Professional Documents
Culture Documents
C
GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLETİŞİM ve TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM ANABİLİM DALI
MEDYA VE İLETİŞİM SİSTEMLERİ PROGRAMI
SULTAN KORKMAZ
GAZİANTEP
EKİM 2021
T.C
GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLETİŞİM ve TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM ANABİLİM DALI
MEDYA VE İLETİŞİM SİSTEMLERİ PROGRAMI
Bu tez tarafımca okunmuş, kapsam ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans tez olarak
kabul edilmiştir.
Bu tez tarafımızca okunmuş, kapsam ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans tezi
olarak kabul edilmiştir.
Bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi
beyan ederim.
İmza: …………………………………...
Öğrenci Numarası:180008157001
ÖZET
KORKMAZ, SULTAN
Yüksek Lisans Tezi, İletişim ve Toplumsal Dönüşüm Anabilim Dalı
Medya ve İletişim Sistemleri Programı
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Mesut YÜCEBAŞ
Ekim-2021, 160 Sayfa
ABSTRACT
KORKMAZ, SULTAN
M.A. Thesis, Department of Communication and Social Transformation
Media and Communication Systems Program
Thesis Advisor: Assoc. Dr. Mesut YUCEBAS
October-2021, 160 Pages
ÖNSÖZ
Türkiye’de linç kültürünün yeni medyada yeniden üretilmesini incelediğim bu tezin
yazım sürecinde desteği ile yol gösterici olan danışman hocam Mesut Yücebaş’a
teşekkürü bir borç bilirim. Lisans ve yüksek lisans döneminde her koşulda yanımda
olan arkadaşım Helin Hazal Çakmak’a, aileme ve Kerim Caner Tümkaya’ya manevi
destekleri için teşekkür ederim.
iv
İÇİNDEKİLER
ÖZET……………………………………………………………………………… i
ABSTRACT……………………………………………………………………...... ii
ÖNSÖZ……………………………………………………………………………. iii
İÇİNDEKİLER………………………………………………………………........ iv
TABLOLAR LİSTESİ………………………………………………………….... vi
GİRİŞ
A. Araştırmanın Konusu ve Problemi ...................................................................... 1
B. Araştırmanın Amacı ve Önemi ............................................................................ 2
C. Araştırmanın Yöntemi ......................................................................................... 4
I.BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1 Linç Kavramı................................................................................................................. 5
1.1.1 Linçin Bileşenleri ............................................................................................ 8
1.1.2 Kitle ................................................................................................................. 8
1.1.3 Saldırganlık ve Şiddet ................................................................................... 17
1.2 Linçin Kaynakları ............................................................................................. 24
1.2.1 Milliyetçilik ve Linç ...................................................................................... 24
1.2.2 Hegemonik Şiddet Biçimleri ve Linç ............................................................ 30
2.2.3 Erillik ve Linç ................................................................................................ 31
1.2.4 Sosyo-Kültürel Nedenler, Şiddet ve Linç...................................................... 34
1.2.5 Psikolojik Etkenler, Şiddet ve Linç ............................................................... 35
1.2.6 Alt Kültür Teorileri ve Linç .......................................................................... 39
II.BÖLÜM
LİNÇİN UNSURLARI
2.1 Linç Kavramının Tarihi ve Türkiye’deki Süreç ............................................... 40
2.2. Türkiye’de Politik Kültür ve Linç ................................................................... 47
2.3 Türkiye’nin Linç rejimi .................................................................................... 48
vi
III.BÖLÜM
MEDYA ve TOPLUMSAL DÜZEN
3.1 Ahlaksal Panikler: Medya ve Şiddet ilişkisi..................................................... 56
3.2 Nefret Söylemi ve Medya................................................................................. 59
3.3 Nefret Söylemlerinin Psikolojik Boyutu .......................................................... 63
3.4 Medyanın Dönüşümü ve Linç .......................................................................... 66
3.4.1 Geleneksel Medyadan Yeni Medyaya Geçiş................................................. 66
3.4.2 Çapraz Medya Kavramı................................................................................. 73
3.4.3 Sanal Kültür ................................................................................................... 77
3. 4.4 Sanal Linç ve Siber Zorbalık ........................................................................ 87
3.4.5 Sanal Cemaatler, Kolektif Kimlik Arayışı ve Linç ....................................... 90
IV.BÖLÜM
BULGULAR ve TARTIŞMA
4.2 Araştırmanın Yöntemi: Nitel Analiz ve Söylem Analizi ................................. 96
4.3 Verilerin İncelenmesi ve Analizi .................................................................... 100
4.4.1 Siyasetçilere Yönelik Olarak Gerçekleştirilen Linç Olayları: ..................... 101
4.4.2 Siyasetçi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cenazede Linç Edilmesi ...................... 101
4.4.3 Kadın Kimliği Üzerinden Gerçekleşen Linç Olayları: ................................ 108
Oyuncu Ayça Erturan .................................................................................... 108
Oyuncu Pelin Öztekin ................................................................................... 114
Nevşin Mengü, Canan Kaftancıoğlu, Berna Laçin, Feyza Altun .................. 119
4.4.4 Toplumsal Olaylar Üzerinden Linç ............................................................. 121
4.4.6 LGBTİ+ Bireylere Yönelik Olarak Gerçekleşen Linçler ............................ 124
4.4.7 Göçmen ve Azınlıklara Yönelik Gerçekleştirilen Linçler ........................... 128
SONUÇ ve ÖNERİLER
KAYNAKLAR ..................................................................................................... 141
ELEKTRONİK KAYNAKLAR……………………………………………………..148
vi
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Hrant Dink Vakfı’nın araştırmasına göre nefret söylemlerinin hedef aldığı
gruplar ve söylem sayıları…………………………………………………………95
GİRİŞ
Linç olaylarının hem sanal ortamlarda hem de sokaklarda artarak devam etmesi
Türkiye açısından dikkat çeken bir konu olarak görülmektedir. Çalışmanın amacı, linç
olaylarının yaygınlaştığına dikkat çekmek ve örnek olaylar üzerinden inceleme
yapmaktır. Çalışmada, geçmişten günümüze kadar süregelen linç olaylarının sebepleri
anlaşılmaya çalışılmış ve söylem analizi yöntemi ile seçili örnek olaylar incelenmiştir.
Sokakta meydana gelen linç olaylarının yanı sıra, sosyal medya ve internet ortamında
gerçekleşen sanal linçler de incelenmiştir.
Linç olaylarının başlangıç tarihi dünya genelinde oldukça eski olsa da günümüzde
de varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Sokakta meydana gelen linçler internetin
yaygınlaşması ve teknolojinin de etkisi ile boyut değiştirmiş ve artık sanal olarak da
karşımıza çıkmaya başlamıştır. Dünyanın farklı bölgelerinde, farklı tarih ve coğrafya
içerisinde meydana gelen linç olayları pek çok değişken faktörden etkilenebilmektedir.
1
Yahudi Terörist Böyle Linç Edildi Haberi, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/yahudi-terorist-boyle-
linc-edildi-340112 (27.07.2021 Tarihinde Erişildi).
3
Çalışmanın konusu olan linç örnekleri, ülkemizde meydana gelen olaylar ile
sınırlandırılmış ve son yıllarda oluşan örnekler üzerinden inceleme yapılmıştır.
C. Araştırmanın Yöntemi
I. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2
Gambetti, Z. Linç girişimleri, Neoliberalizm ve Güvenlik Devleti, Toplum ve Bilim, No, 109, Yaz,
2007
6
3
TDK,2011
7
ettiğine inanan bir kalabalık tarafından öldürülmesi demektir4 Linç bir cezalandırma
yöntemi, hukukun yetersiz görüldüğü noktalarda boşluğu doldurma eğilimidir.
Linç sözcüğü ile beraber anılan bir başka tanımlama güruhtur. Değersiz, aşağı
görülen, küçümsenen topluluk olarak tanımlanan7 güruh kelimesi, linç olaylarına
karışan kişiyi bireyden güruha dönüştürmektedir. Saygı duyulası insan olma halinden
güruha evirilmenin sebebi, linç hukukunu uygulamak istemektir. Linçin bir medeniyet
kaybı olma hadisesi buradan başlamaktadır. Güruha dönüşen insanlar, yırtıcı
hayvanların avlanma sürüleri gibi davranmakta, medeniyetten uzaklaşarak
barbarlaşmaktadır.
Linç hadiseleri açıkça kitle olma hali ile de ilgilidir. İnsanların kalabalıklardan güç
bulması, kalabalık içerisindeyken kişisel duygu ve düşüncelerin askıya alınması,
olayları yargılama ve mukayese etme iradesini içinde bulunulan topluluğa
vermektedir. Kitle olmak, topluluk halinde hareket ederken olaylardan kişisel
sorumluluk çıkarma bilincinin önünü kapamaktadır.
4
Paker, 2006: 28
5
Coker, 1957, p.639.
6
Bora, 2018
7
TDK, 2011
8
1.1.2 Kitle
Linç suçları, kitle ve topluluk ile ilişkilendirilen kavramlardır. Kitle olma halinin
ve sürü psikolojisinin, toplu olarak saldırı ve şiddet eğilimi üzerinde etki ettiği
düşünülebilir. Kavram olarak kitle hem olumsuz hem de olumlu anlamda kullanılır.
Saldırı için bir araya gelmiş “yığın”, “niteliksiz kalabalık” anlamıyla kitle, olumsuz
bir durumu işaret eder. Hak ve talep aramak için gösteri yapan bir gruptan bahsederken
kullanılan anlam ise çoğunlukla olumlu anlamdadır. Kitle, ‘bir yerde toplanmış, bir
araya gelmiş insan topluluğu, kütle’ olarak tanımlanmaktadır.8 İkinci bir anlamı ise,
‘belirli işleviyle özellik gösteren büyük insan kalabalığı olarak verilmektedir.9 İnsan
topluluklarının beraber hareket etmeyi öğrenmesi, topluluk halinde yaşaması
Roberts’ın10 tanımıyla belki de yapmayı öğrendiği ilk şeylerden biridir.
Kitle kuramını Le Bon iktidar mantığı açısından, Canetti ise özgürlük kavramıyla
arasındaki bağ üzerinden incelemektedir. Le Bonn, insanın karakter yapısının tek
başınayken farklı, kitle içinde farklı olarak şekillendiğinden bahseder.11 Buna göre
kitlenin var oluşu bireysel olarak onu oluşturan kişilerin var oluşundan farklıdır. Kitle
onu oluşturan kişilerden farklı bir karakterde ortaya çıkmaktadır. Kitle halinde hareket
ederken sorumluluklar ve suçlar paylaşılır. Bireyler sürü halinde hareket ederlerken
daha az düşünüp daha içgüdüsel olarak davranırlar.12 Le Bonn’a göre13 bunun üç temel
sebebi vardır, birincisi, bireylerin tek başlarına iken baskıladıkları dürtüleri kitle
içerisindeyken ortaya çıkar. Bunun dayandığı sebep anonimliktir. Kitle bütün olarak
aynı hareketi yapar ve böylelikle sorumluluk dağılır, kişilik silinerek anonimleşir.
8
Türk Dil Kurumu, Sözlük
9
Türk Dil Kurumu, Kelime / Kitle
10
Roberts, S. Hukuk Antropolojisine Giriş: Düzen ve Kargaşa. Çev. A. Erkan
Koç. Ankara, 2010.
11
LE BON, Gustave; Kitleler Psikolojisi, Tutku Yayınevi, Ocak 2014
12
LE BON, Gustave; Kitleler Psikolojisi, Tutku Yayınevi, Ocak 2014, s. 24
13
LE BON, Gustave; Kitleler Psikolojisi, Tutku Yayınevi, Ocak 2014
9
Diğer bir neden duygu düşünce ve hareketlerin kişiden kişiye kolayca geçebilmesidir.
Son sebep ise insanların kitle içerisinde, dışarıdan uyarılmaya son derece açık olması
olarak gösterilebilir.
“Gerçekte prestij, bir birey, eser ya da fikrin zihnimiz üzerinde icra ettiği bir tahakküm tarzıdır.
Bu tahakküm, eleştiri yeteneğimizi bütünüyle felç eder ve ruhumuzu hayranlık ve saygıyla
doldurur… Prestij, tüm otoritenin esas kaynağını oluşturur. Ne tanrılar ne krallar ne de kadınlar
o olmadan hüküm sürebilmişlerdir.”15
Liderin gücü ve prestiji birbiri ile ilişkilidir. Güçlü lider imajı prestiji doğrudan
etkileyecektir. Liderler ancak güçlü kalabildikleri sürece saygı duyulan kişi olarak
kitleyi etkileyebilir. Güçten düşmüş bir lider için prestijden bahsedilemez dolayısı ile
kitleyi yönlendirmek için gereken şey çoğu zaman güçlü bir prestij algısıdır.16 Diğer
yandan Wilhelm Reich, faşizmin kitle psikolojisi adlı kitabında Hitlerin şu sözlerinden
alıntı yapar “ Hitler birçok yerde, kitlelere gerekçeler, kanıtlar ve eğitimle değil
duygularla ve inançla yaklaşılması gerektiğini vurguladı.”17 Hitler, Nasyonal
Sosyalizm propagandalarında çoğu zaman halkı duygu ve inanç üzerinden etkileme
yöntemine başvurmuştur. Kitleleri ortak bir amaç üzerinde birleştirerek galeyana
getirecek politikalar uygulamıştır.
Liderler kitleleri harekete geçirme konusunda etkilese de lider etkisi her zaman
tek başına yeterli değildir. Le Bonn kitleleri bir arada tutan şeyin “zihinsel birlik”
olduğunu söylemektedir. Ona göre, kitleyi oluşturanların bireysel farkları ortadan
kalkar herkes eşit olur ve kitle aynı hedef etrafında kenetlenir. Le Bonn bu durumu
yasa olarak tanımlamaktadır.18
14
LE BON, a.g.e, s. 29-30
15
LE BON, s. 129.
16
LE BON, s. 137-138.
17
Reich, Wilhelm, faşizmin kitle psikolojisi, Cem yayınları, Nisan 2014, s.105
18
LE BON, s. 13-15.
10
Elias Canetti, kitle kuramını özgürlük ve elitlik ekseni üzerine oturtmuştur, yaptığı
çalışmaları diğer düşünürlerden farklı olarak literatür ve kaynak yorumlaması
üzerinden değil kendi gözlemleri üzerinden yürütmüştür. Canetti’nin hayatında onu en
çok etkileyen olaylardan bir tanesi, 1922 yılında, Frankfurtt’ta bakan Rathenau’nun
öldürülmesinin yarattığı toplumsal olaylar içerisinde bizzat yer alması olmuştur. O
günü ve yaşadığı tecrübeyi şöyle aktarır:
19
LE BON, Gustave; Kitleler Psikolojisi, Tutku Yayınevi, Ocak 2014
20
LE BON, s. 18.
21
CANETTİ, Elias; Kulaktaki Meşale, Bir Yaşamın Öyküsü, Çev. Şemsa Yeğin, Payel Yayınları,
1997, s. 229
11
Freud, liderler tarafından yönlendirilen kitlelerin, her emri anında yerine getirme
güdüsü taşımalarını ve kolay yönlendirilebilir olmalarını ilk insanların ilkel
güdülerinin yeniden canlanması olarak yorumlar. Ona göre, kitleler liderlere derinden
bağlıdır ve liderleri ile özdeşmiş durumdadır. "Kitlenin önderi hala ilk insan
topluluğundaki korkulan ilk-babadır, kitle hala sınırsız bir güç tarafından egemenlik
altında tutulma eğilimindedir, otoriteye alabildiğine düşkünlüğü vardır... İlk-baba, ben
ideali işlevini görüp ben'i egemenliği altında tutan kitle idealidir.”22
Bu dokunulma korkusunun aşıldığı tek yer kitledir. İnsanlar kitle haline gelince
kendilerine dokunanın kim olduğunu umursamaz olur. Bireyin,
22
Freud, 1922/1993 s. 423
23
CANETTI, 2017, s. 13.
12
“Kendisine yaslananın kim olduğunu artık fark etmemesi için bu kitle fiziksel
bakımdan da yoğun ve sıkışık olmalıdır. İnsan kendini kitleye bırakır bırakmaz,
artık kitlenin dokunuşundan korkmaz olur. İdeal durumda, kitle içinde herkes
eşittir; kitle içinde cinsiyet dahil hiçbir ayrımın önemi yoktur. Kitlenin içinde
kendisini iten her kimse, o da kendisi gibi biridir. Onu, kendisini
duyumsuyormuş gibi duyumsar. Birdenbire her şey tek ve aynı bedende
oluyormuş gibi olur. ”24
Kitleye dahil olan bireyler arasında her türlü ayrımın ortadan kalkması ve eşitlik
durumunun ortaya çıkmasını Canetti, Deşarj kavramıyla açıklamaktadır. Kitle
içerisinde mutlak eşit hissetme ve aidiyet duygusu en fazla deşarj olunan anda görülür.
İnsanlar arasındaki hiyerarşi ve farklılıklar türlü türlüdür ve insan girdiği her ortamda
diğerlerinden farklı olduğunu hisseder. Bir süre sonra hiyerarşik olarak üstün olmak
da yetmeyecek ve kendi koyduğu sınırlar insanı yormaya başlayacaktır. Bireyler
sırtındaki bu hiyerarşi ve mesafe yükünden ancak deşarj anında diğerleriyle eşitlenerek
kurtulur.25 Arada hiçbir farkın kalmadığı omuz omuza ve birbirinden güç alarak
oluşturulan yığınlar bireye huzur verir. Ve insanlar bu huzurlu ana erişmek için
kitleleri oluştururlar.
Canetti ‘ye göre, kitlenin; büyüme, eşitlik, yoğunluk ve yönelim şeklinde dört
temel niteliği vardır. Buna göre, kitlenin hiçbir doğal sınırı yoktur. Kitle daima
büyümek ister. Kitle içerisinde eşitlik vardır. İnsanların kitle olmaları ve bu kitleden
uzaklaşmasına neden olacak her şeyi görmezden gelmeleri bu eşitlik duygusu
uğrunadır. Kitle yoğunluğu sever, yoğunluk duygusu deşarj anında en yoğun düzeye
çıkar. Kitlenin bir yöne gereksinimi vardır, bütün üyeler için ortak olan bir hedef yön
eşitlik duygusunu kuvvetlendirir. Kitle ancak ulaşılmamış bir hedef olduğu sürece
varlığını sürdürebilecektir.26 Kitleleri bir arada tutan şey nedir? Canetti bu durumu
emirle ilişkilendirir. Liderler emir verir ve emir alan kişiyi bu durum yaralar. Korku
ve emre itaatsizliğin cezasının ölüm olması durumu emri yerine getiren kişinin
üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya devam edecektir. Bu durum en çok askeriyede
görülmektedir. Askerler komutanlarının emirlerine itaat ederler ve böylece yükselerek
terfi alabilirler. Ancak karşılığında ödül de almış olsalar emre itaat etmeme riskinin
24
CANETTI, 2017, s. 14.
25
CANETTI, 2006, s. 16-17.
