You are on page 1of 402

KAMU MALİYESİ

KAMU NEDİR?
TOPLUM NEDİR?
DEVLET NEDİR?
MALİYE NEDİR?
• TEMEL KAYNAKLAR:
• 1.Pehlivan, Osman. Kamu Maliyesi. Derya Kitabevi, Trabzon,
• 2. Akdoğan, Abdurrahman. Kamu Maliyesi, Gazi Kitabevi, Ankara
• 3. Nadaroğlu, Halil. Kamu Maliyesi Teorisi, Beta Yayın, Ankara,
• 4. Bilici Nurettin ve Adem Bilici, Kamu Maliyesi. Seçkin Kitabevi,
Ankara
• 5. Akgül Gülay Yılmaz, Kamu Maliyesi Ders Notları. Türkmen
Kitabevi, İstanbul
KAMU /TOPLUM

KAMU TOPLUM
• DEVLET ORGANLARININ • Aynı toprak parçası üzerinde
TÜMÜ. bir arada yaşayan ve temel
• BİR ÜLKEDEKİ HALKIN çıkarlarını sağlamak için iş
birliği yapan insanların tümü,
BÜTÜNÜ, HALK, AMME
cemiyet.
• HEP, BÜTÜN.
DEVLET

•Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal


bakımdan örgütlenmiş millet veya
milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel
varlık.
MALİYE
• Maliye kelimesinin kökü ise, “mal” dır. 1837’de Maliye
Bakanlığı’nın kurulması sonucunda maliye kavramı
dilimize yerleşmeye başlamıştır.
• Mal tabiri, insan ihtiyaçlarını karşılayan, gelir ve gidere
konu olan her türlü eşya anlamına gelir.
• Kamu ile ilgili işlerin yürütülmesi için gerekli gelirleri ve
harcanan paraları düzenleyen kuralların bütünü.
FİNANS
• LatinceFİNİS kelimesinden türeyen bir kelime
olarak finans; borçlunun alacaklıya borcunu
ödemesi gibi hukuki bir işlemin sonucunu
belirtmektedir.
• Geniş anlamda ise finans, yalnızca para ödemesi
değil alınması ve alınan paranın korunmasını ve
iyi kullanılmasını ifade etmektedir.
KAMU MALİYESİNİN TANIMI

• “Kamu Maliyesi” deyiminde yer alan “kamu” kelimesinin


anlamını dar ve geniş açılardan ele almak mümkündür.
• Dar anlamda “kamu” kelimesi, toplumun yöneten
kesimi, başka bir ifadeyle devlet ya da devlet
kurumlarını ifade eder.
• Buna karşılık geniş anlamda kamu kelimesi ise, ülkedeki
halk, halkın tamamı veya toplum anlamına gelir.
Kamu Maliyesinin Konusu
• Devletin kamu hizmetlerini yerine getirmek
amacıyla mal ve hizmet üretimi dolayısıyla yaptığı
harcamalar ile harcamaların finansman kaynağını
teşkil eden gelirlerdir.
• Bu nedenle, kamu maliyesinin konusu kısaca kamu
harcamaları ile kamu gelirleridir.
•Kamu ekonomisinin ihtiyaçlarının
karşılanması bakımından fonksiyonu,
piyasadan daha çok bütçe çerçevesinde
gerçekleştirilir.
•Kamu mal ve hizmetlerinin oransal değer ve
önemleri siyasi süreç içerisinde
belirlenmekte olup söz konusu mal ve
hizmetlerin öncelik dereceleri bütçede
görülmektedir.
Serbest Piyasa ve Kamu Ekonomisi
• Piyasanın, paranın satın alma gücüne bağlı olarak
şekillenmesine karşın
• Kamu ekonomisi, toplumu oluşturan her bireyin
siyasi tercihine bağlı olarak ortaya çıkan ve
toplum isteği haline dönüşen isteklere bağlı
olarak şekillenmektedir.
ÖZEL/KAMU
• Özel ekonomik kesimde insanların yemek, içmek,
giyinmek ve benzeri ihtiyaçlarını karşılayan kişisel mal ve
hizmetler üretilirken,
• Kamu kesiminde ise, yine insanlar için, “kamu
hizmetleri” diye de tabir edilen, başta savunma ve
adalet hizmetleri olmak üzere, toplumsal nitelikteki
ihtiyaçları karşılayan mal ve hizmetler üretilir.
Kamu Maliyesinin Tarihsel Serüveni
• 19. yy’ın başından itibaren maliye bilimsel bazda ele alınmaya
başlamıştır.
• Yunan ve Roma medeniyetlerinde maliye konusunda ilke
boyutunda görüşlere rastlanılmakla birlikte, ilk ve orta çağlarda
toplumsal ihtiyaçların nitelikleri şüphesiz bugünden farklıdır.
• Quesney, Mirabeau, Le Trosne gibi fizyokratlar verginin,
toprağın safi gelirine dayalı olarak ve tek vergi şeklinde
uygulamasını savunmuşlardır.
FİZYOKRATLAR
• İktisadi düzenin işleyişini, soyutlama yöntemi ile
kurdukları bir model çerçevesinde anlama çabaları,
toplumu işlevlerine göre birbirinden ayırmaları, servetin
kaynağını mübadele değil üretim sürecinde aramaları,
tarım üretimini düşünce sistemlerinin merkezi
yapmaları, başlıca özellikleri arasında sayılabilir.
• Fizyokratlarfayda (util) kavramının ölçülebileceğini
savunmuşlardır. Toplam Fayda Maksimum noktada iken
Marjinal faydanın sıfır olacağına yönelik kesin
varsayımlarda bulunmuşlardır.
Laissez faire, laissez-passer
• Doğanın her zaman kendi dengesini koruyacak bir
süreci işlettiği düşüncesini şiar edinen fizyokratlar
aynı şekilde beşeri durumların da nihayetinde
kendi kendine bir denge durumuna kavuşacağı
çıkarımına varmışlardır.
• Laissez faire, laissez-passer yani bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler sloganını ilk dile
getirenler de Fizyokratlardır. Yine Fizyokratlara
göre devlet tek bir vergi almalıdır o da tarım
sektöründen alınmalıdır.
ADAM SMITH VE ULUSLARIN ZENGİNLİĞİ
• Adam Smith’in mali olayları bilimsel bir çerçeve içerisinde
inceleyen vergi prensip ve teorilerine ilişkin bir bölümü
günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
• Ulusların Zenginliği, aynı zamanda, fizyokratik
anlayışın toprağın önemini vurgulayışına karşı
çıkıyordu.
• Smith bunun yerine işgücünün üstünlüğüne
inanmaktaydı ve işçi sınıfının üretimin artmasında
etkili olacağını savunuyordu. Uluslar o kadar başarılı
oldular ki, bu başarı eski ekonomik ekollerin terk
edilmesine yol açtı.
"görünmez el"

• Ulusların Zenginliği 'nin ana konularından bir tanesi,


serbest piyasanın her ne kadar karmaşık ve denetsiz
gözükse de aslında sözde bir "görünmez el" tarafından
doğru miktarda ve çeşitlilikte üretim yapmak için
yönlendirildiğidir.
1929-1930 ekonomik krizi

• 1929-1930 ekonomik krizi ve izleyen dönelere devletin


sosyo-ekonomik yaşam içerisindeki rolünün önemli bir
hale gelmesi ve bu açıdan maliye politikası araçlarının
büyük fonksiyon görmesi; maliyenin fiskal boyutu
yanında esktra fiskal nitelikteki boyutunun da ortaya
çıkmasına ve önem kazanmasına neden olmuştur.
• Kamu maliyesi, fiskal ve ekstra fiskal fonksiyonların yerine
getirilmesi bakımında kıt kamu kaynaklarının kullanımı,
yönetimi, etkinliği, ilgili politikaların şekillendirilmesi
hükümleri teorileri, ilkeleri, teknik ve olayları kapsayan bir
araştırma alanıdır.
• Optimal kaynak kullanımıyla en yüksek kamusal faydanın
yaratılabilmesi bakımından sahip olunan mali araçlar
kadar bu araçların etkin kullanımları yanında çağdaş
bilimsel yöntem ve tekniklerden yararlanılması büyük
önem taşımaktadır.
Kamu Maliyesinin Diğer Disiplinlerle İlişkisi

• Mali olaylara ilişkin konuların tarihi gelişimi araştırıldığında,


bu konuların, önceleri iktisat bilimi içerisinde incelendiği
görülür.
• Günümüzde kamu maliyesi, genel iktisat teorisinin özel bir
dalı haline gelmiştir.
• Bunun sonucunda, devletin vergi almak, borçlanmak, para
basmak ve kamu harcamasında bulunmak gibi faaliyetleri
ayrı birer inceleme konusu olarak ele alınmaktadır.
• Devletin fonksiyonlarında meydana gelen gelişmelere
paralel olarak, kamu harcamaları da artmıştır.
• Harcamalarının artması ise, vergilerin artması neticesini
doğurmuştur.
• Bugelişmelere bağlı olarak, milli ekonomi içerisinde
kamu kesiminin payı giderek büyümüştür.
• Günümüzde bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilen
Kamu Maliyesinin diğer bilim dallarıyla ve özellikle
İktisat, Siyaset ve Hukuk bilimleri ile çok yakın ilişkisi
vardır.
Kamu Maliyesinin İktisat Bilimi ile İlişkisi

• Kamusal mal ve hizmetlerin üretimi amacıyla vergi vb.


kamu gelirlerinin toplanması ve toplanan bu gelirlerin
kamu hizmetlerinin finansmanı için harcanması olan
mali olaylar, esas itibariyle iktisadi bir karakter taşır.
• Geçmişte birçok bilim adamı kamu maliyesini, iktisat
biliminin bir alt dalı saymıştır.
• Bunlara göre, kamu maliyesi, genel iktisat
kurallarının, devlet gelir ve giderlerine
uygulanmasından başka bir şey değildir.
• Ancak bu görüşlere rağmen günümüzde kamu maliyesi,
iktisat biliminin yanında bağımsız bir bilim dalı haline
gelmiştir.
• Mali olaylar, karma özellikler taşımasına rağmen, dar
anlamdaki iktisadi olaylardan ayrılmaktadır.
• Zira, günümüzde mali olayların siyasi ve hukuki
yönlerini ele almadan incelenmesi doğru olmaz.
• İktisadi olaylarla mali olayların bu farklı yönlerine
rağmen, iktisat bilimi ile maliye biliminin çok yakın ilişkisi
olduğu hususu açık bir gerçektir.
Maliye biliminin inceleme alanına giren,
kamu harcamaları ve kamu gelirlerinin çeşitli
etkileri
• kişilerin vergiye karşı tepkileri
• verginin yansıması
• vergi yükü
• devlet borçları ve benzeri daha birçok konu aynı
zamanda iktisadi karakterlidir.
Kamu Maliyesinin Siyaset Bilimi ile İlişkisi
Siyaset biliminin konusu, devletin
• Kuruluşu,
• Teşkilatlanması
• işleyişine ilişkin çeşitli faaliyetleridir.
Devletin, varlığını sürdürmesi ve görevlerini yerine getirebilmesi
mali araçlara sahip olmak ve bunları kullanmakla mümkündür.
Çeşitli mali araçları kullanmak konusunda, siyasal karar organları
yetkilidir.
• Kamu kesimince üretilen mal ve hizmetlerin miktarının
ve bileşiminin belirlenmesinde siyasal karar
mekanizmasının yetkili olması,
• Siyaset Bilimi ile Kamu Maliyesi arasındaki yakın ilişkiyi
ortaya çıkarmaktadır.
Kamu Maliyesinin Hukuk ile İlişkisi
• Hukuk, toplum halinde yaşayan insanların
arasındaki ilişkileri düzenleyen usul ve kurallar
manzumesidir.
• Toplum içindeki ilişkiler, kişilerin kendi aralarında
olabileceği gibi, kişilerle devlet arasında da
olabilmektedir.
• Devletle kişiler arasında meydana gelen ilişkilerin en
önemlilerinden biri de hiç kuşkusuz vergi ve benzeri mali
ilişkilerdir.
• Verginin toplanması, toplanan vergilerin kamu
giderlerinin finansmanı için harcanması ve diğer mali
olayların hepsi hukuki bir düzen içerisinde ve yasalara
uygun olarak gerçekleştirilir.
• Hukuk devleti ilkesinin gereği olarak kanunsuz vergi
toplanamaz.
• Yine kanunlara uygun olmayan hiçbir harcama
yapılamaz.
• Öte yandan, devlete ait malların kullanımı ve yönetimi
de yine hukuk düzeni içerisinde gerçekleşir.
• Mali olaylara ilişkin tüm hukuki düzenlemeler ve kurallar
mali hukuk denilen ayrı bir bilim dalının ortaya çıkmasına
yol açmıştır.
• Mali Hukuk'un konusu, devletin gelirlerinin
toplanmasına ve harcamalarının yapılmasına ilişkin
hukuki kurallardır.
• Mali olaylardan sadece vergilere ilişkin hukuki esasları
inceleyen bilim dalına Vergi Hukuku adı verilir.
Kamu Maliyesi ve Psikoloji İlişkisi

• Mali olayların bir takım etkileri vardır. Örneğin vergi


ödeyen bir kişi genellikle hissettiği duyguları bilimle
(psikolojiyle) açıklanabilir.
• Eğer devlet topladığı vergi gelirlerini etkin bir şekilde
kullanmadığı düşüncesi daha baskınsa, mükelleflerin
hissettiği psikolojik baskı daha fazla olur.
• Literatürde bu durum Vergi Baskısı kavramıyla ifade
edilmektedir.
• Vergi Baskısı;
• Ödenen vergilerin mükelleflerin davranışları üzerinde
yaratacağı psikolojik tepkilere vergi baskısı denir.
• Vergi baskısı vergi yükünden kaynaklanan psikolojik
tepkidir.
• Vergi baskısından kurtulmak isteyen mükelleflerin
yapabilecekleri 2 farklı davranış söz konusu olabilir.
• Birincisi vergiden kaçınma davranışı olup, mükellef bu
davranışıyla kanuna aykırı bir işlem yapmaksızın vergi
baskısını azaltmaktadır.
• Vergiden kaçınma herhangi bir müeyyideye tabi
değildir.
• Mükellefin gösterebileceği ikinci davranış vergi
kaçakçılığı davranışıdır.
• Vergi kaçakçılığı vergi kanuna aykırı davranmak suretiyle
vergi baskısından kurtulmaktır.
• Vergi kaçakçılığı müeyyideye bağlandığından suçtur.
• Vergi baskısının psikolojik etkisini açıklayan bir diğer kavram
da Verginin Vurgu Etkisidir.
• Verginin Vurgu Etkisi;
• Vergi borcunu ödeyen vergi mükellefinin hissettiği psikolojik
durum olarak ifade edilebilir.
• Bu psikolojik durum genellikle vergi ödemesi dolayısıyla
yaşanan mutsuzluğu (acıyı) ifade eder.
• Ancakbu vurgu etkisini her zaman vergi mükellefi
yaşamaz.
• Vergi yansıma yolu ile bir başkasına yansımışsa
verginin vurgu etkisinin buna da yönelmesi
mümkündür.
Kamu Maliyesi ve Psikoloji İlişkisi

• Mali olayların bir takım etkileri vardır. Örneğin vergi


ödeyen bir kişi genellikle hissettiği duyguları bilimle
(psikolojiyle) açıklanabilir.
• Eğer devlet topladığı vergi gelirlerini etkin bir şekilde
kullanmadığı düşüncesi daha baskınsa, mükelleflerin
hissettiği psikolojik baskı daha fazla olur.
• Literatürde bu durum Vergi Baskısı kavramıyla ifade
edilmektedir.
• Vergi Baskısı;
• Ödenen vergilerin mükelleflerin davranışları üzerinde
yaratacağı psikolojik tepkilere vergi baskısı denir.
• Vergi baskısı vergi yükünden kaynaklanan psikolojik
tepkidir.
• Vergi baskısından kurtulmak isteyen mükelleflerin
yapabilecekleri 2 farklı davranış söz konusu olabilir.
• Birincisi vergiden kaçınma davranışı olup, mükellef bu
davranışıyla kanuna aykırı bir işlem yapmaksızın vergi
baskısını azaltmaktadır.
• Vergiden kaçınma herhangi bir müeyyideye tabi
değildir.
• Mükellefin gösterebileceği ikinci davranış vergi
kaçakçılığı davranışıdır.
• Vergi kaçakçılığı vergi kanuna aykırı davranmak suretiyle
vergi baskısından kurtulmaktır.
• Vergi kaçakçılığı müeyyideye bağlandığından suçtur.
• Vergi baskısının psikolojik etkisini açıklayan bir diğer kavram
da Verginin Vurgu Etkisidir.
• Verginin Vurgu Etkisi;
• Vergi borcunu ödeyen vergi mükellefinin hissettiği psikolojik
durum olarak ifade edilebilir.
• Bu psikolojik durum genellikle vergi ödemesi dolayısıyla
yaşanan mutsuzluğu (acıyı) ifade eder.
KAMU MALİYESİ İLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR

• A - Geleneksel Yaklaşımlar:
• 1. Kurumsal Yaklaşım
• 2. Yapısal Yaklaşım
• 3. Değişim Yaklaşımı
• 4. Refah Yaklaşımı
• 5. Gelir Yaklaşımı
Kurumsal Yaklaşım
• Kurumsal yaklaşım, devlet faaliyetlerini, hukuki ve idari bakış
açısından incelemektedir.
• Vergilerin uygulamaya konulması, salınması ve toplanması ile ilgili
düzenlemeler yanında, kamu fonlarının kullanımı da ele alınmaktadır.
• Bu yaklaşımda, kamu harcamaları teorisi ve vergi teorisinin
geliştirilmesi konusundaki cabalar son derece sınırlı düzeyde olup
yok denecek kadar azdır.
Yapısal Yaklaşım
• Kamu mâliyesi ile ilgili konuların ekonomik açıdan incelenmesine
yönelik olup kaynak dağılımı ve kullanımında etkinlik, devlet
faaliyetlerinin etkinliği ve alternatif maliyetler piyasa
ekonomisi ile ilgili faaliyetlerin incelenmesi bakımından göz
önünde bulundurulan teorik çerçeve içerisinde kamu
faaliyetlerinin ekonomik analizinin yapılması ve benzeri
çalışmaları kapsamaktadır.
Değişim Yaklaşımı
• Fransa ve İtalya’da çeşitli bilim insanları tarafından ileri sürülmüş
olup; vergileri, kamu hizmetlerinin bedeli olarak kabul
etmektedir.
• Devlet faaliyetlerinin optimum düzeyinin, piyasa
ekonomisininkine benzer bir şekilde ve vergilerin, üretilen devlet
hizmetlerinin marjinal maliyetine eşit olduğu noktada
oluşacağını belirtmektedir.
Refah Yaklaşımı
• Kamu maliyesi aracılığıyla toplum refahının maksimize edilmesini
öngörmekte olup kimsenin durumundan fedakârlık yapmaksızın
toplum refahının artırılmasını amaçlamaktadır.
• Refahölçütü, kamu maliyesi açısından; devlet faaliyetlerinin
optimum düzeyini belirlemede önem taşımakta ve vergi yükü
bakımından fonksiyon görmektedir.
Gelir Yaklaşımı
• Fonksiyonel maliye ile ilgili olup her devlet faaliyetinin: milli geliri azaltıcı veya
artırıcı etkileri İncelenmektedir. Buna, kamu harcamalarının finansmanından
daha çok, harcamanın düzeyini vergiler yoluyla kısmak veya benzer şekilde kamu
harcama fonksiyonunun hizmet sağlamak değil, gelir akışını daraltmak örnek
olarak gösterilebilir.
• Söz konusu yaklaşıma göre; borçlanma likiditeyi azaltır ve devlet borçları
ekonomide daraltıcı etki yaratır.
• Gelir yaklaşımının diğer bir boyutu da, vergi-harcama programlarının net
etkilerinin araştırılması ile ilgilidir. Vergilerin daraltıcı, kamu harcamalarının
genişletici etkileri mevcut olup bunların sonuçları göz önünde tutulması gerekir .
Günümüzdeki Yaklaşımlar

• Hukuki Yaklaşım
• İktisadi Yaklaşım
Hukuki Yaklaşım
• Hukuki yaklaşım; XIX. yüzyılda bağımsızlığına kavuşmuş olan kamu
mâliyesine, Alman ve Fransız ekolünün yaklaşım şekli olup; siyasi ve
idari sistem içerisinde, kamu mâliyesinin temel fonksiyonları üzerinde
durulmaktadır.
• Bu yaklaşıma göre; kamu tüzel kişileri, anayasa ile kendilerine yüklenmiş
olan fonksiyonlarını gerçekleştirebilmeleri için harcama yapmak
durumunda olup söz konusu harcamaların finansmanının hangi
kaynaklardan ve hangi usullerle sağlanacağı ile toplumsal mali yük
uygulamalarının toplum kesimleri arasında adil bir şekilde dağılımının
nasıl gerçekleştirilebileceği konuları ağırlık kazanmaktadır.
İktisadi Yaklaşım
• İktisadi
yaklaşım ise; devletin vergi ve benzeri nitelikteki kamusal mali yük
uygulamaları ve borçlanma aracılığıyla yarattığı ekonomik etkileri ön plânda
tutmakta;
• söz konusu uygulamaların satın alma gücü, tüketim, tasarruf, gelir ve servet
dağılımı ile yatırımlar üzerindeki etkilerini analize yönelik bulunmaktadır,
(İktisadi yaklaşımda: devlet faaliyetlerinin kamu hukuku ile olan ilişkisi tamamen
bir tarafa itilmekte ve konunun yalnızca ekonomik yanı ile ilgilenilmektedir.
• Bu bakış açısında önemli olan, kamu hukuku kurallarına göre kamu hizmetinin
nasıl sağlanacağı ve harcanacağı değil, toplum yönünden ön görülen ekonomik ve
sosyal amaçlara ulaşabilmek için nasıl kullanılacağının araştırılması ve bunların;
kaynak dağılımı, ekonomik denge ve büyüme gibi toplumsal hedefler üzerindeki
etkilerinin incelenmesidir .
Anglo-Sakson Literatür ve İktisadi Yaklaşım
• Günümüzde, daha çok iktisadi yaklaşım şekli üzerinde durulmakta olup
özellikle Anglo-Sakson literatürde bu yaklaşım benimsenmiş bulunmaktadır.
• 1950'lere kadar geçen dönemde, özellikle A.C. Pigou, H. Dalton, A. Peacock
gibi İngiliz
• A. Hansen, R. Lindholm, H.M. Somers, J.H.Adler ve R.A. Musgrave, J.F. Due
gibi Amerikalı maliyeciler tarafından benimsenmiş olan iktisadi yaklaşıma
göre,
• maliye ilmi, iktisadi bir kimliğe bürünmüş olmaktadır.
• Bu yaklaşım, günümüzde Fransız maliyecileri tarafından da önemli ölçüde
benimsenmiştir. söz konusu kişiler tarafından kamu mâliyesi kararları
içinde iktisadi faktörlerin etkisini, yerini ve önemini incelemektedirler .
Türkiye’de Kamu Maliyesi Yaklaşımı
• Ülkemizde; Kıta Avrupası’nın etkisiyle; mali olaylar
genellikle hukuki yaklaşıma göre incelenmiş, maliye;
bağımsız bir bilim dalı olarak düşünülmüştür.
• Maliye ile ilgili eserlerin çoğunda, kamu mâliyesi
kapsamında düşünülen giderler, gelirler ile bütçe
konuları, tarihi, hukuki ve kurumsal bir yapı
içerisinde ve genellikle tanımsal düzeyde
incelenmiştir.
KAMU MALİYESİNİN AMAÇLARI

• Kamu maliyesinin amaçlan değişik bakış açılarına


göre farklı şekillerde belirtilebilir. Gerek kuramsal
olarak ve gerekse günümüzde uygulama itibariyle
kazandığı anlam ve fonksiyonlar göz önünde
bulundurularak, kamu maliyesinin amaçları;
• Kaynak kullanımında etkinlik sağlanması

• Bölüşümde etkinlik sağlanması

• Ekonomik istikrarın sağlanması


Kaynak Kullanımında Etkinlik
Sağlanması
• Kaynak tahsisi ile ilgili olup ekonomideki kaynakların paylaştırılmasında, kıt
kamu kaynaklarının optimum dağılımını ve kullanımını gerekli kılar.
• Yalnızca piyasa sistemi içerisinde, ihtiyaçların en gerçekçi düzeyde
karşılanmasına imkân verecek şekilde mal ve hizmet sağlanması ile ilgili
olmayıp, yatırım ve tüketim malları arasında kaynakların tahsisi ile de
ilgilidir.
• Devlet, fiyat mekanizmasının fonksiyonlarındaki eksiklikleri gidermek
amacıyla, piyasaları, piyasa koşullarını, sosyal ve özel maliyetler ile dışsal
ekonomileri ve ekonomik olmayan durumları göz önünde
bulundurmaktadır.
Kaynak Kullanımında Etkinlik Sağlanması
• Karşılaşılan koşullara bağlı olarak, piyasa mekanizması optimal sonuçların
elde edilmesine imkân vermeyebilmektedir.
• Burada, daha etkin bir kaynak dağılımı bakımından, kamunun nasıl bir
müdahalede bulunması gerektiği sorunu önem kazanmaktadır.
• Bu açıdan, kurumsal sebepler yanında, üretim faktörleri ve üretim süreci ile
ilgili koşullar, ortaya çıkan olumlu ve olumsuz dışsallıklar, risk ve zaman
faktörleri büyük önem taşımaktadır.
• Kamu kaynaklarının kamusal gerekler doğrultusunda ve kaynak
kullanımında etkinlik sağlanması amacı içerisinde belirlenmesi, sağlanması,
yönlendirilmesi ve kullanılması bakımından kamu sektörünün büyük
fonksiyon üstlendiği ve bu fonksiyonun kamu mâliyesi içerisinde önemli bir
paya sahip olduğu görülmektedir.
Bölüşümde Etkinlik Sağlanması
• iş imkânları, eğitim düzeyi, veraset sonucu intikallere yönelik
politikalar, vergi ve kamu harcama politikaları gibi bazı
faktörlere bağlı olarak gelir ve servet dağılımında etkinlik
sağlanmasını ifade etmektedir.
• Gelir ve servet dağılımı, pek çok ülkede çarpık bir görünüme
sahiptir. Paylaşım ya da bölüşüm, gelir ve servetteki farklılığın
düzeltilmesi için sosyal kararların verilmesi ile ilgili konulan
ilgilendirmektedir.
BÖLÜŞÜM

• Bölüşüm; ekonomik istikrarın sağlanması çabalarıyla


desteklenen fiyat dengesinin korunması ile tam istihdam ve
kaynak dağılımında etkinlik doğrultusunda belirlenen kamusal
isteklerin gerçekleştirilmesi bakımından önem taşımaktadır.
• Bir pazar ekonomisinde gelir ve servetin dağılımı; miras
hukuku, eğitim alternatiflerinin uygunluğu, sosyal mobilite,
paranın yapısı ve sahip olunan yetenekler gibi çok sayıda
faktöre bağlıdır. Bu gibi faktörlerin sonucu olarak, bölüşüm;
dengeli olabilmekte veya olmayabilmektedir.
BÖLÜŞÜM

