Professional Documents
Culture Documents
90 Tuti Name
90 Tuti Name
TUTI-DR
T•ıe••w·.<
1001.TEMEL . . . ·,,.·, .
Açıklamalarla ~ı-...:
t;S.mae.tt:h1 k~tlu
Tercüman Gazetesinde houırlan m bu
1 eser ··Garanti Matbaaoifilc \le Neşriyat
te$islerinde dizilmiş, Kervan KitapÇılık
A.Ş. Ofset tesislerinde basılmıştır.
TUtt • Nilme .
TercUman Gazetesi'nin ·yayını
olarak hull"larımıttu-.
1001 Temel Eser'i
iftiharla sunuyofuz
Tarihimize mana, milli benUğimize güç ka-
tan kütüphaneler dolusu birbir;iııden seçme eser-
Iere sahip bulunuyoruz. Edebiyat, tarih, sosyo-
loji, felsefe, folklor gibi millt ruhu geliştiren,ona
y.ön veren konularda "Gerçek,e~der" ,elimizin
· altında<J,ır. Ne vaı ki, elimizin altındaki bu
eserlerden ço.ğunlukla istifade edemeyiz. Çünkü
devirler değişmelere yol açmış, dil değişmiş,
yazı değişmiştir. ·
Gözden ve gönülden uzak kalmış unutul-
maya yüz tutmuş -Aina değerinden hiçbir şey
kaybetmemiş; çoğunluğu daha da önem kazan-·
mış- binlerce cilt eser, bir süre daha el atılma,zsa,
tarihin derinliklerinde lç.aybolup gide~eklerdir.
Çünkü oruarı deı;leyip - töparlayacak ve
günümüzün türkçeSi ile baskıya h~ıİ"layacak
değerdeki kalemler, gün ·geçtikçe azalmaktaqır.
KEMAL ILICAK
IJ'
''.•.
JJoğnılU.k
.
derecelerlı:ıi
- 1
tesbit imkanı bula.- .
' ~~
X
sirle de ufraştığı hususunda . herhl.ngi bir Ha~
de yoktur.. Eserin, n. Bayezid'lı:ı emriyle, onun
tarallndan Türkçele§Ül'i)ip bu_ pl<ijşaba sunul·
4uğu intibaını veren nolta, önsözde bulunan
aşağıdaki şu sat..ırlar olmak ~kir. Ancak bu
satırlarda ne n. Ba.yezid'in, ne. de. Bamdullah
Hamdt'nin adının geçmediğini. ııatırıatm&.k ye:.
rinde olur:
XI
ktMlr6t Ue. talıriftnEJ ,anı tılmcli. Bu AıitcJb.t pür
kt.ı.tıınm c:ını,.,
bi-oomdl gibi otiıtı tdbinttmt ,.._
_,.,. AümayundG. hılb ve ,Crin göatmb•... •
xm
mmdan yerli bir hava, tam bir Türk halk ro- ·
manı karakteri taşımaktadır. Tek kelime ile
cTtlti-1ıdme» - ilk çevireni kim olursa olsun -
za.ma:n1a anonimle~ ve milllleşmiştir.
Şemsettin Kutlu
XIV.
TUTi-NAME
~1
"''
~
'.
'
'
L
R vayet ve bu
lv!yln·ı ahblr ve nakılln-1 ·Aslr &öyle ri·
yüzden · hikA.yet ederler ki,
Hint kitaplarında yazılmıştır ki (1) Sovf
tarafla.l'lnda ·Şihpesend adında •bir biiyük şehir var ·
idi. Bu tehir mal ve nimetıerıe· dopdolu ·idi. Etrafın
da dahi nice şehirler beldeler, diya,rlar vardı. An-
cak bu tehri.n ilerigelenlerinden Hoca Sait adında bir
bezirgft.n vardı ki malının hesabını kendi bile bilmez-
di. lAkin §U dUnya denilen . yere bir eviadı gel·
medi~nden gayet mahzun ve üzgündü. Her nerede
duası kabul olunan bir kimse işitse ve nerede bir mü·
barek makam olduğunu ha·ner alsa oraya vanp ha-
yırlı bir evlat için dua eder•. meded isterdi.
ı
Günlerden hivgün Tann evliyalanndan birinin
mezanna varıp onu ziyaret etti ve yine evlat için
dua etti. Duası Allah katında kabul olundu. Birgün
bu Hoca Sait'in evine nur· yüzlü bir ihtiyar gelip mi-
safir oldu. Ve dedi ki:
- Ey Sait; eğer dünyaya eviadının gelmesini
diliyorsan helalinden pek çok sadaka ver. Sonra bir
temiz .yıkanarak hatununla yat, inancını sağlam tut
.O yüce· Allah kemi.l-i kereminden sana evlat ihsan-
eder. Onun adını Said koy.
Bezirgan· Sait de ihtiyarın söylediği üzere ha· ·
reket edip; Allah'ın inayetiyle hatunu hamile olup
dokuz ay on gün <ieyince dünyaya bir erkek evla<iı
geldi. o şehirde alim ve müneccim gayet çoktu. Do-
ğan çocuğun talibini yokladılar. Gayet mübarek ve
i-leride buldular. Dört .yaşına ·girdiğinde hocaya ve·
rip ilim öğrettirdiler· Bundan sonra Slid günden gü-
ne güzellenip zamanının eşsiz bir delikaniısı oldu.
Tamam on beş yaşına girdiğinde kendisine iş haya,
tma soktular. Yirmi yaşına geldiğinde, harama
meyletmeyip.l ·'ldisini korus~n diye bütün şehri ara~·
yııp soylu so!'lll son derece güzel Mahışeker adında
bir kızı nik&hla kendisiİle aldılar. Diiğün dernek ta·
mamlandıktan sonra S!id'i güveyi koydular. SAid,
M!hışeker'i bin canla ona vuruldu ve ta yürekten
aşık oldu. Mllıışeker de SAid'in boyunu bosunu ve
kendisine sevgisini görerek o da aynı şekilde ona vu·
ruldu. Velhasıl bu iki candan !şık birbirlerine o ka·
dar muhabbet eylediler ki' cGitti ekl, gitti şürb ve
2
gitti hA.b» misali (1) birbiriyle yiyip içmeden, sohbet
etmeden değil dünyayı, belki yiyip içmeyi bile unut.;.
tular. Hatta SS.id, kA.n ve kazancı terkedip, anasının
babasının ziyaret~ne dahi varmazdı. Bunun üzerine
.ana ıre baba gördüler ki oğullan ~ın mübtelası ol-
mU§tur. Baba, kendi kendine şöyle dedi: cllahi; sen-
den ben evlat istedim ki doğru dürüst, akıllı ve kA.mil
· olsun; benim ihtiyarlık günlerirnde. o kazansın, ben
de rahat edeyim der idim. Ya bu ne hikmettir ki oğ
lum benim başıma bela oldu... » tazarru ve niyas
ederken derhal aklına şöyle bir çare geldi: Bütün
dostlarını davet edip bir ziyafet vermek ve oğlu SA.·
id'i de çağırıp o kalabalık huzurunda kendisine na.·
sihat eylemek.
Böylece bir ziyaf~t tertipledi. Doı:;tıan huzurun-
da oğltıııa nasihatfıı başlayarak dedi ki:
-. Ey sin~min süruru ve gözümün nuru oğ·
lum. Ömrüınün sermayesi seru;ıin. İşte benim ömür
bahçem nihayet sonbaJ:ıara dönüştü. Halen boyuro
yay gibi büküldü, iki ayağım .ihtiyarlık çukuruna
hattı.. Sen ise bir işe yön•~lme.zsin. Hatununla -sohbeti
terketınezsin. Gerçi seni helalincen ayrı tutmak is-
temem d:··ğru olmaz. Lakin layık değildir ki bütün
ömrünü karınla birlikte geçiresin. Bari gündüzleri
işin gücünle, kazancınla meşgul ol da geceleri onunla
istediğin gibi zevk .ve sohbet eyle. Hele ki genç-
lik zamanı insan nefsi zevk ve safaya meyl edicidir.
Her sohbet halinin de bir iyi tarafı v8,fdır. Hatta
3
meehurdur ki seksen ıl.klı başında. kişi bir yaramas
kişiyi ıslah edemeyip, bir yaramaz kişi seksen aklı
başında. kimseyi yoldan çıkarmıştır derler ...
deyince oğlu S&id:
-· Bu hal ni~dir? Nakleyle de dinleyelim, di·
ye sordu. Bez.irg&n Hoca Sait anlattı:
- Tarihçiler şöyle anlatmışlardır ki HUrmüz
diyannda bir kimse vardı. Adına. N&hud derlerdi.
Ve. bunun bir oğlu vardı, on iki yaşına girmişti. Dün·
yada ne ·kadar fisk ve fücur, fuhuş ve kabahat var·
sa hepsini yapardı. Bütün bu kusurlanndan başka
muJıannetliğe de meylederdi. Bu halinden bütün ak-
rabaları, yakınlan Utanç du.yarlardı. Nihayet akra•
basından biri Nahud'a şöyle tembihte bulundu: .
cÇölde büyümüş, k-ötü şeyler nedir bilmeyen ~ek
sen bne doğru ve olgun adam bul; oğlunla bir eve
hapseyle. Ola ki bu adamların sohbeti oğluna tesir
edip onu bu fena huyundan uzaklaştırsın.~ Bunun .
. Uzerine N&hud istenilen gibi seksen adam bUldu.
.Bunların her birine bol para vaadedip oğluyla bir eve
seksen gün hapseyledi. Yiyecek ve i~eklerini dıp.
rıdan verirleı u. Seksen gün tamam olunca kapıyı
açıp olanı bi te. ;i öğrenmek istediler. Gördüler ki oğ·
lana doğruluk ve dürüstlük hiç tesir etmemiş, aksine
,oğlanın ahlaksızlığı o sekeen doğru dürüst adama
tesir edip bunların hepsi ahlaksız ve muhannes ol-
muşlar ...
. Bezirgan Sait, nasihatını tamamlayıp oğlu s&-
id'in iki gözünü öptü. said de babasının elini öpüp
bundan sonra işe güce ve kazarica meyletmeye niyet
eyledi. Sermaye ·olmak üt.ere pede,rinden bin altın alıp
gündüz işi ve kazancıyla, geceleri Mahışeker'le zevk
ve sohbet ederdi.
Günlerden bir gün bedeştene bir Ttiti (papağanJ
getirdiler ki fasih konuşuşlu, şirin dilli, Kur'an hi·
fızı ve irfan sahibi, bin altın pahası vardır. Her kim
alırsa pek çok nimete ve pek ~ok devlete vasıl olur,
diyerek dellal bağırarak gezdiriyordu. Hoca S3.id:
c:Acaba ne cins tıltldir?:. diye yanına vardı. Gördü ki
tutiyi kafese koymUşlar, kuş hiç konuşmaz. Herkes
onun başına toplanmışlar.. Hoca S&id bakıp bu ah·
vale şaşarak: c:Sübhanallah.. Acaip, ne şekil ahmak
kişi ola kim malını yok yere israf edip yok yere bu
kuşa salıvere... Faraza bu kuş fasih konuşuşlu, Kur'·
an hUızı imiş. Ondan da. ne fayda var? Kuş cinsi
i~ söylediği sözün manasını bilmez ve Kur'an okur·
ken secde ayetini okusa, dinleyenlere s~de etmek la·
zım gelmez. İmdi böyle hayvana bin altın vermek
ge~ek ahmaklık ve büyük kabahattir ... » deyince tu-
tt bu sözü işitip deniz gibi coşuşa ve bülbül gibi taş·
maya başlayıp dedi: ·
- Ey Hoca _Ş3.id; aferin irfanına ve bin aferin
akıl ve iz'anına. Sözünde dikkat ve kon"lşmanda haki-
kat eseri vardır. Ancak bu senin dediklerin kuşlara
ve öteki hayvaniara göredir. Ama benim içim bilgi
ineisi v~ marifet cevahiri ile dop·'uludur, bütün fazi-
let ve olgunluklara da sahibim. Hatta ileriki zaman-
da meydana gelecek her türlü şeyleri de (önceden)
bilir, anlarım. Nasihatimi tutan kbinin akıbeti hayır
.olur. Pek de büyük faydalar görür. Kendi fezailimi
bu ana değin kimseye_ bildirmemiş ldim; ancak se-
nin sözünde fazilet müşahede ettiğimden içimde sa-
na ·meyil ve muhabbet hasıl oldu. lmdi senden rica
ederim ki beni satın alıp büyük menfaatlere vasıl ol
ve ben de senin sohbetinden faydalanayım. Korka-
nm ki bir kıymetimi bilmez nAdin eline geçip eziyet
çekeriın.
Hoca (1) Slld cevap verdi:
- Ey tiıtt; gerçi benim yüreğimde de sana me- .
yil ve muhabbet hasıl·o1du ama, ne edeyim ki dAr-ı
dünyada. sadece bin altına malikim. O da sermayem:--
dir. Sana verirsem ne ile ݧ güç görürüm?
-. Ey hoca Si.id; bu söz senin akıl, fikir ve ir·
fanına (18.yık) dü.,mez. Zira dünyada mal ve serma-
ye. dedikleri hüner ve marifettir. Bir kişinin hüner
ve marifeti o~duktan sonra ona mal eksik değildir.
Ama hüner ve marifet olmadıktan sonra tutalım ki
Kanın'un malına sahip olmuş neye yarar? Zira meş
hurdur ki:
Adam, adamdır;· eğer olmazsa .bir pulu.
Eşek eşektir, atlastan olsa çulu.
İmdi beni al ; sohbetimden büyük faydalar elde
edeceksin. Eğer dediklerime itimat etmezsen beni
bir haftalığına mtihayyer aı. Sana bir sözüm var,
(onu) diyeyim, bunu yerine getir, eğer üç kat fayda
(elde) etmezsen beni yine geri ver..
Bunun üzerine Hoca Said, kuşu, bir haftalık pa-
( 1) Hllce de okunur. Burada, ticaretle uğraşan kimse
anlamınadır.
6
rasını vemıek suretiyle muhayyer aldı. Sonra. tUtiye
şöyle dedi:
_, Bana nasihatiiıi şöyle de onu yerine getire·
~- '
7
1
Birgiin, adeti üzere akıllı tfiti Hoca S.lid'e deniz
selerinden hasıl olacak meıifaati anlattı. Onun bu
sözleri Hoca Si.id'in yüreğine tesir edip deniz seferi·
ne gitmeyi k:u-arlaştırdı. Durumu zevcesi Mahışe
. ker'e de söyledi. M!hışeker bu· ayrılık ba:beri~i din-
leyince feryat ve figana başladı. &id, onu teselli
için, ceniz ticaretinin faydasını ve malın canın yon·
ga::.ı olduğunu hatırlattı 7 Mihış~ker:
- Biliyorum, bu sevdalar senin yüceliğinden
ve yükselrnek istenıenden dolayıdır ama, beni kime
bırakıp gideceksin? Bundan önce yanımdan bir lah·
za ayrılmayı reva görmezken ş'mdi böyle uzak sete-
re gitm~nin aslı nedir? Senin hicr.uiına nasıl taharo·
mül ederim? .
diye zari zl.ri ağladı. HattiL o kadar ağladı ki
Hoca Si.id"in ciğerini hasret ateşiyle dağladı, SAid:
- Bilirim ki ey Mi.hışeker, bana sevgin had-
dinden . fazladır. Sadakatini anlatmak ise .imkAnsız,
dır. Ancak dosta düşmana karşı mal sahibi (zengin)
olmak da' pek iyi b!r. şeydir. Gerçi görünüşte sefer·
d·~ .olacağım ama, aslinda daima seninle beraberim.
Ancak sana birkaç nas:hatim vardır. Sözüme uyup
nasihatimi tutasın. Önce nasihatimin biri budur ki
bu iki, kuşu iyi gözetmekte ve onlan besleme~te ku·
sur etme. İkincisi ben ticar~tten gelinceye kadar
ken·;llni her. türiü şeyden perbizde tutmaktan bir
adımayrılma. Faraza ben bir sene gelmesem dahi.
nefsine ve şehvetine esir olarak, al~ak ve kötü kim·
se'erle yakınlıktan çekin. ~~r kendin gibi madde-
ten mô.nen üstün ve seçkin bir kimseyle yakınlık ku·
8
rarsan buna belki bir diyeceğim olamaz. lAkin o za·
man· da akıllı ve olgun tfttüe müşavere et ... yollu şa
kalaşınca Mihışeker'in feryat ve figanı haddini aştı.
Hoca s&id tekrar kansını kucaklayıp yüzünü yüzüne
sürdü ve devam etti:
-· Ey canımın huzUr ve teseliisi ve gaın yol·
daşım. Elem çekme, ben sana latife eyledim. Yollu
özür diledi. Hele (neyse) güç beli ile Mihışeker'in
feryadı . sükiın buldu. Hasılı bu iki sadık aşık birbi..
rinden, can tenden ayrılır gibi, ayrıldılar ve birpiri·
ni Allah'a emanet edip Siid çeşitli · ma1larla yüklü
gemiye binip yola revan oldu.
Beri yanda MAhışeker, Hoca Said'in .firakı · ile
zaman zaman ağlayıp:
Var mı haberin bi.d·ı sabi. taa güJUmden,
Bil- nesnegetirdin mi bana cin ü dilimden!
diyerek, sabah rüzgArını muhatap _edip söylerdi-
Kih olurdu ki tutinin katesi yanına gelip onunla
.söyletirdi:
Aklına. makbubiarın tahsin ki ket-i rlz edip
G&Jı şehre, geh der ü diva"'- ,söyler söylese (1).
gereğince rast geldiği (yere)· gizli derdini söylerdi.
Tamam bu minval üzere . aradan bir sene geçti. Bu
esnada bir ~n Mlhışeker köşkün üzerine çıkıp sev·
gilisi olan Hoca Said'i anıp, sabah rüZgArı ile ona
9
selAm gönderirdi. Ama Allah'ın hikmeti bir genç gü-·
zel beyzade vardı ki güzellikte benzeri yoktu. Ansı
zın bu beyzadenin gözü Mihı§eker'e rastlayınca bin
can:a a~ak oldu. Ama Mahışeker bu ·olandan haber-
sizdi. Öte yandan beyzadenin aşkı günden güne ar..
tıp ah ve feryadı hadden ziyade oldu> Nihayet derdi·
ne derman bulamayıp aciz kaldı:
Yalvarınca Buda'ya bi.r Aşık;
Hak vi~le ~er anı layık.
( 1) Derhal anlamına.
10
sözü işittiği gibi murdar ağzını açıp bÜyülü sözlerini
saçmaya başladı. «Ey Ciğer-köşem; çok yazık· senin
gibi eşsiz bir güzele ki dört duvar arasında mah-
~ ve yalnız otursun. Hele ki bir senedir erkeksiz-
lik belasını çekersin. Ne var, Hak Tealaya hamdol-
sun, Eenin iibi güzel bir kadına dünyada yar ve dost
eksik olur mu. Bu şehirde senin gül · yanaklarının
meftunu binlerce tutkunun vardır. Bunlardan biri ya-
kınındaki beyzadedir. Bu güzel genç senin aşkın yo-
lunda öylesine zebfuı olmuştur ki ömrüm boyunca
haliı;ıi ·anlatsam yine de binde birini dile getiremem.
Gerçi sen zevcine ve zevcin sana aşıksınız. Fakat fi-
lozoflar aşk derdine ilaç yazmışlardır: ·
D~in~bir ehl-i aşka sordum, faresin aı::kın, dedi:
Ya seferdir, ya tahammül•. tkiden hAli değil (1)
gereğince, zevciıi sefere gittiği için (orada) aşkını
teskin eder: Her gün bir diyara ve her vakit lAlezA.re
giderek ay yüzlü gül yanaklılarla zevk ve safa,.. iş ve
işret eyler. Sen ise burada onun ayrılık acısıyla ci-
ğeri"1in kanını içersin. Hiç başında aklı olan bir adam,
'bugünkü zevki yarına kor mu? Yarının da (başka)
işi vardır. Bugünkü günde beyzade ile zevk ve safa
et; yarın zevcin geldiğinde onun da sohbeti bakidir.:.
dedi. Daha nice buncaleyin hile ve efsun okuyup vel-
hasıl:
Acuze eyledi şeyti.niyet,
Hareket eyledi nefsi.niyet.
U'
misali, biçare Mahı~ker: cBelki derdime dennan
·ola.,. diyc;ı gece beyzadenin evine varmaya karar ver-
di. Akşaın ·.olduğunda süslendi, giyindi· kuşandı; ta-
·mam ortalık. tenhalaştığında beyzadenin tarafına yö-
nelip gidecekken Siid'in sözünü hatırladı. . O; eFa·
raza benden başk:ısıyle sohbet edeceksen .akıllı tii.tt
ile müşavere et.» demişti. Kendi kendine şöyle dü-
şündü: <Akıllı tutiye ·bunları söyl~sem, ne de olsa
o da erkektir, erkeğin tarafını tutup beni sevdiğim
adamdan meneder- Ama son~ alınan dişisi ki· adı
Müşarik'tir, ne de olsa dişidir; bana meyil ve mu·
habbet eder. Hemen akla yatkını budur ki içimin sır-
rını ona söyleyip izin isteyeyim-• .
· Ve Müşarik tilimin kafesinin dibine geldi; ··sır
nnı açıp olanı biteni bütünüyle söyledi. Cahil Müşa·
rik, M!hışeker'd·::ın bu sözleri iş1ttiği gibi gayret da·
marlan harekete gelip, saf da olduğundan, hemen at·
zını açıp kcnuı;ıtu: cF..y ·MAh~~eker; ker.di zevcin Ho~
ca said'in dostluğundan ne kusur gördün, yahut ve·
tasından ne ihmal buldun? Ne çabuk bir başkasına
gönül verdin. Allah'a hamdoleun,. kocan yakında sağ
salim gelmek üzeredir. Ey ·MAhışeker; düşmanlan
güldürüp, dostlan ağlatıp, Hoca ~aid'i halkın naza·
rında hacil edip yüzünü yere düşürme. Hak Teala
hazretlerinden korkup halktan haya etmez misin ki
buncaleyin alçakça bir işe girişirsin ?» diye daha bir-
çok buna benzer sözlerle nasihat eyledi. Mi•uşeker
ise beyzadenin aşkına tutulduğundan (hakikat acı
dır) gereğince, Müşarik'in bu nasihatı haklı iken
kendisine acı gelip hemen kafesi açıp öfkeyle derd·
12
mend Müşa.rik'i çıkarıp nasıl yere vurduysa biçare
o saat canı bedeninden. çıktı. MAhışek~r de öfkesin·
den beyzadenin yanına gitrneyip gelip yerine oturdu.·
O gece ·böylece geçti. Ertesi akşama güç belaerişti ve
yine beyzadeye gitmek üıere ikerl. kocasının nasiha-
tilli hatıriayıp bu sefer kAmil (akıllı) tu~ ile meşve-
ret etmeyi· düşündü. c Kendi ahmaklığımdan dolayı;
kendim gibi bir aklı kısa ile mevzi·i helAke ermie·
tim. Bir de onun!a müşavere edeyim. Eğer o -da mu·
halefet ederse Müşarik'in gittiği yola göndereyim.:.
diye düşünerek tutinin kafesinin yanına geİdi. Olanı
biteni· başından · sonuna dek ona anlattı. Akıllı tuti
bu s:'zleri işittiği gibi düşüpme denizine dalıp orada
biraı yüZdü. ~~inden: cEy Allah·ım, sen herşeyi bilir·
sin; doğruyu söylersem Müşarik gi})i ben de bu za·
lim kadının elindeki helik olurum. Yok onun isteği·
ne uygun konUŞursam hainliğine yardımcı olup, velt·
nimetim.e hiyanet etmiş olup günaha rıza vermiş olu-
rum. Kıyamette azab çekerlm.:. diye geçirdi. Sonra
dönüp MAhışeker'e şöyle ·konuştu:
- Ey güzelliğin paha biçilmez yüce ay'ı; gü-
zellik bahçesinin eşsiz ş8lıı; Allah seni bütün bu gü-
zelli.klerinle daha çok dolu .etsin. Böylesine ·bir gü-
zellik ve tatlılık ki sende vardır, senin gibi bir güze-
lin bir köşede yalnız ve ıssız kalması doğnı .olamaz.
Bı:nu sana söylemek çoktan beri içimden geç;yordu
ama, belki sözüm geçmez diye susuyordum. Fakat
hamdolsun şimdi münasebeti düştü, söylüyorum: Be·
nim efendim; icab ederdi ki böyle bir aşkı işini Mü-
şarik'e söyle~eyesin. Ondan izin istemeyesin. O, aşk
13
halini bilmez, muhabbet lezzetini anlamaz. Bundan
d-·layı ve haklı bulunduğunu bildiğ:m halde, kendisi
müzevir ve cahil olduğundan onunla konuşm&ıktan
uzak kalırdım, Neyse, o layık olduğu cezayı. buldu.
Anc?k şimdi bu işi düşfuimeden işlernek de hatadır;
düşi.:ncesiz konuşmanın sonu belidır, Bu gecelik
ben kuluna iZ:n ver, iyice düşünüp yarın gece gereği
gibi size aşk yolunu öğreteyim-» diyerek bu hile ile
Mahışeker'i deledip o gece sa,baha kadar hile yollarını ·
uzun uzadıya düşündü. Vakta ki ertesi sabah oldu.
Gece geldi. Mihışeker, kendisini pek güzel giyecek-
lerle süsleyip öylesine güzelleşti ki neredeyse cansız
fakat aklı b;:ı.ştan alan resimlere benze-.::!i. Yine de aşk
yolunu öğrenmek için bin bir şive ve nazla kafesin
dibine gelip dedi ki: .
- Ey akıllı ve konuşmada tck olan tu tt; bana
dünkü vaadettiğin nasihatı söyle. Bu hususta ne dü.,
şUndün ise açıkla ve bUCür.
TUti hemen ağzını ~ıp şöyle cevap verdi:
-Ey MihıŞ·3ker; şimdi ben sana üç mukaddi-
me b>'JUrteceğj.m. Ondan sonra maksadın ·ne ise söyle-
rim. L8.kin bu mukad..:ime malum olmadıkça maksa·
da erişmek ve sevgiliye kavuşmak imkansızdır. O üç
mukaddime budur: nki sen zevcin sevgisine bağlı
bulunduğun Hoca t:aid'in muhabbetine uyarak köşen·
de o:urursun. Ve;.;a ele b:5yle bir fırsat geçmiş iken
bu;ünlln zevkıni yarına komayıp keyfine bakarsın
İkincisi budur ki ben her hele vakıfım: Kocan L~r
. gittiği yerde yeme içme ve z·:vk ü safadadır. Gerçi
sana da muhabbeti vardır ama o da bugünkü zevki-
14:
ni yarına bırakınamaktadır. Sana da yazıktır, niçin
bu tazelik çağın,_a dUnyamn zevkini sürmeyesin.
Üçüncü budur ki: Beni Hooa Slid satın aklı, bedeli-
mi verdi.· Lakin onun e-irtden bir habbe bile yeme-
dim. Şuyumu ve tanemi hep senden gördfun. Benim
zahmet.mi, hep ~en Çekip beni besleyen de sensin.
Yani minen veln:metim sensin. Sen:n muradımn
yerine gelmesine bin canla ist;kliyim. Elimden gel-
diğince o!anı biteni saklanm. Şimdi bana itimat et-
. mez. misin.? Ama sonra elbette anlarsın. ~nin n'me-
tini hiç bir zaman unutmama ihtimal yoktur. Yalnı.aı
teşekkür .denilen şr~y. sadece dille olmaz. B~lki bü-
tün uzuvlarla olmak gerekir. Faraza bir kişiye Icen-
di veıtn'meti tarafından bir ezlyet bile gelse ecki hu-
kuku unu~mamak gerektir. Bundan böyle ben kulun,
sen efendimden bir zarar bile rrörsem Yine de lütfu-
nu unutmama ihtimal yoktur. ~adakat halim Hind
bezirganının tutisiyle hatununun ahvali gibidir. Ni-
tekim bir tutmin sadakati f:onradan .malum olmuş-
. tur.:.
Bunun üzerine M8.hış::k::ır, o hika;yenin nasıl ol-
duğunu sere u. •.ro.tt:
- Pek gibel bir :hikAyedir, sana aniatırım; an-
cak gece bir hayli ilerledi. Beyzadeye gitmek za·
manı ,ja daraldı. Bu arada sen efen~mi uykusuz .bı
raktım. Var şimdi rahat eyle. lnŞallah ya.nn gece bu
. hikayeyi sana anlatayım. Sonra sevgiline varıp
mura.dına nail olursun. Benim de; senin durumunu
dü~:ünmekten. dt:n gece eaba.hakadar gözlerime uyku
g:rmemiştir. Bu gece de çok konuşmaktan vücuduma
öyle bir zayıflık geldi ki · neredeyse helAk olacağım,
Dedi.
Bunun üzerine Mruıışeker de uyumaya gitti. ön~
ceki gece gibi yatıp ertesi akşam kendini düzüp ku-
şattı. Aqam olunca tutinin katesini yaruna geldi:
-· Vaadettiğin Hind tutisi hikayesini söyle de
dinleyelim, bakalım nasıldır? deyince tuti başladı.ı:
Evvel zaman·la Hind diyannda bir bezirgA.r. var..
dı. Bunun da çok akıllı ve bilgili bir tütisi vardı ki.
kendisine ·babadan miras· kalmıştı. Bezirgan bu tuti·
yi evine kapıcı tayin etmişti. Gündüz işine gittiğin
de ve akşam eve döndüğünde gel~p gi~eni ondan so·
rardı. 'Iüti de bütün olanı biteni anlatırdı. Böylece
aybr yıllar geçti. Günlerden bir gün ı,ezirganın Ho·
ras;ın'a gitmesi lbım geldi. Evini tutiye emanet et·
ti. «Her ne olursa haberdar olup, geldiğimde bana
bildir.» cedi. Hatununa da gelip: TUtiyi beslenmekte
kut:ur eyleme.» diyerek veda .edip yola çıktı:. Aradan
bir zaman geçti. Günlerden birgün bu hatun bir gen·
cin aşkıila tutulup ve bir gece evi yabancılardan
arınık buiup o ~nci evin-~ davetle sabaha kadar iş
ve işret, sevk ve safa eylediler. Evin içinde tutiden
başka biri bu. hali c-ğrenemedi. .
Zaman geçti ; Hintli bezirg8.n ticaretinden dö·
nüp hatunu ile görüşüp evinin ahvalini tamam ve
muntazam gördü. Sbnra tutinin kafesi dibine vanp
cndan durumu sordu. Ancak ·tuti,· kadının gençle
olan çirkin işinin söyleme:ii. Ne var ki bezirgan 1ı· .
~arıC'aki bazı güvenilir dostlarından işin içyüzünü
zarafet ve nezak~t yolu He duydu, Kıskançlık ateşi
16
kalbini yakıp karısını öldürmeye karar verdi. Fakat
bwıu gizleyerek onun yüzüne gülerdi. lAkin davra·
nışından hatunu süpheye vardı ki kocası bu sırra va-
kıf olmuştur. Bu hali ise evin içinde tutiden başkası
bilmezdi. Muhakkak o söylemiştir diyerek biçare ku·
şa kin bağladı~ F'ırsat gc,z·3tip, bir gece kalkıp kafesi
açtı, kanadını kuyruğunu yolup pencereden dışarı at-
tı. Sonra: «Tfıtiyi kedi kaptı.» diye feryada başladı..
Bezirgan uyanıp karısına eordu. O da: «1ütiyi kedi
öldürdü ... » dedi. Bezirginın evinin emekli ve sadık
bekçisi bu kuçtu. Bundan dolayı derin ıztırap duya-
rak t.ğ.adı. Anc::.k mihncte dü.~en bu dertli, akıllı ve
günahsız tfıti, dışarı atıldığında, . bir kötünün eline
düşmernek için, evin yakınındaki büyük bir puthn.-
nenin bir kö ..~sine konmuştu. Orad,a keşişlerin Y·~mek
artıklarından ve döktükleri ekmek ufaklarından yi-
yor ve yir:e yerine g:z:eniyordu. Böylece birkaç gün
geçti. Arada bezirrrftnın ar~ık Eabra m.zcali kalmayıp
karısını evden kovJu. Adamın korkuswıdan dolayı
kimse de kadını evine almadı. Hatunun sevdiği adam
c lan gence ge ince, ona. sahip çıkmak değil, belki
kendi evlnden bile dışarı çıkmadı. Hasılı kadın Aciz
ve çaredz kalı!l, garipler yurdu olan o puthaneye
varıp gece gi."ndt:z ibidetle meşgul oldu.
Tfıti, cnwı h:ılini cevamlı s:}yrederdi. Bir gece
kadın yine gelip ba~ından geçenleri anarak zari za-
ri ağ~adı. Eöylece devam edeık·:n akıllı tfıti bir pu·
tun ardına saklanıp: «Ey güzel kadın, duanı kabul
edip seni rahmetime layık gör.·üm. Z:.wcin olan be·
zirginı y-eniden sana. meylettiririm. Yaptığına da
F: 2 17
pişman olur, lakin emrime uyup kaşını, kirpiğini
ve saçını traş et ki muradına erişesin-» dedi ve sus-
tu. Kadın hemen bir ustura alıp kaşını~ kirpiğini
ve saçını tra:.:a niyet etti. Bunun üzel'ine putun ardın·
dan çı:kan tuti, kendini gösterip:
- Ey noksan akıllı; , sen bu akılla dostu düş·
manı birbirinden ayırt ederim mi sandın? Dostuna
güven;p başına bu musibeti getirdin. Şimdi, bütün
a, 1pl:ırı bilen Tann hakkı için s.'~yleyeyim ki ben se-
nin o sırrını kimseye bildirmedim, Beziiti&na, senin
iy]iğinden başka söz söylemedim. Sen bana bu ha-
kareti layık görmemiş olaydın, kocan durumu ben-
d·~n SO"ardı, ben ae or.u iyiliğine inandırırdım. Neti·
cede bu belalara duçar o]maz·:~ın, sevdiğin de elinden
gi1mezji. lAkin ben senin ettiğ·ne kalmam, nimetinin
hakkını da unutm:ım. Bu musib.::ıt benim alın yazım
imiş; başıma geldi. Senin bu hususta kabahatin yok-
tur. Çünkü ben seni sen derece~e rkılsız bu1dum. Me-
sela senin zerre kadar aklın olaydı r-uta ibAdet edip
ondan med.ed. ummaz ve benim söylediklerimi put
s(ıylüyor zannedip inanmazdın. Hiç ağaç, taş eöz
söyler mi? Söyleyenler oldu ise ancak peygambere
verilen Allah izniyle, mucize olarak, söylemişlerdir.
lmdi gel, babl dindEm ç·ıkıp Hak din·ne gir; ettiğin
kötü ve yanlış inanca töbe et, ben de Hintli bezirga-
na gidip kendisini yaptığına pişman et~ ırip yine sa- .
na meyil ve muhabbet ettireyim.
Dedi. Hatun da razı olup şeref-. İslam ile mü·
şerref oldu. TU.ti derhal bezirganın evine gelip görün-
dü. Bezirgan tutiyi görünce hemen yerinden kalktı.
18
Canı başına sıçrayıp öpüp sevdi. Başına gelenleri
sordu. T\ıti şöyle konuştu:
- Gerçi ben ölmii§ idi m; fakat Hak Teala ba-
na yeniden hayat verdi.
- İyi ama, hiç ölen biri yeniden hayat bulur
mu!
- Sen Hazreti İbrahim'in hikayesini işitmedin
mi!
- lşitmemişim; söyle de dinleyelim nicedir!.
- Nakohınur ki Hazreti İbrahim aleyhissel&mm
aklına geldi ki: birbirinden ayrılmış olan uıuvlar
tekrar bir araya gelebilir mi? Ey Allah'ım; bana gös-
ter ki kalbirn mutmain olsu~. Derhal Hazreti Ra~
bilaleminden hitap geldi:. cEy İbrahim; dört ·kuş ai.
Başlarını kesip parçalarını birbirine kanştır. Sontıv
sağiamca dikip halleyle. O hallolmuş parçaları dÖrt
bölük edip dört dağın üzerine koyup başlannı yanın
da bırak ve neticeyi gör-:. Hazreti İbrahim denileni
aynen yaptı. Nitekim başsız kuşlar Hazreti İbrahim'·
in yanına geldiler. Dağınık uzuvlaıı. bir araya gelip
taze hayat buldular. Kur'an-ı azimşŞin'da bu hikaye
açıkça beyan olunmuştur. Allah mutlak kudrettir ve
her zal!lan _ölüleri diriltıneye kaadirdir. Murad eyle-
diğini. diriltir. Beni de kemal-i kereminden diriltti.
- O ölüleri dirilten ne büyük Tann imiş. Aca-
ba bu, bizim Tannlarımızdan (da) büyük müdür?
- Behey hoca; sizin putlarınız birtakım taş ve
ağ~;tan :rontıılmu:ı cansıılareır. Cnlann yaratıcıs:
Cenab-ı Kibriya'dir.
- Ey tuti: kerem et, beni ona ulaştır.
Bunun üzerine tuti bezirgana kelime-i şehideti
telkin eyledi, bezirgan Müslüman olup tuti şöyle
dedi:
- Bildim ki Hakk sübhane ve Teala ölüleri di-
riltmeye kadirdir. lAkin seni . dirHtmeye sebep ne
oldu?
- Ey hcca; benim başıma bu hal gelip öldük·
ten sonra senin hatunun bir iftiraya uğramış, düş~
manlar seni inandırmış. Sen de ona hakaret edip
kovmuştun. Derdmend kadın gelip puthanede iba·
det etti. Mazlum ve günahsız olduğu için, Allah'ın
h;.dayeti erişip Müslüman oldu. Böylece viran kalbi
mestur oldu. Scnra Cenab-ı Hakk'a niyaz etti: «Her
şey sana malum.'ur; zevcim düşman sözüne inanıp
beni bu hale koydu. Tfıti de hayatta değil ki benim
ebği temiz clduğuma şahitlik edip zevcime beni ka·
bul ettirsin. tahi; niyaz ederim ki tutiye hayat ih·
san eyle.» dedi. Bunun üzerine Ccnab-ı Hakk, hatu-
nun iyi niyej yüzüsuyu hürmetine bana yeniden ha·
yat verdi. Ben o mazlum un gtnalısızlığına ve namus-
Iuluğuna şahitlik ederim. Kend:si na-mahremle bu·
lu~mamıştır. Şimdi sen de istamlıkla müşerref ol·
dun. Artık tekrar bifle;-iniz.
HinUi bezirgan bu sözlere itimat edip doğru
puthaneye gitti. Hatununun elini yüzün>.. öp~ü. Hayır
duasını ve. sut;unun affıru niyaz cyled·.. Hatun, tuti-
nin akıl ve iz'anına, feraset ve sadakatine aferinler
tahsinler okuyup daha önce cna yaptığı hareket piş·
mı:n oldu ...
Ey Mahı~eker; imdi sana bu hikayeyi şunun
20
ıç n anlatım ki bu hikaye benim de iyiniyetime de·
lalet eder. J3ilf ki ben senin halis kulunum. Muradı
nın y~rine g·~lmeEine candan yürekten çalışırım- Me-
sela Hoca S8.id geldiğinde işitse, yahut bir şüpheye
. vaı:sa, ben onu latif hilelerle inand}rırım. Hemen sen
varıp sevgilin ile zevk ve safada ol. Gençliğinin gü-
zel.i~inin vaktini geçirme.
'lüti bu hikayeyi lezzet ve tatlılıkla, ağır ağır
f:Öylediğinden, gecenin ne kadan geçtiği Mahışeker' •
in malumu olmadı. Hatta onun izniyle sevgilisinin
taraf.na gitme: ·e davranırken bir· de gördü ki sabıı
hın e 1i geemin perdesini yırtıp, gündüz ziyası baş·
gösterip bütün alemi aydınlatmış. Esas amaç hasıl ol-
mayıp öteki geceye kaldı.· Böylece Mahışeker yerine
gelip ken:l:n kendine konuştu: «Benim aşkıma uyarak
~evgHim'e buluşmama rıza gcsteriyor ve bu hal öğ
renilirse SS.'d'i yalanla aldatırım, diyor. Ya yalan
sö leyen bu l;ucş şimdi de bana y~an söylemez
mi? ... » •"iy:: ('ü·:.ünd:\. Bu düşünc~ ile akşamı etti-
Ge'ip tekrar tuti ile görüştü. Tlıti cnu görünce şöyle
dedi. .
- Ey dünyayı aydınlatan güne~; hiç bu vakit
rab:·ed·xek vaki~ midir? Ne durur~un, sabırcız ve hu-
ru':"lil ız c'- lan sev-rilinin
. .''anına· va rı n
' - zevk ve safa ile
meşgul olasın. Eğer aklına «Eu tfıti ne yalanlar söy-
le 'i ve s·~·yleme·re dahi karar ver•.1i; yalanın hiç bir
yerde yüzü ak 0 1 maz derPen şura"ı ma1umun olsun
ki şe:-i'ıt alimleri (bile) birkaç yerde yalana izin ver-
mişlerdir. Biri budur ki: İki Müslümanın arasını
bulmak i~in ola. Ve banun emsali nice yerlerde gö-
2.1
TtJTI· NAME
22
dalanıp,devletin ve memleketin iyiliği için manalar
çıkarırd.ı.
Neyse ansızın bir d·3 gördüler ki salıra ta-
rafından zayıf yapılı, ince yüzlü garip bir adam be·
lirdi.
Ol zaafla cismi nale dönmüş;
· Y·ı>Jc. ni.le, aceb hayale dönmüş
sözleri misali, dermansızlıktan harekete mecali yok
Bir saatta bir adım atamaz. Öyle ağır ağır gelip pa-
diş~.hın huzurunda yü~ünü yere koyup arzıhal sun·.
du. Arzthalini alıp padi~ahın eline verdiler. Adam .ar·
zıhalinde diy.::r.:'!u ki: «Padişahıma ~ifah('n sözüm var;
izn·i hümayunlan olursa saadetli meclisine dahil olup
ifade edeyim». fzn·i hümayun oldu. O zayıf şahıs ge-
lip yer öptü, cevahir saçan ağzım açıp konuştu:
c Ey şahım; ben senin vezirlerin için::!e Hac ne
hakimi bulunan emirin hizmetinde idim. Benim
·kadrimi bilip çc·k ikram ederdi. Benim adıma Merd·i
Cambaz derler. :Zira ben önun uğruna can ve baş fe-
da ederdim. Nice yüz bin asker ile vücuda gelmeye·
cek işini doğru düşünce ile keşfedip, mal ve asker
d<5kme~:sizin vücuda getirirdim. Ve onun hizmetinde
oldukça her sene kendisine, yüz bin altınlık faydam
olurdu. Bana da, hizmetim . karşılığı, on bin altın
verirdi. Ben C.e bunu çoluk çocuğuma sarfedip, senin
devlet'n sayesinde sen padişahı.ma ve Hacne emirine
dua ve hizmete ihtimam ederdim. O da benim hizme·
tim yüzünde-n m~nsab·ı saacette hoş-hAl, izz• ü rif'at-
te mahsul'ül amal olup asla düşmandan kc-rkusu ve
dosttan ricası yoktu. Hususiyle bunca yıldan beri
23
saadet tahtında ka.m alıp, atıfeti sayesinde ben de
emniyet ve huzurla yaşardım. Ama birkaç yıl var ki
o (sadece) kendi zevk ve safasma meşgul olup gece
gündüz iş ve işrette, her gün bir peri yüzlü sevgili
ile sohhette olu!> memleketin işleriyle meşgul olma·
dıktan başka ortalık da karma karışık olmuştur. Ne·
rede kaldı benim yüzüme bakmak ve vazife vermek;
vazife vermediği mühim değil, ı:.ira lutuf ve keremini
çok gördüğümden hizmetinde aç ve çıplak dahi geçi-
nirdim. lAkin halen memleket halkı sen derece peri:.
şan olduğundan, kendisi de emrindekilerin halini so-
rup sormadığından:
Görmemek yeydir seni, görüp de gamnak olma- ·
dan (1).
manasına uyarak çoluk ve çocuğumla mecburen
terk·i diyar eyledim.
Sanma kim diyh-ı g'ıırbete
Kişi rahat olup huzur etmez.
Diir olur gerçi kim ahibbi.dan.
Hele a'daların yüzün görmez.
sözleri misali imdi padişahım, senin eşıgın saadet
kıblesidir. Yüz sürüp kapına ·geldim. Çoluğumla ço·
cuğumla lütufkarlığına sığındım. Padişahların şam·
na düşmez ki bizleri yüzgeri edeler. Sizin yüce var·
24
lığınız ise kerem ve cömertlikte bütün ötekilerden
mtimtaooır; cedieriniz arasında da böyle bilinmişsi·
niz. Umarım ki beni lütfunuzdan mahrum etmeyip
çoluk çocuğumu geçindirecek bir vazife verip beni
bir hizmete tayin buyurasınız. Ama öyle bir hiz·
. met olsun ki benden önce kimse bunu yapmaya kaa·
dir olmamış ola.
Deyince Horasan padişahı. Merd·i Cambaz'ın böy·
le yiğ:tçe kcnu:ması.na şaşıp ve ~ayıf vücuduna· ba·
. k,ıp bir haya güldü. Sonra:
- Ey zayıf ve düşkün adam; bu hakir kılığın·
la değil z..:_,r bir işin hakkından gelmek, belki yemek
yemeğe bile takatın yok. Gerçi sözü ok gibi (doğru)
SÖJlüyorsun ama ~ayıflıktan vücu:!un kemana (yay)
ve suratın ölüye dönmüş. Seni nasıl bir hizmete ta·
y·n edelim ki onun üste::;ind.:m gelebilesin? Sen ve
sana münasip bir hizmetimiz yoktur; ancak padişıı.h
olarak seni sadak:ımızdan mahrum etmeyip devlet
hazinesinden sana. bir şeyler bağlayalım.
Deyince Merd-i Cambaz şu cevabı verdi:
- Padişahım; Hakk Te ala ömrünü uzun ve kö·
· tülüğünü isteyen düşmanım mahzum eylesin. Niçin
dış görünüşe b:ıkıp asıl cevahir ayarı olan içe iltifat
etmezsin? Kişinin dış görünüşü dinç görünmekle
hemen ondan iş çıkar demek (dcğru) değildir. Belki
cevahiri içtedir. Allah'a hamdolsun, benim içimin ha•
zinesi hikmet cevahiri ile baştan başa doludur. Kal-
bimin ve sadakafmin benzeri ise yoktur. Dış görü·
nüşte halim g:::rçi viranedir; lak;n i~im ilim ve irfan-
la şayegandır. Ş\.l, durumumaöyle eğri bakma padi·
25
~ahım; bakarsın ki aksi meydana çıktığında. utanç
duyula. Pad~:ahlara azım olan budur ki hizmetin·
dekilerin kuvvet ve kudretini dış görünüşe göre de-
ğerlendirmeyeler, belki doğruhıldanna ve iyiniyet-
lerine bakalar. Padişahlar için pehlivan ve kuvvetli
hlı:metk3.r, para ile elde edilebilir. Kuvvet dış görü·
nüşten belli olduğundan bunu anlamak kolaydır; iı.e
var ki doğru ve sadık kul bulmak çok zordur. Doğ·
ruluk ve sadıklık içte olduğı·ndan, bunu dıştan an·
lamaya imkin yoktur. Şu fAni difuyada dev·
let sahibi olan bir şahıs, kendisine sadık bir kul bul·
duktan f:.onra, bütün zorluklar kendisi için kolayla·
şır. Kendi velinimetine sakatle hizmet etmek. Hakk ·
Teala hazretlerinden gerçekten korkan bir kimsede
vardır. Allah'tan korkmak ise ilim ve fazilete bağlı·
dır. Nitekim Ce~ab-ı Kibriya «Allah'tan korkmak
alimierin ibadetidir.» buyurmuştur.
O halde ey şanh padişah; ben kulun, hamdolsun
ki, ilim ve fazilette, doğruluk ve sadakatte parmakla
gösterilenlerden biriyim. Eğer bu sözümü ·birtakım
sa']malamalar olarak kabul edersen tecrübesi hazır·
dır. Tecrübe için beni bir hizmete tayin buyurun;
eğer bütünüyle üstesinden gelemezsem ve sadakatiıiı
de görülmez'Se, yüce dergahınızdan beni başka bir
yere sürgün edin. Artık ferman padişahımındır ...
Zayıf adam sözünü dua ile bitirdi. Horasan pa-
dişahının vezirleri de orada hazırdılar. Padişah ken-
dilerine: «Bu adam hakkında ne dersiniz?» diye sor·
du. «Acaba sözünde doğru mudur, yalancı mıdır?
Eğer görec€ği manevi vazifeye emir-i Hacne'ninki
26
Tt!TI·NAME
27
taze can bulmuş gibi mutluyd~ ki bu rüyayı tabir
. ettirmek için birini aradı. Derhal aklına geldi ki Mer--
d-i Cambaz ilminden ve faziletin1en dem vurmuştu.
~-u anda ise köşkünün .altında beklemekteydi. Şim·
di bu rüyasını ona tabir ettirmek suretiyle kendisi-
nin ilim ve fazlını da tecrübe etmiş olacaktı.
Bu düşünceden sonra padişah, aşağıya bakıp:
«Cambaz!» diye onu çağır::Iı. Merrl-i Cambaz, padişahı
nın saffet ihtiva eden sesini işitince: «Buyrun efen·
di,m ; Hak Teala mübarek vücudunu hatalardan ko·
rusun, ömrümü senin ömrüne katıp ben kulun yolu·
na kurban olayım. Saltanat tahtında daima ·mutlu
ol; dört senedir ki böyle bir seslenıneni bekliyordum.
Allah'a minnetl~r olsun ki bu gece b·~na nail oldum.
Ferman ise pa1işahımındır.>> dedi Padişah, gördüğü
rüyayı ona anlattı. Merd-i Cambaz, rüyayı dikkatle
dinledi. Sonra tabirine başlayıp, öylesine iç aç-ıcı
şeyler bildirdi ki p:ıdişah bundan ~on derece haz
ve safa eyl~i. O arada birden ansızın sahra tarafın·
dan kulaklarına bir ince avaz geldi. Dinlediler ki bir
kadın sesidir. «İşte ben gittim; kimdir ki benim ta-
lebimden can ve baş feda edip beni döndürmeye kaa·
dir ola ... » Ve bunu tekrarıaya tekrarlaya uzaklaşı
yordu.
Padişah bu acaip çağı.rıştan heyecanlanıp dü~
şünceye daldı. Merd-i Cambaz'a: «Cambaz, bu ayaz
ne olmak gerek, hiç malumun mudur?» diye Eordu.
Öteki şöyle cevap verdi.
- Pad~şahımı; şu anda malumuro değil. 'Ukin
28
emrederseniz varayım, ne olduğunu öğreneyim ve
d...Jnüp size bildireyim. .
Padişah izin verdi. Merd·i Cambaz hemen şahbaz
bir kuş gibi kol kanat açıp o sesin geldiği tarafa se-
yirtti. Bu arada padi~ah kendi kendine: «Padişah
lara taşra işlerini aramadan önce kendi yakın hiz-
metinde olanlann ne yaptıklarını bilmek farzdır. Zi·
. ra doğru veya yalancı olduğunu ancak böylece anla-
. mak mümkündür. lmdi Merd·i Cambaz bana geldiği
zaman üç şey iddia etmişti. · Hizmetine dikkat, ilim
ve fazilet ve emanete sadakat. Hizmetine dikkati ka·
pıcılığından belli o!du. nim ve fazileti de rüyama
ya?tığı tabirden anlaşıldı. Emanete sadakati de bu
işinden belli o~acaktır.» diyerek Merd,..i Cambaz'ın ar-
dına düştü. Ancak Merd-i Cambaz'ın onun ardı sıra
geldiğin<.len haberi yoktu. Bir miktar yol gitti. Niha-
yet ~ahrada bir mahir kadın gördü ki yüzü süslü, bo-
yu uzun ve son derece güzel. Kaşlarının yayını kurup
sebir eklerini atmaya ~hazır) durmaktadır. Merd-i
Cambaz, bu çok güzel kadını görünce:
- Ey dilrüba güzel;· senin gibi bir güzel belki
ancak cennette bulunur. Bu mel8.ıhat ve zarafet ki
sende vardır; böyle bir gece<!e çöl ün ortasında ne
ararsın, nerecen gelip n3reye gidersin? Niçin böyle
figan edersin? Bunun sebebini lütfet de bana beyan
eyle ...
Dedi. Bunun üzerine emsalsiz güzellikteki ka·
dı n dönüp ona şunları söyledi:
-Ey Merd-i Cambaz; beni bilmiş ol ki ben, ha-
len Horaıoan pıdişahı olan kims·::nin hızla akıp. gi-
29
den ömriiyUm. Şimdi (artık) padişahin müddeti öm·
rü tamam ve canlılık defteri son bulup ecel kadehi
dolmuştur. Ben gidip bir başka kimse bulup bu dev~
leti ve saltanatı ona devretmeliyim.
Bunu duyunca biçare Merd-i Cambaz'ın iradesinin
dizginleri elin·:!en gitti, kendinden. geçip bayıldı. Son-
ra·k-.:.ndine geldiğinde ağJ.ayarak o· nazenin ömüre:
- Ey banu-yı mehRare; bu büyük derde bir ça·
re yok mudur ki edeyim? Kendi velinimetimin ölüm·
s üz bir hayata nail olması için· ben kendi varlığıını
feda.ya hazırım. .
Diye yalvardı. Nazenin ömür ise şöyle konuştu:
- Hikmet· şifahanesinde bu derde deva bu ma·
raza şüa vardır, lAkin o macunu tertip eden bir ha-
ldm, bu yolda ken1is:ni feda ederek eski ve sadı.k bir
dosta.muhtaçtır. Ama kimse, padışahımn hayat bul-
ması için ken.~ini yok olmaya razı gelmez. yani bu
kadar hukuka riayet etm::k bir fardin elinden gelmf3z.
- Ey banu;, söyle, o ilacı ben edeyim. Bütün
malımı mülkürtıü padişahım yoluna feda edeyim.
- O halde padişahının yeniden hayat bulması
nı istersen, sen kend:ni ve çoluk çocuğunu onun yolu-
na kurban etmelisin.
-Ben kend'mi kurban etmeye hazının ama, ·
çoluk çocuğum olmasa olmaz mı? Zira onlar, o ka·
dar akıllı değildirler; belki kendilerini kurban etme·
ye cesaret edemezler.
- Havır; he!'si kurban olmadıkça olmaz.
- Peki, ben kendimi kurban edersem padişahın
ömrünün uzayacağı neden malum?
30
- Ey Cambaz; bu ecel ecel-i muallaktır. Cena·
b·ı Kibriyi hazretleri onun ömrünün uzun veya ·kısa
olmasını bu.ahvale Wik buyurmuştur. Ve bunun em-
sali ~ok görülmüştür. Nitekim «El sadaka dafiul be-
la ve tevy:d'ül ömr.» (1) hadi~-i şerifinde dahi buna
işaret vardır. lmdi kuru havayı terkeyle; eğer padi·
şahın sadık bendesi isen hemen ehil ve ayalinle terk-i
can ve cihan edip kıyamet gününe kadar iyi namla
şöhret bul.
Deyip gözden kayboldu. Merd-i Cambaz hiç dur-
ınayıp evine geldi. Olanı biteni çoluk çocuğuna söyle-
ledi. Bir hatunu, bir oğlu ve bir kızı vardı. Üçü de
birlik edip dediler ki: «Bin canımız baı~ımız olsa pa·
dişahın yoluna feda o!Eun, yeter ki padişahımız ye-
niden hayat bu'sun. Bizim kurban olmamızla onun
hayat bulması bize devlet ve saadettir. Ta ki kı~ame·
te kadar bu hak güderliğimiz ve namımız akrabamız
arasında baki kalır. Hemen en iyisi velinimetimize
kurban olmak~ır. Nasıl olsa herkes faoilik kadehini
içecektir; s:·nu ölüm olCuktan sonra böyle iyi namla
ölmek her bakımdan hayırlıdır-» Bunun üzerine Mer·
d-i Cambaz, polat kilıcını.geçip. önce çoluk çocuğunu,
sonra kendisini üldüımeye 1 bazıdandı. Hepsinden ön-
ce varlığının m:·yvesi ve ciğe:::in:n köşesi olan oğlu
nu ortaya oturtup,. başını bedeninder! ayıracağı za·
man, yin•:ı salıra tarafından bir ses geldi ki: «Dur ey
Cambaz; temiz niyetin kabul ve hakkında Allah'ın
L_
r&hmeti meb%ul oJdu. Aferin sadakat ve samimiliği
ne, tahsin senin hakgüderlik ve insanlığına. Cenab-ı
Kibriy8., bu samimililiğin yüzünden çoluk çocuğunun
ömürlerini bağışladı ve padişaha da yeniden .taze
hayat, devlet ve ölçüsüz saadet ihsan buyurdu.» de·
mekteydi.
Merd-i Cambaz derhal secdeye kapanıp hatununu
ve çocuklarım kenara çekti. Ağlaşıp şükür ve sena
ile meşgul oldular. Horasan padışahı· ise bütün bu
olanı biteni gözleriyle g5rüp, Merd-i Cambaz evlatla-
rıyla ,kucaklaşmakta iken, gizlice ondan önce sarayı·
na dönüp tahtına oturdu.
öte yandan, çocuklarıyla şükür vazifesini yeri·
ne getiren Merd-i Ca~baz padişahın katma gelip yü·
zünü yere koydu. Padişah bilmezlikten gelip: «Ey
Cambaz; işittiğimiz o avaze ne imiş 'öğrendin mi?»
diye sorunca, adamcağız içinden: «Şimdi bütün bu
olanı biteni kendisine anlatsam, akla uzak olan böy-
le gerçekle re padişah inanmaz. Belki beni. yalan ve
riya ile suçlar. lyisi odur ki olanı biteni saklayıp ona
başka bir cevap vereyim.» diye geçirdi. Sonra şöyle'
konuştu: · .
- Padişahım; o haykıran genç ve güzel bir ka·lı
dı.ndı. Zevciyle çekişip evinden kaçmış. Varıp kendi·
ne rica edip evine döndürdüm. Kocasıyla aralannı
bulup barıştırdım. · Oradan da doğru yanımza gel-
I. Jim.
Bunun üzerine padişah da Merd-i Cambaz'a göz-
leriyle gördüklerini anlatmadı. Ertesi gün divanı top·
ladı. Bütün 8.limler, vezirler, devlet adamları derece-
32
lerine gö:-e yerlerine oturdular. Pa.dişah ise o zaman
olanı biteni başından sonuna kadar bir bir oradaki-
lere anlattı. Herkes Merd-i Cambaz'ın sadakatine afe·
rinlP.r, tahsin~er ettiler. ~onra padişah, Merd-i Cam-
baz'ı ikinci vezirliğe tayin etti. O da aynı sadakatle
hizmet edip, bir müdcet Eonra bnşvezir olup ikisi
birlikte ömürlerin~n sonuna kadar- saltanat tahtın
da ve hükümet mesnedinde karar ettiler ...
Evet ey Mahışeker: şimdi bu hikayeden de an-
laşıldı ki kişiye dünyada ve ahrette lAzım olan sa-
dakattir. Nitekim Mer~-i Cambaz, sadakati sayesinde
mur'"-dına nail olau. Ben de senin hususunda Merdi·
c""n gib;yim. Sevgiline ulaşınana cand.in çalışırım
Hemen var, onun yanına git, can sohbeti eyle- Zira
o da eeni beklemektedir.
Dedi. Mahışeker, cennet tavuru gibi yürüyerek, -
sevdiğinin tarafına. doğru yollandı. B!r de gördü ki
feleğin cambazının kırmızı ışığı ufukta belirdi. Mu· ·
rat y:n·3 ertesi geceye kaldı. ,
Savulun beşareler öteye;
Çün kaldı divan erteye ••
manasınca Mahışeker o gün de din!enip, sevgilisi·
n'n aşkıyla akşmu zor etti. Akşam 9ldu. Mahışeker
bin naz!a sevgilisine yolhnırken tutinin kafesi önün-
de geçti. Htmapervaz tuti hemen kafesinin hapisha-
nes:nden seslenip dedi:
- Ey Mahışeker ve ey parlak yüce yıldız; ni-
çin .ş:m:~iye dek sevgi1in5n yanına g'tmedin. Gere·
kirdi ki bu vakte kaJar gidip can cana baş başa o sen-
F:-3
den, sen ondan zevk~er alasınız. Bana söyle; bu
k~r gecikmenin sebebi nedir? Yoksa Aşıkın saM
mtihabete kusur ediyor da sen de cO beni benim
kendisini sevcUğ:rnce cevmiyor.» diye şüpheye mi dü-
şüyorsun? Yoksa Nişaburlu gencin yaptığı. gibi sen
de sevgilini tücrübe etmek mi istersin? Gerçi sevgi-
liyl tecrübe etmek güzeldir ama, seninkini tecrübeye
hacet yoktur. Aşıkını ayrılık ateşine yakma, cemali·
nin aydınlığı ile git onun hüzünlü yuvasını ışı.klan
dır. Mahışeker, yine merak ederek Nişaburlu gencin
hikAyesini sordu. Bunun üzerini tiı.ti de anlatmaya
başladı:
- EV'Vel zamanda Nişabur şehrinde öylesine
ay yüzlü ve huri gibi güzel bir dilher yetişti ki gü·
zelrk~-e yüzü eşsiz ve alnı adeta.bir güneşti. Şu @zel
beyitler, sanılır ki, onun hakkında nazmedilmiştir:
Yine niiş-ı mey etmiş, rii-yi dilher al al olmuş;
Bakılmaz forız-ı ·pür ti.bına, mihricemAl olmuş
Ternain etmiş debisti.n büsnde ders·i mahbubu,
o tıfl-ı m:: ~rvcrdem aceb şir:1n-mckal olmuş (1)
Birgün bu dilb--. naz ve izzetle yolda giderken, Ni•
şabur'da aşkla şöhret yapmış bir adam vardı. Ken-
dis1ni böyle gider görünce, bir parça durması ve yü·
ziinü seyrettirmesi için niyaz~a bulundu. O kadar
yalvardı ki dilher m~rhamete geldi; · ancak aşkında
34
T'OTl-NAME
35
dır k'i Azerbaycan şehirlerinden bir şehirde bir ku·
yumcu ile bir ·dülger vardı. tkisi de birbiriyle gayet
.dost tu! ar. Ama birgün ansızın o ülkede ikisinin de
'işleri kesat olup harmanları rüzglira gitti, fakir
düştüler. Sözleştiler ki ikisi de terk-i diyar edeler-
.Birbiriyle kavl ü karar edip Rum (Anadolu) tarafı
na revan oldular. Rum sınınnda büyük bir killseye
erişip oraya kondular. Orada illirlerin ibadet ettik·
leri putlar gördüler. Dülger, sanatında çok ustaydı.
Ağıçtan putlar yontardı. Gittikleri yerde bunları
satıp harç-lık etmeye başladılar. Kılıkiarım da kAfir
rahip~erine benzetmişlerdi. Ancak yürekleri imanla
dolu idi. lş icabı ve geçjm sıkıntısı zorluğu olarak ka·
fir elbise'si giyiyorl:ı.rdı. Vardıkları yerlerin kafirle·
rine, kendilerini abid ve zA.hid gösterip, vaız ve nasi-
hat ederek onlardan tAzim ve riayet görürlerdi. Ço·
ğu zaman kiliselere . konup altın ve gümüş putları
gördükçe ikisinin de tainah damarları kabarır: «Bir
yolunu bulup şunlardan birini çalarak çu fakirlik·
yc·k ulluk derdine çare bulaydık.» derlerdi.
