Professional Documents
Culture Documents
Hüseyin ÇUKUR
Zaman, hızla akıyor. İlk sayımızın heyecanı henüz bizi
terk etmemişken, bir bakmışız ki 3. sayımızı hazırlamaya
başlamışız. Hem de her sayıda üzerine koyarak, gelişerek,
yeni okurlar kazanarak, fazla hâkim olmadığımız konuları
da öğrenip ilerleyerek...
Yangın yerine dönen, her günü başka bir polisiye olayla
karşıladığımız coğrafyamızda, umuyoruz ki nefes alınabile-
cek bir yayını sizlerle buluşturmayı başarabiliyoruzdur.
Bu sayımızda, dosya konusu olarak “Dünya Polisiyeleri”ni
incelemeyi, bilinmeyen ya da az bilinenleri ortaya çıkar-
mayı tercih ettik. Bunu yaparken, majör ülkelerden ziyade
Nordik, Yunanistan, Güney Amerika, Uzakdoğu, Arapça
edebiyat gibi ülkemizde fazla tanınmayan, takip edilmesi
gereken polisiyeleri ön planda tuttuk. Okurlarımız, ayrıca
dışında Fransa, İngiltere ve ABD polisiyelerine dair yeni
isimleri de keşfedecek.
Gerek sosyoekonomik, gerekse de politik olarak polisi-
yenin, ülkelere göre nasıl şekillendiği, ilerlediği ya da geri-
lediğine; sebeplerine; polisiyenin ülkeleri tanıma kılavuzu
olarak nasıl da yön gösterici olduğuna sayfalarımızda tanık
olacaksınız.
Süreli yayınlarda veya internet sitelerinde yayımlanan
makalelerin, eleştirilerin çoğunlukla bir “tez”den yoksun
olduğu göz önünde tutulunca, 221B’deki yazıların değeri
sadece polisiyeseverler için değil, tüm edebiyat tutkunları
için akıl açıcı ve kışkırtıcı nüveler taşıyacaktır.
Yayın hayatımıza başlayalı sadece beş ay olmasına rağ-
221B, Sayı 3, Mayıs-Haziran 2016, men, yurtiçi ve yurtdışından pek çok yazı ulaşmaya başladı
İki Aylık Süreli Yayın dergimize. Dergimizi uluslararası alana, hem de emekleme
Yayın Kurulu: dönemindeyken taşımaya başladığımızı görmek bizi hem
Ahmet Ümit, Algan Sezgintüredi, Ece Özbaş,
Erol Üyepazarcı, Hüseyin Çukur, Özlem Özdemir, çok sevindirdi, hem de gururlandırdı. Yurtdışından gelen
Sevin Okyay yazıların bir bölümüne dosya konumuz çerçevesinde yer
Editör: Hüseyin Çukur, Özlem Özdemir, Yoldaş Özdemir verdik ancak sayfa sınırlamamız sebebiyle yer veremediği-
Kapak Tasarım: Mazhar Bilgiç
İç Tasarım: Eren Taymaz
miz diğer yazı ve röportajları da önümüzdeki sayılarımızda
Reklam: Kamile Karakadılar (kamile@mylosyayingrubu.com) okurlarımızla buluşturacağız. Bu minvalde, yer veremedi-
221bdergi.com | bilgi@221bdergi.com ğimiz tüm yazarlardan özür diliyor, bizi anlayışla karşılaya-
facebook.com/221bdergi | twitter.com/221b_dergi caklarını biliyoruz.
Mylos Yayın Grubu Yayıncılık Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti.
adına İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Bir de duyurumuz var: “Polisiyede evrensel olanla yerli
Özlem Özdemir olanı bir araya getirmek, memlekette polisiyenin merkez
İrtibat Ofisi: Caferağa Mah. Zuhal Sok. Banu Apt. No:1, üssü olmak” şiarıyla yola koyulduğumuz 221B, iç sayfa-
Daire:1, Kadıköy - İstanbul - Tel: 0216 345 00 46
larımızda da detaylarını bulabileceğiniz gibi, bir polisiye
Baskı: Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A. Ş.
Ömerli Mah. Hadımköy-İstanbul Cad. No:159, Arnavutköy, edebiyat yarışması düzenlemeye başlıyor.
İstanbul - 0212 798 28 40 - Sertifika No: 12196 Edebiyat ödüllerine dair yapılan tartışmaların farkında
Dağıtım: DPP (0212) 622 22 22 olarak, bu alanda da fark yaratmak için kolları sıvadık!
221B’de yayımlanan tüm yazı, çizim ve karakterlerin yayın
hakları saklıdır. Yayınevi, yazar ve çizerin izni olmaksızın
Katılacak tüm eserlere ve eser sahiplerine şimdiden bol
hiçbir yazılı, basılı ve görsel yayın organı ve sanal ortamlarda şans dileyelim...
kullanılamaz.
3
SERT ERKEK SERT KADIN - Celİl OKER 8
THE NIGHT MANAGER - Çağlan TEKİL 78
4
ARAP POLİSİYELERİ: FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK (Mİ?) - 50
Marcia Lynx QUALEY
88
60
JAPON VE DİĞER UZAKDOĞU POLİSİYELERİ
POLİSİYE ROMANDAN BEYAZPERDEYE - Erol ÜYEPAZARCI Tülay Güneş KILIÇ
5
DEDEKTİFLER NE YER, NE İÇER?
KURT WALLLANDER
Fulya TURHAN
6
hazırlar. 3 dakika haşlanmış yumurta, kızarmış duğuna ve silahını restoranda unuttuğuna şahit
ekmek, birkaç dilim peynir ve domates. İçecek oluruz örneğin. Yine yemekle beraber bir şişe
olarak da sadece su. şarap içtiği bir akşam, kahvesinin yanında içtiği
Tabii Wallander’ın hassas olduğu asıl konu iki brendi sonucunda dans etmeye başlar.
alkoldür ve onu buna iten en önemli faktör Farklı içkilerin Wallander üzerinde farklı et-
kendi iç hesaplaşmaları ve mutsuzluğudur. kileri olduğu da söylenebilir elbette. En depresif
Kendini eleştirmeyi, suçlamayı, vicdan muhase- zamanlarında votka tercih eder. Eski sevgilisi-
besini çok seven Wallander, görevdeyken birini nin cenazesinde cebindeki votkayı içerek sarhoş
öldürünce yine alkol girdabında bulur kendini. olur. Ya da aynada suratına bakıp çirkin ve yaşlı
25 yıllık başarılı polislik kariyerine son vermeyi olduğunu düşündüğünde elinde votka bardağı
bile düşünür ama bir şekilde yine geri döner. vardır. Tüm seri boyunca sanırım bir defa cin
Çünkü o polistir, başka bir şey olamaz. Aslın- tonik içtiğine şahit oluruz. O da, daha önce
da tecrübeli bir dedektif olarak gördüklerini yemeğe çıkıp tuzda somon yediği ve sonradan
sindirmeyi ve arkasında bırakmayı öğrenmiştir hoşlandığını fark ettiği savcının evinde baş-
Wallander ancak yine de özellikle çocukların ka içki olmadığı içindir. Wallander cinin onu
ya da genç insanların kurban oldukları vakalar pervasız yaptığını söyler ki nitekim öyle olur.
üzerine çalışırken duygusal soyutlanma yaşaya- Savcıyı öpmeye kalkışır, tabii sonra pişman olur
maz. Kendini ateşe veren bir genç kızın vakası ve bir daha içmeyeceğine söz verir ancak ertesi
üzerinde çalışırken eline bir kadeh viski alıp gün gidip tekrar viski alır ve aslında maddi du-
ağlar örneğin. Tabii burada derin bir İsveç eleş- rumu tam elvermese de malt tercih eder. Tabii
tirisi de vardır. Gençlerin intihar ettikleri bir yeri gelmişken bahsetmekte fayda var, Wallan-
dünya nasıl bir dünyadır diye düşünür. Kendi der’ın maddi endişelerinin tüm seri boyunca ara
deyimiyle “Başarısızlık Çağı” diye adlandırdığı ara tekrarlandığını görürüz. Bu da İskandinav
bir zamanda yaşıyoruzdur. İsveçlilerin inanıp polisiyelerinin sosyal ve toplumsal sorunları ele
inşa etmeye çalıştıkları değerlerin beklendiği alma geleneğinin bir parçasıdır.
kadar sağlam çıkmadığına inanır. Etrafımızdaki Wallander’ın dedektiliğine diyecek hiçbir şey
toplumun çöküntü içinde olduğunu düşünür. yoktur elbette. Sorumluluk almakta, soruştur-
İnsanların evleri artık rahat yuvalar değil, sak- manın başına geçmekte iyidir, meslektaşları
lanma alanlarıdır ve polis bu durum karşısında tarafından saygı duyulan biridir. Katil avı orga-
çaresizdir. Suçlar günden güne daha vahşi bir nizasyonunu genelde hep Wallander yürütür.
hal alıyordur. Ancak Wallander’a göre her vahşi Çünkü ondan iyisi yoktur. Sistematik bir şekilde
hareketin bir sebebi vardır. Ancak bu sebepler sürekli üzerinden geçtiği soruşturma sürecin-
anlaşılabilirse toplum daha iyi bir yere yönlen- de okur da kendini ipuçlarını sürekli gözden
dirilebilir. geçirirken bulur. Aslında polis soruşturmasıyla
İşte bu tür endişelerle uykusuz geceler geçir- ilgili en yerinde benzetmelerden birini de Wal-
diği zamanlarda genelde buzsuz ve sek viskisiy- lander kullanır. Ona göre her suç bir tür plan ve
le görürüz Wallander’ı. Bir yandan da bir opera mantık çerçevesinde işler. Her suç soruşturması
sevdalısı olarak Puccini, Aida, La Traviata ya da bir inşaat alanı gibidir. Her şey sırasına göre
Verdi’nin Requiem’ini dinler. Yani Wallander’ın yapılmalıdır ve doğru adımlar atılmalıdır. Aksi
en büyük kültürü operadır. Yemek ya da alkol takdirde bina çöker.
bir kültür olarak çok yer etmez romanlarda.
Örneğin şarabı da viski kadar sever Wallander
ancak hangi tür şarabı tercih ettiğini bilmeyiz,
sadece bir şişe ya da bir karaf içtiğini ve bunun
doğurduğu sonuçları görürüz. Bir seferinde
kırmızı şarap eşliğinde atıştırmalık bir şeyler
yedikten sonra kahvesiyle konyak içip sarhoş ol-
7
OK, YAYDAN ÇIKAR...
8
Anlamak,
değişmek ve
değiştirmek için...
Mylos Kitap
KİLİT OPERASYONU NE TANRI NE EFENDİ DOKUZ KATLI SIDIKA FAZLA ELLİ CADIBOSTANI CİNAYETİ
CENK ÇALIŞIR AUGUSTE BLANQUI: TUTSAK DENİZ DURUKAN ALTAY ÖKTEM ESRA TÜRKEKUL
LOCATELLI KOURNWSKY & LE ROY
Labirent Yayınları
GOYA’NIN BAŞI GUGGENHEIM’IN GİZEMİ KARDEŞİMİN BEKÇİSİ SİYAH BİRA SİMİRNA KIZILI
LUISA VILLAR LIÉBANA LUISA VILLAR LIÉBANA ZEYNEP ERGUN VASSILIS DANIELLIS SUPHİ VARIM
mylosyayingrubu.com
REMZİ ÜNAL’IN MACERALARI
SERT ERKEK
SERT KADIN
Celil OKER
10
sevimliydi. Bakışlarını yolcu koltuğuna indirdi. müşterimi görebiliyordum. Az daha hızlansa do-
Otomobilimin içini gözleriyle taradı. Beğenmediği kunacaktı. Arayı açmak için ben de yüklendim gaz
belliydi. Eliyle benim görmediğim tozları silkele- pedalına. Otomobilimin motoru kükredi bu kez.
yip oturdu. Çantasından bir sigara çıkarıp yaktı. Yanımdaki kadın, kafasını çevirmiş arkamız-
Emniyet kemerini taktı. Gerginliğini beğenmedi- daki cipe bakıyordu. Eğleniyor gibi bir hali vardı.
ğini başını sallayışından anladım. Duman dışarı Motorun bağırtısı kafasının içinden dinlediği
çıksın diye onun tarafındaki pencereyi indirdim. müziğe uyuyordu sanki. Aynı ritimde çalmaya
“Hadi gidelim bari,” dedi. “Gelin ata binmiş, ya devam ettim.
nasip demiş.” TRT binasının girişine yaklaşırken sordum.
Ben de ona gülümsedim, görev icabı olduğu “Şimdi ne olacak? Gireyim mi?”
belli bir gülümsemeyle. Otomobilimi çalıştırdım. “Uygun bir yerde dur,” dedi kadın. “Derdi ney-
Konuşmasam, sigara içmesem daha iyi olacaktı. miş öğrenelim.”
İlla sen atak yapmazdın bu dünyada, karşındaki Pekâlâ dedim içimden. Öğrenelim. TRT binası-
de yapardı. nın girişini hızla geçtim. İleride yol biraz genişle-
Cihangir Caddesi’ni geride bırakınca biraz yecekti. Artık Ahmet Adnan Saygun Caddesi olan
hızlandım. Akyol Sokak ne kadar izin veriyorsa caddeyle Çağrı Sokak’ın birleştiği yerde arkama
artık. Aşağıya inince Meclisi Mebusan Caddesi’nin baktım, soluma baktım, sağıma baktım. Sağa
ilk izin verdiği yerden geriye döndüm. Beşiktaş’a sinyal verip yavaşladım. Yolun iyice genişlediği
kadar konuşmadık. Sigarası bitince dışarı attı. noktada kaldırıma yaklaşıp durdum. Peşimizde-
Arkasına yaslanıp ağaçlı yolda çevreyi seyretti. ki cip sinyalimi görmemiş gibi, hiç yavaşlamadı.
Düşünüyor gibi değildi. Benimkine çarpmasına ramak kala solladı bizi. İle-
Beşiktaş Meydanı’na gelince yavaşladım, şerit rideki yokuşun başlamaya niyetli olduğu noktada
değiştiren araçların arasından Ortaköy’e yönel- ABS’si devreye girdi sanıyorum. Karşı apartmanda
dim. Kadına baktım. Başıyla beyninin içinde çalan kanepeye devrilmiş bir emekliyi uyandıracak ka-
bir şarkıya eşlik ediyormuş gibi tempo tutuyor- dar yüksek bir cayırtıyla sağdaki istinat duvarına
du. Profilden, burnu fotoğrafındakinden büyük paralel durmayı başardı. Elli metre ilerimizde.
görünüyordu. Oturup seyrettik, şimdi ne olacak diye.
Bahçeşehir Üniversitesi’nin yanından ilerledim. Müşterim olan adam cipin sürücü tarafından
Ortaköy yolu tam tıkalı değilse de ağır ilerliyordu. indi. Bize doğru hızla yürüdü. Çok öfkeli görünü-
İnönü Stadı’ndan beri, evet, adı hâlâ İnönü Sta- yordu. Otomobilime yaklaştığında elini arkasına
dı’ydı benim için, beni tedirgin eden dikiz aynası- götürüp tabancasını çekti. Altılı bir Smith Wesson.
na biraz uzun baktım. Bana döndü fark edip. Yere doğru tutuyordu namluyu. Kadın pencerenin
“Biri bizi takip ediyor,” dedim. ardından adamın gelişini izliyordu. İçeriden kapıyı
“Arabanın markası ne?” dedi arkasını dönme- kilitledim. Otomobilden çıkmasak daha iyi olur
den. Gözlerimi kıstım, sorusunu cevaplamaya diye düşündüm. Gülümsemeye çalıştım. Çok fazla
çalıştığımı görsün diye. beceremedim.
“Siyah bir cip,” dedim. Adam otomobilimin yolcu tarafına yanaştı.
“Benim hıyardır,” dedi. “Orada buluşacaktık.” Kapıyı açmaya çalıştı. Biraz sarstı. Kapı direndi.
Hangi hıyar diye sormamam gerekiyordu gali- O tarafa doğru eğildim. Ellerimin
ba, sormadım. Takip etmem gereken kadın benim boş olduğunu gösterdim. Bana
otomobilimdeyken, takip işini bana veren adam bakmadı bile.
bizi takip ediyordu demek ki. Ne tuhaf bir işim var “Çık lan dışarı!” diye
dedim içimden. Boş ver dedim, olacağına varır. bağırdı kadına. “Çık
Emin olmak için bir iki numara çektim yoğun dışarı!”
Ortaköy trafiğinde, kadına çaktırmadan. Bir sürü Kadın elleriyle
korna çaldırdım, beddua aldım. Kadın kendi ha- manyak mısın hare-
linde kafasını sallıyordu. Evet. Cip peşimizdeydi. keti yaptı. Adamın
Kesinleşmişti. Trafik, birini takip etmeyi kolaylaş- suratı değişmedi. Si-
tırıyordu. Takip edeni fark etmeyi de. lahı doğrulttu. Tam
Denizi gören otoparkın sonrasındaki ışıklar- kadının kafasına
dan yukarıya, Portakal Yokuşu’na yöneldim. Cip doğru. Gitti otomo-
kırmızı ışığı dinlemedi, ardımdan geldi. Yokuşun bilin pencere camı
istediğinden düşük viteste gaza bastım. Motor diye düşündüm.
bağırarak cevap verdi bana. Kadın namludan
Naile Sultan Sitesi’nin girişini yeni geçmiştik ki çıkacak ölümcül,
arkamızdaki cip, otomobilimin kıçına iyice yaklaş- sıcak metal parçasın-
tı. Direksiyonun arkasında Reşat Çeyrek yüzüklü dan uzaklaşmak ister
12
“Sert, senin gibi.” zorla aldatmaya iter erkeğini, inan.”
Yüzünde babasının cebinden sigara araklarken Başımı salladım. İşte şimdi anladım işin içyüzü-
yakalanmış gibi baktı bana adam. nü hareketiydi bu. Arada sırada yapardım.
“Sert kadınları ve sert erkekleri severim,” de- “Bana verdiğiniz görevi yerine getirdim
dim, “cinayet işlememişlerse elbette.” sanırım,”dedim adama. “Benim müsaade isteme
“Ne cinayeti?” dedi adam. zamanım geldi.”
“Şu belindeki bazen patlar,” dedim. “Biz biraz daha oturacağız,” dedi kadın. “Daha
Adam elini hızla beline doğru attı. Etrafına çayım gelmedi. İçmeden hayatta kalkmam.”
baktı. Çekti elini sonra. Gülümsemeye çalıştı. Ben “Kahvemi de siz için bari,” dedim adama. “Ba-
de ona gülümsedim. karsınız planınızı değiştirmenize yardımcı olur.”
“Seninki boş, biliyorum,” dedim. Adamın yüzündeki gülümseme dondu. Bir ka-
“Tutukluk yapmadığını nereden biliyorsun?” dına, bir bana baktı. Çenesinin altında bir yerlerin
dedi, önce bana sonra kadına bakarak. titrediğini gördüm. Kadın da gördü. Bana döndü.
“Seninki yapmaz,” dedim. “İyi makineyi gözün- “Ne demek istediniz?” dedi.
den tanırım.” “Sevgililerin arasına girmek istemem,” dedim
Hoşnutça gülümsedi. Kendinden mi, silahından elimle ikisini de sırayla göstererek. “İsterse beye-
mı hoşnuttu kestiremedim. Gülümsemesini sona fendi anlatabilir aslında neyi planladığını. Keyfine
erdirme riskini göze alarak sormaya karar verdim. kalmış.”
“İnsan bir kadına doğrultacağı tabancaya neden Kadın küçük çaplı bir infilak yaşadı. Gözlerin-
mermi koymaz?” dedim kendi kendime konuşuyor den ateşler saçarak konuştu.
gibi. Yan gözle bir kadına, bir adama baktım. “Bu hıyarın sevgilisi olduğumu kim söyledi?”
Adam bir kez daha gülümsedi. Bu kez hafif Adama baktım.
utanıyor gibiydi. Utanç duygusuna üstün gelmek “Kim söyledi?” dedim.
için soruma soruyla cevap verdi. “Menajeri olduğum sanatçıyı takip ettirmek
“Neden koymaz?” istediğimi söylersem...” dedi, cümlenin gerisini
“Silahını doğrulttuğu kadını öldürmek istemi- havada bıraktı adam.
yorsa koymaz,” dedim. “TRT görüşmesi de palavraydı deme şimdi,
Kadın kaşlarını kaldırdı. Bir adama, bir bana kafana şu tuzluğu fırlatırım,” dedi kadın.
baktı. “Tövbe!” dedi. “Biraz sakinleş, gidip konuşuruz
“Doğru,” dedi. “Manyaklığın da bir sınırı var.” adamımla.”
Adam hiç ses çıkarmadı önce. Sonra kararını “Kimmiş bakayım adamın?” dedi kadın.
verdi. Adam, kadının sorusunu hiç umursamadı.
“Yılmaz Güney, Nebahat Çehre’nin başındaki Daha önemli dertleri vardı. Bana döndü.
rakı kadehine…” “Anladınız mı gerçekten?” dedi. “Ne zaman?”
Kadın sözünü kesti. “O, filmdi!” O mahcup gülümseme yüzüne geri gelmişti.
“Hiç de bile…” dedi adam. “Bir yerde okumuş- Artık vazgeçtiği asıl niyetini anlatmamı isteyip
tum. Gerçekten ateş etmiş Yılmaz Güney.” istemediğini kestiremedim. Gerçekten yana kul-
“Palavra!” dedi kadın. “Nebahat Çehre izin verir landım oyumu.
mi? Tamam, âşık Yılmaz’a ama o kadar da değil “Evli olduğunuzu hatırladığımda,” dedim.
artık. Reklam olduğu fotoğraların gazetelerde “Hanımefendi de yardımcı oldu anlamama son
çıkmasından belli.” söylediğiyle.”
“Sinema tarihini indirip kaldırmayalım şimdi,” “Ne demişim, ne demişim ben?” dedi kadın.
dedim. Adama döndüm. “Beni niye karıştırdınız Ayağa kalktım. Artık işin orasını nasıl istiyorsa
fantezinize?” öyle izah ederdi adam. İçmesini tavsiye ettiğim
“Şahit gerekliydi zahir,” dedi kadın. kahveye doğru baktım. Garsonun tepsisinde
“İşin içine bir özel dedektif karışırsa daha şen- bize doğru geliyordu. Olsun, evde içerdim. Sert
likli olur diye düşündüm,” dedi adam. erkeklerin, sert kadınların fink attığı bir iki dizi
“Ay, ne özel dedektifi?” diye bağırdı kadın. seyrederdim. Adamın biri önce prova eder, sonra
İkimiz de şaşkınlığını önemsemedik. öldürürdü kendisini aldattığından şüphe ettiği
“Ya durmasaydım yokuşta?” diye sordum. karısını. Senarist daha heyecanlı olsun diye oto-
“Yanınızdan geçerken ateş edecektim güya,” mobilde giderken ateş ettirirdi karısına. Salak bir
dedi adam. “Sonra gazlayıp gidecektim.” Eklemesi dedektif işe karışmazdı.
gerektiği son anda aklına gelmiş gibi devam etti. Altı ay kadar önce olsa muhtemelen kurgunun
“Ertesi gün gelsin manşetler...” mu, hayatın mı daha gerçekçi olduğu üzerine
Renault Clio dedim içimden. Yıldız Turanlı’yla telefonda uzun uzun tartışırdım.
“Salak,” dedi kadın bana dönerek. “Böyleleri Sonuca varamazdık muhtemelen.
13
ÇİZGİ ROMAN İNCELEME
MÜREKKEBİN
KARANLIKLA İMTİHANI
Yigilante KOCAGÖZ
1989-1996 yılları arasında Alan Moore’un
S eri katil denilen kavram, popüler kültürün
cazibesini her dönem korumasını bilmiş
nadir öğelerinden. Okurun/seyircinin uzun so-
yazdığı ve Eddie Campbell tarafından
resmedilen From Hell serisi karşımıza
luklu cinayet zincirlerine hep bir zaafı bulunu- çıkıyor. 1888’de Londra’nın Whitechapel
yor. Bu zaaf belki yıllarca yakalanamayan katilin
zekâsında bir ayrıksılık arayışından, belki de bir bölgesinde gerçekleşen faili meçhul seks
ömrü kaplayan karanlık hazların merakından işçisi cinayetlerine ve ardından yaratılan
kaynaklanmakta, bilinmez. Ancak bu ilgi daha “Karındeşen Jack” mitine odaklanan
uzun süre sönmeyecek gibi gözüküyor. İnsa-
nın aklına bir soru geliyor ister istemez, her kitap, 19. yüzyıl Londra’sını büyük bir
daim ilgi odağı bu katiller nasıl resmediliyor? gerçekçilikle sayfalarına yansıtırken isimsiz
Kurgusal seri katillerin zekâlarıyla ön plana katili ve motivasyonlarını açıklamak için
çıktıklarını özellikle söylemeye gerek yok, onlar
artık polisiye/gerilim dünyasının süper kötüleri oldukça kurgusal bir yol seçer.
olmuş durumda (Dexter dizisini düşünürsek için oldukça kurgusal bir yol seçer. İngiliz yazar
süper kahramana benzetildikleri örnekler bile Stephen Knight’ın Jack the Ripper: he Final
mevcut). Peki, gerçek hayattan kopan örnekler? Solution isimli kitabından ilham alan From Hell,
Yani ilk gündeme gelişleri haber bültenleriyle ucu kraliyet ailesine ve gizli masonik örgütlen-
gerçekleşen, sempati kurmanın tabu olduğu melere kadar uzanan bir komplo teorisini 570
isimler? Burada bulanık sulardayız, pek azımı- sayfalık hikâyesine yedirir. From Hell’in daha
zın sunulan profiller hakkında net bir fikri var. ilk bölümlerinden itibaren bize sunduğu iddia,
Çizgi roman dünyasında adına eser üretilmiş İngiliz aristokrasisinin saygın isimlerinden
bazı gerçek seri katillerden bahsedebiliyoruz. Doktor William Withey Gull’un kanlı cinayet-
Çok görünür örnekler olmasa da eldeki işler lerin arkasındaki isim olduğudur. Moore’un
kronolojik olarak değerlendirildiğinde seri katil- burada varoş sokaklarda gerçekleşen cinayetleri
lerin tema olarak işlenişinde bir evrim gerçek- üst sınılardan eğitimli bir aristokrata yükleme-
leştiğini gösterir nitelikte. si muhtemelen ideolojik tavırla ya-
Kısa listemizde ilk örnek olarak pılmış bir hamle. Zaten Karındeşen
1989-1996 yılları arasında Alan Jack araştırmacıları (ripperologlar)
Moore’un yazdığı ve Eddie Campbell tarafından önceden dile getirilmiş bu
tarafından resmedilen From Hell serisi iddiayı From Hell’de çarpıcı ve özgün
karşımıza çıkıyor. 1888’de Londra’nın bir noktaya getirense Moore’un
Whitechapel bölgesinde gerçekleşen Dr. Gull’u resmedişindeki derinlik.
faili meçhul seks işçisi cinayetlerine Gull’un karşısına çıkan ve yakın
ve ardından yaratılan “Karındeşen gelecek hakkında ipuçları veren
Jack” mitine odaklanan kitap, 19. halüsinasyonlar, hem doktorun hem
yüzyıl Londra’sını büyük bir gerçek- de biz okurların kafasını karıştıracak
çilikle sayfalarına yansıtırken isimsiz nitelikte sergilenmektedir. Gull’u bir
katili ve motivasyonlarını açıklamak canavara dönüştüren görüntüler bir
14
sinir hastalığının mı ürünü yoksa yaşlı doktor soruşturma sürecinde yaşadığı
gerçekten lanetli bir kehanetin içinde mi yaşı- sıkıntılar üzerinden yürütür. An-
yor? Moore bize bunu net olarak asla söylemez. cak meselesine değinme şeklinde
Gerçek seri katillerin çizgi dünyaya aktarılış From Hell’e kıyasla daha gerçekçi
sürecini Karındeşen Jack ile başlatmak anlamlı- bir yaklaşım sözkonusu. Tabii ki
dır, zira kendisi gerçeklik ve kurgusallık arasın- bunda Cleveland Gövde Katili’nin,
daki köprüde yüz yıldan fazla bekçilik yapmış Karındeşen Jack kadar güçlü bir
bir figüre dönüşmüştür. Üzerine geliştirilen mitolojiyle etrafı sarılan bir figür
onca teorinin onu bir masal kahramanı, hatta olmamasının etkisi büyük. Ayrı-
mitolojik bir öğeye çevirdiğini söylemek gerek. ca 1930’lardan günümüze kalan
Moore’un From Hell ile bu mitolojik figürü aldı- belgelerin fazlalığı da Torso’nun
ğını ve ona insani bir kimlik sunduğunu iddia ardındaki realizmi besleyen etmen-
edebiliriz. Bu noktada Dr. Gull’un gerçek katil lerden. Torso, katilinden ziyade
olup olmadığı önemini yitirir, zira Moore me- dedektifini resmeden bir iş ancak
seleyi gerçeğe uygun bir dünyada kurgusal bir olaya yaklaşımının şüphesiz liste-
şekilde işlemeyi ve sadece mitolojik bir karakte- mizdeki bir sonraki eser üzerinde
ri yeniden insanlaştırmayı hedeler. etkisi bulunmakta.