26
CANETTI, 2006, s. 28-29
13
sürekli tepelerinde olması kişilere ağır gelecek ve bir sızı oluşturacaktır. Canetti ’ye
göre bu sızı sonunda itaatsizliği ve liderleri yok etme isteğini beraberinde getirir.27
Kitleler maruz kaldıkları sızıdan kurtulmak için liderleri yok etmek için
hareketlenir. Bunun iki yöntemi olabilir, ilki şizofrenik varoluşlar bir diğeri karşıtına
dönme kitlesi oluşturmadır. Şizofrenik karşı çıkışlar derken Canetti burada kişisel ruh
sağlığı bozulmaları konusuna değiniyor. Şizofrenik bir insan emre itaat etmeyecektir
hayali emirleri uygulayacaktır böylelikle içinde bulunduğu duruma tam olarak bilinçli
sayılabilecek bir karşı tutum geliştiremeyecektir bu sebeple şizofrenik karşı çıkışları
naif olarak tanımlamaktadır. İkinci yöntem olan karşıt kitleyi oluşturma hareketi ise
daha başarılı sonuçlar alınmasını sağlayabilir. Karşıt kitleler örneğin, halkın imtiyazlı
sınıflara, askerlerin subaylara, işçilerin burjuvalara karşı durması böyle bir durumu
oluşturur. Ekim Devrimi, Fransız İhtilali karşıt kitle örnekleri olarak tarihteki yerlerini
almıştır. Bu süreç bireylerdeki sızıyı kaldıracak ve siyasi literatürde Devrim olarak
adlandırılacak olayların yaşanmasını sağlayacaktır.28
27
CANETTI, 2017, s. 79-81.
28
CANETTI, 2017, s. 103-122.
29
ADORNO VE HORKHEIMER, (2014), Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı Yay. s. 162
14
30
Aktaran, Swingewood, 1996, s.35
31
Adorno, Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği, s. 169
32
Aktaran, Slater, 1989, s.196
15
Kant’ın ifadesiyle “maksatsız maksatlı oluş”u ifade eden sanat artık, kültür
endüstrisinin etkisiyle bir pazarlama alanına dönüşmüş ve piyasaya malzemesi
olmuştur.35 Sanatı endüstrileşmesi, piyasanın onu tüm kitleye sunması sonucunu
doğurmuştur. Böylelikle eskiden yalnızca belirli bir zümreye ait olan resim, heykel,
müzik gibi alanlar artık kitlelerin kolaylıkla erişebildiği ürünler haline gelmiştir.
Benjamin’in vurgu yaptığı gibi sanat eserinin kendine has ve özel oluşu artık
kalmamıştır. Bu durum tüm kitleyi etkilemiş ve hep beraber bir körleşme başlamıştır.
Kitlelere pazarlanan sanat ve teknoloji Jay’in ifadesiyle ‘biçimlendirilmiş barbarlığa’
dönüşmüştür.36
33
Aktaran, Slater, 1989, s.196
34
JAY, 2014, 225
35
Jay, 2014, 225
36
JAY, 2014, 225
16
Gelişen yapay zekâ ve teknolojik ürünler, insanların her hareketini her an takip
etmekte ve kontrol altında tutmaktadır. Artık teknolojinin etkisiyle neleri
beğeneceğiniz, nelerden hoşlanmayacağınız, neleri görmek isteyeceğiniz yapay
zekalar tarafından önceden tahlil edilerek karşınıza çıkarılmaktadır. Böylelikle kişisel
irade, devamlı bir yönlendirmeye ve müdahaleye uğrayarak piyasa tarafından kontrol
altına alınmaktadır. Birey ne kadar özgür olduğunu düşünse de kitlenin bir parçası
olmaktan ve kitle ile hareket etmekten kaçamamaktadır. Horkheimer yine Akıl
Tutulması eserinde bireyin sıradanlıktan kurtulma formülünü, “gelişmiş̧ birey gelişmiş
bir toplumun ürünüdür. Bireyin kurtuluşu, toplumdan kurtuluş değil, toplumun
atomlaşmadan kurtuluşudur -doruk noktasına kolektifleşme ve kitle kültürü
dönemlerinde çıkabilen bir atomlaşma”38 olarak açıklamaktadır.
Nietzsche, Böyle Dedi Zerdüşt isimli kitabında, ‘ayak takımı’ olarak gördüğü
kitlelere karşı olan tutumunu çok net biçimde şu sözlerle ifade etmektedir; “yaşam bir
haz pınarıdır; ama ayaktakımı da aynı pınardan içtiğinde tüm kuyular
zehirlenir...boğazıma takılan asıl lokma- Aksine, bir gün şunu sordum ve az kaldı
boğuluyordum kendi sorumdan: Ne? Ayaktakımı da mı gerekli yaşamda?”40 Ünlü
filozof Artistoteles için de kitlelerin yönetimi, yani demokrasi bir nevi ‘Ayakların baş
olmasıdır.’41
37
Horkheimer 1998: 149
38
Horkheimer 1998: 150
39
Swingewood 1996: 19
40
Nietzsche 2018: 92-93
41
Aristoteles 2004: 63-64
17
Linç konusunu detaylı olarak anlamaya çalışırken de kitle ve kitle ruhu hakkında
yapılan çalışmalara göz atmak, toplulukları linç güruhlarına çeviren kararlılığı görmek
açısından önemlidir. Bireyin tek başına iken sahip olduğu karakter ile bir kitleye ait
olduğunda sergilediği karakterin farklı olup olmadığı, tartışılan konulardan birisidir.
Modern dünyanın kültürel alışkanlıkları, kitle iletişim araçlarının etkisiyle
şekillenmektedir. Kapitalizmin de etkisiyle kitlelerin harekete geçmesi sağlanmakta ve
kitle iletişim araçlarından verilen mesajlarla kitleler etkilenmektedir. Linç eylemini
gerçekleştiren kalabalıkların kitle ruhu ve kitle psikolojisi ile hareket etmesi bize linçi
anlama konusunda bazı ipuçları veriyor. Bu bağlamda, linç olgusu ile ilişkisi olduğunu
düşündüğümüz bir diğer kavram saldırganlık ve şiddet kavramıdır. Bu bölümde
saldırganlık ve şiddet kavramları ile linç grupları arasındaki ilişki açıklanacaktır.
42
Akt, Ahmet Özgür, Ç. Kağıtçıbaşı, “Saldırganlık ve Linç”, Bilim ve Gelecek Dergisi, s. 32, 2006
43
“Saldırganlık”, TDK Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr
44
“Şiddet”, TDK Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr
45
Boxer ve Tisak, 2005
18
şiddetin imkânsız olduğu yerde şiddetin büründüğü kibar, gizli biçimi” olarak
tanımlamıştır.46
46
P. Bourdieu, In Other Words: Essays Toward a Reflexive Sociology, Çev, J. Adamson, Stanford,
Stanford University Press,1994.
47
J.L. Freedman, D.O. Sears ve J. M. Carlsmith, Sosyal Psikoloji, 4. Baskı, Çev: A. Dönmez, Ankara,
İmge Yayınları, 2003, s. 248-249
19
dolayı faile ceza verilmez.”48 şeklinde meşru müdafaanın tanımı ve izin verilmiş
saldırganlık durumunun da sınırları belirtilmiştir.
48
Türk Ceza Kanunu, 5237 sayı, 26.9.2004 tarihli yasa
49
N. Nirun “Sosyal Sistemlerde Sapmalar”, Araştırma VIII, 1970’den ayrı basım, Ankara, Ankara
Üniversitesi Basımevi, 1972, s.410
50
R.Wallace, ve Wolf, A., Çağdaş Sosyoloji Teorileri: Klasik Geleneğin Genişletilmesi, Çev. R. Ayaz
ve L. Elburuz, İzmir, Punto, 2004, s.21
51
D.M.Lyman, W.G.Potter, Organised Crime, 2nd edition, New Jersey, Prentice-Hall Inc, 2000, s.79,
Akt. F. Irmak, Küreselleşme Olgusu Bağlamında Örtülü Suçların İncelenmesi, Ankara Üniversitesi,
2005.
52
E.Durkheim, İntihar Bir Toplumbilim İncelemesi, Çev. Z. Zühre İlkgelen, İstanbul, Pozitif, 2013
20
53
Son Durak: Anomi, Cemil Meriç, http://www.edebifikir.com/fikir/son-durak-anomi.html erişildi,
21.11.2020
54
E. Beşe, Sosyoloji Temelli Suç Teorileri ve Organize Suçlar”, Der, A. Geleri ve H. H. Çevik,
Organize Suçlarla Mücadele ve Polis içinde, Ankara, Seçkin, 2003, s.77
21
Şiddet konusu, çok yönlü bir olgu olarak karşımıza çıkar. Psikolojik, ahlaki ya da
toplumsal şiddet türlerinden bahsetmek mümkündür. Siyaset bilimi çalışmalarında ve
sosyal bilimlerin farklı alanlarında şiddet konusu incelenmiştir. Şiddeti sınıflandırarak
ele almak, kavramı ve etkilerini anlamayı kolaylaştırmaktadır. Şiddet genel olarak
toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Toplum tarafından algılanış biçimleri
de olumlu ve olumsuz olarak değişiklik gösterir.
55
Ünsal, 1996:29
56
Erten- Ardalı, 1996:143
22
57
Keleş- Ünsal, 1996: 92
58
Ergil, 2001:40
59
Ergil, 2001:40
60
Ünsal, 1996:32
23
61
Ergil, 2001: 41
24
Linç vakalarının yaşanmasına etki eden pek çok farklı faktör bulunmaktadır.
Linçin kaynakları arasında gösterebileceğimiz, Milliyetçilik, ötekine tahammülsüzlük,
toplumsal cinsiyet kalıpları gibi pek çok farklı başlık, linç olaylarının altında yatan
sebeplerin daha kolay anlaşılmasına yardımcı olabilir.
Siyasi ideoloji ve kavram olarak milliyetçilik, tarih sahnesindeki yerini 18. yüzyıl
sonlarından itibaren almış, 19. Yüzyılda ise zirve dönemlerini yaşamıştır. Modern
milliyetçi düşünce Fransız Devrimi ile ortaya çıkmıştır. Milliyetçilik, kendini millet
olarak adlandıran toplulukların siyasi birliğini savunan görüş olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bugüne kadar yapılan literatür çalışmalarında, milletlerin ve milli
hareketlerin ne olduğu anlaşılmaya çalışılmış, milletler tarihsel süreçte nasıl bir rol
oynuyorlar? ve “millet nedir?” sorularına cevap aranmıştır.
İnsan gruplarının bu şekilde sıralanışının temel problemi, bir millete ait olanların
özelliklerinin neler olduğunun kesin olarak tespit edilememesidir. Ait oldukları
milletlerin özelliklerini taşıyanlara bakılarak, pek çok insan gruplarından hangilerinin
bu şekilde tanımlanmaya uygun olduğu tartışmasının tatmin edici bir kriteri
bulunmamaktadır. Millet olmak için genel bir nesnel kriter aranması, bazı insan
grupları milletleşirken bazılarının neden millet sayılmadığı gibi unsurlar, genellikle,
dil, ortak vatan, ortak tarih ve kültürel özellikler gibi kriterlere dayandırılmıştır.
Tarihçi Walter Bagehot, 19. Yüzyılı milletlerin inşasının tarihi olarak betimlemiş
ancak millet tanımını, “Bize sormadığınız zaman bunun ne olduğunu bilir ne var ki
hemen açıklayamaz ya da tanımlayamayız.” 62
Şeklinde yapmıştır. Joseph Stalin’in
62
Walter Bagehot, Physics and Politics (Londra, 1887), s. 20-21
25
Milliyetçilik ile beraber ulus devletler ortaya çıkmıştır. Ancak dünya üzerinde pek
çok devlet içlerinde farklı ulusları barındırdığı için, milliyetçilik düşüncesi
beraberinde soykırımları ve savaşları da getirmiştir. Bir ırka ait olma düşüncesi o ırkın
biricikliği sanrısına dönüşünce savaşlar, ırk çatışmaları ve nihayetinde soykırımların
olması şaşırtıcı değildir.
63
Joseph Stalin, Marxism and the National and Colonial Question, s.8, 1912.
64
Gallner, 1998, s.103
65
Gallner, Nations and Nationalism, s. 48-49
66
Ernest Renan, Qu’est que c’est une nation, s.7-8
26
67
Bauman, 2017, s. 99
68
8 Ekim 2007 tarihli gazeteler
27
69
Bora, 2018.s.37
70
Portakal bıçaklayıp Hollanda’yı protesto ettiler haberi.
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703121027600144-hollandayi-portakal-bicaklayip-protesto-
ettiler/ 04.05.2021 Tarihinde Erişildi.
71
Coca Cola şişelerini yere dökerek İsrail’i protesto ettiler haberi
http://www.haberinadresi.com/esnaftan-valinin-beceremedigi-coca-cola-protestosu-h10373.html
04.05.2021 Tarihinde Erişildi.
28
72
Billing, M. Banal Nationalism, 1995, çev. Cem Şişkolar
73
Billig, 2002, s. 16
74
Özkırımlı, 2010, s. 174-176
29
75
Billig, 2002, s. 64
30
Linç vakalarının ortaya çıkışında pek çok farklı faktör rol oynar. Bunlardan biri
de hegemonik şiddet biçimleridir. Topluma yerleşmiş olan kültür ve egemen söylemler
hegemonik olarak hayatı şekillendirmektedir. Hegemonik olarak uygulanan şiddet
31
biçimleri pek çok farklı şekilde karşımıza çıkabilir. Bunlardan en yaygın olanı erkek
egemen hegemonik şiddet biçimleridir. Hegemonik erkeklik, özel yaşamın ve
toplumsal süreçlerin belirlenmesinde rol oynayan baskın üstünlüğü işaret etmektedir.
Erkeklik ve toplumsal şiddet olaylarının arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için erillik
konusuna değinmek faydalı olacaktır.
Erillik, başlangıç olarak biyolojik bir durumu tanımlamak için kullanılsa da geniş
kullanım anlamı içinde toplumsal roller ve tanımları da barındırır. Tüm insanlar, eril
ya da dişil özelliklere göre doğar. Doğdukları bedene özgü karakter gerçekleştirme
kısmında ise, toplumsal normlar devreye girer. Geert Hofstede, erillik ve dişilik
olgusunun toplumlar üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalar yapmıştır. Hofstede’in
çalışmasındaki temel soru, erillik ve dişilik sadece cinsiyetleri ayıran bir olgu mudur
yoksa, toplumsal yapıyı etkileyen başlıca kavramlardan biri midir? olmuştur. Kendi
geliştirdiği metoda göre araştırmalar yapan Hofstede, biyolojik anlamda kadın -erkek
olarak ayrılan insanların, toplumsal olarak da eril-dişil rollerle ayrıştığını
vurgulamıştır. Hofstede, toplumu, belirlediği eril ve dişil özelliklere göre iki kutba
ayırmıştır. Buna göre; idareci yapıda olan, iş birliğine yatkın, güvenli bir yaşam alanı
oluşturan ve iş güvenliği sağlayan roller, dişil roller olarak belirlenmiştir. Eril roller
içinde ise, yüksek gelir fırsatlarına sahip olma, tanınma-çevre yapma, yükselme-mevki
edinme şansı, iddialı olma-kişisel başarı hissine sahip olma rolleri bulunur. Hofstede
toplumları buna göre eril ya da dişil toplumlar olarak ayırmıştır. Linç ve şiddet
vakaları üzerinden düşünüldüğü takdirde, şiddete yatkınlık ve suça meyilli ortam
oluşturma durumlarının eril özellikler taşıyan toplumlarda daha fazla görüldüğü
gözlenmiştir.76 Bir toplumda, tüm roller belirgin bir şekilde ayrılmışsa, o toplum eril
bir toplum olarak tanımlanmıştır. Yani, başarı, para kazanma, makam ve mevki sahibi
olma gibi roller erkeğe, ılımlı, aileyi sahiplenici, nazik ve yaşam kalitesine düşkün
olma rolleri ise kadınlara devredilen toplumlar eril yapıdadır.77
76
Hofstede, Hofstede ve Minkov, 2010:137
77
Hofstede ve Minkov, 2010: 140
32
78
Öncül,2017:26
79
Bourdieu, P. Wacquant L., Düşünümsel bir antropoloji için cevaplar, çev. Nazlı Ökten, İletişim
Yay.
80
Carrigan, T.; Connell, B; Lee, J. (2002) s. 99-118
33
Dünyada kadınlar ve erkeklerden oluşan yalnızca iki cinsin olduğu genel kabulü,
beraberinde toplumsal rolleri de getirmektedir. Toplumsal cinsiyet rolleri ve şiddet
arasındaki ilişkiye bakıldığı zaman, LGBTİ+ bireylerin birçok toplumda ve çoğu
zaman dışlandığı, ötekileştirildikleri ve “doğal” olana aykırı olmakla suçlandıkları
görülür.82 Kız çocuklarının pembe giymesi ve bebeklerle oynaması, erkek çocuklarının
ise mavi renge ve arabalı oyuncaklara yönlendirilmesi, meslek seçimlerinde ‘kız
çocuklarına uygun’ olduğu düşünülen mesleklere yönlendirilmeleri, erkek
çocuklarının ise futbola yönlendirilmeleri gibi durumlar zaman içinde aşama aşama
işlenerek toplumsal kadın ve erkek rollerini oluşturmaktadır.83 Toplumsal erkek rolleri
18. yüzyıl itibariyle çeşitli kıstaslara tabi tutularak tanımlanmış, 20. yüzyıldan itibaren
ise görünüş ve davranış olarak erkeklerin toplumsal rolleri; ordunun, spor dallarının,
rekabetin ve iş dünyasında başarılı olma telkinlerinin etkisiyle; rekabetçi, sert,
mücadeleci, özgüven, dayanıklılık gibi bazı özellikler ile tanımlanmaya başlanmıştır.84
Bu bağlamda düşünüldüğü zaman, hegemonik erkeklik yerinden edilmeyecek ve
sınırları keskin bir olgu değildir. Çünkü hegemonik erkeklik devamlı değişebilen,
içinde bulunduğu mekâna ve uzama göre yeniden üretilebilen bir yapıdadır.
Hegemonik erkeklik rolleri hem kadınlar üzerinde kurduğu iktidar ile hem de
erkeklerin yine erkekler üzerinde kurduğu baskı ile çift taraflı olarak etkilidir.
81
Davies, J.Peter, 1997: 9
82
Diyanet’ten nefret söylemi: ‘Eşcinsellik, haddi aşmaktır, yapısal bozukluktur’ haberi
https://t24.com.tr/haber/diyanetten-nefret-soylemi-escinsellik-haddi-asmaktir-yapisal-
bozukluktur,753968 15.05.2021 Tarihinde Erişildi.
83
Petersen, 1998: 42
84
Perteson, 1998: 47- 55
85
Alsop, vd. 2002: 141
34
sonucuna ulaşılabilir. Toplumun kabul gördüğü normlar dışında kalmak ise bir utanca
ve dışlanılmaya sebep olabilmektedir. Linç girişimleri ve şiddet olayları yönünden
düşünüldüğü zaman, “erkek olmanın gerekleri” olarak görülen hegemonik erkeklik
rollerinin içinde yer alan sert olma ve mücadeleci olma tavrının, zaman zaman şiddet
olaylarına dönüştüğünden de söz edilebilir.
Şiddet olgusunun ortaya çıkmasında rol oynayan bir diğer etken ise, psikolojik
nedenlerdir. Saldırgan davranışlar ile psikolojik bozukluklar arasında ilişki olduğu
saptanmıştır. Kişilik bozuklukları, sanrısal davranışlar, öfke kontrol bozukluğu ve
şizofreni gibi psikolojik problemlerin, şiddet olaylarının ortaya çıkmasında rol
oynadığı düşünülmektedir. Madde kullanan bireylerin, kural tanımama, kendine ve
çevreye zarar verici davranışlarda bulunma oranının da yüksek olduğu görülmüştür.87
86
TÜSİAD,2018:47
87
Demirbaş, 2017:161
88
Demirbaş, 2017:154
36
arasında 6284 sayılı koruma kanununca kabul edilen dava sayıları toplamda 510 bin
114 sayısını bulmuştur.89 Şiddet olaylarının istatiklerini incelemek, toplumda yer eden
anlayışı kavramak için faydalı olacaktır. Şiddetin psikolojik etkenleri ve insanların
nasıl bir toplumda yaşadıkları birbiri ile yakından ilişkilidir. Geleneksel olarak şiddeti
içselleştiren toplumlarda kural tanımazlık (anomi) ve kültür kaymaları nedeni ile
şiddet olaylarının görülme sıklığı artmaktadır. Hukuka olan güvenin azalması, iktidar
odaklarının kendilerine yakın kişileri kayırmalarından doğan adaletsizlik algısı gibi
durumlar, toplu öfke ve ani şiddet olaylarını beslemektedir.
