretmenimizin oluruyla hemen gittim.

34 Şubat / 2021
Kemal Özer’le bir yığın yaşanmışlıkları- Onun anılardan oluşan kitabını da, diğer
mıza, buluşmalarımıza rağmen, ölümünden kitaplarını da burada ayrıntılı olarak anlat-
iki yıl önceye, beni kendisinin yönettiği bir ma ve tartışma şansımız yok ne yazık ki.
şiir etkinliğine konuk ettiği güne kadar hiçbir Kaldı ki onun her şiiri, her kitabı hem bir yazı
şekilde hiçbir şekide söz etmedim. O okulda konusu, hem bir söyleşi konusu, hem de
benim o zaman yaşadığım acıdan çok beter araştırma ve inceleme konusu kardeşlerim.
acılar yaşandı. Orası 12 Eylül’de askeri kış- Şunu da hemen belirteyim: Sizlere an-
laya dönüştürüldü. Çok sayıda devrimciye o latacaklarımda ister istemez Kemal Özer’in
binada işkence yapıldı. Beni Nazım, Ahmed şairlik yönü öne çıkacak. Bu da işin doğası.
Arif, Hasan Hüseyin, Kemal Özer, Özkan Diliyorum ki bu buluşma Modern Türk Şi-
Mert gibi çok sayıda şairin şiiriyle tanıştıran, irini kavrayabilmek, mücadelemizi daha iyi
okuduğu şiirlerle, yaptığı ateşli konuşma- örebilmek, geleceğe sağlam halkalar ata-
larla kitleleri havalandıran köylüm şair-öğ- bilmek için Kemal Özer’in bıraktığı külliyatı
retmen Enver Karagöz de bundan bundan yeniden ele almamıza ve incelememize bir
nasibini aldı. Uykudayken boğazına kaynar vesile olsun.
su dökerek bir daha konuşmasın, bir daha
şiir okumasın diye sesini aldılar orada. Bu Yürüdükçe öğreniyorum ayaklarımızın da
olay benim için travmadır. Enver Karagöz’e konuştuğunu
atfettiğim Göze adlı bir şiirim vardır. O şiir, yürüdükçe sorular sorduğunu, yankılar bı-
kitaplarımdan birine ad oldu ve 2019 yılında raktığını ardında
Kemal Özer Şiir Ödülü aldı. Geçmişimdeki öğreniyorum gök ne uçsuz bucaksız,
bu iki acıklı olay, bu ödül aracılığıyla yaşa- ne göründüğü kadar mavi
mımda önemli yer tutan iki şairi-iki büyük bulut değil rüzgârın taşıdığı bir tek,
devrimciyi Kemal Özer ve Enver Karagöz’ü vakti gösteren saat değil
ölümlerinden yıllar sonra bile olsa bir bakı- yürüdükçe öğreniyorum, kendiliğinden ışı-
ma buluşturdu diye düşünüyorum. mıyor sabah bile
Kardeşlerim bu buluşma, içinde çok
önemli bir soru taşıyor bana göre: Kemal Söylendiği yerde kalmıyor söz, durmadan
Özer kavranmalı, ama nasıl, nerden başla- ilerliyor alevi
- içinde bir yürek varsa bir sözün,
malı?
içinde bir alev varsa yüreğin -
Sol okurların toplumcu şiirleriyle tanıdı-
bir alan bir başka alanın, bir kent bir başka
ğı Kemal Özer, kavganın ön saflarında yer
kentin
alırken, kişisel yaşamı öne çıkmamış bir şa-
yürüdükçe katıyor sınırlarına kendi sabırsız
irdir. Onun Yordam Kitaptan çıkan anı kita-
genişliğini
bı, bu açığı kapatacak ve sorumuza yanıt
verecek niteliktedir. Bunun akılda tutulması
Yürüdükçe öğreniyorum, elimize neyi alır-
gerekir öncelikle. Onun kitaplaşmış anıları,
sak alalım
onun şiirini ve kavgasını daha iyi anlayabil-
- bir somun parçası, aşınmış bir çift ayakka-
memiz için önemli verilerle dolu çünkü. İyi
bı, bir bayrak -
ki bu anılar onun sağlığında hazırlanabildi.
yeni bir dili konuşuyor tutup kaldırdıkça ha-
Bu kitabın kendi kurduğu Yordam Yayınla-
vaya
rından çıkması da ayrı bir güzellik kuşku-
öğreniyorum bir kıvılcıma yol verdiğini par-
suz. Bir yaşam pratiği, bir sosyalistin, bir
maklarımızın
sosyalistin el kitabı ve bir şiir okulu olarak neyi tutarsak tutalım ellerimizin her biri bir
değerlendirilebilecek anılarının kitaplaştığı- şalter
nı keşke o da görebilseydi.

Şubat / 2021 35
Yapıtlarından ve yaşam pratiğinden, ra- yen olarak sürdüren kızı Simge’nin 1963’te
hatlıkla; “Geleceğin beklenen bir şey değil dünyaya geldiğini, üniversite öğrenimin ta-
yapılan ve yaratılan bir şey olduğuna” iliş- mamlamadığını onun özel yaşamına ilişkin
kin çıkarımlar yapabileceğimiz Kemal Özer kısa bilgiler olarak aktaralım ve onun ede-
1935’te demiryolu işçisi bir babanın oğlu ola- biyat dünyasına doğru açılmaya çalışalım
rak İstanbul’da dünyaya geliyor kardeşlerim. isterseniz:
Kemal Özer’in gelecekteki yönelimlerine
uygun bir ergenlik dönemi geçirdiğini söyle- Kemal Özer II. Yeni Hareketi içindeyken
mek mümkün. Örneğin lise yıllarında onu yayınladığı kitaplarında yer alan, farklı ba-
yazına ve şiire yönlendirecek öğretmenleri kış açısı ve ona bağlı olarak yeni bir sanat
ve lise arkadaşları (Adnan Özyalçıner, Konur anlayışı ile yazdığı şiirleriyle edebiyat çev-
Ertop, Ergin Günçe, Önay Sözer) gibi öğret- relerinde ilgi çekmeye başlamasını, kimi
menleri ve arkadaşları vardır… Yine İstanbul eleştirmenler bu bakış açısının toplumsal
Erkek Lisesini bitirip İstanbul Üniversitesi sorunlara yeni bir yaklaşımla yeni bir bakış
Edebiyat Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı açısıyla yapılan farklı bir yaklaşım olduğu
okurken edindiği şair ve yazar dostları Onat yönünde değerlendirirler. Hatta Ülkü Ta-
Kutlar, Erdal Öz, Demir Özlü, Ferit Öngören, mer’le şiirlerinin tema, söyleyiş, benzetme
Doğan Hızlan, Ülkü Tamer, Ece Ayhan, Hilmi ve çağrışım özellikleri bakımından benzerlik
Yavuz gibi isimlerden söz edebiliriz.
taşıdığı için İkinci Yeni’nin ikinci kuşağı ola-
Yazıları, henüz öğrenciyken yayımlan-
rak de nitelendirilirler.
maya başlar Kemal Özer’in. Harika, Kay-
İkinci Yeni Hareketi içindeyken yayınladı-
nak, İstanbul, Şairler Yaprağı, Yenilik, Pazar
ğı, derin simgesellikle yazılan şiirlerden son-
Postası ve A dergilerinde çıkan ve II. Yeni
ra Kemal Özer 10 yıl sessiz kalır. Bu ses-
Kuşağı edasını taşıyan şiirleriyle adından
sizlik dönemi sol düşüncelerle tanışması ve
söz ettirmeyi başarıyor. Onun, solcularla ta-
nıştığı yıllar da bu yıllardır. onları en ince ayrıntılarına kadar içselleştir-
Üniversitedeyken arkadaşlarıyla birlikte, mesiyle geçer. Sol kesimlerde tanınan pek
1956-1960 yılları arasında A dergisini çıka- çok kişi ile kurduğu arkadaşlıklar, TKP’ye
rıyorlar. Bu dergi, kısa sürede modernist bir girmesi bu dönem içinde gerçekleşir Kemal
akım olan II. Yeni’nin şair ve yazarlarının bi- Özer’in.. Bu arada şiirini de yeniden kurar.
çimci ve kapalı bir anlayışla şiirlerinin yayım- Bu gelişmeler onu zorunlu olarak Toplum-
landığı bir dergiye dönüşüyor. Bu dergiye cu Gerçekçi Akıma yakınlaştırır. Uzun yıllar
ileri yaşlardaki Edip Cansever, Yusuf Atılgan Cem, Varlık ve Cumhuriyet gazetesinde dü-
gibi isimler yazılarıyla ve maddi olanaklarıy- zeltmen olarak çalışır ve bu yıllarda solcu
la destek veriyorlar. Dergideki baş yazıları kesimler ile irtibatını daha bir sıkılaştırır.
takma bir adla Asım Bezirci yazmaktadır. 1973’te yayınladığı Kavganın Yüreği adlı
Kemal Özer’in ilk şiir kitabı “Gül Yorda- şiir kitabı ile sessizliğini bozması edebiyat
mı” 1959’da, aşk sonelerinden oluşan ikinci dünyasında yankı uyandırır Kemal Özer’in.
şiir kitabı ‘Ölü Bir Yaz’ 1960’ta, babasının Hilmi Yavuz bu geçiş ve kopuş dönemini;
ölümüyle onun anısına yazdığı şiirlerden “Ozanın dünya görüşünde, ideolojik olan-
oluşan üçüncü şiir kitabı ‘Tutsak Kan’ ise dan bilimsel olana doğru bir kopma ile ger-
1963’te yayınlanıyor. çekleşen bir geçiş niteliği” olarak yorumlar.
1962’de evlendiğini, bir süre köy öğret- Ama gerçek şu ki Kemal Özer İkinci Yeni
menliği yaptığını, aynı yıllarda “Özler” olan Hareketi’nden tamamen kopmuş ve bam-
soyadını mahkeme kararıyla “Özer” olarak başka şiirle karşımızdadır artık.
değiştirdiğini, şu an yaşamını akademis- (Sürecek)

36 Şubat / 2021
Şairime Mektuplar (13)

Sevgili Şairim

Edibe ŞİRİN

evgili Şair’im Halit, göre açık diğerine göre kapalı samimiyetim,

S Sana, senli ben-


li bir mektup bırakmamı
büyük bir sükûtla, uzaktan bir haber
olsun dilerim dostluğuna...
Sana bugünden ve bu-
umarım saygısızlık ola- günün akşamından, sa-
rak görmezsin; çünkü atlerinden, gurbetten ve
benim için mektup devrinden bahsetme-
her şeyden önce den önce, kitabını
samimiyettir. Teh- okuduğumu ve şu
likeli de bulsam an bu yüzden bu-
bu samimiyeti rada olduğumu bil
özellikle mektup- istiyorum.
ta, insanın biricik Yalnız bu
dostu olduğunu mektubu sana mı
düşünmeme en- yazıyorum; yok-
gel olmamakla sa seni bahane
beraber, bütün edip kendime mi
fikirlerimi düşün- yazıyorum yahut
celerimi duyguları- şu an gözlerini bu
mı toplayıp hava ne mektupta görmek is-
olursa olsun bütün teyen, ağzını burnunu
şartlara rağmen benim yüzünü yoklamak iste-
nazarımda, kalbimin bü- yen veyahut kendinden
tün atışlarına, dokunan par- Halit Asım kurtulmak isteyen, belki de
maktır... istemeyen, mektuplara, kitapla-
Bu yüzden bu mektubu bir gaze- ra dalmış bir okuyucuya mı gönderi-
tenin sayfasına gidecek gibi yahut bir vücut- yorum...
ta sadece güzelliğiyle heykel, manzarasıyla Bir mektup kime gider? Kendi içimizde
donuk, sadece bir biçim olarak bırakamaz- yüceltilmiş bir düşünceye mi? Yoksa bu dü-
dım sana. şünceyle körü körüne bağlanıp kaldığımız
Mevzusu sadece kalbimle dilimin arasın- anlayışıma mı gider? Manası nedir? Adre-
da bir mürekkep olmakla beraber, bir de bu- si kimdir? Üstelik ellerim kalem tutmadan,
rada şu anda bu mektubun içinde, birisine pulları elime alıp saatlerce bakamadan,

