You are on page 1of 169

ALTIN KhMUR YAYINEVİ

Kitabın Orijinal Adı THE SEVEN DIALS MYSTERY


Yayın Hakları (c) ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ
Kapak Düzeni YÜKSEL ÇETİN
Kapak Filmi KOMBİ GRAFİK
Dizgi ve Baskı ALTIN KİTAPLAR BASIMEVİ

Adres
Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioglu İşhanı
Cagaloglu - İstanbul
Tel: 522 40 45
526 80 12
MIHA
CHRKT1E
Dört
Neşeli Arkadaş

TÜ R K ÇESİ

G Ö N Ü L S U V ER EN
OLAYA ADI KARIŞAN KİŞİLER :

Dört Neşeli Arkadaş:


Gerry Wade
Rormy Deverem
Jbnmy Thesiger
Bili EveıTSİelgh
Slr Oswotd Coote: Servetini yoktan var eden çelik
kralı.
Lady Coote: Sir Oswald'ın endişeli ve üzgün ta-
vııiı karısı.
Rupert «Pongo» Bateman: Sir Oswald’ın sekreteri, zeki bir
genç adam.
Lcrti Caterhcpn: Bacalar köşkünün sahibi, yaşlı bir
adam.
Lady Eileen Brent: Lcrd Caterham’ın «Bohça» takma
adlı, gözüpek kızı.
Loraine Wttde: Gerry VVade'in çok güzel kız kar­
deşi.
George Lomax: Politikaya düşkün, iç sıkıcı bir a-
dam.
John Bauer: İsviçreli olduğu söylenen uşak yar­
dımcısı.
Mcsgorovsky: Gece kulübü yöneticisi, esrarlı bir
adam.
Herr Eberhard; Yeni bir formül bulmuş olan Alman
bilgini.
Sir Stanley Dlgby: Formülle ilgilenen Havacılık Bakanı.
Terence O'Rourke: Bakanın sekreteri.
Kontes Anne Radzky: Zengin ve çok güzel bir Macar
soylusu.
Tredmell: Lord Caterham’ın uşağı.
Alfred: Genç bir uşak yardımcısı.
Marcia Caterham: Etkileyici bir kişiliği olan, Bohçanın
yengesi.
Battle: Scotland Yard Başmüfettişi.
ŞU İPUÇLARI VARDI:

• Uyku ilacı
• Bir eldiven
• Bir kulüp
• Bir uşak yardımcısı
• Yarım kalmış bir mektup
• Yedi saat
• Esrarlı bir örgüt
• Bir formül
• Bir kaza
• Bir ben

ESRARIN ÇÖZÜLMESİ İÇİN SU SORULARIN YANITLANMASI


GEREKİYORDU :

• Ronny'nin yollamak istediği haber neydi?


• Yeni Numara dedikleri adam kimdi?
• Örgütün amacı neydi?
• Yeni uşak yardımcısını kim yollamıştı?
• Hırsızın suç ortağı kim olabilirdi?
• Kontes sahtekârın biri miydi?
• Garry neyi öğrenmişti?
• Battle kimden kuşkulanıyordu?
• Eldivendeki diş izlerinin anlamı neydi?
'• Hırsız tabancasını neden atmıştı?
I. Erken Kalkmak
Jimmy Thesiger, «Bacalar» köşkünün geniş merdiveninden
basamakları ikişer ikişer atlayarak hızla indi. Pek sevimli bir genç
ti Jimmy. Ama o kadar telaşlıydı ki, az kalsın uşak Tredvvell'le
çarpışacaktı. Heybetli bir adam olan Tredwell sofraya taze, sı­
cak kahve götürüyordu. Neyseki uşağın ustalığı ve çevikliği sa­
yesinde bir kaza olmadı.
Jimmy, «Affedersin,» diye özür diledi. «Ha, sahi Tredvvell...
Kahvaltıya en son inen ben miyim?»
«Hoytr, efendim. Bay Wade de daha aşağıya inmedi.»
Jimmy, «İyi,» diyerek kahvaltı odasına girdi.
İçeride ev sahibesinden başka kimse yoktu. Kadının sitem
dolu bakışları Jimmy'yi fena halde sıktı. Bir balıkçıda mermerin
üzerinde yatan ölü bir morinanın gözlerine baktığında da aynı
şeyleri hissederdi genç adam.
Jimmy, Allah kahretmesin, diye düşündü. Bu kadın neden
bana böyle bakıyor? İnson bir köşkte konukken tam saat dokuz
buçukta sofraya oturamaz ki! Tabii şimdi on bire çeyrek var
oma yine de...
«Korkarım biraz geciktim, Lady Coote. Öyle değil mi?»
Lady Coote üzgün üzgün, «Ah, önemli değil,» dedi.
Aslında kahvaltıya geç kolan insanlar onu endişelendirdi.
Sir Oswald Coote'la evlendikten sonra tam on yıl boyunca kah-
valtı saat tam sekizde hazır olmazsa adam kıyameti koparırdı. O
sıralarda kendisine soyluluk unvanı henüz verilmemişti. Oswald
yarım dakikalık bir gecikmeyi bile hoş karşılamazdı. Bu yüz­
den de Lady Coote bir yere zamanında gitmemenin dünyanın en
büyük, en affedilmeyecek günahlarından biri olduğunu düşün­
meye alışmıştı. Ve insan alışkanlıklarından çok güç vazgeçer.
Ayrıca Lady Coote çalışkanlığın üstün bir nitelik olduğuna da
inanmaktaydı. Bu yüzden de kendi kendine, bu gençler erken
kalkmazlarsa bu dünyada nasıl iyi şeyler yapabilirler, diye soru­
yordu. Çünkü Sir Oswald gazetecilere ve başkalarına her zaman
aynı sözleri tekrarlamıştı. «Başarımı erken kalkmama, sade bir
yaşam sürmeme ve disipline borçluyum.»
Lady Coote boylu poslu, güzel bir kadındı. Trajedilerdeki
tiplere benziyordu. İri siyah gözleri keder doluydu. Sesi kalın ve
boğuktu. «Çocuklarının Ölümünün Yasını Tutan Rachel» tablo­
su için model arayan bir ressam Lady Coote'u görünce çok se­
vinirdi. Kadın melodramlarda da başarılı olurdu. Kötü adamın
haksızlıklara uğrayan, kar fırtınasında sendeleyerek yolunu bul­
maya çalışan karısı...
Lady Coote'a bakan kadının gizli bir derdi olduğunu sanır­
dı. Ama aslında Sir Oswaid'ın hızla zengin olmasından başka bir
derdi yoktu. Lady Coote gençliğinde gösterişli ve neşeli bir kızdı.
Babasının nalbur dükkânının yanındaki bölmede bisiklet satma­
ya çalışan genç adama da âşıktı. İki genç evlenmişler, önce
iki kira odasında, sonra küçücük bir evde mutlu olmuşlardı. Son­
ra daha geniş bir yere geçmişlerdi. Evleri gitgide daha görkemli
bir hal almıştı. Sir Oswald en sonunda ünlü, tarihi Bacalar köş­
künü iki yıllığına Caterham Markisinden kiralamıştı. Onun için
de artık bütün gençlik düşlerinin gerçek olduğunu düşünüyordu.
Ama Lady Coote o kadar mutlu değildi. Evliliğinin ilk yılla­
rında baş eğlencesi evde iş gören «kızla» konuşmaktı. Hizmet­
çilerin sayısı üçe çıktığı zaman da devam etmişti bu. Ama şim­
di köşkte bir hizmetçi ordusu vardı. Uşak bir piskoposa benzi­
yordu. Uşak yardımcıları insanı etkileyen tiplerdi. Mutfakta sü-

— 8—
rüyle bulaşıkçı kız çalışıyordu. Yabancı aşçıbaşı insanı korkuta­
cak kadar kaprisliydi. Şişman kâhya kadın bir devden farksızdı.
Yürürken ya elbisesi hışırdıyor ya da kemikleri çatırdıyordu. Ve
Lady Coote’un konuşabileceği hiç kimse yoktu. Kadıncağız ıs­
sız adaya düşmüş gibiydi.
Lady Coote derin derin içini çekerek camlı kapılardan bah­
çeye çıktı. Jimm y Thesiger de rahat bir soluk aldı. Ve hemen
tabağına tekrar böbrekle domuz sucuğu doldurdu.
Lady Coote biran üzgün üzgün terasta durdu. Sonra da baş-
bahçıvan MacDonald’la konuşmak için bütün cesaretini topladı.
Adam yönetimindeki bahçeleri bir diktatör tavrıyla seyrediyordu.
Başbahçıvanlar arasında bir prens, bir kral sayılmaktaydı. Mac­
Donald görevini biliyordu: Yönetmek. Ve her şeyi despotça yöne­
tiyordu.
Lady Coote başbahçıvana endişeyle yaklaştı. «Günaydın,
MacDonald.»
«Günaydın, Lady hazretleri.» MacDonald tam bir başbahçı-
vana yakışacak şekilde konuşuyordu. Üzüntüyle ama vakarla;
cenaze törenine katılan bir imparatora benziyordu.
«Düşündüm de... Bu gece yemekte... şu en son olgunlaşan
üzümlerden yiyemez miyiz?»
MacDonald, «Onlar henüz olmadı,» dedi. Sesi yumuşak ama
kesindi.
«Y a ...» Lady Coote tekrar cesaretini toplamaya çalıştı.
«Ama dün arkadaki sere gittim. Bir iki tane üzüm yedim. Bana
çok güzel geldi.»
MacDonald kadına baktı. Lady Coote kızardı. Adam kendi­
sini affedilmeyecek bir küstahlık yapmış gibi hissetmesine neden
olmuştu. Herhalde ölmüş olan Caterham Markizi hiçbir zaman
böyle bir pot kırmamıştı. Yani kendi serine girerek, kendi üzüm­
lerinden yememişti.
MacDonald sert sert, «Emretseydiniz bir salkım koparılıp si­
ze gönderilirdi, Lady hazretleri,» dedi.

— 9—
Lady Coote, «Ah teşekkür ederim,» diye cevap verdi, «Bir
daha öyle yaparım.»
«Ama üzümler henüz olmadı.»
Lady Coote mırıldandı. «Evet... Herhalde... Öyleyse kalsın.»
MacDonald etkileyici bir sessizlik içinde bekledi.
Lady Coote tekrar dişlerini sıktı. «Seninle gül bahçesinin
arkasındaki çim akın konusunda konuşmak istiyordum. Acaba
orası bovling alanı haline sokulabilir mi? Sir Osvvald o oyundan
çok hoşlanır.»
MacDonald kesin bir şey söylemek niyetinde değildi. «Ola­
bilir.» Sesi pek cesaret verecek gibi değildi ama aslında bahçı­
van Lady Coote’u iyice sarsmak niyetindeydi.
Kadın umutla sözlerini sürdürdü. «Şey... otlar filan temizle­
nirse... Yani...»
MacDonald ağır ağır, «Tabii bu yapılabilir,» dedi. «Ama o
zamon Williom’ı aşağıdaki tarhlardan almamız gerekir.»
Lady Coote kararsızca, «A h ...» diye mırıldandı. Bu sözlerin
anlamını pek kavrayamamıştı ama MocDonald’ın bunu büyük bir
engel saydığı da belliydi.
Başbahçıvan ekledi. «O zaman yazık olur.»
Lady Coote başını salladı. «Ah, tabii. Öyle.» İçin için de
böyle hararetle onayladığı şeyin ne olduğunu düşünüyordu.
MacDonald dik dik kadına baktı. «Ama siz emrederseniz,
Lady hazretleri...» Cümlesini tamamlamadı.
Lady Coote hemen boyun eğdi. «Ah, hayır, hayır. Ne demek
istediğini anlıyorum, MacDonald. Williom yine aşağıdaki tarh­
larda çalışsın.»
«Bana hak vereceğinizden emindim, Lady hazretleri.» Mac­
Donald elini şapkasına götürerek kadının yanından uzaklaştı.
Lady Coote üzüntüyle içini çekerek bahçıvanın arkasından
baktı. Aynı anda bol bol böbrek ve sucuk yemiş olan Jimm y
Thesiger de terasa çıktı. O da derin bir soluk aldı ama keyifle.
«Ne güzel bir sabah değil mi?»
Lady Coote dalgın dalgın, «Öyle mi?» diye mırıldandı. «Ah»

— 10 —
evet, herhalde. Ama farkında değilim.» İçeri girdi.
Tredvvell masanın yanında gümüş kahve ibriğini inceliyordu.
Lady Coote, «Tanrım,» dedi. «Bay... şey...»
«Bay 'Wade, hanımefendi.»
«Evet, Bay 'Wade... O daha kahvaltıya inmedi mi?»
-«İnmedi, hanımefendi.»
«Tanrım! Ama herhalde bir ara aşağıya iner, Tredvvell.»
«Şüphesiz, hanımefendi. Bay Wade dün aşağıya indiği za­
man on bir buçuğa geliyordu.»
Lady Coote saate bir göz attı. On ikiye yirmi vardı. «Duru­
mun zor, Tredvvell. Kahvaltı sofrasını toplayacaksın. Birde öğle
yemeği için tekrar sofra kurulacak.»
«Genç beylerin davranışlarına alışığım, efendim.»
Lady Coote o sabah ikinci kez kızardı.
Kapı açılarak gözlüklü, ciddi bir genç içeri başını uzattı.
«Ah, burda mıydınız, Lady Coote? Sir Osvvald sizi istiyor.»
«Y a ... Hemen onun yanına giderim, Bay Bateman.» Lady
Coote telaşla odadan fırladı.
Sir Osvvald Coote'un özel sekreteri olan Rupert Bateman'sa
terasa çıkarak, Jimmy'nin yanına gitti.
Jimmy, «Günaydın Pongo,» dedi. «Herhalde gidip şu Tanrı­
nın cezası kızları eğlendirmem gerekiyor. Sen de geliyor musun?»
Bateman başını salladı. «H ayır...» Terastan hızla ilerleyerek
kütüphanenin camlı kapılarından içeri girdi.
Jimm y onun arkasından bakarak dostça bir tavırla gülüm­
sedi. Bateman'la okui arkadaşıydılar. Küçükken de ciddi, göz­
lüklü bir çocuktu. Nedense okuldayken ona «Pongo» adım tak­
mışlardı.
Jimmy, Pongo o zaman da şimdiki gibi ahmağın tekiydi, di­
ye düşündü. Yaşamı ciddiye alırdı.
Esneyerek yoldan ağır ağır göle doğru inmeye baş­
ladı. Kızlar oradaydılar. 0 ç kız. İkisinin kısa siyah saçları vardı.
Oçüncüsünün ise kısa sarı saçları. Jim m y en fazla gülenin adının
Helen olduğunu sanıyordu. Bir diğerinin ismi Nancy'ydi. Üçün-

— 11 —
cüsünüyse belli olmayan bir nedenle «Çorap» diye çağırıyorlardı.
Jimmy’nin iki arkadaşı da kızların yanındaydı. Bili Eversleigh ve
Ronny Devereux. Bu iki genç Dışişleri Bakanlığının süslerinden
sayılabilirlerdi.
Nancy (belki de Helen), «Günaydın.» dedi. «Öbür arkadaşı­
nız nerede? Adı neydi onun?»
Bili Eversleigh, «Gerry Wade henüz kalkmadı mı?» diye
sordu.
Ronny Devereux, «Dikkotli davranmazsa,» dedi. «Bir sabah
aşağıya indiği zaman herkesin öğle yemeği yediğini görecek.
Hatta belki de beş çayını içtiğini.»
Çorap diye çağırdıkları kız, «Yaptığı doğru değil,» dedi.
«Çünkü bu durum Lody Coote’u endişelendiriyor. Kadın yumurt­
lamak isteyen ama bunu başaramayan bir tavuğa benziyor o za-
mon.»
Bili, «Haydi, çocuklar,» dedi. «Gidip Gerry’yi kaldıralım. Hay­
di, Jimmy.»
Çorap, «Daha ince bir şey yapalım,» dedi. Bu «ince» söz­
cüğünü sık sık kullanmaktan hoşlanırdı.
Jimmy, «Ben incelikten anlamam,» diye cevap verdi. «Böyle
bir şeyin nasıl yapılacağını da bilmem.»
Ronny, «En iyisi,» dedi. «Toplanıp ona yorın sabah bir oyun
oynayalım... Örneğin Gerry'yi saat yedide kaldıralım. Evdekilerin
hepsi de buna çok şaşarlar. TredweH’in takma bıyığı çıkar. Çay­
danlık da elinden düşer. Lady Coote sinir krizi geçirerek, Bili*
in kolları arasına yığılır. Sir Osvvald, 'Ha,' der ve çelik fabrikası­
nın hisse senetlerinin değeri de yükselir. Pongo gözlüğünü yere
atıp üzerinde tepinir ve böylece çok duygulandığını belirtir.»
Çorap, «Uyandırmak için soğuk sudan daha ince bir şey dü­
şünmeliyiz,» diye önerdi.
Ronny sordu. «İyi ya, ne yapacağız?»
Bu soruya kimse cevap veremedi.
Bili, «Bir yolunu bulmalıyız,» dedi. «İçimizde en akıllı kim?»
Jimmy, «Pongo tabii.» dedi gülerek. «Bakın her zamanki gibi

— 12
telaşta koşup duruyor. Pongo her zaman akıllıydı. Çocukluğun­
da başına gelen bu felaketten hiç kurtulamadı. Sorunumuzu Pon.
goya açalım.»
Bay Bateman arkadaşlarının karmakarışık sözlerini sabırla
dinledi. Sonra da, «En iyisi çalar saat,» dedi. «Uyuyakalmaktan
korktuğum için ben de bir çalar saat aldım.» Telaşla uzaklaştı.
«Bir çalar saat...» Ronny başını salladı. «Bir tek çalar saat...
Gerry Wade’i ancak bir düzine çalar saat uyandırabilir.»
«Eh, neden olmasın?» Bill’in yüzü kızarmıştı. Heyecanla ko­
nuşuyordu. «Hemen kasabaya gidelim ve hepimiz birer tane
çalar saat alalım.»
Gülerek bu konuyu tartışmaya başladılar. Bill’le Ronny ara­
baları getirmeye koştular. Jimmy'yi de casusluk etmesi için ye­
mek odasına yolladılar.
Genç adam çabucak döndü. «Gerry orada... Kaybettiği za­
manı telafi etmeye çalışıyor. Kızarmış ekmekle marmeladı yu­
varlayıp duruyor. Onun bizimle birlikte kasabaya gelmesine nasıl
engel olacağız?»
Sonunda Lady Coote'a Gerry VVade'i oyalamasını söylemeye
karar verdiler.
Kadın hem şaşırdı, hem endişelendi. «Şaka mı dediniz? Dik­
katli olursunuz değil mi, çocuklar? Yani... eşyaları kırmayın,
fazla su da dökmeyin. Bildiğiniz gibi gelecek hafta köşkü teslim
etmemiz gerekiyor. Lord Caterham'ın...»
Garajdan dönmüş olan Bili kadının endişelerini gidermeye
çalıştı. «Merak etmeyin, Lady Coote. Lord Caterham’ın kızı Lady
'Bohça' Brent benim çok iyi arkadaşımdır. Aklına eseni yapar.
Ama zaten eşyalara bir zarar verecek değiliz. Sessizce yapılan
bir şaka olacak.»
Çorap diye çağırdıkları kız da ekledi. «İnce bir oyun.»
Lady Coote kederli kederli terasta ilerlerken Gerry Wade de
yemek salonundan çıktı. Jim m y Thesiger sarı saçlı, melek yüzlü
bir gençti. Gerry Wade’se ondan daha sarışın ve daha melek

— 13
suratlıydı. Yüzünde her zaman aptalca bir ifade vardı. Bu yüzden
de Jimmy onun yanında pek zekiymiş gibi dururdu.
Gerry Wade, «Günaydın, Lady Coote,» dedi. «Bizimkiler ne­
rede?»
«Kasabaya gittiler.»
«Neden?»
Lady Coote kalın ve kederli sesiyle, «Bir şaka yapmak için,»
diye açıkladı.
Bay Wade, «Sabahın bu saatinde şaka olur mu?» dedi.
Lady Coote anlamlı anlamlı hatırlattı. «Pek de erken sayıl­
maz.»
Bay Wade şirin bir açıksözlülükle, «Korkarım bu sabah aşa­
ğıya biraz geç indim,» diye itiraf etti. «Çok garip bir şey bu... Ne
zaman böyle bir yerde konuk olsam, kahvaltıya mutlaka en
son ben inerim.»
Lady Coote, «Gerçekten çok garip,» dedi.
Bay Wade düşünceli düşünceli mırıldandı. «Bunun nedeni­
ni de bilemiyorum...»
Lady Coote, «Neden daha erken kalkmıyorsunuz?» dedi.
«Ah!» Bu basit çare Bay VVade'i çok şaşırttı.
Kadın heyecanla sözlerini sürdürdü. «Sir Osvvald her zaman
bir gencin yükselebilmesi için erken kalkması gerektiğini söyler.»
Bay Wade, «Ah, tabii,» dedi. «Londra'da ben de erken kalk­
mak zorundayım. Çünkü saat on birde Dışişlerinde olmam gere­
kiyor. Her zaman tembellik ettiğimi sanmamalısınız, Lady Co­
ote.»
O sırada gruptakiler de Market Basing kasabasındaki saat­
çiye girmişlerdi. Dükkânın sahibi herkesin böyle birdenbire ça­
lar saate meraklanması karşısında şaşırdı.
Bili, «Bohçayı da buraya çağırsak.» diye önerdi. «Sen
onu tanıyorsun, deği! mi, Jimmy? Ne iyi kızdır, Bohça! Şakaya
bayılır. Ayrıca çok da kafalıdır ha. Sen Bohçayı biliyor musun.
Ronny?»
Ronny Devereux başını salladı. «Hayır.»

— 14 —
«Bohçayı tanımıyor musun? Sen nerede kış uykusuna yat­
mıştın, oğlum. Herkes Bohçayla arkadaş olmak için can otıyor.»
Çorap, «Biraz incelik göster, Bili,» dedi. «Kız arkadaşlarını
övmeyi bırak da işimize bakalım.»
Ondan sonraki beş dakika dükkân çalar saatlerin tiz ses­
leriyle çınladı. Sonunda gençler altı saat seçtiler.
Rorihy-pe cömert bir insan olduğunu belirten bir tavırla,
«Bir tane de Pönga için alalım,» dedi. «Bu onun fikriydi. Onu
oyuna katmamamız ayıp olur. Pongonun da saati olmalı.»
Bili başını salladı. «Doğru. Bir tane de Lady Coote için
alalım. Ne kadar fazla olursa ,o kadar eğlenceli olur. Ayrıca ka­
dın bize yardıma çalışıyor. Herhalde şu anda Gerry'yle geve­
zelik ediyordur.»
Gerçekten de Lady Coote o sırada Gerry Wade’e bahçı­
vanı şikâyet ediyordu. Hayatından memnundu.
Saatler sarıldı, parası ödendi. Saatçi uzaklaşan arabaların
arkasından şaşkın şaşkın baktı. «Zamane gençliği çok neşeli,
çok. Ama onları anlamak hiç de kolay değil.»

II. Çalar Saat


«Saatleri nereye koyacağız?»
Akşam yemeği sona ermiş, gençler yine Lady Coote’dan
yardım istemişlerdi. Sir Oswald briç oynamalarını söyleyerek
farkına varmadan sorunu çözümlemiş oldu. Ünlü çelik kralı,
Lady Coote, Rupert Bateman ve Gerald Wade masanın başı­
na geçtiler.
Diğerleri sözde pikaba plak koyarak dans etmek için balo
salonuna gittiler. Ama sonra Gerald Wade’in yatak odasının
kapısında toplandılar. Kızlar kıkır kıkır gülüyor, saatlerin tıkır­
tısı iyice duyuluyordu.

— 15 —
Jimmy, Bill'in soaısunu cevapladı. «Sırayla yatağın altına
dizelim...»
«Saatleri kaça kuracağız? Sonra... hepsini aynı saate mi
ayarlayacağız? Böylece müthiş bir gürültü mü kopacak? Yok­
sa saatler aralıklarla mı çalacak?»
Bu konu heyecanla tartışıldı. Bir bölümü Gerry Wade gibi
bir uyku şampiyonunu ancak aynı anda çalan sekiz saatin kal­
dırabileceğine inanıyordu. Diğerleriyse saatlerin arka arkaya
çalmasının daha etkili olacağını düşünüyorlardı.
Sonunda tartışmayı onlar kazandı. Saatlerin 6.3C’dan son­
ra sırayla çalmasına karar verdiler.
Bili sanki kendisi pek erken kalkıyormuş gibi, «Umarım bu
.ona bir ders olur.» dedi.
Tam saatleri dizmeye başladıkları sırada birdenbire paniğe
kapıldılar.
Jimmy, «Hişşt.» diye fısıldadı. «Biri geliyor.»
Hepsi de telaşlandılar.
Sonra Jimmy, «Neyse,» diye seslendi. «Gelen Pongoymuş.»
Bay Bateman o sırada oyunda olmadığı için odasına bir
mendil almaya gidiyordu. Genç adam kordiorda durdu ve bir ba­
kışta durumu anladı. Sonra da düşüncesini açıkladı. «Gerry
tıkırtıyı duyar.»
Komplocular birbirlerine baktılar.
«Size söylemedim mi?» Jimmy'nin sesi saygı doluydu.
«Pongo her zaman akıllıydı.»
Akıllı genç yoluna devam etti.
Ronny Oevereux başını yana eğmiş, düşünüyordu. «Pon­
go haklı. Aynı anda tıkırdayan sekiz saat gerçekten çok gürültü
çıkarır. Bizim Gerry ahmağın teki ama bunu o bile anlar.»
Jimm y Thesiger, «Acaba gerçekten öyle mi?» dedi.
«Kim öyle mi?»
«Gerry sandığımız kadar ahmak mı?»
Ronny ona hayretle baktı. «Gerald'ı hepimiz tanıyoruz.»
Jimmy, «Gerçekten tanıyor muyuz?» diye mınldandı. «Ba-

— 16 —
zen düşünüyorum da... Hiç kimse Gerry kadar ahmak ola­
maz.»
Hepsi de genç adama bakakaldılar.
Ronny’nin yüzünde çok ciddi bir ifade belirmişti. «Jimmy,
'ben de çok akıllısın.»
BiU^de heyecanla ekledi. «İkinci bir Pongo.»
Jimmy'kendisini savunmaya çalıştı. «Bu aklıma gelmedi de­
ğil.»
Çorap, «Hepimiz incelik-gösterm eliyiz!» diye bağırdı.
«Bu saatleri ne yqpacağız?»
Jimmy, «İşte Pongo dönüyor,» dedi. «Ona soralım.»
Dev beynini çalıştırması istenilen Pongo sorunu düşündük­
ten sonra kararını verdi. «Gerry’nrn yatıp uyumasını bekleyin.
Sonra usulca odasına girerek saatleri yere dizin.»
Jimmy başım salladı. «Pongo haklı. Şimdi saatleri bir yere
koyalım. Sonra da aşağıya inelim. Şüphe uyandırmamalıyız.»
Briç oyunu hâlâ devam ediyor, Sir Oswald karısına yaptığı
hataları sayıyordu.
Gerald Wade de zaman zaman ortağı olan Rupert Bate-
man’a, «Aferin, Pongo,» diyordu. «İyi oynadın.»
Bili Eversleigh’se hesap yapmaya çalışıyordu. Ronny De-
vereux’e, «Gerry on ikide odasına çıktı, diyelim,» diye fısılda­
dı. « Ondan sonra ne kadar bekleyeceğiz? Bir saat mi?» Es­
nedi. «Çok acayip... Ben her zaman sabaha karşı üçte yata­
rım. Ama bu gece biraz oturmamız gerektiğini bildiğim için uy­
kum geldi. Hemen yatmak istiyorum.»
Diğerleri de aynı durumda olduklarını açıkladılar.
Sir Osvvald'ın hafifçe öfkeli sesi duyuldu. «Maria, sana kaç
defa söyledim? O kadar duraklamasana?»
Bir iki el sonra oyun bitti.
Sir Oswald içki masasına giderek kadehleri doldurdu. Ya­
rımda da herkes yukarı çıktı.
Ronny Devereux’ün odası Gerald Wade’inkinin hemen ya­
nındaydı. Ona durum hakkında rapor vermesi emredildi. Genç

— 17 — Dört Neşeli Arkadaş — F : 2


adam ikiye çeyrek kala usulca etrafta dolaşarak kapılara
vurdu. Gruptakiler de pijamaları ve ropdöşambrları ya da ge­
celik ve sabahlıklarıyla toplandılar. Gülüşmeler, fısıltılar du­
yuldu.
Saatleri topladılar. Ama yine bir sorun çıktı.
«Hepimiz birden odaya giremeyiz. Çok gürültü olur. Biri
bu işi yapsın. Diğerleri de saatleri ona kapıdan birer birer uzat­
sın.»
Bu kez kimin seçileceği konusunda şiddetli bir tartışma
çıktı.
Üç kız kıkır kıkır güldükleri için bu işe uygun değillerdi.
Bili Eversleigh iriyarıydı. Gürültüyle yürüyordu ve beceriksizin
de biriydi. Jimm y Thesiger’le Ronny Devereux bu işi başarabilir­
lerdi. Ama sonunda çoğunluk Rupert Bateman’ın lehinde karar
verdi.
Jimmy başını salladı. «Evet, bu iş tam Pongoya göre. Zaten
kedi gibi sessiz yürür. Sonra... Gerry uyandığında Pongo bir
yalan uydurabilir. Onu yatıştıracak, kuşkulanmasını engelleye­
cek bir şey.»
Çorap düşünceli düşünceli mırıldandı. «İnce bir şey.»
Jimmy, «Tabii,» dedi,
Pongo verilen görevi ustalıkla ve başarıyla yerine getirdi.
Yatak odasının kapısını usulca açtı. Elinde iki saatle içeri gire­
rek karanlıkların arasında kayboldu. Bir iki dakika sonra tekrar
eşikte belirdi ve iki saat daha aidi. Sonra iki saat daha. Yedin­
ci ve sekizinci saatleri de yerleştirdikten sonra dışarı çıktı.
Hepsi de soluklarını tutarak dinlediler. Gerald VVade’in ritmik
soluklarını hâlâ duyabiliyorlardı. Ama şimdi bunu saatlerin he­
yecanlı, zafer dolu tıkırtıları boğuyordu.

— 18 —
H l. Başarılı Olamayan Şaka
Çorap^urautsuzca, «Saat on iki,» dedr.
Şaka hiç de başarılı olmamıştı. Çalar saatler görevlerini
yapmışlardı. Çıkardıkları gürültü etrafta yankılanmış, hatta Ron-
ny Devereux kıyamet gününün geldiğini sanarak yatağından
fırlamıştı. Yandaki odada çalan saatler onu böyle etkiledi­
ğine göre kimbilir Gerry Wade ne haldeydi? Ronny telaşla dışa­
rı çıkarak kulağını arkadaşının oda kapısına dayamıştı.
İçeride Gerry’nin küfrettiğini duyacağından emindi. Bunu
bekliyordu. Ama hiçbir şey işitmedi. Yalnızca saatler hâlâ gü­
rültüyle, küstahça tıkırdıyordu. Kısa bir süre sonra diğer bir
saat de çalmaya başladı. Cırlak sesi sağır bir adamı bile öf-
kelendirirdi.
Evet, saatler görevlerini yerine getirmişlerdi ama Gerry
Wade'le başa çıkmalarının olanaksız olduğu da anlaşılıyordu.
Bütün grubun keyfi kaçmıştı.
Jimm y Thesiger, «Bu çocuk insan değil,» diye homurdandı.
Helen (belki de Nancy), «Herhalde aşağıda bir yerde tele­
fon çaldığını sandı,» dedi. «Çok ilginç bir durum bu,» diye mı­
rıldandı. «Bence Gerry’nin bu durumu bir doktorla konuşması
iyi olur.»
Bili ümitlendi. «Belki de kulakları hasta.»
Çorap, «Bana sorarsanız, Gerry bile bile aşağıya inmiyor,»
dedi. «Gürültüden uyandı tabii. Ama sanki bir şeyin farkında
değilmiş gibi davranmak niyetinde.»
Herkes Çoraıba saygı ve hayranlıkla baktı.
Bili, «Bu olabilir,» diyerek başını salladı.
Çorap ekledi. «Gerry ince oyuna başvurdu. Bu sabah kah­
valtıya inadına daha da geç inecek.»

— 19 —
Saat on ikiyi geçerken gruptakiler Çorabın haklı olduğuna
karar verdiler.
Ama Ronny Devereux aynı fikirde değildi. «Saat çalarken
Gerry’nin kapısına gittiğimi unutuyorsunuz. Gerry sonradan ne­
ye karar vermiş olursa olsun, herhalde ilk saat çaldığı zaman
çok şaşırırdı. Onun için de bağırması, küfretmesi gerekirdi...
Saatleri nereye koymuştun, Pongo?»
Bay Bateman, «Başucundaki küçük masaya,» diye cevap
verdi. «Yani kulağının dibine.»
Ronny, «İyi düşünmüşsün, Pongo,» dedi. Bill'e baktı. «Şim ­
di bana söyle. Eğer sabah altı buçukta kulağının dibinde cırlak
bir zil çalmaya başlasaydı, ne yapardın?»
Bili bağırdı. «Tanrım! O zaman b en...» Birdenbire durakla­
dı.
Ronny başını salladı. «Tabii! Küfrederdin. Ben de öyle! Her­
kes de! Yani insan o durumda nezaketi bir tarafa bırakırdı. Ama
öyle olmadı. Bence Pongo haklı... Her zamanki grbi. Gerry'nin
kulaklarında ender görülen bir hastalık var.»
Diğer kızlardan biri üzüntüyle, «On ikiyi yirmi geçiyor...»
dedi.
Jimmy, «Bu kadarı da fazla,» diye bağırdı. «Yani... şaka
hoş bir şeydir ama Gerry fazla ileri gidiyor. Coote'lan sıkın­
tıya sokmasına ne gerek var?»
Bili ona baktı. «Ne demek istiyorsun?»
Jimmy, «Ş e y ...» dedi. «Aslında Gerry bu kadar düşüncesiz
değildir.» Ne demek istediğini kelimelerle açıklamakta zorluk
çekiyordu. Ayrıca fazla bir şey söylemek de istemiyordu ama...
Ronny’nin kendisini süzdüğünü farketti.
Arkadaşı birdenbire ciddileşmişti.
Aynı anda Tredı/vell içeri girerek kararsızca etrafına bakın­
dı. Sonra da özür diler gibi, «Bay Bateman’ın burada öldüğü­
nü sanıyordum,» dedi.
Ronny, «Şimdi bahçeye çıktı,» diye cevap verdi. «Ben sana
yardım edebilir miyim?»

— 20 —
TredmveH bir ona baktı, bir Jimmy Thesiger’e. İki genç
uşağın peşinden odadan çıktılar. Tredwell yemek odasının kapı­
sını arkasından dikkatle kapattı.
Ronny, «E ? » dedi. «N e var?»
«Bay Wade aşağıya inmediği için yardımcım William'ı oda­
sına yolladım, efendim.»
«Evet.»
«William büyük bir telaşla aşağıya indi, efendim.» Uşak
bir an durakladı. «Korkarım, Bay Wade uykusunda ölmüş, efen­
dim.»
Jimmy'yle Ronny, Tre<JwelI'e bakakaldılar.
Sonra Ronny bağırdı. «Saçma! Bu... bu,., olanaksız. Ger-
ry ..,» Rengi birdenbire uçtu. «B en ... ben gidip bakayım. O
aptal William bir hata yaptı herhalde.»
Tredwell elini uzatarak onu durdurdu. «Hayır, efendim. Wil-
liam hata yapmadı. 'Ben Dr. Cartwright'ı çağırttım bile. Ayrıca
kapıyı da kilitleyerek, Sir Osvvald'a durumu açıkladım. Şimdi
Bay Bateman’ı bulmam gerekiyor.» Çabucak uzaklaştı.
Ronny iyice sersemlemiş gibi etrafına bakınıyordu.
«Gerry...»
Jimmy arkadaşın: kolundan tutarak, onu yan kapıdan te­
rasa çıkardı. O tarafta kimse yoktu. Jimmy, Ronny'yi iterek ha­
sır koltuklardan birine oturttu.
«Yavaş, oğlum... Biraz sonra kendine gelirsin.» Bir taraf­
tan da genç adamı merakla süzüyordu. Ronny’yle Gerry’nin çok
samimi iki dost olduklarından haberi yoktu. «Zavallı Gerry...
Oysa sağlığı çok yerinde gibiydi.»
Ronny başım salladı.
Jimm y sözlerini sürdürdü. «Şimdi bana o saat şakası çok
kötü gözüküyor. Ne garip değil mi? Komedi çoğu zaman tra­
jediye karışıyor...» Ronny'nin kendisini toplaması için geveze­
lik edip duruyordu.
Arkadaşı huzursuzca kımıldandı. «Doktor da gelse artık.
Bilmek istediğim...»

— 21 —
«Neyi bilmek istiyorsun?»
«Onun... neden öldüğünü.»
Jimmy dudaklarını büzdü. «Kalp mi dersin?»
Ronny acı acı güldü. «Ne münasebet!»
Jimmy, «Şey, Ronny.» dedi.
«Evet?»
Jim m y düşüncesini zorlukla açıklayabilirdi. «Yani... sen kuş­
kulanıyor musun? Şey... yani Gerry'nin başına filan mı vurdu­
lar? Tredvvell de kapıyı kilitlemiş...» Cevap bekledi.
Ama Ronny gözlerini yere dikmiş öylece oturuyordu.
Jimmy başını sallayarak sustu. Beklemekten başka yapa­
bilecekleri bir şey olmadığı anlaşılıyordu.
Sonra Tredvvell yanlarına geldi. «Doktor sizinle görüşmek
istiyor, efendim. Kendisi kütüphanede.»
Ronny ayağa fırladı. Jimmy de onun peşinden gitti.
Dr. Cartvvright zeki bakışlı, zayıf ve enerjik bir gençti. Ron-
ny'le Jimm y’ye başıyla selam verdi. Her zamankinden daha cid­
dileşmiş .olan Pongo da onları tanıştırdı.
Doktor. Ronny’ye, «Anladığıma göre Bay Wade'in en yakın
arkadaşı sizmişsiniz,» dedi.
«En samimi arkadaşı.»
«Hım ... Bu olay çok basite benziyor. Görünüşte sağlıklı bir
genç... Acaba uyuyabilmek için ilaç alıyor muydu?»
«ilaç mı?» Ronny hayretle doktora baktı. «Her zaman bir
çocuk gibi mışıl mışıl uyurdu.»
«Uykusuzluktan hiç şikâyet etmez miydi?»
«Hayır.»
«Durum açık. Ama korkarım resmi soruşturma yapılması
gerekecek.»
«Neden öldü?»
«Fazla miktarda kloral almış. İlaç şişesi başucundaydı. Bir
de bardak. Böyle olaylar insanı üzüyor.»
Ronny'nin dilinin ucuna geldiğini sandığı soruyu Jimmy sor­
du. «Aoaba... bir cinayete mi kurban gitti?»

— 22 —
Doktor ona çabucak bir göz attı. «Bunu neden sordunuz?
Kuşkulanmanız için bir neden var mı?»
Jimmy, Ronn/ye baktı. Bir şey biliyorsa, diye düşündü. Ko­
nuşmasının tam şırası. Arkadaşı hayır der gibi başını sallayınca
da şaşırdı.
Sonra Ronny, «Hiçbir neden yoktu.» dedi.
«Ya intihar?»
«Gerry'nin intihar etmesi için de bir neden olmadığını söyle­
yebilirim.» Ronny kesin bir tavırla konuşmuştu.
Ama doktorun bu cevapla yetinmediği belliydi. «Bir derdi
yok muydu? Para sıkıntısı? Kadın sorunu? »
Ronny tekrar başını salladı. «Hayır.»
«Yakınları kimler? Onlara haber verilmesi gerekiyor.»
«Gerry’nin bir kız kardeşi var. Daha doğrusu üvey kardeşi.
Deane’de oturuyor. Buradan otuz kilometre kadar ötede. Gerry
Londra’da olmadığı zamanlar onun yanında kalırdı.»
Doktor, «Hım,» dedi. «Durumun ona bildirilmesi gerekli.»
Ronny, «Ben giderim,» diye cevap verdi. «Ağır bir görev bu.
Ama birinin bu işi yapması da şart.» Jim m y'ye baktı. «Sen kızı
tanıyorsun değil mi?»
«Biraz. Onunla bir iki kez dans ettim.»
«O halde oraya senin arabanla gideriz. Sence bir sakıncası
yok değil mi? Kızın karşısına yalnız başıma çıkamayacağım.»
Jimmy, «Ben de sana bunu önerecektim,» diye cevap ver­
di. «Gidip bizim eski otomobili getireyim.» Yapacak bir şey bul­
duğu için rahatlamıştı. Ronny'nin tavırları onu şaşırtıyordu. Ar­
kadaşının bildiği neydi? Neden kuşkulanıyordu? Sonra bunları
neden doktora açıklamamıştı?
Kısa bir süre sonra iki arkadaş Jimmy'nin arabasında uçar­
casına ilerliyorlardı.
Bir süre hiç konuşmadılar.
Sonra Ronny, «Jim my,» dedi. «Artık... senden daha yakın bir
arkadaşım yok.»
«E? Sonra?»

— 23 —
«Sana anlatmam gereken bir şey var. Bunu öğrenmelisin.»’
«Gerry VVade’le mi ilgili bu?»
«Evet, Gerry Wade'le ilgili.»
Jimmy bekledi. Ama Ronny bir şey söylemeyince, «Evet, ne­
dir?» diye sordu.
Ronny mırıldandı. «Belki bunu açıklamam doğru olmaz.»
«Neden?»
«Günkü... söz vermiş sayılırım.»
«A, öyleyse bir şey söyleme.»
Bir sessizlik oldu.
«Ama yine de seninle konuşmak istiyorum. Çünkü sen ben­
den daha akıllı sayılabilirsin.»
Jimmy, «Herkes senden akıllıdır,» dedi.
Ronny birdenbire, «Yok, anlatamam,» diye mırıldandı.
Jim m y başını salladı. «İyi ya. Nasıl istersen öyle yap.»
Yine bir sessizlik oldu.
Sonra Ronny, «O nasıl bir kız?» diye sordu.
«Kim ?»
«Gerry'nin kız kardeşi. Ben onu hiç görmedim.»
«İyi bir kız... Aslında... olağanüstü güzel.» Jimmy'nin se­
si birdenbire değişmişti.
«Gerry’nin kız kardeşini çok sevdiğini biliyorum. Ondan sık
sık söz ederdi.»
«Kız Gerry’ye çok bağlıydı. Bu olay... onu çok sarsacak.»
«Evet. Korkunç bir şey bu.»
Ondan sonra Deane'e gelinceye kadar hiç konuşmadılar.
Küçük evin kapısını onlara açan hizmetçi kız, «Miss Loraine
bahçede,» dedi. «Ama Bayan Coker’la konuşmak istiyorsanız...»
Jimm y hemen onu görmek istemediklerini söyledi. İki genç
oldukça bakımsız bahçede ilerlerken, Ronny, «Bayan Coker da
kim?» diye sordu.
«Loraine'le birlikte oturan yaşlı kadın. »
Bahçenin dibinde genç bir kız iki siyah köpekle oynuyordu.
Açık sarı saçlı, ufak tefekti. Arkasına eski bir tüvit tayyör giy-

— 24 —
misti. Gerry'mn kız kardeşi hiç de Ronny’nin tahmin ettiği gibi
değildi. Yani Jimmy'nin her zaman beğendiği tiplere benzemiyor­
du.
Loraine Wade köpeklerden birinin tasmasından tutarak on­
lara doğru geldi. «Hoş geldiniz... Köpeğime aldırmayın. Yeni yav­
ruladığı için herkesten kuşkulanıyor.» Davranışları çok doğaldı.
Gülümseyerek onlgro bakarken yanakları hafifçe kızardı. Gözle­
ri koyu maviydi. Tıpkı peygamber çiçekleri gibi.
Jim m y çabucak, «Bu Ronny Devereux, Miss Wade,» dedi.
«Herhalde Gerry'nin ondan sık sık söz ettiğini duydunuz.»
«Ah, evet.» Genç kız dostça bir gülümseyişle Ronny’ye bak­
tı. «Siz de Bacalar köşkünde kalıyorsunuz değil mi? Gerry’yi ne­
den getirmediniz?»
Ronny, «Ş e y ...» diye mırıldandı. «Bunu yapamadık...»
Jimmy atıldı. «Miss W ade... korkarım... size kötü bir haber
getirdik.»
Loraine’in gözleri irileşti. «Gerry'yle mi ilgili?»
«Evet. Gerry’yle. O ...»
Kız ani bir öfkeyle ayağını yere vurdu. «Anlatın! Lütfen an­
latın!» Birdenbire Ronny'ye döndü. «Siz söyleyin.»
Jimmy ani bir kıskançlık duydu. O zaman o ana dek kendi
kendine itiraf etmek istemediği şeyin ne olduğunu anladı. Artık
Helen, Nancy ve Çorap adlı kızların onu neden ilgilendirmediği­
ni biliyordu. Ronny’nin ciddi bir tavırla söylediklerini hayal meyal
duydu.
«Evet, Miss W ade... Size Gerry’nin öldüğünü söylemek zo­
rundayım.»
Metin bir kızdı Loraine. İnleyerek geriledi ama hemen sonra
sorular sormaya başladı. «Nasıl? Ne zaman?»
Ronny onu elinden geldiğince üzmemeye çalışarak' olanları
anlattı.
«Uyku ilacı mı? Gerry mi?» Kızın sesinde büyük bir şaşkın­
lık vardı.
Jimmy, Loraine’e bir göz attı. Sanki kıza uyarıda bulunuyor-

— 25 —
du. Jimmy'ye birdenbire Loraine çok saf olduğu için fazla geve­
zelik edebilirmiş gibi gelmişti. Sonra kıza resmi soruşturma ya­
pılması gerektiğini anlattı.
Jimmy'yle Ronny, Loraine'i alıp Bacalara götürmek is­
tediler. Kız bunu kabul etmedi. Datıa sonra geleceğini söyledi.
Küçük bir spor arabası vardı nasıl olsa.
İki gencin içine dokunan bir tavırla, «Ama önce biraz yalnız
kalmak istiyorum,» dedi.
Ronny başını salladı, «Anlıyorum.»
Jimmy, «Haklısınız,» diye ekledi.
Kıza baktılar. Kendilerini güçsüz ve beceriksiz hissediyorlar­
dı.
Loraine mırıldandı. «Geldiğiniz için ikinize de teşekkür ede­
rim.»
Jimmy'yle Ronny köşke dönerlerken fazla konuşmadılar.
Sanki aralanna bir soğukluk girmişti.
Yalnızca Ronny bir ara, «Tanrım,» dedi. «Ne kadar metin bir
kız.»
Jimm y başını salladı. «E ve t...»
Ronny ekledi. «Gerry benim arkadaşımdı. Kızla ilgilenmek
de bana düşüyor.»
«Ah, evet. Tabii.»
Başka bir şey söylemediler.
Bacalara döner dönmez Lady Coote, Jlmmy*yi yakaladı. «Ah,
o zavallı genç... O zavallı genç.»
Jimmy uygun cevaplar vermeye çalıştı. Sonra da kadının
elinden kurtularak yukarıya koştu. Tam o sırada Ronny, Ge-
rald VVade’in odasından çıkıyordu. Jimmy'yi görünce biraz şaşır­
dı.
«Onun yanına gittim. Sen de içeri girecek misin?»
«Sanm ıyorum ...» Sağlıklı bir gençti Jim m y ve ölümün kendi­
sine hatırlatılmasından da nefret ederdi.
«Bence bütün arkadaşları ona bir kez bakmalılar. Ben
böyle düşünüyorum.»