89
Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Müdürlüğü verileri, Aktr. dogrulukpayi.com
https://www.dogrulukpayi.com/iddia-kontrolu/kemal-kilicdaroglu/adalet-bakanligi-nin-verilerine-
gore-2012-ile-2018-arasinda-510-bin-114-kadin-icin-mahkeme-koruma-karari-veriyor Erişildi,
18.02.2021
90
Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Müdürlüğü, ‘Adli İstatistikler’ Raporu, Aktr.
dogrulukpayi.com https://www.dogrulukpayi.com/iddia-kontrolu/kemal-kilicdaroglu/adalet-bakanligi-
nin-verilerine-gore-2012-ile-2018-arasinda-510-bin-114-kadin-icin-mahkeme-koruma-karari-veriyor ,
Erişim tarihi: 18.02.2021
37
aktarılarak devam eden kan davaları, toplumda genç neslin şiddet ortamı içinde
büyümesine ve şiddetin nesilden nesile aktarılmasına sebep olmaktadır.
❖ Ataerkil şiddet biçimleri: Kadına karşı baskı ve şiddetin normal olarak kabul
gördüğü ataerkil toplumlarda, erillik, maçoluk gibi kavramlar şiddet
olaylarının meydana gelmesinde önemli rol oynamaktadır. Namus cinayetleri
adı altında işlenen cinayetler, kadını uysal bir role girmeye zorlamakta, kadının
hayatını tehdit etmekte ve erkekler tarafından kadınlar üzerinde baskı
oluşturmaktadır.
Şiddet kavramı üzerinde, pek çok farklı etken rol oynamaktadır. Psikolojik olarak
şiddete neyin sebep olduğu üzerine yapılmış farklı araştırmalar vardır. İlkel
toplumlarda şiddet, hayatta kalmak için en önemli güdülerden biri olarak
görülmektedir. Bu toplumlarda şiddeti ve savaşmayı doğal bir güdü olarak gören
yaklaşıma göre, şiddet içsel bir güdü olarak meydana gelir ve toplumların varlığını
devam ettirebilmeleri için gereklidir.
iddia eder.91 Bazı psikolojik yaklaşımlara göre, çocukluktan beri şiddete maruz kalan
kişilerde saldırganlık davranışlarının ortaya çıkma oranı artmaktadır. Erken yaşta anne
ve babasını kaybeden çocuklarda, şiddet ortamında büyüyen kişilerde, fiziksel ya da
cinsel istismara uğramış kişilerde şiddet oranın arttığı görülmektedir.92Bandura,
saldırganlığın taklit yoluyla ya da saldırgan kişinin içindeki nefret güdüsünün serbest
kalması şeklinde ortaya çıktığını söyler. Genel huzursuzluk ve öfkenin patlama
yapması sonucu saldırganlığın ortaya çıktığına vurgu yapmaktadır.93
91
Ellis L. Archaeological Method and Theory: An Encyclopedia. Oxford, UK,
Routledge, 1999.
92
Lewis DO. Adult antisocial behavior, criminality and violence. In Kaplan & Sadock’s
Comprehensive Textbook of Psychiatry, 8th Edition (Eds BJ Sadock, VA Sadock):2258-2272.
Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins, 2005.
93
Bandura A. Social Learning Theory. London, Routledge, 1977.
94
Freud S. Toplum Psikolojisi (Çeviri K Saydam). İstanbul, Düşünen Adam Yayınları,
1993.
95
Erten Y, Ardalı C. Saldırganlık, şiddet ve terörün psikososyal yapıları. Cogito 1996;
6:143-165.
96
Fromm E. Kendini Savunan İnsan (Çeviri N Arat). İstanbul, Say Yayıncılık, 1994.
97
Lewis DO. Adult antisocial behavior, criminality and violence. In Kaplan & Sadock’s
Comprehensive Textbook of Psychiatry, 8th Edition (Eds BJ Sadock, VA Sadock):2258-2272.
Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins, 2005.
39
Suç ve şiddet teorileri üzerinden düşünüldüğü takdirde ise genellikle alt kültür
üyelerinin, şiddet olaylarını onayladığı ve suça neden olan değerlere sahip oldukları
görülmüştür.98 Alt kültür kuramcılarına göre, alt kültürün şiddet ile ilişkisi, kişilerin
yaşam biçimi ve sosyalleşme süreci ile alakalıdır. Alt kültür kuramcılarından
Wolfgang ve Ferracuti’ye göre, şiddet eylemlerine başvuran bireyler, tümüyle genel
normatif yapıdan kopuk kişiler değillerdir. Toplumun genelinin tepki gösterdiği
konular, alt kültüre ait kişiler tarafından da problem olarak görülebilir ancak alt kültüre
ait gruplar genellikle sorunların çözümünde şiddete başvurur ve bunu normalleştirir.99
Sosyolojik bir olgu olarak şiddet, tek bir disiplin tarafından incelemenin yeterli
olmadığı, multidisipliner incelemeler yapılması gereken bir konudur. Şiddet olaylarını
tetikleyen pek çok faktörden söz edilebilir. Günümüz insanının yaşamış olduğu toplum
baskısı, uzun süreli yoksulluk ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri şiddet olaylarının
yaşanmasına ve linç girişimlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Linç
kavramına etki eden pek çok kavram vardır. Bunlardan en önemli ikisi olan “kitle ve
saldırganlık” tartışmasını daha yakından anlayabilmek için linç kavramının tarihine ve
Türkiye özelinde geçmişten bugüne başlangıç olaylarına göz atmak faydalı olacaktır.
Bu bölümde linç olgusunun tarihi ve Türkiye üzerindeki yaşanan sarsıcı linç
olaylarının etkileri incelenmiştir.
98
İçli, 2013:106
99
Aktaran, Kızmaz, 2006:256
40
II. BÖLÜM
Linç kavramı ilk olarak Amerika’da iç savaştan sonra ırkçı Ku Klux Klan
gruplarının, siyahlara uyguladığı şiddeti tanımlamak için kullanılmıştır.100 1800’lerden
itibaren Amerikan İç Savaşı’nın tarihi titizlikle tutulmuştur. Amerika dışında dünyanın
geri kalan bölgelerinde ise böyle bir kayıt tutulamamış ya da kayıt örnekleri çok az
olarak görülmüştür. Linç kavramı üzerine yapılan araştırmalarda, linç kelimesinin
1800’lü yıllarda yaşamış Yargıç Lynch’den geldiği anlatılmaktadır. 1909 yılında yani
Amerikan İç Savaş döneminde siyahiler üzerinde kurulan baskıları ve yapılan linç
girişimlerini engellemek için NAACP yani Siyahi Kişilerin (haklarının) Geliştirilmesi
Ulusal Birliği kurulmuştur. NAACP101 siyahilere yönelik olayların istatistiğinin
tutulması için çalışmalar yürüten kurumların başında gelmektedir. Günümüzde de hala
etkinliğini sürdürmektedir. Linç konusunda istatistikler yayınlayan diğer önemli
kuruluş bugün Tuskgee Üniversitesi haline gelmiş Tuskgee Enstitüsü’dür. Tuskgee,
Amerika içerisinde gerçekleşen linç olaylarını il bazında sınıflandırmış ve
yayınladıkları raporlarla bu alanda yapılan çalışmalara kaynak oluşturmuştur. Linç
sözcüğünün ortaya çıkışıyla ilgili farklı kaynaklarda dört hikâyeden bahsedilmektedir
bunların en ünlüsü 1493’de cinayet zanlısı oğlunu idama mahkûm edip evinin
penceresine asan gaddarlığıyla ünlü İrlanda Galway şehri belediye başkanı ve yargıcı
James Stephen Lynch’dir. Dört farklı hikâyenin üçünü yargıçlar oluşturmaktadır.
100
BORA, 2008, s.12
101
https://www.naacp.org/nations-premier-civil-rights-organization/
41
Linç, bir hukuka inanmama, hukuku yetersiz görme eylemidir. Linç edilen kişi
hukuka layık görülmez veya hukukun kişiyi cezalandırmakta yetersiz kalacağı
düşünülür. Amerikan İç Savaşı hakkında yazılar yazan araştırmacı Manson, linçin
“ölümle sonuçlanma” zorluğuna dikkat çekmiştir, ona göre ölümle sonuçlanmayan
linç vakaları ancak linç benzeri girişimler olarak adlandırılabilir.103
102
Bora, 2008.s.12
103
Manson, 2010. S.872-874
104
Siyahi Kişilerin Haklarının Geliştirilmesi Ulusal Birliği
105
Güney Karolina Anti linç Kanunu, Bölüm 16-3-210
106
Güney Karolina Anti linç Kanunu, Bölüm 16-3-220
42
farklı bakılarak saldırıya uğramış olan kişinin olay yerinde ölüp ölmediği gözetilir.
Linç konusunu yaralanma durumu üzerinden değerlendirmektedirler. Kişi olay yerinde
ölmemiş ve hastaneye kaldırılmış olabilir, bu durum suçun sonuçlanma sürecin
uzamasına sebebiyet vermektedir. Linç durumunda, kişinin ölmesi şartı aranmaktadır.
Georgia’da ise linç suçunda ölüm sonucu aranmadığı gibi linç edilme tehlikesinde olan
kişilere yargıç koruma ve tedbir tesis edilmesine karar verebilir.
107
R.Gambino, Vendetta: The True Story of the Lergest Lynching U.S History, Canada, Guernica
Editions, 2000, s.136.
108
W. D. Carrigan, “The Lynching of Persons of Mexican Origin or Descent in the United States,
1848 to 1928”, Jurnal of Social History, S.37, 2003, www.questia.com, 11.12.2020.
109
S. Değirmencioğlu, “Şiddet Sarmalı: Linç Girişimleri ve Türkiye”,
https://m.bianet.org/bianet/toplum/85571-siddet-sarmali-linc-girisimleri-ve-turkiye, 11.12.2020
110
S.İdemen “Murat Paker ile Söyleşi”, Express Dergisi, Ekim Sayısı, 2006
43
Linç olayları Türkiye’de de geçmişten bugüne dek bir toplumsal şiddet olayı
olarak görülmektedir. Türkiye’de linç olaylarının yaygınlaşmasını sağlayan olayların
başında 6-7 Eylül olayları115 gelir. Daha sonrasında farklı dönemlerde de birçok halk
galeyanı yaşanmış ve olaylar tam manasıyla bir kıyıma dönüşmüştür. Malatya’ya
Ankara’dan gönderilen bir bombalı paket ile Belediye Başkanı’nın öldürülmesi116 ve
ardından yaşanan Maraş olayları117 ise tam bir katliama dönüşmüş ve Türkiye tarihinde
bir kara leke olarak yerini almıştır. Linç girişimleri ve halk ayaklanmaları genellikle
halkın mezhep ve dini konularda kışkırtılması yoluyla sürdürülmüştür. Linç
olaylarının ülke geneline yayılmasında en büyük etkenlerden biri, 70’lerin sonunda
ülke genelinde yaşanan olayların 12 Eylül darbesine zemin hazırlaması ve 1980
Darbesi ile şiddet ve linç girişimlerinin kurumsallaşmasıdır.118
111
Recm; Taş atarak öldürme biçimi, TDK Sözlüğü, www.tdk.gov.tr, 11.12.2020
112
Japonya’da Metro Tacizcisine Linç, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/japonya-da-metro-
tacizcisine-linc-3687064 , 11.12.2020
113
Fransa’da Grev Yapmayan Kadını Linç Ettiler, https://www.hurriyet.com.tr/avrupa/fransada-grev-
yapmayan-kadini-linc-ettiler-41410341 , 11.12.2020
114
Brüksel’de Irkçı Dehşet, https://www.sabah.com.tr/avrupa/2020/10/21/brukselde-irkci-dehset ,
11.12.2020
115
İstanbul’da yaşayan Rum azınlığa karşı 6-7 Eylül 1955'te gerçekleşen organize toplu saldırı.
116
Malatya Katliamı veya Malatya Olayları, 17 Nisan 1978'de Türkiye'nin Malatya ilinde meydana
gelen Alevi karşıtı şiddet olayları ve cinayetler, https://tr.wikipedia.org/wiki/Malatya_Katliamı ,
11.12.2020
117
Maraş Katliamı veya Maraş Olayları, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana
gelen Alevilere yönelik katliam, https://tr.wikipedia.org/wiki/Maraş_Katliamı, 11.12.2020
118
S. Değirmencioğlu, “Şiddet Sarmalı: Linç Girişimleri ve Türkiye”,
https://m.bianet.org/bianet/toplum/85571-siddet-sarmali-linc-girisimleri-ve-turkiye, 11.12.2020
44
engellenemeyen Sivas Katliamı119 ise linç gişimlerinin tüm ülkeye yayılmasında bir
diğer büyük etken olmuştur. Olayın televizyonlardan canlı olarak yayınlanmasına
rağmen aradan geçen uzun yıllar faillerin cezalandırılmasına yetmemiş, yıpratıcı
hukuki sürecin sonunda ceza alanlara ise caydırıcı cezalar verilmemiştir. Günümüze
kadar süren linç olaylarının yaşanmasında bu tarz olayları cezalandırmaya karşı
hukukun yetersiz tavır takınması da etkili olmaktadır. Katliamla sonuçlanan
eylemlerin dahi cezasız kaldığı bir hukuk sistemi, toplumun adalete olan inancını
olumsuz etkilemektedir.120 Bunun sonucunda da kişiler ‘kendi adaletini kendileri tesis
etmek’ için zaman zaman harekete geçmektedir. Şiddet sarmalı bu şekilde büyüyerek
tüm toplumu içine almaktadır. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda caydırıcı cezaların
uygulanmıyor oluşu, şiddete meyilli kişileri harekete geçirmektedir. Türkiye’de linç
ve şiddet kültürünün yerleşmesinde en etkili olan olay ise 12 Eylül 1980 Darbesidir.121
Bu darbe sonucunda daha önce saygın mesleklere sahip olan ya da toplumda saygı
duyulan kişiler bir gecede alaşağı edilmiş ve askerlerin postalları altında ezilmiştir.
Yaşanılan hukuksuzlukların caydırıcı cezalara tabi olmaması ve birçok işkenceci
askerin emekli olarak topluma karışması, halkın gözünde kaba kuvvetin çözüm olduğu
kanısını sağlamlaştırmıştır. İşkence ve saldırı suçlularının devlet eliyle korunmaları ya
da desteklenmeleri de toplumda şiddetin tek geçerli çözüm olduğu imajını
oluşturmuştur. 12 Eylül sonrasında Türkiye giderek daha fazla şiddet üreten bir toplum
olmuştur. Linç olaylarının yaygınlaşması ve taraftar bulmasında bir diğer önemli etken
ise hukukun yetersiz görülmesidir. Türkiye’de görülen davaların uzun yıllar devam
etmesi, verilen cezaların caydırıcı olması, cinayet gibi ciddi olaylarda bile suçluların
çok az ceza alıp tahliye olması, halkın ‘kendi cezasını kendisi kesme’ dürtüsünü
harekete geçirmede etkili olmuştur. Şiddet olayları ve linç girişimleri, LGBTİ+
bireyler, Kürtler, protestocular, ötekiler sayılabilecek tüm kişilere yönelik olarak daha
fazla görülmektedir. Devletin bu ‘istenmeyen kişiler’e karşı tutunduğu tavır ve şiddet
olaylarına karşı kayıtsız kalması da linç kültürünün oluşmasında etkili olmuştur.
119
Sivas Katliamı, Sivas Olayları, Madımak Katliamı ya da Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993
tarihinde Sivas'ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin Radikal İslamcı
bir grup tarafından yakılması olayı, https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Katliamı, 11.12.2020
120
S. Değirmencioğlu, “Şiddet Sarmalı: Linç Girişimleri ve Türkiye”,
https://m.bianet.org/bianet/toplum/85571-siddet-sarmali-linc-girisimleri-ve-turkiye, 11.12.2020
121
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askerî
darbe, https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eylül_Darbesi
45
Yaşanan ve basına yansıyan linç girişim olaylarından sonra siyasilerin olayları basite
alan açıklamaları ve hatta şiddet uygulayan tarafı savunan demeçleri de şiddet
kitlelerine ‘doğru yoldasınız, destekliyoruz’ mesajı taşımaktadır. Polisin linç
vakalarında göstermiş olduğu yetersiz koruma tavrı da olayların büyümesinde
etkilidir. İşkence ve sert müdahale durumlarında polislerin genellikle ceza almaması,
alsalar dahi en hafif şekliyle cezalandırılıyor olmaları şiddete meyilli olan grupları
cesaretlendirmektedir. Linç girişimlerini haklı gösteren, hafife alan ya da destekleyici
açıklamalarda bulunan siyasilerin ceza almamasının da şiddet grupları üzerinde etkili
olduğu düşünülmektedir.
122
Dilek Güven, 6-7 Eylül Olayları, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, sayfa, 92-93
123
Bora, 2008, s. 24
46
Komünizm propagandası ile suçlanan Tan Matbaası, bir linç güruhu tarafından
baskına uğramıştır. Yaşanan olayı değerlendiren dönemin milletvekillerinden Osman
Şevki Uludağ’ın “O gazete ki milletin iradesi olan gençler tarafından linç
edilmiştir.”125 Beyanı ve “linç” kelimesini olumlu bir anlamda kullanarak savunması
ise dikkat çekici bir detaydır. Türkiye’de ve dünyada linç örnekleri geçmişten
günümüze kadar yaşanmış ve bugün hala yaşanmaya devam etmektedir. Türk
toplumunda şiddetin sorun çözme biçimi olarak kullanılmasının yaygın oluşu da linç
vakalarının yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu bölümde, Türkiye’nin politik kültürü
ile alakalı olarak ortaya çıkan linç vakalarının sebeplerine değinilecek ve anlaşılmaya
çalışılacaktır.
124
Aktaran, Tanıl Bora, 2008, Türkiye’nin Linç Rejimi
125
Akt. Cemil Koçak, Türkiye’de İki Partili Siyasi Sistemin Kuruluş Yılları (1945-1950), cilt 1,
İkinci Parti İletişim Yayınları, İstanbul, 2010 s.801
47
126
Fazıl Say’ın ‘Yavşak Arabesk yorumu tartışılıyor haberi:
https://www.haberturk.com/polemik/haber/533742-fazil-sayin-yavsak-arabesk-yorumu-tartisiliyor
18.06.2021 Tarihinde Erişildi.
48
saldırı ve sosyal linç boyutu bulunmaktadır. Ancak sanal mecrada neyin linç sayılıp
neyin sayılamayacağı konusu henüz netlik kazanmış değildir.
Türkiye’nin politik kültürü, her gün giderek artan sayıda linç girişimlerine zemin
hazırlamaktadır. Siyasiler arasında çıkan tartışmalar, hedef gösteren cümleler, mecliste
yaşanan kavgalar, günlük hayata sirayet etmekte ve “sokaktaki adamı” linç suçuna
yönlendirmektedir. Kapsayıcı ve birleştirici bir dilin aksine, iktidar odakları tarafından
her gün daha fazla ayrıştırılan toplum giderek gerilmekte ve tabiri caizse acısını
birbirinden çıkarmaktadır.