İkinci çizgi romanımız İngiltere’nin From Şu ana kadar bahsedilen iki çizgi
Hell’ine Amerikan bir karşılık olarak yorabilece- roman From Hell ve Torso gerçek
ğimiz 1998-1999 tarihli mini seri Torso. Brian cinayet ve katilleri yoğun bir kurgusallık içinde
Michael Bendis’in yazdığı ve Marc Andrey- değerlendiren çalışmalar. Bu eserler, karakterle-
ko’nun çizdiği seri 1934-1938 arasında Cleve- rine bahşettikleri tüm derinliğe rağmen biyog-
land’da gerçekleşen seri cinayetleri konu alır. rafiyi, ikincil olarak da heyecanı başat öğe seçen
Kurbanlarının kafalarını ve uzuvlarını keserek işlerdir. Bu durumda ana akım çizgi romanın
sadece gövdelerini bırakan, bu yüzden de ken- 1990’lardaki konu dağarcığının da etkisi büyük.
disine “Cleveland Gövde Katili” denilen kimliği Listemizin bir sonraki eserine geldiğimizde
belirsiz katilin bölgede yarattığı korku üzerine From Hell’in başlangıcından yirmi, Torso’dan
soruşturma görevi dönemin genç ve yetenek- on yıl sonrasına geliriz. 2010’larda bağımsız
li polis memuru Eliot Ness’e verilir. Ness bu çizgi romancılığın kendi ayakları üzerinde
görevden önce meşhur mafya lideri Al Capone’u durabilmesi ve biyografik eserlerin sayısında-
hapse gönderen “Dokunulmazlar” ekibinin de ki artışın etkisiyle yeni bir çizgi roman basım
liderliğini yapmıştır. şansı bulur: Green River Killer: he True Detective
Cleveland gövde cinayetleri ve bu cinayetle- Story. Green River Killer, Washington’daki Green
rin popüler kültürdeki yansımaları Karındeşen River bölgesinde 1980’lerde dehşet saçan Gary
Jack vakasıyla benzerlik göstermektedir. İki Leon Ridgway’in yakalandıktan sonraki sorgu
cinayet serisi de şehirlerin fakir bölgelerinde sürecini davadan sorumlu polis memuru Tom
gerçekleşmiş, kurbanlar sınıfsal katmanların Jensen’in bakış açısıyla sayfalara taşır. Green
en dibinden seçilmiştir. İki cinayet grubu için River Killer pek çok açıdan farklı ve sadece çizgi
de cesetlere gösterilen muamele katilin cerrahi roman değil polisiyenin var olduğu tüm sanat
eğitim görmüş olabileceği fikrini doğurmuştur. dalları açısından özel bir eserdir. Kitabın çizim-
Bu benzerlikler Cleveland cinayetlerinin de leri sanatçı Jonathan Case tarafından yapılırken
Karındeşen Jack’inkine çok benzer bir teori metin Tom Jensen’in oğlu Jef Jensen tarafın-
üzerinden okunmasına imkân tanır. Torso’nun dan yazılmıştır.
da hikâyesinde temel aldığı bir yaygın teoriye Her ne kadar kitap Torso gibi protagonist
göre Cleveland cinayetlerinin arkasındaki isim olarak katilden ziyade dedektifi seçse de Green
Dr. Francis E. Sweeney’dir. 1. Dünya Savaşı sıra- River Killer’ın Gary Leon Ridgway’i resmedişi
sında ampütasyon konusunda uzmanlaşan dok- kafamızdaki seri katil ezberini yerle bir ede-
torun soruşturmalar sırasında yalan makinesi cek kalitede keskindir. Amerika’nın bilinen
testini geçememesi de şüpheleri artırır. Dokto- en yüksek kurban sayısına sahip katillerin-
run siyasi ilişkilerinin güçlü olması da soruştur- den Ridgway, alıştığımız kurgu katillerden
ma sürecini zora sokan etmenlerdendir. çok farklıdır. Kamyon şoförlüğüyle geçimini
Torso mevzubahis seri katilini çok daha nadir sağlayan Ridgway 82 gibi ortalamanın altında
sayfalara taşır ve hikâyeyi temelde Ness’in bir IQ sonucuna sahiptir. İşlediği 49 cinayetten
15
hükümlü olmasına rağmen 70’in üzerinde vaka nın gözünden izleriz. Dahmer’in sosyalleşme
için itirafta bulunmuştur. İşlediği cinayetlerin konusundaki yetersizlikleri, ailesiyle yaşadı-
net sayısını hatırlamadığı gibi cesetleri sakladığı ğı sıkıntılar ve genç yaşta başlayan alkolizm
yerler konusunda da güçlü bir hafızaya sahip sorunu kitapta tamamen biyografik bir koldan
değildir. Dedektif Tom Jensen’in yirmi senelik dile getirilir. Backderf’in eserinin bir önceki
araştırma sürecini farklı zaman aralıklarından biyografik örneğimiz Green River Killer’dan bir
pasajlar sunarak sayfaya taşıyan Green River noktada ciddi bir farkı vardır; Backderf, Dah-
Killer büyük oranda Ridgway’in yakalandıktan mer’i bir canavara dönüştüren etmenlerin neler
sonra verdiği ifadeleri ve geçmişte sakladığı olduğunu sorma gerekliliği duyar. Kitapta bu
cesetlerin açığa çıkması için polise yardım ettiği soru derinlemesine irdelenmez (zira yazar Dah-
süreci bize yansıtır. Kitap şaşırtıcı bir depresyo- mer’i anlaşılamayan ve empati kurulması gere-
na sahiptir, Tom Jensen’in Amerikan tarihinin ken bir karanlık prens olarak göstermek, onu
en dehşet verici katili olarak karşısına çıkarılan yanlışlıkla romantik bir figüre dönüştürmekten
Ridgway’in profili karşısındaki kızgınlığını ve de korkmaktadır), ancak bir insanın neden bu
düş kırıklığını biz de okur olarak hissederiz. denli vahşi bir persona edinebileceği sorusu-
Ridgway tutarsızdır ve daha da önemlisi yarat- nu bir tohum olarak okura bırakır. Şaşılası bir
tığı dehşete karşı aşırı yabancılaşmış, rutininin şekilde öncesinde bahsettiğimiz eserlerde böyle
içinde kaybolmuştur. Öyle ki kendisine sorulan bir çabaya çok da denk gelmeyiz. Backderf konu
kurbanlardan biri hakkında polisi bilgilendirir- hakkındaki netliğini kitabının giriş kısmında
ken kurbanın dokuz aylık hamile olduğu “deta- bizlere gösterir.
yını” bile unutuverir. Bu durum Tom Jensen’e “Bu, yirmi yıldır üzerindeki duygusal güçten
Ridgway’in sırf hücresinden uzakta bir süre hiçbir şey yitirmemiş trajik bir hikâye. Şuna
vakit geçirmek ve arama ekibiyle açık havaya inanmaktayım ki, eğer hayatındaki yetişkin-
çıkarak temiz hava almak için yalan itirafta ler ona karşı anlaşılmaz ve afedilmez ölçüde
bulunmuş olabileceği fikrini bile getirir. ilgisiz olmasalardı Dahmer bir canavara dö-
Green River Killer ile uzun süre yakalanama- nüşmek zorunda kalmayacak, o kadar insan
yan katilleri adaletten uzak tutan şeyin onların korkunç bir şekilde öldürülmeyecekti.
ayrıksı zekâları olduğu mitinden kendimizi Ancak Dahmer bir kere öldürmeye başladı-
azat ederiz. Gerçek hayatın karanlık yüzünün ğında -ki buradaki ayrımın üzerini ne kadar
Hannibal Lecter’lar ya da Norman Bates’ler gibi çizsem az- ona karşı sempatim de bitmiştir.
İlk cinayetten sonra teslim olabilirdi. Kafası-
karizmatik değil, korkulası bir yavanlıkta olabi-
na bir silah dayayabilirdi. Bunun yerine o ve
leceği suratımıza tokat gibi çarpar. Seri katilin tek başına o, bir seri katil olmayı ve sayısız
mitolojiden kopup insansılaşma süreci artık net insana ıstırap yaymayı seçti. Şu an Jefrey
bir şekilde gerçekleşmektedir. Tam bu noktada Dahmer’i bir antikahraman, kendisini redde-
2012’ye ve bir diğer bağımsız çizgi roman eseri- den topluma savaş açan, zorbalığa uğramış
ne geliriz; My Friend Dahmer… bir çocuk olarak gören şaşırtıcı sayıda insan
Amerika’nın en meşhur seri katili sayıla- var. Bu, tam bir saçmalık. Dahmer, zihnin-
bilecek Jefrey Dahmer’in gençlik yıllarını deki ahlak anlayışı neredeyse algının ötesine
anlatan My Friend Dahmer işin biyograi geçmiş zavallının biriydi. Ona acıyın ama
ayağını bir adım daha ileri götürür. Bu sefer onunla empati kurmaya çalışmayın.”(1)
eserin yaratıcısı, Dahmer ile lisede aynı sıraları Görülen o ki çizgi roman dünyası, seri
katil meselesi üzerinde eldeki eser sayısı-
paylaşmış olan çizer John Backderf’tir (Kitap-
nın azlığına rağmen şaşılası sağlamlıkta
ta Derf Backderf adını kullanmıştır). 1994’te adımlar atıyor. Konunun popüler kültürün
Dahmer’in hapishanede öldürülüşünün he- diğer alanlarındaki işlenişi hep kriminal
men ardından projeye başlayan Backderf uzun bir cazibede sınırlandırılmaya çalışılırken
süre My Friend Dahmer’i yayımlayacak bir yer özellikle son dönem çizgi roman eserleriyle
bulamaz. Sonunda 2002’de 24 sayfalık kısa bazı mitlerin yıkılmaya başlandığı ve olaya
bir versiyonu kendi imkânlarıyla basma fırsatı yavaş da olsa eleştirel bir boyut getirildiği
yakalar. Bu öncül sayının büyük ilgi görmesi sa- aşikâr. Belki de ilerleyen yıllarda çizgi roman
yesinde Backderf daha uzun soluklu bir kitaba dünyası işin sosyolojik boyutu konusunda
odaklanabilir ve 224 sayfalık My Friend Dahmer büyük bir esere doğum mekânı bile olabilir,
2012’de okurlarla buluşur. ihtimaller hiç de düşük değil.
My Friend Dahmer’de Jefrey Dahmer’in Backderf, Derf. “My Friend Dahmer”, Abrams
sorunlu lise yıllarını Backderf ve arkadaşları- Comic Arts, 2012, sayfa 11.
16
OLAYA KARIŞANLAR
YERLİLEŞEN
MIKE HAMMER
Gülce BAŞER
18
Açıkçası birkaç romandan sonra Spillane’in En azından yüzbaşı Pat Chambers’la uyum
şablonu çözülür ve bir ordu bile olsa işin içinde, içinde çalışır. Pat’i bürokrasi olarak okursak özel
bir adayın çizgisi katilin yolunu çizer. Örneğin girişimin bürokrasiye karşı bütün avantajlarını
daha Kanun Benim’de Charlotte’un Mike’ı parkta Mike Hammer’ın taşıdığını görürüz. Bu, Spilla-
bulduğu sahne sanki Gogol’de silahın göründü- ne’in bürokrasisi tabii… Özel girişimin işbirliği
ğü sahnedir. Mike’ın Charlotte’un hobisi olan yapabildiği…
fotoğrafçılığa ilişkin bir karanlık oda kurmanın Türkiye bürokrasisini ise geleneksel ağır-
yüksek maliyetini ifade etmesiyse tek kelimeyle lığından ve yöntemlerinden caydırmanın
manidardır. Yani olayın yarısında kadını kesin yolu yoktur. Haliyle Hammer’ın bürokrasiyle
olarak izlemeye başlarsınız. Ama sonuç olarak rekabeti sevecen bir dostluk üzerine kurulu
nedenler hiç olmazsa doğrusal değildir. Zaten olmayacaktır. Hammer, edindiği bilgileri bürok-
bana göre Kemal Tahir romanının bir genelleme rasiyle paylaşmaya istekli olmayacak, Türki-
olarak kimsenin aklına gelmeyecek ölçüde çar- ye’deki özel girişim gibi bir ahbaplık olacak ama
pıcı ve özgün bir kurgu hedefi yoktur. Tahir’in özel girişim daha çok kafasına göre takılacaktır.
romanını asıl sürükleyici kılan dil becerisidir. Bu kendi adaletini dağıtan Mike Hammer’da
Yansıtma/gösterme becerisidir. Mike Ham- yine sistem dışına çıkan bir karakter yaratıl-
mer’da da öncelik bir miktar mesajlara kayar. mak istenmiş, ancak tam da karakterin sık sık
Bence Mike Hammer Türkiye’ye geldiğinde uğraştığı türden bir kabadayıyla yetinilmiştir.
serinin alegorik siyaseti değişir. Asıl Türkleşmesi Her şeyden önce konumu legaldir onun; her
de buradadır. Dedektiimize bir daha bakın: şeyi yapmasına izin veren bir dedektilik
Resmen kanundışı bir kanun adamı… Wikipedia kimliği. Dahası, insanları adalete teslim etmez.
yazarının buna dikkat etmesi enteresan: Belki Bu yönüyle standart bir polisten daha güçlü
faşist biraz ağır kaçmış ama ırkçıdır Hammer: olduğu bile söylenebilir. Adalete teslim etmez,
Zencilerin telafuzunun bozuk olduğunu söyle- cezalarını kendi keser çünkü adalete inanmaz.
yip durur. Maçodur. Ve en önemlisi, sürekli polis Bir parçası olarak onun nasıl ve neden işlemedi-
teşkilatının beceriksiz olduğunu söyler. Ve polise ğini bilir (suçlunun başarılı bir avukatla kendini
yardım etmez, düpedüz hem polisin hem de temize çıkarması...) Kolektif yapılara karşı bire-
yargının görevlerini üstlenir. Suçluların cezasını yin gücünü savunmaktadır her şeyden önce…
kendisi keser. Böyle bir şey olabilir mi? Polis Kemal Tahir’in Mike Hammer’ında böyle
teşkilatı beceriksiz sürüsüdür. Aynı Sherlock bir art niyet yoktur, elbette… Yıl itibarıy-
Holmes gibi düşünmekte ancak düşüncelerini la Türkiye’nin kolektif yapısını koruduğu
oldukça aşağılayıcı ve küfürbaz bir ses tonuy- zamanlarda yayımlanmıştı. Akpınar’ın da tarif
la, bağıra çağıra söylemektedir. Polis devletse, ettiği şekliyle insancıllaşan ve Wikipedia’daki
düzenin kolluk gücüyse özel dedektif de onun yorumda vurgulandığı gibi “bir kişiyle dünya
tamamlayıcısıdır. Ancak bildiğimiz üzere de- değişmez” ilkesini vurgulayan Mike, bireyci ve
dektilik geleneği kolluk kuvvetlerini aşağılama kapitalist ABD’deki dedektif değildir artık. Kı-
ilkesini benimsemiştir. Bu tarife göre polis düz saca Mike Hammer, sistemin ürettiği ve istediği
yoldur. Yaratıcı düşünme kapasitesi yoktur. bir aykırıyken, Mayk Hammer daha erkek ama
Bürokrasidir yani… Dedektif bürokrasinin kar- daha antikapitalist bir adamdır, üstelik kolektif
şısında yer alır ve bu sayede polisin çözemediği dayanışmaya inanır. Kolektivizm ve antikapi-
cinayetleri çözer. Bu, Sherlock’ta da böyleydi, talizm özel dedektif için ontolojik bir saldırıdır
gördüğümüz üzere. Ancak Sherlock bilimselliği aslında… Belki bu yüzden Kemal Tahir Mike
ve zekâsıyla alt ediyordu bürokrasiyi… Moder- Hammer’ında söz ile temsil edilen arasındaki
nistti Sherlock. mesafe biraz aralık kalacaktır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının Mike Ham-
mer’ıysa resmen olayı çözen ve polisin/bü- DİPNOTLAR
rokrasinin/devletin önüne atan özel dehadır. Soner Akpınar, “Mickey Spillane ve Kemal
Neredeyse süper kahramandır. Adil dövüşlerin Tahir’in ‘Mike Hammer’ Serilerinin Biçimsel
tamamını kazanır. Polisle arası kötü değildir. Karşılaştırılması”, TÜBAR XXXI, 2012-Bahar.
19
KUZEY RÜZGÂRI
DEDEKTİF
ERLENDUR’UN
İZLANDA’SI
Arnaldur Indridason Ceyhan USANMAZ
kitabı Sesler yayımlanmıştı 2012’de. En azından taki tecrübeleri ve insanların İzlanda’da nasıl
bundan sonra seri sırayla ilerledi ve “Reykjavík donarak öldüğünü, çığ yüzünden yaşanan ölüm
Polisiyeleri”ne Türkçede 2013’te yayımlanan ve yıkımları anlatan kitaplara düşkünlüğünün
Sular Çekildiğinde, 2015’te yayımlanan Kutup So- kökeni de Dedektif Erlendur’un geçmişindeki
ğuğu ile devam edildi. Umarız seri kapsamında- bir olaya bağlanıyor. Erlendur 10 ve kardeşi 8
ki kitapların yayımlanma tarihlerinin arası daha yaşındayken babalarıyla birlikte yola çıkıyorlar
da kısalır ve serinin önemli bir kısmına kısa ama bir anda kötüleşen hava koşulları nedeniy-
süre içinde ulaşabiliriz. Dedektif Erlendur’la bir le birbirlerini kaybediyorlar. Erlendur’la babası
kez tanışınca, onu unutmak pek mümkün değil kurtulurken kardeşi donarak ölüyor ve cesedi de
çünkü! bulunamıyor. Bu muamma, serinin her kita-
Küçük bir çocuk cinayeti üzerinden İzlan- bında mutlaka karşımıza çıkan bir başka kayıp
da’daki göçmen meselesini -daha doğrusu hikâyesiyle birlikte her defasında hatırlatılıyor.
İzlandalıların göçmenlere yaklaşımını, onlar Bir girdaba kapılmış gibi biz de bu kayıp hikâye-
hakkında “derinde yatan” düşüncelerini- deşme- sine dahil oluyoruz.
si sebebiyle, şimdiye kadar Türkçede yayımla- Kardeşinin kaybolma muammasının yanı sıra
nanlar arasında Kutup Soğuğu romanının politik Dedektif Erlendur’un kızı ve oğluyla olan gelgit-
altyapısı çok daha sağlam ancak Sesler romanı li ilişkisi, teşkilattaki yardımcıları Sigurdur Óli
da, İzlanda toplumunun farklılıklara bakışı açı- ve Elínborg’la yaşadıkları, eski amiri Marion’da
sından sosyal yönü ağır basan bir roman olarak kendi yaşlılığını görmesi, yıllar önce boşandığı
okunabilir. “Bu memlekette kimsenin parla- karısı Halldora’dan hiç bahsetmemesi gibi ay-
masına izin yok,” diyor mesela Dedektif Erlen- rıntılar serinin sıkı takipçilerinin belki de daha
dur’un yardımcılarından biri, “kimsenin farklı dikkatle okuduğu diğer bölümler ama Arnaldur
olmasına izin verilmiyor.” Hatta, İzlandalıların Indridason, yeri geldiğinde ufak hatırlatmalar
fesatlığından da söz ediliyor. Sular Çekildiğinde yaparak yeni okurları da bu hikâyelere hep
romanıysa bir Soğuk Savaş hikâyesi İzlanda’ya dahil etmeye çalışıyor. (Yani, kitapları mutlaka
ne kadar bağlanabilirse, o kadarlık bir hikâye! sırasıyla okumak şart değil ama imkân varsa her
Seri kapsamındaki kitapları okudukça, polisiye seri sırayla okunmalı bence tabii.)
ister istemez içine çekildiğimiz asıl hikâye ise Jules Verne’in Dünyanın Merkezine Seyahat
kayıplar oluyor. “Erlendur’un kaybolmalardan kitabında sözü geçen Snaefellsjökull’un yüksel-
‘kendine has bir İzlanda suçu’ diye bahsettiğini diği topraklar olması nedeniyle benim için hep
biliyordu. Vakaların çoğunda yüksek intihar özel bir yeri var İzlanda’nın, o ayrı ama Arnal-
oranı olan bir ülkede bunların ‘doğal’ açıkla- dur Indridason romanlarının önemli bir yanı
malar olduğuna inanırlardı. Erlendur daha da da, nispeten kapalı bir topluma sahip İzlanda’ya
ileri gidip kaybolmalara dair umursamazlığı “sızma”kanalları açması; en baştan beri altını
çok uzak yüzyıllara kadar çizdiğimiz gibi, İskandinav
giden, İzlanda’daki koşul- ülkelerinin tümü için geçerli
lar, insanların açık havada olan o yüzeydeki yaldızı kazı-
donarak öldüğü ve sanki ma imkânı vermesi. Kuzeyli
toprak yutmuş gibi ortadan polisiyelerin en güçlü yanları
kayboldukları sert iklim gibi da bu değil mi zaten?
şeylere uzanan bir halk ina- Kutup Soğuğu romanından
nışına bağlardı. Kötü havada bir “kuzey rüzgârı” alıntı-
donup ölen insanlarla ilgili sıyla bitirelim: “Ocak ayının
hikâyeleri kimse Erlendur’dan ortasıydı. Yılbaşına kadar
daha iyi bilemezdi.” Dedektif makul geçmişti kış, sonra
Erlendur’un böylesi hikâye- sıcaklık birden düşmüştü. Yer
leri herkesten iyi bilmesinin artık kalın bir buz tabakasıy-
sebebi, evinin hep bu konuda- la kaplıydı ve kuzey rüzgârı
ki kitaplarla dolu olması değil binaların çevresinde uluyarak
yalnızca. Zaten yaban hayat- şarkılar söylüyordu.”
21
EDGAR ÖDÜLLERİ
AMERİKA’DA EDGAR
ZAMANI!
Leslie S. KLINGER
Çeviren: Algan SEZGİNTÜREDİ
Walter Mosley
22
ÇIKMAZ SOKAK
METRONOM
Cenk ÇALIŞIR
H astaneye atandığımda,
ilk haftayı mesai arka-
daşlarımla tanışarak ve has-
kadar temiz. Tam karşımda, odanın ortasında
sırtı pencereye dönük oturuyor. Dizlerinin
üzerinde tuttuğu defteri sabit hareketlerle çizi-
taların dosyalarını okuyarak yor. Saçları uzun. Yüzünü kapatıyor. Saçlarının
geçirdim. Kim olduklarını altından gördüğüm elinin ritminde değişiklik
önce kâğıtlardan, raporlar- yok. Çizginin başlayacağı noktaya kalemin ucu-
dan okumak, bu raporlara nu koyuyor, bekliyor. İçimden sayıyorum. Bir,
çoğunlukla alınlarından zım- iki, üç, dört. Dördüncü saniyede kalem hareket
balanmış fotoğralarındaki ediyor. Defterde boydan boya bir çizik. Kalem
yüzlerine bakmak, onları gördüğümde tanıdık başka bir noktada bekliyor. Dört saniyede bir
oldukları hissini veriyordu. Bu duyguyu sevi- çizik. Dört saniyede. Dört saniye. Dört. Üç ya da
yordum. Onlara yakın olduğumu hissettiğimde, beş değil. Dört. Tam dört. Dört. Sayıyorum. Bir,
doktorlarından daha fazlası oluyordum. iki, üç, “Dedeaauuu!” Bir, iki, üç, “Dedeaauuu!”
İkinci haftayı hastalarla yüz yüze görüşerek İçeride olduğumun farkında değil ya da
geçirdim. Özel bir hastamız yoktu. Akademik önemsemiyor. Solunda tek kişilik yatak. Beton-
olarak adı konulmuş rahatsızlıklardan dolayı dan yapılmış kadar düz. Komodinin üzerinde
bizimleydiler. Bazıları hep hastanede kalacak, bir bardak dolusu kurşunkalem. Hepsinin uçları
başka bir hayatları olmayacak, asla iyileşemeye- açılmış, hepsi aynı boyda. Yanında bir kalem
ceklerdi. açacağı. Silgi yok. Komodinin yanında yüzlerce
Onu üçüncü haftaya bıraktım. Çok özeldi. defter, sıralar halinde istilenmiş. Duvarlarda
Tanısı yapılamamış, iletişime kapalı genç bir tek çizik yok. Eline bakıyorum. Ritminde deği-
kız. Raporunda yazılanlara göre akşam geç saat- şiklik yok. Dördüncü saniyede bir çizik. İçimde
lerde vatandaşlar otoyol kenarında yürüyen yarı aynı ses. “Dedeaauuu!” O kadar çok çiziyor ki
çıplak bir genç kız gördüklerini ihbar etmişler, çizgiler beyaz sayfayı siyaha boyuyor.
polis olay yerine giderek kızı almıştı. Ayakları çıplak. Küçük. Beyaz elbisesinde
Tek kelime konuşmayan kızın, saldırı ya da tek kırışıklık yok. Sandalyeye oturmuş, beyaz
tecavüze uğradığını, şokta olduğunu düşünmüş- elbiseyi giymiş, çizim pozisyonu almış, elbiseyi
ler. Karakola geldiklerinde tutanak yazmaya üzerinde ütülemişler gibi. Mermer duruşunda
başlamışlar. Polislerden biri, kıza konuşama- tek kusur yok.
dıklarını yazabilmesi için bir kâğıt ve kalem El parmakları ince, uzun. Tırnakları bakımlı.
vermiş. Bir şeyler yazmasını beklerlerken, Beni görmüş olmalı. Sağ eli ritmik hareketine
kurşunkalem körelinceye kadar kâğıdı çizerek devam ediyor. Dördüncü saniyede bir çizik.
karalamış. O zamandan beri yüzlerce, binlerce Yankı uzuyor içimde. “Dedeaauuu!”
sayfayı kurşunkalemle çizerek yaşıyor. Omuzları düşük. İki ayağının arasına sol
Oda kapısında kilit olmadığı halde dışarı ayağımı koyuyorum. Belimi biraz geride tutup
çıkmayan tek hastamız. Kapıyı açıyorum. Kü- tepkisini görmek istiyorum. Taralı, uzun, parlak
çük, sessiz adımlarla giriyorum içeri. Şaşkınım. saçları, küçük omuzlarının altında ritmik sağ el,
Bugüne kadar gördüğüm hasta odalarında değil doktor önlüğüm, lacivert pantolonum, iki minik
de bir otel odasında olduğumu düşündürecek ayağın arasında siyah mokasenim.
24
Dizlerim, beyaz elbisesinin altındaki diz
kapaklarına değecek kadar yakın.
Bekliyorum, çiziyor. Metronom titizliğin-
de. Dördüncü saniyede bir çizik. İçimde taşlar
yuvarlanıyor. “Dedeaauuu!”
Arkasındaki pencerede demir parmaklıklar.
Beyaza boyanmış. Dışarıda kış güneşi.
Yere diz çöküyorum. İki elimle perdeyi aralar
gibi saçlarını aralıyorum. Beyaz yüzünde, yosun
yeşili, iki damla göz.
“Kim üzdü seni?” diyorum. Sağ elinde anlık
duraksama. Daha fazlasına izin vermiyor.
Kalem aşağıdan yukarı düz bir hatta ilerliyor.
Dördüncü saniyede bir çizik. “Dedeaauuu!”
Bir, iki, üç, “Dedeaauuu!” Bir, iki, üç, “Dedea-
auuu!”
Bulutlar örtüyor güneşi. Oda kararıyor.
Vücudum olduğundan daha ağır. Olduğum yere
oturuyorum. O nerede bilmiyorum. Ben odadan
gidiyorum.
Masam pencerenin yanında. Babam kaldı-
rımda. Aramızda demir parmaklıklar var. Hava
sıcak, pencere açık. Ders çalışıyorum. Ders çalış-
maya çalışıyorum. Aklımı kandan uzak tutmaya Çizim: Kübra Demir
çalışıyorum. Olmuyor.
Demir parmaklıklara bağlı halatın ucunda “Dedeaauuu!”
babam. Sırayla konuşuyoruz. Belindeki düğümü kontrol ediyorum. Yanı-
“Bir, iki, üç”, “Dedeaauuu!” ,“Bir, iki, üç”, mızdan geçen bir araba yavaşlıyor. Şoför, baba-
“Dedeaauuu!” mı ipe bağlayıp gezdirdiğimi düşünüyor olmalı.
Kanı sevdim. Bunu kendime itiraf ediyorum. Kocaman gözlerle bakıyor. Dördüncü saniyede
Evet. Akışını sevdim. Saçların arasından yayıl- babamla birlikte bağırıyoruz. “Dedeaauuu!”
masını, mermer zemini boyamasını sevdim. İlk Şoförün dudakları dua için aralanıyor, ayağı gaz
vuruşta kırıldı. Kafasına çekiçle vurduğumda pedalına yükleniyor.
çıkan sese bayıldım. Diğer tuşelere gerek yoktu Köşeyi dönüyoruz. Babamın halatını salon
aslında ama yine de dört saniye aralıklarla penceresindeki demire bağlıyorum. Burası göl-
birkaç dakika boyunca vurdum. Öldüğünden ge. Hava kararıncaya kadar kalabilir.
emin olmak için değil, kafatasının kırılma sesini Çizgili pijaması, beyaz atleti ve kocaman gö-
sevdiğim için vurmaya devam ettim. Çekiç beğiyle Asteriks’e benzeyen babamı yanağından
artık zemine vurmaya başladığında ses değişti. öpüp kulağına fısıldıyorum. “Onu öldürdüm
Eskiden bir yüz olan yığında kırılacak bir kemik baba. Kafasını kırdım.”
kalmamıştı. Salonda koltuğa oturup pencereyi açıyorum.
Kitabımın altındaki gazeteden alamıyorum Babam kaldırımda. Aramızda demir parmaklık-
gözümü. Kan gölünde yatan bir adam. Neler lar var.
olduğunu biliyorum. Haberi okumuyor, sadece Katilliği kendime yakıştırıyorum. Çok mut-
fotoğrafa bakıyorum. İçinden boşalan kanın luyum. Ders kitaplarım yerine bagetleri alıyo-
kokusu burnumda. rum elime. Çalışma pedim sehpanın üzerinde.
Babam kaldırımın üzerinde. Güneş dönüyor. Babam metronomum. Dörtlük düzende iki
Sıcakta kalacak. Dışarı çıkıyorum, parmaklıklar- dörtlük, bir sekizlik, bir on altılık vuruşları
daki düğümü çözüyorum. Babam neler olduğuy- pedin üzerinde çalışıyorum. Babam ritimleri
la ilgili değil. Koluna girip yürüyorum. Benimle saymamı kolaylıyor.
geliyor. “Dedeaauuu!” diyor. Evet baba, diyorum. Bir ve ki ve üç ve dedeaauuu, bir ve ki ve üç
“Dedeaauuu.” ve dedeaauuu, bir ve ki ve…
“Susadın mı? Bir, iki, üç…” Akşama doğru annem geliyor. Haftada iki
25
gün temizliğe gidiyor, ben üç gün okula. Bazen çıkmış, eve geliyordu. Kaldırımda trafik ışığını
ikimiz de olmadığımızda amcam dükkânı kalfa- beklerken sarhoş bir müteahhit, cipiyle çıktı
sına bırakıyor. Birinin babamı beklemesi gerek. üzerine. Polislere rüşvet, anneme kan parası.