• Sahip olunan imkânların düzeyi, içinde bulunulan sosyo-


ekonomik koşullar, tanınan öncelikler ve bu bakımdan
izlenen politikalar bölüşümde etkinliğin düzeyi
bakımından önemlidir. Adalet kavramının çağdaş
anlamı göz önünde bulundurularak, anlamlı ve kabul
edilen bir bölüşüm açısından kamu mâliyesi içinde çeşitli
mali araçlardan yararlanılmaktadır.
İktisadi İstikrarın Sağlanması
• Ekonomik dengeyi bozucu nitelikteki gelişmelerle mücadele edilmesi, yani
iktisadi dengenin sağlanması ve korunması yanında, iktisadi kalkınma ve
büyüme düzeyinin yükseltilmesiyle de ilgilidir.
• Bu bakımdan iktisadi kalkınma ve iktisadi büyümenin tatmin edici bir
düzeye yükseltilmesi için gerekli uygulamaların yapılması, istihdam
düzeyinin yükseltilmesi, paranın değerinin dengede tutulması ve
korunması, ödemeler dengesinin değişim oranlarının tatmin edici düzeyde
olmasının sağlanması önem taşımaktadır.
İktisadi İstikrarın Sağlanması
• Söz konusu amaçların bileşimi değişen boyutlarda gerçekleşmekte ve
serbest piyasa koşulları çerçevesinde oluşmaktadır. Devlet; müdahale
edilmemesi halinde ulaşılabilecek sonuçlardan daha iyi sonuçların
alınacağını umduğu zaman, bu uygulamalara müdahale etmek yoluna
gitmektedir.
• Burada önem taşıyan husus; iktisadi istikrarın sağlanması bakımından
gerekli ortam ve koşulların yaratılması ile bu açıdan sahip olunan araçlara
yön verilmesidir.
• İktisadi istikrarın sağlanması, iktisadi dengenin sağlanması ve korunması
ile iktisadi kalkınma ve büyümenin sağlanması şeklinde iki bölüm
içerisinde incelenebilmektedir.
• Tam istihdam sağlanması yanında maliye, toplum olarak tüketilen mal
ve hizmetlerin yeterli ölçüde üretimini sağlamak açısından da önemli
fonksiyona sahip bulunmaktadır .
• Ülke ekonomisi devlet faaliyetlerinden etkilenmektedir. Bir tüketici gibi mal
ve hizmet satın alarak ekonomiyi yönlendirmekte ve uyarmakta olan
devlet, üretim ve satış faaliyetleri ile de piyasa fiyatları üzerinde kontrol
yaratabilmektedir. Vergileri artırmak suretiyle, ekonomik birimlerin
gelirlerini azaltarak, daha az harcama yapmalarına yol açmaktadır.
İktisadi İstikrarın Sağlanması
• Vergi teşvikleri vererek, ekonomiyi uyarmaktadır. Bütçe fazlaları, ekonomiyi
daraltmakta, bütçe açıklan ekonomiyi uyarmaktadır. Devlet, ekonomide
büyük rol oynamakta olup, bu rolünü mali gücü aracılığıyla
gerçekleştirmektedir .
• Devlet; kamu giderleri ve kamu gelirleri gibi araçlardan yararlanarak,
iktisadi istikrar açısından önemli etkiler yaratabilmektedir. Gerek kamu
giderleri, gerekse kamu gelirleri bakımından, kullanılabilecek çeşitli
mekanizmalar veya uygulama olanakları vardır.
İktisadi İstikrarın Sağlanması
• Bunların niteliklerinde, büyüklüklerinde, uygulama şekilleri üzerinde ve
zaman faktöründe ayarlamalar, düzenlemeler yapılarak, belirli hedefler
doğrultusunda uygulamaya yön vermek söz konusu olabilmektedir. Ülkenin
içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasi koşullar, bu araçların
kullanılması ve yönlendirilmesi bakımından önemli ölçüde belirleyici
olmakta, ileride inceleneceği üzere amaçlar arasında uyumsuzluklar ortaya
çıkabilmektedir.
KAMU KESİMİ EKONOMİK
FAALİYETLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
• “Kamu kesiminde gerçekleşen ekonomik faaliyetleri
çeşitli yönleri ile inceler” şeklinde ifade ederek
başlamak yerinde olur.
• Bu cümlede bahsedilen ekonomik faaliyetler, temelde, mal ve hizmet üretim
faaliyetleridir.
• Ekonomik faaliyette bulunmanın başka deyişle mal ya da hizmet
üretmenin gerekçesi ihtiyaçları karşılamaktır.
• Nitekim iktisat bilimi, insanların mutluluk ve refahını artırmayı hedefler ve
bu da ancak insanların duyduğu ihtiyaçların giderilmesi ile olur (Nitekim
ihtiyaç, giderilmedikçe elem ve ıstırap veren isteklerdir).
• İnsanların duyduğu ihtiyaçlara genel olarak beşeri
ihtiyaçlar denilir.
• Beşeri ihtiyaçlardan bir kısmı insanın fizyolojik ve
psikolojik yapısından kaynaklanır.
• Bireysel ihtiyaçlar, ihtiyaca yönelik mal veya hizmetin
bireysel olarak tüketimi ile giderilirler.
• Bireysel ihtiyacına yönelik olan mal ya da hizmeti tüketen
kişi kendi ihtiyacını gidermek şeklinde bireysel fayda
sağlar.
Özel Mal ve Hizmetler
• Sadece tüketen kişiye fayda sağlayan mal ve hizmetlere özel
mal ya da hizmetler denilir. Özel mal ya da hizmetler piyasada
özel kişi ve firmalar tarafından üretilirler.
• Kişi ve firmaların özel hukuk kurallarına uygun olarak ekonomik
faaliyette bulunduğu kesime özel kesim denilir.
TALEP
• Özel kesimde birey ve firmaların faaliyette bulunmalarının sebebi kâr
maksimizasyonu sağlamaktır.
• Söz konusu birimler hangi maldan ne miktarda üreteceklerine karar verirken
piyasadaki “talep”i gösterge olarak alırlar ve talep edilen mal ve hizmetleri
talep edilen miktarda üretirler.
• Ürettikleri mal ve hizmetleri ihtiyaç sahiplerine başka deyişle tüketicilere
“fiyat” karşılığında sunarlar. Fiyat ise üretimin gerçekleştiği piyasa
koşullarına göre oluşur.
Fiyatın Belirlenişi Piyasa Tipine Göre Değişir

• Rekabetçi piyasalarda fiyatı belirleyen arz ve talebin durumu


iken,
• Tekel veya oligopol gibi piyasalarda maliyet+kâr şeklinde fiyat
oluşumu söz konusu olur. Piyasada mal ya da hizmetlerin
fiyatını ödeyenler bunları satın alıp tüketmek suretiyle
ihtiyaçlarını giderirler.
Kamusal İhtiyaçlar
• Beşeri ihtiyaçların bir kısmı ise insanların tek başlarına yaşamak yerine topluluk
halinde yaşamayı tercih etmelerinden kaynaklanmış olan ihtiyaçlardır.
• İnsanların topluluk halinde yaşamalarından dolayı hissettikleri ihtiyaçlara
kolektif ihtiyaçlar veya kamusal ihtiyaçlar veya toplumsal ihtiyaçlar veya
sosyal ihtiyaçlar denilir.
• Can ve mal güvenliğinin sağlanması için duyulan iç ve dış güvenlik ihtiyacı
• Topluluk içindeki kişilerin çeşitli haklarının ihlali durumunda bu hakların yerine
getirilmesini sağlayacak adalet hizmetine olan ihtiyaç bu tür ihtiyaçlara
örnektir.
Tam Kamusal/ Yarı Kamusal Mal
• Kamusalihtiyaçların bireysel tüketim yoluyla giderilmesi
mümkün değildir.
• Butürden ihtiyaçların giderilmesi ancak kolektif tüketim ile
mümkün olur. Kamusal ihtiyaçları gidermeye yönelik üretilen
mal ya da hizmetlere ise kamusal mal ya da hizmetler denilir.
• Kamusal mal ya da hizmetler esas itibarıyla; tam kamusal mal ya
da hizmetler ile yarı kamusal mal ya da hizmetlerden oluşurlar.
• Tam kamusal mal ya da hizmetler tamamen,
• Yarı kamusal mal ya da hizmetler esas itibarıyla,
başta devlet olmak üzere kamu kurum ve
kuruşlarınca üretilmektedirler.
• Bunlara genel olarak kamu kesimi üretici birimleri
denilir.
Toplumsal Refah Maksimizasyonu
• Kamu kesimi üretici birimlerinin faaliyette bulunduğu kesime ise kamu
kesimi denilir.
• Kamu kesimi üretici birimlerinin faaliyette bulunmalarının temel gerekçesi
(her ne kadar kamu kesimi üretici birimlerinden iktisadi devlet teşekkülleri
karlılık esasına göre çalışsalar da) esas itibarıyla kamusal yarar sağlamak
başka deyişle toplumsal refah maksimizasyonudur.
Kamu Kesiminde «Talep»
Kavramı
• Kamu kesiminde hangi maldan ne miktarda üretilecek sorusunun yanıtı özel
kesimdeki gibi “talep” tarafından belirlenemez.
• Zira toplum üyeleri tam kamusal mal ya da hizmetlerden bedava
yararlanacaklarını bildikleri için taleplerini belli etmezler.
• Kamu kesiminde hangi mal veya hizmetlerin ne miktarda üretileceği
konusunda karar alanlar siyasilerdir.
• Bu karar, kamu bütçesinde somutlaşır, parlamentonun onayı ile kesinleşir ve
bütçede belirtilen hizmetler bütçede belirlenmiş olan ödenekler elverdiğince
üretilir.
• Bu açıklama, topluma sunulacak mal ya da hizmetlerin tür ve miktarları
konusunda toplumun hiçbir etkisi olmadığı şeklinde algılanmamalıdır.
• Zira kamu bütçesini hazırlayan hükümet ile bu bütçeyi onaylamak suretiyle
uygulamak bakımından hükümete yetki veren parlamento üyeleri seçim
sürecinde mevcut seçim yasasına göre seçmenlerin yeterince oyunu almış
olan, başka deyişle, halkın seçtiği, vekil tayin ettiği, halk adına karar alma ve
uygulama yetkisini halktan almış ya da halk tarafından yetkilendirilmiş
kişilerdir.
• Kamu kesimince üretilen mal ve hizmetler esas itibarıyla bedava
olarak ancak bazen küçük düzeyde, maliyete katılma bedeli
mahiyetinde harç adı altındaki paraları ödemek karşılığında,
bazen de fiyat karşılığında sunulurlar.
• Bedava olarak sunulan mal ya da hizmetlerin üretim maliyeti
tamamen vergi gelirleri ile finanse edilirken,
• Maliyetininaltındaki herhangi bir ödemeye dayalı olarak
sunulanların üretim maliyetinin harç geliri ile finanse
edilemeyen kısmı vergi gelirleri ile karşılanır.
KAMU KESİMİNCE ÜRETİLEN MAL ve
HİZMETLER

• Kamusal mal ya da hizmetler literatürde yakın zamana kadar sadece


özelliklerine ve en önemlisi “fayda bölünmezliği” kriterine göre
sınıflandırılmışlardır.
• Bu sınıflandırma kapsamında kamusal mal ve hizmetler; tam kamusal mal
ve hizmetler ile yarı kamusal mal ve hizmetler şeklinde iki ana kategoride
toplanmış, her iki grupta bulunan mal ve hizmetlerin fayda alanının ulusal
sınırlar olduğu kabul edilmiştir.
• Kamu kesimince üretilen mal ve hizmetler diye konuya
bakıldığında bunlara bir de esas itibarıyla özel mal ve
hizmet özelliklerini taşımakla birlikte piyasa
başarısızlıklarının topluma yükleyeceği maliyetleri
ortadan kaldırarak toplumsal refahı maksimize etmek
için üretilen özel mal ve hizmetler de dahil
edilmektedir.
• Oysa, günümüzde bir taraftan küreselleşme olgusu diğer
taraftan teknolojideki gelişmeler kamu kesimince
üretilen mal ve hizmetlerin fayda alanını ülke sınırları
ötesine taşınmasına sebep olmuştur.
• Bazen de fayda veya zarar alanı (dışsallığı) bir ülke
sınırlarını aşan malların üretim veya tüketimine
yönelik müdahaleler veya bu bağlamda sunulan
hizmetler ulusal sınırları aşmaktadır.
• Bahsedilen durumların varlığı literatürde kamusal
mal ve hizmetlerin “fayda alanı” kriterine göre de
sınıflandırılması sonucunu doğurmuştur.
• Kamusal mal ve hizmetler, dışsallıklarının yayıldığı alanın
ulus, bir bölge veya birden fazla bölge olmasına göre farklı
kavramlarla ifade edilmeye ve tanımlanmaya başlamıştır.
• Buna göre kamusal mallar; ulusal kamusal mallar, bölgesel
kamusal mallar ve küresel kamusal mallar olmak üzere üçe
ayrılmıştır.
• Kamusal mal ve hizmetler önce fayda bölünmezliği kriterine
göre daha sonra fayda alanı kriterine göre sınıflandırılıp ele
alınacaktır.
Faydanın Bölünmezliği Kriterine Göre
Kamusal Mal ve Hizmetler
• Samuelson’un tam kamusal mal ve hizmetleri ayırt eden
temel özelliğin “bölünemezlik” olduğunu kabul
etmesiyle kamusal mal ve hizmetler “faydanın
bölünmezliği” kriterine göre sınıflandırılır olmuştur.
• Bu kritere göre kamusal mal ve hizmetler; tam kamusal
mal ve hizmetler ve yarı kamusal mal ve hizmetler
olmak üzere iki gruba ayrılır.
• Yarı kamusal mal ve hizmetler de erdemli mal ve
hizmetler, kulüp hizmetleri gibi türlere
ayrılabilmektedir.
A. Tam Kamusal Mal/Hizmetler
• Tam kamusal mal ve hizmetler, ulusal düzeyde faydası
bölünemeyen, bireysel tüketime konu edilemeyip kolektif
tüketime bedelsiz olarak sunulan ve esas itibarıyla vergi gelirleri
ile finanse edilen mal ve hizmetlerdir.
• Savunma hizmeti tam kamusal hizmetin klasik örneğini
oluşturmaktadır. Tam kamusal mal/hizmetleri diğer mal ve
hizmetlerden ayıran en önemli fark bireysel tüketime değil de
toplumsal tüketime (kolektif tüketime) konu olmalarıdır.
• Faydanın bölünmezliği olarak ifade edilen özellik, esas
itibarıyla söz konusu hizmetin toplumu oluşturan
bireylere belli miktarlarda sunulamaması anlamını
taşımaktadır. Toplum, gerçekleştirilen hizmetin
faydasının tamamını elde eder.
• Toplum üyelerinin tamamı belli bir zamanda toplam
faydayı elde ederler. Zaten, fayda özel mal/hizmetlerde
olduğu gibi bölünemediğinden dolayı, kimin ne kadar
fayda elde ettiğini ölçmekte mümkün değildir.
• Tam kamusal mal/hizmetlerin faydası bölünemediğinden dolayı bu
hizmetlerin pazarlanması da mümkün değildir.
• Zira, bir mal ya da hizmetin pazarlanabilmesi için bireysel tüketime
sunulabilecek şekilde bölümlere ayrılabilmesi gerekmektedir.
• Tam kamusal mal/hizmetlere toplum üyeleri taleplerini de belli
etmezler. Söz konusu mal/hizmetlerin nasıl olsa üretilip topluma
sunulacağını bildikleri için bedavacılık (free rider) eğilimleri bu
konudaki isteklerini bireysel olarak belli etmelerine engel olur.
• Talep belli olmayınca, söz konusu hizmetlerin fiyatı da oluşmaz.
Faydanın Bölünmezliği ve Özel Kesim
• Faydası bölünemeyen, pazarlanamayan, talebi belli olmadığı
için piyasa fiyatı oluşmayan mal/hizmetleri, ürettiği mal/hizmeti
belli fiyat karşılığı sunup kar maksimizasyonunu sağlamayı
hedefleyen özel kesim üretmek istemez.
• Kamu kesimi bu hizmeti üretmezse, özel kesim toplumun var olan
bu ihtiyacını gidermeye yönelik kaynak tahsisi yapmaz.
• Bu ihtiyaçların giderilmesine yönelik mal/hizmetin üretimine
ekonomide kaynak ayrılmaması kaynak kullanımında etkinlikten
uzaklaşılmasına sebep olur.
• Bu tür mal ya da hizmetler, toplumun tüketimine sunulduğu
için toplumda bulunan hiç kimse hizmetin faydasından
mahrum edilemez. Devlet, vergi kaçakçıları ya da diğer
suçluları veya yabancıları… hiç kimseyi, hizmetin
faydasından mahrum edemez.
• Bu tür mal/hizmetleri tüketmek bakımından toplumdaki
bireyler arasında rekabet yoktur. Söz konusu mal/hizmeti
bazılarının tüketmesi diğer bazılarının tüketmesini
engellemez. Örneğin, tüm toplum bireyleri belli bir ülkede
belli bir tarihte devletin sunduğu savunma hizmetinden aynı
miktarda tüketirler.
B. Yarı Kamusal Mal/Hizmetler
• Yarı kamusal mal ya da hizmet örnekleri arasında; eğitim, sağlık,
konut, adalet, iç güvenlik, haberleşme, ulaşım gibi hizmetler
sayılabilir.
• Yarı kamusal mal/hizmetleri tam kamusal mal/hizmetlerden ayıran
en önemli özellik faydanın bölünebilirliğine ilişkindir.
• Daha önce de belirtildiği gibi tam kamusal mal /hizmetlerin
doğurduğu fayda bölünemez niteliktedir. Oysa yarı kamusal
mal/hizmetlerin doğurduğu fayda bölünebilir. Başka bir deyişle,
bunlar bireysel tüketime konu olan mal/hizmetlerdir
• Tıpkı özel mal ve hizmetlerde olduğu gibi bu mal/hizmetlerden
tüketen bireyler kişisel ihtiyaçlarını gidermek şeklinde bireysel
fayda elde ederler.
• Örneğin, eğitim, sağlık ya da adalet hizmetleri her ne kadar
toplum için üretiliyor olsa da toplumu oluşturan bireylerden bu mal
ya da hizmetlere ihtiyaç duyup bunu tüketenler bu konulardaki
bireysel ihtiyaçlarını gidermek suretiyle bireysel fayda elde
ederler.
• Sağlık sorunu yaşayan kişinin, sağlık hizmetinden faydalanma
sonucunda sağlığına kavuşması, eğitim hizmetinden
faydalananın diploma elde etmesi, bir hakkı ihlal edilmiş olanın
hakkını elde etmesi… gibi.
• Yarı kamusal mal/hizmetlerin doğurduğu faydanın bölünebilmesi,
bu mal ya da hizmetlerin pazarlanabilmesini de mümkün kılar.
• Kamu kurumları tarafından sunuluyor olsa da hizmet
pazarlanabilmektedir.
• Üniversiteye girişte ÖSYM Kılavuzunda mevcut üniversiteler,
bunlara bağlı fakülteler, bölümleri, her bölümün kontenjanı…
gibi bilgiler yer almaktadır. Toplu Konut Projeleri
doğrultusunda gerçekleştirilecek veya satışa sunulacak
konutların tanıtımı gibi durumların varlığı bize bu tür
hizmetlerin pazarlanabildiğini göstermektedir.
• Özel kesimce sunulan sağlık, eğitim, konut gibi
hizmetlerde de pazarlamanın yapıldığı görülmektedir.
• Bu tür mal/hizmetlere bireyler taleplerini belli ederler.
• Yüksek Öğrenim görmek isteyenlerin ÖSYM’ye
başvurup, ÖSS sınavına girmeleri, sağlık hizmetinden
faydalanmak isteyenin hastaneye gidip muayene fişi
alması, adalet hizmetinden faydalanmak isteyenin dava
dilekçesi ile ilgili mahkemeye başvurması…. örnekleri
bireylerin taleplerini açıkça belli ettiklerini göstermektedir.
• Faydası bölünebildiği için bireysel olarak tüketime konu
olan ve bu hizmetlerden faydalanmak isteyenlerin
taleplerini belli etmeleri bu mal/hizmetlerin fiyatlarının
oluşabilmesini sağlar.
• Vakıf üniversitelerinde, diğer eğitim kurumları veya
sağlık kurumlarında veya muayenehanelerde kârı
içerecek şekilde oluşan fiyatlar karşılığında söz konusu
hizmetler sunulmaktadır.
Yarı Kamusal Malın Özel Maldan Farkı

• Yarı kamusal mal ve hizmetlere ait olarak yukarıda belirtilen; faydasının


bölünebilmesi, pazarlanabilmesi, talebinin belli olması ve fiyatlarının
oluşabilmesi özellikleri, özel mal ve hizmetler ile aynı niteliktedir.
• Yarı kamusal mal ya da hizmetleri özel mal ve hizmetlerden ayıran temel
özellik, bu mal/hizmetlerin sadece tüketene, ihtiyacını gidermek
şeklinde bireysel fayda sağlamakla kalmayıp, topluma da fayda
sağlamasıdır.
• Yani bu mal/hizmetlerin üretim ve tüketimleri
dolayısıyla üretim veya tüketim yapanların
dışındakilerin de fayda sağlaması şeklinde ortaya
çıkan dışsallıkların varlığıdır.
• Söz konusu mal ve hizmetlerin tüketimi dolayısıyla
ortaya çıkan toplam fayda aşağıdaki şekilde gösterilebilir
Toplam Fayda: Özel Fayda + Sosyal Fayda
• Sosyalfayda ile kastedilen tüketim dolayısıyla
toplumun elde ettiği faydadır.
• Örnek verilecek olursa, kuduz mikrobu almış bir kişinin
tedavi edilmesi bu kişiye hayatını devam ettirmek gibi
özel bir fayda sağlarken, toplumdaki diğer kişilere
bulaştırma ihtimalinin ortadan kalkması ile toplum,
tedavi edilenden daha büyük fayda elde etmektedir.
• Eğitilmiş kişi sayısının artmasıyla toplumun eğitim
seviyesinin yükselmesi, daha bilinçli ve sağlıklı gelecek
nesillerin yetiştirilme potansiyelinin oluşması… gibi
hususlar toplumun elde edeceği faydalar arasında
sayılabilir ve bunlar, bir kişinin elde edeceği faydadan
daha yüksektir.
• Sosyal fayda, dışsallık kavramı ile açıklanabilmektedir.
Dışsallık Kavramı
• Birkişinin gerçekleştirdiği üretim veya tüketimin başkası ya da
başkalarının üretim veya tüketim fonksiyonuna olumlu veya
olumsuz olarak girmesi dışsallık kavramı ile ifade edilir.
• Dışsallık Çeşitleri Dışsallık çeşitleri arasında;
• üretim dışsallığı,
• tüketim dışsallığı,
• pozitif dışsallık (dış fayda),
• negatif dışsallık (dış kayıp) sayılabilir.
Üretim Dışsallığı
• Bir kişinin üretiminin toplumdaki diğer üyelerin üretim
veya tüketim fonksiyonlarına olumlu veya olumsuz
olarak girmesidir.
• Olumlu etki söz konusu ise buna pozitif üretim dışsallığı,
olumsuz etki söz konusu ise, negatif üretim dışsallığı
denilir.
• Üretimin üretimi olumlu etkilemesine: Şeker pancarı
üretiminin küspe üretimi üzerindeki etkisi,
• Üretimin üretimi olumsuz etkilemesine: Çimento
üretiminin, fabrikanın yakınlarındaki tarımsal üretim
üzerindeki etkisi
• Üretimin tüketimi olumlu etkilemesine; LED
TV’lerin geliştirilmesi ile eski teknoloji TV’lerin
fiyatlarındaki düşüşün tüketiciye sağladığı fayda,
• Üretimin tüketimi olumsuz etkilemesine;
Arıtılmadan göle bırakılan kimyevi madde
atıklarının balık tüketimi üzerindeki etkisi, örnek
olarak verilebilir.
Tüketim Dışsallığı
• Birkişinin tüketiminin diğer toplum bireylerinin üretim
veya tüketim fonksiyonlarına olumlu veya olumsuz
olarak girmesidir. Olumlu etki söz konusu ise, pozitif
tüketim dışsallığından, olumsuz etki söz konusu ise negatif
tüketim dışsallığından söz edilir.
• Tüketimin tüketimi olumlu etkilemesine; oje tüketiminin aseton tüketimi
üzerindeki etkisi (tamamlayıcı malların tümü örnek olabilir),
• Tüketimin tüketimi olumsuz etkilemesine; Bir odada sigara içen kişinin
odadaki diğer kişilerin temiz hava tüketimi üzerindeki etkisi,
• Tüketimin üretimi olumlu etkilemesine; klasik müzik tüketiminin iş
verimliliği üzerindeki etkisi,
• Tüketimin üretimi olumsuz etkilemesine; Kitap yazan bir kişinin çevreden
gelen yüksek sesli müzikten duyduğu rahatsızlığı, örnek olarak verebiliriz.
İkame mallardan birinin tüketimindeki artış diğerinin üretimi üzerinde
olumsuz etki yaratır. Doğalgaz tüketimindeki artışın kömür üretimi
üzerindeki etkisi örnek olarak verilebilir.
Erdemli Mal/Hizmetler
• Toplumda bulunan belli kişi, grup veya zümrelerin ekonomik durumlarının
iyileştirilmesini sağlayan hizmetlerdir. Siyasi, sosyal ve insancıl nedenlerle
sunulurlar.
• Bu hizmetler ile devlet, sosyal devlet anlayışına uygun uygulamaları
gerçekleştirmiş olur. Devlet, bu hizmetleri gerçekleştirmek suretiyle gelir
dağılımında adaleti sağlama fonksiyonunu yerine getirmiş olur.
• Fakirlere yardım, işsizlik sigortası, öğrenci bursları bu grupta sayılabilir.
Türkiye’de; yeşil kart uygulaması, aşevleri, öğrenci yurtları, huzurevleri,
Çocuk Esirgeme Kurumu’nca kimsesizlere sunulan bakım ve yetiştirme
hizmeti… bu gruba dahil edilebilecek hizmetler arasındadır.
Kulüp Mal/Hizmetleri
• Belli kurumların, sadece üyelerine sundukları mal ve hizmetlerdir. Söz
konusu kurumlar, üyelerinden sağladıkları gelirlerle ürettikleri mal veya
hizmeti yine üyelerinin faydalanmasına sunarlar.
• Özel kesimde yer alan kulüpçülük faaliyetlerine benzer özellikleri taşıması
sebebiyle söz konusu hizmetler kulüp hizmetleri olarak
isimlendirilmişlerdir.
• Sosyal güvenlik kuruluşlarının sundukları hizmetler bu gruba girebilir.
Türkiye’de kulüp hizmetlerine örnek olarak;
• sosyal güvenlik kuruluşlarının sundukları sosyal güvenlik hizmeti,
• meslek odalarının sundukları hizmetler,
• bazı kütüphanelerin sundukları hizmetler, ordu evleri veya öğretmen
evlerince sunulan hizmetler gösterilebilir.
Fayda Alanı (Dışsallık) Kriterine Göre
Kamusal Mal ve Hizmetler
• Fayda alanı kriterine göre kamusal mal ve hizmetler;
ulusal kamusal mal ve hizmetler, bölgesel kamusal
mal ve hizmetler ve küresel kamusal mal ve hizmetler
olmak üçe ayrılır.
• Faydanın bölünmezliğine göre tam kamusal ve yarı
kamusal mal ve hizmetler olarak nitelendirilen mal ve
hizmetler ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde
oluşabilirler.
Ulusal (Yerel) Kamusal Mal ve Hizmetler
• Fayda(dışsallık) alanı bir ülkenin siyasi sınırları
olan mal ve hizmetlerdir.
• Bu bağlamda, ulusal savunma hizmeti ulusal tam
kamusal hizmet, iç güvenlik ve adalet hizmeti
ulusal yarı kamusal hizmete örnek olarak kabul
edilebilir.
Bölgesel Kamusal Mal ve Hizmetler
• Kamusal mal ve hizmetin fayda (dışsallık) alanının bir
bölge olması durumunda bölgesel kamusal mal
kavramı kullanılır.
• Uluslararasıanlaşmalar ile belli bir bölgede bulunan
ülkelerin savunma ittifakı oluşturmaları halinde, bir
ülkenin gerekli durumda savunma ihtiyacının ittifaka
dahil ülkelerin askeri güçlerince birlikte sağlanması
savunma hizmetini bölgesel tam kamusal hizmet
özelliğine büründürmektedir.
Bölgesel Kamusal Mal ve Hizmetler
• Yüksek öğretimde Erasmus gibi eğitim programları
gereği öğrencilerin bir bölgede yer alan çeşitli ülkelerde
sunulan yüksek öğretim hizmetinden belli dönemler
faydalanmaları eğitim hizmetinin tam anlamıyla ulusal
kamusal hizmet kategorisine dahil edilmesini
güçleştirmekte, bölgesel yarı kamusal hizmete
dönüştürmektedir.
Bölgesel Kamusal Mal ve Hizmetler
• Benzer durum ulaşım hizmeti ile ilgili de
söylenebilir.
• Bir ülkede inşa edilen yol ve köprüler esas
itibarıyla o ülkenin ihtiyaçlarını karşılama
amacına yönelik olmakla beraber, transit
taşımacılık gereği belli bir bölgede başka
ülkelerdeki kişi veya firmalar da söz konusu yol ve
köprülerden faydalanmaktadırlar.
Küresel Kamusal Mal ve
Hizmetler
• Dışsallığı bir ülke veya bir bölge sınırlarını aşan birden
fazla bölgedeki ülkeleri kapsayan mal veya hizmetlere
uluslararası kamusal mallar denirken, dışsallığı küresel
ölçekte olan yani tüm dünyayı etkileyen mal ve
hizmetlere küresel kamusal mallar denmektedir.
Küresel Kamusal Mal ve Hizmetler