Türkiye’de linç girişimleri ve linç eylemleri siyasi yönü ile ele alınmaktadır. Buna
göre, linç siyasi motivasyonlu (siyasi ve dini görüşe, etnik kimliğe, cinsel tercihlere
yönelik saldırılar), adi motivasyonlu (hırsızlık, cinayet ve tecavüz eylemlerine yönelik
saldırılar) ve genel başlıkları altında değerlendirilebilir. (Baki, 2013)127
Linç vakalarının toplumda yaygın olarak görülmesinde etkili olan pek çok
değişken vardır. Türkiye’nin linç rejimini oluşturan olaylar üzerinden örneklerle “Linç
rejimini” tartışarak konunun anlaşılır kılınması amaçlanmaktadır. Bu bölümle örnekler
üzerinden Türkiye ve linç vakaları tartışılacaktır.
127
Baki, B. (2013), Türkiye’de Linç, 1991-2011 Dönemindeki Linç Eylemlerinin Analizi, Toplum ve Bilim,
Sayı: 128, s. 163-183.
49
128
696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, madde, 121, (15 Temmuz 2016)
129
İşsiz olduğunu söyleyen şehit çocuğuna ‘hain’ yaftası haberi https://www.karar.com/issiz-
oldugunu-soyleyen-sehit-cocuguna-hain-yaftasi-1604953 06.04.2021 Tarihinde Erişildi.
50
çalışmak, uymayana “hain” damgası vurmak birer sözlü linç unsurudur. Kimi zaman
sözlü sataşmayla devam eden tartışmalar çoğu zaman da fiziki müdahalelere,
saldırılara dönüşmektedir. Yazar ve gazetecilere açılan davalar, LGBTİ+ bireylerinin
eylem yapma hakkının toplum baskısıyla engellenmeye çalışılması, sanatçıları hedef
gösteren suçlamalar, toplum bekçiliğinin sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’nin yanı sıra 11 Eylül olaylarından sonra Batı’da da toplum bekçiliği
(vigilantism*) ve güvenlik gerekçeli toplumsal şiddet olayları artmıştır. ABD de
başlayan bayrak selleri ve bireysel silahlanma oranlarındaki artış, güvenlik gerekçeli
toplumsal şiddet olaylarının birer örneğidir.
130
Gupta ve Sharma, 2006:277
* Vigilantism, kanuni yetkisi olmayan sivil halkın, yani devletin resmi kolluk kuvvetlerinin ve yargı
mekanizmasının bir parçası olmayanların, toplumsal düzeni sağlamaya çalışma faaliyetlerini ifade eder.
(Gambetti, Z. Linç girişimleri, neoliberalizm ve güvenlik devleti, Toplum ve Bilim, No, 109, Yaz, 2007 s, 7-34)
51
gelme ve linç vaka sayıları artmıştır. Şiddet konuları üzerinde araştırmalar yapan Dr.
Steenkamp, bu durumu “şiddet kültürü” olarak görmüş ve şiddetin günlük hayatta
ortaya çıkan sorunları, kişiler arası ilişkileri düzenleme ve çözme yöntemi olarak kabul
görmesi olarak tanımlamıştır. Steenkamp, insanların neden şiddete başvurduğu
sorusundan daha çok toplumda şiddeti sürdürülebilir kılan norm ve değerler nasıl
yaratılır konusunun önemli olduğunu ve bunun incelenmesi gerektiğinden
bahsetmektedir.131 Uluslararası, ulusal, toplumsal ve bireysel koşulların ne olduğunu
incelemek gerektiğini vurgulamaktadır. Buradaki temel problemin, meşrulaştırmanın,
makro düzeyde oluştuğuna dikkat çekmektedir. Türkiye’nin durumunda buna örnek
olarak Nevruz kutlamaları sorunu gösterilebilir. İlk kez devlet eliyle 1991 yılında
“Newroz” Nevruz olarak Türkçeleştirilmiş, dönemin siyasileri tarafından Nevruzun
aslında kardeşlik anlamına gelen bir Türk şenliği olduğu vurgulanmış, Kültür ve
Eğitim Bakanlıklarının teşvikiyle okullarda çeşitli etkinliklerle kutlanmaya
başlanmıştır. Medyada aşırı milliyetçiliğin sembolleri olan Bozkurt ve Ergenekon ile
ilişkilendirilmiştir.132 Böylece Nevruzun anlamı Türkler ve Kürtler için ayrılmıştır. 21
Mart, karşılıklı çekişme günü haline gelmiştir.
131
Steenkamp, 2005: 260
132
Hürriyet, 5 Mart, 2002.
52
haklarını koruyamayan bir hukuk sistemi, toplumda kendi adaletini kendi tesis etme
ihtiyacı doğuracaktır. Linç olayları bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla da ortaya
çıkabilir. Hukuka ve yasalara güvenmeyen kitleler, “hak” arayışlarına soyunarak
galeyana gelebilirler veya kişi ya da kişilerin cezasını kendileri vermek isteyebilirler.
Türkiye açısından şiddet toplumunun oluşmasında etkili bir diğer faktör, devletin
toplum içerisinde bir grubu hedef haline getiren söylem ve pratikleridir. “Bizden” ve
“onlardan” algısı kişileri meşru hedef haline getirmektedir. Terör sorunu ve çatışmaları
sonrasında Türkiye’de oluşan güvenlik devleti algısı, özünde milliyetçiliğin reforma
uğramış ve yeniden üretilmiş hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Kürtlerin
genelini kapsayarak kullanılan PKK iması toplumu kutuplaştırarak kişilikleri
silikleştirmektedir. Ülkenizi sevip sevmediğiniz, kimi desteklediğiniz veya kimlerin
yanında yer aldığınızla ölçülerek anlaşılmaya çalışılır. Devletin söylemleriyle
örtüşmeyen tutumlar “sözde vatandaşlık” olarak tanımlanmaktadır. Milliyetçilik
örtüsü altından yeniden üretilen söylemler aslında bir “güvenlik devleti” paniğidir.
“Sözde” vatandaşların karşıtı olan ve takdir gören “muhbir” vatandaşlar aramızda
dolaşarak, bizden biri gibi görünerek toplum bekçiliğini tesis eder.134 Kişiler sürekli
tetikte olmalı ve doğru ile yanlışı ferasetle ayırarak, düşüncelerini ifade ederken iki
kere düşünmelidirler. Kutuplaştıran söylemler, toplumda çok yönlü olarak kendilerine
yer bulmaktadır. Medya ve haber dili ile, internet ortamındaki paylaşımlar ile günlük
yaşam alanlarında var olmaya devam ederler. Günümüz koşullarında sosyal medya
üzerinden yapılan paylaşımlar ve bunların oluşturduğu dil, toplumun genelini çok
güçlü olarak etkilemektedir. Geleneksel medyadan farklı olarak interaktif geri
133
Godoy, 2004:623
134
‘Muhbir’ vatandaş iş başında: Baba kız arasında ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ davası haberi
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/muhbir-vatandas-is-basinda-baba-kiz-arasinda-
cumhurbaskanina-hakaret-davasi-1276206 06.04.2021 Tarihinde Erişildi.
53
bildirimlere açık olan online platformlarda yayılan nefret söylemleri çok hızlı bir
şekilde kendilerine taraftar toplayarak linç güruhlarını oluştururlar.135
135
38 kadın gazeteci çevrimiçi karalama kampanyalarında hedef gösterildi haberi
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/cfwij-raporu-yayimlandi-kadin-gazeteciler-tehdit-altinda-
1833162 06.04.2021 Tarihinde Erişildi.
54
III. BÖLÜM
136
Soydan, Alpaslan, 2014: 57
137
Giddens, 2005: 508
55
fikrini ortaya atmaktadır. Ancak bu fikre karşı olarak yapılan diğer araştırmalarda,
toplumsal yönlendirmenin bilinçli olarak yapıldığı, toplumları şekillendirmede
medyanın güç olarak kullanıldığı sonucu ortaya koyulmuştur.138 Medya ve kültür
alanında yapılan bazı çalışmalarda ise toplumsal etkilenmenin medya eliyle
gerçekleşmediği, hali hazırda toplumda var olan kültürel kodları aktarmada, medyanın
işlevsel bir kol görevi gördüğünden bahsedilir. Diğer görüş gibi bu görüşün de
toplumsal bir geçerliliğe sahip olmadığı, yapılan diğer araştırmalarda tartışılmıştır.139
Toplumsallık ve medya arasındaki ilişkiden söz ederken öncelikle kamuoyu
meselesinden bahsetmek açıklayıcı olacaktır.
138
Barrett, Braham, 1995: 63
139
Barrett, Braham, 1995: 84
140
Childs, 1940:44
141
Curran, 1997:142
56
142
Stein, 2005
143
Barrett, Braham, 1995:96
144
Slater, P. (1989). Frankfurt Okulu: Kökeni ve önemi. A. Özden (Çev.). İstanbul: BFS.
57
Görüşünü savunur. “Kültürel kuluçka” kuramını ortaya atan Gerbner ise, medya ve
medyatik içeriklerin izleyicileri karanlık bir evrene alıştırdığını, kaygı, stres,
ötekilerden uzaklaşma, şiddete meyil kaynağı olduğunu ve devamlı şiddet içerikli
olumsuz haberlerle uzun vadede insanlar üzerinde etki gösterdiği görüşünü
savunmaktadır.147 Burada dikkat çeken bir konu, saldırgan ve şiddetle toplumsallaşmış
145
Maigret, Eric, 2014: 74
146
A.g.e, sayfa: 75
147
Gerbner, Georges, 1989: 102
58
bireylerin şiddet içerikleri ile karşılaşmaktan öteki bireylerden daha çok hoşlanabildiği
konusudur. Medya/ şiddet içerikleri ve kişilerin direkt olarak saldırganlaşması konusu
oldukça tartışmalı alanlardan biridir. Ulusal düzeyde hiçbir şey bu iki olgu arasındaki
ilişkiyi istatistiksel olarak kanıtlayamamıştır. Örneğin, savaş video oyunları ve şiddet
içeren çizgi film yayınlarının oldukça yaygın olduğu Japonya, tecavüz ve cinayet
oranlarının en düşük olduğu ülkeler arasındadır. Amerika Birleşik Devletleri ise tüm
televizyon yayınlarının en sıkı denetlendiği ülkelerden biri olmasına rağmen, şiddet ve
ateşli silah kullanımıyla gerçekleşen suç oranlarının oldukça yüksek olduğu ülkelerden
biridir. ABD’de ve Avrupa’da öğrencilerin uyguladığı şiddet eylemlerinin
sorumlusunun internet ve medya olduğu öne sürülmektedir. Sayıca az olaylar olduğu
için bu tarz örneklerin istatistiki olarak hiçbir değeri yoktur.
148
Rowland, 1983, Barker ve Petley, 1997
59
Gerçek hayattan izler taşıyan haber dili ise kurgu ve temsili içeriklerden daha fazla
olarak izleyiciyi etkilemektedir. Linç kitleleri ve toplumsal hareketler üzerinde,
medyanın yaptığı haberlerin ve olayların kamuya aktarılış şeklinin etkili olduğu
yapılan çalışmalar ile ortaya konulmaktadır. Linç olayları ve medya arasındaki
ilişkinin daha net anlaşılabilmesi için bir sonraki başlıkta medya ve nefret söylemi
konusu tartışılacaktır.
“Bir kişiye ya da mülke karşı işlenen suçun kaynağının, o kişinin ırkı, etnik
kökeni, uyruğu, dini inançları, cinsiyet ve cinsel yönelimi, fiziksel ve zihinsel
engelleri, yaşı ve benzeri etkenler ise bu suç nefret suçu tanımını oluşturur.”
149
Yılmaz, 2013:32
61
oynamaktadır. Ancak bu durum, yeni medya kanallarının getirdiği özgürlük alanı ile
birlikte değerlendirilmelidir. Geleneksel medyaya kıyasla yeni medya hem
söylemlerin doğruluğu kanıtlanmadan yayılmasını kolaylaştırmakta hem de aksi
yönde paylaşım yapmaya da imkân sunmaktadır. Nefret söylemlerinin yayılmasında
yeni medya araçlarının etkisi oldukça fazladır. Ancak nefret suçlarına karşı bireysel
farkındalık ve toplumların eğitimleri ile bunun önüne geçmek mümkün olabilir.
Ana akım medyanın vurguladığı “biz” tanımı, topluma egemen olan iktidar
odaklarının ideolojik söylemlerini kapsar. Türkiye’de ana akım medyanın “biz”
kavramı içine aldıklarına bakıldığı zaman, Sünni, erkek, heteroseksüel, Müslüman ve
muhafazakâr kişilerin dahil edildiği görülmektedir.151 “Biz” kavramının kapsayıcı ve
destekleyici yanı sadece belirli gruplara yöneliktir. Birlik ve beraberlik vurgusu ile
150
Gambetti, Z. Linç girişimleri, Neoliberalizm ve Güvenlik Devleti, Toplum ve Bilim, No, 109, Yaz,
2007
151
Dirini, 2010: 63
62
Nefret söylemleri geleneksel medyada ve yeni medyada çok güçlü bir şekilde
üretilir. Özellikle geleneksel medyanın yapısı bu söylemlerin üretilmesine müsaittir.
Genellikle ideolojik söylemler ve iktidar odaklarının bakış açısı ile öteki gruplar
hakkında haberlerin oluşturulması, bir olayı aktarırken kişilerin kimliklerine gereksiz
vurgular yapılması şeklinde meydana gelmektedir. Türkiye’de geçmişten bugüne
devam eden ötekileştirmeler genellikle Ermeniler, Kürtler, LGBTİ+ bireyler,
Kadınlar, Aleviler ve günümüzde daha yaygın olarak da Suriyeli göçmenler üzerinden
devam etmektedir.152
Nefret söylemleri ile linç girişimleri arasında derin bir ilişki vardır. Sürekli olarak
ayrıştırıcı dile maruz kalan bireyler, hedef gösterilen kişi ve gruplara karşı derinden
nefret beslemeye yatkın hale gelmektedir. Türkiye’de geçmişten günümüze kadar
meydana gelmiş olan toplumsal saldırılarda medyanın rolü yadsınamaz büyüklüktedir.
Örneğin, 6-7 Eylül 1955 yılında İstanbul’da yaşayan Rum azınlığa karşı yapılan yağma
ve saldırılar, dönemin gazetelerinden Ekspres Gazetesi’nin “Atamızın Evi Bomba ile
Hasara Uğradı” manşeti ile başlamıştır. Daha sonra olaylar büyüyerek tarihe kara bir
152
Azerbaycan’da LGBTİQ+ karşıtı saldırılar: 10 günde 9 saldırı haberi, Bianet,
https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/245493-azerbaycan-da-LGBTİ+iq-karsiti-saldirilar-10-
gunde-9-saldiri 13.06.2021 Tarihinde Erişildi.
Ayrıca bknz: Onur Yürüyüşü Açıklaması Sonrası Polis Saldırısı haberi, Bianet
https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/209919-video-haber-onur-yuruyusu-aciklamasi-sonrasi-
polis-saldirisi 13.06.2021 Tarihinde Erişildi.
63
Nefret suçları, içinde şiddet içeren suç çeşitlerindendir. Nefret suçlarına maruz
kalan kişiler, psikolojik yönden de oldukça zor süreçlerden geçmektedir. Nefret
söylemleri, sonunda suçun oluşmasına zemin hazırlayan olgulardır. Suçların hukuki
olarak cezalandırılmasında maddi şiddet izlerinin aranması kadar manevi tahribat da
önemli kabul edilmektedir. Hukuki açıdan manevi şiddet olarak değerlendirilen nefret
söylemleri, bazı ülkelerde tek başına suç olarak kabul edilmektedir.
153
Bknz. https://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_Eylül_Olayları Erişildi: 14.03.2021
154
KADEM: Eşcinsellerle yan yana anılmayı kabul etmiyoruz haberi, Bianet
https://bianet.org/bianet/LGBTİ+i/228405-kadem-escinsellerle-yan-yana-anilmayi-kabul-etmiyoruz
13.06.2021 tarihinde erişildi.
64
Medya eliyle, tarihsel süreçle, kültürel kodlarla ve daha pek çok değişkenin etkisi
ile meydana gelen nefret suçları bir ezen-ezilen ilişkisini barındırmaktadır. Ötekine
tahammül edemeyen kişiler, toplum içerisinde kendinden farklı olarak görüneni
kendine rakip görmekte ve saldırgan bir tutum içine girmektedir. Ötekini kendi varlığı
önünde bir engel ve rakip olarak görme eğilimi, linç girişimleri ve toplu saldırılara
sebep olmaktadır.
Nefret suçları genellikle, topluma aidiyet sorunu yaşayan, bir başkasını kendisine
karşı rakip ve tehdit görmek istemeyen alt ve orta sınıf arasında oluşmaktadır.156
Zengin üst sınıf arasında söylem olarak gerçekleşse de çoğunlukla nefret suç halini
almamaktadır. Bu durumun pek çok sosyolojik yönü olduğundan bahsedilebilir.
Genellikle ekonomik yönden de sıkıntılı olan toplumlarda hayatta kalma endişesi
toplumsal gerilimlere zemin oluşturmaktadır. Örneğin, alt ve orta sınıf arasında
kendine yer bulmaya çalışan mültecilerin çalışma alanları çoğu zaman yerli halkı
rahatsız etmiş ve kendi işsizliklerine karşı duydukları nefreti iktidar odaklarına değil,
mültecilere karşı yöneltmelerine sebep olmuştur.
155
Hakan ATAMAN, Orhan Kemal CENGİZ, Türkiye’de Nefret Suçları İnsan Hakları Gündemi
Dermeği yayını s.18
156
Türkiye'de Nefret Suçları, H. ATAMAN, O.K. CENGİZ, Ömer LAÇİNER ile söyleşi, s.64
65
Şeklinde gerçekleşen eylemler, mağdur kişileri hem madden hem de manen zor
duruma sokmaktadır. Nefret suçundan etkilenen kişilerde çoğunlukla;
❖ Depresyon
❖ Utanç
❖ Korku
157
Türkiye'de Nefret Suçları, H. ATAMAN, O.K. CENGİZ, Ömer LAÇİNER ile söyleşi, s.64
66
önlemeye yönelik farkındalık çalışmalarının artırılması bir toplum sorunu olarak her
defasında kendini yeniden üreten nefretin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.
Medyanın nefret suçlarının oluşmasında ve linç olaylarının yaşanmasındaki rolü
oldukça etkilidir. Türkiye’de ve dünyada geçmişten günümüze kadar devam eden
süreçte medyanın uğradığı dönüşümler ve toplumsal olaylarla olan ilişkisinin daha net
anlaşılabilmesi için bir sonraki bölümde medyanın dönüşümü konusu tartışılacaktır.
Medyanın dönüşümü ve linç olayları arasındaki ilişki, özellikle Türkiye’de meydana
gelen linç olaylarında medyanın toplum üzerindeki etkisini anlamak için önemlidir.
Geleneksel medyadan yeni medyaya geçen süreçte yaşanan dönüşümlerin, toplum
üzerinde olumlu ya da olumsuz pek çok farklı etkisi olduğundan bahsedilebilir.