— 26 —
«Yo, öyl© mi?» Jimmy, Ronny’n in bu konuda pek garip dav­
randığını düşündü.
«Evet. Böylece insan saygısını göstermiş olur.»
Jimmy içini çekerek boyun eğdi. «Pekâlâ...»
Gerry’nin odası toplanmış, örtünün üzerine beyaz çiçekler
konulmuştu. Jim m y arkadaşının beyaz ve hareketsiz yüzüne
çabucak bir göz attı. Pembe yanaklı, melek yüzlü Gerry Wade
olabilir miydi bu? Ürperdi.
Tam odadan çıkmok için dönerken bakışları şömine­
nin rafına takıldı ve şaşkınlıkla durakladı. Çalar saatler oraya
dikkatle dizilmişti.
Jimm y dışarı çıktığında, Ronny onu bekliyordu.
Jimmy, «Çok sakin bir hali var,» diye mırıldandı. «Çok şans­
sızmış...» Bir an durdu, sonra da ekledi. « O saatleri öyle kim
sıraya dizmiş, Ronny? »
«Ne bileyim ben? Herhalde hizmetçilerden birinin işi.»
Jimmy, «İşin garibi,» dedi. «Odada yedi saat var sekiz değil.
Saatlerden' biri eksik yani. Bunu fark ettin mi?»
Ronny anlaşımlaz bir şeyler mırıldandı.
Jim m y kaşlarını çattı. «Sekiz yerine yedi... Neden acaba?»

IV. Bir Mektup


Lord Caterham, «Bence düşüncesizlik bu,» dedi. Yumuşak,
şikâyet dolu bir sesle konuşuyordu. «Evet, tam anlamıyla, dü­
şüncesizlik. Sıfırdan başlayıp yükselen adamların çoğu böyle
oluyor. Belki de büyük bir servet yapmalarının sırrı bu.» Yaşlı
adam o gün döndüğü köşkünün bahçelerine üzgün üzgün baktı.
Arkadaşlarının ve sosyetenin «Bohça» diye çağırdığı kızı
Lady Eileen Brent güldü. «Senin büyük bir servet yapamayaca­
ğın kesin. Ama açıkçası burası için Coote’dan bir hayli para

— 27 —
kopardın... Bu koskocaman türbeyi başka kimse tutmazdı.»
Lord Caterham yüzünü buruşturdu. «Böyle sözler söyleme­
sen, Bohça. Tam o konuyu kapatmıştık.»
Bohça, «Bu konuda neden bu kadar duyarlı olduğunu anla-
yamıyorum,» dedi. «En sonunda insanların bir yerde ölmeleri ge­
rekiyor.»
Lord Caterham homurdandı. «Benim evimde ölmeleri şart
değil.»
«Neden? Bu köşkte çok kişi ölmüş. İç sıkıcı bir sürü büyük­
baba ve büyükanne.»
Lord Caterham, «O başka,» dedi. «Brent'lerin burada ölme­
lerini beklerim. Zaten onlar konumuzun dışında. Ama açıkçası
yabancılara karşı çıkıyorum. Hele resmi soruşturmaya daha da
çok karşı çıkıyorum. Çok geçmeden bunu alışkanlık haline so­
kacaklar. Bu İkincisi. Dört yıl önceki olayı hatırlıyor musun? Tabii
ondan George Lomax’ı sorumlu tutuyorum.»
«Şimdiki olaydan da zavallı Coote'u sorumlu tuttuğun gibi.»
Lord Caterham inatla, «Onunki de düşüncesizlik,» dedi,
«öyle bir şey yapabilecek bir insan eve çağrılır mı? Sen iste­
diğini söyle, Bohça, ama ben resmi soruşturmalardan hoşlanmı­
yorum.»
«O kalın kafalı müfettişi gören olayın cinayet olduğunu sa­
nırdı. Adam dört yıl önceki olayın etkisinden kurtulamamış hâlâ.
Köşkteki her ölümün siyasi sarsıntılara yol açacak bir cinayet
olayı olduğunu sanıyor. Ne kadar gürültü ettiğini bilemezsin.
Bohça. Trechvell bana her şeyi anlattı. Parmak izi bulabilmek
için akla gelecek her şeyi incelemiş. Aslında oldukça basit bir
olay bu. Kaza ya da intihar, bu o kadar önemli değil.»
Bohça, «Gerry Wade’i bir kere gördüm,» dedi. «Bili Evers-
leigh’in arkadaşıydı. Gerry’den hoşlanırdın, babacığım. Ondan
daha neşeli ve beceriksiz bir insan olamazdı.»
Lord Caterham’ın inadı tutmuştu. «Beni kızdırmak için bile
bile evimde ölen bir insandan hoşlanmazdım.»
Bohça sözlerini sürdürdü. «Ama Gerry’yi öldürdüklerini san-

— 28—
mıyorum. Bundan daha saçma bir düşünce olamaz.»
Lord Caterham, «Tabii olamaz,» dedi. «Müfettiş Ragman
gibi bir ahmaktan başka herkes anlar bunu.»
Bohça, «Herhalde parmak izi ararken çok önemli bir insan
olduğunu düşünüyordu,» dedi. «Ama neyse resmi soruşturmada
Gerry'nin ‘kaza sonucu öldüğüne’ karar verdiler, öyle değil mi?»
Yaşlı adam başını salladı. «Evet. Wade’in kız kardeşinin
duygularını da göz önüne almak zorundaydılar.»
«Demek Gerry’nin kız kardeşi varmış? Bunu bilmiyordum.
«Evet kardeşmişler sanırım. Kız, Gerry'den çok küçükmüş.
VVade'in babası bir zamanlar kızın annesiyle kaçmış. O zaman
hep böyle şeyler yapardı. Ancak başkalarının karıları ona güzel
gözükürdü. Yalnız...»
Bohça birdenbire başbahçıvanla konuşmak için camlı ka­
pılardan dışarı çıkınca, Lord Caterham durakladı.
Bohça otoriter bir tavırla, «MacDonald.» dedi.
İmparator kıza yaklaşarak hafifçe gülümsedi. «Evet, Lody
hazretleri?»
«Seninle bovling alanı hakkında konuşmak istedim. Orası
berbat halde. Her tarafı otlar bürümüş. Biri alanı temizlesin.»
MacDonald başını salladı. «William’ı aşağıdaki tarhlardan
almamız gerekecek...»
Bohça, «Aşağıdaki tarhlar bana vız gelir,» diye cevap ver­
di. «William hemen bu işe başlasın... Sonra, MacDonald, serdeki
üzümlerden istiyorum... Biliyorum, biliyorum, onları koparmanın
daha zamanı değil. Çünkü her zaman bu böyle. Ama ben o
üzümlerden istiyorum. Anlıyor musun?» Bohça tekrar kütüphane­
ye girdi. «Affedersin, babacığım. MacDonald'ı yakalamak iste­
dim de.»
«Ona ne söyledin?»
«MacDonald kendisini Tanrı sanıyor. Onu iyileştirmeye çalı­
şıyordum. Ama bu olanaksız tabii. Herhalde MacDonald Coote’
lara da yapmadığını bırakmamıştır. Lady Coote nasıl bir kadın
baba?»

— 29 —
Lord Caterham bir an düşündü. «Eski melodram aktrisleri­
ne benziyor. Herhalde.amatör tiyatrolarda da oynamıştır... O sa­
at işi kadının sinirlerini çok bozmuş.»
«Hangi saat işi?»
«Bunu bana Tredwell anlattı. Konuklar şaka yapmaya kalk­
mışlar. Bir sürü çalar saat alarak bunları genç VVade’in odası­
na saklamışlar. Tabii ondan sonra zavallı genç ölmüş. O zaman
şakanın da tadı kaçmış tabii.»
Bohça başını salladı.
Babası sözlerini sürdürdü. Keyiflenmeye başladığı anlaşılı­
yordu. «Tredwell bana o saatlerle ilgili tuhaf bir şey söyledi. Biri
zavallı Wade öldükten sonra saatleri toplamış ve onları şömine­
nin rafına dizmiş.»
Bohça, «Dizerse ne olur?» dedi.
Lord Caterham mırıldandı. «Ben de öyle düşünüyorum ama
nedense bu yüzden bir mesele çıkmış. Çünkü bu işi yapan bu­
nu açıkça söylememiş. Ortaya da çıkmamış. Bütün hizmetçiler
sorguya çekilmiş. Ama hepsi de o iğrenç şeylere ellerini sür­
mediklerine yemin etmişler. Aslında esrarlı bir olay bu... Ha,
aklıma gelmişken. Bohça... O genç adam senin odanda öl­
müş.»
Genç kız yüzünü buruşturdu. «Neden herkes benim odam­
da ölüyor?» Sesi öfkeliydi.
Lord Caterham zaferle bağırdı. «Ben de deminden beri aynı
şeyi söylüyorum. Düşüncesizlik bu... Son zamanlarda herkes
düşüncesizce davranıyor zaten.»
Bohça kahramanca, «Tabii bu duruma aldıracak değilim,»
diye ekledi. «Neden aldırayım?»
Babası.. «Ben senin yerinde olsaydım aldırırdım.» diye ce­
vap verdi. «Hem de çok aldırırdım. Korkunç rüyalar da görür­
düm. Hayaletler, şangırdayan zincirler...»
Bohça hatırlattı, «Louise teyze senin yatağında ölmüş. Ama
kadının hayaleti sana dadanmadı.»
Lord Caterham titredi. «Bazen onu rüyamda görüyorum.

— 30—
özellikle İstakoz yediğim zaman.»
Genç kız, «Neyse,» dedi. «Benim batıl inançlarım yoktur.»
Ama Bohça o akşam yatak odasında şöminenin önünde
otururken neşeli ve aptal Gerry W ade’i düşündü. Onun gibi ha­
yat dolu bir genç intihar etmiş olamazdı. Evet, Gerry’nin uyku
ilacını yanlışlıkla fazla kaçırdığı anlaşılıyordu.
Genç kızın ‘bakışları şöminenin rafına kaydı...
Yedi saati oraya düzgünce dizmişti. Grubun aldığı sekizinci
saati ise bahçede bulmuşlardı. Pencereden atılmış olduğu anla­
şılıyordu.
Bohça da şimdi bu olayı düşünüyordu. Oldukça garip bir
şeydi bu. Yedi saat... Genç kız kaşlarını çattı. Bu saat olayı
gerçekten garip. Bili Eversleigh’i bulmalıyım. Olay sırasında o
da buradaymış...
Bohça akima koyduğunu hemen yapardı. Yerinden kalka­
rak yazı masasına gitti. Kakmalı, arkaya doğru açılan bir kapa­
ğı olan, eski tip bir masaydı. Bohça iskemleye oturarak bir kâğı­
dı önüne çekti.
«Sevgili Bili,..»
Genç kız masanın alt kısmını dışarı doğru çekmek için du­
rakladı. Hep sıkışırdı. Bohça sabırsızca kapağı çekiştirdi.
Am a yerinden kımıldatamadı. Bir keresinde bir zarf aşağı kay­
mış ve kapak bu yüzden sıkışmış. İnce bir kâğıt bıçağını alarak
aralığa soktu. Bir kâğıt yavaş yavaş dışarı kaydı. Bohça hemen
çekip çıkardı.
Bir mektubun birinci sayfasıydı. Biraz buruşmuştu.
Önce Bohçanın gözü tarihe ilişti. «21 Eylül.»
Ağır ağır, «Yirmi Bir Eylül,» diye tekrarladı. «A, b u...» Du­
rakladı. «Evet, tamam... Gerry VVade’i ayın yirmi ikisinde ölü
buldular. Demek Gerry o felaket gecesi otürup bu mektubu
yazdı.»
Bohça kâğıdı düzelterek mektubu okumaya başladı. Gerry
tamamlamamıştı bunu.

— 31
«Sevgili Loraine’im,
Çarşambaya geleceğim, Keyfim yerinde, hayatımdan mem­
nunum. Seni görmek çok hoş olacak. Yalnız beni dinle, sana
Yedi Kadran konusunda anlattıklarımı unut. Aslında ben bunun
eğlenceli bir şey olacağını sanıyordum. Ama yanılmışım. Sana
o kpnuyu açtığıma pişmanım. Bu, çocukların karışmaması ge­
reken bir şey. Onun için Yedi Kadranı unut, olur mu?
Sana yazmak istediğim bir şey daha var ama öyle uykum
geldi ki, gözlerimi açamıyorum
Ah, evet, köpek hakkında. Bence...»
Mektup burada kesilmişti.
Bohça kaşlarını çatmış oturuyordu. «Yedi Kadran... Bu
nedir? Londra’daki kenar mahallelerden biri herhalde... Ama
bu sözler bana başka bir şeyi hatırlatıyor. Şu anda bunun
ne olduğunu bilemiyorum...»
Bohçanın gözleri Gerry’nin yazdığı iki cümleye takıldı.
«Keyfim yerinde, hayatımdan memnunum...» ve «Öyle uykum
geldi ki gözlerimi açamıyorum...»
Bu sözler olanlara uymuyordu. Hiç uymuyordu. Çünkü Ger-
ry o gece fazla dozda kloral almış ve bir daha da uyanmamış-
tı. Bohça, mektupta yazdıkları doğruysa, diye düşündü. Uyku ila­
cını neden aldı?
Genç kızın bakışları yine şöminenin rafına kaydı. Gözleri­
nin önünde bir sahne belirdi. Ölen genç adam yatakta yatıyor­
du ve yedi saat rafta tıkırdıyor, tıkırdıyordu...

V . Yoldaki Adam
Bohça babasının sığınmaktan hoşlandığı odanın kapısını
açarak başını içeri uzattı. «Arabayla Londra'ya gidiyorum. Köş­
kün sıkıntılı havasına daha fazla dayanamayacağım.»
Lord Caterham itiraz etti. «Buraya daha dün geldik.»

— 32
«Biliyorum. Ama bana aradan yüzyıl geçmiş gibi geliyor.
Köşkün ne kadar sıkıcı .olduğunu unutmuşum.»
Yaşlı adam, «Ben seninle aynı fikirde değilim,» dedi. «Sakin
bir yer burası, sakin. Ve çok da rahatım. Tredıvell'e kavuştuğum
için ne kadar sevindiğimi bilemezsin. O beni rahat ettirmek için
gereken her şeyi yapıyor.»
Bohça, «Rahat benim için yeterli değil,» diye cevap verdi.
«Ben heyecan istiyorum, heyecan.»
Lord Caterham titredi. «Dört yıl önceki heyecan yetmedi
mi sana?»
Bohça, «Yeniden heyecanlanmanın zamanı geldi,» dedi.
«Hoş, Londra’da da heyecanlı bir olayia karşılaşacağımı sanmı­
yorum ya. Ama hiç olmazsa esneye esneye çene kemiğimin ye­
rinden fırlamasına engel olacağım.»
«Belasını arayan daima bulur.» Yaşlı adam esnedi. «Ama
doğrusu Londra'ya gitmeyi ben de isterim.»
Bohça, «Haydi, öyleyse,» dedi. «Ama çabuk ol. Çünkü ace­
lem vor.»
Lord Caterham tam koltuğundan kalkarken durakladı. Kı­
zına bakıyordu. Kuşkuyla, «Acelem mi var dedin?» diye sordu.
«Hem de çok acelem var.»
Lord Caterham, «Yoo,» diye bağırdı. «Ben seninle gelmi­
yorum. Acelen olduğu zaman arabayı nasıl sürdüğünü bilirim.
Bu benim gibi yaşl. bir adamın dayanabileceği bir şey değil.»
«Sen bilirsin.» Bohça kapıdan çekildi.
Biraz sonra köşkün bahçe kapısından arabasıyla hızla dışarı
fırlıyordu. Bohça otomobilini her zaman delice sürerdi. Neyseki
soğukkanlı ve usta bir sürücüydü. Yoksa bir kaza yapması işten
bile değildi.
Güzel bir Ekim günüydü. Gökyüzü masmavi, güneş de pı­
rıl pırıldı. Bohça iyice keyiflendi.
Genç kız Gerald VVade’in yarım kalmış .olan mektubunu
Deane’e, Lora ine W ade’e yollamıştı. Kıza kısa bir pusulayla

33 — Dört Neşeli Arkadaş — F : 3


durumu da açıklamıştı. Geceki heyecanı pek kalmamıştı Boh­
çanın. Ama yine de o saat olayının açıklanması gerektiğini dü­
şünüyordu. Londra’da bir ara Bili Eversleigh'i yakalayacak ve
öyle acı bir şekilde sona eren misafirlik konusunda bilgi ala­
caktı. Güzel bir sabahtı ve araba da kanatlı gibi uçuyordu. Boh­
ça gaza bastı
Sonra birdenbire bir adam bir çitin yanından sendeleyerek
yola, arabanın önüne çıktı. Genç kızın zamanında durması ola­
naksızdı. Bohça olanca gücüyle direksiyonu kırarak sağa doğru
kaydı. Araba az kalsın hendeğe yuvarlanıyordu. Tehlikeli bir
manevraydı bu ama başarılı oldu. Bohça adama çarpmadığın­
dan hemen hemen emindi.
Geriye baktı ve birdenbire midesi bulanmaya başladı. Ara­
ba adamın üstünden geçmemişti ama herhalde yanından ge­
çerken ona çarpmıştı. Çünkü yabancı yolun ortasında yüzüko­
yun yatıyordu. Hareketsizdi.
Bohça .otomobilden atlayarak adamın yanına koştu. O gü­
ne kadar kümesten kaçmış bir tavuktan başka hiçbir canlıyı
çiğnememişti. Genç kız o sırada suçun kendisinde olmadığını
düşünmüyordu bile. Yabancı sarhoş gibi sendeleyerek yola çık­
mıştı. Ama sarhoş ya da değil, Bohça yabancının ölümüne ne­
den olduğundan emindi.
Adamın yanında diz çökerek onu usulca sırtüstü çevirdi.
Yabana ne inledi, ne de başka bir şey yaptı. Genç bir adamdı.
Yüzü hoştu. İnce bir bıyığı vardı. Şıktı.
Bohçanın görebildiği kadarıyla genç adamın bir yarası yok­
tu. Ama kız yabancının öldüğüne ya da ölmek üzere olduğuna
inanıyordu. Spnra genç adamın kirpikleri titreşti ve yabancı göz­
lerini araladı. Kohverengi gözleri insanın içine dokunacak gi­
biydi. Acı çeken bir köpeğin gözlerine benziyordu. Dudakları
oynadı. Bohça onun üzerine eğildi.
«Evet? Evet?» Bohça yabancının bir şey söylemek istedi­
ğini anlıyordu Ama ona yardım etmek için yapabileceği bir şey
yoktu.

— 34 —
Sonra yabancı, «Yedi Kadran...» dedi. «Söyleyin...» Sesi
bir iç çekişinden farksızdı.
Bohça tekrarladı. «Evet? Kime söyleyeyim?»
Genç adam konuşmak için kendini zorladı. «Söyleyin... Jim -
my Thesiger...» Sonra birdenbire başı arkaya düştü, vücudu
gevşedi.
Bohça titremeye başladı. Başına böyle korkunç bir şey
gelebileceği aklından bile geçmemişti. Ölmüştü genç adam. O -
nu kendisi öldürmüştü.
Panik içinde kafasını toplamaya çalıştı. Ne yapacağım?..
Bir doktor... Belki ölmedi de bayıldı... Onu arabaya koyup
eri yakındaki doktora götürmeliyim.
Bohça bütün inceliğine karşın güçlü kuvvetliydi. Arabayı
genç adama olabildiğince yaklaştırdı. Sonra onu çekerek, ye­
rinden kaldırarak otomobile sokmaya çalıştı. Korkunç bir işti
bu. Ama Bohça sonunda başardı. Direksiyona geçerek gaza
bastı Birkaç kilometre sonra küçük bir kasabaya giriyordu.
Rastladığı ilk kasabalıya doktor sordu.
Dr. Cassell orta yaşlı, iyi kalpli bir adamdı. Muayenehane­
sine girdiğinde, bayılmak üzere olduğu anlaşılan genç bir kızla
karşılaşınca şaşırdı.
Bohça çabucak, «B e n ...» dedi. «Ben birini öldürdüğümü
sanıyorum. Onu çiğnedim. Genç adamı arabamla getirdim. Dı­
şarıda. Herhalde arabayı fazla hızlı sürüyordum. Her zaman
böyle yaparım zaten.»
Dokt.or çabucak kızı süzdü. Sonra bir rafa doğru giderek
bardağa bir şey koydu. Bunu Bohçaya getirdi. «Şunu için,
biraz kendinize gelirsiniz. Bir şok geçirmişsiniz.»
Bohça uysal bir tavırla içkiyi içti. Uçuk yüzüne biraz renk
geldi.
Doktor beğeniyle başım salladı. «Aferin. Siz şimdi burada
sakin sakin oturun. Ben çıkıp o yaralıya bakayım. Artık onun

— 35 —
için bir şey yapılamayacağını anlarsam geri gelirim. Sizinle ko­
nuşuruz.»
Doktor uzun bir süre gözükmedi. Bohça gözleri saate dikili
oturuyordu. Yirmi dakika oldu... Bu adam hiç gelmeyecek
mi?
Kapı açıldı ve Dr. Cassell içeri girdi. Tavırları değişmişti.
Bohça bunu hemen farketti. Doktor şimdi öfkeli gibiydi. Daha
da tedbirli bir tavır takınmıştı.
«Şimdi, küçük hanım, bana olanları anlatın. Demin bu genç
adamı çiğnediğinizden söz ettiniz. Kaza nasıl oldu?»
Genç kız kendini elinden geldiğince toplamaya çalışarak
olanları anlattı. Doktor onu dikkatle dinliyordu.
«Demek böyle? Araba adamın üzerinden geçmedi değil
mi?»
«Evet. Hatta ona hiç çarpmadığımı da düşündüm bir ora.»
«Genç adam yalpalıyordu dediniz...»
«Evet. Onun sarhoş olduğunu sandım.»
«Çitin arkasından mı çıktı?»
«Evet. Orada küçük bir kapı vardı sanırım. Oradan çıkmış
olmalı.»
Doktor başını salladı. Sonra koltuğunda arkasına yaslana­
rak gözlüğünü çıkardı. «Arabanızı fazla hızlı sürdüğünüzden
eminim. Günün birinde bir zavallıyı çiğneyeceğiniz de kesin.
Ama bu kez o genç adamın ölümüne siz neden olmadınız.»
«A m a ...»
«Arabanız ona dokunmamış bile. O zavallıyı vurmuşlar!»

V I. Yine Yedi Kadran


Bohça hayretle doktora bakakaldı. Sonra son kırk beş da­
kika içinde tepetaklak olan dünyası yeniden ağır ağır dü-

— 36 —
zeldi. Ancak iki dakika sonra konuşabildi. Ama o paniğe ka­
pılmış kız gitmiş, yerine gerçek Bohça gelmişti. Soğukkanlı, be­
cerikli ve mantıklı.
«Onu nasıl vurmuş olabilirler?»
Doktor alayla, «Bunu bilemem,» dedi. «Ama adam vurul­
muş. Vücudunda tüfek kurşunu var. İç kanama olmuş. Bu yüz­
den siz durumu farketmemişsiniz.»
Bohça başını salladı
Doktor Cassell sözlerini sürdürdü. «Şimdi sorun şu: Onu
kim vurdu? Bu bir kaza olsaydı onu yanlışlıkla vuran adam he­
men yardımına koşardı.»
Bohça, «Etrafta hiç kimse yoktu,» dedi.
Doktor, «Bana kalırsa,» diye belirtti. «Zavallı genç ko­
şarak kaçıyordu. Tam çitteki kapıdan çıkarken kurşunu yedi.
Bu yüzden de sendeleyerek yola çıktı. Silah sesi duymadınız
mı?»
«Hayır... Ama motorun gürültüsü yüzünden bir şey duy­
mama olanak yoktu.»
«Doğru... Genç adam ölmeden önce bir şey söylemedi
mi?»
«Bir iki sözcük mırıldandı.»
«Bu olayı aydınlatacak şeyler mi bunlar?»
«Hayır, bir arkadaşına bir şeyi söylememi istiyordu. Ama
bunun ne olduğunu da bilmiyorum. Ah, evet! Bir ara da Yedi
Kadrondan söz etti.»
Doktor Cassell, «H ım ...» dedi. «Yedi Kadran kötü bir ma­
halledir. Bu genç adam gibi birinin orada oturacağını sanmı­
yorum. Belki de katil o mahalledendi. Neyse, artık bunu düşün­
meyelim. Siz her şeyi bana bırakın. Ben polise haber verece­
ğim. Tabii adınızı adresinizi bırakmalısınız. Çünkü polis sizinle
konuşmak isteyecektir. Hatta şimdi benimle karakola gelmeniz
daha doğru olur. Çünkü polis bana, 'O küçük hanımı yollama-
malıydınız,' diyebilir.»
Bohçanın arabasına binerek karakola gittiler. Polis müfet-

— 37 —
tişi ağır ağır konuşan bir adamdı. Bohçanın adı ve adresi onu
çok etkiledi. Kızın anlattıklarını dikkatle yazdı.
Sonra da, «Delikanlılar!» dedi. «Bütün sorun bu! Etraflarına
bakmadan kuşlara ateş ediyorlar. Çitin diğer tarafında birinin
olabileceğini düşünmüyorlar.»
Doktor bu olayın bir kaza olduğunu sanmıyordu ama bir
şey söylemedi. Çünkü çok geçmeden Scotland Yard işe el ko­
yacaktı.
Müfettişin yardımcısı kaleminin ucunu ıslatarak, «Ölünün
adı?» diye sordu.
«Üzerinde bir kartvizit kutusu vardı. Bundan da adının
Ronald Devereux olduğu anlaşılıyor. Londra'da, Albany’de otu-
ruyormuş.»
Bohça kaşlarını çattı. Ronald Devereux adını daha önce
duyduğunu sanıyordu...
Genç kız ancak Bacalara geri dönerken hatırladı. Ah, ta­
bii ya! Ronny Devereux Bill'in Dışişleri Bakanlığındaki arka­
daşı. O, Bili ve... evet, Gerald W ade...
Bohça bu son adı düşünürken az kalsın hendeğe yuvarla­
nıyordu. Önce Gerald W ade... Sonra Ronny Devereux... Ger-
ry Vl/ade'in ölümüne dikkatsizliği neden oldu belki. Ama Ronny
Devereux için aynı şeyi söyleyemeyiz...
Sonra Bohça bir şeyi daha hatırladı. Yedi Kadran! Ronny
ölürken bu sözleri söyledi. O zaman bu ad bana tanıdık geldi.
Şimdi nedenini biliyorum. Gerry Wade de ölmeden önce kız kar­
deşine yazdığı mektupta bundan söz ediyordu... Bütün bunlar
bir şeye daha bağlı. Ama şimdi bunun ne olduğunu bilemi­
yorum...
Genç kız köşke varınca arabasını garaja bıraktı. Sonra da
gidip babasını buldu. Lord Caterham mutlu bir tavırla satılacak
eski kitaplarla ilgili bir kataloğu okuyordu. Kızını karşısında gö­
rünce çok şaşırdı.
«Bohça! Sen biie bu kadar sürede Londra'ya gidip döne­
mezsin.»

— 38 —
Genç kız, «Londra'ya gitmedim,» diye açıkladı. «Birini çiğ­
nedim.»
«Ne?»
«Ama aslında onu çiğnemedim. Adam vuruldu.»
«Nasıl olur?»
«Nasıl olduğunu ben de bilmiyorum ama gerçek bu.»
«Zavallı adamı neden vurdun?»
«Ben vurmadım.»
Lord Caterham kızına azarlarmış gibi, «Kimseyi vurmama-
lısın,» dedi. Böyle bir şey yapmamalısın. Gerçi bazıları vurulmayı
hak ederler ama olsun. Bu olay türlü karışıklıklara neden olur.»
«Baba sana söyledim ya. Onu ben vurmadım.»
«Kim vurdu öyleyse?»
Bohça, «Bunu kimse bilmiyor,» dedi.
Lord Caterham, «Saçma,» diye cevap verdi. «Bir adam vu­
ruluyor ve bir araba tarafından da eziliyor. Birinin bütün bun­
ları yapmış olması gerekir.»
«Aman, baba! Yani bir tavşanınki kadar bile beynin yok!»
Yaşlı adam, «H iç de değil,» dedi. «Buraya gelmiş, vurulan
ve çiğnenen bir adamla ilgili olmayacak bir hikâye anlatıyor­
sun. Sonra da benden işin içyüzünü anlamamı istiyorsun.
Ben falcı mıyım?»
Bohça içini çekti. «Beni dinle. Olayı sana tek hecelik söz­
cüklerle anlatmaya çalışacağım.» Sözleri sona erince de, «İş­
te.» dedi, «Şimdi anladın mı?»
«Tabii. Gayet iyi anladım... Sana yola çıkmadan önce be­
lalarını arayanların genellikle bulduklarını söylememiş
miydim?» Lord Catherham hafifçe titredi. «Allahtan seninle gel­
medim.» Tekrar kataloğu aldı.
«Baba Yedi Kadran nerede?»
«Londra'da. East End yakınında bir yerde sanırım. Bazı oto­
büslerin üzerindeki yazıdan o mahalleye gittikleri anlaşılıyor.
Yoksa sözünü ettiğim Yedi Kız Kardeş mi? Neyseki ben ora­
ya hiç gitmedim. O mahallenin hoşuma gideceğini hiç sanmı-

— 39 —
yorum. Ama işin garibi, daha geçenlerde oradan söz edildiğini
duydum sanırım.»
«Baba Jimmy Thesiger adında birini tanıyor musun?»
Lord Caterham kataloga dalmıştı bile. Onun için dalgın dal­
gın mırıldandı. «Thesiger?.. Yorkshire'li Thesiger’lerden mi?»
tfBunu sana ben soruyorum. Baba lütfen beni dinle. Önemli
bu.»
Yaşlı adam zekice bir tavır takınmaya çalıştı. «Yorkshire’
da Thesiger’ler var Devonshire’da da sanırım. Selina halan da
yine bir Thesiger’le evlenmişti.»
Bohça bağırdı. «Bunun bana ne yararı var?»
Lord Caterham güldü. «Yanılmıyorsam bu evliliğin Selena
halaya da fazla bir yararı olmadı.»
Bohça, «Seninle başa çıkılmaz.» diye homurdandı. «Ben
Bill'i bulayım »
Babası dalgın dalgın bir sayfayı çevirdi, «öyle yap, yav­
rum. Tabii. Kesinlikle.»
Bohça sabırsızca içini çekti. Sonra kendi kendisine konu­
şurmuş gibi. «O mektupta başka neler yazılı olduğunu hatırla-
yabilseydim.» dedi. «Eğlenceyle ilgili bir şey yazmıştı sanırım.
Daha doğrusu Yedi Kadranın eğlenceli bir şey olmadığını.»
«Şimdi hatırladım.»
«Neyi hatırladın?»
«O adın neden yabancı gelmediğini... George Lomax bu­
raya geldi. Tredwell hayatında ilk defa tedbirsizlik ederek onu
içeri aldı. Lomax Londra'ya giderken buraya da uğramış. Ge­
lecek hafta köşkünde siyasi bir toplantı yapılacakmış. Lomax'a
bir tehdit mektubu gelmiş.»
«Tehdit mektubu mu?»
«Aslında pek de iyi bilmiyorum. Lomax ayrıntılara girmedi.
Ama mektupta, 'Dikkatli ol,' ‘Başın belada,’ gibi şeyler yazılıy­
mış sanırım. Bunu Yedi Kadrandan yollamışlar. Lomax'ın böy­
le söylediğini kesinlikle hatırlıyorum. Scotland Yard'a gidip
bu meseleyi onlara açacaktı. George Lomax’ı bilirsin.»

— 40
Bohça başını salladı. Dışişleri Bakan Yardımcısı Geprge
Lomax’ı bilmeyen var mıydı? Adam arkadaşlarına da Parlamen­
toda attığı nutukların bazı bölümlerini tekrarlamaya tutkun ol­
duğu için onu uzaktan gören kaçardı. Bili Eversleigh ve arka­
daşları da ona «Bizim Ukala» adını takmışlardı.
Bohça, «Bizim Ukala, Gerry VVade’in ölümüyle ilgilenmiş
mi?» diye sordu.
«Hayır, ben böyle bir şey duymadım. Ama tabii ilgilenmiş
oiabilir.»
Genç kız düşünmeye başladı. Loraine Wade'e yolladığı pu­
sulaya neler yazmış olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Nasıl
bir kız o? Gerry, Uoraine’e çok bağlıymış anlaşılan. Ama o mek­
tup... bir ağabeyin kardeşine yazacağı bir şeye pek benze­
miyordu.
Sonra birdenbire babasına sordu. «Loraine VVade’in Ger-
ry'nin üvey kardeşi olduğunu mu söylemiştin?»
«Aslında onların arasında hiçbir akrabalık yok.»
«Ama kızın soyadı Wade.»
«Aslında Wade'in kızı değil o. Daha önce de söylediğim
gibi adam^ ikinci karısıyla kaçmış. Kadın ahlaksızın biriyle ev­
liymiş. Mahkeme çocuğun vasiliğini o ahlaksıza vermiş. Kadın
kaçtığı için tabii. Ama adamın kızıyla ilgilendiği yokmuş. Wade
çocuktan çok hoşlanmış ve ona kendi soyadını vermiş.»
Bohça, «Şimdi anlaşıldı,..» dedi.
Lord Caterham ekledi. «Loraine Wade pek güzelmiş... Ben
öyle duydum.»
Bohça düşünceli düşünceli yukarı çıktı. Önce şu Jimmy
Thesiger’i bulmam gerekiyor. Belki Bili bu konuda bana yardım­
cı d u r. Jimm y Thesiger, Ronny Devereux’ün arkadaşıymış. O -
nun için Bill'in de onu tanıması gerekir. Sonra Loraine VVade'le
de konuşmalıyım. Belki o bu Yedi Kadran konusunda bana biraz
bilgi verebilir.

— 41 —
V II. Bohça Misafirliğe Gidiyor
Bohçe, Bill’i bulmakta zorluk çekmedi. Ertesi sa­
bah kazasız belasız Londra’ya giderek genç adama telefon etti.
Bili pek sevindi ve genç kıza birlikle öğle yemeği, akşam yeme­
ği yemelerini, beş çayına gitmelerini ve dans etmelerini öner­
di:
«Seninle başka bir gün gezip eğleniriz, Bili. Şu ara ciddi
bir işim var.»
Bili, «A ,» dedi. «Ne iç sıkıcı bir durum.»
Bohça, «Hiç de değil,» diye cevap verdi. «Bili, sen Jimmy
Thesiger adında birini tanıyor musun?»
«Tabii. Onu sen de tanıyorsun.»
Bohça, «Hayır, tanımıyorum,» dedi.
«Tanıyorsun. Tanıman gerekir. Jimmy’yi tanımayan yoktur.
Hani şu pembe yüzlü genç. Biraz aptalmış gibi gözükür. Ama
aslında benim kadar akıllı.»
Bohça, «Sahi mi?» diye bağırdı. «O halde yürürken başı
aşağıya doğru sarkıyor olmalı.»
«Alay mı ediyorsun?»
«Eh, onun gibi bir şey. Bu Jimmy ne yapar?»
«Ne demek ne yapar?»
«Dışişlerinde çalışman senin ana dilini anlamanı mı engel­
liyor?»
«Ah, yani bir işi olup olmadığını mı soruyorsun? Hayır, et­
rafta dolaşır, Bir iş yapması gerekli mi?»
«Yani Jimm y’nin akıldan çok parası mı var?»
«Pek de öyle denemez. Demin sana Jimm y’nin göründü­
ğünden daha akıllı olduğunu söyledim.»
Bohça sesini çıkarmadı. Bu tembel genç benim için iyi bir

— 42 —
yardımcı olamaz, diye düşünüyordu. Ama Ronny ölürken onun
adını söyledi.
Bil! de aynı anda. «Ronny de Jimm y’nin akıllı olduğunu dü­
şünüyor,» dedi. «Ronny Devereux’ü biliyorsun. Jimmy onun en
yakın arkadaşıdır.»
«Ronny...» Bohça kararsızca durakladı. Bili Eversleigh'in
Ronny'nın öldüğünden haber' olmadığı anlaşılıyordu.
Genç kız ilk defa o zaman, gerçekten de sabah gazetele­
rinde bu felaketle ilgili bir tek kelime bile yoktu, diye düşün­
dü. Bütün bunlardan bir tek sonuç çıkıyor, polis bir nedenle
Ronny’nin ölümünü gizliyor.
Bili hâlâ konuşup duruyordu. «Ronny’yi de çoktandır gör­
medim En son sizin köşkte beraberdik. O hafta sonu... Zaval­
lı Gerry Wade öldüğü zaman.» Bir an durdu, sonra ekledi. «Kötü
bir olaydı. Herhalde bunu sen ae duydun. Bohça... orada
mısın?»
«Tabii buradayım.»
«Hiç sesin çıkmıyor da. Telefonu bırakıp gittiğini sandım.»
«Hayır, hayır. Sadece bir şeyi düşünüyordum.» Bohça ken­
di kendine soruyordu. Bill'e, Ronny'nin öldüğünü söylesem mi?
Hayır, hayır... Bu telefonda anlatılacak bir şey değil. Yakında
Bill'le buluşmam doğru olur. Ama şimdiki halde...
«B ili...»
«Evet?»
«Yarın akşam seninle yemek yiyebilirim.»
«Ah, çok iyi. Ondan sonra da dansa gideriz. Sana anlata­
cağım çok şey var. Başıma gelenler...»
Bohça kesin bir tavırla genç adamın sözünü kesti. «Bunu
bana yarın akşam anlatırsın. Şimdi sen bana Jimmy Thesiger'in
adresini ver.»
«Jim m y Thesiger’in m:? Jermyn Sokağında oturuyor...
Yoksa öbür sokakta mıydı?»
«O birinci sınıf beynini kullan.»
«Evet, Jermyn Sokağı... Numara... 103... Ama bu adresi

— 43 —
neden istiyorsun, Bohça? Jim m y’yi tanımadığını söyledin.»
«Tanınıyorum oma yarım saat sonra tanıyacağım.»
«Ona mı gideceksin?»
«Evet, öyle, Sherlock.»
«Ama Jimmy daha kalkmamıştır ki. Neden kalksın? işim
olmasa ben de uyurum. Her sabah saat on birde burada ola­
bilmek için neler çektiğimi bilemezsin. Gecikirsem Bizim Uka­
la ...»
Bohça telaşla, «Yarın akşam anlatırsın,» diyerek telefonu
kapattı.
Biraz sonra Jermyn Sokağında 103 numaranın önünde tak­
siden iniyordu.
Ona kapıyı terbiyeli, ifadesiz yüzlü bir uşak açtı. «Şöyle buy-
run, efendim.»
Genç kızı oldukça büyük, rahat eşyalarla döşenmiş bir otur­
ma odasına götürdü. Koskocaman deri koltuklardan birinde bir
genç kız oturuyordu. Bohçadan yaşça daha küçüktü. Ufak tefek
ve sarışındı. Siyahlar giymişti.
Uşak, «Adınızı sorabilir miyim, efendim?» dedi.
Bohça, «Adımı açıklamayacağım,» diye cevap verdi. «Yal­
nızca önemli bir iş için Bay Thesiger’i görmek istiyorum.»
Ciddi tavırlı uşak genç kızı selamlayarak dışarı çıktı.
Odaya derin bir sessizlik çöktü.
Sonra sarışın kız çekine çekine, «Hava çok güzel,» dedi.
Bohça başını salkıdı. «Gerçekten çok güzel.»
Yine bir sessizlik oldu.
Bohça, «Londra'ya bu sabah arabayla geldim,» diye açıkla­
dı. «Havanın sisli olacağını sanıyordum. Ama yanılmışım.»
Öbür kız, «Evet,» dedi. Ben de bu sabah geldim.»
Bohça kızı daha dikkatle süzdü. Onun burada olması canını
sıkmıştı. Çünkü kızın yanında Jimmy Thesiger'le rahatça ko­
nuşamayacaktı. Kızı başlarından atmaları gerekiyordu.
Şimdi sarışın kızı dikkatle süzerken aklına çok garip

— 44 —
şey geldi. Acaba?... Olabilir mi? Ama kızın yasta olduğu belli.
Çorapları bile siyah.
Bohça derin bir nefes aldı. «Buraya bakın... Yoksa siz Lo-
raine Wade misiniz?»
Loraine’in gözleri iri iri açıldı. «Evet. Ama siz çok zekisiniz.
Nereden bildiniz? Sizinle şimdiye kadar hiç karşılaşmamıştık
değil mi?»
Bohça başını salladı. «Öyle. Ama dün size mektup yazdım.
Ben Bohça Brent’im.»
Loraine, «Çok iyisiniz,» diye cevap verdi. «Bana Gerry’nin
mektubunu yolladınız. Size bir teşekkür mektubu da yazdım.
Ama doğrusu burada karşılaşacağımız aklıma gelmezdi.»
Bohça, «Size buraya neden geldiğimi anlatacağım,» dedi.
«Ronny Devereux’ü tanıyor muydunuz?»
Loraine, «Evet,» diye başını salladı. «... Gerry’nin öldüğü
gün bana geldi. Ondan sonra da kendisini iki üç kere gördüm.
Ronny, Gerry’nin en yakın arkadaşlarından biriydi.»
«Biliyorum... Am a... o öldü.»
Loraine’in dudakları hayretle aralandı. «Öldü mü? Ama
sağlığı çok yerinde gibiydi.»
Bohça bir gün önce olanları kısaca anlattı.
Loraine’in yüzünde korku ve dehşet dolu bir ifade belirdi. «O
halde doğru bu. Doğru!»
«Doğru olan nedir?»
«Düşündüklerim... Bütün bu haftalar boyunca aklıma gelen­
ler. Gerry’nin ölümü normal değildi. Onu öldürdüler.»
«Öyle düşünüyorsunuz demek?»
«Evet. Gerry hiçbir zaman uyku ilacı almazdı.» Loraine acı
acı güldü. «Çabucak uykuya dalardı, ilaca ihtiyacı yoktu. O olay
beni hep düşündürdü. O da aynı fikirdeydi. Bunu biliyorum.»
«Kim?»
«Ronny. Ve şimdi de onu öldürdüler.» Loraine bir an durdu
sonra konuşmasına devam etti. «Ben de bugün buraya o yüz­
den geldim. Bana yolladığınız mektubu okur okumaz Ronny’yi

— 45
bulmaya çalıştım. Ama bana onun Londra’da olmadığını söyledi­
ler. Onun üzerine Jimmy'yle konuşmaya karar verdim. Gerry’nin
yakın arkadaşlarından biri de oydu. Belki Jimmy bana ne yap­
mam gerektiğini söyler, diye düşündüm.»
«Yan i...» Bohça durakladı. «Yedi Kadran konusunda mı?»
Loraine başını salladı... «Evet. Anlayacağınız...»
Aynı anda Jimmy Thesiger içeri girdi.

V III. Jimmy'nin Konuklan


Bu noktada yirmi dakika geriye gitmemiz daha doğru ola­
cak. Uykunun sislerinden sıyrılmaya başlayan Jimm y’nin tanı­
dık bir sesin umulmadık bir şeyler söylediğini duyduğu ana...
«Genç bir hanım sizi görmek istiyor, efendim...»
Jimmy gözlerini kırpıştırdı. «Ha? Stevens, ne dedin?»
«Genç bir hanım geldi, efendim. Sizi görmek istiyor.»
«Ya?» Jimmy durumu anlamaya çalıştı. «Neden?»
«Bilmiyorum, efendim.»
«Evet, herhalde bilmiyorsun...» Jimmy durumu düşündü.
«Yani şimdi... o genç hanımı görmek için kalkmam mı gereki­
yor?»
Stevens cevap vermeyerek dimdik durdu.
Jimmy durumu anladı. «Eh, pekâlâ. Ne yapalım? O genç
hanım adını vermedi mi?»
«Hayır, efendim.»
«Hım. Jemima teyzem olabilir mi? Eğer oysa asla kalk­
mam.»
«O genç hanım kimsenin teyzesi olamaz, efendim.»
Jimmy, «Ah,» diye bağırdı. «Genç ve güzel öyle mi?»
«O genç hanım tam anlamıyla 'camme il faut’, efendim.

