Professional Documents
Culture Documents
TOPLUMSALLAŞMA
VE
KİTLESEL İLETİŞİM
ANKARA - 1982
ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN YÜKSEK OKULU YAYINLARI NO: 2
TOPLUMSALLAŞMA
VE
KİTLESEL İLETİŞİM
ANKARA -1982
Bu çalışma A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ııe "Sosyoloji" bilim kolunda doçent-
lik tezi olarak sunulmuş, Prof. Dr. Nermin ERDENTUĞ başkanlığında Prof. Dr.
Nephan SARAN, Prof. Dr. Rezzan ŞAHİNKAYA, Prof. Dr. Ruşen KELEŞ ve Prof.
Dr. Cevat GERAY'dan kurulu bilim jürisince değerlendirilmiş ve 1980 yılı mart
ayında doçentlik tezi olarak oybirliği ile kabul edilmiştir.
I-
ON SO Z
V
azından bireyin şimdiye değin yaşam biçimi, düşüncesi, yöntemi, bu
araçlar yolu ile şu ya da bu ölçüde değişikliğe uğramakta; olumlu ya
da olumsuz olarak etkilenmektedir. Bir başka deyişle, bireyin gelenek-
sel toplumsallaşma biçimi değişmeye zorlanmaktadır. Öyleki bireyin, bu
araçlara kapalı olsa bile, içinde bulunduğu toplumun açık olması du-
rumunda, yine de etkilenmesi söz konusudur.
Çalışmanın odak noktası olarak özellikle kırsal kesimin alınması
ise, bu etkinin kentsel kesime göre çok daha farklı boyutlarda olabile-
ceği düşüncesinden kaynaklanmıştır. Gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya
bağlı olma özelliğini gösteren kırsal topluluklarda bu araçların toplum-
sallaşma olgu ve sürecine etkisinin çok daha değişik olduğu varsayım-
lanmıştır. Kuşkusuz, daha önce de belirtildiği üzere, şimdiye değin ko-
nunun bu boyutta kırsal kesimde hiç ele alınmamış olması da destek-
leyici bir öge olmuştur.
Çalışma iki kısımda ele alınmıştır. Öncelikle kuramsal çalışmanın
yer aldığı birinci kısımda, toplumsallaşma olgu ve süreci üzerinde du-
rulmuş; bu konudaki kuramlar özetlenerek, görgül çalışmalara temel
oluşturacak, onu destekleyecek biçimde verilmeye çalışılmıştır. Çalış-
mada etkisini araştırdığımız kitle iletişim araçları —radyo ve televiz-
yona ağırlık verilerek— kuramsal olarak ele alınmaya çalışılmıştır.
Görgül araştırmanın yapıldığı evren olarak aldığımız kırsal kesim ise,
kuramsal çalışmamızın üçüncü bölümünü oluşturmuştur. Kırsal kesim
olgusu genelden alınarak Türkiye koşullarına indirilmiş; görgül çalış-
ma bulgularının yorumlanmasında destekleyici olarak kullanılmıştır.
Çalışmanın ikinci kısmı, toplumsallaşma ve kitle iletişim araçları
—radyo ve televizyon—nın etkilerinin kırsal alanda incelenmesini sağ-
layan sormaca (anket) uygulamasının sonuçlarının yer aldığı kısım-
dır. 115 sorudan oluşan sormacada, kırsal kesimdeki toplumsallaşma ol-
gu ve süreci doğrudan ya da dolaylı sorular ile ortaya konmaya çalışıl-
mış, ancak, tüm verilerin değerlendirilmesi yerine, kuramsal çalışmayı
desteklecek türdeki veriler değerlendirilmiş, bulgulara yer verilmiştir.
Araştırmanın kuramsal ve görgül çalışmaları kapsaması, bu konu-
da benim dışımda pek çok çabayı gerektirmiştir. Özellikle, görgül ça-
lışmaların, sormacanın hazırlanmasından, uygulanmasına, düzeltilme-
sine, verilerin bilgisayarda değerlendirilmesine değin pek çok emeğe
gereksinim olmuştur. Bunun yanında çalışmanın ortaya çıkması için
düşünce aşamasından kitap durumuna gelinciye değin de yine pek çok
kişiden yardım gördüm. Emeği geçenleri, ad olarak da olsa anmak, bi-
limsel çalışmaların güzel bir geleneğidir. Ben de bu geleneği sürdürme-
yi içtenlikle istiyorum.
VI
Öncelikle, görgül araştırmada öğrenci genç arkadaşlarımdan çok
yardım gördüm. A.Ü. Eğitim Fakültesinin 1977-1978 öğrenim yılında
Halk Eğitimi Bölümü son sınıf öğrencileri Ezel Tavşancıl, Meral TJysal,
Ramazan Dumlu Eker, Bayram Sakın, Hikmet Çimen, Celâl Olgun ge-
rek sormacanın hazırlanmasında, gerek köylerin seçiminde, gerekse
önsormacanın ve sormacanın uygulanmasında benimle birlikte iki ya-
rıyıl özveri ile çalıştılar.
Sormacanın uygulandığı Velihimmetli (Haymana), Mülk, Fet-
hiye (Yenimahalle) ve Büğdüz (Çubuk) köylerindeki sormacaya ka-
tılan denekler ile muhtarlar başta olmak üzere köy ileri gelenleri, gös-
terdikleri konukseverlik ve yardımla Türk köylerindeki geleneksel
toplumsallaşmanın, tüm zorlamalara, değişmelere karşın yine de var
olduğunun güzel bir örneğini verdiler. Yardımlaşma, konukseverlik,
karşılilksız verme, Batı'dan, kitle iletişim araçları yolu ile gelen olum-
suz kimi iletilere karşın yine de sürdürülüyor. Kıvanç duydum.
Sormacanın bilgisayarda değerlendirilmesi, dökümünün yapılması,
genellikle bu tür araştırmaların, parasal yönü olduğundan, en zor kıs-
mını oluşturur. Bu konuda da bürokratik engelleri kaldıran, alayişli
tutum ve davranışlardan ötürü, A.Ü.S.B.F. —o zamanki— Dekanı Prof.
Dr. Cevat Ger ay' ı ve O.D.T.Ü. yöneticilerini, Bilgi İşlem Merkezi yetki-
lilerini, programcı, uzman arkadaşları ve özellikle Perihan Çevikçe dos-
tumu burada anmak isterim.
Çalışmanın planı ile sormacanın hazırlanmasında Prof. Dr. Özer
Ozankaya'nın eleştirilerinden çok yararlandım. Özellikle başlangıçta
oldukça geniş olan araştırmanın planı, Ozankaya'nın yerinde karışma-
ları ile daha anlamlı bir duruma geldi.
Çalışmanın kitap durumuna gelmesinden önce çalışmayı özenle
inceleyen, dil yönünden eleştirilerde bulunan, ve çalışmanın tümünde
tutarlı bir dil kullanılmasına olanak sağlayan Prof. Dr. Ruşen Keleş'in
yardımlarını unutamam. Katkıları sınırlı da olsa, bu çalışmanın dışın-
da da dil konusunda her zaman yardımlarını gördüğüm A.Ü. Basın Ya-
yın Yüksek Okulu öğretim görevlisi Emin Özdemifi de burada anmayı
bir borç bilirim.
Çaışmanın tez olarak hazırlanmasında, bilimsel çalışmalar dışında
da bir takım çaba gerekti. Zamana karşı savaş olarak da niteleyeceği-
miz bu çabalarda, tezi özveri ve özenle makinede yazan ve haritaları çi-
zen S.B.F. ve BYYO çalışanlarından Hür ÇalışaZ ile Şafak Erdoğan'ı
özellikle belirtmek isterim.
Tagore'un şu özdeyişini hepimiz anımsarız : "...tükenmeyen bir
vn
sabırla gölgede durarak lambayı tutanı unutma..." Elimizdeki kitap,
teknik bir takım ortak çalışmaların ürünüdür. Bu ürün S.B.F. ve Basın
Yayın Yüksek Okulu Basımevinde gerçekleştirildi. Bizi aydınlatan lam-
bayı tutan eller onların elleri, bu basımevinde çalışanların yetenekli
elleridir. Dizgiden cilt yapımına değin pek çok elin emeği var bu ça-
lışmanın kitap olarak ortaya çıkışında. Bu özverili çalışanların hepsini
ad olarak anamıyorum burada. Dizgi ustası Orhan Yasamtürk ile atöl-
ye şefi Yalçın Durdağ kendi görevleri dışında da bana yardımcı oldular.
Yaratıcı yeteneklerini de kullanarak kitabın daha yararlı, daha güzel
olmasını sağladılar.
Tüm adlarını anmaya çalıştıklarım yanında anamadıklarım da
var. Hepsine teşekkür ederim. Çalışmanın eksiksiz, kusursuz olduğu
savında bulunmak istemiyorum, ancak bu duruma gelmesi, yukarıda
adlarını andıklarımla, anamadıklarımın katkılarıyla olduğunu büyük
bir içtenlikle söyleyebilrim.
Toplumsallaşma, olgusunun, kitle iletişim araçlarının etkilerinin,
yapılacak diğer araştırmalarda çok daha değişik boyutları ile ele alın-
ması Türk yazınındaki konu ile ilgili eksikliği, boşluğu dolduracaktır.
İnanıyorum.
VIII
KISALTMALAR
IX
İ Ç İ N D E K İ L E R
Önsöz V
Kısaltmalar IX
İçindekiler XI
Çizelgeler Listesi : XVII
GİRİŞ 1-7
A. Çalışmanın Amaç, Kapsam ve Yöntemi 3
B. Çalışmanın Varsayımları ve Kuramsal Modeli 4
KISIM I
XI
aa. Toplumsallaşma Sürecinin Sürekliliği 22
ab. Toplumsallaşmada Yeni Rollerin Oynanması Yeni Kuralların
Üstlenilmesi Asıldır 22
ac. Toplumsallaşmada Aynılığın Olmaması 23
ad. Toplumsallaşmada Kuşaklar Arası Farklılıklar Vardır 24
ae. Toplumsallaşmada Sıçramalar Olur 24
af. Toplumsallaşmada Gelişim Dinamiği Basitten Karmaşığa, So-
muttan Soyuta Doğrudur 25
ag. Toplumsallaşma İki Yönlü Bir Süreçtir 25
ah. Toplumsal Değişmenin Toplumsallaşma ile İlişkisi Vardır ... 26
ai. Toplumsallaşma Yöntemi, Öğrenmedir 26
b. Yetişkin Toplumsallaşmasındaki Koşullar ve Sınırlılıklar 28
ba. Yetişkin Toplumsallaşmasındaki Koşullar 28
bb. Yetişkin Toplumsallaşmasındaki Sınırlılıklar 29
XII
KISIM II
KIRSAL KESİMİN TOPLUMSALLAŞMASINDA RADYO VE TELEVİZYONUN
ETKİSİ İLE İLGİLİ GÖRGÜL ARAŞTIRMA SONUÇLARI
BİRİNCİ BÖLÜM : GÖRGÜL ARAŞTIRMA İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ ... 61-64
XIII
BEŞİNCİ BÖLÜM : KIRSAL KESİME YENİLİKLERİN GİRMESİNDE ET-
MENLER 110-128
XIV
B. Siyasal Bilgi Düzeyi 162
a. Dar Anlamlı Siyasal Bilgilenme 163
b. Geniş Anlamlı Siyasal Bilgilenme 166
c. Haber Kaynağı Olarak Radyo ve Televizyon 169
XV
ÇİZELGELER LİSTESİ
I
Çizelge 1.1 Köylere göre kadın-erkek deneklerin dağılımı ... 77
Çizelge 1.2a Köylere göre deneklerin yaş dağılımı 78
Çizelge 1.2b Deneklerin cinsiyete göre yaş dağılmı 79
Çizelge 1.3 Öğrenim durumuna göre deneklerin dağılımı 80
Çizelge 1.4 Deneklerin mesleklere göre dağılımı 82
Çizelge 1.5 Köylere göre deneklerin toprak durumu 83
Çizelge 1.6 Cinsiyete göre deneklerin gazete okuma durumları 84
Çizelge 2.1 Cinsiyete göre Radyo ve Televizyonu izleme durumu 91
Çizelge 2.2 Cinsiyete göre Radyo-Televizyon izleme sıklığı 92
Çizelge 2.3a Cinsiyete göre Radyo yayınlarını izleme zamanı 93
Çizelge 2.3b Cinsiyete göre televizyon yayınlarını izleme süresi 95
Çizelge 2.4 Radyo ve Televizyon izleme nedenleri 97
Çizelge 2.5 Televizyonda en çok izlenen yayınlar 100
Çizelge- 2.6a Köy yayınlarından yararlarıma 102
Çizelge 2.6b Köy yayınlarından neler öğrenildiği f 104
Çizelge 2.6c Köy yayınlarından nelerin uygulandığı 105
Çizelge 3.1a Cinsiyete göre "Kanada-Rus" buğdayım duyuran, benimseten
ve uygulatan etmenler 112
Çizelge 3.1b Radyo izleme durumuna göre "Kanada-Rus" buğdayını
duyuran, benimseten ve uygulatan etmenler 114
Çizelge 3.1c Televizyon izleme durumuna göre "Kanada-Rus" buğdayım
duyuran, benimseten, uygulatan etmenler 114
Çizelge 3.2a Cinsiyete göre tarımsal ilaçlamada "böceğe karşı böcek"
yöntemini duyuran, benimseten ve uygulatan etmenler 110
Çizelge 3.2b Radyo izleme durumuna göre tarımsal ilaçlamada "böceğe
karşı böcek" yöntemini duyuran, benimseten, uygulatsın et-
menler ... 117
Çizelge 3.2c Televizyon izleme durumuna göre tarımsal ilaçlamada "böceğe
karşı böcek" yöntemini duyuran, benimseten ve uygulatan
etmenler 117
Çizelge 3.3a Cinsiyete göre Hollanda ineği yetiştirmeyi duyuran, benimseten
ve uygulatan etmenler ... 119
Çizelge 3.3b Radyo izleme durumuna göre Hollanda ineği yetiştirmeyi
duyuran, benimseten ve uygulatan etmenler 1 ... 120
Çizelge 3.3c Televizyon izleme durumuna göre Hollanda ineği yetiştirmeyi
duyuran, benimseten, uygulatan etmenler 120
XVII
Çizelge 3.4a Cinsiyete göre kooperatifleşmeyi duyuran, benimseten ve
uygulatan etmenler I22
Çizelge 3.4b Radyo izleme durumuna göre kooperatifçiliği duyma, benim-
seme ve uygulamada etmenler 123
Çizelge 3.4c Televizyon izleme durumuna göre kooperatifçiliği duyma, be-
nimseme ve uygulamada etmenler 124
Çizelge 3.5a Kadınların korunma yollarını duyuran, benimseten ve uygu-
latan etmenler ... 125
Çizelge 4.1a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre erkeğin
birden fazla evliliği ile ilgili görüşler 131
Çizelge 4.1b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre mira-
sın paylaşılması ile ilgili görüşler 132
Çizelge 4.1c Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre ka-
dın ve erkeğin eşit haklara sahip olup olmadığı 133
Çizelge 4.İd Cinsiyete ve Radyo-televizyon izleme durumlarına göre ailede
en sözü geçen kişi ile ilgili görüşler 134
Çizelge 41e Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre evde-
kilere —anne ya da karıya— danışma 135
Çizelge 4.1f Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre ailede
kadın ve kızdaki değişmeyi etkileyen etmenler 136
Çizelge 4.2a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre hasta-
lıkların hoca ve okuyup-üfleme ile iyileşeceğine inanma 138
Çizelge 4.2b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre doğum-
da kimlerin yardımcı olduğu 139
Çizelge 4.3a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre çocuğa
önce din mi yoksa ilkokul eğitimi mi gerektiği 141
Çizelge 4.3b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre erkek
çocuk için istenen öğrenim 142
Çizelge 4.3c Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre kız
çocuk için istenen öğrenim 143
Çizelge 5.1a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre namaz
kılma 148
Çizelge 5.1b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre neden
namaz kılmadığı 149
Çizelge 5.1c Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre din konu-
sunda yararlanılan kaynaklar 151
Çizelge 5.2a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre töre-
lerin değişmesi 153
Çizelge 5.2b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre başlık
parası ile ilgili geleneğin sürdürülmesi 154
Çizelge 5.3a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre kızların
kadınların başı açık gezmelerinin nasıl karşılandığı 155
Çizelge 5.3b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumlarına göre kadın-
ların pantolon giymelerinin nasıl karşılandığı 156
Çizelge 6.1a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre seçmen
yaşı 16C
XVIII
Çizelge 6.1b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre seçimle-
lerin kaç yılda bir yapıldığı löl
Çizelge 6.2a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre hükümeti
hangi partilerin oluşturduğunu bilme 164
Çizelge 6.2b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre Cumhur-
başkanı, Başbakan ve Köyişleri Bakan adlarını bilme 165
Çizelge 6.2c Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre ülkenin
en önemli sorunu 167
Çizelge 6.2d Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre "ambar-
go" sözcüğünü bilme 168
Çizelge 6.3a Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre ülke içi
haberlerin öğrenilme kaynağı 170
Çizelge 6.3b Cinsiyete ve Radyo-Televizyon izleme durumuna göre ülke dışı
haberlerin öğrenildiği kanallar 171
XIX
G İ R İ Ş
2
ten de, radyo dalgaları (radyo ve televizyon yayınlarını taşıyan) evre-
nin her yerinde izlenebilme durumuna gelmiştir. İster gelişmiş, ister
gelişmekte ya da gelişmemiş toplumlarda olsun, bugünün insanı bu dal-
gaların, bu dalgalarla gelen iletilerin yoğun etkisi altındadır. Bireyin,
köyde olsun, kentte olsun, içinde bulunduğu evren, bu elektronik ağla
örülmüştür. Bu ise, uzakları yakm etmiş, Mc Luhan'm çok bilinen de-
yişi ile evrenimiz, büyük bir köy durumuna, herkesin, herkes hakkın-
da her şeyi bildiği köysel yaşama biçimine dönüşmüştür (Mc Luhan,
1967).
3
anlamı ile topluma uyumunda ne gibi etki yaptığının araştırılmasıdır.
Bu yönden bakıldığında konuyu, birey-toplumsallaşma-radyo ve tele-
vizyon üçlüsü olarak gösterebiliriz.
4
I
Kuralları, değer ve inançları geleneksel toplum yapısını yansıtır. Top-
lumsallaşma etmeni olan okul ise kırsal kesimde toplumsallaşma yö-
nünden, türlü nedenlerle fazla etkili değildir. Toplumsallaşmayı sağ-
layan bir diğer etmen olan "dış çevre" ise, ancak kırsal kesim bireyi-
nin dış çevre —kent, ilçe gibi— ile ilişkisindeki yoğunluğa bağlı ola-
rak etkili olabilir.
5
yetersizliği, gerekse dış çevre etkisinde daha az kalması nedeni ile
geleneksel toplumsallaşmanın daha çok etkisindedir. Bundan ötürü,
kadınların radyo ve televizyondan etkilenmeleri, ancak benzeşme ge-
reksinimi duyduğu konularda olacaktır.
Gençlerin yaşlılara göre geleneksel etmenlerin etkisinde daha az
kalmış olmaları, radyo ve televizyon yolu ile gelen her türlü ileti-
ye daha açık olmaları sonucunu doğurmaktadır. Bundan ötürü genç-
lerin toplumsallaşma sürecinde radyo ve televizyonun etkisi daha bü-
yük olacaktır.
Genel ve özel varsayımlarımıza dayanarak başladığımız çalışma-
mızda, önce kuramsal çalışmalara değinilecek, onu izleyen kesimde
ise, bu kuramların da ışığında, görgül araştırma bulgularımız değer-
lendirilecektir.
Çalışmamızın kuramsal modelini varsayımlarımızdaki ana görüş-
lere uygun olarak şöyle kurabiliriz. Yetişkinlerin toplumsallaşma sü-
recinde, çocukluktaki toplumsallaşmanın belirlediği hazır bir toplum-
sal olgu vardır. Bu durum, yetişkinin, toplum içindeki yeni rollerine
uygun kuralları, değerleri alması ile biçimlenecektir. Bu biçimleniş-
te, toplumsallaşma etmenlerinden bir kısmı daha etkindir. Bu etmen-
ler içerisinde kitle iletişim araçlarının yeri önemlidir.
Çocukluktaki Toplumsallaşma
__
Aile * Yetişkin Birey * Kitle İletişim Araçları
l
Çevre — > Yetişkin Toplumsallaşması Örgütsel Etmenler
Aile
Geleneksel toplumsallaşma
Çevre
(komşu, yaşıt, akraba)
7
K I S I M I
TOPLUMSALLAŞMA KURAMLARI
A. PStKANALİTİK KURAM
11
sürdüren ilk kuramsal yaklaşım psikanalitik yaklaşımdır. Bu yaklaşı-
mın öncüleri ve güçlü savunucuları Freııd, Piaget ve Kohlberg'dir. An-
cak, bu üç ruhbilimci aynı kuramsal görüşte birleşmemekte; buna kar-
şılık toplumsallaşma sürecinde, özellikle çocuğu birim olarak almaları
ve çocuğun ahlâk gelişmesinde kalıtımsal (genetic) niteliklerden ha-
reket etmeleri ortak yanlarını oluşturmaktadır.
Freud 1900'lerde toplumsallaşma konusunda bireyin kişilik olu-
şumunu, duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almıştır. Bireydeki ah-
lâk gelişimini ise, bireydeki "alt ben" (id), "ben" (ego) ve "üst ben"
(süper ego) ilişkilerindeki denge kavramına bağlamıştır. (Newcomb,
1956; 366). Çocuğun kalıtımsal niteliğinden doğan bu durum, daha son-
ra, çocuğun yakın ilişkide bulunduğu anne-baba ve ailedeki diğer ki-
şilerin etkisi ile biçimlenmektedir. Sonraları Freud, bireyin toplum-
sallaşmasında temel aldığı kalıtımsal özelliklere "çevresel" (environmen,
tal) etmenlerin etkisini benimsemiş ve böylece psikanalitik görüşe ye-
ni bir boyut eklenmiştir. Ancak, temel etmen, bireyin kalıtımsal özel-
likleridir (Burton, 1968; 535, Newcomb, 1956; 247 ve Silis, 1968; 534).
Toplumsallaşma olgusu ile ilgilenen Piaget ve Kohlberg ise, ahlâk
gelişimini, kural, yasa ve daha yüksek ilkelerin öğrenilmesini içeren
bilişsel bir yaklaşımla incelemişlerdir. Piaget'ye göre çocuk, düşünce
ve sorunların çözümünde niteliksel farklılık gösterir ve her çocuk bir
devre deneyim dizisinden geçerek bilişsel gelişmesini sağlar. Bu devre-
ler kültürel ve toplumsallığına karşın, evrensellik gösterir (Ashton;
1975; 475).* Burada Piaget ile Freud arasında farklılık ortaya çıkmak-
tadır. Freud, çocuğun dıştan yalnızca alır görüşünü ileri sürmesine
karşılık Piaget yalnızca almadığmı ve bunu sindirdiğini (hazmettiği-
ni) de üeri sürmektedir.
Psikanalitik yaklaşımda Piaget'yi izleyen diğer ruhbilimci Kohlberg
ise, genel olarak Piaget tarafından ortaya atılan kuramı benimsemek-
le birlikte, çocuğun bilişsel temele dayanan kişilik gelişmesinde farklı
tanımlamalar ve devreler ileri sürmektedir. (Kağıtçıbaşı, 1974; 254-256).
B. KÜLTÜRLEŞTİRME KURAMI
* Piaget'nin çocuğun ahlâk gelişimi ile ilgili olarak yaptığı sınırlamalar ve bu ko-
nudaki diğer geniş bilgiler için şu çalışmalara bakılabilir: Ashton, 1975, New-
comb, 1956 ve Kağıtçıbaşı, 1976).
12
kültüre aktarılması biçimindeki insanbilimsel tanımlamaları ile gün-
cellik kazanmıştır. Bu kurama göre, birey, içinde bulunduğu kültürü
öğrenir ve davranışlarına bu kültürü yansıtır. Bu konuda ilk kuram-
sal yaklaşımı ortaya atan Dollard (1935), "yeni bir bireyin kümeye
nasıl kabul edildiği ve cinsiyetine ve yaşma göre toplumun gelenek-
sel beklentilerini karşılayabilecek duruma nasıl geldiği" sürecini ta-
nımlamakta idi (Burton, 1968; 545). Ancak, gerek bu yaklaşım, ge-
rekse daha sonraları Invin Child'in (1954) açıklamaları, toplumsallaş-
ma konusunda, inanışların, değerlerin ve kültürün diğer bilişsel yön-
lerinin açıkta kalmasına neden olduğundan, iki insanbilimci Kluchohn
(1938) ve Herskovist (1948) "kültürelleşme" (culturalization) ve "kül-
türleştirme" (acculturation) kavramlarını ortaya attılar. Ancak, çocuk
büyütülmesi sürecinde birçok özelliği dışarda bıraktığı için bu kuram
fazla önemsenmemiştir (Whitting, 1968; 545).
13
C. ÖĞRENME KURAMI
* "Öğrenme kuramı" ilk kez 1930 yılında Yale Üniversitesi insan İlişkileri Ensti-
tüsünce yapılan bir toplantıda ortaya atılmış ve Leonard Doob, Cari Hovland,
Clark Hull, O. Hobart Mowrer, Neal Miller ve Robert Sears tarafından navunul-
muştur (Whitting, 1968, 546).
** Burada kültürün hem bağımlı değişken, hem bağımsız değişken olarak, farklı ki-
şilik düzeylerinde yer aldığı görüşü getirilmektedir.
14
İKİNCÎ BÖLÜM
15
sendiğini, bireyin toplumdaki rolleri, görevleri karşılayabileceğini söy-
lemektedirler (Harris, 1968; I I ) . Ancak, durumun böyle olmadığı, bi-
reyin biyolojik gelişimi durduğu zaman buna koşut (paralel ) olarak
ruhsal ve toplumsal gelişiminin de durmadığı, özellikle toplumsal ge-
lişimin sürdüğü ve yeni durumlara göre yeniden oluştuğu, değiştiği
bilinmektedir. Bu durum ise bizi, yetişkinin toplumsallaşması olgusuna
götürmektedir.
Reading, "Toplumbilimleri" sözlüğünde yetişkin toplumsallaşma-
sını, "...Bir kültür ya da alt kültürün yetişkin kişiye aktarılması, ile-
tilmesi..." olarak tanımlamaktadır (Reading, 1977; 193). Rosovv ise,
yetişkin toplumsallaşmasını, "...Yetişkin durumuna ve küme üyeliği-
ne yeni değerler ve uygun davranışların öğretilmesi süreci..." olarak
tanımlamaktadır. Rosow bu sürecin, doğal olarak, inandırma ve öğren-
me süreci ile içiçe olduğunu söyler. Bu ise, bireyin kendinde tanımla-
dığı ve diğerlerinin onda görmek istedikleri yeni tasarılar, beklentiler,
yetenekler ve kurallar gibi değişiklikleri kapsar (Rosow, 1977; 31-32).
16
aile, okul vb. gibi etmenleri temel olarak aldığımız birincil-ikincil kü-
meler içinde inceleyeceğiz.
Aile :
17
Okul
Birincil ve biçimsel bir toplumsallaşma etmeni olarak alman okul
etmeninin, bireyin özellikle çocukluk çağlarındaki toplumsallaşmasın-
da önemli yeri vardır. Bu etmenin toplumsallaşmaya katkısı, ilkokul,
hatta ana okulundan başlayarak orta ve yüksek öğrenim boyunca sü-
rer ve bireyin, değişen içerikte, doğrudan eğitim yolu ile toplumsal
kuralları almasını sağlar. Böylece, bireyin toplumdaki rol beklentileri-
ne uygun bir kişilik almasına; bilgi ve davranış kazanmasına yardımcı
olur. Kuşkusuz, eğitimin bir amacı da toplumsal "miras"m bir kuşak-
tan diğerine iletmektir. Ancak, burada, okul yolu ile toplumsallaşma-
nın "tutucu" olduğu sanısı olabilirse de, değişen toplumlarda bunun
söz konusu olmadığı söylenebilir (Lundberg-Schrag-Larsen 1970; 2.C;
164). Yetişkin toplumsallaşmasında ise okulun da önemi, aileye göre,
çok daha fazla zayıflamıştır. Ancak, daha önceki toplumsallaşmanın
etkileri sürebilir. Bunun dışmda, yetişkin bireyin bu tür birincil kü-
melerle ilişkide bulunma olanağı çok sınırlıdır.* Burada konumuz yö-
nünden önemli olan husus, toplumsallaşma etmeni olan okulun, bu
sürece katkısının her zaman ve her yerde aynı işlevi görmediğidir. Özel-
likle kırsal kesimde, genel olarak okulların yetersizliği, özel olarak ise,
ülkemiz gibi gelişmekte olan ya da azgelişmiş ülke kırsal kesimlerin-
deki okullaşma ve okul durumları, çocuklukta önemli etkisinin olma-
sı beklenen bu etmenin tam olarak işlemediğini göstermektedir. Bu
konu "kırsal kesimde toplumsallaşma" bölümünde geniş olarak ele
alınacaktır.
Arkadaş-yaşıt kümesi :
Aile ve okul etmeninden sonra, toplumsallaşma sürecinde önemli
olan arkadaş-yaşıt kümesi, birey yaşamının hemen hemen her aşama-
sında etkili bir birincil kümedir.** Benzeyiş kümesi olarak, rol beklen-
tilerini belirleyen kümeler olarak, düşünce ve davranış modelleri ola-
rak arkadaş-yaşıt kümeleri önemlerini sürdürürler.
* Yetişkinin "okul" etmeni yolu ile toplumsallaşması, ancak bireyin kişisel giri-
şimleri ile sürdürdüğü öğrenime bağlıdır. Bu, hiç öğrenim görmemiş ya öğre-
nimini belirli aşamalarda bırakmış ya da yüksek öğrenim (doktora, master
gibi) yapmak isteyen birey için söz konusu olabilir. Kuşkusuz, burada "halk
eğitimi" adı ile tanımlanan kısa süreli biçimsel toplumsallaştırma çalışmaları
da unutulmamalıdır (Bu konuda geniş bilgi için bknz. Cevat Geray, "Halk
Eğitimi" A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları, Ank., 1978.
** Arkadaş-yaşıt sözcükleri, İngilizce "peer" karşılığı kullanılmıştır. "Peer"in söz-
cük anlamı "yaşıt" olmakla birlikte, gerek arkadaş, gerekse yaşıt, akran küme-
lerini de kapsamaktadır.
18
Arkadaş-yaşıt kümesinin, özellikle bireyin çocukluk yıllarında
—oyun kümeleri yolu ile— daha sonraları ergenlik döneminde, kişilik
gelişmesi çağmda öncelikli bir yeri vardır. Arkadaş-yaşıt kümelerinin
çocuğun toplumsal davranışlarını etkilediği, halk arasında genel ola-
rak benimsenen bir görüştür.* Bilimsel araştırmalarda da değer, na-
mus anlayışı, saldırganlık, önderlik, çeşitli eylemlere katılma gibi ko-
nularda arkadaş-yaşıt kümesinin bireye olan etkisi ortaya konmuş-
tur (Burton, 1968; 542). Yetişkin bireyin biçimlenmiş kişiliği üzerin-
deki arkadaş-yaşıt küme ya da kümelerinin etkisi, göreli olarak, daha
azdır. Yetişkin birey, arkadaş-yaşıt kümesini seçerken, kendi kişiliğini
ölçek olarak alacaktır. Çünkü birey, yaş ve cinsiyetinin beklediği bir-
takım yeni kurallara, rol beklentilerine ve yeni sorumluluklara açık-
tır ve bu durum, arkadaş-yaşıt kümesinin bir değişim etmeni olma ola-
sılığını sınırlayacaktır (Bensman-Rosenberg, 1963; 132 ve Alkan, 1978;
91).
19
kümeleri de sokmaktadır. İkincil kümelerin önemli özellikleri, birincil
kümelerde gözlemlenenin tersine, yüzyüze ilişkinin çoğunlukla olma-
dığı, ilişkinin daha az sıklıkla ve daha az süreli olduğu ve bireyin kü-
me ile olan ilişkisinin işlerin yürütülmesinde bir araç olarak alındığı
kümeler olmalarıdır. Birincil kümelerdeki sayısal azlığa karşılık, ikin-
cil kümelerde sayısal çokluk, ikincil kümelerin bir başka önemli özel-
liğidir.* Geniş, kişisel olmayan ikincil kümelerin ortaya çıkışının, bi-
rincil kümelerin çoğunda olduğu gibi, çok eski bir geçmişi yoktur. Son
yüzyülarda giderek sayısı artan ikincil kümeler, özellikle çağdaş kent
toplumlarında yaygınlaşmış; birey, zaman ve gücünden artan kısmını
giderek bu tür katılmaya ayırmaya başlamıştır (Lundberg-Schrag-
Larsen, 1970; 2.C; 81).
20
Bu yönden kitle iletişim araçlarının doğal olarak, birincil kümeler dü-
zeyinde bir toplumsallaşma etmeni olduğu söylenemez. Kitle iletişim
araçlarının toplumsallaşma etmenleri arasındaki yeri ile ilgili olarak
ortaya atılan bir görüşe göre, bu etmen, ikincil küme etmenlerin etkin
bir toplumsallaşma sağlamaları için "araç" olarak kullanılmaktadır.
Çünkü, ikinci] kümeler, sayısal olarak geniş etmenler olduklarından,
küme üyeleri arasında zorunlu bağlılık ve uyum sağlayabilmek için
yalnızca kişisel ilişkilere bağlı kalınamaz. Etkili bir toplumsallaşma
sağlayabilmek için kişisel olmayan denetimlere, dolaylı iletişime ve
"bürokratik" örgüte gereksinim vardır. Radyo, televizyon, gazete, der-
gi gibi iletişim araçları, ikincil kümelerin kişisellik eksikliğini gider-
mek, ama yine de kişisel olmayan ikincil kümelerin etkinliğini ko-
ruma çabalarında kullanılan araçlardır. Kitle iletişim araçlarının top-
lumsal önemi bu ortam içinde meydana çıkmaktadır (Lundberg-Schrag-
Larsen, 1970; C.l, 81).
