You are on page 1of 105

İNSAN

VE
TEKNİK

Yazan:
Oswald SPENGLER

Çev. Dr. Kamil TURAN

Ankara
1 9 7 3

Töre - Devlet Yayınevi


Konur Sok. 57 C/8 Köklü Pasajı
Bakanlıklar - ANKARA
Tel.: 17 23 23
Töre -Devlet Yayınlan Nu : 8

Kapak Kompozisyonu Yılmaz Yalçıner


Kapak Baskısı San Matbaası
Dizgi - Tertip Yüksel Matbaası
Baskı Yelken Matbaası
Cilt Yedigün Mücellithanesi
İÇİ NDEKİLER

YAZARIN ÖNSÖZÜ 7

GİRİŞ 9

TEKNİK HAYATIN TAKTİÖİDİR .................. 24


Hareket ve vasıta. Savaş ve silii.h. Gelişme ve
bitiş. Gerçeklerin şekli olarak, geçmiş.

OT YİYİCİLER VE YIRTICI HAYVANLAR 36


İnsan ve yırtıcı hayvan. Ganimet olmak ve ga­
nimet almak. Kaçış veya saldırı olarak hareket.
Yırtıcı hayvan gözü ve dünyası. Hayvanların
değiştirilemeyen, s,0ydan gelen tekniği ve in­
sanların icatçı tekniği.

İNSANIN MENŞEİ: EL VE ALET . . .. . .. ... . . . ... .. 47


Dokunma ve uygulama olarak el. Sila-
organı
hın üretilişinin ve kullanılışının biribirinden
ayrılışı. Soy baskısından kurtuluş. «Gözün dü­
şüncesi» ve «Elin düşüncesb . Vasıta ve gaye.
Yaratıcı olarak insan. Bir defaya mahsus bir
olay: İnsanın soy baskısından kurtuluşu. Ta-
biat ve «San'at». İnsanın sun'i tekniği. İnsan
tabiata karşı: İnsanların trajedisi.

İKİNCİ SAFHA : KON U Ş MA VE TEŞEBBÜS 57


Birden fazla insanın faaliyeti. Kelimeler yardı­
mı ile konuşma ne zamandan beri mevcut­
tur?. Konuşmanın gayesi: Birden fazla kişinin
teşebbüsü. Teşebbüsün gayesi: İnsanın kudre­
tinin artışı. Düşünce ve kol gücünün biribirin­
den ayrılması. Yönetenlerin ve yönetilenlerin
çalışmaları. Kafalar ve eller. Kabiliyetlerin hi­
yerarşisi. Teşkilatlanma. Teşkilatlı mevcudiyet:
Devlet, Millet, Politika, İktisat. Teknik ve nüfus.
Şahsiyet ve kütle.

SONUÇ : MAKİNA KÜLTÜRÜNÜN YÜKSE-


LİŞİ VE SONU . .. . ...... .... ..... .... ... ... ... . . . ... ..... .. 78
Ruhen; Viking olanlar. Deney, iş hipotezi, de-
vamlı hareket. Makinanın anlamı: Tabiatın
inorganik güçlerinin çalışmaya zorlanması. Sa-
nayi, zenginlik ve kuvvet. Kömür ve nüfus. İn­
sanlığın makinalaşması. Çöküş al(l.metleri : Li­
derlerin hamlesi. ( kol işçilerinin) isyanı. Tek-
nik tekelinin kaybı. Renkli milletlerin dünyası.
Sonuç.
YAZARIN ÖNSÖZÜ

Okuyucuya bu sayfalarda yıllardan beri üzerinde


çalıştığını daha geniş bir eserden, bazı kısımlar sunu­
yorum. Daha önce niyetim «Batının Çöküşü;ı) isimli e­
serime tatbik ettiğim metodun aynını, Yüksek Kültür­
ler grubuna da uygulayıp, varoluşundan . günümüze ka­
dar insanın tarihini yazmaktı. Fakat birinci eserimin
verdiği tecrübeden de anladığım gibi, okuyucuların bü­
yük bir kısmı, fikirlerin tümü üzerinde anlaşılır bir gö­
rüş noktası muhafaza etmek durumunda değildirler. O­
kuyucular aşina oldukları bu veya ŞU sahanın teferrua­
tı içinde kayboluyor, geriye kalanla ya şöyle böyle, ve­
ya hiç ilgilenmiyorlar. Bunun sonucu olarak hem yaz­
<lıklarını, hem de temas ettiğim konularda bozuk bir i­
majdan fazlasını tutamıyorlar. Eskiden olduğu kadar
şimdi de inanıyorum ki, herhangi bir problemin üzerin­
de özellikle durmak hatasını önleyerek, insan faaliyeti­
nin bütün sahaları aynı zamanda ve mukayeseli bir
şekilde göz önüne alınmadan, insanın kaderini anlamak
mümkün olmayacaktır. İnsan varlığının siyasi, dini ve­
ya san'at bakınıından özel bazı görüntülerini ele almak­
la, onun bu yönlerinin ayrı ayrı çözümlenebileceğine i­
nananlar varsa, buna karşı elbette diyeceğim yoktur.
Buna rağmen bu kitapta bu problemlerden birkaçını e­
le almayı deneyeceğim. Bu problemler çok sayıda mev­
cut bulunan diğerlerinden ancak birkaçıdır. Fakat bi­
ribirleriyle ilgili olduklarından, insan kaderinin büyük
sırrı hakkında okuyucuya yardımcı olmaya kft.fi gele­
<{'eklerdir.
Oswald SPENGLER
Münib, 1931
GİRİŞ
Günümüz toplumlarının hayatını, her sahada etkiler ha­
le gelmiş bulunan teknik, geçmiş yüzyılların geleneksel an­
layışı içinde, filozoflardan çözüm yolu bekleyen nesilleri çağ
dışına itmiştir. Eskiden, bilimsel çalışmalarını merak saikası
ile laboratuvarlarda sürdürüp sonuç almakta güçlük çe­
ken bilginler, makina tekniği sayesinde bugün, bilimin
insanlığın gördüğü, anladığı ve benimsediği, elle tutu·
lur, gözle görülür, yaşanır gerçekler haline gelmiş oldu
ğunu ifade etmektedirler. Teknik ve teknoloji, yi,.minci
yüzyılın yarısında gittikçe artan bir hızla, toplum hayatı­
na yerleşirken insanlık, tarihinde belki de ilk defa ma­
kina ile toplumun kaynaşmış bir hayat düzenine ulaştı­
ğını görmüştür. Bir taraftan toplum hayatında alabildiği·
ne yayılan makina tekniği, tabiatın sunduğu nimetler ka­
dar insan hayatının gerçek bir unsuru haline gelmiş, be­
şer hayatının tamamlayıcı yanı olmuştur.

Evde, okulda, mutfakta, işyerinde, laboratuarda, tarla­


da, kibar aleminin toplantılarında, köy kahvesinde, denizde,
havada ve kışlada teknik medeniyetin yüzlerce mucizesi i­
le yanyana ve içiçe yaşamaktayız. Bugün teknik, günümüz
toplumunun günlük hayatını bile aşarak, geleceğimizin te­
minatı haline gelmiştir. Toplumların gelişmesi kadar, ge­
ri kalmışlığının, zaferleri kadar yenilgelerinin de ölçütü ar­
tık tekniktir. 2000 yıllarında nüfusu altı milyara ulaşacak o-
12 İNSAN ve TEKNİK

lan insanlık, neslimizin kökünü kurutacak bir kıtlığa karşı


yalnız modern teknik ve bilimden yardım umabilmektedir.
Teknikle içiçe yaşayan toplum, diğer taraftan insanın
fizyolojik gücünü, teknik sayesinde ölçülmez boyutlara var­
dırabilmiştir. Makina tekniği, daha geçen yüzyılın ilk yarısı­
na kadar, ufukları çepeçevre sarılı bulunan insanlığın, için­
de kapalı kaldığı çemberin her milimetre karesini, demir
yumrukları ile döğerek, toplumlara yeni boyutlar kazandır­
mıştır. Artık ele alınmayacak tab iat sırrı, ulaşılmayacak me­
safe, deneye tabi tutulmayacak madde, duyulmayacak ses,
görülmeyecek ışık, takip edilmeyecek gelişme kalmamıştır.
Milyonlarca ışık yılı uzakta göz kırpan yıldızlar, denizle rin
derinliklerinde yaşayan canlı varlıkların hayatı, atom çe­
kirdeğinin yapısı, reaksiyonlara tabi cansız varlıkların yapı
değiştirmeleri, kısaca insan ruhunun derinliğindeki ve insa­
nın dışındaki bütün kainat, makina tekniğinin el uzatabilece­
ği sahalar haline gelmi�tir. Toplum hayatının itici gucu
haline gelen makina tekniği, ses ve ışık dalgaları, çark
anten ve motorları ile kendisinden önceki top.lumların bu­
gün gözlerimize okadar ilkel ve masum gözüken yaşayı­
şını tamamiyle değiştirmiştir.
Toplumun yaşayışını bukadar köklü bir şekilde değiş­
tiren makina tekniği, ne yazık ki önemine denk araştırma­
lara nadiren konu yapılmıştır. Yirminci yüzyıl toplumunu
karakterize eden makina tekniği hangi safhalardan geç­
miştir? Büyük bir kurtarıcı olarak geri kalmış toplumla­
rın rüyalarını doldı.fran makina tekniğini doğuran unsurlar
nelerdir? Medeniyet, kültür, ideoioji, tarih, coğrafya, ik­
tisat, sosyoloji ve toplum pisikolojisi gibi kavramlarla,
makina tekniği kavramı arasında nasıl bir bağ vardır? Ge­
lişmiş, yani makina tekniğine sahip toplumlarla, gelişme­
miş, makina tekniğine sahip olmayan toplumları ayıran
unsurlar nelerdir?

Toplum gelişmesinin kaçınılmaz şartlarından biri o­


larak kabul edilen makina tekniğinin, kavram olarak açık­
lığa kavuşturulabilmesi için, bugüne kadar yapılan çalış-
i N SAN ve TEKNİ K 13

malar yeterli olmamıştır. Zira teknik ve insan ilişkilerinin,


... alen subjektif bir açıdan ele alınıp eleştirilmesi yalnız
başına teknik kavramının, hakkı ile anlaşılamadığının baş­
lıca delili sayılmaktadır. Kaldı ki bu kavram açıklığa ka­
vuşturulmadıkça, herhangi bir toplumun makina tekniği­
ne sahip olabilmesi yüzyılımızın çözüm bekleyen bir so­
runu olmakta devam edecektir.

Bunun içirı insan ve teknik ilişkilerine bir açıklık


kavuşturmak ve kalkınmalarında, haklı olarak tekniğin
mucizelerini rehber alan toplumların arayışlarına yardımcı
olmak gayesi ile, Alman düşünürü Oswald SPENGLER'in
kaleme aldığı bu eserini dilimize çevirmeyi uygun gör­
dük.
il

1880 yılında Almanya'nın Blankenburg şehrinde do­


ğan Oswald Spengler, Nietzche, Dilthey ve Goethe'nin et­
kisi altında kalmış bir düşünürdür. En çok 1912-1918 yıl­
ları arasında kaleme aldığı ve 1918 yılında yayınladığı
«Der Untergang des Abendlandes• (Batının Çüküşü i­
simli eseri ile şöhret yapan Spengler'in ünü, bu tarih­
ten sonra gittikçe yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu eser­
de, Batı Avrupa'nın, Dünya'daki üstünlüğünün sona er­
mek üzere olduğunu anlatmaya çalışan yazar, daha
sonra Valery'nin de yaptığı gibi, Batı Avrupa toplumla­
rını, kendi gelecekleri üzerinde düşünmeye zorlamış­
tır. Nitekim, İkinci Dünya SavaŞı'ndan sonra, savaş
önce yılların lider devletlerinden İngiltere, Almanya
ve Fransa'nın Dünya politikasında ikinci plana düşme­
leri; Birleşik Amerika ve Sovyetler Birliği gibi sonra­
dan sahneye çıkmış devletlerin, Dünya politikası ü­
zerinde hakimiyet kurmaları� Afrika ve Asya'nın es­
ki sömürgelerinin siyasi ve iktisadi yönlerden istiklalle­
rini kazanmak için gittikçe artan büyük bir gayret için­
de çırpınmaları, Japonya ve Çin gibi Uzak Doğu ülkele­
rinin makina tekniğine verdikleri önem sonucu, gittikçe
Batı'dan bağımsız bir hale gelmeleri, Spengler'in düşün­
celerini doğrulamıştır.
Dünya görüşünün temel düşüncelerini, uBatı'nın Çö­
küşü• isimli eserinde ortaya koyan Spengler, 1920 yılın­
da uPurusyalılık ve Sosyalizm,,'i, 1924 te «Alman lmpara­
torluğu'nun İhyası»nı, 1932 de «Alman Gençliğinin Siya-
i N SAN ve TEKNİK

si Görevleri•ni yazmıştır. Ayrıca yaza rın 1936 da ölü­


münden sonra bazı yazıları •Konuşma lar ve Makaleler•
isimli bir kitapta bir ara ya getirilmiştir.
1931 yılında «Der Mensch und die Techniık .. . Clnsan
ve Teknik) ismi ile yayınlanan bu eser önceleri pek dik­
kati çekmemiştir. Bu ilgisizliğin sebebini ,eserin yayın­
landığı yıllardaki toplum anlayışı ile yorumlama k müm­
kündür. Zira bu devrin Avrupası, doğmakta olan teknolo­
jik yarınların gerçek veçhesini, kıt'anın her tarafında küt­
leleri peşine takıp sürükleyen, a ma kayna ğını, gerçek­
ten fazla heyeca ndan alan ideolojilerin tozu dumanı için­
de farkedememiştir. Bu devirde yirminci yüzyılın prob­
lemlerine, Almanya'da Nasyonal Sosyalizm, italya'da Fa­
şizm, İspanya'da Falanjizm, Portekiz'de Salazarizm, Sov­
yetler Birliğinde Komünizm, hatta Avrupa'nın demokratik
ülkelerinde bile küçük çapta da olsa mevzii ideolojiler ta­
rafından çözüm yolları teklif edilmekte idi. Modern tek­
nolojiye toplum yapısını uydurmak zorunda bulunan Av­
rupa heyecan ve kehanet bağları ile şartla nmıştı.
Siyasi mezheplerin meydana getirdiği kördüğümün,
İkinci Dünya Savaşından sonra çözülmesi, beş yıla yakın
cihan çapındaki korkunç bir savaşın, teknolojik hamleleri
bir taraftan fasıla ola ra k sıklaştırırken, diğer ta raftan, top­
lumun iktisadi geri kalmışlığını gözler önüne sermesi.
Spengler'in bu küçük eserinin daha da kıymet kazanması­
na sebebiyet vermiştir.
111

uİnsan ve Teknik,,, Spengler'ln Dünya Görüşü'nün bir


-Ozeti olduğu kadar, teknik ve insan ilişkilerini bütün ince­
liği ile işlemek gibi, günümüzün en önemli konularından
birini, tüm halinde gözler önüne sermek meziyetine de
sahiptir.
Eserlerinin hemen hemen hepsinde, Dünya tarihinin
morfolojisini izah etmeye çalışan yazar, «İnsan ve Tek­
nik» te, genel olarak «teknik• kavramını ele almış ve bu
kavramın canlılarla olan hayati ilişkilerini ustalıkla be­
lirlemiştir. Hayatın varsaydığımız ve peşinen savunması­
nı üzerimize aldığımız bazı klasik yönlerinin, Spengler'in
kaleminde kağıttan kaleler gibi ardarda yıkıldığını gör­
mek, şüphesiz ki okuyucuyu şaşırtacaktır. Çünkü· varlığı­
mızın sırlarının çözümünün ondokuzuncu yüzyıl yazarları­
nın sandığı kadar kolay olmadığını iddia eden yazarın,
birbirlerine zincirlediği ve tarihi örneklerle takviye ettiği
düşüncelerini, şaşırtıcı da olsa, kabul etmemenin güçlüğü
de derhal anlaşılacaktır.
Spengler, kendine özgü bir Dünya Görüşü'nün sahi­
bi olduğu kadar, kelime ve terimlerin kullanışında da
bazı özelliklere sahiptir. Maddeci düşüncenin dar sınır­
ları içinde, insanın kaderinin incelenemiyeceğine inanan
yazar, «İnsan» dediği zaman ruh ve maddeden, ruh ve ka­
lıptan müteşekkil bir varlığı; «teknik" dediği zaman, in­
sanla beraber, daha doğrusu, canlılarla beraber ortaya çı-
iNSAN ve TEKN İ K 17

kan bir gerçeği dile getirmek istemektedir. Spengler'in


anlayışında: Hayat, savaş; ideoloji, sığınak; millet, belirli
kültür ve medeniyetle var olabilen canlı bir antite; tek­
nik, millet ruhundan doğan bir dehanın mahsulüdür. •Ha­
yatı anlamak için, onun seviyesinde bulunmak gereklidir.•
diyen Spengler, hoşumuza gitsi n veya gitmesin, hayatın
yaşanması zorunlu olan bütün gerçekleri ile önümüzde
bulunduğunu; bu gerçeğe sırt dönüp, birtakım hayallerin
saçakları altına sığınmakla, bize empoze edilen kaderi
değiştiremeyeceğimizi anlatmaya çalışmaktadır.

Toplumların hayatında, tıpkı canlı varlıklar gibi far·k­


lı dönemlerin var olduğuna inanan Spengler, önüne ge­
çilmez bir kaderin hükmü olarak, toplumların da doğup,
gelişip, öldükleri inancındadır. O, toplumların ideolojik
kahinler tarafından hayali sistemlerin istikametinde tah­
rik edilmelerinden büyük bir üzüntü duymaktadır. Mark­
sizm gibi bilimsel olduklarını iddia eden düşünce ekolleri­
nin bile, nasıl eninde sonunda bir kaç katı doğmanın is­
keleti önünde bekçilik yapmaya mahkum olduklarını en
iyi anlayan birkaç gerçekçi yazardan biri olduğunu bü­
tün eserleri ile ortaya koymaktadır. Özellikle komünistle­
rin canlı birer organizma olan toplumların varlığını sade­
ce üretim araçları mülkiyeti ile izah etmek istemelerini
h ayretle karşılamaktadır. Yaşayan birer antite olan top­
lumların, tarihlerinin çeşitli dönemlerinde daima birer
.. Ruh•a sahip olduklarını söyleyen Spengler, .. Yüksek
Kültürler» in doğuşunu, .. Büyük Medeniyetler•ln oluşması­
nı, siyasi ve iktisadi zaferleri ve çağımızı değiştiren ma­
kina. tekniğini, bu toplum ruhu tarafından meydana getiril­
diği inancındadır. Tarihi olayların yardımı ile medeniyet­
lerin zaman içinde yaptıkları hamleleri •Fatih Ruhu• veya
«Viking Ruhu» dediği bu ruhun varlığı ile izah ederken,
ferdi kahramanlıkları ve milletlerin cihangirliklerini bu
ruhun büyüklüğü ile tanımlamaktadır. İnsanla diğer canlı
varlıklar arasındaki farkların insanın ayaşama tekniğinin·
üstünlüğünden ve bu ruhun farklı yapısından ileri geldi-
18 iNSAN ve TEKNiK

ği inancındadır. Ona göre •Yüksek Kültür ve Medeniyet­


ler• bu •Ruh•un hayata aksetmiş şekilleridir. Her canlı
gibi aBatı Medeniyeti•nin de doğup geliştikten sonra
çökmeye mahkum bir medeniyet olduğuna inanan Speng­
ler, karamsarlıkla hatta •felaketin habercisi• olmakla it­
ham edilmektedir. Fakat Spengler düşüncesinin uzman­
larından biri olan Anatole A. Petrowsky, bu ithamlara
karşı şu cevabı vermektedir: ·Bizlere önümüzdeki gün­
lerde kötü hava şartlarını haber veren meteorolojisti de
karamsarlıkla mı suçlamak gerekir?• Bir meteorolojist ö­
nümüzdeki günlerde havanın nasıl olacağını atmosferin
şartlarım inceledikten sonra nasıl tesbit ederse, Speng­
ler'de tarih, medeniyet ve kültürleri ele alıp inceledikten
sonra bazı sonuçlara varmaktadır. Ona göre: Toplumları
yücelten onların sahip oldukları ruhtur. Bir toplumun bü­
yüklüğü, onun ruhunun büyüklüğü ile orantılıdır. Bu ruh
öldüğü veya dejenere olduğu zaman, bütün kültür ve me­
deniyeti ile o toplum da çökmeye mahkumdur. Bütün gel­
miş ve geçmiş medeniyetler bu önlenmez yolu takip et­
mişlerdir. Batı'nın makina medeniyetinin de aynı akıbet­
le karşı karşıya gelmemesi için hiçbir sebep yoktur.
iV

« insan ve Teknikn de Spengler, hayatı birtakım dog­


matik kuralların kalıplarında donduran ideolojilerin Dünya
Görüşü'ne karşı cephe almıştır. Pertrowsky'nin dediği gi­
bi Spengler •antisistematik ve a ntidogmatik• bir düşünce
yapısına sahiptir. Ona göre geçmişin tarihi, iktisadi ve
sosyal olaylarını inceledikten sonra belirli bir mantık o­
yunu ile geleceğin toplumunun kanunlarını determinist bir
Dünya Görüşü açısından ortaya koymak imkansızdır. Çün­
kü ideolojiler içinde, vücut buldukları devrenin teknoloji­
sinin etkisi altında oluşmuşlardır. Aradan geçen zaman i·
çinde teknoloji gelişmiş, ideoloji ise içine döküldüğü ka­
lıbın şeklini alarak donmuştur. Birincisinin devamlı ola­
rak gelişmesi, ikincisinin ise dondurulup bırakılması so­
nucunda, yaşayışlarını ideolojilerin determinist görüşüne
göre biçimleyen tolpumlarla, modern teknoloji a rasında
doldurulması imkansız mesafeler meydana gelmektedir.
Modern teknolojiyi daima geriden takip eder hale gelen
bu çöküntü halindeki toplumlar, ruhsuzluğun ve bozulma­
nın en tipik örneklerini temsil etmektedirler.
Eserin diğer ilgi çekici bir yönü de, toplumların geliş­
mesini iktisadi ilişkilerle yorumlamak isteyen ve günü­
müz Türkiye'sinde moda haline gelen marksizmin iktisa­
di görüşünün ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyabilme­
sidir. Spengler'e göre toplumları iktisaden yücelten un­
sur iktisadi ilişkiler değildir. Yüksek Kültür ve Medeniyet-
20 iNSAN ve TEKNİK

leri yaratan kuvvet milletlerin sahip olduğu ruhtur.


(Volksgeist). Milletlerin iktisadi ve teknolojik gelişme­
lerini iktisadi ilişkiler açısından ele almak, meseleyi da­
ha karışık bir hale getrimekten başka bir işe yaramaya­
caktır. Yüksek Kültür ve Medeniyetler, ileri bir teknolo­
ji ve refah, güçlü bir millet ruhunun kristalleşmesinin
sonucudur. Toplumlararası ve toplumlariçi iktisadi ilişki­
ler daha sonra doğmaktadır. Toplumun yaşayışında millet
ruhu, yükselmenin veya geri kalmanın tek sebebidir. i'k­
tisadi ilişkiler ise sonuçtur. Sonuçlar toplum açısından
sakıncalı bile olsa, yüksek bir millet ruhunun etkisi ile
onları düzeltmek her zaman mümkündür.
Toplumların gelişmesinde, mesela marksistlerin i-
nandığı gibi, sadece iktisadi ilişkiler motor rolü oynasay­
dı, azgelişmiş ülkeleri marksist görüşle yapılmış birkaç
sosyal reformla kısa zamanda ğelişmiş toplumlar haline
getirmek çok daha kolay olacaktı. Oysa, bugün ideolojile­
rinin gerektirdiği sosyal reformları gerçekleştiren marık­
sist ülkeler, ne iktisadi yönden kalkınabilmiş, ne de yık­
tıkları. milli ruhun yerini alabilecek bir başka kuvvet bu­
labilmişlerdir. Elde ettikleri yegane kazanç, yıllar yılı kat­
landıkları mahrumiyetin karşılığı olan bazı zayıf sonuçlar­
dır.

Kehanetten değil, daima yaşanmış örneklerden hare­


ket eden Spenler, toplumların varlık ve yokluk şartları­
nın başlıca unsuru olan ·Milli Ruh•un nasıl oluşturuldu­
ğunun daha bilinmediğini açıkça itiraf etmektedir. Ona
göre, bir yıllık bir zaman içinde dört mevsimin sıralanışı
gibi, bir milli. ruhun varlığında da çeşitli dönemler sıra­
lanmaktadır. Zaman içinde, mlletlerin ruhu, önce canlılık
dönemini, sonra tırmanma, zirve dönemlerini yaşamakta,
sonra çöküş dönemine varmaktadır. aMilll Ruh•un toplu­
mun hayatındaki bu dönemlerine, Spengler "Tarihi Dö­
nemler• ismini vermektedir.

Dikkati çeken üçüncü bir nokta, Spengler'in uKültür»


ve «Medeniyet" kavramlarına verdiği anlamdır. Speng-
İNSAN ve TEIGNİK 21

ler'e göre «kültür» "Özel bir ruhun itici gucu tarafından


şekil verilmekte olan, üzerinde çalışılmakta olan bir ham
maddedir. «Üzerinde çalışılan madde oluşma, biçimlen­
me, şekil alma sürecini yaşamaktadır... Bu kültür sürecini
yaşayan toplumlar, güç aldıkları "Ruha un etkisi altında
her istikamete yayılmakta, zenginleşmekte, •Ruh•un is­
tediği şekil ve biçimi arayış halinde bulunmaktadırlar.
Halbuki «Medeniyet» «Üzerinde yapılan çalışmalar so­
nuçlandırılmış .. , bütün boyutları ve derinlikleri ile oluş­
muş, rengi kokusu belirmiş ,tamamlanmış bir eserdir.
«Kültür», bir tablonun, bir heykelin, bir şiirin, bir anıtın
üzerinde yapılmakta olan, ama sonuçlanmamış bir çalış­
ma ise, «Medeniyet» bitirilmiş, oluşunu tamamlamış, ya­
pımı sonuçlandırılmış bir tablo, bir heykel, bir şiir veya
bir anıttır. «Kültür doğumun ve büyümenin, süreci, rıMe­
deniyet» doğumun, büyümenin sonucudur.
Her «Kültürün kendine has bir medeniyeti vardır.
Her ikisi de belirli bir millet ruhunun, tezahürlerinin tü­
münden oluştuğuna göre, ruhsuz bir millet veya toplu­
mun, bunları dışardan bulup buluşturması, başarılı bir
kopyacılık örneği vermekten ileri gidemez. •Milli Ruha
tarafından yaratılmak ve diğer gelmiş geçmiş bütün sKül­
tür• ve •Medeniyetalerden ilham almak, her «Yuksek Me­
deniyet»in tabiatında olan unsurlardır.
"Teknik ve İnsanada, Spengler'in üzerinde durduğu
diğer bir nokta da, yazarın .. Volkgeist» (Milli Ruh) de­
diği kavramın kaynağıdır. Ona göre bu kavramın uzun­
boylu tanımını yapmaya lüzum yoktur. Zira her ·Milli
Ruh»u onun yaratmış olduğu milli hayatta, gözlemek, gör­
mek, tanımak mümkündür. Nasıl ki bir esere bakmakla, o­
nun yaratıcısı olan insanın kabiliyetlerini anlamak müm­
künse, belirli bir milletin ruhunu da onun yaşayışında gör­
mek okadar mümkündür. «Milli · Ruh» toplumun davranış­
larında yaşayışında her an tezahür eden, milli bir aİ çgüdü­
dür.» «Milli Ruh» milletlerin tutumuna kumanda ettiğine
göre, ohalde tutum ve davranış «Milli Ruhnun tezahürle­
rinden başka birşey değildir.
v

1931 yılında Münih'te yazılan bu eser, orjinal Alman­


ca baskısı esas alınarak dilimize çevirilmiştir. Bununla
beraber, Spenglerci düşüncenin uzmanlarından biri kabul
edilen, Spengler'in düşüncesi konusunda önemli çalışma­
lar yaptığı bilinen Anatole A. Perowsky'nin •L'homme et
la Technique" ismi altında yaptığı Fransızca çeviriden de
hocam Prof. Dr. Adil İzveren'in tavsiyesi üzerine istifa­
de edilmiştir. Çeviri üzerinde çalışılırken, eserin Fransız­
ca olan metni ile devamlı karşılaştırmalar yapılmış, muğ­
lak kalan ifadeler bu suretle berraklaştırılmaya çalışılmış­
tır. Ayrıca Petrowsky'nin Fransızca nüshasının başına koy.
duğu geniş önsözden de istifade edilmiştir.

Ne var ki eserin almanca orjinali ile Fransızca çevi­


risi atasında yine de önemli farklar kaydedilmiştir. Mese­
la, Almanca orijinalinde yazar, ili. Napolyon'un Sedan he­
zimeti ile ilgili bir konuya değinmiş, Fransızca çeviride
bu konuya temas edilmeden yeçilmiştir. Ayrıca almanca
bazı kelimeler Fransızca çeviride tam anlamı ile karşıla­
namamıştır; .. voık .. yerine ·de Reuple» kelimesinin kul­
lanılması gibi. ..

Hacim itibariyle· küçük olan bu eserin önemi şüphe­


siz ki okunduktan sonra daha iyi anlaşılacaktır. Çeviride
kellme yapısından fazla, cümlelerin ihtiva ettiği anlama
İNSAN ve TEKNİK' 23

sadık kalınmak istenmiştir. Bütün ihtimamlara rağmen


yine de bazı hataların meydana gelmiş olması mümkün·
dür. Bu hatalar için okuyucunun hoşgörüsüne sığınıyo­
ruz. Bizim için önemli olan husus, birtakım eksikleri de
olsa, muhteva itibariyle büyük olan bu eserin Türk oku­
yucularına, dilimizde sunulabilmesidir.