Şubat / 2021 37
yazdıklarım ne kadar girer bir zarfa açılmak Benim gibi her yere İzmir marşıyla gidip
için? Yalamadan dil ucuyla. Gerçek mektup mehter marşıyla dönen birinden, bir cevap
bu mudur, sahih midir? almak hayli zor olsa da “olur” demek istedim
Bu mektubu yazmadan önce gerçeğe işte sana biraz da bu mektupla. Hem - “ol-
dokunan nice mektuplardan geçti gözlerim. maz olur mu” bilmem ama sana unutkan-
Şimdi kalkıp bir Ahmet Haşim’in mektubun- lığımı ve karmakarışık görüntülerle hatırla-
dan Refik’e gidersek, -Güzel Yazılar, Mek- mayı ama en önemlisi de seni ilk tanıyışımı,
tuplar (Türk Dili Kurumu Yayınları, 1997) göz göze gelişimi ve o geç tanımış olmanın
kitabından, Ahmet Hamdi Tanpınar demez sarı rengi- ilk duraksayışımı, anlatmadan
mi Mehmet Kaplan’a “deniz uğultusu, bazen olmazdı...
lodos yahut keşişleme, kabaran rüzgâr...” Bir ilkbahar günü, çiçekler açmış, rüzgâr
mikroskobikle yapraklar üzerinde geziniyor
Ya Yahya Kemal tutar da Varşova’dan
ve gürültücü yazın geldiğini haber ediyordu,
Ahmet Hamdi Tanpınar’a: “Burada ömrüm
demeyeceğim tabii ki...
masa başında geçiyor. Çok okuyor ve çok
Bugüne kadar kitap okumayı gecele-
yazıyorum. Birkaç kitap projem var. Yazma-
ri yapmış biri olarak çok sade bir gündüze
ya başlamadan önce elimi nesre alıştırdım.”
denk gelen okumanın devamında rastladım
deyip de Varşova’nın, “düz ovada bir şehir
sana. Belki de bir sıkıntımın noktasını gökte
olduğunu ve etrafında dağ veya deniz ufku ararken o gün gündüz, bir geceyi temsil etti
olmayınca insanın sıkıldığını,- okuyup da o de hafızamı yine bir kitapla korumaya çalış-
hayli güzel edebi dilinden, Nurullah Ataç’ın, tığım bir gün olmuştu benim için.
Yaşar Nabi’ye yazdığı mektupları, Behçet “Geçmiş Zaman Tesellileri”nde 111.
Necatigil’in, Cevdet Kudret’e “Her şey bir Sayfayı açtığımda -Murat Batmankaya’nın-
vakti bekler” sözünü- sözlerini şimdi boş mu “Ömür Adında Küçücük Bir Kitap- Yahut Acı:
geçmeli o dönemleri ve dönemde yazan ni- Hayat Pastasının Üzerindeki Garnitür!” adlı
celerini... Bu kadar doluyken bir zarf, bu bir kitabının içindeydim artık ve seninle ilgili şu
mektup sayılır mı pek emin değilim; ama bir ana kadar hiçbir şey duymamıştım.
kere yolumuz düştü madem, Selim İleri’nin Ta ki o sayfaya gelene kadar. Sonra gece
“Hatırlıyorum” kitabında dediği gibi “Ben bir daha okudum, bir daha...
Seni Hiç Unutmadım” başlığından bakma- İşte bilirsin arkasından meraklar araştır-
mız gerekir belki her mektubun adresine... malar derken...
Ve sevgili Halit’im, senin Niyazi’ye yaz- Kaçırdığım bütün renkler tek tek başka
dığın mektupları okuyup da Niyazi’nin sana sayfaların saatleri oldu.
yazdığı mektupları okuyamamış olmak be- Tam bundan iki yıl önceydi.
nim için hayal kırıklığı olmuştu ilk zaman- İşte sen - 111. Sayfada Murat Hoca’mın
da. Fakat sonrasında; Hamit Macit Selek- geçmişinden, tesellisinden, derinleşmesin-
ler’den tut da, Baki Süha, Kemal Durmaz, den ve kıskanılası üslubundan bir mektup
Arif Damar, İlyaz Bingül, Evren Erem, Orhan gibi atılmıştın okura. Bu mektubu okuyan
Kahyaoğlu, Mehmet Fahri, Kenan Yücel ve kaç kişi oldu bilmiyorum ama bir aksamı-
Murat Batmankaya, bu hayal kırıklığımı zi- nı bırakmam gerekirse şöyle diyordu Mu-
yadesiyle hafiflettiler. Ve Yayınevinin basmış rat Hoca’m: “Cerahati akıtmakta yarar var:
Asım, ‘sağır cemiyet’ in kayıtsızlığı karşısın-
olduğu “Ömür” adlı kitabının son sayfaların-
da çırpınmaktansa, ‘iyi şiir er geç okurunu
da “Hakkında Yazılanlar”ı keşke okuyabil-
bulur ’un havuzunda yüzmüş, Hüseyin Ka-
seydin. Niyazi’ye, son yazdığın mektupta,
rakan’ın Şiirimizin Cumhuriyeti: Yeniler (İs-
son satırda şöyle demişsin: “Beni yalnız bı-
tanbul 1958) antolojisinde kendine yer bul-
rakmamaya çalış! Olmaz mı”?

38 Şubat / 2021
masına mukabil Muzaffer Tayyip Uslu ya da deki çalışmalarımı bitirmem gerektiğini dü-
Rüştü Onur kadar yüzü gülmemiş -kıymeti şündüysem de sonra her şeyi bırakıp, bu
bilinmemiş, demeye dilim varmıyor-, Korsan mektubu sana göndermemin bir gönül bor-
Yayıncılık’ın suni teneffüsü ile 42 yıl sonra cu olduğunu hatırladım bir daha unutmak
okurla buluşma talihine(!) ermiş, kimilerine üzere...
göre kuru mâna ve vuzuhtan kaçmak iste- Bugüne gelecek olursam sevgili Halit’im,
yenlerin, kimilerine göre de vehmin şairi ola- Ben bu çağa “çiğ”le beraber “on beş da-
rak yenilmiş (!), önce dergi sayfalarına, peşi kikalık” çağ diyorum. Sen olsan ne derdin
sıra anılara sıkıştırılmış, Türk yazınında -ya- acaba bu muazzam hızlı yaşamaya, daha
kıştırmamı mazur görün- ender görülen bir da ziyadesiyle yaşamaya mı ölmeye mi- işte
vakıadır (Onca ilgisizliğe rağmen şiirinin ille burası muamma.
de Yahya Kemal ya da Necip Fazıl’la ilinti- Geldiğimiz noktada ne edebiyatın aşa-
lendirme çabası, ‘eninde sonunda ikincil bir malarını takip edeceğim kadar zaman bu-
şair’ demenin usturuplu hali midir, bilinmez; labiliyorum ne de ülkenin mühendislerine
terli atları koşturmaya çalışırlar yine de.” yetişecek kadar hızlı yaşayabiliyorum. Her
Sonrası mı? Unuttum seni... Her insan şey on beş dakikada oluyor Halit’im. Ölüm-
gibi... Araya nice şeyler girdi. ler on beş dakika; kadın cinayetlerinden tut
Bir düşme, bir karanlık, bir pervane gibi da teknolojinin ışığında doğa, bilgi, ısınma,
dönen o manzara, bir dizenin kafamda- mekanizmaların işleyişi, sistemlerin inanıl-
ki çıplak sesleri, ülkenin gündemi, ölüleri, maz güçlükleri derken son olarak bir de ko-
bazen şiddet içeren bir filmi aratmayacak rona büyük bir hızla yaşam alanımızı işgal
insan sahneleri, bazen de edebiyat içi acı etti. Sadece on beş dakikada artık sosyal
gülümsemeler, bu resimleri hafızamın tırtık- medyada birbirini okumadan beğenenleri
lı makasıyla kessem de, daha cazip değildi mi çayırlara serersin, yoksa bütün varlarını
bugün ve yarına bakan günlerin mefhum ge- yoklarını bir sahra gibi görüp teşhir edenleri
leceği... mi konuşalım istersin? Edebiyat denen o ay-
Evet, ben seni unuttum Halit’im bu bir iti- dınlık buzuldan artık her şey çıkarabilirsin,
rafsa, itiraf... Hadi madem böyle bir itirafta aydınlık (beş dakika) dışında. Çünkü görsel-
bulundum ve mademki payesini bu mektuba likte genişleyen ufkumuz, dünya üzerinde
şırıngaladım. git gide yayılmakla beraber tam da bunun
Bugüne kadar ne unutmaktan ne de aksini düşünenlere meyve vermiyor. Zekâ
başka duyguların, düşüncelerin hayatıma da, üslup da, duruş da günden güne bir dış
girmesinden rahatsız oldum. Nedense her pazara açılma eğiliminde sanki...
duygu ve düşünce bende incelemeye tabii Hal böyle olunca insan daha da yalnızla-
bir şeydi. Bir yaşlı adamın-kadının gözleriyle şıyor. Belki bu yüzden bir ölüyü bir canlıya
bakıp, bir gencin gözlerine uğrayıp bir çocuk tercih ediyorum hep. Belki bundan geçmişle
olmak, ruhu ve gövdeyi bir arada tutmaktı kendimi besliyorum. Belki belki belki... Her
çünkü. Yani unutmak hem benden hem de- şey kendimi seyrettiğimde, Cemil Meriç’in
ğildi... Ama Nietzsche’nin kulaklarına doğru “Lamia Hanım’a” yazdığı mektupta gördüğü
bir Bach müziğiyle gidersem “unutan iyileşir” gibi o “büyülü ayna da değil”
sözünü de yabana atamayız değil mi? Diyeceğim o ki kimsenin eleştiriyi kaldı-
Ta ki bir gün “orman” adlı şiirin önüme çı- racak bir teknesi yokken, gemi oluyorsa her
kana kadar(iyileşemedim). Bu hatırlamanın denizde insan, devir kimin elinde oluyor bu
bir hafta sonrasıydı sanırım, sevgili Seçkin durumda? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu
Zengin “Şairime Mektuplar” adlı kitabı için, bilmek de istemiyorum galiba. Yorgunluk
“mektup” teklifi ettiğinde doğrusu önce elim- belirtisi.

Şubat / 2021 39
7.8.1938 tarihli Antalya’dan, Niyazi’ye Arkandaysa eski bir ev var. Belli belirsiz
yazdığın mektuptan anlıyorum ki sen de bil- bir baca ve bir balkon. Şiirlerinin malzemesi
mek istemiyorsun gibi... sanki ömrünün küçük müdafaası gibi fırla-
“Ben üzüntülerimi azaplarımı, o kadar se- mış yüzünden. Durmuş yüzünde, durmuş
viyorum ki onların içinde yalancı takma bir da bir gölgeyle esinlenmiş mimiklerin, hare-
yüz ve ruhla bulunup onları aldatmak hiç is- ket ediyor gibi o zarif duruşunda. Yüz ne çok
temem” diyorsun. şey anlatıyor diye düşünüyorum şu anda...
Ah Halit’im Serol Teber’in zarif “melanko- Bana öyle geliyor ki senin de dediğin gibi
li” derisinden çıkarsak bir sükûn içinde ve de
Dostoyevski’ye kulak verirsek oradan bera- “Rüyalarında uçan kuştüyü / yolculuk.
berce- “okumaktan başka yapacak işim, gi- Ömrün, bitmeyen uykun / Yolculuk. Mermer-
decek yerim yok”- demekle mevzu, senin o lerdeki büyü.”
küçücük hışırdayan kitabından döner döner
de düşer: Doğrusu şimdi bir mektubun alıcısı ola-
“Sonra boşluk... Rüyalar, sabun köpükleri cağını bilseydin hem de yüzyıl sonra ne dü-
gibi parlak içi boş hayaller... Unutmak kaç- şünürdün acaba diye merak etmekten alıko-
mak kaybolmak arzuları, deli niyetler karar- yamıyorum şu an kendimi.
lar, vazgeçmeler, hiçlik...” ile biter de bitmez Ama son olarak itiraf etmeliyim ki “Ömür”
de bu ömür öyle değil mi? denen o küçücük kitap çoktan aldığım bir
Ah Halit’im şu ömür dedikleri izafili bir so- zamanmış meğer. Benzetmeye bir tabiat ve
rudan başka ne ki? İnsan her soruda kalbi- hakikat seyahatiyle bakarsam mektuplar bir
nin cevabı mıdır? Belki de Peyami Safa’nın yerde bitermiş, yeniden başlarmış ve yeni-
“Yalnızız” romanındaki karakterler gibi kim- den eski olur ve yenilermiş dünyayı rüyalar-
liklerimiz, bir üst kurmacadır da Simeranya la.
diye bir şehir yoksa da var diyebilir miyiz? Şairlerse bir kez yatarmış o ölü uykuya,
Belki. Nasıl olsa hayal kılavuzunda, ruhtan sonra çocuk olup da uyanırlarmış rüyalara.
başka bir mucize yok öyle değil mi? Uyku içinde uyku. Rüya içinde rüya.
Şu an o şehrin yokuşundan, sanki bir tre- Ve şairler içinde şair.
nin gelmesine on beş dakika varmış gibi ba- İşte o uykuların uykusuz parçası, akşa-
kıyorum sana. Niyazi’ye gönderdiğin mek- mı, gecesi,gündüzü...
tupların ve de bir fotoğrafın var elimde, 1937 Mektubunu alalı çok olmuş meğer yine
yılında ve yine Niyazi Tunga’ya göndermiş- de hatırlamak sana her daim borcum olsun
sin ve fotonun arkasına bir not bırakmışsın: ödeyemediğim...
“Niyazi; sağır bir cemiyet içinde ölmek Mektubu bitirmeye gelirsek eski mektup-
korkusu var içimde” larda derler ya hani: “mektubumu bitirirken
Ah Halit ben bu fotoya nasıl uzun uzun gözlerinden öperim” diye... Ama onlar eski
baktım, baktım da o cümleyi nasıl defalarca mektuplar tabii.
tekrarladım bilemezsin. Üstünde siyah Ben on beş dakikalık çağdan seni ve
bir takım var. Beyaz gömleğinle içli dışlı. Ömür’ünü ve yaşayamadığın tüm yaşların-
Ellerin ceplerinde. la, gözlerinden öperim sevgili Halit’im...
Sanki insanın en iyi yönetmeni elleri, yö-
netemediği de. Ve evet, senin ellerin ceple- Hoşça kal...
rinde bir satırı bir akşama yazıyor, belki yok-
luğu belki deliği...

40 Şubat / 2021
Orhan Veli ve Garip Şiiri

Tamer UYSAL

Toplumcu Şiirimizde Garip İzleri… “İstanbulun mermer taşları;


Başıma da konuyor, konuyor aman, martı
“Bu umut özgür olmanın kapısı; kuşları;
Mutlu günlere insanca aralık. Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı; Edalı’m,
Vurur üstümüze usulca ürkek”... Senin yüzünden bu hâlim.”