21
ma gelinceye değin türlü toplumsallaşma etmenleri ile karşı karşıya,
onların etkisinde kalan yetişkin insanın toplumsallaşması farklı ola-
caktır. Yetişkinin yeni roller almasında, toplum kurallarını benimse-
mesinde aynı biçimin, işleyişin olmayacağı açıktır! Yetişkin birey, da-
ha önce edindiği rollerin üzerine yeni statüsü ile ilgili rolleri alacak,
kuralları benimseyecektir. Kuşkusuz, burada da her yetişkinin aynı
özellikleri taşımadığı; gerek daha önceki toplumsallaşmasının, gerekse
fiziksel özelliklerinin belirlediği bir takım farklılıklar da ortaya çıka-
caktır. Ancak biz, bu tür farklılıklara, daha doğrusu toplumsallaşma
sürecindeki sapmalara, konumuz dışında bıraktığımızdan, değinmeye-
ceğiz.
22
san davranışının toplumsal biçimlendirilmesi..." olarak tanımlamak-
tadır. Linton adlı bir başka toplumbilimci ise, rol kavramını, "...top-
lumsal statünün dinamik yönünü göstermesi ve algılanan toplumsal
durumun, bireyce eyleme dönüştürülmesi..." olarak tanımlamakta-
dır (Perlman, 1968; 41).
23
kırsal kesim toplumsallaşmasında önemlidir. Kırsal kesimin kendine
özgü kültürü, yetişkin bireyin farklı toplumsallaşmasına neden ola-
caktır.
24
af. Toplumsallaşmada gelişim dinamiği basitten karmaşığa,
somuttan soyuta doğrudur:
Bireyin, önce aile içinde toplumsallaştığı ve kümede sayıca az ki-
şi ile ilişki içerisinde olduğu görülür. Doğal olarak bunlardan öğreni-
lecekler sınırlıdır ve bireyin gereksinimlerini karşılamaya yönelik, ço-
cuğun karmaşık olmayan rollerinin beklendiği bir ortamdır. Dolayısıy-
la, bireyin oldukça sınırlı olan bu ortamda aldığı bilgiler, basit bilgi-
ler, tutum ve davranışlar olacaktır. Yaş ilerledikçe, bireyin diğer top-
lumsallaşma kümeleri ile olan ilişkisinin artması toplumsallaşma içe-
riğini de doğal olarak etkileyecek ve aldığı, benimsediği ve özdeşleştiği
rol ve kurallar da karmaşık duruma gelecektir. Basitlikten, karmaşıklı-
ğa, somuttan soyuta gelişme özellikleri bireyin siyasal toplumsallaşma
sürecinde daha belirgindir.*
25
Araştırma biriminin yetişkin olması, bu özelliğin önemini arttır-
maktadır. Etkileşim sürecinde, bireyin o zamana kadar aldığı bilgileri,
tutumları, değer ve inançları toplumdaki farklı rollerinde uygulaya-
cağı doğaldır. Yetişkinlik sürecinde bireyin kendisi de toplumsallaş-
tırma etmeni durumuna gelmiş olmaktadır.
26
laşmanm, bireyin toplumla bütünleşmesinin, nasıl oluştuğu ile ilgili
özelliktir.
Hemen hemen tüm toplumbilimciler, toplumsallaşmanın, toplum-
sal öğrenme yolu ile olduğu konusunda birleşmişlerdir. Eğitim ve öğ-
renmede birçok farklar olmasına karşın, yöntem olarak toplumsallaş-
mada kullanılan tek yol "toplumsal öğrenme" yöntemidir. Hatta ki-
mi zaman, eğitim sürecinin toplumsallaşma süreci ile aynı olduğu bile
söylenebilir. Özellikle, toplumsallaşmada birincil küme etmenler ara-
sında yer alan "okul" etmeni yolu ile yapılan toplumsallaşmada bu
durum söz konusudur.
Toplumsal öğrenme yolu ile toplumsallaşmanın yapıldığı husu-
sunda çağımızın başından beri üzerinde uzun uzun durulmuş, araştır-
malar yapılmış, kuramlar geliştirilmiştir. Williams bu geliştirilen öğ-
renme kuramlarını yedi kümede toplamıştır. Bunlardan "uyarı-tepki
güçlendirme" kuramı, Thorndike (1911, 1932, 1933, 1935) ve Hull (1942,
1943, 1950, 1951, 1952), "alan öğrenme" kuramı Levine ve arkadaşları
(1935,1936), "işlevsel öğrenme" kuramı ise Woodworth (1918, 1929)
tarafından geliştirilmiş ve etkilerini uzun süre sürdürmüşlerdir. (Wil-
liams, 1959; 42).
Hangi kuramsal yaklaşım kullanılırsa kullanılsın, toplumsal öğ-
renmede, birey, "tipleme" ya da "örnekleme" olarak tanımlayacağımız
öğrenme sürecinden yararlanmaktadır. Özellikle, dilsel yetenekler ge-
liştikçe, sözsel örnekleme, davranışsal modeller için geliştirilir. İnsan-
ların toplumsal, becerisel ve yaratıcı yetenekleri kazanmalarına, nasıl
davranacakları ile ilgili yazılı tanımlamaları izlettirilerek yardım edi-
lir. Sözsel örnekleme çok geniş olarak kullanılmaktadır. Çünkü, birey
sözlerle çok çeşitli davranışları taşıyabilmektedir (Bandura, 1977; 38).
Toplumsal öğrenme kuramında, özellikle son yıllarda geliştirilen
"gözlemsel öğrenme" yönteminde birey ya da gözlemci, modeli göz-
lemleyerek öykünmekte (taklit etmekte) ve modele benzemeye çalış-
maktadır. Ancak burada etkili bir gözlemsel öğrenme için, bireyin, dav-
ranış modelleri hakkında önceden haberli olması gereklidir. Bandura'
nın (1977) geliştirdiği bu kuramsal yaklaşım, özellikle toplumsallaş-
ma sürecinin gözlemlenerek oluştuğu, oluşabileceği etmenler olarak
kitle iletişim araçları ile yapılan toplumsallaşmada çok daha önem ka-
27
zanınaktadır. Bu konu üzerinde "Kitle İletişim Araçları ve Toplumsal-
laşma" bölümünde ayrıntılı olarak durulacaktır.
28
bb. Yetişkin Toplumsallaşmasındaki Sınırlılıklar :
Yetişkin bireyin toplumsallaşma sürecinde önemli sınırlayıcı et-
men, bireyin çocukluktaki toplumsallaşmasıdır. Brim, "...Bireyin ço-
cuklukta toplumsallaşması, daha sonraki yıllarda kendisinden bekle-
nilen görevler için hazırlanmasında tam olarak yeterli değildir..." de-
mektedir. (Brim, 1966; 18). Birey olgunlaştıkça, yaşantısmdaki farklı
aşamaları karşılayan statü sahneleri ile harekat eder. Yaşam boyun-
ca, toplumun beklentilerinin bir kesiminin göreli durgunluğuna kar-
şın, önemli bir kesimi bir yaştan diğerine değişiklik gösterir.
Çocukluktaki toplumsallaşmanın etkisi, özellikle, değişmeyen, dur-
gun toplumlarda çok daha belirgindir. Bu toplumlardaki durgunluk,
zaman geçmesine karşın, bireyin içinde bulunduğu diğer önemli kişi-
lerin sürekliliğinden gelebilir. Özellikle, ilk toplumsallaşmayı sağlayan
etmenler olarak ana-babanm bireyin yaşamında uzun süre kalması, bi-
reyin daha sonraki toplumsallaşmasını da etkilemektedir. Bu tür top-
lumlarda, çocukluktaki toplumsallaşma, gelecekteki rollerin başarı ile
karşılanmasına çoğunlukla engel olmaktadır. Daha sonraki yaşlarda-
ki toplumsallaşma, önceden edinilen bilgi ve tutumlar üzerine yapıl-
dığından, daha çok öğrenmeyi gerektirmektedir.
Karmaşık ve değişen toplumlarda ise, yetişkinin toplumsallaşma-
sında bu durum daha önemli sorunlar yaratabilmektedir. Erken top-
lumsallaşmadaki yetersizlikler, bireyin ilerde yükleneceği rollerin ba-
şarılı biçimde yürütülmesini önler. Özellikle, sürekli değişme gösteren
toplumlarda bireyin topluma ayak uydurması, toplumla bütünleşmesi
zordur.
Yetişkinin toplumsallaşmasında bir diğer sınırlama, toplumdan
gelen bir sınırlamadır. Brinı'e göre, yetişkinlerin toplumsallaşmasında
belirli bir tip rollere ya da öğrenme sınırlılıklarına uygun inanç ve
davranışlar uygun güdüler yaratabilirse, toplumsallaşma unsuru yal-
nızca açık rol oynama ile uğraşmak zorunda kalır. Toplum, yetişkin
toplumsallaşması için çok fazla zaman harcamayacak; belki de fazla
para ve zaman harcamasını gerektiren bu tür toplumsallaşmayı, an-
cak toplumda o tür kişilere çok gereksinme duyulduğunda yapacak-
tır. Özellikle yaşlıların toplumsallaşmasında, toplumdaki yeni rolleri
benimsemeleri için fazla çaba harcanmamasmm nedenleri bunlardır
(Brim, 1966; 26-27). Gerçekten de, yetişkin bireyin toplumsallaşmasın-
da genellikle yeni bilgiler alma yerine eski bilgilerin bileşimi ortaya
konulur. Çünkü, bulunduğu pmana değin almış olduğu bilgiler, tutum,
değer ve inançlar yetişkinde bir "repertuar" oluşturmuştur. Bireyin
yeni rollere uyması, çoğunlukla daha önceki yaşam devrelerinde alı-
29
nan bilgilerin, değer ve inançların yeni düzenlenmesi biçimindedir.
Eşdeyişle, yetişkinin toplumsallaşma süresince aldığı bilgiler, daha ön-
ce, bireyin depoladığı bilgilerin düzene konulması, parlatılması ile or-
taya çıkan bilgilerdir.
Yetişkin toplumsallaşmasında "ülkücülük" ve "gerçekçilik" yönün-
den de sınırlılık görülür. Birey olgunlaştıkça, toplum, ondan beklediği
rolleri daha gerçekçi bir temele oturtmasını ister. Çocuk toplumsallaş-
masında biçimsel —toplum statüsü ile ilgili— bir toplumsallaşma söz
konusu iken, daha sonraki öğrenmelerde gerçek ve biçimsel olmayan
toplum statüsü, yapısı da öğrenilir.
Yetişkin toplumsallaşmasında bir diğer sınırlama da. bireyin da-
ha önceden edindiği değerler, inançlar, kurallar arasında uzlaşmanın
gerekli olmasıdır. Birey rollerinde ikilemler görülür. Bireyin yeni rol-
leri benimsemesi ile rol çakışmaları ortaya çıkar. Bunun için, toplum-
da "ara reçeteler" kullanılarak bu tür çakışmalar önlenmeye çalışıl-
maktadır.
Yetişkin toplumsallaşmasında bir başka sınırlama, bireyin çocuk-
luktaki genel değer ve davranışları yerine, özelleştirilmiş davranışları
kazanma eğilimidir. Genel boyutta toplumsallaşma yerine, özel boyut-
larda toplumsallaşma söz konusudur. Özellikle, cinsiyet ayrımına gö-
re, özelleşme, yetişkin toplumsallaşmasında çok daha belirgindir. Bu-
rada belirtilmesi gereken bir durum da, yetişkin bireyin toplumsallaş-
ma sürecinde "ben" ve "onlar" ilişkisine daha çok girilmesidir, Eşde-
yişle, bireyin diğer düzenlerin, varlıkların ilişkisini düşünme durumu-
na gelmesidir. Sınırlamadan çok, bir özellik olarak nitelenebilecek bu
durumda özdeşleşme daha yüksektir (Brim, 1966; 21-33).
Özellikle yaşlıların toplumsallaşma süreci ile ilgili araştırmalar
yapan Rosovv, yaşlı toplumsallaşmasının, önceki toplumsallaşmalara
göre bir takım sınırlılıkları olduğunu söyler. Araştırmamızda "yetiş-
kin" tanımlamasına yaşlıların da girdiğini gözönünde bulundurarak,
yaşlı bireylerin toplumsallaşmasmdaki sınırlamalara da değinmekte
yarar vardır. Rosow, yaşlı toplumsallaşmasının, önceki toplumsallaşma
aşamalarına göre bir takım sınırlamalarının olduğunu ve bu sınırla-
maların başında, yaşlı bireyin yeni rolleri benimsemedeki isteksizliği,
hatta bu konuda, toplumun kendisinden bekledikleri konusunda bilgi-
sizliğinin geldiğini söyler. Aynı biçimde Brim ve Wheeler de yaşlıların
çeşitli organik ve toplumsal dezavantajları olduğunu; kendilerinden
onanması beklenen bireysel statülere ve onun etkilerine yetersiz ilgi
gösterdiklerini ileri sürerler. Yaşlı bireyde, "yeterlilik" olmasına kar-
şılık "bilgi" ve "güdü" eksikliği vardır (Rosow, 1974; 81-88).
30
Özetle belirtmek gerekirse, bu bölümde toplumsallaşma süreci ve
bu süreç içerisinde yetişkin toplumsallaşması açıklanmaya çalışıldı.
Toplumsallaşma etmenleri olan aile, okul ve arkadaş-yaşıt kü-
melerinin oluşturduğu birincil küme etmenler, bireyin çocukluk ve
ergenlik dönemlerinde etkilerini gösteren etmenlerdir. Bireyin bun-
larla yüzyüze ve yoğun bir ilişkisi söz konusudur. Yetişkin toplumsal-
laşmasında birincil kümelerin etkisi oldukça zayıflamıştır. Toplumsal
ilişkilerin geniş çaplı yapıldığı, yüzyüze ilişkinin azaldığı dernek, parti,
çalışma yerleri, askeri kamplar gibi etmenlerden oluşan ikincil küme
etmenler ise, yetişkin toplumsallaşmasında etkilidirler. Toplumsallaş-
ma etmenleri olarak alınan kitle iletişim araçlarının bu kümeler içeri-
sindeki yeri ise tartışmalıdır. Kitle iletişim araçlarının kimi nitelikleri
birincil küme etmenler arasında yer almasına, kimi nitelikleri ikincil
küme etmenler arasında yer almasına neden olmaktadır. Genel olarak
onanan durum ise, ikincil kümelerin etkinliğini artırmak için araç
olarak kullanıldığı biçimindedir.
Yetişkin toplumsallaşması kimi özellikler göstermektedir. Bu özel-
likler, genel olarak toplumsallaşma sürecinde bulunan özellikler, nite-
liklerdir. Toplumsallaşma sürecinin sürekliliği, iki yönlü oluşu, sıçra-
malar oluşu, bireysel özelliklere bağlı olarak bireyden bireye, kü-
meden kümeye, toplumdan topluma ve kuşaktan kuşağa değiştiği, ge-
lişim dinamizminin somuttan soyuta doğru olduğu gibi özellikler ye-
tişkin toplumsallaşmasında görülen özelliklerdir. Kuşkusuz, toplum-
sallaşma yöntemi olarak alman "toplumsal öğrenme"nin yetişkin top-
lumsallaşmasında da uygulandığı açıktır,
Yetişkin toplumsallaşmasında görülen bu genel nitelikler yanın-
da, yalnızca bu sürece özgü kimi özellikler; koşullar ve sınırlamalar da
söz konusudur. Yetişkin toplumsallaşmasında bireyin bilgisi, yeterlili-
ği ve güdüsü olması gerekir. Bu nitelikleri taşımayan ya da eksik ola-
rak taşıyan yetişkinlerin toplumsallaşma sürecinde aksamalar olacağı
açıktır. Bu niteliklerden özellikle "güdü" eksikliği, bireyin yaşı ilerle-
dikçe ortaya çıkmaktadır.
Yetişkin bireyin toplumsallaşmasındaki sınırlılıkların başında, ço-
cukluk ve ergenlik dönemlerindeki toplumsallaşma olgusunun meyda-
na getirdiği bir sınırlandırma vardır. Daha önceki toplumsallaşmada
alman değer ve inançlar, kazanılan roller, tutum ve davranışlar ye-
tişkin bireyin toplumsallaşmasını etkilemektedir. Yetişkin bireyin top-
lumsallaşma sürecinde aldığı bilgiler, roller ve onlara dayanarak ge-
liştirdiği tutum ve davranışlarının, önceki toplumsallaşması ile uyum
sağlaması beklenir. Bunun için, yetişkin toplumsallaşması önceki top-
lumsallaşma süreçlerine göre farklılık göstermektedir.
31
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:
* İkinci toplum kümesi olan içe yönlenmiş toplumlarda, anamal yığılımı, yüksek
üretim ve sömürgeci yayılma belirgin nitelikler olup, bireyler başlıca bağım-
sız, varlıklı, güç ve saygınlık dolu belirli hedeflere varmak için durmadan sava-
şım verirler. Üçüncü küme olarak alman "diğer" toplumlar da ise, endüstri-
leşme, kentleşme ve bürokrasi olup, üretimden çok tüketime yönelmiş bir
toplum yapısı söz konusudur.
32
tedir. Değişik kültürlerde araştırma yapan Maccoby ve Madiano, kent-
lileşen kimselerin soyut yetenekleriyle birlikte, dezavantajlarının da
bulunduğunu ve endüstrileşmiş kentlinin elde ettiği karmaşık bilgile-
rin birçoğunu biçimlendirme, nedensellik bağı kurma ve kodlama için
de yeterlilik kazanmak zorunluğu vardır demektedirler (Maccoby-
Madiano, 1986 ve Ashton, 1975; 488-489). Ancak, bu konudaki çalışma-
ların, kent ve kır kesimlerindeki toplumsallaşmalar arasındaki farklı-
lıkları açık olarak ortaya koymadığı açıktır.
33
sel kişi, ilişkinlik kümeleri dar, ana-babanm sözünden çıkmayan, adak,
niyet, büyü, gibi mistik yöntemlere inanan, gelecek için planlar yapa-
mayan, dünyaya kuşku ile bakan, kendini, anlayamadığı güçlerin de-
netiminde hisseden kişi olarak tanımlanabilir (Kağıtçıbaşı, 1976; '276-
279).
a. Eğitim yetersizliği
Herhangi bir dilde basit bir iletiyi (mesajı) okuma ve yazma yete-
neğinin bulunmayışı olarak tanımlanan okumamışlık ya da okur-ya-
zar olmama durumu, kırsal kesimlerin önemli özelliklerindendir. Bu
olgu özellikle, gelişmemiş ya da azgelişmiş toplumların kırsal kesim-
lerinde önemlidir. Kırsal kesimlerin işgüç-üretim biçimlerine de bağlı
olan bu durum, okuma-yazma bilen ya da okullaşma oranlarının yük-
sek olduğu kırsal kesimlerde bile, kente göre büyük farklılık gösterir.
Özellikle, yalnızca okuma-yazma yeterliliği değil de işlevsel okur-yazar-
lık olarak bilinen, bireyin çeşitli eylemlerinde etkili olarak kullanabi-
leceği okur-yazarlık oranının, kırsal kesimde çok düşük olduğu yapı-
lan araştırmalarla saptanmıştır.
34
da işlevsel bir okullaşma ile olanaklıdır. Kırsal kesimde ise, bu işlevsel-
liği destekleyecek yeterli okul ve konferans, toplantı, gösteri, yazılı
basma sürekli açıklık gibi diğer toplumsal hizmetlerin ve olanakların
bulunmayışı, yaşamı doğa ile savaşım sonucu üreterek kazanma zo-
runda oluş ve toplumsal ilişkilerde kendi düzeyinde bireylerle sürek-
li ilişkide bulunuş, kırsal kesimdeki bireyin, çoğunlukla işlevsel bir
okur-yazarlık kazanmamasının nedenleri olarak gösterilebilir. Burada
özellikle, kadınların kırsal toplumdaki statüleri gereği, bu yönden daha
da yetersiz olduğunu belirtmek gerekir.
35
uygun bir toplumsallaşma göstermekte, kimi kez, yine diğer etkenle-
rin desteklemesi ile, törelere bağlı bir toplumsallaşma sürecini tamam-
lamaktadır. Kuşkusuz, her ikisini bağdaştırarak toplumsallaşmaya ça-
lışanlar da bulunmaktadır.
c. İş-güç tekdüzeliği
Kırsal kesimlerin uğraş alanları, geçimlerini sağladıkları kaynak-
lar, kentsel yaşama göre oldukça sınırlıdır. Genel olarak doğa ile sa-
vaşımdan gelirlerini sağlarlar. Bunların başmda da kuşkusuz tarımla
uğraşma gelmektedir. Bunun yanında yine doğa ile savaşımı simgele-
yen hayvancılık, ormancılık, balıkçılık gibi çalışma alanları farklı ko-
num ve yapıdaki kırsal kesimlerdeki belirgin çalışma alanlarıdır. Bir
kırsal toplumdaki iş-güç yönünden fazla farklılaşma görülmez. Eğetf
o toplum, örneğin kuru tarımcılık yapıyorsa, ufak sapmalar olsa bile
bu, genel bir uğraş alanıdır. Bu yönden bireylerin birbirleri ile olan
iş-güç ilişkilerinde de tekdüzelik'vardır. Bu da bireyin kendi uğraşısı
dışında fazla bilgisi olmamasına yol açmaktadır. Birey, ancak içinde
bulunduğu ve çoğunlukla kendi uğraşısı olan iş-güç ile ilgili bir top-
lumsallaşma olgusu içinde bulunmaktadır.
•36
I
37
aa. Benzerlik-BenzeşmezHk: Homophily-Heterophily
İlk kez, 50 yıl önce Fransız toplum bilimcisi Gabriel Tarde tara-
fmdan kullanılan bu kavramla, birbirine benzeyen (homophily) ve ben-
zemeyen (heterophily) kişiler arasında iletişim durumu anlatılmak-
tadır.* Tarde, birbirine eğitim ve meslek yönünden benzerlik göste-
ren kişiler arasında toplumsal ilişkilerin daha yakın olduğunu söyle-
miştir. Daha sonra bu kavramların, kitle iletişimi ile uğraşan Lazarfeld
ve Merton (1964) tarafından kullanıldığı görülmektedir.
38
nalitik kuramında kullanılmış ve şöyle tanımlanmıştır : "...Kendini
bir başkasının yerine koyabilmek, olayları bir başkasının bakış açısın-
dan görebilmek, başkalarının duygularını anlayabilmek ve başkalarını
anlamada gerçeğe yakın olmak..." (Kağıtçıbaşı, 1976; 251).
39
kente ya da nüfus yoğunluğu fazla olan yerleşim birimlerine giden
erkekler için daha çok söz konusu olmaktadır.
Elektronik kitle iletişim araçları olan radyo ve televizyondan kit-
lesel iletişimde yararlanma ise, son 30-40 yılın ürünüdür. Özellikle te-
levizyon olgusu çok daha yenidir. Radyo ve televizyonla yapılan ileti-
şim elektronik dalgalarla yapıldığından yersel engeller tanımamakta,
elektriği olma koşulu ile her yöreye gidebilme, izlenebilme özelliği gös-
termektedir. Ulaşım sorunu olmayışı, özellikle kırsal kesimlerin kolay-
ca ulaşabilecekleri bir iletişim aracı olmasma neden olmaktadır. Ya-
rarlanma yönünden de, okuma-yazma gibi bir yeterliliğe gereksinim
duyulmaması da, kırsal kesim insanının —izleme olanağına sahip ol-
ması koşulu ile— yararlanmasını kolaylaştırmaktadır.
Kitle iletişim araçları yolu ile yapılan iletişimin kırsal kesim yö-
nünden gösterdiği özellik, yüzyüze iletişimde olduğu gibi, iletilerin
(mesajların) o toplum bireyleri ile doğrudan ilişkili olmayışıdır. Eşde-
yişle, kitle iletişim araçları ülkenin ya da bölgenin tümüne seslenmek
zorundadır. Kırsal kesim bireyinin tek tek sorunları ile ilgili bir ileti-
şimde bulunmamaktadır. Kitle iletişim araçları ve özellikle radyo ve
televizyonun gerek genel olarak toplumlara etkisi, gerekse özel olarak
kırsal kesime etkisi konuları ayrıntılı olarak bir sonraki bölümde,
"Kitle İletişim Araçları ve Toplumsallaşma" bölümünde ele alınacak-
tır.
40
bunların istenilen amaçla kullanılmasıdır.* Kurallara toplumdaki de-
ğer ve inançlara çok daha sıkı bağlı geleneksel toplumlarda ise yenilik-
lerin benimsenmesi, onanması çok daha zordur (Rogers, 1969; 57-59)
Yeniliklerin kırsal kesime girmesinde bireysel özelliklerin etkileri
vardır. Bu özellikler, bireyin yaşı, cinsiyeti, toplumsal statüsü, gelir
durumu, ussal yeterliliği, uzmanlaşma yeteneği gibi özelliklerdir. Bi-
reyin yaşı yeniliklerin benimsenmesinde önemli bir etkendir. Genel-
likle genç yaştakiler, yaşlılara göre yenilikleri daha kolay benimser-
ler. Özellikle toplumsallaşma olgusunun çocukluktan başladığı anım-
sanırsa, bu özelliğin doğruluğu daha iyi belirlenmiş olur. Özellikle kül-
tür değişiminde gençlerin bu konuda öncülük yaptıkları görülmekte-
dir. Gençler eski ya da var olan kültürle daha az ilişkilidirler.
Kırsal kesimde toplumsal statüyü belirleyen en önemli etkenler,
bireyin eğitim düzeyi, mesleği ve geliridir. Genellikle, eğitim görmüş
olanlarm yeniliğe daha açık oldukları görülmüştür. Kırsal kesimde
meslek ve gelir çoğunlukla birlikte düşünülür. Kırsal kesimin uğraşı
alanma göre çiftçi, hayvancı ya da başka uğraşı sahipleri, söz-
gelimi çok fazla mal mülk sahibi olan ya da köyde kimsede bulunma-
yan ve toplum içinde saygınlığı olan bir işle uğraşanlar da yenilikleri
kolayca benimsemektedirler. Aynı biçimde, gelirin yüksek olması da,
bireylerin yeniliklere karşı daha duyarlı ya da atılgan olmalarma ne-
den olmaktadır.
Yeniliğe açık olmada bir diğer özellik ise, bireyin ussal durumu-
dur. Daha az dogmatik, daha az sert, daha çok esnek olan bireylerin
yenilikleri kolayca benimsedikleri, onadıkları görülmektedir. Ancak bu
yeteneğin ölçülmesinin çok kolay olmadığına da değinmek gerekir
(Rogers, 1969; 172-179).
41
Farklı özelliklere göre bireylerin yenilikleri benimsemeleri de fark-
lı olacaktır.* Bir kısım birey, yenilikleri hemen duyup, benimsemekte
ve onamakta ve hatta uygulamakta iken, diğer bir kısmı, bu konuda
aynı duyarlılığı, atılganlığı göstermemektedir. Rogers, bireyleri yeni-
liklere karşı gösterdikleri ilgiye göre başlıca iki kümede toplamakta-
dır. Bunlar "erkeııciler" ya da "yenilikçiler" ile "gecikenler"dir. Er-
kenciler daha çok eğitimli, genç, gelir durumu iyi ve ussal esnekliği
olanlardır. Gecikenler ise, bunun tersi özellikler gösterirler (Rogers;
1969).
42
YENİLİKLERİN KIRSAL KESİMDE YAYILMASINDA HABER KAYNAKLARI*
43
onanmaktadırlar.* Kuşkusuz, kanı önderlerine, doğal olmayan kanı
önderi olarak tanımlayacağımız köy okulu öğretmen ya da öğretmen-
lerinin de katılması gerekir.**
44 4
rin genellikle ilk uygulayıcılar üzerinde etkili olduğunu söylemektedir-
ler. Çünkü, yenilikçi hareketler o toplumsal düzenin dışından gelen
hareketlerdir.
45
ğinin bir sonucudur. Az sayıda insandan oluşan kırsal topluluklar, din-
sel inançların, değer ve yargıların güçlü olduğu topluluklardır. Din
etmeni, kırsal kesim bireyinin doğa ile ilişkilerini düzenlemekte çoğu
kez başvurulan kurallar olarak benimsenmiştir. Geleneksel yapı özel-
liği olan töreler ise, kırsal kesimin yıllar boyu oluşturduğu kurallar,
değerler ve roller yolu ile nesilden nesile aktarılır. Kırsal kesim uğra-
şı alanlarının geçim kaynaklarının tek düzelik göstermesi, birkaç
ana uğraş kolunda toplanması, kırsal kesime özgü bir başka önemli
niteliktir.
46
lit ve yerel olarak kümelendirilmektedir. Kitlesel iletişim araçları ile
yapılan iletişim daha çok kozmopolit iletişim araçları sayılırken, ki-
şisel, yüzyüze yapılan iletişim ise "yerel" iletişim araçları olarak adlan-
dırılmaktadır. Bu kanallardan etkilenmede, kırsal toplulukların coğ-
rafik özellikleri, diğer etkenler yanmda, önemli farklılık gösterirler.
Yenüiklerin kırsal kesime girmesi, yaygınlaşması ile ilgili olarak
daha çok batılı toplumbilimcilerce ortaya atılan bu görüşler, az geliş-
miş ülke araştırmacılarmca eleştirilmekte; bireyin tutum ve davranış-
larının, yeniliklerin benimsenmesinde etkili olacağı ve çoğunlukla kü-
me kararlarının bu süreci etkileyeceği ileri sürülmektedir.
47
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
48
görüşüdür. Mills'e göre, kitle iletişim araçları, modern toplum yaşamı-
nın aynasıdır. Aynı görüşü paylaşan Berelson ise, neyin yansıtıldığı
üzerinde durur. Berelson'a göre, kimi kitle iletişim araçları, kimi ko-
nularda, kimi koşullar altında, kimi insanlara, kimi etkiler yaparlar
(Jacobson, 1961; X X I I - XXIII). Kitle iletişim araçlarının etkilerini
oldukça geniş bir çerçevede ele alan bu görüşün birçok araştırmada
üzerinde durulmuş; görüşün sınırlılığı ve koşulları bu konuda yeni gö-
rüşlerin getirilmesine neden olmuştur.
Daha sonra yapılan çalışmalarda kitle iletişim araçları ile yapılan
iletişimin "uyarı-tepki-etki" yaklaşımı ile işlediği ileri sürülmüştür.
Buna göre, iletiler "dev bir şırınga" ile bireylere verilmekte, bireyleri
etkilemekte ve ona göre bir tepki gösterilmektedir. Katz bu modeli,
güçlü iletişimle izleyicinin savunmasız düşüncelerinin etkilenmesi ve
bireylerin atomize olması, parçalara ayrılması, birbirlerinden ilişkisiz,
buna karşılık kitle iletişim araçları ile bağlantılı olması ile açıklamak-
ta idi. (Katz, 1963; 80). Ancak, 1940'larda Lazarfeld ve Katz'm bu yak-
laşımı kullanarak yaptığı araştırmalarda kuramın zayıflığı ortaya
çıkmıştır (Lazarfeld; 1946).*
Yaklaşımın yapılan araştırmalarla zayıflaması bu konuda başka
yaklaşımların ortaya konmasına neden olmuştur. Lazarfeld'iıı bu konuda
yaptığı çalışmalarında, "uyarı-tepki, etki" kuramının yerine "iki aşa-
malı akış" modeli geliştirilmiştir. Özellikle kırsal kesimde iletişimde
önem kazanan bu yaklaşıma göre, kitle iletişim araçları ile verilen ile-
ti doğrudan olabileceği gibi, dolaylı olarak, başka kişiler aracılığı ile
de etki yapmaktadır. Burada "kanı önderleri" adı verilen kişilerin iki
aşamalı modelde önemli rol oynamaları ve kitle iletişim araçlarına açık
olan bireylerin, aldıkları iletiyi, kendi süzgeçlerinden geçirerek, bu tür
iletişime açık olmayan bireylere aktarmaları söz konusudur (Hyman,
1963; 142).
Kitle iletişim araçlarının topluma olan etkilerini sürekli olarak
izleyen Lazarfeld ve diğer araştırmacıların ortaya attıkları bir görüş
de "toplumsal denetim" görüşüdür. Bu yeni yaklaşıma göre, kitle ile-
tişim araçları, açıkça kamuoyunu, toplumsal kuralları —bu kurallar-
dan sapmaları da göstererek— güçlendirme hizmeti görmektedirler
(Jacobson, 1961; X X I I - X X I I I ) . Bu yaklaşımm savunucularından
Lasswell (1948), kitle iletişim araçlarının bu etkisini, "çevrenin gö-
49
zetimi", "çevreye uyum" ile "geleneksel ve alışılmış örneklerin akta-
rılması" işlevleri ile açıklamıştır. Bu yaklaşım ile kitle iletişim araçla-
rı ile ilgili "etki" ve "toplumsal denetim" yaklaşımları birleştirilerek
güçlendirilmiş olmaktadır.*
Kitle iletişim araçlarının toplumlara etkisi konusunda son yıllar-
da ortaya atılan bir başka yaklaşım "kullanma ve doyum" yaklaşımı-
dır.** Kitle iletişim araçlarının toplumdaki etkisini ilk kez makro dü-
zeyden mikro düzeye indiren bu yaklaşıma göre, bireyin kitle iletişim
araçlarını kullanması ile elde edilen doyumla arasındaki ilişki araştı-
rılmaktadır. Bu yaklaşımda, kitle iletişim araçlarıyla verilen iletilerin
içerikleri ile bireyin iç-güdüsel ilgisinden doğan doyum arasında nes-
nel ilişkilerin bulunduğu görüşü getirilmektedir (Mc Qauil-Gurevitch,
1974; 287-288).