Yemekten sonra gazeteyi koyuyorum masa- ‘Oldu bir kere,’ dedi. ‘Oldu bir kere’ hepsi bu. O
ya, üstüne okuma gözlüklerini. Soran gözlerle zamanlar gücüm ve cesaretim yoktu. Ama birik-
bakıyor. “Üçüncü sayfada,” diyorum. Gözleri tirdim. Her gün, her saat, her dakika. Öfkemi,
önce büyüyor, sonra ıslanıyor. “Yüce Rabbim,” nefretimi güce ve cesarete çevirdim. Babamı de-
diyor. “Geç oldu ama geldi adaletin. Bugünleri lirttikten tam dokuz sene sonra, bir gün çekiçle
de gördüm ya…” kafasını kırdım. Geç gelen adalet adalet değildir
“Ne olmuş ki?” diye soruyor. “Kim yapmış?” diyerek o günden beri çok kişiye yardım ettim.
“Ne bileyim anne!” diyorum. “Alacak verecek Belki duymuşsundur, hatırlıyorsundur, çekiçli
meselesi herhalde. Kolay mı o kadar apartman katil diye söz ederler benden. Senin için, onun
dikmek. Kim bilir kime madik attı!” da kafasını parçalayabilirim. İsmini ve nerede
Annem yatak odasına gidiyor. Babam uyku- bulabileceğimi söylemen yeterli.”
da. Yanına oturup Kuran okumaya başlıyor. Odadan çıktım. Alacağımı almıştım. Kâğıt-
Dua eden mırıltılar giderek duyulmaz oluyor. lara önce içindekileri kusuyor, sonra üzerlerini
Ritmik sesler doluyor kulağıma. karalıyordu. Hayatla tek iletişimi bu. Akşam
Yeniden hastaneye, odaya dönüyorum. yemeğine uyku ilacı koydurdum. O uyurken bo-
Kız sayfayı değiştirmiş. Kâğıdı çizmeye başlı- şalttım odasını. Floresanlı cam masada tek tek
yor. Görüyorum. Bir şeyler yazmış, okumamı okudum tüm kâğıtları. Çizgilerin altında kalan
istemiyor. Telaşla karalamaya başlıyor. Üzerini harlerden kelimelere, kelimelerden cümlelere
boyuyor. Hızlı hızlı, ritimsiz. Olabildiğince ulaştım. Cümlelerden sana.
telaşsız. Ben görmeden kapatacak üzerlerini. Boş depoda bir adam. Elleri ve ayakları
Görmezden geliyorum. Yazdıkları her neyse oturduğu sandalyeye bağlı. Ağzı koli bandıyla
artık okunmaz oluyor. Telaşı bitiyor. Attığı sarılmış. Burun deliklerini kocaman açarak, toz-
çizikler yeniden ritmini buluyor. Bir, iki,üç, bir lu havayı içine çekiyor. Gözlerinden taşan ifade
çizik, bir, iki, üç, bir çizik daha, bir, iki… çok net. Korkuyor.
“Beni de çok üzdüler,” diyorum. “Bir babam Elinde çekiç olan adama bakıyor.
vardı. Aldılar elimden. Fiziki varlığının ve ku- “Değdi mi ulan?” diyor çekici olan adam. Bir
laklarımda yankılanan ‘dedeauu’ sesinin dışında kez daha bağırıyor. “Değdi mi ulan? Kız kardeşi-
babam yok artık. Seneler oldu. Vardiyadan ni delirttiğine değdi mi?”
Kaçak, Kent Kitap, 2014 Yüzüncü Haber, Kent Kitap, 2015 Tanrı Misafiri, Kent Kitap, 2016
“Rüyanızı kontrol edebildiğinizi düşünün. “Gazetecileri öldürmenin, gazetecileri Komiser Tahsin Beşiktaş’ta öldürülen Ser-
Sonra da, sizin rüyanızı başka birisinin öldürenleri yakalamaktan daha kolay ra’nın sırrını çözmeye çalışırken kendi geç-
kontrol edebildiğini... olduğu bir ülkede, meşhur bir gazetecinin mişinden bir sırla karşılaşacak. İstanbul’un
Sistemde bir kaçak varsa, nasıl tespit eder- ölümünü araştırmaya başlıyor Komiser titreten ayazında, kim bilir kaç kez amansız
siniz? Daha da ilerisini düşünün: Tahsin. Peki gazeteci Atalay Demirsoy’u katillerle yüzleştiği gibi kendi geçmişiyle de
Kaçağı yakalarsanız ne yaparsınız?” kim, neden öldürmüştü? yüzleşebilecek mi?
26
LONDRA EXPRESİ
EDINBURGH’TA
BİR HAYALET
Elçin POYRAZLAR
27
açık bir şişe hep aynı yerde bekliyor beni. O zaman Edinburgh, ceset avcılarının cirit
Geçenlerde işteki rekabetten dert yandığını attığı bir şehirdi. Kentin Güney Köprüsü’nün
duydum. altındaki mahzenlerde karanlık ve ıslak odalar-
Lanet olası Mackenzie yine bir müşteriyi da yaşamaya çalışan kimsesiz, yoksul, kayıp ve
tırmalamış. Satışlar fırlamış tabii. Edinburgh’un zavallı insanlar bu avcıların yemiydi.
ünlü Covenanter Hapishanesi’nde insanlara Ben de az dolaşmadım birbirine geçen labi-
yaptığı eziyetleri kimse unutmuyor. Kötünün rent mahzenlerde. Suçlular, deliler, çaresizler ve
ünü sonsuza kadar yaşıyor. İnsanlar korktukça bahtsızların mekânıydı buralar.
işler daha da artıyor. Kara Türbe’nin yanına her Sokaklara kovalarla atılan bok, sidik, kusmuk
giden, tuhalıklardan söz ediyor. Ben de bir gün ve ev çöpleri bilek boyuna ulaşır ve ilk yağmur-
katılıp numarasını öğrenmeliyim bu herifin. da tüm kentin atıklarının suyu ve kokusu bu
Kısa süre önce mezarlığın kapısında karşılaş- mahzenlere dolardı.
tığımızda nasıl züppece bakmıştı yüzüme. Bir Yeraltındaki bu gizli kentte hastalığın ve su-
de sırıtmıştı sanırım. Pek anımsayamıyorum. çun koynunda karanlık hayatı denetim altında
Viskinin etkisi işte. tutmak mümkün olmadığı için tüm mahzenler
Beni hor görmesi canımı sıkmıyor değil. kapatıldı.
Robert Louis Stevenson, Dr. Jeykll ve Mr. 100 yıl sonra temizlenmiş mahzenler ve
Hyde isimli kısa romanı için notlar alırken yeraltındaki hayatın izleri gün yüzüne çıktı.
ona eşlik etmiş biriyim sonuçta. Masaya eğilip Yine düşüncelere daldım ve saati unuttum.
mürekkepli elini kâğıtta nasıl gezdirdiğini Dörde beş var. Şu köşeden dönünce beni bek-
düşünürken alnını eliyle nasıl yavaşça kaşıdığını ledikleri yere varmış olacağım. Tur rehberi az
pek iyi hatırlıyorum. Geceleri yorgunluktan başı sonra mahzenin dibindeki odada yanan mumu
masaya düşünce gaz lambasını ben söndürür- ve el fenerlerini söndürecek ve zifiri karanlık-
düm. taki müşterilerine, “Mr. Boots’u bekleyelim
Sadece bu mu! bakalım bize görünecek mi?” diye soracak.
Ülkenin en azılı seri katilleri William Burke Ben de boş gözyuvalarımı daha da karartarak
ve William Hare’i de tanıma şansına eriştim. ve ayağıma ölürken yapışmış botlarımı sürüye-
Hatta genç bir polis memuruyken davanın delil rek hayalet turuna katılmış insanların arasın-
dosyasını ben taşımışımdır. Ne ses getirmişti bu dan geçeceğim.
dava! Havam yerindeyse genç ve güzel bir turist ka-
O yıllarda şehirde doktorlar anatomi dersleri dının yüzüne üleyip yaşlıca bir adamın gömlek
için kadavra bulmakta zorlanıyordu. Bunun kolunu çekebilirim. Birbirine sarılmış çiftlere
üzerine mezarlardan taze ceset çalma olayları gıcık olduğum için kulaklarına anlamsız sözler
artmaya başladı. Bu, o kadar yaygın hale geldi ki fısıldayarak ödlerini koparıyorum. Müşteriler
insanlar bu hırsızlara “diriltenler” adını verdi. yerlerinde zıplayıp çığlık atarlarsa patronlar pek
Burke ve Hare ikilisi ise yaygın mezar soy- memnun oluyor. Korkunç ünüm yayıldıkça işler
gunculuğunu çok daha ileri götürerek cesetleri- tıkır tıkır yürüyor.
ni satmak için insanları öldürmeye başladılar. Doğru. Rakip tur firmasına çalışan Macken-
Katil ortaklar, anatomi derslerinde kadav- zie Hortlağı kadar ürkütücü değilim ama işimi
ra bulmakta zorluk çeken Dr. Robert Knox’a seviyorum.
öldürdükleri 16 kişinin cesedini sattı. Bu işi on Ayrıca bir bardak viski için yüzlerce yıl daha
ay boyunca sürdürebildiler. hortlak olarak kalmaya razıyım.
28
EDEBİ CİNAYETLER
ÇAPEK’İN
PARMAK İZLERİ
Yankı ENKİ
30
fikirler hiç de makul değildir. Ona göre son de- Çapek’in bu öykülerde işlediği konular bize
rece tuhaf bir olaydır bu, hem de polis çağırma-
ya yetecek kadar… Meyrink ve Perutz’un mistik temalarını
Olay yerine intikal eden başkomisere göre hatırlatır. Bizim dışımızdaki güçlerin,
ortada herhangi bir suç olmadığı için bir soruş- kanunda yazmayan, hatta fizik kanunlarına
turmaya da gerek yoktur. Kardaki ayak izleri
birden kesilmiştir ama kanuna aykırı bir durum da aykırı vakalarda mistik güçlerin
yoktur. Olsa olsa doğa kanununa aykırıdır bu parmağının olup olmayacağını düşündürür.
vaka. Gizem dediğimiz şey zaten her yerdedir
yığını ile yapayalnız bir ölü arasındaki farkı ne
ve tam da bu yüzden hiçbir yerdedir. “Kanun ve
meydana getirir, onu düşündürür bize.
düzen gizemli değildir. Adalet gizemli değildir.
“El Yazısının Gizemi” başlıklı öyküde de
Polisler gizemli değildir. Ama sokakta yürü-
bilime duyulan güven ile insanın kendisine
yen her insan gizemlidir,” der başkomiser. Bu
duyduğu güven karşı karşıya gelir. Birbirine zıt
bakışa göre gizem suçla eşanlamlı değildir. Bir
bakış açılarını iç içe geçirerek daha büyük bir
ceset, dokuları incelendiği, kimliği belirlendiği
gizem kümesi oluşturmayı seven Çapek için
anda, gazetelerin manşetlerinde kullanılan
polisiyenin ne kadar da uygun bir tür olduğunu
“gizemli ceset” nitelemesinden kurtulur. Ya da
yine hatırlarız bu öykü sayesinde.
günümüzde bir suçlunun parmak izi bulunduğu
“Hesap Günü” adlı öyküyse bir seri katil
anda zaten vakanın gizemi çözülmeye başlar.
öyküsü gibi başlar. Ancak olan olmuş, katil ölü
Katil ve maktul artık “kanun”un tanım kümesi
de olsa ele geçirilmiştir. Çapek bize bu noktadan
içindedir. Çapek, bu tartışmayı öykü boyunca
sonrasını, yani suçla ilgili kısmı değil, adaletin
sürdürür ama öyküde anlatılan tuhaf olay açık-
sağlanmasıyla ilgili öyküyü anlatmayı tercih
lanmaz, vaka çözülmez.
eder. Öbür dünyada hesap günü geldiğinde
Bu öyküde yansıtılan bakış açısı diğer öyküle-
bir mahkeme düzenlenir ve bu mahkemenin
re de sirayet eder. Bir sonraki öyküde bir cinayet
sürpriz tanığı Tanrıdır. Her şeyi bildiği, insanın
ve hırsızlık vakası konu edilir. Bu kez de sıradan
içini okuduğu için bir yargıç değil ancak bir
bir olaya gizem yüklemeye çalışan bakış açısı ile
tanık olabileceğini söyler Tanrı. İnsanın cezasını
bu olayı sıradan bir soruşturmayla çözen bakış
verecek kişi de Tanrı değildir. Yargılamak ve
açısı karşılaştırılır. Katil yakalanır, olay aydın-
ceza vermek insanın işidir Tanrıya göre, çünkü
latılır ama bu süreç o kadar sıradan bir şekilde
suç da insanın işidir.
işlenir ki cinayetin de son derece sıradan bir
“Orkestra Şefinin Hikâyesi”, “Medyum”
şey olabileceği gösterilir. Her ayrıntıda gizem
ve “Dr. Mejzlik’in Dosyası” gibi öykülerde de
arayan, boşlukları doldurmayı seven, hayal gücü
dönemin mistik ve okült ruhu kendini gösterir.
yüksek bir bakış açısıyla çözülemeyecek bir
Suç dediğimiz ama sıradan mı yoksa sıradışı mı
cinayet vakasıdır bu. Gerçek hayattaki polisiye
olduğuna karar veremediğimiz vakalarda, hem
vakalar ile ancak romanlarda karşılaşabilece-
suçlular hem de polislerin seçimleri sözkonu-
ğimiz sıradışı vakaların çar-
su olduğunda, bilinmeyen
pışmasına sahne olur öykü.
güçlerden, şanstan, tesa-
Sıradan ile sıradışı olan iç içe
düften bahsetmek mümkün
girer yine.
müdür? Karel Çapek’in bu
Derlemeye ismini veren
öykülerde işlediği konular
“Sıradan Bir Cinayet” öykü-
bize Meyrink ve Perutz’un
sünde katil de sıradan biridir,
mistik temalarını hatırlatır.
maktul de. Anlatıcımız bir
Bizim dışımızdaki güçlerin,
savaş görmüş, yüzlerce cese-
kanunda yazmayan, hatta
din arasında dolaşmış biridir
fizik kanunlarına da aykırı
ama son derece sıradan bir
vakalarda mistik güçlerin
cinayet onu dehşete düşürür.
parmağının olup olmayaca-
Çapek her öyküde yaptığı
ğını düşündürür.
gibi burada da suçun felsefi
Karel Çapek’in polisiye
soruşturmasını yapar. Cina-
öyküleri, parmak izinin alı-
yet dediğimiz şey ne kadar
namadığı vakaları anlatır.
“sıradan” olabilir? Bir ceset
31
TOZLU RAFLAR
BU DÜNYADAN
GEÇTİ
Oğuz EREN
32
Cinai Romanlar Üç Başyapıt
Vâlâ, Türk polisiyesinin en ünlü hafiye- Vâlâ’nın üç başyapıtını sona bıraktım:
lerinden biri olan Yılmaz Ali’yi 1933 yılın- Küçük İlanlar (1933), Öldüren Kim? (1934)
da dört macerayla tanıtır okurlarına. Sarı ve Beyaz Güller (1962).
bıyıklı haiyemiz, ilk macerası Dipsiz Kuyu için, Aşk, Macera ve Cinayet Romanı alt başlı-
müthiş bir öngörü kabiliyetiyle, bir yardımcı ğını taşıyan Küçük İlanlar’da, cinayet vardır
arayışındadır. Öyle bir emir eri olmalıdır ki Ali, ama muamma yoktur. Roman başlangıçta
“Öl!” dediğinde, gözünü sakınmadan ölüme bir aşk romanı niteliği taşır. Seni Satın
gidebilmelidir. Nitekim, idama mahkûm olmuş Aldım’da (1938) ya da Hayatımın Erkeği’nde
bir casusu idam edilmiş gibi göstererek, Yılmaz olduğu gibi bu romanda da birbirini tanıyıp
Ali’nin zimmetine verirler. sevmeden evlenen bir çift vardır. Didar, ko-
Birlikte Veli Paşa’nın kayıp üvey kardeşinin cası Ferit Kadri’yi gazete ilanıyla bulmuştur.
izini sürerler; oysa işin içinde bir casus şebeke- Ancak zamanla birbirlerine âşık olan çift,
si vardır. Ali, İstanbul polisine haber vermek aşkları için iki engelden kurtulmaya karar
için uçurum kenarındaki telefon direğine verir. Didar, karnındaki bebeği gecikmiş
tırmanırken, gerilim de zirveye tırmanır. Zira bir kürtajla aldırırken, Ferit Kadri bebeğin
köylüler direğin dibine doluşmuş, “İnin aşağı babası olan eski sevgiliyi bulup öldürür.
keratalar! Telleri mi koparıyorsunuz? İnin, Beyaz Güller, Ak Yayınevi’nin polisiye
yoksa… İnmiyorlar be… Amma biz indirmesini serisi içerisinde Tuzaktaki Kaplan adıyla da
biliriz!” gibi tehditler savurmaktadır. Tehditle yayımlanmıştır. Küçük İlanlar gibi, Vâlâ’nın
de kalmayıp, kimse tellerini koparmasın diye hissi romanla macerayı ustaca birleştirdiği
baltayla direği kesmeye başlarlar. Sonuçta bir romandır. Yine, karşı tarafı yeterince
hakikaten Yılmaz Ali’nin emriyle kendini feda tanımadan, ani kararla yapılmış bir evlilik
eden yardımcısı, hafiyemizin canını kurtarır. görürüz. İlk gecesinde gergin olan hanım
İkincisi, Pembe Pırlanta, Yılmaz Ali’nin daha kızımız, bir de kocasının cinayetine tanık
16 yaşındayken başından geçen bir dolan- olunca kaçıp çapkın bir doktorun yanına
dırıcılık macerasıdır. Üçüncü kitap Kardeş sığınır. Kocası Namık, ülkemizin en güçlü
Katili’ndeyse, manyetizma yoluyla işlenen bir simalarından biridir. Tesadüf bu ya, doktor
cinayet anlatılır. da Namık’ın can düşmanı olan bir ajanla
Dördüncü macera Karacaahmed’in Esrarı, yakın arkadaştır. İstanbul’dan Suriye’ye
kurbanlarını gıdıklayarak öldüren bir seri uzanan macera boyunca, kocasıyla doktor
katilin romanıdır. Bu mümkün müdür bilmem sevgilisi tarafından defalarca kaçırılmaktan
ama böyle bir roman daha var, o da Aziz Ne- şapşala dönen Gülseren, en sonunda yine
sin’in tek polisiyesi Düğümlü Mendil. kocasında karar kılar.
Katilimizin tek ilginç yanı cinayet yöntemi Aynı Baltacı ile Katerina’daki “tarih ma-
değildir. Kendisi aynı zamanda bir yamyam- kinesi” gibi, Beyaz Güller de “beyin yıkama”
dır; üstelik çocuk etini tercih eden cinsten. sahnesiyle bilimkurgu türüne göz kırpar.
Sanıyorum popüler kültür tarihinde insan Öldüren Kim? aslında Vâlâ’nın, cinai ro-
etini mangalda pişirip yiyen, üstüne de Türk manın âlâsını yazabileceğini kanıtlayan bir
kahvesi içen yegâne yamyamdır. kapalı oda cinayet romanıdır. Bunu yazan
Vâlâ, bu dört maceradan 11 yıl sonra, bir yazarın J.D. Carr romanlarını adapte
üçüncü eşi Müzehher Hanım’la birlikte beşinci etmek gibi bir derdi olmamalı.
ve son macerayı külliyata ekler. Kim Zehirliyor Eski vezirlerden Abdülkerim Paşa, küçük
Bunları? J.D. Carr’ın 1932 tarihli Poison in yeğeni Türkan’la atalarından kalan köşkte
Jest romanının (Zehirli Şaka, Carter Dickson, inziva hayatı yaşarken, Türkan’ın hayırsız
Ceylan, 1963) tıpatıp aynısı olan bu roman, kuzeni Ramiz, Beyoğlu’nda keyif sürmekte-
karmaşık öykünün fazlaca kısaltılmasından dir. Bu yüzden Ramiz’i mirasından mahrum
ötürü başarısızdır. Uyarlama olduğu da maale- bırakacağını duyuran paşa, son günlerde
sef yazarlarımız tarafından gizlenmiştir. Vâlâ, dehşetli bir korkunun esiridir. Nitekim bir
“Benim ve Onların Hikayeleri” başlıklı öykü gece, iki kapısı da içeriden kilitli bir odada
derlemesi için yazdığı önsözde, bu konudaki ölü bulunur. Dedektif Hasan Bey, cinayetin
yaklaşımına açıklık getiriyor: Bazı adapte, hatta Ramiz tarafından işlendiğine emindir. Oda-
tercüme hikayelerim, müellifinden ziyade bana ya nasıl girildiğini tespit için, bir gece ken-
aittir… O derece değiştirilmiş ve mahallileştiril- disinin de aynı odada yatacağını duyurarak,
miştir. Bazı telif hikayelerim ise, benim beynim- Ramiz’e açıkça meydan okur, ancak paşayla
den çıkma ve belki de etrafımdaki hayatımdan aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamaz.
alınmış olmasına rağmen, ecnebi edebiyatın Esrarı giderek derinleşen, Leroux’ya,
üslubundadır. Carr’a yakışacak türden bir kapalı oda
Golf pantolonlu ve spor ceketli bir Yılmaz cinayetiyle karşı karşıyayız. Gotik korku
Ali’nin ne derece mahallileşmiş olduğunu da ögeleriyle de zenginleştirilmiş bir polisiye-
okurun takdirine bırakalım. dir bu.
33
ÇİZGİ POLİSİYE
BOZKIR Yazan: Levent Cantek - Çizen: Murat Başol
34
35
36
37
KİTAP İNCELEME
YAŞAM BİÇİMİ
OLARAK CİNAYET
Suat DUMAN
38
Ne yeteneğini gördünüz? cia Highsmith emekçi sınıfın kahredici
Ripley’i sempatik buluyor muyum? Ne yalan zaafıyla yüzleşmemizi sağlar böylece:
söyleyeyim, hayır. Yazarı hanımefendinin kimi İnsanlığı kurtarabilir, tabii kendini
mektuplarını bu pek sevdiği karakterinin adıyla kurtarmaktan fırsat bulursa!
imzaladığını biyografisinden öğreniyoruz. Doğ- Serinin ikinci romanı, ilk romanın
rusu evet, çağdaşımız Raskolnikov aşağı yukarı taşıdığı gerilimden uzaktır, bunda
bir Ripley’dir. Sorun şurada; Ripley eylemini karakteri artık tanıyor olmamızın payı
hemen hiç sorgulamaz, asla itiraf seçeneği- da var muhakkak. Fakat çok net bir
ni önüne koymaz ve cinayetlerinin “kendisi” şekilde, ilk romanda çelişkileri, kafa
dışında bir motivasyonu yoktur. Ripley kendisi karışıklığı ön planda olan, ne yapacağı
için öldürür. Raskolnikov ise, yerine geçmek kestirilemeyen, ne yapacağını kendisi
üzere, onun sahip olduklarına sahip olmak de bilmeyen bir karakter varken,
arzusuyla hareket etmez, tersine Suç ve Ceza’da ikinci romandan itibaren serinin geri
ihtiyarın malvarlığı sahip olunması gereken bir kalanında artık karşımızda gerçek bir
değer olarak değil, ziyan edilmiş, el konulmuş suçlu var. Ne zaman öldürecek diye
bir servet olarak çıkar karşımıza. Dostoyevski beklediğimiz bir adam. Bu noktada
buna rağmen tartışır Raskolnikov’un kişisel ilk romanın büyük geriliminin devam
kararını: En zor durumda ve en haklı pozisyon- romanlarında seyreldiğini söylemek
dayken bile cinayet “doğru” bir seçenek midir? zorundayım. Diğer taraftan Highs-
19. yüzyılı 20. yüzyıla ulayan ikilem Suç ve mith’in “yerine geçmek” meselesini
Ceza’da formüle edilmiştir. her romanda biraz daha deştiğini
Ripley bu soruları tartışmaz, Patricia Highs- görebiliriz. İkinci roman boylu boyun-
mith bir polemik roman yazmamıştır, zamanın ca bu temaya eğiliyor desek yeridir.
orta yerinde durmuş ve Batı insanının cıva Ölmüş bir ressamın yerine geçerek
halini tespit etmiştir, hepsi bu. Hayatta kalmak resimler üreten bir başka ressam ve
için insanoğlunun tarih boyunca bulduğu en Ripley’in organize ettiği bir dolandı-
içler acısı yolu görmüştür, hayatta kalmak için rıcılık hikâyesi kaçınılmaz biçimde
hayatta olmamak. Biri olmak için, hiç kimse cinayetlere kapı açıyor. Ripley her
olmak. macerada biraz daha profesyonel
Serinin ilk romanı Yetenekli Bay Ripley’de bir katile evriliyor. Denebilir ki gıpta
Tom, gıpta ettiği varlıklı, tuzu kuru Dickie ettiği sınıfın kabuğunu her romanda
Greenleaf’ı bir şekilde öldürür ve fiziksel ben- biraz daha iyi taşıyor üzerinde Ripley,
zerliklerini taklit yeteneğiyle pekiştirip onun ruhunu biraz daha içselleştiriyor.
yerine geçer, onun sorumsuz, rahat hayatını
yaşar. Ripley’in yerine geçmek istediği, olmak Kaos ve çürüme çağı...
istediği adam budur: Servet sahibi babadan he Paris Review’de Dan Piepenbring
gelen parayla Avrupa’da gününü gün eden bir imzasıyla 19 Ocak 2015’te yayımlanan yazıda
asalak! Ripley’in ondan tek farkı, geldiği sınıftır. (*) Patricia Highsmith’ten aktarılıyor:
Hayatta kalmak için aralıksız çalışmak zorunda “Çeşitli yan çizmeler, kamulajlar, yatıştırıcı
olanların arasından gelir Ripley. Fakat yetenek- ve zehir alıcıların kataloğu … [bir] kaos ve çü-
leri sayesinde sistemi dolandırmayı ve ortada rüme çağı. Çağımın yazınının en büyük eserleri
dolanıp duran paradan günü kurtaracak kırın- kaosun öğrencileri tarafından verilecek. Her
tılar koparmayı bilir. Gel gör ki onun kırıntılar yönde uçuşan satırlar ve temas ettikleri hiçbir
için tüm gün çabalaması, büyük riskler alması yerde ne bir temizlik ne de güvenlik.”
gerekirken, Dickie gibi bir asalağın kılını bile Ait olduğu çağı sevmek istemiştir Highsmith,
kıpırdatmadan zevk içinde yaşamasını sindi- travmatik özel hayatının izin verdiği ölçüde.
remez. Robin Hood değildir, zenginden alıp Sevmiştir de. Fakat bu, çağının gerçeğini gör-
zengin olacaktır. Tom Ripley budur, bir lümpen. mekten alıkoymamıştır onu: Kaos ve çürüme
Yetenekten kastedilenin bir çeşit kurnazlık ve el çağında tek gerçek yetenek cinayettir.
çabukluğu olduğunu kısa sürede anlarız. Patri- (*) Çeviren: Kurtuluş Özgür Yıldız.
39
221B YILIN POLİSİYE
ROMANI ÖDÜLÜ
Jüri: Sevin Okyay, A. Ömer Türkeş, Ceyhan Usanmaz,
Yankı Enki, Hüseyin Çukur
Onursal jüri: Erol Üyepazarcı
ÜLKELER İÇİN
POLİSİYE İPUÇLARI
Özgür ŞEN
42
bilen, hep iyi bir öykünün üzerinde yükselen Kapitalizmin ve modern sınıların
Amerikan edebiyatının polisiyesi birtakım doğuşuna ev sahipliği yapmış Britanya’nın
istisnalar dışında teknik ayrıntılarla boğulacak,
çığır açan teknolojik olanakların ve gelişkin adli edebiyatının da polisiyesinin de temel
tıbbın polisiyeye girmesi, türü derinleştirmeye- özelliği sınıfsal karakteridir.
cektir. ABD’nin kültürel ve sanatsal ortamının
derinleşmeyi ödüllendirdiği söylenemez. Peki Britanya polisiyesi bunlardan ibaret değil
ama ABD’nin ikinci sınıf bir oyuncudan başkan, elbette. Tıpkı Manş’ın öte yakasındaki Fransız
vücut geliştirmecilikten terminatörlüğe terfi et- polisiyesinin düzen dışı karakterlerden iba-
miş bir adamdan vali, terbiyesiz bir patrondan ret görülemeyeceği gibi... Ancak Fransızların
başkan adayı yaratmış siyasi ikliminin derinleş- polislere olan mesafesi görmezden gelinebilir
meyi ödüllendirdiği söylenebilir mi? mi? Ya bu mesafenin Fransız siyasi hayatıy-
On yıl önce tek kutuplu bir dünyanın kayıtsız la, Fransız edebiyatının ülkenin entelektüel
şartsız hâkimi olan ABD’nin bugün tahtının sal- birikimiyle olan ilişkisi atlanabilir mi? Paris’in
lanıyor olmasının edebiyata ve polisiyeye etkile- kafe ve batakhaneleri olmasa Fransız polisiye-
rini elbette göreceğiz. Tıpkı dünya hâkimiyetini leri özelliklerini yitirecektir. Ama Paris, kafe ve
eski sömürgesine devreden, üzerinde güneş bat- batakhaneleriyle Paris’tir. Fransızların polisiye
mayan bir imparatorluğun dağılmasını izleyen kaleme alırken bunu görmesinden daha doğal
Britanya toplumunun değişim dinamiklerini ne olabilir?
polisiyeden takip edebildiğimiz gibi... Paris karmaşıksa Kuzey’in şehirleri düzenli-
Kapitalizmin ve modern sınıların dir. Kuzey Avrupa düzen ve refah devletleriyle
doğuşuna ev sahipliği yapmış Britan- anılır. Kuzey’in polisiyesiyse bu cilanın altında
ya’nın edebiyatının da polisiyesinin gerçekte neyin saklandığıyla ilgilidir. İnsanların
de temel özelliği sınıfsal karakteridir. mutlu ve huzurlu olmasının beklendiği koşul-
Sınıfsal ayrımların belirgin olmak- larla, suçun ve özelde cinayetin gerçekleştiği
la kalmayıp bu sınıfsal kimliğin koşullar arasındaki çelişki polisiye için oldukça
düzenli olarak üretildiği bir yerdir bereketli bir zemindir.