Gide gide bütün Rum ülkesini aŞıp Konstanta-
niye ı;ehrinin ;Jakınlarında bir kiliseye vardılar. Nice
müddet onun . içinde lcl.firlerin ayini üzere ibadet
edip, onlara yine vaız ve nasihatlarda bulundular.
Kendilerine öyle inandırdılar ki zenginden fa·
kirden herkes onlara riayet ediyor, inanıyor,
dualarını. alıp nefes ettirmeye koşuyorlardı.
Birç6k kimse de bunlara mürid olup him-
ınetlerini ruhperver ve nefeslerini tea'nın mucizeli
nefesine eş tutarlardı. Nihayet birJiin kayserin (Bi·
36
zans hükümdan) büyük bir z1yafeti oldu. Bütün halk
ve papazlar da o ziyafete ~ağrıldı. Bu: orada bu iki
arkadaş da çağrılıydı. Fakat onlar cevaplannda:
«Biz ibadetle meşguluz, ziyafetle bu perfıizimizi bo-
zamayız. D;inya lezzetine ve hevesine iltifat etmeyiz.
Ziraibadetle meşgulken kayserimizin devletin:n dua-
sıyla da doluyoruz.» dediler. öteki rahipler gelip
bunların ellerini öpüo kayserin ziyaretine gittiler.
·tkisi de o gün kilis·e~in içinde yalnız kaldılar. Meğer
o kilisenin de içinde halis ayarlı kızıl altından yapıl
mış büyük bir put vardı. O iki suret uğrışı. (hırsızı)
ona göz dikmişlerdi. Akşam olup karanlık bastığı gi·
bi o putu yerinden kaldırıp kiliseden dışarı çıkardı
lar. Bir münasip boş yer bulup orada bir çukur ka·
zıp içine koydular. Sonra yerlerine dönüp yine iba-
detle meşgul oldular.
Aradan birkaç gün g~mişti. Kilisenin hizmet-
karları gelip ı;nahut putu yokladılar. O kadri büyük
put kaybolmuş, yerinde yeller eser. Rühbanlar ara-
sına gulgule düştü. H~rkes birbirini suçladılar. Ama
kuyumcu yu dülgeri suçlamak akınarına bile gelmez.
Zira böyles~ne zühd ve taatle meşgul olap. bu iki
papazdan şüphelenmeyi bile günah saydılar. Ancak
nihayet birgün/dayamayıp bu büyük dertlerini onla-
ra açtılar, putun kaybolduğunu söylediler. Haberi
duyan iki arkadaş başlarını açıp, saç· ve sakallannı
yolup, ellerini dizlerine döverek o kadar ağladılar ki
kilisedekilerin hepsinin yüreğini dağladılar. Bu ara-
da da §Öyle diyorlardı: «Biz, geldiğimiz zamandan
beri bu ihtimalden korkardık; çünkü onun sizleri
37
terkedip gideceğini bili~orduk. Zira sizin ona karşı·
saygı. ve ululamanız yetersizdi. Da~ma hak hünneti ·
tini gözetmeyip gecelerde gündüzlerde onu tek başı·
·na bırakıp g~derdiniz. Aramızda hep bunu konuşur
ve ansızın mabudumuz bunlara. gazab edip göğe çe·
kilir, varıp lsa'ya şikayet edebilir, derdik. lşte kork-
tuğumuz başımıza geldi; Büyük putu gücendirdiniz.
Size gazab etti ve hepinizi terk-edip göğe· gitti. Ama
hışmı herhalde yakındır. Bundan sonra burala•dan
hayır gelmez, bet bereket olmaz, dualar kabul edil-
mez. Bundan dolayı biz de artık burada kalmayacak,
terk-i cllyar edip başka tarafı gidece-ğiz.» dedHer.
Bütün rahipler bunlara niyaz edip . yalvardılar.
cBize merhamet ve şefkat ediniz, yurdumuzdan git-
meyiniz. Pek ümit ederiz ki duanız b-3rek8.tiyle töbe-
miz kabul olunur ve m8.budumuz geri gelir. Siz de
giderseniz alıvalimiz gayet müşkül olur.» diye. feryat
figan eylediler. Ama dülgerle kuyumcu bunların ni-
yazlarını soğuk karşılarlar, dinlemezlerdi. Nitekim
bir iki gün sonra da rabipiere veda edip çıkıp gitti-
ler. Akşam olduğu gibi dönüp, altın putu gizledikleri
çuku::-d ·n çıkarıp geldikleri yola revan oldular.
Bir zam-en tonra ganimetieriyle sağ salim Azer·
baycaiı'a döndüler. Altın kuyumcunun elinde idi.
Dülger ile ikisi ortaklaşa ihtiya·'}lanna harcıyorlar
dı. Birgün dülger kuyumcuya: «Birader, altın senin
yanındadır. Dikk:ıtle hesap eyle, birbirimize hakkı·
mız geçmesin.» dediğinde o da önceden adaletle har·
caderken, ~.evtan kerd'siııi kandırdı, dimağına ta·
mah hevesi düşürdü, içine hırs sevdasını saldı. Ken-
38
di kendine: eBu alımaklık nedir? Bu altın hik8.yesi· ·
ni ikimizden başka bilen yoktur. Dülgere şimdiye ka-
dar verd"ğim yeter. Artık kalanı inkar etsem ne lA·
zım gelir?» diye düşündü. Bir zaman sonra dülger
kuyumcuya gelip altın istedi. Kuyumcu ise hemen:
«Ne altını? Onun hepsi ha.rcolundu, tükendi. Bende
altın yoktur.» deyip bir temiz inkar eyledi. lAkin
dülger son derece akıllı ve bilgili bir kimseydi. Bir
şey söyleyip kuyumcuyu incitmek istemedi. Yine ev-
velki gibi kendisine mülayemetle davrandı: c Ne çı
kar birader, altın kalmadıysa canın sağ olsun. Altın
nedir ki? Elem çekme. Zaten altının vazifesi harco-
lunmaktır. Olundu tü'kendi. Hakk Te8.1a sana ve ba-
na. ömür versin. Tekrar ediyorum, sakın üzülme:.ll di-
ye teselli verdi. Ama içi~en çok iyi biliyordu ki ku~
yumcu mel'unluğa meyleydLlçinden: eBu altını zor-
lukla almak as1a mümkün değildir. Belki bu hususta
pek çok hileye başvurmak gerekecektir. Telaşlanma
dan hareket etmeliyim.» diye geçirip eski davranışı·
nı değiştirmedi. Kuyumcuyla yine eski dostluk ve
kardeşliği, sureta o]Sa bile, devam eyledi. Her karşı
laşmada sakalına güldü: Uzun bir zaman böyle geç·
ti.
Kuyumcuya gelince: Dülgere «altın tükendi»
dediği zaman ses çıkarma.yışını onun ahmaklığına
veriy.:·r, adamı inandırdığını sanıyordu. Ama bu müd-
det içinde dülger' kendi evinde bir yer altı odası ha·
zırladı. Tıpkı kuyumcunun bey bosunda, şeki\ ve su-
retinde ağaçtan bir kalıp yontup bu ·k3Jıba aynen ku-
yumcunun e:bisesi benzerinde · elbiseler giydirdi. Ka-
39
lıp o odada. ayak üzeri durmaktaydı. tki kü~ük ayı
yavrusu bulup rretird.i. Kahbın karşısına zincirlerle
bağladı. Her gün ayı yavrularına ~ıktıkları zaman
yiyecek verirken, kaqı' arınd[ ki kuyumcu kah b ının
iki omuzuna birer parça et koyardı. Ayı yavruları
acıkınca. o etiere kı~mak isterler, zincirlerinden sa-
lıverildiklerin·:~e iEe seğ'rtip biri bir cmuzda.ki, öteki
öbür omuzdaki et parçasını alıp yerlerdi. Böy1.~ce
s·:!blenirlerdi. Böykce ikisinin de gözleri kuy:umcu·.
nun kalıbına iyice alışmıştı. Et yemeleri günce iki-
şer kere idi. Diğer zamanlarda ayı yavrulan bağlı
durdukları yerden o kalıba karşı başlarını ve kulak-
larını oynatıp et tamahı ile birbiriyle oyn:ışırlardı.
DülLjer böylece ayıları kuyumcunun ka.lıbına karşı
iyice alıştırdı.
Birgün, eskiden de olduğu gibi, dülger kuyum-
cuyu evine davet eyle.::i. Kuyumcunun iki genç oğlan
çocuğu vardı. Teklifsiz oldukhrından gelirken on-
lan da bir:ikte getirmişti. Yemeğe oturup zevkle
S{'hbetle yedi' er Yemekten sonra kuyumcu dülgere
dedi ki: ·«Birader, ben dükk:l,na gi·:!eyim, sen oğul
larımı eve ge-ncer.» Kalkıp dükkanına giti. O gider
gitmez dülger, iki nğlanı alıp evin içinde tenha bir
ye!·e koyup kapıyı kapadı. Son,a alttaki kuyumcu·
kahbını. ka~dinp bir yere k::ydu. Ayı yavrularını iyi-
ce acıktırmıştı.
Akşam olup kuyumcu evine döndüğünd·3 gördü
ki çocukları ~·oklar. Hemen canı bıı§ına sıçrayı!'l ak·
şamın karanlığın-:'a dülgerin evine koştu. Gördü ki
oğlancıkları orada da yok Dülgere çocukların ne
40
olduğunu sord~. Dülger, haberi olmadığını, çocukla-
rı-n kendi ardından hemen çıkıp gittiklerini söyledi.
Kuyumcu: «Belki bar;ka yoldan dönmüşlerdir.» diye
tekrar evine geldi. Gördü ki çocuklar gelmemiş. Aıe~rn
b~ına dar oldu. Sab:ıha kadar gözlerine uyku gir-
medi. Sabahleyin dört bir ta:ı;:afa koşup araştırdı. Del-
Iale seslendirdi. Fakat şehir içinde onlan gören c;ık· i.
madı. Bu sefer kuyumcu, artık yakasım yırtarak;
tekrar dülgere geldi: «Elbette oğullarımı bul; senin
yanına koyup gitm;şt'm » diyerek dülgerle pençe
p3nıçeye geldi. &ki dostluğu bir anda düşmanlığa C.ö·
nüştü. Nihayet ik'si birlikte kadıya gitiler. Şeriat
huzurunda karşı.laştılar. Kuyumcu, kadıya olanı bi·
teni baştan sona an'attı. Kadı, dül:ere ne. diyeceğini
sordu. Dülger: «Evet gerçektir. Oğlancıkları benim ·
yanımdaydılar; ama ken::lisi B"ittikten ec.nra ikisi
.de ayı oldu. Hatta enlem alt kattaki bir yer odasına
bağladım, cr:ıdadı.rlar.» cevabını verdi. Kadı: «Dül·
ger; yabana söz söyleme. Muhammet ümmeti için·
de mesh (1) olmaz. O eski p·:!ygamberler zamanında
idi. Fahr·ı Kainat:.ın (Hazreti Muhammed) peygam·
b~rliğinden bu yana hiç bir mesh olmamıştır. Hemen
oğlancıkları buL» deyince dülger: «Evet, gerçekten
kitaplarda yazılı olan da budur. Muhammed'in üm·
meti mesh'ten affedilmiştir. Ama Allah'ın hik·
41
metiyle bu adamın evlatlarına oldu. Allah bilir
ya, bunun bir kötü işi, günahı olmalı ki o masumlar
bunun günahını çekeler.» cevabını verdi. Kadı, ya
nında oturanlara bakıp:
— Ey cemaat ı müslimîn; belli ve bilirsiniz ki
Müslümanlarda mesh olmaz. Lâkin bu dülger çok ıs
rarla konuşuyor- Kendimiz gidip varıp gözlerimizle
görmeliyiz
Deyince oradakiler kadının yanma birikip, ku
yumcu da dahil, bir kalabalık halinde dülgerin -evine
geldiler- Dülger yeraltı odasını açtı Kalabalık içeri
girdi- Ayı yavrulan cidden kuyumcunun sûretine
alıgmıştılar. Onu görünce üzerine hücum edip yala
maya, şakalaşmaya, oynamaya başladılar- Kulakla
rını. boynularım oynattılar. Yiyecek umarak onu zor
ladılar- Dülrer onları çözünce bu sefer ikisi de sıçra
yıp birer omuzuna çıktılar- Adamın boynuna, kula
ğına sürtündüler-
Kadı ve bütün oradakiler bu hali görüp sessiz
ve şaşkın kalmışlardı- Nihayet (diyecek başka bir
söz bulamayan kadı) oradakilere:
— Ne yapalım, Allah'ın emri- Bu yavruların se
nin oğulların olduğunda hiç birimizin şüphesi kal
madı- . ■ ■ ' "! !
Dedi- Birlikte dışan çıktılar- Dülger de ayı yav-
ru’arm’n zincirni kuyumcunun eline verip: «Al bira
der oğullarını » dedi. Hemen o anda kuyumcu duru
mu anlayıp, gördü ki dülgere üstün gelmek habü de
ğil. îki oğluna bedel kendine ayı yavrulan hükm-
olundu. Ettiği tamahın sonunda, yapılan hilenin, al
tını alma için düzülmüş bulunduğunu iyice kaani ol-
du. Ama ne ya!lsın; ister istemez . dülgeri bir köşeye
çekip: c Birader; senin, altından olan hissen yanımda
değil. Hissenelen fazla da olarak ne kadar istersen
vereyim. Yeter ki bizi aleme rüsvay etme.» dediğin
de diliger de: «Birader; senin oğulların da benim
yanımda hazırdır. Altını getir, oğullarını götür.» ce-
vabını verdi
Netice, kuyumcu altını getirip evlatlarını sağ ve
salim evine götürdü. Ancak dünya zineti için çok
eski ve sağlam dostlukları da bir anda düşmanlığa
d ~·n üştü. Hile ve hiyar.et halini aldı ...
lmdi ey Mahışeker; bu garip hikayeden şu fay·
da hasıl oldu ki bu fani dünyada insanoğlu iki kısma
ayrılmıştır. Biri dostlukta sağlam, biri dostlukta za-
yıf, ki bu tecrübe sırasında belli olur. Ama benim
zannım budur ki sevgilin olan beyzadenin sana mu-
habbeti r.ağlamdır. Tecrübe olunsa iyi ama buna bi-
le ha~et yoktur. Durma, var, visaline nail ol.
Mahış·:)ker sevinçle sevg:Iisfne ~tmeye yöneldi-
ğinde gördü ki sabah olmuş, feleğin kuyumcusunun
saklamakta olduğu güneş tepsisi ::rtaya çıkmış Ma·
hışeker buna üzüldü ve kavuşma ertesi geceye kaldı.
Pes Mahışeker yine sabretti. Akşam olup alemi siyah
elbisesini giyindiğinde, sevgiisinin şevkiyle bülbül
gibi Jl8,lan ve ayrılık ateşiyle suzan olarak tutinin ka-
fesi yanına gelip; «Aman ey Tilti; benim bu halim
n;ceye varır? Aşk yüreğim·3 işleyip gece gündüz
işim ah ü zar olmuştur ı:• hemen bu beyit beni an-
latır:
··~·~
;'f-·
44
bir sipahi vardı. Bu sipahin!n son derece güzel bir
hatunu vardı ki ~zellikte feleğin sözü bile bir ben·
Zerini görmemiş ve temiz eteğine katiyyen namah-
rem eli ermemişti- Pes sipahi, o nıahbube nazeninin
zülfünün zincirinin b~ynu bağlı kölesi ve çenesinde-
ki çukurunun esiri olmuştu. Bütün dünya lezzetlerin-
den feragat edip ancak hatlinumin güzel yüzünün ni:
metine kanaat etmişti. Asla işi gücüyle meşgul olmaz,
gece .gündüz hatunu ile sohbet ve .muaşeret ederdi.
Hatunu da zevcine ·son derece bağlıydıı. Katiyyen
onun rızası dışına çıkmaz, kara kazanca · aldırrnaz,
iki de şöyle böyle geçinirlerdi. Hazırdan harçadıkları ·
dan gün günden varlarını yoklarını satıp harcadılar.
Kadıncağızın bile giyecek bir şeyi kalmadı. Bir ta-
raftan bir akçe bile gelirleri yoktu. Hasılı sonunda
gayet fakir ve mı:htaç bir du~uma düştüler. Çok
akıllı olan k:ıdın, birgün zevcine şunları söyledi:
- Gerçi evin ihtiyaçlan bütün alem:n rızkını
veren Allah'ın hazinesinden gelmektedir. Allah, bü-
tün yarattıklarının rızkmı onlara yetiştirir. Lakin
l:m dilnya bir sebepler dünyasıdır. Sebep olmadan
hiç bir şey. gerçekleşmez. Allah'ın adeti de sebebi,
sebepçilerine bağlamaktır. Hamdolsun vücutlanmız
sıhhatedir. Senin emsal ve akranın padişahlar biz·
metinde hoş-hJ.l olalar (da) layık mıdır ki sen bir
kö~o.ede böyle perişan ve pür-melal olasın? lmdi bu
tembelliği terkedip varıp bir devlet sahibine intisab
edesin. Ümiddir ki senin perişan halin nizarn ve inti-
zım bula.
D.sdi. Sipahi bu sözleri işitince ciğer kanı aka·
tıp: cSeni nice bırakıp gideyim, kime itiınat edip
inaı;ıayım ?~ dediğ:nde, hatun: Gerçi firalr:ıma takat
getiremezsin; lAkin firak ateşinden fakirlik ateşi
aha şiddetlidir. Hatta fakirlijin aiddeti için, cehen·
nem azabıdır, demişlerdi. Ancak kişi sevdiğinin .lez-
zetini, içinde refah olduğu zaman bulur; yoksa kişi
nin içi gam ve kasavetle doluysa sevdiğinin lez.Zetin- .
den nasıl mutlu olabilir? Eğer benim için elem çe-
kersen ve sen gittikten sonra namusumun elden gi-
dip senin ırzının da kınlacağından korkarsan bu ba·
tıl bir endi~e ve çirkin bir hayal olur. Saadet de, şa
kaavet de {eşkiyalık) insanoğluna daha doğuşundan
alınyazısıdır. Kötü işlere yönelmeyi murad edinen
bir kadın, kocasının yokluğunda olduğu kadar varlı
ğında da bunu yapabilir. Böyle iğrenC} bir şeyi yap-
mak bugüne değin bana vaki olmamıştir. Bundan
sonrası için de asıl koruyucu olana sığınmışımdır.
Mademki o, beni konıyup zina işi ile dünyada rezil
etmemiştir,· ahrette dahi yüzümü kara etmekten ko-
ruyacaktır. Bilirsin ki validem ve daha önceki ced~
lerim bu utanç verici şeyi yap~amışlardır. Inşallahü
Teall ben de istemem. Zira kişinin aslinda çektiği
bilinir. Nitekim bir erkek, bunun gereğini görerek
hatununu reddetmiştir.» cevabını verdi. Si!1ahi bunu
nasıl olduğunu sorduğunda kadın şöyie anlattı:
- NaklolunUr ki evvel zamanda bir bezirgan,
da\ma kadınların aıhvalini tetebbü ed:p onların ahla.·
kım sorar kezerdi. Birgün ticaret seferine gidip, yol·
da bir şehirde şehvetini teskin ve nikah emsaline de
itaat için bir b8.kire kızı nikah eyledi. Meğer o kızın
annesinin soyunda fahişelik var imiş. BezirgAn kız
bir zaman o diyarda geçindiler. BezirgAn kıza iyice
bağlandı. Kız da bezitganm isteğine uyup temiz bir
hayat sürdü. Bir seferir..de adamın o diyardan ayn·
lıp baQka bir yere gitmesi lAzım geldi. Yolculuk ha·
zırlığını görüp eşyalanm deveye ve katıra yüklediler.
Kız.a birlikte yolaçıkıldı. Birgün yolları bir köprüye
uğradı. Kervanın önündeki deveyi, imkAnsız, köprü·
den geçiremediler. Kız: «Benim bindiğim deveyi ile·
ri geçirin.» dedi. Onun devesini ileri geçirdiklerinde
öteki· deve de ona uydu. Bezirgan, hatunun bu sözünü
ker&met sayıp: «Senin bindiğin deven'n geçeceğini
nasıl bildin ?» Diye sorunca kız: «Bilirim ki o geç-
meyen deve, benim bindiğ:min yavrusudur. Anası
geçince elbette o da ona uyacaktı.:. cevabını verince,
bu sözü işiten tezirgan: «Her evlat ana ya tabi olur
mu?» deyince kız da «Beli, tabidir.» dedi:
Bezi.rg!n bu sC:zden çc·k manalar anladı ve şöy·
le konuştu: «E:r hatun; bu devekrin alıvarnden se-
nin de durumun bana malum oldu ki bir yola
gitmemekte hayvanca hayvan anasına uyduktan son-
ra, sen de gide gi.de anaıiın kötüliik yoluna gidip be·
ni de aleme k3~ü adlı edersin. Imdi bugünden itiba·
ren b::n seninle bir arada olamam.
Va?:ge.]d.im ey sanem. [:~a ha.Wi'Ar olmadan;
Gül yüzünden vazgeçip bülbül gibi z,lrolmadan(l).
__ _______
Deyip nikahını eline teslim edip (2) kendisini boşa·
......
47
Yıp ıen anneainin iline gönderdi. lmdi bu hikayeden
tu fayda ·hasıl oldu ki kişinin aslına tabt olması eslti
b'r gelerıekmiş. Benim aslım paktir ve kendimi Hu-
da'ya emanet e~mi~lmdir. Ve ben kendi nefsimde sıı
l!h üzere olduk:an sonra senin korumana hiç hacE!t
yoktur. Nitekim rahmetli Nam Hatun kendini konı·
doğundan yüzü, kocası Merd-i Salih'in yanında ağ
oldu. Huda-yı mütealin katında makbul ve mergfıb
o~du. Deyince sipahi: «0 h:kaye nicedir?» diye soı~
duğu~da hatunu anlattı:
- Ahb!r-ı sahihe ve !s!r-ı fasiha ile mervtdir
ki (1) Türkistan memleketlerinde dürüsı ve namus-
lu bir adam vardı. Onun da Merhume adında bir zev-
ce-::-i vardı ki kendisine çok itaatli, temiz bir kadındı:
Birgün Merj-i Salih Hicaz'a gidip Kabe'yi tavafa ve
peygamberin mezannı ziyarete niyet eyledi. Hatu-
nu olan Merhume'yi kendi kardeşinin evine emanet
k0ydu. Bütl"n ihtiyaç~arını karşılayıp ahbaplanyla
ve::ıa. edip yola r~van oldu. Ama tekr:ı.r tekrar kardE~·
ş; ne Merhume'~i emanet eyledi. Kardeşinin adın:!l
FesE!c derlerdi. Kardeşi gide dursun, Fess!c, Mer--
hume Hatun'a gelip, biraderinin . tembih.i üzere ge~
rekli ihtiyaçlarını karşılayıp giderdi.
Birgün yine, adeti üzere, eve geldi. Ansızın kar-
deşinın hatunu olan kadına gözleri takıldı. Derhal eşı·
siz cemaline aşık oldu. lb'is ise saat be saat Fessi.c'a
ve::;vese verip azdırmaya ve derd-i aşkla ufak ufak
gezdirmeye başladı. Hasılı günden güne Fessac"ııı
48
aşkı artıp,liiç bir şekilde sabra. takatı kalmayıp, aşm
haya perdesinin yırttı. Birgün tenhaca iken der-
dini Merhume'ye açıkladı'. Yanmış yüreğin vuslat şa
rabından hisse taleb eyledi. Ancak Merhume, zevci-
nin (öz) kardeşinden bu vahşet eseri sözü işittiği gi-
bi şaşkın ve perişan olup dedi ki: «Ey edepsiz adam;
Allah'tan korkup peygamberden utanmu.mısın ki
bunun gibi terbiye dışı sözler söyler ve niyetler bes-
lersin? Yürü git; bu imkansız düşünceden vazgeç.
Maksadının gerçekleşm~si ihtimali yoktur. Hiç bir
zaman temiz eteğimi kirli günahlada yırttırmam,
temiz gözlerimi habislik tozu ile bulandınnam.:r>
Bu cevabı alan Merd-i Fessac, kadına ısrar, hid-
det ve vahşet gösterip: «Eğer bana teslim olmazsan
seni helak ederim.» diye korku verdi. Hatun bunu da
asla dinlemeyip Fessac'ı · yanından kovdu. «Elinden
ne gelirse yap; ben doğruluktan ayrı,lmam. Allah ba-
na yardımcıdır.» sözleriyle gelip özel odasında otur-
du. Merd-i Fessac, şeytanın dürtüklemesiyle türlü
mel'unluklar düşündü. Kardeşinin ırzına tasallut ·et·
rnek istediğini aklına bile getirmedi.
Meğer o şehirde kendisi gibi zayıf karakterli
dört adam daha vardı. Onlara büyük menfaat vaade-
dip kendine uydurdu. Kendilerini şahit göstererek
kadı ya gitti. Bu dört kişi mahkemede; «Merhume,
zina eyledi.» yollu iftirada bulundular. Kadı Efendi
de: «Şeriat gereği olarak recmolunsun (taşlanmak
suretiyle öldürülsün) hükmünü verdi. Merhume'yi
kırlık b'r yere götürdüler; orada recmederek bırakıp
gittiler. Ama kadın günahsız olduğundan, Allah'ın
F*: 4 49
kendisini koruması sayesinde, ölümden kurtuldu. Vü·
cudunda hayat ·eseri kaldı. Akşam olduktan. sonra
biraz kendine geldiğinde baktı ki nazenin vücudu
kanlarla lail taşı gibi kıpkırmızı olmuş. Hemen can·
dan ve yürekten Cenab·ı Hakk'a niyaz edip dedi ki:
«Ey Allah'ım; İbrahim'i Nemrud'un ateşinden ve Yu-
nus'u kendini yutan balığın karnından kurtarıp can-
landıran sensin. Her türlü sırlarda seri:n için belli
ve !şikardır. Ben günahkar, mücrim, · asi olabirim;
fakat bu ettik! eri iftiradan haberim (bile) yoktur.
Tertemizim ve her bakımdan zinadan uzağım. Ey
Allalı'ım; temiz kulların yüzü suyu hürmetine beni
bu t~lıktan kurtar-»
O böyle yalvarıp dururken Allah'ın rahmeti ye-
rini buldu. Yoldan geçen bir çöl bedevisi görüldü.
T~ yığını içinden bu feryadı . işitti. Yanına geldi.
Gördü ki bir kadın taşlar içinde f1gan etmektedir.
Figanı, değil insanı, belki taşı bile eritir. Kadına ba·
şına rrel·3nleri sco.rc;u. O da olanı biteni baştan sona an-
lattı. Ç:Jl bedevisi kendisine acıyıp taşların içinden
çıkardı. Gördü ki emsalsiz bir cevalıirdir. Yeryüzün-
de de bir benzeri görülmemiştir. Gül cemaline ve bül-
bül gibi inleyişine işık olup dedi ki: c Ey hatvn. se·
ni kendime nikihla alayım mı, r.e dersin?» Kadın
ise: «Bir avretin iki ere varması hangi mezhepte ca·
izdir? Benim he1alim ha'en Hac'da • e hayattadır.»
cevab:nı verdi. Bunun üzerine beıdev Allah'tan kor·
kup hatunu kendisine kardeş edindi. eBundan son-
ra emin ol; dünya ve alıret kardeşimsin. Helilin ge·
. lineeye değin benim evimde otur. O selametle geldi-
50
ğinde seni götürüp kendisine teslim edeyim.:. dedi.
Kadını alıp evine götürdü. Olanı biteni kendi zevce-
sine de anlattı; mümkün olduğu kadar iyi gözetme-
sini istedi. Kadının da yüreği acıyıp Merhume•ye kız
kardeş muamelesi etti. Merhume epey bir zaman o
evde kaldı. Ama o bedevinin bir bed suratlı, bed dil-
li oğlanı vardı. · Kazara Meııhume'ye gözü iliştiğinde
kendisine ô.şık oldu. Birgan fırsat bulup içinin der·
dini açıp vuslat istedi. Merhuıne reddeti. Oğlan:
«Eğer bana ram olmazsan sana kötülUk eder, belki
öldürmeye çalışırım.» dedi. Bütün bunlara rağmen
kadın razı olmadı. Oğlan kin ve garaz güdüp fıl"Sat
kollamaya başladı. Bedevinin bir de sütte çocuğu
vardı. Adam çocuğunu çok severdi. Bir gece oğlan
o günahsız çocuğu boğazlayıp kanını Merhume'nin
odasına bulaştırdı ve kanlı bıçağı onun yastığının al-
tına koydu. ··
Ertesi günün sabahı olduğunda bedevi olanı bi-
teni görünce eviadının acısına dayanarnayıp biçare
günahsız Merhume'yi tutup yerlere· vurup rencide
eyledi. Nihayet kadıncağız bütün alıvali ona anlat-
tı. Becevi ona inandı: cSenin sörun doğrudur, sada·
katin de bence malumdur. Ama ne yapayım ki benim
hatunum çocuğun annesidir; o seni· rahat bırakmaz.
Münasip olan budur ki artık buradan ayrılıp başka
bir y-erde barınasın.» diyerek kendisine dört yüz dir-
h~m harçlık verdi. Merhume de vedA. edip yola revan
oldu. Mahzun ve üzgün, o gün akşama kadar. gidip
bir köşede yatıp. Allalı'ına dualar etti. S~bah olduğun
da şehrin içine girdi. Gördü ki yol üzerinde bir da-
51
rağacı dikilmiş ve altına bir kısım halk' birikmiş. Ka-
labalığın sebebini wrdu, aslını sual eyledi.. Kendisi·
·ne: «Ş~hr:mizin 8.deti budur ki bir klınse haraç ver-
mezse onu asarlar. Bu genç adam da haraç vermedi-
ğinden asılacaktır.» dediler. Ne kadar akçe lazım ol-
duğunu sorJ.u. «Asılmaktan kurtulması için dört
yiiz d:rhem bcrcu vardır.» cevabını aldı. Bunun üze-
rine derhal yanındaki dört yüz dirhemi ödeyen Mer
hume, haksız yere asılmakta olan genç adamı idam-
dan kurtardı. Ölümden kurtulan genç, hemen Mer-
hume'nin yanına gelip ayağına kapandı. Bu ·arada
gözü de ona ilişince o saat genç kadına 8.şık oldu
Bu sefer ik:nci defa onun ayaklarına kapanıp vus-
.
latını niyaz eyledi. Merhume, buna asla cevaz. ver
medi. Gertç ·ad :ı m, yı.Imadı; onun ardına düşüp ken-
di~inetürlü korkular ve zahmetler etti. Bunun üzeri·
ne Merhum e ona şöyle dedi:
- E.? ecepsiz; seni ölümden kurtarışıının mü-
katatı bu mu:lur? Allah'tan korkmaz mısın ki be·
n:mıe zina etmek istiyorsun?
- Ah efendim; keşke beni assalardı da senin
aşkına tutulmaya idim. Sanki sen beni denizden çı
kanp ateşe attın.
Ve yine onu takipte devam etti. NfJ·.ayet deniz
kıyısına geldiler. Orada bir gemi duruy~ rdu. Başka
bir yere gameye hazırh:nmıştı. Mc·rhur ~. gemiye bi·
nip başka bir diyara gitmek istedi. A:ma namerd
genç: «Bu benim cariyemdir. Onu satıyorum.>:- diye
ardından bağırdı. Geminin sahibi bir bezirgandı
Merhume'yi on bin altına satın aldı. Güya gümüş ile
52
inci değ~şti. Derhal gemisir.e yelken açtırıp yola ko:.
yuldu. · ·
Gerçi Merhume o alçak gencin habisliğinden
kurtuldu ama, bu sefer de iz'ansız bezirganın saldır
gan pençesine düştü. Hasılı, adam da Merhume'nin
g:.izel yüzünü ve güzel ahlakını görüp beğenip aşkı
na tutuldu. Akşam olduğunca, Eabra takatı kalmayıp
vuslatını istedi. Merhume ağlayarak: «Benim zev-
cim vardır, ben cariye değilim, ben sana haramıin.>.>
dedik~e b~r-ki ısrarda· ileri gitti. Kadının fe~yat ve
figanı bütün geminin içinde duyulunca öteki gemi-
ciler kendisini kurtarmaya koştıılar. Ancak her ge-
len kadını görünce birden aşka yakalandığından, bü- ,
tün halkı Merhume'nin bela-yı aşkına giriftar oldu·
lar. Her biri ayrı ayn hücum etmekteydi. Zayıf Mer-
hume baktı ki bunlara karşı koymak mümkün de·
ğildir; · hemen ellerini kaldırıp dua etti: «İlahi, Fi-
ravunu denizde ö~düren, dostun Hazreti :rj'tih'u kur·
tuluş kıyısına ulaştıran sensin. Halim sana malum-
.dur. Ben bu dermansızlığımla bu büyük .belanın üs·
tesinden gelemem. Beni kıyamet gününde yeryüzüne
rüsvay edip oraya kirli gönderme ... » dedi. O and:ı
·denizde misli görülmedik bir fırtma çıktı. Herkes
can telaşına düşerken, ateş yağdıran bir yıldınm inip
gemide Merhume'den başka kim varsa cümlesini
yakıp kül eyledi.
Bu durum biter bjtmez de fırtına birdenbire din
di. Mülayim bir rüzgar esip gemiyi bir şehrin kı}'l
sına ulaştırdı. Merhume: «Yine bir belaya uğrarım.>·
korkusundan dolayı, ü~rindeki kadın elbisesini çı-
k8rıp baştan ayağa vanncaya kadar erkek giyecek-
leri giydi. Şehrin halkı ise taifesiz bir gemi göri.ip
şaşırmışlardı. Merhume dışan çıkıp, «Bu hal nedir?.
diye soranlara «Beni şehrin beğine götürün, ona söy-
leyeceklerim var.» cevabını ver-....i. Kendisini alıp şeh
.rin beyine götürdüler. Huzura çıkan kadın, başından
geçenleri ba.şındap. ,~onuna kadar ona anlattı- Bey
müslüman ve dindar bir adam olduğundan, yüreği
acıyıp gözlerinden kanlı yaşlar akıttı Ve: «Ey ha-
tun, şimdi ne yapalım?» diye sordu. Merhume şu ce-
vabı verdi: «Ey melek huylu emir; getirdiğim gemi
tam ayar altınla dop:loludur. İçinde bulunan serve·
tin haddi hesabı yoktur. Bir rüzgar eserek bu hazi-
neyi senin kapına getirdi. Ama senden rica ederim
ki bana b7r gizli tapınak inşa ettiresin; oraya çeki·
lip ömrümün eonuna kadar ibadetle meşgul olayım.»
Bunun üzerine şehrin beyi, Merhume'nin arzu-
suna uygun bir tapınak yaptırdı. Ayrıca gü-
zel ve gösterişli olmasına da önem verdi. lyi mu-
hafaza edilmesi yolunda gerekli tedbirleri de aldı.
Merhume burada yerleşerek kendisini · ibadete verdi.
Kısa bir zaman içinde onun kamil ve seçkin bir in
san olduğu, duasının kabul olunduğu etrafa yayıldı
İşitenler gelip nefesinden meded uromaya başladılar
Öyle ki bir hasta ve halil kimse g·::!lse, onun yüce şi·
fahanesinden sağ salim olarak geri dönerdi.
. Pes Merhume bu tapınakta anlatıldığı üzere iba·
det ve hizmette devam eder dursun, biz gelelim
Merd-i Salih'e.
Merd-i Salih, Merhume'yi öz kardeşine emanet
edip Hacca gitmişti. Haccı eda ettikten ve peygam·
berin mezarını da ziyareten Eonra dönüp memleke~i
ne geldi. Evine indi. Dostları kendisini fevc fevc ziya-
ret eylemler. ·Bu arada kardeşi Fessac'ı çağırıp on-
dan Merhume'yi sordu.. Fessac şöyle konuştu:
-·- Birader, o fahişeyi hiç sorma. Edepsizlik aya-
. ğını temiz olmayan eteğinden dışarı çıkarıp senin
. ırzını ayaklar altına alıp, zinadan uzak olan soyu·
muzun namusunu murdar eyledi. Suçu iyice ispatlan-
dıktan sonra, kadı.'nın hükmü ile şeriatin gereği ye·
rine getirilerek d'"ı.i.nya denilen bahçede hayatın mey·
vesine son verildi.
Merd-i Salih, kardeşinin söylediklerini gerçek
sandı. Olana bitene çok üzüldü. Ama ne fayda. «Al-
lah böyle takdir eylemiş.» diyerek ayrılık ateş:ne
sabır ve tahammül gC:ısterdi. Ne var ki o yüc·a Tanrı'
nın, yani zulüm görenlerin intikamını alan Cenab-ı
Hakk'ın gayreti neticesinde Fessac'ın iki gözüne de
kara su inerek şör oldu. Ne kadar kamil hekimler
ilAç ettilerse de şifa bulmay11p günden güne arttı. Ni-
hayet Merd·i Salih işitti ki filan ~ehirde deniz kena·
rında, ettiği bütün dualar kabul olunan çok namus·
lu ve hep ibAdetıe meşgul bir hatun var imiş. Duası
her türlü hastalığa iyi gelir imiş. Bunun üzerine kar·
deşi Fessac'ı yanına alıp onun duasının hayrını gör-
mek üzere ·yola çıktı. Tesadüf yolları o oğlanın sa·
hibi bedeviye uğradı. Allah'ın hikmeti bu köle oğlan
da her belaya uğramış, eli ayağı tutmaz olmuştu.
Derisi de yer yer yüzülüp kertenkeleye dönmüştü.
Tanıştık!arında çöl bedevisi de kölesi oğlanı alıp ha-
tunun duasını erişmek üzere birlikte· yola düştüler.
· Gittiler, gittiler ve dürüst-namus~u kadının, genci
ölümden kurtardığı şehre vardılar. Na:merd genç
de öyle bir belaya tutulmuştu ki devası imkansızdı.
Akrabalan niyaz edip onu da yanlarına almalarını
istediler.
Nihayet bütün bu hastalar bulunduğu şehre va-
sıl olup o dindar kadının ibad·3thanesini sordular.
Tapınağı buldular. Gördüler ki kapı öylesine kalaba-
lık ve dertlerine deva arayanlarla dolu ki:
57
den kardeşinin karısınma zina teklif ett' ği ni, kadın ,
. razı olmayınca onu bir başkasıyla zina yaptı diyerek
ve yalancı Şahitler getirerek recmettirdiğini açıkladı.
Divanda bulunan herkes olanı biteni işitip bu hain
adamın feeadına Ş'.tşa kaldılar. Sonra sıra bedevinin
kölesi olan oğlana geldi. o da yaptıklarını birer bi-
rer anlattı. Namerd genç de, kendisini asılmaktan
kurtaran bir kadına nasıl musaHat olduğunu ve son·
ra on bin altına sattığını bildirince herkesin h:ıyret
ve nefreti son dereceyi buldt•.. Bundan sonra Mer-
hume ayağa ka~ktı ve şunları söyledi:
- Ey cemaat-i müslimin; · bilin ve öğrenmiş
olun ki o büyük iftiraya, o çeşitli musibetlere du0::ır
olan, nihayet her şeye rağmen bu zalimlerin pençe·
lerinden kurtulan Merhume Hatun .C.edikleri ben'im.
Ama yüce Allah . pek çok hamd ve şükürler ol-
sun ki dürüst1üğüm ve namusluluğum meydana çık
tı ve yine onun lütfu saye:::inde bunların şerlerinden
halis oldum. Olanı biteni kendilerine a.nlattırışımın
sebebi de dinleyenlere ibret ve nasihat olm!\Sı içindi.
O kadir-i mutlak olan Allah,· sonunda bunlan bu ha·
le getirdi ve en nihayet yine ben·m duama muhtaç
kıldırdı. Bu Merd-i Salih ise benim helalimdir. Şim
di bu aliller, yaptıklarm:ı. candan ve yürekiten tövbe
etsinler. Kocamın izninden sonra ben de onlarıp bana
ettiklerini heial edeyim.
Alillerin üçü de tam bir can ve yürekten tövbe
ve istiğraf ettiler. Allah'ın emri ile o saatta hepsinin
dertler1ne şifa hasıl c ldu. Sağ. salim yerlerine dön·
düler. Merd-i Salih ile Merhume'yi şehrin beyi üç
58
gün sarayında misafir edip kendilerine eşsiz ziyafe:t- ·
ler çekti. Sonra büyük servetler de·ihsan ederek ken· ·
dilerini ülkelerine yolcu kıldı. Her ikisi de ömürleri-
nin sonuna kadar zindelik ve mutluluk içinde yaşa- .
dılar. İşte bu ibret verici hikaye de onlardan bir h:a-
tıra olarak kaldı. ..
HJ.sılı bundan çıkarılacak netice şudur ki: ge·
rek doğruluk gerek eğrilik kadının . kendi nefsinde
vardır. Yoksa kocasının aldığı tedbirle bir fayda
. sağlanamaz. Bunun için bir tedbire başvurup akra-
nın ve dostların arasında dile düşme. Eğer tam emin
olmak istiyorsan, gel sana bir gül vereyim. Bunu
asla yarundan ayırma. Bu gülü daima ve daima taze
görürsen bilesin ki ben daima namusumla yaşamak.:.
tayım. Ama eğer gül solacak olursa yine bilesin ki
senin ırzına hiyanet edip bir kabahat yoluna gitmi-
şimdir. Benden emin olup var bir sahib-i saadet bul
Dedi. Sipaıhi, hatununun sözünü çok beğenip,
nasihatını tutu!> bir yerdeki kerem sahibi bir şehza·
den;n hizmetine girdi. Merd-i Sipahi'nin hizmeti ve
sadakatinden memnun kalan şehzade gittikçe ona ilti-
fatlarını artırdı ve öteki hizmetkarlarından üstün
tuttu. Mer.J-i Sipahi, şehzadenin meclisinde karısının
ve:-diği gülü hiç yanından ayırmazdı. ~-ezade ise
(hergün elinde taze bir gül görerek) onu her sabah
ta::-e taze bahçeden k<:-parmış diye düşünürdü. Bundan
dolayı da sormazdı. Ancak ilkbahar mevsimi geçip
yaz kışa döndüğünde de aynı şeyi gördüğün~e şa·
şı:p; «Bu gülü hangi bahçeden alıyor:::un, ban·a söyle.~,
diye ısrar etti. Merd-i Sipahi, doğruyu söylemekten
59
başka. çare bulamayıp olanı biteni a}"'len anlattı.
Şahze·.:e onun bu sözlerine kahkahalarla güldü. tki
ellerini dizlerine vurarak:
-. Ben de seni akıllı bir adam sanırdım. Meğer
sen pek ahmak imişsin ki böylece bir kadının hüesi- ·
.ne aldanıp açık yalanı na inanmışsın .. Behey alımak;
o senin dürüst ve namuslu dediğin karı kim bilir na·
sı.ı bir hile veya sihir yaparak böyle bir gül me yda·
na getirip seni· aldatmış. Sen de onun bu sihrine gü-
venip kendisini temiz biJerek huzur iç:nde oluyorsun.
O ise yalnız başına istediğinle dolaşıp fuhuş ve ka-
bahatten geri kalmaz.
Diyerek ve daha buna benzer pek çok şeyler
'SÖyleyerek Merd-i Sipahi'yi kıne.dı. Biçare · adamın
şehzadeye karşı gelmek haddi o:madığından çaresiz
sustu, Meclis dağıldığında şehzade harem dalı-esine,
ötekiler c~e yerlerine çekildiler. Ne var ki Sipahi'nin
içine bir kurd düşmüştü. Meseleyi bir tecrübe ile
çözmeye karar verdi. · ·
Şehz::denin hizmetinde iki kardeş vardı. Birinin
adı Hasib, ötekininki Nesib idi. eGnç yakışıklık kim·
selerdi ama, akılca pek de ileri sayılmazlardı. şehza
de bunlara Sipahi:nin söylediklerini anlatıp: «Sizce
tedbir nedir?» diye sor,~uğunda Hasib: «Bunu ania-
mak kolaydır. Ben gidip işi bir kurcalayım; belki
vuslatına bile nail o~urum» diyerek şehzadeden on
· beş gün izin aldı. Tedbili kıyafetle yola çıkıp
S'pahi'nin şehrine vardı. Bir hana indi- Bir k:ıhveye
gidip birkaç g~nçle dost oldu. Şuradan buradan ko·
nuşup sohbet ederlerken, «SÖz sözü açar» meselin·
60
ce konu zamparalığa döküldü. Bunun üzerine genç-
ler: «Bu şehirde bir acuze 'ihtiyar kadın vardır ki
gözü sürmeli, eli kınalı ve bir elinde asa,öbür elin·
de beşyüzlük tesbih gece gündüz tövbe ve istiğraf
ederek gezer. Dış görünüşüne bakan elini öpüp dua·
sını almak ister. Halbuki kendisi nic'e evler yıkıp pek
çok namuslu kadını yoldan ç1karmıştır. Sanki büyü-
cülükte «Şedda.d (1) ve İblis'in de üstadıdır.» şeklinde
o mel'un karıyı ·öylesine medhettiler ki Hasib, der-
dine derman bulmuş gibi derhal meclisi terkedip o
mel'unu buldu. Merd-iSipahl'nin hatununu kendisi-
ne ram ettirmesi için hesapsız mal ve servet vaadetti.
Mel'un acuze de işi üzeri~e alıp doğru Merd-i Sipa-
hi'nin evine geldi. neriden geriden söz açıp o örtülü
ve sadık ahlak dışına sevketmeye yöneltti.
Sipahi'n:n karısı son derece 'akıllı bir kadındı.
Kocakarının mel'anetli konuşmasında maksadının ne
olduğunu anladı. Söylediklerine hiç muhalefet etme-
yerek akıllıca cevaplar vererek o gence gidip isteği
ne razı olduğ'.ınu söylemesini bildirdi. Kocakan ise:
«Hatunu uydurdum» diye d~ünerek delikanlıyl! ona
tarifsiz ö~çülerc!e övdü.
Çbhre-i berrak ile ol gerden... j .kafiirdaıı;
Z&hir oldukm giribanı ~iyah semmiirdan.
Her gören kimse tulii etti kıyas eyler heman
Aftab-ı iUem ii.riyı şeb~i de~ciirdan. (2)
62
hatununun evine geldi. Hatun önüne yemek getirdi
ve cariyesine emretti ki: «Yemek yenip eller yı
kanJıkta gel, yatağı. ser. Tam biz soyunaca-
ğımız zaman koşarak gelip kapıyı vur ve bana «Ha-
nımefendi, büyük kardeş~niz çelebi geldi, kapının
anahtarını veriniz.» de ... »
Neyse Nasib yemeğe ba~!ladı. Yemekten sonra
roJUnacakları zaman kapı ~alındı. Cari ye süratle ge-
lip «Büyük çelebi gelmiş.» ciye haber verince s:pahi'-
nin karısının yüzü yapmacıktan asıldı. Biçare Hasip
korkarak ken·li halinin ne o~acağını ~ordu. Hatun:
«Sakın korkup gam çekme. Benim kardeşlerim çift-
likte otururLar, işte böyle ~azan ansızın gelirler. Bir
gece yatır> yine sabah erkenden dönerler. Seni gizli
bir yere saklayayım.» diyerek delikaniıyı evin malı
zenine tıkıp üstünü ki:itledi. Hasib o gece ç-ıplak mah-
zenin için<'e yorgansız yataksız, kuru toprak üzerin-
de yattı. Binlerce kere gam deryasına daldı. Acuze
karı, Hasib'i memleketiue <13ndü annece dursun o
ise adeta sağlığında mezara girmişti. Neyse o gece
taş yasdanıp, toprak döş.:mip sabaha çıktığında na-
mu~lu kadın mahzenin kapısına gelerek dışarıdan:
- Ey nefsinin ve havasının mağlubu; eğer bu
hapisten kurtulmak istiy::·r::an işin doğrusunu söyle.
Buraya gelmekten maksadın nedir? Nereden ve niçin
geldin anlat. Kurtuluş doğruluktadır. Doğruyu söy-
lemez:en bütün yalancı-lar gibi helak olursun. Val-
lah'il azim ve billaah'il kerim seni öyle rezil rüsvay
ederim ki kötü adını yalnız insanoğlu değil, yer gök
duyar, sözleriyle tehdit etti.
63
~~,
::y~~
'ht
'''*'
., 'f?li
,j
·
-.·•.. ....•.•. ........ ·.·
.•.. ·••·
;~'
1'--
64
!un gideyim. Hem Hasib'ten haber alayım, hem de
:5ipahi'nin karısının visaline ben de nail olup kaba-
nitini ben de öğreneyim. İnşallah on beş güne kadar
<.tör: •rim-» diyerek o da yola rev.:ın oldu.
Birkaç gün sonra o da Sipahi'nin ·şehri ne vardı.
Kahveye gitti. Daha önce Hasib'le dost olanlar-
kardeşi de ke~disine sen d~rece benzediğinden-onu
Hasib sanarak aşnal~k ettiler. S-ohbet ederken öğren
diler ki bu Hasip değil, cnun kardeşidir. Ona riayet-
ler edip, onun zamparalık arzularlığını öğrenip anada
kocakarıyı tavsiye ettiler. Nesib ::le acuze karı ile
görüştü. Vuslata erdirirse büyük vaadlerde bulun-
du. Mel'un kadın: «Ey c-ğul i senden önce başka bir
genç de o kadm•n vuslatını ist-3mişti. Ben de işi boy
numa alıp kadını razı etmiştim. Ama genç adam gö
rüştükten sonra. kadını, gönlüınce değil, diyerek be·
ğ·enmedi Birkaç gün sonra geri döndü. Ola ki sana
şirin gö.::.ükür de benim çekt;ğ;m zahmet Z'lyi olm:ız::t
cevabını verdi ve yine ~:pahi'nin evine ycllandı.
Aynen daha ö:ıce oldu~u ~ibi· yeniden Sipahi'nin
hatununa, mardar ağzını açarak Nesib'in a;:kını ve
halini uzun uzadıya anlattı. Sözlerini : «Bu sefer ge-
len senin gerçek aşıkındır.» Diye tamamladı. Siparu'
nin karısı: «Anacığım; ben seni hiç kırar mıyHn?
Lakin ne var ki bundan önce gelen gencin güzel yü-
zünü bir görüşte kendisine vurulduğum halde o bir
daha beni görmeye gelmedi. Bilirsin ki güzellerde ve-
fa olmaz. Onun ac;.kının cl~rdi bana yeter. Bir de bu-
nun aşkına tutulmamayıın. » diye bağladı. Mel'un ka-
rı: «Kızım; o vefasızın ettiğind·en ben de utandım.
li'': 5
Ama umarım ki bu genç evvelki gibi olmaya.» dedi.
Bunun üzerine namuslu kadın: «Anacağım, bir kere
gelsinde göreyim.» cevabı ile Nesib'i de evine getirt-
ti. Ona da Hasib'e söylediklerinin aynını söyledi.
Hasılı Nesib de kardeşininki gibi davranarak birkaç
para verip kocakarıyı savdıktan. sonra yeniden eve
döndü. Yanında ne kadar eşyası ve malı varsa onla·
rı da birlikte getirdi. Daha önce geçen olaylar bu se·
fer de tıpkısı tıpkısına geçti:
Nesib mahzene girdiğinde, köşede kardeşi Ha-
sib'i görünce gerçeği anladı ama iş işten geçmişti.
tki kardeş zari zari ağlaştılar. Böylece bir müddet
o zindan gibi mahzende kaldılar.
Şehza.de hazretleri, Nesib'in üzerinden de on beş
gün geçip haber çıkmadı,ğını görünce aklı başındar.
gitti. Çaresiz bu sefer kendisi gitmeye karar vererek
Merd-iSipahi'ye şöyle dedi:
- «Senin şehrine bir gezinti yapmak isterim.»
Öteki ise «Buyrun efendim, gidelim.» cevabını verdi.
Yol hazırlığını görüp yollandılar. Sip:ıhi, bir gün
önceden evin~ gelip şehzadenin teşrifinden hatunu-
nu haberdar , +i. Ertesi günü Ş·~hzade geldiğinde
onu evine misw:ir ederek akşama nefis yemekler
hazırladı. Hatun, kocasına bütün olanı biteni baŞın
dan sonuna kadar anlattı: «Delikanlıların her ikisi
de ma:hpusumdur, sakın belli etme.» diye tembihle-
di. Sonra şehzade geldiğinde mahzenin kapısına gi-
dip içerdeki'ere: «Misafirim geldi. Aziz bir misafir-
dir. Şu anda hizmetçiye muhtacım. Eğer hapisten
kurtulmak istiyorsanız, sizi kadın kıyafetine soka-
TtJTI ·NAME
67
Ertesi gün akşam olduğunda Mahışeker yine
süslendi. Sevdiğine gitmeden önce tekrar tuti ile gö·
rüşmeyi düşündü. Kafesin önüne geldi. TUtiyi o ka-
dar hareketsiz ve deri.n bir düşüneeye dalmış gördü
ki ölmüş zannetti. Yanına gelip ne düşündüğünü
sordu. TU.ti şu ·cevabı verdi:
- Ben düşünmeyeyim de kim düşünsün? Sen
bana bu sırrını söyleyip bu büyük işe sırdaş ettiğiıı
günden beri aklım başında d·zğiUir. Acaba bunun
sonu nereye varacak diye düşünmekteyim.
- Peki vardığın netice nedir?
- Benim düşündüğüm şudur ki: Sevgilinle bir-
birinize muhabbetiniz iki taraflı ise ne iyi ; fakat
sadece E·Emin tarafından ise bu bulu:ma, hiç de arzu
ettiğine değmez. Zira tek taraflı muhabbet hamdır
ve · sonu da bi encam (verimsiz, faydasız, sonsuz)
dır. Nitekim filozof yaratılışit tuti İİ<3 'pad?§ahın mu-
habbetleri de böyle olduğu için r.eticesiz kalmıştır.
- N asıldır o, anlatsana.!
- Kafirler memleketinde filozof bir tuti var-
dı. Yüksek bir ağacın üstün.~'.e yuva tutmu9tu. Beş
on yavrusu c.. vardı.
Kande ı... .... olsa b:r peri peyker;
. Bir iki unmadığı hem-dem eder (l).
gereğince, ağacın altında da işi gücü kötülük olan
bir çakal mesken tutmuştu. Bu çakal da orada kendi
68
yavrularım terbi}-e ederdi. Ara sıra çakal ava gitti-
ğinde tutinin yavruları ağaçtan inip çakalın yavru-
lan ile oyn:ıyıp eğlenirlerdi. Ancak çok akıllı olan
tfrti, yavrularının bu hallerini gördükçe çok üzülür
ve kendilerine nasihat yoluyla dünyanın gizli işle
rinden haber verir ve şôyle derdi: «Yavrularım; eğer
sohbet edecekseniz bari kendi cinsinizden olanlarla
e:liniz. Zira k~nd ·nden olmıiyanlarla sohbet etmek
doğru değildir. Akibet sonu nedamet ve neticesi ka-
bahattir. Sizler şerefli mahluklarsınız, çakal taifesi
i:e alçak:ır. Sizinle onların arasında yerler gök ka-
dar fark vardır. Hasılı ·bundan sonra sizin onlarla
yakınlık ve sohbetinizi görmeyeyim. » yollu derin
tembih ve nasihatlerde bulunurdu. Ne var ki tuti
yavruları bu nasihatleri dinlemezler, çakal yavrulan
ile düşüp kalkardı. ·
Öte yandan çal,tal da kendi yavrulanna böyle
nasihatlerde bulunur, ama onlar da bunları dinle-
. mezlerdi. Nihayet Allah'ın hikmeti, birgün filozof
tfrti, yavrularım yine .çakallarla bir arada !;Ördüğün
de son derece gazaba geldi. Öncekilerden ziyade öf-
kelenip dedi ki: «Her kim ki kendine layık olmayan
işe yönelC:i ve sc·hl:~tini kendine aykırı k'mseJerle
yaptı, nasihat edenin nasihatini d;nlemedi ise başı
na öy' e bir be~a erişir ki akıllı maymun:ı. dizdann
(kale kumandanı) erişenden daha beter olabilir.
Yavrular bunun ne olduğunu sorduklan filozof tuti
~öyle anlattı:
«Naklederler ki bir maymun yavrusu v:ı.rdı.
Adına zeyrek (akıllı) derlerdi. Bir kalede mekan
69
tutmuştu. O kalede kumandanın oğluyla ahbap olup
her zaman görüf,iürlerdi. Çok zaman da santranç oy-
narlardı. Oynadıkları zaman aralarında kah uyuşma,
kah anlaşmazlık olurdu. Zeyrek'in baba dostlarından
akıllı ve bilgili bir maymun c1aha vardı. Kendisini bu
işten menetmek isterdi. İbret verici sözler Eöyleyip
derdi ki: «Ah Zeyrek; biz onlardan değiliz ki insan-
oğulları ile yakın olayız. Onların bize yakınlık ~ös
termeleri dostluklarından değil, bizi sevdiklerinden
değil, bizi maskaralığa alıp eğlenmek içindir. ·Bizi~
dostluğumuz onların yüreğinde sağhım yer tutmaz.
Şimdiki halde kale kumandanının oğlu senin dostun-
dur. bizi öteki insanlardan korur ama, aranızda cin-
'siyet yakınlığı elmadığından dostluğunuz devamlı
değil, g~icidir. Ummadığın bir anda düşmanlığa dö-
nüşebilir. Muhabbetin dü~manlığı dönmesi ise ç-ok
görülen hallerdendir. Bana kalırsa onun bir zulmü-
ne uğramadan sen bu arkadaşlıktan vazgeç. Yoksa
·bela geldiğinde onun def edilmesi çok zordur. Hasılı
b~ni dinle ve bu arkadaşlığı sona erdir.» '
Anc~k Zeyrek bu nasihatı. dinlemeyerek kale
kumandanının oğlu ile Olan dcstluğunu kesmedi.
m:.rmemek, kazaya uğramanın sebebidir, dedikleri
üzere birgün kale kumand9nının cğlu bir ziyafet dü-
z.:mledi. Bütün dostlarını da davet etti. Herkes top-
lanıp yenHip içilip meclis kızıştıktan sonra ortaya
satranç takımı konuldu. Maymun ile derkanlı o~runa
giriştiler. Birkaç el oynadılar. Adetleri üzere deli-
kanlı Zeyrek'·~ galip t:e 1 diğin""e, latife için onu inci-
tirdi. Zeyr.zk galip geldiğinde ise maskarahklar eder-
70
di. Nitekim bu, oyuncaların ade~idir. O günde Zey-
rek kalecinin oğluna galip gelip maskaralığa başla
dı. Bunda mübalağa edince, kalecinin oğlu sen derece
hiddetlenerek fildişinden yapıimiş «Şah» ı kaldırdığı
gibi Zeyrek'in başına vurunca biçare m:ı.ymununb!t
şı yarLdı. Kanlar aktı ve ~atrar.ç örtüsü de kıpkırmı
zı kesi~di. Z·3yrek ise can acı.sıyla, e~ki dostluğu unu-
tup onun yüzüne sıçradı. Yü~ünü ısırarak dişledi, ya-
raladı. c Hay tutun ... » demey0 kalmadan. meclisten
kaçıp kalede metin bir yere sığındı. Kalecinin oğ
lun:ın harareti günden güne arttı. Ne kad3X ilaç y:ı
pıldıysa fayda vermedi. İklim-i Rum tarafından bil-
gili bir hekim gel'p bu yaraya.b.ıktığında dedi ki:
- Bu yara ilB.ç kabul etmez. Ancak bunu açan
maymunun kanı ile bir merhem yapılı-rsa faydası
olur.
Bunun üzerine kalecinin cğlu·ıun emriyb bütün
kaleyi ku~attılar. Arayıp Zeyrek'i buldular. Başını
kestiler. Hek'min bu kanla yaptığı merhem sayesiıı
dc, Allah'ın da emriyle, adam şifa ve . sıhhat buldu.
Ama, kendi cinsinden clmayanla düşüp kalkan, arka-
daşlık eden derdiment Zeyrek de hayatını kaybetti.
Benim de size nasihatım bu:::ur ki bu ı:akal yavru-
lanyla arkadaşlık e~mekten vazgeçin. Sonra pi~man
lığını. ç<:ıkersiniz.
Ama. Allah'ıntakdiri işte... Bir gece çakal,.
yavrularına yiyecek bulmak için bir semte g:tti. Av
bulamadığın1an fazlaca gezmesi gerekti. Am:ı. b~şka
bir canavar, çakalın izini k::k:ayarak gelip y:wruları
nı yedi. Çakal d~nüp de yavrularının akibetini öğ-
71
. i
72
ağacın üzerinde tiıti yavrularını gorunce artık ça·
kalla ilgilenmeyip , onlan avlamak kaydına düştü.
Yanında bir ağ~. vardı. Ağaca fırla.ttı. Kaza ve kader
erişip yavruların hepsi ağa takıldı. Akıllı tuti neye
uğradığını aniayıp yavrularına de.Ji ki: «Yavrula·
nm; iJte o bela ki hep korkardım ve nihayet b:ışıma
, geldi. Bütün bunun sebebi ise sizin k€ndi cinsinizin
dışında o:anlarla dostluk kurmanızın neticesidir. La-
kin Allah'ın alnımıza yazdığı böyle imiş. Ne yapa-
lım, imdi ne kadar ferya:d figan etı::ek fayd:ısı yok-
tur. Akıllı olan bir kimse, bir iş olduktan sopra de·
ğ'l, olmadan önce tedbirini alır. Olduktan sonra iEe
elden geldiği kadar iyi bir rnüdafaa yapmak gerekli-
dir. Hasılı şimdi bu z ueusta yapılacak tek şey şu
dur ki siz kendinizi ölmüş glbi bitkin ve f:essiz tutar~
sınız. Avcı geldiğince sizi ağdan dışan atar. Artc::ı.k
diri olan beni alıp sizi yabana firlatsın. Ama atıldığı·
nızda her biriniz bir tarafa· dağılıp gitmeyin. Birle-
şerek uçup gidin. Ben kendimi sü::e feda eyledim.»
Gerçekten de tuti yavru'arının hepsi kendilerini
ölmü~ gibi gösterdi,ler. Ad3ta «Ölmeden önce ölme:.:
sırrına ermiş oldular. Avcı gelip uzaktan gördü kl
tuti yavrularının hepsi ağa tutulmu.~. Önce çok se-
v:ndi i!:e de yakma yaklaştığında yine hepsinin cai).-
sı::; olduğunu g..::.rünce sevinci ka::lere dö:ıüştü. Ke~
derind·~n nerec'eyse ken:lisi de ölecekti. «Acaba içle-
rinde hiç canlısı ye k mu?~ .diye yoklarken akıllı tu-
tlden başkasını clü görüp bunları birer birer ağdan
dışarı attı. Akıllı tutiyi elinr~ alıp gC:zden geçirirken
öteki yavruların ·bir anC:a. kanatla:rııp uçuşlarını g(}.