Kimil TURAN
Ankara, Mayıs 1972
TEKNİK HAYATIN TAKTİGiDiR

il

Tekn i k prob l em i , onun kül tü r ve tari h l e o l a n il­


g i s i , ilk d efa 19 ncu yüzy ı l d a ele a l ı n m ı ştır. 18 inci
yüzyı l , bazen ümitsizl i ğ e varan te m e l şüpheci liğ i ile,
kü ltü rü n d eğeri ve a n l a m ı ha kkı ndaki mesel e l e ri or­
taya koym uştu . Bu mese l e h a: k kı nd a k i soru , bu yüzy ı l
i ns a n l a r ı n ı d aha d e ri n v e değerl e ri alt üst eden b i r
araştı rmaya i tm i ş , b u yüzd en 20 n c i yüzy ı l ı n , b i z i m
çağ ı m ı z ı n , D ü nya Ta ri h i 'n i n tü m ü n ü n çözüm bekl eyen
bir m e s e l e s i h a l i n e g e l m e s i n e sebeb iyet verm i şti r.
18 i nci yüzyı l , Robi nson'u n Rousseau'n u n , İ ng i l iz
pa rkları n ı n ve çoban ş i i rl e ri nin çağ ı ; doğuşunda insa­
n ı n saf, ama sonradan kültür yüzünden bozu l a n , m u t­
l u ve fazi l etl i b i r yaratı k o l d u ğ u nu k� b u l etmi şti . İ n­
s an ı n tekn i k yönü i hmal ed i l m i ş , h esaba a l ın d ı ğ ı h a l ­
l e rd e i s e ah l a kç ı l arın d i k kati ne l ayı k görü l m emi şti.
Napolyon'd an son ra, Batı Avru pa'nın maki n a tek­
n i ğ i , dev ö l çü l e r içi n d e ö n e mi n i a rttı rd ı . Sanayi şehi r­
l eri , d e m i ryolları , buharl ı g e m i l eri i l e m a k in e tekn i ğ i
b i z i , aç ı k v e c i d di o l a rak m e s e l ey i karş ı l amaya s o n u n·
da mecbur ett i . Te kniğin mahi yeti ned i r? Ta rihteki
a n l amı , h ayattaki değ er· i ned i r? Sosyal ve m etafizi k
İNSAN ve TEKNİK

p l andaki yeri n ed i r? Bu sorul1 a ra veri l ecek çok say ı d a


c evap vard ı r. Fakat h eps i i ki ayrı te m e l e dayanmak­
tad ı r.
B i r ta raftan , G oethe d evri n i n i ns a n c ı l klas izm i­
n i n , i l kel i k i n c i kuşağ ı n ı te m s i l ed e n i d ea l i st ve i d e o­
l og l ar, tekn i k ve i: ktisadi verileri n «Kültü r » d ı ş ı hatta
·Kü ltü r » altı kon u l1 a r o l duğunu kab u l e d i yorl a rd ı . İ­
ç i n d e yaşad ı ğ ı çağ ı n eşsiz ş u u r a n l ayışı i l e Goeth e ,
Faust'un i k i n c i k ı s m ı n d a , bu y e n i g e rçeğ i n s ondaj ını
e n derin tabakal ara kadar yapmay ı d e n e m i şti . Fakat
W i l h e l m von H umboldt' l aP> berabe r, ta ri hi b i r devri n
d e ğ e ri n i , o d evi rd e m eydan a g etiri l e n kitap l arın ve
tab l o l a r ı n say ı s ı i l e ö l · ç m eyi d e n eyen g erçekd ı ş ı ve
fi l o l oj i k tari h tezi n i n ortaya ç ı ktı ğ ı n ı görüyo ruz. B u
a n l ay ı ş a göre b i r d evl et ş efi , ancak edeb iyat v e s an'a­
tı n ko ruyu cusu o l d u ğ u d e recede takti r ed i l iyord u ;
kend i s i n i n n e o l duğu p ek hesaba a l ı nmazd ı . A l i m an e­
top l antı l ard a , bi l g i n l e r i n konferans ve otu ru m l arı nda ,
atölyel erde devl et, kü ltürün y ı k ı c ı d ü ş m anı o l a ra k te­
l a k k i edi l i yord u . H a rb i n , modası g eç m i ş b i r barbar­
l ı ğ ı n ka l ı ntısı o l d u ğ u n a i n and ı kl a rı ndan , o n u n ha l e n
va rl ı ğ ı n ı sürdürmes i n e h ayret ediyorl a rd ı . Şaşmaz b i r
şeki l d e uyg u l a n mas ı n a rağ m e n , n azarl a r ı n d a iktisadi
pol itika ad i , abes ve ö n e m s i z b i r m eşg a l e mesabe­
s i n d e i d i . Büyük b i r tüccarı veya d e ğ e rl i b i r m ü h e n­
d i s i b i r ş a i r veya m ütefekki re eşit saymak ag e rçek"
kü ltürün büyü k l ü ğ ü n e h a l e l g eti ren bi r d avra n ı ş say ı l ­
m a kta i d i . Ö rneğ i n Jakob B u rckh art'ı n , We ltgeschi c ht­
Ji.o he B etraohtu ngen<4> i s i m l i eseri n i e l e a l a l ı m ; ta­
k i p ed i l e n görü ş, profesörl erin, fi lozof l a r ı n çoğun l u-

(3 ) Humboldt, Wilhelm (1767- 1835) : Alman dil bil­


gini. Potsdam'da doğmuştur.
(4) �Dünya Tarihi Uzerine Düşünceler.»
26 İNSAN ve TEKNiK

�u n u n ve bazı tarihçilerin d ü ş ü n c e l e ri ni tems i l eder


mah i yetted i r. B u g ü n d ahi bu a l ı ş ka nl ı k d evam etm e k­
ted i r. Zaman ı m ı z büyük şehi rleri n i n sanatç ı l arı , y e n i
b i r roma n ı n neşri n i y e n i b i r uçak m otoru model i n i n
yapı l mas ın d a n d a h a çok ö n em s i yo r l a r.
D i ğ e r tarafta n , 19 uncu yüzyı l ı n i ki nc i yarı s ı n ı n
·düşü n ü r l e ri v e ş a i rl eri o l a ra k geç inen , büyük yarı ay­
-d ı n modas ı n ı n temsi l c i l e ri , l i be ra l g azetec i l i k fel s efe­
s i n i n , kitl e top l antı l a rı n ı n , m arksist sosyal a h l akç ı l ı ğ ın
.önderl i ğ i n i yapan l ar l a , tam b i r İ ng i l iz m a m u l atı o l an
.materya l i st d ü nya görüşü g e l mekted i r.
Şayet b i r i n c i g u rupta b u l u n a n l a rı n mümeyyiz
vasfı gerçekten yoksu n l u k ise, i ki n c i g u rupta bu l u­
nan l a r ı nki ko rkunç bi r sath i l i ktir. Kavgası yap ı lan i d e­
al , fayd a te m i n etmek , s adece fayda te m i n etmekti .
« İ nsanlığ a• fayd a l ı o l a n h e rş ey, kü lturd ü ve kü ltüre
aitti . G e ri ye k a l a n her şey l ü ks , h u rafe ve barbarl ı kt ı .
• Çoğun l uğ u n mutl u l uğ u n a• hizmet eden h e r şey
fayd a l ı i d i ; am a as l ı nd a en az gerçekl eşti ri l e n u nsur
da , mutl u l u k denen bu nesneyd i: Z i ra , Benth a m ' ı n<5>
Spencer'i n<B> , Mi l l'i n(7) doktri n l eri n i n tem e l i nd e b u
sonuç yatıyord u . O n l arca, i nsan l ı ğ ı n gayesi. çal ı ş m a­
n ı n yükü n ü , m a k i naya aktararak ferd i , çal ı şma n ı n ezi­
yeti nden kurtarmaktı . H e d ef « ü c retl i kö l e l eri n s efa­
letten kurtarı l m as ı ,,, « i sti rahat zamanlarından h e rke-

( 5 ) BENTHAM, Jeremie ( 1748 - 1832 ) : İngiliz fi­


lozofu. Faydacı ahlak telakkisi anlayışını, zevklerin arit-
·

metiği üzerine kurmuştur.


( 6 ) SPENCER, HERBERT (1820 - 1903 ) : İngiliz fi­
lozofu. Gelişmeci (evolüsyonist) felsefenin kurucusu.
( 7 ) MİLL, James ( 1773 - 1836 ) : İngiliz filozofu ve
tarihçisi. Hume ve Bentham'ın h a le fi Pozitif metodu
.

sosyal bilimlere tatbik etmiştir. Oğlu Stuart MİLL ( 1806


- 1 873 ) deneysel ekol filozoflarındandır.
iNSAN ve TEKNİK 27

s i n eşitç e . i stifad esi , • u her;kesi n sanat eserl e rinden


yararlanması• i d i . O l gu nluk d ö n e m i n i n d ev ş eh i r l e ri­
n i n , ekmek ve rahattan başka b i r şı e y i stemeyen d ü­
şü ncesi i şte b u n l a rdır. Terakki n i n önderl eri ve züp­
p e l e ri , h e r hangi b i r a racı harekete g eti ren ve i n san
g üc _ ü n ü ikame e d e n bi r düğmeye bastı k l a rı zaman ,
a ş ı rı d e reced e hassasl aşıyorlardı. « İ nsan l ı ğ ı n feth i »
i çi n g eçmiş zama n l arı n h a k i k i d i n l eri yeri n e , sathi bi r
bi ri k i m yapıl ıyord u . B u b i ri ki m , tekn i k l e rin m ü kem­
m e l l eştiri l m esin d e n , i ş · g ücü ekonomis i n d e n ve e ğ l e n­
ceden gayrı h i ç bi r şey ifade etm iyord u . Ruhtan h i ç
baıh sed i l m iyordu .
H a l buki bu e ğ i l i m , n adir i sti s n a l a rl a , n e büyü k
m u c i d l erin zevki n e , n e d e tekn i ğ i b i l en l 1 e ri n d ü ş ü nce­
l er i n e h iç bi r zaman uymuyord u . Tekn i ğ i n bu gerçek
e l e m a n l a rını b i r tak ı m s ey i rci l e r sarıyor, h e r ne o l u r­
sa o l s u n .icad etm eye, e d i l s e dah i a n l a m aya m u kte­
d i r o l m ayan bu i ns a n l a r , icadl ardan k endi çıkar l a rına
b i r ş ey l e r bekl i yorl a rdı. H e r «Medeni yette » m ate rya­
l izm, tasawu r etm e k yoksu n l uğ u i l e. temayüz etti ğ i­
ne göre, bu d u ru m d a da ebedi ve en yüksek g ayes i ,
1 9 uncu yüzyıl ı n tekn:k i pti l ası i l e i sti kbal i b i r y e r­
yüzü c e n n eti h a l i n e g eti rec e k bu i m aj l ara, sıkı sıkı
sa rı l m a ktı . uStati k hal i » dikkate almadığ ın d a n , sonuç
o l arak b u tutum, terakki ş u u ru n u n apaç ı k bi r i n k a rı­
d ı r. Bu tü r fi k i r l e re , Strauss 'ın « Es k i ve y e n i i n a n ı ş•,
B e l l amy'nin u 2000 yı lına bakış » ve B ebe l ' i n « Kad ı n ve
sosya l i zm,, g i b i ese r l e r i n d e rastl amak m ü m kü n d ü r .
Artık harp l e r yap ı l m ayacak, ırk l a r, m i l l etler, d evl etl e r
ve din l e r a rasında fark l a r , yok ol acak, can i l e r v e m a­
ceracıl a r ça lışacak zemi n bu l a m ayack, üstü n l ü k ve
farklılıktan ötü rü patl ayan savaş l ar tarihe ka r ı ş acak­
tır ; kin ve i nti kam ı n yeri n i , yüzyıl l a r boyu sü recek
28 iNSAN ve TEKNİK

konfor ve devam l ı l ı k alacaktı r. H atta bu müpteze l


iyimserliğin son safhasını yaşadı ğ ı m ız günümüzd e ,
böyle bir ahmakl ı ğ ı n karş ı s ın d a , R o m a İmparatorl u­
ğunun hayattan b ıkkı n l ı k düşüncesinin korkunç s ı ­
k ı ntısı içi n de ü rpermemek mümkün deği l dir. Bu saf­
satalar bir defa okunmakla ruh l arı istila etmektedir.
Kal d ı ki bu düşüncelerin g ü n l ü k hayatımızda kısmen
gerçekl eşti ri l mesi bil e , ister istemez insan l ı ğ ı ö l ü­
me ve kol lektif intihara götü rmekte idi.
Bugün artık, her iki dünya görüşü d e eski miş ve
bitmiştir. 20 nci yüzy ı l , bütünüyl e D ün y a Ta r ihi­
n i meydana g etiren olayların gerçek sonucuna nüfuz
edebil ecek kadar, yeterli b i r o l g u n l u k d evresine var­
m ı ş bu l u nmaktad ı r. Eşya ve olayların tefsiri, artık bu­
gün rasyonalist tandansl ı ve şahsi tercih yapan fert­
l erin elinde o l mad ı ğ ı g i bi , kitl e l e rin ü mit ve arzul a rı­
na da terkedilmemiştir. «Bu böy l e ol mal ı d ı r .. ve u Bu
böyle olm a l ı yd ı » yerine « BU böyl edir. » ve uBu böyl e
o l acaktı r." g i bi amansız kaideler kaim edil miştir. Ge­
çen yüzyı l l arın ruhsuzl uğunun yerini, vekar içinde m ü­
şahede a l m ı ştı r. Tarihin ü mitlerimizi hiç bir zaman
hesaba katmayan bir gerçek o l duğunu öğre n miş bu­
lunuyoruz.
«ı B atı n ı n Çöküşü .. isim l i eserimde f i z y o n o -
m i k e n d i ş e n i n<B> h e r olayın derin manası nı
anlamam ıza yard ı m eden b i r vergi o l duğunu belirtm i ş­
ti m . Bu husus Goethe'nin, hayat ı n ı ve tarihi tan ıyan l a­
r ı n çağlar boyunca tesbit ettikleri b i r gerçektir. Fizyo­
nomik endişe, etrafı m ı zdaki acaip l i kl ere yüceden
bakmamızı ve eşya n ı n der i n mana s ı n ı a n l am a m ızt
mümkün k ı l maktad ı r.

(8) Fizyonoınik e ndişe : Beka endişesi.


il

Şayet tekniğin esas ın ı n ne o l d uğ u n u anlamak


istiyorsak , m. a ı kina çağ ı n ın tekni ğind e n . i ş e ba ş l a m a·
m a k �erekl i d i r. H e l e , a l etl erin ve makinaları n yap ı m ı­
n ı n, tekniğin g ay e s i o l d u ğ u , gibi aldatıcı d ü ş ü nc e l e r e
h i ' ç iti ba r etm em e k lazı mdı r.
Asl ı nda tekn i ğ i n kökeni çok e s�idi r . Özel lik l e ta­
r i h i tesbit ed i l m e m i ştir. Aksine son derece genel bir
karakter taşı maktad ı r. Teknik varl ı ğ ı n ı , insanlığın
ötesine, hayvanl ar a l eminin merkezine , hatta bütün
hayvan ların hayatı n a kadar uzatm ı ştı r. H ayvani haya­
tın özelliği nebati hayatı n aksine ol arak, mekan için·
d e serbestçe hareket etmek kab i l iyeti ne sahip ol ma·
s ı d ı r. Hayvan az çok, bel i rli b i r ölçüde, bütün tabiatı n
karşı s ı nda, i r a de m u htariyeti ne ve özgürl ü ğ e sahi pti r.
O, böylelik l e tab i ata karş ı bütünl ü ğ ü n ü ko ru m ay a
gayret eder. Varl ı ğ ı n a bir mana, bir muhteva, bir üs­
tün l ük kazandı rı r. Tekniğin gerçek manas ı n ı ortaya
koymak istiyorsak, işe ruhtan, ya l n ı z ruhtan baş l a­
mamız g erek mek te dir.
Hayvan ı n özg ü r varl ı ğ ı , bir kavgad ı r ; bundan baş­
ka da bir ş ı e y değild i r: Bu hayatı n tarihi hakkındaki
karar ı , hayva n ı n kaderinin başkaları tarafından etki·
lenmesi veya hayva n ın kendi kendini inşa e tm e si
30 iNSAN ve TEKNi K

keyfiyeti vermekte d i r. Onun h a y a t i tak t i ği


i ster can l ı veya cans ı z o l s u n , d i ğ e r varl ı k l a r karş ı s ı n­
daki güçsüz l ü ğ ü n ü veya üstü n l ü ğ ü n ü sağ l a m aktad ı r .
T e k n i k hay a t ı n t a k t i ğ i d i r. Teknik varl ı k­
l a r ı n i ·ç d ünyas ı n ı tems i l eder. Kavga p ros e d ü rü - k i
bu kavg a h ayatı n kend i s i d i r - i s e varl ı kl a r ı n d ı ş teza­
hü rü d ü r.

B u rada ö n l enm e s i g e re k e n b i r başka h ata ile


ka rş ı karş ıyay ı z : T e k n i k y a 1 n ı z •a 1 e t 1 e i­
za h e d i 1 e m e z. Ö n e m l i o l a n h i ç b i r zaman e ş­
yaları n ş e k l i , h atta n as ı l yap ı l d ı kl a rı d eğ i l d i r; fakat
o n 1 a r 1 a n e y a p ı 1 d ı ğ ı . o n 1 a r ı n :k u 1 1 a­
n ı l ı ş g a y e s i d i r; önem l i o l a n s i l a h d eğ i l kavga­
d ır. M o d ern h a rpte b i l e ha rekatı n y ü rütü l m es.i , yani
stratej i en ön e m l i unsur o l arak kabul ed i l i rke n , te k­
n i k i cad , s i l ah ve m ü h i m m atı n ü reti m i ve ku l l an ı l ı ş ı
g ib i h u s u s l a r , g enel harekat s eyri n i n bazı özel e l e­
man l a rı o l a ra k te l akki ed i l m e kte d i r l er. Kal d ı ki h iç
bir a l eti n 'k u l l an ı l m a d ı ğ ı sayısız tekn i k türleri vard ı r:
Mes e l a; üstü n l ü ğ ü n ü ceylana kabu l ettiren a s l an ın
tekniğ i ; veya d iplomasi tekn iği ; yah ut bi r devl eti n
resmi ve fon ks iyon e l bütü n l ü ğ ü n ü , s iyasi mücad e l e
vasıtasiyl e ayakta tutmak i steyen i d a ri tekn i kte n d e
bahsed i l ebil i r ; ayrıca zeh i r l i g az veya ki mya h arb i n in
d e tekn i ğ i va rd ı r; b i r ressa m ı n fı rça darbesini n , bini­
c i l i ğ i n veya hava u l aş ı m ı tekn i ğ i n d e n de bahsedi le­
bi l i r. Dai m a i l g i i l e üzeri n d e d u ru l m a s ı g e rekl i h u s u s ,
tekn i ğ i n , b e l i rl i b i r g ayeye doğru sevke d i l en b i r ruh
mevcudiyeti o l mas ı d ı r. B u rad a ö n e m l i o l a n , eşya fa­
l an d eğ i l d i r. Tarih öncesi devi rl e ri n i n i nce l enmes . i n­
d e , ekseriyetl e i ş l enen hata da i şte bud u r : M üzel e r­
d e k i anti ka parçal ara l üzumundan fazla önem veri l­
m i ş , h atta bütün izl eri bug ü n s i l i n m i ş b u l unsa bi le.
iNSAN ve TEKNİ K 3T

vu k'u b u l d u ğ u muh akkak o l a n , s ay ı s ı z tekn i ğ i n sey­


r i n e karş ı g e reken i l g i g österi l m e m işti r.
H e r h ang i b i r faa l iyeti n a l eti o l a n her maki na�
ha reketi n o l uş l!_ m u n a h i z m et ed er, a m a varl ı ğ ı n ı , b u
f a a 1 i y e t i i 1 g i 1 e n d i r e n k a r a r a b o r ç 1 u­
d u r. Bütü n u l a ş ı m vas ı ta l arı m ı z , s ü rm e k , kürek ç e k­
mek , yüzd ü rm e k , uçm a k g ibi h a re k et etm e k fikrin d e n
d o ğ m u ş ve bu fi k i r l e r saye s i n d e g e l i ş m i şti r. İ ş i n baş­
langı c ı , hiç bir zaman kağn ı n ı n veya kay ı ğ ın tecessüm
ettiri l m es ine daya n m a m a ktad ı r. M etod l a r b i l e bi rer
tek n i kti r. i kti sat i l m i , h a rp veya pol iti ka , n as ı l haya­
t ı n özerk b i r •Bölümünü• tem s i l edemezlers e , tek­
nik d e h i ç bi r zaman , i kti sadi h ayatı n b i r cüzü o l a­
m az. Burada sadece aktif, kavgacı ve ta m bi r h aya­
tın ç e ş i t 1 i g ö r ü n t ü 1 e r i y 1 e karş ı karş ı ya­
y ı z : B u n u n l a beraber, sil a h l arı n e n e s k i s i o l an h i l e
i l e , bug ü n tabi ata karşı ku l l an d ı ğ ı m ız v e ona haki m
o l m a d es i s es i nd e yararl and ı ğ ı m ı z maki na m od e l l e ri­
ni, n es l i tüke n m i ş yaratı klara ras ı i l ke l kavg al arl a�
muc i d ve m ühend i s l eri n modern uyg u l a m a l a rı n ı , biri· ­
bi rlerine. bağ layan bi r yol vard ı r.
ıBu yol üzeri ndeki s eyre •Te rakki " d i yo ruz. "Te­
rakki• g eçen yüzy ı l ı n büyük s l og· a n ı i d i . i nsanlar ön­
l e ri n d e büyü k b i r yol gi bi uzana n tari h i n i ç inden i n­
s a n l ı ğ ın , esas ı n d a sad ece beyaz ı rkın , d aha doğru s u
b ü y ü k s it e l e r i n saki n l eri n i n , veya e n doğrusu b u n l a­
r ı n ·Kü ltü rl ü » e l iti nin m eydan o ku rcasın a , deva m l ı
o l a ra k · İ l e riye » doğru aktı ğ ı n ı görüyorlard ı .
Fakat b u yürüyüşün i sti kameti n eyd i ? N e kad a r
_
zaman daha d evam edecekti? H a ngi g ayeye u l !3 şmak
içi. n ?
Sonsuz l u ğ a doğru yap ı l an b u ezeli yürüyüş bi raz
g ü l ü nçtü; i n s a n l a r ı n s ı hhatl i o l arak d ü ş ü n e m e d i k l eri,.
32 İNSAN ve TEKNiK

i y i tecessüm ettiremed i k l eri ve c i d d iyetl e göze a l a­


m a d ı k l arı bir hedefe doğru g e l i ş i yordu: Ç ün ık ü
h e r g a y e b i r s o n u ç de m e k t i r. Hi ç k i m s e
hed efe varacağ ı zaman , n e i sted i ğ i n i d ü ş ü n m e d e n b i r
teş ebbüse g irişmez . Hi ç kims e s ü re c i ni ve sonucu n u
d ü şünmeden b i r h arbe g iri ş m ez , d en i z seyahati yap­
maz, veya sadece b i r gezi ntiye ç ı kmaz . Ya ratı c ı o l a n
h e r i nsanoğ l u , b i r eseri sonuca bağ l am aya ç al ı ş ı r­
ken , temadi eden boş l uğu bil i r ve korkar. G e l i. ş me
sonuca va rd ırmayı taza m m u m eder: H e r evri m i n b i r
baş l ang ı c ı vard ı r; sonuç l anan her şey b i r biti ş i te m­
s i l ed er. G e nç l i k i htiyarlığ ı , g e l i ş m e yaş l ı l ı ğ ı , h ayat ö­
lü m ü ihtiva e d e r . D ü şüncesi i l e şi mdiki zamana bağ l ı
o l a n hayvan , ö l ü m ü m ü stakbe l b i r g erçe k olarak y ükl e·
nip, h i s s etti ğ i n d e n , h i çb i r zaman korkuya kap ı l maz. O
ö l ü m ü .ya l n ı z ö l dürü l d ü ğü l a hzada a ncak ta n ı yabi l m ek­
ted i r. Fakat dü şü nc e si i l e h er n evi z i n c i rden k u rtu l­
m u ş b u l u n a n i ns a n , kend i ni cesaretl e d ü n ü n ve yarı­
n ı n s eviyes i n e oturtab i l d i ğ i n d e n , m azi ve i sti kba l i ka­
a l e a l ab i l d i ğ i n d e n, m u hayy i l esi b i r ö l ü m ·i mtiha n ı ya­
ratabi l m e kte, ö l ü m ko rku sunu yeneb i l m e k veya bu
korkuya m ağ l up o l m a k varl ı ğ ı n ı n derinliğ ine ve d ü n­
ya g ö rü ş ü n e b ağ l ı o l an b i r keyfi yet o l arak temayüz
etm ekted i r. İ lyada Destan ı 'n d a d a b u l unan eski bir
Yu nan m i to l oj i s i ne g öre , Aş i l 'in a n n e s i oğ l u n a , uzu n
'
b i r h ayat i l e , ·kısa a m a şa n ve zafe rl e d o l u b i r h ayat
aras ı nd a terc i h yapma hakkını tan ı d ı ğ ı ve Aş i l '. i n n a s ı l
i ki n c i s i ni s eçti ğ i h i kaye ed i l m e ktedir.
i nsan , bütün yaşaya n l ar ı n fani l i ğ i g e rçeğine ta­
h a m mü l ettiği iç i n , korkak ve d e ğ e rs i z b i r ya ratı k o l­
m u ş ve olmaktad ı r. O g erçeğ i , i l eri c i ü m i t l e ri n , m a­
vHi pembe l i reng i n e s a rmal a m ı ş , b e l ag atı n ve edebi­
yatın ç i çekl eri a ltı n a gömmüş, hiç bi r şey görm e m ek
iNSAN ve TEKNiK 33

iç i n s ü rü n erek i d e a l l e ri n h imayes i n e s ıığ n m ı ştır. Va r


o l a n herşeyin kad e ri n i n fani l ik, doğuş ve göçüş o l du­
ğu artı k b i l i n m e kte d i r : Baş döndürücü kad erl eri bizi
aşan y ı ld ı zl a rdan , g e - ç i c i b i r zaman i ç i n g ezeg e n i m izin
gö rü n ü ş ü n ü d o l d u ran k a l aba l ı ğ a kad a r ; i ster hayvan ,
b itki veya i n san o l s un ; h e r can l ı , b ütüı:ı m i l l etl e r ve
kü l tü r l e r g i b i h e l a k o l acaktı r. H e r e s e r göç m eye , her
düş ü n c e , her i cad, h e r hareket unutu l m aya mah kum­
d u r . H e r tarafta yok l u ğ a mah ku m o l m u ş , tarihin m u h­
teşe m c e reya n l a rı i l e karş ı l aş ıyoruz. Ö l ü kü ltürl erin ,
gözden düşmüş harab e l e ri , çevremizi d o l d u rmaktad ır.
i l ahi kud reti , i nsanoğ l u n u n haki miyeti altına sokmak
için gökl ere e l atmaya cesaret eden Prom etoys'u n<9>
gururunun mahkum e d i l m e s i ni n kad eri n i yaş ıyoruz.
B u ş a rtlar a l t ı n d a · Ö l ü m süzl ü k kazar:mak • kon usun­
ki boş l akırd ı l ar ı n ne d e ğ eri vardır?

D ü nya Ta rihi i s e , öyl e farkl ı bir şeyd i r ki , çağ ı­


mızda onu tasavvu r etmek bi l e güçtür. Y ı l d ı z l ar ka.ina­
tı n ı n ö m ü r uzu n l uğ u n u b i l e , kaa l e a l madan i nsanl arın
tari h i n i , bitki l e r a l e m i n i n ve hayva n l a r a l e m i n in tari h i
il e m ukayese etti ğ i m i z zaman ; bu b i ri n c i s i g e l ip g e•
çici kalmaktad ı r. Bu tari h önce b i r yüksel i ş , sonra bir
d ü ş ü şten i barett i r . B i n l erce yıl boyunca uzam aktad ır.
Arzı m ı z ı n ta ri h i n i n g ö rü ntü sü içinde bu d evi r, be l ki
d e ö n e m s e n m eyecek kadar kısad ı r; ama buna rağ men
biz!er, a rz ı n· kabuğu üze rinde yaşaya n l a r için, ku d ret
ve traj i k büyü k l ü k l e r l e d o l udur. Bizl er 20 nci yüzyı l ın
i n s a n l a r ı , yukarı l ara bakarak tı rman ı yoruz. Tarih g ö-

(9 ) Prometoys: Mitoloj ide ateş ve deha tanrısı İlk .

insan medeniyetinin kurucusu telakki edilir. Çamurdan


yaptığı insan kalıbına can vermek için gökten ateşi çal­
mış. Bunun üzerine Zeus tarafından Kafkas dağlarının
doruğuna çivilenerek cezalandırılmıştır.
34 iNSAN ve TEKNiK

rü şümüz, tari h i tasv i r ve yaz ı ş tarz ı m ız, bu yolun aşa­


ğ ıya doğru i n d i ğ inin ifşa edici d e l i l l eridir. Y ü k s e k
k ü 1 t ü r 1 e r i n zirvede bu lu n d u k l arı v e m e d en iyete
dönüştü k l eri anda , Tanrı verg i s i o l an ş u u r uyanık l ı ğ ı ­
m ı z , yal nız k ı s a b i r zaman i ç i n d e o l s a ortaya ç ı k­
m a ktad ı r.
As l ı n a bakı l ı rs a , tri l yon larca ebedi y ı l d ızın a ra­
·
s ı nda . sonsuz uzay ı n h erhang i b i r yerind e , yol u n u ta:..
kip e d i p kaybo lan bu küçücü k g ezeg e n i n kaderi n i n ,
n e o l d u ğ u n u b i l m e k önemsizd i r; h e l e yüzey i n d e , b i r
kaç lahza kaynaşanl arın h i ç , a m a hiç önemi yoktur.
Fakat h e r b i rimiz fan i bi r varlık olarak, tasavvur e d i l ­
m eyecek kad a r k ı s a b i r zaman i· ç i n d e ol s a, b u her­
cümerc d ü nyanın kabuğu üzerin e tam b i r h ayatı tü ket­
mek i ç i n fı rl atı l m ı ş b u l u n uyoruz. B u n u n sonucu o l a­
rak , küçü k kfün atı m ı z ve o n u n « D ü nya Tariı h i• b i z l er
içi n büyük b i r ö n e m i haizd i r. Üzeri n d e d u ru l ması g e­
reke n , bütü n bu fertl erden h e r b i ri n i n kad e ri n i n , d o­
ğ u ştan bu ka i n at tarihi i ç i n d e ya l n ı z yer a l m a s ı değ i l ,.
fakat bu tarihe be l i rl i bi r yüzyı l d a , be l i rl i b i r ü l kede ,
b e l i r l i b i r m i l l eti n mensubu o l a ra k , bel i rl i b i r b ö l g e­
d e , bel i r l i b i r s ı n ı f i ç i n d e g irm es i d i r. M i l attan 3000
y ı l önce yaşam ı ş b i r M ı�ı rl ı köy l ü n ü n veya b i r Pe rs.
kra l ı n ı n oğ l u o l m a k , yahut bugü n ü n b i r ay l ağ ı o l mak
g ibi bir kaderi seç m e k e l i m izde d eğ i l d i r. B i ze ma l
edi l e n bu kad e r - veya tesadüf - kend i m i z i adapte et­
m eye m ecbu r o l d uğ u m uz b i r veri d i r. Bu kad e r bizi
b e l i r l i bir d u ru m a , b e l i rli b i r fi kre ve be l i rl i bi r ha­
reket tarz ı n a bağl ıyor. F i l ozofl arın i n ce l edi kl eri « Ya­
l ı n i n s a n » tipi, esas ında m evcut değ ildi r. Yal n ı z do­
ğ u ştan ş ahsi b i r ka l ı ba dökü l m ü ş , b i r d evri n , b i r böl­
g e n i n , b i r ı rk ı n i nsanl arı vard ı r. B u fertl er k avgada
b e l.i r l i b i r d ü nyayı karş ı l arına a l ıyor, m uzaf f er o l s a l ar
iNSAN ve TEKNiK 35

da, yeni l s e l er de çev r e l e r i n d eki k i a n at, i l ahi bir al­


d ı rmaz l ık l a , t em k i n l i dönüşüne devam ed i y o r Bu k av
. ­

g a , hayatın ta kendi s i d i r. N i etzsoh e 'n i n <ıo> a n l ayı ş ı n


­

daki h ayattır bu: B u , i ktidar arzusunun merhamet ve


m e ka n tan ı mayan a m an s ı z kavgas ı d ır.