Britanya. Bu sınıfsal kimlik nadiren Bu çelişkinin üzerine toplumsal bir eleştiri
tarihsel bir bilinçle buluşur ancak olmaksızın gidilemez. Kuzey’in polisiyesinin
kimse, örneğin Türkiye’de olduğu kurucuları sayılabilecek Maj Sjöwall ve Per Wah-
gibi Britanya’da işçi sınıfının varlığı löö çiftinin solculuğu bu eleştiri için uygun bir
hakkında şüpheye düşmez ya da bu silahtır. Aynı silahı başka bir İsveçli olan Hen-
sınıfı yok sayamaz. İngiliz polisiyesinde bu öyle ning Mankell de etkili şekilde kullanacak, Kuzey
karakteristiktir ki, kendi ülkesini değil İtalya’yı, Avrupa kapitalizmlerinin de göründükleri kadar
üstelik bugünkü İtalya’yı da değil Roma İmpa- matah olmadığını polisiye kurgu eşliğinde anla-
ratorluğu’nun şaşaalı günlerini fon olarak seçen tacaktır. Kuzey Avrupa’nın bu çelişkisi, aynı ül-
Lindsey Davis’in sevimli Romalı dedektifinin kelerin edebiyatının da değişmez temalarından
maceraları, tadını Roma’daki sınıfsal ayrımların biridir. Mankell, Kuzey’de yeşeren bu tarzı sınır
başarılı anlatımına borçludur. Bir Britanyalı, ötesine taşıyacak, yine toplumsal gelişmeleri
Roma İmparatorluğu’na baktığında dahi sınıla- eleştirel ve şüpheci bir tarzla ele alan ama bu
rı görmeden yapamaz. Davis’in haksız olduğunu defa Afrika ve Çin’de geçen heyecanlı romanlar
kim söyleyebilir ki? yazacaktır. Mankell’i başka İskandinav yazar-
Britanya devlet geleneğinin yerleşik özellik- ların izlemesi bu yöntemin etkili ve sonuç alıcı
leri, örneğin köklü polis teşkilatı, po- özelliğiyle de, yöntemin geçmişte
lisiyesine de ilham verecektir. Adalı Kuzey toplumları için fazlasıyla iyi
gelenek başka coğrafyaların kokuş- kullanılmasından dolayı okuyucunun
muş, düzelmesi mümkün olmayan yeni coğrafyalara ama Kuzeyli bir
polis teşkilatlarının tersine kendi bakışla ilgi duymasıyla da bağlantılı
içinden çoğu zaman iyi dedektiler olabilir.
çıkartır. P.D. James’in şair müfettişi Bir masalın paramparça olması ya
Adam Dalgliesh, Iain Banks’in Tür- da bir hayalin dağılması ve gerçeğin
kiye’de de iyi tanınan inatçı ve sert görünmesi yalnızca Kuzey Avrupa’ya
Rebus’u bunun örnekleridir. özgü bir durum değil. Avrupa’nın
43
güneyinde, komşumuz Yunanistan da yakın za- Latin polisiyelerinin kahramanları doğaldır ki
manda başka bir masaldan büyük acılar içinde hepsine karşı mücadele edecek, kimi zaman
uyandı. kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacaktır.
Kuzeyden farklı olarak acılı bir geçmişe Çünkü tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi kötüler
sahip ama sonrasında Avrupa Birliği üyeliğiyle ne yazık ki güçlüdür.
bir dönüşüm geçirmiş, bu dönüşümün ardın- Dünya polisiyesine bakıldığında kahraman
dan bir süreliğine yaşanan refah rüyasından açısından başarısızlığın bu denli olağan sayıldığı
derin bir krizle uyanan ve o rüya esnasında başka da örnek yoktur. Ama kötülüğün kötü-
dahi aslında kâbus gördüğünü anlayan Yuna- nün yanına kâr kaldığı coğrafyalarda yazılan
nistan’ın polisiyesinin de bu büyük dönüşümü romanlardır bunlar. Kötülüğün bir şekilde
ve rüyayla kâbus arasındaki gelgitleri konu cezalandırıldığı diğer polisiyelere göre bu açıdan
yapması kaçınılmazdı. Türkiye’yle bağları nede- son derece dürüsttür. Çünkü dünyada kötülü-
niyle bize çok yakın duran Haritos’un üzerine ğün cezasız kaldığı tek coğrafya açık ki Latin
gittiği konuların, yolsuzluk ve hırsızlığın ve Amerika değildir. Özellikle gelişmiş ülkelerin
bunların siyasetle ilişkilerinin, terörle devlet bu konuda sicillerinin temiz olduğu iddiası
arasındaki bağlarının, devletin kirli geçmişinin, kocaman bir yalandır ve bu yalanın edebiyata ve
zor mekanizmalarının sola karşı acımasızca polisiyeye sinmesi sistemli bir ideolojik çalışma-
kullanılmasının bize fazla tanıdık gelmesi, nın ürünüdür.
Petros Markaris’in kahramanının Anadolu’yla Polisiyeler, ülkelerin kendine has özelliklerini
olan tarihsel bağlarından değil, iki ülkenin gösterdiği gibi onların ne ölçüde ortaklaştığı-
uluslararası sisteme bağlanış şeklinin benzer- nı da gösterebiliyor. Bu açıdan Latin Amerika
liğinden olsa gerek. Yıllarca Avrupa’nın giriş polisiyeleri, ezilen ülkelerin kader ve acılarının
kapısı görülen Yunanistan’ın yaşadığı göçmen ne denli ortak olduğunun da bir göstergesi.
ve mülteci sorununun bugün Türkiye’ye doğru Özellikle Türkiye’den Latin Amerika’ya bakan
kayıyor olması da Markaris’in romanlarında bir polisiye okuyucusunun bu ortaklıkları
sıklıkla karşımıza çıkan başka bir temanın görmememesi imkânsız. Ekonomik eşitsizlik-
Türkiyeli okuyucu için aşinalaşması sonucunu ler, sosyal çürüme ve yozlaşma, devletin ve zor
doğuracak. aygıtlarının yerli ve yabancı tekellerin elinde
Benzer bir geçmişe ve dinamiğe sahip başka oyuncağa dönüşmesi, siyasi komplo ve cinayet-
bir coğrafya ise hiç şüphesiz Latin Amerika. La- ler... Latin polisiyelerinde sıklıkla yer verilen bu
tin Amerika’daki çelişkileri görmek için yoğun temaların istisnasız hepsinin tanıdık gelmesi
çaba harcamaya gerek duymazsınız. Polisiyenin halkların ve ülkelerin yalnızca ortak acılarını
de böyle bir gayreti yoktur. Çünkü tüm kir ve anlamak açısından değil, bu acıların çekilmesi-
kötülük açıktadır. Devlet ve düzen kötüdür, ne yol açan ortak sorunun, dolayısıyla çözüm
devletin ve düzenin temsilcisi polisler de öyle. yolunun tespiti için de önemli.
44
DOSYA: DÜNYA POLİSİYESİ GÜNEY AMERİKA
GÜNEY AMERİKA’NIN
POLİSİYESİ SİYASİDİR
A. Ömer TÜRKEŞ
46
asker ve polisler ülkenin başkentinde barışçıl
bir protesto gösterisi yapan dört yüz öğrenciyi
katletmişlerdi. Bu, PRI’nın halka karşı işlediği
ilk büyük ihanetti, kalabalığa ateş emri veren-
ler ve edenler de hiç kuşkusuz Moğol Komplosu
romanındaki general, albay ve tetikçi Garcia
gibi karakterlerdi. Angaje bir yazar olmamasına
rağmen Rafael Bernal, bu ulusal travmanın er-
tesinde büyük bir cesaretle kaleme almıştı Mo-
ğol Komplosu’nu. Birkaç yıl sonra, Meksika’nın
bir başka büyük polisiye yazarı Paco Ignacio Paco Ignacio Taibo II
Taibo II, kitle gösterisini kana bulayan resmi
ve yarı resmi örgütleri Mutlu Son Yoktur roma-
nında konu edecekti. Komplo, kara roman, özel bir aksaklık, kemiklerini gıcırdatan rutubetin
dedektif öyküsü, fantasia, Soğuk Savaş, gerilim dehşeti. Raymond Chandler’ın Philip Marlowe
ve hicvin yanı sıra dev bir metropolün yeraltı karakteri rasyonel bir tarih içinde hareket edi-
dünyasını da işin içine katan Moğol Komplosu, yor, benimkiyse Kafkaesk ve yozlaşmış, kaotik
sadece kendi ülkesinin kirli politikalarının teş- bir atmosferle çevrili: Mexico City.” Shayne’in
hirinin ötesine geçerek Soğuk Savaş döneminin bu macerasında 1980’li yıllarda başkent Mexico
uluslararası politikalarını da bütün gülünçlüğü City’deyiz. Ülkesinin kirli tarihine uzanı-
ve absürtlüğüyle ortaya koyarken, hikâyesi ve yor Taibo. Ancak romanın asıl şaşırtıcı yanı,
karakterleriyle güncelliğini hâlâ koruyor. Şiddet hikâyenin düğüm noktasının 1 Mayıs 1977’de
dolu bir atmosferde ciddiyetle ilerleyen parodik İstanbul Taksim Meydanı’nda yaşanan olaylarla
bir roman olarak çok eğlenceli ve başarılı. Ancak şaşırtıcı benzerliği. Taibo, Meksika özelinden
Moğol Komplosu’nu asıl çekici kılan yanı dilinde, yola çıkarak üçüncü dünya ülkelerinin çaresizce
anlatımında gizli. Üçüncü kişi bakış açısıyla kesişen kaderlerinin ardındaki siyasi failleri
birinci tekil şahıs iç monologları ve bilinç akışı teşhir ediyor.
arasında gidip gelen anlatının okumada büyük Huzursuz Ölüler, altıncı Belascoarán Shayne
bir dinamizm yarattığını, bir yandan mizahı ve polisiyesi. Ve elbette en süprizlisi. Çünkü Taibo,
parodiyi öne çıkarırken öte yandan “şaşırtıcı bir antikapitalist hareketin simgesi haline gelen
samimiyet oluşturduğunu” söyleyebilirim. Zapatist hareketin önderlerinden Subcoman-
Paco Ignacio Taibo II, sıradışı özel dedektifi dante Marcos’la birlikte kaleme almış romanı.
Héctor Belascoarán’un maceralarını anlattığı Daha önce yazdıklarıyla edebiyata yatkınlığını
-pek çok dile çevrilen- romanlarıyla bu edebiya- kanıtlayan bu kar maskeli devrimciyle polisiye
tın Meksika’da ve belki de Latin Amerika’da en ustası Taibo’nun mektuplaşarak tamamladıkları
tanınmış, sevilen yazarıdır. Mutlu Son Yoktur bir romanda tek sayılı bölümler Marcos’a, çift sayılı
Héctor Belascoarán polisiyesi... Alışıldık polis bölümler Taibo’ya ait. Roman sadece iki yazarı
hafiyelerinin olağanüstü yeteneklerinin he- değil, iki tuhaf dedektifi de yan yana getirmiş;
men hiçbirinden nasibini almayan Belascoarán bir tarafta Taibo’nun tek gözü, aksak bacağı ve
Shayne, baba tarafından Bask, anne tarafından muhalif fikirleriyle gönüllerimizde özel bir yer
İrlandalı. ABD’den yüksek lisanslı bir mühendis. edinen kahramanı Héctor Belascoarán Shayne,
1970’lerin başında dolgun bir maaşı, iyi bir evi, diğer tarafta Sub tarafından “aksi” lakabına la-
bir de eşi varken, zor olsa da sezgisel olarak yık görülen Elias Contreras… İkisi birden, Mek-
kendini huzursuz eden bu hayatı, bildiği tek sika devletinin gölgesi ve korumasında sayısız
hayatı geride bırakmış, kendi tabiriyle, bağımsız suç ve cinayet işleyen bir zamanların muhbiri
dedektif olarak yeni bir hayata başlamış. Taibo, Morales’in izini sürmeye başlıyorlar. Dünyanın
kahramanının ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: dört bir yanından gelen sevimli gönüllülerle
“Héctor Belascoarán Shayne köksüz, orta sını- şenlenen Zapatista kamplarını, Marcos ve ar-
fın bir mültecisi, çılgınca meraklı, inatçı, yoldaşı kadaşlarının gündelik hayatlarını, Meksika’nın
Meksikalılara karşı mizahi duygularla yüklü ve tamamı kriminalleşmiş siyasi tarihini zaman
bir parça melankolik. Romanlar boyunca aldığı zaman mizah dolu bir dille anlatan Huzursuz
yara berelerin de fiziksel görünümünü belirle- Ölüler, Latin Amerika polisiyelerini tanımak ve
diğini eklemeliyim: Kaybedilmiş bir göz, hafif anlamak açısından mükemmel bir örnek.
47
Arjantin sayfalık -içeriği ve hacmiyle- bu dev romanda
Arjantinli yazarlar, suç kurgusu tarzında Roberto Bolano’nun kariyeri boyunca savundu-
gerek adaptasyon gerekse de özgün metinler ğu fikirler, kullandığı motiler, simgeler, ikonalar
üretmek açısından Güney Amerika’da özel bir ve şahıslar bir araya toplanmış. 20. yüzyılın sa-
yere sahiptir. Yazarların birçoğu edebiyatın natta, edebiyatta, siyasette ve bireylerde yaptığı
ana akımında ürünler verirken diğer yandan yıkıcı etkileri sergileyen 2666, tam bir Bolano
popüler, saygın ve eşsiz bir Arjantin tarzı poli- manifestosu… Beş ayrı bölümden müteşekkil
siye yaratmışlardır. Geleneksel kalıplara bağlı 2666’da anlatılan hikâyeler şiddet ve ölüm ortak
kalmayan, hayal gücünü uyaran, acısı olan top- paydasında buluşuyor. Öyle ki, “seyrek teyellen-
lumun berrak bir görüntüsünü yansıtan özgün miş” bölümler birbirine giderek sıkı sıkıya bağla-
bir tarzdır bu. Hikâyeleri kara mizah, parodi ve nıyor. Şiddet ve ölüm aslında roman kişilerinin
sistemin eleştirisi şeklindedir. Birçok temada kaderlerini de birbirine bağlıyor. 2666, dünyanın
çözüme ulaşılmaz. Genellikle de iyinin kötüye gidişatına karşı kötümser bir bakışı, acı ve alaycı
karşı açık bir zafer kazanamadığı hüzünlü bir bir isyanı barındırıyor; edebiyatı da kapsayacak
toplum tablosu çizilir. Otoriteler genellikle kötü bir genişlikle…
adamlar, devlet kurumlarıysa baskı aygıtlarıdır Ülkesinde yazarlığı kadar inceleme yazıları
ki, bu kurgunun gerçekliği özellikle 1976-1983 ve çevirileriyle de tanınan Carlos Gamerro’nun
arası otuz binden fazla Arjantinlinin kaybol- Che’nin Birliği, 70’li yılların Arjantin’inin ekono-
duğu askeri dikatatörlük döneminde açıkça mik, politik ve toplumsal çalkantılarını bireysel
kanıtlanmıştır. Türe katkıda bulunan -ama Tür- hayatlara yaptığı etkilerle birlikte ele alan,
kiye’de tanınmayan- isimler şöyle sıralanabilir: komedi ve hüznü bir araya getiren, çok hare-
Rodolfo Jorge Walsh, Manuel Puig, Jose Pablo ketli bir roman. Roman kahramanı Marrone,
Feinmann, Alberto Speratti, Osvaldo Soriano ve hayatı neredeyse kendisi dışındaki etmenlerce
Juan Carlo Martelli… belirlenmiş bir adam olarak Arjantin toplumu-
Roberto Bolano romanları 2000’li yıllar- nun ortalamasını temsil ediyor. Polisiye kurgu
dan başlayarak Türkçeye çevrilmişti. Edebiyat üzerinden bir dönem devrimci harekete katıl-
kariyerine şiirle başlayan, ilk romanlarını kırklı mış küçük burjuvanın kaypaklığını hicvediyor
yaşlarında yayımlayan ve 2003 yılında hayata Gamerro. Sistem karşıtlığından sistem korucu-
çok erken veda eden Roberto Bolano’dan oku- luğuna, en ateşli muhalilikten en kepaze dal-
duğumuz ilk siyasi polisiyeler Vahşi Hafiyeler ve kavukluğa varan kaymalara hiç yabancı değiliz.
Tılsım’dı. Başyapıtı 2666’yı ise 1993-1997 yılları Bazen acıyarak, bazen öfkelenerek baktığımız
arasında Santa Teresa’da işlenen 300’e yakın bu insanların halini, hikâyenin başında hatıra
kadın cinayetinden esinlenerek yazmış. 1000 defterini eline alan Marrone karakteri üzerin-
Roberto Bolano
48
den anlamaya çalışıyor Carlos Gamerro. Evet; koyuyor. Aslolan “sonsuz yaşam” arayışı ve onun
unutuşun, vazgeçişin ve teslimiyetin hikâyesi- insan zihninde ve psikolojisinde yarattığı etkiler.
dir anlatılan. Marrone ya da onun gibiler için Robinson Crusoe ile başlayıp Jules Verne tarzına
yüzleşmek de bir tercih olabilir elbette. Ancak dönen Morel’in Buluşu’nda maceranın yanı
işlenen suçların ayıbı öylesine yüz kızartıcı ki, sıra insanın iç dünyasının tasviri de önemlidir.
hatırlamaktansa bastırmak en kolay yol. Carlos Borges’in, Casares’in romanını yeni bir türün
Gamerro bir insanın savruluşunu -ülkesinin başlatısı olarak selamlamasının nedeni budur.
tarihine paralel akan, daha doğrusu o tarih
tarafından belirlenen- insani bir dram olarak Brezilya
yakalamış. Gerillalar da dahil olmak üzere 70’li Brezilya’daki polisiye yazımı geç başlamış, 20.
yılların bütün siyasi aktörlerinin eleştiriden yüzyılın sonuna doğru yavaş da olsa gelişmiş
nasibini aldığı sarsıcı, sorgulayıcı bir hikâye ama ve gerek nitelik gerekse de nicelik açısından
bir o kadar da coşkulu. Yer yer neşe ve mizahla -uluslarası düzeyde- hatırı sayılır bir polisiye
şenlendiriyor romanını Gamerro. Duygusal külliyatı birikmiştir. Daha ilk Brezilyalı dedektif
iniş çıkışlarla romanın kurgusu arasındaki bağ, romanının, jürinin resmi yetkiliyi suçsuz buldu-
dramatik etkiyi yoğunlaştırıyor. ğu bir mahkeme sahnesiyle son bulması, akımın
Sadece Arjantin ya da Latin Amerika için de- izleyeceği yolu göstermesi açısından simgesel
ğil, dünya polisiye edebiyatı açısından da çok özel bir öneme sahiptir. Gerçekten de 1970’ler ve
iki örnekten söz etmek istiyorum. İlki, Don İsidro 80’lerde, suç kurgusu sosyal protesto için bir
Parodi’ye Altı Bilmece. Yazarı Bustoc Domecq araç olmuş, otoriter bir devletin ve eşitsizliğin
görülse de, bu ad Jorge Louis Borges ve Adolfo hüküm sürdüğü sosyoekonomik sistem hedef-
Biory Casares’in birlikte yazdıkları metinlerde lenmişti. 1980’lerden başlayarak sosyal pro-
kullandıkları bir müstear. Yani hem Borges oku- testo polisiyeleri -contros policias- Brezilya’da
yacaksınız hem de polisiye. Döneminin polisiye özgün bir “tarz” olduklarını kabul ettirdi. İronik
üslubuyla ince ince alay eden ama kendisi de ve alaycı üsluplarıyla, geç ve yavaş bir başlangı-
keyili muammalar kuran altı öyküsü herkesin ca rağmen Brezilya polisiyesi toplumun sosyal
keyif alacağı nitelikte. Polisiyelerin en parlak dö- hastalıklarına ve ekonomik eşitsizliklerine ışık
neminde Adolfo Biory Casares’le birlikte Bustoc tutan önemli bir rol üstleniyor. Ciddi problem-
Domecq müstearını kullanarak yazdığı Don İsidro leri ve büyük değişiklikleri olan bir ülkeyi anla-
Parodi’ye Altı Bilmece’de Jorge Louis Borges de mak için önemli bir pencere. Pek çok yazar var.
rasyonel aklın gücüne dayalı salon polisiyelerini Mesela Jair Francisco Hamms, Ulisses Tavares,
ve snob dedektif tipini -polisiyelerin kurallarına Glauco Rodriques Correra, Rubem Fonseca, Frei
bütünüyle sadık kalarak- alaya almıştı. Beto, Luis Fernando Verissimo...
İkinci örneğimiz Morel’in Buluşu. 1914-1999 Brezilya’nın en büyük yazarları arasında
yılları arasında yaşayan Arjantinli yazar Adolfo sayılan Rubem Fonseca’nın Usta İşi romanı
Bioy Casares, Morel’in Buluşu romanında poli- 2008 yılında Türkçeye çevrilmişti. Kariyerine
siye-gerilim-gizem tarzının bütün klişelerini kısa hikâyelerle başlayan 1925 doğumlu Rubem
kullanmış; ıssız adaya sığınmış bir kaçak, gizemli Fonseca, parlak kariyerini bütünüyle polisiye
-hayaletimsi- ziyaretçiler, tutkulu bir aşk, akıllara yazımıyla sürdürmemekle birlikte, “çirkin ger-
zarar bir labirent ve nihayetinde hikâyenin çekçilik” adını verdiği roman anlayışının en iyi
metafizikten fiziğe doğru kayıp bilimkurgulara örneğini Usta İşi (1983) adlı polisiyesiyle göster-
selam veren bir son. Ancak sonu okuduğumuzda mişti. Usta İşi’nin anlatıcı kahramanı bir avukat.
başa dönüyor ve Casares’in yarattığı labirentte Mandrake unvanıyla anılan kahramanımız işe
yolumuzu bulmak için her şeyi yeniden göz- koyulduğunda Brezilya’nın karanlık yüzüyle,
den geçirmek zorunda kalıyoruz. Anlatıcının kökleri Brezilya tarihine kadar uzanan suç im-
ve anlatılanların tekinsizliği/güvenilmezliği paratorluklarıyla karşı karşıya gelecek, zaman
gerçek ve kurmaca, edebiyatla oyun arasındaki zaman kendisinin ve yakınlarının hayatını riske
ilişkiyi deşeleyen Borges’in de sevdiği bir tarzdı.
Ayna oyunu, kahramanımızın müzede düştüğü Daha ilk Brezilyalı dedektif romanının,
labirent yine Borgesvari öğeler. Ama romana jürinin resmi yetkiliyi suçsuz bulduğu
damgasını vuran bir düşünce var ki, hikâyenin bir mahkeme sahnesiyle son bulması,
Borges’in oyunlarından ziyade Adolfo Bioy
Casares’in hayata bakışından filizlendiğini ortaya akımın izleyeceği yolu göstermesi
açısından simgesel bir öneme sahiptir.
49
atacak, suçlular ortaya çıksa bile dava, devletle yazılmış harikulade bir klasik gizem romanı.
suçun iç içe geçtiği başka ülkelerdeki gibi ses- Çözümlenemeyen bir cinayet soruşturmasının
sizce kapanacaktır. Brezilya’nın büyük kentle- katmanları arasında, Betto yaralı ve kanayan
rinden taşrasına kadar uzanıp çok sayıda insan gerçek Brezilya’nın görüntüsünün içine giriyor.”
tipini bir araya getiren hikâyesinde, karanlık Luis Fernando Verissimo’nun, ünlü Arjan-
bir bakışı, karmaşık bir kurgusu var. Ele aldığı tinli yazar Borges’e seslenen uzun bir mektup
konularla Brezilya toplumunun bilinçaltına, as- biçiminde kurguladığı Borges ve Sonsuz Orangu-
lında gerçek tarihine temas ediyor: “Kontrolsüz tanlar, Brezilya’da 2000 yılında yayımlanmış, di-
güç, korku, aptallık ve yoksulluk…” limize de kazandırılmıştı. 1936 doğumlu yazar,
1944 doğumlu Frei Betto, yazarlığından önce bu romanında hem bir dedektif öyküsü hem
bir Jakobin papazı, eski siyasi mahkûm, sendi- de bir antidedektif öyküsü anlatırken Poe ve
kacı ve Başkan Lula da Silva’nın danışmanı ola- Borges’e saygı niteliğini hiç gizlemeyen sevimli
rak tanınır. İlk dedektif romanı Hotel Brasil, tam bir cinayet muamması yaratmış. Belli ki roma-
bir kara roman ama aynı zamanda trajikomik nın anlatıcısı kadar o da Borges’in ve Poe’nun
bir roman. Kuşkusuz Brezilya’nın trajikome- edebiyatına hem hayranlık duyuyor hem de o
disini yansıtıyor. Hotel Brasil okuyucuyu kendi edebiyata yeterince nüfuz etmiş. Verissimo, her
insanlarından beslenen Rio’nun tam kalbine iki yazarın tarzından da yararlanmış. Hikâye-
sokuyor. Okuyucuyu daha ilk sayfalarında kav- nin bir yerinde roman kahramanı Borges’in
rayan güçlü, kâh nüktedan kâh dik başlı cinayet Poe’nun “Altın Böcek” öyküsünü değerlendirişi,
romanının geçtiği yer, Rio de Janeiro’daki bir Borges ve Sonsuz Orangutanlar’daki muammanın
aile oteli. Frei Butto, hikâye boyunca Brezilya kilidi açısından anahtar mahiyette; “Dedektif
toplumunda kenara itilmişlere hayat vermiş: öyküsünü, dedektif öyküsünün parodisini ve
Rio’nun istismar edilmiş ve peşine düşülüp av- antidedektif öyküsünü yaratan Poe’nun, bu
lanmış ama aynı zamanda uyuşturucu ve şiddet öyküde, dedektif öykülerindeki en tartışmalı
suçlarına bağımlı gecekondu çocuklarını anla- geleneklerden birini, kaypak anlatıcıyı yarattı-
tıyor. Arka planda Hotel Brasil adlı pansiyon ğını hatırladım,” der roman kahramanı Borges.
müşterilerinin sıradışı hayatları var; şüpheliler Kaypak yani güvenilmez anlatıcı muammayı
ve muhtemel kurbanlar, televizyon yıldızı olma olduğundan karmaşık hale sokar, dedektileri
hayali kuran hizmetçi ve ensest bir tecavüzden çıkmaz sokaklara sürükler, çözümü zorlaştırır.
sonra hayatta kalmayı başarmış bir kadın sim- Oysa her şeyin basit bir mantığı vardır. Poe ve
sar gibi insanlar üzerinden merak dolu bir esrar Borges’in izinden giderek “kilitli oda muamma-
ve büyülü bir atmosfer yaratılmış. Pansiyonun sı”nı, güvenilmez anlatıcı tipini, ayna motifini,
Brezilya’yı, müşterilerin toplumun çeşitli sınıf gizemli cemiyetleri, şifreli metinleri kullanan
ve katmanlarını simgelediği çok açık. Le Monde Luis Fernando Verissimo’nun, Borges ve Sonsuz
gazetesinin tanıtım yazısında roman şöyle Orangutanları hem muamması hem de edebiyatı
özetlenmiş: “Türünün en iyi standartlarında sorgulamasıyla eğlenceli bir roman. Verissi-
mo’nun Clube dos Anjos (Melekler Kulübü) ro-
manının da siyasi ve felsefi meselelerin işlendiği
bir polisiye olduğunu hatırlatalım.
Küba
Polisiyeler, Fidel Castro’nun Sosyalist Cumhu-
riyeti’nde de canlı, başarılı ve giderek daha da he-
yecan verici bir görünüm çiziyor. İlk polisiyelerin
devrimin öncesinde Lino Novas Calvo tarafından
1940’larda yazıldığına dair kanıtlar varsa da bili-
nen ilk Kübalı yazar Ignacio Cardenas Acuna’dır.
Hard-boiled tarzı polisiye romanı Bir Pazar
Muamması’sının hikâyesi devrim sonrası Küba’da
başlar ve biter. Ancak olayların çoğu devrim
öncesi zamanlarına uzanır. Bu da suç eylemini
geçmişe göndermek ve şu anki sosyalist zamana
Juan Gabriel Vasquez
yerleştirmemek için uygun bir metottur.
50
1972’de, Devrimin Zaferinin Yıldönümü okuyabileceğiniz- iki roman örneğini de ıskala-
Yarışması polisiye edebiyatı hızlandırdı. Ancak mayalım. Genç kuşak yazarlarından, 1973 do-
diğer Güney Amerika örneklerinin tersine, ğumlu Kolombiyalı yazar Juan Gabriel Vasquez
bu kez polisiyeler sistemi övücü niteliktedir. Düşen Şeylerin Gürültüsü’nde geçmişte işlenen
Mesela polisler... Genellikle polislerden bir ekip bir cinayeti farklı açılardan incelerken Kolombi-
kahramandır ve insanlar sisteme, devrime sıkı ya uyuşturucu kartellerinin yükseliş ve çökü-
sıkıya bağlıdır. Kriminal olayların ve suçluların şünün bireysel ve toplumsal izlerini sürüyor.
her zaman yakalanacağını, cezalan- Cinayet, Kolombiya’nın baştan aşağı
dırılacağını vurgulayan gerçek suç suça batmış yakın tarihinin hikâyesi.
raporlarından yola çıkılarak yazılmış Anlatıcı, kendisini kurtarabilecek
çok sayıda roman sayılabilir. Devle- soruları bu lanetli hikâyeyi aydınlat-
tin istihbarat servisinin övüldüğü tığı ölçüde yanıtlayabilir... Vasquez,
“Contaespionaje” (karşı casusluk) hikâyesinin merkezine geçmişle
edebiyatındaysa -elbette- Anti- hesaplaşma temasını yerleştirmiş.