Oktay Rıfat “İstanbulun orta yeri sinama;


Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın
er geçen gün biraz daha fazla bas- anama;

H kı altına alındığımız toplumsal ko-


şullarla yaşamaktayız. Ekonomik
koşullar, hayat pahalılığı, sık sık karşılaştı-
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı’m,
Boynuna vebâlim!”
ğımız zam haberleri, enflasyon denilen ca-
navar ve bir türlü sonu gelmeyen ekonomik İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim;
paketler hangimizi garipleştirmiyor ki? Han- Bir fakir Orhan Veli;
gimiz biraz garip, hangimiz biraz şair deği- Veli’nin oğlu;
liz? Aziz Nesin’in “Türkiye’de her üç kişiden Târifsiz kederler içindeyim.
beşi şairdir” demesi belki de bundan…
Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli ve arkadaşlarının şiiri sanat
Ali Oktay Rıfat’ın 1937’de Varlık dergisindeki çevrelerinde sevildiği kadar eleştirilmiştir
çıkışları Orhan Veli’nin öncülüğünde “Garip” de… Şair Murathan Mungan’ın “Bir Garip
olarak meyvesini vermişti. Orhan Veli “İstan- Orhan Veli” adlı oyunu ilk kez 1981’de, daha
bul Türküsü” adlı şiirinde şöyle diyordu: sonra da defalarca sahnelenmiş, şiirleri de
her dönem ilgi görüp tartışılmıştır. Son şiiri-
İstanbul’da, Boğaziçi’nde, nin karalamasını bir diş fırçasına saran Or-
Bir fakir Orhan Veli’yim; han Veli’ninki kısacık bir yaşamdı… Ardında
Veli’nin oğluyum, etkili ve güzel şiirler bırakan Oktay Rıfat’ı
Târifsiz kederler içinde. 1950 yılında kaybetmişiz. Şairliğinin yanı
sıra roman yazarı, denemeci ve oyun yazarı
Urumelihisarı’na oturmuşum; olan Melih Cevdet Anday’ı ise 2002’de çok
Oturmuş da bir türkü tutturmuştum: yakın bir tarihte kaybettik (Kasım ayı içinde

Şubat / 2021 41
lirtmişlerdir. Erdo-
ğan Alkan arabesk
tutumla Garip şiiri
arasında bir yakın-
lık duyumsarken,
Metin Eloğlu Ga-
rip’in bir akım ol-
madığını, şiirimizde
yavanlıkları, yıpran-
mışlığı, boşunalığı
öteleyen doğal bir
aşama olduğunu
söylüyordu…
Metin Eloğlu’na
göre Garip’in tutu-
munu anlamayan-
lar onu bir moda
sanarak değer-
yitirilen Orhan Veli ile Melih Cevdet’in anı- lendiriyor, gerçek
sına geçtiğimiz günlerde de İstanbul’da bir kökenini sezenlerse onu ustaca yorumla-
şiir dinletisi gerçekleşti). Doğum tarihleri gibi yanlar, katkıda bulunanlar oluyordu. Ahmet
ölüm yıldönümleri de yakın olan iki şairimi- Hamdi Tanpınar ise Orhan Veli’yi yenilikçi
zin anısına Garip şiirine farklı bir başlıkla olarak değerlendirmekle birlikte popülizmin
bakmak yararlı olur umarız… temsilcisi olmakla nitelendiriyor ve şiirde
Garip şiir akımı ile ilgili birçok eleştiri ya- yarattığı tipi benliksiz, sadece varolmak-
pılmıştı. Türkiye’ye arabesk ve argo dilin la yetinen birisi olarak görüyordu. Ancak
garip şiiriyle girdiği söylenmişti. Acaba bu Tanpınar’a göre de Garip akımı şiirde, hem
böyle mi? dilin hem de amacın birlikte değişmesini is-
Arabesk, kültürümüzde özellikle 1970’li tiyordu.
yıllarda başlar. Kırdan kentlere göç sonu- Orhan Veli, ilk önsözlerinde, yazılarında
cunda özellikle kentlerde kır özelliği taşıyan hiçbir çizgi sorununa değinmiyor, salt şiirin
ve kent sorunlarını da en çok hisseden in- şaşmaz ilkelerini tanımlamaya çalışıyordu.
sanların yaşadığı varoşlar ve gecekondu Aslında bu ilkeler, yasallaşamaz, kurallaşa-
arabeskin çıkıp ülkeyi sardığı önemli bir ge- maz, çağdaş, gündeş ilkelerdi. Metin Eloğ-
çiş kültürünün ürünü olmuştur. lu’na göre bu açıdan şiirimize sarılanlar bir
Şiir akımı diyoruz, fakat Metin Eloğlu gibi gelişim gücünü yansıtabiliyor ama ille de
Garip’ten etkilenmiş bazı şairler bile Orhan kendi toplumsal, düşünsel, sanatsal kişilik-
Veli ve arkadaşlarının şiir anlayışlarının bir lerini, özgünlüklerini saptayarak var kılınmı-
akım olmadığını öne sürmüşlerdi. Garip şiiri şa öykünmeden…
birçok şair tarafından olumlu ya da olumsuz O dönemden adları anılanlar da onlardı,
biçimde eleştiri aldı. Kimine göre şiirimize değerleri anlaşılan da onlardı… Zira Metin
değişim ve yeni bir soluk getirmiş, şiire olan Eloğlu’nu tanımlarken de Garip’ten etkileni-
ilginin çoğalmasını sağlamıştı. Metin Eloğlu, şini, özgünlüğünü korumuş olmasına bağla-
Erdoğan Alkan gibi şairler, yazarlar Garip’in yanlar vardı. Örneğin onunla konuşan Beh-
şiire olumlu olumsuz özellikler kattığını be- zat Ay gibi…

42 Şubat / 2021
Garip ülkeye soktuysa ya da en azın- Türkiye’de çıkmış ikinci şiir kitabı “835 Sa-
dan ilk olarak oraya uzanıyorsa, arabeske tır”la başlar. 1941 yılında görünen Garipçi-
biraz değinmek gerek; Kültürümüzde özel- ler ise şiire yenilik ve yaygınlık getirmiş, şiiri
likle 1970’li yıllarda başlayan kırdan kente geniş kitlelere benimsetmişti. Ancak birinci
göçle özellikle varoşlarda başlayan arabesk yeni olarak da adlandırılan Garip’in ardın-
önemli bir “geçiş kültürü” sayıldı. Bu sapta- dan Nazım Usta’yla başlayan toplumcu şiire
ma sosyolog Emre Kongar’a ait. O zaman yeniden dönülmüş, 1950’li yılların sonun-
varolan istatistiksel bilgiler halen 3 kişiden daysa İkinci Yeni adıyla farklı bir şiir anlayışı
birisinin gecekonduda yaşam sürdüğünü gelişmiştir. Fakat 1970’li yıllarla beraber bu
göstermekte idi. Bu oran 20-25 milyon kişiye şiir akımını da terkeden veya içinde yeral-
karşılık olduğuna göre tutulmasının nedeni mak istemeyen şairler toplumsal sorunlara
kolaylıkla açıklanabilirdi de... dönük toplumcu şiiri öne çıkarmışlardır.
Garip şiiriyle gecekondu şarkıları (sa- 1940-50’li yıllar faşizmden bütün dün-
dece gecekonduların mı, o da tartışılır ya) yanın giderek bütün insancıl değerlerin et-
arasında bir bağlantı kurulmasına döner- kilendiği yıllardı. Türkiye’de sanat-edebiyat
sek; Orhan Veli’nin 1936-37 yılları arasında alanında o yıllarda şiirimiz de iki kümeden
şiirlerini yayınlamaya başladığı sıralarda oluşuyordu. Bunlardan biri toplumcu şiirimi-
Türkiye’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali ze göre farklı, küçük burjuva içerikli Orhan
Yücel döneminde klasikleri çeviren yazarlar Veli ile yandaşlarının Garip Şiiri, ikinci küme
arasında bulunduğu da kayda değer. Göç ise toplumcu şiir; topluma yönelik devrim-
ile arabesk olgusu ise özellikle 1950’lerden ci şiirdi. İkinci gruba girenler bilimsel bilgiyi
sonra başlıyor… genç yaşta sindirmiş dünyadaki devrimci
Çağdaş şiirimiz Nazım Hikmet’in ilkini eylemle birleştirmiş Nazım Hikmet, Enver
yurtdışında yayınlandıktan sonra 1929’da Gökçe ve Ahmed Arif gibi şairlerdi. Onlar fa-

Şubat / 2021 43
şizme karşı pratikte de direniyor ve emekçi rimin Hizmetinde Gerçeküstücülük” adını
kitlelerin yaşamlarını ileriye götürecek dev- verirler. Orhan Veli, Oktay Rıfat ile Melih
rimci bildiriyi sağlam bir estetik yapıyla oku- Cevdet Anday da bu ikinci gerçeküstücülü-
ra sunuyordu. ğü izlerler. Onlar da artık toplumsal baskıla-
Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Ok- rın etkisiyle toplumcu dizeleri ancak bireyci
tay Rıfat’ın Türkiye’deki toplumsal koşulların olanların arasına da olsa sıkıştırıp şiirlerinde
dayatması ile gerçeküstücülük ve dadaizm kullanmaya başlarlar.
şiir akımının etkisinde şiirler yazdıklarını Sovyet devriminin şairi Vladimir Vladimi-
görürüz. Bu etki Fransız şairlerden yapmış roviç Mayakovski’nin deyişiyle şiir toplumsal
oldukları çevirilerle başlar ki bunlar içerisin- bir soruna çözüm getirmeliydi. Orhan Veli,
de başı çekenler Charles Pierre Baudelaire, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’ın çabaları Tür-
Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Stephane kiye’ye böylesi şiir getiriyordu. Üstelik şiiri
Mallarmé ve Gerard de Nerval olur. Orhan getirmekle kalmıyor, Eluard ve Aragon gibi
Veli’nin 1936-1937 yılları arasında yazdığı gerçeküstücülükten kopan iki büyük şairin
bazı şiirlerde bu izleri açıkça görmek müm- etkisiyle Türkiye’de eleştirel gerçekçiliğin
kündür. Ancak bu şiirler tamamen yazınsal zeminini de hazırlıyordu.
kurallar ve kalıplar içinde yazılmış yani ölçü- Garip şiirini Orhan Veli, Melih Cevdet ve
lü ve uyaklı şiirlerdi. Oktay Rıfat’ın yaşadığı toplumsal koşullara
Fakat 1937’den sonra yazdığı şiirlerde bakarak ele almakta yarar var. Türkiye’de
gerçeküstücülüğün ve dadaizmin etkilerini
komünistlerin baskı altına alınıp ağır bedel-
görürüz. Orhan Veli’nin şiirindeki bu değişi-
ler ödediği yıllar onları gerçeküstücülüğe
min nedeni Garip’in önsözünde kendisinin
zorlar. Aslında eleştirel gerçekçiliğe bir adım
de belirttiği gibi ölçü ve uyağı kaldırmak,
olan ikinci gerçeküstücülük Orhan Veli, Me-
eski biçimleri atmak, özde şiiri burjuva be-
lih Cevdet ve Oktay Rıfat’la birlikte Nazım
ğenisinden kurtararak daha geniş kitlele-
Hikmet’in şiirlerinde görülür. Nazım Hikmet
rin yani halkın beğenisine sunmaktı. Tıpkı
kendisine yönelik yapılan değerlendirmeye
sembolist şair Rimbaud’nun gibi, İsviçre’de
karşılık “Mayakovski’den etkilendiğim ileri
de bir grup genç şair toplumsal kurumlara
sürülüyor, eğer etkilendiğim bir şair varsa o
başkaldırdılar ve bu başkaldırı Fransa’da
Mayakovski’ den çok Paul Éluard olabilir” di-
1916’da her şeyi alaya alan bir tarz olarak
yordu. Eleştirel gerçekçi şiirden etkilendiğini
şiire girmişti. 1924’te de Andre Bréton öncü-
belirtiyordu. Oktay Rıfat da “Ben materya-
lüğünde yine Fransa’da ilk bildirisini yayın-
lamış olan gerçeküstücülük yani sürrealist list ve sosyalistim” diyor ve sanata bakışını
şiir akımı ortaya çıkmıştı. Orhan Veli, Oktay açıklıyordu Varlık dergisinde. Eleştirel Ger-
Rıfat ve Melih Cevdet Anday’ı etkileyen bu çekçilik, İkinci Gerçeküstücülük ile Sosyalist
iki şiir akımı başlangıçta iç içe geçmiş ve Gerçekçilik arasında bir sanatsal tutumdu.
benzer özellikler gösteriyordu. Ve bu tutumun adı da Fransa’da Paul Éluard
Gerçeküstücülük giderek toplumsal ge- ile Louis Aragon tarafından konmuştur.
lişmelerin ve sanattaki arayışların etkisiyle Atom insanlığı tehdit etmeye başlamış
değişir. Önceleri bireyci ve imgeci olan bu uygarlığın yerini barbarlık almıştır. Sana-
tarz 1930’lardan sonra ikinci gerçeküstücü- yileşme yüzünden göç büyük bir sorundur.
lük bildirisinin yayınlanmasıyla toplumsal ve Bütün bu dış etkenler ve sorunlar gerçe-
gerçekçi bir biçime dönüşür. Louis Aragon küstücü ozanları etkiler. En çok da kendi iç
ve Paul Eluard’ın başını çektiği bu ikinci ger- dünyalarını, çocukluklarından kaynaklanan
çeküstücüler çıkardıkları dergiye de “Dev- nevroz bunalımını etkiler.