( 10)NİETZSCHE, Frederich ( 1844-,1 900) Alman fi­


lozofu. Düşüncesi «Hayati enerj i kültürü» ve «Kudret
arzusu» üzerine kurulmuştur. Bu hasletlerin insanı ctTs­
tün insan» mertebesine ulaştırac ağın a inanmaktadır.
OT YİYİCİLER VE YIRTICI HAYVANLAR

111

i n s a n y ı r t ı c ı b i r h a y v a n d ı r. N i etzs c h e
·

ve M onta igne gi b i başarı l ı yazarl a r bu g e rçeğ i h e r za­


m a n b i l m i ş l erd i r. Bu h i ç b i r y e rd e ş üph e i l e bakı l ma ­

yan ve g i z l e n m eyen b i r g e rçekti r; ne m i l l etl e r i n peri


masa l l a rınd aki a n 'an evi b i l g e l i kl erin d e; n e köyl ü l erin
ve bütü n d ü nya göçeb e l e ri n i n ata sözl eri n d e; n e do­
l u b i r h ayat yaşa m ı ş i nsan sarrafl a rı n ı n i stihza l ı te­
bessü m l eri n d e d evl et adam ı , ge n e ra l , büyük tü ccar,
-

hak i m g i bi - ; ne başarı s ı z l ı ğ a u ğ ra m ı ş reformcunu n


ü m its izl i ğ i n d e; n e d e k ı zg ı n l ı ktan köpü ren papaz ı n
va'z ı n d a b u g e rç e ğ i , kapa l ı g e ç e n veya i n ka r e d e n bi r
tutum yoktu r: Ya l n ı z mü bal ağal ı i ntiza m l arı i ç.i n e , bo­
ğazla rın a kadar göm ü l müş b u l unan i d eal i stl er, fi l ozof­
l a r, d i ğ e r d i n bi l g i n l e r· i , i çlerinden kabul etti k l e ri b u
g e rçeğ i , görünü şte tereddütl e karş ı lamı ş l a rd ı r. İ deal­
l e r, k9rkakl ı k tezah ü rl e ri d i r. (11) Buna rağm en i d e a l i st­
l e r i n eserl e ri n d e , i n s an ı n bu h ayvani tab i atı üzeri n e ,

( 1 1 ) «İdealler» kavramı ile yazar, bir takım acı


gerçeklere rağmen, her şeyi iyimser bir açıdan görmeyi
alışkanlık haline getiren dünya görüşlerini kast etmek­
tedir.
İNSAN ve TEKNİ K 37

ağızları ndan kaçı rdı kları sözlerd e n , tatm i n edici bir


antolojiyi tı kabasa d o l d u rmak mümkündür.
Bu hususun, artı k kes i n l i k l e kabu l ed i l d i ğ i n i te·
lakki ediyoruz. En modern f e l s efi eko l , devrimizde
üzerinde dunJlmaya layı k yegane düşünce s i stem�
ola n şüpheci l.i k - bu itibara l ay ı k demek i stiyorum -
bu tarz kaçamaklara baş vurmay ı , önceden yasakla­
maktad ı r. Buna rağmen, hatta bundan ötürü , geçen
yüzyı lda, tabiat i l m i ni n g e l i şmesi üzerine kuru l a n gö­
rüş l e re karş ı çı kıyoru m : Anatom i k olarak hayva n lar
a l e m i n i i ncel emek ve tasn i f etmek tarzımız, m enşein­
den d e beklend i ğ i g i b i , tamamiyle materyal i st görü­
şün hakim iyeti altı nda b u l u nmaktad ı r. İ nsan vücudu,
göze gözü ktüğü g i b i e l e a l ı n m ı ş , parçalanarak, kim­
yevi tah l i l lere tabi kı l ı narak, deneyl erden ge·ç i r i l erek
bir s i steme varı l m ı ştı r. Linne(12) tarafından kuru l an ,
Pal eonto l oj i k (13) bakı m ı ndan Darwi n<H> eko l u tarafın­
dan deri n l eşti ri l en bu s i stem , stati k ve gözle müşa­
hade teme l i ne dayanmakta d ı r . Faıkat bunun yanı ba
ş ında, tamamiyle fark l ı ve s i stematik olmayan başka
bir yaşama şekl i n i n düzen i vard ı r. Bu düzen her köy­
l ünün , geııçek her ş ai r ve sanatç ı H ı n bi l d iğ i , a8en °
ve « Sen » kavraml arı a rasında meydana gelen, i çten
hissed i l en b i r akraba l ı ğ a , öğreti l memiş b i r beraber
yaşama a l ışkan l ı ğ ın a dayanmaktad ı r. Zool ojistl ere be·
( 12 ) Linne, Carı ven ( 1707 - 1778 ) : özellikle botanik
konusundaki çalışmaları ile tanınan isveç'li bir tabiat
bilgini. Günümüzde halen kullanılan bitki ve hayvan
sınıflandırılmasını o yapmıştır.
( 13 ) Paleontoloj i : Bitki ve hayvan fosilleri ile ilgi­
lenen bilim.
( 14 ) DARWİN, Charles Robert ( 1809-1882 ) : İngiliz
tabiat bilgini ve fizyoloğu. Cinslerin gelişmesi konusun­
daki incelemeleri ile tanınır.
38 İ NSAN ve TEKNİ K

den yap ı s ı nı n s istemati ğ i n i bı rakarak, hayvani haya­


tın fizyonom i k çeşitl i l i ğ i ve hayvan ruhunun farkl ı l ı- ·
ğı üzeri nde düşünmeyi terc i h ederi m . Z i ra bu sahada
tamam iyle apayrı bi r v ü c u t h i y e r a r ş i s i i 1 e
d eğ i l b i r h ayat h i y e ra rş i s i i l e karş ı
k a r ş ı y a gelmekteyiz .
S ını r l ı b i r a n l amda b i r can l ı varl ı k olmas ı n a rağ­
m en , b i r bitkin i n yaşad ı ğ ı yi ne de kabu l ed i l i r. Daha
doğrusu hayat, bitk i n in i çinde ve çevresi ndedi r. « O »
n efes al ıyor, « Ü » kend i n i besl iyor, Q ,. çoğal ıyor d i­
..

yoruz. Asl ı nda gündüz ve gece, güneşlenme, toprağı n


fermantasyonu g i bi tabii çevreni n şartl arı b i rl eş i p ,
öyl e b i r hareket ortamı meydana geti riyorlar ki , bit­
kini n kendisi ne b i r arzu i l eri süreb i l m ekte , n e d e b i r
tercih hakkın a sah i p bulunmaktad ı r. H e r ş e y bitki i l e
beraber ve bitki n i n içinde vukubulmaktad ır. B itki ne
yeri n i , n e bes i n i n i tay i n edebi l i r, n e de eşl i ğ i n d e ço­
ğal acağ ı diğer bitki l eri seçeb i l i r. Yer değişti remez,
a ks i n e rüzgar, hararet ve ı ş ı k tarafı ndan hareket et­
ti ri l i r.
Can l ı ların bu bölümü üzeri nde, senbest hareketli
hayvani hayat yer a l maktad ı r. Fakat bu tip hayatın da
i ki safüada incelenmesi gerekl i d i r. B i ri nci safhada,
tek hücre l i hayvanlardan su kuşlarına ve çatal tı mak­
l ı l a ra kadar, hayatl arı n ı hareketsiz bitki l e r al emi ta­
rafından idame etti ren , anatom i k c i n s l e r i ncelenecek­
tir. Zi ra bitk i l e r n e kaçabi l i r, n e d e kend i l eri n i savu­
nab i l i rler.
İkinci safhada ise d iğerlerini n zararı na yaşayan ,
h a y a t 1 a r ı öldü rmekten ibaret bu l unan, bi rinci
safhan ı n üstü n deki yaratıklar teşki l etmektedir. Bu
kategori d eki hayva n l ar i ç i n ,avlanmak bizatihi h are-
lNSAN ve TEKNiK 39

kettir. O kadar ki , hareketl eri savaşçı d ı r, her n evi al­


datmaca ve kurnazl ı k l a mücehhezd i r. Bu hayat tarzı ,
s i steme mensup bütün c i n s l e rde mevcutur H er dam­
l a su b i l e bir savaş meydan ı d ı r. Daimi olduğu, sü re­
g e l d i ğ i i ç i n , gözl eri m i z önünde o kadar s ı k cereyan
eden karadaki mücad e l e i l e ünsiyet peyda etti ğ i m i z­
d e n , denizl eri n akı l al maz deri n l i ğ i n i n ö l e n ve öldü­
ren l erin beka tarz ı n ı d evam etti rmes i ni , ancak ürpe­
rerek seyredeb i l i riz.

Y ı r t ı c ı h a y v a n 1 a r, � a y a t ı n s e r b e s t­
ç e ha r e k e t e d e n en y ü ks e k yaşama
t a r z ı n ı t e m s i 1 e t m e k t e d i r 1 e r. Bu yaşa­
ma şekl i , başkal arına karşı en büyük b i r şahsi özerık­
l i ğ i , kend ine karş ı soru m l u l uğu, kendi bi rl i k ve bü­
tün l üğünü i htiva etmekted i r. Yırtıcı hayva n ı n k� ndisi ,
öyle ş i ddetl i b i r ihtiyaç i·ç i nde kıvranmaktadır k i , var­
l ı k ve bütü n l üğünü k a v g a , z a f e r v e y ı k ı l ı ş ı
i 1 e a n c a k s a v u n a b i 1 m e k t e d i r. Tip olarak
i nsan, y ı rtıcı bir hayvan da olsa, üstün bi r yaratı ktı r,
B i r ot yiyicinin kaderi , b i r av olmaktı r. O, bu ka­
derden kurtu l mak i ç i n , ancak savaşmadan kaçma yo­
l u n u denemekted i r. Fakat, kendi cephes inden y ı rtıcı
hayvan , her zaman kurban bul mak zorundad ı r. B i ri n­
cis i n i n hayatı , esas ında tedafüi i ken , i ki nci s i n i nki
sal d ı rıcı , sert zal i m ve öldürücüdür. Bu fark hareket­
leri n i n karş ı l ı kl ı takti ğinde de ken d i s i n i gösterm ekte­
d i r. B i r tarafta, kaçman ı n emarel eri olan çabukluk,
yüzünü çevi rme, dolambaç l ı yol l ardan tüymek; diğer
tarafta aldatmaca yaparak doğrudan doğ ruya hücum
etm ek; s a l d ı ran as lan , dalan kartal g i b i . . Kuwetl i l eri n
üslubunda olduğu kadar, zayıflarmkinde de savuştur­
ma veya savuşturmaya karşı tedbirler vard ı r. Fakat
40 İ NSAN ve TEKNİK

i nsanların anlad ı ğ ı manada maharet, teşebbüsü esas


alan maharet, ancak y ı rtıcı hayvan l a ra mahsustur. Bu­
na ka_rş ı l ı k, güvercin ve fil g i b i u m§su m » veya boğa,
at ve geyi k gibi, asi l ci nsl ere mensup bu lunan bütü n
o t · yiyici l e r apta l d ı r. Bu hayvanlar kör b i r kız.g ı n l ı ğ ı n .
en son derecesi ne geldikl eri zaman, yahut cinsi b i r
tahrik sonucunda ancak kavga yapmaya mukted i rd i r­
l er. Ayrıca, ot yiyici hayva n lar, kol ayca evc i l l eşti ri l­
m ekte, b i r çocuk bi l e onl arı yola g eti reb i l m ekted i r.
�e�an değ iştirme konusundaki bu farkl ardan
başka, duyu organlarında da deri n teşhi s l e r o rtaya
koyan, özel l ikler vard ı r. Bu ayrı l ı klar, endişe tarzında
tezahür eden , bir • Dünya »ya mal i k o l makta bel i ren,
ruhi varl ı klar arası ndaki önem l i farkl arı n doğuşu n a
sebebiyet vermekted i r. Kendi açı s ı ndan her varl ı k ,
tabiatın bağrı nda v e bel i r l i b i r çevred e , y a bu çevre­
den duyg u ları i l e e l d e etti kleri nden bağ ı msız veya
bu çevreyi duyarak yaşamakta ; yahutta bu ruh ha. il e ­
rinden h i ç b i ri s i n i beni msemeden hayatı n ı sürdü rmek­
tedi r. Fakat çevre i l e temas ında, çevre i çindeki d u ru­
munda, çevreyi anlayı şında hayvan i l e çevresi ara­
s ında, hiç b i r akl ı n çözemed i ğ i ve açı k l anması i m kan­
sız bağlar meydana gelmekte d i r . Bu faktörl er saye­
s i n d e bas it b i r çevreden, hayva n ı n etrafındaki a Dün­
ya n n ı n meydana gelmesi sağ l anmaktad ı r.C15) Üstün
durumda bulunan ot yiyi c i l er, i ş i t m e ve b i lhassa
k o k u a 1 m a d u ygu ları ile mücehhez kı l ı nm ı ş l ard ı r ;
üstün e t yiyi c i hayvanlar ise, h ü k ü m r a n l ı k 1 a­
r ı n ı g ö z sayesi n d e sürdü rmekted irler. Koklama
d uygusu esas ı nda savunucu bir duygudur; bu run , teh­
l i ken i n kaynak ve mesafes.i n i keşfetmekte, t e h 1 i-
05) V. UXÜLL, Biologische Weltanschaung, 1913,
s. 67 ff.
İ NSAN ve TE�NİK 41

k e n i n g e 1 d i ğ i a k s i i s t i k a m e t e böyl el i k­
l e uygun kaçış hareketi n i sağlamaktad ı r.
Yı rtı cı hayvanların gözü , hedef tayin edeb i l mek­
tedi r. İnsanlarda olduğu g i bi , güçl ü et yiyi c i l erde d e ,
çevre n i n herhan g i bi r noktas ı n a iki gözün beraberce
tevcih edi l ebi l m es i , hayvana, avı n ı tesbit etm e i m ka­
n ı n ı vermektedi r. Kurban i ç i n bu düşmanca bakışta.
dolay l ı olarak . b i r mahküm iyet bel i rl e n m i şti r. Çünkü,
bu bakı ş ı n arkas ı ndan, aynı anda sald ı rı gel ecekti r.
Her i k i gözün b i rden, b i ri bi ri n e para l e l ol arak öne
tevci h ed i l ip, bir şeyi tesbit etme hassas ı , böylece
i n san ı n mal i k olduğu b i r dünya bi l i nc i n i n doğmas ı n ı
sağ l amaktad ır: B i r panorama, göz l e görü l e n b i r dün­
ya b i l i nc i . Bu dünya sadece ı ş ı ktan ve renkten d eğ i l ,
ama mesafel erden , mekandan, mekan içi ndeki hare­
ketten , aynı zamanda bel i rl l noktalard a yer tutan eş­
yalardan meydana g e l m i şti r. Üstün et yiyi c i l ere has
olan bu tarz görme, bizatih1i haki miyet ifades.i d i r . Ot
yiyi c i l ere gel ! nc e ; özel l i k l e baş ı n yan tarafınd a göz·
l ere saıh ip bulunan çata l tı rnak l ı ların gözl erinden her
b i ri , perspektifsiz b i r . başka görüntüyü vermektedi r.
Dünya'n ı n görüntüsü , gözlerin göreb i l d i ğ i çevred i r.
Yı rtıcı hayvanları n gözleri , eşyan ı n konuş ve uzakl ı­
ğ ı n ı tarif etmekte d i r. Ufku tan ımaktad ı r. B i r savaş
m e y d a n ı olan bu Dünyada, eşyaları ve sal d ı rı şart­
l a rı n ı değerlend i rmekte d i r. Geyi ğ i n burnundan nefes
al arak yoklaması ve doğanı n araştı rmas ı aras ındaki
i l işki esaret ve hü kümran l ı k arasındaki i l işki l eri n ay­
n ı s ı d ı r. Bu durgun ve uzak bakı şl arda sonsuz b i r i k­
tidar duygusu, en kuvvetl i olma ve h i ç kimseye av·
o l mama b i l i n c i üzeri ne kuru l muş, kaynağ ı n ı üstün
o l m a d uygusundan alan bir hürriyet duygusu vard ı r ..
42 iNSAN ve TEKN İ K

·
D ü nyan ı n ken d i s i b i i· av o l d uğ u n d a n , b u n u n sonucu
o l arak insani kü ltür bu gerçekten i l h am ı n ı a l m ı ştı r.
N i h ayet bu üstü n l ü k verg i s i ya l n'ı z d ı ş a , bütün
uzak l ı ğ ı i l e ı ş ı k l ı d ü nyaya karş ı d eğ i l , içe kuwetl i
h ayvan l a r ı n s aıhi p o l d u kl a r ı ruh u n tabi atı n a ka rş ı d a ,
g i ttikçe önem i n i artt ı r m ı ştı r. Ruh öyle e s rarl ı b i r ke­
l i m ed i r k i , adı zi kre d i l d i ğ i zaman h i ss e d i l i r, fakat var­
l ı ğ ı n ı a n l a m akta , bütün b i l i m.l e r aciz kal ı r. R u h , d ü n­
yan ı n i l ahi bigan e l i ğ i ve i l ahi zu l m ü i ç inde yaşayan
vücud u n , h ü k m e d ecek veya boy u n eğecek i l ahi kı­
vı l c ı m ı d ı r : Kend i nezd i m izde ve başka l a rı n ı n n ezd i n�
d e biz i n s a n l a rı n , ru h o l a ra k duyd u ğ u muz şey, i ç i n d e
i n s ani düşünce ve duyg u l a rın s eve s eve d ü nyevi b i r
h ayatı ben i m s ed i kl e r i , çevremizdek i ı ş ı k l ı d ünyanı n
aks i kutbudur. R u h , tek baş ı na yaşad ı ğ ı , ken d i s i n i
çevre l eyen a l e m e karşı h e r şeye rağ m e n , k e n d i d ü n­
yas ı n ı i n ş a ett i ğ i d e recede kuvvetl i o l arak bel i rm e k­
tedi r. B i r a s l a n ru h u n u n karş ıtı n ed i r? B i r i n e k ru h u .
O t y i yi c i l er, kuvvetl i fe rdi ruh y e r i n e çoğ u n l u ğ u , s ü­
.rüyü , kitl e n i n m üşterek duygu ve h a reketi n i kai m et­
m ekte d i r l e r . Fakat i n san b a ş ka l a r ı n a n e kadar az
m uhtaç o l u rs a , o kadar kuvvet l i o l u r. Y ı rtı c ı bi r hay­
van , h e rkes i n d ü ş m an ı d ı r . Teh l i ke l e r l e d o l u m e rtebe­
s i n d e , as l a ken d i s i n e b i r eşit kabu l etm e m ekte d i r.
M ut l a k m ü l ki yet fikrin i n kayn ağ ı b u d uyg u da g i zl i d i r.
M ü l k iyet, bel i rl i s ı n ı rl a r i ç i n d e , hudutsuz b i r hakimi­
yeti n u yg u l a nd ı ğ ı b i r sahad ı r. Bu sadece b i r ş eye s a­
h i p o l m a k d eğ i l , fakat m a l ı n , keyfi n i sted i ğ i g i b i k u l ­
l a n ı l m as ı , h ü k ü m ran l ı k hakkı d ı r.
A n l ad ı ğ ı m ı za göre , b i ri et y i yi c i l e re m a h s u s , d i­
ğ e r i ot yiyi c i l ere mahsus b i re r a h l a k a n l ay ı ş ı vard ı r.
Bu g erçeğ i d eğ i şt i r m e k mü mkün d eğ i l d i r. Bu g erçe k
ruh u n i ç ş e k l i , bütün h ayatı n takti ğ i d i r. B'i r vak ı ad ı r.
İ N SAN ve TEKNİK 43

H ayatı söndü reb i l i riz , ama esas tab i atı n ı d e ğ i şti rme­
y e m u kte d i r d eğ i l iz . Ele g e ç i ri l e n , tutsak ed i l en , y ı r­
t ı c ı b i r av h ayvan ı , bütün . h ayvanat bahçe l e ri nd e gö­
rü l d ü ğü g i bi , yara l ı d ı r, s ı l a h a s reti i l e d o l u d u r, iç dün­
yası y ı k ı l m ıştır. Bazı y ı rtıcı h ayva n l ar, yakal and ı k l arı
zaman aç l ı k g r evi b i l e yapmaktad ı rl a r . Ot y i y i c i l ere
g e l i nc e , o n l a r evci l l eşti r i l m e k l e hiç bir ş ey kaybet­
m ez l e r.
Ot y i y i c i ve y ı rt ı c ı h ayva n l a r ı n kade rl e ri n i , bi ri­
b i rl e r i n d e n ay ı ra n fark b u d u r. B i ri s i , y a l n ızca tehdit
e d e r v e s a l d ı r ı r, d i ğ eri eği ti l i r. B i ri s i büzü l ü r, küçü l ü r,
korka'k l aş ı r ; d i ğ eri i kt i d a r ve zafe r , g u r u r ve kin l e
d i k l eş i r. B i ri s i i n s an a zorl a k a b u l etti ri l i r, ik i n c i s i i s e
in san ı n kend i s i d i r. Bu s u retl e görü l m e kted i r ki , i çte
tab i t ı n kav·g as ı , d ı şfa tab i ata karş ı kavg a , Schopen­
h a u r ' i n ( 16) b e l i rtti ğ i ve Darw i n '·i n « H ayat İ ç i n M ü ca­
d e l e » (Strugıg l e for Life) i s i m l i eseri n d e savu nduğu
g i b i , h e rh a ng i bir acı v e r m e m e kte , b i l akis m u hteşem
mana l ı ve kö kü d e ri n l erde o l a n , h ayatı asi l l eşti ren
b i r u n s u r o l m aktad ı r. N i etzsche b u n a , Amor Fati <17>
d i yord u . İ şte i nsan böy l e b i r hayat tarzın a sahipti r.

( 1 6) Schopenhauer, Arthur ( 1 778-1860) :


Karamsar
ekolü temsil eden alman filozofu. Düşüncesi, iradenin
karşı çıkması ve dünyanın akılda tecessümü esasları ü­
zerine kurulmuştur,
( 17 ) Amor Fati : G€rçek (mukadder ) Aşk.
iV

İ nsan n e « doğ u ştan ı y ı o l a n " b i r a l ı k ve apta l ,


n e de H a e c'ke l ' i n ( lB } tasv i r ett i ğ i ve G a b r i e l Max'in ( 19 }
vas ı fl a nd ı rd ı ğ ı g i bi tekn o l oj i k eğ i l i m i o l a n b i r yarı
maymu n d u r. <20> Bu kari katü rü n üze r i n e Rousseau ' n u n
h a l k a d a m ı göl>gesi d e d ü ş m e kte d i r. Aks i n e i n san ı n
hayat taktiğ1i m uhteşem cesur. ku rnaz, zal i m b i r yı r­
tı c ı h ayva n ı n k i n i a n d ı rmaktad ı r. S a l d ı rarak. ö l d ü re­
rek, m aıhvederek yaşar. Va r o l d u ğ u g ü n d e n beri efen­
di o l a ra k hükmetmeye çabal a m ı ş ve çaba l amaktad ı r.
B u d u ru m tekn i ğ i n i n sandan d a h a önce va r o l d u ğ u
manas ı n a m ı g e l m ekted i r ? Tab ii k i h a y ı r . i nsan ve
diğer bütün h ayva n l a r aras ı n d a , bir çok önem l i fark­
l a r vard ı r. H ayva n l a r ı n tekn i ğ i s o y d a n ge 1 e n b i r
t e k n i k t i r. H ayva n l a r ı n tekni ğ i n e i cad e d i l m i ş , n e

( 18 ) Haeckel, Ernst ( 1 834- 1 9 1 9 ) : Alman zoologu.


Hayatı, Almanya'daki Darwinist ekolle mücadele ile
geçmiştir.
( 19 ) Max, Gabriel ( 1840 - 1 9 1 5 ) : Prag doğumlu al­
man ressamı. Kadın ve hastaların yaptığı duygulu re­
simleri ile tanınmıştır.
(20) Saf anatomistler insan ve maymun arasında
yakınlık bulmaya çalışmışlardır. Fakat onlar bile bu­
gün bu tellakkinin ham ve Üstünkörü olduğunu Jqıbul
etmektedirler.
iN SAN ve TE KNİK 45

takl it edi l ebi l i r, ne d e g e l i şti ri l m ey e elveri ş l i d i r Arı


tip l eri , va r o l d u k l a rı g ü n d e n beri , p etek göz l e ri n i ,
bugün o l d u ğ u g i b i i n ş a etmi ş l e r ve n es i l l eri s i l in e n e
k a d a r da ayn ı tarzda i nş a edecef{l e rd i r; petek gözleri
de, kanat şeki l l e ri ve vücut reng i g i b i arı ti p i ni n , b i r
k ı sm ı n ı teş k i l etm e kte d i rl er. Vücut yap ı s ı ve sürdü·
rü l e n hayat tarzı a ras ı ndaki fark l ar, ancak anato m i st­
l er i n kafas ı n d a vard ı r. Şayet beden ş e kH y e ri n e , h a­
yatı n i ç şekl i n i esas o l arak a l acak o l u rsak, h ayati
ta ktik ve beden yap ı s ı h e r i ki s i d e , tek org a n ik b i r
g e rçeğ i n i fad esi ol arak tezah ü r edecek l e rd fr. "Tü r »
hi çb i r zaman gösterm e l i k v e stati k b i r şeki l d eğ i l ,
· Böyl e o l man ı n • d eğ i l · Böyl e yapman ı n » şekl i d i r. O
hal d e bed eni yapı ş ekl i h a r e k e t e d e n vücu d u n
o rtaya koyduğu b i r şeki l d i r.
Arı l ar, beyaz ka rı ncalar ve kunduz l a r hayret edi­
l ecek b i n a l a r i n ş a ediyorl ar. Karı n c a l a r ta rı m ı , yo l i n­
şaatı n ı , kö l e f'i ğ i ve harb i n s evk ve i d a res i g i b i sanat­
ları b i l iyorl ar. Küçü k l e r i n eğiti m i , i stihkam i n şaatı ,
plan l ı göç g i b i i ş l er, g e n i ş çapta karı n ca l a rı n m eşga­
l e l e r i n d en d i r. İ n s an l a r ı n yapmayı başard ı ğ ı h e r şeyi ,
h ayva n l ardan b i ri veya d i ğeri yapab i l m e kted i r. U m u­
mi h ava s ı i ç i n d e hare ket eden h ayat, bazı eğ i l i m l e­
ri n i , g izl i pota n s i y e l o l arak m u h afaza edebi l m ekted i r.
G e n e l ol ara k , hayatı n i ktidarı d ah i l i nd e o l mayan b i r
şeyi , i nsan d a başara m a m aktad ı r.
Ş u ras ı n ı d a kaydetm ek lazı m d ı r ki , bütün b u n l a­
rı n tem e l d en beşeri tekn i kl e h i ç b i r i l g i s i yo ktu r .
Soyda n g e l en tekn ikl e r, s a b i t t i r . Buna biz " İ çg ü­
d ü » d e d i y eb i l i ri z . An ı n da var o l an u Ş i m d iki zama n ı ,.
i l g i l en di ren , ne g eç m i ş i , n e d e g e l eceğ i h esaba ka­
tan hayvan « d üşünces i " tecrü bevi ve manevi ızd ı ra­
bı da b i l m emekte d i r. D i şi h ayvan l a rı n , yavru l arı i ç i n
46 İ N SAN ve TEKN İ K

« En d i ş e l e n d i k l e ri » d e doğru d eğ i l d i r. End i ş e öyl e bi r


duy·g u d u r k i , g e l eceğe doğ ru uza n a n zihni bi r i l eri gö­
rüş l ü l ü k p rojeksiyon u n u tems i l etm e k l e ka l m az, o 1 a­
c a k o l a n ı i l g i l end i rıi r , o l andan ötü rü b i r hayıfl a n m ay ı
ihtiva etm ekted i r. B i r h ayva n , k e d e r i ve ü m i tsizl i ğ i
b i l m ez. Yu karı d a bahsed i l en bütün h u s us l a rd a o l d u­
ğ u g'i b i , e b eveyn i l g i s i , b i r çok h ayat tıi p l e ri n i n tab i a­
tı nda b u l unan tah r i kl erin, benzeri n e veri l m i ş b i l i nç­
s i z b i r cevapt ı r . Bu tahri k duygusu b e l i r l i b i r y aratı­
ğ ı n değ i l , soyu n m a l ı d ı r. Soydan g e l en tekn i k yal n ı z
sabit d eğ i l , aynı zamanda gayri şahsid ir.
H a l buk i i n s a n tekn i ğ i n i n öze l l i ğ i , i n san soyunun
hayatı ndan b a ğ ı m s ı z o l mas ı d ı r. Bu d u r u m , yaşa­
yan l a r d ü nyas ı n ı n bütün ta ri h i n d e , soy bask ı s ı n d an
ken d i ni kurta rm ı ş b'i r yaratı ğ ı n bi rioi k ö rneğ i d i r. Bu
g e l"çeğ i n sonsuz manas ı n ı kavra m a k i ç i n , uzun v e d e­
r i n d ü ş ü n m e k g e rekl i d i r. İ nsan varl ı ğ ı nda tekn i k b i ­
l i nç l i , keyfi, d e ğ i şken , şahsi , düşü nce ve icada daya­
n a n b i r u n s u rd u r . B u tekn i k öğ ren i l ebıi l i r ve g e l i şti ri­
l e b i l i r. i nsan kendi h ayat takti ğ i ni n y a r a t ı c ı s ı ol·
m uştu r. İ şte i ns a n ın büyü k l ü ğ ü ve kaybı buradad ı r.
Bu yarat ı c ı h ayatın i ç şekl i n e , « Kü l tü r » i s m i verm e k­
tey i z : Kültü r l ü o l mak, k ü l tü rü yaymak, kü ltürden a c ı
ç e k m e k . İ nsan ı n y a rattı k l arı , ş a h s i ka rakteri i l e b u
m evcudiyetin i fades·i d i r .
İNSANIN MENŞEİ : EL VE ALET

İ nsan d en i l e n bu yaratı c ı , y ı rt ı c ı h ayvan tipi , n e


zam andan b e r i m evcuttur? Bu sorun u n manası ş u d u r :
N e z a m a n d a n beri i ns a n l a r vard ı r? İ nsan d en i l e n b u
yaratı k n ed i r? Yahut i n san n as ı l i nsan o l d u ?
C evap şöy l e d i r : E l i n tekn i ğ i saye s i n d e . El , h ü r­
ri yet içi nde hare ket e d e n , dü nyanı n m i s l i bu l u n m a­
yan bi r s i l ah ı d ı r. Onun l a d i ğ e r ya ratık l a r ı n pençe , g ar
g a , boynuzl ar, d i ş l e r g i b i uzantı l arı mu kayes e edi l e­
b i l i r. H e r şeyd en önce e l d e , doku n m a duy·g usu öyl e
b i r d e rece te ks i f e d i l m i şt i r ki , gözün g ö rme organ ı ,
ku l a ğ ı n i ş itme org a n ı ol ması g i b i , e l d e dokunma o r­
g a n ı o l a rak kabul ed i l m i ştir. El yal n ı z s ı ca k i l e soğu­
ğu, katı i l e s ı v ı y ı , s e rt i l e yumuşağı deği l , bütü n b u n­
l a r ı n ü stü nde ağ ı rl ı ğ ı , ş ek l i ve d i renç l e r aras ı n dak i
i l i ş k i l eri d e v . b . farke d ebi l m e kted i r ; k ı sacası e l m e­
k a n i ç i n d e e ş y a 1 a r ı be l i rl e m e kted i r. Ama bu
fo nksiyon l ara i l avete n , hatta bun l arın üstü n d e o l a­
rak , h a y a t i d i n a m i z m bu e l d e , o kadar tam
o l a ra k teks if ed i l m i şti r ki , aynı zamanda vücudun ta­
ş ı n m a s ı ve ü s l u b u , e l l e harmon i h a l i n d e şeki l bul­
m u ştur. H e m doku n m a , h em de h areket kab i l iyet i n e
- 48 i NSAN ve TEKNi K

sah i p olan bu u�uv l a , d ü nyada hi ç bir ş ey m u kayes e


e d i l emez. " Teori k » o l a rak d ü nyayı süzen yı rtıcı hay­
van gözü n e , d ü nyaya prati k o l arak, h ü kmeden i n s a n
e l i i l ave edi l m e kted i r.