ABD’cilik popüler olmuştur. Geçmişin yaraları ancak hesaplaşıl-
Arnaldo Correa’nın yazdığı Ha- dıktan sonra sarılabilecektir. Geleceğe
vana’nın Sıcak Yazı da uluslararası umutla bakan bir genç olarak Anto-
siyaseti mükemmel bir entrikayla nio’nun uğradığı saldırı, geçmişin asla
harmanlayan, nefes kesen türde bir ölü olmadığını düşündürür. Geçmişe
casusluk romanı. En hoş yanıysa bugünden bakan Antonio, anlatan
casusluk edebiyatının gözde mekâ- benliğin deneyimleyen benliğe bilişsel
nı Küba’da Kübalı bir yazar tarafından kaleme üstünlüğünün farkındalığıyla hem geçmişin
alınmasında; Batı’nın casusluk romanlarındaki hem şimdinin farklı iç çatışmalarını, düşüncele-
temayı tersine çevirerek, dünyanın dört buca- rini dile getiriyor ve yorumluyor.
ğında sosyalist idealler uğruna mücadele etmiş Yeni neslin en önemli Latin Amerikalı yazar-
bir casus tipi sunuyor Correa. İşte bu casus, ları arasında gösterilen 1967 Bolivya doğumlu
Carlos Manuel ya da diğer adıyla Roberto, José Edmundo Paz Soldán’ın kariyerinin en
ABD ve işbirlikçilerine karşı türlü operasyon önemli kitabı Turing’in Hezeyanı sanal dünya-
yürüttükten sonra çok ihmal ettiği ailesine ve lara da sıçrayan çok değişik bir siyasi polisiye.
geleceğine umutla baktığı ülkesine dönmüştür. Yedi karakter arasında gidip gelerek aktarılan
Ne yazık ki hiçbir şey bıraktığı gibi değildir; hikâye kimi zaman başkent sokaklarında, kimi
karısı ölmüş, çocukları babalarına ve babalarıyla zaman ülkeyi kasıp kavuran sofistike bilgisayar
özdeşleştirdikleri devlete küsmüş, sosyalist dev- oyunu Playground’un sanal dünyasında poli-
letse ekonomik sorunlar ve bürokratik aygıtla siye bir kurguyla baş döndürücü bir tempoda
yozlaşmıştır. Gelişen olaylar Manuel’i yeniden ilerliyor. Paz Soldán, hacker figürünü internet
ama bu kez sadece kendisi ve ailesi için, CIA ile sitelerini parçalamak için değil, sanki parça-
bir savaşa sürükleyecektir… Birbirini çok iyi lanmış gerçeği ortaya çıkarmak için kullanmış.
tanıyan düşmanların satranç hamlelerine ben- Playground’un mükemmel atmosferinde sanal
zeyen operasyonlarıyla nefes kesen Havana’nın dünya gerçek dünyayı, sahte kimlikler gerçek
Sıcak Yazı, bir yandan ABD emperyalizmini teş- dünyadaki kimliklerin sahteliğini temsil eder-
hir ederken Küba’nın bugünkü siyasi, ekonomik ken Paz Soldán da baskıcı diktatörlükle neoli-
ve toplumsal ilişkilerini de sol bir perspektile beral politikalar, bürokratik hükümet ve devlet
eleştiriyor. terörü arasındaki iç içe geçmiş ilişkileri açığa
Armando Cristobal Perez, Luis Rogelia No- çıkarıyor. Şimdiki zamanda geçmesine -hatta
gueras, Guilermo Rodriguez Rivera, Juan Angel bilgisayar oyununun gelişmiş yapısı üzerinden
Cardi, Arnaldo Correa, Leonardo Padura Fuen- gelecek zamana taşmasına- rağmen hikâye-
tes ve Jose Latour gibi yazarların öncülüğünde, nin merkezine 1960’lardan günümüze kadar
Küba polisiyeleri kısa fakat hızla değişen bir gelen Latin Amerika tarihi ve bu tarih içeri-
tarihe sahip, türün son eğilim ve yeniliklerini sinde ABD ve gizli servislerin rolü yerleşmiş.
içeren, izlenmeye ve okunmaya değer bir ulusal Ayrı yollardan ilerleyen bireysel hikâyelerin
tarz niteliği gösteriyor, kimi sınırlamalara rağ- kesişmesiyle yeni bir ivme kazanan Turing’in
men şaşırtıcı biçimde gelişiyorlar. Hezeyanı, Latin Amerika edebiyatının geleceği-
Diğer Latin Amerika ülkelerinden -Türkçede ni temsil eden güzel ve önemli bir roman.
51
DOSYA: DÜNYA POLİSİYESİ ARAPÇA EDEBİYAT
ARAP POLİSİYELERİ:
FIRTINA ÖNCESİ
SESSİZLİK (Mİ?)
Marcia Lynx QUALEY
Çeviren: Algan SEZGİNTÜREDİ
Necib Mahfuz
52
Agatha Christie’nin iki ünlü karakteri, Hercule SUÇ, NOIR VE MISIR’DA ÇİZGİ
Poirot ve Miss Marple geliyordu. ROMAN PATLAMASI
Arsen Lüpen maceralarının ilk Arapça çevirisi Magdy al-Shafee’nin ilk uzun çizgi romanı
1910’da yayımlandı. Bu kitabı binlerce polisiye Metro (2007) bir banka soygunu üzerinedir.
izledi. Jonathan Guyer 1890’lardan 1960’lara Lüpen romanlarındaki gibi, başrolde bir kibar
kadar olan dönemi “kanunsuz çevirinin altın hırsız vardır. Çağdaş Mısır’ın resmedilişi otori-
çağı” olarak nitelendiriyor. Bu çeviriler sadece telerin canını sıkmış olacak ki kitap sansürlenir-
çok okunmakla kalmıyor, önemli bir etki yaratı- ken hem yazarı hem de yayıncısı para cezalarına
yorlardı. çarptırıldı. Eser İngilizce ve İtalyanca basıldı;
Nobel ödüllü Mısırlı yazar Necib Mahfuz, he sınırlı Arapça nüshalarıysa Kahire’de halen
Paris Review’a verdiği bir röportajında hatırladı- satılıyor.
ğı ilk sevdiği yazarın toplam 22 polisiye roman 2010’da başka çizgi öyküler de çıktı: Mısır di-
yazmış, pek sevilen bir hırsız ve hapishane kuşu zisi Autostrade, polisiye esinliydi. Donia Maher,
olan Hafiz Najib olduğunu belirtmişti. Dediğine Ahmed Nady ve Ganzeer’in birlikte hazırladık-
göre, çocukluğunda Najib’in Johnson’s Son’ını ları An Apartment at Bab al-Louk’ta görüleceği
okuması, hayatını değiştirmişti. Sözkonusu üzere, aynısı kısa çizgi romanlar için de geçer-
etkinin izlerini Mahfuz’un 1961 tarihli romanı liydi. Projede çalışan sanatçılardan Ganzeer,
Hırsız ve Köpekler’de görmek mümkün. Jonathan Guyer’a, hükümetten ziyade suçludan
Christie ve diğer polisiyeler o kadar çok çevril- yana tavır koyan Metro’dan esinlendiklerini
mişti ki Arap ülkelerindeki ikinci el kitapçılarda anlatmıştı.
hâlâ bolca bulunuyorlar. Yazar ve çevirmen “Halkın, ülkenin yararına suçları çözümleyen
Ibtihal Mahmood 2015’teki bir röportajında, asil polisten çok, hükümete karşı, polise karşı
“Ben çocukken Amman’da (90’lar) Agatha Chris- bir karakterle özdeşleşmesi çok daha makul
tie’nin Arapçaya çevrilmiş kitapları hemen her elbette.”
kitapçıda bolca bulunurdu,” demişti. “Kendi pa- Ganzeer halen çeşitli türleri bir araya getir-
ramla aldığım ilk kitapsa Ölümle Randevu’ydu.” diği ve internette yayınlanacak çizgi romanı he
Mahfuz’un Hırsız ve Köpekler’i haricinde Solar Grid’i yazıyor.
Mısır edebiyatı, özellikle “ciddi” edebiyat,
polisiyeden çekindi. Mısırlı okurların basında CEZAYİR POLİSİYESİ: POLİSİN
bolca bulunan “gerçek suç” öykülerine ilgisinin BAKIŞ AÇISINDAN
sürmesine karşın yazarlar toplumu incelemek, Cezayirli akademisyen ve polisiye uzmanı
araştırmak için polisiyeden yararlanmadılar. Nadia Ghanem, 2015’teki bir röportajında,
2011’deki Emirates Lit Fest’te Mısırlı aka- Christie tarzı polisiyelerin Cezayir’de revaç-
demisyen Kamal Abdel Malek ve Galler’den ta olmalarına rağmen Cezayir polisiyesinin
polisiyeci Matt Welsh “Arap Dünyasından Bir Christie’nin yolundan gitmediğini söylemişti:
Agatha Christie Çıkabilir mi?” başlıklı bir panel “Agatha Christie’de genellikle özel dedektif baş-
düzenlediler. roldeyken Cezayir polisiyelerinde ana karakter
Abdel Malek, daha sonraki bir söyleşisinde, emekli yahut faal bir polistir.”
“Bildiğim kadarıyla Arap dünyasında bireysel Ghanem aynı röportajda Christie’nin roman-
veya kurumsal olarak özel dedektilik yok,” larında öykünün katilin bulunmasıyla bittiğini
dedi. “Matt Rees’in, özel dedektifin sadece ama Cezayir polisiyelerinde sonda işlerin hep
demokrasilerde yer bulabileceğini ve bu yüz- daha kötüye gittiğini belirtmişti. “Agatha Chris-
den kanunların her yönden hükümetin elinde tie’yi en azından dünyanın adil bir yer olduğu
olduğu Arap dünyasında değil, Batı’da ortaya paralel bir boyutun varlığını bilip rahatlamak
çıktığını söylediğini hatırlıyorum.” için okurum. Cezayirli dedektiler asla teselli
Ama son on yıl içinde polisiye Arap ülkelerin- vermezler…”
de, demokrasi olsun olmasın daha fazla yazıl- Cezayir’de polisiye Yasmina Khadra, Moha-
maya başlandı. Kendini Arap Agatha Christie med Benayat ve Boualem Sansal gibi özellikle
saymadığını özellikle belirtmesine karşın Ah- Fransızca yazanların hâkimiyetinde sayılabilir.
med Mourad’ın, çağdaş Mısır’ın sorunlarından Eleştirmen Adam Schatz’ın dediği üzere, “Ce-
bahsetmek üzere polisiyeyi yeniden keşfeden zayir İç Savaşı bir bakıma kocaman bir cinayet
yazarlar arasında olduğu kesin. Dahası, polisiye, muamması” olduğundan bu duruma şaşırtıcı
filizlenen çizgi romanın merkezinde yer alıyor. diyemeyiz.
53
Yasmina Khadra
54
kentteki tüm polis memurları iki gösteriyi temlerini, çağdaş Fas’ın önemli meselelerini,
birbirlerinden ayrı tutmak üzere göreve çağrılır. sadece suçu değil, kaçak göçleri, ücret eşitsizliği-
İlk protesto gösterisini işsiz kalmış üniversite ni ve uluslararası ticareti gün yüzüne çıkarmada
mezunları, diğeriniyse üniversite mezunu ol- başarıyla kullanmış.
mayan işsizler yapmaktadır. Laafrit, iki göste-
riyi “görünmez eller”in bir araya getirdiğini ve HER YAN SUÇ:
polisle göstericilerin çatışmasının kaçınılmaz LÜBNAN POLİSİYESİ
olduğunu anlatır. Fas ve Cezayir’de polisiye genellikle cina-
Ama Laafrit, mezunların gösterisini, umut- yetlerin çözümünde polislere bel bağlarken
ları ve korkuları üzerine oynayarak dağıtmayı Lübnan’da işlerin mantığa uyması için çeşitli
başarır. Sonrasında protestolardan pek az gayriresmi karakterler kullanılıyor.
bahsedilir ama bu açılışla kentteki gerilim Lübnan’ın önde gelen romancılarından ba-
vurgulanmış olur. Ayrıca neden pek çok Faslının zıları (Elias Khoury ve Rabee Jaber) polisiye ya
“hrig”i ya da yasadışı, döküntü teknelerle İspan- da polisiyeyi kullanan romanlar yazdılar. Elias
ya’ya geçmeyi seçtiğini gösterir. Khoury, White Masks adlı yapıtında, sevilen
Polislerin çoğu dört kurbandan üçünün bu kamu görevlisi Khalil Ahmad Jaber’in katilinin
kaçak göçmenlik meselesi yüzünden öldüğü peşine adsız bir gazeteciyi takar. Romanda katil
kanısındadır. Boğulan kaçak göçmenler fikrini bulunamamakla kalmaz, okura katilin kim oldu-
yeterli bulmayansa elbette Laafrit’tir. ğunun önem taşımadığı, bu cinayetin değil, esas
Whitely genel anlamda eğitimli, laik ve orta bu cinayeti mümkün kılan şiddet kültürünün
sınıf mensubu bir Faslı dedektiften yana taraf önemli olduğu anlatılır.
çıkmaktadır. Kitapta Fas, bir protestocu, bir Öte yandan, Rabee Jaber’in eseri he Mehlis
suçlu ya da bir göçmenin değil, Laafrit’in gözün- Report’ta kahraman gazeteci ya da amatör de-
den anlatılır. dektif bile değil, sıradan, üst sınıfa mensup bir
Buna karşın Laafrit tek taralı değildir: Beyrutludur. Kırkındaki mimar Saman Yarid’in
Dedektile karısı, üniversite yıllarında, özellikle hayatı, tıpkı Beyrut gibi duraklayıvermiş. Yarid
karısı tutuklanıp işkenceye alındığında rejim işten eve giderken, sevgilileriyle buluşurken
karşıtı öğrencilerdir. Karısına yapılan cinsel bir yandan bize kenti tanıtıyor ki gittiği yer-
işkenceleri ve sonucunda doğan kendinden nef- ler arasında 2005 Şubat’ında Başbakan Rafik
ret etme duygusunu okuruz ama bu acılı kısım, Hariri’nin uğradığı bombalı suikastta yıkılan St.
“Talih yüzüne güldü ve kızı Reem doğduğunda Georges Oteli’nin bulunduğu semt de var.
her şey değişti,” cümlesiyle kapanıverir. Kitapta suç çeşitli ve geleneksel olmayan yol-
Bunun haricinde polis işkencesine rastla- larla soruşturuluyor, hatta sonunda Hariri’nin
mayız kitapta. Laafrit taş atıp duran bir oda yanına, öbür tarafa bile geçiliyor. Hariri bombalı
dolusu gürültücü afacanı azarlar ve tehdit eder suikastta kendisiyle birlikte ölenlerin biyog-
ama sahnenin amacı mizahidir. Kitap, içindeki
çaresiz, sınırdaki öğeleri, Laafrit’in polisliğini,
karısının maraziliğini, öfkeli işsiz yığınları,
diğer polislerin beceriksizliğini ve örgütlü suçu
birbirleriyle karşılaşmaya zorlamak yerine ani
ve ilginç bir manevrayla bambaşka bir yöne
akar.
Kurgu sağlamdır ve öykünün çözüme ulaş-
ması pek zevklidir. Kitap, bir Poirot kitabında
olacağı şekilde apaçık, net sonlanmaz ama
sorun değildir çünkü Tanca polis teşkilatının
davayı sonuca bağlayabilmesini zaten beklemi-
yoruzdur. Okur olan biteni kabaca kavrar ki bu
da yeterlidir.
Hamdouchi’nin eseri kaçırılmış fırsatlarla
da dolu: Laafrit’in karısıyla ilişkisini ya da Fas
polisindeki işkence ve yozlaşmayı yeterince Elias Khoury
işleyememiş maalesef. Buna karşın polisin yön-
55
rafilerini okumaya takmıştır kafayı: “Öyküleri alanlarını ustaca kullanıp okuru bir dardan di-
her bitirişinde baştan başlıyordu.” Ama Hariri ğerine sürüklüyor. Baba, oğullarını ayrı tutmaya
de okumaya ara verip okura katili açıklamaz ve çabalarken, onlar arkadaş olmaya uğraşıyor.
Khoury’nin romanında olduğu gibi, okur katili Her ikisi de diğerinin görünürdeki avantajlarına
öğrenemez. Jaber’in romana başlarken okura kızıyor: Biri yasallığa, diğeri özgürlüğe sahip ve
katili söyleyemeyeceğini bildiği kesindir. her ikisi de muhafazakâr, aşırı baskıcı babayla
Aynı sorunların pek çoğu 2015 tarihli öykü mücadele ediyor. Baba, iki oğlanın bir araya gel-
derlemesi, editörlüğünü Lübnanlı romancı diğini anlayınca “piç” oğlunu ülkeden ayrılmaya
Iman Humaydan’ın yaptığı Beirut Noir öykü zorluyor. Ama oğlan ülkeden uzak kalamıyor:
seçkisinde de görmek mümkün. Seçkide iç “İlk gittiğinde Avrupa’dan hoşlanmıştı. Ama
savaş sonrasında sakat, yapayalnız kalmışları, birkaç ay sonra tuhaf bir duygu içini kemirmeye
kaybolmuşları ve ölmüşleri görürüz. On beş başladı. Başlangıçta bir şeylerin eksikliğine dair
yıllık savaşla (1975-1990) darmadağın olmuş belirsiz bir hisken sonunda temelsiz bir öfkeye
bir kentte hareket ediyor ya da edemiyorlar. dönüştü.” Bu öfke, oğlanı memleketine yönel-
Karakterlerin çoğu o ya da bu türden bir arafta. tiyor. Ama hikâyenin sonunda suçun öfkeden
Ya da hayattalar ama zaman durmuş… değil, çaresizlikten işlendiği ortaya çıkıyor.
Beirut Noir, yakın dönemde Ortadoğu’ya ilgi Seçkinin diğer öykülerinde farklı suçlar konu
göstermiş Akashic Books’un yayımladığı son ediliyor. Rawi Hage’nin “Bird nation” öyküsün-
derleme. Ardından Marrakesh Noir ve Baghdad de şehre karşı işlenen suç var. Öyküde absürt
Noir gelecek. denecek ölçüde birbirini izleyen toplumsal ve
Beirut Noir’daki on beş öykü Lübnan’da kul- çevresel suçlar, trafiği tıkayan birtakım Hum-
lanılan üç dilde, Arapça, Fransızca ve İngilizce vee’lere ulaşıyor. İnsanlar kaçabilmek için kanat
yazılmış ve hepsi noir tarzına farklı yaklaşıyor. çıkarırken politikacılar haricinde herkes uçuyor.
Ama hepsi kaybetme kavramında birleşiyor: “İnsanlar sağa, sola, yukarı ve uzaklara uçmaya
Hikâyelerin kahramanları, ölen yahut ülkeden başladıklarında bir politikacıyla korumasının si-
kaçanların geride bıraktıkları… lahlarını çıkarıp onlara doğrulttukları görüldü.”
Hikâyelerin hiçbirinde alışıldık sert noir dili Zena El Khalil’in Arapça yazığı öyküsü “Maya
yok. Ama noir tarzının çekiciliği sadece dilde Rose” ölü bir bebeğin ağzından anlatılırken,
yatmıyor: Mesele yoz bir dünyayı iyi adam olan Najwa Barakat’ın gene Arapça yazdığı ürper-
dedektifin gözünden görmekten, kendi kendini tici “Under he Tree of Melancholy”si kendi
mahvetme yolunda bir suçlu ya da kurbanın arafında yaşayan perişan bir adamı betimliyor.
gözünden görmeye geçmek. Bu açıdan Beyrut, Adamdan geriye sadece gözü kalmıştır ve karısı
New York’tan aşağı kalmıyor. Lübnan’daki bu gözü bir yerden diğerine taşır. Suçunun
upuzun süreli iç çatışmalar suç ve yozlaşmaya kökleriyse çocukken korumaya çalıştığı sakat
uygun bir zemin hazırlıyor ve bu zeminin yıkıcı kardeşinde yatmaktadır.
etkilerinin ailelere, askeriyeye, mezheplere ve Öykülerin yazarlarından bazıları, Rawi Hage
hükümete sızışını görüyoruz. ve Najwa Barakat gibileri, Beyrut’un uluslarara-
Her hikâye Beyrut’un ayrı bir semtinde sı alanda en tanınmış kalemleri. Ama aralarında
geçiyor ve bir araya gelmeleri bir Beyrut haritası daha genç, daha deneyselci yazarlar da var.
oluşturuyor. Semtin komşuları her öykü başın- Seçki çok dengeli sayılmaz; bazı öyküler diğerle-
da belirtiliyor ve öykülerde emekçi sınıf semtle- rinden çok daha başarılı. Ama bu dengesizlik de
rinden savaş döneminde fay hattına dönüşmüş- kentin halini anlatıyor.
lere kadar pek çok yer işleniyor.
Seçki, Tarek Abi Samra’nın orijinali Fran- IRAK: POLİSİYEYE ARTAN İLGİ
sızca yazılmış ve Chiyah semtinde geçen sıkı Irak edebiyatında hapishane romanı, polisi-
öyküsü “he bastard” ile başlıyor. Chiyah, yeden çok daha fazla. Bu da şaşırtıcı değil çünkü
çorbaya dönmüş hastanesinde yeni doğan iki Irak’ın önde gelen yazarlarından çoğu, mese-
bebeğin birbirine karıştırılabileceği türden bir la Fadhil al-Azzawi ve Mahmod Saeed hapis
semt. Bebeklerden biri, bir adamın evliliğin- yatmış yazarlar. Sinan Antoon gibileriyse hapse
den, diğeriyse evlilik dışı ilişkisinden. Hikâye hayal güçleriyle girip çıkmışlar.
aynı gece doğan bu bir çeşit ikiz kahramanlara Alttür kurgularına yönelik ilginç hamleler
odaklanıyor. Hikâyenin gücü haksızca terk edil- var Irak’ta. Mesela Ahmed Saadawi, Frankens-
meye dayanıyor. Kısa hikâyeciliğin klostrofobik tein in Baghdad adlı kitabıyla uluslararası Arap
56
Ahmed Saadawi
edebiyatı ödülü kazandı. Ama genelde alttürler, lardaki romantik ve ulusalcı dönemlerden önce-
yakında Comma Press’ten çıkacak Baghdad sinin geçerli ölçüleri olduğunu vurgulayan Selim,
+100 adlı bilimkurgu seçkisinde veya Akashic “Ben,” demişti, “çeviri ve uyarlamanın moderni
Books’un yayımlayacağı Baghdad Noir seçkisin- de dahil, edebiyat kültüründe yeni türlerin, yeni
de olduğu gibi, yazarlara dayatılıyor. yöntemlerin ve biçemlerin üretiminde görünme-
Irak, Elliott Colla’nın 2014 tarihli kitabı yen ama temel mekanizmalar olduklarını iddia
Baghdad Central’da gösterdiği üzere polisiyeye ediyorum. Çeviri sadece modern kolonileştirme
uygun bir coğrafya sunuyor. Romancı Inaam bağlamında sorunsallaştırılıyor çünkü eşsiz ve
Kachachi, 2014’teki bir röportajında ülkesinin orijinal bir Avrupa metninin sadece bir tarafta
“edebiyatta bir yükseliş yaşadığını” söylemişti: köleleşmişçesine kopyalanması, diğer yandaysa
“Sanki biz yazarlar Irak’ta yaşanan feci olayları aşırılması veya delik deşik edilmesine zemin ha-
yakalayıp sonuçlarını kendi açımızdan göz- zırlayan bir iktidar rejimi yaratıyor. Günümüzde
lemliyormuşuz gibi bir durum var. Bunu Arap eleştirmenlerimizin çoğu çeviri ve uyarlama
dünyasında yayıncılık şartlarının nahoşluğunu süreçlerine bu gözlükle bakıyor.”
ve genç yazarları destekleyecek herhangi bir Selim’e göre bir yanda yetkeyle bağlanmış
kültürel merciin bulunmayışını da hesaba kata- “telif izinli” metinler, diğer taraftaysa “daha
rak söylüyorum.” önyargısız bir gözle incelenmeyi hak eden” bir
Baghdad Noir seçkisinin neler içereceğini “serbest bölge” bulunuyor.
görmek ilginç olacak. 19. ve 20. yüzyıllarda Mısır’da Avrupa ro-
manlarının çevirisinin bir serbest bölge olduğu
ÖZGÜNLÜK, ÇEVİRİ VE kesin. Bilimsellerin aksine devlet desteğinde
KÜLTÜREL ALIŞVERİŞ yapılmayan bu çeviriler “kaçak, dolambaçlı
Peki, Agatha Christie romanları bunca ilgi ve epey haylaz”dı. Arsen Lüpen’den Holmes’e
görürken niye Arapça polisiye nispeten çok ve Shakespeare’e kadar çeviriler alabildiğine
daha az destek buluyor? Üstüne üstlük sadece serbest, yerel okurun haz alması göz önünde
bir sürü Agatha Christie çevirisiyle kalmıyor tutularak yapılıyordu.
durum: 20. yüzyılın ortalarından itibaren Arap Romansa “hiç kimseye ait olmayan ve her-
dünyasında pek çok Christie uyarlaması ve sah- kese ait büyüleyici bir yenilikti ve bu haliyle
te Christie romanı yayımlandı. Arap coğrafyasına ve Osmanlı İmparatorluğu’na
Akademisyen Samah Selim’in Kahire Ameri- yayıldı.”
kan Üniversitesi’ndeki bir konuşmasında söy- Selim konuşmasında, özellikle Arsen Lü-
lediği gibi, uyarlama meselesi hâlâ sorun çünkü pen ve Sherlock Holmes’ün muazzam beğeni
gene belirttiği üzere, Araplar hâlâ “Avrupalının kazanmasına değiniyordu. Ama bu kitapların
kopyasına mı dönüşüyoruz sorusuna kafayı yüceltileceklerine, genellikle ya “özgün” Arap
takmış durumdalar”. Selim konuşmasında romanının gelişmesinde fazla önem taşımayan
özellikle Ahmed Mourad’ın Blue Elephant’ının tarihi dipnotlar ya da “çevirinin, kolonici yüz-
Yeni Zelanda filmi he Tattooist’ten (ki o da bir leşmenin günahını taşıdığı” şanssız birer viraj
uyarlama) epey aşırıp aşırmadığı tartışmalarına olarak görüldüklerini öne sürüyordu.
dikkat çekmişti. Oysa Selim, bu çevirilerin “yerel halk bilgisi-
İlaveten taklit ve uyarlamaların, yakın zaman- nin çok eski biçimlerini alıp dönüştürdüğü” ve
57
Ahmed Mourad
58
DOSYA: DÜNYA POLİSİYESİ İSKANDİNAVYA
İSKANDİNAV
POLİSİYESİ AVRUPA VE
DÜNYAYI FETHEDİYOR
Annika Bengtzon
Henrik BRUN
Çeviren: Algan SEZGİNTÜREDİ
“Nordic Noir” adıyla da maruf İskandinav po- İskandinav polisiyesinin tarihi esasen
lisiyesi dünyada çok gözde ve yakın dönemdeki
başarılarından bahsetmek için Stieg Larsson’un çok eskilere dayanmıyor ve Maj
hacker kahramanı Lisbeth Slander’ın macerala- Sjöwall ve Per Wahlöö çiftinin 1960
rını anlatan “Milenyum” serisini, Danimarkalı ve 1970’lerde yazdığı, daha sonraları
Jussi Adler-Olsen yahut Norveçli Jo Nesbo’yu
anmak başlı başına yeterli. Günümüzde Av- sinemaya aktarılan ve televizyon
rupa’nın herhangi bir kentinde gireceğiniz dizisi yapılan Komiser Martin Beck’in
bir kitapçıda Danimarkalı, Norveçli ve İsveçli maceralarıyla başlıyor.
yazarların onlarca eseriyle karşılaşmamanız
neredeyse imkânsız ki daha İzlandalı ve Finlan- sözde kusursuz ama cilasının altı kirli mi kirli
diyalı yazarlar var… İsveç toplumuna son derece sert bir eleştirel
İskandinav polisiyelerinin gözdeliğinin bakışa sahipti.
altında pek çok neden yatıyor ama en başta 1990’larda, Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Av-
kuşku götürmez bir gerçek var: Kuzeyli rupa toplumlarında, özellikle Kuzey Avrupa’da
toplumlarda, refah devletleri başarı için sağlam yaşanan büyük değişimlerle birlikte İskandinav
bir temel sunuyorlar. Bu bakımdan başarının polisiyesinde nicelik açısından gerçek bir patla-
nedeni gayet basit: Genelde kusursuz kabul ma görüldü. Patlamaysa esasen gayet mantıklıy-
edilen toplumlarda geçen dramlar, suç öyküleri dı çünkü Kuzeyli yazarlar çoğunlukla gerçekçi,
dünyanın her yerinde okurlara çekici geliyor. otantik mekânlar kullanıyordu ve öyküleri her
Bunun üzerine zorlu hava şartlarını, uzak zaman günün toplumunda geçiyordu. Dolayı-
mekânları ve kapkaranlık kış aylarını ekleyince sıyla aynı yazarlar toplumdaki değişimlere tepki
heyecanlı polisiyeye en uygun zeminler ortaya verdiler ve tartışılması, konuşulması gereken
çıkıveriyor. konulara giriştiler.
İskandinav polisiyesinin tarihi esasen çok Çoğu İsveçli yeni bir yazar grubu bu dönem-
eskilere dayanmıyor ve Maj Sjöwall ve Per Wah- de ortaya çıktı. Hakan Nesser ve Arne Dahl
löö çiftinin 1960 ve 1970’lerde yazdığı, daha pek tutulan yeni dizi romanlarıyla Mankell’in
sonraları sinemaya aktarılan ve televizyon dizisi izinden giderken 21. yüzyılın başlangıcında
yapılan Komiser Martin Beck’in maceralarıyla “dişi-polisiye” denebilecek yepyeni bir dalga
başlıyor. Martin Beck serisi içerik bakımından patlayıverdi. Bu çalışmalarda genellikle bir
solcu, toplumsal eleştiricidir ve olaylar o döne- kadın dedektif veya gazeteci başroldeydi. Ana
min İsveç’inde, genellikle Stockholm’de geçen, karakterin özel hayatı hikâyelerde önemli
polisin “kim yaptı” sorusuyla uğraştığı çalışma- yer tutuyor ve erkek-kadın arasındaki eşit
lardır. hak mücadelesi her daim altta yatan temaya
Başlangıçta bu tarzda sadece Sjöwall-Wahlöö dönüşüyordu. Liza Marklund, gazeteci kahra-
çifti eser üretiyordu. Derken sahneye, Henning manı Annika Bengtzon’la polisiyede bu türün
Mankell ve maceraları İsveç’in güneyindeki Ys- öncüsü oldu. Bu arada, aralarında benim de
tad’da geçen Başkomiser Kurt Wallander çıktı. bulunduğum Danimarkalı ve Norveçli yazarlar
Mankell başlangıçta pek pırıltılı, âdeta cilalı, sahneye çıktılar.