Son on yıllık zaman içerisinde "kullanma ve doyum" yaklaşımını
kullanarak pek çok araştırma yapılmıştır. Yapılan tüm araştırmalarda
farklı noktalardan başlanmakla birlikte, sonuçta, bireylerin toplumsal,
ruhsal gereksinimlerinin kökenleri, bu gereksinimin karşılanmasında,
kitle iletişim araçlarmdan beklentileri ve bu nedenlerle kitle iletişim
araçlarma açık olmaları (kullanmaları) arasındaki ilişkiler üzerinde
durulmaktadır (Katz, Blumler, Gurevitch, 1974; 21-22). Weiss (1971),
izleyicinin kitle iletişimine açık olmasını "değişik düşünüş, kaçış" ile
"bilgilenme ve eğitilme" olarak iki kümede toplanmaktadır. Bu kü-
melendirmeler, Schramm (1949), yine Schramm - Lyle - Parker (1961),
Pretile (1969) ve Furu'nun (1971) araştırmalarında görülmektedir. Bi-
reyin bu gereksinimlerini karşılamak ya da doyum sağlamak üzere,
kitle iletişim araçlarma açılmaları ise, içinde bulunduğu toplumsal-
ekonomik, toplumsal-ruhsal kimi nedenlerle sınırlanmaktadır. Gerek-
sinimlerin çok ve farklı olması, hangi iletişim kanalının, hangi ileti
içeriğinin, hangi gereksinmeyi doyurmak için kullanılacağı konusun-
daki genellemeleri zorlaştırmaktadır (Katz, Blumler, Gurevitch, 1974;
23-33).
* Bu yaklaşımla birlikte iletinin akış modelinde de "tek aşamalı akış" modeli ile
açıklanan yeni bir model geliştirilmiştir. Bu modelle, kitle iletişim araçları ile
verilen ileti, aynı yön ve yoğunlukta olmamakla birlikte izleyene doğrudan
doğruya ulaşabilmektedir (Rogers, 1976; 295-296).
** Türkiye'de kitle iletişim araçları ile ilgili çalışmalarda bu konuda da kavramın
Türkçe karşılığı üzerinde durulmamıştır. Konu ile ilgili çalışmalarda yaklaşım,
"yararlanma ve ödüllendirme" olarak çevrilmiştir (Tokgöz, 1978). İngilizce
karşılığı "uses and gratification" olan bu kavramın, içeriği de gözönünde bu-
lundurularak, "kullanma ve doyum" karşılığının daha işlevsel olacağı görüşün-
deyiz.
50
Kullanma ve doyum kuramının gelişmesindeki bu sınırlılık, ister is-
temez araştırıcıları kitle iletişiminin toplumdaki etkileri konusunda or-
taya atılan "uyarı-tepki" yaklaşımına geri döndürmüştür. Özellikle
Lasswell'in "işlevselcilik" yaklaşımından yararlanma yoluna gidilmiş;
toplumsal evrenin hareket ve olaylarının işlevsel ve bağımsız olduğu,
bir başka deyişle, nedensel zincirler ve dairelerle düzenli bağlantı içe-
risinde bulunduğu görüşü getirilmiştir. Birey, kitle iletişim araçların-
dan yararlanma ile ilgili davranışını —kökeni farklı da olsa— belirli
gereksinimlerini karşılamak üzere düzenler. İletişim araçlarından alı-
nacak doyumda, bireyin (i) kişilik özellikleri, (ii) geçmiş ve şimdiki
toplumsal rolleri ve deneyimleri, (iü) çevresel ve bireyin durumu ile il-
gili koşullar olarak sıralanabilen toplumsal ve ruhsal belirleyicilerin
etkisi vardır (Mc Quail-Gurevitch, 1974; 288-290).*
Açıkça görüldüğü üzere, kitle iletişim araçlarının toplumdaki et-
kisi konusu, çok sayıda kuramsal ve görgül çalışma konusu olmuş; baş-
langıçta makro açıdan topluma olan etkisi incelenirken, daha sonra-
ları, bireyin kendisinin tutum ve davranışları ile kitle iletişim araçla-
rından yararlanması arasındaki ilişkiler araştırılmış, konuya bireysel
açıdan bakılmıştır. Ancak, bireysel tutum ve davranış belirleyicilerinin
çok geniş ve karmaşık olması, mikro yöntemlerin yanında makro yön-
temlerin, yaklaşımların da kullanılmasını gerektirmiştir. Bir yandan
birey davranışmdaki içgüdüsel nedenler açıklanmaya çalışılmış, diğer
yandan da bireyin içinde yer aldığı çevrenin, koşulların, bireyin kitle-
sel iletişim araçlarmı kullanmasını, bunlardan yararlanmasını belirle-
diği üzerinde durulmuştur.
* Kitle iletişim araçlarının bireye olan etkisi ile ilgili bu kuramsal gelişmeye ko-
şut (paralel) olarak, iletinin akış modelinde de değişmeler olmuştur. Daha ön-
ce ortaya atılan, şırınga, iki aşamalı, tek aşamalı ileti akış modellerinin karı-
şımı niteliğinde olan bu yeni model, "çok aşamalı akış modeli" dir. Bu mode-
lin belirli sayıda aşama ile ilgisi olmamasına karşın, kaynağın amacı, kanalın
uygunluğu, izleyicinin açıklığı, iletinin yapısı ve izleyicideki çarpıcılığı gibi
nitelikler gözönünde bulundurulmaktadır (Rogers, 976; 296). Model günü-
müz araştırmalarında, en az sınırlandırıcı olmasından ötürü, yaygm olarak
kullanılmaktadır.
51
Kitle iletişim araçlarının topluma olan etkileri, özellikle elektronik
kitle iletişim araçları olan radyo ve televizyonun geniş toplumlara ses-
lenmesinden sonra daha da önem kazanmıştır. Bu konuda ortaya atı-
lan görüşler, araştırmaların yapıldığı toplumlara —gelişmiş, gelişme-
miş,— araştırılan konulara, araçların niteliğine ve içeriklerine göre
farklıdır.
52
meşini sağlayarak "dikkati odaklaştırdığı" hususudur. Böylece, ulusal
kalkınma ve modernleşme gibi sorunlar üzerinde odaklaşmış bir ka-
muoyu yaratılabilir; bu konuda kişilerarası, sözsel nitelikteki azgeliş-
miş ülke iletişim alışkanlıklarının biçim, nitelik ve etkileri yönlendi-
rilebilir (Oskay, 1978).
63
C. RADYO VE TELEVİZYONDAN ETKİLENME YOLU :
SİMGESEL VE GÖZLEMSEL ÖĞRENME
54
yazılı bilgileri, aynı süreli dikkati toplamaz. Ayrıca, simgesel örnek-
ler, etkileri için daha çok bilişsel öngereksinime dayanır. Gözlemcilerin
(izleyenlerin) eğer kavramsal ve sözlü yetenekleri gelişmemişse, bun-
lar sözlü örneklemelerden çok, davranışsal gösterilerden yararlanacak-
lardır (Bandura, 1977; 40).
55
yo ve televizyonla gelen yeni iletilere açık olmadan önce ve açık olma
sırasında da vardır. Gelen yenilikçi iletilere bireyin açık olması bu et-
kenlerle belirlenir.
Nitelik yönünden önemli olan husus, programların içeriği ve ha-
zırlanış biçimi ile ilgilidir. Radyo ve televizyon yayınları ile planlanan
bir yeniliğin etkili olabilmesi için, bireyin, onu anlayacağı düzeyde ol-
ması gerekir. (Stevens, 1076; 19). Bunun için ise, bireyin, yenilikçi ileti
hakkında önceden hazırlanması, iletilerin içeriğinin, bireyin özellikle-
rine göre, onun algılamasına uygun gelecek biçimde hazırlanması ge-
rekir.
56
levizyona açık olma İle siyasal bilinçlenme, demokratik sürece katıl-
ma arasındaki ilişki, bu açıklığın derecesine göre değişmektedir. Ancak,
radyo ve televizyonun bireyin siyasal yönelimlerini tüm olarak değiş-
tirmesi değil, var olan yönelimlerini, eğilimlerini güçlendirmesi söz
konusudur (Greenstein, 1968; 55, Katz ve Lazerfeld, 1960; 15).
Radyo ve televizyonun bireyin siyasal toplumsallaşma sürecine
olan etkisi konusunda farklı görüşler vardır. Mills ve Riesmam, konu-
ya olumsuz olarak bakmaktadırlar. Onlara göre, "kitle iletişim araçla-
rının siyasallaşmayı arttırıcı gücü yoktur ve siyasal davranış, kısmen
kitle iletişim araçlarının etkisi ile duyumsamazlık şekline girmiş, il-
giden çok ilgisizlik sonucunu doğurmuştur..." (Mills, 1956).
Daha sonra yapılan araştırmalarda ise, radyo ve televizyonun bi-
reyin siyasal bilgilenmesine, ilgisinin artmasına, ve demokratik sürece
katılmasına göreli etkisi olduğu, bu araçlara açık olma oranında bu
araçların etkisinin bireyin var olan siyasal bilgi, ilgi ve katılması ko-
nusundaki eğilimlerini "güçlendireceği" sonucuna varılmıştır (Greens-
tein, 1968, Katz ve Lazarfeld 1960). Bu etkilenmenin de koşulu olarak,
yayınların içeriği yanmda, bu araçlara açık olma süresinin önemli ol-
duğu; araçlara açık olma süresinin fazlalığı oranında, etkilenmenin
de fazla olacağı görüşü getirilmiştir (Hirsch, 1971).
Siyasal toplumsallaşma konusunda çok genel hatları ile vermeye
çalıştığımız bu görüşler, radyo ve televizyonun siyasallaşmaya olan et-
kilerinin, genel olarak toplumsallaşmaya olan etkilerinden farklı ol-
madığını ortaya koymaktadır.*
Özet olarak belirtmek gerekirse, bölümde, toplumsallaşma etmen-
lerinden radyo ve televizyon ile ilgili kuramsal çalışmalara ve bunla-
rın toplumsallaşma olgusundaki yerleri ile ilgili görüşlere yer verildi.
Radyo ve televizyon ile ilgili kuramsal çalışmalar, daha çok kitle
iletişim araçları ile ilgili genel kuramsal çalışmalar içinde yer almak-
57
la birlikte, asıl önemini, bu elektronik araçların toplumlarda yaygın-
laşması ile kazanmıştır.
Kitle iletişim araçlarının, toplumdaki işlevleri ve etkisi ile ilgili
görüşler oldukça farklıdır. Araçların kullanıldığı ülkelerin toplumsal
ve ekonomik değerleri, araçlarla verilen iletilerin (mesajların) niteliği,
ve niceliği, farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu gö-
rüşler içerisinde; araçlarm, toplumun kültürünü yansıttığı, toplu-
mun aynası olduğu görüşü etkili olmuştur. Daha sonraları ise, "top-
lumsal denetim" ve son yıllarda da "kullanma ve doyum" görüşleri
getirilmiştir. Böylece, kuramsal çalışmalar makro düzeyden mikro dü-
zeye, bireye indirilmiştir.
Kitle üetişim araçları ile ilgili bu kuramsal çalışmalar, bu araç-
ların toplumu nasıl etkilediği hususlarında da farklı görüşlerin orta-
ya çıkmasına neden olmuştur. Bu görüşler olumlu etkiler, olumsuz
etkiler olarak kümelendirilmektedir. Bir görüşe göre, kitle iletişim
araçları, özellikle radyo ve televizyon, toplumları istenilen yönde etki-
leyerek, toplumsal değişme, kalkmma gibi süreçlere yardımcı olabilir.
Bu görüşün toplumsallaşma olgusu yönünden önemi, özellikle gelenek-
sel yapı içinde toplumsallaşan kırsal kesimdeki birey içindir. İkinci
görüşe göre, kitle iletişim araçlarının toplumlara etkisi sınırlıdır. Top-
lumları tek başına değiştirici değil, varolan düzeni pekiştirici nitelik-
leri vardır.
58
K I S I M I I
* Ankara'ya yakın ilçelerle ilişki kurulması, anket çalışmaları için günü birli-
ğine, köylere gidip gelme olanağından kaynaklanmaktadır.
** Köylerin Ankara dolayında aranması, elektriği olmayan köylerin bulunmaya-
cağı izlenimini vermekte ise de araştırmanın yapıldığı zamanda (1978) bile
Ankara'nın, örneğin Çubuk İlçesine bağlı kimi dağ köylerinde elektrik olma-
dığı, hatta araştırma yaptığımız köylerden biri olan Fethiye köyünde elektri-
ğin henüz 5-6 yıllık bir geçmişi olduğunu belirtmek gerekir.
61
sı idi. Köylerin Ankara dolayında olması, radyo ve televizyon yayın
alanı kapsamına girmesini sağlıyorsa da, özellikle, televizyonun gir-
mediği ya da yaygın izlenme olanağı bulunmayan pek çok köy olduğu
görülmüştür. Bu bakımdan radyonun her köyde olduğu varsayım-
lanmış ve televizyonun en az 3-4 yıldır, köylünün en az yarışınca iz-
lendiği köyler seçilmiştir.
62
Sormaca uygulamasında üç ayrı köy alınmasının nedeni, köyler ara-
sındaki farklılığı ortaya koymak, karşılaştırma yapmak değildir. Kır-
sal toplulukların nüfus yönünden oldukça sınırlı topluluklar olmala-
rından ötürü, sayısal azlığın doğuracağı yanılmaları ortadan kaldır-
ma, daha doğrusu azaltma amaçlanmıştır. Bunun için köylerin seçimin-
de aynı niteliklerin bulunmasına özen gösterilerek, köyler arasındaki
farklar enalt düzeye indirilmiştir.
63
tur. Bulguların değerlendirilmesinde istatistiksel önemlilik testlerinden
khikare (x 2 ) testi kullanılmıştır. Bu testler çizelgelerin altında, hesap-
la bulunan khikare ( x H 2 ) , serbestlik derecesi (SD) ve yanılma yüzde-
si (ex) plarak verilmiştir. Genellikle yanılma payı 0,01 ile 0,05 arasında
tutulmuştur.
64
İKİNCİ BÖLÜM
KÖYLERİN ÖZELLİKLERİ
65
oranı giderek artmıştır. 1974'de ekilen ve nadasa bırakılan tarlaların
% 61'nin traktörle işlendiği saptanmıştır (Kurtkan, 1968, 1976; 125-
136).
Köyde smıf ve tabakalar arası fark, kentten çok azdır. Kentsel ya-
şamdaki hızlı değişmelere karşılık, kırsal kesimdeki tutuculuk daha
güçlüdür. Artan köy-kent ilişkileri, ulaştırma kolaylıkları, özellikle sağ-
lık ve tarım teknikleri konusundaki yeniliklerin kolaylıkla onanmasına
yol açmıştır. Geleneksel toplumsal yapı kimi değişmeleri onayarak ken-
dini korumağa çalışmaktadır. Toplumsal denetim bugün de güçlüdür
(Tütengil, 1974; 74-75).
Görgül araştırma uygulamasının yapıldığı köyler, Ankara'ya bağlı
nüfusu 2000'den aşağı 1133 köyden ya da sınırı daha da daraltırsak,
nüfusu 251 ile 750 arasında olan 585 köyden üç tanesidir. Orta Ana-
dolu'nun ova köylerinin belirgin özelliklerini gösteren köylerin, diğer
köylere göre önemli farklılığı, başkent Ankara'nın yakınında bulun-
ması ve bunun sonucu kente gidip-gelmede yoğunluk, gelir sağlama
için kentte çalışma olanaklarıdır.
A. KONUM ve TARİHÇE*
66
Köylerden Mülk ve Fethiye köylerinin tarihçelerinin daha eski ol-
duğu, Türklerden önce buralarda Rumların ya da Ermenilerin otur-
duğu sanılmaktadır.*
Mülk köyünün "Melek" olan eski adı, belirtildiğine göre, 1882'den
Cumhuriyet'e değin kullanılmış, Cumhuriyet ile köyün adı Mülk köyü
olarak değiştirilmiştir. Fethiye köyünün eski adı ise "Grindos" iken,
Cumhuriyet'ten sonra değiştirilerek Fethiye adını almıştır. Diğerleri-
ne göre oldukça yeni olan Büğdüz köyünün adı ile ilgili anılar ve bil-
gilere göre, köyün düz bir konumu olmasından ötürü "bu düz" ya da
"bu düzlük" sözcüklerinin zamanla kaynaşmasından ileri geldiği sanıl-
maktadır.
B. NÜFUS
* Mülk köyü camisi önündeki taş yazmanın Yunan alfabesi ile yazılması ve köy-
lülerin "buralarda eskiden gavur varmış" sözleri ile 1877 de 38.150 olan Anka-
ra nüfusunun 1/3'nin Katolik Ermeni olması (Ankara Yıllığı, 1973; 46), buralar-
da oturanların Rum ya da Ermeni olduğu konusunda kesin bir bilgi edinilme-
sini önlemektedir.
** Nüfus yönünden oldukça ilginç olan husus, köy muhtarlarının köy nüfusu ve
bileşimi hakkında kesin bilgileri bulunmadığıdır. Köy nüfusları ile ilgili bil-
gilerimiz, DİE'nin Genel Nüfus Sayımı ile henüz yayımlanmamış "1975-1976 Yılı
Köy Genel Bilgi Anketi" nden derlenmiştir. Bu iki anket arasında da aynılık
değil, ayrılık vardır. Bunun nedeninin, nüfus tanımının iyi yapılmamış olma-
sından kaynaklandığı söylenebilir.
67
Nüfusun yaş yönünden görünümü ise, genel kırsal kesimdeki gö-
rünümüne benzerlik göstermektedir. Köylerde "dinamik" ya da "aktif"
yaş gurubundan özellikle 15-30 yaş arası grupta yoğunlaşma yerine
çocuk, orta ve yaşlı kümelerde yoğunlaşma görülmektedir., Köylerde-
ki nüfusun barındığı ev sayısı ise Mülk köyünde 90, Fethiye köyünde
100, Büğdüz köyünde 117'dir. Ev sayısı yönünden yıllara göre azalış,
nüfusdaki azalışa bağlı olarak, yine Mülk köyünde görülmektedir.
Nüfusun, gerek genel nüfus toplamında, gerekse cinsiyet ve yaş
yönünden gösterdiği bu özellik, Türkiye'nin hızlı kentleşme olgusu ile
açıklanabilir. Özellikle, büyük kentlerin gecekondu olgusu; kırsal ke-
simden iş bulma amacı ile kentlere göç ve yerleşme ya da geçici iş bul-
mak için gidiş, nüfusun bileşimini etkileyen önemli bir etken olarak
karşımıza çıkmaktadır. Genellikle genç erkek nüfusun bu olguya ka-
tılması köylerde daha çok kadmlarm ve yaşlıların kalmasına neden ol-
maktadır. Görgül araştırma sırasında, deneklere bu konuda sorulan
sorulara alman yanıtlarda, bugünkü köy gençliğinin kentte yaşama
özlem ve istekleri de bu durumu kanıtlamaktadır.
C. ÖĞRENİM DURUMU
68
25 kadar öğrenci yüksek öğrenim olanağı bulmuştur. Bu arada orta
öğrenimlerini İmam-Hatip okulları ile çeşitli sanat okullarında sürdü-
renler de vardır.
Tarım dışında köylerin bir diğer önemli ortak geçim kaynağı hay-
vancılıktır. Özellikle koyun-keçi gibi küçük baş hayvancılık ile inek
gibi büyük baş hayvancılık oldukça gelişmiştir. Son yıllarda Mülk kö-
yünde Hollanda ineği (Ala inek) türü yetiştirilmesine başlanmıştır. Bu
işe Ziraat Bankası kanalı ile Hollanda'dan getirilen ineklerle başlanü-
mış, daha sonra Dünya Bankasınca desteklenmiştir. Bugün köyde he-
69
men hemen her evin bir Hollanda tipi ineği vardır. Fethiye köyünde de
bu tür inek alımına başlanmıştır.*
Köylerin bu iki genel geçim kaynağı dışında el sanatları gibi bir
başka geçim' kaynağı yoktur. Ancak, gerek köyde yeterli toprağın ol-
maması, gerekse büyük kentte yaşama, bir meslek sahibi olma özle-
minden doğan nedenlerle Ankara'ya çalışmaya giden genç erkek nüfu-
sundan söz edilebilir. Yaşları 14-20 dolayında olan bu gibi kişiler, ör-
neğin Mülk köyünde 25 genç, çalışmak amacı ile Ankara'ya gitmekte,
tornacı, kaynakçı, boyacı olarak çalışmaktadır. Bu gençler hafta son-
ları köylerine gelmektedir. Aynı durumda Fethiye ve Büğdüz köylerin-
den dışarı çalışmaya giden gençler vardır. Büğdüz köyünden çalışmaya
giden 30 kişi, daha çok yakında bulunan Esenboğa DHMİ'de çalışmak-
tadırlar. Köylerden yurt dışına çalışmaya giden olmadığından bu yol-
la gelir sağlama söz konusu değildir.
70
düz köyünde vardır. Ulaşım yönünden ise, gerek dolay köy ve ilçelerle,
gerekse kent merkezi Ankara ile asfalt yollarla bağlıdır. Köylerin dışla
sürekli ilişkisi olması, köylerle diğer yerleşim birimleri arasında otobüs,
minibüs ve taksilerle ulaşımı arttırmıştır. Özellikle, köylerde otosu bu-
lunan kişilerin Ankara'da çalışmaları —genellikle dolmuşçuluk yap-
maları— ulaşımın gelişmesine neden olmuştur.*
Kırsal yerleşimlerin en önemli gereksinimlerinden olan, üreticile-
rin ortak yararlanmalarını, ortak harekette bulunmalarını sağlayan
kooperatif erin köylerdeki durumu ele alındığında, köylüler arasında
bu düşüncenin öneminin anlaşıldığı görülmektedir. Ancak, iyi işleme-
mesinden doğan sorunlar, zaman zaman kooperatiflere olan güveni
azaltmış, köylüyü köy dışındaki kooperatiflere yöneltmiştir. Köylerdeki
kooperatifler, kalkınma kooperatifleri olarak kurulmuş olup, amaçları,
üyelerine kredi olanakları sağlamaktır. Kooperatifler içinde en eski
olanı, Fethiye köyündeki 25 yıl önce kurulan Tarım Kredi Kooperati-
fidir. Ziraat Bankasının desteği ile başlamış ve yürütülmektedir. Yeni-
mahalle ilçesine bağlı kooperatifin 400 üyesi vardır. Mülk köyündeki
kalkınma kooperatifi ise, 1975 yılında kurulmuştur ve 60 üyesi vardır.
Kooperatifin yaptığı işler arasında yem ve akar-yakıt sağlama başta
gelmektedir.** Son yıllarda kooperatifçilik alanında kendini gösteren,
adını duyuran "Köy-Koop"a üye olmak için girişimlere başlamışlardır.
Büğdüz köyünde ise 1972 yılında kurulan kalkınma kooperatifinin 29
üyesi bulunmasına karşın, etkili bir çalışması yoktur. Köy içinde et-
kin bir kooperatifin bulunmamasından boşluğu, köyün bağlı bulundu-
ğu Akyurt bucağındaki Tarım Kredi Kooperatifine tüm köylünün üye
olması doldurmaktadır.
Dinsel tapınmanın yapıldığı ve köylerin toplumsal faaliyetleri ara-
sında yer alan camiler, her üç köyde de vardır. Cami imamları ise ço-
ğunlukla, yakın kasabalardan getirilmekte ve geçimleri köy halkınca
sağlanmaktadır.
Toplumsal hizmet olarak sayabileceğimiz bakkal, berber, değirmen,
çamaşırhane, köy odası, konuk odası genellikle tüm köylerde bulun-
maktadır. Ancak Merkezi yönetimce kırsal kesime götürülen hizmetler-
den halk eğitimi ile ilgili hizmetlerden yararlanmada köyler arasında
belirgin farklar görülmektedir. Görgül araştırmamızın yapıldığı üç
köyden Büğdüz köyünde özellikle kadınlara yönelik sürekli biçki-dikiş
71
kursu 5 yıldır çalışmalarını sürdürmekte, Fethiye köyünde, bağlı bu-
lunduğu Yenimahalle ilçesinden haftada iki gün gelen uzmanlarca
biçki-dikiş, nakış, konserve yapımı, yemek pişirme, peynir yapma gibi
yine kadınlara yönelik yetişkin eğitimi ile ilgili beceri ve uğraşılar öğ-
retilmektedir. Mülk köyünde ise bu tür çalışmalar, nüfusun azlığının
da etkisi ile ancak zaman zaman yapılmaktadır. Yetişkinlere yönelik
okuma-yazma kursları 1942-43'lerde akşam okulları olarak açılmış. Da-
ha sonraları bu tür çalışmalar, genç ve orta yaşlılar arasında okuma-
yazma bilmeyenlerin sayısının giderek azalmasından ötürü, bu çalış-
maya gerek duyulmamıştır. Köyler içinde halk eğitim binası iki yıl ön-
ce Büğdüz köyünde yapılmış olup, köyde yapılan halk eğitimi çalışma-
ları burada sürdürülmektedir.
Türk yaşamında erkeklerin toplumsal faaliyetleri arasında yer
alan ve özellikle kırsal kesimde köy erkeklerinin bir araya gelerek ko-
nuşup, tartıştıkları, yüzyüze iletişim geleneğinin sürdürüldüğü yerler
olan kahvehaneler, araştırma yaptığımız köyler içinde yalnızca Fethi-
ye'de çalışır durumdadır. Mülk köyünde tüm olarak —gençlerin ku-
mar oynamalarına neden oluyor gerekçesiyle— kaldırılmış, Büğdüz kö-
yünde ise, kışın çalışır durumdadır. Bu köylerde kahvehanelerin top-
lumsal işlevi köyodasmda ya da köy konuk odasında karşılanmakta ve
bu gibi yerlerde oyun oynanmasına izin verilmemektedir.*
F. SİYASAL DURUM
72
1977 Milletvekili Genel Seçimlerinde Mülk köyünün 145 seçmenin-
den 133'ü oy kullanmış ve büyük çoğunluk (109) AP'ye oy vermiş, ge-
ri kalan oylar ise 17'si CHP, 7'si ise MHP olmak üzere iki parti arasın-
da dağılmıştır.*
Fethiye köyünde ise tüm 276 seçmenden milletvekili seçiminde oy
kullanılan 237 seçmenin 96'sı AP'ye, 70'i MSP'ye, 60'ı MHP'ye, 11'i ise
CHP'ye oy vermiştir. MHP'ye oy verenlerin çoğunlukla gençlerden
oluştuğu belirtilmiştir.
Büğdüz köyünde ise siyasal yeğleme yönünden karışık bir durum
saptanmıştır. 312 seçmenin 215'i CHP'ye, 9'u AP'ye, geri kalan 17'si
MSP ve diğer siyasal partilere dağılmıştır.
Siyasal durum yönünden köylerde gözlemlenen husus, köylünün,
siyasal partileri çoğulcu demokrasinin ayrılmaz bir parçası olarak gör-
dükleridir. Bu nedenledir ki özellikle son yıllarda, köylerdeki gençlerin
kimi siyasal düşünceleri zorla onatmak girişimleri kaygı ile karşılan-
maktadır.
* Siyasal yeğlemeler, Mülk köyünde ilginç bir görünüm göstermektedir., 1973 se-
çimlerinde MHP oyları 45 iken, bu durum son milletvekili seçiminde AP yö-
nünden olumlu bir gelişme göstermiştir.
73
nedeninden kaynaklanan gazete okumama, bu kez de okuma alışkan-
lığının gelişmemiş olmasından ötürü, birinci elden bilgi alma yerine,
ikinci elden bilgi alma yöntemi ile sürdürülmektedir.
Gazeteden yararlanmanın kırsal kesimde daha çok erkekler için
olanaklı olduğu unutulmamalı. Çünkü kadınların, gazetelerin top-
landığı bu gibi yerlerde okuma olanakları yoktur. Ancak, kadınların,
ailedeki erkeklerin eve kentten getirecekleri gazetelerden, düzenli ol-
masa da yararlanmaları söz konusu olabilir.
Sözlü kitle iletişim aracı olarak alacağımız radyo en eski ve yay-
gın elektronik kitle iletişim aracı olarak hemen hemen her evde vardır.
Bu konuda ayrıntılı bilgi, görgül araştırma bulgularında verilecektir.
Sözlü ve görüntülü elekronik kitle iletişim aracı olarak tanımlaya-
cağımız televizyon ise, köylerde 4-5 yılı geçmeyen bir geçmişe sahiptir.
Mülk köyünde ilk televizyon 1971 yılında Hükümetçe köy odasına ar-
mağan olarak verilmiştir. Erkeklerin ve çocukların izlemesine açık olan
televizyon yaymları başlangıçta, yaşlılarca "gavur icadı" olarak kar-
şılanmış; giderek yaygınlaşmıştır. Bu gün çok yoksul olanlar (bekçi,
çoban ve bir iki aile) dışında hemen hemen her evde bir televizyon
alıcısı vardır. Fethiye köyüne ilk televizyon alıcısı ise, köye elektrik
verilmesinden sonra, 1972 yılında yine Hükümetçe köy muhtarlığma
verilen televizyon alıcısı yolu ile gelmiştir. İlk yıl 5-6 kişinin aldığı te-
levizyon alıcıları, yıllar geçtikçe artmıştır. Bugün köyde 45 dolaymda
televizyon alıcısı olduğu saptanmıştır.
Araştırmamızın üçüncü köyü olan Büğdüz köyüne televizyon aynı
yıllarda gelmiştir. Araştırmamızın yapıldığı 1978 yılı yaz aylarında
köyde 80 televizyon alıcısı olduğu saptanmıştır.*
Elektronik olmayan sözlü ve görüntülü kitle iletişim aracı olarak
tanımlayacağımız sinema, hiç bir köyde yoktur. Ancak kentle ve yakın
kazalarla olan ilişki, özellikle köy erkeklerinin bu olanaktan yararlan-
malarını sağlayabilmektedir. Ancak, genel olarak televizyonun köyde
izlenmeye başlanmasından sonra, televizyon yayınları arasmda, kırsal
kesimdeki halkın beğenisini üzerinde toplayan Türk sinema filimleri-
nin yer alması, köy dışında bu tür filimlere olan ilgiyi azaltmıştır.
Kentsel yaşamda bile çok yaygm olmayan tiyatroya olan ilgi ya
da yararlanma ise, köylerde bu olanağın bulunmaması ve kentle olan
ilişkilerde de bu tür yerlere gitme alışkanlığının olmaması nedenleri
ile, hemen hemen hiç yoktur.
* Televizyon alıcı sayısı, köy ilkokul müdürünce araştırmamız için kesin nü-
fus sayımı yapılırken saptanmış, kesin sayıdır.
74
Özetlenecek olursa, Görgül araştırmamızın yapıldığı Mülk, Fethi-
ye ve Büğdüz köyleri, Orta Anadolu köylerinin özelliğini göstermekte-
dirler. Ova köyü olan her üç köyün uzun geçmişleri vardır. Köyler, An-
kara'ya 40-45 km. uzaklıkta ve çoğunlukla asfalt yollarla kente ve ya-
kın ilçelere bağlanmışlardır.
Köyler, nüfus yönünden, orta büyüklükteki köyler sınıfına girmek-
tedir. En az nüfuslu Mülk köyünde hane sayısı 100 dolayındadır. Köy-
lerin nüfusunda, özellikle Mülk ve Büğdüz köylerinde, çalışma amacı
ile kente gitme nedeninden yıllara göre azalma görülmektedir. Bu du-
rumun doğal sonucu olarak da, kadın ve yaşlı nüfus, erkek ve genç
nüfusa göre daha fazladır.
Köylülerin öğrenim durumu, ilkokulun 1940'lardaıı beri var olma-
sı ve kente yakınlıktan ötürü, hem okuma-yazma bilme oranmda, hem
de ilkokul sonrası öğrenim durumunda, Türkiye köy öğrenim ortala-
masının üzerindedir.
75
Köylerin kitle iletişim araçlarından yararlanma durumları, yoğun
olarak radyo ve televizyonda görülmektedir. Köylerde radyo izleme
uzun, televizyon izleme ise 4-5 yıllık bir geçmişe sahiptir. Radyo kadar
yaygın olmamakla birlikte, köylerin büyük bir kesimindeki evlerde te-
levizyon alıcısı bulunmaktadır.
Köyler, radyo ve televizyon dışmdaki kitle iletişim araçları olan
gazete, dergi ve sinemaya, radyo ve televizyon kadar açık değildirler.
Her ne kadar yazılı kitle iletişim araçlarından yararlanma, diğer köy-
lerle karşılaştırıldığında daha iyi durumda ise de, yine de bu hizmet-
ler sürekli ve düzenli değildir. Bireyin kentle ilişkisi sonucu alıp oku-
ması ya da köye getirilen gazetelerin okunması gibi rastlantısal bir ya-
rarlanma söz konusudur. Sinema ise, hizmet olarak bu köylerde yok-
tur.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, çalışma yaptığımız köyler, Tür-
kiye'deki köy ortalama düzeyinin üzerindedir. Bunda, köylerin başkent
dolaymda köyler olmalarının ve bunun sonucu, kentle sıkı ilişki içinde
bulunmalarının payı büyüktür. Ancak, köyler yine de geleneksel kır-
sal kesim yaşantısını sürdürmektedirler.
76
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çizelge ı l/A
Köylere göre kadın-erkek deneklerin dağılımı
77
Sormacaya katılan toplam 117 kadının % 43.5 Büğdüz, % 36.8
Fethiye, % 19.7 ise Mülk köyündedir. Erkek deneklerle karşılaştırıldı-
ğında Büğdüz köyü dışında kadın denek sayısmm, erkek denek sayısı-
na göre daha az olduğu görülmektedir. Bunun nedeni, Büğdüz köyün-
de kadın nüfusunun toplam köy nüfusu içinde çok olması yanında, da-
ha önce de açıklandığı üzere, bu köydeki sormaca uygulamasının, er-
keklerin daha çok köy dışındaki tarlasında çalıştığı zamanda yapılmış
olmasıdır.