73
rünce daha şaşırıp öfkelendi. Kendi kendine: q;Hey
meded: gafil bulundum. Para edecek akıllı tutller
beni aldatıp kaçtılar. Anctk bu ahmak olanı hile dü-
şünemeyip ağda kaldı. Böyle haltir ve \).ğursuz kuş
tan ne hayır gelir? Bunu boşuna beslemektense ba..:
ri onu da ben kaldırıp yere vurayım.» diye davranın
ca akıllı tfıti korkup: «Bire meded; sabreyle. Malını
ziyan eyleme ... » yolu feryad edince adam kıyamayıp
elinde tuttu. Akılı tuti kendi kenQ.ine : «Bir kazadır
' ki başıma geldi. Yakalandım.. Çaresi sabretmek ve
Cenab-ı Hakk'a şükretmektir. Eğer avcıya Jllarifetle-
rimi belli etmezsem beni ucuz fiyata fakir ve cahil
bir kimseye satar. ömrümün senuna kadar sıkıntı
çekerim. Kafesten kurtu'mam da imkansız olur. O
halde akla yatkın olanı budur ki aklımı ve bilgimi
ona belli edeyim. O zaman beni uc,uza satmaz; bir
padişaha veya vezire satar. Talihim bana yar ise ben
de ömrümü izzet ve nimet için·:'e geçiririm. Sonra pa·
dişah kereminden azad oim:ık ümidi de· vardır. Az&d
olmasam da razıyım. Zira «Padişahlara hizmet, hiz.
metlerin en iyisidir.» <liye duyrulmuştur.. (1). Padi-
şahlara hizmet dünya ve ahrette yükselme ve onla·
nn yüzüne bakmak, Allah'ın nazarında bir nevi iba-
dettir. Hele ki dÜrüstlük ve doğrulukla hizmet eden-
ler, .J:inyada akranına ve ahrette rabmete layık olur.
En iyisi budur ki kendi ilim ve kemalimi avcıya
74
açıklayayım.» diye düşündükten sonra ağzını açtı,
şöyle konu.~tu:
- Ey avcı; Allah'ın takdi.ri ile ben sana nasib
oldum. Her hal ü kardan kaza ve kadere razıyım.
o
S·zn de firar eden tutller iÇin elem çekme. Elden
çıkan n'mete g·::.m yemek nadanlıktır. Kısmetten faz-
lası olmaz. Hususiyle Cenab-ı Hakk Kur'an-ı azimin- ·
de : «B~z kullarımı.zın kıcmet!erini aralarında taksim
etmişizdir. » diye buyurmuştur Yani herkesin kimse-
tini çek önceden takdir ve taksim etmiştir. Zaten o
kaçan tutiler, fayda3ı olmaya'l, zaid şeylerdi. On-
ların topundan hami olacak fay.la, tek başına ben-
den basıt c lur; zira meşhur meseldir ki «kırk serçe-
den bir börek olmaz.» İmdi ben iyi bir h·:!k 1m ve filo-
zöfum. Sonra sadık b:r köl·::ıyim. En iyi bir hekimin
yapamadığı ilaç!an yapabilirim. Sakın ola ki beni
ucuz pahaya satma. Mümkün olduğu kadar pahalıya
satıp ihtiyaçlanna harcayarak sen de yoksulluktan
kurtul. ..
TU.ti öyle akıllıca ve inandırıcı sözler söyledi ki
avcı hayrette kaldı. Büyük bir sev!nçle filozof tutı
yi çarşıya götürüp:
- Hastalıklara BAç ya~·m3.ya kaadir, akıllı, şl·
ir ve sohbet edici mahir bir tutidir.
Diye teliala Çağırtıp gezdir,.:i. Tiitin:n katesinin
yanına gelip kc,nuşmalarını işiten her adam işık olup
fiyatını. artırıyordu. Bu hal üzere üç gün böylece
geçti. Kimse onun tam pahasını veremedi. Meğcr o
çehrin padişahının bir hastalığı varô ki şimdive k:ı
dar kimse buna bir ilaç edemediğ1nden padiŞab d,a
son derece meyus ve mükedderdi. TUtinin hekim ol~
duğunu işitince: «Belki şifam onun yüzündendir.~ di-
yerek tutiye alıcı oldu. Hasılı akıllı tutiyi alıp padi-
şaha getirdiler. Padişah, onun şeker gibi tatlı ko-
nuşmalarını işiterek çok başlandı· ve bir altın kafa-
sin içine koydu. En iyi gıdalarla besleyerek terbiye
ve ı:iayeti ile meşgu: olundu.
Bu arada akıllı ve hekim tuti, padişahı tedavi
iç;n ilaçlar tertip etmeye başladı. Türlü macun ve
şerb~t terkip!eri yapıp padişaha yedirdi, içirdi. Gün
günden pad:şahın hastalığı iyiye C'oğru gitmeye baş
ladı. Artık pa:lişahın katın·:!a tutinin sözlerinin doğ
ruluğu .belli o:up derece .ve mertebesi Q,e yükseldik-
Çe yüks::ıldi. Am3. ne var ki filo~:of tutinin akıl ve fik-
ri d.1ima yavrularında idi..o cevahir kafes, bu yüz-
den, kend·sine zin.::an gibi geliyord:.ı. Düşünüyordu:
cPadişah, kend:"sir.e. şifalı ilaçlar yaptığım için bana
daha çok meyil ve muhabh:)t etti. Dolayısıyla, değil
beni azad etmek, evlaearımın yanına ziy:ırete gitme-
ye- bile izin vermez. Gerçi o benim velinimetimdir.
Ancak <<Vatan muhabbetide imindandır.» gereğince
benim de vatan hasreti artık canıma kar etmiştir.
Bir h0ş.ça yo·unu bular~k ~u kafesten kurtulup yeri-
me yurduma ulaşmak işin en akıllıcasıdır.» diyordu.
Bir keres'nde, padişahın hastalığı için yeni bir
yağ terkibi söyledi. Nitekim hekimler, kendish~n ta-
rifi üz.3re ·bu ilacı hazırlayıp huzura götürdük4e~inde
ti'ıti şöyle dedi: «Padişahımız bu yağ mübarek ta-
banların altına sürsünler. Yağ bütün siniriere ve
damarlara sinerek hastalık tamamen geçer. Ancak
16
bir ricam var: Paqişahımdan niyaz ederim ki ben de-
ğersiz kulunu bir hizmetiyle şereflendirsinler. Müba-
rek ayağına yüzümü gözümü süreyim. Çoluk çocuk-
larım kıyamete kadar bu şerefle iftihar etsinler».
Tabii tut'n:n firar edeceği. padişahın aklına gelme-
diğinden kafesinin açılmMını emretti. Açıldı. Filo-
Zof .tfıti, katesin açıldığını. görünce derhal yüksekle-
re doğru uçup köşkün çatısına kondu~ Oradan şöyle
seslendi:
- Ey padişahım, Hakk · Teala vücudunuzu her
türlü kötülüklerc'en korusun. Çek şükürler olsun ki
artık hastalığından hiç bir eser ve zarar kalmamış
tır. Senin tuzunu ekmeğini çok yedim. Bana helal
eyle. Ben de ~~ni Allah'a emanet eyledim. Yüce iznin
olursa artık ben de kendi ülkeme giceyim.
Pacllşah rrördü. ki hekjm ve akıllı tuti gitmek üze-
re. Kan ba;ına sıçradı. «G5ı:<}ün mü (el ihsan bitte-
teman) (1) demişler. Yaptığın işi yukarıda bırakıp
geliekli hi~mete kusur ediyorsun. Hukuk-ı nimeti bil-
mek ve onu yerine getirr.:ıek de bir farz::!ır. Sen ise
bırak:p gidiyorımn, nankörlük ederek .daha tama-
men iyileşmemiş olan beni böyle bırakıp gidiyorsun?
Bu senin kemaline düşer mi?» yollu sitemlerde bu-
lundu. TUti: «Efendim, artık senin vücudunda ma-
raz kalmadı. Şu an<la gö>:e çarpan Er.n iz ve eserler
de kısa zam":!nda kaybolur. Benim yüce huzurund~
bulunmama artık asla hacet kalmadı.» dedi. Pa di şah
konuştu:
71
- Ama biliyorum ki gönlün nefret ettiği için
gitmek istiyorsun. Eğer kafesinden hoşlanmadınsa
bari şehr:.n içinde güzel bahçelerden istediğin birin-
de yuva tutup orada barın.
-· Padişahımın yüce ve şerefli kulağına şu gü~
zel söz erişmedi mi ki: Big8.nelerle bahçede. olmak-
tansa B.şinalarla zindanda olmak belki daha iyidir
ve hayırlıdır, diye.
- ÇOk canım sıkıldı, bari aşağı gel de vedala-
~m .
- Hayır padişahım; benöyle nadanlardan de-·
ğilim ki hile ile tuzağa tutulayım. Yazık ki ahmak av-
cı benim kıymetimi bilmedi ve padişahım siz bile
bilemediniz. Benim kanadımın her bir tüyünde bin
bir hüner ve marifet gizlidir. Kimya ilminde, sim..
ya ve iksir ilminde (1) son derece mahirim. Eşya
nın bütün özelliklerini de çok yakından tanınm. Bu
arada hele bir ot vardır ki bir adam onu dövüp gö-
züne çekecek olsa bütün in ve cini kendisi görebilir
de kimse kendisinin göremez. Sonra define ilmini de
ziyadesiyle bilirim. Yer altında bulunan bütün para,
altın ve mücevherler bana gün gibi açıktır. Aslında
da beni demirden bir kafes içinde muhafaza etmek
gerekirdi. Hayıf ki kıymetim bilinmedi. Hasılı padi-
şahım iznin olsun olmasın ben giderim. Lakin ,ekme-
ğini ve nimetini yedim. Lütfedip, izin verip helaleyle
de ben de yaptığım tedavi ve ilaçlan helM edeyim.
Padişah ne yapsı.n? İster istemez helal etti. }.4\ •
18
lozof tutt oradan uçup çocuğunu çoluğunu görmek
arzusuyle gezle:ııini aydınlatıp, malızun kalbini şen
edip vatanına yöneldi •..
Evet,_ şimdi ey Mahışeker ; sana bu hikayeyi şu·
nun için söyledim ki muhabbet iki taraflı olmadıkça
geçerli değildir. Nitekim bu hikayeden anladığın
üzere akıllı tuti'de muhabbet olmay1p sadece padi-
şahda olduğu için sonunda ayrılık mukadder oldu. ·
Evet ey M.a.hışeker; yalnız senin sevgi ve vefan yet-
mez. S::vdiğininki de lazımdı.r. Ej'er iki başlı b:r mu-
habbet olursa bu zevk'n alem::e eşi benzeri bulun-
m~z. Meğer ki insan cennette ola. lmdi benim zan-
nım ki senin aşıkına muhabbetin var ise:
79
- Ey vefakAr dostum ve sırdaşım:
Alı kim derdi derlin um kıssası gelmez dile;
Uğradım,. fi.riğ ge7.crken, bir devasız müşküle (1).
beyJnin ded'ği gibi acaba ayrılığa nihayet yok mu-
dur ki her blr saatı bana bir yıl kadar gelir. Gece
ve gündüz sevgilimin yanağının ve saçlarının haya-
liyle gelip gider. Şimdi lütfedip benim_ derdime der-
man ve sırnmı saklamak konularında elinden gelen
gayreti göster.
Bunun üzerine tatlı dilli tiitl yine o tatlı şeyler
söyleyen ağzını açıp şu cevabı verdi: ·
- Bu ne manasız sözdür ki söylüyorsun? Aşk
tan dem vurup beni hiç bir şeyinden habersiz ve ala·
kası.::~ sayıyorsun.. S:;nra aşkın usul ve erkanı bu mu-
dur ki böyle devamlı olarak ayak sUrüyorsun? An-
sızın Hoca Said çıka geldiğinde sen kocana vasıl ve
kocanın muradı da seninle hasıl olurken aşıkının
~ıimdive kadar çektiği bekleyişler yanına kar kalır.
Nitekim ağaçtan y·apılan kız, aQıklan \!endisi için çe-
kişirlerken nasıl tekrar ağaç olarak onları· mahrum
bıraktı}"Sa senin beyzaden· de senin aşkınla böyle ya-
nıp tutuşur. 1
- O hikaye nasıldır?
- Anlatayım: &kiler, gerçek bir söylenti ola-.
rak anlatırlar ki bir dülger, bir kuyumcu ve bir ter-
zi ve. bir de z1hid (dindar kimse, din adamı) bu fl,'-!.rt
kişi bir arada seyahat etme'ye 'i:arar verip yola re-
80
van oldular. Birkaç gün seyahat edip, Allah'ın hik·
meti, ertesinde korkulu/ bir dağlık yerde geceledi·
ler. Hepsi de zararlı böceklerden, canavarlardan
korktuklarından dolayı nöbetieşe uyumaya karar ·
verdiler. İlk nöbeti dülger tutacaktı. ötekiler yatıp
uyudular. Dülger uyanık otururken uykusu geldi•
ğinden, hlUJ.a karşı }tQ"ymak için, dülgerlik Aletleriili
çıkardı ve diizı:,oün bir dal keserek bunu bir güzel
· yontt~. Baş, el ve ayak yapıp güzel bir kız kılığına
sôktu. S:ınra nöbet kuyumcuya. geldi. Bir müddet
sonra onun da uykusu ağır baştığından, dülgerin
yapmış olduğu ve yanında duran ağaçtan kızı gördü.
Dülgerin sanatkarlığına hayran kaldı. Kendisi de
hem uykusunu. kaçırmak hem de san' atı göstennek
için kıza küpe, bUezik gibi ka<\ın zinetleri taktı. Nö-
-beti tamamlandığından o yattı. Sıra terziye gel-.
di. T~rzi de bu süslü püslü ağaçtan kızı görünce hay-
ran kaldı. «Ben de san'atımı göatereyim.» diyerek en
ğ-Gzel giyecekler dikerek baştan ayağa giydirdi. Ar-
tık bunu g0ren bir tasvir değil, canlı bir varlık sa·
nı..:cdı. Hasılı nöbeti tam~mlanan terzi yattığında za-
hid nöbete girdi. Zahid gözlerini açıp bu eşsiz güzeli
giirünqe, tamam halvetinde nur görmüş gibi donup
· k~!dı. Bu p:ıt öylesine güzeldi ki dayanamadı, elle-
rini kaldınp Allah'a dua etti: «Ey kuvvet ve kudret
sahibi Allah'ım; insanı. yokluktan varl~ğa getiren sen-
sin. Kurumuş ağ~çta meyve bitiren sensin. Senin o
eonstiz kemAl-i kereminden niyaz ederim ki beni ar-
kadaŞlarımın yanında mahçup düşürme, bu cansız
kalıba bir ruh ihsan eyle. Ayrıca yine lütfunla ona
F:6 81
konuşma da ihsan et ... » yollu niyaziarda bulundu.
Duası kabul olurdu, Nitekim yüce Allah sonsuz ke-
reminden o cansız kız heyketine ruh verdi. Kız ser-
vi mbi endamiyle yürümeye ve papağan gibi tatlı.
tatlı konuşmaya başladı ...
Nihayet sabah oldu. Ortalık dünyayı aydınlatan
güneşle aydınlandı. Aydınlanır aydınlanmaz dördü·
nün de gözleri o gönül kapıcı güzele takıldı. O saat
hepsi candan gönülden kıza Aşık oldular. Aralarmda
kavga çıktı; dülger: «Onu yapan benim. Sizin ~aka
nı.z. yoktur.», kuyumcu: cÜstünün başanın cnca gü-
zel s üslerini ben ve bu uğurda ·bütün servetimi har-
cadım, asıl güzelliği burdan geliyor.:. ZB.hid: eBu kız
benim Allah'a dua ve niyazımın sonunda canlandı.
Cennetteki
1
hurilerden
.
bir misali olan kız açık bir
hıdtla · benimdir.» diyorlardı. Hasılı aralarında bir
türlü anlaşamadılar. Davalarının halli için kadıya
gitmeye karar. verdiler. Tam bu sırada gördüler ki
karşıdan üzerinde aba bulunan b:r derviş gelmek-
t~dir. Bunlar aralarında anlaşarak kendilerine kad.
tayin ettiler. O, her neye hükmeden!e kabul edecek-
lerini blldirdiler. Dervişi karşılayıp/ maceralarını
bıişındari sonuna kadar anlattılar. Ne var ki dervişin
kendisi de kızı görür görmez . candan yürekten ona
vuruldu. Ney gibi naıe ve figan etmeye başladı. Ar-
tık biçare kendi \derdine düşüp bu dört kişiye baka-
rak şöyle dedi:
- Behey Müslümanlar; ne ahmakça . şeyler
söylersiniz. Allah'tan korkmaz mısınız? Buncaleyin
çirkin işler işleyip benim nikahlı karımı bazınız
82
ağaçtan. yontum, 'bazımz,. ben dua ettim, gibi sözler~
le kendinize mal ~tmek istersiİıiz. Hiç olrpazsa öyle
bir söz söyleyiniz ·ki akıl ve şeriat onu caiz görsün.
Bu ·hatun benimdir.. Bu fuerindeki eşyayı da ona
ben yaptıi'dım. Birkaç gündür aramızda küçük bir
ç~kişme oldu, bu gece bana darılıp evimden çıkıp git·
mişti. Ben de onu bulmak için yollara düşmüştüm.
Allah'a şükürler olsun ki şimdi onu buldum. O halde
bu manasız sözler ve iddialarla herkesi kendinize gül-
dürmeyin, bunuri hiç· bir münasebeti yoktur ...
Hasılı .derviş «kadına sahiplik konl.ı.sunda) on-
ların hepsinden daha çok davacı oldu. Bu sefer beş
dava~ı. birbirleriyle çekişe ç-ekişe şehre· geldiler Doğ·
ru şehrin Subaşı'sma gidip ahvallerini anlattılar. Gel-
gör Subası da kızı göriir görmez onlardan daha faz·
la işık >oldu. Davacılara~şöyle çıkıştı: cEy ihain ha·
rlmiler; bu kadın, benim büyük biraderemin hatunu
idi. Harimiler kardeşimi öldürüp onu elinden 8.1-
mışlardı. AJlah'a şükürler olsun ki kan yabanda
kalmaz. Kendi ayağımzla· gelip yakalandımz.::. Hası
lı onları. alıp kadı'mn huzuruna götürdü. Her birisi
kendi iddiasını kadıya birer birer anlattılar. Kadı,
kızın yüzüne şöyle bir baktı:
83
Genn edip tAb aşk-ı bldr:ı,
Oldu b:n canla baridkı.
Etti deryi-yı şevki ciııe hücibn,
Oldu iJıir bar&b sedd-i ulftm.
Seyl-i iffet hisinDı yUsdiL
Aşk vaz, 1i vakannı bozdu (1).
Hemen kızı kendine almak telaşına düşüp, gelenle-
re şöyle konuştu: «Ey dostlar; bu dava bir çeşit ba~
tıl davadır ki hepiniz boş yere kendinize .mal eder..
siniz. Bu temiz ve güzel kız, ben.iın küçüklükten be-
ri evlatlık olarak evimde beslediğim cariyemdir. Bu
üzerin de bulunan değerli giyecek ve süsleri, mücev•
herleri alıp, bazı kötü kişilerin kandırması sonu, be-
ni terketmişti. Allaıh'a şüküiler olsun ki sizin him·
metinizle bulunup tekrar ona kavuştum: Metak et• ,
ıheyin, Allah indinde bu hizmetiniz zlyi olmaz. Se·
vabını görürsünüz?».
Gelenler gördüler ki kadı bunların başına gök·
ten inen. beli gibi ,ani bir bela getirecek ·ve bundan
kolay kolay da kurtulamıyacaklar. Zlhid hemen ka·
dı.ya dönüp şunlan söyledi: c:Mevlanl; peygamberin
· seecadesinde otururum dersin. lAyık ·mıdir ki ~üs
lümanlann davasını şeriat üzere halletmeyip kıza
(1) «Öyle zarif yapılı bir kız gördü ki baştan ayağa iş·
ve ve nazdı. Ayakta dururken iifet, yürürken kıyametti. Kirpik·
~·eri her zaman ve yerde fitne yaratır, I!ÖZ ucuvla bakışları dini
imAnı elden alırdı. Aşk pazarını kızıştıracak olsa binlerce alı·
cısı. çıkardı. 'Güzelliğin in, şevkinin denizi cana hücum edince,
ilim seddi bir anda yıkıldı_ I!fet seli, iffet kalesini yüzdü; ka·
d ının bütün tavır ve vakarını bir anda alt üst etti .. :. anlamı
na.
84
işık olup, benim cariyemdir, diyesin? Onu elimizden
almak isteyesin? Bu ne çeşit bir•yoldur? Yarın Allah'
ın huzurunda ne cevap verirsin?» Kadı cevap ver-
di: «Ey zahid; ey suret hırsızı ... Sen halkı aldatmak
için kılık değiştirmişsin. Meşhur meseledir ki yalan-
cıda Wı.ıa kuvveti ile birlikte doğru ve akla yatkın
düşünce de 18.zımdır. Senin ne aklın, ne fikrin var
behey ahmak? Bir yalan söyle ki yakışsın. Hiç ağaç
tan insan olur mu? Hasılı. böyle saçma iddiaları ter- ·
kedip gidin. Yoksa siz bilirsiniz. İşte ben cariyemi
buldum ... » ·
Orada bulunan şehir halkı bu davayı dinliyor-
lardı. Çaresiz kalan .1Ahid~ •Bizim .ahvalimiz aynen
Horasan ileri gelenleriyle Derviş Havayi hikayesine
benziyor.» deyince ~dı: cO hikaye nasıldır?:. . diye
sordu ve zAhld anlatmaya başlapı :
«Horasan iliyarının ileri · gelenlerinden bir dev-
letli, kendi akranı olan vilayet halkına bir ziyafet
vermişti. Bol ve çeşitli yemekler yendi. Ziyafet ta-
mamlandıktan 'sonra. meclis kızıştı. Sohbetler ve
oyunlar arttı. Derviş Havayi dahi o meclisteydi. Bü-
yüklerden biri dervişe, seyahatlerinden ve geçmişte
ki hükümdarların . alıvalinden sualler sordu. Derviş
çek tatlı ve güıel konuşurdu. Anlattıklarının her bi-
rinde bin bir .hikmet bulunurdu. Dinleyenler onun
anlattıklanndan adeta taze hayat bulurlardı. Fakat
bu arada mecliste bulunan büyüklerden birinin kar-
nında nasılsa aykı.n bir rüzgar esti. Bu zat her ne
kadar bumlup kendini zorladı iEe de tutamadı. Ab-
desti bozan bir durumda bulundu. Ancak orada bu-
85
lunanlardm hiç kimse bunu ondan bilmeyip gözle-
rini dervişe diktiler. Bu işi Derviş Havayi'nin yaptı-
. ğını sanarak gülüştüler. Derviş derin bir utanca ka-
pıldı. Utancından neredeyse öle yazdı. Sonunda da-
yanamayıp konlJ3tu: «Ey devletliler; ,bu iş benden
olmamıştır. Eğer ben yapmış olsaydım itiraf eder,
bu beyitle sizlerden özür dilerdim:
Çön zindin. b&d.
şik~m olmuştur
Bid i.kıl bağlamaz,
eyler ldiş&d.
Çüıı göbek bormak eder cAna mrar.
Salıver bidı kim her çi bid i.b&d.. (1).
86
İşte ey kadı etendi; şimdi de bizim meclisimiz..
de bulunup işin içyüzünü bilmeyenler, sizin söyledik-
Ietinizi doğnı sanırlar. Fakat işin aslını bizler çok ·
iyi bilmekteyiz. Hasılı Allah'tan kork, peygamber-
den utan da davayı şeriat yolu ile haleyle.;ı; dedi.
Kadı z8Jhide, zahid kadıya dillerine ne geldiyse söy-
lediler. Kavga gittikçe büyüdü, nihayet vuruşmaya
dönüşüp aşk belasıyla kan d~kmek derecesine git-
meye vardırdılar. Şehrin akıllı kişileri bir araya ge·.
lip bunları barıştırmak iste.diler. Dediler ki:
- Ey ümmet-i Muhammed; sizin bu davanın
kimse halledemez ve bu ıoru çözemez. nıa. ki Ce-
nab-ı Hakk'ı.n lütuf ve yardımı ola... Gelin· sizinle
. kabristana gidelim. Siz dua edin, biz imin diyelim.
Ümid olur ki yüce ya,ratıcı bu sı.rn açığa çıkarsın..
Hepsi birlikte kalkıp kabristana vardılar. Bu-
da zihid elini kaldırıp: .. «Ey her şey .elinden gelen
büyük Allah'ım; bu davanın içyüzünü sen çok iyi
biliyorsun. İmdi kemA.H . kereminden ve buradaki
kimselerin de hünnetine, kim haklı ise belli olsun.»
diyerek ağladı~ Bütün oradakiler !min dediler. Bu
sırada kız da arkasını büyük bir ağaca dayayıp du-
ruynrdu. Ağaç derhal ikiye yarılıp kızı, içine aldı ve
yeniden kapandı. Böylelikle; c Her şey aslınıı rücu
eder:. sırrı da bir daha belli oldu. Kavga, anlaşmaz
lık ortadan kalktı. Oradakilerin hepsi anladılar ki
o dört kişi h:ıklı imiş, diğer üçü ise yalancı imişler.
Bundan dolayı üçünün de yüzleri kara oldu. Yapma ·
kız tekrar aslına dönüp ağaç olunca aşıkları da pe-
ril perişan ortada kaldılar ...
Hasılı ey MA.hışeker; ben de korkanm. ki 'he!Alin
olan Siid ansızın çıka gele. O kızın ağaca vasıl olu-
şu gibi sen de kocana vasıl olup ara yerde aşıkın olan
beyzade mahrum kala. Şimdi sana lazım olall budur
ki vakit geçirmeden hemen sevdiğinin yaııına gidesin.
İkiniz de 'Qirbirinizden lezzet alasmız.
Mahışeker, sevinçle işıkının yanına gitmek fize-
re çıktığında gördü 1Q sabah olmut, gizli bir köşede
zabidlik yapan güneş, ufkun tekkesinden dışarı çık
maya başlamış ve ağaçtan yapıınia kıza benzeyen ay
da gizli· bir köşeye çekilmiş. «Yakamız. kendi elimiz.
de, elden ne gelir:. misalinee sevgiliyle buluşma üıni·
di yine erteye kaldı. MAhışeker, o günü bin bir dert-
le geçirdi. Akşam olduğunda hayret ve ıztırapla tti-
ttnin olduğu yere bakarken, t1lti, onun kederli oldu·
ğunu anla:rıp hileye baş.wrdu: «Hak sübhane ve
Teala hazretleri siz sultanımın keyifini daim ve yü- ,
celiğini kaaim eylesin. Dün gece na:::ihat hakkımı.
unutmayayım diye oturup uzun hikayeler anlatarak
sizi meşgul ettim. Meğer sabah olmuş. Şimdi yeni-
den hikiyelere dalarak vakti harcamak doğru de- ·
ğildir. Fırsat da elden kaçar. Sizin yardımınızda ol-
mak isterim. Bunun için kendimi Şah Eehvac .~bi
hissetmekteyim.» deyince Mahışeker, bunun kim oJ.,
duğuıtu sordu. 'Tiiti de anlatmaya başladı:
- cŞah Behvac, büyük ve şanlı bir padişahtı.
Akıllı, bilgili, halim selim biriydi. Daima fakir ve
zayıflarayardım eder, kimsenin ayıbını yüzüne vur-
mazdı.. İyi insanlara o kadar şefkati vardı ki kapısına
gelenlerden tek kimse yardımsız geri dönmezdi. Me-
88
sell sevdiğine erişmesi irnklnmz .bir A3ık bile kapı
sına gelse, ona her ~ürlü mal, cevallir vererek
maddi imkA.nla.n hazırlardı. Ha.tta bir Aşıkın sevdi·
ğ:ne erişmesi için kendi camnı.bile feda etmiatir.:t
Bunun üzerine MA.hışeker sordu:
- Birisine yardun ve iyilik için malını mülkü·
nü vermek olur ama el için in$3-n canını. nasıl verir?
Pek uzak ihtimal. Ama merak ettim. Anlat da· din-
leyelim.
- Bir zamanlar Peylesan .şehrinde çok bilgili,
alim ve fazıl bir kimse vardı ki adına Ebu'l-mecd
derlerdi. Bu zatın igi öylesine ilim ile dolu ve süs-
lü idi ki herkes kendisini dinlemek ve fayd,alanmak
iç:n can atarlardı. Birgün bu za.t evinden çıkıp şeh·
rin ken:ı.rında d.:·bı~ır~n bir bahçenin yanına geldi.
~ri baktığında bahçenin ortasınea bir havuz ve ha-
vuzun kenarındaki altından bir tahtın üzerinde bir
kızı.n oturduğunu gördü. Kız melek kadar güzeldi.
Güzelliğinin bir eşi benzeri daha görülmemişti. Kaşı .
y~ya benzerdi, yüzü aya ... Karşısında el bağlamış
birçok cariyeler var&. Ebfı'l-mecd bu dilberi gör-
düğünde, oradakilere kim olduğunu sordu. «Şehri··
· mizin padişahımn kı~dır.:. cevabını verdiler. Bu anda
da adamcağızın aklı başından gidip kıza candan yü-
rekten !şık oldu. Atkı kıs:ı. zamanda öylesine alev-
len~p arttı ki deli divaneye döndü. Bu aekın kendisi-
ni J;ıelak edeceğir.e inandı. nla ki kızın vuslatına ere
idi ..
Uzun boylu düşünüp taşındıktan sonra kendi
kendine : «Bu aşktan ölmekten ise bari varıp babası
olan Peylesan şahına halimi arzedeyim. Allah'ın em-
riyle kızı isteyeyim. Merhamet edip verirse muradı
ma ererim. Ye:k vermez hatta gazaba gelirse nihayet
ne olur, öldürmekten başka ne yapar? Zaten ben kı
zın aşkından ölmekteyim.-.. » diyerek, ne olursa ol-
sun bir arzıh~ yazıp padişahtan kızını istedi. Peyle-
san padişahı arzılıali okuyunca büyük ofkeye kapı
lıp «Tez, l:>U adam katlolunsun.» diye emretti. Ama
pa .:lişahın akıllı bir veziri vardı. Şöyle dedi: cPadi-
şahım; bir canı yok etmek hususunda acele etmek
['adiş~hlara lAyık değ'ldir. Belki bu adam delidir.
Biraz sabredin. Ben kulun bir kere kendisini göreyim
ve yollu yolunca dcfedeyim.»
Sonra vezir, Ebu'l-mccd'i yanına çağırttı· ve
noa: cEy Ebu'l-mecd, böyle manasız işlere niçin giri-
Ş1rsin? Allah da bilir ki aşk derdiyle sen galiba ger-
çekte~!) d·3lirmişsin ki küffi'n olmayan birini nikahı
na istiycrsun. Sen bir fakir adamsın, istediğin ·. kız
pad:şah kızıdır. Mac!em ki padişah kızı almak isti-
yorcun, ıhaydi git bir fil yükü altın getir biz de onu
sana alıverelim. Bunu getirmeye gücün' yetmezse
ve bir daha böyle bir arzıiı~J verirsen, hasılı bu im-
ka.n"".ız işi bir başkasına açarsan padişahın aman
vermeyin seni öldürteceğini de bilmelisin » dedi. Za~
vallı Ebu'l-mecd, değil b!r fil yükü altına, bir habbe- .
ye bile malik değildi. Ama ne yapsın? Yine de «Ya-
pamam» demedi, «İnşallah bir fil yükü altını getiri-
rim.» dedi. Ağlayarak vezirle vedalaşıp ayrıldı. Pa-
dişahın yanına dönen vezir, Ebu'l-m~cd'i böyle defet-
90
tiğini ona bildirdi. Pe yleşan padi: ?Shı, vezirinin bu
tedbirini pek beğenip OWJ. tahsin · ''e aferin okudu.
·Biz gelelim Ebiı'l-mecd'e:
Derdimend Ebu'l-mec~ aşkla hasta. ve ayrılık
acısıyla mahzun ve gönlü kınk gitti.
91
altını kim ona verdi?» diye düşünürlerdi. Altınlara
bakınca gördüler ki sikkesinde «Ş&h-ı Behvac:. ya-
zılıdır ve anladılar ki bu lütuf ve ihsan onundur. Bu
sefer Ebu'l-mecd'i yeniden defetniek için yeni ve-
<liıha güç bir tekiifte bulundular: c&lna bu altınlarL
verenin başını kesip g~tirebilirsen, cesaretini de is-
pat etmiş olursun .. O vakit kızı sana veririz.» dedi-
ler.
.Artık ·muradına eremiyec~ğini anlayan Ebu'l-
mecd, ümidini kesip zari zari ağladı. Çaresiz kalıp
tekrar Behvac Şahının ülkesine gidip katına çıktı.
Olanı biteni aniatıktan sonra: cEy alemin padişahı;
. bana etmiş olduğun lütuf ve keremi kimse kimseye
etmiş değildir. !Akin o hainler bana zillmedip, altı
nı. aldıktan scnra bu olmayacak teklifi yaptılar. Bu-
nu anlatmaktan maksadım, Allah korusun siz cesur
padiQahımırt başını kesrnek isternek değildir;. Sadece
bana yaptıkları zulmü anlatmaktır. Hasılı padişahım
benim bu dertten öleceğim · artık bellidir. Allah,
dünyalar durdukça, sizin sağ ve salim \ve baki etsin.»
yollu dua ile sözünü tamamladı. Behvac Şah bu sö-
zü işittiği gibi ta yürekten bir ah ~ekip: cEy Ebu'I-
roecd elem çekme; Pe ylesan şahı sana bu irisaniyet-
sizliğ"i etti ki biz onlara merdlik edip bu yolda can ve
baş feJa edelim. Zira eömertlik sadece mal ile de-
ğildir; belki cömertliğin en üstün cerecesi can iledir.
Nitekim nefsten yapılan cömertliğin en son merte-
.bedeki cömertlik olduğunu söyleyenler vardır. Ben
bu ydda başımı kestirmekten de çekinmem. Hemen
şimdi başımı kestirip sana veririm. Fakat korkarım
92
ki ba.~ımıgötUrdükten sonra da başka bir şart ko-
şup aeni muradına erdirmeyeceklerdir. O zaman ben
de ölmüş bulunduğuina göre, artık bir yardımcın
kalmayacağından büsbütiin peril perişan olacaksın.
Sana her bakımdan zulliıh edeceklerdir. ·tyisi mi gel;
ben kılık değiştirip seninle birlikte gideyim, Peyle-
san şaıhırun yanına birlikte varalım. Eğer başımı
kestirdiğimde kızı sana nikAh ederse bu işi hemen
orada yapanz. Yok eğer yine başka bir bahane bu-
lursa, g•3reğini ona göre yapmaya çalışınz?:. dedi.
Derhal kıyafet değijtirip Ebu'l-mecd ile yola koyul-
du. Peylesan şahının memleketine geldiler. Divana
girip arzıhal ettiler ki: c~te Şah Behvi.c'ı getirdim.
Kızı.· bana· nikah edin; Şah Behvac ·başını venneye
hazırdır. O anda Peylesan şahı, taptımn üzerinden
Behvac'ı görür görmez kendisini aşağı atıp Behvac'ın
mübarek ayağına yüzünü gözünü sürdü: cBilmezlik
edip efenelimi zahmete koydum. Kusuromu affın eteği
ile örtmenizi niyaz ederim.:. diye özürler diledi. Son-
ra: «Ben senin kulunum, kızım dahi cariyenizdir.
Ne zaman emredersiniz nika.Iı edin.:. diye sözlerini
tamamladı. Candan ve yÜrekten Behvac .Şah'ın etek-
lerini öptü. Şah Behvac iee Ebu'l-mecd'i hamama gön-
derip, ba~tan ayağa kadar en temiz ve pahalı giye-.
cekle giydirdi. Daha önce gönderdiği altını kıza çe-
yiz'verip bir o kadar daha ekleyip kızı Ebu'l-mecd'e
nikiıhladı. Peyl·<)san şahı da bir o kadar masraf edip
düğün dernek yaptı. Behvlc şahını pek ağır ·bediye-
lerle ve büyük itibarla kendi ülkesine gönderdi. Ba-
sılı o şam yüce padişahın himmeti sayesinde Ebli'l-
93
/
mecd de muradına erip bu .hikAye onlardan bir hatı
ra kaldı. .•
Tfıti sözlerini tamamlayıp sustu. M8.hışeker,
tutiye bu hikAyeden çok hoşlandığım, hele Şah Beh-
vıc·ın iyiliğine, yüceliğine, cömertliğine hayran kal- .
dığını belirttikten sonra şöyle dedi: cAncak onun
nefsini feda etmek hususundaki fedakArlığı aşırı
dır. Zira bir kız için bir padişah, başka bir padişahın
ayağına gidip (kendimi bu yolda feda etmeye hazı
rım) deyince ötekinin onun isteğine müsaade etme-
mesi ihtimali yoktur. Bu hususun böyle olduğunu
elbette Behvac da bildiğinden, buna güvenerek Pey-
lesan şahının ayağına gitmiştir. Yoksa mutlaka ken-
di nefsini feda etmek için gitmesi bu hikayeden öy-
le kolay~a çıkarılamaz.» Bunun üzel'in~ tatlı dilli tu-
ti, cevahir saçan ağzını açıp şu cevabı verdi: cEy Ma-
hışeker; gerÇi senin dediğin itiraz ilk anda akla gelir.
Ancak Behv~ şahının ahvalini iyiden iyiye bilen
kimselerin aklına. bu düşünce gelmez. Zira Behvac
öyle bir pa.dişahtır ki bunun gibi nice bin fedak8.r- .
lıklar yapmış, nice bin Ebu'l-mecd'i muradına erdir-
miştir. Hatta bir melikin oğlunu bir peri kızına ka•
vuşturmak hususunda kendi nefsini feda ettiği de
onun. kemal-i keremine bir başka şahittir.~
-Merak ettim, o nasıl olmuş?
-. Anlatayım: Bu Behvac Şah'ın sevgili bir ne-
dimi tardı. İsmine .A.zim derler4i. Şaih bu nediminin
sohbetinden büyük haz duyardı. Her hangi bir şey
den bıkıp usansa bile Azim'in konu~malarından ken-
disine bıkkınlık gelmezdi. Ne var ki bu Azim kumar
94
düşkünü idi. Behvac'tan ·aldığı bütün ihsanlan.kuma-
ra verir, hatta bazen borç bile ya.pardı. Şah onun bu
kusuruna bakmaz, bor~larını öder, silt sık fazla ih-
sanlarda bulunurdu. Behvac'ın vezirleri, 'bu huyundan
dolayı Azim'i ondan uzaklaştırmak isterler: «Bu
adam müsriftir1 müsrif kimse .şeytanın kardeşidir.
Böyle .olunca şeytanın kardeşinin s•:min meclisine bu-
lunması. doğru olmaz.» yollu sözlerle telkinlerde bu-
lunurlardı. Fakat Behvac ~·ah bunlann söylediklerine
cevap vermeyi p eE.ki halin:ie devam ederdi .. Nihay\t
Azim, düşmanlarının ~abalarmdan müteessir ve pa-:-
dişahının da iltifat ve ilisanlarından gayet mahçup
düşerek birgün çoluğu' çocuğunu alıp tark~i diyara
karar verdi ve yola koyuldu Ertesi gün bir· mağaraya
geldi. Mağaranın içinde 'birkaç kişi kumar oynuyor-
lardı. Derhal ken.Jlsin;n de kumar damarı kabardı 1
Belki ka~nınm, ümidiyle bunlarla kumar oynama- .
ya başladı. O· kadar oynadı ve· o kadar kaybetti ki,
yanında· blr al~<}~si ka]madıktan başka on altın da
borç etti. Bunu öceyemeyince kam::ını rehine koydu.
Artık kimseden borç alabilmesi de imkansızdı. Bir
padişah dışında kimse ona ihsanda bulunmazdı. Ça-
resiz:
F:7 97
tiyar B.şıkıma da acıdığımdan bırakıp gidemedim.
Bizim vuslat nimetine ermemize de imkan yok-
tur; çünkü bizler periyiz, varlığımız yoğunsuz
ve insanlarınki ise cisim ve maddedir.. İşte bu biçare
adam bu kazanı kaynatıp, onun içi}\e girip maddeli-
ğini gic1erip saf altın gibi yoğunsuzlaşarak vuslatı
ma ermeyi ümid etmektedir. Fakat neticeyi kesin
bilmediği için buna cesaret de edememektedir.
Hasilı işte bu gördüğünüz haldeyiz. Bu yaşlı işıkım
ne kazana girip vuslatıma erebiliyor ne de ben bu
biQareyl bırakıp gidebiliyorum:» ·
· Sonra yaŞlı ve· 20ayıf adam söıe başladı. «Benim
için bu kazana girmek işten bile değildir; çünkü öl-
mekten hiç korkmam. Ancak oraya girip ölürsem ar-
tık sevgilimin güzel yüzünü de görmekten mahrum
kalının diye· korkarım.» yollu i~hat verdi. Bütün
bunları dinleyen Behvac Şah sordu: «Ey ihtiyar, bu
kazanın içindeki şey insanı helak eder mi? Edip· et-
meyeceğini bir kimse girip tecrübe etse ve bir şey ol-
mazsa o zaman sen de tecrübeye cesaret eder nıisin ?»
İhtiyar: «Evet, tec.rübe olunsa girerdim.» d,eyince
Şah Behvac derhal kendini kalclırıp kaynayaJl kaza-
nın içine attı. Bir saat kalıp 4ışarı çıktığında ger:.
çekten de insan vücuduna ait yoğunluktan sıyrılmış,
halis altın gibi olmuştu. Peri kızı tahtından inip yü-
zünü gözünü şahın ayağına sürdü. «Himmetine afe-
rin ki bir saat musahabet etmekle vuslatıma layık
oldun.>>. dedi. Şah Behvac ise: «Maksadım senin vus-
latına ermek değlldir, sadece şu zayıf iihtiyara cesa-.
ret gel~in diye yaptım. Dünya alıret sen benim kızım .
98
Ol.» cleyip ihtiyara işaret etti. İhtiyar derhal soyunup
kazana girdi. O da bir saat kadar kalıp çıktı. Aynen
Şah gibi temiz ve parlak oldu. Gelip ~ahın ayakları
nı öptü. Şah da onun elini öptükten sonra kı.:;ın tah-
tının üzerine çıkardı. Kız, g..:.müş .gibi kolunu sadık
Aşı.kının boynuna dolayıp:
99
dip bir taraftan ah çekti, bir tariftan da süslenip
hazırlandı. Akşam olduğunda tut:ınin kafesi yanına
geldi ve gitmek için izin istecli. 'lütlgördü ki M.ô.lu-
şeker'in a~ıkına olan özlemi çok aşındır; hemen
kend4ıi sükiita çekip bir şey söylemedi.· Kadın tek-
rar izin istedi, tiiti yine sustu. Mahışeker baktı ki
tiiti konuşmuyor, ona sordu: ·
«- Ey tath dilli, ;melek huylu tuti; acaba bir
husus için bana gücendin mi, ycksa benden bir fena-
lık mı gördün?» Bunun üzerine tiiti: cEy aziz sahi-
bem; benim sana gücenmem~n imkanı var mıdır?
Senin varlığın baştan ayağa kadar bir letafettir; Al-
lah sana verdiği güzelliği başka hiç bir kimseye ver-·
memiştir, Benim kaygım sadece sen::n içindir.» de-
di. MB.hışeker: c: Kaygı~ benim için olsaydı, sevgilime
· ula.çman için bir çare bulurdun. » deyince tiiti cevap
verdi: «Ey benim efendim; bundan daha fazla iyili-
ğini isternek olur mu? Geceleri sabaha kadar Eenin
işini yoluna koymaya bir çare aramaktan gözlerime
uyku haram olmuştur. Ama ne fayda ki sadakatimi
ve iyi niy~timi sana anlatamadım. Zaten sadık .bir
kulun sadakatinin kolay kolay anlaşılmam::ısı eskiden
h3ri süregelen bir rre:enektir. Nitekim ~·ah Kubad
da, meyve hu~usunda keiıd'sine sadık tiit.isine önce
gazab edip sonradan sadakatini anlamıştı. Benim de
(ıyle olacaktır. Mahışeker: c:Nasıl bir şey!» diye so·
runca, tiiti c anlatayım» dedi ve başladı:
, -·-·Hikaye edenler ve nakleyenler şöyle anlatır
lar ki: İran delaylannda fak"r bir avcı vardı. Bir
sefer yine tuti avlamak için tuzak kurdu ve bir tiiti
100
o tuzağa yakalandı. Avcı tutiyi tuzaktan kurta.np .
çarşıya getirdi. TUti, kendisine bakanlara o kadar
nükteli hikAyeler anlatırdı ki, her gören ona işık
olurdu. Avcı onuri bu inceliğini görünce fazla para
' istedi. Nihayet tiltSıün ha.beri Acem şahı Kubad'ın
kulağına kadar erişti, Şah ona kulaktan aşık oldu.
Ne kadar p~a istenirse verilip alınmasını emretti.
Aldılar. :~.ah kafesi daima yanında bulunduruyor,
tutinin söyledikleri ile eğleniyor, onun akıl ve fe~
r~tini de çok beğendiğinden memleket işlerinde
sırlannda kendisiyle müşavere ediyordu. eBu hay·
vandır, ne bilir?~ demiyor, onun dediklerini yapıyor
ve daima isabet ediyordu. Nitekim padişahların .i~
M.etlerlnden biri de devlet işlerini büyük küçük de-
me·:!en, bilen kimselere sormaları ve doğru olanı se-
çip kabul eylerneleridir. Şah Kubad birkaç sene bu
minval üzere gitti. Birgün yine adetleri üzere Şah'la
tftti sohbet ederlerken, tuti Şah'a çok latif bir hika-
ye anlattı. Bu hikayeden pek hazzed:m Şah: «Ey tu·
ti; benden hiç bir isteğin yok mudur? söyle de sana
ihsanda bulunayım. » deyince tuti: «Efendim; ben
fakirin ne. isteği olacaktır. Ben kulun, sen padişahı
mın d·3ğersiz bir kölesiyim. Senin hizmetinde olmak
benim huzurnın ve iftiharımdır.
Cibi.nın izz ü cahm. şöyle iz'in eyledim ·ben kim·
'Kapıda bende olmak, ~ehre sultan olmadan yey,.
dir (1).
101
mısralan bile benim halimi size anlatmaya yeter.
Gerçi vatan sevıgisi imandandır. Benim de yerim ve
yurdumdaki evlat ve iyalimin hasreti hadden ziya-
dedir. Lakin bunu size açmaya korkardım. Sizleri ür-
. kütür ve benden soğutur diye söylemezdim. Mademki
bu kadar lütuf ve iltifat buyurdunuz; merhametli
padişahımdan piyaz ederim ki ben kulunu bu kafes
zindanından bad edip çoluk çocuğumun yanına gön-
. :deresiİıiz. Onlan 'biraz göreyim, hasret gidereyim.
Çok dunnayıp yine d.öner ve yüzümü gözümü aya-
ğıİuz toprağına sürerim.» .cevabını verdi. Şah da ona
acıyı.p azad eyledi. Sadık tiiti ise vatanına yöneldi.
Akraba ve yakınlannı ziyaret etti. Onlara durumu.;
nu anlattığında her birisi padişaha medh ü. senalar
edip aralarında söyleştiler. Nihayet bunlar tutiye:
«Sen de o padişaha bir iyilik etm·Jlisin.»·. dediler. 0:
«Benden padişaha ne iyilik dakunabilir ki, ben ne-
yim ki 'Cna iyilik edebileyim ?» diye sorduğunda akra-
baları: «İnsanoğlu vefasızdır. Onların yapamadığı
nı sen yapabilirsin. Hiç bir şey yapamazsan bile ka-
ranlıklar di>-ann~ vanp oradaki ab-ı hayat (ölüm-
süz...ük suyu) çe§mesi yanındaki ağaçtan bir meyve·
koparıp velinimetine götür. Ta ki onu yediğinde pa-
cişahın ölümsüzlüğe erişsin. Eğer bunu yaparsan az
da olsa hakkım ödemiş olursun.» dediler. \·
Bunun üzerine tiiti, onların nasihatini dinleyip
karanlıklar diyanna doğru kanat açtı. Buradan bir
meyve koparıp gagasına takıp Şah Kubad'ın huzuru-
na döndü. Şah Kubad tutinin bediyesini memnun•
lukla kabul etti. Şöyle dedi: .:Hediyen gayet makbu-
102
le geçti ama, biz bu meyveyi yemek hususunda Haz·
reti Süleyman'ı taklit ederiz. Niteltim o öllimsüzlülı
suyunu içtnediği gibi b·~n de bu meyveyi yemem.~
Bunıin üzerine tuU: cPadişahım, Hazreti Süleymaıı
hayat suyunu neden içmedi?» diye sordu. Kubad if::e
ona sordu: «Ey tfıti; o bir acayip hikayedir. Sen nasıl
oldu da işitmedin ?» cEvet padişahım işitmemişim·
dir. Meğer ki sizden işiteyim. Lütfedip nakledin, ..
deyince Şah Kubad anlattı.:
cMuteber kitaplarda şöyle anlatılır ki büyük
peygamberler hazretlerinden her birisi hiç olmazsa
bir kere hayatla ölüm arasmda seçme durumunda
kalırlar. Lakin Allah'a kavuşmak arzusu üstün gel-
diğinden hepsi de ölümü tercih ederler. Nitekim Haz-
reti Süleyman zamanında böyle olmuştur. Birgün
Cebrail, taraf-ı tabilaleminc'!en (Allah katından) bir
kadeh ab-ı hayatı Hazreti Süleyman'a getirdi. Ve
şöyle dedi: c Ey Süleyman; yüce yaratıcı sana se-
lam ey:ırip ikram olarak bu hayat suyunu gönderdi.
İsterseniz içip ebediyeti bulursunuz, istemezseniz iç-
meyip vakti ge!diğinde onun rahmetine kavuşursu
nuz. Bunun üzerin·3 Hazreti Süleyman acele etme-
yip yeryüzündeki bütün canlılarla bir fikir danış
masında bulundu. İnsanlar, kurtlar, kuşlar hepsi
c:nu bu suyu içmeye teşvik ettiler. Fakat kirpi dedik-
leri hayvan hepsinden ileri gelip yere yüz sürdü. Dua
ve senayı yerine getirdikten sonra şöyle konuştu:
«Ger.çi herkesin ortak oJduğu fikre aykırı dü~mek
hatadır d~mişlerdir ama eğer izniniz olursa. ben t:--
mamen ayrı. bir fikir ileri süreceğim.» Hazreti Sü-
103
leyman: eBurası fikir danı§Illa meclisidir, herkesin
kendi dü§üncesini serbestce söylemelidir. Hayırlısı
da söylemektir. Buna kimse muhalefet edemez, ra·
hatça fikrinizi söyleyin
. .
de bizde öğrenelim.:. dedi.
Kirpi kendi görüşünü şöyle açıkladı:/
·«Ey Süleyıl).an; Hazreti Rabman tarafından si-
ze ikram oluı1an, bu hayat SUY"JJlU
(
içmekte senin ev-
IM ve ayalin de ortak mıdır, yoksa bu imtiyaz sa-
dece size ait midir? Eğer onlar da ortak ise ne gü-
zel. Hemen içip bütün onlarla birlikte ebediyete ka-
dar ya;;ıayın. Yck eğer sadece size ait de onlan ihtiva
etmiyorsa içmeyin. Çünkü onlann her birinin, hatta
yakın dostlannızın birer birer ömür kaselerinin do-
lup öldüklerini görmek, bu acı.ya her seferinde ayn
ayrı şahit olmak senin için dayanılmaz bir elem ve
azab olacaktır. Bu öylesine unutulmaz bir acıdır ki
ebcdi olarak ömür sümıenin tadını sıfıra. indirir. Ya-
ni kısacası .bu şarabın verdiği zevk, sonundaki ayıl
masına asla .değmez.» Bunun üzerine ·Hazreti Süley-
man: cÇok doğru söyledin.» dedi. eBu suyu içmek
için yalnız bana izin vardır. Verdiğin akıl ile, öteki-
lerin hepsinden daha üstün olduğunu ispat ettin.
Ben elbette ki senin nasihatini tutacağım.:. dedi ve
Çebrail'in getirdiği hayat suyunu içm~.
Şah Kubad sözlerini şöyle tamamladı: cİmdi
ey tutt; ben sana bu b.ikAyeyi sana bundan dolayı
anlattım ki bu mevyeyi yemernekte ben de o pey-
gamberin izinden gideceğim. Bu düzensizlikler Ale-
minde durup dinlenmeden sağ kalmayı bundan dola- .
yı ben de istemem. Belki birgün daha önce iyi bir
104
sonia asıl ve gerçek sevgili olan o büyük yaratıcı
nın yanına gitmek canıma minnettir.»
Sadık tuti, Şah Kubad'ın söylediklerini haklı
buldu: «Padişahun; _söylediklerin birer inci y~u
rudur ve tam manasiyle merd8.neliktir~ Ancak bu
meyvenin çekirdeği dikllirse ondan meydana gelecek
. meyvede evvelki kuvvet kalmayıp, yerinin değişme
sinden dolayı, aslında olan tesi~ azalacak, hasıh ebe-
di hayal babşedemiyecektir. Ne var ki bir ihtiyar
adam o meyveden yese on beş yaşınP,aki bir gencin
gücUnü kendinde - bulacaktır.» sözleriyle meyveyi
birçok medhetti. Bunun üzerine Şah Kubad emretti.
Meyvenin çekirdeğini mahfuz bir yere dikip buraya
özel balıcıvan tayin edildi. Aradan zaman geçti. O
tohumdan bir ağaç bitti. Birkaç meyve verdi. Bahçı
van birgün gördü ki bu meyvelerden biri tam olgun-
laşmıştir. Derhal, yere düşen meyveyi alıp bir tabalt
lçine koyup Şahın huzuruna götürdü. Mecliste bulu-
nan ve zirleri: ·«Padişahımız; t·3r ü tazedir. Vüdud-ı
şerifiniiı. tazelik bulsun, lütfedin yiyip..:. dediler. Şah ·
Kubad'a ısrarda. bulundular. Ama o, içine doğan bir
ilhamla: «Bu mevycden bir kimse yiyip ben de onu
görmedikçe, yemen. ihtimali yoktur .• cevabmı. verdi..
Derhal zindandan idam mahkW:nu bir ihtiyar getir·
diler. Mevyevi yedirdiler. O anda ihtiyarın vücudu
şişip yeşil.bir renk bağladı.. Vücudundan san sarı su-
lar akıp hemen öldü. ' Padişahın canı başına sıçradı.
Meçliste bulunanlarda şaşa ·kaldılar:
Bu arada derdimend tutinin de aklı başından git-
ti. Şaşkın perişan susa kaldı., Bu arada Şah Kubad
kendi kendine şöyle düşünüyordu: «Bu tuti, tam ma·
nasiyle nankörlük etti. Hile. ve aldatma yoluna sa-
pıp beni öldürmeyi niyetlendi. O halde buna öyle bir
ceza vermek gerektir ki hainlere'ibret olsun. İyi ama
işin bir de öbür tarafı var: Ya bunda başka bir sır
var da tutinin kabahati yoksa onu haksız yere öl-
dürmüş olmaz mıyız? Bir nefsi yok etme hususunda
sabır ve teenni etmek bizlere farzdır. Çünkü ne za-
man istesek o nefsi yok edebiliriz ama, darbım~el·
de olduğu üzere «kesilen baş yerine gelip sahibine
hayır etmez.» Allah'ın binasını yıktıktan sonra yeni·
den ihya etmek kabil değildir. Hasılı sıı.bredip tuti-
yi bir daha söyletelim.» Bunları düşündiikten sonra
tutiye dönüp şöyle sordu:
- Ey tuti; bizden ne zarar gördün ki böylece
vücudumuzu ortadan kaldırmaya kastettin? Padi-
şahlar alemin ruhu ve halkın do3TUluğunun sebebi
değil midir? Padişahların zararına kastetmek, bütün
. alemin zarannı.istemek değil midir? Bu işin günah
olduğu açık ve ortada iken böyle büyük bir hataya
nasıl cüret ettin? •
Derdimend tuti utançlı başını düşünce kolundan
kaldınp büyük bir üzüntü ve sıkılganlık içinde .şu
cevabı verdi: «Padişahım; Cenab-ı Hak mübare·k vÜ·
'
cudunu hata ve beladan uzak edi'b, - benim ömrümü .
dahi seninkine eklesin. Bu kulun senin yoluna kur-
ban olsun. Haş3. ki &3nin şerefli vücuduna hiyanet
edip ihanet ve zarara kastetmiş olayım. Hakk sü~ha
ne ve Teala hazretleri s:le içimi bilir ki mevyevi .ab-ı
hayat çeşmesinden sırf size ik:3ir gibi iyi te~dr yapsın
106
diye getirmişiındir. Bunda katiyen yalanım yoktur.
Ancak ben kulun da ı;aşmışıındı.r ki ne oldu de ebe-
di hayat vermesi gereken şey ölüme yol açtı? Padi-
şahım; imdi niyaz ederim: . Beni öldürmekte acele
etmeyiniz. Ne zaman isteseniz bu işi yaparsınız. Bir
kere o bahçeye g:delim, o ağaçtan bir meyve daha
koparıp bunu da bir hayvana yedirelim. Allah doğ
runun yardımcısıdır. Ola ki bu sır gün gibi açığa
çıka.~
Bunun üzerine Şah Kubad ve bütün devlet er-
kAnı bu söı.ü makul ·görüp · kalkıp bahçeye, ağacın
yanına geldiler. Bir de gördüler ki büyük bir yılan
bir köşede b\iklüm büklüm olmuş yatmaktadır. Bü-
yüklükte ejderhaya benzemekte olan açıp nefes al-
dıkça buharından bahç·~nin her tarafına zehirli zer-'
reler saçmaktadır. Şah Kubad da bunu gözüyle gö-
rünce içine biraz su serpildi. Bahçwanı çağırıp: «0
meyveyi bize nereden getirdin?» diye sordu. Bahçı
van, ağaçtan koparmadığını~ kendiliğinden yere düş
müş olduğunu, sabah uyandığında yerde bularak bir
tabağa koyup huzura sunduğunu ::öyledi. Padişah,
bu sözde ce biraz. şüphe gördüğünden, zindandan
ikinci bir ihtiyar mahkiım istetti. Ağaçtan kendi eıiy
le kopardığı. bir meyveyi ona yedirdi. Adam o anda
on beş yaşır.da bir delikanlı haliriedönüştü. Sonbaha-
rı ilkbahar haline geldi. O zaman anladılar ki öldü-
rücü zehirin yerdeki mevveye geçişi, daıha önce yı
lanın buna dokunmuş olmasındandİr.
Bunun üzerine tutinin sadakati anlaşıldı. Ora-
dakilerin hepsi ağacın. meyvesinden yediler ve vü-
107
cutlarl ter ü taze oldu. Padişah, sevgili tUtisinin gön·
lünü aldı. Ona sonsuz ihsanlarda ve iltifatlarda bu~
lundu ...
Hasılı ey Ma.hışeker; benim benzetmem de o sa·
dık tuti gibidir. Lakin sadakat ve iyi niyetim §imdi·
lik bilinmez, . sonradan anl~ı.Iır. Neyse sana rica
ederim ki artık bir dakika geeikiDeyip sevgilinin ta-
rafına git. O bağn yanık Aşıkı, beklemek ateşinden
kurtar. Ma.hı;:eker, tutinin sözlerinden teselli buldu
ve sevgilisinin bulunduğu . yere gitmeye davrandı.
Fakat ansızın sabah olup gecenin karanlığından gü-
neşin ab-ı hayatı dünyaya can balışedip ortalık tuti-
n~n içi gibi aydınlık ve parlak, Şah Kqbad'ın yüzü
gibi ışıl ışılmuştu. Yine murad hasıl olı~~ ve ümid
ertesi geceye bağlandı. O· gün akşama kadar sa:bre-
dip tamam bütün dünya siyahtan gece ça.dınna bü-
ründüğünde yine tutinin kafesinin yanına geldi.
108
Şimdi artık hiç fırsatı kaçırmadan Rşıkma uıaş. Zira
benim bu gece yeni bir hikaye anlatmaya isteğim
yoktur. Sadece kısa ve özlü bir iki söz söylemek ge-
rektir. Ta ki bunlan dinleyip ona göre hareket ede-
sin. Beyzade ile görüştüğünde konuşul? şakalaşırken
onun arzusuna uy. Fakat sakın ve sakın· sırlanndan
hiç birisini k·::mdisjne .açma.. N asıl ki vezirin oğlu da
böylece kendi sırlannı karısına söylemiş ve sonra
da pişman olmuştu. O'nun gibi -sen de sonunda inşal
lah elem çekm-:~zsin.. » Ma.hışeker: «Nasıl şey, merak
ettim?» diye sorunca tiıti anlatmaya başladı:
- Anlatırlar ki Irak ~birlerinden birinde vak-
tiyle Hoca Hüssam adında bir bezirgan vardı.. Birgün
ticaret için Hind diyarına yola ~ıktı. Orada bulunan
çeşitli mallardan pek çokı şeyler satın alıp tekrar
yurduna dönmek üzere iken. yanında bulunan dost··
lanna şöyle dedi: ~Ey biraderler; gerçi bütün mal·-
lardan satın aldık. Lakin ben· öyle özel bir mal da
isterim, ki ba~ka kimsede, hatta ba13ka bir memleket-
te bulunmasın.» Bunun üzerine d.')stlan ken1isine
cevap verdiler: «Birader; bizim yurdumuza yakn ·
öyle bir eşsiz filozof ve hekim gelmiştir ki biç kim-
senin görmediği ve yapamadığı şeyleri _yapmay:ı
muktc-dirdir. Hatta yıldızların tesiri ve yardımı ile
ağaçtan tutller düzer ki her türlü meseleleri konu·
şan bir sohbet arkadaşı ve nedim olur. Dünyada eşi
enısali görülmemiştir.»
Bunun üzerine Hoca Hüssam dönüşte o hekim
ve filozofa böyle bir tuü yaptırdı. Gerçekten de ilk
bakışta böyle bir tuti görülmüş değildi. Hasılı Hüs-
·109
sam bu tutiyi ve öteki bütün e~yalarını ·;Yüklenip tek-
rar Irak'taki Ş·~hrine döndü. Şehrin vezirinin deli-
dolu bir oğlq vardı. Aşırı kadın düşkünü idi. Bu ara-
da Hoca Hüssam'ın karısı ile de d::;stluk kurmuştu.
İkisi de muhabbet üzere idiler. Tabii Hoca Hüssam'-
ı.n bu olan bitenden lıaberi yoktu. Vezirin oğlu, ka-
rısının hatırı için bu bezirganı sık sık evine davet
eder, ona iltifatlarda bulunurdu.
Birgün. yine adet üz:ere, Hüssam'ı meclisine da-
vet· etti. Mecliste şehrin ilerigel·:mleri de vardı. Her-
kes bir ~.eyden söz açıp sohbet ederlerken, Hüssam'a
da şöyle bir soru yönelttiler: «Ey Hoca Hüssam; 2en
eski bir tacirsin. Özellikle Hind'e gidip g-elirsin.' Bi-
ze bu Eeyahatlerin·· sırasında görcüğün garip şeyler
den balısetsen de dinlesek ... » Bunun üzerine Hüs-
sam, başından ·geçenleri anlatmaya başlatlı. Tabii
o sırada tutisindeh de töz. etti. «Hind diyarında
öyle alim bir adam vardır ki, ağaç,tan . yaptığı: tutl-
ler, asıl tutiden daha. akıllı bir şekilde konuşurlar.
Misli görü:müş şey değildir..,Bunlardan bir tane de
ben alip getirdim. Zaman zaman onu konuşturup eğ-
. lenir, dinlenirim.» diye anlattı. ·
Bir müddet sonra meclis dağlldı. Durumu hayli
merak eden vezirin oğlu, Hürsa:m'ıiı karısına haber
yollayıp kafesiyle birlikte s·:·zü edilen tutiyi getirt-
ti. Ona örnek edinerek, buHluğu mah'r bir usta eliy-
le tıpkısı tıpkısına ona benzeyen başka bir ağaçtan
tuti ya.ptırdı. Konu-,an yapma tutiyi yanında alıko
YuP, ken:H yaptırdığını yine aynı kafesle dostu olan
kadına geri vardır. İnşallah yakında ~eni Hüssam'ır.