• Ozon tabakası, buzullar, hava,su, internet ağı küresel


mal örneklerini oluşturmaktadır. Zira söz konusu mallar
küresel ölçekte dışsallık yayarlar. Bununla birlikte,
ozon tabakasının delinmesinin küresel ölçekte
yaratacağı olumsuzları giderici etkisi olan hizmetler
küresel kamusal hizmet olarak kabul edilmelidir.
Türkiye’de Kamu Kesimi Üretici Birimleri
• Türkiye’de esas olarak üniter devlet yapısı
benimsenmiştir. Buna bağlı olarak kamu kesiminin ana
ekseni merkezi yönetim ve buna bağlı oluşturulmuş
yerel yönetimlerden (mahalli idareler) oluşmaktadır.
• Bununla birlikte
yine merkezi yönetimin oluşturduğu,
sosyal güvenlik kurumu, kamu iktisadi teşebbüsleri,
fon kuruluşları ile diğer yarı kamu kurumu
niteliğindeki kurumlar kamu hizmeti üretip sunan
kuruluşlardır.
• Türkiye’dekamu kesimi üretici birimlerinin bütçeleri
itibarıyla sınıflandırılmasında 2006 yılı başında
uygulamaya geçen 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile önemli değişiklikler yapılmıştır.
• Bu değişiklikler esas itibarıyla kamu harcama ve
gelirlerini tek bir ortamda ve topluca görebilmek ve
kamu kesiminin kullandığı kaynaklar ve bunların kamu
hizmetleri itibarıyla dağılımı hakkında daha gerçekçi
değerlendirmeler yapabilmek amacına yönelik
olmuştur.
• Bu gerekçe ile önce kamu kesiminde dağınık vaziyette
bulunan çok sayıda kamu kurum ve kuruluşu
ürettikleri mal ve hizmetlerin özellikleri ve buna dayalı
izlenilen finansman yöntemindeki farklılıklara dayalı
olarak farklı isimlerdeki bütçeler altında
sınıflandırılmıştır.
• Daha sonra ise devlet bütçesi başlığı altında
toplanmışlardır. Söz konusu değişikliğe gidilmesinde
5018 sayılı Kanun ile Türkiye’de planlama-
programlama ve bütçeleme (PPBS) siteminden
performans bütçe- program bütçe anlayışına geçilmiş
olması da önemli bir etkendir.
PPBS
• Planlama-programlama-bütçeleme
sisteminin makroekonomik, merkezi,
yukarıdan aşağıya doğru bir politika ve
uzun dönemli planlama aleti olduğu
bilinmektedir
PPBS
• Planlama-programlama-bütçeleme sadece "nelerin
yapılacağı" ile ilgilidir. Bunların nasıl yapılacağını
araştırmaz.
• Planlama-programlama-bütçeleme sisteminde
tanımlanan bütçeleme, planlama ve programlama
basamaklarında veya uzun vadeli planlama aşamasında
alınan kararlara dayanan bir maliyet hesabıdır.
• Oysa, gerçekte birçok politika kararı ve fiili bütçe hazırlığı
esnasında değerlendirilen çeşitli alternatifler mevcuttur.
5018 öncesinde…
• Türkiye’de Fransa’dan örnek alınarak 1927 yılında çıkarılan ve
kamu mali yönetim sistemimizi düzenleyen 1050 sayılı
Muhasebe-i Umumiye Kanunu, küçük değişiklerle yaklaşık
olarak seksen yıl yürürlükte kalmıştır.
• Söz konusu kanun, günümüz ihtiyaçlarına karşılık veremediği için
kaldırılmış, yerine dünyada kamu mali yönetimi anlayışında
yaşanan değişimlere paralel, kamu mali yönetimi ve kontrol
sistemimizi uluslararası standartlar ve Avrupa Birliği müktesebatı
ile uyumu sağlamak üzere 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu çıkarılmıştır.
kamu mali yönetim sisteminin değişiminde etkili
olan diğer önemli faktörler
• Türkiye’ye 1999 yılında Helsinki’de yapılan
toplantıda Avrupa Birliği tarafından aday ülke
statüsünün verilmesi olmuştur. Türkiye ile Avrupa
Birliği arasındaki ilişkiler doğrultusunda birliğin
müktesebatına uyum sağlamak amacıyla kamu
mali yönetim ve denetim sistemimizde değişiklik
kaçınılmaz hale gelmiştir.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu
• Ülkemizde kamu mali yönetiminin yeniden düzenlenmesi amacıyla 10 Şubat
2003 yılında kabul edilerek 24Aralık 2003 tarih ve 25326 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile birlikte kamu denetim sisteminde değişim yönünde
çalışmalar hız kazanmıştır.
• Avrupa Birliği’ne aday ülkelerde kamu yönetiminde hesap verilebilirliğin ve
mali saydamlığın sağlanması amacıyla etkili bir iç denetim sisteminin
varlığı önem kazanarak bu ülkelerin çerçeve kanunlarında ve ikincil
mevzuatlarında iç denetim sistemi düzenlenmiştir. Türkiye’de de kamu
kurumları açısından iç denetim kavramı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu ile yerini almıştır.
5018 sayılı Kanun
• Türkiye’de
5018 öncesi merkezi idare adı altında faaliyette
bulunan kuruluşlar sundukları hizmetlerin finansman
yöntemine göre; genel bütçeli ve katma bütçeli kuruluşlar
olmak üzere iki grupta yer almaktaydılar.
• Bunlar “konsolide bütçe” terimi ile ifade edilen bir bütçe
altında bir araya getirilmekteydiler.
• 5018 sayılı Kanun ile merkezi yönetim bünyesinde bulunan
kurum ve kuruluşlar yine sundukları hizmetlerin finansman
yöntemi ve kuruluş özelliklerine göre; genel bütçeli kuruluşlar,
özel bütçeli kuruluşlar ve düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar
olmak üzere üçlü tasnife tabi tutulmuştur.
KAMU GİDERLERİ/HARCAMALARI
• Kamu kesimi kolektif ihtiyaçları karşılamaya
yönelik olarak tam kamusal mal ve hizmetleri,
yeterince üretilmek suretiyle toplumsal faydanın
gerçekleştirilmesi açısından yarı kamusal mal ve
hizmetleri yine toplumsal faydanın
gerçekleştirilebilesi adına kimi özel mal ve
hizmetleri üretmektedir.
KAMU HARCAMASI NEDİR?
• Söz konusu mal/hizmetlerin üretimi, piyasada bulunan üretim
faktörlerinden bir kısmının bedellerinin ödenmesi suretiyle satın
alınması ya da belli koşullar altında kullanım hakkının elde
edilerek üretim sürecine dahil edilmesini gerekli kılar.
• Satın almak,kiralamak veya diğer şekillerde bunları elde
etmek, harcama yapılmasını gerektirir.
• Diğer taraftan, devlet sosyal gerekçelerle gelirin yeniden
dağılımını sağlamak için de harcama yapar. İşte, kamu
kesiminde gerçekleştirilen bu harcamaların tümüne kamu
harcaması denilir.
Kamu harcamaları, kamu hizmetlerini yerine
getirmenin mali alandaki sonucu olarak
görülmektedir.
• Kamu harcamaları ile kamu kesimi harcamaları kavram
olarak tam anlamıyla aynı şeyi ifade etmezler.
• Kamu harcamaları denilince harcamayı yapan başka bir
deyişle hizmeti sunan kuruluşların hukuki kişilikleri esas alınır
• Kamu tüzel kişilerinin yaptığı harcamalar kamu harcaması
sayılır.
• Bu,kamu harcamalarını dar anlamda ele alan ve literatürde
hukuki tanım olarak bilinen tanımdır.
KAMU KESİMİ HARCAMALARI
• Kamu kesimi harcamalarının, kamu harcaması olarak kabulü
daha doğru olur.
• Kamu kesimi harcamaları denince, sadece kamu tüzel kişileri
olan devlet ve yerel yönetimlerin değil kamu kesiminde yer
alan tüm kurum ve kuruluşların kamu hizmeti üretmek
amacıyla yaptıkları harcamalar kamu harcaması olarak kabul
edilir.
• Bu, kamu harcamalarını geniş anlamda ele alan bir tanımdır.
KAMU HARCAMALARININ
SINIFLANDIRILMASI
1. Harcamayı gerçekleştiren idari birime göre (İdari
Sınıflandırma)
2. Harcamayla gerçekleştirilmeye çalışılan hizmet
türüne göre (Fonksiyonel Sınıflandırma)
3. Harcamanın görüldüğü bütçeye göre
4. Harcamanın iktisadi özellikleri ve etkilerine göre
1.İdari Sınıflandırma

• Hizmeti gerçekleştiren idari birimi, kurumu


veya organı esas almak suretiyle
gerçekleştirilen tasnife idari sınıflandırma
denilir.
İdari Sınıflandırma
• 1948 yılına kadar kamu harcamaları idari olarak
sınıflandırılmıştır.
• Bu 1930’lara kadar hakim iktisadi anlayış olan klasik iktisadın
ortaya koyduğu devlet anlayışı (ki daha öncede belirtildiği
üzere tarafsız devlet anlayışıdır) ve bu doğrultuda kamu
harcamalarını sınıflandırırken kullanılan kriterle de paralellik
göstermektedir.
• Klasik anlayışa göre kamu tüzel kişilerinin yaptığı
harcamalar kamu harcaması sayılmakta idi. Bu tanımda
ön plana çıkarılan husus harcamayı yapan birim veya
kurumdur.
Türkiye’de kamu kesimince gerçekleştirilen
harcamaların tümü idari tasnife göre
• -Merkezi yönetim harcamaları
• -Yerel yönetimlerin harcamaları
• -KİT’lerin harcamaları
• -Sosyal güvenlik kuruluşları harcamaları
• -Fon kuruluşlarının harcamaları
• Kamu Bankaları harcamaları
Türkiye’de kamu kesimi üretici birimlerinden
“devletin” gerçekleştirdiği kamu harcamaları idari
olarak tasnif edildiğinde ise
• Genel Bütçeli Kuruluşların Harcamaları
• -Cumhurbaşkanlığı harcamaları,
• -Türkiye Büyük Millet Meclisi harcamaları,
• -Bakanlıkların harcamaları (Her bir bakanlık; Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı...)
• -Sayıştay harcamaları,
• -Danıştay harcamaları,
• -Yargıtay harcamaları, şeklinde genel bütçede yer alan her bir kurumun harcaması
bakımından belirtmek gerekir.
Ayıca, özel bütçeli kuruluşlarda,
• Yüksek Öğretim Kurulu harcamaları Başkanlığı harcamaları,
• -Üniversiteler (tüm üniversitelerin • -Türkiye Adalet Akademisi
her biri) harcamaları Başkanlığı harcamaları,
• -ÖSYM harcamaları, • -Türkiye Yüksek Öğrenim Kredi ve
• -Atatürk, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
harcamaları
Başkanlığı harcamaları
• -Türkiye Bilimsel ve Teknolojik • -Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Araştırma Kurumu harcamaları, harcamaları, gibi özel bütçede yer
alan kuruluşların her birinin
• -Türkiye Bilimler Akademisi harcaması belirtilmelidir
Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların
Harcamaları

• -Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, • -Kamu İhale Kurumu,


• -Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, • -Rekabet Kurumu,
• -Sermaye Piyasası Kurulu, • -Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
• -Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu ve
Kurumu • -Kamu Gözetimi, Muhasebe ve
• Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Denetim Standartları Kurumu
harcamaları toplamından oluşmaktadır
2.Fonksiyonel Sınıflandırma
• 1949 yılında ABD’de kamu yönetiminin
organizasyonu konusunda, kamu hizmetlerini
aksatmadan kamu harcamalarının azaltılması başka bir
deyişle kamu kesimindeki israfların ortadan
kaldırılması amacıyla kurulmuş olan komisyonun
çalışmaları sonunda geliştirilen “Performans Bütçe
Sistemi”nin uygulanabilmesi için geliştirilmiş kamu
harcamaları tasnif yöntemidir.
Hizmet Esasına Göre
Sınıflandırma=Fonksiyonel Sınıflandırma
• Belli bir hizmetin birden fazla kurumca yerine getirilmesi
durumunda, hizmetin sunumu ile ilgili israflar ortaya
çıkabilir.
• Bu israfların kamu hizmetini aksatmadan ortadan
kaldırılabilmesi amacıyla belli bir hizmet için kamu kesiminde
toplam ne kadar harcama yapıldığını görmek gerekir.
• Ancak böylece, hizmetin yerine getirilmesi için gereken
harcama kısılmadan, israflar önlenebilir.
• Budüşünce ile “fonksiyonlar, faaliyetler ve projelere
dayalı bir sınıflandırma ile federal bütçe kavramının
yeniden biçimlendirilmesi” ele alınmıştır.
• “Bütçelemede önemli olan nokta, yapılacak iş ve
hizmet ile bu iş ve hizmetin kaça mal olacağıdır” diye
düşünen komisyon o güne kadar uygulanmayan bir kamu
harcamaları sınıflandırma yöntemini ilk defa uygulamıştır
• Türkiye’de eğitim hizmeti sadece Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
verilmemektedir.
• Yüksek Öğretim Kurulu ve üniversiteler yüksek öğretim hizmetini
sunarken,
• İç İşleri Bakanlığı’na bağlı Polis Akademileri ve kolejleri, Savunma
Bakanlığı’na bağlı Kara, Hava, Deniz Harp Okulları, Astsubay Okulları, Sağlık
Bakanlığı’na bağlı sağlık meslek liseleri, Maliye Bakanlığı’na bağlı, Maliye
Meslek Okulları... gibi değişik kurumlar tarafından da eğitim hizmeti
üretilmektedir.
• Sadece idari sınıflandırmaya göre kamu harcamaları tasnif edildiğinde
eğitim hizmeti için merkezi yönetim bütçesinden toplam ne kadar
harcama yapıldığını tespit etmek oldukça güç olur.
• Bu sebeple kamu harcamaları günümüzde fonksiyonel olarak sınıflandırılır.
Türkiye’de merkezi yönetim bütçe harcamaları,
yerine getirilen hizmet bakımından aşağıdaki
şekilde sınıflandırılmaktadır (fonksiyonel
sınıflandırma)
• -Genel Kamu Hizmetleri, • -İskan ve Toplum Refah Hizmetleri,
• -Savunma Hizmetleri, • -Sağlık Hizmetleri,
• -Kamu Düzeni ve Güvenlik • -Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri,
Hizmetleri, • -Eğitim Hizmetleri,
• -Ekonomik İşler ve Hizmetler, • -Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
• -Çevre Koruma Hizmetleri, Hizmetleri
3. Ekonomik Sınıflandırma(İktisadi
Özelliklere ve Etkilerine Göre)
• Kamu harcamalarının taşıdıkları özellikler, ekonomide
yarattıkları etkiler birbirinden farklıdır.
• Kamu harcamalarının bu hususlar bakımından
sınıflandırılmasına ekonomik sınıflandırma denilir.
• Kamu harcamaları bu sınıflandırma yöntemine göre reel
harcamalar ve transfer harcamaları olmak üzere ikiye ayrılırlar.
• Reel harcamalar da yine kendi içinde farklı bazı özelliklerine
göre, cari ve yatırım harcaması olarak ikiye ayrılır.
A. Reel Harcamalar (Tüketim Harcamaları)

• Tüketim harcamaları da denilen reel harcamalar, devletin


ekonomide bir mal/hizmet üretmek amacıyla
ekonomiden ya bir mal / hizmet satın almak ya da bir
üretim faktörünün kullanım hakkını elde etmek
amacıyla yaptığı harcamalardır.
• Reel harcamaların özellikleri şunlardır:
1. Karşılıklıdırlar

• Devletbu harcamaların karşılığında mutlaka üretimi


gerçekleştirmek için gerek duyduğu hammadde
ve/veya ara malını satın almak yahut bir üretim
faktörünün kullanım hakkını elde etmeyi bekler.
• Devletinkarşılıksız olarak yaptığı harcamalar reel
harcama sayılmaz.
2. GSMH’ya katkı sağlar
• -Devletin bu tür harcamaları ekonomideki üretim ve gelir akımına başka
deyişle GSMH’ya katkı sağlayan harcamalarıdır.
• Keynes’e göre, kamu harcamalarında meydana gelecek artış cari
kullanılabilir geliri yükselterek toplam talebi artırır, bu da üretim ve
istihdamı artırır.
• Bu ifade kamu harcamalarının yönü ile üretim ve milli gelirdeki
değişikliğinin yönünün Keynes’e göre aynı olduğunu ortaya
koymaktadır.
• Kamu harcamalarındaki artışın toplam talepte artış yaratmak suretiyle
üretimi artırmasına çarpan etkisi denir.
Reel harcamalar da kendi içinde yukarıdaki
özellikleri ortak olan ancak başka bazı özellikleri
dolayısıyla birbirlerinden farklı olan iki tür harcamayı
barındırır;

•cari harcamalar ve yatırım harcamaları.


A1. Cari Harcamalar
• Mevcut üretim kapasitesinin belli bir verimlilikle faaliyette bulunmasını
sağlayan harcamalardır.
• Personel harcamaları ve diğer genel giderler bu bağlamda yapılan
harcamalardır. Gelişmekte olan ülkelerde kamu üretici birimleri kıt
kaynaklarla kurulmuş oldukları için bunlardan en yüksek verimin alınması
gerekir. Bunun için de söz konusu üretici birimlerce yeteri miktarda cari
harcama yapılması gerekir.
• Cari harcamaların zaman içinde geriletilmesi ya da enflasyon oranının
altındaki artış oranları uygulanması hizmetin kalitesini ve verimini
düşüreceği için söz konusu birimlerin yüksek verimlilikle çalışması
engellenir.
• Devlet hastanelerinde çalışan doktor, hemşire, hasta
bakıcı ve diğer sağlık personeline ödenen ücretler,
teşhis ve tedavi için kullanılan malzeme, araç,
gereç, su, elektrik, doğalgaz harcamaları bu gruba
giren harcamalardır. Bu tür harcamaları kısmak kolay
değildir, tepki alır, bu sebeple siyasi olarak kısılması
tercih edilmez.
A2. Yatırım Harcamaları
• Yatırımharcamaları mevcut üretim kapasitesini genişletici nitelikteki
harcamalardır.
• Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin sağlanması bakımından oldukça
önemli bir işlevleri vardır.
• Kamu kesiminin elde ettiği fonların bir kısmını sabit sermaye
yatırımlarına yönlendirmesi ve bu suretle temel alt yapı sorunlarını
ortadan kaldırması özel kesimin gelişimi için gerekli olan ortamı
sağlar.
• Barajların kurulması, enerji nakil hatlarının çekilmesi, su,
kanalizasyon, yolların yapımı, hava alanlarının, demiryollarının...
yapımı için yapılan harcamalar bu gruba girerler.
• Kamu yatırım harcamalarının kısılması, cari harcamalarda olduğu
gibi kısa dönemde etkisini göstermez, etkisi uzun dönemde
anlaşılır.
• Uzun dönemde üretimde azalma ve buna bağlı olarak istihdam
düzeyindeki gerilemelerin kaynağı haline gelebilirler.
• Devlet geliştirdiği projeler doğrultusunda yatırımı bizzat kendi
eliyle gerçekleştirebileceği gibi özel sektördeki üretici kişi veya
firmalara da devredebilir.
B. Transfer Harcamaları
• Üretim faktörü kullanmayan harcamalardır.
• Bir mal/hizmet üretmek ve karşılığında bir mal/hizmeti satın almak yada
ondan faydalanmak gibi bir amaç olmaksızın gerçekleştirilen
harcamalardır.
• Yani, karşılıksızdırlar.
• Bu tür harcamalar genellikle
sosyal devlet olmanın gereği olarak
yerine getirilen bir takım hizmetlerin finansmanı için yapılan
harcamalardır.
• Geliri yeniden dağıtıcı etkiye sahiptirler.
• Bununla birlikte reel harcamalarda olduğu gibi GSMH’ya
doğrudan katkıları yoktur. Ancak GSMH’ya hiç katkısı
olmadığı da söylenemez.
• Bu harcamaları gelir olarak elde edenlerin marjinal tüketim
eğilimlerince belirlenecek bir etki doğar.
• Keynes’e göre, kamu transfer harcamalarının milli gelir
üzerinde meydana getirdiği etkiyi belirleyen katsayı yani
çarpan katsayısı;
•c/1-c ‘dir.
•0 < c < 1 olduğuna göre çarpan katsayısının değeri reel harcama
katsayısının değerinden daha düşüktür.
• Emekli, dul, yetim aylıkları, işsizlik sigortası ödemeleri, öğrencilere
verilen burslar ve borç faiz ödemeleri transfer harcaması kalemleri
arasında yer alırlar.
• Bir diğer transfer harcaması vergi harcamasıdır.
• Devletin iktisadi veya sosyal alanda belli amaçlara ulaşmak
için alacağı vergiden vazgeçmesi olan vergi harcaması da
aslında bir tür transferdir.
• Transfer harcamaları; ekonomik transferler, sosyal transferler, mali
transferler ve borç faiz ödemeleri şeklinde sınıflandırılabilir.
• Ekonomik transferler; üretim amacıyla yapılan transferlerdir. KİT’lere
yapılan transferler bu gruba girer.
• Mali transferler, özel bütçeli kuruluşlar ile düzenleyici ve denetleyici
kurumlara yapılan transferlerdir.
• Sosyal transferler; sosyal güvenliği sağlamaya yönelik olarak yapılan
harcamalardır. Emekli, dul yetim aylıkları bu gruba girer.
• Transfer harcamaları; verimli transferler/ verimsiz transferler, gelir/servet
transferi, dolaylı/dolaysız transferler şeklinde de sınıflandırılabilmektedir.
• Verimli transferler; katma değer yaratan (iktisadi) transferlerdir.
• Verimsiz transferler katma değer yaratmayan sosyal amaçlı yapılan
transferlerdir.
• Gelir transferleri, kişilerin gelirlerini artıran transferlerdir.
• Servet transferleri ise sermaye birikimine sebep olan transferlerdir.
• Dolaylı transferler, tüketici yönünden veya üretici yönünden olabilir.
• Tüketici yönünden dolaylı transferler, mal veya hizmetlerin fiyatının
ucuzlatılması için verilen sübvansiyonlardır.
• Üretici yönünden sübvansiyonlar ise, maliyeti azaltıcı vergi iadesi, yatırım
indirimi, hazine teşvikleri gibi transferlerdir
KAMU HARCAMALARININ GELİŞİMİ
• Kamu harcamaları sürekli artış göstermiştir.
• Kamu harcamalarındaki artışın sebepleri araştırılıp açıklanmaya
çalışılmıştır.
• Bu konuda maliye literatüründe pek çok görüş olmakla beraber bunlardan
en önemlileri,
• Wagner Kanunu,
• Peacock-Wiseman Sıçrama Tezi
• Maksimizasyon yaklaşımıdır.
Wagner Kanunu
• Kamu harcamaları pek çok faktörün etkisi ile sürekli artış eğilimi
göstermiştir.
• Her ne kadar Klasikler devletin görevlerini sadece iç güvenlik, dışgüvenlik,
adalet ve özel kesimin gerçekleştiremeyeceği büyülükteki yatırım
harcamaları ile sınırlamış ve esas itibarıyla kamu harcamalarının düzenli bir
seyir izlediğini ancak savaş gibi olağanüstü durumların kamu harcamalarını
artırdığını kabul etmiş olsalar da, daha sonraları XIX. yüzyılın ikinci
yarısında A.W.Wagner bunun tam da tersini ifade eden “kamu
harcamaları kanunu”ndan söz etmiştir.
• Söz ettiği aslında kamu harcamalarının değil “devlet faaliyetlerinin
artış kanunu”dur. Wagner’e göre toplum dinamik bir yapıya sahiptir.
• Sürekli değişir gelişir.
• Bu, toplumun ihtiyaçlarını artıran bir süreçtir.
• Bunun engellenmesi mümkün değildir.
• Toplumun gelişmesi ile artan ihtiyaçlar yeni kamu hizmetlerinin
sunulmasını gerektirir.
• Devlet faaliyetleri ile kamu harcamaları arasında bir sebep sonuç ilişkisi
vardır.
• Kamu hizmetleri mali plana kamu harcaması olarak yansıdığı için bu,
kamu harcamalarının artacağı anlamına gelir.
Günümüzde Wagner Kanunu;
• Gelirartışına bağlı olarak kamu hizmetlerine talebin artacağı bunun
da kamusal hizmetler ve kamu harcamalarını artıracağı şeklinde ifade
edilmektedir.
• Milli gelir düzeyindeki değişiklik ile kamu harcamaları arasındaki değişiklik
pek çok çalışmada ekonometrik modellere dayalı olarak analiz edilerek bir
sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır.
• Fakat, çalışmaların inceledikleri dönemler ve ülkeler, kullandıkları veri
kaynağındaki farklılıklar gibi hususlara bağlı olarak birbirinden farklı
sonuçlar ortaya konulmuştur
Peacock-Wiseman Sıçrama Tezi
• Peacock-Wiseman, 1961’de kamu harcamaları ile ilgili olarak bir çalışma
yapmışlar ve bu çalışmalarında devlet tarafından 1970’lerden itibaren
literatüre girmiş olan bir diğer görüş Peacock-Wiseman sıçrama tezi
olarak bilinir.
• Peacock ve Wiseman iki İngiliz maliyeci olup 1890-1960 yılları arasında
İngiltere’deki kamu harcamalarının seyrini inceleyerek Peacock-Wiseman
sıçrama tezi olarak bilinen görüşlerini açıklamışlardır.
• Bu görüş kısaca şöyle özetlenebilir;
• Kamu harcamaları uzun vadede devamlı seyir izler ve kamu harcamaları ile
kamu gelirleri arasında organik bir ilişki vardır.
• Politik,ekonomik, sosyal krizlerde bu ilişkilerde yükselme yönünde
sıçramalar olur.
• Kriz geçip durum normale döndüğünde değişmiş
olan durum varlığını
devam ettirir. Bu görüşe göre; vergi mükelleflerinin kamusal
mal/hizmetlere olan talepleri katlanmaya razı oldukları vergi
tazyikinin üzerindedir.
• Vergi tazyiki, kişinin ödemiş olduğu vergi dolayısıyla hissettiği baskıdır.
Sübjektif vergi yükü de denir ve bu tür vergi yükünün hesaplanması
mümkün değildir.
• Kriz döneminde zorunlu olarak harcama düzeyi yükselir, böyle
dönemlerde mükelleflerin vergi tazyiki konusundaki görüşleri de
değişir.
• Durum normale döndüğünde ne harcama ne de vergi düzeyi tam olarak
önceki düzeyine iner.
• Öncekine göre daha yüksek seviyeden seyrine devam eder, ta ki yeni bir kriz
ortaya çıkıncaya kadar.
• Yükseldiği yerden harcamalar ve vergiler seyrine devam ederler.
Maksimizasyon Yaklaşımı

• İktisattaki diğer maksimizasyon teorilerinden etkilenerek, A. Downs, J. M.