60
Komiser Martin Beck
İskandinavya’da yüzeydeki düzenle altında yer çok özel, diğer Avrupa ülkelerinin ve dünya-
yatan düzensizlik arasındaki bariz çekişmeye da birçok ülkenin ulaşmayı hedelediği yerdir.
bakılırsa Nordic Noir’ın kazandığı başarı süre- İskandinav polisiyesinde bugünlerde yeni
cek görünüyor. Bir toplum çok iyi düzenlenip bir eğilim baş göstermeye başladı: İskandinav
örgütlenmişse ve yozlaşma asgariye indirilmişse kahramanlar gittikçe daha fazla başka yerlerde,
istisnalar üzerine yazmak son derece ilgi çekici diğer Avrupa ülkeleri ve dünyanın birçok yerin-
oluyor: Suçun işlenişi genelde görülen resimle de maceralar yaşıyorlar şimdi. Arne Dahl, sınır
muazzam bir çelişki yaratıyor ki bu da bir yazar aşırı suçun arttığı Avrupa’daki suçlarla İsveç po-
için neredeyse bulunmaz nimettir. Suçu işleyen- lisinin değil, Europol’ün mücadele ettiği yeni bir
ler daima örtbas yoluna gidip zevahiri kurtar- seri başlattı. Buysa İskandinav yazarlar daima
maya bakacağından yazar, dedektifinin önüne siyasi değişimleri ve genel anlamda gelişmeleri
bolca engel çıkarabilir. Zevahiri kurtarma, izlediklerinden, gayet mantıklı bir yönelim.
görünüşü koruma İskandinavya’da hâd safha- Bendeniz de bu yeni eğilimin örneklerinden.
da önem taşır. Bu tür durumlarda dedektifin Ana karakterim Ketil Brandt, sınır aşırı suçların
derinleri eşelemesi heyecan vericidir ve hemen haberlerini yapmak üzere Avrupa’ya yollanan
herkes bir şeyler (kimi cinayetle ilgili, kimi Danimarkalı bir gazeteci. Uluslararası yöneli-
ilgisiz) saklayacağından okuru okuma deneyimi mine ve ülkesinin içine kapanıklığına şiddetle
süresince tahminden tahmine sürükleme fırsatı karşı çıkmasına rağmen olaylara, gelişmelere
doğar. Buysa öykülerde gerilimi ve akışı yaratır. “İskandinav bakış açısı” getiriyor.
İskandinav eserlerinin kendilerine has bir Kısacası İskandinav polisiyeleri Avrupa ve
başka özelliğiyse sıklıkla üç katman ve yüz dünyayı çoktan fethetmekle birlikte, iş heye-
içermeleridir: Birincisi elbette cinayettir. İkin- canlı okura geldiğinde romanların içeriğinin de
cisiyse okurun karakterle özdeşleşme yolunu değişime başladığı söylenebilir. Hatta kitapların
açan derinlemesine kişilik ve düşünce betimle- karakterlerinin dünyayı fethe başladıkları bile…
meleridir. Bunun ardındansa drama özgünlük,
sahicilik katarak okur gözünde çekiciliği artıran
gerçekçi toplum tasvirleri gelir.
İskandinavya’ya bunca odaklanmış öykülerin
çok uzak ülkelerde, Kuzey toplumlarından çok
farklı toplumlarda yaşayan okurlar arasında
gözde oluşu tuhaf görünebilir. Öte yandan,
başarının temelinde tamamen bu durum da
yatıyor olabilir. Danimarka televizyonlarında
yayınlanan Borgen adlı dizinin, karmaşık Dani-
marka siyasi sistemindeki parlamento tartışma-
larını işlemesine rağmen dünya çapında başarı
kazanmasının sebebi de budur: Olayların geçtiği
63
derinliği ve realist anlatımıyla Van Dine ekolün-
İlkokuldan sonra eğitim hayatına
den gelenlerden ayrılır. devam edemeyen ve ilk romanı kırklı
Frederic Dannay (Ellery Queen’in diğer yarı- yaşlarda çıkan Matsumoto, dedektif
sı) 1977 yılında Japonya’yı ziyaret ettiğinde, Se-
ichō Matsumoto ile konu üzerine bir oturumda
hikâyeciliğini hayaletli evler ve
tartışırlar. Matsumoto, dedektif kurgularında grotesk atmosferden uzaklaştırarak,
en önemli öğenin suçu işlemeye yönelik motif tıpkı ABD’li meslektaşı Chandler gibi
ve suçlunun psikolojisi olduğunu öne sürer ve
dramatik tavırlarla cinayetleri çözen, genç ve
gerçek hayata sokar.
dâhi dedektileri kesinlikle inandırıcı bulmadı- şaşırtıcı olmaz. Cinayet nedenlerinin başında
ğını söyler. Genç yazar arkadaşlarından, Poe ve aile şerefine verilen önem ve utanç duygusu
Doyle’un etkilerinden kurtulup Dostoyevski’nin gelir.
Suç ve Ceza’sına yönlenmelerini ister. Toplumcu Japon kadın polisiye ve gerilim yazarları
gerçekçi dedektif kurgusunun müthiş patlaması azımsanmayacak sayıdadır. Japonların Agat-
etkisinde kalan yayıncılar, klasik polisiye öğeleri ha Christie’si diye bilinen Shizuko Natsuki,
taşıyan Honkaku romanlarını basmayı red- tanınmış bir aileye mensup olduğu için takma
deder. Bu döneme Honkakuların kış mevsimi isim altında, klasik “kır köşkü” polisiyeleri
denilebilir. yazmaktadır. Sanal dünyanın Japon toplumuna
Soji Shimada’nın “gore” kapalı oda polisiyesi etkisini anlatan Gölge Aile (Doğan Kitap, 2008)
Senseijutsu Satsujinjiken, 1981 (Tokyo Zodyak adlı romanı Türkçe’ye çevrilen bir diğer çoksatar
Cinayetleri) Matsumoto’nun yarattığı kalın yazar Miyabe Miyuki’nin, polisiyenin yanın-
buzları yavaş yavaş eritse de kış hâlâ devam da bilimkurgu ve korku türünden de eserleri
etmektedir. Honkaku romanlarının üzerinde- bulunmaktadır. Japon kadın polisiye ve gerilim
ki Matsumoto kara büyüsü, birkaç sene daha yazarları arasında en tanınmışı ise Natsuo Ki-
sürer. Fakat 1987 yılında, genç yazar Yukito rino’dur. Çıkış (İthaki, 2006) ile 51. Japonya En
Ayatsuji’nin On Küçük Zencivari ilk romanı, İyi Polisiye Romanı Ödülü’nü kazanırken, kitap
Jukkakukan no Satsujin (Ongen Ev Cinayetleri) İngilizceye çevrildiği 2004 senesinde Edgar En
Honkaku polisiyelerini âdeta yeniden diriltir. İyi Roman Ödülü’ne aday gösterilir. Orta yaşlı,
Bu yüzdendir ki roman, Shin Honkaku (Yeni Or- sıradan kadınların anlatıldığı roman Japon
todoks) hareketinin başlangıcı olarak görülür. toplumunun karanlık yönlerine değinip kadının
Bu akım psikolojik ve sosyal nedenler irdelen- yeri ve uğradığı haksızlıkları işler.
meden, âdeta birer kukla gibi içi boş karakter- Japon ve dünya edebiyatının en seçkin ya-
lerin her yeri kapalı bir mekânda işlenmiş cina- zarları da dedektif kurgusunu dener. Kobe Abe,
yetleri bir yapboz gibi çözmeye çalışmalarından Moetsukita chizu, 1967 (Harap Harita) romanın-
ibaret olması nedeniyle eleştirilir. Fakat Kyoto da kayıp kocasını ararken kendini pornografik
Üniversitesi’nde temelleri atılan Yeni Ortodoks bir kâbusta bulan bir kadını anlatır. Günümü-
hareketinin amacı da bu, yani cinayeti bir oyun zün popüler avangard yazarlarından Haruki
olarak görüp bulmacayı çözmektir. Murakami de Yaban Koyununun İzinde (Doğan
Suç oranı düşük olmasına rağmen Japon- Kitap, 2008) ile yoğun ilgi gören, absürd bir
ya’da polisiye edebiyatı çok popülerdir. 1999’da dedektif romanı kaleme alır.
yapılan bir araştırmada en sevilen yazar olarak
dedektif romanları yazarı Jiro Akagawa seçilir- Orta Krallık’ta Cinayet:
ken, en popüler ilk dört yazardan üçünün poli- Çin Gizem Kurgusu
siye janrından eserler vermekte olduğu görülür. Japon polisiyelerinin uzun bir süre taklit
Polisiye yalnızca kitaplarla sınırlı kalmaz, birçok ettiği Çin dedektif hikâyelerinin geçmişi 7. yüz-
manga, film ve TV dizileri bu türdendir. 300 yılı yılda hüküm süren Tang Hanedanı dönemine
aşkın süregelen silah kontrol politikası kurguya kadar uzanır. Eski Çin’de devlet tarafından gö-
da akseder ve dedektiler yanlarında neredeyse revlendirilen ve kendilerini toplumun huzurunu
hiç ateşli silah bulundurmaz. Gerçek hayatta ve korumaya ve yapılan haksızlıkları düzeltmeye
kurguda işlenen cinayetlerin çoğu bıçaklama, adamış idealist sulh hâkimlerinin hikâyeleri,
boğma, ağır bir aletle saldırma veya zehirle- bir nevi polisiye edebiyatının atası kabul edilir.
melerle gerçekleştirilir ve elbette, ritüel intihar Fan-tso veya tersine ceza olarak bilinen Çin
seppuku’ya (harakiri) birçok hikâyede rastlamak yasasına göre bir kişi haksız yere suçlanmış ve
64
Yargıç Dee ve eşleri
65
Çin mutfağı ve mimarisi gibi çeşitli Çin motif- 30’larda Raoul Whitfield, Black Mask
leriyle bezelidir. Edebiyat alanında akademik dergisi için Filipinli dedektif Jo Gar’in
çalışmaları bulunan yazara, neden dedektif ro-
manları yazmayı tercih edildiği sorulduğunda,
pulp diye tabir edilen ucuz hikâyelerini
anlatmak istediklerini en iyi polisiye kurguda kaleme alır. Jo Gar, Pasifik Okyanusu’nda
dile getirebildiğini söyler. maceradan maceraya koşarken I. Dünya
Batılı Yazarlardan Uzakdoğu Savaşı öncesi Uzakdoğu’sunun mükemmel
Dedektileri bir portresini çizer.
Geniş bir coğrafyada yer alan Uzakdoğu’nun
yerleri yazdığını itiraf eder. Agatha Christie’nin
kültürel tarihi yüzyıllar öncesine dayanır,
Poirot’yu yazarken büyük ölçüde esinlendiği
dolayısıyla edebiyatın diğer dallarında olduğu
Müfettiş Hanaud karakterinin yaratıcısı A.W.E.
gibi polisiye kurgusunda da çok eser verilmiştir.
Mason ise sık sık İngiltere sömürgeleri, Sri
Doğu’nun mistisizm kokan atmosferi Batı’nın
Lanka ve Burma’ya seyahatlerde bulunmuş,
her zaman ilgisini çekerken birçok Anglosakson
izlenimlerini romanlarına yansıtmıştır.
yazar kendi Asyalı karakterlerini oluşturmayı
1932-1970 arasında yazılan ve hâlâ
tercih eder. İçlerinden en tanınmışı, Earl Derr
çok okunan Dedektif Byomkesh Bakshi
Biggers’ın 1919 yılında çıktığı Hawai tatili esna-
maceraları veya 250 kadar pulp romanı yirmi
sında tanıştığı Çinli-Amerikalı iki dedektiften
beş milyondan fazla satmış Mohan Pathak
esinlenerek kurguladığı Charlie Chan’dır. Yazara
gibi birçok örnek bulunmasına rağmen çoğu
göre, ilk kez Anahtarsız Ev (Labirent Yayınları,
insan, Hint polisiyelerine ancak Bollywood
2013) ile okuyucuların karşısına çıkan Charlie
ilmlerinden aşinadır. Aynı şekilde Kore
Chan, klişe “Sarı Tehlike” terimini sona erdir-
polisiyeleri de Batı dünyasında daha çok ilm
miştir. Mesela İngiliz yazar Sax Rohmer’ın 20.
ve diziler sayesinde tanınır. Bizde de çok az
yüzyılın hemen başında yarattığı şeytani Fu
örneğini gördüğümüz Uzakdoğu polisiyelerine,
Manchu’su bu tipik “Sarı Tehlike” kötü adamla-
özellikle Japon klasiklerine yayınevlerinin daha
rındandır.
fazla ilgi gösterip çeviri programlarına dahil
Gördüğü büyük ilgi üzerine filme uyarlanan
etmesini ümit ediyoruz.
Charlie Chan’ı önceleri bir Asyalı oynadığı için
seyirci pek ısınamaz. Film şirketinin başrole bir
beyaz adamı getirmesiyle gişe rekorları kırılır.
Bu yüzdendir ki, Earl Derr Biggers’ın ölümü- Dr. Fu Manchu
nün ardından bir başka Asyalı dedektif siparişi
verilir. John M Marquand, İmparatorluk ajanı
Japon Mr. Moto’nun maceralarını kaleme alır.
Mr. Moto her ne kadar Amerikalıların kadim
dostuysa da Pearl Harbour’la birlikte bir anda
silinir gider.
30’larda Raoul Whitfield, Black Mask dergisi
için Filipinli dedektif Jo Gar’in pulp diye tabir
edilen ucuz hikâyelerini kaleme alır. Jo Gar,
Pasifik Okyanusu’nda maceradan maceraya ko-
şarken I. Dünya Savaşı öncesi Uzakdoğu’sunun
mükemmel bir portresini çizer.
Uzun süre İngiltere’nin sömürgesinde kalan
Hindistan, Wilkie Collins, Rudyard Kipling gibi
birçok İngiliz yazarın gözde mekânlarından
olmuştur. Bir başka popüler Asyalı karakter,
İngiliz yazar ve eleştirmen H.R.F. Keating’in
1964’te yazmaya başladığı Bombay polisinden
Müfettiş Ghote’dır. Keating hiç gitmemesine
rağmen şimdinin Mumbai’si hakkında geniş bil-
giye sahiptir, bir söyleşisinde Hint Demiryolla-
rı’nın tren tarifelerine bakarak olayların geçtiği
66
DOSYA: DÜNYA POLİSİYESİ ABD
ABD POLİSİYESİ
FULYA TURHAN
“Mary Cecilia Rogers ya da daha iyi bilinen 1. Dünya Savaşı’ndan ülkelerine giden
adıyla ‘güzel puro kızı’ 28 Temmuz Çarşamba askerleri iki farklı dünya bekliyordu.
günü Hoboken’da ölü olarak bulundu.” Bu haber İngilizler evlerine döndüklerinde
1841’in belirtilen zamanında New York gazete-
lerinde yer almıştı. Bundan üç sene öncesinde şirin köylerinde yaşayabilecek, keyili
yine bir New York gazetesi, Mary Rogers’ın publarında içkilerini yudumlayabilecekti.
kaçtığı haberini yayımlamış ancak genç kadı- Amerikalılarsa evlerine döndüklerinde
nın sadece Brooklyn’de bir arkadaşını ziyarete
gittiği ortaya çıkmıştı. 1841’in Temmuz ayın- ünlü içki yasağıyla karşılaşacaktı. Bu
da nişanlısına arkadaşını ziyarete gideceğini basitçe anlattığım durum neticesinde
söyleyen Mary, üç gün sonra ölü bulununca de Amerikalılar Miss Marple’a Philip
gazeteler daha önceden de tanıdıkları bu genç
kadının ölüm haberini büyük bir sansasyona Marlowe’la cevap vermeyi seçtiler.
çevirmişlerdi. İşte, polisiye romanın kökleri Dupin hikâyesi yazmadı. Poe, hikâyelerinin
de kısmen gazetelerde yer alan bu gerçek suç popülerliğinden memnuniyetsiz değildi ancak
hikâyelerine dayanır. Nitekim, polisiyenin insanlar tarafından algılandıkları kadar muhte-
babası Edgar Allan Poe, ikinci polisiye hikâyesi şem olduklarını düşünmüyordu. Bu hikâyelerin
Marie Rogêt’nin Esrarı’nı bu olaydan esinlene- kıvraklığının fazla abartıldığına inanıyordu.
rek kaleme almıştı. 16. ve 17. yüzyılda yazılı Yepyeni bir şey yarattığının farkındaydı ancak
kaynaklarda yer alan ya da sözlü olarak anlatı- daha sonraları bu türün babası olarak kabul
lan bu gerçek suç olayları, katillerin biyografi- edileceğini öngörememişti elbette. Amerika’nın
leri, macera masalları, idam hikâyeleri ve infaz Poe’dan sonra 1920’lere kadar polisiye edebi-
vaazları Püriten bir bakış açısıyla topluma ibret yat mirasını İngiltere’ye devrettiği düşünülür
aracı olarak anlatılıyordu. Örneğin Samuel Dan- ancak bu, tam olarak doğru değildir. Poe’nun
forth’ın he Cry of Sodom Enquired Into (1674) bayrağını Amerikan kadın yazarlar devral-
bir kısrakla uygunsuz vaziyette yakalanan genç mış ve domestik polisiye roman denilen bir
bir erkeğin infaz hikâyesini ele alır. Zaman alttür oluşturulmuştu. Bunlardan ilki
geçtikçe ve toplum değiştikçe bu anekdotların Metta Fuller Victor’dı. Poe’nun
hepsi birer edebi eğlence aracı haline geldi. kısa dedektif hikâyelerinin
Edgar Allan Poe 1841’de Morgue Sokağı şemasını alıp bir romana
Cinayetleri ile bu anlatıyı bambaşka bir noktaya dönüştürmüştü. Daha
taşıdı. Dupin hikâyelerinde polisiye romanın sonra Victor’ı Anna
klasik formunun tüm ögeleri vardı. Metropo- Katharine Green
litan ortam, kilitli bir odada vuku bulan vahşi ve Mary Roberts
bir cinayet, verimsiz bir polis, etrafındakilere Rinehart takip ede-
tepeden bakan dâhi bir beyefendi ve anlatıcı. cekti. Bu tarihlerde
Poe, polisiye türüne ilk şeklini verdi ve ilk de- İngiltere’de suçun
dektifi yarattı. Bu hikâyelerin ilgi gördüğünün kraliçeleri sahne-
de farkındaydı ancak 1845’ten sonra başka bir deydi elbette ancak
Metta Fuller
68 Victor
Charlie Chan
türünün ilk örneği olarak kabul edilen Carroll lendirmelerden ve keskin dönüşlerden oluşan
John Daly’nin he False Burton Combs adlı eseri bir yola girer.
1922’de Black Mask dergisinde yayımlandı. Daly’yi türün en önemli temsilcilerinden biri
Türün ilk temsilcisi olarak kabul edilen Daly olan Dashiell Hammett takip etti. Hammett’ın
en ünlü dedektifi Race Williams ile Hardboiled dedektileri bulmaca çözen adamlar değil, bilgi-
dedektifin kısmi bir prototipini oluşturdu. ye doğrudan ve kişisel yöntemleriyle ulaşan ag-
Önceleri çeşitli macera hikâyeleri yayımlarken resif avcılardı. Karakterleri canlı ve üç boyutlu
daha sonra tamamen suç öykülerine odakla- karakterlerdi, hikâyeler temiz dönemeçlerle ve
nan Black Mask dergisi de Hardboiled ekolünün ahlaki belirsizliklerle doluydu. Hammett’ın de-
sembolü oldu. Dergide yer alan hikâyeler klasik dektifi, Daly’nin sunduğu dedektif gibi ortala-
Altın Çağ polisiye hikâyeleri alıp daha sert, ma bir adamın resmi değildi; hatta tam tersine
hayatın gerçeklerine odaklanan maskülen bir dışarıdan olağan gibi görünse de aslında içinde
türe dönüştürecekti. Ya da Raymond Chand- olağanüstü bir zekâ barındıran bir karakterdi.
ler’ın deyimiyle Hardboiled türü “cinayeti bir Ayrıca, Dashiel Hammett zamanında hem 1.
Venedik vazosundan çıkarıp ara sokakların Dünya Savaşı’nda görev almıştı hem de bir Pin-
birine fırlatacaktı.” Hardboiled dedektileri kerton dedektifiydi. Dolayısıyla gerçek hayatta
devletin bir adamı ya da mülayim birer amatör karşılaştığı her şey eserlerine gerçeklik kattı.
dedektif değildirler. Hepsi çalışkan, orta sınıfa Sadece kahramanlarını değil, kötü adamları da
mensup, halkın içinde ve toplumun alt kesim- gerçeğe uygun yansıttı.
lerinde kolaylıkla gezinebilen, yalnız çalışmayı Hammett’ın ardından Raymond Chandler
tercih eden karakterlerdir. Çoğunlukla geçmiş- sahneye çıktı. Chandler’ın Hardboiled türüne
lerinde orduda görev almış ya da polislik yap- kattığı en önemli şeylerden biri başarılı diyalog-
mış kişilerdir. Köhne barlarda larla geliştirdiği olay örgüsüydü.
takılırlar, kadınlarla araları Aynı zamanda en büyük karak-
iyidir, içki içmeyi severler; teri Philip Marlowe bazı klişeleri
ancak her zaman etralarında de yıkmayı başarmıştı. Kolej
olan bitenden haberdardırlar eğitimi görmüş, biraz İspanyolca
ve fiziksel olarak kendilerini konuşabilen, kadınlarla ve kur-
koruyabilecek güçtedirler. banlarla daha duyarlı ilişki ku-
Her zaman silah taşırlar ve bir rabilen biriydi. Yani geleneksel
davayı çözmek için silahlarını Hardboiled dedektifinden daha
ateşlemekten ya da kavgaya karmaşık bir yapıya sahipti. Sat-
karışmaktan çekinmezler. Ele ranç ve klasik müzikle ilgileni-
alınan davalar başta basit gibi yordu ve çalıştığı dava hakkında
görünse de zamanla karmaşık bir fayda sağlayabilecekse birçok
bir hal alır. Kahramanımız şeyi kısa zamanda öğrenebilirdi.
çıkmaz sokaklardan, yanlış yön- Chandler ve Hammett bu türün
69
en önemli temsilcileriydi. Bu iki yazardan sonra Harry Bosch’u bir polis olarak resmederek ve
ortaya çıkan eserler türü değiştirecek, gelişti- karakterini evlendirerek bazı kuralları yıkmıştır
recek, dedektife bambaşka boyutlar katacaktı. elbette ama Bosch da Hardboiled dedektile-
Ancak bazı önemli yazarlar, Mickey Spillane ör- rinin karakteristik özelliklerini taşır. Tabii en
neğin, birtakım eleştirmenler tarafından Hard- büyük dönüm noktalarından biri Sara Parets-
boiled taklidi olarak görülür yahut Hammett ya ky’nin V. I. Warshawski’sidir. Warshawski zeki,
da Chandler ekolüne mensup olmayacak kadar özgürlüğüne düşkün bir kadındır. Gerektiğinde
fazla şiddet ve cinsellik içerdiği düşünülür. bir sokak kavgasına karışabilir ya da ipuçları
Ancak Spillane’in I, he Jury adlı eserinin altı bulmak için bir eve izinsiz girebilir. Amerikan
milyon gibi rekor bir satış rakamına ulaştığı polisiye edebiyatında kadının rolünü tamamen
unutulmamalıdır. değiştirmiştir. Bunların dışında Barbara Neely,
1980’lere kadar uzanan dönem içinde bu tür, Patricia Cornwell, Sue Grafton gibi modern çağ
iyice dallanıp budaklanarak başka konulara da yazarları Altın Çağ ve Hardboiled geleneğinde
değinmeye başladı. Örneğin 1930’larda Earl duymadığımız bambaşka seslere ve fikirlere yer
Derr Biggers’ın klasik beyaz adamın karşıtı, verirler.
olağandışı dedektifi Charlie Chan’le tanıştık. Sonuç olarak Amerikan polisiye edebiya-
1940’larda davaların gerçekçi polis metotlarıyla tına geniş açıyla baktığımızda en önemli iki
çözüldüğü polis romanları ortaya çıktı. Hikâye- dönüm noktası Edgar Allan Poe ve Hardboiled
ler doğrudan ve gerçekçi bir anlatımla polisin geleneğidir. Özellikle Hardboiled ekolünden
gözünden aktarılıyordu ve bu türün en başarılı sonraki zamanlarda daha önce hiç olmadığı
yazarlarından biri de Ed McBain’di. 1980’ler- kadar çeşitli yazar, dedektif, hikâye, anlatı tarzı
den sonraysa Amerikan polisiye edebiyatında ve anafikirlerle tanıştık. Modern dönemde de
modern döneme geçildi. Eserler hâlâ Hard- teknolojinin, adli tıbbın, dolayısıyla dedektifin
boiled geleneğinin izlerini taşıyorlardı ancak ve yazarın gelişmesiyle beraber bambaşka bir
başka boyutlar da kazanmışlardı. James Ellroy yola girdik. Polisiye edebiyat hiç olmadığı kadar
örneğin, Hardboiled ekolünün ögelerini barın- çeşitlendi, popülaritesini gittikçe artırdı ve tüm
dırırken Altın Çağ klişelerine de yer verir; ancak dünyada olduğu gibi Amerika’da da kitaplara
farklı bir ahlaki duruş sergiler ya da kullandığı sığmayıp televizyon ekranlarına, beyazper-
caz argolarıyla akıllarda yer etmiştir. Yine Wal- deye, oradan bilgisayar ekranlarına ve hatta
ter Mosley gibi yazarlar ırk konusuna yoğun- gerçek zamanlı oyunlara kadar sıçradı. Şu an
laşarak Hardboiled türünün kodlarını tekrar bulunduğu durum ve bundan sonra geleceği
belirlemeye çalışmışlardır. Michael Connelly, nokta da bir o kadar heyecan verici.
Raymond Chandler
70
DOSYA: DÜNYA POLİSİYESİ YUNANİSTAN
YUNAN
POLİSİYESİ
Petros Markaris Vassilis DANELLİS Andreas Apostolides
Çeviren: Algan SEZGİNTÜREDİ
71
Giannis Maris
Petros Martinidis
72
DOSYA: DÜNYA POLİSİYESİ İNGİLTERE - FRANSA
DÜŞMAN KARDEŞLER:
İNGİLTERE VE FRANSA
Algan SEZGİNTÜREDİ
73
(1860) adlı romanıyla başlattığı genel kabul birçoğu avukatlık, gazetecilik hatta bizde örneği
görüyor. Bunun üzerine yine Collins’in ünlü ve görüldüğü üzere muhabbet tellallığı (kıymetli
T.S. Eliot’ın, “İlki, en uzunu ve en iyisi,” dediği Armağan Tunaboylu’nun Metin Çakır’ı) gibi suç
(her üç sıfat da tartışmalı elbette ama önemi dünyasıyla bağlantısı bulunan meslek erbapla-
var mı?) eseri Aytaşı’yla (1868) birlikte polisi- rıdır. Amatör dedektif kahramanların doruğa
yeyi büyümek üzere İngiliz beşiğine yatırdığını çıktığı dönem elbette Altın Çağ dediğimiz dö-
gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. nemken, günümüzde ağırlık profesyonellerde-
Polisiyeyse yatırıldığı beşiği pek rahat bulup dir. Gene polisiye edebiyatta, özellikle başlangıç
müteşekkir kalmış olacak, ardından bir palaz- dönemlerinde dedektilerin önemli bir özelliği,
lanmış ki sormayın gitsin. Lafın gelişi sorma- acayiplikleri, tuhaf tavır ve alışkanlıklarıyken,
yın gitsin diyorum çünkü İngiliz polisiyesinin günümüzde derinlemesine karakter tahlilleri
büyürken türde bir çağ açtığını ve kimle açtığını önde ve sırf bunlar bile polisiyenin dünyayla,
bilmeyen yoktur herhalde. toplumla ne denli içli dışlı olduğunu göstermeye
yetiyor.
DEDEKTİFLERİN AĞA BABASI VE Bu noktada sözü, uzman mercii olmadığım
ALTIN ÇAĞ için konuyu araştırırken (tahmin edileceği üzere
Klasik denebilecek polisiye öğelerin hemen oturduğum yerden, internette) web sayfasına
hepsini barındıran Aytaşı’nın açtığı yola adı sanı denk geldiğim ve iki-üç yazışmanın ardından
duyulmamış bir doktor girdi ve yolu öyle bir âlicenaplık göstererek dergimize bir öykü hedi-
genişletti ki ardından sel geldi desek yeridir. ye eden İngiliz Polisiye Yazarları Birliği başkan
Sir Arthur Conan Doyle’un herhalde en yardımcısı, kıymetli Martin Edwards’a, kendi
büyük şanssızlığı (kişisel trajedileri ayrı) gelmiş izniyle elbette, bırakıyorum. Sonuçta ülkesinin
geçmiş en meşhur edebi kahramanlardan birini polisiyesini benden on bin yüz elli iki kat daha
yaratmasıdır. Adı, yarattığı kahramanın öyle iyi biliyordur, değil mi?
gölgesinde kalmıştır ki pek çok kişi ünlü poli- Edwards, hoyrat çevirimden geçmemiş halini
siyecileri sayarken, “Agatha Christie, Sherlock http://www.martinedwardsbooks.com/british-
Holmes…” diye gider. Defalarca şahit oldum, detective.htm adresinde ve farklı bir versiyonu-
atmıyorum. 1887’de ortaya çıkıp dördü roman nu he Harcourt Encyclopedia of Crime Fiction’da
toplam altmış hikâyede boy göstererek dedek- okuyabileceğiniz denemesinde, “Britanya polisi-
tiliğin ve genel anlamda polisiyenin simgesine yesinde yazarlara başlangıçta esin verenler, ger-
dönüşen Holmes’e dair diyeceklerimi 221B’nin çek polislerdir,” diyor. “Charles Dickens Kasvetli
ilk sayısında üç aşağı beş yukarı söylediğimden, Ev’de yarattığı kahramanı Müfettiş Bucket’ın
ardından gelen sel meselesine geçiyorum.