110
nik8.lundan kurtanp kendime nikahlayaeağım. Sır
rıını kimseye açma.» yollu haber saldı. Vezirin oğlu
evinde alıkoyduğu tilttyi denedi. Gerçekten hakiki
tilti gibi akıllı ve öZlü konuşuyordu.
öte yandan vezir oğlunun da Çok güzel ve akıl
lı nikahlı bir karısı vardı. Bu yapma tftti, bütün ola-
nı biteiıi o kadına hal}tan .sona anlattı. Ve kimseye /
söylememesi için <le yalvardı. Ancak: «Bütün sırlar
er geç açığa çıkar» mese~ gereğince vezir oğlunun
kansı bu sım saklayamayıp şehirdeki abid ve zi.-
hid bir adama söyledi. Kadın bu adamla başı örtü-
lü dostluk ederdi. Adamın apı da Ebu'l-ibad idi: Ya·
ni kocası nasıl paşkaları ile düş.üp kalkarsa, karısı
da aynı kababati işlemekte idi.
Konuya gelelim:, Vezir oğlu aslını kendine alı
koyup yapmasım Büssam'ın evine gönderdikten bir
müddet sonra yeniden bir ziyafet verdt llergelenleri
ve Boea Büssam'ı da davet etti. .. Tutisinin değişti
ğinden haberi olmayan tacir, bu sefer de yeri gelin-
ce onu medhe başladı. Vezirin oğlu irıanmadığ}nı
söylerek · Büssam'a, yalan söylediğini ileri sürdü.
Büssam, sözünün doğru olduğuna yem:n edip dire-
nince ve zir oğlu şöyle bir teklif ortaya attı:
c - Senin idJian doğru ise benim malım se-
nin ve kanm da boş olsun. Yok eğer yalan :::öylüyor-
san senin karın senden boş düş.üp ben:m olsun
mu?:. Büssam bu teklifi kabul etti. İki taraf abd ve
yemin ettiler, oradaki Müslümanlar da şahit oldu-
lar. Hasılı meclis dağılıp herkes kendi evine döndü.
Hoca Hüssam da evine~ geldi. lçi merakla· dolu ol-
lll
. . t
duğundan doğru tutisinin yanına. koştu. Bir de ne
görsün? Kuş ağzını bile açmiyor, sanki cansız bir
bir kalıptır. Hemen aklı başından gidip. ağlamaya
inlemeye başladı. cYazık ki bunu yapan'filozof bile
ve sihir yapmıştır; şimdi ise. müddeti dolduğuiıdan
konuşması b'tmiştir. Benim halim niceye varır.? ..• •
diye zari za.ri ağladı.
Oğlunun feryadını duyan annesi gelip ·ne oldu-
ğunu sordu. Büssam olanı biteni .anlattı. Annesi, ça-
re derdine düşüp tefekkür deryasına daldı. Nihayet
Allah'ın hidayeti ile bir neticeye varan anne, oğlu•
na şunları söyledi: cEy oğul; bu derde asl& deva ol-
maZ, hiç bir tabib bu yarayı saram8.z. Meğer ki yüce
Allah, kemal-i kereminden lütuf ve ihsimda bulu-
na... Batınma şu· geliyor: Şehirde ge~kten kamil
ve mürşid, yüce mertebeli bir şeyh vardır. Adı Ebô'l-
İb8.d'dır. Pak nefesi bütün dertlere dev8.dır. Derga-
hına yüZ süren nice yüz bin kimse muratta.nna. va-
sıl olmuşlardır. O halde biz de ona varıp ahva.limizi •
arzedelim~ Bu tuti kalıbını da. bile götürelim. Ola. ki
yüce Allah'ın izniyle kalıp eskisi gibi dile gelir.•
Dediği e'ibi yaptılar. Ebu'l-ibad'ın t·3kkesine va-
rıp biteni 6na anlattılar. Ebu'bibad ise bütün bu hu-
susl<!n veziroğlunun karısından işitmişti. Dönüp be-
?:irg&n Hüs::::am'a. şövle dedi: «Peki ben bu tutlvi ev-
velld gibi konuşturursam b:ma ne iyilik edersin 1»
Hüssam da: cSana vezirin oğ'unun bütün mallarını
ihsan deriı:n.» cevabını verdi. Ebu'l-ibad: cBen mal
ve miilk istemem. Ancak vezir oğlup.un karısını is-
112
terim. Onu bana bırak malı senin olsun.» dedi. An-
laştılar.
Hc'Ca Hüssam gider gitmez, Ebu'l-ibad vezir
oğlunun karısına . haber ·gönderip her şeyi anlattı.
'Iütiyi istetti. İşler rast. giderse yakında birleşecek
lerini hatırlattı.. Tabii kadın ·evdeki bilgili ve konu-'
şan tutiyi cna. K::Snderdi. Ertesi gece' Ebu'l-ibad Hüs-
sam'ı çağınp: <Al tôttni. Hayır duam ile onu yeni-
den konuşturdum. Sen de sözünü tut.» diyerek kuşu
teslim etti. H6ca Büssam ise tutiyi alıp doğru vezir
oğluna ·koştu .. Davasını taleb eyledi. Sözleşmeleri ge-
reğince, şahitler de olduğundan, vezir oğulunun kan-
sı kendisinden boş dü.,.<iip bütünmalı mülkü de Hüs-
sam'a geçti. Hüssam, onun mallarinı kabul etmedi,
sadece boş düşen karısını Ebfil-ibad'a nikahlattı.
Yani sözün kısası, vezir oğlunun Hüssam'a etmek
istediği bizzat kendi başına geldi ...
~.imdi ey :Mahışeker; bu hikayeden şu fayda ha-
sıl oldu ki vezir.cğlu; kendi. sırnnı hatununa söyle-
iliğinden dolayı başına bu felaket geldi. O halde sen
de sırrını hiç kimseye açma ve artık vakit geçirme-
den sevdiğ'n5n yanına koş.» ·
Mahışeker, so:psuz sevinçlerle tutinin yanından ·
aynldı. Tam. sevdiği adama gidecekken gördü ki sa-
bahın ışıklan, vezir oğlunun hatunu gibi gecenin
sırlannı ·açıklamış ... O gecede maksada ulaşamııdı ..
O gün de akşama dönünceye kadar gözü dünyayı
görmedi. Akşam olunca hemen tôtinin yanına koş
tn: «E i' tuti artık bu ayrılık acısı canıma kar etti.
Bana şifalı bir haber ver ki ben de ona göre başımın
F: 8 113
çaresine bakayım. Yoksa senden ümid keseyim. Ben
böyle ateşler içinde yanarken, senin hiç derdin ol-
madığından huzur içindesin. Keşke başından derdi-
mi sana açmamış olaydım.» yollu şikayetlerde bu-
lundu. TU.ti ise ona: «Ey Mahışoker; niçin böyle ma-
kul olmayan şeyler söylüyorsun? Hiç bunun gibi
mühim meselelerde müşavere etmeden karar verilir
mi? Nitekim Peygamberimiz efendimiz hazretieri
bile, dünyada bilmediği hiç bir şey olmadığı halde,
mü~ıavereye lüzum görmüştür. O halde bir kimse ne
kadar akıllı olursa olsun, müşavereyi terkedip ken-
di başına iş görmemelidir. Heb ki Ha..."Teti Ali bile:
«Müşaveresiz iş 3'Örmek doğru değildir.» manasma
nasihatte bulunmuştur. Müşavereyi terkedenin doğ- .
ru yolu bulamayacağı gün gibi aşikardır. Sadece ha-
kim, adil ve alim olanlar bu konuya mutlaka dahil
olmazlar.
Bilirsin ki kocan Hoca e.aid de sana benimle
müşavere etmeni tavsiye eylemiştir. Onun beni tav-
siye edip başkasına sırnnı açınanı istememiş olması
nın bir manası vardır .. Çünkü sırrını rast3"de birine
açmak tehlikelidir. Her kişide din, diyanet,, emane.t
olmaz. Çünkü herk·3s Allah'tan gereği kadar kork-
maz. İyi haller, fitn~ ve fesadiarda değil, sadec·3 din-
dar ve doğru olanlarda bulunur. Ben kulun da nan-·
körlük etmekten korktuğum için, elimden geldiği
kadar sana yardımcı olmak isterim ve hak sözü. söy-
lemekten geri kalmam:
Şimdiye kadar sana müşaverenin faydasından
söz ettim. Nitekim vezir Huşmend, ·deryayı davet hu-
114
susunda müşavere etmeseydi Şah Behvac'ın kahnn-
d&n hel!k olabilirdi. Ama dört akıllı ve sadık oğlu
olduğu ve onlarla müşa.vere ettiği için mahvolmak·
tan kurtulup Şah Behvac~ın kalırından kurtulduktan
başka onun nimetlerine erişti, devlet ve saadete va·
sıl oldu.
Mahışeker, bu olayın nasıl olduğunu sorunca
tutt anlattı: ·
- Bundan önce de bir i~ güzel hikAyesi ile
lütuf ve kereminden söz ettiğim Şah Behvac'ın
bir şehzadesi vıı.rdı ki gUzellik ve letafette eşsizdi.
Birçok ilimler·;le hüner sahibiydi. Dolunay gibi on
dört yaşına yeni girmişti. Birgün Şah &hvac, bu
güzellik bahçesinin geneasım kendisi' gibi bir gül
yanaklı ile ba.'}başa etmek diledi. Vez:ri Huşmend'i
çağırıp gereğini emretti. Vezir de ülkenin her tara-
fına haberler saldı. Ülkenin dört bir tarafından sa.:
. yısız marifet sahipleri gelip şehirde toplandılar. Bun-
ların her biri bir ilirnde mahir ve özel, birer s&nata
kaadir idiler. Ayrıca yin·~ ülkenin dört bir tarafın
dan gelen çeşitli hediyeler de dağlar gibi yığıldı. Ba-
sılı gün tamam olduğunda akıllı vezir gelip, Şah
Behvac'ın önünde yer ·öpüp hediyeleri ve h üner sa-
hiplerini bir bir anlatıp defterlerini sundu. ~zünü:
«Ferma.'l padişah·mındır.» diye bağladı.
Veziri dinleyip deftere göz atan Şah Behvac,
kısa zamanda bu kadar şey meydana getirdiği için
vezirini takdir etti, iltifatta bulundu. Bu arada ken-
di kendine: Acaba bu vezir, bunlardan dahıı. zor,
belki imkansız şeyler teklif etsem, yerine getirmeye
115
çalışır mı? yollu düşündükten sonra ona. şöyle dedi:
cEy Hfışmend; aferin hizmetine, çok beğenmişim
dir .. n. ki o da şan ve nimetimizi görsün, tabii hedi-
di. Ama bizim bir arzumuz da denizi davet etmen-
dir; Ta ki o da nan ve nimetimizi görs\in, tabii hedi-
ye sunmakta. da kusuru bulunmasın. Onu getirirSen
ne 8.Ia, go~rmezsen şimdiye kadar olan hizmet~eriıı
d(n hiç biri makbulUroüze geçmiş olmu. Var git sa-
na yedi gün mühlet.;. Dediğim olmazsa seni siy~t
meydanında öldürteceğim.:.
DerJimend Hlişmend (Hftşmend; Farsça'da
akıllı anlamına da gelir) bU: tehditli sözü işitir işit
mez aklı. başından gitti. Konuşmaya bile taltatı kal-
mayıp şaşkın ve perişan evine döndü. Denizin dave-
tinden dolayı düşünme deİıizine daldı.
Bu arada dört oğlu yanına gelip, üzüntüsünün
sebebini sordular. Vezir HUşmend, onla.ra şöyle de-
di: cEy gözümün nurları; padişah bana yedi güne
kadar mühlet verdi; Denizi davet etnıemi ve düğü
nüroüze hediye ile gelmesini istedi. .Elbet bilirsiniz
ki deniz d:tvet edilemez. O koca deniz kimsenin da-
vetine gelmez. Şimdiye kada.r Şah Behvac'ın bang.
böyle yersiz ve manasız bir teklifi hiç olmamıştı.
Eğer bu teklif ve bu emir padişa:htan başkasından
gelmiş olsaydı, bunu o ·kimsenin deli olduğuna y6-
'rardım. Ancak padişahlann bu güne kadar böyle
akıl dışı istekleri de görülmemiştir. Belki de . Ş8.h
Behvac'ın bu isteğinde yine de ince ve benim b.ile-
medi.ğim bir ta.raf olmalıdır. Ben onun şimdiye ka-
dar çok tecrübe ettiği ve güvendiği bir adamım. Böy-
116
le olduğu halde. ille de beni zOra. koşmak istiyorsa,
demek lti benden usanmıg ve beni öldürme)'e niyet
etnıiştir. Bqka bbr sebeb de bulamıyacağma göre bu
bu sebebi bulmuştUr. Ama. elden ne ·gelir? Basılı sizi
Allah'a emanet etmekten bl\Şka. yapılacak bir işim
yoktur.:.
Oğullan bu sözleri dinledikten sonra. gu cevabı
verdiler: «Ey gözümüzün nuru babamız; belki söy-
ledikleriniz haklı ama, padişabı,mız sizi öldürmeye
kanir vermiş olsa .böyle babanelere ne hacet? Derhal
o a.Qda kızınış gibi da.vranip öldiirüıdü.:. Dertli ba-
ba da şöyle söyledi: cHaldısı.nı& ·Padi§ahlar kendi
kullarını öldürmek için .bir babaneye muhtaç değil
lerdir. Li.kin siyasi gelenek bu güne kad~ süregel-
·mlştir ki muhatkak - dış görünüşte de olsa - bir ba~
haneye muhtaçtır. Basılı .bizim şimdiki halimiz ko- ·
Ylll\ ile arslan bikayÇsine benzer. Koyunun ölümün
niyet edinen andan OWJ ~ «Benim tahtımın bulundu-
ğu yeri tcza bul&l\dırdın.:. diyerek onu öldünnüştür.:.
Oğulları, bu olayın nasıl olduğunu sorduklarında ba-
ba şöyle anlaUı:
Hikaye kita.!"lannda, t>ski düşünürlerin nak:let-
tiklerine gere
. . bir adanın limanında bir ge-
vaktivle
mi her nedetı:e bomboş k~ıştı. Yani gemi daha
önce bir fırtınaya uğrayıp kenara ~.arptıkça içindeki
canlıların hepsi birer birer· ölmüş, canlı olarak sade- .
ce bir koyun kalmıştı. Bu yalmz koyun, zaman za-
man gemiden dışarı 9ıkar ve oralarda otlardı. Ak-
pmları da gemiye dönüp burada yatardı.
Meğerse adanın onnanlığında büyük bir arslan
117
da vatan tutmuştu. Çevrenin bütün canlıları ve hay~
~anları onun yemeği olmuştu .. Arslan birgün büyUk
.bir avianmadan sonra ve artığıyla geçinenleri de do-
yurduktan sonra kıyıda gezinirken gözleri oradaki
gemiye takıldı. Hemen geminin içine girdi. Her tara~
fım. dolaştı. Pek beğenip dolaşırken koyunu ·gördü.
Karnı tok olduğundan ona acıyıp iman verdi.· Yanına
~ağırdı, iyi muamele etti. «Garibdir. yalllUdır» dü-
şüncesiyle rahatını sağladı. Gemiyi de kendisine
taht yeri yaptı. Divan kurmak zamanı olduğunda
öteki bütün hayvanlan gemiye çağırırdı. Bu arada
koyun da <')na alışnıştı. Teklifsiz <.•larak huzuruna
girer çıkardı.
Na var ki günün birinde aı;slan, yanındakilerle
birlikte akşama kadar orada burada dolaştı ve hiç
bir av bulamadı. Ertesi, daha ertesi günler de böyle
geçti. .Üçüncü günü de aynı şekilde geçince arslan
ve yanındakiler aç ve dermansız yatağa girmek zo--
runda kaldılar. Arslanın veziri ve ötekiler artık ko-
yunun öldürülmesine karar verip huzura girdiler.
Durumu ona anlattılar. Arslan: «Bunu kabul ede-
mem, ölmeye bile razıyım ama verdiğim amanı ·geri
alamam.» diye onları. geri çevirmek istedi. Vezirleri:
«Hakhsınız 2.ma a.rtık değerli ve şerefli vücudunuz
açlıktan ölmek üzeredir. O halc1e tek çıkar yol, siz
padişahın nefsi için bir kulunuzun feda edilmesidir.
Bundan ne çıkar? Hele ki alimler, küçüklerin zararı
büyüklerio zararından daha ehvendir, deıniş'erdir.
Hasılı sen ve öteki kullannın hepsi helak olmaktan
ise bir kulunun helak olması tabiidir. Adalet budur
118
lti bu kadar nüfu,sun selameti adına bu koyun ken-
dimize ziyafet etmeliyiz.}) .dediler.
Arslan bunların söylediklerini kabul etti. Ko-
yunun öldürülmesine karar verdi: Ama öldürülme
için hiç bir sebep bulamayıp bahane ararken, Allah'-
ın hikmeti, biçare koyun kendiliğinden arslanın hu·
zuruna çıka geldi. . Bunu fırsa.t bilen arslan, birden
öfkelenmiş gibi yapıp: «Bre edepsiz; sen krallara
hürmet etmeyi bilmez misin. H·3r gelip gittikçe, otu-
rup kalktıkça benim tahtırnın bıılunduğu çevreyi
toza dumana boğuyorsun.» yollu kükredi. Fakir ko-
yun, işin içyüzünü bilmediğinden: «Ey adaletli pa-
dişahım; lütfet ele böyle gerçek dışı sözlerle şaka
etme. Hiç deniz üzerindeki bir genıide toz toprak
olur mu ki ben sizi toza toprağa bulayayım ?» ceva-
bını verdi. Tabii bu cevap karşısında arslan, vere- ·
cek cevap bulamayıp, sustu. Ama arslanın yakınlan
derhal bunu da bir suç sebebi saydılar: «Padişahla·
ra karşı söz söylemek, onların cevahir gibi ifadeleri-
ni yalanlamak kadar günahlı. bir iş olur mu?» dedik-
. ten sonra gidip aynı şeyi koyuna da tekrarladılar;·
koyun susa dursun. Tilki arslana: «Bunun yaptığı,
seyisin efendisine özrü gibidir.· Yani özrü kabahatin-
den büyüktür.» deyince arslan: «Nasıl şey bu?:. di-
ye sordu ve tilki an la ttı:
- Şöyle hikaye ederler ki: Devlet sahiplerin-
den biri bir gece, ta§ra ~ohbetinden evine dönerken
evine gelip merciivenden çıkmaya başladı. O sırada
ahırda bulunan seyis, bir ses i~itip dış~rı fırladı.
Karanlıkta merdiveni çıkan bir karaltı gördü. Bunu,
119
gizli gizli .dostluk ettiği evin kadım sanıp, kO§arak
koltuğun& girdi. Beraber çıkarlarken, ııaıa. kadın
zamıettiğind(m, ayağının topuğunu okşadı. Ne var
ki bu top~ her zamanki yumll§ak topuk deği4li.
Şüphelenip dikkatle kariıltının yüzüne baktı. Göraü
ki kansı diye sıktığı topuk, o kıldının kocasının, ya-
ni efendisinindir. Korkudan kendini kaybetti. Yemin
billahlar ederek.:
- Valiahi billAbi efendim, ben sizi sanmadım,
karınızın olduğunu sandım. Onunla her merdivenden
çıkışta böyle mii§erref olurduk da... » yollu özür di-
. lemelere yelteneli Artık efendininin nasıl olduğunu
siz düşünün... İmdi koyunun özrü de buna benzer.
Bunun muUalu cezasının verilmesi gerektir.:. diye-
rek sözünü tam.amladı. Artık arslan daha fazla dur-
mayıp derbal koyunu parçaladı... .
c:Sözün kısası, benim halim de bunlara benzer ço-
cuklanm~ Padi;ahım Behvac, beni bu bahane · ile öl-
dürmek istemektedir.» Oğullan. tekrar konuştular:
· c: Ey. babamız; malumdur ·ki padişahlann .zulriıü
olduğu kadar af ve keremleri de vardır. Devamlı ga-
zab üzere, olmazlar. Kaldı ki tabiatlan daha çok
iyiliğe ve yumuşaklığa meyillidir. Su·~lulann suçla-
nnı bağışlamaktan da büyük zevk duyarlar. Bütün
me&~le onlara aykın düJmemektedir. Nitekim bu
s·:cferdeki gibi, imkansız bir şeyi teklif buyursalar
bi~e. karşı galmeyip elden g·~ldiğince onu başarma
ya uğraşmak en iyisidir. İnıdi size münasip olan E-ah
Behvac'ın emrine uyarak denize gitmenizdir. Sahile
gidip orada büyük Allah'a .niyazda bulunuraanız,
120
muhtemeldir ki o ~- ya.ratıcı müşkülünüzü ·çöze-
bilir.=t.
Hiişmend, oğullaimm bu sözlerin akla yatkın
buldu. İki gün arka arkaya deniz kıyısına gidip gel-
di. 'O~üncü günü de. bunu tekrarladı. Fakat bu se-
fer uyku üstün gelip orada kendinden geçti. Uyku-
sunda temiz yüzlü bir ihtiyar gördü. Bu ihtiyar· ona:
«Ey HUşmend; Cenab-ı ~ feryatlanDa acıdı ve
duanı kabul etti. Gerçi Behvic'ın bizi davetten mak-
sadı aslında hediyelerdir. BUda tarafından işte bu
dört hediye ona ibsan olunmuştur. Bir sandık ceva- ·
bir, bir sandık çok değerli ve işsiz elbiseler, bir san-
dık halis ayar saf altın ve bir de rüzgar gibi kO§BJl
at. Bunlan beuim taraf:mdan Şahın huzuruna gö-
tür. Bu dört. geyin yeryüzCode ·bir eşi benzeri yoktur
ama, sen yine de bunların Şeh~ layık olmadığını, ka-
bul buyurmalarını niyaz eyle. Deniz dedikleri şey
ise. işte lY--..nim ... :. dedikten sc-nra gö.zden kayboldu.
Vezir HiişmJnd g.:Szlerini açtı. Bu dört .hediye
de yanında duruyordu. Allah'ın sonsuz lütuflarına
sonstız hamd ve şükürler ederek onlan alıp doğru
Behvic'ın huzuruna geldi. Bartn1an ge-,.;--enleri tümü
tümüne kendisine anlattı. Ve hediyeleri sundu. Bu
arada denizin kendisine ·selimım söylemeyi ~
unutmadı. Şah Behvac, bunlardan r-ek· ziyade ho~
landı: c:Maksaı::bm sadece e~ imtihan etmekti. Rah-
manirrahim olan Allah, lütfedip duam da kabul etti
ki sana bu kerameti ihsan eyledi. Hasılı bu dört he-
di~den birini de ben sana. ihsan etmek ister"m. Han-
gisini arzu ediyorsan al, o serlin olsun.» buyurdu.
121
Hfışmend şu cevabı verdi: «Padişahım; eğer . iz-
nin olursa bu hususu oğullarımla görüşeyim.» Şa
hın: «Oğulların buraya gelsin.» demesi üzerine bun-
lar huzura çağrıldılar. Dört hediyeden birini seçme-
leri hususunda fikirleri sorulduğunda büyük oğul
şunları. söyledi: «Ey pederim; altını almak gerekir~
zira altın «aziz'» ismin·3 mazhardır. Bununla şey, at,
elbi~ ve cevahir alınabilir. At canlıdır,. ölünce el-
den gider. Elbise eskir ve değerini tamamen yitirir.
Cevahir kaybolabilir. Ama altın öyle bir şeydir ki
eskimez, ölmez ve zayi olmaz.»
İkinci oğul şunları eöyledi: «Ey peder; cevahiri
almak akla yakındır. Zira sen mademki vezirsin, pa-
dişahın kapısında bulunduk~a altın sana eksik· ol-
maz. Kaldı ki bu cevahirin her biri dünya değer. Ben-
zerleri oadisah hazinesinde bile bulunmaz.»
üçÜncü' oğul şunları söyledi: «Ey peder; atı al-
mak en d-:::ğrusudur. Zira at din yolunda savaşanla
rın yüz akıdı.r. Din yoluna savaşılırken o en büyük
yardımcımız.Jır. Ata hizmet aynı zamanda sevabıı·
bir hizmettir.»
Dördüncü oğul şunları söyledi: ~Ey peder; at
ve aletler din yolunda sava.~~nlara mahsustur. Mal
ve cevahir tamalıkarların irıidir. Akıllı olan kişi bu-
eünü hoş g.:::•rüp yarını düı;ünmezler. Zevklerini günü
g:lnüne sürüp büyük ihtiraslar beslemezler. O hal-
de en iyisi bu giyecekleri alıp, padişahımızın huzu-
runda giymeli, cna temiz v.;~ hoş· görünerek bununla
övünm~lisin. Elhamdülillah onun sayesinde hiç bir
şeye ihtiyacın yoktur.»
122
Padişah bütün bu· kon~şmaları dikkatle dinle-
leyip vezirin oğulannın zek& ve ferasetlerini tahsin
eyiedi. Ve şunları söyledi: «Gerç-i bunların hepsi çok
genç delikanlılardır ama akıl ve fikirce üstün kim·
selerdir. O halde en iyisi hediyeleri bunlara d~ıt
maktır.» diy-erek altınları büyük oğula, cevahiri ikin-
ciı::ine, atı ü·;;üncüsüne, değerli giyecekleri de dördün-
cüsüne ihsan eyledi. Babalan Huşmend'in rütbesin1
de yükseltip onu kubbealtı veziri yaptı. Böyle sonun-
da herkes mesut ve bahtiyar olqu. Böylece müşave
re etmenin ne kadar faydalı olduğu da bir kere daha
anlaşıldı ...
Hasılı şimd.i ey Mahışeker; sana bu hikaye yi
anlatmaktan maksadım şudur ki benim gibi bir sır
yoldaşı eline geçmişken, bunu ihmal etme~ Nasiha-
tim şudur: Hiç vakit geçirmeden hemen sevgilinin
yanına koş. Aşıkını beklemekten kurtar.
Mahışeker, bin bir naz ve izzetle sevgiline. git-
mek için dışarı çıktı. Ne var ki sabah olmuş, dün·
yayı aydınlatan güneş ile cihanın yüzü, Huşmend'in
içi gibi aydınlanmıştı. Yine murad yerine gelemedi.
Ertesi geceye kaldı.. Çaresiz o gün de akşama kadar ·
sabretti. Akşam olup cihanın içi aşıklarm bahtı gi-
bi karardığında :Mahışeker yine tutinin yanına gel·
di. «Ey tuti, dün gece schbet uzadığından farkına
varm::-.mışız, sabah olmu5. Bu gece niy.ztim hiç va·
kit kaybetmeden gitmektir.» deyince tuti: «Haklısın,
bu kad:ır konuşmakla bile vakit kaybetmeyip gitme-
liı3in Zira fırs::ıt bulut gibi çabucak gelip geçicidir.
Düşünecek zaman değildir. Hemen git ve o zavallı
123
işıkıru: beklemekten kurtar. Görüştiiğünüzde soh~
betle. de kanaat etmeyip sevgilinden işiteceğin sözle-
ri de aklında tut ve dönüşte bana anlat. Zira söz,
kalbin aynasıdır derler. Bir insanın konuşması içyü-
.ztınün' tercfunanıdır. Onun her türlü huyu ve karak-
teri konuşmalarından ve sözlerinden belli olur. .,t\m&
umanm ki sevdiğin kimsede, seıı:n gibi, soylu sop-
lu biri ola. Yoksa toz ve· toprakla gül yapnlğının bir
araya gelmesi liyık değildir.:.
Peki ey tüti; bana iyice açıkla. Bir Uısamıı ko-
n~cmasından onun soyunu soyunu anlamak nasıl
miimkündür!
- Ey Mihışeker; 8.nlayışlı kimseler her söz-
den bin bir mana çıkarabilirler. Nitek:m bir çiftçinin
davasını da Riim su!ı~ hal edemediği halde, anla-
yışı ve zarafetiyle kızı :Mihriş8.h balletmiştir.
·-.Merak etlın, nasıl, anlatsana ...
-Anlatayım: Vaktiyle bir çiftçi tarlasını sü-
rerlten çok değerli bir cev~r buldu. ·Bunun eşi ben-
z-~ii görülmüş değildi. Adam bunu şehirdeki ceva-
hircilere gösterdi. Hepsi buna bir pah3. biçmekte
aciz kaldılar. Çiftçiye dostlannd:ın bazısı n!J.Sihat et-
tiler: . eSen bunu satmak isterken adı bütün dünya-
.da duyulacak, belki padi~.ahlardan birinin kulağına
kadar gidecek ve oonunda onu sen•n elinden alacak-
lar. Sen almalaima razı olsan bile, bunu padişah ha-
zinesinden çaldığın ileri sürülerek belki cezaya bile
Çarptıracaklar. O halde doğrusu budur ki elinle gö-
türüp Rum sultaruna hediye etmelisin. Buna karşı-
lık o da sana büyük lütuf ve ihsanlarda bulunur, ıim
duğundan ·fazla mutlu olursun.» dediler.
Çif~i bu nasihatı. akla yatkın buldu. Derhal yo-
la koyuldu. Birkaç gün yol aldıktan sonra yolda üç
seyyalıa rastladı. Onlarla arkadaş olup ,sohbet ede-
rek yollarına devam ettiler. Birkaç gün de böyle git·
tiler. Bu arada ötekiler, çiftçide bulunan cevahiri
görniüşlerdi. Bir yolunu bulu!_) elinden almaya dü-
şünmekteydiler. Birgün öyle. bir yere geldiler ki ar-
tık Çiftçi yorgunluktan ·bitab· düşmüş ve hemen ora-
cıkta uykuya .dalmıştı. Bunu fırsat bilen seyyahlar,
çiftçinin koynundan cevahiri çaldılar, ama kaçınayı
düşünmediler.. Bir şeyden habersiz gibi yerlerinde
kaldılar.
125
lar suçsuzd.Ular. Ama suçlu iseler, o zaman da çift-
çinin hakkını yedirmiş .olurdu. Her ne halde olursa
olsun, haksızlık ederse yann Allah'ın huzurunda ne
yapardı? Hasılı bir türlü karara vararnayıp derin
derin düsüne dursun, bu sultanın nazlı ve güzel .bir
kızı. vardı, adına Mihriş!h Banu derlerdi. Akıl. ve
ferasette tekti.
Birgün. bu kız babasının yanına gelip onun derin
düşüncelere garkolmuş bulunduğunu görünce sebe-
bini· sordu. Sultan da olan biteni kızına bütünüyle
anlattı. Bunun üzerine Mihrişah Binft: «Baba; bu işi
bana bırak, ben bu davayı hiç kimseyi ineitmeden
hallederim.» dedi. Sultan da ona izin yerdi, Mihriş8.h
kendi evine döndüğünde o üç seyyahı yanına çağırt
tı. Kendilerine çek iyi muamele eJip dedi ki: «Ba-
bam sultan, az kaldı, sizleri iyice soruşturur> anlama-
dan, o çiftçinin · sözün uyacak ve cezalandıncaktı.
Ama ben sizden habersiz durumunuzu inceledim,
anladım ki sizler suçsuz birer gez-Ginci kimsclersiniz,
dünyayı dolaşıp bilgi ve görgünüzü artırmaktan
başka bir muradınız yoktur. O halde sizlerden rica
ed·:rim: Sohbetlerinizi benden esirgemeyiniz, tatlı
ve faydalı hikayeler anlatarak beni de bunlardan
faydalandırınız. Hergün evime rahatça gelip gide-
bilirsiniz. » Ve sonra kendilerini haİ;·isten çıkartıp
serbest bıraktı. Nitekim . c'nlar da bundan istifade
ederek hergün teklifsiz olarak saraya gidip gelir ol-
dular.
Günlerden bir gün yin3 meclis halinde toplanıp
konuşurlarken Mihriş8.h. sordu: «Ey seyyahlar, el-
126
ha.mdüllilah içiniz ilmin süsü ile süslü ve dı§ını~ da
faziletin · parlaklığı ile parlaktır. Bütün .zekanız, bi1·
giniz ve faziletiiıiz ainınızdan okunuyor. Mademki
arantı.z da. bu kadar dostluk, tuz ve ekmek hakkı doğ
du. Sizden niyaz ederim ki bildiğiniz bütün ilimle-
leri benden esirgemeyiniz. Zira ilim ve fazilet ·artık
ça insanlar daha da yükselir. Şimdi benim bir müş-
. külüm var. Vaktiyle diniediğim bir hikayeden ben
bunu düşQnürüm. Fakat onu iyi yorumlayacak birı
ni bulamadım. Size anlatayım da bari siz bunun
açıklayınız. » Seyyahla.r, ne olduğunu sorunca Mihn·
şAh şöyle anlatmaya başladı:
Vaktiyle Şam şehrinde bir bezirgan vardı. Son
derece zengindi. Bu bezi~ganın Dilfüriız adında bir
de k{zı vardı tam on iki yaşındaydı.
Mısr~ı meli.ha.t ruh-i dilcuları,
Kantara-i misk idi ebrôları.
Lebleri pür işve-i füsunk&r idi;
Gözleri cAdu-yi ciğer-bi.r idi (1)
bsyitlerine uygun o' arak incilerin şahı, letafetin ceva-
hiri bir kızdı ve eşini benzerini gören · olmamıştı.
Birgün bir sahar günü bahçeler bostanlar baştan ha·
şa çeşit çeşit çiçeklerle donanmıştı. O gül yüzlti kız
128
gece, zevcinle yatmadan önce bu bah~eye gelip be-
' nimle 'görüşesin.» Dilfü.riiz, bu anla.<Jmayı kabul ve
. yemin de etti.
Aradan zaman geçti. Bezirgan kızını evlendir-
meye karar verdi. Aynı şehirde soylu soplu ve ken-
qisi zengin, ayrıca çok güıel bir genç bulu!> büyak
.düğün dernek de yaptıktan sema onu kendisine iç-
.. güveyisi yaptı. Sonunda gelini süsleyip gerdek oda-
sına koydular. İslam geleneğine göre güveyi de ger-
değe girdi. Nam~ kıluup, eller yıkanıp, yemekler
yenip güveyi iç· elbiselerini Biydi. Fakat Dilfüruz so-
yunmadı. Kocasına. vaktiyle bahçıvı:n ile geçen ma-
cera8ını ve vaadini anlattı. Damad çok eaf biri oldu-
ğundan, bundan kuşku duymadı: cMadem ahdin var,
git onunla görüş; ancak kendini ona tesl~m etmeyip
çabucak gel.» dedi.
Dilfürfı::, üzerinde bütün süs ve zinetle ve tek
başına bahçeye yollandı. Şaşkın ve heyecanlı. da ol-
du~undan dolayı yolunu kaybeti. Başka tarafa sap-
tı. Ansızın bir aç kurt belirip üzer:ne saldırdı. Dilfü-
·ıiiz, bunu görünce artık hayatınd:ın ümidini k.:~sti.
Öhce Allah'a dUa. ve ıiiyazda bulunduktan sonra bu
sefer de kurd'l. yalvarmaya başladı: cEy kurt, filan
ba.bçıv~la bu gece. bir yere geUp buluşmaya abd' m
vardı. Bana aman ver de abdimi getireyim ondan
soııra. ne istcreep. yap, tek ahdimi yapmadan ölme-
yeyim.» dedi. Allah-ı Teala kurd.a merhamet verdi,
kıza acıdı ve avından vazgeçip döndü gitti. Dilfürlı.z
biraz daha gidince. bu sefer bir h.vamive rastladı.
Adam ckısmetim ayağima geldi» diyerek g·3nç kızı
F:9 129
·~
/
1
1
1
1
. i
soymak isterken, Dilfürliz ona da başından geçeni'·
ri anlattı. Ona da. aynı şekilde yalvardı. Harami: «P
hayvanken bu niyaıını. ·kabul etmiş, ben insank;en
nasıl etmem?» diyerek kızı salıverdi._ Nihayet ı$n
füru.z bin bir zahmetle gelip bahçede bahçıvanla pu-
luştu. Brujmdan geçenleri de bu arada ona anl~ttı.
Bahçıvan ağlayarak şunları söyledi: . !
- Ey nam~s ve vefa banusu; senin ahdin~/gös-
terdiğin bu sadakat insanoğlunda cidden. az rastla-
nır şeydir. Değil mi ki sen ahdine bu kadar vefasm.
Benim maksadım da zaten seni tecrübe etmekti. Ne
mümkün ki ben sana kötü niyet sebleyeyim. Ben
senin bahçıvanınım, yani bir bakıma koruyuqunum.
Emanete hiyanet etmek bizim harcımız değildir. Ben
bahçelerin bahçesinden bir gül koparacak olursam,
başkaları da; g:in gelir, benimk'ncen kopanrlar. ·Ha-
sılı h:-ş ge!din, safa geldin. Ahdini tamamiyle yeri-
ne getirdin. Var zevcinle safanda daim ol.~ Ve onu
ken,::i h'mayesinde, tanzim ile evine ka·lar rrötürdü,
dönüp yerine geldi. Dilfürliz selametle zevcine ge-
ri dönclü; birbir:lerine vasıl oldular. Bahçıvanı da
fazlasiy:e mükifatlandırdılar. Bu hikaye de onlar-
dan bir hatıra olarak kaldı.» diyerek Rum sultanı
nın kızı sözlerini tamamladı. Sonra seyyahlara dö-
nüp: «Bu hikay-eden müşkülüm budur ki; bu d.ört
~ahsın içinde ha,ngisi mürüvvet ve insanlık bakımm
rlan daha üstündür?» Seyyahlardan biri şu cevabı
verdi:
. «Efendim; benim hatırıma ~öyle ırelir ki kırdtın
ihtiyar olması gerek. Belki dişleri de dökülüp vü-
130
eutdan
ı ' kuvvet kalmamıstır.
. , Yoksa
. öyle tatlı bir avı
~ş yere terkedip açlığa katlanmak ahmaklıktır. Evet
buna mürüvvet değil, ahmaklık denir.~ İkinCisi
konuştu: «Ahmaklığı şöyle dursun o hayvan pek
de izansızmış. Tutalım ki ihtiyarlığından dolayı kızı
yemeğe gücü yetmedi. Fakat o haramiye ne demeli?
Te~ha bir gecede, .öyle altına gark olmuş bir ay eli·
ne geçmiş iken, onu soyınamak · mutlaka divane~
liktir.» Ve üçüncüsü de konuştu: «Bunları bir tara·
fa bırakalım, bahçıvarunki ahmaklığın ahmaklığıdır.
Öyle bir naZlı dilber şive ve işve ile ayağına gelm?ş
de öteki alicenaplık edip vuslaıtuım nimetine ermi·
yor. Ele geçen fırsatlardan yararlanmamak divane·
likten başka nedir?»
Hasılı üç seyyah kurda, haramiye ve bahçıvana
ver yansın ettiler. Kızın kocasını da: «Gayretsiz, ah·
mak bir adammış.~ diye suçladılar. Yanl bunlardan
hiç birinin davranışını merdlik, mürüvvet olarak ni·
telemediler. Mihrişah bütün bunları dinleyip adam·
ların i çlerinin kap)rara olduğunu anladı ve babasına:
«Çiftçinin cevabİrini bunlar ç·almışlardır.» dedi. Sul-
tan, kendilerini tazyik edip itiraf ettirdi. Çünkü za·
ten konuşmalarından ne oldukları anlaşılmıştı. Ne-
tice olarak seyyahların üstünden çıkan cevahiri ver-
dikten başka çiftçiye başka İhsanlarda da bulundu.
Hırsız seyyahlar asılarak idam olundu... Sözlerini
ve hikayesini tamamlayan tuti Mahışeker'e dönüp:
- Ey Mahışeker, dedi. İşte bu hikayeyi dinle-
yenler şunu anlarlar ki bir kimse, karşısındakinin
konuşmasından da birtakım neticeler çıkarabilir. Sa·
131
na da lizımdır ki sevdiğin beyzadenin konuşmalan
nı bir güzelce aklında tut; kelimelerinden onun so-
yu· sopu, karakteri hakkında bir şeyler anlamaya
çalış. Yoksa kuru dostluktan bir şey çıkmaz.. Neyse i
duracak zaman değildir. Bir an önce sevgiline git.. :./
derken güneşin cevahiri · ufuk geyyahının perdesin/
den görünüp, gecenin sırlannı seyyahlann sırlan
gibi.açığa çıkar::iı. Murad yine ertesi geceye bağlandi,
Neyse o gün de sabredip dermend MAhışeker, fener
· gibi o aydınlık yüzlü sevgilinin haya: i etrafında dO-
nerdi. Hele bin şükür akşamı edip yine tutinin yanı
na geldi. Ve: «Ey tfıti; sözlerin canımın huzuru ve
ruhumun gıdasıdır. Dün gece tecrübe hususunda «ki-
ş;nin içyüzü. söziind·3n anlaşılır.» demiştin. Şimdi sev-
diğime gitmek Uzereyim. Ama korkum bu ki sözle-
rinden bunu · çıkaramam. Çünkü ·ben yabancılarla
hiç ·konuşmadığım gibi, ömrümde bir yabancı yüz
de görmemişimdir. Lütfet, bana bu hususta bir şey
ler öğret ki sevgilimi imtihan edeyim.» dedi.
Tatlı dilli tfıti efsun . hokkası. gibi ağzını açıp
konuştu: «Ey Mahışeker; dostlann karakterini de-
nemekte eskiler bir usul daha bulmuşlardır. Bunu
sana anlatayım da öyle hareket et. Şimdi mesela
sevgilin1e buluştun. Sohbet ediyorsunuz. Meclisiuiziıı
d3ha da şenlenmesi için, sen arzu et, saz getirsinler.
Eğer saz çalınırken sevdiğine eskisinden daha faz-
la neşe gelirse bilki soylu s<>plu, iyi bir kimsedir.
Yok eğer tavrını hiç değiştirmezse dostluğa layık
değilclir. Nitekim Isfahan hakimleri (düşünür ve fi-
lozoflan) beşikte olan şehzadenin taç ve tahta layık
132
olup· olmadığını, öteki bebeklerden üstünlüğünü de
böylece ·meydana çıkannışlardır.:t
- Merak ettim, nasıl. yapmışlar?
- Anlatayım: eski bilginler j()yle naklederler
ki Isfahan diyarının padişahı, yüz yirmi yaşına var~
mış; çok .akıllı bir adamdı.. Nihayet birgün, zamam
gelip .ahrete göçtü. Kendi yerine geçecek büyük evla-
dı olmadığından, sadece süt emen küçük oğlu kaldı.
Alimler ve vezirlere bir. ara.ya gelip müşavere etti-
ler. «Bu masumu tahta geçirsek, daha bebektir, ko-
nuşamaz ve hareket edemez. Bundan dolayı salta-
nata layık olup olmadığını. anlamak lazımdır. Yoksa
·bu bebeğin bu kadar.· sene bo8 yere emeğini çekmek
yersia:lir. öte yandan dışandan birini padişah ya· ·
parsak ve bu da işe yaramazsa, bugün konuşanuyan .
çocuğun hakkını yemiş clunız. Hasılı akla yatkın
olanı yine bu bebeği tecrübe etmektir.~. diye düşün
düler. Meğer o günlerde orada dört yüz kadar ilim
ve bilgin bir araya gelmişti. Bunlar ortak bir kara-
ra vardılar ki bir saz meclisi tertip olunsun. Kü~
çük şehzadeyi d-e, kendi akranı olan bebeklerle bir-
likte ve beşikleriyle o meclise getirip koyalım. Saz
çalındığı zaman şehzade hareket ederse saltanata
Iayılrtır. EtmeZse dei'ildir.:. ·
Bunun .Uzerine ·~z medisi tertip edildi. Bütün
çalgıcılar çeşitli makamlarla sazlar çaldılar ve bes-
teler söylediler. Bunları işiten beşikteki şehzade be-
bek· o kadar çe·k kımıldadı ve o karlar çok hareket
etti k:. herkes şaşınn kaldı. öteki bebeklere gelince:
onlar ~ç: aldırm~ eskisi gibi hareketsiz kaldı-
lar. Netice olarak hakimler anladılar ki bu çocuk
tahta ve saltanata layıktır. Derhal babasının yerine
onu padi şah yaptılar ...
lmdi ey Mahı.şeker; sen de böyle h üner edip,
hiç olmazsa bu kadar tecrübe yapmahsın. Bunun
üzerine Mahışeker sordu: «İyi ama musikfden1 mu-
hakkak bu dediğin tesir hasıl olur mu?» TUti ce-
vap verdi: c Evet, musiki ilminde öyle bir tesir var.:
dır ki, dille tarife gelmez bir haldir. Dinlemeyen
bilemez. Zira bir mecliste saz ve söz olduğunda ki-
mi ruhani zevk, kimi de cisn:ıani zevk duyar ve ka-
biliyetlerine · göre· hisse alırlar. Musikinin 'aşk dolu
havası niceleri helak etmiştir. Nitekim Cüneyd hil-A ~
si de bunu ispatlar.» ·
- Bu Cüneyd hikayesi nasıldır?
- Anlatayım: Birgün rahmet üzerine olası
Cüneyd-i Bağdaili {1) hazretleri böyle bir musiki
ve sema' meclisinde aşk şarabının derdiy'le kendin·
den geçti. Hatta bunun tesiri bütün orada hazır bu-
lunanlara da sirayet etti. Bunlardan biri öyle aşıka
ane ve yürekten kopan bir nara çekti ki bunu işiten
Cüneyd'in mestliği bir anda zail olup aklı başına
. geldi. o nara atana hışı.İnla bakarak susmasını emir
buyurdu. Bu sofi ise hırkasını başına çekti ve bir
saat kadar öyle durdu. Bir müddet sonra hırkasını
üstünden aldıklarında bir de ne görsünler: Aşkının
ateşi vücudunu yakmış ve ruhu göklere yükselmiş.
134
Hasılı bu konuda söyleyecek söz çoktur. Anlat-
mak lazım gelse söz uzar. En iyisi bu kadarla ye-
tinmektir.
-· Peki ey tuti; musiki ilminin bu kadar halle-
rinden bahsettin. Lütfet de · nerede ba§lamıştır, na·
sıl başlamıştır, onu· da bildir.
- Musiki ilmi öyle engin bir denizdir ki dalga-
larının nerede başlayıp nered.e bittiği bilinmez. Lez-
zetine ile son olmaz. Sanırım ki sen bu hususta. sa-
natkar hakim ile maymunun iıikiyesini · de işitme
din?
-· Hayır, işitmedim. Nasıldır o hikaye?
- Anlatayım: Hindistan alimlerinden birisin-
den şöyle duyulmuştur: Saz sanatkan bir filozof
dağlarda seyahat ederken ve ağaçların gölgesinde
dolaşırken, daldan dala sıçrayan bir maymun gör-
dü. Tam bu halde iken maymunun karnı keskin bir
dala takılıp yırtıldı.. Bağırsakları iki. d alın arasında
kaldı. Bir zaman sonra bu bağırsak kurudu. Rüz-
gar çaptıkça ondan çek güzel sesler· çıkmaya b3.Şla
dı. Musiki ustası hakim o b'1.ğırsağı oradan indirdi.
İki ağacın arasına bağlayıp, evvelkinden daha tatlı
e.esl.er çıkardı. Sonra bu ağaca bir deri kapiayarak
birkaç tel daha takıp çalmaya koyuldu. Daha sonra
bundan ilham alarak insanlar çeşitli sazlar icP.d eyle-·
diler.
Musiki · ilmindeki makamların başlangıcı da şöy
ledir; Hind diyarında bir kuş vardtr. Adına kaknus
C.erler. Bu kuşun burnunda sayıE.ız delikler bulun-
maktadır. Kuş ne zaman ötecek olsa gagasının her
135
deliğinden ayn birer. ses çıkar. Hi:ı:ıd hakimleri işte
bu sesleri birer düzene koyup makamlan vücuda ge-
tirmişlerdir. Eğer bu derin ilmin içine dalmak ister-
sen, bu iş sözle olmaz, mutlaka içine girmen gere-
kir. Neyse. Sen bu konuşmalarla vaktini geçirme;
hemen sevdiğin adamın yanına doğru yönel. Fırsatı.
kaybeden ömrünü nadanlıkla geçirir. Hem muhte-
mel<Jir ki Hoca S8.id de çok yakınlarda çıkıp gelebi-
lir. Sonra muradın hasıl olmaz. Kedinin, farelerin
hepsini ölclürdülçten sonra pişman oluşu gibi sen de
pişman olursun.
136 .
yamaz, ikide bir de uyanırdı. Arslan bunlan yakala- ·
yıp ceza.landırınaktan· da ·aciz kalınışb..
. Bir kurt, vezirlik rütbesiyle arslana yakınlık
kazanmıştı. Birgün vezirle pa.dişafı başba.~a konuşur
larken, arslan fareterin elinden çektiğini kurda an-
lattı. Kurt: cEy yüce padişahım; aynen haliniz Bağ
dat halifesiyle Alim Rabbini hikAyesine benziyor.:.
dedi. Arslanın bunu:n ne olduğunu sorunca kurt an..
lath.: c:Abbast halifelerinden biri aşırı kibirlilik ve
zorbalıkla ün kazanmıştı. ·Birgün meclisinde Bağdad
ilimlerinin yiiz akı ve yüz suyu. bilgili bir alim olan
lmam Rabbfi.nl de bulunuyordu. M·evsim yaz oldu-
ğunda,p. sinekler halifeyi pek rahatsız etmekteydi-
ler. Bunun üzerine halife Rabhani'ye dönüp: cAllah
bu sinekleril niçin yaratmıştır? Bunların' hiç bir fay-
dalan olına.d!ktan başka herkesi rahr..:Sız ederler.
. \ ' 1
137
her şey için bir sebeb yaratmıştır. Birinin elinden
gelen ötekinin elinden gelmez. Nitekim evin içindeki
tozları tavus kanatlan gkbrem~z ama süpürge gide·
rir. Kısacası sizin bu ·derdinizin de çaresi elimizden
gelebilir. Kapınızın eski emektarlarından . bir kedi ·.
vardır. Fermanınız olursa tahtınızın kapıcılığını ona
verelim.»
Arslan, kurdun bu tavsiyesini kabul etti. Adına
Çapik (hı.zlı) denilen kedi, arslanın huzuruna çıka·
rıldı. Kapıcılığa tayin edildi. Ç!pik, bu hizmeti üze-
rine alıp arslana şöyle dedi: «Ey yırtıcıların şahı ;
gerçi kemal-i kereminden bu kulunu kapıcılığa
tayin quyurdun ama, ben bu kadar yıldan beri bu
kapının kulu idim. Bir kere bile iltifatımza nail ola·
madım. Kaldı ki benim soyca sana akrabalığım dahi
vardır.» Arslan: «Akrabalığımız nereden geliyor?»
diye sorduğunda Çapik şöyle anlattı: «Hazreti Nuh
aleyhisselam gemisine girdiğinde, farelerin azginlı·
. ğından oradaki bütün malıluklar aciz kaldılar. Duru-
mu Nfıh'a ş.ikayet ettiler. Nfıh ü:e, Allah'ın emriyle,
arslanın bumunu sığadığı gibi iki .burun deliğind.:m
iki kedi aktı. İşte bunlar bizim ecdadımızdır. Gemi·
dek.i bütün fareleri temizlediler, herkes de böylelik·
le rahat. etti. Hasılı ben kulun da senin d-~vletinin
sayesinde bu işin üstesinden gelirim.»
Nitekim öyle de oldu. Çapik'i gördüklerinde fa·
reJerin hepsi korkudan perişan olurlardı. Lakin Çi·
pık .farelerin hiç birisini öldürmez, sadece onları
arslanın huzuruna gelmekten menederdi. Arslan ra-
hat· ettiğinden Çapik'iiı itibarı gün günden arttı. Böy-
138
lece yerini sağlamlaştıran Çlpik birgün büyük ~
ğunu huzura getirip yer öptürdü. Sonra şunları söy·
ledi: «Ey sultanım; bu benim büyük oğlumdur, öa
evladımdır. Pa~lara. bizmetin yolunu yordamıru
da bilir. Elinden bütün hizmet gelir. Ben kulun ba·
zan başkr. bir işe gittiğimde bu oğlum yerime bakıp
kapıcık etsin.» Arslan bunu kabul eyledi.
Birgün kedi bir işe gitmişti. Yerine oğlunu bı·
rakıp «dikkatlice görev yap:. dedi. O gece oğul kedi
kapıcılık ederken, babası gibi işi idare yoluna git-
meyip ilk· ortaya çıkan fareyi öldürdü. Ondan son·
rakileri de .o şekilde telef etti ki sabaha ka.d.aı" . bir
tekfui bile sağ koroayıp hepsini ortadan kaldırdı.
Ertesi gün babası geldiğinde bir de ne görsün? Fa-
re ölüsünden ortada. yığınlar ve kümeler meydana
gelmiş. Aklı başından gibip yavrusuna çıkıştı: c Ey
ahmak cahil; benim türlü zahmetlerle ömrüm . bo-
yunca elde ettiğim mevkiimi bir gecede elden ~ıkar
dm. Yüce kadir ve kıyınetimi yerle bir ettin. Bilme-
din ki bizim soytimuza gösterilen itibar sırf bunlann
def'i içindi. Şimdi ortada fareler olmadığına göre ar-
tık bizlere ne lüzum görülür? Allah m üstabakını
versin ki her şeyimizi berbat eyledin .. » yollu azar·
lamalarda bulundu.
Nitekim aradan birkaç gün geçtikten sonra ars-
lan gördü ki artık farelerden eser kalmamıştı.r. Kur-
da: «İmdi bu kedi yi işinden aziedelim; zira işine lü-
zum kalmamıştır. Birini lüzumsuz yere kullanmak
kör bir kimseye iğne vermeye benzer. Kaldı ki bu
kedi soyu kan dökücüdür; yarın malışer gününde
onların döktükleri kandan ben de sorumlu olunım.~
dedi. Hasılı kedi görevinden aziedildi ve eskisi gibi
· bir köşede işsiz güçsüz kaldı. Bu hususu. a.ffedemeyip
ikide birde ·oğlunun başına kakardı. Gerçi ·yavru da
yaptığına pişmandı. Ne yapmalı ki son pişmanlık
fayda vermez...
Imdi ey Milıışeker; , sana bu hikAyeyi §Ullun
için·anlattım ki elinde fırsat varken ve pişman olma-
dan hemen. sevdiğinin tarafına d·;)ğru yola revan. ol.
Ama ne çare ki. yine sabah olmuştu. Mihışeker yine
sevdiğine gidemeyip aziedilmiş kediye döndü. O gün
Mahışeker,' aşka şarabıyla dünyadan bi haber olup,
akşamı zor buldu. Akşam olduğunda ~tinin yanına
öfkeyle geldi ve şöyle dedi: «E? yalancı kuş; her
gece birer çeşit manasız hikA.yelerle beni uykusuz
bırakıyorsun. ~:ebepsiz yere beni oyalan1yorsun. Ben
senden derdime derman arıyorum, Allah bilir ya sen
muradımın elmasına mani . ·olmaya çalışıyorsun.
Vallahi ve billahi Eeni de di~i arkadaşının olduğu ye-
re gönderirim; Parça parça eder, dünya}-a gelmemi-
şe ~viririm.» Ve buna benzer bir·;·ck tehditler etti.
Biçare tUU bu sözlerin tesirinden sersemledi, aklı
başından gitti. Baktı MAıiıaeker'in cfkesi. son kerte-
de... Bir cevap verse dinlemez, vermese ö dü, öldü-
. recek ... Nihayet bütün gücünü toplayıp söze başladı:
-Ey MMıışeker; s~ ne zaranm dokundu ki
beni öldürmek istiyorsun? f.enin muradını . gerçek-
leştirmek için gözlerime uyku haram oldu. Ben isti-
yorum ki muradın rahat ve tehlikesiz gerçekleşsin.
140
·.
Dosttan düşmandan kimse sırnnı öğrenmesin. Mil-
railik etmeyip ·sana d.aima doğru konuştuğum için
ve seni aydınlatmak için o hi-kayeleri anlattım. Eğer
aksi tesir bırakacağını bilS-eyelim elbette söylemez-
dim.
- Ey nA.dan. kuş; senin gibi abmakın sözlerin·
den ne fayda çıkar ki ben de istifade edeyim. Zira
senin dünyadan haberin yok, hiç bir şeyi görmez
ve bilmezsin.
- Ey iffetli ve namuslu banu; böyle acı sözler-
le ben kulunu böyle azarlamak ve incitmek senin
gibi akıllı, bilgili birine layık dilşer mi? Sen benim
yapıma ve dış görünüştime ne bakarsın ?. Söyleyeniiı
dış görünüşüne değil, söyledikleline itibar etn;ıeli.
Nitekim csöyleyene bakma, söyletene bak» demiş
lerdir. Bu sözü şu da kuvvetlenditir ki Horasan
beyinin kızı da tilkinin · söylediklerini dinlediği için
rüsVay olmakt..a.n kurtuldu. Eğer onu akılsız bir
hayvandır diyerek diruemeseydi · kıyamete kadar adı
kötü ·olarak anılacaktı.
Bunun üzerine Mahışeker biraz sakinleşip, alay-
lı bir dille; söylemesini i$tedi. Tfıti başladı:
-·· Anlatayım: Horasan padişalıının ve zirinin
bir oğlu vardı. Bu öyle bir oğlandı ki bir gören bir
daha. görmeye tövbe ederdi. Güzellik nasıl Yusuf'ta
kemalini bulmuşsa, çirkinlikde onda kemalini bul~
muştu. Çok çirkin olduğu bir yana, ahmak ve kötü
huylu idi. Ama ne var ki eberkes eviadını sever, yı
lan bile:. misali gereğince, babası olan_.ıevir Ph-i
Memalik onu yine de çok sever ve kötti' davranış-
141
lan bile kendisine tatlı gelirdi. Birgün bu vezir oğ
lunu evlendirrnek isteyip Horasan şehri beylerinden
biİ'inin tertemiz ve küzel kızı ile baş göz etti. Vezi-
rin oğlu ne kadar çirkin ise kız da aksine o kadar
eşsiz bir güzelliğe sahipti. Ne zaman bu nazlım
güzel servi gibi yürüse ve tut! gibi konuşsa ni,..
ce bin aşıkını ah ü zare düşürürdu: Hasılı her ba-
kımdan kocasının aksine bir yaratılıştaydı. Ama ne
çare ... Felek karga ile papağanı -bir kafeste misafir .
etmişti.
Neyse, aradan epey bir zaman geçti. Bu kızın,
zevciyle beraber yaşamak canına tak etti ki, bir ge-
ce, gecenin yarısında, kocasıinn koynundan çıkıp,
evin kırlara bakan penceresinin önüne gelip otur-
du. Bir taraftan da perişan ahvalini düşünü!l ağlı
yordu. Bu sırada kırlık taraftan güzel bir ses du-
yuldu. Ses giderek yaklaştı. .Geldi geldi sarayın
tam önünde durdu. Kız bakıp bu sesin sahibinin mü-
tenasip yapılı, güzei bir genç adam olduğunu gördü.
Güzellikte tam kendi den3i bir erkekti. O anda bu
yiğ"ide a:şık oldu. Onu pencerenin altına çağırıp içi-
nin gizli dertlerini açıkladı. Vezirin oğlundan. yana
yakıla şikayet etti. Eöz!erini: «Kerem eyle de beni
beladan kurtar.» dlye bağladı. Delikanh da onu kur·
tarmaya söz verip yemin etti. Anlaştılar. Kız ·hem:m
özel odasııla gidip yükte h~if, paharada ağır ne ka-
dar kıymetli mücevher ve eşyası varsa alıp genç
adamın yanına indi. Birlikte yola düştüler.
Her ikisi de birlikte bir hayli yol aldıktan son-
ra, birgün büyük bir suyun kenarına geldiler. Ka.r-
142
..
143
mak hiç duymadın mı ki cyarınki tavukian bu-
günkü yumurta daha iyidir (1) ». Bunun üzerine til-
ki kıza sordu: cSormak ayıp olmasın ama siz bura-
da böyle çıplak niçin duruyorsunuz?» Kız başm
dan geçenleri bir bir anlattı. Bunu dinleyen tilki gü-
lüp: «Doğrusunu istersen ikimizin de hali bir başka .
hika.yeye benziyor.» dedi. Kız, o hikayenin nasıl ol•.
duğunu sorunea tilki şöylece anlattı:
«Eski .zamanlarda bir adam, gece yarısı evin-
den çıkıp şehrin içinde dolaşıyordu. Bir gece ansı
zın eski tanıdık dostlarından biri karşısına çıkıp:
«Seni evinden kovdular mı· ki böyle gecenin geç sa-
atlannda ortalikta avare dolaşıyorsun ?» diye kına
dı. Bunun üzerine heriki de: «Behey ahmak; öyle
bir şey söyle ki aynı ~y senin başında. da ·olma-
sın. Peki ben gecenin geç saatlarında avare do~ .
laşıyorsam, bu saatlarda senin ortalıkta ne işin var-
dır? Kenc1i halini bilmeyip bana dil uzatmasan da·
ha da fazla bir ahmaklık değil midir? ~asılı sen
f.'imdi beni bırak ·da var git kendi derdinle uğraş.»
· cevabını verdi.
Tilki, bunu imiattıktan sonra te.krar kadına dö-
nüp: cEy saadetlfı. kız; belli ki seninle halimiz birbi-
rine benziyor. ı::.enin kocan gerek iyi gerek kötü,
her ne ise, kısmet sana onu yazmış. Sen bu alın ya-
zma kanaat etmeyip ve onu kendine layık görmeyip
144
harama meyil ettiğin için Hakk TetlA hazretleri sa-
na. bir ibret dersi verdi. Hasılı yaptığına. candan ve
yür~kten pişman iMD bunun tamiri mümkündür.
Derhal evine dön ve kocaııdaıı ·affıru iste. Ola ki o
da anlayış gösterip seni bağışlaya.:. nasihatini etti.
Kız bunun yolunll. yonlammı sordutwı<J.a . tilki ona
tu tavsiyede bul:un&ı: ·
c::Mademki bir hatadır yaptın. Elbette . ~ anda
baban ve kocan seni her tarafta. aramaktad.ırlar. Ge·
lip bulduklan tıamlt.D onlara bir teY belli etme. Ken-
.dini delirmiş gibi ıöster. o saman bunlar, senin yap.
1 tıjuu bilmeyerek yaptığını sanıp alıp götU.rürler.
Evde de senin iyileşmen için ilAç ve tedavi yaparlar.
Bu arada sen de, Jamanla. aklın batına gelmiş gibi
davranırsın, durum düzelir'! Yoksa bunun başka ça-
resi yoktur; bôyle kalırsan kı yanıete kadar rezi.l rUs-
vay olunnm. » di~ sözlerini tamamladı.
Gerçekten de- kız, tilkinin dediklerini yaptı. Ne-
tice olarak eski rahat haline kavuştu... Ey MA.hıte·
ker; eğer kız tmd.nin sözünü tutmamış olsaydı hiç
bit şekilde dtlftUftl o kötü durumdan kUrtulamazdı.