Buchanan, G. Tullok gibi iktisatçılarca ileri sürülmüş bir yaklaşımdır.
• Bu yaklaşım, kamu harcamalarındaki artışı esas olarak siyasilerin oy maksi-
mizasyonu, seçmenlerin ise fayda maksimizasyonu kaygısına dayandırıl-
maktadır.
• Seçmenlerin fayda maksimizasyonu güdüsüyle hareket ettikleri veri olarak
kabul edildiğinde, hükümet durumunda olan siyasilerin, bir sonraki seçimde
oy maksimizasyonu sağlamak için kamu harcamalarını artırdıkları kabul
edilir.
Ekonominin Gelişme Sürecinin Kamu
Harcamalarını Etkilemesi (Yaklaşımı)

• Ekonominin gelişme sürecinin kamu harcamalarını etkilediği yaklaşımı


konusunda Rostow ve Musgrave’e ait görüşler bulunmaktadır.
• Musgrave’e göre bir ülke ekonomisinin gelişim sürecini tamamlamasına
bağlı olarak, eğitim, sağlık ile diğer sosyal harcamalar artmaktadır.
• Rostow ise, kamu giderlerinin artışını ekonomik gelişme ile açıklamaktadır.
Kamu Harcamalarının Artış Sebepleri
• Kamu harcamalarının artış sebeplerini gerçek ve görünürdeki sebepler
olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür.
• Gerçek anlamda kamu harcamalarını artıran sebepler arasında; devlet
anlayışındaki gelişmeler, teknolojik gelişmeler, savaş ve savunma
harcamalarındaki artışlar, nüfus artışı, doğal afetler, krizler, seçimler
sayılabilir.
• Kamu harcamalarında görünürde artış sebepleri arasında ise enflasyon,
bütçe tekniğinde meydana gelen değişiklikler ile ülke topraklarının
genişlemesi, para ekonomisine geçiş sayılabilir.
A.Gerçek Artış Sebepleri
• Devlet Faaliyetleri ile İlgili Anlayıştaki Gelişme
• 18. YY’da hakim olan iktisadi anlayışın etkisi ile devletin sadece temel
fonksiyonları ifa etmesi beklenirken, 1930’lu yıllardan itibaren ekonomik
istikrarın sağlanması için de ekonomiye müdahale etmesi beklenmeye
başlandı.
• II. Dünya savaşı sonrası iktisadi kalkınmanın gerçekleşmesi için de devletin
müdahalesinin gerekli olduğu düşünüldü ve bu fonksiyonu da ifa etmek için
devlet faaliyet alanını biraz daha genişletti. 1960’lı yıllardan itibaren sosyal
devlet anlayışının çağdaş devlet anlayışı olarak yaygın kabul görmesi ile
beraber devletin sosyal adaleti sağlamak amacıyla bir takım görevleri ifa
etmesi beklenir oldu.
• Yani 18. YY’dan beri ekonomik hayatta meydana gelen gelişmeler ve bu
gelişmelere bağlı olarak iktisadi hayatla ilgili ve bu arada devletin ekonomik
ve sosyal hayattaki rolü ile ilgili anlayışta meydana gelen değişiklikler,
sürekli olarak devletin hizmet alanını genişletici sonuç doğuran yeni
görevleri yerine getirmesi sonucunu doğurmuştur.
1.Teknolojik Gelişme

• Teknolojik gelişmeler, belli bir tarihe kadar hissedilmeyen ihtiyaçların


hissedilmeye başlanmasına ve devletin buna bağlı olarak bu ihtiyaçları
karşılayacak yeni hizmetler üretmesini gerekli kılabilir.
• Nitekim, telefon icat edilmeden önce devletten haberleşmeyi sağlamak için
santraller kurması beklenmiyordu. Cep telefonu yokken uydu
hizmetlerinden faydalanabilmek için baz istasyonların kurulması
gerekmiyordu. Televizyon icat edilmeden önce devletten TV yayıncılığı
hizmeti ve verici istasyonları kurması beklenmiyordu.
• İşte, teknolojide meydana gelen değişiklikler devletin yeni alanlara girip
yeni hizmetleri üretmesini gerektirebilir. Bu hizmetlerin
gerçekleştirilebilmesi için harcama yapmak gerekir. Bu da kamu
harcamalarını artıran bir sebeptir.
2. Ekonomik Nedenler
• Ekonomik dengeyi bozucu baskılar ile ekonomik dengesizlik halleri kamu
harcamaları üzerinde etkilidir.
• Ekonomik krizler yeni devlet fonksiyonlarının ve hizmet alanlarının ortaya
çıkmasına neden olabilir.
• Genişleme dönemlerinde de fiyat yükselişleri kamu harcamalarının
artmasına neden olur. Genişleme halinde olan reel sosyal hasılanın artan
bir satın alma gücü tarafından karşılanması halidir.
• Eksik istihdam halinden tam istihdama yönelen bir ekonomide, bu
süreçten doğan reel hasıla artışı iktisadi genişlemeyi oluşturmaktadır.
3.Sosyal Nedenler: Nüfus Artışı
• Nüfus artışı devletin kamu hizmeti sunduğu kişi sayısının artması
anlamına geldiği için hizmet üretmek için oluşturduğu kapasiteleri
genişletmesini ve/veya yeni üretim yerleri kurmasını gerektirir.
• Eğitim hizmeti için gerekli okul sayısı, sağlık hizmeti için kullanılan
hastane sayısı, daha fazla kişiye adalet hizmeti sunabilmek için
mahkemelerin sayısı ... artırılmalıdır.
• Nüfusun artmasıyla genişleyen yerleşim yerlerine temel alt yapı
hizmetlerinin sunulması, artan şehirleşme ile ortaya çıkan sorunları çözecek
hizmetlerin üretilmesi, artan nüfusun ihtiyacını karşılayacak miktardaki
mal/hizmet üretimi için gerekli olan enerji yatırımlarının
gerçekleştirilmesi gerekir.
• Hizmet hacminin genişlemesi doğal olarak kamu harcaması miktarının da
artması sonucunu doğuracaktır.
4.Olağanüstü Koşullar

• Savaş ve doğal afetler, devletin kamu harcamalarını


artıran durumlardır.
• Savaş durumunda savunma harcamalarında görülecek
artış kamu harcamalarını arttıran bir faktör olurken,
deprem, heyelan, su baskını, çığ düşmesi, kasırga gibi
doğa olaylarının sebep olduğu felaketler sonucu zarar
gören kişilere hizmet götürme gereği, kamu
harcamalarını artıran bir başka faktördür.
5. Askeri Nedenler: Savaş ve Savunma
Harcamalarındaki Artış
• I. ve II. Dünya savaşı sırasında savaşın finansmanı, savaş sonrası savaşın
yarattığı tahribatın giderilmesi savunma harcamalarını artırmıştır.
• Savaş sonrasında, her an çıkabilecek yeni savaş durumlarına karşı hazırlıklı
olabilmek için ülkeler birlik oluşturmak yolunu seçmiş ve bu anlayışla NATO
denilen kuruluş oluşturulmuştur.
• NATO’ya üye olmak, aidat ödemeyi de beraberinde getirdiği için, savunma
harcamalarında artış yaratan yeni bir durum halini almıştır. Savunma
teknolojisinde sürekli meydana gelen yeniliklerin savaş araç ve gereçlerinin
yenilenmesini gerektirmesi de savunma harcamalarını artıran bir durumdur
6.Siyasi Nedenler: Seçim

• İster genel ister yerel seçim olsun, seçimler kamu harcamalarını artıran bir
durumdur.
• Bir taraftan devletin seçim sürecinde kullanılmak üzere her siyasal
partiye
belli kriterlere göre para aktarımında bulunması, diğer taraftan seçim
dönemlerinde iktidarı elinde bulunduran partinin oy maksimizasyonu
kaygısı ile popülist harcamalar yapması kamu harcamalarını artıran bir
başka faktör olarak karşımıza çıkmaktadır
B.GÖRÜNÜRDE ARTIŞ SEBEPLERİ
1. Enflasyon
• Fiyatlar genel seviyesindeki yükselme, kamu kesimince üretilen mal ve hizmet
miktarı hiç artmasa da daha fazla harcama yapılmasını gerekli kılar. Bu sebeple
özellikle de enflasyonun söz konusu olduğu ülkelerde kamu harcamalarının seyri
incelenirken cari değil reel rakamları kullanmak gereklidir.
• Reel rakamlara, cari rakamların enflasyonun etkisinden arındırılması ile ulaşılır. Cari
rakamların enflasyonun etkisinden kurtarılması basit bir matematiksel işlem ile
gerçekleştirilir. İstatikçilerin her yıl hesapladıkları ve “deflatör” adını taşıyan rakam,
reel rakamlara ulaşmak için kullanılır. Her yıl için cari rakamdan reel rakama
ulaşmak, ilgili yıl cari rakamının yine aynı yıl GSMH deflatörüne bölünmesini
gerektirir.
• Böylece kamu harcamalarında fiyatlar genel seviyesindeki artıştan
kaynaklanan şişme giderilir ve kamu harcamalarındaki gerçek gelişmenin
değerlendirilmesine olanak verecek rakamlara ulaşılır
2.Bütçe Tekniğinde Meydana Gelen
Değişiklikler
• Devlet bütçesi eskiden safi usule göre tutulmakta idi. Safi usul, bütçe
içinde gelir ve giderlerin ayrı ayrı gösterilmeyip, bir gelir için yapılmış
bütün giderler düşüldükten sonra geriye kalanın bütçeye gelir olarak
yazılması şeklinde uygulanılıyor idi.
• Safi usulden gayri safi usule geçilmesiyle, gelirlerin yanı sıra, gelirleri
elde etmek için yapılan giderler de bütçeye yazılır oldu.
• Böylelikle, önceki yönteme göre bütçe harcamaları içinde görülmeyen
kamu harcamaları artık görülür olmuştur. Bu durumda, gerçekte kamu
harcamaları artmamakla birlikte kamu harcamalarında görünürde bir
artış olmuştur.
3. Ülke Topraklarının Genişlemesi
• Ülke topraklarının savaş ve istilalar ile genişletilmesi durumunda, ülkeye
yeni katılan alana da kamu hizmeti sunmak gerekeceği için, kamu
harcamalarında artış olur. Ancak bu, görünürde bir artış olur. Zira, ülkeye
katılan topraklarda yaşayanlardan aynı zamanda vergi alınır ve bu vergi
gelirleri harcamaların finansmanında kullanılır.

4. Para Ekonomisinin Yaygınlaşması


• Ayni ekonomiden para ekonomisine geçiş kamu harcamaları ile ilgili
rakamların yükselmesine sebep olmuştur.
KAMU GELİRLERİ
• Kamusal ihtiyaçların başka bir deyişle toplumsal (sosyal/ kolektif)
ihtiyaçların varlığı, bu ihtiyaçları gidermeye yönelik mal ya da hizmetlerin
üretimini gerektirmekte, bu mal ya da hizmetlerin üretimi üretim
faktörlerine ya da onların kullanım hakkını elde etmeyi gerektirmekte,
bu ise harcama yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Mal ve hizmetlerin
üretiminin gerçekleştirilebilmesi, kamu harcamaları denilen harcamaların
yapılmasını bu da kamu kesiminin gelir elde etmesini gerekli kılmaktadır.
• Kamu kesimi, harcamalarını karşılayabilmek için hangi gelirleri elde
edebilir? Kamu kesimi gelir türleri nelerdir?
• Devlet veya diğer kamu kuruluşlarının kamu ihtiyaçlarından doğan
harcamaları karşılamak amacıyla gerek vergilendirme yetkisine
dayanarak, gerekse özel, mülk ve teşebbüsleri dolayısıyla elde ettikleri
bütün değerlerdir.
• Bu gelirler gerek devletin egemenlik gücüne dayanarak cebren elde ettiği
vergi vb. kaynaklardan; gerekse devletin sahip olduğu mülk ve
teşebbüsler ile yapılan yardım ve bağışlar gibi egemenlik gücünü
kullanmaksızın elde ettiği kaynaklardan sağlanmaktadır.
• Kamu gelirleri kavramı, sadece genel idare gelirleri ile ilgili olmayıp,
onun yanı sıra , kamu hizmeti sunan gerek cebri gerekse cebri olmayan
gelirleri sayesinde bu hizmeti finanse eden, il özel idareleri, belediyeler
ve diğer kamu kurum ve kuruluşların gelirlerini de kapsamaktadır.
• Kamu gelirleri dar ve geniş anlamda kamu geliri olarak
tanımlanabilir.
• Dar anlamda kamu gelirleri sadece devlete ait ve zora
dayanan nitelikteki gelirlerden oluşur.
• Geniş anlamda kamu gelirleri ise, devletin ve diğer kamu
kuruluşlarının olağan ve olağan dışı karakterdeki tüm
gelirlerinden meydana gelmektedir. Buna göre; zorunlu
olmayan borçlanma, yardım vb. şeklindeki gelirler geniş
anlamdaki tanıma dahil edilmektedir
• Verginin günümüzdeki açıklanış şekli, vergi günümüzde, ödeme gücüne
göre alınmak için çaba gösterilen ve özel bir karşılığı bulunmayan cebri
nitelikli bir ödemedir. Özellikleri;
• Vergi, fertlerden yalnızca siyasi bir toplum üyesi olmaları nedeniyle
alınan bir ödemedir. Topluma dahil olan yabancılar da dahil herkes, hiçbir
karşılık aranmaksızın vergilere katılmak zorundadır,
• Verginin amacı, tüm kamu hizmetlerini gerçekleştirmeye yöneliktir,
• Vergi sadece ahlakın gerektirdiği bir dayanışma kuralı olmayıp, cebir ile
müeyyideleşmiş, kanuni bir görevdir,
• Vergi, günümüzde para ile ödenir.
• Devlete gelir kazandırır.
• Tayınlama/talep kısıtlaması (demand rationing) fonksiyonu vardır.
TAYINLAMA: Özellikle savaş ve bunalım dönemlerinde uygulanan temel
gıda ve bazı malların karne usulüyle verilmesidir. Arzın talebi
karşılayamadığı durumlarda söz konusu olan malın devlet veya yerel
yönetimler tarafından tüketiciler arasında dağıtımı yapılır.
• Sınırlı arzın sınırsız talebe bölüştürülmesine tayınlama (veya talep
kısıtlaması) denir.
• Harçlar aynı zamanda kısmi fiyat tayınlamasına tabidir. Ancak tam
tayınlama olabilmesi için kamu hizmetlerinin tamamının harçlarla finanse
edilmesi gerekir.
• Hizmetten yararlanan kişilerin gelir seviyeleri harcın belirlenmesinde
etkilidir, örneğin: pasaport harcında maliyetin çok üstünde, eğitim harcında
ise maliyetin çok altında bir miktar belirlenir.
• Harcın vergi gibi zorunlu olup olmadığı konusu literatürde tartışma
konusudur. Örneğin pasaport harcından pasaport alınmazsa kaçınılabilir,
dolayısıyla zorunlu değildir görüşü hakimdir ancak, yakını yurt dışında hasta
olan birisi için pasaport almak zorunlu olabilir, çünkü pasaportun satıldığı
başka bir piyasa yoktur.
PARAFİSKAL GELİRLER
• Parafiskal gelirler vergilerle harçlar arasında bir köprü niteliğine sahip olup
kelime anlamı olarak da vergi ve harçlara benzer gelirler olarak da ifade
edilebilir.
• Parafiskal gelirlerin ve vergilerin tahsilinin zorunlu olması, ödenen
miktar ile sağlanan menfaat arasında bir paralellik kurulamaması,
parafiskal gelirlerle vergileri birbirine yaklaştırmaktadır.
• Yine aynı şekilde, özel bir hizmet karşılığı alınmaları, hizmetle yapılan
ödeme arasında bir orantı olmaması parafiskal gelirler ile harçların ortak
yönlerini meydana getirmektedir.
7.BORÇLANMA
• Devlet, normal kamu gelirleri harcamalarını karşılayamadığı durumlarda
borçlanmaya gitmektedir. Kamu borçlanması zorunlu olduğunda vergiye
yaklaşır. Vergi karşılıksız, tek taraflı ve nihai (kesin) bir finansman
metodu olduğu halde borçlanmada borcun vade bitiminde faiziyle
birlikte borç veren kişi ya da kuruluşlara geri verilmesi gerekmektedir.
• Borçlanmanın, günümüzde kamu gelir ve giderleri arasındaki dengesizliği
gidermesi yanında bir iktisadi politika aracı olması da söz konusudur.
• Borçlanmada ilk ve en belirgin sakınca, meydana gelen faiz maliyetidir.
Borç ile finanse edilen harcama programlarında faiz, vergi
mükelleflerinin toplam maliyetlerini yükseltmektedir.
9-MALİ TEKEL GELİRLERİ

• Devlet bazı malların üretimi üzerinde tekel hakkı


oluşturup ürettiği malların fiyatlarını yüksek bir seviyede
tespit edebilir. Bu durumda yüksek fiyatlar bir bakıma
tüketim vergisi şekline girerek dolaylı vergi etkisi
meydana getirir. Devlet, talep esnekliği düşük mal ve
hizmetlerin üretimini üzerine alarak tekel rantına sahip
olabilir.
Özelleştirme Gelirleri

• Özelleştirme,dar anlamda kamu mülkiyetindeki ekonomik


birimlerin yerli ve yabancı özel mülkiyete aktarılması,
satılması anlamına gelmektedir.
• Daha geniş bir yorumla ele alındığında ise, mülkiyet devrinin
yanı sıra bu tür kuruluşların özel kesime kiralanması, kamu
kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerin finansmanının
özel kesimce sağlanması, yönetimin özel kesime devri, mal ve
hizmetlerin üretimindeki kamu tekellerinin kaldırılması ile
piyasaya kamunun müdahalede bulunmaması da özelleştirme
kavramı içinde yer almaktadır.
Vergi Teorisi ve Uygulaması

• Vergi; Kamu hizmetlerinin gerektiği giderler ile kamu borçları dolayısıyla


ortaya çıkan yükleri karşılamak amacıyla, egemenlik gücüne göre, karşılıksız
olarak, gerçek ve tüzel kişilerden ödeme güçlerine göre alınan ve cebri
niteliğe sahip para şeklindeki ödemelerdir.
Teoride Verginin Gelişimi
• Verginin neden alındığını açıklamaya alışan temelde iki teori
mevcuttur: Bunlardan birincisi verginin fayda teorisine, ikincisi ise,
ödeme gücü teorisine göre açıklanmasıdır.
• a) Verginin Fayda Teorisine Göre Açıklanması:
• İhtiyari mübadele (değişim) teorisi de denilen fayda teorisi, verginin bir
şey karşılığında alındığını ve vergi olayında bir mübadelenin söz
konusu olduğunu savunmaktadır. Teoriye göre vergi devletçe yapılan
kamu hizmetlerinin bir bedeli olarak görülmektedir. Fayda teorisine
göre vergiyi açıklamaya çalışan üç farklı görüş bulunmaktadır. Bunlar;
• aa) Vergiyi Hizmet Bedeli Sayan Görüş
• bb) Vergiyi Sigorta Primine Benzeten Görüş
• cc) Vergiyi Genel Giderlerin Karşılığı Sayan Görüş olarak sayılabilir.
Teorik Açıdan Gelişimi
• aa) Vergiyi Hizmet Bedeli Sayan Görüş
• Bu görüşe göre, vergi devletin fertlere yaptığı hizmetlerin
bedeli olarak alınır. Devlet yaptığı hizmetleri vatandaşlara bir
bedel karşılığı satmaktadır. Vergi de yapılan hizmetlerin
karşılığıdır.
• Ancak günümüzde bazı kamu hizmetlerinin bölünemezlik
özelliğinden ötürü ayrı ayrı değerlendirilmesi ve bir fiyata konu
olması mümkün olmadığından teori geçerliliğini yitirmiştir.
Teorik Açıdan Gelişimi
• bb) Vergiyi Sigorta Primine Benzeten Görüş
• Bu görüşe göre vergi, devletin vatandaşlarına sağladığı can ve
mal güvenliği karşılığında alınan bir sigorta primine
benzetilmektedir. Ancak, sigorta primi bir karşılık esası
üzerinden alındığı halde verginin karşılıksız olma özelliği
teorinin günümüzde geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır.
• Çünkü bir sigorta şirketi aldığı prim karşılığında sigortalının
risklerini karşılamayı taahhüt etmekte, devlet ise
vatandaşlarını her türlü riske karşı korumakla yükümlüdür.
• cc) Vergiyi Genel Giderlerin Karşılığı Sayan Görüş
• Bu görüşe göre, toplum bir üreticiler birliğine
benzetilmekte ve devlet de bu birliğin genel giderlerini
karşılayan bir kurum olarak görülmekte olup vergi ise ,
devletin de dahil edildiği üreticiler birliğinin genel
giderlerine bireylerin katılma payıdır.
• Ancak, öncelikle toplumu bir üreticiler birliğine benzetmek
yanlış olduğu gibi bireyler de bulundukları toplumun
siyasal ve hukuki yükümlülüklerine uymak ve
mükellefiyetlerini yerine getirmek zorundadırlar.
• b) Verginin Ödeme Gücüne (İktidar) Göre Açıklanması
• Bu yaklaşıma göre, kendisine ve ailesine yetecek kadar
gelirinin dışında gelir elde eden herkes vergi
ödemelidir görüşü geçerlidir.
• Vergilemedeödeme gücü ilkesini esas alan iktidar
yaklaşımında, vatandaşların hizmetlerden sağladıkları
faydadan bağımsız olarak, vergilerin finansmanına
ödeme güçleri oranında katılmaları görüşü
savunulmaktadır.
Teorik Açıdan Gelişimi
• Vergi yükünün adil dağıtılabilmesi için, gelir ve servet düzeyleri farklı olan
mükelleflerin vergileme sırasında bu farklılıkların dikkate alınarak mali
güçlerine göre vergilendirilmeleri vergi adaletinin bir gereği olmaktadır.
• Günümüzde ödeme gücü ilkesinden yararlanılmakta ve vergi
sistemlerinin kurulmasında bu ilke genel kabul görmektedir. Buna göre,
vergilemede esas kamusal faaliyetlerden sağlanan fayda değil,
mükelleflerin vergi verme gücüdür.
• Bu çerçevede ödeme gücüne ulaşmada ve buna göre vergilendirmeyi
sağlamada bazı tekniklerden faydalanılmaktadır.
• Bunları; en az geçim indirimi uygulaması, ayırma nazariyesi ve vergide
müterakkiyet (artan oranlılık) olarak üç başlık altında inceleyebiliriz.
• Ülkemizde 1982 Anayasasının 73.Maddesi vergi ödevini
düzenlemektedir. Buna göre “herkes kamu giderlerini
karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle
yükümlüdür” ifadesine yer verilmiştir. Bu ifadeden
anayasamızın da vergilemede ödeme gücü ilkesine vurgu
yaptığı anlaşılmaktadır.
• Vergilemede ödeme gücüne ulaşılabilmesi açısından
yararlanılan teknikler şunlardır:
• aa) En Az Geçim İndirimi Uygulaması
• En az geçim indirimi, kişinin ve ailesinin günlük yaşantısını
asgari düzeyde sürdürebilmesi için gerekli olan gelirin vergi
dışı bırakılmasıdır. En az geçim indirimi miktarının tespiti çok
kolay olmayıp kişiden kişiye ve bölgeden bölgeye değişebilir.
• En az geçim indiriminde mükelleflerin çok düşük gelirli olan
kısmı hiç vergi ödemeyeceklerdir.
• Ancak herkesin az da olsa gücü oranında kamu hizmetlerinin
maliyetine katlanması gereğinden hareketle bu teknik vergide
genellik ilkesine aykırı düşmektedir.
• bb) Ayırma İlkesi
• Bu tekniğe göre yükümlülerin şahsi vergi ödeme güçlerinin sadece
elde ettikleri gelirin miktarına göre değil, aynı zamanda
kaynağına göre de değerlendirilmesi gereklidir.
• Bu bakımdan emek gelirinin sermaye gelirine göre daha fazla
korunmaya ihtiyaç göstermesinden dolayı emek gelirleri
üzerinden daha düşük vergi alınması gerekmektedir.
• Ayırma prensibine esas olmak üzere, kaynaklarına göre
gelirleri
• -Emek gelirleri
• -Sermaye geliri
• cc) Vergilemede Müterakkiyet ( Artan Oranlılık)
• Vergiyiödeme gücüne göre almada yararlanılan bir teknik de
artan oranlılıktır.
• Artan oranlı vergi tarifesi genel olarak, vergi matrahı
yükseldikçe ortalama vergi oranının da yükseldiği bir tarife
şeklidir. Vergi adaleti ancak yükümlülerin vergi borçlarının artan
oranlı tarife ile vergilendirilmesi ve ödeme gücü ilkesine
uyulması koşuluyla mümkün olabilir.
• Artan oranlı tarife en etkin şekilde gelir ve servet üzerinden
alınan vergilerde uygulanabilir.
• Buna karşılık harcama üzerinden alınan vergilerde artan oranlı
tarife yapısını uygulamak pek mümkün değildir.
Verginin Fonksiyonları
• Bazı yazarlar verginin fonksiyonlarını; fiskal-ekstra fiskal ya da
mali-mali olmayan fonksiyonlar şeklinde bir ayrıma tabi
tutarlarken; bazıları ise verginin mali, ekonomik ve sosyal
fonksiyonu olduğunu ifade etmektedir.
• Fiskal fonksiyon vergilerin sadece kamu harcamalarını
karşılamak için alınması anlamında kullanılmakta olup aynı
zamanda bu kamu maliyesinin geleneksel fonksiyonu olarak da
ifade edilir.
• Ekstra-fiskal fonksiyondan kastedilen ise vergilerin aynı
zamanda kaynak tahsisi, bölüşüm, gelir dağılımının
sağlanması ve ekonomik istikrar amaçlı olarak da
kullanılmasıdır.
Verginin Fonksiyonları