Çizelge s 1.2a
Fethiye 54 56 27 28 15 17 98 100
Mülk 26 43 17 28.5 17 28.5 60 100
Büğdüz 37 44 35 41.5 12 14.5 84 100
Toplam 117 79 44 240
% 49 % 33 % 18 100
* Yaş ile ilgili anket sorusunda, yaş dilimlerini "15-19, 20-29, 30-39, 40-49, 50-59,
60-69 ve 70 den yukarı" olarak 7 kümede belirtmiş olmamıza karşın, bulgula-
rın değerlendirilmesinde amaca daha yönelik olduğunu sandığımız gençler
(15-29), orta yaşlılar (30-49) ile yaşlılar (50 ve yukarısı) biçiminde bir küme-
lendirme yapmayı uygun gördük. Aynı kümelendirmeyi Ozankaya (1971; 114-
116) da kırsal kesim ile ilgili görgül araştırmasında kullanmaktadır.
78
dir (Çizelge : 1.2b). Bu duruma, köylerdeki genç erkek nüfusun çoğun-
luğunun çalışmak ya da okumak üzere ilçe ya da kente gitmeleri ol-
gusuna bağlayabiliriz.* "Yaşlılar" kümesinde kadın deneklerin oranı
% 38.5 iken, aynı kümede erkeklerin oranı % 61.5 gibi oldukça yüksek
bir düzeydedir. Bunun nedeni ise, genel olarak "yaşlılar" için belirtti-
ğimiz "çekingenlik" nedeninin yaşlı kadınlarda daha fazla olması ile
açıklayabiliriz.
Çizelge t 1.2b
Deneklerin cinsiyetine göre yaş dağılımı
79
kışlı ailelerin yaşayışlarında ileri sayılabilecek hiç bir değişikliğe rast-
lanmadığı..."* biçimindeki saptamalar da gözönünde bulundurulursa,
yüksek orandaki okur-yazarlığm ya da okulun Türk köylerindeki ya-
şamı, özellikle toplumsallaşma sürecini çok fazla etkileyeceği görüşü
ileri sürülemez (Tütengil, 1977 a; 129, 1977 b; 133-134). Kitlesel ileti-
şimdeki bilişsel algılamada da yalnızca okur-yazarlığm yeterli olma-
dığı işlevsel bir okur-yazarlığm da gerekli olduğu bilinmektedir.
80
Yaş yönünden öğrenim durumunda belirgin özellik ise, "yaşlılar"
kümesinin okuma-yazma bilmeyenleri oluşturmasıdır. Doğal olarak,
orta öğrenimli olanların hemen hemen tümü, "gençler" yaş kümesi-
nin özellikle 15-19 yaş diliminde toplanmaktadır.
81
Çizelge i 1.4
Deneklerin Mesleklere Göre Dağılımı
82
göre yapmış olduğu kümelendirme "orta-köylüler" kümesi, denekleri-
mizin kolaylıkla yer alabileceği kümeyi oluşturmaktadır denebilir.*
Çizelge ! 1.5
KöyleVe Göre Deneklerin Toprak Durumu
83
oran, kadınlarda % 43'e yükselmektedir. En çok okunan günlük gaze-
teler içinde magazin türü konulara yer veren Hürriyet ve Günaydın
(% 25), Tercüman gazetesi (% 19) ile Milliyet (% 9) ve Cumhuriyet
{% 6) gazeteleri izlemektedir (Çizelge: 1.6).
Çizelge : 1.8
Cinsiyete Göre Deneklerin Gazete Okuma Durumları*
Okumayan 54 46 37 30 91 38
Hürriyet-Günaydın 30 25.5 30 24.5 60 25
Tercüman 14 12 22 26 46 19
Milliyet 4 3.5 18 14.5 22 9
Cumhuriyet 5 4.5 9 7.5 14 6
Hergün 4 3.5 4 3.5 8 3.5
Diğerleri** 10 8.5 21 17 31 13
84
Bu bölümde, sormaca çalışmasına katılan deneklerin toplumsal ve
ekonomik özellikleri verilmektedir. Köylerle ilgili olarak verdiğimiz
özelliklerin bireylerdeki göstergesi olan bu özellikler, sormaca uygula-
nan bireylerin tutum ve davranışlarının belirli niteliklerde yansıdığı-
nı göstermesi bakımından önemlidir. Bağımsız değişken olarak sapta-
dığımız bu özellikler; cinsiyet, yaş, öğrenim, meslek ve gelir ile kitle
iletişim araçlarına açıklık gibi özellikleridir.
Görgül araştırmamıza katılan deneklerin köyler arasındaki dağı-
lımı, köylerin nüfus yoğunluğuna bağlı olarak, Mülk köyünde % 25,
Fethiye köyünde % 40, Büğdüz köyünde % 35 oranındadır. Yaş yönün-
den ise, 15 yaş yukarısı tüm yetişkinlere anket uygulandığından, de-
neklerin farklı yaş kümelerine dağıldığı görülmektedir. Gençler % 48,
orta yaşlılar % 33.5, yaşlılar % 18.5 oranında sormacada yer almışlardır.
Öğrenim durumuna göre deneklerin dağılımı, ilkokul öğrenim dü-
zeyinde olanlarda yoğunlaşmaktadır. Deneklerin yarısı, ilkokul çıkışlı-
dır. Deneklerin % 15'i ilkokulda okumuş, % 14'ü ilkokul sonrası öğre-
nim görmüştür. Deneklerin % 17'si, okur-yazar değildir. Bu durumun,
genel olarak köylerdeki okuma-yazma bilme oranmnı üzerinde oldu-
ğunu belirtmek gerekir. Genel olarak okuma-yazma bilmeyenler yaşlı-
lardan oluşmaktadır. Kadınlardaki öğrenim düzeyi, erkeklere göre dü-
şüktür.
Deneklerin meslek ve gelir dağılımı, köylerin ana uğraşı alanları-
nın tarım ve hayvancılıkta yoğunlaşmasından ötürü, çiftçilik ve hay-
vancılıkta toplanmaktadır. Deneklerin (erkeklerde) yarısından fazlası
(% 51.5) yalnız çiftçilikle, % 28.5'i hem çiftçilikle, hem hayvancılıkla
geçimlerini sağlamaktadır. Geri kalan kesim, toprağının az ya da ye-
tersiz olması sonucu işçi, tarım işçisi ve esnaf-zanaatçıdır. Kadınların
meslekleri "ev kadını" olarak belirtilmiştir. Ancak, doğrudan ev so-
rumluluğunu üzerine alan kadınlar, çiftçilik ya da hayvancılıkla ge-
çindiğini belirtmişlerdir. Gerçekte, tüm köy kadınlarının niteliksiz
çi olarak, aile işletmeleri olan tarlada ya da diğer işlerde çalıştıkları
bilüımektedir.
Deneklerin mesleklerinin çiftçilikle ilgili olması, doğal olarak, eki-
lebilecek topraklarının bulunup bulunmaması ile bağıntılıdır. Denek-
85
lerin büyük bir kesiminin (% 43), 100-400 dönüm arasında değişen
ekilebilir toprağı vardır. Köylerde toprak ağası niteliğinde kişilerin
olmamasından ötürü, çok büyük toprağı olan yoktur. Topraksız köy-
lüler ise, tüm deneklerin % 13'ünü oluşturmaktadır.
66
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
a. Radyo Yayınlan
87
TRT I TRT II
% %
1979 1982 1979 1982
Haber 15 16 15 15
Eğitim-Kültür Yayınları 30 28 28 24
Müzik 48 50 56 60
Eğlence 6 5
Kaynak: "TRT, 1979 Yılı Genel Yayıın Planı" sh. 38-39. TRT, 1982 Genel Yayın Pla-
nı, sh. 16.
b. Televizyon yayınlan
Bilindiği üzere, 1968 yılında kurulan TRT televizyonunun, radyo
gibi uzun bir geçmişi yoktur. Bu nedenledir ki televizyon yayınlarının
henüz tüm olarak, ülke çapında yayınları da söz konusu değildir. Bu-
gün için, ülkenin yarısının yayın alanı içinde olduğu söylenebilir. Ya-
yın süreleri yönünden de radyo yayınlarına göre, kesintisiz ya da uzun
süreli bir yayın yerine, yalnızca akşam saatlerini kapsayan 4-5 saatlik
bir yayın süresi vardır. Dolayısıyla, izleyicinin televizyon yayınlarını
yalnızca akşam saatlerinde izleme olanağı bulunmaktadır.
Televizyon yayınlarının tek bir kanal üzerinden yapılması radyo
yayınlarına göre, bir başka sınırlılığını ortaya koymaktadır. Toplumu
oluşturan herkese, bu tek ve süre yönünden sınırlı kanaldan seslen-
mek zorunluluğu vardır. Doğal olarak bu sınırlılıklar içerisinde izleyi-
ci kitlenin tümünün tüm gereksinimlerinin bu yayınlarla karşılanma-
sı söz konusu değildir.
88
Televizyon yayın türleri, görüntüsel özelliğinden ötürü radyoya
göre farklılık göstermektedir. Bu özellik, belirgin olarak film türü
(sinema filimleri, dizi filimler, kısa filimler, belgesel filimler) yayınlarda
ağırlık kazanmaktadır. Bunun yanında, genel olarak tüm izleyicilere
seslenen haber, müzik, eğlence, eğitim ve kültür izlenceleri de yayınlar
arasında yer almaktadır. Belirli izleyici kitlesine seslenen yayınlar ola-
rak köy ve çocuk izlenceleri, sürekli olarak, televizyonun yayma başla-
masından bu yana sürdürülen yayın türleridir. Kadına, gençliğe, işçiye
ve diğer belirgin mesleklere göre yapılan yayınlarda ise süreklilik gö-
rülmemektedir. Televizyonun yıllık yayın içinde türlere göre oranları
şöyledir: Haberler % 15, Müzik % 9, Eğlence % 4, Çocuk % 12, Kadın
% 0.5, Köy % 2.5, Genel kültür ve eğitim % 12, Güncel konular % 12,
Sinema, tiyatro ve diğer filmler % 23, Spor % 8, Reklamlar % 5 (TRT
program dergileri; 1979 Mayıs-Haziran) .*
* Televizyon yayınlarında başlangıçtan bu yana yer alan yayın orantıları ile il-
gili olarak bknz. Aziz, 1981, sh. 121-132, Geray, 1978.
** TRT radyo ve televizyonlarında, bildiğimiz kadarı ile, kırsal kesime yönelik
projeli yayın yapılmamıştır. Televizyonun ilk yılında, 6 Ankara köyünde izle-
me merkezleri kurularak projeli, kırsal kesime dönük yayınlar yapılmış, an-
cak, deneme niteliğindeki bu yayınlar, çeşitli nedenlerle sürdürülememiş, so-
nuçlandırılmamıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bknz. Baytok, 1969.
89
B. RADYO ve TELEVİZYONA AÇIKLIK
a. İzleme Durumu
Üç köyde yapılan sormaca bulgularına göre, deneklerin büyük ço-
ğunluğu radyo (% 90) ve televizyonu (% 86) izlemektedirler (Çizelge:
2.1). Radyoya açık olma, göreceli de olsa, televizyon ile karşılaştırıldı-
ğında daha fazladır. Aradaki farkın nedenini, radyonun 25-30 yıllık
geçmişine karşılık televizyonun araştırma yaptığımız köylerde henüz
5-6 yıllık bir geçmişi olması ve radyonun gece-gündüz sürekli yayın
yapması ile açıklayabiliriz. Ayrıca, geleneksel iletişim kalıplarına sıkı
sıkıya bağlı olması gereken bir toplumda radyo ve televizyona göste-
rilen ilgiyi çok yüksek olarak nitelemek gerekir.
90
Çizelge : 2.1
Cinsiyete Göre Radyo ve Televizyonu İzleme Durumu
Radyo Televizyon
Kadın Erkek Toplam Kadın Erkek Toplam
91
b. İzleme Sıklığı
Radyo-televizyona açık olmanın anlamlı olması kuşkusuz bu araç-
ların ne kadar sıklıkla kullanıldığı ile yakından ilgilidir. Haftada bir ya
da daha seyrek olarak izlenen yayınlardan etkilenmenin ve doyum
beklemenin fazla yararlı olmayacağı açıktır. Bu yönden, deneklerin
radyo ve televizyonu ne kadar sıklıkla izledikleri ile ilgili bulgularımı-
za değinmek gerekir.
Genel olarak deneklerin yarıdan çoğu gerek radyo yayınlarını, ge-
rekse televizyon yayınlarını sürekli izlemektedirler (Çizelge: 2.2). Bu
izleme televizyon yayınlarında az da olsa fazlalık göstermektedir. Ka-
dm-erkek yönünden farklılık, kadınların gerek radyo, gerekse televiz-
yon yayınlarını erkeklere göre daha sık izledikleri biçimindedir. Yaş
yönünden önemli olan husus ise, daha çok gençlerin radyonun ve te-
levizyonun sürekli izleyicisi olmaları biçiminde kendini göstermekte-
dir. Öğrenim ve gelir yönünden önemli farklılık, izleme-izlememe ne-
denlerinde değindiğimiz üzere, öğrenimsiz ve düşük gelirli olanlann,
özellikle televizyon yayınlarını çok seyrek olarak izlemelerinde ortaya
çıkmaktadır. Öğrenim düzeyinde, ilkokulda okumuş ya da ilkokul çı-
kışlı olma ile orta öğrenimli olma arasında, izleme sıklığı yönünden
anlamlı bir bağlılık görülmemektedir.
Çizelge i 2.2
Cinsiyete Göre Radyo - Televizyon İsleme Sıklığı
Radyo Televizyon
Sıklık Kadın Erkek Ortalama Kadın Erkek Ortalama
% %- % % % %
92
şanı ve geceleri yayın yapan televizyon izlemede de belirgin farklar
olacaktır.
Deneklerin yarıya yakın kısmı radyo yayınlarını gündüzleri ve
sabahları izlemektedirler. Akşamları izleyenler, deneklerin 1/4'ünü
oluşturmakta geri kalan denekler ise, radyo yayınlarını ya yalnızca
"haber yayınları" sırasında ya da "zaman buldukça" izlemektedirler.
(Çizelge : 2.3a). Radyo yayınlarını izleme zamanı, cinsiyete göre önem-
li farklılık göstermektedir. Kadınların % 70'den fazlası gündüz yayın-
larını izlerken, erkeklerin ancak % 26'sı radyonun gündüz yayınlarını
izlemekte, daha doğrusu izleyebilmektedirler. Deneklerin radyo yayın-
larını izleme zamanı yönünden bir diğer önemli fark da, erkek denek-
lerin 1/4'ünün radyoyu yalnızca "haber saatlerinde" izlemeleridir. Da-
ha sonra değineceğimiz bu durumun, özellikle kırsal kesim erkekleri-
nin radyoyu uzun yıllardan beri yansız, doğru bir haber kaynağı ola-
rak gördüklerini vurgulaması yönünden önemlidir. Birey, toplumdaki
yüzyüze iletişimin eksikliklerini gidermek, topluluk dışı olayları, ge-
lişimleri öğrenmek, anlamak için kitle iletişim araçlarına ve özellikle
de radyo yayınlarına yönelmiştir.
Çizelge: 2.3a
Cinsiyete Göre Radyo Yayınlarını İzleme Zamanı
93
Deneklerin yaş yönünden önemli özelliği, gençlerin daha çok gün-
düz yayınlarını izlemelerine karşılık orta yaşlılar ile yaşlıların akşam-
ları ya da zamanları oldukça yayınları izlemeleridir. Bu durumu, köy-
deki çalışan nüfusun çoğunlukla gündüzleri işinde olmasından ötürü,
radyo yayınlarına ayıracak zamanının bulunmaması ile açıklayabili-
riz.
* TRT Televizyonu ilk yayma başladığı 1968'de haftada üç gece olan yayınlarını
giderek çoğaltmıştır. 1974'den beri her gece yayma ek olarak, yaz aylan dı-
şında pazar günleri de yayın yapılmaktadır.
94
yınların izlenmesi hususu, en çok izlenen yayınların başında haber ya-
yınlarının gelmesi ile bağdaşmaktadır. Eşdeyişle, bireyin, hergün ya
da belirli günlerde yer alan izlenceler içinde seçerek izlemesi söz ko-
nusudur. Ancak, bireyin güncel bir izlencenin şu ya da bu konusu ile
ilgili, ya da şu konulu bir dizi filmin ya da uzun sinema filimlerinden
şu ya da bu yönetmenin filmini seçerek izlemesi söz konusu değildir.
Çizelge: 2.3b
Cinsiyete Göre Televizyon Yayınlarım İzleme Süresi
Başından Sonuna 39 25 31
8.30-9'a kadar 8 8.5 8
Belirli İzlenceler 38 45.5 42.5
Rastgele 15 12.5 14
Başka — 8.5 4.5 .
Toplam 100 100 100
95
Ozankaya'nm (1971) yaptığı iki küme köydeki radyo izleme durumu,
köylere ve kadm-erkek izleyiciye göre farklıdır. Radyo izlemeyen ka-
dınların oranı % 9.5 ile % 43.5 arasında değişirken, erkeklerde bu oran
% 1.5-% 11 arasında değişmektedir (Ozankaya, 1971; 123-125). 1974
yılında, 2'si Ankara dolayında olmak üzere 4 köyde yapılan radyo araş-
tırmasında, radyo izlemeyenlerin ortalama oranı % 22'dir (Alican,
1975; 83-84).
96
gereksinimi karşılamak için, hangi doyumu sağlamak üzere izlediği hu-
susları da önem kazanmaktadır. Toplumsallaşmaya etkisini araştırdı-
ğımız radyo ve televizyonun bireye olan etkisi, bireyin onu hangi amaç-
la izlediği hususu ile yakından ilgilidir. Ancak, burada genel olarak
kitlesel iletişim araçlarını, özel olarak, radyo ve televizyonun ne tür
yayınlara yer verdiği ve bu yayınlarla bireyin hangi gereksiniminin
karşılandığı konusuna değinmek gerekir.
Çizelge: 2.4
Radyo ve Televizyon İzleme Nedenleri
% % % % % %
Haber alma 17 47.5 33 8 13 11
Haber ve Öğrenme 8 20 14.5 8 21 14.5
Eğlenme 31 8.5 19.5 30 3.5 16.5
Eğlenme ve .Öğrenme 31 15 22.5 33 53 43
Pirşeyler Öğrenme 11 2 6 13 6 9.5
Haber-Eğlenme (müzik) 2 7 4.5 1 3.5 2.5
Diğer — — — 7 — 3
Toplam 100 100 100 100 100 100
* Kitle iletişim araçlarının, özellikle ülkemizde yeni bir olgu olan televizyon ya-
yınlarının kırsal kesimde izlenmesi, etkileri konusunda yapılmış, sonuçlan açık-
lanmış araştırma bildiğimiz kadarı ile yoktur. Radyo ile ilgili olarak kırsal
kesimdeki araştırmalar ise üniversitelerin seminer ve doktora çalışmaları ile
genel olarak yapılan toplumsal çalışmalar içinde yer alan radyo ile ilgili bil-
gilerden oluşmaktadır. Karşılaştırma olanağı sağlanması için başvuracağımız
97
Radyo yayınlarının dinlenmesinde "haber alma" (% 33) nedeni
ile izleme başta gelmekte, bunu "eğlenme ve öğrenme" (% '22.5), yal-
nızca "eğlenme" (% 19.5) ile "haber alma ve öğrenme" (% 14.5) ne-
denleri ile dinleme izlemektedir. Televizyonda ise, deneklerin hemen
hemen yarıya yakın kısmı "eğlenme ve öğrenme" (% 43) nedeni ile
yayınları izlemektedirler. Yalnızca "eğlenme" (%16.5), "haber alma
ve öğrenme" (% 14.5) ile yalnızca "haber alma" (% 11), yalnızca "bir
şeyler öğrenme" nedeni ile televizyon yayınlarını izleyenler diğer yarı-
yı oluşturmaktadır. Bu duruma göre, radyonun daha çok "haber" ve
"eğlenme" aracı olarak alınmasına karşılık, televizyonun "eğlence" ve
"birşeyler öğrenme" aracı olarak alındığı ve izleme nedenlerinin, da-
ha önce açıkladığımız, TRT radyo ve televizyon yayın türlerindeki
oranlarına koşut olduğu görülmektedir.
araştırmalar, Frey (1966), DPT (1968), Aziz (1968), Ozankaya (1971), ve Alican'
ırı (1975) görgül araştırmaları ile bu araştırmalann önemli bir kesimini kap-
sayan Geray'ın (1978) "Halk Eğitimi" adlı çalışmasıdır.
98
giderecek nitelikte olabileceği gibi, "empati" ya da "özdeşleşme" istek
ve gereksinimlerinden de doğabilir. Radyo ve özellikle televizyon yayın-
larının içeriğine bakarak kadınların gerçek gereksinimlerinden çok,
çoğunlukla kendi ulusu dışındaki toplumların olgularını yansıtan iz-
lencelerden, bu tür bir öğrenme sağladığı söylenebilir.
Erkeklerin radyo ve televizyon izleme nedenlerini, çizelgede de
açıkça görüldüğü üzere, farklı oranlardaki nedenler oluşturmaktadır.
Erkeklerin % 47.5'i radyo yayınlarını "haber alma" nedeni ile izler-
ken, aynı neden televizyonda % 13'e düşmektedir. Buna karşılık hem
"haber alma", hem "öğrenme" nedenleri birlikte % 21'dir. Erkeklerin
televizyon izleme nedenleri arasında "eğlenme ve öğrenme" nedeni ise
% 53 gibi oldukça yüksek bir oran ile başta gelmektedir. Bu duruma
göre erkekler, radyoyu bir "haber alma" kaynağı, televizyonu ise daha
çok hem "eğlenme" hem de "öğrenme" aracı olarak görmektedirler.
Kuşkusuz, kadınlar için yaptığımız yorumları erkekler için de yinele-
yebiliriz. Haber gereksinimini geleneksel iletişim kanalları ile sağlaya-
mayan erkeklerin bu olanağı sağlayan radyoya yönelmeleri, aynı bi-
çimde eğlenme ve öğrenme gereksinimini —kente daha kolay gidip
gelme olanağı olsa bile— karşılamakta sınırlılıkları olanların televiz-
yona yönelmeleri, onlardan yarar sağlamaya çalışmaları doğaldır.
* Bu durumu kanıtlayan bir başka bulgu da, en çok hangi istasyonun izlendiği
hususu ile ilgili bulgudur. Kadınların büyük bir kesimi, TRT I radyosu yanın-
da, müzik yayınlarına daha çok yer veren TRT dışı "Polis" ve "Meteoroloji"
gibi radyo yayınlarını izlediklerini belirtmişlerdir.
99
ymları izlerken, kadınlarda bu oran % 29'dur. Kadınların kendilerine
seslenen, onların gereksinimlerine yanıt vermeye çalışan kadın izlen-
celerinde ise, % 70 gibi oldukça yüksek bir oranda ilgi olduğu saptan-
mıştır. Kuşkusuz, burada kadınların gündüz izleme olanağının daha
çok olması ile izlencelerin içeriğinden sağlanan doyumun etkisi büyük-
tür.
Televizyon yayınları arasında en çok izlenen yayın türleri, görün-
tü unsurunun olmasından ötürü, radyo yayınlarına göre farklılık gös-
termektedir. Özellikle televizyon yayınları arasında dramatik yapım-
ların ağırlıkta olması, ilgiyi bu yönde yoğunlaştırmaktadır (Çizelge :
2.5).
Çizelge : 2.5
Televizyonda En Çok îzlenen Yayınlar*
% % %
Haber 22 63 43
Yerli Sinema 48 29 38
Dizi Filimler 55 65 60
Şarkı - Türkü 31 14 22.5
Eğlence 22 19 42
Köy Yayınları 5 17 11
Eğitsel Yayınlar 3 13 8
Spor — 24 12.5
Başka (Sanat-Çocuk-Kadm) 13 4.5 9
N<t> 206
N<K) 100
N<E) 106
100
katılacağı, eğlenceyi de kapsayan toplumsal gösterilerin, çalışmaların
—düğün törenleri dışında— bulunmaması da televizyon yayınları ile
bu gereksinimin karşılanmasına neden olmuştur.*
Cinsiyete göre, en çok izlenen yaym türleri yönünden önemli fark-
lılık, izleme nedenlerinde de değindiğimiz üzere, "haber" yayınlarına
erkeklerin daha fazla ilgi göstermeleridir. Erkeklerin % 63'ü en çok
izlediği yaym türü olarak haber yayınlarını gösterirken, bu oran ka-
dınlarda % 22'ye düşmektedir. Ancak, kadınların radyo haberlerine
gösterdikleri ilgi ile karşılaştırıldığında, yine de yüksek olduğu görü-
lür. Bunda, televizyonun sürekli açık olması yanında, haberlerin gö-
rüntülü olarak verilmesinin etkisi olduğu söylenebilir.
Yaş özelliği yönünden üzerinde duracağımız husus ise, genel ola-
rak gençlerin dramatik yapımlar ile eğlence-müzik türü yayınlara ilgi
duymalarıdır. Ayrıca genç erkek deneklerin "spor" yayınlarını ilgi ile
izlediklerini belirtmek gerekir. Orta yaşlılar ise, haber ve eğlence türü
yaym dışmda, eğitsel nitelikli yayınlara da ilgi göstermektedirler. Öğ-
renim düzeyi yönünden ise, yaym türlerine gösterilen ilgi de önemli
bir farklılık görülmemiştir.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, radyo ve televizyonda en çok se-
verek, beğenilerek izlenen yayınlarla, izleme nedenleri birbirlerini doğ-
rular niteliktedir.
c. Yayınlardan Yararlanma
Yayınları izleme, bireyin belirli gereksinimlerini karşılamak ama-
cına yöneliktir. Bu ise, bireyin toplumsallaşma olgusunun bir parça-
sıdır. Gerek izleme nedenleri, gerekse en çok izlenen yaym türlerinin
"haber", "eğlence" de yoğunlaşmasına bakarak, bireyin haber ve eğ-
lence gereksinimlerinin bu yollarla karşılandığı varsayımlanabilir. An-
cak, gerçekte, bireyin gereksinimlerinin ne ölçüde karşılandığı husus-
ları daha derin ve karmaşık boyutludur.**
101
Araştırmamızda, izlenen yayınların, bireyin toplumsallaşma ol-
gusuna ne denli etkisi olduğunu saptamaya çalıştık. Bunun için bire-
yin, izlediği haber ve eğitsel içerikli yayınlardan yararlanıp yararlan-
madığı; toplumsallaşma yöntemi olarak aldığımız "öğrenme" yolu ile
neleri aldığı, bunları toplumsallaşma süreci içindeki bireysel yaşantı-
sında uygulayıp uygulamadığı hususlarını araştırdık. Ancak, haber
yayınlarının bireyin bilgi düzeyine geniş çapta etkisini varsaydığımız-
dan bu konudaki bulgulara daha sonra değineceğiz. Bu kesimde, TRT
radyo ve televizyon yayınları içerisinde, bireyin toplumsallaşmasına
etkisi olan, onun, değişen kırsal kesim koşullarına daha bilinçli, daha
uyumlu olmasmı sağlamayı amaçlayan "köy yaymları"nm etkisi üe
ilgili bulgulara değineceğiz.
Çizelge ? 2.6a
Köy Yayınlarından Yararlanma
102
Çizelge : 2.6a'ya genel olarak bakıldığında, izlemede, köy yayın-
ları televizyonda yoğunluk gösterirken, öğrenme ve uygulamada radyo
köy yayınlarının daha ağır bastığı görülmektedir. Televizyonun öğ-
renmede ve buna bağlı olarak uygulamada daha etkili olduğu savları-
na dayanarak bu sonucun, bu savlara ters düştüğü ya da kesin olarak
doğrulanmadığı söylenebilir. Ancak bu sonucun, radyo ve televizyon
yayınları ile ilgili bölümde de açıkladığımız üzere, televizyon yayın-
larının yeni, köye yönelik yayınların radyoya göre çok sınırlı ve yayın-
ların içeriğinin farklı olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Daha
sonra yeniliklerin benimsenmesinde ve diğer kırsal kesim yaşantısı ile
ilgili bulgularımızda da bu hususların doğrulandığı görülecektir.
103
dikleri ve neler uyguladıkları ile ilgili bulgularımız, yayınların içeriği
ve deneklerin gereksinimleri ile çerçevelenmiştir. Yayınlarda ağırlığın
tarım ve hayvancılığa verilmesi ve araştırma yaptığımız köylerin ge-
çim kaynaklarının, uğraşılarının bu alanlarda olması, doğal olarak
radyo ve televizyondan öğrenme ve uygulamayı da bu konularda yo-
ğunlaştırmıştır.
Çizelge: 2.6b
Köy Yayınlarından Neler Öğrenildiği
Radyo Televizyon
Öğrenilenler* Kadm Erkek Ortalama Kadın Erkek Ortalama
Tarım % 30 % 72 % 51 % 45 % 72 % 61
Bağ-Bahçe Bakımı 30 19 25 43 19 29
Hayvancılık 20 59 40 23 54 41
Sağlık 18 12 15 6 3 4
Toplumsal Sorunlar 9 2 5 11 3 6
Folklor 4 4.5 4 4 12 9
104
% 52 gibi oranla başta geldiği görülmektedir. Bunu % 47 ile hayvan-
cılık, % 32 ile bağ-bahçe bakımı konusundaki öğretiler izlemektedir.
Uygulamada radyo ve televizyonda bu farklılık, ilk bakışta televizyon-
dan öğrenilenlerin uygulanabilir oluşu ile açıklanabilir. Bu da hem bil-
gilerin kırsal kesimde o güne değin uygulanmamış olmasından, hem de
görüntülü anlatımın bellekte daha iyi kalması, daha iyi öğrenilmiş ol-
masından kaynaklanabilir. Özellikle, görüntülü anlatımın çok fazla
işlevsel olmadığı toplumsal sorunlarla ilgili konularda uygulayanların
radyoda daha çok olması, bu durumu doğrular niteliktedir.
Çizelge: 2.6c
Köy Yayınlarından. Nelerin Uygulandığı
Radyo Televizyon
Uygulayanlar* Kadın Erkek Ortalama Kadın Erkek Ortalama
Tarım % 11 % 23 % 18 % 24 % 68.5 % 52
Bah-Bahçe Bakımı 16 23 20 5 22 32
Hayvancılık 13.5 56 37.5 36 54 47
Sağlık 4.5 2 3 1 — 1
Toplumsal Sorunlar 16 12 14 3 — 1.5
Folklor 2 42 24.5 45 24 32
105
kiştirme gibi bir durumdan söz edilebilir. Önemli olan husus, kırsal
kesim kültürünün bir parçası olan folklorun bireyin toplumsallaşma
sürecine olan etkisidir. Birey kendi folklorunu sözlü gelenek ya da
yüzyüze iletişim yolu yanında, kitle iletişim araçları olan radyo ve te-
levizyon yolu ile de alabilmektedir. Burada, radyo ve televizyonun, bi-
reyin içinde bulunduğu kültürü yansıtan yayınlara yer vermesi duru-
munda, geleneksel iletişim yollarının yerini alabileceği ile ilgili varsa-
yımımız da kanıtlanmaktadır.
Radyo ve televizyon köy yayınlarından öğrenilenler ile uygulanan-
lar yaş yönünden de farklılık göstermektedir. Gençlerin tarım, hayvan-
cılık ve bağ-bahçe bakımı ile ilgili konularda herhangi birşey öğren-
memelerine karşılık, başlık parası, kız kaçırma gibi toplumsal konu-
larda bir şeyler öğrendikleri saptanmıştır.
106
Ozankaya'nın 1968'deki farklı dört Anadolu köyünde yaptığı araştır-
masında, oranlar değişmekle birlikte, en çok izlenen yayınlar olarak
yine haber ile şarkı-türkü izlenceleri ilk sırayı almaktadır. Köylerin bir
kısmında ise dinsel yayınlar, en çok izlenen radyo yayınlarıdır (Ozan-
kaya, 1971; 125-127).* 1973'de dört köyde yapılan bir başka araştırma-
da da yine haber ve türkü yayınlarının ilk sırayı aldığı, bunu köy ve
dinsel yayınların izlediği saptanmıştır. (Alican, 1975; 113-150).**
Araştırma bulguları, radyo yayınlarından en çok izlenen yayınlar-
la ilgili bulgularımıza ters düşmemektedir. Haber yayınları ile müzik
yayınlarına gösterilen ilgi, farklı köylerde 10 yıllık zaman dilimi içinde
pek büyük değişikliğe uğramamıştır. Bu durumun, geçen süre içerisin-
de kırsal kesimin hızlı bir toplumsal değişim süreci içinde olmaması-
nın, teknolojik gelişmelerin kırsal kesime hızla girmemesinin bir so-
nucu olduğu söylenebilir. Bu süre içinde kitle iletişiminde önemli de-
ğişiklik, televizyon yayınlarının köylerde izlenmeye başlanmasıdır.
Bunun etkisi ise, radyodan şu ya da bu yayının izlenmesinde değişik-
lik yerine, bireyin kimi gereksinimlerinin televizyon ile karşılanması
sonucu, radyo yayınlarına olan ilginin, daha doğru söyleyişle ayrılan
zamanm azalması biçimindedir.
Özetlersek, bu bölümde, kırsal kesim toplumsallaşmasında etmen
olara kaldığımız radyo ve televizyon yayınları konusunda genel bir
açıklama yapılmış ve deneklerin bu yayınları izleme durumları ile ne-
lerden yararlandıkları ile ilgili bulgular değerlendirilmiştir.
TRT radyo ve televizyon yayınları, bir kamu hizmeti olarak top-
lumun tümüne seslenmek zorundadır. Bunun için de yayınlarını top-
lumdaki farklı cins, yaş, eğitim ve meslekte olan izleyici kümelerinin
gereksinimlerini karşılayan, onların beğenisini kazanan nitelikte dü-
zenlenmektedir. Ancak, radyonun hem yayın kanallarının fazla oluşu,
hem de yaym sürelerinin uzun olmasından ötürü yayınları, tüm top-
luma daha iyi seslenir. Televizyonun ise, tek kanaldan ve sınırlı bir sü-
re ile yaym yapmasından ötürü, herkese her zaman seslenme olanağı
yoktur.