— 46 —
Jimm yT«Btm s* 2€a^kşanın şahane, Stevens.» dedi. «Benim­
kinden çok daha iyi.»
«Buna çok sevindim, efendim. Son günlerde mektupla Fran­
sızca dersleri alıyorum.»
«Öyle mi? Harika bir adamsın, Stevens.»
Uşak azametle gülümsedikten sonra odadan çıktı. Jim m y’
yse yattığı yerde, tanıdığı ve kendisini ziyaret edebilecek, tam an­
lamıyla comme il faut olan genç ve güzel kızların adını hatırla­
maya çalıştı.
Stevens çay getirdi. Jimmy çayını yudumlarken zevkli bir
merak duymaya başladı.
«Kıza gazete ve dergi verdiğini umarım, Stevens.»
«Verdim, efendim.»
Kapı çalınıyordu. Uşak hızla odadan çıktı. Birkaç dakika
sonra da Jimmy'nin yanına döndü.
«Bir genç hanım daha, efendim.»
«Ne?» Jimm y elini alnına bastırdı.
«Bir genç hanım daha, efendim. Adını vermek istemedi. A-
ma sizinle önemli bir konuyu görüşmek istiyormuş.»
Jimmy hayretle uşağına bakıyordu. «Çok acayip bir durum
bu, çok acayip. Buraya bak. Stevens, dün gece eve kaçta dön­
düm?»
«Sabaha karşı beşte, efendim.»
«Şey... ne durumdaydım?»
«Yalnızca biraz keyifliydiniz, efendim, işte o kadar. 'Yaşa­
sın Britanya’yı söylüyordunuz.»
Jimmy, «Amma da garip.» dedi. «Yaşasın Britanya ha? Ayık­
ken aklıma bile gelmez bu. Herhalde... şey... biraz fazla kaçır­
dığım içkinin etkisiyle vatanseverlik damarlarım kabardı. Hardal
ve Tere’de eğlendiğimi hatırlıyorum. Orası öyle adı kadar ma­
sum bir yer değil, Stevens.» Bir an durdu. «Acaba...»
«Evet, efendim?»
«Acaba, o... şey... fazla içkinin etkisiyle gazeteye 'dadı ara­
nıyor’ filan gibi bir ilan mı verdim?»

47 —
Stevens sadece öksürdü.
«İki kız birden gelmiş. Çok garip bu. Bir daha Hardal ve
Tere'ye gitmeyeceğim...»
Jimmy konuşurken hızla giyinmeye de başlamıştı. On da­
kika sonra adlarını bilmediği konuklarıyla konuşmaya hazırdı.
Oturma odasının kapısını açtığı zaman ilk gördüğü ince ve es­
mer bir kız oldu. Onu hiç tanımıyordu. Şöminenin önünde duru­
yordu kız. Jim m y’nin bakışları deri kaplı geniş koltuğa kaydı ve
genç adamın kalbi bir an durdu sanki. Orada oturan Loraine’di.
Genç kız ayağa kalkarak biraz da endişeyle, «Beni gördü­
ğünüz için herhalde çok şaşırdınız,» dedi. «Ama sizinle konuş­
mam gerekiyordu. Biraz sonra bunun nedenini anlatacağım. Bu
Lady Eileen Brent.»
«Beni herkes 'Bohça' diye tanır. Herhalde Bili Eversleigh
size benden söz etti.»
Jimm y duruma hâkim olmaya çalışıyordu. «Ah, evet... Ta­
bii... Oturmaz mısınız? Bir kokteyl filan içelim.»
İki kız da bu öneriyi geri çevirdiler.
Jimmy, «Ben de şimdi kalktım,» dedi.
Bohça, «Bili söyledi.» diye açıkladı. «Ona sizi görmeye ge­
leceğimden söz ettim. Bili de, 'O henüz kalkmamıştır,' dedi.
Jimm y ona cesaret vermek ister gibi gülümsedi. «Ama kalk­
tım artık.»
Loraine atıldı. «Buraya gelişimiz Gerry'yle ilgili... Artık...
Ronny’yle de...»
«Ne demek istiyorsunuz? 'Artık Ronny’yle de' ne demek?»
«Onu dün vurmuşlar. »
Jimmy haykırdı. «Ne?»
Bohça olayı ikinci defa anlattı. Jim m y rüya gördüğünü sanan
bir adam gibi onu dinledi.
Sonra, «Bizim Ronny... vuruldu ha?» diye mırıldandı. «Ne
oluyor?» Bir koltuğun kenarına ilişerek biran düşündü. Sonra sa-

48 —
"Rtn-vgJ<esin bir tavırla, «Size söylemem gereken bir şey var,»
dedi. ___ _
Bohça, «Evet?» diye^ne döğrü eğildi.
«Gerry VVade’in öldüğü gün... Size bu haberi vermeye gelir­
ken...» Bir an Loraine'e baktı. «... Ronny arabada bana bir şey
söyledi. Daha doğrusu bir şey söylemek istedi. Sonra bundan
vazgeçti. Birine söz verdiğini açıkladı.»
Loraine düşünceli düşünceli mırıldandı. «Birine söz mü ver­
miş?»
«Evet, bana öyle söyledi. Tabii o zaman ben de Ronny'yi
zorlamadım. Ama hali bir tuhaftı. Çok tuhaf. Bana Gerry’nin...
şey... cinayete kurban gittiğini düşünüyormuş gibi geldi. Hat-
to bunu doktora da açıklayacağını sandım. Ama, hayır, Ronny
en ufak bir imada bile bulunmadı. Bu yüzden de yanıldığımı san­
dım. Sonradan... Gerry’nin kazara öldüğüne karar verildi. Kanıt­
lar filan da vardı. O zaman boş yere kuşkulandığımı düşündüm.»
Bohça sordu. «Ama Ronny’nin. hâlâ kuşkulandığından habe­
riniz yoktu, değil mi?»
Jimmy başını salladı. «Şimdi öyle düşünüyorum... O olay­
dan sonra hiçbirimiz Ronny'yi görmedik. O tek başına bir
araştırma yapıyordu sanırım. Herhalde Gerry’nin ölümünün iç­
yüzünü ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Ve ben şimdi Ronny'nin
esrarı çözdüğüne inanıyorum. İşte iblisler onu bu yüzden vur­
dular. Ronny o zaman bana haber yollamak istedi ama sadece
o iki kelimeyi söyledi.»
«Yedi Kadran...» Bohça hafifçe ürperdi.
Jimm y ciddi bir tavırla tekrarladı. «Yedi Kadran... Her ney­
se... Elimizde yalnızca bu ipucu var.»
Bohça, Loraine'e döndü. «Siz de demin bir şey anlatacaktı­
nız...»
«Ah, evet, ö n ce o mektup...» Loraine, Jim m y’ye baktı. «Gerry
bir mektup yazmış. Bunu Lady Eileen...»
«Bohça.»
«Bunu Bohça bulmuş.» Genç kız durumu çabucak anlattı.

— 49 — Dört Neşeli Arkadaş — F< 4


Jimmy ilgiyle dinledi. Bu mektup konusunu ilk defa duyu­
yordu. Loraine mektubu çantasından çıkararak genç adama uzat­
tı. Jimmy buna çabucak bir göz gezdirdi. Sonra da Loraine’e
baktı.
«İşte siz bize bu konuda yardım edebilirsiniz. Gerry’nin unut­
manızı istediği şey neydi?»
Loraine biraz da şaşkın şaşkın kaşlarını kaldırdı. «Şimdi
bunu kesinlikle hatırlamak o kadar zor ki. Bir gün yanlışlıkla
Gerry’nin bir mektubunu açtım. Adi bir kâğıda yazılmıştı, yazı
da pek bozuktu. Mektubun yukarısında bir adres vardı. Yedi
Kadran mahallesinde bir adres. Mektubun bana ait olmadığını
anlayınca, okumadım tabii. Hemen zarfın içine koydum.»
Jimmy usulca sordu. «Bundan emin misiniz?»
Loraine ilk kez o zaman güldü. «Ne düşündüğünüzü bili­
yorum. Evet, kadınlar gerçekten çok şeyi merak ederler. Ama
açıkçası o mektup öyle ilgi çekecek bir şey değildi. Daha çok
isimler ve tarihlerden oluşmuş bir listeye benziyordu.»
Jimmy düşünceli düşünceli tekrarladı. «İsimler ve tarih­
ler...»
Loraine sözlerini sürdürdü. «Gerry mektubunu yanlışlıkla
açmama pek aldırmadı. Hatta güldü. Bana hiç Mafyadan söz
edildiğini duyup duymadığımı sordu. 'İngiltere’de de Mafya gibi
gizli bir örgütün kurulması çok tuhaf olurdu,’ dedi. 'Ama İngiliz-
ler öyle gizli örgütlerden hoşlanmazlar. Bizim sabıkalıların hayal
gücü kuvvetli değildir.' İşte böyle söyledi.»
Jimmy ıslık çalacakmış gibi dudaklarını^büzdü. «Durumu an­
lamaya başlıyorum... Yedi Kadran gizli bir örgütün merkezi olma­
lı. Mektubunda da yazdığı gibi Gerry herhalde başlangıçta bu­
nunla ilgilenmenin eğlenceli bir şey olacağını sandı. Sonra yanıl­
dığını anladı ve size söylediklerini unutmanızı istedi. Örgüt
hakkında bilginiz olduğu anlaşılırsa sizin de hayatınız tehlike­
ye girecekti. Gerry bu tehlikeyi anladı ve sizin için çok endişe­
lendi.» Bir an durakladı, sonra da usulca ekledi. «Eğer bu işe
devam ederseniz, siz de kendinizi tehlikeye atmış olursunuz.»

— 50 —
Bohça öfkeyle bağırdı. «Biz mi?»
«Ben ikînizderrsöz ediyorum. Benim durumum başka. Ben
zavallı Ronny’nin arkadaşıydım.» Jimmy, Bohçaya baktı. «Siz
üzerinize düşeni yaptınız. Ronny’nin bana yolladığı haberi ge­
tirdiniz. Artık bu işe karışmayın. Siz de, Loraine de!»
Bohça soru sorarmış gibi diğer kıza baktı. Kendisi kesin
kararını vermişti ama bunu şimdi açıklayacak değildi. Loraine’i
tehlikeli bir işe sürüklemek istemiyordu.
Ama sarışın kızın yüzünde de öfkeli bir ifade belirmişti.
«Sözleriniz saçma! Bu işe karışmamaya razı olacağımı mı sanı­
yorsunuz? Gerry'yi öldürdüler onlar. Sevgili1Gerry'mi! Bir kızın
ondan daha iyi, anlayışlı, kalbi sevgi dolu bir ağabeysi olamaz­
dı. Bütün bu dünyada Gerry’den başka hiç kimsem yoktu.»
Jimmy sıkıntıyla hafifçe öksürdü. Loraine, diye düşünüyor­
du. Harika bir kız... Harika... Sonra da beceriksizce. «Buraya
bakın.» dedi. «Öyle söylememelisiniz... Yani dünyada yalnız ol­
duğunuzu düşünmemelisiniz. Birçok dostunuz var. Onlar sizin
için ellerinden geleni memnunlukla yaparlar. Ne demek istediği­
mi anlıyor musunuz?»
Galiba Loraine de anlamıştı. Birdenbire kızardı. Şaşkınlığı­
nı belli etmemek için çabuk çabuk konuşmaya başladı. «Ö y­
leyse kararlaştırıldı. Ben de yardım edeceğim. Kimse bana en­
gel olmayacak.»
Bohça, «Ben de öyle,» dedi.
İki kız Jim m y’ye baktılar.
Genç adam ağır ağır, «Evet,» diye mırıldandı. «Evet... Yal­
nız... bu işe nereden başlayacağız?»

IX. Planlar
Jim m y’nin sözleri işin pratik yönü üzerinde durmalarına yol
açtı.
— 51 —
Gene adam, «Aslında elimizde bir ipucu yok,» dedi. «Tek
bildiğimiz şey Yedi Kadran adı. Aslında bakarsanız ben Yedi
Kadran mahallesinin nerede olduğunu bile bilmiyorum. Hoş bil­
sem de bu ne işe yarar? Mahalledeki bütün evleri tek tek tara-
yamayız ya.»
Bohça, «Pekâlâ tararız,» diye cevap verdi.
«Evet, belki ileride böyle yapabiliriz. Ama açıkçası yapabile­
ceğimizi pek sanmıyorum. Mahalle oldukça kalabalık olmalı. A -
raştırmaya başlar başlamaz dikkati çekeriz... Tabii Ronny'nin vu­
rulduğu yeri de inceleyebiliriz. Ama herhalde polis bu işi bizden
daha iyi başarır.»
Bohça alay etti. «En hoşuma giden tarafınız neşeniz ve
iyimserliğiniz.»
Loraine usulca, «Siz Bohçaya aldırmayın, Jimmy,» diye mı­
rıldandı. «Devam edin.»
Jimm y Bohçaya baktı. «Acele etmeyin. Bütün usta dedektif­
ler bir olayı böyle incelemeye başlarlar. Gereksiz ve yararsız
araştırmaları bir tarafa bırakırlar. Şimdi üçüncü yola geliyorum:
Gerry'nin ölümünü inceleyebiliriz. Artık bunun bir cinayet oldu­
ğunu biliyoruz... Ha, aklıma gelmişken, ikiniz de buna inanıyor­
sunuz değil mi?»
Loraine, «Evet,» dedi.
Bohça başını salladı. «Eve t...»
«İyi. Ben de aynı fikirdeyim. Bence Gerry’nin ölümü konu­
sunda daha başarılı olabiliriz. Sonuçta Gerry kloralı kendisi iç­
medi. Biri odasına girerek bu işi yaptı. Uyku ilacını bardaktaki
suya karıştırdı. Gerry de uyandığı zaman bunu içti. Tabii katil
ilaç şişesini ya da kutusunu bilerek Gerry'nin başucuna bıraktı.»
Bohça, «Evet am a...» dedi.
«Bir dakika... O halde katil o sırada köşkteydi. Cinayeti dı­
şarıdan gelen biri işlemiş olamaz.»
Bohça, «Evet,» diye başını salladı.
«Pekâlâ... Böylece inceleme alanımız daralmış oluyor. Her­
halde hizmetkârların çoğu sîzindi..

— 52 —
Bohça. «Evet,» diye cevap verdi. «Köşkü kiraya verdiğimiz
zaman hizmetkârların çoğu orada kalmaya razı oldular, önemli­
leri hâlâ köşkte. Önemsizler arasında bazı değişiklikler oldu.»
«Evet. Ben de bundan söz ediyordum. Bohça siz bu konuyu
incelemelisiniz. Yeni uşak yardımcıları ne zaman işe alınmışlar,
bunu öğrenmelisiniz.»
Bohça ağır ağır, «Evet...» diye mırıldandı. «Katil yeni hiz­
metçi ya da uşak yardımcılarından biri olmalı. «Peki ama, Ger-
ry'yi konuklardan biri öldürmüş olamaz mı?»
«Sanmıyorum.»
«Köşkte kimler vardı?»
«Önce... üç kız. Nancy, Helen ve Çorap...»
«Çorap Daventry mi? Onu tanırım.»
«Belki soyadı Daventry’ydi. Durmadan 'incelik'ten söz edi­
yordu.»
«Ta kendisi. İncelik sözüne bayılır.»
«Sonra Gerry Wade, ben. Bili Eversleigh ve Ronny Devere-
ux. Tabii Sir Oswald ve Lady Coote. Ah! Pongoyu da unutmaya­
lım!»
«Pongo da kim?»
«Bateman adlı bir genç. Sir Oswald’ın özel sekreteri. Çok
ciddi ve çalışkan bir çocuktur. Onunla aynı okuldanız.»
Loraine, «Saydıklarınız arasında kuşkulanılacak kimse yok
ki,» dedi.
Bohça, «Doğru,» diyerek içini çekti. «Öyleyse hizmetkârların
üzerinde duracağız. Ha aklıma gelmişken... Pencereden atılan
saatin bu olayla bir ilişkisi yok herhalde?»
Jimmy ona hayretle baktı. «Pencereden saat mi atmışlar?
Bunu ilk kez duyuyorum.»
Bohça, «Bunun olayla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum ama
yine de garip bir şey bu,» dedi. «Anlamsız.»
Jimmy ağır ağır, «Şimdi hatırladım...» diye mırıldandı. «Za­
vallı Gerry'ye... bakmak için odaya girdim. Saatleri şömine­
nin rafına dizmişlerdi. O zaman sekiz değil yedi saat olduğunu

— 53 —
farkettim.» Birdenbire titredi. «Özür dilerim... Ama nedense o
saatler tüylerimi ürpertiyor. Bazen onları rüyamda görüyorum.
Karanlıkta o odaya girerek, sıraya dizili saatleri görmek iste­
mem.»
Bohça hemen, «Onları karanlıkta göremezsiniz ki,» diye ce­
vap verdi. «Tabii kadranları fosforluysa ,o başka... Ah!» Yanak­
ları birdenbire kızardı. «Anlamıyor musunuz? Yedi Kadran!»
Diğerleri ona kararsızca baktılar. Ama gene kız ısrar etti.
«Öyle olmalı. Bir rastlantı olamaz bu.»
Sonunda Jimm y Thesiger, «Haklı olabilirsiniz,» dedi. «B u ...
cok acayip.»
Bohça onu heyecanla sorguya çekmeye başladı. «Saatleri
kim aldı?»
«Hep birlikte aldık.»
«Bu .oyunu kim düşündü?»
«Hepimiz.»
«Saçma! Bu önce birinizin aklına gelmiş olmalı.»
«Öyle olmadı ki. Gerry’yi uyandırmak için neler yapabilece­
ğimizi konuşuyorduk. Pongo, 'Çalar saat alın,’ dedi. Biri bunun
yararı olmayacağını söyledi. O zaman bir başkası... galiba Bili
Eversleigh, 'Neden bir düzine almıyoruz?' diye bağırdı. Kasaba­
ya gidip hepimiz birer tane saat satın aldık. Ayrıca cömertliği­
miz tuttuğu için Pongoyla Lcdy Coote için de birer tane seç­
tik. Bütün bunlar önceden düşünülmüş şeyler değildi.»
Bohça sustu ama hâlâ kuşkulu olduğu belliydi.
Jimmy durumu özetledi. «Bazı şeylerden emin olduğumuzu
söyleyebiliriz. İngiltere’de gizli bir örgüt var. Bu bazı bakımlar­
dan Mafyaya benziyor. Gerry Wade bu örgütü duydu. Önce bu­
nun komik bir şey olduğunu sandı. Örgütün tehlikeli olabilece­
ği aklına bile gelmedi. Ama sonra bir şey oldu ve Gerry de te­
laşlandı. Bence Gerry bu konuda Ronny Devereux’e de bir
şeyler söyledi. Her neyse,. Gerry öldürülünce Ronny şüphe­
lendi. Yeteri kadar bilgisi olduğu için de katilin peşine düştü...

— 54 —
Ne yazık ki, bizim Gerry ve Ronny gibi bilgimiz yok. İşe sıfır­
dan başlayacağız.»
Loraine sakin sakin, «Belki de böylesi daha iyi,» dedi. «B iz­
den kuşkulanmayacaklar. Onun için de bizi ortadan kaldırma­
ya çalışmayacaklar.»
Jimmy endişeliydi. «Keşke bundan emin olabilseydim. Lo­
raine, bildiğiniz gibi, Gerry sizin bu işe karışmanızı istemiyordu.
Gerçekten de siz...»
Loraine hemen karşı çıktı. «Tekrar başlamayalım. Boş yere
zaman kaybetmeyelim!»
Bohça birdenbire bağırdı. «Ahmak! Aptal! Kendime söylü­
yorum! Unuttuğum bir şey olduğunu biliyordum.»
«Nedir o?»
«Bizim Ukalayı biliyorsunuz değil mi? Yani George Lo-
max'ı?»
Jimmy, «Ondan söz edildiğini çok duydum,» dedi. «Bjll'le
Ronny adamdan çok şikâyetçiydiler.»
«Bizim Ukala gelecek hafta bir toplantı düzenleyecekmiş.
Ona Yedi Kadrandan bir tehdit mektubu gelmiş.»
Jimmy heyecanla, «Ne?» diye bağırarak öne doğru eğildi.
«Ciddi mi söylüyorsunuz?»
«Evet. Babam anlattı bunu. Şimdi sizce bu ne anlama geli­
yor?»
Jimmy koltuğunda arkasına yaslanarak çabucak düşündü.
«Partide bir şeyler olacak.»
Bohça, «Ben de öyle düşünüyorum,» dedi.
Jimmy dalgın dalgın mırıldandı. «Her şey birbirine uyu­
yo r...» Loraine'e döndü. «Gerry vaktiyle İngiltere'den ayrılmış
ve üç yıl da dönmemiş. Siz kaç yaşındaydınız o zaman?»
Loraine düşündü. «Dokuz... Hayır, sekiz.»
«Gerry ise yirmi yaşındaymış sanırım. Kimse Gerry'nin o üç
yılı nerede geçirdiğini bilmiyor. Ama ben bunu tahmin edebili­
rim.»

— 55 —
Loraine ona hayran hayran baktı. Yanakları kızarmıştı.
«Çok zekisiniz.»
«Gerry birkaç yabancı dil bilirdi değil mi?»
«Evet, anadili gibi.»
«Gerry İngiltere'ye döndüğü zaman bir kaza geçirdiğinden
söz etti. Yaralanmış ama iyileşmiş.»
«E ve t...»
«Şimdi ikiniz de beni iyi dinleyin. Gerry Dışişleri Bakan­
lığında memurdu. Uysal ve ahmak bir genç rolündeydi. Bili Eve-
rsleigh ve Ronny Devereux gibi. Dışişlerinin süslerinden biri sa­
yılıyordu. Ama aslında Gerry tümüyle bambaşka bir insandı.
Bana kalırsa Gerry Wade usta bir ajandı. Gizli Servisimizin dün­
yadaki bu tür örgütlerin en iyilerinden olduğu söylenir. Bence
Gerry Wade de o servisin ileri gelenlerindendi. Tabii bu her
şeyi açıklıyor! Bacalar köşkünde son gece bir ara Gerry’nin
göründüğü kadar aptal olamayacağını söylemiştim.»
Bohça, «Bir an yanılmadığınızı düşünelim...» dedi. «Son-
ro?»
«O zaman bu konu sandığımızdan çok daha ciddi ve önem­
li demektir. Yedi Kadran bütün dünyaya el atmış bir cinayet
örgütü... Ve kesin olan bir şey var. Ne olursa olsun, biri Geor-
ge Lomax’ın partisine gitmeli.»
Bohça yüzünü buruşturdu. «George’u iyi tanırım. Ama o
benden hoşlonmaz. Beni öyle ciddi bir toplantıya çağırmaz.
Ama yine d e ...» Düşünmeye başladı.
Jimmy sordu. «Ben bu işi Bili Eversleigh yoluyla halledebilir
miyim acaba? Bizim Ukalanın sağ kolu sayıldığına göre herhal­
de o da partide olacak. Bili beni oraya götürebilir.»
Bohça, «Neden olmasın?» dedi. «Bill’in kulağını bükmeli,
ona uygun sözler öğretmelisiniz. Yoksa Bili bunları kendi ba­
şına düşünüp söyleyemez.»
Jimmy alçakgönüllülükle kızın fikrini aldı. «Siz ne önerir­
siniz?»
«Ah, çok kolay bu. Bili sizi Bizim Ukalaya siyasetle ilgile-

— 56 —
nen, milletvekili seçilmeyi çok isteyen zengin bir genç diye
tanıştırsın.»
Jimmy, «İyi,» dedi. «Bili, Rothschild kadar zengin olduğu­
mu söylemesin de, gerisine razıyım.»
«Ben yarın gece Bill'le yemek yiyeceğim. Ondan toplantıda
bulunacak kimselerin bir listesini alabilirim. Bu işe yarar.»
Jimmy gülümsedi. «Sizin de partide olamayacağınıza üzü­
lüyorum. Ama belki böylesi daha iyi.»
Bohça, «Belki toplantıya katılabilirim,» diye cevap ver­
di. «Lomax benden nefret eder oma başka yollar da va r...»
Lora ine usulca, «Ya ben ne olacağım?» diye sordu.
«Siz bu parti işine karışmayın.»
«Yani eve gidip uslu uslu oturacak mıyım?»
Jimmy, «Şimdilik öyle,» dedi. «Durumu anlayacağınızı bili­
yordum.»
Bohça da ekledi. «Üçümüzün birden toplantıya katılması
kuşku uyandırabilir. Özellikle sizin davet edilmenizi sağlamak
çok zor olur. Anlıyorsunuz değil mİ?»
Lcraine başını salladı. «Evet, anlıyorum.»
Jimmy, «Tam am ,» dedi. «Siz bu ara bir şey yapmayacaksı­
nız.»
Loraine uysal uysal, «Yapmayacağım...» diye tekrarladı.
Bohça ani bir duraksamayla kıza baktı. Loraine bu durumu
pek uysalca karşılamıştı. Bu da kuşku uyandıracak bir davra­
nıştı,

X . Bohça, Scotland Yard'a gidiyor


Şimdi... yukarıdaki konuşma sırasında üç gencin de bazı
şeyleri sakladıklar; söylenebilir, «Kimse her şeyi açıklamaz...»
sözü gerçekten çok doğrudur.

— 57
örneğin... Loraine, Jimmy Thesiger’i neden aradığını açık­
larken doğruyu mu söylüyordu?
Aynı şekilde Jimmy Thesiger'in George Lomenc’ın toplantı­
sıyla ilgili bazı düşünceleri ve planları vardı ama bunları... diye­
lim ki. Bohça’ya açıklamak niyetinde değildi.
Bohçaysa hazırladığı bir planı hemen uygulamayı düşünü­
yordu. Bundan kimseye de söz etmemişti.
Bohça, Jimmy Thesiger'in evinden ayrılır ayrılmaz doğru
Scotland Yard’a gitti. Orada Başmüfettiş Battle'ı aradı. Dört
yıl önce Bacalardaki cinayet olayıyla da başmüfettiş ilgilen­
mişti. Bohça adamın kendisini hatırlayacağını umuyordu.
Battle genç kız- nezaketle karşıladı. «Hoşgeldiniz, Lady Ei-
leen... Sizin için ne yapabilirim.»
Bohça hemen konuya girdi. «Herhalde Scotland Yard, Lond­
ra'da kurulan gizli örgütlerin bir listesini yapıyor.»
Başmüfettiş tedbirli bir biçimde, «Geri kalmamaya çalışıyo­
ruz,» dedi.
«Herhalde bu örgütlerin çoğu tehlikeli değil.»
Battle, «Bir kural vardır,» diye cevap verdi. «Bir grup ne ka­
dar çok konuşursa o denli az şey yapar, derler. Bunun ne ka­
dar doğru olduğunu bilemezsiniz.»
Bohça, «Bana, merkezi Yedi Kadranda olan gizli örgütle­
rin bir listesini verebilir misiniz?»
Başmüfettişin yüzü her zaman ifadesizdi ama genç kıza,
Battle o anda hafifçe gözlerini kırpıştırmış gibi geldi. «Aslında
bugün artık kesinlikle Yedi Kadran diye bir mahalle yok, Lady
Eileen. Binalardan çoğu yıkılıp yeniden yapıldı. Bir zamanlar
mahalle çok kötü ve tehlikeli bir yerdi. Ama şimdi çok saygı­
değer ve lüks bir mahalle sayılıyor. Gizli, esrarlı örgütleri ara­
maya uygun, romantik bir yer değil.»
Bohça şaşırdı. «Ya?»
«Am a... Yedi Kadran mahallesi nereden aklınıza geldi, Lady
Eileen?»

— 58 —
Gene kız bir an durakladı. «Dün bir adam vuruldu. Önce
onu çiğnediğimi sandım.»
«Bay Ronald Devereux’den mi söz ediyorsunuz?»
«Siz olanları biliyorsunuz tabii. Neden, gazeteler olayı yaz­
madılar?»
«Yirmi dört saat kazanmak istedik... Gazeteler olayı yarın
yazacaklar.»
Bohça ağır ağır, «Ronny Devereux ölürken Yedi Kadran­
dan söz etti,» dedi
Battle gülümsedi. «Teşekkür ederim. Bunu kaydedeyim.»
Önündeki not defterine bir tki satır karaladı.
Gene kız başka taraftan saldırıya geçti. «Bay George Lp-
max dün size geldi sanırım. Bir tehdit mektubu almış.»
«Evet, öyle.»
«Mektup Yedi Kadrandan yazılmış değil mi?»
«Yanılmıyorsam mektubun üst tarafında 'Yedi Kadran’ yazı­
lıydı.»
Bohçaya kilitli bir kapıyı yumrukluyormuş gibi geldi.
Baitle, «Size bir öneride bulunabilir miyim. Lady Eileen?»
dedi. «Eve gidin ve artık bu konuları düşünmeyin. Sonuçta pro­
fesyonel olan biziz...»
«Yani ben yalnızca bir amatörüm, öyle mi? Bir şeyi unutu­
yorsunuz. Belki bu konuda ustalığım ve tecrübem yok. Ama siz­
den üstün bir tarafım var. Gizli gizli çalışabilirim.» Genç kıza
Battle hafifçe irkilmiş gibi geldi. Sonra öfkeyle ekledi. «Tabii
bana gizli örgütlerin listesini de vermeyeceksiniz.»
«Ah, ben böyle bir şey söylemedim ki... İstediğiniz listeyi
vereceğim.» Telefonu açarak bir şeyler söyledi. Sonra da sakin
sakin Bohçaya baktı.
Genç kız birdenbire sordu. «Gerry Wade’in ölümünü hatırlı­
yor musunuz?»
«Sizin köşkte öldü değil mi? Fazla dozda uyku ilacı al­
mış sanırım...»

— 59 —
«Kız kardeşi Gerry'nin hiçbir zaman uyku ilacı almadığını
söyled;.»
Başmüfettiş, «Ah,» dedi. «Kardeşlerin bilmediği o kadar
çok şey vardır ki, şaşarsınız.»
Bohça yine durakladı. Bir süre sessiz sedasız oturdu. Sonra
bir memur elinde daktiloda yazılmış bir kâğıtla içeri girdi. Bunu
başmüfettişe verdi. Adam dışarı çıkınca, Battle genç kızai
döndü.
«İşte istediğiniz liste, Lady Eileen.» Bohçaya uzatırken
gözlerinde muzipçe bir pırıltı belirdi.
Bohça, «Bu listeyi bana hiç işime yaramayacağını bildiği­
niz için veriyorsunuz,» dedi. «Bu olayla ilgilenmememi mi is­
tiyorsunuz?»
Battle itiraf etti. «Bunu tercih ederim. Çünkü... sizi ilgi­
lendirmeyen şeylere karışırsanız bizim işimizi zorlaştırmış olur­
sunuz.»
«Çünkü beni de korumak zorunda kalırsınız. Öyle mi?»
«Evet, sizi de korumak zorunda kalırız, Lady Eileen.»
Bohça ayağa kalktı. Savaşı Battle kazanmıştı. Sonra genç
kız bir şeyi hatırlayarak son bir çabada bulunmaya karar verdi.
«Demin size bazen bir profesyonelin başaramayacağı bir işi ya­
pabileceğimi söyledim. Buna karşı çıkmadınız. Çünkü haklı ol­
duğumu biliyordunuz. Bacalardaki o olayda size yardım etmeme
izin vermiştiniz. Yine aynı şeyi yapamaz mısınız? Benim nasıl bir
insan olduğumu biliyorsunuz. Meraklı bir kızım. Her şeye burnu­
mu sokarım. Size enge! olmak, benden çok daha başarılı ola­
cağınız işlere kalkışmak istemiyorum. Ama bir amatörün başa­
rabileceği bir şey varsa söyleyin bana.»
Bir sessizlik oldu.
Sonra Battle, «Size sadece şunu söyleyeceğim, Lady Eile­
en,» dedi. «Yapmak istediğiniz çok tehlikeli, Bakın, bu sözü bi­
lerek kullanıyorum. Çok tehlikeli.»
Bohça, «Eunu biliyorum,» diye cevap verdi. «Aptal deği­
lim.»

— 60 —
Başmüfettiş Battle, «Tabii değilsiniz,» dedi. «Ta m tersi,
çok zekisiniz. Sizin için bir tek şey yapabilirim, Lady Eileen. Ufak
bir imada bulunabilirim. Bunun nedeni de 'önce güven’ ilkesine
fazla değer vermemem... Şimdi,., siz Bay Eversleigh'i tanıyor­
sunuz değil mi?»
«Bül’i mi? Tabii. Ama o ...»
«Bence Bili Eversleigh size Yedi Kadran konusunda öğren­
mek istediğiniz her şeyi anlatabilir.»
«Bili bunu biliyor mu? Bizim Bili?»
«Ben öyle demedim! Ama çok zeki bir küçük hanım oldu­
ğunuz için ondan her İstediğinizi öğrenebilirsiniz.» Başmüfettiş
bir an durdu, sonra da kesin bir tavırla ekledi, «Bundan başka
bir şey söyleyecek değilim.»

X I. Bill'le Akşam Yemeği


Bili, Bohçayla akşam yemeği yiyeceği için çok mutluydu.
Genç kız, Bili aslında iyi bir genç, diye düşündü. İnsanı
gördüğü zaman sevinçle kuyruk sallayan iri ve beceriksiz bir
köpeğe benziyor.
İri köpek gevezelik edip duruyordu. «Seni çok iyi gör­
düm, Bohça. İstiridye söyledim. İstiridye seversin değil mİ?
Seni gördüğüme çok sevindim. Neden dışarıda o kadar uzun
süre kaldın bilmem ki? Ben Noel'de İsviçre’ye gitmeyi düşünü­
yorum. Sen de gelir misin?»
Bohça, «Düşüneyim,» dedi... «E, sen nasılsın, Bili?» Te d ­
birsizce sorulmuş bir soruydu bu.
Böylece genç adam aradığı fırsatı bulmuş oldu. «Ben de
seninle bunu konuşmak istiyorum, Bohça. Sen çok kafalı bir
kızsın. Bana akıl vermeni istiyorum. Gözlerin Kör Olsun adlı
müzikali biliyorsun, değil mi?»

— 61 —
«Evet.»
«Şimdi sana dünyanın en büyük kalleşliğini anlatacağım.
Tanrım! Bu oyuncular da! Oyunda bir kız var. Amerikalı! Çok
güzel. Adı Babe St M aur...»
Bohça alay etti «Bu adı nereden bulmuş acaba?»
Bili her zamanki gibi onu ciddiye aldı. «Rehberden. Bir say­
fayı açmış ve bakmadan parmağını bir adın üstüne koymuş. Ne
hoş değil mi? Asıl adı Goldschmidt veya Ahrameier gibi olma­
yacak bir şey.»
Bohça homurdandı. «Ah, tabii.»
«Aslında Babe St. Maur çok zeki bir kız. Kasları da sağlam.
‘Canlı Köprü’yü kuran sekiz kızdan biri de o ...»
Bohça umutsuzca, «Bili,» dedi. «Dün sabah Jimmy Thesi-
ger'e gittim.»
Bili bağırdı. «İyi ç,ocuktur, Jimmy. Ha, ne diyordum? Babe
çok zekidir.»
Bohça hikâyeyi dinlemek zorunda kaldı. Babe St. Maur’un
Gözlerin Kör Olsun oyunundan çıkmasının nedenlerini uzun
uzun anlattı Bili. Ama sonunda hem soluk almak, hem de Boh­
çanın teselli edici sözlerini dinlemek için sustu.
«Çok haklısın, Bili. Ayıp. Ama kıskanç insan çok... Jimmy
sana gelecek hafta Lomax‘ın köşküne gitmekten söz etti mi?»
Bili ilk kez o zaman Bohçanın sözlerini dikkatle dinledi.
«Jim my bana Bizim Ukalaya söylemem için bazı şeyler ezberlet­
meye kciktı. Yok Parlamentoya girmek istiyormuş, yok siyasetle
ilgileniyormuş. Ama bu çok tehlikeli bir şey, Bohça.»
Genç kız, «Haydi canım,» dedi. «Bizim Ukala işin içyüzünü
öğrense bile seni sorumlu tutmaz ki. Yalnızca Jimm y’ye kan­
dığını düşünür.»
Bili, «Ama hepsi bu kadar değil ki,» diye cevap verdi. «Jim ­
my için de tehlikeli bu. Daha ne olduğunu anlamadan kendini
ücra bir kasabada nutuk atarken bulur. Bebekleri öper, halkın
elini sıkar. Sen Bizim Ukalanın ne kadar ciddi ve enerjik oldu­
ğunu bilemezsin.»

— 62 —
Bohça, «Eh,» dedi. «Artık o tehlikeyi göze almalıyız. Zaten
Jimmy de başının çaresine bakabilir.»
Bili içini çekti. «Sen Bizim Ukalayı bilmezsin.»
«Partiye kimler gelecek, Bili? özel bir şey m| bu?»
«Yok canım. Bilinen toplantılardan. Konukların arasında
Bayan Macatta yar.»
«Şu milletvekili mi?»
«Evet. Hani durmadan saf sütten ve bebeklerin korunma­
sından söz eden kadın. Onun zavallı Jimmy'ye nutuk çektiğini
bir düşün.»
Bohça hemen sordu. «Yani genç ve güzel mi?»
«Ah, evet.»
«Lomax ın güzel kadınlarla ilgilendiğini bilmiyordum.»
«İlgilendiği yok canım. Yalnız bu kontes Paris'te bebeklerin
beslenmesiyle ilgileniyormuş, Yoksa İsviçre’de mi? İşte onun
için Bayan Macatta'yla baş başa verip konuşacaklar.»
«Başka kim var?»
«Sir Stanley.»
«Havacılık Bakanı mı?»
«Evet. Ve sekreteri Terence O ’Rourke. Bir zamanlar kap­
tan pilotmuş. Ayrıca son derecede iç sıkıcı bir Alman da gelecek.
Herr Eberhard. Kim olduğunu bilmiyorum ama bizimkiler onun
yüzünden çok telaştalar. Bizim Ukala bana iki kere Almanı ye­
meğe götürmemi söyledi. Emin ol, Bohça, sıkıntıdan patladım...
Ama galiba adam bazı şeyler keşfediyormuş. Birtakım buluşları
mı varmış ne... Ah, evet! Sir Osvvald Coote da davetli.»
«Ya Lady Coote?»
«O da sanırım.»
Bohça düşünmeye başladı. Bill’in listesi ilgi çekiciydi ama
şu ara bunu inceleyecek zamanı yoktu, «Bili,» dedi. «Ya Yedi
Kadren?»
Fena halde utanan Bili gözlerini kırpıştırarak bakışlarını ka­
çırdı «Ne demek istediğini anlayamadım.»

— 63"
Bohça, «Saçmalama,» diye söylendi. «Bana bu konuyu
bildiğini söylediler.»
«Hangi konuyu?»
Bu cevaplanması zor bir soruydu. Bohça başka yönden sal­
dırıya geçti. «Bu kadar esrarlı tavırlar takınmanın nedenini anla­
yamıyorum.»
«Neden esrarlı tavırlar takınayım? Artık oraya kimse pek git­
miyor. Geçici bir modaydı bu.»
Bohça şaşırdı. Sonra da üzüntüyle, «İnsan İngiltere’den ay­
rılınca çok şeyi kaçırıyor,» diye mırıldandı.
Bili, «Çok şey kaçırmış sayılmazsın,» dedi. «Herkes bir ara
oraya dadandı. Sırf, 'Aman biz de oradaydık,’ diyebilmek için.
Aslında sıkıcı bir yerdi. Ayrıca insan çok geçmeden tava balık­
tan da bıkıyor.»
«Herkes nereye dadanmıştı, Bili?»
Bili kıza hayretle baktı. «Yedi Kadran Kulübüne tabii. Sordu­
ğun bu değil miydi?»
Bohça, «Kulübün adı bu muydu?» dedi.
«Aslında Totenham Court yolu yakınlarında kötü bir mahal­
leydi Yedi Kadran. Ama artık oradaki yapıları yıkıp yenilerini
yaptılar. Yedi Kadran yine de eski atmosferi korumaya çalıştı.
Müşteriler orada tavo balık ve kızarmış patates yiyorlardı. Aslın­
da sefil bir yerdi.»
«Dans da ediliyordu tabii.»
«Tabii. Ama müşteriler çok karışıktı. Kibar bir yer değil­
di. Acayip kadınlar. Ressamlar. Bizden kimseler... Kulüp hak-
kındo türlü dedikodu da yapıldı. Ama ben bunlara inanmadım.
Yedi Kadrana müşteri çekmek için uydurulan şeylerdi hepsi de.»
Bohça, «İyi,» dedi. «Bu gece oraya gideceğiz.»
«Ah, olmaz.» Bill'in utangaçlığı tutmuştu yine. «Artık ora­
nın modası geçti. Kimse Yedi Kadrana gitmiyor.»
«Ama biz gideceğiz.»
«Orası hiç hoşuna gitmeyecek, Bohça. Bana inan.»
«Beni Yedi Kadran Kulübüne götüreceksin, Bili. Anlaşıldı

— 64—
mı? Bu isteksizliğinin nedenini de merak ediyorum.»
«Ben mi isteksizim?»
«Bu çok belli. Seni üzen sır nedir?»
«Üzen sır mı?»
«Sözlerimi tekrarlayıp durma, Bili. Bunu zaman kazanmak
için yapıyorsun.»
Genç adam öfkeyle, «Öyle bir şey yaptığım yok,» dedi. «Yal­
nızca...»
«Evet? Bir şey olduğunu biliyorum.»
«Şey... Uzun bir hikâye bu... Anlayacağın bir keresinde Ba-
be St. Maur’u oraya götürdüm.»
«Ah! Yine Babe St. Maur mu?»
«Neden olmasın?»
«Bu olayın onunla ilgili olduğunu bilmiyordum.» Bohça es-
nememeye çalıştı.
«Dediğim gibi Babe'i oraya götürdüm. Kız İstakoz yemek is­
tedi. Koltuğumun altında İstakozla...» Hikâye devam etti.
Istakoz Bill'le bir yabancının kavgası sırasında parçalandı­
ğı zaman Bohça da yeniden dinlemeye başladı. «Anlıyorum...
Demek kavga çıktı?»
«Evet ama Istakoz benimdi. Sonuçta...»
Bohça telaşla bağırdı. «Tabii, tabii. Çok haklısın. Ama artık
o olay unutulmuştur. Sonra ben İstakoz sevmem. Haydi gide­
lim.»
«Ama polis kulübü basabilir! Yukarıda bir salonda bakara
oynanıyor.»
«Babam gelip kefaleti öder ve beni kurtarır. Haydi, gel, Bili.»
Bili pek isteksizdi ama Bohça fikrinden vazgeçmek niyetinde
değildi. Kısa bir süre sonra taksiye binmiş kulübe doğru gidiyor­
lardı.
Yedi Kadran tam Bohçanın düşündüğü gibiydi. Dar bir so­
kakta yüksek bir ev. Bohça hemen adresi ezberledi. Hunstanton
Sokağı No. 14.
Kapıyı açan adamın yüzü Bohçaya hiç yabancı gelmedi.

— 65 — Dört Neşeli Arkadaş — F : 5


Adam da kızı görünce hafifçe irkildi ama sonra Bill’i saygıyla se­
lamladı. Uzun boylu, sarışın, hilekâr bakışlı birisiydi. Uçuk renk­
li yüzünden zayıf iradeli bir insan olduğu da anlaşılıyordu.
Bili artık kendini toplamıştı. Gecenin zevkini çıkarmaya
çalışıyordu. Bodrumdaki dumandan göz gözü görmeyen salonda
dans ettiler. Kızarmış balık kokusu her tarafa sinmiş gibiydi.
Kısa bir süre sonra Bili, Bohçayı yukarı çıkardı. Üst kattaki
kapının önünde onları içeri alan sarışın adam bekliyordu. Kumar
salonuna girmek isteyenlerin hepsini dikkatle incelemekteydi.
Bohça birdenbire onu tanıdı. Ah, tabii. Ne aptalım. Alfred
bu. Köşkte uşak yardımcısıydı. «Nasılsın Alfred?»
«Teşekkür ederim, Lady hazretleri. İyiyim.»
«Köşkten ne zaman ayrıldın, Alfred? Biz dönmeden çok ön­
ce mi?»
«Bir ay kadar oldu, Lady hazretleri. Daha iyi bir iş buldum.
Bu fırsatı kaçırmayı istemedim.»
Bohça, «Herhalde burada sana dolgun bir aylık veriyorlar,»
diye mırıldandı.
«Fena sayılmaz, Lady hazretleri.»
Bohça salona girdi. Yüksek kumar oynanıyordu burada. Ma­
saların etrafını yorgun yüzlü, gerçek kumar tutkunları sarmıştı.
Yarım saat kadar orada kaldılar. Sonra Bili sabırsızlanmaya
başladı.
«Artık buradan çıkalım, Bohça. Aşağıya inip dans edelim.»
Bohça buna razı oldu. Kumarhanede ilgi çekecek bir şey
yoktu. Yarım saat dans ettiler, tava balıkla patates yediler. Sonra
genç kız artık gitmeye hazır olduğunu söyledi.
Bili itiraz etti. «Ama daha erken.»
«Değil. Aslında erken sayılmaz. Ayrıca yarın bir sürü işim
var.»
«Ne yapacaksın?»
Bohça esrarlı bir tavır takındı. «Pek belli olmaz. Ama sana
şu kadarını söyleyebilirim, Bili: Uyuklayacak değilim.»
Bili Eversleigh, «Senin uyukladığın görülmemiştir ki,» dedi.