Demek istedlğim şudur ki nasihatm faydalan sayı
laınıyacak kadar çoktur. c'Ntt bundan sonra ·SÖZÜ
fazla uzatmak istemedi. Fakat hikA.ye içinde ni·
~in revebU bırakıp harama nıeyledersill. ifadesi MA-
ıiıoeker'i son dereee öfkelendirmişti. Tiittye yine de-
rin bir kin ve öfkeyle bakıp: cEy hain kuş; senin
dediğinle yaptığın birbirine uymuyor. Sözlerinden '
ele anlaşıldı ki r.en, benim muradıma. ermemi istemi·
yôrsun. Sevgilime kavuşmamam için türlU türlü ay~
: 10 145
kırı sözler söylüyorsun. U sandım; artık bana bun-
dan sonra ne beyzade lazımdır, ne de senin sohbe-
tin ... Ben artık ölmek istiyorum.'» yollu gazaplı ko-
nuşmalar yaptı. TUtiye kahrettiği için beyzadeye de
gitmeyeı·ek odasına çekilip yattı. Ama efkarından
d;)layı sabaha kadar gözlerine uyku girmedi. Yata-
t!ıııda o yana bn yana döne döne deli divan·~ oldu
H.::ı ıw ht· ısabab olduğunda haJ&.. dcwJine ı:kr ·
ın::n ıı.··· ''('l~~ıı ·,.,:, "*'.ı.· ki artık tütl v,ibi hıı m!'Y1;ıı::ı
,.;•'i:ı: uir;;.;..-.:t .. LüHf_:·,~-j,:; r)\':i::- :r~,piıt~-~ Litt:·!H~-.: f_::::~t T.ıi. . -~tri:i.!- j''
.::·--:HlHldH, .;,_J)t~_J>n_:: oldHgtHJ-:1(: vt:_;·ırl on<.t.:~,t; ~-~t Jii'
148
Bunun üaıeriııe Fu.r1 ka'Vll§DWJan ümidini :testi ve
ve sonunda ıztıraba tallıt.mmül edemeyip üD&reyi ter-
ketmeye karar verdi.· :Nitekim: «A,ıka lizun olaıı
sab:reyleye, eledikleri gibi o da ,ola.
yaJıut. sefer~.·
koyuhıp bir. ilWe· ..... ·~ ..Jdtisesine ıeMi ·IWDb
g6rdilld dinpiaa _ . , . ~.·el çek--
tı. •
PU.r1 tam bir---.....
mit· bir~; omı.ijıiiııle ~~:
~ 9lbl-
yıha . . . . nhip . . taiıDP IÖ)4e deri:
«Ey )'Dk:u; beıaim .Cihi falilir bir adaıma JWr.met.iDde
bir acme cahltm. Bma yapt.ıpı bu 4ihiiBt hil:metld.r·
lıktaa dolayı IOk mab.euhum.. P...,. pduiB yok ki
SU& balunayım. ·IAiB-- AllaJa'ın. isimleıtodea
bir isim öğreteyiaı Id beDdea sana yadi.gir olmuı. Ne
zaman bir işinin cJara ı:eldiği.ıü görserı o adı söyle,
murad.ına nail olunn.uı. Ama sakın. ve sakın. barama
meyil etme. Eğer §eytaaa uyup o nuru .yaııhş yerde
kul1a.nır8an büsbütüa ümitsizlik ve karaalıklar içi-
ne düşersin.~ dedikten sonra o gerefli ismi FurTye
öğretti•.
151
dundan, o kurbağa büyüklüğünde, bir parça et ke-
t:ip yılanın önüne atıverdi, .Yılan bu eti aldı. inine ge-
lip yarısını kendi yedi. Yansını da. eşine verdi. Bu
arada. şehzadenin cöniertliğini ona anlattı.
Bu işe ç .:k şaşan yilanın eşi: «İnsanoğlunda böy-
leı:;ine cömertlik ve civanmerdlik olur mu imiş? Zira
onlar namerdlikle meşhur-lurlar.» deyince erkek yı
lan: «Be!i; onlar çoğunlukla vefasızdırlar ama iç-
lerinde böyle kerem sahipleri de vardır. Bunlar, mal-
larını bağışlamak şöyle dursun, öz vücutlarından fe-
dakarlık etmeyi bile en· basit hizmetlerden sayarlar.
Nitekim Hazreti Musa'nın kar;Ja ile olan hikayesi
de buna. crnektir.» -deyince, eı;ıi ona bunun nasıl bir
şey olduğunu sordu ve öbürü anlattı:
Günlerden bir gün bir güvercin u9arak gelip
Musa'ya: «El Allah'ın peygamb·~ri; arkarndan bir
zalim gelmektedir, b:mi ·~nun elinden kurtar.» deyin-
ce, Ha.zreti Musa da güvercini eteğ:nin altına sakla-
dı. Hemen ardından bir karga uçarak geli~ pey-gam·
bere sordu: «Ey Musa; şu anda ben, çoluk ve ço-
cuğum aç haldeyiz. Benim lokm.amı alıp benden sak-
ladın Bunu zu metmek değ"il mVir?» Bunun üzerine
Hazreti Musa şöyle dedi: «Ey karga; senin maksa-
dın sadece bu güvereine kastetmek midir, yoksa bir
nafaka, rızk aramak mıdır? Eğer güvercin ise onu
sana verzmem. Zira o benim yardımıma sığınmıştır.
Yok eğer herhangi bir nafaka ~şinde isen seni eli
boş gönderınem.» Karga, yiyecek bir şey olursa, ne
olursa olsun razı olacağını bil·::ir<li. O z:ıroan Hazre-
ti Musa, kendi mübarek vü.cudundan, güvercin ka-
155
dar et kesip vermeyi isteyince karga. cEy Allah'm
paygamberi; ben aslında karga. değil meleklerden bi-
ri olan WkiU'im. Sana güvercin kılığında gelip sığı
nan da Cebrail'dir. Bizim böylece kı\ık değiftiıip sa·
D& gelitimizin sebebi seiıin. kerem ye eömertliğini
imtihan etmek içindi.» yollu açıklamada. bulUDdu.
Ve her iki melek de bundan sonra gözden kayboklu-
lar.»
Erkek yılan hikAyesini tamamıayınca dişisi
şöyle dedi: dlademki o civanmerd adam sana böy-
le müıiivvette bulundu. Sana lAyık olan da budur ·ki
gidip omm hizmetiDe giresin.»
Sözün kısası o yılan. da, kurbağa da peri cia-
sinden birer kimse idiler. İkisinin arasında bir me-
seleden ~olayı anlaşmazlık çıkmış, birbirlerini öldür-
meye çalışmışbardı. Kurbağa kılığına giren peri de
§e}ızadenin · merdliğine bayran kaldığından ikisi bir
araya gelip Femıh Baht'ın hu...'"1.lnlll& çıktılar. ÖDce
yı1u. kılığındalrl peri konuştu: cBenim adım Hi.lis'-
tii-.:t Kurbağa kılıkıısı cla cBenimki Muhlis'tir» de-
diler ve kerem edip kendilerini hizmetine almasını
niyu eyledil~. Femıh Baht, bunlan ch babasının
hizmetklrlanndan sanıp hizmetine ·aldı. Şimdi ken-
disi Kübuek Fal, Halis ve Muhlis dört kişi olarak
yola devam ettiler. Uzun müddet birçok yer dolaştı
lar. N'ıhayet Mısır diyarına geldrer. Allah'ın ·hik-
meti o gün de Kısır şa:hınur sevinçli bir töreni oldu-
ğu günmii§. Herkes pa.diplun önünde §enlik yapı
yor ve ·hünerlerini gösteriyorlardı. Ferruh. Baht da
dostlanyla bir kö;ıeden bu ,en:iği :::.eyrederkcm p:ıdi-
156
şahin gözleri kendislııe takıldı. Görünüşünde heybet
ve asalet alnından dökülen soyluluk belli olduğun
dan onu yanına çağırdı~ Hangi vilayetten olduğunu
sordu. Ferruh Baht gerçeği söylemeyip cDünyayı
gezen derviş seyyahlarız, yolumuz buraya uğradı.. :.
diyerek kapatmak istedi ama, Mısır sultanı onun ko-
numalarından, ibAd ve erkan üzere hareketlerinden
pek hazettiğinden kendisine maq bağladı. Ev verdi.
Ara sıra meclisine geldikçe sohbetinden pek hoşla.·
nıp muhabbeti daha da &J;'t.tı. ·
Böylece aradan zaman geçti. Birgün ı.tısır sul-
tanı ile nehir kenannda otururlarken sultanın par-
fnağında.ki bir yüzük suya düştü. Sultan bu yüzüğü
nü pek severdi. Derhal emretti. Dalgı9 çağrıldı. Yet.
miş seksen kadar dalgı9 gelip kerelerce suya daldı
dılar. Ancak yü.züğü bulamadılar. Sultanın kefyi
kaçtı. Yanındakiler de kederlendiler. Herkes evine
üzgün döndü Ferruh Baht da bu arada. eve geldiğin
de olanlan anlattı. Arkadaşlanndan Muhlis: c Ey
Ferrub Baht; ben bu yüzüğü dalıp çıkannm. Ancak
sen de önce ~mltana gidip onu bulacağını önceden
söyle ki kendisinin nazarında itibarın daha fazla. art·
sm.:. dedi. ~erruh Baht kalkıp sultanın katına gitti.
Önce biraz latife edip onun gamını oldukça dağıttı.
Sonra yer öpüp: cYüce i2liliniz olursa o yü-.
züğü ben ve arkadaşım gidip çıkarabiliriZ.:. diyerek
ondan izin istedi. Mısır Ruhaatı memnunlukl& izin
verdi. Ferrub Baht evine geldi. Muhlis'le kalkıp su
kıyısına geldiler. Muhlis hemen kurbağa kılığına
girdi. Dalıp suyun dibindeki yüzüğü bulup getirdi.
!"erruh Balıt, çıkan!an yüzüğü sultaıw. götürdiL Sul~
tan pek sevinip F'erruh Baht'a ihsanlarda bulundu.
Onu k::n(iisine nedim ve musahib (sohbet arkada-
şı) yaptı. Jzzet ve devletini daha ch yiikseltti.
Bu şekilde aradan bir zama:1 daha g2çti. Mısır
suitanııı.ın son derece ~eçkin ve güı;el bir kızı vaTdL
Bu kız bah~ede gezinirken, Allalı'ın kazası, oım
yılan soktu. Derhal radışaha haber iiettiL •..Pa::li
f,.'ahın aklı başından gitti. Zira dünyada ondan baş'-:;·
eviadı yoktu. Derin bir materne girdi. Kıza yapılan
çeşitli ilaçların hiç bir faydası olmuy..~·nin. Nihayet
bu alıvali Halis işitip F'erruh Baht'a; «H,~r:: yanın:>
alıp, talcbemdir, diyerek şaha götiir. H m; ura çıkıp
kıza bir de biz ilaç yapalırn.» dsyince Ferruh Baht
onun dediğ'ni ya!)h. Pad4;ah, kızına bu sefeı de bu·
ların ilaç yapmak i::t.emelerin~'en t;:Gk nıo:'mnun kaldı,
h:ıtt.a l• erruh' a: «Eğer :;.nu iyileştirebi li.rsen kızımı
~~ana verip s::ni de kerdıme dcımai yaparım.>> yollu
yemin etti. 8onra her ikisini ce harem daire:"ıne go-
türdii. Halis. yılanın eoktup,u yeri ağzına alıp, bn·
daki :::ehıri emerek çıkardı. 3:::nra yarayf.ı (:--;:::! tıh
merhem sürdü. Nitekim kız. kıE:a zamanda iyileştı.
Kızının iyileştiğini g3ren sultan. C:.erhal bütün vezır·
lerini toplayıp onların huzurunda kızını Ferruh
B:tht'la evlendirdi. ~·::mra yanındakilere: <<Ben artıl<
ihtiyarladım. l':;rkek cvlaiım da yoktur. F'erruh'u
önce veliahd, sonra da padişah olarak tayin ediyo-
rum.~, d3di. Vezir vüzera. her~es: «Duyduk ve itaat
diyoruz.» dediler. Hasılı F'erruh Baht'ın hilal şek
lindeki talihi böylece dolunay haline geldi. Arkadaş·
158
ları Mübarek Fal, Halis ve Muhlis de onu tebrik et-
tiler. Mübarek Fal en eskileri olduğundan~ şehzade
nin yüzüne bakarak şöyle dedi~. «Ey Ferruh Baht;
Allah'a. hamdolsun ki saadet yolun açıldı. Dervişin
himmeti berekatiyle bütün muradın hasıl oldu. Öm-
rünün sonuna kadar da padişah ka.lacaksın. Imdi
senden ricam budur ki Halis ile Muhlis'e izin vere-
sin, ülkelerine gidip akraba ve yakınlanyla görüt-
sünler, her zaman arzu edersen yine huzurunda ha-
zır. olsunlar~• Bunun üzerine Ferruh Baht şu cav&bı
verJi: «Ey Mübarek Fal; niçin böyle manasız sözler
söylersin? Bu iki dostun benim kötü günlerirnde
hep zahmet ve meşakkatimi çektiler, sonunda yük·
selip bu hale gelmeme sebep oldular. Şimdi bu vakit·
te onlan yanımdan uzaklaştırmak lütufkarlık mı sa·
yıhr?:.
Mübarek Fal gördü ki şehzaderun onlara izin
venneye niyeti yok. Çaresiz kendisbıe işin aslını bil-
dirmeye karar verdi: «Ey bilgili ve akıllı şebzade
şunu da bilmelisin ki biradennden korkup ka9tığın
zaman, çölde karşına bir derviş kılığında çıkan zat
zamanın .en büyük alim ve ermişlerinden Cemaled-
din Hemedani hazretleri idi. Sana nimet ve nefes ey-
lediğinde, Allah'ın da kabul kasesinin dolu bulundu-
ğu vakte rastlaması ile onun yardımına nail oldun.
Ben ki senin talih kuvvetinim, beni de sana yoldaş
eyledi. Ben artık bundan sonra senin gözüne görün-
mem, fakat yanından da asla ayrılmam. Halis ve
Muhlis'e gelince -- ki sen onları babanının eski
adamlarından zannetmiştin - bunlar da kimler ol~
du.kla.rınıkendileri size söyleainler.~ Bunun \1zlu'ine
~de yüstinü onl&ra dtinüp kim olduklamu sor-
du. lhlis şu cevabı veıdi:
cEy Alemin gözilnün nuru, eaadetli tıehudem.
Bb ikimiz de peri tatteeiudeD.ia. Biz de senin aynl-
maz hi::metklrınız. Bundan epey önce bizim ikimislıı
arasında bir kavga olmUftu. Birbiriıııiat kin tutm.8.kta
idik. Birbirimisi öldilrmek i~in fırsat kullardılt. Ama
senin uturıu talihiıı. sayesinde, y&Di onu da!ma açık
tutmak için insan kılığına girip hiımeti~e ok~uk.
O zamandan beri de yakınlanmızı göremedik. Şimdi
izin verir&enia Jitmek isteriz, fakat her ne zaman ar-
zu eder Ç&ğırırsanız humnınada hazır oluriız.•
Bunun tberiDe Ferruh Baht istemeyerek onlan.
izin verdi. Halis ile ·Muhlis o anda gözden kayboldu~
lar. ~hzade onlann sadakatine bayran kalıp cı.ima
kendilerini hatırladı ...
B3ylece sözlerini taınamlayaıı t\iU. Mlfuteker'e:,
cEy M8Jı~ker; ben kulun da sadakatte Halia ve
· Muhlis'e benzemck isterim. Neyae sen hiç durmayıp
hemen sevgilin şehzadeye kof. Vuslata nail olın.ek
için vakit kaybetme.:. dedi. lılihı§eker dışarı ~ktı,
g~:·rdü ki sabah olmuş, hatta ezan sesleri Müslüman·
lann kulaklarını süslemi§ti. O gece de murat hasıl
o~mayıp ertesi geceye kaldı. O gün de ak~.a~ zor
e<.ıen · Mlhışeker, tfıttye gelip: cEy tiitt; bilesin ki
aşkıının şiddeti yüzünden seni de uykusuz koydu-
ğum gibi ne kadar da koyacağımı bilmiyorum. Bu
~..şk benim başıma büyiik bir belA oldu. Buna derman
isterim.:. dedi. 'lütJ cevap verdi: Ey Mlhışeker; ni-.
160
çiıı aşk ictıı
baeuna be•
oldu deraia T Şu diiııya de-
nilen puarda ·aşktaıı daha dejerU. biT meta yoktur.
Alktır cezM..i stlh)lb..a ftıCit4 '
Afld:ar, ıevher-i de...,trTa vtkM.
A.ş.ktu c4Mier-i Dısk-i kemN,
.t\ş)ıtır Jem'a--i hurşid cemal.
~tır ~~ bemı.i· ilıem,
Aşk:a &eldi • • ldem.
. Aşktar silsilc.-i cenb&ıı•ı Hud&,
A.,O dUbeste olur şlh i ge&
Aşkile dinle Atii sözünü,
BiJdlrtr &eleme bildi Mıdl. (1).
· Ey Mlhıteker, aşktan kim arar gördü ki sım
de göresin; aşk insana Allah'ın bir lütfudur bwıu
bil. lAkin Atık olan kimselere lim.m olan budur ki
aşkın erbabına riayet. eyleyeler. Bilhassa. aşkı ifşa.
etmekten son derece çekineler. Mümkün olduğu ka-
dar glzU tutup kimseye söylemeyeler.:. Mihışeker de
şöyle dedi. cEybenim can ydda.,ım ve sırdaşım.; Al-
lah da bilir ki senin söz cevherlerini can kulağı ile
dinliyorum.. İnciler s~.ın sözlerini lsa'mn nefesi gi-
bi canıandıncı buluyorum. Gerçi buyurduğun gibi
B§k:ı ifşa etmek olmaz. Zaten aklı başında olan kiıru:e
l
aşk sırrını diline bile almaz. Faraza sevgili ile olan
aşkımıza bir yabancı vakıf olursa halimiz nice olur?
O zaman artık her şeyden ümidi kesrnek gerekir.»
«Evet hakiısın Mahışeker. Gerçi aşk b·3lası!1dan
korkan kimse aşkın semtine uğramamalıdır demişler
dir. Korkak bezirgan zarar da etmez. Bununla bera-
ber eğer 'bir kimsenin aşkına bir yabancı vakıf olur-
sa bunu bir hile ile atl~tmak ~erekir. Nitekim Sey·
yar ın hatunu elim Zarife, ı-·aü~şahın tavusunu boğar
ve ltardeşi Anter bunu öğrenip gammazlar. Ama o
bu işi ustalıkla atlatır ve gammazcıyı öldürtür.::.
-Nasıl olmuş bu iş?
- An.atayım: 'l'fıs ı:ehrinde bir adam vardı.
Adın~ Seyyar derlerd( Çok zengin bir adamdı. Lakin
ç<::cuğu olmadığından çok üzülür, her rastgeldiğine
bir derman f:Orardı. Birgün bu zatın evine Yunan ha·
kimlerinden çok bilmiş bir a:dam geldi. Seyyar, bu
misafdne de evlat arzusunda bahsedi ~ bir derman
rica eyledi. Bunun üzerine bu alim ve filozof ad2m
kendisine latif bir macun verdi. «Bunu Tavus kuşu
ödüyle ezip hatununa içir, sonra birlikte y.ıtınız. ln-
ı;allah bir evladın olur.» dedi. Ertesi g~:n vedalaşıp
ayrıldı. Ancak 'Ius şehrince tavus bulunmuyordu.
Sadece çchrin padişahının bir tavusu vardı. Padişah
bu kuşu çok Eever, .adeta kendi gözünden bile sakı
nırdı. Seyyar, hatunu ile görüşüp konuştu. Bir yolu-
nu bulup bu tavusu a~ırmaya karar verdiler. Bir ge-
ce tavusun bulunduğu bahçeye gelip hile kemendiy-
le içeri girip tavusu oradan aldılar. KimEe görmek::;i-
zin evlerine getirip kuşu boğ.l.zladılar, ödünü çıkar-
162
dılar ve hakimin verdiğl macunla eı,ip içtiler. 2'.eri··
fe nin Anter adında. bir kardeşliği vardı. Durumdan
çok memnun olan kadın bunu Anter'e anlattı ..
öte yandan erteşi gün tavusunun kaybolduğunu
öğrenen padişah da her tarafta aranması için emir
verdi. Tavusu canlı veya cansız kim bulacak olup
haber verirse kendisin~ bin altın vaadetti. Şehrin
içinJe çağrışan telialların sesini duyan Anter, altın
sözünü işitir işitmez, doğm padişaha varıp olanı bi-
teni anlattı. Padişah büyük gazab gösterip Zarife Ha-
tun'un idamını emreyleJL Vezirleri kendisine: «Pa-
dişa.hım; bir işin bütün içyüzünü öğrenmeden· cana
kıymak şeriata aykırıdır. Her kişinin sözüne ina-
nılmaz. Belki Anter yalan söylemiştir. Belki abiasma
garazı vardır. !yiden iyiye soruşturulup anlaşılsın,
ondan sonra cezası verilsin. Bu herif garaz için söy-
lediyse ceza ona verilsin.» dediler.
Padişah, vezirlerinin sözlerini doğru buldu. Ga-
zabı da biraz dindi. Anter'i çağırtıp sordu: «Ey adam;
eğer sözünde yalan çıkarsan, onun yerine seni idam
ederim.» dedi. Anter ise: «Sözüme inanılınazsa yanı
ma iki adam verin. Onları bir yere saklayıp hemşi
remin kendi dilinden durumu işittireyim.» cevabını
verince padişah, iki inanılır adamını onun yanına
kattı. Anter bu adamlardan her birini ayrı birer san-
dığa koydu. Kilitleyip iki hamalın sırtına verip kız
kardeşinin evine getirerek: «Benim iQin bir yolcu-
luk göründü. Ben gelene kadar bunlar yanında ema-
net kalsın. İçinde kıymetli eşyam olduğundan evde
yalnız bırakmaya korktum.» dedikten sonra sözü
163
evirdi çevirdi ve tavusun üzerine getirdi. cHemşire.:.
diye sordu. cİnşallah bir çocuğunuz doğar da hep
birlikte seviniriz. Fakat .Ap.ah aşkına o gece o tavu-
su nasıl yakaladınız? Bir kere daha söyle de işite-
.· yim. İlk anlattığında telaşlı olduğumdan pek iyi
anlayamamı§tım.:.
\
164
· yolları usule uygun .olmalıdır sözü gereğince bu
anlatılanların hepsi aşk ada.bının yollandır. Ancak
senin haline bakı.yonım da. hep hareketlerin imhai-
ci oluyor. Eğer aşkında ilirenecek olsaydın şimdiye
kadır elbette sevgilinle buluşurdun. lAkin davranı
şın sende aşk olmadığını gösteriyor.
(ı) cA~ k meclzl de olsa onu sinende ,;iz li. tut. Maltım·
dur ki üzüm suyu küpün i;;inde kala kıala sonunda şaqap o:ur.:.
anlamına.
165
nın tavsiyesini hatırıayarak Zarif adlı bu gençle kız
kardeşini gıyaben nikahladı.
Öte yandan evde yalnız kalan zahidin karısı, kı
zına talib olan Nazif isimli bir genci münasip göro-
rek kızı kendisine verdi. Ancak gerdeğe. girmeleri
için kocasının ve oğlunun gelmelerini beklemesini
şart koştu. Tesadüf olarak zahidin Hacdan döndüğü
gün ogıu da ticaretten döndü. Lakin garibi şu ki o
gün zahidin evinde üç güveyi bir arada toplanmış
oldular. Zahid, hatun ve oğulları bu hale şaşıp kaldı
ıarsıı. aa kimsenin kimseye diyecek bir sözleri yoktu.
Necib: .:Kızı babası bana verdi», Zarif: ~Bana da
öz kardeşi verdi.» diye iddia edelerken Nazif de:
«Bana da annesi verdi, kız da beni sizden önce görüp
begendi. Ben sizden daha çek hak sahibiyim.» yollu .
çekişmelere başladılar. Arada düşmanlık doğdu. Bi-
çare zahid, kızını kime vereceğini bilemeyip aciz kal-
mıştı. Havadis şehirde yayıldı, her yerde konuşulur
oldu. Bu defa zahidin kızı bunları. işittikçe gam ve
kasavetinden hasta olarak en beş gün yattı ve sonun-
da bir gece ölüm şerbetini içti, yani fani dünyadan,
ebedilik alemine göçtü. Annesi babası feryad figan
ederek gerekli hazırlığı yaptılar ve kızlarını gömdü-
ler. Herkestençok feryat figan edenle!' ise o üç . 8.şık
lardı. Gece olduğunda birleşip kızın mezarına gitti-
ler. Ziyaretleri sırasında Necib: «Ey biraderler; ben
bu kızın güzelliğine aşık olmuştum. Allah'ın emri
olarak ecel geldiğinden yüzünü görmek nasib olma-
dı. Hasretimin kıyamete kalmasından ise hiç olmaz-
sa öliisünün yüzünü görmek isterim.» dedi. Zarif ve
166
Nazif de: «Eğer bakacaksan şimdi bak; yoksa kıya
met gününde onu sana kim verir? Sen ona neden
bizden fazla hak iddia ediyorsun?» dediler.
Bunun üzerine Necib, hemen Cemile'nin kabrini
a~ıp ölüyü dışan· çıkardı. Hasretle yüzüne bakarken
Zarif de gelip bakmaya başladı. Meğer Zarif gayet
üstad ve M.zık bir tabib imiş. Cemile'de hayat be-
lirtisi görüp: «EY arkadaşlar; bana öyle geliyor ki
bu kız hayattadır. Kan boğmasından dolaşı vücudu
soğumuştur. Bunun ilacı vardır: Kan alınıp uzuvla-
rı ovulmahdır. Bu ovmak aslında vurmak şeklinde
olacaktır. Fakat böyle nazlı bir gül bedenin vücu~u
nu kim darbeleyebilir?» dedi. Nazif, bunun kendi
elinden geleceğini, zira dövülmenin ·ölümden daha
hafif şey olduğunu söyledi. Bundan sonra kızı bir
ağaca bağlayıp vurmaya başla;dı. Derken Cemile'nin
vücudu kanamaya ve arkasından hayat eseri belir-
meye başladı. O saat kendisinden gerekli kan da
alındı. Allah'ın emriyle kız yeniden hayata döndü.
Gel görelim bu sefer üç gencin arasında yeni
bir çekişme başgösterdi. Necib: «Benim hakkım dır,
çünkü ben mezarı açmaya kalkmasa idim siz onu na-
sıl görebilirdiniz?», Zarif: «Ben meslek~m icabı yü- · ·
züne bakıp canlı olduğunu anlamasaydım, yeniden
nasıl olur da hayata dönerdi ?», Nazif ise: «Ben- onu
öyle uzun uzadıya vurmasa idim, vücudundan kan
getirmeseydim yeniden nasıl canlanırdı ?» diyorlar
ve hel'si de kız üzerinde ısrarla hak iddia ediyorlar- .
dı. Nihayet çekişmeleri tam bir kavgaya dönüştü. O
arada kız da bunların halinden bizar olup: «Behey
167
Müalümaıılar; yapı-bD elini%den i.cia bhp halkuı
dUiae dtlştiim. Adım kötüye tdttı. Öldiljümdıe hile
kurtularnayıp kavganız arasında. kaldım. Lütuf ve
~m edip beDi anama babama J6tU.rin. Sonra •
haliniz varsa görim... • deyince ıeııçler kendisiıli
alıp anuına babasına götürdüler. ~ kımıı sağ
ıörünce Cenab-ı Bakk'a tükörler etti. Kımı a.nne--
siyle karde9i de Allah'a hamd ve sen.Ala.r edip SOD81UI
sevinç du)'dular. CemiJe ise onlara fiÖyle dedi:
cAllah-ı aı.lmiit~Jb. hazretleri lÜtuf ve keremin·
den beni yeniden hayata döııdürdü. Bunun şükran
borcu olaralt ben de bir kavga dünyası olm bu ilemi
bir yana terbcUp kalaD ömrümü Allall.·a· ibadet. içilı-
de ~Ilm.··
.Nitekim saçlanm dibinden kestirdi. Ustüne bir
aba giyinip ~ının ibAdethanesinde ömrünün so-
nuna kadar dfuıya leaetlerlndeiı elini eteğini çek-
mit bir ömür Bilrdii. Şehvlnt anulannı d& yendiğin
den evU:y&İık. de~sine yükseldi•..
Sözlerini bitiren akıllı tfıti, Mlbıgeker'e bakıp
ŞÖYle dedi:· cEy Mahışeker; senin de niyetin dünya
tezzetlerini terketmek tse bu aslında gUı:el· bir şey
dir. Ama şimdi bunun zamanı değildir. Bir saat önce
sevdiğin beyzadenin yanına kog, muradına nail ol.•
Bunun üzerine genç ve güzel kadın izzet ve naz ile
peneereyi açtı. Gördü ki güneş denilen Cemile utan-
cın gelin odası.ndan çıkmış, ortalık aydınlanmış. O
gün de akşama kadar sıkıntılar içinde kaldı. Akşam
olunca to.tinin yanına ~lip ona şöyle sitem etti: cEy
tuti; sen Aşık olmadığın için huzur içindesin. Yoksa·
168.
benim gibi &.tık oli!Ja.ydın içimin kederini elemini bi-
lirdin~ İnan ki bu aşk derdi artık beni helAk ediyor:
Gel ey Ilisallko,_., ll&l-i dildea Whaheniıl . .;
Belli di-.ue kıldı ol peri, ltilmea M denJa sea (1)•
gereğince gam nedir ;bilmezsin ki beni de bileain.. ı.
deyi.n,ce tüti cevap ·verdi: cEy cihamn blnuau; ben
kuluna da aşk derdinden habersizsin der isen günah
olur. Hi:]l ki ben agktan habersiz. olmayı kabul et·
mem. Zira aışkt&n haberata olmak lU dünyada eııek
olmaktan da ~rdir. Nitekim B&yezid-i Bistlml .
bazretleri bi.r va'zı eswında bunu böyle anlatmıt-
tır.. .
..-- Nasıl bir ıjey o!
- Anlatayım: Birpn Bayesid-i Bistlm!. has-
retleri bir clmide va.'s ediyordu. Küçük büyük birçok
kimse orada bulunup naaiha.tleri.DcJen iatifadeye ç.a·
bfıyon:lu. Tanı va'z meclisi hareketini iyice bulduğu
bir sırada kUrsilnUn yaıuna · bir tiryald geldi. Oııa ·
şöyle seslendi: cEy mutlu a.)'dıııl&tıcı; dünyaya. ni-
r.aın veren sözlerinle herkesi ·doğru yol& davet edi·
yorsun ama, benim de bir mU,ktlltiınU çözmeni niyaa ·
ederim. Berı eşeğimi ka~ttim. bana bunu buluver.•
Bayezid-i Bistlmt: cSabret. bulunur.:. deyip va'ana
devam etti. Ve va•z sırasında. oradakilere şunlan
söyledi: •Aranızda timdiye kadar hiç &,ık olmaıruo
kimseler var ise ·ayağa kalksınlar.:t Bunu işitenler·
172
yorlar... :. yollu sözler söylediler. Arslanın gazabı bir-
den dindi. «Hay Allah sizden razı olsun. Ben de az
daha ötekilerin sözüne inanıp suçsuz adamı öldüre-
cek.tim. Haydi kendisine söyleyin: Korkması,n ve
bana dua etmekte devaın etsin.» diyerek dön.dU•. Alm
ile sığır da hemen, seğirdip taeiri kaçırdılar. ·F.Pr. cm·
ların himmeti olmasaydı, · aşırı hırs ve tamalu yü..
zUnden cracıkta ölmesi işten değildi. Evet ey Mlhı-
. şeker; hırs ve tamahta böyle zarar vardır. Zinhar
sen de vuslatta fazlasını isteyip tamahklr olm.a. Ak-
lını başına. topla, zira vuslat şıirabı insanı bazan
Çvk aşırı sarhoş eder. Bu arada ağızdan sır bile ka-
çınlır. Bunları yapmamalı sevgilinle birlikte iken
her hususta ölçülü olmasın. Tabii ikiyiizlülük de et-
memek gerektir. Nitekim vezir Asım'ın hatunu
Meh'izlr böyle yaptığı için sonunca rUsvay ve kötü
adlı. oldu. Sana lbm ola.ri budur ki daima akıllı ha-
reket et, nasihatımı tut, onun gibi cihana ibret ol-
ma ...
- Bu Meh'izir'ın başına neler gelmiş?
-. Anlatayım: Tebriz'de bir padişahın akıllı ve
bilgili bir veziri vardı. Bundan dolayı her. yaptığın
da ·serbestti ve memleketin bütün meseleleri onun
eline verilmişti. Birgün. Tebriz'e Hind padişahı ta-
rafından elçiler geldi. Vezir bu elçileri kendi sara-
'yında · ağırlayıp her türlü ihtiyaÇlarını karşıladı.
Hergün bunlara ziyafetler çeker v:e onları eğlendiri·
ci imkanlar hazırlardı. Hatta padişahın Gülfeşan
adında bir nedimi vardı ki ne zaman meclise gelse
sanki ağzından güller dökülü~ bütün meclis gülistan
173.
kesilirdi. Nitekim bu Gülfeşan'ı bu sefer de meclise
davet ettiler. Gülfeşan yolda gelirken çok çirkin su-
ratlı ve kötü huylu bir herife rastladı. Herif o ka-
dar iğrençti ki sahra cini bile onun pis çehresini
görse bir daha görmemek ~çin Kaf dağının ardına
kaçardı. Ama bu habis şahıs öyle sevinçli idi ve ken-
di kendine öyle oyun ve hareketler yapıyordu ki gö-
renler sanki bütün dünya onun olmuş sanırlardı.
Giilfeşan, onun bu kılığına, oyununa ve sevin-
cine bir rnana veremiyerek sevincinin sebebini sor-
du. Herif ömründe Gülfeşan'ı ·tanımıyordu. Cevap
vererek şöyle dedi; «Behey sultanım; nasıl sevinçli
olup oyuarnıyayım ki· padişahımıza Hind tarafların
dan elçiler gelmiş, vezir Asım'ın sarayında her gün
ziyafetler olacak, büyük marifetler gösterilecek.
Hatta bu meclise padişahımızın · n~dimi Gülfeşan'ı
da. davet etmişler. Gülfeşan birkaç gün artık orada
kalacaktır. Tabii evine de uğrayamaz. Ben onun ha·
tunu ile birkaç seneden beri konwıurum. Böyle bir
fırsat her zaman ele geçmez. Yani anlayacağın bu
gece benim fırsat gecemdir. Ben sevinmeyeyim de
kim sevinsin ?:.
Bu sözleri işiten Gülteşan hemen geri dönmek
istedi. Fakat vezirin adamlarının acelesinden, dolayı
sıyle vezirden korkarak ister istemez onun sarayına,
elçilerin yanına geldi. Baktı, nice hüner erbabı orada
marifetlerini gösteriyorlaı-dı: Bu arada ve zir de is-
tedi ki Gülfeşan bir şeyden hoşlansın gülsün ve_ gtil-
diiğü zaman da güller saçılsın, elçileri <le bunu gör-
l'liinle:r ...
ı
j
Fakat biçare Gülfeşan, degu gillmek, ağzını bı
'çak açmıyordu. Boğazından y~mek değil su bile geç-
miyordu. Vezir Asım onu güldürrnek için yapmadık
şey bırakmadı, fakat adamcağız kalırından imkansız
gülemiy'Ordu .. Neyse meclis bir mücdet sonra dağıl
dı. Vezir, o gi:n mecliste olanları, fakat Gülfeşan'ın
kendilerini mahçup düşürüp hiç gülmediğini, hatta
ortalıga ağırlık verdiğ~ni bir tezkere ile yazıp padi·
dişaha gönderdi. Padişah bundan derın bir ötke duy·
du: «G<wektigi zarnan hı:.~m{;·cünı y<ıpınayıuı bu adam,
anla·,:ıldı ki, bir ha'n imi~: dt~ ı b<d har~'Hc atıisın." em
rini vet.J} Humm ılı.c•rııw vo::;ıı .·,si'"• Gülfeşau\ kl1i-
176
lardan sordu. Hepsi 1de eeva.p vermekten lciz kaldı
lar. Derken kugun- gillütii kısa zamanda şehirde_
de yayıldı. Sonund;ı padişahın kulağına kadar var-
dı. Padişah da bu giilüşün sebebini araştırdı. Kim·
se bu zor düğümü çöı:emedi Nihayet durum ·zindan-
dakilere kadar öğrenildi. Giilfeşan: c:Beni padişahin
huzuruna. götürün, bu mfulkülü çözerim,:. dedi. Vezi-
re, vezir _de paditaha bu isteği iletti. Padişahın em-
riyle Gülteşan zindandan çıkarılıp huzura getirildi.
Padişah ona. önce, neden nankA.rlük edip elçiler medi-
sinde gülmediğini, hünerini göstermeyip veziri ve
kendisini mahçup düşürdüğünü sordu. Daha sonra
zindanda neden katıla katıla gülüp etrafını güllere
boğduğunu da anlatması-ın istedi. Son olarak bülbil-
·ıu.n niçin güldüğünün izahını taleb eyledi.
Gülfeşan: cPadişahıln; Allah ömrünü ziyade et-
sin, ben her zaman .sadık kulunum. Ömrümce ni-
~etini gördUm ve sana minnettanm. Eınrin üzere
o elçiler meclisine gider.ken yolda çok çirkin bir
adamdan korkunç pir şeyler işittim. Artık o meclis-
te gülmeye değil, konuşmaya. bile takatım kalmadı.
Ama zindana konduğurnda orada öyle acaib bir hal
gördüm ki gülmernek elimden gelmedi. Ancak ne
var ki .timdi bu gillüşümün ~bebini söylesem de öl-
mek ihtimalim var, söylemesem de. Doğrusu çok
müthiş bir ~y. tk.ran <la. güç.» yollu özürler diledi.
Padişa.h: cEy Gülfeşan; doğrusunu söyle, söylersen
asla zarar gelmez, belki azad ederim. Aman· hAla giz·
leyecek olursan, cedd:m hakkı ' içjn, seni helAk ede-
rim.:. deyince Gülfeşan, yolda adamın kendi kansı
F: 12 171
hakkındaki sözlerini anlattı. Bundan sonra hapisha-
ne penceresinden vezirin filcibaşısı ile hatunun mu-
anıelelerini görünce elinde olmadan gülüşünü bildir-
di. Sözlerini söyle bağladı: «Padişanım; kendi aile m
için işittiğimden sonra gülmeyi unutmuş, ölmeyi is·
temiştiriı. Sonra Asım'ın hatunu ile o adamın halle-
rini görünce de çaresiz güldüm. Sonra düşündüm ki
böyle devletli bir vezirin başında böyle ağır ve acı
bir felaket olduktan sonra benimki onun yanında
ehven. kalır. Sonra, bir kadın ki en alçak şekilde ve
biçimde fuhuş yapsın, sonra da mürailik edip nergi-
sin gözünden bile namahremdir diye kaçmarak te-
miz kocasını bir ikinci ikiyüzlülükle aldatsın. Böyle
ikiyüzlü ve alçak bir kadına, elbette in de cin de gü-
ler. Nitekim kafesteki bülbül de buna gülmüştür.»
Bütün bu anlatılanlan · padişahla birlikte divan
halkı. da işitmişlerdi. Padişah hemen adam gönderip
Gülfejan'ııi kansını, o iğrenç suratlı adamı, vezirin
hatununu ve filcibaşıyı hm,uruna getirtti. İbret ol-
mak üzere he!lsini astırarak idam ettirdi. Gülfeşan'
na yeni ve temiz kaftanlar giydirildi, sonsuz ihsan-
larda bulunuldu ...
Işte ey MAhışeker; bu hikayeden ibret alıp s:ev-
di.ğinle buluştuğunda vezirin hatunu gibi mürailik
etmeyip yaptığının dışında bir dil kullanmamalısın.
Gerçi buna münasip bir hikaye daha aklıma geldi.
Fakat vakit darlaştı. Onu sonra anlatınm. Sana şim
dilik nasihatim budur ki murada erip zevk ve sa-
fanı yapasın. M8.hışeker kımıldanıp sevdiğine gitmek
için kalkarken gördü ki ufkun zindanından güneşin
178
Gllfeşan'ı tebessüm ederek çıkıp dünya denilen
meclisi güller ve gfuıeL kokularla doldurmuş. Yine
murad hasıl olmayıp ertesi geceye kaldı: «Savulun
b!çareler öteye - Çün kaldı divan erteye.» gereğince
o /da ertesi geceye kadar sabredip gecenin karanlığı
yıldızların kandili .ile aydınlamnca:
17?
~yrete k~pıldı. Kendi kendine şöyle dedi: «Bu adam
~..,ken ya babadır bir yiğitmiş ki seksen kiliyi öl-
diiroıil!J, yahut da bir pad.iph cell&$ imiş. onun em-
riy~. seksen adamı katletmiş. Be:ki de çok milzevir
biriymi~, bir çok ölümle~ ~:ebep olmuş. Bütün bun·
lar akla yatkın şeyler. Fakat ölümünden seırıra nasıl
olur da seksen kişiırln daha ölümüne tebep olabilir?
Hele dur bakalım, elbette bunda Allah'ın bir eınri
vardır.:. diyerek kuru kafayı abp evine getirdi. Toz
gibi dövc;IU'. Bir hokkanııı içine koyup sandığı. kilit-
ledi.
Bir zaman sonra Cevherç:ııas•ın bir ticaret işiy
le bir yolculuk etmesi lbımgeldi. Hazırlıklarını ta-
mamla,.yıp kalkıp yola revan olW. Biz JOlelim ~ ta-
rafa: Onun yokluğunda Cevherş~na.s'ın kızı birt:;ün
sanJ.ğı açıp içindeki şeyleri' gö....'l:kn gcçtr=d'ken, bu
hokkayı görd\1. Hokkayı alıp açtı, gö.-dü ki bir avuç
kadar toprağa benzer bir şey. Acaba nedir, diye ıne
~ edip ağzına bir tutarn kadar attı. Derhal kac:tın
lık adetinden kesilip - evlenmeksizin - gebe kaldı.
GJn günden karnı büyüyüp vakti geldiğinde bir er-
kek çncuk doğurdu. Adını da «İb:::ıü'l-gayb:. (1) koy-
du. Yıllar scnra Cevıiorşinas ticaret:nden döndü. Bir
<le gördü ki evinde edebli, olgun, akıllı bir oğlan do-
Iaşmaktadır. Karısı c-~ olanı biteni anlattı. Kızının,
hoLkadaki topraktan bir tutanı yedikten Ş()Dl'a bü-
tün bu işlerin meydana geldiğini etraflıca aıılattı.
180
/
ısı
leri olan Semik'e döndüler. Şehrin. yüce şanlı bir pa·
dişahı vardı. Veziri de son derece akıllı. bir adamdı.
Bunun adına Kimbin derlerdi. Kimbin'in pek seçkin
ve güzel birçok cariyesi vardı ki bunlardan Kimcuy
adındakini hepsinden fazla severdi ve orıu. ötekilerin
başı tayin etm;şti. Birgün Kimbm bahçelerde gez-
meye gitti. Bir su kenarında, bir köşke oturdu. Kim-
cuy da yanında idi. Öteki cariyeler suyun kenarınd:ı
balık tutarak eğleniyorlardı.. Nihayet tutulan balık
ları bir leğenin içine koyup vezirin önüne getirdiler.
Kimcuy, !eğen içinde kımıldanan balıkları görünce
b:ışını öte yana çevirdi. Yüzünü de kapadı. Vezir bu-
nun sebebini sorduğunda Kimcuy şu cevabı verdi:
«Efendim bilirsiniz ki bu balıklar canlıdırlar.
lçlerrnde erkekleri de vardır. Bunların sözü ben na·
mahreme değmesin diye örtündüm. İsternem ki be-
nim namus salıama bir erkek balığın bile gözü gire-
mesin.»
Baş cariyesinin bu namusluluğu 'veziri çok mem-
nun etti. Ona tahsin ve aferinlerde bulundu. Ancak
tım bu sırada leğendeki bütün balıklar g1lmeye baş
ladılar. Kimcuy haytette kalıp düşüneeye daldı .. Ve-
zirin içine de bir vesvese düştü. Bütün tanıdığı alim
ve filozoflara bunun sırrını sorduysa da hiç birinden
tatminkir bir cevap alamadı. Ancak içlerinden biri:
«Bunun sebebini bih:e bHse İbnü'l-gayb adlı bezirgan
bilir. Zira o kurtların kuşların bile dilinden anlar.»
tavsiyesinde bulundu. Vezir Kimbin, derhal İbnü'l
gayb'ı çağırıp olanı biteni başından sonuna kadar
anlattı. İbDü'l-gayb, leğen içindeki balıkları karşısı-
182
na aldı. Onlara biraz baktı. Sonra vezire: «Müsaade·
nizle bunu size yalnız başımıza söyleyey:m, çünkü
biraz ayıph b!r iştir.» deyince Vezir onunla yalnız
kaldı da İbnü'l-gayb' konuştu: «Sultamm bu balıklar
diyorlar- ki: Vezirin kırk tane çok güZ0l cariyesi
vardır. Kırkının ca kendi özel odalarında birer tane
genç aşıkları gizlidir. Vezirin habersiz, bu gençlerle
yiyip içip zevk ederler. Kamcf:ıy ise hepsin:n ba§ıdır.
H::;psinden daha·beter ve azılı olduğu halde bizim gi-
bi hayvanların kendisine bakmasından güya utanıp
gizleniyor. Biz gülmeyelim de kim;Ier gülsün? di-
yorlar! ... :.
İbnü'l~gayb'dan bu Eözleri işitel\ vezir tekrar sa-
rayına döndü. Cariyele·rinin odalarını arattırdı. Ger-
çekten ce her birinde birer delikanlı buldu. O ~aatta
kırk cariye ile kırk oğlanın, ki tc.plamı sekEen kişi
dir, başlarını. vurduttu ...
Evet, hikft.ye böyle... Eğer Kamcuy ri yakarlık
yoluna sapmamış olsaydı, elbette böyle bir belaya tu-
tulınazdı. Ey Mahışeker; sen de sevdiğinin yanmda
asla mürailik etme.»
Bunun üzerine Ma.hışeker sordu: c Peki mürai-
lik, yani iki yüzlülük neden böyle iğrenç, kötü, zam-
medilen bir iş sayılıyor?» TU.ti cevap verdi: eMUrai-
liğin sonu vefasızlığa çıkar da onun için. Vefas,zlık
ise yine dünyanın en kötü şeylerinden biridir. Hasılı
sen de vefasızlık etme ve el gün içinde kendine vefa-
sız sıfatını. taktırma. Nitekim vefasızlıkları yüzün·
den kıyamete kadar kötü adla anılaniann hikayesi
de bunu ispat eder.»
183
- Nasıl bir hilrJ.ye bu!
- Aıılata;yım: Eski zamanlarda Kısır'da CJ·
mlnab. denilen bir padişah vardı. Onun da çok akıllı
ve bilgili bir tlUsi vardı ki konupıathğı, bilmediği
kelime yoktu. Adını Zebin...l.ver koymU§}aıdı. Şah
Ci:mAnsb goğu zaman onuula sohbet ederdi. Birgün
konugurlarken aöz genç lnzla.rdan açıldı. Padiph:
«Ey Zebin-lver; bana güJıellikte efi olamayan bir
kızdan söz et.:. dedi. Bunun üZeri ttitt aa cevabı ver-
di: cÇok iillreler gezdim. Birçok padifahlarııı sarayı
Da girdim saJ')BJ.Z gibeller, göslerin görmediği peri·
peykeder gördüm. Fakat Şam w.Jjsinjn kUıl kadar
eşsiz. giizellikte birini görmedim. Omrüm oldukça
()JIUD güzeUiğini aulatsam yine de bitiremem ...• Tt,.
tinin kızı övmesi o kadar mübalağlb idi ki Şah Cl·
mi.nsb ona kulaktan Aşık oldu. cEy Zebln-iver; baıp.
ımz rahattı. bbıi bir derde uğrattm. ki sorma. Şimdi
biae lbm olan odur ki bu ku:ı kendimir.e alalım.
F.Cer medhhı kadar dilberse. müWatın troDSUJii;
yok eğer dediğin kadar değilse, çekeceğiD. azab da
yine öyle .olacaktJr.»
cPadfphım ; ben kızın giizelliğini biliyonım.
lnşaUaJı sis de çok 'beğenip seveceksini&. LA.kin be-
nim de bir ricam var: Bu kızın çok tatlı konuşan di·
li bir tüttsi vat, adı da Sühan-perver'dir. Ben tm:un-
la Jdlçükt.eo beraber büyüdüm. Her baliyle beni an-
layan bir derd yoldqımdır. Kızı aldığınızda beni
onunla bir blese koyup sevüıdir.:ı.
Padişah.. sözü gerçek çıkarsa bumı da yapacağı
nı ttiüye vaadetti. Derhal Şam valisine mektup yuıl-
dı. Gtiveııilir bir adamla fe:nnan yollarup kızı çeyizi
ile göru!ermeai isteDildi Ferman f.am valiSine vasıl
olduğunda o da hiç geeikti.rmeyip güzeller gözeli kı
Zlllı bütün malı mülkü ve çeyizi ile gelen adama tes-
lim etti. Ayrıca Şah Ci.ni.sb'a badde hesaba Sığmaz
cevalıirlerden hedi,eler yolladı. Cimisb lrizı görür
g3mıez gerçekten eşsiz bir güzel ôlduğunu aniayıp
zülfünün divanesi ve yanağının pınltıslnın pervane-
si kesildi. Şu kanaate vanlı ki tUtt az bile t:öylemiftir.
Ona binlerce tahsin ve aferinler ed'!!J, kendi kızın
koynuna girdiği gece tUtiyi de Sühan-perver"le aym
k:afese koydu.
Padipb, .ız güzellikteki Şam Jnzımn koynun-
da m.urada ere dursun, j]d titi de aynı kafeste bi,r
araya gelip hasret giderdiler. Bunca ]nldir ayrı ka-
lışlarmı amp söylegtiler. İki kuşun da sohbetleri uza-
dıkça uzadı. Bir müddet sonra birbirleriBin vefasız..
lığından söz açtılar. Padiplıla kız da bu:nJan. diııle
meye başladılar. Erkek olan Zebi.n-i.ver, dişi olan
Sühan-perver'e şöyle diyordu: cEy Sühan-perver; sen
bana vefasız diyemer.siıı, zira benim aslım ve yara-
tılışım vefakArlık ·üzerinedir. ömrümde vefa yolun-
dan sapmaımşundır. Ayrıca. ;u 8lemde dalına erkek
vefakir w dişi cefaklrdı.r. Nitekim Hümln&z·m,
Behzad'a ettiği gadir ve cefa buna ispa.ttır.:t 3ühan-
pener, bunun nasıl olduğUnu sorda Zebi.n-lver f!jjy-
le anlattı:
cSernedip sahillerinde bir bezirgi.n vaıdı, adı
Behzad'dı. Birgün kalkıp tic3.ret yolculuğuna. çıktı.
Kendisinin Hümini.z adında çok güzel bir karısı bu-
185
lunmakta,ydı. Yalnız kalmaktan canı sıkılıp, Behzad
gittikten sonra bir gençle tanıştı ve ona 9.şık oldu.
Her gece o gencin evine gider .ve murada ererdi. Bir
müddet sonra Behzad seyahatten döndü. Fakat kadın
bundan memnun olmadı. Çünkü sevdiği oğlanla bu·
luşamıyordu. Bir zaman sabretti, fakat sonra taham-
mülü kalmayıp bir gece kocasına uyku il!cı içirip
uyq~~uktan sonra kendisi sevdiğinin evine koştu. Al-
lah'ın hikmeti, o gece bir hırsız bir şeyler çalma.k
için, Behzad'ın evine girmiş ve bir kö~ede gizlenmiş
ti. Fırsat gözettiği köşeden Hüm!ııiz'ın Behzad'a
yaptıklarını bütünüyle gördü. Kadın evden çıkar çık
maz, hırsız bir şeyler qa.lmaktan vazgeçip cBakalım
~u kadın nereye gidiyor.:. diye onun arkasına takıl
dı.· Baktı ki bir müddet sonra bir gencin evine gir·
mektedir. Bunları gözetlerneye koyuldu.
cDuyulmaz hiç bir iş olmaz, ne denli olsa nih8.ni.:t
manasınca meğer bu iki kimsenin hallerini şehrin su-
başısı duymuş imiş. O gece baskın ·yapıp Amin ver-
meden delikaniıyı astı, kadını salıverdi. O memleket-
te Adet böyleydi. Böyle =.na işlerinde kadın sahve-
rilir, erkek asılırdı. Neyse, subaşı aıstığı genci bıra
kıp gitti LAkin gencin canı çıkmamı§tı. ftaretie Hü-
manb'ı çsğırıp bildirdi ki: cEy sevgili kadınım; se-
nin yüzlinden bu belAyı. ufradım, aınldun. Ne olur
.ıeı son netesiınce y&z6mii yüzüne aiinybn de öyle
öleyim.:. Hüm.lnb onun yanına yaklqıp ~ ytı..
dne rirerken. Bu mel._ bdimn tahr1ki yi&Oııdea
nefsine mağlup olan delikanlı, ona duy(tuğu diltm.aıı
lıkla ve can acısıyla birdea bunnmu difledi, Jtadı..
180
nın burnu kopup adamın ağzında kaldı. Delikanlı
bundan sonra can verdi. Hümanaz, bumunun acısın
dan kıvranarak evine döndü. Behzad ise hala ilacın
tesiriyle baygındı. HilekAr kadın kendi kendine.
«Gerçi olan oldu, giden gitti. Ama yarın Behzad'a
ne cevap vereceğim? Başkaları da görüp burnuna ne
oldu diye soracaklar. lyisi mi akla yatkın olanı ya-
p:ı.rak, bunu sarhoşluk haliyle zevcim yapti, diye-
yeyim.» yollu düşündü. Bumunun kanını baygın ya-
tan kocasının elbisesine sürdü. Adamın her tarafını
lqına bulayıp geceliğini lalezare C:öndürdü.
Şirret kadın bunları tamamladıktan sonra: c:Beh-
zad burnumu kesti.» diye çığlıklara başladı. Komşu
ları toplaşıp sabaha kadar başında bekleştiler. Sabah
.olduğunda Behzad da ayıldı. Olanlan görüp şaşırdı
kaldı. Daha sonra kadıDım ~abası gelip Behzad'ı. ka
dı'nın huzuruna götürdüler. Kadı durumu sordu.
BehzaJ verecek hiÇ bir cevap bulamayıp öylece ka-
la (kaldı. Bunun üzerine kısas olmak üzere Behzad'-
ın da burnunun kesilmesine hüküm verdi. Ancak
olanı biteni başından sonuna kadar takib eden bır-
. sız, artık dayanamadı. Kadı'nın karşısma çıkıp bü-
tün gördüklerini başın:lan sonuna kadar anlattı. Ka·
dı on:ı: c:Senin söyledikterin makbul dP.ğildir, çünkü
sen hıl'Sl7Sın.» deyince hırEız şu cevabı verdi: c'Ke-
silen \o-eya kQ!>8nlan. burun eğer Behzad'ın yatağında
ise Hümlrilz'tn dediği doğrudur. Ama asılan a.damın ·
ağzında ise benim sözüm gerçektir.:.
BunUn ftzerine kadı v-e Hömln!z'ın akrabalan
hep hirtikte asılan gencin yanma gittiler. ·Tabif oıa..
rak bumunu asılan gencin ağzının
içinde buldular.
Artık hakikat gün gi'bi meydarıa Çiktığından alçak
ka;;iının bir diyeceği kalmadı. Akl'abası da utao.çla-
nndan. yerin dibine geçtiler. Kadını ibret için çarşı
puaıda o haliyle dolqtmp sonra suya atarak boğ-
- dular. BöylelikJe Behzad kansuıııı teri'inden kurtul-
du. Netice ola.rak Hümi.nb'ın ettiği hile sonunda
kendi batını ~-
Ze~lver. sözlerini burada tamamladıktan
sonra: cEy Sühan-pener; işte bu hikAye de gösterir
ki kadınlarda vefa yoktur. Olsaydı böyle olmazdı,.:.
deyince d:şi tfiU: çok üzülüp şu cevabı verdi: cEy Ze-
bln-lver; gerçi anlattığın hiklyede suçlu olaıı kadın
dır. Ancak bu örnek bütiiıı suçun oıılarda olduğuna
ve. bütün erkeklerin dürüst olduğuna deWet etmez. ·
Nitekim fesatçı lıfuhtar'ın. lleyınOne adlı temiz· genç
:k:ı::.a yaptığı hile ve vefasızlık da sizin tarafın aley-
hine bir belgedir.:. deyince bu sefer erkek tfitt onun
nasıl olduğunu Eordu ve Sühan-perver anlattı:
Gib".el n~edenlerden §ÖYle igitmiştim ki vak·
tiyle Yezcl ~Jırinde 1luhtar adında bir bezirgin Var·
d1. Ama gayet fesatçı. ve iblis gibi olduğundan anası
babası, bu çocuğu başlarından savmak için ona efii-
raz şehrinden MeymOne adlı çok soylu soplu. alıli.k,
lı ve güzel bir kız almışlardı. Böylece oğu11anm da
Şiraz'da yerleşt.irmişlerdi. Fakat aradan bir müddet
geçtikten sonra 1luhtar kansını ve onun bütün çe-
yizini alıp memlek.eti olan Yezd'e gitmek üzere. yola
revan oldu. Birka~ günlük yoldan sonra bir akşam
bir yerde geceleyip bir kuyunun başına kondular.
188
Ancak Muhta.r kızın. ınalla.rına ·ve çeyi.siııe tanıah
edip gece yanaı kalkarak, bütün bunları aldı. Biçare
kadını da kuyuya attı. Ertesi gün yalnızca yola de·
vam etti. Ne var ki Meymfuıe günahsız olduğundan,
Allah kendisini korudu. Biçare kadın bin bir za.h·
metle kuyudan çıktı, düşe kallca tekrar kendi ülke.
sine geldi. Anası babası: eBu ne haldir?:. diye sor-
duklarında olanı biteni anlatmaya utandığı• i~:
«Yolda harimiler yolumuzu kestiler. Bütün eşyamı·
alıp beni kuyuya attılar. Zevcimin durumunun ne
olduğunu ise hiç bilemiyorum.» cevabını verdi.
Öte yandan hilekAr Muhtar Yezd şehrine vardı.
Kısa bir zaman sonra kendi anası babası da ölünce
onlardan da büyiik bir mirasa kondu. Kızdan aldıkla..
rı ile bunları birleııtirince hesapsız zengin oldu. Fa-
kat bu kadar para ve zenginlik başını döndünnüştü.
İşi hovardalığa döktü. Netice olarak da çek zaman
geçmeden her şeyini yiyip bititerek bir habbeye
muhta..~ duruma düştü.
Dilenrnek zorundaydı. Kendi nehri olan Yezd'de
dilenıneye utandığı için Şiraz'a gidip, orada evliya-
yalar<la.n birinin tUrbesinin duvarı dibinde dilenıneye
ba~ladı. Allah'ın hikmeti,.birgün Meymune de oradan
geçiyordu. Ezki kocasını bu halde görünce acıdı. Yap·
tıklarını yiizüne vurmadı. Ken<llsine yakınlık göster-
di. Muhtar ise yaptıklarına tekrar tekrar tövbe eyle· .
di. K.ansı.ndan özürler diledi. Hasılı sonunda yeni-
den karısının evine yerleşti.
Ana ve baba, kızlarını ·yeni çeyiz ve mal vererek
onları tekrar Yezd şehrine yolcu ettiler. Yolda yine
189
o meşhur kuyunun başına geldiler. Gecelediklerinde
· Muhtat'ı.n hilekar damarlan yine kabardı. ,Daha önce
yaptıklarını aynen yapıp aynen yeniden Yezd'e geldi.
Sühan-perver . hikayesini böylece tamamladı. Ze-
ban-Aver ise dayanamadı: c:Sübhanallah; bu ne bi-
çim ahlaksızlıktır ki ikinci -defa öyle bir kadım tek-
rar öldürdü.» diye isyan ettiğinde Sühan"perver: clş-
. te görüyorsun ki gerek erkek, gerek kadın tek başı
::ıa iyi veya kötü değillerdir. Her iki tarafta da iyi·
si de kötüsü de bulunur. Yeter ki Cenab-ı Hakk bizle
ri doğruluktan ve vefadan ayırmaya.:. sözleriyle söy-
lediklerini tamamladı.
Her iki kuş bu sohbetten sonra tekrar arala.rıJ;J.
daki zevk ve safalarma döndüler.»
Ey :Mahışeker; bu hikAyeleri böyle teker teker
sana anl&;tışını·:!an ılıaksadım bir ibret dersi vermek·
tir. Sevdiğin kimseye vefasızlık edip' adını cefAkAr
çıkarmaktan ise hemen durmayıp Aşıkının yanına ·
koş, onu bekl~mek acısından kurtar.
MAhışeker bu sözleri sevinçle dinleyip izin alıp
gideceği zaman bir de ne görsün? Yine sabah olm1.13
ve yine her taraf güneşin nunı ile apaydınhk olmuş.
Yine murad hasıl olmayıp ertesi geceye kaldı. Ney-
se o giliı de akşam oldu. Mi.hışeker yine katesin di-
bine geldi. Yine sitemlerde·bulunarak: cEy'tutf; bu·
güne kadar sat'!ece senin ihmalin :yüdnden bu bü-
Yiik mura.c:bm böyle hep ertelendi. Senin zerre kadar
iyi Diyetin ve kı.ymetin olaydı. durunı böyle olınu
dl.:. ~u sitemleı'e başla<h. AkıJlı ve olpa tiitı ~k
rtı' 8Öie batiayıp önce ftl. be,U okudu:
190
Erişlr meDZil·i maksu.dwla &heste gidea;
.Tiz..reftar olanın PJIDa ilimen dolaşır (1).
ve sonra devam etti: Her şeyin bir vakti zamanı
vardır. Bir iş acele ile bitmez, belki dikkat ve ihtiyat-
la biter. Sonu J>iŞmanlık olan acele yerine, başarıya
ulaşan ağırlık daha iyidir. Nasıl ki Kazzi.z. gUnlük
nafasına. kanaat etmeyip daha fazlasını istediği
için sonunda elindekinden de olmuştur. Bunun gibi
inşallah sen de pişman olmayasın.
-Nasıl seçmiş o? ...
- Anlatayım: Irak şehirlerinden birinde vaktiy-
le bir Kazzaz vardı. Bu Kazzaz (2) bir an için ol·
. sun kazaneını düşünmekten geri kalmaz, fakat yine
de daha öncekilerden fazla bir para kazanamudı.
Kendisinin hallaçlık yapan bir dostu bulunmaktaydı.
Birgün onun evine gitti. Gördü ki evi çeşit çeşit ni-
metlerle doludur. Giyecekleri ve ev eşyasının ise
haddi hesabı yoktur. Kazzi.z bunları görünce düşün
dü: c Ben padi.Şahlara ve beylere gidip onlara türlü
çeşit Şeyler dok.urum, işlerim. Bu hallaç ise sadece
yün ve pamuk atar. Hal böyle iken ben niçin böyle
fakirim, bu niçin böyle zengin?:. Ve düştine dܧÜne .
evine gelip büyiik ıztıra!Jlara yapıldı. ·
Bu sırada kendisi böyle iilglln ve düşüneeli gö-
191
ren kansı. yanına sokuldu. 'Ozgünlüğünün sebebini
sordu. Adam, durumunu anlattıktan sonra şöyle de-
etti: ·«Ey hatun; ben de artık karar verdim ki bu te·
hirden kalkıp başka bir yere göç edeceğ!m. Belki sa
natımın kıymeti giıtiğim. yerde daha çok bilinir ve
kazancı m artar. Hiç olmazsa bundan sonraki ömrü-
mU refah içinde geçireyim. Zaten hakimler ne de-
mişler: dlilil hareket etmedikçe dolunay haline ge-
lemez.» ve «İnci sedeften çıkmadıkça kıymeti belli
olmaz.:. ·
Karısı: «Bu senin ettiklerin kuru bir hayaldir.