Radyo ve televizyonda yayımlanan izlenceler içerisinde köy ya-
yınlarına öncelik tanınmıştır. Kırsal kesimin ilgi alanına giren konu-
* Dinsel yayınların ilk sırayı aldığı köylerin daha çok kapalı köy yapısını gös-
terdiği ve kitlesel iletişim araçlarına, diğer köyler gibi, açık olmadığı saptan-
mıştır.
** Araştırmada, dört köydeki deneklerin en çok izledikleri radyo yayınlan, de-
neklerin toplumsal ve ekonomik özelliklerine göre aynntılı biçimde verilmek-
tedir.
107
lara, sürekli izlenceler içinde yer verilmektedir. Ancak, her iki araçta
da, köye hizmet götüren diğer kuruluşlarla işbirliği yapılarak geliştiri-
len, projeli köy yayınları yoktur. Yapılan yayınlar, yapımcıların, ço-
ğunlukla kendi girişimleri ile ürettikleri izlencelerden oluşmaktadır.
108
eğlenme ve birşeyler öğrenme nedenleri ile yayınları izlemektedirler.
Aynı durum televizyon izleme nedenlerinde de görülmektedir. Ancak,
erkeklerin radyoyu daha çok haber alma amacı ile izlemelerine karşı-
lık, televizyonu eğlenme ve öğrenme amacı ile izledikleri görülmüştür.
Burada 'öğrenme' kavramının geniş kapsamlı olarak alındığını da be-
lirtelim. Bu durumun doğal sonucu olarak, radyo ve televizyondan iz-
lenen yayın türleri de izleme amaçlarını gerçekleştirecek yayınlarda
toplanmaktadır.
109
BEŞİNCf BÖLÜM
110
rinin tarımsal teknik gelişmelerinin bir sonucudur. Batıda kırsal ke-
simlere bu yenilikler çoğunlukla terimsel yollarla girerken, ülkemizde
kurumsal yollarla, daha çok devlet kanalı ile girmektedir. Eşdeyişle,
değiştirici etmenler (change agent), batıda, çoğunlukla o teknik bu-
luşu yapan özel ya da tüzel kişilerin elemanlarıdır. Ülkemizde ise, dev-
letin, kamu kuruluşlarm ya da gönüllü kuruluşların teknisyenleri, uz-
manları kırsal kesimde yeniliklerin yayılmasına çalışmaktadırlar.*
Kırsal kesime yeniliklerin girmesinde, köylünün genellikle yeni-
likleri —özellikle tarımsal yenilikleri— benimsemesinde ölçü olabile-
cek kimi uygulamaları, davranışları vardır. DPT 1968 köy araştırma
bulgularma göre, köylünün % 50'si yapay gübre kullanmakta, % 16'sı
tarlasını traktörle sürmekte, % 50'si tarımsal ilaç kullanmakta, % 96'sı
ise daha çok ürün veren tohumu ilk kez eken olmayı istemektedir
(DPT, 1968; 40-49 ve Geray, 1974; 37).
Bölgelere göre farklılık gösteren bu oranların, bugünkü kırsal top-
lumlardaki değişmelere bakarak daha da arttığını söyleyebiliriz. Araş-
tırma yaptığımız köyler ise, Ankara'ya yakın olmaları, ulaşım olanak-
ları, tarım teknisyenlerinin sık sık köylere gitmeleri sonucu, genel ola-
rak yeniliklere açık köylerdir.
111
ile ilgili ilk bilgileri aldıkları etmenleri belirten kadınlar, daha çok ev-
de karar verme sürecine katılanlardır. Bunların en çok etkilendikleri
kanal, aile başta olmak üzere, komşu ve tarım teknisyenidir. Özellikle
"aile" den bilgi almada iki aşamalı haber akışının işlediği; önce kadı-
na göre erkeğin, genç erkeğe göre ise orta ve yaşlı erkeklerin bilgilen-
dikleri, duydukları söylenebilir. Kadınların yüzyüze iletişim kanalları
dışındaki radyo ve televizyondan ilk kez duyma oranları (% 10), er-
keklere göre yüksektir. Ancak, buradaki durumun işlevsel olmadığı,
gerçekte ailenin uyguladığı şeyi ilk kez duyma sanısından ileri gelmek-
tedir.
Çizelge s 3.1a
Cinsiyete göre "Kanada-Rus Buğdayını'*
duyuran, benimseten ve uygulatan etmenler (%)
K E O K E o K E O
Duymayan 27.5 19.5 23
Benimseyen 33 21.5
Ekmeyen 10.5 22 18.5
Teknisyen 9.5 37.5 24 4.5 30 19.5 23.5 37.5 33
Komşu 12 24.5 18 21 35 29.5 23.5 30.5 28
Yerel Önder 3 2.5 3 4.5 4 4 — — —
* "Benimseme" aşaması, ilk duyma ile uygulama aşamaları arasında, çok kesin
çizgilerle aynlamayan bir aşamadır. Bu aşamada, bireyin kendini çözümle-
mesinin eğitim ve kültür düzeyi ile de bağlantılı olduğu da gözönünde bulun-
durulmalıdır.
112
ceyi benimseyenlerin oranı ortalama % 21.5'dir. Kadınlarda bu oran
% 33'e ulaşmaktadır. Burada kadınların yenilikleri erken benimseyen-
ler arasmda olduğu görülmektedir. Ancak yukarıda değindiğimiz üze-
re, kadınların özellikle üretimin arttırılması konusunda sorumluluk
alma, karar verme sürecine katılma gibi rollerinin çok sınırlı olmasın-
dan ötürü, hemen benimsedikleri söylenebilir.
Uygulamayı, yani deneklerin Kanada ya da Rus buğdayını ekme-
sini etkileyen kanallar, yine teknisyen (% 33), komşu (% 28) ve aile
(%11.5) de toplanmaktadır. Genel olarak kadınların etkilendikleri ka-
nallar, tarım teknisyeni, komşu ve aile arasmda eşit olarak (% 23.5)
dağılmaktadır. Sözü edilen buğday türlerini ekmeyenlerin oranı ise
% 18.5'dir. Bu oran, erkeklerde % 22'dir. Burada önemli olan neden-
ler, bu tür buğdayın yararlı olduğuna inanmama iie ekilecek yeterli
toprağın bulunmaması nedenleridir. Kadınlarda uygulamama neden-
lerinin başında % 28 oranında bu konuda bilgisi olmaması gelmekte-
dir. Radyo ve televizyon izleme açısından ilginç olan husus, radyo izle-
meyen deneklerin (çoğunlukla kadın) % 44'ü, bu buğday türünü ya-
rarlı görmemektedir. Deneklerin % 28.5'nin ise bu konuda bilgisi yok-
tur.
Bulgular değerlendirildiğinde, deneklerde, üretimi yükseltmeyi
amaçlayan daha verimli buğday türlerini duyma, benimseme ve uygu-
lama aşamalarında yüzyüze iletişim etmenleri olan "tarım teknisyeni",
"komşu", "yerel önder" ya da "komşu köy" gibi kanalların etkili oldu-
ğu görülmüştür. Tarım teknisyeni "değiştirme kanalı" olarak alındı-
ğında, tüm araştırmalarda en etkin kanal olduğu görülmektedir. Gele-
neksel iletişim kanalları olarak aldığımız "komşu" ile "ailenin" toplum-
sallaşma sürecindeki işlevleri, yeniliklerin benimsenmesinde de öne-
mini sürdürmektedir. Kitlesel iletişim etmenleri radyo ve televizyon-
dan etkilenme ise oldukça düşüktür. Bunda, köylere tarım teknisyeni-
nin çok sık gelmesinin, buğday türünün yıllar önce ekilmeye başlanıl-
masının ve bu konularda radyo ve televizyonda sürekli yayın yapılma-
masının payı vardır.
Radyo ve televizyona açık olma; izleme-izlememe durumuna göre
yeniliklerin duyulma, benimsenme ve uygulanması ile ilgili bulguları-
mız Çizelge : 3. lb ve 3. lc'de verilmektedir.
113
Çizelge s 3.1b
Radyo İzleme Durumuna Göre "Kanada-Rus" Buğdayım
Duyuran, Benimseten ve Uygulatan Etmenler (%)
Duymayan 22.5 32
Benimseyen 20 30.5
Ekmeyen 17 40
Teknisyen 25 9 20 7.5 35 —
Komşu 17 32 28 54.5 28 60
Yerel Önder 2 9 3.5 7.5 — —
Radyo 3 — 2 — 1.5 —
Televizyon 4 4.5 — — — —
Çizelge: 3.1c
Televizyon İzleme Durumuna Göre "Kanada-Rus" Buğdayım
Duyuran, Benimseten, ve Uygulatan Etmenler (%)
Duymayan 20 48.5
Benimseyen 20 30.5
Ekmeyen 18.5 12
Teknisyen 26 13 20 7.5 32 23
Komşu 19.5 13 28 54.5 25.5 35
Yerel Önder 2.5 6.5 3.5 7.5 — —
Komşu Köy 1.5 6.5 1.5 — 1.5 —
Radyo 3 — 2 — 1.5 —
Televizyon 4 —
Başka 11.5 6.5 12.5 — 10.5 17.5
Anımsamayan 12 7 12.5 — 10.5 12.5
Toplam 100 100 100 100 100 100
114
Kanada-Rus buğdayı konusunda bilgisi olmayanlar gerek radyo,
gerekse televizyon izlemeyenlerde oldukça yüksektir. Burada radyo ve
televizyonu izlemeyenlerin daha çok yaşlı kadın ve erkekler ile düşük
gelirli, toprağı az kişilerden oluştuğu anımsanırsa, konuya ilgi göster-
meme sonucu, duymadığı söylenebilir. Etkileyen kanallar radyo ve te-
levizyonda farklılık göstermektedir. Radyo izlemeyenler her üç aşama-
da da en çok komşu etmeninden, yani geleneksel iletişim kanalından
etkilenirken, izleyenlerde bu kanal teknisyen olmaktadır. Özellikle, uy-
gulama aşamasında, radyo izlemeyen deneklerin % 60'ı, ya da ekmeyen
% 40 çıkartılırsa, deneklerin % 100'ü Kanada-Rus buğdayını ekmede
kendilerini etkileyen etmenin "komşu" olduğunu belirtmişlerdir. Rad-
yo izleyenlerde ise bu oran % 28'dir. Radyo izleme yönünden üzerinde
durulması gereken bir husus da, 'yerel önderler'in az da olsa, radyo iz-
lemeyenleri etkilemeleridir. Özellikle, duyma ve benimseme aşamala-
rında bu etki daha fazladır.
115
lar üzerinde, geleneksel iletişim kanalı olan "aile"nin de düşük bir
oranda etkisi vardır.
Çizelge i 3.2a
Cinsiyete Göre Tarımsal İlaçlamada "Böceğe Karşı Böcek"
Yöntemini Duyuran, Benimseten ve Uygulatan Etmenler (%)
K E O K E O K E o
Duymayan 85.5 72 79
Benimseyen 78.5 73 75
Uygulamayan 75 76 75.5
Teknisyen 1 10 5.5 — 6 4 — 16 12
Komşu — — — 7 9 8.5 — — —
Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100
116
nuda bilgisi olanların tümü böyle bir uygulama yapmayı düşünme-
mektedirler. İzleyenlerdeki etkileyici kanallar ise, kişisel iletişim ile
kitlesel iletişim kanalları arasında dağılmaktadır. Sonuç olarak belirt-
mek gerekirse, tarımsal savaşımda yeni bir yöntem olan "böceğe karşı
böcek" yöntemi televizyonun duyurma aşamasında etkisini ortaya
koymuştur.
Çizelge: 3.2b
Radyo İzleme Durumuna Göre Tarımsal İlaçlamada "Böceğe Karşı
Böcek" Yöntemini Duyuran, Benimseten ve Uygulatan Etmenler (%)
Duymayan 77 95.5
Benimseyen 75.5 40
Uygulamayan 74 100
Teknisyen 6 — 4.5 — 13 —
Komşu — — 9 — 3 —
Çizelge : 3 2c
Televizyon İzleme Durumuna Göre Tarımsal İlaçlamada "Böceğe
Karşı Böcek" Yöntemini Duyuran, Benimseten ve Uygulatan Etmenler (%)
Komşu — — 9 — 3 —
Başka (Aile) — — 2 20 3 —
117
B. HAYVANCILIKLA İLGİLİ YENİLİKLERİN YAYILMASI
* Hollanda ineği günde 20 kg.'a kadar süt veren bakımı kolay bir inek türüdür.
Bu konuda öncülüğü yapan Mülk köyünde, hayvancılıkla uğraşan her ailenin
genellikle bir Hollanda tipi ineği vardır. İneğin köylüler arasında bir diğer adı
da "hoştayım"dır.
** Mülk köyünde "Hollanda" tipi ineğin yetiştirilmesi, köyün, Ankara'da yakın
ilişkide olduğu Ziraat Bankası aracılığı ile olmuştur.
118
Çizelge: 3.
K E O K E O K E o
Duymayan 46 18 31
Benimseyen 56 50 53
Yetiştiren 28 35.5 33
Teknisyen 15 48 32 7 29 20.5 10.5 39 29 5
Komşu 7 16.5 12 5 14.5 11 13 18.5 16.5
Yerel Önder 3 5 3.5 — 2 1 5 — 2
Komşu Köy — — — — 1 0.5 — — —
Radyo 1 1 1
Televizyon 3 6 4 5 1 3 — — —
119
Çizelge 3.
Duymayan 30 41
Benimseyen 52.5 54
Yetiştiren 33 35
Teknisyen 32 27.5 22 — 33 —
Radyo 0.5 — — — — —
Televizyon 4.5 — 3 — — —
Çizelge: 3.3c
Televizyon İzleme Durumuna Göre Hollanda İneği
Yetiştirmeyi Duyuran, Benimseten, Uygulatan Etmenler (%)
Duymayan 26.5 58
Benimseyen 53.5 55.5
Yetiştiren 31 11
Teknisyen 34 19.5 20.5 22.5 25 55.5
Komşu 13 6.5 11 11 15 11
Yerel Önder 5.5 — 1.5 — 1.5 —
Televizyon 5 — 2 — — —
120
Genel olarak belirtmek gerekirse, hayvancılık konusundaki yenili-
ğin kırsal kesimde yayılmasında, radyo ve televizyonun duyurma aşa-
masında göreceli bir etkisi vardır. Bunda, kuşkusuz yüzyüze iletişim
kanallarının —teknisyenin— köylerde yoğun çalışmasının; radyo ve
televizyon yayınları ile birlikte ya da daha önceden başlamasının et-
kisi büyüktür. Radyo ve televizyona açıklıkta ise, televizyon etmeni
ile Hollanda ineği ile ilgili yeniliği benimseme arasında doğru orantı
vardır.
121
Çizelge: 3.4
K E O K E O K E O
Duymayan 26.5 8 17
Benimseyen 71.5 66 68.5
Uye Olmayan 92.5 32.5 60.5
Tarım Uzmanı — 14 7 — 7 4 — 6.5 3.5
Komşu 9.5 33.5 22 8 16 12.5 5.5 35.5 21.5
Yerel Önder 6 7 7 — — 3.5 2
Aile 16.5 4 10
Radyo 14 7.5 10
Televizyon 9.5 5 7 — 3.5 2 • — — —
122
% 92.5'inin üye olmamasıdır. Bunun nedeni, kadınların bu yeniliğe
karşı olmaları değil, kooperatiflere genellikle aile başkanı olan evin er-
keğinin üye olmasından kaynaklanmaktadır. Kadın, ancak evde ye-
tişkin erkeğin bulunmaması durumunda üye olabilmektedir. Kadınla-
rın bu yeniliğe karşı olmadıkları, hemen benimseyen kadın denek ora-
nının % 71.5 olması ile de kanıtlanmaktadır.
Radyo ve televizyonu izleme durumuna göre kooperatifçiliğin kır-
sal kesimde yayılması, duyma aşamasında önemini göstermektedir.
Radyo izleyen deneklerin % 16'sı kooperatifçiliğin ne olduğunu bilme-
diklerini söylerken, radyo izlemeyenlerde bu oran % 32'dir. Televizyon-
da ise durum, daha da farklıdır. Televizyon izleyen deneklerin % 13'ü,
izlemeyenlerin ise % 40'ı kooperatifçiliğin ne olduğunu bilmemekte-
dirler (Çizelge : 3. 4b ve Çizelge : 3. 4c). Benimseme ve uygulama aşa-
malarında ise izleyenler ile izlemeyenler arasında önemli fark, izleme-
yenlerin daha çok geleneksel iletişim kanalı "komşunun" etkisinde kal-
masıdır.
Çizelge: 3.4b
Radyo İzleme Durumuna Göre, Kooperatifçiliği
Duyma, Benimseme ve Uygulamada Etmenler (%)
Duymayan 16 32
Benimseyen 71 33.5
Üye Olmayan 61 56.5
Tarım Uzmanı 7.5 4.5 4 6.5 4
Komşu 21 27 11 33.5 20 31
Yerel Önder 5.5 — 0.5 — 2 —
(Muhtar)
Aile 11 4.5 — — — —
Radyo
Televizyon 6.5 13.5 2 — — —
Başka 17 13.5 5 26.5 10.5 12.5
Anımsamayan 4.5 5 6.5 — 2.5 —
123
Çizelge : 3. 4c
Televizyon İzleme Durumuna Göre Kooperatifçiliği
Duyma, Benimseme ve Uygulamada Etmenler (%)
Duymayan 13.5 40
Benimseyen 70.5 50
Üye Olmayan 61.5 50
Tarım Uzmanı 7 11.5 4 5 3 10
Komşu 21 26 9.5 35 20.5 30
Yerel Önder 8 — 0.5 2
(Muhtar)
Aile 10.5 6.5
Radyo 11 6.5 — —
Televizyon 8 — 2 — — —
124
bi yarıya yakın bir kısmı ise modern korunma yollarını benimsemiş-
lerdir. (DPT, 1968; 240-241). Ancak aradan geçen 10 yıllık süre içinde
bu sayıların arttığını, özellikle sağlık ekiplerinin daha çok köye, daha
sık gittiklerini söyleyebiliriz.
Kadınların korunma konusu ile ilgili duyma, benimseme ve uygu-
lamasındaki etmenler ile özellikle radyo ve televizyonun etkisi konu-
sundaki bulgularımıza göre (Çizelge : 3.5a), kadm deneklerin % 24.5'
inin korunma konusunda bilgileri yoktur. Bu kümeyi daha çok evlen-
memiş genç kızlar ile yaşlı kadınlar oluşturmaktadır. Deneklerin
% 39.5'i ebe, % 15'i köye sık sık gelen sağlık memuru, % 3'ü ise kent-
te doktordan olmak üzere toplam % 57'si korunma yollarmı "teknis-
yen"den duyduklarını belirtmişlerdir. İkinci elden, geleneksel iletişim
kanalı olan "komşu"dan etkilenme ise % 6'dır. Korunma yollarını rad-
yodan duyan olmamasına karşılık, televizyondan duyanlar % 1.5 gibi
çok azdır. Burada, köylerin sağlık tarama bölgeleri içinde yer alması-
nın, "değiştirici"lerin köylerdeki yoğun çalışmalarının da etkisi var-
dır. Deneklerin % 74'ü duyar duymaz benimserken, % 18'nin benimse-
mesinde başta komşu etmeni olmak üzere, televizyon ve ebenin etkisi
görülmektedir. Uygulamada ise, korunma yollarını benimseyen denek-
lerin % 13.5'inin uygulamamasına karşılık, % 38.5'inin ebe etkisi ile,
% 34'ünün ise komşu ve aile gibi geleneksel iletişim kanallarının etki-
si ile uyguladığı görülmüştür. Kitlesel iletişimin etkisi, gerek benim-
semede, gerekse uygulamada görülmektedir. Ancak, radyonun etkisi
daha çok uygulamada, televizyonun etkisi hem benimsemede, hem uy-
gulamada vardır.
Çizelge ı 3.5a
Kadınlara Koruma Yollarını Duyuran, Benimseten Uygulatan Etmenler (%)
Etmenler Duyma Benimseme Uygulama
Duymayan 24.5
Benimseyen 74
Uygulamayan 13.5
Ebe 39.5 2 38.5
Sağlık Memuru 15 — —
Doktor 3 —
Komşu 6 12 25
Radyo — — 4
Televizyon 1.5 4 3
Başka (aile) 10.5 — 9
Anımsamayan — 8 7
Toplam 100 100 100
Duyma için : Xh2 = 58.71 SD = 56 c< = 0.05
Benimseme için: XH2 = 33.62 SD = 42 oc = 0.05
125
Burada modele ters düşen bir durum vardır. Kitlesel iletişim araç-
ları, duymadan çok —oran olarak yüksek olmasa da— benimseme ve
özellikle uygulamada etkili olmuştur. İlginç olan husus, radyonun du-
yurma, benimsetmede etkin olmamasına karşılık, uygulamada etkili
olmasıdır. İlk bakışta, varsayımımızda ileri sürdüğümüz hususu kanıt-
lar gözükmemektedir. Ancak kadınların koşulları ile yayınların duru-
mu karşılaştırıldığında bu etkinin koşullar sonucu olduğu görülür. Şöy-
leki, köylere sık sık giden teknisyenler, uzmanlar bu konuda ilk du-
yurmayı yapmışlar; ya doğrudan ya da dolaylı komşu-aile yolu ile bi-
reylere ulaşmışlardır. Radyonun, özellikle bu konuları işleyen kadın
izlenceleri, daha önce de değinildiği üzere, yoğun olarak izlenmemek-
te; kadınlar radyoyu daha çok müzik yayınlan için izlemektedir. Bu
konuda düzenli ve projeli yayınların radyo ve televizyonda yapılma-
mış olmasının etkisi büyüktür. Ancak, rastlantısal bir ilgilenme ile bu
tür bilgilerin güçlendiği, uygulama aşamasında da etkili olduğu söy-
lenebilir.
* Konu ile ilgili olarak DPT (1968) ve Hacettepe araştırmaları (1971, 1975) veri-
lebilir.
126
si araştırılmıştır. Araştırmada erken benimseyen ve uygulayan birey-
lerin, daha çok dışa açık oldukları ve çiftlikle ilgili bültenleri oku-
dukları ve bu kişilerin geç benimseyenleri etkiledikleri görülmüştür.
(Katz, 1963; 86 ve Rogers; 1969; 33-36). Bu kişileri, bizim araştırma
bulgularımızdaki "komşu" etmeni yerine koyabiliriz.
Yeniliklerin yayılması konusunda A.B.D. dışında, özellikle Güney
Amerika'da, Kolombiya!'da, Güney Asya'da Hindistan'da yapılan araş-
tırmalar, yüzyüze ilişkilerin, yeniliklerin yayılmasında önemli oldu-
ğunu ve özellikle eğitimsiz ya da düşük eğitimlilerde bu etkinin çok
daha fazla olduğunu ortaya koymuştur (Katz-Lazarfeld, 1955; Coleman,
1957; Beal ve Rogers, 1957, Ranudkar, 1958).
Ülkemiz kırsal kesiminde yeniliklerin yayılmasmdaki etmenleri or-
taya çıkarmayı amaçlayan araştırmalar çok sınırlıdır. Alican'in 4 köy-
de yaptığı araştırmasında, kırsal kesimde yeniliklerin yayılmasını et-
kileyen kanalların başında yerel önder olarak nitelenen 'Muhtar'
(% 32) gelmektedir. 'Teknisyen'leri n oranı ise % 17'dir. Kitlesel ile-
tişim araçlarından radyonun yeniliklerin yayılmasmdaki etkisi ise
% 31'dir. Bu oran "okumuş" olanlarda daha yüksektir. Yazılı kitlesel
iletişim araçları gazete ve kitap birlikte % 3'tür ve doğal olarak okur-
yazarlarda bu etki görülmektedir (Alican, 1975; 167-180).* Bu araştır-
ma bulgularını görgül araştırma bulgularımızla karşılaştırırsak, yerel
önderlerin —muhtarların— yeniliklerin yayılmasmdaki etkilerinin çok
yüksek olduğu görülür. Aynı biçimde radyonun da etkisi, bizim bulgu-
larımıza göre yüksektir. Ancak köylerin gelişmişlik düzeyleri, büyük
kente uzaklık yakınlık gibi niteliklerin bu farkı yaratacağı söylenebi-
lir.
Özetlersek, bu bölümde toplumsallaşma olgusu içinde yer alan ve
varsayım olarak ileri sürdüğümüz yeniliklerin, kırsal kesime girmesin-
deki süreç üzerinde durduk.
Yenilikler, değişen toplumsal olgular olarak her toplumda şu ya
da bu ölçüde benimsenir, onanır ya da reddedilir. Kırsal kesimlerin
geleneksel yapıları, yeniliklerin buralara girmesinde bir takım özellik-
ler göstermektedir. Kitle iletişim araçlarının yeniliklerin kırsal kesime
girmesinde, birey ile yenilik arasında daha çok "duyurma" aşamasın-
da etkili olduğu hususunu bireylerin tarım, hayvancılık, örgütlenme
ve doğum kontrolü konularındaki tutum ve davranışları ile ortaya ko-
nulmaya çalışıldı.
127
Tarım konusunda, köylerin uğraşı alanı olan buğday ekimi ile il-
gili yenilikler ile bahçecilik ve meyvacılıkta zararlı böcekleri yok etme-
de yeni yöntemlerle ilgili yenilikleri hangi kanalla duydukları, benim-
sedikleri, onadıkları ve uyguladıkları konusundaki bulgular, yüzyüze
iletişim kanallarının etkili olduğunu göstermiştir. Bunların ise, yeni-
likçi olarak "teknisyen-uzman" kişi ile, yerel iletişim kanalı olan "kom-
şu" da toplandığı görülmüştür. Radyo ve televizyonun göreli etkisi ise,
"duyma" aşamasmda daha fazladır. Radyo ve televizyona açık olma,
hem doğrudan iletişim kanalı olarak etkilemekte, hem de bu kanallar
dışmda, doğrudan yeniliklerden yararlananların sayısını yükseltmek-
tedir. Buna karşılık, radyo ve televizyona açık olmayanlar, daha çok
geleneksel iletişim kanallarını kullanmaktadırlar.
128
ALTINCI BÖLÜM
* Kuşkusuz, bu etkilerin bir kısmı, bireyin topluma uyum sağlamasına, bir kısmı
da istenmeyen etkiler olarak, uyumsuzluğuna neden olabilir.
129
ya da yasal yollarla düzenlenmiş; evrim geçirmiştir. Özellikle, aile
içinde kadm erkek arasında yetki, hak ve görevlerin bölüşümü yönün-
den değişmeler olmuştur. Dinsel kurallara göre düzenlenen ailede, ge-
nellikle erkeklere üstünlük sağlanırken, hukuk devletinin kurulması
ile bu durum değişmiş; Cumhuriyetle birlikte aile yapısına; ailedeki
anne-baba-çocuklarm yetki hak ve görevleri yönünden yeni düzenle-
meler getirilmiştir. Bu düzenlemelerin sonucunda, ailenin geleneksel
yapısında da değişmeler olmuştur.
* Çok kanlılık ile ilgili geniş bilgi için bknz. Lundberg, Schrag, Larsen (1970)
"Sosyoloji Kitabı" Cilt: 2 sh. 99-136.
130
doğal sonucu olarak da kadınların bu tür evliliği doğru bulmadıkları-
nı belirtmeleri beklenirken, bu oran kadınlarda genel ortalamanm bi-
raz üzerinde, % 74'dür. Bu tür bir evliliğe kadınların % 12'si koşulsuz
olarak evet derken, % 7'si koşullu olarak onamaktadır. Çizelgede gö-
rülen ilginç bir durum da, kadınların % 12.5 gibi bir oranının bu ko-
nuda bilgisi olmamasıdir.
Çizelge: 4.1a
Cinsiyete, Radyo ve Televizyon İzleme Durumlarına
Göre Erkeğin Birden Fazla Evliliği İle İlgili Görüşler (%)
131
Çizelge: .
Eşit 68 73 70 68 82 71 78
Erkek Çocuk
Fazla 25 25 25 26 13.5 26 18
Başka 2 — 1.5 2.5 4.5 2 —
132
Radyo ve televizyona açıklık yönünden, kadınların erkekler kadar
eşit hakları olduğu ile ilgili görüşler arasında kesin bir ilişki yoktur.
Radyo izleyenlerde ve izlemeyenlerde bu ilişki ters olarak da yorum-
lanabilir. Çünkü izlemeyenlerin % 95.5'i "eşit" derken, izleyenlerde bu
oran % 75'dir. Ancak, bu konudaki bilinçlenmede başka etkenlerin ge-
rekliliği, radyo izlemenin yeterli olmadığı yanında, radyodaki yayın-
ların bu bilinci yaymasının da etkisi vardır. Televizyon izleyen ile iz-
lemeyen denekler arasındaki farklılık, bizim varsayımlarımız yönünden
anlamlılık göstermektedir.
Çizelge 4. lc
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumlarına Göre
Kadın ve Erkeğin Eşit Haklara Sahip Olup Olmadığı (%)
133
ba. Ailede en Sözü Geçen Kişi
Deneklerin % 56.5'i ailede en sözü geçen kişinin "koca", % 27'si
"yaşlı erkek", % 6.5'i ise yaşlı kadının olduğunu belirtmişlerdir (Çizel-
ge . 4. İd). Deneklerin % 9'u bu yetkinin duruma göre değişeceğini
söylemiştir. Burada birleştirme yapılacak olursa, evin en sözü geçen
yetkili kişisi % 83.5 oranında evin erkeği (koca ya da yaşlı erkeği) ol-
duğu görülür. Kadınla erkek arasındaki fark ise, düşüktür. Ancak, en
yetkili kişinin evin yaşlı kadını olduğunu söyleyenler, kadmlarda % 12
iken, erkeklerde bu oran % l'dir.
Çizelge: 4. İd
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumlarına
Göre Ailede En Sözü Geçen Kişi İle İlgili Görüşler1 (j%)
134
len soruya (Çizelge : 4. le) deneklerin % 29'u danışmadığını, % 34'ü
gerektiğinde, bir-iki konuda danıştığını, % 35'i her zaman danıştığını
söylemiştir. Radyo ve televizyon izleyip izlememede önemli fark, radyo
izleyenlerin, gerek koşulsuz, gerekse koşullu danışanlara göre oran ola-
rak yüksek olmasıdır.
Çizelge ı 4. le
Danışmam 29 29 28.5 31 18
Koşullu 34 33 28.5 32.5 35.5
Danışırım 35 35.5 28.5 34 41
Başka 2 2.5 14.5 2.5 5.5
Toplam 10C 100 100 100 100
135
Çizelge: .
Olmadı 57.5 60 50 60 75
Televizyon 29.5 30 50 35 12.5
Başka** 13 10 — 5 12.5
Toplam 100 100 100 100 100
136
kentsel yaşama göre, bu tür hizmetlerin kırsal kesime yeterli olarak
ulaşıp ulaşmamasına da bağlıdır. Her ne kadar araştırma yaptığımız
köylerde sağlık hizmetleri, diğer köylere göre daha iyi ise de, bu ipli-
ğin göreli olduğu unutulmamalıdır. Bu koşullarda yetişen bireyin sağ-
lıkla ilgili görüşleri, iki soruyla ölçülmeye çalışılmıştır.
137
ilişki olmamasına karşılık, yine de kimi karşılaştırmalar yapılabilir.
Özellikle, bu tür inançları olmayanlar, radyo ve televizyon izleyenlerde
izlemeyenlere göre hemen hemeıı iki katı fazladır. Bu arada, koşullu
inanan deneklerin de radyo ve televizyonu izlemeyenlerde çoğunluğu
oluşturduğu görülmektedir.
Çizelge: 4. 2a
Cinsiyete ve. Radyo - Televizyon İzleme Durumlarına Göre
Hastalıkların Hoca ve Okuyup - Üfleme ile İyileşeceğine İnanma (%)
b. Doğumlardaki Yardımcılar
Sağlıkla, özellikle kadın ve çocuk sağlığı ile ilgili önemli bir husus,
hiç kuşku yok ki, doğumlardır. Özellikle, köylerimizde bir çok kadının
doğum sırasında ya da sonrasında hem kendi sağlığını, hem bebeğin
sağlığını tehlikeye soktuğu yapılan pek çok araştırma sonucunda sap-
tanmıştır (Tezcan, 1979). Bunda, doğumlarda yetenekli, deneyimli uz-
man kişilerin yardımı olmamasının payı büyüktür. Araştırma yaptığı-
mız köylerin, gerek kente yakınlıkları, gerekse sağlık taranmasında pi-
lot bölge içinde bulunmaları, bu konuda da bilgili olmalarını, bu ola-
naklardan yararlanmalarını sağlamaktadır. Ancak, yine de kırsal ke-
simlerin geleneksel yapıları, modern hekimlik yöntemlerinin kullanıl-
masını geciktirmekte, engellemektedir. Doğum sırasında deneklerin
hangi kanallardan yardım gördüklerini ve bunun radyo ve televizyo-
na açık olma ile bağlantısını, "son yıllarda çocuklarınızın doğumuna
138 /
kim yardımcı oluyor?" sorusu ile ortaya çıkarmaya çalıştık. Bulgulara
göre yardımcılar, "ebe" (% 65.5) ile "kentte doktor" ya da "hastane"
(% 28.5) dir (Çizelge : 4. 2b). Herhangi bir uzman kişinin yardımı ol-
maksızın, ya kendi kendine ya da bu konuda deneyimli köyden kişi-
lerle (çoğunlukla komşu kadınlar) doğumu yaptıranlar ise % 4.5 gibi
oldukça düşük bir orandadır. Ancak, burada iki hususun üzerinde dur-
mak gerekir : İlki "ebe"lerin niteliğidir. Ebelerin bu konuda öğrenim
görmüş diplomalı kişiler olması doğalken, köylerin ancak birinde
—Fethiye köyünde— sürekli ebe bulunuşu "ebe" tanımının köylerde
farklı bir biçimde anlaşıldığını göstermektedir. Köyde bu konuda eği-
tim görmemiş, deneyimli yaşlı kadınların çoğunlukla "ebe' 'olarak ta-
nımlandığı söylenebilir. Üzerinde durulması gereken ikinci husus, köy-
lerin kente, hastanelere bu denli yakın olmasına karşm, % 4.5 gibi bir
oranda da olsa ya hiç yardımcısız ya da deneyimli komşu kadınlarnı
yardımı ile —tıp dışı geleneksel yöntemlerle— doğum yapma gelene-
ğinin sürdürülmesidir. Toplumsallaşma açısından konuya bakıldığında
ise, bireyin, değişen toplum koşullarında toplumsallaşmadığı görülmek-
tedir.