44 Şubat / 2021
Peki nasıl kurtulacaklardı bu bunalımdan? bilincinin kilit altına aldığı tüm öteki şeyleri
Tabi bilinçaltını boşaltarak. Yani acı gerçek- işleme tekniğinden doğuyordu. Gerçeküstü-
lerle mutlu çocukluk günlerine uzanan tatlı cülükten önce onunla paralel gelişen başta
düşleri kaynaştırarak. Gerçeküstücüler 1924 Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay
tarihli Birinci Gerçeküstücülük Bildirisi’nde Rıfat’ın da etkilendiği bir akımın, dadaizmin
şiir etkinliğini şöyle tanımlıyorlar: “Gerçeküs- öncüsü Tristan Tzara’nın deyişiyle yaşama
tücülük şimdiye dek ihmal edilmiş belli çağ- bir başkaldırı değil toplumun tüm değer yar-
rışım biçimlerinin yüce gerçeğine, rüyanın gılarına, sanatına bir başkaldırıdır. Gerçe-
büyük gücüne, düşüncenin özgür oyununa küstücülük nasıl geleneksel ve aktüel olanı
inançtır. Tüm diğer ruhbilimsel mekanizma- aşarak bilinçaltının, düş ile hayal gücünün
ları yıkmak ve yaşamın temel sorunlarının özgürlüğünü isteyen bir görüşse dadaizm
çözümünde başka ruhbilimsel mekanizma- de insanların yıkılışından, dünyadaki karı-
ların yerini almak amacını güder”. şıklıktan umutsuzluğa düşmüş hiçbir şeyin
Tanımdan şu sonuç çıkartılabilir: Düşün- sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan kim-
ce gerek yazılı veya sözlü gerekse başka bir selerin ruhsal durumlarının sonucunda orta-
tarzda olsun aklın denetimi olmadan, hiçbir ya çıkmış bir görüştür.
estetik amaç ve toplumsal kural tanımadan Dadaist görüş fazla uzun ömürlü olama-
doğrudan aktarılıyor. Böylece bilinçaltındaki dı. Yerini gerçeküstücülüğe bıraktı. Öte yan-
ürünler özgürce verilebiliyor. Peki bilinçaltı dan Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cev-
sanatta neden böyle birden ağırlık kazanı- det ile gerçeküstücülüğün Türkiye yazınına
yordu? Çünkü gerçeküstücülüğün doğduğu, da girmesini sağladı, tabi ardından eleştirel
sürdüğü yüzyılda bunalım ve çelişkiler kes- gerçekçiliğinde. Dadaizmin amacı, savaşa
kinleşmiştir. Gerçeküstücülüğü ortaya çıkar- etken bir tavırla karşı çıkmak, savaşa neden
tan André Breton ve Louis Aragon’un; her olan burjuvazinin yozlaşmış değer yargıla-
ikisinin de tıp öğrencisi olmaları da rastlan- rına ve bozulmuş yapısına onur ve ahlaka
tısal değil. Bu dönemin koşullarının ortaya uygun yeni bir anlam kazandırmak olarak
çıkarttığı bir şey. Breton 19 yaşında askere özetlenebilir. Dadaistlere göre, insancıl olan
alındığında Birinci Dünya Savaşı sürüyordu. her şeyin üstüne çöreklenip onu örten ve
Tıp öğrencisi olması 1915 yılında askere gizleyen aşırı duyarlılık ve yapmacıklık, yu-
alınmasından sonra çeşitli nöro-psikiyatrik kardan atıp tutan kötü bir zevk sanatın her
kliniklerde çalışarak ruh hastaları üzerinde alanında egemen olduğundan burjuvaziye
inceleme olanağı bulmasını sağlamıştır. ait bütün kurum ve kuruluşlarla birlikte sana-
André Breton, Louis Aragon, Philiphe tının da yıkılması gerekmekteydi.
Soupault, Robert Desnos ve Paul Éluard Orhan Veli 1941 yılında yazdığı ve Garip
gibi ozanların içinde yeraldıkları gerçeküs- Şiirinin manifestosu sayılan önsözde görüş-
tücülük, kurucularının ve bu akımı tutmuş lerini şöyle açıklıyordu: “Bugüne kadar bur-
olanların savlarına göre “gerçek yaşamı de- juvazinin malı olmaktan ve yüksek sanayi
neme ve anlatma biçimidir”. Şiirde Comte devrinin başlamasından evvel de dinin ve
de Lautréamont ve Arthur Rimbaud’nun ön- feodal zümrenin köleliğini yapmaktan başka
ceden sezdiği şeyi, yaşamın tüm yanlarını, hiçbir işe yaramayan şiirde değişmeyen tek
görünümlerini üstlenen bir varolma davranı- şey egemen sınıfların zevkine hitap etmiş
şını eylemli olarak ele geçirmenin deneysel olmaktır. Egemen sınıfları yaşamak için ça-
başlangıcıdır. Gerçeküstücülük alışılmamı- lışmak zorunda bulunmayan insanlar teşkil
şın doğurganlığıydı. ediyor, şiir de onların zevkine sunuluyordu.
Şiirsel değeri bilinmeyeni işleme tekniğin- Ama yeni şiirin dayandığı zevk artık azınlığın
den gizemli iletişimlere göre evren ve insan oluşturduğu o sınıfın zevki değildir. Bugünkü

Şubat / 2021 45
Uyuyamayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o eski sen değilsin
Sen simdi ıssız bir telgrafhane gibisin,
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketinin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın

diyordu. Garip’te biçimden öte toplum-


sal koşullara karşı gittikçe özellikle Melih
Cevdet Anday’la artan bir tepki vardı. So-
nuç olarak da evrim geçirdi ve tarih içinde
yer aldı. Doğal olması gerektiği gibi yerini
dünyayı dolduran insanlar, yaşama hakkını toplumcu şiirimize bıraktı. Tepkilerimizin
sürekli bir didişmenin sonunda buluyorlar, özünde varolması gereken aldatıcı, yanıltıcı,
şiir de onların hakkıdır, onların zevkine hitap sabun köpüğünden olmamak, kalıcı, temel
edecektir. Fakat bu kitlenin ihtiyaçlarını eski bir direnç gösterebilmek değil midir? Buna
edebiyatın aletleriyle anlatmak demek değil- bir tür başkaldırı da denebilir. Şiirde de, sa-
dir. Mesele bir sınıfın ihtiyaçlarının müdafa- natta da, soluklandığımız her alanda zaten
asını yapmak değil, sadece zevkini aramak, yaşamak gecenin tüm karanlığına rağmen
bulmak ve onu hâkim kılmaktır. Şimdiye ka- buğulu bir cama güneşi çizebilmektir, özetle
dar edebiyatımıza şekil veren bütün kalıpları Albert Camus’nun dediği gibi “Yaşamak Di-
atmalı, yapıyı temelinden değiştirmeliyiz”… renmektir”…
Orhan Veli yazısında sembolistleri birin-
ci sürrealist manifestoda sözü edilen ruhsal
otomatizmi salt sözcük oyunlarına başvura-
rak düşünce ve sanatın çıkış noktası olarak Temel Kaynak:
ele almalarını eleştiriyor, zekâ hokkabazlı-
Erdoğan Alkan, Şiir Sanatı, Yön Yayıncı-
ğına düşmek yerine bilinçaltını kullanmakta
lık 1995 (Yeni baskı İnkılap Kitabevi 2005).
ustalığın mühim olduğunu belirtiyordu. O’na
göre şiirde şairânelik değil tamamındaki an-
lam önemliydi. Melih Cevdet Anday, Garip
şiirini düşünceden yola çıkan duygu yüklü
şiir olarak tanımlandırıyor ve “Telgrafhane”
adlı şiirinde;

46 Şubat / 2021
Öykü

Kaşıntı

Fehim YURDAL

M
arketten eli, kolu dolu olarak evi- hemen elini kolonyalıyordu. Sokakta yürür-
ne girdi. Öncelikle maskesini çı- ken birisiyle karşı karşıya gelmemek için
kardı, masaya bıraktı. Sonra ka- hemen yönünü değiştiriyordu. Bir yerden bir
banını balkona astı. Ardından banyoya girdi, yere giderken zorunlu olmadıkça toplu ula-
ellerini otuz saniye antibakteriyel sabunla yı- şım araçlarını kullanmıyordu.
kadı. Artık ne zamandır onu huzursuz eden Üç aydır iş yerine gitmiyor, evden çalışı-
burnunu kaşıyabilirdi. “Oh be” dedi seslice, yordu. Ne zamandır arkadaşlarıyla, ailesiyle
burnunu kaşırken. yüz yüze görüşmez olmuştu. Ya telefonla,
“Keyfince burun kaşımak bile ne önemli ya da internet üzerinden görüntülü görü-
bir şeymiş meğer.” şüyorlardı. Bu yüzden yeni bir giysi ya da
Ev giysilerini giydikten sonra işe girişti. ayakkabı almaya gereksinim duymuyordu.
Poşetlerdeki sebzeleri, meyveleri, abur cu- Daha çok evde zaman geçirdiği için evde gi-
bur yiyecekleri, temizlik malzemelerini çı- yecek şeylere gereksinimi oluyordu. Onları
kardı. Bütün poşetleri iç içe koyarak çöp ku- da internetten sipariş veriyordu. Eskisi gibi,
tusuna attı. Meyveleri, sebzeleri hazırladığı AVMlere gitmeye gerek kalmamıştı.
sirkeli suyla dolu bir kapta bekletti. Ambalajlı Taze sebze ve meyvelerin virüse karşı
ürünleriyse çamaşır suyuna batırılmış bir olan direnci artırdığı söyleniyordu. Geçen
bezle iyice sildi. Sebze ve meyveleri durula- gün evine yakın bir manav keşfetmişti. Artık
dı. Ardından hepsini kağıt havluyla kuruladı sebze ve meyveleri oradan alacaktı. Aslında
ve buzdolabına yerleştirdi. Bu iş de bitti diye hastalığı kapmamak için çarşı, pazar alış-
içinden geçirdi. Ancak elleri iyice kurumuş- verişlerini de internetten yapmak en iyisiydi.
tu. Yine de önce limon kolonyasıyla ellerini Ama bu kez evden hiç dışarı çıkmayacaktı.
ovuşturdu, sonra krem sürdü. Sürekli evde kalmak da psikolojisini boza-
Koronavirüs salgını başladığından bu bilirdi. Biraz hava almak, değişik bir ortama
yana alışveriş düzeni böyle değişmişti. Es- girmek, biraz da oyalanmak için alışverişe
kiden alışkanlıkla yaptığı şeyler artık başka çıkıyordu.
bir çağa ait davranışlardı. Sarılmalar, toka- Salgından ölenlerin sayısı arttıkça içinde-
laşmalar, öpüşmeler, yan yana durmalar ki korku da büyümeye başlamıştı. Küçüklü-
geçmişte kalmıştı. Maske takmadan dışarı ğünden beri bünyesi zayıf olduğu için yılda
çıkmıyor, dışarıda hiçbir yere dokunmuyor- birkaç kez hastalanırdı. Bu yüzden her yıl
du. Eğer bir yere dokunmak zorunda kalırsa grip aşısı olurdu. Yine de bu virüsün bu ka-

Şubat / 2021 47
dar öldürücü olmasına inanamıyordu. Bilim Bir gün yine manav alışverişini yapmış
ne kadar ilerlemiş olsa da bu minicik canlı- ellerinde torbalarla eve dönüyordu. Her
yı yok edemiyordu işte. Bu yüzden her türlü zamanki gibi asansöre tek başına bindi.
önlemi, titizlikle ve büyük bir dikkatle uygu- Asansörün düğmesine bastıktan sonra bur-
luyordu. Asansöre tek başına biniyor, ortak nu müthiş bir biçimde kaşınmaya başladı.
alanlarda fazla bulunmamaya çalışıyordu. Dayanamadı, elindeki bir torbayı bıraktı.
Haberlerden okuduklarına, çevreden duy- Maskenin altından burnunun kenarlarını
duklarına göre virüse karşı gerekli önlem- kaşımaya başladı. O sırada maskenin sol
leri almayanlar hemen hastalığı kapıyordu. kulağını tutan bağı koptu. Maske sağ kula-
Kendi şirketlerinde, apartman komşularında ğından aşağıya doğru sallanıyordu. Neyse
hastalığa yakalananların sayısı hızla artı- diye içinden geçirdi, bir dakikaya kadar eve
yordu. Hastalığı kimisi çok hafif geçirirken, gireceğim nasılsa. Kendi katına geldiği sıra-
kimisini süründürüyor, dahası öldürüyordu. da iki torbayı da eline aldı. Asansörün kapısı
Gün geçmiyordu ki koronadan ölen siyaset- açılır açılmaz karşısında bir adamın oldu-
çi, sanatçı, sporcu haberleri çıkmasın. ğunu gördü. Ne olduysa o anda oldu. Adam
Aylar sonra dört çeşit aşının bulunduğu birden yüzüne doğru hapşırdı. Yüzüne ge-
ve bunların hızla kullanıma gireceği haber- len tükürük damlacıklarını duyumsayınca,
leri çıktı. Kendisine ne zaman aşı yapılaca- yaşadığı şaşkınlık ve korkudan dolayı ken-
ğını bilmese de aşıların bulunması onu çok dinden geçti. Elindeki torbalarla birlikte yere
rahatlattı. Artık bu sıkıntılı süreç sona ere- yığıldı kaldı.
cekti. Birkaç ay daha sabır edip, önlemleri
bir süre daha aynı ciddiyetleri sürdürmesi
gerekiyordu. Sonrası kurtuluştu ve sonsuz
huzurdu.

ACI BİR KAYIP

Arkadaşımız Canan CİHAN’ın annesi

Müfide CİHAN

yaşamını yitirmiştir.

Yol arkadaşımıza ve ailesine başsağlığı diliyoruz.

48 Şubat / 2021
İNSANCIL’A MEKTUP

Sevgili Berrin Taş hocam,

İnsancıl’la başlamadım yazmaya


Ama İnsancıl’la başladım yazdıklarımı paylaşmaya.

İnsancıl’la başlamadım sorgulamaya


Ama İnsancıl, sorgulamanın yarattığı boşluklarda sığındığım liman oldu.

Yaşamın sancısında emeği güzelleştiren soluk oldu.

Yoldayken yolumu ve kendimi yaratmamda cesaret oldu.

“Mücadele etsen de bedel ödeyeceksin, etmesen de. Seçimini yap.” dediğinizde, özgür-
lüğü duyumsatan oldu.

Saygılar, sevgiler...
Mutlu yıllar.
a a u

Merhaba, Berrin Taş ...


Merhaba... Cengiz Gündoğdu...

Bu sabahın ilk aydınlığında sizleri gördüm...


Karanlığı deliyorsunuz yıllardır...
Ben böyle muhteşem bir savaş görmedim...

Sağlıcakla kalınız...
a ab a

Şubat / 2021 49
Hep Yolda

Berrin TAŞ

Kadın yöneticilerin sayısı… Şehir meclisi toplantısında bu haberi du-


yurmuş Anne Hidalgo. “Size büyük bir gu-

P
aris belediye başkanı bir kadın. rurla hükümet tarafından 90 bin Euro ceza-
Anne Hidalgo. ya çarptırıldığımızı duyurmak istiyorum.”
Paris belediyesine para cezası Gururla bildiriyor çünkü Fransa’da kamu
kesilmiş. 2012 yılında çıkan bir yasaya ay- yönetiminde kadın oranı yüzde 31 iken Hi-
kırı davranıldığı için kesilen para cezası 90 dalgo göreve geldikten sonra bu oranı yüz-
bin Euro. de 47’ye çıkarmış. Ne güzel öyle değil mi.
Yasa’ya göre ”Kamu kurumlarında üst İstenirse başarılıyor.
yönetimde bir cinsiyetin oranı yüzde 60’ı ge- Ülkemizin egemen erkeklerine duyurmak
çemez.” isterim. Yakında ülkemizde erkek düşman-
Dikkatinizi çekerim. Kadın ya da erkek lığı ortaya çıkacak. Her sabah gazetelerde
olmak değil sorun. Bir cinsin ağırlıklı bir bi- okuduğumuz kadın cinayetleri böyle devam
çimde kamu kurumlarında yer alması sorun. ederse ülkemiz erkeklerini zorlayacak. Ka-
Anne Hidalgo ne yapmış. dının insani hakları ve insanca yaşamını
Belediyeninin 16 üst düzey kadrosunun sürdürebilmesinin önündeki engeller kaldı-
11’ine kadın yönetici getirmiş. rılmazsa sonuçta siz de esenlikli yaşayama-
yacaksınız. Bu nedenle
zihinsel bir değişim ge-
çirmek zorundasınız.
Bilincinizdeki köhnemiş
erkek imgesini çöpe
atın. Arkadaş, dost, sev-
gili, eş olmayı öğrenin.
Kadınları cezalandır-
ma hakkını kendinizde
görmeyi bırakın. Ken-
dinizi yasaların yerine
koyup cezalandırmayın
kadını. Ara sıra aynaya
bakın. Kendinizle konu-
şun. Kendi yanlışlaınızı
Anne Hidalgo Kabul etmeyi öğrenin.