— 66 —
X II. Bacalarda Soruşturma
Bohça ertesi sabah erkenden Bacalara döndü.
Babası onu görünce biraz sevindi. «Ne zaman çıkagelece­
ğin belli olmuyor. Ama neyse böylece telefon etmekten kurtula­
cağım. Biliyorsun böyle şeylerden nefretederim. Albay Melrose
dün resmi soruşturma için buraya geldi.»
Albay Melrose bölgenin polis müdürüydü ve Caterham Mar­
kisinin de eski dostlarındandı.
«Ronny Devereux'le ilgili resmi soruşturma için mi? Ne za­
man yapılacakmış?»
«Yarın on ikide. Melrose gelip seni alacak. Ölüyü sen bul­
duğun için tanıklık yapmak zorundaymışsın.»
«Pekâlâ. Sağ olursam tanıklık ederim.»
«Sağ olmayacağını mı düşünüyorsun?»
Bohça, «Belli olmaz,» dedi. «Gazeteler modern hayatın bas­
kısı, diye bir şeyler yazıyorlar ya,»
«Sen böyle söyleyince aklıma geldi. George Lomax beni ge­
lecek hafta için köşküne davet etti. Tabii kabul etmedim.»
Bohça başını salladı. «İyi etmişsin. Acayip işlere karışmayı
istemeyiz.»
Lord Caterham hemen ilgiyle sordu. «Köşkte acayip şeyler
mi olacak?»
Bohça, «Lomax’a tehdit mektupları filan gelmiş ya,» dedi.
Lord Caterham umutla mırıldandı. «Belki de George Lomax
bir suikaste kurban gider. Ne dersin, Bohça? Köşke gitmem da­
ha doğru olmaz mı?»
Kız, «Kanlı isteklerini unut ve evde uslu uslu otur,» diye ce­
vap verdi. «Ben Bayan HovveH’la konuşacağım.»
Bayan Hovvell Lady Coote’un ödünü patlatan o kurum-

— 67 —
lu, iriyarı kâhya kadındı. Bohça ondan istediklerini çabu­
cak öğrendi. Köyden iki bulaşıkçı kız tutulmuştu. Üçüncü orta
hizmetçisi, bahçıvanın yeğeniydi. Yani kuşkulanılacak kimse
yoktu. Bohça, Gerry VVade’in ölümü konusunu da açtı. Kâhya
kadın o olaya çok üzülmüştü. Ama önemli bir şey bilmediği
belliydi.
Genç kız Bayan Hovvell'den sonra Tredvvell’le de konuştu.
Uşağa. «Alfred buradan ne zaman ayrıldı?» diye sordu.
«Bir ay kadar önce, hanımefendi. Kendi isteğiyle çıktı. Onun
Londra’ya gittiğini sanıyorum. Yeni yardımcı Jo h n ’dan memnun
kalacağınızı sanıyorum. Çok çalışkan bir genç.»
«John daha önce nerede çalışmış?»
«Lord Mount Vernon’un yanında, hanımefendi.»
Bohça düşünceli bir tavırla, «Anlıyorum...» diye mırıldandı.
Lord Mount Vernon’un o ara av için Afrika’ya gitmiş olduğunu
hatırlamıştı. «John’un soyadı nedir, Tredwell?»
«Bavver, efendim.»
O sabah kapıyı genç kıza John açmıştı. Bohça belli etmeden
uşak yardımcısını incelemişti. İfadesiz yüzlü, terbiyeli bir adamdı.
Yalnız Jo hn ’da tam bir asker hali vardı.
Bohça kaşlarını çattı. Sonra da birdenbire, «Tredvvell,» dedi.
«Bower adı nasıl yazılıyor?»
«B-A-U-E-R. Lady hazretleri.»
«Bu İngiliz adı değil?»
«Ailesi İsviçre'den gelmiş sanırım.»
«A h ... Teşekkür ederim, Tredvvell.»
Bohça, İsviçreli mi, diye düşündü. Hayır, Alman! O arkası
yassı kafa, dimdik duruş. Ve John, Gerry Wade'in ölümünden
on beş gün önce gelmiş... Neyse... Artık burada mümkün olan
her şeyi yaptım. Şimdi işimize bakalım.
Bohça tekrar babasının yanına koştu. «Ben gidiyorum. Mar-
cia yengemi görmem gerekiyor.»
«Marcia’yı mı göreceksin?» Lord Caterham’ın sesi hayret
doluydu. «Zavallı yavrum, bu derdi başına nasıl sardın?»
Bohça, «Bu kez yengeme kendi isteğimle gidiyorum,» diye
açıkladı.
Lord Caterham kızına dehşetle baktı. Korkunç bir kadın olan
yengesini bir insanın kendi isteğiyle görmeye kalkışması inanıl­
mayacak bir şeydi. Ağabeysi Henry’nin dul karısı Marcia tanın­
mış bir kadındı. Belki o olmasaydı Henry hiçbir zaman Dışişleri
Bakanlığına kadar da yükselemezdi. Ama öte yandan Lord
Caterham ağabeysinin erken ölümünü daima ‘bir kurtuluş' diye
tanımlamıştı. Şimdi de ona Bohça büyük bir aptallık ederek ba­
şını aslanın ağzına sokuyormuş gibi geliyordu. Kızına, «Bundan
vazgeç,» diye önerdi. «Başına neler geleceğini bilemezsin.»
Bohça, «Başıma neler gelmesini istediğimi biliyorum,» diye
cevap verdi. «Sen benim için endişelenme, baba.»
Lord Caterham içini çekerek koltuğuna daha da rahatça
yerleşti. «Sen bilirsin...»

Lady Marcia Caterham Londra'nın kibar alanlarından birinde


büyük ve kasvetli bir evde oturuyordu. İçerisi cila, kuş yemi ve
hafifçe solmuş çiçek kokuyordu. Lady Caterham her bakımdan
görkemli bir kadındı. Gaga gibi kocaman bir burnu, altın çerçeveli
gözlüğü vardı. Dudaklarının üzerinde hafif bir bıyık belirmişti.
Yeğenini görünce şaşırdı ama yine de yanağını uzattı. Bohça
da bu soğuk yanağı öptü.
Lady Caterham soğuk soğuk, «Beklenmedik bir ziyaret bu, Ei
leen,» dedi.
«Ingiltere’ye yeni döndük, Marcia yenge.»
«Biliyorum. Baban nasıl? Her zamanki gibi mi?» Sesinden
kocasının kardeşi Dokuzuncu Caterham Markisi Alastair Edward
Brent’i aşağı gördüğü anlaşılıyordu.
«Babam çok iyi. Bacalarda.»
«Öyle mi? Biliyor musun, Eileen, köşkün kiraya verilmesini
hiç hoş karşılamadım. Bacalar bir bakıma tarihi bir anıt sayılır.»

— 69 —
Bohça hafifçe içini çekti. «Herhalde amcamın zamanında
köşk şahaneydi.»
Henry'nin dal karısı, «Henry sorumluluklarını bildirdi,» diye
belirtti.
Bohça heyecanla, «Orada kalan kimseleri düşünüyorum da!»
diye bağırdı. «Avrupa’nın en ünlü politikacıları köşke gelirlermiş...
Ah, siyaset babamın içini sıkıyor. Bence dünyanın en ilginç ko­
nusu oysa.» Bütün bu yalanları hiç kızarmadan uyduruyordu.
Yengesi ona hayretle baktı. «Bu sözlerin hoşuma gitti, Ei-
leen. Ben senin eğlenceden başka bir şey düşünmediğini sanı­
yordum.»
Bohça, «Bir zamanlar öyleydim,» dedi.
Lady Caterham düşünceli bir tavırla mırıldandı. «Daha çok
gençsin tabii. Ama uygun biriyle evlenirsen zamanımızın en ünlü
siyaset adamlarını ağırlayabilirsin.»
Bohça bir an endişenlendi. Ona yengesi uygun biri dediği
damat adayını hemen ortaya çıkarıverecekmiş gibi geliyordu.
«Ama bazen kendimi öyle aptal sanıyorum ki. Çünkü hiçbir şey
bilmiyorum.»
Lady Caterham, «Bunun çaresi var,» dedi. «Bendeki kitap
ve broşürleri sana verebilirim.»
«Teşekkür ederim, Marcia yenge.» Bohça hemen ikinci cep­
heden saldırıya geçti. «Siz Bayan Macatta’yı tanıyor musunuz?»
«Tabii tanıyorum. Çok kafalı, saygıdeğer bir kadındır. Ben
genellikle kadınların Parlamentoya girmelerine taraftar değilim.
Ama zaman değişiyor. Bayan Macatta’nın çalışmaları ülkemiz
için gerçekten çok önemli. Onunla tanışmanı çok isterim, Ei-
leen.»
Bohça acı acı içini çekti. «Bayan Macatta gelecek hafta Ge-
orge Lomax’ın köşkünde konuk olacak. Babam da davetli.
Ama tabii babam köşke gidecek değil. George Lomax beni çağır­
mayı aklından bile geçirmedi.»
Lady Caterham, bu fevkalâde bir şey, diye düşündü. Eileen
çok değişmiş. Acaba başından acı bir aşk macerası mı geçti?

— 70
Böyle maceralar çoğu zaman genç kızların akıllarını başlarına
getirir. O zaman hayatı ciddiye alırlar.
Yeğenine, «Herhalde George Lomax senin olgunlaştığının
farkında değil, Eileen’ciğim.» dedi. «Onunla konuşacağım.»
Bohça, «Benden hiç hoşlanmaz,» dedi. «Beni dünyada top­
lantıya davet etmez.»
Lady Caterham, «Saçma,» diye cevap verdi. «George L o
max’ı ben çocukluğundan beri tanırım. O bizi memnun etmek
ister. Ayrıca günümüzün genç kızlarının ülkelerinin geleceğiyle
ilgilenmelerinin çok önemli olduğunu bilmesi gerekir. Şimdi
sana gereken kitap ve broşürleri getireceğim.»
Bohça daha sonra Brook Sokağındaki evine doğru giderken
arabası kitaplarla doluydu.
Eve gelir gelmez Jim m y Thesiger’e telefon etti.
Genç adam onun sesini duyar duymaz zaferle, «İşi başar­
dım,» dedi. «Ama Bill’le çok uğraşmak zorunda kaldım. Bana
kurtların arasına karışan bir kuzuya döneceğimi söyledi durdu.
Neyse sonunda onu ikna edebildim. Şimdi bir sürü broşür aldım
onları inceliyorum.»
Bohça, «Ben de öyle,» diye cevap verdi. «Onları bana Mar­
d a yengem verdi. Amcamın karısı... Siyasete çok meraklıdır. Ge­
orge Lomax'ın beni köşke çağırmasını da sağlayacak.»
«Sahi mi? İşte bu çok güzel.» Jimmy bir an durduktan sonra
ekledi. «Bütün bunlardan Loraine'e söz etmememiz daha iyi olur
sanırım. Kendisini işe karıştırmadığımız için kızabilir. Oysa onu
korumamız gerekir. Loraine gibi bir kızın kendini tehlikeye at­
masına izin veremeyiz.»
Bohça, bu Bay Thesiger de patavatsız biri, diye düşündü.
Benim kendimi tehlikeye atmama aldırdığı bile yok...
Jimmy, «Akşam gazetelerini gördünüz mü?» diye sordu.
«Haber onlarda çıktı. Ama bir köşeye sıkışmış. Çok garip. Ben
gazetelerin cinayetten uzun uzun söz edeceklerini sanıyordum.»
«Evet... Ben de öyle.»
Jimmy, «Neyse,» dedi. «Yine kitapların başına döneyim.»

— 71 —
Bohça mırıldandı. «Ben de öyle. Herhalde bütün akşamı ev­
de geçireceksiniz?»
«Öyle sanıyorum. Ya siz?»
«Herhalde. İyi akşamlar.»
İkisi de hiç utanmadan birbirlerine yalan söylemişlerdi
Jim m y Thesiger, Loraine’i yemeğe götürecekti.
Bohçaya gelince ...Telefonu kapar kapamaz arkasına oda
hizmetçisinin elbisesini giydi. Evden ayrılırken Yedi Kadrana
gitmek için otobüse mi binsem, diye düşünüyordu. Yoksa met­
roya mı?

X III. Yedi Kadran Kulübü


Bohça, Hunstanton Sokağına altıya doğru vardı. Tabii kulüp
kapalıydı. Bohça eski uşak yardımcısı Alfred'i bulmak niyetin­
deydi. Ondan sonra her şeyin yoluna gireceğine inanıyordu.
Kaldırımda durdu. Alfred'i nasıl bulacağını düşünüyordu.
Ama aynı anda 14 numaranın kapısı açıldı ve adam dışarı çıktı.
Bohça tatlı bir sesle, «Merhaba Alfred.» dedi.
Adam irkildi. «Ah, iyi akşamlar, Lady hazretleri. Bir an sizi
tanıyamadım.»
Bohça kılık değiştirme konusundaki ustalığı dolayısıyla ken­
di kendisini kutladıktan sonra, «Seninle biraz konuşmak istiyo­
rum, Alfred,» dedi... «Nereye gidebiliriz?»
«Şey... Bilmem ki, Lady hazretleri. Buralarda öyle uygun bir
yer yok...»
Bohça onun sözünü kesti. «Kulüpte kimler var?»
«Şu ara kimse yok, efendim.»
«İyi ya. İçeri gireriz.»
Alfred cebinden bir anahtar çıkararak kapıyı açtı. Bohça
içeri girdi. Adam da endişeli bir suratla onu izledi.

— 72 —
Bohça bir iskemleye oturarak Alfred’e dik dik baktı. «Her­
halde yaptığının yasalara aykırı olduğunu biliyorsun.»
Adam sıkıntılı sıkıntılı kımıldandı. «Açıkçası polis burayı iki
defa bastı, Lady hazretleri. Ama Mosgorovsky akıllı bir adamdır.
Onun için.de polis kulüpte bir şey bulamadı.»
Bohça, «Ben yalnız kumardan söz etmiyorum,» dedi. «Daha
başka şeyler de var. Belki de senin bilmediğin konular. Şimdi
sana bir soru soracağım, Alfred. Bana doğruyu söylemeni isti­
yorum. Sana Bacalardan ayrılman için kaç para verdiler?»
Aifred ilham bekliyormuş gibi bir süre duvara baktı. Dört
beş kere yutkundu. «Bir rastlantı sonucu Bay Mosgorovsky’yle
tanıştım. Hemen kulübünde çalışmaya başlamam için beş yüz
sterlin teklif etti. Kibar ailelerin yanında çalışmış birini istiyordu.
Böylece kulübe değişik bir hava verecekti. Böyle bir fırsatı tep­
mek olmazdı.»
Bohça mırıldandı. «Beş yüz sterlin? Az para değil bu, Alfred.
Sana Bacalarda senin yerine kimin geçeceğini de söylediler
mi?»
«Köşkten hemen çıkmak istemedim, Lady hazretleri. Ama
Bay Mosgorovsky iyi yerlerde çalışmış bir genç tanıyordu. Her
an işe girmeye de hazırdı. Bay TredweH'e ondan söz ettim. Böy­
lece her şey yoluna girdi.»
Bohça başını salladı. Şüphelerinden yanılmamış olduğunu
anlıyordu. «Bay Mosgorovsky kim?»
«Bu kulübü yöneten bey. Onun Rus .olduğunu sanıyorum.
Çok zeki bir adam.»
«Şimdi beni dinle, Alfred. Durum kötü. Şu anda kumarı da
kastetmiyorum. Bundan çok daha ciddi bir şey var. Hapse atıl­
mak istemezsin değil mi?»
«Ah, Lady hazretleri* Ciddi olamazsınız!»
Bohça etkileyici bir tavırla, «Önceki gün Scotland Yard'day-
dım,» diye açıkladı. «Çok acayip şeyler duydum .orada. Bana
yardım etmeni istiyorum. Bunu yaparsan, ileride işler sarpa
sardığı zaman ben de seni korumaya çalışırım.»

— 73 —
«Elimden gelen her şeyi memnunlukla yaparım, Lady haz­
retleri.»
Bohça, «Pekâlâ.» dedi. «Önce burayı dolaşmak istiyorum.»
Hem korkan,- hem şaşıran Alfred’le birlikte kulübü dolaştı.
Kumar salonuna girinceye kadar öyle ilgisini çekecek bir
şey görmedi. Sonra orada köşede pek de dikkati çekmeyen
bir kapı olduğunu farketti. Kilitli bir kapı...
Alfred hemen açıkladı. «O kapı kaçmak için kullanılıyor,
Lady hazretleri. Orada bir oda ve arka sokağa inen bir merdi­
ven var. Polis burayı bastığı zaman müşteriler o kapıdan kaçı­
yorlar.»
«Polis durumun farkında değil mi?»
«O çok ustalıkla yapılmış bir kapı, Lady hazretleri. İlk ba­
kışta bir dolaba benziyor.»
Bohça heyecanlanmaya başlıyordu. «İçeri girmeliyim.»
Alfred başını salladı. «İmkânsız, Lady hazretleri. Anahtar
Bay Mosgorovsky’de.»
Genç kız, «Başka anahtarları deneriz,» dedi. Kapının kilidi­
nin sıradan bir şey olduğunu farketmişti.
Alfred endişelenmişti ama kızın isteğine uyarak kulüpteki
anahtarları topladı. Bohçanın denediği dördüncü anahtar kilide
uydu ve kapı açıldı. Genç kız içeri girdi.
Küçük, loş bir odada buldu kendini. Odanın ortasına uzun
bir masa konmuş, etrafına iskemleler dizilmişti. Başka bir
eşya da yoktu. Şöminenin iki yanında yerli dolaplar vardı.
Alfred yakındakini başıyla işaret etti... «İşte sözünü etti­
ğim kapı o.»
Bohça tokmağı denedi ama kapı kilitliydi. Genç kız bu
kilidin diğeri gibi basit olmadığını farketti.
Alfred, «Çok zekice yapılmış bir şey bu,» diye anlattı. «Açıl­
dığı zaman gayet normal gözüküyor. İçerideki raflarda bir iki
dosya da duruyor. Kimse durumdan şüphelenmiyor. Ama uygun
bir noktaya bastığınız zaman raflar dönüyor ve arkası açılıyor.»
Bohça dönmüş odayı inceliyordu. Girdikleri kapının arkası-

— 74 —
na çuha geçirilmişti. Herhalde ses geçirmiyordu. Gözleri orta­
daki masaya kaydı. Çevresinde yedi sandalye vardı. Üçii
bir tarafa, üçü diğer tarafa konmuştu. Baştaki ise daha bü­
yük ve süslüydü.
Bohçanın gözleri parladı. Aradığını bulmuştu. Burası gizli
örgütün toplanma yeri, diye düşündü. Bundan eminim. Bir ta­
raftan da parmağım dalgın dalgın şöminenin mermer rafına
sürüyordu.
Alfred genç kızın bu hareketini yanlış anladı. «To z bulama­
yacaksınız, Lady hazretleri. Bay Mosgorovsky bu sabah odanın
süprülmesini emretti Ben bu işi yaparken de başımda bekledi.»
«A h ... Bu sabah demek?»
Aifred, «Bazen bu işin yapılması gerekiyor. Aslında bu oda­
nın kullanıldığı da pek söylenilemez.»
Bohça, «Alfred,» dedi. «Bana bu odada saklanabileceğim
bir yer bulmalısın.»
Alfred kıza dehşetle baktı. «Bu .olanaksız, Lady haz­
retleri. Başımı derde sokarsınız, işimden de olurum.»
Bohça zalimce, «Hapse atıldığın zaman işini zaten kaybe­
deceksin,» diye cevap verdi. «Ama aslında endişelenmen yer­
siz. Kimse saklandığımı bilmeyecek.»
Alfred inledi. «Ama saklanabileceğiniz bir yer y.ok ki. Bana
inanmıyorsanız, etrafınıza bakın.»
Bohça adamın haklı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı.
Ama yenilgiyi kabul edecek de değildi. «Saçma! Bir yer olmalı.»
Alfred neredeyse ağlayacaktı. «Ama yok işte.»
Genç kız etrafına bakındı. Sonra da ikinci dolaba gitti. Bu­
nun anahtarı üstündeydi. Hemen kapağını açtı. İçerideki raf­
lara bardak ve tabaklar dizilmişti.
Alfred, «Bunlar fazlalık,» diye anlattı. «Gördüğünüz gibi bu­
rada bir kedinin bile saklanabileceği bir yer yok.»
Ama Bohça rafları incelemeye başlamıştı. «Çerden çöpten
şeyler bunlar... Şimdi, Alfred, aşağıda bu bardakları filan koya­
bileceğin bir dolap var değil mi? Hemen bir tepsi getir ve bun-

— 75 —
ları aşağıya götür. Çabuk .ol. Kaybedecek zamanımız yok.»
«Olmaz, Lady hazretleri. Vakit de geçiyor zaten. Aşçılar ne­
redeyse gelir.»
«Bay Mosgo bilmem ne, herhalde daha geç geliyor?»
«Gece yarısına doğru. Ama Lady hazretleri...»
Bohça, «Çok konuşma, Alfred,» dedi. «O tepsiyi al. Burada
durup benimle tartışmasan da başın belaya girmese daha iyi
değil mi?»
Alfred itirazlarının bir işe yaramayacağını anlamıştı Bir tep
sı getirerek, tabak ve bardakları buna koydu. Bohçanın farket-
tiği gibi raflar yerlerinden çıkabiliyordu. Rafları teker teker do­
labın arka tarafına dayadı. Sonra içeri girdi.
«Hım ... Oldukça dar... Kapağı dikkatle üstüme kapat. T a ­
mam... Fena değil... Şimdi bana bir matkap lazım.»
«Matkap mı, Lady hazretleri? Ama sanmam ki...»
«Saçmalama. Burada bir matkap olmalı. Eğer yoksa gider
dükkândan alırsın. Onun için istediğimi çabucak bulmaya gay­
ret et.»
Alfred biraz sonra bir sürü araç gereçle döndü. Bohça bun­
ların arasından matkcbı alarak sağ gözünün hizasına gelen yere
küçük bir deiik açtı. Farkedileceğinden korktuğu için deliği bü­
yütmedi.
«Hah, bu da oldu.»
«Lady hazretleri, dolabı açarlarsa sizi görürler.»
Bohça, «Dolabı kimse açmaz,» dedi. «Çünkü kapağı üze­
rimden kilitleyip anahtarı alacaksın.»
«Ya Bay M.osgorovsky anahtarı isterse?»
Bohça, «Kaybettiğini söylersin,» diye cevap verdi. «Haydi
Alfred. Her an biri gelebilir. Dolabı kilitleyip anahtarı al. Her­
kes gittikten sonra da gel beni çıkar.»
«Ya fenalaşırsanız, Lady hazretleri. Bayılırsanız...»
Genç kız, «Ben hiçbir zaman bayılmam.» dedi. «Ama bana
bir kokteyl getirirsen iyi olur. İhtiyacım olacağını sanıyorum.
Sonra odanın kapısını kilitlemeyi unutma. Aşağıdan getirdi-

— 76 —
ğin bütün anahtarları da yerlerine koy. Ve, Alfred... o kadar
korkma. Başın derde girerse sana yardım edeceğim, bunu
unutma.»
Alfred kokteyli getirip gittikten sonra Bohça kendi kendi­
ne, hah şöyle... dedi. Hiç korkmuyordu. Alfred'in dehşete ka­
pılarak onu ele vermeyeceğinden de emindi. Yalnız bir tek en­
dişesi vardı. O sabah odanın temizlenmesini yanlış yorumla­
mış olabilirdi. Bohça küçük dolapta içini çekti. Orada uzun
saatler boş yere beklemek hoşa gidecek bir şey değildi.

X IV . Yedi Kadranın Toplantısı


Bohçanın ondan sonraki dört saat çektiklerini çabucak geç­
memiz daha doğru olacak.
Bohça toplantının kulübün en kalabalık saatlerinde yapıla­
cağından emindi. Gece yarısıyla iki arası...
Tam, herhalde artık sabahın altısı oldu, diye düşünürken bir
ses onu sevindirdi. Bir kapı açılmıştı.
Hemen arkasından ışık yandı. Kulübün gürültüsü bir an içe­
ri doldu. Sonra ses kesildi. Kapı tekrar kapatılmıştı. Bohça sürgü­
nün de sürüldüğünü işitti.
Biraz sonra biri onun görüş alanına girdi. Uzun boylu, geniş
omuzlu, güçlü kuvvetli bir erkekti bu.
Bohça, dün gece onu bakara masalarından birinde gördüm,
diye düşündü. Bu bizim Alfred'in esrarlı Rusu Bay Mosgorovsky
olmalı.
Adam bir süre masanın yanında durdu. Kısa sakalını sıvaz­
lıyordu. Sonra saatine bir göz attı ve memnun bir tavırla başını
salladı. Elini cebine sokarak Bohçanın iyice göremediği bir şeyi
çıkardı. Sonra yana doğru gitti. Böylece kızın görüş alanından
çıkmış oldu.

— 77 —
Moskorovsky geri döndüğü zaman Bohça hayretle soluğunu
tuttu.
Adamın yüzünde bir maske vardı. Ama suratına yapışık de­
ğildi. Mosgorovsky'nin yüzünü daha çok bir perde gibi örtüyor­
du. Yukarıdaki iki yarığın arkasında gözleri parlıyordu.
Maskenin üzerinde bir saat kadranı vardı. Akreple yelkovan
altıyı gösteriyordu.
Bohça kendi kendine, Yedi Kadran... dedi.
Aynı anda bir ses daha duyuldu. Biri kapıya usulca, yedi de­
fa vurdu.
Moskorovsky gizli kapı görevini yapan diğer dolaba doğru git
ti. Bohça bir çıtırtı duydu. Sonra birileri yabancı bir dilde bir şey­
ler söyledi.
Bohça çok geçmeden yeni gelenleri görebildi.
Bunların da saatli maskeleri vardı ama akreple yelkovanla­
rın yeri değişikti. Biri saat dördü, biri de beşi gösteriyordu.
İki adam da smokinliydiler. Yine de aralarında bazı farklar
vardı. Biri ince, zarif ve çok şık bir genç adamdı. Uyumlu ha­
reketleri onun İngiliz değil, bir yabancı olduğunu açıklıyordu. Di­
ğeriyse ince, güçlü bir tipti. Giysileri kötü sayılmazdı ama zevksiz
di. Bohça onun sesini duymadan hangi milletten olduğunu anla­
dı.
«Bu küçük toplantıya en erken biz geldik galiba.» Bu bir
Amerikalının tembelce sesiydi. Ayrıca onun İrlanda kökenli ol­
duğu da anlaşılıyordu.
Diğer şık ve zarif genç kusursuz bir İngilizceyle, «Bu gece
kaçmakta zorluk çektim,» diye açıkladı. «İnsanın işi her zaman
rastgitmiyor. Ben Dört numara gibi başına buyruk değilim.»
Bohça onun milliyetini tahmin etmeye çalıştı. Macar mıydı,
yoksa AvusturyalI mı?
Amerikalı masanın diğer tarafına doğru gitti. Bohça onun
bir iskemleyi çektiğini duydu.
Adam, «Bir numara çok başarılı oldu,» diye mırıldandı. «Teh ­
likeyi göze aldığın için seni kutlarım.»

— 78 —
Beş numara omzunu silkti. «Tehlikeyi göze alm azsan...»
Cümlesini tamamlamadı.
Yine kapıya beş defa vuruldu. Mosgorövsky tekrar gizli ka­
pıya doğru gitti.
Bohça bir süre hiçbir şey göremedi. Çünkü içeridekiler gö­
rüş alanından çıkmışlardı.
Sonra Mosgorovsky’nin sesini duydu. «Başlayalım mı?
Adam ilerledi ve baştaki büyük iskemlenin yanındaki sandalyeye
oturdu. Şimdi tam Bohçanın saklandığı dolabın karşısındaydı.
Beş numaralı şık genç onun yanına geçti. Genç kız o taraftaki
üçüncü sandalyeyi göremiyordu. Ama Dört numaralı Amerikalı
oturmadan önce bir an Bohçanın önüne doğru gelip döndü.
Masanın yakın tarafındaki sandalyelerden de yalnızca ikisi
gözüküyordu. Bohça dikkatle bakarken biri, ikinci yani ortadaki
iskemleyi çekti. Bir üye de çabucak dolabın önünden geçerek,
Mosgorovsky’nin karşısındaki yere oturdu. Tabii bu her kimse
Bohçaya arkasını dönmüştü. Genç kız şimdi onun sırtına büyük
bir ilgiyle bakıyordu.
Çünkü bu dekolte bir tuvalet giymiş güzel bir kadının sır­
tıydı.
Önce o konuştu. Yabancı olduğu anlaşılıyordu. Sesi tatlı
ve hafifçe boğuktu. Kadın masanın başındaki boş iskemleye doğ­
ru bakıyordu. «Demek bu gece Yedi numarayı göremeyeceğiz?
Siz bana şunu söyler misiniz? Onu hiç görebilecek miyiz?»
Amerikalı, «İyi söyledin,» dedi. «Çok iyi söyledin. Açıkçası
ben artık öyle biri olmadığını düşünmeye başlıyorum.»
Mosgorovsky usulca, «Öyle düşünmenizi tavsiye etmem
dostum,» diye cevap verdi.
Bir sessizlik oldu... Bohça havanın elektriklendiğini düşün­
dü.
Hâlâ önünde oturan güzel kadının sırtına bakıyordu. Sağ
küreğin altındaki küçük siyah bir ben, cildinin beyazlığını daha
belirli hale sokuyordu. Bohça, macera düşkünü güzel bir kadın,
sözlerinin ne anlama geldiğini artık biliyorum, diye düşündü.

— 79 —
Bu kadının yüzünün de çok güzel olduğundan eminim. Çıkık el­
macık kemikleri... ateşli gözler...
Daldığı hayallerden Rusun sesiyle uyandı. Mosgorovsky'nln
toplantıya başkanlık ettiği anlaşılıyordu.
«İşimize devam edelim. Önce... aramızda olmayan arkadaşı­
mız İki numara için!» Genç kadının yanındaki boş sandalyeye
doğru dönerek garip bir işaret yaptı.
Diğerleri de onu taklit ettiler.
Mosgorovsky sözlerini sürdürdü. «İki numaranın da bu gece
aramızda olmasını isterdim. Yapılması gereken çok şey var. Bek­
lenmedik güçlükler çıktı.»
«Ondan rapor geldi mi?» Konuşan Amerikalıydı.
«Hayır, kendisinden henüz bir şey almadım.» Mosgorovsky
bir an durdu. «Bunu anlıyorum.»
«Acaba... yoldan saptı mı?»
«Olabilir...»
Beş numara usulca mırıldandı. «Yani... tehlike var.» Bu söz­
leri nazikçe ve sevinerek söylemişti.
Rus başını salladı. «Evet, tehlike var. Çok kişi adımızı duy­
du. Buradan şüphelenmeye de başladılar. Şüphelenen birkaç
kişiyi biliyorum.» Bir an durdu, sonra buz gibi bir sesle ekledi.
«Onlar susturulmalı.»
Bohçaya soğuk bir el sırtında dolaşmış gibi geldi. Onu do­
lapta bulurlarsa susturacaklar mıydı?
«Demek Bacalar konusunda bir şey öğrenilmedi?»
Mosgorovsky başını salladı. «Hayır.»
Beş numara birdenbire öne doğru eğildi. «Ben de Anna’yla
aynı fikirdeyim? Başkanımız nerede? Bizi yaratan insan? Niçin
onu hiç göremiyoruz?»
Rus, «Yedi numaranın kendine göre çalışma yöntemleri var­
dır,» dedi.
«Evet, hep böyle söylüyorsun.»
Mosgorovsky homurdandı. «Daha da fazlasını söyleyeceğim.
Onun karşısına çıkan erkek... ya da kadına acırım.»

80 —
Sıkıntılı bir sessizlik oldu.
Sonra Rus usulca, «İşimize bakmalıyız,» dedi. «Ü ç numara
VVyvern köşkünün planlarını getirdin mi?»
Bohça kulak kesildi. O ana kadar ne Üç numarayı görebil­
miş, ne de sesini duymuştu. Şimdi bu sesi işitiyordu. Hafif, tatlı,
bir özelliği olmayan, kibar bir İngilizin sesi.
«Planlar burada, efendim.»
Kâğıtlar masaya yayıldı. Herkes üzerine eğildi.
Bohça, George Lomax’ın köşkünün planları, diye düşündü.
Sonra Mosgorovsky tekrar başını kaldırdı. «Konukların lis­
tesi?»
«Burada.»
Rus okumaya başladı. «Sir Stanley Digby, Bay Terence
O ’Rourke. Sir Oswald ve Lady Coote. Kontes Anna Radzky. Ba­
yan Macatta. Bay James Thesiger...» Bir an durakladı. Sonra do
sert sert sordu. «Bay James Thesiger de kim?»
Amerikalı güldü. «Bu konuda endişe yersiz sanırım. Çok gö­
rülen ahmak gençlerden biri.»
Mosgorovsky okumasını sürdürdü. «Herr Eberhald ve Bay
Billy Eversleigh. Liste bu kadar.»
Bohça içinden, öyle mi, dedi. O cici kızı, Lady Eileen
Brent’i unutuyorsunuz.
«Evet... Endişelenecek bir şey yok...» Mosgorovsky masa­
nın diğer tarafına doğru baktı. «Eberhard'ın keşfinin gerçekten
değerli olduğu kesin mi?»
Üç numaralı İngiliz kısaca cevap verdi. «Kesin.»
Rus, «Ticari bakımdan bunun milyonlar etmesi gerekir...»
dedi. «Uluslararası piyasaya gelince... Bazılarının açgözlülükleri
malûm.»
Bohça adamın maskesinin altında pis pis güldüğünü düşün­
dü.
Mosgorovsky sözlerini sürdürdü. «Evet, bir altın madeni bu.»
Beş numara alayla güldü. «Birkaç kişinin hayatına değer.»
Amerikalı, «Ama buluşların ne olduğunu hepiniz bilirsi-

— 81 — Dört Neşeli Arkadaş — F : 6


niz,» dedi. «Bazen o kahrolasıca şeyler bir işe yaramaz.»
Mosgorovsky başını salladı. «Sir Oswald Coote gibi biri hata
yapmaz.»
Beş numara öne doğru eğildi. «Bir havacı olarak konuşuyo­
rum. Bu pekâlâ akla yakın. Bu konu yıllardan beri tartışılıyordu.
Ama sonuç alabilmek için Eberhard’ın dehası gerekliydi.»
Mosgorovsky, «Neyse,» dedi. «Bu konuyu artık konuşmamı­
za gerek yok. Planları hepiniz gördünüz. İlk planımız iyiydi.
Bundan daha iyisi düşünülemez... Ha, aklıma gelmişken...
Duyduğuma göre Gerald W ade’in bir mektubu bulunmuş.
«Lord Caterham’ın kızı Lady Eileen Brent.»
Mosgorovsky, «Bauer o mektubu fark etmeliydi,» diye ho­
murdandı. «Dikkatsizlik etmiş. Mektup kime yazılmış?»
Üç numara, «Kız kardeşine sanırım,» diye cevap verdi.
Rus, «Yazık...» dedi. «Ama artık yapılacak bir şey de yok.
Ronald Devereux’ün ölümüyle ilgili resmi soruşturma yarın. Her­
halde gereken hazırlıklar yapıldı.»
Amerikalı başını salladı. «Etrafa o yöredeki delikanlıların
kuşlara ateş ettikleri dedikoduları yayıldı.»
«İyi öyleyse... Artık konuşulacak başka bir şey yok sanırım.
Sevgili Bir numaramızı kutlamalı ve oynayacağı rol için kendisine
başarılar dilemeliyiz.»
Beş numara bağırdı. «Yaşasın Anna!»
Herkes elini Bohçanın daha önce gördüğü şekilde kaldırdı.
«Yaşasın Anna!»
Bir numara olduğu anlaşılan genç kadın selam verdi. Son­
ra ayağa kalktı. Diğerleri de onu izlediler. Bohça ilk kez o zaman
Anna'ya kabını giydirmek için yaklaşan Üç numarayı gördü.
Uzun boylu, tıknazca bir adamdı.
Sonra üyeler gizli kapıdan çıktılar. Mosgorovsky kapıyı on­
ların arkasından kilitledikten sonra birkaç dakika bekledi. Sonra
Bohça onun diğer kapıyı açtığını duydu. İşık söndü.
Ancak iki saat sonra endişesinden bembeyaz bir yüzle Alf-

— 82—
red gelerek Bohçayı dolaptan çıkardı. Kız adamın kollarına yu­
varlandı. Alfred düşmemesi için onu sıkıca tuttu.
Bohça, «Bir şeyim yok,» dedi. «Yalnızca bacaklarım tutuldu.
Beni bırak artık. »
«Ah, Tanrım ... Çok korkunçtu.»
Bohça, «Saçmalama,» diye cevap verdi. «Her şey yolunda
gitti. Artık paniğe kapılmana gerek yok. Terslik olabilirdi. Ama
olmadı.»
«Aman, çok şükür, Lady hazretleri. Bütün akşam heyecan­
dan öldüm. Onlar acayip insanlar.»
Bohça kollarını, bacaklarını ovalıyordu. «Hem de çok aca­
yip insanlar. Hatta bu geceye kadar ben öyle tiplere yalnızca
romanlarda rastlandığını sanıyordum. Hayat böyle, Alfred. İnsan
her gün yeni bir şey öğreniyor.»

X V . Resmi Soruşturma
Bohça eve sabah altıda geldi.
Yine de dokuz buçukta kalkıp giyindi. Jimmy Thesiger'e tele­
fon etti. Genç adamın hemen cevap vermesine de şaştı.
Amo Jim m y resmi soruşturmaya gideceğini söyleyince du­
rumu anladı.
Bohça, «Ben de öyle,» dedi. «Size anlatacağım çok şey var.»
«Sizi arabayla ben götüreyim. Yolda olanları anlatırsınız.»
«Ama Bacalara uğramamız gerekiyor. Çünkü polis müdü­
rü beni oradan alacak.»
«Neden?»
Bohça, «İyi bir insandır da ondan,» diye cevap verdi.
Jimmy, «Ben de öyle,» dedi. «Ben de iyi bir insanimdir.»
Bohça güldü. «Ah, siz ahmağın birisiniz. Dün gece biri böy­
le söyledi.»
«Kim?»
— 83 —
«Doğrusunu isterseniz bir Rus Musevisiydi sanırım. Yok, ha­
yır. O ...»
Jimmy öfkeyle bağırdı. «Ben ahmağın biri olabilirim! Ama
arkamdan böyle konuşulmasına göz yumamam. Dün gece ne­
redeydiniz, Bohça?»
Bohça, «İşte ben de sizinle bunu konuşacaktım,» dedi.
«Şimdilik hoşçakalın.» Telefonu kapattı.
Jim m y iyice meraklanmıştı. Bohçanın yeteneklerine büyük
saygısı vardı ama ona karşı romantik bir duygu beslemiyordu.
Son kahvesini telaşla içerken, «Herhalde bir işler karıştır­
dı,» diye mırıldandı. «Bundan eminim.»
Yirmi dakika sonra küçük spor arabasıyla genç kızı evinden
aldı. Aslında fazla dikkatli bir genç değildi. Ama Bohçanın göz­
lerinin altında mor lekeler belirmiş olduğunu fark etti. Kızın gece
çok geç yatmış gibi bir hali vardı.
Araba Londra'dan çıkarken Jimmy, «E ? » dedi. «Hangi ka­
ranlık işlere karıştınız bakalım?»
Bohça, «Anlatacağım,» diye cevap verdi. «Ama hikâyem so­
na erinceye dek sözümü kesmeyin.»
Uzun bir hikâyeydi; Jim m y kaza yapmamak için dikkatini
yola zorlukla verebildi.
Bohçanın konuşması sona erince genç adam derin derin
içini çekti. Sonra da dikkatle kıza baktı. «Bohça... Benimle alay
etmiyorsunuz ya?»
«Ne demek istiyorsunuz?»
Jimm y özür diledi. «Bağışlayın, ama bütün bunları daha
önce de dinlemişim gibi geliyor... Rüyamda...»
Bohça anlayışla başını salladı. «Biliyorum.»
Jimmy bağırdı. «Olacak şey mi bu? Macera düşkünü, güzel
bir yabancı kadın... Uluslararası bir çete... Kim olduğu bilinme­
yen esrarlı Yedi numara. Bütün bunları kitaplarda belki yüz kez
okudum.»
«Tabii okudunuz. Ben de öyle. Ama bunun gerçek olmaması
için bir neden yok ki.»

— 84 —
Jimmy, «Doğru.» diye itiraf etti. «Ama yine de uyanık olup
olmadığımı anlamak için kendimi çimdikleyip duruyorum.»
«Ben de rüya gördüğümü sanıyorum bazen.»
Jimm y derin derin içini çekti. «Neyse... Uyanık olduğumuzu
sanıyorum. Durun bakayım. Bir Rus. bir Amerikalı, bir İngiliz, bir
AvusturyalI ya da Macar. Sonra... herhangi bir milletten olabi­
lecek bir kadın...»
Bohça ekledi. «Bir de Alman. Onu unuttunuz.»
Jimmy ağır ağır, «Ah,» dedi. «Yan i...»
«Toplantıda bulunmayan İki numara. Bauer. Bizim uşak
yardımcısı. Sözlerinden belliydi bu. Haber bekliyorlardı ama gel­
memişti. Doğrusu Bacalarla ilgili ne haber olabilir, bunu da bil­
miyorum.»
Jimmy, «Herhalde Gerry VVade’in ölümüyle ilgili,» dedi.
« O konuda anlayamadığımız bazı şeyler var... Toplantıda Bauer*
in adını gerçekten söylediler mi?»
Bohça başını salladı. «Evet. Ve Gerry'nin mektubunu ben­
den önce ele. geçiremediği için de suçladılar.»
«Evet... Durum ortada. Önce size inanmadığım için kusu­
ruma bakmayın. Bohça. Ama bildiğiniz gibi çok tuhaf bir hikâye
bu. Demek gelecek hafta bizim Goerge Lomax'ın köşküne gide­
ceğimizi de biliyorlar.»
«Evet, Amerikalı işte o zaman endişelenmemelerini, sizin
ahmağın biri olduğunuzu söyledi. Yani Rusun fikri değildi bu.»
«Ah!» Jimm y öfkeyle gaza bastı. «Bunu bana sölyediğinize
sevindim. Böylece artık bu konu beni kişisel olarak ilgilen­
diriyor.» Bir süre düşündü. «O Alman bilim adamının adı Eber-
hard mı demiştiniz?»
«Evet. Neden?»
«Bir dakika, bir dakika. Bir şey hatırlar gibi oluyorum...
Eberhard. Eberhart... Evet. Adın bu olduğundan eminim.»
«Anlatsanıza!»
«Eberhard çeliğe bir şey uyguluyordu sanırım. Ne olduğunu
uygun şekilde anlatamayacağım çünkü bu konularda fazla bil-

— 85 —
gim yoktur. Yalnız şunu biliyorum: Bu işlemin sonunda bir tel
çelik bir çubuk kadar sağlam oluyor... Eberhard uçaklarla
ilgileniyordu. Bu yöntem sayesinde uçakların ağırlığının iyice
azalacağını ileri sürüyor.»
Bohça bağırdı. «Tamam! Tamam! Eberhard bu buluşunu bi­
zim hükümete teklif etti herhalde. Sir Oswald Coote da çelikçi.
Bu konuda onun fikrini almak istiyorlar. Ve Wyvern köşkünde
resmi olmayan bir toplantı yapılacak. Sir Oswald, George Lo-
max, Havacılık Bakanı ve Eberhard... Herhalde Alman formülü
getirecek. Yedi Kadran da bunu çalmayı planlıyor işte. Rus
bunun milyonlar değerinde olduğunu söyledi.»
Jimmy, «Herhalde öyle.» dedi.
«Diğer adamsa, ‘Birkaç kişinin hayatına değer,' diye alay
etti.»
«Öyle olduğu anlaşılıyor.» Jimmy'nin yüzünde üzgün bir
ifade belirmişti. «Ve biz bugün resmi soruşturmaya gidiyoruz.
Bohça, Ronny Devereux'ün başka bir şey söylemediğinden emin
misiniz? »
«Eminim. Zavallı başka bir şey söyleyecek halde değildi.»
Jim m y içini çekti yine. «Onun bildiklerini öğrenmek isterdim.
Gerry'nin ölümüne Bauer adlı o uşak yardımcısının neden oldu­
ğu anlaşılıyor... Biliyor musunuz, bazen endişeleniyorum, Boh­
ça. Bundan sonraki kurban kim olacak? Bir kızın karışmaması
gereken bir olay bu.»
Bohça dayanamayarak güldü. Jimmy'nin kendisini de ancak
neden sonra Loraine VVade’le bir tutmaya başladığını düşünüyor­
du. Neşeyle, «Bundan sonraki kurban ben değil, siz olabilirsiniz,»
diye cevap verdi.
Jimmy, «İşte bu çok güzel,» diye bağırdı. «Niye bu kez
de karşı taraf kurban vermesin? Bu sabah bütün zalimliğim üs­
tümde. Bohça, söyleyin, o toplantıdakileri bir daha görseniz tanır
mısınız?»
Bohça kararsızca durakladı. «Beş numarayı tanıyabilirim
sanıyorum. Acayip bir konuşması var... Kinci gibi... Ayrıca

— 86 —
hafif pepeme de... Onu konuşmasından tanırım belki.»
«Ya İngiliz?»
Bohça başını salladı. «Onu en son gördüm... Bir an. Sesi
çok sıradandı. Yalnızca iriyarı bir adam olduğunu fark ettim, işte
o kadar.»
Jimmy, «Sonra o kadın,» dedi. «Tanımak daha kolay olur.
Ama onunla karşılaşacağınızı sanmıyorum. Herhalde önemli kim­
selerle gezmeye gidiyor ve onlar sarhoş olunca da ağızlarından
lâf alıyor. Yani romanlarda çoğu zaman böyle olur. Ama tanıdı­
ğım tek bakan sıcak limonlu çaydan başka bir şey içmez.»
Bohça güldü. «George Lomax’ın güzel yabancı kadınlar­
la gezmeye gideceğini sanıyor musunuz?»
Jimmy, «Pek sanmıyorum...» dedi. Kısa bir sessizlikten
sonra da ekledi. «Şu esrarlı adama gelelim... Yedi numaraya...
O kim olabilir? Bu konuda hiçbir fikriniz yok mu?»
«Hiç yok.»
«Romanlara göre onun da yine çok iyi tanıdığımız biri olması
gerekir. George Lomax’a ne dersiniz?»
Bohça, «Bir kitapta böylesi harika olurdu gerçekten,» dedi.
«Am a Bizim Ukalayı iyi tanırım.» Dayanamayarak kahkahalarla
gülmeye başladı. «Büyük bir cinayet örgütünün elebaşısı. Bizim
Ukala! Ah, ne harika bir şey olurdu bu!»
«Doğru! Çok doğru!»
Bacalara eriştikleri zaman Albay Melröse, Bohçayı bekliyor­
du. Kız Jimmy'yi onunla tanıştırdı. Üçü birlikte resmi soruştur­
maya gittiler. Bohça tanıklık etti. Sonra da doktor. Polis civar­
da çocukların kuşlara ateş ettiğini açıkladı. Ve jüri kararını ver­
di. «Kaza sonucu ölüm.»
Resmi soruşturma sona erince Albay Melrose, Bohçayı Ba­
calara götürdü. Jim m y de Londra'ya döndü. Bütün neşeli tavır­
larına rağmen Bohçanın anlattıkları onu çok etkilemişti.
«Ronny, oğlum,» diye mırıldandı. «Garip bir durum bu. Sen
de burada yoksun. Oyuna katılamayacaksın.» Durakladı. «Lora-
ine? Acaba o da tehlikede mi?»