D~nyada herkesin nzkın~ Allah tayin· eder. O nere-
Ye gidecek olsa nafakaı:ıı aynıdır. Hiç bir kimse ne
kadar çabalarsa çaba.lasın. nzkından fazlasına nail
olamaz. Sen ·nereye gidersen git, kısmetin budur. En
iyisi alnına yazılan kısmete razı olup saadetini bun-
da aramandır. Zaten belki bilirsin: Belh Padişahı
İbrahim Edhem hazretleri11in padişahlığı terkedişi
de bunun güzel bir ömeğidir.» Kazz&z: «Bilmiyorum,
nasılmış, anlat.» deyince kansı şunları anlattı:
«Belh padişalu İbrahim Edhem hazretleri vak- ·
tiyle birgün ava gidip, kırlık bir yerde öğle yeme-
ğine oturdu. Tam yemeğini yerken baktı ki bir arı
geldi, sofradan kendine. göre bir kkma kc·parıp tek-
rar uçarak gitti. İbrahim, bu .olaydan bir ibret der·
si sezdi. Annın ardına düştü. An bir ağacın dibine
geldi. Orada gözleri kör olmuş bir serçe vardı. Arı
nın vızıltısını. duyunca ağzını açtı Arı da sofradıpı
aldığı ekmeği üç pal'ç.aya böldü. Her parçayı birer
birer serçenin ağzına verdi. Son~a tekrar uçup yeni
192
azıklar aramaya gitti. Bunu gözleriyle gören lbra~
h:m Edhem hazretleri, Yüce Tann'nın nelere kaadir
olduğunu görerek, artık dünyadan bUtUn alakazını
kesti ve Allah'a yöneldi. İşte ey benim sevgili k~
cam; O herkesin- rızkım veren büyü}t varlık, yaban-
daki serçeyi bile unutmaziten senin rızkını da ver·
mez mi?
«Ey hatunum; gerçi söylediğin doğrudur. Te-
vek~Ul etmek güzel şeydir. Fakat unutma ki. çalış
makta da başka bir saadet vardır. lşte senin aklın
buna ermiyor. Bir arslan, o kadar kuvvetli olduğu
halde eğer bağlı ise hiç bir zaman kendiliğinden yi·
yecek bulamu. :Eeoşmayan at da. menziline ulaşamıu:.
Hasılı senne dersen de, ben sefere niyet ettim.,.
Ve K.aızi.z, hatunu ile vedalaşıp yola revaiı ol·
du. Gide gide nihayet Niş3.bur şehrine vardı. Orada
bir müddet çalışıp biraz bir şeyler kazandı. Bundan
sonra: c Artık kırk senelik bir örnrUm bile olsa.. bu
kazandığımla sonuna kadar rahat ya.şarım. » diye,.
rek tekrar Nişabur'dan Irak'a döndü. Yolda tehlike-
li bir geÇitte geceledi. Uyku basıp uyuduğunda rii-
yasında iki güzel yüzlü ku'j gördü. Kuşlar yere ka.
nup, birbirini tanımıyorla.rmış gibi bribirlerine kim
oldukların ısordular. Birisi: «Ben bu Kazz!zın ()3-liJ}-
ma ve çabasıyım.:., öteki de «Ben de onun talihi ve
bahtıyım.» dediler. Ka.zz!zın talihi şöyle devam et-
ti: «Allah her kulunun :nzkını verir. Kimisin~nkini
azar azar, kimisininkini çoğar çoğar verir. Bazı kim·
f'eler buna karşı durmaya çalışırlar. Mesela bu adam!
' Şimdi bunca· malı aldı diye talihine karşı durduğu-
F: 13 193
nu sanıyor. Halbuki bak gör ... :. dedi. Malı kesesiy-
le kaldırıp eline alıp:
- Ey İbni'l-merih!. diye bağırdı.. Derhal Merih
biçiminde eelilli bir adam peyda oldu. Kuş malı o-
nun omuzunu attı. O anda üçü de gözden kaybol-
dular. Ka.zziz bu müthiş rüyadan uyandığında
etrafına bakındı. Bir de ne görsün? GerÇ€kten de ya-
nındaki o kadar zamandır biriktirmiş olduğu servet
gitmiş. Şaşkın perişan yanı yüreyi ara.ştırdı
ama nafile. Bir şey bulamadı. Uzun uzun düşündü,
taşındı. ~imdi karısına ve kendisini tanıyaniara Irak'-
ta ne cevap verecekti? Çaresiz yolundan vazgeçti.
Yen:den Nişabur'a döndü. Yeniden uzun _çabalar
gösterip bir şeyler biriktirdi. YeniJen vatanı olan
Irak'a gitmek üzere yola çıktı. Yeniden yolda geeele-
mesi gerekti. Ve yeniden uyur uyumaz aynı rüyayı
gördü. Yeniden gelen kuşlar, daha önceki konuşma
yı tekrarladılar. Talih kuşu, çaba kuşuna, niçin bot
yere ille bir şeyler kazanmakta direndiğini sordu-
.ğunda. çaba kuşu:
cKusura bakma; diye izahatta bulundu. Bizim
karakterimiz de budur. Kazancımız ve emeğimiz ne
kada.r boşa giderse gitsin, biz b!ldiğimizden şaşma
yız. Ve bize bağlı olanı er geç mutlaka muradına er-
d:rtriz. Bunu senin de desteğin olursa ne lli. Ol-
mazsa yine hergemizi kaybeder, fakat çalıtma azmi·
miZi yitirmeyiz.:.
Neyse Kazzi.z bir müddet sonra tekrar uyandı.
Baktı ki malı yine ortadan kaybolmuş. Kendi kendi-
ne: cAnlqıldı.. Kısmetten fazlası gerçekten olmu-
mış. Daha fazla direnmek hata.dır.ı- diyerek bu se-
fer Irak'a döndü. Başına. gelenleri karısına anlattı.
Karışı: «Ben sana daha önceden öylemiştim. Ama
sen kulak vermedin. Hasılı bu çakal hikayesine ben-
z.edi.» deyince adamcağız bu hikayenin nasıl olduğu
nu sordu. Ve kadın ona anlattı:
c:Vaktiyle bir adamın devesi uyuz olmuştu . Ne-
redeyse kıpkızıl et haline dönmüştü. llaç edemiyece-
ğini anlayan adam, devesini çöle doğriı salıp kendi
haline terketti. Deve çölde avare dolanırken bir. de-
likteki bir sıçanı. gözetleyen bir çakala rasladı. De·
veyi gören çakal, sıçanı kollamaktan vazgeçip onun
ardına düştü. Onun daha dermansız dii3tüğünde ken-
disini yemeyi kurmuştu. Dişisi olan çakal, her ne
kadar ona nasihat edip: c:Hazır avını bırakarak ne-
den tamahkarlık ediyorsun? Kısmetinin daha büyü-
ğUnü ararken elindeki küçüğünü de kaybedebilirsin.:.
dediyse de öteki: «Hayır, elimde daha fazlasına elde
etmek imkanı varken, ben bir sıçana tenezzül et-
mem.> sözleriyle deveyi izlenmekte direndi.
İki üç gün devamlı olarak deve nereye gitiyse
o da ardından oralara gitti. Fakat sonunda muradı
na eremeyip eli boş olarak kansının yanına döndü.
Dişjsi: c:Gördün mü?:. Aza kanaat etmediğin için üç
gün dolaşman da yanına kar kaldı.:. yollu sitemler-
de bulundu.
Karısının bu bild.yesini de dinleyen Kazzb artık
ister istemez eze11 losmete boyun eğdi...
·. E?.et ey M1luşeker; sen de bu nasih&tlem .uy ve
t 8.tdtına saltın tama.bklrlık gösterme. Mlbıpker:
cDerde düşenler bilirler ehl-i derdin h8.lini.» beytini
söyledikten sonra, tfıtiyi: cSenin böyle dertlerin yok.
Huzur içindesin. Benim derdimle ilgilenmiyor, uzun
uzadıya hikayeler anlatıyorsun. Her gece yavan bir
sürü sözlerle beni aldatıyorsun. Ben sana derdiıni
söylüyorum, sen bana başka şeylerden dem vuru·
yorsulı. seninle beni~ halim, tıpkı halife ile çöl bede-
visinin haline benzecli.» deyince, bu sefer tfitl ona
bunun nasıl bir şey olduğunu sordu ve Mihışeker
·anlattı:
-·- Birgün bir çöl bedevisini halife Me'mun haz.
retlerine gelip dedi ki: · c Ey emirii'l-mü'minin; ben
haccetmeye niyet etti. lAkin bunun için param yok.•
Halife: «Paran yoksa sana haccetmek farz değildir.
Niçin bunun için kendini zora koşuyersun ?:.. dedi·
ğinde çöl bedevisi şu cevabı verdi:» Ben, param yok-
tur diyetek hacca gidemediğimde_n söz ederken sen·
den nezaketle bir ihsanda bulunmanı habrlatmıştım.
~~n ise bana pal"a vermek yerine, işin ş~iat tarafın·
dan söz açı.yorsun.» Me'mfin, bedevinin bu cevabın.:
dan hcşlandı. Ona büyük nimetlerde ve ihsanlar~
bulundu Hasılı işte ey tuti; ben de sana aşkıma ça-
re bulmanı istiyorum. Een ise bana çakalın, devenin
hikayelerini anlatıyor ve bin dereden su getiriyor-
sun. Öyle sanıyorum ki beni oraya gitmemek için
oyalıyorsun Doğru söyle: Yoksa benim sevdiğim
acla.ma gitmemi arzu etmiyor musun!»
Tiiti, biraz düşünd_ükten sonra şöple konuştu:
cSübhinallah... Filozoflann «Hakikat acıdır.» deme-
leri meğer ne kadar doğru imiş. Benim hikayelerim
Vit 'llaSihatlarun sana acı geldi Oyle ise de sana de-
rim Jti:· Hemen şimdi; bir dakika bile tehir etme-
den doğru sevdiğine git. Onun beklemekten kara su-
-lar iımıi!l gözterine vuslatınla sürmeler çek. Hatırı
nı sen e yle. Değil mi ki senin için, bunca zamandll' .
anlattıklanm, hikAyeler ve mesellerin değeri bilin-
ınedi Artık. ağzımı bile açmam. Bunlar seni ondan
mahnun etmek için değil.· tarn aksine ona daha ya-
kın etmek içindi. Sen daha çok gençsin. Dünyanın
~m~nh~h•mWm &n~doo~
Çok geyler görüp ~k ibretler almı§lmdır. Dünyanın
birçok şeylerine vakıf olmuşumdur. Nice bin malla
ve askerle elde ec:tilemiY~k şeyleri akıl· yolu ·ile
çözmeye a.J.ışmışımdı.r. ·Bu hususta korkum budur ]ğ
yalnış bir adım atıp sonunda dooyaya rüsVay olma-
yasın. Bir insan fırsatını iyi kollarsa sonunda daima
kurtuluşa varır. Nitekim Karakulak ~adlı hayvan da
bu yolla Arslaiı'ın elinden kurtulmuştur.
- Naaıl bir teY imiş o!... .
Tiiti, bu sefer biraz nazlandıktan ve sitem 'et-
tikten sonra nihayet razı oldu: ·
- Anlatayım: Vaktiyle güzel bir kırlık .yerde
bir arslan yurt tutmuştu. Bu arslanın bir maymun
k&hyası vardı. Kendisi bir yere gid~ek olduğu za-
man yerini bu ·maymuna bırakır, Arslan'ın işlerine,
vekil olarak, ·o bakardı. Bir sefer yine böyİe oldu. Yo-
la çıkan arslan yerb:ıi maymuna bıraktı. Ancak may-
mun bu sefer makama iyi göz kulak olamadı. Şuraya .
buraya gitmeye ve makamı bırakmaya başladı.
Derken bir karakıılak, gelip bu .güzel mevkii
191
gördü. Çok hoşlanarak orayı kendisine yurt etme~
niyetlendi. Neden sonra maymun döndüğünde duru~
mu görünce: «Ey Karakulak, dedi. Bu nasıl haddini
bilmezlik ve suçtur ki ayağını yorganına göre uzat-
mıyor; boyundan büyük şeylere uzanıyorsun? Layık
olanı budur ki dünyada herkes haddini bilmelidir.
Senin yerleştiğin bu makam bütün hayv.a.nların pa-
dişahı bulunan arslana aittir. Onun korkusundan,
değil yerine geçip oturmak, kimse buralara bile uğ
rayamaz. Bu ne ahmaklık? Arslanın bir pençe atı
şıyla ölmekten de mi korkmuyorsun ?:t
Karakulak cevap verdi: «Ey maymun; şu dün-
yada asıl ahmak sensin ki böyle aslını bilmediğin hu-
suslarda boş yere bir sürü laf edersin. Bura.nın sa·
hibinin arslan olduğunu sana kim söyledi. Aslında
burası bım,a babamdan miras kalmıştır. Ister ars-
lan, ister kaplaıi gelsin. Bunlann hiç birisini artık
buraya uğratmam. Beni sen ne sanıyvrsun, ben ars-
landan korkacak kimse miyim? Ben sadece bir. ka-
rakulak değilim. O arslan ise ben de arslan parçala-
yıcısıyım. Şu anda bile mutfağımda arslan. ve kapo-
lan etinden b:ı.şka bir yemek piŞDleZ-. Senin arslan de-
diğ'n o köpek hele bir gelsin., ger ona nMıl haddini
bildireceğ:m. Başkasının babadan kalma. millküne
tecavüz etmeyi göstereceğim.~ ·
Maymun, karakulağıa ·böyle cesaretle söyledi~
sözlerden etkilendi. Dönüp gitti. A~k ·karakuJ.ağıtl
dişi si, kocasına aormadan edeme'di; c.Artık bWm
iÇin buralarda dımuk .s-..,. ı:dutM... QIDidl ania-
nın pençesinıdea Slkuımlal& ~· P:ıı l,plf. ·~>ir
198
an önce yol hazırlığına başla.sak ne dersin?» Fakat
erkek karakulak cevap verdi : cKo:kma, belki de bu-
rası gerçekten arslanın d{lğildir. Onun olsa bile, ba-
karsın gittiği yerde bir kazaya uğTamıştır. Geri dön-
meyebilir. J)önse bile yine bir hile ile elinden kurtul-
ml-k şaroımız da vardır. En iyisi günümüzü gün edip
keyfimize bakalım. Yarın Allah kerimdir.»
Dişi karakulak bunlara bir türlü razı gelmedi.
Bir meselenin hile veya kandırma ile iyi bir sona
eremiyeceğini Uzun uzun anlattı. Bu arada kurdun,
arkadaşı çakala hile yapmak isterk·:m başına neler
geldiğlni hatırlattı. Erkeği bunun nasıl bir ~y ol-
duğunu rorunca dişi karakulak anlattı: Vaktiyle bir
kurt, bir çakalın inini boQ bulup içeri girdi. Niyeti
çakal geldiğinde onu avlayıp yemekti. Nitekim biraz
s·:-·nra çakal geldi. Ancak ininin ağzında kendisinin-
kine. benzemeyen birtakım i~er gördü. İhtiyatlı dav- ·
ranıp içeri girmedi. Hatta dışarıdan: «Ey evim, ey
canımın köşesi ... :. diyerek seslendi. lçerden cevap
ge1medi. Ça.kal devam etti : «Ey evim; vaktiyle se-
nin1e benim aramda karşılıklı seslenıneler olurdu.
Kapıya geldiğimde seni çağınrdım, sen de ceva, ve·
rirdin. Şimdi sesjn sa<lan çıkmıyor. O hal~e ben de
ona darılıp seni terkeder ve kendime başka bir yer
bulurum.:.
~:den bütün bunlan . i!Jiten ve dinleyen kurt
bndi kendine: «Ffer susanam çakal dö::ıür J(i.der,
ben de kendisini a.vlayamam. Akla yatkım1
budur ki
mn yer'ne ben cevap vereyi:ı:q.:. cedi ve aklınca evin
YeriDe kelldisi dıprıya. doğru seslendi. İçeriden kur-
199
dun sesini duyan ça.kal, işin içyüzünü anladı. Yakın
larda bir çoban vardı. Gidip ona inCe bir kurdun bu·
lunduğunu bildirdi. Çvban da zaten kurttan öç a!ma-
yı kurardı. Çünkü bu ba~"V8.ll sürüsünden birkaç ko-
.. yunu kaçırıp parçalamıştı. ·Deı·hal ~ldi,··tninin ka-
sını taşlarla· bir güzel kapadı. HilekAr kurt da ça.kal
avlamak isterken kendisi hel&k olup gitti.
Kara.kulak. bu hikiyeyi dinledikten sonra, ken-
disiren çakalla hiç bir benzerliği olmadığım, öte yan-
dan kurt dedJkleri şeyin de ahmak bir yabani köpek-
ten başka bir şey olmadığım belirttik~n sonra: eZa-
ten biraz aklı olsaydı ça.kalın sözlerine kamp içeri~
&in seslenmezdi. Hasılı bir bile yape.n kimiıe, elbette
onun hatırlıklannı da. yapDll§tır. Senin bu işlere
aklın ermez.:. diyerek bir de karısım payladı.
200
leeeğim nasıl düşünüyorsun! Kaldı ki ben onun adi
bir karakulak olduğunu gözlerimle gördüm. .Lütfe-
dip çekinıneyin ve hemen onun hakkından gelin.»·
yollu direndi. Ama a.rilan:. cHa.yır, bir· karakulakta
bu denli cesa.tet olamaz. Zira onların her c~ kaç
kereler pençemill kahredtci gücünü göriip tecrübe
etmiştir. Ya bu dediğin böyle biri değilse ve ben
onunla pençeleşip sonunda. mağlup olursam artık
kimsenin yüzüne. bakarııam. lrzım namusum ayaklar
altında kalır. Hasılı en iyisi ona görünmeden ve belli
etmeden buradan usakJaıpna:m. llzım geliyor.•
Arslanla maymun böyle söyleşe söyleşe ine
yaklaşıyorlar ve ~anın geklini planlıyorlardı.
Arslanın ayak seslerini duyan dişisi, erkeğine: «İş-
.ıe· kor~U. bqımıza. geldi. Hadi bakalım buna
ne Çare bulacakSın: !i Erkek Jw:akulak: cArslan
tam yakınınusa geldiğinde sen ya.vrularırnızı ağia
tıp feryat ettir. Ben sana bunlan ni~in ağiatıyorsun?
diye sorduğtunda, tıende bana de ki: c:Yavrulartmız
biliyorsun ar8Iaıı •eti yemeye alışmışlardır. Şu anda
gerçi mutfağuıuııda pek çok kaplan eti vardır ama,
buniar ille, daba lezzetlidir, diye arslan eti istiyor-
lar, dersin.~ dedi. Nitekim aynen pöyle yaptılar. Ka.-
nsmın söyledilderine son cevap olarak: c:Peki daha
geçen gün o kadar çok arslan eti getirmiı:ıtim, bun-
lar ne oldu?:. diye sordu. Dişisi: cVar, yine bir çok
arslan etitniı. de var. Fakat bu veledler ille de taze
a.rsla.n eti olsun diye dayatı.yorlar.:. dedi ve erkek
karakulak, dtpndan duyulsun diye yine yüksek
sesle şöyle konuştu:
201.
«-.- Sustur şunları. Zaten sinirlerim ve öfkem
bu gün son haddinde. Bana biraz önce, buralarda bir
arslanın yaşadığını söylemişlerdi. Galiba bir yere
gitm'ş. Herhalde çok gecikmeden geri döner. Hele
bugün veya yarın bir d0nsün. ben bu veledlere en
tazesinden arslan eti yediririm. Bugünkü hayat ars-
lan kebabı yerine yarın buz gibi taptaze arslan ke-
babı yerlet ... »
Bunları işiten arslan da artık hiç şüphe kalma-
dı. Maymuna: «Gördün mü? Bu öyle rasgele bir ka-
rakuıak değildir, kuvvetli bir düşmandır. Hasılı pos-
tu deldirmeden bir an önce burayı terkedelim,» de-
YW cradan uzaklaştı..
Fakat maymun lurarlıydı. Biraz ileride: Ey
sultanların sultanı; niçin aklınıza perişanlık getiri-
yorsunuz? Bu zayıf bir hayvan, hakir bir canavar-
dır. Böyle vehme düşeceğine hele lütfedip bir kere
visun pen~ıeleş. Arslanlık öldü mü?» yollu bin bir dil
d3kerek onun ağzından girip burnundan çıktı. Netice-
de arslanı geri döndürüp karakulağın üstüne götür-
dü. Karakulak, arslanı görünce, bu işte maymunun
ısrarı olduğunu anladı. Yavrularım tekrar ağiattı ·
ve dişieine: «Ben sana demedim mi? İşte bu ~ve hak
iddia eden arslan geldi. Sana bir şey daha söyleyim.
Onun kahyası olan bir maymun vardır. Aslında bu
benim dostum ve onun yanındaki casusumdur. Bak,
tembihlediğim üzere hile ile arslanı buraya getirdi.
Dur şimdi bir hamlede onun işini tamamlayayım da
hem kendimize hem yavrulanmıza taze kebab ha-
zırlayalım.. Tabii bu arada dostum maymunlin da
202
hakkını üzerimde bırakmam, ona da. ihsanlard.a bu-
lunurum.» dedi ..
Arslan, k.arakulağın. bu sözlerini işitinc.e kendi
kendine: «Hay yaramaz (1) maymun; 'beni hile ile
az daha tuzağa düşürüp öldürtecekti. O beni öldür-
meden ben onu yok edeyim de görsün.» deyip hemen
maymunu parçaladı. Kendisi de olanca gücüyle ora-
dan kaçtı.. Karakulak böylece hile yoluyla kurtuldu.
Ondan sonra da orada zevk ve safa ile yaşadı ...
Şimdi ey MAlıışeker; benim de sana uzun uzadı·
Ya hikayeler anlatmaktan maksadım budur ki sen
da gerektiği yerde hileyi öğreiıesin. Bakarsın birgün
lazım olur. Zira yiğitlik ondur, dokuzu- hiledir, de-
m1şlerdir. ·Aklın varsa artık bu kadar nasihat yeter.
Derhal sevdiğinin. evine koş, zevk ve safana bak.:.
Mahışeker dışarı koştuğunda gördü ki sabahın
altın ışıklar saçan arslanı olan: güneş, ufuktan kaçıp
çoktan felek denilen kırlarlarda dolaşmaktadır. Ha-
sılı o gece de murada eremedi. (SaVlflun biçareler ö-
teye, Çün kaldı divan erteye) sözlerini zihninden kim
bilir kaç kere geçirerek akşamı zor etti. Neyse aydı.n
lıklar yine kaybolup yine karanlıklar bastı. TUtiye:
«D:-st düşman kimse görmeden hemen ş1mdi yare
gideyim mi?» diye sorunca heriki: «Elbette hemen
git. Gençliğini böyle vesteselerle geçirme. Ne demiş
ler: Atılmış ok, sö:rlenmiş söz, geçmiş ömür asla bir
203
daha geriye geimez. Niçin vakit kaybediyorsun!
Yalnız şimdiye dek ettiğim nasihatlan unutma ve
fazla da korkak olma. Zira hakimler: c:Bir kişi il~m
de dört şeyden çekinmelidir: Gazab, yalan, acele v~
ihmal.:. Ancak çok acele etmek de pek akıllı kArı
değildir. Bütün mesele tam fırsatını. bulmaktadır.
Nitekim Pelenferib adlı hatun, çok ;ıcele etmediği
için kendisini pelengin. yani parsuı elhıden kurtar-
dı.
·-. Nasıl
olmU§ o iş!
- Anlatayım: Eskiden yara.maz huylu bir ada-·
mın akıllı, görgülü bir karısı vardı. lsmine Pelengfe-
rib derlerdi. Adam sık sık karısını döver ve eziyet
ederdi. Birgtin yme pek fazla dövdtl. Nihayet kadın
cağı..z tahammül edemedi. iki çocuğunu alıp bir gece
yarısı evden kaçtı. Gide gide öyle bir yabana. vair-
dı ki eğer oraya devler ve gulyabaniler bile uğrasa
lar dehşete düşerlerdi. Nasıl ki bitdem önlerine bir
pars çıktı. Vahşi hayvanın niyeti kadınla çocuklan-
nı lokına lokma yomekti. Akıllı kadın' zihninden ge-
çirdi: c:lşte bir kimışe kocasından i8insis evinden
dışarı çıkarsa başına bunlar gelir.:. ve buradan kur-
tulursa bir daha. kaçmayacajına yero:n ettl Kaplan
yaklaştı, yaklaştı. Fakat Q.dın Allah'm yardxmı ile,
parsa. bir hile düşündü. Tu.tUl'Saı ne ili, tutmazsa za-
ten yaptığıının c~dı.-, diye dÜfÜDdü. Sonra da
kaçmaktan ve ona he~n yakalanınaktan ise, parsa
yüksek sesle bağudı:
c:Ey pars; geri dur ~ aee:le etme. S&D<t. bir çift
sözüm var, dinle. Sonunda. nasıl olsa elindeyim. ne
halin varsa gör.;, de.&. Para. kadının bu sözlerine pr-
şıp orada durdu. Ne ai>ylteeğini sordu. Kadın şöyle
kt:·nuştu: «Ben, fU ytlon41Jd köydeDim Bu köy hal·
kırun üıerine bir arslaıt :musallat olmuştur. Çok
Vahşi biı; mahlUkt\u'•. fla:k birikip aralannda şöyle
karar verdiler: «:ffiw gijıı kur'a çekelim, kime duter-
se onu anılana yel,'fl Cl~k verelim.:. Bu sefer kur'a
benimle iki k\1çük. oflllm& <liietü. Ancak sen de nala-
kanı umarak b~ •ıeıdin. Seni eli boş göndermek bi-
ziın mürevvetimbıe yPıpaz. lAkin arslanın nafa-
kasına ıarar vermq de olmaz. Adalet budur ki· eyla-
dımd&.ıl biri ile ~tu.ll,ımun yarısını sen yiyesin. Ka-
lam da arslan --~eri.nia. olautı... ~
Kadından b\1 14t:J.eri. işiten pars, arsland~ kork·
. tu. öte yanda.n <k onua cömertliğine şaştı. Şöyle de-
di: «Ey ha.tun; ~~deki mürüvvete hayran kaldım ve
başka hiç bir ~~\$ta bunu göı;medim. Düşmanı
nın bile yiy~ .atlamak için kendini feda edi-
yorsun. Mad~ ·lK).yleaiııe dürüstsün. Ben sana k~
tülük edem~.» Bunun üzerine kadın, aklına bir hi-
kaye geldiğjn,i ·söYledi, pars da anlatmasını iste-
di ve Pele~- (Parstan kaçan, kurtulan anlamı·
na) şöylece ~tı:na~-a başi~: «Abbasi halifelerinin
meşhurları~ biri de önıer ibni Abdülıiziz (1) iJi.
Birgün me~~ b.ir delikanlı o büyük ve ada.letli hali-
------~---:--~
(l) (İerçi bu eser ilmi bit nitelik taşımamaldadır ama.
biz yine de lm,radaki bir yanlışlı,;tı düzeltelim: Omer ibni Ab-
dülaziz, Ab~sl haıtfesi değil, bir Emevi halifesidir. Bunun dı·
şı:-ıda.ki olaylar aynen gerçeğe uygundur. ömer'in kendisini ze·
hirleyen adamı affettiği tarihlerce kayıtlıdır.
leye zehir verdi. ömer, ölümden önce genci çağırıp,
niçin kendisini öldürdüğünü sordu. Oğlan da doğru
YU söyleyerek: «Filanca düşmanların bana büyük pa-
ralar vaadettiler. Buna dayanamayarı:ı-k ki iğrençi işi
i~:edim.» cevabını verdi. Bunun üzerine halife: «Be-
nim kurtulmamaartık imkan yoktur. Kurtulsaydım
doğruyu söylediğin için sana büyük ihsanlarda bu-
lunurdum. Bu arada geçecek kimse elbette seni öl-
dürtecektir. Onun için kaçıp canını kurtar.» dedi ve
yanın:iaki serveti de ona verdi. .. >
Hikayesini bitiren kadın parsa yöneldi: «Nasıl
olsa öleceğim, ha sen yemişsin, ha arslan. İkisi de
benim için aynıdır. Yalnız bir n:ısihatim var: Vü-
cudumun yarısı ile çocuğumun birini yedikten sonra
asla buralarda durma. Zira benim bir büyücü kızkar
deşim vardır.. Baç.ıma geleni duj-xiuğunda gelip bura-
ları ateşe verir, sen de bu arada mahvolursun.» Za-
ten arslan sözüyle tereddüde düşen pars, artık bun-
dan sonra oradan kalmayı akla uygun bulmadı, ter-
kedip savuştu gitti. Bir tilki dostu vardı, yolda ona
rastladı. Tilki parsı fu.üntülü görü,nce .nedenini sor-
du. O da olanı biteni anlattı. Buna şaşan tilki: «Ah-
maklık bu .kadar olur. Sen kuvvetlisin ama aklın yok.
Behey ahmak; insan:;ğlu ba~tan ayağa kadar hiledir.
Gerçi bizim adımız ·tilkidir ama onları hilede bizden
daha usta.dırlar: Ummadığımız yerlerde tuzak kurup
bizi tutup postumuzu giyerler. Bu kadın da:, bir insan
olarak, seni mükemmel aldatmış. Hiç aklı başında
olan biri böyle nefis bit: avı terkeder de gider mi?
Gel şu ahmaklığı bırak. Seninle geri dönelim. Belki
sayende bana da biraz yiyecek §eyler düşer.» diyerek
onu kışkırttı. Pars: Ya büyücü kızkardeşi gelip or-
manı yakarsa haltmiz .nice olur? Sen ayağına çabuk-
sun. Beni bırakıp koşar kurtulurı:ıun. Ben daha ağır
gövdeli olduğumdan -senin ka<lar kaçamam. Kaldı ki
o kadınla aramızda bir yeminleşme de oldu. Kişiye
sözünde durmak .hayırlıdır. Gel bu işten vazgeçe-
·um.»
Fakat tilki ısrar etti. Kadımn sözünün yalan ol-
duğunu, gerçek çıkacak olursa önce kendisini par-
çalanmasını ileri. sürdükten. sonra: «Benim ayağıını
kendi ayağına bağla, öyle gidelim. Çabuk kaçıp kur-
tulmak istersem, sana bağlı olduğumdan buna mu-
vaffak ·olamam... yollu telkinlerde bulundu. Bunun
üzerine tilki ve p:ırs yeniden k:ıdının bulunduğu ye-
re döndüler. Kadın onların geldiğini görünc~. olanı
an!adı. Kaçmak· imklnsız olduğuna göre, oracıktaki
kamışlığı ateşe verdi. Kendisi de b:t ağacın üstüne
çıktı. Pars · ile tilki yakına gelince feryada başladı.
cEy akılsız h&yvan; seninle aramızda bir sözleş
me varJı. Bunun için sana acıyorum. Niçin nasihati- ·
mi tutınayıp kendini böyle ateşiere saldın? Bak kız
kardeş·m, daha şimdiden ortalığı ateşe verdi. Sadece
büyü ile haraıt edecektir. Sana son söz.: Daha vakit
bununla da kalmadı. Tilki kılığına girip şimdi de seni
varken, yanıma yaklaşnıa, başını kurtarmanın ~a
resine bak ... ,
Bu sözleri duyan pars öyle bir dehşete kapıldı
k: canını kurtarmak için ok gibi fırladı. O böyle ko-
şarken, hacağına bağlı olan tilki de taştan taşa çar-
207
.
pıyor, her parçası
bir yerde kahyordu. Kadın, on-
lar uzaklaşıncaya kadar ağaçtan iı;ımekte acele et·
medi. Bu bilesi sayesinde de parsın pençesinden
kurtulup iki çocuğu ile birlikte şehrinin yolunu tut-
tu... · ·
Evet, ey Mlhışekcr; değil ini ki sen de A.şıksın,
aceleci olabilirsin, fakat zinhar acele etme. Zira aşk
yolunda acele müşkilat doğnırur. S:.iylediklerimi din-
leyip, şartlara riayet et. Böylelikle hem muradına na·
ll olursun, hem de yaptıtından Hoca s&id'in haberi
olmaz. Kimseden zarar görmeden zevkini ve safanı
sürmüş olutsun.» ·Mihışeker cevap verdi: «<ny
benim vefakir sırdaşım; bana her ne nasihat etinse
aklımdadır. İnşallah aklımın erdiğince hepsini yeri-
ne getiririm. Lildn bir şey zihnimi kurcalıyor: Ge-
~nlerde soy soptan bahsetmiştin. Onu· tecrübe için
misaller vermiş, mU.Sikiyi de ele almıştın. Işte bu mu-
siki işi bana zor görünüyor. Korkanın ki ben bun-
lan yapayım derken meeeleyi karıştınnnı. Acaba
bunun· daha kolay bir usulü, yolu yordamı yok mu·
dur?:.
«Ey MA.hışeker; bir ·insanın soyunu soputıu an-
mak kadar kolay bir yol yoktur. Bu hususta da bazı
hileler gereklidir. Ancak sen bu hileleri yapam:ız
sın. Hasıh şimdi bunu bırak da doğru sevdiğine git.
E:bette kişinin huyu ve tabiatı şekliyle ve konuşma
sıyla da belli. olur. Nitekim çakal, bir seferinde ta-
vusluk iddiasında bulunmuş, sonunda rezil rüsvay
düşmJştür. »
- Çok merak ettim, nasıl olmuş bu iş!
- Anlatayım: Bir zamanlar bir çakal, ~ehre
yakın bir yerde vatan tutmuştu. Akşam olup el ayak
çekildiğinde şehrin çarşı ve pazarını dolaşarak ora-
larda bulduğu kemikler ve artıklarla karnını doyu-
rurdu. Birgün bir seferinde yine böyle crtalıkta do-
laşırken bir boyacı dükkAnını. a-çık bulup içine girdi.
Yiyecek bulmak ümidiyle. aşağı yukarı dolaşırken
boya küpünün i~ine düştü. Bin beli\. ile uğraşarak dı·
şan çıkıp kurtuldu. Ama hemen onun ardından bir
başka küpe düştü. Oradan kurtuldu, bir başkasına
düştü. Hasılı çakal düllindan dışarı kapağı atıncaya
kadar düşüp kurtulmadığı küp kalmadı. Bin bir çeşit
renge bulunarak acayip bir biçim aldı. Bundan sonra
~ndisini gören öteki hayvanlar, gözlerine inanmı·
yorlar, bunun ne çeşit bir canlı olduğunu kestiremi-
yerek şaşıp kalıyorlardı. Bu .şaşkınlık sonunda ona
karşı büyük bir saygıya. dön\i§tü.
Çaka.l baktı ki bütün öteki vahşi hayvanlar ken-
di:::.ini ululamakta.dırlar. Bundan gurur duydu.. Ken-
disine kim ve ney olduğunu soranlara: «Bana seçkin·
ler seçkini tavus derler.» yollu cevap vermeye başla
dı. ~rtık, şöyle böyle hayvanlarla, kendi cinsdaşları
ile bile görüşmeyi kesti. Kibirinden geçilmez oldu.
Hasılı sonunda, öteki bütün hayvanlar ona. kendileri-
.ne Hakim tayin ettiler. Bütün işlerine ona sordurur
oldular. Yap dediğini yapıp, yapma dediğini yapma~
dılar. Bu arada çakal; arslan~aplan, sırtlan nevinden
en yırtıcı hayvanları kendisine hizmetkar ve yardım
cı olarak seçti. Ne var ki bütün bu olanlara rağmen
öteki hayvacnlar, hali. onun ne olduğunu merak edip
F: 14
araştınnaktan geri kalmıyorlardı. Bilhassa arslan
soyu, ellerinden giden hükümdarlıktan ötürü üzgUn-
düler. Bu yeni hükümdann soyunu araştırıp dur-
makta idiler.
Böylece bir zaman geçti. Bir gece çakal yine
tahtında oturmuştu ve öteki hayvanlar·· karşısında
emrini bekliyorlardı, Tam o esnada bir bağın içine
bir sürü çıakal girdi ve eski adetleri gereğince· bağı
rıp çağırmaya, ulumaya koyuldular. Soydaşlannın
bu aşina seslerini duyan çakal, bir an için boş bu-
lundu. Yerini, görevini unutup onlar gibi aynı ses-
lerle ulumaya başladı. Öylesine candan ve yürekten
ulumaktaydı ki sesi bir anda bütün o çevreyi sardı.
Neticede olanlar da oldu. Sesine toplanan bütün öte-
kine hayvanlar ve .özellikle arslan1ar, bunun üstün-
deki bin bir rengin yaratılıştan olmayıp geçici bu-
lunduğunu aniayarak üzere saldırdılar. İki dakika
içinde kend;sini ~aıta :9arça ettiler. Tahta da, hakkı
olan, !l.r'".lan yeniden çıktı ...
Sözlerini buraya kadar getiren tfıti sustu. Biraz
sonra yeniden konuşup şöyle cedi: «Ey Mahışeker;
her şey mutlaka önünde sonunda aslına geri döner.
Üzerindeki iğreti nakışlar elbette geçicidir. Buna
benzer bir hikaye daha şu anda aklıma geldi Diler-
sen ...
- Merak ettim,nasıl şey o? ..
- Anlatayım: Vaktiyle bir bezirgan çok zen-
ginleçmişti. Ama ronunda, bilinmedik bir sebepten,
iniŞe geçti ve habbcye muhtaç hale ge!di. Artık yer-
yüzünde sadece bir eşeğ2nden ba.;:ka malı kalmadı.
210
O da. açlık'an zebun düfüp meca.lsiz kal~ı.
Birgün bu
bezirgan~ <ı:Bari şU hayvanı tutmayayım.» diyerek
onu otlaması için şehir dışına salıverdi. Ne var ki
eşek o kadar ıayıf ve d~nnansızdı ki vahşi hayvan-
lar kendisini bir lokmada bitirebilirlerdi. Bundan ko-
rumak için evindeki eski bir arslan postunu onun
üstüne örttü. Dehleyip dışarı sürdü.
Eşeği o kı.yafette gören bütün öteki hayvan-
lar, daha uzaktan karşılaştıklarında kaçmaya başla
wlar. Böylece serbest ve rahat kalan eşek rahatça yi-
yip içerek semirdi. Birgün yine böyle dolaşırken bir
bostana rastlayıp içeriye girdi. Bahçıvanlar eşeği ilk
gördüklerinde arslan zannedip korkarak hepsi bir-
den ağaçlara tınnandılar. ~ek de orada bulduğu ye-
şillikleri yemeye koyuldu. Yine bu sırada bahçen:n
yakınından birkaç eşek geçmekte idi. Onların anır
ması üzerine, bizim arslan postlu eşek de aynı şe
kilde amrdı. Bu bed ·sesi duyan bahçıvanlar, arslan
postunun altındakinin eşek olduğunu aniayıp der-
hal ağaçtan indiler. Zavalı eşeğin üstündeki arslan
postunu alıp kendisini eşek sudan gelinceye kadar
dövdüler. Sonra da arkasına semer vurup yüke koş
tutar...
İmdi ey Mahışeker; her kişinin dış görünüşü bi-
raz da içyüzünü meydana koyar. Eğer Een de Eev-
diğin g·:mç ·erkeğin içyüzünü öğrenmek istersen hiç
geciktirmeden ona koş. Ağzından çıkan . sözleri dik·
katle dinle ve içyüzünü de böylelikle anla. ·
Mahışeker hemen o şevkle dışarı çıktı. Gördü
ki ortalık güneşin ışıklarıyla pırıl pırıl olmuş. Yine
211
bin bir milinetle akşamı etti. TU.Unin yanına o akşam
da yine oldukça bozuk düzen geldi. Ve yine çıkıŞ:.
tı:
- Benim anladığım adur ki senin sözlerinde
sadakat göze çarpıyor ama, hareketin sözlerine uy-
m~yor. Yoksa maksadın beni böyle oyalayıp sevdi-
ğim adamı bana danltmak mıdır? Zira sen bir taraf-.
tan durmadan ı.rz ve namustan söz ·etmektesin. Aşk
ise aşık olan kimseyi ırz ve namustan ayınr. Çün-
kü Aşıkın rtıertebesi arsızlık ve namussuzluktur. Sen
beni, halkın beni ayıplamasından korkar mı sanıyor
sun? Hasılı bundan sonra. senin sözlerine asla kulak
asmayacağım. Var sen de bildiğini yap... » yollu bir
hayli sitemlerde bulundu. Bunun üzerine ti'itt şu ce·
vabı verdi:
- Ey ~hışeker; sana ne oldu? Yoksa ben'm
sözlerim sana hep acı· mı geliyor? Bu dünyada Uç
şey vardır ki sahibini zelil eder: B:rincisi inattır,
rtlcvaylık getirir: İkincisi kendisini bU yUk görmektir,
dUşmanlık getirir. Üçüncüsü ise gazabdır, düşmanlık
getirir. Sen şimdi bana gazab eyliyorsun; ancak so-
nunda pişman olacaksın. Zira ben senin gerç.ek kulu·
num. Senin işlerine kendimi candan gönülC.en ada-
mışımdır. İsterim ki Mahmure nasıl Ayas'a kavuştu
ise sen de sevdiğine kavuşasın. Selime, Salim'e nasıl
erişti ise sen de sevdiğine öyle erişesin ...
- Nasıl olmuş bunlar?
- Anlatayım: Şöyle nakledilir ki vaktiyle Sistan
şehrinde şanlı bir padişah vardı. O padişahın da üç
veziri bulunuyordu. Birinci vezirin Mahmure adında
212'
kızı ve ikinci vezirin Ayas adında. bir oğlu vardı.
Her iki baba da bir araya gelip oğul ve kızlann3., bir-
birleri i~in söz kesmişlerdi. İki çocuk da aynı mek·
tepte okumakta idiler. Gerçi dış gJriinüşte ilim okur-
ıardı ama, lAkin z:önüllerinde Leylil. ile Mecnun qcr-
sini ezberlemişlerdi. Yanı sözfn kısası, birbirlerini
candan ve yürekten sevmekte idiler. Neyse zaman
geçti, her ikisi de büyildfiler. Ayas, genç bir delikan-
. lı ve Mahrume de tam gelinlik kız oldu. Birinci ve-
zirle ikinci vezir bunun üzerine yine başbaşa. verip:
«Artık evlil.tlartmız yetişti. Onlan birbirine kavuştu
ralım.:ı> diyerek düğün dernek hazırlığına başladılar.
Fakat Allah'ın bikıneti, bu sırada üçüncü vezirin ha-
tunu vefat eyledi!. Bu vezir de bundan biraz sonra pa-
dişaha geldi: dlatunumun ölümü ile periş:mım. Evi-
mi çekip çevirecek bir kim€em ycktur. Padiç.ahımdan
niyu ederim ki ferman buyursun, büyük .vezir, kııı
Mahmure'yi bana versin. Böylelikle :t.em ahvalim
düzelir, hem de ralı3ta kavuşacağımdt.n devlet işle
rinde daha yararlı olurum.» dedi. Padişah münıısip
gördü o saat birinci veziri çağınp kızı Mahmure'yi
üçüncü vezire vermesini ferman buyurdu.
Birinci vezir olmaz demeye, sözlüdür demeye
kendinde mecal bulamıidı. Padişahin emrini k:ıbül
etti. Bir mübarek vakti göze~ ip düğüne karar ver-
diler. Ancak derlll .Ayas bu hab~ri duyunca gaın ve
kederden ölecek hale geldi. Gece gun,::üz gözyaşları
akıtmaya ba.,ladı; Bu Ayas'ın Salim adında, kendin-
den küçük bir kardeşi vardı.. O da üçüncü vozirin
Selime adıııdaki kızına candan ve yiirekten Bşıktı.
213
Bu iki kardeş bir araya gelip ağiaşmaya söyleşmeye
koyuldular. Ayas şöyle dedi: «Ey birader; ölesiye
sevdiğim Mahmure'yi küçük vezir alacağına göre
ben artık buralarda duramam. En iyisi yerimi yur-
dumu terketmektir. «Yarı ağyarla görmekten ise
-Yıkılıp bir yana gitmek yeydir.» Yani iki yol var:
Ya buradan uzaklaşmak, ya da canıma kıymak. Ne
var ki buralardan ayrılmadan önce Mahmure'yi dün-
ya gözüyle bir ker~ olsun <1aha görmek isterim.» sa-
lim de şu cevabı verdi :
«Haklısın; gerçekten de aşk insanı deli divane
eder. Kişide takat tahammül bı.rakmaz. Benim hali-
mi de sen biliyorsun. O senin sevdiğini alacak olan
üçüncü vezirin kızı Selime'ye 8.şıkım. Kız da beni ı::e
viyor. Şimdi sen buradan uzakla:Jmak istediğine gö-
re elbette ben de bir.ikte gelmeliyim. Ne yapalım?
Allah'ın takdiri böyle imiş. Ukin makul .olanı bu-
dur ki acele etmeyelim. f.:.en d·J mt:mkün mertebe ta·
haınınül et. Hele ki vezirin güveyi gireceği geceye
kadar daha vakit vardır. Alimler ve h:tkimler: «Ge-
celer gebedir» demişlerdir. Atalarımızın da. bir sö-
zü vardır: «Gelin ata bindi, ya nasib dedi» derler. Ge-
celerin karanlığından ertCEi gün ne tatlı sabahlar
olabilir. Görelim bakalım, Allah'ın lütfu nası.ı orta·
ya çıkacak?»
«Ey karde§lm; gerçi söylediklerin baştan sona
kadar teselli vericidir. Ama bir iş ki, onu padişah
arzu ve emir etmiştir, o işin gerçekleşmemesine im•
kan var mı? E.en ne d·3rsen de, bu derd'n derınarn
yoktur. Benim için tek yol bir kerecik Mahmure'nin
214
yüzünü görüp vedalaşmakbr. Böylelikle onun bana
olan meyil ve muhabbetinin yerinde olup olmadığını
da anlarım. Bundan sonra ise ölsem bile gam ye-
. mem.»
cBirader, bu dediklerini gerçekleştirmek kolay-
dır. Bilirsin eski bir &det vardır. Zifaf gecesi güveyi
i~.eri girdiğ·i zaman gelini dışarı çıkanrlar. Kım tek
başına Aşık Resan nede'nin mezarının olduğu. tarafa
yalnızca bırakırlar. Kız crada iki rekAt namaz kılar
ve kocası ile mutlu olmak içıin dua eder. İşte bun-
dan münasip vakit olmaz. Sen önceden gidip türbe-
nin bir k5şesinde gizlenirsin. Mabmure geldiğinde
kendisiyle vedalaşırsın. Bu sı.rada bakalım Allah ne
gösterir? Ne gösterirse ona da razi oluruz. Ayas1 bu .
teklifi kabul etti. Zifaf gecesin:n gündüzünden iki
kardeş gidip türbede giz1endiler. Öte yandan küçük
vezir gelin odasına girdiğinde, adete uyarak, gelinin
dışarı çıkmasına izin verdi. Gelin. türbeye geldi.
215
nu yapmasan hemen bu sa.atta canımı al. .. • diyerek
zari zari ağladı.
Öte yandan. bir köşedemeyus ve perişan bekle~
yen Ayıuı. sevgilisinin bu sevgi dolu sözlerini işitir
işitmez:
216
..
muradınıza erdinniş olurum. Hem benim, vezirin sa·
rayına glrmemin bir faydası da vardır. Böylelikle
onun kızı Selime'yi görmüş olurum.· Zaten onu ·gör·
dükten so~ ölsem de gam yemem.:.
Mahmure ve Ayas bu sözleri haklı bulup kabul
ettiler. Mahmure, i.istündekileri çıkardı, onları. Sl-
lim'e giydirdi. Si.lim çok genç ve güzel bir insan ol-
duğundan, onun bu elbiseler içinde farkedilmesi ko-
lay değildi. Dışaı:-ı çıktı. !la.bmure'yi türbeye getiren
adamlar, bir şeyin bile farkında olmadan onu alıp
saraya götürdüler. s&liın, vezirin zifaf odasına gir-
di. lşi gücü ~ik olan vezir, kendisine yak'laşmak
istedikçe o .her defasında bir bahane ile kendisinden
uzakla§tırıyordu. Nihayet bu itilenrnekten usanan
vezir, kızı Selime'yi çağırıp gelinin halini ona açtı.
Kızından, bu gelini kendi odasına götüımesini ve na·
sihat ederek :yula getirmesini rica eyledi. Hasılı Se·
lime, S&lim'i alıp kendi odasına götürdl. Netice ola-
rak g5kteki ayla. Satürn yıldızı aynı burçta birleş
miş oldu. Önce gelini sahici kız zanneden Selime,
ona nasihat etmeye davranırken bir de gördü ki bu
kimse kadın değil erkektir ve bizzat sevgili Silim'-
dir.. Bunu farkeder etmez hemen, b!r gölge gibi, o-
nun ayaklarına düşüp yüzünü gözünü yerlere süre-
rek Allah'a sonsuz hamdler ve senilar eyledi. Şöyle
konuştu:
c:Ey güzellik burcunun ayı; ben seni göklerde
ararken y~rlerde buldum. Ey benim gözümün nuru
ve gönlümün süru,nı; bu hal nasıl oldu anlatsana!»
Bunun üzerine Si.lim, başından sonuna kadar olanı
21T
biteni sevgilisine anlattı.. Selime de: c Benim dünya-
da tek muradım sana kavuşmaktır. Nitekim Allah'ın
lütfu ile bu şimdilik kısmen. gerçekleşti. Gel biz de
onlara katılalım, dördümüz birlikte yola revan ola-
lım.» dedi. Bir yolunu bulup saraydan çıktılar. Seli-
me, saraydaki kıymetli mücevherleri de beraberine
aldı. Doğru Aşık Resan babanın türbesine geldiler.
Orada hala beklemekte olan Mahmure ile Ayas'a ka-
tıldılar. Dördü de birlikte yola koyuldula.r.
218
dık olduğuna yeni yeni inanıyorum. Lütfet de şim'
diye kadar sana ettiğim sitemleri bağışla. Çünkü aşk
belası yüzünden kendimi kaybettiğim çok oldu, Ken-
dizine kavuşmak için can attığım sevJiğim adamın
akıllı mı, yoksa ahmak mı olduğunu hal& kestirmiş
değilim::.
«Ey Mi.hı~ker; bir · kimsenin akıllı slunak nu
mı olduğunu tecrübe etmenin yolları çoktur.. Hatta
bu hususta bir~hiki.y~ de biliyorum. Bununla ben de
birt.ok kim:eyi tecrübe etmişimdir.
- Merak ettim, nasıl. şey o? ...
-Anlatayım: Vaktiyle Kabil şehrinde bir
bezirgan ve bunun da Zühre adında bir kızı var-
dı ki bu kı~ın güzelliğini tarif etmek dilin ve tarifin
cidden dışında idi. Ayın en dördüne benzeyen bu kı
zın yeryüzünde bir bero·eri daha yoktu. Memleketin
ileri gelenlerinden hemen herkes bu kızı istemiŞler
di. Ancak babası: «Akıl ve anlayışta tam kamil ol-
mayan bir kimseye ben kızımı veremem.» diy-e tuttur-
muştu. Gel zaman git zaman durum bütün ülkede
öğrenildi.
Bu arada bir başka ülkede üç tane genç delikan-
lı yaşıyordu. Adları Dilnüvaz, Rahı~sa.z ve Tlren-
daz'dı (1). Her üçü <le dünyada akıl ve ferasette tek
olduklannı iddia ederlerdi. Nihayet bunlar da bezir-
g~ nın kızına tali b oldular. Bezirgan bunlardan ayrı
le dedi: «Benim akıl ve ferasetim o derecededir ki
ayrı ne .gibi hünerleri olduğunu sordu .. Dilnüvaz şöy-
219
şu yeryüzünün neresinde ne gibi bir olay olsa o an...
da onu haber alınm. Bilinmeyen geyleri de sezerim.
hatta birinin aklından geçenleri anlanm.:. ·
Ra.hışsb şöyle dedi: c&n tılsım ilminde tek
üstadım. MeselA at gekliııde bir JJeY meydana getiri-
~im ki bir adam bunun ii.Rrine bindiğinde. bir aylık
yolu bir günde alabilir.:..
'Iirendaz da kendisini şöyle tamttı: cBen,. ok
atmak konusu.ııcla o kadar mahir!m kj a.ttığun bir ok
asıa luti etmez ve ~mi mutl.ab bulur.»
Bunların her üçünü de dinleyen bezirgtn.: cO
halde ban.ı birkaç giin mühlet verin, dedi. İsti.bireye
(1) yatayım. Bunun sonunda. karar wrip banu~
kısm.eti ise kızını ona nikahlayayım. Çünkü her üçü- ·
ııüzün. de hünerleriniz öyle yabana atılacak teYler de-
ğadir •..
. Durum böyJe giderken, Allah'ın hik:meti. bir ge-
ce kız aDSJZm e-Weıı kayboldu. Ertesi gün babası bü·
· tüıı .Yanı yöreyi, uzağı yakıru,. çevreyi aradı; fakat
kızının izine eserine r:astlayamadı. Niyahet bulmak-
tan ümidini kesince o üç deJikanhya gidip: cEy yiğit
ler; hepitrlz biinerde tek old.uğunu:.u i·!dia ettiniz. tş..
te bunu ispatlamanın tam sır;ısıdır. Kızım dün gece
evden kayboldu. ~.anırsınız ki adı olan Zübre yıJdw
gibi gb"klerin uzağına çekildi. Sizlerckıı. riea ediyo-
(1) Eskiden, bir işin sonunu tayin etmek için ,ı~ece ab.
dest alınır, niyet edilir ve bu:ıd.an sonra vvbya yabhrdt. Riic
yada görül.en o:ava göre vorvm y.apıhp karar ven1irdi. Buna
«istihareye yatmakıt denfirdi.
rum: Marifetlerinizi gösteriniz, kLzımın nerede ol·
duğunubana bildiriniz. •
Bezirgandan bu haberi iliten gençler ilk anda
biraz şaşırdılar. Düşüneeye daldılar. Nihayet ilk
olarak Dilnüvaz: Ben biraz düşUneyim, diyerek ba-
şını hıckasının içine soktu~ Biraz sonra başını çıka
np: Kızın Zühre'yi perller kaçırıp falança adada,
çok sağlam bir zindana. atmışlardır; kendisinin bu-
lunduğu yere insanoğlunun erişmesi imkansızdır;•
dedi. Sonra Rahışsaı konuştu: «Sadece benim tıl
sımlı .atıma binecek bir kimse o adaya varabilir, ama
Zlihre'yi elde edebilir mi orasını biıemem.» Ve niha-
yet son sözü Tirendaz söyledi: cSiz o hayvam meY•
dana getirip bana verin, ben binerek adaya gider,
kızı alıp getiriliin..-. Hasılı denildiği gibi yaptılar. Tir-
endaz, tılsımli ata binerek o dağlı adaya vardı. Bir
sürü cenk ve ok atıcılık edi!l sonunda deve galip
geldi. Zühre'yi onun elinden kurtarıp getirdi. Ama
asıl gürültü patırtı bundan sonra üç genç arası.nda
koptu. Her birisi ·«Kı.z benim hakkımdır.» iddiasiyle
kavgaya koyuldular ...
Akıllı tfıt!,
hikayesini birden burada· kesti . ve
Mahışeker'e; cEy Mahı;:·;)ker; dur bakalım. Sen bu
hikayeyi sevdiğin adama anlat. Bakalım o bunlardan
hangisini haklı görecek?» diye sordu. Mahışeker:
cDa.ha önce sen söyle bakalım, hangisi daha haklı
dır?» dedi. Bunun üzerine tuti: «Ben sana bu hika-
yeyi anlatırken, aklıma bir başka hikaye aaha geldi.
İstersen onu da. anlata:y"lm da ikisinin de neticesini
221
birden çıkaralım. Ne dersin? Sonra sen de sevdiğin
gence buna göre sual sor~sın.»
- Peki o hikaye nasılmış?·
222
Ahdime durup bu yolda. edtm ci.nım fedA;
Can verip ahdine etmez, merd olan sehv ü hata (1)
ded:kten sonra başını kıhca götürüp vücudundan
ayı.rdı. Allah'ınhikmeti bu sırada nedimi olan brah-
man rahibi, puthanenin ·başka bir yerinde i bAdetle
m~şguletü. !şini bitirip şehzadenin yanına geldiğin
de ortalığı kana bulanmış görünce aklı başından git-
ti. Kendi kendine: «Şimdi ben pa:..Jşah:ı, şehzade ken-
di kendini öhiürdü, desem inanmaz. Herkes C.e, rahip
kıza tamah edip g~nci öldürdü, derler. Hasılı ya kı:.
zın, ya Ş·~hzadenin babası beni mutlaka öldürür. Bu-
nu bir yana bı.rakalım. Bunca yıldır ekmeğini yedi-
ğim şehzacemin ölümünden sonra dünya bana ha-
ramdır. GünC:e bin kere ölmektense bir kere ölmek
daha iyidir.» deyip aynı kesin kılıçla o da başını vü-
cudundan ayırdı. Öte yandan, canı sıkılan kız da put-
hanenin içine girdi. Gezine ge~ne bü~ük putun ya~
nına kadar geldiğinde hem şehzadeyi hem de nedi-
mi olan rabibi al kanlar içinde başlan vücutlarından
ayn görünce, bu manzaraya o da dayanamadı. Tam
kentlisini öldüreceği sırada yücelerden bir ses· geldi:
«Ey temiz genç kız; temiz inancın kabul edilmiştir.
Sen de bu iki kurbanın başlarıll3. eskisi gibi gövde-
lerinin üzerine getir ve birleştir ve canlanmaları için
dua et. Yüce Tanrı, umulur ki, onları yeniden can-
landınr.»
223
Bir sesi i§iten }Qz aynen denilenleri yaptı,; Is-
lam dinine girip duasını eyledi. Biraz sonra her iki
ölü de yeniden hayata kavugtular. Ne var ki; kız
heyecanından telaş etmiş ve şehzadenin başım rahi-
be, rahibin başını da şehzadenin vücuduna 'koşmuş
tu. Şimdi bunlar canlandıktan sonra şehzadenin ba-
şı başka, gövdesi başka olduğu içinden başla gövde
arasında büyük ~kişmeler meydana geldi ...
TU.ti, sözü buraya getirdikten sonra yine Mahı
şeker'e döndü: «Ey Malıışeker; şimdi sen söyle ba-
kalım: Kızı. başı olan şehzadeye mi, yoksa bedeni
olan şehzadeye mi. vermek gerekir?:.
- Ben sevdiğim adamı imtihan etmek için bu-
nun da cevabını senden öğrenmek isterim.
- O halde ben fikriini belirteyim: İlk hikAyede
kızı ok atan gence vermek doğru olur kanaatinde-
yim. ~·unun için ki Dilnüvaz bildi. Rahışsaz yerini
tayin etti ama, bu yolda can vermeyi Tirenda.z gö-
ze aldı. tkinci hikaye ye gelince: Kız, şehzadenin ba-
şının bulunduğu tarafa verilmelidir. Zira beden sa-
dece kucaklama ve şehvet vasıtasıdır. Ama. bütün
bedenin düşünücüsü ve yöneticisi baştır. Yani
beden binilecek bir hayva.nsa., baş. ona binen
kimsedir. İşte sen de bunu böyle bilerek sevdiğin
beyzadeyi imtihan et. Doğru cevap verir:::e ne ala ...
· Her ne ise nerede ise sabah olmak ~redir. Hemen
d urma sevdjğine giderek muradına er...
Mahışeker dışarı çıkar çıkmaz' bir de gördü ki
zaten çoktan sabah olmuş. Murad hasıl olmayıp yi-
ne ertesi geceye kaldı. Gece olduğunda genç kadın
yeniden papağan~n kafesinin yanına geldi: Kesin bir
kararla: «Ey tuti; hiç vakit kaybetmeden sevdiği·
m'n yanına gitmek niyetindeyim. Ben;m ateşiere
yandığım yeter. Bari onu daha fazla yakmayayım.
Şiıpdi yanına varıp vusla.tımın iksirini ona sunarak
kendisini de beni de mutlu kılacağım. BeyZadenin
bana sadık bir aşık. olduğunda hiç şüphem yoktur.
Ama ceearet edemediği için halimi sc·rup sual eô~-·
memir.\tir. Öyle bir aşıkı muradına erdirmek en bü-
yük insanlıktır.» Mah~şeker, bu yolda daha birtakım
sö~er söyledi. TO.ti bunları dinledikten sonra: «Söy-
lediklerinin hepsi yerden göğe dek doğrudur. Abdi·
ne vefa e~memek gerçekten vebal sayılır. LAk:n ab·
dime vefa edeyim.derken rek de acele etme. Çü:nk:U
hakimler ne demişler: .Üç şeyden üç şay hasıl olur:
Önce kanaat ki zenginlik getirir. Sonra zahmete kat-
lanmak ki rahat getirir. &mr~ temiz kalbii olmak ki
insanı murada erdirir. O halde sen de sevdiğine ulaş
mak için biraz ağır ve ihtiyatlı ol ki hem sevdiğine
vasıl olasın, hem da zevcin Hoca Said elden gitmeye.
Nitekim Babil pad:Şahının kı.zı hem dostunu elde et-
ti, hem de .birçok mala ve mülke nail olup noks:ınla
nnı onunla tamamladı. . . ·
-·· Nasıl olmuş bu iş?
- Anlatayım: Eski zamanlarda ·bir Brehmen
varJı. !:·.mine Ga1 atnCma derlerdi. Son derece gü%el
bir kimse idi. Öteki güzellere göre karanlık gece
içindeki p:ırlak aya ben:-erci. Hasılı her gören ken·
disin·~ aşık olurdu. Bu genç adam gençliği yüzünden
havaı olup dünyayı dolaşır, her gün başka .bir ülke-
'F: 15 22.'5
\
de, başka bir şehirde yaşardı. Nihayet birgün Babil
şehrine de geldi. Buranın havasından suyundan ga-
yet hoşland:·. Bir müddet için orada yerleşti. Gün-
lerderi b.:.rgün şehrin dış taraflarında gez!nirken bir
bahçe görüp için~ girJi. Çevresini seyir ve temaşaya
koyuldu. Me ğer o gUn . Babil padişahının kızı da (:
b:ıhçeye gelmişti. Her ikisi de etrafianna ·bakınır
larken göz:eri birbirine rastladı. Kız, gel}~ adamın
yüzünü gcrür görmez candan ve yütekten, ona vunl-
du Öte yandan del:"kanlı o güneş gibi kızı görür gör-
mek kendisi de bin canla aşık olup akıl başından git-
ti. Sabra mecali kalmayıp ah ederek, inleyerek balı·
çeden dışan çıktı.
Bir keb derbe uğradı dil-i zir,
DerJ. amın& ki çaresi düşvar,.
Nail-i be:r:ın··i vaslı mahz ı hayal;
Bir dahi görmesi Ununid-i muW.. (1)
diye sızıldana sızıldana Babil şehrine döndü. Şehir
de böyle muhabbet ve sihir işlerinde üstad bir ka-
dın vardı. Babil Ş·:)hri ohlum olası büyücülerle dolu
olduğu halde cnun üzerine bir başkası yoktu. Genç
adam bu kadına gidip derdini a~ıklamak istedi. An-
cak birJen s<.iyleyemedi. Birkaç ay yanında hizmet
etti. Galatnüma böyle hizmette ikeı:ı birgün kadın
ona sordu: «Ey huyu kadar yüzü de, yüzü kadar hu-
226'
yu da güzel melek çehreli delikanh; elbette bir mu-
radın vardır ki aylardır yanımda çalışıyorsun. Çe-:-
kinme, derdini söyle de seni muradına erdireyim.:.