• 1) Mali Fonksiyon
• Mali fonksiyon verginin geleneksel fonksiyonudur.
• Vergiler kamu harcamalarını karşılamak için alınır.
• Buna göre vergilerin, kamu harcamalarında görülen artışlarla uyumlu bir
biçimde artması gerekir.
• Aksi halde, ya vergi gelirlerinin çeşitli düzenlemelerle arttırılmasına ya da
kamu harcamalarının azaltılmasına çalışılır.
• 2) Ekonomik Fonksiyon
• Bu fonksiyona göre vergiler, belirlenen ekonomik hedeflere ulaşmada
etkin bir rol oynamalıdır.
• Çünkü vergiler de devletin ekonomiye müdahale araçlarından biridir.
Vergi politikasının bu yönde işletilmesi ve gerekli değişikliklerin yapılması
lâzımdır.
• Bu amaçla da, sağlanacak vergi avantajlarıyla bazı faaliyet kollarının ve
yatırım projelerinin nispî (göreli/bağlantılı) kârlılığının arttırılmasına
çalışılmaktadır.
• Ayrıca bazı ekonomik faaliyet konularında vergi istisnaları ya da bazı
mükelleflere vergi muafiyeti tanınmış olması da verginin ekonomik
fonksiyonunun bir gereğidir.
3) Sosyal Fonksiyon
• Vergi, sosyal adaletin gerçekleştirilmesinde bir sosyal politika aracı olarak
da kullanılmaktadır.
• Sosyal devlet anlayışının hakim olduğu ülkelerde verginin sosyal
fonksiyonu büyük önem taşır.
• Yüksek gelir seviyesindeki kişilerden daha fazla vergi alınması, orta ve
düşük gelirli kişiler üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi, verginin
sosyal fonksiyonunun bir gereğidir.
• Verginin sosyal fonksiyonu, verginin, toplumdaki gelir ve servet
eşitsizliklerinin giderilmesini sağlamak yanında uyuşturucu ve alkol
kullanımının, nüfus artış hızının azaltılması, çevre düzenlemesi vb.
yönünde kullanılmasını da kapsamaktadır.
VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar
• Vergi teorisine iyi bir şekilde yaklaşabilmek için;
• vergiyi doğuran olay, konu, kaynak, matrah, mükellef,
sorumlu, vb. gibi vergilendirme ile ilgili kavramları kısaca
açıklamak zorunluluğu vardır.
• 1) Verginin Kaynağı: Vergi, kişilerin sahip olduğu ekonomik
kaynakların gelirleri üzerinden alınmaktadır. Örneğin servet
üzerinden alınan vergilerde vergi, servetin bir kısmından değil
sağladığı gelirden alınır.
• 2) Verginin Konusu:
• Verginin konusu, üzerine vergi konulan ve doğrudan doğruya
veya dolayısıyla verginin kaynağını teşkil eden iktisadi
unsurlardır. Vergi ne üzerinden alınıyor ise o şey verginin
konusunu teşkil eder. Verginin konusu ilgili vergi kanununda
belirtilir.
• Örneğin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’na göre gelir vergisinin
konusu, gerçek kişilerin gelirleridir. 197 sayılı Motorlu Taşıtlar
Vergisi Kanunu'na göre ise kayıt ve tescil işlemleri yapılmış
kara, hava ve deniz taşıtları verginin konusunu
oluşturmaktadır.
• 3) Vergi Mükellefi ve Vergi Sorumlusu:
• Vergikanunları açısından üzerine vergi borcu düşen kişi veya
kurumdur.
• Vergi yükümlüsü olmak için kanuni ehliyet şart değildir.
• Vergi kanunlarının gösterdiği mükellef kanuni mükelleftir.
• Vergi mükellefi, kanuni ve iktisadi mükellef olarak ikiye ayrılabilir.
• Kanuni mükellef, vergi kanunları bakımından kendisine vergi borcu
isabet eden ve vergiyi ödemek zorunda bulunan kişidir.
• İktisadi mükellef ise, bazı kişilerin, ödemek zorunda oldukları
vergileri piyasadaki fiyat hareketlerinden faydalanarak başkalarına
yansıtmaları halinde ortaya çıkar.
• Bu durumda, iktisadi mükellef olarak vergi yüküne maruz kalan
mükellef olmaktadır.
• Vergi sorumlusu; kendisi gerçek mükellef olmamakla birlikte, gerçek
mükelleflerle olan ilişkileri dolayısıyla vergi kanunlarının gösterdiği
durumlarda, verginin hesaplanarak kesilmesi ve vergi dairesine
ödenmesi veya defter tutma, beyanname verme gibi diğer işlerin
yapılması zorunluluğu olan üçüncü kişilerdir.
• Kısaca, başkasına ait vergi dolayısıyla alacaklı vergi dairesine muhatap
olan ve verginin ödenmesinden sorumlu olan kişidir.
• Bir kişi aynı anda hem vergi mükellefi hem de vergi sorumlusu
olabilmektedir.
• Örneğin, bir ticaret erbabı kendi kazancı dolayısıyla mükellef iken,
çalıştırdığı ücretlilerin vergileri dolayısıyla vergi sorumlusu
durumundadır.
• 4) Vergiyi Doğuran Olay:
• Vergiyi doğuran olayı, vergi kanunlarının doğumunu
bağladıkları bir olayın gerçekleşmesi veya hukuki bir durumun
oluşması olarak tanımlanabilir.
• Verginin konusu ile mükellefi arasında ilişki yaratan bu olguya
örnek olarak gelirin elde edilmesi, malların tüketiciye satılması
ya da servet unsurlarına sahip olunması verilebilir.
• Ayrıca vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasaklanmış olması,
vergi mükellefiyetini ve vergi sorumluluğunu
kaldırmamaktadır.
• 5) Verginin Matrahı:
• Verginin üzerinden hesaplandığı değer veya miktar olarak da
tanımlanabilir.
• Verginin matrahı, herhangi bir vergi mükellefinin ödeyeceği
vergi miktarının hesaplanmasına esas teşkil eden gelir
dilimidir.
• Vergimükellefinin çeşitli kaynaklardan sağladığı gelirin
bütünü vergilendirilemez.
• Gelirin bütünü üzerinden genel, özel, sakatlık vb. indirimleri
yapılabilir. Bu indirimler yapıldıktan sonra bulunan miktara
vergi oranı uygulanarak mükellef tarafından ödenmesi
gereken vergi miktarı tespit edilir.
• Örneğin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunumuza göre gelir vergisinin
konusu, gerçek kişilerin gelirleri matrahı ise, bu gelirlerin «safi
tutarı»dır.
• Veraset ve intikal vergisinde ise, verginin konusu mirasçılara intikal
eden mallar matrahı ise, bu malların değeri olmaktadır.
• Vergi matrahının tespitinde spesifik ve advalorem olmak üzere iki
yöntem kullanılır.
• Spesifik Matrah: Bir kısım vergilerde matrah adet, litre, kilogram
olarak tespit edilir. Bu tür matrahlara spesifik matrah denir.
• Advalorem Matrah: Bir kısım vergilerde ise gelir, değer, bedel gibi
parasal değerler matrah olarak dikkate alınır. Bu tür matrahlara ise
advalorem matrah adı verilir.
• 6) Vergi Muafiyeti ve İstisnası:
• Vergi Muafiyeti: Vergi yasalarına göre vergilendirilmesi
gereken bazı gerçek ve tüzel kişilerin çeşitli siyasal,
sosyal, ekonomik vb. nedenlerle, kanunlarda
belirtilerek, vergi dışında tutulmalarıdır.
• Vergi İstisnası: Vergilendirilmesi gereken bir konunun,
kısmen veya tamamen, devamlı veya geçici olarak
vergi dışında tutulmasıdır.
Vergi Tekniği
• Vergi Tekniği: Verginin tarhı, tebliği, tahakkuku ve
tahsili ile ilgili işlemleri ve bu işlemlerin sebep olduğu
vergi uyuşmazlıklarını inceleyen hukuk kurallarına şekli
vergi hukuku veya vergi tekniği denilmektedir.
• Vergi borcunun niteliği, vergi borcunun doğması ve sona
ermesi için yani alacaklı idare tarafından tahsil
edilebilmesi için vergi kanunlarında belirtilen şekle uygun
olarak verginin tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil
muamelelerine tabi olması gerekir.
Vergi tekniğinin aşamaları şunlardır
• 1) Verginin Tarhı: Vergi alacağının kanunlarda gösterilen matrah ve oranlar
üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak, bu alacağı miktar itibariyle
tespit eden idari bir işlemdir.
• Tarh yöntemleri;
• beyana dayalı tarh,
• ikmalen vergi tarhı,
• re’sen vergi tarhı,
• verginin idarece tarhı,
• düzeltme yoluyla tarh,
• karineler yöntemi ve
• götürü usul olarak sıralanabilir.
• Beyanname Usulü: Günümüzde vergi tarhı konusunda en yaygın usul
"beyan" usulüdür. Çünkü çağdaş vergiciliğin temel ilkelerinden birisi,
verginin, mükellefin vereceği bilgilere göre belirlenmesi ve alınmasıdır.
Beyan veya beyanname usulünde, vergi tarhına esas teşkil edecek bütün
bilgiler mükellef tarafından yazılı olarak vergi idaresine verilmekte; idare de
bu bilgileri esas alarak vergi borcunu hesaplamaktadır. Beyanın doğruluğu
esas olmakla beraber, yanlış beyanda bulunanların tespiti ve
cezalandırılması bakımından sıkı bir denetim uygulanmaktadır.
• İdarece Takdir Usulü: Vergi idaresi ve her mükellefin vergi borcunun
hesaplanmasına ilişkin matrahı ayrı ayrı belirler. Bu yöntem vergicilikte
giderek terk edilmekte istisnai uygulanan bir yöntemdir.
• Karine veya Dış Belirtiler Usulü: Vergi borcunun hesaplanması
vergi konusunun bazı dış belirtilerine dayanılarak yapılır. Bu
yöntem günümüzde kullanılmamaktadır.
• Örneğin, Fransa' da geçmişte uygulanan «Kapı ve Pencere
vergisinde» vergi borcu evin kapı ve pencere sayısına göre
hesaplanmıştır.
• Günümüzde vergi sistemimizde yer alan "Hayat Standardı Esası"
aslında bir çeşit karine usulüdür. Hayat Standardı Esası'nda
mükellefin vergisi belli ölçüde, işyeri vergisi, ev sayısı, araba
sayısı, yat. çalıştırdığı hizmetçi sayısı" vb. dayandırılmaktadır
•- Götürü Usul (Kesim Usulü): Vergilendirmeye esas alacak
değer ve miktarın önceden idarece tek tek tespit edilmesi
yerine, aynı durumdaki tüm konu ve vergi mükellefleri (meslek
grupları) için genel olarak belirlenmesidir.
•- Kaynakta Vergileme (Stopaj Usulü): Vergi, vergi idaresince
değil vergiyi doğuran olayın meydana geldiğinde vergi
sorumlularınca hesaplanıp kaynağından kesilerek tahsil
edilmesidir, Bu usul belirli gelir gruplarına, yani ücret ve
maaşlara, rantlara, bina ve arazi kiralarına ve menkul sermaye
iratlarına (faiz ve temettülere) uygulanabilir.
• 2) Verginin tebliği: Vergilendirme ile ilgili hususların
mükelleflere ve sorumlulara yazı ile bildirilmesi işlemi
verginin tebliğini ifade etmektedir.
• 3) Verginin tahakkuku: Tarh ve tebliğ edilen verginin
ödenmesi gereken safhaya gelmesidir. Kısaca vergi
borcunun kesinleşmesidir. Tahakkuk, tahsilden önce gelen
ve vergi alacaklısı olan kamu birimlerinin bu alacağını hak
edişe bağlayan bir işlem veya aşamadır. Ancak tahakkuk,
verginin tahsile hazır hale gelmesi, yani kesinleşmesi
demek değildir. Verginin kesinleşmesi için, tahakkuk
aşamasında mükelleflerin bu vergi borcuna itiraz
etmemeleri, vergiyi kabul etmeleri lazımdır.
• 4) Verginin Tahsili: Vergi kanununa uygun şekilde vergi
borcunun ödenmesidir.
Vergi Tarifeleri
• Vergi tarifesi, ödenmesi gereken vergi miktarını
hesaplayabilmek için matraha uygulanması gereken ölçülerdir.
Vergi tarifesinin en önde gelen unsuru, vergi oranıdır.
• - Vergi Tarifesinin Türleri:
• a) Artan oranlı tarife: Matrahın büyümesiyle birlikte vergi
oranının da arttığı tarifedir. Ülkemizde gelir ve veraset intikal
vergileri artan oranlı tarifelerine örnek olarak verilebilir.
• Artanoranlı vergi tarifelerinde ele alınması gereken çeşitli
kavramlar söz konusudur.
• -Verginin yükseklik farkı: Vergi tarifesinde en yüksek vergi
oranı ile en düşük vergi oranı arasındaki farktır.
• -Vergininuzunluk farkı: Vergi tarifesinde, ilk düzeydeki
matrah ile son düzeydeki matrah arasındaki farktır
• -Verginin artış oranı: Birbirini izleyen iki oran arasındaki
farktır.
• -Ortalama vergi oranı: Ödenecek vergi miktarının bu
verginin hesaplandığı vergi matrahına oranıdır.
• -Marjinalvergi oranı: Vergi miktarında meydana gelen
artışın matrahtaki artış miktarına oranıdır.
Vergi Tarifeleri
• b) Düz oranlı (Sabit-Tek oranlı) tarife: Vergi matrahındaki değişikliğe
rağmen vergi oranının sabit kaldığı tarifedir. Vergi oranı sabit kalmakla
birlikte, vergi matrahının büyümesi durumunda alınacak vergi miktarı
artmaktadır. Ülkemizde kurumlar vergisi sabit oranlı olarak
uygulanmaktadır. (%20)
• c) Azalan oranlı Tarife: Matrahın büyümesiyle birlikte vergi oranının da
azaldığı veya matrah artmasına rağmen vergi oranının azaldığı tarifelere
denir.

• - Gizli artan oranlılık: Sabit (düz) oranlı tarifenin bir verginin yapılan bazı
indirim ve eklemeler neticesi artan oranlı bir vergi durumuna gelmesidir.
Buna göre her mükellefin vergi matrahına aynı miktarda indirim
uygulanmakta ve sonuçta mükelleflerin vergi yükleri birbirlerinden
farklılaşmaktadır.
•- Tersine artan oranlılık: Bir verginin oransal ağırlığının matrah
küçüldükçe daha yüksek büyüdükçe daha düşük olması durumudur.
• Vergi tarifesi açısından artan oranlılık söz konusu değildir ancak ödenen
vergi ile gelir arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir artan oranlılık vardır,
gelir arttıkça harcamalar da artmakta vergi de artmakta vergi
oranı aynı olduğundan çok harcama yapanın ödeyeceği vergi
de yüksek olmaktadır.
Vergileme İlkeleri
• Vergileme ilkeleri, vergilerin düzenlenmesinde, uygulanmasında uyulması
gereken hususları gösterir. Bir başka anlatımla, toplumun kabul edilmiş
hedeflerine göre vergilerin ve vergi sisteminin taşıması gerekli nitelikler
olmaktadır. Vergileme ilkelerini bilimsel yönden inceleyen ilk ekonomist
Adam Smith’tir.
• a) Adalet İlkesi: A.Smith'e göre, her ülkede kişiler iktidarlarına (ödeme
güçlerine) göre kamu harcamalarına katılmalıdırlar. A.Smith'in bu ilkesi,
daha çok ekonomik anlamda bir eşitliğe karşılık gelmektedir.
• b) Kesinlik İlkesi: Kesinlik ilkesine göre, her mükellefin ödeyeceği
vergi kesinlik ifade etmelidir. Verginin ödeme zamanı, şekli
miktarı gerek vergi mükellefleri gerekse diğer kişiler
bakımından önceden açık ve net biçimde belli olmalıdır.
• c) Uygunluk İlkesi: Bu ilkeye göre de vergiler mükelleflerden en
uygun şartlarla ve en uygun zamanda tahsil edilmelidir.
Verginin ödenmesinde mükelleflere gereken kolaylık
gösterilmelidir.
• d) İktisadilik İlkesi: Bu ilkeye göre ise, verginin tarh ve tahsil
masraflarının mümkün olduğu ölçüde düşük olması gerekir.
Mükelleflerden alınan vergiler en az zayiatla devlet hazinesine
girebilmelidir.
Vergi tekniğinin aşamaları şunlardır
• 1) Verginin Tarhı: Vergi alacağının kanunlarda gösterilen matrah ve oranlar
üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak, bu alacağı miktar itibariyle
tespit eden idari bir işlemdir.
• Tarh yöntemleri;
• beyana dayalı tarh,
• ikmalen vergi tarhı,
• re’sen vergi tarhı,
• verginin idarece tarhı,
• düzeltme yoluyla tarh,
• karineler yöntemi ve
• götürü usul olarak sıralanabilir.
Beyan Üzerine Tarh

• Vergiler, kural olarak mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı


üzerine tarh edilmektedir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma
değer vergisi gibi önemli vergilerde tarhiyat, mükellefin beyanı
üzerine yapılmaktadır.
• Stopaj (kaynakta kesinti) yoluyla alınan vergilerin tarhı da, stopajı
yapan vergi sorumlusunun beyanı üzerine yapılmaktadır. Örneğin,
Gelir Vergisi Kanunu’na göre, çalıştırdığı personelin ücretleri
üzerinden stopaj yapan işveren, bu vergileri izleyen ayın 23. günü
akşamına kadar, ‘muhtasar beyanname’ ile ilgili vergi dairesine
beyan ederek tarhını yaptırmaktadır.
•Verginin beyanı bizzat vergi idaresine gidilerek
yapılabileceği gibi, elektronik ortamda da
yapılabilmektedir. Beyanın elektronik ortamda yapılması
durumunda, tahakkuk fişi elektronik ortamda
düzenlenmekte ve mükellefe aynı ortamda iletilmektedir.
•Beyan usulünde mükellefin beyan ettiği matrah, daha sonra
vergi idaresi tarafından incelemeye tabi tutularak, gelirini
doğru beyan etmeyen mükellefler için ilave vergi tarhı ve
ceza uygulanması yoluna gidilebilmektedir.
Vergi İdaresi Tarafından Tek Taraflı Gerçekleştirilen Tarh
•Matrah tespiti, esas olarak mükellefin beyanı üzerine
yapılmasına rağmen, VUK'un 29., 30. ve mük. 30.
maddelerinde sayılan hallerde (re’sen, ikmalen, idarece tarh)
bizzat vergi idaresi tarafından tek taraflı olarak
gerçekleştirilmektedir.
•Tarh işleminin vergi idaresi tarafından gerçekleştirilmesinde
takdir komisyonları veya vergi inceleme elemanları vergi
idaresine yardımcı olabilmektedir. Yapılan bu yardım tarha
hazırlık niteliğindedir.
Re'sen Vergi Tarhı
•Re’sen vergi tarhı VUK’un 30. maddesinde şöyle
tanımlanmıştır:
•"... vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve
belgelere kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkân
bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir
edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca
düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah ve
ya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır".
• Re’sen vergi tarhı, vergi idaresi tarafından yapılmaktadır. Tanımdan
anlaşılacağı üzere, vergi idaresi bu tarhı yaparken; ya takdir komisyonunun

• Diğer taraftan, ikinci önemli husus, re’sen vergi tarhına vergi matrahının
kararını ya da vergi inceleme elemanının raporunu esas almaktadır.

tamamen veya kısmen defter ve belgelere veya kanuni ölçülere

• Burada, mükellefin tutmakla yükümlü olduğu defter ve belgelerden veya


dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde gidilmekte olmasıdır.

kanuni ölçülerden (örneğin VUK’da yazılı değerleme ölçülerinden)

• Mükellefin belge ve defterleri yoktur veya vardır; ama bu defter veya


yararlanılarak matrah tespiti yapılamaması hali söz konusudur.

belgelerin gerçeği yansıtmadığı yönünde güçlü deliller, işaretler


bulunmaktadır.
Aşağıdaki hallerden birinin bulunması halinde, vergi matrahının tamamen
veya kısmen defter ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin
mümkün olmadığı kabul edilir:

• Kanuni süresi geçtiği halde beyanname verilmemiştir.


• Beyanname verilmiş ama vergi matrahına ilişkin bilgiler
gösterilmemiştir.
• « Tutulması zorunlu defterlerin hepsi veya bir kısmı tutulmamış ya
da tasdik ettirilmemiş veya vergi incelemesi yapmaya yetkili
olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemiştir.
•Defterler tutulmuştur; ama defter kayıtlarında noksanlıklar
ve usulsüzlükler bulunmaktadır. Örneğin sahte belge
kullanılmıştır.
•Defterlerin veya beyannamenin gerçeği yansıtmadığını
gösterir delil(ler) bulunmaktadır.
•Beyannamesini yetkili meslek mensuplarına
imzalatmamıştır veya tasdik kapsamına alman konularla
ilgili yeminli mali müşavir tasdik raporu zamanında ibraz
edilmemiştir.
İkmalen Vergi Tarhı
•İkmalen vergi tarhı, bir vergi tarh edildikten sonra, bu
vergiyle ilgili olarak ortaya çıkan ve defter, kayıt ve
belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı
tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden
vergi tarh olunmasıdır (VUK m. 29)-
•Örneğin mükellef, belgelerde yazılı bilgileri defterlere
eksik geçirmiştir veya defterlerde yazılı gelirleri
beyannamesinde eksik göstermektedir.
ikmalen vergi tarhı ile yukarıda izahı yapılan re’sen vergi tarhı arasında
aşağıdaki farklar bulunmaktadır:
• Defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanarak matrah
tespit edilebiliyorsa ikmalen vergi tarhı, aksi durumda re’sen vergi
tarhı söz konusu olmaktadır.
• Re’sen tarhta matrah, takdir komisyonları tarafından veya vergi
inceleme elemanlarının raporlarına dayanılarak tespit edilmektedir.
• İkmalen tarhta ise, genellikle takdir komisyonu kararına veya vergi
inceleme elemanı raporuna ihtiyaç duyulmamakta, tüm işlemler bizzat
ilgili vergi idaresi tarafından yapılmaktadır.
•İkmalen vergi tarhında, daha önce yapılan bir vergi
tarhı vardır. Ancak, bu tarh sonucunda vergi eksik
•hesaplanmıştır.
Örneğin, giderler fazla düşülmüştür veya
•amortisman fazla hesaplanmıştır.
İkmalen tarhla bu eksiklik giderilir. Re’sen vergi
tarhında ise daha önce yapılan bir tarh işlemi vardır
veya yoktur; burada vergi matrahının defter ve
belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine
imkân bulunmayan bir durum söz konusudur.
• Örneğin, mükellefin verdiği beyanname üzerinden tarhın
yapılması, ancak daha sonra bu beyannamenin gerçeği
yansıtmadığına dair deliller bulunması durumunda, takdir
komisyonu veya vergi inceleme elemanı yardımıyla re’sen tarha

• İkmalen vergi tarhında, defter ve belgeler usulüne uygun olarak


gidilebilecektir.

tutulmuştur, ancak örneğin beyannamede, defterlerde yer alan


gerçek gelir gösterilmemiştir veya defterler üzerinde
amortismanlar deftere yasal oranın üzerinde hesaplanarak
yazılmıştır.
İdarece Tarh

• Verginin idarece tarhı ise, VUK’un 29. ve 30. maddeleri dışında


kalan; mükellefin tarh için kanunda yazılı sürelerde müracaat
etmemesi veya üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi
yüzünden zamanında tarh edilemeyen verginin, kanunen belli
matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir (VUK mük. m. 3O)
• Örneğin GVK 64. maddede düzenlenen ‘diğer ücret’ gelirleri ile ilgili olarak idarece tarh
söz konusu olabilmektedir\
• Bu ücretliler arasında kazançları basit usulde tespit edilen ticaret erbabı yanında
çalışanlar da bulunmaktadır. Bu mükelleflere vergi karnesi alma zorunluluğu
getirilmiştir.
• Ayrıca, basit usulde gelir vergisine tabi ticari kazanç sahibi kişinin de yanında çalıştırdığı
hizmet erbabının vergi karnesi almasını ve vergisini ödemesini sağlama yükümlülüğü
bulunmaktadır (VUK m. 251). Bunu sağlamazsa alınamayan vergi ve vergi cezası,
kendisinden idarece tarh yoluyla alınır.
• İdarece tarh, emlak vergisinde de söz konusu olabilmektedir. Emlak Vergi Kanunu’nun
32. maddesine göre, mükellef kanuni ve ek süreler geçtiği halde beyanname
vermemişse, vergi bu Kanun hükümlerine göre idarece tarh edilmektedir.
Diğer Durumlar