E l i n meyd a n a ç ı k ı ş ı , h e rh a l d e bi rdenbi re vuk'u


b u l muştu r: Şüphesiz k i bu o l u ş , kozm i k a k ı m l ar ı n
temposu i l e, ş i mş eğ i n çakmas ı , deprem o l m a s ı g i b i
a n i bi r vak'a d ı r. Tarih i n b i re r dönemeci n i , g e rç e k m a­
nada teşki l eden , kai n at ta ri h i nd eki bütün d i ğ e r kesin
<> l ay l a r d a bu ş e k i l d e tezah ü r etmi ş l erdi r. Ş i m d i de
ken d i mi z i Lye l l ' i n (21) j e o l oj i k araştı rm a l a rı ü zeri n e
kuru l a n ve geçen yüzyı l ı n " Evri m c i • a n l ay ı ş ı nd an
kurtarm a m ı z gerekmektedi r. Böy l e yavaş ve ağ ı r b i r
-O e ğ i ş ik l i k a n l ay ı ş ı , m uhakkak k i İ ng i l i z yaşay ı ş ı n a ya­
rqş maktad ı r, ania tabi atı n s ad ı k b i r görü ntü s ü n ü ve­
rememekted i r. Ö l ç ü l ebi l e n d ev i rl er, bu a n l ay ı ş a uy­
g u n b i r sonuç vermedi ğ i h a l d e , bu teori yi ben i mset­
mek ·i ç i n , m i lyo n l arca s e n e lıik b i r zaman görü l m e m ek­
ten g e l i nm i şti r. As l ı n da biz , kend i s i ve menşei b i ze
yabancı o l a n , tab i at ı n bize karş ı o l an h ı şm ı i l e olu­
şan, bu j e o l oj i k tabaka l a rı b i ri b i rl e ri nd en ayı rt ede-
meyiz. B u n u n gf ü i , aniden meydana ç ı k m ı ş , n es i l l e­
ri n i n tüken i ş i n e kadar h i ç d e ğ i ş m e d en d evam etme­
mi ş o l s a l a rd ı , h ayvan fos i l l eri n i n c i n s i n i d e bi ri b i rl e­
ri nden ayı ram azd ı k . Bütün araşt ı r m a l ara ve m u kaye­
s e l i a n ato m i y e rağ m e n , i nsa n ı n « Atal arı » h a kkın d a
m u t l a k b i r ş ey bi l m iyoruz. M eydana ç ı ktı ğ ı g ü n d e n
beri i nsan iskel eti t a m o l a ra k bugünkü g i b i i d i . Ş i md i

(21) Lyell, Sir Charles 0797- 1875) XI X uncu yüz­


yıl bilimsel araştırmaları üzerinde çok etkili olmuş bir
İngiliz j eologu.
iNSAN ve TEKNİK 49

b i l e Neanderthal <22> a d am ı n ı n ayn ı n ı , her kibar top­


l a ntı s ın d a g ö rebi l i ri z . B u n u n son u c u o l a ra k e Vi n , d i k
d u ru ş u n , baş ı n omuzl ar a ra s ı nd a tutu l u ş u n u n v e bu­
mı n g i b i i n s a n a m ah s u s h a l l e r i n , b i rib i rl e ri n i ta k i p
ederek, o rtaya çıkıp g e l i ş m e l e ri i m ka n s ı zc;l ı r. B u rada
bütü n uzuvl a r ı n b i rb i rl e r i n e i ntıi b a k ett i k l e ri bir yap ı ,
b i rd en b i re m eydana g e l e n , tüm bi r o l u ş uma ş e h adet
eden bir o l ay l a , karşı k a rş ı yay ı z . (23) Anl asak veya an­
l amasak d a , beni ms e s e k veya b en i m s e mesek de, ka­
i n atı n tari h i , fe l aketten fel akete atl ayarak g e l i ş m i ştir.
G ü n ü m üzd e , Vri e s 'd en<24) b e ri bu g e l i ş i m e « Dönü­
şü m n ( 25) adı ve ri l m e kted i r. Dönüşüm bir c i nsin bü­
tü n m e n su p l arı n ı anid en o l u ştura n, i çte vuk'u bulan ,

(22 ) Neanderthal Adanu ( insanı ) : Ren nehri lle


birleşen, Düssel ırmağının vadisinde bulunan insan fo­
sillerine verilen isim.

(23 ) Ya bu genel «Gelişme» ! Darwincilere göre


okadar mükemmel bir silahın elde bulunması, yaratık­
lara hayat kavgasında destek olmuş ve cinslerin idame ­
sini sağlamıştır. Fakat silahın bir fayda veya üstünlük
sağlayabilmesi için, tam teşekkül etmiş bir silah olma­
sı gerekmekte idi. Gelişmenin devam ettiği süre içinde,
silahın tam teşekkül etmemiş olması faydasız b ir yük,
dolayısı ile bir mania ola c ak tı. Gelişmenin binlerce yıl­
lık bir zamanı alan yavaş bir gelişme olduğunu tel9.kki
etmek gereklidir. Bu gelişme seyrinin nasıl başladığı dü­
şünülebilir ? İnsan dü�ünresinin muhtelif şekilleri olan,
ama kainatın oluşumunu aksettirmeyen sebep ve etki­
ler üze rinde , kainatın sırrını çözmek için, daha fazla
durmak abestir .

(24) Vries , Hugo de 0848-1935 ) : Hollandalı bota ­

nikçi. Bitkilerin kökeni ve dönüş ümü hakkındaki yeni


bir teorinin bulucusu.

(25) Dönüşüm : Mutation kelimesinin karşılığı ola­


r ak kullanılnuştır.
50 İNSAN ve TEKNİ K

bi r değiş i k l i kti r. G e rçekte var olan her şeyde o ldu­


ğ u g i b i , bu o l u�umun. da bel i rl i b i r «Sebebi » yoktur.
G erçek olanları n esrareng i z ritm i di r.
Yal n ı z e l , yürüyüş ve i nsan ı n d i k duruş hal i g i bi
unsurlar, beraberce meydana gel mekl e kal mam ı ş , ay­
n ı zamanda bugün e kadar, diğer öneml i gerçekl er d e
hİ'ç k i m s e tarafı ndan fark e d i l memi ştir. Bun lardan bi­
ri de şudur: E 1 v e a 1 e t b e r a b e r c e m e y­
d a n a ç ı k m ı ş 1 a r d ı r. Si lahsız e l i n , kendi ne hi l e
faydası o lamaz. Bizatih i b i r si lah o l abi l mek i ç i n , e l i n
si laha i htiyacı vard ı r. E! i n şekl i nden a l etlerin biç i m
bul ması g i bi , e l de kend i s i n i , a l eti n şekl i n i n keyfil i­
ğ,i ne bırakmıştı r. Her i ki unsuru , tarih s ı rasına göre
b i ribi rl eri nden ayırmak manasızdı r. Belki kısa fas ı l a­
lar hariç, aleti n m evcut olmad ı ğ ı hal l e rde teşekkü l et­
miş bulunan e l i n , faal iyet icra etm i ş ol ması i mkansız­
d ı r. Zaten, i nsan ı n ve a l etleri n i n kal ı ntı ları , her ikis i
d e eskidi r.
Bununla beraber, tar i h s ı rasına göre değ i l , man­
tığa göre b i ri bi rl erinden ayrı lan hususlar, a l eti n ya­
p ı l ması ve kul l an ı l ması değ i l , tekni k seyri n unsurl a­
rı d ı r. Mese l a , keman yapmak tekni ğ i ve keman çal­
mak tekni ğ i ; gemi yapmak tekniğ i ve yel ken açmak
tekniği ; yay yapmak tekniği ve okçu l u k tekn i ğ i ni n
b i ribi rl·e rinden ayrı şeyler olması g i b i . İ nsandan baş­
ka hiç b i r yırtıcı hayvan s i l ah ı n ı seçememekted i r.
H a l buki i nsan , onu seçmekle yeti nmeyip, onu , şahsi
düşüncesi ne göre biçimlend i rmektedi r. Bu sayede in­
san, hemcinsl erine, hayvanlara ve tabi ata karş ı yü­
rüttüğü kavgada, mükemmel b i r üstü n l üğe s ah i ptir.
i ş t e i n s a n ı s o y b a s k ı s ı n d a n k u r t a­
r a n u n s u r b u d u r. Bu arz ı m ı z üzeri ndeki bütün
canl ı l ar tarihi nde rastl a n ı l a n , eşsiz b i r o l ayd ı r. Bu
i N SAN ve TEKNİK 51

sayede ve böy l ece i n � a n , i n s an o 1 m u ş t u r.


O aktif hayatı n ı geniş çapta vücudunun şartl arından
bağı m s ı z k ı l m ı ştı r. Soy i çgüdüsü , d a i ma kuvvetl i b i r
şeki lde yaşamaya d evam etmekted i r, a m a düşünce
ve düşünül erek yap ı l a n hareket, soy öze l l i ğ i nden ay­
rı lm ı ş , soya karşı özerkl i klerini kazanm ı ş l ard ı r. B u
seçme özgürlüğüdür. Herkes, şahsi m aharet v e ak­
l ı n a göre, kendi s i l ah ı n ı imal etmekted i r. Kötü yapı l­
m ı ş eşyaları n bi r kenara atı l m as ı , elde tutu l maması ,
bizl ere açı ktan açığa, başlangıçta var olan bu «Düşü­
n ü l en hareket»'i n karakteri n i göstermektedi r.
Buna rağmen bu eşyaların b i r kısm ı , bazı nokta­
l arda benzerl ikl ere sahip 'i seler de, buradan hareket
ede rek, Acheu l e en<26) ve Solutreen<27) gibi farkl ı
aKü ltüra lerin var olduğunu çı kartmak ve bunu ispat­
l amak mümkün değ i l d i r. Beş kıt'a üzeri ndeki kronolo­
j i k paral e l l i ğ i n sebebi , soy bask ı s ı ndan kurtu l man ı n
büyük i mkanlar bahşetti ğ i n i ortaya koymaktad ı r. Bu­
nun sebebi n i , olaylarda açıklamas ı n ı bul an b'i r ferdi­
yetçi l i kte aramamak l az ı m d ı r. Kimse ken d i s i ni köl e
b i r takl itçi rol ünde göstermekten de hoşlanmaz; ger­
çekten herkes kendi s i için düşünüp hareket ediyor­
sa, soy saiki okadar canl ı d ı r ki , her yerde sonuç bi-

(26) Acheuleen Kültürü : Afrika'dan, Avrupa ve


Asya'ya takriben 350.000 yıl önce gelip dağılmış bir taş
devri kültürü. Fransa'nın kuzeyinde Saint Acheul'de bu­
lunan kalıntılarından ötürü, bu kültüre bu isim veril­
miştir.

(27) Solutreen Kültürü : Palaeolothik devrin tarih


öncesi kültürlerinden birine verilen isim. Fransa'da Pi­
reneler ve Loir nehri arasında, İspanya'nın doğusunda
izlerine rastlanılan bu kültürün. milattan 17 000-15 000
yıl öncelere ait olduğu sanılmaktadır.
52 i N SAN ve TEKNİK

ri birine benzemekten kurtul amamakta, günümüzde


dahi duru m , bu karakteri n i muhafaza etmekted i r.
Önem l i olan, büyük y ı rtıcı hayvanl arın a n l ayışl ı
ve içe işl eyen bakış ı , yan i u Göz düşünces i • yan ı nda ,
bundan böyle • El i n düşüncesi n i n • d e yer a l m as ı d ı r.
Zamanl a b i ri noisinden, nazari, müşahadeoi , tefekkür­
cü düşünce, kısacası düşünce ve akl ı m ı z zuhur et­
m i ştir; halbuki iki ncisi nden aktif, p rati k düşünce, u H i­
l e l eri mi z » ve kendi zekam ı z meydana g e l m iştir. Göz
sebep ve etkiyıi müşahade ederken , e l çare ve g aye
fonksiyonları içinde çal ışmakt adı r Fai l i n değer hü­
.

kümleri ne göre, bi r şeyi n gayeye u ygun olup o l ma­


ması keyfiyeti , doğru veya yan l ı ş ol abi l i r, ama sonuç
o l arak, bu muhakemen i n gerçekle h içbi r i l g i s i yoktur.
Bir gaye, bi r o 1 a y ı temsi l eder, sebep ve etki i l iş­
kis i ise bi r g e r .ç e k t i r. Di n adam ı , b i l g i n , filozof
g'İ bi gerçek i nsanları n ; devl et adam ı , genera l , büyük
tüccar g i b i aks iyon adamları n ı n farkl ı dü şün c e tarz­
l a rı , bu p rensipl eri n fonksiyon una göl'e doğmuştur.
Eskiden o lduğu gi bi bugün de, yöneten, hakim olan
ve y�'k alayan el , b i r azm i n ifadesi ve sembolüdür; o
kadar ki bugün d e g rafol oji <2S> ve e l fal ı n a itibar ed i l ­
mekted i r. Bugün b i l e d i l i m izde e l i ağ ı r fati h l erde n ,
b i r iş adam ı n ın uğurlu el inden , b i r canin i n mah i r el i n·
den ve sanatkar e l i nden .bahsed i l mektedi r.
Ken d i n e ait o l an el i , s i l ah ı ve düşüncesi i le teç­
hiz ed i l en i nsan, b i r yaratıcı ol abi l mi ştir. H ayva n la­
rı n bütün yaptı kları , soy faaliyetl er1i n i n s ın ı rları i ç i n­
de kalmakta ve onl arın hayatları n ı , hiçbir zaman zen­
g i n l eşti rmemekted i r. Buna karş ı l ı k, i nsan denen bu
yaratı cı hayva n , yeryüzüne öyl e · i catçı bi r düşün ce
(28) Grafoloj i : Bir insanın yazısından onun karak ­
terini anlama sanatı.
iNSAN ve TEKNİK 53

ve aksiyon bol l uğ u yaym ı ştı r ki , varl ı ğ ı n ın ' kısa tari­


h i n i « Dünya Tarih i » ve çevres i n i · İnsan l ı k » olarak n i ­
tel e n d i rse hakl ı d ı r: Tabi atı n bunun d ı ş ı nd a kalan bü­
tün varl ı ğ ı , g �ri planda kalarak, onun hizmeti n d e mal­
zeme olarak ku l l a n ı l m akta d ı r.
D ü ş ü n e n .� e 1 i n uğraşı na, hareket ismi ver­
mekteyiz. Hayvan ları n var l ı ğ ı nda ve davra n ı ş l arında
da hareket vard ı r ama, yapmak fi i l i sadece i nsan l a
beraber ortaya ç ı k m ı şt ı r� Bu konuda, a teşi n h i kaye­
s i kadar, h i 'f b i r ş ey d i kkat çekici deği l d i r. İ nsan , ate­
ş i n kendi sebep ve etkisiyle doğduğunu görmüştür.
B i rçok hayvanlar da ay�n ı şeyi görmekted i r ama, yal­
nız insan, gaye ve i m �anları görerek ateşi parl atma­
n ı n yol u n u anlamıştır. Başka h i ç b i r hareket, yarat­
man ı n bu güç l ü etk!i s i n i bize bu kadar verememekte­
d i r. Bu, Prometoys' i n icra ettiğ i fiild i r. Y ı l d ı r ı m , yan­
g ı n , yanardağ i n d ifaı g i b i tabi atı n en şaş ı rtıc ı , şiddet­
l i ve esrarlı o l aylarından b i ri , hem d e tabi ata karş ı
i nsan tarafı ndan ger.ç ekl eştiııi l m i ştir. Ki mbi l i r, i l k d e­
fa kendi parl attı ğ ı ateş i n uyandı ğ ı n ı görmek, i nsan ru­
hu üzeri nde nas ı l ·bi r h eyecan yaratmı ştı r.
VI

Ferdi, hür ve bi l i nç l i hareketi n kud retl i baskı s ı


i l e , soydan gelen itici ve kol l e.ktif hareketi n safı ndan
ayrı lan gerçek i nsan ruhu , ş i m d·i şe.ki l bulmaktad ı r.
Hatta, diğer y ı rtıcı hayvanların ruhu i l e mukayese e­
d i l d i ğ i zaman , bu ruh kendi öz kaderi n i , b i l en l e re
mahsus b i r tarzda, b i r rüya çemberi içinde kuşatı l m ı ş
yal n ı z b i r ruhtur. S ı n ı rsız i ktidar d uygusu i l e dol u
olan ruh , harekete yönel mi ş olan bu yumru k i ç i n d e
toplanm ı ştı r; O , öldüren, nefret eden , kazanmaya ve­
ya ölmeye kararl ı , her şey i n düşmanı olan bir ruhtu r.
Her hangi bir hayva n ı n ruhundan daha deri n ve daha
ihti rasl ıd ı r. Ken d i öz yaratı cı l ı ğ ı yüzünden d ı ş ı na
atı l d ı ğ ı dünyaya karşı entri kal ı , muhalif b i r tutu mu
benimsemekted i r. B u ruh b' i r isyancı n ı n ruhudur.
İ l k i lkel i nsan, y ı rtıcı b i r av kuşu g'i bi yal n ı z ya­
şamakta i d i . B i rkaç · A i l en i n " yığınak yapması hal i n­
de bile, bu yığ ı n ı n homojen b i r karakteri yoktu . Bu
safhada, daha kabilelerden bahsed i l mediği gibi , m i l­
l etlerin bel i rtis i 'de yoktu . M eydana gelen yığ ı n , b i r
d efa olsun kavga etmeyen, karı l arı ve çocukları i l e öz­
g ü rce yaşayan ve cemaat duygusundan tamamiyl e
mah rum olan b i rkaç erkeğ i n , tesadüfen b i r araya gel­
mel eri nden teşekkül etmişti r. Bu yı ğ ı n ı n mensupla-
İ N SAN ve TEKNİK 55

r ı , bir «ıB iz,, değ i l , ayn ı cinse mensup örnekl eri n mey­
dana geti rd i k l eri basit a n l amda b i r s ü rüyü temsi l et­
mektedi rler.
Bu kudretl i münzevi lerin ruh u , kavgacı , teh l i ke­
l i , sahip o l duğu kudret ve gani m et duygusundan do­
l ayı kıskançtı r. Bu ruh yal n ı z sHen » değ i l aıB eni m »
demeyi de ,bi l mektedir. B ı çağı n ı düşman ı n vücudu­
na sapladığı zaman , baştan ç ı kartıcı b i r ruh sarhoş­
l uğu duymuş, kan kokusu ve heyecan duygusu , taşan
ruhunu muzaffer duygulara dogru b i rl i kte sürükle­
m i şti r. Hı:ır gerçek u İ nsan • , hatta kültürl erin olgun­
l aştı ğ ı devi rlerd e , s ite i nsanı b i l e , zaman zaman için­
de bu i l kel ruhu n, uyuklayan ateşi n i duymuştur; gö­
rü ldüğü g i bi · Emek b i ri ki m i yapan • her şey « Fayda­
l ı d ı r» g i b i sefi l düşüncel e re itibar e d i l memek lazı m
g.e l i r. H e l e sempati , uzlaşma , huzu ra susamış l ı k gi­
bi pasif duygulara, gerçek i nsanı n hayatı nda asl a yer
yoktur. Bu tah m i n l e r yeri n e , şansı ve kuwetinden ötü­
rü , korku l a n , takd i r edi l e n , nefret ed i l en ruhu n , s ı n ı r­
s ı z gururu ön plana ç ı kmaktad ı r. Bu ruh , ister can l ı ,
•i ster cansız o l s u n , varl ı ğ ı i l e gururuna yönelen her
şeyden i nti kam al maya iti l m ekted i r.
Bu ruh , her gün b i raz daha göze batar şeki lde,
b ü t ü n tabiata karş ı , daima önde yol a l maktad ır.
Y ı rtıcı hayvan l arı n s i l ahl arı tabiid i r, ama düşü n ü l e n ,
seçi l e n , su n'i ol arak yap ı l an s i l ahl arı i l e i nsan l arınki
tabii d eğ i l d i r. Burada sanat, tabi atı n tersi b i r kavram
o l a rak ortaya çı kmaktad ı r. Her fı rsatta , i nsan ı n he r
tekni k i l erleyi ş i n i n b i r sanat olduğu söyl e n i r : Ok at­
m a , b i n ic'i l ik, harp sanatı , i nşa etme ve idare etme
sanatı , kah i n l i k resi m yapmak ve şi i r yazma sanatı ,
i l mi deney yapma g i b i hususlar da, bunl ara i l ave edi­
l ebi l i r. İnsan ı n her eseri , bir ateşi n yakı l ması ndan,
56 iNSAN ve TEKNİK

yüksek kültürl erde, özel l i kl e « Artisti k » olarak n'itel e­


d i ğ i miz eserl eri n ortaya çı kışları n a kadar, bütünü i l e
s u n 'idi r. Tabiatı n e l i nden, yaratma i mtiyazı koparı l­
m ı ştı r. « Kamu oyu ,, ise bir i syan faal i yeti nden başka
bir şey değ i l di r. Yaratıcı i nsan, tab i atın s ı n ı rları n ı aş­
m ı ş , her yeni i cad la, ondan bi raz daha ayrı l m ı ş , ona
düşman o l muştur. «Dünya Tari h i » i şte bu seyrin h i­
kayes i d i r. Bu seyi rde, dünya, i nsan ve kai nat a ra-·
s ı nda, gitti kçe deri n l eşen b i r çukuru n hi kayes'i . g i z l i­
di r: Ann es i n e e l kal d ı racak kadar büyüyen bi r asi ço­
cuğun h i kayesi . .
İnsan traj ed i s i burada baş lamaktad ı r. Z i ra , tabi­
at daha kuwetl i d i r. Madem ki m u kted i r olduğu bütün
i ş lere rağmen , tabiat i nsanı ve geri kalan her şeyi
d ai mi şeki lde çevrel emeye devam etm ektedi r, o hal­
de i nsan.devam l ı şeki lde tabi ata karş ı bağ,ı m l ı kal mak
tad ı r. Bütün büyük kü ltü rler b i re r hezi metti r. Yaşa­
yan bütün m i l l etl er, savaş alan ı nda kalan cesetl er
g i.b i , içten toz hal i n e gelmiş, mahvolmuş ve ruhi te­
reddi içine düşmüşl erd i r. Tabiata karş ı sürd ü rü l en
bu kavga, ü m itsiz de olsa, sonuna kadar sürd ü rü l e­
cekti r.
İKİNCİ SAFHA: KON UŞMA VE TEŞEBBÜS

Vll

S i l a h l ı e l i n çağ ı ne kadar d evam etm i şti r? D i ­


ğ e r b i r d eyi m l e , n e z a m a n d a n b e ri i n s an i nsand ı r ?
B u n u bi l m iyoruz. Bunun l a beraber, bu g ü n çok d ah a
kabarı k ta � d i r e d i l m es i n e rağmen, senelerin sayıst
okadar ö n em l i d eğ i l d i r. Söze k o n u o l a n y ı l l ar, m i l­
yon l a ra veya yüz l e rce b i n y ı l a ba l i ğ o l m ad ı ğ ı h a l d e
y i n e d e d i k kate değer sayıda bi nl erce yı l ı n geçtiğr
m uha kkaktı r.
Ama ş i m d i , b i ri n c i safha kadar ani ve kes i n
s on u ç l a r l a d o l u o l a n , ç a ğ değ i ş t i ren tarihin bir dıi­
ğ e r dönemeci baş l a m a ktad ı r; bu dönemeç d i ğeri
g i b i , g e rçek bir u Dönüşü m » sayesi nd e insan ı n ka­
d e ri n i n tem e l i n i a l t ü st etm i şti r. Tari h öncesıi d ev­
r i n a rkeo l oj i s i , uzun zamandan beri bu d eğ i ş i k l i ğ e
parmak bas m ı şt ı r : As l ı n da m ü z e l e ri m izdeki eşya­
l ar, toprak kap l a r, • Ta rı m » ve " H ayvan yetişti rm e »
( as l ın d a b u teri m l e l'i mod ern m a na da kul l anmak b i ­
raz da hadd i n i a ş m a kt ı r) kulübe i n ş aatı n ı n , m eza r l a­
rı n , u l aştı rma faa l iyetl e ri n i n i z l e ri n i taş ı m a ktad ı r.
Tekn i k d ü ş ü n ce ve tekn i k faa l iyeti n , yeni b i r d ünya­
sı d o ğ m a k üzered i r. Faz l a üstünkörü ve b u l u n a n e ş­
ya l a rın basit tasn ifinden i b a ret o l a n müzec i l i k an-
58 İ N SAN ve TEKN İ K

l ayı ş ı , yontma taş d evri i l e c i l a l ı taş d evri n i , yanı


eski taş d evri i l e yen i s i n i , b i r i b i rl erinden ayı rm a m ı­
z ı sağ l a m ı ştı r. Fakat 1 9 uncu yüzyı l ı n b u tasn ifi ,
uzun zamandan beri şüph e l eri c e l p etm i ş huzursuz­ .•

l u k ya ra.tm ı ş ve b unun yeri n e , başka b i r şey ikam e


·etm ek i ç i n , teşebbüs l e r yap ı l m ı ştır. B i l g i n l er, M e­
sol ith i q u e ( 29 ) , M i o l i th i q u e <30) , M ixol ith i q u e(31) te­
ri m l e ri n i n de o rtaya koyd u k l arı g i b i , eşya tasn ifi
p rens i b i n e bağ l ı ka l m a kta d i re n m i ş l e r ve bu yüz­
d en b i r sonuç e l d e e d i l e m e m i şti r.(32) H a l bu k i as l ı n­
d a d eğ i ş m i ş o l a n , h i ç b i r zaman eşya l a r d eğ i l , i n­
s a n 1 a r d ı r. B i r d efa daha bel i rte l i m ki , i n s a n ı n
tari h i , ya l n ı z ru hundan h a reket e d i l erek keşfed i l e­
b i l i r.
M i l attan beş b i n yı l önces i n e g i d e n b i r d evir­
,d e, vuk'u b u l a n bu dönü ş ü m , tatm i n e d i c i b i r kes i n­
l i kl e tes b i t ed i l eb i l i r.(33) Bu ta rihte n , en çok i k i b i n
y ı l sonra , M ı s ı r v e M ezopotamya'da Y ü k s e k k ü i­
t ü r 1 e r doğm uştur. G e rçekten ta r i h i n seyi r tem­
pos u n u n , traj ik b i r ş e ki l d e s ü ratl en d i ğ i görü l m ekte-

(29) Mesolithique : Milattan 8300 yıl önce vuk'u bu­


lan, son buzul devresinde başlayan, palaeolithique ve
neolithique devreleri arasındakl devreye verilen ,isim.
Ok ve yayın hakim silah olduğu devir.
( 30) Miolithique : 35 milyon yıl kadar önce başla­
mış, 20 milyon yıl kadar önce sona ermiş, tarih öncesi
devir. Bitki ve hayvan türlerinin çeşitlenip dağıldığı dö­
nem.
(3 1) Mixolithique : Ara devirler.
(32) Tarih öncesi devirler, günümüze kadar arta­
kalan eşyaların tasnif edilmeleri ile biribirlerinden ay­
rılmakta ve vasıflandırılmaktadırlar.
( 33) Geers'in İsveç aksanları üzerinde yaptığı tn­
{:elemelere dayanarak Reallex d' Vorgeschichte, Bd. II
(Diluvialchronologie )
İNSAN ve TEKN İ K 59

d i r. O zamana kadar b i n l e rc e , b i n l e rc e y ı l i z b ı rak­


m adan a kt ı ğ ı h a l d e , ş i m d i h e r yüzy ı l a rtı k b i r önem
kaza n m ı ştı r. Yukarı d a n yuva r l a n a n kaya g ü rü l tü l ü
v e y ı kı c ı atlay ı ş l a r !a u ç u ru m a y a k l a ş m a ktad ı r.
Acaba as l ı nd a o l u p b i ten n e d i r ? Şayet beşeri
faa l iyetl erin bu yeni ve fo rm e l ka,i n atı n a d a h a d e ri n­
d e n n üfuz ed i l i rs e , en y ü ksek noktas ı n d a behema­
h a l b i rtak ı m karı ş ı k ve tuıh af i l i şki l e r l e ka rş ı l a ş ı l a­
caktı r. B i ri d i ğ eri g i b i bütü n bu tekn i k l erin b i ri b i r­
l erıi n i n peşinden g e l d i kl eri varsay ı l m a ktad ı r. . Evc i l
h ayvan l a r ı n b es l en m es i , a l af otl a rı n ı n e ki m i n i zo­
run l u k ı l m ı ştı r ; tüket i m bitki l e ri n i n e ki l i ş ve h asa­
d ı , koş u m ve yük h ayva n l a rı n ı n e l d e b u l u n d u r u l ma­
l a rı n ı g e re kti rm işti r ; b u sonuncu l a r ise park ve
m e r'a l a r ı n kuru l m as ı n ı icab etti rm i şti r. H e r n ev'i
i n şaat, m a l ze m e l e r i n h az ı r l a n m a s ı ve n a k l i n i zo.
ru n l u k ı l m ı ş , u l a ş ı m ise kend i l i ğ i n d e n yol ve ana
yol l a r ı n yapı m ı n ı , yük h ayvan l arı ve g e mi l e ri n ted a­
r i k i n i d ü ş ü n d ü rmüştü r.
Oh a ld e ruhi d eğ i ş i m bütün bu a n l atı l a n l a r ı n
n e res i nd e d i r? H e m en cevap verel i m : R u h i d e ğ i­
ş i m k o 1 1 e k t i f v e a h e n k 1 i h a r e k e t t e­
d i r. B u noktaya g e l i ni n ceye kad ar i n s a n , g ü n l ü k
kavgas ı nd a kend i h ayat ı n ı yaşam ı ş , k e n d i a l etleri­
ni i ma l etm i ş , kendi takti ğ i n i uygu l a m ı ştı . Kimse
k i m s eye m u htaç d eğ i l d i r . Bu d u ru m b i rdenbi re de­
ğ i ş m i şf ü . Bundan böy l e yeni çal ı ş m a tarzl arı , uzun
d ev re l e r i ç i n d e , bazen d e y ı l l a r üzerine s ı ra l an m a­
ya baş l a m ı ştı r : M es e l a b i r ağac ı n kes i l m e s i y l e , b u
ağac ı n tahtas ı i l e yap ı l a n g e m i n i n k ı zaktan i n d i ri­
l i ş i aras ı n da g eçen zaman b i ri m i ni d ü ş ü n m ek kafi­
d i r : H a re k et, b i r i b i ri n d e n farkl ı , iyi tanz i m ed i l m iş
bir faa l iyet l e r y e l pazesi üzerinde, b i rinden d i ğ erine
atl ayarak g e l i ş e n , uyg u n i craatlara b ö l ü n m ü ştü r. Bu
60 İNSAN ve TEKN İ K

ko l l ektif s eyri pratik h a l e g eti rme k ·ı·ç ı n , i ster i ste­


m ez aracı b i r şeyin varl ı ğ ı zaruret o l m uştur: Bu a­
rac ı Lisa n d ı r.

Kon u ş m a k , ke l i m e ve c ü m l e l e r i n yard ı m ı i l e Ha­


de tarzı , ne daha önce, ne de dah a sonra o rtaya ç ı k­
m ı ş o l a b i l i r : Kaç ı n ı l m az o l a n h e r şey g i b i , o anda
b i rd e n b i re ve i n s a n ı n yeni m etod l a r ı y l e i l i ş k i h a l i n­
d e o rtaya ç ı km ı şt ı r . Bu i s patl a nabi l i r b i r h u s u stu r.

« Ko n u ş m a k n ed i r ? » Muh a k kak k i yeryüzü n d e ,


aralarında d eva m l ı s u rette v u k ' u bu f·an faa l iyetl er­
d e , çok sayıda i n san ı n b i l g il e ri n i ve m a l u m atlarını
b i ri b i rl e r i n e a ktarm a k iç i n , başvurdukları b i r çare­
d i r. « Söz ,, veya d i l l e ifad e n i n bu iç ş e k l i ( D i l bi l g i s i )
yönünd e n , itibarid i r. Bu ifade ta rz ı , ancak k e l i m e l e r­
l e m ü m k ü n o l m a ktad ı r. Şayet b i l g i n i n haki katen ke­
l i m e l erin arac ı l ı ğ ı i l e i l eti l m esi i sten iyors a , b u ke­
l i me k l i ş e l eri n i n m ü şterek b i r m a l kabul ed i l m e l eri
ve b e l i rl i bir d evam l ı l ı ğa s ah i p o l m a l a rı gerekmek­
teyd i . Ayrıca da önceden ifade ettiğ i m g-i b i (34) göze
h i tap eden i ş a ret ve daha bas it ifade tarzl arı , ko­
n u ş m a d i l i n d e n önce k u l l an ı l m aya baş l a n m ı ştır: İ ş a­
retler, jest l e r, i kazl a r ve teh l i ke bağrı ş m a l a rı . Ö zel­
l i k l e ko n u ş m a n ı n ahen g i , ifad e , fizvonom i n i n oyun­
l a rı ve e l i n j estl eri veya yazıl ı d i l d e noktalama i şa­
retl eri g i b i bütün bu öze l l i k l er, h a l e n kon u ş m a d i l i­
n i n yard ı m c ı s ı o l a ra k ku l l a n ı l m a ktad ı r.