— 87 —
Kısa bir duraklamadan sonra genç kıza telefon etti. «Alo?
Ben Jim m y, resmi soruşturmanın sonucunu öğrenmek isteyece­
ğini düşündüm. 'Kaza sonucu ölüm.’»
«Ah. am a...»
«Bence bu işin içinde bir iş var. Soruşturma yargıcının kula­
ğına bir şeyler fısıldadılar herhalde. Biri olayı örtbas etmeye
çalışıyor. Loraine...»
«Buraya bak... tuhaf şeyler oluyor. Kendine dikkat edersin
değil mi? Benim hatırım için.»
«Evet?»
«Ama Jim m y...» Sesi korku doluydu. « O zaman durum se­
nin için de tehlikeli demektir.»
Jimm y güldü. «Yok canım! Ben kediler gibi dokuz can-
lıyımdır. Hoşçakal.»
Jim m y telefonu kapadıktan sonra uşağını çağırdı.
«Gidip bana bir tabanca alabilir misin, Stevens?»
«Tabanca mı, efendim?» Uşağın yüzü yine ifadesizdi. «Ne
tür bir tabanca istiyorsunuz?»
«Tetiğini çektiğin zaman patlayan ve ateş etmeye devam
eden türden.»
«Bir otomatik yani, efendim.»
Jimmy, «Tam am ,» dedi. «Bir otomatik. Şöyle 'mavi burunlu’
bir şey olsun. Tabii sen ve satıcı bunun ne olduğunu biliyor­
sanız. Amerikan romanlarında kahraman başı sıkıştığı zaman
arka cebinden mavi burunlu otomatiğini çeker hep.»
Stevens hafifçe gülümsedi. «Benim tanıdığım Amerikalıların
çoğunun arka cebinde daha değişik bir şey vardı, efendim.»
Jimm y Thesiger bir kahkaha attı.

88 —
X V I. Lomax'ın Köşkünde
Bohça Cuma günü tam çay zamanı lW yvern köşküne vardı.
George Lomax genç kızı sevinçle karşıladı.
«Buraya geldiğiniz için ne kadar sevindiğimizi bilemezsiniz,
Eileen. Babanızı davet ettiğim zaman sizi de çağırmadığım için
özür dilerim. Ama açıkçası böyle bir toplantının hoşunuza gide­
ceğini hiç sanmıyordum. Lady Catherine... Şey ...siyasetle çok
ilgilendiğinizi açıkladığında hem... şey... şaşırdım hem de...
şey... sevindim.»
Bohça, «Ah,» dedi. «Buraya gelmeyi o kadar istiyordum ki.»
George Lomax, «Bayan Macatta daha sonraki trenle gele­
cek,» diye açıkladı. «Dün gece Manchester’deki toplantıda ko­
nuştu. Thesiger’i tanıyor musunuz? Çok genç bir adam ama dış
politikadan iyi anlıyor. Halini gören buna ihtimal vermez.»
Bohça, «Bay Thessiger’i tanıyorum,» diyerek ciddi bir tavır­
la Jimmy'nin elini sıktı.
Genç adam yüzüne daha zekice bir ifade verebilmek için
saçlarını ortadan ayırmıştı. Lomax yanlarından uzaklaşınca Boh­
çaya, «Dinle,» diye fısıldadı. «Bana kızma ama Bill'e küçük oyu­
numuzu açıkladım.»
Bohça sinirlendi. «Bill’e mi?»
Jimmy, «Bili de bizden ne de olsa,» dedi. «Ronny onun arka­
daşıydı, Gerry de öyle.»
«Biliyorum... Aslında Billy iyi çocuktur ama hep bir pot kı­
rar.»
Jim m y mırıldandı. «Yani kafası fazla çalışmayanlardan, öyle
mi? Ama bir şeyi unutuyorsun. Bill’in güçlü bir yumruğu var. Bu­
nun da işimize yarayacağını sanıyorum.»
«Belki haklısın. Bili anlattıklarını nasıl karşıladı?»
■'T.ıTiırı" ıı'~ -1
— 89— ?
«Eh, başını zaman zaman ellerinin arasına filan aldı. Açık­
çası durumu ona anlatabilmek için epey uğraştım. Ama bir he-
celik sözcüklerden oluşmuş cümleleri tekrarlaya tekrarlaya so­
nunda her şeyi kalın kafasına sokabildim. Tabii sonunda ölün­
ceye kadar bizimle olacağını söyledi.»
Lomax birdenbire yanlarında belirdi. «Eileen, sizi konukları­
ma tanıtmak istiyorum... Sir Stanley Dighy... Lady Eileen Brent.
Bay O ’Rourke.»
Havacılık Bakanı neşeli, yusyuvarlak bir adamdı. Parlak ma­
vi gözlü tipik bir İrlandalI olan O'Rourke, Bohçayı sevinçle se­
lamladı.
Usulca, «Ben bunun sıkıcı bir siyasi toplantı olacağını dü­
şünüyordum,» diye fısıldadı.
Bohça, «H iş...» dedi. «Ben siyasete meraklıyımdır. Çok me-
raklıyımdır.»
Lomax devam etti. «Sir Oswald ve Lady Coote’u tanıyorsu­
nuz...»
Bohça gülümsedi. «Aslında hiç karşılaşmadık.»
Sir Osfwald elini öyle bir sıktı ki kız hafifçe yüzünü buruş­
turdu. Babası ünlü çelik kralını «silindir gibi bir adam» diye ta­
rif etmişti ona. Şimdi için için Lord Caterham’a hak veriyordu.
Lady Coote, Bohçayı üzgün üzgün selamladıktan sonra, The-
siger’e döndü. Kahvaltılara geç inmesine rağmen bu uysal, pem­
be yüzlü genç adamdan hoşlanmıştı. Jim m y’nin o sonsuz neşesi
ilgisini çekiyordu. Lady Coote, Jim m y’yi o kötü alışkanlığından
kurtarmayı, çalışkan bir genç haline sokmayı çok istiyordu.
Lomax kısaca, «Bay Bateman,» dedi.
Soluk yüzlü, ciddi tavırlı genç bir adam eğilerek selam ver­
di.
George, «Şimdi sizi Kontes Radzyk’yle tanıştırmalıyım, Ei­
leen,» dedi gülümseyerek.
Kontes Radzky, Bateman’la konuşuyordu. Bir koltukta arka-

— 90
sına yaslanmış, ayak ayak üstün© atmıştı. Firuzelerle süslü ina­
nılmayacak kadar uzun bir ağızlıkla sigara içiyordu.
Bohça onun şimdiye kadar gördüğü kadınların en güzelle­
rinden biri olduğunu düşündü. Mavi gözleri iri, cildi beyazdı. Vü­
cudu ince ve biçimliydi. Herhalde köşke o güne dek bu kadar
fazla makyaj yapan bir konuk gelmemişti.
Kontes heyecanla, «Bayan Macatta değil mi?» diye sordu.
Lomax, «Hayır,» dedi. «Bu Lady Eileen.»
Kontes başıyla kayıtsızca bir selam verdikten sonra Bay Ba-
teman'la konuşmasına devam etti.
Jimmy, Bohçanın kulağına fısıldadı. «Pongo güzel kontese
hayran. Ne acıklı değil mi? Gel de çay içelim.»
Tekrar Sir Oswald’ın bulunduğu tarafa doğru gittiler.
Ünlü milyoner, «Bacalar köşkü çok güzel,» diye fikrini açık­
ladı.
Bohça uysalca, «Köşkü beğendiğinize sevindim,» dedi.
Sir Oswald ekledi. «Yalnız su tesisatımn değiştirilmesi ge­
rekiyor. Köşk modernleştirilmeli... Dük Alton'un malikânesini ki­
ralıyorum. Herhalde babanız istese de köşkü satamaz.»
O sırada Bay O ’Rourke genç kızın yanına sokuldu. Ko­
nuşma sırasında Herr Eberhard'ın da köşke geldiğini açıkla­
dı. Ama bilginin başağrısı tutmuştu. Bu yüzden odasında yatı­
yordu.
Bohça yemek için giyinmeye çıkarken keyfi yerindeydi. Yal­
nız zaman zaman Bayan Macatta geldiğinde ne yapacağını dü­
şünerek dehşete kapılıyordu. Onunla konuşmak hiç de kolay ol­
mayacaktı.
Bohça aşağıya indiği zaman bayağı şok geçirdi. Genç kız
arkasına oldukça kapalı ve sade, siyah dantel bir tuvalet giymiş­
ti. Holden geçerken birdenbire irkildi. Biraz ileride bir uşak yar­
dımcısı duruyordu. Daha doğrusu adamın arkasında bir uşak
yardımcısının üniforması vardı. Ama bu iriyarı adamın kimliğini
gizleyebilmesi hiç de kolay değildi.

— 91 —
Bohça duraklayarak ona hayretle baktı. «Başmüfettiş Batt­
le!»
«Evet, Lady Eileen.»
Bohça şaşkın şaşkın, «A h ...» diye mırıldandı. «Buraya... bu­
raya...»
«Her şeye göz kulak olmaya geldim.»
«Anlıyorum.»
Battle, «O tehdit mektubu Bay Lomax'ı epey telaşlandırdı,»
dedi. «Benim kalkıp gelmem için ısrar etti.»
«Ama siz...» Bohça durakladı. Başmüfettişe kılık değiştir­
mede başarılı olmadığını söyleyemezdi. Adamın üstünde 'Polis'
yazılıydı sanki.
Battle ifadesiz bir suratla, «Beni tanıyacaklarını mı düşünü­
yorsunuz?» diye sordu.
Bohça itiraf etti. «Evet... Öyle...»
Başmüfettişin yüzünde hafif bir gülümseyiş belirip kaybol­
du. «Böylece dikkatli davranırlar. Öyle değil mi? Hem ne de olsa
bir sorun çıkmasını istemiyoruz. Fazla zekice davranmak yersiz.
Eğer etrafta eli uzun centilmenler varsa onlara burada olduğu­
muzu belirtmemiz yeter sanırım.»
Bohça adama hayranlıkla baktı. Ünlü Başmüfettiş Battle’ın
birdenbire ortaya çıkması komplocuları endişelendirebilirdi. Genç
kız salona doğru giderken, konukların arasında kaç kişi onu ta­
nıdı acaba, diye düşünüyordu. Ya da tanıyacak?
İçeride George Lomax şöminenin önünde duruyordu. Kaş­
ları çatılmıştı. Elinde bir telgraf vardı. «Çok üzücü bir şey ol­
du. Bayan Macatta’dan bir telgraf aldım. Gelemeyecekmiş. Ço­
cukları kabakulak olmuş.»
Bohça gizlice rahat bir nefes aldı.
Lomax şefkatle, «Ben sizin adınıza üzüldüm, Eileen,» diye
ekledi. «Bayan Macatta'yla tanışmayı çok istediğinizi biliyordum.
Kontes de düş kırıklığına uğrayacak... Artık sizi Bayan Macat-
ta’yla başka zaman tanıştırırım. Ama ne yazık ki kontes İngilte­
re'ye kısa bir süre için geldi.»

— 92 —
Bohça kontesi çok merak ediyordu. «M acar değil mi?»
«Evet. Ama artık Paris’te oturuyor. Çok zengin bir kadın.
Genç yaşta dul kalmış. Artık çocuk sorunlarıyla uğraşıyor. Hah,
işte Herr Eberhard!»
Alman bilim adamı Bohçanın düşündüğünden daha gençti.
Ancak otuz dört, otuz beş yaşlarındaydı. Sıkıntılı, haşin bir
hali vardı. Ama mavi gözlerinden utangaç bir insan olduğu anla­
şılıyordu. Ve Bill’in de anlattığı gibi tırnaklarını kemiriyordu.
Bohçayla bozuk İngilizcesiyle konuşmaya çalıştı. Bay
O'Rourke yanlarına gelince ikisi de rahat bir nefes aldılar. Kısa
bir süre sonra da Bili içeri girerek neşeli bir fino gibi hemen
Bohçaya doğru koştu. Ama şaşkın ve yorgun bir hali vardı.
«Merhaba, Bohça. Geldiğini duydum ama akşama kadar
çalıştım. Yoksa seni daha önce görürdüm.»
O ’Rourke anlayışla, «Devlet işleri fazla galiba...» dedi.
Bili inledi. «Sizin patron nasıl bir insan bilmem. Tombul, uy­
sal bir adama benziyor. Ama Bizim Ukala dayanılacak gibi değil.
Emirler yağdırıyor. Yaptığın işleri beğenmiyor. Yapmadıkların için
söyleniyor.»
Jimmy onlara doğru ağır ağır gelmişti. «Dua kitabından bir
parçaya benziyor bu.»
Bili ona sitemle baktı. «Kimse neler çektiğimi bilmiyor.»
Jimmy, «Kontesi eğlendirmeye çalışıyordun sanırım,» diye
alay etti. «Zavallı Bili... Senin gibi kadınlardan nefret eden biri
için gerçekten sıkıcı bir iş bu.»
Bohça sordu. «Ne oldu?»
Jim m y güldü. «Çaydan sonra kontes Bill’den kendisine ilgi
çekici, eski yerleri gezdirmesini istedi.»
Bili kıpkırmızı kesildi. «Kadını reddedemezdim ya!»
Bohça biraz endişelendi. Bili Eversieigh’in güzel kadınların
hemen etkisinde kaldığını bilirdi. Kontes gibi bir kadın ise onu
kolaylıkla avucuna alabilirdi. Jimm y durumu Bill’e açıklamakla
doğru yapmadı sanırım, diye düşündü.

— 93 —
Bili, «Kontes çok hoş bir kadın,» dedi. «Çok da zeki. Evi do­
laşırken sorduğu soruları duymalıydınız.»
Bohça birdenbire atıldı. «Nasıl sorular sordu?»
Bili, «Ah, ne bileyim?» dedi. «Köşkün tarihçesi... Eski eş­
yalar. Ah, böyle şeyler işte.»
Aynı anda kontes ihtişamla salona girdi. Biraz soluk soluğay
dı. Genç kadın vücuduna iyice oturan siyah kadife tuvaletiyle
şahaneydi. Bohça, Bill'in hemen kadının yanına gittiğini fark et­
ti. Ciddi, gözlüklü o genç adam da öyle.
Jimmy bir kahkaha attı. «Bill'le Pongonun durumu kötü!»
Ama Bohça bu durumun pek de gülünecek bir şey olmadı­
ğını düşünüyordu.

X V II. Yemekten Sonra


Lomox yeniliklere inanan bir insan değildi. Onun için de
köşkte kalorifer yoktu. Bu yüzden hanımlar akşam yemeğinden
sonra salona girdikleri zaman odanın dekolte tuvaletler giyi­
lecek {jibi bir yer olmadığını anladılar. Üçü de telaşla şömi­
neye doğru gittiler.
Bohça, «George da evini neden doğru dürüst ısıtmıyor bil­
mem ki,» diye söylendi.
Kontes, «Siz İngilizler evlerinizi hiçbir zaman yeterince ısıt­
mıyorsunuz,» dedi. Uzun ağızlığını çıkararak sigara içmeye baş­
ladı.
Lady Coote açıkladı. «Şöminenin bacası eski tip. Sıcaklık
odaya yayılmıyor, bacadan çıkıyor.»
Kontes, «Ya,» dedi.
Bir sessizlik oldu. Kontesin erkekler olmadığı zaman sıkıl­
dığı anlaşılıyordu.
Sonra Lady Coote sessizliği bozdu. «Bayan Macatta'nın ço-

— 94 —
cılklarının kabakulak olmaları garip...»
Kontes sordu. «Kabakulak nedir?»
Bohçayla Lady Coote aynı anda hastalığı kontese anlatma­
ya başladılar. Ve sonunda bunu başarabildiler.
Lady Coote, «Herhalde sizin yuvalardaki çocuklar da kaba­
kulak oluyor,» dedi.
Kontes, «Ne bileyim ben?» diye cevap verdi.
«Ama anladığıma göre sizin çalışmalarınız...»
«Ah, onu mu kastediyorsunuz? Size dehşet verici şeyler
anlatabilirim. Neler gördüm neler!»
Bu sözler Lady Coote’un aklına bir derdini getirmişti anla­
şılan. Bohçaya döndü. «Lady Eileen, siz başbahçıvanınızdan
memnun musunuz?»
«MacDonald’dan mı? Ş e y...» Bohça durakladı. «Kimse Mac-
Donald'dan hoşlanamaz. Ama birinci sınıf bir bahçıvandır.»
Kontes dalgın dalgın mırıldandı. «Birinci sınıf bir bahçeye
bayılırım.»
Bohça ona hayretle baktı. Ama aynı anda Jim m y Thesiger
telaşla odaya daldı. Bohçaya garip bir sesle, aceleyle, «Gelip
o gravürlere bakar mısın artık?» dedi. «Seni bekliyorlar.»
Bohça peşinde Jim m y’le hızla odadan çıktı. Kapı arkala­
rından kapanırken kız, «Ne gravürü?» diye sordu.
Jimmy, «Gravür filan yok,» dedi. «Bahaneydi o. Haydi, gel.
Bili bizi kütüphanede bekliyor.»
Bili kütüphanede bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Çok en­
dişeli olduğu belliydi. Bohçayı görünce, «Buraya bak!» diye ba­
ğırdı. «Bu durum hiç hoşuma gitmiyor!»
«Hoşuna gitmeyen nedir?»
«Senin bu işe karışman.» Bili, Bohçaya içe dokunan bir
üzüntüyle baktı.
Bu bakış kızın kalbini ısıttı âdeta.
Genç adam arkadaşına döndü. «Onun bu işe karışmaması
daha doğru olmaz mı, Jimm y?»
Beriki başını salladı. «Bunu ben de söyledim.»

— 95 —
«Bohça, anlamıyor musun? Biri... yaralanabilir.»
Bohça. Jim m y’ye baktı. «Ona ne kadarını anlattın?»
«Ah, her şeyi.»
Bili itiraf etti. «Doğrusu durumu iyice kavrayabilmiş değilim.
Sen, Yedi Kadran Kulübüne gitmişsin. Bohça.» Kıza mutsuzca
baktı. «Keşke bunu yapmasaydın. Böyle işlere karışmasaydın.»
Bohça. «Neden karışmayacak mışım?» dedi. «Heyecanlı
olaylar bunlar.»
«Ah, evet... heyecan verici. Ama çok da tehlikeli olabilir.
Zavallı Ronny'ye bak.»
Bohça, «Evet,» diye cevap verdi. «Eğer arkadaşın Ronny
ölmeseydi, herhalde ben de bu işe karışmazdım. Ama karıştım
bir kere. Şimdi üzüntüyle melemenin hiçbir yararı yok.»
«Senin dünyanın en gözüpek kızı olduğunu biliyorum a-
m a...»
«Komplimanı bırak şimdi. Plan yapmalıyız.»
Neyse ki Bili bu sözü dinledi. «Bir bakıma haklısın. Eber-
hard'ın yanında bir formül var. Daha doğrusu bu Sir Oswald
Coote’da. Formül adamın fabrikasında denenmiş. Gizlice tabii.
Eberhard da fabrikadaymış. Şimdi hepsi de çalışma odasında-
lar. Bu konuyu konuşuyorlar.»
Jimmy sordu. «Havacılık Bakanı burada ne kadar kalacak?»
«Sir Stanley Digby mi? Yarın sabah Londra’ya dönecek.»
Jimmy, «H ım ...» dedi. «Durum anlaşılıyor. Herhalde Sir Stan­
ley formülü de götürecek. O halde hırsızın bu gece onu çalmaya
kalkışması gerekiyor.»
«Herhalde.»
«Bundan hiç şüphem yok. Böylece zaman daralmış oluyor.
Ama biz zeki çocuklar daha da dâhice davranmak zorundayız.
Bir kere... o kutsal formülü bu gece nereye saklayacaklar?
Eberhard’da mı kalacak? Yoksa Sir Oswald Coote’da mı?»
«İkisinde de kalmayacak. Anladığım kadarıyla Havacılık Ba­
kanının yarın Londra’ya götürmesi için formül ona teslim edi­
lecek. O zaman formülü O'Rourke’un saklayacağı kesin.»

— 96 —
«Yapılacak bir tek şey var. Eğer formülü çalınacağıma ina­
nıyorsak, bu gece nöbet beklemeliyiz, oğlum Billy.»
Bohça itiraz edecekmiş gibi ağzını açtı. Sonra da kapattı.
Jimmy sözlerini sürdürdü. «Bu akşam holde duran gerçek­
ten bir uşak yardımcısı mıydı? Yoksa Scotland Yard'dan eski
dostumuz muydu o?»
Bili, «Çok zekisin, Watson,» dedi.
Jim m y içini çekti. «Herhalde adamın işine burnumuzu da
sokuyoruz.»
Bili, «Başka çare yok,» dedi. «Bu işi sonuna kadar götür­
meye karar verdiğimize göre...»
Jimmy, «Tam am öyleyse,» diyerek başını salladı. «Gece senin
le sırayla nöbet bekleyeceğiz.»
Bohça yine ağzını açtı ve bir şey söylemeden tekrar kapat­
tı.
Bili, «Evet,» dedi. «İlk nöbeti kim alacak?»
«Yazı tura atalım mı?»
«Tam am .»
«Pekâlâ. Yazı gelirse ilk nöbet senin, ikinci benim. Tura ge­
lirse bunun tersi.»
Bili başını salladı. Para havada döndü. Jim m y eğilip baktı.
«Tura.»
Bili, «Hay Allah!» diye bağırdı, «ilk nöbet sende. Herhalde
her şey o sırada olup bitecek. Sıra bana gelince de eğlence bit­
miş olacak.»
Jimmy, «Bu belli olmaz ki,» dedi. «Hırsızların saati saatine
uymaz. Seni kaçta uyandırayım? Üç buçukta mı?»
«Evet, en iyisi bu.»
Bohça ilk kez konuştu. «Ya ben ne yapacağım?»
«Hiçbir şey yapmayacaksın. Yatıp uyuyacaksın.»
Bohça, «Ah,» dedi. «Bu hiç de heyecanlı bir şey değil.»
Jimmy şefkatle, «Belli olmaz,» diye cevap verdi. «Belki seni
uykuda öldürürler. Bill'le bana bir şey olmaz.»
«Evet, bu olabilir, Jimmy, biliyor musun, o kontesin hali hiç

— 97 — Dört Neşeli Arkadaş — F : 7


hoşuma gitmiyor. Ondan şüpheleniyorum.»
Bili öfkeyle bağırdı. «Saçmalama! Kontes şüphelenilecek
bir insan değil. Onu tanınmış kimseler tavsiye ettiler. Hem de
Fransız Elçiliğinden. Ama siz kızlar hep aynısınızdır. Bir kadın
güzel oldu m u...»
Bohça erkeklerin bu haksızca iddialarını çok iyi bilirdi.
«Neyse... Gidip her şeyi kadının pembe kulağına fısıldama. Ben
gidip yatacağım. Salonda sıkıntıdan patladım. Oraya geri döne­
cek değilim.» Odadan çıktı.
Bili. Jim m y’ye baktı. «Aferin Bohçaya. Doğrusu onunla epey
uğraşmak zorunda kalacağımı sanıyordum.»
Jimmy, «Ben de öyle,» dedi. Uysalca boyun eğmesi beni
şaşırttı.»
«Bohça aklı başında bir kızdır... Şimdi, dostum, yanımızda
öldürücü silahlar olması gerekmez mi? Romanlarda böyle işlere
girişenlerin daima tabancaları olur.»
Jim m y gururla açıkladı. «Bende mavi burunlu bir otomatik
var. Birkaç kilo ağırlığında, görünüşü de çok korkunç. Zamanı
gelince sana ödünç veririm.»
Bili, Jimmy'ye haset ve saygıyla baktı. «Onu almayı nasıl
akıl edebildin?»
«Bilmem ki... Aklıma geliverdi.»
Bili birdenbire endişelendi. «Yanlış birini vurmayacağımızı
umarım.»
Jim m y ciddi ciddi, «işte bu çok kötü olur,» dedi.

X V III. Jimmy'nin Serüvenleri


Hikâyemizi burada üç belirli bölüme ayırmak zorundayız. G e­
ce gerçekten olaylı geçti. Ve macerayla ilgisi olan üç kişi de bu­
na kendi kişisel açısından baktı.

— 98 —
İşe o şirin ve sevimli genç Jim m y Thesiger'ie başlayalım.
Ve onun diğer komplocu Bili Eversleigh’e, «İyi geceler,» dediği
ana dönelim.
Bili, «Unutma.» dedi. «Beni üçte kaldıracaksın. Tabii o za ­
mana kadar sağ kalırsan.»
Jimmy Bohçanın anlattıklarını hatırlayarak öfkelendi. «Sala­
ğın teki gibi durabilirim, ama göründüğüm kadar aptal değilim.»
Bili ağır ağır, «Gerry Wade için de öyle demiştin,» diye ha­
tırlattı. «Hatırlıyor musun? Ve o gece...»
Jimmy, «Kes sesini, budala!» diye bağırdı. «Sende hiç ince­
lik yok mu?»
Bili, «Olmaz olur mu?» diye cevap verdi. «Ben genç bir dip­
lomatım. Ve her diplomatta incelik vardır.»
Jimmy, «Ah,» diye homurdandı. «Herhalde sen hâlâ 'larva'
devresindesin.»
Bili birdenbire eski konuya döndü. «Bohçanın o kadar uy­
salca davranmasına şaştım. Onun inat edeceğini sanıyordum.
Bohça değişti, çok iyi oldu.»
Jimmy, «Senin patron da aynı şeyi söylüyordu,» dedi. «Hat­
ta bunun kendisi için hoş bir sürpriz olduğundan söz etti.»
«Ben Bohçanın o konuda biraz aşırıya kaçtığını düşünüyor­
dum,» diye cevap verdi. «Ama Bizim Ukala o kadar ahmak ki,
her yalana inanıyor... Neyse, iyi geceler. Herhalde beni uyandır­
makta biraz zorluk çekeceksin. Ama yılma.»
Jimm y alay etti. «Sen de Gerry Wade gibi olma da?»
Bili arkadaşına sitemle baktı. «İnsanın huzurunu kaçırmanın
gereği var mı?»
Jimmy, «Deminki sözünün acısını çıkarıyorum,» diye açıkla­
dı. «Haydi, git yat.»
Ama Bili sıkıntılı bir tavırla orada duruyordu. «Şey... Başına
bir şey gelmez ya? Şaka maka ama zavallı. Gerry'yi, sonra da
Ronny'yi düşündüğüm zam an...»
Jim m y sabırsızca arkadaşına baktı. «Sana Leopold'u gös­
termem gerekiyor anlaşılan.» Elini biraz önce gidip giydiği la-

— 99 —
civert elbisenin cebine soktu. Rahat edebilmek için smokinini çı­
karmıştı. Jimmy gururla, «Mavi burunlu gerçek bir otomatik,» di­
ye ekledi. Tabancayı uzattı.
Bili çok etkilendi. «Ah, gerçekten mi?»
«Leopold'u uşağım Stevens aldı. İyi bir evcil hayvan bu alet.
Temiz ve düzenli. Düğmesine basıyorsun. Gerisini Leopold hal­
lediyor.»
Bili, «A h ...» dedi. «Şey... Jimm y?»
«Evet?»
«Dikkatli davranacaksın değil mi? Yani... bununla birine
ateş etme. Uykusunda yürüyen Havacılık Bakanını vurursan çok
garip olur.»
Jimmy, «Merak etme,» diye cevap verdi. «Tabii Leopold'u
aldığım için ondan yararlanmak istiyorum. Ama kan dökme
İsteğimi elimden geldiği kadar kontrol altında tutmaya çalışaca­
ğım.»
Bili belki yirminci defa, «iyi geceler...» dedi. Ama bu sefer
gerçekten odasına gitti.
Jim m y yalnız kaldı.
Sir Stanley Digby batı kanadında en dipteki odadaydı. Onun
yanındaki Terence O ’Rourke’a verilmişti.
Aslında nöbetçinin görevi kolaydı. Koridorun hole açıldığı
yerde meşeden yapılmış bir komodin vardı. Bunun gölgesine ko­
nulan bir iskemleye oturarak görevini rahatça sürdürebilirdi.
Jimm y iskemleye yerleşerek, ayak ayak üstüne attı. Ve
beklemeye başladı. Leopold'u hazır olması için dizine koymuştu.
Az sonra saatine bir göz attı. Bire yirmi vardı. Köşkteki-
ler odalarına çekileli bir saat kadar olmuştu. Etraf derin bir
sessizlik içindeydi. Sadece bir yerde bir saat tıkırdıyordu.
Nedense bu ses Jim m y’nin hoşuna gitmedi. Bazı şeyleri ha­
tırlatıyordu ona. Gerry W ade... ve şöminenin rafında tıkırdayan
yedi saat... O saatleri oraya kim koymuştu. Neden? Jim m y ür-
percH.
Ronny Devereux ve Gerry Wade! İkisi de genç ve hayat do-

— 100 —
luydular. Sıradan, neşeli çocuklardı. Ama şimdi neredelerdi?...
Toprağın altında, Ah... Neden bu korkunç düşünceleri kafasın­
dan atamıyordu?
Jimmy tekrar saatine baktı. Daha biri yirmi geçiyordu. Da­
kikalar da ne kadar uzuyordu...
Bohça! Harika bir kızdı. Yedi Kadranın inine girmek cesa­
retini göstermişti. Jimmy, neden ben bunu akıl edemedim,
diye düşündü. Herhalde akıl almayacak bir şey olduğu için..,
Yedi numara? Kim o acaba? Şimdi bu evde mi? Belki de
bir uşak kılığında. Onun konuklardan biri olduğunu san­
mıyorum... Esnedi. Ne garip, uykum geldi... Ama sinirlerim
de çok gergin.
Saatine bir göz attı. İkiye yirmi var. Zaman geçiyor.
Jimmy birdenbire soluğunu tutarak öne doğru eğildi. Bir
tahta gıcırdamıştı... Aşağıda bir yerden...
Sessizce ayağa fırlayarak merdivenin başına gitti. Etraf de­
rin bir sessizliğe gömülmüş gibiydi. Ama tam aşağıda, kütüpha­
nede birinin usulca dolaştığını duyduğundan emindi.
Çabucak aşağıya inerek kütüphanenin kapısına gitti. İçeriyi
dinledi ama bir şey duyamadı. Birdenbire kapıyı açarak elektriği
yaktı. Odaya ışık doldu... İçeride kimse yoktu.
Jimmy kaşlarını çattı. Yemin edebilirdim...
Kütüphane oldukça büyüktü. Bunun üç camlı kapısı terasa
açılıyordu. O tarafa gitti. Ortadaki kapının sürgüsü çekilmişti.
Kapıyı açarak terasa çıktı. İki tarafa da baktı. Hayır, kimse yok­
tu.
«Durum normale benziyor...» diye mırıldandı. «Ama...» Bir
süre öyle düşünceli düşünceli durdu. Sonra tekrar kütüphaneye
girdi. Kapıyı içeriden kilitledi. Elektriği söndürdü. Bir süre
etrafı dinledi. Sonra sessizce terasa açılmış olan or­
ta kapıya gitti. Leopold elindeydi.
Terasta biri usulca koşuyor muydu? Hayır... Düş gücünün
oyunuydu bu. Jimmy, Leopold'u sıkıca kavrayarak etrafı dinle­
di...
Uzakta ahırlardaki saat ikiyi çaldı...
X IX . Bohçanın Serüvenleri
Bohça Brent hem akıllı, hem de becerikli bir kızdı. Jimmy
değilse bile Bill’in o geceki maceraya katılmasına razı olmaya­
cağını önceden tahmin etmiş, ona göre planlarını yapmıştı. Ney-
seki kalın bir sarmaşık aşağıdan penceresinin önüne kadar tır­
manıyordu.
Genç kız odasına gidince, tuvaletini çıkardı. Onun yerine
koyu renk bir kazakla pantolon, ayaklarına da kauçuk altlı ayak­
kabılar giydi. Elektriği söndürdü. Sonra pencerenin önündeki kol­
tuğa oturarak beklemeye başladı. Tam bir buçukta harekete
geçmeye karar vermişti.
Saat bir buçuğu çalarken pencereyi açarak sarmaşığa tu­
tundu. Usul usul aşağıya indi. Havacılık Bakanıyla sekreterinin
diğer bölükte kaldıklarını biliyordu. Sessizce köşeyi döndü. Göl­
gelere gizlenerek hızla ilerledi. İkinci köşeyi de döndü ve fena
halde irkildi. Karşısında bir adam duruyordu. Onun yolunu kes­
mek niyetinde olduğu da belliydi.
Ama sonra Bohça adamı tanıdı. «Başmüfettiş Battle! Ödü­
mü patlattınız!»
Battle nazik nazik, «Ben de bunun için buraya geldim,» di­
ye cevap verdi.
Bohça fısıltıyla sordu. «Burada ne yapıyorsunuz?»
«Burada olmaması gereken kimselerin etrafta dolaşmalarını
engellemeye çalışıyorum.»
Bohça şaşırdı. «Y a ...»
«Örneğin siz Lady Eileen. Herhalde her zaman gecenin bu
saatinde dolaşmaya çıkmazsınız.»
Bohça ağır ağır, «Yani,» dedi. «Odama dönmemi mi istiyor­
sunuz.»

— 102 —
Battle başını salladı. «Çok anlayışlısınız, Lady Eileen. İs­
tediğim bu. Siz,,, şey... kapıdan mı çıktınız, yoksa pencereden
mi?»
«Pencereden. Evi saran bu sarmaşıklardan aşağıya inmek
çok kolay.»
Battle başını kaldırarak yandaki duvarı kaplamış olan sar­
maşığa düşünceli düşünceli baktı. «Evet... Öyle olduğu anlaşılı­
yor.»
Bohça sordu. «Gerçekten odama dönmemi istiyor musunuz?
Bu hiç hoşuma gitmeyecek. Batı kanadına gitmeyi düşünü­
yordum.»
Başmüfettiş, «Herhalde bunu düşünen yalnız siz değilsiniz,»
diye mırıldandı.
Bohça öfkeyle söylendi. «Sizi çabuk fark ederler.»
Bu söz Battie'ı kızdıracağı yerde memnun etti. «Öyle ola­
cağını umarım. Bir olay çıkmasını istemiyoruz. Şimdi... artık
yatmanızın zamanı geldi, Lady Eileen.» Sesi çok kesindi.
Bohça üzüntüyle döndü. Biraz sonra sarmaşıktan odasına
tırmanıyordu. Battle’ın sözünü bu kadar dinleyecekti. Ama yatıp
uyumaya niyeti yoktu.
Odasına girince saatine baktı. İkiye on vardı. Usulca
koridora süzülerek ilerlemeye başladı. Bir ara bir yerde
tahtanın çatırdadığını sandığı için durakladı. Ama etraf derin bir
sessizlik içindeydi. Hole çıkarak batı kanadına giden koridora
saptı. Köşeye gelince duraklayarak ileriye doğru baktı. Sonra
da hayretle irkildi.
Nöbetçinin yeri boştu. Jimmy Thesiger orada değildi. Boh­
ça iyice şaşaladı. Ne oldu, diye düşündü. Jimmy niçin yerinden
ayrıldı? Ne anlama geliyor bu?
Aynı anda bir saat ikiyi çaldı.
Bohça kararsızca duruyordu. Ne yapacağını düşünmektey­
di. Birdenbire kalbi yerinden oynadı, sonra da durdu sanki.
Terence O'Rourke'un kapısının tokmağı yavaşça dönüyor­
du. Bohça sanki büyülenmiş gibi buna baktı. Ama kapı açılma-

— 103 —
di. Onun yerine tokmak eski halini aldı. Bunun anlamı neydi?
Bohça birdenbire kararını verdi. Geldiği yoldan koşarak
döndü ve Bill’in odasına daldı.
«Bili! Haydi kalk! Çabuk!»
Ama genç kız bu telaşlı fısıltısına bir cevap alamadı. Son­
ra sabırsızca ışığı yaktı. Oda boştu. Yatak bozulmamıştı bile.
Bili neredeydi?
Bohça birdenbire nefesini tuttu. Girdiği Bill’in odası değildi.
Bir iskemlenin üzerine atılmış olan ince sabahlık, tuvalet masa­
sındaki eşyalar ve yatağın üstüne bırakılmış olan siyah kadife
tuvalet burasının kimin odası olduğunu açıklıyordu. Bohça tela­
şı arasında kapıları şaşırmış ve Kontes Radzky’nin odasına gir­
mişti.
Ama kontes neredeydi?
Bohça tam kendi kendine bu soruyu sorduğu sırada kıya­
met de koptu. Gürültü aşağıdan geliyordu. Kontesin odasın­
dan fırlayarak aşağıya koştu. Kütüphanede gürültü iyice
şiddetlenmişti. Sandalyeler devriliyordu.
Bohça kapının tokmağını yakalayarak sarstı. Ama boşuna.
Kapı kilitliydi.
Sonra iki el ateş edildi. Silah sesi etrafta yankılandı.

X X . Loraine'in Serüvenleri
Loraine Wade yatağında doğrularak ışığı yaktı. Bire on
vardı. Erkenden yatmıştı. Dokuz buçukta. İstediği saatte uyana-
bilen insanlardandı. Bu yüzden bir süre güzelce uyumuştu.
Bohça bir ara Loraine’in uysallığından kuşkulanmıştı. Kızın
işe karıştırılmamasına kolayca razı olmayacağını düşünmüştü.
Şimdi Loraine'in yüzünü görseydi, yanılmadığını anlardı. Kızın
yüzünde kararlı bir ifade vardı.

— 104 —
Lora in© çabucak kalkarak, tüvit bir tayyör giydi. Ceketin ce­
bine bir el fenerini soktu. Sonra tuvalet masasının çekmesin­
den küçük, fildişi saplı bir tabanca çıkardı. Bunu bir gün önce
almıştı.
Yan kapıdan çıkarak usulca garaja gitti. Biraz sonra ara­
basıyla yoldan hızla iniyordu. Saatine bir göz atarak gaza bastı.
Wyvern köşküne yaklaşırken otomobili durdurdu. Daha önce
fark ettiği gibi buradaki çitte geçebileceği kadar bir açıklık var­
dı. Arabadan indi. Bir iki dakika sonra ayakları biraz çamurlan-
mış olan Loraine köşkün bahçesinde duruyordu.
Elinden geldiğince gürültü etmemeye çalışarak sarmaşıklar­
la kaplı eve doğru yürüdü. Aynı anda ahırlardaki saat ikiyi çaldı.
Loraine terasa gelirken kalbi hızla çarpıyordu. Etraf çok ses­
sizdi. Görünürde kimseler de yoktu. Terasta duraklayarak tekrar
etrafına baktı.
Birdenbire yukarıdan atılan bir şey Loraine’in ayağının dibi­
ne düştü. Eğilip aldı. Bir paket kâğıdına gevşekçe sarılmış bir
şeydi bu. Başını kaldırıp yukarıya bir göz attı.
Tam tepesinde açık bir pencere vardı. O bakarken biri
dışarı doğru uzandı. Bir adam sarmaşıktan aşağıya inmeye baş­
ladı.
Loraine daha fazla beklemedi. Telaşla koşmaya başladı.
Paketi hâlâ sıkıca tutuyordu.
Birdenbire geride bir gürültü koptu.
Boğuk bir ses, «Beni bırak!» diye bağırdı.
Sonra Loraine o çok iyi tanıdığı sesi duydu. «Yağma yok,
dostum, yağma yok!»
Loraine paniğe kapılmış gibi hâlâ koşuyordu. Köşeyi döndü
ve iriyarı bir adama çarptı.
Başmüfettiş Battle şefkatle, «Korkm ayın...» dedi.
Loraine konuşmaya çalışıyordu. «Ah, çabuk! Çabuk! Birbir­
lerini öldürüyorlar! Yalvarırım, çabuk olun!»
Aynı anda bir silah patladı. Bir daha.
Başmüfettiş Battle koşmaya başladı. Loraine onu izledi. Te -

— 105 —
rasto hızla ilerleyerek kütüphanenin camlı kapısına gittiler. Kapı
açıktı.
Battle duraklayarak cep fenerini yaktı. Loraine o zaman acı
acı inledi.
Jimmy Thesiger kapının önünde, bir kan gölcüğünün içinde
yatıyordu. Sağ kolu garip bir şekilde yana sarkmıştı.
Loraine, «Ölmüş!» diye bağırdı. «Ah, Jimmy! Jimmy! Öl­
müş!»
Battle onu yatıştırmaya çalıştı. «Üzülmeyin... Bu genç beyin
ölmüş olduğunu sanmıyorum. Lütfen düğmeyi bulup ışıkları ya­
kın.»
Loraine ona itaat etti. Odada etrafa çarparak ilerledi. Ka­
pının yanındaki düğmeyi bulup çevirdi. Oda aydınlandı.
Battle rahat bir nefes aldı. «Korkulacak bir şey yok. Sağ ko­
lundan vurulmuş sadece. Kan kaybından bayılmış. Bana yardım
edin.»
Kütüphanenin kapısına vuruluyordu ama. Battle gürültüye
aldırmadı. Cebinden temiz bir mendil çıkararak, Jim m y’nin yara­
lı kolunu sardı. Loraine ona yardıma çalışıyordu.
Başmüfettiş, «İyileşecek,» diye açıkladı. «Hiç endişelenme­
yin. Bu gençler yedi canlıdır. Herhalde yere yığılırken başını
vurdu.»
Kapının önündeki gürültü iyice artmıştı. Sonra George Lo-
max’ın sesi duyuldu. «İçeride kim var? Kapıyı açın!»
Battle içini çekti. «Evet, artık kapıyı açmamız gerekecek.»
Çabucak etrafına bakındı. Yerde, Jimmy'nin yanında bir taban­
ca duruyordu. Başmüfettiş dikkatle alarak inceledi. Son­
ra masanın üzerine bıraktı. Gidip kapıyı açtı.
Birkaç kişi birden odaya daldılar.
Lomax öfkeyle kükredi. «Bunun anlamı nedir? Ah, siz miy­
diniz Başmüfettiş Battle? Ne oldu?»
Bili, «Tanrım !» diye bağırdı. «Bizim Jim m y!» Dehşetle yerde
hareketsiz yatan arkadaşına bakıyordu.

— 106 —
Mor bir sabahlık giymiş olan Lady Coote, «Zavallı çocuk,»
diye inleyerek Jim m y’nin üzerine annece bir şefkatle değildi.
Bohça, «Loraine!» dedi.
Herr Eberhard, «Got im HimıneH» diye haykırdı.
Becerikli Bay Bateman, Lomax'a, «Bazılarını bu odadan çı­
karsak mı, efendim?» diye sordu.
George kapıya doğru gitti. «Lütfen hepiniz odalarınıza
çıkın. Ş e y...»
Battle sakin sakin, «Ufak bir kaza oldu,» dedi.
Lady Coote istemeye istemeye doğruldu. «Zavallı çocuk.»
Aynı anda Jimmy kımıldandı. Sonra doğrulup oturdu. «Ah!
Ne oldu?» Bir an sersem sersem etrafına bakındı. Sonra birden­
bire aklı başına geldi. «Onu yakaladınız mı?»
«Kimi?»
«O adamı. Sarmaşıktan aşağıya indi. Ben şurada, camlı ka­
pının önündeydim. Onu yakaladım...» Jimmy odanın haline ba­
kıyordu. «Şey... korkarım burayı biraz altüst etmişiz. Adam ol­
dukça güçlüydü. Beni çok uğraştırdı.»
Gerçekten de odadaki kırılabilecek her şey parçalanmıştı.
Jimmy birdenbire bağırdı. «Leopold nerede? Mavi burunlu
tabancaların kralı?»
Battle masadaki tabancayı işaret etti. «Bu sizin mi, Bay
Thesiger?»
«Ah, evet. Küçük Leopold. Kaç el ateş ettim acaba?»
«Bir.»
Jimmy üzüldü. «Leopold beni düş kırıklığına uğrattı. Demek
tetiği doğru dürüst çekemedim. Yoksa devamlı ateş ederdi.»
«Önce kim ateş etti?»
Jimmy, «Korkarım ben ettim,» diye cevap verdi. «Çünkü
adam birdenbire elimden kurtuldu. Onun camlı kapıya doğru
koştuğunu fark ettim. Onun üzerine Leopold’un tetiğini çektim.
Ama o da ansızın dönerek bana ateş etti. Galiba ondan
sonra bayıldım.» Utançla başını ovuşturdu.
Havacılık Bakanı Sir Stanley Digby birdenbire, «Adam sar-

— 107 —
maşıktan aşağıya mı indi?» diye bağırdı. «Lomax, Tanrım! Yok­
sa...» Odadan fırladı.
Nedense onun yokluğu sırasında kimse konuşmadı. Sir
Stanley birkaç dakika sonra döndü. Tombul yüzü bembeyazdı.
«Battle, formülü çalmışlar. O ’Rourke derin derin uyuyor.
Herhalde ona ilaç içirdiler. Onu uyandıramadtm. Kâğıtlar da
ortadan kaybolmuş.»