• Düzeltme yoluyla tarh durumunda da verginin tarhı İdare tarafından tek


taraflı olarak gerçekleştirilmektedir. Vergiyle ilgili hesaplarda veya
vergilendirmede yapılan çeşitli hatalar yüzünden eksik veya fazla vergi
istenmesi veya alınması söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durumda,
çalışmanın, bu hata vergi dairesi müdürünün kararıyla düzeltilebilmektedir.
Hata düzeltme işlemi, düzeltme fişine dayanılarak yapılmaktadır.
• Son olarak, yargı kararları sonucunda da, kararın gereğinin yerine
getirilmesi aşamasında düzeltme yoluyla tarh söz konusu olmaktadır.
• Beyanname Usulü: Günümüzde vergi tarhı konusunda en yaygın usul
"beyan" usulüdür. Çünkü çağdaş vergiciliğin temel ilkelerinden birisi,
verginin, mükellefin vereceği bilgilere göre belirlenmesi ve alınmasıdır.
Beyan veya beyanname usulünde, vergi tarhına esas teşkil edecek bütün
bilgiler mükellef tarafından yazılı olarak vergi idaresine verilmekte; idare de
bu bilgileri esas alarak vergi borcunu hesaplamaktadır. Beyanın doğruluğu
esas olmakla beraber, yanlış beyanda bulunanların tespiti ve
cezalandırılması bakımından sıkı bir denetim uygulanmaktadır.
• İdarece Takdir Usulü: Vergi idaresi ve her mükellefin vergi borcunun
hesaplanmasına ilişkin matrahı ayrı ayrı belirler. Bu yöntem vergicilikte
giderek terk edilmekte istisnai uygulanan bir yöntemdir.
• Karine veya Dış Belirtiler Usulü: Vergi borcunun hesaplanması
vergi konusunun bazı dış belirtilerine dayanılarak yapılır. Bu
yöntem günümüzde kullanılmamaktadır.
• Örneğin, Fransa' da geçmişte uygulanan «Kapı ve Pencere
vergisinde» vergi borcu evin kapı ve pencere sayısına göre
hesaplanmıştır.
• Günümüzde vergi sistemimizde yer alan "Hayat Standardı Esası"
aslında bir çeşit karine usulüdür. Hayat Standardı Esası'nda
mükellefin vergisi belli ölçüde, işyeri vergisi, ev sayısı, araba
sayısı, yat. çalıştırdığı hizmetçi sayısı" vb. dayandırılmaktadır
•- Götürü Usul (Kesim Usulü): Vergilendirmeye esas alacak
değer ve miktarın önceden idarece tek tek tespit edilmesi
yerine, aynı durumdaki tüm konu ve vergi mükellefleri (meslek
grupları) için genel olarak belirlenmesidir.
•- Kaynakta Vergileme (Stopaj Usulü): Vergi, vergi idaresince
değil vergiyi doğuran olayın meydana geldiğinde vergi
sorumlularınca hesaplanıp kaynağından kesilerek tahsil
edilmesidir, Bu usul belirli gelir gruplarına, yani ücret ve
maaşlara, rantlara, bina ve arazi kiralarına ve menkul sermaye
iratlarına (faiz ve temettülere) uygulanabilir.
• 2) Verginin tebliği: Vergilendirme ile ilgili hususların
mükelleflere ve sorumlulara yazı ile bildirilmesi işlemi
verginin tebliğini ifade etmektedir.
• 3) Verginin tahakkuku: Tarh ve tebliğ edilen verginin
ödenmesi gereken safhaya gelmesidir. Kısaca vergi
borcunun kesinleşmesidir. Tahakkuk, tahsilden önce gelen
ve vergi alacaklısı olan kamu birimlerinin bu alacağını hak
edişe bağlayan bir işlem veya aşamadır. Ancak tahakkuk,
verginin tahsile hazır hale gelmesi, yani kesinleşmesi
demek değildir. Verginin kesinleşmesi için, tahakkuk
aşamasında mükelleflerin bu vergi borcuna itiraz
etmemeleri, vergiyi kabul etmeleri lazımdır.
• 4) Verginin Tahsili: Vergi kanununa uygun şekilde vergi
borcunun ödenmesidir.
Vergi Tarifeleri
• Vergi tarifesi, ödenmesi gereken vergi miktarını
hesaplayabilmek için matraha uygulanması gereken ölçülerdir.
Vergi tarifesinin en önde gelen unsuru, vergi oranıdır.
• - Vergi Tarifesinin Türleri:
• a) Artan oranlı tarife: Matrahın büyümesiyle birlikte vergi
oranının da arttığı tarifedir. Ülkemizde gelir ve veraset intikal
vergileri artan oranlı tarifelerine örnek olarak verilebilir.
• Artanoranlı vergi tarifelerinde ele alınması gereken çeşitli
kavramlar söz konusudur.
• -Verginin yükseklik farkı: Vergi tarifesinde en yüksek vergi
oranı ile en düşük vergi oranı arasındaki farktır.
• -Vergininuzunluk farkı: Vergi tarifesinde, ilk düzeydeki
matrah ile son düzeydeki matrah arasındaki farktır
• -Verginin artış oranı: Birbirini izleyen iki oran arasındaki
farktır.
• -Ortalama vergi oranı: Ödenecek vergi miktarının bu
verginin hesaplandığı vergi matrahına oranıdır.
• -Marjinalvergi oranı: Vergi miktarında meydana gelen
artışın matrahtaki artış miktarına oranıdır.
Vergi Tarifeleri
• b) Düz oranlı (Sabit-Tek oranlı) tarife: Vergi matrahındaki değişikliğe
rağmen vergi oranının sabit kaldığı tarifedir. Vergi oranı sabit kalmakla
birlikte, vergi matrahının büyümesi durumunda alınacak vergi miktarı
artmaktadır. Ülkemizde kurumlar vergisi sabit oranlı olarak
uygulanmaktadır. (%20)
• c) Azalan oranlı Tarife: Matrahın büyümesiyle birlikte vergi oranının da
azaldığı veya matrah artmasına rağmen vergi oranının azaldığı tarifelere
denir.

• - Gizli artan oranlılık: Sabit (düz) oranlı tarifenin bir verginin yapılan bazı
indirim ve eklemeler neticesi artan oranlı bir vergi durumuna gelmesidir.
Buna göre her mükellefin vergi matrahına aynı miktarda indirim
uygulanmakta ve sonuçta mükelleflerin vergi yükleri birbirlerinden
farklılaşmaktadır.
•- Tersine artan oranlılık: Bir verginin oransal ağırlığının matrah
küçüldükçe daha yüksek büyüdükçe daha düşük olması durumudur.
• Vergi tarifesi açısından artan oranlılık söz konusu değildir ancak ödenen
vergi ile gelir arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir artan oranlılık vardır,
gelir arttıkça harcamalar da artmakta vergi de artmakta vergi
oranı aynı olduğundan çok harcama yapanın ödeyeceği vergi
de yüksek olmaktadır.
• 2) Verginin tebliği: Vergilendirme ile ilgili hususların
mükelleflere ve sorumlulara yazı ile bildirilmesi işlemi
verginin tebliğini ifade etmektedir.
• 3) Verginin tahakkuku: Tarh ve tebliğ edilen verginin
ödenmesi gereken safhaya gelmesidir. Kısaca vergi
borcunun kesinleşmesidir. Tahakkuk, tahsilden önce gelen
ve vergi alacaklısı olan kamu birimlerinin bu alacağını hak
edişe bağlayan bir işlem veya aşamadır. Ancak tahakkuk,
verginin tahsile hazır hale gelmesi, yani kesinleşmesi
demek değildir. Verginin kesinleşmesi için, tahakkuk
aşamasında mükelleflerin bu vergi borcuna itiraz
etmemeleri, vergiyi kabul etmeleri lazımdır.
• 4) Verginin Tahsili: Vergi kanununa uygun şekilde vergi
borcunun ödenmesidir.
Vergileme İlkeleri
• Vergileme ilkeleri, vergilerin düzenlenmesinde, uygulanmasında uyulması
gereken hususları gösterir. Bir başka anlatımla, toplumun kabul edilmiş
hedeflerine göre vergilerin ve vergi sisteminin taşıması gerekli nitelikler
olmaktadır. Vergileme ilkelerini bilimsel yönden inceleyen ilk ekonomist
Adam Smith’tir.
• a) Adalet İlkesi: A.Smith'e göre, her ülkede kişiler iktidarlarına (ödeme
güçlerine) göre kamu harcamalarına katılmalıdırlar. A.Smith'in bu ilkesi,
daha çok ekonomik anlamda bir eşitliğe karşılık gelmektedir.
• b) Kesinlik İlkesi: Kesinlik ilkesine göre, her mükellefin ödeyeceği
vergi kesinlik ifade etmelidir. Verginin ödeme zamanı, şekli
miktarı gerek vergi mükellefleri gerekse diğer kişiler
bakımından önceden açık ve net biçimde belli olmalıdır.
• c) Uygunluk İlkesi: Bu ilkeye göre de vergiler mükelleflerden en
uygun şartlarla ve en uygun zamanda tahsil edilmelidir.
Verginin ödenmesinde mükelleflere gereken kolaylık
gösterilmelidir.
• d) İktisadilik İlkesi: Bu ilkeye göre ise, verginin tarh ve tahsil
masraflarının mümkün olduğu ölçüde düşük olması gerekir.
Mükelleflerden alınan vergiler en az zayiatla devlet hazinesine
girebilmelidir.
Diğer Vergisel Kavramlar
• Vergi Gayreti: Bir ülkede bulunduğu tahmin edilen vergi kapasitesi ile fiili
vergi hasılatı arasındaki oransal ilişki şeklinde ifade edilebilecek vergi
gayreti, mali yönetimin etkinliği ile yakından ilgilidir.
Fiili Vergi Yükü
Vergi gayreti = --------------------------------------------------------
Vergi kapasitesine göre hesaplanan vergi yükü

• Vergi gayreti ˂ 1 → Vergi kapasitesi tam olarak kullanılamamaktadır.


• Vergi gayreti = 1 → Vergi kapasitesi tam olarak kullanılmaktadır.
• Vergi gayreti ˃ 1 → Vergi gayreti vergi kapasitesinin üstündedir.
• Çifte Vergileme: Aynı vergi konusu üzerinden birden fazla vergi alınması
veya aynı vergi konusu üzerinde birden fazla vergilendirme yetkisinin
çatışması olarak ifade edilebilen çifte vergileme, yasa koyucunun bilerek
ve isteyerek yer verdiği bir uygulama olabileceği gibi, arzulanmayan
ancak uygulamadan kaynaklanan bir durum olarak da ortaya
çıkabilmektedir.
• Günümüzde uluslararası ekonomik ve mali ilişkilerdeki artış, uluslararası
nitelikte faaliyet gösteren üretici birimlerin çoğalması, izlenen ekonomi
politikaları çifte vergileme olayının önemini daha da arttırmıştır.
Konunun vergi adaleti açısından taşıdığı sakıncalar, uluslararası vergi
anlaşmaları veya tek taraflı alınan önlemlerle giderilmeye
çalışılmaktadır.
• Vergilemenin sınırı: Devletler adına hükümetlerce kullanılmakta olan
vergileme yetkisi sınırsız olmayıp hukuki, iktisadi, mali, politik vb.
sınırları vardır.
• Verginin bir birim dahi artırılamadığı ve/veya mevcut vergilere yeni
bir verginin eklenemeyeceği noktaya vergilemenin sınırı denir.
• Verginin hukuki sınırı, anayasa yasa ve diğer mevzuatlara göre
belirlenir.
• Tarihte bu konudaki ilk örnek 1215 yılında Magna Carta (Büyük
Özgürlük Fermanı) ile gerçekleşmiştir. Bu fermanla krala ait olan
sınırsız vergilendirme yetkisi sınırlandırılmıştır.
• Türkiye’de de hukuki vergi sınırlaması anayasa hükümleriyle başlar ve
anayasada kanunsuz vergi olmaz prensibi açık bir şekilde belirtilmiştir.
• Verginin mali sınırı, mevcut bir verginin oranının artmasına
rağmen vergi gelirlerinde herhangi bir artışın olmadığı
noktadır.
• Bu, vergi oranları ile vergi hasılatı arasında birebir bir ilişkinin
olmadığını ortaya koymaktadır.
• Bu konu Laffer eğrisi yardımıyla açıklanabilir.
• Laffer eğrisi’ne göre vergi oranı 0 ve 100 iken
vergi hasılatı sıfırdır.
• Vergi oranı artarken belli bir maksimum
noktaya kadar vergi hasılatı da artmakta
ancak, bu nokta geçilirse vergi oranının
artmasına rağmen vergi hasılatı düşmeye
başlar.
• Vergilemenin mali sınırı vergi oranının
artırılmasına rağmen vergi gelirlerinde bir
artışın olmadığı nokta olan Laffer eğrisinin
tepe noktasıdır.
• Buna göre vergi geliri açısından optimum
seviye %50 olarak belirlenmektedir.
• Bu oran yükseldiğinde vergi gelirleri tam tersi
azalmaktadır.
• Laffer vergi oranlarını düşürmenin istihdamı
genişleteceğini devlet gelirlerini artıracağını
ve bütçe açıklarını da azaltacağını ileri
sürmektedir.
• Vergi oranlarının indirilmesiyle çalışma arzusu
teşvik edilmiş olacağından verimlilik ve üretim
de artacaktır.
• Verginin Yansıması: Vergileme olayındaki ikinci safha, verginin
yansıması safhasıdır. Vergi kanunlarının vergi borcu yüklediği
mükellef, vergi yükünü diğer bir kişiye transfer edebiliyorsa bu
durumda vergi yansıtılmış olur.
• Verginin yansıması fiyat değişikliği ile ortaya çıkmaktadır.
• Örneğin ticaret erbabı bir esnaf düşünelim, ticari geliri olan bu
esnafın ticari kazancı üzerinden gelir vergisi konulduğunda,
esnaf malını eski fiyata göre daha yüksek fiyattan satmaya
çalışacak, verginin hepsini ya da bir kısmını malının alıcısına
yüklemeye çalışacaktır.
• Böylece esnaf her ne kadar vergi kanunları bakımından vergi
borçlusu ve vergiyi ödemek zorunda olan birisi ise de, vergi
yüklenicisi olmayabilecektir.
• Verginin yerleşmesi: Bu aşamada verginin bir
mükelleften diğerine yansıması söz konusu
olmamakta ve vergi yükü nihai olarak belirli bir
mükellef üzerinde kalmaktadır.
• Verginin Yayılması: Verginin yayılması, bir mükellefin
vergi yükünün tamamını diğer mükelleflere
yansıtamaması sonucu, verginin bir kısmının
mükellefin kendi üzerinde kalmasıdır.
• Bunun sonucunda söz konusu mükellefin gelirinde
ödediği vergiye karşılık bir artış görülmüyorsa,
mükellef bütçesini dengeye getirmek için tüketimini
azaltmak durumunda kalacaktır.
Yansımanın Türleri
• 1) İleriye Doğru Yansıma: İleriye doğru yansıma, vergide yansıma
olayının en sık görülen bir şeklidir. Burada, üreticiden tüketiciye
doğru verginin yansıması söz konusudur.
• 2) Geriye Doğru Yansıma: Bu tür yansımada verginin, satıcıya veya
üreticiye yüklenmesi söz konusudur. Böylece ileriye doğru
yansımada olduğu gibi vergi, arzdan talep üzerine değil talepten
arz üzerine doğru yansımaktadır.
• Geriye doğru yansımanın tipik örneği verginin amortismanıdır.
• Verginin amortismanı, dayanıklı tüketim malları üzerine konulan
vergi dolayısıyla vergilendirilen malın değerinin o günkü piyasada
geçerli cari faiz oranına karşılık gelen miktarda azalmasıdır.
• Sınırlı ve Sınırsız Yansıma:
Yansıma sonucunda vergiyi
üzerine alan kişi bunu tekrar yansıtabilir ve yansıma
işlemi defalarca gerçekleşebilir.
• Buna göre, mükellef üzerine düşen vergiyi başkasına
yansıtabiliyor veya üzerine alıyorsa sınırlı,
• vergi ödendikten sonra defalarca ve sınırsız bir şekilde
devredilebiliyorsa, bu durumda sınırsız yansımadan
söz edilebilir.
• Özellikle bu tür yansıma daha çok harcama
vergilerinde (yayılı muamele vergilerinde) ortaya
çıkmaktadır.
• Mutlak ve Diferansiyel Yansıma: Mutlak yansıma, belirli bir vergi
artışının gelir dağılımı üzerinde meydana getirdiği etkidir.
Diferansiyel yansıma ise, belli bir verginin (örneğin, gelir vergisi) bir
başka vergi ile (Örn. Kurumlar vergisi) değiştirilmesi halinde bu
değişmenin gelir dağılımı üzerinde meydana getireceği değişmeleri
ifade eder.
• Kanuni ve Fiili Yansıma: Kanun koyucu tarafından öngörüldüğü
şekilde gerçekleşen yansıma kanuni yansımadır. Kanuni yansımaya
özellikle dolaylı vergiler açısından rastlanılmaktadır.
• Fiili yansıma ise, kanun koyucunun amaçlanmış olmamasına rağmen,
ekonomik işlemlerden yararlanılarak, vergi yükünün başka kişilere
aktarılmasıdır. Bina vergisinde amaç bina sahibinin vergilendirilmesi
olduğu halde, bina sahibinin kirayı artırarak bunu kiracıya yüklemesi
örnek olarak verilebilir.
Vergi Tazyiki (Vergi Baskısı)
• Kişilerin ödedikleri vergiden dolayı duydukları psikolojik baskı
hissidir. Vergi tazyiki, «sübjektif vergi yükü» şeklinde de
kullanılmaktadır.
• Çünkü,
bir vergileme olayının vergi yükümlüsü tarafından
hangi ölçüde hissedildiği vergiyi ödeyenin psikolojik
durumuyla yakından ilişkilidir.
• Her kişi vergi ödemekle kendi açısından bir fedakârlık yaptığını
düşünür. Günümüzde vergi tazyikinden ziyade yaygın olarak
«vergi yükü» kavramı üzerinde durulmaktadır.
Vergi Yükü
• Vergi yükümlüler açısından karşılıksız bir ödeme olup, onu
ödeyenler üzerinde bir yük oluşturur. Buna göre vergi yükü
ödenen vergiler ile elde edilen gelirler arasındaki oransal
ilişkiyi ifade etmektedir
• Vergi yükü, vergiyi ödeyen kişiler yönünden ele alınacağı gibi,
bir ekonominin tümü yönünden de ele alınıp
değerlendirilebilir.
• Bu durumda, toplam vergi yükü, kişisel vergi yükü, gerçek
vergi yükü ve net vergi yükü gibi kavramlarla karşı karşıya
gelinir.
VERGİ YÜKÜ TÜRLERİ
• Toplam Vergi Yükü: Bir ekonomideki belirli bir döneme ait toplam
vergi gelirlerinin milli gelire oranına toplam vergi yükü denir.
• Toplam Vergi Yükü= Ödenen Vergiler/GSMH
• Kişisel Vergi Yükü: Kişilerin ödedikleri vergi ile gelirleri arasındaki
ilişkiyi gösterir.
• Kişisel Vergi Yükü=Kişinin Ödediği Tüm Vergiler/Kişinin Geliri
• Net Vergi Yükü: Net vergi yükü, bir ekonomide toplanan tüm
vergilerden mali yardımlar ve transferler çıkarıldıktan sonra kalan
kısmın milli gelire oranıdır.
• Net Vergi Yükü=Ödenen Vergiler-Kamusal Fayda/Milli Gelir
• Gerçek Vergi Yükü: Net vergi yükü hesabında
vergi yansıması dikkate alınarak ulaşılan vergi
yüküdür.
• Verginin, ekonomi üzerindeki dolaylı ve dolaysız
tüm etkileri dikkate alınarak ortaya çıkardığı
bütün kayıp ve kazançların birlikte
düşünülmesiyle gerçek vergi yüküne ulaşılır.
Vergiden Kaçınma ve Vergi Kaçakçılığı
• Vergiden kaçınma, mükellefin vergiyi doğuran olaya
sebebiyet vermemek suretiyle vergi borcundan
kurtulmasını ifade eder. Mesela A malını satarak
yüksek vergi ödemek yerine daha düşük oranlı B
malını satmak vergiden kaçınmanın bir yoludur.
• Vergiden kaçınma, vergi kanunlarını ihlal ederek
yapıldığı zaman vergi kaçakçılığına girmektedir.
• Vergi kaçakçılığı; doğan vergi borcunun kanunlara aykırı
olarak kısmen veya tamamen ödenmemesidir. Vergi Usul
Kanunu'nunda "Kaçakçılık; mükellef veya sorumlu
tarafından vergi ziyaına sebebiyet verilmesidir",
şeklinde tanımlanmıştır.
• Vergi ziyaı (kaybı) ise yükümlü veya sorumlunun vergilendirme ile
ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine
getirmesi nedeniyle verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi
veya eksik tahakkuk ettirilmesi anlamına gelir.
• Verginin reddi, vergiye karşı toplumsal bir başkaldırıyı ifade
etmektedir. Vergi kaçakçılığının kişisel bir eylem olmasına karşılık,
verginin reddi toplumsal bir olgudur.
• 1987-1990 yıllarında İngiltere’de baş vergisinin toplumca kabul
edilmemesi vergi reddinin son yıllardaki örnekleridir.
Vergi Erozyonu ve Mali Anestezi

• Vergi harcamalarının artışı, vergi kaçakçılığı ve vergiden


kaçınmanın artması nedeniyle vergi matrahının aşınmasına
vergi erozyonu denir. Vergi erozyonunun sonucunda vergi yükü
ve vergi hasılatı azalır, hasılatın azalması ise vergi oranlarının
yükseltilmesine ve dürüst mükelleflerin vergi yükünün
artmasına neden olur.
• Mali yükümlülüklerin, muhatapları tarafından farkına
varılmadan yerine getirilmesini ifade etmektedir. Özellikle
dolaylı vergilerin fiyat içerisine gizlenmiş olmaları nedeniyle
verginin ödeyicisi tarafından açıkça hissedilmemesi, mali
anesteziye iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Vergi Harcaması

• Vergi uygulamaları bakımından gerekli temel bir düzenleme


olmamakla birlikte bazı mükellefler gruplarının yükünü
azaltmak, teşvik etmek, yönetimi kolaylaştırmak gibi
nedenlerle tanınan, muafiyet, istisna ve indirimlerin yol açtığı
vergi kaybını ifade etmektedir.
• Yanivergi indirimleri, imtiyazları ve öncelikleri nedeniyle
toplanamayan vergi gelirini ifade etmektedir.
Vergilerin Sınıflandırılması
• Vergiler; konularına, mükellefiyet şekillerine, oranlarına, matrahlarına,
tarh ve tahsil usûllerine göre çeşitli biçimlerde sınıflandırılmaktadır. Bu
sınıflandırma biçimlerinden en önemlileri şöyle sıralanabilir.
• Vergiler konularına göre ikiye ayrılabilir:
• 1) Şahıs Vergileri: Şahıs vergilerinin konusu kişinin insan olarak
varlığıdır. Buna göre, insan olarak dünyaya gelmek vergiye konu olmak
için tek başına yeterlidir.
• Bu vergilerin en bariz örneği, «baş vergisi» olmaktadır. Ülkemizde 1951
yılına kadar yürürlükte kalmış olan «yol vergisi» bir baş vergisidir.
• 2) Mal Vergileri: Mal vergileri, kişilerin malları üzerinden alınan vergilerdir.
Verginin konusunu; malın elde edilmesi, kullanılması veya servet ve
kapital şekline dönüşmüş mal stokları teşkil etmektedir.
Ödeme Araçlarına Göre Sınıflandırma

• Bu sınıflandırmaya göre, vergiler, «aynî» (mal olarak) ve «nakdi» (parasal)


vergiler olarak ikiye ayrılmaktadırlar.
• Ülkemizde 1943-1945 yıllarında uygulanmış olan “Toprak Mahsulleri
Vergisi” ve 1925 yılında kaldırılmış olan “aşar” ayni vergilere örnektir.
• Yol yapımında çalışmak suretiyle ödenebilen ve 1952 yılına kadar
uygulanmış olan “yol vergisi” de bedeni vergiler arasındadır.
• Günümüzde köylerde uygulanan “imece”den başka bedeni bir vergi yoktur.
Mükelleflerin Kişisel Durumlarına Göre (Objektif
ve Subjektif Vergiler) Sınıflandırılması

• Mükelleflerin kişisel durumuna göre vergiler, objektif ve subjektif vergiler


olarak sınıflandırılmaktadır.
• Objektif vergiler, vergi ödeme gücünü dikkate almadan herhangi bir geliri
vergi kapsamına alırlar. Bu vergiler, mükelleflerin kişisel durumunu ve vergi
ödeme gücünü etkileyen şartları göz önünde bulundurmaktadır. Objektif
vergilere örnek olarak tüketim vergileri, gümrük vergisi, damga vergisi
gösterilebilir.
SUBJEKTİF VERGİ

• Bir kişinin vergi ödeme gücünü göz önünde tutan vergiler ise
subjektif vergilerdir. Bir verginin subjektif olabilmesi için,
mükelleflerin kişisel durumunu göz önünde bulundurmasını, bütün
servet ve gelirlerini dikkate alması gerektiğini ifade eden
görüşler mevcuttur.
• Bugün pek çok ülkede yaygın bir şekilde uygulanan gelir vergisi,
subjektif vergilerin tipik bir örneğini meydana getirmektedir.
Vergilerin Matrahlarına Göre Sınıflandırılması
• Vergiler matrahlarına göre, «Ad Valorem - değer vergileri» ve «Spesifik-
miktar vergileri» olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
• Verginin matrahı, eğer, vergiye konu olan şeyin değeri üzerinden
hesaplanıyor ve bu matrahtan oransal olarak bir vergi alınıyorsa, bu çeşit
vergilere ad valorem-değer vergileri denir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi,
gider ve gümrük vergileri, ad valorem-değer vergilerine örnek olarak
gösterilebilir.
• Vergi matrahının, vergi konusunun miktarı üzerinden hesaplanması
sonucu alınan vergilere ise spesifik-miktar vergileri adı verilmektedir. Bu
vergiler uzunluk, ağırlık, hacim, sayı vb. gibi maddi ölçüler üzerinden
hesaplanmaktadır. Doğalgazın metreküpü üzerinden, yurt dışından
getirilen televizyonun ekran çapına, özelliğine göre alınan vergiler
böyledir.
Vergilerin Ekonomik Kaynaklarına Göre
Sınıflandırılması