Çizelge s 4.2b
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna
Göre Doğumda Kimlerin Yardımcı Olduğu (%)
139
Deneklerin radyo ve televizyona açık olmaları ile doğumlarını ge-
leneksel yöntemle yaptırıp yaptırmamaları arasındaki ilişki, izlemeyen
deneklerde geleneksel yöntemleri sürdürenlerin oranının oldukça yük-
sek olmasıdır. Özellikle, televizyon izlemeyen deneklerin % 16.5'i gele-
neksel yöntemlerden yararlanırken, izleyenlerde bu oran ancak % 3'tür.
Sağlık konusunda deneklerin tutum ve davranışları ile radyo-te-
levizyona açık olmaları konusundaki bulgularımızı özetleyecek olur-
sak, genel olarak, modern tıbbın öneminin anlaşılmış olduğu söylene-
bilir. Ancak, sağlık yönünden oldukça geniş olanaklara sahip köyler
olmalarına karşm, geleneksel sağlık yöntemleri de kullanılmakta ya
da kullanılması düşünülmektedir. Radyo ve televizyon izleme-izleme-
me yönünden ilişki ise izleyenlerde geleneksel hekimlik yöntemlerine
inananların izlemeyenlerde daha fazla olması biçimindedir. Özellikle,
görsel niteliği olan televizyonun etkisi daha belirgindir.
140
gerekliliğinin bilincinde olmasıdır. Kadınlarda ilkokul öğreniminin
oran olarak daha yüksek oluşu, kendi toplumsallaşmalarında bu tür
yetersiz bir öğrenimden geçmiş olmaları sonucu, bunun çocuklarında
yinelenmesini istememe biçiminde yorumlanabilir. Deneklerin öğreni-
mi açısından konuya bakıldığında, bu durumun da kanıtlandığı görül-
mektedir. Öğrenim görmüş ya da görmemiş kadınlarda da aynı tutum
vardır.
Çizelge • 4.3a
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna Göre
Çocuğa Önce Din mi Yoksa İlkokul Eğitimi mi Gerektiği (%)
141
kesimde özellikle erkek çocuğa verilen değer, belirgin ve yaygın oldu-
ğundan bu tür bir ayrımın daha açıklayıcı, tanımlayıcı olduğu düşü-
nülmüştür.
Deneklerin erkek çocukların ilkokulu bitirdikten sonra görecekle-
ri eğitim ile ilgili görüşleri % 36 "orta okul ve devamı", % 28 "İmam-
Hatip okulu", % 16.5 herhangi bir "meslek okulu" olarak dağılmakta-
dır (Çizelge : 4. 3b).* Deneklerin % 16.5 gibi oldukça önemli bir kısmı
ise, "çocuk nereyi kazanırsa" biçiminde düşüncelerini açıklamışlardır.
İlk bakışta buradaki dağılımın, bir önceki bulgularla benzeştiği görül-
mektedir. Aynı durum, kadm-erkek yönünden de gözlemlenmektedir.
Kadınların, erkek çocukları için daha çok yüksek öğrenime giden orta
okula gitmelerini yeğlemelerine karşılık, erkekler imam-hatip okulla-
rına gitmelerini istemektedirler. Bulgular arasında "nereyi kazanırsa"
biçimindeki ilk bakışta baştan savma bir yanıt gibi görünen bulgu, ger-
çekte, eğitim düzeyindeki kararsızlığın, karmaşıklığın kırsal kesime
yansıması olarak yorumlanmalıdır. Öğrenim kurumlarındaki yığılma-
nın sonucu, öğrencinin kuruma smavla, yarışma ile girme zorunda ka-
lışı, "nereyi kazanırsa" yanıtını daha da anlamlı yapmaktadır.
Çizelge. 4.3b
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon izleme Durumuna Göre
Erkek Çocuk İçin İstenen Öğrenim t%)
Ortaokul 40 34 36 35 50 39 21
İmam-Hatip 19 38 28 29 23 27 36
Meslek Okulu 9.5 21 16.5 14.5 27 15.5 18.5
Nereyi
Kazamrsa 27 0 16.5 17.5 — 14 «5 24.5
Bilmiyor 4.5 1 3 4 — 4 —
* Burada, köyler arasında önemli bir farkı belirtmek gerekir. Fethiye köyünde
gerek tutum olarak, gerekse davranış olarak imam-hatip orta okuluna çocuk-
larını gönderen ve göndermeyi düşünen oldukça fazladır. Bunun en önemli
nedeni de, kanımızca, köyün bağlı bulunduğu Kazan ilçesinde imam-hatip or-
ta okulunun bulunuşudur. Kuşkusuz, köyler içinde kapalı toplum özelliğini en
çok bu köyün gösterdiğini de yineleyelim.
142
yüksek bir orandadır. Kızların herhangi bir meslek sahibi oluncaya ka-
dar okumasını isteyenler % 13.5'dir.* Kız çocukların zorunlu olan ilk-
öğrenimi yapmasını yeterli görenler ise % 19 gibi azımsanmayacak bir
orandadır. Bu oran erkeklerde % 23'e çıkmaktadır. Kadm-erkek ara-
sındaki belirgin fark yüksek öğrenimde görülmektedir. Kadınların
% 31'i kız çocuk için yüksek öğrenim isterken erkeklerde bu oran
% 15'dir. Burada önemli iki hususa değinmek gerekir. Kırsal kesimde
genel olarak kadınların eğitimindeki olumsuz durum, bu olgunun için-
de bulunan kadının kendi çocuğu söz konusu olunca, gevşemektedir.
Özellikle, kız çocuğunu yüksek okullarda okutmak, önemli bir düşünce
yapısını yansıtması yönünden anlamlıdır. Ancak bu durumun, nasıl
gerçekleşeceği konusundaki sınırlılıklar, davranışları etkilemektedir.
Bu bakımdan, erkeklerin kız çocukları için istedikleri öğrenim düze-
yinin daha gerçekçi olduğu, kadınlarda ise bunun bir "özlem" olduğu
söylenebilir. Ancak, özlem de olsa, geleneksel kalıplara göre toplumsal-
laşmış bireylerin bu kalıpları yıkmağa ya da zorlamaya çalışması, de-
ğişen toplum koşullarında bir toplumsallaşma olduğunu göstermekte-
dir.
Çizelge: 4.3c
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumlarına
Göre Kız Çocuk İçin İstenen Öğrenim (%)
Öğrenim Cinsiyet Radyo Televizyon
K E o İzleyen İzlemeyen İzleyen İzlemeyen
İlkokul 15.5 23 19 18 27 18 29
Ortaokul 10 13 11.5 12 9 12 7
Yüksek Okul 31 15 23.5 23 22 27 6.5
Meslek Sahibi
Oluncaya Kadar 14 15 13.5 14.5 13.5 16.5 3
Okuyabildiğince 24 24.5 24.5 25 18 22 39.5
Okumasın 5.5 8.5 7.5 3 9 4.5 13
Başka — 1 0.5 4.5 1.5 — 2
Toplam 100 100 100 ' 100 100 100 100
Radyo ve televizyon izleyen ile izlemeyen denekler arasında erkek
ve kız çocuklar için istenen öğrenim düzeyleri ile ilgili olarak kimi an-
lamlı ilişkiler bulunmaktadır. Kız çocuğun öğrenim düzeyi ile radyo
yayınlarına açıklık, "okuyabildiğince" şıkkında ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, ilkokul öğrenimini yeterli görenlerin oranı radyo ve televizyon
izlemeyenlerde daha yüksektir. Çocuklarının yüksek okulda okumasını
143
isteyenlerin oranı, televizyon izleyenlerde (%!27), izlemeyenlere göre
(% 6.5) oldukça yüksektir. Erkek çocukların imam-hatip okuluna gön-
derilmesini düşünenler de, televizyon izlemeyenlerde daha yüksektir.
Televizyon izlemeyenlerin dinsel inanç ve bağlarının daha güçlü oldu-
ğu yargısma varabiliriz. Radyonun ise bu tür etkisi daha azdır.
Araştırma bulgularımızı, kırsal kesimde daha önce yapılmış, öğre-
nimle ilgili benzer araştırma bulguları ile karşılaştırabiliriz.*
DPT araştırmasında erkek ve kız çocuklar için düşünülen, özlem-
lenen öğrenim düzeyleri, erkek çocuklar için % 74 gibi yüksek bir oran-
la yüksek öğrenimde yoğunlaşırken, kız çocuklar için bu durum % 26'
ya düşmektedir. Buna karşılık kız çocukların ilkokul bitirmelerini ye-
terli görenlerin oranı % 30'dur. Kız ve erkek çocuğun öğrenimleri yö-
nünden, aynı örneklemde yapılan 1962 Frey araştırmasında ise bu
oranlar daha düşük olup, 6 yıllık bir zaman kesitinde öğrenimle ilgili
düşüncelerde olumlu bir gelişme olduğu söylenebilir. (DPT, 1969; 176-
185). Her iki araştırma bulguları da bizim bulgularımıza göre farklı-
dır. Ancak bu farklılık, erkek ve kız çocuğun öğrenim düzeylerinde de-
ğil, öğrenim yapacakları kurumlarla ilgilidir. Gerek kız, gerekse erkek
çocukların sanat-meslek okullarına gitmelerini isteyenlerin oranları
DPT araştırmasında oldukça düşük olmasına karşılık, araştırma bul-
gularımızda bu durum erkek çocuklarda % 16.5, kız çocuklarda ise
% 13.5'dir. Buna karşılık araştırmamızda erkek çocukların tinsel (ma-
nevi) değerlerin okutulduğu imam-hatip gibi okullarda öğrenim gör-
mesini isteyenlerin oranı, Frey ve DPT araştırmalarına göre, oldukça
yüksektir.
144
te toplam olarak % 21'dir. Erkeklerde ise % 31.5'e çıkmaktadır (Özbay,
1975; 208-211).* 1975 Hacettepe Üniversitesi araştırmasmdaki bulgu-
lar, DPT araştırmasına göre, eğitime verilen değerlerin olumsuz bir
gelişmesi olarak nitelenebilir. Ancak, bir kadın için okuyup, meslek
sahibi olma isteği ve gereği, içinde bulundukları çevre koşullarına gö-
re değişeceğinden, kırsal kesim kadınının gerçekçi bir yaklaşımla,, bu
düşüncede olduğu söylenebilir. Türkiye'nin toplumsal yapısı açısından
öğretici niteliği de olan bu bulgular, çoğunlukla, ilkokul öğrenimi bile
bulunmayan annelerin % 50 gibi bir oranının kızları için daha yüksek
bir beklenti içinde olmalarmı da göstermektedir.
145
birlikte, geleneksel yapının etkisini sürdürdüğü görülmüştür. Radyo
ve televizyona açık olup olmama bu konuda farklılık meydana getir-
mekte ise de beklenildiği kadar olmadığı ve başka nedenlerin de bu
düşünce ve tutumlarda rolü olduğu görülmüştür. Özellikle yaşlı ve öğ-
renimsiz olanlar ile, genel olarak erkeklerde, kadm-erkek arasında hu-
kuksal eşitliği kapsayan konularda, daha gelenekçi düşünce yapısının
egemen olduğu görülmektedir.
146
YEDİNCİ BÖLÜM
Dinsel inançlar, değerler ve kültür olgusu yolu ile yıllar boyu ne-
silden nesile aktarılan töreler; gelenekler, görenekler kırsal kesimin
belirgin özelliklerindendir.*
a. Namaz Kılma
Araştırmamızda, toplumsallaşmada önemini sürdürdüğüne inan-
dığımız din olgusunun yerini, müslümanlıkta dinsel tapınmanın en
önemli bir göstergesi olan namaz kılma durumunu saptama ile başla-
dık.
Bulgulara göre, deneklerin % 38'i sürekli, % 11'i zaman buldukça,
% 20'si ara sıra, % 14.5'i yalnız cumaları namaz kılmakta, % 18'i ise
hiç namaz kılmamaktadır (Çizelge : 5. la).
Sürekli namaz kılanları dışta bırakırsak, deneklerin % 48 gibi ya-
rıya yakın kısmının sürekli olmayıp, önemli zamanlarda namaz kıldık-
* Türk köylerinde inançlarda değişme konusunda bilgi için bknz. Nermin Erden-
tuğ, "Türkiye Geleneksel Toplumlarında (Kültüründe) Kültür değişmeleri",
Antropoloji, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sayı: 4, Ank. 1967-1968.
** Her ne kadar 1968 DPT araştırmasında köylerin % 84'ünde cami bulunduğu be-
lirtilmekte ise de, bunun, toplu olarak tapınmanın (ibadet) yapıldığı küçük
yetersiz yerleri kapsamadığı kanısındayız.
147
ları söylenebilir. Bu önemli zamanlar, namaz kılmanın "farz" ve "se-
vap" olduğu cuma öğle namazı, dinsel önemli günler ile ramazan ayı-
dır. Bu tür namaz kılmanın, erkekler arasında —özellikle camiye gidi-
lerek kılman cuma ve 'teravih" namazları gibi— daha yaygın olduğu-
nu belirtelim. Bu arada cinsiyet ayrımında önemli bir durum da sü-
rekli namaz kılanlarda görülmektedir. Kadınlarda, namaz kılanlar
% 40 iken, erkeklerde bu oran % 29'dur.
Çizelge: S. la
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme
Dürumuna göre Namaz Kılma (%)
Sürekli 40 29 34 33 45.5 27 78
Zaman Buldukça 13 10 11 10 23 13 —
Ara - sıra 18 22 20 20 18 20 18
Cumaları 1 28 14.5 16 4.5 17.5 —
Kılmıyor 25 10 18 18 9 20 —
148
izleyenlerin ancak % 27'si sürekli namaz kılarken, bu oran televizyon
izlemeyenlerde % 78'e çıkmaktadır. Burada, dinsel inançları çok güçlü
olan kırsal kesimdeki bireyin, televizyonu "günahtır" düşüncesi ile iz-
lememesi de önemli bir etkendir. Böylece dinsel inançları güçlü olan-
ların, sürekli namaz kılanların, bu inançlarının etkisinde kalarak te-
levizyon izlemedikleri ya da televizyon izlemeyenlerin bir kesimini din-
sel inançları güçlü olanların oluşturduğu söylenebilir.
Radyo izleme ile namaz kılma arasındaki ilişki ise, televizyon ka-
dar önemli değildir. Burada radyonun, her yaştaki bireyin toplumsal-
laşmasında bir etmen olarak yer almasının etkisi vardır. Ancak, yine
de radyo izleyenlerin % 33 gibi bir oranının sürekli namaz kılmasına
karşılık, izlemeyenlerde bu oranın % 45.5 olduğunu ve namaz kılma-
yanların oranının radyo izlemeyenlerde daha düşük olduğunu belirte-
lim.
Konumuz yönünden önemli olan, sürekli namaz kılma dışındaki
durumu; hiç namaz kılmama ile arasıra namaz kılma nedenlerini de
araştırdık. Bulgulanmıza göre bu nedenler, "zaman yokluğu" (% 50.5),
"tembellik" (% 32) ve "gençlik, inançsızlık" (% 8) gibi diğer neden-
lerde toplanmaktadır (Çizelge : 5. lb). Nedenler arasındaki "tembel-
lik" üzerinde durmak gerekir. Tembelliğin ruhsal bir durum olduğu va
birşeyi yapma ya da yapmamayı belirten içgüç (irade) ile ilgisi oldu-
ğu açıktır. Dolayısıyla, dinsel inançların yoğun olduğu kırsal kesimde,
"tembellik" nedeni ile açıklanan bu durumun, gerçekte "inanç" ile ya-
kından ilgili olduğu ve kırsal kesimdeki dinsel inançların eskisi gibi
çok güçlü olmadığı sonucuna varılabilir. Ancak bu nedenin, daha çok,
hiç namaz kılmayanlarca belirtildiğini de ekleyelim.
Çizelge: 5. lb
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna
Göre Neden Namaz Kılmadığı (%)
149
Radyo ve televizyon izleme-izlememe durumu ile namaz kılmama
nedenleri arasında çok önemli bir ilişki görülmektedir. Radyo izleme-
yenlerde, namazı sürekli kılmamanın nedenleri arasmda "zaman yok-
luğu" % 92 ile başta gelmekte, izleyenlerde çeşitli nedenler arasmda
dağılmaktadır. Televizyon izleyen-izlemeyenlerde ise, "inancı olmadığı"
nedenini belirtenler, az bir oranda da olsa, televizyon izleyenlerde or-
taya çıkmaktadır.
150
inin kaynak olarak belirttiği kitabın, televizyonu izlemeyenlerin, daha
çok yaşlılardan ve öğrenimsizlerden de oluştuğu düşünülürse, eski ya-
zı ile yazılmış Kuran olduğu sonucuna varabiliriz. Kaynak olarak be-
lirtilen kitabın diğer kısmını ise, ilkokullarda okunmakta olan "din
bilgisi dersleri" ile ilgili ders kitaplarının oluşturduğu söylenebilir.
Çizelge: 5. lc
Radyo 4 — 2 — — 2.5 —
151
B. TÖRELERLE İLGİLİ TUTUM ve DAVRANIŞLAR
a. Törelere Bağlılık
* Bu törenler kızın istenmesi ile başlamakta, nişan öncesi takı takmak üzere ki2
tarafından ağır bir yemek sofrası kurularak sürmektedir. Daha sonraki nişan
ve düğün törenlerinde ise, bunlara ek olarak her aşamada kıza altın takılmak-
ta, sürekli kurşun atılmaktadır.
** Kırsal kesimde özellikle evlilik ile ilgili törenler konusunda ayrıntılı bilgi için
bknz. Nermin Erdentuğ, Türkiye Türk Toplumlarında Kültürel Antropolojik (Et-
nolojik) İncelemeler, A.Ü. Eğitim Fak. Yay. No. 29. Ank., 1972. ve Nermin Er-
dentuğ, Sosyal Adet ve Gelenekler, Kültür Bak. Yay. 254, Ank., 1977.
152
Çizelge ı S. 2a
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon îzleme Durumlarına Göre
Törelerin Değişmesi (%)
b. Başlık Parası
Kırsal kesimde evlenme öncesi bir gelenek olan "başlık parası"
günümüzde uygulaması yaygın olan bir gelenektir.** Oğlan tarafının
* Bir rastantı sonucu, Mülk köyünde, bir nişan öncesi "takı" töreninde bulun-
duk. Törende, Ankara'dan getirilen özel ahçılarla oldukça kalabalık konuklara,
zengin bir yemek verildiğini gözlemledik. Bunu yapan ailenin verdiği yemekle
orantılı bir varlığı yoktu.
** Başlık parası ile ilgili geniş bilgi için şu çalışmalara bakılabilir: Nermin Er-
dentuğ, "Türkiye Geleneksel Toplumlarında Başlık", I. Uluslararası Türk Folk-
lor Kongresi Bildirileri, Cilt IV, DSİ Basım ve Fotoğraf İşletmesi Müdürlüğü,
Ankara, 1976. Mahmut Tezcan, Kültürel Antropoloji Açısından Başlık Parası
Geleneği, Ankara, 1981.
153
beğendiği, sevdiği kız ile evlenmesinin ik koşulu olan bu gelenek, gü-
nün koşullarına oldukça ters gelen, parasal külfet yükleyen bir gelenek-
tir. Araştırma yaptığımız köylerde bu gelenek yaygın olmamakla bir-
likte, "takı" adı ile bir başka biçime dönüştürülmüştür.*
Deneklerin, "başlık parası ile ilgili geleneğin sürdürülmesinin uy-
gun olup olmadığı" konusundaki soruya verdikleri yanıtlar (Çizelge :
5. 2b), % 86 gibi bir oranda, "uygun değil" biçimindedir. Uygun bulan-
lar % 5 gibi çok düşük bir orandadır. Kadınlarda uygun bulanların
oranı, erkeklere göre, biraz daha yüksektir (% 8). Burada uygun bu-
lanların ya da bu geleneğin sürdürülmesini isteyenlerin, çoğunlukla
bu tür sorunu bulunmayanlardan oluştuğu da gözlemlenmiştir.
Çizelges 5.2b
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna Göre
Başlık Parası ile İlgili Geleneğin Sürdürülmesi (%)
* Takı, evlenme öncesi, kız tarafından istenen özellikle altın kolye, bilezik, yüzük
gibi ederi oldukça yüksek süs eşyalarını kapsamaktadır.
154
C. GİYİM-KUŞAM İLE İLGİLİ TUTUM ve DAVRANIŞLAR
Çizelge ı 5.3a
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumlarına Göre
Kızların - Kadınların Başı Açık Gezmelerinin Nasıl Karşılandığı (%)
Gezme Durumu Cinsiyet Radyo Televizyon
K E O İzleyen İzlemeyen İzleyen İzlemeyen
Kentte ve Köyde 37 38 38 39 27 35 54.5
gezemezleı
Köyde gezemezler 32 46 39 36 68.5 39 45.5
Gezebilirler 26 15 20 21.5 4.5 23 2
Kızlar gezebilir 5 1 3 3.5 — 3 —
155
Yaş unsuru da yine geleneksel toplumsallaşmanın güçlü olduğu
yaşlı kümede kendini göstermektedir. Yaşlıların hemen hemen tümü,
kadın ve kızların köyde de kentte de başı açık gezmemeleri gerektiği-
ni belirtirken, gençlerin tümü, gezebilecekleri düşüncesindedirler.
Radyo ve televizyon izleme-izlememe ile kadın ve kızların başı
açık gezmeleri arasındaki ilişki önemlidir. Özellikle televizyon izleme-
yenlerin toplam olarak % 98'i, başı açık gezilmemesi düşüncesinde ol-
malarına karşılık, bu oran televizyon izleyenlerde % 64'dür. Radyo iz-
lemeyenlerde ise, "gezemez" diyenlerin oranı biraz daha düşüktür.
Kuşkusuz burada televizyonun görüntü unsurunun, kırsal topluluk dı-
şındaki yaşam biçimlerini yansıtması, özellikle de diğer toplumlardaki
kadının giyim-kuşamı ile ilgili görüntüleri yansıtmasının bu farkı ya-
rattığı söylenebilir. Böylece, genel olarak radyo ve televizyon izleme-
nin, geleneksel toplumsallaşma dışı bir toplumsallaşmaya neden oldu-
ğu da kanıtlanmış olmaktadır.
Giyim-kuşam konusunda deneklere yönelttiğimiz ikinci soru, ka-
dınların-kızlarm pantalon giyip giymemeleri konusunda ne düşündük-
leri ile ilgilidir. Pantalon giymenin dinsel bir yönü olmadığı, ancak bir
erkek giysisi olarak geleneklere aykırı bir giysi biçimi olarak alındığı
açıktır. Deneklerin % 54'ünce, kadm ve kızların pantalon giymeleri
olumlu karşılanmamıştır. Erkeklerde bu oran % 63'dür. Yalnız kızla-
rın giyebileceğini belirtenler ise % 9.5'tir. Deneklerin % 35.5'i ise ka-
dm ve kızların pantalon giyebileceklerini belirtmişlerdir (Çizelge :
5. 3b).
Çizelge s 5.3b
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumlarına
Göro Kadınların Pantalon Giymelerinin Nasıl Karşılandığı (%)
Giyemezler 46 63 54 53 68 50 80
Koşullu Giyebilirler* 8 12 9.5 10 4.5 10 e
Giyerler 46 25 35.5 37 27 5 40 12
Toplam ioo 100 100 100 100 100 100
Radyo için : X„2 = 57.96 SD = 21 oc = 0.01
, Televizyon için :X h 2 = 11.17 SD = 9 oc = 0.05
156
Yaş yönünden, daha önceki bulgularımızı denetler nitelikte, yaşlı
kümenin olumsuz, buna karşılık gençlerin olumlu tutum içinde olduk-
ları görülmüştür.
Kadm ve kızların giyimi ile radyo ve televizyon izleme arasmda
ilişki önemlidir. İzlemeyenlerin radyoda % 68; televizyonda ise % 80'i
bu tür giyimi onamazken, izleyenlerde bu oran % 50 dolayındadır. Bu-
rada, özellikle televizyonun, giyim-kuşam konusundaki etkisinin oldu-
ğu söylenebilir.
Özetlersek, bu bölümde kırsal kesim toplumsallaşmasında dinsel
ve töresel etmenlerin etkisi ve bu etkilemede radyo ve televizyonun ye-
ri ile ilgili bulgularımızı değerlendirmeye çalıştık.
Genel olarak, araştırma yaptığımız köylerin geri kalmış köyler
olmaması, hatta ortanın biraz üzerinde köyler olması, köylerdeki din
ve törelere göre toplumsallaşmayı ya da geleneksel toplumsallaşmayı
yumuşatmış, esneklik getirmiştir.
Dinsel inançların ilk göstergesi olan namaz, deneklerin ancak 1/3'ü
tarafından kılınırken, geri kalan önemli kısmı namaz kılmanın daha
"sevap" olduğu günlerde namaz kılmaktadır. Hiç kılmayanların oranı
daha az olmakla birlikte, namaz kılmayanların varlığını yansıtması yö-
nünden anlamlıdır. Kadınlarda ve gençlerde ve bu arada yetersiz de
olsa ilkokul ve daha sonraki öğrenimlilerde namaz kılmayanların ya
da sürekli kılmayanların oranı yüksektir. Radyo ve televizyon izleme
ile namaz kılma arasmda ilişki, özellikle televizyon izlemeyenlerin bü-
yük bir kesiminin sürekli namaz kılmaları biçiminde kendini göster-
mektedir.
157
ğişmeye uygun olarak törelere bağlı kalmayı yeğledikleri görülmekte-
dir. Özellikle kadınların, gençlerin koşulları daha iyi değerlendirdikleri,
değişen bu koşullara göre toplumsallaşma eğiliminde oldukları görül-
mektedir. Bu durumda törelere bağlı kalma ile radyo ve televizyona
açık olma arasında da ilişkiden söz edilebilir. Sürekli radyo ve televiz-
yon izleyenlerin, başka etkenlerin de yanında, değişen toplum koşulla-
rını daha yakından izledikleri ve bunu davranışlarında olmasa bile,
tutumlarında, düşüncelerinde yansıttıkları söylenebilir.
158
SEKİZİNCİ BÖLÜM
159
vermektedir. Oy vermemenin nedeni ise çoğunlukla yaş küçüklüğü-
dür. Bunun dışında, deneklerden ilgisizlik ya da bilgisizlikten ötürü
seçime katılmayanların oranı önemsenmeyecek kadar küçüktür (Ek
Çizelge : 4). Seçime katılmaya karşı deneklerin gösterdiği bu ilgi, köy-
lerin genel olarak siyasal ilgilerinin yüksek olduğunu göstermektedir.
Siyasal ilgi yanmda, deneklerin siyasal bilgi düzeyleri konusunda bul-
gularımız iki temel noktada toplanmıştır: Bunlar, "seçmen olma" ya
da "oy verme" yaşı ile "milletvekili seçimlerinin kaç yılda bir yapıldığı"
hususlarıdır.
a. Oy Verme Yaşı
Türk seçim yasalarına göre, 21 yaşmda elde edilen seçme hakkı ile
ilgili bulgulara göre (Çizelge : 6. la), seçmen yaşını doğru olarak ya-
nıtlayanların oranı çok düşüktür (% 15.5). Seçmen yaşını yanlış bilen-
lerin oranı gerçekte 21 yaşın üstünde ve altında olmak üzere, % 74 gibi
oldukça yüksek bir orandadır. Bir başka deyişle deneklerin 3/4'ü seç-
men yaşının 21 olduğunu bilmemektedir. Bu yaşın 21'den aşağı oldu-
ğunu —19-20 yaş gibi— belirtenlerin oranı % 35.5'tir. Buna karşılık
21'den yukarı olduğunu söyleyenlerin oranı % 12 gibi daha düşüktür.
Bulgularda ilginç olan husus, seçmen yaşı ile ilgili bilginin kadm ve
erkek seçmende değişmesi, erkekte askerlik sonrası 22, kadında ise 20
yaş olarak belirtilmesidir.* Burada, yasal yaş olan 21 yaşın alınması
yerine, erkeklerin askerden döndüklerinde yaşlan olan 22 yaşın pra-
tik bir yöntemle benimsendiğini görmekteyiz. Kadınlarda 21 yaş yeri-
ne, 20 yaşın belirtilmesinde hangi ölçütün alındığı anlaşılamamıştır.
Çizelge: 6. la
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna Göre Seçmen Yaşı
Seçmen Yaşı Cinsiyet Radyo Televizyon
K E O İzleyen İzlemeyen İzleyen İzlemeyen
Doğru (21) 15.5 16 15.5 16.5 4.5 17 6.5
Yanlış** 66.5 81.5 74
(21'den aşağı) (38) (34) (35.5)
(21'den yukarı) (12) (12) (12)
(Erkek 22, Kadın 20) (16.5) (35.5) (26.5) 75.5 55.5 74.5 71.5
Bilmiyor 18 2.5 10.5 8 36 8.5 22
Toplam 100 100 100 100 100 100 100
Radyo için ! XH2 = 123.18 SD = 35 oc = 0.01
160
Denekler arasında kadm ile erkek arasında önemli fark "bilme-
yen"lerde çıkmıştır. Erkeklerin % 2.5'i seçmen yaşmı bilmemesine kar-
şılık bu oran kadınlarda % 18'dir. Burada yaş özelliğinin etkili olduğu
görülmektedir. Erkeklerde "bilmeyen"leri 15-19 yaşları arasındaki genç
denekler oluşturmakta; kadınlarda ise, çok genç, yaşlı ve öğrenimsiz
kadınların seçmen yaşı konusunda doğru ya da yanlış herhangi bir bil-
gileri bulunmamaktadır."
Deneklerin radyo ve televizyon izlemeleri ile seçmen yaşının bilin-
mesi arasındaki ilişki, özelikle radyo izleyenler ile izlemeyenler arasın-
da görülmektedir. Seçmen yaşmı doğru olarak bilenler, radyo izleyen-
lerde % 16.5 iken, izlemeyenlerde % 4.5'dir. Aynı farklılık bu konuda
hiç bilgisi olmayanlarda da görülmektedir. Radyo izleyenlerin % 8'inin,
izlemeyenlerin ise % 36'smın bu konuda herhangi bir bilgileri yoktur.
Çizelge ı 6. lb
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna
Göre Seçimlerin Kaç Yılda Bir Yapıldığı (%)
Kaç Yılda Cinsiyet Radyo Televizyon
K E O İzleyen İzlemeyen İzleyen İzlemeyen
4 Yılda 59 89 74 74 68 75 64.5
Başka 3 — '2.5 6 9 5.5 6.5
Bilmiyor 38 11 23.5 20 23 19.5 29 '
Toplam 100 100 100 100 100 100 100
Cinsiyet için : XH2 = 158.72 SD = 21 oc = 0.01
Radyo için :X H a = 193.19 SD = 49 o< = 0.01
181
Deneklerin siyasal bilgilenmelerinde cinsiyetin olduğu kadar, yaş
ve öğrenim özelliklerinin de etkisi vardır. Genç yaş kümesinde (15-19)
olanların % 21 gibi bir oranı, öğrenim yönünden, okuma-yazma bilme-
yenlerin yarıya yakın kısmı (% 49), bu konuda bilgilerinin olmadığı-
nı belirtmişlerdir.
Konu ile ilgili doğru bilginin radyo ve televizyon izleme ile ilişkisi,
yine radyoda yüksek olarak karşımıza çıkmaktadır. Radyo izleyenlerde
konu hakkında doğru bilgi sahibi olanların oranı radyo izlemeyenlere
göre yüksek; bilmeyenlerin oranı düşüktür.
162
Eşdeyişle, doğrudan siyasal sürecin işlemesinden doğan kimi sorular
ile ilgili bulgularımız yanında, ülkenin içinde bulunduğu ya da ele al-
dığı konularda deneklerin bilgi düzeyleri saptanmış, bunlarm radyo ve
televizyon izleme ile ilişkisi bulunmaya çalışılmıştır.
* Yanıtlar, daha sonra "doğru" ve "yanlış" olarak iki kümede toplanmıştır. Doğ-
ru yanıt, CHP-DP-CGP ve Bağımsızdır.
** Örneğin gerek kadm, gerekse erkek deneklerin büyük bir kısmı (% 40 kadın..
% 33 erkek), hükümetin CHP'ce kurulduğunu belirtmişlerdir.
163
Çizelge: 6.2a
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon îzleme Durumuna
Göre Hükümeti Hangi Partilerin Oluşturduğunu Bilme (%)
Doğru* 10 36 23.5 25 9 25 14
Yanlış 46 55 49.5 50 41 48 57
Bilmiyor 44 9 27 25 50 27 29
Toplam 100 100 100 100 100 100 100
164
doğru olarak bilinmiştir. Burada da erkeklerin oranı % 18 ile genel
ortalamanm üzerindedir.