Yi n e d e m u h teviyatı itibari y l e · A kı c ı • olarak


k.o n u ş m a k , tam a m i y l e yen i b i r o l ayd ı r. H a m a n n (35)

(34 ) Yazarın «Batının Çöküşü» isimli eseri.


(35 ) Hamann, Johann Georg ( 1730-1788 ) : Alman
yazarı. Mistik eğilimi Sturm und Drang (Coşkunluk) a­
kımı üzerinde çok etkili olıp.uştur.
iNSAN ve TEK;N İ K 61

ve H erd er'den (36) g ü n ü müze kadar, d i l'i n köke n i n i n


n e o l d u ğ u bah s i n d e , fas ı la s ı z o l a rak soru l a r sorul­
m uştu r. Ama, bug ü n e kadar veri l e n cevap l a r tat­
m i n e d i c i o l m a m ı şs a , b u d a soru n u n yan l ı ş sorul­
ması ndand ı r. Z i ra kon u ş m a d i l i n i n köke n i ni , söz uy­
g u l a m a l a r ı n d a a ra m a k h atad ı r. H e r zaman g e rçekçi
o l amayan ve kon u ş m ay ı i n san l ı ğ ı n · İ l k ş i i rl e r i n e »
bağl ayan romanti k l e r i n h atas ı b u radad ı r. Daha i l eri
g i d erek: O n l a r kon u ş m an ı n efs a n e , ş i i r, mü nacaat
g i b i n az ı m nev' i l erinden ç ı k ı p g e l i ştiğ i n e , n e s r i n
s o n radan o rtaya ç ı ka n d e ğ e rs i z , b i r a n l aşma vasıta­
sı o l u p , g ü n l ü k basit h a l l e rde ku l l a n ı l d ı ğ ı n a i nan­
m ı ş l a rd ı . Fakat, d u ru m o n l a r ı n sa nd ı k ları g i b i o l say­
d ı , d i l bi l g•i s i n i n , c ü m l e n i n m antı ki yap ı s ı g i b i i ç şe­
k i l l e r in i n , tam a m i y l e fark l ı bi r d ı ş görü n ü ş e s ah ip
o l m a l arı g e reki rd i . As l ın d a eski d e n g e l i şmiş Bantu
d i l i ve bazı Tü rk l ehç e l e ri n d e o l d uğu g i b i , bazı d i l­
l e rd e fark l ı l ı k l a rın a n l aş ı l ı r, ·Ç o k aç ı k, kes i n ve ha­
ta l ı a n l a ş ı l m a l a rı ;i m ka n s ı z olan şekillerde, ifade
edildikleri görülmekted i r.<37)
Bu görüş b i z i , fas ı l a s ı z o l a ra k b i r cü m l e n i n , b i r
h ü k ü m veya b i r d ü ş ü n c e y i ifade etti ğ i fi kri­
ni tak i p eden , romanti k l e ri n yemi n l i d ü ş m a n l a r ı , ras­
yon a l i st l e r i n te m e l sa p m a l a r ı n a g eti riyor. On l a r ki­
tap y ı ğ ı n l arı i l e d o l u ç a l ı ş m a masaları ön ü nd e taş
kes i l i p , d üşü nce l eri n i n ve yazd ı kl a rı n ı n ön e m s i z kı­
r ı ntı l a r ı aras ı nd a i n ce l e m e l ere d a l ı yo r l a r . O n l ara gö-

(36) Herder, Johann Gottfried von 0744- 1803 ) :


Alman yazarı. «İnsanlık tarihinin felsefesi» isimli önem­
li bir eserin sahibi.
(37) Okadar ki, birçok dillerde cümle, kaidelere
uygun olarak tasnif edilmiş, tamamlayıcı hecelerden
meydana getirilmiş upuzun kelimelerden müteşekkildir.
Arzu edilen mana böyle uzun kelimelerle ifade edilir.
62 İNSAN ve TEKN İ K

re « Dü ş ü nce » konuşmanın gayes i d i r. Eks eriyetl e


y a l n ı z l ı k i ç1i n d e tefekküre d a l d ı k l a r ı i çi n , ağz ı n öte­
s i nde k u l a k l a r ı n , b i r sorunun ötes i n d e , b i r ceva b ı n
ve b i r B e n ' i n ötes i n d e b i r S e n ' i n v a r o l d u ğunu
u n utm u ş l ardı r. «Kon u ş m a k » d i yorl a r a m a , as l ı nd a
bun u n l a sohbeti , konferans vermeyi ve n utu k söy­
l e m eyi kasted iyorl a r. Konuşman ı n kökeni konusuri­
daki görü ş l eri , tek ta rafl ı o l d u ğ u i ç in d e yan l ı ştı r.
Doğru sorul acak soru , konuş man ı n n as ı l m ey­
d a n a g e l di ğ i şekl i n d e d e ğ i l nezaman meydana gel­
,

d i ğ i ş e k l inded i r? Soru b u ş eki l d e soru ld u ğ u andan


iti baren , mesele aç ı kl ı ğa kavuşaca ktı r. C ü m l e l erl e
konuşman ı n yan l ı ş a n l aş ı l a n ve yan l ı ş tefs i r ed i l e n
gayes i , a k ı c ı o l a rak konuş u l m ay a başlandığı zaman­
l a ra dayan m a ktad ı r. Ka l d ı k i gaye ken d i s i n i c ü m l e
yap ı s ı n ı n şekl in d e o rtaya koymaktad ı r. Kon u ş m a ,
mon o l ogdan d eğ i l , d i ya logdan d o ğ d u ğ u g i bi , c ü m l e­
l e r d e b e l ag attan doğmam ı ş l a rd ı r : D i H n kaynağ ı n ı ,
b i rçok şah ı s a ras ı n d a geçen kon u ş m a l a rd a a ra m a k
l az ı m d ı r . H e d ef , h ü k ü m l e r yard ı m ı i l e a n l ay ı ş d eğ i l ,
soru ve cevap l a rdan ortaya ç ı ka n karş ı l ı kl ı a n l aş­
m ad ı r. Oh a l d e kon uşman ı n tem e l şeki l l eri n e l e rd i r?
H ü k ü m veya beyanat değ i l , ama e m i r, tesbit, itaat,
i d d i a , soru , ka b u l veya red d i r. Bu te m e l şeki l l er, as­
l ı n d a herzam a n , ş u n l a r g i b i başka l a r ı n a yöne lti len kı­
sa cü m l ec i k l e rd i r : « B u n u yap » , •Tamam m ı ? » , « E­
vet . " « B a ş l a » Niyetl eri işaret
. ettikl eri m üddetçe
ke l i m e l er, c ü m l e n i n g ayes i n i n keyfi ü rü n l e r i d i r. <38>
Bundan ötü r ü , avc ı b i r kab i l en in ke l i m e l e ri , kökü
iti bariyl e , h ayvan yetişti rici b i r köyde k u l l an ı l a n ke-

(38 ) Pratik bir genellemeye göre, bir kavram eş­


yaların, durumların, faaliyetlerin tasnifidir. At yetişti­
ricileri «At» demez, «Kır kısrak» «Al tay», «Doru aygır>
derler.
i N SAN ve TE�Ni K 6 3.

l i me l erden v eya g e mi ci l i k veya ba l ı kç ı l ı k yapan kı­


y ı saki n l e ri n i n ku l l an d ı k l a rı ke l i m el e rden fa rk l ı d ı r.
Başlang ı çta , kon u ş m a hayl i zor b i r i şti . Bundan ötü­
rü , d i l i n çok lüzu m l u ha l l erde ku l l an ı l d ı ğ ı sonucunu
ç ıkartma k g ere k l i d i r. Şeh i rl i i l e karş ı l aştı rı l ı rs a ,
köy l ü m e ra m ını dah a ace m i ce ifade etme kted i r.(39)
Ş eh i rM kon uşmaya okadar a l ı ş m ı ştı r k i , h i ç bir za-­
man d i l i n i tutamaz, i ş s i z l i k , güçsüz l ük yüzünden boş
ka l d ı ğ ı zaman l a r n e o l u rsa olsu n , g eveze l i k yapmak
veya b i r sohbete g i ri ş m e k i ster. Söy l eyecek b i r sö­
zü o l s u n veya o l m a s ı n , önemli d eğ i l d i r.
Kon uşma n ı n tem e l g a y e s i b i r h a reketi n n i­
yet, zaman , mekan, el d e k·i i mk a n l ara uygun h a lde
g erçekl eşti ri l m es i d i r. D e m ek ki kapa l ı o l maya n , a­
ç ı k b i r c ü m l e yap ı s ı , birinci derecede b i r ihtiyaç ol-­
makta d ı r. M a n a l a rı nakl etm ek, başka l a r ı n a i sten i l e­
n i yaptı rtmak g üç l ü ğ ü , d i l b i lg i s i , cü m l e l er, ke l i m e
d üzeni tekn i ğ i n i , kumanda etmen i n , soru sormanı n , .
cevap verm e n i n doğru ş e k l i n i v e ke l i m e s ı n ıfları n ı n
formasyo nunu m eydana g eti rm i ştir. Bütün bun l ar,
nazari d eğ i l , prati k n iyet v e arzu lar üzeri n e kurul­
muştur. C ü m l e l i kon u ş m a k d evri n i n başlang ı ç l arı n­
d a , n azari düşünce tarafından oyn anan rol tam a­
m iyi e s ı f ı r d ı r. H e r l i san prati k b i r tabi ata sa-­
h i pN r ve u El i n d ü ş ü ncesi n d en " o l u şm aktad ı r.

(39) Daha sonra, okuma yazma yeteneğinin geliş­


mesinde olduğu gibi, genel kanaate göre, önceleri yal- ­
nız yetişkinler akıcı olarak konuşmasını biliyorlardı.
Vlll

Çoğ u n l uğ u n ah e n kl i hareketi , b i r t e ş e b b ü s-
1 ü r. Lisan ve teşebbüs, e s k i d e n b i r ç ift teşk i l et­
m i ş , e l ve a l et g i b i b i r i l i ş k i m eydana g eti rmi ş l e r­
d i r. Teşebbü s l eri n uygu l amaları n d a , bi r çok ş ah ı s l a­
ra h itap ed i l m esi , konuşma d i l i n i n i ç şekl i n i ( Di l b i l ­
g i s i ka i d e l e ri n i ) d eğ i şti rmişti r ; b u n a m u kab i l m üte­
ş e b b i s in çal ı ş m a l arı s ü rd ü rm e a l ı ş kan l ı ğ ı , kel i me-
l e r üzeri n e kuru l m u ş d ü ş ü n m e metodunun yap ı s ı n ı
g e l i şti rm i şti r. Z i ra kon u ş m a , b i r başkas ı n ı n d ü şü n­
c es i n e bi r ş ey i letm ek d e m e kti r. Şayet kon u ş m a b i r
i c raat i s e , d uyu o rg a n l arı a rac ı l ı ğ ı i l e yapı l an bir
ruhi i craattı r. Artı k eski d e n o l d u ğ u g i b i , b u ruhi ic­
raat, bed eni i c raatl a i l i ş k i kurmak ihtiyacı n ı d uy­
mamaktad ı r. M i lattan beş b in y ı l ö nce, o rtaya ç ı kıp
d i kkati çeken bu yen i l i k, h e rkes i n terc i h e d eceğ i
kel i m e n e o l u rs a o l s u n , artı k düşü ncen i n , zekan ı n ,
ak l ın kon u ş m a sayes i n d e h a reket e d e n E l 'e ka rş ı
o l a n bağ ı m s ı z l ı ğ ı n ı kazan m as ı d ı r. D ü ş ü n c e , a k ı l , ve­
ya zeka ne deni rs e dens i n , o g ü nd e n beri ö z e r k
b i r k u v v e t o 1 a r a k ru h ve hayata karş ı
g e l m eye baş la m ı ştı r. S.a f ente l l e ktü e l tefe kkür, b i r­
d e n b i re kes i n o l a ra k h e r ş eyi değ i şti ren ve bu s a­
hada varl ı ğ ı be l i ren hesap g österm iştir ki , h e r şeyi
alt üst eden bi r d ev g i bi , kol l e kti·f h a re ket, b i rl i k
i NSAN ve TEKNİK 65

i ç in d e b i r etki i c ra etm eye b aş l a m ı ştı r. Yaıh ut M e p­


h i stoph e l es ' i n (40) Faust'a a l ay ederces i n e söy l ediği
g i bi :

Şayet a ltı atı m vars a ,


O n l a r ı n kuvveti b e n i m d eğ i l m i ?
Koşuma d evam ed iyor v e g e rçek b i r insan ı m ,
Y i r mi d ö rt bacağ ı m varm ı ş g i b i .(41)
İ n s a n , bu y ı rtı c ı hayva n , üstü n l üğ ü n ü , ş u u rlu
v e S'i stem ati k o l arak fi z i k kuweti n i n en son s ı n ı rı­
n ı n ötes i n e kadar g e n i ş l etmeye çaba g östermekte­
d i r. O bu ş i d detl i a rzusun a , k e n d i h a y a t ı n ı fe­
da e d ecek kadar i l eri g itmekted i r. Herg ü n , daha yo­
ğ u n b i r etken l i i ğ e doğru yön elen düşünce ve hesap,
i l k p l a n d a g e l m e kted i r: Tatm i n o l m a k i ç i n insan ,
şahsi h ü rriyeti ni n b i r k ı s m ı n ı k u rb an etmeye, tama­
m iy l e haz ı rd ı r. Şüphesiz ki kendi iç d ü nyası açısın­
d a n , bağ ı ms ı z k a l m a kta d evam etme kted i r. Fa kat ta­
ri h , b i r ad ı m ı n b i l e g e ri atı l mas ı na , m ü saade etm e­
m ekte d i r . O h a l d e zam a n , yani h ayat g eriye çevri l e­
memekted i r : B i r d efa kol l e ktif h a rekete ve başarı­
'l ara a l ı ş a n i n s a n , h e rg ü n b i raz d aıh a ken d i n i mukad­
d e r entri kacı bağ l arı n a adamaktad ı r. M ü t e ş e b­
b i s d ü ş ü n ce herg ü n , ruh üzeri n d e daha kuwet-
1 i b i r ha k i m iyet kurmak iste m e kted i r. İ nsan kendi
düşünces i n i n kö l e s i o l m uştur.
Şahsi a l etleri n ku l l a n ı l mas ı n ı müşterek teş eb­
bü sten ayı ra n fa rk, isti ha l e l erin yapmacı l ı ğ ı n ı a ş ı rı
b i r şeki l d e artt ı rm ı ştı r. Çôml ekçi l i k, dokumacı l ı k,

(40) Mephistopheles : Goeth e nin Faust isimli ese­


'

rinde, şeytana verilen isim.


(41 ) GOETHE, J.W. von, st, Erster Teil, Wilhelm
-Goldmann Verlag, München, 1 956, s.62.
66 İ N SAN ve TEKN İ K

h as ı rc ı l ı k g i b i , s u n 'i madde l e r üzerinde yap ı l an ça­


l ı ş m a l ar, dah a önce yap ı l m ı ş o l an ç a l ı ş m a l a r ı n h ep­
s i nden daha faz l a yaratı c ı l ı k n ite l i ğ i n e s ah i p o l d u k­
l a rı .h a l d e, as l ı n d a p e k büyük ö n e m i d e h a i z d eğ i l­
d i rl er. Ama büyük b i r düşünce gücünden d oğan bi­ ,

l em ed i ğ i m i z b i rçok l a rı yan ı n d a , yap ı l m ı ş o l an b i rçok


ç a l ı şmal arın ·izi , b i z l e re kad a r u l aş m ı ştır. Bu ç a l ı ş­
m a l a r ı n baş ı nd a , b i l hassa i n ş a e t m e k fikrinden
11 eşed eden ça l ı şmalar g e l m ekte d i r. M eta l l eri n ta­
n ı nm a s ı n d a n çok öncel eri , B e l ç i ka ' d a , İ ng i lte re ' d e ,
Avustu rya'da, Sici lya ve Portekiz'de, tastamam b i r
teçhi zata , kuyu l u , hava l and ı rm a terti batl ı , kurutma
s i stem l i , made n koparma a l etl e ri i l e i ş l eti l e n sH e ks
ocakl arı m evcuttu . C i l a l ı taş devri ni n başları ndan
beri , Portekiz ve Kuzey-Batı İ spanya , Fransa ' n ı n gü­
neyinden geçmeden B ritanya i l e ya k ı n i l i ş k i l e r ku­
ruyord u . H a l bu k i Britanya da ayrn şeyi İ rlanda i l e
yapıyord u . Bütün bu an latı l a n l a r d ü z e n ı. i b i r d e n i z
u l aş ı m ı , b u n u n sonucu o l a rak d e n i z yo l c u l uğ u n a
k a rş ı d ayan ı k l ı gem i l e r i n i n ş aatı fi kri n i ihtiva et­
m e kted i r ve b i z bu gem i l e r hakkında daha h iç b i r
ş ey b i l miyoruz. İ spanya 'da adına M eg a l ith d e n e n
ç o k büyük yontma taş l a rd a i nş a ed i l e n yap ıtları n
üstü n e , bazen yüz ton dan daha ağ ı r çeken taş tak­
k e l e r otu rtu l m u ştur. Bu taş l a r ı n çok uzakl ardan g e­
tiri l di kl e r i , bu d efa d a a n l ayamad ı ğ ı m ı z b i r tekn i kl e ,
ş u veya bu ş eki l d e y e r l e r i n e yerl eşti ri ld ikl eri m u­
ha kkaktı . M aterya l i ç ı kartm a k , n a k l etmek i ç i n g e r­
çekt en , y ı l l a rca s a rfed i l en düşüncen i n , d a n ı ş m an ı n ,
,
neza reti n , l üzu m l u teş k i l atlan m a n ı n bütü n ü n ü h e­
saplam a k ; zaman ve m e kan i çi n d e eserin d ü ş ü n ü l­
m es i , yapı m ı n a başlanması ve biti ri l m esi itibariyl e
h e r unsurun rolü nü bel i rtmek n as ı l m ü m kü n o l u r ?
Açı k den izde aş ı rı b i r i l e r,j gö rüş l ü l ü k i steyen böy l e
iNSAN ve TEKNİK 67

bir ulaşı m ı , s i leksten yap ı l m ı ş bir bıçakla nas ı l mu­


kayese edebi l i riz? Bu devir İspanya's ı n ı n kayal arı
üzeri n e i ş l enen g ravü rl erd e görü l e n yayların yap ı m ı
i ç i n , herbiri b i r yerden geti ri l m i ş k a s veya s i n i r,
boynuz, özel tahta g i b i maddelerle imalat m etodl a­
rı n ı n b i r araya geti ri l m es,i , en az beş veya yedi yı l ı
gerekti rmiştir. H e m büyük b i r safl ı kla izah ettiğimiz
arabanın icadı nda, arabayı tekerl ekl eri üzeri n e ko­
yana kadar, düşünmek, teşki latlandı rmak emek gü­
cü sarfetmek gerek l i deği l m i d i r? Ya istenen hareke­
tin gayes,i n i n ve bu hareketin nas ı l yap ı lacağı n ı n tes­
biti hususu : H areketi n seç i l mes,i ve yol u n u n haz ı r­
l anmas ı ; bu probl e m genel l ikle ihmal ed i l m işti r.
Koşu m hayvan ları bul mak ve yetişti rmek; n ihayet
yükü tesbit etmek i ç i n hacmi ve ağırl ığı hesapla­
ma k ; daha so n ra kervanları n yöneti m i i l e ,işi bi r baş­
ka cepheden e l e a l ma k ve menzi l le ri bel i rtmek g.i­
bi prob l e m l e r b i ribirin i takip etmektedir!
Çoğaltmak fi kri , yaratmaktan daha farkl ı b i r sa­
hayı göz l e r önüne s e rm e kted i r. Ta r ı m ve h ayvancı­
l ı k faa l iyetleriyl e insan, bitki ve ha yva n l a r ı çoğalt­
m a k l a , kend i s i n i ya ratı c ı tab i ata i kame etm ekted i r.
Oha l d e i nsan tabi atı takl it etmekte, değiştirmekte,
düzeltm e kte ve zorl a m a ktad ı r. Şüph e s i z k i i n s a n ,
top l,a ma k l a yetin eceğ i n e , o n l a r ı ekmeye baş l a d ı ğ ı
andan itibare n , bitki l e ri ş u u r l u o l a ra k kendi ç ı karı­
na k u l l a n m ı ştı r. Her halükarda keşfed i len örnekler,
as l a yabani halde görü l meyen cinsl ere aitti r. H atta
hayva n l a r ı n değ i ş i m i n i n , n i sbi b i r kontro l ü n ü teş k i l
eden , e n e s k i hayvan kem i kl erini n bul unması ndan
sonra « Evc i l l eşti rmen i n » ' iz l e ri n e rastl anmaktad ı r.
Bu sonuç l a ra k ı s m e n veya tam a m e n , . i stene rek ve
bel l i b i r h ayva n yeti şti rm e tarz ı n ı n i c a b ı o l a rak va-
68 İNSAN ve TEKNİK

rı l m ı ştır.<'2> Böy l e l i k l e et yiyic i l e rin av fi kri geniş­


l em iştir. Yalnız ö l d ü r ü l e n k u rban lar d eğ i l , ama i n­
s a n e l i y l e yapı l m ı ş b i r çitin s ı n ı rl arı i ç i nde ( 43) h atta
bazan d ı ş ı nd a , s e rbestçe otl a m aya b ı ra k ı l an h ayvan­
l a r da avl anmaya d ah i l edi l m i ş l erdi r. Bu h ayvan l a r h e r­
h a ng i b i r k i ms eye , b i r klana veya b i r avc ı l ar g u ru b u n a
aitti ; sa h i b i , m ü l kiyet hakk ı n ı m uh afaza etm e k i ç i n
mücad e l e edecekti . H ayva n l ar ı n evci l l eşti ri l m e g a­
yes i y l e ya ka l an m a l arı , o n l a r i ç in a lıaf tarı m ı n ı n ya­
p ı l mas ı , o zam a n l a r tatb i k ed i l e n çok s ay ı d a m ü l k i­
yet ta rz l a r ı ndan . b i ri d i r .
Ö nced en d e izah ed i l d i ğ i g i b i , e l i n a l etle s i l ah­
l a n ması , daha sonra , i k i ti p tekn i k arasın d a mantı­
ki bi r fa rk l ı l a ş m a meydana g eti rm i şti r : Ya n i s i l a h ı n
yapı l ı ş ı n ı tem i n eden teknik v e o n u n k u l l a n ı l ması
tekn i ğ i . Bunun gibi söz yard ı m ı ile idare ed ilen te­
şebbüste fikri faal iyetl e e l i n faa l i yeti { bedeni faa­
l iyeti ) b i rb i ri n d e n ay ı rm ı ştır. Bütü n teş ebb ü s l e rd e
projeleri n yap ı l ması ve uygulamaya
konuşl arı fa rk l ı e l ema n l a rd ı r. İ sti kba l d e , prati k dü­
ş ü nce, yan i b u e l em a n l ardan i k i n c i s i ha k i m ro l ü oy­
nayacaktı r. Bundan böy l e , bi r y ö n e t i m i ş i , b i r
d e uyg u l a m a i ş i m evcuttu r. Artı k bu o l ay g el eceğ i n
bütün beşeri h ayatı n ı n , temel tekn i k şekl i n i teş ki l
etm iştir. i ste r büyü k av hayva n l a rı n ı n avı , mabet i n­
ş a atı , savaş teşebbü s ü , ta r ı m s a l teşebbüs, b i r d ev­
l eti n veya ticareth a n e n i n kuru l m as ı , b i r kervan yol­
c u l u ğ u , bir ihti l a l veya ci n ayet teş·ebbüsü o l s u n , te­
şebbüsü a n l a m a k , tatb ikata koyma k için yönetmeye ,
g ö revl e ri dağ ıtm aya ve e m i r vermeye m u kted i r mü-

( 42) Hilzheimer, Natürliche Rassengeschichte der


Haussaugetiere ( 1926) .
(43) Bugün ormanlarımızdaki vahşi hayvanlar gi-
bi.
İ N SAN ve TE!<N İ K 69

teş e b b i s ve tas a rı c ı b i r b eyn i n va rl ı ğ ı e n ö n e m l i


ş a rt o l m uştur. K ı saca şefli k v e rg i s i o l maya n l ara ,
cevh e r i n d e bu verg in i n b u l u n d u ğ u bi r ş e f g erekl i­
d i r.
Z i ra m üesses e le r i n sözl e yöneti l d i kl eri çağda
yüzy ı l lar geçti kçe b i rb i rl e r i n d e n fa rk l ı l aşan ya l n ı z
i k i tekn i k d e ğ i l ayn ı zamanda kab i l iyetlerıi n in s ev­
,

ki i l e yol l a rdan b i r i n e veya d iğ e ri n e sapan i ki k a t e­


g o r i i n s a n vard ı r. H ayatı n seyr i n d e yönetim tek­
n i ğ i ve uyg u la m a tekn i ğ·i d i ye i ki çeşit tekn i k o l d u ­
ğu gibi, t a bi a t l a r ı n d a k u m a n d a e t m e k
h a s s a s ı t a ş ı y a n i k •i g r u ıp i n s a n v a r d ı r.
B u i n s a n 1 a r d a n b i r i n c i g r u b a mensup
o 1 a n 1 a r, b ·e 1 i r 1 i s i y a s i v e i k t i s a di o r­
t a m ı n s ü j e s i , d i ğ e r ·g r u b a m e n s u p o­
l a n 1 a r a y n ı o r t a m ı n o b j e s i k a b u 1 e d 1i i­
m e k t e d i r 1 e r. Söze konu o l a n d eğ i ş i kl ikten son­
ra , okadar çok ve farkl ı veçh e l e r kazanan ve ancak
hayatla beraber o rtadan ka l kacak olan i nsan haya­
tı n ı n , te me l ş e k l i b u d u r .
Yu karıdaki h ü kü m l e r m u h a kkak ki s u n 'idi r, tab i­
ata karş ı d ı r ; fa kat i şte · Kü l tü r » d e b u d u r. Ö y l e za­
m a n l a r o l u r k i , kad e r i n s a n ı s u n 'i o l a rak ta b i attan
vazg eç m ey i , veya ta b i atı l ağvetm eyi tasavvu ra i c­
b a r etm e kte , bazen de bunu yaptı rmaktad ı r. B u da
önü ne g e.ç·i l m ez bir vakı a d ı r. İ d a re etme , kara r ver­
m e , yönetm e , kumanda etme doğuştan maharet i s­
teyen h e r t e kn i k g i b i , b i r sanat, g ü ç b i r tekn i kti r.

( 44) XIX uncu yüzyıla kadar, kızılderili kabileler


büyük yabani sığır sürülerini takip ederlerdi. Tıpkı bu­
gün arj antinli goşoların özel mülkiyete ait olan büyük
hayvan sürülerini takip edişleri gibi. Bunun sonucu ola­
rak görülmektedir ki, göçebelik yerleşmenin bir sonu­
cudur. Yoksa aksi varid değildir.
70 İNSAN ve TEKNİ K

B i r kra l ı n tac ı i l e uyud u ğ u na s a d e c e çocu k l ar i n a­


n ı r ; ya l n ı z dev ş e h i rl e rirı ayak takı m ı , m a rks i stler
ve edebiyatç ı l a r, i ş h ayatı n ı n dev yöneti c i l e ri n i n ya­
şay ı ş l a rı n ı , ayn ı şeki l d e hayal etm ektedi rler. Teşe b­
büs b i r i ş t i r. Sadece bu i ş sayes i n d e bedeni ç a-
1 ı ş m a m ü m kün o l ma kta d ı r. Ayn ı zamanda yen i g e l i ş­
m e l erin i cad ı , keşfi , i d raki , hesap l a n m a s ı ve yön eti­
m i , velOd bey i n l erin yaratı c ı h a re keti d i r. D u ru m i ca­
b ı , işin u yg u l ama vazifes i n i , ya ratı c ı o l m ayan l a r
yükl en m i ş l e rdi r. Ş i m d i b u rada, m od a s ı geçm i ş b i r
fikri yeni d e n e l e a lacağ ı z : Bu deha ve kab i l i yet m e­
s e l e s i d i r.(45) Deıha es rarl ı b i r ş eki l d e ve b i rd e n b i re
n e s i l l erin yaşay ı ş ı nd a gözüken , sönen ve bekl e n i l­
medi k bi r ş e ki l d e başka b i r nesi l i çi n d e yen i d e n d o­
ğan b i r ya ratı c ı kudret, b i r i l ahi kıvı l c ı md ı r. Kab i l i­
yet i s e , etkisi n i a n 'anel er, ö ğ re n i m , tem rin ve p ra­
ti k vasıtas i y l e d a ha üst b i r etki d e reces i n e yüksel­
teb i l en , m evcut i ş l ere karş ı ferdi bir i stidattı r. Ka­
bi l iyeti n ça l ı ş m as ı , d ehayı i htiva etmekted i r. Ters i
yan l ı şt ı r.