• Vergiler kişilerin elde ettiği ekonomik değerler üzerinden


alındığına göre, ekonomik kaynakları bakımından gelir, harcama
ve servet vergileri olarak üç temel grup halinde sınıflandırmak
mümkündür.
Dolaylı ve Dolaysız Vergiler Sınıflandırması
• Bu sınıflandırmaya göre genel olarak gelir ve servet üzerinden alınan
vergiler dolaysız vergi grubunda, harcamalar üzerinden alınan vergiler
ise dolaylı vergiler grubunda yer almaktadır.
• Dolaylı-Dolaysız vergiler ayrımı başlıca iki kritere dayanmaktadır. Bunlar
yansıma kriteri ve vergi konusunun devamlılığı kriteridir.
• a. Yansıma Kriteri: Kanuni mükellef verginin yükünü de fiilen taşıyorsa yani
yansıma olayından yararlanarak vergiyi başkalarına devredemiyorsa
dolaysız vergiler söz konusu olmaktadır. Ancak vergiyi ödeyen kişi yansıma
yoluyla onu başkalarına devredebiliyorsa bu tür vergiler dolaylı vergidir.
• b.Vergi Konusunun devamlılığı ve Vergiyi Doğuran Olay Kriteri:
• Konusu sürekli, mükellefi önceden belli ve devamlı matrahlara
dayanan vergiler dolaysız vergidir. Konuları devamlı olmayan ve
vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi anında alınan vergiler ise
dolaylı vergilerdir.
• Farklı bir ifade ile, bir vergi, konuları düzenli ve sürekli olan,
kesintisiz bir şekilde ortaya çıkan olaylardan, mükellefi adına tarh,
tahakkuk ve doğrudan doğruya tahsil olunuyorsa dolaysız vergi
sayılmakta, aksi takdirde dolaylı vergiler grubunda düşünülmektedir.
DEVLET BÜTÇESİ
• Bütçe, belirli bir zaman süresini kapsayan bir finansman
planıdır.
• Hukuki açıdan bütçe, devletin gelirlerini toplamasına izin,
giderlerini yapmasına yetki veren bir kanundur.
• Mali açıdan, devletin gelir ve giderlerini gösteren ve bunların
rasyonel ölçülerde kullanıldığı mali bir belgedir.
• Bütçenin temel öğeleri, devletin geleceğe ait gelir ve gider
tahminlerini göstermesi, yıllık tahminleri göstermesi,
gelirlerin toplanmasına ve giderlerin yapılmasına önceden
yetki vermesi, kamu gelir ve gider tahminlerinin denk olması
olarak özetlenebilir.
BÜTÇE
• Gücünü Anayasadan alır.
• Kamu tüzel kişilerin gelecek bir yıllık gelir ve gider tahminidir
• Gelir toplama ve gider yapma ile ilgili işlemlerin yürütülmesine
izin ve yetki verir
• Mali yıla girmeden önce onaylanır
• Denklik esastır
• Süreli bir kanundur (dinamiktir, her sene yenilenmektedir)
• Bütçe hakkı yasama organına aittir.
DEVLET BÜTÇESİ
• Bütçenin bilimsel ve hukuki tanımlarından hareketle 4 temel niteliğini tespit
etmek mümkündür.Bu 4 temel niteliğe 4-T prensibi adı verilmektedir.
• Bu ilkeler; tahmin, tahdit, tevzin,tasdik olarak sıralanabilir.
• Tahmin: Bütçedeki gelir ve giderler tahmini büyüklüktedir.
• Tahdit: Bütçe sınırlı bir zaman dilimi için hazırlanır ve uygulanır.
• Tevzin: Bütçenin gelir ve giderleri birbirine denktir.
• Tasdik: Bütçe uygulamaya konulmadan önce yasama organı tarafından
onaylanır.
DEVLET BÜTÇESİ
a) Genellik İlkesi: tüm gelir ve giderlerin bütçede gösterilmesi,bütçede yer
alan tüm gelir ve giderlerin gayri safi(brüt) tutarlar olarak belirtilmesi ve
devlet gelirlerinin tümünün kamu hizmetlerinin karşılığı olarak
tutulması(adem-i tahsis) açılarından önem taşımaktadır.
b) Bütçenin Yıllık Olması: Bütçe gelir ve giderlerine ilişkin izin ve yetkilerin bir
yıl için verilmesini öngörmektedir.
c) Birlik İlkesi: Devletin bütün gelir ve giderlerinin tek bir bütçe içinde
toplanmasıdır.
d) Önceden İzin Alma İlkesi: Belli bir döneme ait (mali yıla) ait harcama
yapma ve gelir toplama yetkisinin, yasama organınca o mali yıl başlamadan
önce bir bütçe yasası ile yürütme organına verilmesidir.
• e) Açıklık İlkesi: Bütçe tahminlerinin ve bütçe uygulama sonuçlarının,
incelemek isteyen herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilir bir belge
niteliğinde olması gerekir.
• f) Samimiyet İlkesi: Bütçe gelir ve giderlerinin gerçeğe en yakın tahmin
edilmesi samimiyet ilkesinin gereğidir.
• g)Doğruluk İlkesi: Bütçede yer alan gelir ve gider tahminlerinin ülkenin içinde
bulunduğu ekonomik koşullara uygun olması gerekir.
• h) Denkliği İlkesi: Bütçede yer alan gelir ve gider tahminlerinin birbirine eşit
olması
• i)Alenilik İlkesi: Bütçe ile ilgili bilgiler kamuoyunun dikkatine ve bilgisine
sunulmaktadır.
• j) Giderlerin Bölümler İtibariyle Onaylanması İlkesi: Bir kuruluşun bütçe yasa
tasarısı, yasama organında görüşülüp onaylanırken bölümler itibariyle
görüşülerek onaylanması ve yasalaşmasıdır.
DEVLET BÜTÇESİ
KLASİK FONKSİYONLAR
• İktisadi ve Mali: Kamusal hizmetleri bir plan
dahilinde en az kaynak tahsisi ile yerine
getirilmesi ve bütçenin denk olmasına ilişkin
fonksiyondur.
• Bütçe açık verdiğinde hızla kapatılmalı,
borçlanmaya başvurulmamalıdır.
• Hukuki : Bütçe süreli bir kanundur. Veto
edilemez. Mali hayatın belirleyicisi olan bir
kanundur. Bütçe kanunu ile gelirler toplanır,
giderler yapılır.
• Siyasi: Bütçeyi parlamento hazırladığı için siyasi tarafı
vardır. Seçilenler yeniden seçilmek için vaat ettiklerini yerine
getirmeye çalışırlar. Baskı ve çıkar grupları bütçenin
hazırlanması ile ilgili etkili olmaya çalışırlar.
• Denetim: Ayrılan ödenekler hangi hizmetleri ne ölçüde
gerçekleştirmiştir. Bunun analizine de imkan verir.
• Denetim teftişten etkinlik denetimine doğru kaymıştır.
• Denetim yasama organı yönüyle siyasi, gelir ve
giderlerin kanuna uygunluğunu denetleme yönüyle
de mali boyut taşır.
ÇAĞDAŞ- MAKRO EKONOMİK
FONKSİYONLAR

• Konjonktürel olma: Değişen ekonomik


şartlara adapte olacak şekilde esnek olmalı,
ekonomideki dalgalanmalara uygun olarak açık
veya fazla verebilir ancak konjonktürel
dönemde (7-10 yıl) denk olmalıdır.
• Telafi Edici: Ekonomik durgunluk
dönemlerinde bütçe ile piyasaya müdahale
edilebilmeli ve önlemler alınabilmelidir.
• Kalkınma: Devlet bütçe ile bilinçli bir şekilde hem sosyal,
hem ekonomik hem de mali boyutuyla kalkınma üzerinde
etkinlik sağlamalıdır.
• Kalkınma ekonomik büyüme ve yapısal değişmenin
gözlenmesi şeklinde tanımlanmaktadır.
• Kaynak tahsisi: Sınırlı kaynakların rasyonel
kullanılmasıdır. Mümkün olan en az kaynakla
toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yönelik bütçe
hazırlanmasıdır.
• Etkin kullanılmazsa Kaynak Yetersizliğini aşmak
mümkün olamaz.
• Gelir dağılımını düzenleme: Üretim faktörleri
üretimden pay almaktadır. Ancak bu dağıtımda gelir,
üretim faktörleri arasında dengeli dağılmamaktadır.
Devlet bütçeyi gelirin yeniden dağıtımı için bir araç
olarak kullanarak gelir dağılımında adaleti sağlama
aracı olarak bütçeyi kullanabilmektedir.
• İstikrar sağlama: Ekonomik istikrarsızlık
dönemlerinde bütçe diğer mali politikalarla birlikte
istikrar sağlama konusunda katkı sağlamaktadır.
5018’e göre DEVLET BÜTÇESİ
• Türkiye’de birlik ilkesinden sapma gösteren bütçe uygulamaları, genel
bütçe, özel bütçe, düzenleyici ve denetleyici kuruluş bütçeleri, sosyal
güvenlik kurumları bütçesi, döner sermaye bütçeleri ve KİT bütçeleri
olarak sayılabilir.
• Kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılması çerçevesinde daha önce
bütçe uygulamalarında önem taşıyan 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunu
yürürlükten kaldırılarak 2006 yılı başından itibaren 5018 sayılı yasa kabul
edilmiştir.
• Buna göre mali şeffaflık gereği bütçenin kapsamı genişletilmiştir.
• Merkezi yönetim bütçesi şeklindeki uygulama ülkemizde birlik
ilkesine kısmen de olsa bir dönüş çabası olarak ifade edilebilir.
• Merkezîyönetim bütçesi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan
kamu idarelerinin bütçelerinden oluşur.
• Genel bütçe, Devlet tüzel kişiliğine dahil olan ve 5018 sayılı
Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin
bütçesidir. Örnek: Bakanlık bütçeleri
• Özel bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu
hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu
gelirlerden harcama yapma yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma
esasları özel kanunla düzenlenen ve 5018 sayılı Kanuna ekli (II)
sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin bütçesidir. Örnek:
Üniversiteler
• Düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, özel
kanunlarla kurul, kurum veya üst kurul şeklinde
teşkilatlanan ve 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı
cetvelde yer alan her bir düzenleyici ve denetleyici
kurumun bütçesidir. Örnek:BDDK,RTÜK
• Sosyal güvenlik kurumu bütçesi, sosyal güvenlik
hizmeti sunmak üzere, kanunla kurulan ve 5018 sayılı
Kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu
idaresinin bütçesidir. Örnek:SGK
• Mahallî idare bütçesi, mahallî idare kapsamındaki
kamu idarelerinin bütçesidir.Örnek:İl özel idare
bütçesi, belediye bütçesi, köy bütçesi.
Türkiye: Yeni Mali Yönetim Sistemi
• Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
• Teori ve söylemde doğru adımlar
• Mali disiplin (harcama sınırları)
• Orta Vadeli Program
• Orta Vadeli Mali Plan
• Stratejik Planlama,
• Performans Programları
• Performans Esaslı Bütçeleme
• Tahakkuk Esaslı Muhasebe
• Faaliyet Raporları
• İç Kontrol Sistemi
• Dış Denetim ve Sayıştay’ın denetim kapsamının genişletilmesi
GENEL FELSEFE
• Mali yönetime bütünsel bir bakış
• Politikalar
• siyasi sorumluluk ve bu sorumluluğun açık bir şekilde mali sistemde tanımlanması (5018
md.10,16-19)
• Planlar –Programlar
• politika sorumluluğu ve kurumsal düzeye yayılan önceliklendirme belgeleri (5018 Md 9, 16-19
ve diğer)
• Orta vadeli harcama sistemine dayanan çok yıllı bütçe
• Bütçesel süreçteki vurgunun programdan performansa geçişi
• Sorumluluğun kurumlara devri ve bunu tamamlayan İç Kontrol Sistemi
• Yeni sistem/anlayış üzerine oturması beklenen Dış Denetim (Sayıştay)
323

• Hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlık


Makro Planlama Düzeyini Etkileyen Politika Metinleri
İç Dış
▪ Siyasal Parti Programları ve Seçim ▪ Ekonomik İstikrar Programları (IMF)
Beyannameleri
▪ Avrupa Birliği Müktesebatına Uyum
▪ Hükümet Programları ve Hükümetlerin
Politika Önceliklerini Gösteren Belgeler ▪ Uluslararası Taahhütler (DTÖ, WB gibi)

Türkiye’de (Acil Eylem Planı gibi)


Planlama ve
Bütçeleme: ▪ Kalkınma Planları (7 Yıllık)
Makro Planlama Düzeyi
Maliye ▪ Bölgesel Planlar (Orta ve uzun vadeli)
▪ Sektör Planları (Orta ve uzun vadeli)
Politikasının Alt ▪ Orta Vadeli Program (OVP) ( 3 Yıllık)

Yapısı ▪ Orta Vadeli Mali Plan (OVMP) (3 Yıllık)


Makro Mali Politika
Belgeleri

Kurumsal Düzeyde Stratejik Planlar (Beş Yıllık)

Kurumsal Düzey
Performans Programları (Yıllık, 3 yıllık perspektifte)
Kaynak: Yılmaz,
Biçer, 2010
Bütçe (Üç Yıllık)
Bütçe Kapsamı Genişlemiştir

• 5018 ile gelen tanım 1050 sayılı kanunun devlet tanımından daha
geniştir.
• Uluslar arası standartlara daha yakın ve kanunda tanımlanmıştır.
• Bütçe de kamusal hizmeti tanımlamakta yeterli olmamakta genel
yönetim/devlet tanımına geçilmek suretiyle kamusal müdahale ve
kurumlar daha geniş bir çerçeve içinde ele alınmaktadır.

325
Program-Bütçe Takvimi

• Bütçe süreci yeniden tanımlanıyor


• Süreç Mayıs ayında başlıyor
• Politika ve plan belgeleri ile bütçe belgeleri ayrışıyor
Amaç: politika, plan ve bütçe süreçleri arasındaki siyasi ve yönetsel
sorumlulukları iyi bir şekilde ayrıştırarak bütçesel sonuçların etkinliğini
artırmak
326
Bütçe Paketi – Bütçe Hakkı
• Artık Bütçe içinde çok sayıda belgenin olduğu bir
paket
• Amaç Kamuoyunun ve Parlamentonun daha
geniş bir çerçevede bilgilendirilmesi Politikalar,
öncelikler, öngörüler-varsayımlar
• Hesap verebilirliğin ve saydamlığın geliştirilmesine
yönelik raporlar
Sayıştay’ın mali denetimi burada yeni bir şey ve
sistemin güvenilirliğini artıran bir unsur 327
Orta Vadeli Mali Yönetim Sistemine Geçiş

• Orta Vadeli Program


• Temel ekonomik sosyal politikalar
• Planlara yansıyan politika öncelikleri
• Makro çerçeve
• Orta Vadeli Mali Plan
• Kamu politika öncelikleri (gelir, harcama,
finansman)
• Bütçe tavanları 328
Yeni Mali Yönetim Anlayışı İle Uyumlu
Performans Bütçe Sistemi

• Kurumsal düzeye geçiş – hizmeti üretenin


sorumluluğu
• Stratejik planlama (kurumsal düzeyde)
• Performans Programları
329
Çok Yıllı Bütçe

• Bütçe kanunu tek yıl, ama ileriye yönelik iki yıllık tahminler
söz konusu.
• Denetimin alt yapısının güçlendirilmesi, düzenlilik denetimine
yönelik yargıda oluşan karinelerin güçlendirilmesi
• Performans denetiminde politika ve plan (önceliklendirme)
tercihlerinin açık bir şekilde görülmesi
330
Daha Ayrışmış Bir Sorumluluk Yapısı

• Uluslar arası standartlara yakın bir sorumluluk sistemi


• Siyasi sorumluluk
• Yönetsel sorumluluk

• Bu sorumlulukların mali sorumlulukla ilişkilendirilmesi

331
Siyasi Sorumluluk
Bakanlar, hükümet politikasının uygulanması ile bakanlıklarının ve bakanlıklarına
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların stratejik planları ile bütçelerinin kalkınma
planlarına, yıllık programlara uygun olarak hazırlanması ve uygulanmasından, bu
çerçevede diğer bakanlıklarla koordinasyon ve işbirliğini sağlamaktan sorumlu
tutulmakta (5018/10).

Bakanlar, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılması ile hukuki ve


mali konularda Cumhurbaşkanına karşı sorumludurlar.

Bakanlar; idarelerinin amaçları, hedefleri, stratejileri, varlıkları, yükümlülükleri ve


yıllık performans programları konusunda her mali yılın ilk ayı içinde kamuoyunu
bilgilendirirler. 332
Yönetsel Sorumluluk
Bakanlıklarda müsteşar, diğer kamu idarelerinde en üst yönetici, il özel
idarelerinde vali ve belediyelerde belediye başkanı üst yöneticidir.
Üst yöneticiler;
▪ idarelerinin stratejik planlarının ve bütçelerinin kalkınma planına, yıllık
programlara, kurumun stratejik plan ve performans hedefleri ile hizmet
gereklerine uygun olarak hazırlanması ve uygulanmasından,
▪ sorumlulukları altındaki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde
edilmesi ve kullanımını sağlamaktan, kayıp ve kötüye kullanımının
önlenmesinden,

333
Yönetsel Sorumluluk

▪ Mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve


▪ Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden
• Bakana; mahalli idarelerde ise meclislerine karşı sorumludurlar.

• Üst yöneticiler, bu sorumluluğun gereklerini harcama yetkilileri, mali


hizmetler birimi ve iç denetçiler aracılığıyla yerine getirirler.

334
Performans Esaslı Bütçeleme
• Kamu kurumlarına ödenek ihtiyacına göre kaynak dağılımı
yapan ve sonuçları ölçmeyen geleneksel bütçe sisteminden
farklı olarak,
• Kamu hizmetlerine ödenek tahsis etmeden önce kamu
kurumlarının faaliyet ve projelerini maliyetlendirerek, bu
faaliyet ve projeler için ayrı ayrı performans hedefleri
oluşturulmasını öngörmektedir (Aktan ve Tüğen, 2006: 206;
Egeli vd. 2007: 29).
335
PEB’in en önemli yönü;

• Stratejikplanlardaki performans göstergelerine


ulaşma düzeyini göstermesidir.
• Çünkü performans göstergelerine ulaşmak kamu
harcamalarında mali disiplini sağlamakla eşdeğer
olarak görülmektedir.
336
PEB dünyada üç farklı tipte uygulanmaktadır (DPT,
2006: 17):

• 1- Stratejik Plana Dayalı PEB:


• Bu modelde, orta ve uzun vadeli bir stratejik planlama süreciyle başlayan
bütçeleme sürecinde stratejik planlara uygun olarak hazırlanan
performans programlarına performans bilgisi eklenmektedir.
• Bütçe dönemi sonunda kurumlara faaliyet raporu hazırlatılmaktadır.
• Sistem, ABD ve Türkiye’de uygulanmaktadır.
337
2- Performans Sözleşmesine Dayalı PEB:

• Bu modelde, performans bilgileri ile birlikte değişik süreçler


sonucunda hazırlanan performans sözleşmeleri vardır.
• Bakan ile üst yöneticiler arasında kamu hizmet
sözleşmeleri, üst yönetici ile birim yetkilileri arasında hizmet
sunum sözleşmeleri yapılmaktadır.
• Modeli en iyi biçimde İngiltere veYeni Zelanda icra etmektedir.
338
3- Bütçe Formatına Dönüştürülmüş PEB:

• Bu modelde performans bilgileri ile ödenek


bilgileri bütçe içinde bütünleştirilmiştir.
• Stratejik plan, performans programı, performans
belgeleri bütçeden ayrı olarak yer almaz.
• Modeli en iyi Hollanda uygulamaktadır.
339
PEB İLE İLİŞKİLİ KAVRAMLAR

• PEB,
• stratejik planlama,
• performans programı ve göstergeleri,
• faaliyet raporları,
• çok yıllı bütçeleme (orta vadeli harcama sistemi),
• analitik bütçeleme,
• tahakkuk esaslı muhasebe gibi kavramlarla bütünleşik bir
340

görünüm arz etmektedir.


Stratejik planlama

• Stratejik planlama kamu kurumlarının kendilerini “neredeyiz”, “nereye ulaşmak


istiyoruz”, “nasıl ulaşabiliriz”, “başarımızı nasıl değerlendirebiliriz” gibi sorularla
sınamalarına imkân tanımaktadır (Özen, 2008: 57-58).
• Kurumların zayıf ve güçlü yanlarını, kurumlara yönelik fırsat ve tehditleri analiz
ederek olası sorunların çözümüne katkı sunmaktadır.
• PEB kapsamında bütçe gerçekleşmelerini performans denetimi aracılığıyla
sistematik olarak kurum amaçları doğrultusunda göz önüne sermektedir.
341
Performans Programı ve Göstergeleri
• Performans programı
• “bir mali yılda kamu idaresinin stratejik planı doğrultusunda
yürütmesi gereken faaliyetleri, bu faaliyetlerin kaynak ihtiyacını,
performans hedef ve göstergelerini içeren, idare bütçesinin ve
faaliyet raporunun hazırlanmasına dayanak oluşturan program
(BÜMKO, 2004: 16)” olarak tanımlanmaktadır.
• Performans programları sayesinde kurumların kullanmış oldukları
kaynaklarıyla ne ölçüde ve hangi kalitede çıktı elde ettikleri
rahatlıkla görülebilmektedir.

342
Faaliyet Raporları
• PEB’in nihai aşamalarından olan faaliyet raporları, stratejik plana sahip kamu
kurumlarının yürüttükleri uygulamaların genel bir değerlendirmesini yapmak
amacıyla hazırlanmaktadır.
• Bu raporların hazırlanmasının sorumluluğu, kurum üst yöneticisine ve bütçe ile
ödenek tahsisi yapılan harcama yetkililerine aittir.
• Faaliyet raporları aracılığıyla geçmiş yılın uygulama sonuçları göz önüne
serilirken, gelecek dönemdeki performans hedeflerinin gerçekleştirilme düzeyi
de stratejik planın yeniden revize edilmesi suretiyle sağlanmaktadır (Özen, 2008:
78-79).

343
Çok Yıllı Bütçeleme (Orta Vadeli Harcama Sistemi)
• Çok Yıllı Bütçeleme (ÇYB), çok yıllı bir süreç kapsamında bütçe gelirlerini tahmin
eden, buna göre kamu kurumlarının ödenek tavanlarını belirleyen bir bütçeleme
tekniğidir (Kızıltaş, 2003: 13).
• ÇYB temelde üç unsur üzerine kurulmuştur: Bunlardan
• ilki, kamu harcamaları için ayrılabilecek toplam kaynağın doğru tahmin
edilmesidir.
• İkincisi, var olan ve yeni uygulanacak politikaların toplam maliyetlerinin doğru
tahminidir.
• Üçüncüsü, toplam kaynaklarla toplam maliyetleri karşılaştıran sağlıklı bir işleyiş
sürecinin tesisidir (Yılmaz, 1999: 48).
344
Orta Vadeli Program

• OVP, Kalkınma Bakanlığı (eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT))


tarafından hazırlanan, kalkınma planları, stratejik planlar ve genel
ekonomik koşulların gerekleri doğrultusunda üç yıllık bir dönem için
makro politikaları, ilkeleri, hedefleri ve gösterge niteliğindeki temel
ekonomik büyüklükleri kapsayan bir belgedir.

345
Orta Vadeli Program

• Merkezi yönetim bütçesinin hazırlanma süreci, Bakanlar Kurulunun


Mayıs ayının sonuna kadar OVP’yi kabul etmesi ile başlar.
• OVP aynı gün içerisinde Resmî Gazete’de yayımlanır. (5018 sayılı
kanun Md.16)
• OVP üç yıllık bir dönemi kapsamakla birlikte genel şartlardaki
değişmelere göre her yıl yenilenebilecek bir yapıya sahiptir
5018 sayılı Kanuna göre Orta Vadeli Mali Plan
• Orta Vadeli Program ile uyumlu olmak üzere, gelecek üç yıla ilişkin
toplam gelir ve gider tahminleri ile birlikte hedef açık ve borçlanma
durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren bir
belgedir.
• Orta vadeli program ile uyumlu olmak üzere, gelecek üç yıla ilişkin
toplam gelir ve gider tahminleri ile birlikte hedef açık ve borçlanma
durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren ve
Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan orta vadeli malî plan, en geç
Eylül ayının onbeşine kadar Resmî Gazete’de yayımlanır.
347
Analitik Bütçeleme

• Analitik bütçe sınıflandırması, devletin mali istatistiklerini düzenli, tutarlı, analize


uygun ve ölçülebilir bir biçimde tutmak amacıyla oluşturulan bir bütçe kod yapısıdır
(Tosun, 2006: 241).
• Analitik bütçe sınıflandırmasında kurum faaliyetleri harcamalar bakımından
kurumsal, fonksiyonel ve ekonomik ölçütlere göre sınıflandırmaya tabi
tutulmaktadır.
• Kurumsal açıdan yapılan sınıflandırma; siyasi ve idari sorumluluğun, program
sorumlularının belirlenmesini amaçlayarak PEB anlayışında hedeflenen
performanstan kimin sorumlu olacağının ortaya konulmasını sağlamaktadır (Eker
ve diğerleri, 2006: 124).
348
349
Tahakkuk Esaslı Muhasebe
• PEB’in vazgeçilmez unsurlarından biri olan tahakkuk esaslı muhasebe tahsil edilip
edilmemesine bakmaksızın gelirleri elde edildiğinde, ödenip ödenmedikleri
dikkate alınmaksızın giderleri gerçekleştiği zamanda kayıt altına almaktadır.

• Devletin tüm varlık ve yükümlülüklerinin hazırlanacak devlet bilançosu genelinde


görülmesini sağlamaktadır.