Wilkie Collins’in Aytaşı’yla açıp Sir Arthur
Wilkie Collins
Conan Doyle’un (az daha Holmes yazıyordum)
genişlettiği yoldan çağlayan eserlere ve yazarla-
rına sel dememek ayıp kaçar sahiden. Bu selin
ürünü ve genelde 1920 ve 30’ları kapsadığı
kabul edilen Altın Çağ’ın eserlerini ve mühim
yazarlarını becerebildiğimce sayacağım. İngiliz
polisiyesinde “Polisiyenin Kraliçesi” sayılan (bi-
hakkın) Agatha Christie (aslında dört kraliçe ya-
hut hanımefendi var: Dorothy L. Sayers, Ngaio
Marsh, Margery Allingham ve Agatha Christie)
başta, yüksek niteliklisi sürüsüne bereket. Kim-
ler varmış, neler yapmışlar, bir bakalım.
İNGİLİZCE DEDEKTİF:
LEYDİS IND CENTILMIN
Dedektif denen şahıs, malumunuz, polisi-
yenin iki elzem unsurundan biri. Dedektileri
kabaca üçe ayırmak mümkün: amatör dedek-
tiler, özel dedektiler ve polisler. Amatörlerin
74
Agatha Christie
ilhamını gerçek bir polis şefinden, Müfettiş 20. yüzyılın ilk otuz yıllık diliminde İngiliz
Field’dan, arkadaşı Wilkie Collins’se Aytaşı’n- polisiyesinde ağırlık, maddi derdi olmayan üst
daki kahramanı Komiser Cuf’ı, 1860’taki ‘Yol tabakaya mensup, ‘centilmen’ dedektilerdeydi.
Cinayeti’ vakasındaki başarılı soruşturmasıyla Bu akımı başlatanlarsa E.C. Bentley’nin kah-
ün kazanan Komiser Whicher’dan esinle ya- ramanı Philip Trent ve bugün Winnie he Pooh
ratmıştı. Lakin her iki karakter de yer aldıkları kitaplarıyla meşhur A.A. Milne’in dedektifi
romanların başkahramanları değildi ve yazarla- Anthony Gillingham’dı.
rın daha sonraki eserlerinde boy göstermediler. Yirmilerde askeri geçmişe sahip dedektiler
Ne Dickens ne de Wilkie kendilerini polisiye de öne çıktı: Lyn Brock’ın kahramanı Albay
yazarı sayıyordu; suç ve polisiye, daha geniş Lysander Gore, açıklanması feci bezdirici, aşırı
çaplı dertlerinin bir kısmıydı sadece. karmaşık yapılı muammalarıyla tanındı. 1959’da
İngiltere’de profesyonel dedektif karak- yayımlanan son macerası he List of Adrian Mes-
terinin başrole çıkışı Sherlock Holmes’ledir. senger’ı sinemaya da uyarlanan, Albay Anthony
Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsanevi Gethryn’in yaratıcısı Philip MacDonald, şık
karakter, tıpkı Poe’nun Dupin’i gibi bir vaka yazı diliyle takdir gördü. Anthony Berkeley’nin
çözme makinesiydi ve öyle başarılı bir standart sinir bozucu yazar-dedektifi Roger Sheringham,
ortaya çıkardı ki kurumsal polisi (Scotland Nicholas Blake’in Nigel Strangeways’i, Edmund
Yard) defalarca ezip geçmesinden sadık dostu Crispin’in havai karakteri Gervase Fen, aşırı kar-
Watson’a kadar hemen her unsuruyla taklidi maşık, neredeyse zorlama denebilecek cinayet
kaçınılmazdı. Ancak R. Austin Freeman’ın muammalarıyla türe katkıda bulundular.
Dr. John horndyke-Christopher Jarvis veya Dorothy L. Sayers’ın ünlü kahramanı Lord
Ernest Bramah’ın Max Carrados-Louis Carlyle Peter Wimsey ilk başlarda P.G. Woodhouse’un
örneklerinde görüleceği üzere Holmes-Watson mizah kitaplarından fırlamış gibiydi. Ancak
tadını kimse yakalayamadı. Kayınbiraderi E.W. sonraki kitaplarda, özellikle hayatının aşkı
Hornung da kasa hırsızı/dedektif kahramanı Harriet Vane’le tanışmasının ardından Lord
A.J. Rales’ın maceralarını hayranı Bunny’nin Wimsey, Altın Çağ’da nadir görünen türden üç
ağzından anlatarak Doyle’un yolundan gitti. boyutlu bir kahramana dönüştü. Ancak maa-
Büyük Agatha Christie’nin büyük kahramanı lesef dedektiliği bu süreçte nitelik açısından
Hercule Poirot bile başlarda, Christie emekliye aşağılara indi. Kimileri bunu, Sayers’ın yarattığı
ayırıp Arjantin’e yollayana kadar emekli Yüzbaşı karaktere âşık olma hatasına düşmesinden
Arthur Hastings’le birlikteydi. Poirot da Holmes kaynaklandığını öne sürüyor.
gibi bir ‘toplum dışı’ karakterdi. Soruşturma- Margery Allingham’ın kahramanı Albert
larda duygularına kapılmıyordu ve hepsinden Campion da Wimsey gibi gittikçe boyut kazandı
önemlisi, akla gelmeyeni düşünebiliyordu. Bu ama Campion, Wimsey’nin aksine daha gözlem-
ve benzer diğer özellikleriyle türün zirvesinde, ci kalarak romanlarının merkezi olmaktan uzak
Holmes’ün hemen ardında yer almayı başardı. durmayı başardı.
G. K. Chesterton’ın Bradford’daki bir pa- Bu dönemin amatör dedektilerinin önemli
pazdan esinlenerek yarattığı meşhur karakteri bir ortak noktası, polisle bağlantılarıdır. Mesela
Peder Brown’ın bir dedektif için sıradışı denebi- Lord Wimsey’nin kayınbiraderi başmüfettişti.
lecek mesleği dışında en ilginç tarafı, soruştur- Campion’sa Scotland Yard’dan Charlie Luke’la
duğu vakalardan ahlak dersleri çıkartmasıydı. yakın arkadaştı.
75
Mrs. Bradley
76
İngiliz polisiyesinin bir diğer ilginç gory’nin 14. yüzyıl Cambridge hekimi Matthew
özelliğiyse özel dedektilerin ABD’ye Bartholomew’su ve C.J. Samsom’ın Tudor
döneminde yaşayan kambur avukatı Matthwe
oranla daha az yer bulmasıdır. Shardlake’i sayılabilir. Bruce Alexander ve Dar-
sahneye çıkardı. Oyun yazarlıklarıyla meşhur ryn Lake aynı tarihi ve gerçek kişiyi, Kör Yargıç
ikiz kardeşler Peter ve Anthony Shafer, dâ- John Fielding’i konu alan iki ayrı roman dizisi
hiyane planlanmış cinayetleri Mr. Verity adlı kaleme aldı.
kahramanlarına çözdürdüler. V.C. Clinton-Bad- İngiliz polisiyesi H.R.F Keating’in Hintli mü-
deley’nin yaşlı akademisyeni Dr. Davie 60 ve fettişi Ghote, James Melville’in Japon emniyet
70’lerde beş vakaya bulaşırken aktör Charles müdürü Otabi ve Michael Dibdin’in İtalyan
Paris, Simon Brett’in eğlenceli polisiyelerinde komiseri Aurelio Zen öncülüğünde İngiltere
ölümün kıyılarında sarhoş dolaştı. Dedektili- dışına çıkarken Lovesey Victoria dönemi polisi
ğe meraklı avukatlardan Rosa Epton’ı Michael Cribb’den gelecekte İngiltere tahtına çıkan VIII.
Underwood, Helen West’i Frances Fyfield ya- Edward’ın vaka peşine düştüğü romanlara geçti.
ratırken, Liverpoollu Harry Devlin bendenizin Okurların sonunda klişelerden veya formül-
kaleminden çıktı. İngiliz polisiyesindeki diğer lerden yaratılmış dedektilerden (içki sorunu
amatör dedektiler arasında gazeteciler (Lesley yaşayan, yalnız kalmış, geçmişinde acı bulu-
Grant-Adamson’ın Rain Morgan’ı, Jim Kelly’nin nan, amirinin davadan aldığı vesaire) bıkması
Philip Dryden’ı ve Mike Phillips’in Sam Dean’i) kaçınılmazdı. Nitekim 1990’larda psikolojik
ve bankacıların (David Williams’ın Mark Trea- gerilimler öne çıkmaya başladı. Ruth Rendell’ın
sure’ı ve John Malcolm’ın Tim Simpson’ı) yanı Barbara Vine adıyla yazdığı eserler gibi, Minette
sıra Jonathan Gash’ın zampara antikacısı Lo- Walters yüksek satış rakamlarıyla olumlu eleşti-
vejoy gibi ilginç tipler de görülmektedir. Yakın rilerin bir arada gidebileceğini kanıtlayan ve seri
dönemde adli psikiyatr ve patologlar devreye olmayan, iyi tasarlanmış romanlar yazarak bir
girerken, Val McDermid’in yarattığı uzman pro- başka kapı açtı.
filci Tony Hill, Lovejoy gibi kitap sayfalarından Ancak her ne olursa olsun polisiyenin başa-
beyazcama geçiş yaptı. rısı sürecektir çünkü dedektif, edebiyattaki en
Mizah ağırlıklı İngiliz polisiyeleri de var çekici karakterlerden biridir.”
elbette ve önde gelenleri arasında Tim Heald’ın
yarattığı Sermaye Piyasası Müfettişi Simon MONŞERLER HİÇ ÖYLE DEĞİLLER
Bognor, Peter Guttridge’in gazeteci kahrama- BE CİĞERİM
nı Nick Madrid, Joyce Porter’ın tombalak ve Fransızların polisiyeye bakışının izini, İngi-
tembel başmüfettişi Dover ve Colin Watson’ın liz’in illa İngiliz Kanalı dediği iki ülkeyi ayıran
müfettişi Purbright sayılabilir. denize karşı kıyıdaki düşman kardeşinin yen/
İngiliz polisiyesinde tarihi konuların po- giysi kolu anlamına gelen La Manche adını
tansiyeli, 1970’ler öncesinde ara sıra işlenmiş vermesinde görebilir miyiz, bilemiyorum. Ama
olmalarına rağmen ancak Peter Lovesey’nin Fransızların polisiyesinin İngilizlerinkinden
Victoria dönemi polisi Komiser Cribb’i ve Ellis farklı olduğu kesin.
Peters’ın ortaçağ şifacısı Birader Cadfael’i ya- Tarihsel açıdan dilden kültüre ve siyasete
ratmasıyla anlaşıldı. Tarihi polisiyenin avantajı, kadar türlü sebeple hem düşman hem kardeş
yazarları modern polis yöntem ve prosedürle- denebilecek bu iki ülkenin ada olmayanında
rinin kısıtlamasından ve diğer komplikasyon- işler harbiden bambaşka ve Fransızlar, yakın
lardan kurtarmasıydı. Bir diğer avantajıysa tarihimize pek çirkin tabirle “damgasını vuran”
özellikle kurumlaşmış polis döneminden önce- beyefendinin yüklediği nahoş anlamda “mon-
ki zamanlarda amatör dedektilerin, modern şer” değiller. Hem de hiç. Kara Roman’ı, kosko-
çağdaki akranlarına oranla daha akla yatkın ca bir türü yaratmış adamlar yahu!
şeyler yapabilmesiydi. Birader Cadfael mace- Ne İngiliz ne de Fransız polisiye edebiyatında
ralarının muazzam başarısının açtığı kapıdan uzmanım. Dolayısıyla, İngilizlerinkinde yaptı-
yepyeni bir sel geldi. Akla ziyan ölçüde çalışkan ğım gibi burada da yüce internetin yardımına
ve üretici Paul Doherty kendi adı ve bir sürü başvurdum. Lütfedip aşağıda okuyacağınız
takma adla pek çok karakter yaratıp seksen kısımda mütevefa Profesör G.J. Demko’nun
civarı tarihi polisiye yazdı. Uzak geçmişin en web sitesinde denk geldiğim bir makaleden, bir
önemli dedektileri arasında Lindsay Davis’in başka profesörün, Wilfrid Laurier Üniversite-
Romalı Marcus Didius Falco’su, Susanna Gre- si’nden Profesör Ira Ashcroft’ın makalesinden
77
bolca faydalandım. (Profesör Demko maalesef ler ortaya çıkmış. Fransız okuru, mesela gene
2014’te göçtüğünden ilgili yazıdan faydalanmak aynı sebeple, nefret ettiği İkinci İmparator-
için iznini alamadım. Yazı şu adreste: http:// luk’un aptal, dar görüşlü ve beceriksiz temsilcisi
www.dartmouth.edu/~gjdemko/french.htm) saydığı (Louis de Funès’in jandarma filmlerini
Kimilerine göre ve yukarıda bahsettiğim hatırlayan vardır) polisi tam otuz iki romanda
üzere, Voltaire’in Zadig’inin kralın atıyla krali- alt eden, P. Souvestre ile M. Allain’in yarattığı
çenin köpeğini görmeden, sadece izlerine bakıp haydut Fantômas’yı bağrına basmış. Dönemin,
basit mantıksal çıkarım yaparak doğru tarif resmi polis olmasa da polise pek yakın tek özel
edişi, edebiyatta polisiyenin ilk örneği sayılıyor. dedektifiyse eserleri filme de alınan Belçikalı
Fransız polisiye edebiyatının bir başka önemli Stanislas-André Steeman’ın yarattığı zarif, zeki
başlangıç noktasıysa gene yukarıda belirttiğim, ve hoş M. Wems’miş.
hırsızlıktan muhbirliğe bir araba itlik edip so-
nunda Fransız polis teşkilatını kuran eğlenceli, İLK FRANSIZ POLİS DEDEKTİF
zeki, mucit ve Anılar’ına bakarsak abartmaya Fransız polisiyesinde otuzlarda nihayet bir
pek meyilli François Eugène Vidocq’tur. polis ortaya çıktı ve belki tahmin edeceksiniz,
Fransız polisiyesinde arz-ı endam eden ilk bu Fransız polis kahramanı, zeki, hoş ve alabil-
kurgu dedektifse meraklısının yakından bildiği, diğine insan Komiser Jules Maigret’yi yaratan
Emile Gaboriau’nun yarattığı Mösyö Lecoq. kişi bir Fransız değil, Belçikalıydı. Polisiyenin
Lecoq’un ilk macerası L’Afaire Lerouge 1864’te bir başka mihenk taşından, “Hoş bir cümle
tefrika edilmiş. Gaboriau okuru merakta bı- yazdığım anda paniğe kapılıp siliyorum,” diyen,
rakma üstadıymış (mişli geçmiş kullanıyorum sadelik üstadı büyük yazar Georges Sime-
çünkü maalesef dilimizde tek bir eseri yayımla- non’dan bahsediyorum elbette. Simenon sadece
nan Gaboriau’yu hiç okumadım). Romanlarında Fransa’da değil, tüm dünyada büyük beğeni
ayrıntıya, belgelendirmeye ve doğruluğa azami kazanan Maigret’nin maceralarını iki farklı
özen göstermiş; dolayısıyla Vidocq gibi suçun dönemde yazdı. 1929-33 arası dönemde kaleme
bir yakasından diğerine geçme kahramanı Le- aldığı Maigret hikâyeleri, klasik polisiye kalıp-
coq’un maceralarını okumak, dönemin Paris’in- ları içindeydi. Ancak 1939’dan sonra başlayan
de gezmek gibiymiş. ikinci dizide (toplam 82 roman ve uzun öykü)
Demin farklı dedim ya, oraya geliyorum: karakterlerin psikolojik analizlerine ve belli
Fransız polisiyesinde Lecoq haricinde, 1930’lara atmosferler yaratmaya ağırlık verdi. Sinema ve
kadar hiçbir resmi polis kahraman yok! Nede- televizyona bolca aktarılan Maigret’yi ilk defa
niyse Fransa’da o dönemin polisinin namının canlandıransa ünlü yönetmen Jean Renoir’ın
ciddi feci olması ve bir polis kahramanı okura yönettiği 1932 tarihli La Nuit de Carrefour’da
sevdirme yolunun pek bulunmaması. Dolayısıy- (Üç Dul Kavşağı) Renoir’ın ağabeyi Pierre
la Fransız polisiyesinin bu döneminde, Operada- Renoir. Aralarında büyük Charles Laughton’ın
ki Hayalet (1910) ile kapalı oda esrarlarının ilk da bulunduğu pek çok önemli aktör tarafından
ve en güzel örneklerinden Sarı Odanın Esrarı’nın canlandırılmış Maigret deyince benim aklıma
(1908) yazarı Gaston LeRoux’nun gazeteci doğrudan bir başka büyük oyuncunun Jean
kahramanı Rouletabille ve Maurice Leblanc’ın Gabin’in gelmesi, herhalde Maigret’yi ilk defa
sıklıkla Holmes’ün Fransa’daki karşılığı sayılan onun filmleriyle tanımamdandır. Yoksa Jean
kibar hırsızı Arsen Lüpen gibi şahane karakter- Gabin, Maigret’yi sadece üç filmde oynamış.
Bir Japon versiyonu bile bulunan Maigret’yi
şimdilik son canlandıransa Mr. Bean karakteriy-
le meşhur İngiliz komedyen Rowan Atkinson.
İzledim, gayet başarılı bulduğumu ve komed-
yenlerin çoğu örnekte dramcılardan daha sıkı
dram oynadıklarını bildiğimden hiç şaşırmadı-
ğımı söyleyeyim.
Simenon’la aynı dönemde yazmış ve Fran-
sa’da büyük şöhrete ulaşmasına rağmen artık
her niyeyse ülkesinin sınırlarını aşamamış
(wikipedia’da bile tek satırlık yeri var!) Pierre
Véry yirmi sekiz roman yazmış. Bunların ilginç
yanıysa avukat kahramanının suçluyu önce
79
DİZİ HAFİYESİ
80
Sophie’nin metresi olduğu Freddie Hamid’in 1993’te yayımlanan ve le Carré’ın ilk
(David Avery) de içinde bulunduğu uluslararası
silah kaçakçılığıyla ilgili bilgiler alır. Sophie Soğuk Savaş sonrası romanı olan The
odasında şüpheli bir şekilde ölü bulunduğunda Night Manager, daha önce iki defa filme
elindeki bilgileri İngiliz istihbaratına isimsiz uyarlanmak istendi, ancak romanı iki
olarak yollar. Şebekenin başındaki Richard
Ropper (Hugh Laurie) İngiliz istihbaratı- saate sığdırmak oldukça zor olduğu için
nın uzun süredir peşinde olduğu ancak delil bu çabalar sonuçsuz kaldı. Her bölümü
yetersizliğinden suçlayamadığı, tanınmış, çok bir saate yakın süren bu diziyse kitabı
zengin bir işadamıdır. İstihbarat elemanı Ange-
la Burr (Olivia Colman), bu belgenin Jonathan kusursuz şekilde ele alıyor.
Pine tarafından yollandığını tespit eder ve ona Suriyeli mülteciler sözkonusu olunca dizinin
ajanlık önerir. Pine, Richard Ropper’ın güve- dördüncü ve beşinci bölümlerinde maceranın
nini kazanacak ve teşkilata içeriden bilgiler kısa bir süreliğine Türkiye’ye taşınması kaçınıl-
verecektir. maz oluyor. Bu sahneler İstanbul’da başlıyor,
Dizinin en büyük kozu hiç kuşkusuz Hugh ardından Güneydoğu sınırımızdaki mülteci
Laurie’nin varlığı. Öte yandan yapımcıların kamplarına kadar uzanıyor.
aldığı büyük bir riskle kendisi tarafından can- Jonathan Pine, Richard Ropper’ın yakın
landırılan Richard Ropper karakterini ilk kez ilk çevresine sızdığı andan itibaren onu kuşkuyla
bölümün 40. dakikasında görüyoruz. O zamana takip eden biri var; Ropper’ın sağ kolu olan
kadar gıyabındaki konuşmaları dinlemekle, Lance Corkoran. Bu ikili arasındaki sözsel
fotoğralarına ve TV yayınındaki görüntüsüne çatışmalar, bir lokantada yemek yerken fiziksel
bakmakla yetindik. O ilk sahnede yanında gör- kavgaya dönüşüyor. Bu lokantada yan masada
düğümüz isimlerse sevgilisi Jed Marshall (Eliza- yemek yerken kitabın yazarı John le Carré’ı da
beth Debicki) ve Lance Corkoran (Tom Hollan- görmekteyiz.
der). Jed, uzaklarda bir yerde çocuğu olan ve
bunu sevgilisi Richard Ropper’dan saklayan bir FİNAL SAHNESİ ÜZERİNE...
kadın. Üçüncü bölümde Jed’i daha yakından Ve gelelim final sahnesine. Diziyi izlemediy-
tanıyoruz, Ropper’dan kimi zaman para alıyor seniz yazıyı okumayı burada kesebilirsiniz. Dizi
ve bunu oğluna bakan ablasına yolluyor. Aynı Richard Ropper’ın kendinden çok emin şekilde
bölümde Jed’in Jonathan Pine’a söylediği, “Beni bindiği Mısır polisinin mahkûm arabasında son
çıplakken görenleri değil, ağlarken görenleri bulabilirdi. Bir hafta sonra serbest kalacağından
umursarım,” cümlesi karakteri hakkında önemli emin olan Ropper, arabada asla karşılaşmama-
bir ipucu... sı gereken kişileri görünce, “No, no, no!” diye
bağırıyor, işte bu harika bir final olurdu. Dizide
FARKLILIKLAR ilk kez Ropper’ı endişe içinde izliyoruz çünkü
Dizi senaryosuyla kitap arasında farklılıklar bu sahnede. Oğlu kaçırılırken bile belli ölçüler
olduğundan bahsetmiştik, şimdi bunlara bir göz içinde sükûnetini bozmamıştı. Bu sarsıcı sahne
atalım. Öncelikle kitap 1993’te yayımlandığı Ropper’ın yaptıklarının bedelini en ağır şekilde
için o zaman Arap Baharı yoktu, bu ilk farklı- ödeyeceğine dair önemli bir ipucuydu. Ama dizi
lık. Kitapta istihbarat ajanı olarak Jonathan bu sahneyle bitmiyor, Jonathan otelde Jed’le
Pine’ı görevlendiren kişi erkekti (Leonard), vedalaşıyor ve onu arabaya bindirip arkasından
buradaysa kadın (Angela). Ropper’ın malikâ- bakarken dizi sona eriyor.
nesi kitapta Bahamalar’daydı, dizide Palma de Dizi kısa sürede hayran kitlesini oluşturdu ve
Mallorca, İspanya’da. Kitabın finalinin değiş- bu kitle, dizinin geleceğiyle ilgili kendi senaryo-
tirilmesi dışında bir başka önemli değişiklikse larını dile getirmeye başladı. Dizinin bu şekilde
kitapta Ropper’ın bağlantılı olduğu suç örgütü bitmesi he Night Manager’ın yeni maceralara
Kolombiyalı uyuşturucu çetesiydi, dizide Arap doğru yol alacağının ipucu olarak değerlendiril-
Baharı’na da atıfta bulunularak silah kaçakçı- di çoğunluğa göre. Bu tahminin karşılık bulması
lığı olarak değiştirilmiş. Ortadoğu’daki rejim da gecikmedi, yapımcılar eğer John le Carré
değişiklikleri konusundan Suriyeli mülteciler kitabın devamını getirirse dizinin 2. sezonunun
sorunu da kendi payına düşeni alıyor elbette. da olabileceğini açıkladılar...
81
ÖYKÜ ROMAN
TEFRİKA
EVRAK-I METRUKESİ
Cüneyt ÜLSEVER
82
deyse 1000 polis cenazede idi. ***
Dile kolay “Baba Kazım”ı toprağa veriyorlar- 52 yaşındaki babamdan bahsederken “dede-
dı. min yaşayan tek evladı” terimini kullanmıştım.
*** Zira dedemin bir başka evladı daha varmış.
“Baba Kazım” kısa boylu, halk tabiriyle Halam Selime! Dedem 1963’te evlenmiş. Babam
tıknaz, cüsse olarak olmasa da çehre olarak 1964’te, halam 1966’da doğmuş. Ancak, halam
az biraz Hulusi Kentmen’e benzer bir tipti. Selime ben henüz 6 yaşındayken 1991’de 25 ya-
Saçları erken yaşta kırlaşmış ama hemen hiç şında vefat etmiş! Aniden! Ben kendisini hayal
dökülmemişti. Yana taradığında yine kırlaşmış meyal hatırlıyorum.
pos bıyıklarıyla birlikte gür saçları kendisine Babamın anlattığına göre dedem Kazım,
neredeyse yakışıklı denebilecek bir görüntü kızına âdeta âşıkmış. Halamın güzelliği tüm
veriyordu. Fatih’te dillere destan imiş! Âdeta İtalyan film-
Dedemin benim gözümde en bariz özelli- lerinden Fatih’e düşmüş Akdenizli bir genç kız
ği yardımsever oluşuydu.Neredeyse koskoca imiş. Hem de üstün zekâlı! Öldüğü yıl Boğaziçi
Fatih’te başı sıkışan herkes dedeme koşardı. O Üniversitesi’nde işletme bölümünde yüksek
da herkese ama herkese yardım ederdi. Gari- lisans yapıyormuş. Ondan önce İTÜ’de Kontrol
ban insanların; devlet daireleri ile sorunları, ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde lisans
doktor-hastane ve dahi okul, yakacak, yiyecek derecesi almış.
içecek ihtiyaçları nedeniyle başvurdukları ilk ***
merci sanki dedemdi. Fatih’in “medarı iftiharı” olarak nam yapmış
O, gariplerin babası idi! halam Selime Tekinalp 1991 yılında bir kış gece-
Böyle olmakla beraber katiyen güleç yüzlü si evde aniden düşüp bayılıyor. Acele Çapa Tıp
değildi. Hep somurtur, hep birilerine kızar, hep Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıyorlar. Halam has-
insanları azarlardı.Dedemin huyunu bilenler tanede sabaha karşı vefat ediyor. Doktorlar “ani
azarı sineye çekerler, hatta alınmazlardı.Yeter ki gelişen beyin kanaması” diyorlar. Ancak dedem;
o imdatlarına yetişsin! ölene dek doktorların ihmalkârlığının -ona
Ayrıca dedem çok titiz giyinir, daima munta- göre özellikle acil servisin başhemşiresi, halama
zam ütülenmiş bir takım elbisenin içine beyaz gerekli ihtimamı ve dikkati göstermiyor- halamı
gömlek giyer, kravat takardı. Emekli olduktan öldürdüğüne, çok fazla seslendirmese de kalben
sonra bile bu giyim tarzını terk etmedi. Her inandı.
sabah mutlaka sakal tıraşı olur, iki bilemedin Babama göre kızını, daha doğrusu “canı-
üç günde bir berberde ensesini, favorilerini nı/cananını” kaybettikten sonra dedem çok
düzelttirirdi. değişmiş. Tamamen içine kapanmış. İnsanlara,
*** Cinayet Büro Amirliği’ndeki meslektaşlarına
Söyledim; “Baba Kazım” aynı zamanda “Ci- yardım etmeye aynen devam etmiş ama çok
nayet Polisi Kazım” sıfatı ile maruftu. Dedem, daha sinirli, öfkeli, hiddetli ve şiddetli bir insan
katillerin aman vermez düşmanı bir cinayet haline gelmiş.
polisiydi. ***
Dedem emekli olduktan sonra özel dedektif- Bütün bunları neden anlatıyorum?
lik yapmadı ama Emniyet Müdürlüğü Cinayet Geçenlerde beni aşırı heyecanlandıran bir
Büro Amirliği’nden de çıkmadı. Öyle emekli gelişme oldu da ondan!
olunca nereye gideceğini bilmeyen kişiler gibi Dedemin 52’si yeni çıkmıştı. Bir gün beni
değil! Kendisi hep arandı ve kendisine ölene dek dedemin meslekte can yoldaşı, 60 küsur yıllık
akıl soruldu. arkadaşı Abdullah Amca telefonla aradı. Kendisi
Dedem her türlü ateşli-ateşsiz silahın nasıl dedemle birlikte çok uzun yıllar Cinayet Büro’da
kullanılacağını bildiği gibi adam öldürme tek- beraber çalıştılar. O da haliyle şimdi emekli!
niklerinin de hepsini bilirdi. Ayrıca muazzam Abdullah Amca telefonda kendisinde dede-
bir içgüdü ile maktulü kimin öldürmüş olabi- min, ölümünün üzerinden 52 gün geçtikten
leceğini önden hesap eder, Olay Yeri İnceleme sonra bana teslim edilmek üzere ona emanet
ekipleri kurulmadan, Adli Tıp en küçük delilden ettiği “evrak” bulunduğunu söyledi. Gün gel-
DNA sonuçları çıkarmaya başlamadan önceleri mişti, evrakı bana teslim etmek üzere buluşmak
cinayet mahallinde bulunan aykırı kıldan tüy- istiyordu.
den anlam çıkarırdı. Beyazıt’ta eskiden kalma, artık nesli tüken-
83
mekte olan bir kahvede buluştuk.Haliyle ben da biliyorum. Gurur duyuyorum. Mesleğim
çok heyecanlı idim. Elime anında bir dosya seni o kadar çok etkilemiş ki, cinayet romanları
yığını sıkıştırdı. Tüm dosyalar kalın bir sicim- yazmak istiyorsun.
le hem enine hem boyuna üst üste birbirine Nereden biliyorsun diye sorma; dedeler bilir,
bağlanmıştı. Dört bir yandan dosyaları saran hele hele polis dedeler hepten bilir!
sicim birleştikleri orta noktada mühürlenmiş, Rüyalarının klişesinin, ‘Cinayet romanlarının
dosyalar “evrak” haline getirilmişti! vazgeçilmez ismi Sezai Tekinalp!’ olduğunu da
Ayrıca bana cebinden çıkardığı bir mektup biliyorum.
verdi. Mektubun da zarfı mühürlenmişti. Yazdığın bazı denemeleri bana da okutmuş-
Alelacele bana, “Deden bunları öldükten son- tun. Üstün nitelikte diyebileceğim bir üslubun
ra sana vermemi istedi. Ben önce ölecek olsay- var. Kelime hazinenin zenginliği beni zaman
dım, dosyaları ve mektubu gelip evde sakladı- zaman şaşırtmıştır. Konuşurken bile kelimelere
ğım yerden geri alacaktı. Sakladığım yeri bir tek takla attırmana bayılırım.
o ve ben biliyorduk,” dedi. Bir çay bile içmeden Ancak sevgili torunum, kusura bakma, sende
fırladı, gitti. Ben çayımı önceden söylemiştim. romancı olmak, hele hele kurgu üzerine inşa
Soğumaya yüz tutan çayı bir dikişte bitirdim.Bir edilmiş cinayet romanları yazarı olmak için
taksiye atladım. Eve geldim. Odama kapandım. önemli bir eksik var. Hayal hanen zayıf! Zih-
Allahtan annem evde yalnızdı. Odama kapan- ninde çekici olaylar kurgulamakta, gizem dolu
mamı yadırgamadı. hikâyeler yaratmakta zayıf kalıyorsun. Bunun
Ellerim titreyerek dosya yığının üzerindeki için bugüne dek bir tek roman yazamadın!
mührü parçalayıp ipleri çözünce gördüm ki ya- Dost acı söyler, dedeler daha da acı söyler!
rım kapaklı her bir dosyanın içinde A4 kâğıdına Gerçek bu!
bir kısmı eski bir daktilo ile bir kısmı bilgisayar Ancak, ben sana muazzam bir iyilik yapıyo-
ile yazılmış ve sayfaları sararmaya başlamış rum. Mesleğim sırasında çözdüğüm en az 250
raporlar ve bilgi notları yer alıyor. Her bir yarım cinayet arasında çözemeden emekli olduğum
kapakta dosyanın adı, bir tarih ve bir not yer 15 cinayet var! Sana bir gizli evrakla bu cinayet
alıyor! dosyalarının ve ilgili bilgi notlarının birer foto-
“Falan-filan cinayeti. Yıl:1992. Not: Dosya kopisini gönderiyorum.
faili meçhul olarak kapatılmıştır.” Sana en büyük mirasım işte bu evraktır!