Deneklerin yaş özelliklerine göre bilgi durumları ise oldukça ilginç
bir görünümdedir (Ek Çizelge 5). Gençler (15-29) kümesinin her üç
siyasal yöneticinin adlarını bilme oranı, orta ve yaşlı kümelere göre
yüksektir. Buna karşılık, "yanlış" bilme ile bu konuda "bilgisi olma-
ma" yönünden farklılık, orta ve yaşlı kümelerde "yanlış" bilgide yo-
ğunlaşırken, gençlerde "bilgi olmaması" biçiminde kendini göstermek-
tedir. Burada deneklerin siyasal toplumsallaşma sürecinin kırsal ke-
simde işleyişi, özellik göstermektedir. Siyasal konularda bilinçlenme
çocuklukta yoğun olmadığmdan, gençlerin siyasal konulara ilgi duy-
maları, daha önceki deneyimlerine dayanmamaktadır. Dolayısıyla, bi-
reysel ilgi sonucu olan siyasal bilgilenmede ya "doğru" olarak bilgi
edinme ya da hiç "bilmeme" biçiminde ortaya çıkmaktadır. Buna kar-
şılık, orta ve yaşlı kümelerde daha önce var olan bilgilere yeni bilgi-
lerin eklenmesi ya da yenilerle eskilerin yer değiştirmesi söz konusu
olmasma karşın, bu konuda yoğun ilgi olmamasından ötürü çoğunluk-
la yanlış ve eksik bilgilerin ortaya çıkmasına, neden olmaktadır.
Çizelge s 6.2b
Doğru
Cumhurbaşkanı 54 79.5 67.5 69.5 45.5 71 42
Başbakan 81 97 89 90 73 91.5 71
Köyişleri Bakanı 7 18 12.5 12.5 14 13.5 3
Yanlış
Cumhurbaşkanı 2 5.5 3.5 4 4.5 4.5 —
Başbakan — — —
Köyişleri Bakanı 1.5 2 2 1.5 4 2.5 —
Bilmiyor
Cumhurbaşkanı 44 15 29 26.5 50 24.5 58
Başbakan 19 3 11 10 27 8.5 29
Köyişleri Bakanı 91.5 80 85.5 86 82 84 97
Toplam
Cumhurbaşkanı 100 100 100 100 100 100 100
Başbakan 100 100 100 100 100 100 100
Köyişleri Bakanı 100 100 100 100 100 100 100
165
Eğitim yönünden durum ise, yaş durumuna benzer bir özellik gös-
termektedir. Öğrenim görmeyenlerde bu konuda doğru bilgi sahibi
olanlar, oran olarak düşük, buna karşılık hiç bilmeyenlerin oranı yük-
sektir. İlk öğrenimlilerde doğru olarak bilenlerin oranı, öğrenimsizle-
re göre yüksek olmakla birlikte, yanlış bilme oranı da yüksektir. İlk-
okul sonrası öğrenimlilerde ise, özellikle Cumhurbaşkanı ile Başbaka-
nın adını doğru olarak bilme oranları yüksektir.
Köyişleri Bakanı ile ilgili doğru bilgi oranının düşük olması, kanı-
mızca, önemli bir olguyu vurgulamaktadır. Her ne kadar hükümetin
geçmişi 6 ay gibi kısa süre, yapısı karmaşık ise de, doğal olarak 'kırsal
kesimdeki bireyin, kendi sorunları ile ilgili bir bakanlığın, Köyişleri
Bakanlığının, yeni yönetimde kimin tarafından yönetildiğinin en azın-
da "merak" nedeni ile bilineceği varsayımlanmıştı. Bulgularda bu du-
rumun tersinin olması bir gerçeği ortaya koymaktadır: Köye hizmet
götüren bakanlık ile hizmet götürülen topluluk arasında ilişki güçlü
değildir. Hatta belirli kişiler dışında bu ilişki hiç yoktur. Köylü, Köyiş-
leri Bakanından fazla bir şey beklememektedir.*
166
Jikle radyo ve televizyonda gerek haberlerde, gerekse haber izlencele-
rinde sık sık derinlemesine işlenmiştir.
Ülkenin içinde bulunduğu en önemli sorunun ne olduğu ile ilgili
soru, hem deneklerin sorunları kendileri ile ilgili boyutlarda görüp
görmemeleri, hem de radyo ve televizyondan etkilenip etkilenmedikle-
rini ortaya çıkarma yönünden önemlidir.
Çizelge: 6.2c
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna
Göre Ülkenin En Önemli Sorunu (%)
167
şiyi gösterirken, izlemeyenlerde bu oran % 33'tür. Buna karşılık paha-
lılık ve zamlar izleyenlerde % 13, izlemeyenlerde % 32'dir. Buradan çı-
karacağımız sonuç, televizyona açık olanların, sık sık haberlerde gö-
rüntülü olarak yer alan anarşik olaylardan etkilenerek, bu konuya
ülkenin önemli sorunu olarak belirtmeleridir. Televizyon izlemeyenlerin
ise kendi toplulukları dışmdaki sorunları değil, kendilerini ilgilendiren
sorunları —pahalılık, zam gibi— ülkenin önemli sorunları olarak gör-
meleridir. Bir başka yorumlayışla, birey, televizyona açıldığı oranda
toplumsallaşma olgusunda kapalılıktan ayrılmakta; olaylara bakış açı-
sı değişmekte, genişlemektedir.
Çizelge: 6.2d
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna Göre
"Ambargo" Sözcüğünü Bilme (%)
Doğru 26 52 39 40 23 43 13
Yanlış 5 17 11 11.5 13 10.5 12
Bilmiyor 69 31 50 48.5 64 46.5 75
Toplam 100 100 100 100 100 100 100
168
Deneklerin yaş yönünden "doğru" bilme durumları ise çok an-
lamlı olmayıp, zikzaklı bir görünümdedir. Örneğin, genç yaş kümesin-
de doğru bilmeyenlerin oranı % 50 dolayında iken, sonraki yaş küme-
lerinde iniş çıkışlar göstermektedir. Öğrenim düzeyi ile ilişki de anlam-
lıdır. Deneklerin öğrenim düzeyi yükseldikçe, "ambargo" sözcüğünü
doğru tanımlayanların oranmda yükselme görülmektedir. Hiç öğrenim-
sizlerde ambargo sözcüğünü doğru tanımlayanların oranı % 18 iken,
ilkokul sonrası öğrenimlilerde (orta okulda okumuş ve orta okul çıkış-
lı) bu oran % 45.5'e yükselmektedir (Ek Çizelge : 6). Burada önemli
olan husus, kitle iletişim araçları ile gelen bu sözcüğün algılanmasının,
bellekte tutulmasının ve tanımlanmasının, bireyin bilgi düzeyi ile ilin-
tili olmasıdır. Yani birey, yabancı kökenli bu sözcüğü daha önceki de-
neyimleri ile bağdaştırıp, bir yere koyabiliyorsa ya da ileti, bireyin da-
nışma çerçevesi (izafet çerçevesi) ile kesişiyorsa, iletiden yararlanmak-
ta, doyum sağlamaktadır.
169
Bir önceki bulguların da denetlenmesi niteliğindeki bu bulgular,
deneklerin ülke içi ve ülke dışı haberleri ilk önce hangi kanallardan
öğrendikleri ile ilgilidir.
Çizelge s 6. 3a
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna Göre
Ülke İçi Haberlerin Öğrenilme Kanalları (%)
Radyo -TV. 50 65 57 58 50 64 16
Televizyon 15 16.5 15 15.5 9 17 3
Radyo 15.5 11 13 14 — 5 58
Radyo-TV-Gazete — 1.5 1 5.5 — 6 —
170
Doğal olarak Radyo ve televizyon izleyenlerde haber kanalları rad-
yo ve televizyonda yoğunlaşmaktadır. Ancak, televizyon izlemeyenlerin
kanalları doğal olarak radyoda yoğunlaşmakta iken, radyo izlemeyen-
lerde bu kanal, komşu ve aile gibi geleneksel iletişim kanallarıdır. Bu
kümeyi, özellikle yaşlı kadınlarla, öğrenimsizlerin oluşturduğunu da ek-
lemek gerekir.
Deneklerin, ülke dışı haber kaynakları, bir iki nokta dışında, ülke
içi haber kaynaklarından fazla farklı değildir. Çizelge : 6. 3b'de görül-
düğü üzere, denekler haber kaynağı olarak toplam % 87 oranında rad-
yo ve televizyondan yararlanmaktadırlar. Bulgular arasındaki küçük
farklardan ilki, kadınların ülke dışı haberleri almada görüntü öğesinin
egemen olduğu televizyon yayınlarından yararlanma oranlarının, ülke
içi haberlere göre daha yüksek olmasıdır. İki çizelge arasmdaki bir
başka fark da, haber kaynakları arasına yazılı basının da girmesi ve
radyo-televizyon-gazete üçlüsünün haber kaynağı olarak belirtilmesi-
dir. Ancak, bu kanal, kadınlarda ve radyo-televizyon izlemeyenlerde
görülmemektedir.
Çizelge: 6.3b
Cinsiyete ve Radyo - Televizyon İzleme Durumuna Göre
Ülke Dışı Haberlerin Öğrenildiği Kanalla^ (%)
Kanallar Cinsiyet Radyo Televizyon
K E O İzleyen İzlemeyen İzleyen İzlemeyen
Radyo - TV. 46 65 55 57 41 63 10
Televizyon 21 15 17.5 18 9 20 3
Radyo 17 12 14.5 16 — 8 55
Radyo-TV-Gazete — 6 3 3.5 — 3 —
Komşu-Aile 9 2 6.5 4 23 5 10
Bilmiyor 7 — 3.5 1.5 27 0.5 22
Toplam 100 100 100 100 100 100 100
171
ve demokratik sürece katılma, çocukluk ve ergenlik çağlarmdaki top-
lumsallaşma sürecinde aile, okul ve çevre etmenleri aracılığı üe biçim-
lenmiş olmasına karşın, kesin durumunu gençlik döneminde almak-
tadır. Herşeyden önce, birey kimi demokratik sürece katılma hakkını
belirli bir yaştan sonra almaya başlamaktadır.
172
ÇALIŞMANIN TOPLU ÖZETİ VE SONUÇ
173
Toplumsallaşmada birim olarak aldığımız yetişkinlerin toplumsal-
laşma süreci, çocukluktaki ve ergenlikteki toplumsallaşmaya göre fark-
lılık göstermektedir. Her ne kadar, genel olarak toplumsallaşma sü-
reçlerindeki özellikler, yetişkinlerin toplumsallaşma sürecinde de gö-
rülmekte ise de, "yetişkin" olmanın belirlediği sınırlılıklar vardır. Ge-
nel olarak toplumsallaşma olgusundaki süreklilik, iki yönlülük, sıçra-
maların olması, olgunun toplumsal gelişme ile ilişkisi, basitlikten kar-
maşıklığa gidişi, her bireyde aynı olmaması, önceki kuşaktan farklı
olması gibi özellikler, yetişkin toplumsallaşmasında da görülen özel-
liklerdir. Ancak, bunun yanında yetişkin, daha önceki toplumsallaşma-
sının sınırlandırdığı bir toplumsallaşma süreci içerisinde bulunmakta-
dır. Kuşkusuz, bu sınırlama yanında yetişkin bireyin fiziksel yapısı,
özellikle güdü eksikliği gibi özellikleri de bulunmaktadır.
Kırsal kesim için, alışılmışın dışmda, yeni bir iletişim kanalı olan
kitle iletişim araçları, özellikle elektronik kitle iletişim araçlarının, ile-
174
tiyi (mesajı), aynı anda, geniş kitlelere yayma özelliği bulunmakta-
dır.
Bu konuda yapılan çalışmalarda bu araçların toplumlarda ne gibi
işlevleri, etkileri olduğu, hangi yöntemlerle kişileri, kitleleri etkilediği
hususları araştırılmıştır. Bu konudaki görüşler, bu araçların kitleleri
etkilemekteki gücü ile bu gücün sınırlı olduğu biçimindedir. Etkisini
uzun süre sürdüren, yankı bulan görüş ise, bu araçlarla bireyin tüm
olarak değiştirilmesi yerine, var olan değerleri sağlamlaştırıcı, pekiş-
tiriri bir etkisinin olduğu hususudur. Özellikle, toplumsallaşma yön-
temleri olan davranışsal ve gözlemsel öğrenme yöntemlerinden, kimi
konularda gözlemsel öğrenme yönteminin daha etkili olacağı hususu,
radyo ve televizyonun etkisini daha da belirginleştirmiştir.
Kırsal kesimde radyo ve televizyonun toplumsallaşma sürecindeki
etkisi, özellikle geleneksel yapı dışından gelen, çoğunlukla üretime iliş-
kin ya da toplumsal nitelikteki yeniliklerin, kırsal kesimde benimsen-
mesi ile bireyin siyasal toplumsallaşma sürecinde görülmektedir.
Genel hatları ile özetlediğimiz çalışmanın I. kısmındaki kuramsal
çalışmalar, toplumsallaşma sürerinin nasıl çalıştığını, kırsal kesimde-
ki bireyin toplumsallaşma özelliklerini ortaya koymaktadır. Bu ise gör-
gül çahşma bulgularının değerlendirilmesinde önemlidir.
175
Radyo ve televizyona açık olmada sıklık, daha çok kadınlarda ve genç-
lerde süreklilik göstermektedir. İzleme zamanı, radyo için gündüzleri
iken, televizyon için akşamları ve geceleri olmaktadır. Özellikle kadın-
ların akşamları radyo izlemeleri, televizyon nedeni ile, azalmaktadır.
Erkekler ise, özellikle "haber" izlencelerine olan yakın ilgileri dolayı-
sıyla, radyo yayınlarını akşamları ve sabahları dinlemektedirler. De-
neklerin radyo ve televizyonu izleme nedenleri ile, en çok izlenen ya-
yınlar birbirlerini denetler niteliktedir. Radyo daha çok haber aracı
olarak izlenirken, televizyon eğlence ve haber aracı olarak izlenmekte-
dir. Cinsiyet yönünden kadınlarda haber alma amacı ile izleme, yerini
eğlence, hoş zaman geçirme ile birşeyler öğrenme amacı ile izlemeye
bırakmıştır. Dolayısıyla radyo ve televizyonda eğlence türü, daha doğ-
ru söyleyişle haber, eğitim ve kültür yayınları dışındaki yaymlara da-
ha çok ilgi vardır. Varsayımlarımız açısından önemli olan husus, de-
neklerin radyo ve televizyonu ne amaçla izledikleri, bu araçlardan ne
aldıkları ya da yayınların onlara neler verdiklerinin toplumsallaşma
olgusu ile yakm ilişkisidir. Burada radyo ve televizyonun toplumdaki
işlevleri konusunda ortaya atılan "kullanma ve doyum" kuramının
işlediği görülmektedir. Birey, araçları kullanırken, onlardan belli ko-
nularda doyum sağlamak, belirli gereksinimlerini gidermek amacını
taşımaktadır.
176
liklerin girmesinde etkili olacağı ile ilgili görüşümüzü sınama
amacı ile yer verildi. Dört kümede topladığımız yenilikçi hareketler,
kırsal kesimdeki bir kısım yeniliklerin saptanmasından sonra oluştu-
rulmuştur. Bunlar, tarımla ilgili yenilikler (Kanada ve Rus buğdayı
ekimi ve tarımla savaşımda yeni bir yöntem olan böcekten böceğe yön-
temi), hayvancılıkla ilgili yenilikler (Hollanda ineği), kooperatifçilik
ve doğum kontrolü ile ilgili yenilikler olarak saptanmıştır. İlk bakışta
bu yeniliklerin, bir kaçı dışında (böcekten böceğe yöntemi, Hollanda
ineği gibi), çok yeni gelişmeler olmadığı görülmekte ise de,.kırsal ke-
simle ilgili olarak, geleneksel üretim ya da yaşam koşullarına göre, gö-
reli bir yenilik söz konusudur. Bu husustaki bulgular değerlendirildi-
ğinde, sözsel, yüzyüze iletişim kanallarından "teknisyen, uzman", "de-
ğiştirici" kişilerin, kırsal kesimde yeniliklerin girmesinde ilk sırayı al-
dıkları görülmektedir. Bunu, ikincil olarak, yüzyüze iletişimin yerel
kaynakları olan "komşu" ve "aile" izlemektedir. Radyo ve televizyonun
iletişim kanalları olarak yeri, yeniliklerin niteliğine bağlı olarak, daha
sonra gelmektedir. Bu nitelikler ise, yeniliğin çok yeni olup olmaması
—özellikle televizyon kanalının etkinliği yönünden—, yeniliklerin dav-
ranışsal ya da gözlemsel, simgesel modelleme yöntemleri ile öğrenilip
öğrenilmemesi gibi niteliklerdir.
177
mız yeniliklerin niteliği ve bu konuda kitle iletişim kanallarının, bu tür
yeniliklerin yayılması için düzenli, dizgeli (projeli) yayın yapmamala-
rından kaynaklandığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.* Bir başka söyleyiş-
le, eğer belirli yenilikler projeli yayınlar ile kırsal kesime sokulursa,
radyo ve televizyon iletişim kanalları olarak duyurma aşamasında tüm
olarak etkili olabileceklerdir.
Burada, Bandura'nm geliştirdiği gözlemsel modellemede —özellik-
le televizyondan—bireyin önceden haberli olması gerektiği hususu da
önem kazanmaktadır. Kırsal kesime bir yeniliğin girmesinden önce, ha-
zırlayıcı, ön bilgilerin verilmesi gerekir. Bu konuda, uzun yıllardan be-
ri Hindistan'da deneyim ve uygulamaları yapılan radyo ve televizyon
izleme merkezleri yolu ile, yeniliklerin kırsal kesimde yaygınlaşması
deneyimlerinin anımsanması yararlı olacaktır.
Varsayımlarımızdan bir diğeri, radyo ve televizyonun, yeniliklerin
kırsal kesime girmesinde, yayınların içeriği ile, geleneksel yapıda bir
toplumsallaşma sürecini de etkileyeceği ve gelenek dışı bir toplumsal-
laşma sürecine bireyi sokacağı hususu idi: Bunun için geleneksel yapı-
nın belirgin özellikleri olan aile yapısı, sağlık ve eğitimle ilgili tutum
ve davranışların radyo ve televizyondan etkilenip, etkilenmeyeceği ko-
nusu araştırılmıştır. Bulgulara göre geleneksel yapının giderek, top-
lumsal değişmeye ayak uydurduğu, çeşitli etmenlerden ötürü, bireyin
tutucu niteliğini bırakmaya eğilimli olduğu saptanmıştır. Ailenin top-
lumsal ve yasal bir takım düzenlemelere geç de olsa ayak uydurduğu,
özellikle kimi konularda —çok kanlı evlilik gibi— geleneksel yapînın
dışmda kaldıkları görülmektedir. Burada deneklerin cinsiyet, yaş, eği-
tim gibi özellikleri önemli etkenler olmakla birlikte, radyo ve televiz-
yona açık olma ile de ilişkiler görülmüştür. Genellikle, radyo ve tele-
vizyona açık olma ile ailenin yasal düzenlemelere göre görev ve işlev-
lerini sürdürmesi arasında doğru bir ilişki vardır. Özellikle radyonun
bu konuda etkisi, televizyona göre daha fazla görünmektedir. Kuşku-
suz, bu durumda radyonun kırsal kesimdeki kitlesel iletişim aracı ola-
rak uzun bir geçmişinin olması ve bu tür konuların gözlemsel ya da
davranışsal öğrenmeden çok, sözsel ve simgesel bir öğrenme ile bireyi
etkileyebileceği hususu da önem kazanmaktadır.
Ailenin toplumsal yapısı —aile içi ilişkiler— konusunda, gelenek-
178
sel tutum ve davranışlar sürdürülmektedir. Özellikle erkeğin kadına
olan üstünlüğü gerek kadınlarca, gerekse bu üstünlüğü benimsemiş
erkeklerce onanan bir görüştür. Burada, geleneksel aile yapısının,
radyodan ve özellikle görüntüsel özelliğinden ötürü televizyondan
etkilenmesinden söz edilebilir. Özellikle kız çocuklarında duygusal
benzeşme olarak aldığımız "empathy" özelliğinin bulunması, televizyo-
nun da etkisi ile güçlenmektedir. Sormacaya katılan erkek deneklerin
—özellikle kızları olanlar— televizyonun, kızların giyinme, yemek ye-
me yöntemlerini değiştirici bir etkisi olduğunu söylemeleri önemlidir.
Burada, radyo ve televizyonun gelenek dışı bir toplumsallaşma süreci-
ni başlattığı yorumunu getirebiliriz. Gerçi, köylerin eski kapalı yapı-
larının çeşitli nedenlerle oldukça gevşeme gösterdiği bilinmektedir. An-
cak, bu durumun hızlanmasında, özellikle televizyonun etkisi olacağı
açıktır.
Geleneksel yapının bir özelliği olan sağlıkla ilgili tutum ve dav-
ranışlarda da, geleneksel yöntemler ile ilgili tutum ve davranışların,
göreli de olsa, sürdürüldüğü görülmektedir. Özellikle ruhsal hastalık-
ların ve çeşitli ağrıların iyileştirilmesinde modern tıbbın olanaklarından
yararlanma yerine kimi dinsel inançlardan yararlanma yolu yeğlen-
mektedir. Burada, köylerin özellikle sağlık olanaklarının da diğer köy-
lere oranla oldukça gelişmiş olduğunu belirtmek gerekir. Ancak, varsa-
yımlarımız açısmdan sınanan durum, deneklerden radyo ve televizyon
izlemeyenlerde bu tür inançların oran olarak yüksek oluşudur. Radyo
ve televizyona kapalı olanlarda, geleneksel yöntemlere bağlılığın daha
fazla olduğu görülmektedir.
Kırsal kesimin önemli bir niteliği olan eğitim durumu, gerek oku-
ma-yazma oranının, gerekse ilkokul sonrası öğrenim düzeyinin düşük
olması gibi özellikler gösterir. Toplumsallaşma sürecinde öğrenimin ye-
ri yadsınamaz. Deneklerin öğrenim düzeylerinin daha çok ilkokul dü-
zeyinde olduğuna değinerek, bu konuda çocukları için nasıl bir öğre-
nim istedikleri hususları araştırılmıştır. Kırsal kesimde okul eğitimi
kabul edilmiş bir durumdur. İlkokul sonrası eğitim ise, genel olarak
onaylanmakla birlikte, özel olarak erkek çocuklar için istenmektedir.
Kız çocuklar için, daha çok kadınların, yüksek öğrenim istedikleri gö-
rülmektedir. Burada yaşlı ve öğrenimsiz olanların, daha önceki top-
lumsallaşmalarının biçimlendirdiği tutum ve davranışları nedeni ile,
genel olarak ilkokul sonrası öğrenime, özel olarak ise kızların öğreni-
mine karşı oldukları görülmektedir. Televizyon izlememenin etkisi,
özellikle yaşlılarda ve öğrenimsizlerde görülmektedir.
Öğrenim konusunda, genel olarak geleneksel tutum ve davranışın
dışına çıkılmış olmakla birlikte, dinsel eğitimin de önemi saklı tutul-
179
maktadır. Çocukta din eğitiminin de gerekli olduğu ve çoğunlukla ilk-
okul öğrenimi ile birlikte olması gereği üzerinde durulmaktadır.
180
lumsallaşma etmeni olan aile, yaşıt-arkadaş gibi yerel birincil kümeler
yanında, daha geniş toplulukların içinde yer aldığı çalışma kümeleri
ile kitle iletişim araçlarma açık olmalarının, yaşlılara göre daha yoğun
olması ve önceki toplumsallaşmalarının katı kurallarla çerçevelenme-
miş olması önemli etkenlerdir.
Kitle iletişim araçları, özellikle radyo ve televizyon ile toplumun
siyasal toplumsallaşması konusundaki bulgular ise, bu araçlara açık ol-
ma oranında yoğunluk kazanmaktadır. Geleneksel toplum yapısının
genellikle bireyi belli bir çevrede tutması, iş-güçte ilişkide bulunan ki-
şilerin aynı çevreden, benzer kişiler olması, bireyin siyasal bilinçlen-
mesini, ilgisini ve katılmasını sağlayacak iletişim kanallarını daralt-
maktadır. Bu konuda belirgin yerel kanallar olarak aile, komşu, yaşıt-
arkadaş, kanı önderleri gibi birbirine oldukça benzer kişisel iletişim
kaynakları kırsal kesimde yaygmdır. Ancak, kırsal kesimdeki bireyin,
çoğunlukla erkeklerin, radyo ve televizyonda en çok izledikleri yayın-
ların haber yayınları olması bu konuda verilen iletilere bireyin açık
olacağını göstermektedir. Bulgularımızda da bu husus doğrulanmıştır.
Radyo ve televizyon doğrudan haber kaynağı olarak görev yapmakta,
yayınlara açık olma ve ilgi duyma oranında da bireyi etkilemektedir.
Bu etkilemede siyasal yönden bilgilenme açık olarak görülmektedir.
Ancak, burada önemli olan hususun, var olmayan bir ilginin doğması
yerine, var olan bilginin güçlenmesi, daha işe yarar biçime sokulması-
dır. Burada ilginç olan husus, cinsiyet farkının, siyasal bilgi almada
etken olduğudur. Kadınların siyasal bilgi yönünden —radyo ve tele-
vizyona açık olmalarına karşm— zayıf oldukları görülmektedir. Genel
olarak radyo ve televizyona açık olma, izleme, daha çok tutum ve
davranışlarda etkili iken, siyasal toplumsallaşma gibi özel ilgi ve bilgi
gerektiren konularda, etkili olmamaktadır. Burada radyo ve televizyo-
nun işlevsel olarak izlenip izlenmediği hususu da önern kazanmakta-
dır. Özellikle Stevens'in (1976) üzerinde durduğu, bireyin iletiyi an-
layacağı düzeyde olması önem kazanmaktadır. Aynı durumla, kadm-
larm köy yayınlarından yararlanmalan konusunda da karşılaştığımızı
anımsatmakta yarar vardır.
Gençlerin siyasal bilgi almaları, ilgileri ile orantılıdır. Gençlerde
güdü eksikliği söz konusu olmayacağı için, yayınlara açık olma bireyi
etkilemekte, bellekte yer etmektedir. Öğrenme istek ve güdüsü yoğun-
dur.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, kırsal kesimdeki yetişkin bire-
yin toplumsallaşması, geleneksel kalıpların dışında bir toplumsallaşma
göstermektedir. Bunda doğal olarak, değişen toplum koşul! arınm, kır-
sal kesimin geleneksel yapısını zorlamasının da etkisi büyüktür.
181
Radyo ve televizyona açık olma ile ondan sağlanan doyumlar bi-
reysel özelliklere göre, toplumsallaşma olgusunda da etkisini göster-
mektedir. Bu özellikler cinsiyet, yaş ve öğrenim düzeyidir. Meslek ve
gelirin kırsal kesimde fazla etkili olduğu söylenemez. Bu etkenler sı-
fıra indirildiği ya da azaltıldığı oranda, bireylerin radyo ve televizyo-
na açık olmaları, toplumsallaşma sürecinde göreli bir etki yapacaktır.
1. Radyo ve televizyona açık olanların geleneksel kalıplara göre
toplumsallaşmaları oldukça sınırlıdır. Çünkü yayınların içeriğine ba-
kıldığında, geleneksel değerlerin pekiştirilmesine değil, çoğunlukla de-
ğiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak, yayınlar aracılığı ile geleneksel
değerler, kurallar aktarıldığında, iletildiğinde, dinsel bilgilerin radyo
ve televizyondan verilmesinde olduğu gibi, birey, bunları gelenek dışı
iletilere karşılık daha kolay almaktadır. Çünkü değer çatışması söz ko-
nusu değildir.
2. Radyo ve televizyona açık olma, özellikle görüntüsel niteliğin-
den ötürü televizyonu yoğun olarak izleme, toplum dışı bir toplumsal-
laşmayı başlatmıştır. Bu tür etkiler, geleneksel değerlere fazla bağlı ol-
mayan genç üzerinde daha fazladır. Gençler, radyo ve televizyona açık
olmaları oranında, toplumsallaşma olgularmda geleneksel ya da gele-
nek dışı bir toplumsallaşma süreci içinde bulunmaktadırlar. Bu duru-
mu, özellikle kadm ve kızların öğrenimi, giyim ve kuşamı ile din konu-
sundaki görüşleri kanıtlamaktadır.
Genel olarak toplum dışı ile ilgili iletilerden, bireyin hemen yarar-
lanması, bilgilenmesi söz konusu değildir. Bunun için önbilginin ve il-
ginin, algılama yeteneğinin bulunması gerekir. Sorulan pek çok siya-
sal habere doğru yanıt alınamaması bu durumun bir kanıtıdır.
Yeniliklerin kırsal kesime girmesinde radyo ve televizyon kanalla-
rının etkinliği göreli olarak doğrulanmıştır. Kuşkusuz burada araştır-
ma yaptığımız köylerde "değiştirici" uzmanların, yüzyüze iletişim ka-
nallarının, radyo ve televizyondan çok önce kırsal kesime ulaşmaları-
nın etkisi büyüktür. Doğrudan bu kanalların kullanılması durumunda
ise, radyo ve televizyonun ilk haber veren kaynak durumuna geleceği
açıktır. Ancak, bunun için geniş kapsamlı yaym planlamaları gerekli-
dir.
Varsayımlarımızın büyük ölçüde denendiğini gördükten sonra, kır-
sal kesim bireyi için geliştirdiğimiz modelimizin de geçerli olup olma-
dığını tartışabiliriz. Kırsal kesimdeki yetişkin toplumsallaşmasında ge-
leneksel toplumsallaşma yanmda, gelenek dışı bir toplumsallaşma ol-
gusunun da yer aldığını, ancak bugün için, geleneksel toplumsallaşma
olgu ve sürecinin başat olduğunu söyleyebiliriz.
182
. I
Kırsal kesimlerde kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel kültürde,
toplumsal gelişmeye de uygun, değişmeler olacağı, ancak bu değişme-
nin, geleneksel yapıya çoğunlukla uymayan bir özde olacağı yorumu
yapılabilir. Burada da kitlesel iletişim araçlarının, özellikle radyo ve
televizyonun etkisi olacaktır. Ancak, üzerinde durulması gereken hu-
sus, kitle iletişim araçlarının toplumlardaki etki gücünün "sınırlı" ol-
duğu hususunun dikkate alınmasının gerektiğidir. Radyo ve televizyon,
kırsal kesim bireyinin araçlara açık olmasına bağlı olarak, gelenek dı-
şı bir toplumsallaşma olgu ve sürecinde, diğer etmenlerle birlikte, et-
kili olabilecektir.
Çalışmamızın bulgularını, kuşkusuz tüm Türk köylerine genelleş-
tirmemiz gerçekçi olmayacaktır. .Ancak, toplumsallaşma sürecinin kü-
çük farklarla değişmeyeceğini radyo ve televizyonun etkisinin ise, ben-
zer köyler için geçerli olacağını söyleyebiliriz.
183
E K L E R
"AfcMçMÜr V
o a»/a
jK.An/'lis O
MtuM.
} AKÜuut
AUKAfA
187
Yenimahalle ilçesine bağh Mülk ve Fethiye Köyleri
Kaynak s Ankara Valiliği, 1973 Ankara Yıllığı.
188
-t
Ek Çizelge :
Radyo Televizyon
İzlememe nedenleri Kadın Erkek Ortalama Kadın Erkek Ortalama
Radyo-TV. yok 26 57 36 47 53 50
Zamanı Yok 40 43 45.5 17.5 — 10
Yorgun — — — 6 12 9
izlenceler İyi Değil
—açık, saçık— 13 — 9 29.5 23 26
Başka 21 — 9.5 — 12 5
Toplam 100 100 100 100 100 100
Ek Çizelge: 2
Bilmiyor — 1 — —
Ek Çizelge, 3
Öğrenim Durumuna Göre Törelerin Değişmesi (%)
Değişmemeli 54 49 48 51
Koşullu Değişmeli 31 18 36 36
Değişmeli 15 27 15.5 10.5
Bilmiyor — 6 0.5 2.5
Toplam 100 100 100 100
189
Ek Çizelge : 4
Evet 69 58 S 89 72 158 66
Hayır 45 39 29 23.5 74 31
Bilmiyor 3 3 5 4 8 3
Toplam 117 100 123 100 240 100
Ek Çizelge: 5
Yaş Durumuna Göre Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Köyişleri Bakan
Adlaiını Bilme (%)
Doğru
Cumhurbaşkanı 78 54 60
Başbakan 92 86 84.5
Köyişleri Bakanı 14.5 14 2
Yanlış
Cumhurbaşkanı 1 9 7
Başbakan — — —
Ek Çizelge; 6
Öğrenim Durumuna Göre "Ambargo" Sözcüğünü Bilme tl%)
Doğru 18 22 36 45.5
Yanlış 5 — — 5.5
Bilmiyor 77 78 64 49
Toplam 100 100 100 100
190
I
4'
' S O R M A C A
ı
I. K I S I M S O R U L A R : RADYO İZLEME ALIŞKANLIKLARI VE ETKİLERİ
193
5. EN ÇOK HANGİ RADYOYU (lan) DİNLİYORSUN? (İki Şık)
(0) TRT I
(1) TRT II
(2) TRT III
(3) Kısa dalga Ankara Radyosu
(4) Polis
(5) Meteoroloji
(8) Bakşa (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
194
(5) Kan-koca geçimi
(6) Ev ile ilgili pratik bilgiler (yiyeceklerin saklanması, hazırlanması)
(7) Ev geçindirmesi - Ev ekonomisi
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.Î.
195
il. K İ S İ M S O R U L A R : TELEVİZYON İZLEME ALIŞKANLIKLARI VE ETKİ-
LERİ
(0) Evet
(1) Hayır
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
196
15. TELEVİZYONU EN ÇOK NEREDE SEYREDERSİN?
(0) Kendi evimde
(1) Akrabamda
(2) Komşuda
(3) Öğretmenin evinde
(4) Muhtarın evinde
(5) Kahvede
(6) Köy odasında
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
197
20. EN ÇOK HANGİ PROGRAMLARI SEYREDİYORSUN? (Üç
(0) Haberler ve hava durumu
(D Dini yayınlar (Mevlüt - Kur'an vb.)
12) Şarkılar
(3) Türküler - ozanlar
(4) Oyunlar (folklor)
(5) Türk Hafif Müziği (Aranjmanlar)
(6) Spor
(7) Eğlence programlan
(8) Çocuk programlan
(9) Kadın programlan
(10) Köy programlan
(11) Eğitsel programlar (5 dak., Sağlık, Trafik vb.)