158
İnan, 2010:124
67
159
Dilmen: 2007:113
160
Gans, 2005:39
161
MİSÇİ, Sema. (2006). Yeni Medya Kullanımının Organizasyon Yapısı Üzerindeki Etkileri. 1. Yeni
İletişim Ortamları ve Etkileşim Uluslararası Konferansı Bildiri Kitapçığı (s. 128). İstanbul: Marmara
Üniversitesi
162
MCLUHAN, Marshall, POWERS, Bruce R. (2001). Global Köy, İstanbul: Scala Yayıncılık.
163
Safko L, Brake D. K, The Social Media Bible, John Wiley & Sons, Inc., 2009
164
GERAY, Haluk (2003). İletişim ve Teknoloji Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya.
Ankara: Ütopya Yayınları
68
165
PAVLİK, John V. (2013) Yeni Medya ve Gazetecilik, s. 54-59
69
Dijital yayıncılık pek çok reklam alanını ve sponsorlu içerik imkanını içinde
barındırdığı için haberlerin servis edilmesinde kullanılan dil bu çıkar durumundan
etkilenmektedir. Daha çok “tık” almak ve daha çok kazanmak için kullanılan haber
dilinin dikkat çekici olması gerekmektedir. Bu bağlamda, şiddet haberleri ve linç
girişimleri de haberleştirilmektedir. Daha çok kullanıcıya ulaşmak adına şiddet
eylemlerinin şov malzemesi olarak kullanıldığının örneklerini görülmektedir. Örneğin,
2019 yılında taciz şüphelisi bir adamın haberini veren Sabah Gazetesi olay anının cep
telefonu ile çekilmiş videosunu paylaşarak “Tıkla hemen izle” şeklinde servis
etmiştir.166
166
Kartal’da Tacizciye Linç Girişimi haberi, Sabah Gazetesi, 2019.
https://www.sabah.com.tr/video/yasam/kartalda-tacizciye-linc-girisimi-kamerada (27.02.2020
tarihinde erişildi)
167
Strategic Developments for the European Publishing Industry towards the Year 2000. Europe’s
Multimedia Challenge. (1996) Main Report. Brussels: European Commission DG XIII/E.
70
Geleneksel medyanın klasik özelliklerinden olan tek yönlü iletişim, interaktif geri
dönüşlerle tartışma boyutuna taşınmıştır. Örneğin, canlı yayın esnasında sunulan bir
habere izleyiciler, sosyal medya ve internet aracılığı ile anında yorum ve müdahalede
bulunabilmektedir. Okuyucunun /dinleyicinin /izleyicinin haber akış sürecine
doğrudan müdahalesi, gazeteciliğin tek taraflı görece üstünlüğünü etkilemiştir. Cep
telefonları ve dijital kameralar ile amatör habercilik insanlar arasında yaygınlaşmaya
başlamıştır. Artık herkes her yerde “gönüllü muhabir” olabilmektedir. Kişiler elde
ettikleri görüntüleri kişisel bloglarında ya da sosyal medya hesaplarında bedelli veya
bedelsiz olarak paylaşabilmektedir. “Gönüllü muhabirlik” kavramının ortaya çıkması,
herkesin gazetecilik alanına giren işleri yapmaya çalışması beraberinde başka
tartışmaları da getirmiştir. Özel alan ihlali ve mahremiyet konuları tartışılmaya
başlanmıştır. Örneğin, bir magazin haberinde ünlü kişilerin görüntüsünü cep telefonu
ile kaydedip magazin mecrasına gönderen bir kişi ilgili haberde “gönüllü magazinci”
olarak tanımlanmıştır.168 Amatörlüğün yükselişi ve kamusal alanın dijital mecraları da
içine alacak şekilde genişlemesi yeni mahremiyet ihlali tartışmalarını beraberinde
getirmiştir. Geleneksel gazetelerin dağıtım süreci yeni medya döneminde amatör
yayıncılar aracılığıyla dijital olarak sağlanmaktadır. İnternet sayesinde artık gazeteler
dünyanın her yerine dijital olarak ulaşabilmektedir. Bu açıdan dağıtım sorunu
kalmamıştır.
168
Haberler.com, https://www.haberler.com/cem-yilmaz-birlikte-goruntulendigi-serenay-12904476-haberi/
169
JENKINS, H. Cesur Yeni Medya Teknolojiler ve Hayran Kültürü, İletişim Yayınları, 2018 s.38
170
JENKINS, H. Cesur Yeni Medya Teknolojiler ve Hayran Kültürü, İletişim Yayınları, 2018 s.20
72
fazla enformasyon olması bizi birbirimizle konuşurken bilgiyi aktarmaya teşvik eder.
Medya endüstrisi bu aktarıma çok kıymet vermektedir. Bilgileri konuşarak birbirimize
aktarmamız tüketimi kolektif bir süreç haline getirmektedir.
Ünlü siyaset bilimci Ithiel de Sola Pool, yakınlaşma kavramını medya sektörü
içerisinde ele alan ilk kitabı olan Technologies of Freedom (1983) içerisinde şöyle
bahsetmektedir: “Biçimlerin yakınlaşması” diye adlandırılan bir süreç medyalar
arasındaki, hatta posta, telefon, telgraf gibi iki nokta arası ve basın, radyo, televizyon
gibi kitlesel iletişim araçlarının arasındaki çizgileri belirsizleştiriyor. Tek bir fiziksel
araç – ister kablo ister tel ister radyo dalgaları olsun- geçmişte ayrı yollardan sağlanan
hizmetleri taşıyabilir. Diğer taraftan, geçmişte herhangi bir aracı ile sağlanan bir
hizmet -ister yayıncılık ister basın ister telefon santrali olsun- artık değişik yollardan
sağlanabilir. Böylelikle, bir medya ile onun kullanımı arasındaki birebir ilişki
sarsılmaktadır.”171
171
Ithiel de Sola Pool, Technologies of Freedom: On Free Speech in an Electronic Age, Harvard University
Press, Cambridge, Mass, 1983, s.23.
172
TDK, 2018
73
Çapraz medya, günümüzde editoryal, içerik ve tasarım olarak birbiri ile ilişkili
oluşturulan içeriklerin, bağlantılı kanallar aracılığıyla kurdukları iletişimi tanımlamak
için kullanılır. Bugün çapraz medya denilince akla, web.2 ile oluşturulan ikinci nesil
internet hizmetleri, toplumsal iletişim sistemleri, sanal ve artırılmış gerçeklik, görsel
müzik, YouTube, Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecraları, haber siteleri, içerik
oluşturmak ve oluşturulan içeriği dağıtmak için kullanılan çeşitli yollar gelmektedir.
173
KARINCA, Mürüvvet Göksu (2013). “Telekomünikasyonda Yakınsama Kavramı”, Ankara Barosu Dergisi,
4, s.263-282.
174
KIRAÇ, Erkan (2018). “Dijitalleşmenin İçinde Bulunduğumuz Dünü, Bugünü, Yarını”,
https://www.sigortamedya.com.tr/dijitallesmenin-icinde-bulundugumuz-dunu-bugunu-yarini/ (02.03.2020
Tarihinde Erişildi.)
74
Ekonomik kar elde etme amacına dönük olarak kullanılan medya alanları,
zamanla medya sektörünü holdingleşmeye doğru dönüştürmüştür. Türkiye’de
telekomünikasyon sektörünün devlet tekelinden ayrılması, medyada köklü
değişiklikler yaşanmasına sebep olmuştur. Telekomünikasyon, internet ve reklamcılık
sektörü birbirine yakınlaşmıştır ve yakınsama kavramı yükselişe geçmiştir. Daha çok
alanda daha fazla reklam yayınlayabilme imkânı doğmuştur. İnternet sağlayıcıları
tarafından sanal reklam uygulamaları ve ürün yerleştirme reklamları yapılmaya
başlanmıştır. Özellikle, Instagram, YouTube gibi sosyal ağ uygulamalarının kullanıcın
sayılarının her geçen gün artması, ürün yerleştirme reklamları için ideal bir zemin
oluşturmaktadır.
175
RTUK, 13 Nisan 1994
75
Çapraz tekelleşmenin en önemli sorunu, farklı alanlarda yayın yapan kitle araçları
arasındaki doğal özgünlüğü tüketerek, içeriklerin tümüyle benzer olmasına zemin
hazırlamasıdır.178 1990’lı yıllardan itibaren Türk medyasında, çapraz sahiplik eğilimi
artmıştır. Bu dönemde en çok dikkat çeken sermaye grupları Doğan ve Bilgin
gruplarıdır.179 Zamanla gazetelerle birlikte kendi televizyon kanallarını da
kurmuşlardır. Bu dönemde en çok dikkat çeken husus ise dağıtım sektörünün de
tekelleşmesidir. Doğan ve Bilgin gruplarının birleşmesinden, Bir-Yay dağıtım firması
adı altında yeni bir dağıtım ağı kurulmuştur. Doğan, Sabah, Uzan, Aksoy ve İhlas
gruplarının sahipleri ve bu gruplarda yer alan iş adamları, girişimcilik vasfını
kullanarak basın sektöründe söz sahibi olmaya başlamışlardır. 1998 yılında bu talep
en yüksek çağını yaşamış ve basın dışından gelen gruplar sektöre hâkim olmuşlardır.
180
Bu dönemlerde siyasi arenada basına yönelik medya desteğinin gücünü elde etmek
için çok ciddi bir talep patlaması yaşandığı bilinmektedir.
176
Sevginer P (2012) Medya ve Siyaset İlişkisi İçerisinde Türkiye’de Gazetecilik ve Sansür, Yüksek
Lisans Tezi, K. H. Ü. Sosyal Bilimler Enst, İstanbul.
177
Dalbudak, Ş. Türkiye’de Basın İletmeleri, (2004),
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/arsiv/sule.html (03.03.2020 Tarihinde erişildi.)
178
Topuz H (2003) 2.Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul
179
Biçer F (2008) Türk Medya Sektöründe Yabancı Yatırımlar ve Televizyon Alanında Bir Örnek
Olay Çalışması, Yüksek Lisans Tezi, M. Ü. Sosyal Bilimler Ens., İstanbul.
180
Sevginer P (2012) Medya ve Siyaset İlişkisi İçerisinde Türkiye’de Gazetecilik ve Sansür, Yüksek
Lisans Tezi, syf.26 K. H. Ü. Sosyal Bilimler Ens., İstanbul.
76
Türkiye’de holdingleşme mevzusu çapraz medya kavramı ile de farklı bir hal
almıştır. Medya patronları, birbirinden bağımsız çok farklı sektörlere atılmış ve
hepsini tek elden idare etmeyi başarmışlardır. Değişen ve gelişen teknoloji dünyasının
etkisiyle de zaman içinde geleneksel medya sanal bir ortama evirilmeye başlamıştır.
Çapraz medyanın en büyük gücü, patronların kendi zihniyetlerine ters düşen içeriğin
oluşturulmasını veya dağıtımını engelleyebilmesidir. Bu yönden bakıldığında, sanal
medyaya dönüşen geleneksel medya artık eski baskın gücünü kaybetmeye başlamıştır.
Sanal ortamda çok daha hızlı yayılabilen propaganda ve içerikler doğru bilgiye
ulaşmak isteyenler için dezavantaj oluştursa da interaktif olarak katılım sağlayabilme
özgürlüğü sayesinde insanlar daha çok seslerini çıkarabilir olmuşlardır.
Günümüzde geleneksel medyadan sanal medyaya geçiş süreci çok daha hızlı
olarak ilerlemektedir. İnternetin yaygınlaşması ve sosyal medyaların her yerden
77
Linç suçu, günümüze kadar sokaktaki öfkeli grupların birilerini darp etmesi veya
öldürmesi yoluyla gerçekleşirken artık bunun bir de sanal ortamlar üzerinden
gerçekleşmesi söz konusu olmaktadır. Örneğin; 2007 yılında basına yansıyan bir
haberde bir genç kız, arkadaşları ile sözlü tartışmaya girmiş, çıkan arbedeye jandarma
müdahale etmiş ve daha sonrasında kendisine saldıran kişiler sosyal medyada çeşitli
gruplar kurup, söz konusu genç kızın fotoğraflarını internette yayınlayarak ve
saldırgan ifadelerde bulunarak, kişinin intihara kalkışmasına sebep olmuştur.181 Linç
suçları kurbanlarına yalnızca fiziki değil, psikolojik olarak da büyük zarar
vermektedir. Sanal ortamda hızla yayılan enformasyon ve bilgiler de kişilere yönelik
saldırıların kitlelere yayılmasını kolaylaştırmaktadır.
181
https://www.sabah.com.tr/yasam/2017/10/13/sosyal-medya-linci-intihara-surukledi (Erişilme tarihi
02.08.2020)
78
İnternette yer alan kültürel ögeler ve kimlikler zamanla sanal kültür kavramının
ortaya çıkmasını sağlamıştır. İnternetin sınırları aşan kapsayıcı yapısı, sanayi sonrası
çağ, enformasyon çağı gibi kavram tartışmalarının merkezine internet teknolojisini
oturtmuştur. İnternet artık yeni bir kültürel mekân konumundadır. Online ortamlarda
paylaşılan içerikler, kimlikler ve bilgiler internetin kendine özel sanal bir kültür
oluşturmasını sağlamıştır.182
182
Güzel, Mehmet (2006) “Küreselleşme, internet ve Gençlik Kültürü”, Küresel İletişim Dergisi,
Sayı: 1, On-Line Akademik Dergi, s.1-16
183
Uğur, Aydın ve Mücahit Bilici (1998). “Bilgi Toplumu, internet ve Demokrasi–Dijital Alemin
Genleşen Kamusal Alanı,” Yeni Türkiye, Sayı 19
79
düşünce, ideoloji ve bakış açılarına göre devamlı akan enformasyon seline katkıda
bulunurlar.
Post modern çağın savunucuları ve internet dönemini bir yeni çağ olarak gören
kuramcılar genellikle internet teknolojisinin tüm dünyaya yayılması ile daha
demokratik ve eşitleyici bir dünya görüşüne geçileceğini savunmaktadırlar. Bu
görüşün temel hareket noktası, internetin sağladığı imkanların avantajlarıdır. Küresel
bir dünya düzeninin tam anlamıyla işleyebilmesi için, dünyanın dört bir tarafına
internet kabloları döşenmeli, internet teknolojileri en ücra yerlere kadar
ulaştırılmalıdır. Böylelikle tüm dünyanın iletişim halinde olduğu küresel bir düzen
ortaya çıkabilir. Herkes birbirine internet vasıtası ile temas kurabilir ise, daha
demokratik ve eşit bir dünya düzeni olabileceğini savunurlar.185
184
Şüpheli bilgileri inceleyen doğrulama platformu https://teyit.org/ (07.08.2020 Tarihinde Erişildi)
185
Kılıçbay, Barış (2005) “Bir Teknoloji Söyleminden Parçalar: Enformasyon ve İletişim
Teknolojileri Kuramlarına Tarihsel Bakış” Ankara, Epos Yayınları
80
İnternete erişimi olan herkesin, online kamusal alan içine dahil olduğundan
böylece daha demokratik ve eşitleyici bir ortamda bulunmasının demokratik düzene
katkı sunduğundan bahsedilebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus,
internetin ve özellikle sosyal medyanın demokrasi ile olan ilişkimizi ne denli
şekillendirdiğidir. Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte, tüm dünyada seçimlere
katılım oranlarının düştüğü gözlemlenmiştir. Bununla birlikte sosyal mecralar,
özellikle Twitter ve Facebook gibi ortamlar post modern bir hukuk anlayışını inşa
etmektedir. İnsanlar artık hak ve özgürlük savunuculuğunu sosyal medya üzerinden
81
186
Hançerli, S., Duru, H. ve Gergin, N. (2013). Toplumsal olaylarda ve kanunsuz eylemlerde katılım ve
saldırganlık. Polis Bilimleri Dergisi, 15 (2), s. 125.
82
Topluluk hali ve toplu hareket etme hali, insanlık tarihinin başından bu yana
devam eden bir yöneliştir. İnsanlar tıpkı sosyal hayatta olduğu gibi internette de sosyal
cemaatler kurarak aidiyet hissini burada beslemektedir. Sosyal cemaatler; internette
var olan bireyin yalnızlığını, problemlerini, arkadaşlık ilişkisi ihtiyacını ve
desteklenme güdüsünü beslemektedir. İnsanlar internette sosyal gruplar içerisinde yer
alarak kendilerini daha güvende hissedebilirler. Kamusal alan kavramından farklı
olarak internette ayrı bir ortam olduğundan bahsedilebilir. Çünkü kamusal alan
kavramı özü itibariyle bir alenilik ve gizli saklı olmayan ortam olarak düşünülür.
Ancak internette öne çıkan daha çok anonimlik ve bilinmeme ihtiyacıdır. Buradan
hareketle internetin ve sosyal medyanın kamusal alana dahil olup olmadığı
tartışılabilir.
Sosyal medya diye tabir edebileceğimiz alanların genişlemesi ile birlikte insanlar
artık sosyalleşme ve toplumun içine dahil olma ihtiyacını internetten
giderebilmektedir. İnternette olan ilişkiler ve arkadaşlıklar, internete aşina olmayan
nesil için gerçek dışı görünse de günümüzde yeni nesil özellikle tüm sosyalleşme,
alışveriş, arkadaşlık ve iş ilişkilerinin büyük çoğunluğunu internet üzerinden
karşılamaktadır. Dolayısıyla burada devamlı olarak üretilen kültür ve sanat ürünleri de
görebiliriz. Bir sanal kültürün inşası, genç neslin sosyal paylaşım mecralarında
ürettikleri içeriklerle beslenmektedir. Sanal kültür, fiziki ve reel olan kültürün
alternatifi konumundadır. Robins’e göre sanal cemaatler kavramının sosyal hayattaki
cemaatlerden farklı olması gibi sanal kültür ürünleri de reel kültürden ayrı olarak
şekillenir.187
Toplumların gerçek hayattaki kültür inşasına bakıldığı zaman, uzun yıllar ve farklı
medeniyetlerle yıllara yayılan bir süreçte oluştuğu görülür. Oysaki internet mecrasında
özü itibariyle sanal kültür ürünleri de çok kısa sürelerde üretilerek yine çok kısa
zamanda popülaritesini kaybeder. İnternetin gerçek dünyadan ayrıldığı en önemli
noktalardan birisi de bu zaman kavramının farklılığıdır. İnternette her şey çok kısa
sürede oluşmakta ve etkisi kısa sürmektedir. Sosyal hayatta kültür ürünleri de yaşamın
kendisi de bu kadar hızlı akmadığı için kalıcılığı daha sağlamdır. Bu nedenle internetin
187
Robins, K. İmaj Görmenin Kültür ve Politikası, s. 165
83
Toplumda giderek daha fazla insanın sosyal medyaya ve sosyal kamusal alana
katılım sağlaması, bazı yönleriyle sanal dünyanın gerçek dünyaya alternatif
oluşturmasına sebep olmaktadır. Sanal ortamlar ve sanal alışkanlıklar günlük
hayatımızı ve sokaktaki sesimizi etkilemeye devam ediyor. İnternet ve sosyal medya
öncesi dönemde “sokağın sesi ve tepkisi” olarak yansıtılan her şey bugün çoğunlukla
sosyal ortamlara taşınmış durumdadır. Sosyal medya ve internet mecralarının, bir
yandan daha çok insanın düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi ve dilediği olaylara
tepki verebilmesi için muhteşem bir fırsat sunduğu, diğer yönüyle ise insanların
kitleler halinde eylem ve karşı duruş pratikleri sergilemelerini yavaşlatıcı bir etkisi
olduğundan söz edilebilir.