X X I. Formül Bulunuyor
Battle, «Durum sandığınız kadar kötü sayılmaz,» dedi. «Ama
bana aeğil, şu küçük hanıma teşekkür etmelisiniz.» Loraine'i
işaıet etti.
Kız ona şaşkın şaşkın baktı. Battle, Loraine’e yaklaşarak
kızın hâiâ sıkıca tuttuğu paketi aldı. «Aradığınız bunun içinde
sanırım.»
Sır Stanley paketi kaptı âdeta. Kâğıdı yırtarak içindekilere
heyecanla baktı. Rahat bir nefes alarak, alnındaki terleri sildi,
h’err Eberhard İse Almanca bir şeyler söyleyerek formülünü
göğsüne bastırdı.
Havacılık Bakanı minnetle Loraine'in elini sıktı. «Size çok
şey borçluyuz.»
Lomax da, «Gerçekten öyle,» diye atıldı. «Am a... şey...»
Hiç tanımadığı kıza hayretle baktı.
Loraine yalvarırcasına Jim m y’ye döndü.
Genç adam da, «Şey.... dedi. «Bu Miss Wode. Gerry W a-
de'in kız kardeşi.»
Lomax kızın elini sıktı. «Öyle mi? Sevgili Miss Wade, size
minnetimizi açıklamak isterim. Amaı doğrusu...»
Battle söze karıştı. «Açıklamaları başka zamana bıraksak,
efendim.»

— 108 —
Becerikli Bay Bateman da, «Bay O ’Rourke için bir doktor
çağırmamız gerekmez mi?» dedi.
Lomax Daşını saladı. «Çok doğru. Bili, sen hemen Dr. Cart-
wr;ght’a telefon et. Ama durumun nazik olduğunu, dilini tutması
gerekeceğini söylemeyi de unutma.»
Bili dışarı fırladı. Lomax, Havacılık Bakanına döndü. «Ben
de sizinle O'Rourke'un yanına çıkacağım, Digby. Belki doktor
gelinceye kadar bir şeyler yapabiliriz.» Çaresiz bir tavırla Bate-
man'o oir göz attı. Bu genç adamın ne kadar becerikli olduğunu
farketmişti.
Pongo hemen, «Ben de sizinle geleyim mİ, efendim?» diye
sordu.
George Lomax rahat bir nefes aldı. «Evet, lütfen.»
Üç adam salondan çıktılar. Lady Coote onları izledi.
Battle usulca, «Acaba Sir Osvvald Coote nerede?» diye
sordu.
Loraine inledi. «Onu öldürdüklerini mi düşünüyorsunuz?»
Başmüfettiş ona sitemle baktı. «O kadar melodrama ka­
çan bir şeye gerek yok. A m a...» Elini kaldırdı.
Kütüphonedekiler birinin terasta yürüdüğünü duydular. Son­
ra Sir Osvvald camlı kapıda belirdi ve çabucak odadaküeri in­
celedi. «Ne oldu?» diye sordu. Sesi sertti.
Battle, «Biri hırsızlığa kalkıştı ama başarılı olamadı,» diye
açıkladı.
«Y a ... Peki, bu nedir?» Sir Osvvald elini kaldırdı. İki par­
mağıyla küçük bir Mauser tabancayı kabzasından tutmuştu.
«Onu nerede buldunuz, Sir Osvvald?»
«Dışarıda, çim alanda. Herhalde hırsız kaçarken düşürdü.
Tabancayı dikkatle aldım. Parmak izi arayabileceğiniz aklıma
geldi de.»
Battle, «Her şeyi düşünmüşsünüz, Sir Osvvald,» dedi. T a ­
bancayı çelik kralından alarak masaya, Jimmy’nin silahının ya­
nına koydu.
Sir Osvvald, «Şimdi bana olanları anlatın,» diye emretti.
Battı© olayları çabucak özetledi.
Sir Osvvald düşünceli bir tavırla kaşlarını çattı. «Anlıyorum.
Hırsız. Bay Thesiger'i yaraladıktan sonra kaçtı. O arada taban­
cayı da attı. Doğrusu onun peşine neden takılmadığınızı anlaya­
mıyorum.»
Başmüfettiş Battle, «Peşine takılmamız gereken bir hırsız ol­
duğunu ancak Bay Thesiger kendisine geldikten sonra öğren­
dik,» dedi.
«Evin köşesini dönerken de onu görmediniz mi?»
«Hayır. Hırsızı kırk saniye farkla kaçırdım sanırım. Karan­
lık bir gece. Adam terastan ayrılır ayrılmaz görülmez olmuş­
tur.»
Sir Osvvald homurdandı. «Ama yine de bahçenin araştırıl­
ması gerekirdi.»
Battle, «Bahçede üç adamım var,» diye açıkladı.
Çelik kralı şaşırdı. «Ya?»
«Onlara bahçeden çıkmaya kalkışan herkesi yakalamaları
da emredildi.»
«Am a böyle bir şey yapmadılar.»
Battle ciddi ciddi başını salladı. «Yapmadılar.»
Aynı anda Rupert Bateman telaşla salona girdi. «Ah, bura­
da mıydınız, Sir Osvvald? Lady Coote sizin odanızda olmadığı­
nızı farketmiş. Çok telaşlanmış. Hırsızların sizi öldürdüğünü
söyleyip ağlıyor.»
Milyoner, «Maria inanılmayacak kadar aptal,» dedi. «Hırsız­
lar beni neden öldürsün?» Sekreteriyle birlikte odadan çıktı.
Battle onların arkasından bakıyordu. «Becerikli bir genç.
Adı neydi? Bateman mı?»
Jlmmy başını salladı. «Rupert Bateman. Herkes onu ‘Pon-
go' diye çağırır. Okulda beraberdik. Pongo ahmağın tekidir.»
«öyle mi? Oysa onda hiç de ahmak hali yok.»
«Ah, ne demek istediğimi biliyorsunuz canım. Aslında hiç
ahmak değil tabii. Tonlarca beyni var. Ama çok ciddi. Olaylar
karşısında gülmesini bilmiyor.»

— 110 —
Başmüfettiş, «A h ...» diye mırıldandı. «Olaylar karşısında
gülmesini bilmeyen insanlar kendilerim çok ciddiye alırlar. Bu
yüzden de başları derde girer.»
Jimmy, «Pongonun başının derde gireceğini hiç sanmam,»
dedi.
Bohça söze karıştı. «Başmüfettiş Battle, Sir Osvvald gece­
nin bu saatinde bahçede ne yaptığını söylemedi. Bu garip değil
mi?»
Battle güldü. «A h ... Sir Osvvald büyük bir adam. Ve büyük
adamlar kendilerine soru sorulmadıkça kendiliklerinden açık­
lamalarda bulunmaya başlamazlar. Bunu zayıflık sayarlar, Sir
Oswald da durumu benim kadar biliyor. İçeri giriyor ve beni
sorguya çekiyor. Evet, Sir Osvvald çok büyük bir adam.» Bir an
durdu. Sonra da etrafına bakındı. Gözlerinde muzipçe bir pı­
rıltı belirmişti. «Eh, artık dostlarınızın arasındasınız, Miss Wade.
Bize bu gece en kritik anda buraya nasıl geldiğinizi anlatmaz
mısınız?»
Jimmy homurdandı. «Onun utanması gerekir! Hepimizi de
aldattı.»
Loraine öfkeyle bağırdı. «Neden bir köşede oturup bekle­
memi istediniz? İkiniz de tehlikeye atılmamam gerektiğini söyle­
diniz! Buna razı olacağımı mı sandınız?»
Bohça, «Fazla uysal tavırlarından şüphelendim o gün,» de­
di. «Bir işler karıştıracağını bilmeliydim.»
Loraine, «Daha sonra Jimmy bana telefon etti,» diye açık­
ladı. «Durumun gerçekten tehlikeli olabileceğini söyledi. Ben
do önlem aldım... İşte bu.» Cebinden küçük tabancayı çıkardı.
Battle silahı alarak inceledi, «öldürücü bir oyuncak bu.
Ateş etmesini biliyor musunuz?»
Loraine, «Hayır,» dedi. «Ama tobonca yanımda olursa faz­
la korkmayacağımı düşündüm.»
Battle ciddi ciddi, «Anlıyorum ...» diye mırıldandı.
Loraine sözlerini sürdürdü. «Buraya gelip olanları anlamak
niyetindeydim, Arabayı yolda bırakıp çiti aştım. Bahçeden ge-

— 111 —
çerek terasta çıktım. Tam etrafıma bakınırken birdenbire yu­
karıdan bir şey ayağımın dibine düştü. Paketi aldım ve ne­
reden atıldığım anlamak için başımı kaldırarak yukarıya baktım.
O zaman bir adamın sarmaşıktan aşağıya indiğini gördüm. Ve
koşmaya başladım.»
Baltle, «O adamı tarif edebilir misiniz, Miss Wade?» diye
sordu.
Kız başını salladı. «Etraf çok karanlıktı. Yalnız adam iri-
yarıydı sanırım.»
Battle, Jim m y’ye döndü. «'Bay Thesiger, siz hırsızla boğuş­
tunuz. Bana onun hakkında bilgi verebilir misiniz?»
«Güçlü kuvvetli bir adamdı. Bu kadarını söyleyebilirim. Onu
gırtlağından yakalayınca da boğuk sesle bir şeyler fısıldadı.
Bırak da gideyim,' dedi sanırım.»
Loraine’in yüzünde düşünceli bir ifade belirmişti. «O paket
işim hâlâ anlamış değilim. Adam onu neden aşağı attı? Paket
sarmaşıktan inmesini mi zorlaştırıyordu?»
Battle, «Hayır,» dedi. «Hırsız o paketi mahsus size attı,
Miss Waae.»
«Bana mı?»
«Hırsız birini bekliyordu, Miss Wade. Onun siz olduğunuzu
sandı.»
Jimmy, «Hoppala!» diye bağırdı. «İşler büsbütün karıştı.»
«Say Thesiger, siz yukarıda nöbet beklerken bu odada biri­
nin dolaştığım sandınız değil mi? Ama aşağıya indiğinizde kü­
tüphanede kimse olmadığını gördünüz?»
Başmüfettiş Battle odada etrafına bakındı. Gözleri İspan­
yol derisinden yapılmış bir paravana ilişince durakladı. Hızla
o tarafa gitti. Üç genç de onun peşinden atıldılar.
Yerde Kontes Radzky yatıyordu. Baygındı.

— ^112 —
X X II. Kontesin Hikâyesi
Kontesin kendisine gelmesi Jimm y’ninklnden farklı oldu.
Bir kere daha uzun sürdü. Ayrıca da bu ayılmada 'artistik' bir
şeyler de vardı. Bu 'artistik' sözü Bohçanındı. Kontesi ayıltma­
ya çalıştı. Yani kadının yüzüne bolca su döküverdi. Kontes be­
yaz elini şaşkın şaşkın alnına götürerek hafifçe bir şeyler mı­
rıldandı.
Aynı cndo telefon etme görevini yerine getirmiş olan Bili
kütüphaneye girdi. Ve Bohçaya göre de çok gülünç bir şekilde
davrandı.
Kadının üzerine eğilerek endişeyle, «Kontes...» dedi. «Her
şey yolunda .. Konuşmaya kalkışmayın. Hiç doğru olmaz. Hare­
ketsiz yatın. Biraz sonra her şeyi hatırlayacaksınız... Kendinize
gelmedikçe bir şey söylemeyin.»
Bohça öfkeyle, «Sus artık, Bili,» diye homurdanarak kon­
tesin dikkatle boyanmış yüzüne tekrar suyu çarptı.
Kontes irkildi. Sonra da doğrulup oturdu. «A h ... Burada­
yım ... Evet, buradayım.»
Bili, «Acele etmeyin,» dedi. «Kendinize iyice gelmedikçe
konuşmayın.»
Kontes pek incecik bir kumaştan yapılmış olan sabahlığı­
na sarıldı. «Ne oldu? Bana anlatın.»
Başmüfettiş. «Biz de bunu sizden bekliyorduk,» dedi.
Kontes bu iriyarı adam» ilk Kez görüyormuş gibi baş­
müfettişe çabucak bir göz attı.
Bohça, «Sizin odanıza gittim,» diye açıkladı. «Yatağınız
bozulmamıştı. Siz de orada değildiniz.» Kontese onu suçluyor­
muş gibi baktı.
Kadın gözlerini kapayarak başını salladı. «Evet, evet. Her

— 113 — Dört Neşeli Arkadaş — F : 8


şeyi şimdi hatırladım Odama çıktığım zaman uyuyamayaca*
ğımı anladım. Sinirlerim iyice gerilmişti. İlgi çekici bir kitap bu­
labilmek iiçn buraya geldim. Sessizce tabii. Evdekileri uyan­
dırmak istemiyordum... Kütüphaneye girince, ışığı yakmadım,
Çünkü yanıma el fenerimi almıştım. Işığıyla raflardaki
kitaplara bakarken birinin usulca kapıya yaklaştığını duydum,
El fenerimi söndürerek paravanın arkasına kendimi attım. He­
men arkasından kapı açıldı ve ışık yandı. Adam ,., o hırsız oda­
ya girmişti...»
Jinımy. «A m a ...» diye söze başladı. Aynı anda Battle onun
ayağına bastı, Jlmmy de sustu.
Kontes sözlerini sürdürdü. «Korkumdan az kalsın ölecek­
tim, Soluğumu tuttum. Adam durarak etrafı dinledi. Sonra cam­
lı kapıya giderek dışarı baktı. Orada birkaç dakika durdu. Son­
ra geri geri dönerek kapıyı kilitledi. Elektriği söndürdü. Ç.ok
korKtum! Karanlık odada hırsızla yalnızdım! Sonra onun yine
camlı kapıya gittiğini farkettim. Bunu uzun bir sessizlik izledi,
Dakikalar geçerken hırsızın kaçtığını sandım. Tam fenerimi ya­
kacağım sırada bir gürültü koptu. İki adam birbirlerini öldürme­
ye çalışıyorlardı. Birinin... bir kadının dışarıda bağırdığını işit­
tim. Hırsız poğuk bir sesle, ‘Beni bırak!' diyordu. Onunla boğu­
şanınsa bir centilmen olduğu anlaşılıyordu.»
Jimmy'nin yüzünde memnun bir ifade belirdi.
Kontes ekledi. «Durmadan küfrediyordu.»
Battle, «Ah,» dedi, «Gerçek bir centilmen olduğu anlaşılı­
yor.»
Kontes, «Sonra,» dedi. «Bir tabanca patladı. Kurşun ya­
nımdaki kitaplığa geldi... Bayılmışım.» Bill’e baktı.
Genç adam kadının elini tutarak okşadı... «Zavallı yav­
rum... Kötü anlar geçirmişsiniz.»
Bohça, gülünç budala, diye düşündü.
Battle çabucak kitaplığa doğru gitti. Eğilerek yeri aradı.
Doğrulduğunda gülümsüyordu. «Bu kurşun değil, kovan, Kon-

114 —
tes... Ateş ettiğiniz zaman nerede duruyordunuz, Bay Thesi-
ger.»
Jimmy camlı kapının önüne gitti. «Burada sanırım.»
«Anlaşılıyor... Bir .455 bu. Onun İçin kontesin kovanı kur­
şun sanmasına şaşmadım. Kurşun çerçeveyi sıyırıp geçmiş.
Herhalde yarın dışarıda buluruz. Tabii kaçan hırsızın vücuduna
saplanmadıysa.»
Jimm y üzüntüyle başını salladı. «Sanmam. Leopold bu ma­
cerada hiç de başanlı olamadı.»
Kontes genç adama onun gururunu okşayan bir ilgiyle ba­
kıyordu. «Kolunuz! Sargılı! Hırsızla boğuşan siz miydiniz?»
Kontes, «Şimdi,» dedi. «N e olduğunu öğrenmek istiyorum.»
Bottie sakin sakin, «Hırsızlık girişimi,» diye açıkladı. «Sir
Stanley Digby'deki bazı siyasi belgeleri çalmaya kalkıştılar.
Ama bu genç hanım yüzünden başarılı olamadılar.»
Kontes Loraine'e garip bir tavırla baktı. «Öyle mi?»
Başmüfettiş gülümsedi, «Mutlu bir rastlantı sonucu kritik
anda terasa geldi.»
Kontes içini çekerek gözlerini kapattı. «Kendimi hâlâ fena
hissediyorum.»
Bili bağırdı. «Tabii ya! İzin verin de sizi odanıza çıkarayım.»
Kontes ayağa kalktı, Bill'in koluna dayanarak ağır ağır kü­
tüphaneden çıktı.
Bohça onların arkasından bakıyordu. Birdenbire kaskatı
kesilmişti. Kontesin sabahlığı incecik turuncu şifondan yapıl­
mıştı. Ve genç kadının güzel sırtında, sağ kürek kemiğinin al-
t nda siyah bir ben vardı.
Jimmy'yle Lora ine. Bill'le genç kadını izlediler. Bohçaysa
camlı kapıyı kapatmakta olan Battle'ın yanına koştu. «Sizinle
konuşmam gerekiyor.»
«Ne var. Lady Eileen?»
«Bu biraz uzun ve karışık bir hikâye. Ama mümkün oldu­
ğunca özetlemeye çalışacağım.» Bohça, başmüfettişe Yedi Kad­
ran Kuiübündeki macerasını anlattı.

— 115 —
Sözleri sona erince Battle derin bir soluk aldı. «Çok ilginç...
Doğrusu böyle bir şeyi sizden bile beklemezdim, Lady Eileen.
Ama bilmeliydim!» Bir on durdu. «Açıkçası Bay Theslger'in ken­
dinizi böyle tehlikeye atmanıza izin vermesine de şaştım.»
«Jim m y olayı daha sonra öğrendi. Ama hikâyem daha bit­
medi, Başmüfettiş Battle! Toplantıda gördüğüm kadın... An-
na... yani Bir numara aslında Kontes Radzky. Onu sırtındaki
benden tanıdım.»
Battle’ın tepkisi onu şaşırttı. «Ben?.. Bu o kadar kesin bir
şey değil ki... Ayrıca iki kadının da sırtında aynı yerde bir ben
olabilir. Kontes Radzky'yî Paris'te tanımayan yok.»
«Öyleyse buradaki gerçek kontes değil. Emin olun toplan­
tıda gördüğüm kadir o. Ayrıca bu geceki davranışları da çok
kuşku uyandıracak gibi.»
Battle yanağını kaşıdı. «Buraya bakın, Lady Eileen. Sizin­
le açıkça konuşacağım. Ama bu aramızda kalsın. Bize küçükler
lazım değil, asıl patronu ele geçirmeliyiz. Anlıyor musunuz?
jBenim kontes konusunda geniş bilgim var. Onun için kadının
peşine takılmanızı da istemiyorum.»

X X III. Başmüfettiş Battle Yönetimi Ele Alıyor


Ertesi sabah saat onaa Battle’ın isteği üzerine George Lo-
max, Sir Osvvald Coote ve Jimmy Thesiger kütüphanede top­
lanmışlardı. Başmüfettiş saat altıdan beri orada çalışıyordu.
jJimmy’nin kolu askıdaydı.
Lomax. «Ah, Battle,» dedi. «Bir ilerleme oldu mu? Adamı
yakaladınız mı?»
Başmüfettiş rahat bir tavırla, «Onu yakalamak kolay ol­
mayacak.» diye cevap verdi. Başarıs'zlığına pek aldırmadığı
anlaşılıyordu. Masada önünde duran iki kurşunu işaret etti.

— 116 —
«Bunları bulduk. Büyüğü Bay Thesiger'in silahının. Çerçeveyi
sıyırarak dışandakl sedir ağacının gövdesine saplanmış. Bu
küçük ise Mauser 25'den koltuğa gömülmüş. Tabancaya gelin­
c e ...»
Sir Oswald merakla sordu. «E? Parmak izi var mıydı?»
Battle başını salladı. «Hırsız eldivenliymiş.»
Sir Osvvald, «Yazık.» dedi.
«İşini bilen bir insan eldiven giyer. Sir Osvvald. siz tabanca-
yı terasın basamaklarından yirmi metre kadar ötede buldunuz
sanırım. Öyle değil mi?»
Çelik kralı camlı kapılara gitti. «Evet, öyle. Herhalde hırsız
kaçarken tabancayı düşürdü.»
Battle, «Hayır,» diye cevap verdi. «Bu olanaksız. Çim alan­
da yalnızca bir tek kişinin ayak izleri var. Sizinkiler Sir Osvvald...
Bir de Miss VVade’in ayak izlerini bulduk. Ama onlar iyice sol­
da.» Bir an durdu. «Sonra tabancanın bulunduğu yerde hafif
bir çukurluk var Yani silah yere hızla çarpmış. Bundan da Ma-
user'in fırlatılıp atıldığı anlaşılıyor.»
Lomax hemen. «Bu önemli mi, Battle?» diye sordu.
«Belki değil, efendim. Ama her şeyi öğrenmek daha yarar­
lı olur. Şimdi... acaba içinizden biri bu tabancayı alır ve fırla­
tır mı? Bunu yapar mısınız, Sir Osvvald? Lütfen şurada, kapının
önünde durun. Tabancayı çim alana doğru atın.»
Sir Osvvald, Mauser'i fırlattı. Jimmy merakla adama yaklaş­
mıştı. Battle hızla çim alana gitti. Geri döndüğü zaman neşeyle
gülüyordu.
«Tamam, efendim. Tabanca yine öyle bir iz bıraktı. Yalnız
siz Mauser’i on metre daha ileriye attınız, Sir Osvvald. Ama
tabii, güçlü kuvvetli bir insansınız.»
MasGnm yanına döndüler. Jimmy merakla orada, kurşunla­
rın yanında duran garip, kararmış bir cisme usulca dokundu.
«Bu nedir?»
Battle, «Diğer bir İpucu,» diye cevap verdi. «Vaktiyle bir
eldivenmiş bu.»

— 117 —
Sir Osvvald sordu. «Onu nerede buldunuz?»
«Şöminede. Yanmıştı ama tümüyle değil. Ne tuhaf... El­
diveni sanki bir köpek dişlemiş.»
Jimmy, «Loraine’in elmasın?» dedi. «Onun birkaç köpeği
var.»
Başmüfettiş kafasını salladı. «Bu bir kadın eldiveni değil.
Hatta hanımların son zamanlarda giydikleri eldivenlerden ol­
madığından da eminim.»
Kapıya vuruldu ve Bohça çabucak girdi, «ö z ü r dilerim ama
babam telefon etti. Eve gitmemi istiyor. Çünkü herkes onu ra­
hatsız ediyormuş.» Genç kız bir an durdu. «Sizi rahatsız etmez­
dim ama olayın bütün bu olanlarla ilgisi olabileceğini düşün­
düm. Bizim uşak yardımcılarından biri ortadan kaybolmuş.»
Sir Osvvald, «Kim bu adam?» diye sordu.
«John Bauer. Adam ailesinin İsviçre’den geldiğini iddia edi­
yormuş ama onun Alman olduğunu sanıyorum. Yine de İngiliz­
cesi kusursuzdu.»
Sir Osvvald memnun memnun, «A hi» dedi. «Bauer Baca­
larda ne zamandan beri çalışıyordu?»
«Bir aydan beri sanırım.»
Çelik kralı, «Tam am !» diye bağırdı. «Dün gece buraya ge­
len hırsız o. Birkaç yabancı devlet Eberhard’ın formülünün pe­
şinde. Milyonlar vermeye de hazırlar. Evet. Miss VVade'in sar­
maşıktan aşağıya indiğini gördüğü adam Bauer olmalı. Ve siz
onu kaçırdınız, Battlel»

X X IV . Bohça Düşünüyor
Bohçayla Jimmy kütüphaneden bahçeye çıktılar. Jimmy
kaşlarını çatmış çim alana bakıyordu.

— 118 —
Kız, «Ne var?» diye sordu.
Jimm y tabancanın fırlatılması olayını anlattı. Sözlerini
«Battle, Mauser'i neden Sir Oswald'a attırdı?» diye bitirdi. «İşte
bunu merak ediyorum.»
Bohça, «Battle çok ilginç bir adamdır,» dedi. «Ben de sa­
na bir şeyi anlatmak istiyordum.» Başmüfettişle yaptığı konuş­
mayı aktardı.
Jimmy onu dikkatle dinledi. Sonra da düşünceli bir tavır­
la, «Demek Bir numara kontes.» diye mırıldandı. «Hepsi birbi­
rine uyuyor. İki numara da Bauer. Adam Bacalardan geldi ve
Ü'Rourke'un odasına tırmandı. Adama uyku ilacı içirilmiş ola­
cağını biliyordu. Bu işi kontes yapmıştı tabii. Bauer formülü
çaldıktan sonra bunu aşağıya, terasa gelecek olan kontese
atacaktı. Sonra kadın kütüphaneden geçerek odasına çıkacaktı.
Bauer ise bahçeden kaçarken yakalanırsa üzerinde bir şey bu­
lunmayacaktı, Ama kontes kütüphaneye girdiği sırada benim
geldiğimi duydu. Bu yüzden paravananın arkasına saklanmak
zorunda kaldı. Suç ortağına da durumu haber veremedi. İki nu­
mara formülü çalarak pencereden baktı. Loraine'i görünce
onu kontes sandı ye paketi aşağıya attı. Kendi de sarmaşıktan
terasa inai. Ama orada onu kötü bir sürpriz bekliyordu. Ben!
Evet, hepsi birbirine çok güzel uyuyor.»
Bohça, «Ya Yedi numara?» diye sordu. «O esrarlı elebaşı?
Kontesle Bauer... Olay sandığımız kadar basit değil. Evet, Bau­
er dün gece buradaydı. Ama aslında onun görevi bir terslik
olduğunda dikkati üzerine çekmekti. Böylece kimse patronun­
dan şüphelenmeyecekti.»
Jimmy endişeyle, «Bohça,» dedi. «Son zamanlarda fazla
polisiye roman okumadın ya?»
Bohça ona sitemle baktı.
Jimmy, «Bili ne düşünüyor?» dedi.
«Biirie başa çıkılmaz.» Bohçanın sesi soğuktu.
Jimmy, «Ona kontesten söz ettin mi?» diye bağırdı, cBill'i
uyarmamız gerekir.»

— 119 —
Bohça, «Kontesin aleyhinde tek kelime bile dinlemiyor,»
dedi. «Ah, Jimmy, ona bu işi açmakla büyük hata ettin.»
Jimmy, «Affedersin... Böyle olacağını bilmiyordum,» dedi.
Bohça homurdandı. «Macera düşkünü yabancı kadınların
nasıl insanlar .olduklarını bilirsin. İnsanı avuçlarına alıverirler.»
Jimmy içini çekti. «Bilmem ki! Şimdiye dek kimse beni
avucuna almaya kalkışmadı.» Bir an durdu. «Sir Stanley Digby
bu sabah Londra'ya gitti değil mi?»
«Evet.»
«O'Rourke da yanında mıydı?»
«Öyle sanırım.»
«Acaba... O'Rourke’un da bu işle bir ilgisi var mı?»
Bohça düşünceli bir tavırla, «Olabilir...» diye mırıldandı.
«Adamın güçlü bir kişiliği var. Eğer p da örgüttense hiç şaş­
mam. Açıkçası artık bir tek kişinin Yedi numara olmadığından
eminim. O da Başmüfettiş Battle.»
«Ah, bende George Lomax diyeceksin sanmıştım.»
«Hişş. Bizim Ukala geliyor.»
Gerçekten de Lomax onlara yaklaşmıştı. Jimmy hemen bir
bahane uydurarak kaçtı. George banka. Bohçanın yanına otur­
du. «Sevgili Eileen, bizi bırakıp gitmeniz gerçekten gerekli mi?»
«Babam endişelenmiş. Onu teselli etmem şart.»
«Bu küçük el onu gerçekten rahatlatır.» Lomax, Bohçanın
elim şakacı bir tavırla tuttu. «Babanızın yanına koşmak istedi­
ğiniz için sizi çok takdir ediyorum... Sizi, o güzel ve ciddi kafa­
nızı. Okuyacağınız kitaplar konusunda size yardım etmeme izin
vereceğinizi umarım.»
Bchça güç duyulur bir sesle, «Ah, teşekkür ederim,» dedi.
«Ah Yeni tomurcuklanan kafanıza ben biçim vereceğim.
Size yol göstereceğim. Ve ileride tıpkı yengeniz Lady Coterham
gibi olacaksınız.»
Bohça bu kehanet karşısında neredeyse bayılacaktı. Çare­
siz bir tavırla Lomax'a baktı. Ama bu adamın cesaretini kırmadı.
Aksine kızın kendisini dikkatle dinlediğini sanarak konuştu dur-

— 120 —
du. Bir süre sonra yanından ayrıldığında Bohça iyice sersemie-
mişti.
Birdenbire Bill’in karşısında belirmesi üzerine kendini top­
lamaya çalıştı.
Genç adam, «Buraya bak,» diye homurdandı. «Bizim Uka­
la senin elini neden tutuyordu?»
Bohça deli gibi bağırdı «Tuttuğu elim değil, tomurcukla­
nan kafarrdı!»
«Saçmalama, Bohça.»
«Özür dilerim. Bili. Ama endişeliyim. Galiba Bizim Ukalayla
Marcia yengemin elinden kurtulamayacağım.»
«Zavallı Bohçacığım,., Ama merak etme. Lomax kadınların
milletvekili olmalarına taraftar değiidir. Onun için nutuk çek­
mek, çocukları öpmek zorunda kalmayacaksın. Gel bir kokteyl
iç. Neredeyse öğle olacak.»
Bohça ayağa kalkarak genç adamla birlikte köşke doğru
gitti. «Siyasetten nefret ediyorum.»
Bili birdenbire yine ilk konuya döndü. «Bizim Ukalanın eli­
ni tutmasına izin vermemelisin.»
Bohça, «Neden?» dedi. «O beni çocukluğumdan beri ta­
nıyor.»
«Bu hoşuma gitmiyor.»
«Namus kumkuması VVilliam!» A t-T İ -

XXV. Jimmy Plan Yapıyor


Jimmy Thesiger’in içi sıkılıyordu. Lomax’ın kendisiyle siya­
setten söz edeceğinden korktuğu için öğle yemeğinden sonra
usulca bahçeye kaçtı. Kısa bir süre sonra da umduğu oldu. Lo-
raine Wade de yalnız başına bahçe yolundan inmeye başladı.

—121 —

■. ■ î ■
Jim m y hemen kızın yanına koştu. Bir süre sessizce yürüdü­
ler.
Sonra Jimmy, «Loraine,» diye mırıldandı.
«Evet?»
«Buraya bak... ben güzel konuşmasını bilmem. Ama özel
izin alıp evlensek? Ve ölünceye kadar da mutlu bir hayat sür-
sek... Ne dersin?»
Kız başını kaldırdı. «Hayır, Jimmy. Bu sorun çözümlenme­
dikçe evlenemeyiz.»
Jim m y başını salladı. «Evet, planladığımızı yapamadık. Ama
ne de olsa bu da bir bölümün sonu sayılır. Formül Havacılık
Bakanlığının kasasında ve dürüstlük zafer kazandı. Bu ara
yapılacak başka bir şey de yok...»
«Onun İçin de evlenelim, öyle mi?» Loraine hafifçe gülüm­
süyordu.
«Evet, hemen evlenelim.»
Kız başını salladı. «Hayır, Jim m y... bu işler çözümlenme­
dikçe... biz güvende olmadıkça...»
«Tehlikede olduğumuzu mu düşünüyorsun?»
«Sen o fikirde değil misin?»
Jimmy'nin bir meleğinkini andıran pembe yüzünde endişeli
bir ifade belirdi. «Haklısın... Bohça’nın anlattığı o garip hikâye
doğruysa o zaman Yedi numarayla hesabımızı görmedikçe gü­
vende olamayız. Ve Bohçanın hikâyesinin bütün garipliğine
rağmen doğru olduğunu da sanıyorum...»
«Ya diğer üyeler?»
«Onlar o kadar önemli değil. Beni korkutan kendine özgü
bir çalışma yöntemi olan Yedi numara. Onun kim olduğunu, ken­
disini nerede aramam gerektiğini bilmiyorum.»
Loraine titredi. «Gerry öldüğünden beri... korkuyorum...»
«Korkma... Yersiz bu. Sen her şeyi bana bırak. Bana inan
Loraine, Yedi numarayı yakalayacağım. Onu ele geçirdikten son­
ra çetenin diğer üyelerinin fazla bir şey yapabileceklerini san­
mıyorum.»

— 122 —
«Onu ele geçirdikten sonra...» Loraio’in sesi hafifledi. «Ya
o seni ele geçirirse...»
Jimm y neşeyle, «Bu olanaksız,» dedi. «Ben çok zekiyim, in­
san daima kendisini beğenmelidir. İşte benim prensibim de bu.»
«Dün gece çok kötü şeyler olabilirdi. Bunları düşünüyorum
d a ...» Loraine titredi.
Jimmy, «Am a olmadı,» diye hatırlattı. «İşte ikimiz de sağ sa­
lim ve güvendeyiz. Ama açıkçası kolumdaki yara biraz sızlıyor.»
«Zavallı çocuk.»
«Ah, insan güzel amaçlar uğruna acı çekmeye hazır olmalı­
dır. Yaralanmam ve neşeli konuşmalarım yüzünden Lady Coote'u
iyice etkiledim.»
«Ah, bu önemli mi?»
«Evet. Onların yeni tuttukları köşkte misafir olacağım.»
«Senin bir planın var, Jimmy. Nedir bu?»
Jim m y kesin bir tavırla. «Genç bir kahraman planlarını hiç­
bir zaman açıklamaz.» dedi. «Bunlar gizlice olgunlaşır.»
«Jimmy, sen aptalın birisin!»
«Biliyorum, biliyorum. Herkes aynı şeyi söylüyor. Ama emin
ol, Loraine, bu aptal maskenin oltında müthiş bir kafa çalışıyor.
E, senin ne planların var bakalım?»
«Bilmem ki... Bohça bir süre onunla Bacalarda kalmamı
söyledi.»
Jim m y memnun memnun başını salladı. «Çok iyi. Bohçaya
göz kulak olunmasını da istiyorum zaten. Kızın ne çılgınlığa kal­
kışacağını bilmiyorsun. Beklenmedik şeyler yapıyor. İşin garibi
başarılı da oluyor. Bohçanın başını derde sokmasını engelle­
mek zor.»
Loraine mırıldandı. «Bili onunla ilgilenmeli.»
«Ah. Bill’in başka işi var.»
«Haklısın. Bili kontesle ilgileniyor. Yahu, çocuk kadın için
çıldırıyor!»
Loraine başını salladı. «Bu İşte anlayamadığım bir şeyler var.
Ama Bill'in âşık olduğu kontes değil, Bohça. Bu sabah Bili be-

123 —
nimle konuşuyordu. Bay Lomax Bohçanın yanma oturup kızın
elini tutunca yıldırım gibi fırladı.»
Jimmy mırıldandı. «İnsanların ne tuhaf zevkleri var. Ama be­
ni çok şaşırttın. Ben Bill’imizin esrarlı esmer güzelinin ağına
düştüğünü sanıyordum. Bohçanın da öyle düşündüğünü biliyo­
rum.»
Loraine, «Bohça öyle düşünebilir,» dedi. «Ama bana inan,
Jimmy. Durum öyle değil.»
«Öyleyse ne oluyor?»
«Belki Bili de kendince dedektiflik yapıyor.»
«Bili mi? Onda o kafa nerede?»
«O hiç belli olmaz. Bili gibi güçlü kuvvetli, saf bir genç in­
celikle bazı şeyler yapmaya kalkışırsa, kimse durumu fark et­
mez.»
«Bence yanılıyorsun, Loraine. Ama neyse... Şimdi kararlaş­
tırdık demek. Sen Bohçayla Bacalara gideceksin. Aman kızın
Yedi Kaplan Kulübüne tekrar gitmesine engel ol. Böyle bir şeye
kalkışırsa kimbilir neler olurl»

O sırada Lady Coote da Sir Oswald'la konuşuyordu. «Bay


Thesiger gelecek hafta sonunu bizde geçirecek, hayatım.»
Sir Osvvald, «Saçma,» dedi. «O genci evimde istemem, Ma-
ria. Bateman bana ondan söz etti. Thesiger'le okul arkadaşıy­
mışlar.»
«Bay Bateman onun hakkında ne anlattı.»
«iyi şeyler anlatmadığından emin olabilirsin. Hatta bana bu
konuda ciddi bir şekilde uyarıda da bulundu.»
Lady Coote düşünceli bir tavırla mırıldandı. «Öyle mi?»
«Benim Bateman'ın fikirlerine saygım var. Onun yanıl­
dığını şimdiye kadar hiç görmedim.»
Lady Coote, «Ah,» dedi. «İşleri karıştırmışım desene! Bütün
bunları bilseydim, Bay Thesiger'i davet etmezdim. Ama oldu
bir kere. Bütün bunlan bana söylemeliydin, Osvvald. Artık çok
geç.»
— 124
X X V I. Golf
Lord Caterham, «Arkadaşın çok şirin bir kız. Bohça.» dedi.
Loraine Bacalarına geleli hemen hemen bir hafta olmuş ve
bu arada yaşlı adamın hayranlığını kazanmıştı. Bunun nedeni Lo-
raine'in Lord Caterhcm'ın kendisine golf dersleri vermesine şirin
bir tavırla razı olmasıydı. Evinden uzakta geçirdiği kış yüzünden
iyice sıkılan yaşlı adam golfe başlamıştı. Çok kötü bir oyuncuy­
du. Onun için de golf hastası olup çıkmıştı. Çim alanda pratik yar
pıyor ve otları yolarak MacDonald’ı çıldırtıyordu.
Bugün de durum aynıydı.
Lord Caterham golf sopasını salladı ve çim alandan koca
bir parça koparak uçtu. Oradan geçmekte olan MacDonald bu­
nu yakaladı. Çukuru doldurarak ayağıyla da bastı. Sonra Lord
Caterham'a öyle bir baktı ki, bir golf delisinden başka herkes ye­
rin dibine geçerdi.
Bohça, «MacDonald Coote’lara çok kötü davranmış sanı­
rım.» dedi. «Şimdi bunun cezasını çekiyor.»
Babası, «Bahçemde neden istediğim gibi davranmayayım?»
diye bağırdı. «MacDonald oyunun ilerlemesiyle ilgilenmeli. İs-
koçyalılar golfa meraklıdır.»
Bohça, «Zavallı ihtiyarcık,» dedi gülerek. «Sen hiçbir zaman
iyi bir golfcu olamayacaksın. Ama hiç olmazsa başını derde
sokmanı önlüyor.»
Lord Caterham, «Coote’lardan söz ettiğinde aklıma geldi,»
dedi. «Sir Oswald iyi bir golfçu. Hem de çok iyi. Tabii stili
güzel değil, o da başka. Ama 'Ben egsersiz yapmış olmak
için oynuyorum,' diyor. ‘Stil beni ilgilendirmiyor.' Buna karşılık
sekreteri Bateman ondan çok farklı: Onu teori ilgilendiriyor. Ba-

— 125 —
na golf oyununda sol kolun daha önemli olduğunu söyledi.
Çünkü sol elinin üstünlüğü golfte ortaya çıkıyormuş.»
Bohça sordu. «İyi oynuyor mu bari?»
Lord Caterham, «O gün pek de iyi oynamadı,» diye açıkla­
dı. «Ama belki şansı yoktu. Yalnız Bateman'ın teorisini iyi anla­
dım. Akıllıca bir şey... Evet, Tredvvell? Ne var?»
Uşak Bohçaya baktı. «Bay Thesiger sizinle telefonda konuş­
mak istiyor, Lady hazretleri.»
Bohça. «Loraine,» diye bağırarak eve doğru koşmaya baş­
ladı. Alıcıyı yerinden kaldırırken kız da ona yetişti.
«Alo? Jimrrry, sen misin?»
«Evet. Nasılsın? Loraine ne yapıyor?»
«O do iyi. Şu anda yanımda. Onunla konuşmak istiyor mu­
sun?»
«Biraz sonra. Söylemem gereken çok şey var. Dinle, hafta
sonunu Coote'larda geçireceğim.» Jimmy'nin sesi anlamlıydı.
«Nereden maymuncuk bulabilirim?»
«Ne bileyim? Coote'lara maymuncuk götürmen gerekli mi?»
«Bunun bana yararı olur. Acaba maymuncuğu neresi sa­
tar?»
«Sana yol gösterecek hırsız bir dost gerekli.»
«Doğru, Bohça. Ama ne yazık ki öyle bir dostum yok. O
parlak zekânla bu sorunu çözümleyeceğini düşündüm. Ama ga­
liba yine bu işi Stevens'le halletmek zorunda kalacağım. O da
yakında benden şüphelenmeye başlayacak. Önce mavi burunlu
bir otomatik. Sonra mayouncuk. Stevens sonunda doğru yoldan
saptığıma karar verecek.»
Bohça, «Jim m y,» dedi. «Dikkatli ol. Sir Oswald seni may­
muncukla etrafta dolaşırken yakalarsa hiç de hoş olmaz.»
«Ve melek yüzlü genç bir adam kendisini mahkemede bu­
lur! Peki, peki, dikkatli davranacağım. Ama beni asıl korkutan
Pongo. O düztaban öyle sessizce yürüyor ki. Geldiğini duymu-

— 126—
yorsun bile. Ayrıca çocukluğundan beri her şeye burnunu so­
kar. Ama kahramanınıza güvenebilirsiniz.»
«Keşke Loraine'le ben orada olsaydık. Seni korumaya çalı­
şırdık.»
«Teşekkür ederim, dadıcığım. Ama benim bir planım va r...»
«Neymiş o?»
«Yarın sabah Coote'ların köşkünün yakınında senin ya do
Loraine'in arabası birdenbire bozulabilir mi? Orası Bacalardan
fazla uzak değil sanırım.»
«Altmış kilometre. Bu da önemli sayılmaz.»
«Senin için öyle tabii! Ama Loraine’i öldüreyim deme. O
kızdan hoşlanıyorum. Pekâlâ... Yarın on ikiyi çeyrek geçeyle
yarım arası.»
«Böylece Coote'lar bizi öğle yemeğine alıkoyacaklar...»
«Tamam. Ha, Bohça, Çorap denilen kızı gördüm. Bu hafta
sonunda Terence O ’Rourke’da Coote'lara misafir olacakmış.»
«Jimmy, sence o ...»
«Ben herkesten şüpheleniyorum. Çılgının biriymiş O ’Rour-
ke. Gözü pekmiş. Bir zamanlar Kaptan pilotmuş zaten. Gizli bir
örgütü rahatlıkla yönetebilir. Belki de kontesle birlikler. Geçen yıl
Paris’te uzun bir süre kalmış... Neyse, şimdi beni dinle. Köşke
gelince Lady Coote’a nazik bir iki laf söyledikten sonra sen ve
Loraine, Pongo’yla O ’Rourke’u yakalayın. Ve öğle yemeğine ka­
dar onları oyalayın. Sizin gibi güzel kızlar için zor bir şey olma-
sa gerek bu.»
«Yağcı...»
«Gerçek.»
«Pekâlâ, talimatını unutmayacağım. Şimdi Loraine’le konuş­
mak istiyor musun?» Bohça telefonu kıza uzatarak odadan çık­
tı.