• Tahakkuk esaslı muhasebe devletin sahip olduğu mal varlıklarının değerini kayıt
altına alarak PEB’in ve analitik bütçenin ihtiyaç duyduğu maliyet bilgilerini temin
etmektedir.
350
STRATEJİK PERFORMANS FAALİYET
PLANLAR PROGRAMI RAPORLARI

YILLIK
UZUN VE ORTA HEDEFLERİN VE
GÖSTERGELERİNİN HEDEFLERE VE
VADELİ
BELİRLENMESİ, GÖSTERGELERE
HEDEFLERİN
MALİYETLENDİRME İLİŞKİN SONUÇLAR
BELİRLENMESİ

1 Yıllık
5 Yıllık 1 Yıllık (Uygulama
(Uygulama) Sonuçları)
Stratejik
Plan

Performans
Performans
Değerlendir
Programı
mesi
Kurumsal
Düzeyde Mali
Yönetim Modeli

Faaliyet
Bütçe
Raporu

Bütçe
Uygulaması 352
Yerel Yönetimlerde
BÜTÇELEME
• Federal devlet yapısının söz konusu olduğu ülkelerde
federal devlete bağlı federe devletler, federe devletlere
bağlı okul bölgeleri veya diğer başka bazı yerel idare
birimleri aracılığı ile beraber hizmet sunulurken,
• Üniter devlet yapısının söz konusu olduğu ülkelerde
merkezi idare ve buna bağlı olan yerel yönetimler
aracılığı ile kamusal hizmetler yerine getirilir.
• Üniter devlet yapısında, yerel yönetimlerin kuruluşları,
işleyişleri, hangi hizmetleri sunacakları veya hangi
gelirleri elde edecekleri konularını merkezi idare belirler.
• Merkezi idare bir takım kamu hizmetlerini yerel idarenin
görev alanına bırakırken diğer taraftan da bu hizmetlerin
yerine getirilebilmesi için gerekli gelire sahip olabilmeleri
bakımından bir takım gelir kaynaklarını da yerel yönetimler
ile paylaşır.
• Gelirlerinve hizmetlerin merkezi idare ile yerel idare
arasındaki bölüşümüne mali tevzin denilir.
• Merkezi idare ulusal düzeyde tam
kamusal (savunma,...) ve yarı kamusal
mal/hizmetleri (adalet, eğitim, sağlık...)
üretirken;
• Yerel idareler bölgesel düzeydeki tam
kamusal (temiz hava temin edici hizmetler,
denizin temizliğini sağlayıcı hizmetler...) ve
yarı kamusal mal/hizmetleri (itfaiye, çocuk
parkları...) üretirler.
• Türkiye’de merkezi idare, bazı vergileri tahsil
etme yetkisini yerel idarelere bırakmıştır. Yerel
idareler bu doğrultuda merkezi idarenin yasa ile
düzenlemiş olduğu vergileri, yasada belirtilmiş
koşullara dayalı olarak tahsil ederler.
• Kendi bölgelerinde bir vergi ile ilgili değişiklik
yapmak (oranı düşürmek veya yükseltmek,
istisna veya muafiyet uygulamak), bir vergiyi
kaldırmak ya da yani bir vergi koymak gibi
yetkileri yoktur. (ANY, MD. 73 GEREĞİNCE)
• Yerel idarenin kendisine bırakılmış olan bir gelirle
ilgili olarak belirtilen yönlerde tasarruf hakkı
yokken, merkezi idarenin yerel yönetim
organlarının karar ve işlemleri üzerinde denetim
yetkisi vardır.
• Bu, idari ve mali vesayet gereği kullanılan bir yetkidir.
İdari ve mali vesayet, merkezi idarenin yerel
yönetimin karar ve işlemlerini uygun bulması,
ertelemesi veya iptal etmesi anlamına
gelmektedir.
BELEDİYELER
• Belediyelerin Türkiye’de hangi tür hizmetleri
üreteceği ve hangi gelir kaynaklarını
kullanacaklarına ilişkin bağlayıcı hükümler son
olarak 5393 sayılı Belediye Kanununda
düzenlenmiştir.
• Başka deyişle, mali tevzin bahsi geçen Belediye
Kanunu hükümleri ile kendisini göstermiştir.
BELEDİYELERİN GELİR GRUPLARI
 Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Ayrılan
Paylar
 Belediye Vergileri (Emlak, Çevre-Temizlik,
Reklam-İlan)
 Belediye Harçları
 Yatırım Harcamalarına Katılma Payları
 Borçlanmalar
 Diğer Gelirler
BELEDİYELER İÇ ve DIŞ BORÇLANMAYA
GİDEBİLİRLER

• Belediyeler 5393 sayılı kanunun 68.


maddesinde belirtilen hükümlere uygun
olarak görev ve hizmetlerinin gerektirdiği
giderleri karşılamak amacıyla iç ve dış
borçlanma yoluna gidebilir, tahvil ihraç
edebilirler.
• Dış borçlanma; 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümleri
çerçevesinde sadece belediyenin yatırım programında
yer alan projelerinin finansmanı amacıyla yapılabilir.
• İçborçlanma; İller Bankasından (İLBANK) yatırım
kredisi ve nakit kredi kullanabilirler.
• Yatırım programında yer alan projelerin finansmanı için
ilgili mevzuat hükümleri uyarınca “Tahvil ihracı”
yapabilirler.
BELEDİYELERDE BÜTÇELEME
SÜRECİ
•Belediye bütçesi tasarısı belediye
başkanı tarafından hazırlanır,
encümene sunulur ve İçişleri
Bakanlığına gönderilir.
• BŞB içerisinde yer alan İLÇE
BELEDİYELERİne ait bütçe BŞB meclisinin
ONAYINA tabidir.
• İçişleri
Bakanlığı belediye bütçe tahminlerini
konsolide eder ve 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca merkezi
yönetim bütçe tasarısına eklenmek üzere Eylül
ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına bildirir.
• Encümen, bütçeyi inceleyerek görüşüyle birlikte
Kasım ayından önce belediye meclisine sunar.
• Meclisbütçe tasarısını yılbaşından önce,
aynen veya değiştirerek kabul eder.
• Ancak, meclis bütçe denkliğini bozacak
biçimde gider artırıcı ve gelir azaltıcı
değişiklikler yapamaz.
• Kabul edilen bütçe, malî yılbaşından
itibaren yürürlüğe girer.
İL ÖZEL İDARESİ
• 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ile İl
Özel İdarelerine genel bütçe içerisinden %1.15 oranında
pay verilir.
• İl Özel İdarelerinde bütçe VALİ tarafından hazırlanır. İL
ENCÜMENİnin görüşü ile İL GENEL MECLİSİ tarafından
AYNEN ya da DEĞİŞTİRİLEREK kabul edilir.
• VALİ bütçeyi uygular.
KÖY
• Köy Kanunu’nda köy bütçesinin hazırlanmasına ve harcama
usulüne ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. Bundan dolayı
İçişleri Bakanlığınca 1942 yılında “Köy İdareleri Hesap
Talimatnamesi” yürürlüğe konulmuştur.
• Köy bütçesi her yılın ikinci yarısında hazırlanır.
• Köyün yıllık gelir ve giderleri köy bütçesinde iki bölümde
gösterilir (Md. 6). Bütçenin sonu köy ihtiyar meclisinin kararıyla
bağlanır.
SALMA SALMAK: YEREL YÖNETİM BİRİMİNE
VERİLMEYEN VERGİ KOYMA YETKİSİNE AYRIKSI
BİR ÖRNEK
• Kanun’un 16. maddesi gereğince de; köy gelirleri, köy işlerini gören köyün
aylıklı adamlarının aylık ve yıllıklarıyla köy sınırları içinde yapılacak mecburi köy
işlerine yetmezse:
• en yüksek haddi yirmi lirayı aşmamak üzere herkesin hal ve vaktine göre köy
ihtiyar meclisi kararıyla köyde oturanlara ve köyde maddi
alakası bulunanlara salma salınacaktır.
• Buna göre salma; bir çeşit aile vergisidir, ihtiyar meclisince
salınır ve salma salınırken ailelerin mali gücü dikkate alınır
.
MALİYE POLİTİKASI
• Maliye politikası kamu kesiminin iktisadi etkilerini iktisat
politikasının amaçları doğrultusunda yönlendirmek için kamu
gelirlerinin, kamu harcamalarının, kamu hizmetlerinin
miktarında ve bileşiminde yapılan ayarlamalar olarak
tanımlanabilir.
• Maliye politikasının konusu,devletin sosyal,mali ve ekonomik
amaçlarına ulaşmak için kamu gelirleri,giderleri ve borçlanma
gibi mali araçlarını etkileri bakımından incelemek,diğer iktisat
politikası araçlarıyla uyumlu bir uygulamanın
gerçekleştirilmesine yardımcı olmaktır.Maliye politikasının
amaçları;
• Ekonomik istikrarın sağlanması: Tam istihdam ve fiyat
istikrarının bir arada gerçekleşmesidir.
• -Fiyat istikrarı:Bir ekonomide ortalama fiyat düzeyinde aşağıya
ve yukarıya doğru sert hareketlerin olmamasıdır.
• -Tam istihdam:Bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin tam
olarak kullanılmasıdır.
* Fiyat istikrarı maliye politikasının kısa dönemli, iktisadi
kalkınma ise uzun dönemli amacıdır.
• İktisadi kalkınmanın sağlanması:Kamu hizmetlerinin finansman
ihtiyacı ekonomideki atıl tasarrufları harekete geçirecek türden
bir borçlanma çeşidiyle sağlanıp yatırımlar artırılabilir.Böylece
milli gelir ve tam istihdam düzeyi yükselecek ekonomik kalkınma
sağlanacaktır.
Gelir dağılımının iyileştirilmesi
• Maliye politikası, kamu harcamaları ve kamu gelirlerini kullanarak, kaynak
kullanımı ve gelir dağılımı üzerinde önemli etkiler meydana getirir. Bu
bağlamda harcama politikası yanında vergi politikası araçlarına
başvurulabilir.
• Bu çerçevede gelir,servet ve harcama vergilerinde yapılacak düzenlemelerle
çeşitli sosyal kesimler arasındaki gelir eşitsizliğinin giderilmesine
çalışılmaktadır.
• Ayrıca toplumdaki farklı gelir ve kaynak seviyeleri göz önünde tutularak
mağdur olarak görülen kesimlere yapılacak transfer harcamaları ile sosyal
dengeleme sağlanmaya çalışılacaktır. Transfer harcamaları gelir dağılımının
düzenlenmesinde etkili olurken, faiz ödemeleri gelir dağılımını
bozmaktadır.
MALİYE POLİTİKASI ARAÇLARI

• Bu araçlar, harcama, vergi ve borçlanma olmak üzere üç


şekilde ele alınmaktadır. Maliye politikası araçları sahip
oldukları özelliklere uygun olarak politikaları yönlendirirler.
• Bu yüzden belli bir amacın gerçekleştirilmesinde kullanılacak
mali araçların ekonomik değişkenler üzerindeki etkilerinin iyi
bilinmesi gerekir.
• Bunun için maliye politikası hedeflerini gerçekleştirmede bu
araçların politik açıdan ortaya koyduğu etkiler kısaca
belirtilecektir.
KAMU HARCAMALARI
• Günümüzde, kamu harcamalarının düzeyi ve yönelik olduğu harcama
alanları açısından düzenlemeler yapılarak ekonomide denge sağlanmaya
çalışılmaktadır.
• Özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde kamu harcamaları
azaltılmak suretiyle tüketim talebini kısıcı etkiler oluşturulmaktadır.
Ayrıca yapılan harcamalar daha verimli alanlara ve arzı arttırıcı harcamalara
öncelik tanınarak, harcamaların finansman kaynaklarının dikkate alınması
gerekmektedir.
• Enflasyonist dönemlerin yanı sıra ekonomik konjonktür deflasyonist bir
aşamada bulunuyorsa bu defa da kamu harcamaları talebi, istihdamı
arttırıcı yönde kullanılarak denge sağlanmaya çalışılabilir.
VERGİ POLİTİKASI
• Vergiler öncelikle artan kamu harcamalarının finansmanı sağlayan en önemli
kamu geliridir. Vergi bir maliye politikası aracı olarak, diğer deyişle iktisadi
bir sonuç yarattığı için, korunmak ve geliştirilmek istenen alanlar için, vergi
teşviki, gelişmesi önlenmek istenen alanlarda vergilerin arttırılması yoluyla
müdahale edilmesini kolaylaştırır.
• Verginin ekonomik amaçları arasında, yatırımları teşvik etmek, üretimi,
tüketimi teşvik etmek ya da kısıtlamak, ödemeler dengesini düzenlemek,
tasarrufları teşvik etmek, ekonomide istikrarı sağlamak, ekonomik yapıyı
değiştirmek ile boş kapasiteyi ve spekülasyonu önlemek sayılabilir . Vergi
politikası uygulamak suretiyle ekonominin yönlendirilmesi çeşitli yollarla
mümkün olabilir. Bunlar arasında en etkin uygulanan ve özellikle gelişmekte
olan ülkelerde özel yatırımların teşvik edilmesi ve tasarruf-sermaye
birikiminin sağlanması için başvurulan vergi politikası uygulaması, vergi
indirimleri veya muafiyetlikleridir.
BORÇLANMA POLİTİKASI

• Nitekim, ekonominin enflasyonist döneme girmesi durumunda devlet


borçlanma politikasını kullanarak, piyasadan likidite çekmeye çalışır.
Diğer deyişle, ekonomideki para şişkinliğini gidererek, toplam talebi
kısma yönünde etkide bulunabilir. Borçlanma politikasının bu şekilde
uygulanması tüketim üzerinde daraltıcı bir etki yapar.
• Borçlanma politikası sonucu elde edilen fonların kullanım şekli ve
sonuçları çok önemlidir. Sağlanan fonlar, devletin yüklendiği
fonksiyonları gerçekleştirmek amacı doğrultusunda ekonomiye katıldığı
mal ve hizmet alanında bulunduğu takdirde genişletici etkilere yol
açacaktır.
DEVLET BORÇLARI
• DEVLET BORÇLARI:Genellikle gönüllülük esasına
dayanan, zaman zaman cebrilik unsuru taşıyan; borç
verenlere faiz ve diğer adlarla birtakım menfaatlerin
sağlandığı; (alternatif) bir kamu geliridir.Devlet
borçlanması, kamu gelir ve giderleri arasında oluşan
açık dolayısıyla devletin başvurduğu bir
kaynaktır.Ancak günümüzde sadece bütçe açığının
kapatılmasının yanısıra, iktisadi istikrarın
sağlanması,kalkınma ve büyümenin sağlanması ve
gelir dağılımının düzenlenmesi amacıyla da
başvurulan bir kaynak haline gelmiştir.
• Devlet borçları çeşitli açılardan sınıflandırılabilir.
Bunlar;
• Cebir unsuruna göre borçlanma
1. Cebri borçlanma: Devletin borç verecek kişilerin
gönüllü olup olmadığına bakmaksızın o kişileri
borç senetlerini almaya zorlamasıdır.
2. İhtiyari borçlanma: Devlet borçlarının bireylerin
rızasına bağlı olarak herhangi bir cebir unsuru
olmaksızın yapılmasıdır.
Vadelerine göre borçlanma
• 1. Kısa vadeli borçlanma (dalgalı borç):Vadesi 1 yıldan
kısa olan bu borçlar; sürekli azalış ve yükseliş
göstermesi,çok kısa sürelerde el değiştirmesi ve likidite
olanağını arttırması gibi nedenlerden dolayı dalgalı borç
olarak da adlandırılır. Kısa süreli borçlar genel olarak
para piyasasından temin edilmektedir.
• 2. Uzun vadeli borçlanma: Uzun süreli borçlar vadesi 5
yıldan fazla olan borçlardır. Genel bir ilke olarak uzun
süreli borçlar sermaye piyasasından temin edilmektedir.
Kaynaklarına göre borçlanma
• 1. İç borçlanma: İç borçlar devletin ülke sınırları içindeki
kişi ve kurumlara milli para cinsinden borçlanmasıdır.
• 2. Dış borçlanma: Devletin ülke dışındaki piyasa veya
kurumlardan aldığı kredilerdir. Dış yardımlar da dış
borçlanma çerçevesinde ele alınabilmektedir. Dış
yardımları gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere
yapılan her türlü kaynak transferi olarak da ifade
edilebilir.
MALİYE POLİTİKASI VE TÜRKİYE
TÜRKİYE’NİN EKONOMİK KALKINMA
SORUNU
• Cumhuriyetin kuruluşuna denk düşen 1920’li yıllarda, Türkiye sanayi ürünleri
ithalatçısı ve tarım ürünü ihracatçısı durumundaydı.
• Sermaye birikimi yetersiz, işletmeler küçük ve tarıma dayalı sanayiler
ağırlıkta olduğundan, özel sektörün desteklenmesi ve yabancı
yatırımların teşvik edilmesi kaçınılmazdı.
• Daha sonra ise günün koşullarının da zorlaması ile liberal sayılabilecek ülke
ekonomisinde,
• 1930-39 döneminde, korumacı-devletçi sanayileşme politikaları
ağırlıklı olmuştur.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
• Ekonomi doğrudan savaşa girmemekle birlikte, 1940-45
döneminde, İkinci Dünya Savaşı’ndan ciddi bir
şekilde etkilenmiş, millî gelir düşmüş ve kaynaklar
zaten yetersiz olduğundan, bu dönemde devlet
kontrolleri artmıştır.
• Bu kontroller, özel sektör mallarının belirli bir fiyata devlete
satılması zorunluluğu nedeniyle, bazı özel teşebbüslerine el
konulmasına kadar uzanmıştır.
AŞARIN KALDIRILMASI VE GÜMRÜK
VERGİSİ
• 1923-45 döneminde bir taraftan mali yapı değişen sosyo-ekonomik koşullara
uydurulmaya çalışılırken diğer taraftan kalkınmanın finansmanı amacıyla
yapılan harcamaların finansmanı için ek gelir kaynağına ihtiyaç
duyulmuştur. Aşarın kaldırılması ve gümrük vergilerindeki artış buna
örnek olarak verilebilir.
• Bu ve benzeri gayretlere karşın, mevcut mali yapı gelişme sürecine ayak
uydurabilecek özelliklere sahip olamamıştır. 1950’lerin ortalarında ise hava
koşullarının kötüleşmesi ve dış talepteki azalma tarım kesimini zora
sokunca, tarım kesimine yönelik fiyat destekleme programı
uygulanmış, vergi gelirlerindeki kısıt, para basılmasına neden olmuş,
bu da enflasyonist etki yaratmıştır..
IMF
• Bu durumun beraberinde getirdiği dış ticaret açıkları ise devlet
kontrollerinin değişik biçimlerde artmasına neden olmuştur.
• IMF ile kurulan ilişkilerin büyük ölçüde belirleyici olduğu bu ekonomi
politikasına genel olarak liberalizasyon damgasını vurmuştur ve bu
çerçevede, devalüasyon, fiyat kontrollerinin kaldırılması ve dış
ticarette serbestliğin arttırılmasının yanı sıra, maliye politikası
önlemleri olarak KİT fiyatlarında artışa gidilmiştir.
• Ancak, bu tür politikaların kısa dönemli etkisi daraltıcı olmuş ve bu
dönemde de dış ödemeler ve enflasyonda bir rahatlama olurken
ekonomide daralma meydana gelmiştir.
• Ülkemiz 1960’ların başından itibaren ise planlı kalkınma dönemine
girmiştir
KALKINMA PLANLARININ TEMEL
AMAÇLARI VE UYGULAMA SONUÇLARI
• Ülkemizde hızlı ve kalıcı kalkınma amacıyla beş yıllık kalkınma planları yapılmış ve
• ilki 1963-1967 dönemi için yapılan bu planlarda %7 oranında büyüme öngörülmüş
ve sonraki planlarda ise %7’nin üzerindeki büyüme oranlarına sürekli vurgu
yapılmıştır.
• Ayrıca, bu büyüme oranı ile bağlantılı olarak vergi, harcama ve diğer makro
büyüklükler hedeflerle uyumlu olacak şekilde belirlenmiş, örneğin GSMH’ye oranla
%18 civarında bir yatırım yapılması öngörülmüştür.
• Sektörler itibarıyla, belirlenen büyüme oranları ise yaklaşık rakamlarla, tarımda %4, imalat
sanayinde %12, enerji de %13 ve madencilikte %10’dur.
• Bu hedefler yanında, kalkınma sürecine kamu kesiminin öncülük edeceği de
vurgulanmıştır.
DÖRDÜNCÜ BEŞ YILLIK KALKINMA
PLANI
• bir yıl gecikme ile 1979-1983 yılları için hazırlanmıştır.
• Ancak, bu tarihlere gelindiğinde ülke ekonomisi ciddi
istikrarsızlıklarla karşı karşıya gelmiştir.
• Özellikle ithal ikamesi nedeniyle üretimde ihtiyaç duyulan
girdilerin bir bölümünün dışarıdan ithal edilmesi döviz
ihtiyacını arttırmış ve döviz darboğazı olarak adlandırılan
sorun ortaya çıkmıştır.
TARIMIN PAYI ARTIYOR
• Büyüme hızı %8’in üzerinde öngörülmüş olmakla beraber,
yaşanan sorunlar nedeniyle imalat sanayinin payı azalırken
tarımın payı artmıştır.
• Bunun temel nedeni, planlarda öngörülmüş olsa bile, ekonomik yapıda
sanayileşme yönünde beklenen dönüşümün gerçekleştirilememiş
olmasıdır.
• İhtiyaç duyulan döviz, ihracata sağlanan teşvikler ve sürekli
devalüasyonlara karşın, ithalatı karşılayacak düzeyde
arttırılamamış, petrol fiyatlarındaki aşırı artışların da etkisiyle
ciddi dış ödeme zorluklarıyla karşı karşıya gelinmiştir.
1960 VE 1970’Lİ
YILLARDAKİ TARTIŞMALAR
• Türkiye‘de gerçek anlamda toprak reformuna temel olabilecek
ilk yasa 1945 yılında çıkarılan “Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunu”dur.
• Kanunun amaçları madde 1‘de belirtilmiştir. Buna göre bu kanun
KISACA;
• Arazisi olmayan veya yetmeyen çiftçileri veya
çiftçilik yapmak isteyenleri, aileleri ile birlikte
geçimlerini sağlayacak ve iş kuvvetlerini
değerlendirecek ölçüde araziye sahip kılmayı
amaçlamaktadır.
GENEL GÖRÜNÜM
• Cumhuriyetin demokrasiyle anılan dönemlerinden biri olan 1963-1970’ler
köylülerin, ekonomik ve demokratik haklarını kazanmak, korumak ve
geliştirmek için örgütlü/örgütsüz mücadelesine sahne olmuştur.
• Bir yanda uçsuz bucaksız toprağa sahip olan Ege ve Doğu Anadolu'daki toprak
ağaları, diğer tarafta ise bir avuç toprak için yanıp tutuşan topraksız çiftçiler
vardı. UÇURUM BÜYÜKTÜ.
• Bu derin uçurum 1960’larda kıvılcıma dönüşüp ateş aldı. Köylüler hakları olan
toprakları geri alarak hükümetlerin gerçekleştiremediği toprak reformunu
gerçekleştirmek için ilk adımı attılar.
• Ç.T.K’nın halen yürürlükte olduğu 1960 yıllarında toprak
reformu konusu yeniden güncellik kazanmıştır.
• 27 mayıs 1960‘dan sonra tarımda hala pre-kapitalist ilişkilerin
devam ettiği görülmüş ve yeni bir toprak reformu kanunu
hazırlıklarına başlanmıştır.
• 1960 ve 1971 döneminde 10 kadar tasarı hazırlanmış fakat
bunlardan kanunlaşan olmamıştır. Bu tasarılardan hemen hepsi
Ç.T.K’dan esinlenmiştir.
1. VE 2. NİHAT ERİM
HÜKÜMETİ VE TOPRAK
POLİTİKASI
• 12 Mart 1971 tarihinde verilen muhtırada temel isteklerden birisi de toprak reformunun
gerçekleştirilmesi olmuştur. Bu amaçla, 1.Nihat Erim Hükümeti ― Ön Tedbirler Kanun
Tasarısını hazırlamıştır.

• Tasarının amacı toprak rezervi sağlamak ve


reformdan hileli yollarla kaçmayı önlemektir.
• Daha sonra kurulan 2. Erim Hükümeti ise daha önce anlamını yitirmiş olan tasarıyı yeniden ele
alarak meclise sunmuştur. Sonuç olarak ― Toprak ve Tarım Reformu Öntedbirler Kanunu Tasarısı
26 Temmuz 1972 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
• Bütün bu çalışmalar devam ederken Demokrat Parti kanunun
usulsüzlük nedeniyle Anayasa’ya aykırı olduğunu gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş ve iptalini istemiştir.
Anayasa Mahkemesi de 19 Ekim 1976 tarihinde kanunu şekil
yönünden iptaline karar vermiştir. Fakat iptal kararı, karar Resmi
Gazete’de yayınlandıktan bir yıl sonra yürürlüğe girecektir.
• Ancak Anayasa’nın koymuş olduğu bir yıllık süre içinde yeni bir
kanun hazırlanmamış ve böylece toprak reformu konusu bu
dönem için son bulmuştur.
1980 sonrasındaki yeni ekonomik
kalkınma anlayışı
• Alınan önlemlere rağmen aşılamayan sorunların çözümü amacıyla
24 Ocak 1980 tarihinde alınan kararlarla, ülkenin sanayi
sektörü üretim yapısının dış rekabete açılarak
dönüştürülmesi amaçlanmıştır. 1980 istikrar paketinin temel
amaçları şu şekilde özetlenebilir:
• • Enflasyon artışını önlemek
• • İhracat artışı yoluyla dış dengeyi sağlamak
• • Ekonomide serbest piyasa koşullarını oluşturmak
24 OCAK KARARLARI
• 24 Ocak kararları olarak adlandırılan bu politika, temelde ihracata
yönelik büyüme yaklaşımına dayanmaktadır.
• Buna göre, ihracat arttıkça yurt içi üretim artacak ve yurt dışından
sağlanan kaynaklarla gerekli yatırımlar yapılarak yüksek oranlardaki
büyüme gerçekleştirilmiş olacaktır.
• 1980’lerin sonlarına kadar küçümsenmeyecek büyüme oranları
gerçekleştirilmiştir.
• Örneğin, 1984-1985 ortalama büyümesi %5.8, 1986-1987 ortalama
büyümesi ise %7.7 olmuştur. Ancak aynı dönemde borçlanma da artmış
ve ihracata verilen yüksek teşvikler nedeniyle kamuda yüksek bir borç
yükü oluşmuştur.
• Sanayileşme açısından, 1980 öncesinde yaşanan sorunların benzeri 1980
sonrasında da yaşanmıştır.
• Çünkü, dışa açılma ve dış kaynak imkânları nedeniyle ekonomi rahatlamış
olsa da küresel düzeyde rekabetçi ve kalıcı bir büyümenin sağlanması
yüksek tasarruf oranları ve döviz geliri yanında katma değeri yüksek
üretim ile mümkün olmaktadır.
TÜRKİYE’DE MALİYE POLİTİKASI VE
KALKINMA İLİŞKİSİ
• Kalkınmada temel tartışma konularından birisi maliye politikalarının
çerçevesidir. Özel sektöre ağırlık veren liberal politikalar kamu
sektörünün payını azaltmayı önerir.
• 1980 sonrasında, sadece Türkiye’de değil, gelişmiş ve gelişmekte
olan çoğu ülkelerde devletin ekonomideki payının azaltılması
görüşü öne çıkmış ve bu nedenle devlet birçok ülkede üretim
alanlarından büyük ölçüde çekilmiştir.
• Daha çok altyapı yatırımlarına yönelen devlet, vergileri düşük tutarak
özel sektör yatırımlarını arttırmayı hedeflemiştir.
• Hedef bu yönde olsa da devlet, vazgeçemeyeceği kamusal mal ve
hizmetler yanında eğitim ve sağlık gibi hizmetleri de sunduğundan
finansman ihtiyacı ortadan kalkmamaktadır.
• Büyümenin hızlandırılması amacıyla düşürülen vergiler nedeniyle
bütçe açıkları artmış ancak harcamalar azaltılamadığından kamu
borçlanması yüksek düzeylerde artmıştır.
• 1990’larda yaşanan krizlerin merkezinde kamu finansman sorunları
yer almaktadır.
GENEL KAMU HİZMETLERİ;
• Genel kamu hizmetleri; savunma, eğitim ve sağlık
harcamalarının finansmanı kamu sektörü üzerinde
yeterince yük oluşturmaktadır. Yüksek bir büyüme oranının
hedeflenmesi hâlinde ulaştırma, haberleşme, enerji ve diğer altyapı
hizmetleri için ek harcamaya ihtiyaç duyulması kamu finansman
ihtiyacını daha da arttırmaktadır.
• Özel sektörün güçlendirilmesi amacıyla vergilerdeki artışın
kısıtlanma eğilimi ise kamu açıklarını arttırarak ekonomik krizlere
neden olmaktadır.
KALKINMA SÜRECİNDE
• Kalkınma sürecinde devletin diğer bir fonksiyonu, bireylerin
yaşam standardını arttırmaya yönelik sosyal harcamalara
olan ihtiyaçtır.
• Sosyal güvenlik harcamaları ve sosyal hizmetler büyük
ölçüde kamu kaynaklarıyla sunulmaktadır. Sosyal güvenlik
sistemi çalışanların ödedikleri primlerle çalışmakla birlikte,
kaynakların yetersizliği hâlinde açığı devlet tarafından
kapatılmaktadır.
• Tipik olarak Türkiye’de geçmişte uygulanan erken emeklilik
politikaları ve kayıt dışı çalışmanın yaygınlığı sosyal güvenlik
sistemini zora sokmuş ve gelecek nesillere yük transfer
etmiştir.
• Diğer taraftan, her toplumda çalışamayan ve bakıma muhtaç
bir kesim vardır. Sosyal güvenlik sistemine dahil olmayan bu
kesime de belirli ölçüde harcama yapılması ihtiyacı ortaya
çıkmaktadır.
• 2001 Krizi sonrasında yapılan reformlarla yukarıda sözü
edilen kamu finansman sorunları bir ölçüde hafifletilmiş ve
uygulanan maliye politikaları ile kamu dengeleri büyük ölçüde
sağlanmıştır.
• 2008 yılından itibaren ağırlaşan küresel kriz ortamında
bile, dengeler bir ölçüde de olsa korunmuştur. Ancak günümüz
koşullarında da geçmişten beri devam eden sorun, dış açıktır.
• Hâlen devam eden bu sorunun bir nedeni, geçmişte de olduğu gibi yurt
içi tasarruf yetersizliği, diğer nedeni ise katma değeri düşük üretim yapısı
nedeniyle uluslararası rekabet gücünün beklenen düzeyde olmamasıdır.
2012 yılında teşvik politikalarında yapılan değişiklikler bu
sorunların çözümüne yöneliktir.
• Ar-Ge harcamaları özendirilmekte ve ithalat bağımlılığını azaltacak üretim
yapıları teşvik edilmektedir. Yurt içi tasarruflar açısından ise bireysel
emeklilik sisteminde bazı değişiklikler yapılarak teşvikler arttırılmıştır.

You might also like