Önce dosyaların kapaklarına teker teker Bu hikâyeleri kullanarak pekâlâ “cinayet ro-
baktım. Evrakta 1992 tarihinden başlayan ve manlarının vazgeçilmez ismi Sezai Tekinalp” ola-
sonuncusu 2005 yılına ait tam 15 adet dosya bilirsin. Sana bir de uyarım var. Bil ki, benim bile
vardı. O an akıl ettim. Önce mektubu okumam çözemediğim cinayet dosyalarından birini dahi
gerekiyordu. Yine ellerim titreyerek mektubun çözersen öbür dünyada ruhum şad olacaktır.
zarfını yırttım. Sana evrakı ve bu mektubu hayatta en çok
Zarfın içinde bana hitaben yazılmış bir güvendiğim insan olan Abdullah, ölümümden
mektup vardı. Mektup mürekkepli kalemle, A4 52 gün geçtikten sonra getirip teslim edecektir.
kâğıdına elyazısı ile yazılmıştı. Dedemin düzgün İçinde ne olduğunu bilmiyor. Öğrenmeye yel-
elyazısını anında tanıdım. Mektubun üzerin- tenmeyeceğini de adım gibi biliyorum.
de tarih yoktu. Heyecanla mektubu okumaya ‘Cinayet Polisi Kemal’in adını ‘Cinayet
başladım: romanlarının vazgeçilmez ismi Sezai Tekinalp’
*** olarak idame ettirmeni çok ama çok isterim.
“Sevgili ve biricik erkek torunum Sezai Teki- Allah yanında olsun! Seni çok sevdim.
nalp; Deden.”
Edebiyata düşkünlüğünü yıllardır bilirim. ***
Zaten üniversitede edebiyat okuyarak, hem de Mektup bittiğinde gözlerim dolmuştu. De-
yükseğini tamamlayarak bu merakını hepimize dem bana el veriyordu! Artık ben de eksiğimi
ispat ettin. Meslek olarak da edebiyat öğret- tamamlayıp romancılığa başlayabilirim. Bir ro-
menliğini seçerek edebiyat ile hayat arkadaşlığı manla romancı olunmaz demeyin. İlkini veren
kurdun. kudret gerisini de getirir!
En büyük arzunun romancı olmak olduğunu Ben “Cinayet Polisi Kemal”in torunuyum!
84
MAVİ BÜRO
85
ruhumda çiçeklenmekte olan, her şeye gücü ye- If Amerika’da”, 6 öykülük “Simon If Yollarda/
ten, her şeyi bilen, her zaman her yerde var olan Uzaklarda” ve son 2 öykülük “Simon If Psiko-
Kutsal Ruh’un içkin ilahiliği tarafından terbiye analist” isimleriyle çıkan If külliyatından 12
edildi/azarlandı ve sessizleşti.” öykülük olanı, bizde Mitra Yayınları tarafından
Crowley’nin hayat hikâyesi detaylı ve uzun. Simon If ’in Maceraları: Toplu Öyküler adıyla
Ancak konuyu toparlamak için şu noktaların basıldı. Daha sonra bu karakteri Moonchild (Ay
altını çizmekte fayda var: Crowley, okültizmde Çocuk) eserinde görürüz.
“sol el inisiyesi” denilen ve esasen kötü/karan- Crowley’nin Türkçeye çevrilmiş iki kita-
lık/şeytani olanı simgeleyen tarafı seçmiştir. bından biri olan Ay Çocuk (Altıkırkbeş, 2004)
Sözkonusu “aydınlanma, arınma” deneyimleri kronolojik olarak Simon If karakterini Türkçe-
aslında onun Luciferianvari deneyimlerini ifade de ilk gördüğümüz eserdir de. Simon If, kendi
etmektedir. Crowley ritüelist büyücüdür, arzu- ifadesiyle Crowley’nin alter-egosudur.
ladığı karanlıkta derinleşmek için seks ayinleri- Simon If ’in Maceraları ise 2013 tarihini ve
ni, halüsinojik deneyimleri önemser. Bu yüzden Mitra Yayınları etiketini taşıyor. Bu denli ilginç
içlerinde “büyü sanatını icra eden kadınlar” ve birçok disiplinin konusu olan bir karakterin
anlamındaki cadıların yer aldığı bir oluşumdan kitabını Türkçeye kazandırmak elbette saygı-
bile aşırılıkları nedeniyle kovulduğu söylenir. değer bir iş. Ancak Mitra Yayınları, bu kitapta
Hatta Altın Şafak’ın çöküşünü onunla başlatan yayımcılık konusunda sınıfta kalmıştır diyebili-
yorumlar da vardır. rim çekinmeden. Son derece özensiz, bütüncül
bir çalışmadan uzak, kötü bir çeviri nedeniyle,
Oğlunun Adını “Attaturk” Koydu zaten karmaşık bir anlatımı olan Crowley’nin
Konunun en ilginç yanlarından biri olan, aslında zevkle okunabilecek hikâyeleri, yarıda
Crowley’nin, oğlunun adını “Attaturk” koyması bırakmamak için direnilen bir kitaba dönüşmüş
olayından da bahsetmek gerek. Oryantalist maalesef.
yönü olan, Türkiye’yi de iyi bilen Crowley’nin Crowley’nin mistisizm ve metafizik algısı,
oğluna koyduğu bu ismin tesadüften uzaklığı bilimden büsbütün kopuk değildir. Aksine o,
aşikâr olmakla beraber neden böyle bir tercih büyünün bir sanat ve bilim olduğunu ileri sü-
yaptığı da pek bilinmez. Yakın geçmişte haya- rerek fizik yasalarını, matematiği, rasyonalizmi
tını kaybettiği iddiaları sanal âlemde dolaşan safdışı bırakmaz. Bu notu düştük çünkü yazının
Attaturk Crowley de zaten bu isimle ölmemiş, en başında değindiğim üzere, Crowley’nin de-
birkaç kez adını değiştirmiş. dektilik maceralarında nedensiz bir metafizik
Orlame isimli kitabındaki “Gidenler, Ha- yoktur. Orada, karanlıktan gelen bir varlığın
yaletler ve Tanrılardır” isimli şiirini Atatürk’e veya gökten inen bir elin kendi kendine çözdü-
ithaf ettiği söylenir ancak orijinal metni hiçbir ğü olağanüstü olaylar görmeyiz.
şekilde görmediğim için kefil Simon If, Ay Çocuk kitabında
olmak istemem. daha sakin ve nispeten ciddi
bir karakterken dedektilik
Crowley’nin Alter- öykülerinde karşımıza eğlen-
Egosu Bir Dedektif: celi, hiperaktif ve bir miktar da
Simon If küstah bir dedektif olarak çıkar.
Simon If’i, Crowley Olayları araştırırken somut
1916’daki New Orleans ziya- verileri kullanmaktan çekin-
reti sırasında maddi zorluk mez, ipuçlarını da değerlendirir,
çektiği bir dönemde yazıp kanıtları da… Öte yandan mistik
kendi çabalarıyla bastırsa da yönü her zaman olayların için-
bundan tek kuruş kazana- dedir. Bir yanıyla psikanalizden,
mamıştır. Crowley, Edward bir yanıyla sosyolojik birikimden
Kelly takma ismiyle yazmış- faydalanır.
tır bu öyküleri ki bu isim “Simon If bir majisyendi.
de 17. yüzyılda yaşamış bir Bir majisyen batıl inançlı bir
okültiste göndermedir. İlk geri zekâlıdır,” gibi mizahi bir
olarak “Simon If’in Çalış- girişten de anlaşılacağı gibi kar-
maları” başlığında 6 öykü, şımızda öyle sıkıcı, kasvetli bir
sonra 12 öykülük “Simon karakter durmuyor. Aslen İngiliz
Crowley, Altın Şafak Hermetik
Cemiyeti’nin Kıyafetiyle
86
Crowley’nin oğlu Attaturk
Crowley’nin bilinen tek fotoğrafı.
87
YAZAR vs EDİTÖR
88
ye roman yazıyorum ama editörüm kan, kin ve geldiğinde bir türlü sahneye girmiyor. Buna işa-
intikamdan bahsederek bizatihi polisiye romanın retler filan yapılıyor. Sonunda dayı dayı yürüyerek
içinde yaşıyor. “Gıcık”, “huysuz” ve “çekilmez”i sahneye giriyor, bir de, “Ne ulan! Siz yalvarmadınız
tarihin görüp görebileceği en paspal pezevenk mı gel oyna diye!” diyerek posta koyuyor.
Metin Çakır bile aynı cümle içinde kullanmıyor. Bunu neden anlattım? Niye sanki bu sözlüğü
Kullanamıyor. Onun da bir terbiyesi var haliyle. yapmak benim fikrimmiş gibi, sanki Metin’in so-
Ben kitaplardan çok, Metin Çakır’ı seviyorum. kak ağzı konuşmaları hiç bilinmeyen bir şeymiş
Bu hergelenin hayatı beni şaşkınlıktan şaşkın- gibi lanse ediliyor? Niye ediyorsun?
lığa sürüklüyor. Yaşadıklarına inanamıyorum, Neyse, yine de tatsız bir angarya diye bakma-
aramızda kalsın ama bence biraz uyduruyor. Çala dık, eğlendik hakikaten. Ayrıca şunu da belirt-
klavye yazılmış ilk romandan sonra dışarıdan mek isterim ki argo, jargon, adı her neyse, Metin
fazla fark edilmese de her romanla beraber biraz sokak ağzıyla konuşuyor. Belki biraz törpülemi-
daha ustalaştığımı hissediyorum. Önemli olan şimdir bile. Yani RTÜK kafası taşımıyorsak hiç de
okurken eğlenmek. Ne kadar kalabalık olursak o ayıp değil.
kadar eğlenebilirmişiz gibi. Ç: Peki, yakın zamanda Yıldız Cinayetleri sine-
Ç: İyi eğlendik ama… Metin’in başına gelenler maya uyarlandı, sete gidip yönetmenle senariste
pişmiş tavuğun başına gelmemiştir, son kitapta de bana yaptığın gibi eziyet ettin mi çok merak
bu yüzden mi biraz daha az bela açtın adamcağı- ediyorum. “Bu senaryo hiç olmamış, kitaba
zın başına? benzemiyor, karakterleri sevmedim, hayalimde
A: Karakol Cinayetleri’nde Metin, karmaşık canlandırdığım gibi değiller” vb... Şaka bir tarafa
duygular içinde, zira bir gece evinde, kendisini filmi beğendin mi? Olmuş mu yani?
bekleyen Başkomiser Asım Abi’yi buluyor. Malum, A: Yok, onlara eziyet etmedim, onlar da bana.
Asım Abi eşittir bela. Ama bu defa başkomiserin Olmadığını düşündüğüm yerlerde nazikçe fikrimi
başı belada. Üstelik gelmiş, Metin’den yardım isti- söyledim. Kabul ettiler. Sözleşmemizdeki, “Ya-
yor. Kumpas kurulmuş, Asım Abi’ye cinayet suçu zarın düşünceleri uygulanmazsa filmi vizyondan
bindirilmiş, kalemi kırılmış. Naçar Asım Abi, farklı kaldırma” maddesini uygulamakla tehdit et-
bir zihniyetin bu olayı çözebileceğini düşünüyor. mek aklımdan bile geçmedi. İlk iki yönetmenin
Akla ilk kim geliyor? Elbette Metin. ortadan kaybolmasıyla ve önceki senaristlerin
Metin şansına lanetler okuyarak karakola, topuklarına sıkılmasıyla zerre kadar alakam yok.
üstelik elleri kelepçesiz gidip gelmeye başlıyor. Olaylar olduğu sırada evde televizyon izliyordum,
Hem karakoldaki zarbolar hem de mahalledeki şahitlerim var.
arkadaşları bu duruma ayar oluyor. Ama sözko- Film için bana ilk geldiklerinde, “kitabı senar-
nusu Asım Abi olunca akan sular duruyor. yolaştırmak yerine kitaptan senaryo” üretme-
Metin kıvrak zekâsını, tehlike karşısında bir lerini söylemiştim. Sonuçta ortaya çok masraf
silah gibi kullanabildiği muhteşem be- yapan, elini taşın altına sokan birçok
denini, planlamada üst düzey satranç- insan devreye giriyor. Elbette ticari
çıları kıskandıracak dehşetteki aklını, kaygılar ön planda olacaktı. Öyle de
onu asla yarı yolda bırakmayacak par- oldu. Buna rağmen kaliteli bir yapım
lak şansını ve de falçatasını aldığı gibi ortaya çıktı. Yönetmen Murat Şenöy
atına atlayıp maceraya yelken açıyor... mizah duygusu taşıdığını gösterdi.
Ç: Biraz da kitapların arkasına Başta, Mustafa Üstündağ, Güven
koyduğumuz argo sözlüğünden bahse- Kıraç, Şükran Ovalı, Ayşe Melike Çerçi,
delim. Sözlüğün hazırlık süreci eğlen- Muhittin Korkmaz ve diğer oyuncular
celiydi doğrusu, Metin’in kullandığı muhteşem performanslar ortaya koy-
sözcükler sayesinde utanma duygumun du. Kendi adıma beğendiğim bir yapım
bir parçasını yitirmiş olabilirim. Sence oldu. İzleyen arkadaşlarım da benzer
böyle bir sözlük olmalı mıydı? Metin’in duyguları paylaştı.
kendine has jargonu nasıl desem, biraz Ç: Son olarak, sırada hangi kitaplar
ayıplı mı? Bu sözlük, ilişkimizi nerelere var? Kısaca başıma daha ne işler aça-
getirdi Armağan? caksın diye sorsam?
A: Ercan Yazgan’dan dinlemiştim: A: Sırada Metin Çakır’dan kurtul-
Adana’da turnedeler, oyunda küçük duğum bir roman var. Ben bittim, o
bir rol var. Biri sahneye girip mektup bitmedi. Metin’in beşinci macerasına
getirecek. O kadar. Gişedeki gençten rica da başladım uzaktan ama sadece adı
ediyorlar. O da kabul ediyor. Sıra ona var: Park Cinayetleri.
89
AHİR ZAMAN HAFİYELERİ
POLİSİYE ROMANDAN
BEYAZPERDEYE
Erol ÜYEPAZARCI
90
Graham Green’in ünlü romanı Üçüncü
Adam’ın sinema uyarlamasıysa bir
başyapıttır. Carol Reed’in rejisörlüğünde
chcock 1940’ta beyazperdeye aktarmıştı. Başrol
oyuncuları Laurence Olivier ve Joan Fontaine dönemin en yetenekli artistleri Orson
1941 Oscar Ödüllerini kazanmışlardı. Welles, Alida Valli, Joseph Cotton ve Trevor
Yine nitelikli İngiliz yazarı Graham Green’in Howard’ın oynadığı film 1949 yılı Cannes
ünlü romanı Üçüncü Adam’ın sinema uyarla-
masıysa bir başyapıttır. Carol Reed’in rejisör- Film Festivali’nde büyük ödülü almıştır.
lüğünde dönemin en yetenekli artistleri Orson en iyileridir. Bir de Ursula Andrews’un kütür
Welles, Alida Valli, Joseph Cotton ve Trevor kütür gençliğini seyretmek isteyenler Mr. No’yu
Howard’ın oynadığı film 1949 yılı Cannes Film izleyebilir!
Festivali’nde büyük ödülü almıştır. Frederic Forsyth’in gerilim yüklü romanları
20. yüzyılın ilk yarısının tanınmış İngiliz da beyazperdede her zaman sevilerek izlenen
polisiye roman yazarı Eric Ambler’in İstan- eserlerdir ama Fransız Cumhurbaşkanı De
bul’da geçen polisiye romanıhe Light of he Day Gaulle’e yapılacak bir suikastı konu alan Çakal’ın
“Topkapı” adıyla Fransız rejisör Jules Dassin’in Günü filmi bunların en etkilisidir. Fred Zinne-
yönetimiyle Peter Ustinov ve Melina Mercurie mann’ın rejisörlüğünde 1973’te çekilen filmin
tarafından 1964’te beyazperdeye aktarılmış; başrol oyuncuları Edward Fox, Michael Londsa-
film bütünüyle İstanbul’da özellikle Topkapı le, Alan Badel idi.
Sarayı’nda çekilmiştir. Nitelikli casus romanları yazarı John le
Leslie Charteris’in ünlü kahramanı “Saint” Carré’ın pek çok eseri filme konu olmuştur
lakaplı Simon Templar’in maceraları da pek çok ama kanımızca iki tanesi gerçekten başyapıttır.
filme konu olmuş ve 1970’li yıllarda ülkemizde Bunlar 1965’te Martin Ritt’in yönettiği Richard
de Roger Moore’un başrolünü üstlendiği Kaygı- Burton ve Claire Bloom’un başrollerini oynadığı
sızlar (he Persuaders) dizisiyle TV izleyicilerine Soğuktan Gelen Casus ile 1991’de çevrilen Sean
sunulmuştur. Connery ve Michelle Pfeifer’ın başrolünü oyna-
Yaşı benim gibi seksene yaklaşanlar 1950’li dığı he Russia House (Rus Evi)’dir.
yılların Lemmy Caution filmlerini muhakkak Sözkonusu edeceğimiz son İngiliz yazar
hatırlayacaklardır. Ünlü İngiliz “Kara Roman” Peter O’Donnell ve onun yarattığı çarpıcı kadın
yazarı Peter Cheyney’in bu ünlü dedektifini dedektif-maceraperest Modesty Blaise olacaktır.
beyazperdede Fransız aktör Eddie Constantin Dişi Bond denilen Modesty Blaise’in maceraları-
canlandırırdı. Bu sözkonusu filmlerin içinde nı ünlü İtalyan aktrist Monica Vitti, Dirk Bogar-
Jean Luc Goddard’ın rejisörlüğünü yaptığı, de ile birlikte beyazperdede canlandırmıştır.
1964’te çevrilen, biraz bilimkurgusal öğelerin Amerikalı polisiye roman yazarlarına gelir-
de bulunduğu Alphaville ise ayrı bir öneme sek ilk örneği 1930’ların ünlü yazarı Earl Derr
sahiptir. Bu filmde Lemmy Caution, robotların Biggers’in Çin kökenli Hawaili dedektifi Charlie
cirit attığı ve bir diktatörün gözetimi altındaki Chan alır. Pek çok kez beyazperdeye ve TV dizi-
geleceğin Paris’inde kaybolan bir bilimadamını sine konu olan bu dedektifin son filmi 1980’ler-
araştırır. de çevrilen ve Peter Ustinov’un olağanüstü bir
James Hadley Chase’in 1940’larda yazdığı Charlie Chan tipi yarattığı Ejderha Kraliçenin
en önemli eseri Miss Blandish’e Orkide Yok ilginç Laneti’dir.
konusuyla dikkati çeker. Zengin Miss Blandish’i Kendisi de yüksek rütbeli bir yargıç olan
fidye için kaçıran çete üyelerinden birine Miss Robert Travers’ın ünlü yapıtı Bir Cinayetin
Blandish’in âşık olmasını konu edinen yapıtın Anatomisi’nin 1959’da Otto Preminger tara-
1948’de Raoul Wallsh rejisörlüğünde çekilen fından gerçekleştirilen film uyarlamasıysa o
filminde Miss Blandish’in âşık olduğu haydut yılın bütün Oscar ödüllerini silip süpürmüştür.
rolünü James Cagney çok başarılı bir şekilde James Stewart’ın katilin avukatını, George
oynamıştı. G.Scott’un savcıyı, Ben Gazzara’nın katili, Lee
Ünlü James Bond’un yaratıcısı Ian Fle- Remick’in katilin karısını canlandırdığı filmde
ming’in bütün eserleri filme çekildiği gibi ölü- mahkeme yargıcı rolünü meslekten bir kişi;
münden sonra başka yazarların kaleme aldığı o yıllarda Amerika’da cadı kazanını kaynatan
James Bond öyküleri de filme alındı. Kişisel senatör McCarthy’e karşı mücadelesiyle tanınan
kanımızca Sean Connery’nin başrolleri üst- Bostonlı avukat Joseph N.Welch çok başarılı bir
lendiği Casino Royal ve bir bölümü İstanbul’da şekilde canlandırmıştır. Film ABD’de konusu iti-
geçen Rusya’dan Sevgilerle bu onlarca filmin barıyla büyük gürültülere neden olmuş, tutucu
91
çevreler filmin yasaklanmasını istemiş, Chicago yazarımızın Rum Punch adlı eseri esas alınarak
Emniyeti bu yolda bir karar almış ama Yüksek senaryolaştırılmıştır.
Mahkeme bu yasaklama kararını geçersiz say- James Mallahan Cain’in ünlü eseri Postacı
mış, film gösterime girmiş ve izleyicilerin büyük Kapıyı İki Defa Çalar ise dört kez film konusu
beğenisini kazanmıştır. olmuştur. İlk çekimi Fransa’da Dernier Tournant
Bir diğer olay filmde Lee Harper’ın Bülbülü (Son Dönemeç -1939) adıyla, ikinci çekimi
Öldürmek isimli romanından uyar- İtalya’da ünlü yönetmen Luchino
lanan ve Gregory Peck’in avukat Visconti tarafından Ossessione
Atticus Finch rolünü üstlendiği (Saplantı, 1942) adıyla yapılmış,
filmdir. 1946’daki üçüncü çekiminde Lana
Amerikan Kara Roman okulunun Turner ve John Garfield, 1981’deki
iki dev ismi Dashiell Hammett ve son çekiminde Jessica Lange ve
Raymond Chandler’ın eserleri de Jack Nicholson oynamışlardır. Ro-
sinemada etkili anlatılan yapıtlardır. bert Bloch’un çok tanınan polisiye
Özellikle Hammett’ın ünlü romanı romanı Psycho ise Alfred Hitchcock
Malta Şahini’nin Humphery Bo- tarafından Anthony Perkins ve Ja-
gart’ın başrolünü üstlendiği ilk çeki- net Leight’in başrollerinde olduğu
len versiyonu tartışmasız bir sinema bir filme konu olmuştur.
başyapıtıdır. Raymond Chandler’ın Patricia Highsmith’in ünlü katili
yapıtlarından Büyük Uyku ise ayrı Becerikli Bay Ripley de pek çok kez
bir ilgiyi hak eder. Senaryosunu filme çekilmiş bir kahramandır
Nobel almış ünlü romancı Willi- ama kanımızca en başarılısı René
am Faulkner’in yazdığı bu filmde Clement’in rejisörlüğünde başrolü-
yazarımızın ünlü dedektifi Phillip nü Alain Delon’un üstlendiği Plein
Marlowe rolünü Humphrey Bogart Soleil (Kızgın Güneş)’tir.
oynamıştır. Marlowe rolünü başka homas Harris’in ünlü kahra-
filmlerde oynayanlar arasında Robert manı Hannibal’ı tanıttığı romanı
Mitchum, George Montgomery ve Kuzuların Sessizliği ise Jonathan
James Garner gibi aktörler de vardır. Demme’nin rejisörlüğünde Anthony
Chandler’ın meşum kadınlarını Hopkins ve Jodie Foster’ın başrolle-
canlandıranlar arasındaysa Lauren riyle beyazperdeye aktarılmış ve beş
Bacall ve Charlotte Rampling unu- dalda Oscar Ödülü almıştır.
tulmaz. Mario Puzo’nun ünlü mafya
Hammett-Chandler okulunun polisiyesi Godfather (Baba) da
en parlak takipçilerinden John yayımlanmasından sonra hemen
Darr MacDonald’ın he Executioners filme çekilen yapıtlardandır. Ünlü
(Cellatlar) isimli yapıtı da 1961’de rejisör Francis Ford Coppola,
Robert Mitchum ve Gregory Peck, başrollerini Marlon Brando ve Al
1991’de de Robert de Niro ve Nick Pacino’nun oynadığı Baba filmiyle
Nolte tarafından beyazperdeye büyük başarı kazandı. Filmin Oscar
aktarılmıştır. Ödülü alan senaryosunu Puzo ile
Leonard Elmor da Hollywood Coppola birlikte yazdılar. Filmin
yapımcı ve rejisörlerinin gözde ya- başarısı üzerine yine Puzo’nun
zarıdır. Örneğin Coen Kardeşler ve senaryosuyla Baba II filmi çevrildi.
son yılların tartışmasız en önemli Burada Robert de Niro, 50 yıl ön-
rejisörlerinden Quentin Tarantino ceki Don Corleone’yi, New York’a
Elmor’un yapıtlarını beyazper- yeni gelmiş bir göçmeni canlan-
deye aktarmışlardır. Bu filmlerin dırdı. 1990’da yine aynı ekip Baba
en önemlileri John Travolta’nın III filmini çevirecekti ve babasının
başrolde olduğu ve dilimize Tut Şu Bücürü adıyla yerine geçen Michael Corleone rolündeki Al
aktarılan Get Story, George Clooney’in rol aldığı Pacino, suç örgütünden kurtulup temiz işler
Aşk ve Para diye seyrettiğimiz Out of Sight ve yapmayı planlayacaktı ama bu üçüncü Baba
Tarantino’nun Jackie Brown filmidir. Son yapıt, filmi ilk ikisi gibi başarılı olamadı.
92
DİZİ İNCELEME
Dizinin zayıf ve sinir bozucu karakteri, bu karakteri alabildiğine mide bulandırıcı hale
getirmeyi başararak canlandıran Josh Hopkins. Onu tabii ki Cougar Town dizisindeki
Quantico’da canlandırdığı Liam O’Connor’ın taban tabana zıt halinden tanıyoruz.
97
hatta başı kapalı bir karakterden Yahudi’ye, Chopra’dır. Bir de delicesine çalışmadan ajan
zengin beyaz sarışından ailesiyle sorunlar majan olunamayacağını gösteren Quantico
yaşayan, ergenlikten hiç çıkamayan, okulun dersleri.
popüler futbol oyuncusu tipli yakışıklıya kadar Kimler izlemeli? Her fırsatta gizli gizli se-
herkes var. Zaten hikâyeyi de farklılaştıran bu vişmeye başlayan âşıklar, işyerindeki arkadaşlık
çeşitlilik. Bir açıdan göstermelik bir çeşitlilik ilişkileri ve rekabetin sonunda dostluğun ka-
gibi dursa da eski ünlü sporcu, içine kapanık zanması gibi öğeler size de çok tanıdık geldiyse
bilgisayar dehası, çocuğunu babasından kaçıran yani siz de bir Grey’s Anatomy fanıysanız tam da
genç güzel anne gibi klişeler de kaçınılmaz bir aynı şeylerin Quantico versiyonuyla karşılaşa-
şekilde bu çeşitliliği tamamlıyor. caksınız. Üstelik işin içine Homeland tarzı bir
Tanıdıklarımız ve yeni tanıştıklarımız bir vatanseverlik ve “hah şimdi şapa oturdu” daki-
yana, bu dizinin bize en büyük getirisi Priyanka kaları eklenince tadından yenmez oluyor.
Soru: Masabaşı çalışanlar hariç bütün FBI karakter arasında yaşanır) için eğitim almamak
görevlileri ya serseri romantik, ya sorunlu-seksi mümkün mü? Sonuç olarak bir yaralıyı sırtında
ya da cıvık mı olur? nasıl taşıyacağının eğitimini de alıyormuşsun,
Cevap: Hem evet hem hayır. Sen de gece, izledik, gördük.
gündüz,tatil ayrımı olmadan o şekilde eğitim Soru: Her zaman mı bir çift taralı ajan
alırsan öyle vücuda sahip olursun, o kadar vardır?
insanı eleyip FBI’a girmeyi başardıysan da zaten Cevap: İzlediğimiz her şey bir başka yapımda
kendine güvenin tavan yapar ve ister istemez da yok mu zaten? Hem çift taralı oynamak
çekici görünürsün. kötü biri olduğun anlamına gelmiyormuş, bazen
Soru: Bu insanlar yaralının vücudundan mecbur kalabiliyormuşsun.
neştersiz, anestezisiz kurşun çıkartmayı okulda Soru: FBI çalışanı kadınlar hiç mi regl ağrısı
mı öğreniyorlar? çekmez, hiç mi o tekmeleri havaya savururken
Cevap: Bir polisiye ya da macera yapımının bacaklarına kramp girmez?
olmazsa olmazı kurşun çıkartma sahnesi (ki Cevap: Yok arkadaş, dizide her şey var ama
bu sahne genellikle cinsel çekim içindeki iki buna dair bilgi yok.
98