— 127 —
X X V II. Gece Macerası
Jimmy Thesiger, Letherbury Köşküne öğleden sonra erişti.
Güneşli bir sonbahar günüydü. Lady Coote genç adamı sevgiy­
le, Sir Oswald ise soğuk bir tavırla karşıladı. Çorap Daventry'
le Terence O ’Rourke da oradaydı. Pek keyifliydi İrlandalI. Çorabın
VVyvern köşkündeki esrarlı olaylar konusundaki sorularına da
abartmalı cevaplar veriyordu.
«Maskeli, tabancalı dört adam mı? Buna inanmam işte, Bay
O'Rourke.»
«Ah, şimdi hatırladım, dört değil altı kişiydiler. Beni sıkıca
tutarak ilacı zorla içirdiler. Bardaktakinin zehir olduğunu san­
dım.»
«Ne çalındı? Yo da neyi çalmaya yeltendiler?»
«Rusya'nın taç elmaslarını. Onları İngiltere Bankasındaki ka­
saya koyması için biri gizlice Bay Lomax’a getirmişti.»
Çorap sakin sakin, «Amma da yalancısınız,» dedi.
«Yalancı? Ben? Mücevherleri yakın arkadaşım olan bir pi­
lot İngiltere'ye getirmişti. Size anlattığım gizli bir olay, Çorap.
Bana inanmıyorsanız Jimm y Thesiger’e sorun. Hoş onun sözle­
rine inanmanız da doğru olmaz ya.»
Çorap, «George Lomax’ın dişlerini takmadan aşağıya koş­
tuğunu duydum,» diye bağırdı. «Doğru mu bu?»
Lady Coote, «İki tabanca vardı,» dedi. «Bunu biliyorum. Bu
zavallı çocuk nasıl ölmedi ona şaşıyorum.»
Jimmy güldü. «Ah, ben darağacında can vereceğim.»
Çorap, «Köşkte ince zekâlı bir Rus Düşesi varmış,» dedi.
«Bill’in başını döndürmüş.» Derin bir nefes aldı. «Ah, hırsızla
karşılaşmayı çok isterdim. Çok heyecanlı bir şey olmalı bu.»
Jimmy, «Duy da inanma,» diye cevap verdi. «İnsanın canı

— 128
çok yanıyor.» Sağ koluna usulca dokundu.
Lady Coote sordu. «Zavallı kolcuğunuz nasıl?»
«Artık iyi sayılır. Ama bir süre her işi sol elimle yapmak
zorunda kaldığım için çok sıkıldım.»
Sir Oswald, «Her çocuğa da iki elini aynı derecede kullan­
ması öğretilmeli.»
Çorap adama saygıyla baktı. «Siz iki elinizi birden kullana­
biliyor musunuz?»
«Tabii. İkisiyle de rahatlıkla yazı yazabilirim.»
«Ya ikisiyle aynı zamanda?»
Sir Oswald kısaca, «Bu pek yararlı olmaz,» dedi.
Çorap düşünceli düşünceli mırıldandı. «Doğru. Bu fazla in­
ce olur.» Sonra O'Rourke’a baktı. «Ya siz?»
«Hayır. Ben sağ elimi kullanırım.»
Gözünden hiçbir şey kaçmayan Bateman atıldı. «Ama kâ­
ğıtları sol elinizle dağıtıyorsunuz.»
O ’Rourke kayıtsızca, «Ah,» diye mırıldandı. «O başka.»
Akşam yemeğinden sonra Sir Oswald ve Lady Coote, Ba­
teman ve O'Rourke briç oynadılar. Jim m y de Çorapla hafif ter­
tip flört etti. Çöpçatanlığı tutmuş olan Lady Coote'un bunu bek­
lediğini fark etmişti.
Jim m y odasına çıkarken en son duyduğu Sir Oswald'ın sesi
oldu. «Sen hiçbir zaman briç oyuncusu olamayacaksın, Maria.»
Jim m y iki saat kadar sonra sessizce aşağıya indi. Daha
doğrusu öyle olduğunu umuyordu. Yemek salonuna girdi çıktı.
Sonra Sir Osvvald'ın çalışma odasına süzüldü. Orada etrafı bir
İki dakika dinledikten sonra çalışmaya başladı. Yazı masasının
çekmecelerinin çoğu kilitliydi. Ama Jim m y elindeki acayip biçim­
li bir telle bunları teker teker açtı. Her tarafı dikkatle aradı, kâ­
ğıtları inceledi. Çekmecelerde çelikle ilgili çok şey vardı ama
Jim m y Yedi numaranın kim olduğunu gösterecek bir tek ipucu
bile bulamadı.
İçini çekerek, doğruldu. Çekmeceleri kilitledi. İşte bu kadar.

— 129 Dört Neşeli Arkadaş — F : 9


Başarılı olamadım. Ama belki yarın şansım yardım eder. Eğer
azlar gelebilirlerse.
Çalışma odasından çıkarak kapıyı usulca kapatıp kilitledi.
Bir an yakınında bir yerden bir ses gelmiş gibi bir duyguya ka­
pıldı. Ama sonra yanıldığına karar verdi. Sessizce büyük holde
ilerledi. Yüksek pencerelerden süzülen sönük ışıkta yolunu gö­
rebiliyordu.
Jim m y birdenbire tekrar o sesi duydu. Artık bu sefer yanıl­
mış olması imkânsızdı. Holde yalnız değildi. Biri de kendisi gibi
usulca yürüyordu. Birdenbire Jim m y’nin kalbi hızla çarpmaya
başladı. Genç adam ani bir hareketle düğmeye doğru atılarak
ışıkları yaktı. O ani aydınlık gözlerini kırpıştırmasına neden oldu
ama yine de her şeyi görebildi. Dört adım ötede Pongo duruyor­
du.
Jimmy, «Tanrım, Pongo!» diye bağırdı. «Ödümü patlattın!
Neden karanlıkta usulca dolaşıyorsun?»
«Hırsız girdiğini sandım. Hemen aşağıya indim.»
Jim m y düşünceli bir tavırla Bateman'ın ayaklarındaki lastik
ayakkabılara baktı. «Her şeyi düşünmüşsün, Pongo. Hatta si­
lah almayı da unutmamışsın.» Bateman’ın şişkin cebine bir göz
attı.
«Silahlı olmak her zaman iyidir. İnsan neyle karşılaşacağını
bilemez.»
Jimmy, «İyi ki ateş etmedin.» dedi. «Benr vurmalarından
bıktım artık...»
«Gerçekten de seni kolaylıkla vurabilirdim... Sahi sen ne­
den aşağıya indin, Jim m y?»
«Acıktım ...»
«Başucundaki tepside bisküvi olması gerekirdi.» Bateman
dikkatle Jim m y’yi süzüyordu.
«Ah, dostum, korkarım o bisküvi kutusu boştu. Onun için
yemek salonuna koştum.» Jimmy tatlı tatlı gülümseyerek rop­
döşambrının cebinden bir avuç bisküvi çıkardı.
Bir sessizlik oldu.

— 130 —
Jimmy, «Ben artık gidip yatacağım,» dedi. «İyi geceler,
Pongo.» Sakin bir tavır takınarak merdivenlerden çıkmaya başr
ladı. Bir yandan da, az kalsın yakalanıyordum, diye düşü­
nüyordu. Pongo da çok şüpheci. Galiba bu çocuk hiç uyumu­
yor, eünde tabancayla dolaşıyor. Kutudaki bisküvileri çamaşır­
larımın altına saklamıştım. Artık onları yemekten başka çare de
yok. Pongo sabah usulca odama girip her tarafı arayabilir. On­
dan da böyle bir şey beklenir zaten.
İçini çekerek odasına girdi.

X X V III. Şüpheler
On ikiyi çeyrek geçe Bohçayla Loraine köşkün bahçe ka­
pısından girdiler.
Lady Coote kızları biraz hayret ve büyük bir sevinçle karşı­
ladı. Öğle yemeğine kalmaları için ısrar etti.
O ’Rourke hemen neşeyle Loraine’le konuşmaya boşladı.
Bohçaysa Bay C.oote'a arabadaki bozukluğu türlü teknik te­
rimler kullanarak anlattı. Sözlerini, «Neyseki şansımız varmış,»
diye sona erdirdi. «Araba buraya yakın bir yerde bozuldu.»
Lady Coote, «Acaba Bay Thesiger nerede?» dedi.
Çorap, «Bilardo salonunda sanırım,» diye cevap verdi. «G i­
dip onu çağırayım.»
O gittikten bir iki saniye sonra Bateman içeri girdi. «Evet,
Lady Coote? Jimm y beni istediğinizi söyledi. A, hoşgeldiniz,
Lady Eileen...» İki kızı selamladı.
Loraine hemen atıldı. «Ah, Bay Bateman, ben de sizinle
konuşmak istiyordum. Köpeklerin ayakları yara olduğu zaman
ne yapılması gerektiğini bilen siz miydiniz?»
Sekreter başını salladı. «Hayır, ben bundan size hiç söz
etmedim. Ama bu konuyu bilirim...»

— 131 —
Lobine onun sözünü kesti. «Harika adamsınız, doğrusu!»
Bay Bateman ciddi ciadi, «İnsan bilimsel gelişmeler! izle­
melidir,» dedi. «Şimdi köpeğinizin ayakları...»
Terence O ’Rourke, Bohçaya usulca fısıldadı. «Haftalık ga­
zetelerdeki o yazıları Bateman gibi bir adam yazıyor olmalı. 'Pi­
rinçler nasıl parlatılır?’ 7ararlılar dünyasının en ilginç üyelerin­
den bir* de hamam böceğidir.' ‘Fingale kızılderililerinin evlenme
töreleri.’»
Bohça, Lady Coote'a, «Mini golf alanınız olduğunu gör­
düm,» dedi gülümseyerek.
O ’Rourke atıldı. «Sizinle bir maç yapalım, Lady Eileen.»
Bohça, «Şu ikisine meydan okuyalım,» diye bağırdı. «Lora-
ıhe. Bay Rourke’la ben ikinize karşı golf oynamak istiyoruz.»
Bateman durakladı.
Lady Coate, «Gidin oynayın. Bay Bateman,» dedi. «Sir O s-
vvald'ın sizi bu ara istemediğinden eminim.»
Böylece küçük grup dışarı çıkarak mini golf alanına gitti.
Yemek gongu çeldiği sırada Jimmy de onların yanına gel­
di. Eve doğru giderlerken Bohça genç adama arabanın bozul­
ması hikâyesini anlattı. Bir taraftan da yan gözle Jimmy'yi süzü­
yordu. İşler yolunda gitmişti galiba. Jimm y’nin hayatından mem­
nun olduğu anlaşılıyordu.
Yemekten sonra iki kız Lady Coote’a nezaketle teşekkür
ettiler.
Jimmy. «Ben sizi arabamla otomobili bıraktığınız garaja
kadar götüreyim,» dedi.
Yola çıkar çıkmaz Bohçayla Loraine hemen onu sorguya
çekmeye başladılar.
Jimmy, «Doğrusu durumu iyi idare ettiniz,» dedi, «özellikle
Pongoyu. İnsan nereye giderse gitsin onunla karşılaşıyor.» Öf­
keyle gece olanları anlattı.
Bohça ona acımadı bile. «Sen de geçe vakti ortalıkta ne
diye dolaşıyordun? Ne arıyordun?»
Jimmy kısaca, «Yedi numarayı,» dedi. Onun peşindeyim.»

132 —
«Yedi numarayı o köşkte bulacağını mı sanıyorsun?»
«Elime bîr ipucu geçeceğini düşündüm.»
«Geçti mi?»
«Dün gece geçmedi.»
Lcraine birdenbire söze karıştı. «Ama bugün buldun, öyle
mi? Jimmy, yüzünden anlaşılıyor bu.»
«Bilmiyorum bu gerçek bir ipucu mu? Ama bu sabah et­
rafı araştırırken şunu buldum.» Jimm y cebinden küçük bir şişe
çıkararak kızlara verdi. Şişe yarısına kadar beyaz bir tozla
doluydu.
Bohça sordu. «Nedir bu acaba?»
Jimmy, «Beyaz, kristalimsi bir toz,» diye açıkladı. «Am a
tabii dişleri parlatmak için piyasaya sürülen yeni bir şey de
olabiiir.»
Bohça, «Nerede buldun bunu?» dedi.
«Ah, bu da benim sırrım.» Kızların bütün ısrarlarına dire­
nen Jimmy başka bir şey söylemedi.
Sonra Bohça birdenbire bağırdı. «A z kalsın unutacaktım!
Şano bir şey soracağım, Jimmy. Battle’ın şöminede bulduğu el­
diven... tekti değil mi?»
«Evet.»
«Sol tek miydi sağ tek mi? Kütüphaneye girdiğim zaman
ona çabucak baktım Banc sol tekmiş gibi geldi.»
Jimmy bir an düşündü. «Evet. Sol tekti. Ama Battle hiç
sağ, sol diye bir şey söylemedi.»
«Herhalde buna dikkati çekmek istemedi. Battle katilin so­
lak olduğunu düşünüyor sanırım.»
Jimmy birdenb're, «Tanrım !» diye haykırdı. «Sir Oswald
iki elini birden kullanabiliyormuş.»
Birbirlerine baktılar.
Sonra Loraine, «Yedi numara Sir Osvvald olamaz,» dedi.
«İmkânsız bu! Adamın bundan ne kazancı olur ki?»
Jimmy mırıldandı. «Bu saçma gibi gözüküyor. Ama yine
d e ...»

— 133 -
Bohça, Yedi Kadran toplantısını gözetlediği gece duyduğu
bir sözü hatırlamıştı. «Yedi numaranın kendine özgü çalışma
yöntemleri vardır... Belki de Sir Oswald aslında servetini böyle
yaptı.»
«Ama o zaman Lamax’ın köşkündeki o komediye ne gerek
vardı? Eberhard’ın formüiü önce onun fabrikasında denenmedi
mi?»
Loraine, «Formülü fabrikadayken çalsaydı bütün şüpheler
onun üzerinde toplanırdı,» dedi.
Bohça heyecanla 'başını salladı. «Doğru. O gece herkes
Bauer'le kontesten şüphelendi. Sir Oswald’ın üzerinde durmak
kimsenin aklına gelmedi.»
Bohça bir an durakladı. Ya Başmüfettiş Battle, diye dü­
şündü. O da Sir Osvvald’dan şüphelenmedi mi acaba?

X X IX . George Lomax'ın Tuhaf Davranışları


«Bey Lpmax geldi, lordum.»
Lord Caterham fena halde irkildi. Sonra da Tredweil’e öf-
Keder. çok üzüntüyle baktı. Uşağın yumuşak çimlerin üzerinde
yaklaştığını duymamıştı. -«Sana kahvaltıda bu sabah işimin ba­
şımdan aşkın olacağını söylemiştim, Tredwell.»
«Evet, lordum am a...»
«Git Bay Lomax’a bir hata yaptığını söyle. Köye indiğimi
ya da damla hastalığından yattığımı anlat. Eğer bunların bir ya­
rarı olmazsa o zaman öldüğümü açıkla.»
«Bay Lomax arabayla bahçe yolundan çıkarken sizi gör­
müş, Sordum.»
Lord Caterham derin derin içini çekti. «Görür tabii. Pek­
âlâ, Tredvvell, geliyorum.»
Yaşlı adam hoşlanmadığı kimselere karşı son derece na-

— 134 —
zik davranırdı. Bu yüzden de Lomax’ı büyük 'bir sevinçle selam­
ladı. «Aziz dostum, aziz dostum, geldiğinize ne kadar da iyi
ettiniz. Çok sevindim, çok. Oturun, bir içki için. Ah, pek güzel
bir sürpriz bu.» Lorrax’ı büyük bir koltuğa oturtarak karşısına
geçti. Sinirli sinirli gözlerim kırpıştırdı.
George, «Özellikle sizi görmek istiyordum,» dedi.
Lord Caterham usulca, «Y a ...» diye mırıldandı ve yüreğine
de indi. Bu kısa cevabın arkasında gizli olan korkunç ihtimal­
leri hesaplamaya çalıştı.
George kelimelerin üzerine basa basa ekledi. «Özellikle
sizi.»
Lord kayıtsızca bir tavır takınmaya çalıştı. «Evet?»
«Eileen evde mi?»
Lord Caterham kurtulacağını düşünerek rahatladı. Ama
biraz da şaşırmıştı. «Evet, evet. Bohça burada. Yanında da ar­
kadaşı var. Loraine Wade. İyi bir kız. Çok iyi bir kız. İleride de
usta bir golfçu olacak...»
Lomax acımadan sözünü kesti. «Eileen’in evde olmasına
sevindim. Belki biraz sonra onunla da konuşurum.»
«Tobii, aziz dostum, tabii.» Yaşlı adamın şaşkınlığı geç­
memişti ama kurtulduğu için seviniyordu. «Eğer bu içini sıkmaz­
sa.»
George, «Hiç sıkar mı?» diye cevap verdi. «Caterham, kor­
karım siz Eileen’in büyümüş olduğunun farkında değilsiniz. O
bir çocuk değil artık. Eileen bir kadın. Çok güzel ve yetenekli
bir kadın. Sevgisini kazanacak erkek dünyanın en şanslı insanı
sayılacak. Tekrarlıyorum En şanslı insanı.»
Lord Caterham, «Ah, herhalde, herhalde,» dedi. «Ama hu­
zursuz. İçi içine sığmıyor. Bir yerde iki dakikadan fazla kalamı­
yor. Ama gençler böyle şeylere aldırmıyor sanırım.»
«Yani Eileen bir kenarda oturup yosun tutmaktan hoşlan­
mıyor demek istiyorsunuz, Caterham. Eileen kafalı bir kız. Hırs­
lı da! Günümüzün sorunlarıyla ilgileniyor ve taze, canlı kafasıy­
la bunları inceliyor.»

— 135 —
Lord Caterham hayretle George Lomax’a bakakaldı. Mo­
dern yaşamın baskıları dedeleri şey sonunda George'u etkile­
meye başladı galiba, diye düşündü. Bohçayı tarifi gülünç. Son­
ra endişeyle sordu. «Rahatsız olmadığınızdan emin misiniz?»
Lomax elini sabırsızca sallayarak bu soruyu geçiştirdi.
«Belki bu sabah size neden geldiğimi anlamaya başladınız, Ca­
terham. Ben yeni sorumlulukları kayıtsızca yüklenen bir insan
değilim. Mevkiime göre hareket etmesini bildiğimi de umarım.
Bu könuyu da uzun uzun, derin derin düşündüm. Evlilik, özel­
likle benim yaşımda, uzun uzun, inceden inceye düşünüldükten
sonra atılması gereken bir adımdır. Ailelerin eşitliği, zevklerin
benzerliği, uygunluk... bütün bunlar gereklidir. Karıma toplum­
da aşağı görülmeyecek bir mevki sağlayabilirim. Eileen de bu
mevkiyi hayran olunacak bir şekilde süsleyecek. Ailesi ve yetiş­
tirilmesi bakımından bu mevkie uygun. Ayrıca kafası ve siyaset
anlayışı sayesinde benim ilerlememi sağlayacak. Şey... aramız­
da biraz yaş farkı olduğunu biliyorum. Ama emin olun kendimi
çok güçlü hissediyorum. En güzel çağım bu benim. Ayrıca Eile­
en’in ciddi zevkleri var. Onun için ona tecrübesiz, bilgisiz genç
bir eşekten çok kendisinden büyük bir erkek yakışır. Emin olun,
azizim Caterham, Eileen’in... şey... şahane gençliğine değer
vereceğim. Şey öhhö... bunu takdir edeceğim. Eileen’in ka­
fasının, o nadide çiçeğin açtığını görmek bana şeref verecek.
Ne körmüşüm. Şimdiye kadar...» Kendisini aşağı görüyormuş
gibi başını salladı.
Lord Caterham kendisini zorlayarak şaşkın şaşkın, «Ya­
n i...» dedi. «Siz., ah. aziz dostum, Bohçayla evlenmek istiyor
olamazsınız!»
«Şaşırdınız değil mi? Bu çok ani oldu sanırım. Eillen’le ko­
nuşmama izin veriyor musunuz?»
Yaşlı aaam başını salladı. «Tabii. İstediğiniz izin olsun. Ama
açıkçası ben sizin yerinizde olsaydım, bu işe kalkışmazdım, Lo-
max. Şimdi evinize gidip iyice düşünün. Yirmiye kadar filan sa-
yın. Böyle şeyler yapın işte. İnsanın evlenme teklif ederek gü­
lünç hale düşmesi Kötü bir şeydir.»
«Caterham, bu sözleri dostluğunuz yüzünden söylediğiniz­
den eminim. Ama doğrusu fikirlerinizi pek tuhaf bir şekilde açık­
lıyorsunuz. Ben şansımı denemeye karar verdim. Eileen'i göre­
bilir miyim?»
Lord Caterham telaşla, «Ah,» dedi. «Bu işin benimle hiç­
bir ilgisi yok. Eileen kararını kendisi verir. Yarın bana gelip
şoförle evlenmek istediğini söylerse, karşı çıkmam. Günümüz­
de tek yol bu. Çocuklarınızın isteklerine boyun eğmediğiniz za­
man hayatınızı cehenneme çevirebilirler. Bohça’ya her zaman,
‘İstediğini yap ve beni rahatsız etme,' derim. Genellikle bu
bakımdan kızım şaşılacak kadar da iyi davranır.»
George Lomax kararlı bir tavırla ayağa kalktı. «Eileen'i ne­
rede bulabilirim?»
Lord Caterham mırıldandı. «Bilmem ki... her yerde ola­
bilir. Demin söyledim ya. Bohça bir yerde iki dakikadan fazla
kalamaz.»
«Herhalde Miss Wade de şimdi Eileen’in yanında. Cater­
ham, en iyisi uşağınıza Eileen’i bulmasını emredin. Benim ken­
disiyle birkaç dakika konuşmak istediğimi söyleyin.»
Lord Caterham uysal uysal zili çaldı. Uşağı kapıda belirin­
ce, «Hah, Trediivell,» dedi. «Lady Eileen'i bul. Ona Bay Lomax'
ın kendisini salonda beklediğini ve biraz konuşmak istediğini
söyle.»
Tredvveil uzaklaşırken Lomax da yaşlı adamın elini büyük bir
hararetle sıktı. «Binlerce defa teşekkür ederim. Size biraz sonra
müjdeyi getireceğimi umuyorum.» Odadan fırladı.
Lord Caterham, «Vay vay va y...» diye mırıldandı. Sonra da
düşünceli düşünceli ekledi. «Bohça yine ne işler karıştırdı aca­
ba?»
Kapı tekrar açıldı. «Bay Eversleigh geldi, lordum.»
Lord Caterham hızla içeri giren genç adamın elini
sıkarak telaşla, «Merhaba Bili,» diye bağırdı. «Lomax’ı arıyor-

— 137 —
sunuz herhalde? Eğer bir iyilik etmek istiyorsanız, hemen sa­
lona koşun! Kabinenin toplandığını söyleyin ya da buna benzer
bir yalan uydurarak onu buradan alıp götürün. O zavallının deli
bir kızın muzipliği yüzünden gülünç duruma düşmesini iste­
mem.»
Bili, «Ben Bizim Ukala için gelmedim,» dedi. «Onun burada
olduğundan haberim bile yoktu. Ben Bohçayı görmek istiyorum.
Buralarda mı?»
Lord Caterham, «Bohçayı göremezsin,» diye açıkladı. «Hiç
.olmazsa şu ara. Şimdi Lomax’la birlikte.»
«Bu önemli mi?»
«Hem de çok önemli. Herhalde George şu anda tuhaf bir
tavırla kekeleyip duruyor. Durumunu daha kötü bir hale sokma-
malıyız.»
«Bohçaya ne anlatıyor?»
Lord Caterham. «Ne bileyim?» dedi. «Saçmalıyor herhalde.
'Fazla konuşma!’ İşte benim prensibim budur. Kızın elini tutar,
gerisini de oluruna bırakırsın,»
Bili hayretle ona baktı. «Buraya bakın, efendim. Acelem
var. Bohçayla konuşmam gerekiyor...»
«Fazla bekleyeceğinizi sanmıyorum. Burada yanımda ol­
duğunuz için seviniyorum açıkçası. Herhalde Lomax her şey so­
na erince buraya gelerek benimle konuşmakta ısrar ede­
cek.»
«Her şey sona erince mı? Lomax ne yapıyor?»
Lord Caterham, «H işt...» dedi. «Teklifte bulunuyor! Tek­
lifte!»
«Teklifte mi? Ne teklif ediyor. Bizim Ukala?»
«Evlenme. Bohçaya. Bana bunun nedenini de sormayın.
Herhalde adamcağız 'erkekler için tehlikeli yaş’ denilen çağa
geldi. Bu durumu başka türlü açıklayamıyorum...»
«Bohçaya evlenme mi teklif ediyor? Adi herif! O yaşta
ha?» Bill’in yüzü kıpkırmızı kesilmişti.

— 138 —
Lord Caterham ihtiyatla, «Hayatının en güçlü çağında.»
«O mu? Onun bir ayağı çukurda! Bunamış... O ...» Bili az
kalsın boğuluyordu.
Lord Caterham soğuk soğuk, «Ne münasebet,» dedi. «La-
max benden beş yaş küçüktür.»
«Ne küstahlık! Bizim Ukala ve Bohça! Bohça gibi bir kız!
Buna izin vermemeliydiniz.»
«Ben kimsenin işine karışmam.»
«Lomax’a hakkında ne düşündüğünüzü açıkça söylemeliy­
diniz.»
Lord Caterham üzüntüyle içini çekti. «Ne yazık ki modern
yaşam bunu yasaklıyor. Ama taş devrinde olsaydık... Hoş,
herhalde bunu o zaman da yapamazdım. Çünkü ufak tefek bir
adamım.»
«Bohça! Bohça! Ben Bohçaya hiçbir zaman evlenme tek­
lif edemedim! Çünkü onun bana güleceğini biliyordum. Ve Ge-
orge Lomax! İğrenç, geveze, ikiyüzlü, düzenbaz bir budala!
Yalnızca kendisini öven boş kafalı bir ahm ak...»
Lord Caterham güldü. «Devam, devam. Eğlenmeye başlıyo­
rum.»
Bili öfkeyle, «Tanrım!» diye haykırdı. «Neyse, ben gideyim
artık.»
«Hayır, hayır, gitmeyin. Kalmanızı istiyorum. Zaten Bohça­
yı görecektiniz.»
«Artık onu görmek istemiyorum. Bu olay yüzünden her şeyi
her şeyi unuttum. Jimmy Thesiger’in nerede olduğunu biliyor
musunuz? Yanılmıyorsam Coote'larda kalıyordu. Hâlâ orada
mı acaba?»
«Onun dün Londra’ya döndüğünü sanıyorum. Bohçayla Lo-
raine cumartesi günü oradaydılar. Eğer beklerseniz...»
Ama Bili öfkeyle başını sallayarak odadan fırladı. Lord Ca­
terham da ayaklarının ucuna basa basa hole çıktı. Şapkasını
kaparak yan kapıdan kendisini dışarı attı. Uzakta Bili araba­
sıyla hızla bahçe yolundan iniyordu.

— 139 —
Caterhom, bu genç adam kaza yapacak, diye düşün­
dü.
Ama Bili kazasız belasız Londra’ya ulaştı. Arabasını St. J a ­
mes Alanına park ederek doğru Jimm y Thesrger’e koştu. Genç
adam evdeydi.
«Ah, hoşgeldin, Bili. A, nen var? O eski neşen kalmamış.»
Bili, «Endişeliyim,» dedi. «Zaten korkuyordum. Sonra bir
şey oldu ve beni daha da sarstı.»
«Y a ... Sözlerin son derecede anlaşılmaz şeyler. Ne oldu­
ğunu anlatsana sen. Ben yardımı edebilir miyim?»
Bili cevap vermedi. Gözlerini halıya dikmişti. Yüzünde şaş­
kın ve endişeli bir ifade vardı.
Jimmy epey meraklandı. «Çok acayip bir şey mı oldu, Wil-
liam?»
«Hem de çok acayip bir şey. Buna anlam veremiyorum.»
«Yedi Kadran olayıyla mı ilgili?»
«Evet. Yedi Kadran olayıyla ilgili. Bu sabah bir mektup al­
dım.»
«Mektup mu? Nasıl bir mektup?»
«Ronny Devereux’ün avukatlarından.»
«Tanrım! Bu kadar zaman sonra mı?»
«ıRonny’nin talimat bıraktığı anlaşılıyor. Birdenbire ölürse
bu olaydan ,on beş gün sonra onlara bıraktığı mühürlü zarfın
bana gönderilmesini istemiş.»
«Onlar da zarfı sana yolladılar öyle mi?»
«Evet.»
«Zarfı açtın mı?»
«Evet.»
«E, mektupta ne yazılıydı?»
Bili ona garip ve kararsız bir tavırla baktı.
Jimm y şaşırdı. «Buraya bak. dostum, kendini toplamaya
çalış. Mektupta ne yazılıysa bunun seni fena halde sarstığı an­
laşılıyor. En iyisi bir içki iç.»
Bir bardağa bolca viski koyarak bunu Bill'e verdi. Arkada-

— 140 —
şının yüzünde hâlâ ◦ şaşkın ifade vardı. «O mektupta yazılı olan­
lar. Buna hâlâ inanamıyorum...»
Jimmy, «Saçmalama.» dedi. «Kahvaltıdan önce, olmayacak
altı şeye inanmayı âdet haline getirmelisin. Ben her zaman böy­
le yaparım. Şimdi bana her şeyi anlat bakalım... Ama bir daki­
ka.» Dışarı çıktı. «Stevens!»
«Buyurun, efendim.»
«Hemen gidip bana sigara al. Sigaram kalmamış.»
«Emredersiniz, efendim.»
Jimmy sokak kapısı kapanıncaya dek bekledi. Sonra da
odaya döndü. Bili boş bardağını masaya bırakıyordu. Daha
düzelmiş, kendisini toplamış gibi bir hali vardı.
Jimmy, «Stevens'ı sokağa yolladım,» diye açıkladı. «Konuş­
tuklarımızı duymaması için. Şimdi bana olanları anlatacak mı­
sın?»
«İnanılacak gibi değil.»
«Öyleyse kesinlikle doğrudur. Haydi, haydi, anlat baka­
lım.»
Bili derin bir nefes aldı. «Pekâlâ Sana her şeyi anlataca­
ğım.»

X X X . Telaşlı Bir Çağrı


Loraine küçük, şirin bir köpek yavrusuyla oynuyordu. Yir­
mi dakika kadar ortadan kaybolan Bohça yüzünde pek tuhaf
bir ifadeyle, soluk soluğa yanına gelince şaşırdı.
Genç kız banka çöktü. «A h ... O h ...»
Loraine ona merakla baktı. «Ne oldu?»
«Ne olacak? Şu George Lom ax...»
«Ne yaptı?»
«Bana evlenme teklif etti. Korkunç bir andı. Lomax ke-

— 141 —
keledi, yutkundu ama inatla sonuna dek dayandı. Bu evlenme
teklifini bir kitapta bulup ezberlemiş sanırım. Onu bir türlü
susturamadım. Ah, etrafa tükürükler saçarak kekeleyen erkek­
lerden nefret ederim! İşin kötüsü ne cevap vereceğimi de bile­
medim.»
«Ne yapmak istediğini herhalde biliyordun.»
«Tabii George gibi patlak gözlü bir ahmakla evlenmek ni­
yetinde değilim. Ama evlenme teklifini nasıl geri çevireceğimi
bilmiyorddm. Yalnızca kaba kaba, ‘Hayır, evlenmem,’ diyebildim.
Aslında bana bahşettiği büyük şerefin farkında olduğumdan fi­
lan dem vurmam gerekirdi. Ama o kadar şaşaladım ki, sonun­
da pencereden dışarı atladığım gibi kaçtım.»
«Ah, Bohça, doğrusu senden böyle bir şey beklemezdim.»
«Açıkçası başıma böyle bir şey geleceği aklımın köşesin­
den, bile geçmemişti. George! Onun benden nefret ettiğini sa­
nıyordum. Ederdi de zaten. Bir erkeğin sevdiği bir konuyla ilgi­
lenmek dünyanın en tehlikeli işiymiş meğer! George’un saçma
sapan sözlerini duymalıydın. Taze genç kız kafamla ilgilenmek,
ve şekillendirmekten zevk alacakmış. Kafam! Eğer Lomax ka­
famdan geçenlerin dörtte birini bilseydi, dehşetle düşer bayılır­
dı.»
Loraine dayanamayarak gülmeye başladı.
Bohça mırıldandı. «Kabahat bende. Bunu biliyorum. Bu be­
layı başıma kendim sardım... Hah, babam da katırtırnaklarının
arkasından usul usu! gidiyor. Merhaba, baba!»
Lord Caterham utangaç bir tavırla yaklaştı. «Lomax gitti
demek?»
Bohça, «Başımı güzelce belâya soktun,» dedi. «Lomax ba­
na teklifini onayladığını söyledi.»
Lord Caterham içini çekti. «Ne söyleyebilirdim ki? Ama açık­
çası öyle laflar etmiş değilim.»
Bohça, «Ben de bundan emindim,» diye cevap verdi. «Her-

— 142 —
halde Lomax konuşa konuşa seni bir köşeye sıkıştırdı. Sen d'e
sonunda bitkin bitkin başını sallayabildin.»
«Gerçekten de öyle oldu. Lomax cevabını nasıl karş.ladı?
Çok sarsıldı mı?»
Bohça, «Tepkisini görmek için beklemedim,» dedi. «Kor­
karım işi kısa kestim.»
Babası, «Belki böylesi deha iyi,» diyerek başını sallad'. «Ney
se... Artık L,omax bundan sonra olur olmaz işler için buraya
koşarak beni rahatsız edemeyecek. Golf sopamı gören var
mı?»
Bohça, «Biraz golf oynarsak,» dedi, «Benim de sinirlerim
yatışır belki. Haydi, Loraine.»
Sakın bir saat geçirdiler. Sonra da neşeyle eve döndüler.
Holdeki masada bir mektup duruyordu.
Tredwell, «Bunu Bay Lomax sizin için bıraktı, lordum,» di­
ye açıkladı. «Sizin evden ayrılmış olduğunuzu öğrenince çok
üzüidü.»
L,ord Caterham zarfı yırtarak mektubu okumaya başladı.
Sonra da acı acı bağırarak kızına döndü. «Ah, Bohça, neden ce­
vabını iyi anlaşılacak bir şekilde vermedin bilmem ki!»
«Ne demek istiyorsun?»
«Şunu oku anlarsın.»
Bohça mektubu aldı. George Lomax, «Azizim Caterham,»
diye yazmıştı.
«Sizinle tekrar konuşamadığım için üzgünüm. Eileen’le yap­
tığım konuşmadan sonra sizi görmek istediğimi açıkça belirt­
miştim sanırım. Eileen, o sevgili çocuk, kendisine karşı olan duy­
gularımın farkında değilmiş anlaşılan. Korkarım onun için çok şa
şırdı. Tabii onu hiçbir şekilde acele etmeye zorlamayacağım.
Eiieen’in bir genç kıza yakışacak o şaşkınlığı pek hoştu. Bu çe­
kingenlik ve utangaçlığı yüzünden ona karşı daha da büyük
bir saygı duyuyorum. Eileen'e benimle evlenme düşüncesine
iyice alışması için biraz zaman vereceğim. Şaşkınlığı onun bana

— 143 —
karşı pek de kayıtsız olmadığını gösteriyor. Sonunda başarılı
olacağımdan eminim.
Saygılarımla.
Aziz dostunuz
George Lomax.»
Bohça, «Tanrım !» diye haykırdı. «İşte bu çok güzel!» Ne
söyleyeceğini bilemiyordu.
Lord Caterham, «Bu adem çıldırmış,» dedi. «Senin hakkın­
da böyle sözleri ancak hafifçe kaçırmış biri yazabilir. Zavallı
adamcağız, zavallı adamcağız! Ama ne kadar da ısrarcı! Bakan
yardımcısı olmasına hiç şaşmıyorum. Onunla evlenmelisin. Boh­
ça. Bu adam bu cezayı hak etti.»
Telefon çalıyordu. Bohça koştu. Bir dakika spnra Lomax'ı
da, evlenme teklifini de unutmuştu, Heyecanla Loraine’e işaret
etti. Lord Caterham da çalışma odasına gitti.
Bohça, «Jim m y,» dedi. «Çok heyecanlı.»
Jimmy, «İyi ki seni buldum. Bohça,» diye bağırdı. «Loraine
de orada mı?»
«E v e t burada.»
«Beni dinle! Her şeyi anlatacak zamanım yok. Hem bu işi
telefonda da yapamam. Bili beni görmeye geldi ve çok garip
bir hikâye anlattı. Eğer bu doğruysa.., bu yüzyılın en büyük
olayı sayılır. Şimdi beni dinle. Loraine'i alıp hemen Londra'ya
gel. Arabanı bir yere bırakarak doğru Yedi Kadran Kulübüne
g it Oraya gidince o eski uşağı başından atabilir misin?»
«Alfred'i mi? Tabii. Sen o işi bana bırak.»
«iyi. Alfred’i yolla ve benimle Bill'i bekle. Loraine’le pence­
reden bakıp kendinizi göstermeyin, Ama biz arabayla gelince
hemen kapıyı açın. Tamam mı?»
«Evet.»
«İyi öyleyse... Ha, Bohça, Londra'ya geleceğinizden ikiniz
de kimseye söz etmeyin, Bir bahane uydurun. Örneğin... Lo­
raine'i evine götüreceğini söyleyebilirsin. Böylesi uygun mu?»

— 144 —
«Çok uygun Jimmy, çok heyecanlandım!»
Genç adam, «Yola çıkmadan önce vasiyetnameni hazırla­
man da iyi ol u f ,» - diye cevap verdi.
«Ah, bu daha da iyi. Ama ne öldüğünü bilmek isterdim.»
«Buluşur buluşmaz her şeyi öğreneceksin. Ama şu kadarı­
nı söyleyebilirim: Yedi numaraya korkunç bir sürpriz yapaca­
ğız!»
Bohça telefonu kapatıp Loraine’e döndü. Konuşmayı
çabucak özetledi. Loraine yukarı koşarak bavulunu hazırladı...
Bohça da babasının oda kapısından başını uzattı. «Loraine’i
evine götüreceğim, baba.»
«Neden? Onun bugün gideceğinden haberim yoktu.»
Bohça, «Onu istiyorlar,» diye açıkladı. «Telefon ettiler.
Hoşçakal.»
«Bohça! Eve ne zaman döneceksin?»
«Bilmiyorum. Ancak beni karşında gördüğün an döndüğüm­
den emin olabilirsin.»
Bohça yukarı koşarak başına bir şapka geçirdi. Arkasına
kürkünü giydi. Artık yola çıkmaya hazırdı. Arabayı kapıya getir­
melerini de söylemişti zaten.
Bohçanın otomobil! delice sürmesine karşın sağsalim Lond­
ra'ya vardılar. Arabayı bir garaja bırakarak Yedi Kadran Kulü­
büne gittiler.
Kapıyı onlara Alfred açtı. Bohçayı görünce sapsarı
kesildi. Kız onu iterek içeri girdi. Loraine de Bohçayı izledi.
Bohça, «Polis peşinde, Alfred,» dedi. «Buraya sana bir iyi­
lik etmek için geldim. Polis peşinde!»
«Ah, Lady hazretleri.» Alfred’in yüzü bu sefer de bembeyaz
oldu.
Bohça sözlerini çabucak sürdürdü. «Geçen akşam bana
iyilik ettiğin için ber de seni uyarmaya geldim. Mosgorovsky
için tutuklama emri çıkarıldı. Yapacağın en iyi iş buradan ça­
bucak kaçmak olur. Polis seni burada bulmazsa peşine düş­
mez. Şu parayı al. Bu kaçmana yardım eder.»

— 145— Dört Neşeli Arkadaş — F 10


Üç dakika sonra dehşeio Kapılan ve ne dediği pek gp-'
taşılmayan Alfred kulüpten ayrıldı. Bir daha orayp^dönmetTni-
yetinde de değildi.
Bohça memnun memnun güldü. «Bu işi hallettim.»
Loraine mırıldandı. «Adamcağızı bu kadar korkutmana ge­
rek var mıydı?»
Bohça, «Böylesi daha güvenli,» dedi. «Jimmy'yle Bill’in plan­
larını bilmiyorum. Ama Alfred’in tam işin ortasında geri döne­
rek her şeyi altüst etmesini istemedim. Hah, bizimkiler de gel­
di işte. Hiç zaman kaybetmediler. Herhalde köşede Alfred'in
gitmesini bekliyorlardı. Haydi, aşağıya inip kapıyı aç, Loraine.»
Jimmy direksiyonun başındaydı. Arabadan inerek Bill'e,
«Sen biraz burada nöbet bekle,» dedi. «Birinin kulübü gözetle­
diğini görürsen kornaya bas.»
Koşarak yukarı çıktı. Pembe yüzünde çok sevinçli bir ifade
vardı. «Merhaba, Bohça! İşte buluştuk. Geçen sefer girdiğin
odanın anahtarı nerede?»
«Orayı aşağıdaki anahtarlardan biriyle açtık. Hepsini top­
lamamız doğru olur.»
«Tamam ama çabuk ol. Zamanımız az.»
Anahtar kolaylıkla bulundu ve arkasına çuha geçirilmiş
otan kapı açıldı. Oda eskisi gibiydi yine. Masanın etrafında yedi
iskemle duruyordu. Jimmy bir iki dakika sessizce bunlara baktı.
Sonra gözleri iki dcıaba kaydı.
«İçinde saklandığın hangisi, Bohça?»
«Şu.»
Jimmy dolaba giderek kapağını açtı. Raflarda yine aynı
bardak çanak duruyordu. «Bütün bunları kaldırmamız gereke­
cek. Haydi, Loraine, aşağıya inip Bill'i çağır. Artık dışarıda nö­
bet beklemesine gerek yok.»
Loraine dışarı fırladı.
Bohça sabırsızca sordu. «Ne yapacaksın?»
Jimmy öbür dolabın önünde diz çökmüş, aralıktan bakma­
ya çalışıyordu. «Biil’in gelmesini bekle. Ondan sonra bütün hi-

— 146 —
kâyeyi öğ:eneceksin. Bu onun işi. Doğrusu çok da başarılı ol­
du. A, ne oluyor? Loraine sanki peşinde kızgın bir boğa varmış
gibi merdivenden -talaşla çıkıyor.»
Gerçekten de Loraine merdivenleri elinden geldiğince hız­
lı çıkıyordu. Odaya daldığı zaman rengi uçmuş, gözleri
dehşetle irileşmişti. «Bili... Bili... ah. Bohça... Bili...»
«Ne olmuş Bill'e?» Jimm y kızı omuzlarından yakaladı. «Lo -
raine, Tanrı aşkına, Bill’e ne olduğunu söyle!»
Loraine soluk soluğaydı. «Bili... ölmüş galiba... hâlâ ara­
bada. Ama ne kımıldıyor, ne de konuşuyor. Öldüğünden emi­
nim.»
Jimmy küfrederek merdivenlere doğru fırladı. Bohça da
onun peşindeydi. Kalbi fırlayacakmışçasına çarpıyor, üzün­
tüyle, Bili öldü mü, diye düşünüyordu. Ah, Tanrım ... Yalvarırım...
Ölmemiş olsun...
Jimm y’yle birlikte arabaya gittiler. Loraine de arkalarından
geliyordu.
Jimmy eğilerek otomobilin içine baktı. Bili bıraktığı gibi ar­
kasına yaslanmış oturuyordu. Ama gözlerini kapatmıştı, Jim -
my’nin kolunu çekiştirmesine de karşılık vermedi.
Genç adam, «Anlayamıyorum...» diye bağırdı. «Ama ölme­
miş... Üzülme, Bohça! Ölmemiş! Şimdi beni dinle. Onu eve
sokmamız gerekiyor. Bir polisin çıkagelmeyeceğini umarım. Eğer
biri bir şey sorarsa. 'Arkadaşımız hastalandı, eve sokuyoruz,'
deriz.»
Üçü zorlukla Bill’i kulübe taşıdılar.
Jimmy, «Aşağıdaki küçük odaya.» diye emretti. «Orada bir
kanepe var.»
Bill’i o kanepeye yatırdılar. Bohça yere diz çökerek genç
adamın cansız bileğini parmaklarının arasına aldı. «Nabzı atı­
yor... Am a... nesi var acaba?»
Jimmy, «Bill’den ayrıldığımda bir şeyi yoktu,» dedi. «Acaba
biri ona usulca iğne mi yaptı? Kolaylıkla başarır bunu. Belki
de Bill'e yaklaşıp saati sordu. Yapılacak bir tek şey var, He-

— 147 —
■men doktor çağırmolıyım. Siz burada kalıp ona bakın.» Telaşla
kapıya koştu. Sonra da orada durakladı. «Buraya bakın. İkiniz
de korkmayın. Ama tabancamı size bırakmam daha iyi olur
sanırım. Ne olur ne olmaz. Ben çabucak dönmeye çalışırım.»
Tabancasını kanepenin yanındaki küçük masaya bırakıp dı­
şarı fırladı.
Biraz sonra onun sokak kapısını hızla çarparak kapadığını
duydular.
Şimdi eve derin bir sessizlik çökmüştü. İki kız hiç kımıl­
damadan Bill’in başında bekliyorlardı. Bohçanın parmakları hâlâ
genç adamın bileğindeydi. Bill'in nabzı hızlı ve düzensiz atı­
yordu.
Bohça, Loraine'e, «Keşke bir şeyler yapabilsem...» diye fı-
sıidadı. «Korkunç bir durum bu.»
Loraine başını salladı. «Biliyorum. Bana Jimmy gideli sa­
atler geçmiş gibi geliyor. Oysa daha bir buçuk dakika oldu.»
Bohça, «Kulağıma birtakım sesler geliyor,» dedi. «Yukarı­
da sanki birileri yürüyor, tahtalar gıcırdıyor. Düş gücümün oyun­
ları bunlar.»
Loraine, «Jim my neden tabancasını bize bıraktı?» diye sor­
du. «Bir tehlike olduğunu sanmıyorum.»
Bohça, «Bill'e sokulabildiklerine göre...» diye başladı. Son­
ra da sustu.
Loraine titredi. «Biliyorum. Ama evin içindeyiz. Kimse içeri
giremez. Bunu hemen duyarız. Hem tabanca da var.»
B.ohça yine Bill'e bakıyordu. «Ne yapmam gerektiğini bir
bilsem. Sıcak kahve bazen iyi gelir.»
Loraine, «Çantamda amonyak tuzu var,» dedi. «Baygınlığa
iyi gelir. Sonra küçük bir şişe konyak da olacak. Çantam nere­
de? Ah, onu yukarıdaki odada unuttum sanırım.»
Bohça doğruldu. «Ben gider alırım. Çantandakiier işe yara­
yabilir.»
Oenç kız merdivenlerden çabucak çıkarak kumar salonun-

— 148 —
dan geçti. Açık kapıdan toplantı odasına girdi. Loralne'in çan­
tası masada duruyordu.
Bohça tam çantayı almak için elini uzatırken arkasında bir
çıtırtı oldu. Kapının arkasına gizlenmiş olan bir adam elinde
kum torbcsıyıa hazır bekliyordu. Bohça başını çeviremeden tor­
bayı indirdi.
Genç kız hafifçe inledi ve yere yığıldı. Bayılmıştı.