(12) Yanşmalar
(13) Sanat - kültür - sohbet - tanıtıcı programlar
(14) Tiyatro
(15) Yerli sinema \
(16) Dizi filmler (Mutsuzlar - Zengin ve Yoksul - Acemiler vb.)
(17) Aktüel haber programlan
(18) Reklamlar
(19) Başka (Belirtiniz) ......
(20) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.I.
198
(3) Dili anlaşılmıyor
(4) Zamanım yok
(5) Yorgun oluyorum
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı C.V.İ.
199
27. (Yalnız Kadın Deneklere Sorulacak) KADIN PROGRAMLARINI İZLİYOR-
SAN, İLK OLARAK TELEVİZYONDAN DUYUP ÖĞRENDİĞİN NELER
OLDU? (Üç Şık)
(0) Çocuk bakımı - eğitimi - yetiştirilmesi
(1) Kadın sağlığı
(2) Doğum kontrolü, hamilelik - doğum
(3) Dikiş - örgü
(4) Aile geçimi (karı - koca ilişkisi) - Ev ekonomisi
(5) Ev işleri ile ilgili pratik bilgiler
(6) İzlemiyor (29. Soruya geç)
(7) Yok (29. Soruya geç)
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı C.V.İ.
200
(2) Derslerine çalışmıyor
(3) Açık-saçık şeyler görüyor
(4) Vurdulu - kırdılı şeyler öğreniyor
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C,V.İ.
(0) Haberlere
(1) Eğlenceye
(2) Eğitime
(3) Türkülere (Türk Halk Müziği)
(4) Şarkılara (Türk Sanat Müziğine)
(5) Dinî yayınlara
(6) Ahlâksal konulara (Kahramanlık dahil)
(7) Spora
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
201
(4) Reklamları seyretmem
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C,V.İ.
202
K I S I M S O R U L A R : RADYO VE TELEVİZYONUN TOPLUMSALLAŞMAYA
ETKİSİ
203
I
205
(2) Radyo
(3) Teknisyen - uzman - baytar
(4) Yerel önder
(5) Komşu
(6) Muhtar
(7) Komşu köy
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
206
53. BÖCEĞE KARŞI BÖCEK USULÜNÜ KULLANDIN YA DA İLERDE KUL-
LANMAYI DÜŞÜNDÜNSE BUNDA KİMİN YA DA NEYİN ETKİSİ OLDU?
(0) Kullanmadım ve kullanmayı düşünmüyorum
(1) Televizyon
(2) Radyo
(3) Teknisyen, uzman, tarımcı
(4) Yerel önder
(5) Komşu
(6) Muhtar
(7) Komşu köy
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
207
(6) Şehirde doktor
(7) Gezici nüfus plânlayıcıları
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
60. KOOPERATİFE ÜYE İSEN, SENİ BUNA TEŞVİK EDEN NE, YA DA KİM
OLDU?
(0) Üye değilim (61. Soruyu sor)
(1) Televizyon
(2) Radyo
(3) Halk eğitimci
(4) Yönetici
(5) Yerel önder
(6) Komşu
(7) Muhtar
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
209
IV. K I S I M S O R U L A R : RADYO TELEVİZYONA AÇILMA İLE TOPLUMSAL-
LAŞMA ARASINDAKİ İLİŞKİYİ ORTAYA ÇIKARMAYI AMAÇLAYAN SO-
RULAR
210
67. DÜNYADA OLUP BİTENLERİ ÖNCE NEREDEN ÖĞRENİRSİN?
(0) Radyo - Televizyon
(D Televizyon
(2) Radyo
(3) Gazete
(4) Uzmandan
(5) Öğretmenden
(6) Komşudan
(7) Aile çevresinden (ana - baba - çocuk)
211
(2) Köyün üretim ve pazarlama sorunu ile ilgili
(3) Köyün yol - su - elektrik sorunu
(4) Okuma-yazma ile ilgili
C5) Başlık, kan davası gibi sosyal sorunlar
(6) Din ile ilgili
(7) Türkü istedim
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
72. KÖYÜNDE ESKİ TÖRELERİ, GELENEK VE GÖRENEKLERİ ANLATAN
YAŞLILAR, BİLGİLİ KİŞİLER VARSA, BUNLARİ SIK SIK ZİYARET EDER,
ANLATTIKLARINI DİNLER MİSİN?
(0) Böyle kişiler yok
(1) Dinlemem
(2) Bazan dinlerim
(3) Sürekli gidip dinlerim
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
212
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
213
(2) Fahri Korutürk
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
94. İLK OKULU BİTİREN ERKEK ÇOCUĞUNUN NASIL BİR EĞİTİM GÖR-
MESİNİ İSTERSİN? NORMAL ORTAOKUL, LİSEYE Mİ GİTSİN, ÎMAM-
HATİP OKULUNA MI GİTSİN, ÖĞRETMEN OKULUNA MI, YOKSA BİR
MESLEK ÖĞRETEN OKULA MI GİTSİN?
(0) Normal ortaokul ve liseye
(1) İmam-hatip'e
(2) Öğretmen okuluna
(3) Meslek okullarına
(4) Çocuk nereyi kazanırsa, isterse
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
216
(3) Cumaları
(4) Cumaları - teravih
(5) Ramazanda
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.Î.
217
(2) Gençler giyebilir
(3) Giyebilirler
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.Î.
219
C7) El sanatları ile uğraşıyor
(8) Şöför
(9) Tarım işçisi
(10) Mevsimlik işçi
(11) Ev kadım
(12) İşsiz
(13) Başka (Belirtiniz)
(14) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
220
(5) Daha seyrek
(6) Belli olmaz, işim olduğunda
(7) Hiç gitmedim
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
221
(2) Milliyet
(3) Cumhuriyet
(4) Tercüman
(5) Son Havadis
(6) Milli Gazete
(7) Barış
(8) Başka (Belirtiniz)
(9) Bilmiyor, hatırlamadı, C.V.İ.
VI. K I S I M S O R U L A R , GÜVENİRLİK SORULARI
223
KAYNAKÇA
ABADAN, Nermin, "Türkiye'nin Üç Büyük Kentinde Radyo ile İlgili Halk Oyu
Yoklaması", S.B.F. Dergisi, Cilt XIX, yıl: 1965, sayı, 3-4.
ALİCAN, Cahit, "Radyonun Kırsal Yörelerde Yaşayanlara Halk Eğitimi Açısından
Etkisi, Eğitim Fakültesi, Ankara, 1975 (basılmamış doktora tezi).
ALLEN-HART-MILLER-OGBURN-NIMKOFF, Technology and Social Change,
Appleton Century Crofts Inc. New-York, 1947.
Ankara Valiliği, "Cumhuriyetin 50. Yılında ANKARA", 1973 İl Yıllığı, Ankara 1973.
Annals, AAPSS, "Rural Urban Differencies in Attitudes and Behaviour in the U.S.,""
Annals of the American Academy of Political and Social Sciences, 429, Jan.,
1077.
ARI, Oğuz, Köy Sosyolojisi Okuma Kitabı, Boğaziçi Üniversitesi yayınları, 114, 1977.
, "Reading in Rural Sociology", Boğaziçi University Publications, İst.,
1977.
, Türkiye'de Sosyal Araştırmaların Gelişmesi, Hacettepe Üniversitesi ya-
yınları, D. II, Ank., 1971.
ASHTON, Patricia Teague, "Cross Cultural Piagetion Research: An experimental
Perspective" Hamard Educational Review, Vol. 45, no: 4., 1975.
ASO, Makoto - AMONO, Ikno, Education and Japan's Modernization, Ministry of
Foreign Affairs, Japan, 1972.
ATKIN, Charles - MURRAY, John - NAYMAN, Oğuz, Television on Social Behaviomv
National Institute of Mental Health, New York, 1971.
AZİZ, Aysel, Radyo ve Televizyon ile Eğitim, A.Ü. Eğitim Fak. EFAM Yayınları,
No: 2, Ank., 1982.
, "Radyo ve Televizyona Giriş" S.B.F. Basın Yayın Yüksek Okulu yayın-
ları, No: 393/4 Aıık., 1976 (I. basım), 1981 (II. basım).
, Televizyonun Yetişkin Eğitimindeki Yeri ve Önemi, T.O.D.A.İ.E. ya-
yınlan, No: 148, Ank., 1975.
, Radyo ve Köy Yayınları, TRT Merkez Program Dairesi yayınlan, No:
11, Ank., 1968.
BANDURA, Albert, Social Learning Theory, Printice Hail Inc., Englewood Cliffs:
New Jersey, 1977.
BAŞARAN, İbrahim, Eğitim Psikolojisi, Modern Eğitimin Psikolojik Temelleri, Bilim
Matbaası, Ank., 1978.
225
BAYTOK, Gülseven, "Köy Yayınlan Projesi", Hacettepe Ün. Nüfus Etüdleri Ens.
Halk Eğitimi Konferansı, 1969.
BBC, Agricultural Programmes on Radio and Television, BBC, Audience Research
Department, 1969.
BENSMAN, Joseph-ROSENBERG, Bernard, Mass, Class and Bureaucracy, the
Evolution of Comtemporary Society, Printice Hail, Socıology Series, 1963.
BERKES, Niyazi, "Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma", Köy Sosyolojisi
Okuma Kitabı, (der.) Prof. Dr. Oğuz An, Boğaziçi Üniversitesi Yayınlan, 114,
İdari Bilimler Fakültesi 77-55/01 İst., 1977.
BETTELHEIM, Brono, "Individual and Mass Behaviour in extreme Situations"
Journal of Abnormal and Social Psychology, 38, 1943.
BIDERMAN, Albert, "The Image of Brainwashing", Public Opinion Quarterly, 26,
1962.
BLUMLER, Jay G. - KATZ, Elihu (der.) The Uses of Mass Communications (Current
Perspective on Gratifications Research), Sage, Publications, Beverly Hills,
London, 1974.
BOGART, Leio, "The Age of Television, A Study of Viewing Habits and the Impact
of TV. on American life, Cross, hockwood Son. Ltd. London, 1958.
BOTTOMORE, T.B., Toplumbilim (Sorunlanna ve yazınına ilişkin bir kılavuz) Ün-
sal Oskay (çev). Doğan Yayınevi, Ank., 1977.
BOWER, Robert, T., "Television and the Public, Holt, Rinehart and Winston Inc.
U.S.A. 1973.
BRİM, Orville G., "Socialization: Adult Sociahzation" Davit S. Silis, (der.) Inter-
Inte'rnational Encylopedia of the Social Sciences, Mac Millian Com., Vol. 14, 1968.
, "Socialization Through the Life Cycle", Socialization After Childhood r
Standon, John Wiley and Sons Inc., New York, 1966.
BURTON, Roger V., "Socialization: Psychological Aspects", David L. Silis, (der.)
national Encyclopedia of Social Sciences, Mac Millian Com., Vol. 14, 1968.
226
Council of Europe, Systems Development in Adult Language Learning, Council for
Cultural Co-operation Council of Europe, Strasbourg, 1973.
CROZIER, Michel, "The Relationship Between Micro and Macro Sociology" Human
Relations, Vol. 25, Plenium Press, London, 1972.
227
GALESKÎ, Boguslaw, Basic Concept of Rural Sociology, Manchester Un. Press, U.K,.
1Q72.
GER AY, Cevat, Planlı Dönemde Köye Yönelik Çalışmalar (Sorunlar, Yaklaşımlar),
T.O.D.A.I.E., Ank., 1974.
, "Türkiye'de Köysel Yerleşme Düzeni" Köy Sosyolojisi Okuma Kitabı,
Oğuz An, (der.) Boğaziçi Ün. Yayınlan, 114, İdari Bilmler Fak. İst., 1977.
, "Toplumsal ve Eğitsel Açıdan Türkiye'de Radyo ve Televizyon Ya-
yınlanılın amaç, ilke ve öncelikleri üzerine bir deneme" A.Ü. Eğitim Fakültesi
Dergisi, Cilt: 4, No : 1-4, 1971.
, Halk Eğitimine Giriş, A.Ü. Eğitim Fak. Yayınları, (2. Bası) Ank., 1978.
GÖKÇE, Birsen, Gecekondu Gençliği, Hacettepe Üniversitesi Yayınlan, C. 15, Azık.,
1971.
GREENSTEIN, Fred, "Socialization: Political Socialization" David L. Silis, (der.)
International Encylopedia of Social Sciences, Millian Com., Vol. 14., 1968.
GREENSTERN, Fred-NELSON, Polsly, "Preadult and Adult Socialization", Hand-
book of Political Sciences, Vol. 2., Micropolitical Theory, Addison Wesley, 1975.
GÜVENÇ, Bozkurt, Sosyal ve Kültürel Değişme, Hacettepe Ün. Yayınları D. 21.
Ank., 1976.
HALLORAN, James, The Effect of Televison, Panther Modern Society, London, 1970.
HEISE, David R., Perscnality and Socialization, Un. of North Caroline, Rand Mc
Nally and Com., Chicago, 1972.
HYMAN, Herbert., Mass Media and Socialization, American Socialogical Revieıv,
1973, No: 4.
, "Mass Media and Political Socialization tlıe Role of Patterns of Com-
munication, Communication and Political development, tder.) L. Pye, Prince-
ton, 1963.
228
KONGAR, Emre, Toplumsal Değişme: Kuramlar-İIkeler, Bilgi Yayınevi, Özel Dizi:
12, Ank., 1972.
KURTKAN, Amirân, Genel Sosyoloji, İst. Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları,
No: 373, İst., 1976.
, Köy Sosyolojisi, İst., Üniversitesi İktisat Fakültesi, No: 243, İst., 1963.
LASSWELL, Harold D., " The Structure and Function of Communication in Society",
Wilbur Schramm (der.), Mass Communication, University of Illinois, Urbana,
1260.
LERNER, Daniel, The Passing of Tradional Society, The Frees Press, New York,
1965.
, "Toward a Communication Theory", L. Pye (der.), Communication and
Political Development, Princeton Uni., Princeton, 1963.
LERNER, D.,-SCHRAMM W., Communication and Change in the Developing
Countries, East-West Center Press, Honolulu, 1967.
LUIS, Roger-ROVAN, Joseph, Television and Tele-Clubs in Ru'ral Communities,
UNESCO, Paris, 1955.
LUNDBERG, George - SCHRAG, Clarence - LARSEN, Otto, Sosyoloji, Cilt I-II. (Çe-
viren : Özer Ozankaya), Türk Siyasi İlimler Derneği, Yayın No: 19, Ank., 1970.
NEWCOMB, Theodore M., "Social Pyschology, Dryden Press, New York, 1956.
NIEMI, Richard, "Political Socialization", Joanne Knutson (der.), Handbook of
Political Psychology, Jossey-Bass Publishers, 1973.
229
, Köyde Toplumsal Yapı ve Siyasal Kültür, A.Ü. S.B.F. Yayınları, No: 322,
Ani., 1971.
ÖZBAY, Ferhunde, "Türkiye'de Kırsal - Kentsel Kesimde Eğitimin Kadınlar Üze-
rinde Etkisi", Nermin Abadan-Unat (Der.), Türk Toplumunda Kadın, Sosyal
Bilimler Derneği, Ank., 1969.
PACE, W. - PETERSON, B., RADCLIFFE, T„ Communicating Interpersonality, (A
reader), Charles E. Merril Publishıng Comp. Colombus Ohio, 1973.
PERLMAN, Harris, "Persona", (Social Role and Personality), University of Chicago
Press, Chicago, 1968.
PETERSON, T.,-JANSEN, J.-RIVERS, W. The Mass Media and Modern Society,
Holt, Rinehart and Wisconsin, Inc., U.S.A., 1975.
RAHİM, Syed A., "Communication Approacher in Rural Development", Wilbur
Schramm - Daniel Lerner (der.), Communication and Change, East-West Center
Book, Hawai, 1976 (a).
, "Diffusion Research Past-Present and Future", Wilbur Schramm-Daniel
Lerner (der.), Communication and Change, East-West Center Book, Hawai,
1976 (b).
READING, Hugo, A Dictionary of the Social Sciences, Routledge and Kegan, Paul,
London, 1977.
ROCHER, Juy, Talcott Parsons and American Sociology, Barnas and Noble, U.SA.,
1975. ' '
ROGERS, Everett, "Mass Media and Interpersonal Communication", Pool-Frey-
Schramm-Maccoby-Parker (der.), Handbook of Communication, Rand Mc
Nally College Publishing Comp., Chicago, 1973.
, Diffusion of Innovations, The Free Press, New York, 1961.
, "Mass Media Exposure and Modernization among Colombian Peasant",
Public Opinion Quarterly, Vol., XXIX, No: 1965-1966.
SARAN, Nephan, "Sosyal Antropolog Gözüyle Toplumumuzda Kadın", Sosyal Ant-
ropoloji ve Etnoloji Dergisi, Sayı : 3, İst., 1979.
SHEIN, Edgar, Coercive Persuation, W.W Norton, New York, 1961.
SCHRAMM, Wilbur - LERNER, Daniel, Communication and Change, The Last Ten
Years and the Next, An East-West Center Book, Hawai, 1976.
, Man Massage and Media, (A look at Human Communication), Harper
and Harper, Row, Publlishers, New York, 1973.
, Mass Media and National Development: The Role of Information in
the Developing Countries, Stanford, Calf-Stanford Uni. Press, 1964.
, The Science of Human Communication, Basic Books, Inc., Publishers,
New York, 1963.
, The Process and Effects of Mass Communication, Uni. of Illinois Press,
Illinois, Urbana, 1955.
SELIGMAN, Edwin - JOHNSON, Alvin (der.), Encyclopedia of the Social Sciences,
Voi. XIII, Mc Millian Comp., New York, 1937.
SENCER, Muzaffer, Dinin Türk Toplumuna Etkileri, May Yayınlan, İstanbul 1974.
SILLS, David (der.), International Encyclopedia of the Social Sciences, Vol. 14, Mc
Millian and Free Press, Nevv York, 1968. v
230
. "Socialization" International Encyclopedia of the Social Sciences,
Mc Millian and Free Press, New York, 1968.
SMITH, Alfred, Communication and Culture (Reading in the Codes of Human In-
teraction), Holt, Rinehart and Winston, U.S.A., 1966.
STEINER, G., The People Look at Television, Knoff, New York, 1963.
STEVENS, Evelyn, "Literacy, Oral Tradition and Political Changes (Prepared for
the develivery at the Edinburg IPSA Congress) IPSA, 16-21, Aug. 1976.
SVERIGES, Radio, "Uses and the Gratifications Studies Theory and Methods",
Audience and Programme Research Department, 3 rd. - 5 th. Oct., Stockholm,
1973.
TEZCAN, Mahmut, "Eğitim Sosyolojisine Giriş, I. Cilt, Çağ Matbaası, Ank., 1976.
, "Ülkemizde Başlık Parası Uygulaması ve Değişme Eğilimleri", Türk
Folklorü AraştıTmaları Yıllığı, 1976 Ank., İ977.
, Kültürel Antropoloji Açısından Başlık Parası, Kadıoğlu Matbaası, Ank.,
1981.
TEZCAN, Sabahat, "Türk Toplumunda Kadın Sorunları", Nermin Abadan-Unat
(der.), Türk Toplumunda Kadın, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, Ank.,
1979.
THOMAS, Darvvin - GECAS, Victor (vd.), Family Socialization and Adolescent,
Lexington Books, U.S.A., 1974.
TOCH, Hans-SMITH, Clay, (der.), Social Perception, Van Nostrand Insight Series,
U.SA., 1968.
TRIBE, David, Broadcasting, Brainwashing Conditioning, National Secular Society,
Landon, 1972.
TUGAÇ, Ahmet, Kırsal Topluluklarda Değişmeler, DPT, Ank., 1972.
TURNSTALL, Jeremy, Media Sociology, The Sociology and Social Welfare Series,
Constable, Lornlon, 1970.
TÜRKDOĞAN, Orhan, Yoksulluk Kültürü Gecekonduların Toplumsal Yapısı, Er-
zurum Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 1974.
TÜTENGlL, Cavit Orhan, Kırsal Türkiye'nin Yapısı ve Sorunları, (100 soruda),
Gerçek Yayınevi, No: 45, 1977 a.
, "Sorunlar - Çözümler - Öneriler" Prof. Dr. Oğuz Arı (der.), Köy Sos-
yolojisi Okuma Kitabı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İdari Bilimler Fakül-
tesi, İst., 1977 b.
UNESCO, Mass Media in an Af rican Context, UNESCO, NO: 69, Paris, 1974.
, Radio and Television in the Service of Education and Development in
Asia, UNESCO, Paris. 1967.
231
ı
\VILMORT, VVilliam W., - WENBURG, John R„ Communication Involvement Per-
sonal Perspectives, John Wiley and Sons, Inc., New York, 1974
WRIGHT, Charles, Mass Communication, Random House, New York, 1963.
YAVUZ, Fehmi, Din Eğitimi ve Toplumumuz, Sevinç Matbaası, Ank., 1969.
ZADNOZY, John T., "Dictionary of Social Sciences, Public Affairs Press, Wash-
ington, 1959.
ZIGLER, E.F. - CHILD, I.L., (der), Socialization and Personality Development, Addi-
son-Wesley Publishing Company Reading, Massachusetts, 1973.
232
DİZİN
A Çevre, 98
Ahlâk gelişimi, 11, 12, 14 Çevrenin gözetimi, 49, 50
Ahlâk toplumsallaşması, 11 Çevresel etkiler, 173
Alan öğrenme kuramı, 27 Çevreye uyum, 50
Alican, 107, 127 Çok aşamalı akış modeli, 51
Altkültür, 23 Çok kanlılık (çok kadınla evlilik), 130,
Ambargo, 166, 168, 169, 172 145, 178
Ara reçeteler, 30 D
Arkadaş - yaşıt, 18, 19, 21, 98, 121
Aşın doğurganlık, 110 Dağınık köy, 45, 65
Ata-erkil aile, 133 Danışma çerçevesi (izafet çerçevesi),
35, 169, 172
B Davranışsal öğrenme (modelleme), 174,
177, 178
Bandura, 27, 178 Değiştiriciler, 45, 56, 111, 125, 177, 182
Başlık parası, 153, 154 Değiştirme kanalı, 113
Bensman ve Rosenberg, 19, 23, 24 Denetleme kümesi, 108, 175
Berelson, 49 Dev bir şınnga, 49
Benzerlik (homophily), 37, 38, 46, 174, Dıştan bakmak, 11
180 Dinsel duygular, 155
Benzeşmezlik (heterophily), 37, 38, 39, Dinsel inançlar, kurallar, 147, 149, 150,
46, 174 157
Benzeyiş kümesi, 18 Dinsel toplumsallaşma, 150
Beyin yıkama, 28 Dinsel yayınlar, 151, 180
Birincil kümeler, 16, 17, 31, 34, 181 Doğum kontrolü, 126, 127, 128, 177
Bohanon, 1 Dollard, 13
Bottomore, 2, 24, 26
DPT Araştırması, 95, 106, 111, 124, 137,
Böcekten Böceğe Yöntemi, 111, 115, 116,
144, 145, 147, 150
117, 177 Duygusal benzeme (empathy), 37, 38,
Brim ve Wheeler, 28, 29, 30 39, 46, 99, 152, 155, 174, 179,
C E
Chester Barnard, 15
Edvvard Sapir, 13
Cooley, 17 Elektronik kaplama, 2, 3
Crozier, 4 Empathy (bknz. duygusal benzeme)
Erkenciler, 42, 45, 116, 122
Ç Etkileşim, 25
Çekirdek aile, 118 Etkileşim süreci, 26
233
F Gutrie, 14
Fisher, 37
Güdü eksikliği, 28, 31, 174
Freud, 12, 13, 14, 38, 173
Frey, 93, 106, 144
Freyer, 36 H
Furu, 50 Haber kaynağı, kanalı, 89, 91, 169, 170.
171, 172, 177, 181, 182
G Hacettepe Köy Araştırması, 144, 145
Kalk Hekimliği, 137, 146
Gabriel Tarde, 38 Harris, 15
Gecikenler, 42, 43, 103 Herkovist, 13
Gelenek dışı toplumsallaşma, 7, 146, 174, Heterophily (bknz. benzerlik)
182, 183 Hollanda ineği (ala inek, hoştayım) ,
Gelenek - göreneklere bağlılık, 154 69, 70, 118, 119, 120, 121, 177
Gelenekçi düşünce yapısı, 146 Komophily (bknz. benzeşmezlik)
Geleneksel aile, 133, 134, 135 Homophilious, 38, 174
Geleneksel bağlantı, 153 Hubert Lionberger, 45
Geleneksel değerler, 180, 182 Hull, 14, 27
Geleneksel hekimlik (sağlık) yollan, Hyman, 53
137, 140
Geleneksel iletişim, 90, 99, 106, 113, 115, I
118, 119, 122, 125, 170, 171, 172, 180 Irwin Child, 13
Geleneksel kalıplar, 7, 129, 143, 155, 181,
182
Geleneksel kanal, 128
î
Geleneksel kişi, 33 İçe yönlenmiş toplum, 32
Geleneksel kurallar, 129 İçten bakmak, II
Geleneksel kültür, 183 İki aşamalı akış, 49, 112, 162, 163, 169,
Geleneksel toplum, 5, 32, 33, 39, 45, 52, 170
53, 135, 136, 140, 157, 174, 182 İkincil kümeler, 16, 17, 19, 20, 21, 30,
Geleneksel toplumsallaşma, 6, 7, 146, 156, 31, 174
157, 182 İşlevsel okur-yazarlık, 34, 35, 45, 83 '
Geleneksel tutum ve davranışlar, 145, İşlevsel öğrenme, 27
146, 179 İşlevselcilik, 51
Geleneksel ve alışılmış örneklerin akta- İzleme klüpleri, 178
nlması, 50
Geleneksel yapı, 5, 127, 138, 140, 145, 175, K
178, 179, 180, 182
Geleneksel yöntemler, 146, 179 Kanada-Rus buğdayı, 111, 113, 114, 115,
Geleneksellik, 35, 145, 146 177
George Qrwell, 28 Kanı önderleri (opinion leader), 43, 45,
Genişletilmiş aile, 118 46, 49, 56, 122, 181
Geray, 82, 83 Kapalı köy, toplum, 107, 130, 137, 179
Gözlemsel öğrenme^ 54, 174 Kato, 2
Gözlemsel örnekleme, modelleme, 27, 58, Katz, 41, 45, 49, 56
177, 178 Kişise iletişim, 46, 54, 117, 162, 181
Grindos, 67 Kişisel kaynak, 118
Gross, 126 Klapper, 53, 55
Grup empatisi, 39 Kluchohn, 13
Gulfillia, 129 Koca-kan ilacı, 137
234
Kohlberg, 11 Ö
kooperatifleşme, 110, 121, 123, 124, 128,
177 Öğrenme kuramı, 14
Korunma yollan, 124, 125 Öğrenme ve davranış kuramı, 14
Kozmopolit kaynak, 44, 45, 47, 55 Öğrenme yolu, 5, 102, 173
Köy yayınlan, izlenceleri, 89, 102, 105, Örnekleme, 27
106, 109, 154, 176, 181 Özdeşleşme, 99
Kroeber, 13
Kullanma ve doyum kuramı, 50, 51, P
58, 176 Parker, 50
Kural (norm), 22, 23, 40, 41, 45 Paul Sterling, 68
Kültürleşme, 13 Perlman, 22
Kültürelleştirme, kültürelleştirme ku- Pertile, 50
ramı, 13 Piaget, 12, 32
Kültürün yansıması, 48 Pool, 53, 55
Projeli yayın-çalışma, 89, 108, 126, 178
L Psikanalitik kuram, 11, 32, 173
Psikosomatik hastalıklar (bknz. Ruhsal
Lasswell, 49, 51, 162 hastalıklar),
Lazarfeld, 38, 43, 49
Lerner, 32, 34, 39, 41
R
Levine, 27
Linton, 23 Rahim, 41, 45
Locke, 16 Reading, 16
Mc Luhan, 3 Reisman, David, 32, 57
Lundberg, 25 Renkli basın, 86
Lyle, 50 Rogers, 33, 38, 42, 55, 103, 116, 177
Rol, 22, 23, 28, 29, 45
M Rol beklentileri, 23, 98
Rosow, 16, 23, 30, 110
Maccoby, 33
Ruhsal hastalıklar (Psikosomatik) has-
Madiano, 33
talıklar, 137, 146, 179
Malinowski, 1, 3
Melek köy, 57
Merril-, 25 S
Merton, 4, 38 Schramm, Wilbur, 50
Mills, 48, 49, 57 Sears, 14
Modern hekimlik, 138 Simgesel öğrenme, 54, 58, 177, 178
Mülk köyü tekyazımı, 106, 126 Siyasal bilgi, 57, 58, 159, 162, 164, 172,
181
N Siyasal bilgilenme, bilinçlenme, 56, 57,
Mc Neil, 11 58, 159, 162, 163, 165, 166, 174, 181
Nüfus planlaması, 126 Siyasa ilgi, 57, 159, 161, 163, 171
Siyasal katılma-, 56, 57, 58, 162
O Siyasal tcplumsalaşma, 25, 26, 56, 57,
58, 72, 152, 159, 165, 171, 172, 175,
Ogbum, 129 181
Okul, 18, 27, 98 Sorokin, 33
Orman ve dağ köyleri, 65 Sözlü gelenek, 36, 37, 106
Ova köyleri, 65, 66, 69, 75, 81 Sözsel örnekleme, 27, 174, 177, 178
Ozankaya, Özer, 78, 96, 107, 150, 162 Stevens, 181
235
T V
Takı, 154 Velihimmetli köyü, 62, 63
Tarımsal yenilikler, 115, 177
Tek aşamalı akış, 50
W
Televizyon modellemesi, 54
Televizyon tiplemesi, 54 Weiss, 50
Thorndike, 14, 27 Williams, 27
Tipleme, 27, 54 Woodworth, 27
Tokgöz, Oya
Tolman, 14 Y
Toplu köy, 45, 65
Yaparak öğrenme, 54
Toplumsal değişme, 2, 26, 147, 157, 158
Yaşıt, (bknz. Arkadaş-Yaşıt)
Toplumsal denetim, 49, 58
Yaşlıların toplumsallaşması, 29, 30
Toplumsal güç, 26 ,
Yenilikçi ileti, 55, 56
Toplumsal kurallar, 23, 40, 49
Yenilikçiler, 42, 43, 128
Toplumsal öğrenme, 27, 31, 54, 58
Yenilikler, 110, 121, 177, 178
Toplumsal roller, 51
Yeniliklerin benimsenmesi, 103, 110,
Toplumsal statü, 41
Toplumsallaşma yöntemi, 26 113, 124, 177
Toplumun ufkunu gözetleme, 52 Yeniliklerin yayılması, 177, 178
Töreler, 152, 157, 158, 180 Yerel iletişim, 128
Törelerin değişmesi, 153 Yerel kanal, kaynak, 44, 46, 180, 181
Türk köyleri, 68 Yerel önder, 111, 115, 118, 127
Yeterlilik, 28, 30, 31
U Yetişkin toplumsallaşması, 6, 15, 16
Yüzyüze iletişim, 36, 37, 44, 46, 56, 93,
Uyan-tepki-etki, 49, 51 106, 112, 115, 122, 151, 157, 162, 170,
Uyarı-tepki-güçlendirme, 27 172, 174, 177, 180
Uygarlık, 2
236
Doç. Dr. Aysel (İdil) Aziz 1941 yılında Trab-
zon'da doğdu. İlk öğrenimini Trabzon'da, orta
öğrenimini Ankara'da yaptı. 1964 yılında A.Ü. Si-
yasal Bilgiler Fakültesi Diplomasi ve Dış Mü-
nasebetler Şubesinden mezun oldu. 1964-69 yıl-
larında TRT Merkez Program Dairesinde pro-
düktör, raportör, koordinatör ve TRT Program
Dergisi so'rumlu müdürlüğü gibi değişik görev-
lerde bulundu. 1S69 yılında A.Ü. Siyasal Bilgi-
ler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okuluna
Radyo ve Televizyon konusunda asistan olarak
girdi. 1974 yılında "Televizyonun Yetişkin Eği-
timindeki Yeri ve Önemi" adlı tez ile İdari ve
Siyasi İlimle}- doktoru, 1980 yılında da "Radyo
ve Televiryopun Kırsal Kesimin Toplumsallaş-
masına Etkisi" adlı tezi ile de Sosyoloji bilim
kolunda doçent oldu.
Doç. Dr. Aziz A.Ü. Basın - Yayın Yüksek
Okulunda görevlidir. 1874-1982 yıllarında A.Ü.
Eğitim Fakültesinde lisans, lisans üstü dersleri ile 1980-1382 yıllarında da A.Ü.
S.B.F. de lisans üstü dersleri vermiştir. Bugüne değin çeşitli bilimsel dergilerde
15 den fazla makalesi, bu kitapla birlikte 5 kitabı yayımlanmıştır. Yazarın kitap-
ları şunlardır:
"Televizyonun Yetişkin Eğitimindeki Yeri ve Önemi" (19751, T.O.D.A.İ. yayın-
ları. B "Radyo ve Televizyona Giıiş" (I. basını 1978, II. basım 1981), A.Ü. S.B.F.
Basın-Yayın Yüksek Okulu Yayınları. • TV. nin Türk Toplumuna Etkileri (1976),
Milliyet Yayınları (Karacan Armağanı 2. lik ödülü). a "Radyo ve Televizyonla
Eğitim" (1982) A.Ü. Eğitim F&kültesi, EFAM Yayınları, • "Toplumsallaşma ve
Kitlesel İletişim" (19821 A.Ü. Basın - Yayın Yüksek Okulu Yayınları.
Doç. Dr. Aziz 1968 dan beri evlidir. İdil (121 ve Elvan (71 adlarında iki kızı
vardır.
A.Ü. S.B.F. ve Basın - Yayın Yüksek Okulu Basımevi, Ankara - 1982 270 TL.