Sanal ortamların etki ettiği konulardan bir diğeri ise sanal kültür malzemeleri ve
sanal içerikler konusudur. Teknolojik gelişmeler günden güne hayatlarımızı daha fazla
etkiliyor. Sanal kültür ile yetişen bir neslin psikolojik yönlerinde oluşabilecek
farklılıklar da göz önüne alındığında, bu durumun insan modeli ve kişilikler üzerindeki
etkisinin henüz tam anlamıyla çözülebilmiş olmadığı görülmektedir. Bazı sosyal
bilimciler toplumların bu hızlı dönüşümünün bazı psikolojik sorunlar ortaya
çıkardığını söylemektedir.188
Teknolojiler dünya ile olan etkileşime aracılık etmekte ve hatta ikame etme
işlevlerine sahiptir. Dünya ile doğrudan temasa girmekten kaçınmak için teknolojiyi
188
Işık, S.Yetkin (2012) Kültürel Değişim ve Ebeveynlik: Ankara Kamil Ocak Mahallesi Örneği,
Tamamlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
189
Roland Fischer, “A story of the utopian vision of the world”, Diogenes, 163, 1993, s.21.
190
Zygmunt Bauman, “Morality without ethics, Theory, Culture and Society, 11 (4), 1994, s.12
191
A.g.e., s.4
85
ve teknolojik ürünleri kullanırız. Temas, gerçek dünyaya ait olan bir kavramdır.
Dokunma duygusu dünyanın kaosuna maruz kalma riskini de beraberinde getirir.
Teknoloji ile ise dokunmaya gerek kalmadan dünya belli bir mesafe içinde tutulabilir.
İnsanların birçoğu, devamlı temastan kaçma eğilimi içindedir. Elias Canetti, “İnsan
herhangi bir yabancı şeyle fiziksel temastan her zaman kaçınma eğilimindedir”192 der.
Yeni vizyon teknolojileri ile böyle bir ihtimale karşı görsel egemenlik sağlanmakta ve
dokunuşa karşı görüş sunulmaktadır. Görme ve izleme teknolojileri her geçen gün
daha da mükemmelleştirilir. Her şey görünür hale gelir, özellikle sanal olarak hiçbir
şey görüş alanı dışında kalmaz. Böylece kontrol edilebilen ve izlenebilen bir dünya
modeli de oluşturulmuş olur.
Sanal gerçeklik boyutu ise insanlığı sanal yaşama, dijital bir mutluluğa sevk
etmektedir. Time dergisinin belirttiğine göre, “beş yıl içerisinde Himalayalar’a,
Venedik’e sanal gerçeklik turlarının yaygınlaşacağı”193 öngörülmektedir. İnsanların
konfor alanından ayrılmadan, endişesiz ve güvenli bir deneyime olan taleplerinin
gerçek dünyaya oranla daha fazla olacağı düşünülmektedir. Sanal alanlar ve siber
dünya genellikle gerçek dünyaya bir tepki olarak düşünülür. Bir diğer düşünülme şekli
ise gerçek dünyanın zorluk ve tehlikeli koşullarına karşı güvenli bir liman olduğudur.
Sanal olarak var olunan alan aynı zamanda, “hiçbir yer- herhangi bir yer” olma
ayrıcalığına sahiptir. Bu durum, kişilere özgür alan sunarken aynı zamanda pek çok
belirsizlik sorununu da beraberinde getirir.
Ütopyacı bakış açısına göre sanal alanlar, insanların bir araç üzerinden iletişim
kurmasını sağlar ve bunun en ideal kolektif paylaşım olduğu vurgulanır, böyle umut
edilir. Sanal iletişim ilişkileri, günümüz dünyasının zor koşullarına karşı alternatif ve
steril bir alanda gerçekleşen faaliyetlerdir. Rheingold’a göre ağlar üzerinden çeşitli
dostluk ilişkileri ve sanal cemaatler kuran topluluklar, yalnızca sanal bir etkileşim
grubu olmak değil ruhu olan gerçek bir cemaat duygusu aramaktadır. 194
Bu
toplulukları oluşturan kişiler gerçek dünyaya göre daha özgür ve bireyler bir ortamda
bulunmakla birlikte bir gruba ait olma duygusunu da burada tatmin edebilmektedir.
Sanal gruplar ve cemaatler hem dijital bir kültür hem de etkileşim alanı yaratırlar.
İnternette paylaşılan her türlü sesli, yazılı ve görsel içerikler kendine has bir kültürün
192
Canetti, Crowds and Power, s. 15
193
George M. Taber, “A whole new world”, Time, 12 Haziran 1995, s.55
194
Rheingold, Virtual Community, s. 115, 56.
86
tamamlayıcısıdır. Gerçek dünyada bir araya gelen gruplar kadar olmasa da sanal dünya
gruplarının da birbirlerine karşı aidiyet ve sorumluluk hissettiği görülebilir.
Sanal alanlar, kötüye giden dünyaya alternatif olduğu düşünülen alanlardır. İnsani
ilişkileri onarması beklenen siber alanlar çoğu zaman sorunun kaynağı konumunda da
olabilmektedir. Sanal dünyayı anlamak için gerçek dünyadan yola çıkmak ve gerçek
dünyadaki pek çok sorunun sanal ortamlara taşındığını kabul etmek faydalı olacaktır.
Sanal dünyanın temel taşını farklılıklar, asimetri ve çatışmalar oluşturur. Chantal
Mouffle, sanal alanlarda ortak temel çıkarlardan, fikir birliğinden ve konsensüsten
bahsetmenin yalnızca bir yanılsama olduğunu söylemektedir.195 Burada önemli olan
farklılıkları içinde barındıracak çoğulcu bir sanal beraberliğe sahip olmaktır.
195
Chantal Mouffe, The Return of the Political, Londra, Verso, 1993, s.6
87
Sanal kültür ile linç olayları arasındaki ilişki, insanların sanal ortamlar üzerinde
oluştukları kimlik inşası ile alakalıdır. Sanal ortamlarda hedef alınan kişi ya da kişilere
karşı Gerard Reulet’in ifadesiyle “yüzer kimlikler” devreye girer. İnsanlar sosyal
medya üzerinden yorum ve paylaşım yaparken sınırsız özgür ve anonim
hissedebilirler. Oysa ki sınırsız özgürlük ve kontrol cisimsiz varlıklara özgü bir şeydir.
Burada kastedilen insanların esas kimliklerinden sıyrılarak anonim olmanın verdiği
rahatlık ile kendilerini sınırsız özgür olarak görmeleridir. İnsanları ve toplumları bir
arada tutan şeylerin başında toplumsal huzur gelir. Huzurlu toplumlar, bireylerin
birbirlerine karşı anlayış ve empati beslediği yerlerdir. Sanal alanlarda ise bu durum
tam tersi olarak ortaya çıkar. İnsanlar sarf ettikleri nefret söylemlerinin ve saldırılarının
sorumluluğunu üstlenmezler. Heim, “diğerleriyle doğrudan fiziksel olarak
karşılaşmayınca, etik anlayışımız gevşemeye girer” diyerek bu durumdan bahseder.196
Ona göre makine ara yüzleri empati duygumuzu sekteye uğratarak, insan ilişkilerinde
ahlak dışı kayıtsızlığı artırabilir.
Günümüzde sanal alanlar pek çok duygunun ifade edildiği alanlar olarak
kullanılmaktadır. Bu duygular arasında en yaygın olanlardan nefret duygusudur. Bir
kişiye, gruba ya da etnik kökene yönelik olarak nefret söyleminde bulunmak çok sık
karşılaşılan bir durum haline gelmiştir. Sanal linçlerin ilişkili olduğu kavramlardan bir
diğeri de siber zorbalık kavramıdır. Elektronik ve bilgisayar tabanlı iletişim
alanlarında yaygın olarak görülen siber zorbalık, bir kişinin ya da kişilerin internetteki
sosyal ağları kullanarak diğer kullanıcılar üzerinde zorbalık içeren davranışları
196
Michael Heim, “The erotic ontology of cyberspace”, Benedikt, Cyberspace, s.75-76.
88
Tekrar Etme: Zorbalık içeren davranışın aynı şekilde birden fazla kez tekrar edilmesi
Zarar Verme: Siber zorbalık uygulanan kişiye maddi ve manevi olarak zarar vermeyi
içerir
Siber zorbalık ve sanal linçlerin sebepleri arasında, bir gruba ait hissetme, popüler
olma çabası, saldırının sonuçlarını görememe ve anonim kimliklerin arkasına
sığınarak dikkat çekmenin cazibesi gösterilebilir. Sanal linç ve zorbalık gerçekleştiren
kişiler genellikle anonim kimler arkasında kendilerini ifade etme yolunu seçmektedir.
Kimliği bilinmeden daha güçlü hissetme etkisinin ve daha önce benzer şekilde sanal
linç ya da siber zorbalığa maruz kalmış olmanın da etkili olduğu düşünülmektedir.
197
Görzig, 2011, s.1
198
mobbing.org.tr
89
isteyen kişilerin pek çok gizli ve sahte hesap açmasına imkân sunar. Böylece tek bir
kişi birden fazla sosyal hesap üzerinden kişileri hedef alarak çoğunluk
oluşturabilmektedir. Twitter gibi sosyal medya ağlarında hashtagler üzerinden sanal
gündemler belirlenmektedir. Bu yöntem ile yeterli çoğunluk oluşturulduğunda bir kişi
ya da konu hızlı bir biçimde gündeme girebilir ve söylem herkese yayılmış olur. Sosyal
medyada en çok tercih edilen linç yöntemlerinden biri hashtag oluşturarak kişi ya da
kişilerin toplu hedef olmasını sağlamaktır. Sanal linç girişimi yapan kişiler çoğunlukla
küfür, hakaret, aşağılama, itibarsızlaştırma, görüntülü ve sesli medya içerikleri ile ifşa
etme yolunu seçmektedir.199
Sanal linçler aynı zamanda boykot etme ve ifşa etme gibi davranış biçimleri ile de
yeni bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişten günümüze kadar devam eden fiili
linçlerin sanal linçlerden ayrılması, linç kavramında dönüşüm olduğunu
göstermektedir. Linç kelimesi söylem olarak da dönüşüme uğramıştır. Örneğin,
kişilerin sevmediği bir içeriği paylaşırken tepki çekmek istemediğini belirtmek için
“linçe uğramak istemem ama bunu sevmedim” veya “bu diziyi beğenmediğim için
resmen linç edildim” gibi söylemlerle kendilerini ifade etmeleri ve bu söylemlerin
sosyal medya mecralarında sıkça kullanılması linç kavramının sınırlarını
silikleştirmektedir. Buna göre neyin linç sayılıp neyin sayılamayacağı yeni bir tartışma
konusu oluşturmuştur.
Sanal linç, dijital linç gibi kavramlarla ifade edilen bu kitle hareketleri aslında
temelde nefret söylemlerinin ve nefret kültürünün yaygınlaşması ile ortaya
çıkmaktadır. Burada linç kitlesi, organize olarak toplu bir şekilde hareket etmekte ve
199
Eraslan 2016: 37
90
Sanal linçler; internet ortamında ve özellikle sosyal medyada bir kişiyi hedef
alarak paylaşım yapma, sanal kitlenin yoğun hakaret ve saldırılarına maruz kalması
olarak tanımlanmaktadır.200 Sosyal medyanın ve sanal ortamın hızla değişen akışkan
yapısı, anlık verilen tepkilerin geniş kitlelere ulaşmasını kolaylaştırmaktadır. İnsanlar
gündem olan olayın ya da kişinin tamamını dinlemeden belirli bir kısmına odaklanarak
da paylaşım yapabilmektedir. Bu durum yanlış bilginin internette yayılmasını
kolaylaştırmaktadır. İtibarsızlaştıran içeriklerin hızla yayılması masum kişilerin geri
alınamayacak şekilde durumdan zarar görmesine neden olabilmekte ve imaj kaybına
sebebiyet verebilmektedir.
İnternette meydana gelen linç olaylarında, linç suçunu gerçekleştiren kişilerde bir
gruba ait hissetme / takdir görme duygusunun da baskın olduğu düşünülmektedir.
Sanal gerçeklik ve siber alanlar üzerine yapılan çalışmalarda sanal gerçeklik gerçek
dünyaya bir alternatif olarak düşünülmektedir. Ütopyacı bir proje olarak da
sunulabilen siber alanlar yeni ve yenilikçi bir toplumun alternatifi olarak görülür.201
Sanal cemaatler ile yanlış giden dünyaya bir alternatif üretilebileceği düşüncesi vardır.
Fiziksel kültür ile sanal kültür arasında yaşayan bu siber alan içinde insanları etkileyen
pek çok farklı değişken bulunmaktadır. Bunlardan biri kabul görme ve anonimliğin
gizli cazibesidir. İnsanlar sosyal ağlar üzerinde oluşturdukları sanal cemaatler içinde
kabul görmek için de toplu linç girişimlerine ya da nefret söylemi olaylarına
karışabilirler. Sosyal hayatta mümkün olmayan anonimlik ve kimliği gizli olarak
dikkat çekebilme gücü ise sanal linçlerin oluşmasını kolaylaştıran bir diğer etkendir.
200
Duman, 2019: 7.
201
Robins, Kevin İmaj, Görmenin Kültür ve Politikası, Çev: Nurçay Türkoğlu, Ayrıntı Yayınları, 2013, s. 165
91
Sanal yaşam deneyimleri ile gerçek hayat arasında duygudaşlık ve aidiyet hissi
açısından benzerlikler olsa da sanal cemaatlerin Sorkin’in ifadesiyle “milyarlarca
kentliyi barındıran… ama yerlisi olmayan bir kent üreten” bir oluşum olduğundan söz
edebiliriz.204 Sanal cemaatler ile ağ beraberliği aynı açıdan değerlendirilebilir. Her iki
deneyimde de “Grup aklı” hakimdir ancak gerçek hayatta olabilecek bir karşılaşma
durumu yoktur. Jean Baudrillard sanal cemaatlerin “bütün tarihin dondurulmuş
maketi” olduğundan söz eder. Buna göre dijital alanlar “filiz veren ama tamamen
sentetik olan” bir dünyadır.205 Bu iki görüş de sanal alanların bir toplum üretme
amacında değil cemaat / topluluk oluşturma amacında olduğundan bahseder. Sanal
cemaatler alternatif bir toplum oluşturmaz, topluma alternatif olarak ortaya çıktığından
söz edilebilir.
202
Rheingold, Virtual Community, s.6
203
Giddens, Modernity and Self-Identity, s.87
204
Michael Sorkin, “See you in Disneyland,” Michael Sorkin (der.), Variations on a Theme Park,
New York, Farrar, Straus & Giroux, 1992. s. 231.
205
Jean Baudrillard, “Hyperreal America”, Economy and Society, 22 (2), Mayıs 1993, s.246.
206
Chantal Mouffe, The Return of the Political, Londra, Verso, 1993, s.6
92
Sanal cemaatler içinde yer alan bireyler, gerçek kimlikleri ile hesap oluşturabilir
ya da gerçekte olmasını istedikleri profilin özelliğini taşıyan anonim ve sahte bir
kimliğe de bürünebilirler. Genellikle sahte profil kullanan kullanıcıların gerçek
kullanıcı fotoğrafı ve bilgileri ile hesap oluşturan kişilere göre daha saldırgan bir
imajlara büründükleri düşünülmektedir.
207
Eraslan, 2016:43.
93
IV. BÖLÜM
BULGULAR VE TARTIŞMA
göre208 2019 yılı içinde, 80 farklı grup ile alakalı olarak toplamda 5 bin 515 nefret
söylemi üretilmiştir. Üretilen bu söylemler; çeşitli basılı yayın, gazete, köşe yazısı ve
internet sitesi gibi ortamlarda oluşturulmuştur. Rapora göre bir yıl içinde
gerçekleştirilen nefret söylemlerinin çoğu Ermeni ve Suriyeli gruplar hedef alınarak
oluşturulmuştur. (Tablo:1)
Tablo 1: Hrant Dink Vakfı’nın araştırmasına göre nefret söylemlerinin hedef aldığı
gruplar ve söylem sayıları (2019)
208
Hrant Dink Vakfı, Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem raporu, 2019,
https://hrantdink.org/attachments/article/2665/Nefret-soylemi-ve-Ayrımcı-Soylem-2019-Raporu.pdf
19.06.2021 tarihinde ulaşıldı.
95
söylemlerine yer verilmiştir. ‘Diğer’ olarak belirtilen bölüm ile, basın arşiv yazıları,
kitap tanıtım ve değerlendirme yazıları ile beraber okur sayfalarında oluşturulan
yazılar ifade edilmiştir.
209
Hrant Dink Vakfı, Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem raporu, 2019
96
● Politik söylemler,
Çalışmanın bir diğer metodu olan söylem analizi ise, yazılı ve söylem olarak
yapılan ifadeleri derinlemesine inceler. Düşünce, zaman içinde sözlere ve söylemlere
dönüşür. Düşüncelerin söz ile ifadesinin sonuçları, söylemlerin incelenmesi ile
anlaşılabilir. Megill’in ifadesiyle, içinde bulunduğumuz durumun ifadesine söylem
denir. Şeyleri ortaya koymanın ve açılımlarını yapmanın yolu söylemden geçer.212
Söylem analizi, genellikle sosyoloji, psikoloji gibi sosyal bilimler alanında ve
medyanın değerlendirilmesinde kullanılan bir yöntemdir. Söylem çözümlemesinin
özellikleri arasında öne çıkan ilk özelliği, sosyal olmasıdır. Kelimeler ve anlamlarının,
nerede, kim tarafından ve ne anlamda kullanıldığı söylemin sosyal yönünü belirler.
Analiz buna göre şekillenir. Sosyal ve kuramsal olarak kelimelerin anlamları
değişebilir. Bu durum, söylemin evrensel olmasının önündeki engellerden biridir.
Söylem analizinin bir diğer özelliği, sadece uyumlu söylemleri değil, birbirine zıt
söylemleri de ortaya çıkarmasıdır. Üçüncü olarak ise söylem, iktidar biçimi, hiyerarşi
ve zıtlıklar içinde bulunabilir. Söylemelerin üretilmesi ve iktidar kavramı birbiri ile
ilişkilidir. Bazı kuramsal tanımlamalar söylem ile iktidarı bir arada ele alır.213
210
Strauss ve Corbin, 1990.
211
Peräklyä, A. (1997)
212
Megill, 2012: 408.
213
Punch, 2011:216.
98
Foucault, söylem analizi yaparken dışsal ve içsel usullere dikkat çeker. Dışlama
unsurları olarak adlandırılan bu etki kendi içinde üçe ayrılmaktadır; yasaklanmış
sözler, doğru ve uygun olanın söylenmesi istenci ve deliliğin paylaşımı. Bu maddeler
ile Foucault, toplum içinde bireylerin istedikleri her şeyden söz edemediğini vurgular.
Toplumun söylemlerini şekillendiren bir otorite ve iktidardan söz etmek mümkündür.