50 Şubat / 2021
Kadın kendi gücünün bilincine vardıkça oluyor. İşin içinden çıkamıyor. Dini sınıfsal
sizin sorunlu yanlarınız tel tel dökülmeye aidiyetler de düşmanlığı besliyor. Kimileyin
başlayacak. Kaçacak yer bulamayacaksınız. politikanın, politikacıların kendi çıkarları için
Yararlanılan Kaynak: 18 Aralık 2020 ta- kullandığı ayrıştırıcı dil toplumun bilincinde
rihli Hürriyet Gazetesi, Ertuğrul Özkök. harekete geçiyor. Eyleme geçiyor. Düşman
olduğunu yok etmeye doğru yönlendiriliyor.
Maraş Katliamı… 19 Aralık-26 Aralık
Sivas kırımına da böyle bakılabilir. Maraş
1978
Katliamı’na da böyle bakılabilir. Ülkemizin
Uğur Şahin soruyor. Katliam sırasında
kırım kültürü insani kültürün geliştirilmesiyle
ilkokul öğrencisi olan Orhan Gazi Ertekin
yanıtlıyor. kırılabilir.
Sorulardan biri “Katliamın üzerinden 42 Orhan Gazi Ertekin “Maraş Katliamı da
yıl geçti, “katliam” yerine “pogrom” diyorsu- tam bu ikisinin kesiştiği yerde gerçekleşmiş-
nuz. Hatta bunun “soykırım tehdidi” oldu- tir. Bu da kaçınılmaz olarak soykırım tehdidi-
ğuna dikkat çekiyorsunuz. Bunu biraz açar ni daimî kılar. Çünkü pogrom aynı zamanda
mısınız?” zayıf toplumsal, kültürel ve sınıfsal grupların
Yanıt. “Pogrom etnik, kültürel, din- aralıksız ve farklı tarihsel anlarda sürekli sal-
sel-mezhepsel ve sınıfsal hiyerarşilerin dırıya açık olması demektir. Kaldı ki Maraş
bulunduğu siyasal rejimlerde olur. Çünkü Katliamı, özellikle Alevilerin ve Alevi Kürtle-
pogromda şiddet ideolojik-politik bir zemini, rin sırf kimliklerinden dolayı katledildikleri bir
bu zemini besleyecek bir teşkilat yapısını katliamdır ve bir soykırım olarak da değer-
ve bunların da toplumsal alandaki hâkim
lendirilebilir” demektedir.
pratikler, gelenekler ve zihniyet kalıpları ile
Devlet şiddetiyle toplumsal şiddetin ke-
üst üste geçmesini gerektirir. Yani pogrom
siştiği yerin anlamını da bir sonraki soruya
devletsiz yapılamaz ve sadece toplumsal,
etnik-kültürel, mezhepsel tarafların çatışma- verdiği yanıtta anlatıyor.
sına atfedilebilecek bir ‘şiddet festivali’ de- “Katliamı kim yaptı” sorusu da önemli.
ğildir. Devlet şiddeti ile toplumsal şiddetin iç Ülkücülerin devlet desteğiyle gerçekleştir-
içe geçtiği yerlerde yaşanır.” diği ortada. Fakat siz, sanıkların önemli bir
Devlet şiddetiyle toplumsal şiddet içiçe kesiminin orta yaşlı kadınlar olmasına dik-
geçmeseydi bu katliam yaşanmayacaktı. kat çekiyorsunuz. Bunun verdiği mesaj ne-
Aslında bu yorumun açık anlamı ülkemiz in- dir” sorusuna verilen yanıt toplumsal şidde-
sanının etnik-dini-sınıfsal aidiyetleriyle ilgili- tin komşulardan geldiğini gösteriyor. Şiddet
dir. Bu aidiyetler onların insanlıklarını, insan en yakınındakinden geliyor. Şiddetin cinsi-
oluşlarını nasıl etkilemektedir. Ülkemiz ger- yeti yok.
çeğine bakıldığında kendine benzemeyeni Orhan Gazi Ertekin soruyu yanıtlıyor.
dışlama eğilimi ağır basar. Yalnızca insan
“Maraş Katliamı’nda üçü çok yaşlı, 30 civa-
oluşumuz bile bizleri bir araya getirmeye
rında orta yaşlı ama toplamda 60’a yakın ka-
yetmiyor. Yetersiz kalıyor. Köhnemiş yargı-
dın var. Sanıkların yaş ortalamaları ise 34.
lar ki halkın yaşamında varlığını sürdürüyor.
Bu köhnemiş yargılar toplumsal yapılarım- Bu sadece orta yaşlı kadınların değil, tüm
zın içinde yer alıyor. Bu yapılar devlet, aile, sanıkların çok önemli bir kısmının orta yaş
tarikatlar, kimi kamu kurumlarında etkinliğini ve üzerinde olduğunu göstermekte. Yaşlı ve
sürdürüyor. Kişi etnik aidiyetini kendine ya- orta yaşlı kadınlar ise hemen tümüyle mahal-
bancı bulduğunu düşman belliyor. Düşman lelerdeki suç eylemleri ile ilgilidir. Merkezde
bellemese başka birileri de ona düşman neredeyse hiç yok. Bunun anlamı, yaşlı ve

Şubat / 2021 51
orta yaşlı kadınların suç eylemlerini hemen M. Kemal’i sevmenin yasaklandığı or-
yanı başındaki komşularına yönelttikleri ger- tamlar cehaletten besleniyor diyeceğim de
çeğini ortaya koymasıdır. Aynı durum yaşlı bunu demek bile yetmiyor. Bu denli ağır bir
ve orta yaşlı erkekler için de geçerlidir.” kin yasaklarla sürdürülmeye çalışılıyor.
Korkunç bir durum. Yeri geldiğinde evi- Ah ah… insan kendi için doğru olanı bi-
nizin anahtarını bıraktığınız, yeri geldiğinde lebilseydi. Kin ve nefretin kucağında soluk
çocuklarınızı emanet ettiğiniz komşularınız almayı insanlığına yakıştırabilir miydi.
size yok etmeye çalışıyor.
Ertekin “Bir başka önemli mesaj ise ‘Allah 10 Ocak 2021
için savaşa’ gittiklerini söyleyen bu kimsele-
rin, gerçekte büyük oranda ‘talan’ için şid- Yeni yılın ilk yazısı…
dete başvurduklarıdır. Maraş Katliamı’nda
Ben yazayım diyene dek on gün olmuş
‘iman’ ile ‘talan’ iç içe geçmiştir ve hangisi-
bile.
nin sahte olduğunu düşünmek gereksizdir.
Bu yıl koronanın gölgesinde girdik yeni
Çünkü her ikisini yan yana getiren, üst üste
yıla.
geçiren bir pratik oluşmuştur karşımızda”
Geçen yıl -2020’ye girerken- benim için
demektedir.
güzel başlamamıştı. C.G. yoğun bakımday-
İman ile talanın içiçe geçmesi de bir baş- dı. İçim kırıktı. Yalnızlığı keskin bir kesinlikle
ka gerçekliğe işaret ediyor. Orhan Gazi Er- duyumsadım. Yalnızlığı kimsesizliği öğren-
tekin’in Maraş Katliamı’nı anlatığı bir kitabı miştim yaşamımın bir döneminde. İnsan
yayımlanmış. Bu söyleşiyi okurken yayınevi unutuyor işte. O yalnızlığı bir daha yaşama-
bilgisini göremedim. Meraklısı bulur okur di- yacağını sanıyor. Ne büyük yanılgı. Yaşamın
yorum. (Yararlanılan Kaynak 22 Aralık tarihli gerçekleri düşlerle örtüşmüyor. Avutuyoruz
Birgün Gazetesi) kendimizi. Yalnızlığı yaratıcılığınla besleme-
Uğur Şahin, Orhan Gazi Ertekin ile söy- yi seçmemiş miydin sen kadın. Bırak şimdi
leşmiş. anıların gölgesinde yaşamayı.
29 Aralık 2020 C.G.’ye dedim ki “Bak bu yıl birlikteyiz.
Hasta değiliz. Bu güzel değil mi” “Evet” dedi
Atatürk’ü neden sevmiyorlar… C.G. Geçen yıl hastanede uyanınca hasta-
bakıcı “Yeni yıla girdik” demiş. “Bak ömrün
Bu sabah Ayşe geldi. uzadı artık bir yıl daha yaşaman garanti.”
Ayşe evlere temizliğe gidiyor. Korona C.G. o günü hüzünle anımsadı.
başladığından bu yana her eve gitmiyor. Yeni yılla birlikte yaşamımızda bir deği-
Sokağa çıkanların, otobüse binenlerin evini şiklik olmadı. Yine koronanın gölgesindeyiz.
temizlemiyor. Bize de geliyor. Maskesini ta- Haftanın iki günü gidiyoruz İnsancıl’a. İnatla
kıyor. Dikkatli yaşıyor. İnsancıl’ı yaşatma mücadelesi sürüyor. Şiir-
O geldiğinde haberleri izliyorduk. M. Ke- ler, yazılar…
mal adı geçince sordu. “Berrin abla, Kürtler Bu arada iki bir yaş daha aldım iki gün
neden Atatürk’ü sevmiyor” dedi. önce. 64 yıl.
Ben de “onu bilmem ama bence İslamcı- İçimde küçük bir kız çocuğu yaşıyor. Bu
64 yıl da nesi dedim güldüm kendi kendime.
ların çoğu sevmiyor” dedim.
Büyüklerin işlerine burnunu sokan küçük
“Aa … yok biz seviyoruz. Yalnız bizim bir
bir kız çocuğuyum ben. Bütün yapıp etme-
amcamız var o sevmez. Biz de onun yanın-
lerim küçük kızın düşlerini yaşanılır kılma
da sevdiğimizi söylemiyoruz. Sevmiyoruz
çabasından başka bir şey değil. Bu umarsız
diyoruz” dedi.

52 Şubat / 2021
bir çaba. Bunu biliyorum. Bu acımasız dün- Sabah haberlerinde bestelenmiş şiirlerini
ya kolay değişmez. Kendine yabancılaşan dinledik. İçlerinden biri Karlı Kayın Orma-
insan birbirinin kuyusunu kazmayı sürdü- nında şiiriydi. Melihat Gülses ekibiyle birlikte
rür. Kapitalizmin çarklarında kendini öğütür. gelmişti. Kızı da çello çalıyor. Sesi de gü-
Daha çekilecek çok acı var. Hiç kuşkum yok. zelmiş. Karlı Kayın Ormanında’yı o söyledi.
George Sand’in Gustave Flaubert’e yaz- Adını anımsayamadım. Üzgünüm.
dığı bir mektubu anımsadım birden. Sand N. Hikmet’e ilişkin konuşmaları dinler-
Palaiseau’daki evini Alexandre Monceau ken bir yerde takıldım. Kimsenin yalan di-
ile birlikte yaşamak için hazırlamıştır. Sev- yemeyeceği laf ola beri gele yorumlar işte.
diği 21 Ağustos 1865’te ölmüştür. 22 Kasım Memleketin yetiştirdiği büyük sanatçı dedi
1866’da yazdığı mektupta “Küçük evimde biri. İçim titredi. Kendi kendime yanıtladım.
işte yapayalnızım. Bahçıvan ailesiyle be- Yok hayır. Memleketi ona çok büyük ezi-
raber bahçedeki kulübede oturuyor, evimiz yet etti. Onca acıya karşın dik duruşundan
köyün en son sayfiye evlerinden: hoş bir ödün vermedi. Memleketini oğlunu çok öz-
ıssızlığı var; tıpkı Normandiya’da imiş gibi ledi ama yolundan milim sapmadı. Kendime
kırlar korular elma ağaçları içerisinde. Ne bir bir kez daha sordum. N. Hikmet’in kavgası
vapur sesi, ne de zincir gürültüsü. Sadece, neydi diye. Kısa, az ve öz birkaç başlıkta
söğüt ağaçları arasında akan sessiz bir de- yazmak isterim.
recik… Sanki bakir bir ormandasınız gibi… - İnsanın insanca yaşayabileceği bir dün-
(…) Ama gene de burada keder içindeyim. ya düşü. Bu düşün gerçekleşebilmesi için
Şimdiye kadar benim için dinlenme ve eğ- bütün yapıp ettikleriyle kavgaya katılıyor.
lence yeri olan bu inzivayı, şimdi burada - Şiirdeki kavgası güzel dizeler yazmakla
mum gibi sönen onca hayali yine burada ya- sınırlanamaz. O yaşadığı dünyayı düşlerin-
şayan bu ölmüş insanla paylaşıyorum. (…) deki dünyayla buluşturarak yazar şiirlerini.
Ama ne yaparsın! Kederden zarar gelmez, Bütünlüklü bakar.
bizi katılaşmaktan kurtarır.” - Kavgasını şiiriyle verir.
Evet, acı keder bizi katılaşmaktan kur- N. Hikmet şiiriyle bu dünyayı söyleyebi-
tarır. Kapitalizmin çarklarında soluk almaya leceğini bilerek yola çıkmıştır. Bu dünyayı
çalışan ülkemizin yoksulları açlıkla, işsizlikle söyleyebilmek için öncelikle estetik bir kav-
boğuşuyor. Bir de kovid geldi yaşantılarımı- ga vermesi gerekiyordu. N. Hikmet de öyle
za. Bunca sorunu görüp de acılanmamak yaptı. Cevap 1, Yakup Kadri Karaosmanoğ-
olanaksız. Bu dünya adil değil. Bu adaletsiz- lu’nu taşlamak amacıyla yazılmıştır. Cevap
liği görüyorsan şen şakrak yaşayamazsın. 2, Ahmet Haşim’in İkdam gazetesindeki 5,
Kimi tıka basa yiyor. Kimi ekmek parasını 10 ve 11 Haziran 1929 tarihlerinde çıkan
hesaplıyor. Pazar tezgahından yerlere dö- yazılarına karşılık yazılmıştır. Ahmet Haşim,
külenleri toplayanlar da insan. Şairler, Gülünebilir, Bir Estetik Meselesi ya-
(Yararlanılan Kaynak: Gustave Flaubert- zılarıyla N. Hikmet’in Putları Yıkıyoruz mü-
George Sand- Mektuplar. Fransızca aslın- cadelesine yanıt vermiştir. Şiir Resimli Ay
dan çeviren: Bedia Kösemihal, Anahtar Ki- dergisinin Eylül 1930 tarihli sayısında İmza-
taplar Yayınevi, Kasım 1992) sız Adam imzasıyla yayımlanmıştır. Cevap
3, N. Hikmet’in Putları Yıkıyoruz makalesi-
15 Ocak 2021 nin ardından başlayan eski-yeni mücadelesi
sürecinde yazılmıştır. Yakup Kadri ve Ahmet
Nazım Hikmet 119 yaşında… Haşim’in saldırılarının ardından o dönem
milletvekili ve Türk Ocakları başkanı Ham-
Bugün doğum günüydü. dullah Suphi Tanrıöver de Türk Yurdu der-