Sihirci kadından bu lütufkir Eözleri işiten Galat-
nüma, ağlayarak o ca.dımn ayaklarına kapandı. Pa-
dişahın kızına a.,ık olduğunu söyledi. Bunun iiZeri-
ne k::.dm onu teselli etti: «Sübhi.nallah; hiç bu ka""
car basit bir iş için insan ağlar mı? Ben sanıyor
dum ki benden b~r altın, yahut cevahir madeni ar-.
zu etmektesin. Bu da bir i:midir ki? lki A.şıkı bir-
.birine kavuşturmak, benim için, su içmekten daha
kolaj·Jır.» dedi _ve sonra tılsımla dürülmüş küçük
bir mühür çıkanp GalatnUma'nın ağzına koydu. Genç .
adam o anda çok güzel bir kız şekline girdi. Bundan
sonra cadi sihirbaz, Galatnüma'yı yanma aldı, kendi
de bir erkek brchmen kılığına girdi. Doğru padişa
hın huzuruna geldi. Ve şöyle konuştu: «Padişahım;
benim dar-ı dünyada bir c-ğlum vardı. Bu kız da ge-
lin:mdir. An'ı8.ıı Allah'ın kazasına ne denir? Oğlum bir
gece içinde eVinden kayboldu. Bu kadar zamandır
arJ.dım, asla namını ve nişanını bulamadım. Şimdi
onu aramak için dışarılara g:diyorum. Gelinimi be-
rcber götürijrsem bana ayak bağı olur; burada bı·
. akacak emin bir yerim de olmadığından senin yüce
katına getirdim. Ben dönünceye kadar harem dai-
•:cn2e si2;e hizmet etsin.» dedi.
Babil padişahı bu cadıyı kendi brehmeıılerin
d ·n b:ri kıbul :X!erek onun dileğini kabul eyledi. Ga-
: ... :n'"ma'yı kız zann·3tiği iç'n harem dairesine götü-
rüp kendi eliyle kızına teslim etti: Ona iyi bakmasını
227
istedi. Zira brehmen diye kafirlerin papazlanna der~
lerdi (1). Bundan dolayı padişahlar bile onlara bü·
yük saygı gösterirlerdi. Hasılı i~te böylece Galatnü-
ma ile sevgilisi· olan padişahın kızı bir araya gelip
buluştular; Ancak kız, Galatnilma'yı tanıınamıştı.
Ancak babasının emiren uyarak yemesine içmesine
son derece dikkat ediyor, bir saat olswı yanından ay-
rı.ımıyordu. c
228
diyerek yanıp yakılıncaGalatnüma. &ğzındaki müh·
rü çıkardı.
Bir anda eski kılığına dGnünce pa.dişahın
kııı onu tanıyıp derbal boynuna sanldı. Bundan son-
ra Galatnüma, olanları sonuna kadar anlattı. Sözün
kısası bundan sonra iki sevgili fırsat buldukça ve
keın gözlerden uzak kaldıkça birbirleriyle öliiınsiiz'·
lük sohbetleri etmeye bqladılar. Fakat :
Biç felek işıka. zamirı mı verir,
Kafild-ı eevr eylese am&. mı verir,
229
bette reddedemem. Ancak kayın'Qabam olan brehmen
beni siz padişahıma emanet bırakıp kccamı arama-
ya gitti. Eğ·er kocam hayatta ise bir kadına iki kcc:ı.
olamaz. Yok hayatta değilse oğlunuıla evlenmek be-
nim de canıma minnettir.:.
Padişah Galatnüma'nın bu sözlerini çok beğen
di. Ne var ki şeh.ıadenin aşkı da gittikç~ tahammül
ed~zmez hale geliyordu. Bu· ~e!er padİf:ıhıri bab:ı.lık
şefkati yine kabardı. Galatnüma'ya: cOğlum senin
aşkından ilivane oldu Hele ki kocanın sağ olup olma-
dığı da malum değildir. Belki vefat etmiştir, seni ba-
na emanet bırakan brehmen çı·kıp geldiğinde ona (Za-
ruretler, sakıncalan giderir) deriz. Şehza.:lenin ıztıra
bını da anlatırız, umarım ki merhamet edip bizden
şekvacı olmaz. Kaldı ki razı olmasa bile ben eviadım
için her çeyi yaparım Hasılı bu iş artık mutlaka ol-
malıdır.» yollu haber gönderdi. Galatniima çare3i~
kalınca üç gün mühlet istedi. Kendisine üç gün müh-
let verildi. O da dun::mu sevgilisi olan p::ı.dişahın kı
zına açtı. Kız, bunun g:ıresinin hemen buradan k~~
m-.ı:, olduğu fikrini ileri sürdü. Nitekim akQam olun-
ca birlikte kaçıp hemen cadı kadını.n evine geldiler.
Cadı bu sefer mührü çık3.np kızın ağzına koydu ve
~u öğüdü verdi : Gördüğün gibi bu mührü ağzına
alan kim:::e, kız ice erkek, crk·::k ke kız görünür.
Şimdi kızla birlikte ik'niz de gündüz iki erkek arka-
daş gibi gezi:.' tozarsınız. Akşamlan mührü ağzı.ndan
·çıkardığında iki sevgili olarak zevk ve tafanıza ba-
karsınız.:.
Onun dediği gibi yaptılar. Artık zevk ve safala-
230
nnda oldular. Biz gelelim saraya. Padlşah, genç ka-
dınla kendi kızının kaçtıklarını anlayınca her tarafı
arattırmaya başladı. Fakat ne kızından ne de Galat-
nüına'dan iz eser bulamadılar. Olana bitene üzülen
padişah bir taraftanda: «Bi~ emanete hiyanet et-
mek istediğimiz için başımıza bu felô.ket geldi. Üste-
lik kızımız da elden gitti.» diyerek meyus oldu ve ara·
maktan vazgeçti.
Galatnüına ile sevgilisi nice zaman birbirinden
murat alİp murat verdiler. Ama paraları tükenince
cadıya başvurdular. Cadı: «Para için gam çekmeyin.
Elinizde bittikçe bana bildirin. Size bir definenin
anahtannı da verebilirim ama öte yanda padişahı da
ıztıraptan kurtarmak isterim.» Sonra Galatnüma'yı
dJ. brehmen kılığına sokarak yanına alı.!> padişahin
yanına. gitti. Ona «Kızımın kccas:m buldum ve işte
getirdim. Şimdi bana kızımı verin.» dedi. Şaşıran ve
çaresiz kalan padişah, çaredz ş.5yle dedi: «Senin ba-
na emanet ettiğin kı.z bir g·::ıce benim kızınıla birlik-
te saraydan kayboldu. Çok ar:ıttım, nereye gittikleri-
ni bulamadım.:. cevabını verdi. Bunu i;;itEm cadı bir-
den yakasım parçalayı!>, b-3lindeki kuşağını yırtıp,
başındaki şaposunu (1) yere vurup feryat figana
başladı. Bir taraftan da: «Padişahlar güv,milir kim-
selerd1r diye gelinimi getirip senin haremine eman~t
etm!ştim. Şimdi ise S•3n ka.ybo~du diyorsun. Bu ne
demektir? Eğer kızı• hemen bulup vermezsen ben de
231
kendimi buracıkta öldürürüm ..-. yollu tepindi. Durum-
dan son derece derin bir üzüntü duyan pad.i~ah, utan-
cından da yerlere geçmişti. Cadıya }alvar yakar ol-
du. On bin altın vererek onun gönlünü aldı. Cadı al-
tını alıp bunun hepsini evindeki Galatnüma ile padi-
şah kızına verdi. Bundan wnra da ne zaman paranız
kalmasa yanıma gelin\z, dedi. Hasıh böylece· iki
aşık, ömürlerinin sonuna kadar rahatlık için(le zevk
ve sa.fa ederek ömür sürdüler,.. ·
Evet ey M&hışeker; işte böylelikle Babil padi-
şaJ:unm kızı hem sevgilisine kavuştu hem de ömrü
boyuuca rahat yaşayacak bir servet elde etti. Sen de
):)Öyle yap. Yani h€m sevdiğ1n genci elinden kaçırma,
lı~'m de H<>ea S8.id'i elden çıkarma. Bunlara riayet
edersen bütün isted:i.klerine nail olursun, etmezsen
üstelik adın da kötüye çıkar.
Mahışeker sordu: «Senin ileri sürdüğün bu şart
lara uymak çek zordur. En iyisi artık bu sevdadan
vazgeçmektir. Zira bu sevdanı-n sonu edepsizliğe gi~
der. Zaten aliniler demişlerdir ki: Dört kişk!en dört
çeyin çıkması çc,k çirk5n ~ydir. Önce alim ve hakim
olan bir kimsenin yalan söylemesi. sonra cömerd bir
kimsenin cimrilik yapması, üçüncüsü din adamının
hafiflik yapması ve nihayet dördüncüsü kadın kıs-
mının hayasızlığıdır. Şimdi benim sonum da galiba
cdepsizliğe gitmektedir. Kendime· edepsiz dedirtmek-
ten ise ölürüm daha iyi, ne dersin?:.
--- «Ey MiiliıŞE;!ker; ne kııdar manasız şeyler
s:5ylüyorsun. Gerçi doğruluk 1ı·e dindarlık güzel şey
lerdir. Ancak senin aşkın artık son haddine varmış.-
232
tır. Yani iş o derecededir ki ZS.bil padişahının, sev-
gilisi olan Kalırlise uğruna can verişi gibi sen de
öyle . yapa.bilirsin.~
-Nasıl şeymiş bu?
· - Anlatayım: Zabil şehrinde bir bezirgan var-
dı. Bu bez.irgamn bir de kdçük cariyesi bulunmak-
ttı.Ydı. BezirgAn cariyeyi kendi öz çocuğu gibi terbi-
y., ettirdi. Okutup yazdırdı. Adı Maluiise olan cari-
ye on üç yaşına ba.ştığında güzelliği o dereceyi bul-
du ki dilnya dünya olalı bir benzerini görmemişti.
Şehrin ileri gelenlerinden çok kimse o eşsiz ceva.hiri
kondilerine a.ıırıayı isterlerdi. Fakat giizelliğine paha
biçrnek imkansızdı. Kız, zaman ~man Zabil pa.dişa
hının haremine de girip çıkıyordu. Padişah,
qnce kulaktan duyduğu güzelliği ile bu kıza
aşık oldu. Dört vezirini topladı. İçlerinden
. birinin bezirgan evine gidip kızı görmelerini ve ger-
çekten deriilen gibi ise pahasını verip alıp gelmele- ·
~ni emretti. Vezirlerin <..ördü birden kalkıp bezir·
ganın evine gittiler. Bezirgan, kızı bulundukları sa-
lona getirerek yüzünü açtığında dört vezirin de az
daha akılları başların::lan gid·3yazdı. Ancak · bu ve-
zirlerin dördü de çok akıllı idiler. Aralarında şöyle
söyleştiler: «Eğer böylesine güzel bir kızı padişahı
mız görecek olursa. aşkı yüzünden aklı. da başından
gider. Şirin'in Ferhad'ı gibi olur. Dolayısıyla böyle
bir melek. yanağını bırakıp· da devlet işlerine baka-
maz hale gelir.' Bunda da b,aklıdır, çünkü elden baş·
kası gelmez, beşerin kudreti bunun dışına çıkamaz.
233
O halde padişahımızı ve dolayısıyla devletimizi ko-
rumak bizim iç:n bir borçtur. Makul olanı budur ki
gördüğümüzün tam tersini söyleyelim, . kızı zemme-
delim. Gayet çirkin olduğunu söyleyip kendisini onu
almaktan vazgeÇirelim. Hasılı padişahımız bu kızı
alınazsa memleketin ahvali de kötüye gitmez.:. dedi-
ler ve saraya döndü.ıklerinde, kızın hiç de kendisine
layık olmadığını, çok çirkin olduğunu ileri sürüp söz-
lerini şöyle bağladılar:
cPadişahım; sizin sarayınızdaki en çirkin kız
bile ondan çok daha güzeldir. Hele bir bezirgan
evinde yetişmiş öyle görgüsüz bir kızın sarayımza
alınması ise hiç de caiz değildir. Nitekim Hatay pa-
dişahı böyle davranmadığı için bütün muradına er-
miştir.»
Padişah,Hatay hükümdarının ne yaptığını sor-
duğunda vezirler şöyle anlattılar: c Eski zamanlarda
Hatay ülkesinde bir p:ıdi~.ah vardı. Birgün meclisine
bir adam gelip «Padif}aha armağanım var.» diyerek
içeri girdi. Meğer armağanıda kas'a denilen ağaQ
tan yapılı bir çanakmış. Lakin buna karşılık padi-
şahtan ne kadar ihsan istediyse o da istediğini ver-
di. O gün akşam olup padişah yattığında rüyasında
çok güzel yüzlü bir kadın gördü. Kadın gelip padi-
şaha dedi ki: c Ben senin malının .temsiliyim. Şimdi
seninle veda etmeye geldim. Zira sen benim kıyıne
timi bilmeyip boş yere saçıp savuruyorsun. Mesela
bir ağaç çanağın pahası bir veya iki para iken nice
yüz bin altın verdin. Bu aldığın şey, dünyada misli
görülmemiş bir şey değil ki böyle aşın bir ihsana
234:
llyık görülsün. Bundan böyle ben artık seninle 'bir
arada bulunamam. Başka bir yere gitmem daha ha-
yırlı olur.»
235
zı almasından ümit kesince onu azad edip nikibla
şehrin kale kumandanına verdi.
Tesadüf bu ya, kale kumandanın evi padişa.lun
sarayının altında bulunmaktaydı; Mahrfise de duru-
mu humedemiyor: c:Bende böyle· bir güzellik varken
niçin padi§ah beni kabul etmedi. Allah da bilir ya·
galiba beni ona çirkin olar,ak tanıttılar, onu aldat~
tılar. O halde ben kendimi bir kere padişaha göste-
reyim. Bana ç:rkin diyenleri yalancı çıkarıp utandı·
rayım.» deyip duruyordu. N~tekim birgün padişah
pencerenin ö~ünde otururken Mahrtl.se, bilmiyormuş
gibi, onun gözü önüne çıktı. O eşsiz güzelliğini kendi-
sine arzetti. Padi§~h genç ve eşsiz kadını görür gör- .
mez kendisini kaybetti. Neden sonra kendisine gel·
diğinde bunun kim olduğunu sordu. Ona be.zirgA.nın
eski cariyesi olduğunu söylediler. Cariyelikten A.dd
e ::Up kale ·kumanda.nı ile evlen.-Urdiğini · de ilA.ve etti-
ler. Padişa.h bin bir ah ile: c:Kendim görmeden baş
kasının gözü ile .baktırdığım için bu hal oldu. Hey
meded, ben ne hatA. eyledim.:t diyerek sen derece ke-
derlendi. Bu ked:arle hasta ·düştü.
Saray halkı kısa zamanda anladılar ki pa.dişa.h·
larının hastalığı açk yüzündendir ve o da aşk defte-
rinin ba.1 sahifeeine yazılmıştır.
Utramış bir ~.aresiz sevdaya, dtlşmut dillere;
Derd ne y:ınınış. yakılmış, işi· kalmış iUere..
misali gereğince iyice bildiler ki padişahın has·
talığı aşk yilıündenclir. Bunun tek ilA.cı ·ise o yAr
ile buluşup kavuşmaktır. İşi tevile götürmekten baş-
ka yol bulamayan vezirler: cPadişahım; bu kız bi-
zim gördüğümfu:de böyle güzel değildi. Biz ise doğ·
ruyu söyledik. Çünkü bize ç-irkin görünmüttü. Ne
var ki sizin ona. ~k gözüyle bakınanızın da bu ka:..
dar güzel görünmesinde tesiri vardır. Biz sizin, çir-
kin bir kız yüzünden devlet işlerini ihmal etmeniz,..
den çekinmiştik. Bu derecede ilgi gö~tereceğini.ıi hiç
umma.mıştık. Dünyada her şeyin hal çaresi vardır.
Eğer mutlaka istiyorsanız, kale kumandanına söyle-
.yip kızı ondan boşa talım. Eğer kumandan boşama·
makta dlrenirse onun başını bile kesebilim.::ı- dedi-
ler.
Pa.dişah: cHlta. ki ben kendi nefsimin isteğine
uyup böyle çirkin bir işi kabul edemem. Başkasının
ırzına tecavüz· edip kendi namusumu kirleteriıem.»
yollu sözlerle direndi. Bütün ıztıra.bına rağmen. dişi
ni sıkıp tahammül etmeye çalıştL Ancak elinden ge--
leni yaptığı halde daha fazlasına tahammül edemedi,
aşk yolunda şehit otarak Allah'na kavuştu. öte }ran-
dan, padişa.hın kendisinin ıztırabı yüzünden öldüğU
nU işiten Mahrtiıre: «Mademki durum böyledir; bun-
dan ı::.onra. dünya bana haram olsun., diyere~ doğru
pa.d:şahın me~rına gitti ve onun toprağının Uzerine
uzanarak o da hayatına kıydı ...
- F.y MA.hı~ker; Senin muradın böyle yapmak
ise bu mümkün değildir. Zira senin durumun Mah·
ruse•ninkine benzemez. Şimdi doğrusu odur ki bit
dakika bile durttıayıp sevdiğinin yanına koşmalısın.
Deyince Mft.hışeker, derhal ayağa kalkıp o tara-
ra doğru yöne ıdi: Fakat gördU ki güneş denilen pa-
237
dişalı ufuk tahtından başını kaldırmış. O gün de mu·
rat hasıl olmayıp ertesi geceye kaldı.. Mahışeker, kı
yamet kopmuşcasına ü~üldü ise de akşamı beklemek-
ten başka çare bulamadı. Neyse ki o gün de, düşma
nın ömrü gibi geçip, akşam olC::.u. Genç ve güzel kadın
kafesin dibine gelip tutiye şöyle dedi: «Ey akıllı ve
bilgili tiıti; bu gece olsun ı:>evdiğime gitmeme izin
var mıdır, yok mudur? Sen sadece onu söyle. Zira ar-
tık sabra takatim kalmadı. Larkin korkum ve vesve-
sem de cesaretimi kırıyor.» Ti'ıti cevap verdi: «E,y
gözümün nuru; vesvesen ne taraftandır? Bunu bana
bilW.r ki ben de bir karara varayım. Eğer .aşıkının
halinden ise buna gerek yoktur. Çünkü kendisini
henüz görmüş bile değilsin. Hele ki kaVUştuktan son-
ra birbirinizi daha iyi tanıyacaksını~. · '
Mahışeker cevap verdi: «Benim, sevd'ğim genç
hususunda hiç bir kuşkum yoktur. Asıl korktuğum
kocam Hoca Said'dend.ir. O ansızın ~elir de ben ken-
dis:ne mahçup dü.:;erEem ve aramızda anlaşmazlık
çıkar da ayrılaca;k olursak dünya .aleme rüsvay olu-
rum.:.
«0 halde ey Mahışeker; öyle şeyler söylüyor-
sun ki asla senin ferasetine sığınıyor. Hiç aklı başın
da olan bir kimse böyle şeyler düşün ür mü? Hele ki
Eenin yanında benim gibi tecrübeli ve bilgili bir mü-
·şavirin de varken. &n h·3men zevkini görmeye bak.
Evvel Allah ben Hoca Siid'i öyle· bir aldatırım ki ·
ruhu bile duymaz. Hatta başkaları meseleyi duyup
anlatsalar ona bile inanmaz. Nitekim Şehriram'ın
238
bezirganı inandırdığı gibi ben C:e Hoça Siid'i alda-
tıp inandırırım.»
-· Merak ettim, nasıl olmuş bu iş?
- Anlatayım: Şöyle rivayet olunur ki Nişabur
şehrinde bil' bezirgan yaşardi. Malının hesabını ken-
disi bile bilmezdi. Ama bütün buna karşılik J!3k çok
ahmak ve na.dandı. İşte bu bezirg8.nın kansı· Şehra
ram, bir genç delikanlının aşkına tutuldu. Mesele
çabucak duyuldu. Şehir halkının dedikoduları bezir-
ganında kulağına vardı. Ahmak ve cahil adam ken-
di kendine~ «Bir tecrübe edeyim, doğru ise kadını
b"oşanm.>.~ diyerek birgün köşkünün altındl.ki bir kö-
şeye gizlendi. Hatun i~e delikanlı ile bulw.up sohbe-
te koyulmu:tu. ]"akat bir ara gözü, a.5:ığıda gizlen-
miş olan kocasına ilişti. Hem~n hile yoluna başvur
du. Delikanlıya, k!:-casının oralarda olduğunu ·işaret
ettikten sonra, «Şimdi sana laf olsun diye hakaretil
birkaç söz söyleyeceğim. S.::m derhal çıkıp gider-
sin.» diye fısıldadı. ~.cnra yüksek sesle:
«Sen benim dünya ve alıret kardeşim olasın ve
zinhar bana şehvet gözü ile bakmayasın. Ben de ta·
bii sana öyle · bakamam. Çünkü biliyorsun ki seni
yanıma miihim bir iş için ç.,.ğırdım. Sen bana n!-
malıremsin . Benim gibi namuslu l;>ir kadının yabancı
bir erkekle görü~mesi bile doğru ceğildir. Şimdi be-
nim ısenc!en ne istediğimi soracak olursan: Halen
kocam ticarete gitm;ştir. Ben onun hasretiyle peri-
Ş?o.n yatıp uyuduğurnda bir rüya gördüm. Ak sakal-
h . rur yü:::lü bir evli ya karşıma çıkıp bana; c Artık
kocan olan bezirganın ömrü tamamlandı'. Eceli ya.-
kındır. Dünyadaki nzkı tamamlanmış, ömür kAşesi
dolmuştur.» der demez b saat alilım başımdan gitti.
Neye uğradığıını bilemedim. :Şu nur yüzlü evliya
ba<Jımı dizine aldJ,, alnıını sıvayaraık aklımı başıma
get:rdi. Ve dedi ki: «Kızım eğer k::;camn daha yaşa
masını istersen sana bunun çaresini söyleyeyim. Şu
şartla ki nasihatimi mutlaka tutmalısın.» Ben de
yemin edip tutacağıma dair söz verdim. Bunun üze-
rine evliya şöyle dedi: «İmdi sen dışarıdan sa113
mahrcm olmayan bir adamı. bulup kocanın yerine
otuı·tacak ve onunla sohbet edeceksin. Ancak ol}a
temiz bir gözle bakıp ş·:ıhveti aklına getirmeyecek-
s'n. Bunu ba~arabilin:en kocanın Cmrüyenfden uzar.:.
Hasılı ey delikanlı; işte ben seni sırf çek sevdiğim
kocamın ömrü bitmesin, yeniden uzasın diyerek bu-
raya getirdim. Seni zahmete koşt.um. Aına~ ben nasıl
sana kötü gözle bakmıyorsam, cen de bana böyle
bakma. Aramızda bu kadar sohbet oldu. Yeter. Te-
şekkür ecerim. Çiır:di cen de kalk ve evine git.»
Kurnaz delikanlı d.ı aynı şekilde mukab3le etti:
eSen de benim dünya ve alıret hemşiremsin. Zaten
sana şehvet gözüyle bakmak aklımdan bile g~me
mişti.» dedi ve kalkıp eV:ne gitti. t~i garantiye bağ
layan kurnaz ~··:ıhraram, bir ~.eyden haberi yokmuş
g:bi, yatağına girip ya ttı. Biraz ·scnra ahmak bezir:-
gan, •köçklln giz~endiği kö:;.esinden çıkıp geldi. Karı
sının koynuna girerken o: «Ha.y sultanım; ne zaman
geldin?» diye sordu. Bezirgan: Benim sadakatli ha-
tunum; Yüce Allah b:ı.na. sensiz .dünyayı haram et-
sin. Zira sen benim ömrümün van yoğusun. Düş-
240
manlarım seni bana kötü olarak tanıtmak istiyor-
lar. Az kaldı ki tecrübe etmeden kötü rı~yete kapılıp
sana. hakaret ed<X:ektim. Çok şükür ki gerçek mey-
dana çıktı. Şüphem tamamen k~yboldu. Sana olan
muhabbetim "bin kat arttı Zira ben senin sadakatini
tecrübe etmek için ticarete gitmeyi bahane edip köş
kün alına gizlenmiştim. O genç. adamın geldiğini· gö-
rünce şüphem iyice artmışti. Fakat değil mi ki sen
o rüyayı anlattın. Blldim ki bana olan sevgin çok
fazla imiş. Bütün bu yaptıkların benim içinmiş. Şim
di benden sana izin: .O güzel yüzlü delikanlı, seni_n
gibi, benim de. dünya ve alıret kardeşim olsun, hiç
teklife tekellüfe lüzum görmeden istediği zaman evi-
mize girip çıksın.· Bundan sonra halk şunu denuş,
bunu demiş umurumda bile· değil. Onlar sadece kin
ve hasedle duyduklarım söylerler. Ben ise işin içyü-
zünü biliyorum. Tekrar ediyorum: O genci bul, bizi
unutmasın.:eo dedi.
I•': 16 uı
sem yine de mutlaka bir ucundan belirtisi çıkar. Şu
meşhur beytte olduğu gibi :
E.en tekye-i aşkında o üryan tenim kim.
Plııhan-ı beden etmeye bir pirehenim yok (1)
Maazallah ~oca SS.id benim vaziyetimi öğrenir-
re hiç bir şekilde hileye tevile alda.nmaz. Öte yandan
içimdeki aşk ise günden güne alevknmektedir. Eğer
zerre kadar iradem elimde olsaydı, çoktan bu aşktan
vazgeçerdim.» Akıllı tuti, Mahışeker'in bu sözlerini
dinledi. «Ey güzeller güzeli; niçin böyle manasız
sözler söylüyorsun?» dedi ve devam etti: «Boş yere.
ağla.nlaya inlemeye lüzum yok. Hele ki benim gibi
a\{ıllı ve tedbirli vefakar bir dostun da var. Hiç gam
çekme. Benim nasihatimle gittikten sonra Hoca SAid
asla senin sır:arını öğrenemez. Bırak onu, bu evin
içindeki tek bir canlı bile bir .Şey bilmez. Sen de
Şehraram gibi bir hileyle pek ala Hoca Said'i alda-
tabilirsin. Kocanın ahmak olmadığını · söylüyorsun.
Doğrudur. Ancak eğer ben onu aldatmak istersem
ruhu bile duymaz. Hasılı vesveseden kurtularak yü-
rekli olmak zamanıdır. Meşhur söZ..::ür: Korkak be-
zirgan zarar etmezse de kar da etmez. Halkın dedi-
kodusundan korkan bir k;mse zaten öncesinden aşk
yoluna girmemelidir. Dünyada çok kesin bir hüküm
vardır: Erkek kad1nsız, kadın erkeksiz edemez. Bu-
nun gibi seven sevmeden, sevilen de kırşılık verme-
den edemez. Nitekim Rum melikesi kocaya varmak-
(1) «Ben senin aşk tekkende soyunmuş o çıplak vücut-
'u kimseyim ki. vürudumun çıplaklığını örtecek, üstüme giyine-
cek bir gömleğim bile yok.» anlamına.
242
tan şiddetle kaçındığı halde sonunda yine de varma-
ya razı olmuştur.»
- Niçin varmak istememiş de sonradan raa
olmuş?
- Anlatayım: Şöyle hikaye ederler ki bir za-
manlar Çin di yannda · Fağ lur adında yüce şanlı bir
padişah vardı. Kendisinin çok akıllı ve bilgili
bir de veziri bulunuyordu. Bu vezir her zaman
.vakitli vakitsiz padi§lahın sarayına girip çı
kardı. Hiç bir zaman önceden izin almazdı.
Bu vezir birgün, her zamanki adeti üzerine yine Fağ
fur'un huzuruna girdi. Padi~ah tahtının üzerine uyu-
maktaydı. Ürküp derhal eline bir kılıç geçirerek onu
öldürmeye davrandı. Oradaki ned:.mler hep birlikte
padişahın ayağına düşüp güçükle veziri kurtardılar.
Neyse hükümdarın gazabı dindikten sonra kendisine
bu ani öfkesinin sebebi soruldu. Padi§lah şu cevabı
verdi :
«Rüyamda çok güzel yüzlü bir kız gördüm. Öy-
lesine güzeldi ki ben değil, yeryüzünde hiç bir kim-
se benzerini görme:rili§ tir. İşte kendimc!en geçmiş bir
halde o güzel . yüzü seyrederken, vezirin gelişiyle
uyandım, HAla hayali gözümde, tesiri gönlümdedir.»
Söylediğ:miz gibi vezir, Aristo kadar akıllı ve bilgili
idi. Her müşkülün üstesindBn gelebilirdi. Öte yandan
bu vezirin ressamlığı da varili. Çizdi#i resimler can-
sızken adeta C!ınlı görünürdü. Padişahını ıztırabın
dan kurtarınayı kendine vazife edinen vezir, ondan,
rüyada gördüğü kızın tarifini iste::i. Padişahın tari-
fini dikkatle dinledikten sonra da onun resmini çizi p
243
şehrin uğrağındaki bir tekkeye astı. Gelip gidene bu
kızın benzerini sormaya başladı. Birgün bir dünya
seyyahı o yere uğradı. Resmi görür görmez derin
bir hayrete daldı. Vezir, seyyahtan bu hayretinin
sebebini Eorduğu zaman seyya;h dedi ki: 4:Çuna taac·
cüb ediyorum ki bu son derece güzel yüz Rfun şahı
nın kızının yüzüne ancak bu kadar benzer.» Seyyah·
tan bu sözleri işiten vezir son derece sevindi, kız
hakkında bilgi istedi. Seyyah şöyle konuştu :
«İşte bu gördüğünüz aynen Rum melikesinin
suretidir. Öylesine eşsiz güzel olduğu halde ·yine de
evlenmekten şiddetle kaçınmakta$-r. Sebebi de şu
dur: Bu kız birgün bir bahçe içinde otururken gör-
dü ki bir ağaçlık içinde bir çift tavus yavru çıkar
mıştı. Fakat tam o sırada. ağaçlığın içine bir yıldı·
nm düştü. Erkek tavus, çalılıkların tutuştuğunu gö-
rünce yavrularını bırakıp derhal .oradan uzaklaştı.
Dişisi ise yavrularına acıdığından kaçmadı, onlan
kurtarmaya çalıştı. Kurtaramayınca da onlarla bir-
likte yandı. Genç ve güzel kız, erkek tavusun bir vefa-
r.ızlığını ve dişisinin . ise hakikatliğini görünce ar-
tık bir daha erkek malıluklara itimadı kökünden kay-
boldu. Yanında erk-:::·k adının anılmasına bile izin ver·
mez oldu. Artık nerede kaldı ki bir erkekle evleri-
. ,
sın .. »
244
öyle 3.şık edeyim de görün.~ dedikten sonra derhal
Rum ülkesine gitmek· için izin istedi. HemE:n tedbili
kıyafet etti. Adı geçen seyyahı da yanına alıp, ken-
di de seyyah kılığında yola revan oldu. Nihayet bir-
gün Rlim ülkesine dahil oldu. Konstantaniyye'ye (Is-
tanbul'a) geldi. Seyyah veziri götürüp o kızı gördü-
ğü has bahçeyi seyrettirdi. Vez~r de koynundan çiz-
miş olduğu resmi çıkarttı. Gördü ki tıpkı padi-.
şahının anlattığı cennet gibi bahçedir. O zaman ke-
sin kanaat getirdi. Padişahının rüyada g()rdüğü,
Rum padişahının kızı idi
1
245
ve di§Ji bir ahu ile yavruları vardı. Erkek ahu ve yav-
rular suya kapılmışlardı. Onlar can havliyle çırpınır
ken, dişi ahu yanlarında kaygısız oluyordu. Nakış
tamamlandıktan sonra saray odası .döşendi ve Rum
padişahının kızı vezir-ressamdan bunların ne oldu-
. ğunu sordu. Vezir, eline geçen fırsatı derhal gani-
met hileli. Şu şekilde konuştu :
Bu bahçe, halen Çin hükümdan olan Fağfur
Şah'ın has bahçesidir. Tahta oturan o güzel yüzlü
erkek Fağfur'un kendisidir. Bu bahçede garip bir
şey olmuştur. Ondan dolayı o padişah kadınlardan
daima nefret eder ve uzak durur. İşte onu canlan-
dırmak için bu resim böyle çizilmiştir. Kız : «Merak
ettim ne olmuş da böyle bir kana:ıte v.annış '?» diye
sorunca ·.zaten bunu bekleyen vez:r anlatmaya başla
dı: «Fağruf Şah, birgün bu bahçedeki bu köşkte
otunnaktaydı. Derk€n bir çift B.hu yavruları ile gel-
diler, çeşmeden su içmeye başladılar. Fakat kuvvet-
li su yavrulan sürükleyip götürmeye b:ı~ladı. Bunu
gören erkek ahu, onları kurtarmak iç-;n derhal ken-
die.ini suya attı. Ama kurtaramadı, üstelik ·kendi de
akıntıya kapıldı. Ancak dişisi ne yavrularına aldır
dı, ne · de erkeğine. Oradaki yeşillikleri kaygıs:ıızca
yemeye devam etti. Şah bu hali görünce büyük bir
üzüntüye kapıldı. «Demek ki bütün dişiler böylesine
vefasızdırlar.» diyerek kadınlardan n·~fret etti ve on-
lardan elini eteğini çekti.»
· Bunları dinleyen kız derin bir düşüneeye daldı:
«Bu Fağfur Şah tam benim halime münasiptir. Bel-
ki de Allah, beni ona kısmet ettiği için, öteki erkek-
lerden böyle nefret ettirmiştir. Kendisi de Çok vefa-
lı bir kimse olduğuna göre herhalde benim gibi ve-
falı biriyle evlenmek ister.» yollu fikirlerden sonra
babasına yalv~rdı. Kendisini Çin Fağfur'una verme-
sini niyaz eyledi. Kızının nihayet evlenmek isteyişi
ni canına minnet bilen Rum kayseri, hemen Fağfur'a
bir mektup yazdı. Vezir de bu mektubu götüren elçi
ile birlikte Çin'e geldi. Çin Fağfur'u ilk anda biraz
tereddüt gösterir gibi oldu. Lakin canına minnet ol-
duğundan: «~n dişilere karşı bütün inancıını kay-
batmiştim ama, Rum kayserinin hatırı için kabul
ediyvrum.» diyerek o saatta cevabı mektubu yazdınp
gönderdi. Tabii akıllı vezirinin bu hizmetine pek çok
memnun olduğundan • kendisine sonsuz ihsanlarda
bulundu. ttibarını daha da artırdı.
Rum kayseri, kızını çok zengin cihazlarla Çin
Fağlur'una yolladı. Selametle Çin'e gelen melike ile
Fağfur muratlarına nail ciarak mesut bir ömür sür-
düler.
Sözünü burada tamamlayan tuti, Mahışeker'e
döndü ve de.di ki :
- Ey Mahışeker; işte bn hikaye de gösteriyor
ki kız kısmı ere varmadıkça, aşık da maşukuna ka-
.vug:maüıkça huzur 'bulamaz. o halde manasız yere
aşktan vazgeQmek sözünü bırakıp sana münasip ola·
nı hemen sevdiğinin yanına gitmendir.
- Sözlerin coğru ve yennde; Lakin birçok aşık
lar sevdik~erine kaVuşmuşlardır ama, yine kitaphı.rda
yazılıdır ki birçokları da hicranla bitip tükenmişler
dir. Buna bir cliyeceğin var mıdır?
247
- Evet bu dünya· denilen ·yerde sevdiğine ka·
vuşmayan, ondan mahrum kalan da ~ktur. Ne var
ki her şey vakti gelince gerçekleşir. Vakti gelmeyen ·~
hiç bir şey gerçekleşemez. Nitekim vakitsiz anınna~
maya teşebbüs eden eşeğln de başına gelen felaket
buna bir misal teşkil eder.
- Merak etim, nasıl olmuş bu iş?
-. Anlatayım : Vaktiyle bir eşekle bir yaban·
öküzü arkadaş oldular. Daima bir arada gezerlerdi.
Bunlar birgün bir bahçenin yanına gelip akşama
kadar orada kaldılar. Gece olunca bahçeye girip ot-
lamaya ve ~-ere düşen meyveleri yemeye koyuldu-
lar. Karnı doyunca eşeğin eşekliği alabildiğine art-
tı. Bunun neticesi olarak şöyle bir keyifle anınnak
istedi. Öküz, ona öğüt verip : cAınan birader anir-
ma; biraz sabret. Çünkü biz buraya bekçilik yapma·
ya değil, hırsızlık yapmaya geldik. Eğer anınrsan
bahçıvanlar bizi duyup koşar gelir dayak ata ata
buradan dışarı atarlar. Onun için lütfet de anırma.
Daha vakti değildir.» dedi. Eşek ise orah değildi:
c Bre ahmak; şu dünyada şarkıdan daha. tatlı bir şey
yoktur. Sen benim gibi şair tabiatlı olmadığından,
ince bir tabiata da sahip değilsin. Sen iz'ansız yaba-
ni bir hayvan olduğun için nağmeden de anlamaz-
sm. Bana karışma da sen beni zevkle dinlemeye ha-
zırlan.» cevabını verdi.
Yabanöküm direniyordu : «Beh,ey .anlayışsı.ı
eşek; böyle mün!lSebetsiz bir ·zamanda, değil şarkı
söylemek, konuşmanın bile yeri olmaz. Kaldı ki se-
nin o iğrenç sesinden kim musiki zevki alır
da haz duyar? Aslında tabht sahipleri .se-
ni dinlemek· bir yana, sesinden b tle nefret edip ka-
çarlar. Senin en iyi musikin susmanctn·. Eğer şu
tehlikeli yerde arurmaya. başlarsan başımıza öyle
bir bela gelir ki, vakitsiz raksetmeye kalkışan der-
dimend Hizemfüruş'un başına. geleni bile aratır.:.
dedi. E1ek bu olayın nasıl bir şey olduğunu ı::orun·
ca öküz de anlatmaya başladı :
Gerdifan adlı ülkede bir oiuncu, cdun keEmek
için dağa gitmişti. Dağın bir güzel mesirelik köŞe
sinde baktı ki beş on adam bir yere oturmuşlar, ön-
lerine de bir testi koymuşlar. Yiyecek ve içecekten
canları 'ne isterse o testidtm çıkarıp çıkarıp yiyor ve
içiyorlar. ·Hizemfüruş, yani oduncu, bunlan görün-
ce yanlarına vardı. Sohbetlerine katıl<ih Oradakiler
oduncunun sohbetinden son derece hazzettiler. İşle
rinden birisi kendisine : E}er bizden bir muradın
varsa iste, şu anda. hemen onu sana verelim» dedi.
Meğerse bunlar perller ülkesinin alimlerinden imiş-
r
ler. Bunun üzerine oduncu onlardan ·önlerin.::eki tes-
tiyi istedi. Öbürleri : «Bu testiyi senden e::ıir~me
yiz. Ancak senin onu muhafaza etmen çok zordur.
Eğer kınlırsa hiç bir işe )'"aramaz. Bize· kalıroa,
gel başka bir şey iste.» dediler. Fakat ahmak oduncu
bunu kabul etmeyip, ille de testiyi isterim, diye tut-
turdu. Bunun üzerine berikiler testiyi ona teslim et-
tiler.
Oduncu bu testi sayesinde kısa zamanda büyük bir
servete sahip oldu. Birgün dostlannı evine yemeğe
çağırdı. O tılsımlı testiyi gören misafirler ise hayran
249
kaldılar. Bundan çınıaran ve kendisinden geçen odun-
cu birJen testiyi kucaklayıp ayağa kalktı. «Ey be-
nim velinimetim, sermayem, hayatıının ışığı... » gibi
sözlerle oynamaya başladı. Ancak bu sırada ayağı
nın kaymasıyle yere kapanıp adı geçen testi elinden
düştü. Tabiatiyle bir anda param. parça oldu. Testi-
n:'n kırılmasıyla birlikte bütün malı mülkü, serveti
G:} yine bir anda eski halin;3 dö~1üştü. Oduncu eski
fakir oduncu oldu. Hasılı sözün kısası, i,!> ipupullah,
r.ivri küiah kalan cduncu, iş işten geçtikten sonra çok
ağlayıp ::ızladı ise kader G.eğişmedi.
Sözlerini tamamlayan öküz, e.:;eğe dönüp :
- «Ey ahmak eş.3k, d·3di. İşte o .oduncunun ba-
şına bu bela böyle vakitsiz raksettiği için geldi. Sen
de eşeklik edip vakitsiz anırırsan bizi başımıza· da
böyle bir bela gelebilir.» Ne var ki eşek eşeklik et-
mekte hala direniyordu. Nitekim o çirkin sesiyle .
bangır bangır anırmaya başladı. Bahçıvanlar ise,
onun sesini işitir işitmez : «Bahçemize bir ef;ek gir-
miş.» diyerek koşup geldiler. Eşeği de öküzü de kıs
kıvrak yakaladılar. E-;cği tutup alııra bağladılar.
Öküzü de boğazlayıp etinden kurban ve kavurma
yaptılar. Öküz, nihayet bir kere ölüp kurtuldu. Eşe
ği ise cmrünün sonuna kadar, ağır· taş taşıma işin
de kullandılar.
Akıllı tuti, hikayesini tamamladıktan . sonra,
dönüp şöyle dedi :
- Ey Mahışeker; eğer ı::en de vakitsiz olarak
sevdiğinden vazgeçmek istersen o zaman halin böy-
le sapa sarar. Hi·;· vakitsiz iş olur mu? Vakitsiz iş
250
gören:n sonu daima felakettir. Hasılı şimdi artık
senin için feragat zamanı değildi·. Sana lazım olan,
s3vdiğill kimseye gidip onunla zevkini sünnektedir.
Hadi tam zamanıdır, bir dakika beklemeden seni
bekleyen o genç adama koş.
Mahışeker, büyük bir sevinç ve istekle, sevdi~
ğine ko:;mak için dışan çıktı. Ne yazık ki yine sa-
bah olmuş, ortalık güneşin nurlan ile ·aydınlanmış
tı. (Savulun biçareler öteye - Çünkü kaldı kavuşmak
erteye). Hasılı ertesi günün akşamını bin bir ıztı,..
rapla etti. Akşam olduğunda, kendi kendine : eBu
tutiye danıştığım artık elverdi. Ona bir daha sorup
soruşturup yüz vermemeliyim.» düşüncesiyle, papa-
ğana en küçük bir iltifatta bile bulunmadı. Niyeti
dosdoğru sevdiği adama gitmekti. .
TUtiye gelince: Baktı ki bu kadar zamandır çek-
tiği eziyetler, kurduğu dolaplar bir anda. boşa gide-
cektir. Can havliyle çağınp : «Ey Mahışeker; dedi.
Gel sana nasihatım var. Bu nasihat hem dinine, hem
de dünyana fayda· verir. Unutma ki bizim cinsimizin
nasihatlannda her zaman başka bir fayda ve başka
bir hikmet vardır. Nitekim bezirgan Zade-i Ubeyde
de kendi tutisinin nasihatini dinlediği için, bunun
büyük faydasını görmüştür.» Bu sözü duyan Malıı
şeker dayanarnadı : merakına mağlup olarak kafe-
sirt yanına gelip sordu :
- Nasıl şeymiş o? ..
- Anlatayım : Vaktiyle Tirmiz şehrinde bir
hzzirgan vardı. Bu oezirgahın bir de Ubeyde adlı oğ~
lu bulunmaktaydı. Peygamberin: «Evleniniz, çoğa-
251
lınııı.» emrine uyarak nikahla güzel bir kız alıverc:fi.
Alicak Ubeyde, karısının a:.kın:ı öylesine tutuldu ki,
. bir gün, bir saat, belki bir dakika bile onun yanın
dan aYrılamaz oldu. Annesi ve babası, oğullarının
yfu:.ünü gözünü öpüp pek çok nasihatte bulundular.
Fakat fayda vermedi.
öte yandan bu bezirganin bir ortağı vardı. Be-
zirgan olanı biteni ona anlattı. Kendisinden bu du-
ruma bir çare istedi. Ortağı ona dedi· ki: «Öz ana ve
babasının nasihatini dinlemeyen benim sözlerimi
dinler mi? L8.kin ben yine de elimden geleni yapaca-
ğım. Bende iki tuti vardır. Biri erkek, biri dişidir, ·
Öylb tesirli· kcnuşurlar ki, insanların söylediklerinin,
'Junlarınkin'n yanında hiç önemi kalmaz. Onları
sana göndereyim. Umarım ki oğlun, bu kuşların na-
siha.tleri sayesinde bu aşın duygularından biraz kur-
tulabilir.~ ·
Nitekim ortak bezirgan evine geldiğinde o iki
tiı.t.isine olanı biteni anlattı. «S!zi o eve gönderece-
ğim. Ola ki sizin akıllıca nasihatlarİnizden ders· alıp
bu aşırı sevdasından kurtula. » dedi. Ertesi gün de,
hediye ediyormuş gibi her iki papağanı, arkadaşı
nın evine yolladı.
Ubeyde bu iki tutinin ikisinden ce sen derece
hoşlandı. Onları bizzat kendi yatak odasına koydu.
Akşam o!duğundan erkek tuti, bağırarak: «Ey Ubey-
de ; şu anda. bizler senin .evine gelmiş misafirleriz:
Niçin hiz~mle sohbet etmiyorsun? Kaldı ki bizim
ruhi gıdamız sohbettir. Sö::ler~.miz birçok kimse için
.adeta ölümsüzlük şerbetidir. Gel, fırsatı. ganimet bil:
252
Hem bizi bu sıkıntıdan kurtar; hem de sohbetimiz-
den istifade et.» dedi. Ubeyde, tutinin bu şözlerini
işitince ister istemez yerinden kalktı. Kafesin yanı
na geldi ve konuşmaya başladılar. Ubeyde: «Söyle
bakalım, şu nasihatlerin nelermiş ?» diye rordu. Bu
nun üzerine tiıti konuştu:
«Herhangi bir nasihatin, o şahsın haline uygun
ohnası gereklidir. Meseli. ilim ebli kitaplardan hoş
lanır. Taeirierin .zevk aldığı konuşmalar ise mal ve
mülk üzerinedir. Sevenler ve sevilenler aşk konuş
malarından haz duyarlar. lmdi ben de senin ne hal
ve durumda olduğunu bilmeliyim ki ona göre konu..
şayım.:. dedi. Ubeyde karşılık verdi:
cBizim mesleğimi~ atada.ıi, deeeden kalma be-
zirganlıktır. »
Bunun üzerine tO.:tı taşı gediğine koydu: «Fe-
sübha.nallah!. Sen nasıl be~rgansın ki biz bugün sa-
bahtan akşama kadar bu evdeyiz. Hep de san.a dik-
kat ediyoruz. Fakat hiç bir sözünde, hiç bir hareke-
tinde ticaretle ilgili· bir şey göremedik ... »
TUtinin bu sözlerine verecek cevap bulamayan
Ubeyde biraz sustu. Nihayet çaresiz doğruyu açı..k
lamaya karar verdi. Karısının aşkı ile kendinde ol-
madığını, işlerini aksatmasının sebebinin bu olduğu
nu itkaf eyledi. Onun anlattıklarını dikkatle dinle-
yen tiıti şöyle konuştu: «Ey Ubeyde; gerçi sevdiğin
kadın helalindir. Ancak ne olursa olsun, aşkın bu de-
recesi akıl kar:ı değildir. Hele unutmamalısın ki ka-
dın denilen mahluklann çoğu vefasızdırli;lr. Eğer bir
vefasızın aşkı
yüzünden bu hallere düşmüşsen o da-
ha da kötüdür. Sana bir hikaye anlatayım:
Eski zamanlarda Hind padi.jıihının hareminde
bulunan cariyelerden birinden bir kızı dünyaya gel-
mişti. AUah'ın hikmeti bu ya; bu kızın üç memesi
vardı. İki normal yerlerinde, fakat ötek~si anormal
bir yerdeydi. Falcılar, kızın falını baktılar ve onun
son derece hain, vefasız olacağım bildirdiler. Kız
büyüdüğü zaman, babası onun için hesapsız çeyiz,
servet, mal ve mülk hazırladı. Fakat şöyle ilan etti:
«Bunca mal ve mülkle kı.zımı kim isterse o alsın. Fa-
kat bir şartım var: Alelıktan sonra benim memle-
ketimde durmasın. İstediği bir başka. ülkeye git·
sin ... :.
Kız hakkında falcıların söyledikleri herkesçe bi-
lindiğinden, hiç kimse cnu almaya yaiıaşmadı. Ne
var ki, ülkenin bir köşesinde 'gözleri görmez bir
adam yaşamaktaydı. · Yoksulluk da canına t!'.k et-
mişti. «Başıma ne bela gelirse geıs:n razıyım. Yeter
ki şu fakirlikten yakarnı sıyırayım.» diyerek gelip
kıza talib o!du. Padişah, memnunlukla kızını ve
vaadettiği bütün serveti ona verdi. Karı koca, ülke-
den ayrılıp bir başka diyara göç ettiler. Aradan epey
bir zaman geçti. Padişahın kızı, gözleri görmeyen
kocasından daima nefret ediyordu. Biraz sonra ise
ülkenin genç ve yakışıklı delikanlılanndan biri ile
ilişki kurdu. Kocasının gözleri de görmediği için
onu sık sık ev~ne alarak derin zevk ve sohbetlere gi-
rişir oldu. Mesele yalnız bu yasak ve ç·irkin münase-
]:)etle kalmıyor, kadınla erkek her seferinde fakir
ve ama kocayı alaya alıyorlardı.
Nihayet birgÜn, bununla da yetinmeyerek, onu
öldürmenin yollarını aramaya başladılar. Bahçeden
siyah bir kör yılan yakaladılar. Onu parça. parça. ede·
rek bir tencerede pi§irdiler. Kız, ama kocasına. dedi
ki: «Senin için balık çorba.sı pişirdim. Orada. ateşin
üzerindedir. Gel altının ateşini de yak da. sönmesin.
Gözleri görmeyen koca, asasını. eline alıp tencerenin
yanına. geldi. Ateşi yalazlandırmaya çalıştı. Kadınla
sevgilisi onu bu biçare haline bakarak sinsi sinsi
gülüşmekte idiler.
Talihsi:z koca, tencerenin kapağını açtı. Çorba-
nın pişip pişmediğini anlamak için, asasının ucu ile
tencereyi karıştırmaya koyuldu. Allah'ın hikmeti bu
. ya.. Kör yılanın kayna.makta olaıı buharı adamın
gözlerine iyi gelip • yine Allah'ın izniyle - bir anda
görmeye başladı. Bir ® gördü ki karısı. ile genç bir
adam kucak kucağalar. Her ikisini de adam akıllı
dövdü. Sonra yine her ikisini de bağlayıp subaşıya
teslim etti. Daha sonra da evde olanları alarak eski
ülkesine döndü. Okahpe kadından bu vefasızlığı gör-
düğü için bir daha ömrü boyunca evlenmen~n adını
almadı ...
Erkek tiiti, Ubeyde'ye bu hikayeyi anlattıktan
sonra sözlerini söyle tamamladı: cAncak işin gerçe-
ği şudur: Kadınlarda çok vefasızlık -görülmüştür
ama, bu, bütün kadınların mutlaka vefasız olduklan
manasına gelmez .Onlann içinde hakikatiisi de pzk
pek çoktur. Sözü şuraya getirmek isterim: Senin,
255
1
1
(
A
>
F: 17
diklerinden şaşmadı. Bunun neticesi olarak, onun
duası sayesinde, kısa zamanda öyle derin bir ilim ve 1
fazilet sahibi oldu ki, yalnız Belli'te değil, bütün çev- /
rede şöhreti yayıldı. Yandan yöre:!en herkes ondan/
fikir almaya, bilmediklerini öğrenmeye gelirierdi ...
Tuti sözünü burada tamamladıktan sonra Ubey-
de'yi <lerin bir düşünce aldı. Her iki kuşa da: «Bun-
dan böyle anne ve babamın rızasını mutlaka alaca-
ğım .. Lakin hatunumu terketmek de bana çok zor
gelecek.» deyince, erkek tuti: «Ey Ubeyde; ben sana
hatunun terket demiyorum. Yalnız dişilerin ço-
ğunun vefasızlığından söz ediyorum. Buna b:r misal
de Hind padişahına koyunun ettiği nasihattir. Bak
sana. bunu da anlatayım:
«BirgÜn Hind padişahı avianmak için ~ehrin dı
şına çıkmıştı. Orayı burayı araştınrken yolu bir çöl-
lük yere düştü. Çölde diçi bir yılan gör(:ü. Bu yılan
kendi cinsinden olmayan bir başka. yılanla oynaşıyor
ve şehvetle onun kendisine sarılmz.sını istiyordu. Pa-
dişah bu gayri tabii hali görünce gazaba geldi. Der-
hal kılıcını ç.ekince yılanın üzer~ne .hücum etti. Yı
lan kaçti. Ne var ki keskin kılı~ kuyruğunun bir par-
çasını kesmişti. Deliğine girip kurtu:an d"şisini gö-
ren erkek yılan, ona kuyruğunun n.:.~ clduğu:m sordu.
t'unun üzerine dişi yılan: «Bu ülk·3nin padişahı olan
kinise, avianmak üzere dolaşıyordu. Ben de oralarda
yem arı.yordum. Birden beni görünce, yılan olduğu
mun farkına varmayarak beni uzun ·boylu clilber bir
. genç kız sandı. Derhal güzelliğime aşık oldu. Ben-
den ille de kendisi ile yatmamı rica ve niyaz eyledi.
258
Den ise o tertemiz namusumu korum~k için mani
olmak istediğimden padişah gazaba geldi. Kılıcı ile
üstüme saldırdı. Kaçtım ama, kuyruğumun bir parça-
nı da kurtaramadım.:. dedi.
Erkek yılan işittiği bu sözlerden son derece hu-
zursuz oldu. lntikam almak iç-in padişahın sarayına
vardı. Onun yatağının yanında büyük bir saksı için-
de gÜl ve reyhan vardı. Yolunu bulup bunun içine
gizlendi. Niyeti, padişahı uyuduğu zaman, çı
kıp onu sokmak ve zehirlem.ekti. Ancak Allah'ın
hikmeti bu ya, gece padişah uyumadan önce ha-
tunu gelip onun yatağına girmek istedi. Fakat pa-
dişah karısını yanına almayıp ağlamaya başladı. Bu-
nun üzerine sebebini soran hatununa şu cevabı verdi:
«Bugün avda gezerken bir dişi yılan gördüm. Şeh
vetinden kıvrım kı:vnm olmuş, kendi cinsindE'n olma-
yan başka bir yılana sevişmek için yalvarıp duruyor-
du. Durumu görünce artık tahammül edemedim. Kı
lıcımı çekip bu kahpe yılanı öldürmek istedim. Ne
var ki kaçtı. Ancak kuyruğunun bir kısmını keı::eb!
dim. Onu öldüremediğime çok üıgünüm. Dişilerin
bu çirkin ihanetlerini gördüğüm için şu anda s7nden
de nefret ediyoruri:ı ve birleşrnek istemiyorum.»
Hatun, padiŞahının bu sözlerini işitince çok
üzüldü. Onun yatağındi:m uzaklaştı. Öte yandan sak-
sıdaki yılan da bütün buiılan duymu.~tu. Padişahın
masum olduğunu böylece öğrenmiş oldu. Gidip pa-
dişahın ayaklarına kapandı ve sözü edilen dişi yıla
nın kendi eşi olduğunu bildirdi. Gidip derhal o ha-
yasız eşini öldüreceğini ve bir isteği varsa derhal ye-
259
rine getirebileceğini anlattı. Padişah, hayvanların
dilinden anlamak istiyordu. Yılandan, kendisine bu-
nu öğretmasini istedi. Yılan: «Padişahım; bu müm·
kündür, ancak zinhar kadınlara bu hususta malumat
vermeyeceksin.:ıo dedi ve iJAve etti: «Eğer öğrendiği
nizi kadınlara bildirirseniz o dakikada helak olursu-
nuz.» Hasılı birçok tembihler daha yaptı ve sonra
hayvanların dilini kendisine usulü ve erkAnınca öğ
retti. Daha sonra da saygı ile sel8.mlayıp huzurun-
dan a}Tıldı. Nitekim bundan Eonra padişah, bütün
hayvanıann dillerinden· anlamaya bqladı ...
Birkaç gece sc·nra idi. Padişahın hatunu, sabaha ·
yakın, durarnayıp yine onun yatağına gelerek sokul-
du. Kocasının ayakbınnı gülsuyu ile ovdu. O ayakla-
ra .~ünü gözünü sürdü. Bu arada sarayın yatak
odası.ndaki bir kafeste bir çift de kumru bulunmak-
taydı. Dişi kumru. erkeğine Eöyle dedi: «Ah keşke
benim de elimde böyle gülsuları olaydı da senin aya-
ğına süreydim. Cvnra ben de onları bu kadın gibi se-
vip ok:ıasay<lım». Padişah, kumrunun bu sözlerini
işitip an~ayarak güldü. Kadın, padişahın kendisiyle
alay ederek güldüğünü .sanarak danldı ve dedi ki:
«Niçin gülmUş olduğunu bana hemen şu anda mut-
laka söylem:elisin. Eğer söylemezsen, derhal kendimi
öldürürüm .. Zira zaten· içim rahat değil. Bundan ön-
ce de yanına geldiğimde beni. yatağına almadın. Şim
di ise bir başka türlü alay ediyorsun .. »
Padişah, saçı uzun aklı kısa karısının gerçekten
de çok üzüldüğünü ve belki kendisini gerçekten de
öldüreceğim anladı. Ona rica et.ti: «İnan ki sana gül-
260
medim. Ben, senin bilmediğin bir sırra vakıfım. An-
cak bu sırn sana söylecek olursam hiç şüphen ol-
masın ki o zaman da ben o anda ölürüın. Hasılı öl-
memi istemiyorsan bu konuda artık ısrar etme.:. de-
di. Ne çare ki karısı nuh diyor, peygamber demiyor-
du. Çıkar yol kalmadığını gören padişah şöyle dü-
. gündü: «Bari bunu ona tenha bir yerde söyleyeyim.
Çünkü nasıl olsa, söyledikten sonra öleceğim. Bari
kimseler görmesin.» ve sarayın hasbahçesine çıkma
ya k8.rar verdi. Bunun üzerine karısı biraz sükUnet
buldu.
Ertesi gece, kimse görmeden, padişahla karısı
hasbahçeye çıktılar. Bir köşedeki bir kuyunun başı
na geldiler. Allah'ın hikmeti orada iki koyun otla.-
maktaydı. Dişi koyun geldi. Kuyunun iÇine baktı.
Aşağıda tue yeşil otlar görerek erkeğine dedi ki:
«Ne güzel taze yeşil otlar var. :E::ğer bunları çıkarıp
bana getirirsen ne aıa.. Yoksa k-:mdimi kuyunun içi-
ne atanm. Erkek koyun, otluğa baktı: Çıkarmak
mümkün değildi. Çıkarmak için aşağı inse bile öle-
bilirdi. Kendi kendine: «Bunun imkanı yok. Karım
olan dişi koyunun bir kaprisi iÇin kendimi öldürece-
ğime; varsın o ölsün. Ben padişah gibi saf değilim ki
bir kadının k·3yfi için kendimi bi!e bile ölüme ata-
yım.» diy'e düşündü ve diaisine~ «Kendi ister öldür, is·
ter öldürme. Hiç urourumda bile değil. lşte kuyu gö-
zün önünde duruyor. Ordaki otları yemek v.j'a öl-
mek istiyorsan, haydi durma, kendini aşağıya at.
Hiç vakit geçirme.» deyip ,işin içincen çıktı.
Erkek koyunun bu ibret verici sözlerini işiten
261'.
pacllşah kendine geldi ve karısının bundan f:onraki
yalvarışiarını hiç umursamadı. Kadın da pek ala ya-
~:amaya devam ederek tehdidini yerine getirmedi. ..
Hik.lyesini bitiren tfıti tekrar Ubeyde'ye döndü:
«Evet ey Ubeyde; ben ı::ana hatununu bir tarafa at
<l~miyorum. Ancak bütün zamanını kendisine ayı
rarak işini gücünü ve anne~e babanın · sohbetini de
ihmal etme diyorum.» dedi. H~sılı neticede bu tuti-
lerin söy!cdikleri Ubeyde üzerinde tesirini gösterdi.
Gündüzleri işi gücüyle, anne ve babasının sohbetiy-
le, geceleri ve karısı.nın zevk ve safasıyla meşgul ol·
maya başladı. ..
- Ey Mahışeker; eğer sen de bu nasihatlerin
dışına çıkarsan mutlaka zararını görürsün. f:.imdi
öyle bir tutum izle ki hem sevdiğin adama, hem de
k()can Hoca s&id'e fayda;:ıı dokunsun. Neyse, hele
sen durmadan sevdiğine koş bakalım ...
Ma.hışcker; tela{}la dışarı uğradı. Bir c!e gördü
ki çoktan sabah olmu:~ ... ~evgiliye ulaşmak yine mü-
yesser o1madı. O gün de akşamı dar etti. Akşam ol-
duğundan tutinin kafesinin yanına g·3ldi. Gitmesi iç'n
izni olup olmadığını sordu. Bu. arada: «Dün .nasihat
etmiş ve sözü şuraya getirmiştin: Eğer sevdiğine
aşırı meylin varsa Hoca Siid tarafını da ihmal et-
me. Zira onu elde ederken kocanı elden kaçırmaya
sın, demiştfn. Ben Eenin bu sC.:.ünü pek (le haklı bul-
muyorum. Şunun içhı ki, bu dUnyada aşık sadece ben
değilim. Benden başka daha nice aşıklar gelmişler
dir ki sevdikleri ile çc·k ~atlı vuslat demleri yaşa
mışlardır. Niçin ben de böyle olmayayım?»
262
-· Ey Mahışeker; sen kendini aşk yolunda her-
hangi kimselerle bir mi tutmak istersin? Billahila-
zim başına öy. .e haller gelebilir ki bu ha.ller, bezit-
ganı taklit eden berber:n ba.~ı.na b:Le gelmemiştir ...
- Merak ettim, bezirrranı taklit eden berberin
başına neler gelmiş?
-Anlatayım: Vaktiyle Erzurum şehrinde bir
bezirgan yaşıyordu. Malının hesabını kendi bilmez..
di. Birgün kendi kendine <lJ.şürken aklına şöyle bir
şey gc.di: «Benim ~u fani dünyada elde etmediğim
servet ve sürmediğim safa kalmadı. Nihayet ·ömrü-
mün sonlarına yakıaştım. Artık bundan mnra alıre
tin hazırlıklan içinde olup boşuna geçmiş günahlı
günlerimi telafi edeyim. En iyisi servetimi fakir tu-
kara arasında paylaştırmaktıt. Belki bunun sevabı
olarak cennete girebilirim.»
Nitekim elediğini de yaptı: Ne kadar malı m ül-
kü varsa h·epsini fakir fukara arasında paylaştırdı.