N i hayet kumanda etm e k i ç i n doğan insan l a rl a ,


h i z m et etm ek i ç i n doğan i n s a n l ar, güden i n s a n l a r­
l a güdü l en i n san l a r a ras ı n da tab i i b i r h i yerarş i k dü­
zen vard ı r. B u tabii fark ı n varl ı ğ ı h a m bir p o z i s­
t i f v e r .i d i r: Arzu h i l afı n a d a o l s a b u gerçek, an­
l ayı ş l ı m i l l et l e r nezd i n d e , bütün d ü nyaca kabul e d i l­
m i şti r. G e ri l em e (teredd i ) d evi r l e ri n d e , çoğ u n l u k ,
yani kütl e l e r b u gerçeğ i i n kara veya görm e m ezl i kten

(45) Daha : Genie, Latince «Genius» kelimesinden


türemiştir. «Doğurucu erkek kuvveti:» manasına gelmek­
tedir.
İ N SAN ve TEKNİ K 71

g e l meye z or l a n m ı ştı r Ama «Bütü n i n s a n l a r e ş itti r "


.

form ü l ü n ü n d u rma dan te kra rl a n m a s ı b i l e i spatlan­


m aya i htiyaç d u y u l a n b i r d u ru m l a karş ı karşıya bu­
l u n u l d uğu n u kendi l i ğ i nden sezd i recek kadar uyarı­
,

c ı d ı r . <46)

(46 ) Aurel DAVİT gibi modern çağın bir çok yazan


da «Eşitlik» ilkesinin gerçek manada, insanlık tarihin­
de hiçbir zaman gerçekleştirilmediği kanaatindedirler.
ıx

Fakat, s öz l e yöneti l e n b u tip teşe bb ü s l e r , i s­


t e r ş e f i ç i n , i s t e r o n u n t a b i 1 e r i i ç ,i n
o 1 s u n , muazzam b i r h ü rriyet kayb ı n a sebeb iyet
vermekte d i r. B u , y ı rtı cı hayva n ı n asi rdide h ü rriyeti­
n i n kayb ı , yönete n i o l duğu kadar yön eti l e n i de ayn ı
de recede i l g il end i rmekte d i r. H e r i k i s i d e ruhen
ve zih n e n , vücut ve hayatl arı i l e ayn ı ü stü n ü nite­
n i n cüzü dürler. T e ş k i 1 a t (orga n i zasyon) d ed i ğ i­
m i z de budur: Hareketl i hayatı n bel i rl i şeki l l e rd e ,
e n · Uygun h a l de • , n e o l u rsa o l s u n , b i r teşebbüste
teks if e d i l m es i d i r. Bu m ü şterek h a reketl e , organ i k
m evcudiyette n organize m evcudiyet hal,i n e , tabii
g rup l a rdaki hayattan , s u n 'i grupl ardaki h ayata , yı­
ğ ın d a n h a l ka , kab i l iyete , sosyal s ı n ı fa , d evl ete doğ­
ru kes i n ad ı m l a r atı l m ı ş o l m a ktad ı r.
M ü nzevi y ı rt ı c ı h ayva n ları n , ferdi kavga l arın ı n
yeri n i , h a rp a l m ı ştı r: H a rp, artı k b i r kabi l en i n bir
başka kab i l eye ka rş ı , şefi n i v e m a i yeti n i a l ara k ,
akı n l arla, tuzaklarla, teş k i l atl ı çarp ı ş m a l arla t e ş e b ­
b ü s e geçmes,i d,i r. M a ğ l u p olan l a rı n , h ezi m etinden
sonra altı n a soku l dukl arı düzen e , k a n u n i s m i ve­
ri l m i ştir. Beşeri kan u n , d a i m a zayıfl a rı n uymak zo­
ru nda b u l u n d u k ları , en kuwetli o l a n ların kanunu­
dur. Bu hukukun devam l ı s u rette , kab i l e l e r aras ı nd a
İ N SAN ve TEKNİK

g e ç e r k a :b u 1 ed i l d i ğ'i d evre l e rd e « Barı ş ..


m eyd an a g e l m ekted i r. Kuwet pota ns i ye l i , d ı ş a kar­
ş ı ku l l an m a k üzere ·el de m uhafaza ed i l d i ğ i içi n , böy­
l e b i r barış kabi l e l eri n i ç i n d e d e değer kazan m. a kta­
d ı r. D ı ş h e d e f 1 e r a ç ı s ı n d a n D e v 1 e t b i r
m i 1 1 e t i n i ç d ü z e n .i d i r. Şeki l ve potansiyel
o l a ra k d evl•et ne i se , aktü a l ite o l arak b i r m i l l eti n ta­
r i h i odur. Tari h , e s k i d e n o l duğu g i b i bug ü n de har­
b i n ta r.ih i d i r. Po l iti ka , daha faz l a ente l l ektü e l o l a n
s i l ah l arın ku l l an ı l d ı ğ ı , g e ç i c i ol arak harbe i kame edi-·
l e n bi r faa l i yet tarz ı d ı r. B i r m i l l eti n düzen i , esasın ­
d a o n u n s a h i p bul u n d u ğ u ordun u n düzeni n i n ayn ı d ı r.
H ü r ve y ı rtıcı av hayva n ı n ı n ka ra kter i , haki m hatl arı'
i l e fe rtten , teşki l atl a n m ı ş m i l l ete d ö n ü ş m ü ştür. M i l­
l et i s e bi r tek r!J h u , a m a çok say ı d a e l l eri olan b i r
varl ı ktır.cm İ kti dar tekni ğ i , h a rp v e d i plomasi tek•·
n i ğ i , bütü n b u tip tekn i kl e r, h e r zaman b i ri b i rl eri
i l e i çten deri n ba ğ l a rl a i rtibatl arı o l an , aynı kökten
g e l en şeyl e rd i r.

Bazı m ill eti-e ri n g ü rbüz ı rkl a rı , y ı rtıcı av hayva­


n ı n ın ka rakte r.in i sadakatl·e i dame etti rmi ş l e rd i r ; is­
ti l a ederek, feth ederek, efe n d i m i l l et h a l i n e g e l erek
bu m i l l etler, h a rb i n gönü l lü l eri h a l i n 6 g e l m i ş l e rd i r.
M uh a r i p m i l l etler, uyg u n zaman g e l d i ğ·i nde yağma
yapma k ve hak i m iyet a l tı n a almak içi n mağlup m i l­
l etl eri , tab i ata ka rş ı :i kti sadi mücadel eyi yapm akta
s e rbest b ı ra k m ı ş l a rd ı r. Korsan l ı k, en az deniz u l a-
ş ı m ı kadar, ticaret yo l l arı üzerindeki faa l i yet, göçe­
bel i k kadar es k i d i r ; ve n erede bi r köy l ü cemaat ı
vars a , e r veya g eç bu cemaat, kend i s i n i harpç.i b i r
a s i lzade s ı n ı fı n ı n hakim iyeti a l t ı n d a b u l m uştur.

(47) ..ve birçok değil, bir tek başı vardır.


74 İ N SAN ve TEKNİK

Görev l e r i n o rgan ize edil mesi i l e , hayat ı n s i ya­


si ve i ktisadi cephe l eri aras ı n d a , bi r ayrı l ı k m eyda­
na g e l m iştir. Bu i ktidar ve gan i met e l d e etm e k f i k­
ri üzeri ne k u ru l m u ş b i r ayrı l ı ktı r. O h a l de , m i l l etl e r
y a l n ı z fe rd i faa l i yet fon ks iyonu aç ı s ı ndan , y a n i h a rp­
çi ve işçi , d e reb eyi ve köy l ü o l a ra k içten i rti batlan­
m a k l a ka l m a m ı ş , kabi l e l e r bütün o l a ra k d a öze l ve
te k b i r i ktisadi faa l i yet gaye s ı y l e d e teşki l at l a n m ı ş­
l ard ı r. G e ç m i şte avc ı kab i l e l e ri , h ayvan c ı ve ta rı m­
c ı kabi l e l·eri n g e l i p geçmesi g i b i , madenci köyleri ,
ç ö m l ekçi v e bal ı kç ı köy l e r.i , denizci l e r v e tüccarlar
aras ı nd a s i yasi teş k i l atl a n m a l a r d a yap ı l m ı ştı r .
B u n l ardan başka h iç b i r i kti sadi meşgal·e l e ri o l ma­
yan fatih m i l l et l e r d e g•e l i p geçmişti r. İ ktid a r için
harp ve yağ ma n ekadar sertl eş m i ş s e , f.e rtl erin ka­
n u n l arı n ve kuwet i n boyu n d u ru ğ u n a soku l m as ı , d a­
.ha s ı kı b i r şeki l d e ve daha yak ı ndan icra ed i l m i şti r.
Bu tip i l ke l kab i l e l·e rd e , ferd i n h ayatı n ı n ya çok
-az veya h i ç değeri yoktu r. Bu b a k ı m d a n , İ z l a n d a g e­
·ı enekl eri d i kkate d e ğ e r ; eskiden İ z l a n d a 'd a h e r de­
niz sefe r i n d e n s o n ra g em i l eri n ancak bir k ı s m ı l i­
man l arma g e ri döneb i l iyorl ard ı ; h e r büyü k i nşaat
proj es.i ; işçi l e r i n öne m l i b i r k ı s m ı n ı n kaybına s1e be­
b iyet veriyord u ; k u rak l ı k h a l l eri n d e k ı tl ık bazen ka­
b i l e l erin t ü m ü n ü o rtad an kal d ı rıyord u : Bütün bun­
l a rdan da a n l aş ı l d ı ğ ı g i b i , m u h akkak su rette top l u l u­
ğ u n ruıh u n u i d a m e etti rmeye kati g e l e c e k say ı d a ü­
n i te n in baki ka l m a s ı önem l i say ı l makta i d i . Gi den­
l e r i n yeri , çabucak ken d i l i ğ inden d o l d u ru l uyord u .
B i ri s i n i n yeya b i rçokları n ı n ö l ü m ü d eğ i l , sadece
�· B i z ,. denen teş k i l atı n ocağ ı n ın sönmes i b i r fe l aket
o l arak kabul edi l iyordu .
G i tt i kçe g e l i şen bu karş ı l ı k l ı bağ ı ms ı z l ı kta Ta­
'.b i at'ı n , kend i s i n i deva m l ı o l a rak yarat ı c ı i mtiyazl a-
iNSAN ve TEKN İ K 75

rı ndan mahrum etm e k i steyen , i nsan denen bu ya­


ratıktan a l mak i sted i ğ i , s ab ı r l ı b i r i ntikam duygusu
glzl i d i r. Yavaş yavaş Tab i ata karş ı ç ıkan bu yarat ı k ,
h a reket h a l i nde ki d ü nyan ı n i h ti l a l c i s i , kendi yarat­
t ı k l a r ı mn kö l e s i o l m uştur. B u isyanka r ruh l a r i çi n ,
s u n 'i , şahsi, ken d i n d e n vücut b u l a n h aya t tarz ı n ı n
tam a m ı o l a n K ü 1 t ü r, g i ttikçe d e m i r çubu k l a r l a s ı ­
k ı ca ö rü l m ü ş b i r kafese dönüşmekted i r. i sti s ma r et­
m e k i,ç i n d i ğ e r h ayvan l a rı evc i l leştiren bu y ı rtıcı
h ayva n , kend i kend i nin e s i rıi o l m uştu r. Bunun en
büyük sem bo l ü , i n s a n ı n kendi evi d i r.
B ütü n b u n l a ra fe rd i n i ç i n d e boğ u l d uğu ve bütü n
önem i n i kaybetti ğ i n üfus artı ş ı hareketi de i l ave e­
d i l m e kted i r. Z i ra , n ü fu s un mutlak a n l amda çoğ a l ma­
s ı , i n s a n ı n teşehbü s ru h u üzer.i nde ağ ı r sonuç l a r ı n
mey d a na g e l m e s i n d e rol alan etke n l e rden bi ri d i r.
B i r za m a n l ar, b i rkaç yüz ki ş i l i k y ı ğ ı n l a rı n rah atl ı k l a
d o laştı k l arı yer l e rd e , bug ü n sayı l arı onbin l e re va­
ran ka l a ba l ı kl a r üst ü ste yı ğ ı l m ı ştı r. Esas ı n d a artık
i nsan l a rı n m evcut o l ma d ı kları yeryüzü n ü n hiçb i r
böf.g e s i ka l m a m ı ştı r. M i l l eHer b i r.i b i rl e ri n i s ı n ı rla­
maktadı rlar. İktidarl a rı n ı n sahas ı n ı çizen s ı n ı rlar,
s a d e c e m evc u d i yet l eriyl e her mi l l ette k i n i n , te­
cavüzün ve ya k ı p y ı k m an ı n atad an ka l m a içgüdüsü­
nü uyand ı rmaktad ı r l a r. S ı n ı rl arı n her çeş'i d i , ha ya li
b i l e o l s a , i kti dar d u yg u s u n u n ö l d ü rücü d ü ş m a r n d ı r.
Beş e ri tekn i ğ i n (veya s ermaye n i n ) b i r i k m i ş e­
m ek o l d u ğ u i d d i a s ı doğru d eğ i l di r. Zi ra soydange­
len tekn i ğ i n a ks i ne, ferdi ve değ i ş eb i l en insan tek­
n i ğ i n i n baş l ıca v:asfı , b e raberi nd e başka i mkan ve
yen i i catl arı n g e r e k 1 i 1 i ğ i n i geti rme s i d i r. Öy­
l e k i , tatm i n ed i l e n h e r a rz u , b in l e rc e d i ğ e r a rz u l a­
rı doğu rma kta , Tabi at üze r i n d eki h e r muzaffe riyet,
d i ğ e r b i rçok muzaffe riyetl eri arzu e d i l i r h a le geti r-
76 iNSAN ve TEKNİK

me kted i r. Bu y ı rtı c ı hayva n ı n ruıhu , fas ı l as ı z o l a rak


açt ı r ve a rzu l a r ı asla sükun b u l m ayacaktı r: B u ta rz
hayatı n üzeri n d e kanat ge rmi ş b u l unan bu bel a , ay­
rıı zamanda bu kade �in · büyü k l ü k sebeb i n i tem s i l et­
m e kted i r. Zaten s ü k u n , saadet v e ra h a tl ı ğ ı en az ta­
d a n l ar, e l it tabakan ı n mensubu olan l ard ı r. As la hiç
b i r m u c i d tam olara k , uyand ı rd ı ğ ı ha reket i n p r a ­
t i k sonuçları n ı hesaplayamam ı ştır. Liderin sa'yı s o­
n u ç o l a ra k n e kadar zeng i n , d o l ay ı s iyl e ne kadar ve­
ri m l i o l u rs a , bu say ' ı uygu l a m aya koymak i ç i n o ka­
dar çok el sayı s ı n a i htiyaç vard ı r. D ü ş ma n kabi l e­
l e rden e l d e ed i l e n e s i rl e r i n öldürü l m eyi p , f iziki güç­
l erinden i stifade ed i l erek söm ü rü l m e le ri n i n sebebi
budur. Kö l e l i ğ i n köke n i b u radad ı r. Bu köl e l i k, hay­
va n l a r ı n evcilleşti ri l m esi kad a r eski d i r.
G e n e l o l a ra k bu m i l l et l e r v e bu kabi l e l er, ta b i r
c a i z s e , a ş a ğ ı y a d o ğ r u çoğal maktad ı rl a r. Çoğa­
l an « Baş . f arı n say ı s ı değ i l , e l l eri n sayı s ı d ı r. Lid e r o­
l a rak doğan l a r ı n s ay ı s ı d a i m a s ı n ı rl ı k a 1 m a k t a­
d ı r. Kab i l iyetçe i l eri haki ki y ı rt ı c ı hayva n l arı n g ru­
bu , tabanda meydana g e l e n kalaba l ı k s ü rüyü yöne­
ti m i a l tı na a l m aktad ı r.
G e rçi bu azı n l ı k haki m i yeti eski h ü rriyı;ıt a n l a­
y ı ş ı ndan ta m a m i y l e uzakt ı r . Bu gerçek: « Ben d ev­
leti m i n b i r i nci h izmetkarı yı m • d iyen B üyük Frede­
r i c ' i n s öz l erinden de a n l aş ı l maktad ı r. Seri d ı ş ı ln­
s a n l a r ı n i ç h ü rriyetl e ri n i m uh afaza etm e k i ç i n gös­
terd i kl eri ü mi ts i z çaba l a r bundan i l eri g e l m e kted i r.
K i t 1 e p s i k o 1 o j i s i n e k a r ş ı f e r d i y e t ç i­
l i ğ i n t e p k i s i b u rad a , ya l n ı z b u rada başlamak­
tad ı r. B u tepk i kü l tü rün parmak l ı kları a ras ı nd a k i e­
sa rete karş ı , et yiyic'i l e r i n yapt ı k l a rı son başka l d ı r­
ma ha re keti d i r. Büyük kitl e l e r taarfından i stihsal e­
d i l en ve yaratı l a n ru h i ve ente l l e ktü e l boyu nduruğu
İ N SAN ve TEKN İ K 77

söküp atma hareketi n i n son d e n e m es i di r. B u m ü ca­


d e l e sonunda, fati h , terki d ü nya, h atta ca n i ve se r­
s e r i den i l e n hayat tarz l a rı doğ m a ktad ı r. K i tl e l e r ta­
raf ı n d a n para l an m a ktan ku rtu l m an ı n çeşitl i çare l eri
vard ı r : M ü d \lfaaya çeki l mek, kaç m ak, i stih ka r et­
m ek . Şah s i yet fi kri karan l ı k baş l a ng ı c ı ndan beri ,
kitl e o l a ra k i n s an l ı ğ a ka rş ı bl r p rotesto h a re keti d i r.
B u çek i ş medeki g·e rg i n l i k, traji k sonucuna kadar ge­
l i ş me kted i r.
Bütün y ı rtı c ı h ayva n l a rdaki ı rk d u yg u s undan i­
l e ri g e l e n ki n , düşmana karşı temki n l i olma hi ssi ni
ihtiva etm ekted i r. Bu h i s , d ü ş m a n a karş ı b i r man e­
vi s eviye b i rl i ğ i n i n i ş areti d r. Aşağ ı tabakada b u l u­
nan l a r küçümsenmekted i r. İşte aşağ ı seviyed e bu­
l u n a n va rl ı k l a r, o zaman g ı pta i l e d o l u h a l e g e l ­
mekte d i rl e r. Bütün i l ke l ha l k masa l l arı , b ü t ü n d i ni
efs a n e l er, bütü n kahramanl ı k destanl arı , bu konuyu
d i le g eti rm ektedi r. Karta l , an cak kend i s iyle eşH o­
l a n a karş ı k i n d uyar; a m a h i ç k i m s eye g ı pta etm ez;
bir çok l a rı n ı hatta herkesi küçümser. Daima z i rve­
l erden aşağ ı l a ra küç ü m s eme, aşağ ı l a rdan yukarı l a­
ra g ı pta duygusu göz gezd i rm ektedi r. Bu i ki duyg u ,
s ı n ı f l a r v e dev l etl e r h a l i n de organize o l muş i nsan­
l ı ğ ın , ta �ihi h i s l eı;idi r. Kuweti n bas k ı s ı i l e barı şse­
ver o l a n va rl ı kl a r, b e r a b e r c e ü stüste y ığ ı l d ı k­
ları kafes i n d e mi rl e r i n i çares i z b i r kud u rgan l ı kl a
s a rs m aktad i rlar. Bu kaderden ve b u sonuçtan o n l a­
rı h i çb i r ş ey k u rtaram ayacaktı r. Her zaman böy l e
o l acaktı r . . . veya a rtı k h i ç b i r şey o l m ayaca kt ı r . B u
d u r u m u hesaba a l m a k veya u m u rs a m a m a k h u s u s u
as l ı nd a çok ö n e m l i d i r. Fa kat b u n u d e ğ i şti rmek i ste­
m e k , h e r şeyd en önce i m kansızd ı r. İ nsan ın kade ri
i ster i stem ez bu yolu takip etm ektedi r, i n s a n bu yo­
l u a ş m a k zorundad ı r.
SON U Ç : MAKİNA KÜLTÜ R Ü N Ü N YÜ KSELİŞİ
VE SONU

E l l e c i haz l and ı n l m ı ş k ü l tü r, ca n l ı b i r k ü l tü rd ü r
ve b ü t ü n i n sanoğ l u n u kapsam ına a l m ı ştı r. Şahsiyet
ve kitl·e n i n manen uzlaşmaz l ı ğ a g i rdi ğ i , ruhun kud­
rete susad ı ğ ı ve cana kıyd ı ğ ı , l i san ve teş ebbüs
üzerine kuru l m u ş b u l unan kü ltürl e r ( ke l i m en i n çoğ u l
h a l i n i ku l l a n ı yoruz, z-i ra kü ltür tipini n fark l ı şeki l l eııi
vard ı r.) z i rve leri n d e b u l u n d u k l a rı zaman l a rd a b i l e ,
i n s an l ı ğ ı n ya l n ı z b i r parças ı n ı kapsaya b i l m i ş l erd i r.
Bugü n , k u ru l u ş l a rı n dan sadece b i rkaç b i n yı l sonra ,
b u kültü r l e r sön m ü ş , yerl e ri n i d i ğ e r l e r i n e b ı rakm ı ş­
l a rd ı r. « Ge l·i ş m e m i ş M i l l etf.e r ,, ve « İ l ke l ka l m ı ş l a r »
d ed i ğ i miz top l u l u k l ı:ı r, bu kü ltürlerin m a lzeme l eri n i n
yaşayan ka l ı ntı l a rı , b i r zamanlar . m uıhtıeva ve mana
i l e d o l u o l a n şeki l l e r i n harabes i , doğuşun ve ö l ü­
m ü n ya k ı c ı a l ev i nden bundan böy l e m ahrum o l m u ş
korl a rd ı r.
M i l atta n ö n ce 3000 y ı l la rın dan beri , yer ye r
topra k l arı m ı z üzeri n d e , en dar ve büyük m a n a s ı i l e
Y ü k s e k K ü 1 t ü r 1 e r doğmaya baş l a m ı ştı r. Bun­
l a rdan h e r b i ri d ü nyan ın s ath ı n ı n küçü k b i r k ı s m ı ­
n ı i ş g a l etm i ş v e bi n yı l b i l e yaşa m a m ı ş l a rd ı r. Bu g i -
i N SAN ve TEKNİK 7'1'

d i ş atta kıyamet g ü n ü n ü n temposu va rd ı r. Her on yı­


l ı n ayrı bi r manası v e h e m e n' h e men h e r yı l ı n , ken­
d i ne has b i r veçh e s i vard ı r. E l e a l d ı ğ ı m ı z bu görü­
n ü ş l e r en sade ve g e rçek manası i l1e D ü nya Tarih l '­
n i tems i l etmekted i rler. H ayatı n bu ateş l i döne m l e­
ri , önceki d ev i r l e ri n köyü n e karş ı l ı k , s e mbol o l arak
şeh i r kavra m ı n ı o l u şturmuştur. Ama topraktan kop­
m u ş , s u n 'i b i r hayat ta rz ı n ı n yaşand ı ğ ı ta m a m iy l e
g.a yri tabii, top rağ ı n hayati a k ı m l a r ı n ı a l a n , kıe ndi
i çinde tü keten köksüz düşü ncen i n yeri d i r.

O zama n , as i l , r u hb an ve burjuva o l a rak, hiye­


rarş i k düZ!en i i l e « Kaba köyl ü » yeri ne s u n 'i b i r h a­
yatı n tems i l c i s i , ente l l ektüe l ve kü l tü r e l g e l i ş m e­
n i n m e rkezi o l a rak , toplumun i k i n c i derecede bölü­
n ü ş ü n ü te m s i l e d e n bir başka düzen o rtaya ç ı k m ı ş­
t ı r. Ka l d ı ki tabii kategori l e r, yan i « Kaba köy l ü l·e r "
a ncak kuwetl iyi zayıftan , kurnazı apta ld an ayı rt e­
· d ebi l i yorl a rd ı . Şeh i rde i se · Lü ks » ve « Zen g i n l i k»
h ü kü m sü rüyo rd u . B u n l ar öy l e kavram l a rd ı r k i , bu
i mkan l ara sah i p o l m ayan çevre l e ri g ı pta i l e d o l d u­
ruyorl ard ı . Acaba en ge n i ş şekl i i l e kü ltür, l üksten
ayrı bi r şey mi d i r? İ şte Peri k l e s ' i n Ati n a 's ı , Harun
R e ş i d ' i n Bağdad ' ı , Rokoko d evri Avrupa's ı . B u şe­
h i rl i k ü l tü rü , h e r seviye ve h e r m e s l e kte ta mam i y l e
l ü kse batm ı ş , k ı s m e n s u n 'i o l d u ğ u n d a n ötü rü , ken­
d i s i n i san 'ata has retm i şt i r : D i p l o m a si san 'atı veya
yaşama san 'atı , s ü s l e m e , yazı veya d ü ş ü n me san 'a­
tı veya i ktisadi hayat düzen i . Az say ı d a b i r kaç e l d e
top l a n m ı ş i kti sadi zeng i n l,i k o l madan, • n e u San 'at
zen g i n l i ğ i » , ne « D ü ş ü n c e zeng i n l i ğ i » ne de « Ki bar­
l ı k » o l amaz. H atta te kvi n i l m i (cosmog o n i e ) <4B) ni ,

(48) Kainatın oluşumunu izah etmeye çalışan na­


zariyeler.
·eo iNSAN ve TEKNİ K

prati k d eğ i l nazari o l arak d ü ş ü n m e l ü ksünü b i l e b i r


tarafa b ı rakıyoruz. İ kti sadi fakirf.i k , peş i n de n derh a l .
man evi v e san 'at fa ki r l i ğ i n i s ü rü k l e m ekted i r .
Bu bakı mdan bu kültür l e rd e o l uşan tekn i k s e­
yi r ve m anevi l ü ks s u n 'il i ğ i ve ente l l ektü e l vasfı
s ü r 'atl e a rtan , tatl ı am a n a i f g eç ka l m ı ş m eyve l e re
benzemekted i rl er. Bu meyv e l e r M ı s ı r' m mezarları , Ba­
b i l 'deki S ü m e r mabed l eri i l e veri l m eye baş l an m ı ştı r.
Bu eserl e r Ml l attan önce ü ç bin y ı l l a r ı r. d a , g ü n e y i n u ­
zakl ı ğ ı n da doğmuştur. B u eserl er.büyü !< kitl e l e r üzeri n­
d e e l d e e d i l m i ş zaferl e ri tem s i l ed iyorl ar. Daha son­
ra Ç i n l i l er'i n , H i ntl i l e r'i n , Anti k Devri n , Arap ve
M e k s i ka l ı l arı n kültü rl e r i n i n yaptı k l a rı teşebbüs l e re
s ı ra g e l me kted i r. N i hayet çağ ı m ı z ı n iki nci bi n yı­
l ı nda kuzeyde , s af te kn i k d ü ş ü ncen i n prob l e m l eri
üzeri nde m uzaffer o l an Faust Kü l türü doğmuştu r.
Bu k ü l tü rl e r, b i ri d i ğ e ri nden bağ ı ms ı z d a olsa ,
g en e l isti kamete g ü n eyden kuzeye g i derek, b i ri b i r­
l e rin i ta�i p ede rek o rtaya ç ı km ı ş l ard ı r. Batı Avru­
pa 'n ı n Faust Kültü rü h e r h a 1 d e ge l miş ve g e l e­
cek kültü rl e ri n sonuncusu d eğ i l , ama m u hakkak ki
en kudret l i s i ve en ş i ddetl i s i d i r. An l ay ı ş a d ayanan,
ayd ın l arı ve man evi harmani n o ksan l ı ğ ı ara s ın d a
ç ı kan i·Ç çatışmadan d o l ay ı d a , kültürlerin en traj i­
ğ i d i r. Herfomg i b i r başka med en iyet s i l s i l e s i n i n
g e l ip , önümüzdeki üçü,n cü bi n y ı l iç i n d e Faust Kül­
türü 'nün yeri n i a l ması muhteme l d i r. Vistü l ve Amur
n e h i rl eri aras ı ndaki ova l a rd a , yen i bir kültür doğa­
b i l i r. Ama tabiat ve i nsan aras ındaki kavga , öz kül­
\ü r ü m üz i ç i n d e ebediyen sona e recekti r Zi ra i n s a­
r ı n ta rihi kad eri o n u tab i ata karş ı ç ı kmaya teşvi k
etmekted i r.
Kuzey ü l ke l e ri ni n genel şartl arı , soğuk, d evam­
l ı mahrum iyet g·i b i sert b i r orta m , a ş ı rı l ı ğ a varacak
İ N SAN ve TEKNİK 81

kadar s ivri zeka l ı , s e rt tab i atl ı b i r a yd ı n z ü m res ı n ı n


varl ı ğ ı , zapted i l m ez b i r heyecan i htiva eden , tutuş­
turu l a n , döğüşmek, cü ret etm ek, d a i ma i l erd e b u l u n­
m a k isteyen bi r ı rk ı ç e l i kl eşti rmi şti r: Zaten bunu
ben Oçüncü boyutun heyecan ı d i­
ye ad l and ı rıyoru m . İ şte h i çbi r sonuç a l a m adan , de­
runi kuvvet l e ri ile d ü ş ü ncen i n kıskaç l a r ı n ı gevşet­
mek ve bu deta k endi f.erine kö l e yap m a k gayes iyl e
kan üzerine teş k i l atl a n m ı ş , sun'i hayat üstü n l ü ğ ü n ü
başarı s ızl ı ğa uğ ratma k i ç i n mücad e l e eden b i r ta­
k ı m y ı rtıcı hayva n l a r dah a . H edefl e ri , h ü r ferd i n ka­
deri n i , ka i n atı n zati m a n a s ı h a l i n e geti rece k kadar
yükseltmekN r. Bu öyl e bir kud rete susam ı ş l ı ktı r k i ,
zaten h udutsuz kabu l e d i l·en zamanı n v e m ekan ı n s ı­
n ı rl ar ı n a a l d ı rmamakta d ı r ; son suz o larak teş ekkül
etti ri l en öze l hedefl e re göre bu ru h , tüm kıt'a l a rı
kend i s i n e ram etm i ştir, haberl eşme ve u l a ş ı m bağ­
l a rı i l e ö rü l m ü ş , s ı k doku nmuş b i r fi l e n i n h a l ka l arı
i ç i ne d ü nyayı h apsetm i şt i r. B u d ünyayı , enerj.i s i n i n
kuvveti , tekn i k h a ml e l e rinin d ev kudreti i l e değişti r­
mek a rzusundad ı r.