Şubat / 2021 53
19 Ocak 2021

Shere Hite

1942 doğumlu. Amerika’da


Missouri’de doğmuş.
Klasik müzik bestecisi ol-
mak istiyor. Okula başvurdu-
ğunda sormuşlar. “Sen hiç
büyük bir kadın besteci gör-
dün mü.”
Aşağılayıcı, incitici bir yak-
laşım. Cinsiyetçi bakış.
Bir kadın için tarih okumak
daha uygundu. O da öyle ya-
pıyor. Önce Florida Üniversi-
tesi. Sonra lisansüstü eğitim
için Colombia Üniversitesi.
Bu arada tatsız bir olay
daha yaşıyor. Colombia Üni-
versite’sindeyken Olivetti
daktilo makinesinin tanıtım
Nazım Hikmet
flminde poz vermiş. İlanın
amacı daktilonun kızlara iş
olanağı yarattığını anlatmak-
gisinde saldırıya geçmişti. Putlar Nasıl Yıkı-
lır makalesiyle, İstanbul’da Türk Ocağı’nda tı. Playboy dergisi reklamı şu alt yazıyla
üniversite gençlerini toplayarak bu gençlere yayımlamış. “Daktilo o kadar akıllı ki onun
“Nazım Hikmet ve arkadaşlarını tel’in ettir- akıllı olması gerekmiyor.”
mek süretiyle hücuma geçmişti.” Cevap 3 Shere Hite bir kez daha aşağılanmıştı.
bu nedenle yazılmıştı. Şimdilik birkaç örnek- Bu aşağılanma onun feminist harekete ka-
le yetineyim. Estetik kavga vermek böyle tılmasına yol açtı. Colombia Üniversitesi
zorlu süreçlerden geçmek anlamına geliyor
“Yaptığı işler okulumuzun ahlaki normları ile
ülkemizde. Yalnız sözle saldırmak yetmedi.
Hapisaneye tıkıldı. Böylece susturulmak is- uyuşmamaktadır” diyerek okuldan attı. Üze-
tendi. Önümüzde Nazım Hikmet örneği var- rinde çalıştığı konu kadın cinselliğiydi.
ken süslü dizelerle avunamayız. Dünyayı Shere Hite için zor bir dönemdi. Playboy
söyleyecek bir dil gerek bize. Nazım Hikmet dergisinin tutumunun aksine bir eğitim der-
cesur bir şairdi. Yürekliydi. İnsanı seviyordu. gisi ona kapılarını açar. Quaker adlı dergi-
Şiirinin coşkun gücü insanlığından kaynak- de kadınlara sorulmak üzere 58 soruluk bir
lanıyor. (Yararlanılan Kaynak: Nazım Hik-
anket hazırladı. Bu anketin sonuçları 1972
met, Jakond ile Si-ya-u / Varan 3 / 1+1 =1 /
Gece Gelen Telgraf / Portreler, Cem Yayıne- yılında yayınlanır. Hite Raporu. Kadın Cin-
vi, Üçüncü Basım, 1978.) selliği Üzerine Ulusal Araştırma.

54 Şubat / 2021
Shere Hite

Ankete verilen yanıtlar erkekler dünya- 22 Ocak 2021


sında şoka neden olur. “Dokunduğu kadını
kendinden geçiren” güçlü erkek imajı sar- “ a a at a”
sıntı geçiriyor. Kadınların yüzde sekseni
“Tatmin olmak için bir erkeğe ihtiyacı olma- Akbank Sanat’ın yeni yıl armağanı. İtal-
dığını söylüyordu.” ya’da 1500 adet Türkçe, 500 adet İngilizce
basılmış kitap.
Kitap yayımlandıktan sonra hem akade-
İçinde hiç Türk kadın sanatçı yok. Yal-
mik çevrelerde hem popüler yayın organla-
nızca Fahrelnisa Zeid var. O da Türkiye do-
rında yerden yere vuruldu. Ölüm tehditleriy-
ğumlu, ailesi Türk. Zeid soyadı Iraklı biriyle
le karşılaştı. Alman vatandaşlığına geçmek
evliliğinden kaynaklanıyor. Ömrünü yurtdı-
zorunda kaldı. 9 Eylül 2020’de Londra’nın şında geçirmiş. Yani onun adını bu kitaba
Tottenham bölgesindeki evinde yaşamı almak kolay. Yurtdışında biliniyor.
sona erdi. Yazgülü Aldoğan anlatıyor.
Shere Hite ülkesinden uzakta yaşamak Hasan Bülent Kahraman kitabın önsözü-
zorunda bırakılan bir kadındı. Maço erkek nü yazmış. “Özetlersek HBK diyor ki sanat
kültürünün ezemediği için eziyet ettiği ka- tarihi içinde adı anılan tüm sanatçılar erkek
dınlardandı o. Egemen erkek kültürüyle çok ve çok büyük kısmı figüratif bir tuval resmi
sert karşılaşmıştı. Kadın cinselliğini konuşa- etrafında çalışırken kadın sanatçılar buna
bilme cesareti ona pahalıya ödetilmişti. arkalarını dönmekle kalmamış, mekânı, tek-
(Yararlanılan Kaynak niği, malzemeyi çok daha farklı yöntemler-
Hürriyet Gazetesi, 3 Ocak 2021 tarihli Ertuğ- le birleştirerek yerleşik kurumları, kimlikleri,
koşulları ve kuramları sorgulayan derinlikli
rul Özkök yazısı.)

Şubat / 2021 55
yapıtlar üretmişler. Ve tam da bu nedenle Kendi yazısından iki örnekle anlatmak
sanat dünyasından (o buna kanon diyor) isterim. “Yapısalcılık sonrası anlayışın bi-
dışlanmış, geriye itilmişler. Büyük sanatçı lince getirdiği tanımla söyleyelim. Kadının
unvanı sadece erkek sanatçılara verilmiş. bizatihi varlığı bir muhalefetin bir sökümün
Bu kitapta ise “Unutturulmuş Kadınlar” yer göstergesidir. Kadınların yaptığı sanatın iç
almakta, çünkü onlar aynı zamanda sadece dinamikleri onları öncü konumuna yükseltir.
sanatçı değil, dönüştürücüdür.” Tartışılan kitap tam da bunu söylüyor. Eleş-
Görünüşte ne güzel sözler. Öyle değil mi. tirenler ne söylediklerini ayağa kalkıp ken-
Okuyunca kadınlara hak veren eşitlikçi bir dileri yanıtlasın.” diyor. Hiç eleştirilmek iste-
yaklaşım izlenimi uyanıyor. Gerçeklik öyle miyor. Hep onaylanmak ister bu kibirli dille
değil ama. yazan bir erkek yazar.
Kitapta hiç Türk sanatçı yok. Bu durumu İkinci örnek şu. “Hakkımda söylenenleri
nasıl açıklayacağız. Günümüzde kadınlara ise cevap verecek önem ve değerde bul-
eşitlikçi davranılmadığı söylenecekse Bü- muyorum” diyor. Ne denmiş ki ona. Bu denli
yük Kadın Sanatçılar başlığıyla yayımlanan abartacak ne var. Kendisine sorulan soruya
kitabın kapağında kadının üstü çizilmeme- yanıt vermiyor. O soruyu bir kez daha sora-
liydi. Bu haksız tutumu sürdürerek kadınlara lım. Yazgülü Aldoğan’ın yazısından alıntıla-
destek olunamaz. yarak sorayım. “Kadın sanatçıları duyurmak,
(Yararlanılan Kaynak onlara değer vermek için tasarlanmış ve ha-
Cumhuriyet Gazetesi, 6 Ocak 2021 tarihli zırlanmış bir kitabın tasarımında kapaktaki
Yazgülü Aldoğan’ın “Kadın Sanatçılarımız KADIN kelimesinin üstü niye çizili? Seçilmiş
Büyük Değil mi” başlıklı yazısı.) olan kadın sanatçılar, devrimci ve dönüştü-
rücü olabilir, ama nedense hepsi gelişmiş
23 Ocak 2021 zengin Avrupa ülkelerinden ve Amerika’dan.
Başka ülkelerden çıkmıyor mu devrimci? Ve
Yazgülü Aldoğan bir soru sordu… tabii asıl soru, Akbank Genel Müdürü Hakan
Binbaşgil’in de tanıtımında yazdığı gibi sa-
Kadın Sanatçılarımız Büyük Değil mi natın 500 yıllık yolculuğuna eşlik eden hiç
başlığıyla yayımlanan yazısıyla soru sor- mi “büyük Türk kadın sanatçı” yok.”
muştu Yazgülü Aldoğan. E…. kolay değil bu sorulara yanıt ver-
Hasan Bülent Kahraman’a Akbank aracı- mek. Kibir daha kolay.
lığıyla sorular sormuşlar. Sorular ona ulaş-
madığı için yanıt gelmemiş. Sonra ondan bu (Yararlanılan Kaynak
tartışmaya katılmak isteyen yazısı gelmiş. - Cumhuriyet Gazetesi, 6 Ocak 2021 tarihli
Yazıyı anlamak isteyerek okudum. Doğ- Yazgülü Aldoğan’ın “Kadın Sanatçılarımız
rusunu isterseniz önsöze bakarak daha de- Büyük Değil mi” başlıklı yazısı.
rinlikli bir açıklama beklerdim. Kibirli bir dille - Cumhuriyet Gazetesi, 12 Ocak 2021 tarihli
karşılaştım. İşte tam da söylediğimiz bu. Bu Hasan Bülent Kahraman’ın “Popülist kültür
kibirli dil kadını savunamaz. anlayışıyla patolojik linç” başlıklı yazısı.)

56 Şubat / 2021
Yıldız Güncesi

Sayıl Cengiz GÜNDOĞDU*

24 Aralık Perşembe *Cengiz Gündoğdu adı-soyadı birçok ki-

K
azancı Bedih’i dinliyorum. Türkü şiye verilmiş, dolayısıyla Cengiz Gündoğdu-
şöyle lar karışıklık yaratıyor. Bu karışıklığı önle-
mek için ben, ilk adımı da kullanmaya karar
verdim.
Nemrudun kızı yandırdı bizi
Sayıl Cengiz Gündoğdu.
Çarptı sillesini felek misali
Sil yazımızı kurtar bizi 25 Aralık Cuma
Çarptı sillesini felek misali Birkaç gün sonra bitecek 2020… Geçen
yıl bugünlerde ağır sayrıydım. Doğrusu,
Ocağım söndü nasıl beladır sayrılığımın nedenini bugün bile bilmiyorum.
Bıraktı gitti bu ne devrandır Anımsadığım bir sayrılarevinde çok kişinin
Dünya gözümde kerbeladır yattığı bir koğuştaydım. Yemek yerine çorba
Allah’tan bulasın veriliyordu. Saatim alınmıştı. Koğuşta saat
Aşk, güçlü bir biçimde dillendiriliyor bu tür- yoktu. Su bile vermiyorlardı. O koğuşta her
küde. “Allah’tan bulasın” derken gülüyorum gün birkaç kişi ölüyordu… Yeni yıla orda gir-
ben. Güçlü bir aşk görüyorum bu türküde. dim. Hastabakıcı “Eski yılı atlattın. Bir yıl ya-
Kazancı Bedih’in yanık, derinlerden ge- şarsın” demişti.
Koğuştan kaçmayı düşünüyordum. Ama
len sesi, türküye güzellik katıyor.
pencere bile yoktu. Bir sabah doktorlara
Bu türküde ayrıca insanımızın tinsel var-
“Ben iyileştim, çıkarın beni burdan” dedim.
sıllığını görüyorum. İnsanımızın bu varsıllı-
Ben olumsuz bir tepkiyle karşılandığımı
ğı beni sevindiriyor. İnsana güvenimi pekiş-
sanmıştım. Ama ben hazırlanmıştım kaçma-
tiriyor. ya. Doktorların girdiği kapıdan kaçacaktım.
Nedir bu güven. Ama doktorların tavrı şaşırttı beni. Hepsi ge-
Doğru bir eğitimle bizim insanımız evren- lerek “Ya öyle mi, çok güzel, hemen çıkara-
sel güzellikler yaratır. Bizim insanımız aşkı- lım seni” dedi biri. Biri de “Sahibin kim” dedi.
na Tanrı’yı kanıt gösterir. Bundan hiç çekin- “Ben maymunmuyum ki sahibim olacak…”
mez. Bunun yanısıra sevgisini doğayla eş dedim. Çok güldüler. Beni sayrılarevine yatı-
tutar. Güneştir sevgilisi… aydır sevgilisi… ranı soruyorlarmış. “Kim olacak, Berrin Taş”
Yalvarır… dil döker sevgilisine “Şu dağ- dedim. Doktorun biri “Berrin Taş neyin olur”-
larda kar olsaydım” der. dedi. “Sevdiğim kadın, sevgilim” dedim.