X X X I. Yedi Kadran
Bohça ağır ağır kendine geldi. Etrafında kapkara bir boş­
luk fırıl fırıl dönüyordu. Bunun merkezindeyse müthiş bir ağrı
vardı. Zaman zaman bazı sesler de duyuluyordu. Tanıdığı
bir ses aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu.
Karanlığın dönmesi yavaşladı. Ağrının Bohçanın kafasının
içinde olduğu belirginleşti. Kız kendine biraz geldiği için
söylenen sözleri ilgiyle dinlemeye başladı.
«Sevgili, sevgili, Bohça' Ah, sevgili Bohça. Öldü... Onun
öldüğünü biliyorum. Ah, sevgilim Bohça. Sevgili, sevgili Bohça.
Seni öyie seviyorum ki. Bohça... sevgilim, sevgilim...»
Bohça gözleri kapalı, hareketsiz yatıyordu ama artık iyice
kendine gelmişti. Bill'in kendisine sıkıca sarılmış olduğunun
farkındaydı.
«Bohça, sevgilim. Ah, sevgili, sevgili Bohça. Ah, biricik aş­
kım. Ah, Bohça, Bohça. Ne yapacağım ben? Ah, hayatım...
Bohçam benim, benim sevgili, biricik Bohçam. Ah, Tanrım, ne
yapacağım? Onu ben öldürdüm. Ben öldürdüm.»
Bohça istemeye istemeye konuşmaya başladı. «Hayır, öl­
dürmedin.»
Bili hayretle bağırdı. «Bohça... yaşıyorsun!»
«Tabii yaşıyorum.»

— 149 —
«Sen ne kadardır... yani sen... ne zaman ayıldın?»
«Beş dakika kadar önce.»
«Neden gözlerini açmadın öyleyse? Ya da bir şey söyleme­
din?»
«İstemedim. Hayatımdan memnundum.»
«Hayatından memnun muydun?»
«Evet. Sözlerini dinliyordum. Onları bir daha bu kadar etki­
li bir şekilde söyleyemeyeceksin. Çünkü fazla utangaçsın.»
«Bohça... bana kızmadın mı? Seni ne kadar çok sevdiğimi
biliyorsun. Hem de yıllardan beri. Ama bunu sana açıklamaya
cesaret edemedim.» Genç adamın yüzü kıpkırmızıydı.
Bohça, «Aptal sen de,» dedi. «Neden?»
«Bana güleceğini düşündüm. Yani... çok akıllısın. Herhalde
önemli bir adamla evlenirsin.»
Bohça homurdandı. «George Lomax gibi biriyle mi?»
«Bizim Ukala gibi kendini beğenmiş bir budalayı kastetme­
dim. Ama sana layık olan, gerçekten değerli bir adamla evlene­
bilirsin.» Bili bir an durakladı. Sonra da, «Ama sana kimse
layık olamaz,» diye ekledi.
«Çok şirinsin, Bili.»
«Ama Bohça... gerçekten sen buna razı olur musun?»
«Neye razı olur muyum?»
«Benimle evlenmeye tabii. Kalın kafalının biri olduğumu bi­
liyorum. Ama seni çok seviyorum. Senin finon veya esirin ol­
maya da hazırım.»
Bohça, «Gerçekten de sadık bir finoya benziyorsun,» dedi.
«Ben köpekleri severim. Çok insancıl, sadık ve dost canlısı
hayvanlardır. Evet, belki seninle evlenmeye razı olabilirim. Bili.
Tubii kendimi iyice zorlarsam.»
Bili bu sözler karşısında kızı bırakarak büyük bir şaşkınlıkla
ona baktı. «Bohça... ciddi misin?»
Bohça içini çekti. «Anlaşıldı... Yeniden bayılmam gereke­
cek.»
«Bohça... sevgilim...» Bili ona yeniden sarıldı. Titriyordu.

— 150 —
«Bohça, ciddi misin? Benimle evlenecek misin? Seni ne kadar
çok seviyorum bir bilsen.»
Bohça, «Ah, Bili...» diye fısıldadı.
Ondan sonraki on dakikalık sürede yaptıkları konuşmayı
ayrıntılarıyla anlatmaya gerek yok. Çünkü tekrarlardan oluşuyor­
du daha çok.
Bili sonunda Bohçayı bırakırken, belki yirminci defa hay­
retle, «Beni gerçekten seviyor musun?» dedi.
«Evet, evet, evet. Ama artık mantıklı davranalım. Başım
hâlâ feci şekilde ağrıyor. Sen de beni öyle sıktın ki, neredeyse
son nefesimi verecektim. Durumu anlamaya çalışıyorum. Ne­
redeyiz ve ne oldu?» Bohça ilk kez etrafına bakındı.
Gizli odaa'alardı. Çuha kaplı kapı kapanmış ve belki de ki­
litlenmişti. Demek ki orada hapistiler!
Bohça, Bill’e döndü. Genç adam kızın sorusunu duyma­
mış gibiydi. Sevgiyle onu süzüyordu.
Bohça, «Bili, hayatım,» dedi. «Kendine gel. Buradan çıkma­
lıyız.»
«Buraaan çıkmak çok kolay...»
Bohça güldü. «Âşık olman böyle düşünmene yol açıyor.
Ben de aynı durumdayım. Bana sanki her şey olabilirmiş ve çok
da kolaymış gibi geliyor.»
Bili, Bohçayı duymamış gibi, «Tanrım ... Seni çok seviyo­
rum,» dedi.
Bohça bağ.rdı. «Dur, dur. Buna tekrar başlarsak ciddi ciddi
hiç konuşamayız. Eğer kendini toplamaz ve mantıklı bir insan
gibi davranmazsan, ben de fikrimi değiştiririm.»
Bili, «Buna izin vermem,» dedi gülerek. «Seni elime geçirdik­
ten sonra aptallık eder ve benden kaçmana razı olur muyum
sanıyorsun?»
Bohça kurumla, «Beni zorlamayacağını umarım,» dedi.
Bili, «Ah,» diye cevap verdi. «Bir dene bakalım.»
«Gerçekten çok şirinsin, Bili. Senin çok uysalca davran­
mandan korkuyordum. Ama artık böyle bir tehlike olmadığını

151 —
anlıyorum. Yarım saat sonra bana emirler vermeye başlayacak­
sın sanırım. Ah, yine saçmalamaya başladık. Buraya bak, Bili,
hemen gitmeliyiz.»
«Sana bunun çok kolay olduğunu söyledim. Ben...»
Bili, Bohçanın elini sıkması üzerine birdenbire sustu. Genç
kız öne doğru eğilmiş, dikkatle etrafı dinliyordu. Evet, yanılma­
mıştı. Biri salondan geçiyordu. Sonra kilide bir anahtar sokula­
rak çevirdi. Bohça soluğunu tuttu. Jim m y onları kurtarmaya mı
geiiyordu? Yoksa bu gelen başkası mıydı?
Kapı açıldı ve eşikte siyah sakallı Bay Mosgorovsky belir­
di.
Bili hemen ayağa fırlayarak Bohçanın önüne geçti. «Bura­
ya bakın. Sizinle özel olarak konuşmak istiyorum.»
Rus bir an cevap vermedi. Durmuş, siyah sakalını sıvazlı­
yor ve usulca gülümsüyordu, S,onıa, «Demek böyle...» diye mı­
rıldandı. «Pekâlâ. Küçük hanım lütfen benimle gelsin.»
Bili, «Endişelenme, Bohça,» dedi. «Sen her şeyi bana bı­
rak. Bu adamla gidebilirsin. Kimsenin sana zararı dokunmaya­
cak. Ben ne yaptığımı biliyorum.»
Bohça söylenene uyarak ayağa kalktı. Bill'in böyle otoriter
bir sesle konuştuğunu ilk defa duyuyordu. Genç adam kendin­
den emindi, Duruma hâkim olabileceğine inandığı da anlaşılı­
yordu.
Bohça, Bill'in elinde nasıl bir koz var, diye düşündü. Ya
da elinde ne gibi bir koz olduğunu sanıyor.
Mosgorovsky’yle birlikte dışarı çıktı. Adam kapıyı kapaya­
rak kilitledi. Sonra, «Lütfen şöyle gelin,» dedi. Merdiveni işaret
ediyordu.
Bohça uysalca aşağıya indi. Mosgorovsky onu koridordan
geçirerek küçük, biçimsiz bir odaya götürdü. Bohça burasının
Alfred’in olduğunu tahmin etti.
Mosgorovsky, «Lütfen burada sessizce bekleyin,» dedi.
«Gürültü etmemelisiniz.» Dışarı çıktı. Kapıyı kapayarak yine ki­
litledi.

— 152 —
Bohça da bir iskemleye oturdu. Başı fena halde ağrıyordu
hâlâ. Uzun uzun düşünmesi olanaksızdı. Bill’in duruma hâkim
olduğu anlaşılıyordu. Herhalde biri er geç gelip onu buradan
çıkaracaktı.
Dakikalar geçti. Bohçanın saati durmuştu. Ama ona,
Rus kendisini buraya getireli bir saat geçmiş gibi geliyordu.
Ne oluyordu acaba? Ve gerçekten ne olmuştu?
Sonunda Bohça merdivenlerden birinin indiğini duydu. Ge­
len Mosgorovsky'ydi yine.
Adam çok resmi bir tavırla, «Lody Eileen Brent,» dedi. «Ye­
di Kadranın yapacağı acil toplantıda bulunmanız isteniyor. Lüt­
fen peşimden gelin.»
Bohça gizli odaya girince soluğu kesilir gibi oldu. Dolabın
kapağındaki delikten gözetlediği sahneyi şimdi ikinci defa görü­
yordu. Maskeli üyeler masanın başına geçmişlerdi. Bohça şaş­
kın şaşkın bakınırken, Mosgorovsky yerine oturdu ve çabucak
maskesini taktı.
Bu sefer masanın başındaki yer de doluydu. Yani Yedi nu­
mara toplantıya katılmıştı!
Bohçanın kalbi hızla çarpıyordu. Şimdi masanın öbür
ucunda, odamın tam karşısında duruyordu. Gözlerini Yedi nu­
maranın yüzünü örten maskeye dikmişti.
Adam hiç kımıldamıyordu. Ama genç kıza sanki Yedi nu­
maradan etrafa bir güç yayılıyormuş gibi geldi. Onunki za­
yıflığın neden olduğu bir hareketsizlik değildi.
Bohça deli gibi, konuşsa, diye düşündü. Kımıldasa... Ora­
da amansızca kurbanını bekleyen bir örümcek gibi oturmasa!
Ürperdi. Aynı anda Mosgorovsky ayağa kalktı. Yumuşak,
etkili, ikna edici sesi sanki çok uzaklardan geliyordu. «Lady
Eileen, izin almadan bu örgütün gizli bir toplantısında bulundu­
nuz. Onun için de bizim amaçlarımızı ve isteklerimizi benimse­
meniz gerekiyor. İki numaranın yerinin boş olduğunu görüyorsu­
nuz. Size o yeri teklif ediyoruz.»
Bohça inledi. Bu inanılmayacak bir kâbusa benziyordu.

— 153
İnanılacak şey mi bu. diye düşündü. Bana, Bohça Brent’e
gizli bir ölüm örgütüne katılması teklif ediliyor! Aynı şeyi Bill'e
de mi söylediler? O da bunu öfkeyle red mi etti?
Genç kız başını kaldırdı. «Bunu yapamam!»
«Hemen cevap vermeyin.»
Bohçaya Mosgorovsky maskesinin altında anlamlı anlamlı
gülüyormuş gibi geldi, «Neyi reddettiğinizi henüz bilmiyorsu­
nuz, Lady Eileen.»
Bohça, «Ama bunu kolaylıkla tahmin edebilirim,» diye ce­
vap verdi.
«Acaba?» Konuşan Yedi numaraydı.
Bu ses Bohçanın belleğinde hafif bir yankı yaptı. Kendi ken­
dine, bu ses, dedi. Ben bunu tanımıyor muyum?
Yedi numara elini ağır ağır kaldırarak maskesinin bağlarına
uzandı.
Bohça soluğunu tuttu. Artık Yedi numaranın kim olduğunu
öğrenecekti.
Maske düştü.
Bohça, Başmüfettiş Battle'ın ifadesiz yüzüne bakakaldı!

X X X II. Bohça Şaşırıyor


Mosgorovsky yerinden fırlayarak Bohçanın yanına koşar­
ken, Battle, «Evet,» dedi. «Lady Eileen'i bir sandalyeye oturtun.
Şok geçiriyor.»
Bohça sandalyeye çöktü. Şaşkınlığından vücudu gevşemiş­
ti. Neredeyse bayılacaktı. Battle her zamanki gibi o sakin ve
rahat tavırlarıyla konuşmasını sürdürdü.
«Bem göreceğinizi sanmıyordunuz, değil mi, Lady Eileen?
Bu masada oturanların çoğu da sizinle aynı dürümdalar. Bay
Mosgorovsky bir bakıma benim temsilcimdi. Başından beri Yedi

— 154 —
numaranın kim olduğunu biliyordu. Ama diğerlerinin çoğu duru­
mun farkında değillerdi. Emirlerini Bay Mosgorovsky’den alıyor­
lardı.»
Bohça yine bir şey söylemedi, Konuşacak halde değildi.
Yaşamında ilk kez oluyordu bu.
Battle ona bakarak anlayışlı bir tavırla başını salladı. «Kor­
karım bazı önyargılarınızdan kurtulmanız gerekiyor, Lady
Eileen. Örneğin bu örgütle ilgili olanlardan. Biliyorum. Roman­
larda böyle şeylere çok rastlanır. Başlarında kimsenin tanıma­
dığı, esrarlı bir süper katilin bulunduğu gizli bir cinayet şebe­
kesi... Belki gerçek yaşamda da böyle çeteler vardır. Ben yal­
nızca bugüne kadar böyle bir şeyle karşılaşmadığımı söyleye­
ceğim.
«Ama dünya romantik duygularla dolu. Lady Eileen. İn­
sanlar, özellikle gençler böyle hikâyeleri okumaktan, daha da
önemlisi romantik serüvenlere atılmaktan hoşlanırlar. Şimdi
sizi amatörlerden oluşan bir örgütle tanıştıracağım. Üyeler bi­
zim şube adına çok başarılı işler yaptılar, Bunu başkaları başa­
ramazdı. Belki melodrama kaçan kılıçlar seçmişlerdi. Ama seç­
memeleri için bir neden de yoktu. Sonuçta gerçek tehlikeye
atılmaya hazırdılar. Korkunç bir tehlikeye. Bunun iki nedeni var­
dı: Tehlikeden hoşlanmaları ve ülkelerine hizmet etmek iste­
meleri.
«Lady Eileen, şimdi onları size tanıtacağım. En başta Bay
Mosgorovsky. Onu bir bakıma tanıyorsunuz. Bildiğiniz gibi bu
gece kulübünü yönetiyor. Ama yönettiği başka şeyler de var.
En değerli ajanlarımızdan biriydi. Beş numara Fransız Elçi­
liğinden Kont Andrae. Kendisi Bay Gerry VVade’in en yakın ar-
kaduşlarındandı. Dört numara Amerikalı bir gazeteci olan Bay
Hayvvard Phelps. Onun 'Haber' kokusunu çabucak almcsı şa­
şılacak bir şey. Üç numara ise...» Battle duraklayarak güldü.
Bohça büyük bir hayretle, utangaç bir tavırla gülümseyen
Bili Eversieigh'e bakakaldı.
Battle daha ciddi bir tavırla sözlerini sürdürdü. «İki numo-

— 155 —
ranın yeri boş. Bu, Bay Ranny Devereux’ündü. Ülkesi için ölen
kahraman bir gençti. Başlangıçta Bir numara Bay Gerry Wade’
dı. O da aynı şekilde ölen ç.ok cesur bir insandı. Onun yerini
bir hanım aldı. Başlangıçta bu yüzden epey endişeliydim. Ama
bu hanım o yere gerçekten layık olduğunu kanıtladı. Ve bize çok
yardım etti.»
Maskesini en son Bir numara çıkardı. Ama Bohça bu sefer
şaşırmadı. Karşısında esmer güzeli Kontes Radzky vardı.
Bohça öfkeyle, «Durumu anlamalıydım,» diye söylendi.
«Siz tam romanlardaki macera meraklısı kadınlara benziyordu­
nuz. Onun için aslında öyle biri olmadığınızı anlamalıydım.»
Bili, «Ama sen işin en eğlenceli tarafını bilmiyorsun. Boh­
ça,» dedi. «Bu aslında Babe St. Maur. Sana onun iyi bir akt­
ris olduğunu anlatmıştım. Hatırlıyor musun? Babe de bunu ka­
nıtladı.»
Miss St. Maur tam bir Amerikan aksanıyla, «Tabii ya,» di­
ye cevap verdi. «Ama aslında annemle babam Macaristan’dan
Amerika’ya göç etmişlerdi. Onun için o aksam kolaylıkla tak­
lit edebildim. Ah, ama az kalsın köşkte kendimi ele veriyordum.
Bahçelerden söz ettiğim zaman oldu bu.» Bir an durdu, sonra
da içini çekti. «Ama bu yalnızca eğlenceli bir serüven değildi.
Anlayacağına Ronny’yte nişanlıydık. O ölünce alçak katilinin
bulunması için elimden geleni yapmaya karar verdim.»
Bohça, «İyice şaşırdım,» dedi. «Hiçbir şey göründüğü gibi
değilmiş.»
Başmüfettiş Battle başını salladı. «Durum çok basit, La-
dy Eileen. Her şey biraz heyecan arayan gençlerle başladı. Ön­
ce Bay Wade bana geldi. Amatörlerden bir örgüt kurulmasını
teklif etti. Gizli servis gibi çalışacaktı bu örgüt. Ona bu işin çok
tehlikeli olacağını söyledim. Ama o böyle şeylere aldıracak bir
insan değildi. Arkadaşları da aynı kafadaydılar. Böylece örgüt
kuruldu.»
Bohça, «Ama amaç neydi?» diye sordu.
«Beiirli birinin yakalanmasını istiyorduk. Cok istiyorduk.

— 156
Sıradan bir hırsız değildi. Kibarların arasında çalışıyordu. Ve
daha çok büyük, uluslararası düzeyde önemi olan şeylerin pe­
şindeydi. iki kere çok değerli gizli buluşlar çalınmıştı. Hırsızın
bu konuda bilgi sahibi olduğu anlaşılıyordu. Profesyoneller bu
adamı yakalamaya çalışmış ama bunu başaramamışlardı. Sonra
işe amatörler karıştı. Ve başarılı oldular.»
«Başarılı mı oldular?»
«Evet. Ama onlar da kayıplara uğradılar. Hırsız tehlikeli
bir yaratıktı. İki kişiyi öldürdü ye yakasını da kurtardı. Ama
Yedi Kadran Örgütü onun peşini bırakmadı. Ve dediğim gibi
başarılı da oldu. Bay Eversleigh sayesinde en sonunda
suçüstü yakalandı.»
Bohça bağırdı. «Kimdi o? Ben kendisini tanıyor muyum?»
«Onu çok iyi tanıyorsunuz, Lady Eileen. Hırsızın adı Jimmy
Thesiger. Bugün tutuklandı.»

X X X I I I . Battle Anlatıyor
Başmüfettiş arkasına yaslanarak anlatmaya başladı. Ra­
hat ve sakin bir tavırla konuşuyordu. «Ben Jimmy Thesiger'den
uzun bir süre kuşkulanmadım. Ancak Bay Ronny Devereux’ün
sözlerini duyunca kuşkulandım. Tabii siz o zaman Ronny De-,
vereux’ün Jimmy Thesiger’e haber göndermeye, kendisini Yedi
Kadranın öldürdüğünü açıklamaya çalıştığını sandınız. Görünüş­
te gerçekten böyleye benziyordu. Ama ben katilin Yedi Kadran
Örgütünden biri olamayacağını biliyordum. Aslında Ronny De-
vereux, Yedi Kadrana bir haber yollamaya çalışıyordu. Ve bu
Jimmy Thesiger’le ilgiliydi.
«5u inanılacak gibi değildi. Çünkü Ronny Devereux’le Jim ­
my Thesiger arkadaştılar. Ama sonra aklıma başka bir şey gel­
di. O hırsızlıkları bu konuda bilgisi olan biri yapmıştı. Dışişleri

— 157 —
Bakanlığında değilse bile orada yapılan konuşmaları duyabile­
cek biriydi o. Ayrıca Jimmy Thesiger'in gelir kaynağını da bir
türlü öğrenemedim. Babasının ona bıraktığı para azdı. Oysa
genç adam lüks bir hayat sürüyordu. Parayı nereden buluyor­
du?
«Bay Wade’in bir şey öğrendiğini ve bu yüzden çok he­
yecanlandığını biliyordum. Gerry Wade artık doğru izin üzerin­
de oiduğundan emindi. Bunu kimseye açıklamadı. Yalnız Ronny
Devereu/’e, ‘Durumu kesinlikle öğrenmek üzereyim,’ dedi. Bu­
nu ikisi de hafta sonunu geçirmek için Bacalara gitmeden he­
men önce söyledi. Bildiğiniz gibi Gerry Wade köşkte öldü. Söz­
de fazla dozda uyku ilacı almıştı. Ronny Devereux buna bir an
bile inanmadı. Katilin Bacalarda kalan biri olduğunu ve Ger-
ry'yi zekice ortadan kaldırdığını düşünüyordu. Galiba Jimmy
Thesiger'e de açılacaktı. Ama bir şey onu engelledi.
«Sonra Ronny Devereux tuhaf bir şey yaptı. Yedi saati şö­
minenin rafına dizerek sekizincisinı de bahçeye attı. Böylece
Yedi Kadranın üyelerinden birinin ölümünün intikamını alaca­
ğını ima etmek istiyordu. Sonra da bu durum birini endişe­
lendirip endişelendirmediğini anlamak için köşktekileri dikkatle
incelemeye başladı.»
«Gerry VVade’i öldüren Jimmy Thesiger miydi?»
«Evet. İlacı aşağıda Gerry VVade’in yukarı çıkmadan önce
içtiği viski sodaya karıştırmıştı. İşte bu yüzden genç adam Lo-
raine VVaae'e mektup yazarken öyle uykusu geldi.»
Bohça sordu. «O halde uşak yardımcısı Bauer’in bu işle bir
ilgisi yoktu?»
«Bauer bizim adamımız, Lady Eileen. Ama o da fazla ba­
şarılı olamadı, Jimmy Thesiger, Gerry VVade'i kolaylıkla öldürdü.
Sonra da Kurbanının başucuna boş kloral şişesiyle bardağı bı­
raktı. Herhalde Gerry VVade'in parmaklarını şişeyle bardağın
üzerine de bastırdı. Bir kuşku uyandığında bunların üstünde
öiunün parmak izleri bulunacaktı.
«Ondan sonra olanları kesinlikle bilmiyoruz. Gerry VVade'in

— 158
ölümünden sonra hiçbirimiz Ronny Devereux'ü fazla gör­
medik. Ama onun da Gerry'nin izlediğini bildiği ipuçları üzerin­
de durduğu kesin. Ve Ronny de arkadaşıyla aynı sonuca vardı.
Yani aradığımız adamın Jimmy Thesiger olduğuna karar verdi.
Ve Ronny Devereux de Gerry Wade gibi aynı kişinin ihane­
tine uğrada»
«Yan i...»
«Lorcine VVade’in ihanetine. Gerry, Loraine’e çok bağlıydı.
Hatta yanılmıyorsam onunla evleneceğini umuyordu. Kız as­
lında kardeşi değildi tabii, Gerry, Loraine’e gerektiğinden fazla
Gçıidı. Loraine VVade’se bütün kalbi ve ruhuyla Jimmy Thesi-
yer’e bağlıydı. Sevgilisinin istediği her şeyi yapmaya da hazır­
dı. Gerry den öğrendiklerini Jimm y’ye haber verdi. Daha sonra
Ronny de Loraine’den hoşlandı. Ve herhalde kızı Jimmy Thesi­
ger konusunda uyardı. Bu yüzden onu da ortadan kaldırdılar.
Ronny ölürken Yedi Kadrana katilinin Jimmy Thesiger olduğunu
haber vermeye çabaladı.»
Bohça bağırdı. «Ne korkunç! Bütün bunları bilmiş olsay­
dım.»
«Başında buna ben de inanamadım. Sonra Wyvem köş­
kündeki olaylar oldu. Durum çok kritikti. Özellikle Bay Bili Evers-
Icıgh için. Siz Jimmy Thesiger’le çok iyi dosttunuz, Lady Eileen.
Buraya gelmekte ısrar ederek zaten Bay Eversleigh'i endişelen­
dirmiştiniz. Sizin toplantıda konuşulanları dinlediğinizi öğrenin­
ce daha da sarsıldı.» Battle bir an durdu. Gözlerinde neşeli
bir pırıltı belirdi. «Doğrusu birinin böyle bir şeyi başarabileceği
cklıma bile gelmezdi Bu bakımdan beni yendiniz, Lady Eileen.
«Ne diyordum?.. Evet, Bay Bili Eversleigh ne yapacağını
şaşırmıştı. Yedi Kadranın sırrını size açıklamak istiyordu. Ama
o zaman Jimmy Thesiger de her şeyi öğrenmiş olacaktı. Bu da
işimize gelmezdi tabii. Jimm y’yşe o arada kendisini Wyvern’e
davet ettirmişti. Bövlece işi kolaylaşmış oluyordu.
«Yedi Kadran daha önce Bay Lomax’a bir tehdit mektubu
yoilamıştı. O benden yardım isteyecek ve ben de resmen köşk-

— 159 —
te bulunma hakkını elde etmiş olacaktım. Bildiğiniz gibi orada
gizlemeye kalkmadım.» Gözlerinde yine o neşeli ışıltı belirdi.
«O gece sözde Jimmy'yle Bay Bili sırayla nöbet bekleyeceklerdi.
Ama aslında nöbet bekleyen yalnızca Bay Bill'le Miss St. Maur
oldu. Mıss Babe St. Maur kütüphanenin camlı kapılarının önün­
de bekliyordu. Jimmy'nin geldiğini duyunca paravanın arkasına
saklanmak zorunda kaldı.
«Şimdi Jim m y Thesiger’in zekice planına geliyorum. O bir
noktaya kadar gerçeği söyledi. Açıkçası o dövüş filan yüzün­
den ben de şaşırmıştım. Yavaş yavaş, acaba bu gencin hır­
sızlıkla bir ilişkisi yok mu? Acaba yanlış iz üzerinde miyiz, diye
düşünmeye başlıyordum. Başkasını işaret eden bir iki kuşkulu
nokta vardı. Doğrusu ne düşüneceğimi bilemiyordum. Ama ney-
seki bir ipucu buldum.
«Şömineye atılmış olan eldiveni. Üzerinde diş işleri vardı.
O zaman haklı olduğumu anladım. Doğruyu söylemek gerekirse,
Jimmy Thesiger kurnaz bir caniydi.»
Bohça, «O gece gerçekten ne oldu?» diye sordu. «Öbür
adam kimdi?»
«Başka biri yoktu ki. Beni dinleyin. Şimdi size o gece olan­
ları anlatacağım. Bir kere Jimmy'yle Loraine bu işte ortaktılar.
Belirli bir saatte buluşmaya karar vermişlerdi. Loraine ara­
basıyla geldi. Qiti aşarak içeri girdi ve köşke yaklaştı. Biri
onu durdurursa ona anlatmak için güzel bir hikâye de uy­
durmuştu. Bunu daha sonra anlattı zaten. Saat ikiyi çaldıktan
kısa bir süre sonra terasa gelmişti.
«Şim di... Loraine'in bahçeye girdiği görülmüştü. Adamla­
rım onun farkındaydılar. Ama onlara içeri girenleri durdurma­
malarını, yalnızca çıkmaya kalkışacakları yakalamalarını emret­
miştim. Mümkün olduğu kadar bilgi edinmeye çalışıyordum. Lo-
raine terasa erişti. Aynı anda ayağının dibine bir paket düştü.
O da bunu aldı. Biri sarmaşıktan aşağı inmeye başlayınca
Loraine koşarak kaçtı. Sonra ne oldu? Bir boğuşma başladı ve
bir silah patladı. Herkes ne yapardı böyle bir durumda? Bo-

— 160 —
ğuşma yerine koşardı... İşte Loraine Wade de bundan yararla­
narak bahçeden çıkacak ve arabasıyla kaçacaktı. Formül de
yanında olacaktı tabii.
«Ama bir aksilik oldu. Loraine kaçarken benimle burun bu­
runa geldi. O anda da oyun değişti. Artık saldırı değil sa­
vunmaydı bu. Loraine bana hikâyesini anlattı. Akla yakın bir
hikâyeydi.
«Şimdi gelelim Jimmy Thesiger’e. Olayda bir tek şey dik­
katimi çekti. Onun bayılmasına yalnızca kurşun yarası neden
olamazdı. O halde... Jimmy ya düşüp başını vurmuştu, ya da...
aslında bayılmamıştı. Daha sonra Miss St. Maur olanları anlat­
tı. Bu Jimmy'nin iddialarına da çok uyuyordu. Ama ilgi çekici
bir nokta vardı. Miss St. Maur. ‘Elektrikler söndükten sonra
camlı kapılara gitti,’ dedi. 'Öyle hareketsiz durdu ki, onun
odadan çıktığını sandım.' Eğer .odada biri varsa onun solukla­
rını kesinlikle duyarsınız. Özellikle etrafı dinliyorsanız. O za­
man, Jimmy’nin dışarı çıktığını varsayalım, diye düşündüm.
Sonra? Sarmaşığa tırmanarak Bay O ’Rourke’un odasına çıktı.
Adamın viskisiyle sodasına ilaç» çoktan koymuştu. Kâğıtları
alarak aşağıya Loraine’e baktı. Sarmaşıktan tekrar aşağıya
indi. Ve dövüşe başladı. Düşünecek olursanız böyle bir şeyi
yapmak çok kolaydır. Masaları devirir, etrafta dolaşır, önce
kendi sesinizle, sonra da boğuk bir fısıltıyla konuşursunuz, olur
biter. Sonra Jimmy oyunu tamamlamak için iki el ateş etti. Bir
gün önce açık açık satın aldığı kendi Colt’uyla... Sözde kendisi­
ne saldıran adamı vurmaya çalışıyordu. Sonra eldivenli sol eliy­
le cebinden küçük Mauser'i çıkardı ve sağ kolunun etli
kısmına ateş etti. Tabancayı dışarı attı. Eldiveni, dişleriyle
sıkıca tutarak elinden çıkardı. Şömineye attı. Ben içeri girdiğim
sırada Bay Jimmy Thesiger yerde baygın yatıyordu.»
Bohça derin bir nefes aldı. «Bütün bunları o anda anlama­
dınız herhalde?»
«Hayır! Ben de herkes gibi kandııjı. Daha sonra bütün ka­
nıtları biraraya getirerek bir sonuca vardım. Eldiveni bulmam

— 161 — Dört Neşeli Arkadaş — F 11


benim için bir başlangıç oldu. Sonra Sir Oswâld’dan tabancayı
dışarı atmasını istedim. Silah düşmesi gereken yerden daha uza­
ğa gitti. Ama sağ elini kullanan bir insan, bir şeyi soluyla fazla
uzağa atamaz. Yine de o sırada yalnızca kuşkularım vardı. Ha­
fif kuşkular.
«Amo dikkatimi bir nokta çekmişti. Kâğıtların, birinin on­
ları alması için yukarıdan atıldığı belliydi. Loraine Wade terasa
bir rastlantı sonucu gelmişti. O halde formülü alması gereken
kişi aslında kimdi? Tabii işin içyüzünü bilmeyenler bu soru­
yu kolaylıkla cevapladılar. 'Kontesi' Ama ben bu bakımdan siz­
den bilgiliydim. Kontesin suçlu olmadığını biliyordum. Sonra?
Sonra kâğıtların, onları alması gereken kişinin eline geçtiğini
düşündüm. O zaman Loraine’in tam kritik anda terasta olması
pek ilgi çekici bir rastlantı gibi gözükmeye başladı.»
«Size gelip kontesle ilgili kuşkularımı açıkladığım zaman
herhalde ne yapacağınızı şaşırdınız?»
«Gerçekten öyle, Lady Eileen. Sizi oyalamak için bir şeyler
söylemem gerekiyordu. Bay BiH Eversleigh'nin durumuysa da­
ha da kötüydü. Miss St. Maur bayılmıştı. Ayılırken ağzından ne
kaçıracağı da belli değildi.»
Bohça, «Bill’in endişesini şimdi anlıyorum,» diye cevap ver­
di. «Miss St. Maur’a kendine iyice gelinceye dek bir şey
söylememesini tembih edip duruyordu.»
Miss St. Maur güldü. «Zavallı Bili. Ayrıca onu baştan
çıkarmaya çalışıyormuşum gibi davranmam da gerekiyordu.
Bili fena halde kızıyordu buna.»
Başmüfettiş Battle. «İşte böyle...» diye konuşmasını sür­
dürdü. «Jim my Thesiger'den kuşkulanıyordum ama elimde ke­
sin bir kanıt da yoktu. Öte yandan Jim m y de şaşkına dönmüştü.
Yedi Kadran yüzünden başının dertte olduğunu anlıyordu. Ama
en çok Yedi numaranın kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Ken­
dini Coote’lara davet ettirdi. Çünkü Yedi numaranın Sir Os-
wakJ olduğunu sanıyordu.»
Bohça, «Sir Oswald'dan ben de kuşkulandım,» diye açık-

— 162 —
ladı. «Özellikle o gece bahçeden geldiği için.»
Battle. «Ben ondan hiçbir zaman kuşkulanmadım,» dedi.
«Ama açıkçası sekreteri olan o genç bende kuşku uyandırmadı
değil.»
Bili 'bağırdı. «Pongo mu? Bizim Pongo?»
«Evet, Bay Eversleigh, 'Sizin Pongo.' Çok becerikli bir genç.
İstediği şeyi başarabilecek bir tip. Bateman’dan kuşkulan­
mamın bir nedeni de Bacalar'da o gece saatleri Gerry’nin oda­
sına onun koymuş olmasıydı. Bardakla ilaç şişesini de o sırada
yatağın başucuna bırakabilirdi. Sonra 'Sizin Pongo’ solaktı. El­
diven de onun olabilirdi. Ama bir şey onu kurtardı...»
«Nedir o?»
«Eldivenin üstündeki diş izleri. Ancak sağ elini kullanama­
yan bir insan eldiveni dişleriyle tutarak çıkarmaya çalışırdı.»
«Böylece Pongo temize çıktı.»
«Evet, dediğiniz gibi, böylece Pongo temize çıktı. Herhal­
de Bay Bateman kendisinden kuşkulandığımı duysa çok şaşı­
rır.»
Bili, «Gerçekten öyle,» diyerek başını salladı. «Pongo gibi faz
la ciddî bir insan... Bu nasıl da aklınıza geldi? Pongo çok gü­
lünçtür.»
«Ona bakarsanız Jimmy de 'pek kafasız, gülünç bir genç’
diye tanımlanabilirdi. Bir Jimmy Thesiger'e baktım, bir Bay Ba-
teman'a. Birinden birinin rol yapması gerekiyordu. Yalancının
Jimmy olduğuna karar verince, sizin Pongonun fikrini aldım.
Bay Bateman başından beri Jimmy Thesiger’den şüphelenmiş
ve bunu sık sık Sir Oswala'a da açıklamıştı.»
Bili, «Pongo hep haklı çıkar,» diyerek içini çekti. «Çok ga­
rip bir şey bu.»
Başmüfettiş Battle hikâyesine devam etti. «Yedi Kadran
konusunda Jimmy Thesiger iyice telaşlanmaya başlamıştı. Te h­
likenin ne taraftan geleceğini de bilemiyordu. Onu sonunda Bay
Bill’in sayesinde yakaladık. O karşısındakinin ne tehlikeli bir ya­
ratık olduğunu biliyordu. Ama gözünü kırpmadan hayatını tehli-

— 163
keye atmaya razı oldu. Yine de açıkçası Jim m y’nin sizi de bu işe
karıştıracağını bilmiyordu.»
Bili, «Tanrım !» diye bağırdı. «Bu hiç aklıma gelmemişti.»
Battle, «Bay Bili, Jim m y’ye giderek ona hazırladığı hikâyeyi
anlattı,» diye sözlerini sürdürdü. «Ronny Devereux’ün bazı kâ­
ğıtlarının kendisine gönderildiğini açıkladı. Sözde Ronny bu kâ­
ğıtlarda Jim m y’den şüphelendiğini ima ediyordu. Bay Bill’se
Jim m y’nin sadık arKadaşıydı. Bu işin bir açıklaması olacağını
düşünerek hemen ona koşmuştu. Biz şöyle düşünüyorduk: Kuş­
kularımızda haklıysak, Jim rry Thesiger, Bay Bill’i ortadan kal­
dırmaya çalışacaktı. Gerçekten de Jimmy arkadaşına viski so­
da verdi. O odadan çıkınca Bay Bili içkiyi şöminenin üstünde
duran bir vazoya boşalttı. Ama sanki ilaç etkisini göstermeye
başlamış gibi rol yapması gerekiyordu. İlacın ağır ağır etki ya­
pacağım da biliyordu. Onun için hikâyesine başiadı. Jimmy
önce her şeyi öfkeyle inkâr etti. Ama s.onra Bay Bill’in ilacın
etkisiyle kendisinden geçmek üzere olduğunu sanarak, 'Evet,'
dedi. 'Sen de üçüncü kurbansın.’
«Sonra Bay Bill'i arabasına bindirdi. O arada size de tele­
fon etti, Lady Eileen. Ama Bay Bill’in bundan haberi yoktu. Jim ­
my size bir öneride bulundu. Köşktekilere Loraine’i evine
götüreceğinizi söylemenizi istedi.
«Siz köşktekilere bir şey söylemediniz. Daha sonra cese­
diniz bulunduğu zaman Loraine Wade, 'Bohça beni evime bırak­
tı,' diye yemin edecekti. 'Sonra da Londra’ya gitti. Kulübe yalnız
başına girmeyi planlıyordu.
«Bay Bili baygın adam rolüne devam etti. Şunu da söyle­
meliyim: Bay Bill’le katil arabayla uzaklaşır uzaklaşmaz adam­
larımdan biri Jim m y’nin katına girdi. Vazodaki iiaçlı viskiyi al­
dı. Bunda iki adamı öldürmeye yetecek kadar morfin hidroklo-
rid vardı. Bay Bill’le Jimmy’nin bindiği araba da izlendi. Katil
kentin hemen dışındaki bir golf kulübüne gitti. Oradakilere bir­
kaç dakika için gözüktü. Golf oynayacağından söz etti. Böyle-
ce ileride gerekirse buradaki olaylarla hiçbir ilişkisi olamayaca-

— 164 —
ğını, kriti’k saatlerde kulüpte golf oynadığını iddia edecekti.
Sonra tekrar Londra'ya dönerek buraya. Yedi Kadran Kulübü­
ne geldi. Alfred’in buradan çıktığını görür görmez arabayla ka­
pıya yanaştı. Arabadan inerken sözde Bay Bill’le konuştu. Çün­
kü siz dışarıyı dinliyor olabilirdiniz. Sonra içeri girerek o kü­
çük komediyi oynadr.
«Doktor çağıracağını söylediği zaman da buradan ayrılma­
dı. Sokak kapısını çarptı. Usulca yukarı çıkarak şu kapının ar­
kasına saklandı. Loraine bir bahane bularak biraz sonra sizi
de buraya yollayacaktı. Tabii Bay Bili sizi gördüğü zaman deh­
şetle titredi. Ama rolüne devam etmesinin daha doğru olaca­
ğını düşündü. Adamlarımın kulübü göz hapsine almış .oldukla­
rını biliyordu. O anda başınıza bir felâket geleceğini sanmıyordu.
İstediği an 'canlanabilirdi.' Ondan sonra...» Başmüfettiş Bili'e
baktı. «Belki ondan sonrasını sizin anlatmanız doğru olur.»
Genç adam, «O kanepede yatıyordum hâlâ,» diye başladı.
Ölüymüşüm gibi rol yapmayo çalışıyordum ama endişem git­
gide artıyordu. Sonra birinin merdivenlerden koşarak indiğini
duydum. Loraine kalkıp kapıya gitti. Jimmy’nin sesini duydum
oma ne söylediğini anlayamadım. Sonra Loraine. 'İşler yolun­
da,' diye cevap verdi. Jimmy de, 'Yardım et de onu yukarıya
taşıyalım,’ dedi. 'Bu biraz zor olacak ama ikisinin birarada
bulunmaiarını istiyorum. Böylece Yedi numara tatlı bir sürp­
rizle karşılaşacak.’ Neden söz ettiklerini anlayamadım. Uzun
uzun uğraşarak beni yukarı çıkardılar. Ben de bilerek kendimi
bıraktıkça bıraktım. Böylece daha da ağırlaştım. Beni buraya
soktular. Loraine o zaman, 'İşi başardığından emin misin?' diye
sordu. 'Kız kendine gelmesin?' Jimmy, 'Merak etme, bütün gü­
cümle vurdum,’ demez mi?
«Dışarıya çıktılar. Kapıyı da üstümüzden kilitlediler. O za­
man gözlerimi açtım ve seni gördüm. Bohça. Tanrım! Bir daha
öyle sarsılacağımı sanmıyorum. Ölmüş olduğuna inandım.»
Bohça, «Beni kurtaran şapkam oldu sanırım,» dedi.

— 165
Başmümettiş Battle söze karıştı. «Kısmen. Kısmen de sizi
Jim m y’nin yaralı kolu kurtardı, Lady Eileen. O durumun farkın­
da değildi ama aslında kolunun gücü azalmıştı. Tabii bu bizim
şube için övünülecek bir şey değil. Sizi gerektiği gibi koruya­
madık, Lady Eileen. Bu aleyhimizde bir puan.»
Bohça, «Ben sağlamımdır,» diye açıkladı. «Ayrıca şansım
da iyidir... Aklımın almadığı Loroine’in de bu işe karışmış ol­
ması. O ufacık tefecik, sevecen bir kızcağızdı.»
Battle, «Ah,» diye cevap verdi. «Beş çocuğu öldüren Pen-
tonville Canavarı da öyleydi. Görünüşe aldanmayın, Loraine’in
damarlarında kötü kan var. Asıl babası hapiste çürümeiiydi.»
«Onu da tutukladınız mı?»
Başmüfettiş kafasını salladı. «Ama onu herhalde asmaz­
lar. Jüri üyeleri fazla yufka yüreklidir. Ama Jimmy Thesiger ipin
ucunda sallanacak. Bunu hak etti. Onun kadar aşağılık ve acı­
masız bir katil daha görmedim.» Bir an durduktan sonra ekledi.
«Şimdi... başınız çok ağrımıyorsa bu olayı kutlamaya ne der­
siniz, Lady Eileen? Şu köşede güzel bir lokanta var.»
Bohça, «İşte bu çok güzel,» dedi. «Açlıktan ölüyorum. A y­
rıca...» Etrafına bakındı. «... iş arkadaşlarımı tanımak da istiyo­
rum.»
Bili, «Yedi Kadran!» diye bağırdı. «Yaşasın! Bize gereken
şampanya. Orada şampanya var mıdır dersiniz, Battle?»
«Siz her şeyi bana bırakın. Şikâyet edecek hiçbir şey bula­
mayacaksınız.»
Bohça güldü. «Bay Battle, harika bir insansınız. Evli oldu­
ğunuz için üzülüyorum. Bu yüzden ben de Bill’le yetinmek zo­
runda kalacağım.»

— 166 —
X X X IV . Lord Caterham Beğeniyor
Bohça, «Baba,» dedi. «Sana bir haberim var. Beni kaybe­
deceksin.»
Lord Caterham, «Saçmalama,» diye cevap verdi, «Bana
kalp hastalığın ya de üçüncü derecede veremin olduğunu söy­
lemeye kalkma. Çünkü buna inanmam.»
Bohça açıkladı. «Ben ölümden değil, evlilikten söz ediyo­
rum.»
Yaşlı adam, «Ah, bu da aynı derecede kötü,» dedi. «Her­
halde düğüne gelmek zorunda kalacağım. Dar ve rahatsız elbi­
seler giyeceğim. Belki Lomax da beni törenden sonra öpmesi
gerektiğini düşünecek.»
Bohça bağırdı. «Tanrım! Benim George’la evleneceğimi
sanmıyorsun ya?»
Bohça, «Eh,» diye cevap verdi. «Son görüşmemizde böyle
bir olasılık vardı. Dün sabah yani.»
Bohça. «Ben George’dan yüz kat daha iyi biriyle evlenece­
ğim,» dedi.
Lora Caterham içini çekti. «Öyle olduğunu umarım. Ama
böyle şeyler belli olmaz. Senin insanları iyi tanıdığını sanmıyo­
rum. Geçen gün bana Jimmy Thesiger'in neşeli ve beceriksiz
bir genç olduğunu söyledin. Ama şimdi duyduklarımdan anla­
dığıma göre Thessiger günümüzün en becerikli katillerindenmiş.
Ne yazık ki, ben onunla tanışamadım. Yakında anılarımı yaz­
mayı düşünüyorum. Tanıdığım Katiller diye özel bir bölüm de
olacak. Ama işte teknik bir hata yüzünden o genç adamı hiç
görmedim.»
Bohça, «Saçmalama,» dedi. «Anılarını yazacak kadar ener­
jin olmadığını sen de biliyorsun.»

— 167 —
Lord Caterham, «Onu ben yazacak değilim ki,» diyerek gül­
dü. «Bunu kimse yapmıyor sanırım. Geçen gün pek hoş bir kız­
la tanıştım. Bu onun özel işi. Malzemeyi topluyor ve anıları da
yazıyor.»
«E, peki sen ne yapacaksın?»
«Her gün kızla yarım saat kadar konuşacak ve .ona bilgi
vereceğim. Hepsi bu kadar.» Lord Caterham bir an durdu. Son­
ra da ekledi. «Güzel bir kız. Anlayışlı. Sakin.»
Bohça, «Baba,» dedi. «Başında olmazsam kendini büyük
bir tehlikeye atacaksın sanırım. Bana öyle geliyor.»
Yaşlı adam omzunu silkti. «Herkesin hoşuna giden bir teh­
like türü vardır.» Tam kızının yanından uzaklaşırken birdenbire
durdu. Omzunun üzerinden, «Ha sahi,» dedi. «Kiminle evlene­
ceksin, Bohça?»
Genç kız, «Bunu sormayı ne zaman akıl edeceğini düşünü­
yordum,» diye bağırdı. «Bili Eversleigh’Ie evleneceğim.»
Lord Caterham bir an düşündü. «Cok iyi... Bili usta bir
golfçu değil mi? Onunla Sonbahar Yarışmalarına girebiliriz.»

SON

You might also like