İktidarın gözü insanlar üzerindedir ve daima açık/kapalı baskının varlığından söz
edilebilir. Söylemin önünün kesilmesi özellikle bazı alanlarda yoğunlaşır. Siyaset ve
cinsellik gibi alanlarda karadelikler oluşturularak, kişilerin kendini diledikleri gibi
ifade edebilmeleri iktidar sahipleri tarafından kontrol altına alınmaya çalışılır.215
Foucault’un içsel unsurlar olarak tanımladığı hususlar ise üçe ayrılır; yorum, yazar
ve disiplinler bu unsurları oluşturmaktadır. Toplumu oluşturan kültür sistemi içinde
yorumlar, dini ya da hukuki metinlerde, edebi metinlerde ve bazı noktalarda bilimsel
metinlerde de kendine yer bulabilir. Başka bir ifade ile aynı kaynaktan çıkan herhangi
bir eser, farklı disiplinler arasında farklı şekilde yorumlanabilir. Ayrı disiplin alanında
incelenen söylemler, birbirinden ayrı söylem biçimlerine imkân verebilir. Bir söylemi
edebi metin yönüyle ya da dini referanslarla incelemek farklı sonuçlar almayı
sağlayacaktır. Yorumun analiz içindeki rolüne bakıldığı zaman ise, telaffuz edilmiş
olanı tekrarlamaktan öteye geçilmediği görülür. Söylemlerin içinin boşaltılmasında ya
da etkisiz hale getirilmesinde yazarlar da rol alabilir. Söylemin birleştirme kuralından
hareketle bir söylemi metne dönüştürmüş ve yazmış olan kimse aynı zamanda metnin
doğruluğunun da referans noktası olarak gösterilebilir. Genellikle bilimsel metinlerde
rastlanan bu durumlarda, bir konuda yazara referans yapmak, söylemin doğruluğunun
işareti olarak görülebilmektedir. Yani söylemin doğruluğu ve yazar arasında bir güven
ilişkisi kurulmaktadır. 216
Sosyal medyanın etkileşim alanı olması, bu etkileşimi elde etmek için çeşitli nefret
söylemlerinin oluşturulmasına da zemin hazırlamaktadır. Kişiler; etnik kimlik/ ırk/ din
214
Foucault, 2011:58.
215
Foucault: 1987:23-32.
216
Faucault: 1987: 32-37.
99
/ cinsiyet ve politik duruş konusunda aynı görüşte olmadıkları kişiler hakkında nefret
söylemi üretebilmektedir. Gündelik alanda ve hayatın her anında yeniden üretilen
nefret söylemleri günümüzde sosyal ortamlarda da kendine yer bulabilmektedir. Ama
aynı zamanda pek çok linç girişimi ve nefret söylemi de tepki görerek toplumsal
refleks oluşturmaktadır. Bu bağlamda sosyal medyanın, nefret söylemleri açısından
salt “iyi” veya “kötü” olduğundan söz etmek mümkün olmamaktadır.
217
Van Dijk,1987: 67-187
101
218
Maraş Katliamı için bknz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Maraş_Katliamı 07.07.2021 Tarihinde
Erişildi.
219
Sivas Katliamı için bknz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Katliamı 07.07.2021 Tarihinde
Erişildi.
220
https://www.birgun.net/haber/kilicdaroglu-na-cenazede-saldiri-linc-girisimi-degil-protesto-281319
07.07.2021 Tarihinde Erişildi.
221
https://t24.com.tr/haber/chp-lideri-kemal-kilicdaroglu-na-saldiri,817762 07.07.2021 Tarihinde
Erişildi.
102
2019’un aralık ayında yaşanan olaydan sonra çeşitli sosyal medya hesaplarından
suçu ve suçluyu övmeye yönelik paylaşımlar yapıldığı görülmüştür. Siyasetçilere
yönelik olarak gerçekleşen saldırıların birçoğu karşıt görüşlü kişiler tarafından
gerçekleştirilmekte ve toplumu galeyana getiren politik söylemlerin bunda etkili
olduğu görülmektedir. Toplumsal kutuplaşmalar ve gerilimler linç olaylarının
yaşanma sıklığını etkilemektedir. Kılıçdaroğlu’na saldırı sonrasında pek çok sosyal
medya kullanıcısı tarafından saldırganları destekler paylaşımlar yapıldığı görülmüştür.
Karşıt görüşlü bir Twitter kullanıcısı tarafından yapılan bu paylaşımlar pek çok
beğeni ve yorum almış aynı zamanda dolaşıma sokularak yeniden üretilmiştir.
Saldırganı destekler yorum yazan kişilerin çoğunlukla linçe uğrayan siyasetçinin
görüşüne karşıt kişiler olduğu görülmüştür. Hem fiziki olarak hem de sanal yollarla
gerçekleşen linç saldırısı, burada Canetti’nin bahsettiği deşarj olma hali gibi
kullanılmaktadır.222 Kitleler nefretini ve enerjisini, fiziki saldırılarla ve nefret
söylemleri ile ifade etmektedir.
222
CANETTI, 2017, s. 13.
103
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Makro Analiz:
Metin Yavuz isimli bir kullanıcı tarafından sosyal medya ağı Facebook’ta
yayınlanan paylaşımda, “Size bir soru... Kılıçdaroğlu cenazeye giderken vatandaşın
tepkisiyle karşılaşacağını bilmiyor muydu? Bu kadar aptal mı bu adam? Yoksa bilerek,
isteyerek, vatandaşın kendisine tepki vermesini arzulayarak, hatta kötek yerken alacağı
zevkin hesabını yaparak mı gitti? İşte bunun adıdır provokasyon!” ifadeleri kullanılmış
ve servis edilmiştir.
Mikro Analiz:
paylaşımda dikkat çeken bir diğer önemli detay ise “vatandaşın kendisine tepki
vermesini arzulayarak, hatta kötek yerken alacağı zevkin hesabını yaparak mı gitti?”
sözleridir. Bu sözler apaçık bir nefret söylemi olup linçe uğrayan kişiyi hedef
göstermektedir. Aynı zamanda linç güruhlarını haklı çıkarmaya çalışmakta ve
“vatandaşın taşan sabrı” olarak olayı basite indirgemektedir. Söz konusu kullanıcının
linçe uğrayan kişi hakkında hoşgörüsüz bir tavırda olduğu ve hedef gösteren bir dil
kullandığı görülmüştür. Yapılan nefret söylemleri, meselenin düşmanca bir yöne
evirilmesine zemin oluşturmaktadır.
Linç olaylarının yaşanmasında en önemli etkenlerden biri suçu ve suçluyu mazur
gören anlayışın toplum tarafından kabul edilmesidir. Bu olay akabinde yapılan bir
diğer paylaşımda ise söz konusu saldırının gerçekleşmesine sevinen kişilerin tepkileri
görülmüştür.
106
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Tanıl Bora, linç güruhlarının harekete geçmesini bazı esaslara bağlı olarak
gruplandırmıştır. Bunlardan en önemlisi çoğunluk/ kalabalık olmanın verdiği güçle,
“sabrımız taştı” haklılığına sığınarak yapılan saldırılardır. Bu saldırılar özellikle
politik söylemlerle kışkırtılmaktadır. Hukuki ve diğer kontrollerden azade olduğunu
düşünen kitleler büyük bir hızla linç grupları halini alabilme potansiyeline sahiptir.
Küçük bir ima ya da hareketten hareketle bile çeşitli saldırıların gerçekleşmesi olasıdır.
Özellikle şehit cenazelerinden sonraki ortamlarda milliyetçilik duygularına referansla
nefret söylemleri üretilmekte ve toplum adeta kendisine bir “günah keçisi”
aramaktadır.223 Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı örneğinde ise “şehit cenazelerinin
sorumlusu” söylemleri ile saldırı gerçekleşmiş ve sonrasında yapılan paylaşımlar da
yine bu söylemlerle suçu ve suçluyu haklı göstermiştir.
Yukarıda yer alan örneklerdeki kişilerin aynı zamanda görünür olma çabası ile de
paylaşım yaptıkları göz önünde bulundurulmalıdır. Takipçi yorumlarında ise
çoğunlukla söz konusu paylaşımla aynı fikirde olduğu vurgusu yapılmış ve paylaşımcı
desteklenmiştir.
223
Bora, T., 2018 s.38.
224
https://www.birgun.net/haber/kilicdaroglu-na-cenazede-saldiri-linc-girisimi-degil-protesto-281319
09.07.2021 Tarihinde Erişildi.
108
Çalışmada ikinci örnek olay olarak, ünlü oyuncu Ayça Erturan’ın hamile
olduğunu duyurduğu video seçilmiş, görüntülerin Youtube’da paylaşılması ve
sonrasında gelen yorumlar üzerinden inceleme yapılmıştır. Erturan’ın paylaşımı
sonrası sosyal medyada kendisine yönelik olarak gerçekleşen linç ve nefret söylemleri
incelenmiştir.
Makro Analiz:
Ayça Erturan, eşi Oğulcan Kırca’ya hamilelik müjdesini, sosyal paylaşım sitesi
Youtube’dan bir video ile duyurmuş ve videoda eşine haberi nasıl verdiğini
paylaşmıştır. Hamilelik haberini karnına “babacığım buradayım” yazarak eşi ile
paylaşan oyuncu, sosyal medya kullanıcılarının nefret söylemlerine maruz kalmıştır.
Eşine karnını göstermek için pantolonunu aşağı doğru çeken Erturan, sosyal medya
109
225
Ayça Erturan’ın hamilelik paylaşımı yaptığı ve nefret söylemine uğradığı video
https://www.youtube.com/watch?v=87p-hfSAqAY 13.07.2021 Tarihinde Erişildi
110
Çalışmanın ikinci örneği olan Ayça Erturan’ın paylaşımında ise takipçileri, ‘kadın
kimliği ve hamilelik’ üzerinden mahrem alan vurgusu yapmış ve oyuncuyu hedef alan
yorumlar yazdıkları görülmüştür.
226
Rojek, 2003 s. 19-20
111
Resim 3: Ayça Erturan’a yönelik olarak yazılan, “mahrem alan”, “edep ve ahlak”
vurgulu yorumlar
Mikro Analiz:
bir yorum eklemiş ve Erturan üzerinden tüm ünlü kişileri utanmazlıkla itham etmiştir.
Genel yapı itibariyle olumsuz ve dışlayıcı bir tutum sergilenmiştir.
Sosyal medyada kadınlara yönelik olarak gerçekleştirilen nefret söylemleri ile çok
sık karşılaşılmaktadır. Kadına yönelik, hayatın her anında var olan şiddet biçimleri
Bourdieu’nun bahsettiği “simgesel şiddet” olarak sosyal medyada da kendini
göstermektedir.227 Simgesel şiddet, hayatın her alanında farkında olarak ya da olmadan
karşılaşılabilecek bir şiddet çeşididir. Herhangi bir tavır, bakış, söylem ve mimikler ile
ortaya çıkabilen görünüşte şiddet içermese de arka planda şiddet barındıran bir
durumdur. Kadınlar toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden sistematik olarak simgesel
şiddete maruz kalabilmektedir. Tüm dünyada ve Türkiye’de simgesel şiddetin kadınlar
üzerinde bıraktığı izleri görebilmek mümkündür.
Bourdieu, simgesel şiddeti; “Kendi kurbanları için bile görünmez olan, bilgi ve
iletişimin salt simgesel yöntemleri aracılığıyla- ya da daha açık bir deyişle, duygusal,
sınırsız, ya da tanıma ve tanımama yoluyla- işleyen duyarsızlaştırıcı ve yumuşak bir
227
Bourdieu, Pierre., Eril Tahakküm, 2015
228
Türk, 2014: 613
113
Kitlelerin bir arada olmasını sağlayan ve aradaki bağı güçlendiren deşarj durumu,
Elias Canetti tarafından tanımlanmıştır. Canetti, eskiden halka açık olarak gerçekleşen
idamlarda kesik başın havaya kaldırılmasının ve izleyici kalabalığın attığı çığlığın,
futbol tribünlerindeki seyirciler ile benzer özellik gösterdiğinden bahsetmektedir. Bu
iki durumda da kitlelerin deşarj olduğundan söz edilebilir. Örneklerdeki kullanıcı
yorumlarında ise benzer bir deşarj durumu görülmektedir. Hedef göstererek ve nefret
söyleminde bulunularak, paylaşım yapan kişiler üzerinden bir deşarj durumu
oluşturulmaktadır.
“Bence kötü bir resim o kadar açmasına gerek var mıydı bence yoktu.”
“Baya yarıya kadar indirdi. Eyvah dedim bir an. Hiç hoş olmamış.”
229
Bocquet, 1989’dan aktaran: Köse, 2004: 57.
114
Makro Analiz:
Yorumlar:
@bulut_kul20 “Üzgünüm Pelin şu videonun göze hoş gelen hiçbir yanı yok.”
@ayla2839 “Biraz yas tutsan...her acının bir yası vardır… bu kadar çabuk tatil, su,
güneş, gülücükler… inanamıyorum sana gerçekten…”
116
Mikro Analiz:
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Resim 6: Pelin Öztekin ile diğer ünlü kişilerin kıyaslamasını yapan nefret söylemleri
118
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Resim 7: Pelin Öztekin’in fotoğrafı üzerinden kadınlara yönelik nefret söylemi yapan
yorum
Makro Analiz:
kalsın! Sen de hayat boş pompala coş işte (sinirli surat ve iğrenen surat emojisi) yazık
çok yazık alın size kız evlat!” ifadelerine yer verilmiştir.
Mikro Analiz:
Pelin Öztekin’in babasının vefatından bir süre sonra paylaştığı bikinili havuz
fotoğrafı üzerinden hem bedenine yönelik hem de kişiliğine yönelik saldırılar
yapılmıştır. Yorumların genelinde yadırgayıcı ve ayıplayıcı ifadelere yer verilmiştir.
“Kadın vücudu” ve “çıplaklık” ile “yas süreci” arasında bağ kurularak nefret
söylemleri üretilmiştir. Bununla birlikte destekleyici yorumlar da paylaşım altında yer
almaktadır. Ancak bu yorumlar da Pelin Öztekin’i desteklerken, saldırgan yorum
yapanlara yönelik nefret söylemleri barındırmaktadır.
Resim 8: Canan Kaftancıoğlu, Feyza Altun, Berna Laçin ve Nevşin Mengü’ye yönelik
atılan Twit içeriği
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Söz konusu iki Twit incelendiği zaman kullanıcıların kadınların şahsına ve vücut
bütünlüğüne karşı saldırgan bir tutum içinde oldukları görülmektedir. Olası darbe
senaryosu üretilerek kadınlara yönelik nefret söylemleri oluşturulmuş ve tecavüz
imasında bulunulmuştur. Kadın kimliği üzerinden tecavüz ve zorla alıkoyma tehditleri
yapılarak, söz konusu kadınlara gözdağı vermeye çalışılmıştır. Kadının vücut
121
Linç ve nefret söylemleri sadece belirli bir kişiye yönelik veya paylaşım üzerinden
değil, toplumsal olaylarla ilgili olarak da gerçekleşebilmektedir. Genellikle toplumun
genelini ilgilendiren ve herkesin paylaşımları ile gündem oluşturduğu olayları
paylaşmayan kişilere karşı da linç girişimleri başlatılmaktadır.
2020 yılında meydana gelen Elâzığ depremi sonrasında sosyal medyada maddi ve
manevi olarak destek kampanyaları başlatılmış ve pek çok kişi bu kampanyalara
katılım göstermiştir.230 Yardım kampanyaları ve destek mesajları paylaşılırken bazı
sosyal medya kullanıcıları komedyen Cem Yılmaz’ı “deprem ile ilgili bir paylaşım
yapmadığı” gerekçesiyle linç etmeye başlamışlardır. Sosyal medya mecraları arasında
en çok kullanılan uygulamalardan biri olan Twitter üzerinde bir kampanya başlatılmış
ve Cem Yılmaz aleyhine hashtag oluşturularak linçlerin odağı haline getirilmiştir.
230
https://tr.wikipedia.org/wiki/2020_Elâzığ_depremi 14.07.2021 Tarihinde Erişildi.
122
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Makro Analiz:
Resim 10: Cem Yılmaz’a yönelik başlatılan linç girişimlerine destek veren mesaj
Mikro Analiz:
Sosyal medyada yer alan linç ifadeleri kimi zaman nefret söylemi olarak kullanılsa
da bazı durumlarda müdahale çağrısı olarak da gerçekleşebilmektedir. Özellikle
LGBTİ+ bireylere yönelik olarak ötekileştirici cümleler ve nefret söylemleri sosyal
paylaşım sitelerinde sık sık yer almaktadır. Tüm dünyada görülebilen homofobik
nefret ve linç girişimleri, Türkiye özelinde de varlığını devam ettirmektedir. LGBTİ+
bireylerin toplumda görünür olma çabalarının bir parçası olan Onur Yürüyüşleri çoğu
zaman yasaklanmaya çalışılmakta ve müdahaleye uğramaktadır. Geçmişten günümüze
kadar bakıldığında Onur Yürüyüşlerini engellemeye yönelik pek çok girişim ile
karşılaşmaktayız. LGBTİ+ bireylere yönelik tahammülsüz ve dışlayıcı bir tutum alan
kişiler sosyal medyada nefret söylemlerini oluşturmaktadır. Araştırmanın dördüncü
kategorisi olan LGBTİ+ bireylere ve ötekilere yönelik gerçekleşen linç girişimlerine
örnek olarak çeşitli sosyal medya paylaşımlarını incelenecektir.
Resim 11: LGBTİ+ bireylerin Onur Yürüyüşü etkinliğini hedef alan sosyal medya
örgütlenme çağrısı
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
231
Canetti, Elias, 2016, s. 17
126
medya üzerinden çağrıda bulunarak saldırı örgütleyen bu grup, kitle olmanın gücüyle
deşarj olmak istemektedir. Söz konusu metin içinde; kinizm, düşmanlık, ötekileştirme,
hoşgörüsüzlük, dışlama ve önyargı kavramlarını da barındırdığı görülmüştür.
Resim 12: LGBTİ+ bireylerin haklarını savunan kişi ve kurumlara yönelik nefret
söylemi örneği
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Resim 13: LGBTİ+ bireylere destek veren markaya boykot çağrısı yapan paylaşım
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Paylaşım, söz konusu markanın LGBTİ+ bireyleri desteklediği için özür dilemesi
gerektiğini vurgulamaktadır. Metnin en dikkat çeken bölümü ise, “LGBTİ+’yi bu
ülkede normalleştiremezsiniz” çıkışıdır. Bu söylem ile LGBTİ+ kişiler “anormal”
olarak nitelendirilmiş ve dışlayıcı bir tavıra maruz bırakılmıştır. Ayrıca, “LGBTİ+’yi
bu ülkede normalleştiremezsiniz” çıkışı ise kinizm barındırmakta ve önyargıda
bulunarak söz konusu insanları öteki olmaya mahkûm eden bir anlayışla ifade
edilmektedir.
128
“Burası Türkiye” sözleri ile yukarıda yer alan diğer örneklerde kullanılan “Sapkın ve
sapık” ifadeleri, LGBTİ+ bireylerin toplum içinde yer almaması gerektiğini ifade
etmekte ve dışlayıcı bir tutum göstermektedir.
Linç olayları, eşitliksiz taraflar arasında gerçekleşen ve güçlü olanın güçsüz olana
üstün çıktığı bir durumdur. Toplumlar arasında göç eden ve başka bir toplum içine
sonradan göçen gruplar genellikle güçsüz olarak görülmüş ve kimi zaman saldırıların
hedefi olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’ye göç eden farklı etnik kimliklere sahip
gruplar da zaman zaman linç girişimlerine maruz kalmaktadır.
232
Altındağ’da Suriyelilere Yönelik Saldırılar Çığrından Çıktı Haberi,
https://sendika.org/2021/08/altindagda-suriyelilere-yonelik-saldirilar-cigrindan-cikti-yagma-talan-ev-
basma-esya-yakma-konvoy-tekbirlerle-saldirilar-628493/ (20.09.2021 Tarihinde Erişildi)
129
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
Linç suçları, kalabalık ve güçlü hisseden tarafların hukuku askıya alan söylemlerle
harekete geçmesiyle meydana gelir. Bu örnekte göçmenlere saldırıyı örgütleyen kişi,
“sözde delikanlı ama ülkelerini bırakıp kaçıp gelen” cümlesi ile erilliğe ve erkekliğin
toplumsal rollerine atıfta bulunarak delikanlılığı ülkesinde kalıp savaşmak ve bir
gösterisi olarak kodlamaktadır. Devam eden cümlede, “Suriyelilerden intikam alma
vakti” sözleri dikkat çekmektedir. İntikam ve kin duygusu ile hareket geçen gruplar,
müzakere ve karşılıklı diyalog kapılarını yıkarak kaos yöntemini tercih ederler.