BütÜn qunlar olup bittikten: ı::onra birgün karşısına
bilgili ve akıllı bir ihtiyar çıktı. ve kendisine şunlan
söyledi: «Ben senin balıtın ın: kuvvetiyim. Değil mi
ki sen bütün vannı yoğunu yoksullara dağıttın, Ce;.
nab-ı Hakk seni de «aşere-i mübeşşere» (1) g:pi öte-
ki dünyada yüce bir mevkie layık n:ördü. Bununla
beraber yine ayn bir kerem rrösterip beni sana yar-
dımcı olarak yolladı. Şimdi sana bir şey öğretmeye
264
çağırdı. Brehmen de kerli ferli bi,r halde ziyafete
geldi. Fakat adaineağız ·daha kapıdan içeri girer gir-
mez, berber elin(:eki kocaman sopayla onun kafası
na indirdi. Brchmen sersemleyip yere yıkıldı. Misa-
firler şaşınp kalmışlardı: c:Bu ce haldir'? Bizim, eli-
ni ö:perek hayır duasını aldığ1mız böyle bir k~mseyi
sen nasıl olur da bu hale sokarsm ?» yollu sözlerle
onu kınadılar ve kendisini yakaladıkları gibi şehrin
kadısına götürdüler. Hakim berbere, bu işi neden
yaptığını sorduğunda, berber de bezirgandan gör-
düklerini başmdan sonuna kadar .anlattı. Neticede
bezirganı çağırdılar. Fakat o, sırrını açıklamayıp hi-
le yolwıa saptı ve dedi ki:
«Ey kadı efendi; hiç ba.Jında zerre kadar aklı
olan kimse böyle bir cevaba inanır mı? Hiç bir in-
san vücudu,· sopa ile vurularak altın haline gelir mi?
Siz, böyle manasıt sözlere itimad edip halkı kendini·
ze güldüriirsünüz. Benim bildiğ:m, bu berber vaktiy-
le akıllı ve bilgili biri idi. Fakat senradan oynatıp bi-
raz delilik getirdi. En iyisi cnu tırnarhaneye koyup
bir müdilet tedavi etmektir. Böylelikle aklı başına ge-
lir ve yeniden işine gücüne döner.»
Kadı ve orada bulunanlar bu sözü akla yatkın
buldular Hasılıberber tırnarhaneye konuldu. Tabii
adamcağız, · ahmaklığının sonu olarak hergün bin
türlü ilaçları zorla içiyor ve sayısız sopa yiyo:rdu ...
- Ey Mahışekcr; Bu hilcayeyi şunun ·için söy-
ledim ki bi!mediği işi taklide kalkışan kişiıün başı
na Jaima tür~ü dertler gelir. Yani §U dünyada tak·
265
·litıe bir iş sonuca vardırılaıp.az. Özellikle &§k konu-
sunda taklitçilik mutlak bir hatadır.
Mahışeker, tutinin bu solılıetinden çok etkilen-
mişi. Uzun uzun düşündükten sonra dedi ki: «Et tii-
ti; bu gece garip bir rüya gördüm. Önce sen bu rü-
yayı bana bir tabir et bakalım.» Tfıti rüyanın ne ol-
duğunu sordu ve genç kadın anlatmaya başladı: «RÜ-
yamda bilinmedik bir yerden bana bir elma ile
ile bir şi~e gülsuyu verdiler. İkisinin öyle güzel
b:r kokmıu vardı, bütün dimağımı tatlı bir tesir al-
tında bıraktı. Tam bu s1rada da uyandım. Acaba bu
rüya ne manaya gelebilir?» Tfıti hemen cevap verdi:
«Haberdar ol. Elmadan murad, k~ can Hoca sAid' dir
ki onun güzel kokusu senin için ruh gıdasıdır. O şi
~edeki gülsuyu ise beyzadeU:n aşkıdır ki onunla da
dimağın güzel kokularla dolar. Hasılı rüyanın tabi-
ri budur. Yakmda bunun çıktığını da göreceksin. Çin
padişahımn hem kendi hatun~na, hem de Akra şeh
rinin pacli!;!ahının kızınavasıl olduğu gibi, sen de ya-
kında hem sevdiğin o gence hem de kocana kavuşa
caksın demektir.
- Merak etim, Çin padişahı bu işi nasıl yapmış.
- AnJatay:ım: Çin ülkesinde bir padişah vardı.
Birgün avda gezerken acaip ve garip bir hayvan av-
ladı. Yamndakilere dedi ki: «Acaba böylesine güzel
bir kız da yeryüzünde bulunur mu? Ah keşke böy-
le bir hayvan yerine bu kadar güzellikte bir kız ele
g:rmiş olaydı.» Bünun. üzerine orada bulunanlardan
biri, Ulkenin nazlı ve eşsiz güzellerini birer birer
sayıp övmeye başladı. Aralarında yaşlı bir veZir var-
266
dı ki dünyada bilmediği bir ilim kalmamışb. Bu ko·
nuşmalar üzerine başını kaldırıp şöyle konuştu: «Pa-
dişahım; bu düşünüldüğü gibi güzel ve kusursuz bir
kı.za rastlamak elbette imkansızdır. Değil mi ki yer
yüzünde sıcak ve soğuk vardır, elbette bunun tesiri
de insan vücuduna hissedilecektir. Çünkü adı üstün-
de, burası dünyadır. Ancak insanların gözünden u-
zak bulunan öyle bir diyar vardır ki ben <!e böyle bir
ülkenin varhğını ·sadece ilim ve tesadüf sayesinde öğ
renebildim. Bu yerin adı Medinetü'l-Akra (Akra
~ehri) dir. Oradaki güzellerin bir tanesinin bile gü-
zelliğini anlatmak gerekse bin kısımdan meydana
gelmiş bir kitap yazmak lazım gelir. Hele bu şehrin
padişahının bir kızı. vardır ki ötekilerden de ç9k da-
ha .üstün ve seçkindir ... »
Akıllı ve bilgili vezir bu kızı öylesine uzun uza-
dıya medhetti ki padişah o anda kulaktan bu kıza
aşık oldu. Bu aşkı günden güne c-nüne geçilmez bir
şekilde arttı. Neyse aradan bir müddet zaman geç-
tj. Derken birgün artık tahammülü taşan padişah,
ve zirini çağırdı: «Beni bu derde sen uğrattın. İlaçını
da senden isterim.» dedi. .:Vezir: «Pekala padişab;ım;
ferman senindir. Elbette bir çaresine bakacağım.
Ne. var ki ben artık ~ok yaşlandım. Vücudum da pek
dermansızdır. Eğer harekete gücüm yeteeydi, reh-
berlik ederek seni oraya götürürdüm. Oraya vardık
tan sonra da elbette bir kavuşma yolunu bulurdu}[.
L8.kin, söyled'm ya, gitmeye takatim yoktur. Ancak
şurası da var: Akra şehrinin sınınna kadar gemi
ile gidilebilir. Ben de gemi ile sizinle birlikte oraya
kadar gelirim. Fakat ondan ötesine gidemem. Size
yolu gösterip be.kler ve duanızda olurum. İnşallah siz'
kendiniz muradınıza erer::ıiniz.» cevabını verdi.
Çin padişahı, bunu da bir müjde olarak kabul
etti. Yol hazırlığını yaptı. Galtanat tahtını güveniliı;'
bir kimseye bıraktı. Kendisi de seyyah kılığına gi-
rerek akıllı ve bilgin veziri ile yola çıktı. Deniz kıyı
sına gelip gemiye bindiler. Birçok gündüz, birçok
gece yol al<lılar. Nihayet büyük bir sahile çıktılar.
uradan da bir şehre eril]tiler. Vezir: «~te padişn.
hım; Akra ~ehrinin sınırı burasıdır. Ben buradan da-
ha ötesine gitmeye kaadir değilim. Burada durup se-
. ni bek~~rim. een saadotle. yolu tutup daha üç ~n yol
gidersin. Dördüncü gün bir bapçcn·n kenannda, lü-
lesind.an sular akan bir çeşmeye rastlarsın. Orada
her türlü acaip ve garip şeyler göreceks:n. İnşallah
mur~dına da nail olarak tekrar buraya dönersin. O
zaman beni burada bulursun.» dedi.
Bunun üzerine padiş:ıh
bir ata binerek vezirinin
yanından ayrıldı. Denildiği üzere tam üç gün gitti.
Dördüncü günü bJ.r bahçenin kenarındaki çeşmeye
geldi. Buz gibi suyunclan içip biraz istirahat etti.
O böyle dinienirken oraya ansızın iki adam çıka gel-
di. Çeşmenin yanına oturup l:tirbiriyle Qekişmeye
başladılar. Bunların kavgalarının s:ebebini anlamayan
Çin padişahı, niçin çekiştiklerini sordu. Kavgacılar
dan birisi ı;.öyle cevap verdi:
«Biz'e babamızdan birtakım miraslar kaldı: Bun-
lardan biri bir keE:edir ki ne. z·aman bize biraz altın
268
lAzım olsa içinden o miktar alırız, fakat ke,sedeki
altın hiç bir şekilde eksilmez, yine de hep aynı kalır.
Sonra bir ağaç çanak:· İçinden ne kadar ve hangi çe-
şit yemek yemek .arzu etsek alır ve yeriz. Üçüncü
olarak bir çift nalın: Bunu ayağına giyen adam, ne-
reye gitmek istese daha o anda kmdisini istediği yer-
de bulur. Dördüncü olarak bir kılıç: Güneş .doğduk
tan sonra bir kimse bu kılıcı bir çölde bile kımndan
çıkarsa, o· çöl o anda muazzam bir şehir, çarşı ve
dükka.nla dolar. Kılıcı kınına koyduğunda ise bütün
bunlar bir anda yine ortalıktan kaybolur. Hasılı bu
dört· eJyan:n dördü de tılsımlıdır. •rıısımla yapılmış
tır. Her zamançla ve yer mekanda tesirlerini bös-
terirler. İşte ikimiz d.:>rt eşyayı aramızda paylaşa
mıyoruz. Mademki şimdi size rastladık. İkimiz de
sizi hakem tayrn €diyoruz. Siz nasıl taksim eden:e-
nbı ona razı. olacağız.» diyerek eşyaları getirip padl-
şahın önüne koydu.
Padiş8.h her ikisine de: «Hemen gidin, bana iki
top ve bir değnek getirin.» dedi. «Değnekle topları
uzaklara atarım. Hanginiz evvel getirirseniz eşyayı
ona veririm.» İki kardeş, i~tenileni getirmek üzere
koı;tular. O sırada Çin padişahl da: «Bundan güzel
fırsat olmaz» diyerek kılıcı beline bağladı. Keseyi
koynuna koydu. Çanağı ·eline alıp nalını ayaklarına
giyerek Akra padişahının sarayına yollanmaya ni-
yetlendi. Niyetlenmesiyle birl:kte kendisini sarayın
tain önünde buldu. Etı:afına bakınıp içeri girmenin
yollarını ararken birden gözü bir tanıdığa, rastladı.
«Acaba kim<lir ?» diye dikkat edince, bumin tahtını
269
emanet ettiği, vezirin oğlu olduğunu anladı.· Meğer,
babası o eşsiz kızı medhederken oğlu bunu dinle-
mekte imiş, o da kıza Kulaktan aşık olmuş ve büyük
bir sihir gücüne sahip olduğundan, o sihir gücüyle
gelip sarayın yanına ulaşmış... Ne var. ki, vezir pa-
dişah için dua eylediğinden, Allah'ın izniyle kızın
yüreğinde bir aşk doğup «Ben Çin padişahından baş
ka kimseye varmam, rüyamda kendisini şöyle şöyle
g·3rdüm, ben sadece onu isterim.» diyerek babasına
niya.z edermiş.
Çin Padişahı, kapıda vezirin oğlunu görünce:
~~>Buraya niçin geldin?» diye sordu. Vezirin oğlu ise
gerçeği saklamadı, olanı biteni kendisine anlattı.
Ancak kendisini rüyasında gören kızın, ona olan aş
kinı ~ yine sihir kuvvetiyle bildiğini, öğrendiğini
ilave etti. Bu sözlerden çok memnun olan padişah,
vezirin oğlu ile konuşmasına devam ediyordu ki bir-
takım adamlar oraya çıka geldiler. Bunlar Akra pa-
dişahının adamları idi. Çin padişahının vasıfl~ını
~itmişlerdi. Akra bilginleri de yakında bu padişahın
. kendi şehirlerine geleceğini haber vermiş. olduklann-
dan, onun gelmes:ni gözetiernekte idiler. Hasılı Çin
padişahını gören saray adamla.n, durumu derhal
kendi padişahlarına haber verdiler. Bunun üzerine
Akra padişahı bizzat gelerek Çin padişahını alıp iz-
zet ikramla kendi sarayına götürdü. tki ta:raf konu-
şup anlaştı.lar. Kısa zam:ında karara vardılar. Nikah
yapıldı. Bundan sonra Çin padişahı, aı:t;ık kendi ülke-
sine dönmek için ötekinelen iz:n rica etti. Akra padi-
şahı da izin verdi. Kızı teslim alan Çin padişahı, onu
270
göğsüne bstırıp, adı ge,çen çeşmenin yanına gitmeye
niyet etmesiyle kendisini orada buldu. ·
Öte yandan vezirin oğlunun, baba.Sının duası
sonunda, artık eski sihir gücü kalmamıştı. Yani gel-
diği gibi rahatlıkla Çin ülkesine dönemiyecekti. Bun-
dan dolayı en son sihir 'gücünü kullanıp kendi kendi-
sini bir sinek şekline koydu. Çin padişahınm üzerine
kondu. Böylelikle, Rşıkı olduğu kızı da çok yakından
görebiliyordu. Evet böylece ~eşmenin başına vardı
lar.. Fakat padişahın bundan haberi yoktu. Çeşme
başında biraz istirahat ederlerken, daha önce gördü-
ğü iki kardeş karşısına· dikildiler. Padişah, omardan
özür diledi ve dedi ki:
«Beni mazur görü~. Ben sizin eşyamza tamalı
ettiğim için bu işi yapmadım. Benim için çvk önemli
bir mesele vardı, onu halletmek için bu suçu işledim,
yani eşyanızı kullandım.» Bunun üzerine gen~lerden
biri cevap verdi: «Biz senin kim olduğunu biliyor-
duk. Sı.rf istediğin kolaylıkla yoluna gelsin diye böy·
le bir yola başvurduk Çok şükür istediğimiz de ol·
du. Moradına ulaştın. Şımdi ikimiz de bu dört eşya
yı. sana hediye olarak terkediyoruz. Allah bundan .
sonraki işlerini (.!e rast getirsin. Bizi de duadan unut-
ma. Sonra sana bir iyilikte Claha bulunalım: Şunu şu
nu şunu, şöyle yaparsan bir kalıptan başka bir kalı
ha da kolaylık!~ girersin.» Genç adaıp, bu kalıp de-
ğiştirmenin usulünü öğretirken, o sırada sinek şek
linde orada bulunan vezir oğlu da bunu öğrendi.
Tabii durumdan haberi olmayan padişah, ·o iki
gence teşekkür edip vedalaştı. Yola koyuldu. Üç gün
271
tekrar yol aldıktan eonra, bıraktığı yerde vezirini
buldu. Padişahının böyle murada ermiş olarak geli-
şine memnun olan vozir, Allah'a şükretti. Sahile gelip
gemi~ -e bindiler. Nice yolculuktan sonra kendi ülke-
leri olan Çin'e geri v_asıl oldular. Yeni ve güzel, eş
siz karısını harerne koyan Çin padişahı, gece onunla,
gündüz devlet işleriyle gününü gUn ederken birgün
y~ne ava çıktı. Birden karşıdan bir ceylan belirdi.
Veylanı kovalayan padişah, adamlarından bir hayli
uzak düştü. Neyse avına da yetişti. Atından aşağı
inip hayvanı boğazlad.ı. Bu arada aklına geldi. Ken-
di kendine: «Bakayım, şu çeşme başınd~ öğrendiğim
yeni marifetin tesiri nedir?» diyerek, insan ltılığın
dan çıkı.p ceylan kılığına girdi. Meğer vezirin oğlu
da daima padişahın ardında gezermi.ş. Padişahı cey-
lan kılığına girmiş görünce kendisi ee derhal onun
padişahlık kılığına girdi. Ata atlayıp saray adamla-
rının yanına geldi. Hepsini' ardına takıp doğru sa-
raya yöneldi. Harem mensupları. ond3.n hiç şüphe et-
meyerek, saygı ile içeri aldılar. Ne var ki karısı olan
kız, bütün dış benzeyişine rağmen, bunun kocası ol-
madığını sezinleJL Kendisini hasta gösterip vezirin
oğ:unun yakınlaşmasına mi:isaade etmedi. Hain ve-
zir oğlu, bundan yüz bulamayınca, hele bir de eskile-
re bakayım, diyerek patHşahın öteki hatununun oda-
sına girdi. Kadın onu önce saygıyla karşıladı. Fakat
biraz sonra o da şüpheye düştü. Bunda b!.r iş, bir hi-
le olduğunu aniayarak vuslatına imkan vermedi.
Hasılı vezir oğlu donilen o k:dtaban, bir ona,
bir buna yöneldi ise de hiç 'bir şey elde edemedi.
272
öte yandan, ceylan kılığına girip öyle kalan Çin
padişahı, günlerden: bir &ün ölmüş bir tuti cesedine
rastıadı. Çöllerde böyle başı boş dola§maktansa bari
tfıti kılıbına gireyim, diye dtişündü. Nitekim girdi. O
anda kanat açıp kendi sarayında, Akra paC:işahının
kızının odasının penceresine kono:lu. Baktı ki sevgili
karısı benzi sarı, hasta döşeğinde yatmaktadır. O
ve~ir oğlu denilen kalleş is·3, kendi kılığında, başı
ucunda oturmuş, durmadan ~endisinden vuslat ni-
yaz etmektedir. Bu durumu gözleriyle gören Çin pa-
, dişahı candan, yürekten bir ah çekti ve neticeyi bek-
lerneye koyuldu.
Kalleş vezir oğlu, akşama kadar bekleyip bir ne-
tice alamayınca kalkıp uzaklaştı. o .. ada kı.Wan baı;
kası kalmayınca Çin padişahı, kanadı ile cama Vlll'l\P
karısını yanına çağırdı. Olanı biteni b~ınJan sonu-
na kadar ona anlattı. Kı.z durumu öğrence, §imdi ne
yapmak gerektiğini Eordu. Padişah: cP..::k bilmem;
fakat ne y~·arsan yap, benim kalıpımı o vezir oğlu
olacak kaltabanın pis ruhundan uzaklaştır.». dedi ve
bahçelin bir köşec.ine· gizlendi. Allah'tan bir lütuf
ve yarJım beklerneye koyuldu.
Ertesi gün vezirin oğlu, a·2eti üzere, yine yata-
ğın başucuna geldi. Yine vuslat niyaz etmeye koyul-
du. Bunun üzerine kız ona d~di ki: «B0n Eenden vus-
htımı elbette esirgemcm. Fakat içimde bir şüphe
var. ·Bu şüpheden dolayı da hastayım. Şüphem şu
<~ur: Dünyacla insan insana benzer. Belki kocam olan
r.·a·:.':iQahın baryına bir hal gelmiştir de, d·2vlet adam-
lan, düşman halimizi öğrenmesin diye ona ben:aer
F: 18 273
birini, mesel! sizi bulup padişah yapmışlardır. İçim
de mademki böyle bir şüphe var, tecrübe etmeden
sana teslim olmam.» Vezirin oğlu, yüksekten atarak.
böyle 'saçma şeyler olm~yacağını.ileri sürdü. Sonun-
da ise çaresiz: «Tecrübe etmek istediğinnedir?» di-
ye sordu. Kız cevap verdi:
. «Ülkemde, çeşme başında iki genç koc.ama ka-
lıp değiştirmeyi öğretmişlerdi. Onu kocamdan baş
kası bilemez. Eğer sen de istediğin zaman kalıp de-
ğiştirebilirsen aniarım ki öz kocaıİısın, yapamazsan
değilsin. De yap göreyim de kocam olduğunu anla-
rayım.»
274
Gördü ki sabah olmuş. Maksat ertesi geceye kaldı.
O gün akşam olduğunda yine kafesin dibine geldi.
Gitmek için izin istedi. Daha önce de şöyle konuş
tu:
«Ey tutt; dün geeeki hikay·eden anlaşılan şu
dur ki, kişi yalnız bir şeyle kanaat etm<!yip, daha çok .
çalışıp Çin padişahı gibi her bakundan muradına
nail olmalıdır. Yani şunu demek isterim ki benim de
sadece Hoca Said'le kanaat etmem alçaklıktır. Bu
böyle olduğu gibi sadece beyzaden'n vuslatına razı
olmam da: ahmaklıktır. Kısacası bunlardan ikisine
de· sahip olmaya çalışmalıyım. Ne var ki şimdi·· bey-
zade ~afına gitsem,. eğer bu arada Hoca Si.id dön-
müş ise durumumuzu öğrenir ve kendisiriden vaz·
geçmek zaruri olur. öte yandan şimdilik sevdiğimin
qkına sabır gösterip Hoca, gelinceye kadar errele-
sem sanınm daha iyi olur. İkisinin birden vuslatına
nail olmak benim için en iyisidir.
-· Ey Mahışeker; bu senin düşündüğün şeye
yücelik değil, belki tamahkarlık demek gerekir. Bir
kişinin elde ettiği nimeti elinden çıkarnıayıp onun-
la kanaat etmesi· gerektir. Nitek:m eEldeki para, el-
deki eşyadan daha iyidir» diye bir söz de vardır.
Şimdiki ha! de sana en .yarariısı olan şudur ki fırsa
tı ganimet bilip hemen . beyzadenin sohbetine koşa
sm. Hoca Said'in schbeti kalıcıdır. Bir kimse elinde
olan nimetin kıymetini .bilmeyip daha fazlasım iste-
yecek olursa dört seyahat arkadaşının uğradığı aki-
bet gibisonunda büsbütün eli boş kalabilir.
- Merak ettim; nasıl şeymiş bu'? ...
275
'·
- Anlatayım: Çok· eski zama~larda Belh şeh~
rinde dört samimi dost vardı. Te.tlı ve acı günJerin
de asJA birbirlerinden. ayrılmazlardı. Ne var ki bun-
ların ikbal yıldızları zamanla düştü. Gittikçe fakir-
leştiler. Sonunda fakirliğe dayanarnayıp seyahat çık
tılar. Gide gide Dağıstan ülkesine geldiler. Bu ülke·
de çok derin bir filozof vardı. Zamanının bütün ilim-
lerinde bir tekti. Gelip onun hizmetine girdiler. O
filozofa durumlarını anlatıp fakirliklerinden şika
yet ettiler. Filozof, bu gençlerin durumuna acıd.i.
Uzun u~adıya düştnceye daldıktan sonra koynundan
dört tane mühÜr çıkarJı. «Her b:riniz bu mühürler-
den birer tanesini· başınıza koyunuz. Nerede baeı..
nızdan düşerse arasını kazınız; herkesin nasibi müh-
rinin düştüğü yeruedir.» cedi. «F,ğer birinizin rtasi-
bine ötekini <le ortak etmek isterteniz, o da sizin bi.;.
leceğiniz şeydir.» diye de ilave etti. Filozof, dua edip
bunları uğurlad.i. Dört arkadaş yo'a düşüp giderler-
ken Allah'ın izniyle birinin mührü ba.jından düştü.
Orayı kazdılar. Bir bakır madeni çıktı. Kendisine bu
roaderi <:;·:kan, ortaklarına: «Eğer razı iseniz benimle
ortak clursunuz, değilseniz siz bilirsiniz.» dedi ise
de ötekiler: «Biz kendi nasibimizi arayacağız.» ·diye-
rek, ark:ıdaşlarını orada bırakıp gittiler. Derken da-
ha ileride bir başkasının ki düştü. Orayı kazd.ilar.
Bu sefer de bir gümüş madeni çıktı. Bu kimse, ar-
kadaşlarına ortak olmayı teklif etti. Fakat beriki-
ler razı olmayıp yollarına devam ettiler. Derken da-
ha ileride üçünellsünün mührü de düştü. tki arka-
daş kazdılar. Buradan da altın madeni çıktı. Altın
276
sahibi olanı, arkadaşına. ortaklık teklif etti. LA.kin o
bunu kabul etmeyerek şöyle de dedi: «Şimdiye ka·
dar hep birbirinden değerli maden ocaklan çıktı. Sa-
nırım ki sıra altından sonra.' elma.stadır. Onun i~
ben kısmetimi daha ileride arayacak ve seninle or-
tak olmayacağım.:. Dediği gibi de yaptı. Arkadagm-
dan ayrılıp yoluna devam etti.
Nihayet birkaç gün sonra bunun millırü de ba-
şından yere düştü. Adam büyük bir hırsla derhal top-
rağı kazmaya koyuldu. Buradan ise demir madeni
çıktı. Herifin aklı başından gitti. Hemen demiri bı~
rakıp altın roadenini bulan arkadaşına koştu ise de
onun izini eserini bile bulamadı. Büyük bir üzüntü
ile filozofun yanına döndü. Fakat Irondisine haber
verdiler ki bu filozof onun gelişinden bir gün önce
vefat etmiştir. Tekrar ye'se kapılarak, hiç olmazsa
gidip demiri işletıneye karar verdi. Fakat döndü·
ğünde onun namını nişanını bulamadı. Hırsı yü-
zünden elleri bom bog ortada kala kaldı ...
- İşte ey Mahışeker; sen de daha fazlasım is-
tersen, korkarım ki elindekinden de olacaksın. Gel
bu sevdadan vazgeç de hemen sevdiğin adamın ya-
nına git.
Mahışeker,tutinin bu sözünü dinleyip yürekten
. bir ah çekti. Dedi ki: c Ey tftti; sözün doğru·-ur ama,
beyzadenin visaline nail olmak gayet zordur. Onun
içindir ki şimdiye kadar birçok manasız sözler söy-
ledim.
- İyi ama, senin onu sevdiğin gibi o da seni
seviyorsa gam çekmeye sebep yok. Mutlaka birbiri-
ın
nize kaW§manız gerekir. Nitekim Çinli cariye ile
Bağdadlı genç, birçok engellere rağmen sonunda yi-
ne birbirlerine kavuşmuşlardır.
-Nasıl olmuş da kavuşmuşlar?
- Anlatayım: Bağdad şehrinde bir ··delikanlı
yaşamaktaydı. Sanatı bezirganlıktı. Son derece zen-
ginili. Birgün ansızın Çinli bir earlyeye aşık oldu.
Haddinden çok aşın mal ve servet vererek bu cari·
yeyi satın aldı. Her şeyini ona sarfederek ~:~onunda
bir habbeye muhtaç duruma düştü. Bir&"ün kız ken·
disine dedi ki: «Ey genç; mutluluk zamanmda varı
nı yoğunu israf ve telef ederek şimdi bir habbeye
muhtaç kaldın. Yoksulluk ateşine dayanmak son
derece zor bir iştir. Bu halde .ikimizin bir araea bu-
lunmasından da pek fazla bir haz ve lezzet umul-
maz. Kısacası vuslat bile anc3.k gönül hP§luğu ile
tatlı olur. Şimdi yapılacak bir şey vardır: Eğer be-
. nim ayrılığıma tahammül edebilirsen beni bir baş
kasına sat. Alacağın para ile yeniden serma:ı,-e kura-
rak işlerini haline yoluna k-:>y. Elbette su aktığı ye-
re akar. Ben elimden geldiğince senin ayrılığına ta-
hammül etmeye çalışınm. Mecalim ve takatım tü-
kendiği zaman ise kendimi öldürüp dünya dertlerin·
den kurtulurum. Ama hiç olmazsa, benim yüzüm-
den yoksul düşmüş olan sen, yeniden refaha kavu-
şursun ... :.
278
riyeyi görüp beğendi. İki bin altına satın aldı.
De·
likanlı Haşimi'den iki bin altını alarak evine döndü.
Ne var ki, canından çok sevdiği kız için gece gündüz
ah ederek, adeta cansız dolaşıp duruyordu. Neyse
akşam oldu. Evin içi o Z'<!_man kendisine daha da· ka-
ranlık geldi. Tahammülü bir anda tükendi. Hemen
parayı iade edip kızı geri almayı düşündü. Hatta sa-
baha kadar bile bekleyemeyerek gecen:n yarısında
evinden çıkıp Haşimi'yi aramaya koyuldu. Sonunda
yorgunluktan bitab düşüp bir harabede durdu. Me-
ğer bir hırsız da kendisinin peşinde imiş. Bezirgan
genç, yorgunluktan sızar sızmaz, · gelip koynundaki
altın kesesini çalıp kaçtı. Delikanlı uyandığında, bir
de altınlannın gittiğini görünce artık aklını oynatır
gibi o!du. Divanc gibi d:ığlara düştü.
Öte yandan güzel cariyeyi satın alan öteki be-
zirgan da, cariyesiyle birEkte baaka bir ülkeye ti-
carete gitmişti. Ne v:ır ki cariyesin"n hergün söyle-
diği sitemli ve katı sözlerden onun ·~~a rahatı kalma-
mişti. Değil güzel kadının · visaline ermek, yüzüne
bakmak bile müyesser· olmuyc·rdu. Tek tesellisi, ara-
dan zaman geçerse bu ·genç ve güzel kızın derdini
unutaeağı ve kendisine yöneleceği idi. Bu yüzden de·
niz derya, çöl, kara gezip duruyordu.
Fakat faydasızdı. Cariyesinin k"n ve öfke ateşi
fjöneceğine her gün biraz daha artıyordu. Nihayet
tahammülü kaimayan Haş.1mi bezirgan yemin etti
ki: «Eğer seni bana satan /sahibini bulacak olursam,
iki b'n altından da vazgeçip, seni cna vereceğim.» di-
ye ahdetti. Bunu öğrenen cariye daha çok ah ve inle-
279
meye başladı. Böylelikle adamı kendisinden.daha çok
ve daha çabuk sc-ğutacağı.m umuyordu.
· Dağlarda, çöllerde Mecnun gibi feryJ.tlar, ahlar
ederek ·dolaşan genç bezirgan, birgün bir deniz .ke~
narında bir gemiye rastladı. Geminin içi ticaret
malı ile doluydu. Allah'ın hikmeti bu ya, meğer ca-
riye ile onu satın alan tacir de o gemiye binmişler
di. Ancak iki tarafın da birbirlerinden haberleri yok-
tu. Böylece denizde birkaç gün yol alındı. Bir gece
Ha.:;imi bezirgan, cariyesinin eline bir saz verip, bir
Şeyler çalmasım rica eyledi. Cariye ağlayarak sazı
eline aldı. Öyle içli, öyle ıztıraplı birtakım besteler
çaldı ve söyledi ki gemidekilerin hepsi ona acıyıp
ağlaştılar. Sazım bitirip bir tarafa koyan cariye yine
ağlamasına başladı. Bu arada eski sahibi Bağdaılı
genç bezirgan da onu işitmişti. Derhal tanıdı. Fakat
kimseye bir şey belli etmedi. Ertesi gün oldu. <;e.
midekiler bir kıyıya çıkıp su ve zahire aldılar. Ge-
minin tenhalaştığım gören delikanlı. bu eefer aynı
sazı eline geçirdi. Sevgilisinin çok iyi bildiği ve ona
vaktiyle kendisinin öğretm!ş olduğu düzeni verdi. O
günün akşamında Haşimi tacir tekrar cariyesinden
saz çalmasını niy.ız etti. Cariye sazı eline alıp ilk
mızrabı vuruşta derhal olanın bitenin farkına vardl.
Birden tekrar elinden bıraktı ve yeminle birlikte
şöyle dec!i: cBen'm eski sahibim Bağdatlı tacir bi-
zimle birlikte bu geminin içindedir.:. İyi kalbli Ha- ,
şimi ise: cKeşke öyle olsaydı» cevabım verdi. c Sizi
birbirini:::e kavuşturup ben de dünyada ve ahrette se-
vaba girerdim .. » Derhal geminin içine aramaya başla-
280
dılar. Genç taeiri buldular. H3.şimi: onu yı-mına çağı
rıp izzet ve ikramda. bulundu. cCJ.riyene asla dokun-
madım. O seni ölesiye sevmekte<lir. Sen de onu öyle
s~viyorsan al seni olsun. Beni de duadan unutmayın.:.
dedi. . ·
Gemide bulunan herkes, bu· genç kadınla bu
genç erkeğ:n birbirlerine böyle sadaka.tle bağlı
olnşlarına ve öte yandan Haşimi tacirin bu civa·
merdliğine hayran kalıp tahsin' ve aferin okudular.
HB.şimi tacir, gençten macerasını sordu. O da. başın
dan geçen fel8.ketleri. bir bir anlattı. Bunları dinle-
yen HAşimi gözlerind€n yaşlar döktü. Ve şöyle dedi:
«Her acının ve feaketin bir sonu vardır. Bun.,.
dan sonra artık elem çokme .• Benim evlad ve
ayalim · yoktur, Bundan · böyle sen oğlum ve cariye
de kızım olarak benim himayemdesiniz.» Her iki
genç sonsuz sevinç'e varıp HAıfmi tacirin ellerine ka-
pandılar. Böylece gemi bir müddet daha yol aldı.
Bir limanda gemi yine su ve erzak için durduğunda
herkes dışarı çıktılar. Bağdatlı genç tacir de bu ara-
da dışarı çıkmıştı. D0ndüğünde bir de ne görsün?
Uygun rüzgar çıktığından, kaptan da yolcular tam
saudığından, meğer gemi çoktan açı-hp uzaklaşmış ..
D~likanlı yeniden feryad ve figana başladı. öte
yandan H!şimi ile cariye Basra'ya geldiler. HAşimi
dedi ki : «Benim ahdim seni, bütün m alım ve mül-
kümle eski sahibine vermekti. Fakat Allah'ın takdi-
rine bak . ki delikanlı ortadan kayboldu. Şimdi bu
durumda ne yapmak gerekiyorsa söyle, ben de ay-
nen onu yerine getireyim.»
281
Cariye: cBenim için bir kenarda bir tekke yap-
tır. Orada sevdiğim gencin adına bir mezar kazdır.
üstüne bir .sanduka koy. Ömrümün sonuna kadar
ben burada sevdiğimi kimEenin hatırası ile başbaş:ı
yaşayayım. Ecelim gelip öldüğUrnde de beni bu me-
zara gömdüt.» diye niyazda bulundu. HAşimi, onun
istediğini aynen yerine getirdi.
282
ki hatunu güzel olan bir erkeğin C.mrü de uzun olur.
Hatunu çirkin olan erkeğin ke ömrü kısal:r.:.
- Ey tuti; sen neler söylüyorsun? Hiç ömür
denilen şey, güzellfk veya. çirkin karşısında. uza.lip
kısa.lır mı? Bu bir Allah vergisidir, kadınlann ne te·
siri olabilir?
-·- Evet haklısın; im:an ömrü öyle şuna buna
göre uzayıp kısalacak bir şey değildir. Ama şunu da
unutma: Bir kimse düşün ki evinde son derece gü·
zel bir kadın vardır. İnsan onun yüzüne baktığı her
dem sanki yeni bir hayat bulur. Bunun tam aksi ise,
yani çirkin, iğrenç bir ka<lın ise baktıkça sanki in·
E:ana dünyayı zindan eder. Yani sözün kısası örnrün
uzunluğu kısalığı bu bakımdandır. Nitekim Dehka- ·
ni'nin hikayesi bu konuyu çok güzel ifade eder.
- Nasıl hikaye bu, merak ettim?
- Anlatayım: Evvel zamanda. bir dehkan, ya.
ni çiftçi, çiftini sürerken birden sabanına bir demir
halka takıldı. Halkanın etrafını kazdı. Baktı ki bu
halka bir mahzenin kapağıdır. Büyük gayret ve Ça·
balarla mahzen~n k:ıpağım kaldırdı. lçeriye ·girdi.
baştan b~a sapsarı buğday ile doluydu . Bunu görün·
ce ç:ık şaşırdı ve doğru gidip durumu şehrin valisine
bi'dirdi. Vali de çaştı. Buğdaydan biraz nümune ola-
nk üJken'n padişahına gö:ıderdi. Padişah da bubuğ
.Jay çeşidine ~aştı.kaldı: Onun ·hangi millet zamanın
da yetiştitildiğini bunun sırrını bilen bir kimsenin
bu1unup bu"unma.dığım araştırmak istedi. Pa.dişa
hın ç:·k akıllı bir redimi varciı. Bu ned:m dedi ki:
«Padişahım; ülkemizin falanca şehrinde yaşlı
283
bir çiftlik sahibi vardır. Bu işin çözümünü
/
yapsa
yapsa ancak o yapabilir.:.
Bunun üzerine padişah bir görevlinin eline o buğ
daydan bir miktar örnek verip o yaşlı çiftçiye g-ön-
derdi. Görevli çavuş acele ile giderken, yol-
da eski bir dostuna rastladı. Dostu, kendisine nere-
ye gittiğini sorduğunda görevli çavuş olanı biteni
ona anlattı. Bunun üzerine dostu: «Allah'a şükürler
olsun ki sana rastladım. Zira senin gittiğin kimse
gerçekten kamil biridir. Benim de ondan soracağım
bir müşkülüm vardır. Lütfet de gitmişken ben:mki-
ni de sor.» diye ricada bulundu. Çavuş, müşkülünün
ne okluğunu sorduğunda, arkadaşı: «Müşkülüm şu
dur, diye anlattı. Bir insan ihtiyar18.dığı zaman ne-
den saçı sakalı ba~ka. rengc girmiyar da beyaz bir
renk alıyor. Sonra: bir kadınla erkek sevişiderken
neden erkekte vefa kadından fazla olur. Üçüncü
olarak: Erk~kler yaı;landıkların.'a sevimli olı.::ukla
rı halde ; kadınlar neden daha sevimsiz · oluyorlar?
İşte bunları öğrenmek istiyorum.»
284
o bu işinhikmetini bilebilir.» Ve görevli çavuşu ona
yolladı. Çavuş, adı edi en şehre ulaştı. Adamı arayıp
buldu. Gördü ki bu, kara sakallı b:'r kişidir, vücudu
ise küçük kardeşinden çok daha zindedir. Duruma
şaşmakla birlikte buğdaym sırrını O!tdan da sordu.
O da cevap verebihnekı~en aciz kaldı ve: «Benim za-
manımda böyle bir şey meydana gelmemi:;;ti. Bilemi-
yorum. Ancak şu karşıki §ehirde benim bir ağabeyim
vardır, ona git. Muhtemeldir ki o bunun cevabını ve-
rebilir.» dedi.
Görevli çavuş bu şehirden de kalkıp karşıdaki
söylenilen şehre gitti. Bir de ne görsün? En yaşlılan
diye tarif edilen bu adam, her iki kardeşinden çok.
daha gençti. Saçı sakalı simsiyahtı. Ge'lÇ ve yak,sJk-
lı bir adamdı .. Çavuş şaşırarak kendi kendine: «Süb-
hanallah;. En yaşl·mızdır dedikleri her iki<:".inde.•' de
genç,» diye geçirdi. Bununla birlikte niçin geldiğin.i
kendisine anlat~ı. Bunun üzerine bu adam ça.vuga
şunları söyledi: «Bu buğday, günümüzdeıı yüz sene
önce yaşamış bir kavme aittir. Onlann böyle bir ni-
mete vasıl olmalarının ~ebebi :;udur: Bu kavim çok
doJru ve dindar insa•ılardan meydana gelmişti. Al-
lah'da onlara böyle lütuflada bulunmuştu.» dedik-
ten sc·nra anlatmaya devam etti:
«C'nlı:ı.rın zamanında bir gün bir adam, kendi evi-
ni bir bar,kasına sattı. Evj satın al!'..~.ı mü~teri, onu
tamir ederken bir de gördü ki bir köşede muazzam
lı'r küp vardır ve ağzına kadar altm doludur. Hemen
koşup, evin kenilisine satan adamı buldu ve ona:
285
«Gel biı"a.der, verdiğin evde bir küp alt:n çıkt..ı. Bu
senin malmdır, ben sadece evi satın almıştım.:. dedi.
-Satan ·ise bunu kabul etmedi: «Ben o evi nasıl bul·
durnsa .!lana da öyle sattım. Altını ben bulmadım ki
benim olsun. O halde bu mal asla benim olamaz.» diye
direndi. Sonunda. ikisi· arasındaki anlaşma.zlık büyü-
dü. Davalarını •arala.rin.da çözemeyince ka: kıp padi·
şa.ha gittiler. tki tarafa. dı:ı. alt~nı kabul ettiremiyen
padişah onlara: «Evladımz var mıdır?» diye sordu:
Meğer bunlardan biriıiliı bir oğlu, ötekinin de bir kı·
zı varmış. Pa.dişah her iki adama da çocuklarını bir-
birleriyle evlenıneye ve altını da r·nların bölüşmesine,
Yani kan kocanın olmasına hükmetti. Evi satan ve
sat· n alan bu kara.ra razı oldular. Çocuklarım birbir..;
leriyle evlendirdiler. Böylece ,bir kü!.l do'usu altın bu .
)"e~ karı kocanın oldu. Allah, bu iki ad:ımm adalet-
eeverliğini çok ho::--görerek, kavimlerinin nzkını ala-
bildiğine bo~ eyledi. lrte sarı altın buğdaylar, onların
· zamanından kalmadır.»
ÇaVUIJ, memnun olup geri dönerken r.klına a.rka-
da.';ıını'ı da. sorduğu üç soru geldi. Dönüp onl·arı da
sorunca. akıllı adam şu açıklamayı. yaptı: cYa.~lanan
kimsenin sa.q ve ı-.aka.lının. ba?ka renge girriıcyip
ağarm•:ı.sının sebebi gayet basittir. Sarı veya siyah
renk - ki gençlik saçıdır - ins:ıJl yaşlandıkça nurlaş
mağa. başlar. Nurun en gel.iigin rengi de beya.zd·r.
Sovişme anında erkeğin daha vetalı olmasının sebebi
~e açıktır. Kadın sevi~e sonunda hamile kalır. Do-
. ğacak çocuğun emzirilmesinden tutun da bütün mUş
külleri kaclına aittir. Bundan dolayı erkek de vefakar
olmalıdır ki terazi g:bi adalet yerine gelsin. Yaşlılık
d{.neminde erkeğin daha sevimli, kadın·ı~ daha sevim-
siz olmasının .sebebine gelince: Malum olduğu üzere
Allah erk~ği, yani Hazreti Adem'i topraktan, Hav-
va'yı ise onun oyluğundan yaratrnı~tır. Bilindiği üze-
re., t::.•prak durdukça daha da gü~elleşir, fakat ete ge-
·linceye, et biraz durup bekleyince bozuüıp kokuşma
ya başlar. Bu ua bunun izahıdır, bilmem anlatabil·
dim mi?»
Bunun üzerine çavuş: «Ey akıllı adam, diye sor-
du. Bütün müşkelleri cevaplayıp hallettiniz. Ancak
şimdi de benim bir müşkü üm var; küstablığımı hcg
görüp onu da hallederseniz minnettar kalırım.» dcdi-
ğ.lıde kamil adam, bunun ne olduğunu öğrenmek is-
tedi ve çavuş sordu: «Sizin eıı küçtk k!U'deşinizi son
derece bitkin ve takattan düşmüş, sr.çı sakalı ağar
m·ş beli bükülmüş gördüm. Ortaneanız kır sakallı ve
ona rağmen biraz daha iyice idi. En y~lınız olan si~
zi ise ge~ıç yiğit bir de ikanlı kılığında gördüm. Bu-
nun sebebi nedir. .Ifade buyururaanız müteşekkir ka-
lırım, miıuw'"Jm artar.» ·
Ka.mil adam bunu da şöyle ·izah etti: «En küçük
biraderimin son derece yaşlı bitkin olmasının sebebi
ziraatta fazla meşgul olmayıp biraz fakir oluşundan,
bunun yanında karısınında.kö:ü lıuylu ve çirkin yüz-
lü bulunuşundandır. 1ki büyük beli böyle bir araya
c-elirse elbette netice de öyle olur. Yani kendisi, daha
dünyada iken cehen::.ıeme girmiş gibidir. Ortanca bi·
radorime gelince: onun ziraat meselesi yolundadır;
28'1
/
288
da.S·n. Bir yandan da benimle sırd.aş olduğunu ileri
sürersin. Gerçek şu ki bu yaptıklarm gerçek dostlu-
ğun işareti değildir. Rabatından başka şeyi düşün
mezsin. Sırd.a.şlık bu mudur? Benim gözüme uyku-
girmezken sen hiç oralı bile olmayasm! .. »
Kurnaz tuti, sanki bu sözlerden uyanıyormuş gi-
bi gözlerini açtı: cEy M8luşeker, dedi. Nasıl olur da.
sen bana aşktan habeı:sizsin dersin? Gel o halde se-
ninle aşk dA.vft.smı görüşelim. Bende en az senin ka-
dar elem ve keder çekmekteyim. Sen nihayet şu son
on beş yirmi gündür bu elemi ·çekjyorsun. Ben ise
alem yaratıldığından bu yana aş~ kım. Ben senin ele-
min yüzünden gece gUndü.z· uyuyamadığım içindir ki
şimdi biraz kendimden geçmişim. Asimda işin haki-
. katini bilseydin bana böyle sitem'erde bulunmazdın.
Sonra ben- uykuda değil, gözlerim kap.alı. derin bir
ibret alemi içindeyim. Belki bu çevreye gözü.mü ka-
pa.yıp, uıl. gerçekler dünyasına açıyorum. Böylece
kimsenin bilip anlamadığı sırlar bana açı"1yor. Me-
sela şimdi biraz ö:ıce de rüyamda veya daldığım ha-
yil ileminde öyle sezinledim ki Hcca Said'in gelme-
si, Allah bilir ya, çok yakındır. Sen ise ha'a sevdiği
ni mahrum· bırakmaktasın. Korkarım birden Hoca
Said çıkıp gele, sen de z8.hidin hatununun, zihitten
utandığı gibi öylece utanıp sevdiğinin yüzüne baka-
m·yasın ..
F: 1~ 289
ibadet etmek olan bir zahid vardı. Son derece fakir·
di. Zaman zaman nafaka için dışan çıkar, Lill8.h di-
yerek birkaç akçe alıp yiyeceğini temine çalışırdı.
Birgün yine adeti üzere Ş·3hrin içinde gezerken an·
Eızın bir kimseye rastgeldi. Bu kimse ona: «Hel!.
linden bir altın ister misin? .Yoksa haramından on
altın mı istersin?» diye eordu. Zihid: cRaram olanı
bin altında olsa istemem. Bana helalinden bir altını
yeter.» cevabını. :verdi. Bunun üzerine adam, onun
r.vucuna bir altın koydu. Uhid, bereket versin, di-
yerek kabul etti. Sonra yine yoluna devam ederken,
adamın biriilde güzel yüz ü bir kuş gördü. ·. Birden
İ·~inde bu kuşa bir sevgi doğduğundan, parasını
scrdu. Kuçun satıcısı: «Buna yedi renkli kuş derler,
paha3l da bir altındır.» deyince hemen elindeki bir al-
tım verip kuşu satın aldı. Yedi renkli kuşu evine ge-
tirdi. Karısı, bir yiyecek getirecek ümidiyle onu bek-
liyordu. Çünkü çok açtı. Kocasının böyle eli boş gel-
diğ'ni g::,rünce müthiş canı sıkıHı. tl.3ri ~eri konuş
maya başladı. Hele kuşu aldığı için. de ayrı bir öfke
3'·:.sterdi: «Bizler nafakaya muhtaç iken sen bir n:ıfa
ka isteklisi daha getirdin üstelik suçsUZ. günahsız hay-
vanı hapsedip onu da açl~ğa mahkfun etthı. Bu başı
mıza geleııler nedir?» yollu söyledi de söyledi.
Karısı sen derece güzel olduğundan, ZS.hid, o ~e
dese buna katlanırdı. Ses çıkarmadı. ·Has·lı kuşu bir
kafese koyup duvara attılar. Akşam olduğu zaman
kuş kafesi içinde silkinmeye ba~ladı. Zihid, bunun
yanına gelip gördü ki kanadı a'tından (yumurtlar
gibi) bir cevahir düşürdü. Hemen alıp çarşıya gö-
türdü ve yüz di!ıara sattı. Evinin birçok ihtiyaçları·
m temin etti. Artık yedi renkli kuşu kafese kapamı
yorlar, katesin kap·sını daima açık tutuyorlardı. Kuş,
ow.ı istediği zaman uçup dışarı gidiyor, akşam o!du-
ğunda. yeniden eve, kafes:ne dönüyordu. Her gelişin
de de ga"asında bir zUmrüt ~eti!'mekteydi. Z!hid ire
bu zümrtldü h~~"l götürüp bir alt~na. r.atıyordu. Az
zaman içinde öylesJne zengl'l ·oldu ki malımn mü·-
künün hesabını kendi bile bilmez oldu.
291
selli buluyordu. Zahidin nasihatı aklına geldikçe de
şu beyti okumaktaydı:
292
detinin sermayesi olmuştur. Ama mademki sen is-
tedin, değil onu, kendi hayatımı bile feda ederim. Ya-
rın gel, İnşallah onu kesip sana kebab yapayım; afi-
yetle ye ... » cevabını verdi. '"Adam g:ttiğinin ertesi gün
sabahı kadın sabahın erkenlnde yab~.ktan ka ktı. Ku-
şu boğazladı. ~·işe saplayıp kebabım çevirmeye baş..
ladı. Ne var ki oğlu Ferid, kuşa pek alışm·ş, onunla
dost olmuştu. Bir saat onu göremezse edemezdi. Uya-
nıp kuşun boğazlandığını öğrenince ağlamaya baş.
ladı. Arnıesi ve dadısı ellerilldeıı geldiği
kad?.r tese'-
liye uğraşblar. Fakat çocuk susmuyordu. Bunun
üzerine dadı, hatuna: «Ey hatun; o kuşun etinden
· çocuğuna bir lokma ver, çccuktur, belki ağlaması
diner.» cedi. Fakat kadın öyle gözü dönmüş aşıktı
ki, çocuğuna bile etinden bir lokma vermeye kıyama
d·. Ancak dadısı niyaz ediyor: «Etinden vazg:eçtik,
hiç olmazsa başını ver onu yesin.» diy<?rdu ve ilave
ediyordu. Kuşun başı yenmez. Sevdiğin adam da
onun başını değil, asıl etini yerrı.ek ister. Artık bunu
olsun esirgeme ... »
:aunun üzerine kadın, kuşun başını koparıp iste-
meye irtemeye, oğlu Ferid'e verdi. Çocuk, kuşun ba-
ı;ımı yer yemez ağlamaktan vazgeçti. Bu sırada da
c;cnç sarraf eYe ge1d.i. Kadın derhal k·3ndisini i~zet
ikrP.mla karş·ladı. «Ey ömrümün varı yoğu; işte se-
n:n büyj.ik hatırın için eri hüyük ve tükenmez hazi-
nemiz olan kuşu bile boğazlayıp kebabını yaptım.»
diye ya'taklanarak sofrasını kurdu. Bir tabağa yedi
nnkli ku$UD etini koyup getirdi. Sarraf kuşun cthıi
yemeye iltifat .etmeden, başını aramaya başladı. Bu-
293
lamayınca, başının ne olduğunu sordu. Kadın: «Ca-
nım kuşun başı da yenir mi? Sruıa lAzım olan onun
gövdezi ve etidir. Oğlum ağlıyordu. Onu sustunnak
için, etini sana ayırdığımdruı, başını kendisine ver-
dim.» yollu açı.klamada bulundu. Bu E·5=:.ü işiten sar-
raf de· ikanlı bir anda çılgı~ıa döndü. Tabağıyla bir-
likte kuşu yere çalıp, evden delolup gib~i. Hırsnu da
yenemediğinden. doğru arkadaşı filozofa koştu. Akıl
lı, fakat düzenbaz filozof ona: «Telaş etme, dedi.
Eğer kadına sözü.'l geçiyorsa bunun dro.. çaresi varQır.
Yani sen de şimdi kadından oğlunun başını isteyecek
ve onu yiyeceksin. Yoksa oğlan ileride padişa.h olur
ve sen ortada kalırsın .. :.
Bunun üzerine sarraf kadına haber gönderdi:
«Benim muradım o ku;mn başını kesi!> yemekti. Ma-
demki onu sen kendi ofuna yedirdin. Şimdi oğlunun
başını kes~p bana yedinnelwin. Yoksa ömrü.n olduk-
ça yüzüne bakma.m.:. dedi. Mel'un kadın, nefsinin ve
Ç3bvetinin o kadar esiri olmuştu ki, s·rf genç sarraf-
tan ayrı düşmernek için, bunu <h yapacağını, ancak
mUn.a.sip bir zamanını bekleyeceğini bildirdi. San-af
memnun olup sevindi. Kadın tiP. bir yolunu bulu!> öz
oğlunu öldürmenin fırsı:.l:ını gözetmeye koyuldu. Ne
V&r' ki çocuğun dadısı bunu se%inledi. Bir gece hain
annesi uyurken. masum çocuğu bağrına bastırıp ev-
den ve hatta o şehirden
.
rak başka bir şehire vardı.
.
kaçtı. Sabaha kadar yol ala-
295
ğit; artık benim babam yaşlandı. Dünyada benden
başka da. eviadı yokı~ur. Ondan her ne istesem ben-
den esirgemez. Nitekim ben de babama cAllah'ın em-
r:yle be~1i şu genç adamP. nik8.hla demek niyetinde-
yim. Şu da var ki, babam bütün vezir'erinin huzu-
runda,. çok daha öncelerden evlenınemi bazı şartlara.
bağlamıçbr. .O şartı yerine getiren, kimse beni ala-
caktır. Fakat bu ·'i~rtın ne olduğunu sana asla söy-
leycmem. Çünkü bu yolda pek çok genç telef olmuş
tur. Senin de telef olmanı istemem.» diye konuştu.
Ferid şartın ne o·duğunu ısrarla sordu~ •de". kız
söylemememek için dire!ldi. Sonunda o kRdar rica ve
ni yaz etti ki kız da açıklamak mecburiyetinde kaldı:
cFalanca salırada babamın atları otlar. Fakat bu
rada bir zamandır zehir saçan· bir ejderha peyda ol-
muştur. Babamın atlarının bir kısmını pa~alayıp
yu tm-uştur. Salıra'ya ·giden yolu da ka:ı)am·::-tır. Ora-
ya gidebilmek hiç bir şekilde mümkün değildir. İşte
babam, yemin etmiştir ki bu ejderhayı k~m ö dürür
·se beni ona nikahlayacaktır. » Ferid .eordu: «Ey gü-
zeller güzeli, bunu bir de ben deneyeyim. Bilmez mi-
sin ki bir k;msenin ömür ka~esi dolmadık~a dünya
bir araya gelse o kimse asla ölmez. Tekiifte şudur:
B~n kendimi o ejderhanm üzerine salacağım. H.ak
Teala ba!la yardup ederse cnu öldürür ve muradıma
nail olurum. Aksi olur, ecelim geldiği için, bu uğur
da ölürsem sen de beni duadan unutma. Zir.-. seninle
kavuşmadıktan sonra benim yaşamamın z::ıten önemi
ve değeri yoktur.» diyerek ejderhanın üzerine g:t-
meye kesin karar verdi.
296
tki taraf da ağiaşarakt
birbirlerinden ayrıldıİar.
Ferid evine gelip kendisini büyüten ve anP.sından çok
seven dadreıyla. helA.lleşti. Ertesi gün de pad.işahın
huzuruna ç·kip ejderhamn üzerine gitmek kP.rarmı
o~a arzetti. Padişıah, Ferid'i görür görmez ona, tu~
haf ve derin bir alaka duydu. Vezirine dönüp: «Lala;
kızımı birine verrnek için bu şartı yemin'e ko;ımuş~
tum. Böyle bir yeminim olmasaydı, kızımı dcrhal bu
gence verirdim. Gel sen nasih&t et de· bu delikaİılı
bu sevdarlan vazgeçsin. Belki bu da öteki bir çoklart
gibi bu yolda helA.k olur da içimiz yine yanar. En iyisi
bu işi AlJah'a bırakmaktır. Onun izniyle belki ejder-
ha .kendi kendine ortadan kalkar da bizler de böyle-
ce kurtoluruz Hasılı bu gencin. de gitmes:ni arzu et-
miyorum.» dedi. Vezirler de Ferid'e g.erekli tavsiye
ve nasihatlerde bulundular. FP.kat genç r.dam: «Mut·
laka M.deceğim.» yollu diretti. Bunun üzerine vezirler
ve devlet ileri gelenleri de onunla birlikte o salıraya
yollandılar. Ötekiler geride durup Ferid'e e.iderhamn
bulunduğu yeri r:österdiler. Ferid, Allah'a sığınıp
· dualar ettikten sonrıa, keskin ·kılıcını çekerek o tara-
fa yöneldi. G5rdü ki at~ parçası gibi zehirli ve kor-
kunç bir ·ejderha ve tam o sırada da uykuya varmış,
B"r anda saldırıp kılıç vurduğu gibi korkunç canava-
rı o anda ikiye bö~dü. Hemen ba~ını gövdesinden
ayıran Ferid, alıp bunu padişah·n huzunıı.ıa gcı"ür
dü. Bütün devlet ileri gelenleri re birlikte padişah
da hayran kalmıştı.
Mesele tartışıhrken, bilginler aralarıiıda şu ka-
naate vardılar: «Bu ejderhanın . öldürülmesine insan
297
gücü yetmezdi. Meğer ki b~ kimse yedi renk'i kuşun
başılll yemiş ola .. » dediler. Bunun üzerine Ferid, da-
dısından işittiklerini olduğu gibi onlara anlattı. Ve-
zirlerin ve alimierin delikanlıya olan muhabbetleri
daha da artt~. Padişah ise ejderha.nm ö'dürülmüş ol-
masından nihayetsiz derecede memnundu. Büyük dü-
ğün dernekler tertipleyerek kızını Ferid'e nikahladı.
Kecıdisinin de çok yaşlanmış olduğunu, erkek çocuğu
bulunmadığını belirterek onu kendisine velir.hd tayin
o':ti. Bundan sonra onu~ı ülkesine haber g.önderip an-
nesini ve babasmı, aynca idam edilmek üzere sarra-
fı· istetti. Ancak sarraf önce ölmüştü. Ana baba, yeni .
padi:,:ahın kendilerini niçin çıı.ğırdığ"nı bileri:ıiyerek,
başkente ge· diler. Oğullarını tanıyınca .r.cn derece se-
vindiler. Ferid: «Olan olmuş, geren geçm;ştir.» diye-
rek babasını başvezir annesini de haremdeki cariyeo.
ler ür:erine baş tayin etti. t.:>nra onlarla halvet olup
küçüklüğü~ıdcn bu yana başından geçenleri ani:- ttı.
Z~idin karısı SO'.l derece hacil o·e.rak uta.ndı: cAra-
m·zda çirkin şeyler geçmedi, sadece. gözlerimizle bir-
. birimize aşıktık » deyip tekrar tek~ar töbeler etti. Fe.
rid onların. yeniden ellerini ö:--·crek hayır rluaları>.:ı .
aldı. Bundan sonra hep birlikte refah içinde ömür
sürdüler...
Hika.y~sini tamamlayan tuti, Mahıçek"r'e dönüp:
- Ey Mahışeker; d~. Şimdi s::uıa nas'h::,~im
budur ki Hoca Said ge'medcn hemen se~ıi seven o
genç adıımın yanına gidesin. Hemen bmm yapmn.z-
san, zah:d;n karısmın sevgilbir.e vr.sıl olama~rı:~ı gi-
bi sen de mahrum kalırsm..
298
Mahışeker, tutinin sözlerinden artık onun izni
olduğunu a...'1ladı.
Hemen.gitmek üzere eyağa kalktı
ğında birden kapının çalmdığ·nı duydu. Genç kadın
açar aÇmaz birde~ı ne görsün? Kocası Hoca Said gel-
miş.. Sevincinden ne diyeceğini bilemedi. Derhal şöy
le hatı~ adı ki, süslenmiş olduğunun sebebini ona iyi
bir yolla ifade etsin ve dedi: «Sizin geleceğinizi ka-
mil tutiden haber almıçtım. Onun için böyle süslenip
pUslenip kapıyı açmaya hazır bekliyordum. Hoca SA.-
id zarif ve akıllı bir adamdı. Hiç acele t.öneyip doğ-.
ru yukarı. çıktı. Kamil tutisinin k afesinin yanına ge-
lip, cndan kendi yokluğunda olanı biteni sordu. TUti
aynen şöyle konuştu:
- c Ey benim veliniınetiın; gerçi kiginin kendi
kendisini me<1hetmesi iyi bir ~y değildir. Ama yeri
geldiği ve mecbur olduğu için söyleyeyim: Ben ku-
lunuz size öyles:ne candan ve yürekten bir hizmet ct-
mişimdir ki, dünya dünya olalı bir benzerini bir kim-
se başka bir kimseye etniiş deği"dir. Yaptığım şny
senin ırzmı korumak, malına hı-.raın elin1n de~esi
ne engel olmaktır. Şu fA.ni dünyada her şey kolay bu-
lunabilir, fakat benim gibi doğru v~ sözünden dön-
mez bir kul her zaman kolay koıay ele geçemez. Bu
hizmetimin karşılığında senden hiç bir şey rica et-
miyorum. Ben bu hizmeti her şeyden önce· Allah'ın
rızası ve. sana o'an bağlıl~ğım yüzünden ettim. S.cı~r
benim velinimetim olduğundan dola.yı senin gayreti-
ni gözettim. Sen kendi kereminden ne layık görürsen
bana onu yapmakta :::erbestsin. Me:cla b·:mi bu ha-
pisten azad edip Ealıversen, ben de cinsdaşım olan
299
öteki akra.nım gibi zaman zaman br.3:larda babçeler-
de gezip yine senin hizmetine gelsem ne kadar mem·
nun ve mesut olurdum. » dedi.
Hoca Said'in yapılan işin tatsilatını istemesi üze-
rine tutt, o inci elmas döken ağzını tekrar açıp git-
tiği günden, geldiği saata kadar olup bitenleri bafjın
dan sonuna kadar ankttı. Genç ve tecrübesiz kar-
sının ve dolayısıyla kendisinin namusunu korumak
için, onu me-;.gul etmek maksadiyle, her geoe ne gibi
konuşmalar yapıp ne çeşit hikayeler söylediği!ıi bir
b:r açıkladı. Ve yemin etti ki o andan şu ana değin
Mahışeker'den iffete \a:ykın en küçük bir davrawg
meydana gelmemiştir. O beyzadenin yüzünü bf e gör-
mcmiçtir. Sözlerini şöyle bağladı: ·
- «Kadın değil mi? Her şeye rağmen tecrübe-
siz ve .~ftır. Sırf sana olan sevda ve bağHığı yüzün-
den böyle bir ham sevdaya düşmüştü. Ben yerinde
tedbirlerle onu oyaladım. Sen de onun bilmeyerek
ya.ı;öğı bu kadarcık kusuru görmez· ikten gel. Çünkü
karın aslında sadece ve sadece sana işıktır ... •
Hoca Sa1.d, çok memnun oldu. Abdine vefa edip
tutiyi hemen o gecenin sehcr'nde azad eyledi. Tüti de
bağlara babeelere gidip dostlan ve yakınları ile gö-
rü~erck mutlu o!du. Hoca Said, yarıda kalmış su:-u
için Mahışeker'e tö~e ve istiğfarlar ettirdi. tki aş·k
eskiri gibi mesut bir ömre yöneldiler. Akıllı tuti
i~e. v:-:rdiği sözde durarak zaman zaman geliyor ve
o~arla görüşüvcrdu. Böylece her üçü de muratları
üzere ya~·tYIP felekten kam aldılar.
300
lmdi bu faydalı hikayeleri ve temsilleri din'eyip
okuyan ve cwkıarını y:mileyen bir rica vardır: Bu
güzel kitabın naciz tercümeciainin meydana gelmiş
olan kusur ve ayıplarına bakmasınlar. Onlar hoş gö-
. rüp ruhunu bir dua mesrur buyursunlar. Yüce Al-
lah'a gükürler e:lsun ki kitabımı.z burada tamamlandı.
SON
301
TERCÜMAN 1001 TEMEL ESER
SERİSİNDEN ÇlKAN KİT APLAR
ı;-fATI 10 Tl