Şubat / 2021 57
Hemen tek kişilik bir odaya aldılar beni. Olağanüstü sıkıntılara katlandıysam bu-
Orda Berrin Taş’ı bekledim. nun nedeni karakterimdir. “Sağlık mı, İnsan-
Dikkat ettim. O koğuşta uykuda geliyor- cıl mı” diyen doktora, milim düşünmeden
du ölüm. Hepimizin başucunda ölüm. Uyu- “İnsancıl” dediysem, bu karakterimdir.
dun mu canını alıyordu. Ben uyumamak için Rönesansı başlatamadım, üzüntüm bu-
zorluyordum kendimi. Gözlerim kapanırken nadır. Yine de Berrin Taş’la birlikte bir avuç
“Sıra bana geldi” diyordum… insanla kavgayı sürdürüyoruz.
2020’ye böyle girmiştim. Kavgamızı sürdürdüğümüz bu bir avuç
insan kimdi, tek tek saptadım bunu.
26 Aralık Cumartesi Kavgayı sürdüren bu bir avuç insanı,
Atölye’nin 21 yılı kutlanacak bugün. tarihin onurlu yapraklarına yazdıracağım.
Atölye’nin amacı neydi. Tek kelimeyle söy- İnsanlık, tarihsel süreç içinde bu bir avuç
lersem, aydınlanma… Atölye benim için insanı unutmayacak. Bu bir avuç insanın
genellikle hep üzüntü olmuştur. Atölye’den çocukları, torunları bu insanlarla övünecek,
ayrılan, bizimle ilişkisini kesen her kişi için onlarla onur duyacaktır.
üzüldüm. Günlük değildi üzüntüm hiç bitme- İnsanlık kendine katkı yapanları unut-
yen üzüntü bu. Bugün bile o kişiler… ayrı- maz.
lanlar aklıma düştükçe üzülüyorum. İnsancıl’dan Atölye’den ayrılanlarla tarih
Üzüntüm kişisel değil. Hani sevdiğin biri ilgilenmeyecek. Toz toprak olup elenecekler.
ölür ya da ayrılır da üzülürsün ya, benim Atölye’de şu kitaplar okunuyor;
üzüntüm böyle değil. Söz gelişi annem öl- - Hegel-Felsefe Tarihi
düğünde çok üzülmüştüm. Ama bu üzüntü - Bedrettin Cömert-Eleştiriye Beş Kala
zamanla eridi gitti. Atölye’den ayrılanların - Asım Bezirci- Sosyalizme Doğru
bende bıraktığı üzüntü böyle değil. Zaman - Eckermann-Goethe İle Konuşmalar
eritmiyor bu üzüntümü. Neden böyle bu. - Boccaccio-Decameron
Üzüntüm kişisel değil de ondan. Ben Türki- - Serpil Çakır-Osmanlı Kadın Hareketi
ye için üzülüyorum. Atölye’den ayrılmış bir - Shakespeare
kişi Türkiye için eksikliktir. Şu anlamda bir- - Fransa İhtilal Tarihi
çok tatsızlıklar oluyor Türkiye’de. Bilmem - Zafer Toprak-Atatürk
nerenin imamı kalkıp “Şu kişiyi camiye sok- - Lenin-Materyalizm ve Ampiryokritisizm
mayın” diyor, diyebiliyor.
Cami, bir imamın evi mi. 27 Aralık Pazar
İmam bu gücü nerden alıyor. Dün gece Atölye’nin 21 yılını kutladık.
İmam bu gücü, küçük burjuva bilincini kır- Güzel oldu.
mamış kişilerden alıyor. İnsancıl Atölyesini Hüseyin Şahin, benle ilgili şu olayı anlattı.
bırakıp gidenlerin hepsi, küçük burjuva bilin- Seminerde felsefeyi anlatıyordum. Kala-
cini aşamamış kişilerdir. İnsancıl Atölyesinin balıktı. Birden yer sarsıntısı başladı. Dinle-
aydınlanma hareketini yarım bırakan, bu ha- yenler hızla ayağa kalktılar. Kapıya doğru
reketten kaçan kişiler yüzünden aydınlanma yürüyecekler. Ben, sağ elimi kaldırıp;
Türkiye’de kök salmadı. - Durun. Felsefe size ölmeyi öğretir.
Üzüntümün kökeni… nedeni budur. Bu- Herkes olduğu yerde kaldı. Böylece ola-
nun anlaşılıp anlaşılmamasıyla kesinlikle bilecek kargaşayı… en az on kişinin ölümü-
ilgilenmiyorum. Bu benim karakterimdir. Ka- nü engelledim.
rakterimin temeli bu ülke insanının aydınlan- Benim bu devinimim sonradan çok konu-
masıdır. Nerde…. ne biçimde olursa olsun, şuldu. Dilden dile çok cesur insan olduğum
bu ötelenirse ben orda acı çekerim, üzüntü söylendi. Oysa yer sarsıntısında ben de
duyarım.

58 Şubat / 2021
korkmuştum. Ama soğukkanlı davrandım, Hep Osmanlı’yı anımsar, hep Osmanlı’yı
kargaşayı önledim. yaşar.
Felsefe, insana ölmeyi öğretir sözünü bi- Ahmet Hamdi kimi betimlemelerde Os-
lerek söyledim. Yaşam sürecimizde ister is- manlı’yı bile yeterli bulmaz, Abbasilere ka-
temez ölüm de vardır. Yaşam sürecinin için- dar gider, şöyle “Mümtaz, ömrünü ve ha-
de olduğu için ölümden korkmamak gerekir. yatını ona ( Nuran’a SCG) hediye ettikçe
Felsefe yaşamı öğretirken ölümü de öğ- o (Nuran SCG) tıpkı eski ve cömert Abbasi
retir. Ölüm, kalanlar için bir tatsızlık yoktur. halifeleri gibi hepsini kabul ediyor ve sonra
Ölen öldüğünü bilmez. Hele bir de uykuda yine ona iade ediyordu.” (y. 153)
gelirse ölüm. Nuran, kalıtımın etkisiyle aşık olacak, an-
Felsefenin öğretici yanıdır bu. Yaşamı cak sonra mutsuz olacaktır… Kalıtım dendi
doğru kavrayış, ama ölümle birlikte. ya, Zola’yı anımsadım ben.
Suat, Mümtaz’a karşı çıkar, onu eleştirir.
28 Aralık Pazartesi Ama Suat’ın geleceği yoktur.
Yeniden Huzur’u okuyorum. (Ahmet Nuran’a göre “Debussy’yi Wagner’i sev-
Hamdi Tanpınar, Huzur, Dergah Yayınları, mek ve Mahur Beste’yi yaşamak, bu bizim
İstanbul 2018) talihimiz” der.
Tanpınar, tırıl bir yazar değil, güçlü bir ya- Debussy, Wagner, Mahur Beste ideoloji-
zar. nin romanı yırttığı yer. (y. 149)
Tanpınar Hakkında Birkaç Söz yazan
Mehmet Kaplan şöyle der “Batı edebiyatın- 30 Aralık Çarşamba
dan Paul Valery ile Marcel Proust’u kendisi- Huzur romanında Nuran, Mümtaz’a so-
ne üstat olarak seçmiştir. Bu yazarlar edebi- rar “Niçin bu kadar eskiye bağlıyız.” Mümtaz
yatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda “İster istemez onların bir parçasıyız” (y. 181)
yer verirler. Ahmet Haşim ile Yahya Kemal, der, daha sonra şunları ekler “… Ben bir çö-
Türkiye’de; Paul Valery ile Marcel Proust küşün esteti değilim.”
Fransa’da edebiyatın politik ve sosyal gaye- Ahmet Hamdi Tanpınar, Mümtaz eliyle
lerin emrinde bir propaganda vasıtası olma- kendini aklar… Mümtaz, sevgilisini, türbele-
sına karşı çıkmışlardır.” re, müzelere götürür, bunlardan estetik haz
Huzur böyle bir roman değildir. Huzur, alır. Şiir dendi mi de divan şiirinin ötesine
propogandayı, politikayı içeren yazınsal bir geçemez.
romandır. Peki nedir bu politika, ya da ide- Aslında bu tam bir çöküş estetiğidir.
oloji. Cem Çomunoğlu, bu ideolojiyi şöy- Yaşadığı çağı… dönemi değerlendire-
le açıklar “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu mez Ahmet Hamdi. Çöken bir dünyanın in-
romanı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma sanını yaşatmaya çalışır Huzur romanında.
aşamalarında Osmanlı’nın yıkıntıları üze- Estetik, Marksist dünya görüşünün için-
rinde yükseliş sırasında yaşanan Doğu-Ba- den çıkarsa ilerici bir nitelik kazanır, değilse
tı çekişmesini konu alır. Yazara göre yeni geri bir estetiğin çemberinde kalır. Çıkış yo-
Cumhuriyet bu iki uygarlık arasında kalmış, lunu müzelerde, türbelerde arar.
debelenmektedir. Bu çatışkılar Mümtaz ka- Mümtaz’ın, Nuran’a aşkı da hiç inandırıcı
rateri aracılığıyla romanda sunulur.” (Cem değil. Böyle bir adam aşık olamaz.
Çomunoğlu, Huzur, Romanda Estetik Kal- Estetiği yüzyıl geride olan bir erkek, Nu-
kışma 2, İnsancıl, İstanbul 2016) ran’a aslında “kötü kadın” diye bakar. Sev-
Mümtaz Osmanlı kültürünü benimsemiş- gilisine şu şiirle, böyle eski bir dille seslenir
tir. Yıl 1937’dir. Ama hiçbir Cumhuriyet dö- Mümtaz “Ettik o kadar ref-i taayyünki Neşati
nemi şairi, yazarı gelmez aklına Mümtaz’ın. /Ayine-i pür tab-ı mücellada nihanıali ” Sev-

Şubat / 2021 59
gilisine böyle dillenen Mümtaz’ın aşkı boş Üçlü bir çizgide yaşadım. Düşler… ger-
sözler olarak kalıyor. O aşk bana hiç inan- çekler… üzüntüler. Çok yaşadım bunu. Son-
dırıcı gelmedi. O aşktan hiç etkilenmedim. ra şuna karar verdim. Son kalleşlikten sonra
Mümtaz kendisine ezberlettirilen düzme- kimse üstüne düş kurmamaya karar verdim.
ce bir insana dönüşmüş. Kişilerle ilgili düşüm yok. Kendim üstüne ku-
ruyorum düşlerimi. Kendimi aldatacak deği-
YIL 2021 lim.
2 Ocak Cumartesi Milli Piyango bileti almadım. Almışım da
Dilek Türkan-Derya Türkan ikilisini din- büyük paralar çıkmış düşleri kuruyorum.
liyorum. “Bizi müzik birleştirdi” diyor Dilek Kimlerin yapıtı basılacak onlar bile belli. İlk
Türkan. başlarda olduğu gibi İnsancıl bütün Türki-
Şimdi Dilek Türkan söylüyor, “Ruhumda
ye’de dağıtılacak.
neşe / Hayale daldım” Tam bana göre…
Düş kurmam için özel zaman gerekmez.
“ruhumda neşe” olmasa bile hayale dalmak
Yolda yürürken bile düş kurarım. Bu yüzden
benim işim…
bir kez direğe çarpmıştım.
Hep hayallerle gerçeklerin çatışmasıyla
Roman okurken de düş kurarım. Müm-
yaşadım ben. Bir yanda düşler, bir yanda
taz, Nuran’ı tiyatroya, sinemaya götürecek
gerçekler yaşamımın odak noktası oldu…
diye düş kuruyorum.
Hep böyle yaşadım…
İnsancıl… İnsancıl Atölyesi yirmi yaşımın Mümtaz, Nuran’ı camilere, türbelere götü-
düşleriydi. Her düşüm İnsancıl gibi gerçek- rüyor. Buna bir diyeceğim yok. Ama bekliyo-
leşmedi. Bu, şu anlama gelir. Çok düş kırıklı- rum, Nuran’ı tiyatroya, sinemaya götürsün.
ğı yaşadım. Çok şey beklediğim insanlardan Bakalım n’apacak Mümtaz. Beni düş kı-
büyük ihanetlere uğradım. Yine de suçlama- rıklığına uğratacak mı.
dım o insanları. Sorumlu bendim… benim Karlı bir dağın yamacında bir kulübe…
bitmez tükenmez düşlerimdi… avutamadım lapa lapa yağan kar… Dumanla birlikte yü-
kendimi. Onulmaz üzüntüler yaşadım. rüyorum dağlara doğru…

60 Şubat / 2021
İşte bir düş… Aristoteles’i düşlüyorum. O bana bu kadar dokundu, dedim. Cellatlara
dönemde yaşayabilseydim… Berrin Taş için kerpetenle götürülür…. sürüklenir gibi gün-
bir senfoni yazabilseydim. ler yaşadım ben. O günlerde sıktım dişimi…
Sonra bir bisikletim olsaydı, Berrin Taş’la tuttum kendimi.
dünya turuna çıkabilseydim. Handan Hanım’ın gözyaşlarında o günkü
Düşler bitmez. Yağmurlar yağar. Ben sı- kendimi görür gibi oldum. Ağlıyordu, cellat-
rılsıklam dolaşırım yağmurda. lara karşı… kalleşlere doğru. O gözyaşların-
da ayrıca ablasına… Berrin Hanım’a damı-
3 Ocak Pazar tılmış sevgiyi gördüm.
Birgün Pazar’da şöyle diyor Oğuzhan Handan Hanım bilmez ben gözyaşla-
Müftüoğlu “Bugün Türkiye siyasetinin temel rın dökülmediği kaskatı kavgalardan çıktım
sorunu mevcut muhalefet blokunun solun- geldim. Ben katıksız ağlayışları özlemiş bir
da yeterince güçlü devrimci bir muhalefetin insanımdır. Ağır bir sayrılık geçiriyordum.
bulunamayışıdır. Gerçekçi olalım, mevcut Ölüm bir yanda doktorlar bir yanda uğraşı-
halimizle biz de düzen partilerini zorlayacak, yorlardı. Annem bir köşede ağlıyordu…
baskı kurabilecek bir durumda değiliz. Bu Handan Hanım’ın gözyaşları bunları dü-
durum ülke siyasetinin zeminini sağa kay- şündürdü bana.
dırmakta.”
Oğuzhan Müftüoğlu doğruları söylüyor. 7 Ocak Perşembe
Sol bir türlü güçlü bir biçimde örgütleneme- Huzur’u bitirdim. Mümtaz’la Nuran’ın
di. Bu durumda her alanda özellikle yazınsal aşkı bitiverdi. Nuran kocasına döndü… Ah-
alanda burjuva değer yargıları egemen. Bu met Hamdi bir türlü aşık edemedi Nuran’la
egemenlik büyük bir kitleyi sağla ilişkilendiri- Mümtaz’ı.
yor. Bu, halkın bilinçlenmesini engelliyor. Yazar, Nuran’ı da, Mümtaz’ı da canlı kıla-
Bugün bu noktadayız. madı. Kağıt üstünde kaldı her şey.
Yazarın bu romandaki başarısızlığı este-
4 Ocak Pazartesi tiğinden kaynaklanıyor.
Berrin Taş’ın kızkardeşi saygıdeğer Han- Bu romandaki kişiler 1930’larda yaşıyor-
dan Hanım, geçende telefonda-görüntülü lar. Devrimler çağında. Ama yazar kişilerin
“Ablacığım, ne zaman kavuşacağız, ne za- zamanını yaşatmıyor. Yaşadıkları döneme
man kucaklaşacağız” diye iki gözü iki çeş- ilişkin tek bir ipucu yok. Romandaki karak-
me… Handan Hanım’ın özlem yüklü göz- terler, Suat dışında geçmişin özlemiyle ya-
yaşları yüreğimi dağladı. şıyorlar.
Salgın hepimizi kırdı geçirdi. 77 yıllık
yaşamımda birçok tatsızlıklar gördüm ama 8 Ocak Cuma
böylesini görmedim. Değil kucaklaşmak, to- Berrin Taş’ın doğum günü.
kalaşmak bile dokuncalı. Olağanüstü güzel, olağanüstü incelikli,
Perşembe’den beri evlerde tutulduk. Bu- olağanüstü sorumlu bir kadın.
gün İnsancıl’a geldik… Odamda yalnızım. 32 yıldır birlikteyiz. İncelikliği bir davranış
Handan Hanım’ın gözyaşları tekil değil. biçimi değil, karakteri böyle. En zorlu tartış-
Bugün bütün dünyada milyonlarca insan öz- malarımızda bile bir tek dakika kabalaştığını
lemli gözyaşlarıyla yaşıyor, belli etmeseler görmedim.
bile. Hele bir kadının derin bir özlemle ağla- Sorumluluğu yüzde yüz… 32 yılda hiçbir
yışından daha vurucu ne olabilir. gerekçeyle İnsancıl’ı aksatmadı.
Sonradan düşündüm Handan Hanım’ın Ailesindeki bir aksaklık yüzünden İn-
ağlayışı… gözyaşları… hıçkırıkları, niye sancıl’daki görevini yerine getiremeyenleri
gördükte, Berrin Taş’a rastlamakla “Çok iyi