130
Resim 15: Suriyelilere yönelik linç girişimini organize eden sosyal medya paylaşımı
Linç suçları genellikle güçlü olanın ve aidiyet hisseden tarafın kendilerinden zayıf
gördükleri kişi ya da gruplara saldırması ile oluşur. Göçmenleri hedef alan kişilerin
sözleri genellikle yerleşik olma vurgusuna sahiptir ve dışarıdan gelene karşı
hoşgörüsüz bir tavır sergilerler. “Göçmen tehlikesine” karşı teyakkuzda olan
söylemler ile linç girişimleri başlatılır.
Makro Analiz:
Mikro Analiz:
sığınmacıların göç ettikleri ülkelerde mal ve mülk sahibi olmaları, gelir getiren bir
işletme sahibi olmaları gibi hayatın olağan düzenine ait olan durumlar göçmen
karşıtları ve linç grupları tarafından hoş karşılanmamaktadır. Linç gruplarını oluşturan
kişilerde Milliyetçi ideolojinin söylemleri ile hareket etme yaygın bir durum olarak
görülmektedir. Bu bağlamda yerleşik olan kişiler göçmenlere karşı “bizim”
sahipleniciliğinde hareket etmekte ve göç yoluyla gelen kişileri kamusal alandan
dışlamaktadır. Paylaşımda kullanılan “dükkanlar mesken tutulmuş boşalttıralım.
Oralar da bizim geleceğimiz” ifadeleri göçtükleri ülkede mal ve mülk sahibi olan
göçmenlerin aslında hiçbir şeyin sahibi olmadıkları, tüm söz hakkının yerleşik kişilere
ait olduğu vurgusu vardır. Hukuki olarak mal ve mülk sahibi olan göçmenlerin
dükkanlarının ellerinden alınmasına yönelik çağrı yapan kişiler, kendilerini hukukun
üstünde görmektedir.
Linç güruhları genellikle agresif ve sokak tabirleri ile kendilerini ifade ederler.
Suriyeli göçmenlere saldırı planlaması yapan bu paylaşımda “isteyen emanetini yanına
alsın” sözleri ile silahlanma çağrısı yapılmıştır. Güçlü olanın güçsüz olan üzerinde hem
psikolojik hem de fiziken oluşturduğu baskı ve şiddet biçimleri, göçmenlerin vücut
bütünlüğüne ve hayatına karşı da tehdit içerir. Silahlanma çağrısını kamuya açık sanal
ortamlarda rahatlıkla yapan kişilerde düşman ve öteki gördükleri gruplara karşı
hukukun bağlayıcılığını tanımama rahatlığı vardır. Söz konusu örnekte herkese açık
kamusal bir alan olan parkların göçmenler tarafından kullanılmasının “istila” olarak
tanımlanması, konuyu saptırmış ve linç grupları üzerinde göçmenleri hedef gösteren
bir ifade olarak kullanılmıştır.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Linç kelimesi, geçmişten günümüze kadar bir grup insanın diğer kişi ya da kişilere
fiziki saldırısını tanımlamak için kullanılmıştır. Günümüzde ise bu tanım artık yeterli
olmamaktadır. Kelimenin sözlük ve ansiklopedik tanımının güncel durumu
tanımlamaya yetmediği görülmüştür. Kavramsal olarak ve anlam olarak linç olgusu
zaman içinde dönüşüme uğramıştır. Bu sebeple çalışma içerisinde güncel anlamları ile
linç olgusu yeniden tanımlanarak linçe sebep olan unsurlar sıralanmıştır.
133
Linç olaylarına verilen tepkiler üzerine yapılan araştırmalarda eğer linç edilen kişi,
küçük bir çocuğun ölümüne sebep olmuş, tecavüz zanlısı ya da kasten adam öldüren
birisi ise çoğunlukla linç edilmesinin ‘toplumun adaleti’ olarak görüldüğü tespit
edilmiştir. Linç suçları, hukukun askıya alındığı durumlar olarak ortaya çıkmakta ve
‘sokağın kendi adaletini’ tesis etmesi olarak görülmektedir. Linç suçlarının
haberleştirilmesinde basının haberi veriş şekli toplumları büyük oranda etkilemektedir.
Linç eden grup ile seyirci arasında empati oluşturacak şekilde haber dili kullanılması
linç suçlarını toplum gözünde normalleştirir. Buna bağlı olarak kişilerin toplumda
kabul görme ya da takdir alma düşüncesi ile linç girişimlerini başlattığı ve dahil olduğu
görülmüştür. Adi suçlara yönelik veya Milliyetçi refleksler ile yapılan saldırıların
haricinde linç olayları çoğunlukla nefret söylemi ve hedef gösterme şeklinde sosyal
medya mecralarında da karşımıza çıkmaktadır. Öfkeli grupların hedefi olan mağdur
kişi genellikle Twitter, Instagram, Facebook gibi sosyal ağlarda yazılı ve görüntülü
olarak saldırıya uğramaktadır.
Çalışmanın dikkat çektiği konulardan bir diğeri linç olaylarının yaşanması için
sadece toplumsal reflekslerin değil sanal mecralarda görünür olma çabasının da etkili
olduğudur. Genellikle tanınmış kişiler ve kamuoyunun tanıdığı, göz önünde olan
ünlülere yönelik olarak gerçekleşen nefret söylemleri sanal linçleri meydana
getirmektedir. Bunun birlikte “linçe uğramak” kavramı da dönüşüme uğramış ve
sadece fiziki saldırı anlamından sıyrılmıştır. Linç kavramının içine “aynı görüşe sahip
olmadığım için linçe uğradım”, “fiziki görünüşüm sebebiyle linç edildim” gibi
söylemler de dahil olmuştur. Bu bağlamda, linç kelimesi ile klasik saldırıların ifade
edilmesinin yanı sıra, sosyal mecralarda ve basında hedef gösterilmenin / tepkilerin de
dahil olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak ağır suçlar işleyen kişilere karşı ağır ve caydırıcı cezaların verilmesi,
toplumda suçluların gereken cezayı alacağına dair hukuka olan güveni artıracak ve
toplumsal güven inşası oluşturacaktır. Adalete olan güvenin arttığı toplumlarda linç
olayları tamamen bitmese de azalacağı düşünülmektedir.
Siyasi sebeplerle meydana gelen linç olaylarında, linç olayına karışan kişilerin
milliyetçi söylemlerle savunma yapmaları ve çoğunlukla hafif cezalar almaları
toplumsal kutuplaştırmayı artırmaktadır. Politik söylemler ve siyaset sonucunda
meydana gelen linç olaylarında mağdur kişilere, çoğunlukla terör örgütleri ile ilişkide
oldukları isnat edilmektedir. Terör yanlısı olarak görülen kişilere yönelik gerçekleşen
linçlerin siyasiler tarafından “toplumun haklı tepkisi” olarak yorumlanması benzer
linçlerin önünü açmaktadır. Türkiye’de meydana gelen linç olaylarının birçoğu politik
söylemlerden etkilenmekte ve milliyetçi ideolojinin etkisinde kalan gruplar tarafından
çıkarılmaktadır. Araştırmanın bulgularından bir diğeri, milliyetçi söylemlerle linç
olaylarının normalleştirilmesinin toplumsal kutuplaşmaya hizmet edeceği ve yaşanan
olayları artıracağıdır. Özellikle politikacıların yaşanan linç olaylarının akabinde
saldırganlarla empati kuran açıklamaları ve basının bunu haber verme şekli, toplumda
linç eden gruplara karşı sempati ve kahramanlık algısı oluşturmaktadır.
Linç olaylarına bir grup insanın ötekine saldırısı olarak bakılmaması gerekir.
Saldırı ve şiddetin toplum içinde normalleşmesi insanları kendi hukukunu tesis etme
arayışına itecektir. Bu durumda güvenliksiz ve tehlikeli toplumların temeli
atılmaktadır. Güvenli ve yaşanabilir bir toplum için hukukun işleyişine olan güvenin
sağlam olması gerekmektedir. Toplumsal huzur için linç olaylarının sebebi her ne
olursa olsun toplum içinde normal olarak görülmemelidir. Medyanın linç olaylarına
sebep olacak şekilde nefret söylemleri kullanarak haber ve yayın yapması linç
olaylarının yaşanma ihtimalini artırmaktadır. Geleneksel medyanın nefret söylemi ve
ötekileştirme üzerinden de denetlenmesi gerekmektedir. Yeni medya içinde ise yayılan
enformasyonun doğru ve teyitli olduğunu araştıran yayıncıların oluşması, doğru
bilginin yayınlanmasına fayda sunacaktır.
Çalışmanın sonuçları arasında dikkat çeken hususlardan bir diğeri kadın kimliği
üzerinden gerçekleşen linç olaylarının yaygınlığıdır. Özellikle tanınmış ve kamuoyu
tarafından bilinen kadınlara yönelik kullanılan eril dil ve cinsiyetçi söylemler,
toplumsal nefret suçlarına hizmet etmektedir. Sosyal medyada ve yeni medyada
kadınlara karşı yapılan linçler incelendiğinde; yorum, paylaşım ve ilan içeriklerinin
kadınlara karşı aşağılama ve ötekileştirme mesajlarını taşıdığı görülmektedir. Kadın
bedenine yönelik olarak gerçekleşen nefret söylemlerinin en yaygın olarak kullanılan
yöntem olduğu görülmüştür. Siyasetçilerin ve tanınmış kişilerin kadın kimliğini hedef
alacak biçimde eleştirilmeleri, toplumda eril anlayışın güçlenmesine zemin
hazırlamaktadır.
Linç girişimi ve şiddeti doğuran pek çok farklı sebepten bahsedilebilir. Geleneksel
olarak şiddeti içselleştiren toplumlarda kural tanımazlık (anomi) ve kültür kaymaları
nedeni ile şiddet olaylarının görülme sıklığı artmaktadır. Hukuka olan güvenin
azalması, iktidar odaklarının kendilerine yakın kişileri kayırmalarından doğan
adaletsizlik algısı gibi durumlar, toplu öfke ve ani şiddet olaylarını beslemektedir.
Toplumda yaygınlaşan liyakatsizlik ve kayırılma durumları, kişilerde aidiyet
sorunlarına sebep olabilmektedir. Bunun sonucunda linç olayları ve kontrolsüz öfke
patlamaları görülmektedir.
Linç olayları, Tanıl Bora’nın ifadesi ile, “en aşikâr medeniyet kaybıdır.”233
Toplumsal düzenin oturması ve linç benzeri durumların yaşanmaması için linç suçu
Türk Ceza Kanunu’nda müstakil bir suç olarak tanımlanmalıdır. Linç suçlarının
ayrıntılı olarak kayıt altına tutulması için de hukuki bir suç olarak tanımlanması
gerekmekte ve faillerin buna göre ceza alması gerekmektedir. Dünyada yaşanan linç
olaylarını istatistiki veri olarak elinde bulunduran ülkelerde linç suçlarının açıkça suç
olarak sayıldığı görülmektedir. Kamu görevlileri ve bilim insanlarının nefret
söylemleri ve linç suçları hakkında toplumu bilinçlendirici çalışmalar yapmasının da
faydalı olacağı düşünülmektedir. Üniversiteleri ve bilim insanlarını konuyla ilgili
bilimsel çalışmalar yapmaya teşvik etmek, konunun önemine dikkat çekmek açısından
faydalı olacaktır.
233
Bora,T. 2018.
139
KAYNAKLAR
2006.
Alsop, R.; Fitzsimon, A; Lennon, K., (2002 Theorizing Gender, Polity Press,
Cambridge.
Aristoteles (2004) Retorik, Mehmet H Doğan (çev.), Cogito YKY Yayınları, İstanbul.
Routledge.
Bauman, Zygmunt. Cemaatler Güvenli Olmayan Bir Dünyada Güvenlik Arayışı, Çev.
Bauman, Zygmunt “Morality without ethics, Theory, Culture and Society, 11 (4),
1994, s.12
Billig, Michael, Banal Milliyetçilik, çev. Cem Şişkolar, İstanbul: Gelenek Yayınları
2002, s.64.
Bora, Tanıl, Türkiye’nin Linç Kültürü. İletişim Yayınları, İstanbul, 2018, s.38.
Bourdieu, P. Wacquant L. Düşünümsel bir antropoloji için cevaplar, çev. Nazlı Ökten
141
İletişim Yayınları
Bourdieu, Pierre (2015c), Eril Tahakküm, (Çev. Bediz Yılmaz), Bağlam Yayınları,
İstanbul.
Canetti, Elias (2019), Kitle ve İktidar (Çev. Gülşat Aygen), Ayrıntı Yayınları, İstanbul
Canetti and Hitchcock, Crowds and Power and North by Northwest. Arizona
Cemil Koçak, Türkiye’de İki Partili Siyasi Sistemin Kuruluş Yılları (1945-1950), cilt
Chantal Mouffe, The Return of the Political, Londra, Verso, 1993, s.6
Childs, H. (1940). An Introduction To Public Opinion, New York: Wiley And Sons.
Curran, J., (1997). Medya ve Demokrasi: Yeniden Değer Biçme, Medya Kültür
Inc, 2000, s.79, Akt. F. Irmak, Küreselleşme Olgusu Bağlamında Örtülü Suçların
Demirbaş̧, H. (2017), Adli Psikoloji, Editörler: Emre Şenol -Durak &Mithat Durak,
Dilek Güven, 6-7 Eylül Olayları, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, sayfa, 92
Dirini, İlden; (2010) “Okur Yorumlarıyla Yeniden Üretilen Nefret Söylemi”, Yeni
Medyada Nefret Söylemi, Tuğrul Çomu (der.) içinde İstanbul: Kalkedon Yayınları.
Pozitif, 2013
Routledge, 1999.
Eraslan, Levent (2016) Sosyal Medyayı Anlamak (Bir Sosyal Medya Rehberi).
Ergı̇ l, Doğu (2001),” Şiddetin Kültürel Kökenleri”, Bilim ve Teknik. Sayı 399.
Şubat. s.40
6:143-165.
Foucault, M. (1987). Söylemin Düzeni, Çev. Turhan Ilgaz, İstanbul: Hil Yayınları.
1993.
Fromm E. Kendini Savunan İnsan (Çeviri N Arat). İstanbul, Say Yayıncılık, 1994.
Giddens, A., (2005). Sosyal Teorinin Temel Problemleri: Sosyal Analizde Eylem,
1991. s.87
Görzig, Anke (2011). Who Bullies and Who is Bullied Online? A study of 9–16 year
Hakan Ataman, Orhan Kemal Cengı̇ z, Türkiye’de Nefret Suçları İnsan Hakları
Horkheimer M (1998) Akıl Tutulması, Orhan Koçak (çev.), Metis Yayınları, İstanbul.
Hrant Dink Vakfı, Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem raporu, 2019
Jean Baudrillard, “Hyperreal America”, Economy and Society, 22 (2), Mayıs 1993,
s.246
Keleş Ruşen-Ünsal Artun, (1996), “Kent ve Siyasal Şiddet”, Cogito, sayı 6-7, Kış-
Bahar. s.91-104.
Lewis DO. Adult antisocial behavior, criminality and violence. In Kaplan & Sadock’s
Maigret, Eric, Medya ve İletişim Sosyolojisi, Çev: Halime Yücel, İletişim Yayınları,
Theme Park, New York, Farrar, Straus & Giroux, 1992. s. 231.
Nietzsche F (2018) Böyle Söyledi Zerdüşt, Mustafa Tüzel (çev.), Türkiye İş Bankası
Yayınları, İstanbul.
Öncül, Ö. (2017), Psikolojinin Büyüyen ve Gelişen Yeni Bir Alt Alanı: Adli Psikoloji,
Çev. Dursun Bayrak, H. Bader Arslan, Zeynep Akyüz, Siyasal Kitabevi, Ankara.
R.Gambino, Vendetta: The True Story of the Lergest Lynching U.S History, Canada,
Robins, Kevin İmaj, Görmenin Kültür ve Politikası, Çev: Nurçay Türkoğlu, Ayrıntı
Roland Fischer, “A story of the utopian vision of the world”, Diogenes, 163,
1993, s.21.
Research, Londra, Sage, 1983. ve Barker, Martin ve Petley, Julian (der.), Ill Effects,
Slater, P. (1989). Frankfurt Okulu: Kökeni ve önemi. A. Özden (Çev.). İstanbul: BFS.
Stein, R. (2005). Media Power: Who is Shaping Your Picture of the World? Lincoln:
Universe.
Türk, H. Bahadır (2014), “Sihirden Nefret Eden Bir İlizyonist”: Bourdieu, Gelenek
ve İdeoloji”, Güney Çeğin vd. (Der.), Ocak ve Zanaat: Pierre Bourdieu Derlemesi,
Ünsal, Artun (1996), “Genişletilmiş Bir Şiddet Tipolojisi”, Cogito sayı 6-7. Kış-Bahar.
Van Dijk, T. A. (1987). Semantics of a press panic: The Tamil invasion. European
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201703121027600144-hollandayi-portakal-
bicaklayip-protesto-ettiler/ (04.05.2021 Tarihinde Erişildi.)
Recm; Taş atarak öldürme biçimi, www.tdk.gov.tr, (11.12.2020 Tarihinde Erişildi.)
S. Değirmencioğlu, “Şiddet Sarmalı: Linç Girişimleri ve Türkiye”,
https://m.bianet.org/bianet/toplum/85571-siddet-sarmali-linc-girisimleri-ve-turkiye,
(11.12.2020 Tarihinde Erişildi.)
S.İdemen “Murat Paker ile Söyleşi”, Express Dergisi, Ekim Sayısı, 2006
Sivas Katliamı https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Katliamı (07.07.2021 Tarihinde
Erişildi.)
Sivas Katliamı, Sivas Olayları ya da Madımak Katliamı
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Katliamı, (11.12.2020 Tarihinde Erişildi.)
Son Durak: Anomi, Cemil Meriç, http://www.edebifikir.com/fikir/son-durak-
anomi.html (21.11.2020 Tarihinde Erişildi.)
States, 1848 to 1928”, Jurnal of Social History, S.37, 2003, www.questia.com,
(11.12.2020. Tarihinde Erişildi)
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde
gerçekleştirdiği askerî darbe, https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eylül_Darbesi
(11.12.2020 Tarihinde Erişildi)
TÜSİAD, (2018), Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması,
https://www.istekadinlar.com/images/upload/televizyon-dizilerinde-toplumsal-
cinsiyet-esitligi-arastirmasi.pdf (20.01.2021 Tarihinde Erişildi.)
Onur Yürüyüşü Açıklaması Sonrası Polis Saldırısı haberi, Bianet,
https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/209919-video-haber-onur-yuruyusu-
aciklamasi-sonrasi-polis-saldirisi (13.06.2021 Tarihinde Erişildi.)
Yahudi Terörist Böyle Linç Edildi Haberi,
https://www.hurriyet.com.tr/dunya/yahudi-terorist-boyle-linc-edildi-340112
(27.07.2021 Tarihinde Erişildi.)
Altındağ’da Suriyelilere yönelik saldırılar çığırından çıktı haberi
https://sendika.org/2021/08/altindagda-suriyelilere-yonelik-saldirilar-cigrindan-
cikti-yagma-talan-ev-basma-esya-yakma-konvoy-tekbirlerle-saldirilar-628493/
(20.09.2021 Tarihinde Erişildi.)