Her yüksek k ü l tü rü n i l k safh as ı nd a , büyü k ve


boş a raz i l e rdeki köy l ü h ayatı ndan kop m u ş , i ki tem e l
s ı n ı f. as i l v e ruhban s ı n ıfı m eyda n a gel m i şti r. B u
s ı n ı fl a rdan h e rb i rıi , b i ri b i rl e ri ni saf d ı ş ı b ı rakacak ve
s ahned en s i l ecek b e l i rl i fi ki rleri n tems i l c i l eridi rl e r.
As i l s i l a hşöd ü r, macerac ı d ı r, o1 ay1a rın ı ç ın­
d e yaşamaktad ı r ; h a l buki rah i p bi l g i n ve fi lozoftu r,
g e rç e k1 e r a l e m i n d e yaşam aktad ı r. B i rincisi
be l i rl i bir kad eri s ü rü k l emekte ve te msH etmekte­
d i r, ·i ki n c i s i koza l ite ( Kausal itat) ma ntı ğ ı na(49 ) g ö re

(49) Kausalitat ( causalite ) : Sebep - netice ilişkisi­


ne dayanan mantık prensibi.
82 İNSAN ve TEKNİK

düş ü nmekted i r. B i ri n c i s i ruh u , g ü ç l ü bir hayatı n h i z­


m etkarı yapmak i stemekte , diğeri hayatı n ı bu ru hun
hizm eti n e koymaktad ı r. Hiç bi r yerd e , muhal efet y ı r­
tıcı hayva n ı n cömert kan ın ı n , son b i r d efa o l ara k s af
düşünces i n i n tira n l ı ğ ı na karş ı ayakl and ı ğ ı Faust Kü l­
tü rü 'nde o l duğu gibi bu kad ar d ü ş manca bi r şeki l al­
m a m ı şt ı r. 1 2 nci ve 13 üncü yüzy ı l l arda , İ m p a rator­
l u k fi kri i l e Papa l ı k aras ı n d a ki a n l aşmazl ı k bu sebep­
ten d oğ m u ştur; ve monarş i , asi l l er ve o rd u g i b i saf
kan l ı z ü m re l e ri tems i l eden kuwetl e rl e , rasyon a­
l izm , l i beral izm ve sosyal izm g i b i hal k n azariye l e ri
a ras ı ndaki mücade l e n i n sebebi d e ayn ıd ı r. Tarih
Fransız İhti l a l i ' n d e n , Alman İ hti l a l i 'n e , bu mücad e l e­
lerin b i ri ncisinden sonuncusuna kadar, savaşı kazan­
maya çal ı şan g ayretlerin kesi nti s i z h i kayesidi r .
XI

Faust Kültürü ' n ü n g e l i ş mesi s ü res ince, kan iti­


barı y l e V i k i ng o l an l a r l a , ruh iti ba riy l e Vi king a l ı m l a r
a ras ı nd a ki z ı d l ı k , önceden tebarüz etti ri l e n farkl ı l ı­
ğı had dereceye var'd ı rm ı ştır. Bi rinci g ru ptaki l er, ih·
t i ras l a d o l u b i r yayı l m a ha reketi i l e , sonsuzu hedef
a l a ra k kuzeyden hareket etm i ş , 796 yı l ı nda İ s panya '­
ya, 859 yı l ın d a R u sya i ç l e ri n e , 861 yı l ı nda l zl anda'
ya u l aş m ı ş l a rd ı r. Ayn ı y ı l Fas'a kadar uzanmı ş l a rd ı r.
Oradan Fransa'n ı n Provence bölges i n e ve Roma çev­
re l e r i n e kada r yayı l m ı ş l a rd ı r. 865 yı l ı nd a yayı l m a
Kiev'ten Kaırad eniz ve B i zans i sti kameti n e , 880 yı-
1 ı nda Hazar bö l g e s i ne , 909 yı l ı nd a i ran 'a varm ı ştır.
Vi k ing l er, N o rmand iya ve İ zlanda 'ya 900 yı l l arına
doğru , G roen l a n d 'a 980 yı l ları nda yerleşmiş ve Ku­
zey Ameri ka'yı 1 000 y ı l l a r ı n a doğru keşfetm i ş l e rd i r.
1 029 yı l ı nd a N o rmand i ya'daki ü s l erinden G ü n ey İ ta l­
ya ve S i c i lya'ya kadar gitm i ş l e rd i r. 1 034 yı l ı nd a B.i­
zans 'tan h a reket ede rek Yunani stan ve Küçü k As­
ya 'ya varmı ş , 1 066 yı l ı nda yi n e N o rmand iya tramp­
l en i nden h a reket edere k İ ng i ltere'yi zaptetm i ş l e r­
dir. <50>

( 50 ) K. Th. Strassen, Wikingen und Norm.annen


( 1928)
84 iNSAN ve TEKNİK

Ayn ı cesaret ve kud rete , ayn ı gani mete susa­


m ı ş l ı kl a , fakat bu d efa ente l l ektü e l karakterde ol­
m a k ş a rtı ile 13 ü n c ü ve 14 üncü yüzy ı l l arın Kuzey l i
keşi ş l eri d ü nyan ı n deri n l i k l enndeki fiz iko-teknik m e­
s e l e l e re doğ ru geçit zorlam ı ş l ard ı r. Bu h a m l e l e r h i ç­
b i r zaman Ç i n l i , H i ntl i , anti k d evri n ve Arap b i l g i n l e­
r i n i n prati k ru htan m a h ru m tecessüsün e benzeme­
ı'!'ı i ştir. Burada g ayeye yön e l e n , h erhang.i b i r i hti kar
n iyeti o l m ad ı ğ ı g i b i , b i l i n e m eyen i a n l amak m e ra k ı n ı
tems i l e d e n ü stün körü b i r naza riye d e yoktu r. H e r
i l mi nazariyeni n tab i at kuvvetl erin i tefs i re yarayan
izafi bi r mit o l duğu ve h e rkesi n kab u l ett i ğ i di n e
bağ l ı ka l d ı ğ ı b i r g-e rç e ktir. Ama mün h a s ı ra n Faust
Kü l tü rü 'nd e her nazariye köke n i nd e n iti baren aynı
zamanda ç a l ı ş m an ı n ( i ş in ) bir h i potez i d i r. B i r « İŞ •
h ipotezi gerç ek o l m ak zorunda d eğ i ld i r. Ondan i ste­
n e n tek şey prati k h a l e konu l m as ı d ı r. Görevi ka i n a­
tı n s ı rl a rı n ı b u l m a k ve faşetmek d eğ i l , a m a bel i rl i
g aye l e r yo l u nd a o n l arı faydal ı k ı l m a ktı r. B u n u n so­
n ucu olara k , İ ng i l iz G rosseteste 'd en (doğu m u 1 1 75),
ve Roger Bacon (doğ u m u 1 2 1 0> dan , cermen Alber­
tus M agnus (doğ u m u 1 1 93 ) a ve Wite l o (doğ u m u
1 220) ye kad a r matem ati k m etot l a r büyük b i r g e H ş­
me kaydetm i şti r. Bacon'un , tabi atı teke rl e k , kerpe­
ten ve ö rs a ras ı nda i ş l en e b i l ecek h a l e g e l m e s i g a­
yes i n i g ü d e n , Sci entia exp·e ri mental.i s (D eneysel B i­
l i m) metod u n u gö rm ektey i z . Al bertus M ag n u s 'un
d edi ğ i g ib i a G e rıçeğ i yal n ı z d en ey i spatl ar. ,, ( 51) B u ,
ayd ı n y ı rtıcı h ayva n l arın as l ı n d a b i r h i l es i d i r. O n l a r
· Al l ah 'a kavu ş m a n ı n » yo l u n u arad ı kl arın ı san ıyorl ar-
d ı . B u n un l a beraber, uz lete d ü ş ü rm eye, yaka l a m aya
ç a l ı ştıkl arı ş ey, tabi atı n i n o rg a n i k kuvvetleri ,

( 51 ) Experiınentum enim solum certificat.


İ N SAN ve TEKNİK 85

yani var o l a n herşey i n i ç,inde tezah ü r ed e n , e l l e tu­


tu l m ayan en erj id i r. Eski Yunan l ı l a r ' ı n stati k o l a n , A­
rap l a r ı n s i mya i l m i n e karş ı l ı k, Faust i l m i , tek başı­
na d i n a m i k t .i r . Bu d i n a m i zm m a d d e l ere d e­
ğ i l kuvvetlere bağ l ıd ı r. B i zatih i kitl e l e,r, enerj i n i n b i r
fonks iyon u d u r. G ross eteste ı ş ı k fonks iyonu o l a rak
b i r m ekan nazariyes i , Petrus Preg r i n u s i s e b i r mag­
n etizm nazari yes i n i g e l i şt i rm i ştir. Kopern i k' i n yeri n
G ü n eş ' i n çevre s i n de dönmes i nazariyes i , 1 322 tarih­
l i b i r e l yazması kitapta t·e rs i m ed i l mi şti r. Bu tari h­
ten e l l i y ı l sonra N. O res m e « D e Coe l o et mundo •
( G ö k ve D ü nya üzeri ne) i s i m l i eseri n d e Kop e rn i k'ten
d a h a aç ı k ve d e ri n b i r ş e k i l d e ayn ı kon uyu e l·e al­
m ı ş , ve « D e d i ffe renti a q u a l i tatu m » (Ya ratı l ı ş ı n fark­
l ı l ı ğ ı ) i s i m l i eseri nd e G a l i l e 'n i n ci s i m l e rin düşüşü ,
nazariyes i ne Descartes ' in koord i n at geom etri s·i ne
değ i n m i ştir. Katedi l e n bu m e rh a l e l e rd en s o n ra , ar·
t ı k A l l ah , taıhtı ndan ka i n atı i dare eden büyük h ü k ü m·
dar d e ğ i l . gayrişahs i , h u d uts uz, h e ryerd e h az ı r ve n a•
z ı r o l an bi r kuvvet g i b i tas avvur edi l m eye baş l a n m ı ş­
tı r. D i n d a r rah i p l e ri n , g i z l i kuvvetl e ri n bu d e n eyse l
i nc e l eme s i yo l u i l e Al l ah 'a tap ı n m a ları , o l d u kça öze l
bi r tap ı n m a şekl i d i r . B i r A l m an m i stiğ i n i n d ed i ğ i gi­
b i « A l l ah 'a hizmet edersen , o d a sana yard ı m c ı
o l u r .. d ü ş ü n ces.i to p l u m a haki m o l m u ştu .
M uh a k kak ki , i n s a n , s adece bitki l e rin , h ayvan­
l a rı n , kö l e l erin h i z m etl eri i l e yeti n m e kten ; Tab i at ı n
m a d e n , taş , a ğ a ç v e teksti l sanay i i n d e ku l l an ı l an h a­
z i n e l e ri n i ku l l a n m aktan ; s u l arı n ı kan a l ve kuyu l a ra
h apsetmekte n ; s u l a r ı n d i renci n i g em i l er, yol l ar, köp­
rü l er, tü n e l l e r ve baraj l a r sayes i n d e kı rmaktan b ı k­
m ı şt i r. Ş i m d i tab i at ı n maddi zen g i n l i kl e ri ni yal n ı z
yağ m a etm ek l·e ka l m ay ı p , ken d i kud ret i n i çoğaltmak
için, t a b i a t ı b o y u n d u r u ğ u a 1 t ı n a
86 İNSAN ve TEKNİK

k o y m a k, kö 1 e 1 eşti rm ek ve can 1 ı
kuvvet1 e ri n i · bi 1e ge m 1 em e k i s t e-
m e kted i r. B u ucube, eşi görü l memiş f i k i r,
Faus t Kültürü ' n ü n kend i s i kadar eski d i r. Daha 10.
yüzyı l d a , tamam iyl· e yen i ü s l u pta yapı l m ı ş o l a n tek­
n i k i nşaatlara rastlamaktayız. Bacan , A l bertü s M ag­
n u s , buhar m aki nas ı , buharl ı g e m i ve uça k g i b i tek­
n i k kon u l a r üzerin d e d u rm u şl a rd ı . B i rçokları manas­
tı r h ü c re l erinde d evam l ı h a re k et (perpe­
tuu m mobi l e} fi kr. i üzerinde uyku suz g eceler geç·i r­
m i ş l e rd i r.
Bu son fikri n üzeri mizd ek i etkis i a s l a s i l i n me­
yecekti r. Zira b i z i m tarafı m ı z.d an yap ı l m ı ş yakı ştı­
rı l m ı ş , b i z i m ya r.attı ğ ı m ı z mi nyatü r bi r d ü nya ku ru­
l a cak, bu başarı m ı z « A l l ah veya Tab i at .. ( D eu s s i ve
N atura) üzerin d e kazanı l m ı ş parl a k b i r zafe re işaret
sayı l acaktı . Yar.attığ ı m ı z d ü nya, t ı p kı s ı n ı rs ı z kai­
n at g i b i kendi öz kuweti i l e hareket ed ecek ve yal­
n ı z insan ı n parmağ ı n ı n i rades i n e itaat ed ecekti .
K e n d i k e n d i n e bir dünya i n ş a etm e k, yan i b i­
z a t i h .i A 1 1 a h o 1 m a k, bir Faust a raştı rı c ı s ın ı n
rüyas ı d ı r. B u rüyadan sonrad ı r k i makinal arı m ı z ı n
b i ri b i rl eri n i takip ed en sayı s ı z şeki l l e ri m eyda n a
gelmiş, mümkün o l d u ğ u kadar d evam l ı hare ket
(perpetu u m m o bi l e) d en i l e n , u l a ş ı l a m ayan h edefe
ya klaş ı l m a k iste n m i ştir. Y ı rtıcı hayva n ı n g a n i m et
kavra m ı , böy l e l i k l e mantı ki sonuna yakl a ş m ı ştı r . . E­
l e g eç i ri l m e k i sten e n , n e kai n atın m ü n ha s ı ra n b u ,
n e d e d i ğ e r parse l i d i r. Prom ethoys 'un gökten ateş i
aş ı rması g i b i , e l d e ed i l m ek ·istenen gani met ve kü l­
·
tü rü m üze kazand ı rı l m ak i stenen e nerj i , bütü n s ı rrı
i l e beraber, ka i n atı n kend i s i d i r. Fakat, Tab i at üze­
r i n d e h a k im o l ma arzusuna s ah.i p o l m ayan k i mse­
l er, bütü n b u n l arı ş e y t a n i v a s ı f t a i ş l e r o l a-
i N SAN ve TEKNiK 87

rak n itel e m i ş ve bu yüzden m a ki n a l a rı ş eytanı n i ca­


d ı g i b i telakki etm i ş ve o n l a rd an korkm u ş l ard ı r. Ro­
ger B a con i l e berabe r, b üyücü ve kafi r ith a m l arı yü­
zünd e n acı çeken b Hg i n i s i m l eri i l e d o l u , uzun l i ste
baş la m ı ştı r.
Bun u n l a b e raber, Batı Avrup a 'n ı n tekni k ta ri h i
i l erlemekte d evam etm iştir. 1 500 y ı l l a rı civarı nda
Vasco D e Gama ve Oh ri stoph e C o l om b e ta rafından
a ç ı l a n « Ye n i Vi kinıg l e r » çağı baş l a m ı ştı . Amerika ve
Anti l l er'd e yeni kral l ı kl a r kuru l m u ş veya zapted i l­
m i şti r; bi r zaman l a r İ z l andal ı d e n i zc i l erin boşuna a­
yak bastı kları Ameri ka 'ya kuzey l i kan ı n ı n akı m ı ye­
n i den veri l m i şt i r. <52) Bu örn ekte de görü ldüğü g i b i ,
r u h itibariy l e Vi k i ng o l an l ar, gitti kçe a rtan kud retl i
bi r tempo i l e dai m a ·i l eriye s ü rü l m ü ş l � rd i r. Barut
ve matbaa i cad ed i l miştir. Kope.rn ik ve G a l i l e'den
b er:i sayı s ı z tekn i k b u l u ş , bi rb i ri n i takip etm i ştir.
Heps i n i n b i ri b i rl e ri n e benzer olan gayes i , b i z i çev­
rel eyen ka i n atı n i n o rg a n ik kuvvetl e ri n i ç e k i p a l mak,
b u kuvvetl eri hayvan l a rın ve i n s a n l arı n yeri n e , çal ı ş­
ma h ayat ı n d a ku l l a nmak o l mu ştu r.

Şehi r merkez l e ri n i n büyü mes.i i l e tekn i k, bur­


j uva b i r ka ra kte re b ü rü n m ü ştü r. G oti k devri n rahi p­
l e ri n i , d ü nyevi b i l g i n ve m u c i d l er, m a k i n a y ı t a­
n ı y a n p a p a z 1 a r ta k i p etmi ş l e rd i r. N ihayet, ras­
yonal izm vas ı tas i y l e , " Tekn i ğ e o l a n inan ç • m ater­
yal.ist b i r d i n o l m uştu r: U l u Tanrı g i bi tekni k de a r­
tı k ebedi ve ö l ü msüzdür. İ sa g i b i , i nsan l ı ğ a kurtu l uşu

( 52 ) Zira . İspanya, Portekiz, Fransa'dan göç eden­


lerin büyük bir kısmının menşei büyük Kavim Göçlerin­
den sonra bu ülkelere gelip yerleşmiş eski fatihlerin nes­
linden gelmektedirler. Bu yeni ülkelere göç etmeyip ge­
ri kalanlar ise Romalıların, Keltlerin ve Müslümanların
kalıntılarıdırlar.
88 İNSAN ve TEKN İ K

g eti rm ekted i r. M u kaddes R u h g ib i b izl e ri ayd ı n l at­


maktad ı r. B u tekn i k d i n i n i n a nan l arı i s e Lamettri e '­
d en Len in 'e kad a r, modern çağ ı n züppe i l e ri ci l eri­
d i r.
G e rçekten i s e m u c i d i saran heyeca n ı n h içb i r
m ezh ep l e i l i ş k i s i yoktu r. Bu h eyecan o n u n ş a h s i­
h a y a t m a n t ı ğ ı n ı, ö z s e v i n c i n i v e ö z a­
c ı 1 a r ı n ı tems i l etm ektedi r. Tab i atı n tah ri k ed i c i
m u a m m a l arı üzeri n d e kazand ı ğ ı zaferlerden v e bu­
n un sonucu o l a n zeng i l i kten esasen muc i d kendi
i ç i nd e n kendi s i i ç i n sevi nç duymaktad ı r. i cad ı fay­
da l ı veya teh l i ke l i m i ş , yaratı c ı veya y ı k ı c ı i m i ş u­
m u runda b i l e değ i l d i r. Zaten b u h u s u s l arı hiç k i m s e
önceden takd i r edememi şti r. " İ nsan l ı ğ ı n tekn i k yo­
l u i l e feth i n i n » sonuç l arı a s l a önced en tah m i n ed i l e­
m emi ş , ka l d ı ki i nsanl ı k n e o l u rsa o l s u n , hi ç bi r
ş ey icad ed e m em i ştir. S u n 'i i nd i go(53 ) , s u n 'i kauçu k
g i b i bul u ş l ar, k ı s a zaman s o n ra bazı ü l ke leri n m ev­
cud i yet ş a rtları n ı baştan başa d e ğ i ştkm i ş o lacaktı r.
E l e ktri k e n e rj i s i n in m uh afazası ve nakl i g i bi , s u l a r ı n
e n erj i potans iyel i n i n kul l a n ı l m as ı , Avrupa'n ı n e s k i
�ömü r b ö l g e l eri n i n v e orada otu ran n üfusun ( i kti­
sadi) değeri n i d ü ş ü rmüştür. Bu g i b i sünuç l a r acaba
b i r tek m u c idi i cad ın ı ortadan ka l d ı rm aya s evk et­
m i ş m i d i r? Bunu ı asawu r etm e k i n s a n ı n y ı rtıcı h ay­
van tab i atı n ı i y i ta n ı mamak dem e kti r. Bütü n büyük
keşif ve i cad l a r ı n kaynağ ı , kuwetl i i n s a n l a r ı n z a­
f e r d en duyd u k l a rı s evi nçti r. B u l u ş l a r, şahsiyeti n
ifad e s i di r, hi ç b i r zaman k i tl e l eri n fayd a s ı te l a kki­
s i n e dayanm a m ı şt ı r. Kitl e l e r, b u bu l u ş l a r karş ı s ın­
da s ey i rc i ro l ü n ü b e n i msem i ş , ne o l u rsa o l s u n so­
n u ç l arı kabu l l en m i ş l erd i r.

( 53 ) Indigo : Bir bitkiden elde edilen mavi renkli


boyaların ham maddesi.
iNSAN ve TEKNiK 89 '

İ şte bu sonuç l a r, sonsuz b i r ö n e m i h a i zd i r. Li­


d e r o l a ra k doğan küçü k g ru p , m ü teşebb i s ve m u c·i d­
l er, .. Tabiat » r m i l yo n l a rca ve m i lyarl a rca « B eyg i r g ü­
cü »nd e k i i ş l eri yapm aya zorl a m a ktad ı rl a r. Tabi ata
yaptı rı l ma k i sten en bu gücün karş ı s ı n d a , i n s an ı n fi­
z i k kuwetinden bahs etmeye bi l e d e ğ m ez. İ nsan o l a­
rak b i z l e r Tab i at'ı n s ı rl a rı n ı h i ç b i r zama n , bugünkü
kadar az a n l am a m ı şt ı k . B i z sadece, bi r d ü ğ m e veya
b i r l evye üzeri n e hafiii ç e basma k l a Tab i at ' ın s ı rl arı­
n ın i n s a n ı n e m i rl e ri n e uymaya mecbur ed i l i ş i n i , ya­
ni « G erç e k » değ:i l , sadece m u ad i l o l a n b i r p ragm a­
tik h ipotezi b i l iyoruz. B u n u da ifad e etm e k l az ı m-­
d ı r k i , i c ad l ar ı n ritm i a k ı l a l maz b i r ş e k i l d e s ü ratl en­
d i ğ h a l d e , i nsa n ı n çekti ğ i zah m et aza l m a m ı ştrı . Ü re­
t i m d e ku l l a n ı lacak l üzu m l u e l l e rin say ı s ı m a k i n a sa.
y ı s ı na paral e l o l arak çoğ a l m aktad ı r . Zi ra tekni k l ü ks,
her nevi di ğ e r l ü ks l e ri a ş m a kta <54) ve i ğ reti h ayatı­
m ı z h e r ·g ün b i raz d aha s u n 'i l e ş m e kted i r.
Mak i n an ı n icad ın d a n beri müteşebb i s ve m ucid­
l e r, Ta b i at'a karşı ku l l a nd ık l arı en i n c e s i l a h l arı e­
sas pre n s i p o l a rak , iıhUyaç l arı kadar e l ( i şgücü) is­
t i hdam ed erek i m a l etm i ş l e rd i r. Köm ü r i l e , petrol
i l e , su i l e müteharri k m ak i n a n ın ça l ı ş m as ı , buh a r
veya g az bas ı n c ı , e l e ktrik, ı s ı g i b i i norg an i k kuwet­
l e r tarafı ndan s ağ l an m ı şt ı r. Fakat bu fa rk , yön eten­
l e r l e yön eti l e n l e r a ra s ın d aki ruhi g e rg i n l i ğ i , teh l i­
kel i b i r s u rette a rttı rm ı şt ı r . İ ki taraf b i ri b i rl eri n i an­
l a m az h a l e g e l m i ş l e rd i r . Mi l attan ön ce i l k b i n i n c i
y ı l l a rd aki " Teşebbü s l erd e » ü reti m i n n e o l d u ğ u n u n
b i l i n m es i v e h i s s ed i lmesi i ç i n , ü reti m l e i l g i l i her-

( 54 ) 1 700 ve 1900 yıllarındaki işçilerle, günümü­


zün sanayi ve tarım işçilerinin hayat seviyesi bu bakım­
dan karşılaştırılabilir.
iNSAN ve TEKNiK

kes i n ş u u rl u i ş b i rl i ğ i gerekmi şti . B u n u n sonucu o­


l a ra k , bug ü n sü rek avı ve sporda o l d u ğ u g i b i , b i r
nevi a rkadaş l ı k i l i ş k i l e ri m evcuttu . A m a Bab i l ve
M ı s ı r' ı n b ü y ü k i n ş aat i ş l e r i n d e b i l e , bu ç e ş i t i l iş­
k i l erden artı k bahs ed i l emezd ı . Fert o l a rak i şç i , te­
·ş ebbüsün tüm o l a rak ne hedefin i ne de n i yeti n i kav­
rayam ı yord u . Va bu h e d ef ve n iyetl e i l g i l e n m iyor, ya
da on a d ü ş m a n o l uyord u . • Ça l ı ş m a » İ nci l 'i n C e n n et
h i kaye l e r i n d e o l d u u g i b i b i r b e l a o l ara k kab u l e d i ­
l iyord u . Ş i m d i k i h a l d e , 1 8 i n ci yüzyı l d a n b e ri sayı­
sız « El » , h ayattak i gerçek fayd a l arı ve i l g i l i bu l u n­
d u k l arı h u s u s lardan h i çbi r çı karları o l mad ı ğ ı h a l d e
bi rço k m a l ı n ü reti minde i stihd a m ed i l m i ş l erd i r. Ru­
hi b i r k ı s ı rl ı k d o ğ m u ş ve gen e l l eşm i şti r; h ats ı z ve
deri n l i ks i z buz g i b i b i r şeki l yavan l ı ğ ı yayg ı n l aş m ı ş­
tır. Ya l n ı z k a b i 1 i y e t 1 i o 1 a r a k d o ğ a n 1 a­
r ı n i stifade ett i k l eri bu hayata karş ı b i r küskü nlü k
beU rmekte d i r . İ nsan l a r a rtı k , n e l i d e r l e ri n görd ü k­
l eri i ş l e ri n , e n z o r i ş 1 e r o l d uğ u n u , n e de ken d i
h ayatl a rı n ın bu gayretl erin semeresine tabi o ld uğu­
nu, sezmeye ve a n l a m aya m ukte d i r d eğ i l l erd i r. Sa­
dece çal ı ş m a n ı n mutl u k ı ld ı ğ ı n ı , ruh u ahenkl eşti rd i­
ğ in i ve zeng i n l eşti rd i ğ i n i h i ss·e d i yorl ar, bu sebepten
ötü rü ondan n efret ed iyorl a r .
Xll

Ruhi ve i ç zaru retl erd en doğ a n m a ki.na tekn i ğ·i­


n i n kaderi n i d e ğ i ştir m e k , ne ·Baş l a ra » ne de · El l e­
re » bağ l ı d ı r. Tekn i ğ i n bu zaru retle rd e n ötü rü g e l i ş­
mesi , ister i stemez m a ki n a tekn i ğ in i n yayı l m as ın a
v e dağ ı l ma s ı n a s ebeb iyet verm i şti r. Pe rdenin tam
son fas ı l i ç i n aç ı l d ı ğ ı bug ü n , m ese l e n i n en n az i k
safhas ında b u l u n maktay ı z . Kes i n ve a n i değ i ş ik l ik­
l er b i r i b i r l e ri n i taki p ediyor, traj edi sonuna yakla­
şıyo r.
Her Yü ks e k Kültü r bir traj edi di r : İ nsan l ı ğ ı n ta­
rihi b i l e b ü t ü n ü i 1 e traj ikti r. Fakat Faust i n s a n ı n
küfrü ve fe l aketi Eschyle <55} yaıh ut Sha kespeare ' i n
tasawu r etti k l e ri n i aşara k bütün d i ğ e r traj ed i l eri
g e ri d e b ı rakm ı ştı r. M ah l u k, H a l i ki n i n karş ı s ın a d i­
k i l m i şti r. B i r zaman l a r . k ü ç ü k m i kyastaki ( m i krokos­
mos) i nsa_n ı n , tahi ata karşı i syan e d i ş i g i b i , bugün
d e k ü ç ü k m i kyastak i m a k i.na (mi k rokosmos) kuzey l i
i nsana k a rş ı i syan etm ekted i r. Dü nya n ı n efen d is i
mak i n an ı n kö l e s i o l m a ktad ı r. İ ste s e k de istemesek
d e , b i l s e k d e bi l m es e k d e , m aki n a h ep i m i z i i stisna-

( 55 ) Eschyle (Aschylus) : (M.Ö.525-456) : Eski Yu­


nan traj edisinin babası. Halen büyük bir şair ve dü­
şünür olarak da kabul edilmektedir.
92 İNSAN ve TEKNİ K

s ı z o l a ra k ken d i rayl ar ı nı n doğrultu s u n d a h a rekete


zorl a maktad ı r. Vu ru l mu ş , muzaffer s avaşç ı , harp
a rabas ı ta rafı ndan ö l ü m e s ürü kl en m e kted i r.
20 i n c i yüzy ı l baş ı n d a , küçüçü k gezegen i m i z ü­
zerinde « D ü nya » n ı n d u ru m u aşa ğ ı yu karı şöyl e i d i :
İ n g i l i z l e ri n , A l ma n l a rı n , Fra n s ı z l a rın ve Ameri ka l ı l a­
r ı n kuma n d a s ın d a , kuzey kam taş ıyan b i r m i l l etler
g ru b u , g e n e l d u ru m u hakim i yetl eri a l t ı n d a bu l u nd u r·
m a ktad ı rl a r. S i yasi kudretleri z e n g i n ( , i k 1 e r i n­
d e n i l eri g e l m ekte ve bu zeng i n l i k i s e , s a n a y i
gücüne daya n m akta d ı r. Ama bu sanayi gücü d e kö­
m ü r kayn a k l arın a tab i bu l un m a kta i d i . Ö zel l ikle cer­
m e n topl u l u k l a r ı , m evcut kö m ü r yata k l a rı n ı n h e m e n
hemen h eps i n i e l l eri a l t ı n d a b u l u n d u rmakta v e bu
bö l g e l e rd e tari hte m i s l i görü l m e m i ş bir n üfus a rtı ş ı
o l ayı i l e karş ı karş ıya g e l i n m ekte d ir . Köm ü r yatakl a­
rını n üstün d e n , bu sahadan h a reket ed i p d ağ ı l an u­
l a ş ı m yo l l arını n kesi şti k l e ri be l l i baş l ı kavşa kl a rda ,
m a k i n a tekn i ğ i ta rafı ndan m ey d a n a g eti ri l m i ş , o n u n
i ç i n ç a l ı ş a n ve varl ı ğ ı n ı on u n l a i d a m e etti re n d ev
o randa bir i nsan kitlesi y ı ğ ı l m ı şt ı r . İ ste r s ö m ü rg e
şekl i altı n d a , i ster bağım s ı z l ı k ad ı a l t ı n da o l s u n , d i ­
ğer m i l l et l e re , h a m m adde l eri te m i n etme k ve m a­
m u l madd e l eri tüketm e ro l ü uyg u n görü l mü ştü r. Sa­
n ayi l e ş m i ş ü l ke l er, bakı m l a rı sanayi zeng i n l i ğ i n e
bağ l ı bu l u nan v e b i r d ü ğ m eye b a s ı n c a çal ı şacak ka-;,
dar m ü k em m e l l eşti ri l m i ş o rd u l a r ve donan m a l a r
sayesinde , bu fon ksiyon ayrı l ı ğ ı n ı ayakta tutmakta­
d ı rl a r. Burada po l itika, harp ve i ktisat ara s ın d a ki dar
ve d e r i n i l i şk i , h e men h e m e n benzer l i k , bir d efa d a­
h a bütün h atl a rı i l e bel i rl e m e kted i r. Askeri kuwec
tin d e reces i , sanayi n i n y o ğ u n 1 u ğ u n a bağ l ıd ı r.
Sanayi sahas ı nd a faki r o l an ü l ke l er, h e r bakı mdan
m a h rumiyet i ç i nd ed i rl e r ; bir o rd u besl eyecek , harp
i N SAN ve TEKNİK 93

edecek im ka n l a rd an m ah ru m d u rlar; oha l d e s i yasi


sahada da güçsüzd ü rl e r. Bütün b u n l a ra i l avete n , i s­
ter yön ete n , i ster yön eti l en o l s u n , bu ü l k e l e r i n a k­
tif e l e m a n l arı , m u a rı z l a rı n ın i kti .s adi pol itikas ı n ı n
s atra n ç tahtası üzeri n d e , basi t piyon l a rd an başka
bi r ş ey d eğ i l d i rl e r.

· Küçü k i n s a n l a ra • has bi r şeki l de memnuniyet­


s i z l i k l e ri n i ifade eden , i şgücünü tem s i l ed en kitle­
ye karş ı l ık , değ e ri g ü n geçti kçe artan , m üteşebbi s ,
teşki l atçı , i d areci , m u c i d , m ühend i s g iıb.i az s ay ı d a
yaratı c ı başın önder ç a l ı ş ma s ı , artı k n e an laşı lmak­
ta , n e d e takdi r ed i l m e kted i·r. B i r d ereceye kadar bu
a n l ay ı ş ve takdi r, ancak Amerika'da m e·v cuttu r . .. şa­
i r ve . d ü ş ü n ü rl eri n » ü l ke s i • A l ma n ya d a bu kad i rş i­
nas l ı ğa d ah a az yer veri l m ekted i r. Kara n l ı k ru h l u
g eveze l eri n v e d e ğ ers i z yazarl arı n , i ki d e b i r ku l l an­
d ı k l arı bu budal aca c ü m l en i n ne değeri vard ı r? « Kud­
retl i ko l un arzu eders e , bütü n çarkl a r d u ru r . » Şayet
m a k i n an ı n çarkları ara s ı n a düş e rs e , bir teke b i l e bü­
tü n çarkl arı d u rdu rabi l i r. Fa kat «Kud retl i kol u n • var­
l ı ğ ı n ı garanti l eyeb i l mek i ç i n , bu çarkl arı i cad etmek
ve ç a l ı ştı rma k g ere k l i d i r ki , bu d a ancak doğuştan
bu i ş l ere kabi l i yeti olan bi r azı n l ı ğ ın başaracağ ı i ş­
l e rd i r.

Kuvvetl i şahs iyetl e r grubunu teş k i l ederke n ,


a n l a ş ı lmayan ve nefret ed i l en bu l i d erl e r, o l d u kça
f a r k l ı bi r psyko l oj i ye sah i pti rler. On l a r , pençe l e­
ri a ras ı n d a ç ı rp ı n a n , ti treyen · k u rba n ı tuta n , y ı rtıcı
hayvan ı n yüzyı l l ı k m u zaffa ri yet d uygusuna s a h i p­
t i r l e r : Bu Kristof Ko l om b 'un ufu kta ka ray ı gördüöü
an , Mol ke ' n in Sedanda Frenois tepe l eri n d e , bir öğ-
94 iNSAN ve TEKNİK

l eden sonra topçu l a rı n ı n İ l ly'd e(56) zafe ri e l d e et­


m e k i ç i n kuşatm a çemberini kapatı ş l arı n ı s eyrettiğ i
anda k i , d uyg u l a rı n ayn ı d ı r. Böy l e a n l ar, m u hteşem
bir yo l c u g e m i s in i n yapı c ı s ı nı n , gözl e ri ön ü nd e kı­
za�tan i n d i ri l diğ i , yeni bir m akina n ı n m ucid i ö n ü n­
d e , i l k d efa - a ksamadan çal ı ş m aya baş l a d ı ğ ı veya i l k
Zepl i n ' i n yerd e n h ava l a n d ı ğ ı zama n l a rd a olduğu g i ­
b i , beş e r tecrü b es i n in z i rv e s i n d e bu l unduğu a n l a r­
d ı r.