Şubat / 2021 61
oldu” diyorum. Çünkü sudan nedenlerle İn- Düş kurmak için uğultulu yelleri… öfkeli
sancıl’ı aksatan biriyle bir adım atamazdım. yağmurları beklerdim.
Beni en fazla kızdıran şey üstlendiği işi Bugünkü yağmur pek sessiz… pek uysal.
ne pahasına olursa olsun bitirmeyendir. Bana göre değil bu havalar. Olsun bir yağ-
Berrin Taş kan kusarken bile İnsan- mur var ya… çıkıp dolaşmasam da yine de
cıl’daydı. kırık dökük düşler kurabilirim.
Bir gün odasında oturuyordum İnsan- Şunu anladım. Ben düşsüz yaşayamam.
cıl’da. Telefon geldi. İnsancıl’dan kaynakla- Hemen hemen hepsi… belki hepsi değilse
nan bir borç için evini icra edecekmiş, bunu bile çoğu… yağmurlara kapılıp sular gibi
haber veriyorlar. Berrin Taş, hiç unutmam akıp gitmişse…
şöyle yanıtladı “Ben şu anda şiir yazıyorum. Anam “Oğulcuğum” dedi “Nedir bu düşler
Rica ediyorum beni rahatsız etmeyin” dedi böyle… Korkarım bir gün sipsivri kalacak-
telefonu kapadı. Ben şaşkınlıktan donakal- sın” derdi… “Eee, ana” derdim “Yıldızlarla
dım. düş kurmayı sen öğretmedin mi bana.”
Berrin Taş öncesi ben yazın dünyasına Ben böyle dedikte susar… düşlere da-
küsmüştüm. Çekip gidecektim bir köye. “Sağ lardı. Sonra bana “Hadi” derdi “Yıldız düşü
sol ne varsa cehennemin dibine demiştim.” kuralım…” Bütün yıldızlar bizimdi…
Kimileri şöyle dediler. “Ne yapıyorsun Bugün… bu yağmurlu günde Murat Ka-
Cengiz Hoca. Toplumda genel bir yılgınlık rahan Limak Filarmoni eşliğinde o güzel
var. Faşizm aldı süpürdü güzel olan ne var- türküyü söylüyor. Bu türkü aşkı en ince, en
sa… edebiyatı bırakamazsın.” güzel bir dille anlatıyor… olağanüstü gör-
Varlık dergisine gidip gelen sessiz bir ka- kemli düşleri tetikliyor. “Divane aşık gibi çı-
dın vardı. Berrin Taş. Maddi açıdan dergiyi kar dolanırım yollarda / Kız senin sebebüne
desteklermiş. “Eh” dedim “Gelsin bakalım, kaldım İstanbullarda…”
görüşelim”. Bu türkünün en ince noktası “Sen yağ-
O günü hiç unutmam. mur ol ben bulut / Maçka’da buluşalım”
“Bir dergi çıkarmakla başınıza neler ge- Hiçbir söz bir aşkı böyle inceliklerle an-
leceğini biliyor musunuz” dedim. “Biliyorum” latamaz.
dedi. Her zaman inanmışımdır, her zaman
Gündoğdu dergi çıkarıyor haberi Babıa- söylemişimdir. Bizim halkımızın estetiğini
li’de hızla yayıldı… Toplantılar başladığında “yapay sanatlılar” bozdu.
kırk kişiydik… Hele şu türkü “Bahçada yeşil çınar / Boyu
İnsancıl öyküsü böyle başladı işte. boyuna uyar/ Ben seni gizli sevdim / Bilme-
Sonra Berrin Taş, İnsancıl’la yaşadı… İn- dim alem duyar.”
sancıl’la büyüdü…
13 Ocak Çarşamba
10 Ocak Pazar Bir tarihte yazmıştım… Kemal Özer,
Yağmurlu bir Pazar… güzel bir Pazar. Demirtaş Ceyhun, Güngör Gençay, Ruşen
Ben yelle uğuldayan… pencereleri kamçı- Hakkı… bu insanların yokluklarının acısı,
layan yağmurları severim. Eskiden böyle bütün yaşamımı kuşatan sıradağlar benzeri
günlerde giyinir, coşkun bir sevinçle sokağa bir acıdır.
çıkardım. Kimseyi rahatsız etmeden… kimseye
Uğuldayan yel beni düşürecek gibi olur- açık etmeden ben, bu acıları yaşarım. Do-
sa gülümserdim. Uğuldayan yel… yüzümü ğanın da acımasız olduğunu düşünürüm.
kamçılayan yağmur görkemli düşlere götü- Bu insanlar bir on yıl daha yaşasalardı n’o-
rürdü beni. lurdu…

62 Şubat / 2021
Bu zincire şimdi bir acıd aha eklendi. lerinden öpmek istedim. Biliyorum, kıpırda-
Emin Karaca. sam uçup giderdi. Ak kanatlarıyla şöyle bir
Ne söylesem boş… ödün vermeden ya- silkindi… ölüm düşüncesini ak kanatlarıyla
şadı. Şimdi anılar kaldı. sıyırdı, aydınlığa götürdü beni…
Emin Karaca’nın yaşamı sistemle sava- Ben kıpırdayınca uçtu… bir koşup pen-
şımla geçti. Bu yüzden yargılandı. Ayrıca de- cereye vardım. Belki buralı değildi o martı.
ğerli ürünler verdi. Sözgelimi, Eski Tüfeklerin Uzak yollardan gelmişti, pencerede dinlen-
Sonbaharı, Nazım Hikmet’in Aşkları, Sevda- mişti… şimdi gidiyordu. Baktım ardından öz-
lınız Komünisttir yapıtlarının bir bölümü. lemle. Çok uzaklardaydı… sonra yitip gitti.
Dilek Türkan’ı dinliyorum. Mazi Kalbimde
15 Ocak Cuma Bir Yaradır.
Sabah bir baktım pencerede bir martı.
Ben o sıra ölümü düşü-
nüyordum… beni bırakıp
gidenleri… Önce Günay
Akarsu’yla başladı gitme-
ler… görkemli bir dostlu-
ğumuz vardı Günay Akar-
su’yla… “Bundan böyle
hiçkimseyle dost olmam”
demişti. “Ama sizle dost
oldum” dedi.
Gidiverdi… nasıl kötü
günlerdi… ondan sonra
durduramadım gitmele-
ri…
Dost bırakmadı ölüm,
hepsini alıp götürdü.
Sabah öyle oturmuş-
tum ölüm nasıl bir şey,
onu düşünüyordum. Gü-
nay Akarsu… pırıl pırıl
bilinç… bilgi dolu bir be-
yin… saniyede siliniyor…
Niye ben ölemedim…
ölen dostlarımın acısı için
mi ölmedim ben.
Tıpatıp bunu düşünü-
yordum. Birden bir ses
duydum pencerede. Bak-
tım. Bir martı… göz göze
geldik. Uzak denizler-
den mi gelmişti… oralar-
dan selam mı getirmişti
bana… tutup onu sev-
mek istedim. Güzel göz-

Şubat / 2021 63
18 Ocak Pazartesi ekolojik hareketin de radikal olarak antika-
Fikret Başkaya’nın yeni yapıtı. Eko-Sos- pitalizmi içselleştirmesi gerekiyor… Bunu
yalist Paradigma. Komünist Topluma Giden başarmak da daha önce söylediğim gibi bir
Yol (Yordam Kitap, İstanbul 2020) kültür mücadelesiyle mümkün olabilir.”
“Artık bir sermaye uygarlığı olan kapitaliz- Fikret Başkaya asıl olanı görmüş. Sosya-
min insanlara teklif edeceği bir şey yok. Her lizm için asıl olan bir kültür savaşımıdır. Ama
seferinde insani ve toplumsal sorunları az- bu savaşım savaşımların en zorlusudur. Mi-
dırıyor, ekolojik yıkımı derinleştiriyor.” (y. 11) limetrik dikkat, milimetrik kavga ister.
Fikret Başkaya yapıtına bu doğru sapta- Ben, kırk yıldır asıl sorunun kültür olduğu-
mayla başlar. nu anlatmaya çalıştım. Başarılı olamadım.
Komünizmin tanımını şöyle yapar Fikret Bakalım Başkaya sosyalistleri bu zorlu
Başkaya. mücadeleye inandırabilecek mi.
“Komünizm, burjuva özel mülkiyetinin
lağvedilmesini varsayar. Zira burjuva özel 19 Ocak Salı
mülkiyeti demek, bir sosyal sömürü ilişkisi Sevgideğer Fikret Başkaya’yı düşünüyo-
demektir.” (y. 13) rum… Eko-Sosyalist Paradigma, kuşatıcı
Sosyalizmin deneyleri başarısızlıkla so- bir usun görkemli bir yapıtı.
nuçlandı. Bu duruma nasıl bakmalıyız, ya Fikret Başkaya’nın kuşatıcı usu şöyle di-
da umudumuzu nasıl diri tutabiliriz. Başkaya yor, “Kesin olan şu ki artık karşı karşıya ol-
bunu şöyle yanıtlar, “Sosyalizmin başarısızlı- duğumuz oluşumun ‘sıradan’’bilinen’ bir kriz
ğı, kendilerinin ve hasımlarının komünist de- değil, bir uygarlık krizi olduğunun bilincine
diği, ama sadece komünizmle değil sosya- varılmakta.”
lizmle de pek ilgisi olmayan Sovyetler Birliği Bu saptama dirimsel bir biçimde önem-
‘halk demokrasileri’ de denilen Sovyet siste- li. Yaşanılan bunalım kapitalist-burjuva uy-
mi dahil Doğu Avrupa ülkeleri ve Çin, Viet- garlığının bunalımıdır. Bu teknik bir bilgide
nam deneylerinin başarısızlığı, küresel oli- kalmamalı, içselleştirilmeli. Bu bilgi içselleş-
garşi tarafından 1980 sonrasında neo-liberal tirildiği zaman Fikret Başkaya’yı anlarız. İşte
gericiliğin dayatılması, işçi sınıfının mücade- o zaman, bunalımdan “eski kafayla” , “eski
le yeteneğinin aşındırılması, bir ütopya za- anlayışla”, “yaklaşımlarla” çıkamayacağımı-
afı ortaya çıkardı. Gerçi sosyalizm ve onun zı anlarız… kavrarız.
ileri bir aşaması olması gereken komünizmin Kapitalizme karşı kültürel çizgide verile-
ütopyası aşındı ama insanlar umutsuz ve cek büyük savaşım için şunları söylüyor Baş-
ütopyasız yaşayamaz.” (y. 15-20) kaya “Antikapitalistin yeni aktörleri köylüler,
Fikret Başkaya 19. yüzyıldan 1980 yılla- çiftçiler, kadınlar ve gençler, tabii yerli halklar
rına kadar işçi sınıfının toplumsal savaşım- ve ırk ayrımcılığına maruz kalan kimlikler.”
da kolektif politik özne olmayı başardığını Fikret Başkaya’nın olağanüstü görkemli
gösterir. 1980’lerden sonra işçi sınıfı kolektif yapıtında katılmadığım bir noktayı belirtmek
özne olmaktan çıkar. Burda önce liberalizmi isterim. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kenan
dayatması vardır. Evren’le Recep Tayyip Erdoğan’la ortak bir
Bu durumda ne yapmak gerekir. Fikret çizgide gösterilmesi doğru bir saptama değil.
Başkaya buna şu yanıtı verir. “Aslında ya-
pılması gereken bir sır değil. Antikapitalist
mücadelenin ekolojik sorunu içselleştirmesi;

64 Şubat / 2021
A n
nsancıl yayınları

CENGİZ
GÜNDOĞDU

M
YAZARLIK


SEMİNERLERİ

Ö
B
1.
Yazar adaylarının okuması
ve bulundurması gereken
kaynaklar nelerd r?

Estet k b l nçl olmak

CENGİZ
GÜNDOĞDU
YAZARLIK
M

SEMİNERLERİ
Ö
B
3.

Başlayacak her savaşa


sözcük taburları öncülük
eder.
Yazar adayları edeb yat
tar h n y b lmel d r.

n m n
SS 1300-4158

. de .com

9 771300 41 500 9 01

You might also like