Ama, zaman ı m ı z ı n traj ed i l e r i nd e n b i r i s i d e , bu


zapted i l m ez beşeri düşünce n i n can verd i ğ i h a re ket­
l e ri ve on l a r ı n sonuçl a rı n ı d eğ e r l end i rm eye mu kte­
d i r o l mamas ı d ı r. Tekn i k , fayd a l and ı ğ ı yüksek m ate­
m ati k kada r, h e rkes i n u l aşamad ı ğ ı g i z l i b i r b i l i m
o l muştur. H a l bu k i fiz i k b i l i m in i n teori l e ri , ente l l e k­
tü e l m ü c e rred fi k r i n i ncel ikl e ri n i , o l a y l a rd a n h a re­
ket edere k , bi l i m i , farkı n da o l madan i n san i d ra ki n in
temel s ı n ı rl a r ı n a varacak b i r no ktaya kadar va rd ı r­
m ı ştı r. D ü n y a n ı n m a k i n a 1 a ş m a s ı , son d e­
rece teh l i ke l i o l a n a ş ı r ı gerg i n l i k safh a s ın a g i rm i ş­
tir. B i tk i l eri , hayva n ları ve i n s a n l a r ı i l e beraber ar­
z ı n veçhesi b i l e art ı k ayn ı d eğ i l d i r. H e n ü z bi r kaç
on yı l i ç i n d e , büyük orman l a r ı n öne m l i bi r k ı s m ı ga­
z ete kağ ı d ın a dönüşere k e l d e n çı km ı ş , kaybolmuş­
tu r ; böy l ece i k l i m d eğ i ş i kl i kl e ri , i nsan nüfu s u n u n
tü m ü n ü n tarı m ekonomisini teh l i keye koyacak b i r
s ey i r takip etm eye baş l a m ı ştır. İ nsan e l iy l e , n es l i
hemen h em en tüketi l me k üzere o l a n B i zon m isal i ,
say ı s ı z hayvan tü rl e ri sön ü p g i tm i şti r; Kuzey Ame­
ri k a ' n ın k ı z ı lderi l i l eri veya Avustu ralya'nın yerl i l eri

( 56 ) Moltke, Helmuth K. Berhardt ( 188Q 1891 ) : -

Prusya mareşali. 1886 yılında Avusturya'yı, 1870 yılın­


da Fransa'yı Sedan'da yenen ordufarın komutanı.
İ N SAN ve TEKN i K

g i bi bazı insan ı rkların ı n tü m ü , mutl a k s i l in m e de re­


c es i nd e s i ste m l i olarak yok ed i l m i ştir.
Teşki latl a n m a n ın mengenes i i ç i nde, can l ı o lan·
h er şey can çekişmekted i r. Sun'i b i r a l e m , tab ii a­
l eme ka rı ş ma kta ve onu zeh i rl em e kted ir. M eden iye­
tin kend i s i , herşeyi m ekan i k o l arak yapan veya yap­
m ay ı d e n eyen b i·r m a k i n a ol m uştu r. · Beyg i r G ücü '"
teri m i y l e a rtı k d ü ş ü n e n b i r topl umuz. B i r ş e l a l eye ,
onun . n ekadar e l ektri k e n e rj i s i isti hsal ed eb i l eceğ i n i
d ü ş ü n m eden a rt ı k bakam ıyoruz. Kasap l ı k değeri n i
hesap l a m ad a n , h ayvan s ü rü l e rini n otl a d ı ğ ı bi r m er'a­
ya göz gezd i rm i yoruz. M od e rn tekn i ğ i n m etod ları n a
tabi kı l mayı a rzu etm ede n , d a h a basitl i kl e ri n i mu­
h afaza eden m i l l etl e·ri n , e l l e yaptı k l a rı s an 'at eser­
l e ri n i n güze l l i kl e r i n i takd i r etm esin i b i l miyo ruz. Tek­
n i k d ü ş ü ncem i z , h ak l ı veya abes o l s un , m u t 1 a k
o 1 a r a k k e n d i n i o r t a y a koymak zoru n dadı r.
M a k i n a d evri m i l ü ks ü , zihni b i r zorun l u l u-·
ğ u n sonucudur. N iıhayet g i z l i bi r i d ea l i o l an , d evam­
l ı hareket kavram ı g i bi , m a k i n a b i r semboldür; bu
ruhi ve z i h ni b i r zorun l u l u ktur ama, can l ı bir zo run­
l u l u k değ i l d i r.
Zaten m a k ina , b i rçok saha l a rd a i ktis adi tecrü­
be i l e ç e l i ş kiye g i rm ekted i r : Her i k i s i a ras ı n d a çö­
zü l m en i n haberc i s i o l a n i şaretl e r, h e r yerde gözük­
meye baş l am ı ştı r. G i ttikçe çoğ a l m a s ı ve inc e l m e s i n­
den ötü rü ma k i n a , a l ın a n hedefi n a ks i n e b i r yön
tuttu rm uştur. Sayı o l a ra k büyük yerl eşme m e rkez l e­
rinde çoğalmas ın d a n ötürü , otomob i l kendi değeri­
n i n d ü ş m es i n e sebeb iyet verm i ştir; büyük me rkez­
l erde yaya o l a rak dol aşmak herkes e daha kol ay gel�
mekte d i r. A rjanti n , J ava ve diğer yer l e rd e bir atın
koş u l d u ğ u basit pu l l uğun , küç ü k çiftçi l er i n n azarı n­
da motorlu ta rı m makinal arından, iktisadi ran d ı m anı
"9 İ N SAN TEKN İ K
6 ve

s a h as ı nd a d a h a üstü n olduğu b i l i n me kte ve b u yüz­


d e n b u basit p u l lu k l ar modern tarı m a raç l a rı n ı , tar­
l a l a rd an kovm a k üzered i r. B i rç o k trop i ka l b ö lg e l e r­
d e , ren k l i d e ri l i çiftç i l er, i l ke l d avran ı ş l ı yap ı c ı l ı k­
l a rı i l e b eyaz i n san ı n uyg u l a d ı ğ ı mod ern p l antasyon
tekn i ğ in e karş ı , teh l i kel i ra k i p l e r o l a ra k o rtaya ç ık­
ma ktad ı rl a r. İ htiyar Avrupa'n ı n Kuzey A m e r k i a ' n ı n
beyaz i ş ç i s i i s e , yerl i i şç i l erin çal ı ş m a s ı karş ı s ı n­
d a b i r h u z ursuzl u k ve e n d i ş e d uym aktadı rlar.
M u h a kkak k i 1 9 uncu yüzy ı l d a moda o l d u ğ u gi­
bi, gel ecek yüzyı l l arda köm ü r yatakl arı n ı n tüke n m e­
s i nd en ve böyl e b i r o l a y ı n s o n u ç l a rı n d a n bahs et­
m e k manasızl ı k o l u r : B u düşünce tarz ı d a göste r­
mekted i r ki , m ateryal i st b i r d evi r , maddeci o l a rak
dü ş ü n m e kten kurtu l a m a m a ktad ı r. Petro l ve b eyaz kö­
m ü r l e i ka m e ed i l e n kö m ü r ekonom i s i n i kaa l e a l m a­
d a n , böy l e ka ramsar b i r d evrin baş l amasından çok
ö n c e tekn i k , daha farkl ı enerj i kaynakları n ı keşfe­
d i p ku l l an acaktı r. i sti kba l i o kadar çok önced e n an­
l amaya çal ı ş m ak boşuna b i r gayretti r. Z i ra Amerika
ve Avrupa'n ı n m ü ştereken s a h i p oldukları batı tek­
n i ğ i , o s ı rada m a h v o l m u ş b u l u n a c a k t ı r.
E l b ette böy l e s i n e g ü ç l ü b i r g e l i ş meyi , ham madde
kaynakl a rı n ı n tü ke n i ş i g i bi abes ve kü ç ü k bir m e s e­
l e ö n l eyemeyecekti r. B u tekn i k, kend i s i n i b es l eyen
il ham , z i rves i n d e b u l unduğu s ü re c e , hiç şaşmadan
gayes i n e uyg u n vas ıta l arı ü retm eye m u kted i r o l a­
caktı r.
Fakat ne zamana kadar bu i l h a m , b u z i rve l eri
tutacak? D iyel i m k i bugünkü çapı i l e kendi s i n i i da­
me etti rm ek i ç i n , tekn i k isti h a l e m i z , teş k i l atç ı m u­
c i d ve m ü h e n d i s o l arak, yüzb i n kad a r fevkal a d e b e·y­
n e i htiyaç duymaktadı r. Sağ l a m ve yaratıcı kab i l i­
yette o l ma l arı , b i ribirleri n i tamam l ayarak görevl erin-
İ NSAN ve TEKN İ K 97

d e n h eyecan duym a l arı , bu görevl e ri paha l ı b i r i sti­


h a l e d en sonra o l uşan bir vas ıfla başaracak kadar
m u kted i r h a l e g e l m e l e ri i ç i n , b i rçok y ı l l a r ı n geçme­
s i zoru n l udur. Gerçekten bu son e l l i y ı l i ç i n d e , en
kab i l iyet l i fertl eri n , ç i ç e ğ i burnunda genç l i ğ i n en
kuvvetl i l e ri n i , dayan ı l ır. az bir şeki l d e cezbeden hu­
s u s , bu öze l gö revd i r . G ü n ü m üzd e çocu k l a r b i l e , tek­
n i k oyuncakl a r l a oynamaktan zevk duymaktad ı rl ar.
Şeh i r l i s ı n ı f ve a i l e l e r i n erkek çocu k l a r ı m ü reffeh
o l d u k l arı g i b i , man evi g e l e n e k l ere ve i n ce b i r kül­
türe saıh i ptıi rl er. Tekn i k düşünce d e n e n , bu olgun ve
geç ka l m ı ş meyva n ı n ü reti m i n e e lveriş l i , normal ön
h az ı rl ı k yapı l m ı ştır.
Ama sanay i l eşmi ş ü l ke l erd e , son s e n e l e r esna­
s ı nda bu duru m büyük çapta ve çoktan beri değ i ş­
m i şt i r . F a u s t Düşüncesi t e k n i ğ e d oy m a y a b a ş l a m ı ş­
tır. Tab i ata karş ı yap ı l a n mücad e l ed e , b i r nevi ba­
r ı ş ç ı l ı k , hi r b ı k k ı n l ı k başg österm ekted i r . İ nsan l a r
Tab i at'a d a h a ya k ı n , d a h a basit yaşama tarz l a r ı n a
yön e l i yorlar. Zaman l a r ı n ı tekn i k deneyl erden faz l a ,
s po r a h a s r e d i yo r l a r . B ü y ü k s i t e l e r , o n l a r i ç i n ta h a m­
m ü l ed i l m ez b i r hal a l ı yor, ruhsuz eserl erin ez i c i
bas k ı s ı n d a n , te k n i k o rg a n i z a s y o n u n katı ve d o n d u­
rucu atmosferinden kurtu l m ak i ç i n , şeh i rl erd en k a ç­
m a y a c a n a t ı y o r l a r . Kuvve t l i ve yarat ı c ı k a b i l i yet­
l e r , pra t i k mes e l e l ere ve b i l i m e s ı rt çevirere k , n a ­
zari t e t k i kata ( s p e k ü l a s y o n ) yö n e l i y o r l a r . Kehanet
i l m i , i s p i rt i z m a , h i ndu fe l s efes i , h r i s t i y an l ı ğ ı n veya
h r i s t i y a n o l m a y a n i n a n ı ş l a r ı n örtü sü a l t ı n d a , m etafi­
z i k m e r a k ı g i b i , D a rw i n d ev r i n d e tah k i r e d i l e n m eş­
g a l e l e r, b ugü n y e n i d e n iti bar görmekted i r . Bu ruh
A g u s tu s ' u n d ev r i n d e k i R o rr. a ru h u d u r . H a y att a n be­
zen i n s a n l a r , m e d e n i y ett e n k a ç a r a k , i l k e l b i r h ay a­
t ı n ve ş a rt l a r ı n b u l unduğu ü l ke l erd e , sers e r i l i kte ve-
98 İ NSAN ve TEKN İ K

ya i ntiharda tese l l i aramakta d ı rlar. L i d e r o 1 a r a k


d o ğ a n 1 a r ı n m a k i n a ö n ü n d e n kaç ı ş l a rı
b a ş 1 a m ı ş t ı r. Ço k g eçmeden parlak d evi r l e r i n
m i rasç ı l a rı , i ki n c i d e reced e k i kab i l iyetl ere m eyda n ı
terk edecekl e rd i r . Faal iyet sahas ı n e o l u rs a o l s u n ,
h e r büyük müteşebhi s h e r fı rsatta, i stihdam ettiği
e l e m an l a rın ente l e l ktüel vasfı n ı n g itti kçe · düştüğü­
nün fa rk ı n a varm aktad ı r. Oys a ente l l e ktüel seviye ,
d eva m l ı s u rette yüksel d i ğ i i ç in , 1 9 uncu yüzyı l ı n
m ü ke m m e l tekn ik g e l i ş m e s i mü mkün o l ab i l m i şti r .

Tam a n l a m ı i l e b i r noksan l ı ktan ötü rü b i l e o l s a , sa­


dece d u rakl aman ı n vuk'u b u l m as ı , b i r çok kab i l iy et­
l i e l , çal ı ş m aya h az ı r o l s a b l i e, teh l i ke arz etme kte
ve b i r b i t i ş i haber vermekted i r.
Peki bu e l l ere n e o l uyo r ? Yönetim i ş i i l e uygu­
l am a aras ı ndaki g erg i n l ik fe l a ket denebi l ecek b i r
ş i ddete varm ı ştı r. Yön eti m i ş i n i n ö n e m i bu i ş·e i şti­
,

ra k eden bütün g e rçek şahsıy etl erin değeri , yöne­


ti l en l erin çoğ u n l u ğ u nca fa rked i l meyecek ve a n l a ş ı l ­
m ayacak kadar a rtm ı ştı r. U yg u l a m a ça l ı ş m a l a rı , ya­
ni e l e m e ğ i bakı m ı ndan fe rd i n , bundan bölye h i ç b i r
ö n e m i ka l m a m ı şt ı r . Bundan böy l e önem l i ol a n sayı­
d ı r. Bu sahada insan l a r, deği şti ri l e m eyecek bir ka­
d e r l e karş ı karş ıya b u l u n man ı n ş u u ru i ç i n d e , e g o i st
h ati p l e r ve g azetec i l e r tarafı ndan ta h ri k ed i l m ekte ,
zeh i r l e n m e kte ve m a l i yönden s ö m ü rü l m e kted i rl e r.
i nsan l a r öyl e s i n e b i r ü m its izl i k i ç ind e d i r l e r ki , b i r
çokları n ı n tasavvur etti k l e r i g i b i , m a k i n a l arın s ah ip­
l erine karşı d eğ i l , ama m a k i n a l a r ı n ke n d i leri n e ka­
b u l etti rd i kl e ri ro l e karşı baş ka l d ı rm a k , ta b i atleri­
ne daha uyg u n düş mekted i r. Böyl ece g rev perdesi
a rkas ı nd a n , s abotajdan i ntihara kadar, çeşitl i gö­
rü ntü l e r altı n d a , E 1 1 e r i n k a d e r 1 e r i n e k a r ş ı
m a kl naya karş ı , • Standard ize » ed i l m i ş hayata karş ı ,
i N SAN ve TEKN İ K 99

h e rşeye, ama as l ı n d a Mç b i r şeye karş ı o l an b a ş­


k a 1 d ı r m a h a r e k e t i b a ş 1 a m a k t a d ı r. Teş­
k i l atl a n m ı ş iş tem e l i üzeri n d e , b i n l e rce yı l da n beri
var o l a n iş teş ki lfül a n m a s ı ve yönetici i l e yöneti­
l e n , baş l a r ve e l l e r a ra s ı ndaki i l i ş k i y e teka b ü l eden
i ş bö l ü m ü , te m e l i n d e n y ı k ı l m ı ş , tuz l a buz ed i l m ! ş­
t i r . Fakat özel l i kl e k i t l e , teşki l at kavra m ı n ı n i n karı
o l a n , menfi bir varl ıktan başka bir şey d eğ i l d i r;
h e l e kend i l i ğ i n d e n can l ı b i r varl ı k o l mayı hi ç b i r za­
m an başara m a m ı ştı r. Su bays ız b i r o rd u , düzensiz ve
fayd a s ı z b i r i n s a n y ı ğ ı n ı n dan başka b i r şey d eğ i l­
d i r. <57) Esk i tuğ l a ve b i raz h u rd a d a n m eydana gel­
miş bir y ı ğ ı n , hiç bir zaman bir b i n a n ı n yeri n i tuta­
maz. Bu baş kal d ı rm a h a reketi , bütün d ü nyaya yay ı l­
m a kta , rantabl tekni k ç a l ı ş m a i m kan ı n a son verece­
ği i ç i n , bütün i n s an l ı ğ ı teh d it etm e k ted i r. L i d e r l e r
b u y ı k ı l ı ştan kaç ı p can l a r ı n ı kurtarab i l i rl e r a m a , yö­
n eti l en l er, o n l a r o l m a d a n b i r şeye yaramaz h a l e g e l ­
d i k l eri i ç i n mahvo l ac a k l a rd ı r. Yöneti l e n l e r i n sayı l a­
rı b i l e , on l arı ö l ü m e mahkum etm ekted i r.
B a ş l ayan çöküş ü n , üçüncü ve en k ıymetl i a l a­
m eti , t e k n i ğ e k a r ş ı i h a n e t d i yeb i l eceğ i m i z
h u s u stur. B u h u s u s , h e rkes taraf ı n d a n b i l i n d i ğ i h a l­
d e , h i ç b i r zaman bütün ceph e l eri i l e e l e a l ı n m a m ı ş
ve kaçı n ı l maz a n l a m ı a s l a a ç ı ğ a vuru l m a m ı ştı r. 1 9
uncu yüzyı l ı n i ki n ci yarı s ı n da Batı Avrupa ve Kuzey
A m eri k a 'n ı n kuwet p l a n ı , i kti sadi ve s i yasi, askeri
ve mali ve a k l a g e l e n bütü n sahal arda fayd a l a n d ı ğ ı
s o n suz üstü n l ü k , rekab ets iz sanayi t e k e 1 i üze r i n e

( 5 7 ) Sovyetler Birliği'nin son on beş yıl içinde bü­


tün yapmak istedikleri, bir zamanlar yıktığı, şimdi can­
landırmak istediği siyasi, askeri ve iktisadi teşkilatlan­
mayı, yeni isimler altında geri getirmektir.
1 00 iNSAN ve TEKN i K

ku ru l m uştur. Büyük sanayi l e r ancak, kuzey ü l kel e ri­


n i n köm ü r yata k l a rı i l e b i rl i kte mü l ahaza ed i l d i k l e r i
zaman ö n e m kazan ıyorlard ı . B u ü l ke l e r d ı ş ı n d a d ü n­
yan ı n geri k a l a n kı s ı m l a r ı n ı n fo n ks i yon u , m a m u l
m ad d e l e r i tü ketm ekti : Söm ü rg e pol it-i kası d a zate n ,
y e n i üreti m b ö l g e l e ri n i n g e l i ş m e s i üze r i n e d eğ i l ,
p rati k p l anda ta m a m i y l e yen ı pazarl a r ı n a ç ı l m as ı ,
yen i h a m madde kayna k l a rı n ı n i ş l eti l m es i üze r i n e
kuru l m uştu r. Şüphes i z k i başka yerl erd e d e köm ü r
vard ı ; a m a ya l n ı z beyaz ı rka m ensup bu l unan m ü­
h e n d i s l e r, köm ürün n as ı l ç ı k a r ı l acağ ı n ı b i l i yo r l a rd ı .
B i z ( batı l ı l a r) , ya l n ı z hammadd e l e r i n d eğ i l , b u n l a r ı n
d eğe rl end i r i l m e s i i ç i n hazı r l a n m ı ş vas ıfl ı m etod v e
beyi n l e r i n de yega n e sah : b i i d i k . Beyaz i şç i n i n , « Ye r­
i i» i ş ç i 1 e r 1 e m u k a y e s e e d i 1 d i ğ i z a m a n
b i r p r e n s i n k i k a d a r y ü k s e k o 1 a n , l ü ks
h ayat s eviyes i n i n tem e l i i şte b u d u r : (50) Bu d u r u m u
M a rks i z m , y ı k ı c ı a n l ay ı ş ı n ı n yara r ı n a isti s m a r etm i ş­
ti r. Tabii o l arak bu fa rkl ı l ı ğ ı n karşı l ı ğ ı n ı , ş i m d i biz,
g e l·i ş m e h a d i s e s i i ç i n d e k i i ş s i z l i k prob l e m i i l e öde­
mek d u ru m u n dayız. Beyaz i şç i l e r i n bugün varl ı ğ ı n ı
teh l i keye koyan yüksek ücret seviyes i , sanayi n i n l i­
d e r l e r i n i n , k e n d i sa h a l a r ı n d a g e rçekl eştirm eyi ba­
ş a rd ı k l a rı tekel üzeri n e ku rul m u ştu r . (59)
1 9 uncu yüzyı l ı n sonuna d o ğ r u , gözü dön m ü ş
kud ret a rzusu e n m u kadder hata l a r ı n ı i ş l emeye baş­
l a m ı şt ı r. « B eyaz • mi l l et l e r , en iyi koz l arı o l an te k-

( 58 ) «Yerli» veya «Renkli» milletlerden kasdedi­


lenlere, Rusya'nın, Güney ve Güney Doğu Avrupa'nın bir
kısım milletleri de dahildir.
(59 ) Bu konuda fazla uzağa gitmeye lüzum yok­
tur. Tarım işçileri ile metalürj i işçilerinin ücretleri ko­
nusunda mevcut bulunan gerginlik, bir örnek olarak
gösterilebilir.
iNSAN ve TEKN İ K 101

n i k b i l.g i y i , k ı s kanç l ı k l a kend i l e ri için m uhafaza ede­


c e k l e r i n e bu n l a rı , bütün öğ retim müesses e l erinde,
söz l ü ve yazı l ı o l a rak bütü n d ü nyad a , her ö n l e r i n e
g e l en e açı k l a m ı ş , H i ntl i l e r i n ve Japon l a r ın ta kdi r­
kar h ayretl eri i l e m est o l m uş l a rd ı r. Daha fazl a kar
etmek i ç i n ü reti m i , tü keti m m e rkez l e ri n i n o rtas ı n a
tranSfer etm ek fi kri n d e bel i rl e n e n , m e ş h u r « Sanayi
d esantra l i zasyon u » i ş l em i yap ı l m ı ştı r. Böyl e l i kl e
m a m u l madde l ere i n h i s a r edecek o l a n i h racat yer.i­
n e beyaz m i l l et l er, s ı r l a r , b i l g i l e r, m etod l a r , m ü h e n­
d i s l e r ve teş k i l atç ı l a r i h raç etm ey e baş l a m ı ş l ard ı r.
Z i ra sosya l izm bu değerl i e l e m a n l a rı arabas ı n a ko­
şacağ ı n a - ki bunu yapab i l i rd i - bu yarat ı c ı g ü ç l eri
vatan l a rı ndan kovm u ştu r. B i rd e n b i re · Ye rl i l er» s ı r­
l a r ı m ıza va k ı f o l maya baş l a m ı ş l ard ı r; o n l a r , göçen
m u ci d l eri ön l eyebi l m i ş ve tam ran d ı m a n l a on lar­
dan yarar l a n m ayı b i l m i ş l erd i r. Otuz y ı l d a Ja pon l a r ,
b i ri n ci s ı radan tekn i sy en l e r o l m uş l ard ı r : R u sya 'ya
karşı yaptı kları s avaşta , (60) Japon p rofesörl eri n i n
b i r ç o k sonuçlar ç ı kartt ı k l arı harp tekn i ğ i nd e , J a­
ponya üstü n l ü ğ ü n ü ispatl a m ı ştır. Bugün Doğu As­
ya'da, H i n d i stan 'da, G ü n ey Amerika'da, G ü n ey Af­
r i k a ' d a , he me n hemen her yerd e , sanayi bö l g e l e ri
ya vard ı r veya var o l m a k üzered i r. B u bö l g e l er, d ü­
ş ü k ü c ret s ev i yesi sayes i n d e , b i z i ( B atı Avrupa'yı)
ö l d ü rücü bir rekabet l e karş ı karş ı ya g eti rece k l e r­
d i r. B eyaz m i l l et l e r i n u l aş ı l m az i m t i y a z 1 a r ı g e·
l i ş i g ü z e l s aç ı l m ı ş , i s raf ed i l m i ş , ve batı rı l m ı ştı r. A­
cemi l e r tecrüb e l i l e ri yaka l a m ı ş l a rd ı r. B e l k i d e «Yer­
l i • kurnaz l ı ğ ı i l e , çok eski m e d e n i yetl e·ri n i n , soydan
g e l en ente l l ektü e l o l g u n l u k l a rını n bkl eşmesi saye.
s i nd e , tecrübe l i ü l ke l eri geride bı rakm ı ş l ard ı r. Kö-

( 60 ) 1 905 Rus-Japon Harbi.


1 02 i N SAN ve TEKNiK

m ü rü n , p etro lü n yahut beyaz kömürün b u l u nduğu


h e r yerd e , Faust M eden iyeti 'n·ı n kalb i n e çevri l e n , ye­
n i b i r s i l ah ı n i m a l ed i l mesi ve s ivri lti l me s i m ü m kü n­
d ü r. Söm ü rü l en d ünya , eski sömüren l erd en i nti ka­
m ı n ı almak üzere d i r. Ayn ı d e recede m ah i r, a m a da­
ha az m ü ş k ü l p esent o l a n , ren k l i m i l l etl erin sayı s ı z
çoğun l u ktaki « E l l eri ' " b eyaz l a r ı n ikti sadi teşk i l atl a­
rı n ı , hayati tem e l l eri n e kad a r yok edece k l e rd i r . U­
zak Doğu 'nun Ku l i l eri (61) i l e karş ı l aştı rı l d ı ğ ı zaman ,
b ug ü n beyaz i şçi n i n b i r a l ı ş k a n l ı k o l a ra k ya­
ra rl a n d ı ğ ı l ü ks , o n u n y ı k ı m ı o l acaktı r. Ç ü n k ü , b eyaz
işç i n i n eme ğ i b i l e a rtı k arzu e d i l m eyecekti r. Kuzey
b ö l g e l erdeki köm ü r yatakl arı n ın çevres i n d e , teksif
ed i l m i ş mu azzam i n san kitl e l e ri , büyük sanayi m e r­
kezl eri , o bölgel erd e yatı rı l m ı ş sermayel er, ş e h i rl e r,
bütü n g e rçekl eri i l e bütün bu b ö l g e l erd e g i rişti k l e ri
rekabette h ezi m et i n ufu kta g özüktü ğ ü n ü görmekte·
d i rl er. D evam l ı s u rette ü reti m i n a ğ ı rl ı k nokta l a rı , bu
b ö l g e l erden uzakl aştı ğ ı g i b i . B i ri nci D ü nya Sava ş ı 'n­
d a ren k l i ı rk l a rı n , b eyaz ı rka karş ı duyd u k l arı sayg ı
da s i l i n m i şti r. B eyaz l a r ı n ü l k esi nde h ü k ü m s ü ren i ş­
s i z l i ği n . d eva b u l u n m az ve g e rç e k tem e l i i ş t e b ü­
t ü n b u n 1 a r d ı r. Bu h a l h i ç b i r zaman g e ç i c i b i r
b uh ran deği l , b i r k ı y a m e t i n b a ş 1 a n g ı c ı­
d ı r.
Ş i m d i l i k R u s l a r ı n d a d a h i l b u l u n d u k l arı bu ren k­
l i ı rk l a r i ç i n , Faust Tekn i ğ i h i ç b i r zaman b i r i ç za­
ruret g i b i tela k k i e d i l mem ekted i r. Ya l n ı z Faust İ n­
s an ı , k e n d i ş e k 1 i i ç ·i n d e d ü ş ü n m e k t e ,
d u y m a k t a v e y a ş a rn a k t a d ı r . O n u n m a n e n
i htiyaç duyduğu h u s u s , i ktis adi son uç l a r d e ğ i l za

( 6 1 ) Kuli : Hindustani dilinde, sömürgelerde çalış­


tırılan çinli ve hintli işçilere verilen isim. Kuliler ka­
naatkarlıkları ile tanınmışlardır.
iNSAN ve TEKNİK 1 03

feri e rdi r. • N A V İ G A R E N E C E S S E E S T, V İ ­
V E R E N O N E S T N E C E S S E ,, ( 62) sözü , ren k l i
ı rka mensup o l an l ar i ç i n , Faust M e d en iyeti ' n e karş ı
y ü rütü l en savaşta b i r s i l ahtı r ; öyl-e b i r s i l a h ki , or­
m and a gayeye h i zm et ettikten s o n ra bi r kenara atı­
lan b i r ağaç d a l ı g i b i . . Bu m a k i n a tekni ğ i , b i r g ü n
F a u s t M ed e n i yeti i l e beraber o rtadan k a 1-
kacak, ş u raya buraya saç ı l a n kal mtı l arı u n u t u l a­
c a k t ı r; dem i-ryol l a rım ı z ve buharl ı g e m i l erim iz,
Rom a l ı ' l a rın yol l arı ve Çin Seddi g i b i fos i l l eşecek ;
d ev s itel eri m i z ve g ö kd e l e n l eri m i z es k i M enfis ve
Babi l ' i n h arabel eri n e dön ecekti r. Bu tekni ğ i n tari h i ,
ö n ü n e geçi l mez b i r ş e k iJ d e s o n u n a yaklaşm a ktad ı r.
Bütün d i ğ e r kü ltür şeki l l eri g i b i , bizi m kültürümüz
d e i çten k em i ri l i p b i ti ri l ecekti r. Ama bu işin n e za­
man ve n as ı l o l acağ ı n ı biz de b i l m i yoruz.
B u kad erl e karş ı karş ıya g e l e n bizl ere yaraşan,
b i r tek Dü nya G ö rüşü vard ı r. O da daha önceden
a Aş i l ' i n Terc i h i » bah s i n d e zi kred i l en tutu m d u r : H a­
reket ve şan şeref d o l u k ı s a b i r h a y a t, u z u n
v e b o ş b i r m e v c u d i y e t t e n e v 1 a d ı r. Fert­
l e r, sosya l taba kalar, m i l l etler i ç i n teh l i ke o kadar
büyüktü r k i , h e rhangi bir haya l l e avu n m a k z i l l etti r.
Zaman bize rağmen g eç i p g itme kted i r. Korkakç a
g e r i d ö n m e k g i b i , ted b i r l i davra n a rak h e r şeyd e n
va�geçmek i mkan ı da kalmam ıştı r. Sadece haya l c i­
l e r, b i r ku rtu l u ş çares i n i n varl ı ğ ı n a i n anmaktad ı rl a r.
İ y i m s e rl i k korkakl ı ktır.
B i z , bu d ev i rde d ü n yaya gedik, bizi m iç i n ç izi­
l en yo l u , m u kadder bi r s ü re içi n d e , cesu rca takip et­
m ek zorundayız. Başka b i r a l te rnatif yoktu r. G ö revi­
m i z , ü m i ts i zce ve takviye i mkanı b e k l e m e d en , m ü d a-

( 62 ) «Yelken açmak gereklidir, yaşamak değil,,


1 04 İ N SAN ve TEKNiK

faa s ı güç b i ır d u ru m a çakı l ı p ka l m a ktad ı r. Daya n m a k ,


k e m i k l eri Pomp e i 'n i n kapı s ı önünde b u l u n a n , Ve­
züv ün i n d ifas ı s ı ra s ı nda, kend i s i n i nöb etten a l m a­
'

yı u n u ttu k l a r ı i ç i n , gö rev baş ı nda ö l en Rom a l ı asker


m i sa l i , dayan m a l ıyız. Büyükl ük d e , a s a l et d e budur.
İ nsan l a r ı n e l i nden a l ı n amayacak y eg,a ne şe refl i s o n ,
y i n e budur.

S O N

You might also like